Professional Documents
Culture Documents
Temel Britannica Cilt 11 Kop - Mah
Temel Britannica Cilt 11 Kop - Mah
Temel Britannica Cilt 11 Kop - Mah
BRITANNICA
TE M E L E Ğ İTİM VE K Ü LTÜ R ANSİKLO PED İSİ
Encyclopaedia Britannica, Inc. (Chicago) Ana Yayıncılık A.Ş. fİstanbul)
Robert P. Gwinn Nazar Büyüm
Yönetim Kurulu Başkam Yönetim Kurulu Başkanı
Peter B. Norton Sadun Sönmez
Başkan Genel Müdür
Fred H. Figge, Jr. Dr. Cihan Belen
Başkan Başyardımcısı Genel Müdür Yardımcısı
Children’s Britannica
First Edition 1960
Second Edition 1969
Third Edition 1973
Forth Edition 1988
© 1988,1989,1990, 1991,1992 Encyclopaedia Britannica, Inc.
Temel Britannica
© 1988,1989, 1990,1991,1992 Ana Yayıncılık A.Ş.
ISBN 975-7760-02-01
92.34.Y.0012.3
CİLT 11
H Ü R R İY E T İN O K U R LAR IN A ARMAĞANIDIR.
A N A Y A Y I N C I L I K A. Ş. V E
E N C Y C L O P A E D İA B R İT A N N İC A , IN C .
İ Ş B İ R L İ Ğ İ İ L E
Y A Y I M L A N M A K T A D I R
TEMEL BRITANNICA’NIN
1993 BASKISINA İLİŞKİN NOT
Temel Britannica'nın 11. Cildinin Ekinde Yer Alan Bilgilerin İlgili Olduğu Maddeler
KOPENHAG, D anim arka’nın başkenti ve en en eski bölümü, belediye sarayı ile 11. yüzyıl
büyük kentidir. Seeland A dası’nın doğu kıyı da yapılan kalenin bulunduğu Kale Adacığı
sındaki kentin bir bölümü Seeland’dan Haven arasındadır. D ar bir suyolu ile kentin öbür
Kanalı ile ayrılmış Am ager A dası’ndadır. bölümünden ayrılan bu adacıkta, Chris-
Nüfusu, banliyöleriyle birlikte, 1.351.959 tiansborg Sarayı ve hüküm et yapıları bulunur.
(1986) olan kent, ülkenin iş ve sanat merkezi Parlam ento, yüksek mahkeme ve dışişleri ba
dir. Baltık Denizi’ndeki en güzel limanlardan kanlığı bu saraydadır.
biri buradadır. D anim arka’nın dış ticaretinin Limanın yanında, büyük bakır kubbesiyle
yarısı bu limandan yapılır. Gemi yapımı, M ermer Kilise ve D anim arka kral ailesinin
makine ve konserve üretimi ile biracılık Ko yaşadığı Amalienborg Sarayı yer alır. Hemen
penhag’daki sanayilerden bazılarıdır. yakında Langelinie gezinti yeri vardır. Bu yol,
1043’te bugün kent merkezinin bulunduğu Kopenhag’a özgü anıtların en ünlülerinden
yerde küçük bir balıkçı köyü kurulmuştu. Bir birisi olan “Küçük Denizkızı” heykelinin bu
sonraki yüzyılda bu köye bir kale yapıldı. lunduğu liman girişine kadar uzanır. “Küçük
Zam anla köy gelişti ve ticarete çok elverişli Denizkızı” heykeli adını Hans Christian An-
bir limanı olduğu için D anca’da “Tüccarlar dersen’in bir masal kahram anından almıştır.
Limanı” anlamındaki Koebenhavn sözcüğüy Kopenhag’ın merkezi, belediye sarayının
le anılmaya başlandı. Pek çok kez saldırıya bulunduğu alan olan Raadhuspladsen’dir. Be
uğrayan kenti İsveçliler 1658-60 arasında ku lediye sarayından geçen yolun öbür yanında
şattılar ama ele geçiremediler. 1801 ve lokantaları, satış yerleri, bir konser salonu ve
1807’de Napolyon Savaşları sırasında İngiliz uzun, ılık yaz akşamları boyunca yanan yüz
gemileri kentin savunma hatlarını bombaladı. lerce küçük feneriyle ünlü bir açık hava
Kopenhag, A vrupa’nın en bayındır kentle eğlence yeri olan Tivoli Parkı vardır. Raad-
rinden biridir. Kentin tarihini simgeleyen eski huspladsen’in yakınında 1479’da kurulmuş
yapıların çoğu büyük yangınlarda yok olduysa olan Kopenhag Üniversitesi bulunur.
da hâlâ kanallar boyunca, geçmişi 17. yüzyıla
kadar uzanan birçok eski yapı korunabilmiş- KOPERNIK, M ikolaj (1473-1543). Mikolaj
tir. Yuvarlak Kule Gözlemevi bu yapılardan Kopernik döneminin astronomi bilgisini kök
biridir. Kulede merdiven yerine en tepeye ten değişikliğe uğratmış, en büyük bilginler
kadar ulaşan sarmal bir ram pa vardır. Kentin den biridir. D ünya’nın her 24 saatte bir kendi
A ra Güler
Kopenhag,
Danimarka'nın başkenti
ve en büyük kentidir.
8 KOPUZ
çevresinde bir kez döndüğünü, yılda bir kez neş evrenin m erkezinde sabit bir yerde hare
de G üneş’in çevresinde dolandığını, öte yan ketsiz halde duruyor, gezegenler onun çevre
dan Dünya ile bazı başka gezegenlerin bugün sinde dolanıyor ve daha ötelerde de Güneş
Güneş sistemi denen sistemi oluşturduğunu gibi hareketsiz duran başka yıldızlar bulunu
açıklayarak, astronomi biliminin gelişmesine yordu. D aha sonraları G üneş’in evrendeki
büyük bir katkıda bulunmuştur {bak. ASTRO sayısız yıldızdan yalnızca biri olduğu ve tüm
NOMİ; G üneş Sîstem î ). bu yıldızların gezegenler ile birlikte uzayda
Bu gerçekler bugün bize çok doğal ve sürekli hareket ettiği ortaya çıkarıldı.
basitmiş gibi görünür, ama Kopernik zama Ama gene de Kopernik’in, D ünya’nın evre
nında insanlar hâlâ 2. yüzyılda Mısır’da yaşa nin merkezinde bulunmadığını ve öteki geze
mış olan astronom Batlam yus’un kuramına genler ile birlikte G üneş’in çevresinde dolan
inanıyorlardı. Batlamyus’a göre Dünya evre dığını bulması, çok önemli bir adımdı. O
nin merkezinde hareketsiz duruyor, Güneş, dönemde bu kuram çok zor kabul edildi.
Ay, yıldızlar ve öteki gezegenler de Dünya’ Kopernik’in kuramının yanlış yönlerini ise 17.
nın çevresinde dolanıyordu {bak. B atla m - yüzyılda İtalyan astronom Galilei ortaya çı
YUS). kardı {bak. G a l ilei , G a lileo ).
Kopernik, Batlamyus’un bu sonuca, gece Kopernik Polonyalı idi. Polonya ve İtalya’
leri Kuzey K utbu’nun çevresinde ağır ağır da astronomi ve m atem atik okudu, ayrıca
hareket eden Büyükayı’yı izleyerek vardığını doktor olmak amacıyla tıp öğrenimi gördü.
düşündü. Kendisi ise G üneş’in, A y’ın ve Bir süre R om a’da m atematik dersleri verdi ve
yıldızların doğup batm asına, D ünya’nın kendi daha sonra Polonya’ya geçerek From bork’a
çevresinde dönüyor olmasının yol açtığını yerleşti. Burada katedral kurulu temsilciliği
anladı. Aslında onun kurduğu sistem de yaptı, ayrıca çevredeki yoksul insanları tedavi
tümüyle doğru değildi. K opernik’e göre Gü- etti.
Kopernik astronomi üzerine görüşlerini,
İsa Çelik A rşivi De hypothesibus m otuum coelestium a se
constitutis commenîariolus (“Gökcisimlerinin
Devinimine İlişkin Varsayımlar Üzerine Yo
rum ”) adlı büyük kitabında ayrıntılı biçimde
açıkladı. Kitap, Kopernik’in ölümünden kısa
bir süre önce, 1543’te yayımlandı.
Ekonomi
KORE CU M H U R İYETİ'N E İLİŞKİN BİLGİLER
Çiftçilerin çoğunun kendi toprakları vardır.
YÜZÖLÇÜMÜ: 99.173 km2.
Bir kişinin sahip olabileceği toprak miktarı
NÜFUS: 42.593.000 (1988). yasayla sınırlandırılmıştır. Ülkede en çok
YÖNETİM: Cumhuriyet. halkın temel besini olan pirinç yetiştirilir.
BAŞKENT: Seul. Sonbaharda yapılan pirinç haşatından sonra
DOĞAL YAPI: Batı ve güney kıyılarındaki kıyı düzlüğüne tarlaların çoğuna arpa ekilir. Buğday ve
doğru alçalan çok dağlık bir yarımadanın güney kesi
mi. Ülkenin batı ve güney kıyılarında ırmak haliçleri ve pamuk tarımı da yapılır. Ayrıca iplik ve
çok sayıda küçük ada bulunur. dokum a sanayisinde kullanılmak üzere ipek-
DIŞARIYA SATILAN BAŞLICA ÜRÜNLER: Kimyasal mad böceği yetiştirilir. Açık deniz balıkçılığında
deler, dokuma, ayakkabı, besin ürünleri, makine.
dünyanın sayılı ülkeleri arasındadır.
ÖNEMLİ KENTLER: Seul, Pusan, Tegu, İnçon, Kvangcu.
EĞİTİM: 6-13 yaşları arasında zorunludur.
Ülkede dokum a, giyim, elektronik eşya,
Consulate General o f Korea, Chicago
Doğal Yapı
Yaklaşık yüzde 85’i dağlık olan Kore Cum hu
riyeti topraklarının ancak beşte biri tarıma
elverişlidir. Bu topraklar, çoğunlukla kıyı
boylarında ve ırmak vadilerindedir. Yazlar
sıcak ve yağışlı, kışlar ise en güney kesimler
dışında soğuk geçer. Genellikle kasım ayma
kadar süren sonbahar mevsimi uzun, ılık ve
yumuşaktır. En çok bulunan ağaçlar arasında
çam, meşe ve köknar sayılabilir. Kaplan,
pars, ayı, kurt ve yaban domuzu başlıca
yabanıl hayvanlardır. Am a sanayinin gelişme Kore C um huriyeti'nin başkenti Seul, m odern ve
siyle yaşam alanları daralan ve sayıları azalan canlı bir iş merkezidir.
bu hayvanlar artık yalnızca ıssız ve uzak
bölgelerde bulunur. demir, çelik ürünleri ile makine sanayileri
vardır. Gemi yapımcılığı sanayisi çok gelişkin
Kültür dir. Yeraltı zenginlikleri sınırlıdır; belirli
Çinliler ve Japonlar gibi Koreliler de Moğol m iktarda demir cevheri, kurşun ve gümüş
ırkındandır {bak. I r k ). Kore dili Japonca’ya çıkartılır. Çoğu metaller ve petrol dışarıdan
benzer; ama Kore kültürünü asıl güçlü bir satın alınır.
biçimde etkileyen ülke Çin olmuştur. G ele Önemli kentler kara ve demiryolları ile
neksel Kore edebiyatını oluşturan yapıtların birbirine bağlıdır. 10 milyona yaklaşan nüfu
büyük bir bölümü Çince’dir. Hangul ve An- suyla aynı zamanda ülkenin en büyük kenti
mun adlarıyla bilinen yerel Kore alfabesi olan başkent Seul, çevresindeki tarihi surların
yanında birçok Çince harf de hâlâ kullanıl dışına taşmıştır. Seul’ün limanı olan İnçon
m aktadır. 15. yüzyılda büyük Kore H üküm kent m erkezinden 48 km kadar batıda, Sarı
darı Secong’un isteği üzerine toplanan bir Deniz kıyısındadır. Ülkenin en büyük ve
bilim kurulunun hazırladığı Hangul alfabesi, önemli limanı yarımadanın güneydoğusunda
Güney K ore’de giderek Çin harflerini kulla yer alan Pusan’dır.
nım dışı bırakm aktadır.
Nüfusun yarıya yakını Budacı ve Konfüç- Tarih
yüsçü’dür. İkinci büyük din Hıristiyanlık’tır. Kore Yarımadası yüzyıllar boyunca Çin’in
10 KORE CUMHURİYETİ
kuzeyini ve M ançurya’yı denetim altında tut K ore’yi Japonya için bir hammadde kaynağı
maya çalışan güçlerin saldırılarına uğradı. ve Çin’e saldırabilmek için kullanılacak bir üs
Bunlar Çinliler, Moğollar ve yakın geçmişte durum una getirmekti. Bir yandan da Koreli-
de Japonlar'dı. Yarım adada egemenlikleri en ler’e Japon adları almaları için baskı yapılı
uzun süren Çinliler oldu. Çinliler K ore’nin yor, okullarında kendi dillerini öğretmelerine
yönetimine genellikle çok fazla karışmadıkla izin verilmiyordu.
rı halde dilleri, dinleri ve gelenekleri K ore’de Koreliler 1919’da ülke çapında barışçı pro
kökleşti ve Koreliler’i çok etkiledi. 17. yüzyıl testo gösterileriyle Japonya’ya karşı direnişe
da Mançu hanedanının iktidara gelişiyle bir geçti. Japon yönetimi bu gösterileri şiddetle
likte Çin, Kore’nin içişlerine daha az kanşmaya bastırdı. Binlerce insan yaralanıp öldürüldü,
başladı. birçoğu hapse atıldı.
19. yüzyıl sonlarında Kore’nin batı ülkeleriy Japonya, II. Dünya Savaşı’nın sona erdiği
le ilişkileri gelişti. Japonya’nın 1894’te Çin’ 1945’te, Kore de içlerinde olmak üzere, bütün
Keystone
denizaşırı sömürgelerini yitirdi. K ore’ye giren
SSCB ve A BD birlikleri buradaki Japon
egemenliğine son verdi ve ülkeyi 38. kuzey
paralelinden geçen bir hatla ikiye ayırdılar.
Yapılan plana göre, Japon birlikleri ülkeden
ayrıldıktan sonra A BD ile SSCB bağımsız bir
Kore devletinin kurulmasına çalışacaklardı.
Am a uzlaşma bir türlü gerçekleşemedi.
1948’de A B D , sorunu Birleşmiş M illetler’e
götürdü. Birleşmiş Milletler geçici komisyo
nunun gözetiminde, yalnızca Güney K ore’de
seçim yapıldı. 15 Ağustos 1948’de de 38.
paralelin güneyinde kalan bölgede Kore
Cumhuriyeti kuruldu. 9 Eylül günü ise kuzey
de Kore D em okratik Halk Cum huriyeti’nin
kurulduğu açıklandı.
Kore Savaşı
Soğuk Savaş’ın yaşandığı 1950’lerde A B D ,
Güney K ore’ye geniş çaplı askeri ve ekono
mik yardım yapmaya başladı. Güney Kore’
nin ordusunu güçlendirdi. Bu gelişmelerden
tedirgin olan Kuzey Kore, 23 Haziran 1950’de
ordusuyla sınırı geçerek Güney Kore toprak
larına girdi. Bu olay üzerine önce A BD ve
kısa bir süre sonra da başta Türkiye olmak
Kendi hazırladıkları erişteleri ipe asarak kurumaya
üzere, Birleşmiş Milletler üyesi çeşitli ülkeler
bırakan bir Güney Koreli aile. den gelen birlikler Güney Kore saflarında
savaşa girdiler. Birleşmiş Milletler, Kuzey
K ore’yi savaşı başlatmakla suçladı. Kuzey
le, 1905’te de Rusya’yla girdiği savaşları Kore ordusuna daha sonra Çin birlikleri de
kazanması, K ore’yi egemenliği altına alması katıldı.
na yol açtı. Kore 1910’da Japon İmparatorlu- Üç yıl süren savaştan geriye, 2 milyonu sivil
ğu’nun bir parçası oldu. 5 milyondan fazla ölü ve yerle bir edilmiş bir
Japonlar, Kore Yarımadası’nda demiryol ülke kaldı. Sonunda, 27 Temmuz 1953’te
ları, limanlar, karayolları ve fabrikalar yaptı. imzalanan antlaşmayla ateşkes sağlandı.
Bütün bunların yapılmasındaki başlıca amaç, Ateşkes hâlâ yürürlükte olmakla birlikte,
KORE DEMOKRATİK HALK CUMHURİYETİ 11
■■■■■■■■I ZEFA
mallarına el koydu; bazılarını idam ettirdi. vardır. Sağ elle kalak tıkanarak ya da kalağın
Kendisini tutan tüccarlara ve halka karşı ise içine surdin adı verilen bir parça takılarak
tutum u yumuşaktı. Bununla birlikte, hoşuna kısık sesler elde edilir.
gitmeyen herkesi cezalandırdığından, hışmına Çağdaş kornonun ses genişliği ve teknik
uğrayanlar yalnızca Boyarlar değildi. 1569’da yapısı ilk örneklerinden bu yana gerçekleştiri
Novgorod kenti halkının kendisine suikast len bir dizi gelişmenin ve yeniliğin sonucudur.
hazırladıkları kulağına gelince kenti ve çevre
sini yakıp yıktırdı, kent halkını da kılıçtan Fransız Kornosu
geçirtti. 1580’de çok sevdiği büyük oğluyla gi Korno ailesinin en çok tanınan ve orkestralar
riştiği bir tartışma sırasında onu yaralayarak da yaygın olarak kullanılan üyesi Fransız
ölümüne neden oldu. kornosudur. Kendi üzerine kıvrılan, konik
kesitli bir borudan oluşur. Beke bağlı ucunda
KORNET bak. T rom pet Aİlesî . iç çapı 6,2 mm olan boru, alt uca doğru
genişleyerek çapı 28-36 cm olan bir kalakla
KORNO AİLESİ. Korno salyangoz kabuğu son bulur. Yumuşak ve dolgun bir tınısı
gibi kıvrımlı, bakır borudan yapılan, üflemeli vardır. Fransız kornosu 18. yüzyılın başların
bir çalgıdır. İtalyanca’da “boynuz” anlamına da kır ve av temalarının işlendiği parçaların
gelen corno sözcüğünden dilimize geçmiştir. seslendirilişiyle orkestralara girdi. 1754’te
Eski Mısır’da, Eski Rom a’da ve M ezopotam kangal denen takılıp sökülebilen, sarmal bi
ya’da boynuzdan yapılan ilk örnekleri, işa çimli uzun borular ve dirsek denen kısa
ret vermek ve avcılara yol göstermek için borular eklendi. Bu yenilikler çalgının ses
kullanılırdı. Günümüzde bazı ülkelerde ço alanını önemli ölçüde genişletti. Besteciler,
banlar ve sürek avlarında avcılar hâlâ bu korno için yazdıkları müzik parçalarında,
amaçla boynuz kullanırlar. kornoculara dirsek değiştirmeleri için zaman
Kornonun gövdesini oluşturan boru, üfle
nen baş bölümünden alt uca doğru kıvrılarak
Clive Barda
genişler ve çan biçimli kalak bölümüyle son
bulur. Çağdaş kornonun boru uzunluğu yakla
şık 3,3 metredir. Üflenen ucunda koni biçimin
de, bek denen bir ağızlık vardır. Üzerinde flüt
ya da klarnette olduğu gibi ses delikleri ya da
üfleme dili yoktur. Dudaklar sıkıca ağızlığa
bastırılıp üflenerek çalınır. Üflendiğinde boru
nun içindeki hava sütununun titreşmesinden
ses elde edilir. Çıkan sesler üfleme sırasında
dudakların duruş biçimine göre değişir. Du
daklar gevşek bırakılırsa bas sesler, gergin tu
tulursa tiz sesler elde edilir.
Bir çalgı teli ya da boru içindeki hava
sütunu titreştiğinde çıkan sesler, duyulan
temel seslerdir. Telin ya da hava sütununun
bir bölümünün titreşmesinden çıkan, dikkatle
dinlediğimizde duyulabilen zayıf seslere doğal
arm onikler (kısmi sesler) denir. Kornonun
ses genişliği doğal arm oniklerle sınırlıdır.
Doğal armoniklerin müziğe daha elverişli
olan tiz tonlarını elde etm ek daha güçtür. Bu
bakımdan korno, çalınması en güç ve en
yorucu çalgılardan biridir. Ses alanı bakım ın Fransız kornosunda bulunan pistonlar, çalgıya geniş
dan alto, bariton ve tenor olmak üzere üç türü bir ses alanı sağlar.
KORO VE KORAL MÜZİK 15
amacıyla koroya yer verdi. Senfonik müzikte teci H ândel’in ölümü nedeniyle düzenlenen
insan sesinin kullanılması o güne kadar görül anma törenine 2.000 kişilik bir koro katıldı.
memiş bir yenilik olmasına karşın, yapıt ilk D aha sonraki yıllarda toplantı ve törenlerde
seslendirilişinde büyük bir başarı kazandı. korolara sık sık yer verilmesi yerel koro
Beethoven insan sesini, bir çalgı sesi gibi geleneğinin gelişmesine ve koro festivalleri
kullanıyordu; bu yüzden yorumu son derece nin yaygınlaşmasına yol açtı.
güçtü (bak. B eeth o v en , L udw ig V a n ). Avus
turyalI besteci Gustav M ahler, Beethoven’in Koro Çeşitleri
aksine Binler Senfonisi olarak da bilinen 8. Dinsel müziğin etkisinden uzak korolar başlı
Senfoni'sinde koroyu en baştan müziğin içine ca üç grupta toplanabilir: Birincisi, 17. yüzyıl
alarak, koro ve orkestra arasında kusursuz bir da operayla birlikte gelişen profesyonel tiyat
bütünlük oluşturdu (bak. M a h l e r , G u stav ). ro koroları; İkincisi 18. yüzyıl sonlarına doğru
Operayı gösteriş ve abartıdan arındıran A l büyük bestecilerin yazdığı oratoryoları seslen
man besteci Cari Orff (1895-1982), Carmina dirm ek için kurulan am atör oratoryo korola
Burana ve Catulli Carmina adlı yapıtlarında rı; üçüncüsü ise, 18. yüzyılın ikinci yarısında
koroyu çoksesli ve armonik bir yapı içinde, İngiltere’de ortaya çıkan ve glee adı verilen
yalın, ama görkemli bir biçimde kullandı. çoksesli vokal müzik topluluklarıdır. G ünü
Bilinen ilk koro festivali 18. yüzyılda İngil müzde İngiltere’de ve A B D ’de glee kulüpleri
tere’de gerçekleştirilen Gloucester, Worces- üç ya da daha çok sayıda erkek sesi için
ter ve Hereford korolarının katıldığı Üç Koro yazılmış müzik parçalarını seslendirmektedir.
Festivali’ydi. 1857’de L ondra’da, büyük bes Bir başka koro türü de 20. yüzyılın ikinci
İstanbul K ültür ve Sanat Vakfı
yarısında kurulan 16-50 kişilik oda korola çaplı da olsa korsanlık etkinliklerine girişmiş
rıdır. ler, bir bölüm denizci de Venedik ve Ceneviz
Dünyanın en eski ve önde gelen çocuk korsanlarını önlemek için çaba harcamıştı. 15.
korolarından biri, yaklaşık 500 yıl önce kurul yüzyıl sonlarında A kdeniz’e açılan Türk kor
muş olan Viyana Çocuk Korosu’dur. 20 Tem sanları, Kuzey Afrika kıyılarında üslenerek
muz 1498’de Kutsal Rom a-G erm en İm para korsanlığa başladılar. 16. yüzyıl başlarında
toru I. Maximilian’ın buyruğuyla, ülkenin en Oruç, İshak, İlyas ve Hızır (sonra Barbaros
yetenekli çocukları arasında yapılan titiz bir Hayreddin Paşa) reisler Cezayir’i ele geçirdi
seçimle kuruldu. Koroda görev alan çocukla ler. Hızır Reis Osmanlı Devleti’nin koruması
rın eğitimi ve tüm giderleri saray tarafından altına girdikten sonra büyük bir donanma
karşılanıyordu. Yüzyıllar boyunca sarayda ve kurarak korsanlığı düzenli ve resmi bir etkin
katedrallerdeki dinsel törenlerde etkinliğini lik durum una getirdi. Bu yüzyılda Piri Reis,
sürdüren koro, I. Dünya Savaşı’nın ardından Burak Reis, Turgut Reis gibi başka ünlü
Avusturya’da krallık yönetimi sona erince korsanlar da Osmanlı D evleti’nin koruması
koruyucusunu ve mali desteğini yitirme tehli altında birçok korsanlık etkinliğinde bulundu
kesiyle karşı karşıya kaldı. 1924’te koronun lar. Am a 1571 İnebahtı yenilgisi A kdeniz’de
sorumluluğunu üstlenen müzik eğitimcisi ve ki Türk korsanlığına da darbe vurdu. 17.
orkestra şefi Josef Schritt’in çabalarıyla yeni yüzyılda açık denizlerde M urad Reis’ten baş
den canlandı. Aynı yıl “Viyana Çocuk Koro ka Türk korsanı görülmedi.
su” (Die Wiener Sangerkrıaben) adını aldı. Korsanlık, 16. yüzyıla kadar İngiliz Adala-
Günümüzde de etkinliğini sürdüren Viyana rı’nda, özellikle İrlanda’nın güneyinde ve
Çocuk Korosu, dünyanın önde gelen orkes Scilly A daları’nda yaygındı. Oysa zamanla
traları ve orkestra şefleriyle çalışmaktadır. Avrupa kıyılarında korsanlara göz açtırm a
Birçok ülkede verdikleri konserlerde ve festi mak amacıyla sıkı bir denetim uygulanmaya
vallerde Bach, Haydn ve M ozart gibi ünlü başlayınca, korsanlık yapmak isteyenler
bestecilerin yapıtlarını büyük bir başarıyla A m erika’da New England’a, Kızıldeniz’e ve
seslendirmekte ve geniş bir izleyici kitlesinin tropik denizlere gittiler. A frika’nın güneydo
hayranlığını kazanmaktadır. ğu kıyısı açıklarındaki M adagaskar Adası,
Koronun Türk müziğinde de önemli bir İngiltere ile Doğu Hint Adaları arasında gidip
yeri vardır. Türkiye’de ilk kez “Klasik K oro” gelen birçok gemiye pusu kurmaya elverişli
yu kuran koro şefi ve saz sanatçısı Mesut olduğu için uzun süre korsanların üssüydü.
Cemil’dir (bak. M esut C em İl ). B u konuya Batı Hint A daları, İspanyol egemenliğine
ilişkin daha ayrıntılı bilgiyi TÜ R K M Ü ZİĞ İ karşı birleşen İngiliz, Fransız, HollandalI ve
m addesinde bulabilirsiniz. Portekizli korsanların merkeziydi. İspanyol
hüküm eti, yabancıların Batı Hint A daları’nda
KORSANLIK. Bir gemi dolusu silahlı soygun ticaret yapmalarını yasaklamış olmasına kar
cunun başka bir gemiye yanaşarak saldırması, şın, Yerli halkın gereksinimlerini tümüyle
kaptan ve denizcileri geminin yönünü değiş karşılayamıyordu. Böylece korsanlar soygun
tirmeye zorlaması ve gemideki değerli malla larda ele geçirdikleri ganimetleri burada sat
ra el koyması gibi olaylar artık tarihe karıştı. ma olanağı buldular. Hispaniola (bugün H ai
Denizlerde tek tük küçük ve savunmasız ti) Adası açıklarındaki Tortuga Adası da
gemilerin dolaştığı çok eski zamanlardan, korsanların üssüydü.
aşağı yukarı 150 yıl öncesine kadar birçok İnsanlar çeşitli nedenlerle korsan oluyorlar
gemi korsan denen bu tür silahlı soyguncula dı. Bazen bir gemici dürüst yoldan geçimini
rın saldırısına uğruyordu. Günümüzde Güney sağlamaktansa, korsanlık yaparak çok para
Çin Denizi’nde hâlâ ara sıra gemiler yağmala kazanmayı yeğliyordu. Bazen bir gemiye sal
nıyorsa da, okyanuslar korsanlardan temiz dıran korsanlar, denizcileri tutsak alıyor, on
lenmiştir. ları korsan olmaya zorluyordu. Robert Louis
Türkler de Ege Denizi kıyılarına egemen Stevenson’un Define Adası (Treasure Island;
oldukları 15. yüzyıldan başlayarak küçük 1881) romanının ünlü kahram anı Long John
18 KORSANLIK
M onsell Collection
Üstte solda: "Kara Sakal" sanıyla tanınan Edvvard Teach, 1718'de vurulup öldürülünceye kadar Carolina
kıyılarında korku saldı. Üstte sağda: 1720'de mahkûm edilen Mary Read, kayıtlarda yer alan birkaç kadın
korsandan biridir. Altta: Bir korsan ve Jamaika'nın vali yardımcısı olan Sir Henry M organ'ın 1669'da Güney
Am erika'daki Maracaibo'ya saldırısı.
KORSİKA 19
Silver bu korsanların tipik bir örneğidir. Çoğu Teach denizcilerin bir bölümüyle birlikte,
kez de bir gemideki denizciler ayaklanarak küçük bir kayıkla Kuzey Carolina’ya kaçtı.
öbürlerini öldürüyor ya da hapsediyor, kor Burada valinin desteğini kazanarak korsanlığı
sanlık yapmak üzere gemiye el koyuyordu. sürdürdüyse de sonunda vurularak öldürüldü.
Hepsi de korsan olan bu denizciler uyulması Bir başka ünlü korsan da Galli Henry
gereken kuralları belirliyor, karşılarına çıkan M organ’dı. Gemileriyle Karayib Denizi’ndeki
gemileri korkutacak bir bayrak seçiyorlardı. Hollanda ve İspanyol kolonilerine saldırdı ve
Korsan gemilerinin bayrağında çoğunlukla 1671’de İspanyol kenti Panam a’yı ele geçir
ölümün simgesi olan kurukafa ile çapraz iki mek için 2.000 askere önderlik etti. Mor-
kemik bulunurdu. gan’ın yağma eylemlerinin çoğunu zengin İs
Yakalanan korsanların öbür suçlular gibi panyol İm paratorluğu’nun çökmesini isteyen
yargılanmaları gerekirken çoğu asılarak ceza İngiliz hükümeti örtülü biçimde destek
landırıldı. liyordu.
Tıpkı erkekler gibi giyinip onlar gibi korku
Ünlü Korsanlar salan kadın korsanlar da vardı. E n ünlü iki
İngilizler’in en ünlü korsanlarından biri 17. kadın korsan Anne Bonney ile Mary Read
yüzyılda yaşamış olan John Avery’di. Avery, idi.
bir ticaret gemisinde ikinci kaptan olduktan
sonra, gemide çıkan isyana önderlik ederek KORSİKA, Akdeniz’de Sicilya, Kıbrıs ve
kaptanlığa getirildi. Batı A frika’da Gine kıyı Sardinya’dan sonra gelen dördüncü büyük
larında ve Batı Hint A d alan ’nda birçok gemi adadır. 11 km güneyinde yer alan Sardinya
yi yağmaladıktan sonra Kızıldeniz’e yelken Adası ile arasında Bonifacio Boğazı bulunur.
açtı. Hint-Türk İm paratorluğu’nun, 100 bin Bağlı olduğu Fransa’dan 170 km, İtalya’dan
külçe altınının yanı sıra, im paratorun genç ve ise yaklaşık 90 km uzaklıktadır. Yabanıl ve
güzel kızını taşıyan bir gemiyi de ele geçirdi. dağlık bir doğal yapısı olan Korsika’pın en
Her iki ganimeti de kendisiyle birlikte M ada yüksek noktası 2.710 metreyi bulan Cinto
gaskar A dası’na getiren Avery, buraya yerle Dağı’dır. Kıyıları boyunca dar ovalar uzanır.
şerek kral oldu. Sonunda İngiltere’ye döndü, İklim kıyıda ılık ve kuru, dağlarda ise çok
tüm mal varlığını yitirdi ve yoksulluk içinde soğuktur. Bitki örtüsünü dağ eteklerinin alt
öldü. bölümlerinde yetişen makiler (kalın ve sık
Galli korsan Bartholomew Roberts, gemi çalılar) ile daha yukarılarda görülen meşe,
lerinde içki içilmesine, kadın bulundurulması kestane, çam ve kayın ormanları oluşturur.
na ve kum ar oynanmasına izin vermezdi. Orm an kuşağının üstünde, koyun ve keçilerin
Roberts, Gine kıyısında korsanlarca ele geçi otladığı Alp tipi çayırlar vardır. Adadaki öbür
rilen bir ticaret gemisinin ikinci kaptanıydı. hayvanlar arasında dağ koyunu, yaban dom u
Korsanlar, kaptanı öldürünce, yerine Roberts zu, geyik, porsuk, yaban kedisi ve tavşan
kaptan seçildi. Brezilya yakınlarında altın ve sayılabilir.
değerli taşlarla yüklü bir ticaret gemisini ele Korsika 150 yılı aşkın bir süreden beri
geçiren Roberts, Newfoundland’da, Batı Hint Fransa sınırları içindedir. Halk, resmi dil
A daları’nda ve A frika’da korsanlık yaptı. Fransızca’nın yanı sıra, atalarının çoğu İtalya’
Royal Fortune adlı büyük bir gemiyi ele dan geldiği için bir çeşit İtalyanca konuşur.
geçirdiyse de 1722’de çıkan çatışma sırasında Başlıca kentleri, batı kıyısındaki başkent
öldürüldü. Ajaccio ve kuzeydoğu kıyısındaki Bastia’dır.
Genellikle “Kara Sakal” adıyla tanınan Ajaccio, Fransa İm paratoru Napolyon’un do
Edward Teach (ya da Thatch), çalıntı bir ğum yeri olarak ünlüdür.
gemiyle, Kuzey A m erika’daki Carolina ve Çok dağlık bir ada olan Korsika’nın toplam
Virginia kıyıları boyunca birçok gemiyi yağ yüzölçümünün yarısından azı ekilebilm ekte
m alayarak dolaştı. Sert ve acımasız bir adam dir. Başlıca ürünleri, doğu kıyılarındaki ova
olduğu için kendi arkadaşları arasında bile larda ve alçak dağların vadilerinde yetişen
korku salmıştı. 1718’de gemisi parçalanınca, limon, üzüm, zeytin ve portakaldır. Tütün ve
20 KORUTÜRK
Satour (en üstte), Tony M orrison (üstte solda), M . C. Wilkes— A q u ila (solda)
B. and C. A lexander (üstte)
Hayvanlarda koruyucu renklenme örnekleri. En
üstte: Parsın benekleri gövdesinin dış çizgilerini
bozmaya yarar. Üstte solda: Rengi, biçim i ve
damarlara benzeyen desenleriyle yapraktan farksız
olan b ir cırcırböceği. Solda: Bu kurbağanın rengi
bulunduğu akarsuyun yatağının rengine benzer.
Üstte: Kutup tilkisinin beyaz kış postu, karlar
arasında görülm eden avlanmasına yardımcı olur.
KOSTA RİKA 23
demokrasi geleneği hiç kesintiye uğramadı. mıştır. Karacaoğlan’m koşmalarının çoğu gü
Ü lkede, yürütm e görevini üstlenen bir başkan zellemeye; yiğitliğin, başkaldırmanın ve mey
ve bir yasama meclisi vardır. dan okumanın konu edildiği koçaklamaya en
güzel örnek olarak da Köroğlu ve Dadaloğlu’
KO ŞM A, halk şiirinde mani ile birlikte iki nun koşmaları gösterilebilir.
ana biçimden biridir. Âşık edebiyatımızda en Divan edebiyatında gazelin tuttuğu yeri
yaygın şiir türü olarak koşma örnekleri 16. halk edebiyatında koşma tutar. İlk dönem ler
yüzyıldan beri vardır. Bununla birlikte koşma de tekke şiirinde de koşma türünde örnekler
ya da benzeri şiirlerin daha önceki yüzyıllarda veren halk şairleri vardır.
da söylenmiş olduğu sanılmaktadır.
Koşma, hece ölçüsünün l l ’li kalıbıyla 6+5 KOŞNİL bak. K a bu k lu bît .
ya da 4 + 4 + 3 duraklı olarak söylenir. 4 dizeli
3-5 dörtlükten (bent) oluşur. 10 dörtlüğe KOŞU bak. A tletizm .
kadar olanları vardır. Birinci dörtlükte l. ile
3. dize, 2. ile 4. dize uyaklıdır (a-b-a-b). KOVBOY. Kuzey A m erika’da 19. yüzyılın
Sonraki dörtlüklerde ilk üç dize kendi arasın ikinci yansında, özellikle Amerika Yerlileri’
da, 4. dize ilk dörtlüğün son dizesiyle uyaklı nin yaşadıklan topraklann ele geçirilmesi
dır (c-c-c-b). İlk dörtlüğün 1. ve 3. dizeleri sırasında girişilen savaşları konu alan kovboy
uyaksız da olabilir. Dizeleri yedili (4+3) ve (W estern) filmlerinden tanıdığımız efsaneleş
sekizli (4+4) kalıpla oluşan koşmalar da miş kovboy tipi gerek yaşantısı, gerek giyi
vardır. miyle Amerikan folklorunun önemli öğelerin
Aşk, kavuşma, ayrılık, acı, acıma, üzüntü, den birini oluşturur. At sırtında büyük sığır
doğa sevgisi, yazgıdan ya da yaşamdan yakın sürülerini bir araya getirerek güden ve bunla
ma gibi konuların işlendiği koşmalar kimi ra bekçilik eden sığırtmaçlara, İngilizce’de
zaman özel bir ezgiyle de okunur. Bu tür “sığır çobanı” anlamında cowboy denm ek
koşmalar yöreye ve özelliğine göre A nkara tedir.
koşması, Kerem, Kesik K erem , topal koşma, 19. yüzyılın sonlarına kadar kıtanın orta
bülbül koşması gibi adlar alırlar. Koşmalar, bölümündeki geniş düzlüklerde nüfus çok
biçim yönünden de değişik özellikler gösterir. seyrekti. Bu düzlüklerde yüz binlerce yabanıl
Alışılmış biçimdeki koşmalara “düz koşma” sığır ve at özgürce dolaşıyordu. Bu keşfedil
denir. İlk dörtlüğün 2. ve 4. dizesi öteki memiş bölgenin bir yerleşim alanına dönüştü
dörtlüklerde kavuştak (nakarat) olan koşma rülmesinde kovboylar önemli bir rol oyna
ya “koşma-şarkı” ; uyakları cinaslı olan koş dılar.
maya “tecnis”; ilk dörtlüğünün 2. ve 4., öteki Genellikle öğrenim görmemiş, okuma yaz
dörtlüklerinin yalnızca 4. dizelerine “ziyade” ma bile bilmeyen kovboylar, ilk olarak büyük
denen bir dize eklemekle oluşan koşmaya sığır sürüleri için elverişli geniş otlakların
“ayaklı koşm a”; dizelerinde iç uyak bulunan bulunduğu Texas’ta ortaya çıktı. Kıtanın do
koşmaya “musammat koşma” ; dörtlüklerin 4. ğusunda yaşayan insanların et gereksinimini
dizesini uyak sözcüğünün bir sonraki dörtlü karşılamak kâr getiren bir iş olduğundan,
ğün ilk dizesinin başında yinelenmesiyle olu birçok kişi sığır besiciliği yapmaya başlamıştı.
şan koşmaya “zincirleme koşma” denir. Kar Sığırların bir araya getirilmesi, damgalanması
şılıklı konuşma biçiminde söylenmiş koşmalar ve güdülmesi gibi işlerde beceri kazanan
da vardır. “Dedim -dedi’li” koşma diye adlan kovboylar da bu yoldan geçimlerini sağlıyor
dırılan bu koşmalar genellikle bir dize soru, lardı. 19. yüzyıl ortalarında Kansas’a kadar
bir dize cevap olarak düzenlenir. Aynı dize uzanan demiryolları, sürülerin trenle kentlere
içinde soru ve cevabın yer aldığı koşmalar da taşınmasına olanak veriyordu. Ne var ki,
vardır. bazen sürüleri en yakın tren istasyonuna
Koşma, âşık edebiyatında konusuna göre götürm ek için bile yüzlerce kilometrelik yol
adlandırılan güzelleme, yergi, koçaklama ve kat etm ek gerekiyordu. Bu nedenledir ki,
ağıt türlerinde de şiir biçimi olarak kullanıl henüz insan eli değmemiş bölgelerden at
26 KOYUN
sırtında geçmek zorunda kalan kovboylar, kaymaması için yüksek ökçeli olurdu. Boynu
yollar ve hayvanları barındırabilecekleri na bağladığı üçgen biçimindeki mendil, sürü
kamp alanları açtılar. Bu süreçte, Y erliler’in yü izlerken ağzına burnuna toz girmesini
saldırısına uğrayanlar, sığırlarla aşmaya çalış önlerdi. Ayrıca, bacaklarını çalılardan ve
tıkları ırm aklarda boğularak yaşamlarını yiti kaktüs dikenlerinden korum ak için pantolo
renler oldu. Şiddetli sıcağa ve dondurucu nunun üstüne ayı ya da koyun postundan bir
soğuğa dayanmak zorunda kaldılar. Kovboy tulum giyerdi. Eyerinin arkasında da sarı
ların açtıkları en ünlü yol olan Chisholm m uşambadan bir yağmurluk taşırdı. Ceket
Yolu’ndan 1866’da 300 bin, 1871’de ise 600 giymez, ama kollarının rahat hareket etmesini
bin baş sığır geçti. Ne var ki, demiryollarının sağlayan ve sigara kâğıtlarını, tütün kesesini,
yaygınlaşmasıyla kovboyluk önemini yitirme kibritini koyabileceği cepleri olan bir yelek
ye başladı ve giderek tarihe karıştı. giyerdi.
Uçsuz bucaksız topraklarda türlü güçlükle Yanında ham deri ya da kenevirden yapıl
re göğüs geren kovboyun, öykülerde yansıtıl mış, 12-21 m etre uzunluğunda bir kem ent,
dığı gibi rom antik bir karakter değil, oldukça bıçak ve tabanca bulundururdu. Kovboyun
Union Pacific Railroad
eyeri ise çoğu zaman bütün öbür eşyalarından
daha değerliydi. Nitelikli deriden yapılır,
üzerine desenler işlenir, bazen de gümüşle
bezenirdi. Deri zamanla üzerine oturanın
biçimini alırdı. Eyerin arkasındaki, arka kaş
adı verilen parça kovboyun eyerden geriye
kayıp düşmesini önleyecek yükseklikte
olurdu.
Günüm üzde A B D ’nin batı eyaletlerindeki
çiftliklerde çalışan sığırtmaçlar hâlâ kovboy
olarak adlandırılm akta ve aşağı yukarı eski
den yaptıkları işleri yapmaktadırlar. Ne var
ki, bugün artık hendek kazma, çit yapma ve
taşıtların onarımı gibi işlerden de sorumlu
tutulurlar. Çağdaş kovboylar ayrıca eyersiz
ata ve boğaya binme gibi çeşitli becerilerin
sergilendiği rodeo adlı yarışmalar da düzen
lerler (bak. R o d e o ).
KOYUN. K o y u n la r , y a k ın a k r a b a la r ı o la n
k e ç ile r g ib i g e v iş g e tire n , ç iftto y n a k lı m e m e li
le r d ir . P o s tla r ı y ü n lü , g ö v d e le r i k e ç ile rd e n
Kovboylar bir buzağıyı damgalıyor. g e n e llik le d a h a d o lg u n , ç o ğ u k e z y a ln ız e r
k e k le r i ( k o ç la r) k a lın v e k ıv rık b o y n u z lu d u r.
kaba saba ve işini bilen biri olduğu söylenebi K e ç ile rin ise ev cil s o y la rı b ile ç e v ik y a p ılıd ır
lir. Giyimi de gereksinimlerine uygun olan v e h e m e r k e ğ in d e , h e m d e d iş is in d e a r k a y a
kovboyun, yağmur ve güneşe karşı koruyucu d o ğ r u e ğ ik b o y n u z la r b u lu n u r . A m a b a z ı
geniş kenarlı şapkası, yerine göre su içmeye, y a b a n ıl k o y u n la r ı k e ç ile r d e n a y ırt e t m e k h iç
yerine göre de yelpazelenmeye yarardı. Kalın d e k o la y d e ğ ild ir. (Ayrıca bak. GEVİŞGETÎREN-
pamuklu ya da yünlü, kir göstermeyen renkte LER; KEÇİ.)
bir gömlek giyer, omuzlarını kesmemesi için Koyunlar evcilleştirilen ilk hayvanlar ara
pantalon askısı takm az, at sırtında belini sında yer alır. Verimsiz otlaklarda beslenebil
sıkmasın diye kem er kullanmazdı. İnce, yu mesi çeşitli iklim koşullarına dayanıklılığı, et,
muşak deriden gösterişli çizmeler giyer, bun süt, yün gibi değerli ürünler vermesi nedeniy
lar at şaha kalktığı zaman ayağının üzengiden le yeryüzünün büyük bir bölümünde yetiştiril
KOYUN 27
m ektedir. İlk evcilleştirilen koyunların, keçi- nuzları bazı türlerde 2 m etreye yakın uzun
lerinki gibi uzun kılları vardı ve yün, bunların luktadır. Omuz yüksekliği ise 1,3 m etredir.
altında ince bir katman halinde bulunuyordu. Öte yandan A frika’da bulunan kızıl Kam erun
Önceleri öldürülen koyunların yüzülen derile koyununun (Ovis jubata) omuz yüksekliği
ri giysi olarak kullanıldı. Am a zamanla ko- yalnız 48 santim etredir. G erdanından ve ön
yunların öldürülmesi yerine postları kırkıldı- bölümünün yanlarından uzun tüyler sarkan
ğında, tüylerinin yeniden uzadığı, toplanan Berberi koyunu (Ammotragus lervia) Kuzey
yapağıdan yünün ayrılabileceği ve yünden ip A frika’da, muflon ya da Avrupa yaban koyu
lik elde edilebileceği anlaşıldı. Böylece ko nu (Ovis musimori) Korsika, Sardinya ve
yunlar yünleri için de beslenmeye başlandı. Kıbrıs adalarında yaşar. Bazı uzmanlar bu
(Ayrıca bak. YÜN.) türü evcil koyunun (Ovis aries) atası sayar.
Koyundan elde edilen öbür ürünler arasın Am a A nadolu’dan Türkm enistan ve Keşmir’e
da kozmetik ve merhem yapımında kullanılan kadar uzanan bir kuşak boyunca yaşayan
lanolin ile ayakkabı, ceket, güderi gibi eşyala dağkoyunu (Ovis orierıtalis), büyük ölçüde
rın yapımında kullanılan deri sayılabilir. La A fganistan’da ve Pencap yöresinde yaşayan
nolin yapağıdan çıkarılan yağsı bir m addedir. arkar (Ovis vignei), muflon ve argalı da evcil
Koyun bağırsağından yapılan katgüt, cerrahi koyunun ataları arasında gösterilmektedir.
de açılan yaraların dikilmesinde ve ayrıca Kuzey A m erika’da yaşayan yabanıl koyun-
çalgı teli olarak kullanılır. İçyağlarının eritil lardan iri boynuzlu koyun (Ovis canadensis)
mesiyle elde edilen donyağından yapılan M eksika’nın kuzeyinden K anada’nın batısı
mum ise günümüzde eski önemini yitirmiştir. boyunca uzanan dağlık yörelerde rastlanan
kahverengi postlu bir türdür. Yakın akrabası
Yabanıl Koyunlar olan Dall koyunu (Ovis dallı), K anada’nın
Yeryüzünün birçok dağlık yöresinde çeşitli batısından A laska’ya kadar uzanan bölgede
türlerden yabanıl koyunlar yaşar. O rta A sya’ yaşar.
nın doğusundaki yüksek yaylalarda görülen Koyunların erkeğine “koç”, dişisine “ko
argalı (Ovis amm on) varlığını sürdüren ko- yun” , yavrusuna yaklaşık altı aylık olana kadar
yunlann en irisidir. Geniş bir çember çizdikten “kuzu” , daha sonra bir yaşma kadar “toklu”
sonra bile kıvrılmayı sürdürebilen kalın boy- denir.
Popperfoto
Evcil Koyun Soyları
Koyunların evcilleştirilmesinden çok sonra,
seçmeye dayalı ıslah çalışmaları yapılarak
birçok koyun soyu geliştirilmeye başlanmıştır.
Çevre koşullarına uygun, besin ve giyecek
gereksinimlerini en iyi biçimde karşılayacak
yeni koyun soylarını yaratm a çabası sürm ek
tedir. Günüm üzde 200’ü aşan koyun soyunun
büyük bölümü ancak yerel bakım dan önem
lidir.
Bütün koyun soylarında kuzular bahara
doğru ya da bahar başında doğar. Yeni doğan
kuzuların özenli bir bakıma gereksinimi var
dır. Dişiler bir batında genellikle bir ya da iki,
bazen üç ve daha çok yavru doğurur.
Koyun soylarının sınıflandırılması genellik
le verimlerine (yün, et, süt), verdikleri yünün
özelliğine ya da kuyruk yapılarına göre yapı
Arkar, Afganistan'da ve Pencap yöresinde
lır. Koyunlardan süt üretimi Türkiye, İran,
yaşayan yabani bir koyun türüdür. Çekoslovakya, Yunanistan, M acaristan gibi
28 KOYUN
Farmer a n d Stock-Breeder
İki koyun soyu. R am bouillet (solda), üstün nitelikli yün verim iyle ünlü merinostan (sağda) g eliştirilm iştir.
pek az ülkede önem kazanırken, öbür ülkeler 96’sı düşük verimli yerli soylardan, geri kalanı
de koyunlar önemsenmeyecek ölçüde sağıl m erinos, merinos melezleri ve az sayıda öbür
m akta, temel olarak yünü ve eti için beslen kültür soylarının melezlerinden oluşur. Yaşa
m ektedir. En çok koyun yetiştiren ülkeler dıkları bölge koşullarına kolay uyum sağlama
sırasıyla Avustralya, SSCB, Yeni Zelanda, ları, yetersiz otlatm a ve beslenme koşullarına
Hindistan, Türkiye ve İran’dır. dayanmaları nedeniyle düşük verimli yerli
Koyun İngiltere’ye İS 1. yüzyılda Romalılar soylar ekonomik zorluklar içindeki yetiştirici
tarafından götürülmüştür. Ortaçağ İngiltere’ ler için günümüzde de önemini korum aktadır.
si ulaştığı zenginliği önemli ölçüde koyuna ve Türkiye’de toplam koyun sayısının yaklaşık
yüne borçludur. İngiliz parlam entosunda yarısını oluşturan akkaram an soyu İç A nado
Lordlar Kamarası başkanm a ayrılan ve İngiliz lu Bölgesi ile Akdeniz, Doğu ve Güneydoğu
yününden yapıldığı için “yünçuvalı” adıyla Anadolu bölgelerinin İç Anadolu Bölgesi’ne
tanınan sedir biçimindeki yer bu gerçeğin bir yakın olan yörelerinde yetiştirilir. Ortalam a
simgesidir. 18. yüzyılda, Sanayi Devrimi yün 4-6 kg olan kuyruk ağırlığı, besili koçlarda
ticaretinin önemini azaltırken İngiltere’de ge20-25 kilograma ulaşabilir. Renkleri genellik
liştirilen koyun soyları sömürge ülkelere götüle beyaz, burunlarının ucu, kulakları, gözleri
rülmüş ve buralarda türetilen yeni soylann nin çevresi ve ayakları siyah, bazen de kahve
kökenini oluşturmuştur. rengi lekelidir. Dişiler genellikle boynuzsuz,
koçlar yüzde 10 dolayında boynuzludur.
Türkiye'de Koyun Yetiştiriciliği M orkaram an, rengi m ordan kızıla kadar
Koyun yetiştirmenin Türkiye hayvancılığında değiştiği için kızılkaraman adıyla da tanınır.
önemli bir yeri vardır. Koyunlar kıyı kesimle Özellikle Kars, Erzurum , Ağrı, Muş, Bingöl,
rinde ve A nadolu’nun iç kesimlerinde genel Tunceli, Erzincan, Elazığ, Van ve Bitlis’te
likle küçük sürüler halinde yetiştirilmekte, yetiştirilmekte olan m orkaram anlar Türkiye
ortak kullanılan otlaklarda topluca otlatıl koyun varlığının yaklaşık yüzde 20’sini oluştu
m aktadır. Doğu A nadolu’nun güney kesimle rur. A kkaram andan daha iri yapılı, koçları
rinde ise göçebe topluluklarının beslediği yüzde 10, dişileri yüzde 1 oranında boynuzlu
büyük sürüler kışın iklimin uygun olduğu dur. Canlı ağırlığı dişilerde 45-50 kg, koçlarda
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne indirilmekte, 55-60 kg dolayındadır.
yazın yüksek yaylalara çıkarılmaktadır. Ayrı Bilecik-Eskişehir-Kütahya-Afyonkarahisar
ca bütün bölgelerde 100-200 koyundan oluşan doğrultusunun güneybatısında uzanan alanda
çiftlik sürüleri de görülür. yetiştirilen dağlıçlar doğuda akkaram an, batı
Türkiye’de koyun varlığının yaklaşık yüzde da kıvırcıkla karışmıştır. Türkiye koyun varlı-
KOYUN 29
ğının yaklaşık yüzde 14’ünü oluşturur. R enk vardır. Bunlardan Türk merinosu Bursa ve
leri beyaz, burunlarının ucu, gözlerinin çevre Balıkesir yörelerinde, O rta Anadolu m erino
si, kulakları ve ayakları siyah bazen de su özellikle İç Anadolu Bölgesi’nde yetiştiril
kahverengi lekelidir. Dişiler genellikle boy m ektedir. M erinosların yüzlerinde ve bacak
nuzsuz, koçlar sarmal boynuzlu, yağlı kuyruk larında da bol yapağı bulunur.
ları ortalam a 3 kg ağırlığındadır. Karam anlar O rta Asya kökenli karagül ya da karakul
dan farklı olarak öval biçimli olan kuyruğun koyunu Türkiye’ye ilk kez 1929’da SSCB’den
alt uca yakın bölümünde mizaba denen yapa- getirilmiş am a üretimi yaygınlık kazanam a
ğısız, çıplak bir oluk bulunur. Kuzey Anadolu mıştır. Karagül koyunu, yeni doğan kuzuların
Dağları’nın iç kesimlerinde yetiştirilen herik postundan elde edilen parlak, kıvırcık ve
de dağlıça benzeyen yağlı kuyruklu bir soy siyah renkli kürk için de yetiştirilir. Bu değerli
dur. Am a bu soyun kuyruğunda mizaba kürkler astragan adıyla ün kazanmıştır. Türki
bulunmaz. ye’deki yerli koyunların et, yapağı yönünden ıs
Kıvırcık koyunu Türkiye’deki yağsız uzun lahında Fransa kökenli Ramboillet ve Ile-de-
kuyruklu soylar arasında en iyi bilinenidir. France ile adını Hollanda’ya ait bir adadan alan
M arm ara ve Ege bölgelerinde yetiştirilen bu Texel gibi soylar kullanılmıştır.
soy beyaz renkli, ince uzun kuyrukludur.
Trakya’da az da olsa kahverengi postlu olan Koyunlarda Kırkım
larına rastlanır. Dişiler genellikle boynuzsuz Koyunlar yaz başında, artık ısınmak için
dur. Koçların kıvrılarak yana açılan güçlü yünlerine gereksinimleri kalmadığından kırkı
boynuzları vardır. Boyun ve karın altının lır. Kırkma işlemi özel el makaslarıyla ya da
tüysüz oluşu yapağı verimlerinin düşük olma kırkım makineleriyle yapılır. Yapağının kesil
sına yol açar. Am a etleri çok lezzetlidir. mesi koyunun canını yakmaz, ama koyun
Karayaka koyunu Sinop-Trabzon arasında kırkıcısı, koyunun hareketlerini engelleyip,
ki kıyı şeridi ile Amasya ve Tokat illerinde yanlışlıkla derisini kesmeden, yapağıyı tek
küçük sürüler halinde yetiştirilmektedir. Bu
soyun da eti lezzetli, postu genellikle beyaz, N ew Z ealand N ational Publicity Studios
bazen siyah lekelidir. Dişiler genellikle boy
nuzsuz, koçlar güçlü sarmal boynuzludur.
T ürkiye’de önem taşıyan birçok başka ko
yun soyu da yetiştirilmektedir. Bunlar arasında
yalnız İzmir ilinin Ödemiş ilçesinde bulunan
Ödemiş koyunu, İmroz kökenli olan ve Ça
nakkale ilinin öbür kesimlerinde de yetiştiri
len İmroz koyunu, Sakız Adası kökenli olan,
başta İzmir ili olmak üzere Ege ve Akdeniz
kıyı şeridinde yer yer yetiştirilen Sakız koyu
nu, Karadeniz Bölgesi’nin doğu kesimindeki
dağlık Rize ve Artvin yörelerinde, ayrıca
A rdahan’da yetiştirilen Hemşin koyunu ve
Kars ilinin özellikle Çıldır ilçesinde yoğun
olarak yetiştirilen tuj koyunu sayılabilir.
Türkiye’de bulunan yabancı koyun soyları
arasında en önemlisi merinostur. Ortaçağ
boyunca İspanya’nın tekelinde kalan bu soy
beyaz ve ince yapağılıdır. M erinos koyunu
günümüzde birçok ülkeye yayılmış değişik
amaçlara yönelik çeşitli yeni soyların kökeni
ni oluşturm uştur. Türkiye’de de uzun yıllar Yeni Zelanda'da koyun kırkıcıları. Usta bir kırkıcı
benzer çalışmalar yapılarak geliştirilen iki soy günde 400 kadar koyun kırkabilir.
KOZMETİK 31
daha yaygın görülür. Bu asalaklara karşı Kadın müzikçileri gösteren bir Eski Mısır duvar
resmi. Kadınların başlarının üstünde taşıdıkları
geliştirilmiş ilaçlar vardır. Şarbon ve şap gibi kokulu yağ torbalarındaki yağ, yavaş yavaş eriyerek
hastalıklar ise salgın halinde ortaya çıkarak vücutlarına akardı; böylece sürekli güzel kokuların
büyük kayıplara yol açarlar. Geliştirilen aşılar yayılması sağlanırdı.
koyunların bu hastalıklardan kırıma uğram a
sını engellemiştir.
Kekik, ıtır, m ürrüsafi, sedir ağacı, günlük,
KOZALAKLILAR bak. İĞNEYAPRAKLILAR. am ber, misk, sakız, reçine ve çeşitli çiçekler,
yapraklar ve kökler kullanılarak hazırlanan
KOZMETİK. İnsanlar, kadın olsun, erkek kozmetiklerin formülleri çok gizli tutulurdu.
olsun binlerce yıldan beri güzelleşmek, kendi Bu nedenle kozmetik yapımı çok önemsenen
lerini başkalarına beğendirmek, genç görün bir sanattı. G erek o dönem lerden kalma
m ek, yüzlerindeki kırışık, yara, sivilce ya da resim lerden, gerek mezarlardaki buluntular
çiçekbozuğu gibi izleri gizlemek, güneşten, dan Eski Mısır’da göz m akyajına çok önem
rüzgârdan, soğuktan ciltlerini korum ak, vü verildiği anlaşılmaktadır. Mısırlı kadınlar göz
cutlarındaki istenmeyen tüyleri gidermek, lerinin altını yeşile boyar, fildişi, tunç, tahta
saçlarının dökülmesini önlem ek ya da rengini ya da kemikten yapılmış minik bir çubukla üst
değiştirmek için boyalar, m erhem ler, losyon kapağa is, antimon ve kurşun karışımı siyah
lar, parfüm ler yaptılar. Kozmetik, bu türden bir boya olan sürme çeker, ayrıca kirpiklerim
ürünlerin ortak adıdır ve yüzyılımızda, başta de boyarlardı. Göz boyalarının çölün yakıcı
gelen sanayilerden biri durum undadır. Yu güneşinden korunm ak gibi bir işlevi de vardı.
nanca “süslemekte usta” anlamına gelen kos- Su dolu bir küvette banyo yapmak Mısırlılar’
metikos sözcüğünden türetilmiştir. m başlattığı bir âdetti. Vücut daha sonra,
cildin yumuşaması için hoş kokulu yağlarla
Kozmetiğin Tarihçesi ovulurdu. İÖ 1400’lerde yaşamış olan Mısır
Ölülerle birlikte eşyaların da m ezara konul Kraliçesi Nefertiti bir kozmetik uzmanıydı.
duğu Eski Mısır’da yapılan arkeolojik kazılar Mısır Kraliçesi K leopatra’nın ise dillere des
da bulunan, yüze sürülen boyaların karıştırıl tan güzelliğini bir bakıma kendi yaptığı koz
dığı küçük kâseler, binlerce yıl sonra hâlâ m etiklere borçlu olduğu söylenebilir.
güzel kokusunu koruyan merhem kapları, İÖ Mısırlılar’ın kozmetik alanındaki bilgileri
4000’lerde kozmetiklerin yaygın olarak kulla İbraniler’e, A surlular’a, Babilliler’e, Pers-
nıldığının kanıtıdır. Genellikle rahiplerin ha ler’e ve Yunanlılar’a geçti. M ezopotamya’da
zırladığı bu güzellik ürünleri hoş kokulu kadınlar gözlerine sürme çeker, kına yaprak
bitkilerden, tohum lardan ve yağlardan elde larını kurutarak toz haline getirir ve bununla
edilirdi. saçlarını, tırnaklarını, parm aklarını, avuç içle-
32 KOZMETİK
M ansell Collecrion
vücutlarını ve yüzlerini şarapla ovdururdu. özendirir. Tıpkı giysi, ayakkabı ve saç biçim
Süt banyosu soylular arasında güzelliğin vaz lerinde olduğu gibi, kozmetikte de moda
geçilmez koşuluydu. Parfüm ve kozmetik durm adan değişir.
kullanımı 18. yüzyılda İngiltere’de öylesine
yaygınlaştı ki, 1770’te İngiliz Parlam entosu’na KO ZM O S. Göz alıcı renklere bürünmüş
önlem almması için ağır yaptırımlar öngören narin çiçekleriyle kozmoslar evlerin bahçele
bir yasa tasarısı sunuldu. Buna göre, “koku, rinde ve parklarda en çok yetiştirilen süs
boya, kozmetik, losyon, takm a diş, peruk, bitkilerindendir. Oysa, bunların doğadaki 20
korse, çemberli jüpon, yüksek ökçeli ayakka kadar türünden çoğu anayurdu olan M eksika’
bı ya da iki yanı yastıkla kabartılmış etek da kendiliğinden yani yabani olarak yetişir.
giyerek kral hazretlerinin uyruklarını baştan Bazı türleri (örneğin Cosmos bipinnatus) ana
çıkaran ve evlilik tuzağına düşüren genç yurtlarından alınarak dünyanın çeşitli yerleri
kızların ve dulların cezalandırılması” öngörü ne götürülmüş ve pek çok süs çeşidi geliştiril
lüyordu. miştir.
Fransa’da, XIII. Louis’nin sarayında ve Bileşikgiller familyasında yer alan kozmos
İtalya’da ise, kozmetikler olmazsa olmaz süs lar ince gövdeli çalımsı bitkilerdir. İnce parça
lenme öğeleriydi. İspanya’dan getirtilen va lı tüysü yaprakları ile hafif bir esintide bile
nilya ve kakao kremleri hanımların ciltlerini
A - Z Botanical Collection
beyazlaştırmak ve yum uşatmakta kullanılırdı.
Kadınlar kadar erkekler de yüzlerinin beyaz
lanmasına ve m akyaja düşkündü. 18. yüzyılda
Fransa’da parfüm ve güzellik gereçleri bir
sanayi dalı durum una geldi.
Kozmetik Sanayisi
Kozmetik ürünlerin kullananlara zarar ver
memesi, güvenilir ve yararlı olması için 18.
yüzyıldan beri' yürütülen bilimsel çalışmalar,
günümüzde kimya ve biyoloji alanındaki yo
ğun araştırm alarla sürüyor. K leopatra zama
nından beri kullanılan tem el ürünlere zaman
içinde yenileri eklendi ve kullanım alanları
çeşitlendi. Bitkisel ve hayvansal kökenli koz
m etiklerin yanı sıra yapay bileşenli kozmetik
ürünleri türetildi.
Krem ler, losyonlar ve cilde sürülen makyaj
m addeleri vücut dokularınca emildiğinden, Rüzgârda nazlı nazlı sallanan kozmos çiçekleri
zehirli ya da zararlı m addelerin kullanılmasını uzaktan uçuşan kelebekleri andırır.
önlem ek için yönetm elikler düzenlenmiştir.
Önce hayvanlar üzerinde denenen kozmetik
ler, bazen kaçınılmaz olarak bu hayvanlara sallanan narin çiçekleri çok güzel bir görünüm
zarar verir. Yalnızca doğal ve zararsız m adde sergiler. Uzun sapların ucunda açan bu alımlı
ler kullanılarak hazırlanan kozmetikler de çiçekler gerçekte tek bir çiçek değil yan yana
vardır. Kozmetik reklamlarında çoğu kez söz gelmiş çok sayıda çiçekçikten oluşan bir çiçek
konusu ürünün sadece doğal kökenli m adde kümesidir (kömeç). Bu çiçek kümelerinin
ler içerdiği vurgulanır. Bu ürünlerin maliye ortasında göbek oluşturan, genellikle sarı
tinde, reklam ve ambalaj harcamaları büyük renkli, minik tüpsü çiçekler, göbeğin çevre
bir yer tutar. Dünyada en hızlı gelişen sanayi sinde ise parlak renkli iri dilsi çiçekler yer alır.
lerden biri olan kozmetik sanayisi, sürekli Katmerli çeşitlerde çiçeğin ortasında da kena
olarak tüketiciyi yeni ürünleri denemeye rındaki gibi alımlı dilsi çiçekler bulunur.
34 KÖK
Kök Çeşitleri
Bazı bitkilerde ana kökler, yan köklerden
daha çok gelişerek “kazık kök” denen bir
yapıya dönüşmüştür. Bu kökler, örneğin ha
üstün yapılı bitkilerde gerçek kök olmadığı vuçtaki gibi besin depolayarak kalın ve etli ya
halde çoğu kez kök sanılan bazı toprakaltı da ağaçlardaki gibi odunsu yapıda olabilir.
organlarına da rastlanır. “Toprakaltı gövdesi” Buğdaygillerde olduğu gibi bazı bitkilerin
denen bu organlar toprağın altında gelişen ve kökleri ise bir noktadan çıkan ve hemen
besin depolayabilen etlenmiş gövdelerdir. hemen hepsi aynı kalınlıktaki tellerden oluşan
KÖKNAR 35
aldıkları savaş tutsaklarını köleleştirdi. Bu batı kıyısından getirdikleri köleleri Portekiz’
nunla birlikte M üslüm anların aldıkları tu t de sattı. Bu, Avrupa uluslarınca 400 yıldan
sakların çoğu ağır işçi olmak ya da ırgat fazla sürdürülen acımasız bir ticaretin başlan
olarak tarlalarda çalıştırılmak yerine, ev hiz gıcı oldu. İspanyollar, Güney A m erika’nın
m etlerinde çalıştırıldı. Ayrıca, M üslüm anlık’ büyük bölümünü ele geçirdikten sonra, köle
ta köle azat etmek sevap olduğu için, kölelerin leştirdikleri Y erliler’i gümüş m adenlerinde
bir bölümü azat ediliyor ve İslam dinini kabul çalıştırdılar. Am a Y erliler’in çoğu kötü çalış
ederek topluluğun bir üyesi olabiliyordu. ma koşullarına ve hastalıklara dayanam aya
Osm anlılar’da genellikle savaşlarda ya da rak yaşamını yitirdi. 1517’de İspanya kralı
korsanlık yoluyla tutsak edilen kişileri köle A frika’dan köle getirmeye karar verdi. Köle
olarak kullanmak, alıp satm ak geleneği vardı. ler gemilerle önce Batı Hint A daları’na,
Bunun dışında başka ülkelerdeki pazarlardan oradan da plantasyonlarda (büyük çiftlikler)
satın alınarak ülkeye getirilen kölelere de rast- çalıştırılmak üzere anakaraya götürüldüler.
lanırdı. Köle ticaretini yalnızca Müslüman Plantasyon köleliği, A m erika’daki İngiliz ko
tüccarlar yapabilir, Hıristiyanlar da köle satın lonilerince de sürdürüldü (bak. AFRİKA).
alabilirdi. M üslüman köle kullanmak ise ya İlk İngiliz köle tüccarı Am iral Sir John
saktı. Köleleri tarımsal üretim de ya da zanaat Hawkins’dir (1532-95). Hawkins, köleleri ge
üretiminde çalıştırmak Osmanlı Devleti’nde milerle, Batı A frika’dan Brezilya’ya ve Batı
yaygın olmamakla birlikte rastlanan bir ol Hint A daları’na götürüyordu. 18. yüzyılda
guydu. Özellikle İstanbul çevresindeki padi İngiltere, Afrikalı kölelerin alım satımında en
şahlara ait has çiftliklerde ortakçı kullar önde gelen ülke oldu. 1680-1786 arasında 2
adıyla; B ursa’da dokum acılıkta ve bıçak yapı milyondan fazla Afrikalı, köle olarak Kuzey
mında köle emeği kullanılmıştı. Ayrıca Hıris A m erika’daki İngiliz kolonilerine ve Batı
tiyan tutsakların beşte birine devletin el koy Hint A daları’na götürülerek satıldı.
ması ve bunları Türkleştirerek devlet hizme 150-600 köle taşımak üzere tasarlanmış özel
tinde kullanmasıyla başlayan devşirme sistemi gemiler, İngiltere’den yola çıkar ve A frika’ya
de Osm anlılar’a özgü bir tür kölelik sayılabi giderdi. Burada, köle tüccarları tarafından ele
lir. Osm anlılar’da esir ticaretine dayalı kölelik geçirilen, bazen de Siyah kabile şeflerince
1847’de resm en kaldırıldı. Devşirme sistemi tutsak edilerek beyazlara satılan erkek, kadın
ise fetihlerin duraklam asına paralel olarak ve çocuklar gemilere bindirilirdi. Köle ticare
daha 17. yüzyılda önemini yitirmeye başladı, tinin sürdürüldüğü 400 yıl boyunca A frika 75
18. yüzyılın ortalarında da bütünüyle ortadan ile 90 milyon arasında genç erkeğini yitirdi.
kalktı. Bu dönem de A frika’dan A m erika’ya 15 mil
yon köle getirildi. A radaki fark, köleleştirilen
Amerika'da Kölelik A frikalılar’ın yolda ölmesinden kaynaklan
1442’de bir grup Portekizli kâşif, A frika’nın m aktadır.
Köleliğin Kaldırılması
18. yüzyılda Avrupa ve A B D ’de köle ticareti
ne karşı tepkiler yoğunluk kazandı. 19. yüz
yılda İngiltere ve A B D ’de köle ticaretine
karşı dernekler kuruldu. 1804’te M aryland’ın
kuzeyindeki eyaletler köleliğin kaldırılmasına
karar verdi. 1807-08 yıllarında İngiltere ile
A B D ’de köle ticareti yasaklandı. 1833’te İn
giliz sömürgelerinde kölelik kaldırıldı;
1846’da A B D ’nin özgürlük yanlısı eyaletlerin Köln Katedrali'nin ikiz kuleleri gotik m im arinin tipik
de hiç köle kalmamıştı. özelliklerini taşır.
KÖMÜR 39
Köln’ü, İS 50 yılında Rom a İm paratoru Clau- Dokum a, petrokim ya, ilaç, m otor, m aki
dius, Aşağı Ren Bölgesi’ni Alm an kabileleri ne, metal işleme, şarap, çikolata ve kolon
nin saldırılarından koruyacak bir koloni ola ya üretimi başlıca sanayileridir. İlk kez
rak kurmuştu. Kentin adı “koloni” anlam ın “Köln suyu” adıyla Köln’de yapılan kolonya,
daki Latince colonia sözcüğünden gelir. adını bu kentten alır. Bankacılık ve sigor
Köln 4. yüzyılda piskoposluk merkezi, 8. tacılık kent ekonomisinde önemli bir yer
yüzyılda (Şarlman döneminde) ise başpisko tutar.
posluk merkezi oldu. Başpiskoposlar elektör
(seçmen) sıfatıyla Kutsal Rom a-G erm en im KÖ M ÜR. Çoğunlukla siyah renkli, bazıları
paratorunu seçtikleri için o yüzyıldan başlaya ise kahverengi, katmanlaşmış bir tortul kayaç
rak Alm an tarihinde çok önemli bir rol olan köm ür, aslında karbonun katışkılı bir
oynadılar. Köln de Renanya adı verilen Ren biçimidir (bak. KARBON). Milyonlarca yıl önce
Irmağı çevresindeki toprakların merkezi yetişen büyük ve sık orm anların, başka tortul
oldu. çökellerin altına gömülmesi sonucunda oluş
Köln görkemli katedraliyle ünlüdür. 156,5 muştur.
m etre yüksekliğindeki ikiz kuleleriyle Ren Sanayileşmiş ülkelerde kömüre duyulan
Irm ağı’na tepeden bakan Köln Katedrali Av gereksinim oldukça büyüktür, çünkü köm ür
rupa’nın kuzeyindeki gotik kiliselerin en bü bugün hâlâ başlıca ısı ve enerji kaynağıdır.
yüğüdür. Yapımına 13. yüzyılda başlanan Kokköm ürü ve havagazının yanı sıra, sanayi
katedral ancak 19. yüzyılda bitirilebildi. de kullanılan pek çok kimyasal madde kö
O rtaçağda Köln önemli bir ticaret merkezi m ürden üretilir. Dünya köm ür rezervlerinin
ve Ren Irmağı üzerindeki başlıca Alman büyük bölümü kuzey yarıkürededir; nitekim,
lim anlarından biriydi. Ayrıca bazı Kuzey Av önde gelen köm ür üreticisi ülkeler SSCB,
rupa kentlerinin Hansa Birliği adıyla kurduk A B D , Çin, Polonya, İngiltere, Alm an D e
ları ticaret ortaklığının da üyesiydi. Kentin en m okratik Cum huriyeti, Alm anya Federal
tanınmış olduğu zanaat dalları dokum a, şa Cumhuriyeti ve H indistan’dır. Kömür güney
rap, deri, kitap ve altın eşya yapımıydı. yarıkürede daha az bulunmakla birlikte, G ü
D okum a ve şarap üretimi bugün de kentin ney Afrika, Avustralya ve Yeni Zelanda’daki
ekonomik yaşamında büyük önem taşır. 19. yataklardan oldukça büyük m iktarlarda kö
yüzyılda m odern sanayi dallarının ortaya çıkı m ür çıkarılmaktadır. Kuzey Kutup Bölgesi’n-
şı Köln’ün gelişmesine de yol açtı. 1939’a gelindi de de köm ür bulunm uştur; kâşif Robert
ğinde Köln 768 binlik nüfusuyla Alm anya’nın Falcon Scott ise A ntarktika’da köm ür yatak
üçüncü büyük kentiydi. Günümüzdeyse ları keşfetmiştir. Ekvator yakınlarında ise
1 milyona yaklaşan (1987’de 914.336) nüfu köm üre çok az rastlanır. Dünyanın çeşitli
suyla Almanya Federal Cum huriyeti’nin dör yerlerinde köm ür aram aları sürdürülm ektedir
düncü büyük kentidir. ve son zam anlarda bazı yeni zengin köm ür
II. Dünya Savaşı sırasında bom bardım anlar yatakları bulunmuştur. Dünya toplam köm ür
sonucu Köln çok büyük yıkıma uğradı. Kent üretim i, yılda yaklaşık 3 milyar tondur. B u
merkezinin neredeyse tüm ü yerle bir edildi. gün yeraltında ne kadar köm ür kaldığını
Çok geniş bir yer kaplayan yıkıntılar, 1951 söylemek pek kolay değildir, ama gene de
yılında bile hâlâ temizlenememişti. Duvarları birkaç yüzyıl kadar yetecek yatakların bulun
ayakta kalmış, ama çatısı ve içi yıkıma uğra duğu tahmin edilmektedir.
mış olan katedral, savaştan sonra onarım için
kapatıldı. Ancak 1957’de kullanıma açılabil Kömür Nasıl Oluştu
di. O yıllarda kentin büyük bir bölümü Köm ürün büyük bölümü, günümüzden yakla
neredeyse yeniden yapıldı. K atedral hâlâ şık 340 milyon yıl önce başlayıp yaklaşık 60
Köln’deki en etkileyici mimari yapıttır. H er milyon yıl önce sona eren Karbonifer D önem ’
yıl çok sayıda ziyaretçi katedraldeki değerli de oluşmaya başladı, (bak. JEOLOJİ).
sanat koleksiyonlarını ve kutsal em anetleri K arbonifer D önem ’den önceki Devoniyen
görmeye gelir. D önem ’de, kuzey yarıkürede büyük dağlar
40 KÖMÜR
Bazen madenciler köm ürün içinde yaprak fosillerine Ortaçağda açılan ilk köm ür kuyuları çok ilkeldi.
rastlarlar. Köm ür damarları, m ilyonlarca yıl önce Yeraltında kazılan kömür, atla ya da elle döndürülen
yetişen orm anların yerin altına göm ülm eleri çıkrıklara bağlı sepetlerle yukarı çekilirdi.
sonucunda oluşmuştur.
Yeraltı çalışması. 1880'lerde köm ür sanayisi hızla Maden ocaklarında çocuklar ve bazen kadınlar da
gelişmeye başladı. Bu dönem de madenciler son çalışırdı. Kömür, raylar üzerine yerleştirilen ve
derece zor ve tehlikeli koşullarda çalışır, kömürü m id illile rle çekilen vagonlarla kuyunun ağzına
kazmalarla çıkarırlardı. taşınırdı.
Modern köm ür ocaklarında, mekanik kazı makineleri Eski ocaklarda, tavanın çökmesi ağaç direkler
kullanılır. Yukarıda görülen, dev b irtü n e l açma dikerek önlenm eye çalışılırdı. Bugün ise bu amaçla,
makinesidir. pistonlarla desteklenen tavan zırhlarından
yararlanılmaktadır.
KÖMÜR 41
oluşmuştu. Karbonifer D önem ’de, bu sıra tinde de 225 m etre kalınlığında bir linyit
dağlar havanın etkisiyle aşınmaya uğradı. yatağı bulunm aktadır. D am arlar arasındaki
Irm ak ve yağmur sularınca dağlardan aşağıla derinlik de birkaç m etreden birkaç yüz m etre
ra taşm an kum lar ile öteki molozlar, çevrede ye kadar değişebilir; bu, turba yataklarının
ki sığ denizlerin kıyılarında birikti; böylece suda ne kadar derine gömülmüş olduğuna,
buralarda deltalar, bataklıklar, sulak düzlük çamur ve kum katm anlarının birikim hızına
ler oluştu. bağlıdır. 20 m etre k'lınlığındaki bir turba
Bu bataklıklarda dev ağaçlardan oluşan sık yatağı, sonuçta 2 mecre kalınlığında bir kö
ve geniş orm anlar yetişti; bu ağaçların günü m ür yatağı oluşturur.
müze kalan yegâne akrabası, “kibritotu” ya Bakterilerce başlatılan bitkilerin köm ürleş
da “kurtpençesi” denen ve atalarına hiç ben me süreci milyonlarca yıl sürer; Y er’in iç
zemeyen minik bitkilerdir. Bu dev ağaçlar kesimlerinden kaynaklanan ısının, turbaların
öldüklerinde, çürüm ekte olan bitkisel m adde üstünde biriken çamur ve kumun yarattığı
lerden oluşan ıslak bir zeminin içine devrili basıncın etkisiyle tam amlanır. Katman sıkış
yordu. Su, ağaçların çürümesini yavaşlatıyor, tıkça içindeki su ve gazlar dışarı kaçar; turba
bunun sonucunda da orm an alanı turbalık önce linyite (kahverengi köm ür) dönüşür;
haline geliyordu. İşte bu turba yatakları, linyit, genellikle kahverengi, yumuşak, yarı
milyonlarca yıl sonra, bugün bizim yaktığımız oluşmuş bir köm ürdür. Linyit, daha sonra
köm üre dönüştü. Çoğu yerde geniş bataklık taşköm ürüne dönüşür; m adenköm ürü de de
lar sular altında kaldı, orm anlar ölüp gitti ve nen siyah renkli taşköm ürü en yaygın kullanı
turbalar çam urlara gömüldü. Sonra, gene lan köm ür türüdür. Taşköm ürü de sonunda
dağlardan bölgeye akan ırm aklarca taşman en sert ve bileşim bakım ından katışıksız kar
kum lar çökelmeye başladı. Kum setleri yük bona yakın köm ür türü olan antrasite dönü
selip su düzeyinin üstüne çıkınca, yeni orm an şür. Turbadan antrasite kadarki bu köm ürleş
lar yetişti ve bu süreç tekrarlandı. Kömür me sürecinin hangi aşam ada olduğu, sürecin
yataklarının bulunduğu alanların üst üste başlangıcından bugüne kadar geçen zamanın
sıralanmış farklı kayaç katm anlarından oluş uzunluğuna ve o bölgenin jeolojik koşullarına
masının nedeni budur. bağlıdır. Bu nedenle turba, linyit, taşköm ürü
Çam urlardan oluşan şeyllerin üzerinde ve antrasit, birlikte ya da ayrı ayrı yerlerde
kumtaşları bulunur. H er kumtaşı katmanının bulunabilir. Köm ür alanı dev bir peynirli
üst kesimleri, bitki kökleriyle doludur ve bu sandviçe benzetilebilir; bu sandviçin peyniri
katm anın üzerinde de bir köm ür yatağı ya da köm ür, ekmeği ise kayaçlardır. Am a bu her
damarı yer alır. Sonra bunun üzerinde gene zaman düz bir sandviç değildir; bazı yerleri
bir şeyi katmanı görülür. Deniz basmasına bükülmüş ya da ezilmiş olabilir. Bunun nede
uğramış kesimlerde ayrıca, içi denizkabukla- ni, köm ürün oluşum dönemindeki yerkabuğu
rıyla dolu ince bir kireçtaşı katm anı da bulu hareketleridir. D am ar, yüzeye çıkıp havayla
nur. Bazı köm ür yataklarında birçok kömür temas ettiği yerlerde aşınmaya uğrar (bak.
damarı vardır; bu dam arlar, ağacın yetişme, AŞINMA); kalan köm ürün büyük çoğunluğu,
çürüm e, sular altında kalma ve mille örtülme aradaki çukurlarda bulunur. M aden ocakları
süreçlerinin, ne kadar sık tekrarlanm ış oldu nın açıldığı bu çukur bölgelere köm ür havzası
ğunu gösterir. Bazı dam arlar çok incedir, denir. Bir köm ür damarının yüzeyde görün
örneğin yalnızca 3 santim etredir; bu durum, düğü yere mostra ya da çıkma denir. Örneğin,
turba yataklarının çok kısa bir zaman içinde Soma, Muğla ve Elbistan linyit yatakları
sular altında kaldığını gösterir. Bazı yerlerde yüzeydedir ve açık işletme denen bir m aden
ise 30 m etreden daha kalın dam arlara rastla kazı yöntemiyle kazılır.
nır; bu da oluşum sürecinin çok daha uzun bir
zaman dilimi içinde gerçekleşmiş olduğu anla Açık İşletme
mına gelir. H indistan’da Singrauli köm ür İlk m adenciler, yüzeye çok yakın bulunan
havzasındaki dam arlardan biri 152 m etre ka- köm ürü çıkarmak için toprak ve kayaçlarda
lınlığındadır; A vustralya’nın Victoria eyale yarm alar açarlardı. Cevherin üzerindeki top-
42 KÖMÜR
Kömür kesme makinesiyle kesilen kömürler Daha büyük ocaklarda, maden işçilerini ve kömürü
otom atik olarak bir taşıyıcı bantın üzerine taşımakta yeraltı trenlerinden yararlanılır.
boşaltılır ve böylece ocağın dışına kadar taşınır.
Açık işletmelerde, yüzeye yakın kömür damarı dev Bugün gelişkin güvenlik donanım ları kullanılıyor
kazı m akineleriyle kazılır. Damar tüm üyle kazıldıktan olsa bile, maden ocakları gene de tehlikeli yerlerdir.
sonra kuyular kayaç ve toprakla doldurularak yüzey Her ocakta, tehlike anında görev yapacak bir
şeklinin eski halini alması sağlanır. güvenlik ekibi vardır.
deterjan
kim yasal
m addeler
plastik
Maden ocaklarından çıkartılan kömür, yakıt olarak Deterjan, boya, ilaç, gübre gibi pek çok yararlı ürün
köm ür kullanan sanayi tesislerine trenlerle taşınır. köm ürden elde edilir.
Kömürün büyük bölüm ü, elektrik üreten term ik
santrallarda kullanılır.
KÖMÜR 43
rak örtüsünün kaldırılması yoluyla gerçekleş ciler ötekinden dışarı çıkma olanağı bulurlar.
tirilen bu açık ocak işletmeciliği, bugün de M adenciler ve donatım bir kuyudan indirilip
çeşitli ülkelerde yaygın olarak uygulanm akta çıkarılır; köm ür de öteki kuyudan yukarı
dır. İlk m adenciler, bir tepenin altındaki çekilir.
köm ürü, dam ara ulaşan ve galeri diye anılan, Günüm üzde bir m aden kuyusunun çapı
yatay ya da eğimli kuyular açarak çıkarabili yaklaşık 6 m etredir; İngiltere’de 800 m etre
yorlardı; Türkiye’de ve başka ülkelerde bu den daha derine inen kuyular vardır. A B D ’
yöntem yaygın olarak uygulanmaktadır. Çı deki yeraltı m aden ocaklarında inilen derin
karılacak 1 ton köm ür için tonlarca toprak ve lik genellikle 95 m etreden daha fazla değildir.
kilin kaldırılması gerekebilir. Cevherin üstün Ana galeriler, kuyunun dibinden köm ür da
deki bu toprak ve kil katmanını kaldırmak m arlarına doğru, onları kesecek biçimde açı
için genellikle çekme kepçeli kazı makineleri lır. İngiltere’de köm ürün çoğu, doğrudan
kullanılır. Bunlar, bir kolun ucuna takılmış doğruya damarın içinde açılıp ilerletilen tü
büyük bir kepçesi olan dev ekskavatörlerdir. nellerden çıkarılır. Galeriler ise damarların
Bu m akineler, kepçenin her atılışında 170 yanı sıra uzanır. Am a dam ar dik bir eğime
m3’e yakın toprak kazıyıp çıkarabilirler {bak. sahipse, o zaman damarı kesecek ya da
K a zi MAKİNELERİ). Köm ür damarının üstünde dam arla buluşacak biçimde kayaçların için
ki kayaç katm anına “ö rtü ” denir; kömürü den yatay kat galerileri açılır.
çıkarabilmek için bu örtünün ortadan kaldırıl D am arlardan köm ür çıkarmanın iki ana
ması gerekir. yöntemi vardır. Bunlardan biri, yalnızca yü
M aden işletmelerinin çevre görünümünü zeye yakın köm ür dam arlarında uygulanan
bozmalarını önlemek için, önce yüzey toprağı “oda-topuk sistemi”dir. Bu sistemde m aden
ve kayaçlar kazılıp alınır; bunlar ileride yeni ciler, köm ürü çıkarmak için dam arın içinde
den kullanılmak üzere bir kenara yığılır. tünel açarlar ve köm ürünü aldıkları kesimler
Alandaki köm ür çıkarıldıktan sonra kalan de “oda” denen dört köşe boşluklar bırakarak
delikler toprak ve kayaçlarla tekrar dolduru tüneli ileri doğru sürerler. Böylece ortaya
lur; yüzey toprağı yerine yerleştirildikten çıkan petek biçimli yapının tavanı ve duvarla
sonra buraya ot ve ağaç dikilir. rı köm ürden topuklar (bir tür sütun) bırakıla
Açık maden ocağı işletmeciliği İngiltere ve rak ayakta tutulur. Kömürün tamamı çıkarıl
A vrupa’da bugün de uygulanm aktadır; ama dıktan sonra topuklar da alınır ve bunlann
artık yüzeye yakın köm ürlerin çoğu çıkarılmış yerine tavan destekleri konur. Bu sistem
durumdadır. A B D ’de yaygındır.
Köm ür çıkarmada uygulanan öteki ana
Yeraltı Madenciliği yöntem “uzunayak” tekniğidir. Bu sistemde
Suyu m aden dışına pompalayıp atm aya, dü köm ür, dam arın “alın” denen ön cephesinden
şey ya da eğimli m aden kuyularından köm ürü kazılır; tavan direk ve çubuklarla desteklenir.
yukarı çekmeye yarayan m akineler geliştiril G erçekten, bütün köm ürün alınabildiği bu
meden önce m adenciler, suyun doğal olarak sistem m ekanik kazı için en uygun yöntemdir.
akıp gittiği düzeyin altında kalan dam arlardan
köm ür çıkaramazlardı. Maden Ocaklarında Makine Kullanımı
Bugün ise köm ürün büyük çoğunluğu yüz 20. yüzyıldan önce maden ocaklarında yalnız
lerce m etre derinden çıkarılmaktadır. Daha ca insanlar ve hayvanlar çalışırdı. G ünüm ü
derindeki dam arlara genellikle iki kuyuyla zün ocaklarında ise alında köm ür kazan tek
inilir. H er m adende, yeraltında çalışılan kesi bir kişiye bile rastlanmayabilir; insan kalaba
mi yüzeye bağlayan en az iki kuyunun olması lığının yerini denetim panelinin başındaki tek
gerekir. Kuyulardan birinin ağzına güçlü bir bir işçi almıştır. Bazı sanayileşmiş ülkelerde
vantilatör yerleştirilerek, m adende bir hava bugün, çok sayıda küçük m aden ocağı yerine,
akımı dolaştırılır; böylece çalışılan kesim ha gelişkin makinelerle donatılmış az sayıda bü
valandırılmış ve zararlı gazlar dağıtılmış olur. yük ocağı işletmek yeğlenmektedir.
Ayrıca kuyulardan biri kapandığında, m aden M akineleşme öncesinde köm ür, maden iş
44 KÖMÜR
Norveç'te, Kuzey
Kutup Denizi
üzerindeki Svaibard
(Spitzberg) Adası'nda
bir köm ür ocağı.
ZEFA
çilerinin güç koşullar altında yürüttükleri edilmiştir; zırhla kaplı, sağlam bir yapıya
yorucu bir çalışma sonucunda parçalanarak sahip olan taşıyıcı, kesme ağzıyla birlikte
alından kopanlırdı. îşçiler patlayıcılarla alın ilerler. Tavana destek olan ağaç direklerin
açarlar ve sonra da el kazmalarıyla köm ürü yerini çelikten yapılmış, hidrolik destekler
kazıp çıkarırlardı. Kazılan köm ür el kürekle almıştır; bu destekler, çok basit bir biçimde,
riyle küçük vagonlara doldurulur, vagonlar bir supapı çevirerek ileri doğru hareket ettiri
ana galeriye kadar midillilerle çekilir ve ancak lebilir ve tavan yüksekliğine göre yeni bir
ana galeride elektrikli bir çekiciye takılıp konum a getirilebilir. Bunlar, tavan yüksekli
kuyunun ağzına taşınırdı. İşçiler alında çalışır ğine ve taşımaları gereken yüke göre kendile
ken, alnın üstüne gelen tavan kesimini des rini otom atik olarak ayarlayabilirler. G ünü
teklem ek için “ocak direği” denen ağaç direk müzde, altında çalışanları korumaya yaraya
ler dikerler ve bazen de çelik destekler cak tam bir çelik tavan oluşturulabilmesini
koyarlardı. sağlayan, siperlikli ağır hizmet destekleri de
Bütün bu işler günümüzde makinelerce kullanılmaktadır.
yapılmaktadır. Dev tünel açma m akineleri, Kömürü ocaktan yüzeye çıkarmak için de
ocağı yeni köm ür rezervlerine bağlayan gale otom atik donanım lardan yararlanılır. Kömür
rileri açar. Kesici-yükleyici görevini gören önce zırhlı taşıyıcıdan bantlı taşıyıcıya aktarı
m akineler, köm ürü keser ve otom atik olarak lır; bantlı taşıyıcı köm ürü ocağın dibine taşır.
bir taşıyıcı banta yükler; bant bu kömürü Köm ür burada sarmal bir oluktan, silo biçi
ocağın dışına taşır. Kesicinin ağzı, üzerinde mindeki dev bir “bunker”e boşaltılır. Katlı
çelik dişler bulunan bir döner silindir biçimin asansörler de köm ürü bunkerden yüzeye çı
dedir; dişler alından köm ürü oyarak çıkarır. karır.
Kesme ağzı bir taşıyıcının üzerine monte Yüzeye çıkartılan kömür, “kömür hazırlama”
KÖMÜR 45
tesisine alınır. Burada köm ür, kayaç parçala üç “vardiya”ya bölünmüştür; her vardiyada
rından temizlenir ve iriliğine göre ayrılır. T e ocağa ayrı bir takım iner. H er vardiyanın ba
mizleme işleminde köm ür ve kayaç karışımı şında, iş başlamadan önce, ocaktaki çalışma
genellikle suya yatırılır; suyun içine şiddetli yeri, bir teknisyence denetim den geçirilir. Bu
hava püskürtülerek malzeme çalkalanır; böy teknisyen sıvı yağ yakan bir güvenlik lambasıy
lece taşlar dibe batar, daha hafif olan köm ür la, ortam da m etan gazı bulunup bulunmadı
ise yüzüp ayrılır. Köm ürü iriliğine göre ayır ğını kontrol eder. O cakta m etan varsa, lam
mak önemlidir; çünkü, günümüzün kömür banın alevi uzayarak mavi bir renk alır, ama
yakan aygıtlarının tasarımları belli bir tane iri lam badan dışarı doğru herhangi bir alev sızın
liği ve yakıt türüne göre yapılmıştır. tısı olmaz. Lambanın alev uzunluğuna bakıla
M odern m adencilikte, uzaktan denetimli rak, ocakta bulunabilecek yüzde 1 ile yüzde 5
makine kullanımı yaygınlaşmaktadır. K ontro oranındaki m etan gazının miktarı saptana
lör bir düğmeye basar ve yerin derinliklerin bilir.
deki m akineler çalışmaya başlar. İşletilen kö Madenci lambası da denilen bu türden ilk
mür ocağına ilişkin bütün bilgi, bir bilgisayara güvenlik lambasını, 1815’te Sir Humphry
beslenebilir ve yüzeydeki bir denetim odasın Davy (bak. D a v y , SIR H um phry ) bulmuştur.
da incelenebilir. Bu sistemler verimliliği ve Günüm üzde, ocaklardaki m etan miktarı, çe
güvenliği artırm akta, ama on binlerce maden şitli otom atik aygıtlarla ölçülmekte ve denet
işçisinin de işsiz kalmasına yol açmaktadır. lenm ektedir.
taklarına rastlanır. Amasya (Yeniçeltek), Bo koyu renk halkalar yoktur. Uzunluğu kuyru
lu, Bursa, Çorum (Alpagut ve D odurga), D e ğuyla birlikte 1 m etreye yaklaşır.
nizli, Erzincan, Erzurum , Kütahya, Manisa O rta ve Güney A m erika’nın orm anlarında
(Soma), Nevşehir, Sivas ve Yozgat’ta rezerv ve savanlarında yaşayan çalıköpeği (Speothos
açısından zengin olan yüksek nitelikli linyit venaticus) çok kısa bacaklı, kahverengi post
yatakları vardır. Türkiye’nin daha birçok yö lu, uzun ve tıknaz gövdeli bir etçildir. Özellik
resinde rezerv m iktarı yüz milyonlarca tona le doğal yaşama ortam larının yok edilmesi
ulaşan düşük nitelikli ve turba özelliği taşıyan nedeniyle soyları tükenm eye yüz tutm uştur.
linyit yatakları bulunur. 1987 yılı bilgilerine Günüm üzde yaşayan yabanıl köpekler bazı
göre Türkiye linyit üretimi 46.481.000 tondur. evcil köpek soylarını andırır. Am a bu hayvan
T ürkiye’nin başlıca taşköm ürü yatakları, ların iskeletlerini inceleyen bilim adam lan,
Karadeniz Bölgesi’nin batı kesimindedir. evcil köpeklerin ataları olmadıklarını söyle
Ereğli-Zonguldak Köm ür Havzası adıyla anı m ektedirler. Evcil köpeklerin ataları olasılık
lan bu maden bölgesinden çıkarılan taşköm ü la hız, güç, iyi işitme ve çok iyi koku alma gibi
rü m iktarı 1987 yılı bilgilerine göre 7 milyon üstünlükleri olan, ayrıca toplu yaşama davra
tonu biraz aşıyordu. nışı gösteren hayvanlardı. Tüm bu özelliklerin
Yapılan araştırm alarda ülkemizin herhangi birleşmesi evcil köpeklerin iyi birer avcı
bir yöresinde antrasit yatağına rastlanm a olmasını sağlamıştır. Am a görme duyusu gö
mıştır. rece zayıf olan bu hayvanlar, renkleri ayırt
edemezler.
KOPEK. Evcilleştirilen ilk hayvanlardan biri
olan köpek, insan yaşamında önemli bir yer Evcil Soylar
edinmiştir. Evcil köpeğin atası olduğu sanılan Biçim, renk, boyut ve taşıdığı özellikler bakı
hayvanların başında eskiden bütün Avrasya mından farklarına karşın tüm köpekler Canis
ve Kuzey A m erika’da yaşayan boz kurt gelir. familiaris türündendir. Günüm üzdeki yakla
Kurdun evcilleştirilmesi ise farklı yerlerde, şık 150 evcil köpek soyu insanlar tarafından
farklı yollar izlemiştir. seçmeye dayalı ıslah yöntemiyle geliştirilmiş
tir. Örneğin tazı soyunu geliştiren insanlar, en
Yabanıl Köpekler hızlı koşan dişi ve erkek köpekleri seçip kendi
Dingo (Canis dingo) en tanınmış yabanıl aralarında çiftleştirmiş, doğan yavrular ara
köpekler arasında yer alır. A sya’dan göç sında da aynı amaca uygun seçmeyi yapmış ve
ederek Avustralya’da yaşamaya başlayan ilk bu işlemi, tazıları ortaya çıkarana kadar
insanların beraberinde getirdiği sanılan bu kuşaklar boyunca sürdürm üşlerdir. Aynı yön
hayvanlar evcil köpeklerle çiftleşebilmektedir tem le, danualar iriliklerine, buldoglar güçleri
(bak. DİNGO). Asya yaban köpeği (Cuon ne, teriyeler cesaretlerine, zağarlar koku al
alpinus) Güneydoğu A sya’nın ormanlık ke ma duyularına öncelik verilerek geliştirilmiş
simlerinde yaşar ve sürüler halinde avlanır. tir. Pekin köpeği ve adı Fransızca’da “kele
Postu sarımsı ya da kırmızımsı kahverengi, bek” anlamına gelen papillon gibi soylar,
kuyruğu kabarık ve sık tüylü, uzunluğu kuy yabanıl atalarından öylesine farklıdır ki, yal
ruğuyla birlikte 1 m etre dolayındadır. nızca ev hayvanı olarak beslenebilir, doğada
A frika yaban köpeğinin (Lycaon pictus) yaşamlarını sürdürüp üreyem ezler. Bu durum
postu kısa ve seyrek tüylü, yer yer boz, bekçi köpekleri gibi belirli amaçlar için yetiş
kahverengi ve siyah lekelidir. A frika’nın bü tirilmiş bazı soylar için de geçerlidir. Çünkü
yük bir bölümüne yayılmış olan bu köpekler, bu köpeklerin başka koşullara uyum sağlama
sürüler halinde iri hayvanlara saldırır, öldür ları çok zordur.
düklerinden daha çok hayvanı ürkütüp kaçı Evcil köpeklerden M eksika kökenli chihua-
rırlar. hua ağırlığı bazen 500 gramı geçmeyecek
U zakdoğu’da yaşayan rakunköpeği ( Nycte- ölçüde küçük, danua 60 kilogramı aşacak
reutus procyonoides) küçük yüzü ve kalın ölçüde iridir. Biçim ve renkleri de büyük bir
postuyla rakunu andırır. A m a kuyruğunda çeşitlilik gösterir. Geniş ya da ince gövdeli,
48 KÖPEK
uzun ya da kısa tüylü, kahverengi, boz, sarı, dolu çoban köpeği ya da Kangal çoban köpeği
kırmızı, beyaz ve mavimsi renklerde olabilir adlarıyla tanınan, kısaca Kangal köpeği de
ler. Bacak ve kulakları bazılarında uzun, denen soy, kalıtsal özellikleri başarıyla korun
bazılarında kısa, kuyrukları çok çeşitli uzun muş, kökeni çok eskiye dayanan köpekler
luklarda ve biçimlerdedir. arasında yer alır. Türkiye’nin Sivas ilinde,
Son yıllarda köpek yetiştiricileri süs köpeği özellikle Kangal ilçesinde geliştirildiği sanıl
ya da cüce köpek denen çok küçük yapılı maktadır. Çok iri yapılı olan bu köpeklerin
soylar geliştirmişlerdir. Bazı köpekler kurda erkeği 50-70 kg, dişisi 40-60 kg ağırlığında,
çok benzemesiyle dikkat çeker. Bunlar ara omuz yükseklikleri bazen 80 santimetrenin
sındaki en belirgin ayrım, kurda benzer kö üstündedir. Renkleri kirli beyaz, açık sarı,
peklerin kuyruklarını yukarı kaldırıp kıvırma boz, kahverenginin değişik tonlarında olabi
sı, kurtların ise aşağı sarkıtmasıdır. Köpek lir. Ağız ve kulak çevresiyle burun ucu,
soyları genellikle yararlanılan özellikleri göz değişen genişlikte siyahtır. Bu nedenle K an
önünde tutularak gruplara ayrılır. Am a bazı gal köpeklerine en sık takılan adlardan biri de
köpekleri belli bir gruba sokmak çok zordur. “K arabaş”tır. Bu hayvanlar çok zeki, duygu
Örneğin dilinin siyah olmasıyla dikkat çeken lu, uysal, görevine ve sahibine son derece
çov-çov, hem bir ev köpeği, hem de kuzey bağlı olmalarıyla ünlüdür. Özel bir eğitim
ülkelerinde çeki hayvanı olarak kullanılan bir görmeden sürüleri başarıyla yönetir ve kendi
kızak köpeğidir. sorumluluğu altındaki hayvanları şaşmaz bir
kesinlikle ayırır. Bu köpekler kara ikliminin
Çoban ve Kızak Köpekleri sert soğuklarına ve sıcaklarına çok dayanıklı
Avrasya’nın ünlü kızak köpeklerinden beyaz dır. Am a nemli bölgelere, deniz kıyılarına
postlu Samoyed köpeği, geliştirildiği Sibirya’ alışmakta zorluk çeker.
nın kuzeybatısında rengeyiklerini gütmekte İngiltere’de 18. yüzyılda geliştirildiği sanı
de kullanılır. Sibirya köpeği ve Kuzey A m eri lan İskoç çoban köpeği, İngiltere’nin en
ka’nın kuzeyinde yetiştirilen Alaska kızak önemli çoban köpeği soyudur. İngiliz çoban
köpeği gibi tanınmış bütün kızak köpekleri, köpeği de bir zamanlar sürüleri gütmekte
kalın postlu, iri ya da irice yapılı, çok daya kullanılmıştır, ama uzun tüylü kabarık postu
nıklı ve güçlüdür. zor işler yapmasını bir ölçüde engellediğinden
Köpeklerin yaptığı en yararlı işlerden biri günümüzde gösteri köpeği ve ev hayvanı
koyun ya da sığır sürülerini gütmek ve onlara olarak beslenir. G ene ev hayvanı olarak
bekçilik etm ektir. Çoğu ülkenin bu iş için beslenen kısa bacaklı, uzun gövdeli Gal korgi-
yetiştirilmiş kendine özgü soyları vardır. A na si, sığır sürülerini gütmek için geliştirilmiştir.
KÖPEK 49
Fransa, Belçika ve M acaristan’ın da kendi agle ve base gibi daha ufak yapılı zağar soyları
lerine özgü çoban köpekleri vardır. Ama tavşanları, susamurlarım ve öbür küçük hay
çoban köpeklerinin birçoğu günümüzde bekçi vanları avlam akta kullanılırlar. Yaygın biçim
köpeği, polis köpeği, kılavuz köpeği ya da de tanınan taba siyah renkli rakun zağarı,
öbür gruplarda da görüldüğü gibi daha deği A m erika’da bloodhound ile taba siyah tilki
şik amaçlar gözetilerek eğitilmektedir. Bunlar zağarından geliştirilmiştir.
arasında en iyi tanınanlarından biri Alman Tilki zağarları yüzyıllardan beri özellikle
çoban köpeği ya da Alm an kurt köpeğidir. tilki avında kullanılmaktadır. Çoğu zağardan
Eğitilmeye çok yatkın olan bu köpekten her daha hızlı olan bu köpekler, belki de yavaş,
iki dünya savaşında da havaalanları ve fabri ama koku alma duyusu keskin gerçek zağarlar
kalarda bekçi köpeği olarak yararlanılmıştır. ile hızlı koşan tazıların çiftleştirilmesi sonucu
Ayrıca haber taşımak, yaralıları kurtarm ak, ortaya çıkmıştır. Yerin altında yuvalanan
hatta paraşütle uçaktan atlamak üzere eğiti hayvanların avında kullanılan porsuk zağarı,
len köpekler de vardır. Filax adlı bir Alman ataları zağarlar gibi iyi koku alır ve teriyeler
kurt köpeği birçok insanın hayatını kurtardı gibi kısa bacakları sayesinde toprak içinde
ğından, insanlar gibi kahram anlık madalyası açılmış tünellere girebilir.
almıştır. Alm an kurt köpeği aynı zamanda Güçlü, çok hızlı ve zarif yapılı köpekler
görmeyen insanlar için eğitilen çok başarılı bir olan tazılar, avlarını koklayarak değil gözle
kılavuz köpeğidir. riyle izler. İngiliz tazısı, Afgan tazısı, İskoç
Kangal köpekleri gibi en iri çoban köpekle tazısı ve Rus tazısı ya da borzoy en iyi bilinen
rinden biri olan Pirene köpeği, günümüzde tazı soyları arasında yer alır.
daha çok bekçi ve gösteri köpeği olarak
kullanılmaktadır. Uzun ve kabarık tüylü Kuş Köpekleri ve Öbür Av Köpekleri
Newfoundland köpeğinin, siyah postlu yerli Spanyel, seter ve puanter en yaygın tanınan
köpekler ile Pirene köpeklerinin çiftleştiril kuş köpekleridir. Spanyeller farklı büyüklük
mesi sonucu ortaya çıktığı sanılmaktadır. İri lerde birçok soydan oluşur. Bu köpekler
ve güçlü olan bu köpekler ya kıvırcık siyah ya sahiplerinin önünde koşuşturarak kuşların
da siyah beyaz postludur. Denize düşmüş yerini bulur ve havalanmalarını sağlarlar.
insanları kurtarmalarıyla ünlüdürler. Puanter ve seter, kuşu gördüğünde ya da
A taları arasında Newfoundland köpeğinin hissettiğinde hareketsiz kalarak sahibini uya
de bulunduğu Senbernarlar iri ve güçlü bir ran daha iri yapılı köpeklerdir. Ferma denen
soydur. Tüyleri değişik uzunluklarda ve renk bu davranış sırasında seterler avın bulunduğu
lerde olabilir. Bu köpekler uzun yıllar boyun yöne doğru çökerek, puanterler burunlarını
ca keşişler tarafından dağ m anastırlarında, ava doğru yönelterek durur ve sahiplerinin
dağlarda kaybolan ya da zor durum da kalan saldırı kom utunu beklerler.
insanları kurtarm aları için yetiştirilmiştir. Bazı köpek soyları özellikle su kuşlarının
avlanmasında kullanılmak üzere geliştirilmiş
Tazılar ve Zağarlar tir. Bu köpekler sugeçirmez postları ve iyi
Büyük olasılıkla zağarların çoğu, Fransızlar’ın koku alan burunları sayesinde vurulup düşen
Saint-Huberî adını verdiği köpekten türetil kuşları suda kolayca bulup sahiplerine geti
miştir. Bloodhound soyu bunun iyi bir örneği rirler.
sayılır. İri yapılı, kısa ve düz tüylü olan
bloodhound'ların kulakları büyük ve kıvrık, Teriyeler ve Öbür Köpek Soyları
üst dudakları yanlardan sarkıktır. Kaybolan Adını “toprak” anlamına gelen Fransızca
insanların ya da kaçan suçluların bulunmasın terre sözcüğünden alan teriyeler tilki, sansar,
da kullanılır. Bütün zağarlar gibi kokudan iz porsuk gibi toprağı kazan yırtıcı memelileri
sürer ve bu konuda öbür köpek soylarından avlamak için geliştirilmiştir. Am a bu köpekle
çok daha başarılıdır. İz peşinde yavaş ilerler rin çoğu günümüzde ev hayvanı olarak besle
ve çok inatçıdır. Kokuyu yitirdiğinde geri dö nir. Başlıca teriye soyları arasında uzun tüylü
nerek yeniden bulur ve izlemeyi sürdürür. Be- dik ya da sarkık kulaklı Skye teriyesi; ayrık
50 KÖPEK
VVeimaraner Vizsla
gözlü, kaba tüylü, dik kulaklı İskoç teriyesi; bu köpeği yeryüzüne çıkarmak H erakles’in
sert tüylü ve tepesinde daha yumuşak bir tüy başarmak zorunda kaldığı 12 görevden sonun-
tutamı bulunan Avustralya teriyesi sayılabilir. cusuydu (bak. HADES; H er a k les ). Gökyüzün
Sert ve yumuşak tüylü foksteriyeler ya da tilki de takımyıldızlardan ikisinin adı Büyükköpek
teriyeleri, postu siyah taba olan M anehester ve K üçükköpek’tir. Ayrıca köpek sözcüğü
teriyesi, daha iri yapılı ve kırmızımsı renkli nün kullanıldığı birçok atasözü ve deyim var
İrlanda teriyesi de yaygın biçimde tanınır. dır. Örneğin “Havlayan köpek ısırmaz” atasö
Teriyelerin en irisi olan A iredale teriyesinin zü, karşısındakini bağırıp çağırmakla korku
susamuru zağarı ile soyu tükenmiş siyah taba tan kimsenin eyleme geçmeyeceğini; “Kurt
tüylü İngiliz teriyesinden türetildiği sanılmak kocaymca köpeğin maskarası olur” atasözü,
tadır. Boğa teriyesi ve Boston teriyesi mastı güçlü iken çekinilen kişinin gücünü yitirdiğin
lara ve buldoglara yakın akraba soylardır. de kötü niyetlilerin oyuncağı olacağını anlatır.
M astılar ve buldoglar düz tüylü, iri ve geniş “Köpeksiz köy bulmuş da değneksiz geziyor”
gövdeli, büyük kafalı, küçük ve sarkık kulak deyimi kendisine engel olacak, karşı çıkacak
lıdır. Buldog, iki yana yalpalayarak yürüyen, kimse olmadığından, istediği gibi davrananlar
buruşuk yüzlü bir köpektir. Ortaçağ İngiltere’ için kullanılır.
sinde boğalarla dövüştürm ek için yetiştirilen Bu örnekler ve daha birçoğu köpekler ile
bu soy, adını “boğa köpeği” anlamına gelen insanlar arasındaki yakın ilişkilerin bir göster
İngilizce bulldog sözcüğünden alır. gesidir. İnsan fosilleriyle birlikte bulunan kö-
İngiltere’de 2.000 yılı aşkın bir süre bekçi peğinkine benzer kemikler, en azından 10 bin
köpeği olarak kullanılan mastı, değişik dö yıl önce, evcilleştirme sürecinin olmasa bile
nem lerde gösteri amacıyla da dövüştürülmüş- insanların köpeklerle ilişkisinin başladığını
tür. İngiltere’yi işgal eden Rom alılar mastıyı kanıtlam aktadır. Belki de, yiyecek artıkları
arenalarda dövüştürm ek için R om a’ya götür bulmak amacıyla yerleşim alanları çevresinde
düler. M astılar daha sonra İngiltere’de seyir dolaşan ve yaklaşan tehlikelere karşı insanları
cilerin çevrelediği bir alanda ayı ve boğalarla uyaran bu hayvanlar ile insanlar arasında ya
dövüştürülmek için eğitilmiştir. vaş yavaş gelişen bir ilişki doğmuştur.
Önceleri vurulan su kuşlarını getirmesi için A frika’da yazılı tarihin başlangıcından beri
geliştirilen kanişler, özellikle Fransa’da bü köpeklerin bulunduğu bilinmektedir. Eski
yük ilgi görmüş, günümüzde en sevilen ev M ısırlılar’m 5.000 yıl önce yaptıkları m ezarla
köpekleri arasına girmiştir. Tüylerini çeşitli rın ve tapınakların duvarlarını süsleyen kö
biçimlerde kesme işlemi ev köpeği olarak pekler günümüz salukilerine, Babil ve Hitit
kullanılmasından çok önce, suda rahat hare sanatında kullanılan köpek figürleri Kangal
ket etmesi için başlatılmıştır. Kanişler en zeki çoban köpeğine benzer. M ısırlılar’ın köpeğe
köpek soylarından biridir. Sirklerde gösteri büyük saygı duyduğu, hatta kutsal saydığı bi
amacıyla yaygın biçimde eğitildiği gibi dom a linm ektedir. Eski EtiyopyalIlar için köpeğin
lan denen ve toprağın altında yetişen lezzetli öylesine saygın bir yeri vardı ki, onları hü
m antarların yerlerini bulma işinde de kullanıl küm dar olarak seçer ve başa geçirdikleri kö
m aktadır. Kanişlerin görünüşü birbirine çok peklerin davranışlarını dikkatle izleyerek yö
benzeyen ama irilikleri farklı üç tipi vardır. netim işinin nasıl üstesinden geldiklerini anla
Bunlar büyük boy ya da standart, orta boy ve maya çalışırlardı. Am a tarih boyunca köpek
küçük boy ya da cüce kaniş adlarıyla tanınır. ler hep en sevilen hayvanlar arasında yer al
mamıştır. Yahudiler ve Hindular köpekleri
Köpekler ve İnsanlar pis hayvanlar olarak görür ve dokunm aktan
İnsanlarla yüzyıllar boyunca iç içe yaşayan çekinirler. Türkler ve A raplar “köpek” sözcü
köpekler, sayısız efsaneye ve masala konu ol ğünü, insan için kullanılabilecek en kötü ya
muştur. Örneğin Yunan mitolojisine göre Ha- kıştırm alardan biri sayarlar.
des denilen yeraltmdaki ölüler ülkesinin kapı Birbirlerine taban tabana zıt tüm bu yakla
sını Kerberos adlı bir köpek bekler. Genellik şımların ötesinde, köpekler sahiplerine koşul
le üç başlı ve yılan kuyruklu olarak gösterilen suz bağlılıkları ve cana yakın arkadaşlıklarıyla
KÖPEKBALIĞI 53
yüzyıllar boyunca gözde birer ev hayvanı ol Köpekbalıklarının birçoğu bu dev türlerin
muşlardır (bak. EV HAYVANLARI). tersine son derece saldırgandır. A frika’nın
okyanus kıyıları, Am erika ve Avustralya kıyı
KÖPEKBALIĞI. Köpekbalıkları iskelet yapı ları gibi köpekbalıklarının tehlike oluşturdu
ları kemik yerine kıkırdaktan oluşmuş balık ğu yerlerdeki plajlarda yüzücüleri korum ak
lardır. Yeryüzünün hemen hemen tüm deniz için gözetleme kuleleri, çanlar, sirenler, öbür
lerinde bulunan yaklaşık 300 türü vardır. Bazı uyarı sistemleri ve ağlar kullanılmaktadır.
türleri denizlerden akarsulara girmeleriyle “İnsan yiyen” ve “beyaz ölüm ” gibi adlar da
dikkat çeker. Ayrıca bir köpekbalığı türünün takılan beyaz köpekbalığı (Carcharadon carc-
(Carcharinus leucas) O rta A m erika’da Nika harias) bütün köpekbalıkları arasında belki
ragua G ölü’nün tatlı sularında yaşadığı bilin de en saldırgan ve insan için en tehlikeli olan
m ektedir. türdür. Uzunluğu 11 m etreye ulaşan bu dev
Köpekbalıklarının öne doğru uzamış sivri balığın üstte genellikle boz, mavimsi ya da
bir burnu, burnun altında keskin dişlerle kahverengimsi olan rengi karnına doğru kirli
donanmış hilal biçiminde bir ağzı vardır. beyaza döner. D aha açık renkteki örnekleri
Ö ndeki dişler aşındıkça ya da koptuğunda diş ne de rastlanmıştır. Kaplan köpekbalığı, pa-
sıraları öne doğru ilerler ve arkada yeni bir diş mukbalığı ve çekiçbalığı saldırganlığıyla tanı
sırası gelişir. Gövdelerini sert ve pürtüklü diş nan köpekbalıkları arasındadır.
yapısında pullar örter. Gövdelerinin yanların Çekiçbalıkları (Sphyrna cinsi) alışılmadık
da 5-7 çift solungaç yarığı vardır. K öpekbalık biçimde yanlara doğru genişlemiş başlarıyla
ları birçok bakım dan 300 milyon yıldan daha dikkat çeker. Burun delikleri ve gözler bu yan
önce yaşamış atalarına benzer. Plankton can çıkıntıların uçlarındadır. Bu son derece garip
lılarından balıklara, foklara ve balinalara görünüşlü kafa biçiminin yüzerken büyük bir
kadar yenebilecek her şey köpekbalıklarının manevra yeteneği sağladığı anlaşılmaktadır.
besinleri arasındadır. Yakalanan köpekbalık Sabanbalığinın (Alopias vulpinus) kuyruğu
larının m idelerinde kaplum bağalar, yunuslar, gövdesi kadar uzundur. Saban biçimindeki
deniz kuşları, balıklar, yengeçler, kalam arlar, kuyruğu saldırmadan önce balık sürülerini
yumuşakçalar ve öbür köpekbalıkları bulun istediği gibi yönlendirmesine yarar.
muştur. Bazıları ölmüş deniz hayvanları ya da M ahmuzlu camgözler her iki sırt yüzgecinin
deniz taşıtlarının bıraktıkları artıklarla besle önünde kalın ve sivri uçlu bir diken (mahmuz)
nen leş ve çöp yiyicilerdir. taşıyan köpekbalıklandır. Bunlardan bayağı
Köpekbalıklarında yum urtalar dişinin için mahmuzlu camgöz, benekli camgöz ya da
de döllenir. Erkeklerin karın yüzgeçlerinden katranbalığı (Squalus acanthias) adlarıyla ta
gelişmiş olan çiftleşme organları spermanın nınan tür kuzey yarıküre denizlerinde son
dişiye aktarılmasına yarayacak biçimde oluk derece geniş bir yayılım gösterir. Zehir kese
ludur. Türlerin çoğunda yum urtalar dişinin leriyle bağlantılı olan sırtındaki mahmuzlar
içinde açılır ve yavrular canlı doğar. Öbürleri insan derisinde ağrılı yaralara yol açar. U zun
yum urta sarısı bakım ından zengin iri yum ur luğu en çok 2 m etre, gövdesi gri üstüne beyaz
talarını bir kılıfla sanlı olarak suya bırakır. beneklidir.
Yaşayan en iri balık türü olan balina Bayağı köpekbalığı (Mustelus mustelus) A t
köpekbalığı (Rhincodon typus) 18 m etre las Okyanusu’nda ve A kdeniz’de yaygın bi
uzunluğa ve tonlarca ağırlığa ulaşmasına kar çimde görülür. Uzunluğu en çok 160 cm,
şın oldukça zararsızdır. Yalnız karides ve ortalam a 60-100 cm dolayındadır.
benzeri küçük hayvanlarla beslenir. Bu hay Kedilerinkini andıran oval biçimli gözleri
vanları solungaçlarından geçen sudan ince nedeniyle kedibalığı adıyla tanınan 90’ı aşkın
uzun, çok sayıda solungaç dikeniyle süzer. köpekbalığı türü vardır. Bunlardan küçük
Balina köpekbalıkları oldukça tem bel hay benekli kedibalığı (Scyliorhinus canicula) A t
vanlardır. Uzunluğu bu türe yaklaşan büyük las Okyanusu’nun doğusunda ve Türkiye’yi
camgöz (Cetorhinus maximus) de benzer bi çevreleyen tüm denizlerde yaşar. Uzunluğu
çimde beslenir. en çok 1 m etre dolayındadır; sırtı ile yanları
54 KÖPRÜ
Kalküta'daki Hovvrah Köprüsü'nün (konsol köprü) yapım aşamaları. Çelik kuleleri 80 metre yüksekliktedir.
köprünün yapımında kullanılacak kesin “doğ lIlar dönem inden kalmış birçok taş kem er
ru” bir yöntemin olmadığını gösterir; bu köprü vardır. 1202’de Kayseri’de yapılmış
konuda “doğruluk” ölçüsü her durum un ken olan Tekgöz Köprüsü, Silvan’daki beş gözlü
dine özgü sorunlarına uygun çözümler getire Malabadi Köprüsü, E dirne’de 1.392 m etre
bilmektir. uzunluğundaki 174 gözlü U zunköprü, İstan
bul’da 635 m etre uzunluğıjndaki Büyükçek-
Kiriş Köprüler mece Köprüsü bu köprülerin önemlileri ara
Kiriş köprü türünün ilginç bir örneği 1850’de sında sayılabilir.
İngiltere’de yapılan ve Anglesey A dası’m Dem irden yapılan ilk kem er köprü 1779’da
G aller’e bağlayan Britanya Köprüsü’dür. Y a İngiltere’de Severn Irmağı üzerinde kurul
pıldığı tarihte 130 m etre açıklığıyla dünyadaki muştur. Bu tür köprüler kirişli ya da asma
en geniş açıklıklı köprü olan Britanya K öprü köprülere göre daha ucuz olduğu gibi, ağır
sü, günümüzde de asma köprüler dışında en yükleri taşımaya da uygundur. D aha sonra
geniş açıklıklı köprü olma özelliğini korur. çelik kem er köprüler yapılmaya başlanmıştır.
H er biri dört açıklıklı, yan yana iki tüp Bunların en büyükleri 500 metreyi biraz aşan
biçiminde yapılan bu demiryolu köprüsünde, açıklıklarıyla A B D ’deki New Irmağı Boğazı
o zaman yeni gelişen bir malzeme olan dövme Köprüsü ve Bayonne Köprüsü ile Avustralya’
demir kullanılmış ve iki tüpün birbirine bağ daki Sydney Limanı Köprüsü’dür. 1930’larda
lanmasıyla köprünün dayanıklılığı artırıl betonarm e kem er köprüler de yapılmaya
mıştır. başlanmıştır. Dünyanın en büyük betonarm e
kem er köprüleri Yugoslavya’da Zagreb yakı
Kemer Köprüler nındaki Krk I Köprüsü ve Avustralya’nın
İskoçya’daki “Atlantik Üzerindeki K öprü” , Sydney kentinde, Parram atta Irmağı üzerin
en eski örneklerine Roma dönem inde rastla deki Gladesville Köprüsü’dür. 1980’de yapı
nan taş kem er köprülerin ilginç bir örneğidir. lan Krk I K öprüsü’nün açıklığı 390 m etredir;
Özenle biçim verilen taşlarla yapılmış olan bu yapımı 1964’te tam am lanan Gladesville Köp
zarif görünümlü köprü, günümüze sağlam rüsü’nün açıklığı da 305 m etredir.
olarak kalmıştır ve yapımı sırasında düşünü
lenden çok daha büyük yükleri taşımaktadır. Konsol Köprüler
Türkiye’de, Anadolu Selçukluları ve Osm an Kemerli köprü için fazla uzun olan açıklıklara
56 KÖPRÜ
A ra Güler
Solda: D iyarbakır, S ilva n 'd a 1147'de yap ılan M alab adi
K öprüsü. Sağda: 1973'te y ap ım ı ta m a m la n a n
Boğaziçi Köprüsü.
konsol köprü ya da asma köprü yapılır. Basit dir. Çok basit bir köprü tipi olan asma
kirişin geliştirilmiş bir biçimi olan konsol köprülere H indistan’da ve A sya’nın öbür
köprüde kenarlardan belirli uzaklıkta iki ayak bölgelerinde o kadar çok rastlanır ki, ilk asma
vardır. H er ayaktan çıkan iki koldan biri köprünün nerede yapıldığını bilmek olanak
kenara kenetlenir. Ö bür kollar birbirine doğ sızdır. Bu ilkel asma köprüler iki grup ipten
ru uzanarak açıklığın ortasında birleşir ya da oluşur. Bunlardan biri köprünün döşemesini
aralarına konan ek bir kiriş (asma kiriş) bu iki taşır, öbürü ise tutunm ak için parmaklık
kolu birleştirir. görevi yapar. Sık ormanlık ve dağlık birçok
Konsol köprülerin en önemli örneklerinden bölgede bu tür ip köprüler hâlâ kullanılır; ip
biri 1890’da İskoçya’da yapılmış olan Forth yerine asma dallarıyla yapılmış olanlarına da
Demiryolu K öprüsü’dür. İki açıklıklı olan bu rastlanır.
köprünün yapımında 45.400 ton çelik kulla İlk modern asma köprüyü, G aller’deki
nılmıştır. M enai Boğazı üzerinde, Thom as Telford
K anada’da St. Lavvrence Irmağı üzerindeki 1819-26 arasında yapmıştır. Telford, her biri
Quebec K öprüsü’nün 549 m etrelik bir açıklığı 518 m etre uzunluğundaki 16 ağır zinciri yük
vardır. Dünyanın en geniş açıklıklı konsol sek taş kuleler arasında gererek, köprü döşe
köprüsü olan Quebec Köprüsü’nün yapımın mesini bu zincirlere asmıştı. Menai K öprüsü’
da 60.364 ton çelik ve 8 milyon perçin çivisi nün yapımı sırasında ağır zincirlerin yerlerine
kullanılmıştır. kaldırılıp gerilmesi çok zor olmuştu. Tel
1972’de İskoçya’daki Clyde Irmağı üzerin kablo yapma yöntemini bulan mühendis John
de yapılan Erskine K öprüsü’nün açıklığı 500 A . Roebling, asma köprülerde zincir yerine
m etredir. Desteksiz bir kiriş köprü için çok tel kablolar kullanılabileceğini düşündü. Roeb-
fazla olan bu açıklıkta köprü yapabilmek için ling’in 1855’te yaptığı Niagara asma köprü
yüksek bir kuleye bağlanan çelik kablolarla sünde bütün yapıyı dört tel kablo taşıyordu.
köprü gövdesi desteklenmiştir. Çelik kablo H er biri 25 cm çapındaki bu kablolar Roebling’
gergili köprü denen bu köprülerin yapımı in bulduğu bir yöntem le birbirine sarılan
asma köprülerden daha kolaydır ve bütün 3.640 telden oluşmuştu. Açıklığı 250 m etre
dünyada yaygın olarak kullanılmaktadır. olan köprünün Niagara İrm ağından yüksekli
ği 76 metreydi. Asma köprüler büyük açıklıklı
Asma Köprüler köprülerdir. Yapılan her büyük asma köprü,
En büyük açıklıklı köprüler asma köprüler mühendislik deneyimlerini artırarak daha bü-
KÖPRÜ 57
Hareketli Köprüler
Birçok türü olan hareketli ya da açılır kapanır
köprüler, genellikle ırm aklar, kanallar ve
liman girişlerinde, köprünün deniz trafiğine
engel olmayacak bir yükseklikte yapılmasına
olanak olmayan durum larda başvurulan bir
köprü türüdür. En çok kullanılan biçimi olan
döner köprüde, köprünün bir bölümü ortasın
daki bir ayak üzerinde dönebilir. İstendiği
zaman bu bölüm döndürülerek kıyıya paralel
D ö rt ayrı köprü ö rn e ğ i: (Ü stten alta d o ğru ) konsol durum a getirilip gemilerin geçmesi için yol
köp rü-İskoçya 'd aki Forth K öp rüsü ; çelik kem erli açılır. Başka bir hareketli köprü türü, raylar
kö p rü -A vu stra lya 'd a ki S ydn ey Lim anı K öp rüsü ;
asma kö p rü -N e w Y o rk'ta ki G eorge VVashington
üzerinde ileri geri hareket edebilen köprüler
K öp rüsü ; d ö n e r k ö p rü -İn g ilte re 'd e k i Nevvcastle dir. Kalkar köprülerde ise, köprünün bir ucu
K öprüsü. yukarı doğru kaldırılarak köprü açılır. Kalkar
köprülerin en eski örnekleri ortaçağda kalele
yüklerinin yapılmasına olanak hazırlamış, da ri çevreleyen su hendeklerinin üzerindeki
ha dayanıklı yeni yapı malzemeleri, yeni çelik köprülerdi. Kaleye girişi engellemek isteyin
türleri bulundukça daha büyük açıklıklı asma ce, köprünün hendeğin dış kenarındaki ucu
köprülerin yapımı birbirini izlemiştir. zincirlerle yukarı kaldırılırdı. Londra’da,
1988’de Japonya’da 1.780 m etre açıklıklı Thames Irmağı üzerindeki Tower Köprüsü,
Akaşi Ohaşi asma köprüsünün yapılmasına kalkar köprülerin çok tanınmış bir örneğidir.
kadar dünyadaki en geniş açıklıklı köprü Tower Köprüsü’nün ortada birleşen iki kana
1981’de Kuzey İngiltere’de yapılmış olan dı, bir gemi geçeceği zaman yanlara doğru
H um ber Köprüsü’ydü. İlk bakışta asma köp kaldırılarak gemiye yol açılır.
rüler birbirinin aynı gibi görünür; tümü de Dubalı köprüler, iki kıyıyı birleştiren bir
yüksek kuleler arasına gerilmiş çelik kablola dizi sal ya da bot üzerine kurulan köprülerdir.
ra asılı, uzun, simetrik, zarif görünüşlü köprü Bu köprüler belirli bir amaçla, özellikle savaş
lerdir. 1.410 m etre açıklıklı H um ber Köprü sırasında askerlerin bir su engelini aşması
58 KÖPRÜ
B & SShuel
bir siyasal yaşama giren Fuad Köprülü, bu Başlıca yapıtları: Türkiye Tarihi (1923);
partinin 1950’de iktidara gelmesi üzerine dı Türk Edebiyatı Tarihi (1926; 1980); Türk Saz-
şişleri bakanı oldu. Beş yılı aşkın bir süre bu şairleri Antolojisi (1930-40); Divan Ede
görevde bulunduktan sonra D em okrat Parti’ biyatı Antolojisi (1931-34); Türk Dili ve
den ve siyasal yaşamdan ayrıldı. Harvard Edebiyatı H akkında Araştırmalar (1934); Os-
Üniversitesi’nin çağrısı üzerine A B D ’ye gide münlı Devleti nin Kuruluşu (1959); D em okra
rek 1958-59 öğretim yılında burada dersler si Yolunda (1964); Edebiyat Araştırmaları
verdi. Türkiye’ye döndükten sonra yaşamını (1966); Bizans Müesseselerinin Osmanlı Mü-
bilimsel araştırm alarla uğraşarak geçirdi. esseselerine Tesiri (1981) ; İslam ve Türk H u
Türkiye’de tarihçiliği olayları zamandizin- k u k Tarihi Araştırmaları ve V akıf Müesses es i
sel olarak sıralama geleneğinden çıkarıp bilim (1983).
durum una getirme yolunda ilk adımları Fuad
Köprülü atmıştır. Bunun için önce yöntem KÖPRÜLÜ AİLESİ, 17. yüzyılda Osmanlı
sorunu üzerinde durmuş, Türk tarihini ilk kez D evleti’nde önemli sadrazam lar yetiştirmiş
bir ailedir. Köprülü adı ailenin kurucusu
C um huriyet Gazetesi A rşivi
sayılan M ehmed Paşa’nın yerleşmiş olduğu
K öprü kasabasından (bugün Samsun’a bağlı
Vezirköprü ilçe merkezi) gelir. Köprülü M eh
med Paşa (1578-1661) genç yaşta İstanbul’a
giderek saraya girmiş, buradaki hizmetlerin
den sonra çeşitli devlet görevlerinde bulun
muştu. Sertliği ve dürüstlüğü yüzünden hiçbir
görevde uzun süre tutunamam ış, ancak
1644’te paşalığa yükselebilmişti. Bu dönemde
çeşitli yerlerde valilik yapan Köprülü M eh
med Paşa kazandığı başarılarla dikkati çek
mişti.
Bu sıralarda Osmanlı Devleti büyük bir
bunalım içerisindeydi. 1648’de altı yaşınday
ken tahta çıkan IV. M ehm ed’in yerine önce
babaannesi Kösem Sultan, 1651’den sonra da
annesi Turhan Sultan devleti yönetmeye ça
lıştılar, ama iç ve dış sorunlar giderek
artıyordu. Anadolu ayaklanmalarla dalgalanı
yor, başkent İstanbul bile yeniçeriler ile
sipahiler tarafından zorbalıkla yönetiliyordu.
Ö te yandan 1645’ten beri süren Girit Seferi
kritik bir aşamaya girmiş, Venedik donanm a
Fuad K ö p rü lü , T ü rkiye 'd e m o d e rn ta rih ç iliğ in sı Çanakkale Boğazı’nı ablukaya alarak Os-
kuru cusu dur. m anlılar’ın G irit’e yardım göndermesini önle
diği gibi İstanbul’u da tehdit etmeye başlamış
bir bütün olarak ele alıp incelemiştir. Bu tı. İşte böyle bir ortam da Turhan Sultan bazı
incelemeleri sırasında karşılaştığı sorunları da devlet adamlarının önerisi üzerine istemeye
ortaya koyarak yeni araştırmacılara yol gös rek de olsa 1656’da Köprülü M ehmed Paşa’
termiştir. Tarihin başka bilim dallarıyla ilgisi nın sadrazamlığa getirilmesini kabul etti. Ya
ne, ilişkisine dikkat çekerek tarihsel gelişme pacağı atam alara karışılmaması, önerilerinin
lerin bir süreç olarak ve çok yönlü irdelenm e hem en uygulamaya konulması, hakkında ya
si gereğini savunmuş, bilimin ufkunu genişle pılacak şikâyetlere değer verilmemesi gibi
tecek sonuçlara ancak bu yolla varılabileceği koşullarla sadrazam olan Köprülü M ehmed
ni vurgulamıştır. Paşa sert önlem lere başvurarak ilkin İstanbul’
KÖPRÜLÜ AİLESİ 61
da düzeni sağladı. 1657’de Çanakkale Boğa Lehistan (Polonya) seferine çıkan Fazıl A h
zındaki ablukayı kaldırarak G irit’e yardım med Paşa Podolya ve Galiçya’yı Osmanlı
göndermeyi başardı. 1658’de bütün A nadolu’ topraklarına kattı. 18 Ekim 1672’de imzala
yu saran A baza Haşan Paşa ayaklanmasını nan Bucaş Antlaşması Lehistan Meclisi’nce
bastırdı. 1659’da E rdel’e bir sefer yaparak kabul edilmeyince Fazıl A hm ed Paşa ertesi yıl
Lehistan’a karşı yeni bir sefer başlattı. O s
manlI ordusu Hotin Kalesi’ni alarak U krayna’
ya yönelince Lehistan Kralı Jan Sobiesky
barış istemek zorunda kaldı. Am a Osmanlı-
Lehistan Savaşı’nı sona erdiren barış antlaş
ması ancak 1676’da imzalanabildi. Son yılları
nı İstanbul’da geçiren Fazıl Ahm ed Paşa
1676’da öldü. Fazıl Ahm ed Paşa ölmeden
önce padişaha sadrazamlık için eniştesi Mer-
zifonlu Kara M ustafa Paşa’yı önermişti.
IV. M ehmed bu dileğe uyarak K ara M ustafa
Paşa’yı sadrazamlığa getirdi.
Uzun yıllar sadaret kaymakamlığı (sadra
zam vekilliği) yapan, kaptan-ı deryalıkta bu
lunan, birçok sefere katılmış olan Kara M us
tafa Paşa deneyimli bir devlet adamıydı. İç
durum oldukça düzelmiş olduğundan Kara
K ö p rülü M eh m e d Paşa. M ustafa Paşa da daha çok dış sorunlarla
Batı E rdel’i Osmanlı topraklarına kattı. uğraştı. 1678 ve 1680’de Moldavya yüzünden
1660’ta Varad Kalesi’ni aldıktan sonra İstan iki kez Rusya seferine çıktı. Am a bu büyük
bul’a döndü. Köprülü M ehmed Paşa 1661’de ülkeyle uzun sürecek bir savaşa girişmenin
ölünce IV. M ehmed onun önceden yaptığı Avusturya ve Lehistan’ın yararına olacağını
öneriye uyarak oğlu Fazıl Ahm ed Paşa’yı görerek sorunu diplomatik yollardan çözme
sadrazamlığa getirdi. ye çalıştı; 1681’de Rusya ile Edirne A ntlaşm a
Henüz 26 yaşında olmakla birlikte çeşitli s ın ı imzaladı. 1682’de A vusturya’nın M aca
yerlerde valilikler yaparak deneyim kazanmış ristan’ın içişlerine karışması yeni bir Osmanlı-
olan Fazıl A hm ed Paşa sadrazamlığı babası Avusturya savaşını gündeme getirdi. Savaş
nın koyduğu ilkeler doğrultusunda yürüttü. alanında parlak bir başarı kazanm ak isteyen
Padişah IV. M ehmed de zaten hiçbir devlet K ara M ustafa Paşa 1683’te büyük bir orduyla
işine karışmıyor, zamanını E dirne’de avlana sefere çıktı. Amacı A vusturya’nın başkenti
rak geçiriyordu. Fazıl A hm ed Paşa’nın sadra V iyana’yı almaktı. Temmuz 1683’te Viyana
zamlığı daha çok A vrupa’da seferlerle geçti. önlerine gelen Osmanlı ordusu iki ay süren
1663’te çıktığı Avusturya seferinde Uyvar kuşatm aya karşın, güçlü surlarla çevrili kente
Kalesi fethedildi. Ertesi yıl yapılan seferde giremedi. Bu arada papanın çağrısına uyan
Budapeşte-Viyana arasındaki birçok küçük Hıristiyanlar Lehistan Kralı Jan Sobiesky’nin
kale alındı. A ncak Avusturya ordusu Osmanlı kom utasında büyük bir ordu toplayarak Viya-
ordusunu Sengotar’da durdurdu. H er iki taraf na’ya doğru ilerlemeye başladılar. Kara M us
da oldukça yıprandığından savaşa son verdiler tafa Paşa bu orduyu durdurm a görevi verdiği
ve 10 Ağustos 1664’te Vasvar Antlaşması Kırım Hanı M urad Giray yardıma gelmeyince
imzalandı. Osmanlılar bu antlaşmayla daha zorlu bir savaş vererek geri çekilmek zorunda
önce elde ettikleri yerleri korudukları gibi kaldı.
yüklü bir tazm inat da aldılar. Bundan sonra Birliklerini Belgrad’da toplayan Kara M us
Girit sorununa el atan Fazıl A hm ed Paşa beş tafa Paşa, Jan Sobiesky’ye saldırarak ağır
yıl süren bir uğraştan sonra 1669’da G irit’i darbeler indirdiyse de IV. M ehmed ve saray
tümüyle ele geçirdi. 1672’de padişahla birlikte çevresi tarafından Viyana önünde uğranılan
62 KÖPRÜLÜ AİLESİ
başarısızlığın tek sorumlusu olarak görüldü rak Niş, Semendire ve Belgrad’ı geri aldı. II.
ğünden Belgrad’da idam edildi. Süleyman’ın 1691’de ölümü üzerine padişah
Kara M ustafa Paşa’dan sonra Köprülü aile olan II. A hm ed, Fazıl M ustafa Paşa’yı sadra
si gözden düşer gibi oldu. Öte yandan iç ve dış zamlıkta bıraktı. Aynı yıl Macaristan seferine
sorunlar giderek büyüyordu. Avusturya ve çıkan Fazıl M ustafa Paşa Solankamen Sava-
Lehistan güçleri Osmanlı topraklarında ilerli şı’nda Avusturya ordusuna karşı savaşırken
yorlar, Venedik de denizden saldırılarını yo şehit düştü.
ğunlaştırıyordu. Kara Mustafa Paşa’nm bü Bundan sonra bir süre Köprülü ailesinden
yük bir ordu yaratm ak uğruna binlerce genci kimse sadrazam olmadı. 1695’te II. A hm ed’in
askere alması A nadolu’da ve Rum eli’de ta ölümünden sonra tahta geçen II. M ustafa
rımsal üretimi olumsuz etkilemiş, hazine bo 1697’de Köprülü M ehmed Paşa’nın kardeşi
şalmıştı. Açığı kapatm ak için olağanüstü ver nin oğlu olan ve bu yüzden “amcazade” olarak
giler konulması da huzursuzluğu artırmıştı. anılan Hüseyin Paşa’yı sadrazamlığa getirdi.
1687’de yaşanan büyük kıtlık bunalımı daha Hüseyin Paşa daha önce valiliklerde, II.
da derinleştirdi. IV. M ehmed bu durum Ahm ed dönem inde (1691-95) de kaptan-ı
karşısında Köprülü M ehmed Paşa’nm damadı deryalıkta ve sadaret kaymakamlığında bu
Siyavuş Paşa’yı sadrazamlığa getirdi. Siyavuş lunmuştu. Amcazade Hüseyin Paşa sadrazam
Paşa da Köprülü M ehmed Paşa’nm küçük olduğu sırada Osmanlı ordusu Z en ta’da
oğlu, eniştesi Fazıl M ustafa Paşa’yı ikinci Avusturya karşısında ağır bir yenilgiye uğra
vezir yaptı. Rum eli’deki kapıkulu askerleri mıştı. Hüseyin Paşa savaşı sürdürm enin ola
nin ayaklanıp İstanbul’a yürümesi üzerine naksızlığını görerek çabalarını barış yönünde
Fazıl M ustafa Paşa ortalığı yatıştırmak için yoğunlaştırdı. 1699’da Karlofça Antlaşm ası’m
IV. M ehm ed’in tahttan indirilmesini sağladı imzaladı (bak. K a r l o f ç a A n t l a ş m a s i ) . Hüse
(6 Kasım 1687). Yeni Padişah II. Süleyman yin Paşa bundan sonra Avrupa’da belirlenen
da 1689’da Fazıl M ustafa Paşa’yı sadrazamlı yeni sınırlardaki savunmayı güçlendirmeye
ğa getirdi. Geniş yetkilerle bu görevi kabul çalıştı. M erkezdeki yeniçeri sayısını da yarı
eden Fazıl M ustafa Paşa ilk olarak büyük yarıya azaltarak hazine giderlerini kıstı. Şey
hoşnutsuzluklara yol açan olağanüstü vergile hülislam Feyzullah Efendi’nin baskısı yüzün
ri kaldırdı. M erkezi yönetimde düzenlemeler den 1702’de sadrazamlıktan istifa eden H üse
yaptı, birçok gereksiz harcamaya son vererek yin Paşa aynı yıl öldü. Köprülü ailesinden son
hâzineyi güçlendirdi. Kısa sürede gerçekleş sadrazam 1710’da kısa bir süre görev yapan
tirdiği bu işlerden sonra 1690’da sefere çıka Fazıl M ustafa Paşa’nm oğlu Numan Paşa’dır.
KÖRLÜK 63
KORLUK, görme duyusunun doğuştan ya da göz merceği takılır (bak. Göz). Bütün bu
sonradan yitimidir. Hiç görem eyen kişiler gelişmelere karşın, birçok durum da körlüğün
tıpta ve yasalar karşısında kör olarak kabul tedavisi bugün bile olanaksızdır. A m a bu
edilirken, görme duyuları çok zayıflamış ol kişiler özel eğitimle ve uzmanların desteğiyle
duğu için hareket ve iş yetenekleri kısıtlı olan kimsenin yardımı olmaksızın yaşamlarını sür
kişiler de yasal olarak “görme özürlü” sayılır. dürmeyi öğrenebilirler.
H em en her ülkede kimlerin görm e özürlü
sayılarak sosyal yardım lara hak kazanacağı ve Körlerin Eğitimi
hangi alanlarda çalıştırılmayacağı yasalarla Bundan yaklaşık 200 yıl öncesine kadar
belirlenmiştir. Örneğin A B D ’de, görme du körlere hiçbir şey öğrenem eyen ve hiçbir iş
yusu normal olan bir insanın 60 metreden yapamayan insanlar gözüyle bakılıyordu. Bu
görebildiği şeyleri ancak 6 m etreden görebi yüzden çoğu yoksul düşerek dilenmek zorun
len kişiler yasal olarak görme özürlü kabul da kalıyordu. Bazı ülkelerde körler için bakım
edilir. İngiltere’de ise, görmeyi gerektiren evleri kuruldu, ama 18. yüzyıl sonlarına
herhangi bir işte çalışamayacak kişiler yasalar kadar eğitimleri konusunda hiçbir çaba göste
karşısında görme özürlüdür. Norm al okullar rilmedi.
da görsel yöntem lerle eğitilemeyen 16 yaşın 1771’de Valentin H auy adında bir Fransız,
dan küçük çocuklar da bu tanım ın kapsam ına bir panayırdaki kalabalığın körlerle nasıl alay
girer. B ütün dünyada 28 ile 42 milyon arasın ettiğini gördükten sonra yaşamını körlerin
da kör ya da görme özürlü insan olduğu eğitimine ve yaşam koşullarının iyileştirilme
tahm in edilm ektedir. sine adadı. Bir süre sonra, François Lesueur
D oğuştan ya da sonradan körlüğün çok adında kör bir çocuğu yanma alarak eğitmeye
çeşitli nedenleri vardır. A nnenin gebelik sıra başladı. Bu konudaki en büyük güçlük, oku
sında kızamıkçık hastalığına yakalanması ya mayı öğretebilm ek için uygun bir yöntem
da erken doğan (prem atüre) bebeklere ku bulmaktı. K örler yollarını el yordamıyla bul
vözdeyken çok fazla oksijen verilmesi çocuk dukları için dokunm a duyuları çok gelişmiştir.
larda körlüğe yol açabilir. Doğum dan sonra H auy’den önce de birkaç kişi körlere dokun
da, göz dokularını örseleyen bir kaza ya da ma yoluyla okum a öğretm ek üzere girişimde
mikroplu bir hastalık, özellikle trahom kör bulunmuştu. Bunun için ya tahta levhalar
lükle sonuçlanabilir. Ayrıca görme sinirindeki üzerine oyulmuş ya da tahtadan ve kurşundan
ve beyin kabuğunun görm e alanındaki her yapılmış harfler kullanılıyordu. K örler bu
hangi bir yapı bozukluğu, hastalık ya da harflere parm aklarıyla dokunarak biçimlerini
örselenm e körlüğe neden olabilir. D aha ileri tanıyor ve sözcükleri heceleyerek okumayı
yaşlarda görme yitiminin belli başlı nedenleri öğrenebiliyorlardı. V alentin H auy, bir rast
göz merceğinin saydamlığını yitirmesi (kata lantı sonucunda daha iyi bir yöntem buldu.
rakt) ve göz içi basıncının artm ası (glokom) Bir gün H auy yazı yazarken, kör öğrencisi
gibi göz hastalıkları ile şeker hastalığı gibi François ona yardım etm ek için masasının
m etabolizma bozukluklarıdır. Eskiden hemen üzerindeki bazı kâğıtları toplam aya başladı.
her zaman körlükle sonuçlanan glokom bu Bunların arasında, üzerine kabartm a baskı
gün erken tanı konulduğunda tedavi edilebil yapılmış bir karton kapak da vardı. Parm akla
m ekte, katarakt ise ameliyatla giderilebil- rını kabartm a harflerin üzerinde dolaştıran
m ektedir. François’nm yazıyla ilgilendiğini fark eden
Bazı durum larda çok hassas ve karmaşık H auy, bu tip baskıların körler için çok daha
ameliyat yöntem leriyle körlere yeniden gör elverişli olduğunu düşündü. Böylece, görm e
me yetisi kazandırılabilir. Örneğin “kornea yen öğrencilerinin yardımıyla yeni bir kabart
nakli” denen yöntem de, gözündeki kornea m a baskı yöntemi geliştirerek bazı kitapları
katm anı yıkıma uğramış olan bir hastaya bir bu teknikle bastı. 1784’te de Fransız hüküm e
ölünün gözünden alman sağlıklı kornea kat tinin desteğiyle ilk körler okulunu kurdu.
manı aşılanır. Bazen de göz merceği görev Birkaç yıl içinde, körlerin okum a yazma
yapamayacak durum da olan kişilere yapay öğrenebileceklerini, müzik aletlerini çalabile-
64 KÖRLÜK
Braille yazısı, kabarık noktaların okunan Bunun yanı sıra, yolda bir engel olduğu
yüzde yer aldığı kalın ve özel kâğıtlara basılır. zaman sesli bir uyarı işareti veren özel elek
Bu yüzden, Braille alfabesiyle basılan kitaplar tronik donanımlı bastonlar da vardır.
çok kalın ve pahalıdır. Bazı körler de yollarını bulmak için kılavuz
Ne var ki, pek çok kişi parm aklarıyla köpeklerden yararlanır. Bu köpekler kişi
dokunarak okumayı olanaksız bulduğundan liklerine ve zekâlarına göre özel olarak seçilip
Braille alfabesi de körlerin eğitim sorununa eğitilir. Alm an çoban köpekleri ile Labrador
tam bir çözüm getiremedi. Bugün pek çok köpekleri bu amaca en uygun köpeklerdir;
yapıt “konuşan kitap” denen özel bandlara
M n o o ip M u r r n v I F n r m / ı t
kaydedilm ekte ve istendiğinde özel aygıtlarla
dinlenebilm ektedir.
G ünüm üzde birçok ülkede görme özürlü
çocuklar için özel okullar kurulm uştur (bak.
ÖZÜRLÜLERİN E Ğ İT İM İ). Bu okullarda da nor
mal ders program ı izlenir, ama uygulanan
eğitim yöntem leri oldukça farklıdır. Okum a
yazma eğitiminde Braille alfabesi kullanılır
ken, harita ve şemalar da kabartm a taslaklar
üzerinden öğretilir. G ören çocuklarla birlikte
norm al okullarda eğitim gören kör çocuklar
ise bazı yardımcı aygıtlar kullanmak zorunda
dırlar. Çalışm alarında en büyük yardımcıları
da teypleridir. Ayrıca hem en hem en bütün
körler yazı makinesi kullanmayı öğrenirler.
O kullarını bitirdikten sonra avukatlık ya da
bilgisayar mühendisliği gibi bir m eslek edin
m ek üzere üniversite ve yüksekokullara de
vam eden görme özürlüler Opticon ya da
Kurzweil makinesi gibi çağdaş aygıtlardan
yararlanırlar. Bu m akineler, yazılı ve basılı
m etinleri bir ışın demetiyle tarayarak “okur”
ve harfleri ya dokunm ayla anlaşılabilecek
Braille simgelerine ya da konuşm a sesine
dönüştürür.
G özleri g ö rm e ye n kişiler de ö rn e ğ in b ir heykeli
G örm e özürlülerin yalnızca eğitimlerini de e lle riyle yoklaya rak ç o k g e liş m iş olan do kun m a
ğil spor ve eğlence gereksinimlerini de karşı du yu la rıyla sanatın tadına va ra b ilirle r.
lam ak gerekir. K örler özellikle satranç, dom i
no, dilmece gibi dokunarak oynanan oyunlara
kolay uyum sağlarlar. Ayrıca Braille ya da ama iri yapılı başka köpek soyları da kılavuz
M oon yöntemiyle hazırlanmış kabartm a oyun olarak eğitilebilir. H er köpek dört ay kadar
kâğıtlarıyla çeşitli oyunlar oynayabilirler. eğitildikten sonra, gözleri görmeyen sahibiyle
Yüzme, yelken, ata binme gibi sporları yapa tanıştırılır. D aha sonra, birbirlerine iyice alış
bilen, dans öğrenen ve çeşitli müzik aletlerini maları için köpek ile sahibi birkaç haftalık
çalabilen pek çok görme özürlü vardır. ortak bir eğitimden geçirilir. Bu sürenin
Körlerin en büyük sorunlarından biri, özel bitiminde, köpek kendisinden beklenen kıla
likle büyük kentlerde tek başlarına dolaşm ak vuzluk görevini kavrayarak kalabalıkta sahi
tır. Bazıları, yalnızca bir bastonla önlerindeki bine yol gösterir ve caddede karşıdan karşıya
engelleri yoklayarak bunu yapabilir. Bu be geçerken yol boşalmcaya kadar bekler.
yaz bastonlar genellikle yaşlıların yürümek Ayrıca bazı ülkelerde görme özürlülere
için kullandıkları gibi sıradan bir bastondur. birçok işlerinde yardımcı olan gönüllü kuru-
66 KÖROĞLU
luşlan, yardım dernekleri ve özel hizmet halkı ezm ekte, ayaklanmaların yarattığı gü
büroları vardır. vensizlik ortam ı sonunda halk dağlara ve
K örler arasından, bu özürlerine karşın çok korunaklı yerlere sığınmaktaydı. Bu koşullar
verimli bir yaşam süren ve olağanüstü işler da halk Köroğlu’nun kişiliğinde toplumsal
yapmayı başaran pek çok insan çıkmıştır. başkaldırıyı simgeleştirmiş, hem bir halk kah
Ö rneğin, çağdaş halk şairlerinin en büyükle ram anı, hem de bir halk ozanı yaratmış
rinden biri sayılan Âşık Veysel 7 yaşından 79 tır.
yaşma kadar hiç görmeden yaşadı (bak. ÂŞIK Köroğlu Hikâyesi’nin birçok çeşitlemesi
V e y s e l ) . Büyük İngiliz şair John M ilton ise ortaya çıkmıştır. Bunlardan tam metin olarak
İngiliz edebiyatının en uzun ve görkemli şiiri Paris Kütüphanesi’ndeki Türkçe elyazması
olan Kayıp Cennet’i (Paradise L os t) 40 yaşla metni, Özbek Söylencesi’ni, İstanbul Söylen
rında kör olduktan sonra yazdı (bak. M i l t o n , cesin i ve Tobol Söylencesi’ni başlıca örnek
J o h n ) . A B D ’de yaşayan kör, sağır ve dilsiz lerden sayabiliriz. Ayrıca parçalar halinde de
H elen Keller da bu özürlerini yenmek için en birçok söylence vardır.
büyük savaşımı veren örnek kişilerden biridir.
19 aylıkken geçirdiği bir hastalık sonucunda Köroğlu Destanı
görm e, işitme ve konuşm a yetilerini yitiren A tlara çok düşkün olan acımasız ve zalim
H elen Keller, görme özürlü olan özel öğret Bolu Beyi bir gün seyisi Yusuf’u çağırarak
meni A nne Sullivan’ın desteğiyle bütün bu ondan kendisine örneği olmayan bir at bulma
güçlükleri yenmeyi başardı. Okum ayı, yaz sını ister. Bu at dağları aşacak, azgın suları
mayı, konuşmayı ve birkaç yabancı dili öğren geçecek, uzağı yakın edecek güçte olacaktır.
dikten sonra kitaplar yazdı, dünyanın birçok Beyin bu emriyle yola çıkan Yusuf, uzun
ülkesini dolaşarak konferanslar verdi ve yaşa araştırmaların sonunda kır bir tay satın alır.
mını özürlülerin eğitimine adadı (bak. K EL Bu tayın babası Fırat Irm ağı’nın sularından
LER, H e l e n ) . çıkmış bir kutsal aygırdır. Am a bu soylu tay
son derece çelimsiz ve gösterişsizdir. İlerde
KÖROĞLU, söylencelere konu olmuş bir eşi bulunmaz bir at olacağını bilen seyis bu
halk kahram anıdır. 16. yüzyılda yaşadığı ka tayı alarak Bolu Beyi’ne getirir. Eşi benzeri
bul edilen Köroğlu’nun asıl adının Ruşen Ali, bulunmaz bir at bekleyen Bolu Beyi bu sıska
babasının adının da Yusuf olduğu yapılan tayı görünce öfkelenir. Yusuf’a gerçeği anlat
araştırm alardan ve Köroğlu Hikâyesi’nden ma fırsatı verm eden gözlerine mil çektirerek
anlaşılmaktadır. Köroğlu’na ilişkin söylence onu kör eder ve tayı da yanma katarak kovar.
ler Balkanlar’dan O rta Asya’ya kadar çok Tayla birlikte memleketi Sivas’a giden Yusuf,
geniş bir alana yayılmıştır. Bazı kaynaklara olanları oğlu Ruşen A li’ye anlatır. Ruşen Ali,
göre Köroğlu, Celali ayaklanmaları sırasında Bolu Beyi’nden öç alacağına and içer.
ünlenmiş bir Celali önderidir (bak. CELALİ Babasının yol göstermesiyle Ruşen Ali kır
AYAKLANMALARI). Eskiçağlardan beri anlatıla- tayı eğitmeye başlar. Tay karanlık bir ahırda
gelen ve kör edilen baba ile onun öcünü bir yıl beslenir. Bir yıl sonunda at ahırdan
almak için çeşitli m ücadelelere giren oğula çıkarılıp çamurla doldurulan avluda koşturu
ilişkin öyküler bu Celali önderinin kişiliğinde lur. Atın ayağına ceviz kadar bir çamur
efsaneleşmiştir. bulaşmıştır. Kör Yusuf oğluna ahırda iğne
Destansı ve türkülü bir halk öyküsü olan deliği kadar bir yerden ışık sızdığı için bu
Köroğlu Hikâyesi’ndeki kahram an ile 16. çamurun bulaştığını, bu deliği bulup kapat
yüzyılda yaşadığı saptanan ve Yeniçeri Oca- masını söyler. Bir yıl daha bu karanlık ahırda
ğı’ndan yetişme bir âşık olan Köroğlu birbiri kaldıktan sonra bir kez daha çamurla kaplı
ne karıştırılmıştır. Am a daha sonraki araştır avluda koşturulan kır atın ayağına hiç çamur
m alardan bu iki Köroğlu’nun ayrı kişiler bulaşmaz. Artık at istenilen durum a gel
olduğu anlaşılmıştır. miştir.
Köroğlu’nun yaşadığı dönem de Anadolu Bir gün Yusuf düşünde Bingöl D ağları’n-
halkı yoğun baskılar altındaydı. Yönetenler dan Aras Irm ağı’na gelecek üç köpüğün
KÖSTEBEK 67
rin köklerine zarar verdikleri için çiftçiler kurdular. Köyler düşm anlara karşı korunmak
tarafından öldürülm ektedir. Am a köstebekle için yüksek bir çit ve bir hendekle çevrilmişti.
rin toprağı altüst edip havalandırm ak ve Bir bölümü ise göllerin dibine çakılan kazıkla
zararlı omurgasızları yok etm ek gibi yararları rın üstüne kurulm uştu. Bu ilk köylerin izleri
da vardır. Köstebeğin postu kürkçülükte ol ne arkeolojik kazılarda rastlanm aktadır. D a
dukça değerlidir. ha sonra kurulan köylerin bir bölümüyse
Bayağı köstebek ( Talpa europaea) Avras kentlerin çekirdeklerini oluşturdu.
ya’da yaygın biçimde görülür. Türkiye’de O rtaçağa gelindiğinde A vrupa’daki tipik
N H P A /Stephen D alton bir köyün nüfusu 50 kişiyi geçmezdi. Evler,
saz ya da kesek damlı ahşap yapılardı. H er
evin bir çit ile çevrili bir parça toprağı vardı
ama o zaman sebze pek yetiştirilmediği için
bahçe olarak kullanılmazdı. Köyün çevresin
de sürülmüş tarlalar, çayırlar ve ağaçlıklar yer
alırdı. Sürülmüş tarlalar çitlerle ayrılmış de
ğildi, açık olarak uzanıyordu. H er köylünün
belli sayıda çitle çevrilmemiş şerit halinde
uzanan tarlaları vardı. Bütün köylülerin, or
tak malı olan çayırdan belli m iktarda saman
almak hakkıydı. Ayrıca köyün korusunda
belli sayıda hayvan da besleyebilirdi.
Böyle örgütlenmiş bir köy, malikâne adıyla
Bir bayağı köstebek. K östebekler gü çlü ve kürek da bilinirdi. M alikânenin başında bir lord
b iç im in i alm ış ön ayaklarıyla to p ra ğ ı kazar. olurdu. Köylüler tarla parçalarını bu lorddan
kiralarlardı. Bazen köy toprağında lordun
mülkü olan arazide çalışırlar ve bu çalışmaları
Trakya ve A nadolu’nun kuzey kesimlerinde kiraya sayılırdı. Bazen kira ürün olarak öde
yaşar. Kuzey A m erika’ya özgü yıldız burunlu nirdi. D aha sonraları bu kira para olarak
köstebek (Condylura cristata) adını burnunun ödenmeye başlandı.
çevresindeki yıldız biçiminde dizilmiş etli Ortaçağın sonlarına doğru bâzı lordlar ve
uzantılardan alır. Sıkça yuvasından ayrılan bu zengin köylüler kendi topraklarını çitlerle
tür iyi yüzer. ZEFA
A frika’da yaşayan altınköstebekler gerçek
köstebeklere benzem ekle birlikte akraba de
ğildirler. Ön ayaklarının ikisinde kazma gibi
kaim ve sivri uçlu tırnaklar bulunur. Postları
altın sarısı ya da yeşilimsi ışıltılıdır. Avustral
ya’da yaşayan keseliköstebeklerin (Notoryc-
tes cinsi) gerçek köstebeklerle hiçbir akrabalı
ğı yoktur. Ön ayaklarında toprağı kazmakta
kullandıkları iri ve koni biçiminde tırnakları
vardır. Küt burnu ve kuyruğu kalın bir deriyle
örtülüdür.
manın daha da geliştirilip yaygınlaştırılması partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin için
yolunda bir karar alınca, üç yıllık denemenin den, hem de m uhalefetten çeşitli eleştiriler
sonuçlarından da yararlanarak köylerin ge yöneltildi. Bunlardan etkilenen hüküm et de
reksinimleri ve köy öğretm eninin nitelikleri eğitim politikasında değişiklik yaparak önce
ayrıntılı olarak belirlendi ve 1940’ta çıkarılan 1947’de eğitmen kurslarına son verdi. Ensti
bir yasayla köy enstitülerinin kurulmasına tülerin öğretim program larında değişiklik ya
başlandı. pılarak uygulama dersleri azaltıldı. Bunu
20 bölgeye ayrılan ülkede her bölge için bir 1948’de Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’
enstitü kurulması öngörüldü. D aha önce açı nün kapatılması izledi. 1950’de D em okrat
lan köy öğretm en okulları da köy enstitüsüne Parti başa geçince ilk olarak sağlık bölümleri
dönüştürüldü ve hızla yenilerinin kurulmasına kapatıldı. 1953’te programları bir kez daha
başlandı. Kent ve kasabaların dışında tarıma değiştirilerek öbür ilk öğretm en okullarına
elverişli toprağı bulunan alanlarda kurulan yaklaştırıldı. 1954’te de ilk öğretm en okulla
enstitü binalarının büyük bölümü öğrenciler- rıyla birleştirilerek kapatıldı.
ce yapıldı. 1941’de 14’e varan enstitü sayısı Köy enstitüleri, ilk mezunlarını verdiği
1946’da 20’ye, 1948’de de 21’e ulaştı. 1942’de 1942’den nitelik değiştirdiği 1953’e kadar
köy enstitülerine öğretm en yetiştirm ek am a 1.398’i kız, 15.943’ü erkek olmak üzere top
cıyla A nkara H asanoğlan’da bir de yüksek lam 17.341 öğretm en yetiştirmiştir. 1936-47
köy enstitüsü kuruldu. yılları arasında açık kalan eğitmen kursların
Öğrenim süresi beş yıl olan köy enstitüleri da da toplam 8.675 eğitmen yetişmiştir. Ensti
ne beş yıllık köy ilkokullarını bitiren kız ve tülerin sağlık bölümleri ise toplam 1.248
erkek öğrenciler seçilerek alındı. Bunun ya mezun vermiştir.
nında üç yıllık köy ilkokullarını bitirenler
arasından başarılı görülenler de iki yıllık KRALLIK ya da monarşi, devlet yönetiminde
hazırlık öğreniminden sonra enstitülere kabul tek kişinin egemenliğidir. Tarih boyunca en
edildi. Enstitülerde kültür dersleri yanında yaygın yönetim biçimi olan krallık, geçmişte
tarım ders ve çalışmaları, teknik ders ve hem en hemen bütün ülkelerce benimsenmiş
çalışmaları da yapılıyordu. Bu ders ve uygula ti. Günüm üzde de bazı ülkeler, geçmişe göre
m alarda erkek öğrencilere tarla ve bahçe daha değişik bir biçimde de olsa, krallıkla yö
tarımı, sanayi bitkileri tarımı, hayvancılık, netilir. Batılı devletler söz konusu olduğunda
arıcılık ve ipekböcekçiliği, balıkçılık, demirci kral ya da im parator denen bu yöneticiler, do
lik, m otorculuk, dülgerlik, marangozluk, du ğuda hüküm dar, kağan, hakan ve padişah gibi
varcılık, betonculuk, kız öğrencilere de biçki- değişik adlarla anılır.
dikiş, el sanatları, örgü ve dokumacılık öğreti M utlak krallık'idi, kral kendi başına tüm
liyordu. Eğitim ve öğretimde doğaya uygun yasama ve yürütm e görevini üstlenir. Yasaları
luk,, kendi kendini yönetm e ve kendi kendine kendi koyar ve devlet yönetiminde tek yetkili
çalışma ilkeleri tem el alınıyordu. Okulu biti dir. Bu m utlak egemenliğe karşı çoğulcu
rip öğretm en olanlar hemen köy okullarına yönetim düşüncesinin gelişmesiyle kralın yet
atanıyor, aylık ücretten başka işlemesi için kileri giderek sınırlandırıldı ve mutlak krallık
toprak ve tarım araç gereçleri de veriliyor, sistemi anayasal krallık'a. (meşruti monarşi)
tarımsal kalkınmada köylüye önderlik yapm a dönüştü. Bu sistemde kral, yönetim erkini,
sı isteniyordu. Yedi köy enstitüsünde açılan genellikle seçimle işbaşına gelen parlamentoy
sağlık bölümlerinde de köy sağlık ocaklarında la paylaşmak zorundadır. Anayasal krallıkta
görev yapacak sağlık m emurları yetiştiriliyor yasama gücü parlam entoya geçer, yetkileri
du. Ayrıca enstitülerde 1936’da başlayan kısıtlanan kral ise devletin başında yürütme
uygulamanın devamı olarak kısa süreli kurs görevini sürdürür. Bu gelişmenin başlangıcı
larla eğitmen yetiştirilmesi de sürdürülüyor İngiltere’de ortaçağa kadar uzanır. A vrupa’
du. nın öbür ülkelerinde ise anayasal krallıkların
1946’da çok partili yaşama geçilmesinden temeli 18. yüzyılda atılmıştır.
sonra köy enstitülerine karşı hem iktidar Daha 200 yıl önce hemen hemen bütün dün
KRAL MADENİ 73
maşrapaları hâlâ kral m adeninden yapılmak “Karun kadar zengin” deyimi bu kraldan
tadır. Kral madeni kolayca erir ve bir kalıba kaynaklanmaktadır.
dökülerek istenen biçime getirilebilir. K apak Krezüs, Anadolu kıyısı boyunca birçok
lı m aşrapalar da döküm yöntemiyle hazırla Yunan kentini ele geçirdi, bir yandan da Eski
nır, daha sonra dövülerek biçimlendirilir. Yunanlılar’la ticareti sürdürdü. Yunan halkı
Kral m adeninden yapılan eşyalar oldukça da nı ve onların yaşayışını beğenen Krezüs, tanrı
yanıklı ve ucuzdur; ama çok yumuşak oldu A pollon’un Delfi’deki tapınağına armağanlar
ğundan kolayca eğrilebilir ya da ezilebilir. yolladı. Yunan gezginlerini sarayında ağırladı
ve buyruğu altındaki Yunan kentlerinin bir
KREOZOT, ağaç malzemeleri havanın etki ölçüde kendi kendilerini yönetm elerine izin
sinden korum ak ve çürümelerini önlem ek için verdi.
kullanılan; koyu renkli bir sıvıdır. Bunun için Pers Kralı Kiros (Kuruş) Lidya’nın altın
malzeme kreozota daldırılarak bu sıvıyı iyice yataklarını ele geçirmeyi aklına koymuş olma
emmesi sağlanır. Bahçelerdeki ağaç sundur saydı, belki de sonunda Yunanlılar ile Lidyalı-
m alar, parm aklıklar, telefon direkleri, de lar Krezüs’ün yönetimi altında birleşecekler
miryolu traversleri bu biçimde işlem gören di. Krezüs, Kiros’un niyetini öğrenince Delfi’
pek çok malzemeden birkaçıdır. Kreozota deki kâhine giderek (bak. DELFİ KÂHİNLERİ)
“katranruhu” da denir; çünkü bu madde savaşa girmek konusunda düşüncesini öğren
köm ür ya da odun katranından elde edilir. mek istedi. Kâhin ona, eğer savaşırsa güçlü
Am a bu ikisi birbirinden farklı m addelerdir; bir imparatorluğun yıkılabileceğini söyledi.
bu bakım dan köm ürden elde edileni “köm ür Krezüs bu uyarıyı, Pers hüküm darını yenece
katranı kreozotu” , odundan elde edileni ise ği biçiminde yorumladı. Ne var ki, Sart’taki
“odun katranı kreozotu” olarak adlandırı büyük savaşta yıkılan kendi imparatorluğu
lır. oldu.
Eski Yunanlılar odun dum anında bir süre Yenilen kralın başına gelenlere ilişkin deği
bekletilerek tütsülenen etlerin bozulmadan şik söylentiler vardır. Bunlardan biri, Kre
saklanabileceğini bulmuşlardı; 1832’de odun züs’ün kendini yanmakta olan bir odun yığını
katranından bu özelliklere sahip bir madde üzerine attığı, ama tanrı Apollon’un alevleri
elde edildi ve bu maddeye “eti koruyan” söndürm ek için bir sağanak göndererek onu
anlamına gelen Yunanca kreozot adı verildi. kurtardığı yolundadır. Bir başkasına göre,
Kayın ya da çam ağacından elde edilen ve Kiros’un buyruğu üzerine, yakılması için ha
renksiz ya da sarı bir yağ olan odun katranı zırlıklar tam amlanır; alevler yükselirken Kre
kreozotu cerrahlar ve diş hekimlerince bir züs yüksek sesle Yunan devlet adamı ve şair
antiseptik olarak kullanıldı; bugün de öksü Solon’un adını anar. Kiros ona böyle bir anda
rük ve bronşitin tedavisinde kullanılm akta neden Solon’u andığını sorar. Krezüs de, bir
dır. zamanlar zenginliği ve mutluluğuyla övünür
Eskiden odun katranı kreozotunda bulunan ken, sonunun nasıl geleceğini bilmeden, kim
maddelerin aynısının köm ür katranında da senin mutluyum diyemeyeceğini söylediği için
olduğu sanılıyordu; bu nedenle köm ür katra Solon’u andığını anlatır. Bu açıklamadan çok
nından elde edilebilen ve ahşap malzemelerin etkilenen Kiros, Krezüs’ü odun yığınından
korunması için kullanılan yağlar da günümüz çekip alır ve ona tahtını geri verir.
de kreozot adıyla anılır.
KRİKET, İngiltere’de ve eskiden İngiltere’nin
KREZÜS. Batı A nadolu’daki Lidya devleti sömürgesi olan Avustralya, Yeni Zelanda,
nin son kralı olan ve yaklaşık İÖ 560-546 Hindistan ve Pakistan gibi ülkelerde yaygın
arasında ülkesini yöneten Krezüs’ün hangi olan bir oyundur. 11 kişilik iki takım arasında
tarihte nerede doğup, nerede öldüğü bilin top ve sopayla oynanır.
m em ektedir. Krezüs zenginliğiyle ünlüydü. Kriket topu m antardan yapılır ve kırmızı
Tarihte ilk kez onun zamanında altın ve deriyle kaplıdır. Tahtadan yapılan 1,1 kg
gümüş para basıldığı söylenir. Dilimizdeki ağırlığındaki uzun saplı kriket sopasının bir
KRİKET 75
yüzü düz, bir yüzü yuvarlaktır. Kriket düz, için alana yayılır. Altı atışlık her seri sonunda
çim bir alanda oynanır. Alanın ortasındapitch top yuvarlayıcı ve topun atıldığı kale değişir.
adı verilen, 20 metre uzunluğunda, 3 metre Top yuvarlayıcı attığı topla kaledeki çubukla
genişliğinde bir bölüm vardır. H er iki ucunda rı düşürüp, kaleyi savunan vurucuyu oyundan
ki iki yuvarlama çizgisinin ortasında, yan yana çıkarmaya çalışır. Vurucu, kaleye atılan topa
dikilmiş 70 cm boyunda üç çubuktan oluşan sopayla vurarak kaleyi korur. Vurulan top
kaleler (wicket) bulunur. Kalelerin üzerine, uzaklaşırken, vurucular sayı kazanmak için
çarpmayla düşebilecek biçimde ikişer ufak çu kaleler arasında koşarak gidip gelirler. H er
buk (bail) konur. Yuvarlama çizgilerinin 1,2 gidiş takıma bir sayı kazandırır. Vurulan top
m etre önünde vuruş çizgileri vardır. oyun alanı dışına çıkarsa altı sayı kazanı
Oyun altı atışlık serilerden oluşan iki devre lır.
de oynanır. Birinci devrede kalelere top atan Top yuvarlayan takımın alan savunma oyun
takım, ikinci devrede kaleleri savunur. Oyun cuları, vurucunun uzaklaştırdığı topu tutup
başlarken, kaleleri savunacak olan takımın iki kaleye atarak vurucuları oyundan çıkarmaya
vurucusu her iki kalede yerlerini alır. Takımın çalışır. Yuvarlanan topun kaledeki çubukları
öbür oyuncuları, vurucular oyundan çıkınca düşürmesi, alan savunma oyuncularından bi
onların yerini almak üzere hazır bekler. R a rinin vurulan topu tutm ası, vurucular kaleler
kip takımdan bir top yuvarlayıcı, kaleye topu arasında koşarken topun kaleye atılıp çubuk
yuvarlar. Öbür oyuncular kaleyi savunan ları düşürmesi, vurucunun topa elle dokun
vurucunun vurduğu topu tutup kaleye atmak ması gibi durum larda vurucu oyundan çıkar
76 KRİL
Kril Sürüleri
Kriller A ntarktika yakınlarında olağanüstü
yoğun ve geniş sürüler halinde yaşar. Kilo
m etreler boyunca uzanan bu sürülerin bulun
duğu suların bir m etreküpünde 50 bini aşkın
kril vardır. Krillerin sayılan yaz aylarında son
A drian M urrelllAllsport Photographic derece artarken bazı yıllar yalnız bayağı kril
K riket o yu n cu la rı vu ru c u n u n v u rd u ğ u to p u tu tu p türünün toplam 650 milyon ton ağırlığa ulaştı
kaleye atm ak için alana yayılırla r. ğı sanılmaktadır.
Bu dev sürüleri birçok çubuklu balina (bak.
ve takımından başka bir oyuncu vurucu olur. BALİNA) türü deniz suyundan süzerek alır. Bir
11 oyuncudan 10’u oyundan çıkınca devre mavi balina günde 4 ton kril yiyebilir. Ayrıca
tamamlanır. kriller penguen ve albatros gibi deniz kuşları
13. yüzyılda İngiltere’de oynanmaya başladı nın, bazı fokların ve pek çok iri balık türü
ğı sanılan kriketin kesin kuralları 1744’te nün ana besin kaynağıdır. Böylece kriller
belirlenmiştir. 1800’lerde Londra’da çok yay denizlerdeki beslenme ağının başlıca halkala
gınlaşan kriket, 19. yüzyılın ikinci yarısında rından birini oluşturur. Güneş enerjisi fito-
Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda gibi ülke plankton denen çok küçük bitkiler tarafından
lerde de yaygınlaştı. Kriket karşılaşmalarının alınm akta, bu canlılar çok küçük hayvanlara
denetimini İngiltere’deki M arylebone Kriket yem olm akta, hem kendi besinini üreten, hem
Kulübü yürütür. de hazır besinleri tüketen tüm küçük canlıları
yiyen kriller ise daha iri hayvanların besinini
KRİL. Güney yarıkürenin uçsuz bucaksız ok oluşturm aktadır (bak. BESLENME A G l).
yanuslarında, özellikle de A ntarktika çevre Kriller yüzebilir. A m a en çok okyanus
sindeki soğuk sularda sürüler halinde yaşayan akıntılarıyla sürüklenerek yer değiştirirler.
kriller, karidese benzer kabuklu deniz hay En geniş sürülerine deniz yüzeyinin yakınla
vanlarıdır. Besinlerini, sudan süzerek aldıkla rında rastlanm akla birlikte bazı türleri 2.000
rı çok küçük bitki ve hayvanlar oluşturur. m etre derinlikte yakalanmıştır. Birçok türü
En bol bulunan hayvanlar arasında yer alan karanlıkta ışıldar. Bu türlerin gövdeleri bo
kriller, yeryüzünün en büyük hayvanları olan yunca, dokunaçlarının ve ön bacaklarının di
dev balinaların beslenm esinde büyük bir binde küçük ışık organları vardır. Gündüzleri
önem taşır. yukarıdan bakıldığında, hemen hemen say
Kril adı Norveç dilinde yavru balık ve bu dam olan gövdelerinde akan kanın renginden
balıklardan oluşan sürü anlam ına gelir. Am a ötürü deniz kızıla boyanmış gibidir. Geceleri
krillerin balıklarla aynı ortam ı paylaşmanın ise deniz yüzeyinde göz alabildiğine yakam oz
ötesinde bir yakınlığı yoktur. K abuklulann denen mavimsi yeşil parıltılar oynaşır. Bu
(bak. K a b u k l u l a r ) Euphausiacea grubun ışıldama özelliği krillerin kasım ve aralık
da yer alırlar ve bütün okyanuslara dağıl aylarına rastlayan ürem e mevsimi boyunca
mışlardır. Güney yarıkürede yaşayan baya sürüler halinde toplanm alarına yardımcı olur.
ğı kril (Euphausia superba) yaklaşık 5 cm Tek bir dişi kril, suya 10 bini aşkın yum urta
uzunluğundadır. Yüzen küçük bitki ve hay dökebilir. Y um urtadan çıkan yavrular bir ya
vanları tüylü bacaklarıyla deniz suyundan da iki yılda eşeysel olgunluğa erişirler.
süzerek beslenir. Karides gibi iki çift uzun Krillerin gelecekte beslenme sorununa çö
KRİSTAL 77
züm olacağına inananların sayısı oldukça ka atom denen küçük yapı bloklarından oluşması
barıktır. Günüm üzde trol ağlarıyla avlanan ve her m addenin atom larının o m addeye özgü
balıkçılar krillerin yalnızca yüzde l ’ini yakala bir yerleşim düzenine sahip olmasıdır. Tuzda
m akta, yakalanan bu kriller de büyük ölçüde ki atom lar, sonuçta ortaya küp biçiminde bir
gübre ve hayvan yemi olarak kullanılmakta kristal çıkacak biçimde düzenlenmiştir.
dır. Am a kriller aşın avlandığında beslenme Hem en hem en tüm katışıksız m addeler katı
ağının önemli bir yara alacağını, bundan yalnız haldeyken kristal yapılıdır, yani kristallerden
balinaların değil, insanlar da aralarında olmak oluşur; kristaller, atom ların yerleşim düzeni
üzere geniş bir canlılar yelpazesinin zarar göre ne bağlı olarak belirli bir biçime ve belirli
ceğini düşünenlerin sayısı hiç de az değildir. sayıda yüzeye sahiptir. Aynı m addenin bütün
kristalleri değişik büyüklüklerde olabilir, ama
KRİSTAL denince pek çok kişinin akima bunların hepsinin biçimi aynıdır. Bir odun
ender bulunan güzel bir m ineral ya da değerli parçası kristal değildir, çünkü atom larının
taş gelir. Oysa kristaller bunlarla sınırlı değil herhangi bir düzenli yerleşimi ve bundan
dir. Örneğin züm rüt ve elmas birer kristaldir, kaynaklanan belirli bir biçimi yoktur. Odun
ama çevremizdeki sıradan m addelerin çoğu yontularak, kil yoğrularak kristal görünümüne
da öyledir. Tuz ve şeker kristal yapılıdır; öte kavuşturulabilir; ama gerçek kristaller yalnız
yandan eczacıların ilaç yapımında kullandık doğada ya da kimyasal bir tepkime sonucunda
ları m addelerin çoğu, örneğin şap, kükürt, oluşur.
boraks da kristal haldedir. Kristallerin nasıl oluştuğunu anlayabilmek
Sofralarda kullanılan tuz taneciklerinden için, doğanın bunu nasıl gerçekleştirdiğine
biri m ikroskop altında ya da güçlü bir büyü bakm ak gerekir. Sıcak suya bir kaşık tuz
teçle incelenecek olursa, bu taneciğin altı atalım. Katı haldeki tuz tanecikleri bir süre
düzgün, eşit yüzeyi ve dik açılı sekiz köşesi sonra yok olacaktır; çünkü sıcak su tuzu
olan, küçük beyaz bir blok olduğu görülür. eritir, yani bilimsel deyişiyle çözündürür. Tuz
Tuz taneciği bir katıdır ve belirli bir biçime artık çözelti’ye geçmiştir. Eğer bu çözelti
sahiptir. Kutuya benzeyen bu biçime küp günlerce bekletilirse su buhar haline gelerek
denir. B ütün tuz kristallerinin biçimi aynıdır. havaya karışır ve geriye tuz kalır. Bu tuzu
Bunun nedeni, doğadaki bütün m addelerin yakından inceleyecek olursak, tuz tanecikleri
78 KRİSTAL
nin tıpkı başlangıçtaki gibi küp biçiminde D oğada kristal oluşturan yüzlerce madde
olduğunu görürüz. Bu örnekte olduğu gibi, vardır. Bunların içinde en yaygın olanlardan
bir çözeltiden kristallerin oluşması sürecine biri sudur. Su, donduğunda çok ilginç ve
kristalleşme denir. güzel biçimli kırağı ya da kar kristallerine
Tuzu daha da hızlı kristalleştirmek için tuz dönüşür.
çözeltisi kaynatılabilir. Çözeltideki suyun ta Bazı kayaç oluşum süreçleri sırasında mine
mamı buharlaşıp uçtuktan sonra geriye tuz ral kristalleri de oluşur. D ünya’nın derinlikle
kalır. Bu yolla kristalleşen tuz tanecikleri de rinde bulunan kızgın ve erimiş kayaç m adde
küp biçimindedir. Tuz, her zaman küp biçi leri aslında m ineral çözeltileridir. Magma de
m indeki kristaller halinde bulunur. Bu deney, nen bu erimiş madde basıncın etkisiyle yerka
bir m addenin belirli bir sıvıda eriyerek, yani buğunun üst kesimlerine doğru yükseldikçe
çözünerek çözeltiye geçebileceğini ve sonra soğumaya başlar. Magma çok yavaş soğur ve
yeniden kristal haline gelebileceğini göste sıcak sıvı halden soğuk katı hale dönüşürken
rir. kristalleşir (bak. K a y a ç ) . Örneğin granit ka
Kayaçlar arasından akan sular bazı m ineral yacı, kristalleşmiş kuvars, feldispat ve mika
m addeleri çözündürerek bunları çözelti halin mineralleri içerir. Milyonlarca yıl önce granit,
de taşıyabilir. Zam anla çözeltideki m iktarı erimiş mineral çözeltilerinden oluşan sıvı bir
artabilir ve sonunda su, bu m ineral çözeltileri kütle halindeydi. Bugün de yerkabuğunun iç
ni taşıyamayacak durum a gelebilir. Bu du kesimlerinde erimiş kayaç kütleleri, yani
rum da çeşitli m ineraller yeniden kristalleşir magma vardır; bu magmanın yüzeye yakın
ve kayaçların içindeki çatlaklarda ya da boş olan bölümleri yavaş yavaş soğuyarak mineral
luklarda çökelir. Kuvars, kalsit ve demir pirit kristalleri oluşturm aktadır.
leri gibi mineral kristalleri çoğu kez bu yolla Kristaller çok değişik biçimlerde olabilir.
çökelir (bak. M İNERAL). Küp biçiminde olanların yanı sıra bazı kristal-
G eological Survey Photographs
Üstte solda: S ofra tuzu (sod yum klo rü r) kristalleri. Üstte ortada: Başlıca kurşun cevheri olan galen (kurşun
sü lfü r) krista lle ri m e ta lle r g ib i parıldar. Üstte sağda: Katışıksız karbondan oluşan elm as. Altta solda: K alsit
(kalsiyum karbonat) krista lle ri çok d e ğ işik yap ılard a o la b ilir. Altta sağda: K uvars (s ilis y u m d ioksit)
krista lle ri pem be, m or, sarı ve beyaz g ib i çok değişik renklerde o la b ilir.
KROKET 79
BAŞLANG IÇ ÇİZGİSİ
— 6,5 m etre 13 m etre
0
2. I' !I 1. Geri 4. Geri İ! !l 3.
Kazık
13 m etre
5. l! |l Dönüş
1. fi
I i l 2. Geri 3. Geri l! !İ 4
---- - - - - - —J'
6,5 m etre
BAŞLANG IÇ ÇİZGİSİ A
-26 m etre-
1850’lerde İngiltere’de yaygınlaştı. İkişer kişi R oket yapan oyuncu iki vuruş hakkı daha
lik iki takım ya da iki kişi arasında, dört tahta kazanır. Bu haklardan ilkinde topunu daha
topa uzun saplı tokm aklarla vurularak oyna önce vurmuş olduğu topun yanma koyar ve
nır. Mavi ve siyah toplar bir takımın, kırmızı her iki topu birden hareket ettirecek biçimde
ve sarı toplar rakip takım ındır. 32 m etre vuruşunu yapar. U sta bir oyuncu bu vuruşla
uzunluğunda ve 26 m etre genişliğinde olan her iki topu da istediği yönlere gönderebilir.
çim kaplı kortta 6 küçük kale ve 1 kazık Bir oyuncu topunu öbür toplara vurdurarak
vardır. Bunun yarısı büyüklüğündeki kortlar ve kalelerden arka arkaya geçirerek kazandığı
da da kroket oynanabilir. vuruşlarla rakiplerine sıra verm eden birçok
K ortun iki ucundaki başlangıç çizgilerinden sayı kazanabileceği gibi, topu bütün kaleler
yapılan vuruşlarla toplar sırayla oyuna soku den geçirmeyi de başarabilir.
lur. Am aç topları belirli bir sırayla kalelerden H er iki topu da sırasıyla bütün kalelerden
geçirdikten sonra kazığa çarptırm aktır. geçiren ve sonunda ortadaki kazığa çarptıran
Sırası gelen oyuncu bir vuruş yapar. Eğer takım oyunu kazanır. Topu altı kaleden sıray
bu vuruşla topu bir kaleden geçirirse, bir la geçirdikten sonra kazığa atm adan önce
vuruş hakkı daha kazanır. Vurulan topun bütün kalelerden bir de ters yönde geçirmek
başka bir topa çarptırılm asına roket denir. gereklidir.
KRUŞÇEV 81
Özellikle aileler ve arkadaş grupları arasın dayanıklı ve paslanmaz çelik elde edilir.
da oynanan çim kroketinde, kort genellikle Krom kaplamalarının mavimsi pırıltılı bir par
daha küçüktür ve dokuz küçük kale ile iki laklığı vardır.
kazık vardır. Taraflar, her topla 16 puan Krom u, 1797’de Fransız kimyacı Louis
toplam ak zorundadır. Nicolas Vauquelin, Sibirya’da bulunan bir
cevher örneğinin içinde buldu. Am a I. Dünya
KROM, mavimsi gri renkli, havada kolayca Savaşı’na kadar krom fazlaca kullanılan bir
kararm ayan sert bir metaldir. Kimyasal metal olmadı. 1913’te İngiliz bilim adamı
simgesi Cr, atom numarası 24, atom ağırlığı H arry Brearley, top namlusu döküm ünde
51,996 olan krom un erim e noktası da oldukça kullanılacak çelikler üzerinde araştırm a ya
yüksektir (1.900°C). Doğada hiçbir zaman ka parken, hurdalığındaki bütün çeliklerin, bir
tışıksız halde bulunmaz; krom metali kro- kaçı dışında, paslandığını gördü. O birkaç
mit cevherinden ya da kromitle karışık parçayı inceledi ve içlerinde yüzde 14 oranın
bir dem ir cevherinden elde edilir. Krom da krom bulunduğunu saptadı. Bu buluş,
cevheri bulunan başlıca ülkeler Güney A fri bıçak, çatal, kaşık ve başka eşyaların yapı
ka, Malavi, Zam bia, SSCB, A BD ve Türkiye’ mında kullanılan paslanmaz çeliklerin gelişti
dir. Türkiye’deki önemli krom yatakları Ela rilmesini olanaklı kıldı. Krom , çeliğe yalnızca
zığ’daki G ulem an’da, Fethiye’de, Köyceğiz’ paslanmazlık özelliği kazandırm akla kalmaz,
de ve Bursa’daki O rhaneli’ndedir. Cevher ön uygun oranlarda katılmak koşuluyla sertlik
ce katışıksız krom okside dönüştürülür; ve dayanıklılık da kazandırır. Far, radyatör
sonra bu oksit, alüminyum ya da silisyumla gibi otomobil parçalarının kromla kaplanması
karıştırılarak bir fırında ısıtılır. Term it yönte için elektroliz yöntemi uygulanır.
mi denen bu işlemin sonucunda, erimiş halde Krom bileşikleri genellikle koyu kırmızı,
krom açığa çıkar. Krom , elektroliz yöntem iy yeşil ya da sarı renklidir ve bu özellikleri
le de elde edilebilir (bak. ELEKTROLİZ). nedeniyle boya üretim inde kullanılır. Krom
Krom , sanayide çok değişik am açlarla kul oksit yeşil renkli bir krom ve oksijen bileşiği
lanılır. Bunların içinde en yaygın olanı, başka dir ve piyasada “krom yeşili” olarak bilinir.
Eğer krom ve oksijen çeşitli yollarla kurşun
ile karıştırılırsa, çeşitli renklerde kurşun kro-
mat bileşikleri elde edilir; bunlar krom kır
mızısı, krom oranjı (portakal rengi) ve krom
sarısıdır. Aslında bu elem entin adı da,
“renk” anlam ındaki Eski Yunanca kromos
sözcüğünden gelir. Z üm rüt ve yakutun rengi
de içerdikleri krom bileşiklerinden kaynak
lanır.
Derilerin tabaklanmasında da krom tuzlarıy
la daha çabuk sonuç alınır; bu tuzlar deriyi son
derece yumuşak, esnek hale getirir; bu yolla
hazırlanan deriler eldiven yapımında kullanılır.
M ısır Yunan
erkekler de giyim ve görünüşlerine özen ken saçları tümüyle dökülünce peruk taktı. Sa
göstermeye başladı. Değişik biçimler verilen raylı erkekler de hemen onu örnek aldılar. Pe
sakalların bakım ına büyük özen gösteriliyor, ruk modası İngiltere’ye 17. yüzyılın ortalannda
limonla sertleşmesi sağlanıyor, pom atlar, par geldi ve 150 yıl sürdü. Peruklarda malzeme ola
fümler sürülüyor, sıcak maşayla bukleler ya rak kullanılan saç gereksinimi o kadar çoktu ki,
pılıyor ve biçimi bozulmasın diye geceleri hırsızlar saçlarını kesmesin diye, çocukların tek
kartonla korunuyordu. Varlıklı kadınlar ise başına sokağa çıkmaları yasaktı.
saçlarını değerli taşlar ve incilerle süslüyordu. 16. yüzyılda berberler saç ve sakal kesm e
Fransa Kralı X III. Louis dönem inde peruk nin yanı sıra apse açma, pansuman ve diş
soylu erkeklerin giyimlerinin vazgeçilmez bir çekme gibi hekim lerin ve cerrahların küçüm
öğesi oldu. X III. Louis 1624’te 23 yaşınday sedikleri işleri de yapardı.
86 KUALA LUMPUR
18. yüzyılda kadınlar arasında çok yüksekve çenenin iki tarafında bırakılan favoriler
ve kabarık saç biçimleri m oda oldu. m oda oldu.
1770’lerde saçlar yağlanarak kalıplanıyor, bir Cum huriyet dönemine gelinceye kadar O s
çerçeveye dolanarak ya da altına pam uk manlI kadınlarında saç modası pek değişmedi.
yerleştirilerek yükseltiliyordu. En tepesiney- Kadınların kendi saçlarından ya da inci,
se, yelkenli gemi m odelleri, m inyatür çiçek yaşmak, yemeni gibi şeylerden yaptıkları ho
bahçeleri ya da oyuncak askerleri ve toplarıy toz her yaşta kadının yaygın olarak kullandığı
la savaş alanlarının canlandırıldığı süsler ko bir saç süsüydü. T aranarak arkada serbest
nuyordu. Saça bir kez biçim verildikten sonra bırakılan ya da toplanarak örülen saçların
haftalarca dokunulm uyor ve bozulmasın diye üzerine konan hotoz, çeşitli biçimlerde dola
kadınlar geceleri başlarını bir tahtaya dayaya narak başa oturtulurdu. Sokağa çıkılacağı
rak uyuyordu. zaman ise üzerine örtü alınırdı.
Erkek ve kadınların saç m odellerinde be A nadolu’nun çeşitli yörelerinde ise kadın
yaz pudra kullanılıyordu. Ne var ki, pudra lar saçlarını küçük tutam lar halinde ayırıp
ince ince örerler. Buna belik denir. Beliklerin
A ra Güler A rşivi
ucunu bağcıklarla tutturarak üzerini boncuk
nazarlık ya da paralarla süslerler.
20. Yüzyıl
1906’da saçlarda 12 saat süren bir işlemden
sonra kalıcı dalgalar yaratan bir “perm a”
makinesi yapıldı. Günüm üzde kimyasal m ad
delerle yapılan perm a çok daha az zaman alır.
1920’lerde pek çok kadın kısa saç modasına
uydu. 1930’larda daha uzun ve yumuşak
dalgalı saçlar m oda oldu ve 1950’lere kadar
bu böyle sürdü. II. Dünya Savaşı’ndan sonra
erkeklerde m oda olan asker tıraşının yerini
1960’larda uzun saç aldı. A B D ’de aynı yıllar
da ırk ayrımcılığına karşı mücadele eden Si-
yahlar’da saç bir başkaldırı simgesi oldu. Çok
kıvırcık olan saçlarını beyazlara benzemek
için düzleştiren ya da boyayan bazı kadınlar,
bundan vazgeçerek kıvırcık, kabarık, kara
saçlarını doğal haline bıraktı.
20. yüzyılda kuaförlük yaygın bir meslek
oldu. H er kentte bulunan çok sayıda kuaför
salonunda kadınlar ve erkekler saçlarını kesti
H ürrem S ultan, 16. yüzyıl; T opkapı Sarayı Müzesi. rir, yıkatır, boyatır, kıvırtır ya da düzelttirir.
Günüm üzde peruklar kelliği örtm ek am a
olarak kullanılan buğday ve pirinç ununun cıyla olduğu kadar, süs diye de kullanılır.
saçın yağıyla karışması sonucunda, saçlar her Bunlar doğal ya da yapay saçlardan yapılır.
çeşit böceğe hatta farelere bile yuva olabili Bazı ülkelerde avukatlar mesleklerinin simge
yordu. si olarak peruk takar.
Bu abartılı m odeller, peruk ve pudralı
saçlar 1789’da Fransız Devrim i’yle son buldu. KUALA LU M PU R , M alezya’nın başkenti, en
Kadınlar klasik Yunan ve Rom a benzeri saç büyük kenti ve Kuala Lum pur Federal T op
biçimlerine döndüler. E rkekler de kısa kestir rak ların ın m erkezidir. M alakka Boğazı’nın
dikleri saçlarını çoğunlukla kulaklarının üze bataklık kıyılarından yaklaşık 40 km içerde,
rinde öne doğru taramayı âdet edindi. Sakal Kelang ve Gom bak ırm aklarının birleştiği
KUBBETÜ'S-SAHRA 87
kubbe kasnağında İslam mozaik sanatının en Pekin’de Kubilay dönem inden kalma bazı
eski ürünleri yer alır. yapılar hâlâ ayaktadır.
Kubilay H an, bütün M oğollar’m kağanı
KUBİLAY HAN (1215-1294), Cengiz H an’ın olmakla birlikte hep Çin’de kaldığından A s
torunuydu. 1260’ta ağabeyi M öngke’nin ölü ya’nın öbür bölgelerinde ve K aradeniz’in
mü üzerine Moğol kağanı oldu. Kubilay daha kuzeyinde yaşayan M oğollar’m öbür kolları
ağabeyinin sağlığında Çin’de fethedilen top giderek ayrı devletler oluşturdular. Kubilay
rakları yönetm ekle görevlendirilmişti. Kağan H an da daha çok Çin im paratoru olarak
olunca bütün ilgisini bu büyük ülkeye yöneltti anıldı. Batı dünyası Kubilay’ı daha çok 1275-
ve kısa sürede Moğol egemenliğini güneye 91 arasında Çin’de yaşayan İtalyan gezgin
doğru yaymaya başladı. 1279’da Çin tümüyle M arko Polo’nun (bak. M a r k o P o l o ) ünlü gezi
Kubilay’ın yönetimine girdi ve Song hanedanı kitabıyla tanımıştır.
yıkıldı.
Çin tarihinde Yuan hanedanı olarak anılan KUDUZ, genellikle hayvanlardan insana bu
yeni bir dönem başlatan Kubilay Han güçlü laşan ve merkez sinir sistemini (beyin ile
bir hüküm dar olmasının yanı sıra zeki ve omuriliği) tuttuğu için hemen her zaman
hoşgörülü bir insandı. Çin’in ileri uygarlığıyla ölümle sonuçlanan bir virüs hastalığıdır. Bü
uyum sağlamış, ülkenin tarım ve ticarette tün sıcakkanlı hayvanların (memelilerin ve
daha da zenginleşmesi için çalışmıştı. Halkın kuşların) hücrelerinde yaşayabilen bu virüs,
dinsel inançlarına, geleneklerine ilişmediği kuduz bir hayvanın ısırığıyla insana bulaşır.
gibi kendi de din değiştirerek Budacılık’ı Tilki, kurt, tavşan ve yarasa gibi yabanıl
kabul etmişti. Bugün de Çin’in başkenti olan hayvanlar arasında kuduz virüsü çok yaygın
Pekin’i Kubilay inşa etmeye başlamıştır. O olmakla birlikte, hastalığın insanlarda da gö
zamanlar Hanbalıg (han kenti) olarak anılan rülmesinin baş sorumlusu köpek ve kedi gibi
The National Palace M useum , Taype, Tayvan
evcil hayvanlardır. Bu hayvanların salyasına
karışmış olan kuduz virüsü, hayvanın ısırdığı
yerdeki açık yaradan içeri girer ve sinirler
boyunca yavaş yavaş ilerleyerek beyne ulaşır.
Bu nedenle hastalığın kuluçka dönemi, yani
virüsün vücuda girmesinden hastalık belirtile
rinin başlamasına kadar olan süre 10 gün ile
altı, hatta sekiz ay arasında değişir. Işınlan
yer başa ne kadar yakınsa kuluçka dönemi de
o kadar kısa olacaktır.
Kuduz virüsü hayvanın ya da insanın m er
kez sinir sistemine yerleştikten sonra hastalı
ğın ilk belirtileri başlar. Bu evreden sonra bir
hayvanın, örneğin bir köpeğin kuduz olup
olmadığını anlamak oldukça kolaydır. M er
kez sinir sistemi uyarıldığı için hayvan huzur
suz, hırçın ve tedirgindir. D aha sonra saldır
ganlaşarak çevresindeki öbür hayvanları ve
insanları ısırmaya çalışır (“kudurm a” evresi).
Bu arada felç belirtileri başladığı için yutkun
ma güçlüğü çeken hayvan su içmekten kaçı
nır; tükürüğünü yutamadığı için ağzından
salyalar akar; boğazında yabancı bir cisim
varmış gibi boğuk bir sesle havlar ve ışıktan
rahatsız olur. Bu belirtilerin başlamasından
K u b ila y Han (1215-1294). sonraki üç beş gün içinde de ölür. Bazen de
KUDUS 89
bu saldırganlık ve kudurm a belirtilerini hiç çok daha kolay ve güvenli kılmıştır. Koldan
gösterm eden doğrudan ağır bir felç evresine kas içine uygulanan bu aşı, eskisi gibi ağır yan
girerek sessizce ölebilir. etkilere yol açmaz ve en ciddi yaralarda bile
İnsandaki hastalık belirtileri de hemen he birkaç gün arayla en çok dört kez yapılması
men aynıdır. Huzursuzluk ve çırpınma nöbet yeterlidir.
leriyle tanımlanan ilk evreyi ağrılı kas kasıl Kuduzu önlemenin en etkili yöntemi ise,
maları ve felç izler. Boğaz kaslarının şiddetle evcil hayvanlara düzenli olarak kuduz aşısı
kasılması yutkunma sırasında çok ağrı verdiği yapmak ve kuşkulu hayvanları gözetim altına
için hasta yalnızca su içmekten değil, suyu alarak hastalığın yayılmasını engellemektir.
görm ekten bile korkar; bu yüzden bazı diller Örneğin İngiltere’de, başka ülkelerden gelen
de “hidrofobi” (su korkusu) terimi kuduzla köpek ve kedilere çok sıkı karantina önlem le
eşanlamlı olarak kullanılır. M erkez sinir siste ri uygulanarak kuduzun hemen hemen tü
minin denetimindeki solunum ve yutkunma müyle önü alınabilmiştir (bak. KARANTİNA).
refleksleri durduğu için, hastalık belirtileri Am a bu yöntem, ancak bütün giriş kapıları
başladıktan sonra tedavi olanağı yoktur ve nın denetlenebildiği ada devletlerinde böyle-
ölüm kaçınılmaz sondur. Buna karşılık, hasta sine etkili olabilir. Gene de, hayvan dokula
lığın kuluçka dönem inde uygulanan koruyucu rından hazırlanan ve başta köpek, kedi olmak
tedavi çok başarılı sonuçlar vererek kuduzu üzere evcil hayvanlara uygulanan kuduz aşısıy
eskisi gibi ürkütücü bir hastalık olmaktan la birçok ülkede kuduz olayları büyük ölçü
çıkarmıştır. de denetim altına alınmıştır. Ayrıca, meslek
Koruyucu tedavinin tem eli, hastalığın bu leri nedeniyle kuduza yakalanma riski olan
laşmış olabileceğinden kuşkulanılan kişilere kişilerin düzenli olarak aşılanmasında da ya
hiç zaman yitirm eden bağışık bir serum un ya rar vardır.
da aşının uygulanmasına dayanır. Etkisi hafif
letilmiş kuduz virüsü aşılanan hayvanların KUDUS. İsrail D evleti’nin merkezine yakın
kan serumu insanlara şırınga edildiğinde, bir yerde bulunan Kudüs, M üslüman, Yahudi
hayvanın kanındaki antikorlar henüz kuluçka ve H ıristiyanların kutsal saydıkları çok eski
devresindeyken virüsleri yok ederek insanı bir kenttir. Ülkenin doğu sınırı üzerindeki
m utlak bir ölümden kurtarır. A m a, ilk kez Lût G ölü’nün 24 km batısında, A kdeniz’in de
1885’te Fransız bilim adamı Louis Pasteur’ün 50 km kadar doğusundadır. Şeria Irm ağı’nın
(bak. P a s t e u r , Louis) uyguladığı bu serum, akaçlama havzasında bulunan kentte yazlar
ancak virüsün vücuda girmesinden sonraki 24 kuru ve sıcak, kışlar serin ve yağışlı geçer.
saat içinde etkilidir ve yalnızca geçici bir Kara ve demiryoluyla Tel-Aviv-Yafa’ya bağ
bağışıklık kazandırır. Bu yüzden, kuduzu lanan K udüs’ün nüfusu 518.200’dür (1987).
bulaştırabilecek bir hayvan ısırdığında 24
saati geçirmeden koruyucu tedaviye başlamak Tarih
ve her kuşkulu olayda yeniden serum ya da Kudüs’ün fırtınalı bir tarihi vardır. Bir zam an
aşı uygulamak gerekir. Çünkü, son yıllarda lar M ısırlılar’ın yönetimi altında kalan kenti,
giderek serum tedavisinin yerini alan kuduz İÖ 1000 dolaylarında ele geçiren Hz. Davud,
aşısı da etkisini ilk 24 saat içinde gösterir ve Kudüs’ü Y ahuda Krallığı’nın başkenti yaptı.
sağladığı bağışıklık geçicidir. Hz. Davud’un oğlu Hz. Süleyman İÖ 957’de
Doğrudan doğruya etkisiz durum a getiril burada Kudüs Tapınağı’m kurdu. D aha son
miş virüslerden hazırlanan kuduz aşısı eski raki yüzyıllarda Kudüs birçok kez saldırıya
den hasta hayvanların beyninden elde edili uğrayarak yakılıp yıkıldı. İÖ 63’te Rom a
yordu ve yaranın ağırlığına ya da başa yakınlı İm paratorluğu’nun koruması altına giren
ğına göre 14-21 gün süreyle her gün yapılması kentte büyük çapta bayındırlık girişimleri
gerekiyordu. Günüm üzde, kuduz virüsünün başlatıldı. Ne var ki, İS 66’da Rom alılar’a
laboratuvarlardaki özel besi yerlerinde insan karşı bir ayaklanma başlayınca kentin büyük
dan alınmış hücrelere ekilmesiyle hazırlanan bir bölümü Rom a ordusunca yıkıldı. Yahudi-
yeni aşı (H D C V ), koruyucu kuduz tedavisini ler’in İS 132’de ikinci kez ayaklanışı üzerine
90 KUDÜS
Kudüs’ü yerle bir eden Rom alılar, Yahudi- İbrahim ’in kurban kestiğine inanılan Sahra
ler’in girmesinin yasak olduğu yeni bir kent (Hacer-i Muallak) adlı taşın üzerini örtecek
kurdular. 614’te Sasaniler’in saldırısına uğ biçimde yapılmış olan K ubbetü’s-Sahra’dır
rayan ve yeniden yıkılan Kudüs, Hz. Ö m er’ (bak. K u b b e t ü s - S a h r a ) . Tapınak Dağı’nm 2 5
in halifeliği sırasında A raplar’ın eline geçti ve m etre batısında Kudüs Tapm ağı’nın batı du
uzun bir süre A rap yönetiminde kaldı. varlarının kalıntıları görülür. Ağlama Duvarı
10. yüzyılda Fatımiler Kudüs’ü ele geçirdi. adı verilen bu kalıntılar, Y ahudiler’in dua
130 yıllık Fatımi egemenliğinden sonra etm ek için geldikleri kutsal bir yerdir. Hz.
1099’da kenti yağmalayan Haçlılar, Kudüs M uham m ed’in miraç gecesi göğe çıktığına
K rallığim kurdu. 1187’de Selahaddin Eyyubi inanılan Mescid-i Aksa da Tapm ak D ağı’nın
Kudüs’ü ele geçirdi. 13. yüzyıl ortalarında güneyinde bulunur.
Yahudiler yeniden kente gelip yerleşmeye Eski kentteki Hıristiyan kutsal yapıları
başladı. arasında en önemli olanı Kutsal Kabir Kilise
1516’da Yavuz Sultan Selim’in K udüs’ü sid ir. Kuzeybatıda bulunan bu kilise, Hz.
almasıyla kent Osmanlı egemenliğine girdi. İsa’nın çarmıha gerildikten sonra gömüldüğü
Kanuni Sultan Süleyman eski kentin surları ne inanılan yerde yapılmıştır. Hıristiyan dini
nın büyük bölümünü yeniledi. 1918’de İngiliz ni kabul eden ilk Rom a imparatoru olan I.
birliklerinin işgal ettiği Kudüs, İngiliz m anda Constantinus’un 330 yıllarında yaptırdığı bu
yönetimine bırakılan Filistin’in başkenti oldu. yapı, daha sonraları birkaç kez onarıldı. Hz.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra Birleşmiş Mil İsa’nın çarmıha gerilmeden önceki son saatle
letler Kudüs’ü uluslararası bir kent durum una rini geçirdiği Zeytin Dağı eski kentin doğu
getirmeyi önerdi. Bu karara İsrail ve bölgede surları dışındadır. Hıristiyan inancına göre
ki A rap devletleri karşı çıktı. 14 Mayıs Hz. İsa Zeytin Dağı’nın eteklerindeki Getse-
1948’de İsrail D evleti’nin kuruluşundan sonra mani Bahçesi’nde tutuklanm ış ve yargılanma
İsrail, kentin batı bölümünü topraklarına ya götürülmüştü. Getsem ani Bahçesi’nde baş
kattı. Surlarla çevrili eski kent ve tarihsel layıp Kutsal Kabir Kilisesi’ne uzanan yolun,
Yahudi yapılarının bulunduğu doğu bölümü Hz. İsa’nın çarmıhını sırtında taşıyarak geçtiği
A raplar’ın elindeydi. 1950’de İsrail K udüs’ün yol olduğuna inanılır.
batısının ülkenin başkenti ve yasama organı
knessefm merkezi olduğunu ilan etti. Modern Kudüs
1967’deki Arap-İsrail Savaşı’nda, kentin 19. yüzyıl ortalarına kadar Kudüs kenti tümüy-
1948’den beri Ü rdün’ün elinde olan doğu
bölümü de İsrail’in eline geçti. İsrail bütün Picturepoint
Eski Kent
Sarp tepeler ve vadilerle çevrili yüksek bir
düzlük üzerinde kurulu olan eski kent, kaba
ca her kenarı 1 km uzunluğunda bir kare
biçimindedir. D ört yanını çevreleyen surların
büyük bölüm ünü 16. yüzyılda Kanuni Sultan
Süleyman eski surların üzerine yaptırmıştır.
Eski kentte M üslüman, Hıristiyan, Ermeni
ve Yahudi mahalleleri ile çok sayıda tarihsel
yapı bulunur. Güneydoğu köşesinde Tapm ak
Dağı adı verilen yüksekçe bir düzlük vardır.
M üslüm anlar’ın H arem ü’ş-Şerif adını verdiği Y a h u d ile r için K ud üs'teki en kutsal ye r A ğlam a
Tapm ak Dağı’ndaki en önemli yapıt Hz. D uvarı'dır.
KUĞU 91
A vustralya'da yaşayan
b ir kara kuğu çifti ve
yavruları.
N H P A /B ria n Chudleigh
ğı kuğudan kolayca ayırt edilebilir. Ötücü üreyen ıslıkçı kuğunun (Cygnus columbianus)
kuğunun Kuzey A m erika’nın kuzey ve batı gagası siyah, gözlerinin önü sarı, boynu daha
kesimlerinde üreyen alttürü borazancı kuğu kısadır. Kuzey yarıkürede yaşayan beyaz tüy
adıyla tanınır. Kuğuların en ağırı değilse de lü öbür iki kuğu türü Avrupa ve A sya’nın
en irisidir. Gagası tümüyle siyah olan bu kuzey kesimlerinde bulunur.
alttür 1900’lerde aşırı avlanma sonucu yok Güney A m erika’nın güney kesimlerinde ya
olmanın eşiğine gelmiş, koruyucu önlem le şayan kara boyunlu kuğu (Cygnus melanco-
rin artırılm asından sonra yeniden çoğalmaya riphus) en küçük kuğu türüdür. Gövdesi
başlamıştır. G ene Kuzey A m erika’da yaşayan beyaz, boynu ve başı siyah, gagası ve ayakları
ve Kuzey Kutup Bölgesi’ndeki tundralarda kırmızı olan bu tür, güzel görünüşünün yanı
sıra saldırganlığıyla da dikkat çeker. Avus
tralya’da yaşayan kara kuğu, kanatlarındaki
beyazlıklar ve kırmızı gagası dışında, tümüyle
siyah renkli bir kuştur.
Kukla Tiyatroları
El kuklaları bir perde önünde ya da üç yanı
perdeyle kapatılmış, önü açık bir sahnede oy
natılır. Sahnenin altı boştur. İzleyicilere gö
rünmem ek için önü perdeyle kapatılmış sahne
boşluğuna gizlenen kuklacı, kollarını yukarı
kaldırarak kukla oynatır. Uzun süre bu biçim
de durarak kukla oynatm ak alışkın olmayan
lar için çok yorucu bir iştir. Bunun yerine
kuklacı sahnenin gerisine yerleştirilen bir per
denin arkasına gizlenip, ellerini perdenin al
tından geçirerek de kukla oynatabilir. Böyle
ce hem vücudu perdenin arkasında kalır, hem
de kollarını yukarı kaldırmadan göğüs hiza
sında tutarak, uzun süre gösteri yapabilir.
Türkiye'de Kukla
A nadolu’ya O rta Asya’dan getirilen kukla, Jo h n M arkham
Türk seyirlik oyunlarının en eskilerinden biri Erkek kulağakaçanın kıskaçları d iş in in k ile rd e n daha
dir. Kuklaya 17. yüzyıla kadar çeşitli kaynak irid ir ve ö b ü r erkeklerden koru nm a sın ı da sağlar.
larda kabarçuk, lubet, suret, korçak, hayal ve
piyade çadırı gibi adlar verilmiş, sık sık da te denizaşırı taşman yüklerin arasına girip yer
gölge oyunlarıyla karıştırılmıştır {bak. K a r a yüzünün hemen her yerine yayılmıştır. Kulağa
g ö z O y u n u ) . Kukla sözcüğü ilk kez 17. yüzyıl kaçanlar ender olarak uçar. Uçmadığı zaman
da kullanılmıştır. Kuklaya ilişkin ilk bilgiler, geniş ve zarsı arka kanatlarını kısa ve derimsi
1582’deki şenliklerin anlatıldığı Surname adı ön kanatlarının altına katlayıp gizler.
verilen yazmada geçer. Dişi kulağakaçanlar ilkbaharda 40-60 yu
18. yüzyılda batılılaşma hareketi Türk seyir m urta bırakır. Çoğu böceğin tersine, açılana
lik oyunları üzerinde de etkili olmuştur. III. kadar yum urtalarının üstünde nöbet tutar.
Ahm ed döneminde Paris’ten gelen bir kukla Yavru kulağakaçanlar her deri değiştirmenin
cının sarayda, D am at İbrahim Paşa’nm huzu ardından biraz daha büyüyerek uzunca bir
runda bir kukla gösterisi yaptığı bilinmekte süre yuvada kalır. Yavrular yuvadan ayrıldık
dir. Kukla oyunları da öteki seyirlik oyunları tan sonra dişi yeniden yumurtlar.
gibi 19. yüzyıldan sonra önemini yitirmeye Kulağakaçanların uzunluğu 5-50 mm ara
başlamıştır. sında değişen 1.000’i aşkın türü bilinmekte
Kuklacılık günümüzde kişisel çabalarla sür dir. Bunların arasında okaliptüs ağaçlarının
dürülmeye çalışılmaktadır. Eski kuklalar ve kabukları altında yaşayan siyah, beyaz, kırmı
kuklacı araçları İstanbul Belediye Müzesi’nde zı ve uçuk sarı renklerle alacalı bir Avustralya
sergilenmektedir. türü (Apachyus p eterseni) de vardır.
nü giderm ek için yapılacak tek şey yutkun anda birçok ses kulağımıza ulaştığında, beyin
maktır. Bu hareketle östaki borusu açılır ve bunların arasından birini seçerek dikkatimizi
ortakulağa hava doldukça kulak zarının iki onun üzerinde yoğunlaştırmamızı sağlar. Ay
yanındaki basınç eşitlenir. rıca belirli ses kalıplarını tanıdığı için, yüzler
İçkulak işitme ve denge organlarını içeren ce değişik ses arasından daha önceden bildiği
iki ayrı bölümden oluşur. Salyangoz (ya da miz bir sesi ayırabiliriz.
aynı anlamdaki Latince adıyla koklea) denen
işitme organı gerçekten de salyangoz kabuğu Kulak Hastalıkları ve Sağırlık
nu andıran dolambaçlı bir yapıdır ve içi sıvıyla Kulağı etkileyen birçok hastalık vardır. Ö rne
doludur. Salyangozu dolambaçlı kanallara ğin bakterilerden ileri gelen kulak iltihabı
ayıran zar bölmenin tabanında da Corti orga (otit) genellikle ortakulak boşluğunda sıvı
nı denen incecik tüylü kirpiksi hücreler bulu toplanmasına yol açar. Bu sıvı kulak zarına
nur. Beyne giden işitme sinirinin incecik basınç yaparak zarın serbestçe titreşmesini
uçları bu hücrelerle bağlantılıdır. O rtakulak engeller. Çok şiddetli bir kulak ağrısı ve
taki üç küçük kemiğin ilettiği ses titreşimleri işitme güçlüğüyle ortaya çıkan kulak iltihapla
bu bölüme ulaştığında salyangoz kanalların rı antibiyotiklerle tedavi edilebilir.
daki sıvı çalkalanmaya başlar. Bu hareket M eniere hastalığında kulaktaki denge orga
kanalların taban zarını titreştirir; Corti orga nı bilinmeyen nedenlerle şişer ve görevini
nının kirpiksi uzantıları bu titreşimle dalgala yapamayacak durum a gelir. Baş dönmesi,
narak sinir uçlarını uyarır ve bu uyarı elektrik kulak çınlaması ve bulantı nedeniyle kendini
sinyalleri halinde beyne iletilir. çok kötü hisseden hasta sürekli yatm ak zo
İçkulağın ikinci bölümü işitmede hiçbir rol rundadır. Hastalık giderek ağırlaşır ve geçici
oynamaz, yalnızca dengeyle ilgilidir. Bu bö işitme yitimi zamanla kalıcı bir sağırlığa dönü
lüm, içleri sıvıyla dolu yanm daire biçimindeki şür. İlaç tedavisinin tek yararı belirtileri
üç kanaldan ve yarımdaire kanalları’ndan hafifleterek hastayı rahatlatmasıdır.
salyangoza geçit veren dalız bölümünden Sağırlık terimi tıpta, hafif işitme yitiminden
oluşur. Dalızın ve yarımdaire kanallarının hiç ses duym am a eşiğine (tam ya da m utlak
içinde de Corti organındaki gibi kirpiksi sağırlık) kadar uzanan bütün işitme sorunları
hücreler vardır. Bu hücreler, başın en küçük nı tanımlamak için kullanılır.
bir hareketinde çalkalanan içkulak sıvısının Geçici işitme yitimi, m ikropların neden
çarpmasıyla uyarılarak yerçekimi şiddetinde olduğu kulak iltihaplarından başlayarak pek
ki değişiklikleri ve başın açısal hareketlerini çok kulak hastalığının ortak belirtisidir. Ayrı
anında beyne iletir. Böylece, özellikle görme ca dışkulak yolunun kulak kiriyle dolarak
duyusunun da yardımıyla dengenin sağlanma tıkanması da geçici işitme yitimine yol açar.
sına yardımcı olur. Eğer bu denge organı Bunun nedeni ya kulak kiri salgısının gereğin
herhangi bir nedenle görevini yapamazsa den fazla olması ya da dışarı atılamayan bu
insanın başı döner ve düzgün yürümesi güç mumsu m addenin havayla sertleşerek bir
leşir. Örneğin bir geminin sallantısıyla ka tıkaca dönüşmesidir. Kirleri temizlemeye ça
nallardaki sıvı sürekli harekete geçtiğinde de lışırken kulak zarını örseleme tehlikesi oldu
niz tutması dediğimiz rahatsızlık belirtileri ğundan, bu tıkacın yalnızca doktor tarafından
başlar. ılık su püskürtülerek çıkarılması gerekir.
Kulak, değişik sesler arasındaki en küçük K a lıc ı s a ğ ırlık la r d o ğ u ş ta n y a d a s o n r a d a n
farkı bile yakalayabilecek kadar duyarlı bir o la b ilir . D o ğ u ş ta n sa ğ ırlığ ın n e d e n i y a k a lıts a l
organdır. Kulağın yakaladığı bütün sesleri e t k e n le r (bak. K alitim ve G en et İk ) y a d a
ancak beyne ulaştıktan sonra işitir, daha g e b e lik s ır a s ın d a a n n e n in g e ç ird iğ i b a z ı h a s ta
doğrusu niteliklerini algılarız. Çünkü bir sesin lık la r d ır . A y rıc a g e b e lik te k u lla n ıla n b a z ı
yüksekliğini ya da frekansını (ince mi yoksa ila ç la r d a ç o c u k ta sa ğ ırlığ a y o l a ç a b ilir.
kalın mı olduğunu) ve hacmini ya da şiddetini Çocuklar duydukları sesleri taklit ederek ko
(hafif mi yoksa güçlü mü olduğunu) ayırt nuşmayı öğrendikleri için, doğuştan sağır olan
eden beyindir. Genellikle olduğu gibi aynı lar doğal olarak konuşmayı öğrenemezler.
KUM SAATİ 97
Ses organlarında bozukluk olmadığı halde an İşitme aygıtlarının özel bir türü de, dışku-
cak anlaşılmaz sesler çıkarabilirler. Bu nedenle lak ve ortakulak sorunu olanlarda kullanılan
doğuştan sağır olanlara “sağır dilsiz” denir. kemik iletisi aygıtlarıdır. Bu aygıtlar ses
Sonradan ortaya çıkan işitme yitiminin titreşimlerini kulağın tam arkasındaki kemik
başlıca nedenleri kazalar, m ikroplu hastalık çıkıntısına iletir. Bu kemik aracılığıyla içkula
lar ve sürekli olarak çok şiddetli bir gürültü ya ğa geçen titreşim ler buradaki sıvı ve sinir
da sesle karşı karşıya kalm aktır. Sağırlık uçlarınca alınarak beyne gönderilir.
aslında insan kulağının işitebileceği frekans Doğuştan sağır dilsiz olmanın getirdiği güç
aralığındaki bütün seslerin duyulmasını engel lükleri yenerek verimli bir yaşam süren pek
lemez. Kulak bazı frekanstaki sesleri normal çok insan vardır. A B D ’li Helen Keller’in
olarak duyarken başka frekanstaki seslere öyküsü bu çabanın en anlamlı örneklerinden
tümüyle sağırdır. biridir (bak. K e l l e r , H e l e n ).
İleri derecede sağır olan çocuklara, çevrele
riyle iletişim kurma sorunlarına yardımcı ol KUMRU bak. G ü v e r c İ n v e K u m ru .
mak amacıyla özel eğitim uygulanır. Bu eğiti
min temeli “dudaktan okum a” yöntemidir. K U M SAATİ, belirli bir zaman aralığını
Çocuk, öğretm eninin dudak hareketlerini ölçmeye yarayan basit bir aygıttır. İlk kez 15.
dikkatle izleyerek onun çıkardığı sesleri çıkar yüzyılda yapılan kum saatleri günümüzde de
maya çalışır. Pille işleyen güçlü işitme aygıtla değişik amaçlarla kullanılmaktadır. Kum saa
rı da işitme özürlülerin en büyük yardımcısı tinin dar bir boğazla birbirine bağlı, arm ut
dır. İşitme güçlüğü daha hafif olan çocuklar, biçiminde iki ampulden oluşan cam gövdesi
ayrıca desteklenm eleri koşuluyla normal genellikle tek parça halinde yapılır. Am pul
okullarda eğitim görebilirler. lerden biri kuru kumla doldurulduktan sonra
Doğuştan sağır çocukların çoğu, zihinsel ağzı kapatılarak ahşap ya da metal bir çerçe
özürlü olmadıkları halde, iletişim kurm a ve veye oturtulur. Kum saati, dolu ampul yukar-
öğrenme güçlüğü nedeniyle eğitimde başarılı A B C A jansı
olamayabilir. Kullanılan aygıtlara ve eğitim
4b
yöntem lerindeki büyük gelişmelere karşın ba ;*■
da olacak biçimde durduğu zaman üstteki lerinin çevresine ve aralarındaki bütün boş
kum dar boğazdan geçerek aşağı akar. Boğa luklara çökelmiştir. Bu nedenle kumtaşı, bü
zın genişliği, kumun tüm ünün belirli bir süre tünüyle katı bir silis kütlesidir ve ancak mik
de, örneğin bir saatte akmasını sağlayacak roskop altında incelendiğinde kum tanelerin
biçimde ayarlanmıştır. Üstü alta gelecek bi den oluştuğu anlaşılabilir. Dem ir oksitle bağ
çimde her çevrilişinde kum saati yeniden lanan kum taşlarında ise taneler aralıklıdır ve
kullanılabilir. böylece oluşan gözenekli kayaç kolayca kıra-
Değişik zaman aralıklarını gösteren kum larak dağılabilir. Kalsiyum karbonatla bağ
saatleri çeşitli amaçlarla kullanılmıştır. 19. lanmış kum taşlarının bazı özellikleri kireçtaşı-
yüzyıla kadar gemilerde nöbet saatlerini belir nmkilerine benzer.
leyebilmek için kum saati kullanılırdı. G em i Kumları oluşturan çeşitli m addeler, KUM
nin hızını ölçen eski tip paraketelerle birlikte
de 28 saniyelik kum saatleri kullanılırdı. Nature Photographers Ltd.
mında kullanılır. Sert ve aşınmaya karşı daya kum tepeleri hemen her zaman rüzgâr yönün
nıklı kum taşlarından ise yapıtaşı olarak yarar de hareket halindedir.
lanılır. Eskiden düzgün yüzeyli ve cilalı görü Bir zam anlar, Fransa’da Biskay Körfezi
nümlü kaldırım ve parke taşları da kumtaşla- kıyılarındaki Landes bölgesinde, kumullar
rından elde edilirdi. Sert kum taşlarından ise içerilere kadar ilerlemiş, bazen yılda 30 m etre
değirmentaşı ve bileğitaşı olarak yarar kadar yol alarak ormanları, çiftlikleri ve
lanılır. köyleri örtmüştü. Bunu önlemek için, bölge
Ayrıca bak. KİREÇ VE KİREÇTAŞI. de kumda büyeyebilen kaba otlar yetiştirildi.
Bu otların kökleri ve yaprakları kumların
K U M U L, doğal kum tepeleridir. Az yağış sürüklenmesini engelliyor ve çam ağacı yetiş
alan bazı yerlerde toprak kurur ve çok küçük tirilmesini olanaklı kılıyordu. Nitekim bu
toz parçacıkları rüzgârla sürüklenip gider. yolla yetiştirilen orm anlar bugün ekime elve
Rüzgârın kaldırıp götüremediği daha iri tane rişli toprakları kumların istilasına karşı koru
lere ise kum denir. m aktadır.
Çoğu yerde deniz kıyılarının çevresinde, En geniş kumullar büyük çöllerde yer alır.
dalgaların kayalara çarparak kopardıkları kı Sahra Çölü’nün bazı kesimleri ve A rabis
rıntılardan oluşan dar kum şeritleri bulunur. tan’ın güneyindeki çöllük bölgelerin bir bölü
Küçük parçacıklar dalgaların etkisiyle denize mü, yükseklikleri 150 metreyi aşan kum
sürüklenir ve geriye kumsallar kalır. Bu tepeleriyle kaplıdır. Son derece gevşek yüzey
kumlar denizin ulaşabildiği kesimlerin ötesine li olan bu kum tepelerini develerle bile aşmak
de geçebilir. O zaman yüzeyleri kurur, tane hemen hemen olanaksızdır. (Ayrıca bak. SAH
ler birbirinden iyice ayrılır, rüzgârların kolay RA Ç Ö L Ü .)
ca sürükleyebileceği bir hale gelir. Çöl kumullarının nasıl hareket ettiği henüz
Rüzgârların sürüklediği kum taneleri, çev tam olarak anlaşılamamıştır. Bazı tepeler
resi açık düzlüklerde üst üste yığılarak, kumul hemen hemen hiç hareket etmiyormuş gibi
denilen kum tepelerini oluşturur. Kuvvetli dururken, bazıları da çok çabuk yer değiştirir.
rüzgârların taşıdığı kum taneleri hafif eğimli Kumullar bazı yerlerde düzensiz gruplar ha
yamaçlar oluşturur; ama kum taneleri bu linde çevreye yayılmışken, bazı kesimlerde de
tepeleri de aşıp, tepenin arkasındaki dik deniz dalgaları gibi düzenli bir yayılım göste
yamaçlardan aşağı yuvarlanır. Bu nedenle rir. Düzenli olarak yayılmış, hilal biçimindeki
kum ullara barkan denir. Bunların orta kesim rinden oluşan kum lar da vardır. Öte yandan
leri rüzgâr yönünde daha hızlı yol alırken, Güney A frika kumsallarındaki eski kum ve
uçları (hilalin uçları) geride kalır. Bir başka çakıl çökelleri, önemli birer elmas kaynağıdır.
tip de s if kumullarıdır. Bunlar rüzgâr yönün Yüzeyden toplam a ve ayıklama yöntemiyle
de dizilmiş uzun sırtlardır. işletilen m aden yataklarına “plaser çökelleri”
Yüksek kum ullar üstünde yol alan herhangi denir (bak. M A D E N C İL İK ). Bazı çakıl plaser
biri kumların hızla yamaçlardan aşağı akması çökelleri, değerli m ineral kırıntıları içerir; bu
na neden olabilir; kumların bu hareketi şid m ineraller, akarsuların kayaçları aşındırma
detli bir gürültünün çıkmasına yol açar. Sessiz sıyla sürüklenmiş ve çakılların arasında birik
ve boş çölde işitilen bu dehşet verici sesler, miştir. A B D ’deki California ve Alaska ile
kum ullarda yaşayan kötü ruhlar üzerine pek A vustralya’daki Yeni Güney Galler ve Victo
çok masalın anlatılmasına yol açmıştır. ria’da, altın içeren çakıl yatakları bulunur.
Platin içeren çakıl yataklarına SSCB’deki
K U M VE ÇAKIL, yerkabuğunun parçalanm a U ral D ağlarinda, kalay içeren çakıl yatakları-
sıyla ortaya çıkan, küçük kayaç kırıntılarıdır. B arnaby’s
Çapı 0,06 mm ile 2 mm arasında olan kırıntı
lara kum, çapı 2 m ilim etreden daha büyük
olan kırıntılara çakıl denir. Çapı 0,06 milimet
reden daha küçük olan kırıntılara ise kil
denir. Kum ya da çakıl taneleri bir arada
gevşek bir malzeme oluştururlar, yani birbir
lerinin üzerinden kolayca kayarak dökülürler.
Kum taneleri, irilik bakımından tozşeker ta
nelerine benzer ve büyütece gerek olmaksızın
çıplak gözle kolayca görülebilir. Mil ve kil
parçacıkları ise çıplak gözle görülemez. Çakıl
taneleri bezelye tanesi iriliğindedir, bundan
daha büyük de olabilir. Çakıl taneleri büyük
lüklerine göre ince çakıl, koca çakıl ve koca-
taş olarak üçe ayrılır. Halk arasında “çakıl”
Çakıl yıkandıktan sonra, farklı bü yüklükle rde ki
olarak bilinen genellikle ince çakıldır. Koca- eleklerden g e çirile re k irilik le rin e gö re ayrılır.
taş tanelerinin çapı 250 m ilim etreden daha
büyüktür.
Kum çoğunlukla kuvars minerali tanelerin na ise Malezya ve Nijerya ile A vustralya’nın
den oluşur; kumun sertlik ve kimyasal ayrış doğusunda rastlanır. Ö te yandan Güney Afri
maya karşı dayanıklılık özellikleri de bu k a’daki Vaal Irm ağı’nın çakılları arasından
m ineralden gelir. Am a kum tanımı, m alzeme elmas, Sri Lanka’daki çakıl yataklarından ise
nin kimyasal bileşiminden çok, tane iriliğine safir, yakut ve grena gibi değerli taşlar çıkar
bağlı olduğundan, bu tane büyüklüğündeki tılır.
bütün malzemelere kum denir. Hawaii A dası’ Kum ve çakıl taneleri ana kayaçtan koptuk
nı çevreleyen kumsallardaki kumun büyük larında köşeli ve keskin kenarlıdır. Taneler
bölümü mercan taneciklerinden oluşur, ama rüzgâr ya da suyla sürüklenirken birbirlerine
gene Hawaii’deki K alapana’nın ünlü siyah sürtünerek yuvarlaklaşırlar. Akarsuların taşı
kumsalını lav kumu oluşturur. Ö te yandan dığı kum ve çakıl taneleri denizlere dökülerek
A B D ’de New Mexico eyaletindeki Beyaz kıyılarda birikir; burada dalgaların etkisiyle
Kum Ulusal Parkı’na adını veren beyaz renkli ileri geri hareket ederek iyice yuvarlaklaşır ve
kum örtüsü, alçıtaşı olarak da bilinen jips tane iriliklerine göre ayrılır. Rüzgârların sü
minerali taneciklerinden oluşur. Önemli bir rüklediği kum lar da iyice yuvarlaklaşır ve
demir cevheri olan m agnetit mineralinin yanı bunların yüzeyi sürtünm e sonucunda aşınarak
sıra, zirkon, rutil, monazit ve altın m ineralle son derece düzgün bir görünüm kazanır. Eski
KUNDUZ 101
Yuva yapan kunduzlar. Biri kıyıdan yeni ayrılırken, ö b ü rü suyu n altından yuva ya bağlanan b irtü n e l g irişin e
ulaşm ıştır.
tek bir aileden oluşur. Am a koloniler genelmak, bir araya getirmek anlamına gelir. Arapça
likle birkaç yuvayı kapsayacak ölçüde geniş olan ve 114 surede toplanmış 6.200’ün üstün
tir. Yuvalar göletin ortasında kalan çamurla deki ayetten oluşan K uran, Hz. M uham m ed’e
sıvalı dal yığınlarıyla yapılabildiği gibi akarsu
peygamberliğin verildiği 610’dan 632'deki
kıyısında çalı çırpıyla örtülü oyuklar biçimin
ölümüne kadar parça parça indirilmiştir. Va
de de olabilir. Kunduzlar yuvalarını sürekli hiy denen bu olayda Kuran parçaları Cebrail
genişlettiklerinden eski yuvalar daha büyük adlı melek tarafından Hz. M uham m ed’e iletil
miş, bazı parçalar da doğrudan Tanrı tarafın
tür. Bazı yuvaların çapı 6 metreyi, su yüzeyin
den yüksekliği 2 metreyi aşabilir. Kunduzla dan bildirilmiştir. Hz. M uhammed de gelen
rın içinde yaşadıkları bölme bir insanın her vahyi ezberlemiş, sonra da hangi sureye ait
yöne doğru rahatça uzanabileceği genişlikte olduğunu belirterek vahiy kâtiplerine yazdır
dir. İçersinin havalanması için açılan delikler
mıştır. Ayrıca bu parçalar birçok sahabi (Hz.
den soğuk kış aylarında, insanın nefesini M uham m ed’in yakın çevresinde bulunanlar)
tarafından da ezberlenmişti. K uran’ın inmesi
verirken çıkardığı buhar gibi belli belirsiz bir
“dum an” demetinin yükseldiği görülebilir. Hz. M uham m ed’in yaşamı boyunca sürdü
Kunduzlar kış uykusuna yatmamakla birlikte ğünden kitap haline getirilmesi düşünülm e
kışı daha çok dinlenerek geçirirler. Dişi, mişti. Ama Hz. M uhamm ed’in ölümünden
baharda genellikle 2-5 yavru doğurur. Ama sonra eldeki parçaların dağılıp kaybolmasını
bir kunduz ailesinde birey sayısının bazen önlemek amacıyla ilk halife Hz. Ebubekir
sekizi bulduğu bilinmektedir. vahiy kâtiplerinden Zeyd bin Sabit başkanlı
ğında bir kurul oluşturdu. Bu kurulun kitap
KURAN, İslam’ın kutsal kitabıdır. Arapça bir laştırdığı ve M üslüm anlar’ca da onaylanan
sözcük olan “kuran”, okumak, ezbere oku Kuran nüshasına M ushaf (bir araya getirilmiş
104 KURBAĞA
süre boyunca çok az oksijene gereksinimleri kaygan olması yum urta avcısı hayvanlar tara
vardır. Kan dolaşımları ise son derece ya fından yenmesini önemli ölçüde engeller.
vaşlar. Jölemsi örtü ayrıca güneşin sıcaklığının yu
Sıcak ülkelerde yaşayan kurbağalar da ken m urtanın içine ulaşabilmesini de sağlar. Kur
dilerini yere gömerek yağmur mevsimini bek bağa yum urtaları genellikle ya akarsu ve
lerler. Yağış başlayınca gizlendikleri yerler durgun suların yüzeyine küm eler halinde ya
den ürem ek üzere çıkar, yumurtalarını göl da uzun şeritler halinde su bitkileri arasına
cüklere ve akarsulara bırakırlar. bırakılır.
Kurbağalar yaşamları boyunca üç gelişim
Kurbağaların Yaşam Çevrimi evresinden geçer: Yum urta evresi, iribaş ya
Kurbağa yum urtaları saydam ve jöleye ben da tetari evresi ve erişkin evre. İribaşlar her
zer bir maddeyle kaplıdır. Bu maddenin çok jöle kabarcığının içinde görülen yuvarlak kara
1 Y u m u rta la rın ı sırtındaki küçük keselerde taşıyan dişi keseli kurbağa; 2 ses kesesini şiş irm iş b ir ağaç
kurbağası; 3 uçan kurbağa; 4 b ir s iğ illi kurbağa tü rü ; 5 y u m u rta la rı sırtınd aki o yu kla rda açılan b ir S urinam
kurbağası; 6 öküz kurbağası; 7 adını g ö vd e de senlerinden alan pars kurbağası.
KURŞUN 107
benekten gelişirken, gene kabarcığın içindeki kurşunun kullanılmış olduğu biliniyor. Eski
yum urta sarısıyla beslenirler. İribaşların başı Rom alılar, kurşundan su borusu yapıyor,
doğrudan gövdesine bitişiktir. Solungaçlarıyla banyolarının duvarlarını kurşun levhalarla
solunum yaparlar. Başlangıçta bacakları yok kaplıyorlardı. Kurşunun kimyasal simgesi
tur ve uzun kuyruklarını kullanarak yüzerler. olan Pb harfleri de, “kurşun” anlamındaki
Am a zamanla bacaklar belirmeye, kuyruk Latince plum bum sözcüğünde gelir. Ortaçağ
kısalmaya başlar. Yok olan solungaçların da kurşun, kilise çatılarını ve kubbeleri kapla
yerini akciğerlerin alması ve kuyruğun da m akta, tabut, sarnıç, depo ve su oluğu yap
kaybolmasıyla birlikte başkalaşma sona erer. m akta ve heykelcilik yapımı ile bezeme işle
A rtık küçük kurbağa iribaş evresine özgü rinde kullanıldı.
yapılardan tümüyle arınmıştır. Kurşunun atom numarası 82, atom ağırlığı
Bir kurbağa genellikle 3-4 yıl içinde büyü 207,19’dur. Kurşun boru ve kablolar donuk
yebileceği kadar büyür ve 40 yıl kadar yaşaya gri renklidir. Çünkü kurşun havadaki oksijen
bilir. Ürem e mevsimi boyunca yüksek bir le kolayca birleşir; herhangi bir elementin
sesle bağrışır ve bu vıraklamalarmı gece oksijenle birleşmesine yükseltgenm e ya da
boyunca sürdürürler. oksitlenm e denir. Yükseltgenen kurşun m eta
Kurbağaların çoğu yumurtalarını döktük linin yüzeyinde ince bir kurşun oksit katmanı
ten sonra bırakıp gider. Am a bazı türler oluşur. Bu katm an havanın, suyun ve hatta
yum urtalarına büyük bir özen gösterir. A vru asit gibi kimyasal m addelerin etkisine karşı
pa’nın batısında yaşayan ebe kurbağanın dayanıklıdır. Bu nedenle kurşun kolay pas
(A lytes obstetricans) erkeği, dişinin döktüğü lanmaz; demir ve çelikte olduğu gibi paslan
yum urta şeritlerini bacaklarına dolayarak ta maya karşı, korunması için bir astar boyayla
şır ve yum urtaların açılma zamanı geldiğinde boyanması gerekmez. Kurşunun üstündeki bu
suya girer. Y um urtalardan çıkan iribaşlar katm an bıçakla kazınırsa, bunun altındaki asıl
erişkin haline gelinceye kadar öbür kurbağa metalin parlak mavimsi beyaz renkli olduğu
larda görüldüğü gibi gelişimlerini suda ta görülür. Bıçakla kazınırken, kurşunun olduk
mamlar. ça yumuşak bir metal olduğu anlaşılır. Bu
Tropik bölgelerde yaşayan ve ağaç kurba özelliği kurşunun kolayca sıkıştırılarak ya da
ğaları olarak bilinen türlerin parm aklarında, silindirlerin arasından geçirilerek (bu işleme
ağaçlara tırmanmalarını kolaylaştıran yastık- “haddelem e” denir) biçimlendirilebilmesini
çıklar vardır. Uçan kurbağaların ayaklarında olanaklı kılar.
ki geniş perdeler, havada süzülmelerine yar Kurşun, kolayca biçimlendirilebildiğinden
dımcı olur. Bazı ağaç kurbağaları yum urtala ve paslanmaya karşı dayanıklı olduğundan,
rını suya doğru sarkan bir çalının üzerine elektrik kablolarının dış kaplamalarının yapı
bırakır. İribaşlar yum urtadan çıktıktan sonra mında kullanılır. Kurşun kılıf, elektrik kablo
hemen suya atlarlar. sunu dış etkilere karşı korurken belirli bir
Güney A m erika’da yaşayan Surinam kur ölçüde kıvrılabilmesine de izin verir. Önceleri
bağası ( Pipa pip a ) yumurtalarını sırtındaki çatı kaplam alannda kullanılan kurşun levha
oyuklarda taşır. Bu oyuklar deriyle örtülü ve ların yerini bugün daha ucuz malzemeler
içi yavruların iribaş evrelerini geçirdikleri bir almıştır; öte yandan bu elem entin zehirli bir
sıvıyla doludur. madde olduğu öğrenilince, su borulan yapı
Kurbağaların düz derili ve uzun bacaklı mında kurşun yerine bakır ya da polietilen
bazı türleri birçok ülkenin mutfağına girmiş, gibi plastik m addeler (bak. PLASTİKLER) kulla
kurbağa bacağı eskiden beri lezzetli yiyecekler nılmaya başlanmıştır. Asit gibi, başka m etal
arasında sayılmıştır. Kuzey Am erika’da yaşa leri yiyen sıvıların doldurulduğu kaplar da
yan öküz kurbağası ( Rana catesbeiana ) ise özel kurşun levhalarla kaplanır.
kurbağa çiftliklerinde üretilmektedir. Kurşun, demir ve pirinçten daha ağırdır; bu
nedenle küçük hacimli ağırlıklar, örneğin
KU R ŞU N , insanoğlunun keşfettiği ilk m etal balık oltalarındaki ve dalgıç çizmelerindeki
lerden biridir. Daha İÖ 3000 dolaylarında ağırlıklar kurşundan yapılır. Kurşun ayrıca,
108 KURŞUN
U K A to m ic Energy A uthority
R a dyo aktif m ad de lerle çalışılan ye rlerde , çalışanların zararlı ışınlardan korunm ası için kurşun levhalardan
ve perde lerd en yara rlan ılır.
bilinen pek çok başka metale oranla daha şımları serttir. Bazı m otor ya da makine
düşük bir sıcaklıkta erir (327°C). Kurşun ile yataklarının yapımında ise kurşun ve tunç
kalayın, bir alaşımı olan yumuşak lehimin alaşımları kullanılır (tunç, bir bakır ve kalay
erime noktası kurşununkinden de düşüktür. alaşımıdır).
Lehim, metal eşyaların tam irinde ve parçala Dünyada üretilen kurşunun yaklaşık üçte
rının birleştirilmesinde kullanılır (bak. LEHİM biri, elektrik pillerindeki ve aküm ülatörlerde
LEME). Birçok büyük binanın tavanında, yan ki levhaların üretiminde tüketilir (bak. PİL).
gın tehlikesine karşı yerleştirilmiş su püskür Yakıt olarak kurşun katılmış benzin kullanan
tücüleri bulunur. Püskürtücülerin su çıkış m otorlar daha sarsıntısız çalışır. Kurşun,
uçları kolay eriyen bir kurşun alaşımından radyoaktif m addelerin çıkardığı ışınları geçir
yapılmış tapalarla tıkanmıştır. Yangın çıkacak mez. Bu nedenle nükleer santrallardaki reak
olursa bu tapalar ısının etkisiyle hemen erir ve törler kurşun levhalardan yapılmış kalkanlar
su otom atik olarak püskürmeye başlar. K ur la perdelenir; hastanelerde de röntgen filmi
şun, kalay ve az m iktarda antim ondan oluşan çekilirken, filmi çeken teknisyenler kurşun
ve “kral m adeni” olarak adlandırılan alaşım, dan yapılmış bir siperliğin arkasına geçerler.
eskiden içki kupalarının ve sofra takımlarının Kurşunu değişik kimyasal m addelerle birleş
yapımında kullanılırdı (bak. K ral M a d e n î ). tirerek hazırlanan çeşitli m addelerin pek çok
Günüm üzde kurşun, tipo basımda m atbaa önemli kullanım alanı vardır. Bunlardan,
harflerinin (bak. BASIM), org borularının, önemli bir pigm ent (renk verici madde) olan
tüfek mermilerinin ve av tüfeği saçmalarının üstübeç (bazik kurşun karbonat) boya yapı
yapımında kullanılır. Katışıksız haldeyken m ında, sülüğen (kurşun oksit) ise, çelik mal
kurşun oldukça yum uşaktır, ama antimon ya zemelerin paslanmasını önlemek için astar
da arsenik katılarak hazırlanan kurşun ala boya olarak kullanılır. Sülüğenden cam yapı
KURT 109
mında ve seramik eşyaların sırlanmasında da KURT. Kurtlar, evcil köpeğin ataları arasında
yararlanılır. (Sırlama, seramik ya da porselen sayılan etçil memelilerdir. Bazı köpek soyları
eşyanın yüzeyine parlak bir görünüm kazan kurda çok benzer. Am a kuyruk ucunun yuka
dırmak amacıyla ince bir katm anın sıvanması rı doğru kıvrılmaması ve havlamak yerine
dır.) Çeşitli böcek ilaçları da kurşun bileşikle uluması bir kurdun benzer görünüşteki köpek
rinden hazırlanır. Bazı silahların, ilk ateşle soylarından ayırt edilmesini sağlar.
meyi sağlayan fünye sistemlerinde de, güçlü Boz kurt ya da bayağı kurt (Canis lupus) en
bir patlayıcı olan kurşun azotür bileşiği kulla iyi bilinen kurt türüdür. Eskiden bütün Kuzey
nılır (bak. PATLAYICILAR). Am erika ve Avrasya’da yaşayan bu türün
En çok kurşun üreten ülkeler A B D , Avus günümüzdeki coğrafi dağılımı oldukça daral
tralya ve M eksika’dır. K anada’da SSCB’de, mış, kuzey kesimleri dışında Kuzey A m erika’
A frika’nın kuzey kesimlerinde ve Güney da ve büyük ölçüde A vrupa’da ortadan kalk
A m erika’da Peru’da da önemli kurşun yatak mıştır.
ları vardır. Sayıları 20’yi bulan, bazen aşan sürüler ya
Kurşun en çok, bir kurşun kükürt minerali da aile grupları halinde yaşayan boz kurtlar
olan galen cevherinden elde edilir. Bu cevher zeki ve çevik hayvanlardır. Dişiler baharda,
bazı yerlerde kireçtaşıyla birlikte bulunur. bir batında 3-14 yavru doğurur. Barındıkları
Kurşunu elde etm ek için galen önce kırılır ve
ZEFA
sonra kavrularak kükürtten arındırılır. Kav
rulmuş galen kokköm ürü ve kireçtaşıyla ka
rıştırılarak fırına doldurulur. Kokköm ürünü
yakmak için fırının alt kısmından içeri hava
püskürtülür ve böylece eriyen kurşun fırının
altından dışarı alınır. Kireçtaşı, cevher içinde
ki istenmeyen katışkıların sıvı metalin yüze
yinde cüruf halinde toplanarak ayrılmasını
sağlar.
Bu işlemin sonucunda elde edilen kurşun, az
m iktarlarda altın, gümüş, bakır ve başka
m etaller içerir. M etalin bunlardan arındırıl
ması için daha başka işlemlerin uygulanması
gerekir. Bazen bu arıtm a işlemlerinin sonu Boz kurt, o rm a n la rd a o ld u ğ u kadar açık alanlarda,
hem sıcak, hem de çok soğ uk b ö lg e le rd e yaşam aya
cunda elde edilen gümüş, tüm işlemin maliye uyu m sağlam ış sağlam yapılı b ir yırtıcı hayvandır.
tini karşılayacak bollukta olur. Son işlemden
de geçirilerek elde edilen katışıksız kurşun
kalıplara dökülerek külçe haline getirilir. inler kayalar arasında, devrilmiş ağaç gövde
Kurşun metalinin önemlice bir bölümü de, leri içinde ya da yerdeki oyuklarda bulunabi
hurda kurşun boruların ya da pil levhalarının lir. Çeşitli küçük hayvanları ve kuşları yem ek
eritilmesi yoluyla üretilir. le birlikte başlıca besinleri domuz ve geyik
Kurşun ve bileşikleri zehirlidir. Kurşun zehri gibi iri hayvanlardır. Burunları çok iyi koku
vücutta yerleşir; eğer herhangi bir kimse uzun alır. Genellikle yavru, yaşlı ve hasta hayvan
bir süre kurşunla temas ederse vücuttaki zehir ları avlayarak doğal dengeye yardımcı olur, iri
artar ve beyinle sinir sisteminin zarar görm e otçul hayvanların aşırı çoğalmasını engeller
sine yol açar. Bazı bölgelerde bulunan “sert" ler. Am a evcil hayvanlara da saldırdıkların
sular, kurşun borularla taşındığında, borunun dan, insanlar tarafından uzun yıllardan beri
iç yüzeyinde koruyucu bir kurşun sülfat kat öldürülmüş, birçok bölgede yok olmuşlardır.
manı oluşur ve böylece suya kurşun karışmaz. Kurtların insanlara her fırsatta saldıracak
Suyun “yum uşak” olduğu yerlerde bu katman kadar yırtıcı olduğunu anlatan birçok öykü ve
oluşmayabilir. Su boruları için çoğu kez plas söylenti vardır. Am a bunlar büyük ölçüde
tik ya da bakır kullanılmasının nedeni budur. abartılmıştır. Kurtlar insanlar için genellikle
110 KURT
tehlikeli hayvanlar değildir; yalnız zorda kal Paraguay ve A rjantin gibi Güney Am erika
dıklarında ve çok açken insanlara saldırırlar. ülkelerinde yaşayan yelelikurt ( Chrysocyon
Araştırm alar kurtların son derece ilginç top brachyurus) köpekgillerin (Canidae) bir üye
lumsal davranışları olduğunu göstermiştir. sidir. Yelelikurdun başı tilkiye benzer. Uzun
Bunlar arasında değişik sesler çıkarmak, yüz bacakları ve ensesi siyah, postunun öbür
lerinin anlamını değiştirmek, çeşitli biçimler bölümleri kızıl kahverengidir. Yalnız yaşayan
de durm ak ve yaşadıkları bölgenin sınırlarını bu hayvan genellikle küçük hayvanlan ve
belirlemek için koku izleri bırakm ak sayılabi meyveleri yiyerek beslenir. Çok ayrı bir
lir. Boz kurttan daha küçük yapılı olan kır grupta yer alan tasm anyakurdu ise kanguruya,
kurdunun (Canis latrans) kulakları daha iri, akraba bir keseli memelidir (bak. T a s m a n y a
burnu daha sivridir. Kuzey A m erika’da yaşa k u rd u ).
yan bu türün omuz yüksekliği 60 cm, ağırlığı
KURT bak. S o lu c a n .
Frank L a n e Picture A gencv
Uçak Kazaları
II. Dünya Savaşı’ndan önce uçak kazalarında
kurtarm a çalışması yapmakla görevli özel bir
örgüt yoktu. Denize düşen havacıların yaşamı
deniz kuvvetleri ya da kıyı koruma gemileri
ile çevrede bulunan ticaret gemilerinin onları
bulup kurtarm asına bağlıydı. Am a bu savaş
Kır kurd u, k e m iric ile r ve tavşa nla rın yanı sıra leşleri
ve çeşitli bitkisel m a d de leri de yer. sırasında denizin üzerinde kaybolduğu bildiri
len uçakları aram ak için özel hava filoları
kuruldu. A ram alarda görev alacak hızlı tek
23 kilogramdır. Geceleri duyulan kesik kesik, neler limanlarda görevlendirildi. Denizaşırı
havlamayı andıran bağırışı ve uzun hüzün uçuş yapacak bütün uçaklarda havayla şişiri-
verici ulumasıyla dikkat çeker. Yalnız ya da
Imperial War M useum
sürü halinde, bazen saatte 64 kilometreye
ulaşabilen bir hızla koşarak avlanır. Başlıca
avları kemiriciler ve tavşanlardır. Ayrıca leş
leri ve çeşitli bitkileri de yerler. Boz kurtta
olduğu gibi erkek ve dişi arasında kurulan
bağın bazen yaşam boyu sürdüğü sanılm akta
dır. Kır kurdu ile köpek çiftleşebilmekte ve
bu iki hayvandan melez yavrular doğm ak
tadır.
A B D ’nin Louisiana ve Texas eyaletlerinde
yaşayan kızıl kurt (Canis ru f us) kır kurdun
dan daha iri, boz kurttan daha küçük yapılı
dır. Bu tür, kır kurduyla melez oluşturabil
m ektedir.
Düşen b ir uçağın lastik bo tta ki uçuş ekibi b ir
Kurt adıyla bilinen, ama Canis cinsinden ku rta rm a uçağının attığı can kurtara n botuna do ğ ru
olmayan iki tür vardır. Bunlardan Brezilya, kürek çekiyor.
KURTARMA GEMİSİ 111
m aktadır. A m a, son derece tehlikeli olduğun KURTULUŞ SAVAŞI. Milli M ücadele, İs
dan kullanımları giderek azalmıştır. Gene de tiklal Harbi gibi adlarla da anılan Kurtuluş
bugün hâlâ bazı ülkelerde bu amaçla yetiştiril Savaşı Türk tarihinin kısa ama son derece
m ekte ve ilaç hazırlanm aktadır. yoğun askeri ve siyasal olaylarla dolu bir
Kurtboğanların kuzey ılıman kuşağa dağıl dönemidir. Aynı zamanda Osmanlı Devleti’n-
mış 60 kadar türü bilinmektedir. Hepsi de den Türkiye’ye, saltanattan cumhuriyete ge
çokyıllık otsu bitkiler olan bu türlerin kalın çiş sürecini de içeren bu dönem 30 Ekim
yumrumsu köklerden yükselen dik gövdeleri 1918’de M ondros M ütarekesi’nin imzalanma
vardır. Gövde boyunca dizilmiş parçalı yap- sıyla başlar, 29 Ekim 1923’te Türkiye Cum hu
riyeti’nin ilanıyla sona erer.
faa-i hukuk (hakları savunma) örgütleri barış M ustafa Kemal A nadolu’nun batısından
çı yollardan hak aramaya uğraşıyor, bir bölü başlayan işgale karşı, direniş cephesinin doğu
mü de umutsuzluk içinde bölgesel çözümler da kurulması gereğine inanıyordu. Bunun için
arıyordu. Buna karşılık özellikle İstanbul’da de bütün sivil örgütleri ve askeri gücü birleş
toplanmış bazı çevreler işgalci büyük devletle tirmenin zorunluluğunu görüyordu. Samsun’a
rin dostluğuna sığınıyor, yerli azınlıklar ise çıktıktan sonra ilk uğrak yeri olan Am asya’da
açık ya da gizli olarak işgali destekleyen, yayınladığı tamim (bildirge) ülkenin içine
kolaylaştırmayı amaçlayan silahlı ve silahsız düştüğü durum u açıklıkla saptıyor, çözümün
örgütler kuruyorlardı. bütün güçlerin birleşmesinden geçtiğini vur
İzmir’in işgali bu bakım dan herkes için guluyordu. M ustafa Kemal sonraki adım
uyarıcı oldu. Özellikle müdafaa-i hukuk ör larını da bu doğrultuda attı. Erzurum ve
gütleri Ege’deki kanlı işgal hareketleri karşı Sivas kongreleriyle (bak. E r z u r u m v e S î v a s
sında ancak silahla direnilebileceğini anladı K o n g r e l e r i ) sivil örgütlerin birleşmesinden
lar. Gerçi İzm ir’in işgali bütün yurtta sert A nadolu ve Rumeli M üdafaa-i H ukuk Cemi
tepkilere yol açtı, düzenlenen büyük gösteri yeti doğdu. Şimdi sıra askeri ve sivil güçle
lerle protesto edildi, ama bunun işgalci dev rin hareketlerinin yasal dayanağını oluştu
letlerin üstünde pek etkisi olmadı. Aslında racak, bütün milleti temsil edecek üst düzey
müdafaa-i hukuk örgütleri de birbirinden ko de bir örgütün kurulm asına gelmişti. Bu da
puktu, silahlı direniş grupları da hem küçük Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) ola
topluluklar halindeydi, hem de yeterli silah caktı.
lardan yoksundu. İşte bu dağınık güçleri top
layıp bir araya getirecek kişi İzmir’in işgalinin İstanbul Hükümetleri
ertesi günü Samsun’a doğru yola çıkan M usta A nadolu’da bu gelişmeler olurken İstanbul’
fa Kem al’di. daki padişah yönetimi galip devletlerin her
KURTULUŞ SAVAŞI 115
türlü baskısına boyun eğiyor, Mustafa Ke bölüm asker ve sivil aydın ile milletvekili de
mal’e ve yandaşlarına cephe alarak güçlenme mücadeleyi sürdürm ek amacıyla A nadolu’ya
lerini engellemeye çalışıyordu. Başta sadra geçti.
zam Dam at Ferid Paşa olmak üzere İstanbul
hüküm etlerinin ileri gelen kişileri Mustafa TBMM'nin Toplanması
Kemal ve arkadaşlarını asi olarak görüyorlar, 27 Aralık 1919’da A nkara’ya gelen Mustafa
işgallerin genişlemesinin nedenini direnişçile Kemal burasını A nadolu’daki direniş hareke
rin karşı koymalarında arıyorlar, bu hareket tinin merkezi olarak seçmişti. Gerçekten de
lerin imzalanacak barış antlaşmasını tehlikeye A nkara coğrafi konumu bakımından A nado
düşüreceğine inanıyorlardı. Am a toplantıya lu’nun ortasına yakın bir yerde bulunuyordu.
çağırdıkları Osmanlı M ebusan Meclisi bile Ayrıca o dönemin en önemli ulaşım aracı olan
onlar gibi düşünmüyordu. 12 Ocak 1920’de demiryolunun doğudaki son durağı da A nka
toplanan meclis aldığı bir kararla Sivas Kon- ra’ydı. Böylece İstanbul’la, Ege Bölgesi’yle
gresi’nde kabul edilen ilkeleri benimsediğini ve Güney A nadolu’yla düzenli bağlantı sağ
açıklayınca galip devletler direniş ruhunun lanmış oluyordu. M ustafa Kemal işgale boyun
İstanbul’da bile ne denli güçlendiğini gördüler eğerek her türlü bağımsızlığını yitirmiş İstan
ve 16 M art 1920’de kenti işgal ederek Osman- bul’daki padişah yönetimine karşı ulusun
lı Mebusan Meclisi’ni dağıttılar. Direniş yanlı gerçek iradesini temsil edecek yeni meclisin
sı milletvekillerinden ve aydınlardan ele geçi A nkara’da toplanmasını kararlaştırdı. Her
rebildiklerini de M alta Adası’na sürdüler. Bir ilden seçilen milletvekilleriyle kapatılan Os-
M ustafa Kem al Erzurum ve Sivas ko n g re le rin i ge rçe kle ştird ikte n sonra gücünü İsta nb ul h ü kü m e tin e de
kabul e ttirm e k am acıyla 20-22 Ekim 1919'da Sadrazam A li Rıza Paşa ile b ir dizi g ö rü ş m e yap m ıştır. M ustafa
Kem al, A m a sya 'd a n Sivas'a dönerken uğradığı T o ka t'ta arkadaşlarıyla.
116 KURTULUŞ SAVAŞI
manii M ebusan Meclisi'nin A nadolu’ya geçen varan başına buyruk davranışları da olumsuz
üyelerinin bir araya gelmesiyle oluşan Türki bir görüntü yaratıyordu.
ye Büyük Millet Meclisi (TBMM) 23 Nisan Ö te yandan galip devletler Anadolu da
1920'de toplandı ve kendi içinden bir hükü dahil olmak üzere Osmanlı topraklarını pay
met seçti. TBMM başkanlığına getirilen Mus laşma yolundaki planlarını son aşamaya geti
tafa Kemal aynı zamanda hüküm etin de rerek bir barış antlaşması biçiminde sunmaya
başındaydı. Böylece A nadolu'da yeni bir dev hazırlanıyorlardı. 21 Nisan 1920’de San Re-
letin varlığı bütün dünyaya duyurulmuş olu m o'daki toplantıda verilen karara göre Irak
yordu. ve Filistin İngiltere’nin, Suriye Fransa’nın
A nadolu’da yeni bir hüküm etin varlığına yönetimine bırakılıyor, A nadolu’nun A kde
İstanbul yönetimi de işgalci devletler de sert niz kıyıları İtalya’ya, Suriye ile komşu G üney
tepki gösterdiler. İstanbul yönetiminin kış doğu Anadolu Bölgesi Fransa’ya, Ege ve
kırtmalarıyla Mayıs 1919'dan beri A nadolu' Trakya Y unanistan’a veriliyordu. Boğazlar
nun çeşitli yerlerinde baş gösteren ayaklan ise uluslararası bir kurul tarafından yönetile
malar yeniden alevlendi (bak. A N Z A V U R A Y A K cekti. Galip devletler bu tasarının yalnız
LANM ASI). Bu ayaklanmaları bastırm ada bü İstanbul yönetimince değil TBMM tarafından
yük yararlıkları görülen çeteler artık Kuva-yı da kabul edilmesi için girişimlerde bulundu
Milliye (ulusal kuvvetler) olarak anılır olmuş lar. TBMM kendi varlık nedenini ortadan
tu. İstanbul yönetimi Nisan 1920’den başlaya kaldıracak böylesi bir öneriyi doğal olarak
rak Kuva-yı Milliye’ye karşı Kuva-yı İnzibati reddetti. İstanbul yönetimi ise Osmanlı Dev
ye adı verilen karşı bir güç oluşturarak İzmit leti’nin varlığını kâğıt üstünde tanıyan, padi
yöresinde harekete geçti. Bunu Adapazarı, şaha dokunulmayacağını garanti eden ve İs
Bolu, Yozgat, Çorum , Tokat ve Konya’daki tanbul’un başkent olarak kalmasını sağlayan
ayaklanmalar izledi. A nkara hüküm eti Kuva- birkaç küçük değişiklikle tasarıyı kabul etti ve
yı Milliye’nin yardımıyla bu ayaklanmaları 10 Ağustos 1920’de Sevr Antlaşm ası’m imza
bastırmayı başardı. Bu arada Yunanlılar da ladı. Artık İstanbul ile A nkara’nın yolları
ilerlemelerini sürdürerek Balıkesir’i ve Bursa’ kesin olarak ayrılmıştı.
yı, ardından da bütün Trakya’yı işgal ettiler.
A nkara hükümetinin işgallere karşı koyacak Askeri Cepheler
gücü henüz yoktu. Am a bu durum düzenli bir TBMM hükümeti ilk günden başlayarak ulu
orduya ne denli gereksinim olduğunu ortaya sal bir ordu yaratm a yolunda yoğun çabalar
koyuyordu. Ayrıca Kuva-yı Milliye’nin yer harcıyordu. Eldeki birlikler yeniden düzenle
yer A nkara hüküm etinin gücünü sarsmaya niyor, bölgesel seferberlikler ilan edilerek
K u rtu lu ş Savaşı'nın dö nü m
noktası ola n Sakarya Savaşı
öncesinde y u rt çapında b ir
s e fe rb e rlik başlatılm ıştı.
Ö küzlerle çekilen to p la r
cepheye g id iy o r.
KURTULUŞ SAVAŞI 117
K u rtu lu ş S avaşı'nda düzenli o rd u n u n oluşm a sıyla düşm ana karşı başarılı savaşlar v e rilm e y e başlandı. T ürk
askerleri siperde.
yeni birlikler kurulmaya çalışılıyor, A nkara’ sında yitirilen toprakları geri almak için 28
da açılan talimgâh ile de subay açığının Eylül 1920’de harekete geçti. 30 Ekim ’de
kapatılması hedefleniyordu. Öte yandan Ege’ Kars’a girerek bölgeyi ellerinde tutan Erme-
de Kuva-yı Milliye’nin küçük çaplı direnişi niler’i barışa zorladı. 2 A ralık’ta imzalanan
sürerken G üneydoğu’da A ntep, Urfa ve Ma- Güm rü Antlaşması ile Kars Türkiye’ye bıra
raş’ta halkın kendi olanaklarıyla oluşturduğu kıldı. Daha sonra yapılan Moskova (16 M art
gönüllü birlikler, işgalci Fransızlar’a karşı 1921) ve Kars (13 Ekim 1921) antlaşmalarıyla
kentlerini kurtarm ak için çetin bir savaş Doğu A nadolu’daki sınır kesin olarak belir
veriyorlardı. Ocak 1920’de sokak çatışmaları lendi. Bu antlaşm alar Doğu Cephesi’ndeki
biçiminde başlayan bu direnişler giderek bü birliklerin savaşın daha yoğun olarak sürdüğü
tün kenti içine alan m uharebelere dönüştü ve Batı Cephesi’ne kaydırılması olanağını sağ
bunun sonunda önce Urfa ve M araş, ardından ladı.
da A ntep işgalden kurtuldu. Bu kentlerimize
işgale karşı direnişte gösterdikleri başarıdan Batı Cephesi
ötürü sonradan Şanlıurfa, Kahramanmaraş ve Yunanlılar’ın 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çık
Gaziantep adları verildi. malarıyla başlayan işgal hareketleri küçük
çaplı direnişleri kırarak ilerlemiş Temmuz
Doğu Cephesi 1920’ye gelindiğinde bütün Ege Bölgesi’ni ve
TBM M ’ye bağlı askeri güçlerin ilk düzenli Trakya’yı içine almıştı. Buna karşılık TBMM
harekâtı Doğu Cephesi’nde olmuştur. M erke hükümeti de düzenli ordu kurma yolundaki
zi Erzurum ’da bulunan 15. K olordu’nun ko kararının bir uygulaması olarak Batı Cephesi
mutanı Kâzım Karabekir doğu sınırındaki komutanlığını oluşturmuştu. Batı Cephesi he
belirsizliği gidermek ve I. Dünya Savaşı sıra nüz derlenip toparlanm a çalışmaları içinde
118 KURTULUŞ SAVAŞI
olduğundan önceleri düşmanla çatışmaya gir dan elde edemediklerini askeri alanda kazan
m ekten kaçınmış, ama varlığını duyurmaktan mak için yeni bir saldırıya hazırlanıyorlardı.
da geri durmamıştı. Düşmanla ilk çatışma 23 M art 1921’de gene İnönü önlerinde karşı
başına buyruk davranışlarıyla TBMM hükü karşıya gelen Türk ve Yunan birlikleri bu kez
metinin otoritesini tanımadığını açıkça göste daha geniş bir cephede çarpışmaya başladılar.
ren Kuva-yı Milliye kom utanlarından Çerkeş Yunanlılar 27 ve 30 M art’taki iki büyük
E them ’in yakalanması için düzenlenen hare saldırıları püskürtülünce geri çekilmek zorun
kât sonrasında oldu. Türk birliklerinin Çerkeş da kaldılar. Cephenin güney ucundaki Af
Ethem güçlerini izlemesinden yararlanm ak yon’u işgal eden Yunan birlikleri de kenti terk
isteyen Yunan ordusu 6 Ocak 1921’de ileri ettiler. Böylelikle II. İnönü Savaşı’nda da
harekâta girişerek 9 O cak’ta İnönü’ye vardı. zafer Türkler'in oldu. Am a Yunanlılar işgal
Buradaki Türk birlikleri iki gün süren çetin lerini daha da yaymak emelinden vazgeçmiş
bir savaştan sonra Yunanlılar’ı püskürtmeyi değillerdi. Ayrıca daha da güçlenecek Türk
başardılar. Tarihe I. İnönü Savaşı olarak ordusunun onları ellerinde tuttukları yerler
geçen bu çarpışma A nkara hüküm etinin gü den de atabileceğini görüyorlar, bu yüzden
cünü uluslararası alanda da göstermesine vakit geçirmeden yeniden saldırmayı hedefli
fırsat sağladı. Düzenli ve güçlü Yunan ordu yorlardı. Bu amaçla hazırladıkları geniş çaplı
sunun uğradığı başarısızlık karşısında diplo bir askeri harekâtı 10 Temmuz 1921 ’de başlat
matik çabalara ağırlık veren galip devletler 23 tılar. Afyon, Kütahya, İnönü hattından girişi
Şubat 1921’de toplanan Londra Konferansı’ len yoğun saldırı karşısında Türk ordusu daha
na A nkara hüküm etini de çağırdılar. Gerçi iyi savunma yapabilmek amacıyla Sakarya
Sevr Antlaşm ası’nın koşullarını biraz daha Irm ağı’nın doğusuna çekildi. Kütahya, A f
hafifleterek A nkara hüküm etine de kabul yon, Eskişehir Yunanlılar’m eline geçti. Bu
ettirmeyi amaçlayan Londra Konferansı başa durum bütün yurtta ve A nkara’da telaşa yol
rısızlığa uğrayarak dağıldı, ama A nkara hükü açtı. O rdunun Sakarya’nın doğusunda da
meti Türk ulusunun gerçek temsilcisi olduğu tutunam am ası durum unda A nkara’nın düş
nu bütün dünyaya gösterdi. man işgaline uğramasından çekiniliyordu.
Öte yandan Yunanlılar diplomatik yollar Um utların kırıldığı bu ortam da M ustafa Ke-
Sakarya Savaşı'ndan sonraki b ir yıl düşm ana kesin da rbe yi in d irm e y i am açlayan y o ğ u n hazırlıklarla geçti.
M ustafa Kemal Büyük Taarruz öncesinde o rd u yu d e n e tliyo r.
KUŞ 119
mal Paşa bütün sorumluluğu üstlenerek Antlaşmanın en önemli sonucu hâlâ Yunan
TBM M ’den kendisine başkomutanlık yetkisi işgalinde olan Trakya’nın 15 gün içinde boşal
vermesini istedi. Bir süre için TBM M ’nin tılmasının kararlaştırılmasıdır. Böylece T rak
yasama yetkisini de başkom utana bırakmasını ya savaşmadan geri alınmış oluyordu. A teş
içeren bu öneri uzun tartışm alardan sonra kesin ardından galip devletler 27 Ekim ’de
kabul edildi. M ustafa Kemal Paşa yayınladığı A nkara hüküm etini barış görüşmelerine ça
buyruklarla ulusun maddi ve manevi bütün ğırdılar. Bu arada TBMM de 1 Kasım 1922’de
gücünü seferber etmesini istedi. aldığı bir kararla Türkiye’de biçimsel de olsa
Bu arada ordusunun başarısını yakından iz iki hüküm etin varlığına yol açan saltanata son
lemek isteyen Yunan Kralı Konstantin de verdi. Son Padişah VI. M ehmed Vahideddin
A nadolu’ya gelmiş, son bir saldırıyla A nkara’ de 17 Ekim ’de ülkeyi terk etti (bak. V a h İDED-
nın ele geçirilmesi buyruğunu vermişti. 14 Dİ n ) . İsviçre’nin Lozan kentinde yapılan barış
Ağustos’ta ilerlemeye başlayan Yunan ordusu görüşmeleri I. Dünya Savaşı’nın galibi olan
22 Ağustos’ta Sakarya’nın doğusundaki Türk devletlerin Osmanlı D evleti’nden elde ettikle
cephesine ulaştı. 5 Eylül’e kadar çok şiddetli ri ayrıcalıkları yeni Türk yönetimine de kabul
m uharebeler oldu. Türk ordusu zaman zaman ettirm e yolundaki baskılarından dolayı bir
zor durum lara düşmesine karşın 5-13 Eylül kez kesintiye uğradıysa da 24 Temmuz
arasında bütün gücüyle giriştiği taarruz sonu 1923’te anlaşmayla sonuçlandı (bak. L o z a n
cunda Yunan ordusunu Sakarya’nın batısına BARIŞ AN TLA ŞM A SI).
kadar sürdü. Yunanlılar Türk ordusunun izle A rtık geriye yeni rejimin niteliğinin belir
me harekâtını sürdüreceklerini sanıyorlardı. lenmesi kalmıştı. TBMM göreve başladığı 23
Am a 22 gün süren savaş Türk ordusunu da Nisan 1920’den beri ulusun gerçek temsilcisi
yıprattığından izleme yapılamadı. O rdunun olduğunu adım adım bütün dünyaya kabul e t
yeniden derlenip toparlanm ası gerekiyordu. tirmişti. 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırıl
Bundan sonraki bir yıl Yunanlılar’a kesin masıyla da yeni bir aşamaya girilmişti. Ulusal
darbeyi indirmeyi amaçlayan hazırlıklarla sınırlar içinde yeni bir devlet oluşmuş, bu dev
geçti. Türk ordusu artık savunmayı değil sal let Lozan Barış Antlaşm ası’yla dünya ülkele
dırmayı planlıyordu. Haziran 1922’de ordu rince de tanınmıştı. Am a devletin niteliği be
nun taarruz edebilecek durum a geldiğini gö lirsizdi. Aslında 23 Nisan 1920’den beri var
ren M ustafa Kemal Paşa kesin saldırının olan ulusal egemenliğe dayalı devlet biçimiyle
ağustos ayında yapılmasını kararlaştırdı. 26 uyumlu olan rejimin adı cumhuriyetti. TBMM
Ağustos 1922’de A fyon’un güneyinden başla de bu yönde karar aldı ve 29 Ekim 1923’te Türki
yan Büyük Taarruz Afyon-Eskişehir arasına ye Cumhuriyeti’ni ilan etti (bak. TÜRKİYE).
yayılarak sürdü. Beş gün süren taarruzun so
nuncu günü D um lupınar’da Yunan ordusu KUŞ. Kuşlar A ves sınıfını oluşturan sıcakkan
nun son gücü de yok edildi. Başkomutanlık lı, omurgalı hayvanlardır. Gövdelerini örten
Meydan Savaşı adı verilen bu savaştan sonra tüyler başka hiçbir hayvan grubunda rastlan
dağılıp İzm ir’e doğru çekilmeye başlayan Yu mayan özelliktedir ve genel olarak kuştüyü
nan birlikleri de sıkı bir izleme harekâtı sonu adıyla tanınır. M emeliler ve sürüngenler kuş
cunda etkisiz kılındı. 9 Eylül’de İzmir, 10 Ey- lara en yakın iki sınıftır. Hayvanlar arasında
lül’de de Bursa kurtarıldı. 18 Eylül’de A nado yalnız kuşlar ve memeliler gövde sıcaklığını
lu’da silahlı bir tek Yunan askeri kalmamıştı. dış etkenlerden bağımsız olarak denetle
yerek belli bir düzeyde tutabilirler. Ama
Mudanya Mütarekesi'nden Lozan Barış kuşların ön bacakları memelilerden farklı
Antlaşması'na olarak bir çift kanada dönüşmüştür. Kuşların
Türk ordusunun bu başarısı karşısında henüz kanadı yarasalar gibi uçan memelilerinkinden
İstanbul’u ellerinde tutan galip devletler bile çok farklıdır. İster uçsun, ister kivi, penguen,
ateşkes istemek zorunda kaldılar. 3 Ekim ’de devekuşu gibi uçamasın tüm kuşlarda kanat
M udanya’da başlayan görüşmeler sonunda bulunur. Yum urtlayarak üreme özelliği ise
11 Ekim ’de ateşkes antlaşması imzalandı. kuşları memelilerden çok sürüngenlere yak
120 KUŞ
Tepe
yuyla devekuşundan sonra yaşayan en iri kırıma uğratılmış, sonuncu çift 1844’te öldü
kuştur. Avustralya’da yerleşimin başlamasıy rülmüştür. Bir zamanlar A frika’nın doğu kıyı
la birlikte kırıma uğrayan birçok benzerinden ları açıklarındaki M auritius A dası’nda yaşa
geriye yalnız bu tür kalmıştır. Em ular da çok yan dodo (Raphus cucullatus) da yaklaşık 200
hızlı koşabilir ve saatte yaklaşık 50 kilom etre yıl önce yok olmuştur. Uçamayan kuşların
lik bir hıza ulaşırlar. Üç türden oluşan kiviler genellikle bulundukları yerlerde yaşayan do
(Apteryx cinsi) Yeni Zelanda’ya özgü uçama- ğal düşmanları olmadığından, kaçmak için
yan kuşlardır. Ağırlığı 450 gramı bulan yu uçmaya gereksinimleri yoktur. Am a insanlar
murtaları gövdelerine göre son derece iridir. yalnız kendileri değil yanlarında getirdikleri
Ender rastlanan kuş türlerinden takahe (No- köpek, kedi ve fare gibi hayvanlarla da bu
torrıis marıtelli) yalnız Yeni Zelanda’da, G ü kuşların sonlarını hazırlamışlardır.
ney A dası’nın ıssız vadilerinde bulunur. Saz-
tavuklarına akraba olan bu uçamayan kuş Kuştüyü
türü parlak mavi ve yeşil renklerle bezelidir. Kuşun gövdesi uçmaya uygun olarak biçim
Güney A m erika’ya özgü uçamayan iki kuş lendiği gibi gövdesini örten tüyler de yaşama
türünden oluşan rea (Rhea cinsi), devekuşla- biçimine son derece uygun bir gelişim göster
rının zebra ve antiloplarla birlikte dolaşması miştir. Bulunduğu yere ya da çıkma zamanına
gibi, geyik ve guanako sürüleriyle karışık göre değişik özellikler taşıyan bu tüyler genel
halde bulunur. olarak küştüyü adıyla tanınır. Kuştüyü, kuşu
Pasifik A dalan’ndan Yeni Kaledonya’da yalnız sıcak tutm akla kalmaz, su kuşlarında
yaşayan kagu (Rhynochetus jubatus), kanatla deriyi sudan koruma işlevi de görür. Renkle
rını yalnız iki yana açıp “dans” ederken riyse kuşun düşmanlarından korunmasına ve
kullanır. Dalıcımartıların uçamayan tek türü türdeşleriyle iletişim kurmasına yardımcı
olan büyük dalıcımartı (Pinguinus impennis) olur. Ayrıca erkekler renkleri ve desenleriyle
yakın bir zamana kadar Atlas Okyanusu’nun dişiyi kendine çeker ya da rakiplerini kor
kuzeyindeki kayalık adalarda yaşıyordu. Am a kutur.
19. yüzyıl başlarında denizciler tarafından Kuşun rengi genellikle yaşadığı çevreyle
122 KUŞ
uyum içindedir. Am a bu durum tüylerin hep Kıyı kuşlarının yanı sıra solucan bulmak
soluk ve düz renklerde olacağı anlamına için gagalarıyla toprağı ve çamuru kazan öbür
gelmez. Örneğin keskin ışık ve gölge ayrımı kuşların genellikle ucu duyarlı gagaları vardır.
nın birbirini izlediği çakıllı kıyılarda yaşayan Bu kuşların birçoğu kuzey yarıkürede ürer ve
poyrazkuşları ve yağmurcunlar, siyah beyaz kışın güneye doğru göç eder. Besinlerini
tüylerle kaplıdır (bak. K o r u y u c u R e n k l e n m e ) . suyun yüzeyinde ya da sığlıklarda arayan
Kuştüyünün hem kur yapmak, hem de ördekler geniş gagalarını süzgeç gibi kullana
gözdağı verm ek için gösterişli olması zorunlu rak küçük canlıları yakalar. Kaşıkgagalarda
dur. Kuyruk desenlerinin, kanatlardaki renkli bu yapı iyice belirginleşmiş ve ucu yayvanla
çizgilerin, baş ve boyundaki süslerin ayrı ayrı şan gaga kaşık biçimini almıştır. Okyanuslar
önemi vardır. Bunlara tavuskuşları, lirkuşları da yaşayan borankuşları ve yelkovankuşları
ve cennetkuşları uzun kuyruklarıyla, çoğu daha dar gagaları sayesinde yüzeyden küçük
ördek türü kanatlarındaki parlak renkli leke deniz canlılarını kapar. Batağanlarm ve öbür
lerle, bayağı batağan (Podiceps cristatus) ve iyi dalıcıların gagaları suyu yarmaya uygun
bayağı hindiler (Meleagris gallopavo) başla olarak düz ve sivri uçludur. M akasgagalar su
rındaki süsleriyle iyi birer örnektir. Batağan- yüzeyinin hemen üstünde uçarken gagalarının
larda olduğu gibi süsler bazen hem dişide, alt parçasını suya sokarak avlanırlar. Gagala
hem de erkekte görülür. Am a genellikle rının alt parçası üst parçasından çok daha
yalnız erkek kuşlar süslüdür. Göz alıcı tüyler uzundur.
erkeklerin kolayca gizlenmesini engeller. Meyve yiyen kuşlar yılın ancak belli dö
Bundan ötürü çok gösterişli erkekler arasında nemlerinde meyve bulabildiklerinden, başka
yalnız yaşama eğilimi yaygındır. Erkek görü besinleri de almaya elverişli oldukça kısa ve
lüp öldürülse bile, anne ve yavruların yaşamı düz gagalıdır. Am a tukan ve boynuzgagadaki
tehlikeye girmez. Am a birçok kuş kur yapma gibi iri gagaların meyve salkımlarına ulaşma
sırasında kullandığı tüylerini, kuyruklarını ve amacına yönelik olarak geliştiği sanılmakta
kanatlarını kapatarak, sorgucunu yatırarak giz dır. Tohum la beslenen kuşlar, yedikleri to
leyebilir. Kuşların çoğu üreme mevsiminin ar humların çeşidine göre değişen irilikte, olduk
dından gösterişli tüylerini döktüğünden güzel ça kısa ve kalın gagalıdır. Çaprazgagalar
liklerini önemli ölçüde yitirir (bak. K U ŞTÜ Y Ü ). (Loxia cinsi) gagalarını, iğneyapraklı ağaçla
rın kozalaklarından tohumları çıkarmakta
Gaga kullanır. Papağanların gagaları çok güçlü ve
Kuşlar tüyleriyle olduğu gibi gagalarıyla da kanca uçludur. Hem en hepsi tohum yemesine
kolaylıkla ayırt edilebilir. Beslenme çeşitliliği karşılık Yeni Z elanda’ya özgü kea (Nestor
türler arasında gaga yapısını belirleyen temel notabilis) genellikle koyun leşlerinden elde
etkendir. Çobanaldatanların ve yelyutanların ettiği hayvansal yağla beslenir.
gagaları çok küçüktür; ama uçarken böcekle Yırtıcı kuşların gagaları avlarını parçalam a
rin kolayca yakalanmasını sağlayacak ölçüde ya yarayacak biçimde gelişmiştir. Bu kuşların
açılır. Eskiden Yeni Zelanda orm anlarında çoğu avlarını güçlü pençeleriyle yakalar.
yaşayan ve soyu 19. yüzyıl başlarında tükenen
huy anın (Heteralocha acutirostris) çok ilginç Bacaklar ve Ayaklar
bir gaga yapısı vardı. Erkeğin düz gagası Kuşların bacakları ve ayakları da yaşama
çürümüş ağaç gövdelerini oyabilecek biçimde biçimlerine uygundur. Tavuklar güçlü bacak
sivriydi. Dişinin ise uzun gagası aşağı doğru ları ve ayaklarıyla toprağı eşeleyip yiyecekle
kıvrılıyordu. Erkek ve dişinin beslenme işbir rini arar. Kolibri, yelyutan ve kırlangıç gibi
liği yaptığı; erkekler düz gagalarıyla odunu yaşamını büyük ölçüde havada geçiren kuşla
delerken dişilerin böcek larvalarını çıkardığı rın bacakları küçük ve güçsüzdür. Kartalların
sanılmaktadır. ve akrabalarının iri tırnaklarla donanmış pen
Küçük kolibrilerin uzun ve çok ince gagala çeleri küçük hayvanları öldürecek ölçüde
rı boru gibi uzamış çiçeklerin içinden balözü güçlüdür.
emmeye son derece elverişlidir. Yüzücü kuşların ayakları değişik biçimler
KUŞ 123
1 M ekenin b irb irin e perdeyle b a ğlanm a m ış parm akları y ü rü m e s in i kolaylaştırırken pa rm akla rında ki lo p la r
yüzm esine yard ım cı o lu r. 2 Ö rdeğ in perdeli ayakları yüzm ek için son derece u yg u n d u r. 3 K arta vuğu nu n
ayakları kışın kara g ö m ü lm e s in i engelleyecek b ir yapı kazanır. 4 Balık kartalı kaygan balıkları tu tm a ya
e lve rişli gü çlü ve p ü rtü k lü p e nçe leriyle avını yakalar. 5 A ğaçkakanın ayakları ağaç gö vde sine sıkıca
tu tu n m a sın ı sağlar. 6 Jasana çok uzun parm akları ve tırnakları sayesinde su b itk ile rin in üstünde
yü rü y e b ilir. 7 Balıkçıl uzun bacaklarıyla ça m u rlu sığlıkları karıştıra karıştıra dolaşarak yiyecek arar ve bazen
balıkların yaklaşm ası için uzun süre kım ıldam adan bekler.
de perdeli bir yapı kazanmıştır. Pelikan ve parm ak kenarlarında gelişen pullar sayesinde
karabatakların dört parmağı perdelerle birbi karda batm adan dolaşabilirler. Jasanalar çok
rine bağlıdır. Öte yandan ördekler, m artılar, uzun parm akları sayesinde nilüfer gibi su
sum rular ve borankuşlarının yalnız üç parm a bitkilerinin üstünde dolaşır, böcekleri ve öbür
ğı perdelidir. Batağanların ve mekelerin her küçük hayvanları avlar.
bir ayak parmağında yanlara doğru yayılmış Birçok kuşun ayaklarındaki dörder p ar
perdeler bulunur. Penguenler, karabataklar m aktan üçü öne, biri geriye doğru uzayarak
ve dalıcımartılar yaşamlarının önemli bir bö ağaç dallarını sıkıca kavrama özelliği kazan
lümünü suyun altında balık arayarak geçirir mıştır. Özellikle ötücükuşlar için tipik olan bu
ler. Bacakları suyun içinde ilerlemelerini ko ayak yapısı, kuşların tünedikleri yerlerden
laylaştıracak biçimde gövdelerinin arka bölü düşmeden uyuyabilmelerini de sağlar.
müne yakındır. Kıyı kuşları uzun bacakları
yardımıyla gövdelerini suyun dışında tutarlar. Kuşlar Nasıl Yaşar
Bazı parm akları arasındaki küçük perdeler H er kuş türünün kendine özgü bir yaşamını
suyun derinleştiği yerlerden kıyıya doğru yü sürdürme biçimi vardır. Bazıları gündüzleri
zebilmelerini sağlar. hareketlenip, geceleri uyur. Öbürleri yalnız
Yeryüzünün karlı bölgelerinde yaşayan ya da büyük ölçüde geceleri hareket eder.
kartavukları ve öbür orm antavukları kışın Bazı kuşlar gün ışığı ve karanlığın yanı sıra,
124 KUŞ
A y’dan ve gelgit hareketlerinden de etkilenir. ris) gündüz yalnız başına ya da küçük bir grup
Küçük ötücükuşların büyük bölümü ve baş içinde beslenip, gece yüzlerce hatta binlerce
ka birçok kuş tek başına yaşamayı yeğler. Bu türdeşinden oluşan sürülere katılabilir.
kuşlar yalnız ürem e mevsiminin başladığı ba Kuşlar bahar ya da güz ayları yaklaşırken
har aylarında eşleşirler. Kuzgun (Corvus co- genellikle göçe hazırlanırlar. Bu göç tarlalar
rax) ve bazı kuğular gibi birçok kuşun ise ya ile yakındaki orm anlar, ovalar ile daha yük
şamları boyunca tek eşli kaldığı sanılm akta sek yerler arasında olabilir. Öte yandan kutup
dır. Baştankaralar gibi bazı türler çiftler ha sumrusu (Sterna paradisaea) Kuzey K utbu’n-
linde ayrı yerlerde ürer, kışın küçük gruplar dan A ntarktika’ya kadar ekvatoru aşarak 16
halinde bir araya gelir. Küçük gruplar ha bin kilometrelik yolu aşar (bak. H a y v a n
linde yuva kuran, kışın sürüler halinde topla Göçü).
şan kuşlar arasında ispinozgillerin birçok türü
de vardır. M artılar genellikle kalabalık kolo Şakıma, Kur Yapma ve Savunma
niler halinde ürem ekle kalmaz yıl boyunca da Mevsimler arasında belirgin ayrımların görül
toplu yaşamayı sürdürürler. Çeşitli dalıcımar- düğü kuşaklarda kuşlar bahar aylarında ürer.
tı türleri gibi bazı kuşlar ise ürem e mevsimi Erkek kuş, dişileri çeken ve çevredeki öbür
sona erdiğinde küçük gruplar halinde yaşama erkek kuşları uyaran ötüşüyle yerini belli
ya başlar. Ötleğenler ve bazı kıyı kuşları gibi eder. Kızılgerdan (Erithacus rubecula) gibi az
birçok göçmen kuş yalnız göç sırasında geniş sayıda kuş türünün dişisi de şakır. Kuşların
sürüler oluşturur. Bir sığırcık (Sternus vulga- şakıması genellikle erkeğin bir yeri gözüne
Kuşların gagaları g e re ksin im le rin e u yg u n b ir b içim d e g e liş m iş tir. 1 Pelikan. 2 Irigaga. 3 A ğaçkakan.
4 Flam ingo. 5 Kartal. 6 M akasgaga. 7 Karga. 8 Y eşilbaş ördek. 9 Çulluk? 10 Balıkçıl. 11 Çaprazgaga. 12 A ra
13Tukan. 14 Sıvacıkuşu. 15 Ç obanaldatan. 16 Sinekkapan. 17 K olib ri. 18 Bıldırcın. 19 Kaşıkçıkuşu.
KUŞ 125
kestirip sahiplendiğinin belirtisidir. Bu “böl çamur topaklarından yuvalar yapar. Kır kır
ge” bir kuşun ya da bir kuş çiftinin türdeşleri langıcının yaptığı yuvanın üstü açık olmasına
ne karşı savunduğu ağaçlar, çalılar ya da bir karşılık ev kırlangıcının yaptığı yuvanın yalnız
toprak parçası olabilir. Kızılgerdan gibi bazı küçük bir giriş deliği vardır. Ağaç yelyutanları
kuşlar kışın kendilerine bir beslenme bölgesi küçük ve çanak biçimli yuvalarının dibine bı
belirler ve çiftler ayrıldıktan sonra bu bölge raktıkları birer yumurtayı tükürükleriyle ya
dişiye kalır. pıştırırlar. Çin mutfağına özgü bir yemek olan
Erkek bölgesini belirlediğinde yalnızca tür kuş yuvası çorbası bu kuşlardan bir türün
deşlerini kovmakla kalmaz, türüne oldukça (Collocalia fuciphaga) tümüyle tükürüğünden
benzeyen başka kuşları da kovalar. Sonunda oluşmuş yuvasından yapılır. Güney A m erika’
bir dişinin bölgesine girmesine izin verirken da yaşayan çömlekçikuşları (Furnarius cinsi)
genellikle her zamankinden farklı biçimde geniş otlaklar ve pampaların üstünde büyük
öterek dişinin çevresinde uçup tüylerini sergi ölçüde çam urdan, ekm ek fırınını andıran iki
leyerek kur yapmaya başlar. gözlü geniş yuvalar yapar. Bu kuşların yuvala
İri yırtıcı kuşların bölgeleri birkaç kilom et rına bazen çit kazıklarının tepesinde de rast
re çapında olabilir. Kuş kolonilerinde bu böl lanır.
ge bir yuvanın çok yakın çevresiyle sınırlıdır. Kuşlar her yıl aynı malzemeyi kullanarak
Bu durum da kuşlar koloninin yerleştiği bölge yuva hazırlamaya girişir. Am a gereksindikleri
yi ortaklaşa kullanabilirler. malzemeyi bulam adıklarında başka m addele
ri de kullanırlar. Kuzey A m erika’da yaşayan
Kuş Yuvaları tepeli sinekkapan (Myiarchus crinitus) yuvası
Bütün kuşlar yum urtlar ve yavrular çıkana nı yılan derisiyle, bulamadığında selofan ya
kadar yum urtaları uygun sıcaklıkta tutar. Uy da mumlu kâğıtlar kullanarak süsler.
gun sıcaklığı, kuşların çoğu kuluçkaya yatarak Sumrular ve yağmurcunlar gibi birçok kuş
sağlar. İnekkuşları ve guguklar ise yuva yap türü yuva yapmak yerine yumurtalarını yer
madıkları gibi kuluçkaya da yatmazlar. Yuva deki küçük oyuklara bırakır. Dalıcımartılar
asalağı olan bu kuşlar kuluçkaya yatması ve gibi bazı deniz kuşları ise kaya çıkıntılarına
yavrularına bakması için yumurtalarını başka tek bir yum urta bırakır.
kuşların yuvalarına bırakırlar. Kuşların yuvaya bıraktığı yum urta sayısı
Yuvalar genellikle kuluçkaya yatılan, yu türlere göre 1-20 arasında değişir. Besin bol,
m urtadan çıkan yavrulara palazlanana kadar öbür çevre koşulları uygunsa bir ürem e mev
bakılan birer yavru yetiştirme merkezidir. siminde iki ya da üç kez kuluçkaya yatabi
Kum rular ve güvercinler ağaçlardaki dal çata lirler.
lına ya da çalılara üstünkörü yerleştirilmiş çır Kuş yum urtaları baykuşunkiler gibi süt be
pılardan basit yuvalar yaparlar. Balıkçılların yaz ve küre biçiminde, kıyı kuşlarınınki gibi
ve leyleklerin yuvaları da çırpıdan ve düz; sivri ve çok renkli olabilir. Yum urtalar genel
ama çok daha geniştir. Birçok kuş ise son de likle üstü açık yerlere bırakıldığından yum ur
rece özenli yuvalarıyla dikkat çeker. Baltimo ta avcılarının çevreden ayırt etmesini güçleşti
re sarıasması (Icterus galbula) otları örerek recek renk ve desenlerle bezelidir.
yaptığı yuvasını genellikle karaağaçların dal
larından aşağı doğru sarkıtır. Bayağı sarıasma Kuşlar Hakkında İlginç Bilgiler
(Oriolus oriolus) ise ağaç tepelerinde hamak Devekuşu yaklaşık 135 kilograma ulaşan ağır
biçiminde yuva yapar. Ardıçkuşlarının çoğu lığı ve 2,5 metreyi bulan boyuyla yaşayan en
çanak biçimindeki ottan yuvalarını çamurla iri kuştur. Yeni Zelanda’da yaşadığı bilinen
sıvar. soyu tükenmiş m oalar ise 3,5 m etre boyunda
Kırlangıçlar arasında yuva yapma yöntem uçamayan kuşlardı. Öte yandan And kondo-
leri büyük bir çeşitlilik gösterir. Ev kırlangıcı runun ( Vultur gryphus) ve gezgin albatrosun
(Delichon urbica) ve kır kırlangıcı (Hirundo (Diomedea exulans) kanat açıklıkları 3,5 m et
rustica) genellikle evlerin duvarlarına ya da reye erişebilmektedir.
saçak altlarına tükürükleriyle yoğurdukları Yeryüzünün en küçük kuşu Küba’da yaşa
126 KUŞ
yan arı kolibrisidir (Mellisuga helenae). Bu nın yararını anlayacaksınız. Bu deftere ilginizi
kuşun uzunluğu 5,5 santimetreyi, ağırlığı 2 çeken kuşların döküm ünü çıkarabilir, gözlem
gramı aşmaz. tarihlerini ve öbür gerekli notları yazabilir
Kuşlar şakımaları ve ilginç davranışlarıyla siniz.
insanların en sevdiği hayvanlar arasında yer Bu çalışma yöntemini sürdürürseniz kuşlar
alır. Am a bazı kuşlar, özellikle tarla ürünleri la ilgili kitaplar alarak ve deneyimli kuş göz
ni yağmalayarak önemli zararlara yol açar. lemcilerine de danışarak çok geçmeden yay
Örneğin A frika'da yaşayan küçük yapılı bir gın kuş türlerini tanımaya başlayacaksınız. Bu
kuş türü olan küela ( Quelea quelea) çekirge gelişme sizi yeni kuş türlerini tanım a yolunda
sürülerini andırır biçimde aşırı çoğalarak gir yüreklendirecek, yaşadığınız çevreden biraz
diği tarım alanlarını yıkıma uğratır. Tek bir daha uzağa orm anlara, tepelere, su kıyılarına
küela sürüsünde 20 milyonu aşkın kuş buluna doğru kısa yolculuklar yapmaya yöneltecek
bilir. tir. Doğal yaşama ortam larında kuşlara yak
laşmak oldukça güç, bazen olanaksızdır. Bu
Kuşların Gözlenmesi zorluğu dürbün kullanarak aşabilirsiniz.
Kuşları gözlemek için gözlerinizin keskin ol- Güçlü bir dürbün pahalı ama çabalarınızın
boşa gitmemesi için zorunludur. Ancak 6x24
RSPB
mm ya da 8x32 mm gibi büyütme oranı yük
sek ve net görüntü sağlayan dürbünler en
uzaktaki kuşları bile yanınızdaymış gibi göste
rerek size heyecan dolu, yepyeni bir dünyanın
kapılarını açabilir.
Bir kuşu tanıyabilmek için gözlerinizin kes
kinliği kadar kulaklarınızın da iyi duyması bü
yük önem taşır. Çünkü bazı ötleğen türleri
gibi birbirine çok benzeyen kuşların kanat,
gaga ve bacak uzunluklarını saptayıp tür tanı
mını yapmak ancak uzmanların işidir. Ama
iki kuş türü birbirine çok benzese bile ötüş
farkları sayesinde ayırt edilebilir. Bu nedenle
en bilinen kuşlardan başlayarak ötüşünü din
lediğiniz türleri gözü kapalı tanımaya çalışın.
Kulağınız oldukça iyi, belleğiniz yeterince
güçlü ise bu iş sanıldığı kadar zor değildir.
Kuşların zamanlarının önemli bir bölüm ü mış ve su hendekleriyle çevrilmiş olduğu du
nü beslenerek ya da besin arayarak geçirdik rumlarda bu yöntemlerin uygulanması daha
lerini biliyoruz. Am a değişik kuş türlerinin ne da zordu. Bu durum da kaleyi ele geçirmek
yedikleri konusunda bilgiler kesin ve ayrıntılı isteyen ordu kale çevresinde kamp kurar, ka
değildir. Çiftçiler bu sorunu çözmek isterler. leye giriş çıkışı engelleyerek içerdekilerin aç
Çünkü kuşlar olmasaydı, böcekler korkunç lıktan teslim olmasını sağlamaya çalışırdı.
bir hızla çoğalıp yeryüzündeki yeşil her şeyi Haçlı Seferleri sırasında bu tür birçok ku
yer bitirirdi. Am a bazı kuş türleri böceklerin şatm a yapılmıştır. Bunların en ünlülerinden
yanı sıra, büyük m iktarlarda tohumları ve ta biri Filistin’deki A kka Kalesi’nin kuşatılması
hıl tanelerini de yer. Buradaki soru, tahılları dır. Kuşatmaya iki yıl dayanan kale, 1191’de
ve tohumları yiyen kuşların, aynı zamanda İngiltere Kralı I. Richard komutasındaki H aç
çiftçilerin ürünlerini yiyen böcekleri de tüke lı ordusuna teslim olmuştur.
terek verdikleri zararı dengeleyip dengeleye- Bir başka önemli kuşatm a Osmanlı ordusu
medikleridir. nun 1453’te İstanbul’u kuşatmasıdır. 53 gün
Kuş gözlemcileri, kuşların nasıl davrandık süren kuşatma sonunda Fatih Sultan Meh-
larını öğrenm enin yanı sıra, nerelerde yaşadı m ed’in komutasındaki Osmanlı ordusu İstan
ğını da öğrenmek isterler. Haliçler ve kumsal bul’a girerek Bizans İm paratorluğu’nun varlı
lar boyunca kıyı kuşlarını ve öbür kuşları göz ğına son vermiştir.
lemek ilginçtir. Sulak yerlerde birçok kuş tü Kuşatma savaşında kullanılan yöntemlere
rüne rastlayabilirsiniz. Balıkçıllar, balabanlar 17. yüzyılda bir yenisi eklendi. Bu yöntemle
ve sutavukları gibi birçok kuş türü bataklık kazılan bir siperin içinden geçirilen toplar ka
larda yuva yapar. Kuşların bahar ve güz göç le duvarının çok yakınına getiriliyor ve sonra
lerini izlemek için kıyı bölgeleri çok uy bütün toplar tek bir noktaya doğru ateşlene
gundur. rek kale duvarlarında bir gedik açılı
yordu. Am a kaleye doğru siper kazılırken ka
KUŞATMA. Eskiden çok kullanılan, yakın leden açılacak bir ateşe karşı korunulamı-
tarihte de zaman zaman görülen bir savaş yordu. Bu nedenle zikzaklı bir biçimde kazı
yöntemi olan kuşatma, bir kaleyi ya da iyi lan siperlerle kale duvarına yaklaşılıyor so
savunulan bir kenti ele geçirmek için çevresini nunda kale duvarının hemen dibinde, duvara
sarıp dışarıyla ilişkisini keserek savunanları paralel olarak bir siper kazılıp toplar bu sipe
teslim olmaya zorlamaktır. 14. yüzyılda topun re yerleştiriliyordu.
bulunmasından önce kalelere ve sağlam taş Fransız Mareşali Sebastien Le Prestre- de
duvarlarla yapılmış tahkim atlara karşı girişi V auban’ın bulduğu bu yöntem ilk kez 1673’te
len saldırılar genellikle başarılı olamıyordu H ollanda’da M aastricht Kuşatması’nda kulla
(bak. K a l e v e T a h k i m a t ) . B u tür hedeflere nıldı. Topların ateşiyle duvarda gedik açılınca
karşı kullanılan ve duvarların ötesine iri taşlar genellikle savunanlar teslim olurdu; eğer tes
atmaya yarayan büyük mancınıklar yeterince lim olmazlarsa siperde topların yanında bek
etkili bir silah değildi. leyen birlikler, açılmış olan gedikten içeriye
Bir kale ya da tahkimatı ansızın yapılacak saldırırdı. Bu yöntem son kez Kırım Savaşı’n-
bir saldırıyla ele geçirmek için bazı yöntemler da (1853-56) Türk, İngiliz ve Fransız saldırıla
geliştirilmişti. Gece karanlığında merdiven rına karşı 11 ay dayanan Sivastopol Kalesi’n-
dayayarak surlara tırm anm ak, kale duvarları de Ruslar’a karşı uygulandı.
na yanaştırılan tekerlekli büyük tahta kuleler D aha sonra yüksek patlama gücü olan m er
den kaleye geçmek, duvarı yıkmak ya da du miler atan uzun menzilli topların ortaya çık
varın öbür yanma geçmek amacıyla duvarın masıyla savunma yöntemleri değişti. K entler,
altından tüneller kazmak, koçbaşı adı verilen çevreye yayılan küçük küçük birçok kaleyle
büyük kütüklerle vurarak duvarı yıkmaya ça savunulmaya başlandı. 1870-71’de A lm anlar’
lışmak bu yöntemlerin başlıcalarıydı. Ama m dört aylık kuşatması sırasında Paris böyle
dikkatli bir savunma bunların çoğunu boşa çı savunuldu. Am a açlık ve Alm an bom bardı
karabilirdi. Kalenin kayalık bir alanda yapıl manı karşısında kent 28 O cak'ta teslim oldu.
128 KUŞKONMAZ
En uzun kuşatm alardan biri de, İspanyol dört yıl arasında tam am layarak sürgün ver
ların Cebelitarık’ı kuşatmasıdır. İngiliz bir meye başlar. Kuşkonmaz bitkisinin sebze ola
likleri Cebelitarık Kalesi’ni 21 Haziran rak yenen bölümü bu taze sürgünlerdir. Bir
1779’dan 6 Şubat 1783’e kadar savunmuş bitki yalnızca bir kez değil, 15-20 yıl boyunca
lardır. her yıl yeni sürgün vermeyi sürdürür. Sürgün
ler, henüz tepedeki yapraklar tomurcuk ha
KUŞKONMAZ, biri sebze olarak yenen, lindeyken, yani yaklaşık 25 santimetreyi aş
öbürleri süs amacıyla yetiştirilen çeşitli bitki mayan bir yüksekliğe eriştiğinde kesilerek ha
türlerine verilen addır. Hepsi de zambakgiller sat edilir. Sürgünlerin kesilme dönemi 6-8
(Liliaceae) familyasının Asparagus cinsinde hafta arasında değişir. Bu dönemin sonunda
yer alan bu türlerin yabanilerine dünyanın ılı kesilmeyen sürgünler yumuşaklığını yitirerek
man bölgelerinde sıkça rastlanır. sertleşir ve dallanmaya başlar. Bir kuşkonmaz
Çok eskiçağlarda kendi doğal ortam ından tarlasından iyi bir bakım sonucu ortalam a 15
alınıp taze sürgünleri için yetiştirilmeye başla yıl ürün alınabilir.
nan sebze kuşkonmaz (Asparagus officinalis) Eğer bir kuşkonmaz bitkisi hasat edilm e
Eski Yunan ve Rom alılar’dan beri çok sevilen yip doğal haline bırakılacak olursa 120 santi
değerli bir besin kaynağıdır. Bugün en çok metreye kadar boylanır. Dalları kaplayan in
Fransa, İtalya ve A B D ’de yetiştirilir. Türki ce, iğnemsi yaprakların ardından küçük, sa
ye’de ise, taze sebze olarak pek göremediği rımsı çiçekler açar; çiçekler daha sonra kırmı
miz, daha çok konservesinden tanıdığımız bu zı etli meyvelere döner.
bitki yok denecek kadar az üretilm ektedir. Süs kuşkonmazları içinde en yaygınların
Kuşkonmaz A , B., B2ve C vitaminlerinin yanı dan biri olan tül kuşkonmazı (Asparagus plu-
sıra protein, şeker, yağ ve çeşitli mineralleri mosus) tüy gibi incecik, hoş görünümlü yap
de içeren zengin bir üründür. Çorbası yapılır rakları için yetiştirilen bir saksı bitkisidir. Bit
ya da garnitür ve salata olarak yenir. kinin yaprakları çiçekçilikte buket hazırla
Kuşkonmaz en iyi besince zengin, kumlu ve m akta da kullanılır.
gevşek topraklarda yetişir. Üretimi tohumla
ya da toprakaltı gövdelerinden kesilen parça KUŞTUYU. Kuşları bacakları dışında örten
larla (çelikle) yapılır. Bitki gelişimini iki ile tüyler genel olarak kuştüyü adıyla tanınır ve
başka hiçbir hayvan grubunda rastlanmayan
bir yapı kazanmıştır. Kuştüyleri büyük ölçüde
telekler ve hav tüylerinden oluşur. Gövdele
rinde teleklerden çok daha az ve yalnız uç
bölümünde dallanmış tüyler de bulunur. Ay
rıca birçok kuşun ağız, göz ve burun delikleri
çevresinde kıla benzer sert uzantılar vardır.
U çam am aktan öte yaşamını büyük ölçüde su
da geçiren penguen bile kuştüyüyle kaplıdır.
A m a bu tüyler öylesine kısalmıştır ki, dıştan
bakıldığında balık pulunu andırır. Kuşlar ata
ları olan sürüngenlerin uyum sağlayamayaca
ğı soğuk yerlerde yaşayabilirler. Başlangıçta
tıpkı memelilerde gelişen kıllar gibi, kuştüyle
ri de kuşların soğuğa karşı korunmasını sağla
mıştır.
Bir kuşun tüyleri arasına elinizi koyarsanız
gövde sıcaklığını hemen duyarsınız. Kuştüyle
ri olmasaydı bu ısı çevreye hızla yayılıp kay
Kesim e hazır kuşkonm az sü rg ü n le ri (solda); yetişkin
bolacaktı. Am a kuşların evrim sürecinde kuş
bir kuşkonm az bitkisi (sağda). tüyleri, uçmaya yardımcı olarak ayrı bir önem
KUŞTÜYÜ 129
yarısına kadar yazma işi hemen hemen tü m ek için kullanılmıştır. Eski A hit’in İsrail-
müyle tüy kalem ler, özellikle de kaz tüyleri oğulları ile Tanrı arasında var olan ve Hz.
kullanılarak yapılıyordu: Pufla ördeğinin tüy İsa’nın çarm ıha gerilişiyle sona eren ilk ant
leri ise en değerli yastık ve yatakların içini laşmayı, Yeni A hit’in ise Isa’nın yeniden
doldurur. Badm inton oyununda kullanılan to dirilişiyle başlayan ve tüm inananları kapsa
pa ve balık avında kullanılan bazı oltalara da yan yeni antlaşmayı içerdiğine inanılır (bak.
kuştüyü takılır. (Ayrıca bak. Kuş.) İSA , Hz ).
Y ahudiler’in Kutsal K itap’ım oluşturan
KUTAN bak. P e l ik a n Tevrat ve öbür İbrani metinleriyle, Protestan
Kilisesi’nce Eski Ahit olarak kabul edilen
KUTSAL GÜNLER bak. B ayram lar ve K ut kutsal m etinler birbiriyle çakışır. Katolik ve
sa l G ünler. O rtodoks kiliseleri “gizli kitaplar” anlamında
apokrifa denen eski İbrani metinlerinden
KUTSAL KİTAP. Hıristiyanlık ’ın temel öğre bazılarını da Kutsal Kitap’ın bir parçası ola
tilerini içeren Kutsal Kitap, Eski Ahit ve Yeni rak kabul eder. A pokrifa, İbranice yazılı
Ahit olarak iki bölümden oluşur. Sözleşme, Tevrat'ta bulunmayan ama Yunanca çevirisi
olan “Septuagint”te yer alan, kaynağı belirsiz
H ulton Picture Library m etinlerdir. Tüm H ıristiyanlarca kabul edi
len Yeni Ahit ise İsa ve izleyicilerinin yaşamı
nı anlatır.
Kutsal K itap’ta yer alan Eski ve Yeni Ahit
tek elden çıkmış m etinler değildir. H er ikisi
de uzun bir zaman aralığında, değişik kişiler
ce yazılmış birçok metnin bir araya getirilme
siyle oluşmuştur. Kutsal K itap’ta bulunan her
ayrı metin kitap olarak adlandırılır. Protestan
Kilisesi’nin kabul ettiği Eski A hit’te toplam
39 kitap bulunur. M useviler’in Tevrat'ında
bu, 24 kitaptır. Yeni Ahit ise bütün kiliseler
için aynıdır ve 27 kitaptan oluşur.
Eski Ahit
Dünya üzerindeki yaşamdan ve peygamberle
rin sözlerinden örnekler vererek T anrı’nın
mesajlarını ve insanlara verilmiş sözlerini
içeren Eski A hit, M useviler’in tarihini anlatır
(bak. Y a h u d i l e r v e M u s e v İ l İ k ) . Onların fetih
lerini, yolculuklarım, kentler kurmalarını,
T anrı’nın öğretilerinin kendilerine nasıl ulaş
tığını ve ona bağlı kalabilmek için gösterdikle
ri çabayı dile getirir. Birçok şiir, öykü ve ilahi
içeren Eski Ahit Tora, Neviim ve Ketuvim
olarak üç bölüme ayrılır.
Beş ayrı kitaptan oluşan Tora'yı (Tevrat)
A vru p a 'd a ilk kez basılan Kutsal K ita p 'ta n bir sayfa. Hz. M usa’nın yazdığı düşünülm ektedir. İlk
Latince olan bu Kutsal Kitap, G utenberg tarafınd an metinlerinin yazımına İÖ 13. yüzyılda başlan
1455'lerde basılm ıştır.
mıştır. Tora'nın ilk kitabında, T anrı’nın
cenneti ve dünyayı yaratışı, Y ahudiler’in çöl
antlaşma anlamına gelen ahit sözcüğü, Tan- deki yaşamı, Yakub soyundan gelenlerin Mı
rı’yla insan arasındaki antlaşmayı belirt sır’a yerleşmesi ve burada 200 yıl boyunca
KUTSAL ROMA-GERMEN 131
köle olarak kalışı anlatılır. Tanrı, Y akub’a yanların Neron tarafından işkenceyle öldü
İsrail adını vermiş ve bu kavim daha sonra rüldüğü günlerde, Hz. İsa’nın yaşamını ve
İsrailoğulları olarak anılmıştır. T anrı’nın ona verdiği görevleri izleyicilerine
İkinci kitapta İsrailoğulları’nm M usa’nın aktarm ak amacıyla yazıldığı sanılmaktadır.
önderliğinde M ısır’dan çıkışı anlatılır. Öykü Aziz M atta ve Aziz Luka, İS 75-90 arasında
ye göre Musa, Mısır askerlerinden kaçabil M arkos’un kitabından yararlanarak birer İn
mek için Kızıldeniz’i asasını kullanarak ikiye cil yazdılar. Bunun yanı sıra M arkos’un kita
ayırır, İsrailoğulları karşıya geçtikten sonra bında bulunmayan olay ve öğretilerden de söz
deniz yeniden birleşir ve onları izleyen asker ettiler.
ler boğulur. İsrailoğulları, T anrı’nın kendile D ördüncü Yuhanna İncili öbür üçünden
rine vaat ettiği Kenan Toprakları’na ulaşabil farklıdır ve daha sonra, 1. yüzyılın sonlarında
mek için 40 yıl yolculuk yaparlar ve Tanrı bu yazıldığı sanılmaktadır. Bu İncil, havarilerden
yolculuk sırasında onlara Hz. Musa aracılığıy biri olan Y uhanna ya da daha sonra izleyicile
la On E m ir’i gönderir. rinden biri tarafından yazılmış olabilir. Y u
Ö bür iki kitap Musevi dinine ve M useviler’in hanna İncili'nin özelliği İsa’nın yaşamından
uymak zorunda olduğu yasalara ilişkindir. çok, onun dinsel kişiliğini anlatmasıdır.
Son kitapta M usa’nın ölümü anlatılır. Tora Yeni A hit’te bu m etinler dışında, L uka’nın
adını alan bu beş kitap, İÖ 4. yüzyılda yazdığı, Havarilerin İşleri Kitabı, 21 Mektup
Tanrı’nın sözü olarak kabul edilmiştir. ve Yuhanna'nın Vahiy Kitabı vardır.
Eski A hit’in ikinci bölümü olan N eviim 'de 2. yüzyılda bir araya getirilmeye başlanan
(“Peygam berler”) İsrailoğulları’nın tarihin Yeni A hit, 397’de Rom a İm paratorluğu’nun
den ve peygam berlerden söz edilir. Hıristiyanlık’ı kabul etmesinden sonra T anrı’
Bilgelik yazıları ve başka dinsel metinleri nın sözü olarak ilan edildi. Yeni Ahit çoğun
kapsayan Ketuvim (“Yazılar”) Hz. D avud’a lukla Yunanca, bazı m etinler ise Aramca
ait m ezmurlar kitabını da içerir. Bu kitap, olarak yazılmıştı. Eski ve Yeni ahitler ilk
Kuran'da Hz. D avud’a indiği belirtilen Z e olarak 4. yüzyılda Aziz Hieronymus tarafın
bur'la çakışır. dan Latince’ye çevrildi. Vulgata adını alan bu
Eski Ahit İbranice, kısmen de İbranice’ye çeviri 1.000 yıldan uzun bir süre boyunca
çok benzer bir dil olan A ram ca yazılmıştır. tem el metin olarak kaldı ve Katolik Kilisesi’
Eski A hit, İÖ 3. yüzyılda İskenderiye’de nin Kutsal K itap’ı oldu. R eform ’un önderle
yaşayan Yahudiler için Y unanca’ya çevrilmiş rinden M artin Luther, Kutsal K itap’ı 1534’te,
tir. Bu kitap 72 çevirmen tarafından kaleme halkın anlayabileceği bir A lm anca’ya çevirdi
alındığı için Latince 70 anlamına gelen “sep- ve bu çeviri Protestan Kilisesi’nce Kutsal Ki
tuagint” adıyla anılır. tap olarak tanındı.
Ayrıca bak. D İN ; H A V A R İL ER ; HIRİSTİYANLIK;
Yeni Ahit KA TO LİK KİLİSESİ; ORTO D O K S KİLİSESİ; PROTESTAN
Hz. İsa ve ilk Hıristiyanlar yaşadıkları dö KİLİSESİ.
nemle ve kendileriyle ilgili hiçbir yazılı belge
bırakmadılar. Yeni A hit’in büyük bölümünü KUTSAL ROMA-GERMEN İMPARATOR
oluşturan ve İsa’nın yaşamöyküsünü, dinsel LUĞU. Ortaçağdaki Avrupa haritası, bugün
öğütlerini, havarileriyle birlikte çıktığı gezile künden çok farklıydı. O zamanlar A vrupa’nın
ri ve vaazlarını anlatan dört İncil daha sonra ortasında Alm anya, Fransa, Felem enk, Avus
yazıldı. turya, İsviçre, Bohemya (bugün Çekoslo
İlk üç İncil (“M atta, M arkos ve Luka”), vakya’nın bir bölümü) ve İtalya’nın kuzeyini
İsa’nın yaşamını benzer biçimde anlatır. Bun içine alan, “Kutsal İm paratorluk” toprakları
lar Yunanca bir sözcük olan ve bir konunun olarak anılan büyük bir bölge yer alıyordu.
genel ya da ortak yönleri anlamına gelen Kralların ve feodal beylerin yönetimindeki
“Sinoptik İnciller” adıyla anılır. yarı bağımsız devletlerden oluşan im parator
İlk İncil, İS 65’te M arkos tarafından yazıl luğun merkezi Alm an topraklarıydı. İm para
dı. Bu İnciVin İS 65’lerde R om a’da, Hıristi tor genellikle elektör (seçmen) sıfatını taşıyan
132 KUTSAL ROMA-GERMEN
nın atanması konusunda papalıkla im parator papanın ordusuna karşı savaşırken Alman
luk arasında çıkan bu çatışma yaklaşık 300 yıl prenslerinin desteğini çekmeleri üzerine ye
sürdü. Üstünlük mücadelesi sırasında öteden nilgiye uğradı. 1250’de imparatorluğun yeni
beri im paratorla anlaşmazlık içinde olan A l den güç kazanmaya başladığı bir dönemde
man prensler papanın yanında yer aldılar. öldü. H anedanlar arasındaki taht kavgalarıyla
Zam an zaman şiddetli savaşlara yol açan bu geçen 22 yıllık ara dönemde İngiltere Kralı III.
çekişmeler, im paratorların topraklarını ve ki Henry’nin kardeşi I. Richard “Romalılar’ın
lise üzerindeki yetkilerini yitirmesiyle sonuç Kralı” olarak bilindiyse de, imparatorluğun oy
landı. 1147’de Kutsal Rom a-G erm en İm para birliğiyle seçilmiş bir imparatoru olmadı.
toru olarak taç giyen Prusya Kralı I. Friedrich 1273’te, Habsburg hanedanının ilk temsilci
hem kendi topraklarında birlik oluşturm ak, si olan I. Rudolf Alm an kralı seçildi (bak.
hem de İtalya’yı denetim altına alarak kent H a b s b u r g H a n e d a n i ) .
devletlerinin im paratorluk görevlilerince yö
netilmesini sağlamak amacındaydı. O rdula Habsburg Hanedanı
rıyla birçok kez İtalyan kentlerine saldırdı. 15. yüzyılın ortalarından sonra başa geçen
Ne var ki, beşinci İtalya seferi sırasında, Mila Kutsal Rom a-G erm en imparatorlarının çoğu
no yakınlarındaki Legnano Çarpışması’nda Habsburg hanedanından geliyordu. Habs-
yenildi. Bu sefer, 1177’de imzalanan Venedik burglar evlilik yoluyla Bohemya, M acaristan,
Barış Antlaşm ası’yla sonuçlandı. Felem enk, İspanya, Napoli, Sicilya toprakla
En son büyük savaş 13. yüzyılda, II. rıyla Am erika ve A sya’daki İspanyol söm ür
Friedrich ile Papa IX. Gregorius ve Papa IV. gelerini ele geçirerek im paratorluk toprakla
Innocentius arasında oldu. Sicilya Krallığı’nı rını genişlettiler.
im paratorluğa bağımlı kılmak isteyen II. 1519’da Avusturya arşidükü, V. Kari (Ş ad
Friedrich iki kez aforoz edildi. İtalya’da ken) adıyla Kutsal Rom a-G erm en im parato
ru seçildi. Büyüyen im paratorluk topraklarını
Ronald Sheridan 's Photo Library
tek başına yönetmenin güçlüğü karşısında, bir
bölümünü kardeşi Ferdinand’a (sonradan İm
parator I. Ferdinand) bıraktı. H absburglar’ın
yönetimi altında gücünün doruğuna ulaşan
im paratorluk, 16. yüzyıldaki Reform hareketi
sırasında sarsılmaya başladı. Katolik im para
torla Protestanlık’ı benimsemiş olan Alm an
prensler arasındaki uyuşmazlık A lm anya’nın
bölünmesine yol açtı. Protestanlar ile Katolik-
ler arasında yıllarca süren savaşlar yüzünden
gücünü yitiren im paratorluk, Otuz Yıl Savaş
ların ın (1618-48) sonunda yarı bağımsız dev
letlerin oluşturduğu güçsüz bir birliğe dö
nüştü.
Kutsal Rom a-G erm en imparatorlarının so
nuncusu II. Franz, 1806’da I. Napolyon’a
yenildikten sonra Kutsal Rom a-G erm en im
paratoru sanını bırakarak Avusturya im para
toru sanını aldı. Bu olayla birlikte Kutsal
Rom a-G erm en İm paratorluğu resmen sona
erdi (bak. A V USTURYA İM PA RA TO R LU Ğ U ).
limi, hava koşulları, okyanus akıntıları, at ve üzerinde büyük çatlak ya da yarıklar
mosferi, mıknatıslığı gibi konulara ilişkin bulunan bir buz tabakasıyla kaplıdır.
bilgilerinin, kutup bölgelerinde deneyler ya Bu bölgeye giden kâşifler için yiyecek ve
pılmadıkça eksik kalacağı anlaşılmıştır. giyecek de sorun oldu. Grönland ve Kuzey
Kutupların keşfinde karşılaşılan en belirgin K anada’da yaşayan, aşırı soğuk koşullara
güçlük, zorlu rüzgârların daha da artırdığı uyum sağlamış Eskim olar’dan çok şey öğre
soğuklar oldu. îlk kâşifler kutup bölgelerine nildi (bak. E SK İM O LA R ). Taze yiyecekler, özel
ulaşmak için yelkenli gemilerle yolculuk etti likle sebze ve meyve yokluğu, kutup yolcula
ler. Rüzgâra karşı ya da rüzgârsız havalarda rının iskorbüt hastalığına yakalanma olasılığı
da yol alabilen buharlı gemilerin kullanılma nı artırıyordu. Bu hastalığı önleme yolları
sıyla, yolculuk kolaylaştı. Ama bunlar da ancak son 100 yıl içinde bulunabildi. Barınma
buzlar arasına sıkıştıkları zaman kolayca par ve ısınma sorunu da zamanla bir ölçüde
çalanabiliyordu. Buzları yararak ilerleyen giderildi. Teknik gelişmeler kutupların keşfini
güçlü buzkıran gemileri ancak 19. yüzyılın so kolaylaştırdı ve güvenli kıldı, ama bu bölgele
nunda geliştirildi. Donmuş kara ya da denizin re gitmek hâlâ cesaret ve dayanıklılık gerek
üzerinde yürümek de çok güçtü. Kâşifler kar tirmektedir.
ayakkabıları, kayaklar ve köpeklerin çektiği
kızaklar kullandılar. Uçaklar, kutup bölgele İlk Kâşifler
rine ulaşmayı çok daha kolaylaştırdı. Donmuş Kuzey Kutup Bölgesi’ne yaklaşmayı başaran
yüzeyde dolaşmak için traktörlerden ya da ilk gezginlerden biri Massalialı (bugünkü
çelik paletli özel taşıtlardan yararlanıldı. Marsilya) Pytheas adlı bir Yunanlı’dır. Pythe-
A ntarktika’da yol alabilmek Kuzey Kutup as, yaklaşık İÖ 325’te Orkney A daları’nı ve
Bölgesi’ne göre daha zordur. Bu bölge çok Thule (büyük olasılıkla Kuzey Norveç) adını
daha soğuktur. Ayrıca, neredeyse bütün kıta verdiği bir bölgeyi gezdi. 9. yüzyılda ise daha
birkaç yüz m etre kalınlığında, yüzeyi pürüzlü İskandinavlar İzlanda’ya yerleşmeden önce,
U SN avy burada İrlandalı keşişler yaşıyordu.
İskandinavlar yaklaşık 870’te Beyaz De-
niz’e kadar gittiler ve bazıları 10. yüzyılın
sonlarına doğru G rönland’a yerleşti. İskandi-
navlar’ın keşifleri arasında Novaya Zemlya
Takımadaları ile batısındaki Barents Denizi
de vardır. Am erika yönünde ise Labrador,
Davis Körfezi ve Baffin Denizi’nin bir bölü
müne ulaştılar. Spitzberg’in (bugün Svalbard)
1194’te İzlandalIlar tarafından keşfedildiği sa
nılmaktadır.
yaptı. Bu gezilerden üçüncüsünde Kuzey Kuzeydoğu Geçidi sonunda, Vega adlı bir
Am erika kıyılarını keşfetti. buharlı gemiyle yola çıkan İsveçli Nils Adolf
Kuzeydoğuda yeni bir yol keşfinin başarı Erik Nordenskiöld önderliğindeki keşif heyeti
sızlığa uğraması, kâşifleri kuzeybatıda bir yol tarafından, Temmuz 1878 ile Temmuz 1879
aramaya yöneltti. Am a kuzeydoğuda aramayı arasında aşıldı. Bu, yüzyılın en önemli gezile
sürdüren Ruslar, kendi kıyılarının haritasını rinden biriydi. Ruslar’ın Kuzey Deniz Yolu
çıkardılar. Çar I. Petro (Büyük Petro) zama adını verdikleri bu yol, bugün Sibirya’da
nında başlatılan Büyük Kuzey Seferi yaklaşık büyük ırmakların haliçlerine yakın kurulmuş
20 yıl sürdü. 1743’e kadar Asya’nın en kuzey limanlara uğrayan ticaret gemileri tarafından
doğu ucu dışındaki kıyıları keşfedilmişti. Ça düzenli olarak kullanılmaktadır. Bu geçitten
rın hizmetinde çalışan DanimarkalI Vitus ancak temmuz-ekim ayları arasında yararlanı-
Bering, 1728’de bugün kendi adını taşıyan labilmektedir ve günümüzde bile ticaret gemi
Asya ile Am erika arasındaki boğazı geçti. leri buzkıran gemilerinin yardımıyla yol alır.
PARRY (1819-20)
A M U N D S EN (1903-06)
B e a u fo rt D enizi
L a p te v %
Deniz: 1
V ictoria Adası kuzey bu z
KUZEY KUTBU
E llesm ere Adası
B a ffin D EN İZİ
. D en izi
Spitzberg r
(Svalbard) O
B a re n ts #
D e n izi o
KUTUPLARIN KEŞFİ 137
16. yüzyılda, kuzeydoğuda bir geçit buluna Körfezi’ni 1610’da keşfetti. Ne var ki, Hud-
bileceğinden umut kesilmeye başlandığında, son’un ayaklanan tayfaları onu ve oğlunu bir
denizciler batı yönünde araştırma yapmaya sandala çıkararak ölüme terk etti. 1615’te de
giriştiler. A m erika’nın kuzey kıyısında dolaş Robert Bylot ile William Baffin’in gezilerin
maya çalışan ilk kâşif Sir M artin Frobisher de, Baffin Denizi’nden batıya ve kuzeye
oldu. Frobisher, 1576’da yola çıkarak Baffin açılan kanallar keşfedildi. D aha sonraki yıl
A dası’na ulaştı ve Hudson Boğazı’nı keşfetti. larda Kuzeybatı Geçidi için yapılan araştırm a
Eskimolar ve onların deri kaplı kayakları ya lar azaldı ve 20. yüzyıla gelinceye kadar geçit
da kanolarına ilişkin ilk bilgileri verdi (bak. gemiyle baştan sona geçilemedi. Sonunda
F r o b i s h e r , S i r M a r t i n ) . Frobisher’in ardından 1903-06 arasında Roald Am undsen, küçük
17. yüzyıla kadar bu sularda birçok kâşif balıkçı gemisi Gjöa ile Kuzeybatı Geçidi’ni
araştırma yaptı. John Davis, Davis Körfezi’ni geçmeyi başardı (bak. A m u n d s e n , R o a l d ; K e
1585-87 arasında; Henry Hudson, Hudson ş if l e r ) .
Falkland A di.
COOK (1773-75) 90 GÜNEY AMERİKA
A M U N D S EN (1911-12)
SCOTT (1911-12)
— - i— FUCHS (1957-58)
Güney Shetland A d i
• . ULUSLARARASI
• • 1 JEOFİZİK YILI £ ■ *»
• • l (1957-58) ..« ♦ s
İSTASYONLARI V)
Güney G eorgia A di
0 G RAHAIVP
ELLSVVORTH
PLATOSU
W e d d e ll D enizi
M ARIE
BYRD
ARAZİSİ
Şelfbuzu
GÜNEY. KUTBU
• * )VİCTORİA ARAZİSİ
Kuzey Kutbu'nda Yeni Keşifler “ada”lar üzerinde uzun süre kamp kurarak
1870Terde Kuzey Kutup Bölgesi kâşifleri yeni bilimsel gözlemler yaptılar. 1958’de ABD
amaçlara yöneldi. Kuzey K utbu’na ilk olarak nükleer denizaltıları Nautilus ve Skate, kutup
varma yarışı başladı ve kuzey denizlerine noktasını buzun altından geçerek bu havzayı
ilişkin yeni bilgilerin elde edilmesinden sonra aştılar.
bu bölgedeki araştırm alar hızlandı. 1875’te
bir İngiliz keşif grubu Kuzey K utbu’na 550 Antarktika'da Keşifler
km kadar yaklaştı ve kışı orada geçirdi. Bu, o A ntarktika’nın büyük bölümünü karaların
güne kadar ulaşılabilen, kutba en yakın nok oluşturmasına karşın, bu kıtada keşif yapmak
taydı. 1893’te Norveçli Fridtjof Nansen okya Kuzey K utbu’ndan daha zordur. Güney yarı
nus akıntılarını inceledikten sonra, akıntıyla küredeki kıtaların A ntarktika’ya en yakını
sürüklenerek Kuzey Kutbu üzerinden geçile bile 3.200 km uzaklıktadır. Bu yüzden yolcu
bileceğine karar verdi ve buzların ezemeyece- luğun ilk aşaması fırtınalı denizlerde geçer.
ği biçimde özel olarak tasarlanmış Fram adlı Ayrıca, Kuzey Kutup Bölgesi’nde üzerinde
gemisiyle yola çıktı. Gemi kutba 500 km çeşitli hayvanların yaşadığı birçok ada var
kadar yaklaştıktan sonra, yeniden güneye ken, A ntarktika çok az canlının bulunduğu
doğru sürüklenmeye başladı. Bir arkadaşı ile donmuş bir çöl görünümündedir. Yalnızca
gemiden ayrılan Nansen, kutba kayaklarla kıyılarında ve çevresindeki denizlerde canlılar
ulaşmaya çalıştı. Buzun elverişsizliği bu işi yaşar.
başarm alarına engel oldu. Kışı Franz-Josef Güney Kutup Dairesi’ni 1773’te ilk geçen
Arazisi’nde geçiren Nansen ve arkadaşı Ağus kişi İngiliz deniz kâşifi Kaptan James C ook’
tos 1869’da Norveç’e geri döndü (bak. N a n tur (bak. Cook, J a m e s ) . Cook bir sonraki yıl
s e n , F r i d t j o f ) . 20. yüzyılın başlarında, Kanada Güney K utbu’na 2.100 km yaklaştı. Bunu
doğumlu kâşif Vilhjalmur Stefansson, Kuzey The Illustrated L o n d o n N e m Picture Library
Kutup Bölgesi’nde büyük bir gereç ve yiyecek
stoku olmadan da yaşanıp yolculuk yapılabi
leceğini gösterdi. Beaufort Denizi’nde iki
arkadaşıyla birlikte üç ay boyunca denizde
yüzen buzların üzerinde yaşayan Stefans-
son’un keşif seferi beş yıl sürdü.
A B D ’li Edwin Peary, Kuzey Grönland ve
Ellesmere A dası’ndan Kuzey K utbu’na ulaş
mak için birçok girişimde bulundu. Peary,
kutba ya da ona yakın bir noktaya 6 Nisan
1909’da ulaştı (bak. P e a r y , R o b e r t E d w i n ) .
Bazı pilotlar da Kuzey K utbu’na ulaşmaya
çalıştılar. A B D ’li Richard Evelyn Byrd
1926’da kutba ilk uçan ve geri dönen kişi
oldu. 1937’de SSCB’li İvan Papanin üç arka
daşıyla birlikte bir uçakla Kuzey Kutbu yakı
nında yüzen bir buz kütlesinin üstüne inerek
ilk yüzer bilim istasyonunu kurdu. Papanin ve
arkadaşları denizde dokuz ay boyunca 2.415
kilom etreden fazla sürüklendikten sonra,
G rönland’da bir buzkıran gemisine alındılar.
II. Dünya Savaşı’nın sonunda karadan ko
pan birkaç kilometre kare büyüklüğündeki
kalın buz kütlelerinin, Kuzey K utbu’nun çev
F rid tjo f N a nse n'in 1896'da İng iliz kâşif Frederick
resindeki merkez havzaya doğru sürüklendiği Jackson ta rafınd an Kuzey K utup B ölge si'nde
anlaşıldı. ABD ve SSCB keşif heyetleri bu çe kilm iş b ir fo to ğ ra fı.
KUTUPLARIN KEŞFİ 139
Kaptân S co tt'u n
A n ta rktika 'ya keşif
seferindeki kış kam pı.
Kam pın yakınında
buzlar arasında
sıkışan Discovery
ge m isi g ö rü lü y o r.
Ş ubat 1904'te gem i
buzları kırm ayı
başardı.
Popperfoto
izleyen 70 yıl boyunca ayıbalığı avlayan İngiliz rak Güney K utbu’na uçtu ve geri döndü.
ve A B D ’li kaptanlar ile Fransız ve Rus D aha sonra da A ntarktika’ya yapılan dört
araştırmacılar çeşitli noktalarda kara parçala seferi yönetti.
rı, çoğunlukla kıyıdan uzak adalar gördüler. II. Dünya Savaşı’ndan sonra birçok ülke
A ntarktika anakarası ilk kez 1820’de William A ntarktika’daki keşifleri ve bilimsel araştır
Smith ile Edward Bransfield tarafından görül maları sürdürdü. 1957-58 bilimsel gözlemler
dü. 1840’ta Kaptan James Clark Ross kom u yapmanın amaçlandığı Uluslararası Jeofizik
tasında İngiliz hükümetinin görevlendirdiği H ulton Picture Library
bir keşif heyeti buza karşı güçlendirilmiş
gemilerle yola çıktı. Buz kütlelerini iterek
ilerleyen bu gemilerle üç yıl boyunca Victoria
Arazisi’nin dağlık kıyıları keşfedildi. Ama
1894’te bir balina avı sırasında Cari A. Lar-
sen, Graham Arazisi’ne ayak basıncaya kadar
A ntarktika anakarasına çıkılamadı.
1902’de Kaptan Robert Falcon Scott önder
liğindeki bir İngiliz keşif heyeti kızakla Güney
K utbu’nun yaklaşık 800 km yakınına kadar
geldi. 1908’de Ernest Shackleton güney mag-
netik kutbuna ulaşan (b a k . M a g n e t î k K u t u p
l a r ) ve kızakla Güney K utbu’na 200 km
yaklaşan bir seferi yönetti. 1912’de Scott ile
dört arkadaşı Güney K utbu’na vardı. Ama
Roald A m undsen’in başkanlığındaki bir İsveç
ekibi, onlardan beş hafta önce 14 Aralık
1911’de oraya ulaşmıştı. Scott ve arkadaşları
geri dönerken yolda öldüler (b a k . SCOTT,
R o b e r t F a lc o n ) . Daha sonra aralarında Avus
tralyalI, Alman ve Norveçliler’in bulunduğu
birçok keşif heyeti bölgede araştırm alar yaptı.
1929’da daha önce Kuzey K utbu’nun üze
rinden uçan A B D ’li kâşif Byrd, Ross Denizi
kıyısındaki üssü Küçük A m erika’dan kalka A B D 'li kâşif R obert E dw in Peary.
140 KUTUP YILDIZI
Yılı ilan edildi. Bu yıl İngiltere, Avustralya, yıldıza da Kuzey Yıldızı denir. Günümüzde
Yeni Zelanda, A rjantin, Belçika, Şili, Fran bu konum da bulunan yıldız, Demirkazık ya
sa, Japonya, Norveç, ABD ve SSCB’den da Latince adıyla Polaris’tir.
araştırma grupları A ntarktika’da üsler kurdu Kutup Yıldızı’nı bulmak çok kolaydır; cez
lar. A B D ’nin ayrıca Güney Kutbu’nda da bir ve biçimindeki Büyükayı takımyıldızında
üssü vardı. Bu üslerde Dünya atmosferi, hava (bak. T A K IM Y IL D IZ ), cezvenin ucundaki iki
koşulları, mıknatıslık, Güneş ışıması, buzul yıldız Kutup Yıldızı’na yöneliktir, onunla aynı
hareketleri ve başka konulara ilişkin araştır hizadadır. Kutup Yıldızı, hemen hemen tam
malar yapıldı. Güney Kutbu üzerinden geçe olarak gerçek kuzey yönünü gösterir (bak.
rek kıtanın bir ucundan öbür ucuna ilk kara P u su l a ).
yolculuğu 1958’de Sir Vivian Fuchs ve arka Kutup Yıldızı, Küçükayı takımyıldızının en
daşlarınca gerçekleştirildi. M otorlu araçlar parlak yıldızıdır. Kutup Yıldızı aslında üçlü
kullanan Fuchs ve ekibi yolculuğa Weddell bir yıldız grubudur; bunlardan Polaris dışın
Denizi kıyısından başladılar. daki öbür ikisi de çıplak gözle görülebilir; bu
1959’da Uluslararası Jeofizik Yılı’na katılan iki yıldızdan daha parlak olanı ise bir çiftyıl-
ülkeler arasında A ntarktika Antlaşması imza dızdır, yani birbiri çevresinde dolanan ikili bir
landı. Bu antlaşma A ntarktika’nın yalnızca yıldız sistemidir. Am a bu çiftyıldızı oluşturan
barışçı amaçlarla kullanılmasını ve isteyen her yıldızlar, ancak bir spektroskopla incelendi
ulusun burada bilimsel araştırma yapabilmesi ğinde birbirinden ayırt edilebilir. A stronom
ni güvence altına alıyordu. Bugün yaklaşık 10 lar, bu aygıtta gözlenen Doppler etkisi saye
ülkenin araştırmacıları A ntarktika ve onu sinde, yıldızların birbirinin çevresinde nasıl
çevreleyen adalarda kurulmuş 40’ın üzerinde dolandığını belirlerler (bak. D o p p l e r E t k İS İ).
ki istasyonda araştırmalarını sürdürm ektedir. Kutup Yıldızı her zaman Polaris değildi.
1979-82 arasında İngiliz Sir Ranulph Fien- Dünya’nın ekseni her 26 bin yılda bir uzayda
nes ile Charles Burton, ilk kez kıtanın çevresi bir tam daire çizer; astronomide bu olaya
ni denizden dolaştılar. yalpalama denir. Yalpalama nedeniyle Dün-
ya’nın ekseninin yönü değiştiğinden, zaman
KUTUP YILDIZI. Dünya kendi ekseni çevre zaman başka yıldızlar Kutup Yıldızı durum u
sinde döndüğünden, yeryüzündeki bir göz na gelir. Yaklaşık 12 bin yıl önce Kutup
lemciye gökyüzü dönüyormuş gibi gelir ve Yıldızı, Çalgı takımyıldızındaki Vega adlı
geceleri yıldızlar birtakım çemberler üzerinde yıldızdı. Polaris’ten çok daha parlak bir yıldız
yavaş yavaş hareket ediyormuş gibi görünür. olan Vega, yaklaşık 12 bin yıl sonra yeniden
Kuzey yarıkürede, bu çemberlerin tam Kuzey Kutup Yıldızı olacaktır.
K utbu’nun üstünde bulunan merkezine kuzey Güney yarıkürede, Kutup Yıldızı’nın karşı
gökkutbu denir. Kuzey gökkutbu noktasında lığı olacak herhangi bir “Güney Yıldızı”
ya da bu noktanın çok yakınında bulunan yoktur. Güney gökkutbu günümüzde, pek
Dünya g ü nd e b ir kez
kendi ekseni çevresinde
d ö n d ü ğ ü n d e n ,g ö k y ü z ü
ve içinde ye r alan her
7 Aralık 06.00 şey be lli b ir noktanın
7 M a rt gece yarısı;
7 Haziran 18.00 çevresinde
d ö n ü y o rm u ş g ib i
Eylül 18.00;
Kutup gözükür. Kuzey
7 M a rt 06.00; Yıldızı gökkürede bu nokta,
7 Haziran gece yarısı kuzey gö kkutbu du r.
7 Aralık 18.00; Ç izim de K utup
7 Eylül gece yarısı; 1 7 Aralık gece yarısı;
Y ıldızı'nın çevresinde
7 Haziran 06.00 /f 7 Eylül 06.00;
7 M art 06.00 dolanan Büyükayı
takım yıldızının, yılın
de ğişik z am anlarındaki
B| K u z e y U f u k Ç ii z g i s i J D ko n u m u g ö s te rilm iş tir.
KUVAZAR 141
göze çarpmayan bir takımyıldız olan Sekiz- ya da siyahın çeşitli tonlarında olabilir. (Mor
lik’in içinde yer alır. Güneyhaçı takımyıldızı, yakut da denen mavimsi m or renkli ametist
Güney K utbu’nun yönünü gösterir. taşı, bir renkli kuvars türüdür.) Kuvars bazen
altı yüzlü ve köşeleri piramidinkine benzeyen
KUVANTUM KURAMI. 1900’de Alman bi büyük, saydam kristaller halinde de bulunur;
lim adamı Max Planck bir ısı kaynağının bu tür kristallere kayaç kristali denir.
çevreye nasıl ısı yaydığını belirlemek üzere Pek çok kayaç, büyük ölçüde kuvarstan
giriştiği çalışmalar sonucunda kuvantum ku oluşur. Kumtaşı, bağlayıcı bir maddeyle birbi
ramını geliştirdi. Isı, ışık, X ışınları, gamma rine yapışmış kuvars tanelerinden oluşur.
ışınları ve radyo sinyalleri, dalgalar halinde Bağlayıcı m addeler, silis, kil ya da başka mi
çevreye yayılan enerji biçimleridir. A raların neraller olabilir. Kuvars tanelerinin arasına,
daki tek fark, her birinin dalga boyunun, yani kristalleşmiş kuvarsın çökelmesi durum unda
yaydıkları dalgaların tepe noktaları arasında ortaya kuvarsit denen katı blok çıkar. G rani
ki uzunluğun farklı olmasıdır (bak. IŞINIM). tin büyük bölümü de kuvarstan oluşur. Beyaz
Kuvantum kuram ına göre enerji, sürekli kum hemen hemen tümüyle katışıksız kuvars
bir akış halinde değil, kuvantum denen, tır; öte yandan bütün kumların temel bileşeni
birbirinden ayrı küçük paketler halinde yayı kuvars mineralidir.
lır. Bir benzetme yapacak olursak enerji, açık Kuvars, optik aygıt ve cam üretiminde
bir m usluktan suyun düzenli akışı gibi değil kullanılır. Katışıksız kuvars kristallerinden
de, bozuk bir musluğun su damlatması gibi kesilerek tıraşlanan ince levhalar, radyo ve
yayılır. Kuvantum sözcüğü, “belirli bir mik televizyonların dalga boyu ayar sistemlerinde
tar” anlamındaki Latince “quantum ” sözcü kullanılır. Bu amaçla kullanılan kuvarsın üs
ğünden gelir. tün nitelikli olması gerekir; ama, çıkarılan
H e rh a n g i bir tü rd en ışın ım k u van tu m u n d a- kuvarsın pek azı bu özelliğe sahiptir. Bu tür
ki en erji m ik tarı, o ışın ım ın fre k a n sın a , yan i katışıksız kuvars, hemen hemen yalnızca B re
sa n iy e d e yayılan d alga sayısın a b ağlıd ır. K u- zilya’dan çıkarılır.
v a n tu m u n b ü y ü k lü ğ ü , sö z k o n u su o la n ışınım Katışıksız kayaç kristalinin eritilip tekrar
türünün frek a n sı ile P lan ck sab iti d e n e n ço k kaklaştırılması yoluyla elde edilen “eritilmiş
k üçük bir sayın ın çarp ım ıyla e ld e ed ilir (bak. kuvars”ın erime noktası 1.710°C’dir. Başka
P lanck . M ax ). B u n e d e n le , ço k yü k sek fre m addelerin pek çoğundan daha az genleşir ve
k anslı g a m m a ışın ım ın ın k u v a n tu m u , d aha daha az büzülür. Bu özellikleri nedeniyle eri
d ü şü k bir frek an sa sah ip o la n rad yo d algaları tilmiş kuvars, laboratuvar gereçlerinin yapı
nın k u v a n tu m u n d an ço k d ah a b üyü ktür. mında kullanılır. Kuvarstan yapılmış bir
Kuvantum kuramı fizik dünyasında yeni bir kap, akkor sıcaklığa kadar ısıtılabilir ve bu
çığır başlatmıştır. Kuvantum kuram ından ge sıcaklıktayken buz soğukluğundaki suya dal-
liştirilen ve m odern matematiksel fiziğin çok dırılsa bile çatlamaz. Işık ve ışınım yoluyla
önemli bir dalı olan kuvantum mekaniği, yayılan ısı dalgalan, erimiş kuvarsın içinde
moleküllerin, atomların ve temel parçacıkla kolayca yol alır. G üneş’ten gelen ve D vitami
rın yapılarını ve davranışlarını açıklamakta ninin insan vücudunda üretilebilmesini sağla
kullanılır. Temel parçacıkların, özelliklerini yan morötesi (ültraviyole) ışınlar, camda so
tanımlayan kuvantum sayıları vardır (bak. ğurulur, yani camın içinden geçemez; ama bu
A t o m , T e m e l P a r ç a c ik l a r ) . ışınlar erimiş kuvarsın içinden geçebilir, bu
nedenle de güneş banyosu yapılan kapalı
KUVARS, yaygın rastlanan ve en yararlı yerlerin çatıları bazen cam yerine bu türden
m inerallerden biridir. Kuvars, bir silisyum ve kuvars levhalarıyla örtülür.
oksijen bileşiği olan silisin, kristal yapılı özel
bir biçimidir. Çelikten daha sert, camdan KUVAZAR. 1963’te, Hollanda asıllı A B D ’li
daha saydamdır. Katışıksız haldeyken renksiz gökbilimci M aarten Schmidt’in de içinde bu
ya da beyaz, başka maddelerle karışık haldey lunduğu bir grup astronom, uzayın derinlikle
ken ise kırmızı, sarı, kahverengi, yeşil, mavi rinden gelen bazı radyo sinyallerinin bilinen
142 KUVEYT
K U V E Y T ' E İL İŞ K İN B İL G İL E R
Dünya yüzeyindeki normal hava basıncı, san doğup yıldızlarla batan kuyrukluyıldızları iz-
tim etre kareye yaklaşık 1 kilogramdır. Bu, leyegelmişlerdir. Eski Yunanlılar bu gökci-
Dünya yüzeyinin ve onun üzerindeki her şe simlerine “saçlı yıldızlar” adını takmışlardı.
yin her santim etre karesinin 1 kilogramlık bir Kuyrukluyıldızın bazı batı dillerindeki adı
ağırlıkla aşağıya doğru bastırılıyor olması de olan “kornet” sözcüğü de, “saç” anlamındaki
mektir. (Ayrıca bak. K Ü T LE ; S Ü R T Ü N M E.) Yunanca sözcükten gelir. Bu gökcisminin
“saç” ya da “kuyruk” benzetmeleriyle adlan
KUYRUKKAKAN. Kuyrukkakanlar yaklaşık dırılmasının başlıca nedeni, gökyüzünde ay
15 cm uzunluğunda, Avrasya ve A frika’nın dınlık bir ışık akıntısı biçiminde belirmesidir.
açık, genellikle kurak ve kayalık bölgelerinde Kuyrukluyıldızlar parlaklık bakım ından bü
yaşayan kuşlardır. Bayağı kuyrukkakan (O e- yük farklılıklar gösterir; bazıları ancak çok
nanthe oenanthe) ayrıca G rönland, Alaska ve büyük teleskoplarla görülebilecek kadar so
Kanada’nın kuzeyinde de ürer. Yaklaşık 20 luk, bazıları ise güneş ışığında bile görülebile
türden oluşan bu kuşlar oldukça kısa, geniş ve cek kadar parlaktır. Kuyrukluyıldızların yapı
hareketli kuyruklarıyla dikkat çeker. Kuyruk sı ve nereden geldikleri uzun süre bir sır
larının ucunda enine, ortasında ise kuyrukso- olarak kaldı. 17. yüzyılda astronomlar, bunla
kumuna doğru uzayarak T biçimini almış rın Güneş sisteminde yer alan kalabalık bir
koyu renkli bir leke bulunur. Kuyruklarının gökcisimleri topluluğu olduğunu anladılar.
öbür bölümleri ve kuyruksokumları beyazdır. Tıpkı gezegenler gibi kuyrukluyıldızlar da
Gövdeleri türlere göre değişen, genellikle G üneş’in çevresinde dolanırlar. Dolanım sü
boz, sarımsı boz, kahverengi, siyah ve beyaz releri çok değişiktir; bazıları dolanımlarmı üç
renklerle alacalanır. Kuyrukkakanların dişile buçuk yılda, bazıları ise 1 milyon yıldan daha
ri daha soluk renklidir ve birbirlerine çok uzun bir sürede tamamlar.
benzerler.
Kuyrukluyıldızların Yapısı ve Kökeni
A . W. Cundall— A a u ila Photographs
Kuyrukluyıldızları incelemek amacıyla
1980’lerde fırlatılan uzay sondaları, bu cisim
lere ilişkin pek çok bilgi göndermiştir. Kuy
rukluyıldızın “çekirdek” olarak adlandırılan
ana gövdesi, G üneş’in çevresinde oldukça
basık bir yörüngede dolanan, görece küçük,
en çok 75 km çapında bir kütledir. Bu kütle
buz, donmuş gazlar ve tozla karışmış halde
bulunan katı kayaç malzemelerinden (büyük
olasılıkla karbon) oluşur. Yaygın kabul gören
bir kuram a göre kuyrukluyıldızlar, Uranüs ve
Neptün gezegenlerini oluşturmuş olan malze
Bayağı kuyrukkakanın erkeği siyah göz bandı, boz
tepesi ve sırtıyla a yırt e d ile b ilir. A m a kah vere ngim si
melerin artıklarıdır. Bu büyük gezegenlerin
boz d işisi ö b ü r kuyrukkakanların d işisin e çok benzer. kütleçekim kuvvetleri kuyrukluyıldızları bu
günkü yörüngelerine itmiş, Güneş sisteminin
Kuyrukkakanlar kısa ve güçlü bir ses çıka dış çevresinde dev bir parçacık bulutu küresi
rarak öter. Sık sık yukarıya doğru uçar ve nin oluşmasına neden olmuştur. Bilim adam
kanatlarını çok hızlı çırparak havada bir süre ları bu bulutu, kuramı ortaya koyan Hollan
asılı kalırlar. Temel besinleri böceklerdir. O t, dalI astronomun adıyla, O ort Bulutu olarak
yün ya da dökülen hayvan kıllarından yaptık adlandırmışlardır. Zam an zaman yakın yıldız
ları yuvalarına yaz yaklaşırken mavi renkli 5-6 lardan birinin kütleçekim kuvveti, O ort Bulu-
yum urta bırakırlar. tu ’ndaki bir kuyrukluyıldızı tedirgin eder ve
onun Güneş sisteminin iç kesimlerine doğru
KUYRUKLUYILDIZ. Tarihin başlangıcından kaymasına neden olur. Bilim adamları Oort
beri insanlar, geceleri gökyüzünde yıldızlarla Bulutu’nda milyarlarca kuyrukluyıldızın bu-
146 KUYRUKLUYILDIZ
N ASA
lunduğuna inanm aktadırlar, ama bunlardan km); ama, hemen hemen hiç kuyruk oluştur
yalnızca birkaçı G üneş’e yaklaşarak Dünya’ m ayan, çok soluk kuyrukluyıldızlar da vardır.
dan izlenebilen kuyruklar oluşturur. G üneş’e yakınlaştıkça kuyrukluyıldızların
Güneş ışığının ulaşamayacağı bir uzaklık hızı, kütleçekim kuvvetinin etkisiyle artar.
tayken kuyrukluyıldızlar, yalnızca katı, don Kuyrukluyıldız, yörüngesinin G üneş’e en ya
muş bir çekirdekten oluşur. Kuyrukluyıldız kın olduğu günberi noktasına geldiğinde,
G üneş’in yakınlarına sürüklendikçe, kendisi büyüklük ve parlaklık bakımından en üst
ni oluşturan buz ve donmuş gazların bir düzeye ulaşır. Daha sonra tekrar gerilemeye
bölümü, Güneş ısısının etkisiyle buharlaşır ve başlar, ama yüzü, yani çekirdek bölümü hep
ince toz parçacıklarıyla birlikte çekirdek dışı G üneş’e dönük kalır. Bunun nedeni, sürekli
na savrularak uzun bir kuyruk oluşturur. Bu olarak G üneş’ten çevreye doğru esen, elek
arada çekirdeğin çevresinde de aydınlık bir trik yüklü parçacık akıntısıdır. “Güneş rüzgâ
m adde bulutu kalır. Çekirdeği çevreleyen bu rı” denen bu akıntının basıncı, kuyrukluyıldızı
küresel bulut zarfına kuyrukluyıldızın “saçı” çevreleyen bulut zarfını G üneş’ten öteye doğ
denir; bazılarında bu zarfın çapı 250 bin ru iter ve çekirdeğin arkasında bir kuyruk
kilometreye ulaşır. Çıplak gözle ya da küçük biçimini almasına yol açar. Bu nedenle kuy
bir teleskopun yardımıyla izlenebilen bir kuy rukluyıldız G üneş’ten uzaklaşırken, önde gi
rukluyıldız, parlak bir ışık noktası saçla çevrili den bölümü kuyruğu olur. G üneş’ten uzakla
çekirdek bölümü ile çekirdekten arkaya doğ şan kuyrukluyıldız giderek yavaşlar ve gözden
ru uzanan uzun ve parlak bir sis demeti kaybolup, izlediği yörüngenin en uzak nokta
(kuyruk) biçiminde görünür. Bazı kuyruklu sına ulaşıncaya kadar yavaşlamayı sürdürür.
yıldızların kuyruk uzunluğu, Dünya ile Güneş Kuyrukluyıldızın G üneş’e en uzak olduğu
arasındaki uzaklık kadardır (149,6 milyon günöte noktası, Güneş sisteminin sınırların
KUYRUKLUYILDIZ 147
da, belki de en yakın yıldıza oldukça yakın bir geçirip kenti yıkmadan hemen önce görün
konum da bulunur. müştü. İS 814’te de, İm parator Şarlm an’ın
Kuyrukluyıldızın kuyruğu düz ya da eğri ölümünden önce bir kuyrukluyıldız görün
olabilir. Donati kuyrukluyıldızının (Haziran müştü.
1858-Mart 1859) kuyruğu eğridir. İki ya da A m a İS 1. yüzyıl gibi çok eski bir tarihte
daha çok kuyruğu olan kuyrukluyıldızlar da bile, kuyrukluyıldızların m utlaka insanlara
vardır; 1903’te görünen bir tanesinin dokuz kötülük getirdiği yolundaki görüşe karşı çıkan
kuyruğu vardı. Kuyrukları oluşturan malze pek çok kişi de vardı. Bunlardan biri, gene bir
menin dağılımı o kadar seyrektir ki, kuyruğun kuyrukluyıldız göründüğünde, “Korkmayın,
arasından yıldızlar görünebilir. Kuyrukluyıl bu sakallı yıldızın benle hiçbir ilişkisi yok;
dız G üneş’e her yaklaştığında, yeni bir kuy aslında komşum Part kralı korkmalı, çünkü
ruk oluşturacak biçimde savrulan gazlar, daha saçı olan o ve benim kafam da hiç saç yok”
sonra uzayda yitip gider. Bu nedenledir ki, bir diyen, Roma İm paratoru Vespasianus’tu.
kuyrukluyıldız, G üneş’e her yaklaşışında,
kütlesinin bir bölümünü kaybeder ve giderek Halley Kuyrukluyıldızı
küçülür. Uzun süre kuyrukluyıldızların buhardan oluş
Günümüzde insanlar hep bir kuyrukluyıldı tuğuna ve D ünya’dan yükselmiş olduğuna
zın görünmesini beklerler. Ama yüzyıllarca inanıldı. 16. yüzyılda DanimarkalI astronom
önce kuyrukluyıldızların insanlara kötülük Tycho Brahe, son derece titiz biçimde gerçek
getirdiğine inanılır ve özellikle de vebanın, leştirdiği gözlemler sonunda, kuyrukluyıldız
savaşın ve ölümün habercisi oldukları sanılır ların yalnızca Dünya atmosferinin dışında
dı. Bu nedenle kuyrukluyıldızlar, önceleri bir değil A y’ın da ötesinde bulunduklarını kanıt
bilim olarak kabul edilen astrolojinin uğraş ladı. A m a, kuyrukluyıldızların ne olduğu
alanı içine giriyordu (bak. A S T R O L O Jİ). Bunun ancak 17. yüzyıldan sonra tam olarak anlaşıl
la birlikte, tarihteki bazı büyük olaylardan maya başlandı. Yerçekimi yasasını keşfeden
önce gerçekten kuyrukluyıldızların görünmesi Sir Isaac Newton, 1680’de beliren büyük bir
ilginç bir rastlantıdır. kuyrukluyıldızı gözlemledi ve elde ettiği veri
Örneğin İÖ 44’te Jül Sezar’ın öldürülm e lerden kalkarak önemli bir buluş gerçekleştir
sinden sonra Rom a kentinin üzerinde bir di. Newton, kuyrukluyıldızların kütleçekimi
kuyrukluyıldız görünmüş ve halk bunun, Se- kuvvetinin etkisiyle G üneş’e doğru çekildikle
zar’ın ruhunu tanrıların katm a taşımak için rini ve tıpkı gezegenler gibi G üneş’in çevre
gelen bir altın araba olduğunu düşünmüştü. sinde dolandıklarını belirledi.
Bir başkası, İS 70’te Rom alılar K udüs’ü ele İki yıl sonra görünen bir başka kuyrukluyıl-
L ic k Observatory
H alley kuyru klu yıld ızın ın 7 M ayıs 1910'daki geçişi sırasında çekilen fo to ğ ra fı. Bu, H a lle y'in G üneş'e ve
D ü nya 'ya yakın g e çişle rin d e n b iriy d i; D ünya, H a lle y'in ku yru ğ u n u n içinde n g e çm işti. H alley kuyrukluyıldızı
2062'de te kra r görünecek.
148 KUYRUKLUYILDIZ
yıldız bunlardan biridir. Bu kuyrukluyıldız sallayanın (Motacilla alba) hem dişisi, hem de
G üneş’in çevresindeki dolamınım yaklaşık üç erkeğinin göğsünde kışın hilal biçiminde siyah
buçuk yılda tam amlar; bu, kuyrukluyıldızlar bir leke bulunur. Ayrıca tepeleri siyah, ger
için bilinen en kısa dolanma süresidir. En iyi danları beyaz ve sırtları bozdur. Yazın ise
tanınan periyodik kuyrukluyıldız Halley kuy erkeğin sırtıyla birlikte gerdanı da siyahlaşır.
rukluyıldızıdır. Dolanma süresi 200 yıldan Erkeklerin kanatları siyah ve beyaz, dişilerin
kısa olan kuyrukluyıldızlar periyodik tiptedir. koyu gri ve beyaz çizgilidir.
Ancak binlerce yılda bir kez G üneş’in yakı A k kuyruksallayanlar keskin “tseezzik” se
nından geçen ve periyodik olmayan kuyruklu si çıkararak ve şakıyarak öter, ürem e mevsimi
yıldızlar da vardır. 1973’te G üneş’in yakının
dan geçen Kohutek kuyrukluyıldızı bunlardan
biridir. Bu kuyrukluyıldızın dolanma süresi
nin 75 bin yıl olduğu tahmin edilmektedir.
Bazı kuyrukluyıldızlar, Jüpiter’in yakının
dan geçerken bu dev gezegenin kütleçekimine
yakalanır ve bu nedenle yörüngelerinden sa
par. Bu kuyrukluyıldızlar, Jüpiter’in uyduları
nın hareketini bozmaz; bu da, kuyrukluyıldız
ların yoğunluğunun gezegenlere ve uyduları
na oranla çok daha düşük olduğunu gösterir.
1826’da Wilhelm von Biela’nm keşfettiği
kuyrukluyıldızın neredeyse yedi yıllık bir pe
riyodu olduğu belirlenmişti, ama 1846’da bu
kuyrukluyıldız ikiye bölündü ve biri öbürün
den daha büyük iki kuyrukluyıldız ortaya
çıktı. 1852’de yeniden görünen bu ikili, daha K u y r u k s a l l a y a n la r a d la r ın ı y u k a r ı a ş a ğ ı o y n a ttık la r ı
u z u n k u y r u k l a r ın d a n a lır la r.
sonra gözle görülemeyecek kadar küçük par
çalara bölündü. İkilinin yeniden görünmesi
gereken 1872’de izlenebilen yalnızca bir me dışında sazlıklarda ya da binaların çatılarında
teor yağmuru idi. Kuyrukluyıldızlar, eninde geniş sürüler halinde bir araya gelirler. Bazı
sonunda “ölürler” ve m eteor tozlarına dönü geceler büyük kentlerdeki ağaçların tepele
şerek, kuyrukluyıldız halindeyken izledikleri rinde toplaştıkları da olur. Am a genellikle
yörüngede sürüklenirler (bak. M E T E O R VE M E açık alanlarda yaşamayı yeğlerler. Yuvaları
T E O R İT ). duvar oyuğunda, ağaç kovuğunda ya da su
kıyılarında bulunabilir.
KUYRUKSALLAYAN. Kuyruksallayanlar Dağ kuyruksallayamnın (Motacilla cinerea)
yerde koşuştururken uzun kuyruklarını hızla üst bölümleri boz, alt bölümleri sarı, kuyruğu
yukarı aşağı oynatmalarıyla dikkat çeken öbür türlerden uzundur. Genellikle su yakın
kuşlardır. Yaklaşık serçe iriliğindeki bu kuş larında yaşar. Türkiye’de ak kuyruksallayan
lar, daha ince, uzun yapılı ve uzun bacaklıdır. her mevsim her yerde, sarı kuyruksallayan
Havalanırken ve havadayken geniş eğriler yazın her yerde, özellikle su kıyılarında görü
çizerek alçala yüksele uçarlar. Bitkisel m ad lür. Dağ kuyruksallayanı ise dağlık yüksek
delerden yaptıkları yuvaları kıl ve kuştüyüyle yörelerde ürer ve kışın daha yaygın biçimde
döşenmiştir. Başlıca besinlerini uçarken yaka rastlanır.
ladıkları böcekler oluşturur.
Kuyruksallayanlar Eskidünya kuşlarıdır. KUYRUKSÜREN. Kuyruksürenler büyüklü
Ama sarı kuyruksallayan (Motacilla flava), ğü ve dış görünüşü bakımından kokarcayı
yalnız Eskidünya’da değil Yenidünya’ya göç andıran etçil memelilerdir. Büyük bölümü
ederek düzenli biçimde A laska’da da ürer. A frika’da öbürleri Asya’da yaşar. Bir türü
Avrasya’da oldukça yaygın olan ak kuyruk- A vrupa’nın güney kesimlerinde de bulunur.
150 KUYU
Kuyruksürenler kısa bacaklı uzun kuyruklu, çıkarmak için açılan petrol kuyuları PET R O L
oldukça sivri burunlu ve genellikle kaba tüylü maddesinde anlatılmıştır.)
hayvanlardır. Kazılarak açılan su kuyularının çapları ge
Bazı kuyruksürenler zehirli yılanları bile nellikle 1-3 m etre arasında değişir. Bu tür
öldürmesiyle ünlüdür. Bunlar büyük bir çe kuyularda kuyunun kenarlarından toprak dö
viklik ve hızla yılanların başına saldırır, yılan külmesini önlemek için kuyunun içi taş ya da
ların karşı saldırısını ustaca savuşturabilirler. tuğladan bir duvarla çepeçevre örülür. Halka
Kuyruksürenler genellikle yılanların yanı biçimindeki bu duvarın örülmesine kuyunun
sıra kemeleri, fareleri, kertenkeleleri, solu BİR SU K U Y U S U N U N
canları ve böcekleri yer. Bazıları büyük ölçü A Ç IL M A S I
ağzından, bir başka deyişle toprak düzeyin Eski Yunanlılar’da olduğu gibi Rom alılar’
den başlanır; duvarın alt bölümü keskin bir da da çeşme ve kuyuları su perilerine ve
kenar oluşturacak biçimde yapılır. Kuyu kazı tanrıçalara adam a töresi vardı. Hıristiyanlık
lıp duvarın altındaki toprak alındıkça, örül geldiği zaman da kuyular Hıristiyan azizlerine
müş olan halka biçimindeki duvar aşağı doğru adanmaya başlandı. Günüm üzde de görülen
kayar. Duvarın alt kenarının keskin olması bu dilek kuyusu inancı, kuyularla ilgili bu eski
kaymayı kolaylaştırır. Duvar aşağı kaydıkça törelerin bir kalıntısı olabilir.
üstüne yeni sıralar örülür. Su bulunan derinli
ğe inilene kadar kazma işlemi sürdürülür. KUZEY AMERİKA, batı yarıkürede bulunan
Kuyunun suyu dipten ve yanlardan gelir. iki kıtanın kuzeyde olanıdır. Panam a Kıstağı
Özellikle tebeşirli topraklarda açılan bazı ku adı verilen dar bir kara parçasıyla Güney
yularda daha çok su toplanmasını sağlamak için A m erika’ya bağlanır. Kıtalar arasında yüzöl
dipten yanlara doğru yatay tüneller kazılır. çümü sıralamasında üçüncü, nüfus sıralam a
Toprağın sert olduğu yerlerde açılan kuyu sında dördüncüdür. Kuzeyden güneye 8.000
lar çok daha dardır. Bunların çapı birkaç km uzunluğunda olan kıtanın yüzölçümü
santimetreyle 1 m etre arasında değişir. D el 24.229.883 km2, nüfusu 393.687.200’dür
me yöntemiyle açılan bu kuyularda çevre (1985). Kilometre kareye düşen 15,5 kişilik
duvarının yerini borular alır. Çelik çubukların nüfus yoğunluğu Asya ve A vrupa’ya göre
ucuna takılarak kullanılan delme takımları iki daha seyrektir. Kuzey A m erika’da K anada,
türdür. Kayaları delmek için kullanılan ve ABD (Hawaii dışında), M eksika ve O rta
ağır bir keski biçiminde olan takım lar, sürekli Am erika ülkeleri yer alır (bak. O r t a A M E R İ
olarak belirli bir yüksekliğe kaldırılıp sonra K A ). Batı Hint A daları, St. Pierre ve Mique-
aşağı bırakılarak çalışır. Kayaya çarparak her lon adaları ile G rönland da bu kıtada
parçayı kopardıkça, keski hafifçe döndürüle dır.
rek deliğin dairesel olması sağlanır. İkinci tür
delme takımları, marangozların tahta delmek Doğal Yapı
için kullandıkları m atkap uçlarına benzer; Dağlar. Kuzey A m erika’nın ortasında bulu
ama çok daha büyüktür ve m otor gücüyle nan büyük ovayı doğu ve batı kıyısına sıralan
döndürülür. mış dağlar kuşatır. Kıtanın doğusunda yaşlı ve
K u y u n u n u la ştığ ı su taşıy a n k a tm a n , su yun aşınmış Appalaş Dağları yer alır. Appalaşlar,
k u y u d a n yu k arıya k en d iliğ in d e n çık m a sın a K anada’daki St. Lawrence Körfezi’nden baş
y e te c e k kadar b asın çlıy sa bu tür k u yu lara layarak güneyde A labam a’nın ortalarına ka
a rtezy en k u yu su d en ir. B ir a rtezy en k u y u su n dar uzanır. En yüksek noktası deniz düzeyin
d a su , k o v a y la y a da p o m p a y la ç e k ilm e sin e den 2.045 m etreye ulaşan Mitchell D ağı’dır
g er ek k a lm ad an k u yu d an dışarı fışkırır (bak. (bak. A p p a l a ş D a ğ l a r i ) .
A r t e z y e n K u yusu ).
Kuyunun açılacağı yerdeki su taşıyan kat K U Z E Y A M E R İ K A ' Y A İL İŞ K İN B İL G İL E R
m an yüzeye yakınsa ve toprak yumuşaksa
yere boru çakılarak kuyu açılabilir. Çakılan YÜZÖLÇÜMÜ: 24.229.883 km2.
NÜFUS: 393.687.200 (1985).
ilk borunun ucu koni biçimindedir ve çevre
DOĞAL KAYNAKLAR: Tahıl, şekerkamışı, şekerpancarı,
sinde delikler vardır. Boru toprağa girdikçe kahve, meyve, kakao, kereste, pamuk, tütün, kürk,
ucuna yeni bir boru eklenerek çakma işlemi altın, gümüş, bakır, nikel, dem ir cevheri, alüm in
sürdürülür. Borunun çakılması, kazık çak yum , çinko, kobalt, kurşun, cıva, petrol, uranyum .
İLGİ ÇEKİCİ YERLER: En yüksek dağı 6.194 metre ile
m akta kullanılan şahm erdanlara benzer bir M cKinley Dağı'dır. En büyük gölü Superior (dünya
makineyle yapılır. nın ikinci büyük gölü) Kanada ile ABD arasındadır ve
Eski Çinliler’in 450 m etreden daha derine 82.412 km2'lik bir alanı kaplar. En uzun ırmağı
(dünyada üçüncü uzun ırmak) ABD'de bulunan 6.212
inen su kuyuları açmış oldukları biliniyor. İÖ km uzunluğundaki M ississippi-M issouri Irmağı'dır.
2500’lerde İndus vadisinde (bugünkü Pakis Kuzey Am erika'nın bir parçası sayılan Grönland
2.175.000 km2'lik alanıyla dünyanın en büyük ada
tan ’da) yaşayan insanlar içi tuğla örülü kuyu sıdır.
lar açmışlardı.
152 KUZEY AMERİKA
Kuzey A m erika
y ü zö lçü m ü n e göre
dü nya nın üçüncü, nüfusa
göre d ö rd ü n cü bü yük
kıtasıdır.
/ Kuzey A vrupa
Amerika
ATLAS Afrika
OKYANUSU
BÜYÜK Güney
OKYANUS A m erika
HİNT
OKYANUSU
Batıda ise Büyük Okyanus kıyılarını izle Kuzey Kutup Bölgesi kıyılarına kadar ulaşır.
yen dağlar, Alaska, Kanada, A B D ve M eksi Kuzeydoğu K anada’dan L abrador’a doğru,
ka’yı aşarak O rta A m erika’ya kadar uzanan daha yüksek ve engebeli bir düzlük olan,
kesintisiz bir dağ zinciri oluşturur. Batı Cor- Lawrence Yaylası uzanır. Bu bölgede Buzul
dillera denen bu zincirde Alaska Dağları, Çağı’nda kıtanın kuzey bölümünü kaplayan
İngiliz Kolumbiyası’ndaki Kıyı Dağları, Kas- buzulların oluşturduğu binlerce göl vardır. İç
kad Dağları, Sierra Nevada, California ve düzlüklerin Büyük Ovalar adı verilen batı
M eksika’nın Sierra M adre dağları bulunur. bölümünde önemli m iktarda buğday yetişti
6.194 m etre ile kıtanın en yüksek noktası olan rilir.
McKinley Dağı Alaska Dağları arasındadır Yabanıl Yaşam. Kuzey A m erika’da, Kaya
(bak. S ierra N e v a d a ). lık D ağlar’da koyun ve keçiler, pum a, bizon,
D aha içeride dünyanın ikinci uzun dağ misk sıçanı, rakun, adatavşanı, sincap, oklu-
zinciri olan Kayalık Dağlar, Doğu Cordillera kirpi ve opossum gibi yabanıl hayvanlar ya
ile birlikte M eksika’nın dağlık bölgesini oluş şar. Bugün geyikler ve ayılar insanlardan
turur. Kayalık Dağlar M eksika’dan başlar, uzak kırlık bölgelerde yaşamlarını sürdürür
burada Doğu Sierra M adreler ile birleşir, ken çayır m arm otu, adatavşanı ve kır kurdu
A B D ’yi baştan başa geçerek K anada’ya girer insanlara yakın yörelere uyum sağlamıştır.
ve Kuzey A laska’ya kadar ulaşır (bak. K A Y A Rengeyiği, sığın ve birçok kürklü küçük
LIK D a ğ l a r ). hayvan kuzeydeki topraklarda yaşar. Güney
Bu iki dağ zincirinin arasında, A B D ’deki deki sıcak bölgelerde ise, timsahlar, yılanlar,
Büyük Havza, Columbia ve Colorado yayla yaban domuzları, renkli kuşlar, maymunlar
ları ile Meksika Yaylası gibi yüksek iç yaylalar ve jaguarlar görülür.
uzanır. İklim . Asya gibi, Kuzey A m erika’da da çok
Ovalar. Appalaşlar ile Atlas Okyanusu farklı iklim tipleri vardır. İklim, K anada’nın
arasında kalan bölgede kıyı ovaları yer alır. Kuzey Kutbu kıyılarındaki soğuk tundralar
Kıtanın doğu kıyısı boyunca uzanan bu düz dan O rta A m erika’nın sıcak nemli tropik
lüklerin en geniş olduğu yer A B D ’nin M eksi orm anlarına kadar büyük değişiklikler gös
ka Körfezi kıyılarındadır. terir.
Kayalık Dağlar ile Appalaşlar arasında Alaska ve K anada’nın kuzeybatısında yaz
geniş iç düzlükler bulunur. M eksika Körfe- lar kısa ve serin, kışlar ise uzun, soğuk ve az
zi’nden başlayan bu düzlükler K anada’nın yağışlı geçer. K anada’nın güneydoğusu ile
KUZEY AMERİKA 153
A B D ’nin kuzeydoğusunda yazlar ılık, kışlar Okyanusu kıyısı yıl boyunca sıcak ve yoğun
soğuk ve orta yağışlıdır. Labrador Akıntısı ile yağış alan bir bölgedir.
Gulf Stream ’in bu bölge iklimine önemli bir
etkisi vardır. A B D ’nin güneydoğusu sıcak Suyolları
ve nemlidir (bak. A t l a s OKYANUSU; G u l f Büyük Göller Yöresi Atlas Okyanusu’na St.
St r e a m ). Lawrence Irmağı ile bağlanır. Bu yöre dünya
Büyük O kyanus’tan esen rüzgârlar Califor- nın en büyük tatlı su deposu ve St. Lawrence
nia’dan A laska’ya uzanan dağlık kıyı bölgesi Suyolu da iç bölgelerde yer alan en büyük
ne orta yoğunlukta yağış getirir. Dağ yamaç suyoludur. St. Lawrence Suyolu okyanus
larından yukarıya çıkıldıkça yağışlar yoğunla gemilerinin Chicago ve D uluth’a kadar gire
şır. Sierra N evada’nın doğusu ile Kaskad bilmesini sağlar.
Dağları az yağış alır. Kuzey Buz Denizi’ne dökülen M ackenzie
M eksika’nın büyük bir bölümü sıcak ve Irmağı, Kanada ve A laska’dan geçerek Be-
kuraktır. O rta M eksika’dan başlayarak, Pa ring Denizi’ne dökülen Yukon Irmağı, Hud-
nam a’ya uzanan Büyük Okyanus kıyılarında son Körfezi’ne dökülen Saskatchewan-Nelson
yazlar sıcak ve yağışlı, kışlar ılıktır. Atlas ile Meksika Körfezi’ne dökülen Mississippi-
Kuzey
A m erika
kıtasının belli
0 500 1000
başlı coğ rafi
0 500 1000 1 5 0 0 km
b ö lg ele ri.
154 KUZEY AMERİKA
George H unterlPublix
halkın tem el geçim kaynağı tarım dan çok buraya köle olarak getirilmiş Afrikalılar’ın
sanayi olmuş, K anada’da da sanayi üretimi soyundan gelen Siyahlar’dır. Ayrıca, kıtada
giderek artan bir önem kazanmıştır. Kuzey Çin ve Japon asıllı insanlar da yaşar.
A m erika’nın öbür bölgelerinde ise yaşam, Kuzey A m erika’ya göç, son 150 yılda gide
tarım a dayalıdır. rek azaldıysa da, durmadı. İlk yıllarda gelen
Kuzey A m erika’da fabrikaların birçoğu kı lerin çoğunluğu evlerini Atlas Okyanusu kıyı
tanın ortası ile kuzeydoğu kesimi arasında sındaki ovalarda yaptı. Bir bölümü, özellikle
toplanmıştır. Doğuda Boston ve Baltimore İspanyollar ise Büyük Okyanus kıyılarına
kentlerinden başlayan önemli fabrikalar zinci yerleşti; Meksika ve A B D ’nin güneybatısında
ri daha batıda St. Louis ve M inneapolis’e da misyonerlerin önderliğinde yerleşim birim
kadar uzanır. A B D ’nin yüzölçümünün yalnız leri kuruldu. 1848’de California’da altın bu
ca yüzde 10’unu kaplayan bu bölgede tüm lunmasından sonra, batıya yerleşenlerin sayısı
fabrika işçilerinin yüzde 70’ten fazlası çalışır. hızla yükseldi.
A B D ’de ikinci önemli sanayi kuşağı, Virgi- Kuzey A m erika’da en yaygın dil İngilizce’
nia eyaletinden başlar ve Atlas Okyanusu dir. K anada’da ve Batı Hint A daları’nın
kıyılarını izleyerek Kuzey A labam a’ya kadar bazılarında Fransızca da konuşulur. M eksika,
uzanır. A B D ’de sanayi kesimindeki işçilerin O rta Am erika ve Batı Hint A daları’nın bazı
üçte birinden çoğu makine yapımı ve gıda sana kesimlerinde İspanyolca en çok konuşulan
yilerinde çalışmaktadır. dildir.
K anada’da sanayileşme A B D ’de olduğu A B D ’nin doğu kıyısı, Büyük Göller Yöresi
kadar yaygın değildir, ama II. Dünya Sava- ve St. Lawrence vadisi kıtada nüfusun en
şı’ndan bu yana hızla gelişmektedir. K anada’ yoğun olduğu bölgelerdir. M eksika’da en
da fabrikaların çoğunluğu Büyük G öller Y ö kalabalık bölge Meksiko çevresidir. A B D ’de
resi ile St. Lawrence Irmağı vadisinde yer alır. halkın yüzde 80’den fazlası, K anada’da ise
Önemli sanayileri kereste, kâğıt, demir, çelik, yüzde 75’i kıtanın doğu kesiminde yaşar.
yiyecek ve dokum adır. 1900’den sonra, Kuzey Am erika nüfusu
çiftliklerden kentlere doğru kaymaya başla
Halk mıştır. Günüm üzde A BD nüfusunun yaklaşık
Am erika Yerlileri ve Eskimolar, Kuzey A m e yüzde 73’ü kentlerde yaşar.
rika’nın bilinen en eski halklarıdır. Uzun bir A B D ’de iklimin daha sıcak ve doğal kay
zaman önce A sya’dan Alaska yolu ile Kuzey nakların daha zengin olması göçmenlerin
A m erika’ya göç etmiş oldukları sanılm akta çoğunu buraya çekmiş ve K anada’nın ABD
dır. Sonra doğuya, güneye ve bütün Kuzey kadar büyümesini engellemiştir.
A m erika’ya yayıldılar. Çoğu taştan yapılma Kıtanın sağladığı olanaklara insanların da
araç gereç ve silah kullanan Eskim olar ve katkısı olmuştur. Atlas Okyanusu ile Büyük
Yerli kabileler, genellikle avcılıkla uğraşıyor Okyanus, Panam a Kanalı ile birbirine bağlan
du (bak. A M ER İK A Y E R L İL ER İ; ESK İM O LA R ). mıştır. San Francisco Körfezi ile Büyük O k
O rta Am erika ve Meksika Yerlileri güzel yanus arasındaki Golden G ate Boğazı büyük
sanatları, ilgi çekici yapıları, hukuk ve yöne köprülerle iki yakayı kavuşturmuş, Michigan
tim sistemleriyle ileri bir uygarlığa sahipti. ve H uron gölleri Mackinac Boğazı ile birleşti
Eski Yerli halklardan M ayalar, Toltekler ve rilmiştir. Colorado Irmağı üzerindeki Hoover
A ztekler görkemli taş tapm aklar ve saraylar Barajı ile Columbia Irmağı üzerindeki Büyük
yapmışlardı (bak. A z t e k l e r ; M a y a l a r ) . Coulee Barajı gibi barajlardan elektrik elde
Bugün Kuzey Am erika nüfusunun büyük edilmekte ve sulamada yararlanılm aktadır.
bölümünü A vrupa’dan göç edenlerin torunla
rı oluşturur. A BD ile K anada’ya yerleşenlerin KUZEY ANADOLU DAĞLARI, Karadeniz
çoğu Kuzey Avrupa ülkeleri ile İtalya’dan; Bölgesi boyunca doğuda SSCB sınırından
O rta A m erika’ya yerleşenler ise genellikle batıda M arm ara Bölgesi’ne kadar birbirine
İspanya’dan gelmiştir. Kuzey A m erika’ paralel sıralar biçiminde uzanır. Kuzey A na
da yaşayan halkın önemli bir bölümü de, dolu Dağları bölgenin batı kesiminde genel
156 KUZEY ANADOLU DAĞLARI
likle dışbükey, doğu kesiminde ise içbükey Karadeniz bölümünde üç sıra oluşturur. O rta
sıralar halindedir. Karadeniz bölümünde alçalan dağlar, bu ke
Kuzey Anadolu Dağları’nın Doğu K arade simde gene yükselir; ama Doğu Karadeniz
niz bölümü sınırları içinde kalan kesimi Doğu Sıradağlarının yüksekliğine erişemez. K ara
Karadeniz Sıradağları adıyla anılır (bak. K A deniz kıyısı ardında doğuda Kızılırmak vadi
RAD ENİZ B Ö L G E S İ). Doğuda SSCB sınırından sinden, batıda Bartın Çayı vadisine kadar
batıda M elet Çayı vadisine kadar uzanan uzanan sıralara Küre Dağları denir. Bu dağ
Doğu Karadeniz Sıradağları, Karadeniz kıyı sıraları İsfendiyar Dağları adıyla da anılır.
sına ve birbirine paralel iki sıra oluşturur. Bu Küre D ağlan’mn yüksekliği orta kesimdeki
iki sırayı birbirinden ayıran kabaca doğu-batı Yaralıgöz Dağı’nın doruğunda 2.019 m etreye
doğrultulu çöküntü alanının içinde Çoruh ve ulaşır.
Kelkit ırm akları ters yönlere doğru akar. Küre D ağlan’mn güneyinde yer alan
Akarsuların adına uyularak bu ayrım alanına Gökırm ak vadisi, Ilgaz-Bolu Dağları genel
Çoruh-Kelkit Vadi Oluğu denir. Oluk biçimli adıyla anılan diziyi kıyı dağlarından ayırır.
bir vadiyle ayrılan bu sıradağların kuzey İkinci sırayı oluşturan bu dağ dizisinin doğu
kesimi kıyı dağları, güney kesimi ise iç sıralar sundaki İlgaz Dağı yaklaşık 2.200 m etre
ya da Çoruh-Kelkit Dağları adlarıyla anılır. yüksekliğinde bir sırt biçiminde uzanır. Bu
Kıyı dağları doğudan batıya doğru Rize, dağın en yüksek noktası, 2.587 m etreye ula
Trabzon, Zigana, Güm üşhane ve Giresun şan ve Hacetılgaz adıyla da anılan Büyükha-
dağlarından oluşur. Rize D ağları’nm en yük cet D oruğu’dur. D aha batıdaki Çatalılgaz
sek noktası olan ve Artvin ili sınırları içinde olarak da bilinen Küçükhacet D oruğu’nun
yer alan Kaçkar Dağı’nın 3.932 m etreye yüksekliği ise 2.546 m etredir. İkinci sırayı
erişen doruğu, bölgenin ve Kuzey Anadolu oluşturan dağ dizisinin batısında yer alan
Dağları’nm da en yüksek noktasıdır. Rize Bolu Dağları 2.000 metreyi aşmaz; en yüksek
D ağlan’nm bir başka yüksek noktası ise Rize noktası 1.980 m etreye erişen Çele D oru
ili sınırları içinde 3.711 m etreye ulaşan ve ğu’dur.
Verçenik D oruğu olarak da bilinen Ü çdoruk’ Batı Karadeniz bölümünün en iç kesimin
tur. Kıyı dağlarının öteki önemli yükseltileri deki üçüncü sırayı oluşturan Köroğlu Dağları,
Deveboynu Tepesi (3.082 m etre), Aptalm usa Ilgaz-Bolu Dağları’ndan Devrez Çayı, G ere
Doruğu (3.331 m etre) ve Karagöl D ağı’dır de Çayı ve Büyüksu (Bolu Suyu) vadileriyle
(3.107 m etre). Çoruh-Kelkit Dağları adıyla ayrılır. Doğuda Kızılırmak vadisinden batıda
da anılan iç sıralar, kuzeydoğudaki Yalnızçam Sakarya vadisine kadar uzanan Köroğlu Dağ
Dağları’ndan batıda Kop, Otlukbeli ve Köse ları üstünde üç önemli yükseltiye rastlanır. Bu
dağlarına kadar uzanır. Kabaca kuzeydoğu- yükseltiler doğuda Kös Dağı, ortada Işık Dağı
güneybatı doğrultusunda uzanan bu dağların ve batıda Aladağ kütlelerinden oluşur. Ala-
en yüksek noktası, orta kesimde 3.239 m etre dağ kütlesinde 2.499 m etreye ulaşan Köroğlu
ye ulaşan Mescit Dağı doruğudur. Doruğu, bu sıranın en yüksek noktasıdır.
Kuzey Anadolu Dağları, bölgenin O rta Kuzey Anadolu D ağları’nın jeolojik yapısı
Karadeniz bölümünde de iki sıra halinde oldukça karm aşıktır. Bu dağların ilginç özel
Uzanır; ama bu kesimdeki yüksekliği giderek liklerinden biri, dağ sıralarını birbirinden
azalır. O rta Karadeniz bölümündeki kıyı dağ ayıran ve tabanlarında akarsuların bulunduğu
ları, Canik Dağları adıyla anılır. Karadeniz çöküntü alanlarının Kuzey Anadolu kırık
kıyısına doğru yavaş yavaş alçalan Canik kuşağının üstünde yer almasıdır. Bolu Ovası,
Dağları, güneyindeki Kelkit Irmağı vadisine G erede Çayı ve Devrez Çayı vadileriyle
dik yamaçlarla iner. Canik Dağları Eğrikırık Kelkit Irmağı vadisini izleyerek Refahiye
T epe’de 2.098 m etreye ulaşır. Çoruh-Kelkit üzerinden Erzincan Ovası’na ulaşan bu ku
Vadi Oluğu’nun batı kesimiyle ayrılan iç şak, birçok kırıktan (fay) oluşur. Ülkemizde
sıralar, güneye doğru alçalarak Bozok’ta dağ en çok can kaybı ile yıkıma neden olan
görünüm ünü yitirir. deprem ler, bu kuşaktaki kırıkların yakınında
Kuzey Anadolu Dağları, bölgenin Batı yer alan yerleşim yerlerini etkilemiştir.
KUZEY DENİZİ 157
Kuzey Anadolu Dağları kolay geçit ver lar kano sporuyla ilgilenenleri bu yöreye
mez. Kıyı kesimi ile iç kesim arasında karayo çeker. Alabalık avlamak isteyen am atör ba
lu ulaşımı ancak bazı geçitlerin açılmasıyla lıkçıların ilgisini çeken buzyalağı göllerinin
sağlanmıştır. Bunların en ünlüleri İspir ile çevresinde kamp kurmaya uygun alanlar var
İkizdere arasındaki Ovit Dağı Geçidi (2.600 dır. Kaçkar Dağı’ndaki Ayder Kaplıcası da
m etre), E-390 Karayolu üzerindeki 2.010 turizm açısından önemlidir.
m etre yüksekliğindeki Zigana ve 2.425 m etre
yüksekliğindeki Kop geçitleri, İlgaz ve Kasta KUZEY ATLANTİK ANTLAŞMASI ÖRGÜ
monu arasındaki İlgaz Geçidi {1.775 m etre) TÜ bak. NATO.
ve Bolu Dağı Geçidi’dir (980 m etre). Kış
mevsiminde karlanm a ve buzlanma nedeniyle KUZEY DENİZİ, İngiltere’nin doğusu ile
bu geçitlerde ulaşım çoğunlukla aksar. A vrupa kıtasının kuzeybatı kıyıları arasında
Kuzey Anadolu Dağları doğal bitki örtüsü yer alır. Güneyinde dar D over Boğazı ve
açısından çok zengindir. Özellikle kıyı dağları Manş Denizi ile Atlas O kyanusu’na, doğu
gür orm anlarla kaplıdır. Kıyı dağlarının Kara sunda ise Skagerrak ve Kattegat boğazlarıyla
deniz’e bakan yamaçlarında 1.500-1.600 m et Baltık Denizi’ne bağlanır. Kuzey Denizi sığ
reye kadar geniş yapraklı ağaçlardan oluşan bir denizdir; özellikle güney bölümünde sığlık
orm anlar yer alır. D aha yüksek kesimlerde artar. Havzası Buzul Çağı’nın sonunda oluş
ise köknar ve ladinlerden oluşan karışık muş toprak çökmesiyle Atlas O kyanusu’nun
orm anlara rastlanır. suları altında kalan büyük Kuzey Avrupa
Orm anların sona erdiği bazı yüksek kesim Ovası’nm parçasıdır. Kuzey Denizi’nin tabanı
lerde gür çayırlarla kaplı sulak yaylalar var bir kıta sahanlığıdır.
dır. Karadeniz Bölgesi halkının yaşam biçimi Kuzey Denizi balık bakımından zengindir.
nin bir parçası olan yaylacılık günümüzde eski Sığ oluşu trol ağlarıyla m orina gibi dip balık
önemini yitirm ektedir. Yöre halkı eskiden larının avlanmasını kolaylaştırır. (Trol yön
hayvanlarıyla birlikte karlar eriyince yaylaya temleriyle balık avı BA LIK ÇILIK m addesin
çıkar, buraya özgü evlere yerleştikten sonra de anlatılmıştır.) Yazın ve sonbaharda Kuzey
sürülerini yayar, hayvansal ürünler elde eder, Denizi’nin yüzeyinde ringa sürüleri çok sık
şenlikler düzenler ve yaz sonunda da asıl görülür. Ne var ki, aşırı avlanma balıkların
yerleşme alanlarına geri dönerlerdi. İkizdere soylarının azalmasına yol açmaktadır. Bu
yöresindeki A nzer Yaylası’nda elde edilen yüzden bazı balıkların, özellikle de ringa
A nzer balı, ülke çapında ünlüdür. balığının ürem e mevsiminde avlanma yasağı
Doğu Karadeniz Sıradağlarının-yüksek ke uygulanır.
simlerinde buzul aşındırmasının izlerine rast Kuzey Denizi’nin sığlığı gelgit olayının,
lanır. Sıradağların çeşitli kesimlerinde buzul özellikle İngiltere kıyılarında, uzun bir zaman
ların aşındırmasıyla oluşmuş birçok buzyalağı içinde gerçekleşmesine neden olur. Gelgit
(sirk) ile bunlardan bazılarının içinde suların olayı ırmak ağızlarındaki haliçlerin limanlara
birikmesiyle oluşan buzyalağı gölleri yer alır. dönüşmesine yardımcı olur.
Bazılarının içinde alabalık bulunan buzyalağı Kuzey Denizi’nin altındaki kıta sahanlığın
göllerinden başlıcaları Mal G ölü, Deligöl, da çevre ülkelerce işletilen doğal gaz ve petrol
Deniz G ölü, Elmalıgöl ve Camiligöl’dür. yatakları vardır. Kuzey Denizi, petrol aram a
Doğal güzellikler açısından zengin olan çalışmaları yapılan ilk denizlerden biridir.
Kuzey Anadolu Dağları turizm bakımından İskoçya kıyısı açıklarında dünyanın en geniş
da önem taşır. Kaçkar Dağı, dağcılık sporu petrol alanlarından ikisi bulunmaktadır.
açısından uluslararası çapta ilgi görür. İlgaz Kuzey Denizi aynı zamanda işlek bir ticaret
Dağı ile Köroğlu D ağlan’ndaki Kartalka- yoludur. A vrupa’nın önemli limanlarından
ya yöresinde bazı kış sporları ve konaklama bazıları Kuzey Denizi kıyılarındadır. Kuzey
tesisleri vardır. Özellikle Doğu Karadeniz Denizi, A vrupa’daki Ren ve Elbe, ayrıca
D ağları’nın kıyı dağlarından kaynaklanıp coş İngiltere’deki Thames gibi ırmakların suları
kun biçimde Karadeniz’e doğru akan akarsu nın döküldüğü bir denizdir. Bu ırmakların
158 KUZEY İRLANDA
havzaları dünyanın en yoğun nüfuslu ve re’de üretilen domuz pastırmasının dörtte biri
sanayileşmiş bölgeleri arasında yer alır. Kuzey İrlanda’dan gelir.
Kuzey İrlanda’da yetiştirilen başlıca tarım
KUZEY İRLANDA, İrlanda A dası’nın İngil ürünleri arpa, yulaf, patates ile hayvan yemi
tere ’ye bağlı olan kuzeydoğu bölümüdür. olarak kullanılan bir kara lahana türüdür.
1921’de İrlanda ikiye bölündüğünde Kuzey Arm agh ili başta olmak üzere bazı bölgelerde
İrlanda İngiltere’ye bağlı kaldı. Adanın geri de buğday ve meyve yetiştirilir.
kalanı ise önce Serbest İrlanda Devleti, daha Başkent Belfast, Londonderry ve başka
sonra İrlanda (Eire) ve en sonunda da İrlanda kentlerde büyük çaplı dokum a ve giyim sana
Cumhuriyeti adını aldı. Kuzey İrlanda’ya eski yileri bulunur. Ayrıca, önemli m iktarda keten
adıyla U lster da denir. Am a eski Ulster kumaş üretilir. A m a günümüzde üretim için
topraklarının bir bölümü günümüzde İrlanda gereken keten bitkisinin büyük bölümü ya
Cumhuriyeti sınırları içindedir. Yüzölçümü bancı ülkelerden alınmaktadır. Belfast’taki
14.121 km2 olan Kuzey İrlanda’nın nüfusu dev tersanelerde bir zamanlar dünyanın en
1.567.000’dir (1986). Başkenti Belfast’tır. büyük ticaret gemileri ve tankerleri yapılırdı.
Kuzey İrlanda toprakları tarihsel Ulster Sivil ve askeri hava taşıtları da yapılan bu
eyaletini oluşturan dokuz ilden A ntrim , Ar- kentte son yıllarda gemi ve uçak yapımında
magh, Down, Ferm anagh, Londonderry ve azalma görülm ektedir. Kuzey İrlanda’nın
Tyrone’u kapsar. Ferm anagh’ın dışında kalan öbür sanayileri, m aden suyu, taşıt lastiği,
beş il Britanya A daları’ndaki en büyük göl kauçuk ürünleri, viski, tütün, ayakkabı, mo
olan Neagh Gölü kıyısındadır. bilya, halı, plastik eşya, elektrikli araç ve
Kuzey İrlanda’nın en uzun ırmağı olan optik aletlerdir.
Bann, Down ilindeki M ourne D ağlarından Kuzey İrlanda II. Dünya Savaşı süresince
doğar ve Neagh G ölü’nün içinden geçerek hava ve deniz üssü olarak, İngiltere’yi Atlas
kuzeyde denize ulaşır. Neagh G ölü’nü alçak Okyanusu üzerinden gelecek tehlikelere karşı
bir düzlük çevreler. Düzlüğün ötesinde yer korudu. Buradaki yiyecek, mühendislik, gi
yer tepeler görülür. Doğal güzelliğiyle ünlü yim, uçak ve gemi yapım sanayileri İngiltere
Antrim tepeleri kuzey ve doğuda, M ourne için büyük önem taşıyordu. Savaş zam anında
Dağları ve A rm agh tepeleri güneyde, Tyrone ki önem inden dolayı Belfast şiddetli bom bar
tepeleri ve Sperrin Dağları ise batıda yer alır. dımanlara hedef oldu.
Fermanagh ili çok sayıda göl bulunan engebe Halkın yarısından çoğu kentlerde yaşar.
li bir yöredir. Bunların üçte biri Belfast kentinde ya da
İskoçya’nın en yakın noktası Kuzey İrlan çevresinde oturur. Belfast, alçak tepelerle
da’ya 21 km uzaklıktadır. Açık havada An- çevrili Belfast Halici’nin ucundadır. Kuzey
trim ’den denizin karşı kıyısına bakıldığında, İrlanda’nın başlıca liman kenti olan Belfast’ta
İskoçya kıyılarındaki evler görülebilir. bir üniversite, radyo-televizyon istasyonu ve
Kuzey İrlanda’nın iklimi fazla sıcak olmadı işlek bir havalimanı vardır (bak. B e l f a s t ) .
ğı gibi İngiltere’nin batısı kadar yağmurlu da Belfast’tan sonraki en büyük kent Foyle
değildir. Çok az da olsa kışları kar yağar. Irm ağı’nın kuzeybatısında yer alan London-
Am a karın yerde uzun süre kaldığı seyrek derry’dir. Bunlardan başka, Belfast’ın kuze
görülür. Ülkedeki yabanıl yaşam İskoçya’nın yinde yeni bir kent olan Newtownabbey ile
güneyi ya da İngiltere’nin kuzeyindekine ben Down ilindeki kıyı kenti Bangor ve çok sayıda
zer. A m a İngiltere’de bulunan yılan ve kurba küçük sanayi kenti vardır.
ğa gibi bazı hayvanlara Kuzey İrlanda’da Kuzey İrlanda’da halkın üçte ikisi Protes
rastlanmaz. tan, geri kalanlar ise genellikle Fermanagh ve
Kuzey İrlanda’da topraklar, çoğu aile çiftli Tyrone’da yaşayan Katolikler’dir. Konuşulan
ği olan binlerce küçük çiftliğe bölünmüştür. İngilizce Güney İskoçya lehçesine benzer.
Küçük tarlalar kırlara damalı bir görünüm İngiliz ve İskoç adları da çok yaygındır.
verirler. Çiftliklerin çoğunda hem tarım ürün Halkın çoğu İskoç ya da İngiliz kökenlidir.
leri, hem de hayvan yetiştirilir. Bütün İngilte Kuzey İrlanda’da başlıca iki tür okul vardır:
KUZEY İRLANDA 159
Katolikler’in özel okulları ile devlet okulları. ileri sürüyordu. Ö te yandan birçok Protestan
Belfast’taki üniversite dışında Coleraine ve da, Katolikler’in ülkede çoğunluğu sağlama
Londonderry kentlerinde de birer üniversite ları halinde anayasal düzenin tehlikeye gire
kurulm uştur. ceğinden korkuyordu. Bunlar, K atolikler’in
çoğunun aynı zamanda cumhuriyetçi olduğu
Yönetim ve Tarih na ve Kuzey İrlanda’nın İrlanda Cumhuriyeti
İngiltere’nin bir parçası olan Kuzey İrlanda ile birleşmesini istediğine inanıyorlardı.
İngiliz Parlam entosu’nda 17 üye ile temsil Katolikler 1968’de bir “yurttaş hakları”
edilmektedir. 1921’den 1972’ye kadar Kuzey kampanyası başlattı. Bu kampanya, adaletli
İrlanda’nın kendi parlam entosu da vardı. bir seçim sisteminin uygulanmasını, iş bulma
H üküm et seçimle göreve gelen bir başbakan ve barınm a olanaklarında eşitlik sağlanmasını
ile az sayıda bakandan oluşuyordu. Sağlık, ve Özel Yetki Yasası’nın kaldırılmasını amaç
eğitim, tarım , sanayi, ulaşım ve iç güvenlik lıyordu. Bu yasaya göre insanlar tutuklam a
hizmetlerinden Kuzey İrlanda Parlam entosu emri olmadan gözaltına alınabiliyor ve yargı
sorumluydu. Dış ticaret ve ulusal savunma ise lanm adan uzun süre gözaltında tutulabiliyor-
İngiliz Parlam entosu’nun sorumluluğundaydı. du. Y urttaş hakları konusundaki gösteriler
1922’de Serbest İrlanda Devleti’nde ortaya den sonra ayaklanmalar baş gösterdi. 1969’da
çıkan iç savaş Kuzey İrlanda’ya da sıçradı. Kuzey İrlanda Başbakanı Terence O ’Neill,
(Kuzey İrlanda’nın 1921’e kadarki tarihini uygulamak istediği reform lara bazı bakanla
İR LA N D A C U M H U R İY ETİ maddesinde rın karşı çıkması üzerine istifa etti ve yerine
bulabilirsiniz.) Katolikler, devletin sağladığı James Chichester-Clark getirildi.
barınm a ve iş bulma olanaklarından adaletli Aynı yıl, ülkenin iç güvenliğinden Kuzey
bir biçimde pay alamadıklarını, seçim sistemi İrlanda yönetiminin sorumlu olmasına karşın,
nedeniyle yeterince temsil edilemediklerini düzeni sağlamak için İngiliz ordusu Kuzey
160 KUZEY KORE
İrlanda’ya çağrıldı. Katolikler ile Protestanlar huriyeti, Kuzey İrlanda konusunda bölgenin
arasında güvensizlik ve korku arttı. Caddele sorunlarını çözmede yardımcı olmak üzere
re barikatlar kuruldu ve askerler ile silahla resmen “danışm an” olarak tanındı. Bu geliş
nan halk arasında çatışmalar başladı. İrlanda me, bazı Protestan politikacılarca İrlanda
Cum huriyet Ordusu (IR A ) Katolikler’i des Cum huriyeti’nin İngiltere’nin içişlerine karış
tekleyerek, Kuzey İrlanda hükümetinin varlı ması biçiminde değerlendirilerek olumsuz
ğına son verilmesini istedi. Buna karşılık, karşılandı.
Protestan gruplar da şiddete başvurdu.
Katolik ve Protestan toplumlarının ilişkile KUZEY KORE bak. Kore D e m o k r a t îk H alk
Kuzey K utup
B ö lg e si'n in beşte b irin i
ALASKA (ABD) KUZEY m uf
o t yetişm e yen çıplak
d a ğ la r kaplar.
Barroyv Burnu
D oğu
Sibirya
Denizi
B e au fo rt
D enizi
Laptev
Victoria Denizi
KUZEY»KUTBI
Baffin
D enizi DENİZİ
S p iz tb e rg
.(Svalbard)
Barents
D enizi
İZLANDA
SSCB ve İskandinavya yer alır. Bu deniz, yoğun bir bitki örtüsü vardı ve bu bitkilerin
Bering Boğazı ile Bering Denizi’ne ve Büyük bir bölümü tropik bölgelerdekileri andırıyor
O kyanus’a açılır. Atlas O kyanusu’na ise daha du. Bu zengin bitki örtüsü toprakaltında
geniş bir açıklıktan geçilir. Grönland ile kalarak zamanla kömüre dönüştü. Bugün
Kanada anakarası arasında Baffin Adası ile dağlar, özellikle G rönland, bütün yıl boyunca
-birçok küçük ada bulunur. İzlanda ise, gerçek karla örtülüdür. Tundra bölgeleri ise kışın
Kuzey Kutup Bölgesi’nin hemen dışında yer ince bir kar tabakasıyla kaplanır. Çoğu yerler
alır. de toprak yüzeyinin hemen altı sürekli don
Kuzey Kutup Bölgesi’nin toprakları çoğun muş olarak kalır. Toprağın sualtında kalmadı
lukla, bozkır ya da tundradır. Bölgede ğı, çok soğuk olmayan bölgelerde tahıl ve
1.000’den fazla değişik bitki bulunur. Burada sebze yetiştirilebildiği gibi hayvan da otlatıla-
uzun yaz günlerinde çok hızlı büyüyen yüzler bilir.
ce değişik çiçek yetişir. Kuzey Kutup Bölge Kuzey Kutup Bölgesi’nde, köm ür, bakır,
sindeki bitkilerin tümü başka soğuk dağlık nikel, kalay, elmas, altın ve petrol gibi değerli
bölgelerde yetişenler gibi bodur değildir. Böl m adenler vardır. Alaska, Sibirya ve K anada’
genin yaklaşık beşte birini ot yetişmeyen nın kuzeyinde zengin petrol yatakları bulu
çıplak dağlar kaplar. nur. Am a boruhatlarım çevreye zarar verm e
Binlerce yıl önce Kuzey Kutup Bölgesi’nde yecek biçimde döşemek zorunlu olduğu için
toprak alanlar bugünkünden daha genişti. petrol ve gaz taşımacılığı pahalıdır.
Bu, o dönem de karaların daha yüksek ya da
deniz düzeyinin daha düşük oluşuna bağlana İklim
bilir. İklim de daha ılımandı. Bazı yerlerde Güneşin altı ay boyunca hiç doğmadığı Kuzey
162 KUZEY KUTUP BÖLGESİ
Kutbu bu süre içerisinde sürekli karanlıktır. kanolar, kar ya da buz üzerinde ise köpeklere
Ö bür altı ayda ise, güneş hiç batmaz ve yazın, çektirilen kızaklar kullanırlardı. Evlerini katı
gece yarısı bile kitap okunabilir. Kutup bölge kar bloklarından yapar ya da deriden, koru
sinde güneşin doğuşu ve batışı çok yavaştır. naklı çadırlarda yaşarlardı. Bugün çoğu ahşap
Alacakaranlık uzun bir süreye yayılır. Sürekli evlerde oturm aktadır. Kardan yapılma kulü
karanlık ve sürekli aydınlık dönem ler güneye beler, Kanada Eskimoları tarafından yalnızca
inildikçe kısalır. geçici barınaklar olarak kullanılır. Geleneksel
Sanılanın tersine dünyanın en soğuk bölge Eskimo yaşamı günümüzde büyük ölçüde yok
leri her zaman Kuzey Kutup Dairesi içinde olm uştur (bak. E SK İM O LA R ).
bulunmaz. Sibirya’da, kutup dairesinin güne Avrupalılar, Kuzey Kutup Bölgesi’nin bazı
yindeki bir yerde sıcaklık bazen —67°C’ye yörelerine kalıcı yerleşim bölgeleri kurdular.
kadar düşer. Kuzey K utbu’nda ortalam a sı G rönland’daki Dan toplulukları ve K anada’
caklık —23°C dolayındadır. Oysa A B D ’nin daki ünlü Hudson Körfezi Kumpanyası’nın
bazı yerleşim yerlerinde kış daha soğuk geçer. yönetimindeki ticaret merkezleri bunlara ör
Kuzey Kutup Bölgesi’nde yazlar da olduk nek gösterilebilir. SSCB’de de nüfusları 150
ça sıcak geçebilir. Sıcaklığın gölgede 38°C’ye bine ulaşan madencilik kasabaları vardır.
ulaştığı görülmüştür. Denizden esen soğuk Kuzey Avrupa ve A sya’da Laponlar ile bazı
rüzgârlardan korunan kuytu yerlerde sıcaklık SibiryalI kabileler yaşar. Bu insanların bir
sık sık 27°C’ye kadar çıkar, ama yaz mevsimi bölümü yerleşik bir yaşam sürer.
oldukça kısa sürer.
Hayvan Yaşamı
Kuzey Kutbu'nda Yaşam Tarihöncesi dönem lerde Kuzey Kutup Bölge
Alaska, Kanada ve G rönland’daki Eskimolar si’nde ilginç hayvanlar yaşıyordu. Bunlardan
bölgenin batı kesimlerinde yaşar. Geleneksel biri de uzun, kıvrık dişleriyle, tüylü ve koca
olarak yaşamlarını avcılık ve balıkçılıkla sür man bir file benzeyen m am uttu. Sibirya’da
düren Eskimolar, suda kayak adı verilen hiç bozulmadan kalmış m am utlar bulundu.
Topham Bu hayvanların ölür ölmez dondukları, top
rak kayması sonucu üzerlerinin örtüldüğü ve
bu soğuk ortam da çürüm eden kaldıkları sanıl
maktadır.
Günüm üzde tundralarda rengeyiği sürüleri
otlar. Bazı bölgelerde hâlâ samur ve tilkiler
kalın kürkleri için avlanmaktadır. Bölgenin
öbür hayvanları arasında kurtlar, dağ koyun-
ları, tavşanlar ve kakım lar bulunur. Bazı
bölgelerde kış uykusuna yatan Am erika boz
ayıları yaşar. Buzullar üzerinde yaşayan ku
tup ayıları ise ara sıra karaya çıkar. Kutup
ayıları içinde yalnızca dişi ayılar, o da ilkba
harda yavrulayacaklarsa kış uykusuna yatar.
Kutup ayılarının başlıca besini ayıbalıklarıdır.
Ayıbalıkları ve morslar suda yaşar, yavrula
mak, tüy dökm ek ve güneşlenmek için sürü
nerek buzların üstüne çıkarlar. Yaz aylarında
birkaç tür balina da yiyecek bulmak için
kutup bölgesine gelir. Ticaret amacıyla avlan
ma yüzünden balinaların sayısı çok azalmıştır.
Kuzey Kutup Bölgesi balıkçılar için bir
K anada'nın k u tu p b ö lg e sin d e yaşayan çağdaş
E skim olar, kanodan çok takm a m o to rlu tekn ele r cennettir. Irm aklar, göller sombalığı ve alaba
kullan ırlar. lık ile doludur, denizler de m orina ve halibut
KUZUKULAĞI 163
Tarım ve Sanayi
1959 Küba Devrimi öncesinde ülke ekonomisi
çokuluslu ABD şirketlerinin yönetiminde sür
dürülen şekerkamışı üretim ine dayanıyordu.
The H utchison Library Ayrıca hayvancılık ve tütün üretimi de önem
B ir okulda, Küba D e v rim i'n in ö n d e rle rin d e n Che liydi. K üba’da devrimin ardından ekonominin
G uevera'nın p o rtre si altında y e m e k yiye n çocuklar.
tek ürüne bağlı olmasının sakıncaları dikkate
alınarak, merkezi planlamayla ürün çeşitle
mağaralarında gözden kaybolan bu akarsular, mesine gidildi. Yabancı şirketler devletleşti-
daha sonra yeniden ortaya çıkar. rildi ve sanayi yatırımlarına önem verildi.
Tropik iklim kuşağında bulunan Küba sıcak Bugün K üba’nın toplam yüzölçümünün yarı
bir ülkedir, ama denizden gelen alize rüzgâr sından fazlasında tarım yapılır ve halkın beşte
ları aşırı sıcaklığı önler. O rtalam a sıcaklık biri tarım işçisidir. Tarım alanları hafif eğimli
ocak ayında 21°C, tem muzda ise 27°C’dir. ya da düz olduğundan m odern tarım araçları
A da çolc yağış alır. Yağmurların dörtte üçü, nın kullanımı için çok elverişlidir. Batı K üba’
mayıs ve kasım ayları arasında yağar. Küba da daha çok küçük çiftlikler, Camagüey
tayfunların yolu üzerindedir ve bu yıkıcı bölgesinde ise çok büyük şekerkamışı plan
fırtınalar çoğunlukla eylül ekim arasında eser. tasyonları (büyük çiftlikler) ve sığır çiftlikleri
K üba’da bulunan hayvanların çoğu küçük bulunur.
tür ve dünyanın başka hiçbir yerinde bulun Küba, dış ülkelere şekerkamışından üretti
mayan keme türleri yaşar. Yarasalarla ada- ği şeker başta olmak üzere, tütün, pirinç,
tavşanlan da çok yaygındır. Ü lkede, araların kahve, turunçgiller ve kakao satar. Ülkenin
da kışın Kuzey A m erika’dan gelen pek çok en iyi tütünü H avana’nın batısında yetişir.
göçmen kuşun da bulunduğu yüzlerce değişik Daha ada Kristof Kolomb tarafından keşfe
kuş türü vardır. Ayrıca K üba’da sürüngenler, dilmeden önce de K üba’da tütün yetiştirilirdi.
böcekler ve örümcekler de pek boldur. K üba’ İspanyol kâşifler tütünle ilk olarak burada
yı çevreleyen denizlerde çok çeşitli balık ve karşılaştılar. Küba, dış ülkelere önemli ölçü
kabuklu deniz hayvanı yaşar. de muz, ananas ve greyfurt satar.
166 KÜBA
1895’te Küba Bağımsızlık Savaşı başladı ve yarıkürede barışı tehlikeye sokmakla suçlaya
başkaldıran Kübalılar bir yıl içinde adanın rak adayı denizden kuşattı. Bir hafta sonra
önemli bir bölümünü ele geçirdiler. SSCB, K üba’da kurmuş olduğu üsleri sökm e
1898’de, A BD savaş gemisi Mairıe Havana yi kabul etti. Bu olay A B D ile SSCB’yi
limanında havaya uçuruldu. Geminin batırıl savaşın eşiğine getirmişti. K üba’nın SSCB ile
masından İspanya’yı sorumlu tutan ABD ilişkileri bu olaydan sonra soğudu ve 1968
yönetimi İspanyollar’a savaş açtı (bak. İS- kadar Küba daha çok dünyanın azgelişmiş
p a n y a - A m e r i k a S a v a ş i ) . İspanyollar kısa süre ülkelerindeki devrimci hareketlere destek
de yenildiler ve 1898’de K üba’yı A B D ’ye verdi. 1968’den sonra SSCB ile ilişkileri yeni
bıraktılar. den düzelen K üba’nın sosyalist ülkelerle olan
1899’da K üba’nın bağımsızlığı tanındı, ama ekonomik bağları giderek arttı. Günüm üzde
A BD işgali üç yıl daha sürdü. 1902’de K üba’ A BD ile hâlâ gergin ilişkiler içinde olan
nın iç ve dışişlerinde söz sahibi olma ve Küba, SSCB ve öbür Doğu Avrupa ülkeleri
burada deniz üssü kurm a hakkını alan ABD nin başlattığı reform hareketinin dışında kala
birlikleri, Küba topraklarını terk etti. Am a cağını açıkladı.
K üba’nın askeri ve ekonomik açıdan A B D ’ye
bağımlılığı sürdü. 1925’ten sonra K üba’da KÜBİZM, 1907-14 arasında Fransa’da Pablo
başkanlık sistemi bir diktatörlük yönetimi Picasso ve Georges Braque önderliğinde geli
olarak gelişti (bak. D İK T A T Ö R ). Bu diktatörle şen bir resim akımıdır (bak. B R A Q U E , G EO RG ES;
rin çoğunun ardında 1920’lerin sonuna doğru P i c a s s o . P a b l o ) . 1908’de bir sergide B raque’ın
ordunun denetimini eline geçiren çavuş Ful- l’Estaque’ta Evler resmindeki evleri “üst üste
gencio Batista bulunuyordu. Batista 1933’te yığılmış küplere” benzeten Fransız eleştirmen
bir darbeyle devlet yönetimini de ele geçirdi Louis Vauxcelles’in, aynı benzetmeyi bir yazı
ve 1958’in sonuna kadar iktidarda kaldı. Fidel sında kullanması üzerine bu yeni akıma K ü
Castro aralarında ünlü devrimci Che Gueve- bizm denmeye başlandı.
ra ’nın da bulunduğu bir grup arkadaşıyla Kübist resim anlayışını benimseyen A lbert
birlikte B atista’ya karşı ayaklandı (bak. C a s - Gleizes, Jean M etzinger, R obert Delaunay ve
t r o , F i d e l ) . İki yıl süren gerilla savaşı sonunda Ducham p Kardeşler gibi bazı ressamlar
Batista ülkeden kaçtı. H avana’ya giren Cas- 1911’de Paris’te Salon des Independants’da,
tro ’nun birlikleri 1959’da yönetime el koydu akımın en kapsamlı ilk toplu sergisini açtılar.
ve Castro başbakan oldu. Sergide yer alan yapıtlar, izleyenler ve eleştir
Castro yönetimi, geniş bir toprak reform u menler arasında büyük bir şaşkınlık yarattı.
nun yanı sıra, şeker ve petrol rafinerilerinin Bir yıl sonra Gleizes ile M etzinger, Kübizm
kamulaştırılmasını da içine alan çeşitli re üzerine ilk kuramsal çalışma olan Du Cubis-
form lar yaptı. Reform hareketlerinden ve me (“Kübizm Ü zerine”) adlı bir kitap yayım
özellikle de toprakların kamulaştırılmasından ladılar.
en fazla zarar görenler A B D şirketleri oldu. Kübizm Akımı 20. yüzyıl başlarında, ünlü
Bunların baskısıyla A BD yönetimi K üba’ya fizik kuramcısı A lbert Einstein’ın geliştirdiği
ekonomik ambargo uygulamaya başladı. A y görelilik kuramıyla zam an, uzay ve kütle
rıca K üba’nın yeni yönetimine karşı olan kavramlarını değiştirerek, bilim ve felsefe
birçok kişi A B D ’ye göç etti. A B D ’de askeri alanında yepyeni bir çığır açtığı dönemde
eğitim gören bu göçmenlerin 1961’de Dom uz doğdu (bak. ElN STEIN . A L B E R T; G Ö R EL İL İK K U R A
lar Körfezi’ne yaptıkları çıkarma girişimi Kü M I). Kübizm’in kuramsal dayanağını G ertrude
ba ile A B D ’nin ilişkilerinin daha da gerginleş Stein, Alfred Jarry ve Guillaume Apollinaire
mesine neden oldu. Bu arada SSCB ile gibi yazar ve şairlerin yapıtlarında yer alan
ilişkileri gelişen Küba, ülkenin sosyalist bir düşünceler oluşturuyordu. 1900’lerde G ertru
çizgi izleyeceğini açıkladı. de Stein’ın Paris’teki evi Braque, Picasso ve
A B D , kıyılarına bu kadar yakın bir sosya Matisse gibi öncü sanatçıların sık sık buluştu
list ülkeyi hiç hoş karşılamadı. 1962 Ekim ’in- ğu bir uğrak yeriydi (bak. M a t i s s e , H e n r i ) .
de, SSCB’yi K üba’da füze üsleri kurarak batı Picasso, Stein’in yeni başlayan yüzyılı “her
168 KÜBİZM
çok güçlüdür ve bu nedenle o bölgede bir len ve 20 m etreye kadar boylanabilen bir
başka gezegeni oluşturacak kadar malzeme ağaçtır. Dikildikten sekiz yıl sonra meyve
toplanıp birleşmiş olamaz. vermeye başlayan bu ağaçlar iyi bakıldığı
zaman ortalam a 25 yıl verimliliğini sürdürür.
Küçük Gezegen Grupları Açık sarı çiçeklerinin döllenmesiyle oluşan
Küçük gezegenlerin çoğu Mars ile Jüpiter meyveler toplanmayıp bırakılırsa bütün bir
arasındaki bir yörüngede dolanm akla birlikte, mevsim dökülmeksizin ağacın üzerinde kalır.
yörüngeleri G üneş’e daha yakın olan küçük A ltın sarısı rengiyle aynı bir kayısıyı andı
bir grup daha vardır. Apollon G rubu denen ran küçükhindistancevizi meyveleri tümüyle
bir grup da D ünya’nın yakınından geçer. Bu olgunlaştığında ortadan ikiye yarılır ve için
grupta yer alan küçük gezegenlerin en büyük den kırmızı renkli, etli bir kılıfla kaplı sert
leri A pollon, İkaros ve E ros’tur. Başka iki kabuklu tohum lar çıkar. H er meyvede küçük
grup da Jüpiter’in Güneş çevresindeki yörün bir cevizi andıran tek bir tohum bulunur.
gesine yakalanmış durum dadır. Bu iki grup Tohum lar, üzerindeki kılıf ayrıldıktan sonra,
tan biri dev gezegenin önünde, öbürü ise aynı fm nda iyice kurutulur ve kabuğu kırılarak içi
uzaklıkta ama arkada yol alır. Bu iki gruba çıkanlır. İşte baharat olarak yararlanılan bu
Truva G rupları denir, çünkü gruptaki küçük bölümdür, ama çok sert olduğundan ancak
gezegenlerin pek çoğunun adı (Aşil, H ektor, rendelenerek kullanılabilir. Tohum ları saran
A gam em non, Patroklos) Truva Savaşı’nın kırmızı renkli kılıftan da baharat olarak yarar
kahram anlarından gelir. Truva G rupları’nda lanılır.
yaklaşık 40 küçük gezegenin yer aldığı saptan Küçükhindistancevizi tohum larından, sıkı
mıştır. larak tereyağı kıvamında san bir yağ çıkarılır.
M erhem gibi deriye sürülerek romatizma
KÜÇÜKHİNDİSTANCEVİZİ, tropik bölgele ağnlannı giderm ek için kullanılan bu yağın
re özgü bir ağacın (Myristica fragrans) baha yanı sıra, gene tohum lardan, gaz söktürücü
rat olarak kullanılan tohum larıdır. Tohum lar olarak kullanılan uçucu bir yağ da çıkarılır.
yakıcı kokusu ve baharlı tadı nedeniyle çok Aslında halk arasında küçükhindistancevizi
eskiden beri gerek doğuda, gerek batıda nin gaz söktürm ek amacıyla doğrudan kulla
nımı da çok yaygındır, bu amaçla özellikle
bebeklerin m am alarına katılır. Oysa yüksek
m iktarları bebeklerde zehirlenm elere yol aça
bilir, bu nedenle de bu biçimde kullanılması
tehlikelidir.
reş’e kadar ilerlediler. Ö te yandan karışıklık ğerlendirdi ve daha sonraki Osmanlı-Rus sa
içine düşen Kırım Hanlığı da Osm anlılar’a vaşlarının nedenlerinden birini oluşturdu
herhangi bir yardımda bulunamıyordu. Rus (bak. Kirim S a v a şi).
ordusu 1 Ağustos 1770’te K artal’da (Kagul)
Osmanlı ordusunu büyük bir bozguna uğrattı. KÜF MANTARLARI bak. M a n t a r la r .
Baltık Denizi’nden çıkıp A kdeniz’i aşan Rus
donanması da 6-7 Temmuz 1770’te Çeşm e’de KUKURT, bir am etal, yani m etal özellikleri
Osmanlı donanmasını yok etti. Ruslar bir taşımayan bir elem enttir. Doğada hem yalın
yandan da Sırbistan, Karadağ ve M ora halkla halde sarı renkli kristaller biçiminde, hem de
rını Osmanlı D evleti’ne karşı ayaklandırdılar. başka elem entlerle yaptığı sülfür ve sülfat bi
1771’de de Kırım’ı tümüyle istila ettiler. leşikleri halinde bulunur. K ükürt bileşiklerin
Savaş, Osmanlı Devleti’nin aleyhine gelişir den çoğunun sülfür, sülfat gibi adlar taşıması
ken Rusya’nın daha fazla güçlenmesini ve Av nın nedeni, bu elem entin batı dillerindeki bir
rupa’ya sarkmasını istemeyen Avusturya ile adının da “sülfür” olmasıdır. Bu yüzden kim
Prusya da işe karışarak Lehistan’ı paylaşmaya yadaki simgesi S olan kükürtün atom num a
giriştiler. K aterina Rusya’da Pugaçov A yak rası 16, atom ağırlığı ise 32,064’tür. Kükürt
lanması ile uğraştığından buna tepki göstere çok kolay tutuşup yanan bir m addedir.
medi. Osmanlı Devleti de bu durum dan ya Dünyadaki kükürtün onda dokuzu, A B D ’
rarlanarak barış isteğinde bulundu. Am a Ka- nin Louisiana ve Texas eyaletlerinde bulunan
terina’nın buna yanıtı yeni bir Rus ordusunu dev kubbeler biçimindeki yeraltı oluşum ların
Balkanlar’a gönderm ek oldu. Aleksandr Su- dan elde edilir. Bu yataklar 1865’te keşfedil
varov kom utasındaki bu ordu Kozluca’da kar mişti, ama uzun süre kükürtü buralardan dı
şısına çıkan Osmanlı ordusunu ağır bir yenil şarı çıkarmanın yolu bulunam adı. Sonunda
giye uğrattı. Şum nu’ya kadar ilerleyip V arna 1903’te H erm an Frasch, kendi adıyla anılan
yolunu kesti. Bunun üzerine Sadrazam Muh- yöntemi buldu. Bugün de uygulanmakta olan
sinzade M ehmed Paşa barış istemek zorunda bu yöntem de, yüzeyden kükürt yatağına ka
kaldı. Rus ordusunda da ayaklanma belirtileri dar, iç içe yerleştirilmiş üç boru daldırılır. D a
ve salgın hastalıklar baş gösterdiğinden Baş ha dıştaki iki borunun arasından aşağıya kay
kom utan Rom anzof da bu isteğe uydu. Silis- nar su püskürtülür; kaynar su yataktaki kü
tre yakınlarındaki Küçük Kaynarca kasaba kürtü eritir. E n içteki borudan da aşağıya ba-
sında (bugün Bulgaristan’da) başlayan barış
görüşmeleri 17 Temmuz 1774’te tamamlandı.
21 Temmuz 1777’de imzalanan 28 maddelik
barış antlaşmasına göre Kırım Hanlığı, Os
manlI Devleti’nden ayrılarak bağımsız olacak
tı. Buna karşılık Rusya, Eflâk ve Boğdan’
dan, Kafkasya’da işgal ettiği yerlerden çekile
cekti. A m a A zak, Kılburun, Yenikale ve
Kerç kaleleriyle Dinyeper (Özi) ile Bug (A k
su) ırmakları arasındaki topraklar Ruslar’a bı
de p o la m a
rakılıyordu. Osmanlı Devleti ayrıca Rusya’ya
yüklü bir savaş tazminatı ödeyecekti. A ntlaş
manın önemli bir maddesi Rusya’nın Osmanlı
Devleti’nin içişlerine karışmasına olanak tanı
yordu. Buna göre Rusya, İstanbul’da bir O r
todoks Kilisesi kuracak ayrıca Osmanlı D ev
kurutulm uş
leti, O rtodoks din adam larına çeşitli ayrıcalık kü k ü rt
lar tanıyacaktı. Bu maddeyi Rusya, Osmanlı
ülkesinde yaşayan bütün O rtodokslar’ı koru
ma hakkının kendisine verildiği biçiminde de Frasch y ö n te m iy le kü kü rtü n çıkarılm ası.
172 KÜLTÜR
sınçlı hava basılır. Basınçlı hava, erimiş halde gibi m addeler ise, kâğıt ham uru, yün, ipek
ki kükürtün ortadaki borudan yüzeye çıkma gibi maddelerin ağartılmasında kullanılır.
sını sağlar.
K ükürt, yanardağların bulunduğu ülkeler KULTUR sözcüğü “ekin ekm e, yetiştirm e”
de, özellikle de Japonya'da ve İtalya’daki Si anlamındaki culture sözcüğünün Fransızca
cilya’da, oldukça katışıksız halde bulunur. okunuşuyla dilimize yerleşmiştir. Tıpkı bir
Doğada, başka elem entlerle oluşturduğu bile çiftçinin önce sürerek, sonra tohum serperek
şikler halinde bulunduğu en yaygın kayaç tür bir toprağı ekip ürün yetiştirmesi gibi, bir in
leri ise, kalsiyum sülfat yapısındaki jips (alçı- san da eğitim yoluyla “yetiştirilir” . Bu anlam
taşı) ve anhidrittir. M etal piritleri de kükürt da kültür insana yeni şeyler katar. Günlük dil
bileşikleri içerir. de “kültürlü insan” denince, eğitim görmüş,
K ükürt d eğ işik fizik se l b içim le rd e b u lu n a bilgili, görgülü biri anlaşılır. Birkaç yabancı
bilir; ayn ı m a d d en in d eğ işik b içim le rin e alot- dil bilen, resim, müzik ya da tiyatro gibi sa
rop d en ir. (.Ayrıca bak. Ka r bo n .) natlarla ilgili kişilere “kültürlü” denir.
Kükürtün en önemli kullanım alanı sülfürik Oysa kültür sözcüğünün bundan daha kap
asit üretimidir (bak. SÜLFÜRİK ASİT). Kauçu samlı bir başka anlamı da vardır. Bu ikinci
ğun sertleştirilmesi işleminde de kükürt kulla anlam da kültür, belirli bir toplum da ya da
nılır (bak. Kauçuk ). Böcekleri ve zararlı m an toplulukta yetişen insanların öğrendikleri be
tarları öldürm ek için ağaçlara sıkılan kimyasal ceri, dil, inanç, davranış ve alışkanlıklardır.
m addelerin içinde kükürt vardır; bazı ülkeler Örneğin, İstanbul’da ya da A nkara’da doğ
de üzüm bağlarına, kükürt tozu serpilir. Kü muşsanız, Türkçe öğrendikten başka, büyük
kürt, barut ve bazı zehirli gazlar ile ilaç ve bir kentin karm aşasına ayak uydurmayı da
merhem yapımında da kullanılır. Piyasada öğrenirsiniz. Oysa bir Çin kentinde ya da Pe
sülfamit olarak bilinen sülfonamitler bakteri ru’daki bir gecekondu mahallesinde doğmuş
lere karşı çok etkili bir ilaç grubudur; zatürree olsaydınız farklı bir dil öğrenecek, farklı bece
ve m enenjit gibi çeşitli hastalıkların tedavisin riler kazanacaktınız. Çünkü her insan toplulu
de kullanılır. ğunun kendine özgü bir kültürü vardır. Bu
Saçta, yünde, yum urtada ve ayrıca sarım anlam da kültür, bir insanın yaşadığı toplum
sak, hardal, bayırturpu ve lahana gibi bitkiler dan aldığı tüm beceri ve alışkanlıkları kapsar.
de, az m iktarda kükürt vardır. Lahana pişer Bir ulusun, bir halkın ya da toplum un ya
ken çıkan ağır kokuya hidrojen sülfür gazı ne şam biçimi olarak da özetleyebileceğimiz kül
den olur. Yum urta ve hardal kaşıklarının ka tür kuşaktan kuşağa aktarılır.
rarm asının nedeni de, bu m addelerde bulu Sürgit değişim ve etkileşim içinde olan
nan kükürttür. K ükürt, çelik için zararlıdır; kültürler arasında teknolojik buluş, dil, yi
bu nedenle ham petrol antılırken kükürtünün yecek, içecek, tarım yöntem leri, edebiyat, sa
giderilmesi gerekir (bak. PETROL). nat gibi birçok konuda sürekli bir alışveriş
Kükürt dioksit ağır, renksiz, keskin kokulu vardır.
ve zehirli bir gazdır. Bakır piritlerinin ve de Bir zamanlar her kültürün belirli bir ırkla,
mir piritlerinin açıkta, yani hava bulunan or bağlantısı olduğu düşünülürdü. Bugün böyle
tam da kavrulması yoluyla elde edilir. Kömür, olmadığını biliyoruz. Kültür ve ırk birbirin
petrol gibi kükürt içeren yakıtların dum anın den bütünüyle bağımsızdır. Bir insan kendisi
da büyük m iktarlarda kükürt dioksit vardır; ni ırksal açıdan belirleyen birtakım fiziksel
kükürt dioksit, sanayi bölgelerinde ve kent özelliklerle doğar, am a bir kültürle doğmaz.
lerde hava kirliliğine, ayrıca asit yağmurlarına Çölde yaşayan ilkel kavimlerden Buşman-
yol açar (bak. AsiT Y ağ m u ru ; Çevre KİRLİLİĞİ). lar’ın çocukları, eğer kendi toplum larında bü
K ükürt dioksitin başlıca kullanım alanı sülfü yürlerse, Buşman kültürünü edinirler. Eğer
rik asit üretimidir. Kükürt dioksitten çeşitli küçük yaştan sözgelimi kentli bir Belçikalı ai
malzemelerin renginin giderilmesinde ağart lenin yanında yetiştirilirlerse, fiziksel olarak
ma maddesi olarak da yararlanılır. Bu gazı Buşm anlar’a benzeseler de, kültürel açıdan
çıkaran kalsiyum bisülfat ve sodyum bisülfat Belçikalı olurlar. Buşm anlar’ın arasında bü
KÜMELER KURAMI 173
yüyen bir İngiliz çocuğu ise, tıpkı onlar gibi, tanımlanabilmesi için {haftanın günlerinin
çölde yaşamını sürdürebilm ek için avlanmayı, adları}, hatta {haftanın günlerinin Türkçe
hayvan izi sürmeyi, su içeren kökleri tanımayı adları} biçiminde yazılması gerektiği söylene
öğrenir. bilir. Bazen küm eler konusunda bu tür tartış
m alar olur; bunun ne denli önemli olduğunu,
KÜMELER KURAMI. Canlı ya da cansız var bazı sayı kümelerini ele alarak görebiliriz.
lıkların, küm e denen topluluklar halinde be {2,4,6,8,10,12,....} biçiminde yazılan bir kü
lirtilmesi oldukça eski ve basit bir işlemdir. me (buradaki üç nokta, sayıların aynı biçimde
Am a bu uygulamayı bir kuram 'haline getiren sürüp gittiğini gösterir), l ’den büyük çift sayı
Alman matematikçi Georg Cantor oldu; Can- ların kümesidir. Peki ama, l ’den küçük çift
to r’un 1874 ile 1895 arasında geliştirdiği kü sayı yok m udur? Bütün çift sayıları kapsamak
meler kuram ı, 20. yüzyıl matematiğinin tem e istiyorsak, sıfırı da eklememiz gerekmez mi?
lini oluşturdu. Sıfırdan küçük çift sayı yok mu?
Küm elere ilişkin olarak akılda tutulması Kümeleri göstermenin bir başka yolu da çe
gereken ilk temel özellik, bir küm enin açık şitli şemalardan yararlanm aktır; bunların için
bir biçimde tanımlanmış olması gerektiğidir; de en yaygın kullanılanı Verin şeması’dır. (Bu
yani bir kümenin neyi kapsadığı ve neyi kap şema 19. yüzyıl İngiliz matematikçisi John
samadığı açık biçimde görülebilmelidir. “Yaş V enn’in kullandığı şemalardan yararlanılarak
lı insanlar kümesi” diye bir küme olamaz, geliştirilmiştir.) Venn şemasında kümenin
çünkü kime “yaşlı” deneceği belirsizdir ve elemanları kapalı bir eğri içinde gösterilir.
herkes tarafından aynı anlamı taşımaz. Am a, Örneğin {20’den küçük çift sayılar} kümesi
“60 yaşın üstündeki insanlar kümesi” kurula nin Venn şeması şu biçimdedir:
bilir, çünkü kümenin kimi kapsayıp kimi kap
samadığı kesin olarak belirtilmiş durum da
dır.
Bazen yanıltıcı durumlarla karşılaşılabilir.
Örneğin “Kırmızı saçlı insanlar küm esi” den
diğinde, küme sanki açık biçimde tanım lan
mış gibidir, oysa kırmızının bazı tonlarını kah
verengiden ayırt etm ek oldukça zordur; de
mek ki, bu kümenin tanım ında da bir belirsiz Elbette ele aldığımız bir kümenin hangi tür
lik vardır. “2008 yılındaki Dünya Kupası kar sayıları kapsayacağına baştan karar verm ek
şılaşmalarında yer alacak D anim arka ta zorundayız. Örneğin, bu örnekte kesirler de
kımının futbolcuları küm esi” de pek belirli ğil, tam sayılar kümesi alınmıştır; bu durum
değilmiş gibi gözükür, çünkü bu takım da ki m utlaka açık biçimde belirtilmelidir. Ö te yan
min yer alacağı bugünden bilinemez, ama dan, içinden kümelerimizi seçip aldığımız bü
bir küme olarak çok iyi biçimde tanım lan tünsel bir evrensel küm e vardır; evrensel kü
mıştır, bu nedenle de belirli ve anlamlı bir me genellikle bir dikdörtgenle gösterilir:
kümedir.
Kümeyi oluşturan varlıklara ya da nesnele
re, “kümenin elem anı” denir. Küm eler genel
likle elem anları sıralanarak gösterilir. Bu tür
liste yöntemiyle göstermede elem anlar kıv
rımlı parantezler arasında sıralanır: {Pazar,
Pazartesi, Salı, Çarşam ba, Perşem be, Cuma,
Cumartesi}. Bu, haftanın günleri kümesidir;
bu küme bir başka biçimde de yazılabilir: Şimdi bu evrensel küm enin içinden başka
{Haftanın günleri}. bir küme daha, örneğin {3’ün katları} küm e
A m a bu yazıma belirsiz olduğu için karşı sini seçelim ve bunu Venn şemasıyla göste
çıkılabilir ve bu kümenin daha açık biçimde relim:
174 KÜPEÇİÇEĞİ
me çalışmalarıyla m or, kırmızı, pem be, tu dümencisiz dört tek, dört çifte, dümencisiz iki
runcu ve beyaz çiçekli yüzlerce çeşidi gelişti tek, dümencili iki tek, iki çifte ve tek çiftedir.
rilmiştir. Bunlar çok fazla boy atm ayan alçak Bayanlar da altı dalda yarışır: Bunlar sekiz
çalılardır. Oysa, kendi doğal ortam larında tek, dümencili dört tek, dümencili dört çifte,
ağaç boyutuna ulaşabilen bazı türlerine de dümencisiz iki tek, iki çifte ve tek çiftedir
rastlanır. Örneğin Yeni Zelanda’ya özgü bir (bak. O LİM PİYAT O Y U N L A R I).
küpeçiçeği türü (Fuchsia excorticata) 14 m etre Olimpiyat O yunlan’mn düzenlenmediği
yüksekliğe kadar büyür. yıllarda FISA , erkekler, bayanlar, hafif er
Dallarından kesilen parçalarla yani çelikle- kekler ve gençler dallarında her yıl değişik bir
me yöntemiyle çoğaltılan bu bitkiler en çok ülkede dünya şampiyonluğu düzenler. A B D ,
organik m addelerin bol olduğu verimli top SSCB, Alm an D em okratik Cumhuriyeti kü
raklar ile gölgeli ve nemli yerleri sever. rek sporunda en güçlü olan ülkelerdir.
D oğrudan gelen güneş ışığından çok zarar İngiltere’de düzenlenen yıllık kürek yarış
görür; bu nedenle küpeçiçekleri yazın özellik m alarından ikisi dünyaca tanınmıştır. Bunlar
le güneşten korunmalı ve bol su verilmelidir. Oxford ve Cambridge üniversiteleri arasında
1820’lerden beri yapılan kürek yarışı ile Hen-
KÜREK SPORU, kürekle hareket ettirilen ley Kraliyet K ürek Y anşı’dır.
teknelerle yapılan bir su sporudur. Çifte ve Oxford ve Cambridge üniversiteleri arasın
tekler olarak iki ana dalda yapılır. H er kürek daki yarış Tham es Irmağı üzerinde, Putney’
çinin bir çift kürek çektiği çifte dalında bir den M ortlake’e kadar uzanan 6,8 kilometrelik
çift, iki çift ya da dört çift kürekli teknelerle bir parkurda yapılır.
yarışılır. H er kürekçinin bir kürek kullandığı
teklerde iki, dört ya da sekiz kürekçiden Kürek Sporunun Tarihi
oluşan takım larda bazen bir dümenci de Deniz taşımacılığında kullanılan en eski araç
bulunur. Sekiz tek (sekiz kürekçili) ve dört lardan biri kürekli gemilerdi. Fenikeliler ve
tek (dört kürekçili) yarışmaları tam bir takım Eski Yunanlılar A kdeniz’de kölelerin kürek
sporudur. Bu yarışmalarda bireysel beceri çektiği gemiler kullanırdı. H er bir küreği,
değil, takımın bir bütün olarak becerisi önem oturağına zincirlenmiş bir köle çekerdi. Üst
taşır. Tek çifte yarışmasında ise, iki küreği üste iki sıra ya da üç sıra kürekleri olan
kullanan tek kürekçi bütünüyle kendi beceri gemiler vardı. Jül Sezar dönem inde İÖ 54’te
sine dayanır. İngiltere’yi istila etm ek isteyen Rom alılar,
Sağlıklı, kavrayışlı ve çok çalışmaktan yıl Manş Denizi’ni kürekli gemilerle geçmişti.
mayan gençler kürek sporunda başarılı olur. Yelken kullanılamayan rüzgârsız havalarda
Yaz boyunca düzenlenen kürek yarışmaların ve kentler arasındaki başlıca ulaşım yolu olan
da her tür yarış yapılır. Kış mevsimi, yazın ırm aklarda yol alırken, kürekler m anevra
yapılacak yarışmalara hazırlanma zamanıdır. yapm akta kolaylık sağlıyordu.
Irm aklar üzerinde köprülerin çok az olduğu
Kürek Yarışmaları eski zam anlarda ırm akların iki yakası arasın
Kürek sporu başta A B D , SSCB, Alm an daki ulaşım da kürekli teknelerle sağlanırdı.
D em okratik Cumhuriyeti ve İngiltere olmak 1840-70 arasında birçok kürekçilik kulübü
üzere, 50’den fazla ülkede yaygın bir spordur. kuruldu. Bu dönemde kürek sporu bütün
Olimpiyat O yunları’nda da yer alan kürek A vrupa’da ve A B D ’de yaygınlaştı. 1892’de
sporunda uluslararası karşılaşmaları Uluslar Uluslararası Kürek D ernekleri Federasyo
arası Kürek Dernekleri Federasyonu (FISA) nu (FISA) kuruldu. Kürek sporu Olimpiyat
düzenler. FISA kurallarına göre yarışmalar O yunları’nda ilk kez 1900’de yer aldı.
2.000 m etrelik düz bir parkurda durgun suda
yapılır. Kürek Sporu Nasıl Öğrenilir
D ört yılda bir düzenlenen Olimpiyat Oyun- K ürek sporunu öğrenmeye küçük bir sandal
ları’nda, kürek sporunda erkekler sekiz dalda da kürek çekerek başlanabilir. Bu sporu
yarışır: Bunlar sekiz tek, dümencili dört tek, öğrenm ek zor değildir, ama ilerlemek için
176 KÜREK SPORU
A B C Ajansı
doğru bir başlangıç yapmak gerekir. Kürekçi ğın kenarından gidilir. Gidiş yönüne göre
nin oturacağı yer sandalın ortasındadır. Yüzü teknenin sağ yanma sancak, sol yanma iskele
sandalın kıçına dönük olarak oturan kürekçi denir. İki tekne karşılaştığı zaman birbirinin
nin biraz ilerisinde, sandalın iki yanında iskele tarafından geçer. Kürekli tekneler yel
küreklerin takılacağı birer ıskarmoz vardır. kenlilere, gezinti tekneleri yarış yapan tekne
Iskarmozlar genellikle U biçiminde metal lere yol verir.
çatallardır. Sap kısmı yuvarlak olan kürekle
rin suya giren yassı bölümlerine pala denir. Kürek Takımı
Başlangıçta kürekçi genellikle, her birini bir K ürek takımının elemanları teknenin burnu
eliyle tuttuğu iki kürekle çalışır. H er kürekçi na en yakın oturandan başlayarak sırayla
nin tek kürek çekmesi durum unda arka arka num aralanır. Kürekçiler yüzleri teknenin kı
ya oturan kürekçilerin her biri kendi hizasın çına dönük olarak oturdukları için burna en
daki küreği çeker. Aşırı dolu olmadıkça ya da yakın kürekçi en arkada oturandır. Teknenin
içindekiler dengeyi bozacak biçimde hareket kıçına en yakın oturan kürekçiye hamlacı
etm edikçe sandal devrilmez. denir. Hızı ve tem poyu ayarlayan hamlacı,
Kürek çekerken ayaklar sandalın tabanın takım ın en önemli elemanıdır. 1 numaralı
daki tahta desteğe dayanarak kuvvet alınır. kürekçinin küreği sancak tarafında, hamlacı
Kürekler yalnız kol gücüyle değil bütün vücu nın küreği iskele tarafm dadır. Eğer takım da
dun ağırlığı verilerek çekilir. Kürek palaları dümenci varsa, dümenci hamlacının önünde
suyun içinde hareket ederken keskin kenarla yüzü ona dönük olarak oturur ve dümeni
rı düşey konum da tutulur, sudan çıkarınca kullanır. Dümencinin hafif olması için ufak
yatay konum a getirilerek, suya değmemesi ve yapılı olması istenir. A ntrenm anlarda başla
hava direncinden daha az etkilenmesi sağla ve dur komutlarını veren dümenci, teknenin
nır. Sandalı sağa ya da sola döndürm ek için güvenliğinden de sorumludur.
yalnızca dönülmek istenen yöndeki kürek Çok dar olan yarış teknelerinde ıskarmoz
çekilir. D aha hızlı bir dönüş için öbür yandaki lar teknenin yanlarından dışarı doğru uzanan
kürek de ters yönde hareket ettirilir. ve dirsek denen m etal ayaklar üzerindedir.
İlk çalışmalarını sandalda yapan kürekçi Ö ne arkaya hareket edebilen kızaklı oturak
daha sonra ince, uzun, hafif yarış teknelerin lar da küreğin suyun içinde aldığı yolu artıra
de çalışır. bilmeyi sağlar.
Bir ırm akta akıntı yönüne giderken ırmağın T ürkiye’de ilk kürek yarışının 1913’te İs
ortasından, akıntıya karşı giderken de ırm a tanbul’da düzenlendiği biliniyor. Cumhuriyet
KÜRK VE KÜRKÇÜLÜK 177
döneminde kürek sporu Deniz Sporları Fede- kadar yumuşak, yaşlı hayvanlarınki ise kaba
rasyonu’na bağlanmış ve İstanbul Kürek Şam dır. Yeni doğmuş karakul kuzularının postun
piyonluğu adıyla yarışmalar düzenlenmiştir. dan elde edilen kıvırcık, siyah renkli, gösteriş
Günüm üzde İstanbul. Kocaeli ve A nkara li ve çok değerli bir kürk olan astragan bu
bölgelerinde kürek birincilikleri düzenlenir. kuralın dışında kalır. Kürk hayvanlarının
Türk kürekçileri uluslararası yarışmalara da çoğu kürklerinin en kalın olduğu kış mevsi
katılm aktadır. minde yakalanır. Su hayvanlarının kürkü
ilkbaharda en kalın olduğu için onların yaka
KÜRK VE KÜRKÇÜLÜK. K ürk, bazı m em e lanma mevsimi de ilkbahardır.
li hayvanların derisini kaplayan tüy örtüsü SSCB, ABD ve Kanada kürk üreticisi
dür. Kürklerde genellikle kısa, yumuşak, ülkelerin önde gelenleridir. E n fazla kürk
kıvırcık iç örtü kılları ile onların üzerini satın alan ülke ise Alm anya Federal Cum huri
kaplayan daha uzun ve daha sert dış örtü yetedir.
kıllarının oluşturduğu iki ayrı katm an vardır. K ürkü için avlanan hayvanların yanı sıra,
Kürkçüler, giysi yapmak amacıyla kürkleri mink (vizon), çinçilya, kunduz ve gümüş
işler, biçip dikerek giyime hazır durum a renkli tilki gibi birçok kürk hayvanı da özel
getirirler. Yüksek nitelikli kürklerin derisi çiftliklerde yetiştirilir. Avcılardan ve kürk
yumuşak, esnek ve dayanıklıdır. Tüyleri de çiftliklerinden genellikle işlenmemiş durum
parlaklığın yanı sıra, aynı renk, kalınlık ve daki kürkleri alan kürk tüccarları, bunları
dokudadır. kürkçülük m erkezlerine gönderir. Başlıca
En iyi kürkler, erişkin yaşa yeni ulaşmış kürk m erkezleri New Y ork, Londra, M ont
hayvanlardan elde edilir. Çok genç hayvanla real ve Leningrad’dadır.
rın kalın postları, giysilerde kullanılamayacak
Fur Inform ation and Fashion Council, Inc.
Kürklerin İşlenmesi
Kürklerin giysi yapımında kullanılabilmesi
için işlenmesi gerekir. Sepileme denen bu
işlemde ilk olarak, derilerin üzerindeki et
kalıntıları tem izlenerek deri tabaklanır. Son
ra, içindeki doğal yağları korum ak için kürk
ler yağlanıp yumuşatılır. D aha sonra, fazla
yağı köpüklü sabunla yıkanan deriler, kurutu
lur. Bazı kürklerin koruyucu tüyleri yolunur,
bazılarınınki de kırpılır.
Kürklerin çoğu m odaya uygun biçimde
boyanır ya da ağartılır. Kürklerin boyanması
doğal renk ve tonlarının belirginleşmesini
sağlar. D aha sonra, kürkler yeniden yumuşa
tılır, taranır ve parlatılır.
Tarih
Kütahya ilinde yapılan araştırm alarda ele
geçirilen Buluntular, yerleşim tarihinin günü
E G E B Ö L G E Sİ) ayıran bir eşik alan üstünde yer müzden 7.500 yıl önce başlayan Bakır Çağı’na
alan il toprakları oldukça yüksek ve engebeli uzandığını gösterir. Kütahya yöresi, İÖ 13.
dir. Kütahya ilini engebelendiren dağlar bu yüzyılda Hitit ülkesinin batısında yer alan ve
eşik alanda bulunduğundan yükseklikleri pek bir konfederasyon biçiminde yönetilen Assu-
fark edilmez. Bu dağların başlıcaları M urat va’nın sınırlan içindeydi. İÖ 12. yüzyıldan
Dağı, Şaphane Dağı (2.120 m etre), Akdağ sonra Frigler’in yerleştiği yöre, İÖ 7. yüzyılda
(2.089 m etre) ve Eğrigöz Dağı’dır (1.931 Kim merler’in saldırısına uğradı. İÖ 7. yüzyıl
m etre). M urat Dağı’nın güneydeki Uşak il başlarında Lidya yönetimini, bu yüzyıl orta
sınırında 2.309 m etreye ulaşan Kartaltepe sında başlayan Pers yönetimi, İÖ 334’ten
doruğu, İçbatı Anadolu bölümünün en yük sonra da M akedonya ve Selevkos egemenlik
sek noktasıdır. M urat Dağı’nda hastalıklarına leri izledi. İÖ 3. yüzyılda G alatlar’ın yerleştiği
şifa bulma umuduyla gelenlerin yararlandığı Kütahya yöresi, Bitinya ve Bergama yönetim
ılıcalar vardır. lerinden sonra İÖ 2. yüzyıl sonlarında R om a’
İl topraklannda çöküntü alanlarından olu ya bağlandı. Yöre, Bizans yönetimi sırasında
şan bazı alçak düzlükler yer alır. Bitkisel
Semsi Gı
üretim açısından önem taşıyan bu düzlüklerin
başlıcaları Kütahya, Altıntaş, Tavşanlı, Gediz
ve Simav ovalarıdır.
Kütahya ilinden kaynaklanan suların katıl
dığı akarsular üç ayrı denize dökülür. Porsuk
Çayı, il sınırları dışında katıldığı Sakarya
Irmağı aracılığıyla sularını K aradeniz’e ulaştı
rır. Başlangıç kolunu Simav Çayı’nm oluştur
duğu Susurluk Çayı ile Kirmastı (Kemalpaşa)
Suyu’nun başlıca kollarından olan Adırnaz
(Orhaneli) ve Em et çayları bu topraklardan
çıkan suların bir bölümünü M arm ara Denizi’
ne götürür. İlin güney kesiminden çıkan sular
da Gediz Irmağı aracılığıyla Ege Denizi’ne
ulaşır. İl sınırları içindeki başlıca göller Kaya-
boğazı ve Enne baraj gölleridir.
Kütahya ili iklim açısından M arm ara, Ege
ve İç Anadolu bölgeleri arasındaki geçiş
alanında yer alır. En yağışlı mevsim kıştır. Tarihsel Aizanoi kenti kalıntıları.
180 KÜTAHYA
N ezih Başgeîen
11. yüzyıl sonlarında Anadolu Selçukluları linyit ve m erm er içeren birçok cevher yatağı
mın eline geçti. 1300’de Germiyanoğulları’nın vardır. Bu yataklardan işletmecilik açısından
(bak. A n a d o l u B e y l i k l e r i ) yönetimine giren ekonomik olanlar Türkiye Kömür İşletmeleri
Kütahya, 1429’da Osmanlı topraklarına katıl Kurum u (TKİ) ve Etibank ile özel kuruluş
dı. 16. .ve 17. yüzyılda çıkan Celali Ayaklan lar tarafından işletilir. İl topraklarından çıka
m alarından etkilenen Kütahya yöresi, rılan linyitin bir bölümü Seyitömer ve Tunç-
1833’te Kavalalı M ehmed Ali Paşa’nın (bak. bilek’teki term ik santrallarında değerlen
K a v a l a l i M e h m e d A l i P a ş a ) Mısır ordusu tara dirilir.
fından işgal edildi. 14 Mayıs 1833’te Kütahya Başlıca sanayi kuruluşları şeker, un, kon
Antlaşm ası’nın yapılmasından sonra İbrahim serve, yem ve dokuma fabrikalarıdır. Geliş
Paşa, ordusuyla birlikte Kütahya yöresinden miş bir küçük sanayisi de olan Kütahya ilinde
geri çekildi. 17 Temmuz 1921’den 30 Ağustos yer alan öteki sanayi kuruluşları gübre, or
1922’ye kadar Yunan işgali altında kalan man ürünleri, porselen, çini, tarım alet ve
Kütahya yöresindeki D um lupınar’da, K urtu makineleri ile tuğla ve kiremit yapım tesisleri
luş Savaşı (bak. K u r t u l u ş S a v a ş i ) tarihinde dir. Kütahya ili sınırları içindeki önemli yerle
önemli bir yeri olan savaşlar yapıldı. şim yerleri, kara ve demiryollarıyla ülkenin
öteki merkezlerine bağlanır.
Ekonomi
Halkının yarısından çoğu kırsal kesimde yaşa Toplum ve Kültür
yan Kütahya ilinde ekonomi tarım ve m aden İlkçağlarda, bugünkü Kütahya il toprakları
ciliğe dayalıdır. Yetiştirilen başlıca ürünler nın kapladığı yörede Ege ve O rta Anadolu
şekerpancarı, buğday, arpa, patates, soğan, kültürleri karşılaşıyordu. Frigler döneminde
nohut, dom ates, elma, kavun ve kestanedir. ana tarnıça Kibele’ye tapınm ak yörenin
1987’de Türkiye kestane üretiminin yüzde kültürünü büyük ölçüde etkiledi. Aizanoi’de
10’u Kütahya ilinde gerçekleşmişti. İlde en (Em et ilçesi) Kibele’ye tapınm ak için ay
çok koyun, sığır ve kıl keçisi yetiştirilir. rılmış kutsal bir alan vardı. Kütahya kenti
Ormancılık da önemli gelir kaynakları arasın ve çevresi İS 2. yüzyıldan sonra başka yerler
da yer alır. den kovulan H ıristiyanların buraya yerleşme
Kütahya, yeraltı kaynakları açısından zen siyle bu dinin önemli m erkezlerinden biri ol
gin bir ildir. Bu topraklarda gümüş, magnezit, muştu.
kurşun, bor m ineralleri, antim on, demir, Kütahya yöresine özgü geleneksel el sanat-
KÜTLE 181
N ezih Başgelen
lan çinicilik (bak. Ç İN İC İL İK ), dokumacılık ve ya İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ile Kü
oya işleridir. Bir saray sanatı niteliği taşıyan tahya Meslek Y üksekokulu’dur.
Osmanlı döneminin çinicilik sanatının ürünle
rinden olan Kütahya çinileri birçok saray, İl Merkezi: Kütahya
konak, cami, kilise ve mescit gibi tarihsel Eski bir yerleşim yeri olan il merkezinin
yapılarda bezeme malzemesi olarak kullanıl bilinen ilk adı Kotyaion’dur. Rom a kaynakla
mıştır. Eskiden atölyelerde yürütülen bu gele rında adı Cotyaeum olarak geçen kent, Hıris-
neksel sanat, günümüzde K ütahya’da kurulan tiyanlık’ın ilk dönemlerinde bir piskoposluk
fabrikalarda sürdürülm ektedir. Osmanlı dö merkeziydi. Germiyanoğulları’nın başkenti
neminde Simav yöresindeki el tezgâhlarında olan kent, Osmanlı döneminde de Anadolu
dokunan halılar “saray halıları” olarak adlan eyaletinin merkeziydi. 1833’te kısa bir süre
dırılıyordu. Yün ve pam uktan dokunan bu M ısırlılar’ın işgalinde kaldı. Osmanlı D evleti’
halılar daha çok yaprak ve çiçek motifleriyle ne sığınan M acar devrimciler 1850-51 arasın
bezenmişti. Günüm üzde geleneksel üretim da 1,5 yıl kadar Kütahya kentinde kaldılar.
özelliklerini yitiren halıcılık, daha çok Simav İlin doğu kesiminde yer alan kent, Yellice
yöresinde yapılır. Eski dönem lerde yöreye D ağı’nın doğu eteklerinde ve Kütahya Ovası’
özgü kumaşlar da el tezgâhlarında dokun nın güney kenarında kurulm uştur. Porsuk
maktaydı. Saf ipekten al ve erguvan rengi Çayı’nın kollarından biri olan Felent Çayı’na
“canfes” , ince çizgili ipekli “çitare” , gümüş katılan Kapan Deresi kenti ikiye böler. Bir
sırmalı “İzmirli” bunlardan birkaçıdır. İğne çinicilik merkezi olan kentte Germiyanoğulla-
oyacılığının yaygın olduğu ilde çiçek ve yap rı ve Osmanlı dönemlerinden kalan değerli
rak motifli Kütahya oyalarından bazıları çat tarihsel yapılar vardır. Kütahya Kalesi Bi
lak karanfil, gönül dolabı, cilveli Selanik, zanslIlar tarafından yaptırılmış, daha sonra
kaynana oyası, elti küstü ve ana güldüren birkaç kez onarılmıştır. Başka bağlantıları da
olarak adlandırılır. olan İstanbul-Antalya Karayolu ile Balıkesir-
Yapılan araştırm alardan elde edilen arkeo Eskişehir Demiryolu kenti ülkenin öteki
lojik buluntular ile yöreden derlenen ve önemli merkezlerine bağlar.
arasında Kütahya çinilerinin de bulunduğu Kentin nüfusu 118.773’tür (1985).
etnografik yapıtlar Kütahya M üzesi’nde sergi
lenm ektedir. İldeki başlıca eğitim ve kültür KÜTLE. Fizikte ve öbür bilim dallarında
kurumu Anadolu Üniversitesi’ne bağlı Kütah kütle, bir cisimdeki madde miktarının ölçüsü
182 KÜTLEÇEKİM
dür. Çoğu kez ağırlık ile kütle birbirine kuram ı’nda., enerji (E ) ile kütle (m ) arasında,
karıştırılır. Oysa bir cismin kütlesi, evrenin E = m c 2 denklemiyle ifade edilebilecek bir
her yerinde sabittir; ağırlık ise o cisme etki bağlantı bulunduğunu ileri sürdü; buradaki c
eden yerçekimi kuvvetidir ve cismin bulundu ışık hızıdır. Buna göre, kütle ve enerji birbiri
ğu yere göre değişir. Uluslararası kütle birimi ne dönüştürülebilir; üstelik c’nin değeri çok
büyük olduğundan, çok küçük m iktardaki bir
kilogramdır (bak. A Ğ IRLIK LA R VE Ö L ÇÜ LER ; Ö L Ç
M E ). Bir cismin kütlesi ne denli büyükse, o kütleden, çok büyük m iktarda enerji elde
cismi harekete geçirmek ve bir kez harekete edilebilir. Nitekim, çekirdek bölünmesi ve
geçtikten sonra onu hızlandırmak ya da ya çekirdek kaynaşması tepkimelerinde olan bu-
vaşlatmak da o denli zordur. M addenin bu dur (bak. N Ü K L EE R E N E R Jİ). Kütlenin korunu
özelliğine eylem sizlik denir (bak. EYLEM SİZ mu yasası (bak. M a d d e ) ile enerjinin korunu
L İK ). Kütleye bağlı bir başka özellik de m o- mu yasası (bak. E N E R Jİ), Einstein’ın bu kura
m entum ' dur. Bir cismin m om entum u, kütlesi mı göz önünde tutularak uyarlanmış ve birleş
tirilmiştir. Bugün kabul edilen kütlenin ve
ile hızının çarpımına eşittir (bak. K u v v e t v e
H a r ek et ). enerjinin korunum u yasasına göre, herhangi
bir yalıtılmış sistemde, yani çevresiyle her
Kütle ve Kütleçekimi hangi bir alışverişi olmayan kapalı bir sistem
Cisimler arasındaki çekim kuvvetini belirle de, toplam m adde (kütle) ve enerji m iktarı,
yen, o cisimlerin kütleleridir. Cisimlerin kütle sistemin içinde ne tür bir değişim olursa olsun
leri büyüdükçe ve aralarındaki uzaklık kısal sabit kalır.
dıkça, birbirleri üzerinde uyguladıkları çekim
kuvveti, yani kütleçekimi de o kadar artar. KÜTLEÇEKİM bak. YERÇEKİM İ.
(D ünya’mn, üzerindeki cisimlere ya da başka
gökcisimlerine uyguladığı kütleçekimine yer KÜTÜPHANE sözcüğü Arapça “kütüb” (ki
çekim i denir.) D ünya’yı G üneş’in çevresinde taplar) ve Farsça “hane” (ev) sözcüklerinden
ki, A y’ı da D ünya’nın çevresindeki yörünge oluşmakla birlikte, günümüzde kütüphaneleri
lerinde tutan, bu son derece büyük kütleli yalnızca kitapların toplandığı bir yer olarak
cisimler arasındaki kütleçekim kuvvetleridir. düşünmek yanlış olur. Çoğu m odern kütüp
Kütleçekiminin etkisi altındaki bir cisim, hanede kitapların yanı sıra gazeteler, dergi
bu etkiyi ağırlık denen bir kuvvet biçiminde ler, haritalar, ses ve video kayıtları, filmler ve
duyumsar. Bir cismin ağırlığı, üzerinde etki plaklar da bulunur. Bütün bunlara ek olarak
yapan çekim kuvvetine dolayısıyla da kütlesi inanılmaz ölçüde bilginin depolanıp amr.ua
nin büyüklüğüne bağlıdır. Örneğin, belirli okura ulaşmasını sağlayan bilgisayarlar da
kütledeki bir cisim A y’a götürülüp tartıldığın- vardır. Kütüphane, belirli bir düzene göre
da, ağırlığının Dünya’dakinden daha hafif sınıflandırılmış kitap, süreli yayın, görsel ve
olduğu görülür. Çünkü A y’ın kütlesi D ünya’ işitsel belgelerin her yaştan okurun hizmetine
nmkinden daha küçüktür ve bu yüzden başka sunulduğu yerdir.
cisimler üzerinde uyguladığı kütleçekim kuv Günüm üzde kütüphaneler basılı, resimli,
veti daha zayıftır. A y’a götürülen cismin kaydedilmiş ve elektronik olarak depolanmış
kütlesi ve büyüklüğü değişmemiş; ama ağırlığı her türlü iletişim olanağının merkezi duru
değişmiştir. Ağırlık bir kuvvettir ve başka mundadır. İnsanlar kütüphaneye okum ak,
kuvvetler gibi newton denen bir birimle ölçü bakm ak, dinlemek, araştırm ak, danışmak ve
lür. Kütlesi 1 kg olan bir cismin Dünya öğrenmek için giderler.
üzerindeki ağırlığı yaklaşık 10 newtondur. Kütüphanelerde, görevleri kitapların sınıf
Am a günlük dilde ağırlık ile kütle arasında bir landırılması, korunması ve kütüphanenin ge
ayrım yapılmaz ve ağırlık ölçümleri newtonla liştirilmesinin yanı sıra kütüphaneyi kullanan
değil kütle birimi olan kilogramla verilir. lara yardım etm ek olan kütüphaneciler çalı
şır. Özel kütüphanecilik öğrenimi gören bu
Kütle ve Enerji görevlilerin sorumlulukları arasında şunlar
Einstein, 1905’te yayımladığı ö ze l görelilik sayılabilir: 1) Kitap, dergi ve öbür bilim ve
KÜTÜPHANE 183
1910'da ABD'de,
kütüphane bulunm ayan
kırsal bölgelerde yaşayan
insanlara kitap götüren ilk
gezici kütüphane hizmete
girdi.
The Am erican
Library Association
düşünce ürünlerini seçmek ve ısmarlamak; 2) cuk bakım odası olan kütüphaneler de vardır.
bunları kolaylıkla bulunup kullanılabilecek Ayrıca iki yaşından başlayarak her yaşta
biçimde düzenlemek; 3) dışarıya ödünç ver çocuğun ilgi duyacağı kitaplardan oluşan bir
mek; 4) kütüphaneye başvuranlara ilgi duy çocuk kitaplığı da bulunur. Halk kitaplığının
dukları alanlara ilişkin önerilerde bulunmak; amacına uygun olarak kütüphaneler, göçmen
5) belirli kişiler ve olaylarla ilgili sorulan nüfusun yoğun olduğu kentlerde, değişik kül
sorulara yanıt vermek ya da bunlarla ilgili türlerden insanlara hizmet verebilmek için,
bilgilerin bulunduğu kaynakları göstermek; 6) göçmenlerin dilinde kitaplara yer verir. Gezi
edebiyat tartışmaları, film gösterileri gibi ci kitaplıklar ise kütüphaneye gelmekte güç
çeşitli etkinlikleri kapsayan program lar dü lük çekenlerin ayağına kadar giderek, özellik
zenlemek. le hasta ve yaşlı kitapseverlerin kitap gerek
Günümüzde birçok yerde kütüphane var sinmesini karşılamaya çalışır.
dır. Küçük kasabalarla büyük kentlerdeki
halk kütüphanelerinin yanı sıra okullar ve Kütüphane Nasıl Kullanılır
üniversitelerde de kütüphaneler bulunur. Kütüphanelerdeki bilgi kaynaklarına kolayca
H astanelerde, birçok özel şirkette ve başka ulaşabilmek için çeşitli sistemler geliştirilmiş
kuruluşlarda özel kütüphaneler vardır. tir. H er şeyden önce, belli bir sınıflandırma
ilkesine göre, raflarda duran her kitaba bir
Halk Kütüphaneleri yer numarası verilir. Böyle bir sistem aynı
Okuryazar oranının yüksek, kitap sevgisinin konuda bilgi içeren bütün kitapların aynı
yaygın olduğu ülkelerde çok sayıda halk yerde bulunmasını sağladığından, okurların
kütüphanesi vardır. Adından da anlaşılacağı istedikleri kitabı kolayca seçmelerine olanak
gibi bu kütüphaneler bulundukları kent ya da verir.
kasaba halkının yararlanması içindir. Parasal A B D ’li kütüphaneci Melvil Devvey’in bul
açıdan genellikle belediyelerce desteklenirler. duğu ve onun adıyla anılan Dewey ondalık
O kurlar düşük bir ödenti karşılığında kütüp sınıflandırma sistemi birçok kütüphanede kul
haneye üye olabilir. Çoğunda plak, video lanılmaktadır.
kaset, körler için Braille alfabesiyle yazılmış Dewey sisteminde konular 10 ana gruba
kitaplar da bulunur. Büyük kütüphanelerde bölünmüştür. H er ana grup da kendi içinde 10
resim ve heykel sergileri, konserler, tiyatro altsınıfa ayrılır. İlk sayı ana grubu gösterir.
oyunları, sanat ve edebiyat söyleşileri yer alır. Örnek verilecek olursa 5 bilim, 6 teknoloji ve
Küçük çocuğu olan ana babaların kütüphane 7 güzel sanatlardır. İkinci sayı altsınıfı göste
den yararlanabilmesini sağlamak için bir ço rir. Böylece, örneğin 51 m atem atik, 52 astro-
184 KÜTÜPHANE
Benzersiz kitap, elyazması ve müzik koleksiyonlarına sahip ABD'deki Kongre Kütüphanesi'nin okuma
salonu.
kullanılmak içindir ve size yardım etmeye ğu kütüphanede çoğu Süm erler’in ve Akad-
hazır kütüphaneciler vardır. lar’ın bilimsel m etinlerinden kopya edilmiş
binlerce tablet bulunuyordu. Bunlardan yak
Kütüphanenin Tarihçesi laşık 20 bim zamanımıza kadar gelebildi.
Kütüphanenin tarihçesi bugünkü gibi basılı Tabletlerin konulara göre düzenlendiği ve
kitapların bulunmadığı çok eski zamanlara kataloga işlendiği bu kütüphane ilk sistematik
dayanır. Yazının bulunduğu tarih olarak tah kayıt koleksiyonu olarak kabul edilir.
min edilen İÖ 3500’de insanlar olup bitenleri İÖ 3000 dolaylarında Mısır’da yeni bir
sonraki kuşaklar öğrensin diye bir yere kay uygarlık gelişiyordu. Bu uygarlığın da bir yazı
detmeye çalışmışlar, başlangıçta düşünceleri sistemi ve çok sayıda kayıtları vardı. Eski
ni taşınması kolay olmayan taşlara ya da Mısırlılar papirüs bitkisinden bir çeşit kâğıt
duvarlara yazmışlardı (bak. K İT A P ). elde ettiler (bak. P A P İR Ü S ). Bu bitkinin lifleri
M ezopotamya’da (Irak’ın güneyi) yaşamış bir levha haline gelinceye kadar sıkıştırılıyor
olan Süm erler, bir yazı sistemi geliştirerek kil du. Bunun üzerine, m ürekkep ve tüy kalem
tabletler üzerine kayıtlar tutm uşlardı. Bu kullanarak, resimlerden oluşan bir yazı yazılı
tabletler kolayca kırılıyor ve yok oluyordu. yordu (bak. H İY E R O G L İF ). Papirüs levhaları bir
Bu yüzden bunları toplamak ve korumak çubuğa sarılarak rulo haline getirildikten son
gerekti. A rkeologlar, Süm erler’in İÖ 2700’de ra kütüphanedeki sandıklara ya da duvarlara
tabletleri tapm aklarda, kütüphanelerde sak oyulmuş raflara yerleştiriliyordu.
ladıklarını saptadılar. Asur Kralı Asurbanipal’ İÖ 4. yüzyılda Eski Y unan’da tapm aklarda
in İÖ 7. yüzyılda Ninova’da yaptırmış oldu ve felsefe okullarında kitap depoları vardı.
186 KÜTÜPHANE
R om a’da bir halk kütüphanesi kurmayı ilk Mainz yakınlarında gerçekleşti. Johannes Gu-
düşünen Jül Sezar, kütüphane kurulmadan tenberg’in yeni basım yöntemi kitap üretimini
önce öldürüldü. Kentteki ilk halk kütüphane kolaylaştırdı. Ayrı ayrı dökülerek istendiği
sini İÖ 1. yüzyılın sonuna doğru Gaius Asini- gibi dizilebilen metal harfler, kâğıt, m ürek
us Pollio adlı düşünür kurdu. Daha sonra kep ve bir baskı makinesi kullanılarak kitap
R om a’da 28 halk kütüphanesi kuruldu. Bu ların daha çabuk ve daha ucuza basılabilmesi-
kütüphanelerde papirüs ve parşömene yazıl ni sağladı. Böylece eskiden yalnızca zenginle
mış kitaplar volumina adı verilen rulolar rin satın alabildikleri kitapları artık her iste
halinde saklanır, bazen de tirşe (çok ince yen alabiliyordu (bak. BASIM ; G u t e n b e r g , J0-
parşömen) yaprakları tıpkı günümüzdeki ki HANNES; K Â Ğ IT VE K Â Ğ IT Y A P IM I).
taplar gibi birbirine dikilerek codex adı veri Ortaçağda üç önemli ulusal kütüphane
len ciltler hazırlanırdı. Halkın kitap okumak kuruldu. Bunlar Paris’teki Ulusal Kitaplık,
amacıyla gittiği bu kütüphanelerin bazen evde R om a’daki Vatikan Kütüphanesi ve L ondra’
okunm ak üzere dışanya kitap verdikleri de daki British M useum Kütüphanesi’dir. Fran
oluyordu. sa’daki, geçmişi 15. yüzyıla kadar uzanan
Aristo Kütüphanesi, İskenderiye K ütüpha Ulusal Kitaplık A vrupa’nın en eski ulusal
nesi, Bergama Kütüphanesi ve I. Constanti- kütüphanesidir.
nus’un Konstantinopolis’te (bugün İstanbul) 18. yüzyıl sonlarına doğru kitapların para
kurduğu İm paratorluk Kütüphanesi en eski karşılığında ödünç verildiği abone kütüphane
kütüphanelerdir. leri açıldı. 19. yüzyılda İngiliz Parlam ento-
İS 5. yüzyılda A vrupa’da Rom a egemenli su’nda ilk Halk K ütüphaneleri Yasası kabul
ğinin sona ermesinin ardından, m anastırlar edildi. Kütüphane hizmeti, giderleri vergiler
başlıca öğrenme ve araştırm a merkezleri ol den karşılanan bir devlet sorumluluğu oldu.
du. Böylece, m anastırlarda kütüphaneler ku
rulmaya başlandı. Yaklaşık İS 529’da Aziz Türkler'de Kütüphaneler
Benedict’in İtalya’da, M onte Cassino’da kur Türkler’de kütüphanenin tarihi U ygurlar’a
duğu kütüphane çok ünlüydü. Fransa, Alm an kadar uzanır. Doğu Türkistan’daki Turfan’da
ya, İngiltere ve İrlanda’daki m anastır kütüp yapılan araştırm alarda İS 8.-13. yüzyıllardan
hanelerinde de, rahipler arasındaki bilgin ve kalma 30 bin kadar yapıt toplu olarak bulun
sanatçıların, sayfalarını altın yaldızla ve par muştur. İslamiyet sonrası dönemde bilinen ilk
lak renkli boyalarla süsledikleri birçok güzel büyük kütüphane Gazneli M ahm ud’un (998-
elyazması toplanmıştı (bak. E L Y A Z M A S I). Bu 1030) saray kütüphanesidir. Başka Türk dev
kütüphanelerin amacı elyazmalannın korun- letleri de İslam kültürünün ilk yaratıcıları
masıydı. Rom a İm paratorluğu’nun çöküşün Em eviler’le A bbasiler’in izinden giderek sa
den sonra birçok eski elyazması manastır raylarda, m edreselerde ve camilerde kitaplık
kütüphanelerinde korunup çoğaltıldığı için lar kurmuşlardır. Büyük Selçuklular’ın en ün
kaybolm aktan kurtuldu. Bu koleksiyonlar ol lü kütüphaneleri Nizamülmülk’ün Bağdat ve
masaydı, bizler Eski Yunan ve Rom a yazarla Nişabur’da yaptırdığı m edreselerde bulunu
rına ilişkin çok az şey bilecektik. yordu. Anadolu Selçuklularının büyük kütüp
12. yüzyıldan sonra A vrupa’da üniversite haneleri başkent Konya’daydı. Osm anlılar’ın
ler ve bunlara bağlı kütüphaneler kuruldu. İki ilk kütüphaneleri İznik ve B ursa’da yaptırılan
önemli buluş, daha çok sayıda kitap üretimine m edreselerde kurulmuştu. İstanbul’un fethin
ve daha çok kütüphane kurulmasına olanak den sonra da ilk kütüphane binası Fatih Sul
sağladı. Ham ur haline getirilen bitki liflerinin tan M ehmed tarafından 1464’te Ayasofya Ca-
sıkıştırıldıktan sonra levhalar halinde kurutul misi’nin avlusunda yaptırıldı. Bunu birçok
masıyla elde edilen kâğıt, A vrupa’ya ilk kez kentteki külliyeler içinde kurulan kütüphane
12. yüzyılda Çin’den geldi. Oldukça ucuza ler izledi. Topkapı Sarayı’nda da büyük bir
mal edilebilen kâğıt giderek parşöm enin yeri kütüphane vardı.
ni aldı. Kütüphanelerin gelişmesine katkıda Ayrıca İslam geleneğinin uzantısı olarak
bulunan ikinci buluş ise 1438’de Alm anya’da m edreselerde küçük kitaplıklar, camilerde ve
KYOTO 187
Ew ing Gallovvay
km güneyde, St. Lawrence Körfezi’ndeki LADİN. Çamgiller familyasında yer alan ladin
Sept-Iles limanına demiryoluyla taşınır. G ü ağaçları aşırı benzerliği yüzünden çoğu kişi
neybatıda bakır ve Ungava Körfezi’nin batı tarafından köknarlarla karıştırılır. Oysa ladin
sında nikel çıkarılır. L abrador’da altın ve lerin kozalakları aşağı doğru sarkarken kök
uranyum m adenleri de bulunmuştur. A karsu narlar dik kozalaklıdır. Ayrıca ladinlerin sar
lar, özellikle Churchill Irmağı üzerindeki mal olarak dizilmiş iğne yaprakları döküldük
M uskrat ve Churchill çağlayanları hemen ten sonra sürgünlerin üzerinde odunlaşır,
hemen sınırsız bir elektrik enerjisi kaynağıdır. batıcı çıkıntılar bırakır; buna karşılık köknar
L abrador’da büyük kentler yoktur: En ların sürgünleri neredeyse pürüzsüz bir yapı
büyük yerleşim m erkezleri Quebec sınırı ya dadır.
kınındaki Labrador City ve W abush ile kıyı Uzun boylu ve koni biçimli, değerli orman
daki Happy Valley-Goose Bay’dir. Goose ağaçları olan ladinlerin kuzey yarıkürenin
Bay’deki havaalanı, okyanus aşırı uçuşlar için serin ve ılıman bölgelerinde orm anlar oluştu
başlıca yakıt ikmal yerlerinden biridir. ran 40 kadar türü vardır. Ladinler çoğu ağaç
16. ve 17. yüzyıllarda Fransa, Channel türünden daha çok kuzeye doğru yayılır,
Adaları ve İngiltere’den gelen balıkçılar hatta Kuzey Kutup D airesi’ne bile girer.
L abrador’a yerleştiler. D aha sonra kürk avcı Bütün ladin türlerinden hafif ve yumuşak
ları bölgeye geldi. odunlu değerli bir kereste elde edilir. Bunla
Labrador yakınındaki Newfoundland A da
L A D İN kozalak ve
sı, m orina avcılığı yapılan G rand Sığlığı’na yapraklar
daha yakın olduğu ve daha iyi limanları
bulunduğu için L abrador’dan daha iyi bir
to h u m AVRUPA
konum dadır. Bunun sonucu olarak Labrador L A D İN İ
uzun yıllar fazla ilgi çekmemiştir.
Günüm üzde Newfoundland eyaletinin bir
parçası olan L abrador’un sınırı tarihi boyunca
Quebec ile Newfoundland arasında anlaşmaz
lıklara neden olmuştur. Newfoundland
1949’da K anada’nın'lO . eyaleti olunca, Lab
rador da K anada’nın egemenliği altına girmiş S IT K A
kozalak ve
yapraklar
tir. Nüfusu yaklaşık 28.000’dir (1980). L A D İN İ
190 LA FONTAINE
rın başında da çok önemli bir kereste ağacı oyun yazarları olduğu gibi, zaman zaman
olan Avrupa ladini (Picea abies) gelir. Bu tuhaf davranışlarını ve açık yürekli konuşma
ağacın odunu mobilya ve sandık yapımında larını hoşgörüyle karşılayan Kral XIV. Louis
kullanılır; bazı özel bölümlerinden de kem an de vardı. La Fontaine şiirlerinin çoğunda
lara göğüs tahtası yapılır. Gövde kabukların Yunan mitolojisinden esinlendi. Aynı zaman
dan ise cila ve ilaçların bileşimine giren bir da kom ediler ve operalar için librettolar da
katran çıkarılır. Ladin ağaçlarının odunları yazdı.
kâğıt sanayisi için de değerli bir kaynaktır. La Fontaine dalgınlığıyla da ünlüydü. A n
Örneğin, Kuzey A m erika’nın batı kıyılarında latıldığına göre bir gün kendi öz oğluyla
yetişen sitka ladininin (Picea sitchensis) odu karşılaşan La Fontaine onu tanımaz. Bir
nu kâğıt üretiminde kullanılır. dostu uyarınca da, yanıtı “H aa, evet gözüm
Ladinler tür sayısı bakım ından en bol Asya’ onu bir yerlerden ısırıyor” olur.
nın doğu kesimleri ile Kuzey A m erika’da bu 1668’de, La Fontaine’in 230 fabl içeren 12
lunur. Türkiye’de ise kendiliğinden yetişen kitabından ilki yayımlandı. Bu fabllerden
tek bir türü vardır. Doğu ladini adı verilen bu
tür (Picea orientalis) Kuzey A nadolu’nun ge
nellikle kıyı kesimlerinde saf halde ya da kök
nar ve sarı çam gibi bazı ağaçlarla karışık
orm anlar oluşturur. O rtalam a 40-50 metreye
kadar boylanabilen değerli bir ağaçtır. Ü lke
mizde kendiliğinden yetişmediği halde park
ve bahçelerde süs bitkisi olarak görmeye
alıştığımız mavi ladin (Picea pungens) ise
Kuzey A m erika’dan getirilmiştir. Budanma-
yıp kendi haline bırakıldığında yere kadar
dallanan bu ağaç gümüşsü ya da buzlu mavi
rengiyle yetiştiği yerlerde hoş bir görünüm
yaratır. Nitekim bu mavimsi yeşil yaprakla
rından ötürü halk arasında “maviçam” adıyla
anılır.
Aslında, yalnızca mavi ladin değil pek çok
ladin türü dünyanın çeşitli ülkelerinde yaygın
biçimde süs bitkisi olarak yetiştirilir. Am a bu
ağaçlar özellikle sanayileşmiş kentlerdeki kirli
havaya karşı son derece duyarlıdır ve çok
çabuk etkilenirler. Ladinler en iyi nemli, hafif Hulton Picture Library
asitli ve balçık topraklarda yetişir. Susayan tilki ile keçi bir kuyuya iner. Tilki keçiyi
atlatır. Sırtına basarak kuyudan çıkmayı başarır.
LA FONTAINE, Jean de (1621-1695). En
sevilen Fransız şairlerinden biri olan Jean de birçoğunun konusu çok eski tarihlerde yazıl
La Fontaine, Fransa dışında da yaygın bir üne mış fabllerden alınmıştı. Oysa aralarında en
sahiptir. Oyun ve öykülerinin yanı sıra asıl güzelleri konusunu kendisinin uydurmuş ol
koşuk biçiminde yazılmış, eğlendirici olduğu duklarıydı. La Fontaine öykülerini sade bir
kadar ders verici kısa hayvan öyküleri olan dille yazmış, ilginç hayvan ve doğa betim le
fablleriyle tanınır (bak. F a b l ) . meleriyle zenginleştirmiştir. G örünüşte hay
C hâteau-Thierry’de doğan La Fontaine vanları anlatan, eğlendirici olduğu kadar öğ
1664’te yerleştiği Paris’te gerek yazdığı şiirler, retici de olan fablleri, tıpkı Ezop’unkiler gibi
gerek kişiliğiyle soylular ve edebiyatçılar tara (bak. E z o p t j n F a b l l e r İ) insanların zayıf yanla
fından aranan bir kimse oldu. En yakın rıyla inceden inceye alay eder.
dostları arasında Jean Racine ve Moliere gibi La Fontaine’in dilimize de çevrilmiş birçok
LAHANA 191
yapıtı arasında “Ağustosböceği ile Karınca” , basım, otomobil m ontajı, gemi onarım ı, sa
Karga ile Tilki, “Tavşan ile Kaplum bağa” ve bun, lastik ve mobilyadır. Balık sanayisi de
“Kurt ile Kuzu” en ünlülerindendir. Karga ile önemli bir yer tutar.
Tilki'de bir ağaçta gagasında peynir tu 1962’de kurulan Lagos Üniversitesi’nin,
tan kargayı gören kurnaz tilki, karganın hukuk fakültesi ve eğitim hastanesi vardır.
sesinin güzelliğini överek, ondan bir şarkı Lagos’un iklimi, boğucu sıcak ve sağlıksızdır.
söylemesini ister. Karga, tilkinin övgüsüne Altyapı hizmetleri, hızla artan nüfusun gerek
kanıp, “gak” dem ek için ağzım açınca peynir sinimlerini karşılayamam aktadır. Elektrik ve
düşer. Peyniri kapan tilki ders verm ekten de su dağıtımında sık sık aksaklıklar olurken,
geri kalmaz: “H er dalkavuk çıkarı için över, fabrikalar da büyük çapta hava kirliliğine yol
yüzüne güler, peyniri yer” der. açmaktadır. Nüfusu 1.243.000 (1988) dolayın
dadır. N ijerya’nın orta kesiminde Lagos’un
LAGOS. Nijerya’nın başkenti ve başlıca lima yerini alacak yeni bir başkent kurulm aktadır.
nı olan Lagos, Batı A frika’nın en hızlı gelişen
kentlerinden biridir. Lagos, İddo, İkoyi ve LAHANA, bugün hem Türkiye’de, hem de
Victoria gibi bataklık adalarını ve Gine K ör dünyanın öbür ülkelerinde en çok yenen
fezi’nin bir girintisi olan Benin Körfezi kıyıla sebzelerden biridir. Bu bitki çok eskiçağlar
rını içine alır. Adaları birbirine ve kıyıya da, A vrupa’nın güneybatı kesimlerinde ken
bağlayan köprüler vardır. A nakaradaki Apa- diliğinden yetişen yabani lahanadan (Brassica
pa önemli bir liman bölgesidir. N ijerya’nın oleracea) türetilmiştir. Aslında yabani lahana,
dışarıya sattığı ürünlerin önemli bir bölümü yalnızca lahananın değil gene sebze olarak
bu limandan gönderilir. yararlanılan başka pek çok tarım bitkisinin de
Bugünkü Lagos’un kurulu olduğu bölgeye atasıdır. Bunların başında Brüksel lahanası,
ilk kez 15. yüzyılın sonlarında ayak basan kara lahana, alabaş lahana, karnabahar ve
Portekizliler, daha sonra burada bir köle brokkoli gelir.
ticareti merkezi kurdular. 1914’te N ijerya’nın Turpgiller (Brassicaceae) familyasında yer
başkenti olan Lagos, 19. yüzyıl boyunca alan yabani lahana yaklaşık 60 santimetreye
İngiliz egemenliği altında kaldı. kadar boy atabilen, açık sarı çiçekli, sert saplı
Lagos’taki başlıca sanayi dalları biracılık, ve geniş yapraklı bir bitkidir. Oysa bundan
LAH A N A KARNABAHAR
BRÜKSEL
LAHANASI
YABANI
LAH A N A
ALABAŞ
LAH A N A
BROKKOLİ
Avrupa'nın kıyı kesimlerinde kendiliğinden yetişen yabani lahanalar ve bunlardan tü re tilm iş sebzeler.
192 LAHEY
geliştirilen tarım bitkileri birbirinden çok nacıklara bırakır. Tek bir bitki üzerinde 30-40
değişik ve farklı özelliklere sahiptir. Nitekim başçık bulunabilir.
bu farklılık bitkilerin sebze olarak yenen
bölümlerinde de ortaya çıkar. Örneğin, laha LAHEY, H ollanda’nın başkenti olmamasına
nanın ve Brüksel lahanasının üst üste binişe karşın, hüküm et merkezi ve zengin Güney
rek sık bir baş oluşturan, kara lahananın ise Hollanda bölgesinin merkezidir. Ayrıca Hol
baş oluşturmayıp, seyrek dem etler halinde landa Parlam entosu’nun da toplandığı kent
bulunan yaprakları yenir. Buna karşılık kar tir. Hollanda dilinde ’s-Gravenhage ya da
nabahar, bitkinin etlenerek kalınlaşmış çiçek kısaca Den Haag olarak anılan bu kent aynı
leridir (bak. K a r n a b a h a r ) . Brokkoli denen zam anda Am sterdam ve R otterdam ’dan son
sebze ise karnabahar gibi çiçekleri yenen bir ra ülkenin üçüncü büyük kentidir.
çeşittir. Alabaş lahana ise öbürlerinden farklı Gittikçe genişleyen Lahey, 6 km ötedeki
olarak yaprak ya da çiçekleri için değil gövde Kuzey Denizi kıyısında, kumullar üzerinde
sinin alt bölümüne doğru geliştirdiği, şalgam yer alan Scheveningen balıkçı köyünü de içine
benzeri yumruları için dikilir. alır. Ö bür H ollanda kentlerinin tersine, sur
Lahananın yaprakları yukarı doğru büyüye- larla çevrili olmayan Lahey’in çevresine 17.
meyen bir gövdenin ucundaki sürgün ya da yüzyılda korunması için bir kanal ağı yapıl
tomurcuğun etrafında üst üste kapanarak mıştı. Büyük bir yerleşim yeri olmasına kar
gelişir. Y apraklar bir yandan besin depolayıp şın, Napolyon Savaşlarinda Fransız işgaline
etlendikleri için lahana genellikle yuvarlak uğrayıncaya kadar Lahey, “A vrupa’nın en
biçimli sıkı bir baş halini alır. İşte bu yüzden büyük köyü” olarak anılıyordu. Bu yerleşim
lahanaya “baş lahana” da denm ektedir. Laha bölgesi 13. yüzyılda Kont II. W illem’in yaptır
nanın başlıca kırmızı ve beyaz olmak üzere iki dığı şato çevresinde genişledi. ’s-Gravenhage
tipi vardır. D am arları oldukça kaim, yaprak “Kontların özel topraklan” anlamına gelmek
katları ise çok sıkışık olan kırmızı lahananın tedir.
yalnızca salata ve turşu yapılarak değerlen Kentin en eski kesiminde bir gölün çevre
dirilmesine karşılık, beyaz lahana en çok sinde kümelenmiş resmi yapılar ve 13. yüzyıl
pişirilerek yenir, ayrıca turşusu da yapılır. da Kont II. W illem’in yaptırdığı Şövalye
Lahananın bileşiminde C vitamini, protein Binası vardır. Bu binada her yıl eylül ayında
ve karbonhidratların yanı sıra kalsiyum, fos kral ya da kraliçe H ollanda Parlam entosu’nu
for ve potasyum gibi bazı m ineraller de açar. Gölün bir köşesinde de Rem brandt,
bulunur. Peter Paul Rubens ve Frans Hals gibi ünlü
Bir kış sebzesi olan lahana, serin iklimli ve HollandalI ressamların tablolarının küçük
iyi akaçlanmış verimli topraklarda kolaylıkla am a çok değerli bir koleksiyonunu barındıran
yetişir; dona karşı oldukça dayanıklıdır. To M auritshuis vardır. Birçok koru ve parkın
hum dan çoğaltılan bir bitki olduğu için önce bulunduğu Lahey’de Huisden Bosch (koruda
özel hazırlanmış fide yataklarında fideler ü re ki ev) adı verilen krallık sarayı, bir zamanlar
tilir, daha sonra bu fideler asıl yerlerine kıyı boyunca uzanan kayın ve meşe or
aktarılır. Ü rün gelişimini tamamlayıp, sıkı m anından kalan ağaçlar arasındadır.
başlar oluşturduğunda hasat edilir. Lahanalar Denize doğru uzanan ağaçlıklı bir caddenin
en çok lahana sineği, lahana böceği ve tırtıl yanında 1913’te A B D ’li çelik kralı Andrevv
gibi bazı zararlılardan etkilenir. Lahana T ür Carnegie’nin yaptırmış olduğu Barış Tapmağı
kiye’nin bütün bölgelerinde yetiştirilir. Yıllık yer alır. 1899 ve 1907’de Lahey’de iki önemli
üretim ortalam a 500 bin ton dolayındadır. uluslararası barış konferansı düzenlendi. Bu
Türkiye’de pek az yetiştirilen Brüksel laha konferanslarda silahsızlanma ve zehirli gazlar
nası öteki çeşitlerden farklı olarak 60-90 cm gibi kimyasal silahların kullanımını önlemek
arasında boylanabilen uzun ve dik gövdeli bir için çalışmalar yapıldı. Birleşmiş M illetler’e
bitkidir. Gövdenin tepesinde toplanan yap bağlı Uluslararası A dalet D ivaninin merkezi
raklar aşağıya doğru yerini gövde boyunca Barış Tapm ağı’ndadır. Çeşitli ülkeler arasın
dizilmiş iri birer ceviz büyüklüğündeki laha- daki anlaşmazlıklar burada görüşülür.
LAİKLİK 193
Lahor'un merkezinde
işlek bir cadde.
194 LALE
adamları Hıristiyan dininin kurallarına göre riye ve Evkaf Vekâleti (Din İşleri ve Vakıflar
insanların yaşamını yönlendiriyorlardı. Bakanlığı) kaldırılarak din işleriyle ilgili ola
Zam anla değişen ve gelişen ticaret ilişkile rak Diyanet İşleri Bakanlığı kuruldu. 1924’te
ri, kentlerin zenginleşmeye başlaması, Hıristi halifeliğin kaldırılması, 1925’te tekke, zaviye
yan olmakla birlikte ayrı mezheplerden olan ve türbelerin kapatılması, Türkiye Cumhuriye
ların çoğalması gibi etm enler Hıristiyan dini tinin laikleşme yolunda attığı öteki adımlardır.
nin dönemin yeni koşullarına göre gözden Gene 1926’da yürürlüğe giren Medeni Kanun
geçirilmesini gerektirdi. 16. yüzyılda dinde ile hukuk alanında da laiklik ilkesi geçerli kılın
Reform hareketi oldu. Edebiyat, sanat ve dı. 1928’de çıkarılan yeni bir yasayla anayasanın
bilimde Rönesans diye adlandırılan canlanma ikinci maddesinde yer alan “Türk Devleti’nin
ve atılım dönemi de 15. ve 16. yüzyıllarda dini, İslam dinidir” cümlesi çıkanldı.
gerçekleşti. Böylece Hıristiyan dünyasında 1931’de rejimin tek partisi olan Cumhuriyet
din, yaşamın birçok alanında etkisini yitirm e H alk Partisi’nin yeni program ında laiklik altı
ye başladı. Özellikle eğitim ve öğretim alanın okla simgelenen ilkelerden biri olarak yer
da yenileşmeler oldu. Din kurallarına uygun aldı.
eğitim yapan kurum ların yanı sıra özgür 1933’te okul program larından çıkarılan din
düşünceye ve inanç özgürlüğüne dayanan eği dersleri, 1949’da ilköğretim, 1956’da ortaöğ
tim kurum lan devlet tarafından açılmaya retim program larına “seçmeli ders” olarak
başlandı. 1789 Fransız Devrim i’nden sonra yeniden kondu. Din dersleri 1982 Anayasa-
laiklik yavaş yavaş devletin bütün kurumla- sı’yla ilk ve ortaöğrenim kurum larında zorun
rında ve toplum da kendini kabul ettirdi. lu dersler arasına girdi.
Ülkemizde 18. yüzyılda başlayan yenileşme
hareketleriyle birlikte toplumsal yaşayışın ve LALE. Albenili çiçekleriyle laleler yüzyıllar
devlet -düzeninin işleyişinde ikili bir durum dır en sevilen süs bitkileri arasında yer almış
ortaya çıktı. Bir yanda İslam dininin gerekle tır. Zam bakgiller (Liliaceae) familyasının Tu-
rine göre uygulamalar yapılıyor, öte yanda lipa cinsini oluşturan bu bitkilerin, doğada
çağdaşlaşma amacıyla batılı anlayışa göre işler kendiliğinden yetişen 100 kadar türü vardır.
yürütülüyordu. Özellikle 19. yüzyılda bu iki A nayurdu A vrupa, Asya ve Kuzey Afrika
lik daha da belirginleşti. İslam dininin gerek olan bu türler, uzun melezleme çalışmalarıyla
lerine göre öğretim yapan m edreselerin ya geliştirilmiş alımlı süs lalelerinin atalarıdır.
nında çağdaş eğitim anlayışına göre kurulmuş Bugün lale yetiştiriciliğinde dünyanın en
okullar açıldı. H ukuk alanında da hem İslam önde gelen ülkesi H ollanda’da lale yetiştirme
hukukuna göre yargılamalar yapılıyor, hem merakı ilk kez 17. yüzyılda başladı. 1630’larda
çağdaş hukuk anlayışına göre kurulmuş m ah aşırı lale tutkusu yüzünden yeni geliştirilen
kem eler görev yapıyordu. Padişah ise hem tek bir lale soğanına son derece yüksek
bütün M üslüm anların halifesi, hem de Os fiyatlar ödendi. Yaklaşık beş yıl süren bu
manlI Devleti sınırları içinde yaşayan başka çılgınlık lale ticareti yapan bazı kişilere çok
dinlerden olan yurttaşların hüküm darı duru büyük servetler kazandırırken, bazılarının da
mundaydı. Bu ikili durum Kurtuluş Savaşinın varını yoğunu kaybetmesine neden oldu. Ül
sonuna kadar sürdü. ke ekonomisinin altüst olmasına yol açan bu
G erek toplumsal gereksinmeler, gerek dev salgın sonucu gene de H ollanda’da lale yetiş
let yönetiminde karşılaşılan güçlükler ülke tiriciliği sona erm edi. Buna benzer bir lale
mizde de laikliğin benimsenmesini gerektiri salgını Osmanlı İmparatorluğu’nda da yaşan
yordu. 3 M art 1924’te kabul edilen bir yasayla dı. 1718-30 yılları arasında, İstanbul’da saray
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde bütün çevresinde ve varlıklı kesimlerde yaygınlaşan
öğretim ve eğitim kurum lan M aarif V ekâleti’ lale yetiştirme merakı yüzünden, aynı zam an
ne (Eğitim Bakanlığı) bağlandı. Tevhid-i Ted da yenilikçi hareketlerin de yaşandığı o dö
risat K anunu’yla (Öğretimin Birleştirilmesi nem Osmanlı tarihine “Lale D evri” olarak
Yasası) din eğitimi ya da dinsel tem ellere göre geçti (bak. L a l e D e v r i ) . Lale, ayrıca Türk
eğitim yapan okullar kapatıldı. Ardından Şe- süsleme ve el sanatına da girmiş; çini, minya-
LALEAĞACI 195
turan kahverengi kuru meyveleri olgunlaştı Lale Devri'nde saray çevresi eğlence dolu bir yaşam
sürmeye başladı.
ğında kuruyup parçalanarak yassı bölmelere
ayrılır.
Laleağacının kolay işlenebilen ve iyi cila çok bina ve bahçe yapıldı. Boğaziçi ve Haliç
tutan açık renkli bir odunu vardır. Mobilya, kıyıları yalılarla, köşklerle, kasırlarla donatıl
kontrplak ve kutu yapımında kullanılan bu dı. Saray çevresinden başlayarak birçok yük
odundan kâğıt sanayisinde de yararlanılır. sek devlet görevlisi ve halkın varlıklı kesimi
buralarda eğlence dolu bir yaşam sürmeye
LALE DEVRİ (1718-1730). Osmanlı tarihinde başladı. Bu o zamana kadar içe kapalı bir
batılılaşma yönünde ilk adımların atıldığı Lale yaşamı olan bütün halk kesimlerinin görmedi
Devri adını dönemin yaşam biçimini simgele ği bir şeydi. H er vesileyle düzenlenen kitlesel
yen lale çiçeğinden almıştır. eğlencelerle bu yaşam biçimi giderek yaygın
Lale D evri’ne damgasını vuran kişi Sadra laşmaya başladı. Dönem e adını veren lale
zam Nevşehirli D am at İbrahim Paşa olmuş çiçeğinin en güzelini yetiştirmek için herkes
tur. İbrahim Paşa 1718’de sadrazam olur birbiriyle yarışır oldu. Bu amaçla başta Hol
olmaz ağır koşullar altında imzaladığı Pasa- landa olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerin
rofça Antlaşması ile 1714’ten beri Avusturya den ve İran’dan lale soğanı bile getirtildi.
ve V enedik’e karşı sürdürülen savaşa son Savurganlığa varan bu harcam alar yüzünden
vermişti. Avrupa ülkelerinin gittikçe güçlen- birçok tüketim maddesinin fiyatı aşırı biçimde
m ekte olduğunu ilk fark eden kişilerden olan yükseldi. Ö te yandan Lale D evri’nde bazı
İbrahim Paşa barışçı bir ortam yaratm ak ve önemli yenilik girişimleri de oldu. Bunlar
batıyı daha yakından tanım ak istiyordu. Bu arasında en kalıcı olanı m atbaadır (bak.
amaçla İstanbul’daki batılı ülke elçileriyle İBRAHİM M Ü T E F E R R İK A ). Ayrıca dönemin ünlü
yakın ilişkiler kurdu, bir yandan da Avrupa şairi Nedim ’in başkanlığında oluşturulan bir
ülkelerine elçiler göndererek buralardaki top kurul batı ve doğu dillerinden çeviriler yap
lumsal ve ekonomik yaşamı tanımaya çalıştı. m akla görevlendirildi. İzm it’te bir kâğıt fabri
Bu elçiler arasında 1720’de Paris’e giden kasının yapımına başlandı. Önemli bir girişim
Yirmisekiz M ehmed Çelebi, İbrahim Paşa’yı de İstanbul’u sık sık kasıp kavuran yangınlar
en çok etkileyen kişi oldu. Yirmisekiz Çelebi’ la mücadele için tulumbacılık örgütünün ku
nin 1721’de dönüşünde sunduğu bilgiler ve rulmasıdır.
belgeler İbrahim Paşa’da Avrupa tarzı yaşamı İstanbul dışında Anadolu ve Rumeli halkı
Osmanlı D evleti’nde de egemen kılma isteği geleneksel yaşam biçimini korudu. III. A h
uyandırdı. m ed’in hazine gelirlerini artırm ak amacıyla
İlk kez Padişah III. A hm ed’in de onayıyla iltizam usulünü (vergileri aracılar eliyle topla
geniş bir bayındırlık etkinliğine girişilerek ma) yaygınlaştırması ve paranın değerini dü
İstanbul’da batıdaki örneklerine benzer bir- şürmesi halkın daha çok ezilmesine yol açtı.
LAMA 197
Bir Tibet m anastırında yaşam oldukça yalın çevrilir. Silindirin içinde üzerine kutsal kitap
ve zordur. Bütün keşişler günlük ayinlere lardan alınan dualar ve sözlerin yazıldığı
katılır. M anastırlar lüksten uzak, yiyecekler kâğıtlar vardır. Dua asasının her döndürülü-
basittir. Keşişler, kendi aralarında, her biri şünde kâğıtlar üzerine yazılı bu sözler yinele
nin kendine özgü kuralları olan çeşitli tarikat nir. Bazı dua asaları ancak makine yardımıyla
lara ayrılır. En üstün tarikat d g e -lu g s -p a (sarı döndürülebilecek kadar büyük olur.
şapkalılar) tarikatıdır. Bu keşişler, giydikleri 1959'a kadar Tibet D evletinin önderi Da-
uzun sivri, sarı şapkalardan ötürü “sarı lay Lama denen keşişti. Moğolca bir ad olan
şapkalılar" olarak anılırlar. Bir lama zaman Dalay Lama, “Büyük O kyanus” anlamına
zaman düşünceleriyle baş başa kalmak için gelir. Sarayı, başkent Lhasa’ya (b a k . L h a s a )
kendi başına bir mağaraya çekilir. Bazı keşiş yukardan bakan Potala Tepesi'ndedir. Dalay
ler hastalarla ilgilenir ya da kutsal resimler Lam a'nın, dünya üzerinde yaşayan en yüce
yaparken, bazıları da kötü ruhları uzaklaştır insan olduğuna, acıma ve bağışlama duygula
ma görevini üstlenir. rının onun aracılığıyla tüm dünyaya yayıldığı
Tibetli keşişlerin kendilerini insanların ol na inanılır.
duğu kadar, hayvanların da mutluluğuna ada Dalay Lam a öldüğünde, Tibetliler onun
maları beklenir. Bu keşişlerin düşüncelerim bağışlayıcı ruhunun bir bebeğe geçeceğine ve
arındırarak başkalarına yardım etm ek için bu bebeğin de yeni Dalay Lama olacağına
gerekli güce sahip olabileceklerine inanılır. inanırlar. Yerleşim birimlerinin seyrek oldu
Bunu yapabilmek için de kutsal cümleleri ya ğu T ibet’te böyle bir çocuğun bulunması
da duaları binlerce kez yinelemeleri gerekir. oldukça zordur. Kâhinlere danışılır ve onların
Bu gizemli, kutsal dualar genellikle kâğıt da yardımıyla istenen özellikleri taşıyan erkek
şeritlere yazılır ve dua asalarının içine konur. çocuklar bulunur. Bu çocukların yeni Dalay
Basit bir dua asası, bir sap üzerine yerleştiril Lam a olabilmek için gereken niteliklere sahip
miş küçük bir döner silindirden oluşur ve elle olup olmadıkları araştırılır. Daha sonra en
uygun görülen adayların önüne, önceki La-
Camera Press m a'nın çanı ile tespihi, benzerleriyle karıştırı
larak konur. Lam a’nın eşyalarını bulan ço
cuk, yeni Dalay Lama olarak kabul edilir ve
daha sonraki görevleri için eğitilmek üzere
P otala’ya götürülür.
1959’da Çinliler, T ibet’te çıkan ayaklanma
yı bastırdı ve ardından birçok lama ülkeyi terk
etti. Bu lamalar, günümüzde Kuzey Am erika,
Hindistan ve A vrupa’da yaşıyor. Dalay Lama
ise, durum unun giderek kötüleştiğini görünce
at sırtında dağları aşarak, Hindistan’a kaçtı.
A y r ıc a b a k . TİBET.
United Nations
kıyısı yoktur. Çok dağlık olan Laos’ta gör güçlü komşuları Birmanya, Siyam (bugün
kemli Mekong Irm ağı’nın kolları derin vadile Tayland) ve V ietnam ’ın yönetiminde kaldı ve
rin içinden akar (bak. M EK O N G I r m a ğ i ) . Tik- 1893’te Fransız Çinhindi sömürgesinin bir
ağacı gibi değerli ağaçlardan oluşan ve ülke parçası oldu. II. Dünya Savaşı (1939-45)
nin büyük bir bölümünü kaplayan orm anlar sırasında önce Tayland yönetimine bırakılan
da kaplanlar, filler ve Asya m andaları yaşar. Laos’u M art 1945’te Japonlar işgal etti. Ü lke
Afyon elde edilen haşhaş, pirinç ve mısır de bir yandan Japonlar’a karşı direniş hareke
başlıca tarım ürünleridir (bak. A f y o n ) . Ü lke ti gelişirken, bir yandan da Fransa karşıtı Lao
deki maden kaynaklarının en önemlisi kalay Issara (Özgür Laos) hareketi başladı. Savaşın
dır. Dışarıya satılan başlıca ürünler kereste, sonunda Japonya yenilince Fransızlar Laos’a
kalay, kahve, deri ve posttur. döndü. 1949’da Fransa, Laos’a sınırlı özerk
En yaygın dinin Budacılık olduğu Laos’ta
halkın çoğu, M ekong vadisinde yaşayan çiftçi
lerdir. Ülkede Çinli tüccarlar da vardır. Nüfu
sun geriye kalanı da dağlarda ve orm anlarda
yaşar. Başkent 210 bin nüfuslu Vyentyan’dır.
BİRMANYA"
Eski krallık başkenti, daha kuzeydeki Luang-
prabang’dır. Laos’un dinsel başkenti sayılan 'jLuangprabang
lik tanıdı. Bunu kabul etmeyen Pathet La Paz Irm ağı’nın kuzeydoğusundaki Mu-
Lao (Lao ülkesi) hareketi, Vietnam ’daki rillo Alanı kentin yerel yönetim ve kültür
Viet Minh ile birlikte Fransızlar’a karşı merkezidir. Kentin m odern katedrali, hükü
mücadeleyi sürdürdü. Fransa ile savaşa son met yapıları ve ulusal sanat müzesi de burada
veren 1954 Cenevre Konferansı’nda Laos’un dır. Büyük kapalı çarşı buradan yalnızca
bağımsızlığı kabul edildi. Bağımsızlık sonra birkaç cadde uzaktadır. Kentin iki üniversite
sında iç mücadele sürdü. Askeri darbelerle si ve bir arkeoloji müzesi de vardır.
istikrarsız bir döneme giren ülkede, Vietnam La Paz’daki başlıca sanayiler gıda, giyim,
Savaşı’ndan etkilenen ve onu etkileyen bir cam, ev eşyası ve elektrikli aletlerdir.
mücadele yaşandı (bak. VİETNAM S a v a ş i ) . Vi
etnam Savaşı 1975’te A B D ’nin yenilgisiyle LAPİNA VE ÇIRÇIR. Çırçırlar ve lapin adıyla
bitince Laos Dem okratik Halk Cumhuriyeti da tanınan lapinalar genellikle sıcak denizle
kuruldu ve yeni devlet Vietnam Sosyalist rin kıyıya yakın sularında yaşayan balıklardır.
Cumhuriyeti ile yakın bir işbirliğine girişti. Uzunlukları Güneydoğu Asya kıyılarında ya
şayan dev lapinada (Cheilinus undulatus) 2,5
LA PAZ. Bir Latin Am erika ülkesi olan m etreye ulaşmasına karşın çoğunda 30 santi
Bolivya’daki La Paz kenti, deniz düzeyinden metreyi aşmaz.
3.250-4.100 metre yüksekte kurulm uştur ve Lapinagiller (Labridae familyası) yanlar
dünyanın en yüksek başkentidir. Bolivya’nın dan az basık uzun gövdeleri, kalın dudakları,
en büyük kenti ve yönetim merkezi olan La iri pulları, uzun sırt ve anüs yüzgeçleri, sivri
Paz’ın nüfusu 992.592’dir. (Bolivya’nın resmi ve genellikle çıkık dişleriyle ayırt edilebilirler.
başkenti Yüksek M ahkem e’nin bulunduğu Am a tür sayısı 300’ü aşan lapinagillerin üyele
Sucre kentidir.) rinden birçoğu görünüşleri bakımından bir
Titicaca G ölü’nden güneydoğu yönüne birlerine çok benzer. Ayrıca etleri bol kılçıklı
akan La Paz lrm ağı’nın açtığı derin ve geniş
bir kanyonda yer alan La Paz kenti, Titicaca
G ölü’nden 68 km kadar uzaktadır. İçinde
bulunduğu kanyonun, yüksek Altiplano Yay-
lası’ndan esen soğuk rüzgârlardan koruduğu
kentin iklimi kuru ve serindir.
Adı İspanyolca barış anlamına gelen La Paz
kentini İspanyol kâşifler 1548’de eski bir İnka
köyünün bulunduğu yerde kurdu. La Paz
yüzyıllar boyunca başta gümüş madeni olmak
üzere, A ltiplano’daki m adenleri işleten m a
dencilerin gereksinimlerinin karşılandığı baş
lıca m erkez durumundaydı.
18. ve 19. yüzyıllarda büyük bir ticaret
merkezi olan La Paz’ın günümüzde Şili, Peru,
Brezilya ve A rjantin ile demiryolu ve karayo
lu bağlantısı vardır. El Alto Havaalanı kentin
yakınındaki yüksek yaylada kurulmuştur.
La Paz’ın az sayıdaki dar ve dik yokuşlu
eski sokaklarında sömürge olduğu dönemden Lapinagillerin Türkiye'yi çevreleyen denizlerde
kalma kırmızı kiremitli yapılar yer alır. Am a yaşayan bazı üyeleri.
kanyondaki yer darlığı kentte çok sayıda
m odern gökdelen yapılmasına yol açmıştır. ve lezzetsiz olduğundan iri birkaç türü dışında
Cordillera Real Dağları’nın karla kaplı tepe ekonomik değer taşımazlar. Bu nedenlerden
leri, kentin arkasında düşsel bir görünüm ötürü yalnız günlük kullanımda değil balıkçı
oluşturur. lar arasında bile çoğu kez tür aynmı yapılmamak
202 LAPONYA
Tırtıllar
Tırtıl büyüdüğünde kelebek olacağını göste
ren hiçbir ipucu vermediğinden, larvaya iyi
bir örnektir. Çoğu tırtılın uzun gövdesi 13
bölütten oluşur. Başın ardındaki ilk üç bölüt,
kelebeğin kanatlarının ve bacakların bağlan
dığı göğüs bölümüne dönüşecektir. Bu bölüt-
lerdeki bacaklar sert ve parlaktır. Etli, yumu
şak ve küt uçları yüzeylere tutunmayı sağ
layan küçük kancalarla donanmış öbür bacak
Finnish Tourist Board lar, tırtıl kelebek olduğunda kaybolur. Tırtılla
Geleneksel giysileri içinde bir Lapon genci. rın kancalı bacakları beş çiftten az olabilir;
Laponlar'ın çoğu rengeyiği çobanlığıyla geçim ini ama hiçbirinde beş çifti aşmaz. Eğer bacak
sağlar.
sayısı beş çifti aşan bir tırtıl bulursanız, bu bir
yaprakarısının kurtçuğudur.
larda yaşar; pek çoğunun dıştan takm a m otor Tırtılın gövdesindeki çoğu bölütün yanla
lu tekneleri vardır. Alışverişe ve rengeyiği rında soluk borularıyla bağlantılı delikler
gütmeye otobüs, otomobil ya da uçaklarla gi bulunur. Sırtın ortası boyunca uzanan kalbin
derler. atışları, ince derili bazı türlerde gözle görüle
Günüm üzde Laponya’da oldukça geniş bilir. İnce bir boruyu andıran kalp, içindeki
kapsamlı bir sanayileşme gözlenmektedir. İs renksiz kanı midenin dış çevresine ve gövde
veç’te, Kiruna ve Gallivare’de çıkartılan de nin öbür bölümlerine pom palar. Bir tırtılın
mir cevheri trenlerle Norveç kıyısında Nar- 900 dolayında kası vardır.
vik’e, Botni Körfezi’nde Lulea’ya ve en gü Tırtılın tek sert bölümü baş, başın da en
neyde Stockholm ve G öteborg’a taşınır. N or sert yeri güçlü çenelerdir. Çenelerin yanların
veç’teki Tromsö ve Ham m erfest işlek balıkçı da tırtılın besinleri bulmasını ve seçmesini
limanlarıdır. Laponya’nın İsveç’teki bölü sağlayan küçük dokunaçlar yer alır. Çenelerin
münde su enerjisinden yararlanm ak için bü
yük barajlar kurulmuştur.
daha kısa sürede olağan kararlı durum una salar) sıradan boyalara göre çok daha parlak
geri döner. Almış olduğu ek enerjiyi de, her gösteren, kendiliğinden, yani doğal olarak
yöne yayılan ışık biçiminde dışarı salar. Aleve gerçekleşen bu ışık yayımıdır.
kızıllığını veren ve flüorışıl boyaları (bu boya Am a eğer uyarılmış atom , dalga boyu (bir
lar G üneş’ten gelen morötesi ışınları soğur- başka deyişle rengi) kendisine tam olarak
duktan sonra görünür ışık biçiminde geri uygun düşen bir ışık demetine yerleştirilirse,
enerjisini “kendiliğinden yayım” biçiminde
değil de “uyarılmış yayım” biçiminde ve çok
elektronlar
daha kısa bir süre içinde salar. Bu durum da
atom dan salman ışık, yerleştirildiği ışık dem e
tiyle aynı doğrultuda yol alır. Böylece, baş
langıçtaki ışık demeti daha parlak bir hale
I
Um / / getirilmiş, başka bir deyişle “yükseltilmiş”
-— — atom çekirdeği olur.
H er elem entin atom unda yalnız o elem ente
özgü olan bir elektron yerleşim düzeni vardır;
* yani o elem entteki atomların elektronları,
belirli enerji düzeylerindeki belirli yörünge
ELEKTRONLAR KARARLI YÖRÜNGELERİNDE lerde dolanır. Bu nedenle her elementin
atom u, yalnız o elem ente özgü belirli renkler
elektron, daha yüksek b ir yörüngeye. deki ışığı soğurabilir, yayabilir ve yükseltebi
lir. Bu yüzden de her laser tipi, yalnızca belirli
bir ya da iki renkte ışık verebilir.
Laser Türleri
Laserlerin çoğunda, aralarındaki boşlukta bol
m iktarda “uyarılmış” atom bulunan iki ayna
vardır. Aynalardan biri, içinden az bir m iktar
da ışık geçecek biçimde yapılmıştır; böylece
“uyarılmış” atom ların “kendiliklerinden” çı
kardıkları ışık, aynaların arasında birçok kez
DIŞTAN GELEN ENERJİ ELEKTRONLARIN ileri geri seker. Işık her sekişte daha da
YÖRÜNGE DEĞİŞTİRMESİNE NEDEN OLUR parlaklaşır ve sonunda bir uçtaki aynadan
ince, yoğun (parlak) bir ışık demeti biçiminde
elektron daha düşük yörüngeye, çıkar.
yani daha düşük enerji düzeyine geri düşer
Gaz laserlerinde, aynaların arasındaki or
tam gazla doldurulur. En yaygın kullanılan
gaz laserlerinde helyum ve neon gazları karı
şımından yararlanılır; bunlar içi bu gazlarla
doldurulmuş ve iki ucunda iki ayna bulunan
cam tüp biçimindedir. Helyum ve neon gazla
rının atom ları, tüpten elektrik akımı geçi
rilerek “uyarılır” ve sonuçta koyu kırmızı,
ince bir ışık demeti elde edilir. Laser gösteri
lerindeki yeşil, mavi ve sarı laser ışınlarını
elde etm ek için argon gazı kullanılır. Eğer
karbon dioksit gazı kullanılırsa, gözle görüle
meyen güçlü bir kızılötesi (enfraruj) ışınım
Bu çizim ler bir enerji kaynağıyla uyarılm ış atom ların demeti elde edilebilir. Böyle bir ışın dem eti
laser ışığını nasıl ürettiklerini gösterm ektedir. nin taşıdığı güç, birkaç milimetreye sıkıştırıl
206 LASER
üretilen son derece şiddetli laser ışık darbele elektrom agnetik dalgalar) yükseltir. M aser
rinin çok küçük m addeler üzerinde toplana sözcüğü, “ Uyarılmış Işınım Yayımıyla M ikro
rak, bunların istenilen noktaya kadar ısıtılıp dalga Yükseltimi” anlamındaki İngilizce “Mic-
sıkıştırılabileceklerine ve böylece denetimli rowave Amplification by Stimulated Emission
bir çekirdek kaynaşması (füzyon) tepkimesi of Radiation” sözcüklerinin ilk harflerinden
nin (G üneş’te ve hidrojen bombasının patla gelir. Charles Tovvnes, laserin geliştirilmesini
masında olan tepkimeye benzer biçimde) olanaklı kılan kuramsal çalışmasına başlama
gerçekleştirilebileceğine inanm aktadırlar. Bu dan önce, çabalarını temel olarak radyo
başarılırsa, deniz suyu gibi sıradan bir m adde dalgalarının yükseltilmesi üzerinde yoğunlaş
den, neredeyse sınırsız ölçüde elektrik enerji tırmıştı. Tovvnes, iletişimde kullanılan m ikro
si elde etm e olanağı doğacaktır. dalgaları denetlem ek için bir sistem bulmaya
Laserler, katışıksız tek renkli ışık ürettikle çalışıyordu. Sonuçta laser gibi belli frekans
rinden, bu aygıtlardan hologram denen üçbo- larda uyarılan enerjiye dayalı olarak çalışan
yutlu resimlerin çekilmesinde {bak. HOLOG maşeri geliştirdi.
RAM) ve santimetrenin milyonda biri kadar Laser, temel olarak ışık (görünür ışık ve
küçük ölçekteki uzunluk değişimlerinin ölçül ona yakın ışınım) frekanslarında; maser, m ik
mesinde yararlanılır. Depremleri önceden rodalga (görünmeyen ışınım) frekanslarında
kestirmek amacıyla kayaçlardaki çok küçük çalışır. Gerçekleştirilen ilk denem elerden
hareketlerin belirlenmesinde, ayrıca jet mo sonra da katı m aserler ve gaz maserleri
toru ve benzeri makine parçalarındaki çok geliştirildi. Katı m aserler, çok düşük sıcaklık
küçük kusurların saptamasında da bu tür lar ile mutlak sıfıra yakın sıcaklıklar arasında
laserler kullanılır. kullanılabilen zayıf magnetik kristallerde de
polanmış enerjiyle harekete geçirilir. Bu m a
Laserler ve İletişim serler, pek çok elektronik aygıtın geliştirilme
Laserlerin belki de en heyecan verici kullanıl sini ve yetkinleştirilmesini olanaklı kılmıştır.
ma biçimi gelecekteki telekomünikasyon sis
tem lerinde görülecek. Bugün, yüzlerce ayrı LATİMERYA yaklaşık 350 milyon yıl önce
telefon konuşması, aynı anda, yarıiletken bir sinden beri pek az değişikliğe uğrayan bir
laserin ürettiği çok kısa ışık darbelerinden balıktır ve “yaşayan fosil” olarak ün kazan
oluşan mors alfabesine benzeyen bir koda mıştır. Adını Güney Afrikalı müze m üdürü
çevrilebilmektedir. Bu ışık darbeleri, özel bir E. D. Courtenay-Latim er’den almıştır. Ayrı
camdan (bu cam o denli saydamdır ki, 1 km ca bu balığa öbür fosil akrabaları gibi içi boş
kalınlığındaki bir pencere camı haline getiril yüzgeç dikenlerinden ötürü. Yunanca bir
se bile, camdan öte taraf rahatlıkla görülebi sözcükten türetilen “koelakant” adı da veril
lir) yapılmış ince bir optik lifle istenilen yere miştir.
iletilebilir. Lifin öteki ucunda ışık darbeleri, Latim eryanın gövdesi iri ve kaba pullarla
içerdikleri kodlar çözülerek yeniden ayrı tele örtülü, yüzgeçleri saplı, üç parçalı kuyruk
fon konuşmalarına dönüştürülür ve o anda AR D E A
yüzlerce değişik binaya gönderilir (bak. TELE
KOMÜNİKASYON). Yüzlerce telefon kablosunun
yaptığı işi tek bir optik lif yapabilir. G ünü
müzde optik lifli laser iletişim sistemleri hem
televizyon görüntülerini, hem de telefon ko
nuşmalarını iletmenin başlıca aracıdır ve bu
sistemlerden yararlanarak bilgisayarlar ara
sında iletişim ağları kurulm aktadır.
Maserler
Laserler ışığı, maserler ise mikrodalgalar ı
(radyo, televizyon ve radarlarda kullanılan Günümüz latimeryasından bir örnek.
208 LATİN AMERİKA
yüzgecinin ortasındaki parça küçüktür. Bu Güney A m erika’nın en geniş yeri 4.830 kilo
balıkların en son 70 milyon yıl önce yaşadığı m etreden fazladır. Ö te yandan Panam a Kısta-
ve daha sonra yok olduğu sanılırken canlı bir ğı’nın genişliği 48 kilometreyi geçmez. Bölge
örneğinin yakalanması bilim dünyasında bü doğudan batıya yedi zaman kuşağını içerir.
yük şaşkınlık yarattı. Bilimsel adı Latimeria Ayrıca bak. B a t i H i n t A d a l a r i ; G ü n e y A m e r i
chalumnae olarak belirlenen bu balık Güney ka ; O rta A m e r îk a .
Pan Am erican Union H ispanic Society o f A m erica Layle Silbert W ide W orld
Soldan sağa: NikaragualI şair Ruben Darıo, Ş ilili şair Gabriela Mistral, MeksikalI Octavio Paz ve GuatemalalI
romancı Miguel Ângel Asturias.
1888’de NikaragualI şair Ruben D ario’nun A m erika’nın önde gelen romancıları arasına
düzyazı ve şiirlerden oluşan A zu l (1888; katıldı. Uruguaylı Horacio Quiroga (1878-
“Mavi”) adlı kitabı büyük yankılara yol açtı. 1937), A rjantin’in kuzeyindeki tropikal böl
Bu, M odernizm ’i tam anlamıyla içeren bir gede geçen öykülerinde, doğa güçleri karşı
kitaptı. Yeni biçim arayışları, dilin yeni ve sındaki insanı konu aldı.
heyecan verici bir biçimde kullanılmasını, İlgi çekici bir roman olan B ozkırdaki G öl
yeni bir bilinci ve duyarlılığı gerektiriyordu. geler’de ( D on Segundo Sombra; 1926) A rjan
Modernizm, çeşitlilik gösteren bir akımdı; tinli Ricardo Güiraldes (1886-1927) bir taşra
KolombiyalI yazar Jose Asuncıon Silva (1865- kasabasından kaçan öksüz bir çocuğun öykü
96) ve Meksikalı M anuel G utierrez N âjera sünü anlattı. A rjantin’in ulusal simgesi goşo-
(1859-95) bu akımın içinde yer aldılar. Am a yu efsanevi bir halk kahram anı olarak ele
bu alanda en başarılı yapıtları, çok işlek bir aldı.
dille yazan Ruben D arıo, A rjantinli Leopol- Brezilyalı yazarlar çok geniş olan ülkeleri
do Lugones (1874-1938), Meksikalı Am ado nin çeşitli bölgelerinde, özellikle de kuzeydo
Nervo (1870-1943) ve UruguaylI Delmira ğuda, kültürlerini korumanın önemini vurgu
Agustini (1886-1914) verdiler. ladılar. Jose Lins do Rego Cavalcanti (1901-
Başlangıçta şairler duygularım ince ve m ü 57) Ciclo de Cana de A çucar (“Şekerkam ışı”)
zikli bir dille şiire döktüler. 1898 İspanya- adını taşıyan rom an dizisinde, plantasyon
Am erika Savaşı’ndan sonra ise, kendi ülkele yaşamından kesitler verir. Erico Lopes Veris-
rinin güzelliklerinden ve sorunlarından söz simo (1905-75) O Tem po e o Vento (1949-62;
etmeye başladılar. “Zam an ve Rüzgâr”) adlı üçlü rom anında,
20. yüzyılda toplumsal adaletsizlikler ve Rio G rande do Sul yöresinin tarihini olağan
Am erika Yerlileri’nin uğradıkları haksızlıklar üstü bir sevecenlikle yeniden yaşatır. Joâo
Latin Am erika edebiyatının tem el konuları Guim âraes Rosa (1908-67), G rande Sertao:
oldu. M ariano Azuela (1873-1952) Mesika Veredas (1956; “Büyük Sertao: Patikalar”)
Devrim i’nin acılarını ve dehşetini anlatan adlı epik rom anında Brezilya’nın kuzeydoğu
A yaklan m a’yı (L os de abajo; 1916) yazdı. Ko sundaki uzak, barınmaya elverişsiz ve çorak
lombiyalI yazar Jose Eustasio Rivera topraklardaki yaşamı anlattı.
(1889-1928) L a vorâgine’de (1924; “Kasırga”)
Amazon orm anlarında çalışan kauçuk işçileri Şiir
nin yürekler acısı, çetin yaşamlarını anlattı. M odernizm Akım ı’nın ardından çok yetenekli
Venezuelalı Römulo Gallegos (1884-1969), şairler yetişti. Nobel Edebiyat Ö dülü’nü ka
büyük çiftlik sahibi acımasız bir kadını konu zanan Şilili kadın şair G abriela Mistral (1889-
alan D ona Barbara (1929) adlı yapıtıyla Latin 1957) sade ve dolaysız anlatımıyla ilgi çekti.
LATİN AMERİKA EDEBİYATI 211
Çocuklarına olan özlemini dile getiren güldes to Roa Bastos (doğumu 1917) Hijo de hom-
tesi Desolaciörı (1922; “K eder”), etkileyici bir bre'da (1960; “ İnsanoğlu") benzer bir konuyu
duyarlılık taşır. Cesar Vallejo (1892-1938) irdeler, ama daha yumuşak ve dokunaklı bir
İspanyol dilinin en büyük ustalarından biridir. üslubu vardır.
Şiirleri insanın çektiği acılarla yüklüdür. Ölü Meksikalı Juan Perez Rulfo’nun (1918-86)
m ünden sonra, 1939’da yayımlanan Poemas Pedro Pâramo (1955) adlı bir kısa romanı ve
humanos'ta (“İnsan Şiirleri”), daha güzel bir Kızgın Ova (El Ilano en llamas\ 1953) adında,
geleceğe olan um udunu yansıtır. Vallejo, öykülerini topladığı bir kitabı vardır. Kitapla
İspanyolca’yı cesur ve şaşırtıcı biçimlerde rındaki olaylar ıssız ve sıcak bir vadide geç
kullandı. 1930’larda Peru’nun bir taşra ken mektedir.
tindeki kapalı aile yaşamını terk ederek, KolombiyalI roman ve öykü yazarı Gabriel
komünistlerin safında İspanya İç Savaşı’na G ard a M ârquez (doğumu 1928), 1982 Nobel
katıldı. Edebiyat Ödülü sahibidir. Ünlü romanı Y ü z
Şilili şair Pablo N eruda da komünistti yıllık Yalm zlık'ta (Cien ânos de soledad;
(1904-73). Şiirleri, özellikle de büyük epik 1967) küçük bir kasabanın tarihiyle sınırlı
yapıtı Canto General (1938-50; “Evrensel Şar kalmayıp Güney A m erika’nın, dünyanın, hat
kı”) yaşam deneylerinin coşkulu bir anlatımı ta evrenin geçmişini gözler önüne serer.
dır. N eruda ezilenlerin ve sömürülenlerin Kitabın kahram anları sevgi, tutku, savaş,
şairidir. Meksikalı Octavio Paz (doğumu devrim, bolluk ve yoksulluk içinde yuvarla
1914) çok yönlü bir yazardır. Libertad bajo nır. Anlatılanlar düşsel olduğu kadar gülünç
palabra (1968; “Söz Verilen Özgürlük”) adını ve acıklıdır.
taşıyan yapıtında, şiirih bir uyanış olduğu ve Meksikalı Carlos Fuentes’in (doğumu
insanlığın kurtuluşunun önünü açtığı görüşü Pan Am erican Union
nü savunur.
Portekizce konuşulan Brezilya’da M oder-
nizm Akımı 1920’lerde başladı. En çok Sâo
Paulo’da kök salan bu akımın öncüsü şair ve
romancılar, Portekiz’le bağlarını koparm ak
tan yanaydılar. Oswald de A ndrade’nin
(1890-1954) M emörias Sentimentais de Joâo
M iram ar (1924; “Joâo M iram ar’ın Duygusal
A nılan”) adlı romanı bu akımın tipik bir
örneğidir. Jorge de Lima (1895-1953) ise
Avrupa geleneğinden koparak Kuzeydoğu
Brezilya’nın bölgeci şiir hareketine katıldı.
Roman
Yenilikleri denem ekten korkmayan Latin
Am erikalı yazarlar, edebiyat alanında ulus
lararası üne ulaştılar. Edebiyat yaşamına
1920’lerde, Buenos A ires’in aydın çevresi
içinde başlayan Jorge Luis Borges (1899-
1986), öykü ve denem elerinde insanın doğası
nı keşfetmeye çalıştı. Çağdaş A rjantin edebi
yatında çok önemli bir yeri olan Borges,
İspanyol dilinin en usta yazarlarından biridir.
GuatemalalI Miguel Ângel Asturias (1899-
1974), başyapıtı Sayın Başkan' da (E l senor
presidente ; 1946) diktatörlüklerin neden oldu Kolom biyalI yazar Gabriel Garcıa Marquez
ğu yıkım ve acıları anlatır. ParaguaylI Augus- daktilosunun başında çalışırken.
212 LATİNCE
1928) romanları ve öyküleri büyük, büyüleyi Latince geniş bir bölgeye yayıldı. Roma
ci bir ülkenin insanlarının derinlemesine ince İm paratorluğu’nun sınırları içinde konuşulan
lemesidir. Terra Nostra adlı rom anında ülke farklı lehçeler zamanla yerel dillere dönüştü.
nin kültür mirasını keşfetmeye çalışır. Perulu Latince batıda 18. yüzyıla kadar din, bilim,
romancı M ario Vargas Llosa (doğumu 1936) felsefe ve edebiyat dili olarak varlığını sür
Kent ve Köpekler (La ciudad y los perros; dürdü.
1963) adlı kitabında bir askeri akademideki Günüm üzde konuşulan Avrupa dilleri, La
insanlıktan uzak yaşamı anlatırken, Peru top- tin alfabesini kullanm akta ve Latince kökenli
lumunun zayıflıklarını irdeler. birçok sözcük içermektedir. Latin dillerine de
Brezilya edebiyatı, yerel gelenekler ile mo zaman içinde Rom a İm paratorluğu’nun ege
dernleşme arasındaki çatışmayı yansıtır. Gra- menliği altındaki halkların, özellikle Yunanlı
ciliano Ramos (1892-1953) Infância (1945; la rın dillerinden sözcükler karıştı.
“Çocukluk”) adlı anı kitabında yoksulluk Rom a İm paratorluğu’nun istila ettiği batı
koşullarında kendini nasıl yetiştirdiğini anla eyaletlerinde Latince resmi dil durum una
tır. Joâo Cabral de Melo Neto (doğumu 1920) geldi ve bu bölgelerdeki kentler de Roma
ise “M orte e Vida Severina” (“Bir Severino’ kültürünün m erkezleri oldu. Bugün Fransa,
nun Yaşamı ve Ö lüm ü”) şiirinde, geleneksel İspanya ve İtalya olarak bilinen bölgelerde
kökler ile çağdaş yaşam arasındaki çelişkileri herkes Latince konuşuyordu. M ahkem elerde,
sergiler. okullarda ve evlerde konuşulan dil Latince’y
di. Gündelik konuşma dili, tarih, şiir ya da
LATİNCE. Eski R om a’da cumhuriyet ve im resmi belgeleri yazarken kullanılan dilden
paratorluk dönem lerinde kullanılan Latince, daha sadeydi ve daha hızlı değişime uğruyor
İtalyanca, Fransızca ve İspanyolca gibi çağdaş du. Şiir ve düzyazıda da Latince’nin değişik
Roman dillerinin atasıdır. Başlangıçta İtalya’ biçimleri kullanılıyordu.
nın orta kesiminde küçük bir bölge olan Zam anla değişik bölgelerin Latince’si öyle
Latium ’da yaşayan bir topluluğun diliydi. farklılaştı ki, İtalya’da yaşayan birisi, Fransa
Rom alılar’ın İÖ 3. yüzyıldan başlayarak A v ya da İspanya’da yaşayan birisini neredeyse
rupa’daki ve A frika’nın Akdeniz kıyısındaki anlayamaz oldu. Latince’nin giderek gelişen
halkları egemenlikleri altına alması sonucu çeşitli lehçeleri zamanla İtalyanca, Fransızca,
M ansell C olleaion
İS 79'daki yanardağ
patlaması sonucunda
İavlar altında kalan
Pompei kentinde, birçok
Latince yazı örneği
bulundu. Fotoğrafta sıcak
içecekler satan bir
dükkânın kalıntıları
görülm ektedir. B ü tü r bir
dükkânın Latince adı
therm opilium idi. Kapının
üzerinde bu sözcüğün bir
bölümü
okunabilmektedir.
Kapının solundaki
duvarda ise dükkânaa
çalışan kızların adları
yazılıdır. Yazılar epeyce
silinm iş olmakla birlikte
uzmanlar Aegle,
Maria, Arsellina ve
Zmyrna adlarını
okuyabilm işlerdir.
LATİNCE 213
İspanyolca, Portekizce ve Rum ence’ye dö oyunlar Romalı izleyiciler için yazılmış, tipler
nüştü. Rom alılar’ın dilinden türedikleri için ve olaylar Rom a yaşamından alınmıştı. Plaü-
bunlara Rom an dilleri ve bu dillerin konuşul tus’un konu ve tiplerinden birkaçını Shakes-
dukları ülkelere de genellikle Latin ülkeleri peare daha sonra oyunlarında kullandı.
dendi. Plautus’tan daha sonra yaşamış bir komedi
Bu yerel diller yüzyıllarca yalnızca konu yazarı olan Terentius’un konularını gene Yu
şurken kullanıldı. Ortaçağda bile edebiyat nan oyunlanndan alan komedileri Plautus’un-
yapıtları ve resmi belgeler Latince yazılırdı. kilerden daha özenle kaleme alınmıştı ve
Kilise törenleri Latince yürütülürdü. Kutsal düşündürücüydü. Oy unlan insanlann hatala
Kitap, Vulgata olarak adlandırılan Latince rına ve budalalıklanna, toplum daki kötülük
metinden okunurdu. lere parm ak basıyor ve o sırada herkesin
Reform hareketiyle birlikte, Kutsal K itap’ benimsemeye çalıştığı Yunan törelerine karşı
ın çeşitli dillere çevrilmesi sonucu, Latince da uyarı niteliği taşıyordu.
daha az kullanılmaya başlandı ama 20. yüzyı Bu dönem den günümüze kalan tek önemli
lın ikinci yarısına kadar Katolik Kilisesi’nin düzyazı yapıt, Marcus Porcius C ato’nun yalın
resmi dili olmayı sürdürdü. Kilise törenleri ve ciddi bir dille yazmış olduğu tan m elkita-
bazen hâlâ Latince yapılır. Bach, M ozart, bıdır.
Beethoven gibi büyük sanatçıların dinsel mü A ltın Çağ. Latin edebiyatının en verimli ve
zik besteleri Latince sözler içerir. Papa, resmi parlak dönemi İÖ 1. yüzyılda başladı. İÖ
bildirilerini Latince yazar; yakın zam anlarda 80-42 arasında iki büyük Romalı şair yaşadı:
da V atikan, Latince makale ve yorum lara yer Büyük bir düşünür olan Lucretius (Titus
veren Latinitas adlı bir dergi yayımlamıştır. Lucretius Carus) Evrenin Yapısı (D e rerum
Paris’teki Sorbonne, İngiltere’deki Oxford natura) adlı uzun şiirinde, sürekli hareket
ve H ollanda’daki Leiden gibi A vrupa’nın eski halinde olan çeşitli atom ların birleşerek ev
üniversitelerinde Latince dersler vardır. En rendeki her şeyi oluşturduğunu anlattı. Luc
eski ve ünlü İngiliz üniversiteleri olan Oxford retius doğaya büyük bir ilgi duyduğundan
ve Cam bridge’de ise Latince bilme zorunlulu atom kuram ını, şiirsel imgeler ve betimleme
ğu ancak 1960’larda kaldırıldı. ler kullanarak açıkladı.
İtalya’nın kuzeyinde doğan Gaius Valerius
Latin Edebiyatı Catullus ise, asıl adı Clodia olan ve “Lesbia”
İÖ 240 dolaylarında İtalya’nın güneyindeki adıyla söz ettiği Romalı bir kadına duyduğu
Yunan kentlerini fetheden Rom alılar’ın savaş sevgiyi anlatan şiirleriyle tanınır. Cum huriyet
tutsağı aldıkları Yunanlı Lucius Livius An- döneminin son yıllannda yetişen iki önemli
dronicus’un Latin edebiyatının gelişmesine yazar, Marcus Tullius Cicero ve Jül Sezar
büyük katkısı oldu. Livius, H om eros’un (bak. C i c e r o ; Jü l S e z a r ) aynı zam anda devlet
Odysseia adlı destanını Y unanca’dan Latince’ adamı olarak da ünlüydü. Cicero’nun verdiği
ye çevirdi. Bundan başka Yunan tiyatro parlak söylevler konsül seçilmesini sağladı.
oyunlarını da çevirerek bir halk şenliğinde Çok usta bir söylevci olan Cicero, konuşmala
sahneledi. Livius aracılığıyla Rom alılar, T ru rıyla yurttaşlannı belli kararlar almaya yönel
va Savaşı efsanesini öğrenmiş oldu. İlk Latin tirdi. Sezar da iyi konuşurdu ama onun siyasal
şairleri olan Gnaeus Naevius ve Quintus gücü emrindeki orduya dayanıyordu. Sezar’m
Ennius, konusunu Rom a tarihinden alan epik Galya seferine ilişkin yazıları Türkçe’de Gal-
şiirler yazdılar ve R om a’nın başlangıcını T ru lia Savaşı adıyla yayımlanmıştır.
va efsanesiyle birleştirdiler. Naevius ve Cicero, yaşamının son yıllannda siyasetten
Ennius oyunlar da yazdılar. Yapıtlarından uzak kalarak birçok konuda denem eler yazdı.
çok azı günümüze ulaşan bu iki şair, Latin Ayrıca, arkadaşlarıyla tanıdıklarına, eğitimli
edebiyatının gelişmesinde önemli rol oynadı. bir R om alinm çok resmi olmayan konuşma
Yunan komedilerini bilen Plautus, çoğu diliyle m ektuplar da yazdı.
kez aynı konulan kullandı. Konu hep A tina’ Cicero ile Sezar, Latince düzyazı sanatını
da geçiyordu ve kişiler hep Y unanliydı. Am a yetkinleştirerek Latince cümlelerin açık, ya
214 LATİNÇİÇEĞİ
lın, akıcı ve güçlü bir anlatım özelliğine Güm üş Çağ (İS 17-130). Şairlerin, impara
kavuşmasını sağladılar. Cicero'nun çağdaşla torların R om a’yı bilgelik ve adaletle yönete
rından tarihçi Sallustius (Gaius Sallustius ceklerine ilişkin umutları Augustus’tan sonra
Crispus) ise kendine özgü bir gazetecilik dili yerini karamsarlığa bıraktı. İS 1. yüzyılda en
geliştirdi. haini Neron olan dört kötü im parator tahta
İÖ 40 ve 30'lardaki askeri ayaklanmalar geçti. Latin edebiyatının bu dönemde yergiye
Roma Cum huriyeti'nin yıkılmasına yol açtı. yönelmesinin nedeni yönetimin kötüye gidi
Augustus'un önderliğinde Roma İm parator şiyle açıklanabilir. Birkaçı dışında bu yüzyılın
luğu kuruldu. Augustus edebiyatın propagan en nitelikli yazarları yergi ustalarıydı.
da değerini biliyordu ve yazarları kendi yöne İS 65’te N eron'un öldürttüğü Seneca, bu
timinin sağladığı yararlardan söz etmeye zor genellemenin dışındadır. Bir trajedi yazarı
ladı. Augustus döneminin en büyük şairleri olan Seneca'nın çok sayıda felsefi incelemesi
Virjil (bak. V İR Jİ l ) ve H oratius’tu (Ouintus vardır. Seneca, İm parator Claudius’u konu
H oratius Flaccus). alan bir tek yergi yazdı.
Horatius fıkralar, eleştiriler, edebiyat ve Bir kuşak sonra Marcus Valerius Martialis
toplumla ilgili yorumlar içeren Satirae (İÖ 35; ve Decimus Iunius Iuvenalis, Roma toplumu
“Yergiler”) adlı şiir kitabının yazarıdır. En ve törelerini eleştiren yergilerini koşukla yaz
önemli yapıtları arkadaşlık, yaşamın tadını dılar. Martialis, epigramlarıyla ünlüdür. Bun
çıkarma ve kırsal yaşam gibi birçok konudaki lar çağın kötülüklerini alaya alan, nükteli kısa
düşünce ve duygularını dile getirdiği Odes şiirlerdi. Iuvenalis ise çevresinde gördüğü
(“O dlar") adlı lirik şiir kitabı ve toplumsal ahlaksal yozlaşmaya, açgözlülüğe, namussuz
yergi niteliğindeki şiirlerinden oluşan E podes luğa ve haksızlığa karşı öfke dolu, uzun
tir. yergiler yazdı.
Virjil ilk iki edebi yapıtında çok sevdiği Son klasik Latin yazarları, düzyazıyı yeğle
kırsal yaşamı konu aldı. Sığırtmaç Türküleri yen iki Plinius ve Publius Cornelius Tacitus’
(Eclogae ), çobanlar ve sürülerden söz eden tu. Yaşlı Plinius (Gaius Plinius Secundus)
bazıları karşılıklı konuşma biçiminde yazılmış araştırmacı bir yazardı. Yazdıklarının çoğu
kısa şiirlerden oluşuyordu. Georgica (İÖ 39- kayboldu. Kalan kitaplarından en önemlisi 37
29) da köy yaşamına ilişkin betimlemeleri cilt halinde yazılmış olan uzun bir doğa tarihi
içeren, hayvanlar, arılar ve çiftçinin m utlulu dir. İS 79’da Vezüv Yanardağı’nın lavları al
ğuna değinen uzun bir şiirdi. VirjiPin en tında kalarak öldü. Yeğeni Genç Plinius
önemli yapıtı ise Aeneis' tir (İÖ 1. yüzyıl). Bu (Gaius Plinius Caecilius Secundus) çeşitli konu
uzun şiir Truvalı kahram an A eneas’ın Truva’ larda deneme niteliğinde mektuplar yazdı.
dan kaçışını ve yeni bir yurt kurmak için Dönemin en büyük düzyazı ustası Tacitus
İtalya’ya gidişini yurtseverlik duygularıyla an ise, R om a’nın im paratorluk dönemi tarihini
latır. Aeneis öyle büyük bir şiirdi ki, daha yazdı. Ailesiyle birlikte zalim Neron ve Do-
sonraki Latin şairleri Virjil’i taklitten başka m itianus’tan çok çekti, dolayısıyla da im para
pek bir şey yapamadılar. torların suçlarını tüm karanlık yönleriyle açık
Augustus döneminin bir başka büyük yaza ladı. İngiltere ve Almanya ile ilgili yazılar da
rı da tarihçi Livius’tu. İÖ 753’teki kuruluşun yazdı. Çoğunlukla olağandışı sözcüklerle dolu
dan kendi çağına kadar Rom a’nın tarihini olan zorlama üslubu, Cicero ve Sezar’ınkin-
yazdı. Livius’un yazdığı 144 kitaptan günümü den büyük bir farklılık gösterir.
ze yalnızca üçte biri kaldıysa da, bunlar hâlâ
Roma tarihi konusunda en önemli bilgi kay LATİNÇİÇEĞİ. Pek çok ülkede park ve
nağıdır. bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştirilen latin-
Augustus döneminin öbür yazarları arasın çiçeği (Tropaeolum majus) dünyaya Peru'dan
da, yaşamının büyük bir bölümünü sürgünde yayılmıştır. Yabani olarak yetişenlerin yalnız
geçiren Ovidius (Publius Ovidius Naso), ağıt ca turuncu çiçekler açmasına karşı sarı, turun
tarzında güzel aşk şiirleri yazan Sextus Pro- cu ve kırmızı tonlarıyla dikkati çeken pek çok
pertius ve Albius Tibullus sayılabilir. süs çeşidi geliştirilmiştir.
LAV 215
başlar ki, kızıl lavlar yüzlerce m etre yükseğe Ponza ya da süngertaşı denen kayaç türü,
fışkırır ve çok yükseklerden soğuyarak dam la bol m iktarda silis içeren ve şiddetle dışarı
cıklar ve iplikler halinde yere düşer. püsküren lavlardan oluşur. Boşluklarla ve
Lavların büyük bölümü belirli bir m iktar deliklerle örülü gözenekli yapısı, kayacı oluş
silis içerir. Kum, kuvars m ineralinden, yani turan lavların içindeki gazların oluşturduğu
katışıksız silisten oluşur. Silis oranı yüksek kabarcıklardan kaynaklanır. Bazı süngertaş-
lavlar, genellikle kalın ve yapışkan olur. lan suda bile yüzer; nitekim 1883’te E ndo
Koyu, ağdalı bir kütle halinde akar ve çevreye nezya’daki K rakatau A dası’nda gerçekleşen
fazla yayılmaz. Bu tür lavlar, özellikle hızla büyük bir yanardağ püskürmesi sonucunda
soğurlarsa, katılaştıklarında camsı bir kayaç uzunluğu 30 kilometreyi, genişliği de 800
haline gelirler. Obsidiyen denen bu doğal metreyi bulan dev bir yüzer süngertaşı kütlesi
volkan camını ilk insanlar uzun süre bıçak ve ortaya çıkmıştır. Süngertaşının büyük bölümü
ok ucu yapımında kullanmışlardır. Silis oranı Sicilya’nın kuzeyindeki Lipari A daları’ndan,
düşük, ama kireç, magnezyum oksit ve demir Kanarya A daları’ndaki Tenerife’den ve
gibi m addeler bakım ından zengin lavlar ise, Japonya’dan sağlanır. Süngertaşı sanayide,
erimiş haldeyken oldukça akışkandır ve bu yüzeylerin düzgünleştirilmesinde ve cilalan-
tür akıntılar geniş bir alana yayılır. Bu tür m asında kullanılır.
lavlardan oluşan en yaygın kayaç türü bazalt
tır. Bu lavlar, yavaş soğursa kristal yapılı bir LAVANTA. Keskin kokulu bitkiler olan la
kayaç biçiminde katılaşır; ama soğuma hızlı vantalar (Lavandula) kekik, nane ve fesleğen
olursa, yarı camsı bir kayaç ortaya çıkar. gibi ballıbabagiller familyasındandır. Kanarya
Başta Hawaii Adaları olmak üzere Büyük A daları’ndan Akdeniz kıyılarına ve Hindis
O kyanus’taki pek çok ada bazaltlı lavlardan tan ’a kadar uzanan kesimlerde yabani olarak
oluşmuştur; bunlar, denizin altındaki yanar yetişen bu bitkilerin 25 kadar türü vardır.
dağların püskürttüğü lavların üst üste birikip Hepsi de güneşli ve taşlık yerleri seven bu
deniz yüzeyine yükselmesi sonucunda ortaya türlerin bazısı süs bitkisi olarak, bazısı da çok
çıkmıştır. hoş kokulu çiçekleri için yetiştirilir. Bu hoş
LAVOISIER 217
koku, bitkilerin yaprak ve çiçeklerindeki tüy sürm ektedir. Nitekim ülkemizde de İstanbul
lerden salgılanan uçucu bir yağdan kaynak gibi bazı büyük kentlerin sokaklarında hâlâ
lanır. lavanta satıcılarına rastlayabilirsiniz.
A nayurdu Batı Akdeniz olan İngiliz lavan T ürkiye’de yabani olarak bulunmayan bu
tası (Lavandula vera ya da Lavandula offici- türe karşılık, Batı A nadolu’nun makiliklerin
nalis) yüksekliği 1.300 m etreye varan dağlık de yaygın olarak yetişen ve tuzlakekiği adıyla
alanlarda kendiliğinden yetişir. Dalları yanla da bilinen karabaşotu (Lavandula stoechas)
ra doğru dağılmayıp dikine gelişen ve öbekler öbüründen daha alçak boylu bir çalıdır. Kara-
oluşturan bu küçük çalımsı bitkinin sert, başotunun siyahımsı m or çiçek başaklan,
grimsi yeşil ve şeritsi yaprakları vardır. Dalla tepesindeki leylak renkli yapraksı uzantılarıy
rın daha çok alt bölümlerinde toplanan yap la oldukça tipik bir görünüm sergiler. Bitki
raklar uzun çiçek saplarının çevresinde sey eskiden, m ikrop öldürücü özellikleriyle boğaz
rekleşir. Sapların ucunda sık küm eler oluştu ve idrar yolları hastalıklarında, yara tedavi
ran pembemsi m or, küçük çiçeklerinin içi sinde ve yatıştırıcı olarak kullanılmıştır. Top-
dışına göre daha koyudur. Hoş kokusu nede raküstü bölüm lerinden yani çiçekli ve yaprak
niyle en önemli lavanta türlerinden biri olan lı dallarından “karabaş yağı” denen uçucu bir
İngiliz lavantası, esans elde etm ek üzere yağ elde edilir. Karabaş yağı, yara iyileştirici
Fransa ve öbür bazı Avrupa ülkelerinde etkisi nedeniyle m erhem lere katılan keskin
yaygın olarak yetiştirilir. Henüz açılmadan kokulu bir m addedir. Ticari amaçlı üretim ler
önce, yani tomurcuk halindeyken -toplanan de lavantalar dal ya da kök parçalanyla yani
çiçeklerden damıtılarak çıkarılan lavanta çelikleme yöntemiyle çoğaltılır.
esansı parfüm lere ve sabun gibi çeşitli kozme
tik ürünlerine katılır. Lavanta çiçekleri ise LAVOISIER, Antoine-Laurent (1743-1794).
kurutulup küçük torbalara doldurularak, gü Büyük Fransız bilim adamı Antoine-Laurent
zel koku vermesi için çamaşır dolaplarına Lavoisier Paris’te doğdu ve çok iyi bir öğre
konur. Geçmişi çok öncelere dayanan bu eski nim gördü. Paris’teki Bilimler Akadem isi’nde
gelenek günümüzde de bazı yerlerde hâlâ kimyacı olarak çalıştı, aynca 1775’te Fransız
hüküm etince barut fabrikalarının yöneticiliği
ne atandı ve bu fabrikalardaki üretimi büyük
ölçüde geliştirdi.
Lavoisier, 1770’lerde havanın çeşitli gazla
rın bir karışımı olduğunu (bak. H a v a ) ve bu
gazlardan birinin eksikliği halinde yanma
olayının gerçekleşemeyeceğini gösterdi. Bu
önemli gazı 1774’te İngiliz bilim adamı Joseph
Priestley keşfetmişti, ama bu gaza bugün de
kullanılmakta olan adını 1777’de Lavoisier
verdi. Lavoisier bu gazı oksijen olarak adlan
dırdı; oksijen sözcüğü “asit oluşturan” anla
mına geliyordu ve Lavoisier bu gazın bütün
asitlerde bulunduğunu düşünüyordu, oysa bu
nun yanlış olduğu daha sonraları ortaya çıka
rıldı. Lavoisier ayrıca, solunumun da oksijen
gerektiren bir tür yanma olduğunu gösterdi.
Lavoisier, kimyasal tepkim eler sırasında
ortaya çıkan ağırlık değişikliklerini çok duyar
Yuvarlak öbekler halinde büyüyen lavantalar, hoş lı biçimde ölçen bir terazi geliştirdi ve buluşla
görünüm leri nedeniyle çok sevilen bahçe süsleridir. rının çoğunu bu terazinin sayesinde gerçekleş
Hoş kokulu çiçekleri, arıları ve kelebekleri kendine
çeker. Sağda: Çiçek başaklarının yakından tirdi. Örneğin, cıvayı açıkta ısıttığında ağırlı
görünüm ü. ğının arttığını buldu ve buradan da cıvanın
218 LAVTA AİLESİ
Lawrence, ayrıca kısa öyküler, gezi yazıla yaşam biçimine tam bir uyum gösteren Law-
rı, denem eler ve şiirler yazdı. 1923’te yayım rence, çok geçmeden ayaklanmanın beyni
lanan ve doğa şiirlerinin yer aldığı Birds, durum una geldi. Özellikle Şam-Medine D e
Beasts and Flowers (1923; “Kuşlar, Hayvanlar miryolu hattına düzenlediği vur kaç türünde
ve Çiçekler”) yayımlanmış şiir kitapları içinde baskınlarla Osmanlı birliklerine karşı yürütü
belki de en özgün ve canlı olanıdır. len savaşta etkin bir rol oynadı. 1917’de
D era’da A rap kılığında casusluk yaparken
LAVVRENCE, T. E. (1888-1935). Thomas Osm anlılar’a tutsak düştü; ama bir süre sonra
Edward Lawrence, I. Dünya Savaşı (1914-18) kaçmayı başardı.
yıllarında O rtadoğu’da istihbarat etkinlikle Savaştan sonra 1919’da düzenlenen Paris
riyle bilinen İngiliz arkeolog, asker ve yazar Barış Konferansı’na katıldı. Suriye ile Lüb
dı. “A rap Lawrence” sanıyla tanınır. nan’ın, Fransız ve İngiliz m anda yönetimine
G aller Bölgesi’nde, Trem adoc’ta doğan bırakılmasına karşı verdiği m ücadeleden so
Lawrence, öğrenimine O xford’da başladı. nuç alamadı. Askeri ve siyasal alandaki etkin
D aha sonra tarih öğrenimi gördü. Öğrencilik likleri ülkesinde ulusal kahram an olarak ta
National Porrrait Gallcıy. Londra
nınmasını sağladı. 1926’da savaş anılarını anlat
tığı Seven Pillars o f Wisdom (“Aklın Yedi Da
yanağı”) adlı kitabıyla ününü pekiştirdi.
Ne var ki, ünlü bir kişi olmaktan hoşnut
değildi. Savaştan sonra yurduna dönerek
1922’de John Hume Ross takm a adıyla İngiliz
Kraliyet H ava Kuvvetleri’ne katıldı. Gerçek
kimliğinin ortaya çıkması üzerine ordudan
atıldı. 1923’te bu kez de T. E. Shaw adıyla
Kraliyet Tank Birlikleri’ne girdi. 1927’de bu
adı resmen aldı. 1925’te yeniden Kraliyet
Hava Kuvvetleri’ne katıldı. 1935’te Hava
Kuvvetleri’nden terhis oldu. Kısa bir süre
sonra D orset’te Clouds Hill’deki evi yakınla
rında geçirdiği motosiklet kazasında öldü.
Lavvrence I. Dünya Savaşı’nın en ilginç kişi
liklerinden biriydi. Ölüm ünden sonra yaşamı
na ilişkin birçok kitap yayımlandı.
T. E. Lavvrence'ın Augustus John'un kaleminden
Arap giysileri içinde portresi. LAZER bak. Laser.
yıllarında Suriye ve Filistin’deki Haçlı kalele LEAKEY AİLESİ. Louis Leakey (1903-1972),
rini incelemek amacıyla düzenlenen bir arke karısı Mary (doğumu 1913) ve oğlu Richard
oloji gezisine katıldı. Bu konuda hazırladığı (doğumu 1944), fiziksel antropoloji ve pale
tez ölümünden sonra Crusader Castles (1936; ontolojiye katkılarıyla tanınırlar. Fiziksel an
“Haçlı Kaleleri”) adıyla yayımlandı. tropoloji, insanın evrimini ve değişik insan
1914’te savaş ilan edildiğinde Savaş B akan grupları arasındaki farklılıkları araştıran, pa
lığı H arita D airesi’nde görev almak üzere leontoloji ise fosilleri inceleyen bilim dalla
Sina Yarım adası’na gönderildi. D aha sonra rıdır.
Mısır’da İngiliz askeri haber alma örgütüne Louis Leakey, İngiliz misyonerleri olan
atandı. 1916’da Osm anlılar’a karşı bir ayak annesi ve babasının Kikuyu halkı arasında
lanma başlatmış olan M ekke Emiri Hüseyin çalıştığı Kenya’da doğdu. Cambridge Üniver-
bin A li’nin oğlu Faysal’ın (daha sonra Irak sitesi’nde arkeoloji eğitimi gören Leakey,
Kralı I. Faysal) askeri danışmanı oldu. Görev 1924’te Doğu A frika’da arkeoloji üzerine
süresi boyunca A raplar gibi giyinen ve onların çalışmaya başladı.
LEAKEY AİLESİ 221
Leakey, N airobi’de Coryndon M üzesi’nde 1959’da Mary Leakey bir kayanın içine
yönetici olduğu sırada buradan 800 km uzak gömülü bir kemik parçası ile bir hayvana ait
lıkta, Tanganika’daki (bugün Tanzanya) Ol- olan iki diş buldu. A ylar süren çalışmalar
duvai Boğazı’nda araştırm a yapmaya başladı. sonunda buldukları parçalardan bir kafatası
Alm an bilim adamları I. Dünya Savaşı sırala oluşturmayı başardılar. 600 bin yaşında oldu
rında Olduvai’de çok sayıda fosil bulmuşlardı. ğunu düşündükleri bu fosile Zinjanthropus
Leakey, 1939’dan sonra Olduvai’de düzenli adını verdiler. Bugün gerçek insanın atası
olarak araştırm a yaptı. Kendisi gibi arkeolog sayılan Australopithecus' un bir alttürü olarak
olan karısı Mary ve daha sonra Richard da sınıflandırılan bu fosile Australopithecus boi-
çalışmalara katıldılar. Yılın birçok ayında sei denm ektedir. D aha sonra Californialı bi
sıcak ve kuru olan bölge, yırtıcı hayvanlarla lim adamları radyo karbon tarihlendirm e
doluydu. Bir gece çadırlarının yakınında 11 yöntemini kullanarak Zinjanthropus' un ger
aslan sayan Leakey “Ne biz onları rahatsız çekte 1.750.000 yaşında olduğunu hesapladı
ettik, ne de onlar bizi” demiştir. Yaklaşık 20 lar. Kafatasını buldukları yörede kazılarını
yıl süren kazılarda çok sayıda eski alet buldu sürdüren Leakey ailesi, çok önceleri göl olan
lar ve fosil kayıtlarını düzenli bir biçimde bir bölgenin kıyısında kurulmuş bir yerleşim
derlediler. Ne var ki, bu sürede insan benzeri yeri buldu. Çeşitli aletler ve hayvanların
fosillere henüz rastlamamışlardı. kalıntılarıyla dolu olan bu bölgeden elde
edilen buluntular ilk insanın alet yaptığının en
P o p p eıfo to güçlü kanıtı oldu. 1960’ta başka bir insangil
fosili ve bir yerleşim yeri keşfettiler. Bu yeni
fosile H om o habilis (becerikli insan) adını
verdiler. İki ayak üzerinde duran, taştan
araçlar yapan ve beyninin bir goril beyninden
ufak olmasına karşın, duruşu ve ayaklan ile
gorilden daha çok insana benzeyen bu fosilin,
insanın atası olmaya Zinjanthropus' tan daha
yakın olduğunu düşündüler.
Fiziksel antropoloji alanı tahm inlerle dolu
dur. Bilim adamları, bugün Leakey ailesinin
fosillere ilişkin birçok yorumunu ve fosil sınıf
landırmalarını onaylam am aktadırlar ama,
yürüttükleri çalışmaların önemi yadsına
maz. İnsanın evriminin önceleri savunulduğu
gibi A sya’da değil, A frika’da başladığını ve
insanın kökeninin yaklâşık 2 milyon yıl gibi, o
güne kadar düşünülen tarihlerin çok daha
öncesine dayandığını Leakey ailesi göster
miştir.
Richard Leakey, önceleri ailesinin mesle^
ğinden farklı bir uğraş edinmeyi tasarlamıştı.
Am a 1963’te Kuzeydoğu Tanzanya’daki bir
bölgede, bir insangilin çene kemiğine benzer
bir kemik bulunca düşüncesini değiştirdi ve
aile mesleğine yöneldi. 1967-77 arasında K u
zey Kenya’daki Rudolf Gölü (bugün Turkana
Gölü) kıyılarındaki araştırmaları sırasında
400’e yakın fosil buldu. Koobi Fora adlı bu
Louis Leakey 1961'de Olduvai Boğazı'ndan elde
edilen önem li bir bulguyu inceliyor. Leakey, bu bölge, en zengin insan fosili buluntularının
fosile H om o habilis (becerikli insan) adını verm iştir. ortaya çıkarıldığı yerdir. 1972’de bulunan iki
222 LEANDROS
tan’da bazı özgün tasarımlı özel evler de Leeuwenhoek bu buluşunu 1676’da bir
yaptı. Onun öbür ünlü yapıları arasında Paris’ m ektupla İngiliz Kraliyet D erneği’ne bildirdi.
te, Çite Universitaire’deki (Üniversite Sitesi) Dört yıl sonra, bu okul görmemiş HollandalI,
İsviçre Öğrenci Yurdu, Fransa’da Roncham p’ zamanının büyük bilim adamlarının arasında
daki N ötre Dam e-du-Haut Kilisesi, A B D ’de Kraliyet D erneği’ne kabul edilmişti. Sonraki
Harvard Ü niversitesindeki Carpenter Görsel yıllarda derneğe, bakteriler, m antarlar ve
Sanatlar Merkezi ve Tokyo’daki Batı Sanatla bitkiler üzerindeki çeşitli gözlemlerini içeren
rı Ulusal Müzesi sayılabilir. toplam 375 rapor daha yolladı. Bunların
M İM A RLIK ve M OBİLYA m addelerinde arasında bakterilerin ilk çizimleri ve toplarda
L6 Corbusier’nin yapıtlarından örnekler veril m arlar ile atardam arları birleştiren incecik
miştir. kılcal damarların keşfi de yer alıyordu. Ayrıca
bazı hayvanların canlı ya da cansız m addeler
LEEUVVENHOEK, Antonie van (1632- den, örneğin buğdaybitinin doğrudan doğru
1723). Çıplak gözle görülemeyecek kadar ya buğdaydan, midyelerin ise deniz kıyısında
küçük bakterileri ve tekhücreli canlıları büyü ki kum lardan türedikleri inanışını yıkan da
tecek güçteki mikroskopların ilk yapımcısı Leeuwenhoek oldu. Çeşitli hayvanların ya
Leeuw enhoek’tur. Bu nedenle çoğu kez çağ şam çevrimlerini inceleyen bu titiz gözlemci,
daş bakteriyolojinin öncüsü olarak anılan böceklerin sanıldığı gibi üzerinde ya da içinde
Leeuwenhoek H ollanda’nın Delft kentinde yaşadıkları m addelerden değil, kendi bırak
doğdu. 16 yaşındayken okuldan ayrılıp bir tıkları yum urtalardan çıktıklarını saptamıştı.
kumaş tüccarının yanma çırak girdi. Beş yıl Böylece, yüzyıllardır inanılan “kendiliğinden
sonra kendi kumaşçı dükkânını açtı, 28 yaşın türem e” kuramı da tarihe karıştı.
dayken de Delft belediyesinde hazinedarlık
görevini üstlendi. LEFKOŞE, Kıbrıs A dası’nın iç kesimlerinde
Böylece en sevdiği işi yapmaya yetecek Kanlı Dere kıyısında kurulmuş tarihi çok eski
kadar para kazanan Leeuwenhoek, o tarihten dönemlere uzanan bir kenttir. Günümüzde
sonra zamanının büyük bölümünü mercek ikiye bölünmüş olan kent hem Kuzey Kıbrıs
yontmaya ve mikroskop yapımına ayırabildi. Türk Cum huriyeti’nin, hem de Kıbrıs Cum
Yaptığı aygıtlar o güne kadar bilinenlerin en huriyetinin başkentidir. Aynı zamanda ba
iyisiydi. Bugünün karmaşık aygıtlarına karşı ğımsız Kıbrıs Kilisesi’nin de başpiskoposluk
lık son derece basit olan bu m ikroskoplarda, merkezidir.
iki metal parçasının arasına yerleştirilmiş kü Leşkoşe adanın en önemli tarım alanı olan
çücük, tek bir mercek bulunuyordu. Ama, İçova’nm ortasında yer alır. Kıbrıs'ın önde
odak uzaklığı çok kısa olan bu m ercekler gene gelen kültür, sanat, sanayi ve ticaret merkezi
de nesneleri 40, 100, hatta 300 kez büyütebili olan Lefkoşe yeni ve eski kent olarak ikiye
yordu. ayrılır. Eski kent 11 burcu ve birkaç kapısı
Leeuwenhoek, dişler arasındaki birikinti olan, Venedikliler döneminde yapılmış, daire
lerden yağmur suyuna kadar çevresindeki her biçiminde bir surla çevrilmiştir. Tarihsel yapı
şeyi kendi yaptığı mikroskoplarla incelemeye lar, müzeler, iş ve ticaret merkezleri resmi
başladı. Bir gün, durgun bir su birikintisinden daireler eski kentte bulunur. Yeni kent ise
aldığı örneği incelerken suda yüzen “çok eski kentin büyüyerek sur dışına taşmasıyla
küçük hayvancıklar” gördü. Bu minik canlıla oluşmuştur. Yönetsel bakımdan iki ayrı il
rın bütün tatlı sularda, hatta sokaklardaki durum undaki kentin Kuzey Kıbrıs Türk Cum
yağmur oluklarında bile bulunduğunu sapta huriyeti’nin elindeki toprakları eski kentin
dı. Ayrıca, havada yüzen toz taneciklerinin beşte ikilik bölümünü oluşturur.
arasında rüzgârla oradan oraya sürükleniyor Kıbrıs A dası’nın en eski yerleşim yeri olan
lardı. Leeuvvenhoek’un bu minik hayvancık Lefkoşe’nin batı dillerindeki adı Nicosia'dır.
ları, sonradan ne hayvan ne bitki oldukları Eskiçağlarda Ledrai, Ledra gibi adlar alan
anlaşılan bakteriler ile tekhücrelilerdi (bak. kente Bizanslılar Lefkosia derlerdi. Lefkoşe
BA K TERİ; TEK H Ü C RELİ H A Y V A N L A R ). 12. yüzyılda Haçlı Seferleri sırasında Kıbrıs’a
224 LEHÇE
egemen olan Lusignan ailesi dönem inde 300 Lehçeler, aynı zam anda, aynı coğrafi alan
yıl boyunca yönetim merkezi oldu. Bir süre, da yaşayan insanların birbirleri ile çok az
1489’da adayı ele geçiren V enediklilerin ege iletişim içinde olmaları sonucunda da oluşur.
menliğinde kaldıktan sonra 1571’de Osmanlı- Genellikle toplum daki en güçlü grubun ko
lar’ın eline geçti. Osmanlı yönetimi 1878’de nuşma türü yaygınlık kazanır ve böylece
adanın İngilizler’e verilmesine kadar sürdü. belirli bir lehçe oluşur.
D aha sonra 1960’ta bağımsız Kıbrıs Cum huri Dilbilimin lehçeleri inceleyen dalma lehçe-
yeti kurulunca bu yeni devletin başkenti oldu. bilim denir. Lehçelerin oluşum biçimlerini,
1963’te Türkler ile Rum lar arasında çıkan bölgelere göre dağılışlarını ve özelliklerini
çatışmaların ardından kent ikiye bölündü. inceleyen lehçebilim 19. yüzyılda doğmuştur.
1974 Kibns Barış Harekâtı’ndan sonra bu Lehçeler anadilden çok değişiklikler göste
bölünme kesinlik kazanarak iki kesim “Yeşil rir ve kendi içlerinde yeni birer dil oluşturabi
H at” adı verilen bir sınırla aynldı (bak. K IB R IS). lir. Sözgelişi Fransızca, İspanyolca, İtalyanca
Lefkoşe’de bulunan pam uk ipliği, dokum a, dilleri Latince’nin lehçeleriydi (bak. Dİl). Bu
sigara, un, konfeksiyon, alkolsüz içki, ayak durum bizim dilimiz için de geçerlidir. T ürk
kabı ve giyim eşyası fabrikaları iç pazara çe’nin tarihsel lehçeleri arasında Karahanlıca,
yönelik üretim yapar. Nüfusunun çoğunluğu Uygurca ve G öktürkçe’yi sayabiliriz. Azeri
tarımla uğraşan kentte buğday, arpa, sebze ve Türkçesi, Kırgızca, Türkmence ise Türkçe’
meyve yetiştirilir. Kent adanın öbür kesimle nin çağdaş lehçeleri arasındadır.
rine karayollarıyla bağlanır. Ayrıca Lefkoşe’
nin 33 km güneydoğusundaki L arnaka’da LEHİMLEME, m e ta l p arçaların ı b irb irin e tu t
yeni bir uluslararası havaalanı yapılmıştır. tu rm a k a m a cıy la u y g u la n a n bir y ö n te m d ir.
Lefkoşe’de han, cami, bedesten gibi birçok L e h im le m e işle m i, ik i ta h ta p a rça sın ı tu tk a lla
eski yapı vardır. Kentin güneybatısında eski yap ıştırm a y a b e n z e r , a m a burada tu tk a lın
Ledrai kentinin kalıntıları bulunur. Lefko y e r in e çe şitli m eta lle rin k a rıştırılm a sıy la h a
şe’deki en eski yapılardan biri olan ve 14. zırlan an b ir alaşım o la n le h im k u lla n ılır (bak.
yüzyılda bitirilen Ayasofya Katedrali gotik A laşim ) . E r itile re k u y g u la n a n le h im , so ğ u
üslupla yapılmıştır. Osm anlılar’ın Kıbrıs’ı al d u k ça k atılaşır (ser tleşir ) v e m eta l p arçaların ı
m asından sonra iki minare eklenerek camiye b irb irin e b ağlar. K a y n a k işle m i d e b u n a
çevrilen Ayasofya’ya daha sonra Selimiye adı b e n z e r (bak. Kaynak ) , a m a k a y n a k ta , b irleş
verilmiştir. tirilec ek p a rça la n n u ç la n d a eritilir; o y sa
le h im le m e işle m i, b irle ştirilec ek p a rça la n n
LEHÇE. Ülkemizin değişik yörelerinde dolaş e r im e n o k ta sın ın a ltın d a k i bir sıc a k lık ta g er
tığımızda insanların aynı dili kullanmalarına çe k leştir ilir , y a n i parçaları b irb irine tu ttu ra
karşılık farklı biçimlerde konuştuklarını fark cak le h im in er im esi y eterlid ir.
edersiniz. Sözcükleri farklı seslendirip, farklı L e h im le m e sıra sın d a b irle ştirilec ek p a rça
dilbilgisi kullanan, dahası konuşma sırasında ların y ü zey ler i iy ic e te m iz le n m e z se leh im
anlayamadığınız sözcükler söyleyen insanlarla y ü z e y le r e b a ğ la n m a z. M e ta ller in p e k ç o ğ u
karşılaşacaksınız. n u n y ü z e y in d e , ö z e llik le d e ısıtıld ık la rı z a
Lehçeler, birlikte yaşayıp, birbirleri ile aynı m a n , h a v a d a k i o k sije n in k im y a sa l e tk isi s o n u
dili konuşan insanların değişik koşullar yü c u n d a , in ce bir o k sit k a tm a n ı o lu şu r. B u o k sit
zünden birbirlerinden ayrılmaları sonucunda k a tm a n ın ı g id er m e k v e le h im in b irle şm e y er i
oluşur. Bir grup insanın öbürlerinden dağ ya n e a k m a sın ı k o la y la ştırm a k için eritici d e n e n
da akarsu gibi doğal engellerle ayrılması aynı b ir m a d d e kullanılır.
dilde farklı konuşma biçimlerinin doğmasına Pek çok lehim çeşidi vardır, bunların hepsi
yol açabilir. Dil, aile ortam ında bile değişikli 427°C’nin altında erir. Lehimlerin çoğunda
ğe uğrayabilir. A nne ve babanın kullandığı dil ana bileşen kurşundur. Katışıksız kurşun
ile çocukların dilleri arasında farklılaşmalar 327°C’de erir; kurşuna başka m etaller katıla
olabilir. Bu değişiklikler sonuçta yeni bir rak alaşımın erime noktası düşürülür. Ö rne
lehçeyi oluşturur. ğin, otomobil radyatörlerinin yapımında kul
LEHİMLEME 225
lanılan kurşun lehiminde, yüzde 5 ile yüzde 30 ham terebentinin (çam sakızı) damlatılmasın
arasında kalay vardır. Yüksek sıcaklıklara dan sonra geriye kalan kolofan (çam reçine
karşı dayanıklı olmayan elektronik devre si), bu açıdan uygun bir eriticidir. Eriticisini
elemanlarını birleştirmek için kullanılan lehi kendi içinde taşıyan lehimler de vardır; bunlar
me ise yüzde 63 oranında kalay katılır; bu da lehim, içi eriticiyle dolu ince bir boru
lehimin erime noktası 183°C’dir. Kurşun ve biçimindedir. Bu tür lehimler, özellikle ince
gümüş alaşımlarından hazırlanan lehimlerin işler için elverişlidir. Güm üşün lehimlenme
erime noktası daha da düşüktür. Su tesisatçı sinde, pek çok metal oksit soğurabilen bir tuz
larının kullandığı lehimler, yüzde 30 oranında olan boraks kullanılır.
kalay içeren kurşun ve kalay alaşımlarıdır; Lehimleme işlemi, havya (bir sapa takılı
ama kurşun zehirli bir madde olduğundan, ısıtılabilir bir metal uçtan oluşan alet) kullanı
son zam anlarda bunun yerine, yüzde 3 ora larak ya da birleştirilecek parçaların erimiş
nında bakır ya da gümüş içeren bir kalay lehim banyosuna daldırılması yoluyla yapıla
alaşımı kullanılmaya başlanmıştır. Özellikle bilir. Birleştirilecek yüzey ya da uçlar, önce
içme suyu borularının birleştirilmesinde bu yağ ve oksitlerden tümüyle temizlenir ve
kalay alaşımı kullanılır. Kuyumcuların kullan uygun bir eriticiyle sıvanır. Sonra bu yüzeyler
dığı «gümüş lehiminin erime noktası daha birbirine yakın tutularak ısıtılır ve lehim
yüksektir; bu lehimlerde gümüş, bakır ya da akıtılarak yüzeylerin arasına doldurulur; le
pirinç de bulunur. Lehim, çubuk, tel ya da him soğurken katılaşır ve iki parçayı birbirine
macun biçiminde hazırlanır. bağlar. Ultrasonik bir havyayla (sesüstü dal
Genellikle macun biçiminde hazırlanan eri galarıyla iş gören havya) daha iyi bir bağlama
ticilerin de, lehimlenecek metallerin yapısına sağlanabilir; çünkü, bu tür bir havyanın şid
göre seçilmesi gerekir. Bakır alaşımlarının detle titreşen ucu, ısıtma sırasında oluşabile
lehimlenmesinde, çinko klorür katılmış vaze cek herhangi bir oksit katmanını parçalayarak
lin kullanılır; paslanmaz çeliklerin lehimlen atar. Alüminyum gibi lehimlenmesi güç m e
mesinde ise bu bileşime hidroklorik asit ekle taller için de bu tür havyalar kullanılır.
nir. Son zam anlarda su borularının lehimlen
mesinde, ısıtıldığında ayrışan ve geriye hiçbir Sert Lehimleme
artık bırakmayan organik bir eritici (monoe- Sert lehimleme denen işlem de normal lehim
tanolamin) kullanılmaya başlanmıştır. Elek lemeye benzer, ama bu işlem 427°C’nin üze
tronik devrelerde, devre elemanlarını paslan rindeki sıcaklıklarda gerçekleştirilir. Bu yüz
dırmayacak bir eriticinin kullanılması gerekir; den sert lehimleme, hamlaçla ya da fırında
H AVYA BA ŞIN I
ERİTİCİYE DALDIRIN
UÇLARIN BİRBİRİNE
LEHİM LENM ESİ
İki teli ya da metal parçasını birbirine lehim lem eden önce, uçlarının ve havya başının lehimle sıvanması
gerekir.
226 LEIBNIZ
da Leibniz, döneminin önemli düşünürlerinin her yıl açılan Leipzig Fuarı, dünyanın her
çoğuyla tanışma olanağı buldu. yerinden iş ve bilim adamlarının ilgisini çek
mektedir. 19. yüzyıl başlarında basımcılıktaki
LEİPZİG, Alman Demokratik Cumhuriyeti’ gelişme sonucu kentte büyük bir kültürel
nin ikinci büyük kentidir. Berlin’in 180 km canlanma oldu. Alm an kitap ticaretinin m er
kadar güneybatısında, Alm anya’nın kuzeyini kezi durum una gelen Leipzig’de 200 kadar
kaplayan büyük ovanın güney kıyısındadır. basımevinin yanı sıra pek çok kitabevi ve
Leipzig eski bir iç kentle onu çevreleyen kütüphane bulunur. Ayrıca kimyasal m adde
modern yerleşmelerden oluşur. Eski kentte ler, boya, dokum a, inşaat m akineleri, takım
16. ve 17. yüzyıllardan kalma sivri çatılı evler tezgâhları, elektrikli ve elektronik aletler,
vardır. Kentin bu bölümü dar sokaklarıyla bir müzik araçları üreten fabrikalar vardır. A l
labirente benzer. 13. yüzyıldan kalma ve II. manya’nın ilk demiryolu 1839’da Leipzig-
Dünya Savaşı’ndan sonra onarılan Thomas- Dresden arasında açılmıştı. Dünyanın en bü
kirche (Aziz Thomas Kilisesi) kentin önemli yük tren istasyonlarından birinin bulunduğu
tarihsel yapılarındandır. Bu kilisede koro kent, bugün de önemli bir kara ve demiryolu
yöneticiliği yapan ünlü besteci Johann Sebas- kavşağıdır.
tian Bach aynı zam anda kendi müziğini de Ortaçağda önemli bir ticaret merkezi duru
seslendirirdi. Leipzig’de ölen Bach’ın mezarı muna gelen Leipzig sık sık yabancı orduların
Thomaskirc!ıe’dedir. saldırısına uğradı ya da kuşatıldı. Rusya,
Leipzig, 1409’da kurulan üniversitesinin yanı Prusya, Avusturya ve İsveç birlikleri Fransa
sıra, Alm an edebiyatının ve müziğinin m erke İm paratoru Napolyon’u Ekim 1813’te Leipzig
zi oluşuyla da ülke kültüründe büyük önem yakınlarında yenilgiye uğratmıştı (bak. N a p o l -
taşır. Besteci Richard W agner Leipzigli’ydi. YON S a v a ş l a r i ) . Leipzig önemli bir sanayi
Büyük şair G oethe de Leipzig Ü niversitesin merkezi ve demiryolu kavşağı olması nede
de öğrenim görmüştü. niyle II. Dünya Savaşı’nda ağır biçimde bom
Leipzig’de 12. yüzyıldan beri yılda iki kez balandı; kentteki yapıların dörtte biri yıkıldı.
düzenlenen ticaret fuarları kentin yabancı Savaştan sonra Doğu Berlin, Alm an D em ok
ülkelerde tanınmasını sağladı. Günüm üzde de ratik Cum huriyeti’nin başkenti oldu. Leipzig
ise eskiden olduğu gibi ülkenin ticaret, bilim,
A B C Ajansı
sanat ve kültür merkezi olma durumunu
korudu.
Kentin nüfusu 553.660’tır (1986).
sine artar ki, yiyecekleri iyice kıtlaşır ve LENF SİSTEMİ. İnsanda ve öbür omurgalı
m erkezden dört bir yana doğru kitlesel olarak larda, yaşam için gerekli olan besin maddeleri
göç ederler. Göç sırasında genellikle gündüz ile solunum gazlarını ve vücuttan atılması
leri beslenip uyur, geceleri yol alırlar. İlerler gereken metabolizma artıklarını hücreden
ken onları hiçbir zorluk yıldırmaz. Kırsal hücreye taşımak özel vücut sıvılarının görevi
alanlara yayılan bu büyük göçe yırtıcı kuşlar dir. Bu taşıma işi yapılmadıkça hücre içi
ve memeliler de katılır. Lemminglerin sayıları etkinlikler, dolayısıyla yaşam süremez. Bu
aşırı arttığı zaman davranışlarında önemli nedenle bütün üstün yapılı hayvanlarda, vü
değişiklikler görülür. Genellikle sudan sakı cut sıvılarını tek tek bütün hücrelere iletmek
nırken göç sırasında ırmakları geçip, kasaba üzere ağ gibi dallanmış büyük bir dolaşım
ve köylere bile girerler. Deniz kıyısına ulaş sistemi bulunur. Bu dolaşım ağının temel
tıklarında binlercesi denize atlar, yorgun dü bölümlerinden biri kan dolaşımı, öbürü de
şüp boğuluncaya kadar yüzerler. lenf dolaşımıdır (bak. K a n ) . Renksiz denecek
Lemminglerin “intihar yüzüşü” hakkında kadar açık sarı renkli, su gibi berrak bir sıvı
değişik görüşler vardır. Örneğin Baltık ve olduğu için akkan da denilen lenf, çok ince bir
Kuzey denizlerinin günümüze göre daha dar dam ar ağı içinde bütün vücudu dolaşır. Bu
olduğu çok eski dönem lerde, lemmingler her lenf damarları-boyunca yer yer, lenf dokusu
iki denizi de yüzüp geçerek besinin bol olduğu nun bir araya toplanıp yoğunlaşmasıyla oluş
topraklara ulaşabiliyorlardı. Oysa bugün aynı muş, lenf düğümü denen özel doku kümecik
amaç doğrultusunda yüzmeye yönelmekte, leri yer alır. Vücuttaki büyük dolaşım sistemi
ama artık çok uzun olan denizyolunu aşama- nin bir parçası olan lenf sistemini oluşturanlar
m aktadırlar. da bu lenf sıvısı, lenf damarları ve lenf
düğümleridir.
LENA IRMAĞI. SSCB’nin başlıca ırm akla Lenf sisteminin, yaşam açısından büyük
rından biri olan Lena Irmağı, dünyanın en önem taşıyan iki temel görevi vardır. Bunlar
uzun ırmakları arasında yer alır. Baykal Gölü dan ilki proteinleri, öbür büyük molekülleri
yakınından doğan Lena, kuzeye doğru akarak ve vücut sıvılarını dokulardan alıp kana vere
Kuzey Buz Denizi’nin bir bölümü olan Lap- rek vücuttaki sıvı dengesinin korunmasına ve
tev Denizi’ne dökülür. 4.400 km uzunluğun dolaşımın sürmesine yardımcı olmak, İkincisi
daki ırmağın geçtiği Sibirya’da kışlar çok uzun de bakterilere ve zararlı olabilecek bütün
ve soğuk olduğu için, L ena’nın aşağı bölümle yabancı maddelere karşı vücudu savunmaktır.
ri ekim ayı ortalarından haziran ya da tem m u Aslında proteinleri ve öbür besin m addele
za kadar donar. Bu nedenle Lena, ulaşım rini vücudun her yanına taşıyıp, bu m addele
LENF SİSTEMİ 229
rin kullanılmasıyla dokularda biriken atık ki kaslar kasılır ve uyguladığı basınçla lenfi
ürünleri toplam ak kanın görevidir. Am a pro damarların içinde akmaya zorlar. Bu arada,
teinler kan damarlarının duvarlarından kolay lenf damarlarının içindeki küçücük kapakçık
kolay içeri giremez. Ayrıca, hücreler yıkıma lar da sıvının ters yönde akmasını engeller.
uğradığında geride kalan küçük parçacıkların Am a lenf damarları örselendiğinde ya da ur
kılcal dam arlardan içeri girmesi de olanaksız gibi bir doku kütlesiyle önü kesildiğinde lenf
dır. Oysa lenf damarlarının duvarları kılcal sıvısı ters yönde akabilir.
dam arlarınkinden çok daha geçirgen oldu Lenf dolaşımı, kanın ve doku sıvılarının
ğundan proteinler ve yağ parçacıkları kolayca dolaşımıyla bağlantılıdır. Ağ gibi bütün vücu
lenf dolaşımına karışabilir. da dağılmış olan incecik lenf damarları birle-
Lenfin bileşimi, boşaltımını yaptığı alanlar şerek daha kalın damarları oluşturur ve so
daki doku sıvılarının bileşimine çok benzer. nunda iki kanal halinde her iki koldan gelen
Örneğin yemek yendikten sonra bağırsak büyük toplardam arlara dökülür. Böylece ka
bölgesindeki dam arlarda akan lenf sıvısı yağ na karışan lenf sıvısı kan dolaşımıyla birlikte
ları ve büyük moleküllü öbür besin m addele kalbe ulaşır. Bu toplayıcı lenf dam arlarından
rini taşır. Buna karşılık akciğerlerin çevresin birine göğüs lenf kanalı, öbürüne de sağ lenf
de dolaşan lenf bol bol toz parçacıklarıyla kanalı denir. Sağ lenf kanalı vücudun sağ
yüklüdür. yanındaki lenf sıvısını, göğüs lenf kanalı ise
Lenf damarları kan dam arlarından çok geri kalan bütün lenf sıvısını toplayarak kana
daha ince ve narindir. Çoğunun duvarları boşaltır.
yalnızca bir sıra hücre ile ince bir zardan Lenf düğüm lerinden bazıları gözle zor seçi
oluşur. Üstelik bu damarların duvarlarında lebilecek kadar küçük, bazıları ise bilye bü-
kas bulunmadığından ve kalbin kanı pom pa yüklüğündedir. Büyük ölçüde lenfosit tipi ak
laması gibi itici bir güç olmadığından, lenf yuvarlardan oluşan bu düğümler normalde
sıvısının dam arlardaki dolaşımı doğrudan yumuşak ve pembe renktedir. Bulundukları
doğruya vücut hareketleriyle sağlanır. Vücu bölgede bakterilerden ileri gelen bir iltihap
dun bir bölgesindeki her harekette o bölgede- lanma söz konusu olduğunda ya da lenf
sıvısının taşıdığı zararlı m addeler biriktiğinde
lenf düğümleri şişerek büyür. Buna lenf
bezlerinin şişmesi denirse de bu düğümler
aslında birer salgıbezi değildir ve başlıca
görevleri lenf sıvısındaki yabancı maddeleri
süzerek vücuda zarar vermelerini engelle
mektir. G erçekten de bakteriler ve zararlı
m addeler bir lenf düğümüne rastlayıncaya
kadar lenf sıvısıyla birlikte dam arlarda ser
bestçe dolaşır. Ama lenf sıvısı yolunun üze
rindeki bir düğümden geçerken içindeki ya
bancı maddeleri burada bırakarak yoluna
devam eder. Böylece lenf düğümü bir filtre
gibi lenfi süzerek zararlı maddelerin kana
karışmasını engeller. Öte yandan, vücuda
Solda: Çizimde, kol ve bacaklardaki yüzeysel lenf
damarları ile gövdenin içine dağılmış derin lenf yabancı proteinlere karşı etkili olan antikorlar
damarları görülüyor. A Sağ lenf kanalı yalnızca da lenf düğümlerinde üretilir. Bu nedenle lenf
beyaz olarak gösterilen bölgenin doku sıvılarını düğümleri vücudun bağışıklık sisteminin en
toplar; B Göğüs lenf kanalı ise vücudun geri kalan
bütün bölüm lerini akaçlar; C Bir lenf düğüm ü. önemli öğelerinden biridir (bak. B A Ğ IŞIK LIK ).
Sağda: Bir lenf düğüm ünün büyütülm üş çizimi. C-1 Lenf damarları boyunca dizilmiş olan lenf
Atık maddeleri getiren bir lenf damarı; C-2 Lenfin düğümlerinden başka boyunda, kasıklarda ve
içindeki atık maddeleri tutan lenfositler (lenf
hücreleri); C-3 Temizlenmiş sıvıyı götüren bir lenf koltuk altlarında da yoğun lenf düğümü kü
damarı. meleri vardır. Ayrıca bağırsaklar, solunum ve
230 LENİN
1900’de sürgün cezası sona erince Avrupa’ yüksek düzeye ulaşmıştı. Sonunda Petrograd
ya geçti ve burada, Batı Avrupa’da ve (1914’ten önce St. Petersburg), M oskova ve
Rusya’da yaşayan M arksistler’i bir araya geti öbür büyük kentlerde işçiler ve askerler kendi
recek devrimci bir parti kurm ak amacıyla temsilcilerini seçerek oluşturdukları sovyet-
tskra (Kıvılcım) adlı gazeteyi çıkardı. Gazete ler'in önderliğinde ayaklandılar. 8 M art’ta baş
Rusya’ya gizlice sokuluyordu. Lenin, 1903’te layan bu ayaklanma 12 M art’ta çarın tahttan
Rus Sosyal D em okrat İşçi Partisi’nin çekilmesi ve Geçici H üküm et’in kurulmasıyla
(RSD İP) Brüksel’de başlayıp L ondra’da sü sonuçlandı. Bu arada, tüm ülkede işçi, asker
ren kongresindeki (üyeleri tutuklanabileceği ve köylü sovyetleri hızla örgütlenmeyi sürdür
için bu toplantı Rusya’da düzenlenemezdi) dü. Bu süre içinde A vrupa’da olan Lenin,
görüşm elerde ve kararlarda önemli bir rol Alm an hüküm etinin özel izniyle Almanya ve
oynadı. Üyeler arasında partinin örgütlenm e İsviçre üzerinden nisanda Petrograd’a döndü
biçimi ve ilkeleri konusunda beliren anlaş ve devrimin sürdürülmesini, parlam enter
mazlık kongrede iki kanadın doğmasına yol cumhuriyetle yetinilmemesini, yönetimin
açtı. Devrim yapmayı amaçlayan bir partinin doğrudan sovyetlerin eline geçmesini sa
disiplinli, deneyimli, öncü kadrolardan olu vundu.
şan, dar ve “dem okratik m erkeziyetçi” yapıda Savaşa son vermeyen, işçi ve köylülerin
bir parti olmasını savunan Lenin, bu görüşle istemlerini yerine getiremeyen hüküm et, hal
rini Ne Yapmalı (1902) adlı kitabında açıkla kın desteğini giderek yitiriyordu. Geçici H ü
dı. Bir sonraki RSDİP Kongresi’nde az farkla küm et’in baskısı sonucu bir ara Finlandiya’ya
çoğunluğu ele geçiren Lenin ve yandaşları kaçan Lenin, burada D evlet ve İhtilal (1917)
bundan böyle Bolşevikler (çoğunluk) olarak adlı kitabını kaleme aldı. Bu kitapta, kom ü
anıldılar. Karşıt grup Rusça’da azınlık anla nist toplum a ulaşabilmek için sosyalizm aşa
mına gelen Menşevik adını aldı. 1912’de iki masından geçilmesi gerektiğini, sosyalizmin
grup birbirlerinden tümüyle koptu ve iki ayrı de ancak proletarya diktatörlüğü aracılığıyla
parti ortaya çıktı. kurulabileceğini savundu. Ekimde yeniden
1905’te Rusya’da devrimci ayaklanmaların Petrograd’a dönen Lenin, parti örgütünü
patlak vermesi üzerine gizlice ülkesine dönen silahlı ayaklanma doğrultusunda örgütlenm e
Lenin, siyasal çalışmalarını gizli olarak sür ye çağırdı. Bu arada Bolşevikler, Petrograd
dürdü. 1907’de, 1905 Devrim i’nin başarısızlı ve Moskova sovyetlerinde çoğunluğu ele ge
ğa uğramasından sonra, yeniden A vrupa’ya çirmişlerdi. Ayrıca silahlı ayaklanma konu
döndü ve 1917’ye kadar yurtdışında kaldı. Bu sunda Lenin’le aynı düşünceyi paylaşan Lev
dönemde felsefe üzerinde çalıştı. Görüş ayrı Troçki, Petrograd Sovyeti başkanlığına seçil
lığı içinde bulunduğu öbür Marksist gruplarla mişti. Böylece büyük kentlerde işçilerin
siyasal tartışmalarını ve devrime yönelik siya önemli bölüm ünün desteğini kazanan Bolşe
sal etkinliklerini sürdürdü. Lenin’in Mark vikler, 7-8 Kasım gecesi Geçici H üküm et'i
sizm’e en büyük katkısı olarak bilinen Emper devirerek iktidarı ele geçirdiler (bak. E k im D E V
yalizm : Kapitalizm in En Yüksek Aşaması R İM İ). Lenin, Halk Komiserleri Konseyi baş
(1917) adlı kitabında kapitalizmin yeni bir kanlığına seçildi. Konseyin ilk uygulamaları
aşamaya geçtiğini savundu. Bu aşam ada, ileri arasında tüm toprakların kamulaştırılması,
kapitalist ülkelerin azgelişmiş ülkeleri sömü üretimde işçi denetimi ve Rusya'da yaşayan
rerek ayakta kalabildiğini ve dünya pazarları bütün halklara kendi kaderlerini belirleme
nı ele geçirmek isteyen emperyalist ülkelerin hakkının verilmesi bulunuyordu. 1918'de Le
kendi aralarındaki rekabetin kaçınılmaz ola nin’in isteği sonucu Rusya, İttifak Devletleri
rak savaşlara yol açacağını anlattı (bak. K A P İ ile Brest-Litovsk Antlaşması'm imzalayarak
TALİZM; SÖMÜRGECİLİK VE EM PERYALİZM ). savaştan çekildi.
I. Dünya Savaşı’nda Rusya, Almanya'ya 1918 A ğustos'unda karşıt sol görüşlü bir
karşı savaşıyordu. 1917’ye gelindiğinde, ülke eylemcinin düzenlediği öldürme girişiminde
de savaşa, yoksulluğa ve çarlığın baskıcı ağır yaralanan Lenin yaşamının sonuna kadar
yönetimine karşı duyulan hoşnutsuzluk en tam olarak iyileşemedi. 1918-20 arasında ya
232 LENİNGRAD
Denizi ile Batı Avrupa arasındaki büyük Neva Irmağı kıyılarında kurulmuş olan Leningrad
ticaret yoluna yakın bir kent kurm ak isteyen kentinde, çok çeşitli mimari üsluplar bir arada
görülebilir.
Petro, bunun için Neva Irm ağı’nın Finlandiya
Körfezi'ne döküldüğü yeri seçti. Kanallar
açılarak bataklık alanlar kurutuldu, kollara Başta makine yapım sanayisi olmak üzere,
ayrılarak denize dökülen Neva Irmağı üzerin gemi yapımı, kimya, basım ve çeşitli tüketim
de çok sayıda köprü, geniş alanlar ve caddeler malları sanayileri gelişmiştir. Sanayi için ge
yapıldı. Rus Çarhğı’nm başkenti 1712’de rekli olan elektrik enerjisi hidroelektrik ve
M oskova’dan buraya taşındı ve St. Petersburg nükleer santrallardan elde edilir. Kente Es-
adı verilen kent, iki yüzyıl süreyle Rus Çarlı- tonya, Ukrayna ve Kafkaslar’dan doğal gaz,
ğı’nın başkenti olarak kaldı. kuzeydeki V orkuta’dan da köm ür gelir. Le
St. Petersburg hızla büyüyerek güzel ve ningrad, ülkenin Baltık Denizi’ndeki ana
görkemli bir kente dönüştü. Büyük alanların limanıdır. Am a Neva Irmağı kışın dört ya da
çevresinde ve geniş caddeler boyunca kated beş ay boyunca donar ve zaman zaman
raller, saraylar ve başka büyük yapılar yapıl buzlarla kaplanan limanda buzkıranlarla ge
dı. Kentin en geniş caddesi olan, 3 kilom etre milere yol açılır. Leningrad’ı Volga Irm ağı’na
den fazla uzunluktaki Nevski Bulvarı boyunca ve Beyaz Deniz’e bağlayan kanallarda röm or
saraylar, kiliseler, mağazalar, tiyatro ve kah körlerin çektiği mavnalarla taşımacılık yapı
veler vardır. Genellikle Neva’nın kollarından lır. Kent önemli bir demiryolu kavşağıdır.
birine ya da kanallara bakan güzel görünümlü M oskova, Helsinki, Varşova ve Kiev yönle
pek çok köprü, park ve bahçe kenti süsler. rinden gelen demiryolları Leningrad’da birle
Köklü bir kültür geleneğini yaşatan Lenin şir. Ana tren istasyonları metroyla birbirine
grad birçok ünlü Rus bestecisi, yazarı, tiyatro bağlanmıştır. 1914’te Almanya ile savaşa giri
ve bale sanatçısının adıyla birlikte anılır. lince kentin adı St. Petersburg’dan (burg
Kentin ünlü sanat müzesi Erm itaj, dünyanın Almanca kale anlamına gelir) Rusça olması
en büyük sanat müzelerinden biridir. Kentte için Petrograd’a çevrildi. Ekim Devrim i’nden
bulunan çok sayıdaki etkileyici tarihsel yapı sonra M art 1918’de başkent yeniden Moskova
arasında çok büyük ve görkemli bir yapı olan oldu ve iç savaş yıllarında Petrograd’ın nüfusu
Kışlık Saray, günümüzde müze olarak kulla azaldı. 1924’te Lenin ölünce kente Leningrad
nılan Petro-Pavel Kalesi ve Donanm a Binası adı verildi.
sayılabilir. II. Dünya Savaşı başladığı sırada Leningrad
Leningrad büyük bir sanayi merkezidir. 3 milyon nüfuslu büyük bir sanayi merkeziy-
LEONARDO DA VİNCİ 233
1.068 sayfa ve 12 ciltten oluşan Codex Atlanti- ya çağrıldı. Dükün sarayında 1499’a kadar
CMs’tur. Daha o dönem de insanın da kuşlar m ühendis, ressam, heykelci, mimar ve asker
gibi uçabileceğini düşünen Leonardo havacı lik konularında danışman olarak çalıştı. Yeni
lıkla ilgili yoğun araştırm alar yaptı. Son dere savunma araçları geliştirdi, büyük bir sulama
ce ilginç kanat, uçak ve helikopter modelleri sisteminin ve Milano Katedrali’nin kubbe
geliştirdi. tasarımıyla uğraştı. Mühendislik ve mimarlık
Leonardo, İtalya’da Floransa yakınlarında işlerinin yanı sıra saray eğlencelerinde tasa
Vinci kasabasında doğdu. Çocukluğunda mü rımcı olarak çalışan sanatçı, bir yandan da
zik ve resmin yanı sıra araç yapımı gibi teknik Mansell Collection
ve mekanik konulara ilgi duydu. Sanata
eğilimi daha erken yaşlarda ortaya çıktığın
dan babası oğlunun çizimlerini dönemin ünlü
heykelci ve ressamlarından A ndrea del Ver-
rocchio’ya gösterdi. Leonardo’nun yeteneğini
ilk bakışta anlayan Verrocchio, yanında çalış
tırmak üzere onu Floransa’daki atölyesine
aldı. Leonardo orada yaklaşık beş yıl çalıştı ve
çok yönlü bir eğitim gördü. O yıllarda az
sayıda yağlıboya resmin yanı sıra kurşunka
lem ve m ürekkeple birçok çizim yaptı. Çizim-
lerinde öne çıkan keskin gözlem gücü ve
gerçek varlıkların görünüşlerini, hareketleri
ni, ışık ve gölgeleriyle birlikte kâğıda tam
olarak aktarabilme yeteneğiyle Verrocchio’
nun hayranlığını kazandı. Çizimleri arasında
silahlar, mekanik araçlar, az rastlanan türden
hayvan ve bitkiler, ilginç insan figürleri vardı.
Resim ve çizimin yanı sıra bilimsel çalışmala
rını da sürdüren Leonardo, doğadaki varlıkla Francesco Sforza'nın at üstündeki heykeli
rın nasıl oluştuğunu, hareketlerini, insan vücu üzerinde çalıştı. Dükün isteği üzerine heyke
dunun yapısını, bitkilerin büyümesini, ışığın lin boyutlarını büyüterek, kilden dev bir
ve suyun hareketini, kuşların nasıl uçtuğunu model hazırladı. Model 1493'te halka gösteril
inceledi. di. Tunçtan dökülmesi tasarlanan ve yüksekli
Leonardo olgunluk döneminin başlangıcı ği yaklaşık 7 metreyi bulan heykel, o güne
sayılan ve iki çeşitleme olarak yaptığı K aya kadar yapılmış olanların en büyüğüydü. Ne
lıkların Madonnası adlı yapıtına yaklaşık var ki, heykelin döküm üne başlanm adan önce
1478’de başladı. Bu yapıtlardan ilki bugün savaş çıktı ve heykel için ayrılan tunç, top
Paris’te Louvre M üzesi'nde, İkincisi ise Lon yapımında kullanıldı. Model ise savaş sırasın
dra’da Ulusal G aleri’dedir. Yapıtın en çarpıcı da parçalandı. Leonardo'nun heykele ilişkin
özelliği resmedilen olayın buğulu ve doğaüstü en çarpıcı çizimleri M adrid'de bulunan not
bir hava içinde sunulmuş olmasıdır. Kayaların defterlerindedir. Leonardo'nun o dönemde
gerçekdışı bir görünüm yaratan ilginç dokusu, yaptığı bilimsel çalışmalar ilk kez 1551'de,
figürlerin dış çizgileriyle fon arasındaki yumu Paris'te basıldı.
şak renk geçişleri farklı yoğunluktaki ışıklar, 1494'te M ilano'daki Santa Maria delle Gra-
figürler arasındaki kusursuz uyum ve bütün zie M anastırı'nda Rönesans resminin en etki
lük Leonardo’nun özgün üslubunu belirleyen leyici örneklerinden biri olan Son A kşam
temel özelliklerdir. Yem eği üzerinde çalışmaya başladı. Duvara
1482’de Milano Dükü Ludovico Sforza özel bir astar çekerek, yağlıboya ve tem pera
tarafından, babası Francesco Sforza'nın at karışımı boyalarla yaptığı bu resim, boyanın
üstünde bir heykelini yapmak üzere Milano' yeterince tutmaması yüzünden bir süre sonra
236 LEOPAR
çatlayıp, bozulmaya başladı. Hz. İsa’yı hava Leonardo’nun taslak çizimlerini ve düşün
rileriyle birlikte gösteren bu eşsiz resmin, celerini içeren yaklaşık 5.000 sayfalık not
daha sonraki yıllarda birçok kez onarılarak defterlerinin bir bölümü bugün İngiltere’de,
bozulup yok olması önlendi. Windsor Şatosu’ndaki Kraliyet Kütüphane
Leonardo 1502’de Dük Cesare Borgia’nın sin d e , L ondra’daki Victoria ve A lbert Müze
başmühendisi ve mimarı olarak Floransa’ya sin d e , British M useum ’da, bir bölümü de
geri döndü. 1503’te Vecchio Sarayı’nda Ang- M adrid’de Ulusal K ütüphane’de, Floransa’da
hiari Savaşı adlı freskin yapımına başladı. Ne Uffizi Galerisi’nde ve M ilano’daki Ambrosia-
var ki, taslağını iki yıl içinde hazırladığı bu na Kütüphanesi’ndedir.
yapıtı hiçbir zaman tamamlayamadı. Aynı
yıllarda Osmanlı Padişahı II. Bayezid'e Haliç LEOPAR bak. Pars .
için yaklaşık 350 m etre uzunluğunda bir
köprü taslağı hazırlayıp yolladı. LEPİSTES. 1866’da rahip J. L. Guppy, Trini-
Bu dönemde dünyanın en ünlü tabloların dad’tan L ondra’daki British M useum’a bazı
dan biri olan M ona Lisa yı yaptı. O dönem küçük balıklar göndermişti. Bu balıklara gön
den kalma notlardan anlaşıldığına göre res dericisinin anısına Giradinus güppyi bilimsel
min modeli Floransalı Francesco di Bartolom- adı verildi. Am a 1859’da bir Alman bilim
meo del Giocondo’nun karısıdır. Resmin adamının aynı türe Lebistes reticulatus dediği
Jonathan Cape
ortaya çıktı ve bilimsel adlandırm ada öncelik
kuralı uyarınca bu ad geçerli sayıldı.
1900’lerin başında akvaryumların en gözde
balıkları arasına giren Lebistes reticulatus ,
birçok ülkede “guppy” adıyla tanınm ış, Tür
kiye gibi birkaç ülkede ise daha çok “lepistes”
adıyla günlük kullanıma girmiştir.
Lepistes ilginç davranışları, güzel görünü
şü, bakım kolaylığı ve ucuz olması nedeniyle
Halk ve Tarih
Lesotho nüfusunun yüzde 99’dan çoğunu
Sotholar oluşturur. Melezler ve Asyalılar’dan
başka beyaz Güney Afrikalılar’dan oluşan
küçük bir azınlık vardır. Nüfusun yüzde
90’dan fazlası Hıristiyan’dır. Lesotho’da eği
tim düzeyi yüksektir; okuryazarlık oranı
nın en yüksek olduğu Afrika ülkelerinden bi
ridir.
Lesotho’ya ilk yerleşenlerin Buşmanlar
(Sanlar) olduğu, daha sonra 18. yüzyıl başla
ZEF A rında Zulu dili konuşan, 18. yüzyıl sonlarında
Lesotho'nun büyük bir bölüm ü deniz düzeyinden da Sotho dili konuşan kabilelerin, bölgeye
yüksekliği 3.000 metreyi aşan dağlarla kaplıdır. geldiği sanılmaktadır. 19. yüzyıl başlarında
Kral M oshesh, Zulular’ın saldırısına karşı
Dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olan mücadele eden çeşitli Sotho kabilelerini bir
Lesotho'nun ekonomisi büyük ölçüde Güney araya getirmeyi başararak Zulu saldırısını
Afrika C um huriyetine bağımlıdır. Ticaretin püskürttü. Bundan sonra Moshesh bütün
büyük bölümü bu ülkeyle yapıldığı gibi, Sotholar’ın tartışmasız önderi oldu. 1868’de
yetişkin erkeklerin üçte birinden fazlası da bölgeye B oerler’in (HollandalI göçmenler)
Güney Afrika C um huriyetindeki m adenler gelmesiyle Sotholar ile B oeder arasında çatış
de ya da fabrikalarda çalışır. Bunların Lesot- malar başladı ve Moshesh İngilizlerle anlaşa
ho’ya gönderdikleri para ülkenin başlıca gelir rak İngiliz koruması altına girmeyi kabul etti.
kaynaklarından biridir. En önemli kenti, baş Kral M oshesh’in ölümünden sonra 1871’de
kent Maseru olan ülkede çok az iyi karayolu Kap Kolonisi’ne katılan Lesotho, 1884’te ayrı
bulunur. Güney Afrika Cumhuriyeti ile bir bir İngiliz kolonisi oldu. 1910’da Güney Afri
demiryolu bağlantısı ve birkaç küçük havaala ka Birliği kurulurken Lesotho birliğin dışında
nı vardır. kaldı. 1965’te yapılan seçimleri Lesotho Ulu
sal Partisi kazandı ve Lesotho 1966’da İngiliz
Tarım ve Sanayi Uluslar Topluluğu’na üye meşruti bir krallık
Tarım a elverişli topraklar, iki büyük ırmağın oldu.
vadilerindeki düzlüklerle sınırlıdır. Başlıca
ürünler, buğday, arpa, darı, mısır ve baklagil LESSEPS, Ferdinand de (1805-1894). Fer-
lerdir. Tarımsal üretimde verimlilik düşüktür; dinand de Lesseps Kızıldeniz ile A kdeniz’i
az ürün elde edildiği yıllar canlı hayvan, içki birbirine bağlayan Süveyş K analinın yapımcı
ve tütünün yanı sıra dışarıdan yiyecek madde sı olarak bilinir. Asıl mesleği diplomatlık olan
leri de satın alınır. Lesotho’nun dağ yamaçla Lesseps, Fransa’da Versailles’da doğdu,
rındaki otlaklarında sığır ve koyun yetiştirilir. 1825’te diplom at olarak göreve başladı. Önce
Dışarıya satılan en önemli ürünler yün ve Lizbon’da konsolos yardımcılığı, 1832-37 ara
tiftiktir. sında da K ahire’de konsolosluk yaptı. O rada
Başlıca sanayi dalları biracılık, kuşkonmaz Mısır Hıdivi M ehmed Ali Paşa ve oğlu Said
konserveciliği, mobilya yapımı ve turizmdir. Paşa’yla yakın dostluk kurdu. Bu dostluktan
Lesotho’nun başlıca doğal kaynağı elmastır. yararlanarak daha önceden Le Pere adında
Elmas yatakları kuzeydoğudadır. Irmak kıyı bir Fransız mühendisin başlattığı kanal çalış
larındaki alüvyon birikintilerinde ve deniz malarıyla ilgilendi (bak. MisiR; S ü v e y ş K a -
düzeyinden 3.000 metreyi aşan yükseklikteki n a l i).
Tarih
Letonya toprakları tarih boyunca Almanya,
Polonya, İsveç ve Rusya’nın egemenliği altın
da kalmıştır. Eski Letonya halkı 10. yüzyıldan
başlayarak bölgeye yerleşmiş, ama merkezi
yönetimden yoksun, dağınık kabileler biçi
minde yaşadıkları için daha güçlü topluluklar
onları kolayca kendi yönetimleri altına alabil
miştir.
Radio Times Hulton Picture Library
Bölgeye ilk olarak Alman kökenli Töton
Ferdinand de Lesseps (sağdan ikinci), 1865'te
İskendireye'de yardımcılarıyla birlikte Süveyş Kanalı
Şövalyeleri egemen oldu. 1562-1795 arasında
yapımı çalışmaları sırasında. topraklarının büyük bölümü Polonya’nın ege-
menliğindeydi. Bir bölümünü de 100 yıla
görevlerinden sonra 1848-49 arasında M ad yakın'bir süre İsveç yönetti. 1795’e gelindiğin
rid’de ortaelçilik görevi yaptı. Bundan kısa de İsveç ve Polonya Letonya toprakları üze
bir süre sonra diplom atlıktan ayrıldı. rindeki haklarını Rusya’ya bırakmışlardı.
1854’te Mısır hıdivi olan Said Paşa’nm Bu dönemde Letonyalılar, yabancı efendi
çağrısı üzerine M ısır’a giden Lesseps, Süveyş leri için çalışıyor ve serflerden biraz daha iyi
Kanalı çalışmalarına yeniden başladı. Said koşullarda yaşıyordu. Ülkede ulus bilinci
Paşa’nm da tasarılarını onaylaması üzerine 1860’tan sonra gelişmeye başladı. 1917 Ekim
1859’da Port Said’de yapımına başlanan kanal Devrimi sırasında Letonya, bağımsız bir hü
10 yıl sonra 1869’da tamamlandı ve Fransa küm et kurmayı başardı. 1920’de imzalanan
İmparatoriçesi Eugenie tarafından işletmeye Rusya-Letonya Antlaşması ile Rusya’dan bü
açıldı. tünüyle koptu. 100 üyeli bir meclis ve dem ok
Lesseps daha sonra 1879’da Panama Kanalı ratik bir hüküm et kuruldu. 1934’te, ülkenin
projesini yürütm e görevini üstlendi. Bu tarih bağımsızlığını kazanmasında önemli bir rolü
te 74 yaşındaydı. 1881 ’de başlanan kanal olan ve 1918’de Letonya’nm ilk başkanlığını
çalışmaları hastalık ve parasal güçlükler nede yapan Karlis Ulm anis’in yönetime el koyma
niyle sonuçlanamadı. 1889’da projeden vaz sıyla demokrasiden uzaklaşıldı.
geçildi (bak. O r t a A m e r i k a ; P a n a m a K a n a l i ). Press AssociationlEwing Galloway
SSCB, 1940'ta II. Dünya Savaşı sırasında, kitap levhası biçimindedir. Bunlar başlıca üç
Baltık ülkelerinden Litvanya ve Estonya ile kitapta toplanır. Bugün Levni A lbüm ü adlı
birlikte Letonya'yı da topraklarına kattı; ülke derlem edeki minyatürleri 1710-20 arasında
SSCB’nin bir cumhuriyeti olarak yeniden yaptı. Bunlar arasında tek bir kadın ya da
örgütlendi. Bir yıl sonra Alm anya, SSCB’ye
saldırınca bu üç Baltık ülkesi Alman işgaline
uğradı. 1944'te SSCB Letonya'yı yeniden
sınırlarının içine aldı. Letonyalılar'ın ülke nüfu
sunun ancak yandan biraz fazlasını oluşturması
yüzünden, 1989’da Litvanya ve Estonya'da baş
gösteren bağımsızlık girişimleri Letonya da aynı
ölçüde yaygınlaşamadı.
Çağdaş Letonya
I. Dünya Savaşı sonrasına kadar Letonya’da-
ki büyük toprak sahiplerinin çoğu A lm an’dı.
Savaştan sonra bu topraklar küçük çiftliklere
bölünürek köylülere satıldı. 1945’te topraklar
kamulaştırıldı. Kırsal kesimde halkın önemli
bir bölümü tarım , mandıracılık ve et ürünleri
nin işlenmesiyle uğraşır. Halkın üçte ikisi
kentlerde yaşar. Letonya ağır sanayi bakımın
dan SSCB’nin en gelişmiş cumhuriyetidir.
Ülkede makine, gemi, tren, tramvay, jenera
tör, dizel motoru, tarım makineleri, buzdolabı,
çamaşır makinesi, motosiklet, radyo, dokuma
ve gıda sanayileri vardır.
Letonya’nın başkenti Riga’dır. Riga önemli
bir liman olmanın yanı sıra Kuzey A vrupa’nın
önde gelen ticaret m erkezlerinden biridir.
Eğitim 11 yıl için zorunludur. Ülkede uzmanlaş
maya yönelik yüksek eğitim veren çok sayıda
okul vardır.
Levni’nin minyatürleri bakımından en zen dan az basık, solungaç kapakları ikişer yassı
gin kitap, şair Seyyid V ehbi’nin Surname' si dikenli, pulları oldukça iridir. Genellikle sırt
dir. (Surnam eler padişah çocuklarının doğu ları mavimsi, yanları beyaz, karınları daha
m unu, sünnet düğününü, kızlarının ya da kız parlak beyazdır. Birbirinden ayrı iki sırt
kardeşlerinin düğünlerini anlatan Divan ede yüzgecinin önde yer alanı tümüyle sert diken
biyatı yapıtlarıdır.) III. A hm ed’in şehzadele ışınlardan (yüzgeç dikenleri) oluşur. Deniz
rinin 1720’de yapılan sünnet düğünlerine iliş levrekleri en lezzetli ve ticari değeri en
kin bu surnam e için Levni, 37x26 boyutla yüksek balıklar arasında yer alır.
rında 137 m inyatür yapmıştır. Bu m inyatür Türkiye’yi çevreleyen bütün denizlerde ve
ler, esnaf loncalarının geçit törenlerini, gece Atlas O kyanusu’nun doğu kıyılarında yaşa
ve gündüz eğlencelerini, çeşitli gösterileri, yan düz ya da bayağı levreğin ( Dicerıtrarchus
şölenleri ve Haliç kıyısındaki yapıları oldukça labrax) uzunluğu en çok 1 m etre, ortalam a
gerçekçi bir biçimde yansıtır.
M inyatürlerinde, yaşadığı dönemdi de bir
gereği olarak eğlence sahneleri önemli bir yer
tutar. Levni, kendinden önceki ustaların pek
çok üslup özelliğine bağlı kalırken, kişilerin
ve nesnelerin yakınlık ve uzaklığına göre
yerlerini belli etm eye çalışan doğulu ilk min-
yatürcü olmuş; m inyatür sanatında gene ilk
kez, portrelerinde, yüz anlatımını yansıtmaya
önem vermiştir. Onun m inyatürlerinde, kişi
lerin vücut hareketleri, şiirsel bir kıvraklık
kazanmıştır. Levni, kişileri ve nesneleri, hiç
bir noktanın daha çok göze çarpmayacağı
biçimde çerçeve içine yerleştirmiştir. R enk
lerden en çok sarıyı kullanan Levni, minya
türlerinde bütünsel bir renk uyumunu gözet
miştir.
Tezhip ve m inyatür dışında âşık tarzı şiir Kara levrek (üstte) tatlı sularda, düz levrek (altta)
lerle de uğraşan Levni’nin günümüze ulaşabi denizlerde yaşayan yırtıcı balıklardır. Özellikle düz
levrek etinin lezzetiyle ünlüdür.
len şiirleri arasında, “A tasözleri” diye bili
nen, “demişler” redifli destanı ile Selanik-
İstanbul yolculuğunu anlattığı uzun destanı 20-55 santim etredir: Türkiye’yi çevreleyen
vardır. Sözü edilen ilk destanında, sanatçı sulardan yalnız Ege Denizi ve A kdeniz’de
Türk atasözlerini, ölçülü ve uyaklı olarak yaşayan benekli levrek ( Dicerıtrarchus punc-
yeniden dile getirmiştir. tatus) ise 70 cm uzunluğu aşmaz. Bayağı
levrekten sırt ve yanlarında bulunan siyah
LEVREK. Denizlerde ve tatlı sularda yaşayan beneklerle ayırt edilebilir. Çizgili levrek (M o -
.değişik familyalardan birçok balığa levrek adı rone saxitilis) Atlas Okyanusu’nun Kuzey
verilmiştir. Bu balıklar birbirlerine az çok Am erika kıyılarında yaşar. Ağırlığı 45 kilo
benzer. Am a onları aynı ad altında birleştiren grama ulaşabilen bu tür Büyük Okyanus kıyıla
ortak özellik görünüş benzerliğinin ötesinde rına da götürülmüştür. Deniz levrekleri, tatlı
beyaz ve çok lezzetli olan etleridir. su levrekleri gibi yırtıcı' balıklardır. Küçük
Deniz levrekleri M oronidae familyasını balıklar, kabuklular ve yumuşakçalar temel
oluşturan bir düzine dolayında balık türüdür. besin kaynaklarını oluşturur.
Genellikle ılıman ve tropik bölge denizlerinin
sığ kesimlerinde yaşayan bu balıklardan bazı Tatlı Su Levrekleri
ları denizle bağlantılı acı ve tatlı sulara da Percidae familyasından birçok balık türü tatlı
girer. Gövdeleri mekik biçiminde ve yanlar su levreği adıyla tanınır. Bu balıkların da
242 LEYLAK
Amerika jabirusu 140 santimetreye ulaşan boyuyla LHASA. T ibet’in başkenti Lhasa, dünyanın
uçabilen kuşların en irilerinden biridir. ulaşılması en güç yerlerinden biridir.
244 LİBERYA
1959’dan bu yana Çin’e bağlı olan Lhasa, Kentin yaklaşık 1,5 km batısında, yüksek
birçok Budacı için kutsaf bir kenttir. Kentin kayalık bir sırtın üzerinde, görkemli bir yapı
önemi, B uda’nın kutsal heykelinin bulunduğu yer alır. Potala Sarayı denen bu yapı içe
bir tapm aktan ve eskiden T ibet’in rahip kralı eğimli duvarlarıyla kayalık sırtın bir parçasıy
Dalay Lam a’nın yaşadığı yer olmasından kay mış gibi görünür. Dalay Lam a’nın yaşamış
naklanır {bak. L a m a ) . D aha önce nüfusunun olduğu orta bölümü kırmızı olduğu için bura
büyük çoğunluğunu Budacı keşişlerle din ya Kırmızı Saray da denilir. Büyük bölümü
adamları oluşturuyordu. 1959’da Lhasa ve 17. yüzyıldan kalan bu yapının geri kalan
başka bölgelerde yaşayan Tibetliler’in Çin yerleri, çatısındaki sivri altın kulelerin dışın
yönetimine karşı ayaklanmasından sonra D a da, bembeyazdır. Kentin çevresindeki Potala
lay Lam a, H indistan’a kaçtı. Tepesi’nde 9 km uzunluğunda kutsal bir yol
Lhasa, B rahm aputra’ya bağlanan Can-Po vardır. Eskiden hacılar bu yolda dua asalarını
Irm ağı’nın bir kolu üzerinde, T ibet’in güney çevirerek ve bazen de kendilerini yüz üstü
doğu ucunda yer alır {bak. B r a h m a p u t r a ) . yere atıp sürünerek dolaşırlardı. D ua asası bir
Himalaya Dağları arasında kalan verimli bir sapa bağlı olarak dönen, üzeri kabartm alarla
düzlükte kurulm uştur. Denizden 3.650 m etre süslü, içi boş bir silindirdir. Budacı keşişler
yüksekliğindeki kent çıplak tepelerle çevri üzerinde kutsal sözler yazılı olan bu silindiri
lidir. çevirir, ezbere okudukları duaları yinelerler.
Lhasa, büyük bir kent değildir; toprak Lhasa yakınlarında birkaç m anastır da vardır.
yollan bakımsızdır. Varlıklı kişilerin evleri Bunların bir bölümü hâlâ manastır olarak,
taştan, öbürleri ise kildendir. Beyaz badanalı, ötekiler ise başka amaçlarla kullanılmaktadır.
düz çatılı bu evlerin, camları sarı kırmızı Çok sayıda manastır, tapmak ve saray Çinliler’
şeritlerle çevrilmiştir. Bazı evlerde elektrik ve in işgali sırasında yıkılmış, ama 1970’lerde
telefon varsa da, kanalizasyon sistemi kurul kentin mimarisini ve sanat geçmişini korumak
mamıştır. Kent oldukça pis ve sağlıksızdır. için onarım larına başlanmıştır.
Kentin merkezinde T ibet’in en önemli tapı Lhasa’da, Tibet koyunlarm dan elde edilen
nağı sayılan 7. yüzyıldan kalm a Cokhang yünü eğirme, tahta kap ve toprak çanak
bulunur. Tapm akta, B uda’nın gençliğinde ya çömlek yapma başlıca uğraşlardır. Yakın bir
pıldığı söylenen bir heykeli vardır. Bu heyke geçmişte yapılan hidroelektrik santral, elek
lin 1.300 yıl önce Çin’den getirildiği sanılmak trik gereksinimini karşılar. K ent, ticaretinin
tadır. çoğunu Çin’le yapar. Lhasa karayollarıyla
Çin’deki Lançou ve Çengtu ile Nepal’a bağla
nır. Lhasa ile Çin’in başkenti Pekin arasında
düzenli uçak seferleri vardır.
Lhasa’nın nüfusu 106.000’dir (1988).
kenin çeşitli yerlerinde “devrim kom ite Lidya’nın güç ve zenginlik dönemi başlar. Bu
leri” adı altında görevlendirildi. Devrim ko dönem e kadar M aionia adıyla anılan bölgeye
m iteleri, üniversiteleri ve yurtdışındaki halk Lidya, Hyde adı verilen başkentlerine de Sart
bürolarını (elçilikler) yönetmeye başladı. dendi. Gyges, Lidya’nın Doğu Anadolu ve
1977’de eski anayasa yürürlükten kaldırılarak M ezopotamya ile Ege kıyıları arasındaki coğ
H alk İktidarı Yasası kabul edildi ve ülkenin rafi konum undan yararlanm ak amacıyla tica
adı Libya A rap Sosyalist Halk Cemahiriyesi retin gelişmesine, ayrıca bölgenin toprakları
oldu. nın verimli olması nedeniyle de tarım a önem
1980’lerde A B D ile ilişkileri giderek ger verdi. Ekonom ik gelişmede barışın önemini
ginleşti. Libyayı bölgede terörün kışkırtıcısı kavrayarak doğuda A surlular’la, batıda İyon-
olarak gören A B D , 15 Nisan 1986’da Trablus yalılar’la iyi ilişkiler içine girdi. Bu ülkeler
ve Bingazi’yi bombaladı. Özellikle Kaddafi’yi arasında yer alan topraklarında güvenliği
hedef alan bu saldırılar birçok ülke tarafından sağlayarak Lidya’yı doğu-batı arasında bir
kınandı. geçit durum una getirdi. Bu arada güçlü bir de
ordu oluşturdu. Bu orduda uzun mızraklı
LİDYA. Eskiçağlarda Batı A nadolu’nun gü süvari birlikleri önemli bir yer tutuyordu.
neyde Karya, doğuda Frigya, batıda Aiolia ve Gyges, Lidyalılar arasındaki çatışmalara
İyonya, kuzeydeyse Demirci (Temnos) ve son verm ek ve ülke sınırlarını genişletmek
M urat (Dindymos) dağları ile çevrilmiş bölge amacıyla önce kuzeye, ardından batıya, İyon
si Lidya adıyla anılırdı. Bölgenin merkez ya kentlerinin üzerine yürüdü. İyonya’ya kar
alanını Gediz ve M enderes havzaları oluştu şı giriştiği saldırının en önemli nedeni bu
ruyordu. Bu topraklar doğal kaynaklar açısın kentleri ülkenin çıkarına hizmet edecek üsler
dan çok zengindi. Dağlar orm anlarla kaplı durum una sokmaktı. Bu sırada Frigya’yı yı
olduğu için ev yapımında gerekli tahta bura kan Kim merler Lidya’nın üzerine yönelmiş
lardan sağlanıyor; bol m iktarda bulunan kil ti. Lidyalılar ilk Kimmer saldırılarını püs
yataklarından da bina, çanak ve çömlek kürtüp önderlerini tutsak ettiler, ama ağır
yapımında yararlanılıyordu. Y örede ayrıca demir kılıçlarla savaşan Kim merler’in ikinci
m erm er yatakları da vardı. saldırısında yenildiler. Gyges savaş alanında
Bu bölgede Bakır Çağı’ndan beri yerleşim öldü. Kim merler ele geçiremedikleri Sart
yerleri vardı. H ititler’in A nadolu’ya egemen dışında tüm Lidya’yı yağmaladılar.
olduğu dönem lerde bölgede Hitit kralına K im m erler’le savaş, Gyges’in yerine tahta
bağlı küçük beylikler halinde yaşayan birçok çıkan oğlu Ardys döneminde de sürdü. Ardys
kabile bulunuyordu. A sur Kralı A surbanipal’dan yardım istemek
Lidya’ya ilişkin bilgiler Eski Yunan söylen ve onun koruması altına girmek zorunda
celerine dayanır. H erodot’a göre Lidya’da üç kaldı. A surlular’a İÖ 640’ta yenilen Kim mer
kral ailesi egemen oldu. Bunlardan ilki Atyad ler dağıldılar. Ardys, Kim m erler’in harabeye
hanedanıydı. Bunu H eraklid hanedanının çevirdiği ülkeyi onarıp düzene koydu. A rdın
egemenliği izledi. İÖ 1200’lerdeki büyük dan İyonya üzerine yürüyerek Priene’yi aldı.
Trak göçünün hem en ardından egemen olan, D aha sonraki Lidya kralları da Gyges’in
Trak kökenli bu hanedana Yunanlılar, tanrı açtığı yoldan yürüdüler. Kral Alyattes döne
H erakles’le bir ilinti kurarak, H eraklidler adı minde İyonya’ya yapılan seferlerin sonunda
nı verdi. H erodot’a göre bu hanedan İÖ 1185- Smyrna (Bayraklı, İzm ir), Kolophon (Değir-
680 yılları arasında egemenliğini sürdürdü. m endere) gibi kentler alındı, birçok İyon
H eraklidler konusunda bilgiler çok sınırlıdır. kentine saldırılar düzenlendi. Am a Efes’le
Korunaklı ve savunmaya elverişli kaleleriyle, daha Gyges dönem inde başlayan dostluk iliş
askeri bir düzene dayanan derebeylikler kur kileri sürdürüldü ve bu kente saldırılmadı.
dukları bilinmektedir. İyonya üzerine düzenlediği başarılı seferlerin
Lidya tarihi konusundaki en sağlıklı bilgiler ardından Alyattes A nadolu’daki Kim merler’i
M erm nad dönemine ilişkindir. İÖ 680’de yenilgiye uğrattıktan sonra Lidya’nın sınırları
başlayan bu hanedanı Gyges kurdu. Gyges ile nı doğuda Kızılırmak’a kadar genişletti.
LIDYA 249
derece sert karbon lifi üretimine yönelik daha büyük olması gerekir (bak. Y a n s im a ve
gürültü oluşmaz. Çok sayıda optik liften canlıların yeryüzüne dağılmış 15 bin kadar
oluşan kablolarla döşenen bir şebeke sayesin türü bilinmektedir. Kızgın çöllerden kutup
de, aynı anda binlerce telefon konuşması bölgelerindeki kayalıklara kadar hemen her
gerçekleştirilebilir (bak. ELEKTRİK; İLETİŞİM; yerde yaşayabilen, sıcağa, soğuğa, nem e ve
Kablo ). kuraklığa son derece dayanıklı canlılar olan
İletişim (telekom ünikasyon) sistemlerinde, likenler yalnızca kirli hava ve tozdan aşırı
ışık dalgalarının yönlendirilmesinde kullanı ölçüde etkilenirler. Bu yüzden de özellikle
lan optik lifler, ayrı ayrı döşenir. Am a öteki sanayileşmiş, büyük kentlerin çevrelerinde
alanlarda bu lifler bir araya getirilerek dem et yetişmezler.
ler halinde de kullanılabilir. Işığın köşeleri Likenler yapılarına göre başlıca üç tipe
dönebilmesi için bu dem etler bükülebilir ya ayrılır. Bunlardan ilki kayalara ya da ağaçlara
da kıvrılabilir. (Işık genellikle doğrusal bir yol yapışarak, yassı yamalar oluşturan “kabuksu
izler. Bak. IŞIK.) Uzak ya da ulaşılamayan likenlerdir” ; bulundukları yüzeyden parçalar
noktaların aydınlatılmasında da optik lif de halinde koparılabilirler. Görünüm leri yaprağı
m etlerinden yararlanılabilir. andıran yassı ve genellikle kâğıtsı kütleler
Resimler ve başka tür görüntüler de optik halindeki “yapraksı likenler” çoğunlukla orta
lif demetleriyle iletilebilir. Dem etlerin çeşitli yerlerinden, bazen de geliştirdikleri köksü
biçimlerde düzenlenmesiyle görüntünün tersi uzantılarla kaya ya da ağaçlara tutunurlar.
ne çevrilmesi, büyütülmesi, kendi çevresinde Bulunduğu yerde dik olarak duran ya da
döndürülm esi, çarpıtılması ya da karm aşıklaş ağaçların dallarından aşağıya sarkan, dallan
tırılması sağlanabilir. Optik liflerle gönderilen mış likenlere ise “çalımsı likenler” denir.
görüntüler bilgisayarlara ya da televizyon Örneğin, en tanınmış liken türlerinden Ren
ekranlarına aktarılabilir. Optik liflerin, belki likeni (Cladonia rangiferina ) ve sakal likeni
de en değerli uygulaması tıp alanındadır. ( Usnea barbata) çalımsı likenlerdendir.
İnsanın, ulaşılması olanaksız iç organlarına Likenlerin ana yapıları gri, ipliksi m antar
optik liflerin yardımıyla bakılabilir; cerrahla dokularından oluşur. Bu dokuların arasında
rın endoskoplarına benzer aletlerde de bu parlak yeşil suyosunu hücreleri bulunur. Su-
teknikten yararlanılabilir. yosunları klorofil içerdikleri için kendi besin
lerini üretebilirler, buna karşılık yeşil bitki
LİKEN. Kır gezintisine çıkan hemen herkes olmayan m antarların bu yeteneği yoktur.
ağaç gövdelerinin ya da kayaların yüzeyinde Karşılıklı yarar ilişkisine dayanan bu ortaklık
yamalı bir görünüm yaratan grimsi yeşil ya da sonucu bir likenin suyosunu bölümü, ürettiği
san yosuna benzer katm anları görmüştür. besinleri m antar bölümüne iletir. M antar
Bunlar, suyosunları ile m antarların ortakya- hücreleri ise hem havadan su buharı em erek
şam alan sonucu oluşmuş (bak. O rtakyaşama ) suyosununun su gereksinimini karşılar, hem
liken denen bitki benzeri canlılardır. Kökleri, de ona korunak ve destek oluşturur. Liken
yaprakları ve çiçekleri bulunmayan bu minik oluşum una katılan suyosunları mantarsız da
Solda: Yapraksı likenlerle kaplı kayalar ve ağaçlar. Ortada: Kayaların üstünde gelişen sarı b ir liken
topluluğu. Sağda: Çanağı andıran üreme organlarıyla spor üreten bir kabuksu liken kümesi.
LİKYA 255
kenlerden kimyasal deneylerde ayıraç olarak A ntalya'nın Kaş ilçesindeki Kaleüçağız köyünde
bulunan bir Likya mezarı.
kullanılan turnusol boyası elde edilir. Liken
lerin parfüm yapımında yararlanılan türleri de
vardır. Bu canlıların yararları arasında belki geçirmesinden sonra Likyalılar bu devletin
de en önemlisi, çıplak kayalarda gelişerek yanında yer aldılar ve Kadeş Savaşı’na Hitit-
salgıladıkları asitlerle kayaların yüzeyinden ler’in yandaşı olarak katıldılar (bak. HİTİT-
küçük parçacıkların kopmasına ve böylece ler ). Hitit D evleti’nin yıkılmasından sonra
oluşan ince toprak katm anında başka bitkile Likya kent devletleri küçük birer güç olarak
rin yetişmesine olanak sağlamasıdır. varlıklarını korudu. İÖ 7. yüzyılın ilk yarısın
A yrıca bak. MANTARLAR; YOSUNLAR. da bölgedeki kentler dış saldırılara karşı
birleşerek bir cumhuriyet yönetimi oluşturdu.
LİKYA, A nadolu’nun güneybatısında, Aksu 23 kentin delegelerinin bir araya geldiği
ile D alam an Çayı arasındaki bölgeye ilkçağ “Likya Birliği” Likyalılar’ı yönetmeye başla
larda verilen addır. Bugünkü Muğla ilinin dı. Frigya ve Lidya bölgenin kentlerini ege
doğu bölümleri ile Antalya ilinin batı bölüm menlikleri altına alamadılar. Am a İÖ 6.
lerini kapsayan Likya’nın kuzeybatısında yüzyılın ortalarında A nadolu’yu işgal eden
Karya, kuzeyinde Frigya, kuzeydoğusunda Persler, Likya topraklarını da ele geçirdiler.
Pisidya ve Pamfilya bulunuyordu. Likya’da Persler dönem inde Likya Sart’taki satraplığa
ilk yerleşmeler İÖ 30. yüzyılın başlarında bağlı bir krallıkla yönetiliyor ve özel askeri
gerçekleşti. İÖ 20. yüzyılda bölgede Likyalı- gücüyle donanması bulunuyordu. Pers H ü
lar’ın ataları olduğu sanılan Lukalar yaşamak küm darı Kserkses’in Y unanistan’ı ele geçir
taydı. Lukalar İÖ 14.-12. yüzyıllar arasında mek için çıktığı seferde donanmasına Likyalı-
Doğu A kdeniz’de korsanlıklarıyla ün saldılar. lar 50 gemiyle katılmışlardı. Likyalılar İÖ 5.
Kıbrıs kralı, Mısır Firavunu A henaton’a yaz yüzyılın ortalarında Persler’e karşı oluşturu
dığı bir m ektupta, her yıl adada bir kenti ele lan Delos Birliği’ne katıldılar. İÖ 4. yüzyılın
geçiren bu korsan kavimden yakınıyordu. ortalarında bölgedeki kentler bir kez daha
H erodot’a göre Likyalılar, Girit kökenliy birlik oluşturmaya çalıştı. İÖ 362’de Persler’e
diler. Hom eros ise İlyada 'da Likyalılar’ın karşı gerçekleştirilen ayaklanmaya katılan
Truvalılar’ın yanında savaştığından söz eder Likyalılar ayaklanma bastırıldıktan sonra
(bak. İLYADA). Hitit Devleti’nin A rzava’yı ele Karyalı M ausolos’un yönetimine verildiler.
256 LİMA
Likya'nın en zengin
kentlerinden biri olan
Ksantos (Kınık)
kentinin kutsal alanı.
Kentteki birçok yapıt,
bugün British
Museum 'da
sergilenm ektedir.
İsa Çelik
m anian olan kentler büyüyüp zenginleşmiştir. Brezilya’da Rio de Janeiro, Şili’de Valpa-
Kuzey ve Güney A m erika’daki ilk yerleşme raiso, Fransa’da Le Havre, Avustralya’da
ler de bunun bir başka örneğidir. Buralarda Sydney ve K anada’da Vancouver öbür ünlü
kurulan ilk kasabalar her zaman akarsu ağız doğal limanlardır. Bazı doğal limanlar deniz
larında ya da gemiler için güvenli bir dem irle kenarından çok içeride olabilir. Örneğin,
me yeri bulunan korunaklı körfezlerde kurul Almanya Federal Cum huriyeti’nde Elbe Ir
muştur. mağı üzerindeki Ham burg limanı kıyıdan 120
Ortaçağın ilk limanları İtalya’daki Venedik km içeridedir.
ve Cenova limanlarıdır. Ortaçağ boyunca bu İngiltere’nin Londra ve Liverpool limanla
iki kentin ticareti artmış ve limanlarının geliş rı, İskoçya’nın Glasgow limanı, Hindistan’ın
tirilmesi gerekmiştir. Fransa’da akarsu ağızla- Kalküta limanı ırm ak ağzı ya da yakınında
nna kurulmuş olan Le Havre, Dieppe ve kurulmuş limanlara örnektir.
D unkerque gibi limanlar da bu dönemde
gelişti. Londra limanını Romalılar kurmuştu. Dalgakıranlar
Am a, İngiltere’de limanların gelişmesi Sanayi Denizde yapılmış duvarlar olan dalgakıranlar
Devrim i’nden sonra gerçekleşti. 19. yüzyılın limanın dış sınırını çizer ve liman içindeki
başında Londra limanı yeniden düzenlendi. suyun açık denizdeki dalgalardan etkilenm e
Yeni doklar kuruldu ve im paratorluğun en sini önler. İngiltere’deki Dover ve Hindistan’
büyük ticaret limanı durum una geldi. 19. daki M adras limanı hemen hemen tümüyle
yüzyılda gelişmeye başlayan H ollanda'nın dalgakıranlarla oluşturulm uştur.
Rotterdam limanı ise yüklenen ve boşaltılan Dalgakıranlar genellikle kıyıdan başlayarak
malların tonajı bakımından dünyada birinci denizin içine doğru uzanır. Başlıca iki yön
gelen bir ticaret limanıdır. tem le yapılır. Dolgu dalgakıranların yanları
Türkiye’nin en önemli limanları İstanbul, yamaç gibi eğimlidir. Temeli denizin içine yı
İzmir ve Mersin limanlarıdır. İstanbul limanı ğılan taşlarla oluşturulur. Su yüzeyine yakla
4.000 metreyi aşan rıhtım uzunluğuyla Türki şıldıkça daha büyük taşlar kullanılarak yığma
ye’nin en büyük limanıdır. 1876’da geliştirilen işlemi sürdürülür. En üste de suyun üzerinde
İzmir limanı Türkiye’nin en eski limanların- kalan bir duvar yapılır. İstanbul limanındaki
dandır. 19. yüzyılın ikinci yarısında gelişmeye dalgakıranlar bu türdendir. İkinci dalgakıran
başlayan Mersin limanı 1954 ve 1963’te yapı türü deniz yatağına bir duvar gibi örülerek
lan eklerle bugünkü boyutlarına ulaşmıştır. ZEFA
Bandırm a, Antalya, İskenderun, Giresun,
Derince ve Samsun Türkiye’nin ikinci derece
de önemli limanlarıdır.
19. yüzyılda buharlı m akinelerin gelişmesi,
dalgakıranların yapılması için gerekli olan
büyük taş blokların taşınabilmesini, liman
yapımında kullanılan şahmerdanların ve tarak
gemilerinin yapımını sağladı.
Doğal Limanlar
Limanların çoğu akarsu ağızlarında ya da
karalarla çevrilmiş körfez gibi korunaklı yer
lerde yapılmıştır. A B D , doğal limanlar bakı
mından şanslıdır. New York kenti dünyanın
en güvenli ve en iyi doğal limanlarından
birine sahiptir. A B D ’nin, doğal limanı olan
öbür kentleri arasında Boston, Philadelphia
Baltim ore, San Francisco ve Seattle sayıla
bilir. New York yük iskeleleri ve geride Manhattan.
LİMON 259
İzmir limanı
Türkiye'nin en eski
limanlarından biridir.
Orhan Durgut
yapılır. Duvarın suyun altında kalan bölümü naşmak için sıra bekleyen gemiler ve limanda
nün yapımında genellikle kesonlar kullanılır görevli öbür gemiler de bu şamandıraları
(bak. K eson ). Duvar tipi dalgakıranların yapı kullanır. Şam andıralar kalın bir zincirle deniz
mında kullanılan bloklar, dalgalara karşı yatağına demirlidir. Gemilerin halatları şa
durabilmeleri için çok büyük ve ağır olma mandıra üzerindeki halkalara bağlanarak rüz
lıdır. İngiltere’deki Dover, İsrail’deki Hay- gâr ve akıntılarla geminin yer değiştirmesi
fa ve Sri Lanka’daki Kolombo limanları- önlenir.
nın dalgakıranları duvar tipi dalgakıranlar
dır. LIMON, portakal ve m andalina gibi turunç
giller familyasında yer alan bir meyve ağacı
Limanlardaki Öbür Yapılar dır. Kışın yapraklarını dökmeyen bu ağaç
ve Şamandıralar (Citrus limon) aynı anda hem tom urcuk, hem
Limanların bakımını genellikle liman yöneti çiçek, hem de yeni gelişen bir ucu çıkıntılı
mi yapar. Liman bakımının gerektirdiği yumurtamsı meyvelerini üzerinde taşır. Kendi
önemli işlerden biri, limanın derinliğini de haline bırakıldığında 6 metreye (hatta bazen 9
netlemek ve gerektikçe liman yatağını taraya metreye) boylanabilen limon ağaçları meyve
rak limanın yeterli derinlikte olmasını sağla lerin kolay toplanabilmesi için genellikle bu
maktır. danarak alçak boylu çalı boyutunda tutu
Güvenli bir limanda deniz trafiğine yardım lur. Parlak yeşil, derimsi yapraklarla bir ara
cı olacak bir sistem kurulmuştur. Deniz feneri da çok güzel bir görünüm oluşturan beyaz
kuleleri, fener gemileri, radyo uyarı sinyalle limon çiçekleri, portakal çiçekleri kadar kes
ri, sis sinyalleri ve kurtarm a gemilerinden kin kokulu değildir. Nitekim, gıda, parfüm
oluşan bu sistem gemilerin güvenli bir biçim ve kozmetik sanayisinde yaygın olarak kul
de limana girip çıkmalarına yardımcı olur. lanılan limon esansı, çiçeklerden değil mey
Gemilerin geceleri ve siste limana girip çık velerin kabuğundan elde edilir. Esans kayna
malarında bu sistem büyük önem taşır (bak. ğı olan, parlak sarı derimsi kabuğun beyaz,
D eniz F eneri ; Sey İR; Şamandira ). süngersi iç katm anından da pektin denen bir
Bazı limanlarda gemiler iskeleden açıkta, madde çıkarılır; pektin jölelere kıvam verici
şamandıralara bağlanır ve yükleri, gemiye olarak katılır ya da ishal tedavisinde kullanı
yanaşan mavnalarla boşaltılır. İskelelere ya lır. Meyvelerin C vitaminince zengin, bol sulu
260 LINCOLN
Tarih
Litvanyalılar ilk kez 13. yüzyılda, ülkelerine
saldıran Töton Şövalyeleri’ne karşı birleştiler.
D aha sonra topraklarını genişleterek 15. yüz
Camera Press yılda U krayna’nın büyük bir bölümü ile Be
Litvanya'mn başkenti Vilnius'ta çocuklar, kardan yaz Rusya’yı da kapsam ak üzere, Baltık
adam yapıyor. Denizi ile Karadeniz arasında kalan bölgeyi
tümüyle egemenlikleri altına aldılar.
nın kuzeyinde Letonya Sovyet Sosyalist Cum 13. ve 14. yüzyıllarda Litvanya daha çok
huriyeti, güneybatısında Polonya ve Rusya Rusya’nın ve O rtodoks Kilisesi’nin etkisi al
Federe Sovyet Sosyalist Cum huriyeti’ tında kaldı. 1386’da Litvanya G randükü II.
nin bir bölümü, güney ve güneydoğusunda Wladyslaw Jagiello’nun Polonya Kraliçesi
Beyaz Rusya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Jadvviga ile evlenmesi sonucunda, iki ülke
bulunur. Litvanya’mn yüzölçümü 65.200 1569’a kadar tek yönetim altında birleşti ve
km2’dir. Ülke yer yer bataklık ve turbalıklarla önemli bir güç durum una geldi. Polonya’nın
kaplı düzlüklerden oluşur. Batıya doğru akan ve Katolik Kilisesi’nin etkisi de ön plana
Nyemen Irmağı’nın döküldüğü Baltık Denizi’ geçti. 1569-1795 arasında ise Polonya ile
nin kıyıları kumullarla kaplıdır. Buzulların Litvanya tek bir devlet halinde birleşmek
oluşturduğu çok sayıda küçük göl vardır. üzere bir antlaşma yaptılar.
Ülkenin büyük bölümünü, Nyemen Irm ağı’ 1795’te Litvanya, Rus Çarlığı’na bağlandı.
nın suladığı alçak ve düz bir ova oluşturur. Rusya’ya karşı iki ayaklanma başarısızlıkla
Doğuda, göllerin yer aldığı engebeli bir bölge sonuçlandı. Çarlar Litvaııya’daki ulusal dire
vardır. Toprak verimsizdir; ülkenin yüzde nişi sert yasalar ve sınırlamalarla yok etm eye,
17’si daha çok köknar ve çamlardan oluşan Katolik dininin yerine O rtodoksluk’u kabul
orm anlarla, yüzde 25’i de çayır ve otlaklarla ettirm eye çalıştılar. Litvanya dili unutturul
kaplıdır. Yazlar serin, kışlar soğuk geçer. maya çalışıldı ve zaman zaman yasaklandı. I.
Yılın dört ayında, sıcaklık donma noktasının Dünya Savaşı süresince bazen Alm an, bazen
altındadır. de Rus ordularının işgali altında kalan Litvan
Halkın çoğu tarım ve ormancılıkla geçinir. ya, 1918’de bağımsızlığını ilan etti.
LIVERPOOL 267
LİVİNGSTONE, David (1813-1873). İskoç rini kazıdığı ağaç, bugün hâlâ olduğu gibi
misyoner David Livingstone A frika'da yürüt durm aktadır. Livingstone, 1856’da Hint O k
tüğü keşif çalışmalarıyla olduğu kadar acıma yanusu kıyısındaki Kilimane’ye (bugün Mo
sız köle ticaretine son verilmesi konusundaki zambik sınırları içinde) vardı. Bu yolculukla
çabalarıyla da tanınır. ilgili kitabı, Afrika coğrafyası konusunda
David Livingstone, Lanarkshire’daki önemli bir başvuru kaynağı oldu.
Blantyre'da yoksul ve dindar bir ailenin çocu Amacı yeni sömürgeler bulmak olan İngiliz
ğu olarak dünyaya geldi. 10 yaşındayken bir hüküm eti, Livingstone’u 1858’de Doğu ve
dokuma fabrikasında çalışmaya başladı. İlk O rta A frika’da araştırma gezileri yapmakla
kazancıyla bir Latince dilbilgisi kitabı alan görevlendirdi. Sonraki beş yıl içinde Living
küçük David, daha o yaşta doktor olmayı ve stone ve arkadaşları Nyasa G ölü’nü ve çevre
Hıristiyanlık'ı yaymak için çalışmayı aklına sini keşfetti. Bu bölgenin hemen yakınından
koymuştu. Akşamları kitabını elinden düşür köle tüccarlarının zincire vurulmuş Afrikalı
müyor, hatta fırsat buldukça çalışabilmek için erkek, kadın ve çocukları İran ve A rabistan’a
işe giderken bile yanma alıyordu. 1838’de gönderilmek üzere kıyılara götürdükleri bir
Londra Misyoner D erneği’ne kabul edilerek yol geçiyordu. Livingstone bu acımasız ticare
eğitim gördü ve 1840’ta doktor oldu. ti önlemek için çaba gösterdi.
Çin’e gönderilmeyi umut ederken Güney Kısa bir süre İngiltere’de kalan Living
A frika’da Bechuanaland’da (bugün Botsva- stone, 1866’da Z engibar’dan 36 Hintli ve
na) Kurum an’a misyoner olarak atandı. Afrikalı yardımcısıyla birlikte üçüncü büyük
1841’de K urum an’a vardıktan sonra bir yan yolculuğuna çıktı. Niyeti köle ticaretini engel
dan A frikalılar’ın dillerini ve yaşam biçimleri lemeye çalışmak, ayrıca Nil Irm ağı’nın kayna
ni öğrenmeye çalışırken, öte yandan misyo ğının bulunduğunu düşündüğü Nyasa ve Tan-
nerlik merkezleri kurmaya elverişli yerler ganika gölleri arasındaki bölgeyi keşfetmekti.
aradı. Bu yolculuklardan birinde bir aslanın 36 kişilik ekibi çok geçmeden 4-5 kişiye düştü;
saldırısına uğradı ve sol om zundan onu öm ür bu arada ilkyardım çantası çalındı. Yolculuk
boyu sakat brrakacak bir yara aldı. 1884’te bir
misyonerin kızı olan Mary M offat’la evlendi. 5>\ A8 ^7 Ujiji
Ş/iĞtoria
yasalar, yargıçlar ve kolluk kuvvetleriyle ko elimizde 3’ün kuvvetleri olan sayıları ve bun
rumaktır. ların karşılığı olan logaritmaları gösteren bir
Locke, yakın dostu Edward C larke’a H ol tablo varsa, o zaman herhangi iki sayıyı
landa’dan, çocuklarının eğitimi konusundaki çarpm ak için, bunların logaritmalarını topla
önerilerini içeren m ektuplar yazmıştı. 1893’te yıp, bunun karşılığı olan sayıyı tablodan
yayımlanan Some Thoughts Concerning Edu- bulmak yeterlidir.
cation'm (“Eğitim Üzerine Bazı Düşünceler”)
Sayı 1 3 9 27 81 243 729 2.187 6.561 19.683 59.049
temelini bu m ektuplarda öne sürülen düşün Log 0 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10
celer oluşturur. Locke’a göre küçük çocukla
rın duygularını açıklamalarına engel olunm a Dem ek ki, 9 ile 8’i çarpm ak için, tablodan bu
mak, kişiliklerinin geliştirilmesine, derslerden iki sayının logaritmaları olan 2 ve 4 sayıları
daha çok önem verilmelidir. A na babalar bulunarak toplanır; toplamın (6) karşılığı olan
çocuklara iyi örnek olmalı, onlara ilgi göster sayı (729) çarpımın sonucudur. Sayıları, loga
melidir. Beden eğitimi, oyun ve uykunun ritmalarını toplayarak çarpabildiğimize göre,
önemi göz ardı edilmemelidir. bir sayıyı bir başkasına bölmek için de,
Laikliğe inanan Locke, dünya ve din işleri birincisinin logaritmasından, ikincisininkini çı
nin birbirinden kesinlikle ayrılmasından ya karm ak ve bunun karşılığı olan sayıyı bulmak
naydı. Hoşgörünün dinsel alanda da gereklili gerektiği kolayca görülebilir.
ğini savundu.
Bu düşünceleriyle özellikle İngilizler ve Üslerden Kökleri Bulmak
Am erika kolonicileri üzerinde etkili olan Eğer 729’un (= 3 6) karekökünü bulmak is
Locke, 1688 İngiliz Devrimi ile ABD Anaya- tersek, bunun 27 (= 3 3) olduğunu görürüz;
sasinın hazırlanışına ışık tutan önemli kuram çünkü, 729 = 3 x 3 x 3 x 3 x 3 x 3 = ( 3 x 3 x 3 ) x
cılar arasındadır. ( 3 x 3 x 3 ) = 27x27’dir. Öyleyse bir sayının
karekökünü bulmanın kolay yolu, logaritm a
LOGARİTMA. Sayıların üslü sayılar biçimin sını ikiye bölmektir. Küpkök ise, logaritm a
de yazılması yöntemi, A R İT M E TİK m adde nın 3’e bölünmesiyle bulunur.
sinin “Üsler ve Kökler” bölümünde anlatıl Logaritmaların hepsi tamsayı değildir. 3 ile
mıştır. Örneğin 81 sayısını, olduğu gibi ya da 9 arasındaki bir sayının 3 tabanına göre
3 9 x 3 x 3 x 3 biçiminde yazmak yerine, 34 biçi logaritması 1 ile 2 arasında bir sayı olacaktır.
minde yazabilirsiniz. 3 rakamının üstündeki Örneğin, 27’nin karekökünü ele alalım.
küçük 4 sayısı, 3’ün kaç kez kendi kendisiyle 27’nin (3 tabanına göre) logaritması 3 olduğu
çarpılacağını gösterir ve 3’ün kuvveti ya da na göre, karekökünün logaritması da 3/2 olur;
üssü olarak adlandırılır. Bu tür bir sayıya bu ise 1 1/2’ye eşittir. 27’nin karekökü, ger
logaritma (kısaltılmışı log) denebilir ve bu çekte yaklaşık 5,2 olduğuna göre, bu durum
durum da 3 sayısı taban olarak adlandırılır. (kabaca) 5,2’nin logaritmasının da 1,5
Buna göre 4’ün, 81 sayısının 3 tabanına göre olduğu anlamına gelir. Benzer biçimde, bütün
logaritması olduğunu söyleyebiliriz. Benzer sayıların logaritmalarını hesaplayabiliriz.
biçimde, 9 = 3 x 3 = 3 2 olduğu için, 9’un 3 taba
nına göre logaritması 2’dir, diyebiliriz. Loga Taban Seçimi
ritmanın m atematikçilere ne büyük bir kolay Bu m addede kullandığımız bütün logaritm a
lık sağladığını anlamak için aşağıdaki basit lar, 3 tabanına göre hesaplanmıştır. Am a
örneği birlikte gözden geçirelim. logaritmanın, bugün olduğundan çok daha
Diyelim ki, 81’i 9’la çarpm ak istiyoruz. B u yaygın biçimde öğretildiği dönem lerde, çarp
nu alışılmış yoldan yapm aktansa, şöyle yaza ma, bölme, üs ve kök alma işlemleri, 10
rak da yapabiliriz: tabanına göre düzenlenmiş logaritma tablola
(3x3x3x3)x(3x3) rı kullanılarak yapılırdı. Bu sistemde, 10'nun
ya da 34x 3 2 logaritması 1; 100'ün logaritması 2; 1.000'in
ve bu da 3b ya eşittir. Bu sonuca yalnızca logaritması 3’tür ve bu böyle sürüp gider.
logaritmaları toplayarak da varabilirdik. Eğer Logaritmayı, 17. yüzyılın başlarında İskoç
272 LOIRE IRMAĞI
matematikçi John Napier, astronomideki kar m urlardan sonra taşan Loire Irmağı iki yaka
maşık hesaplamaları kolaylaştırmak için geliş sındaki tarlaları sel altında bırakır. Taşkınlar
tirmiştir. Günümüzde ise, elektronik hesap dan korunm ak için setler ve kanallar yapıl
makineleri, sıradan hesaplam alarda logarit mıştır.
maya olan gereksinmeyi büyük ölçüde orta Loire’ın Orleans ile Tours arasında kcian
dan kaldırmıştır; ama logaritma, gene de bölümünün kıyılarında güzel şatolar vardır.
m atematiğin merak uyandıran bir dalıdır. Bu şatoları görmeye pek çok turist gelir. Bu
bölge zengin üzüm bağları ve meyve bahçeleri
LOIRE IRMAĞI, 1.020 kilometreyi bulan nedeniyle “Fransa’nın bahçesi” diye tanınır.
uzunluğuyla Fransa’nın en uzun ırmağıdır. Irmağın halicindeki Nantes ve St. Nazaire
Çok geniş olan akaçlama havzasının yüzölçü limanlarında tersaneler vardır.
mü 117.000 km2 kadardır. Loire Irmağı F ran
sa’nın ortalarındaki yüksek yayladan (Massif LOKANTA, yiyecek ve içecek sunan bir
Central) doğar, önce kuzeye doğru akar, işletmedir. Restoran olarak da bilinir. Fran
sonra büyük bir yay çizerek batıda Biskay sızca “dinçlik verici, canlandırıcı” anlamına
Körfezi’nden Atlas Okyanusu’na dökülür. gelen restaurant sözcüğü, 1765’te Paris’te A.
Loire’ın başlıca kolları rüzgâra açık ve yağ Boulanger adlı bir Fransız’ın açtığı ve çağdaş
murlu Massif C entral’den doğar ve hızla lokantaların ilk örneği sayılan işletmede sunu
akarak alçak ovalara ulaşır. Loire, orta ve lan çorbanın özelliğini anlatmak amacıyla
aşağı çığırları boyunca düz bir vadiden geçer. kullanılmıştı. Gerçi bu tarihten önce de han
Vadi boyunca akışı yavaşlar, söğüt ağaçları larda konaklayanlar, han sahibinin hazırlattı
nın yetiştiği uzun kum adaları sık sık ırmağın ğı yiyecekleri yiyebiliyordu, ama Boulanger’
akışını keser. nin lokantasının özelliği müşteriye bir yemek
Loire eskiden taşımacılıkta yararlanılan listesinden istediklerini seçme olanağı tanıma-
önemli bir suyoluydu. Kıyılarındaki kentler sıydı. Lokantalarda mönü adı verilen yemek
de işlek limanlar durumundaydı. 17. ve 18. listelerinde görülen tabldot (table d’höte)
yüzyıllarda Loire’ı Paris’in içinden geçen Sen sözcüğü, listeden seçim söz konusu olmaksı
Irm ağı’na bağlayan kanallar yapıldı. Am a bu zın sunulan belli birkaç kap yemek anlamına
kanallar günümüz teknelerinin yüzdürülmesi- gelirken, alakart (â la carte) müşterinin m ö
ne elverişli değildir. Yukarı çığrında çok hızlı nüdeki dilediği yiyeceği ısmarlayabilmesi an
akan ve yazın kuruyarak kıyıları kumlu sığ bir lamına gelir.
akarsuya dönüşen Loire’da da artık eskisi gibi
taşımacılık yapılmam aktadır. Şiddetli yağ Fransız Lokantaları
Fransız Devrim i’nden (1789) önce soyluların
Topham
evlerinde çalışan aşçılar, devrimden sonra
JH H H kendilerine iş aram ak zorunda kaldı. Bazıları
kendi lokantalarını açarken bazıları da var
olan lokantalarda çalışmaya başladı. Bu aşçı
ların yaratcılığıyla “Fransız mutfağı”nm ünlü
yemekleri doğdu (bak. AŞÇILIK).
G ünüm üzde, Fransız yemekleri sunan bü
yük lokantaların m utfaklarında genellikle ün
lü Fransız aşçısı Auguste Escoffier’nin daha
19. yüzyılın sonunda örgütlediği modele uy
gun bir mutfak ekibi çalışır. Çorbalar, sebze
ler, salatalar, fırında, yağda ya da ızgarada
kızartılan etler, tavuk, balık ve öbür deniz
ürünleri, pasta ve ham ur işleri gibi çeşitli
Fransa'nın tarihsel şatolarının çoğu Loire Irmağı'nın yiyeceklerin hazırlanmasından sorumlu olan aş
vadisindedir. çılar, tüm ekibin sorumlusu olan bir aşçıbaşının
LOKANTA 273
Kafeteryalar
Kafeteryalarda m üşteriler kendi servislerini
kendileri yapar. Kafeterya, San Fransisco’da,
1849’daki altına hücum sırasında ortaya çık
mıştır. M üşteri bir masaya oturup garsona
sipariş verm ek yerine, bir tezgâhın üzerindeki
yemeklerden seçtiklerini alır, parasını öder ve
sonra masaya oturur.
A B D ’de ayaküstü yemek yenen öbür yerler
arasında bir tezgâhın kenarında oturanlara
ZEFA
sandviç ve hazır yemek servisi yapılan drug-
G irit'te bir kıyı lokantası. Özel yemekler arasında taze
balık ve kebaplar vardır.
store ’lar ve m üşterilerin gene bu tür yiyecek
leri otomobillerinin içinde oturarak yedikleri
drive-in ’ler sayılabilir.
buzuki eşliğinde uzo içilir; musakka gibi patlı “Hızlı yem ek” (fast-food) yenen işletm eler
can, kıyma, soğan ve domatesle önceden pişi de m üşteriler sıraya girerek kızartılmış piliç
rilmiş yemeklerden başka m ezeler, ızgarada, ve ham burger gibi birkaç çeşit yiyecek alabi
tavada ya da fırında pişmiş balık ve et yemek lirler. Bunlar paketlenip götürülebildiği gibi,
leri yenir. orada da yenebilir. Dünyaca tanınan bu tür
Japonyalnın özel yemek sunan lokantaları ayaküstü lokanta zincirinin ikisi A BD köken
arasında, bir tezgâhta kızarmış karides servisi lidir: 1955’te Illinois’da kurulan M cD onald’s
yapılan tempura barları ve soyafasulyesi özü- ve 1956’da kurulan Kentucky Fried Chicken
tünden yapılmış peynir çeşitleri sunan yu- (Kentucky Kızartılmış Piliçleri). Günüm üzde,
İstanbul'da içkili
lokantaların bir arada
bulunduğu kendine özgü
yerlerden biri olan
Beyoğlu'ndaki Çiçek
Pasajı.
LONCA 275
pek çok kafeterya ve lokantanın “paket servi yol ve köprü yapım larına destek olurlardı.
si” bulunur. D aha sonra gelişen tüccar ve zanaatkâr lonca
larında da din önemli bir yer tutardı, am a bu
Türkiye'de Lokanta yeni tip loncalann etkinlikleri daha çok tica
Bazı kayıtlardan anlaşıldığına göre, Osmanlı ret ve sanayi alanlarında yoğunlaştı. 11.-16.
toplum unda çok eski tarihlerden beri loncala yüzyıllar arasında en parlak dönemini yaşa
ra bağlı aşevleri ve lokantalar vardı. 17. yan loncalar, ortaçağ kentlerinin ekonomik
yüzyılda daha çok bekâr işçilere yemek yeme yaşamına damgasını vurmuştur.
olanağı sağlayan bu işletmelerin yanı sıra, Tüccarlar, özellikle 10. yüzyıldan sonra
M üslüman olmayanların içki içip yemek yiye kentlerin büyümesi ve ticaretin gelişmesiyle
rek eğlendikleri m eyhaneler de gene loncala zenginleştiler. O dönem de tüccarlar kentten
ra bağlı işletmelerdi. kente dolaşarak mal satarlar, yolda karşılaşa
Çağdaş anlam da lokantalar T ürkiye’de ilk bilecekleri tehlikelere karşı birlikte yolculuk
kez 20. yüzyılın başlarında İstanbul’un G a ederlerdi. Kentlerdeki kısıtlayıcı feodal uygu
lata ve Pera (bugün Beyoğlu) semtlerinde lam alardan ve alınan vergilerden hoşnut ol
görülmeye başlandı. İlk Türk lokantalarından mayan tüccarlar daha özgür davranabilecek
biri olan ve 100 yılı aşkın bir süredir hizmet leri, farklı kurallarla yönetilen kentler için
veren kuruluşlardan Konya Lezzet Lokantası birlikte m ücadele etm eye başladılar. Böylece
1879’da, Abdullah Efendi Lokantası 1888’de ilk tüccar loncaları doğdu.
açıldı. O dönem de M üslümanlar lokanta ve Bu loncalar zam anla, dönemin yöneticile
içkili yer işletemediğinden Abdullah Efendi rinden bazı ayrıcalıklar elde etti ve kentlerin
Lokantası iki yıl kadar Viktorya Lokantası ticareti üzerinde tekel kurdu. 11. yüzyıldan
adını taşıdı. Türkiye’ye sığınan Beyaz R uslar’ başlayarak kentlerde alm an ve satılan mallar
ca 1934’te açılmış olan Rejans adlı lokanta üzerinde söz sahibi olan tüccar loncaları,
yerli kadrosuyla bugün de varlığını sürdür lonca üyesi olmayanların ticaret yapmasını
m ektedir. Eski lokantalardan Pandeli ise ge engelledi. Lonca dışı bir kişinin kent içinde
leneksel Türk mutfağının yanı sıra özgün mal satması olanaksızdı. Mal alımında da ilk
yemekleriyle de ünlüdür. A nkara’da uzun pazarlık hakkı lonca üyesine tanınırdı. Pazarı
yıllar birçok devlet adamının ve yabancı ülke tam olarak denetlem ek isteyen loncalar, ya
temsilcisinin uğrak yeri olan Karpiç L okanta bancı tüccarları kente sokmamaya başladılar.
sı, 1928’de A tatürk’ün başkentin çağdaş bir lo M alların fiyatlarını da loncalar belirledi. G i
kantaya kavuşturulmasını istemesi üzerine bir derek güçlenen tüccar loncaları, zamanla kent
Rus göçmeni olan Karpiç tarafından açılmıştı. yöneticilerinin seçiminde de söz sahibi oldu
Ülkemizde batı usulü, alafranga yemek ve lar. Bu loncalar yalnızca kent içinde değil
ren çok sayıda lokantanın yanı sıra işkembe kentler arasında hatta uluslararasında örgüt
çorbasıyla işkem beci , tavuk, pilav, çorba ve lendiler. Kendi ticari anlaşm alarını yaptılar,
sütlü tatlılarıyla muhallebici ve döner, şişke- kendileri için ticaret ve savaş filoları oluştur
babı gibi çeşitli ızgara etleriyle kebapçı ’ların dular.
ayrı bir yeri vardır. Loncalar, üyelerini de sıkı kurallarla denet
lediler. Kötü mal satan ya da mallarına
LOKOMOTİF bak. D e m İ r y o l u v e T r e n . yüksek fiyat koyanlar bu kurallar gereğince
cezalandırılırdı.
LONCA. O rtaçağa özgü bir kurum olan Kentlerin gelişmesi daha önce evlerde üre
loncalar, daha çok aynı m eslekte çalışan tilen birçok malın artık pazar için üretilmesi
tüccar, esnaf ve zanaatkârların kendi çıkarla ne yol açtı. Kasaplar, fırıncılar, dokumacılar
rını korumaya yönelik olarak kurdukları bir ayn birer meslek sahibi olarak kent yaşamına
liklerdir. İlk loncalar, genellikle dinsel amaç katıldı ve tüccarları örnek alarak her meslek
larla kuruldu. Bunlar, üyelerinin her yıl öde kendi loncası içinde örgütlendi. Böylece esnaf
dikleri ödeneklerle, hasta ve yaşlı üyelerine ve zanaatkâr loncaları kuruldu.
yardım eder, dinsel törenler düzenler, okul, Bu loncalarda usta olan zanaatkâr, yanında
276 LONCA
bir süre (genellikle 2-7 yıl) ustanın yanında 15. yüzyılda yapılan bu Fransız vitrayında kumaşı
tarayan bir dokumacı görülüyor.
çalışarak mesleği öğrendikten sonra, loncanın
izniyle kendi işyerini açabilirdi. Kendi işini Zanaatkâr loncalarına hamm adde sağlayan
kurabilecek parasal gücü olmayanlar kalfa ve onların ürünlerini pazarlayan aracı tüccar
olur ve ustasının yanında kalarak bir ücret lar ortaya çıktı. Loncaların alım satım tekeli
karşılığında çalışırdı. Altın devrini 13. yüzyıl kırıldı. Dış ülkelere mal satan aracı tüccarlar
da yaşayan loncaların işleyiş kuralları genel artan talebi karşılamak için evlere iş vermeye
likle 14. yüzyıla kadar bu biçimiyle sürdü. başladılar. Böylece bazı loncaların yapısı de
D aha sonra durum değişti. Bazı ustalar ğişti. Tüccar için onun sağladığı ham m addey
daha zengin oldu, daha çok insan çalıştırmaya le üretim yapmaya başladılar.
başladı. Loncalar da “büyük”, “küçük” ola Ayrıca coğrafi keşiflerin sonucunda Avru
rak ayrıştı. Güçlü ustalar lonca yönetimlerini p a’ya gelen tütün, şeker gibi ürünlerin işlen
ele geçirdi ve ustalar arası eşitlik kuralı mesi yeni iş alanları da yaratmıştı. Kırsal
işlemez oldu. Çırak-kalfa-usta zinciri bozul alanlarda özgürleşen serflerin kentlere göçüy
du. U sta olmak güçleşti ve yeni kurallara bağ le lonca dışı özgür işçiler çoğaldı. Madencilik
landı. Kentler kalabalıklaştıkça kalfalığa yük gibi büyük yatırım ve çok para gerektiren
selen çırakların usta olmalarının önüne yeni en işler, loncalardan farklı bir örgütlenmeyi zo
geller kondu. Hatta, Paris’te dokumacılar lon runlu kıldı. Kapitalist yatırımcılar ve tüccarlar
cası daha da ileri giderek ustalığın babadan buralarda özgür işçileri çalıştırarak işyerlerini
oğula geçmesi kuralını getirdi. Böylece lonca loncalardan farklı bir anlayışla örgütlediler.
üyesi aileler dışında hiç kimse mesleğe kabul A rtık loncalara bağlı, az sayıda çırak ve kalfa
edilmiyordu. 16. yüzyılın sonunda krallar çalıştırarak yalnızca sipariş edilen malları
artık, para karşılığı ustalık beratı satmaya üreten ustaların yerini, çok sayıda işçi çalıştı
başlamıştı. ran ve pazar için üretim yapan, üretim araçla
Bu da, zor durum da kalan kalfaların kendi rının ve fabrikaların sahibi kapitalistler alıyor
loncalarını kurm alarına yol açtı. Bu loncalar, du. Dış ticaretle zenginleşen tüccarlar da
yönetimde etkili olan za*naatkâr loncalarının şirketler kurmaya başladılar. Bu da ticaret
sert tepkisine karşın güçlendi ve işçi dernekle loncalarının sonunu hazırladı.
ri gibi ücret pazarlığı yapmaya başladı. Ekonom inin gereklerini karşılam akta ye
15. yüzyılda başlayan kıtalar arası deniz tersiz kalan loncalar ile şirketlerin sürtüşmesi,
ticaretiyle genişleyen pazar, daha fazla mal loncaların giderek zayıflamasına ve 17. yüzyıl
üretilmesini gerektiriyordu. Oysa loncaların dan başlayarak hızla yok olmasına yol açtı.
örgütlenme biçimi kısıtlı bir üretim için yeter- Am a atölye ve fabrika üretimi loncaların
liydi. yerini tümüyle alana kadar bir ölçüde varlığı
LONDON 277
sında sosyalizme ilgi duydu. Kendi açıklama kurulduğu yer olan City of London ve çevre
sına göre bunun nedeni küçük yaşta “toplu deki ilçeler girer. Yalnızca yaklaşık 2,5
mun zindanlarını... uçurum u, cehennem i, in km2’lik bir alanı kaplayan City of London,
sanlığın pislik çukurunu...” tanımiş olmasıy L ondra’nın doğu bölümündedir. Nüfusunun
dı. Berkeley’deki California Ü niversitesine 5.300 (1981) olmasına karşın, iş günlerinde
girdiyse de, bir yıl sonra okulu bırakarak çoğu bankacılık, sigortacılık ve tahvil ile hisse
A laska’daki Klondike bölgesine altın aram a senedi alım satımında çalışan yaklaşık yarım
ya gitti. milyon kişi buraya gelir. Önemli yapılar
Altın bulam adan döndü, ama A laska’daki arasında İngiltere M erkez Bankası, uluslar
serüvenlerini K urt Kanı' nda ( The Son o f the arası bir sigorta kuruluşuna ait yeni Lloyd’s of
W olf ; 1900) ve Vahşetin Çağrısı'nda (The Cali London Binası ve belediye başkanmın konutu
o f the W ild\ 1903) dile getirdi. Başarı kazanan Mansion House sayılabilir.
bu kitapların ardından yazmayı sürdürdü. En Londra’nın en eski bölümü olan City of
ünlü rom anları, acımasız bir kaptanı konu London’da tarihsel Rom a duvarının bazı bö
alan D eniz Kurdu (The Sea W olf ; 1904), lümleri hâlâ ayaktadır. Sir Christopher W ren’
yabanıl insanlarla ilgili Ademden Önce (Be- in 1675-1710 yılları arasında yaptığı St. Paul
fore A d a m ; 1906), yırtıcı bir köpeğin evcilleşti Katedrali ve önemli ceza davalarının görüldü
rilmesini anlatan B eyaz Diş (W hite Fang ; ğü Old Bailey de eski yapılardandır. Tasarımı
1906) ve Klondike’da kazanmış olduğu büyük yine W ren tarafından gerçekleştirilen küçük
serveti terk eden bir adamın öyküsü olan St. Mary-le-Bow Kilisesi Londralılar için ayrı
Yanan Gün' dür (Burning Daylight\ 1910). bir önem taşır. Bu kilisenin çanları çalarken
Y ol (The R o a d ; 1907), Martin Eden (1909) doğanların gerçek Londralı oldukları söy
ve B ir A lkoliğin A nıları (John Barleycorn\ lenir.
1913) ise London’un özyaşamöyküsel rom an City of London’u Tham es Irm ağı’nın karşı
larıdır. Uçurum İnsanları (The People o f the kıyısına bağlayan Londra Köprüsü, Eski R o
A b y s s ; 1903) ve D em ir Ö kçe (The Iron Heel; ma ve ortaçağ ahşap köprülerinin yerini
1907) toplumsal sorunların ağırlık kazandığı almak üzere 12. yüzyılda yapılmıştır. 1740’
yapıtlardır. D em ir Ö k çe , faşizmin insanlık lara kadar L ondra’nın tek köprüsü ola
için yarattığı tehlikeye çok önceden dikkat rak kalan bu köprü, 1960’larda yerine yenisi
çekmesi bakım ından önemlidir. yapıldıktan sonra sökülerek turistik amaçlarla
Yazmayı sevmediğini, bu işi para kazan A B D ’de A rizona’ya götürüldü.
mak için yaptığını öne süren London, A B D ’ İngiltere’nin en ünlü tarihsel yapılarından
de kitaplarının geliriyle rahatça geçinebilen biri olan Londra Kulesi de City of London
bir yazar durum una gelmişti. Yapıtları tüm yakınlarındadır. 11. yüzyılda I. W illiam’ın
dünyada büyük ilgi gören yazar, 40 yaşınday buyruğuyla yaptırılan ve sonraki yüzyıllarda
ken ardında 17 yılda yazılmış 50 kitap bıraka yeni eklerle genişleyen bu kule, tarih boyunca
rak öldü. saray, kale, darphane ve hapishane olarak
kullanılmıştır. A ralarında kraliçelerin, dükle
LONDRA, İngiltere ’nin başkenti ve dünyanın rin ve din adamlarının bulunduğu birçok ünlü
en büyük kentlerinden biridir. Londra ana kişi burada hapsedilmiş ya da idam edilmiştir.
kent olarak 1.580 km2’ye yayılır ve nüfusu Kule, tarihsel bir anıt olmanın yanı sıra bugün
6.775.000’dir (1986). K entte çok değişik etnik kışla olarak kullanılm akta ve İngiliz krallık
kökenlerden gelen insanlar yaşar. Londra, mücevherleri burada saklanm aktadır. Kule
Güneydoğu İngiltere’deki Tham es Irmağı kı 1894’te açılan, Tower Köprüsü’ne bakar.
yısında, ırmağın Kuzey Denizi’ne açılan ağ Köprü L ondra’nın en ünlü köprüsüdür. Lon
zından 64 km içeride yer alır. İklimi ılımandır, dra’nın merkezi olarak kabul edilen Charing
ortalam a sıcaklık ocakta 4°C, tem muzda Cross semji Trafalgar M eydaninın güneyinde-
17°C’dir. Yıllık ortalam a yağış 610 milimet dir. Yakındaki Buckingham Sarayı, İngiltere
redir. kral ve kraliçelerinin resmi konutudur. Bugün
Londra anakent alanı içine, eski kentin parlamentonun bulunduğu Westminster Sara-
LONDRA 279
Solda: Londra'nın
merkezinde yer alan
Trafalgar Meydanı'nda,
Horatio Nelson'un
Trafalgar Savaşı'nda
(1805) kazandığı zaferin
anısına 1842'de dikilen
Nelson sütunu vardır.
Resmin sağında görülen
Ulusal Galeri 1838'de
tam am lanm ıştır. Galeride
batı resim sanatının
başyapıtları sergilenir.
Altta: İki katlı, parlak
kırmızı otobüs, Londra'ya
özgü görüntülerdendir.
Bu otobüsün önünden
geçtiği VVestminster
Sarayı'nın saat kulesinde
ünlü Big Ben çanı vardır.
Camera Press
Camera Press
LORD KELVIN (1824-1907). Büyük m atem a telgraf aygıtları geliştirdi, ayrıca daha daya
tikçi ve bilim adamı Lord Kelvin’in asıl adı nıklı kablolar tasarladı. Bu başarıları nedeniy
William Thomson Kelvin’dir. Am a 1892’de le ün ve servet sahibi oldu, ayrıca 1866’da
kendisine soyluluk unvanı verilip, İskoçya’da- kendisine “sir” unvanı verildi.
ki Largs dolaylarında Kelvin Baronluğu kuru Kelvin, 1873’te bir dergi için gemi pusulala
lunca, Lord Kelvin olarak anılmaya başlandı. rı üzerine bir dizi makale yazmayı üstlendi.
Kuzey İrlanda’da Belfast’ta doğan Kelvin’in Am a ilk makalesini yazdıktan sonra, pusula
babası m atem atik profesörüydü. Çok zeki nın yapım biçimine ilişkin birtakım kuşkulara
olan William, henüz 10 yaşındayken Glasgow düştü ve bütünüyle yeni bir pusula tasarımı
Üniversitesi’nin giriş sınavını kazandı. D aha geliştirdi. Bu yüzden de ikinci dergi makalesi
sonra Cambridge Üniversitesi’nde parlak bir ni ancak beş yıl sonra yayımladı. Kelvin
öğrenim dönemi geçirdi. Glasgow Üniversite ayrıca, gemilerin bulundukları yerin su derin
si’nde doğal felsefe profesörlüğüne atandığın liğini ölçmekte kullanılan ve deniz dibine
da ise henüz 22 yaşındaydı; Kelvin bu görevi gönderilen ses dalgalarının gidip gelme süresi
ni 53 yıl boyunca sürdürdü. nin ölçümüne dayalı olarak çalışan bir yankılı
Thom son, usta bir mühendis ve tasarımcı, iskandil aygıtı keşfetti. Niagara Çavlam’mn
parlak bir matematikçiydi. D oğrudan kendisi sularından elektrik üretiminde yararlanma
nin geliştirdiği bilimsel kuram larda olduğu önerisini de ilk o ortaya attı.
kadar, fiziğin farklı dallarından düşünceleri 1892’de “lord” unvanı alan Kelvin, 1879’da
bir araya getirip gerçekten özgün yeni kuram emekliye ayrıldı, ama bilimsel yazılar yazmayı
lar üretm ekte de az bulunur bir yeteneği sürdürdü. Ö ldükten sonra W estminster Ab-
vardı. bey’deki mezarlığa, Sir Isaac New ton’ın yanı
Kelvin’in üstünde çalıştığı en önemli konu na gömüldü.
lardan biri ısı idi. 19. yüzyılın ortalarına kadar Lord Kelvin, döneminin en büyük araştır
ısı konusu henüz yeterince anlaşılamamıştı; macı bilim adam larından biridir. Isı, elektrik,
bu olgunun anlaşılmasında Thom son’un göz telgraf, denizcilik konularından başka D ünya’
lemlerinin çok büyük rolü olmuştur. Kelvin nın yaşı ve biçimi konusunda da incelemeler
önce, 1851’de ısının ancak sıcak bir cisimden yaptı; Charles Darw in’in evrim kuramına
soğuk bir cisme geçebileceği ve bunun tersi ısı karşı çıktı.
akışının olamayacağı sonucuna vardı. (Bu Kelvin adı, bilimsel çalışmalarda kullanılan
kurala çoğunlukla termodinamiğin ikinci y a sıcaklık ölçeğinin temel birimi olarak kabul
sası denir.) A rdından, 1852’de James Prescott edildi. Kelvin, 1848 ve 1849’da yazdığı iki
Joule ile birlikte, gazların genleştiklerinde Mary Evans Picture Library
m akalesinde, m oleküllerin devinimlerinin du ve gece kulüplerinin yer aldığı Sunset Bulvarı
rarak bütünüyle hareketsiz hale geldikleri da buradadır. Film yıldızlarının yaşadığı Be-
kuramsal bir nokta olan mutlak sıfır 'ı temel verly Hills, Batı Los A ngeles’tedir. Beverly
alan bir sıcaklık ölçeği kurdu. M utlak sıfır, Hills’in yanında çok büyük bir iş ve alışveriş
yaklaşık —273°C’ye eşittir. Kelvin’in bu m ut merkezi olan Century City yer alır. Kenti
lak term odinam ik sıcaklık ölçeği , bütün dün bölen Santa Monica Dağlan’mn kuzeyinde 1
yada bilim adamlarınca benimsendi ve 20. milyondan fazla kişinin yaşadığı San Feman-
yüzyılda yeniden tanım lanarak, bütün bilim do vadisi vardır.
sel alanlarda kullanılabilecek biçimde kusur Los Angeles lçent merkezinin güneyinde
suz bir durum a getirildi. Bu ölçekte sıcaklık Güney California Üniversitesi’nin de bulun
lar, kelvin (simgesi K) denen birimlerle ölçü duğu kıyı ovası yer alır. Kıyıda Los Angeles
lür. Bir kelvinin büyüklüğü, Celsius (yani yapay limanı ile Long Beach limanı vardır.
santigrat) ölçeğindeki bir derecenin büyüklü Günüm üzde müze ve otel olarak kullanılan
ğüne eşittir; ama kelvin (yani m utlak sıcaklık) ünlü İngiliz transatlantiği Queen M ary 'nin
ölçeğinin sıfır noktası —273°C’ye eşittir ve yanı sıra, ünlü havacı ve sanayici, milyoner
“0 K” biçiminde gösterilir. Kelvin ölçeğindeki Howard Hughes’in tasarlayıp yaptığı ve 1947’de
bir sıcaklığı Celsius ölçeğine dönüştürm ek yalnız bir kez uçan zamanının en büyük uçağı
için, kelvin derecesinden 273 çıkarmak yeter- Spruce Goose da Los Angeles limanında görü
lidir. Celsius derecesini kelvine dönüştürm ek lebilir. Dünyanın en büyük osenaryumu (okya
için de, Celsius derecesine 273 eklenir. Buna nus akvaryumu) olan Marineland’in bulunduğu
göre suyun donm a derecesi 0°C’ye, bu da Palos Verdes Yarımadası, Los Angeles limanı
273 K ’ya eşittir. nın batısında yer alır. Yarımadanın kuzeyinde
ise dünyanın en büyük yat limanı olan Marina
LOS ANGELES. Güney California’daki Los del Rey vardır.
Angeles kenti, New Y ork’tan sonra A B D ’nin Kentin öbür ilgi çekici yerleri arasında, bir
ikinci büyük kentidir. 1.202 km2’lik bir alanı açık hava konser alanı olan Hollywood Bowl
kaplayan Los Angeles, dünyanın en büyük ile film setlerinin ve ünlü filmlerin, televizyon
yüzölçümlü kentlerinden biridir; nüfusu dizilerinin çekiminden sahnelerin görülebildi
3.259.300’dür (1986). ği Üniversal Stüdyoları sayılabilir. G üneydo
Los Angeles, San Gabriel Dağları ile Bü ğuda, kent sınırlannın ötesinde büyük eğlen
yük Okyanus arasındaki geniş bir kıyı ovasına ce merkezi olan Disneyland kurulm uştur.
kurulm uştur. Yıl boyunca ılıman bir iklimi
olan kentte sis eksik olmaz. Camera Press
Los Angeles’te birçok değişik bölgeden otobüs taşımacılığının geliştirilmesi için çalış
gelmiş insanlar yaşar. Nüfusun yaklaşık yüzde m alar yapılmaktadır.
28’ini Latin Am erika ve özellikle Meksika İspanyol göçmenlerinin 1781’de kurduğu
kökenliler oluşturur. Siyahlar yüzde 17, A s Los Angeles, 1850’de A B D ’ye katıldığı za
yalIlar yüzde 7’dir. Nüfusun geri kalanı genel man kentte 1.610 kişi yaşıyordu. 1900’de
likle Avrupa kökenlidir. Irk çatışmalarına nüfusu 100 bini aşan kent, ılık ve güneşli
sahne olan kent, günümüzde de Latin A m eri iklimi nedeniyle 20. yüzyılın başlarında film
ka kökenliler ve Siyahlar arasındaki yüksek sanayisinin merkezi oldu.
işsizlik oranının doğurduğu sorunlarla karşı
karşıyadır. LOTUS. Alımlı çiçekleri nedeniyle çok eski
A B D ’nin ikinci büyük sanayi kenti olan çağlardan beri çeşitli toplum larda bereket,
Los Angeles aynı zamanda büyük bir uzay sa doğum, cinsellik, saflık simgesi olarak kabul
nayisi merkezidir. Film sanayisinde 1940’lara edilen ve pek çok efsaneye konu olan lotus
göre bir düşüş olmasına karşın Holywood, lar, nilüferlere benzeyen su bitkileridir. Bun
çoğu televizyon filmi olmak üzere, film ların en yaygınlarından biri olan Mısır lotusu
üretimini sürdürm ektedir ve bu sanayi kentin (Nym phaea lotus) tropik bölgelerdeki göller
en önemli gelir kaynağıdır. Los Angeles de yetişir. Suyun üzerinde yüzen iri ve kalın
A B D ’nin popüler müzik sanayisinin de m er yapraklarının genişliği bazen 60 santimetreye
kezidir. ulaşır. Kenarları dişli bir özellik gösteren bu
Los Angeles’te petrol çıkarılır ve işlenir. yaprakların üst yüzü mumsu bir katm anla, altı
Giyim, elektronik, otom obil, basım, yayım, ise tüylerle kaplıdır. Beyaz taçyapraklardan
mobilya, kimya ve gıda sanayileri öbür önem oluşmuş iri ve albenili çiçekleri vardır.
li sanayi dallarıdır. Kentteki bir başka önemli Hindistan ve Çin’e özgü bazı dinsel resim
sanayi dalı da turizmdir. Los Angeles A B D ’ lerde Buda genellikle büyük bir lotus çiçeği
nin Büyük Okyanus kıyısındaki en önemli nin içinde otururken betimlenir. İşte bu çiçek
limanıdır. Los Angeles Havalimanı dünyanın Hindistan ve Çin’in çeşitli kesimlerindeki ba
en işlek üçüncü havalimanıdır. Çok fazla özel taklık ve sığ sularda.yetişen Hint lotusudur
arabanın olduğu kentte, çok katlı, yaygın bir (Nelum bo nucifera). Bu ülkelerde çok eski
karayolu ağı kurulmuştur. Toplu ulaşım hiz çağlardan beri kutsal sayılan Hint lotusunun
metleri ise yetersizdir. Hava kirliliğini ve tra hem yaprakları, hem de açık pembe çiçekleri
fik tıkanıklığını azaltmak amacıyla kent içi su yüzeyinden yukarıya doğru yükselir. Keş-
LOUIS 285
m ir’de tohum larından besin olarak yararlanı Louis I (778-840), sonradan Kutsal Roma-
lır. Buna çok yakın bir tür olan Am erika lotu Germ en im paratoru olan Frank Kralı Şarl-
su (Nelum bo pentapetala) ise sudan yukarı m an’ın oğluydu. 813’te tahtı babasıyla paylaş
uzanan sarı çiçekleriyle ayırt edilir. mak üzere im paratorluk tacını giydi. Ertesi yıl
Şarlman ölünce de I. Ludwig adıyla Kutsal
Rom a Germ en im paratoru oldu. O tarihte
imparatorluğun sınırları bugünkü Fransa’yı,
Alm anya ve İtalya,’yı kapsıyordu. Kilisede re
form hareketlerine giriştiği için “Sofu” ya da
“D indar” lakabıyla anılan I. Ludwig (Louis),
ölümünden önce im paratorluğu oğulları ara
sında bölüştürerek ülkesini bir iç savaşa sü
rükledi.
Louis II (846-879) ya da “Kekeme Louis”
877-879 arasında Batı Frank K rallığinı yö
netti.
Louis III (863-882) ve kardeşi Carloman
880’de ülkeyi ikiye böldüler. Loire Irm ağinın
kuzeyindeki toprakları alan III. Louis 881’de
Vikingler’i yenerek ülkesini kuzeyli işgalciler
den kurtardı.
Louis IV (921-954), Karolenj hanedanın
dan III. Charles’ın (III. Kari) oğluydu. 936’da
tahta çıktı ve L orraine’i ele geçirmek için
Kutsal Rom a-G erm en İm paratoru I. O tto ile
savaştı.
Hint lotusunun tohum larından yiyecek olarak
yararlanılır.
Louis V (967-987) ya da “Tem bel Louis”
986’da taç giydi ve yalnızca bir yıl hüküm dar
lık yaptı.
Üçü de nilüfergiller (Nym phaeaceae) famil Louis VI (1081-1137). 1108’de tahta çıkan
yasından olan bu lotus türleri botanik bahçe “Şişman” ya da VI. Louis Fransa’nın ilk
lerinin seralarındaki havuzlarda yaygın olarak ulusal ordusunu kurdu ve savaşlarda orduyu
yetiştirilir. kendisi yönetti. Toprak sahibi soylulara karşı
halkın, kilisenin ve yoksulların yanında yer
LOUİS (Fransa Kralları). Fransa tarihinde, alarak krallık otoritesini güçlendirdiği için
Louis adını taşıyan 18 kral vardır. ulusal bir kahram an olarak benimsendi.
Mansell Collection
Soldan sağa: XII. Louis (hükümdarlığı 1498-1515); XIII. Louis (hükümdarlığı 1610-43); XIV. Louis
(hükümdarlığı 1643-1715).
Louis VII (yaklaşık 1120-1180), 1137’de Louis XI (1423-1483). 1461’de taç giyen XI.
babası VI. Louis’nin ölümü üzerine tahta Louis’nin hükümdarlığı sırasında Fransa top
geçti. “G enç” lakabıyla tanınan kral, aynı yıl rakları, Bretanya ve Lorraine dışında bugün
A kitanya Düşesi Eleonore (Alienor) ile evle kü sınırlarına ulaştı. Kral, bir yandan güçlene
nerek topraklarını Pireneler’e kadar genişlet rek devlete karşı çıkan soyluların yetkilerini
ti. A m a 1152’de boşandığı Eleonore İngiltere kısıtlarken, bir yandan da kentlerin ticaret ve
Kralı II. Henry ile evlenince, karısının çeyizi sanayi alanında gelişmesi için uğraştı.
olan A kitanya’yı İngiltere’ye bırakm ak zo Louis XII (1462-1515), 1498’de Fransa tah
runda kaldı. Böylece II. Henry Fransa’da tına çıkmadan önce Orleans düküydü. A nt
VII. Louis’den daha çok toprak sahibi oldu. laşmalar ve savaşlarla İtalya’yı ele geçirmek
Louis VIII (1187-1226) ya da “Aslan Louis” istediyse de başaramadı. Bu savaşlarda düş
1223’te tahta çıktı ve üç yıl hüküm darlık manlarına karşı acımasız, boyun eğenlere
yaptı. karşı ılımlı davranışlarıyla tanındı. Adalet
Louis IX (1214-1270), 1226’dan başlayarak sisteminin daha iyi işlemesi için çalışan ve
44 yıl boyunca ülkesini yönetti. Zam anının yoksulları koruyan adil bir kraldı. Bu yüzden
çoğunu oruç tutup dua ederek, din ve hayır XII. Louis’ye “Halkın Babası” dendi.
işleriyle uğraşarak geçirdiği için “Aziz Louis” Louis XIII (1601-1643) 1610’da tahta çıktı
lakabıyla tanınırdı. Dış ilişkilerde barışçıl bir ğında 9 yaşındaydı. Ülkeyi uzun süre annesi
tutum izledi. Norm andiya, A njou ve Poitou’ M arie de Medicis yönetti. 1617’de annesini
yu işgal eden İngiltere Kralı III. Henry ile sürgüne yollayarak yönetime el koyan XIII.
1259’da Paris Antlaşm ası’m imzaladı. Bilim, Louis, ana oğul arasında arabuluculuk yapan
sanat ve edebiyata da çok değer veren IX. Kardinal Richelieu’yü 1624’te başbakanlığa
Louis zamanında Paris, A vrupa’nın önde getirdi (bak. RlCHEUEU). Avusturya ile İspan-
gelen bilim ve kültür m erkezlerinden biri ya’nın A vrupa’daki gücünü kırmak üzere
oldu. Sorbonne Üniversitesi de onun döne Protestan Alman prensleriyle anlaştı ve
minde kuruldu. Yedinci Haçlı Seferi’ni yöne 1635’te İspanya’ya savaş açtı. X III. Louis’nin
ten kral, sekizinci sefer için ordusuyla birlikte hükümdarlığı ve Kardinal Richelieu’nün baş
Afrika’ya çıktıktan bir süre sonra vebadan öldü. bakanlığı zamanında Fransa A vrupa’nın en
Louis X (1289-1316), iki yıldan daha kısa güçlü devletlerinden biri durum una geldi.
süren hükümdarlığı sırasında, toprak sahibi Louis XIV (1638-1715) Fransa’nın en mut-
soylulara çeşitli ayrıcalıklar tanıdı; ayrıca lakıyetçi, en otoriter, en güçlü ve en uzun
serflere para karşılığında özgürlüklerini satın süre tahtta kalan kralıydı. 72 yıl süren hüküm
alma hakkını verdi. darlığı (1643-1715) Avrupa tarihinin de en
LOUİS 287
Mansell Collecrion
Soldan sağa: XV. Louis (hükümdarlığı 1715-74); XVI. Louis Fransız D evrim i'nde giyotinle idam edildi
(1793); XVII. Louis, babasının idamından sonra Fransa krallığını yalnızca unvan olarak taşıdı ve 1795'te 10
yaşındayken hapiste öldü.
uzun saltanatıdır. T a n rin ın yeryüzündeki lece hem yüz binlerce H uguenot’nun ülkeden
simgesi ve ülkesinin “m utlak efendisi” oldu ayrılmasına, hem de Avrupa devletlerinin
ğuna inanan XIV. Louis’ye halkı “Güneş Fransa’ya karşı birleşmelerine neden oldu.
Kral” adını takmıştı. Çünkü bütün gücü Louis XV (1710-1774), iç ve dış siyasetinde
elinde toplamış ve çevresinde göz kamaştırıcı ki tutarsızlıkları, gevşek yönetimi, gösterişli
bir görkem yaratmıştı. Bununla birlikte, sa ve savurgan yaşamıyla krallık gücünün zayıf-
vurganlığı ve art arda girdiği savaşlar nedeniy
le öldükten sonra ardında yalnızca yıkıntı
bıraktı.
1661’de başbakanı Kardinal Mazarin ölür
ölmez bu kurumu tümüyle kaldırarak bakan
ları ve öbür yöneticileri doğrudan kendisine
bağladı. Bu arada, eski krallara zaman zaman
karşı koyacak kadar güçlenmiş olan soyluları
sık sık sarayına çağırıp zevk ve eğlence dolu
bir yaşama özendirerek siyasetten uzak kal
malarını sağladı. Gösterişli ve savurgan yaşa
mının simgesi olan Versailles Sarayı’nı yaptırdı;
sanatçıları ve yazarları koruması altına aldı.
XIV. Louis’nin dış siyasetinin tek amacı
Fransa’nın gücünü artırm aktı. Bu nedenle
1667’den 1713’e kadar saltanatının 46 yıllık
dönemi sürekli savaşlarla geçti. Felem enk
(H ollanda), İngiltere, İspanya ve A vusturya’
ya açtığı savaşlarda önceleri başarılı olduysa
da sonradan kazandığı toprakların çoğunu
yitirdi.
1685’te, Huguenotlar olarak bilinen Fransız
P rotestanlarina inanç özgürlüğü tanıyan
Nantes Ferm aninı yürürlükten kaldırdı. Böy XVIII. Louis (hükümdarlığı 1814-24).
288 LOUİS
Yenik devletlerden ilk ikisi 1919’da bu antlaş la ilgili sorunların görüşüleceği oturum larda
maları imzalamak zorunda kalmış, Osmanlı yer alacaktı. Türkiye’yi, dışişleri bakanlığına
Devleti de 1920’de Sevr Antlaşm ası’na boyun getirilen İsmet Paşa (İnönü) başkanlığındaki
eğmişti (bak. B İRİN Cİ D ü n y a S a v a ş i ; S e v r A n t - bir kurulun temsil ettiği konferans 20 Kasım
LAŞM ASl). A m a Sevr A ntlaşm asinın öngördü 1922’de başladı.
ğü düzen Kurtuluş Savaşiyla altüst oldu ve Konferansın ana konuları sınırlar, boğaz
Anadolu’da güçlü bir Türk Devleti doğdu. Bu lar, kapitülasyonlar, azınlıklar ve Osmanlı
değişen koşullar karşısında galip devletler 27 D evleti’nin borçları olarak saptanmıştı. Savaş
Ekim 1922’de A nkara hüküm etini yeni bir tazminatı da önemli bir sorun olarak gündem
barış antlaşması için görüşmeye çağırdılar. Ne deydi. Başta İngiltere ve Fransa olmak üzere
var ki, aynı çağrı İstanbul hüküm etine de galip devletlerin Sevr A ntlaşm asinın koşulla
yapıldığı için Türkiye Büyük Millet Meclisi rını biraz hafifleterek Türkiye’ye kabul ettir
(TBMM) 1 Kasım 1922’de saltanatı kaldıra meye çalışmaları nedeniyle oturum lar sert
rak Osmanlı D evleti’ne son verdi. Böylece tartışm alarla geçti. Özellikle İngiltere’nin
Türkiye’yi temsil edecek tek güç A nkara ödün vermeyen tutum u yüzünden konferans
hüküm eti oluyordu. çıkmaza girdi ve görüşm eler 4 Şubat 1923’te
İsviçre’nin Lozan kentinde toplanması ka kesildi. Yoğun diplomatik çabalar sonucunda
rarlaştırılan barış konferansına Türkiye’nin taraflar 23 Nisan 1923’te yeniden bir araya
yanı sıra İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, geldiler. Bu kez İngiltere’nin tutum u daha
Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya katılı yumuşamıştı. Nitekim görüşm eler olumlu so
yordu. Konferansta A BD gözlemci olarak nuçlandı ve üzerinde anlaşmaya varılan m etin
bulunacak, SSCB boğazlar sorununun, Bul 24 Temmuz 1923’te imzalandı.
garistan ise Ege Denizi kıyısındaki topraklar Beş bölümde toplanmış 143 m addeden
290 LÖSEMİ
oluşan Lozan Barış Antlaşm ası’nın temel zam anda I. Dünya Savaşı’nı sona erdiren
hüküm lerine göre, doğu sının SSCB ile daha antlaşm alar içinde tek onurlu belgedir.
önce imzalanmış olan antlaşmadaki biçimiyle
kabul ediliyordu. Suriye sınırı için de Fransa LÖSEMİ denen hastalık grubunun bir adı da
ile yapılan eski antlaşm a geçerliydi. Buna kar kan kanseridir. Çünkü öbür kanser türleriyle
şılık Irak sının konusunda İngiltere ile anlaş aynı özellikleri gösteren bu hastalıklar, vücut
maya yanlam adığından bu sorun ancak taki bütün iri kemiklerin iç boşluğunu doldu
1926’da iki ülke arasında yapılan yeni bir ant ran ve kan yapımından sorumlu olan kemik
laşmayla çözüldü. Lozan’da Trakya sınırı iliğinde gelişir.
yeniden çiziliyor, ayrıca savaş tazm inatından Lösemi adı altında toplanan hastalıkların
vazgeçmesi karşılığında Karaağaç yöresi T ür birçok değişik tipi vardır. Am a hepsinin ortak
kiye’ye bırakılıyordu. Ege Denizi’ndeki İm özelliği kandaki akyuvarların denetlenem eye
roz Adası (Gökçeada) ile Bozcaada da Türki cek biçimde çoğalmasıdır. Bu çoğalan akyu
ye’ye veriliyordu. B anş zam anında İstanbul varlar hem vücudu m ikroplara karşı savuna-
ve Çanakkale boğazlarından sivil gemilere mayacak durum a gelir, hem de alyuvarlar ile
geçiş serbestliği tanıyan taraflar, askeri gemi trom bositler gibi öbür kan hücrelerinin göre
lere kısıtlama getirmişlerdi. Savaş durum unda vini aksatır (bak. K an ). Normal olarak 1 mm3
ise Türkiye savaşta taraf olup olmamasına kanda 5 milyon kadar alyuvar ve 4.000 ile
göre davranacaktı. Boğazların iki yakasının 11.000 arasında akyuvar bulunur. Oysa löse
askersizleştirilmesi ve geçişlerin uluslararası mide 1 mm3 kandaki akyuvar sayısı 1 milyona
bir kurulun denetimine bırakılması gibi karar kadar yükselebilir.
lar sonradan, 1936’da imzalanan M ontrö Lösemide hangi akyuvar türü aşırı çoğala
(M ontreux) Sözleşmesi’yle Türkiye lehine de rak kanserleşme özelliği gösteriyorsa hastalık
ğiştirildi (bak. B oğazlar Sorunu ). da o akyuvarın adıyla tanımlanır. Örneğin
Türk hüküm etinin ısrarla üzerinde durduğu lenfosit lösemisi (ya da lenfositik lösemi), bir
konulardan biri olan kapitülasyonlar, Lozan akyuvar türü olan ve lenf sisteminde bulunan
B anş A ntlaşm ası’nın hüküm lerine göre tü lenfositleri, yani lenf hücrelerini etkiler (bak.
müyle kaldınlıyordu (bak. KAPİTÜLASYON). L enf SİSTEMİ). A kut lenfosit lösemisi çocuklar
Azm lıklann Türk yurttaşı olması benim seni da en sık görülen lösemi tipidir. “A k u t”
yor, ancak Anadolu ve Doğu Trakya’daki terim i, tedavi edilmediğinde birkaç hafta ya
Rum lar ile Yunanistan’daki T ürkler’in karşı da birkaç ay gibi kısa bir sürede ölümle
lıklı göç ettirilmesi kararlaştırılıyordu. Batı sonuçlanabilen hastalıklar için kullanılır. Len
Trakya Türkleri ile İstanbul’da yaşayan R um fosit lösemisi erişkinlerde de görülür, ama bu
lar bu göçün dışında kalacaklardı. G ene ant durum da hastalık “kronik” ya da süreğendir;
laşma hüküm lerine göre, Osmanlı D evleti’ yani yavaş yavaş gelişir ve hasta uzun yıllar
nin borçlan, imparatorluğun parçalanmasıyla yaşayabilir. Löseminin en yaygın ikinci türü
oluşan yeni devletlere gelirleri oranında bö- olan granülosit ya da miyeloblast lösemisi ise
lüştürülecekti. Türkiye de kendi payına düşen erişkinlerde çocuklardakinden daha sık gö
m iktan taksitlerle ödemeyi kabul ediyor rülür.
du (bak. D üyun -1 U mumîye ). Galip devletler, Löseminin tedavi edilebilir hastalıklar ara
I. Dünya Savaşı’ndaki kayıplanna karşılık sına katılması çağdaş tıp biliminin çarpıcı
Türkiye’den istedikleri savaş tazm inatın başarılarından biridir. Günüm üzde, lösemili
dan vazgeçiyorlar, Türkiye de Y unanistan’ çocukların yarıdan çoğu iyileştirilebilmekte-
dan istediği tazm inata karşılık Karaağaç’ı alı dir. Aslında kanser grubu hastalıklar çocuk
yordu. larda çok sık görülmez; am a, çocukluk çağın
TBM M ’nin 23 Ağustos 1923’te onayladığı da ortaya çıkan her üç kanser olayından biri
Lozan Barış Antlaşm ası, öbür ülkelerin de akut lösemidir ve tedavi edilmediğinde ölüm
onaylamasıyla 6 Haziran 1924’te yürürlüğe le sonuçlanır.
girdi. Türkiye Cum huriyeti’nin kuruluşunda Löseminin başlıca belirtileri halsizlik, kan
önemli bir adım olan bu antlaşma, aynı sızlık ve soluk darlığıdır. Akyuvarlar vücuda
LÛTGÖLÜ 291
giren m ikroplarla savaşamayacak durum a gel yaptığı gibi ilik hücrelerini de parçalayıp
diğinden, lösemili kişiler sık sık başka m ik öldürür. D aha da kötüsü, vericiden alınan
roplu hastalıklara yakalanırlar. Löseminin yeni hücreler hastanın kendi hücrelerine sal-
tanısı çok basittir: Kan sayımı yapılarak akyu dırabilir. Bu sorun özellikle yaşlı hastalarda
varlarda olağandışı bir artış olup olmadığı çok sık görüldüğünden, 50 yaşın üstündeki
kolayca anlaşılabilir. Ayrıca, kan yapıcı doku lösemi hastalarına çok ender olarak kemik
lardan, genellikle de kemik iliğinden alınan iliği nakledilir. G ünüm üzde, her üç hastadan
örnekler üzerindeki daha ayrıntılı bir incele yalnızca birine kemik iliği nakli için uygun bir
meyle hangi tip löseminin söz konusu olduğu verici bulunabilm ektedir.
saptanabilir. Lösemililerin bağışıklık sisteminin, kendi
Hastalığın tedavisinde güdülen amaç kan ilik hücreleriyle tam özdeş olmayan yeni
daki akyuvar sayısını azaltm aktır. Böyle bir hücrelere karşı şiddetli bir tepki vermesini
şey ameliyatla yapılamayacağından, lösemi engellemek üzere araştırm alar sürdürülüyor.
tedavisinin temeli kanser önleyici ilaçların Bilim adam ları, vericilerin kemik iliğindeki
kullanımına dayanır. K em oterapi denen bu bazı özel hücreleri ayırarak bu bağışıklık
ilaçla tedavi yöntemi çoğu kez radyoterapiyle tepkilerinin önlenebileceğine inanıyorlar.
(ışın tedavisiyle) desteklenir; yani hücre ço A m a bu tür araştırm alar kuşkusuz çok uzun
ğalmasını durdurm ak için, hastalıklı dokulara zaman alır. G ene de, kemik iliği nakli günü
belirli dozda X ışınları uygulanır. Değişik lö müzde birçok lösemi hastasına iyileşme um u
semi tiplerine uygun ilaçların seçilmesi, veri du vermiştir.
lecek ilaç dozunun özenle saptanm ası ve teda A yrıca bak. KANSER.
vi süresinin iyi ayarlanması iyileşme oranını
büyük ölçüde artırmıştır. LÛT GÖLÜ. Ölü Deniz adıyla da bilinen Lût
Bu yoğun tedavi hastayı çok sarsabilir, ama G ölü, İsrail ile Ü rdün sınırındaki derin bir
çoğu zaman başarıyla sonuçlanır. Bazı olay vadiye gömülmüş, hiçbir açık denizle bağlan
larda hastalık bir süre sonra yeniden ortaya tısı olmayan bir tuz gölüdür. Uzunluğu yakla
çıkar; bu durum da tedavinin yinelenmesi şık 80 km, en geniş yeri 18 km olan gölün
gerekir. doğu kıyıları Ü rdün’ün çöllük M oab Yayla-
Kemik iliği nakliyle tam olarak iyileşen sı’yla, batı kıyıları ise İsrail topraklarındaki
hastaların sayısı gün geçtikçe artm aktadır. Bu Y ahuda T epeleri’yle sınırlanmıştır. Bu tepe
tedavi yöntemi genellikle akut ve ölümcül lerin 80 km daha batısında da Akdeniz kıyılan
lösemi türlerine yakalanmış olan ya da ilaçla uzanır.
iyileşmeyen çocuklara uygulanır. Lût G ölü’nü çevreleyen dik yamaçlı çökün
Kemik iliği nakli, ilkesel olarak kan nakline tü alanı Büyük Rift Vadisi’nin uzantısıdır (bak.
benzeyen bir cerrahi yöntem idir. Önce hasta BÜYÜKRİft VADİSİ). İsrail’in kuzeyinden Kızıl-
nın kemik iliğindeki kanserli hücreler parçala deniz’e kadar inen bu vadinin tabanında
narak yok edilir. Sonra, genellikle hastanın H erm on D ağı’nın eteklerindeki kaynaklarla
yakın bir akrabasından alman sağlıklı kemik beslenen Şeria Irmağı güneye doğru hızla
iliği vücuda şırınga edilir. Bu yeni ilik, kem ik akar. Taberiye G ölü’nü aşıp Lût G ölü’ne
lerin ortasındaki boşluklara yerleşir ve eğer doğru yaklaştıkça, Şeria vadisinin gür yeşilliği
bir doku uyuşmazlığı olmazsa sağlıklı akyu giderek çoraklaşır, kurak ve çıplak bir görü
varlar üretm eye başlar. nüm alır (bak. ŞERİA IRMAĞI).
B ütün doku ve organ nakillerinde olduğu Şeria Irm ağı’nın durm adan taşıdığı bol suya
gibi (bak. D o k u v e O r g a n N A K L İ), kemik iliği karşın L ût G ölü hiçbir zaman dolmaz. Suyun
naklinde de lösemili hasta ile vericinin kemik yüzeyi hem en her zaman deniz düzeyinin,
iliği hücrelerinin m utlaka uyuşması gerekir. örneğin yakınındaki A kdeniz’in 400 m etre
Yoksa, lösemili hastanın bağışıklık sistemi bu kadar altında kalır. Bu yüzden Lût G ölü’nün
yeni hücreleri yabancı m adde olarak kabul çanağı, dünyadaki bütün göller içinde en
edeceği için “reddeder” ; yani tıpkı m ikropla çukur olanıdır. Kışın ve baharda biraz yükse
ra ve vücuda giren öbür yabancı m addelere len su düzeyi yaz aylarında gene düşer; çünkü
292 LÛT GÖLÜ RULOLARI
ma açılınca kaçarak W artburg Şatosu’na sak lıkları da R eform ’un başansım bir ölçüde za
landı. Burada gizlendiği süre içinde Yeni yıflattı. Bu yüzden Protestanlık tüm A lm an
A hit’i herkesin anlayabileceği işlek bir Al- ya’da benim senmedi ve Katolikler ile Protes-
m anca’ya çevirdi. A rtık sıradan bir insan da tanlar iki düşman gruba aynldı.
Hz. İsa’nın söylediklerini kavram akta güçlük Luther öldüğünde iki taraf arasında başla
çekmeyecekti. L uther, 1522’de W ittenberg’e yan iç savaş, 1555’te Augsburg Barışı imzala
geri döndüğünde bazı din adamlarının ibadet, nıncaya kadar sürdü. Bu antlaşm a, Alm an
evlilik, giyim gibi konularda kendi savunduğu prenslere, uyruklarının Katolik ya da Luther-
ci (Protestan) olmasına karar verme hakkını
M a rtin Luther
tanıyordu. L uther’in son yıllarında kendi yan
başlangıçta, K atolik
K ilise si'n e y e n ilik daşları arasında çıkan tartışm alar, onun ölü
g e tirm e k isterken, m ünden sonra da sürdü.
K a to lik lik 'te n ayrılm a
am acını g ü tm ü y o rd u .
LÜBNAN. Akdeniz ’in doğu kıyısında dağlık
bir A rap ülkesi olan Lübnan Cumhuriyeti,
İsrail ve Suriye ile kom şudur. Yüksekliği bazı
noktalarda 3.000 m etreyi bulan Lübnan Dağ
M ansell Collection
ları ülkenin ortasından bir om urga gibi geçer.
görüşlerden daha köklü değişiklikleri savun Lübnan D ağları’yla ülkenin doğu sınırındaki
duğunu gördü. Bir yandan Katolikler’e karşı Cebelü’ş-Şarki arasında Asi ve Litani ırm ak
çıkarken, öte yandan da reform yanlılarının larıyla beslenen verimli Bikaa vadisi yer alır.
aşın görüşlerini eleştirdi. Şükran ve öbür O rtadoğu’daki birçok ülkenin tersine Lübnan
kutsam a ayinleri konusunda Katolik uygula bol yağış alır. Kıyılarda iklimin ılıman olması
m alara başından beri karşı çıkmış olan L ut na karşılık, iç bölgelerde kışın dağlar karla
her, artık tüm kilise işlemlerinin, öne sürdüğü kaplanır.
yeni görüşlere uygun biçimde değiştirilmesi Lübnan halkının büyük çoğunluğu tarihsel
için çalışmaya başladı. Sur ve Sayda limanlarını kuran Fenikeliler’in
1525’te eski bir rahibe olan K atherina von soyundan gelir (bak. F en İke). Bölgenin doğal
B ora’yla evlendi. Yetenekli bir yazar olan yapısı dolayısıyla yüzyıllardır buraya sığınan
L uther’in 70 cildi kapsayan yapıtları Hıristi çeşitli etnik topluluklar Lübnanlı A raplar’la
yanlık öğretisine açıklık getirdi. Yeni A hit’ karışarak bugünkü Lübnan halkını oluştur-
ten sonra Eski A hit’i de 1534’te A lm anca’ya
çevirdi. Papanın A lm anya’daki etkinliğinden
ve para isteklerinden hoşnut olmayan bazı Al
man prensleri Luther’i destekledi. Reform’u
benimseyen derebeylikler kendi kiliseleri
ni kurdu. Am a L uther’in görüşlerinin tehli
keli sonuçlar yaratacağından korkanlar da
vardı. 1524-25 arasında K araorm an’ın güne
yindeki köylüler L uther’in öğretisinden esin
lenerek “Hıristiyanlar’a özgürlük” çağrısıyla
toprağa kavuşmak için m anastırlara ve dere
beylerinin m alikânelerine saldırdı. Ne var ki,
L uther bu eylemlere karşı çıktı. Köylü ayak
lanması kanlı bir şekilde bastırıldı. Köylülerin
L uther’e olan güveni sarsıldı. Birçok kişi
Luther’in evliliğini ve Hessen Prensi Philip’in
aynı zam anda iki kadınla birden evlenmesini
onaylamasını yadırgadı. Luther’in İsviçreli
reformcu Huldrych Zwingli ile olan anlaşmaz
LÜBNAN 295
T ra b u lu s, Lübn an 'ın
ikinci b ü yü k kenti ve
başlıca lim anıd ır. K entin
y o ğ u n ye rle şim
b ö lg e le rin d e n b irin in
ıssız ana caddesinde y ük
taşıyan eşekler
g ö rü lü y o r.
296 LÜFER
etti. Lübnan, Osmanlı D evleti’ne bağlı ayrı ların uluslararası bir gücün denetim inde aynı
calıklı bağımsız bir sancak oldu. yıl Beyrut’u terk etm elerinden sonra da Lüb
Lübnan’da Osmanlı yönetimi I. Dünya nan’da asker bulundurmayı sürdürdü.
Savaşı’nın sonuna kadar sürdü. Savaş bitince, G ünüm üzde Lübnan sorununa hâlâ siyasal
Fransız askeri yönetimine giren Lübnan, bir çözüm bulunamadığı için O rtadoğu’da
1920’de Suriye’yle birlikte Fransız mandası barışı tehlikeye atan çatışmalar sürm ekte ve
oldu. Fransa 1921’de bugünkü Lübnan’ın binlerce insanın ölümüne yol açmaktadır.
sınırları içinde kendi denetim indeki Lübnan A yrıca bak. ARAP-İSRAİL SAVAŞLARI; BEYRUT;
D evleti’ni kurdu. 1926’da Lübnan, devlet FİLİSTİN; FİLİSTİN KURTULUŞ ÖRGÜTÜ; ORTADOĞU.
başkanm a geniş yetkiler tanıyan parlam enter
bir cumhuriyet oldu. Ülkenin bağımsızlığı LÜFER. Sıcak ve ılıman denizlerde yaşayan
1936’da tanındıysa da Fransız Parlam entosu lüfer (Pom atom us saltatrix ), sık sık küçük
bunu onaylamadığı için gerçek bağımsızlığını balık sürülerinin peşine düşerek kıyılara iyice
ancak II. D ünya Savaşı’nın sonunda kazana yaklaşan yırtıcı bir balıktır. Yanlardan hafifçe
bildi. basılmış ince uzun gövdesi, iki sırt yüzgeci ve
Lübnan, bağımsızlıktan bu yana tarihinin çatallı kuyruğuyla çok hızlı yüzer. Sırtı m a
büyük bölümünde karışıklıklara sahne oldu. vimsi yeşil, yanları daha açık renk, karnı
Bazı Lübnanlılar ülkenin batıyla bağlantılı beyaz ve gümüş gibi parıltılıdır. İri ağzında
olmasını isterken, bazıları da ülkenin öbür küçük, ama çok keskin dişler bulunur. Sürü
A rap devletleriyle sıkı bağlar kurmasını isti ler halinde avlanırken doymak bilmez iştahıy
yordu. 1952’de yönetime gelen batı yanlısı la hamsi, sardalye, gümüş, istavrit gibi küçük
grup, 1957’de cumhurbaşkanı seçimleri sıra balık sürülerine saldırır. Yazın sığlıklara gir
sında başlayan M üslüman-Hıristiyan çatışma mekle birlikte kışın 200 m etreye ulaşan derin
sının bastırılması için A B D ’den ülkeye asker liklere çekildiği sanılmaktadır. Yeryüzünün
göndermesini istedi. birçok yerinde büyük çapta avlanan, eti çok
A B D birliklerinin ayaklanmayı yatıştırm a lezzetli ve ekonom ik değeri yüksek bir ba
sından sonra da Hıristiyanlar ile M üslümanlar lıktır.
arasındaki gerginlik sona ermedi. Lüfer, Türkiye’yi çevreleyen bütün deniz-
Lübnan’da yönetimin Hıristiyanlar ile M üs
lüm anlar arasında bölüşülmesine karşın, Lüb
nan cum hurbaşkanı her zaman için M aruni
Hıristiyanlar’dan seçiliyordu. Çekişmeler
1974’te iç savaşa dönüştü. Savaş 1976’da
Suriye ağırlıklı bir A rap barış gücü birliğinin
Lübnan’a girmesine kadar sürdü. İkiye ayrı
lan ülkenin kuzeyi H ıristiyanların, güneyi ise
M üslüm anlar’ın denetim ine girdi.
Lübnan, A rap-İsrail savaşlarına asker gön
dermemiş olmakla birlikte 1960’larda çok
sayıda Filistinli göçmenin ülkeye sığınması
yeni sorunlara neden oldu. (1973’te L übnan’
da yaşayan her 10 kişiden biri Filistinli’ydi.)
Lübnan’ı Filistinliler’i korum akla suçlayan İs
rail, bu gerekçeyle 1968’den beri L übnan’
daki Filistinliler’e yönelik silahlı baskınlarda
bulunm aktadır. 1975’te Tel Z aatar Filistin
kampını havadan bom baladı. 1978’de de G ü
ney L übnan’ı istila etti. 1982’de ise Filistinli
ler’in Sabra ve Şatilla kamplarını bombaladı, Kıvrak ve çok g ü çlü b ir balık ola n lü fe r, o lta ya
B eyrut’u kuşatm a altına aldı. Filistinli gerilla yaka la n d ığ ın d a kaçm ak için b ü yü k b ir savaş ve rir.
LÜKSEMBURG 297
İÖ 43’te askeri bir R om a kolonisi olarak yapraklarıdır. Tam ortasında derince bir yarık
kurulan Lyon, İS 1032’de Kutsal Roma- bulunan bu deri görünümündeki yapraklar
G erm en İm paratorluğu’nun, iki yüzyıl sonra ilkbaharda bozumsu yeşil renktedir; sonba
da Fransa Krallığı’nın topraklarına katıldı. harda yaprakları sarardığında ağaçlar altın
Bankacılık, basımcılık ve ipekli dokum acılık rengine bürünür.
la gelişerek 17. yüzyılda varlıklı bir kent oldu. Mabetağacı ikievciklidir; yani tırtıl denen
Saöne Irm ağı’nın batı yakasındaki eski ince uzun ve sarkık erkek çiçekler ile dişi
kentte, beyaz m erm erden yapılmış görkemli çiçekler ayrı ayrı ağaçlarda bulunur. Rüzgârla
Nötre Dam e Katedrali bir tepenin üstünde savrularak erkek ağaçlardan dişi ağaçlara
yükselir. Yapımına 1175’te başlanan ve zarif
vitraylı pencereleriyle göz alan gotik üslupta
ki St. Jean Katedrali ise bu tepenin altında,
hemen ırmağın kıyısındadır. Lyon’da bunlar
dan başka birçok güzel kilise, tarihsel yapı, 20
kadar müze ve büyük bir üniversite vardır.
Otellerin ve mağazaların çoğu iki ırmağın
arasındaki yarım adada bulunur. K ent, Pa
ris’e, ülkenin güneyine, İsviçre ve İtalya’ya
m odern karayolları, demiryolları ve hava ula
şımıyla bağlıdır.
Nüfusu 410.455’tir (1982).
Halk YUGOSLAVYA
M acarlar’m ataları Volga Irmağı ile Ural
Dağları arasındaki orm anlık bölgeden göç
ederek önce D on Irmağı kıyılarına, 9. yüzyıl
MACARİSTAN 301
Tarih
9. yüzyıla kadar göçebelikle geçinen M acarlar
o tarihte atlarını otlatm aya elverişli, Alföld
Ovası’na yerleştiler. M acarlar, yağmalama
Interfoto M T I
amacıyla uzun süre Fransa ve Norveç’e akın
M aca rlar Balaton G ölü do nu nca g ö lü n üzerinde
lar yaptı. Bizans İm paratorluğu’nun güçlen
kayak, paten ve kızakla kayarlar. mesi ve 955’te Alm an Kralı I. O tto ’nun
karşısında uğradıkları yenilgi bu akınlann
yük bir bölümü otlak olan Alföld’de taşkın durmasına neden oldu.
denetimi ve akaçlama çalışmaları sonucunda M acarlar 10. yüzyılda Hıristiyan dinini be
büyük ölçüde toprak kazanılmıştır. G ünü nimsedi. M acar Kralı I. Istvân, M acaristan’ı
müzde büyük oranda ekili olan bu ovada yönetim birimlerine ayırdı. Bu birimlerin
birçok aileye iş sağlayan büyük devlet çiftlik yöneticileri bölgelerini kral adına yönetiyor
leri bulunur. Bu bölgede çok yüksek nitelikte du. Bunu izleyen yıllarda baş gösteren taht
buğday, şekerpancarı, patates, sığır besini kavgalarına karşın M acaristan, zengin ve iyi
olarak kullanılan mısır ve meyve yetiştirilir. yönetilen bir ülke oldu. 1173-96’da başa
Ü lkenin öbür bölümlerinde de büyük çiftlik geçen III. Bela döneminde A vrupa’nın en
ler ve çok sayıda küçük aile işletmesi vardır. güçlü devletlerinden biri durumundaydı. 13.
B uralarda tahıl ve kök bitkilerin yanı sıra yüzyılda başlayan Moğol saldırısı Macaristan’
kavun, paprika (etli kırmızı biber) ve tütün m nüfusunun yansını yitirmesine yol açtı.
yetiştirilir. Balaton G ölü’nün kuzey kıyısında D aha sonra uzun süre yabancı hüküm darlann
üzüm bağları vardır. A m a en iyi şaraplar yönetiminde kalan M acaristan 14. yüzyılda
kuzeydoğudaki Tokay tepelerinde bulunan Osmanlı akmlarmm tehdidi altına girdi.
bağlardan elde edilir. 1396’da Osm anlılar’a karşı bir Haçlı seferi
M acar yemeklerinde paprika, çeşitli tat ve düzenleyen M acarlar, Niğbolu’da yenilgiye
koku verici baharat kullanılır. En gözde uğradı. Osm anlılar’la çatışmalar 15. yüzyılda
M acar yemeği, bir et yemeği olan gulaş*tır. da sürdü. Fatih Sultan M ehmed Konstantino-
Tütsülenmiş domuz etleri, sarımsaklı salamlar polis’i (İstanbul) aldıktan sonra A vrupa’ya
ve haşhaşlı kekler özgün M acar yiyecekleri yöneldi. M acarlar Osm anlılar’ı 1456’da Bel-
dir. Ünlü beyaz Tokay şaraplarının yanı sıra, grad’da ulusal kahram anlan Jânos H unyadi’
kuzeydoğudaki E ger’in kırmızı bikaver şarap nin yönetiminde yendiler. H unyadi’nin oğlu
ları dünyaca ünlüdür. 1458’de I. M âtyâs adıyla kral oldu. I. Mâtyâs
M acaristan’da köm ür, boksit, dem ir cevhe hem babası gibi büyük bir asker, hem de
ri, petrol ve doğal gaz vardır. Bununla birlikte büyük bir bilgindi.
dem ir ve petrol başka ülkelerden de satın 1521’de Belgrad’ı alan, 1526’da da M ohaç’
alınır. II. Dünya Savaşı’ndan bu yana sanayi ta (Mohâcs) M acarlar’ı yenen Osmanlılar
nin gelişmesi için büyük çaba harcanmış ve ülkenin bir bölüm ünü işgal etti. A rdından,
çok sayıda fabrika kurulm uştur. Bu fabrika ülke ikiye bölündü. Bir bölümü Habsburg
larda m akine, traktör, otobüs, televizyon, hanedanından bir kralın, öbür bölümüyse
radyo, dokum a ürünleri, giyecek, kâğıt ve M acar asıllı bir kralın egemenliğindeydi. D a
kimyasal m addeler üretilir. Dem ir ve boksiti ha sonra ülkenin orta kesiminde üçüncü bir
302 MACARİSTAN
manlığının gelişip güçlenmesi de etken olmuş yenilemek gerektiğini gören parti, aynı yıl
tu. Savaş süresince Alm an ordusu M acaris yapılan olağanüstü kongresinde adını M aca
tan’ı denetim altında tuttu. Almanlar 1944’te ristan Sosyalist Partisi olarak değiştirdi. Yapı
Amiral H orthy’yi naiplikten ayrılmaya zorla lan reformların SSCB’den destek görmesi de
yıp kendi yandaşlarını yönetime getirdiler. M acaristan’daki değişimi hızlandırdı.
1945’te SSCB orduları M acaristan’a girerek
Alm an işgaline son verdi. 1947 barış antlaş MACARTHUR, Douglas (1880-1964). A BD’
masıyla M acarlar 1920 antlaşmasındaki sınır li general Douglas M acA rthur, II. Dünya
larla yetinmek durum unda kaldılar. Savaşı’nda (1939-45) M üttefikler’in savaşı
1945’ten başlayarak güçlenen komünistler kazanm alarında önemli rol oynamış ve daha
giderek yönetimi tümüyle ellerine geçirdiler. sonra Kore Savaşı’nda (1950-53) Birleşmiş
1949’da M acaristan Halk Cum huriyeti’nin ku M illetler kuvvetlerinin komutanlığını yap
rulduğu ilan edildi. Kilise ile devlet birbirin mıştır.
den ayrıldı. Cum huriyetin ilanına karşı çıkan Douglas M acA rthur, A rkansas’ta dünyaya
M acaristan’ın en büyük din adamı olan kardi geldi. Babası gibi subay olmaya karar vererek
nal öm ür boyu hapse m ahkûm edildi. Fabri New York eyaletindeki W est Point’teki ABD
kalar, bankalar ve çiftlikler kamulaştırıldı. Askeri A kadem isi’ni bitirdikten sonra, I.
1953’te başbakanlığa gelen Imre Nagy dö Dünya Savaşı’nda Fransa’da savaştı, 1918’de
neminde siyasal ve ekonomik alanlarda bazı savaş bittiğinde tuğgeneraldi. 1930’da kara
reform lar yapıldı. Nagy, 1955’te görevinden kuvvetleri kurmay başkanlığına getirildi.
alındıysa da kamuoyunun hoşnutsuzluğu üze 1935’te Filipinler’e askeri danışman olarak
rine sonraki yıl yeniden başbakanlığa getiril atandı ve Japon saldırılarına karşı bir savun-
di. 1953-55 arasında başlatılan reform lar M a
car halkınca da benimsenmişti. 1956 Ekim ’in-
de ülke çapında bir ayaklanma başladı ve
ancak SSCB birliklerinin B udapeşte’ye gir
mesiyle bastırılabildi. Ayaklanm a sırasında
170 bin dolayında M acar batı ülkelerine
sığındı. 1956’dan 1988’e kadar parti önderi
olan Jânos K adar, ülkenin ekonomik yaşa
mındaki devlet tekelini azaltan ve özel m ülki
yetin payını artıran reformların yanı sıra
seçim sistemine de değişiklikler getirdi. Batıy
la geniş bir ekonomik işbirliğine geçildi. Buna
bağlı olarak ülkenin dış borçları yükseldi. Bu
dönem de kilise de eski güçlü konum una sahip
oldu.
M acaristan, özellikle 1980 sonrasında bü
yük ve önemli gelişmelere sahne oldu.
SSCB’de Mihail Gorbaçov’un başlattığı açık
lık (glasnost) ve yeniden yapılanma {peres -
troyka) politikalarının da etkisiyle bütün D o
ğu Avrupa ülkelerinde başlayan gelişmeler
M acaristan’da da kendini gösterdi. 1989’da
yeni siyasal partiler kuruldu. Çok partili ve
serbest seçimli bir siyasal yaşama geçilmesi
yönünde önemli adımlar atıldı. Yapılan ara
seçimlerde, 40 yıldır iktidarda olan M acaris
G eneral D ouglas M a c A rth u r II. D ünya S avaşı'ndan
tan Sosyalist İşçi Partisi’nin halk desteğini sonra U za kdo ğu'd aki M ü tte fik k u v v e tle rin in
büyük ölçüde yitirdiği görüldü. Kendisini kom u ta nıydı.
304 MACELLAN
ma gücü kurmaya çalıştı. 1937’de ordudan deniz gücünü denetlem ek için gönderilen bir
ayrılmış olmasına karşın, 1941’de U zakdoğu’ Portekiz donanm asında kazandı. Hint O kya
daki A B D kuvvetlerinin komutanlığına geti nusu kıyılarında ve Fas’ta birçok savaşa katıl
rildi. Filipinler’de Japonlar’a karşı bir engel dı. Zengin baharat ticaretinin denetimini Por
leme ve geciktirme harekâtı yürüttü. 1945’te tekiz’in ele geçirmesine yol açan bu savaşla
II. Dünya Savaşı bittiğinde, M acA rthur Ja rın sonunda hak ettiğine inandığı ödülü ala
ponya’nın işgalinde görevli M üttefik orduları mayan M acellan, Portekiz’den aynlarak İs
nın komutanıydı. panya kralının hizmetine girdi.
Kore Savaşı’nın ilk dokuz ayında Birleşmiş Yeni keşfedilen toprakları İspanya ile Por
M illetler kuvvetlerinin kom utanlığına atan- tekiz arasında paylaştırmak için papanın
dıysa da, Başkan H arry S. Trum an ile savaş 1-493’te yayımladığı bir ferm ana göre, belirli
konusunda anlaşmazlığa düşünce 1951’de bu bir çizginin doğusundaki yerler Portekiz’in,
görevden uzaklaştırıldı (bak. KORE CUMHURİ batısındaki yerler de İspanya’nın olacaktı.
YETİ). M acA rthur ordudan ayrılınca özel bir Baharat ticaretinde büyük önem taşıyan zen
şirketin yönetim kurulu başkanlığına getirildi gin Moluk A daları’nın, 1494’te yeniden belir
(bak. İKİNCİ D ünya Savaşi). lenen bu çizginin batısında kaldığını ve bu
nedenle Portekiz’in değil İspanya’nın olması
MACELLAN (1480-1520). Portekizli kâşif gerektiğini ileri süren M acellan bunu kanıtla
Ferdinand M acellan, Büyük O kyanus’u doğu mak için batıya doğru bir sefer düzenledi.
dan batıya doğru geçen ilk denizcidir. Önce M acellan, Eylül 1519’da İspanya’dan beş
Portekiz daha sonra İspanya kralının hizme gemiyle denize açıldı. Ekim 1520’de Macellan
tinde keşif gezilerine çıkan M acellan, Güney Boğazı’nın doğu ucuna geldi. Boğazın sol
A m erika’nın güneyinde, kendi adıyla anılan kıyısındaki topraklara kıyıda gördüğü çok
boğazı buldu (bak. M acellan B oğazi ). Macel- sayıdaki ateş nedeniyle “ateş ülkesi” anlam ı
lan’ın ölüm ünden sonra tam am lanan bu yol na gelen Tierra del Fuego adını verdi. Boğaz
culukla, Dünya çevresi ilk kez denizden dan geçip Büyük O kyanus’a çıkış 38 gün
dolaşılmış oldu. Bu yolculukta Macellan, sürdü. M acellan, ulaşılan bu yeni denize
Samanyolu G ökadası’nın uydusu olan iki yumuşak ve düzenli rüzgârları nedeniyle,
gökadanın oluşturduğu Büyük ve Küçük M a Portekizce durgun anlamına gelen pacifico
cellan B ulutları’nı da ilk kez gözlemledi. adını verdi. Yoluna devam eden M acellan,
M acellan ilk denizcilik deneyimlerini A fri daha sonra Filipinler’deki bir adanın Yerli
ka ve Hindistan kıyılarında M üslüm anlar’ın leriy le girişilen çatışmada öldürüldü. Beş
gemi ve 287 kişiyle başlayan yolculuk, sancak
VVorld’s Edge Films gemisi Victoria'nın sadece 18 kişiyle Eylül
1522’de İspanya’ya dönmesiyle sona ererken,
D ünya çevresinin ilk kez denizden dolaşılması
da gerçekleştirilmiş oluyordu.
MACHIAVELLI, Niccolö (1469-1527). İtal M a ch ia ve lli, Hüküm dar adlı yap ıtınd a o çağdaki
yan devlet adamı ve yazar Machiavelli’nin d e vle t y ö n e tim in in başarı koşullarını in c e le m iştir.
306 MADAGASKAR
Ü stün H izm et
V ictoria Haçı Dizbağı Nişanı Kongre O nu r Madalyaları
Nişanı
(İngiltere) (İngiltere) (ABD)
(İngiltere)
Legion d 'h o n n e u r Savaş Haçı D e m ir Haç Leopold Nişanı Lenin Nişanı Doğan Güneş
(Fransa) (Fransa) (Alm anya) (Belçika) (SSCB) Nişanı
(Japonya)
lirti, işaret” anlamındaki nişan sözcüğüyle ad çok önemli hizmette bulunmuş kişilere ödül
landırılan bu tip m adalyalar eski geleneklerin olarak verilir. Hem en her ülkenin, en değerli
kalıntılarıdır ve bunu taşıyan kişinin özel bir hizmetler karşılığında verilen belirli nişan ve
konumu olduğunu belirtir. madalyaları, bunların da kendi içinde derece
M etalden yapılan ve kabartm a baskı tekni leri vardır.
ğiyle işlenen madalyaların yalınlığına karşılık Savaşta kişisel cesaretleriyle sivrilen subay
nişanlar genellikle elmas, pırlanta gibi değerli lar ya da barışta ülkelerine hizmet eden kişiler
taşlarla süslüdür. Bir olayın, bir zaferin ya da daha alt dereceden nişan ve madalyalarla
başarının anısını yaşatan madalyalarda o ko^ ödüllendirilir. Ayrıca birçok ülkede, uzun
nuyla ilgili simgesel gösterimler bulunduğu yıllar başarıyla çalışmış ordu, polis ve kamu
halde nişanlarda genellikle bu tip ipuçları görevlilerine de madalya verme geleneği yer
yoktur. Bunun yerine, kişinin rütbesini ve leşmiştir.
konumunu belirten özel işaretler eklenir. Bir ülkenin üst düzeydeki bazı yöneticileri
Örneğin, madalyalarını takarak devlet tören birden fazla madalya ve nişanla ödüllendirile-
lerine ya da resmi toplantılara katılan bazı bilir. Bunların hangi öncelik sırasına göre ve
devlet adamlarının, subayların ve diplom atla nereye takılacağını belirten çok kesin kurallar
rın göğüslerinde çaprazlamasına renkli kurde vardır. Madalya takılmadığı zam anlar, ünifor
leler, boyunlarında da değerli taşlarla süslü m aların göğsüne, her madalya için belirlenmiş
zarif zincirler bulunur. Bunlar o kişilerin özel renklerde madalya kurdeleleri takılır.
yüksek rütbeli olduklarını, soyluluk ya da Tören ve toplantılara sivil giysileriyle katıl
şövalyelik unvanı taşıdıklarını gösteren özel dıklarında da, hak ettikleri madalya ya da
nişanlardır. Sayısı genellikle sınırlandırılmış nişanı simgeleyen bir rozeti ya da kurdeleyi
olan bu nişanlar, devlete ya da hüküm dara yakalarındaki düğme deliklerinde taşırlar.
MADALYA VE NİŞANLAR 309
nişanlarının çoğu tarihe karıştı. Yalnız, Solda: 1890 ta rih li O sm anlı Liyâkat M adalyası.
Sağda: İstiklal M adalyası.
1802’de Napolyon'un koyduğu Legion d ’hon-
neur nişanı Fransa’da hâlâ varlığını sürdür
m ektedir ve A vrupa’nın en değerli nişanların ler’ce takılan madalyaların taşınmasına izin
dan biridir. Erkek ya da kadın, Fransız ya da verildi. Ayrıca 1974’teki Kıbrıs Barış Harekâ-
yabancı, sivil ya da asker ayrımı gözetmeksi tı’na katılanlara da madalya dağıtıldı. 1983’te
zin herkes bu nişanla onurlandırılabilir. çıkarılan bir yasayla da Devlet Şeref M adal
Krallık rejimini sürdüren İngiltere’de ise, yası, Devlet Övünç Madalyası ve Devlet
Kral III. Edw ard'ın 1348’de koyduğu Dizbağı Ü stün Hizmet Madalyası adıyla üç ayrı m a
Nişanı bugün bile ülkenin sivil ve askeri dalya daha konuldu.
alandaki en büyük ödülüdür. İngiltere ve İngiliz Uluslar Topluluğu savaş
madalyalarının en değerlisi Victoria H açı’dır.
Cesaret ve Hizmet Madalyaları 1856’da Kraliçe Victoria dönem inde konulan
O sm anlılar’da, hizmet, başarı ya da yararlık bu m adalya, ilk kez Kırım Savaşı’nda çarpışan
gösterenler 18. yüzyıla kadar kaftan, sorguç, askerlere verildi. Üstün Hizmet Nişanı ise
kürk, kılıç gibi arm ağanlarla ödüllendirilirdi. savaştaki cesaret ve önderlikleri için yüksek
Tarihimizde ilk madalya, 1730’da konulan rütbeli subaylara verilir.
Ferahi Madalyası’dır. O tarihten Cumhuriyet A B D Kongresi’nin koyduğu ilk madalya,
dönemine kadar 59 madalya daha konuldu ve A m erikan Bağımsızlık Savaşı (1775-83) sıra
I. Dünya Savaşı sırasında çıkarılan Harp sında Boston’u İngilizler’den kurtardığı için
Madalyası bunların sonuncusu oldu. George W ashington’a verilmişti. Bugün bu
1920’de kurulan Türkiye Büyük Millet ülkenin en büyük ödülü, ilk kez iç savaş
Meclisi, aynı yıl Kurtuluş Savaşı’na katılanla- (1861-65) sırasında verilmeye başlanan K on
ra verilmek üzere İstiklal Madalyası konulma gre O nur Madalyası’dır.
sını kararlaştırdı. Bu, Türkiye Cum huriyeti’ Fransa’da savaş kahram anlarına Legion
nin ilk madalyasıdır. 1934’te çıkarılan başka d ’honneur nişanından başka Askeri Madalya
bir yasayla da İstiklal Madalyası dışındaki ile Savaş Haçı verilir.
bütün madalya ve nişanların takılması yasak E n tanınmış askeri madalyalardan biri A l
landı, Yalnız savaş madalyaları bu yasaklama m anya’nın Dem ir Haç N işanfdır. İlk kez
nın dışında tutulmuştu. Nitekim 1950-53’teki 1813’te Prusya’da savaş kahram anlarını ödül
Kore Savaşı’na katılanlara Birleşmiş Millet- lendirm ek amacıyla konm uştur. Dem irhaç
310 MADDE
1870-71’de Fransa-Prusya Savaşı'nda, I. ve II. nedenle tuğlayı bir ucundan tutup kaldırabili
Dünya savaşları sırasında da verildi. riz. Sıvıların ise, katilardan farklı olarak
SSCB'deki en yüksek askeri ödül Altın belirli bir biçimi yoktur; her sıvı, içine konul
Yıldız M adalyası’dır. Bu madalyayı hak eden duğu kabın, örneğin bir bardağın ya da
ler “Sovyetler Birliği Kahram anı" unvanını da şişenin biçimini alır. Buna karşılık katilar gibi
taşırlar. Devlete yapılan üstün hizmetler ise sıvıların da belirli bir boyutu, daha doğrusu
Lenin Nişanı ile ödüllendirilir. hacmi vardır; ama bu hacim içindeki parça
cıklar katilardaki gibi birbirine yapışık değil
Öbür Madalyalar dir. Oysa gazların ne belirli bir biçimi, ne de
Barış zamanında birçok ülke, özellikle güven belirli bir boyutu vardır. Molekülleri de sıvıla-
lik güçleri ile itfaiyecileri üstün hizmetlerine rınkinden daha seyrek ve gevşek yapıdadır.
karşılık madalyayla ödüllendirir. Büyük kaza Bu yüzden gazlar bulundukları yerin sınırları
larda can kurtarm a gibi bireysel cesaret ör na kadar genleşir, yani yayılırlar. Örneğin
nekleri için de cesaret madalyası verilir. evdeki bir gaz kaçağı bir süre sonra odanın
Kanada Yüzüncü Yıl Madalyası (1967) gibi, her yanından fark edilebilir. Ö te yandan,
ulusal olayları anmak için hüküm etler tarafın moleküller arasındaki boşluklar nedeniyle bü
dan çıkarılan m adalyalar da vardır. yük m iktardaki bir gazı küçük bir kabın içine
Tarih boyunca birçok ülke önemli keşifleri sıkıştırmak olanaklıdır.
birer madalyayla ödüllendirmiştir. Bunun en
yakın örneklerinden biri ABD Kongresi’nin Hal Değiştirme
astronotlara verdiği Uzay O nur M adalya H er m adde, çevre koşullarına bağlı olarak
sıdır. katidan sıvıya, sıvıdan gaza dönüşerek her üç
Ü n iv e rs ite le r, b ilim , sa n a t ve e d e b iy a t d e r halde de bulunabilir. A m a olağan sıcaklık ve
n e k le ri de ö zel b a şa rı m a d a ly a la rı v e rir. basınç gibi çevre koşullarında bir maddeyi
Ö rn e ğ in çeşitli d a lla rd a d a ğ ıtıla n N o b e l Ö d ü l yalnızca katı, sıvı ya da gaz haliyle tanırız.
le r in in a ra s ın d a , p a r a a rm a ğ a n ın ın yanı sıra Bunun bilinen tek aykırı örneği sudur; çünkü,
b ir a ltın m a d a ly a d a v a rd ır (bak. NOBEL ÖDÜL olağan çevre sıcaklığında sıvı halde gördüğü
LERİ). müz su, buzdolabında donduğu zaman katı,
Spor dünyasında ise her dört yılda bir kaynayan çaydanlıkta buharlaştığı zaman da
düzenlenen Olimpiyat O yunları’nda kendi gaz halinde karşımıza çıkar. Bir maddenin
dallarında birinci, ikinci ve üçüncü olan spor çevresindeki sıcaklık ve basınç değiştiğinde
culara altın, gümüş ve bronz Olimpiyat m a madde de hal değiştirerek bir durum dan
dalyaları verilir (bak. OLİM PİYAT O Y U N L A R I). öbürüne geçebilir. Bunun nedeni, bir madde
ısındığı zaman moleküllerin hareketinin art
MADDE. Evrendeki her şey, uzayda yer masıdır. Katı bir m adde ısıtıldığında, mole
kaplayan, bölünebilen, ağırlığı olan ve değişik külleri belirli bir düzen içinde birbirlerine
biçimlerde algılanabilen m addelerden oluşur. sıkıca tutunm uş oldukları halde hareket etm e
M addenin, katı, sıvı ve gaz olarak adlandırı ye çalışır. Am a aralarında boşluk olmadığın
lan üç temel hali ya da durumu vardır (bak. dan yapabilecekleri tek hareket bulundukları
G A Z ; K A T I; S lV l). yerde titreşm ektir. Isınan bir cisme dokunul
Herhangi bir maddenin katı mı, sıvı mı, duğunda duyulan sıcaklık m oleküllerin bu
yoksa gaz halinde mi bulunduğunu kolayca hızlı titreşim inden kaynaklanır. M addeye da
söyleyebiliriz. Katiların, örneğin tuğlanın be ha fazla ısı enerjisi verildiğinde, moleküller
lirli bir biçimi ve boyutu vardır. Yeterli bulundukları yerden koparak hareket edebilir
kuvvet uygulamadıkça bu durumdaki m adde ve böylece katı eriyerek sıvı hale geçerken
nin biçimini ya da boyutlarını değiştiremeyiz. biçimini de yitirir. Sıcaklık daha da artırıldı
Ayrıca katilar “pekişik” yapıdadır; yani katı ğında moleküllerin hareketi iyice hızlanır ve
bir cismi oluşturan m oleküller (küçük parça sonuçta sıvı kaynamaya başlar. A rtık mole
cıklar) aralarında hiç boşluk kalmayacak bi küller hemen hemen serbest durum dadır.
çimde birbirlerine sıkıca bağlanmıştır. Bu (A yrıca bak. DONMA VE ERİME; ISI; MOLEKÜL.)
MADDE 311
ısı ısı
KATI e rim e b u h a rla ş m a G AZ
1
J 'U c ./
/" /V a /> i l ı
fi * fi ^ \ \ A a
\
Soldan sağa: K atiların b e lirli b ir hacm i ve b iç im i v a rd ır; m o le k ü lle ri de ancak bu lu n d u kla rı yerde
titre ş e b ilir. K a tila r g ib i b e lirli b ir hacm i olan sıvılar ise b u lu n d u kla rı kabın b iç im in i alır ve
m o le k ü lle ri bu hacim için d e serbestçe hareket eder. Buna karşılık b e lirli b ir b iç im i o lm a ya n gazlar
g e n le ş e b ilir, sık ış tırıla b ilir ve m o le k ü lle ri her yana d a ğ ıla b ilir, lyo n la şm ış çok sıcak gazlara da
plazm a denir.
edilemez. Kütlenin korunum u yasası adıy göre bu cisim ve olgular ne kadar farklı
la bilinen bu ilkenin bilimsel temellerini ilk nitelikte olursa olsun hepsi nesneldir (maddi)
kez Fransız kimyacı A ntoine Lavoisier or ve insan zihninin dışındadır. Y erküre insan ve
taya koym uştur (bak. Lavoisier , A ntoine - canlı varlıklar ortaya çıkmadan milyonlarca
LAURENT). Alm an asıllı büyük bilim adamı yıl önce var olmuştur. Buna göre zihin ve
A lbert E instein’ın biçimlendirdiği ikinci yasa bilinç, nesnel dünyanın uzun evriminden baş
ya göre de m adde ile enerji birbiriyle eşdeğer ka bir şey değildir. Bütün nesne ve olguların
dedir (bak. E instein . A lbert). kendilerine özgü ortak özellikleri zihnin dışın
A yrıca bak. ENERJİ. da nesnel gerçeklik olmaları ve onda yansıma
larıdır. Böylece m adde tek bir nesneyi, her
MADDE BAĞIMLILIĞI bak. İ laç Bağimli hangi bir süreci, bir grup olguyu değil gerçek
LIĞI. dünyayı, bütünü içinde kapsar.
H obbes, John Locke gibi düşünürler bu değişir. M addenin hareketi basit yer değiştir
akımın öncüleriydiler. H obbes bilginin doğuş m eden, düşünceye kadar evrendeki tüm deği
tan var olamayacağını, ancak deney ve göz şimleri ve süreçleri kapsar. Nicelik değişimler
lemlerle edinilebileceğini savundu. Locke’a belirli bir birikime ve yoğunluğa ulaştıktan
göre ise beş duyu aracılığıyla dış dünyadan sonra bir nitelik değişikliği yaratır. Değişmeyi
edinilen izlenimler olan duyum lar beyinde doğuran ise karşıtların çatışmasıdır. Karşıtlık
oluşan maddesel hareketlerdi. Tüm bilgiler lar birbirinin dışında değildir. Bir arada ve bir
duyum lardan çıkıyordu. birlik oluşturacak biçimde bulunurlar. Değiş
Bu dönemin maddeci düşünürleri yaşamın, menin tem elinde bu karşıtların bir arada
düşüncenin ve toplum un yasalarını fizik ya da bulunmasının doğurduğu çelişme vardır. Ç e
m ekanik bilimin yöntem ve kavram larına lişme olmasaydı var olan her şey neyse öyle
başvurarak açıkladılar. “M ekanik maddeci kalır, hareket değişime değil ancak yinelen
ler” adı verilen bu düşünürler dünyanın yal meye yol açardı. Oysa var olan her şeyde onu
nızca etkileşim içindeki m adde parçacıkların hem kendisi, hem de kendisinden başka bir
dan oluştuğunu düşünüyorlardı. H er parçacı şey olmaya iten güçler vardır. Böylece var
ğın öbürlerinden ayrı ve bağımsız bir varlığı olan her şey dışarıdan bir gücün etkisiyle değil
vardı. Bunlar dünyayı oluştururlardı. M eka içindeki çelişen güçlerin çatışmasıyla değişik
nik olan bu etkileşimler yalnızca bir parçacı liğe uğrar (bak. E ngels , F riedrich ; M arx ,
ğın öbürü üzerindeki dışsal etkisiydi. Örneğin Ka rl ).
H obbes’un felsefesinde devlet bile dev bir
makine olarak gösteriliyordu. MADENCİLİK. Yerkabuğundaki minerallerin
Maddeci felsefe 19. yüzyılda Alm an düşü ve öbür ham m addelerin bulundukları kat
nürü Ludwig Feuerbach’la en gelişkin düzeyi manlardan çıkarılarak değerlendirilmesine
ne ulaştı. Bu düşünür felsefenin yalnızca saf yönelik bütün işlemler madencilik adı altında
düşünce çerçevesinde kalmamasını, asıl göre toplanır. Yerkabuğundaki kayaçların yalnızca
vinin doğayı ve insanı incelemek olduğunu bir bölümünde işletme giderlerine değecek
ileri' sürdü. Doğa insanın dışında vardı. İnsan kadar bol m iktarda yararlı m ineral bulunur.
ise doğanın bir parçası, onun uzun gelişiminin Bu tür kayaçlara cevher ya da “m aden filizi”
bir ürünüydü. Bilinç doğayı yansıtıyordu ve denir. Bir cevherdeki yararlı mineral oranı,
insan maddeyi, doğayı duyumlarıyla algılı cevherin türüne bağlı olarak büyük ölçüde
yordu. değişir. Örneğin bir dem ir cevheri yüzde 20
ile yüzde 60 arasında demir içerebilirken, bir
Diyalektik Maddecilik altın cevheri kütlesinin ancak milyonda birkaç
Maddeci felsefe 19. yüzyılda Kari Marx ve birimi altındır. M aden m ühendislerinin başlı
Friedrich Engels’le birlikte yeni bir boyut ca görevleri işletilmeye değecek cevherleri
kazandı. Bu iki düşünür maddenin ancak arayıp bulm ak, yerkabuğundaki cevheri çı-
hareket halinde var olabileceğini öne sürdü
ler. Diyalektik Maddecilik adını verdikleri AÇIK OCAK
öğretileri hareketi, değişikliklere, cisimlerin
evrimine, eskinin yeniyi doğurarak dönüşm e
sine sıkı sıkıya bağlar. Diyalektik Maddeci-
lik’e göre evren hareket halinde m addedir.
Buna göre var olanların hepsi birbiri üzerinde
etkide bulunur. H er şey birbiriyle ilişki için
dedir. Diyalektik maddeci yöntem hiçbir nes
neyi tek başına ve soyutlayarak ele almaz.
Ö bür m addelerle ilişkisi içinde ve bir bütünün
parçası olarak ele alır. Gene Diyalektik Mad- Ao ldçık ocak iş le tm e c iliğ i ce vh e rin yüzeye çok yakın
u ğ u ye rle rd e u y g u la n a b ilir. M in e ra lle ri açığa
decilik’e göre hareket halindeki m adde bir çıkarm ak için önce üstü nde ki kayaç ya da to p ra k
durum dan öbürüne geçer ve sürekli olarak ö rtü sü kaldırılır.
314 MADENCİLİK
karm ak için bir maden işletmesi kurup işlet loğlar ve maden mühendisleri gibi uzm anlar
mek ve cevherdeki yararlı mineralleri yararsız dan oluşan ekiplerce yürütülür. Önce geniş
m addelerden ayırmak üzere cevheri işlemek bir alanın havadan fotoğrafları çekilir; sonra
ya da zenginleştirmektir. bu fotoğrafları inceleyen jeologlar tarafından
araştırm a yapılacak bölgeler belirlenir. H atta
Maden Arama son yıllarda jeologlar, Landsat ve Spot gibi
Kömür ve fosfat gibi metal dışı cevherler yapma uyduların gönderdiği fotoğrafları ince
yerkabuğunda yatay olarak uzanan oldukça leyerek yeni maden yatakları buluyorlar (bak.
düzenli yataklar oluşturur. Oysa metal cev U y d u ).
herleri genellikle değişik kalınlıkta dam arlar M ıknatıslanma özelliği taşıyan demir ya da
halindedir. Bu dam arlar yer yer doğrultusunu nikel cevherleri genellikle magnetik alanlara
değiştirse de hemen her zaman düşey olarak duyarlı bir aletle aranır. M agnetom etre denen
yerkabuğunun derinliklerine doğru iner. Yal bu alet uçakta, helikopterde ya da otom obil
nız bazı yerlerde, boyutları birkaç kilometre de taşınabilir. Bazı metal cevherleri, çevrele
küpü bulan, düzensiz biçimli çok büyük kütle rindeki kayaçlardan daha ağırdır, dolayısıyla
ler halinde demir ve bakır gibi metal cevherle daha büyük bir kütleçekim kuvveti uygular.
rine rastlanır. Cevher damarları ve yatakları, Böyle bir çekim alanının varlığı çok duyarlı
jeolojik çağlar boyunca rüzgârın, donun ve bir teraziyle saptanarak cevhere ulaşılabilir.
yağmurun etkisinde kalmıştır. Bugün de sü Bazı cevherler de belirli elektriksel özellikle
rüp giden bu etkiyle cevherler aşınıp ufalanır; rinden ya da ses dalgalarını kendilerine özgü
kopan parçalar sel sularıyla ya da akarsularla bir hızla iletm elerinden yararlanarak buluna
taşınır ve bunların ırmak vadilerinde çökel bilir. Radyoaktif cevherlerin varlığı ise Gei-
mesiyle yeni, yumuşak, alüvyonlu maden ger sayaçlarıyla saptanabilir (bak. RADYOAK
yatakları oluşur. TİFLİK).
Bir zam anlar, tek başlarına çalışarak elle Bir sonraki aşam ada, aranan mineralleri
rindeki basit aletlerle mineral çökellerinin içerme olasılığı bulunan kayaçlardan örnekler
yerini bulmaya çalışan m aden arayıcıları var toplanır. Eğer inceleme sonuçları bu olasılığı
dı. Bu insanlar özellikle Güney Afrika, Kuzey doğrularsa, cevher kütlesinin çeşitli derinlik
Am erika ve Avustralya’da birçok m aden ya lerinden örnekler almak gerekir. Bunun için,
tağı buldular. Am a bugün m aden aram a kesici elmas uç takılmış, içi boş bir çelik
çalışmaları jeokimyacılar, jeofizikçiler, jeo- çubukla sondaj delikleri açılır. Çubuğun için
deki boşluğa dolan ve biçimi nedeniyle “ha
vuç” ya da “karot” denen bu silindirik kayaç
örnekleri yüzeye çıkarılarak bütün ayrıntıla
rıyla incelenir.
Cevherin aranan özelliklerde olduğu ve
işletilmeye değecek oranda mineral içerdiği
saptanırsa, bu kayacı yerkabuğunun derinlik
lerinden çıkarmak için gerekli kazı işlemleri
ne başlanabilir. Dünyadaki m aden işletmele
rinin hemen hemen dörtte üçü yerüstündedir.
Açık İşletme
Dem ir cevherleri ve boksit (alüminyum cev
heri) gibi bazı m ineraller açık ocak işletmeci
liği denen yöntem lerle çıkarılır. Açık işletme
yöntem lerinin en basitlerinden biri, akarsu
yataklarında, göllerin dibinde ve haliçlerde
Sulu kazı yö n te m in d e , ö rn e ğ in altın içeren çakılları
kop arıp aşağı sü rü kle m e k için kayaç kütlesine
birikmiş ağır çökellerin içindeki minerallerin
basınçlı su pü skü rtü lü r. ayrılmasıdır. Plaser denen bu çökeller, aşın-
MADENCİLİK 315
Üstte: A S A R C O Inc.
Ortada: United States G ypsum Co.
A ltta: Louisiana Tourist
D evelopm ent Corporation
M u ğ la 'n ın Yatağan
ilçesindeki Eskihisar
yö re sin d e işletile n
k ö m ü r dam arı.
H a m d i M engi
çalışmalar gözalabildiğine uzanan boş alan tünellerle ulaşılır. Cevher fazla derinde değil
larda sürdürülür. Örneğin Avustralya’nın ba se genellikle eğimli bir galeri açılır; ama
tısında demir cevheri çıkarılan koskoca bir derinde olduğu zaman en uygun yöntem
dağ kütlesi kazıla kazıla yok olmak üzeredir. düşey bir kuyu kazmaktır. Böyle bir maden
A B D ’nin U tâh eyaletindeki Bingham Kanyo kuyusu, madencilerin ve donanım larının iste
nu bakır m adeninde ise işletme çalışmaları nilen derinliğe indirilebilmesini, ayrıca cevhe
nedeniyle genişliği 7 km2’yi aşan, derinliği de rin yüzeye çıkartabilm esini sağlayacak kadar
neredeyse 800 metreyi bulan dev bir çukur geniş olmalıdır. Kuyunun dibinden cevherin
oluşmuştur. içlerine doğru yatay galeriler açılır. Ayrıca
her galeri “bür” denen küçük-iniş çıkış kuyu
Yeraltı Madenciliği larıyla bir üstündeki ve bir altındaki galeriye
Yerkabuğunun derinliklerindeki cevher küt bağlanır. Kazarak ya da patlayıcı kullanarak,
lesine, yüzeyden aşağıya doğru düşey olarak cevher kütlesinin içinde “ayak” denen bir
inen kuyularla ya da giriş galerisi denen yatay çalışma yeri açılır. Bu boşluk nedeniyle tava
nın çökmesini önlemek için ağaç destekler
yerleştirilir ya da cevher kütlesinin bazı yerle
rinde tabandan tavana kadar uzanan “topuk
lar” bırakılır.
Cevherin parçalanarak alınmasına kazı de
nir. Aslında bu işlemin kazmakla hiçbir ilgisi
yoktur. Önce pnöm atik m atkaplarla (basınçlı
havayla çalışan delicilerle) kütlenin içinde
delikler açılır; sonra bu deliklerin içine patla
yıcı doldurulup ateşlenerek cevher parçalanır.
Parçalanan cevherin kazı yerinden alınıp
yüzeye çıkarılması için gerekli düzenlemeleri
yapmak m aden mühendislerinin başlıca gö
revlerinden biridir. Bu görev giderek güçleşir,
çünkü cevher çıkarıldıkça kuyu ile ayak ara
G ale rili işle tm e le rd e , cevheri kazıp alm ak için b ir
dağın yam acından içeri d o ğ ru uzanan ya ta y g a le rile r sındaki galeri uzunluğu artar. Cevherin kuyu
açılır. ya ulaştırılabilmesi için belki 10 km boyunca
MADENCİLİK 317
taşınması gerekir. Bu taşıma içinde genellikle lerin başında gelir. Bir başka endişe kaynağı
konveyör denen taşıyıcı bantlar ya da elek da zehirli ve yanıcı gazların, özellikle “grizu”
trikli, dizel m otorlu lokomotiflerle çekilen denen m etan gazının birikmesidir. Bu yüz
vagonlar kullanılır. En sonunda kuyu dibine den, Davy lambası olarak bilinen güvenlik
yığılan cevher saniyede 12-15 m etre gibi lambası, yeraltında çalışanların can güvenliği
büyük bir hızla tırmanan asansörlerle yüzeye açısından en büyük buluşlardan biri sayılır.
çıkarılır. Alevini dışarı vermeyen bu lambayı 1815’te
Derin maden ocaklarının hemen hepsinde İngiliz bilim adamı Sir Hum phry Davy geliş
iki kuyu vardır. Kuyuların birinden içeri tirmişti (bak. D avy . Sir H umphry ). Davy lam
temiz hava girer; öbüründen de ocaktaki baları bugün bile birçok ocakta kullanılm ak
kirlenmiş hava vantilatörlerle emilerek dışarı tadır; ama artık madencilerin çoğu, tepesinde
atılır. Bu düzenleme ocağın hem havalandırıl elektrik ampulü bulunan koruyucu başlıklar
masını, hem de soğutulmasını sağlar; çünkü (miğferler) giyer. Zehirli gazların varlığı da
derine indikçe kayaçların sıcaklığı artacağın elektronik aygıtlarla saptanır.
dan içerinin havası giderek ısınır. Çeşitli m inerallerin ve öbür m addelerin
Derinliği 3.000 metreyi aşan m aden ocakla yeraltından çıkarılması için başka yöntem ler
rında kayaçların sıcaklığı 50°C’nin üstünde de vardır. Örneğin, bildiğimiz sofra tuzu
dir. Örneğin Güney A frika’da, Carletonville’ (sodyum klorür) ve potas (potasyum karbo
deki bir altın madeninin derinliği 3,7 kilom et nat) çökellerini işletmek için üzerlerine
reden fazladır ve galerilerdeki sıcaklık boruyla su püskürtülür. Tuzların erimesiyle
55°C’ye ulaşmaktadır. Bu derinlikteki ocak oluşan bu sulu çözelti yüzeye pom palanır ve
larda havanın büyük soğutucularla soğutul ısıtılarak buharlaştırılır. Böylece su buharı
ması gerekir. ayrıldığında geriye yalnızca katı m ineraller
Yüksek sıcaklık, yeraltı m adenlerinde çalı kalır. K ükürt de genellikle buna benzer bir
şanların karşı karşıya bulundukları tehlikeler yöntemle elde edilir; yalnız bu işlemde su
den yalnızca biridir. İyi düzenlenmemiş bir yerine kızgın buhar kullanılır. Frasch yöntemi
ocakta galerilerin çökmesi ve madencilerin denen bu işlemde, kızgın buharın etkisiyle
“göçük” altında kalması en ürkütücü tehlike yeraltında eriyen kükürt yüzeye pom palana
rak alınır.
KUYULU YERALTI KÖM ÜRÜN
V A G O N LA R A Y e ra ltın d a n p e tro l ve d o ğ al gaz ç ık a rm a k
İŞLETMESİ
Y Ü K LE N M E S İ için u y g u lan an y ö n te m le r m ad en ciliğ in özel
ASANSÖR bir a la n ıd ır. P e tro l ve d o ğ al gazın b u lu n d u ğ u
M O TO R U
k a tm a n la ra u la şa b ilm e k için ç o k d e rin k u y u
ların açılm ası g e re k ir. (A yrıca bak. P etrol .)
Cevher İşleme
Ocaktan çıkarıldığı biçimiyle kullanılabilen
cevher sayısı pek azdır. Çoğu kez cevheri
satışa ve kullanıma hazır durum a getirmek
için özel işlemlerden geçirmek gerekir. Buna
cevher işleme ya da cevher zenginleştirme
denir. İlk yapılacak iş, bileşimindeki değişik
mineralleri birbirinden ayırmak için, kırma
makineleriyle ya da öğütücülerle cevheri par
çalamaktır. D aha sonra mineraller, tane irili
ği, biçim, renk, yoğunluk, mıknatıslık, kimya
sal etkinlik gibi değişik özelliklerine dayana
rak ayrı ayrı gruplandırılır.
M aden dam arına ya da yata ğına ulaşm ak için önce
dü şey b ir kuyu kazılır. S onra kuyu nu n çeşitli Büyük bir cevher kütlesinin genellikle çok
d e rin lik le rin d e n ya ta y g a le rile r s ü rü lü r. az bir bölümü işe yaradığından, m aden işlet-
318 MADRAS
m elerinde çok bol m iktarda artık madde kale ve ticaret merkezi kurdu. Zam anla bölge
birikir. Bu artıkların sağlığa ve çevreye zarar bir dokumacılık merkezi durum una geldi.
vermeyecek biçimde yok edilmesine büyük D aha sonra Hıristiyanlık’ı yaymak için gelen
özen göstermek gerekir. Bunun en iyi çözü misyonerler birçok insana okum a ve yazma
mü, artıkları yeniden m aden ocağına doldur öğrettiler. 18. yüzyılda İngilizler ile Fransız-
maktır; ama her zaman buna olanak bulu lar, M adras’ı ele geçirmek için çarpıştılar.
namaz. Hindistan 1947’de bağımsızlığına kavuştuğu
Köm ür madenciliği konusundaki bilgileri zaman İngilizler’in M adras’taki egemenlikleri
K Ö M Ü R maddesinde bulabilirsiniz. Öbür yaklaşık 200 yılı bulmuştu.
önemli metal ve m inerallerin elde edilmesi de Otom obil, elektrikli m akine, kauçuk ve
kendi m addelerinde anlatılmıştır. gübre fabrikaları bulunan kentte bir de rafi
neri vardır. M adras Hindistan’ın en gelişkin
MADRAS, H indistan’ın güneyinde, Tamil eğitim m erkezlerinden biridir. 1857’de kurul
Nadu (“Tamiller Ülkesi”) eyaletinin başken muş olan M adras Üniversitesi’nden başka çok
tidir. Bengal Körfezi’nde yer alan bu kentin sayıda kültür ve sanat kuruluşunu barındırır.
halkı, Kuzey H indistan’da yaşayanlardan Nüfusu 3.276.622 (1981) olan M adras, H in
farklı bir dile ve kültüre sahip olan Tam iller’ distan’ın dördüncü büyük kentidir.
dir. Bu halk genellikle Hindu dinindendir.
Tamil dilinde kentin adı Çennai’dir. Eyaletin MADRİD. 1561’de Kral II. Felipe, İspanya’
kuzeydoğusunda yer alan kent büyük yapay nın merkezinde bulunduğu için M adrid’i baş
limanıyla işlek bir liman kentidir. Hem en her kent yapmayı uygun buldu. Denizden 635
yerde Hindu tanrılarının heykellerinin yer m etre yükseklikte, çıplak, kumlu bir yayla
aldığı görkemli girişleriyle büyük Hindu tapı üzerinde kurulu olan M adrid, A vrupa’nın en
nakları görülür. Halkın başlıca geçim kaynağı yüksek başkentlerinden biridir. Yazın güne
tarımdır. Pirinç, darı, pam uk, şekerkamışı ve şin yakıcı ve bunaltıcı sıcağına, kışın ise karlı
yerfıstığı yetiştirilir. dağlardan esen dondurucu rüzgârlara açıktır.
Hindistan Y anm adası’nın güneyi baharat, İlkbahar ve sonbaharda ise iklim yumuşaktır.
değerli taşlar ve altın peşinde, olan Avrupalı- Ülkenin bu bölgesi tarım ve hayvancılığa
lar’ın ilk ayak bastığı bölgedir. İngiliz Doğu elverişli olmadığından, M adrid’e yiyecek
Hindistan Kumpanyası 1639’da burada bir uzak kıyı kentlerinden gelir.
Bili B orders/The N ew Y o rk Times M ağazaları ve gökdelenleriyle ünlü Gran
Via (Büyük Cadde), yoksul görünümlü bir
kesimden geçerek, M anzanares Irm ağı’na
ulaşır. Kentin daha yeni bölümündeki 10
büyük cadde, Puerta del Sol’den (Güneş
Kapısı) yelpaze gibi yayılır. Bu kesimdeki
yapılar, bakımlı bahçeler, parklar ve alanlarla
birbirinden ayrılmıştır. Kentin en güzel cad
desi Paseo del Prado, içinde bahçeler, havuz
lar, çeşmeler ve bir hayvanat bahçesi bulunan
Retiro Parkı boyunca uzanır. Park ile Paseo
del Prado arasında dünyaca ünlü Prado M ü
zesi vardır. Bu müzede bulunan yapıtlar
arasında İspanya krallarının 15. yüzyıldan
başlayarak topladıkları, Francisco de Goya ve
Diego Velazquez gibi ünlü İspanyol ressamla
rının tabloları da sergilenmektedir.
Ulusal K ütüphane M adrid’in en ünlü yapı-
G üney H in d ista n 'ın en b ü yü k kenti olan M ad ras'ın larındandır. Burada her yıl bir kitap fuarı
işlek c ad de lerind en biri. açılır. İspanya İç Savaşı (1936-39) sırasında
MAGNA CARTA 319
Kral m ü h rü n ü taşıyan b ir
M agna Carta kopyası. Bu
b e lg enin İn g ilte re 'd e ve
daha sonra dü nya nın
İngilizce konuşulan ö b ü r
b ö lg e le rin d e anayasal
y ö n e tim le rin kuru lm asın da
ö n e m li b ir ye ri vardır.
M ansell Collection
bütün topraklar kralın malı sayılır, kral ba ve anlaştıklarını göstermek için mührüyle
ronlara toprakların kullanma hakkını belirli damgaladı (bak. MÜHÜR). D aha sonra bu
ödem eler ve hizmetler karşılığında verirdi belge, kral tarafından Magna Carta denen
(bak. F E O D A L İZ M ). krallık beratı olarak yazdırıldı. Berat, kopya
Bu ödem eler ve hizmetler ile kralın ve landı ve kontluklara dağıtıldı. Bu kopyaların
soyluların karşılıklı hakları ve görevleri John dördü günümüze kadar ulaşmıştır. Bunların
tahta çıkmadan uzun bir süre önce gelenek ikisi British M useum ’da, öbür ikisi ise Lincoln
lerle saptanmıştı. John’dan önce de bazı ve Salisbury katedrallerinde bulunmaktadır.
krallar krallık beratları gibi yazılı belgeler 63 m addeden oluşan Magna C arta’nın içeri
yayımlamışlardı, ama bu haklar çoğunlukla ği kralın, kilise ve uyrukları karşısındaki hak
yazıya dökülmez, kuşaktan kuşağa aktarılırdı. ve yetkilerinin sınırını belirler. Bu belgeyle,
John, yetkisini aşarak baronlarından daha .feodal beylere tanınan hakların yanında,
fazla para ve hizmet istiyordu. Feodal yasala kentlerde özellikle L ondra’da yaşayan halka
ra göre kral, yetişkin mirasçısı olmayan ba ve tüccarlara da bazı haklar verilmiştir. Ayrı
ronların topraklarının vasisi sayılırdı. John, ca, hukuk ve yargı alanında düzenlem eler ile
vasisi olduğu topraklardaki ağaçları keserek, krallık orm anlarına ilişkin yasaların yumuşa
mısır tohum larını, sığırları ve tarım araçlarını tılması konusunda hüküm ler de yer alır.
satarak da soyluları kızdırdı. Magna C arta’nın sonunda, baronlardan olu
Bu uygulamaların yarattığı hoşnutsuzluk şan bir kurula, bu beratı uygulamayan krala
baronların başkaldırmasına neden oldu ve karşı çıkma ve onu zorlama hakkı tanınır.
John’a “alışık oldukları eski özgürlüklerini” John, verdiği sözleri tutm adı ve baronların
geri vermesi için baskı yapmaya karar verdi kendi aralarındaki tartışm alar yüzünden Mag
ler. 1215’te Canterbury Başpiskoposu Step- na C arta amacına ulaşamadı. Am a, bir kralı
hen Langton önderliğinde bir araya gelen nın ülkeyi istediği gibi yönetemeyeceğini açık
baronlar kendi sorunlarının yanı sıra kilise ça belirten bu beratın İngiliz tarihinde çok
nin, daha küçük feodal beylerin, kent halkı büyük etkisi oldu. Kral, ülkeyi yasalara uygun
nın ve hatta köylülerin sorunlarını da içeren olarak yönetm ek zorundaydı. Eğer yasalara
istekleri bir belge biçiminde düzenlediler. Bu uymazsa halkın krala karşı zor kullanma
belge, 15 Haziran 1215’te, Staines ile W indsor hakkı vardı.
arasında, Tham es Irmağı kıyılarında yer alan Kral John’un ölümünden sonra, oğlu III.
Runnym ede’de John’a sunuldu. Bir iç savaş Henry tarafından da onaylanan Magna Carta,
çıkmasından korkan kral, istekleri kabul etti daha sonra anayasal bir yönetim için m ücade
MAGNETİZMA 321
ğımız mıknatısların çoğu, sonradan kalıcı kutuplar birbirini iter” denir. Mıknatısların
mıknatıslık özelliği kazandırılmış çeşitli ala ilginç bir özelliği daha vardır: Bir mıknatıs
şımlardan yapılır. Eski Yunanlılar, bir mag- parçalara ayrıldığında, bu parçalardan her
netit kütlesinin demir parçalarını çektiğini, biri kuzey ve güney kutupları olan küçük bir
hatta kaldırabildiğini biliyorlardı. Am a mık mıknatıs haline gelir.
natısların demiri ya da bazı metalleri çekmek Kraliçe I. Elizabeth’in saray hekimi olan
ten başka önemli özellikleri de vardır. Eğer İngiliz bilim adamı William G ilbert, 1600’de
bir demir ya da çelik parçası art arda birkaç yazdığı bir kitapta D ünya’nın dev bir mıknatıs
kez bir mıknatısa hep aynı yönde sürtülürse, olduğunu, kutuplarının da kuzey ve güney
sonunda bu parça da mıknatıslanır, yani bir uçlarda bulunduğunu öne sürmüştü. D ünya’
mıknatıs haline gelir. Mıknatısların bir başka nın magnetik kutuplarının gerçek (coğrafi)
özelliği de kutup'laım m olmasıdır; bunlar Kuzey ve Güney Kutup noktalarıyla aynı
mıknatıslık özelliğinin en güçlü olduğu nokta yerde olmaması dışında bu savı tümüyle
lardır. Düz çubuk biçimindeki bir mıknatıs doğruydu (bak. MAGNETİK KUTUPLAR).
demir tozuna batırılıp çıkarılacak olursa, de
mir tozunun mıknatısın uçlarına yapıştığı, Magnetik Alanlar
çubuğun ortasında hiç toz toplanmadığı görü Bir defter yaprağı bir çubuk mıknatısın üzeri
lür. İşte bu uçlar çubuk mıknatısın kutupları ne yerleştirilir ve yüzeyine demir tozu serpilir-
dır. M ıknatısların çok önemli özelliklerinden se, bu tozlar çizgiler halinde dizilerek özel bir
biri de, serbestçe dönebilecek biçimde asıl dağılım deseni oluşturur. “Kuvvet çizgileri”
dıklarında ya da bir sıvının üzerinde yüzdürül- denen ve hiçbir zaman birbirini kesmeyen bu
düklerinde her zaman kuzey-güney doğrultu çizgilerin herhangi bir noktadaki doğrultusu,
sunu göstermeleridir. (A yrıca bak. PUSULA.) uygulanan magnetik kuvvetin doğrultusunu
Serbestçe dönebilecek biçimde asılmış iki gösterir. Eğer kâğıdın üstüne küçük bir mag
mıknatıs birbirine yaklaştırılırsa, kuzeyi gös netik pusula yerleştirilirse, pusulanın iğnesi
teren kutupları (kısaca “kuzey kutupları”) de altındaki kuvvet çizgisiyle aynı doğrultuya
birbirinden uzaklaşır ve her birinin kuzey yönelir. Kuvvet çizgileri arasındaki uzaklığa
kutbu öbürünün güney kutbuna yaklaşacak bakılarak magnetik kuvvetin büyüklüğü anla
biçimde döner. Fizikte bu olguyu tanımlamak şılabilir; çizgilerin sık ve birbirine yakın oldu
için “karşıt kutuplar birbirini çeker, benzer ğu yerde magnetik kuvvet daha güçlüdür.
Kuvvet çizgilerinin geçtiği bölgenin tümüne
Chicago Natural H istory M useum “magnetik alan” denir. Kâğıdın üstüne yumu
şak (katışıksız) bir demir parçası konulursa,
çevresindeki kuvvet çizgileri sanki bu demirin
içinden geçiyormuş gibi bir araya toplanır.
Çünkü kuvvet çizgilerinin demirden geçmesi
havadan geçmesinden çok daha kolaydır. Bu
nedenle, bazı duyarlı aygıtları magnetik etki
den korumak için yumuşak dem irden para
vanlar kullanılır.
Magnetizma ve Elektrik
Yukarıda anlatılan bütün magnetizma olayla
rı bir magnetit parçasıyla da gözlemlenebilir
di. Am a bu demir minerali bugün mıknatıs
olarak hiç kullanılmaz. Geçen yüzyıla kadar,
mıknatıs yapmak için bir demir ya da çelik
M ıknatıstaşı olara k da b ilin e n m a g n e tit, doğal parçası magnetite sürtülerek mıknatıslanırdı.
m ıknatıslık ö ze lliği taşıyan b ir d e m ir ce vh e rid ir. Bu
m in e ra l çiv ile ri ve d e m ird e n ya da çelikten yap ılm ış 1820’de DanimarkalI fizikçi H ans Christian
her şeyi kendine çeker. Ö rsted, bir rastlantı sonucunda, serbestçe
MAGNEZYUM 323
B ir ç iv in in çevresine
iletken tel sarıp uçlarını bir
p ile ba ğlayara k ba sit b ir
elektrom ıkna tıs
ya p a b ilirsin iz. Eğer iki pil
kullanırsanız
elektom ıkna tısınız daha
gü çlü olacaktır.
asılmış mıknatıslı bir iğnenin, içinden elektrik kuzey kutbu öbürünün güney kutbuna döner.
akımı geçen bir tele yaklaştırıldığında sallan Böylece bütün m oleküllerin magnetik etkisi
dığını gördü. Magnetizma ile elektrik arasın birbirine ekleneceğinden, çelik çubuk güçlü
da bir ilişki olduğunu gösteren bu olay elek bir mıknatısa dönüşür. Eğer bu çubuk çekiçle
trom ıknatısların çıkış noktası oldu (bak. ELEK dövülür ya da iyice ısıtılırsa, moleküllerin
TROMIKNATIS). Bir demir ya da çelik çubuğun düzeni yeniden bozulacağı için çelik çubuk da
çevresine iletken tel sarılıp, telin uçlarını bir mıknatıslığını yitirir. Bilim adamları D ünya’
pile bağlayarak elektrom ıknatıs yapılabilir. nın magnetik alanının yaklaşık yüzde 90’ının,
Telden elektrik akımı geçirildiğinde demir ya bol demir içeren yerçekirdeğindeki elektrik
da çelik çubuk mıknatıslık özelliği kazanır. akımlarından kaynaklandığını düşünüyorlar.
Bu mıknatısın gücü, tel bobindeki sarım
sayısına ve bobinden geçen elektrik akımı M AGNEZYUM , gümüş beyazlığında bir m e
m iktarına bağlıdır. taldir ve genellikle alaşım maddesi olarak,
Elektrom ıknatısta çekirdek olarak sert çe yani başka metallerle karıştırılarak kullanılır.
likten bir çubuk kullanılırsa, elektrik akımı Kimyasal simgesi Mg, atom numarası 12,
kesildikten sonra da çubuk mıknatıslığını atom ağırlığı 24,312 olan bu elem ent en hafif
korur; ama, yumuşak dem irden yapılmış çe m etallerden biridir ve bu özelliğiyle önem
kirdekler akım kesilir kesilmez bu özelliğini kazanmıştır. Toz halindeki magnezyum ko
yitirir. Bu nedenle, elektrom ıknatıs olmayan layca tutuşur ve parlak bir alevle yanar.
bildiğimiz kalıcı m ıknatıslar ya sert çelikten İngiliz kimyacı Sir Hum phry Davy 1808’de
ya da kalıcı mıknatıslanma özelliği taşıyan magnezyumu bileşiklerinden ayırarak ele
başka alaşımlardan yapılır. Bu alaşımlardan m ent halinde elde etmişti (bak. D avy , Sir
biri, kobalt, nikel, alüminyum ve bakırdan H umphry ). A m a elem entin katışıksız halde
oluşan alniko' dur. Kalıcı mıknatıslar, m anye elde edilebilmesi için aradan 20 yıl daha
to denen küçük elektrik üreteçlerinin temel geçmesi gerekti. Magnezyumun sanayi çapın
öğesidir; hızla döndüğünde yüksek gerilimli da üretimini ise ancak 20. yüzyılda Alm anlar
elektrik akımı üreterek kıvılcım oluşturan başlattılar.
m anyetolar, bazı benzin m otorlarında ateşle Yerkabuğunun yaklaşık yüzde 2’sini oluştu
meyi sağlamak için indükleme bobinlerinin ran magnezyum, D ünya’da en bol bulunan
yerine kullanılır. (A yrıca bak. İ çten Y anmali elem entler arasında sekizinci sırayı alır. Am a,
M o to r .) başka m addelerle çok kolay tepkimeye girdiği
Magnetizma olayının temelini açıklamak (birleştiği) için doğada katışıksız halde bulun
için bir çubuk mıknatısı ele alalım. Bu mıkna maz. Başta dolomit (bütünüyle dolomitten
tısın her molekülü minicik bir mıknatıstır; oluşmuş sıradağlara rastlanır), magnezit ve
ama bu m oleküller mıknatısın içinde rastgele karnalit olmak üzere pek çok mineralin yapı
yönlenmiş olduğundan hepsi birbirinin mag sında magnezyum vardır. Ayrıca deniz suyun
netik etkisini yok eder. Oysa çubuk mıknatıs dan ve doğal tuzlu su kaynaklarından da
landığında m oleküller tıpkı geçit törenlerin magnezyum elde edilebilir. Magnezyum, bit
deki askerler gibi sıraya dizildiğinden birinin kilerdeki yeşil klorofil pigmentinin (renk veri-
324 MAGRİPLİLER
ler’den kalma görkemli yapılar bugün bile Kıyıdan uzaktaki mağaraların çoğu yeraltı
görülmeye değer güzelliktedir. Bunlar arasın sularının kireçtaşı ve alçıtaşı gibi yumuşak
da 13. ve 14. yüzyıllarda G ranada kenti kayaç katm anlarını aşındırması sonucu olu
yakınlarında yapılan Elham ra Sarayı ve kalesi şur. Yanardağ püskürmeleri ya da sıcak lavla
vardır (bak. E l h a m r a S A R A Y I) . 10. yüzyıldan rın patlaması sonucu yüzeydeki kayaçların yer
sonra İspanyollar’ın yavaş yavaş ülkeyi ele değiştirmesiyle oluşan m ağaralar da vardır.
geçirmesiyle, İspanya’da M agripliler’in gücü İngiltere’deki Pennine Sıradağları ve A B D ’
azalmaya başladı. 1492’de Kastilya ve Aragon nin Kentucky eyaleti gibi kireçtaşı kayaçlarıy-
kralları M agripliler’in son kalesi olan Grana- la kaplı bölgelerde karbon dioksitli sular,
d a’yı aldı. 1610’da son Magripliler de ülkeden kayaçlardaki kalsit mineralini (kalsiyum kar
sürüldü. bonat) eriterek kayacın içinde büyük mağara
16. yüzyılda Tunus ve Cezayir’deki M agripsistemleri oluşturur (bak. KİREÇ VE KİREÇTAŞI).
liler, Osmanlı yönetimini kabul ettiler, ama O rta A nadolu’da, özellikle Sivas çevresinde
kentleri büyük ölçüde özerkliğini korudu. akarsuların alçıtaşı kayaçlarım eritmesiyle
Kuzey Afrika kıyılarında bu dönem de sayısız oluşmuş m ağaralar vardır. Bunlar da kireçtaşı
korsan barınakları oluştu. Magripli korsanlar mağaralarına benzer.
Avrupa limanlarını ve kıyı kentlerini yağma Bazı yeraltı mağaralarının tavanlarındaki
ladılar. 16.-18. yüzyıllar arasında 300 yıl deliklerden akarsular yeraltına iner. G enel
boyunca köle ticareti yaptılar ve büyük köle likle taban suyu düzeyinde (bu düzeyin altın
pazarları kurdular. daki kayaçlar suyla dolmuş durumdadır) bü
tün bir bölge, her yöne dal budak salan
MAĞARA, kayalık yamaçlarda ya da kıyılar m ağaralarla, bir balpeteği gibi oyulmuş olabi
daki kayalıklarda bulunan derin doğal oyuk lir. Bazı m ağaralarda birbiri üstüne dizilmiş
lara denir. Kıyılardaki m ağaralar genellikle sıra sıra galeriler vardır. Bu galeriler taban
dalgaların çarpmasıyla oyulur. Yumuşak ka- suyu düzeyinin geçmişte nasıl değiştiğini gös
yaçlar sert kayaçlara göre çok daha çabuk terir. Bir mağarayı oluşturan akarsu daha
oyulduğu için bir kayalıktaki yumuşak kayaç sonra kendine daha derinde bir başka yol
katm anlarının yüzeyinde bir dizi mağara olu bulabilir ve mağara kuru kalır; ama içinden
şabilir. M ağaraya çarpan bir dalga, içerideki hâlâ yeraltı suları akan bazı m ağaralar da
hava basıncını bir patlam a olmuşçasına yük vardır. M ağaraların tavanları zamanla aşınıp
selterek mağarayı çevreleyen kayaçları aşındı iyice incelirse çökebilir ve mağara, kenarları
rır ve mağarayı daha da büyütür. Dünyanın kertikli bir boğaz görünüm ü alır. Eğer tava
en ünlü deniz m ağaralarından biri, İskoçya’ nın bir bölümü çökmeden kalırsa bu parça
nın batı kıyılarının açığındaki Staffa A dası’n- boğaz üzerinde doğal bir köprü oluşturur.
da bulunan Fingal M ağarası’dır. M ağaranın tavanından damlayan suların
C a lifo rn ia eya le tinde , San D iego yakın larınd aki La J o lla 'd a , denizin kayalıkların yu m u şa k b ö lü m le rin i
oyarak o lu ş tu rd u ğ u b ir m ağara.
çevredeki kayaçlardan taşıyıp getirdiği kalsit, tünde az sayıda ırmak görülür. Yeraltı akar
tavandan sarkan ya da yerden yükselen ola suyu başka tür kayaçlarla karşılaşınca yerüs-
ğanüstü görünümlü sarkıt ve dikitleri oluştu tüne çıkabilir ve bir süre yerüstünde aktıktan
rur. Yüzyıllar süren çok yavaş bir süreç sonra, bir m ağarada yeniden gözden kaybola
sonunda oluşan bu sarkıt ve dikitler sütun, bilir. Böyle bir akarsuya gözden kaybolduğu
balkon, çağlayan gibi inanılmaz çeşitlilikte noktada flüoresein gibi bir boyarm adde atılıp
görünümler ortaya çıkarır (bak. SARKIT VE bilinen bütün kaynaklar gözlenerek boyalı
DİKİT). suyun görüldüğü kaynakta akarsuyun yeniden
A B D ’nin Kentucky eyaletindeki M amut yeryüzüne çıktığı saptanabilir.
M ağarası’nın hemen hem en 15 km genişliğin Bazı m ağaralar, insanların ilk barınakları
deki bir bölgeye yayılan galerilerinin 250 olmuştur; bu m ağaralar bilim adamları için
kilometreyi aşan bölümü keşfedilmiştir. D ün son derece önemli ve ilgi çekicidir (bak.
yanın en büyük ve büyüleyici görünümlü M ağara İNSANLARI). Bu m ağaralarda insan
mağaralarından biri olan bu mağaranın bazı kalıntılarının yanı sıra, soyu tükenmiş hay
yerlerindeki galeri ve geçitler farklı düzeyler vanların kemikleri de bulunmuştur.
de katlar oluşturur. M ağaranın bir bölüm ün M ağaralar çok eski zam anlardan beri insan
de akan Echo Irmağı mağarayı genişletmeyi ların ilgisini çekmiştir. Eski Yunanlılar mağa
sürdürm ektedir. Üzerinde kayıkla dolaşılabi- raların, tanrıları Zeus, Pan, Dionysos ve
len bu karanlık akarsuda dünyanın başka H ades’in tapınakları olduğuna inanırlardı.
hiçbir yerinde olmayan garip bir kör balık Korint ve D elfi’deki ünlü m ağaralarda tanrı
türü yaşamaktadır. M ağarada kör çekirgeler, ların rahip ve rahibeleri kâhinlik yaparlardı.
kınkanatlı böcekler, fareler ve yarasalar da Rom alılar da m ağaraların orm an ve su perile
vardır. ri olan rıymphalar ve kadın kâhinler olan
Kireçtaşı kayaçlarıyla kaplı bölgelerde sibyilalar1ın evleri olduğuna inanırlardı. Pers
akarsuların çoğu yeraltından akar ve yerüs ler ve başka bazı kavimler de m ağaralarda ve
MAĞARA ARAŞTIRMALARI 327
turdu. Böylece, Neanderthal insanları sürekli Ölülerin ten rengini, yaşayan insanların doğal
büyüyen bir çöp yığını üzerinde yaşadılar. ve sağlıklı rengine benzetebilm ek için çoğu
kez üzerlerine, pas kırmızısı bir boya serper-
Cro-Magnon İnsanları lerdi. Bu buluntulardan Cro-M agnon insanla
Yaşam bu biçimde binlerce yıl sürdü. D aha rının ölümden sonra da bir yaşam olduğuna
sonra, Buzul Çağı’nın son soğuk döneminde inandıkları anlaşılmaktadır.
yaklaşık 35-10 bin yıl önce, D ordogne’a, 20-10 bin yıl kadar önce buzlar eridi, iklim
Doğu A vrupa’dan ve O rtadoğu’dan değişik ılındı ve eski insanların m ağaralarda yaşama
tipte insanlar geldi. Bu insanların fiziksel sına gerek kalmadı.
özellikleri günümüz insanına çok benziyordu. M ağaralar, A vrupa’nın yanı sıra dünyanın
Cro-M agnon insanlarının N eanderthal insan öbür bölgelerinde de barınak olarak kullanıl
larıyla savaşarak onları göçe zorladıkları sa mıştır, ama buralarda yaşayan insanlara iliş
nılmaktadır. Bu insanların Neanderthal in kin çok az şey bilinmektedir.
sanlarının m ağaralarındaki toprak katm anla
rın üzerine bıraktıkları kalıntılarda, alışılmış MAĞARA SANATI. Dünyanın bilinen en
ocak türleri ve kemiklerin yanı sıra oldukça eski resimleri, Batı A vrupa’da tarihöncesi
değişik çakmaktaşı aletlere de rastlanmıştır. dönem lerden kalma m ağaraların duvarlarına
Cro-M agnon insanı adını 1868’de, Fransa’da ve tavanlarına çizilmiş m am ut, bizon, at, boğa
bu insanlara ilişkin ilk kalıntıların bulunduğu gibi av hayvanlarının resimleridir. Bu resim
bölgeden almıştır. ler Yontm a Taş D evri’nin ya da Paleolitik
Neanderthal insanları gibi, Cro-M agnon Çağ’ın son dönem lerinde yaşamış mağara
insanları da yaşamlarını avlanarak sürdürdü
Nezih Başgelen
ler, ama zanaatçılıkta onlardan ileriydiler.
Bıçak, kazıma ve oyma aleti yapm akta daha
ustaydılar. Kemikten ve mamut dişine benzer
dişlerden hayvan figürleriyle bezeli çok güzel
mızrak uçları ve dikiş iğneleri yaptılar. M ağa
ra duvarlarına, sivri taşlarla av hayvanlarının
resimlerini kazıdılar. Bu resimleri, büyük
olasılıkla avlarının başarılı geçmesi için bir
çeşit büyü olarak düşünüyorlardı. Günüm üz
de m ağaraların gün ışığından uzak en kuytu
köşelerinde bulunan bu resimler siyah ya da
kırmızıyla, bazen de çok renkli olarak boyan
mıştır. M ağara ağızlarına ya da gün ışığının Kars'ın Kağızm an ilçesin de ki Yazılıkaya
ulaştığı yerlere de resimler yapılmış olabilir. M ağ ara sı'nd a bu lu n a n re s im le r Y on tm a Taş
Bu tür yerlerde rastlanan boyalı kaya parçala D e vri'n d e n kalm ıştır.
rının, bu resimlerin aşınmış kalıntıları olabile
ceği düşünülm ektedir. A vrupa’da, içinde re insanlarınca yapılmıştır. Tarihleri kesin ola
simler bulunan m ağaraların hemen hemen rak bilinmemekle birlikte, Alm anya Federal
tümü Fransa’da ve İspanya’dadır. İçlerinde Cum huriyeti’nin güneydoğusunda, Fteiden-
en güzeli, 1940’ta keşfedilen, Dordogne böl heim bölgesinde bulunan Vogelhard Mağara-
gesinde, Lascaux’da yer alan m ağaradır (bak. sı’ndaki resimlerin en eskileri yaklaşık 30 bin,
M a ğ a r a Sa n a t i ). en yenileri ise 9.500 yıllıktır. Dünyanın büyük
N eanderthal insanları gibi Cro-M agnon bir bölümünün kalın bir buz örtüsüyle kaplı
insanları da ölülerini bazen yaşadıkları mağa olduğu Buzul Çağı’nm son dönemlerinde
ranın tabanına gömerlerdi. Ölülere en güzel günümüz insanına çok benzeyen ve avcılıkla
giysileri giydirir, deniz kabuğundan boncuk geçinen insanlar yaşıyordu. Bu dönemde N e
lar, sivri hayvan dişlerinden kolyeler takar, anderthal insanın soyu artık tükenmişti (bak.
çevrelerine silahlarını ve aletlerini koyarlardı. B u z u l Ç a ğ I; M a ğ a r a İ n s a n l a r i ). M ağara re
330 MAĞARA SANATI
simlerinin en ünlü grubu Pireneler'in İspanya Y ontm a Taş Devri’nden kalma mağara
yakasında, İÖ yaklaşık 25-10 bin yıl öncesin resimleri, kuzey yarıkürededir. Kazınarak ya
den kalan Altam ira M ağarasfndadır (bak. da boyanarak yapılan bu resimlerde daha çok
İ s p a n y a ). Öteki resimler Fransa'nın güneyba hayvan, ender olarak da insan figürleri yer
tısındaki Dordogne bölgesinin kireçtaşı ka- alır. Örneğin İspanya’daki m ağaralardan bi
yaçlarından oluşmuş vadilerinde yer alan Las- rinde yabanıl arı kovanından bal toplayan ve
caux ve Les Eyzies m ağaralarındadır. dört bir yanında kocaman arıların uçuştuğu
bir kadın resmi vardır. Bazılarında balık, kuş MAĞAZA bak. D ü k k â n ve M ağ aza .
ve bitki resimleri de görülür, ama m anzara
resmine hiç rastlanmamıştır. MAHKEME, yasalara uyulup uyulmadığı ve
M ağara insanları bu resimleri köm ür ben eğer yasalara karşı gelinmişse, buna neden
zeri, iz bırakan bir maddeyle çizerek ya da olan kişi ya da kişilerin nasıl cezalandırılacağı
kazıyarak ve boyayarak yaparlardı. Demirli konusunda kararların alındığı, ayrıca kişiler
toprağın kırmızı ve sarı, ı^anganezli toprağın arasındaki hukuki uyuşmazlıkların çözüme
sa koyu kahverengi ve siyah renk verdiğini bağlandığı yargı organıdır. M ahkeme tek
keşfettiler. Demirli ya da manganezli toprağı yargıçlı olabileceği gibi, yargıçlardan ya da bir
ezip toz haline getirdikten sonra hayvan yağı yargıç ve bir jürinin bileşiminden de oluşa
ya da suyla karıştırarak kolay sürülmesini bilir.
sağladılar. Boyayı sürmek için hayvan kılı, M ahkem eler, insanların topluluklar halin
yosun ya da deri parçaları kullandılar. M ağa de bir arada yaşamaya başlamalarıyla ortaya
raların derinliklerindeki en karanlık bölüm çıkmıştır. İlk dönem lerde bunlar, toplum un
lerde yer alan bu resimlerin, titrek ateş ışığı en deneyimli ve yaşlı üyelerinden oluşuyordu.
altında yalnız sanat için değil belki de av D aha sonra bazı ülkelerde krallar m ahkem e
büyüsü olarak yapıldığı sanılmaktadır. Bazı lere başkanlık etmeye ve onları denetlem eye
m ağaralarda duvarları yontarak yapılmış ka başladı. Kralların bütün bu uyuşmazlıkları
bartm alar da bulunmuştur. Yontm a Taş Dev- izlemek için yeterli zaman ayırması olanaksız
ri’nde 20 bin yıl süren mağara sanatı geleneği, laşınca, kendi yerlerine yargıçlar atadılar.
çağın sonlarına doğru artık görülmez oldu.. Kilise hukuku, hak ve adalet hukuku gibi
M ağara sanatı ilk kez 19. yüzyıl ortalarında başka sistemlerin gelişimi de aynı döneme
keşfedildi. Am a hangi çağdan kalm a olduğu rastlam aktadır.
uzun süre belirlenemedi. Kuzey İspanya’daki
Altam ira Mağarası 1868’de bir avcı tarafından Hukuk Sistemleri.
keşfedildi. D aha sonra buraya gelen Santan- Hemen hemen bütün ülkelerde kamu hukuku
der Markisi Marcellino de Sautuola, mağara- ile özel hukuk birbirlerinden ayrılır. Ceza huku
d ı çakmak taşından yapılmış bir takım gereç ku kamu hukukunun bir parçasıdır. Ceza ge
ler buldu. Tavandaki bizon resimlerini ilk rektiren bir olayda, suç işleyen kişinin eylemi
fark edense küçük kızı M aria oldu. Kırmızı, bütün topluma karşı işlenmiş sayılır, savcı tara
siyah ve m or renklerin kullanıldığı bu bizon fından soruşturulur ve kamu davasına konu
resimleri gerçeğe çok yakındı. M ağara resim olur.
lerinin tarihöncesi dönem lerden kaldığına Özel hukuk sorunları, bir sözleşmenin ku
inanan M arcellino de Sautuola’nın tüm çaba rallarına uymama örneğinde olduğu gibi, ger
larına karşın, arkeologların bu görüşü benim çek kişiler ya da şirketler gibi tüzel kişiler
semesi 23 yıl aldı. arasındaki uyuşmazlıklardır. Özel hukuk kişi
D aha yakın zam anlarda avcılık ve toplayıcı lik hakları, mülkiyet, evlenme, boşanma, mi
lıkla geçinen bazı topluluklarca yapılan mağa ras gibi konulan kapsam aktadır.
ra resimleri de vardır. Bunlardan en çok İngiltere’de doğan bir hukuk sistemi olan
bilinenleri, Güney A frika’daki Sanlar (Buş- ö rf ve âdet hukuku sistem i' nde, özel hukuk
manlar) ve Avustralya Yerlileri’nce yapılmış m ahkem eleri ve ceza m ahkem eleri arasındaki
olanlarıdır. tem el ayrım, ceza m ahkem elerinde suçlanan
Türkiye’de tarihöncesi devirlerden kalma kişinin jüri tarafından yargılanma hakkına
mağara resimlerinin en güzelleri Antalya ya sahip olmasıdır. Jüri, genellikle suçun işlendi
kınlarındaki Katran Dağı’nda bulunan Öküz- ği çevrede yaşam akta olan, suçlanan kişi ya
ini M ağarası’ndadır. A dıyam an’da Palanlı va da olayla hiçbir bağlantısı bulunmayan, belirli
disindeki Keçiler M ağarası’nın duvarlarında sayıda kişiden oluşur.
da çeşitli figürler vardır. V an’ın Yedisalkım A B D ’nin hukuk sistemi de İngiliz hukuk
Köyü’ndeki Kızlar M ağarası’ndaysa insan fi m odelinden doğmuştur. A B D ’de, Kanada ve
gürlerinin yanı sıra av sahneleri de yer alır. Avustralya’da olduğu gibi, ayrı federal m ah
332 MAHKEME
kemeler bulunur. İskoçya’nın ise Fransız hu olarak ele alındığı birinci derecede m ahkem e
kuk sistemi ile benzerlikler taşıyarak gelişen lerdir. Burada deliller toplanır ve tanıklar
kendi yasal sistemi ve m ahkem eleri vardır. dinlenir. H er iki tarafı da temsil eden avukat
Fransa ve A vrupa’nın bazı ülkelerinde yü lar savunmalarını yapar.
rürlükte olan ve Kanada hukukunun da te Bir özel hukuk davasında kaybeden taraf,
mellendiği hukuk sistemini, örf ve âdet huku ceza davasında suçlu bulunan kişi ya da
kundan ayırt etm ek amacıyla m edeni hukuk savcılık, temyiz m ahkem esine başvurabilir.
sistem i olarak adlandırılır. Bu sistemde jüriye Temyiz m ahkemesinde genellikle deliller ye
pek sık başvurulmaz. Burada tanıkların din niden toplanm az, ilk m ahkem ede karara bağ
lenmesinde en önemli rol yargıca düşmek lanan dosya incelenir ve kararın yasalara
tedir. uygun olarak verilip verilmediği konusu kesin
Adaletin ilkelerinden biri, adaletin yalnızca çözüme bağlanır. Alt mahkemenin kararlarını
dağıtılmış olmaması, aynı zamanda dağıtmışı benimseyen kararlara onam a , öbürlerine de
nın izlenebilir olmasıdır. Bu nedenle, kural bozm a kararı denir. Bazı sistemlerde birden
olarak m ahkem eler halka açıktır. Ne var ki, fazla temyiz katları bulunur.
çocuklarla ilgili yargılam alarda, yargılama
gizli olarak da yapılabilir. Ayrıca, devlet Türkiye'de Mahkemeler
sırlarına ilişkin olaylarda da yargıcın gerekli Türkiye’de m ahkem eler adli, idari ve askeri
görmesi halinde gizli duruşma yoluna gidilebi olarak başlıca üç küm ede toplanır. Adliye
lir. Duruşm aların yönetimi ve tarafların hak m ahkemeleri ceza ve hukuk m ahkem elerin
larını kullanmaları yasalarda belirlenen kural den oluşur. Ceza m ahkem eleri, ağır ceza,
lara uygun olarak yargıç tarafından sağlanır. asliye ceza, sulh ceza ve devlet güvenlik
Yargıcın sözünü dinlemem ek, mahkemeye m ahkemelerini kapsar. Hukuk m ahkem e
karşı çıkmak olarak değerlendirilir ve m ahke leri, asliye hukuk ve sulh hukuk m ahkem e
mece cezalandırılabilir. lerinden oluşur. Adli yargının en üst dere
cesi, temyiz mahkemesi görevi yapan Yargı
Dava ve Temyiz Mahkemeleri tay’dır.
M ahkem eler, dava ve tem yiz mahkemeleri İdari yargıda, bölge idare m ahkemeleri,
olarak ayrılır. Dava mahkemesi, olayın ilk idare mahkemeleri ve vergi mahkem eleri gibi
ANAYASA MAHKEMESİ
UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ
A S L İY E C E Z A M A H K E M E S İ
İD A R E M A H K E M E S İ
A s liy e T ic a re t İş
SU LH CEZA M A H K E M E S İ M ahkem esi M ahkem esi M ahkem esi
VERGİ M A H K E M E Sİ
D EV LET G Ü V E N L İK M A H K E M E S İ
yerel ve bölgesel m ahkem eler ile bunların daha önemli olayların ele alındığı yüksek
verdiği kararlar bakımından en üst denetim m ahkem elerdir. Ülke “daireler” olarak ad
yeri olarak Danıştay yer alır. Danıştay bazı landırılan değişik bölgelere bölünmüş ve her
konularda ilk dava mahkemesi olarak da birine gezici yargıç olarak bilinen yargıçlar
görev yapar, bu davaları kendisi görür. İdare atanmıştır. Cinayet gibi önemli olaylarla ilgili
m ahkemelerinin görevi, idare ile birey arasın davalara, büyük kentlerdeki yüksek m ahke
daki kamu hukukuyla ilgili hukuki uyuşmaz me yargıçları bakar. Ceza mahkemesi ayrıca
lıkları çözmektir. Asker kişiliklerle ilgili idari ceza davalarında, sulh ceza mahkemesi karar
davalara ise Askeri Yüksek İdare M ahkemesi larına yapılan itirazları da inceler.
bakar. Ceza mahkemesince mahkûm edilen kişi,
Askeri yargı, asker kişilerle ve bazı özel kararın ya da hükmün temyizi için, temyiz
durum larda da sivillerin işledikleri suçlarla mahkemesinin ceza bölümüne başvurabilir,
ilgili ceza davalarına bakan askeri m ahkem e ne var ki, bunun için öncelikle mahkem enin
lerden oluşur. Savaş ya da sıkıyönetim duru izni gereklidir.
m unda “sıkıyönetim askeri m ahkem eleri” de İstinaf mahkem esi, yüksek mahkem enin en
kurulabilir ya da devlet güvenlik m ahkem e yüksek bölümüdür. Genellikle meslek yaşa
leri bu görevi üstlenir. Askeri mahkeme mında uzun yıllar deneyim sahibi olmuş üç
kararlarının temyiz yeri Askeri Yargıtay’dır. yargıçtan oluşur. Bunlar sanığın aklanmasına
1961’den beri Türkiye’de, yasaların, Türki karar verebilecekleri gibi, yeniden yargılama
ye Büyük Millet Meclisi içtüzüğünün ve ka isteyebilir ya da verilmiş hükm ü değiştirebilir.
nun hükm ündeki kararnam elerin anayasaya Suçlanan kişi en son olarak Lordlar Kama-
uygunluğunu denetlem ekle görevli bir özel rası’na başvurabilir. Lordlar Kamarası bu tür
yüksek m ahkem e olarak Anayasa M ahkemesi başvurular için özel olarak atadığı beş yargıç
de vardır. Bu mahkeme bazı kişileri Yüce Di tan oluşan bir m ahkem e kurar.
van sıfatıyla yargılama yetkisine de sahiptir. A B D , 50 ayrı eyaletten oluşan bir federas
Bir başka yüksek mahkeme olan Uyuşmaz yon olduğundan, ülkede bir yanda federal
lık Mahkemesi de adli, idari ve askeri yargı m ahkem eler, öbür yanda da eyalet m ahkem e
kuralları arasındaki görev ve hüküm uyuş leri bulunm aktadır. Bu ikili sistem içinde,
mazlıklarını kesin çözüme bağlar. A BD Anayasası ile Federal Kongre yasaları
Türkiye'de adli ve idari yargıda görev ve A B D Yüksek M ahkemesi kararları ülke
yapan hakim ve savcıların atam a, yükseltme nin en üst düzeydeki hukukunu oluşturur.
gibi özlük işlerine Hakim ler ve Savcılar Y ük H er bir eyaletin mahkeme sistemi eyalet
sek Kurulu bakar. anayasası tarafından belirlenir. M ahkem ele
rin adları ve yetkileri eyaletten eyalete farklı
Başka Ülkelerde Mahkemeler lık gösterir. H er eyaletteki en yüksek m ahke
İngiltere'de, suçlanan kişinin ilk çıkarılacağı me, eyalet yüksek mahkemesidir. Bu m ahke
yer sulh mahkemesidir. Bunlar, bütün büyük me eyalet yasama meclisinden geçen yasaların
kentlerdeki yerel m ahkem elerdir. Bazı sulh anayasaya uygunluğunu denetlem enin yanı
m ahkem eleri, duruşmayı tek olarak yürüten sıra, ilk mahkeme kararlarını yasalara uygun
hukukçulardan, bazıları ise toplum da saygın bulmayan kişilerin başvurularını da en son
lık ve güvenilirlikleriyle tanınmış, ama hu temyiz yeri olarak inceler. Eyalet istinaf
kukçu olmayan kişilerden oluşur. Bunlar ge m ahkem eleri daha alt m ahkem elerden gelen
nellikle hukuksal yönden danışabilecekleri temyiz başvurularını inceler. Eyalet m ahke
zabıt kâtipleriyle birlikte üçlü gruplar halinde mesi yargıçları halk tarafından seçilir.
duruşmayı yürütürler. Bütün öteki yargıçlar Federal m ahkem eler, ele aldıkları olaylarla
gibi sulh yargıcı da, İngiltere’de en yüksek ilgili olarak, eyalet yasalanndan çok, federal
adli yetkili olan Lordlar Kamarası başkanınca yasaları uygular. Eyaletler arasındaki uyuş
atanır. Sulh m ahkem eleri, hafif suçlar ile özel mazlıklar,, yabancı ülkelerle ilişkiler ve yurt
hukuka ilişkin bazı olayları ele alır. taşlık gibi sorunları düzenler.
Ceza m ahkem eleri, jürinin bulunduğu ve Federal sistem içinde A B D , 11 yargı daire
334 MAHLAS
sine ayrılmıştır. Bunlar da alt bölgelere ayrı temsil eder. Tek yargıçlı bazı ilk derece
lır. G erek ceza hukukuna, gerek özel hukuka m ahkem eleri dışında m ahkem eler genellikle
ilişkin yargılamalara bölge m ahkem elerinde kurul halindedir. Duruşm alar kural olarak
başlanır. Bölge mahkemesi kararlarına karşı halka açıktır.
yapılan temyiz başvuruları istinaf m ahkem e Fransa’da yargıçların atanması ve meslekte
lerinde incelenir. Son olarak da A B D ’deki en ilerlemesi gibi konular yüksek hakim ler kuru
yüksek mahkeme olan anayasa mahkemesine lunun yetkilerine girer. M ahkemelerin bağım
temyiz başvurusu yapılabilir. Bu m ahkem e, sızlığı cumhurbaşkanının güvencesi altın
bir başyargıcın başkanlığında dokuz yargıçtan dadır.
oluşmaktadır. Fransa’da gerçek anlamıyla bir anayasa
Federal düzeydeki bütün yargıçlar, A BD mahkemesi yoktur. Bununla birlikte, yasala
Senatosu’nun onayı ile A BD başkanı tarafın rın yayımlanmasından önce anayasaya uygun
dan atanır. Federal yüksek m ahkem e kararla luğunu denetlem ekle görevli olan “anayasa
rına karşı çıkılamaz, ama devlet başkanı bir konseyi” verdiği kararlarla adeta bir anayasa
m ahkûm un suçunu bağışlayabilir. Bazı eya m ahkemesi rolünü oynamaktadır.
letlerde eyalet başkanı da bu yetkiye sahiptir. SSC B 'de m ahkem eler, federal sisteme uy
Fransa 'da m ahkem eler adli ve idari olarak gun olarak düzenlenmiştir. Cum huriyetlerin
ikiye ayrılır. Adliye m ahkem eleri, hukuk ve yargı organları halk m ahkem eleri, bölge m ah
ceza m ahkem elerinden oluşur. Dava m ahke kemeleri ve en üstte de yüksek mahkeme
m elerinden verilen kararlara karşı, bir üst olmak üzere üç basam aktan oluşur. Halk
mahkemeye itiraz hakkı vardır. Yargıtay en m ahkem eleri hafif ceza davaları ile hukuk
üst temyiz yeri olarak görev yapar. İdare davalarının çoğuna, bölge m ahkem eleri ağır
m ahkemelerinin en üstünde Danıştay yer alır. ceza davaları ile bazı hukuk davalarına bakar.
Bu yüksek mahkeme bazı davalara ilk ve son Cum huriyet yüksek mahkemesi ise temyiz
derece mahkemesi olarak bakar ve idare yeridir. Federal düzeyde de SSCB Yüksek
m ahkem elerinden çıkan kararları temyiz yet M ahkemesi, ülkenin en üst düzeydeki temyiz
kisiyle denetler. Danıştay uzun yıllardan beri mahkemesidir. Bu m ahkem e federal alanda
oluşturduğu düşünce ve görüşleriyle hukukun görev yapan askeri m ahkem elerin kararlarını
üstünlüğünün sağlanmasında ve insan hakları da inceler ve denetler.
nın korunm asında, birinci derecede rol oyna A yrıca bak. AVUKAT; HUKUK: SUÇ; YARGIÇ:
mıştır. YARGI SİSTEMİ.
Ceza davalarında devleti savcı, idari dava
larda da hüküm et komiseri denen bir görevli MAHLAS bak. Takm a Ad
Temel Britannica
Ek Bilgiler
11.1 KORE DEMOKRATİK HALK CUMHURİYETİ
alanlarda işbirliği konusunda anlaşmaya varıldı. lişme de, ikinci önemli ihraç ürünü olan kahve
Ama KDHC’nin nükleer tesislerinin denetlen de görüldü.
mesine izin vermemesi nedeniyle yeniden bir
leşme görüşmeleri çıkmaza girdi. KDHC’nin bu KÖRFEZ SAVAŞI. Irak 2 Ağustos 1990’da,
konudaki tutumu Japonya ile ilişkilerini de geniş ve değerli petrol yataklarını denetim altı
olumsuz olarak etkiliyordu. na almak amacıyla komşusu Kuveyt’e saldıra
rak bu küçük ülkeyi işgal etti. Irak, Suudi A ra
KOSTA RİKA bistan’a da saldırmaya hazır gözüküyordu. Bu
gelişmeler karşısında Amerika Birleşik Devlet
RESMİ ADI: Kosta Rika Cum huriyeti. leri (ABD) Başkanı George Bush ve Suudi
YÖNETİM BİÇİMİ: Çok partili, tek m eclisli cum huriyet. Arabistan Kralı Fahd hızlı ve etkin biçimde ha
YÜZÖLÇÜMÜ: 51.100 km2. rekete geçtiler.
NÜFUS (1992): 3.161.000. Irak’ı saldırıdan caydırmak amacıyla ABD
BAŞKENT: San Jose. Çevik Kuvveti’nin hava, kara ve deniz birlikleri
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1988): San Jose
(281.557), Limon (63.451), Desamparados (50.860),
hemen Suudi Arabistan ile Basra Körfezi’ne
Alajuela (41.390), Puntarenas (35.166). gönderildi. Başkan Bush daha sonra Kuzey A t
lantik Antlaşması Teşkilatı (NATO) ile çeşitli
Başkan Oscar Arias Sanchez Orta Am erika’da Arap ülkelerinin askeri kuvvetlerini kapsayan
barışı sağlama çabalarında önemli başarılar çok uluslu bir siyasal ittifak oluşturdu. Kuveyt’i
elde etti. Ama ülkenin karşı karşıya olduğu işgalinden hemen sonra Birleşmiş Milletler
ekonomik sorunlarla yeterince ilgilenmediği (BM) Güvenlik Konseyi’nin aldığı karar uya
yolunda eleştirilere uğruyordu. Artan işsizlik ve rınca Irak’a karşı uygulanan ticari ambargo ve
hızlanan enflasyon yanında yolsuzluklar da mu öbür yaptırımlar sonuç vermedi. BM Güvenlik
halefetin tepkilerine yol açmaktaydı. Şubat Konseyi Kuveyt’ten koşulsuz olarak çekilmesi
1990’da yapılan başkanlık seçimlerini Sosyal için Irak’a 15 Ocak 1991’e kadar süre tanıdı. Bu
Hıristiyan Birlik Partisi’nin adayı Rafael Angel arada, ABD ve müttefikleri Irak geri çekilme
Calderön Fournier kazandı. İktidardaki Ulusal diği takdirde saldırıya geçmek için bölgede
Kurtuluş Partisi ise ikinci parti konumuna büyük bir askeri yığınak yaptılar. Irak’ın geri
düştü. çekilmeyi reddetmesi üzerine Kuveyt’i kurtar
Calderön, Sanchez yönetiminin uyguladığı maya yönelik savaş 17 Ocak’ta başladı.
özelleştirme ve ihracata dayalı büyüme politi Savaşın Çöl Fırtınası adı verilen ilk evresinde
kasını sürdüreceğini açıkladı. Ama, kamu sek Müttefik kuvvetleri hava üstünlüğünü ele geçi
törü açığını kapatmak ve kemer sıkma politika rerek, havadan bombardımanla Irak’ın savaş
sı uygulamak zorunda kalınca, devlet har gücünü yok etmeye giriştiler. “Çöl Kılıcı” adı
c a m a la rın ı kisti, altyapı hizmetleriyle yiyecek v e r ile n k a ra sald ırısı ise 1A Ş u b a t’ta ba n lad ı v e
ve yakıt fiyatlarını artırdı. yalnızca 100 saat sürdü. Çok sayıda Irak birliği,
Nisan 1990’da Kosta Rika ile Panama’nın Müttefikler’in uzun süreli, ateş gücü yüksek,
Karayib Denizi kıyıları şiddetli bir depremle yoğun hava bombardımanının yıpratıcı etkisi ve
sarsıldı. Richter ölçeğine göre 7,4 şiddetinde kara saldırısının hızı karşısında, savaşmadan
olan deprem en az 50 kişinin ölümüne ve büyük teslim oldu. Kuveyt 27 Şubat’ta tamamen kur
hasara yol açtı. Ağustosta aynı bölgeler bu kez tarıldı. 28 Şubat’ta ise Irak ateşkesi kabul
de taşkınlardan zarar gördü. etmek zorunda kaldı. Savaşta Irak’ın asker kay
Hükümet yoksullukla mücadele programını bının 85-100 bin kişi olduğu tahmin ediliyordu.
uygulamaya koyduysa da, bir yandan enflasyon, Tutsak alman Irak askerlerinin sayısı ise 175
öte yandan Kosta Rika parasının değerinin dü binin üstündeydi. Müttefik kayıplarıysa 234 ölü,
şürülmesi, işçilerin satın alma gücünün düşme 479 yaralı ve 57 kayıpla sınırlı kaldı.
sine yol açtı. 1991’de, biri haziranda, öbürü
temmuzda olmak üzere iki genel grev yapıldı. KUVEYT
Avrupa Toplulukları (AT) ülkelerinin eski sö
mürgelerine sağladıkları kolaylıklar, Kosta RESMİ ADI: Kuveyt Devleti.
Rika’nın en önemli ihraç ürünü olan muz satış YÖNETİM BİÇİMİ: Tek m eclisli m eşruti monarşi.
larını olumsuz etkiledi. Benzer bir olumsuz ge YÜZÖLÇÜMÜ: 17.818 km2.
11.3 KÜBA
ABD ilişkilerindeki gerginlik de sürüyordu. YAĞIŞ MİKTARI: Kütahya kentinde yıllık ortalam a
ABD, Küba’yı ekonomik ve siyasal reformlara 564,7 mm.
zorlamak amacıyla ekonomik baskısını artırdı.
Gene de, Küba turizmi son yıllarda hızlı bir ge LAOS
lişme gösterdi. RESMİ ADI: Laos Demokratik Halk Cum huriyeti.
Ekonomik güçlükler yönetime karşı duyulan YÖNETİM BİÇİMİ: Tek partili, tek m eclisli halk cu m h u ri
hoşnutsuzluğu artırdı. Rejim karşıtı sekiz grup yeti.
Eylül 1991’de Demokratik Birlik adı altında YÜZÖLÇÜMÜ: 236.800 km2.
birleştiler. Ülkeyi terk edenlerin sayısında da NÜFUS (1992): 4.409.000.
artış görüldü. KKP’nin Ekim 1991’deki kongre BAŞKENT: Vyentyan.
sinde kararlaştırılan anayasa reformu Ulusal BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1985): Vyentyan
(178.203), Savannahet (96.652), Luangprabang
Meclis tarafından Temmuz 1992’de kabul edil (68.399), Pakse (47.323).
di. Buna göre, artık Ulusal Meclis üyeleri hal
kın doğrudan oyuyla seçilecekti. Ayrıca, bazı Dünyadaki genel gelişmeye koşut olarak, son
kamu iktisadi teşebbüslerine özel sermayenin yıllarda Laos da ekonomiyi liberalleştirme yö
de katılmasına olanak sağlanıyor, ticaretteki nünde adımlar attı. Temmuz 1988’de ülke eko
devlet tekeli kaldırılıyor ve yabancı ortaklı şir nomisini dışa açan yeni bir yasanın çıkartılma
ketlerin gayrimenkul edinmesine izin veriliyor sından sonra, bir yıllık dönem içinde 60 yatırım
du. İlk doğrudan seçimler Şubat 1993’te yapıldı. projesi onaylandı. Tarımda kooperatifler ile
devlet işletmelerinden aile çiftliklerine dönüş
KÜTAHYA gıda üretiminde hızlı bir artışa yol açtı.
Laos’ta sosyalist yönetimin kurulmasından
YÜZÖLÇÜMÜ: 11.875 km 2. sonraki ilk Yüksek Halk Meclisi seçimleri
NÜFUSU (1990): 578.020. 1989’da yapıldı. Laos Çin Halk Cumhuriyeti ile
İL MERKEZİ: Kütahya. ilişkilerini düzeltmeye başladı. Tayland ile iliş
İLÇELER VE NÜFUSLARI (1990): Merkez ilçe (176.184), kilerde düzelme olduysa da, iki ülke arasındaki
Altıntaş (25.152), Aslanapa (15.420), Çavdarhisar
(12.280), Domaniç (21.949), Dum lupınar (6.840), sınır sorunları sürüyor ve zaman zaman çatış
Emet (38.859), Gediz (66.790), Hisarcık (16.120), Pa maya yol açıyordu.
zarlar (13.079), Sim av (78.823), Şaphane (10.247),
Tavşanlı (96.277). Aralık 1990’da yürürlüğe girmesi öngörülen
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1990): Kütahya yeni anayasa zamanında yetişmedi. Tasarıda
(130.944), Tavşanlı (37.623). Laos, “Laos Devrimci Halk Partisi’nin (LDHP)
BAŞLICA YÜKSELTİLER: Kartaltepe (2.309 metre), Ulu- önderliğinde demokratik bir halk devleti” ola
gedik Tepesi (2.120 metre), Akdağ (2.089 metre).
SICAKLIK: Kütahya kentinde en düşük -28,1°C
rak tanımlanıyor ve “ekonomi politikalarının
(29.12.1948), en yüksek 38,8°C (2.8.1977), ortalama temel hedefi pazar ekonomisidir” d e n iy o rd u .
10,5°C. Ülkede başlatılan siyasal ve ekonomik reform
ların gerektirdiği anayasal ve yasal çerçeve
yavaş da olsa oluşturulmaya başlandı. Yüksek
Halk Meclisi’nin Ağustos 1991’de benimsediği
yeni anayasada sosyalizm sözcüğüne hiç yer ve
rilmiyor, ama LDHP’den ülkenin tek yasal si
yasal partisi olarak söz ediliyordu. Yeni anaya
sa cumhurbaşkanının yetkilerini genişletti. Bu
göreve Kaysone Phomvihan getirildi. Phomvi-
han LDHP’nin kongresinde yaptığı konuşma
da, ülkenin ekonomik geriliğinden sorumlu tut
tuğu partiyi ve hükümeti eleştirerek ekonomik
reform çağrısında bulundu. Dış ticaretini daha
çok Asya ve Batı ülkeleriyle yapan Laos, Sov
yet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği ve Doğu
Avrupa ülkelerinden gelen yardımların kesil
mesinden, komşuları Vietnam ve Kamboçya
kadar etkilenmedi.
11.5 LETONYA
LENİNGRAD. 1991 de Leningrad'ın adı Saint nun ortaya çıkması 1989’da ülkeyi sarsan büyük
Petersburg olarak değiştirildi. bir skandala yol açmıştı. Güney Afrika Cumhu
riyeti ile yakın bağları olduğu için de halktan
LESOTHO gittikçe daha büyük tepki gören Lekhanya, bir
dizi yolsuzlukla da suçlanıyordu. Askeri Kon
RESMİ ADI: Lesotho Krallığı. sey’in yeni başkanı Albay Elias Tutsoane 13
YÖNETİM BİÇİMİ: Askeri Konsey denetim inde m eşruti Mayıs’ta, siyasal partileri yasaklayan yasaların
monarşi. yürürlükten kaldırıldığını açıkladı. 1992’ de se
YÜZÖLÇÜMÜ: 30.355 km2. çimlerin yapılacağı ve demokrasiye geçileceği
NÜFUS (1992): 1.854.000.
konusunda da söz verdi. Temmuz 1992’de eski
BAŞKENT: Maseru.
Kral II. Moshoeshoe iki yıllık sürgünden ülkesi
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1986): Maseru
(109.382), Maputsoe (20.000), Teyateyaneng ne geri döndü ve halk tarafından çok sıcak kar
(14.251), Mafeteng (12.667). şılandı. Lesotho ekonomik ve mali açıdan ba
ğımlı olduğu Güney Afrika Cumhuriyeti ile
Şubat 1990’da Askeri Konsey Başkanı Tümge 1992’de diplomatik ilişki kurdu.
neral Justin Metsino Lekhanya, Kral II. Mosho-
eshoe’nun elinden yürütme yetkilerini aldı, 10 LETONYA
M art’ta da kral İngiltere’ye sürgüne gönderildi.
Bu gelişmenin nedeni, kralın Lekhanya’nın As RESMİ ADI: Letonya Cum huriyeti.
keri Konsey’de yapmak istediği değişikliği YÖNETİM BİÇİMİ: Çok partili, tek m eclisli cum huriyet.
onaylamamasıydı. Kasımda kralın tahttan indi YÜZÖLÇÜMÜ: 64.610 km2.
rildiği açıklandı ve oğlu Prens Mohato, III. Let- NÜFUS (1992): 2.685.000.
sie adıyla tahta çıkarıldı. Ülkedeki yedi siyasal BAŞKENT: Riga.
partinin önderi Lekhanya’ya başvurarak siyasal COĞRAFİ ÖZELLİKLER: Büyük bölüm ü dalgalı düzlük
lerden oluşur. Topraklarının yaklaşık üçte biri or
etkinlikleri yasaklama kararını geri almasını ve m anlarla kaplıdır.
Ulusal Meclis’i Askeri Konsey’in danışma orga BAŞLICA ÜRÜNLER: Makine, metal ürünleri, elektrikli
nı konumuna getirme planından vazgeçmesini ev aletleri, m otosiklet, dokuma ürünleri, ayakkabı
ve giyim eşyası.
istedi. Ama bu başvuru sonuçsuz kaldı.
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1991): Riga
30 Nisan 1990’da ayaklanan askeri birliklerin (910.200), Daugavpils (129.000), Liepâja (114.900),
zorlamasıyla, Lekhanya istifa etti. Lekhan- Jelgava (74.500), Jürm ala (66.500).
ya’nın 1988’de bir öğrenciyi öldürmüş olduğu
ESTONYA
BA LTIK
DENİZİ
• Valmiera
Körfezi Limbazi
IVentspils RUSYA
Usma Vilaka»
FED.
Gölü
A b a v a *^ ^
Kuldiga T u kum s*
JCırmala
Lubana
Gölü
.Liepâja
Varaklâni Ludza •
Liepâja
Jekabpiİ:
G ölü )
Râzna
Viesite' Gölü
Krâslava
Daugavpils
BEYAZ RUSYA
LİBERYA 11.6
1980’lerin sonlarında Sovyet Sosyalist Cumhu ardından yüzlerce Liberyalı Fildişi Kıyısı’na sı
riyetleri Birliği’nde (SSCB) yürürlüğe konan ğındı. Ocak 1990’da başlayan kabileler arası si
reformlar Letonya’da da milliyetçi eğilimlerin lahlı çatışmalar, haziran ayma gelindiğinde
güçlenmesine yol açtı. 1989’da yapılan anayasa Monrovia’nm kenar mahallelerine dayanmış
değişikliğiyle Komünist Parti’nin üstünlüğüne tı. Ayaklanmacılar Başkan Doe ve yandaş
son verildi. Aynı yıl içinde yapılan ilk çok parti larını başkanlık konutunda kuşatma altına aldı
li seçimlerde Letonya Halk Cephesi çoğunluğu lar.
elde etti. SSCB hükümeti aralarında Leton- Yıl ortasına değin yaklaşık 500 bin Liberyalı
ya’nın da bulunduğu Baltık ülkelerinin bağım komşu ülkelere sığındı. Bu gelişmeler karşısın
sızlık girişimlerini engellemek istedi. Ama ba da Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu
ğımsızlık konusunda kararlı olan Estonya, (ECOWAS), ağustosta Liberya’ya bir barış
Letonya ve Litvanya peş peşe bağımsızlıklarını gücü gönderdi, ama çarpışmaları durdurmakta
ilan ettiler. Bağımsızlığını 4 Mayıs 1990’da ilan başarılı olamadı. Ayaklanmacılar 9 Eylül’de
eden Letonya’da, hazırlanan yeni anayasa 21 Başkan Doe’yu tutsak aldılar ve işkenceyle öl
Ağustos 1991’de kabul edilerek yürürlüğe girdi. dürdüler.
SSCB’deki başarısız darbe girişiminin ardından, Hem Gambia’da kurulan geçici hükümetin
Sovyet Devlet Konseyi 6 Eylül 1991’de Leton- başkanı Amos Sawyer, hem de ayaklanmanın
ya’nın bağımsızlığını tanıdı. Letonya aynı yıl önderleri Charles Taylor ve Prens Yormie
Birleşmiş Milletler (BM) ile Avrupa Güvenlik Johnson başkanlık üzerinde hak iddi ettiler. Ta
ve İşbirliği Konferansı’na (AGİK) kabul edil raflar arasındaki çatışmalar ECOW AS’ın baskı
di. sıyla 28 Kasım’da ateşkes sağlanana kadar
Letonya’da son yıllarda yaşanan köklü deği sürdü. On bir ay süren çatışmalarda binlerce ki
şimlerin yarattığı sarsıntılar hâlâ sürüyor. Eko şinin öldüğü tahmin ediliyordu. Ülke ekonomi
nomik durum gittikçe kötüleşti. 1992 yılında si de büyük çöküntüye uğramıştı.
ulusal gelirin yüzde 30 düştüğü tahmin ediliyor Ocak 1991’de Sawyer başkanlığında bir geçi
du. Hammadde ve enerji kıtlığı yüzünden bir ci hükümet kuruldu. Martta yapılan, 14 farklı
çok fabrika üretimini durdururken, aylık enflas grubun katıldığı toplantıdan ise bir sonuç alına
yon oranı yüzde 15’e tırmandı. Halkın yaşam madı. Ekim 1991’de Batı Afrikalı ve Liberyalı
standardında büyük gerileme görüldü. Rusya, önderlerin katıldığı doruk toplantısında varılan
Letonya’daki Rus kökenlileri olumsuz etkile anlaşmaya göre, Taylor’a bağlı kuvvetler elle
yen yasaların iptal edilmesi, Rusya’dan toprak rindeki bölgeleri barış gücüne bırakacaklar ve
ve tazminat istemekten vazgeçilmesi koşuluyla, altı ay içinde seçimlere gidilecekti. Ama John
Letonya’daki askerlerini 1994 sonuna kadar son bu toplantıya katılmamıştı. Bazı başka
çekmeye razı oldu. Letonlar ülke nüfusunun gruplar da anlaşmaya karşı çıkarak mücadeleye
yalnızca yüzde 52’sini oluşturduğundan, hükü devam edeceklerini açıkladılar.
met Rus kökenlilere yurttaşlık hakları tanıma 13 Ocak 1992’de, yılın ortalarında yapılacak
ya yanaşmıyordu. seçimleri düzenlemek için bir seçim komisyonu
göreve başladı. Ama ayaklanmacılar daha ön
LİBERYA ce belirlenen süre dolduğu halde silahlarını bı
rakmaya yanaşmadılar. Nisan başında Ce
RESMİ ADI: Liberya Cum huriyeti. nevre’de ECOW AS’ın Beşler Komitesi ile Saw-
YÖNETİM BİÇİMİ: Tek m eclisli geçici yönetim . yer ve Taylor arasında yapılan görüşmeler
YÜZÖLÇÜMÜ: 99.067 km2. de, Ekim 1991’de varılan anlaşmanın geçerli ol
NÜFUS (1992): 2.780.000. duğu kabul edildi ve barış gücünün Sierra
BAŞKENT: M onrovia.
Leone-Liberya sınırında bir tampon bölge oluş
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1974): M onrovia
(1984; 421.058), Buchanan (23.999), Congo Town turmasına karar verildi. Çünkü, Doe yanlısı
(21.495), Yekepa (14.189), Tubm anburg (14.089). güçler Sierra Leone topraklarında bulunuyor
du.
Liberya son yıllarda ne zaman biteceği bilinme Bu barış da uzun ömürlü olmadı. Ağustosta
yen bir iç savaşın içine sürüklendi. Aralık Doe yanlıları ile Taylor’a bağlı kuvvetler ara
1989’da Başkan Samuel K. D oe’ya yönelik bir sında, iç savaşın en şiddetli çarpışmaları başla
darbe girişimi ordu tarafından bastırıldı. Bunun dı.
11.7 LİTVANYA
mek üzere Taif kentinde bir araya gelmelerini Velid Canbulat’ın istifasıyla sarsıldı. Ağustosta
sağladı. Bu toplantıda imzalanan belgede, Hı da Nebih Berri ile Konut Bakanı Muhammed
ristiyanların Suriye birliklerinin çekilmesi iste Beidun da görevlerinden istifa ettiler.
miyle, Müslümanlar'm siyasal reform çağrıları Mayıs 1991 başında Lübnan ordusu ülkedeki
nın bağdaştırılması amaçlanıyor ve Ulusal Mec- başlıca ekonomik merkezlerin denetimini ele
lis’in Beyrut’ta toplanarak cumhurbaşkanını geçirmişti. Mayıs ortalarına değin milislerin
seçmesi öngörülüyordu. Siyasal reformlar ko elindeki silahların yüzde 80’i teslim edilmişti.
nusunda anlaşma sağlandıysa da, Lübnan’ın Temmuzda Lübnan Ordusu FKÖ’nün son kale
egemenliği konusundaki görüş ayrılıkları sürü sine karşı düzenlediği saldırıda başarılı oldu.
yordu. Yıl sonuna gelindiğinde ise, ülkedeki bütün
5 Kasım’da toplanan Ulusal Meclis, ılımlı bir A B D ’li ve İngiliz rehineler serbest bırakılmıştı.
Hıristiyan olan Rene Moawad’ı cumhurbaşkan Hükümetin Şubat 1992’de açıkladığı kemer
lığına seçti. Moawad, 17 gün sonra Beyrut’un sıkma paketi tepkilerle karşılandı. Sendikalar
Müslümanlar’ın denetimindeki batı kesiminde Konfederasyonu martta bir dizi grev yaptı. Ma
bir suikast sonucunda öldürüldü. Yerine Elias yısta başbakanlığa Raşid es-Solh’un getirilmesi
Hravi seçildi. Dürziler’in önderi Velid Canbu- Dürziler’in ve Maruniler’in tepkileriyle karşı
lat ve Şii Emel örgütünün önderi Nebih Berri, laştı. Mayıs 1972’den sonraki ilk genel seçimler
Taif belgesini radikal reformlara yer vermediği Ağustos 1992’de yapıldı. Suriye birliklerinin ül
için eleştiriyorlardı. Hıristiyan milislerin komu keyi terk etmesinde ısrar eden Hıristiyanların
tanı General Michel Aoun ise Hıristiyan millet çoğu seçimleri boykot etti. Yeni Ulusal Meclis
vekillerini Suriye’ye fazla ödün vermekle suçla genel olarak Suriye yanlısı üyelerden oluştu.
yarak, Ulusal Meclis’e rakip bir yasama meclisi Hizbullah da, Şii Emel örgütüyle ortak liste çı
için seçimlere gitme tehdidinde bulunuyordu. kartarak 8 üyelik kazandı. Cumhurbaşkanı
Bu koşullarda iç savaş yeniden patlak verdi. Elias Hravi eylülde, Suriye birliklerinin çekil
Çatışmalar gittikçe şiddetlendi. Eylülde ateşkes mesi konusunda Suriye Devlet Başkanı Hafız
sağlandığında ölü sayısı 800’ü, yaralı sayısı ise Esad’la görüştü. Ama görüşmeden bir sonuç
4.500’ü aşmıştı. Suriye ise, Aoun’un her an bir alınamadı. Lübnan’daki son Batılı rehineler de
katliama girişebileceği gerekçesiyle, birliklerini haziranda serbest bırakıldı.
çekmeyi reddediyordu.
General Aoun’un 750 gündür işgal altında LÜKSEMBURG
tuttuğu Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndan 13
Ekim 1990’da çıkarılmasıyla, Lübnan’ın birleş RESMİ ADI: Lüksemburg Grandüklüğü.
mesinin önündeki en önemli engel kalkmış YÖNETİM BİÇİMİ: İki m eclisli m eşruti monarşi.
oldu. Cumhurbaşkanı Hravi Beyrut’ta devlet YÜZÖLÇÜMÜ: 2.586 km 2.
otoritesini yeniden kurmak amacıyla Beyrut NÜFUS (1992): 387.000.
Metropoliten Alanı Güvenlik Planı’m yürürlü BAŞKENT: Lüksemburg.
ğe koydu. Bu planın uygulanabilmesi için, BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1991): Lüksem
burg (75.377), Esch-sur-Alzette (24.012), Differdan-
Güney Lübnan’da da denetimin sağlanması, Fi ge (14.677), Petange (12.345).
listin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) ve Şii milis
lerin denetim altına alınması ve sınır bölgesin 1993 başında Avrupa Tek Pazarı’nın kurulma
deki İsrail egemenliğinin yarattığı sorunların sıyla b irlik te , L ü k s e m b u r g ’ un b ir u luslararası fi-
çözülmesi gerekiyordu. nans merkezi olarak çekiciliğini yitireceği görü
Başbakan Selim el-Hoss bir ulusal birlik hü şü yaygınlık kazandı. Avrupa Topluluklarının
kümeti kurulmasına olanak sağlamak için 19 (AT) bütün üye ülkelerde geçerli olacak mali
Aralık’ta istifa etti. Suriye’nin desteğiyle oluşan düzenlemelerinin Lüksemburg’un şirketlere
yeni hükümette yedi ayrı milis örgütünün ön sağladığı vergi kolaylıklarını ortadan kaldıraca
derleri yer alıyordu. Başbakanlığa da Ömer Ke- ğından korkuluyordu. Ülkedeki bütün siyasal
rami getirildi. İran yanlısı Hizbullah örgütü partiler bu konuda mücadele etme konusunda
yeni hükümeti tanımadı. Hükümet 9 Ocak kararlıydılar. Haziran 1989’da yapılan genel se
1991’de güvenoyu aldıysa da, Dürziler’in ço çimlerde iktidardaki koalisyonun ortakları olan
ğunlukta olduğu İlerici Demokratlar’ın önderi Hıristiyan Sosyal Parti ile Lüksemburg Sosya
MACARİSTAN 11.10
list İşçi Partisi, sandalye sayıları gerilemekle Pozsgay 1956 ayaklanmasının bir karşıdevrim
birlikte, çoğunluğu korudular. değil, bir halk ayaklanması olduğunu söyledi.
Irak’ın 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgal et Bu açıklama, 1956 ayaklanmasının önderi Imre
mesinin ardından petrol fiyatlarının yükselmesi, Nagy’nin saygınlığının geri verilmesinin ve ida
Lüksemburg ekonomisinin büyümesini yavaş mının 31. yıldönümüne rastlayan 16 Haziran’da
lattı ve enflasyonu hızlandırdı. Öte yandan, cenazesinin yeniden törenle kaldırılmasının yo
ekonomisi büyük ölçüde Almanya’ya bağımlı lunu açtı. Yaz aylarında yapılan bir dizi ara se
olduğu için, iki Almanya’nın yeniden birleşme çimi M DF’nin adayları kazandı. Seçimlerde bü
sinden sonra yaşanan ekonomik zorluklar bir tünüyle silinme tehlikesini önlemeye çalışan
ölçüde Lüksemburg’u da etkiledi. Gene de, MSİP adını Macar Sosyalist Partisi (MSP) ola
Lüksemburg’un ekonomik büyüme hızı öteki rak değiştirdi. Partinin yapısı ve işleyişi demok
AT ülkelerinin çoğundan yüksekti. Lüksem ratikleştirildi. Anayasada değişiklik yapılarak
burg Parlamentosu 2 Temmuz 1992’de, Maas- partinin öncü rolüne son verildi.
tricht Doruğu’nda kabul edilen Avrupa Birliği Hükümet 1990 başlarında pazar ekonomisi
Antlaşması’m onayladı. ne geçme kararını açıkladı. Macaristan hükü
meti geçmişte “demir perde” olarak adlandırı
MACARİSTAN lan dikenli telleri kaldırarak batı sınırını
simgesel olarak açtı. Böylece, Batı Almanya’ya
RESMİ ADI: Macar Cum huriyeti. geçmek isteyen Doğu Almanya yurttaşlarına
YÖNETİM BİÇİMİ: Çok partili, tek m eclisli cum huriyet. bir geçiş yolu sağlandı.
YÜZÖLÇÜMÜ: 93.033 km 2. 1990’da yapılan seçimler M DF’nin üstünlü
NÜFUS (1992): 10.318.000. ğüyle sonuçlandı. Tarihçi Jözsef Antall, önder
BAŞKENT: Budapeşte. liğini yaptığı MDF ile Küçük Toprak Sahipleri
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1989): Budapeşte
(2.113.645), Debrecen (219.251), Miscolc (207.826),
ve Hıristiyan Demokratlar’dan oluşan bir koa
Szeged (189.484), Pecs (183.082). lisyon hükümeti kurdu. Hür Demokratlar’dan
Arpâd Göncz de cumhurbaşkanlığına seçildi.
Macaristan’daki önemli siyasal değişmeler Hükümetin ekonomik reformlar konusunda
1988’de başladı. Ülkeyi 30 yıldır yöneten, adım atmakta cesaretsiz davranması halkın hoş
Macar Sosyalist İşçi Partisi (MSİP) Başkanı nutsuzluğunu artırdı. Ekim başında yapılan
Jânos Kadar’m yerine Başbakan Kâroly Grosz yerel seçimlerde muhalefet öne geçmişti. Bütçe
aldı. Bu değişiklik siyasal sisteme karşı duyulan açığı büyürken, enflasyon yüzde 30’a ulaştı. İş
güvensizliği yansıtıyordu. Kısa süre içinde ülke sizlik ise 1991 sonunda yüzde 5’e ulaşmıştı.
de yönetim karşıtı yeni gruplar ortaya çıktı. Yoksulluk gittikçe yaygınlaşıyordu. Asgari ya
Bunların en önemlisi Macar Demokratik Foru- da daha düşük ücretle geçinenlerin oranı nüfu
mu’ydu (MDF). Gene aynı yıl içinde ülkenin sun yüzde 40’ma yükselmişti. Ekonomik re
ilk bağımsız işçi sendikası kuruldu. 1989’da, yö formların ve özelleştirmenin çok yavaş ilerle
netimdeki MSİP ile yönetim karşıtı gruplar, de mesine karşın, Macaristan eski sosyalist
mokrasiye geçiş konusunu görüşmek üzere Mu ülkelere giden Batı yatırımlarının yarısını çekti.
halefet Yuvarlak Masası’m oluşturdular. Bu, en azından Batı’nm Macaristan’a güveninin
Eylülde sona eren görüşmelerde, Macaristan’ın sürdüğünü gösteriyordu. 1992’de yapılan ara se
genel oyla seçilmiş, egemen, tek meclisli bir ya çimlerden kazançlı çıkan parti MSP oldu.
sama organına dayalı demokratik bir cumhuri Macaristan, Hırvatistan ve Slovenya’nın ba
yete dönüştürülmesi konusunda karar verildi. ğımsızlığını destekledi ve Aralık 1991’de her iki
Bu sistemde yetkileri oldukça sınırlı bir cum devleti de tanıdı. Sırbistan’daki Macar azınlığın
hurbaşkanı ve bir anayasa mahkemesi de bulu geleceği konusunda ise kaygı duyuluyordu.
nacaktı. Parlamento Aralık 1989’da, Mart
1990’da kendini feshetme ve 25 M art’ta genel MADAGASKAR
seçimlere gitme kararı aldı.
Reformcular arasında öne çıkan kişi, RESMİ ADI: Madagaskar Demokratik Cum huriyeti.
MSİP’nin çöküşünü önlemenin tek yolunun YÖNETİM BİÇİMİ: Geçici yönetim .
gerçek demokrasiyi kurmak ve iktidarı paylaş YÜZÖLÇÜMÜ: 587.041 km2.
maktan geçtiğini savunan Imre Pozsgay’dı. NÜFUS (1992): 12.804.000.
11.11 MADAGASKAR