Professional Documents
Culture Documents
Temel Britannica Cilt 01 Aba - Ari
Temel Britannica Cilt 01 Aba - Ari
Children’s Britannica
First E dition 1960
Second E dition 1969
Third Edition 1973
Fourth E dition 1988
© 1988,1989, 1990, 1991,1992 Encyclopsedia Britannica, Inc.
Temel Britannica
© 1988,1989, 1990,1991, 1992 A na Yayıncılık A.Ş.
ISBN 975-7760-02-01
92.34.Y .0012.3
CİLT 1
H Ü R R İY E T İN OKURLARINA ARMAĞANIDIR.
A N A Y A Y I N C I L I K A. Ş. V E
E N C Y C L O P A E D İ A B R İ T A N N İ C A , I NC.
İ Ş B İ R L İ Ğ İ İ L E
Y A Y I M L A N M A K T A D I R
Temel Britannica A R A ŞT IR M A
A na Yayıncılık A.Ş. A dına Sahibi Şöhret Baltaş, M ünevver D oğru, Meliha Ö ztoprak
Nazar Büyüm
D İL VE Y A ZIM D A N IŞM A N I
Vedat Günyol
E D İT Ö R L E R K U R U L U
Philip W. G oetz, Başkan
Encyclopaedia Britannica Genel Yayın Yönetmeni, Y A Z I İŞL E R İ M Ü D Ü R Ü
Chicago Çiğdem Karabağlı
D A N IŞM A K U R U L U T EK N İK K O O R D İN A T Ö R
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, Başkan Sefa Esenyel
Doç. Dr. M urat Belge, Prof. Dr. Şerif M ardin,
Prof. Dr. İlhan Tekeli
D İZ G İ
M ustafa Balaban, Saliha Bilginer, D em et Yılmaz
G E N E L Y A YIN Y Ö N E TM EN İ
D r. G ürel Tüzün
DÜZELTİ
N urettin Pirim , Ecmel Tanyel, Eyüp Yıldırım
YA YIN K O O R D İN A T Ö R Ü
Prof. Dr. Oya Köymen
T İC A R E T M Ü D Ü R L Ü Ğ Ü
N usret Şumlu, M üdür
YA YIN K U R U L U Hülya A kdoğan, M ehm et A ltuntaş, Zerin İçli,
D r. G ürel Tüzün, Başkan A laattin O kurcan, G ülten Sadef, Aliye Şimşek
Nuri A kbayar, Eray C anberk, Beril Eyüboğlu,
Işıtan G ündüz, Prof. Dr. Oya Köym en,
Hilda Hülya Potuoğlu M UHASEBE M Ü DÜRLÜĞ Ü
R ana R endantiyen, M üdür
Mustafa Yalçın A talay, Nilgün Aydın,
R E D A K SİY O N Olcay Işık
Yasemin A kbaş, Atilla A ksel, İpek Babacan,
Ö m er Çendeoğlu, Kaya Ersoy,
Selahattin Özpalabıyıklar, Erim Süerkan, G E N E L H İZ M E T L E R
M ahm ut Tem izyürek, Barış Tütün Filiz E rol, M ustafa T uran
ÖNSÖZ
TEM EL BRİTAN N İC A Temel Eğitim ve Kültür Ansiklopedisi, 20. yüzyılın son
çeyreğinde teknoloji çağını yaşayan ve 21. yüzyılı biçimlendirecek olan gençlere
evrensel bilgilerin kapılarını açmak için hazırlandı. Bu 20 ciltlik ansiklopedi,
Encyclopaedia Britannica, Inc., tarafından 1960’tan bu yana yayımlanan Childrens
Britannica'mn, değişen dünyayı ve çığ gibi büyüyen bilgileri en son biçimiyle genç
okurlara sunabilmek için bütünüyle gözden geçirilerek güncelleştirilmiş ve ilk kez
1988’de yayımlanmış olan dördüncü baskısını temel almaktadır. TEM EL BRITAN-
NICA'yı yayıma hazırlayan kurulların ve danışman eğitimcilerin amacı, Türkiye’deki
genç okurlara, Children’s Britannica'daki evrensel bilgileri, ülkemizin coğrafyası,
tarihi ve kültürüyle zenginleştirerek sunmak oldu. Bu düşünceyle hazırlanan TEM EL
BRİTAN N İC A, geçmişin ve bugünün bilgi birikimiyle donatılmadıkça geleceğin
sorumluluğunu taşıyamayacağını bilen yarının aydınlarına bugünden bir armağandır.
TEM EL BRİTANNİCA'da. yer alan maddeler, ABAKÜS’ten ZÜ RICH ’e kadar
uzanan alfabetik bir sırayla verilmiştir. Bütün bu maddeler evrensel bilgi birikiminin
çok geniş bir bölümünü kapsamaktadır ve çeşitli alanlarda uzmanlaşmış en yetkili
kişilerce hazırlanmıştır. Bilim, teknik, bitkiler ve hayvanlar dünyası, tarih, coğrafya,
edebiyat, güzel sanatlar, sosyal bilimler gibi alanlarla ilgili konular dışında, çağlar
boyunca insanlık tarihinin akışını etkileyen ve uğraşılarıyla insanoğlunun hemen her
alandaki gelişmesinin simgesi olan pek çok kişinin yaşamöyküsüne ve katkılarına da
yer verilmiştir.
Metinler genç okurların kolayca anlayacağı yalın ve açık bir anlatımla yazılmıştır.
Ayrıca, okuru bir maddeden ilgili öbür maddelere yönelten ve böylece okurun belirli
bir konu çevresindeki bütün bilgilere ulaşmasını sağlayan bir gönderi sistemi
düzenlenmiştir.
Metinlere ayrılmış olan 19 cilt, renkli ve siyah-beyaz fotoğrafların yanı sıra çok
sayıda çizim ve haritayla zenginleştirilmiştir. 19. cilde ayrıca bir dünya atlası ve yer
adlarını veren bir atlas dizini eklenmiştir. 600 sayfayı aşan 20. cilt bütün ansiklopedi
nin alfabetik dizinini içerir ve öbür ciltlerin hem kılavuzu, hem tamamlayıcısıdır.
Herhangi bir konuya ilişkin bilgileri ansiklopedinin hangi maddelerinde bulacağını
belirterek okura yol gösteren bu dizin, bütün ciltlere dağılmış bilginin anahtarı olduğu
kadar, aynı zamanda 6.000’i aşkın kısa maddeyle zenginleştirilmiş ek bir bilgi
kaynağıdır. Bu kısa maddeler, çoğu kez okur için yeterli olacak en özlü bilgileri içerir.
Ansiklopedinin ilk 19 cildinin alfabetik sıralamasında yer almayan bazı maddeleri bu
dizin cildinde arayan genç okurlar, ilgilendikleri konunun birçok maddede ayrıntılı
olarak işlendiğini ya da aradıkları bilgilerin kısa ve özlü maddelerde sunulduğunu
göreceklerdir. TEM EL BRİTAN N İC A geniş kapsamı, yalın anlatımı, dizini ve
ayrıntılı gönderileriyle genç okurların ansiklopedi dünyasıyla tanışmalarını sağlaya
cak, onlara ansiklopedi kullanma alışkanlığını ve becerisini kazandıracaktır.
Ansiklopedinin hazırlanmasına katkıda bulunan danışman ve yazarların listesi ile
çizimleri yapan sanatçıların ve yayıma hazırlayanların listesi de 20. ciltte verilmiştir.
Ana Yayıncılık A.Ş., 21. yüzyıla hazırlanan kuşağın temel kaynak gereksinimini
bugüne değin alışılmamış bir düzeyde ve yeterlikte karşılamayı amaçlayan TEM EL
BRİTAN N İC A Temel Eğitim ve Kültür Ansiklopedisi'ne emeği geçen bütün kişilere
teşekkürü bir borç bilir.
TEMEL BRİTANNİCA
TEMEL EĞİTİM VE KÜLTÜR ANSİKLOPEDİSİNİ
NASIL KULLANACAKSINIZ?
Temel Britannica’nın 1. Cildinin Ekinde Yer Alan Bilgilerin İlgili Olduğu Maddeler
Adana Almanya
Adıyaman Almanya Federal Cumhuriyeti
Afganistan Amasya
Afrika Amerika Birleşik Devletleri
Afyonkarahisar Andorra
Ağrı Angola
AIDS Ankara
Akdeniz Oyunları Antalya
Aksaray Antigua ve Barbuda
Alman Demokratik Cumhuriyeti Ardahan
ABANOZ 9
ABAKÜS, toplam a, çıkarma gibi basit arit Eski Yunanlılar ve Rom alılar’dan başka
metik işlemlerini yapmak için rakam lar yerine Eski Mısırlılar, Hintliler ve Çinliler de abaküs
boncuk ya da yuvarlak pulların kullanıldığı kullandılar. Sıfır (0) rakam ının ilk kez ayrı bir
basit bir hesap aracıdır. Bugün sayı sayarken işaretle gösterildiği A rap rakam larının tanın
ya da hesap yaparken kullandığımız rakamları masından sonra A vrupa’da abaküs kullanıl-
(a) © o j5 ®
c oy
.= c .b
(b) (c) (d) (e)
oo >- o co
I l l a %1 İ
B y o b B y o b B y o b B y o b
277 277 + 966 Birler çubuğundan Onlar çubuğundan Yüzler çubuğundan
çıkarılan 10 birim çıkarılan 10 onluk çıkarılan 10 yüzlük
277 + 966=1243 için onlar çubuğuna için yüzler çubuğuna için binler çubuğuna
bir boncuk eklenir bir boncuk eklenir bir boncuk eklenir
Hintliler bulmuş, günümüzden 1.000 yılı aş maz oldu. Am a Çin, Japonya, O rtadoğu ve
kın bir süre önce de bu rakam lar A raplar ara SSCB’deki halklar, özellikle ticaret yaşamın
cılığıyla A vrupalılar’a tanıtılmıştır (bak. A RİT da daha uzun süre bu araçtan yararlandılar.
METİK; S a y i ) .
A rap rakam ları olarak bilinen bu simgesel ABANOZ. Tropik bölgelerde yetişen bir grup
işaretler bulunmadan ve yazılı hesaba geçil ağacın odununa abanoz denir. Bu odunların
meden önce, birçok ülkede hesap yapmak en içteki öz bölümü çok koyu renkte, hatta
için abaküs denen bir sayma tahtası ya da simsiyahtır. Bu nedenle abanoz sözcüğü bir
çerçevesi kullanılırdı. Abaküs sözcüğü Eski çok dilde siyah rengi tanımlamak için kullanı
Yunanca kökenlidir. İsa’dan önceki yüzyıllar lır. Adını odunundan alan abanoz ağaçları
da Eski Yunanlılar ve Romalılar, tahta bir Hindistan, Sri Lanka, Doğu ve Batı Hint
levhanın ya da düz bir toprak parçasının Adaları ile Batı A frika’nın bazı bölgelerinde
üzerine dizdikleri çakıl taşlarını ya da metal yetişir. Daha çok Sri L anka’da yetişen gerçek
pulları oynatarak hesap yaparlardı. Sonraları, abanoz ağacının (Diospyrus ebenum) gövdesi
sayma pullarının ya da boncukların bir uçtan kalın, kabuğu köm ür gibi parlak siyah renkte,
öbür uca gerilmiş tellere ya da dikey olarak kabuk ile odun özü arasındaki odunu ise
yerleştirilmiş tahta çubuklara dizilmesiyle bembeyazdır.
abaküs bir çerçeve biçimini aldı. Abanoz çok sert bir odundur ve parıltılar
Çerçeve biçimindeki ilk abaküslerde, bir saçacak kadar iyi cila tutar. Bu özellikleriyle
çubuktaki on boncuk hemen solundaki çubu öbür odunlara hiç benzemediği için eski
ğun tek bir boncuğuna eşitti. Böylece herhan çağlardan beri çok değerli sayılmıştır. Tevrat’
gi bir sayı ayrı çubuklara dizilmiş boncuklarla ta tarihi Sur kentindeki abanoz ticaretinden
gösterilir, toplama ve çıkarma işlemleri ise, söz edilir; Binbir Gece Masalları'nda anılan
şekilde görüldüğü gibi boncukları bir çubuk değerli mallardan biri de abanozdur. Eskiden
tan öbürüne aktararak yapılırdı. krallar abanozdan yapılmış asalar kullanır ve
10 ABANT GÖLÜ
zehirin etkisini giderdiği inancıyla, içkilerini alabalık ve geyik üretm ek için kurulmuş iki
abanoz kaplardan içerlerdi. Çağlar boyunca istasyon vardır. Havuzlarda üretilen yavru
abanozdan heykeller yontulmuş, yeraltı dünya alabalıklar gölde doğal gelişmeye bırakılır.
sının mitolojik kralı Plüton ya da Hades, Soylarının tükenmemesi için bu istasyonda
simyisah abanozdan bir taht üzerinde oturur üretilen geyikler ise iyice geliştikten sonra
ken gösterilmiştir. Günüm üzde bu değerli doğaya salınır. Yörede yabandomuzu, kara
odun siyah piyano tuşlarının ve özellikle ca, tavşan, tilki, ayı, yabanördeği, yabangü-
dolap, yazı masası gibi çeşitli mobilyaların vercini ve keklik gibi av hayvanlan bulunur.
yapımında kullanılır. H er mevsimde ayrı bir güzelliğe bürünen
A bant Gölü ve çevresi dinlence, spor ve
ABANT GOLU, çevresinin doğal güzelliğiyle avcılık olanaklarıyla sevilen bir tatil yöresidir.
tanınan küçük bir tatlı su gölüdür. Bolu Gölün kıyılarında ve yakınlarında m oteller,
kentinin güneybatısında 1,5 k n r’den az bir dinlenme evleri ve kamp yerleri kurulmuştur.
alanı kaplayan A bant G ölü’nün suları, aynı
adı taşıyan dereyle Bolu Çayı’na akar. Deniz ABASIYANIK, Sait Faik (1906-1954), Cum
düzeyinden 1.328 metre yükseklikteki gölün huriyet dönemi Türk edebiyatının önde gelen
kuzeybatı bölümü yan bataklıktır. Gölün öykücülerindendir. Varlıklı bir ailenin çocuğu
çevresindeki düzlüklerden sonra başlayan ve olan Sait Faik A dapazarı’nda doğdu; ilkokulu
yüksekliği 1.770 m etreye ulaşan A bant D ağ da bu kentte bitirdi. Kurtuluş Savaşı sonrasın
ları küçük akarsuların açtığı vadilerle yarıl da ailesiyle birlikte İstanbul’a yerleşti. İlk şiir
mıştır. En önemlisi Beşpoyraz Deresi olan bu ve öykülerini 1925’te, henüz lise öğrencisiy-
DİATEK
ken yazdı ve çeşitli dergilerde yayımladı.
1928’de İstanbul Üniversitesi’nde Türkoloji
öğrenimine başladı; ama üç yıl sonra öğreni
mini yarım bırakarak üniversiteden ayrıldı.
Bir süre de, ekonomi öğrenimi görmek için
gittiği İsviçre ve Fransa’da yaşadı. “İhtiyar ve
Talebe” , “G auther Cam bazhanesi” gibi öykü
leri orada geçen günlerini yansıtır. Babasının
geri çağırması üzerine yükseköğrenimini yarı
da bırakarak 1933’te yurda döndü. Gene
babasının isteği doğrultusunda ticarete atıl-
dıysa da başarılı olamadı. Halıcıoğlu Ermeni
Yetim M ektebi’nde kısa bir süre Türkçe
öğretmenliği yaptıktan sonra Haber gazete
Abant Gölü’nün duru sularında çok sayıda alabalık sinde adliye muhabiri olarak çalışmaya başla
yaşar.
dı. Bu gazetede yayımlanan röportajlarından
küçük akarsular ve yeraltı sulan Abant G ölü’ 26’sı ölümünden sonra M ahkeme Kapısı
nü besler. Derinliği 18 m etreye varan gölün (1956) adlı kitapta toplanmıştır.
sulan dibi görülebilecek kadar durudur. Kıyı Bu arada Varlık, Ağaç, Ses, Yeni Ses,
larda yer yer gölün üstünü örten beyaz ve sarı Yaprak ve Yenilik gibi dergilerde öyküleri
nilüfer çiçekleri doğaya ayrı bir güzellik ka yayımlanıyordu. İlk öykü kitabı olan Semaver
tar. Gölün çevresi çam, köknar ve kayın 1936’da basıldı. Sait Faik’in bu dönem öykü
ağaçlanndan oluşan ormanlarla kaplıdır. lerinde çocukluk ve gençlik yıllarının izlenim
Alıç, kuşburnu, böğürtlen, çilek gibi meyveli leri, anıları öne çıkar. 1930-40 yıllarında Türk
bitkiler, çeşitli m antarlar ve kokulu dağ çiçek öykücülüğünde gelişen eğilimlerden Sait Faik
leri de bitki örtüsünü zenginleştirir. de bir ölçüde etkilendi. O da öykülerinde
Gölde, A bant alası denen bir alabalık türü insanların yaşam koşullarını ve insanlığın
ve benekli mercanbalığı çok boldur. Balık avı çelişkilerini işledi. Bunların ötesinde, daha
denetim altına alınmıştır. Gölün yakınında sıcak bir insancıllık anlayışına yöneldi. Sait
ABBASİLER 11
katılması Harun Reşid'in ününü yaygınlaştır Büyük Selçuklu Hüküm darı Tuğrul’un,
dı. Onun döneminde Bizans’a başarılı akınlar 1031’de halife olan Kâim ’in gizli çağrısı üzeri
düzenlendi. H arun Reşid’in oğulları Emin ve ne ordusuyla gelerek Büveyhiler’i B ağdat’tan
M emun da bu başarıyı sürdürdüler. çıkarmasından sonra Abbasiler Irak, Ahvaz
Annesi Türk soyundan gelen Mutasım, ve Fars’ta yeniden güçlenmeye başladılar.
833’te halife olunca kendisine T ürkler’den Selçuklular’ın desteklediği halifelik kurumu
özel bir askeri güç kurdu; ayrıca Türk emirle da eski saygınlığına kavuştu. Ne var ki A bba
rine önemli görevler verdi. Bu askeri güçlerin siler, M ustazhir döneminde Haçlı Seferleri’ne
Bağdat’ta bulunması tedirginlik yarattığı için. karşı başarılı olamadılar; bütün savunma Sel-
Samarra adıyla yeni bir kent kurdurarak çuklular’a ve onlardan sonra kurulan Türk
devlet merkezini oraya taşıdı. M utasım, devletlerine kaldı. Büyük Selçuklu Dev-
838’de Bizans’a büyük bir sefer düzenleyerek leti’nin parçalanmasıyla birlikte yeniden gü
İznik önlerine kadar ilerledi. 842’de halife cünü yitiren halifelik, Nâsır döneminde kısa
olan oğlu Vâsık döneminde Türk emirlerinin bir süre için canlandı. Ama Cengiz H an’ın to
gücü daha da arttı ve yetkileri askeri alandan runu Hulagu’nun yönetimindeki Moğollar’ın
yönetsel alana taştı. Vâsık’ın ölümünden son 1258’de Bağdat’ı yakıp yıkması ve Halife Mus-
ra gerileme dönemi başladı. Abbasi toprakla tasım'ı öldürmesiyle Abbasi Devleti son buldu.
rı üzerinde Samaniler, Karahanlılar, Fatımi- Halife Z âhir’in Mısır’a kaçan oğlu, M em
ler, Tolunoğullan ve Ham daniler gibi bağım lûk sultanının koruyuculuğunda halife ilan
sız devletler kuruldu. edildi. Artık halifelik siyasal ve askeri yetkisi
İran ’da egemenlik kuran Büveyhiler, Hz. bulunmayan, ancak başka bir devletin toprak
M uham m ed’in kızı gelinleri olduğu için hali larında barınabilen bir kurum durum una gel
felikte hak iddia ediyorlardı. Nitekim 945’te mişti. 1517’de Mısır topraklarına giren Os-
Bağdat’a girdiler ve M uti'nin halifeliği döne manlı Hüküm darı Yavuz Sultan Selim’in hali
minde Abbasiler üzerinde tam bir egemenlik fenin yetkilerini ve kutsal emanetleri devral
kurdular. H atta bir ara Bağdat’ta basılan ması, halifeliğin Mısır’da 250 yıl kadar süreıı
paraların üzerinde halifenin değil Büveyhi varlığına da son vermiş oldu.
sultanının adı bulunuyordu. Sonradan Abba- Abbasiler zamanında halifeler dinsel gücü
siler’i egemenliği altına alan iki büyük devlet olan bir hüküm dar niteliği kazandılar. Halife
de, Q78’de gene A bbasiler’in eski toprakları lerin elinde toplanan bu ikili güç, merkezi
üzerinde kurulan Gazneliler ile aynı yıllarda devlet örgütüyle birlikte güçlü bir yapı oluş
temeli atılan Büyük Selçuklu Devleti’dir. turdu. Devlet işleri, “Divan” adı verilen ve
Harun Reşid ve
.oğulları zamanında
Abbasiler en parlak
dönem ini
yaşamıştır.
ABDULLAH BİRADERLER 13
rında, bir bölümü çeviri olmak üzere 70’e Osmanlı Padişahı Abdülaziz (1830-1876)
yakın kitap yayımlayan Abdullah Cevdet’in
yapıtlarından bazıları şunlardır: Fen ve Felsefe nı ilan etti ve G irit’e özerklik tanındı.
(1906), Yaşamak Korkusu (1911), Beyin Fiz A bdülm ecid dönem inde başlayan yenilik
yolojisi ve Korunması (1917), İslam Dünyası hareketleri Abdülaziz dönem inde de sürdü
na Tarihi ve Felsefi Bir Bakış (1922). rüldü. Bu dönem de yeni bir vilayet örgütlen
mesine geçildi, kadılık örgütü daha sıkı dene
ABDÜLAZİZ (1830-1876). 32. Osmanlı hü tim altına alındı. Bugünkü Danıştay ve Sayış
kümdarı olan Abdülaziz, Padişah II. Mah- tay’ın öncüleri olan Şura-yı Devlet ve Divan-ı
m ud’un oğluydu. Ağabeyi A bdülm ecid’in dö M uhasebat kuruldu; donanm anın m odernleş
neminde, şehzade olarak devlet işleriyle ilgi mesi için çalışıldı. Eğitim alanında da bazı
lenmesine izin verilmediği için av, güreş, cirit yenilikler yapıldı. Galatasaray Lisesi (Mek-
gibi sporlarla uğraştı. teb-i Sultani), gelecekte İstanbul Üniversite
Abdülm ecid’in ölümü üzerine 1861’de tah s in e dönüşecek olan D arülfünun, çeşitli mes
ta çıkan Abdülaziz’in önündeki en önemli lek okulları, ilk kız öğretm en okulu ve Darüş-
sorunlardan biri, dış borçlardan kaynaklanan şafaka bu dönem de öğrenime açıldı. Resimle
mali bunalımın aşılmasıydı. Am a onun hü de ilgilenen Abdülaziz, resim eğitimi için
kümdarlığı döneminde de bu sorun çözüleme A vrupa’ya öğrenciler gönderdi. Denizyolları
di; üstelik dış borçlar Abdülm ecid dönem in (Şirket-i Hayriye, İdare-i Aziziye), İstanbul
dekinin üç katını aştı. İkinci önemli sorun, Tramvay ve Tünel İşletmesi ve bankacılık
Osmanlı ülkesinde yaşayan değişik halkların kuruluşları Abdülaziz dönem inde çalışmaya
bağımsızlık hareketleriydi. Bu konuda da başladı.
etkili bir politika güdülemediği için Sırplar Abdülaziz de, ağabeyi Abdülmecid gibi, iç
Belgrad’ı işgal ettiler, Rom anya bağımsızlığı ve dış sorunlar karşısında sık sık sadrazam
16 ABDÜLHAMİD I
değiştirdi; 15 yıllık saltanatında 16 sadrazamla yatıştmldıysa da, daha önce Avusturya ile
çalıştı. Bunlar arasında en önemlileri Âli, anlaşmış olan Rusya 1783’te Kırım’ı toprakla-
Fuad ve M idhat paşalardır. Sadrazam Âli n n a kattı. Yeni bir savaşa girmek istemeyen
Paşa’nın 1871’de ölmesinden sonra Abdülaziz Osmanlılar önceleri bu durum karşısında ses
dış politikada Çarlık Rusyası’yla yakınlaştı. siz kaldılar. A m a sonradan Prusya’nın, İngil
Bu yakınlaşmaya tepki duyan A vrupa devlet tere’nin ve Sadrazam Koca Yusuf Paşa’nın
leri Osmanlı D evleti’nin içişlerine karışmaya ısrarıyla 1787’de R uslar’a savaş açıldı. R uslar’
başladılar. Balkan toplumlarının ayaklanması m yanında savaşa giren Avusturyalılar’a
bu bunalımı daha da artırdı. Bu koşullar karşı başarılar elde edildi, ama H otin ve Yaş,
altında, önde gelen devlet adamları ile kom u ardından da Özi Kalesi Ruslar’a geçti. Bu
tanların düzenlediği bir darbeyle Abdülaziz haberin saraya ulaşması üzerine felç geçiren
30 Mayıs 1876’da tahttan indirildi. 4 H aziran’ I. Abdülham id kısa bir süre sonra öldü.
da da öldü. Bazı tarihçiler Abdülaziz’in Siyasal ve askeri alanlarda başarısız olan
intihar ettiğini, bazıları ise öldürüldüğünü I. Abdülham id yenilikçi bir padişah olarak
ileri sürerler. tanınır. Küçük Kaynarca A ntlaşm asından
Abdülaziz, Osmanlı geleneklerini kırarak sonra giriştiği yenilik hareketlerinde, geniş
ülke dışına çıkan ve A vrupa başkentlerini yetkiler tanıdığı Sadrazam Halil Hamid Paşa’
ziyaret eden ilk padişahtır. III. Napolyon’un dan büyük destek ve yardım gördü.
çağrılısı olarak 1867’de, 2. Paris Uluslararası III. Mustafa döneminde yenilenen topçu
F u a n ’nı gezmek amacıyla Fransa’ya giden ocaklan I. Abdülham id döneminde geliştiril
Abdülaziz bu ülkede bir süre kaldı. Sonra di, “Sürat Topçuları” adıyla yeni bir topçu
Kraliçe Victoria’nın çağrısı üzerine L ondra’ya sınıfı kuruldu. Çağdaş bir ordu kurmak am a
geçti, dönüşünde de Avusturya’ya uğradı. Üç cıyla Fransa’dan uzmanlar getirildi. H er padi
ay süren ve A vrupa’da yankı uyandıran bu şah değişikliğinde askere dağıtılan cülus bah
gezisinden sonra, Fransa îm paratoriçesi Eu- şişi geleneği kaldırıldı. D aha önce açılan
genie ve Avusturya İm paratoru Franz Joseph H endesehane, M ühendishane-i Bahri-i Hü-
İstanbul’a geldiler. Abdülaziz, A vrupa’da m ayun’a (Deniz M ühendis Okulu) dönüştü
gördüğü yaşamı örnek alarak Çırağan ve rüldü. İbrahim M üteferrika’nm basımevi de
Beylerbeyi sarayları ile Kâğıthane, Çekmece gene bu dönemde canlandırıldı.
ve İzmit kasırlarını yaptırdı.
ABDÜLHAMİD II (1842-1918). 34. Osmanlı
ABDÜLHAMİD I (1725-1789), Osmanlı İm hüküm dan olan II. Abdülham id, A bdülm e
paratorluğum un 27. hüküm dan ve III. Ah- cid’in oğluydu. Amcası Abdülaziz’in hüküm
m ed’in oğludur. 49 yaşında padişah oluncaya darlığının son yıllarında devlet borçlarının
kadar sarayda kapalı bir yaşam sürdü. 1774’te hızla artm ası, B alkanlar’daki bağımsızlık is
ağabeyi III. M ustafa’nın ölümü üzerine tahta tekleri ve ayaklanmalar ülke içindeki bunalı
çıktığında, altı yıldır sürm ekte olan Osmanlı- mı artırmıştı. Bu nedenle M idhat Paşa (bak.
Rus Savaşı sonuçlanmak üzereydi. Osmanlı MİDHAT P a ş a ) önderliğindeki devlet adamları
Devleti banş için ağır koşullan kabullenmek 1876’da Abdülaziz’i devirerek V. M urad’ı
zorunda kaldı ve 1774’te imzalanan Küçük başa geçirdiler. Am a yeni padişahın hasta
Kaynarca Antlaşm ası’yla K ınm ’ın bağımsızlı olduğu anlaşılınca, birkaç ay sonra A bdülha
ğını tanıdı. A ynca Rusya’nın Karadeniz’de mid tahta çıkanldı, M idhat Paşa da sadrazam
donanm a bulundurmasını ve Osmanlı toprak- oldu.
lannda O rtodoks dinine bağlı halkın koruyu A bdülham id, M idhat Paşa’ya verdiği sözü
culuğunu üstlenmesini kabul etti. tutarak 23 Aralık 1876’da Osm anlılar’ın ilk
Am a bu antlaşmanın bazı m addeleri Rusya anayasası olan Kanun-ı Esasi’yi ilan etti. 115
ile Osmanlı İm paratorluğu arasında sorun milletvekilinden ve 25 Âyan Meclisi üyesin
yaratıyordu. Ruslar’m Şahin G iray’ı Kırım den oluşan ilk meclis 20 M art 1877’de açıldı.
hanı yapm alanyla yeni bir bunalım başladı. Böylece, padişah ile meclisin ülkeyi birlikte
Bu bunalım 1779’da Fransa’nın aracılığıyla yönetmesi ilkesine dayanan I. M eşrutiyet
ABDÜLHAMİD II 17
dılar. Ayaklanmanın yayılmasından kaygıla rine 1839’da 31. Osmanlı hüküm darı olarak
nan Abdülham id 24 Temmuz 1908’de anaya tahta çıktı. Tahta çıkışından hemen önce
sayı yeniden yürürlüğe koydu. Geçici bir Mısır Valisi Kavalalı M ehmed Ali Paşa
özgürlük döneminin ardından, 1909’da İttihat Osmanlı ordusunu Nizip’te yenmiş, Osmanlı
ve Terakki karşıtlarının kışkırtmaları 31 M art donanması da Kaptan-ı Derya (deniz kuvvet
Olayı’na yol açtı. A şın dinci çevrelerin önder leri kom utanı) Ahm ed Fevzi Paşa tarafından
liğinde başlayan bu ayaklanmayı, H areket Mısır’a kaçırılmıştı. Böyle bir ortam da halkın
Ordusu adıyla Selanik’ten İstanbul’a gönderi ve batılı devletlerin desteğini kazanmak iste
len askeri birlikler bastırdı. yen Abdülm ecid, başta Mustafa Reşid Paşa
Yeşilköy’de toplanan yeni meclis, 31 M art olmak üzere bir grup devlet adamının isteğiy
ayaklanmasını kışkırttığı gerekçesiyle Abdül- le 3 Kasım 1839’da Tanzimat Ferm am ’m ilan
ham id’i tahttan indirerek yerine V. M ehmed etti (bak. TANZİMAT). Gülhane Hatt-ı H üm a
R eşad’ı geçirdi. Bir süre Selanik’te tutulan ve yunu olarak da bilinen bu fermanla Osmanlı
Balkan Savaşı’nda Selanik’in elden çıkması uyruğundaki her ırk ve dinden insana eşit
üzerine 1912’de İstanbul’a getirilen II. A bdül haklar, can ve mal güvenliği ile eşit mali
hamid I. Dünya Savaşı’nın sonlarında Bey yükümlülükler getirildiği, bu konuların çıka
lerbeyi Sarayı’nda öldü. rılacak yasalarla güvenceye bağlanacağı ilan
edildi.
ABDÜLMECİD (1823-1861). II. M ahm ud’un Öncelikle dış sorunların çözümüne eğilen
oğlu olan Abdülm ecid, babasının ölümü üze- Abdülm ecid, Suriye’yi geri vermesi koşuluyla
Ara Güler Arşivi Kavalalı M ehmed Ali Paşa’yı babadan oğula
geçmek üzere valilikte bıraktı. 1841’de imza
lanan Londra Antlaşm ası’yla da beş' büyük
Avrupa devletine Osmanlı İm paratorluğu’
nun İstanbul ve Çanakkale boğazları üzerin
deki egemenliğini kabul ettirerek, yabancı
savaş gemilerinin boğazlardan geçemeyeceği
ni bildirdi.
Bu dış sorunların yanı sıra Osmanlı Devle
ti giderek büyüyen ekonomik bir bunalıma
girmişti. Devletin giderleri gelirlerinin çok
üstünde olduğu için sürekli kâğıt para bası
lıyor, bu da paranın değer kaybetm esine yol
açıyordu. Abdülmecid çözüm olarak harca
m alarda kısıntı yapılmasını isteyince maaşlar
indirildi, yüksek gelirlilerden alman vergiler
artırıldı.
Osmanlı Devleti ekonomik sorunlarını çöz
meye uğraşırken, Eflâk ve Boğdan’da baş
layan ayaklanmalar üzerine Rusya, Küçük
Kaynarca Antlaşm ası’yla elde ettiği haklara
dayanarak yeni isteklerde bulundu. Bu istek
leri kabul edilmeyince de Eflâk ve Boğdan’ı
işgal etti. Kara savaşlarında Ruslar’ı yenen
Osmanlılar aynı başarıyı denizlerde göstere
medi ve Osmanlı donanması Sinop’ta Ruslar
tarafından yakıldı. Rusya’nın özellikle deniz
lerde güçlü olduğunu görerek boğazları ele
Abdülmecid, Tanzimat Fermanı’nı ilan eden Osmanlı geçirmesinden korkan Fransa ve İngiltere
padişahıdır. Osm anlılar’ın yanında savaşa girdi. Savaş
ABDÜLMECİD EFENDİ 19
Nadide Türegün
Koleksiyonu
ABLUKA, bir düşman ülkenin kıyılarına ge ABU SİMBEL, yaklaşık 3 .000 yıl önce Mısır
milerin yanaşmasını engelleyerek, o ülkeye Firavunu II. Ramses için yapılan iki tapınağın
gerekli besin maddelerinin ve her çeşit yardı bulunduğu yerdir. Güneş tanrısı A m on-R a’ya
mın kesilmesini amaçlayan eski bir savaş adanan ana tapm ak, Nil Irm ağı’nın batı yaka
yöntemidir. Bir ablukanın başarılı olabilmesi sındaki kumtaşı kayalarını 56 m etre oyarak
için, abluka uygulayan ülkenin düşmanından gerçekleştirilmiştir. Girişin iki yanındaki ka-
daha güçlü bir donanm aya sahip olması ge Barnaby’s
rekir.
Uluslararası yasalara göre, abluka koyan
ülke bu kararını bütün ülkelere duyurmak
zorundadır. Ö bür uluslar da, savaşa girmemiş
olsalar bile yasal bir ablukayı kabul etm ek ve
bu karara uymakla yüküm lüdürler. Özel izni
olmadan ablukayı yarmaya çalışan gemiler
abluka kırıcı olarak kabul edilir; yakalanan
gemiye ve yüküne el konur. Bir ülke, yeterli
güç ve kaynaklara sahip olmadığı için abluka
yı uygulayamaz, yalnızca duyurmakla yetinir
se o abluka yasal sayılmaz. Tarafsız devletle
rin uymak zorunda olmadıkları bu ablukaya
“kâğıt üstünde abluka” denir.
I. Dünya Savaşı’nda İngiltere, A lm anya’ya
besin ve savaş malzemelerinin girişini engelle
mek için Almanya kıyılarına abluka koymuş
tu. Am a savaşa katılmayan ülkeler malzeme
3.000 yıllık Abu Simbel, Assuan Barajı'nın yapımı
leri A lm anya’nın tarafsız kom şularına, özel nedeniyle daha yüksek bir yerde yeniden
likle D anim arka ve H ollanda’ya gönderdiler. kurulmuştur.
ACHEBE 21
yaların yüzüne, Ram ses’in oturur durum da ve İngiliz gezgin bu yolculuğu “kanolar sık sık
yirmişer m etre boyunda, ikişerden dört tane ters döner ve beyefendiler iyice ıslanırlardı”
dev heykeli oyulmuştur. Yakınındaki biraz diye anlatır.
daha küçük tapm ak ise karısı N efertari’nin- A ccra’nın 27 km doğusundaki Tem a, yapay
dir. Bunun yüzünde de dördü firavunun, ikisi derin su limanıyla bugün G ana’nın en büyük
kraliçenin olmak üzere her biri onar m etre yük ve yolcu limanıdır. Demiryolu ve karayo-
boyunda altı heykel bulunur. Büyük tapm ak, luyla da A ccra’ya bağlıdır.
sabah güneşinin ışınları yılın belli günlerinde Accra başlangıçta küçük bir balıkçı köyüy
doğrudan anıtın ortasındaki güneş tanrısının dü. 17. yüzyılda AvrupalIlar burada ticaret
üzerine düşecek biçimde planlanmıştır. merkezleri kurdular. Bugün G ana devlet baş-
İÖ 1250 yıllarında, Yeni Krallık döneminin kanının evi olan Osu Şatosu Danimarkalı-
19. sülalesi zamanında yapılmış olan bu tapı lar’ca yapıldı. 1877’de, İngiltere’nin sömürge
naklar 1813’te bulundu. 1960’larda Assuan si olan Altın Kıyısı’nın başkenti olan A ccra,
Barajı yapılırken, baraj gölünün suları altında sömürgenin 1957’de G ana adıyla bağımsızlığı
kaybolma tehlikesi doğdu. Uluslararası bir nı kazanm asından sonra yeni ve çağdaş yapı
kurtarm a girişimiyle, tapınağın taşları büyük larla donandı. Bugünkü Accra çağdaş ve
bloklar halinde daha yüksek bir yere taşındı geleneksel A frika’nın bir karışımıdır. Kentte
ve tapm aklar yeniden kuruldu. G ana’nın ulusal müzesi ve üniversitesi, üç
katedral, ülkenin başlıca hüküm et yapılan,
ACCRA, bir Afrika ülkesi olan G ana’nın güzel bir hastane ve uluslararası havalimanı
başkentidir. Gine Körfezi’nde, dalgaların sü- vardır. Bağımsızlık A nıtı’nın bulunduğu Si
ZEFA yah Yıldız M eydam ’nda geçit törenleri düzen
lenir.
A ccra’nın nüfusu 859.640’tır (1984).
öğrenim görerek ülkesine dönen ve yeni işe türden A vrupa’ya özgü birçok açalya çeşidi
atanan bir devlet m em urunun, bu görevinin geliştirilmiştir. Bunlardan biri bugün Belçi
getirdiği yükümlülükler ve sağladığı çıkarlar ka’nın ulusal çiçeğidir.
karşısında çelişkiye düşmesi, inandığı değer
leri koruyamaması işlenir. Sonraki romanları AÇIKTOHUMLULAR. D ört yüz milyon yıl
Arrow o f God (1964; “Tanrının O ku”) ile A önce yeryüzünde bitki olarak yalnızca yosun
Man o f People (1966; “Halk A dam ı”), gele lar, eğreltiotları, kibritotları, ciğeryosunları
neksel toplum un A vrupalIlara özgü değer ve atkuyrukları vardı. Bunlar oldukça ilkel
yargılarıyla karşılaşmasından doğan çelişki ve bitkilerdi ve yalnız su kıyılarında yaşayabi
güçlükleri yansıtır. liyorlardı. Çünkü, yumurta hücrelerini dölle
Rom anlarının yanı sıra öykü, deneme ve yerek bitkinin üremesini sağlayacak olan
şiir türünde de yapıtlar veren Achebe çağdaş sperm a hücreleri ancak suda yüzerek yum urta
Afrika edebiyatının başlıca temsilcilerinden hücrelerine ulaşabiliyordu (bak. Ü R EM E).
biri sayılır. {Ayrıca bak. AFRİKA EDEBİYATI.) Yaklaşık 370 milyon yıl önce bitkiler dün
yasında bazı değişiklikler olmaya başladı.
AÇALYA. Fundagiller familyasının ormangü- Eğreltiotlarının bir bölümü yavaş yavaş evrim
lü (Rhododendron) cinsinden bazı bitki türle geçirerek, spermaların su olmaksızın da yu
rine açalya adı verilir. A nayurdu Kuzey A m e m urta hücrelerine ulaşabileceği yeni bitkilere
rika ile Asya’nın tepelik bölgeleri olan bu dönüştü. Bu bitkilerin sperma hücreleri artık
çok ince ve su geçirmez bir kılıfla sarılmıştı.
Çiçektozu (polen) denen bu küçük tanecikler
havada da uçabiliyor, böylece rüzgârlarla
taşınarak yum urta hücrelerini dölleyebili
yordu.
Bugün “açıktohum lular” olarak bilinen bu
yeni bitkilerdeki tek gelişme, çiçektozu tane
ciklerinin oluşması değildi. Bu bitkiler, döl
lenmiş yum urta hücrelerinin gelişmesiyle olu
şan yavru bitkileri ya da embriyoları da bir
tohum un içinde saklıyordu. Bu tohum hem
embriyoyu koruyor, hem de yeni canlının
yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan be
sinleri depoluyordu.
Açıktohum lu bitkiler bu iki gelişmenin
sağladığı ayrıcalıkla çok üstün durum a geldi
bitkilerin çoğu orm anlarda, kayalık akarsu ler ve milyonlarca yıl yeryüzünün egemen
kıyılarında, bataklık ve gölgeli yerlerde yeti bitki örtüsünü oluşturdular. Bugün, yaşam
şir. Açalyalar da tıpkı ormangülleri gibi çürü savaşında daha ayrıcalıklı durum da olan ka-
müş bitki artıklarınca zengin toprakları sever, palıtohum lular (çiçekli bitkiler) karşısında
kireçli topraklardan hoşlanmaz (bak. ORMAN- sayıca azalmış olmakla birlikte, yeryüzünün
GÜLÜ). Bahar ya da yaz aylarında bu küçük gene de büyük bir bölümünü açıktohumlu
çalıların üstü pem be, altın sarısı, ateş kırmızı bitkiler kaplar.
sı ve portakal renginin bütün tonlarında, Yaşayan açıktohumlular arasında en kala
bazen de beyaz renkte çiçek kümeleriyle balık grup, çam, ardıç, köknar, servi, ladin
bezenir. Türlerden çoğunda çiçeklerin tatlı, gibi iğneyapraklılardır (bak. İĞNEYAPRAKLI-
baygın bir kokusu vardır. LAR). Tohumları kozalaklarda 'geliştiği için
Japonlar, gizli tuttukları bir yöntemle 1.000 kozalaklılar da denilen bu kalabalık grubun
yıldır saksıda cüce açalyalar yetiştirirler. dışında açıktohumluların başlıca temsilcileri
“H int” açalyası 1680’de HollandalIlar aracılı porsukağacı, mabetağacı ve tum boa yerel
ğıyla Çin’den A vrupa’ya götürülmüş ve bu adıyla tanınan bir çöl bitkisidir (bak. M a b e t -
ADA 23
milya, adaçayı türlerinden başka kekik, nane, ADAMOTU birçok efsaneye konu olmuş bir
lavanta, fesleğen ve m ercanköşk gibi hoş bitkidir. Bu efsanelerden en yaygın olanında,
kokulu bitkileri de içerir. (Ayrıca bak. KEKİK; bitkinin topraktan çıkarılırken çığlıklar attığı
L a v a n t a ; N a n e .) anlatılır. A dam otu üstüne bu tür öyküler
anlatılmasının nedeni, yaklaşık 1,5 m etreye
ADALET genel anlamıyla hakka uygunluk, kadar uzayabilen dallanmış kökünün insana
haklı ile haksızın ayırt edilmesi dem ektir. Bu benzemesidir. Bu kısa ve etli kökün üstünde
anlam da hem bir durum u, hem de insanların bitkinin kısa gövdesi yükselir.
davranışlarını tanımladığı için ahlak ve din A dam otunun, tepesinde kümelenmiş bü
kurallarıyla da ilişkilidir. A dalet, bir kavram yük, şemsiye biçiminde yaprakları ve salkım
olarak, insan davranışını ahlak açısından ince lar oluşturan çan biçiminde morumsu çiçekle
leyen ve eleştiren bir düşünceyi de içermek ri vardır; iri bir ceviz büyüklüğündeki meyve
tedir. leri ise zehirlidir.
Kutsal kitaplarda adil (adaletli) olmaya ve Eski Yunanlılar adam otunun köklerini ağrı
yöneticilerin adil karar verm elerine ilişkin kesici, cinsel gücü artırıcı ve uyku verici
bölümler vardır. Üstelik ilkçağlardan bu yana olarak kullanırlardı. Bitkinin özsuyu kökleri
düşünürlerin en çok ilgilendiği kavram lardan nin dış kabuğunu ezerek ya da su, şarap gibi
biri de adalet olmuştur. Sözgelimi Platon sıvılarda bekleterek elde edilirdi.
adaleti en yüce erdem lerden biri, insanın ve Patates ve patlıcanla aynı familyadan (patlı
devletin temel davranış kuralı olarak tanım la cangiller ya da Solanaceae) olan adam otunun,
mıştır. Aristo da eşitlik kavram ından yola Akdeniz çevresi ile Him alayalar’ın doğusun
çıkarak, bir hukuk düzeninin güçsüzleri koru dan yeryüzüne dağılmış üç-dört türü vardır.
duğu ölçüde adaletli olabileceğini ileri sür
müştür. 18. yüzyılın Aydınlanma Çağı düşü ADANA. Doğu Akdeniz Bölgesi’ndeki A da
nürleri ise “doğal hukuk” kavram ına yer na ilinin toprakları güneyde Akdeniz kıyıla
vererek, hukuka ve hukuksal eşitliğe uygun rından başlayıp kuzeyde Toros D ağlan’na
luğu adalet için yeterli saymışlardır (bak. kadar uzanır. Türkiye’nin en verimli ovası
AYDINLANMA ÇaĞI). Yüzyıllar boyunca top olan Ç ukurova’nın bir bölümü de bu ilin
lumlar değişirken adalet kavramı da değiş sınırlan içindedir. Seyhan ve Ceyhan ırmakla-
miştir. nnın suladığı Çukurova, Adana ilini Türkiye’
Eskiden olduğu gibi bugün de hukuk nin en varlıklı illerinden biri durumuna getir
düzeni ile adalet kavramı tam anlamıyla miştir. A danalılar Çukurova’daki pam uk tan-
örtüşmez. D aha dar bir anlamı olan hukuk mına çok şey borçlu olduklarını bildikleri için
adaleti sağlamakla yüküm lüdür, ama her za pamuğa “ak altın” derler. İlin merkezi olan
man adil olmayabilir. Çünkü hukuk düzenini Adana kenti de pamuk tarımına dayalı sana
oluşturan yasalar uygulamada esnekliğe yer yileşmeyle gelişerek Türkiye’nin dördüncü bü
vermez. Bu durum zaman zaman adaletsizliğe yük kenti konumuna yükselmiştir.
yol açtığı için, yargıç bir olaya yasaları uygu
larken adalete uygunluk ilkesini de gözetir. A D A N A İLİNE İLİŞKİN BİLGİLER
Böylece, yasalann katılığını uygulamada dü
YÜZÖLÇÜMÜ: 17.253 km2.
zeltmeye ve adalete daha çok yaklaşmaya NÜFUS: 1.725.940 (1985).
çalışır. İL TRAFİK NO: 01.
Örneğin herkesten kazancıyla orantılı ola İLÇELER: Adana (merkez), Aladağ, Bahçe, Ceyhan,
rak alman gelir vergisi adil bir vergidir. Oysa Düziçi, Feke, İmamoğlu, Kadirli, KaraisalI, Karataş,
kişinin gelir durum una bakılmaksızın tüketti Kozan, Osmaniye, Pozantı, Saimbeyli, Tufanbeyli,
Yumurtalık.
ği herhangi bir maldan (örneğin şekerden)
alınan vergi adaletsiz sayılabilir. Çünkü bu İLGİ ÇEKİCİ YERLER: Aslantaş Piknik Yeri; Karatepe
Milli Parkı ve Açıkhava Müzesi; Adana ve Anavarza
vergi karşısında herkes eşit sayıldığı için kaleleri; Ulucami; Akça Mescit; Taş Köprü; Sarıçam
zengin ile yoksul eşit oranda vergi ödemiş Koruluğu; Seyhan Barajı.
olur.
26 ADANA
kez bu dönem de bu yöreye yerleşmeye başla işgücünü karşılayamaz durum a gelince, A da
dılar. 1071’deki M alazgirt Savaşı’ndan sonra na çevresine büyük bir mevsimlik işçi göçü
A nadolu’ya giren Selçuklular, Haçlı Seferleri’ başladı. Son yıllarda pam uk tarım ına ayrılan
ne kadar Çukurova kentlerini ellerinde tuttu alanlar yerini büyük ölçüde buğdaya bırak
lar. D aha sonra, bu yörede yerleşmiş olan mış, bir yandan da turunçgil üretimi ve
E rm eniler’den M em lûklar’a geçen A dana seracılık yaygınlaşmıştır.
toprakları, 1350’lerde Anadolu Beylikleri’n- Buğday karşısındaki bu gerilemeye karşın,
den Ram azanoğulları’nın egemenliğine girdi. pamuk bugün de A dana ilinin en önemli
Şemsi Güner ürünü ve sanayileşmesinin çekirdeğidir. Bu
süreç, pamuğu çekirdeğinden ayırmak için
kurulan ilk çırçır fabrikalarıyla başlamış, bü
yük dokuma fabrikalarıyla gelişmiştir. Bugün
A dana ilinde pamuklu dokum anın yanı sıra
kimya, makine, metal eşya, lastik, gıda ve içki
dallarında büyük sanayi kuruluşları vardır.
Toplum ve Kültür
Bir yandan Ç ukurova’da yeşermiş büyük uy
garlıklar, öte yandan bu yörede yurtlanmış
Türkm en ve Yörük oymakları A dana iline
zengin bir kültür mirası bırakmıştır. Kıl keçisi
besleyip hayvancılıkla geçinen ve büyük ça
dırlarda yaşayan bu yarı göçer oymakların
dokuduğu renk renk kilimler ve çadırlar birer
sanat yapıtıdır. Gene bu yörede yetişmiş
Adana kentindeki Ulucami, 16. yüzyılda,
Ramazanoğulları’nın son döneminde yapılmış en Karacaoğlan ve Dadaloğlu gibi büyük halk
ünlü yapılardan biridir. ozanları da sözlü edebiyat geleneğinin en
özgün yapıtlarını vermişlerdir. Karacaoğlan’
1517’de Osmanlı yönetimine girerek bu yö ın sevda dolu, duyarlı şiiri ile Dadaloğlu’
netimin bir sancağı (bugünkü anlamıyla il nun başkaldıran, yürekli dizeleri bugünkü
örgütü) oldu. Kavalalı M ehmed Ali Paşa’nın toplum un da simgesi sayılabilir. Adanalılar
oğlu Mısırlı İbrahim Paşa 1833’te yöreyi için en büyük erdem yiğitlik, dostluk ve
denetimi altına aldı. 1840’ta yeniden Osmanlı dürüstlüktür. Ölülerin ya da büyük acıların
yönetimine giren A dana, özellikle 19. yüzyı ardından yakılmış ağıtlar, efsaneler, yiğitlik
lın ikinci yarısından sonra bir tanm ve sanayi destanları, büyük değer verilen at üstüne
merkezi olarak hızla gelişti. söylenmiş tekerlem eler ilin edebiyat gelene
ğinde zengin bir yer tutar. Bugün il nüfusu
Ekonomi büyük ölçüde kentleşmiş, eski gelenek ve
A dana ilinin ekonomik gelişmesinde en bü göreneklerinden oldukça uzaklaşmıştır. Çok
yük pay pamuk tarımmmdır. H em en her çeşit sıcak bir iklimde yaşadıkları halde bol acılı
tarım a elverişli olan bu alüvyonlu ovalarda yemeklerden hoşlanm aları, kırsal kesimde
çok eskiden beri buğday ve pamuk yetiştirilir. yaşayanların kavurucu sıcakta bile koyu renk
A m a özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısında, ve kalın giysiler giymeleri A danalılar’m ilginç
dünya pazarlarının pamuk gereksinimini kar özellikleridir. A dana köylerinden birinde do
şılamak amacıyla gerçekleştirilen atılımlar pa ğan Yaşar Kemal ile A dana kentinde doğan
muk tarımını hızla ön plana geçirdi. Tarım da Orhan Kemal, rom anlarında A dana ve Çu
m akineleşme, sulama, gübreleme ve yüksek kurova insanının yaşamını anlatmışlardır.
verimli pamuk türlerinin seçilmesiyle başla
yan bu gelişme ilin toplumsal yapısını da İl Merkezi: Adana
etkiledi. İl nüfusu bu yoğun tanm için gerekli İlin güneyinde, Seyhan Irmağı üzerinde ku-
ADATAVŞANI 29
ADAPAZARI bak. S a k a ry a
John H. Gerard
John H. Gerard
Adı “yeni çiçek” anlamına gelen Addis girerek Havva’yı kandırması, onun da  dem ’e
A baba, deniz düzeyinden 2.400 m etre yük yasak meyveyi yedirmesi T evrat’taki gibi
seklikteki dağların üzerinde, okaliptüs ağaçla anlatılmıştır. C ennet’ten kovulduktan sonra
rı arasında uzanır. Bolivya’nın başkenti La yeryüzünde ayrı ayrı yerlere indirilen Âdem
Paz’dan sonra dünyanın ikinci yüksek başken ile Havva, İslam inanışına göre Cebrail aracı
tidir. Derin vadilerle yarılmış olan kentteki lığıyla birbirlerini bulurlar. K uran’da  dem ’
belli başlı yapıların hepsi beyaz badanalı, çatı in K âbe’nin yapımında bulunduğu, sonra
ları da oluklu teneke kaplıdır. Bu yapıların da Cebrail’den hac törenini öğrendiği yazı
yanında yer alan çamurdan yapılmış, saz dam lıdır.
lı yüzlerce kulübe, kente büyükçe bir köy gö
rünüm ü verir. Karayollarıyla Kenya’ya, So ADEN, A rabistan’ın güney kıyılarındaki Y e
mali’ye ve Sudan’a bağlanan Addis A baba, men Dem okratik Halk Cum huriyeti’nin baş
Kızıldeniz kıyısındaki C ibuti’ye de demir- kenti ve başlıca limanıdır. Kızıldeniz’in güney
yoluyla bağlıdır. Ayrıca A vrupa ve Ortadoğu girişinin 160 km doğusunda kurulmuş olan
ülkeleriyle bağlantısını sağlayan bir havalima kentin limanı, sönmüş yanardağların kalıntısı
nı vardır. olan iki kayalık yarımada arasında yer alır.
Kentin nüfusu 1.423.575’tir (1984). İklimi çok sıcak olan Aden bazı yıllar hiç
yağış almaz.
ÂDEM İLE HAVVA. Evrenin yaratılış öykü A d en ’de nüfusun büyük bölümünü A raplar
sü T evrat’ın ilk birkaç bölümünde masalsı bir oluşturur. Deniz suyunun buharlaştırılmasıyla
dille anlatılır. Allah, evreni yarattıktan sonra The Hutchison Library
kültür alanında seçkin ürünler verdi. 1939’da okuldaki m atematik öğretm eni Salih Zeki ile
yurda dönünce, Milli Eğitim Bakanlığı’nca evlendi ve Halide Salih adıyla gazetelere
yayımlanan İslam Ansiklopedisi1nin yayın ku kadın haklarını savunan yazılar yazmaya baş
rulu başkanlığına getirildi. 1950-54 yıllarında ladı. Yazıları dinci çevrelerin tepkisine yol
D em okrat Parti listesinden bağımsız milletve açtığı için, bu çevrelerin çıkardığı 31 M art
kili olarak mecliste görev aldı. Olayı sırasında Mısır’a kaçmak zorunda kaldı.
Dr. A dnan A dıvar’ın en önemli yapıtı Dönüşünde öğretm enlik ve kız okulları m ü
Osmanlı Türklerinde İlim (1943) adlı araştır fettişliği yaptı; Balkan Savaşı yıllarında da
masıdır. 1939’da ilk kez Fransızca olarak hastanelerde çalıştı.
yayımlanan bu yapıtında, 14. ve 19. yüzyıllar 1917’de ikinci evliliğini D oktor Adnan Adı-
arasında Osm anlılar’da tıp, biyoloji, botanik, var ile yapan Halide Edip, 15 Mayıs 1919’da
m atem atik, fizik, astronomi alanlannda yapıl İzm ir’in Y unanlılar’ca işgal edilmesine karşı
mış çalışmaları inceler. Türk bilim adamlarını İstanbul’da düzenlenen protesto mitinglerine
ve çalışmalarını tanıtır. 1970’te eklemelerle katıldı. Bunların en büyüğü olan Sultanahmet
yeniden yayımlanan bu yapıt, bilim tarihi Mitingi’ndeki ateşli konuşması geniş yankılar
konusunda yayımlanmış ilk Türkçe kitaplar uyandırdı. Bu konuşması için soruşturm a
dandır. açılınca, 1920’de sahte bir kimlik edinerek
A dnan Adıvar ayrıca m akalelerinin bir eşiyle birlikte A nadolu’ya geçti. Eskişehir’de
bölümünü Dur Düşün (1950) ve Hakikat kurulan hastanede yaralı askerlerle ilgilendi;
Peşinde Emeklemeler (1954) adlı kitaplarında halkın sorunlarını yakından gördü. Kurtuluş
toplamıştır. Savaşı sırasında onbaşı, çavuş ve üstçavuş
rütbeleriyle çeşitli cephelerde bulundu. C ep
ADIVAR, Halide Edip (1882-1964). Halide hede görüp yaşadıklarını, 1923’te İngilizce
Edip, Türk edebiyatının en çok okunan ro olarak yayımlanan T ürk’ün Ateşle İmtihanı
manlarından Sinekli Bakkal’m yazarıdır. İs (1962) adlı anılarında ve Ateşten Göm lek
tanbul’da doğan yazarın çocukluğu, yaşamı (1923) adlı rom anında anlatır.
boyunca etkilendiği anneannesinin ve babası Cum huriyet’in ilanından sonra devletin
nın yanında geçti. Batı kültürüne hayran olan yeni yöneticileriyle siyasal görüş ayrılığına
Cumhuriyet Gazetesi Arşivi düşen Halide Edip, 1926’da Adnan Adıvar ile
birlikte yurtdışına çıktı. Uzun yıllar çeşitli
ülkelerde, özellikle İngiltere ve Fransa’da
yaşadı; üniversitelerde öğretim üyeliği yaptı.
1939’da yurda dönünce İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi’nde İngiliz Filolojisi bölü
mü başkanlığına getirildi. 1950’de İzmir’den
bağımsız milletvekili seçilen Halide Edip
1954’te siyasetten ayrıldı ve ölünceye kadar
üniversitedeki öğretim görevini sürdürdü.
Halide E dip’in I. Dünya Savaşı öncesinde
yazdığı Seviye Talib (1910), Handan (1912) ve
Son Eseri (1913) gibi ilk yapıtları birer aşk
Sinekli Bakkal romanının yazarı Halide Edip Adıvar, öyküsüdür. Yapıtlarında daha önce Türk
Kurtuluş Savaşı dönem inin siyasal yaşamında da romanında işlenmemiş bir konuyu işler; batı
önemii rol oynamıştır.
kültürüyle yetişmiş kadın kahram anları yücel
babası onu bir batılı gibi yetiştirirken, anne tir. Hem batılılaşmış, hem de ulusal değerleri
annesinden dinlediği öyküler ve masallar da ni yitirmemiş bu roman kahram anları top
yazarlık dilinin oluşmasında önemli rol oy lumsal etkinliklere katılan güçlü Türk kadın
nadı. larıdır. Sözgelimi Vurun Kahpeye (1923) ro
Halide Edip, 1901’de Ü sküdar Am erikan m anında, A nadolu’da görevli genç bir kadın
Kız Lisesi’ni bitiren ilk Türk kızıydı. Bu öğretmenin yurtsever çabalarının yanı sıra
34 ADIYAMAN
Kurtuluş Savaşı sırasındaki çeşitli ihanetler
sergilenir.
Yurtdışında Clown and His Daughter (“Pal
yaço ve Kızı”) adıyla yayımlanan Sinekli
Bakkal (1936) Halide E dip’in en ünlü yapıtı
ve romancılığının en olgun ürünüdür. Yazar
bu yapıtında, çok başarılı bir biçimde anlattığı
II. Abdülhamid dönemi İstanbul’unu arka
plana alırken, romanlarının ekseni olan batı
ve doğu kültürlerinin çatışmasını tartışır.
Rom anda, imamın kızı Emine ile m ahalle
de bakkallık yapan karagöz oyuncusu Tevfik,
imamın izni olmaksızın evlenir ve bu evlilik
ten Rabia adında bir kızları olur. A na babası
bir süre sonra ayrılan R abia’yı dedesi büyü
tür. Dedesinin sıkı din eğitimi altında yetişen Şemsi Güner
R abia’nın sesi çok güzeldir. Cam ilerde, ko Adıyaman kenti hem ilin, hem de Güneydoğu
naklarda hafızlık yapar. Mevlevi dervişi Veh Anadolu’nun küçük bir ticaret merkezidir.
bi D ede’den ve İtalyan sanatçı Peregrini’den
müzik dersleri alır. Rabia babasını tanıdıktan ya, batıda Akdeniz Bölgesi’ne kadar uzanır.
sonra çok sever ve onunla yaşamaya karar Doğusunda ve güneyinde akan Fırat Irmağı,
verir. Babası Jön T ürkler’e yardım etmekle ilin Diyarbakır ve Urfa illeriyle sınırını çizer.
suçlanarak sürgüne gönderilince bakkal Geçilmesi güç, savunulması kolay olduğu için
dükkânının sorumluluğunu Rabia üstlenir. tarih boyunca yerleşme yeri olarak seçilen
Bu arada, annesinden yüklü bir miras kalan Adıyaman, üzümü, nitelikli tütünü ve N em
Peregrini Rabia ile evlenmek için Müslüman rut Dağı’ndaki dev tanrı başı heykelleriyle
olur ve İstanbul’a yerleşir. II. M eşrutiyet’in ünlüdür.
ilanıyla babası sürgünden dönen Rabia, do
ğup büyüdüğü mahallede mutlu bir yaşam AD IYAM AN İLİNE İLİŞKİN BİLGİLER
sürer.
Rom anda batı kültürünü Peregrini, doğu YÜZÖLÇÜMÜ: 7.614 km2.
kültürünü de Vehbi Dede simgeler. Yaza NÜFUS: 430.728 (1985).
İL TRAFİK NO: 02.
rın, R abia’ya ve Sinekli Bakkal mahallesine İLÇELER: Adıyaman (merkez), Besni, Çelikhan, Gerger,
hayranlık duyan Peregrini aracılığıyla, kültür Gölbaşı, Kâhta, Samsat.
ler çatışmasında doğu kültürüne ağırlık verdi İLGİ ÇEKİCİ YERLER : Adıyaman, Kâhta ve Besni
ği dikkati çeker. Ayrıca yapıtta, “asırların kaleleri; Adıyaman Müzesi; Cendere Köprüsü; Nem
rut Dağı kalıntıları; Karakuş Tepesi; Pirin (Perre) ve
kurduğu müesseselerin köklerini söken” ve Gümüşkaya mağaraları; Gölbaşı Gölleri.
toplumu altüst eden bir hareket olarak II.
M eşrutiyet eleştirilir. Bu roman 1943’te Cum
huriyet Halk Partisi Rom an Ö dülü’nü kazan Doğal Yapı
mıştır. Toroslar’ın güneydoğu uzantıları içinde yer
Siyasal ve toplumsal konularda da Türkçe alan il toprakları genel olarak dağlık ve
ve İngilizce kitaplar yazan, çeviriler yapan, yaylalıktır. Güneydeki tarım yapılabilir düz
yapıtları çok sayıda dile çevrilen Halide Edip’ lüklerin yükseltisi 600 m etre iken kuzeydeki
in rom an, öykü ve oyunları dışında anıları ve dağların yükseltisi 2.551 metreye ulaşır.
araştırmaları da vardır. Malatya Dağları adını alan Güneydoğu To-
roslar’ın batı uzantıları ilin kuzeyini kaplar.
ADIYAMAN. Güneydoğu Anadolu Bölge- Kuzeye gidildikçe yüksekliği artan M alat
si’nin O rta Fırat bölümünde yer alan Adıya ya Dağları’nın birçok tepesi 2.000 metreyi aşar.
man ilinin toprakları kuzeyde Doğu A nadolu’ Akdağ, 2.551 metreye ulaşan doruğuyla
ADIYAMAN 35
bu dağların en yüksek noktasıdır. 2.150 metre Toroslar üzerinde oluşmuş kaya gölleridir.
yükseklikteki Nemrut Dağı (bak. NEMRUT D a - Yağışlı aylarda taşarak birleşen bu göllerde
Ğl), Kommagene Krallığfnm tapınak kalıntıları bol balık bulunur. Kâhta Çayı’nın çıktığı
olan, taştan yapılmış çok sayıdaki tanrı başla A bdülharap Gölü ise ulaşılması güç dağlık
rıyla yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağıdır. bir bölgededir ve orm anlarla çevrilidir.
Nem rut Dağı’nın doruğundan bakıldığında Adıyaman ilinde genel olarak bütün G ü
yalnız Adıyaman değil Urfa ve Diyarbakır neydoğu A nadolu’da egemen olan bozkır
toprakları da görülebilir. Bu dağların etekle iklimi görülür. Bununla birlikte, yüzey biçim
rindeki çayırlıklar hayvan otlatm aya elveriş lerinde görülen iki ayrı bölge özelliği iklime
lidir. de yansımıştır. Kuzeydeki dağlık topraklarda
İl topraklarının yaklaşık üçte birini oluştu kışlar soğuk ve çok karlı, yazlar serindir.
ran güney bölümü, yükseltisi 600 ile 1.000 Gece ile gündüz arasında büyük sıcaklık
m etre arasında değişen engebeli bir yapıda farkları vardır. En çok kar alan yer ilin
dır. Adıyaman ilinin başlıca yerleşmeleri bu kuzeydoğu bölümüdür. Dağlık bölgenin alça
kesimde yoğunlaşmıştır. İl topraklarının an larak sona erdiği güneydeki yaylalarda kışlar
cak yüzde onunu kaplayan ovaların en önem ılık, yazlar sıcak ve kurak geçer. Gölbaşı’nın
lileri, toplam 815 k n r ’lik bir alana yayılan küçük bir bölümünde Akdeniz iklimine rast
Kâhta ve Adıyaman ovalarıdır. lanır. Yıllık ortalam a yağışın 835 mm olduğu
İlin en önemli akarsuyu olan Fırat, Malatya Adıyam an’da en çok yağış ocak, en az yağış
D ağları’nın güney yamaçlarından doğan bü ağustos aylarında düşer.
tün akarsuları toplayarak orm anlarla kaplı Orm anlar il topraklarının yüzde 17’sini
derin boğazlar içinde akar. Fırat Irmağı üze kaplar. Dağlık yörelerde meşelik ve fundalık
rinde yapılmakta olan A tatürk Barajı tam am olan orman alanlarında fundalıklar daha geniş
landığında ülkenin en büyük barajı olacaktır. yer tutar. Otlakların bulunduğu yaylalar
Oluşacak baraj gölünün yatağı Adıyaman hayvancılığı ilin başlıca geçim kaynağı duru
kentinin 5 km yakınına kadar uzanacağı ve muna getirmiştir.
birçok yerleşim yeri baraj gölünün suları Adıyaman ili av hayvanları yönünden ol
altında kalacağı için yeni yerleşmeler kurul dukça zengindir. Su boylarında ve göl kıyıla
m aktadır. rında keklik, yabanördeği ve yabankazı görü
Batıdaki Gölbaşı G ölleri’nden doğan ve lür. Gölbaşı çevresinde ve yükseklerde de
Kahramanmaraş topraklarına geçerek Cey yabandomuzu oldukça boldur.
han’a karışan Aksu dışındaki bütün akarsular
Fırat’a akar. Göksu, Kalburcu Çayı, Kâhta Tarih
Çayı ve Ziyaret Çayı Fırat’a katılan önemli Adıyaman A nadolu’nun en eski yerleşme
akarsulardır. yerlerinden biridir. İlde yapılan çeşitli kazılar
Adıyaman ilinin sınırları içinde dört küçük da İÖ 3000 yıllarına uzanan kalıntılar bulun
göl vardır. Gölbaşı Gölleri adıyla anılan Göl m uştur. Tarihöncesi insanların toplu halde
başı, Azaplı ve İnekli adındaki üç göl yaşadıkları büyük m ağaralarda, o çağlardan
Ekonomi 4
Nüfusun yüzde 88’inin geçim kaynağı tarımsal
Şemsi Güner
üretim ve hayvancılıktır. Buğday, arpa, pirinç
Kâhta ilçesinin kuzeyindeki Nemrut Dağı’nda,
gibi tahıllar, tütün, pam uk, şekerpancarı gibi
Kommagene Krallığt’ndan kalma ışık tanrısı heykeli. sanayi bitkileri, nohut, kırmızı mercimek gibi
baklagiller yetiştirilir. Üzüm, elma, arm ut,
kalma sütunlara, balkonlara, bölmelere ve su incir gibi meyveler ve antepfıstığı ilin başlıca
kuyularına rastlanır. Adıyam an’a ilişkin yazılı ürünleridir. Besni ilçesinde 25 çeşit üzüm
belgeler H ititler’le başlar. İÖ 1650-1340 yılla yetiştirilir ve bu üzümlerden yurt çapında
rı arasında H ititler’in egemen olduğu bölgede tanınan güzel kokulu pekmezler yapılır. Göl-
daha sonra M itanni, U rartu, Asur, Med, Pers başı’nda üretilen şekerpancarı da Malatya
ve Roma uygarlıkları kurulm uştur. Bu yöre Şeker Fabrikası’nda işlenir.
ortaçağ sonlarına kadar Mezopotamya, Suriye İlin en önemli sanayi kuruluşu çimento
ve Anadolu arasında, ticaret yollarının geç fabrikasıdır. Bunun yanı sıra Süm erbank’ın
tiği önemli bir merkez olmuştur. Bölgede İÖ pamuklu dokum a, Türkiye Süt Endüstrisi
69 - İS 72 yılları arasında egemen olan K urum u’nun peynir ve tereyağı fabrikaları,
Kommagene Krallığı, batı ve doğu kültürleri Türkiye Et ve Balık K urum u’nun soğuk hava
nin iç içe geçtiği bir uygarlıktı. Kommagene depoları vardır.
Şemsi Güner Adıyam an’da petrol, krom ve bakır m aden
leri bulunur. 1958’den bu yana il merkezi
yakınındaki Toybelen’de petrol çıkarılm akta
dır. Türkiye Petrolleri’nin 38 petrol kuyusun
dan günde ortalam a 1.500 varil petrol elde
edilir. 1988’de Adıyaman kenti yakınlarında
açılan bir kuyudan da petrol çıkmıştır.
Toplum ve Kültür
Tarihöncesinden bu yana çeşitli uygarlıkların
yerleşim yeri olan Adıyaman bölgesi zengin
bir kültür birikimine sahiptir. Adıyaman,
Selçuklular zamanında A nadolu’ya gelen
Türkm en topluluklarının yerleştiği bölgeler
Nemrut Dağı, Adıyaman yöresinde egemenlik den biridir. Hayvancılıkla geçinen aşiretler
kurmuş olan Kommagene Krallığı'nın en ünlü
tapınma merkezlerinden biriydi. Taştan yapılmış yaz mevsiminde sürüleriyle birlikte yaylalara
tanrı ve yarıtanrı başları bu tapınağın kalıntılarıdır. çıkarak, keçi kılından dokunm uş, sıcağı ve
ADRİYA DENİZİ 37
Denizin yatağı, mercan ve deniz kabuklarıyla tanrısını kandırarak A eneas’ın gemilerini ba
dolu sarımtırak bir çamurdan oluşur. En tırmasını ister. Gerçekten de bazı gemileri
derin yeri 1.324 m etre olan Adriya Denizi’nin batıran fırtına A eneas’ın gemisini Afrika kıyı
sıcaklığı, su yüzeyinde 10°-25°C, derinlerde sına,.Kartaca yakınlarına atar. O rada yaşayan
ise 11°-14°C arasında değişir. güzel kraliçe Dido ona âşık olur ve ülkesini
Po deltasının hemen kuzeyindeki adada birlikte yönetmeyi önerir. Ama A eneas’m
tarihi Venedik kenti yer alır. Venedik’in kalması olanaksızdır; çünkü tanrılar onu,
Adriya ile “evli” olduğunu göstermek amacıy kuracağı yeni kenti bulmakla görevlendirmiş
la, 600 yıldır düzenlenen törenlerde altın bir tir. Dido, A eneas’m gitmesinden umutsuzlu
nikâh yüzüğü denize atılır. Bugün Adriya ğa kapılarak kendini ateşe atar.
kıyılarının en önemli limanı Trieste’dir. Sonunda İtalya’nın güney kıyılarına varan
Hem İtalya’nın, hem de Yugoslavya’nın A d Aeneas, yeraltındaki ölüler kentine giderek
riya kıyılarında çok sayıda dinlence yeri var babasıyla görüşür. Sonra da kuzeye, gelecek
dır. teki Roma kentinin yer alacağı Tiber Irma-
ğı’nın ağzına doğru ilerler. O rada Kral Lati-
AENEIS, Truvalı kahram an A eneas’ın öykü nus ile karşılaşır. Kral, A eneas’ı kızı Lavinia
sünü anlatan Latince uzun bir şiirdir. Romalı ile evlendirmeye söz verir. Oysa Lavinia
ozan Virjil’in İÖ 1. yüzyılda yazdığı bu şiirde, komşu kabilenin prensi Turnus ile nişanlıdır.
A eneas’ın sayısız serüvenlerden sonra İtalya’ Turnus, Lavinia’nın Aeneas ile evleneceğini
ya gelişinin ve efsaneye göre R om a’yı kuru duyunca çok öfkelenir ve İtalya’daki öbür
şunun öyküsü anlatılır. kabileleri yabancılarla savaşmak için yardıma
Öykü, Yunanlılar ile Truvalılar arasında çağırır. Bu savaşta T urnus’u yenerek öldüren
yıllarca süren savaşın bittiği sırada başlar A eneas, bu yeni ülkede halkının önderi olur.
(bak. T r u v a S a v a ş i ) . Yunanlılar uzun bir Böylece büyük Roma soyu başlar.
kuşatmadan sonra Truva’yı ele geçirerek ateşe Virjil Aeneis’i İÖ 30-19 yılları arasında
verirler. Kent yanarken tanrıça A frodit, ya da yazarak 12 ciltte toplamıştır. Bu destan şiirin
Venüs, Truvalı savaşçılardan biri olan oğlu amacı Rom a’yı ve İmparator Augustus’u
A eneas’a görünür ve Truva’yı hemen terk onurlandırmaktı. Romalılar Virjil’in Aeneis’i-
ederek halkına yeni bir ülke aramasını söyler. ni ülkelerinin en değerli destanı sayarlar ve
Aeneas yaşlı babası Ankhises’i sırtına alıp, Yunan ozanı H om eros’un İlyada ve Odysseia
küçük oğlunun elinden tutarak yola çıkar. destanlarıyla bir tutarlar.
Karısı Kreusa ise ardından giderken alevlere Virjil, gönlünce tamamlayamadığı Aene-
yakalanarak can verir. Aeneas ve arkadaşları zs’in ölümünden sonra yakılmasını vasiyet et
12 gemiyle yelken açarlar. mişti. Am a yakınları bu dileğini yerine getir
Annesinin sözünü ettiği yeni ülkeyi bulmak m ediler ve İÖ 19’da, Virjil’in ölümünden
için yıllarca denizlerde dolaşan Aeneas ve hemen sonra Aeneis, Augustus’un emriyle
beraberindekiler, uğradıkları kıyılarda yarısı yayımlandı.
kuş, yansı kadın olan korkunç Harpyalar ve
tepelerinde tek gözleri olan dev Kykloplar AEROSOL. Bir gaz kütlesi içinde asıltı halin
(Tepegözler) gibi garip yaratıklarla karşılaşır de bulunan sıvı ya da katı parçacıklardan
lar. Gemiciler için çok tehlikeli olan Sila oluşmuş ince karışımlara aerosol denir (bak.
kayalığından ve Karibdis girdabından kazasız ÇÖZELTİ v e ASILTI). Havada yüzen küçük su
belasız geçerler. damlacıklarının oluşturduğu bulutlar ve sis,
Truvalılar Sicilya’ya ayak bastıklarında Ae- bacalardan çıkarak havaya kanşan küçük katı
neas’ın babası Ankhises ölür. Babasını gör parçacıklarının oluşturduğu dum anlar birer
kemli bir törenle gömdükten sonra yeniden aerosol örneğidir (bak. Ç e v r e KİRLİLİĞİ; METE
yola çıkan Aeneas öncekilerden de zor du OROLOJİ). Ayrıca, basınçlı bir kaptan püskür
rumlarla karşılaşır. R om a’nın gelecekteki ra tülen herhangi bir maddeyi belirtm ek için de
kibi K artaca’dan yana olan tannçalar kraliçesi “aerosol” terimi kullanılır. Günlük dilde daha
Juno A eneas’a düşman kesilir. Rüzgârlar çok “sprey kabı” olarak bilinen bu tür basınçlı
AEROSOL 39
kendiliğinden oluşur. Bu katm an, deri kanse için çıkarılan özel af ise yalnızca cezanın
rine yol açabilen bazı zararlı mofötesi ışınla uygulanmasını hafifletir ya da ortadan kaldı
rın yeryüzüne ulaşmasını engellediğinden, rır. Suç gene de işlenmiş sayıldığı için, kişi
canlılar için çok önemlidir. Aerosollerdeki hüküm giymiş olarak kabul edilir ve savcılık
itici gazların sürekli olarak havaya karışması taki suç kaydı silinmez.
ozon katm anının giderek incelmesine ve de Özel ve genel af çıkarma yetkisi anayasayla
linmesine yol açabilir. Sonuçta, yeryüzündeki Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne verilmiştir.
canlılar G üneş’in zararlı ışınlarıyla her an Aynca, gene anayasayla verilmiş yetkisine da
karşı karşıya kalabilir.. yanarak cumhurbaşkanı da özel af çıkarabilir.
AF, genel tanımıyla, bir kişinin kusurunu hoş AFGANİSTAN, O rta Asya’nın güneyindeki
görerek bağışlamak demektir. İnsanlar, en büyük bir yaylada kurulmuş bir ülkedir.
küçük topluluk olan aileden başlayarak, okul Güneyinde ve doğusunda Pakistan, batısında
da ve toplum da nasıl davranılacağına ilişkin İran yer alır. Kuzey komşusu SSCB ile
kurallar koyarlar. Bu kurallara uymamak bir sınırının bir bölümünü Ceyhun Irmağı oluştu
anlam da “suç” işlemektir. Ne var ki, bir baba rur. Hindukuş D ağlan, denize kıyısı olmayan
çocuğunun, bir öğretmen öğrencisinin bazı Afganistan’ı kuzeybatıdan güneydoğuya doğ
kuraldışı davranışlarını nasıl bağışlarsa, dev ru keser. Bu dağların kuzeyinde ülkenin en
let de yasalara uymayarak suç işleyen bireyle verimli toprakları uzanır. Güneybatıdaki
ri bazı durum larda bağışlayabilir. Hukuksal büyük düzlük ise çöller ve yarı çöllerle kap
tanımıyla af, bir mahkemece verilmiş cezanın, lıdır.
hatta doğrudan doğruya suçun yok sayılma Yarı kurak bozkır ikliminin egemen olduğu
sıdır. Afganistan’da kışlar çok soğuk, yazlar çok
Belirli bir suçu ve bu suçtan hüküm giymiş sıcak geçer. Batıdan doğuya gidildikçe yıllık
kişilerin cezalarını ortadan kaldıran affa genel yağış ortalaması artar.
af denir. Bu afla cezanın bütün sonuçları A fganistan’ın güneyinde bitki örtüsü çok
ortadan kalktığı için, aftan yararlanan kişi hiç seyrektir. Batıdaki kıraç bölgelerde ve kum
hüküm giymemiş sayılır. Ayrıca, savcılıktaki çöllerinde hemen hiç ağaca rastlanmaz. Ü lke
suçluluk (sabıka) kaydı da silinir. nin kuzeyinde, yağışların da etkisiyle bitki
Adaletsiz ve yanlış kararların düzeltilmesi, örtüsü sıklaşır. Yükseklerde, iğneyapraklı
yaşlı ya da hasta hükümlülerin bağışlanması ağaçların oluşturduğu geniş ormanlar yer alır.
gerçek bir ulus olamadılar. İlk bağımsız A f askerlerine karşı silahlı mücadeleye giriştiler.
gan D evleti’ni 18. yüzyılın ortalarında Ahm ed “M ücahid” olarak adlandırılan bu silahlı güç
Şah Abdali kurdu. Büyük bir ordu kurarak lerin direnişleri 1984’te ABD ve Pakistan’ın
topraklarını M eşhed’den Keşmir ve D elhi’ye, destek ve yardımlarıyla yoğunlaştı. 1986’da
Ceyhun Irm ağı’ndan Um m an Denizi’ne ka görevden uzaklaştırılan Karm al’ın yerine M u
dar genişleten Ahm ed Şah’ın ölümünden hammed Necibullah geçti.
sonra, bir yandan aşiret ve sülale kavgaları, 1987’de yedinci yılına ulaşan savaş bir
öte yandan Çarlık Rusyası ile İngiltere’nin bu yandan şiddetle sürerken, öte yandan barış
bölgeyi denetimleri altına alma çabaları impa görüşmelerine doğru önemli adımlar atıldı.
ratorluğun dağılmasında etkili oldu. 1987’nin mart ve eylül aylarında Birleşmiş
19. yüzyılda İngiltere, çıkarlarını savunmak M illetler aracılığıyla Afganistan ve Pakistan
amacıyla H indistan’da büyük bir güç oluştur dışişleri bakanları arasında resmi olmayan
muştu. Çarlık Rusyası’nın O rta A sya’nın gü görüşmeler yapıldı. 15 Haziran 1987’de Afga
neyindeki topraklan ele geçirme isteğinden nistan hüküm eti, 15 Ocak 1988’e kadar süre
tedirgin oluyor ve A fganistan’ın Ruslar’la cek olan tek yanlı bir ateşkes ilan etti; ama
giriştiği iyi ilişkileri hoş karşılamıyordu. Bu “m ücahid” saldırıları giderek yoğunlaştı. Ça
nedenle 19. yüzyılda ve 20. yüzyıl başlarında tışmaların dönem dönem şiddetlenerek sür
İngiltere ile Afganistan arasında üç kez savaş mesine karşın barış girişimleri sürdürüldü.
çıktı. Sonunda, 1919’daki Ravalpindi A ntlaş 1987 Kasım’ında Afganistan hükümeti, SSCB
m asıyla Afganistan bağımsızlığını kazandı. askerlerinin Şubat 1988’de başlamak üzere
1919’da yönetimi ele geçiren ve 1926’da tahta 12 aylık bir program içinde Afganistan’dan
çıkan Em anullah, Afganistan’ı çağdaş bir ayrılacaklarını bildirdi. SSCB’nin askeri güç
ülke yapmak amacıyla bir dizi reforma girişti. leri, belirlenen program a uygun olarak 1988
Tutucu din çevrelerinin bu reformlara karşı yılı içinde çekilmeye başladı.
çıkması üzerine 1928’de iç savaş başladı.
Em anullah 1929’da tahttan çekildi. Yerine AFRİKA, Asya’dan sonra dünyanın ikinci
geçen Nadir Şah’ın 1933’te öldürülmesi üzeri büyük kıtasıdır. Dünya nüfusunun yaklaşık
ne oğlu M uhammed Zahir Şah tahta çıktı. onda biri (500 milyon insan) bu kıtada yaşar.
Em anullah’tan sonraki hüküm darlar ılımlı Doğal kaynaklannın zenginliğiyle önemli bir
reform uygulamalarını sürdürdüler. 1964’te tarım ve m aden üreticisi olan A frika’nın
hazırlanan anayasayla Afganistan meşruti dünya siyasetindeki rolü de giderek artm ak
krallık oldu ve parlam enter bir hüküm et tadır.
kuruldu. 1973’te Zahir Şah bir darbeyle taht
tan indirildi ve krallığa son verilerek cumhuri AFRİKA'YA İLİŞKİN BİLGİLER
yet ilan edildi. Darbeyi gerçekleştirerek yöne
timi ele alan Davud H an, yalnızca kendi YÜZÖLÇÜMÜ (adalarla birlikte): 30.218.000 km2.
akrabaları ile eski krallık ailesinin üyelerin NÜFUS (tahmini): 504.882.000 (1982).
DOĞAL KAYNAKLAR: Elmas, altın, bakır, manganez,
den oluşan bir hüküm et kurunca, 1978’de sol boksit, uranyum, demir, kauçuk, kakao, kahve, çay,
partiler yeni bir darbe düzenledi. Davud Han pamuk, yün, sisal keneviri, yerfıstığı, palmiye yağı,
devrilerek Afganistan D em okratik Cum huri kereste, petrol.
İLGİ ÇEKİCİ YERLER: Sahra Çölü; Nil, Nijer, Zaire ve
yeti kuruldu. Gene de siyasal karışıklıkların Zambezi ırmakları; Victoria ve Tanganika gölleri;
ardı kesilmedi ve yer yer ayaklanmalar baş Victoria Çağlayanı; Kilimanjaro Dağı; Mısır piramit
gösterdi. Afgan ordusu ayaklanmaları bastır leri; Teb, Luksor ve Kartaca kalıntıları; Assuan, Kari-
ba, Er Roseires ve Akosombo barajları.
m akta yetersiz kalınca, Başbakan Hafızullah
Amin daha önce SSCB ile imzalanmış antlaş
maya dayanarak bu ülkeden askeri yardım is A frika’nın en geniş yeri (7.360 km), batıda
tedi. 1979’da SSCB askerleri Afganistan’a gir ki Yeşil Burun ile doğudaki Guardafui Burnu
di. Hafızullah Amin öldürülünce yerine Bab- arasındaki kesimdir. Kuzeydeki Beyaz Bu-
rak Karmal geçti. Dinsel önderler ve bazı böl run’dan güneydeki Agulhas (İğne) Burnu’na
gesel gruplar birleşerek hüküm ete ve SSCB kadar olan en uzun bölümü ise yaklaşık 8.000
AFRİKA 43
Picturepoint
Nil Irmağı’nın ağzında bir Akdeniz kenti olan
İskenderiye (üstte) Mısır’ın en büyük limanıdır. Sağda:
Cezayir’in güneyindeki Sahra Çölü’nün bir bölümü.
Çölün kumları ve çıplak kayalıkları Kuzey Afrika’nın
büyük bir bölümüne yayılmıştır.
kilom etredir. Bu iki burun arasındaki uzaklı ormanlarının sınırından başlayan savanlar
ğın hemen hemen tam ortasından ekvator ge (otlaklar) kuzeyde Sahra, güneybatıda Kala-
çer. Afrika kıtasını kuzeyden Akdeniz, gü hari çöllerine açılır. Çöl iklimi daha kuzeye
neyden ve batıdan Atlas Okyanusu, doğudan çıkıldığında yerini Akdeniz kıyılarının, daha
Hint Okyanusu ile Kızıldeniz kuşatır. güneye inildiğinde de Güney Afrika’nın ılı
Afrika kıyılarının açığındaki birkaç ada, ge man iklim koşullarına bırakır.
leneksel olarak kıtanın birer parçası sayılır. Bu iklim farklılıkları Afrika insanının yaşa
Bunların en önemlisi olan M adagaskar dün mını ve tarihini de biçimlendirmiştir. Yaşam
yanın dördüncü büyük adasıdır (bak. A d a ) ve koşullarının güç olduğu orman ve çöllerde
birkaç küçük adayla birlikte M adagaskar küçük topluluklar halinde yaşayan insanlar,
Cum huriyeti’ni oluşturur. Afrika kıyılarının düzlük yerlerde ve savanlarda büyük devlet
açığındaki öbür adalardan M auritius bağımsız ler kurabilmişlerdir. Güneydeki ve kuzeydeki
bir devlettir. Zengibar Adası Tanzanya’nın, ılıman kıyılar ise yüzyıllar boyunca Asyalı ve
Bioko ise Ekvator Ginesi’nin yönetimindedir. Avrupalı göçmenleri kendine çekmiştir.
İklim koşulları A frika’yı değişik bölgelere
ayırır. Ekvatorun kuzeyinde ve güneyinde Yüzey Biçimleri
yağmur ormanları kuşağı uzanır. Yağmur Çok değişik yüzey biçimlerini barındıran A f
büyük tatlı su gölü olan Victoria G ölü’dür. O rm an kuşağını çevreleyen daha kurak
Gene bir çukur gölü olan kuzeybatıdaki Çad iklim bölgelerinde, otlakların ve yer yer
G ölü’nün derinliği ve alanı, mevsimlik yağış orm anların bulunduğu savanlardaki bitki ör
lara bağlı olarak yıl boyunca değişir. tüsünün boyu 3,5 m etreye ulaşırken çöllere
doğru bitkilerin boyu kısalır ve bozkır otlan-
İklim na dönüşür. Buralardaki açık alanlar tahıl
A frika’nın büyük bölümü tropikal ve astropi üretimine ve hayvancılığa elverişlidir.
kal iklim kuşaklarında yer alır. Yalnız kıtanın Savanların kuzeyinde ve güneyinde iklim
kuzeyindeki Akdeniz kıyılarında, Güney A f giderek kuraklaşır, otlaklann yerini çöller
rika Cum huriyeti’nin güney ve güneybatı alır. Zam an zaman yağan şiddetli yağm urlann
kesimleri ile kıtanın doğusundaki yüksek yer hem en buharlaştığı Sahra’yı insanlar binlerce
lerde ılıman iklim egemendir. yıldır vahadan vahaya ulaşarak geçmektedir.
Bu iklim kuşaklarını belirleyen en önemli Yeraltı su kaynaklarıyla beslenen bu vahalar
etken aldıkları yağış miktarıdır. Bütün yıl hurm a ağaçlarının ve başka bitkilerin yetiştiği
yağış alan ekvator yakınındaki düzlüklerde tek sulak alanlardır.
yılın 160 günü şiddetli yağış görülür. Batı A frika’nın güney ve kuzeyindeki kıyı böl
kıyısı orm anları da bol yağış alır. Ekvator gelerinde Akdeniz tipi bitki örtüsü egem en
kuşağının kuzeyi ve güneyi yılın beş-altı ayın dir. Dağlık bölgelerde iklim ve bitki örtüsü
da kesinlikle yağışlıdır. Bu yağışları, ara sıra yüksekliğe bağlı olarak değişir.
sağanaklarla kesilen kurak bir mevsim izler.
Güneye ve kuzeye gidildikçe azalan yağış Hayvan Varlığı
Sahra ve Kalahari çöllerinde iyice azalır. Kıyı Sahra’nın güneyindeki savanlar hayvan türleri
nın ılıman kuşağı kış aylarında genellikle orta açısından eşsiz bir zenginlik sergiler. Bu ke
yağışlıdır. simde hem fil, zürafa, zebra, suaygırı ve anti
A frika’nın büyük bölümünde sıcaklık fazla lop türlerinden oluşan otçul hayvan sürüleri,
değişmez ve çöller ile ekvatordaki kimi bölge hem de bu otçul hayvanlarla beslenen aslan,
ler dışında, ender olarak 27°C’nin üstüne çakal, sırtlan gibi etçil hayvanlar yaşar.
çıkar. Sahra’da ise günbatımından sonra Yağm ur orm anları maymun, yarasa, uçan
sıcaklık donma noktasına düşebilir. A frika’ sincap gibi ağaçta yaşayan birçok hayvanın
nın doğusundaki ve güneyindeki dağlık böl yanı sıra goril, leopar, kuyruksüren gibi yerde
geler batısındaki alçak bölgelerden daha yaşayan hayvanları da barındırır. A frika’nın
serindir. yerli hayvan türlerinin başında geyik, Berberi
koyunu, dağkeçisi ve araptavşanı gelir. Kuş,
Bitki Örtüsü balık, sürüngen ve böcek türlerinin zenginliği
A frika’nın büyük bölümü ya savanlar ya da çarpıcı boyutlardadır.
çöllerle kaplıdır. Sık orm anlar kıtanın ancak A frika’nın tropikal bölgeleri zararlı asalak-
onda birine yayılır. Sıcak ve nemli ekvator lann üremesi için uygun bir ortam dır. Birçok
bölgelerinde sert odunlu, yüksek ağaçlardan yerde rastlanan kancalı bağırsak solucanları
oluşan tropikal yağmur ormanları yetişir. kansızlığa yol açarken, bazı sivrisinek türleri
Tepede birleşen ağaç dallan, çok az güneş de insanlara sıtma ve sarıhumm a bulaştırır.
ışığı geçiren, çatı gibi bir kubbe oluşturur. Çeçe sinekleri hem insanlara, hem de at ve
Işığın azlığı nedeniyle orman tabanındaki sığırlara uyku hastalığı taşır. Çeçe sineklerini
bitki örtüsü seyrektir. yok etm ek için yoğun çalışmalar yapılmak
A frika’nın tropik bölgelerinde, tarım alan tadır.
ları açmak için yüksek ağaçlı orm anlar kesi Ö bür zararlı böcekler göçmen çekirgeler
lince bunların yerini daha kısa boylu ve daha ile term itlerdir (beyaz karıncalar). Çekirge
az yararlı ağaçlar almış, bu yeni orm anlann sürüleri kimi zaman yolları üstündeki bütün
tabanında sık bir bitki örtüsü gelişmiştir. ekinleri yok ederek Afrika kıtasını boydan
Kıtanın bu bölgelerindeki ağaçlar kışın'yap boya aşar; term itler işe tahtaları yiyerek ah
raklarını dökmeyen türlerdendir. şap yapılara büyük zarar verir.
46 AFRİKA
Saıour
Afrika'daki büyük hayvanlardan birçoğu soylarının tükenmesi tehlikesiyle karşı karşıyadır. Filleri,
zebraları ve boğa antiloplarını görm ek için dünyanın her yanından gelen ve artık tüfek yerine fotoğraf
makinesi kullanan gezginler safari gezilerine çıkarlar.
AFRİKA 47
A frika’da birçok yabani hayvan türünün kiz ve İspanya krallarının ayrıcalık tanıdığı ti
yanı sıra sığır, koyun, keçi, domuz ve kümes caret şirketleri aracılığıyla gerçekleştirildi. Bu
hayvanları gibi çeşitli evcil hayvanlar da var şirketlere çoğu kez sömürgeleri yönetm e gö
dır. A tlar ancak ılıman kuşakta ve çayırlarda revi de verildi. A frika’nın tropikal bölgeleri
yetiştirilebilir. Kuzey A frika’da çok bol bulu 15. yüzyıldan başlayarak önce altın, sonra kö
nan develer aslında A sya’dan getirilmiştir. le ticareti nedeniyle A vrupalılar’ın akınına
Bir zamanlar Sahra’yı aşan uzun yolculukların uğradı. Özellikle Güney A frika’ya giden
tek aracı deveydi; ama bugün, çölün bir ucun beyaz göçmenler, geri dönm em ek üzere bu
dan öbür ucuna düzenli seferler yapan m otor bölgeye yerleştiler. 1440’larda ilk kez Batı A f
lu taşıtlar vardır. rika’dan altın tozu ve köleler Portekiz’e gel
A frika’da birçok hayvan türünün azalma meye başladı.
sında, doğal kaynakların giderek tükenm esi 1494’te papa, yeni keşfedilen toprakları ve
nin ve nüfus artışının büyük payı vardır. T op insanları Portekiz ile İspanya arasında paylaş
raklar çiftliklere ve sanayi kentlerine dönü tırdığını Tordesillas Antlaşm ası’yla açıkladı.
şürken birçok hayvan yerinden olm akta, yo Buna göre Afrika kıyıları, Hindistan ve B re
ğun avlanma da hayvan sayısını giderek azalt zilya ile birlikte Portekiz’e bağışlandı.
m aktadır. Hayvan soylarının tükenmesini ön Yerli halk belirli malları yalnızca söm ür
lemek için birçok Afrika hüküm eti avlanma geci ülkelerin şirketlerine satmaya zorlandı.
nın yasak olduğu geniş koruma alanları kur Sömürgeci ülkelerin üretimiyle rekabet ede
muştur. Kenya’daki Tsavo ve Tanzanya’daki bilecek ürünlerin yetiştirilmesi kısıtlandı ya
Serengeti ulusal parkları gibi korum a alanları, da yasaklandı. Örneğin Portekiz, kendi sö
hayvanların serbestçe dolaştığı çok geniş ve mürgelerinde zeytin, zeytinyağı ve üzüm üre
açık hayvanat bahçelerini andırır. timini yasakladı; şekerpancarı üretimini özen
dirirken şeker yapımını durdurdu. Usta
Tarih dokumacılar sömürgelerden sürüldü, yal
19. yüzyıldan önce A frika’nın büyük bölü nızca en kaba kumaşların dokunmasına izin
m ünde, her biri kendi yönetimine, çoğu kez verildi.
kendi diline ve kültürüne sahip bağımsız dev Sömürgecilik yöntemlerini daha da gelişti
letler vardı. Değişik dinlerin ve bu dinlerden ren İspanya, A frika’nın güçlü kuvvetli erkek
kaynaklanan özgün sanat biçimlerinin beşiği lerini yakalayıp köle olarak satan şirketlerden
olan A frika’da bugün de dans, müzik ve hey aldığı köleleri A m erika’daki kolonilerinde
kel ilanında çeşitli üsluplar görülür. (sömürgelerinde) çalıştırmaya götürdü. Köle
Hıristiyanlık ve Müslümanlık Hz. İsa ile ticaretinin sürdürüldüğü 400 yıl boyunca A fri
Hz. M uham m ed’in ölümlerinden kısa bir süre ka, 75 ile 90 milyon arasında genç erkeğini
sonra A frika’ya ulaştı. Ne var ki Afrikalılar’ın yitirdi. Bu dönemde A m erika’ya 15 milyon
çoğu geleneksel toplum düzenlerini koruya köle getirilmişti. A radaki fark, köleleştirilen
bildikleri sürece yerel dinlerine bağlı kaldılar. A frikalılar’ın yolda ya da A frika’daki bekle
17. yüzyıla kadar Afrika büyük uygarlıkların me depolarında ölmesinden kaynaklanm ak
ve im paratorlukların beşiği oldu. D aha sonra tadır.
küçük krallıklar yaygınlaştı. Sömürgecilik 17. yüzyılda Fransa ve H ol
Afrikalılar’ın ilk ilişkiye geçtikleri yabancı landa’nın, 18. yüzyılda Fransa ve İngiltere’
lar doğulular, özellikle de A raplar’dı. 9. ve nin, 19. yüzyılda ise yalnızca İngiltere’nin
10. yüzyıllarda A rap denizciler Kızıldeniz’den egemenliğinde sürdü.
M adagaskar A dası’na kadar bütün Doğu Af 20. yüzyılın başında bütün kıta İngiltere,
rika kıyılarında ticaret merkezleri kurdular. Fransa, Alm anya, İtalya, İspanya, Belçika ve
15. ve 16. yüzyıllarda gerçekleşen coğrafi Portekiz arasında bölüşülmüştü. I. Dünya Sa-
keşifler yeni kıtalann Avrupa ülkelerince vaşı’nda Almanya yenilince, onun sömürgele
keşfedilmesine ve sömürgeleştirilmesine (yö ri zafer kazanan ülkeler arasında bölüşüldü.
netimleri altına alınmasına) yol açmıştı. İlk Bugünkü Afrika ülkelerinden yalnızca E ti
coğrafi keşifler ve sömürgeci yayılma, Porte yopya sömürge olmadı. 20. yüzyıla gelindiğin
48 AFRİKA
Picturepoint
Suiama kanalları Nil Irmağı'nın suyunu hurma, pamuk ve tahıl tarlalarına taşır. Kahire'nin güneyinde,
Sakkara'daki bu sulama kanalının arkasında Mısır piram itlerinin en eskisi olan Basamaklı Piramit
görülüyor.
Bugün A frika’nın bağımsız hüküm etleri, ler belki de 10.000 yıl öncesine dayanm ak
halklarını sanayileşmiş bir dünyanın yaşam bi tadır.
çimine hazırlamak gibi çok büyük bir eğitim Sahra’nın kuzeyinde 80 milyon kişinin ko
göreviyle karşı karşıyadır. Bütün Afrika ülke nuştuğu Arapça (bak. A r a p ç a ) Afrika-Asya
lerinde eğitim sorumluluğunu devlet üstlen dil ailesinin bir üyesidir ve A frika’nın en yay
miştir. Bununla birlikte birçok hüküm etin bü gın dilidir. Bir başka Afrika-Asya dili olan
tün halka eğitim olanakları sağlamak için ye Berberi dilini ise Kuzey A frika’nın orta ve ba
terli parasal kaynağı olmadığından, günümüz tı bölümlerinde yedi milyon kişi konuşur.
A frika’sında pek çok çocuk okula gidemez. Çölde yaşayan Tuaregler bu sayının içindedir.
Çağdaş bir devleti yönetmek için gerekli Sahra’nın güneyinde ilginç bir dil çeşitliliği
olan yönetici ve teknisyen kadrosunu yetiştir görülür. Nijer-Kongo dil ailesi, bilinen 800’ü
mek amacıyla birçok ülkede üniversiteler ku aşkın diliyle en geniş dil grubudur. Bu dillerin
rulmuştur. Dünyanın en eski üniversitesi, 10. en tanınanları arasında Svahili ve Zulu gibi
yüzyılda K ahire’de kurulmuş bir İslam kuru Bantu dilleri de bulunur. Svahili dilini A frika’
mu olan El-A zhar Üniversitesi’dir. Fas ve Tu nın doğusunda 20 milyon kişi, Zulu dilini ise
nus’ta da eski Müslüman üniversiteleri vardır. A frika’nın güneyinde dört milyon kişi konuş
Sömürge döneminde Avrupa eğitim modeline m aktadır. Afrika-Asya dil ailesinden Çad
uygun birkaç üniversite kurulmuşsa da, yük grubu, Batı A frika’da konuşulan 150 dili içe
seköğretimde asıl gelişme 20. yüzyıl ortaların rir. Bunlardan H ausa’yı anadili olarak konu
da başlamıştır. Bugün büyük Afrika ülkeleri şanlar 20-25 milyon kişi dolayındadır. Bu sayı
nin hepsinde en az bir yükseköğretim kurumu Sahra’nın güneyinde herhangi bir başka dili
vardır. konuşanların sayısından fazladır. Bununla
Güney Afrika Cum huriyeti’nde eğitim, bu birlikte, nüfusu birkaç yüzü geçmeyen küçük
ülkedeki ırkları birbirinden ayrı tutm a politi köylerde konuşulan Çad dilleri de vardır. Ba
kasına uygun olarak kesin bir ayrımcılığa da zen birbirine komşu köylerde yaşayanlar bü
yanır. Afrikalılar, AvrupalIlar ve Asyalılar tünüyle farklı diller konuşurlar. Bu büyük çe
ayrı ayn okullara gider, ayrı konularda eğiti şitlilik çoğu kimsenin birden çok dil bildiği
lirler. A frikaner dilindeki Apartheid sözcüğüy anlamına gelir. Bu insanlar anadillerine ek
le adlandırılan bu ırk ayrımcılığı politikası olarak en az bir dil daha bilirler. Birden çok
20. yüzyılın son döneminde ülkede büyük hu dil konuşma, kamu eğitimi ve kitle iletişimi
zursuzluklara ve şiddet olaylarına yol açmış, gibi ulusal görevlerin yerine getirilmesindeki
öbür ülkelerce eleştirilip kınanmıştır. güçlükleri artırdığından sorun yaratm aktadır.
Sömürge yönetimi altındayken çok az dok Sınırlan içinde 250’yi aşkın dilin konuşulduğu
toru ve hastanesi olan A frika’da bugün genel Nijerya gibi bir ülkede, bütün bu dillerde ki
sağlık düzeyini yükseltmek, sıtma, uyku has tap, gazete yayımlamanın, radyo-TV prog
talığı ve veremle savaşmak için büyük çabalar ramları hazırlamanın ne denli güç olduğu or
harcanm aktadır. tadadır.
olarak benimsenmiştir. Benzer biçimde, hem de konuşulan İgala dilindeki awo sözcüğü,
resmi ulusal dil, hem de ortak dil olarak kulla yüksek-yüksek, yüksek-alçak gibi değişik ton
nılan Am hara dili Etiyopya’da çok yaygındır. lamalarla söylenebilir. Bu tonlamaların her
Lingala O rta A frika’da yaygın olarak konuşu biri aynı sözcüğe “beçtavuğu” , “delik” gibi
lur ve aynı bölgenin ortak dilidir. İngilizce, değişik anlam lar yükler. Z aire’de konuşulan
Fransızca ve Portekizce gibi Avrupa dilleri de ve bir Nijer-Kongo dili olan Kele’de ise alam-
sömürge döneminden bu yana Afrika ülkele baka boili deyimi tonlamaya bağlı olarak “o
rinde ortak dil olarak kullanılır. Böylece Afri (erkek) ırmak,, kıyısını gözledi” ya da “o (er
kalı bir çocuk ilk ve ortaokulda anadiline ek kek) kaynanasını suda haşladı” anlamlarına
olarak bir Afrika dili ile bir Avrupa dili öğ gelebilir!
renm ek zorunda kalabilir. Afrika dillerinin ilginç ve karmaşık özellik
Birçok bölgede, Avrupa ve Afrika dilleri leri bu kadarla da bitmez. Zimbabve ile M o
nin bölgesel karışımlarından oluşan ve “kar zambik’te konuşulan Şona dilinde “onun” ya
ma dil” adı verilen diller geliştirilmiştir. Batı da “onların” demenin 256 değişik yolu olduğu
A frika’da karm a İngilizce, Eski Fransız Batı ileri sürülm üştür. A frika’nın güneybatısında
Afrikası bölgelerinde de temeli Fransızca yaşayan Buşman (San) ve H otanto (Koikoi)
olan bir karma dil konuşulur. Güney A frika’ topluluklarını da kapsayan yaklaşık 100.000
da ise temeli Hollanda dili olan A frikaner dili kişinin konuştuğu Koisan dilinde “şaklam a”
İngilizce’nin yanı sıra resmi dil olarak kulla denen ünsüzler bulunur. Afrika dışında hiçbir
nılır. dilde bulunmayan bu seslerin bir örneği,
Türkçe’de beğenmeme ya da kabul etmeme
Afrika Dillerinin Özellikleri durum larında kullanılan “cık” sesine benzer.
Afrika dillerinin, bazıları dünyanın öbür dille Bir başka örneği de dudakları büzerek çıkarı
rinde ender görülen ya da hiç bulunmayan lan yumuşak bir öpücük sesine benzetilebilir.
birkaç önemli özelliği vardır. Birçok Afrika Bazı Afrika dillerinin, örneğin Kuzey A fri
dili “tonlu” (titremli) dildir. Bu dillerdeki söz ka’daki A rapça ve Berberi dili ile Etiyopya’
cükler, konuşma sırasında ses perdesinde ya daki Am hara dilinin eski bir geçmişe dayanan
pılan değişikliklerle farklı anlam lar kazanır. yazılı edebiyatları vardır. H ausa, Svahili ve
Bunun için genellikle üç ayrı ses yüksekliği N il-Sahra dil ailesinden Kanuri gibi dillerde
kullanılır. Örneğin Nijerya’nın orta bölgesin Arap yazısından kaynaklanan geleneksel yazı
Arapça
NİJER-KONGO DİLLERİ Arapça
Bantu: Bağanda, Batsvana, Kikuyu, Berberi dili
Kongo, Rjuanda, Rundi, Sotho,
Svahili, Şona, Zulu.
Bantu dışı: Fulani, ibo, M andingo Nübye d ili
(Malinke), M ende, M osi, Tvi,
Volof, Yoruba. M andingo Am hara dili
M osi Fulani J 2
NİL-SAHRA DİLLERİ M ende . Yoruba Som ali
Kanuri, M asai, Nuer, Nübye — \_İbo
d ili ve öbü rleri
Senghor (bak. SENGHOR, LĞOPOLD SEDAR) Bunların çoğu bu ülkedeki ırkçı yönetim
1930’larda Paris’teki Sorbonne Üniversite tarafından tutuklandı, hapsedildi, kimileri de
si’nde okurken, “siyah güzeldir” sloganıyla yurtlarını terk etm ek zorunda kaldılar. Başka
Afrika kültürünün zenginliğini savunan Neg- ülkelere yerleşen Güney Afrikalı yazarlar,
ritude sanat akımını başlattı. 1947’de A frika’ ülkelerindeki ırkçı yönetimin uygulamalarını
nın önde gelen edebiyat dergisi Presence dünya kamuoyuna duyurdukları gibi edebi
africaine’i (A frika’nın Varlığı) yayımlamaya yatlarının tanınmasını da sağladılar.
başladı. 1948’de hazırladığı Anthologie de la Güney A frika’da edebiyat Bantu dilleri,
nouvelle poesie negre et malgache (“Yeni A frikaner dili ve İngilizce olmak üzere üç ayrı
Zenci ve M adagaskar Şiiri Antolojisi”) ise kanalda gelişti. Giderek güç kazanan Bantu
Afrikalı aydınları önemli ölçüde etkiledi. Bu dillerindeki edebiyat özellikle Thomas Mofo-
akıma katılanlardan Cam ara Laye’nin (1928- lo’nun 1925’te yayımlanan Chaka’’sı ile ünlen
80) le Regard du roi (1954; “Kralın Bakışı”) di. Z ulular’ın büyük önderi Şaka’nın (Chaka)
adlı romanı Afrika edebiyatının başyapıtların destanı olan bu kitap büyük başarı kazandı ve
dan biri sayılır. Gene Senegalli Sembene birçok yazara örnek oldu. Bantu edebiyatının
Ousmane (bak. OUSMANE, SEMBENE) da sömür en parlak temsilcileri ise, Siyahlar’ı yoksullu
ge yönetimlerinin içyüzlerini sergileyen ro ğa sürükleyen koşullan yüreklilikle ortaya
manlarıyla dünyaca tanınan bir yazar oldu. koyan Benedict Wallet Vilakazi (1906-47),
İngilizce 18. yüzyıldan başlayarak A frika’ Lesotholu romancı O. K. M atsepe ve şair
da yazı dili olarak kullanıldıysa da, bu dilde M aditsi’dir.
bir Afrika edebiyatı ancak 1950’lerde ortaya Güney A frika’ya yerleşen sömürgecilerin
çıkabildi. NijeryalI Chinua Achebe (bak. konuştuklan, H ollanda dilinden türemiş A fri
ACHEBE, CHİNUA), uyanm akta olan A frika’nın kaner dilindeki ilk yazılı yapıtlar I. Dünya
çelişkilerini sergilediği yapıtlarıyla ünlendi. Savaşı sonrasında görüldü. Öncüler arasında
Nobel Edebiyat Ödülü almış ilk Afrikalı Elsa Joubert, A nna Louw ve şair Van Wyk
yazar olan Wole Soyinka (bak. SOYİNKA, WOLE) • Louw (ölümü 1970) sayılabilir. Düşünceleri
da NijeryalI’dır. Gambialı Lenrie Peters (do nedeniyle dokuz yıl hapse mahkûm edilip
ğumu 1932) ve Night o f M y Blood (1971; sonra yurdunu terk etm ek zorunda kalan şair
“Kanımın Karanlığı”) adlı yapıtın yazarı Ga- Breyten Breytenbach ve gene yurtdışında
nalı Kofi Aw oonor (doğumu 1935) da İngiliz yaşamak zorunda kalan A ndre Brink, A frika
ce ürünler vermiş önde gelen Afrikalı şairler ner edebiyatının en ünlü iki adıdır. Güney
dendir. 1961’de yayımlanmaya başlayan A frika’daki İngilizce edebiyat yapıtlarında ırk
Transition (Değişim) adlı edebiyat dergisi aynmı politikasının insanlık dışı olduğu vur
genç yazarlara yer vererek özellikle Doğu gulanır. Song o f the City (1945; “Kentin
A frika’da edebiyatın gelişmesine katkıda bu Şarkısı”) ve Mine Boy (1946; “Madenci Ço
lundu. Bunlar arasında Kenyalı James Thion- cuk”) romanlarının yazarı Peter Abraham s
g’o Ngugi (doğumu 1938) ve Ugandalı Grace (doğumu 1919) ve The Conservationist (1974;
Ogot (doğumu 1930) sayılabilir. “Korum acı”), A Soldier’s Embrace (1980;
A frika’da Portekizce yazılan şiirler, ilk kez “Askerin Kucaklayışı”) adlı romanlarıyla dik
1958’de Antologia da Poesia Negra de Expres- kati çeken Nadine G ordim er (doğumu 1923),
sâo Portuguesa’nın (“Siyahların Portekizce Ağla Sevgili Yurdum ’un (Cry the Beloved
Yazdıkları Şiirler Antolojisi”) yayımlanmasıy Country\ 1948) yazan Alan Paton (doğumu
la tanındı. Afrika ülkelerinin sömürgeciliğe 1903), Barbarları Beklerken (Waiting fo r the
karşı özgürlük ve bağımsızlıklarını savunma Barbarians\ 1980) ve Michael K Nasıl Yaşadi
larıyla dikkati çeken bu şairler arasında nın (Life and Times o f Michael K; 1983)
1975’te Angola devlet başkanı olan Agostin- yazan John M. Coetzee (doğumu 1940), şair
ho Neto (1922-79) da vardı. Oswald Mitshali (doğumu 1940) İngilizce
Güney Afrika edebiyatı geleneksel kültürle yazan başlıca yazarlardır. (Afrika’nın kuze
beslenerek 19. yüzyılda ürünler vermeye baş yindeki Arap ülkelerinin edebiyatlan için bak.
ladı, 20. yüzyılda birçok önemli yazar yetişti. ARAP EDEBİYATI.)
56 AFRİKA HALKLARI
Asya-Afrika Yazarlar Birliği’nin merkezi Afrikalılar’dan çok daha koyu renkli olan bu
K ahire’dedir. Bu birliğin süreli yayın organı halklar oldukça yakın bir zamana kadar
olan ve çeşitli dillerde yayımlanan Lotus küçük siyasal birimler halinde, toprakla uğra
dergisiyle de Afrikalı yazarların ürünleri çe şarak ve birbirinden farklı dinsel geleneklere
şitli ülkelere ulaşmaktadır. bağlı olarak yaşıyorlardı. Dilleri O rtadoğu
dillerinden çok değişiktir. Tropikal Afrika
AFRİKA HALKLARI. İnsan soyunun A fri halklarının büyük bölümü Kongo-Kordofan
ka’nın doğusunda evrimleştiğine ilişkin güve grubuna bağlı dilleri konuşur.
nilir kanıtlar vardır. Tanzanya’nın Olduvai Üçüncü grup avcılık ve toplayıcılıkla geçi
Boğazı yöresinde ve Etiyopya’da yapılan ka nen halklardır. Bu halkların en tanınmışları
zılarda, iki-üç milyon yıl öncesinden kalma, Kalahari’de yaşayan Buşmanlar (Sanlar) ile
Daily Telegraph Colour Library Zaire (Kongo) yağmur ormanında yaşayan
Pigmeler’dir. Bazı arkeologlar, genellikle çok
ufak tefek olan bu insanların A frika’ya ilk
yerleşenlerin soyundan geldiklerine inanırlar.
Buşmanlar ve Pigmeler yüzyıllar boyunca
Bantu dilleri konuşan çiftçilerle yakın ilişki
içinde olduklarından yaşamları da birbirinden
etkilenmiştir.
Son olarak, 19: yüzyılın sonunda İngiltere,
Fransa, Portekiz, Belçika ve A lm anya’dan
gelerek A frika’ya yerleşen Avrupalı sömürge
ci göçmenler sayılabilir. Bunlardan başka,
ticaret yapmak için H indistan’dan ya da
Çağdaş Afrika: Kenya'nın canlı ve kalabalık başkenti O rtadoğu’dan gelmiş insanların soyundan
Nairobi 1899'da bir dem iryolu şantiyesi olarak
kurulmuştu. olanlar da vardır. Bugün Afrika ülkelerinin
çoğunda, siyasal etkileri az olan Avrupalı ya
alet yapan en eski insan kalıntıları ortaya da Asyalı göçmenlere yerleşik halk gözüyle
çıkarılmıştır. Büyük bir olasılıkla toplu yerle bakılmaz. Yalnızca Güney A frika’da beyaz
şim ilk önce A frika’da gerçekleşmiş, daha bir azınlık bugün de siyasal gücü elinde tut
sonra dünyanın öteki bölgelerine yayılmıştır m aktadır {bak. G ü n e y A f r i k a ) .
{bak. İNSANIN KÖKENİ).
A frika’nın bugünkü nüfusu genellikle dört Yerleşim Yöreleri
ana gruba ayrılır. Birincisi, çoğunluğu Afrika- Afrika nüfusu kıtada düzensiz bir dağılım
Asya (Hami-Sami) dil ailesinden Arapça, gösterir. Sahra ve Kalahari çölleri gibi geniş
Berberi ve A m hara dillerini konuşan Kuzey Daily Telegraph Colour Library
alanlarda yerleşim çok seyrektir. Oysa Mısır, ezberler ve bunları başkalarına öğretirlerdi.
Göller Bölgesi, N ijerya’nın güneyi gibi yerler Bu kişilerin bellekleri kitapların yerini tutar
yüzyıllardan beri yoğun bir yerleşmeye sahne dı. Birçok gelenek bu yöntemle yüzyıllarca
olmuştur. Geçen yüzyılda Zaire, Zam bia ve korunabilmiştir.
Güney A frika’daki bakır ve altın madeni
çevresinde nüfus yoğunlaşmıştı. Eski sömürge Yaşama Biçimleri
yerleşmelerinden bazıları, örneğin Z aire’nin H er devletin, siyasal kurum lara, yaşama biçi
başkenti Kinşasa, Kenya’nın başkenti Nairo mine, doğum, topluluğa kabul edilme, evlen
bi, N ijerya’nın başkenti Lagos ve Güney me ve ölüm törelerine sıkı sıkıya bağlı bir dini
A frika’nın başkenti Johannesburg zamanla vardı. Afrika topluluklarının çoğunda ataların
büyük kentlere dönüştü. Gene de Afrikalı kendi soylarından gelen insanları sevdiğine ve
la rın büyük bölümü hâlâ kırsal kesimde yaşa koruduğuna inanılır, onlara kurbanlar sunu
m aktadır. lurdu. Büyücülere inanış da çok yaygındı.
Afrika nüfus sayımlarından elde edilen Geleneksel inanca göre büyücüler kızdıkları
veriler çok güvenilir ve güncel değildir. Bu The Hutchison Library
Afrika Devletleri
19. yüzyıldan önce A frika’nın büyük bir
bölümü küçük devletlere ayrılmıştı. H er biri
nin kendi bağımsız hüküm eti, değişik bir dili,
yasaları ve töreleri vardı. Bunların bir bölümü Nijerya'da, Sokarta yakınlarındaki pazar yerinde
Avrupa ve A sya’da olduğu gibi karmaşık satışa sunulan toprak testi ve çömlekler.
yönetsel yapıları olan krallıklardı. Eski Mısır,
M eroe (bugünkü Sudan), Gana Krallığı, Mali ya da kıskandıkları kişilere büyü yaparak
ve Songay (Batı Afrika otlaklarının bulundu zarar verebilecek yetenekteydiler {bak.
ğu yer), Bunyoro, Buganda, Ruanda, Burun BÜYÜ VE BÜYÜCÜLÜK).
di (Doğu A frika’da büyük göllerin dolayları) Kuzey ve Batı Afrika devletlerinin çoğu
bu krallıklar arasında sayılabilir. Bazı toplu erken tarihlerde İslam dinini benimsemişti.
lukların ise esnek ve basit bir örgütlenme Akdeniz kıyılarından Sahra’nın güneyine
biçimi vardı. N ijerya’daki Tiv, A frika’nın do ve otlaklardan Atlas Okyanusu kıyılarındaki
ğusundaki Kikuyu ve Masai gibi bu tür top- orm anlara kadar uzanan bir alanda M üslü
lumlarda, aynı soydan gelen krallar, meslek man devletleri kuruldu. 14. ve 16. yüzyıllarda
ten yargıçlar ve askerler yoktu. Siyasalkarar- kurulmuş olan Mali ve Songay krallıkları ile
lar ve anlaşmazlıklar kabile toplantılarında Kuzey N ijerya’daki Hausa Krallığı bunlar
tartışılarak sonuçlandırılırdı. Günüm üzde de arasındadır. Bugün Müslümanlık Batı A fri
hâlâ eski yöneticilerin soyundan gelme kralla k a ’da hâlâ yayılmaktadır.
rın egemenliğinde bazı topluluklar bulunm ak Sömürge döneminde-Avrupalı misyonerler
tadır. (din adamları) Afrika halklarına Hıristiyanlığı
Eski Afrika toplum larından çoğunun yazı aşılamaya çalıştı. Başlangıçta Afrikalı halkla
dili yoktu. Özel olarak seçilmiş kişiler gele rın birçoğu bu dini benimsedi. Am a sonra
nekleri, töreleri, yasaları, ülkenin tarihini dan.- Afrikalı Hıristiyanlar kitlesel olarak
58 AFRİKA HALKLARI
Wallace Collection
Geleneksel Batı Afrika sanatından örnekler.
Üstte: Gana'daki Asantiler'in yaptığı altın bir maske.
Üstte solda: Benin'den, kral ve m aiyetini gösteren
tunçtan bir Nijerya levhası. Altta solda: Benin'den,
krallık gücünü simgeleyen tunçtan bir leopar. Altta
ortada: Liberya'daki Ngereler'in boyalı tahta, kumaş
parçaları ve mermi kovanlarından yaptıkları bir
maske. Altta sağda: Fildişinden oyulm uş bir Nijerya
maskesi.
The Museum
The Museum o f Primitive Art o f Primitive Art
AFRİKAMENEKŞESİ 59
misyonerlerin kiliselerinden koptu ve Hıristi Afrika topluluklarının sayısı pek azdır. Yoru-
yanlık ilkeleriyle geleneksel Afrika dinlerinin ba’da (Nijerya) kadın tüccarların kendi he
karışımı olan kendi “bağımsız” kiliselerini saplarına çalışarak zengin oldukları biliniyor.
kurdular. Kimi devletlerde ise kadınların azımsanama-
A frika’da geleneksel olarak bir erkek bir yacak siyasal etkinlikleri olmuştur. A m a ka
den çok kadınla evlenebilirdi. Ama bu uygu dınların ezici çoğunluğu hâlâ babalarının ve
lama zenginlerin harcıydı; çünkü Afrika top kocalarının denetim ve baskısı altındadır; pek
luluklarının çoğunda erkek, gelin için başlık çoğu da babalarının seçtiği erkekle evlenmek
parası öderdi. Başlık olarak kızın babasına zorundadır. Bazı Afrika ülkelerinde artık
sığır ya da bakır süs eşyası gibi değerli kadınlara erkeklerle eşit eğitim olanakları
arm ağanlar sunulurdu. Bazı topluluklarda ise tanınm aktadır. Bu ülkelerde kadınların duru
erkek kendi evini kurmasına izin verilinceye munun eskisi kadar umutsuz olmadığı söyle
kadar uzun bir süre kayınbabasının işlerinde nebilir.
çalışmak zorunda kalırdı. Çocukların dünya
ya gelmesi her zaman mutlu bir olay olarak Sanat ve Müzik
karşılanır, çocuksuz olmak en büyük felaket Afrika halkları çeşitli sanatlar aracılığıyla
lerden biri sayılırdı. duygularını anlatm akta çok başarılıdır. Resim
A frika’nın kimi yörelerinde bu gelenekler ve heykel sanatlarının çok eski bir geçmişi
hâlâ sürdürülüyor. Gene de, paranın kullanıl- vardır. Taş D evri’nden kalma binlerce yıllık
Picturepoirıt kaya resimleri ve oymaları anlatım gücünden
hiçbir şey yitirmemiştir. Batı A frika’nın öz
gün heykel geleneği çağdaş batı sanatını ala
bildiğine etkilemiştir. N ok’ta bulunan 2.000
yıllık küçük kil heykelciklerden, dünyanın en
güzel tunç heykelleri sayılan İfe ve Benin’deki
büstlere kadar, en zengin oyma ve heykel sa
natı ürünlerinin N ijerya’da olduğu kabul
edilir.
A frika’ya özgü aletlerle çalman geleneksel
Afrika müziği karmaşık ritmiyle ünlüdür. Bu
müzik dinlemekten çok dans etm ek içindir ve
çeşitli ritimlere uygun pek çok dans biçimi
doğmuştur. Afrikalı kölelerle A m erika’ya ta
şman Afrika müziği, bugün bütün dünyada
beğeniyle dinlenen caz ve benzeri müzik
türlerinin de kökenidir.
Ö bür akraba türlerin çoğu gibi bu bitkinin de Truvalı Paris, A frodit’i tanrıça H era ve Athe-
gövdesi yoktur; yürek biçimindeki tüylü yap na’dan daha güzel bularak birinci seçmiş,
raklar doğrudan kökten çıkar ve uzun saplarıy bunun üzerine Afrodit Paris’e eşlik etmesi
dıBC Ajansı için dünyanın en güzel kadınını bulacağına
h;i>ir/L söz vermişti. Bu kadın Z eus’un kızı Truvalı
H elen’di. Sparta Kralı M enelaos’un karısı
olan H elen’i kaçırması için Afrodit Paris’e
yardım etti ve bu olay Truva Savaşı’na (bak.
T r u v a S a v a ş i ) yol açtı. M edea’nın İason’a
i âşık olmasında ve İason’un Altın Post’u ka
% zanmasında da A frodit’in parmağı vardır
(bak. A l t i n P o s t ) .
Kimi söylencelere göre Afrodit demircile
rin tanrısı H ephaistos’un karısıydı. Sayısız
sevgilisi vardı. Bunlardan en ünlüsü savaş
Mansell Collection
Afrikamenekşesi iyi bakılırsa bütün bir yıl çiçek
açabilir.
la yatay olarak yayılır. Gene uzun sapların
üstünde tek tek açan çiçekleri de kokulu
menekşeyi andırır (bak. M ENEKŞE).
Afrikamenekşesi nemli havayı ve ışığı se
ver, ama doğrudan güneşe dayanamaz. Kışın
daha az olmak koşuluyla hep aynı ölçüde ve
çok düzenli aralarla sulanması gerekir. Kesi
len yaprakların sapını toprağa daldırarak üre
tilen afrikamenekşesi çokyıllık bir bitkidir. İyi
bakıldığında uzun yıllar yaşar ve sulama
suyuna çiçek gübresi katıldığında bütün yıl
çiçek açar.
AFYON haşhaş bitkisinden elde edilen güçlü tükendiği için sürekli yorgun, halsiz ve istek
bir uyuşturucudur. Çok sık kullanıldığında sizdir. D aha da kötüsü, karşı konulmaz bir
sağlığa zarar verecek, aşırı m iktarda alındı istek duyduğu uyuşturucuyu elde edebilmek
ğında öldürecek kadar zehirli olmasına karşın için her şeyi göze alır. Bütün bu sakıncalarına
tıpta ilaç olarak çok kullanılır. karşın insana bir an için neşe ve mutluluk
Hindistan, İran, Çin ve Güneydoğu Asya’ duygusu veren afyonun yasadışı kullanımı
da yasal ve yasadışı yollardan yapılan haşhaş dünyada oldukça yaygındır. Bir zamanlar bu
tarımı Türkiye ekonomisinde önemli bir yer alışkanlığın çok yerleşmiş olduğu Çin’de,
tutar. Nitekim dünyada en üstün nitelikli afyon doldurulmuş pipoları ateşe tutarak du
afyonun üretildiği Afyonkarahisar ili, adının manını içlerine çekerlerdi.
bir parçasını bu m addeden almıştır. Ne var ki, İlaç yapımı dışında herhangi bir nedenle
afyonun yanlış ve zararlı kullanımım engelle afyonun satılması birçok ülkede uzun yıllar
mek amacıyla haşhaş üretimi yurdumuzda da yasaklanmıştı. Ne var ki afyon satışından para
zaman zaman kısıtlanmış, hatta bir süre tü kazanan bazı ülkeler haşhaş ve afyon üretim i
müyle yasaklanmıştır (bak. H a ş h a ş ) . nin durdurulmasına karşı çıkarlar. Bu ülkeler
Bugün dünyanın en büyük afyon üreticisi de bugün bile kaçak afyon üretimi yapılmak
olan H indistan’da haşhaş tohumları kasım ta, afyondan elde edilen morfin, kodein,
ayında, iyice sürülmüş zengin topraklara eki eroin gibi “beyaz zehirler” yasadışı yollardan
lir. Ocak ayında açan beyaz ya da m or renkli satılmaktadır.
iri çiçekler solarak döküldüğünde, geriye,
içinde tohumları taşıyan yeşil haşhaş kapsülle AFYONKARAHİSAR. Ege Bölgesi’nin İç
ri kalır. Batı Anadolu bölümünde yer alan Afyonka
Bu kapsüller hemen hemen yum urta bü rahisar ili, doğal yapı ve ulaşım açısından İç
yüklüğüne ulaştığında dış kabukları çatlaya A nadolu, Ege ve Akdeniz bölgeleri arasında
rak açılır. Çatlaklardan sızan beyaz, sütsü bir geçit oluşturur. İç A nadolu’nun E ge’ye
özsu toplanır ve iyice sertleşinceye kadar açılan kapısı olan Afyonkarahisar tarih
kurutulur. İşlenmek üzere gönderildiği fabri boyunca çeşitli kültürlerin buluşma ve geçiş
kalarda bütün suyunu atacak biçimde yeniden yeri olmuştur. Büyük Taarruz bu cephede
kurutulur, hamur gibi yoğrulur ve kırmızımsı başlamış, Kurtuluş Savaşı’nın son ve kesin
kahverengi kalıplar halinde pazara sunulur. çarpışmaları bu ilde geçmiştir. Afyonkarahi-
Afyon bilinçli ve doğru kullanıldığında çok sar’ın afyon çıkarılan haşhaşı, şifalı kaplıcala
yararlı bir ilaçtır. Ağrıları ve kaslardaki istem- rı, m adensuları, m erm eri, kaymaklı şekeri ve
dışı kasılmaları giderir, terletir, halsizlik ve lokumu çok ünlüdür.
rahatsızlık duygusunu yok eder. Bileşiminde,
ağrı kesici ve uyku verici m addeler olan AFYONKARAHİSAR İLİNE İLİŞKİN BİLGİLER
morfin ve kodein oranı yüksektir. M orfinden
elde edildiği için bir afyon türevi sayılan eroin YÜZÖLÇÜMÜ: 14.230 km2.
de gene çok güçlü bir uyuşturucu ve ağrı NÜFUS: 666.978 (1985).
kesicidir. Afyonun kâfur içindeki çözeltisi İL TRAFİK NO: 03.
öksürük şurubu olarak, alkoldeki çözeltisi İLÇELER: Afyonkarahisar (merkez), Başmakçı, Bayat,
Bolvadin, Çay, Dazkırı, Dinar, Emirdağ, İhsaniye,
olan afyonruhu ile Dover tuzu ise sinirleri İscehisar, Sandıklı, Sincanlı, Sultandağı, Şuhut.
yatıştırıcı ve uyku verici olarak kullanılır. İLGİ ÇEKİCİ YERLER: Frig kaya anıt mezarları; Afyonka
Ne yazık ki hem afyon, hem de afyondan ve rahisar Kalesi; Gazlıgöl ve Sandıklı kaplıcaları; Ulu-
türevlerinden elde edilen ilaçların hepsi ba cami; Gedik Ahmed Paşa Külliyesi; Arkeoloji Müze
si; Kocatepe ve Zafer anıtları.
ğımlılık yaratıcı m addelerdir. Bu tür bir uyuş
turucuyu çok sık kullanan kişiler zamanla
onsuz yapamayacak kadar bağımlı duruma Doğal Yapı
gelirler. Uyuşturucu bağımlısının sağlığı bo Afyonkarahisar ilinin topraklan, Ege Bölgesi’
zulur, rengi solar, zayıflar, sindirim güçlüğün nin denize dik uzanan dağlan arasında sıkışıp
den ve kaşıntıdan yakınmaya başlar. Enerjisi kalmış bir yayla görünümündedir. Bu toprakla-
62 AFYONKARAHİSAR
nn yanya yakını dağlıktır. Güneyde Toroslar üzerinde Selevir B arajı, çok küçük bir akarsu
m uzantısı olan Sultan Dağları’nın Afyonkara olduğu halde baharda iyice kabaran Seyitler
hisar sınırlarına giren ucu, İsparta ile doğal sı Çayı üzerinde de Seyitler Barajı kurularak sel
nır oluşturan Karakuş Dağları’yla 90°’lik bir açı sularının zararları önlenmiştir.
yaparak kesişir. Emir Dağları ile Sultan Dağla Afyonkarahisar ilinin sınırları içinde üç göl
rı arasında, Akşehir ve Eber göllerinin yer aldı vardır. İlin doğusundaki Eber Gölü, kıyıları
ğı kapalı bir havza vardır. Sandıklı Dağları gü sazlık ve kamışlık olan sığ bir göldür. Deniz
neyde Afyon Ovası’na kadar uzanır. Sultan den 995 metre yükseltideki bu göl sularım
Dağlan üzerindeki Topraktepe doruğu 2.581 küçük bir akarla Akşehir G ölü’ne boşaltır.
metreyle ilin en yüksek noktasıdır. Yarısı Konya, yarısı Afyonkarahisar sınırları
Deniz düzeyinden 1.000 metre kadar yük içinde kalan Akşehir G ölü’nün suları ise tuz
seklikteki ovalar il topraklarının yaklaşık ludur. Burdur çöküntü havzasında oluşan Acı
beşte birini kaplar. Akarsu vadileriyle yarıl Göl, Denizli ile Afyonkarahisar arasında sınır
mış, tarım a elverişli olan bu ovaların başlıca- çizer.
ları D inar, Dom bayova, Sandıklı, Küçük ve Afyonkarahisar’ın iklimi, kışlarının soğuk
Büyük Sincanlı, Şuhut ve Afyon ovalarıdır. ve kar yağışlı, yazlarının sıcak ve kurak
İl topraklarını sulayan küçük akarsuların en olmasıyla Ege Bölgesi’nden çok İç A nado
önemlileri Kûfi Çayı ile A karçay’dır. Bu lu’nun bozkır iklimine yaklaşır. İlkbahar ve
çayların ve kollarının taşıdığı alüvyonlarla sonbaharda yağışlar yağmur biçiminde ger
zenginleşen ovalar verimli tarım alanlarıdır. çekleşir. İlin ortalam a yıllık yağış miktarı 455
Kûfi Çayı Sandıklı-Dinar ovalarının sularını milimetredir. En çok yağış mayıs ayında, en az
toplayarak Büyük M enderes’e boşaltır. Taşı yağış ağustos ayında düşer.
dığı su miktarı mevsimlere göre değişen bu İklim koşullarının etkisiyle ilin bitki örtüsü
çay yazın iyice yatağına çekilir, yağışlı mev de daha çok bozkır özellikleri gösterir. Dağla
simlerde ise taşkınlara yol açar. A fyonkarahi rın batıya bakan yamaçlarında ormanlıklar
sar kapalı havzasından çıkarak E ber Gölü'ne yer alırken, yaylalar bozkır görünüm ündedir.
dökülen Akarçay ise, Şuhut Ovası’ndan do O rm anlar il topraklarının yüzde 10’unu oluş
ğan Kali Çayı ile Sincanlı Ovası’ndan doğan turur.
Bacak D eresi’ni alır. Yaz aylarında kuruya
cak durum a gelen Akarçay ve kolları da Tarih
ilkbaharda taşkın tehlikesi yaratır. Kali Çayı Sandıklı’nın güneyindeki Kusura kalıntılann-
E SK İŞEH İR
KÜTAHYA
İHSANİYE
BAYAT EMİRDAĞ
Seyitler^ jsCEHİSAR
Barajı K .
SİNCANLI
■] ^ BOLVADİN
s \ Akşehir
/ Gölü
SANDIKLI Selevir
B a ra jı,
KONYA
DENİZLİ S /
^ DİNAR ® / Eğirdir
Gölü
^D A Z K IR I f
S) /BAŞMAKÇI Beyşehir
A c ı g ö l '^ ' ---- •/ ( 7 / ^ \
ıGölü Ege Bölgesi'ndeki Afyonkarahisar ilinin
İSPARTA yüzey biçim leri ve iklim i, bu bölge ile İç
-'B u r d u r Gö\üLs
Anadolu ve Akdeniz bölgeleri arasında
BURDU R
bir geçiş özelliği taşır.
AFYONKARAHİSAR 63
da yapılan kazılarda, bölgede ilk yerleşmenin bu tahılların dışında ilin gelir getiren en
İÖ 3000 yıllarına uzandığı saptanmıştır. Yöre önemli tarımsal ürünü haşhaştır. Türkiye
o zamandan bugüne kadar sürekli yerleşim haşhaş üretiminin yansını Afyonkarahisar
yeri olmuş, çeşitli uygarlıkların etkisine gir sağlar. Haşhaş kapsüllerinden tıpta yararlanı
miştir. İÖ 1800 yıllarında ilin toprakları Hitit lan afyon, tohum larından ise yağ çıkarılır.
Şemsi Güner Küspesi de hayvan yemi olarak kullanılır. Şe
kerpancarı, ayçiçeği ve patates de ilin başlıca
tarımsal ürünleridir.
İldeki hayvan varlığının yarıya yakınını
koyun oluşturur. Yünü değerli olan tiftik
keçisi yetiştiriciliği de gelişme yolundadır.
Yurdun her yanına bağlanan kara ve
demiryollan üzerinde olmasına karşın Afyon-
karahisar’da sanayi gelişmemiştir. En büyük
kuruluşlar devlet yatm mlan olan çimento ve
şeker fabrikalandır. Demiryolu yapımında
kullanılan beton travers, ilaç sanayisi için
afyon sütünü işleyen alkaloit, et ve süt hay
vanı yetiştiriciliğini geliştirmek için kurulan
yem, göllerin saz ve kamışlarını değer
lendiren selüloz, malt, halı ipliği, Türkiye
Süt Endüstrisi Kurumu’nun tereyağı ve
peynir fabrikalan ile et kombinası ilde yer alan
öteki sanayi işletmeleridir. 2.000 yıllık tarihi
Afyonkarahisar kentinin ortasında, 226 metre olan mermercilik bugün de il ekonomisi için
yükseklikteki sarp kayalar üzerinde kurulm uş olan
Afyon Kalesi H ititler'den kalmadır. Kaleye, kayaların önem taşır.
üzerinde oyulm uş basamaklardan tırmanarak A fyonkarahisar’ın şifalı yeraltı suları efsa
çıkılabilir. nelere konu olmuştur. Örneğin bir söylenceye
Krallığı’nın sınırları içindeydi. Daha sonra bu göre Kral M idas’ın güzelliğiyle ünlü kızı
topraklarda, İÖ 1000 yıllarında Trakya’dan vücudunda çıkan yaralarla çıldırmış, ama
gelen Frigler ve İÖ 700 yıllarında Lidyalılar A fyonkarahisar’ın şifalı sularıyla yıkandıktan
egemen oldu. Sonraki dönem lerde Persler, sonra iyileşmiştir. İlin hemen her yerinden
Rom alılar ve BizanslIlar Afyonkarafiisar böl fışkıran bu yeraltı suları günümüzde de içme
gesini kendilerine bağladılar. ve kaplıca olarak değerlendirilir. Özellikle
Selçuklular Malazgirt Savaşı’yla A nado Gazlıgöl ve Sandıklı kaplıcalarında sağlık
lu’ya girdikten sonra, 1115’te Afyonkarahi- turizmi gelişmektedir. M ineraller yönünden
sar’ı topraklarına kattılar. 14. yüzyılın ortaların zengin olan Afyonkarahisar maden suyu
da il topraklan Germiyanoğullan’nın egemenli Kızılay işletmelerinde şişelenerek tüm yurtta
ğine girdi. 1428’de de Osmanlı topraklanna ka satılır.
tıldı. H aydarpaşa’dan güneye inen demiryolu
Kurtuluş Savaşı sırasında iki kez Yunan (eski adıyla Bağdat Demiryolu) ili bir uçtan
işgaline uğrayan Afyonkarahisar 27 Ağustos öbür uca keser. İl merkezi tam anlamıyla bir
1922’de işgalden kurtuldu (bak. KURTULUŞ kavşak yeridir. A nkara ve İstanbul’dan gelen
SAVAŞI). trenler burada batıya ve güneye yönelir.
Karayolları açısından da hemen hemen bölge
Ekonomi deki bütün yolların birleştiği yerdir.
Tarım ve hayvancılık ilin başlıca geçim kayna
ğıdır. Ekilebilir toprakların en az üçte ikisin İl Merkezi: Afyonkarahisar
de başta buğday ve arpa olmak üzere tahıl Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Karahi-
yetiştirilir. D aha çok yöre halkınca tüketilen sar-ı Sahib adıyla anılan Afyonkarahisar
64 AGÂH EFENDİ
lan nedeniyle bir süre kapatıldı. Agâh Efen- gün ava çıkan Agamemnon avcılık tannçası
di’nin başyazarlığını yaptığı Tercüman-ı A h A rtem is’e (Diana) adanmış olan geyiği yanlış
val Türk basın tarihinde yeni bir dönemin lıkla öldürür. Çok öfkelenen Artemis denizle
başlangıcı oldu. rin rüzgârını keser ve gemiler yelken açamaz.
Agâh Efendi 1861-65 arasında gazeteciliği Sonunda Agamemnon tannçayla banşmak
nin yanı sıra posta bakanlığı görevini de için kızı İphigenia’yı kurban etmeye karar
sürdürdü. İstanbul’da güçlü bir posta örgütü verir.
kurdu ve 1863’te Türkiye’de ilk kez posta Artem is A gam em non’un geyiği öldürdüğü
pulu kullanımını başlattı. Bu uygulamayla ne pişman olduğunu görünce, İphigenia’nın
posta işlemleri büyük ölçüde basitleşti ve yerine bir hayvan bırakarak kızı alıp gider.
çeşitli yanlışlıklar, yolsuzluklar önlendi. İphigenia’yı bir adaya götürerek rahibe yapar
Agâh Efendi yenilikçi aydınların kurduğu ve adaya gelecek ilk yabancıyı kendisi için
Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin 1865’teki ilk
üyelerindendir. Bu örgüt Osmanlı aydınlan
arasından seçilecek üyelerle bir meclis toplan
masını ve ülkenin bu meclisten çıkan yasalarla
yönetilmesini savunuyordu. Namık Kemal,
Ziya Paşa gibi aydınlar bu örgütün önderle-
rindendi. Padişahın baskıları sonucu Agâh
Efendi ve öteki örgüt üyeleri yurtdışına kaçtı
lar. 1867-71 yılları arasında Fransa, İngiltere
ve Belçika’da yaşayan Agâh Efendi Paris’te
arkadaşları ile birlikte M uhbir (Haberci) ve
Hürriyet gazetelerini yayımladı. Siyasal etkin
liklerden çok gazetecilikle uğraştı.
1871’de padişahın çıkardığı afla yurda dö
nünce bir süre devlet memurluğu yaptı. Ama
II. Abdülhamid padişah olunca görevinden
alındı; önce Bursa’da, daha sonra A nkara’da
altı ay sürgün yaşadı. Bağışlandıktan sonra
Rodos ve Midilli m utasarnflıklarm a getirildi.
1885’te atandığı Atina elçiliği görevinin ilk Truvalı kâhin Kassandra, Agam em non'a, karısı
aylannda öldü. Klytaim estra'nın onu öldürm eyi planladığını haber
veriyor.
AGAMEMNON. Eski Yunan efsanelerinde kurban etm ekle görevlendirir. Bir süre sonra
Yunanistan’ın en güçlü prenslerinden biri İphigenia’nın erkek kardeşi Orestes adaya
olarak anlatılan Agam em non, M iken ve Ar- gelir. İphigenia kurban etmesi gereken kişinin
gos kralıydı. Agam emnon ve kardeşi M enela- kardeşi olduğunu tam zamanında anlar ve
os, Sparta kralının kızları Klytaimestra ve H e kardeşiyle birlikte adadan kaçar.
len ile evliydiler. Bu arada Aulis’deki Yunan gemileri İphi-
Truva kralının oğlu Paris H elen’i kaçınp genia’nın kaybolması üzerine Truva’ya doğru
Truva’ya götürünce, Agamemnon Yunanis yelken açar. Yunanlılar kenti on yıl süreyle
tan’ın bütün prenslerini ve soylularını Truva- kuşatırlar. Agamemnon ile Yunanlı kahra
lılar’dan öç almak için birleşmeye çağırır man Aşil arasında çıkan anlaşmazlığa karşın
(bak. T r u v a S a v a ş i ) . Prensler çağrıya uyar sonunda Truva alınır ve Agam emnon Y una
ve kısa sürede büyük bir ordu ile 1.000’den nistan’a doğru yelken açar. Am a karısı Kly
çok gemi Aulis limanında toplanır. Agam em taim estra, İphigenia’nın kaybından ötürü onu
non bu ordu ve donanm anın başkomutanı se bağışlamamıştır. Kocasını öldürm ek için A ga
çilir. m em non’un düşmanı Aigisthos ile birlikte bir
Gem iler denize açılmaya hazırlanırken, bir plan yapar. Agamemnon’un nasü öldürüldüğü
66 AĞAÇ
konusunda birçok öykü vardır. Bunlardan bir mevsiminde, genellikle kışın yapraklannı
birine göre, Yunanistan’a döndüğü gece ban döker ve yerine yeni tom urcuklar verir. Çoğu
yodan çıkarken Klytaimestra kralın başına kez üstündeki pullarla soğuktan korunmuş
bir bez geçirir ve Agam emnon kurtulm ak için olan bu tom urcuklar açıldığında, ağaç yeni
çevresini görmeden çabalarken Aigisthos’un sürgün ve yapraklarla donanır. Bu ağaçlardan
yardımıyla onu öldürür. çoğunun yapraklan geniş ve yassıdır; bu
Yıllar sonra Agam em non’un kızı Elektra nedenle bu gruba geniş yapraklı ağaçlar denir.
ile kardeşi Orestes, Aigisthos ve Klytaimes- Yaprak dökmeyen ya da herdemyeşil ağaçlar
tra ’yı öldürerek babalarının öcünü alırlar. da solan yapraklannı döküp yerine taze yap
raklar verir, ama bütün yapraklar aynı anda
AĞAÇ genellikle tek bir gövdesi olan odunsu dökülmediği için bu ağaçlar hiçbir mevsimde
bir bitkidir ve bu özelliğiyle öbür odunsu tümüyle çıplak kalmaz. Bu gruptaki ağaçların
bitkilerden ayrılır. Bir meşenin ya da yaprakları genellikle ince ve sivri olduğu için
çamın ağaç olduğu ilk bakışta kolayca anla bunlara iğneyapraklı ağaçlar ya da kozalaklan
şılabilir; çünkü toprakaltm da kökleri, olduğu için kozalaklılar denir. Y aprakdöken
toprağın üstünde bir ana gövdesi ve tepe ağaçlann çoğunlukta olduğu bölgelerde kışın
sinde bir taç oluşturan dallan vardır. orm anlar ve korular çıplaktır. Oysa daha çok
Çalı denen odunsu bitkilerin boyu genel herdemyeşil ağaçlarla donanmış tropik bölge
likle ağaçlardan daha kısa, ana gövdeleri lerde orm anlann görünümü bütün yıl boyun
de çoğu kez birden fazladır. Gene de ağaçlar ca değişmez.
ile çalılar arasındaki fark her zaman çok belir Bir ağacın gövdesindeki halkalan sayarak o
gin değildir. Normal koşullarda ağaç kabul ağacın kaç yaşında olduğu anlaşılabilir. Ilı
edilen bazı bitkiler koşullar değiştiğinde çalıyı man bölgelerde yetişen ağaçlann çoğunda
andırabilir ya da gerçekte çalı olan birtakım her yıl, bir önceki yılın odununu dıştan saran
bitkiler zamanla ağaç görünümü alabilir (bak. yeni bir odun katmanı oluşur. Bu katm anlar
Ç A L l) . Ağaçlar bugün yeryüzünde yaşayan daire biçiminde olduğundan yıllık halka ya da
canlılann en irisidir ve ömürleri bütün hay büyüme halkası diye adlandırılır. Enine kesil
vanlardan daha uzundur. miş bir ağaç gövdesini incelediğinizde bu
Dünyanın en büyük ağaçları California’da- halkaları kolayca görebilirsiniz. Gövdedeki
ki dev sekoyalardır. Bu eyalet halkının “G e her halka ağacın yaşadığı bir yılı gösterir.
neral Sherm an” adını taktığı en iri sekoyanın Y ağm urlann bol olduğu yıllarda oluşan hal
yüksekliği 83 metreyi bulur. Gene California’ kalar kurak yıllarda oluşan halkalardan daha
da yetişen bir çam türü de 4.500 yıldan çok geniştir. Bu nedenle, bir ağacın yıllık halkala-
yaşamış örnekleriyle ağaçların en uzun öm ür nna bakarak hangi yılların yağışlı, hangileri
lüsü sayılır. Buzlarla kaplı kutup bölgeleri ve nin kurak geçtiği belirlenebilir.
toprağın çok ince taneli bir kum örtüsüne Ağaçlarda üreme olayı çiçeklerle başlar.
dönüşmüş olduğu çöller dışındaki her yerde Tozlaşma ve döllenmeden sonra çiçekler mey
ağaç yetişir. Tropik bölgelerdeki ağaçlar velere ya da kozalaklara dönüşür. Olgunla
sanlıcı bitkilerle birbirine bağlanarak geçit şan meyve ve kozalakların içindeki tohumla-
vermeyen gür orm anlar oluşturur. Kanada, nn toprağa düşüp çimlenmesiyle de yeni bir
Sibirya ve Alaska gibi kuzey bölgelerinde de ağaç gelişir. Bazı ağaçlann çiçekleri bildiğimiz
ulu köknar orm anlan yaygındır. kır ve bahçe çiçeklerine benzeyen yapısıyla
Ağaçlar topraktaki suyu kökleriyle em er ve hemen tanınır; bazılarında ise çiçekleri ayırt
bütün yeşil bitkiler gibi kendi besinlerini edip tanımak oldukça güçtür. Örneğin ba
yapraklan aracılığıyla kendileri üretir. H e harda çiçeklenmiş bir kiraz ağacını süsleyen
men hemen bütün ağaçlann kökü toprağın beyaz kümeciklerin çiçek olduğu ilk bakışta
altındadır ve çok uzaklara kadar yayılabilir. kolayca anlaşılır. Oysa bir fındık ağacının
Yalnızca mangrov denen bazı tropikal ağaç dallanndan sarkan tırtıl biçimindeki uzun
larda açıkta olan kökler gövdeden toprağa başakların çiçek olduğunu anlamak bu kadar
doğru sarkar. Yaprakdöken ağaçlar yılın belli kolay değildir. Meyveler için de aynı şey
AĞAÇ 67
Sarıçam
Çobanpüskülü Yağ palmiyesi
68 AĞAÇ
söylenebilir. Olgun bir elmanın ya da şeftali lir. Hem yakacak olarak kullanılan, hem de
nin meyve olduğu açıkça bellidir. Buna karşı kereste, kontrplak, kâğıt, plastik m addeler,
lık çam, köknar, melez gibi kozalaklı ağaçlar mobilya ve ahşap eşya, demiryolu traversleri
da küçük ve kanatlı tohumları taşıyan koza gibi sayısız ürünün hammaddesi olan odun
laklar meyveye hiç benzemez {bak. TOZLAŞMA; ağaçlardan elde edilir (bak. ORMANCILIK).
ÜREME). Zeytin, fındık, ceviz ve badem ağaçlan ile
A ğaçlann dünyamız için yaşamsal önem elma, portakal, şeftali, muz gibi meyve ağaç
taşımasının pek çok nedeni vardır. Bütün ları besin kaynağı olarak önem taşır. Tarçın,
yeşil bitkiler gibi ağaçlar da fotosentez denen karanfil, küçükhindistancevizi gibi bazı baha
bir süreçle kendi besinini kendisi üretir. Bu ratlar da gene ağaçlardan elde edilir.
süreçte bir yan ürün olarak açığa çıkan Kahve ve kakao, ağaç tohumlarının öğütü
oksijen havaya kanşır; böylece insanlann lüp suda kaynatılmasıyla hazırlanan birer
ve hayvanlann solunum sırasında atm osfer içecektir. Ağaçlardan elde edilen öbür ürün
den aldıkları oksijenin tükenmesi önlenmiş ler arasında arapzamkı, kehribar gibi çeşitli
olur. zamk ve reçineler; kauçuk; özellikle meşe ve
akasya ağaçlarının kabuğundan elde edilen ve
Ağaçların Önemi derilerin işlenmesinde kullanılan tanen; kâfur
Büyük orm anlar bir bakım a “dünyanın akci- ve okaliptüs gibi hoş kokulu uçucu yağlar;
ğerleri”dir; çünkü canlıların yaşaması için zeytinyağı ve tong yağı gibi bitkisel sıvı
gerekli olan oksijenin büyük bölümünü or yağlar; boya, vernik ve cilalann inceltilmesin-
m anlar sağlar. A ynca kökleriyle toprağı tu ta de kullanılan terebentin yağı; özellikle m an
rak toprak kaymasını, aşınmayı ve su baskm- tar meşesinin kabuğundan elde edilen şişe
lannı önleyen de ağaçlardır. Ağaçlarda ban- m antarları; karnauba gibi bitkisel mumlar;
nan ve besinini ağaçlardan sağlayan sayısız akçaağaç ve palmiyeden elde edilen şekerler;
Sally & Richard Greenhill kinin ve kaskara gibi ilaçlar; daha çok can
HÜSPum. 1* yeleklerinin, şilte ve yastıkların doldurulm a
sında kullanılan kapok (Cava pamuğu) gibi
bitkisel lifler sayılabilir. Bütün bunlardan
başka güzel görünümleriyle çevremizi süsle
yen, yapraklanyla gölge veren ağaçlar toprak
kaybını önlemek ve rüzgârları kesmek için de
dikilir. Doğadaki hayvanlara bannak ve yiye
cek sunan ağaçlar yabanıl yaşam için çok
önemlidir.
Bunca zenginliğin kaynağı olan koruluklar
ve orm anlar aynca kent yaşamından bunal
mış insanların sıkıntılarını atıp dinlenebile
cekleri yerlerdir. Çağlar boyunca insanlar
sanat ve edebiyat yapıtlarında ağaçların ve
ormanların güzelliğini övmüştür.
Dünyanın birçok yerinde ağaçların kesile
rek yok edilmesi ürkütücü boyutlara ulaşır.
Çocukların yaşamında ağaçların ayrı bir yeri vardır. Bir yandan ağaçlann tarla ya da yol açmak
Bütün çocuklar ağaçlara tırm anm ayı ve dalların için kesilmesiyle, bir yandan orm an yangınla
arasında kendilerine özel bir sığınak yapmayı
severler. rıyla dünyamız giderek çoraklaşm aktadır. H ı
ristiyan ülkelerde de her yıl Noel kutlamala-
hayvan yaşamını orm anlara borçludur. Bir nnda süslemek üzere milyonlarca ağaç kesilir.
ağacın hemen hemen bütün bölümleri (odu Hangi nedenle olursa olsun kesilen ağaçlann
nu, kabuğu, özsuyu, kökleri, yapraklan, mey yerine yenileri dikilmediği gibi, açılan bu
veleri ve tohum lan) insanlarca değerlendiri alanlar çoğu kez tarla olarak kullanılır. Böyle-
AĞAÇBASKI 69
ce üst üste birkaç yıl tanm yapıldıktan sonra Güneydoğu A sya’da yetişen tikağacının ağır
toprak yoksullaşır ve kullanılmaz duruma odunu mobilyacılıkta ve gemi yapımında çok
gelir. Üstelik ağaçların yok olması orm anlar değerlidir.
da yaşayan hayvanlara ve başka bitkilere de Tropik bölgelerde yayılmış olan palmiye
zarar verir. Ağaç ve orm anlann insan eliyle ler, odunu, dalları, yapraklan, gövde kabuk
yok edilmesi bütün dünyayı ilgilendiren en lan ve meyveleriyle çok yararlı ağaçlardır.
önemli sorunlardan biridir. Ağacı kutsal sa Değişik palmiye türlerinden hindistancevizi,
yan Eski Türkler doğan her çocuk için bir ağaç hurma gibi meyveler, sagu denen besleyici bir
dikerlerdi. İnsanoğlunun çok şey borçlu oldu nişasta, aynca mum ve sabun yapımında
ğu doğaya saygısını gösteren bu güzel gelenek kullanılan palmiye yağı elde edilir. Güzel
bugün ne yazık ki unutulm uştur. görünümlü ve çok yararlı tropik ağaçlardan
biri de kauçuk ağacıdır. Sri Lanka, Malaya ve
Ağaçlann Dağılımı öbür tropik ülkelerde büyük tanm sal işletm e
H er kıtanın orman varlığı iklim koşullanna lerde yetiştirilen bu ağaçlann gövdesi çizilir
ve toprak yapısına bağlı olarak değişir. Ö rne ve çiziklerin altına yerleştirilen kaplarda biri
ğin A vrupa ve Kuzey A m erika’nın büyük ken sıvı kauçuk toplanır.
bölümünde en yaygın ağaç meşedir. Türki Büyük Okyanus’un güneyindeki adalarda
ye’nin orman varlığında da ön sırayı geniş yetişen ekmekağacınm bol nişastalı iri meyve
yapraklılardan kayın ve meşe, iğneyapraklı- leri de bu yörenin temel besinlerinden biridir.
lardan ise karaçam ve kızılçam alır. M eşe, Bu m etinde adı geçen ağaçların çoğunu
kerestesinden çok yararlanılan baltalık bir ansiklopedide ayn bir madde olarak bulabilir
ağaç olduğu için doğal bitki örtüsünde gide siniz. Ağaçlann başlıca bölümleri için bak.
rek azalmaktadır. Bir zamanlar gene Avrupa ÇİÇEK; GÖVDE; KABUK; KÖK; MEYVE; TOHUM; YAP-
ve Kuzey Amerika’da çok bol bulunan kara RAK. Ayrıca bak. AÇIKTOHUMLULAR; FOTOSEN
ağaç da bugün iyice azalmıştır. Bunun sorum TEZ; İĞNEYAPRAKLILAR; ORMAN.
lusu, ağaçlann odununu kemiren bir böceğin
taşıdığı m antarlann zamanla karaağaçları çü AĞAÇBASKI özel bir yöntemle resim yapma
rüterek öldürmesidir. ve boyama tekniğidir. Bu teknikle yapılmış
Kışın yapraklannı dökmeyen porsukağacı, resimlere de ağaçbaskı denir. Ağaçbaskı yap
açıktohumlular denen ve yeryüzündeki varlığı mak için önce düz yüzeyli bir ağaç blok
milyonlarca yıl öncesine dayanan bir bitki üzerine istenen resim çizilir. D aha sonra
grubunun üyesidir. Çok uzun yıllar yaşayan çizilen resmin dışında kalan bölümler keskin
porsukağacmın koyu renkli yapraklan ve bir araçla kesilip çıkanlarak, resmin ağaç
meyveleri birçok hayvan için zehirlidir. Sedir yüzeyinde bir çıkıntı oluşturması sağlanır. En
ağaçlan hem boyutlanyla, hem de basamak sonunda bu çıkıntıya m ürekkep sürülerek
gibi kat kat yayılan dallanyla öbür ağaçlardan uygun bir kâğıt üzerine bastınlır. Böylece,
kolayca ayırt edilir. Bu ağaçlann en tanınmış ağaç blokun m ürekkep sürülmüş olan çıkıntılı
türü O rtadoğu’daki Lübnan D ağlan’nda ge bölümleri kâğıt üstünde iz bırakır. Kâğıt
niş orm anlar oluşturan Lübnan sediridir. üzerindeki baskıda resmin görüntüsü ters
K anada’da ve A B D ’de yetişen şeker akça- çıkacağı için, resmin ağaç blok üzerine ters
ağacının gövdesine küçük bir delik açılır ve bu olarak çizilmesi, hatta sanatçının imzasını bile
delikten sızan özsuyun toplanmasıyla şekerli tersine atması gerekir.
bir sıvı elde edilir. Ağaçbaskıda arm ut, kiraz, çınar, kayın gibi
Avustralya’da yetişen okaliptüs ağaçları da yumuşak odunlu ağaçlar kullanılır. Baskıda
yaklaşık 100 m etreye kadar boylanabilen dev kullanılacak ağaç blokun yüzeyi pürüzsüz ve
ağaçlardır. Bu ağaçlann yapraklarından çıka- son derece düz olmalıdır. Blok üzerinde
nlan keskin kokulu okaliptüs yağı şekerlem e desen oluştururken yararlanılan temel araç
lerin ve öksürük pastili gibi ilaçlann yapımın bıçaktır; ama yiv açmak amacıyla düz ya da
da kullanılır. oluklu keskiler de kullanılır. Resmin dışında
O rta A m erika’da yetişen maun ağacı ile kalan gereksiz ve boş alanlar da gene keski-
70 AĞAÇBASKI
lerle kesilip çıkarılabilir. Ağaç blokun yarıl- önce doğuda biliniyordu. Önce Çin’de başla
maması ve desen kenarlarının pürüzsüz olma yan bu baskı tekniği oradan Japonya’ya geçti.
sı için kullanılan araçların çok keskin olması 18. ve 19. yüzyıllarda Japon ressamlar bütün
gerekir. dünyada tanınan ve çok beğenilen ağaçbaskı-
Ağaçbaskı işleminde m ürekkep bir silindir lar yaptılar. Bu ressamlar, resimlerin kopya
yardımıyla sürülür. Silindir ileri geri hareket larını çıkarmak için renkli ağaçbaskılar kul
ettirilerek, desenin bütün çıkıntılı bölümleri landılar. Böylece pahalı orijinal tablolan satın
ne ince bir katman halinde m ürekkep yayılır. alamayan pek çok insan bunların kopya bas
Baskı kâğıdı m ürekkepli yüzey üzerine özenle kılarını satın alabiliyordu.
serilir; daha sonra kâğıdın arkası düzgün bir Japonlar ağaçbaskıda yabani kiraz ağacının
ovma yastığıyla ya da bir kaşık sırtıyla düzenli odununu kullandılar. Bir desendeki her renk
biçimde ovuşturulur. Blok yüzeyindeki m ü için ayrı bir blok hazırlanır ve olanaklar
rekkep baskı kâğıdına iyice aktarılana kadar uygunsa bir desenin bütün blokları aynı ağaç
bu işlem sürdürülür. tan çıkarılırdı. Sanatçı, kesilecek olan birinci
blokun üzerine desen taslağını fırçayla çizer
Ağaçbaskının Tarihi di. D aha sonra baskıda kullanılacak bloklara
Ağaçbaskılar ortaçağ döneminde A vrupa’da boyalar sürülür, bu arada renklerin birinci
kumaş üzerine desen basmak için kullanılırdı. bloktaki desene tam olarak uyması sağlanırdı.
14. yüzyılın sonlarına doğru oyun kâğıdı ve Bu tür ağaçbaskılar ilk çizimi yapan ressa
dinsel resim basımında da gene bu baskı mın, blokları keserek işleyen kişinin ve kâğıt
tekniği uygulandı. Baskı makinesinin bulun üzerine baskı yapan üçüncü bir kişinin ortak
masından sonra, basılacak kitaplar ağaçbaskı ürünüdür.
tekniğiyle resimlenmeye başladı. O günlerde
ressamların ağaç blok üzerine çizdikleri de AĞAÇKAKAN. Bütün gün ağaçları gagalaya
senlerin kesim ve işlenişini bu alanda uzman rak böcek arayan 180 kadar kuş türü ağaçka
laşmış kişiler gerçekleştiriyordu. kan adıyla anılır. Hepsi aynı familyadan olan
Ağaçbaskı çok yaygın, ucuz ve kullanışlı bir bu kuşlar ağaç kabuklarının altındaki böcek
teknikti. Bu teknikle bir resmin pek çok lere ulaşmak için, güçlü ve sivri gagalarıyla
kopyası çıkarılabiliyor, yeni bir baskı gerekti vura vura ağaç gövdelerinde derin oyuklar
ğinde eldeki bloklar kullanılabiliyordu. Nite ARDEA
Avrupa'da çok yaygın olan bazı ağaçkakan türleri. Alaca ağaçkakanların tüyleri siyah, beyaz ve kırmızı
renklerle alacalanmıştır.
açarlar. Dağcıların kancasına benzeyen ayak lann açıklık yerlerinde, meyve bahçelerinde
yapılan da tırmanmaya ve ağaç gövdelerini ve tarım alanlarında yaşayan bu kuşlar, ağaç
sıkıca kavramaya çok elverişlidir. İkisi öne, kabuklarının altında buldukları ya da havada
ikisi arkaya dönük olan dörder parmaklı ve uçarken avladıkları böceklerin yanı sıra çeşitli
sivri tırnaklı pençeleri ağaca sımsıkı tutunm a- meyvelerle de beslenir.
lannı sağlar. Kuyruklarındaki uzun ve sert Tepeli ağaçkakan (Dryocopus pileatus) da
tüyler de üçüncü bir ayak gibi gövdelerine ha çok yaşlı ormanlarda bannan, karga bü
destek olarak tırmanmayı kolaylaştırır. yüklüğünde iri bir kuştur. Kızıl tüylerden bir
Ağaçkakanlar güzel görünümlü kuşlardır. tepeliği, büyük ve kalın bir gagası vardır.
Türlerden çoğunda erkeklerin başını kıpkır Sphyrapicus cinsinden Yenidünya ağaçkakan-
mızı bir tutam tüy süsler. Havada bir alçalıp lan gagalarıyla ağaçların kabuğunu delip sı
bir yükseldikleri için ağaçkakanlann uçuşu zan özsuyu em er, ayrıca bu tatlı sıvıya gelen
bir dalgalanma hareketini andınr. Aylarca hiç böcekleri yakalar. G agalan oldukça ince ve
ötmeyen bu sessiz kuşlann zaman zaman hafifçe aşağıya doğru kıvnk olan Colaptes
yükselen acı çığlıkları çok uzaklardan işitilebi cinsinden ağaçkakanlar ise en çok yerdeki
lecek kadar güçlüdür. kanncalarla beslenir.
En çok böceklerle beslenen ağaçkakanlar,
son derece uzun olan dillerini ağaç gövdele Eskidünya Ağaçkakanları
rindeki oyuklara daldırarak böcekleri dışan Asya’nın batısında ve A vrupa’da yaşayan
çekerler. Bazı türlerde ucunda fırça gibi sert yeşil ağaçkakan (Picus viridis) da zamanının
tüyler bulunan bu uzun dil tombul tırtılları bir büyük bölümünü yerde, özellikle koruluklar
zıpkın gibi avlayabilir. Bazılannda ise üstü daki dev karınca yuvalarının çevresinde avla
yapışkan bir maddeyle kaplıdır ve karınca gibi narak geçirir. Çın çın öten gürültülü çığlıkla-
küçük böcekleri değdiği anda yakalar. nndan başka at kişnemesini andıran garip bir
ötüşü vardır. Sırtı canlı ve parlak yeşil, karnı
Yenidünya Ağaçkakanları daha soluk renkte olan bu ağaçkakanlann
Kuzey A m erika’da yaşayan ağaçkakanlann tepesini ve yüzünün iki yanını kıpkırmızı bir
en yaygın türlerinden biri kızıl başlı ağaçka leke süsler.
kandır (Melanerpes eryth.roceph.alus). Örm an- Eskidünya ağaçkakanlarının en irisi, Batı
AĞAÇ OYMACILIĞI 73
Ağaç Heykelciliği
Oymacı özgün bir oyma ya da ağaç heykel
yapacağı zaman, büyük bir ağaç parçasına
biçim verir. Bazı ustalar kullandıktan kesici
İsa Çelik
araçlann izlerini temizleyerek düzgün yüzeyli
D ivriği'deki (Sivas) Abdullah Paşa konağının bu ağaç heykeller yaparlar. Bazıları ise ağacı
tavan süslemesi ağaç oymacılığının güzel kabaca yontar ve oyma araçlannın izlerini
örneklerinden biridir.
olduğu gibi bırakırlar.
çok işlediği desen bitkilerdir. Çiçek ve yaprak A frika’da ağaç heykelciliği 17. yüzyıldan
modelleri çok değişik düzenlemelerle süsle önceki dönem lerde başlamıştır. Bunlann ço
mecilikte kullanılır. ğu O rta A frika’daki Bakuba halkının kralla-
17. ve 18. yüzyıl oymalarında gerçeğe nnın heykelleridir. Aynı dönemin öteki ağaç
uygun görünüm ler elde edebilmek için çiçek, heykelleri ise NijeryalI kabile yaşlılannın ve
meyve ve yaprak desenleri dem et ve salkım Angolalı Baçokue halk kahram anlarının anı-
biçiminde düzenlenirdi. D aha sonraları mo
bilyalarda ağaç oyma moda olm aktan çıktı.
Böylece oymacılar artık iş bulamaz oldular ve
bu sanat dalı söndü.
Türkler ağacı kutsal bir varlık olarak gör
müşler ve bunu sanat yapıtlarına yansıtmışlar
dır. O rta Asya’da keskin taşlarla oydukları
ağaç kaplan kullanan Eski Türkler silah ve
eşyalarını da ağaçtan yaptılar.
Selçuklular döneminde kullanılan her eşya
oymayla süslenirdi. Oyma Kuran rahleleri
Selçuklu döneminin en ünlü sanat yapıtlarm-
dandır. Selçuklu dönemi ustalanndan Abdül-
vahid bin Selim’in yaptığı, Mevlana Türbe
sindeki ceviz sanduka ağaç oymacılığının en
güzel örneklerindendir.
Osmanlı döneminde de ağaç oymacılığı
oldukça gelişmişti. Saray, konak ve cami
kapıları, evlerin saçaklan, cami m inberleri ve
kürsüleri, evlerin iç ve dış kapıları, pencere ve
The Bridgeman Art Library
dolap kanatlan, mobilyalar, kornişler, beşik
Ağaçtan oyulm uş bu zürafa heykeli eskiden bir
ler, sandıklar ağaç oymacılannın ince, sabırlı atlıkarıncanın parçasıydı. Bugün İngiltere'nin Bath
ve hünerli sanatıyla işlenmiştir. kentindeki Amerikan Müzesi'nde sergilenm ektedir.
AĞARTMA 75
sına yapılmış figürlerdir. Bu eski geleneği ken önce tasarlamış olduğu deseni ağaç blok
sürdürerek gelişen çağdaş Afrika ağaç oyma üzerine çizer ve ince oyma kalemiyle bu
cılığında bazı ağaç heykeller özel bir büyüsel çizgilerin çevresinde yuvarlak bir yiv açar.
ve törensel anlam taşıdığı halde, bazıları Bundan sonra, desenin bir kabartm a halinde
yalnızca süsleme amacıyla yapılmıştır. Batı yükselmesi için çevre çizgilerinin dışındaki
ülkelerindeki çağdaş oyma sanatçılarının bir bölümleri keserek çıkarır. D aha sonra da
çoğu Afrika oymacılığının etkisinde kalmıştır. desenin ayrıntıları üzerinde çalışmaya başlar.
Günüm üzde oyma sanatçılarının temel kay Önce yüzeysel çizgileri, ardından da derin ve
gısı ağacın doğal görünümü ve güzelliğini keskin çizgileri belirginleştirir. Bu işlemler
vurgulamaktır. Bu nedenle, yaptıkları oyma bitince desenin çevre yüzeyi iyice düzleştirilir,
ları boyamaktan ve süslemekten kaçınır, ağaç keskin köşeler yuvarlaklaştınlır. Desenin da
damarlarının zengin görünümünü sergilemek ha güzel olması için üzerindeki pürüzler eğe
için aşındırıcı gereçler kullanırlar. ve zım para kâğıdıyla temizlenir. En sonunda
da desen mumcilasıyla cilalanır; bu cila deseni
Ağaç Oyma İşleminin Yapılışı hem dış etkilerden korur, hem de güzel
Kullanılan Ağaçlar. Oymacı, kendine özgü görünmesini sağlar.
rengi ve dokusu olan ağaç türlerinden birini
seçerken ağacın sertliğini ya da yumuşaklığını AĞARTMA. Renkli bir kumaşı beyazlatmak
da göz önünde bulundurur. Örneğin ıhlamur ya da başka bir renge boyamak için önce
ağacının odunu yumuşak ve açık renkli oldu kumaşın doğal rengini giderm ek gerekir. Sa
ğu için ayrıntılar kolayca oyulur. Oysa tropik nayide birçok ürüne uygulanan ağartm a işle
bölgelerde yetişen peygamberağacı çok sert minin özü budur. Bu işlem özellikle iplik,
dokulu ve koyu renklidir. Meşe, ceviz, maun dokum a, kâğıt ham uru, şeker ve un üretim in
ve bazı çam türleri de oymaya elverişli ağaç de çok önemlidir. Örneğin, doğal rengi grimsi
lardır. kahverengi olan keten lifleri önceden ağartıl-
Oyma Araçları. Oymacılıkta en çok kulla mazsa, ketenden dokunan masa örtüleri, çar
nılan araç oyma kalem idir. Bu kalemler şaf ve mendiller istenen beyazlıkta olmaz.
çeşitli boyutlarda ve biçimlerde yapılmıştır. U Bugün çeşitli kimyasal m addelerle uygulanan
biçimli kalem ler “U ” , V biçimliler “V ” harfi ağartma işlemi eskiden çok daha basit, ama
biçiminde yiv açar. En ince oyma kalemine çok uzun zaman alan yöntemlerle yapılı
“dam ar kalemi” denir; bu kalem yaprak ve yordu.
çiçeklerdeki damarları belirten ince çizgileri Ölülerini kar gibi beyaz keten bezlere
oymak için kullanılır. Bazı oyma kalemleri sararak mumyalayan Eski M ısırlılar’ın keteni
düz değil kıvrıktır; bunlar ulaşılması güç nasıl ağarttıklan bilinmiyor. Büyük olasılıkla
bölümlerde çalışılırken kullanılır. Ağaç oyma bezleri suyla ıslattıktan sonra açık havada
kalemlerinin kesici bölümü çelikten, sapları kurumaya bırakıyorlar, böylece nemin ve
ağaçtandır. güneş ışığının etkisiyle ketenin doğal rengi
Oymacı büyük parçalan keserken, oyma yavaş yavaş açılıyordu.
kalemini bir eliyle ağacın üzerinde tutup öbür 12. yüzyılda HollandalIlar yeni yöntem ler
elindeki tahta tokmakla ya da yumruğuyla geliştirerek ağartm a konusunda ustalaştılar.
kalemin sapma vurur ve yüzeye işlemesini Keten kumaşları beyazlatmak için sırayla
sağlar. İnce ayrıntılar üzerinde çalışırken ka birkaç kez küllü su ve yağı alınmış süt (yayık
lemi iki eliyle birden kavrayarak çizgiden hiç ayranı) banyosuna batırıyorlar, her banyo
sapmamasına özen gösterir. arasında güneşe sererek kurutuyorlardı. Y ön
Oyma sırasında ağacın kaymaması için ça temleri çok etkiliydi, ama altı ay gibi uzun bir
lışma masasına sıkıca tutturulması gerekir. Bu süre gerektiriyordu. Oysa bugün kum aşlann
yüzden ağaç blok bazen masa üstüne m onte ağartılması için bir-iki gün yeterlidir.
edilmiş bir mengeneye kıstınlır ya da özel bir Fransız kimyacı Claude B erthollet’nin
vidayla masaya vidalanır. 1785’te klor gazının ağartıcı özelliğini bulm a
Oyma Tekniği. Oymacı kabartm a yapar sı çağdaş ağartm a yöntem lerinin başlangıcı
76 AĞIRLIKLAR VE ÖLÇÜLER
oldu. O tarihten 14 yıl sonra İskoçyalı kimyacı olduğu gibi m etre sistemini (m etrik sistemi)
Charles T ennant, klor gazıyla aynı işlevi kullanıyoruz. Am a değişik bir ölçü sistemi
gören, ama kullanımı daha kolay olan kimya kullanan İngiliz ve A m erikalılar’ın bir uzaklı
sal bir m adde üretti. Bugün ağartm a tozu ya ğı mil ile, bir sıvıyı galon ile ölçmeleri de bu
da kireçkaymağı olarak bilinen bu madde kez m etre sistemini kullanan ülkelerle anlaş
kireç (kalsiyum oksit) ve klordan oluşan katı ma güçlüğü yaratıyor. G erçekten de aynı
bir bileşiktir. Kullanılacağı zaman suda eritilir büyüklüğün her ülkede değişik bir birimle
ve ağartılacak ürün bu sıvıya batınlarak be ölçülmesi günlük yaşamda, uluslararası tica
yazlaşmaya bırakılır. rette, özellikle bilim dünyasında büyük karı
A ğartm a tozu bugün de kullanılm aktadır; şıklıklara yol açar. Bu kanşıklığa son vermek
ama sanayide, sıvılaştırılmış klor ile kireçkay- için, 1960’ta Birleşmiş M illetlçr örgütünün
mağının kanşımı olan ve ağartm a tozunun öncülüğüyle uluslararası bir ölçü sistemi oluş
suda eritilmiş haline benzeyen sıvı ağartıcıla turuldu. Fransızca adı Systeme Internationale
rın kullanımı daha yaygındır. K eten, pam uk, d’Unites (Uluslararası Birimler Sistemi) olan
reyon denen yapay ipek ve öbür dokum alar ve tüm dünyada SI kısaltmasıyla bilinen bu
ile kâğıt ham uru genellikle bu tür sıvılarla sistem bugün bilim dünyasında büyük ölçüde
ağartılır. Yün, ipek ve pamuklu dokum aların benimsenmiştir. Am a günlük kullanımda
ağartılmasında hidrojen peroksit de çok kul m etre sistemi ile İngiliz ve Am erikan sistem
lanılır. Gerektiğinde naylon, orlon, perlon leri hâlâ egemenliğini sürdürüyor. Bu m adde
gibi yapay elyafın beyazlatılmasında da ağar de, bugün bütün dünyada kullanılmakta olan
tıcı m addelerden yararlanılabilir. Am a bu bu üç büyük sistemin en önemli birimlerini
ipliklerin üretimi sırasında, morötesi ışınlan gösteren bir dizi liste verilmiştir. Eski toplum-
em erek sarımsı ipliklerin daha beyaz görün larca kullanılan bazı ölçü sistemlerinin doğu
mesini sağlayan bazı kimyasal m addeler kul şunu ve gelişmesini ya da bir zamanlar T ürki
lanıldığı için, çoğu kez yapay elyafın ağartıl- ye’de kullanılmış olan eski ölçü birimlerinin
masına gerek kalmaz. metre sistemindeki eşdeğerlerini ise ÖLÇM E
maddesinde bulabilirsiniz.
AĞIRLIKLAR VE ÖLÇÜLER. Fizikte ağırlık
bir cisme etki eden yerçekimi kuvvetidir; ama Metre Sistemi
günlük dilde bu terim çoğu kez kütle yerine İlk listeye m etre sisteminin çok kullanılan ba
kullanılır. Oysa bir cismin kütlesi, yani o zı birimleri alınmıştır. Bu sistemde, aynı
cisimdeki m adde miktarı hep aynıdır; cismin büyüklüğü tanımlayan çeşitli birimler arasın
ağırlığı ise bulunduğu yere göre değişir. Ö rne da tam bir ondalık ilişkisi vardır. Örneğin
ğin belirli kütledeki bir cisim A y’a götürülüp uzunluk birimleri olan milimetre, santim etre
tartıldığında, D ünya’daki ağırlığının altı katı ve kilometre m etrenin ondalık askatları ve
daha hafif olduğu görülür. Çünkü D ünya’nın katlandır. Bu özelliğiyle büyük bir kullanım
o cisme uyguladığı çekim kuvveti A y’ın uygu kolaylığı sağlayan m etre sistemi 19. yüzyıl
ladığı çekim kuvvetinden altı kat fazladır. Bu dan bu yana dünyanın birçok ülkesinde be
nedenle fizikte ağırlığı ölçmek için kütle değil nimsenmiştir. M etre sistemini temel alan ve
kuvvet birimleri kullanılır. Am a günlük uygu bilim-mühendislik uygulam alanndaki öbür fi
lamada bir cismin kütlesini ölçer ve “ağırlığı ziksel büyüklükleri (enerji-iş, kuvvet, basınç,
nın” sözgelimi 50 kg olduğunu söyleriz (bak. elektrik akımı, vb) tanımlayan iki temel
K u v v e t v e H a re k e t; K ü tle ). sistem ülkemizde de yaygın olarak kullanılır.
Herhangi bir büyüklüğü ya da niceliği Bunlar CGS kısaltmasıyla bilinen santimetre-
ölçmek için, tarih boyunca çok değişik ölçü gram-saniye ve MKS kısaltmaşıyla bilinen
sistemleri geliştirilmiştir. Örneğin bundan metre-kilogram-saniye sistemleridir. Bugün
60 yıl önce ülkemizde kumaşlar arşın ile bilim dünyasında benim senen, belki yakın bir
ölçülür, ekmek okka ile, buğday kile ile gelecekte günlük kullanıma da girecek olan SI
tartılırdı. Bugün bu birimler tümüyle unutul birimleri de büyük ölçüde MKS sisteminden
du; çünkü yıllardır dünyanın birçok ülkesinde türetilmiştir. Temel SI birimleri listesinde de
AĞIRLIKLAR VE ÖLÇÜLER 77
Hacim
santimetre küp (metre küpün milyonda biri) cm3 İNGİLİZ VE AMERİKAN
metre küp m3
ÖLÇÜ SİSTEMLERİ
Sıvı (ya da Sığa)
mililitre (litrenin binde biri) mİ Uzunluk
santilitre (litrenin yüzde biri) cl inç ın 2,54 cm
desilitre (litrenin onda biri) dİ fut (çoğulu fit) ft 30,48 cm
litre (bin santimetre küp) I yarda yd 91,44 cm
kara mili mi 1.609 m
Kütle
gram (kilogramın binde biri) g Alan
kilogram kg akr 0,0040 km2
ton (bin kilogram) t
Sıvı ölçüleri
Hız Amerikan galonu gal (US) 3,7853 I
metre bölü saniye (ya da saniyede metre) m/s İngiliz galonu gal (Br) 4,5460 I
kilometre bölü saat (saatte kilometre) km/sa
düğüm ya da knot (uluslararası deniz mili Kütle
bölü saat) kn ons oz 0,0283 kg
paund (libre) Ib 0,4536 kg
Güç
watt w Sıcaklık
kilovvatt (bin watt) kW Fahrenheit derecesi 5/9 (°F—32)°C
SI Birimleri
D ördüncü listede temel SI birimleri, beşinci DÖNÜŞTÜRME TABLOSU
listede de bu birimlerin katlannı ve askatlan- Büyüklük Birim ve SI Dönüştürme
Simgesi Birimi Katsayısı
basınç atmosfer N/m2 1 atm=101.325 N/m
TEMEL SI BİRİMLERİ (atm)
milimetre
Büyüklük Birim Simge cıva N/m2 1 mm Hg = 133,322
(mm Hg) N/m2
uzunluk metre m enerji, iş kalori (cal) J 1 cal=4,1868 J
kilogram erg (erg) J 1 erg=0,0000001 J
kütle kg
zaman saniye s kuvvet din (din) N 1 din=0,00001 N
elektrik akımı amper A güç beygir gücü W 1 BG=735,49875 W
sıcaklık kelvin K (BG)
ışık şiddeti mum (kandela) cd sıcaklık Celcius K 0°C=273,16K
madde miktarı mol mol derecesi (°C) (t°C=T(K)-273,16)
SI BİRİMLERİNİN ÖNEKLERİ
radyan rad Düzlem açı; bir daire yarıçapının tam bir dönüşte taradığı açı
(tam açı)=27r rad=360 derece; doğru açı=î7 rad=180 derece
steradyan sr Geometrik uzay açı (üçboyutlu açı)
metre kare m2 Alan (metre sistemindeki gibi)
metre küp m3 Hacim (metre sistemindeki gibi)
radyan bölü saniye ra d/s Açısal hız (bir cismin, birim zamanda taradığı açı cinsinden
dönme hızı)
metre bölü saniye m/s Hız (birim zamandaki hareket)
metre bölü saniye kare m/s2 İvme (hızın zamana bağlı olarak değişme oranı)
radyan bölü saniye kare ra d/s2 Açısal ivme (açısal hızın zamana bağlı olarak değişme oranı)
hertz Hz Frekans (periyodik bir hareketin saniyedeki çevrim sayısı)
kilogram bölü metre küp kg/m3 Yoğunluk (birim hacimdeki kütle)
kilogram metre bölü saniye kg m/s Momentum (kütle x hız)
kilogram metre kare kg m2 Eylemsizlik momenti (kütle x dönme eksenine olan uzaklığın
karesi); dönme hareketinin söz konusu olduğu problemlerde
kütle yerine kullanılır
kilogram metre kare bölü saniye kg m2/s Açısal momentum (eylemsizlik momenti x dönen cismin
açısal hızı)
nevvton N Kuvvet (hareketin yönünü ya da hızını değiştiren etken); temel
birimler cinsinden tanımlandığında kg m/s2'dir
nevvton metre Nm Kuvvet momenti (kuvvetin, cismi bir eksen çevresinde
döndürme etkisi)
nevvton bölü metre kare N/m2 Basınç, gerilme (birim alana uygulanan kuvvet)
(ya da pascal) (Pa)
nevvton saniye bölü metre kare n s/m2 Ağdalılıkya da viskozite (sıvıların ve gazların akmaya karşı
direnci)
nevvton bölü metre N/m Yüzey gerilimi (sıvıların, yüzeylerine esnek bir katman
görünümü kazandıran özelliği)
joule (jul) J İş, enerji, ısı; N m ya da temel birimlerle kg m2/s2olarak
tanımlanır
vvatt W Güç, ısı akış hızı; J/s olarak tanımlanır
Celsius derecesi °C Sıcaklık (geleneksel birim)
joule bölü kelvin J/K Isı sığası (bir cismin sıcaklığını 1 derece yükseltmek için
gereken ısı miktarı)
coulomb (kulon) C Elektrik miktarı, elektrik yükü; A s olarak tanımlanır
volt V Elektrik gerilimi, potansiyel farkı, elektromotor kuvvet; W/A
olaraktanımlanır
volt bölü metre V/m Elektrik alanı kuvveti
ohm (om) n Elektrik direnci; V/A olaraktanımlanır
farad F Elektrik sığası (elektrik yükü depolama yeteneği); A s/V olarak
tanımlanır
vveber Wb Magnetik akı (bir elektrik akımının birtel, bobin ya da mıknatıs
üzerinde yarattığı toplam magnetik alan); V s olarak
tanımlanır
tesla T Magnetik akı yoğunluğu (bir noktadaki magnetik alan şiddeti);
Wb/m2olarak tanımlanır
henry H İndüktans (elektrik akımının, değişken bir akımın geçişine
karşı direnme yeteneği); V s/A olarak tanımlanır
amper bölü metre A/m Magnetik alan kuvveti
lümen İm Işık akışı (ışık enerjisinin bir kaynaktan akış hızı); cd sr olarak
tanımlanır
lüks lx Aydınlanma; lm/m2olarak tanımlanır
bekerel Bq Radyoaktif bir kaynağın etkinliği (birim zamanda gerçekleşen
nükleer dönüşüm sayısı)
80 AĞIT
AĞIT. Bir ölünün ya da acı bir olayın önceden hazırlanmaksızın (doğaçlama) söyle
ardından söylenen ezgili şiirlere ağıt denir. nen ve ozanı bilinmeyen (anonim) sözlü
A nadolu’da çok yaygın olan ağıt geleneğinin şiirlerdir. Bununla birlikte edebiyatımızda
kökleri O rta A sya’ya kadar uzanır. Türkler ozanı belli olan ve bir ezgi eşliğinde doğaçla
ölülerinin ardından yuğ adını verdikleri tören ma söylenmeyen yazılı ağıtlar da vardır.
ler düzenler ve bugünkü ağıtların ilk örnekleri Recaizade M ahmud E krem ’in, oğlu N ijad’ın
sayılan sagular söylerlerdi. Bilinen en eski ölümü üzerine yazdığı şiir bu tür bir ağıttır:
sagu, İÖ 7. yüzyılda yaşamış Türk Hakanı
Alp E r Tunga’nın ölümü üzerinedir. Bu aynlık bana yaman geldi pek
A nadolu’da, ölünün ardından düzenlenen R uhum hasta, kırık kolum kanadım
yas törenlerinde genellikle kadınlar ağıt söy Ya gel bana, ya oraya beni çek
ler. Ağıt söylemenin ya da yaygın terimiyle Gözüm nuru oğulcuğum, N ijad’ım.
ağıt yakmanın bölgeden bölgeye değişen
belli gelenek ve görenekleri vardır. Örneğin Ağıtlar genellikle dörder dizelik, sekizli ya
Ç ukurova’daki ağıt törenlerinde kadınlar sı da on birli hece düzeniyle söylenir. M ani,
rayla ağıt yakarlar. Ağıt söyleyecek olan türkü, koşma, semai gibi şiir türlerinin biçim
kadının önüne ölünün çamaşır bohçası konur. ve söyleyiş özelliklerini yansıtan ağıtlann
Ağıtçı bohçadan çıkardığı bir çamaşırı ağıt Divan edebiyatındaki karşılığı mersiye denen
boyunca elinde tutar ve ağıtı bittikten sonra şiir türüdür.
bohçayı yandaki ağıtçının önüne bırakır. Batı edebiyatında ağıt yazılı edebiyat
Belli bir şiir düzenine uygun olan ağıtlar ürünleri arasındadır. Eski Yunan ve Rom a
dilden dile dolaşarak yaygınlaşır. Yüzyıllar çağında belirli nazım kalıplarıyla, ama he
boyu söylenerek, zengin bir sözlü edebiyat men her konuda ağıt yazılabiliyordu. Batıda
geleneği yaratacak kadar çok sayıda ağıt ağıtın, ölenin ardından söylenen bir yas şiirine
örneği günümüze ulaşmıştır. Ağıtta ölen kişi dönüşmesi 15. ve 16. yüzyıllardaki Rönesans
nin yaşamından, anılarından, yiğitliğinden ve Çağı’na rastlar.
cömertliğinden söz edilir:
AĞIZ MIZIKASI ya da ağız armonikası,
Odasında terzi işler metal üflemeli çalgılar ailesinden, uzun ve
Küheylanı yeri dişler yassı kutu biçiminde küçük bir müzik aletidir.
Ünü büyük Kozanoğlum Bütün metal üflemeli çalgılarda olduğu gibi
Kürk giydirip at bağışlar. ağız mızıkasında da, üflenen havanın etkisiyle
(Kozanoğlu Ağıtı) titreşerek değişik tonlarda ses veren bir dizi
metal levhacık bulunur. Bu levhacıklar ağaç
Gelinin baba evinden ayrılmasını, deprem , tan yapılmış kutunun içindeki ayrı ayn olukla
kıtlık, sel baskını gibi doğa felaketlerini ya da ra yerleştirilmiş, kutunun alt ve üst yüzü
savaşın acılarını ve yıkımlarını konu alan aynca koruyucu metal levhalarla kaplanm ış
ağıtlar da vardır. Bu ağıtlarda ölenlerin tır. Ağız mızıkasını çalacak olan kişi dudak-
kişiliğinden çok geride kalanların acılan ve lannı çalgının önyüzündeki deliklere doğru
felaketler karşısındaki çaresiz başkaldm lan bastınr ve havayı üfleyerek ya da içine çeke
dile gelir. I. Dünya Savaşı’nda Sarıkamış’ta rek kutunun içinde bir hava akımı yaratır.
binlerce askerin donarak ölmesini anlatan Bu hava akımı da m etal levhacıklan ite
“Sarıkamış Ağıtı” bu türe örnektir: rek iki yana doğru serbestçe titreşmelerini
sağlar.
Çadırlar dağa kuruldu Ağız mızıkasının günümüzdeki en basit
Hücum borusu çalındı örnekleri yalnızca yedi nota üzerinden (diato-
Bir Sankamış uğruna nik) gam yapar. Oysa daha gelişmiş olan
Doksan bin fidan kınldı. krom atik ağız m ızıkalan, diatonik gamın
diyez ve bemollü yanm tonlannı da verebilir.
Türk halk edebiyatında ağıtlar, genellikle Elle çalışan bir pistonu olduğu için “pompalı
AĞRI 81
M. Hohner Ltd.
Birçok ülkede hemen her okulun bir ağız mızıkası topluluğu vardır. Bu topluluklarda genellikle kromatik
(pompalı) ağız mızıkası kullanılır (sağda).
krateri ile yamaçlarındaki çukurlardan zaman sularını Balıkgölü D eresi’ne akıtan, 24 km2
zaman su buharı ve gazların çıktığı görülür. genişliğindeki bu tatlı su gölünde alabalık ve
İl topraklarının yaklaşık üçte birini oluştu sazan boldur. Gölde ayrıca tarihsel kalıntıla
ran yüksek ve eğimli ovalar yer yer otlaklarla rın bulunduğu küçük bir ada vardır. Gölyüzü
kaplıdır. Bu ovaların en büyüğü kuzeybatı- ve Saz gölleri ise Ağrı Dağı’nın güneybatı
güneydoğu doğrultusunda uzanan Eleşkirt- eteklerindeki çöküntü bölgesinde oluşmuştur.
Karaköse Ovası’dır. Aladağlar’ın eteklerinden Ağrı yöresi, Doğu A nadolu’da egemen
başlayan Patnos ve Diyadin ovalarının eğimli olan karasal iklimin en sert geçtiği yerlerden
tabanı da kısa otlardan oluşan bir bitki örtüsüy biridir. Kış mevsimi çok uzun sürer, yoğun
le kaplıdır. Doğubeyazıt Ovası Ağrı Dağı’nın kar yağışı olur ve yağan kar aylarca erimez.
güneyinden İran sınırına kadar uzanır. Yılın 115 gününde toprak karla örtülü olduğu
Aladağlar’dan doğan ve Fırat’ın en uzun için köy yollarının çoğu kapanır ve ulaşım
kolu olan M urat Irmağı, kuzey-kuzeybatı ancak kızaklarla sağlanır. Akarsu ve göllerin
yönünde akarak Ağrı kenti yakınlarında bir yüzeyi de yer yer donar. Türkiye’de bugüne
çok akarsuyla birleşir ve güneybatıya doğru kadar kaydedilen en düşük sıcaklık 20 Ocak
yönelir. Aras D ağları’ndan doğan birçok 1972’de —45,6°C ile Ağrı kentinde yaşanmış
akarsu Eleşkirt Ovası’nda M urat Irm ağı’na tır. Dağlık alanlarda ilkbaharlar da soğuk,
katılır. Bunların en önemlisi, Eleşkirt Deresi yazlar oldukça serin geçer. İlkbahar soğukla
ile Kopuzdere’nin birleşmesinden oluşan Şir rına halk arasında “ekin üşüten soğuklan”
yan (Güzel) Çayı’dır. Taşlıçay ve Körçay denir. Buna karşılık ovalarda yaz mevsimi
M urat Irm ağinın bu yöreden aldığı öteki sıcak ve kuraktır. Yağmur en çok ilkbaharda
önemli kollardır. Patnos Ovası’ndan geçen yağar.
Sarısu da M urat Irm ağı’na karışır. Doğubeya Ağrı ilinin bitki örtüsü yayla bozkırlarının
zıt Ovası’m sulayan İncesu, Balıkgölü Deresi hemen hemen bütün özelliklerini taşır. İl
(ya da Balıkçayı) ve Girnevük Suyu (ya da topraklarının üçte ikisini kaplayan ve yıl
Girne Deresi), bazı kesimlerde birleşerek boyunca yeşilliğini koruyan geniş yayla otlak
sazlık ve bataklık alanlar oluşturur. ları hayvancılığın gelişmesinde önemli bir
İlin başlıca gölleri Balık Gölü, Gölyüzü etkendir. En geniş otlakların yer aldığı Ala-
Gölü ve Saz G ölü’dür. Ağrı Dağı’nın yamaç dağlar’ın yaylalarından başka Sinek Yayla-
larındaki Sinek Yaylası’nda, 2.241 m etre yük sı’nda, M irgemir, Çakm ak, Pani, Davul ve
seklikteki orm anlar arasında yer alan Balık Tendürek yaylalarında, ilin bütün hayvan
Gölü, lavların bir akarsuyun önünü tıkamasıy varlığını besleyecek kadar zengin otlaklar
la oluşmuş doğal bir set gölüdür. Fazla bulunur.
Şemsi Güner
Tarih
Ağrı yöresine ilk insanların yerleşmesi ta
rihöncesi çağlara rastlar. Yontm a Taş Dev-
ri’nden (Paleolitik Çağ) kaldığı anlaşılan,
taştan yapılmış araç ve gereçler yöredeki en
eski tarihli buluntulardır. Ağrı D ağı’nın ku
zey eteklerindeki Gökçeali ve Yağcı höyükle
rinde ise Tunç Çağı’ndan. kalan ve M ezopo
tamya ile kültürel bağı saptanan az sayıda
araç-gereç bulunmuştur.
A surlular’ın akınlarıyla iyice kuzeye çekile
rek İÖ 9.-6. yüzyıllar arasında Van ve Ağrı
Kayalıkların arasına kurulm uş Doğubeyazıt Kalesi,
bölgesindeki topraklarıyla yetinmek zorunda bir zamanlar, ele geçirilm esi en güç savunma
kalan U rartular bu yörede kentler kurdular. yerlerinden biriydi.
84 AĞRI DAĞI
kütleyi iki doruğa ayırır: Kuzeyde 5.137 puslu ve bulutlu olmadığı zaman dağın doru
m etrelik Büyük Ağrı (asıl Ağrı), güneyde ğu Ağrı, Van, Kars ve Bitlis’in yüksek yörele
3.896 m etrelik Küçük Ağrı dağları. rinden, SSCB ve İran’ın sınıra yakın yerlerin
Yahudiler’in kutsal kitabı olan T evrat’taki den görülebilir. Ağrı D ağı’nın dik yamaçları
Nuh efsanesinde “A rarat” adıyla Ağrı Da- doruktan eteklere kadar uzanan derin vadi
ğı’ndan söz edilir ve bütün yeryüzünü suya lerle yarılmıştır. Bunlardan en büyüğü ve en
boğan tufandan sonra N uh’un gemisinin bu ünlüsü olan Cehennem D eresi’nin vadisi,
dağın doruğunda karaya oturduğu belirtilir akarken birdenbire donmuş bir dereyi andı
(bak. N u h Pe y g a m b e r ). Ağrı Dağı’nın en eski rır. Çünkü dağın tepesini bir takke gibi örten
adı olan bu A rarat sözcüğü, İÖ 9. yüzyılda bu buzul oluşumu bu vadiye doğru sarkar. 10-12
bölgede egemenlik kurmuş olan U rartular’ın km2’lik bir alanı kaplayan bu buzul Türkiye’
İbranice’deki adıdır. Türkler A nadolu’ya yer nin en büyük buzuludur.
leştikleri zaman bu dağa Eğri Dağ adını Dağın eteklerinde, yöre halkının “İnek
vermişler, bu ad zamanla Ağrı Dağı’na dö Vadisi” dediği yerde birçok mağara vardır.
nüşmüştür. Yüzlerce hayvanın sığabileceği büyüklükteki
Ortaçağın ünlü İtalyan gezgini Marco Polo, bu m ağaralar yaylaya çıkarılan hayvanlar için
Ağrı D ağı’nı tepesinden kar eksik olmayan ve doğal barınak işlevi görür. Büyük A ğrı’da
gökyüzüne dimdik yükselen bir dağ olarak ardıç ve huş, Küçük A ğrı’da gürgen ağaçların
tanımlamıştır. G erçekten de Ağrı Dağı bir dan oluşan orman örtüsü oldukça seyrektir.
denbire yükselen kütlesiyle çok görkemli bir Ağrı Dağı birçok efsaneye konu olmuştur.
dağdır ve 4.000 m etrenin üstündeki bölümleri N uh’un gemisinin hâlâ dağın doruğunda ol
yazın bile erimeyen karlarla kaplıdır. Hava duğuna inananlardan başka Âdem ile H avva’
Ara Güler
Ağrı Dağı'na çıkanlar buz gibi kaynaklardan su içmeyi boşuna umarlar. Çok yağış düşmesine
karşın, toprak bütün suyu em diği için yazın özellikle dağın etekleri bir çölü andırır.
86 AĞUSTOSBÖCEĞİ
nın yaşadığı İrem B ağlarinın da Ağrı Dağı’ sesler korosunun gürültüsü dayanılmaz bo
nın kuzey eteklerinde olduğu öne sürülür. yutlara ulaşır. Erkeklerin bu ötüşü, büyük
20 Haziran 1840’ta dağdan kopan kayalar olasılıkla, kendileri gibi vızıldayamayan dişi
kuzeydoğu eteklerindeki bir köyü yerle bir leri çiftleşmeye çağıran aşk şarkılarıdır.
ederek 1.600 kişinin ölümüne neden olmuştu. Bütün ağustosböceklerinin yum urtadan
Çıkan gürültü ve toz bulutu nedeniyle bu olay erişkinliğe kadar uzanan yaşam çevrimi birbi
bir patlamanın habercisi olarak yorumlandı; rine benzer. Bu çevrim dişi ağustosböceğinin
oysa Ağrı Dağı’nın bugüne kadar etkinlik ince dallarda yarıklar açıp içine yumurtalarını
gösterdiğine ilişkin hiçbir kayıt yoktur. bırakmasıyla başlar. Yum urtalar çatladığın
İlk kez 1829 Eylül’ünde Alman Johann da içinden n em f denen yavrular çıkar. K anat
Jacob von Parrot A ğn Dağı’nın doruğuna sız olan bu yavrular yum urtalar açılır açılmaz
ulaşmayı başarmıştır. Bugün N uh’un gemisini yere düşer ve toprağın içine gömülerek ağaç
arayanlar ya da dağcılık sporuyla uğraşanlar köklerinden emdiği özsularla yaşamını sürdü
sık sık Ağrı D ağı’na tırmanırlar. Tırmanış için rür. İyice büyüdüğünde toprağın üstüne çıka
en uygun zaman ağustos ve eylül aylarıdır. rak bir çalı ya da ağaç gövdesine tırmanan
nemf, burada erişkin bir ağustosböceği olm a
AĞUSTOSBÖCEĞİ. Ağustosböceklerinin ya hazırlanır. Yaklaşık bir saat sonra derisi
2.000’den fazla türü vardır; birbirlerinden sıyrılarak üzerinden düştüğünde artık erişkin
oldukça değişik yapıda olan bu türlerin çoğu bir ağustosböceğine dönüşmüştür. Başlangıç
ılıman bölgelerde yaşar. Bu böceklerin erkek ta kozasından yeni çıkmış bir güveninki ya da
leri karın zarlarını titreştirerek çekirgeler gibi kelebeğinki kadar küçük olan kanatları hızla
NHPA/Stephen Dalton büyüyerek gelişir ve ağustosböceği uçarak
kendine bir eş aramaya başlar. Çiftleşmeden
sonra dişi böceğin yumurtalarını ağaç yarıkla
rına bırakmasıyla bu çevrim yinelenir. Toprak-
altmdaki yaşamı yıllarca süren ağustosböce
ği toprağın üstüne çıkıp erişkin durum a gel
dikten sonra ancak birkaç hafta yaşayabilir.
Ülkemizin bulunduğu iklim kuşağındaki tü r
lerin erişkinlik evresi yaz ortalarına, özellikle
ağustos ayına rastladığı için yalnız o aylarda
görülen bu böceklere ağustosböceği den
miştir.
Kuzey A m erika’daki bazı ağustosböcekle
rinin ( Magicicada) toprakaltındaki nemf evre
Erkek ağustosböceği dalların üstüne konarak güneş
si 13 ya .da 17 yıl kadar sürer. Bu uzun
batıncaya kadar durmadan öter. Akdeniz kıyılarında büyüme döneminin sonunda kanatlanmış
yaşayan bu türü, ağaç kabuğuna benzeyen renkleri binlerce ağustosböceği birdenbire ortaya çı
ve desenleriyle çevresinden ayırt etmek oldukça
güçtür. kar; ama bunların çoğu kuşlara ve yabanarıla-
n n a yem olur.
vızıltılı bir sesle öterse de, ağustosböcekleri Tasm anya’nın orm anlarla kaplı serin bölge
ile çekirgeler arasında yakın akrabalık ilişkisi lerinde ve Avustralya’nın güneydoğusunda
yoktur. Ağustosböcekleri genellikle zar gibi yaşayan, fosile benzer tüylü ağustosböcekleri
saydam olan iki çift kanatlarıyla daha çok nin ses üreten organları öbür türlerinki kadar
gece kelebeklerine (pervaneler ve güveler) gelişmemiştir.
benzeyen oldukça iri böceklerdir. Gaga biçi
mini almış güçlü ağızlarıyla meyve ve orman AHÇILIK bak. A ş ç il ik .
ağaçlarının özsulannı em erek beslenirler. E r
kek ağustosböceklerinin yüzlercesi bir araya AHENATON. Eski Mısır firavunlarından
toplanıp öttüğünde, sürekli vızıldayan bu tiz (krallarından) biri olan A henaton, İÖ 1379 ve
AHİLİK 87
1362 yıllan arasında, 17 yıl süreyle Mısır’ı yük bölümünü A m am a’da, kansı Nefertiti ile
yönetmiştir. birlikte yeni dinin “gerçeklerini” bulmaya
Güçlü ve zengin bir ü lk e ' olan Mısır’ın çalışarak geçiriyordu. Düşman ülkeler fira
halkı bu gücün kaynağını çok sayıda tanrıları vunun savaşçı olmamasından yararlanarak
olmasına bağlıyordu. Oysa IV. Am enhotep Mısır topraklarına akınlar düzenlediler. A he
Soma Halliday Photographs: Cairo MuseumIHassia naton’un ölümünden sonra yerine önce dam a
dı Sm enhkare, sonra da öbür damadı Tutan-
hamon (bak. TUTANHAMON) geçti. Tutanhamon’
un mezarı, A henaton dönemindeki Mısır
sanatının inceliğini ve zenginliğini sergiler.
A henaton halkını tek bir tanrıya inanmaya
zorlayan ilk yöneticilerden biridir. Am a
onun ölümünden sonra görüşleri yasaklanmış
ve eski inançlar yeniden canlanmıştır.
rine başkan olurdu. Genellikle, kentin ekono rayı zaviyeye getirirlerdi. Bu parayla zaviye
mik yaşamında en önemli yeri olan birliğin nin giderleri karşılanır ve ortak sofra için
şeyhi Ahi Baba seçilirdi. A nadolu’nun hemen yiyecek alınırdı.'Zaviyeler aynı zamanda genç
her yerinde bulunan zaviyelere Ahi Baba A hiler’in eğitildiği yerdi. Burada okum a yaz
atanm ası, çıraklıktan kalfalığa, kalfalıktan ma öğretilir, çeşitli konuların yanı sıra kılıç,
ustalığa yükselme törenleri Ahi Evran zavi ok atm a ve silah eğitimi verilirdi.
yesi şeyhlerinin izniyle yapılırdı. Bu zaviyenin H er esnaf birliği kendi alanındaki zanaatçı
şeyhleri ya da onların halifeleri her yıl belirli ları sıkı sıkıya denetler, birliğe bağlı dükkân
dönemlerde A nadolu’yu dolaşarak zaviyeleri ya da atölye sayısı birliğin izni olmadan
denetler, Ahi birlikleri arasındaki anlaşmaz artırılamazdı. H er dükkânda tek bir usta
lıkları çözer, çıraklık, kalfalık ve ustalık bulunurdu. M allar belirli kurallara uygun
törenlerini yönetirlerdi. olarak üretilir, tek bir fiyat uygulanır, bozuk
A hiler’in kendilerine özgü giyimleri vardı. ya da pahalı mal satanlar meslekten atılır
Sırtlarına hırka, başlarına tepesine beyaz bez dı.
bağlanmış külah giyerlerdi. Ahi birliğine gire Bir zanaata girmek isteyenler önce çırak
bilmek için bir iş ve zanaat sahibi olmak olarak alınır, işin inceliklerini öğrenirlerdi.
Ara Güler A hilik’e kabul edilme töreninde önce tuzlu su
içilir, şedd kuşanılır (bele kuşak bağlanır) ve
şalvar giyilirdi. Tuzlu su bilgiyi, şedd kuşan
ma yiğitliğe ve hizmete hazırlığı, şalvar nam u
su simgelerdi. Ahilik’e girenlerin iş eğitimi
“yol kardeşi” denen iki kalfa ile “yol atası”
denen bir usta gözetiminde yürütülürdü. Us
tasının yanında yıllarca zanaatın inceliklerini
öğrenerek “pişen” çırak, gene ustasının izniy
le kalfa olurdu. Kalfalık süresini doldurup
ustalık becerisini kazanınca da büyük bir
törenle ustalığa yükselirdi. İlkbaharda düzen
lenen bu törenler bütün esnafın katıldığı kır
eğlenceleri biçiminde sürer, sonunda usta
olmaya hak kazananlara Ahilik törelerine
göre peştemal bağlanırdı.
A hilik’in A nadolu’da yalnız ekonomik de
ğil siyasal etkinliği de olmuştur. Rum halkın
oturduğu kent ve kasabalardaki ticaret haya
tının denetim altına alınmasında, Rum lar’ın
Türk kültürünü ve yaşam biçimini benim se
mesinde Ahi esnaf örgütünün büyük rolü
vardır. Bizans’tan yeni alman kentlere yerle
şen Türkler her zanaat dalının Ahi esnaf
örgütünü kuruyorlar, böylece ticari etkinlik
Rum lar’dan Türkler’e geçiyordu. A nadolu’
nun Moğol istilasına uğradığı karışıklık dö
Ahi törenlerine her zanaat dalının üyeleri ustalık
ürünleriyle birlikte katılırdı. Cam yapımcılarının
nemlerinde Ahi esnaf örgütleri kentlerde
geçişini gösteren bu m inyatür S urn am e -i Vehbi'den düzeni ve güvenliği sağlama görevini de üst
alınmıştır. lenmişti.
zorunluydu. Ahi kendi emeğiyle geçinmeli, A hiler’in Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda
cömert, alçakgönüllü ve namuslu olmalı, mal da büyük rolü olmuştur. Osman Bey’in kayın
mülk hırsına kapılmamalıydı. Genç A hiler pederi Ahi Şeyhi Edebali Osmanlı Beyliği’ne
(fityanlar) gündüzleri çalışır, kazandıkları pa büyük destek sağlamış, sonradan Osmanlı
AHMED HAŞİM 89
hanedanına bağlı birçok kişi Ahi örgütleri 1932’de tedavi amacıyla gittiği Frankfurt’tan
içinde yer almıştır. Ayrıca Ahi şeyhleri savaş iyileşmeden döndü ve ertesi yıl İstanbul’da
sırasında orduya asker gönderirlerdi. Osmanlı öldü.
ordusundaki ilk piyade askerlerinin Ahi giysi A hm ed H aşim ’in gençlik dönemi şiirleri,
leri giymesi ve Y eniçeriler’in başlıklarının lisede edebiyat öğretmeni olan Tevfik Fik
A hiler’den alınması bu örgütün etkisini gös ret’in, Abdülhak Ham id ve Cenab Şahabed-
terir. din’in etkilerini taşır. Bu şiirlerinde OsmanlI
15. yüzyıldan başlayarak Osm anlılar’ın ca tam lam alar ve yabancı sözcükler kullan
merkezi yönetimi güçlendikçe, örgütün etkin mış, rom antik ve karam sar duygularını yansıt
liği yalnızca ekonomik alanda kısıtlı kaldı. mıştır.
Artık Ahilik esnaf ve zanaatçıları bir araya A hm ed Haşim ’in şiirinin kendine özgü
getiren bir meslek kuruluşu olm aktan başka yönleri Göl Saatleri (1921) adlı kitabındaki
özellik taşımıyordu. şiirlerde görülür. Yaşamın görünümlerini düş
Anadolu Yayıncılık Arşivi
AHLATŞAHLAR bak. A n a d o l u B e y l îk l e r İ.
sürer. Acı verse bile vazgeçilmeyen bir aşk görüşlerinden dolayı kısa sürede kapatılınca
şiirlerinin ana konusudur. Bu şiirlerde daha Dağarcık ve Kırkambar dergilerini yayımla
yalın bir dil kullanan şair, batı şiiri ile Divan maya başladı. Dergilerinde bilim ve felsefe
şiirinin özelliklerini birleştirmeye özen göster konularına, Osm anlıca’nın sadeleştirilmesi gi
miştir. bi sorunlara yer veriyordu. Dağarcık’’ta çıkan
Ahm ed H aşim ’in şiir anlayışı Fransız şii bir yazısı üzerine dinsizlikle suçlanarak N a
rindeki sembolizm akımıyla aynı doğrultuda mık Kemal ve arkadaşlarıyla birlikte 1873’te
gelişmiştir {bak. SEMBOLİZM). Şair, Piyale'nin Rodos’a sürüldü.
önsözünde, en güzel şiirlerin okurun hayal Ahm ed M idhat Efendi R odos’taki sürgün
gücüyle anlam kazandığını, en derin şiirlerin yıllarında Haşan Mellah (1874), Hüseyin Fel-
herkesin istediği gibi yorumlayabileceği şiirler lah (1875), Felatun Bey ile Râkım Efendi
olduğunu savunur. Şiirlerinde yalnızca aruz İletişim Arşivi
Ne var ki eski ününü ve etkisini yitirmişti. landıran birer belge niteliğindedir. İstanbul’
Yazarlığı bırakarak, 1912’den ölümüne kadar da doğan yazar, kısa gezileri ve 1927’den
okullarda tarih, dinler tarihi ve felsefe dersle ölümüne kadar A nkara’da milletvekili olarak
ri verdi. bulunduğu dönem dışında hep bu kentte
Batı kültürünü halka tanıtm aya ve halkı yaşadı. Yapıtlarında sokakları, evleri, eğlen
eğiterek cahillikle savaşmaya büyük önem ce ve gezi yerleri, vapurları, tramvay lan, kayık-
veren Ahm ed M idhat Efendi, “eğlendirerek lan, yangınlan ve kavgalanyla İstanbul’u
eğitm e”nin en iyi yol olduğunu düşündüğü olanca canlılığıyla betimledi. Çeşitli kesim
için en çok roman ve öyküler yazdı. Rom anla lerinden insan tipleri, balıkçılar, tulum bacı
rındaki kahram anları genellikle iyiler ve kötü lar, hamamcılar, serseriler, kum arbazlar, sa
ler olarak ikiye ayırır; bu kahram anlara duy natçılar ya da ünlü kişiler yaşama biçimleri,
duğu sevgiyi ya da nefreti dile getirerek taraf şiveleri ve argolarıyla Ahm ed Rasim ’in yapıt
tutar ve sonunda iyilerin isteklerini yerine larında ölümsüzleşmiştir.
getirip, kötüleri cezalandırır. H atta kimi za Ahm ed Rasim, Gecelerim (1896) ve Falaka
man meddah öykülerinin özelliklerinden ya (1927) adlı kitaplarında anlattığı çocukluk
rarlanarak “Ne dersiniz, bu hain ölümü hak anılarında yaşadığı m ahalleden, oynadığı ço
etti değil mi?” diye okuyucuya seslenir. Te cuk oyunlarından ve öğrencilerin okulda ye
mel kaygısı okuyucuyu bilgilendirmek olduğu dikleri bitmez tükenm ez dayaklardan yalın ve
için, olayın bir yerinde anlatımı bırakır, oku mizah dolu bir dille söz eder. Tercüman-ı
yucu için yeni bir bilgiyi, bir sözcüğü sayfalar H akikat (Gerçeklerin Sözcüsü) gazetesinde
ca açıklamaktan geri kalmaz. başlayan gazete yazarlığını 48 yıl boyunca
Ahm ed M idhat’ın yapıtları Türk rom anı sürdüren Ahm ed Rasim ’in çalıştığı gazete ve
nın gelişmesinde önemli bir dönemeç olması dergilerin sayısı 50’yi aşmıştır.
na karşın, bugün edebi değerinden çok tarih Asıl ününü söyleşi ve fıkra türündeki yazı
sel değeriyle anılır. larına borçlu olan Ahm ed Rasim, gazete
Yazar romanın yanı sıra tiyatroya da çok fıkralannı Eşkâl-i Zaman (1918; “Zam anın
önem vermiştir. Tiyatronun önemli bir eğitici Tanım ı”), İstanbul yaşamından çizgileri Şehir
işlevi olduğunu ve toplum da yaygınlaştırılma Mektupları (1910-11), edebiyat ve basın anıla
sı gerektiğini savunmuştur. Fürs-i Kadimde rını da Gülüp Ağladıklarım (1926) ve M uhar
Bir Facia (1884; “Eski İran ’da Bir Facia”), rir Bu Ya (1926) adlı kitaplannda toplamıştır.
Eyvah (1871), A çık Baş (1874) oyunlarından Bu yapıtlarında II. Abdülham id, II. M eşruti
birkaçıdır. Çerkeş Özdenleri (1884) adlı oyu yet, M ütareke ve Cumhuriyet gibi dört ayrı
nu ise tutucu çevrelerin tepkisini çekmiş, oy tarihsel dönemdeki İstanbul’u yapısal ve
nandığı tiyatro basılarak yakılmıştır. A h toplumsal değişimleriyle birlikte anlatır. İs
med M idhat edebiyatın dışında m atem atik, tanbul’un eğlence yerlerini ve unutamadığı
fizik, kimya, ekonomi, tarih, hukuk, felsefe, anılarını Fuhş-ı A tik (1922; “Eski Fuhuş”) ve
eğitim gibi birçok konuda yazılar yazmıştır. Muharrir, Şair, Edip (1924) adlı kitaplarında
Öbür yapıtları arasında Kıssadan Hisse derlemiştir.
(1870), Dünyaya İkinci Geliş yahut İstanbul’ İstanbul’u anlatırken halkın konuşma dilini
da Neler Olmuş (1874), Karı Koca Masalı yansıtmaya özen gösteren Ahm ed Rasim o
(1875), Yeryüzünde Bir Melek (1878), Çengi dönemin yazı dilinde sık sık rastlanan Arapça
(1877), Karnaval (1881), H enüz On Yedi ve Farsça tam lam alara daha çok bir mizah
Yaşında (1881), E konom i Politik (1879) sayı öğesi olarak yer vermiştir. Dilindeki sözcük
labilir. zenginliği, anlatımındaki akıcılık ve kıvraklık
yazarın en güçlü özelliklerindendir. Buna
AHMED PAŞA (Ş E K E R ) bak. Ş e k e r A hm ed karşılık öykü ve rom anlarında, döneminin
P aşa. edebiyat geleneğine uygun olarak ağdalı bir
dil kullanmıştır.
AHMED RASİM (1865-1932). A hm ed Ra- 140 dolayında kitabı yayımlanmış olan A h
sim’in yapıtları eski İstanbul yaşamını can med Rasim ’in öbür önemli yapıtları arasında
92 AHMED VEFİK PAŞA
Bir Sefilenin Evrak-ı Metrukesi (1891; “Düş (1876; l’A m o u r medecin), Meraki (1876; le
müş Bir Kadından A rtakalan A nılar”), Ülfet Malade imaginaire), Azarya (1876; i Avare),
(1899), Hamamcı Ülfet (1922), Küçük Tarih-i İs Dudu Kuşları (1876; les Precieuses ridicules),
lam (1890), Küçük Tarih-i Osmani (1910-12), Adam cıl (1876; le M isanthrope) ve Yorgaki
Ramazan Sohbetleri (1913) ve İlk Büyük Dandini (1876; George Dandin) Ahm ed V e
Muharrirlerden Şinasi (1927) sayılabilir. Ayrı fik Paşa’nın en başarılı Moliere uyarlamaları
ca besteleriyle tanınan yazarın 42 bestesi ve çevirileri sayılır. Yeni çevirileriyle günü
günümüze ulaşmış, bir bölümü de kaybol müzde de sık sık sahneye konan bu oyunlar
muştur. ilk kez Ahm ed Vefik Paşa’nın Bursa valiliği
sırasında yaptırdığı tiyatroda (bugünkü A h
AHMED VEFİK PAŞA (1823-1891), Türki med Vefik Paşa Tiyatrosu) sahnelenmiştir.
ye’de tiyatro sanatının ve sevgisinin yerleşme Dil ve tarih konusunda da çalışmalar yapan
sinde en çok emeği geçenlerden biridir. Yük Ahm ed Vefik Paşa, Ebülgazi Bahadır H an’ın
sek görevlerde bulunmuş bir devlet adamıydı, Şecere-i Türki adlı yapıtını Çağatay lehçesin
ama asıl ününü Fransız oyun yazarı M oliere’ den T ürkçe’ye çevirmiş, Türkçe’nin İslam
den (bak. MOLİERE) uyarladığı komedilere öncesi gelişmesini 've lehçelerini inceleyen
borçludur. Lehçe-i Osmani (1876-1888) adlı önemli bir
İstanbul’da doğan Ahm ed Vefik Paşa ba sözlük hazırlamıştır. Ulusal temele dayalı
basının Paris Elçiliği’ndeki görevi nedeniyle tarih anlayışını benimseyen Ahm ed Vefik
liseyi Fransa’da bitirdi. Dışişleri Bakanlığı’n- Paşa bu tarihin Osmanlı tarihinden farklı
da görev alarak çeşitli başkentlerde sekreter olması gerektiğini savunmuştur. Fezleke-i Ta-
lik ve büyükelçilik yaptı. 1878 ve 1882’de iki rih-i Osmani (1869) adlı yapıtı bu görüşlerini
kez sadrazamlığa getirildiyse de son görevini yansıtır.
ancak üç gün sürdürebildi.
Ahm ed Vefik Paşa’nın sözünü sakınmayan AHŞAP KAPLAMA. A rapça’dan dilimize
ve aklına eseni yapan kişiliğine ilişkin birçok geçmiş olan ahşap sözcüğü ağaçtan, kereste
öykü anlatılır. Örneğin Paris’teki büyükelçili ya da tahtadan yapılmış anlamında kullanılır.
ği sırasında kendisine III. Napolyon’un araba Güzel desenli çok ince bir tahta levhanın
sının bir eşini yaptırmıştı. Caddeye çıktığında düzgün ve sağlam tahta bir yüzeye tutkalla
Fransız halkı onu im parator sanarak selamlı yapıştırılmasına da ahşap kaplama denir.
yordu. Buna kızan III. Napolyon Ahmed Gerçekten de bazı ağaçların sert ve sağlam
Vefik Paşa’dan arabasını değiştirmesini iste odunu duvar, kapı gibi yapı öğelerinin ya da
di. Paşa, İstanbul’daki Fransız büyükelçisinin m obilyalann yapımına elverişlidir; ama görü
padişahın saltanat kayığına tıpatıp benzeyen nümü, rengi ya da damarlarının deseni istenil
kayığını değiştirmesi koşuluyla bu arabadan diği kadar güzel olmayabilir. Alttaki bu sağ
vazgeçebileceğini söyledi. Sonunda bu koşul lam yüzeyi daha nitelikli ve güzel görünümlü
kabul edildi, ama paşa da elçilik görevinden bir ağaç levhayla gizlemeye dayanan ahşap
alındı. kaplam a çok eski bir tekniktir. Eski Mısırlılar
Victor Hugo, Lesage ve V oltaire’den de 6.000 yıl önce bu tekniği mumya sandıklarına
çeviriler yapan Ahm ed Vefik Paşa’nın Mo- uyguluyorlardı.
liere’den dilimize aktardığı ya da toplumumuza Ahşap kaplamacılığı 17. yüzyılda Fransız
uyarladığı 34 yapıttan 16’sı günümüze ulaş mobilyacılar tarafından geliştirilerek ve mar-
mıştır. Uyarlam alarında Türk toplum unun ketri gibi başka mobilyacılık tekniklerine
yapısına, düşünce ve davranış özelliklerine uyarlanarak A vrupa’da yeniden canlandırıldı.
uyum sağlayacak değişiklikler yapmaya özen M arketri, değişik renklerdeki kaplama levha
gösterir, yapıttaki mekânları ve kullanılan larından kesilmiş parçaların genellikle çiçek
eşyaları bile bu anlayışla değiştirirdi. Z or ve meyve desenleri oluşturacak biçimde tahta
Nikahı (1869; le Mariage force), Zoraki Tabip bir yüzeye yapıştırılmasıdır. Bu bezeme sanatı
(1869; le Medecin malgre lui), D ekbazlık XVI. Louis zamanında (18. yüzyılda) Fransa’
(1869; les Fourberies de Scapin), Tabib-i A şk da çok yaygındı. İtalyan mobilya _ ustaları
AHTAPOT 93
renk renk kaplama parçalarıyla manzara re tomruğundan 2-4 mm kalınlığında pek çok
simleri oluşturarak m arketri tekniğini gerçek kaplam a levhası çıkarılabilir. Bu ince levhalar
bir resim sanatına dönüştürdüler. Bu ülkede testereyle biçme, dilimleme ya da soyma
14. yüzyılda başlayan ve intarsia adıyla bilinen yöntemiyle elde edilir. En ekonomik yol olan
m arketri bugün bile bir el sanatı olarak soyma yöntem inde, tom ruk, çok uzun bir
önemini korum aktadır. bıçağın keskin ağzı önünde sürekli dönerken
Üçgen, yıldız gibi geometrik biçimler ya da bıçak da tomruğun her dönüşünde üstünden
ince şeritler halinde kesilen ve damarları ters ince bir katm an kaldırır. Böylece koca tom
yöne bakacak biçimde yerleştirilen ahşap ruk dev bir kâğıt rulosu gibi kesintisiz bir
kaplam alara parketri denir. Bugün taban dö levhaya dönüşür; daha sonra bu levha istenen
şemesi olarak kullanılan parke kaplam alar boyutlarda kesilerek kullanılabilir. (A ynca
bu tekniğin günümüzdeki uzantısıdır. Güzei bak. K ereste .)
desenli bir ağaç parçasının ya da m etal, fildişi,
sedef gibi başka bir gerecin, süslenecek mobil AHTAPOT. Octopus cinsinden olan ahtapot
yaların yüzeyinde açılmış oyuk ya da yivlere ların bu bilimsel adı “sekiz ayaklı” anlam ın
yerleştirilmesine ise kakmacılık denir. Özel daki Yunanca octo podos sözcüklerinden
likle Osmanlılar döneminde metal ya da türetilmiştir. G erçekten de bu hayvanların
ahşap üstüne sedef kakmacılığın çok- güzel ayaktan çok kola benzeyen sekiz tane uzun
örnekleri üretilmiştir (bak. KAKMACILIK). dokunacı vardır. Uzayıp kısalabilen bu bükül-
Bugün ahşap kaplama tekniğinin en önemli gen kolların alt yüzünde iki sıra halinde
ürünü, genellikle üç ya da beş gibi tek sayıda dizilmiş emici çekm enler (vantuzlar) bulunur.
kaplama levhasının üst üste yapıştırılmasıyla Hayvan, yakaladığı her şeye bu çekmenler
elde edilen kontrplak levhalardır. Mobilyacı yardımıyla sıkıca yapışır.
lık, marangozluk ve doğramacılıkta çok geniş A htapot yumuşakçaların kafadanbacaklı-
bir kullanım alanı olan kontrplakların iç lar grubundandır ve aynı gruptan olan kala
katlarında gösterişsiz ama sağlam tahta levha marın akrabasıdır (bak. Y umuşakçalar ).
lar, dış katlarında ise daha gösterişli süsleyici Gövdesi tıpkı kalamarınki gibi torba biçimin
kaplam alar kullanılır. Ahşap kaplam a yönte dedir ve arkasında huniye benzeyen bir sifon
miyle en kaba ve değersiz tahtalara ya da bulunur. A htapot içine çektiği suyu bu sifon
sıkıştırılmış talaştan yapılan sunta gibi yapay dan öylesine büyük bir kuvvetle fışkırtır ki,
tahtalara en nitelikli ağaç görünümü kazandı bu tepkiyle hızla geriye doğru itilir. Böylece,
rılabilir. Az bulunan çok değerli bir ağaç sürünerek kayaların arasına girmesine ya da
A hududu bitkisi ikinci yılında meyve ver dokulara taşınır. Bu nedenle hastalıklı kişile
dikten sonra kuruyan dikenli bir çalıdır. rin kanında, tükürük, gözyaşı gibi vücut
Kümecikler oluşturan küçük beyaz çiçekleri sıvılarında ve erkek hastalann cinsel salgıla
mayıs-haziran aylarında açar; kırmızı meyve rında AIDS virüsü bulunabilir. A ID S ’in “cin
leri ise genellikle sonbaharda olgunlaşır. A na sel yolla bulaşan hastalıklar” arasında sayıl
yurdu olan Türkiye’de bugün bile büyük masının nedeni budur. Ayrıca A ID S’li hasta
ölçüde yabani olarak yetişen ahududunun lardan alınmış kanların sağlıklı kişilere veril
deneme niteliğindeki tarımına ancak son 20 mesiyle, aşı ya da iğne yaparken mikroplu
yılda başlanmıştır. Oysa A vrupa ülkelerinde şırıngaların kullanılmasıyla ve virüsü taşıyan
ve A B D ’de ahududu tarımına büyük önem vücut sıvılarının açık yaralardan sızmasıyla da
verilir. Bu nedenle, özel bahçeler düzenlene hastalık bulaşır. Dünya Sağlık Ö rgütü’nün
rek, bildiğimiz kırmızı ahududunun sarı, be tahm inlerine göre, bütün dünyadaki AIDS
yaz ve siyah meyve veren birçok çeşidi yetişti hastalannın sayısı 1986’da 100.000’i bulmuş
rilmiştir. tu. Bulaşmayı önlemek ve hastalıktan korun
A hududu daha çok serin, nemli iklimleri ve mak için, AIDS virüsünün varlığını saptayan
iyi akaçlanmış, zengin toprakları sever. Bitki ELISA testi uygulanmamış kanların yaralıla
nin tohum lan ya da kök sürgünleri genellikle ra ya da hastalara verilmemesi, şınngaların da
sıralar halinde ekilir ve direkler arasına geri yalnızca bir kez kullanılıp atılması gerekir.
len tellerle desteklenir. Genç bitkilerin iyi
gelişebilmesi için kuruyan yaşlı dalların kesil AİLE denince genellikle aynı evde oturan
mesi gerekir. anne, baba ve evlenmemiş çocuklar akla
Taze olarak yendiği gibi reçel, m arm elat, gelir. Oysa ailenin tanımı bundan daha ge
pasta, dondurm a, şerbet ve likör yapılarak da niştir.
değerlendirilen ahududu meyveleri C vitami “A ile” sözcüğü günlük dilde çok değişik
ni ve m ineraller açısından zengindir. Ü lke grupları tanımlamak için kullanılır. Örneğin
mizde daha çok pastacılıkta kullanılan bu “Haşan iyi bir aile reisidir” dendiğinde, Ha-
meyve Fransızca’dan dilimize geçmiş olan san’ın sorumlu bir baba ve koca olduğu
fram buaz adıyla tanınır. anlaşılır. Oysa birisi “Benim ailem A dana’
dan gelmiş” dediği zaman annesiyle babası
AIDS ilk kez 20 yıl önce tanımlanan bir virüs nın, hatta belki de dedelerinin A dana’da
hastalığıdır {bak. VİRÜSLER VE VİRÜS HASTALIK yaşamış olduğunu söylemek istiyordur. Bir
LARI). Bu bulaşıcı ve öldürücü hastalığın adı başkası “Bu bir aile toplantısıdır” dediğinde,
İngilizce Acquired Im m une Def'ıciency Syn- o toplantıda yalnızca akrabaların, sözgelimi
drome sözcüklerin baş harflerinden oluşur; bu amcaların, dayıların, teyzelerin, halaların,
sözcüklerin anlamı “kazanılmış bağışıklık yet yeğenlerin ve evlilik bağıyla aileye katılmış
mezliği hastalıği’dır. Gerçekten de AIDS kişilerin bulunacağı anlaşılır. Sözcüğün yük
virüsü, vücudun kendini m ikroplara ve hasta lendiği bu anlam larda bile “aile” kavramı her
lıklara karşı savunmasında önemli rol oyna zaman evliliğe ya da ortak atalara dayalı
yan bazı akyuvarları parçalayarak bağışıklık ilişkileri kapsar.
sistemini çökertir {bak. BAĞIŞIKLIK). Sonuçta
kişinin bütün hastalıklara karşı direnci kırılır Geniş Aileden Çekirdek Aileye
ve bağışıklık sistemi sağlıklı olan kişilerin Çağdaş toplum larda, yeni evlenen çiftler ge
kolayca atlatabileceği hastalıklar karşısında nellikle baba evinden aynlarak kendilerine
savunmasız kalır. A ID S’li hastaların ölüm yeni bir ev kurarlar. Oysa bundan yüz, iki yüz
nedeni de savunmasız vücuda hızla yerleşebi- yıl önce yeni evlilerin damadın ya da gelinin
len başka mikrobik hastalıklardır. ailesiyle birlikte oturm ası köklü bir gelenekti.
Gene İngilizce adının baş harfleriyle HIV Böylece anne, baba, kızlar, dam atlar, oğul
ya da HTLV3 virüsü olarak bilinen AIDS lar, gelinler ve torunların aynı çatı altında
mikrobu vücuda girdikten sonra kandaki yaşadığı geniş aileler oluşuyordu. Tarım a da
akyuvarlara yerleşir ve kan dolaşımıyla bütün yalı geleneksel yapısını koruyan birçok top
96 AİLE
Poligami denen bu evlilikte, aynı evin için geniş aile tipi yaygındır. Bununla birlikte, son
de her kadının kendi çocuklarıyla birlikte 30 yıldır özellikle içgöçler ve kentleşme nede
oturduğu ayrı birimler oluşur. Bu gelenek ba niyle geniş aileler parçalanarak yerlerini çe
zı Asya ve Afrika ülkelerinde, özellikle zen kirdek ailelere bırakm aktadır.
ginler arasında yaygındır. Buna karşılık bazı
toplum larda, örneğin H indistan’daki Todalar Boşanma ve Aile
ve Nayarlar arasında kadınların birden çok Çağdaş toplum un getirdiği sorunlar çoğu kez
erkekle evlenmesi olağandır. Buna poliand- aile yaşamında gerilimlere yol açmaktadır.
ri denir. Ana babaların çocuklarına sevgiyle yaklaşır
Eski Türk toplumları aile kurum una büyük ken disiplini de eksik etm em eleri, beslenme,
önem vermiştir. Tekeşli evlilik temeline daya sağlık ve eğitim gibi bütün temel gereksinim
nan ailelerde kadın ile erkek arasında eşitlik lerini karşılamaları ve onlara her yönden
gözetilirdi. T ürkler’in İslam dinini benim se destek olmaları bekleniyor. Ne var ki, hem
mesinden sonra, ailenin yapısı da bu dinin evde, hem iş yaşamında birçok sorunu göğüs
kurallarına göre yeniden biçimlendi. Bu aile lemek zorunda kalan ana babalar için bunca
yapısında erkeğe mutlak bir egemenlik tanın sorumluluk bazen ağır bir yüke dönüşebili
dı ve dört kadınla evlenebilme hakkı verildi. yor. İnsanları bu yükün yarattığı aşın gergin
Bu gelenek Cumhuriyet yönetimiyle sona likten kurtarm ak amacıyla, zaman zaman bazı
ermiş ve 1926’da kabul edilen M edeni Kanun, toplum larda geleneksel aile biçimi yerine yeni
tekeşli evliliğe dayanan aile yapısını yasallaş seçenekler arandı. A m a, çocuk yetiştirme
tırm ış tı. sorumluluğunu devletin üstlenmesi ya da çe
Türkiye’nin kırsal kesimlerinde geleneksel kirdek aileler yerine toplu yaşamı seçerek
Sally & Richard Greenhill çocukların elbirliğiyle büyütülmesi gibi dene
meler umulduğu gibi başanlı olamadı. İnsan
lar, ortak bir amaç çevresinde sevgi bağıyla
kurulmuş aile ve evlilik kurum undan bütün
güçlüklerine karşın kolayca vazgeçmediler.
Çağdaş insanın seçimi de aile bağlarını koru
mak ve çocuklarını kendi eliyle yetiştirmek
oldu.
Ne var ki, gelişmiş ülkelerde boşanma
oranının giderek artm ası, çağdaş ailenin de
başarılı olmadığı görüşünü yaygınlaştırıyor
(bak. B o ş a n m a ). Dünyanın birçok yerinde,
ana babalarının ayrılmasından etkilenen ço
cukların sayısı sürekli artm aktadır. Boşanma
sonucunda çocukların bakımı anneye ya da
babaya bırakıldığı için son yıllarda anne-
çocuk ya da baba-çocuktan oluşan yeni bir
aile tipi ortaya çıkmıştır. Bu beraberlik, bo
şanma anından başlayıp çocuğa bakan anne
nin ya da babanın yeniden evlenmesine kadar
sürecek olan bir ilişkidir. Boşanmanın insan
ları evlenm ekten caydırmadığı da bir gerçek
tir. Boşananların çoğu, genellikle kendileri gi
bi boşanmış kişilerle yeniden evlenmeyi
seçiyorlar. Am a, kadının ve erkeğin ilk evli
liklerinden olan çocuklarına, ikinci evlilikten
Çağdaş toplum un, evli bir çift ve çocuklarından “yeni” çocukların eklenmesiyle aile içi ilişki
oluşan tip ik aile örneği. ler iyiden iyiye karmaşıklaşmaktadır.
98 AİSKHYLOS
AİSKHYLOS (İÖ 525-456), tarihte bilinen ilk ailesinin başına gelen felaketleri anlatan
tiyatro oyunu yazarıdır. Kendisinden sonra Oresteia adlı bir üçlemedir.
gelen Sofokles ve Öripides ile birlikte Yunan Aiskhylos Sicilya’daki G ela’da öldü. Yay
trajedisinin üç büyük yazarından biri sayılır gın bir söylentiye göre ölüm nedeni, uçan bir
(bak. ÖRİPİDES; Sofokles). Aiskhylos’tan önce kartalın yemek üzere ağzında taşıdığı bir
bugünkü anlamda tiyatro oyunları sahnelen- kaplumbağayı Aiskhylos’un kafasına düşür
mezdi. Bir tek kişi sahneye çıkar, koro denen mesidir. Çağlar boyunca birçok yazar Aiskhy
bir grubun eşliğinde şiir ve şarkılar söylerdi. los’tan etkilenmiştir. İngiliz şair Percy Bysshe
Aiskhylos bu şiir ve şarkılara konu olan Shelley’in Prometheus Unbound (1820; “Zin
öyküleri yeniden yazarak, öyküdeki her kah cirleri Çözülmüş Prom etheus”) adlı yapıtı ile
ram anın ayrı kişilerce temsil edilebileceği Amerikalı oyun yazarı Eugene O ’Neill’in
tiyatro oyunlarına dönüştürdü. Ayrıca, oyun Elektra’ya Yas Yaraşır (Mourning Becomes
cuların kostüm ve maskelerle sahneye çıkması Electra, 1931) adlı oyunu bu esinle yazılmış
geleneğini başlattı, örneklerdir.
A tina yakınlarındaki Eleusis’te doğan
Aiskhylos’u Atm alılar “Yunan trajedisinin AİSOPOS'UN FABLLERİ bak. E zop u n F abl
babası” olarak anarlardı. Tanrıların insanlar LERİ.
üzerindeki gücü, önderlik etm enin sorunları
ve alınyazısının gizemli etkileri, Aiskhylos’un AKAÇLAMA. Topraktaki fazla suları akıt
oyunlarının başlıca konulandır. Tiyatro gös mak için açılan kanallara ya da yeraltına
terilerinin yapıldığı A tina kentindeki dinsel döşenen borulara akaç denir. Akaçlama ya da
şenliklerde 13 ödül kazanan Aiskhylos 90’dan Fransızca’dan dilimize geçen eşanlamıyla dre
fazla oyun yazmış, ama bunlardan yalnızca naj da, nemli topraklardaki fazla suların
yedi tanesi günümüze ulaşmıştır. akaçlar yardımıyla boşaltılmasıdır. Bir yörede
Söylentiye göre Aiskhylos, Yunanlılar ile birikmiş yağmur ve kar sularını toplayarak
Persler arasındaki Salamis ve M araton savaş daha büyük bir ırmağa ya da denize akıtan
larına katılmış, ilk oyunu olan Persler'i de akarsular en önemli doğal akaçlama kanalları
Yunanlılar’ın zaferini kutlamak için yazmıştı. sayılır. Sularını bir akarsuya boşaltan bölgeye
Günüm üze ulaşan öbür oyunları Yalvarıcılar, de o akarsuyun akaçlama havzası denir. Ama
Thebai’ye Karşı Yedi Kişi, Zincire Vurulmuş bazı bölgelerin, sularını doğal bir akaçla
Prometheus ve Miken Kralı Agam em non’un dışarıya akıtma olanağı yoktur. Bu tür akışsız
US Department o f Interior
Solda: Akaçlama çalışmalarında böylesine büyük kazı makineleri kullanılır; bir kayışla hareket
ettirilen kürekler toprağı kazarken, başka bir kayış da çıkarılan toprağı yana boşaltır. Sağda:
Akaçlama kanallarının tem izlenm esinde kullanılan birta ra k makinesi.
AKAÇLAMA 99
ya da kapalı havzalarda, çok geçirimsiz (yüzey çukurda emilerek yeraltına sızması sağlanır.
deki suları derine sızdıramayan) killi toprak Gelgit sırasında yükselen deniz ya da akar
larda ve kuraklık nedeniyle sulama yapıldığı su düzeylerinin sık sık toprak düzeyini aştığı
için suya boğulma tehlikesi olan tarım alanla yerlerde, ana akaçlama borusunun denize ya
rında (bak. Sulama ) yapay akaçlama uygula da akarsuya açılan ağzına, üstten m enteşele-
mak gerekir. Burada anlatılan bu tür akaçla nen kapaklar koymak gerekir. Böylece, deniz
madır. ya da akarsu alçaldığında borudaki sular
Akaçlam a yapılmadığında alçak alanların kapağı iterek rahatça dışarı akabilir; buna
çoğu bataklığa dönüşeceğinden, bu alanlarda karşılık kabarm a anında akarsu ya da denizin
ne yerleşme yerleri kurulabilir, ne de tarım suları borulardan içeri giremez. H ollanda’da,
yapılabilir. H ollanda’da, İngiltere’nin doğu akaçlanarak denizden kazanılmış polder de
bölüm ünde, M ısır’daki Nil ve İtalya’daki Po nen geniş alanlarda ve İngiltere’nin doğusun
vadilerinde, A B D ’nin Atlas Okyanusu kıyıla da, kurutulm uş eski bir bataklık olan Fens
rındaki bataklık bölgede ve aşağı Mississippi bölgesinde bu yöntem uygulanır. A na akaçla
vadisinde, sular altındaki toprakların kazanı ma borusunun boşaltım ağzının her zaman
larak tarım alanlarına dönüştürülmesi geniş deniz ya da akarsu düzeyinin altında kaldığı
çaplı akaçlama çalışmalarının sonucudur. alçak düzlüklerde ise, akaçlama kuyusuyla
(Ayrıca bak. T oprak KAZANIMI.) emdirilemeyen fazla suları boşaltmanın tek
Eğimli toprakların akaçlanması düzlüklere yolu pom palam aktır. Toprakları engebeli ve
oranla daha kolaydır. Bir akarsuya ya da eğimli olmayan yörelerdeki yel değirm enleri
denize ulaşan kanallar açıldığında, emilme nin çoğu bu boşaltma pom palarını çalıştırmak
yen fazla sular toprağın doğal eğimini izleye için kurulm uştur.
rek bu kanallardan akabilir. Düz alanlarda, Günüm üzde, akaçlama kazılarının büyük
eğer toprak kumluysa sular derine sızarak bölümü makinelerle yapılmaktadır. Küçük
yeraltı sularına karışabileceği için yüzeyde tarlalardaki akaçlama yollarının kazılmasında
birikmez. Buna karşılık killi topraklardan “köstebek tipi” kazıcılar kullanılır. İnce bir
oluşan geçirimsiz düzlüklerde, yüzey sularının bıçak ve bu bıçağın ucuna takılmış yum urta
akıtılabilmesi için toprağın altına “balık kılçı büyüklüğünde çelik bir tokm aktan oluşan bu
ğı” biçiminde yerleştirilmiş akaçlar döşemek araç, bir traktörle çekilerek tarlada dolaştırıl-
gerekir. Balık kılçığının “om urga”sı, uç uca dığında, toprak yüzeyinin altında küçük akaç
eklenen ve çevresi çakıl taşlarıyla pekiştirilen lama yolları açar. En az 45 cm genişliğinde ve
borulardan oluşur. Bu borular, içinden akan 180 cm derinliğinde daha büyük hendekler
suyu dışarıya sızdırabilecek gözenekli bir mal açmak için en uygun yol kovalı tarak m akine
zemeden yapılmıştır. D aha kısa borular, ana leri kullanm aktır (bak. T araklama ). Buhar ya.
boru hattına iki yandan ve belirli aralıklarla da m otor gücüyle çalıştığı için tekerlekleri
verevlemesine bağlandığında, gerçekten balık üzerinde kendiliğinden ilerleyebilen bu m aki
kılçığını andıran bir akaçlama sistemi ortaya neler, sonsuz bir zincirle döndürülen bir dizi
çıkar. Bu sistemin tarla sürülürken zarar kovayla donatılmıştır. Zincir döndükçe bu
görmemesi için, boruların yüzeyden 45 cm kovalar sırayla toprağı kazar; çıkarılan toprak
kadar derine döşenmesi gerekir. kenarda bekleyen kamyonlara yüklenir ve
Akaçlam a kanallarına belirli bir eğim veril kanal kazıldıkça makine kendiliğinden ilerler.
medikçe sular düzenli biçimde akamaz. Bu D aha geniş kanallar açmak için, ileriye doğru
nedenle, düz arazilerde su kanallarının ya da uzanan hareketli bir kolu ve büyük bir kepçe
akarsu yataklarının yer yer kazılarak derinleş si olan kazı m akineleri (ekskavatörler) kulla
tirilmesi gerekebilir. Bazı yörelerde toprağın nılır. Bu m akineler toprağı kepçeleyerek yu
hemen altında ince bir kil katm anı, onun karıya kaldırır ve bir eksen çevresinde dönen
altında da kum ya da çakıl bulunabilir. Böyle kol, kepçedeki toprağı yanda bekleyen kam
durum larda, tarlanın ana akaçlama yolu üze yonlara ya da demiryolu vagonlarına boşaltır.
rinde bir çukur kazılarak içine çakıl dolduru Kazı m akinelerinin bazı tipleri toprak düze
lur ve suların akaçlama kuyusu denen bu yinde, bazıları kazılan kanalın dibinde çalışa
100 AKADEMİ
cak biçimde tasarlanmıştır. Vargel kepçeli ve öğretm enleri en çok sanat, edebiyat, mü
kazı makinesi denen birinci tip m akinelerde, zik ve bilime ilgi gösteriyorlardı. Günüm üzde
kepçe ya da kova kablolarla aşağıya indirilir yalnızca eğitim kurum larm a değil, bu konula-
ve toprağı aldıktan sonra gene kablolarla n tartışmak için bir araya gelen üyelerin
yukarıya çekilir. Kanalın dibinde çalışan m a oluşturduğu bilim, edebiyat ve sanat dernek
kinelerde ise, her iki yüzü de düz olduğu için lerine de akademi dendiği görülmektedir.
aynı zamanda kanal duvarlarını düzleştirmeye Bugün birçok ülkede bu tanıma uyan akade
yarayan kazıcı kürekler bulunur. miler vardır. Bunlardan en ünlüsü Paris’teki
Bataklıkların kurutulması ve tarlalardaki Fransız Akademisi’dir (Academie Française).
ürüne zarar verebilecek fazla suların akıtılm a 1635’te Kardinal Richelieu tarafından kuru
sı için, kırsal kesimdeki akaçlama çalışmaları lan bu akademinin üyeleri, 1639’dan 1694’e
çok önemlidir. Ama kentlerde de çatılardan, kadar çalışarak bir sözlük hazırladılar. O ta
caddelerden ve yaya kaldırım larından akan rihten bu yana Fransız Akadem isi, Fransız di
yağmur sulan aynı derecede sorun yaratır. li konusunda tek yetkili kurum sayılır.
Bunun için, yapıların saçaklarındaki oluklar “Ölüm süzler” adıyla tanınan akademi üyele
da biriken yağmur suları, çatıdan aşağıya rinin sayısı bugüne kadar hiç değişmemiş, hep
doğru inen borularla caddedeki ızgaralara, 40 olarak kalmıştır.
oradan da ana akaçlara boşaltılır. Eskiden A B D ’nin en ünlü akadem ilerinden biri,
hem yağmur suları, hem de evlerdeki lavabo, sanat değeri taşıyan sinema filmlerinin yönet
banyo ve tuvaletlerden gelen bütün pissu ve men, oyuncu, görüntü yönetm eni ve öbür
atıklar ortak bir kanalizasyon ağında toplanır yaratıcılarına verdiği Akadem i Ödülü ile tanı
dı (bak. Kanalizasyon ). Oysa bugün birçok nan Sinema Sanat ve Bilimleri Akadem isi’dir.
ülkede yağmur suları kanalizasyondan ayrı bir Oskar adlı bir heykelcikle simgelenen A kade
akaçlama sistemiyle toplanır. Böylece, ant- mi Ödülü 1929’dan bu yana her yıl verilir.
maya gerek kalmadan doğrudan doğruya İngiltere’nin en ünlü akadem ileri, her ikisi
akarsu ya da denizlere boşaltılabilir. A na de L ondra’da bulunan Kraliyet Sanat A kade
akaçlarda toplanan yağmur sularının yapıların misi (1768) ile Kraliyet Müzik Akadem isi’dir
ve caddelerin altındaki toprağa sızmaması (1822). Bunların yanı sıra, gene Londra’daki
için, topraktan yapılan bu borulann ya da Kraliyet Tiyatro Sanatı Akademisi (1904) ile
künklerin içi sırlanır. Ayrıca borulann iç içe bilimsel çalışmalar yapmak üzere 1662’de ku
geçirildiği bağlantı yerleri çimento ve kumla rulmuş olan Kraliyet Derneği (Royal Society)
ya da ziftle sıvanarak sağlamlaştırılır. Borula de ünlü akadem iler arasındadır.
n n ana akaçla birleştiği yerlerde de tuğlayla 1725’te Rus Çarı I. Petro tarafından Peters-
örülmüş kuyular yapılır. Borularda bir tıka burg Bilimler Akademisi adıyla kurulan bu
nıklık olduğunda, görevliler bu kuyuların günkü SSCB Bilimler Akademisi de bu alan
içine inerek çubuklarla tıkanıklığı açabilirler. daki ünlü araştırm a kurum larm dan biridir.
T ürkiye’de hiçbir araştırm a kurumu akade
AKADEMİ, en geniş tanımıyla, bir okuldur. mi adıyla anılmaz. Yakın zamana kadar aka
Eski Yunanlı düşünür Platon’un İÖ 4. yüzyıl demi adını taşıyan birçok yükseköğrenim
da ders verdiği okul, tarihteki ilk akademidir. kurumu da artık yüksekokul, üniversite ya da
Bu okul adını, Atina yakınlarındaki Akade- fakültelere dönüşmüştür. Örneğin Devlet
meia adlı bir zeytinlikten alır. Çünkü Platon ve Güzel Sanatlar Akadem isi’nin bugünkü adı
öğrencileri bu zeytinlikte toplanarak m atem a Mimar Sinan Üniversitesi’dir. Günüm üzde
tik, doğa bilimleri ve en iyi yönetim biçimi akademi adını koruyan eğitim kurum lan ola
gibi çeşitli konulan tartışırlardı. rak yalnızca H arp Akadem ileri ile Gülhane
Platon’un öğrencileri ve felsefesini benim Askeri Tıp Akademisi kalmıştır.
seyenler, onun ölümünden sonra da Akade-
mi’yi yaşattılar. İS 529’da, Roma İm paratoru AKAR. A karlar örümceklerle akraba olan
Jüstinyen A kadem i’yi kapatıncaya kadar ça çok küçük eklembacaklılardır. Eklem bacaklı
lışmalar sürdürüldü. A kadem i’nin öğrencileri lar içinde böceklerden ayrı bir sınıf oluşturan
AKARSU 101
örümcek, akrep, kene ve akarlara örüm ce peynir akarı bir büyüteçle bakıldığında görü
ğimsiler (Arachnida) denir. İnsanlara, evcil lebilir. Ekin tanelerinde ve unların arasında
hayvanlara ve meyve ağaçlarına en zararlı yaşayan un akarı, bu besinlerin yenmesiyle
hayvanlardan biri oldukları halde, bilim mide ve bağırsaklara yerleşerek hastalığa yol
adamları akarlara yeni yeni önem vermeye açar. İnsanda, koyun ve sığırlarda derinin
Science Photo Library altına gömülerek kaşıntılı uyuz hastalığına
neden olan uyuzböcekleri de akarların bir
türüdür. G ene bir akar türü olan kırmızı
örümcek, ağzından ipeksi iplikler salgılayarak
ağaç gövdelerini ya da çalıları boydan boya
örtebilen parıltılı ağlar örer.
vardır. Bu bitkilerin oluşturduğu Acacia cinsi ğu ise, derilerin işlenmesinde (sepileme) kul
baklagillerden olduğu için, akasyaların mey lanılan tanen açısından çok zengindir. Bu
veleri de tıpkı bakla, fasulye ya da bezelye- nedenle Güney Afrika, Avustralya ve öbür
ninkiler gibi uzun ve yassı tohum kılıfları tropik ülkelerdeki büyük tarım işletmelerinde
(badıç) biçimindedir. bu ağaçlar özel olarak yetiştirilir. Avustralya
Türkiye’de, birçok A vrupa ülkesinde ve Yerlileri, mülga (Acacia aneura) adını verdik
A B D ’de akasya adıyla bilinen beyaz salkımlı leri bir akasya türünün dallarından mızrak
ağaçlar aslında gerçek bir akasya değildir. Bu sapları ve bum erang yaparlar. Akasyaların
yüzden botanikçiler, gerçek akasyalarla aynı yaprakları ve meyveleri de hayvan yemi
cinsten olmayan bu ağaçları yalancı akasya olarak kullanılır.
(Robinia pseudoacacia) olarak adlandırırlar.
20-25 metreye kadar boylanabilen bu göste AKBABA. A frika’da, Asya’da ya da A vrupa’
rişli ağaçlar, gölge vermesi için yol kenarları nın güneyindeki sıcak ülkelerde, doğadaki
hayvanların ölmesiyle üstlerine akbabaların
YALANCI
AKASYA üşüşmesi bir olur ve çok geçmeden ölen
hayvandan geriye yalnızca bir iskelet kalır.
Akbabaların bu beslenme alışkanlığı pek hoş
görünmese de, aslında bu kuşlar son derece
yararlı hayvanlardır. Çünkü akbabalar yem e
se, çürüyen bu hayvan leşleri sineklerin üredi
ği birer pislik yuvasına dönüşürdü.
A kbabaların birçok türü vardır ve bunların
çoğu, uzunlukları genellikle 1 metreyi bulan
oldukça iri kuşlardır. Başları ve boyunları
tüysüz olduğu için, ölü hayvanların içine
başlarını kolayca sokar ve tüylerini hiç kirlet
na, park ve bahçelere dikilir. Çiçeklenme meden leşleri yiyebilirler. Çıplak olan bu baş
zamanında sarkık salkımlar halinde küm ele ve boyun derileri türlerin birçoğunda renkli
nen küçük beyaz çiçekleri de çevreye tatlı ve dir. A kbabaların gagaları güçlü ve kıvrık,
baygın bir koku yayar. ayaklan iri ve hantaldır. Yere indiklerinde
Buna karşılık Türkiye’de ve birçok ülkede genellikle ağır ve emin adımlarla yürür, ara
mimoza adıyla bilinen ağaç, Afrika ve Avus sıra da iri kanatlarını çırparak koşuştururlar.
tralya akasyalarıyla aynı cinsten olan gerçek A kbabalar, güçlü ve geniş kanatlarıyla ha
bir akasyadır. Çok parçalı tüysü yaprakları ve vada iyice yükselip daireler çizerken, bir
küçük kürecikler biçimindeki sarı çiçekleriyle yandan da keskin gözleriyle yerdeki leşleri
tanınan mimoza (Acacia dealbata) kısa boylu ararlar. Leşi gören ilk kuş hızla alçalır,
bir ağaçtır. Ülkemizde oldukça yaygın olan öbürleri de onu izleyerek bu ziyafete katılır.
bu ağaç, top top sarı çiçeklerle donandığında Bazen oburluk edip o kadar çok yerler ki,
çok güzel bir görünüme bürünür. Hoş kokulu k an n lan tıka basa doluyken havalanıp uça-
çiçekli dalları da vazo çiçeği olarak evleri mazlar.
süsler.
Gerçek akasyalar, güzel görünümleri dışın Eskidünya Akbabaları
da, odunundan özsuyuna kadar hemen her Karakuş (Gypaetus barbatus), O rta Asya’dan
şeyinden yararlanılan çok değerli ağaçlardır. İspanya’ya kadar geniş bir alandaki dağlık
Örneğin, bazı Afrika akasyalarının yapışkan bölgelerde yaşayan, kartala benzer bir akba
özsuyu olan arapzamkı, tutkal, zamk, m ürek ba türüdür. En çok H im alayalar’da bulunan
kep ve kâğıt yapımında kullanılır. Avustralya bu kuşa Türkiye’de de rastlanır. Kanat açıklı
akasyalarından bazılarının, özellikle yarran ğı 3 metreyi bulan çok iri bir kuştur. Burun
(Acacia homalophylla) adıyla bilinen ağacın deliklerinin üstündeki sert siyah tüyler ve
odunu çok değerlidir. Mimoza ağacının kabu çenesinin altındaki bir tutam tüy nedeniyle bu
106 AKBABA
kuşa bazı yörelerde sakallı akbaba denir. Ölü ri beyazdır. Yazın Türkiye’nin bütün bölgele
hayvanların kemiklerini çok yüksekten yere rinde görülen bu kuş, alet kullanmayı başaran
atıp kırarak içlerindeki ilikleri yiyen karakuş, ender hayvanlardan biri sayılır. Gagasına aldığı
çalı çırpıdan yaptığı kocaman yuvasını insan bir taşla öbür kuşlann yumurtalannı kırıp içle
ların ulaşamayacağı yerlere kurar. Bir zaman rini yemeyi akıl edecek kadar zekidir.
lar İsviçre ve Avusturya A lpleri’nde yuvala H urm a akbabası (Gyphohierax angolensis)
nan bu akbabalar, geçen yüzyılın sonlarında o A frika’nın orta ve batı kesimlerinde yaşar.
yörede tümüyle yok edilmiştir. Başı tüysüz ve turuncu renkte, gagası sarıdır.
Kara akbaba (Aegypius monachus), uçucu Ö bür akbabalar gibi etçil (et yiyici) olmayan
kuşların en iri ve en ağırlarından biridir. İki bu kuş, ara sıra ölü balıkları yese de temel
yana açılmış kanatları arasındaki uzunluk 2,7 olarak bitkilerle beslenir.
m etreyi, ağırlığı 12,5 kilogramı bulur. A vru
p a ’nın güneyinden Asya’nın bozkırlarına ve Yenidünya Akbabaları
en yüksek dağlarına kadar çok geniş bir alana Yenidünya akbabaları Eskidünya akbabala
dağılmış olan bu kuş yuvasını yüksek ağaçla rıyla aynı familyadan değildir, ama davranış
nn tepesine kurar. Türkiye’de de Ege, A kde ve beslenme özellikleri birbirine çok benzer.
niz ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri dışında Yalnız, Am erika kıtasının en kuzeyinden en
her yerde kara akbabaya rastlanır. güney ucuna kadar dağılmış olan hindi akba
Mısır akbabası (Neophrorı percnopterus) bası (Cathartes aura) zaman zaman canlı hay
küçük yapılıdır ve hemen hemen bütün tüyle vanları da avlar.
Yenidünya akbabalarından kral akbaba (üstte solda) Am erika'nın tropik bölgelerinde yaşar. Uzun
kanatlı ve uzun bacaklı hindi akbabası (üstte sağda) bu kıtanın her yanına dağılmıştır. And
kondoru (altta), 3 metreyi aşan kanat açıklığıyla uçucu kuşların en irilerindendir.
AKCİĞER 107
Oksijeni azalmış olan kirli kan, kalpten dığı için hasta çok hırıltılı soluk alıp verir.
çıkan akciğer atardam arıyla her iki akciğere (Ayrıca bak. A L E R Jİ.)
taşınır. Tıpkı bronşlar gibi, bu atardam ar da Bazı akciğer hastalıkları da zararlı m adde
akciğerlere girdikten sonra birçok kez dalla lerin solunmasından ileri gelir. Pnömokonyoz
narak çok ince kan dam arlarına dönüşür. adı verilen bu “toz hastalıkları” , maden ve
Ancak m ikroskopla görülebilen bu incecik köm ür işçileri, çiftçiler, duvarcılar gibi daha
dam arlara kılcal dam arlar denir. Akciğerler çok tozlu ortam larda çalışan kişilerde görü
deki hava keseciklerinden her birinin çevre lür. Günüm üzde bu işçilerin çoğu, solunan
sinde bir kılcal dam ar ağı vardır. Hava keseci havayı süzen maskeler takarak çalışırlar.
ğinin duvarı ile kılcal damarın duvarı arasın Asbest (amyant) tozlarının solunmasından
daki uzaklık bir milimetrenin binde biri ka kaynaklanan asbestoz, akciğer kanserine yol
dardır. Oksijen bu uzaklığı aşarak hava kese açabildiği için en tehlikeli toz hastalıklarından
ciklerinden kılcal dam arlara, yani havadan biridir. Sigara dum anlarının solunması da
kana geçer. kansere yol açabilir. Akciğer kanseri, her yıl
Kılcal dam arlardaki kan oksijen yüklendik binlerce insanın ölümüne neden olan son
çe, rengi koyu kırmızıdan açık kırmızıya derece önemli bir hastalıktır. Bununla birlik
dönüşür. Kılcal dam arlar birleşerek daha te, insanların sigara alışkanlığından vazgeç
büyük dam arları, bu dam arlar da birleşerek mesi ve tozlu ortam larda çalışanların süzücü
en sonunda akciğer toplardam arlarını oluştu m askeler takması gibi koruyucu önlemlerle
rur. Akciğerlerde temizlenen kan bu toplar kolayca önlenebilir.
dam arlar aracılığıyla yeniden kalbe taşınarak
bütün vücuda dağılır. (Ayrıca bak. KALP; AKCİĞERLİ BALIK. Bugün yalnızca Güney
K a n .) A m erika, Afrika ve Avustralya’nın tatlı sula
H er iki akciğerin dış yüzü, plevra denen rında az sayıda örneğine rastlanan akciğerli
ince ve kaygan bir zarla kaplıdır. Aynı zaman balıklar çağımızın “yaşayan fosilleri” olarak
da göğüs boşluğunun iç yüzeyini de kaplayan
bu zar, kaygan olduğu için göğüs boşluğunda
ki organların rahatça hareket etmesini sağlar
ve böylece solunumu kolaylaştırır.
Akciğer Hastalıkları
Akciğerlerdeki hava kanalları ile hava kese
ciklerinin içi, kolayca örselenebilen çok ince
bir zarla kaplıdır. Çeşitli mikropların bu zara
yerleşip üremesiyle zatürree, bronşit ve bron-
şiyolit (bronşların ve bronşçukların iltihaplan
ması) gibi birçok hastalık gelişebilir. Amfi-
zem denen akciğer hastalığında, küçük hava
kesecikleri aşırı m iktarda havayla dolarak
şişer, gerilir ve en sonunda duvarları yırtılır. Yalnızca ûueensland'de yaşayan Avustralya
akciğerli balığının iri pulları ve küreğe benzer
A radaki bölmeleri yok olan birçok kesecik yüzgeçleri vardır.
birleşerek daha büyük keselere dönüşür. Bu
keseler oksijenin emilmesinde artık eskisi kabul edilir. Çünkü bu balıklar, bu üç kıtanın
kadar etkili olmadığından, akciğer amfizemi- birbirine bağlı olduğu Devoniyen ve Triyas
nin başlıca belirtisi soluk darlığıdır. Zatülcenp dönemleri arasında (365-205 milyon yıl önce)
denen hastalıkta, plevra genellikle m ikropla yeryüzünde çok yaygın olan bir grup balığın
rın etkisiyle iltihaplanarak şişmiş ve örselen günümüzdeki son temsilcileridir.
miştir. Bu yüzden, hasta soluk alıp verirken Akciğerli balıklar, solungaçlarıyla solunum
göğsünde şiddetli bir ağrı duyar. Astım da ise yapan balıkların nasıl evrim geçirerek akci
bronşçukların duvarlarındaki kas lifleri kasıl ğerleriyle solunum yapan amfibyumlara (kur
AKÇAAĞAÇ 109
kızgın taşlar atarak suyunu buharlaştırıyorlar sulamak için kullanılan bu ırmağın sularından
dı. Kıtaya yerleşen ilk beyazlar da çok geçme pek azı denize ulaşır. A kdeniz’in kuzey kıyıla
den bu yöntemi öğrendiler ve şekerkamışın rı ise Adriya ve Ege denizleriyle, küçük
dan daha ucuza geldiği için uzun süre bütün körfezlerle, İtalya ve Yunanistan yarım adala
şeker gereksinimlerini yalnızca akçaağaçtan rıyla bölünmüştür. Adaların çoğu da gene bu
karşıladılar. Bugün de Kanada ve A B D ’de kuzey bölümde toplanmıştır. İtalya Yarım
çağdaş yöntem lerle akçaağaç şekeri elde edi adası ile Sicilya Adası Akdeniz’i iki havzaya ya
lir ve bu üretim yalnızca Kuzey A m erika’ya da çanağa ayırır. Bu iki havza arasındaki
özgüdür. geçişi, çok dar olan Messina Boğazı ile
genişliği 160 kilom etreden az olan Sicilya
AKDENİZ, dört yanı karalarla kuşatılmış olan Kanalı sağlar.
kıtalar arası bir denizdir. Yalnız Cebelitarık Akdeniz, öbür deniz ve okyanuslardan
Boğazı’yla Atlas O kyanusu’na açıldığı için daha yakın zam anlarda oluştuğu için, denizin
dünyanın en büyük içdenizi sayılabilir. Afrika tabanı bugün bile sarsıntılarla çökerek yerine
ve Avrupa kıtaları arasında yaklaşık 4.000 km oturm aktadır. Nitekim A kdeniz’in tabanında
boyunca uzanan bu deniz, Çanakkale ve ve kuzey kıyılarında sık sık deprem lerin
İstanbul boğazlarıyla da gene bir içdeniz olan olması, Etna, Stromboli gibi yanardağların
Karadeniz’e bağlanır. Sonradan açılan Süveyş zaman zaman harekete geçmesi de bunun
Kanalı ise A kdeniz’in Kızıldeniz üzerinden göstergesidir. A kdeniz’in en derin yeri, Y u
Hint Okyanusu ile bağlantısını sağlamıştır. nanistan’ın güneyinde 5.121 m etre olarak
Akdeniz’in kıyılan genellikle dik, kayalık ölçülmüştür.
ve girintili çıkıntılıdır. Afrika kıyılarında Akdeniz ülkelerinde yazlar sıcak ve kurak,
büyük yarım adalar ve körfezler yoktur. Bu kışlar ılık ve yağışlı geçer. Akdeniz, kavurucu
kıyılardan A kdeniz’e dökülen tek büyük ır yaz günlerinde buharlaşmayla yitirdiği suyun
mak Nil’dir; ama daha çok Mısır topraklarını pek azını akarsu ve yağışlarla geri alabildiği
FRANSA Venedik
Cenova
Karadeniz
M arsilya
\YUGOSLAVYA
Barselona İTALY j İstanbul
B o ğ a z ı/
Korsika'
İr ISPANYA \® R o m a a ^
S a rd in y a ) ^ V . X A F M IA V U ^ U K , \ ^ Çanakkale Boğazı
Jt Lı Denizi } J Y U N A N İS T A N
TÜRKİYE
Cebelitarık
Boğazı ___
------- *1
^"V, *C j s
Messma M
î
QEers SURİYE
TUN U S 7 V Bo9azl
\ Sicilya Kıbrıs
'İR
CEZAYİR r^K analı G irit
İSRAİL
İskenderiye^
Süveyş Kanalı
LİBYA
AKDENİZ BÖLGESİ 111
için denizin tuzluluğu giderek artm aktadır. lişine ve çöküşüne tanık olmuştur. İÖ 3000
D aha ağır olan tuzlu su dibe çöker, ama yıllarında Mısır ve İÖ 2. yüzyılda Eski Yunan
Cebelitarık Boğazı’ndan öteye geçemez. Çün uygarlıkları bu yörede doğup gelişmiştir. İÖ
kü su yüzeyinden ancak 305 m etre aşağıda 1000 yıllarında, bugünkü Suriye ve Lübnan
olan Cebelitarık eşiğini aşamayacak kadar topraklarında yaşayan Fenikeliler, Mısır, Ku
dibe inmiştir. Cebelitarık’tan gelen güçlü bir zey Afrika, Yunanistan ve İspanya ile, hatta
yüzey akıntısı, Akdeniz’in buharlaşmayla yi İngiltere ile ticaret yapıyorlardı. İS 1. yüzyıl
tirdiği suyun büyük bölümünü karşılar. A yn da Akdeniz çevresindeki toprakların büyük
ca K aradeniz’den gelen daha zayıf bir akıntı bölümü Roma egemenliğine girdi. 476’da
da İstanbul ve Çanakkale boğazlarından geçe Rom a İm paratorluğu’nun çöküşünden sonra,
rek A kdeniz’e ulaşır. Bütün bu akıntılar Müslüman A raplar Kuzey Afrika ve İspanya’
olmasaydı, Akdeniz, H azar Denizi gibi gide yı ele geçirdiler. A kdeniz’in korsan yuvası
rek küçülen bir içdeniz olurdu. olması yüzünden azalan deniz ticareti de 1200
A kdeniz’in büyük bölümünde, gelgit sıra yıllarına kadar yeniden canlanamadı. O tarih
sında suyun kabarması ve alçalması arasında lerde, güçlü ticaret filoları kuran Venedik,
ki yükseklik farkı 30 santim etreden daha Cenova ve Barselona Akdeniz ticaretini yeni
azdır. Yalnız Adriya Denizi’nin yukarı bölü den canlandırdılar.
münde bu fark artarak V enedik’te 60-150 1500’lerde A kdeniz’in doğusunda Osmanlı
santimetreyi bulur. A kdeniz’in suları, Atlas egemenliğinin yayılması ve Portekizlilerin
O kyanusu’ndan gelen akıntı sayesinde ancak Güney A frika’yı dolaşan yeni bir yol keşfet
80 ya da 100 yılda bir tümüyle değişir. Bu su meleri, Akdeniz ticaretinin bir kez daha
yenilenmesinin çok uzun zaman alması ve de gerilemesine yol açtı. Önce H indistan’ın ve
nize boşaltılan atıkları alıp götürecek güçlü “baharat ad alan ” olarak anılan Endonezya’
akıntıların olmaması nedeniyle kirlilik önemli nın, daha sonra A m erika’nın zenginlikleri,
bir sorun olmuştur. Batı A vrupa gemilerini A kdeniz’den uzaklaş
Mısır ve Libya kıyıları dışında, A kdeniz’in tırdı. 1869’da Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla
büyük bölümü yüksek dağlarla çevrilidir. Akdeniz yeniden doğu ile A vrupa arasında en
Kısa ırmakların deltalarından oluşan kıyı ova kısa ve en önemli denizyolu durum una geldi.
larının çoğu oldukça küçüktür ve kayalık Bugün sanayileşmiş A vrupa ülkelerinin ço
yarımadalarla birbirinden ayrılmıştır. D elta ğu, kullandıkları petrolün büyük bölümünü
ların oluşmasının başlıca nedeni, ırmakların Irak, Suudi A rabistan, İran ve Basra Körfezi
taşıdığı çamuru alıp götürecek kadar güçlü bir devletlerinden alırlar. Bu petrolün bir bölü
gelgit olayının olmamasıdır. Eskiden sağlığa mü, doğrudan doğruya petrol kuyularından
zararlı birer bataklık olan bu deltalar bugün Doğu Akdeniz kıyısındaki limanlara boru
kurutularak verimli tarım alanlarına dönüştü hatlarıyla taşınır.
rülmüştür. Akdeniz çevresinde çiftçilik daha
çok yamaçlarda yapılır. Birçok yörede bu AKDENİZ BÖLGESİ Türkiye’nin yedi coğra
yamaçlar merdiven gibi teraslanarak bağcılı fi bölgesinden biridir. A nadolu’nun güneyin
ğa, zeytin ve meyve yetiştirmeye elverişli de, Akdeniz kıyıları boyunca uzanan bu bölge
durum a getirilmiştir. Kıyı ovalarından bazıla adını ve özelliklerini de bu denizden alır (bak.
rının verimli olmasına karşılık, Akdeniz tarı AKDENİZ).
mı çoğu yerde zengin bir hasat vermez. Balık Akdeniz Bölgesi, batıda M armaris ile Köy
yönünden de birçok denizden daha yoksul ceğiz arasından başlayarak doğuda Hatay
olan Akdeniz’de en çok orkinos ve sardalye ilinin Basit B urnu’na kadar Akdeniz kıyılarını
bulunur. Ayrıca birçok yerde sünger çıkarılır. bir şerit gibi izler. Akdeniz Bölgesi ile batıda
A kdeniz’e kıyısı olan ülkelerde turizm önemli ki Ege Bölgesi arasında doğal bir sınır yoktur.
bir gelir kaynağıdır. Oysa kuzeyde Toros D ağlan’mn Konya Hav-
zası’na inen yamaçları bölgeyi İç A nadolu’
Akdeniz Tarihi dan ayıran doğal bir sınır oluşturur. Kuzey
Akdeniz Bölgesi birçok eski uygarlığın yükse doğuda Seyhan ve Ceyhan ırmaklarının yuka
112 AKDENİZ BÖLGESİ
İZMİrV KAYSERİ
N İĞ D E
AYDIN ) ® Beyşehir
Gölü M ARAŞ
DENİZLİ / KONYA
BU R D U R
ADANA
0 \ / Seyhan
m u ğ la V Bara/ı
G A Z İA N TE P
Antalya
Körfezi
H A TA Y
H f
AKDENİZ BÖLGESİ 113
Dem irkazık Tepesi ise 3.756 m etreye yükse aktıktan sonra gür kaynaklar halinde yerüstü-
lir. Bu dağların arasındaki Külek ve Çakıt ne çıkar ve 25-30 m etre yükseklikteki kıyı
boğazları İç A nadolu’yu A kdeniz’e bağlayan yarlarından çağlayanlar biçiminde denize dö
doğal geçitlerdir. Tahtalı-Binboğa dağ kütle külür.
leri O rta Toroslar’ın doğu ucunda yer alır. Antalya Körfezi’nin kuzeyinde, Batı Toros-
İskenderun Körfezi’nin doğusunda yükselen lar’ın birbirine yaklaştığı çöküntü alanına
Amanos Dağları, Toroslar’ın Kıbrıs A dası’n- Göller Yöresi adı verilir. Bu yöredeki dağ
daki dış yayının A nadolu’daki uzantısıdır. sıralarının arasında, en büyüklen Beyşehir,
Akdeniz Bölgesi’nde, yüksek dağlar ve Eğridir, Burdur ve Acıgöl olan birçok çökün
vadilerle yarılmış yüksek yaylaların yanı sıra tü gölü bulunur. Hatay ilindeki Amik Gölü de
verimli ovalar da bulunur. Çukurova, Amik bölgenin önemli göllerinden biridir. Ayrıca
Ovası ve Antalya Ovası bölgenin başlıca A dana yakınında, Seyhan Irmağı üzerindeki
ovalarıdır. Seyhan ve Ceyhan ırmaklarının Seyhan Barajı, bu doğal göllerin birçoğundan
taşıdığı alüvyonlarla oluşan Çukurova, Türki daha büyük olan bir baraj gölü oluştur
ye’nin en geniş ve en verimli ovalarındandır. muştur.
Denizden uzaktaki bölümü Yukarıova ya da
Ceyhan Ovası, denize yakın olan büyük İklim ve Bitki Örtüsü
bölümü ise Çukurova ya da A dana Ovası Denizin etkisinde kalan kıyılarda ve dağların
adını alır. Bölgede ayrıca Serik, M anavgat, kuytularında kışlar ılık, yağışlı ve kısa, yazlar
D em re, Finike, Alanya gibi verimli kıyı ova sıcak, kurak ve uzun geçer. Yıllık yağış
ları vardır. Az girintili çıkıntılı olan Akdeniz miktarının fazla olması ve kış aylarında top
Bölgesi’nin kıyıları Karadeniz kıyılarına ben lanması Akdeniz ikliminin en belirgin özelli
zer. Dağlar genellikle denize dik yamaçlarla ğidir. Yaz mevsiminde, deniz düzeyinden 800
indiği için kapalı liman ve körfezler bulun m etreye kadar olan alçak kıyı alanları çok
maz. Yalnız güneybatıdaki Dalaman Çayı ile sıcak ve yağışsız, ama denizin etkisiyle nemli
Kırlangıç Burnu arasındaki kıyı girintili çıkın dir. Kuzey rüzgârlarını engelleyen yüksek
tılıdır. Kırlangıç Burnu’ndan Anam ur Burnu’ dağlarla kuşatılmış yörelerde sıcaklık çok
na kadar uzanan Antalya Körfezi ile daha yükselir. Bu iklim koşulları, 800 m etreden
doğudaki Mersin Körfezi’nin kıyıları düz, sonra yerini Akdeniz çevresi dağ iklimine
Mersin ile İskenderun Körfezi arasındaki kıyı bırakır. Yüksek yerlerde yağışların yarısı kış,
ise alçak ve bataklıktır. yarıya yakını ilkbahar ve sonbahar aylarında,
Akdeniz Bölgesi’ndeki akarsuların çoğu pek azı ise yazın düşer. Kışın yüksek dağlık
kısa, yatakları eğimli, akışları hızlı ve düzen bölgelerde yağış kar olarak gerçekleşir.
sizdir. Yüksek dağlardan beslenen çay ve Akdeniz Bölgesi’nin doğal bitki örtüsü
ırmakların suları ilkbaharda, öbürlerininki denize yakın ve denizden uzak bölgelerde ayrı
kışın çoğalır, yazın azalır. Yalnız yeraltı sula özellikler gösterir. Kıyıdan 500-600 metre
rıyla beslenen ve Antalya Körfezi’ne dökülen yüksekliğe kadar olan alçak alanlarda, uzun
akarsuların suyu yaz aylarında çok fazla ve şiddetli yaz kuraklığına uyum sağlayan ve
azalmaz. Lübnan’da doğup Suriye’den Türki kışın da yeşil kalan m akiler yaygındır. Boyları
ye topraklarına giren Asi Irmağı dışında, üç, beş metreyi geçmeyen delice, kocayemiş,
bölgedeki bütün akarsuların kaynakları A na sandal, zakkum, mersin, defne gibi bodur
dolu’dadır. Akdeniz Bölgesi’nin en önemli ağaç ve çalılar ile funda gibi bitkiler maki
akarsuları olan Ceyhan ve Seyhan’dan başka topluluğunu oluşturur.
Göksu, Aksu ve Köprü ırmakları ile M anav 600 m etreden 1.200 m etreye kadar olan
gat, Alakır, Tokluca, Tarsus ve D üden çayları yükseltilerde kızılçam ve meşelerin egemen
bölgenin sularını toplayarak Akdeniz’e dökü olduğu karışık orm anlar vardır. Yükseklik
lür. Süzenkaya’da yeraltına inen Manavgat arttıkça bu orman örtüsüne Halep çamı ile
Çayı daha sonra suları çoğalmış olarak yerüs- karaçamlar da katılır.
tüne çıkar ve çağlayanlarla akarak denize Dağların 1.200-2.100 m etre yüksekliklerin
ulaşır. Düden Çayı da uzun süre yeraltında de sedir, köknar, kayın, sarıçam ve ardıç
114 AKDENİZ OYUNLARI
birleşerek Akhun topraklarına girdiler. Bu iki turan çok çeşitli renklere rastlanır. Çizgili
devletin ordularıyla 562’de Nahşab önünde akiğin renk şeritleri, çubuklu dokum alardaki
yapılan savaş A khunlar’ın sonu oldu. T oprak gibi düzdür; oniks denen akiklerde bu renk
ları G öktürkler ile Sasaniler arasında bölüşü şeritleri dalgalı, halkalı akikte ise çember
len A khunlar, Toharistan’daki Akhun lideri biçimindedir.
Nizek T aran’ın 667’de Em eviler’e karşı ayak A kikler genellikle yanardağların püskür
lanmasıyla bir kez daha öne çıktılarsa da mesiyle oluşan kayaçların içinde bulunur.
yeniden güçlü bir birlik oluşturam ayarak ta Bilim adamlarının açıklamalarına göre, ya
rihten silindiler. nardağların püskürttüğü lavlar soğurken, çı
A khunlar’a ilişkin bilgiler, Toram an döne kan su buharı ve gazlar küçük kabarcıklar
minden kalma üç yazıt ile bazı Akhun parala oluşturur. Bu kabarcıklar ani bir katılaşmayla
rına dayanır. Göçebe bir yaşam süren A khun donunca da mineral kütlesi içinde küçük
lar G or, Huo ve Sakkala’yı zaman zaman boşluklar kalır. Kayaç bütünüyle katılaşm a
başkent olarak kullandılar. Güneye düzenle dan önce bu boşluklara silisli sular dolar ve
dikleri akınlardan sonra Budacı olan, ama suların akıp gitmesinden sonra geriye kalan
eski Hun geleneklerini de koruyan A khunlar’ silis boşluklarda çökelir. Silisin kayaçtaki
m son dönemlerini İslam kültürü biçimlen öbür minerallerle birleşmesi sonucunda, deği
dirmiştir. Toharca denen bir dil konuştukları şik renk katm anları bir araya gelerek şerit
ve 25 harflik bir alfabeleri olduğu sanılmakta biçiminde bir akik deseni oluşturur.
dır. Asya’nın ipek ticaretini ellerinde tuttuk En güzel akikler Hindistan ve Brezilya’da
ları sürece güçlerini koruyabilen Akhunlar, bulunur. Ayrıca Güney A m erika’nın öbür
G öktürkler’in İpek Yolu’nu ellerine geçirme bölgelerinde, Kuzey A m erika’da, A vrupa’da,
siyle bu üstünlüklerini yitirmişlerdir. Güney Afrika ve A vustralya’da da akik olu
şumları vardır. Çeşitli kimyasal m addeler
AKIL HASTALIKLARI bak. R uh H astalik emdirilerek, akiklerdeki şeritlerin rengi de
LARI. ğiştirilebilir ya da donuk renklere daha parlak
bir görünüm kazandırılabilir.
AKİK, çizgi ya da şerit biçiminde değişik
renklerle bezenmiş bir silis mineralidir. G örü AKKAN SİSTEMİ bak. L enf Sistemi
nümü güzel olduğu için daha çok mücevher,
şemsiye sapı ve kâğıt açacağı yapımında AKKOYUNLULAR, 15. yüzyılda H orasan’
B. M. Shaub dan Fırat Irm ağı’na ve Kafkas Dağları’ndan
Umman Denizi’ne kadar uzanan topraklarda
egemenlik kurmuş bir Türkm en devletidir.
Oğuzlar’ın Üçok kolunun Bayındır boyundan
olan Akkoyunlular’ın A nadolu’ya hangi yol
dan ve ne zaman geldikleri kesin olarak
saptanamamıştır.
14. yüzyılda Diyarbakır yöresini yurt edi
nen Akkoyunlular, 1340’tan sonra güçlenerek
Tur Ali Bey’in önderliğinde Anadolu, Suriye
ve Irak’a akınlar düzenlemeye başladılar.
Akik oluşum u, lavların içindeki kabarcıklara suların 1340-43 yılları arasında üç kez Trabzon Rum
dolmasıyla başlar. Bu sulardaki m inerallerin değişik İm paratorluğu’na saldırarak bu toprakları
zamanlarda kristalleşmesiyle de renk renk çizgili bir yağmaladılar. Trabzon Rum im paratoru bu
desen oluşur.
saldırıların önünü alabilmek için kızını Tur
kullanılır. Nemden ya da su buharından Ali Bey’in oğlu Kutlu Bey ile evlendirdi.
etkilenmediği için de bazı laboratuvar aygıtla Babasının ölümünden sonra A kkoyunlular’ın
rının yapımında yararlanılır. başına geçen Kutlu Bey, 14. yüzyılın ikinci
Akiklerin yapısında, değişik desenler oluş yarısında bu bölgedeki beylikler arasında
AKKOYUNLULAR 117
çıkan hemen hiçbir çatışmada tarafsız kalma Trabzon Rum İm paratorluğum dan Urfa'nm
dı. Hangi beyliği desteklerse para, armağan güneyine kadar genişlemişti.
ya da savaş ganimetleri karşılığında o beyliğin Osman Bey’in ölümünden sonra, çeşitli
saflarında çarpışırdı. bölgeleri yöneten oğulları arasında iktidar
Önceleri Doğu A nadolu’da bağımsız bir kavgaları başladı. Başa geçen Ali ve Hamza
aşiret olan Akkoyunlular’ın iyi örgütlenmiş beyler zamanında A kkoyunlular’ı zayıf düşü
bir devlet haline gelmeleri Kutlu Bey’in ren bu çatışmalar Ali Bey’in oğlu Cihangir
küçük oğlu Kara Yülük Osman Bey ile başlar. Bey zamanında da sürdü. Cihangir Bey bir
Ağabeyleriyle geçinemeyerek Kadı Burha- yandan Karakoyunlular ile uğraşırken, bir
neddin’in hizmetine giren Osman Bey yandan da amcalarının başkaldırılarını bastır
1396’da bir anlaşmazlık sonucu ondan ayrıldı; maya ve dedesi Osman Bey zamanında kaza
1398’de de Kadı Burhaneddin’i yenerek öl nılan topraklan elinde tutm aya çalışıyordu.
dürdü. A rdından Sivas’ı kuşattı, ama kentin Bu çabalarında en büyük desteği kardeşi
Osm anlılar’dan yardım istemesi üzerine Yıl Uzun Haşan Bey’den görmüştü. Ne var ki
dırım Bayezid'in kuvvetleri karşısında geri 1453’te ani bir saldırıyla Diyarbakır’ı ele
çekilmek zorunda kaldı. D aha sonra Memlûk geçiren Uzun Haşan A kkoyunlular’m başına
sultanının hizmetine giren Kara Yülük O s geçti ve kısa sürede iç çatışmalara son vererek
man Bey 1400’de Tim ur’un saflarına geçti. devleti güçlü bir yapıya kavuşturdu. Bu dö
Timur, Anadolu seferindeki hizmetlerine kar nemde A kkoyunlular, sınırları doğuda H ora
şılık M alatya’yı, 1402’de Osmanlılar ile yaptığı san’dan batıda Fırat Irm ağı'na, kuzeyde Kaf-
A nkara Savaşı’ndaki desteğine karşılık da kaslar’dan güneyde Um m an Denizi’ne kadar
bütün Diyarbakır bölgesinin beyliğini Osman uzanan büyük bir im paratorluk durumuna
Bey’e verdi. 1403’te Diyarbakır’a giden Os geldi. Karakoyunlular’ı yenerek ortadan kal
man Bey bütün Akkoyunlular’ı yönetimi al dıran Uzun Haşan başkentini D iyarbakır’dan
tında toplayarak Akkoyunlu Devleti’ni kur Tebriz’e taşıdı. Azerbaycan, Hem edan ve
du. Bir yandan sınırlarını genişletiyor, bir Kirman topraklarını birbiri ardına ele geçirdi
yandan da Tim ur’a bağlı kalarak vergi ödü ve 1469'da Tim urlular'ı bozguna uğratarak
yordu. Aynca Memlûklar ve Osmanlılar ile iyi Gürcü Krallığı’nı vergiye bağladı.
ilişkiler kurmaya özen gösteren Osman Bey Kurduğu bu imparatorluğun gücüne güve
1435’te Karakoyunlular ile giriştiği bir savaşta nen Uzun Haşan Osm anlılar'a karşı düşm an
öldürüldüğünde, Akkoyunlular’ın sınırları ca tavır almaya başlamıştı. Osmanlı toprakla-
KARADENİZ
OSMANLILAR
HORASAN HANLIĞI
HEMEDAN
ISFAHAN
KİRMAN
MEMLUKLAR
HÜRMÜZ
Uzun Haşan
döneminde
(1453-1478)
Akkoyuniu Devleti.
118 AKKRA
rina akınlar düzenliyor ve Osm anlılar’a karşı Devlet örgütünün merkezi Büyük Divan’
girişeceği mücadelede kendisine yandaşlar dı. Bu divana bağlı Eşraf Divanları ayrı ayrı
arıyordu. Bu amaçla Rodos Şövalyeleri ve devlet görevlerinden sorumlu tutulurdu. Sa-
Venedik ile ilişki kurdu. Akkoyunlular ile hib denen vezirler, hüküm dar ailesinden
Osmanlılar arasındaki ilk çatışmalar, Fatih büyük boyların beyleri ve kazasker Büyük
Sultan M ehm ed’in Trabzon Rum İm parator D ivan’ın doğal üyesiydiler. Ayrıca illerde
luğu’nun üzerine yürümesiyle başladı. Rum divanın küçük bir örneği bulunurdu. İllerde
im paratorunun kızıyla evli olan Uzun Haşan, hukuk işlerine kadılar, din işlerine de m üftü
Osmanlı ordusunu durdurm ak için T rabzon’a ler bakardı.
kuvvet gönderdi. Gedik Ahm ed Paşa kom u A kkoyunlular’ın düzenli bir devlet olarak
tasındaki Osmanlı ordusunun bu kuvvetleri 100 yıl süren egemenlikleri hemen hemen
yenmesi, daha sonra 1461’de Fatih’in Trabzon’u tümüyle savaşlarla geçti. Gerek devlet yöneti
alması Akkoyunlular ile Osmanlılar ara minde, gerek askeri örgütlenmede Osmanlılar’ı
sındaki ilişkileri iyice gerginleştirdi. 1472’de örnek alan Uzun Haşan bu alanlarda çok
Uzun H asan’ın K aram anlılar’a yardım için önemli yenilikler yaptı. Onun zamanında
gönderdiği kuvvetler de Osmanlı ordusunca ordu, Osm anlılar’da olduğu gibi kasaba ve
bozguna uğratıldı. Uzun H asan’ın bu düş köylerden devşirilen piyade azapları, illerdeki
manca tutum u karşısında Fatih Sultan M eh beylerin emrinde toprağa bağlı tımarlı sipahi
med ordusuyla A kkoyunlular’ın üzerine yürü ler ve göçer Türkm en boylarından toplanan
dü ve 1473’teki Otlukbeli Savaşı’nda Uzun atlı askerlerden oluşan bir yapıya kavuşturul
H asan’ı yendi. Bu yenilgiden sonra toprakla du. “Haşan Padişah K anunları” adıyla bilinen
rındaki siyasal ve askeri gücünü büyük ölçüde yasaları koyan Uzun H aşan, K uran’ı ve bir
yitiren Uzun Haşan 1478’de ölünce, oğullan çok bilimsel yapıtı T ürkçe’ye çevirtmiş, bil
arasında başlayan taht kavgaları Akkoyunlu- ginleri ve sanatçıları çevresinde toplamıştı.
lar’ı hızla çöküntüye itti. Sonunda, Safeviler’ Ali Kuşçu, Celaleddin Devvani ve İsa Savcı
in hüküm darı Şah İsmail 1503’te Akkoyunlu gibi bilim adamları, Diyarbakır ve Tebriz’i
Devleti’ne son verdi. (Aynca bak. SAFEVİLER.) birer bilim ve kültür merkezi yapmaya çalışan
Akkoyunlu hüküm darlarının koruyuculuğu
Devlet Yönetimi altında önemli yapıtlar verdiler.
Türk devlet geleneğini sürdüren Akkoyunlu Akkoyunlular ile Osmanlılar arasında,
lar, bütün ülkeyi hüküm dar ailesinin ortak özellikle mimarlık alanında çok yakın bir
malı sayarlardı. H anedan üyelerinden biri etkileşim olduğu açıkça görülebilir. Başta
öbürlerince hüküm dar olarak tanınırdı. Ö bür Diyarbakır ve Mardin olmak üzere A hlat,
bey ve şehzadeler de “uluğ bey” ya da “han” Hasankeyf, Erzincan, Bayburt köyleri ve
unvanıyla anılan bu hüküm dara bağlı kalmak H asankale’de A kkoyunlular’dan kalma bir
koşuluyla illere vali atanır ve gittikleri yerde çok cami, türbe, medrese, kale, kale surları
yarı bağımsız hareket ederlerdi. ve yazıt vardır. Bunlardan en önemlileri
Diyarbakır’daki Şeyh M atar ve Şeyh Safa
AKKOYUNLU HANEDANI camileri, M ardin’deki Sultan Kasım M edrese
si ve A hlat’taki Em ir Bayındır Camisi ile
Kara Yülük Osman 1403-1435 kümbetidir. Müslüman olmadan önce koyun
Ali 1435-1438 totem ine bağlı olan Akkoyunlular, İslam dini
Hamza 1438-1444
Cihangir 1444-1453 ni benimsedikten sonra da bu totem e bağlılık
Uzun Haşan 1453-1478 larını sürdürerek bayraklarını ve mezar taşla
Halil 1478
Yakub 1478-1490 rını koyun resimleriyle süslediler.
Baysungur 1490-1492
Rüstem 1492-1497 AKKRA bak. A ccra.
Göde Ahmed 1497
Mehmed Mirza 1498-1500 (Yezd'de)
Elvend Mirza 1498-1502 (Azerbaycan'da) AKORDEON küçük ve taşınabilir bir org
Murad 1498-1503 (Şirvan'da)
türüdür. Üç temel bölümden oluşur: Körük,
AKORDEON 119
Bam aby’s
Akordeon birçok ülkenin halk müziğinde çok kullanılan bir çalgıdır. Bazı tiplerinde hem piyanonunkilere
benzeyen tuşlar, hem de düğm eler bulunur.
kamışlar ve tuşlar. Körük, pili biçiminde larıyla körüğün sol yanındaki sıra sıra düğme
kıvrımları olan deriden bir torbaya benzer. lere basabilir. Böylece sağ el melodiyi çalar
İki yana doğru gerilerek açıldığında içi havay ken, sol el ona eşlik eder.
la dolar, sıkıştırıldığında ise emdiği havayı Bazı akordeonlarda klavye yoktur, her iki
kamışlara doğru üfler. Kamış denen bu parça yanda da düğmeler bulunur. Bu tip akordeon
lar aslında değişik büyüklüklerde kesilmiş larda aynı düğme körük açıkken başka, kapa
metal dilciklerdir. Körükten gelen havanın lıyken başka perdeden ses verir.
etkisiyle serbestçe titreşen bu dilciklerden her İlk akordeonu, Berlinli müzik aletleri ya
biri değişik perdeden ses verir. Akordeonun pımcısı Friedrich Buschmann 1822’de yaptı.
tuşları körüğün iki yanına, yukarıdan aşağıya Bu çalgı bugün özellikle Fransa ve İsviçre’de
doğru sıralanarak yerleştirilmiştir. H er tuş, halk danslarına eşlik etm ek için çok kullanılır.
bir ya da birkaç dilciğe hava üfleyen bir 1829’da İngiliz Sir Charles W heatstone’un
kapakçığın açılıp kapanmasını sağlar. yaptığı konçertina da akordeona çok benze
Piyano akordeonlarda, körüğün sağ yanın yen bir çalgıdır. Yalnız akordeondan farklı
da tıpkı piyano klavyesine benzeyen tuşlu bir olarak körüğü ve kenarındaki çerçevesi altı
klavye vardır. A kordeonu çalan kişi sağ eliyle gen biçimindedir; her iki yanında da düğme
bu tuşlara basarken sol koluyla da körüğü ler vardır. Bu çalgıyı en çok denizciler şarkı
açıp kapar. Aynı zamanda, sol elinin parm ak söylerken kullanır.
120 AKREP
AKREP. A krepler böceklerle değil örüm cek lerin sokması çok acı verir, ama bazı türlerin-
lerle yakın akrabadır. Bu yüzden, kendilerine ki insanı ve en iri hayvanları bile öldürebilir.
benzeyen öbür küçük eklembacaklılarla bir En tehlikeli akreplerden biri Kuzey A frika’da
likte ve örümceğimsiler (Arachnida) adıyla yaşayan sarımsı kahverengi akreptir (Androc-
böceklerden ayrı bir sınıf oluştururlar. A k tonus australis). Zehirli akreplerin çok yaygın
replerin dört çift yürüme bacağı, ayrıca ısta- olduğu M eksika’da her yıl en az 1.000 kişi
kozunki gibi iri ve güçlü birer kıskaçla dona akrep sokmasından ölür.
tılmış bir çift yakalama bacağı vardır. Avlarını A krepler yalnızca sıcak ve tropik bölgeler
Cari Wallace de yaşar. Gündüzleri genellikle kayaların ya
da devrilmiş ağaç gövdelerinin altına saklanır,
gece olunca avlanmak için dışarı çıkarlar. Dişi
ve erkek akrepler çiftleşmeden önce karşılıklı
geçerek garip bir dans yaparlar. Döllenmiş
yum urtalar dişi akrebin vücudundayken açılır
ve anne akrep yum urtadan çıkmış olan yavru
larını günlerce sırtında taşır. Akreplerin rengi
genellikle siyah, kahverengi ya da sarı, uzun
lukları da 1,5 ile 20 cm arasındadır.
Bütün yeryüzünde 800 kadar akrep türü
yaşar. Türkiye’nin de birçok yerinde küçük ve
zararsız akrep türlerine rastlanır; yalnız G ü
neydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki bazı türlerin
zehri çok tehlikelidir.
işlevi görür. A kropolün en ünlü yapısı, eski ğın göstergesi sayılan akrostiş günümüzde
çağların en güzel tapınaklarından biri olan eski önemini yitirmiştir.
sütunlu Parthenon’dur. Kentin koruyucu tan Bir başka akrostiş türü de bilmecelerde
rıçası A thena’ya adanmış olan Parthenon’u kullanılır. Bu biçimde düzenlenen bilmeceler
İÖ 5. yüzyılda büyük devlet adamı Perikles de bazı sözcüklerin ilk ya da son harfleri
yaptırdı (bak. PERİKLES). B u tapınağın baş bilmecenin çözümünü verir. Örneğin “Akşam
mimarı heykeltıraş Pheidias tanrıçanın fildişi ev ödevini yaparken uyuyakaldı. Lambayı
ve altından bir heykelini de yapmıştı; ama bu bile söndürmemişti. İlk kez bu kadar yorgun
heykel bugün kayıptır. düşüyordu” cümlelerinde Ali’den söz edildi
Parthenon, Hıristiyanlık döneminde kilise ği, üç cümlenin ilk harfleri birleştirildiğinde
olarak kullanıldı; Türkler A tina’yı alınca da ortaya çıkar.
camiye dönüştürüldü. 1687’de, bu yapıdaki
barut deposunun bir top mermisiyle patlaması AKSOLOT. O rta A m erika’da, Mexico’nun
sonucunda Parthenon’un orta bölümü havaya çevresindeki soğuk göllerde yaşayan aksolot
uçtu. (Am bystom a mexicanurri) kuyruklu bir am
1801’de İngiliz Lord Elgin, Parthenon’daki fibyumdur. Semenderle yakın akraba olması
bazı m erm er heykelleri İngiltere’ye götürdü. na karşın, ilginç ve alışılmadık özellikleriyle
Elgin M erm erleri olarak bilinen bu heykeller sem enderlerden ve bütün amfibyumlardan
de çok güzel insan, at ve insan başlı at ayrılır (bak. AMFİBYUMLAR; SEMENDER).
(Kerıtauros) süslemeleri vardır. 1816’da dev Gerçekten de bu hayvan, yaşamı boyunca
letin satın aldığı bu heykeller o tarihten beri larva evresinde kalan ve erişkin durum a
Londra’daki British M useum ’dadır. Yunan gelmeden yavrulayabilen tek amfibyumdur.
hüküm eti heykellerin kendilerine geri veril Örneğin sem enderler larvalıktan çıkıp eriş-
mesi için İngiltere’ye başvurm uştur. Aradan kinleştikten sonra solungaçlarını yitirir ve
bunca zaman geçtikten sonra, heykellerin ye yaşamlarının geri kalan bölümünü karada
niden Parthenon’daki eski yerlerine yerleşti
rilme olasılığı çok düşüktür.
pulslar) gönderilir. Beyin bu mesajları almca, bu iki güç tam denge halindeydi. Bir insan
ağrıyı hafifletmeye yarayan kimyasal m adde hastalandığı ya da ağrı duyduğu zaman, vücu
lerin açığa çıkmasını sağlar. dundaki yin-yang dengesinin bozulduğunu
Aslında akupunkturun hangi yolla etki düşünüyor ve dengeyi yeniden kurmak için
yaptığını kimse tam olarak açıklayamıyor. akupunktur yöntemine başvuruyorlardı.
Kesin olan tek şey, vücuttaki bir noktaya A kupunkturun amacı, enerjinin azaldığı nok
batırılan bir iğnenin belirli bir tepki yaratarak talara daha çok enerji akmasını sağlamak,
başka bir noktadaki ağrı duyumunu bastırdı buna karşılık enerjinin fazla olduğu noktalara
ğıdır. enerji akışını engellemekti.
Eski Çinliler “soluk” ya da “güç” anlamın Bugün akupunktur uygulayan doktorlar
daki k i’i sözcüğüyle adlandırdıkları yaşamsal hâlâ Eski Çinliler’den kalma şemaları kulla
bir enerjinin varlığına inanıyorlardı. V ücutta nırlar. Bu şemalar iğnelerin vücuttaki hangi
ki organların çalışmasından sorumlu olan bu noktalara batırılması gerektiğini gösterir. M e
Bibliotheque Nationale, Paris ridyenlerin vücut yüzeyine değdiği yerlerde
bulunan 365 tane akupunktur noktası vardır.
Günüm üzde, akupunkturla tedavi öğrenimi
görmüş olan birçok doktor, mide, eklem ve
romatizma ağrılarını dindirmek ya da uyku
suzluk çeken kişilere yardımcı olmak için bu
yöntemi uygular. Bununla birlikte, akupunk
tur bütün ağrıların tedavisinde etkili bir yön
tem olmadığı için her hastalıkta bu yöntem
den yarar umulamaz.
da deniz yaşamını inceleyecek bilim adamları kir. Bu yüzden dar ağızlı ve geniş karınlı
na elverişli bir çalışma ortamı yaratmaktır. Bu kaplar akvaryum olarak kullanmaya uygun
akvaryumların yanı sıra, alabalık, sazan gibi değildir. En iyi ev akvaryumu, geniş ama
eti değerli balıkları üretm ek için ortaçağdan fazla derin olmayan, dikdörtgen biçimli cam
bu yana özel havuzlar ve balık çiftlikleri kaplarda kurulabilir. Suyun buharlaşmasını
kurulur {bak. BALIKÇILIK). Ayrıca dünyada azaltmak, içeriye toz girmesini önlem ek, ayrı
birçok insan boş zamanlarını değerlendirmek ca balıkları kedilerin saldırısından korum ak
için am atör akvaryumculuk yapar. için akvaryumun üstü cam bir kapakla örtül-
melidir. Yalnız bunu yaparken kabın üst
Ev Akvaryumu köşelerine tahta ya da m antar parçalan yer
Evlerdeki akvaryumlar tükenm ez bir neşe, leştirilerek kapağı hafifçe yükseltmek ve su
eğlence ve eğitim kaynağıdır. Bu akvaryumlar yun hava almasını sağlamak gerekir.
içindeki canlıların doğal yaşam ortam ına ne Ev akvaryumculuğuna japonbalığı gibi ba
kadar benzerse o kadar iyi sonuç alınır. kımı güç olmayan balıklarla başlamak en
Bunun için de birkaç basit kurala uymak kolay ve güvenilir yoldur {bak. JAPONBALIĞI).
gerekir. îlk kural, akvaryum suyunun her Bu konuda belirli bir deneyim kazanıncaya
zaman temiz ve havalandırılmış olmasıdır. Bu kadar, bakımı çok güç olan tropik türlerden
da akvaryuma çok fazla balık doldurm amak, sakınmak gerekir. Sağlıklı balıkları seçmeye
içine su bitkileri yerleştirmek ve gerektiğinde özen göstermek iyi bir başlangıç için çok
bir pompayla suya hava vermekle sağlanabi önemlidir. Sağlıklı bir balığın görünümü canlı
lir. İkinci önemli nokta, akvaryumdaki canlı ve hareketli, yüzgeçleri dik, gövdesi dolgun
ların kavga etm eden ve birbirlerine zarar dur. Japonbalıkları serin sulardan hoşlandık
vermeden bir arada yaşamalarını sağlamaktır. ları için akvaryumun ısıtılması gerekmez.
Üçüncü kural ise akvaryumdaki hayvanları Oysa göz alıcı renkleriyle çok sevilen tropik
temiz tutm ak ve aşırı beslememektir. balıklar ılık suda yaşar; bu yüzden akvaryu
Balıkların solunumlarına yetecek kadar ha mun içine bu amaçla tasarlanmış elektrikli bir
va bulundurabilmesi için akvaryumdaki su ısıtıcı koymak gerekir. Dem ek ki su sıcaklığı
yüzeyinin olabildiğince geniş tutulması gere konusunda uyuşamayan japonbalıkları ile tro
havalandırıcı
termometre
kum
ya da çakıl
Sağlıklı balıklar ancak temiz ve bakımlı bir akvaryumda yetiştirilebilir. Kedibalığı denen
C orydoras türleri dipte biriken besin artıklarını yediği için akvaryumun tem izliğine yardımcı olur.
Güzel görünüm lü su bitkileri de balıklara hem oksijen, hem barınak sağlar. Balıkların çoğu
sıçrayarak dışarı çıkabileceği için, akvaryumun üstünü mutlaka bir kapakla örtm ek gerekir.
126 AKVARYUM
pik balıklar hiçbir zaman aynı akvaryumda bus), cüce gurami (Colisa lalia), gövdesinde
beslenemez. mavimsi-yeşil fosforlu bir şerit olan neon tetra
Akvaryumun dibine kum ya da küçük çakıl (Hyphessobrycon irmesi) ve kırmızı tetradır
taşları döşeyip arasına su bitkileri dikmek (Hyphessobrycon flam m eus). Buna karşılık
hem akvaryumu daha çekici gösterir, hem de çok kavgacı ve yırtıcı olan beta (Betta splen-
balıklara daha kolay benimseyecekleri bir dens) ve cennetbalığı (Macropodus opercula-
ortam yaratır. Akvaryum mağazalarında ris) gibi tropik türler karma akvaryumlarda
“kurdeleotu” adıyla satılan Vallisneria, “su- beslenemez. Balıkların akvaryumda üreyebil
kekiği” ya da “havuzotu” adıyla satılan Elo- mesi için aynı türün bir erkeğinden, bir
dea türleri ve suoku (Sagittaria) yeni başlayan dişisinden almak gerekir. Yalnız Corydoras
akvaryumcular için en uygun su bitkileridir. cinsinden balıklar genellikle tek olarak alınır.
Akvaryum bitkileri suyun havalanmasına, Bıyıkları olduğu için akvaryumcular arasında
daha doğrusu oksijen yüklenmesine yardımcı kedibalığı olarak anılan bu balık, dibe çöken
olur. Balıkların solunum sırasında dışarı attığı yiyecek artıklarıyla beslendiğinden akvaryu
karbon dioksit gazını emen bitkiler bu bileşiği mun temizlik işçisi sayılır. 20 litre su alan bir
karbon ile oksijen elem entlerine ayrıştırır. akvaryumda 15 kadar küçük balık yetiştirebi
Böylece bitkiler, güneş ışığının yardımıyla lirsiniz. (Ayrıca bak. BETA; GURAMİ; LEPİSTEŞ.)
besin üretiminde kullanacakları karbonu tu Aldığınız balıkları eve götürürken alıştıkla
tarken (bak. Fo to s en tez ) serbest kalan oksirı çevre sıcaklığının değişmemesine çok özen
jen de suya karışır. İyi aydınlatılmış bir göstermeniz gerekir. En iyisi, balıkları su
akvaryumda bitkilerden yükselen oksijen ka dolu plastik bir torbaya koyup bu torbayı bir
barcıklarını görebilirsiniz. Gündüzleri karbon kutuya yerleştirmek ve torbanın çevresini
dioksit alıp oksijen açığa çıkaran bitkiler, buruşturulmuş gazete kâğıtlarıyla doldurm ak
geceleri tam tersine sudaki oksijeni tüketir. tır. Böylece suyun sıcaklığını yeterli bir süre
Bu yüzden akvaryumun günde 12 saat kadar korumuş olursunuz. Eve geldiğinizde plastik
bol ışıkla aydınlatılması gerekir. Bu arada su torbayı yavaşça akvaryumun içine bırakın ve
da havadan oksijen aldığı için, bitkilerin gece suyun içinde en az bir saat öylece durduktan
boyunca tükettiği oksijenin bir bölümü karşı sonra yavaşça bir yöne eğerek içindeki balık
lanmış olur. ları suya boşaltın.
Barış içinde bir arada yaşayabilen sakin Akvaryumun ışığa bakan camlarının iç yü
yaradılışlı küçük tropik balıkların en önemli zeyi zamanla yosun tutar. Suyosunu (alg)
leri gupi ya da lepistesler (Lebistes reticula- denen bu küçük bitkiler balıklar için zararlı
tus), kılıçkuyruklar (.Xiphophorus helleri), değildir, ama akvaryumun içini ve balıkları
moliler (Mollienesia), bıyıklı balıklar (Bar- görmeyi güçleştirir. Bu yüzeyleri temizlemek
için bir tel fırça ya da m etalden yapılmış geniş
AKVARYUMCULUĞUN ağızlı bir kazıyıcı kullanabilirsiniz. Ayrıca,
TEMEL KURALLARI suyosunlarıyla beslenen bazı tatlı su salyan
gozlarını akvaryuma koymak da camların
1. Akvaryumu temiz tutun.
temiz kalması için bir önlem olabilir. Yalnız
2. Çok fazla balık doldurmayın.
bu salyangozlar bazı balıkların yumurtalarını
3. Bitkileri, kumu ve taşları akvaryuma koy-
da yer; bu yüzden balıkların üreme zamanı
' m adan önce yıkayın.
geldiğinde salyangozları ayrı bir kaba almak
4. Suyu değiştirmeyin. Olanak buldukça yağ
gerekir.
mur suyu ekleyin.
Kullanmanız gereken öbür önemli araçlar,
5. Balıklara çok fazla yem vermeyin.
akvaryumun tabanında biriken dışkı ve yem
6. Cama vurarak balıkları ürkütmeyin.
artıklarını temizlemek için dibe daldırılan
7. Hastalığın bulaşmasını önlemek için, hasta
borulu bir sifon ile balıkları sudan çıkarmaya
lanan balıklan başka bir kaba alın.
yarayan küçük bir balık kepçesidir. Sakın
8. Bilginizi artırm ak için bu konuda yazılmış
balıklan elinizle tutmayın. Böyle yaparsanız
kitaplan okuyun.
balığın pullarını ve derisinin üzerindeki koru
ALABALIK 127
yucu salgı katmanını örseleyerek hayvanın büyümesini akarsularda tam am ladıktan sonra
hastalanmasına yol açabilirsiniz. Aynca akvar denize doğru göç eder ve yum urta dökm ek
yumunuza piyasada değişik örneklerini bula için yeniden akarsulara döner. Üreme dö
bileceğiniz mekanik bir havalandırıcı ve su nemleri dışında denizde yaşadıkları için bu
üstünde yüzen küçük bir term om etre eklem e alabalıklara deniz alası denir. Göç etmeyen
niz gerekir. Akvaryumunuzda soğuk su balık alabalıklar ise bütün yaşamlarını akarsu ve
ları besliyorsanız su sıcaklığı hiçbir zaman göllerde geçirir. Yaşadıkları ortam a göre bun
13°C’yi aşmamalıdır. Tropik balıklar için en lara da dere alası, göl alası, hatta dağlık
uygun ortalam a sıcaklık ise 24°C’dir. Suyun bölgelerdeki akarsularda yaşıyorlarsa dağ ala
içine daldırılan ve bir term ostatla istenen sı gibi ayrı ayrı adlar verilir.
dereceye ayarlanan elektrikli ısıtıcılarla akvar Alabalığın anayurdu Avrupa ve Batı As
yumunuzun suyunu ısıtabilirsiniz. Yalnız bu ya’dır. Türkiye’de de özellikle A bant G ölü’n-
aygıtı akvaryumun içine nasıl yerleştireceğini de, Uludağ’daki derelerde, Sapanca G ölü’n-
zi öğrenmek için m utlaka bir uzmana danış de ve Ege Bölgesi’ndeki akarsularda, Aras
manız gerekir. Irm ağı’nda, Çıldır G ölü’nde ve K aradeniz’e
Balıklarınızın sağlıklı kalmasını istiyorsa dökülen akarsularda bu balığın dört alttürü
nız, bütün ev hayvanları gibi balıkların da yaşar. Soylarının tükenmesini önlemek için
düzenli bakım istediğini unutmayın. Bazı üreme mevsiminde avlanma yasağı konduğu
akvaryum balıkları 20 yıl kadar yaşayabilir; gibi, Ege ve Akdeniz kıyılarındaki dere ya
ama ortalam a yaşam süreleri yalnızca 18 taklarında, ayrıca bazı göl ve göletlerde tarla
aydır. balıkçılığı yöntemiyle de özel olarak alabalık
üretilir. Alabalık çok çevik ve hareketli bir
ALABALIK. Sombalığıyla yakın akraba olan balık olduğundan yalnız eti için değil spor
alabalık (Salmo trutta) eti çok beğenilen, bu amacıyla da çok avlanır. Kamışla yapılan
yüzden de en çok avlanan tatlı su balıkların alabalık avı güç, ama sevilen bir spor etkinliği
dan biridir. Alabalık ile sombalığı arasındaki olarak bütün dünyada yaygınlaşmıştır.
başlıca fark, alabalığın üstçenesindeki sapan Ü rem e mevsimi gelince, dişi alabalık kuy
kemiğinin gözün arkasına kadar uzanması ve ruğuyla kumları oyarak akarsuyun dibinde
kuyruk yüzgecinin sombalığınınki gibi derin küçük bir çukur kazar ve yumurtalarını bu
bir oyukla yarılmamış olmasıdır. (.Ayrıca bak. çukura bırakır. Erkek balık da sütsü bir sıvı
SOMBALIĞI.) içindeki spermalarını aynı çukura boşaltarak
Alabalığın, biri göç eden, öbürü etmeyen yumurtaları döller. İster göç etsin, ister etm e
başlıca iki çeşidi vardır. Göçmen alabalık sin bütün alabalıkların üreme yöntemi aynı
dır; deniz alası bile yum urta dökeceği zaman
akarsu ağızlarına girer. Burada yum urtadan
çıkan yavru deniz alalan, iki yıl ya da daha
uzun bir süre akarsuda yaşayarak denize
açılabilecek kadar büyümeyi bekler. Bu süre
içinde rengi ve görünümü aynı yaştaki somba-
lıklarına çok benzer. D aha sonra dişiler gü
müşsü, erkekler kızılımsı bir renk alır ve
akarsuyun ağzından denize doğru açılır; ama
hiçbir zaman sombalığı kadar uzağa gitmez.
Yaklaşık altı ay sonra bir bölümü yeniden
akarsulara döner ve orada birkaç hafta kalır.
Bu süre içinde dişilerin yarısından azı yum ur
ta bırakır, sonra hep birlikte yeniden denize
açılırlar. İlk yolculukta yumurtlamamış olan
lar bir süre sonra gene akarsu ağızlarına
Üstte: Göçmen deniz alası. Altta: Alabalık. girerek yumurta döker. Geri kalanlar ise bir
128 ALACAHÖYÜK
ya da birkaç yıl denizde yaşadıktan sonra birçok yerleşim katının üst üste yığılmasıyla
akarsulara girer ve ilk yavrularını verir. Deniz oluşan yapay tepelere höyük denir. Çorum
alası, sombalığından farklı olarak, bütün ya iline bağlı Alaca ilçesinin 15 km kuzeybatısın
şamı boyunca iki ya da üç kez yum urta döker daki A lacahöyük’te de, dört ayrı kültür evre
ve akarsularda geçirdiği bu üreme mevsimin sinden kalma 14 yerleşim ya da yapı katı
de normal beslenmesini sürdürür. Oldukça iri saptanmıştır. Doğal olarak bu katların en eski
olan deniz alalarının 10 kg ağırlığındaki ör tarihlisi en altta, en yakın tarihlisi en üsttedir.
neklerine rastlanmıştır. En üstlerdeki yapı katları Hitit sonrası
D ere ve göl alalarının yavruları iki, üç yıllık denen kültür evresinden kalmadır. Bu birinci
oluncaya kadar deniz âlâsının yavrularına kültür evresinde, ilk Frig yerleşmelerinden baş
ayırt edilemeyecek kadar benzer. Am a eriş layarak Rom a, Bizans, Selçuk ve Osmanlı
kin durum a geldiğinde, genellikle kahverengi dönemlerine kadar uzanan kalıntılar yer alır.
ya da yeşil renkte olan gövdesi çok sayıda ÎÖ 1200’lerde bu yörede yerleşmiş Frigler’den
koyu renk benekle donanır. Oysa deniz âlâsı kalma yollar, kaldırım döşemeleri ve yol
nın erişkinleri hem daha açık renkte, hem de boyunca sıralanmış taş temelli evler Frigya
çok az beneklidir. Bununla birlikte, dere ve yapı katının başlıca kalıntılarıdır.
göl alalan için ortak bir renk ve boyuttan söz -Daha alttaki yapı katları İÖ 2000-1300
etm ek çok güçtür. Değişik ortam larda yaşa yılları arasındaki Hitit kültür evresini yansıtır.
yan bu alabalıkların renkleri ve boyutları Eski Hitit Krallığı (İÖ 1650-1460) ile Hitit
birbirinden çok farklıdır; hatta aynı akarsu İm paratorluğu (İÖ 1460-1180) dönemlerini
yun aşağı çığınnda yaşayan bir dere alası ile Anadolu Yayıncılık Arşivi
likle altın, gümüş, tunç ve demirden yapılmış kabuklu yemişleri biriktirdiği için “kestane
silah, süs ve kullanım eşyaları, güneş kursları, kargası” adıyla da bilinir.
geyik ve boğa heykelcikleri o çağlarda bu Alakargaların dört türü Kuzey A m erika’da
yörede güçlü bir prensliğin ve çok gelişmiş bir yaşar. Adını parlak mavi tüylerinden alan
maden sanatının var olduğunu gösterir. mavi alakarga (Cyanocitta cristata) çeşitli
Dördüncü kültür evresinin yapı katları İÖ sesleri ustalıkla taklit edebilir. Tüyleri koyu
yaklaşık 3500-3000 yılları arasındaki Bakır- mavi renkte, tepeliği çok belirgin ve siyah
Taş (Kalkolitik) ve Erken Tunç çağlarından olan Steller alakargası (Cyanocitta stelleri)
kalmadır. O çağlarda buraya yerleşen insanla A laska’dan M eksika’ya kadar uzanan bütün
rın kurduğu ilk yapı katı bugünkü höyüğün de dağlık yörelerde yaşar. Kanada alakargası
çekirdeğidir. Bu katlarda taş tem eller üzerine (Perisoreus canadensis) öbür alakargalar ka
kurulmuş kerpiç duvarlı ve kamış damlı ev dar renkli değildir. Gövdesi beyaz ve açık boz
kalıntıları, çeşitli çapak çömlek, özellikle içi renkte kabarık tüylerle kaplı, başının tepesi
boyalı toprak kaplar ve ayaklı meyvelikler karadır. İnsanlardan ürkmediği için kampçıla
bulunmuştur. Bakır yeni yeni kullanılmaya rın yakınına kadar sokularak yemeklerini bile
başladığı için silah ve kullanım eşyalarının çalabilir. Kuzey A m erika’nın batısında yaşa
çoğu taştandır. yan çalı alakargası (Aphelocoma coerulescens)
Alacahöyük 310 metre uzunluğunda, 277 mavi alakargaya benzer, ama onun gibi tepe
metre genişliğinde ve 20 m etre yüksekliğinde liği yoktur.
bir tepedir. 1907’de İstanbul Arkeoloji M üze A lakargalar hareketli ve kavgacı kuşlardır.
leri adına Theodor Makridi tarafından başla Hayvansal ya da bitkisel hemen her çeşit
tılan kazılar 1935’ten sonra Türk Tarih Kuru NHPA/StephenJ. Krasemann
ıslık sesini andırır. Ama özellikle ilkbaharda Ö rnek üçgenin içinde 12 tane tam birim
ötüşleri yumuşayarak hoş bir melodiye dönü kare vardır; tam bir kare oluşturmayan öbür
şür. Alakargaların hepsi iyi bir taklitçidir ve yüzey parçaları da birleştirilirse 4 birim kare
eğitildiğinde çok çeşitli sesleri kolayca çıkara daha elde edilir. Dem ek ki bu üçgenin alanı
bilir. 16 birim kareye eşittir, yani 16 cm2’dir.
Bu üçgene aynı boyutlarda ikinci bir üçgen
ALAN VE HACİM, bir cismin kapladığı ekleyerek yüzeyi bir dikdörtgene dönüştür
yüzey ve uzay parçalarının ölçüsüdür. Alan ya mek de alanını hesaplamanın ikinci bir yo
da yüzölçümü düzlem yüzeylerin, hacim ise ludur.
üçboyutlu cisimlerin ölçümünü verir.
Alan
Bir düzlem yüzeyi ölçmenin en kolay yolu, bu
düzlem parçasının içinde belirli boyutlardaki
birim karelerden kaç tane bulunduğunu say
maktır. Ö rnek olarak aşağıdaki dikdörtgeni
ele alalım.
Silindirin üst ve alt tabanlarının alanını Tıpkı alan gibi hacim de bu cismin içindeki
hesaplamak için de dairenin alan form ülün birim santimetre kü p 'leri sayarak hesaplanır.
den yararlanabiliriz: A = 7rr2. (Ayrıca bak. Birim santim etre küp (cm3) kenarı 1 cm olan
DİFERANSİYEL ve İ n t e g r a l H e sa p .) Bu form ül küpün hacmine eşittir. Kısa kenarı 3 cm, uzun
deki tt işareti Yunan alfabesinin “pi” harfidir; kenarı 5 cm, yüksekliği de 2 cm -olan bir
bu işaretin anlamını ve sayısal değerini de kutunun hacmini hesaplam ak için, bu kutu
MATEMATİK maddesinde bulabilirsiniz. nun içinde kaç tane birim santim etre küp
bulunduğunu saymak gerekir.
Hacim Kutunun kısa ve uzun kenarları ile yüksek
Bazen bir konserve ya da kibrit kutusunun liğindeki birim küplerin sayısını çarparak
içine ne kadar madde sığacağını, yani bu bunu kolayca bulabiliriz. Dem ek ki hacim H ,
kutunun Biga’sını (ya da kapasite’’sini) bilmek uzun kenar a, kısa kenar b, yükseklik de h
gerekir. Bunu öğrenm ek için o kutunun harfiyle gösterilirse bir dikdörtgenler priz
hacmini ölçeriz. ması olan bu kutunun hacim formülü
H = a x b x h ’dir.
Bir kutunun hacmini bu yolla hesaplamak
çok kolaydır; oysa bir kürenin ya da silindirin
hacmini bulmak için çok daha karmaşık for
müller gerekir. Örneğin daha önce alanını
hesapladığımız silindirin hacmini, taban alanı
ile yüksekliğini çarparak bulabilirsiniz. D e
m ek ki silindirin hacim formülü H = 7rr2h ’dir.
Kürenin hacmi ise 4/3 7rr3 formülüyle bulu
nur.
En çok karşılaşılan bazı geometrik biçimle
rin alan ve hacim formülleri yukarıdaki tablo
da verilmiştir.
132 ALANYA
ALANYA. Antalya ilinde aynı adlı ilçenin ca yaptırılmış, ama sonradan kenti ele geçiren
merkezi olan Alanya, Akdeniz kıyılarına ka Romalılar tarafından yıktırılmıştı. Bugünkü
dar inen orm anların, m andalina ve portakal kale Selçuklular’dan kalmadır ve 1225’te Ala-
bahçelerinin kuşattığı güzel bir kıyı kentidir. eddin Keykubad’ın isteği üzerine eski kalenin
Antalya Körfezi’nin doğu kıyısında Korakesi- Şemsi Güner
süren ve Kavimler Göçü olarak adlandırılan ülke” anlamına gelir. Bu adı hak edecek
akınlar Roma İm paratorluğu’nun çöküşünde kadar geniş bir alana yayılmış olan Alaska
etkili olmuştur. yüzey biçimleri açısından da büyük bir çeşitli
Nitekim Alarik ve ordusu Roma kentini en lik gösterir. Kuzey A m erika’nın en yüksek
güçlü döneminde üç kez yenilgiye uğrattı. dağlarını ve çok geniş düzlükleri içeren,
394’te Rom a İm paratoru Büyük Theodosius, kutup bölgesi çöllerinin yanı sıra geniş buzul
A larik’i Roma ordusunda savaşan Got birlik Barnaby’s
olmadığı için gıda gereksiniminin yüzde 90’ını bütün m etallerden daha değişik özellikler
öbür eyaletlerden karşılayan A laska’da ulaşı taşır.
mın bütün ağırlığı uçak taşımacılığına da Doğadaki m addelerin çoğunda atom lar bir
yanır. birine sıkıca bağlanarak molekül denen birim
ler halinde gruplaşmıştır. Oysa bütün kimya
Tarih sal elem entlerde olduğu gibi m etallerde de
Rus Çarı Büyük Petro adına kuzeyde bir keşif atom lar moleküller halinde gruplaşmaz, tek
gezisine çıkan DanimarkalI kâşif Vitus Bering başına bulunur. İki ya da daha çok elem entin
1741’de A laska’yı keşfettiğinde, bu topraklar NASA!Science Photo Library
yumuşak olması da karbon ve demir atomları katılmasıyla elde edilen çeliklere alaşım çelik
arasındaki bu gruplaşmanın biçimine bağlıdır. leri denir. Paslanmaz çelik, hız çelikleri ve
Bir alaşım elde etm enin en kolay yolu, demirden daha güçlü mıknatıslanma özelliği
elem entleri eriterek sıvı haldeyken birbirine gösteren mıknatıs çelikleri bu gruptandır.
karıştırmaktır. Am a elementleri eritm eden A lüm inyum alaşımları. Bu alaşımlar çok
birlikte ısıtarak da alaşımlar hazırlanabilir. hafif olduğundan hava, kara ve demiryolu
Eskiden çelik üretiminde uygulanan temel taşıtlarının yapımında kullanılır. Alüm inyu
yöntem demir ve odun köm ürü halindeki mun en önemli alaşımlarından biri düralümin-
karbonu birlikte ısıtmaktı. Katı elementleri dir. Alüminyumun yanı sıra az m iktarda
bir arada ısıtarak alaşım elde etm e yöntemi bakır, magnezyum ve manganezle birleştiril
bugün de yaygın olarak uygulanır. Bu üretim miş silisyum içeren bu alaşımın dayanıklılığı
sürecinde m etaller önce toz haline getirilerek yumuşak çeliğinkine yakın, ama ağırlığı onun
karıştırılır, ardından sıkıştırılarak biçimlendi ancak üçte biri kadardır. Tıpkı çelik gibi ısıl
rilir ve en sonunda ısıtılır. M etallerin toz işlemden (art arda ısıtma ve soğutma işlemle
haline getirilmesini içeren bütün üretim yön rinden) geçirilerek, düralüminin de sertlik ve
tem lerine toz metalürjisi denir. dayanıklılık derecesi artırılabilir. Alümin
Özel amaçlı uygulamalarda alaşımlar katı yumdan daha dayanıklı, ama çok daha hafif
şıksız m etallerden daha çok kullanılır. İki olan alüminyum-lityum alaşımı da uzay araç
metalden oluşan bir alaşımın erime noktası bu larının yapımında kullanılır.
iki bileşenin erime noktalarından daha düşük, Bakır alaşımları. Bakır alaşımları bütün
daha yüksek ya da tam ara değerde olabilir. sanayi alaşımlarının en eski ve en önemli
Bu nedenle metal yüzeyleri ya da parçaları gruplarından biridir. Örneğin pirinç, yüzde 5
birleştirm ek için, erime noktası katışıksız ile 40 arasında çinko katılmış bir bakır alaşı
m etallerden daha düşük olan kurşun ve kalay mıdır. Gümüş beyazlığında olduğu için A l
ya da bakır ve çinko alaşımları lehim olarak man gümüşü adıyla bilinen ve çatal, bıçak,
kullanılır {bak. LEHİMLEME). Alaşımların bir kaşık gibi sofra takımları ile çeşitli süs eşyala
başka özelliği de genellikle bileşenlerinden rının yapımında kullanılan mayşor da bakırın
daha sert ve dayanıklı olmasıdır. Demire çinko ve nikelle alaşımıdır. Aynı m etaller
karbonun yanı sıra başka elem entler katılarak değişik oranlarda karıştırıldığında, madeni
özel alaşımlı çelikler elde edilebilir. Sözgelimi para basımında kullanılan altın renginde bir
krom çeliğe paslanmazlık özelliği kazandırır. alaşım elde edilir. Bazı bakır alaşımları ısıl
Tungsten, yüksek sıcaklıklarda bile sertliğini işlemle sertleştirilebilir. Yaklaşık yüzde 2
koruyan, sürtünmeye ve aşınmaya dayanıklı oranında berilyum içeren bakır-berilyum ala
takım ya da hız çeliklerinin en önemli katkı şımı ile nikel ve manganezli bakır alaşımı bu
maddesidir. Bilinen 100’ü aşkın kimyasal türdendir.
elem entten 70’i metal olarak sınıflandırılır Nikel alaşımları. Nikel gerek çeliğe, gerek
{bak. PERİYOTLAR CETVELİ). Bunların 30 kadarı bakır alaşımlarına katıldığında önemli özellik
da sanayide kullanılan çeşitli alaşımların bile ler kazandıran bir alaşım metalidir. Ayrıca
şimine girer. Bu alaşımların sayısı burada bazı alaşımların temel bileşeni olarak m eta
anılamayacak kadar kabarıktır; ama en lürjide büyük önem taşır. Örneğin en elveriş
önemlileri aşağıdaki gruplar içinde sınıflandı siz çevre koşullarında bile parlaklığını yitir
rılabilir. meyen Monel, yüzde 28 oranında bakır ve
Demir alaşımları. En önemli demir alaşımı, yüzde 5 oranında başka m etaller katılmış
demir ve karbondan oluşan çeliktir. Başta önemli bir nikel alaşımıdır. Nikel ve krom
takım ve aletler, demiryolu rayları, inşaat alaşımları da elektrikli ısıtıcıların direnç telle
gereçleri olmak üzere pek çok alanda kullanı rinde kullanılır. İnvar adıyla bilinen bir de-
lan çeliğin yıllık üretimi milyonlarca tonu mir-nikel alaşımı sıcaklık karşısında öbür
bulur. Çeliğin belki de en önemli özelliği, metallerden çok daha az genleşir. Bu yüzden
ısıtılıp suya daldırılarak sertleştirilebilmesidir. genleşme ve büzülme gibi boyut değişiklikle
Dem ire karbondan başka elem entlerin de rinin istenmediği çeşitli uygulamalarda, örne
ALBATROS 137
ğin şerit m etrelerin yapımında bu alaşımdan biri de CDC 772 olarak anılan ve ısıtıldığında
yararlanılır. çok fazla genleşen bir manganez, bakır ve
Çinko alaşımları. Çinkoya az m iktarda nikel alaşımıdır. Titana manganez ve başka
başka m etaller karıştırıldığında erim e noktası m etallerin katılmasıyla hazırlanan titan ala
düşük olan alaşımlar elde edilir. Genellikle şımları çelik kadar dayanıklı, ama çelikten
bakır içeren bu çinko alaşımları basınç altında çok daha hafiftir. Bu nedenle uçak yapımında
çelik kalıplara dökülerek çok çeşitli parçala bu alaşımlardan yararlanılır. W ood metali ve
rın yapımında kullanılır (bak. KALIP VE KALIP Rose metali gibi kolay eriyen alaşımlarda
LAMA). kurşun, bizmut, kalay ve genellikle kadmi
Değerli metal alaşımları. Değerli m etallerin yum bulunur. Erime noktası bileşenlerinin
en bilinen örnekleri altın, gümüş ve platindir. hepsinden daha düşük olan bu alaşımlar
Doğada az bulundukları için bu adla anılan otom atik yangın söndürm e aygıtlarının ve
değerli m etaller katışıksız haldeyken oldukça buhar kazanlarındaki güvenlik supaplarının
yum uşaktır, ama alaşımları sert ve dayanıklı yapımında kullanılır.
olur. Bu yüzden kuyum culukta, altın ve Kullanılan metallerin bütün özellikleri bi
gümüşün genellikle bakırlı alaşımları kullanı linse bile, bu m etallerden oluşan herhangi bir
lır. Platinin en çok kullanılan alaşımlarında alaşımın ne gibi özellikler taşıyacağı uzun
ise gene değerli bir metal olan iridyum bulu deneyler yapılmadıkça bilinemez. Alaşıma
nur. Bu alaşımlar paslanmadığı için daha çok katılan m etaller, karışım oranları ve yapım
laboratuvar ve tıp araç gereçlerinin yapımın yöntemi değişmediği sürece elde edilecek
da kullanılır. alaşım her zaman aynı olur. Am a karışım
Kurşun alaşımları. Kurşun ve kalay belirli oranlarındaki en küçük bir değişiklik bam baş
oranlarda karıştırıldığında yumuşak lehim ka özelliklerde bir alaşımla sonuçlanabilir.
alaşımı, daha değişik oranlarda karıştırıldığın
da da sert kalay ya da beyaz metal denen ALBATROS. A lbatroslar iri gövdelerinden
çeşitli alaşımlar elde edilir. Yaklaşık yüzde 1 beklenmeyecek kadar zarif uçuşlarıyla tanı
kalsiyum ve yüzde l ’den az kalay içeren nan deniz kuşlarıdır. Bir familya oluşturan bu
kurşun alaşımı, otomobil akülerindeki kurşun kuşların dokuz türü güney yarıküredeki okya
levhaların yapımında kullanılır. nuslarda, dört türü de Büyük O kyanus’un
Cıva alaşımları. Oda sıcaklığında sıvı halde
bulunan cıvanın başka m etallerle yaptığı ala
şımlara amalgam denir. Bunlardan en bilineni
çürük dişlere dolgu yapmak için kullanılan
gümüş amalgamdır. Bu amalgamın dişteki
oyuğa doldurulduktan sonra sertleşebilmesi
için cıvaya kalay ya da kadmiyum, bakır ve
başka elem entler katılır.
Öbür alaşımlar. Bugün Babbitt metalleri ya Albatros, çok uzun olan kanatlarını açarak uçsuz
da beyaz m etaller adıyla anılan alaşımların bucaksız okyanuslar üzerinde hiç yorulm adan
süzülebilir.
ilkini 1839’da A B D ’li sanayici Isaac Babbitt
yapmıştı. Kalay, antimon ve bakır içeren bu kuzeyinde yaşar. Yer yer boz, kahverengi ve
alaşım özellikle m akinelerin mil yataklarında kara tüyleri olmakla birlikte hepsinde egemen
sürtünmeyi azaltmak için kullanılıyordu. Üs renk beyazdır. En tanınmış türlerden biri olan
telik mili çok iyi kavrayacak kadar yumuşak gezgin albatrosun (Diomedea exulans) göz
ve kolay aşınmayacak kadar dayanıklı olan bu alıcı beyazlığı yalnızca kanatlanndaki ve kuy
alaşım bugün bile bu amaca en uygun m eta ruğundaki kara tüylerle lekelenir. Uçları iyice
lürji ürünüdür. kara olan dar kanatlarının uzunluğu bir uçtan
M etalürji uzmanları alışılmış m etallerin dı öbür uca 3,5 metreyi bulur. Bu kanat açıklığı
şında yeni yeni elem entler kullanarak her gün başka hiçbir kuşta yoktur; en iri akbabalardan
yeni bir alaşım üretirler. Bu yeni ürünlerden biri olan And kondorunda bile kanat açıklığı
138 ALBERTt
çoğu kez 3 metreyi geçmez. Gezgin albatros Soyluların çocuklarının okuduğu bir Cizvit
güney yarıkürede yaşar ve uçsuz bucaksız kolejine gönderilen A lberti, okulun katı ku
güney denizlerinde yolculuk yapan gemicile rallarına uymadığı gerekçesiyle son sınıftan
rin günlerce bu kuştan başka canlı görmedik atıldı. Genç yaşta resim yapmaya başladı ve
leri çok olur. 1920’lerde birkaç sergi açtı, ama resimleri pek
A lbatroslar yaşamlarının büyük bölümünü beğenilmediği için şiire yöneldi. 1924’te ya
havada süzülerek geçirir. Yıllarca bu kuşların yımladığı El Marinero en Tierra (“Karadaki
böylece kanat çırpmadan uçarken uyudukları Denizci”) aynı yıl Ulusal Edebiyat Ö dülü’nü
A B C Ajansı
sanılmıştı. Oysa albatroslar hem uyumak,
hem de balık ve kalamarları avlamak için su
yüzeyine konar, karaya ise ancak yuva kur
m ak için çıkarlar. Bu amaçla ıssız adaları
seçer ve pek çoğu bir araya toplanarak geniş
koloniler oluşturur. Türlerden çoğu üreme
mevsiminde ot ve topraklan yığarak yuva
hazırlarken, bazılan yumurtasını yerdeki
oyuklara bırakır. Dişilerden her biri beyaz
renkli tek bir yum urta yum urtlar ve bu
yum urtanın üstünde dişi ve erkek albatros
sırayla kuluçkaya yatar. Bazı albatrosların
birbirlerini çiftleşmeye çağırmak için yaptık-
lan hareketler ilginç bir dans gösterisini andı-
nr. Erkek ve dişi önce birbirlerine doğru
paytak paytak yürüyüp selamlaşır gibi başları
nı eğer, sonra kasıla kasıla dolaşırken arada
bir kocaman kanatlarını açıp gagalarını tokuş
tururlar. Bu törensel gösteri boyunca ortalığı
çınlatan garip çığlıklar atarlar.
A lbatroslar uzun süre gemilerin tepesinde
süzülerek yiyecek artıklarının ve çöplerin İspanyol şair Rafael Alberti.
denize atılmasını beklerler. Eskiden denizci kazanınca, tümüyle şiir çalışmalarına ağırlık
ler tuzlanmış domuz etlerini yem olarak verdi. Bu kitabında doğduğu bölgenin dağla
kullanıp, yakaladıkları albatrosları öldürür rına, denizine, ırm aklarına, gemilere ve uzak
lerdi. Bu kuşları öldürm enin uğursuzluk geti lara duyduğu özlemi dile getiriyordu. Şiirleri
receğine ilişkin yaygın inanca ve anlatılan nin yalın ve akıcı dilinde Endülüs halk şarkıla
öykülere karşın pek çok albatros bu yolla rının doğal ve coşkulu havası seziliyordu.
öldürüldü. Fransız şair Baudelaire de “A lbat A lberti 1920’de yerleştiği M adrid’de Fede-
ros” adlı şiirinde gemicilerin yakaladıkları bir rico Garcia Lorca, Salvador Dali, Luis Bunu-
albatrosa eziyet edişlerini anlatır. el gibi ünlü şair, ressam ve sanatçılarla tanışıp
dost oldu. İkinci ve üçüncü kitaplarındaki
ALBERTİ, Rafael (1902). Ispanya’nın ünlü şiirlerinin konusu çocukluk yıllarına duyduğu
şairlerinden Rafael A lberti, Cadiz Körfezi özlem, aşkları ve kent yaşamının insanlar
kıyısındaki Puerto de Santa M aria’da doğdu. üzerindeki olumsuz etkileriydi.
Şarap tüccarı olan babası sık sık uzun yolcu Ülkesinin Cumhuriyetçiler ile Kralcılar ara
luklara çıktığı için çocukluğu daha çok anne sındaki yoğun çatışmalarla sarsıldığı yıllarda
siyle baş başa geçti. Yitik Koru (La Arbeleda Cum huriyetçiler’i destekleyen A lberti, 1936-
Perrida; 1959) adıyla yayımladığı anılarında 39 arasında Antifaşist Aydınlar Birliği üyesi
koyu bir Katolik olan annesinden ve evlerin olarak iç savaşa katıldı. Savaş yıllarında cep
deki yaşlı hizmetçiden çok etkilendiğini hede sahnelenen oyunları ve radyoda okunan
yazar. şiirleriyle de halkına güç verdi. 1939’da Cum
ALEGORİ 139
huriyetçiler yenilip İspanya’da faşist yönetim aşıladığı okum a ve yazma sevgisiyle çok genç
kurulunca, binlerce Cumhuriyetçi gibi Rafael yaşta yazarlığa adımını attı. İlk öyküsü yayım
A lberti de sürgüne gönderildi. 1939’dan landığında 16 yaşındaydı. D aha sonra yazdığı
1976’ya kadar Fransa, A rjantin, İtalya’dan gerilim öyküleri de bir Boston gazetesinde
başlayarak birçok ülkeyi dolaştı, uluslararası yayımlandı, ama Alcott bunlardan pek para
toplantılara katıldı. Sürgün yıllarında yazdığı kazanamadı. Dikiş dikerek daha çok kazanı
şiirlerinde yurt özlemini ve sevgisini, iç savaşı, yordu. Çarşaf kenan bastırır ya da oyuncak
sürgün yaşamını buruk ve dokunaklı bir dille bebek elbiseleri dikerken kendini oyalamak
anlattı. 37 yıl süren bu uzun sürgün General için öyküler uydurur, geceleri de bunları
Franco’nun ölümüyle sona erdi. Ülkesine yazardı. İlk başarılı kitabı olan Hospital
döndükten bir yıl sonra İspanya Komünist Sketches'i (1863; “Hastane Öyküleri”) Am eri
Partisi’nden Cadiz milletvekili seçilen A lber kan İç Savaşı sırasında gönüllü hemşireyken
ti, Lenin Edebiyat Ö dülü’nü ve Struga Altın yazdı.
Çelenk Ö dülü’nü aldı. Birçok diie çevrilen Kız çocukları için bir kitap yazması istendi
şiirlerinden seçmeler Türkiye’de Sürgünden ğinde, çocukken kendi ailesinde yaşanmış
Şiir adıyla yayımlanmıştır. bazı olayları, acıları ve sevinçleri anlattı.
K üçük Kadınlar adlı bu kitaptaki dört kız
ALBINO. İnsanda ve hayvanların çoğunda kardeş (Jo, Meg, Beth ve Amy) gerçekte
derinin, saçların, gözlerin, kıl ve tüylerin Louisa ile kardeşleridir. A lcott’un büyük bir
renkli olmasını sağlayan bir boya maddesi başarı kazanan bu rom andan sonra yazdığı İyi
(pigment) vardır. Melanin denen bu pigmen Hanımlar (G ood Wives; 1870), Küçük E rkek
tin eksikliği ya da hiç bulunmaması vücudun ler (Little Men; 1871) ve J o ’nun Çocukları
bu bölümlerinin renksiz kalmasına yol açar. (Jo’s B oys; 1886) gibi kitapları da çok beğe
Albino denen bu canlıların derisi, saçları ve nildi, Türkçe’ye de çevrilerek birçok kez
tüyleri bembeyazdır. Eğer gözün renkli bölü basıldı.
mü olan iris katm anında da pigment bulun
mazsa, kan damarları nedeniyle gözleri pem ALÇI bak. Siv a VE A l ç i .
be görünür.
Melanin pigmenti güneş ışınlarına karşı ALEGORİ. Düzyazı ya da şiir biçiminde
önemli bir koruyucudur. Bu nedenle albinola- yazılmış, iki ayrı anlamı olan uzun öykülere
nn gözleri ışığa çok duyarlıdır, derileri de alegori denir. Bir alegoride, doğrudan doğru
güneşte hemen kızarır. Pigment eksikliği, ya öyküden çıkarılan ilk ve açık anlamdan
yani albinizm bazen bütün vücut dokularını başka okurun sezerek ya da yorumlayarak
etkiler; bazen de kişinin yalnızca bir tutam bulabileceği gizli bir anlam vardır. Bu tür
saçı beyazdır. öykülerdeki kişiler genellikle bazı kusurları
Albinizm bütün insan ırklarında görülür, ya da erdem leri simgeler. Örneğin İngiliz
ama birkaç bin kişide bir oranında rastla yazar John B ünyan’ın Hac Yolunda (Pilgrim’s
nan ender bir olgudur. Bu kalıtsal özellik Progress\ 1678) adlı yapıtındaki kahram anlar
çekinik (baskın olmayan) bir genle aktarıldığı Mr. G reatheart (Bay İyi Kalpli), Evangelist
için bu geni taşıyan kişilerde albinizm ortaya (İncilci), Beelzebub (Şeytan), Mr. Worldly
çıkmayabilir. Am a her ikisi de albinizm geni W iseman (Bay Dünya Bilgesi) ve Faithful
taşıyan bir çiftin çocukları olursa doğacak (Dindar) gibi anlamlı adlar taşır.
dört çocuktan biri albino olabilir. Bugüne En tanınmış alegorilerden biri Everyman
kadar albinizmin tedavisi bulunmamıştır. (Herhangi Biri) adlı bir ortaçağ oyunudur. 15.
yüzyılda yazılmış bu oyunun baş kişisi olan
ALCOTT, Louisa May (1832-1888). Küçük Everyman bütün insanları simgeler. Oyundan
Kadınlar (Little W omen\ 1868-69) adlı rom a çıkan ilk anlama göre, Everyman’e bilinme
nıyla bütün dünyanın tanıdığı Louisa Alcott yen bir yere doğru güç bir yolculuğa çıkması
A B D ’nin Philadelphia kentinde doğdu. Y ok emredilmiştir. Everyman önce gitmemek için
sul bir ailenin dört kızından biriydi. Babasının yalvarır, sonra Kindred (A krabalar), Cousin
140 ALEHİN
I
(Uzak A krabalar) ve Worldly Goods (Dünya 1927’de Capablanca’yı yenerek dünya satranç
Malları) adlı kişilerden kendisiyle birlikte şampiyonu olduğunda ise henüz 35 yaşınday
gelmelerini ister. Hiçbiri buna yanaşmaz, dı. Bu unvanını 1935’te HollandalI satranççı
yalnız G ood Deeds (Sevaplar) adlı bir yaban Max Euw e’ye kaptırarak ilk yenilgisini aldı,
cı onunla gitmeye razı olur. Yolculuğun örtük ama 1937’de Euwe ile ikinci karşılaşmasında
anlamı, bütün insanların ölüme doğru yol yeniden dünya şampiyonu olmayı başardı.
aldığı yaşamın ta kendisidir. Bu alegori dün Yaşamının son iki yılını İspanya ve Portekiz’
yadaki değerlerin geçici olduğunu, yalnız de geçiren Alehin 1946’da Lizbon yakınların
yapılan iyi işlerin yaşam boyunca sürüp gitti daki küçük bir kasabada kalp krizi geçirerek
ğini öğretir. öldüğünde, SSCB’li satranç şampiyonu Bot-
Alegori ortaçağ edebiyatında çok tutulan vinnik ile L ondra’da unvan maçı yapmaya
bir yazı türüydü. İtalyan yazar D ante de İlahi gidiyordu.
Komedya (La divina commedia; yaklaşık A lehin, satranç yaşamı boyunca yaptığı
1310-21) adlı yapıtında alegoriye başvurdu. 1.269 maçtan 735’ini kazandı, 127’sini kaybet
Çağının ve ülkesinin yanlışlarını anlatm ak için ti, 407 maçı da beraberlikle bitirdi. İlk kez
masalsı yolculuklardan yararlanan İngiliz ya 1921’deki Budapeşte turnuvasında uyguladığı
zar Jonathan Swift’in Güliver’in Gezileri savunma sistemi “Alehin Savunması” adıyla
(Gulliver’s Travels\ 1126) adlı yapıtı en tanın satranç kitaplarına geçmiştir.
mış alegorilerden biridir.
Çağdaş yazarların da alegorik yapıtları var ALERJİ. Toz, hayvan kılı ya da çiçektozu gibi
dır. Belçikalı yazar M aurice M aeterîinck’in m addeler bir insanı birdenbire aksırtır ya da
Mavi Kuş (l’Oiseau bleu\ 1908) adlı alegorik derisinde değdiği yeri kızartırsa o kişide alerji
oyununda mavi kuş mutluluğu simgeler. İngi var demektir. G erçekten de bazı insanlar
liz yazar George Orwell ise Hayvan Çiftliği başkalarına hiçbir zarar vermeyen bir m adde
(Anim al Farm; 1945) adlı rom anında çağımızı den etkilenebilir. Bu alerjik kişilerin akla
gelebilecek her çeşit m addeye, hatta bazı
ve töreleri eleştirmek için bir çiftlikte yaşayan
hayvanları konu alır. yiyeceklere bile alerji tepkisi gösterdikleri
saptanmıştır.
ALEHİN, Aleksandr (1892-1946). Dünyaca Alerji tepkisinin neden bazı kişilerde geli
ünlü Rus asıllı satranç şampiyonu Alehin, şip bazılarında gelişmediği henüz tam olarak
Moskovalı zengin bir ailenin çocuğuydu. açıklanamamıştır. Birçok doktor ve bilim
Moskova Üniversitesi’nde hukuk öğrenimini adamı kişilerin alerjik olmasında kalıtımın rol
tam am ladıktan sonra hukuk danışmanı olarak oynadığı kanısındadır. Çünkü bazı ailelerde
devlet hizmetine girdi. Ama satranca olan büyükanne, büyükbaba, anne, baba ve ço
aşırı tutkusu nedeniyle görevinden ayrıldı ve cukların hepsi aynı maddeye duyarlıdır. Buna
bütün yaşamını satranca adayarak bu oyunun karşılık birçok alerji olgusunda ailenin yalnız
en büyük ustalarından biri oldu. ca bir üyesinde alerji görülür. Alerjinin neden
Satrancı henüz dokuz yaşındayken anne kaynaklandığı tam bilinmese bile, vücudun
sinden öğrenen ve çocukluğunda mektupla alerji nöbetini başlatan maddeyle karşılaştı
satranç oynayan Alehin ilk birinciliğini ğında nasıl tepki verdiği büyük ölçüde bilini
1912’deki Stockholm turnuvasında elde etti. yor. Bir çocuğun sözgelimi çikolataya karşı
A rt arda kazandığı başarılarla dikkati çekerek alerjisi olduğunu varsayalım. Bu çocuk yaşa
St. Petersburg’daki büyük ustalar şampiyona mında ilk kez çikolata yediği zaman, mide ve
sına çağrıldı ve Alm an Lasker ile Kübalı bağırsaklarda sindirilen çikolata vücut doku
Capablanca gibi iki büyük şampiyonun ardın larındaki bazı özel hücrelerin antikor denen
dan üçüncü oldu. 1921’den sonra İsviçre’de, kimyasal bir m adde üretm esine yol açar.
1925’ten sonra Fransa’da yaşamını sürdüren Çocuk ikinci kez çikolata yediğinde, sindirim
Alehin 1927’de New York turnuvasında Ca sonucunda oluşan m addeler deri ve akciğer
pablanca ile karşılaşıncaya kadar sekiz ulus lerdeki antikorlarla birleşir. Bu tepkimeyle
lararası turnuvanın şampiyonu olmuştu. derideki küçük kan damarları çatladığı için
ALERJİ 141
dam arlardaki sıvılar dışarı sızmaya başlar. uçla ve belirli aralarla hafifçe çizilir. Bu
Böylece derinin üzerinde içi su dolu küçük çiziklerden her birine toz, çiçektozu, kedi
kabarcıklar belirir; bu ürtiker ya da kurdeşen tüyü gibi alerji yaratabilecek m addelerden bir
denen bir alerji tepkisidir. Aynı olayın akci parça bulaştırılır. Hangi çiziğin çevresindeki
ğerler üzerindeki etkisiyle bronşlar tıkanabilir deri kızarıp şişerse, hastanın o çiziğe bulaştı
Sl. Bartholomew's Hospilal rılmış olan maddeye karşı alerjisi vardır.
En yaygın dört alerji tipi saman nezlesi,
astım, egzama ve ürtikerdir.
Saman Nezlesi
Özellikle yaz başlarında birçok kişide görülen
bu alerjinin başlıca belirtileri aksırma, göz
sulanması, öksürük ve baş ağrısıdır. Önceleri
bu alerjinin saman tozlarından ileri geldiği
sanılmış, bu yüzden hastalığa bu ad verilmişti.
Oysa bugün hangi bitkiden gelirse gelsin
bütün çiçektozlarının aynı tip alerjiye yol
açtığı anlaşılmıştır.
Saman nezlesinde, kimyasal açıdan bir pro
tein olan çiçektozları kılcal damarların duvar
larındaki bazı hücreleri ya da kasları etkiler.
Çeşitli bitkilerden çevreye saçılan çiçektozları
havayla taşınarak ağız ve burun yoluyla vücu
da girdiği için, akciğerlerdeki hava boruların
da (bronşlarda), burun, boğaz ve gözlerde
bulunan bu hücrelerin ya da kasların çiçektoz-
lanyla karşılaşma olasılığı oldukça yüksektir.
Saman nezlesini önlemenin en iyi yolu, bu
alerji tepkisine yol açan bitkiden uzak dur
maktır. Gene de bir alerji nöbeti başlarsa
Alerji testinde, çeşitli maddelerin içeri girebilm esi
için deri hafifçe çizilir. Hangi çiziğin çevresi şişerse o
vücuda çiçektozu ya da protein şırınga etm ek
madde alerji yapıyor demektir. hastaların çoğunu iyileştirir ya da büyük
ölçüde rahatlatır. Tablet biçimindeki antihis
ve çocuk sık sık balgam atma gereği duyar; taminik ilaçlar saman nezlesinde kesin bir
buna da astım denir. Astım nöbeti sırasında tedavi sağlamasa da hastaya geçici bir rahatlık
çocuk soluk alm akta büyük güçlük çeker. verir.
Aslında antikorlar vücudun kendini mik
roplara karşı savunma sisteminin tem el öğele Astım
ridir {bak. BAĞIŞIKLIK; KAN; MİKROPLAR). Y al Bu alerji tipinin adı “soluk soluğa kalm ak”
nız bazı antikorlar bu görevi yerine getirirken anlamındaki Yunanca bir sözcükten gelir.
vücuda zarar verir. Bu özel antikor tipi alerji Uzun süre koştuktan ya da jim nastik yaptık
yapıcı maddeyle (yukarıdaki örneği sürdürür tan sonra soluk soluğa kalmak doğaldır. Oysa
sek çikolatayla) birleştiğinde histamin denen doktorlann astım olarak tanımladıkları bu
bir madde açığa çıkar. Alerji tepkisini başla soluk darlığının yorulm akla doğrudan ilişkisi
tan da bu m addedir. Antihistam inik adı veri yoktur. Uykuda bile başlayabilen nöbetler
len bazı ilaçlar alerjiyi iyileştirmez ama alerji halinde gelir ve süresi birkaç dakikadan bir iki
tepkisini önleyebilir. saate kadar değişebilir. Koştukları için soluğu
Bugün doktorlar alerji testi uygulayarak tıkanan kişiler derin derin soluyarak akciğer
kişide alerji yaratan maddeleri belirleyebili lerine bol hava doldurdukları halde, astımlılar
yorlar. Söz konusu testte kolun derisi kesici bir soluk alabilmek için büyük bir çaba harcarlar.
142 ALEV
İçlerine çektikleri hava neredeyse tıkanmış likle deri önce hafifçe kızarır, sonra hemen
olan bronşlardan güçlükle geçtiği için, her ardından su dolu kabarcıklar belirir. Birkaç
solukta göğüslerinden hırıltılı sesler gelir. dakika ya da günlerce süren bu döküntüler
Astımlı kişilerin hava borularında aşırı du başladığı gibi birdenbire yok olur. Derideki
yarlı hücreler vardır. Bu hücrelerin en duyarlı kabartıları karbonatlı ılık suyla yıkamak has
olduğu m addelerin başında tozlar, yastıkların tayı bir ölçüde rahatlatabilir.
içindeki kuştüyleri, hayvan kılları, çiçektozla
rı, soğuk algınlığı ya da anjinden sonra ALEV. Gazların ısı ve ışık verecek biçimde
vücutta kalan m ikroplar ve hava kirliliğine yol birleşmesi yanma denen kimyasal bir tepki
açan zararlı kimyasal m addeler gelir. Soluk m edir {bak. Y a n m a ). Bu tepkim ede yanan
borusundan akciğerlere uzanan bronşların gazlar, alev denen sıcak ve parlak bir gaz
duvarları dairesel kas lifleriyle örülüdür. Bu kütlesine dönüşür. Bir gazocağında yanan
yüzden, ıslık çalarken dudaklar nasıl büzülüp bütan gazının, bir kalorifer brülöründe yanan
açılıyorsa bronşlar da öyle genişleyip darala doğal gazın, bir mumun ya da bir köm ür
bilir. Am a astım nöbeti sırasında bronşların iç ateşinin çıkardığı titrek mavi ve sarı diller
yüzündeki doku şişer ve yapışkan bir balgam birer alevdir. Bütün bu yanma olaylarında
salgılar. D aha da önemlisi, kram p girmiş gazlann birleşmesiyle öylesine büyük bir ısı
bacak kasları nasıl kasılırsa bronşlar da öylece açığa çıkar ki gazlar akkor haline gelerek
kasılıp kalır. parlak bir ışık saçmaya başlar. H er alevde bir
Astım nöbetleri genellikle çocukluk çağın yanıcı gaz, bir de bu gazın tutuşmasını sağla
da başlar, yıllar ilerledikçe seyrekleşir ve yan yakıcı gaz vardır. Örneğin bir gaz brülörü-
yaklaşık 100 çocuktan 50’sinde erişkinlik dö nün alevinde, doğal gazın tem el bileşenleri
neminden önce sona erer. olan hidrojen ve m etan gazları yanıcı, hava
Astım nöbeti tutan bir hastaya yardım nın oksijeni ise yakıcı gazdır {bak. OKSİJEN).
etm enin en iyi yolu soğukkanlı davranm aktır. Mum alevinde de yanıcı olan parafin buharla-
Çünkü er ya da geç bronşlar açılacak ve n gene havanın oksijeniyle birleşerek akkor
yapışkan balgam öksürükle dışarı atılınca haline gelir. Am a bazen birleşen iki gazdan
normal solunum başlayacaktır. Astımlıların hangisinin yanıcı olduğunu ayırt etm ek güç
çoğu nöbetler arasındaki dönem lerde kendi tür. Nitekim şekil l ’deki cam küreye alttan
lerini çok iyi hissederler. hava ve gaz gönderildiğinde gazla birleşen
hava yanar; kürenin dışında ise borudan
Egzama çıkarak havaya karışan gaz alevlenir.
Çok yaygın olan kaşıntılı bir deri hastalığıdır. Gaz brülörlerinde (şekil 2) küçük m em eler
Kolayca sinirlenip üzülen kişilerde sıkıntı ve den basınçla püskürtülen hava ve gaz karışımı
ruhsal gerginlik egzamaya yol açabilir. Bu tip çok sıcak bir alevle yanar. Alm an kimyacı
egzamanın tedavisi güçtür. Bazı kişilerde ise R obert Wilhelm B unsen’in 1855’te bir labora-
egzamanın nedeni deriye değen herhangi bir tuvar aygıtı olarak geliştirdiği Bunsen beki bu
maddeye ya da belirli yiyeceklere duyarlı püskürtm e yönteminin ve bugünkü brülörle-
olmalarıdır. E n çok makyaj ve tuvalet gereç rin öncüsüdür. Şekil 3’te, bir Bunsen bekinde
leri, ucuz saç ve kumaş boyalan, kireçli sular, gaz ile havanın nasıl karıştığı görülüyor.
deterjanlar, kimyasal m addeler, sabun ve Aslında bugün kullanılan gaz brülörleri, bir
ovma tozlarından kaynaklanan bu tip egzama araya toplanmış çok sayıda Bunsen bekinden
zararlı m addenin belirlenmesinden sonra ko başka bir şey değildir. Bunsen bekinin alevi
layca tedavi edilebilir. Çocuklarda egzama ve nin ortasında mavi renkli bir bölge vardır; bu
astım çoğu kez bir arada görülür. bölgede henüz yanmamış olan soğuk gaz ile
hava bulunur. Bir tahta parçası birkaç saniye
Ürtiker süreyle aleve tutulursa (şekil 4), odunun iki
Ü rtiker (kurdeşen) bazı ilaçlara ya da kabuk yanındaki küçük birer bölgenin kömürleştiği,
lu deniz ürünleri, çilek, yum urta gibi bazı buna karşılık alevin mavi bölgesine rastlayan
yiyeceklere karşı gelişen bir alerjidir. G enel kesimde hiçbir değişiklik olmadığı görülür.
ALEVİLİK 143
1. hava da gazın 2. çok memeli 3. Bunsen beki 4. Bunsen alevinin 5. hava deliği kapatılmış
içinde yanabilir gaz brülörü soğuk merkezi Bunsen bekinin alevi
Gazların değişik ortam larda nasıl alev oluşturduğu bu şekillerde görülebiliyor.
Bu da alevin merkezinin sıcak olmadığını ğin A li’nin hakkı olduğunu savunanların siya
gösterir. Bunsen bekinin hava deliği kapatıl sal bir örgütlenmesi niteliğindeydi. Sonradan
dığında ortadaki mavi bölge yok olur ve K uran’ın yorumu ve ibadet biçimleri konu
tümüyle parlak, sarı bir alev kalır (şekil 5). sunda da öbür Müslüman gruplardan değişik
Çünkü, gazın tam olarak yanmasını sağlama bir inanç sistemine dönüşen Alevilik İslam
ya yetecek kadar hava yalnızca alevin çevre tarihçilerine göre 400 kola ayrılır.
sinde vardır. Aleviler Hz. M uhammed, Hz. Ali, karısı
Mum alevinde de küçük renksiz bir bölge Fatma ve çocukları Haşan ile Hüseyin’i “Tan-
vardır. Fitile yakın olan bu bölge yanmamış rı’yı iyi anlamış kişiler” anlamındaki “ehli
parafin buharlarıdır. Alevin geri kalan bö beyt” sözcüğüyle adlandırırlar. Aleviler’e göre
lümleri ise parafinin bileşimindeki karbon ehlibeyt ve Hz. Ali’nin soyundan gelen 12
parçacıklarının yanmadan akkor sıcaklığına imam en yüksek dinsel ve siyasal otoritedir;
ulaşması nedeniyle sarıdır. Mum alevine tutu sözlerinin Tanrı buyruğu olarak kabul edilme
lan düz bir cam parçası kısa sürede islenerek si gerekir.
kararır; bu da alevin içinde bol m iktarda Ehlibeyte bağlılık konusunda Aleviler’in
karbon bulunduğunu gösterir. (A ynca bak. ortak inançları vardır. Buna karşılık yaşadık
Karbon .) ları bölgenin gelenek ve göreneklerinden,
B azı m a d d e le r kızgın b ir alev d e b u h a rla ştığ ı inançlarından, düşünce akımlarından ve uy
(gaz h a lin e geçtiği) z a m a n alevi değ işik b ir garlık düzeyinden etkilenen Aleviler değişik
re n g e b o y a r. Ö rn e ğ in b a k ır b ileşik leri yeşil, inanç sistemleri geliştirmişlerdir. Suriye, Irak,
sodyum b ileşik leri p a rla k sarı, kalsiy u m ve İran, Mısır, Hindistan, Kuzey Afrika, O rta
stro n siy u m b ileşik leri ise kırm ızı alev v erir. Asya ve A nadolu’yu kapsayacak kadar geniş
P a tla rk e n re n k re n k ışık lar saçan h av ai fişek bir alana yayılan Alevilik her bölgede değişik
le r bu m a d d e le rle y ap ılır (bak. HAVAİ FİŞEK). özellikler taşır.
K im y a d a, ö zellik le “ nicel ç ö z ü m le m e ” d e n e n Türkiye’deki Alevilik ile İran ’daki Şiilik
la b o ra tu v a r y ö n te m le rin d e alev te stle rin in tem elde birbirinden ayrılan inanç sistemleri
özel b ir ö n e m i v a rd ır. (A ynca bak. KİMYA.) dir. H er ikisi de A li’den önceki halifeleri
tanımam ak ve ehlibeyte bağlılık konusunda
ALEVİLİK, halife A li’ye bağlı olan m ezheple uyuşur. Am a Türkiye’deki Alevilik ibadet
rin ortak adıdır (bak. Alİ, H z.). Başlangıçta, biçimlerinde bile İslam öncesi Şaman inançla
Hz. M uham m ed’in ölümünden sonra halifeli rının izlerini taşır. O rta Asya Türkleri İslam
144 ALFABE
dinini benim sediklerinde bu yeni dini eski da ise çölde aç ve susuz bırakılarak öldürü
Şaman inançlarına göre yorumlamışlardı. Bu len Hz. Hüseyin’in anısına 12 gün oruç
inançlardan birçoğu göçebe Türkm enler ara tutarlar. Yasla geçen bu süre içinde yalnız
cılığıyla A nadolu’ya taşınmış, özellikle Alevi içmek için değil yıkanmak için bile su kullan
ler arasında varlığını sürdürm üştür. Örneğin mazlar.
O rta Asya T ürkleri’nce kutsal olan kayın Aleviler’in en önemli dinsel etkinliği “cem
ağacı Aleviler’ce de kutsal sayılır ve bu ayini” denen toplantılardır. Bu toplantılar
topluluğun önderi olan Alevi dedeleri ellerin genellikle kış aylarında ve dedenin önderli
de birer kayın dalı taşır. ğinde yapılır. Yatalak ya da hasta olanlar ve
Alevilik 13. yüzyıldan sonra A nadolu’da suç işleyenler dışında kadın, erkek, büyük,
yayılmaya başladı. Aleviler’in bir kolu olan küçük herkes cem ayinine katılmak zorunda
H urufiler’in T im ur’un ordusundan kaçıp dır. Toplantıyı yöneten dede Alevi inançları
Ara Güler Arşivi nın özünü anlatır ve bu konuda öğütler verir.
A rdından Alevi şairlerin “deyiş” adı verilen
dinsel şiirleri türkü biçiminde ve saz eşliğinde
okunur; kadınlar ve erkekler “sem ah” denen
oyunlar oynarlar. Kurban etinden yapılan
yemekler dağıtılır ve Alevi dedesi topluluk
içindeki anlaşmazlıkları çözerek suç işleyenle
ri cezalandırır.
Aynı kökenden gelen Alevi ve Bektaşi
inançları arasında büyük bir ayrım yoktur.
Yalnız sonradan Bektaşi olunabilir, ama in
san ancak Alevi olarak doğar. Alevilik daha
Hz. Ali'nin tabutunun deve sırtında bilinmeyen bir çok kırsal kesimde, Bektaşilik ise kentlerde
yere götürülüşünü simgeleyen bir Alevi resmi. yayılmıştır.
A nadolu’ya yerleşmesi, O rta Asya’dan göç
eden bilgin ve ozanların etkisi, İran H üküm ALFABE. Bir alfabenin harfleri, o dildeki
darı Şah İsmail’in “Şah H atayi” takm a adıyla seslerin yerini tutan işaretlerdir. Örneğin bir
ve Türkçe yazdığı Alevi şiirleri bu mezhebin p, s ya da d harfi gördüğümüzde, her harfin
A nadolu’da benimsenmesinde etkili olmuş belirli bir sesi vermek için kullanıldığını bili
tur. Sarı Saltık gibi “eren” denen kişiler riz. Bu harfleri bir sözcüğün içinde gördüğü
A nadolu’da Alevilik’in öncüleri sayılır. Am a müz zaman da o sözcüğü söyleyebilmek için
bu inancın yayılmasında en büyük pay Alevi hangi sesleri çıkarmamız gerektiğini anlarız.
mezhebinin bir kolu olan Bektaşilik’in Alfabe sözcüğü, Yunan alfabesinin ilk harfle
kurucusu Hacı Bektaş Veli’nindır (bak. BEK ri olan alfa ve beta'dan gelmedir. Alfabe ile
TAŞİLİK; HACI B ek ta ş V e l î ). Sonraki dönemde eşanlamlı kullanılan abece sözcüğü ise Türk
Otm an Baba gibi erenlerin, Nesimi, Fuzuli, alfabesinin ilk üç harfinin okunuşudur.
Pir Sultan A bdal, Kul Him m et, Yemini,
Kazak Abdal gibi şairlerin etkisiyle Alevi İlk Yazılar
inançları giderek yayılmıştır. Yazının bulunmasından önce insanlar herhan
gi bir şeyi akılda tutm ak ya da birine bir haber
Alevi Törenleri bırakm ak gerektiğinde o nesnenin ya da
Aleviler’i Sünni ve Şii M üslüm anlar’dan ayı eylemin resmini çizerlerdi. Bundan 6.000 yıl
ran en önemli özellik ibadet biçimleridir. kadar önce Babil’de, Mısır’da ve Çin’de
Aleviler K uran’a ve hadislere inanır, ama insanlar hep resimyazıyla anlaşıyorlardı.
namaz, oruç ve hac konusundaki inançlarıyla İlk zamanlar bir ayak resmi gören herkes
öbür İslam m ezheplerinden ayrılırlar. Hz. yalnızca bir “ayak” düşünürdü. Sonraları aynı
Ali’nin doğum günü kabul edilen Nevruz (21 resim ayakla ilgili başka bir düşüncenin,
Mart) Aleviler’in bayramıdır. Muharrem ayın örneğin “yürüm ek” eyleminin simgesi oldu.
ALFABE 145
Yalnız nesneleri değil kavramları da anlatabi yer alırsa alsın “n” harfi hep aynı biçimde
len bu resimyazıya ideografik yazı ya da yazılıyordu. Böylece bu insanlar, konuşurken
“düşünce yazısı” denildi. çıkardıkları bütün seslerin yerini tutan bir dizi
Aynı resim herkesin aklına değişik şeyler işaret belirlediler, yani bir alfabe oluştur
getirdiği için ideografik yazı aslında pek dular.
kullanışlı değildi. Birinin bu yazıyla bıraktığı İÖ 1500-1000 yılları arasında Kuzey Sami
bir haber, gönderenin amacından çok değişik alfabesi Kenan, Aram i, Güney Sami ve Yu
biçimde algılanabiliyordu. İnsanlar yanlışlık nan olmak üzere dört kola ayrılmıştı. Bugün
lara yol açmamak için, sonunda düşünceleri Türkiye’de ve birçok ülkede kullanılan Latin
çağrıştıran resimlerden vazgeçip “sözcük”leri alfabesinin kökeni Yunan alfabesidir. Y unan
tam anlamıyla resimlemeyi denediler. A rtık lılar ise kendi alfabelerini büyük olasılıkla
bir sözcüğü anlatmak için bir ya da birkaç Fenikeli denizcilerden alarak geliştirmişler
resim çizmek gerekiyordu. Örneğin önce bir dir. İÖ 1. yüzyılda Rom alılar Yunanistan’ı ele
baş, hemen yanına bir arı resmi yapıldığında geçirdikleri zaman Yunan alfabesindeki harf
bu iki sözcük birlikte okununca “başarı” lerin biçimlerini değiştirdiler ve birçok çağ
sözcüğü ortaya çıkar. Bu iki resmin, düşünce daş alfabenin kaynağı olan Latin alfabesi
yazısında olduğu gibi başla ya da arıyla doğdu. Bütün alfabeler birbirinden türerken,
kavram ya da anlam ilişkisi yoktur. H er hece dilin ses özelliklerine göre sürekli değişiklik
için ayrı bir resim yapıldığından bu tür yazıya geçirir. Örneğin Rom alılar’ın kullandığı ilk
hece yazısı da denir. Bu anlatım biçimi Latin alfabesinde yalnızca 21 harf vardı.
kuşkusuz çok uzun zaman alır; üstelik her Çağdaş Türk, İngiliz ya da Fransız dillerinde
heceye uygun resimleri bulmak da çok kolay ki değişik sesleri karşılayabilmek için bazı
bir iş değildir. harflerden iki, üç ayrı harf doğmuştur. Bu
nedenle aynı kökenden gelen İngiliz ve Fran
Alfabeyle Yazı Yazma sız alfabelerinde 26, Türk alfabesinde ise 29
Bugün bütün düyada bizim kullandığımızdan harf vardır.
başka alfabeler olduğu gibi, geçmişte de pek
çok alfabe kullanılmıştır. Örneğin A raplar’ın Türk Alfabeleri
ve Ruslar’ın kullandıkları alfabeler Latin alfa Türkçe yeryüzünün en çok alfabe değiştirmiş
besinden çok değişiktir. Bununla birlikte uz dilidir. T ürkler’in 5. ve 9. yüzyıllar arasında
manların çoğu bütün çağdaş alfabelerin bun kullandıkları ilk ve en eski alfabe G öktürk
dan 3.500 yıl kadar önce Doğu Akdeniz alfabesidir. Yenisey ve O rhon ırmakları kıyı
kıyılarında kullanılan Kuzey Sami kökenli tek sındaki yazıtlarda kullanılmış olan bu alfabe
bir özgün alfabeden doğduğunu ileri sürerler. sağdan sola doğru yazılırdı. H arfler bitişik
Kuzey Sami alfabesinin ise Eski Mısır yazısı yazılmadığı için bu yazıya “rünik Türk yazısı”
nın gelişmesiyle ortaya çıktığı sanılmaktadır. da denir. Bu alfabede 38 harf, ayrıca haflerin
M ısırlılar’m, her biri bir tek harfin ya da tek ses değerini değiştiren çok sayıda işaret bulu
harfli bir sözcüğün yerini tutan 24 işaretten nuyordu. G öktürk yazısını ilk kez 1893’te
oluşmuş bir yazı sistemleri vardı. Resimyazı DanimarkalI dilbilimci Vilhelm Thom sen
ile düşünce yazısının karışımı olan bu sistem okumuştur.
hiyeroglif adıyla bilinir ve tek tek harfleri Uygur alfabesi T ürkler’in kullandığı ikinci
karşıladığı için gerçek bir alfabe sayılabilir alfabedir. 8. yüzyılda G öktürk egemenliğine
(bak. HİYEROGLİF). son veren Uygurlar tarafından ve Sogd alfa
Doğu Akdeniz kıyılarında yaşayan Samiler, besinde küçük değişiklikler yapılarak oluştu
bir dilin bütün sözcüklerinin sınırlı sayıda rulmuştur. 18 harften oluşan bu alfabe sağdan
sesten oluştuğunu ve aynı sesi verm ek için sola ve bitişik olarak yazılırdı.
hep aynı işaretin kullanılabileceğini fark etti Türkler’in İslam dinini benimsemesinden
ler. Sözgelimi “n” sesi hangi sözcükte bulu sonra, 10. yüzyıldan başlayarak Uygur alfabe
nursa bulunsun, hatta “n ar” , “ana” ve “gün” si yerini A rap kökenli Türk alfabesine bıraktı.
örneklerinde olduğu gibi sözcüğün neresinde Türkler, ilk iki harfinin adıyla “elifba” olarak
146 ALFABE
& eşek
W
DELTA
EPSİLON
^
£
D
E
D
E
F
tahıl Y DİGAMMA p F
m -
~C x z ZETA ^ Z Z
v 'v 'v meyve & v\ ETA H H H
,v v ,v
Vy V, bahçesi TETA 0
İOTA | I Iİ J
toprak
m rp
' V sürmek X ?+ ^
KAPPA K K
61 LAMBDA A L L
Yukarıdaki tabloda günümüzden yaklaşık 6.000 yıl Mü m M M
önce resimyazının nasıl çiviyazısına dönüştüğü
görülüyor. Yumuşak kil tabletlerin üzerine sivri uçlu
bir aletle bastırarak çivi biçimindeki bu işaretleri
1 *7 Nü M N N
yapmak eğri ve yuvarlak işaretleri yapmaktan daha m KSİ “ X
kolaydı. o o OMİKRON 0 O OÖ
V ) Pi TJ P P
f ©X A___ ü <-nl. n-/w SAN ^
Q Q
T f? KOPPA
1 p
1 RO R R
Vv SİGMA £ S SŞ
: "lorta *6 'in mrr
it : v j /t : X tau y T T
UPSİLON V UÜ V
iKMt
o
3 Fİ ^
KHİ X
psi y Y
OMEGA
4
m ib
7
T0J10B
Solda: (1) Mısır hiyeroglifleri. (2) Çin yazısı. (3) İbrani
M V L T V S E S T yazısı. (4) Arap yazısı. (5) Göktürk yazısı. (6) Rusça
C01IHA
Kiril yazısı. (7) U ygur yazısı. (8) Yazıtlarda ve madeni
8 paralarda kullanılan Roma harfleri.
ALFRED 147
da anılan bu alfabeyi 1.000 yılı aşkın bir süre nılmaya başlandı. Yeni Türk alfabesi sekizi
kullandılar. “Eski yazı” dediğimiz yazılar hep ünlü, 21’i ünsüz 29 harften oluşur. Türkler ve
bu alfabeyle yazılmıştır. A rap kökenli Türk T ürkler ile iç içe yaşayan bazı halklar zaman
alfabesinde 31 harf vardı, ama bazı harflere zaman T ürkçe’yi başka alfabelerle de yazmış
lardır. Bunlar arasında özellikle Sogd, M ani,
YENİ TÜRK Brahmi, Süryani-Nasturi, Yunan, Erm eni,
ARAP KÖKENLİ
TÜRK ALFABESİ ALFABESİ G ürcü, İbrani ve Kiril alfabeleri anılabilir.
ve Hıristiyan inancına uygun olarak vaftiz kadar alıç türü vardır. Bunlardan en yaygını,
edilmeyi kabul etti. hemen her bölgede yetişen ve meyveleri ipe
Danlar 892’de üçüncü kez Wessex’e geldi dizilerek satılan Crataegus orientalis’tir. Bu
ğinde Alfred iyice hazırlanmıştı ve İngilte türe A nadolu’da geyikdikeni de denir. Öbür
re ’nin bütün halkı bu savaşta onu önderleri alıç türlerinin de yemişen, ekşimuşmula, ed-
olarak görüyordu. Alfred ordusunu savaşa ran gibi ilginç adları vardır.
hazırlayabilmek için köylülerin yarısını top Alıç ağacının gövde kabuğunda o kadar çok
rakta çalıştırırken, yarısına savaş eğitimi ver çatlak ve yarık vardır ki, ağaç olduğundan
dirmiş ve bu grupları belirli aralarla değiştire daha yaşlı görünür. Bitkinin dalları oldukça
rek her zaman savaşa hazır eğitimli bir ordu esnek, körpe yaprakları ise koyu zümrüt
kurmuştu. Ayrıca D anlar’ı denizde de yen yeşilidir. Yabani alıçlardan çoğunun çiçekleri
mek için büyük bir filo donatmış ve her biri kar gibi bembeyaz küm eler oluşturur. Park ve
kendi çevresindeki bölgeyi koruyacak olan bir bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştirilen türle
dizi kale yaptırmıştı. rin çiçekleri ise genellikle pembe ya da parlak
Bütün bunlara karşın A lfred’in orduları an kırmızıdır.
cak dört yıl sonra, 896’da D anlar’ı ülkeden Alıcın küçük ve yuvarlak meyveleri bitki
çıkarabildi. A lfred’in bu zaferi, o yıllarda nin türüne gör-e 5 mm ile 2 cm çapında, sarı,
A vrupa’da birçok yeri istila eden D anlar için kırmızı ya da turuncu renktedir. Tadı genel
ilk büyük yenilgiydi. likle hafif ekşimsi olan bu meyveler tıpkı elma
Korkunç savaşlardan sonra ülkesinde düzeni gibi bir “yalancı meyve”dir. Yani çiçek sapı
yeniden sağlayan Alfred, adaleti gerçekleşti şişkinleşmiş ve gerçek meyve olan yumurtalığı
rebilmek için eski İngiliz yasalarına açıklık dıştan kuşatmıştır (bak. MEYVE). Kışın dondu
getirdi, yoksulları koruyacak yasalar koydu. rucu soğuklar başladığında alıcın meyvesi
Dan istilaları sırasında öğrenime ayıracak kuşların en önemli yiyeceği olur. Bu yüzden
zaman bulamamıştı, ama sonradan sarayında A nadolu’da bazı alıç türlerine kuşyemişi de
bir okul kurdu ve öbür ülkelerden bilginleri denir.
öğretm en olarak çağırdı. Savaşta çok zarar Alıcın sert ve sağlam odunundan tokm ak,
gören manastırları yeniden eğitim ve bilim alet sapı ve oymabaskı blokları yapılır. Tansi
yuvalarına dönüştürm ek için uğraştı. yon düşürücü, dam ar sertliğini önleyici ve
sinirleri yatıştırıcı özellikler taşıyan çiçekleri
ALGLER bak. Y o sun lar. de birçok ilacın hammaddesidir.
ALIÇ, gülgiller familyasından bir grup dikenli ALIŞVERİŞ. İnsanlar binlerce yıl önce avcılık
çalı ve ağaççığın ortak adıdır. Anayurdu yaparak ve doğada kendiliğinden yetişen bit
kuzey yarıkürenin ılıman bölgeleri olan bu kileri, meyveleri toplayarak yaşarlardı. Alet
bitkiler genellikle ormanlık ve taşlık yerlerde ya da çömlek yapmak, tanm ürünleri yetiştir
yetişir. Türkiye’de yabani olarak yetişen 20 mek gibi özel beceriler edindikçe herkes
bütün gereksinimlerini kendisi üretm ektense
en iyi yaptığı işlerle uğraşmaya başladı. Kendi
ürettiği malları başka insanların yaptığı mal
larla değiş tokuş ederek öbür gereksinimlerini
karşılayabiliyordu. Bu ticaretin başlangıcıydı.
Takas olarak bilinen bu basit ticaret sistemi
nin kalıntıları günümüzde de sürm ektedir.
Örneğin pul koleksiyoncuları bir seriyi ta
mamlamak için birbirleriyle pul değiş tokuşu
yaparlar.
Zam anla insanlar üretim tekniklerini geliş
tirdi, daha çok besin, giyecek, çanak çömlek
üretmeye başladı. A rtık ticarette takas siste-
ALIŞVERİŞ 149
mi yeterli olmuyordu. Bu sorun paranın rak bir fiyat saptar. Eğer belirlenen fiyat çok
bulunmasıyla çözüldü. İnsanlar önce altın, yüksekse o mal satılmaz ve üretici ya da satıcı
gümüş gibi değerli madenleri ya da öküz gibi fiyatı düşürm ek zorunda kalabilir. Pazarlık
çiftlik hayvanlarını para yerine kullandılar. yöntemi bugün bile birçok ülkede geçerlidir.
Am a değerli m adenler zaten az bulunuyor,
yanında birkaç öküz taşıyarak alışverişe çık Açık Artırmalar
mak da pek kolay olmuyordu. Bu nedenle bu Fiyatın alıcı tarafından belirlendiği başka bir
değerli malların yerini zamanla madeni ve alışveriş biçimi de açık artırm alardır. Özellik
kâğıt paralar aldı. Günüm üzde mal ve hizmet le antika eşyalar açık artırm ayla satılır. Ayrı
alım satımında para, çek ya da kredi kartı ca çiftlik hayvanlarının satıldığı hayvan pazar
kullanılır (bak. B a n k a l a r v e B a n k a c il ik ). lan ile toptan balık ve çiçek satışlarında da bu
yöntem uygulanır. Açık artırm a tellalı, malla-
Fiyat n sahipleri adına satışa çıkarır ve fiyatı en çok
Bir malı satın almak ya da bir hizmetten artıran kişiye satar. Bu satışlarda tellal genel
yararlanm ak için ödenen para, o malın ya da likle düşük bir fiyat söyler ve alıcılann artır
hizmetin fiyatıdır. Eskiden her malın fiyatı masını bekler. H ollanda’da uygulanan açık
satış sırasında, alıcı ile satıcı arasındaki pazar artırm alarda ise tellal satışı yüksek bir fiyatla
lık sonucunda belirlenirdi. Alıcı belli bir mala başlatır ve birisi elini kaldırıp uygun bulduğu
karşılık satıcının istediğinden daha düşük bir nu belirtinceye kadar fiyatı düşürmeye devam
fiyat önerir; satıcı ilk söylediğinden düşük, eder. H er iki açık artırm anın da tem eli, öbür
ama alıcının önerdiğinden yüksek bir fiyat isteklilerin ödeyebileceği en yüksek fiyatı
söyleyerek buna karşı çıkar. Sonunda belirle tahm in ederek malı en ucuza almaya çalış
nen fiyat, alıcının o mal için en çok ne kadar maktır.
ödemeyi kabul edeceğini ve satıcının en az
kaça satmaya razı olacağını gösterir. Bir Dünya Pazarı
yanda alıcının o mala sahip olabilmek için Yüzyıllardır ulaşım, haberleşm e ve depolam a
duyduğu istek, öte yanda satıcının malını ve alanlanndaki gelişmeler pazarları genişletmiş
rerek paraya dönüştürm e isteği fiyatın belir tir. Eskiden örneğin çiftlik ürünleri yerel
lenmesinde çok önemlidir. pazarlarda alınıp satılırdı; oysa bugün tahıl,
Bugün dükkânlardaki mallara iliştirilen fi şeker, petrol ve daha birçok ürün için bir
yat etiketleri de gene arz (piyasadaki mal “dünya pazarı” vardır. Günüm üzün ileri ileti
miktarı) ve talebe (satın alma isteği ve gücü) şim tekniği birçok hamm addenin bütün dünya
göre belirlenir. Malı üreten işletme, o mala ülkeleri arasında alınıp satılmasına olanak
duyulan gereksinimi göz önünde bulundura- sağlıyor. Birçok hamm adde ve besin maddesi
The Hutchison Library de daha üretilm eden alınıp satılıyor. Böylece
sanayiciler, hamm adde ellerine geçtiğinde ne
kadar ödeyeceklerini bildikleri için gelecekte
ki üretimlerini planlayabiliyorlar. H am m ad
delerin alınıp satıldığı bu özel pazarlar ve
şirket hisse senetlerinin alım satımını örgütle
yen menkul değerler borsaları B orsa v e K a m -
Bİy o maddesinde incelenmiştir.
Para Birimleri
Yüzyıllardır alışverişin gelişmesine yardımcı
olan para da bir mal gibi alınıp satılır. H er
ülkenin ayrı para birimi vardır; örneğin Türk
lirası, Am erikan doları, İngiliz sterlini, Fran
Meyve ve sebze pazarlarında alışverişin basit ve
temel ilkeleri geçerlidir. Fotoğrafta Fas'ta bir sebze sız frangı gibi. Yabancı bir ülkeden bir mal
pazarı görülüyor. satın alabilmek için önce o ülkenin parasın
150 ALİ
dan yeterli m iktarda sağlamak gerekir. Para M uham m ed’in bu görevi Hz. A li’ye verdiğini
birimlerinin alışverişindeki kurallar ve fiyatlar ve halifeliğin onun hakkı olduğunu’savundu
döviz borsalarında belirlenir. Ö bür pazarlar lar (bak. ALEVÎLİK). Am a Hz. A li’nin de
da olduğu gibi burada da bir mala, örneğin bulunduğu altı kişilik bir kurul uzun tartışm a
Kanada dolarına çok talep olursa o malın lar sonunda Hz. Ebubekir’i halife seçti. Baş
değeri artar; yani Kanada doları almak için langıçta bu seçimi onaylamadığı halde M üslü
daha çok Türk lirası ya da Am erikan doları m anlar arasında karışıklık çıkmaması için
ödemek gerekir. Birçok ülkenin ticarette sonuca razı olan Hz. Ali, kendisinden önceki
kullandığı Am erikan doları, bu borsaların en ilk üç halife (Ebubekir, Öm er ve Osman)
değerli para birimlerinden biridir. döneminde yalnızca din işleriyle uğraştı. Am a
Hz. O sm an’ı öldüren ayaklanmacıların isteği
ALİ, Hz. (598-661). Hz. M uham m ed’in amca üzerine 656’da halifeliği kabul etm ek zorunda
sının oğlu olan Hz. Ali, peygamberin ölümün kaldı.
den sonra onun vekili olarak seçilen ilk dört Hz. M uham m ed’in eşi Hz. Ayşe, ilk Müslü-
halifenin sonuncusudur. Amcası Ebu Talib m anlar’dan Talha ve Zübeyr ile Suriye Valisi
yoksul düşünce, Hz. M uhammed yeğeni Muaviye Hz. A li’nin halifeliğine karşı çıktı
Ara Güler Arşivi lar. Basra’ya geçerek, Hz. O sm an’a karşı
olanlardan çoğunu öldürdüler. Irak ’ın ikinci
büyük kenti Kûfe’den sağladığı destekle Bas
ra’ya giden Hz. Ali önce Talha ve Zübeyr ile
uzlaşmayı denedi, ama sonuç alamadı. Hz.
Ayşe’nin bindiği deve nedeniyle Cemel (D e
ve) Vakası olarak bilinen bu ayaklanma, iki
Müslüman ordu arasındaki savaşı Hz. A li’nin
kazanmasıyla bastırıldı.
Hz. Ayşe ile yandaşları Talha ve Z übeyr’i
yendikten sonra Hz. Ali bir elçi göndererek
Suriye Valisi M uaviye’den kendisini halife
olarak tanımasını istedi. Hz. O sm an’ın öcünü
Aslan Hz. A li'nin sim gelerinden biridir. Bu halk almaya kararlı olan Muaviye bu isteği geri
resmindeki şekiller Arapça "A li" sözcükleriyle
oluşturulm uştur. çevirince, 657’de iki taraf arasında savaş
başladı. Sıffin Savaşı olarak adlandırılan bu
A li’yi evlat edindi. Peygamberin yanında çarpışmalarda Hz. A li’nin ordusu üstün du
büyüyen Hz. Ali İslam dinini ilk benimseyen rumdayken, M uaviye’yi destekleyen eski Mı
lerden biridir. 10 yaşındayken Müslüman sır Valisi A m r bin A s’ın önerisiyle askerler
oldu ve Hz. M uhammed M edine’ye göç ede mızraklarının ucuna Kuran sayfalan taktılar.
ceği zaman, yokluğu anlaşılmasın diye onun Hz. A li’nin askerleri de K uran’a kılıç çek
yatağında yatarak kaçmasına yardım etti. m ekten kaçınınca, bu anlaşmazlığın hakem ler
Daha sonra peygamberin ardından M edine’ye önünde ve K uran’a uygun olarak çözülmesi
giderek Hz. M uham m ed’in kızı Hz. Fatm a ile kararlaştırıldı. Ne var ki Muaviye’nin hakemi
evlendi; bu evlilikten Haşan ve Hüseyin A m r bin As, Hz. A li’nin hakemi Ebu M usa’yı
adında iki oğlu oldu. etkiledi ve sonuçta Hz. Ali halifelikten alına
İslamiyet’in güçlenmesi için girişilen bütün rak yerine Muaviye seçildi.
din savaşlarına katılan Hz. Ali 624’teki Bedir, Hz. A li’nin askerlerinden bir grup bu ha
625’teki Uhud ve 627’deki Hendek savaşların kemliği ve M uaviye’nin halifeliğini K uran’a
da bulundu; 632’de Yem en’e yapılan seferde aykırı bularak ordudan ayrıldı. Hariciler de
de Müslüman ordusunu yönetti. nen bu toplulukla savaştıktan sonra Kûfe’ye
Hz. M uham m ed’in ölümünden sonra, onun çekilen Hz. Ali bu kentte bir Harici tarafın
yerini alacak halifenin seçimi M üslümanlar dan zehirli kılıçla vurularak öldürüldü.
arasında büyük bir sorun oldu. Bazıları Hz. Başta A llah’ın Aslanı olmak üzere birçok
ÂLİ PAŞA 151
sıfatı olan Hz. A li’nin Kuran, hadis ve fıkıh ÂLİ PAŞA (1815-1871), Islahat Ferm anı’nı
alanlannda derin bir bilgisi, güçlü bir söylev hazırlayarak yürürlüğe koyan Osmanlı devlet
yeteneği vardı. Konuşmaları, özdeyişleri ve adamıdır. 1830’da Divan-ı Hüm ayun kâtibi
vaazları Nehcul-Belaga (“Güzel Sözler Kıla olarak ilk devlet görevini üstlendiğinde 15
vuzu”) adıyla, şiirleri de Divan-ı A li adıyla yaşındaydı. Üç yıl sonra yeni kurulan Tercü
derlenmiştir. Savaşlardaki kahramanlıklarını me O dası’na atandı. Tanzimat döneminin
anlatan halk öyküleri de yüzyıllar boyunca devlet adamları için neredeyse bir okul niteli
dilden dile dolaşmıştır. ği taşıyan bu kurum da ve 1835’te görevli
olarak gittiği Viyana’da mesleğinin bütün
ALİ KUŞÇU (ölümü 1474). Büyük astronomi inceliklerini öğrendi. 1838’de Londra elçiliği
ve m atematik bilgini Ali Kuşçu, Timur İmpa- ne atanan M ustafa Reşid Paşa ile birlikte
ratorluğu’nun başkenti Sem erkant’ta doğdu. İngiltere’ye giderek paşanın güvenini kazan
Sarayın doğancısı olan babası avda kullanıla dı. Abdülmecid ve Abdülaziz dönemlerinde
cak yırtıcı kuşları eğitir, bu yüzden bütün aile çeşitli devlet görevlerinde bulunan Âli Paşa
“Kuşçu” lakabıyla tanınırdı. O çağda Semer- beş kez sadrazamlık, sekiz kez de dışişleri
kant büyük bir bilim merkezi, Timur H üküm bakanlığı yapmıştır.
darı Uluğ Bey de ünlü bir astronomi bilginiy 1855’teki ikinci sadrazamlığı sırasında, Kı
di. Ali Kuşçu Uluğ Bey’in önce öğrencisi, rım Savaşı’nı sona erdiren Paris K onferansın
sonra yakın dostu ve çalışma arkadaşı oldu. da Osmanlı D evleti’nin temsilcisiydi. Bu kon
Uluğ Bey Sem erkant’taki gözlemevinin başı feransta kapitülasyonların kaldırılması için
na Ali Kuşçu’yu getirdi ve birlikte çalışarak girişimlerde bulunduysa da başarılı olamadı.
Zic-i Uluğ Bey adıyla bilinen ünlü yıldız 1856’da büyük Avrupa devletlerinin istekleri
katalogunu hazırladılar (bak. U l u ğ B e y ). üzerine Islahat Ferm am ’m hazırlayarak Müs
Uluğ Bey’in öldürülmesinden sonra artık lüman olmayan halkın durum unu yeniden
Sem erkant’ta kalmak istemeyen Ali Kuşçu düzenledi. Bu girişimi sert tepkilerle karşıla
uzun bir yolculuğa çıktı. Tebriz’de bulunduğu nınca görevden alındı. 1858’de üçüncü kez
sıralar kendisine büyük bir saygı ve ilgi sadrazamlığa getirilen Âli Paşa, Kırım Sava-
gösteren Akkoyunlu H üküm darı Uzun Ha- şı’ndan sonra bozulan mali durumu düzeltm e
san’ın isteği üzerine bu kente yerleşti. Uzun ye uğraştı. Büyük güçlüklerle alman dış borç
Haşan bilgine öylesine değer veriyordu ki, ların gereksiz yere kullanılmaması için saray
Osmanlı sarayına barış elçisi olarak Ali Kuş giderlerinde kısıntı yapınca bir kez daha
çu’yu gönderdi. Fatih Sultan M ehmed de bu görevden alındı.
ünlü bilgini İstanbul’da görkemli bir törenle 1861’de tahta çıkan Abdülaziz döneminde
karşılayarak çalışmalarını kendi yanında sür Âli Paşa iki kez daha sadrazamlığa getirildi.
dürmesini istedi. Fatih’in önerisini sevinçle 1867’de başlayan ve ölümüne kadar süren
karşılayan Ali Kuşçu, elçilik görevini yerine beşinci sadrazamlığı büyük önem taşır. O
getirdikten sonra İstanbul’a yerleşti ve Aya- yıllarda çıkan Sırbistan ve Girit sorunları Âli
sofya M edresesi’nde hocalık yapmaya başla Paşa’nın çabalarıyla çözüldü. Am a Sırbistan’
dı. Onun zamanında astronomi öğretiminde daki bazı yerler ile Belgrad’ı Sırplar’a bırak
yeni bir çığır açıldı ve değerli bilginler yetişti. ması ve G irit’e özerklik tanıması sert eleştiri
Ali Kuşçu yalnızca titiz gözlemleriyle değil lerle karşılandı.
kuramsal m atematik bilgisiyle de çağının as 1869’da Fuad Paşa’nın ölümü üzerine dışişle
tronomi bilginleri arasında özel bir yer edin ri bakanlığını da üstlenen Âli Paşa devlet
miştir. 1457’de yazdığı bir astronomi kitabın içindeki gücünü daha da artırdı. Bu arada
da Ay ve Güneş tutulmalarını incelerken Mısır Valisi İsmail Paşa’nın yönetimde daha
tutulum düzleminin eğikliğini hemen hemen bağımsız davranm a girişimlerine karşı koydu.
bugünkü değerine eşit olarak hesaplamıştı. 1871’de ölümünden birkaç ay önce katıldığı
Ayrıca Fatih Camisi için bir güneş saati yapan ve Rusya ile çıkabilecek bir savaşı önlediği
Ali Kuşçu’nun Arapça dilbilgisi ve sözdizimi Londra Konferansı son göreviydi.
konularında da önemli araştırmaları vardır. Âli Paşa, M ustafa Reşid Paşa ve Fuad Paşa
152 ALİ RIZA
ile birlikte Tanzimat döneminin en önemli edebiyat dili olması için çalıştı. Çağatay lehçe
yöneticilerindendir. Devlet içindeki gücünü siyle yazan şairin etkisiyle Çağatayca uzun
engelleyeceği düşüncesiyle seçimle oluşturu süre “Nevai dili” olarak anıldı.
lacak kurum lara karşı çıktı. Basının ve karşıt Çağatay Hanlığı’nın kültür merkezi olan
larının kendisine yönelik eleştirilerini sustura H erat’ta doğan Ali Şir Nevai Uygur Türkle-
bilmek amacıyla baskı uyguladı. Yenileşmeci ri’nden Gıyaseddin Kiçkine Bahadır’ın oğlu
bir politika izleyen Âli Paşa zamanında bütün dur. Babasının evi şair, ressam ve müzikçile-
devlet kuruluşları batıdaki örneklerine uygun rin toplantı yeriydi. Böylece Nevai erken
olarak yeniden düzenlendi; ordu çağdaşlaştı yaşta birçok önemli yapıtı okuma olanağı
rılarak güçlendirildi. Âli Paşa dış politikada, buldu. Kardeş gibi büyüdükleri Hüseyin Bay-
Osmanlı Devleti’nin batılı devletler karşısın kara sultan olunca onun hizmetine girdi ve 32
da varlığını sürdürebilmesi için çaba harcadı. yıl boyunca danışmanlığını yaptı.
Bu amaçla Müslüman olmayan halkın hakla Ali Şir Nevai’nin yetiştiği çağda Çağatay-
rını genişletme doğrultusunda uygulamalara lar’ın resmi dili de, edebiyat dili de Farsça’y
girişti. dı. Nevai de ilk şiirlerini bu dilde yazdı. Am a
İranlı şairlerden etkilenmesine karşın, bir
ALİ RIZA (H O C A ) bak. H oca Au R iz a . edebiyat dili olarak Türkçe’nin üstünlüğüne
inanıyordu. Bu iki dili karşılaştırmak için
ALİ ŞİR NEVAİ (1441-1501), Türk diline ve yazdığı M uhakem etü’l-Lugateyn (1499; “Söz
edebiyatına katkılarıyla tanınmış bir şairdir. cüklerin İncelenmesi”) adlı yapıtında Türkçe’
Şairliğinin yanı sıra dürüst, insancıl ve sağ nin ses ve anlam inceliklerini, dilbilgisi özel
duyulu bir devlet adamıydı. Türkçe’nin özel liklerini, fiil zenginliğini ve anlatım olanakla
liklerini inceledi ve Türkçe’nin üstün bir rını inceledi. Saydığı 100 Türkçe sözcükten
İstanbul Millet Kütüphanesi hiçbirinin Farsça’da karşılığı olmadığını gös
terdi. Bazı nesnelerin Farsça’da bir tek ortak
adı olmasına karşılık Türkçe’de bu nesneler
den her birinin değişik sözcüklerle adlandırıl
dığını örneklerle kanıtladı.
Ali Şir Nevai’nin 30’dan fazla yapıtı vardır.
Bunlardan beşi şiirlerini derlediği birer D i
van’dır. Divanlarından ilk dördü, 110 bin
dizeyi aşan Türkçe şiirlerini içerir; beşincisi
Farsça’dır. Türk edebiyatının ilk “ham se”
yazarı da Ali Şir Nevai’dir. M esnevilerden
oluşan hamsede beş ayrı öykü şiirle anlatılır.
Ali Şir Nevai 1483’te başlayıp iki yılda bitirdi
ği Ham se'sinde çağının toplum yapısını eleş
tirmiş, zamanının ikiyüzlü softalarını, bilgiyi
küçümseyip bilgisizi değerli sayanları yermiş
tir. Öykülerinde alçakgönüllülüğü övmüş, bü
yüklük taslayan, görevini kötüye kullanan yö
neticileri eleştirmiştir.
Ali Şir Nevai’nin Mecalisü’n-Nefais'i (1491-
92; “Güzel Toplantılar”) Türk edebiyatının ilk
şairler sözlüğü sayılır. Öbür önemli yapıtları
arasında Lisanü't-Tayr (1498; “Kuşdili”), Ta
rih-i Enbiya (1485 sonrası; “Peygamberler Ta
rihi”), Hamsetu l-Müteahhirin (1492 sonrası;
“Yeni Yazarların Hamseleri”) ve M izanü’l-Ev-
15. yüzyıl Türk şairi Ali Şir Nevai. zan (1492 sonrası; “Vezin Ölçüsü”) sayılabilir.
ALKALOİT 153
uyuşturucudur; yani uygun dozlarda alındığı konyak ve şarap gibi alkollü içkilerin temel
zaman duyuları köreltir, ağrıyı azaltır ve uyku maddesidir; bu yüzden adı belirtilmeksizin
verir. Kafein gibi bazı alkaloitler ise uyarıcı yalnızca alkol dendiğinde etil alkol anlaşılır.
dır. Bunlar uyuşturucuların tam tersine uyku Ö bür alkoller ise yakıt olarak, kir ve lekelerin
kaçırır ve kişiyi aşırı duyarlı yapar. Bu yüzden temizlenmesinde çözücü olarak, ilaçların ve
sinirli insanların çok fazla kahve içmemesi çeşitli m addelerin yapımında başlangıç m ad
gerekir. Çayda da kafein vardır, ama oranı desi olarak kullanılır.
kahvedeki kadar fazla değildir. İlaç yapımın Bir fıçı şekerli suya maya katılır ve ılık bir
da kullanılacak alkaloitlerin arıtılmış olması yerde tutulursa, bu karışım bir süre sonra
ve bileşime hep aynı m iktarda katılması çok köpürerek karbon dioksit gazı „ çıkarmaya
önemlidir. başlar ve fıçıda bir alkol çözeltisi oluşur.
Alkaloit içeren bitkiler az bulunduğu, çok M ayalanma denen bu süreç sanayide elma
pahalı olduğu ya da bileşimlerindeki alkaloit suyu, üzüm suyu, melas gibi şekerli m addeler
ler istenen nitelikte olmadığı için, alkaloitler le ve çok büyük çapta gerçekleştirilir. Melas,
ve türevleri çoğu kez bireşim (sentez) yoluyla şekerkamışının içindeki şekerin büyük bölü
üretilir. M orfinden elde edilen eroin bütün mü çıktıktan sonra geriye kalan yoğun sıvıdır.
uyuşturucular içinde en etkili ve tehlikelile Bu şekerli sıvılara katılan maya, enzim denen
rinden biridir. ve mayalanma sürecini hızlandıran maddeleri
içerir. Alkol yapımında arpa, patates, pirinç
ALKOL En yararlı kimyasal m addelerden gibi nişastalı m addeler de kullanılabilir. Am a
biri olan alkol karbon, hidrojen ve oksijenden bu durum da mayalanmanın başlayabilmesi
oluşan bir bileşiktir. Bu üç m addenin değişik için enzimlerin nişastayı parçalayarak glikoz
biçimlerde birleşmesiyle değişik yapı ve özel denen basit bir şekere indirgemesi gerekir.
likte alkoller elde edilir. Bütün alkoller içinde
en bilineni etanol olarak da adlandırılan etil İçkilerdeki Alkol
alkoldür. Etil alkol rakı, bira, viski, cin, rom, Bütün bu şekerli m addeler mayalandığında
incelticiler tiner.
(tinerler)
fotoğraf
filmi
sabun
mürekkep
kozmetik ürünler
Alkolün kullanım alanlarından bir bölümü. Bu ürünlerde ya doğrudan alkol vardır ya da üretim inde
alkolden yararlanılmıştır.
ALKOLİZM 155
zayıf bir alkol çözeltisi oluşturur. Şerbetçiotu odun alkolü denirdi. Am a günümüzde genel
katılmış arpanın mayalandırılmasıyla yüzde 5 likle karbon m onoksit ve hidrojen gazların
alkol içeren bira, üzüm suyundan yüzde 10-20 dan üretilir. Metil alkolün içilmesi körlüğe,
oranında alkol içeren şarap, elnja suyundan hatta ölüme yol açacak kadar tehlikelidir.
elma şarabı, pirinçten Japonlar’ın ulusal içkisi Etil alkol mayalanmış melastan damıtılır;
olan saki yapılır. ayrıca doğal gazdan ya da petrolden de elde
Bu sıvıların damıtılmasıyla elde edilen ürün edilebilir. Kendine özgü bir kokusu olan
daha yüksek oranda alkol içerir; çünkü alkol renksiz ve hafif bir sıvıdır. Katışıksız etil alkol
78°C’de, yani sudan daha düşük sıcaklıkta çok zehirlidir ve soluk mavi, dumansız bir
kaynar. Böylece alkol buharları yoğunlaştırı alevle yanarak büyük bir ısı açığa çıkarır. Bu
larak, alkol derecesi daha yüksek olan damı nedenle çoğu zaman sanayi yakıtı olarak,
tık içkiler elde edilir (bak. DAMITMA). Biranın benzenle karıştırıldığında da m otor yakıtı
damıtılmasıyla yüzde 40 alkol içeren viski, olarak kullanılır. Etil alkolün sanayide çok
şarabın damıtılmasıyla konyak, mayalanmış geniş bir kullanım alanı vardır. Boyarmadde-
melasın damıtılmasıyla da rom yapılır. Cin, ler, ilaçlar, anestezikler, boyalar, patlayıcılar,
filizlenmiş arpa (malt) ya da çavdardan yapılır parfüm ler ve yapay kauçuk gibi birçok m ad
ve ardıç kozalaklarıyla ya da güzel kokulu denin yapımında başlangıç maddesi olan etil
başka m addelerle tatlandırılır. Üzüm , elma, alkol, biyoloji laboratuvarlarındaki örnekle
erik gibi mevye sularının m ayalandıktan son rin saklanmasında da kullanılır. Term om etre
ra damıtılmasıyla hazırlanan rakının kendine lerin haznesindeki sıvı da kırmızı ya da
özgü kokusunu içine katılan anason verir. maviye boyanmış etil alkoldür. Alkolün don
Ayrıca damlasakızıyla kokulandırılmış rakılar ma noktası —117°C olduğu için bu term om et
da vardır. Rakının alkol derecesi 45-50 arasın reler özellikle kutup araştırm alarında çok
da değişir. yararlıdır. Etilen glikol denen başka bir alkol
M utlak alkol de denen saf alkol, elde de otomobil m otorlarında antifriz (donmayı
edilmesi çok güç olan bir m addedir. Sıradan önleyici) olarak kullanılır; çünkü bu bileşiğin
bir damıtmayla elde edilebilecek en katışıksız kaynama noktası (197,2°C) öbür alkollerin
alkol çözeltisinde bile yüzde 5 oranında su çoğununkinden daha yüksektir.
bulunur. H er yıl dünyada milyarlarca litre Alkoller asitlerle birleştiğinde esterleri ve
alkol üretilir ve bunun büyük bölümü içki rir; bu güzel kokulu m addeler de parfüm lerin
yapımında kullanılır. İçkilerde kullanılan al yapımında ve besinlerin kokulandınlm asında
kolden, birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de kullanılır. Amil alkol ile asetik asitten elde
de yüksek oranda vergi alınır. edilen amil asetat, tırnak cilası yapımında
A z m ik ta rd a içilen alk o l c a n la n d ırıc ı ve kullanılan ve keskin kokusuyla kolayca tanı
k ey if v e ric id ir, a m a ço k içild iğ in d e sa rh o şlu ğ a nan bir m addedir.
yol a ça r. B u d u ru m d a b ey n i e tk ile d iğ i için
k işinin k o n u şm a sı p e lte k le ş ir, h a re k e tle ri s a r ALKOLİZM. İnsanlar en az 10.000 yıldır
sak laşır. İn s a n la rın a lk o le bağ ım lı o lm a sın a , meyveleri ve tahılları, yani şekeri ve nişastayı
yani alk o lsü z y a şa y a m a y a ca k d u ru m a g e lm e m ayalandırarak alkol yapmayı biliyorlar
sine alk o lizm d e n ir (bak. A lkolîzm ). (bak. A l k o l ). Sanayide birçok ürünün ham
maddesi olan bu bileşiğin en yaygın kullanım
Alkolün Sanayideki Kullanımı larından biri de alkollü içkilerdir. Birçok
Sanayide ve evlerde kullanılan ispirto, etil İslam ülkesi alkol kullanımını kesinlikle ya
alkol ile metil alkol (metanol) karışımıdır. saklamış, ayrıca Türkiye’de ve başka ülkeler
Metil alkol zehirli olduğu için bu karışım içki de zaman zaman içki yasağı konarak alkol
olarak kullanılamaz. Bu nedenle metil alkollü alışkanlığını önlem enin çareleri aranmıştır.
ispirto, uyarı amacıyla, m or boyayla renklen Bu önlem lere karşın, bugün dünyadaki alkol
dirilerek satışa sunulur. kullanımı yasalarla kolay kolay önlenem eye
Metil alkol odundan damıtılabilir; bu yüz cek kadar yaygın bir alışkanlıktır.
den bu alkole eskiden odun ispirtosu ya da A lkol, bilinci etkileyen bütün uyuşturucu
156 ALKOLSÜZ İÇECEKLER
lar içinde en çok kullanılanıdır. Bu madde tıp kurdu. Bu eski alkoliklere göre, içkiyi bırak
dilindeki terimiyle “yatıştırıcı” bir ilaçtır; manın ne kadar güç ve yeniden içkiye başla
yani, başta acı duyumu olmak üzere bütün manın ne kadar kolay olduğunu bilen insanla
duyumları hafifletir. Ayrıca insanların davra rın desteği alkol bağımlılığından kurtulmak
nışlarını yönlendiren “iç denetim i” ortadan için çok önemlidir. Bugün birçok ülkede
kaldırdığı için kişileri daha rahat, girgin, hatta yaygınlaşmış olan bu dernekler alkoliklere bu
saldırgan yapar. Düzenli olarak alkollü içki bağımlılıklarını kabul etm ek, sorunu göğüsle
içenlerin hepsi alkole bağımlı olmaz; ama mek ve yenmek için ne yapmaları gerektiğini
bazıları zamanla alkolsüz yapamayacak duru öğütleyerek büyük ölçüde yardımcı olur. G e
ma gelir. Bunun nedeni, genellikle sıkıntıla ne de içki alışkanlığından ve alkolizmden
rından kurtulmak için alkole sığınmayı alış kurtulmanın ilk adımı kişinin bu isteği duyma
kanlık haline getirmeleridir. Bazı kişiler ise sıdır.
fiziksel olarak alkole bağımlı duruma gelir ve
vücutları alkolü vazgeçilmez bir maddeymiş ALKOLSÜZ İÇECEKLER bak. İ çecek
gibi aramaya başlar. Bu kişiler içki içmekten
alıkonulduklarında, tıpkı eroin gibi güçlü ALLAH bak. T a n r i.
uyuşturuculardan yoksun kalan uyuşturucu
bağımlıları gibi hastalık belirtileri gösterirler. ALLENDE (GOSSENS), Salvador (1908-
A lkolik sözcüğü içkisiz yaşayamayan, fizik 1973). Şilili siyaset adamı ve devlet başkanı
sel ya da ruhsal olarak alkole bağımlı olan Salvador A ilende, ülkesinin en büyük liman
kişileri tanımlamak için kullanılır. Bazı uz kenti olan Valparaiso’da doğdu. İlköğrenimi
manlar içki içen her on kişiden birinin alkolik ni başkent Santiago’da, belediye başkanı olan
olduğu görüşündedirler. Gerçekten de batı Cumhuriyet Gazetesi Arşivi
Fakültesi’ne girdi. Çok geçmeden, üniversite da her türlü yararlı bilgiyi içeren bir kitaptır.
ler üzerindeki baskıların kaldırılmasını ve Genellikle bu tür alm anaklara her yılın başın
üniversitelerde reform yapılmasını isteyen öğ da yayımlandıkları için “yıllık” da denir. Bazı
renci hareketinin önderlerinden biri olmuştu. alm anaklar belirli bir konuda ayrıntılı bilgi
1932’de tıp öğrenimini tam amladı, bir yıl verirler. Örneğin denizciler için hazırlananlar
sonra da Şili Sosyalist Partisi’nin kurucuları birçok konuda denizcilere yararlı bilgileri
arasında yer aldı. 1937’de milletvekili seçile içerir. A ynca belirli spor dallarım konu alan
rek parlam entoya giren Ailende ertesi yıl almanak ve yıllıklar da yayımlanır. Bir yıl
sağlık bakanlığına getirildi. Bu görevi sırasın sonra olacakları önceden öngördüğünü öne
da işçi, ana ve çocuk sağlığına ilişkin birçok süren bazı alm anaklar astrolojiden yararlanır
yasanın çıkmasını sağladı. 1952, 1958 ve 1964 (bak. ASTROLOJİ). B u tür alm anakların en
yıllarında devlet başkanlığına adaylığını koy eskilerinden biri, ilk sayısı 1700’de Francis
du ama seçilemedi. 1966-69 arasında Senato M oore tarafından yayımlanan ve 1701 yılına
başkanlığı yaptıktan sonra 1970 seçimlerinde ilişkin tahminleri içeren Old M oore’s Alm a-
sosyalist, komünist ve radikal partilerin kur nac’’dır (Eski M oore Alm anağı). M oore, al
duğu Halk Birliği’nin adayı olarak devlet manağına Vox stellarum (Yıldızların Sesi)
başkanlığına seçildi. adını vermişti.
Onun başkanlığı döneminde birçok sanayi
kuruluşu devletleştirildi, köylülere toprak Almanakların Öyküsü
dağıtıldı, ücretler büyük ölçüde artırıldı, halAlm anakların çok eskiye dayanan bir tarihi
ka parasız sağlık hizmeti ve ilaç sağlama vardır. O çağlarda bugünkünden çok daha
kampanyası başlatıldı. 1971’de bakır m aden önemli olan alm anaklar takvimlerden doğ
lerinin ulusallaştırılması Şili’deki A B D yatımuştur. 2.000 yılı aşkın bir süre önce Mısırlı
rımcılarının çıkarlarına ters düştüğü için ABD lar ve öteki bazı halklar, elle yazılmış ya da
hükümeti Şili’ye verdiği kredileri kesti ve taş tabletlere oyulmuş takvimler kullanırlardı.
ülkeye ekonomik ambargo koydu. Bu uygula Butakvim lerin üzerine gezegenlerin hareketle
ma gereğince A B D ’nin dünya pazarlarındaki rini gösteren, böylece dinsel bayramların han
bakır fiyatlarını düşürmesi Şili’nin devlet ge gi zamana rastlayacağını belirten işaretler ko
lirlerinde büyük bir düşüşe yol açtı. Bunun nurdu.
yanı sıra A llende’yi desteklem eyen tüccarla Rom alılar da bayramları ve kutsal günleri
rın piyasadan mal çekerek yarattıkları kıtlık gösteren benzer takvimler hazırlamışlardır.
ve karaborsa, ardından kamyon taşımacıları Eski D anim arkalılar’ın ve Norveçliler’in kul
ile esnaf ve tüccarların grevi sonucunda Şili landığı alm anaklar, kenarlannda yılın önemli
ekonomisi büyük bir bunalıma girdi. günlerini gösteren çentikler bulunan tahta,
A llende’yi başkanlıktan düşürmeyi amaçla tunç ya da kemik bloklardı.
yan bu eylemlere karşın Halk Birliği 1973’te 15. yüzyılda m atbaanın bulunmasından
bir kez daha seçimi kazandı, ama ülkedeki sonra alm anaklar giderek yaygınlaştı. İlk al
karışıklıkların sonu gelmedi. Genelkurm ay m anak 1457’de Viyana’da basıldı ve bunu kısa
başkanlığına getirilen General Augusto Pi- bir süre içinde çeşitli ülkelerde yayımlananlar
nochet ve ordu kom utanları 11 Eylül 1973’te izledi. Bu alm anaklarda o yılın takvimi bulu
A llende’nin devlet başkanlığından çekilmesi nur, dolunay zamanını,yıldızların gökyüzünde-
ni ve teslim olmasını istediler. Bu isteği kabulki hareketlerini gösteren işaretler yer alırdı.
etmeyen A ilende, kendisini teslim almak üze Ayrıca bazıları doğru, bazıları yanlış çeşitli
re başkanlık sarayına saldıran askerlerle girişbilgiler verilirdi.
tiği çatışmada öldürüldü. Bazı alm anaklarda ise okum a bilmeyenler
için resimler bulunurdu. Belirli günlerin yanı
ALLİGATOR bak. T İ m sah na o gün ne yapılması gerektiğini gösteren
özel işaretler konurdu. Örneğin bir şişe resmi
ALMANAK. Çağdaş bir alm anak, günlük insana ilaç alması, bir makas resmi ise tıraş
işler, coğrafya, tarih, astronomi gibi konular olması gerektiğini hatırlatırdı.
158 ALMAN DEMOKRATİK CUMHURİYETİ
luyla Baltık Denizi’ne bağlanan geniş bir ula bölgesel ve yerel yönetimler ve yargı kurum
şım şebekesi kurulm uştur. Deniz ticareti için landır. Halk Meclisi adı verilen Parlamen-
Baltık kıyılarından yararlanılır. Ülkenin başlı to ’ya 21 yaşını dolduran herkes aday olabilir.
ca limanları Rostock, Wismar ve Stralsund’ Oy verme yaşı 18’dir. Devlet Konseyi içişler
dur. Devlet havayollarının adı Interflug’dur den sorum ludur. Bölgesel ve yerel yönetimler
ve merkez havalimanı Doğu Berlin’deki kentlerin ve kırsal alanların planlanması, ko
Schönefeld’dir. nut sorunu, kamu hizmetleri, yerel taşımacı
lık, eğitim, sağlık ve spor gibi konularda m er
Yönetim Biçimi kezi hüküm ete yardımcı olur.
Alman Dem okratik Cumhuriyeti Nisan
1968’de onaylanan anayasaya göre sosyalist Yaşam Biçimi
bir ülkedir. Başlıca yönetim organları Parla 3-6 yaş çocukları için okulöncesi eğitim, ana-
m ento, Devlet Konseyi, Bakanlar Kurulu. okullarınca sağlanır. Zorunlu eğitim 6-16 yaş
arasındadır. Eğitim üç aşamalıdır. İlk iki aşa
mada öğrencilere her okuldaki olağan dersler
öğretilir. Üçüncüsü ise “politeknik” eğitim
aşamasıdır. Bu dönemde öğrenciler, haftada
dört saat olmak üzere fabrikalarda ve tarlalar
Rostock
da çalışırlar. Çocukların birçoğu için bu çalış
ma gelecekteki mesleğinin ön hazırlığıdır.
Ayrıca üniversiteye hazırlık niteliğinde, sı
navla girilen okullar da vardır.
FEDERAL 5*. ALMAN d POLONYA
Ülkede spora çok önem verilir ve spor ça
i BERLİN ^
lışmaları devletçe desteklenir. Spora eğilimli,
2 ■ yetenekli çocuklar özel spor okullarında eğiti
PEMOKRATIK
CUMHURİ'
(o M agdeburg
lir. Gençler bisiklet, atletizm, yüzme, jim nas
tik gibi bütün olimpiyat sporlarına özendirilir.
D em okratik Alm an sporcular Olimpiyat
CUMHURİYETİ O yunları’nda pek çok şampiyonluk kazana
Lelpzig Dresden rak üstünlüklerini göstermişlerdir.
Erfurt
Alman Demokratik Cumhuriyeti’nde halkın
Karl-M arx-Stadt geliri dengeli dağılmıştır. Ülkenin refah düze
yi dengeli bir biçimde yükselmektedir. Çok
ÇEKOSLOVAKYA sayıda insan, sendikaların ya da fabrikalann
sağladığı tatil olanaklarından yararlanır. İşgü
160 ALMAN EDEBİYATI
cünün yandan fazlasını kadınlar oluşturur. 720-1100 yılları arasındaki Alm an edebiyatı
Küçük çocukları olan anneler, devletin sağla “H ildebrand’ın Şarkısı” dışında, Hıristiyan
dığı kreşler, anaokulları, oyun evleri türün keşişlerinin Kuzeybatı A vrupa’da Hıristiyan
den kuruluşlara çocuklarını bırakabildikleri inançlarını yaymak amacıyla anlattıkları öy
için işlerinden ayrılmak zorunda kalmazlar. külerden oluşurdu. Bu sırada Kutsal K itap’ın
(Ayrıca bak. A l m a n EDEBİYATI; A l m a n Sa n a t i (Tevrat-İncil) ve kilise metinlerinin önemli
v e MüziĞi; A l m a n y a ; A l m a n y a F e d e r a l C u m h u - bölümleri Latince’den A lm anca’ya çevrili
RİYETİ.) yordu.
1050 ile 1200 yılları arasında Alman prens
ALMAN EDEBİYATI, Almanya, Avusturya lerinin güçlenmesiyle, Alman kültür m erkez
ve İsviçre’de Almanca yazılmış yapıtları kap leri m anastırlardan derebey saraylarına taşın
sar. Almanca konuşan halkların karmaşık ta dı. Haçlı Seferleri (bak. HAÇLI SEFERLERİ) sıra
rihi sanatsal ve düşünsel yaşamlarını, kültür sında Güney A vrupa’yı ve O rtadoğu’yu tanı
lerini büyük ölçüde etkilemiştir. yan Alman şövalyelerinin etkisiyle Eski Yunan
Fransa, İngiltere ve İtalya’da güçlü merkezi ve Rom a öyküleri Alm anca’ya aktarıldı.
hüküm etlerin kurulması siyasal ve kültürel Fransa’da yaygın olan uzun şövalye destan
yaşamın Paris, Londra ve Roma gibi belli ları yeni ve zengin bir konu kaynağı oldu
kentlerde yoğunlaşmasına yol açmıştı. Oysa (bak. ŞÖVALYELİK). Bu destanların çoğu Kral
Almanca konuşan halklar tarih boyunca siya A rthur’a ilişkindir (bak. A r t h u r ). 1180 yılla
sal ve coğrafi nedenlerin yanı sıra ortak dille rında benzer öyküler Alm anya’da da yaygın
rindeki lehçe farklılıklarından dolayı da bir laşmaya başladı.
birlerinden kopuk kaldılar. Bu m addede sözü Bu sırada Spielmann adı verilen gezgin şar
edilen tarihsel olayların birçoğu ayrı m adde kıcı ozanlar Hıristiyanlık’tan önceki kahra
lerde yer almıştır. (Ayrıca bak. ALMANYA; manlık öykülerini kulaktan kulağa aktarmayı
A v u s t u r y a İ m p a r a t o r l u ğ u ; İ s v îç r e ; K u t s a l sürdürüyordu. 1200 yılları dolaylarında adı bi
R o m a -G e r m e n İ m p a r a t o r l u ğ u .) linmeyen AvusturyalI bir gezgin ozan, kahra
man Siegfried’in öyküsünü “Nibelunglar’ın
İlk ve Ortaçağ Edebiyatı Şarkısı” adı altında destanlaştırdı. 19. yüzyıl
En eski Alman edebiyatını kulaktan kulağa da ünlü besteci Richard W agner aynı adı taşı
aktarılan türküler ve öyküler oluşturur. Bun yan yapıtında bu şarkıdan esinlenmiştir.
lar canavarlarla, korkunç devlerle ya da kabi Güney Fransa’da troubadour adı verilen
lenin düşmanlarıyla yiğitçe savaşan tanrıların gezgin şarkıcıların şövalyelerin aşklarını anla
tan ezgileri Minnesinger (aşk şarkıcısı) denilen
Alman ozanlarını da etkiledi.
A vrupa’nın öteki yerlerinde olduğu gibi ilk
Alm an tiyatro yapıtları mucizeleri, dinsel ve
ahlaksal değerleri konu alıyordu. Bunların
yanı sıra karnavallarda oynanmak üzere ko
m ediler yazılırdı. Johannes G utenberg’in
1440’larda ilk matbaayı kurmasından sonra
edebiyat yapıtları ve tiyatro oyunları çok sayı
da insana ulaşabildi.
Alman edebiyatının ilk örnekleri, Hıristiyan
manastırlarındaki keşişler tarafından yazıya geçirildi. Hümanizm
1450’lerden başlayarak şövalyelik dönemi ta
ve kahram anların Heldenlieder adı verilen öy rihe karışırken, “gerçek” dünya ve günlük ya
küleridir. Yaklaşık İS 800 yılından kalma ilk şamın sorunlarını konu alan yeni bir edebiyat
yazılı öykü, bir baba oğul arasındaki trajik türü gelişmeye başladı. Hümanizm olarak bi
savaşı anlatan Hildebrandslied’dir (“Hildeb- linen bu akım, Yunan ve Latin klasiklerinden
rand’ın Şarkısı”). esinleniyordu (bak. HÜMANİZM). Başlıca ilgi
ALMAN EDEBİYATI 161
Alm an edebiyatının en büyük adlarından (soldan sağa) Luther, Lessing, Herder ve Goethe.
alanı ise tarih ve siyasetti. Bu türün en tipik güçlü seslerinden biridir. İlk çağdaş Alman
örneğini veren Sebastian Brant Das Narrens- şairi Friedrich Gottlieb Klopstock, Der Messiah
chiff ( 1494; “Budalalar Gemisi”) adlı yapıtın (“M esih”) adlı uzun bir dinsel destan yaz
da insanların zayıf yönlerini alaya almıştır. dı. Yazar ve eleştirmen G otthold Lessing
Kitap, dönemin ünlü ressamı A lbrecht D ürer (1729-81) Alman yazarların geleneklerden kop
tarafından resimlendirilmiştir (bak. DÜRER, malarına ve yeni esin kaynaklanna yönelmeleri
A lb re c h t). ne yardıma oldu (bak. AYDINLANMA ÇAĞI).
Önde gelen Alm an oyun yazarları ve şairleri (soldan sağa) Schiller, Heine, Hauptmann ve Rilke.
(Soldan sağa) romancı Thomas Mann, öykü yazarı Franz Kafka ve oyun yazarları Franz VVerfel ile
Bertolt Brecht.
cüklerin gerçeği en iyi bir biçimde yansıtaca ler’in değerli edebiyat yapıtlannı “yozlaşmış”
ğına inanırlar. AvusturyalI şair Hugo von bularak yaktırması edebiyat yaşamında büyük
Hofm annsthal (1874-1929) ve gene bir Avus bir durgunluğa yol açtı. H itler döneminin acı
turyalI romancı ve oyun yazarı olan A rthur masızlığı daha sonra edebiyat yapıtlarının
Schnitzler (1862-1931) İzlenimci yazarlardı. önemli konulan arasına girdi.
Schnitzler’in insan kişiliğini ayrıntılı bir biçim 1960’larda Rolf H ochhuth’un ve Peter
de işlemesinde ve insan ilişkilerini ele alış bi Weiss’in Nazi dönemini ve A lm anlar’ın II.
çiminde, Sigmund Freud’un yapıtlarının bü Dünya Savaşı’nı başlatma suçluluğunu sergi
yük etkisi olmuştur. Stefan George (1868- leyen oyunları büyük ilgi gördü. İkisi de İsviç
1933) ve Rainer M aria Rilke (1875-1926) ise reli olan Max Frisch ve Friedrich D ürrenm att
duygulan ve düşünceleri doğrudan konu edin yeni tiyatro biçimleri denediler. Oyunlarında
mek yerine bunları simgelerle anlattılar. T ho çağdaş yaşamın boşluğunu ve anlamsızlığını
mas M ann da Das Zauberberg (1924; “Sihirli eleştirdiler. Romancı G ünther Grass (doğu
D ağ”) romanını simgeler kullanarak yazdı. mu 1927) ve Heinrich Böll (1917-85) savaş
Herm ann H esse’nin romanları Demian (1919) sırasındaki ve savaş sonrasındaki Alman hal
ve Step Kurdu (Der Steppenwolf\ 1927) ise kının yaşamından kesitler verdiler. Böll 1972
Alman Romantizmi’nin ve Hint Gizemciliği’ Nobel Edebiyat Ö dülü’nü kazandı.
nin izlerini taşır. Öykü ve roman yazarı Franz
Kafka (1883-1924) insanın yalnızlığını ve suç ALMAN SANATI VE MÜZİĞİ dendiğinde
luluk duygusunu işledi. K afka’nın yapıtlarının genellikle yalnız A lm anlar’ın değil A vustur
çoğu Dışavurumculuk A kım ı’nın (Ekspresyo yalIlar, İsviçreliler gibi Alm anca konuşan
nizm) izlerini taşır. Sonraları tiyatrodaki kök bütün Avrupa halklarının sanat ve müzik
tenci denem eleri ile geniş yankı uyandıran ve etkinlikleri anlaşılır. Bu halkların olaylarla
pek çok yazan etkileyen B ertolt B recht’in dolu siyasal tarihleri kültürlerinde de derin
(1898-1956) ilk yapıtlan da Dışavurumcu nite izler bırakmıştır.
liktedir.
A rnold Zweig (1887-1968) ve Erich M aria Alman Sanatı
R em arque’ın (1898-1970) rom anlarının başlı “A lm an” olarak nitelenebilecek ilk sanatsal
ca konusu I. Dünya Savaşı’dır. Garp Cephe etkinlikleri Frank Kralı ve Karolenj İmpara-
sinde Yeni Bir Şey Y ok (Im Westen nichts torluğu’nun kurucusu Şarlman (742-814) baş
Neues\ 1929), Erich Maria Rem arque’ın dün lattı (bak. Şa r l m a n ). Okum a yazma bilme
ya klasikleri arasına giren, savaşın dehşetini yen Şarlman (Büyük Kari) bilgili insanlara çok
ve acılarını dile getiren en ünlü romanıdır. düşkündü. Başkent A achen’a A vrupa’nın her
Nazi dönemi ve II. Dünya Savaşı yıllan Av yanından ve O rtadoğu’dan sanatçıları ve bi
rupa’nın Alm anca konuşulan yörelerindeki lim adamlarını çağırarak ilk Hıristiyanlık dö
sanatçı ve yazarlara güç günler yaşattı. Hit- neminin kültürünü örnek alan yapıtlar yarat
164 ALMAN SANATI VE MÜZİĞİ
malarını istedi. Bugün Karolenj Dönemi vitraylan da dikkat çekicidir. Heykeller, özel
olarak anılan bu dönemin sanatçıları, eski likle de sütun olarak kullanılan insan heykel
yapıları ve elyazmalarını taklit ettiler; özel leri Gotik sanatın başlıca özelliklerindendir.
likle de fildişi oymacılığını geliştirdiler. A y n 1230-40 yıllarından kalma Bamberg’li Binici
ca gelecek yüzyılların sanatçılarını etkileye günümüze ulaşan en eski heykellerden biri
cek özgünlükte yapıtlar verdiler. dir. A t üstündeki bir insanı canlandıran bu
Alm an Kralı I. O tto ’nun 962’de Kutsal dev heykel A lm anlar’m Gotik sanata yakla-
Rom a-G erm en im paratoru olmasından 11. şım lannı gösterir.
Rönesans Alm anya’ya 1500’lerde ulaştıysa
da büyük bir sanatsal dönüşüme yol açmadı.
Gotik sanat etkisini sürdürdü. Am a bazı
sanatçılar her iki türün karışımından ilginç
yapıtlar ortaya çıkardılar. Johannes Guten-
berg’in 1440’ta matbaayı bulmasından sonra
tahta kalıplarla basılarak çoğaltılabilen sanat
ürünleri kitaplarda yer almaya başladı ve
böylece halka ulaşması kolaylaştı.
1500-1650 yılları üstün yetenekli ressamla
rın ortaya çıkmasına tanık oldu. Bunlar ara
sında portre ressamı (Genç) Hans H olbein’ı
The A rt Institute o f Chicago,
The Clarence Buckingham Collection
sanatına yoğun duyarlık katan A lbrecht Dü- savaşın acımasızlığını ve yoksulluğun insanlar
rer’i (1471-1528) sayabiliriz. D ürer çeşitli üstündeki etkilerini çarpıcı bir gerçekçilikle
alanlarda yarattığı yapıtlarıyla gerçek bir R ö işledikleri için Nazi Almanyası’nda yapıtları
nesans sanatçısıydı. İtalya’da doğan Rönesans yasaklandı.
düşüncesinin Almanca konuşulan kuzeyi etki
lemesi onun sayesinde olmuştur. Alman Müziği
17. yüzyılda İtalya’dan esinlenilen Barok ve O rta A vrupa’nın Almanca konuşan ulusları
Rokoko sanatı son derece süslü ve özellikle nın müziğe tartışılmaz katkısı, başkaca çok az
fresklerde (duvar resimleri) parlak renklerin ulus tarafından gerçekleştirilmiştir. Avus
kullanıldığı, yapıların içinde ise özgün mekân turya ve Alm anya öbür uluslardan daha çok
değişikliklerinin denendiği bir sanat akımı besteci yetiştirmiş ve müzik alanında önemli
oldu. gelişmeler sağlamıştır.
18. yüzyılın sonuna doğru A vrupa’da Ye- Alm an müziğinin doğuşu 12. yüzyıla rast
niklasikçilik ve Romantizm akımları öne çık lar. O yıllarda gezgin şarkıcılar yazdıkları lirik
tı. Sadelik ve doğallıktan yana olan bu akım şiirleri besteler, hem çalar hem söylerlerdi.
lar, görkemli Barok ve Rokoko sanatına bir Bunlardan en ünlüsü W alther von der Vogel-
tepki niteliğindeydi (bak. KLASİKÇİLİK VE YE- weide’dır (bak. A l m a n E d e b İ y a t i ). Alm an
NİKLASİKÇİLİK; ROMANTİZM). Bu dönemin önde müziğinin başlangıcının bir başka kaynağı ise
gelen sanatçıları arasında Anton Raphael 10.-13. yüzyıllar arasında Batı A vrupa’da
Mengs’i, Henry Fuseli’yi, Caspar David Frie- yergiler, şiirler ve şarkılar söyleyerek dolaşan
derich’i ve Philipp Otto Runge’yi sayabiliriz. gezgin öğrencilerdi. 19. yüzyılda Bavyera’da-
20. yüzyılda A lm anlar’ın, sanatı duyguların ki B enediktbeuern M anastırı’nda bulunan 13.
dışavurumu olarak algılama eğilimi, bir grup yüzyıla ait bir elyazmasındaki dizeler ünlü
genç Dışavurumcu sanatçıyla yeniden canlan Carmina Burana'yı gün ışığına çıkarttı. Orta-
dı. Bu sanatçılar yapıtlarında duyguları canlı
çizgilerle, renklerle ve simgelerle yansıttılar.
Bu sanatçıların çalışmalarını önce I. Dünya
Savaşı kesintiye uğrattı. Daha sonra II. D ün
ya Savaşı sırasında A dolf H itler’in “yoz”
olmakla suçlayarak yapıtlarını yasakladığı bu
yetenekli sanatçıların başlıcaları Ernst Kir-
chner, Emil Nolde, AvusturyalI Oskar Ko-
koschka, Gerçeküstücü (Sürrealist) Max
Ernst, Paul Klee, Max Beckmann ve Rus
kökenli Wassily Kandinsky idi (bak. GER
ÇEKÜSTÜCÜLÜK).
W alter G ropius’un yukarıda adı geçen sa
natçılardan bazılarıyla birlikte kurduğu Bau-
haus adlı okul, mimarlığın çeşitli sanat dalla
rıyla bir arada, yaratıcı bir uyum içinde
uygulanması ilkesine yönelik eğitim progra
mıyla daha sonra çağdaş sanat üzerinde dünya
çapında etkisi olan bir akım haline dönüştü.
Bu okul ve akım da 1933’te Naziler tarafından
yasaklandı; ama daha sonra Gropius tarafın
dan A B D ’de yeniden kuruldu.
I. Dünya Savaşı’ndan sonra Yeni Gerçekçi
lik (Neue Sachlichkeit) olarak nitelenen bir
sanat akımı doğdu. Bu akımın kuruculanndan Ortaçağ Alm an gezgin şarkıcıları yazdıkları şiirleri
O tto Dix ve George Grosz resimlerinde besteler, hem çalar, hem de söylerlerdi.
166 ALMAN SANATI VE MÜZİĞİ
çağda şiirlerin çoğu ve onlara eşlik eden (1490-1543) de parçalar bulunan bir şarkı
müzik içkiye, eğlenceye ve aşka övgüydü. kitabı yayımlandı. Venedik’te öğrenim gören
13. yüzyılın sonuna doğru müzik artık Hans Leo Hassler (1564-1612) kilise müziği
Alm an kültürünün önemli bir öğesi olmuştu. ve çoğunlukla çalgısız olarak çeşitli perdeler
Gelişmekte olan Alm an kentlerinin önde den söylenen şarkılar (madrigal) besteledi.
gelen kişileri müzikçiler için, üyelik, çalışma 17. yüzyılın en önemli Alman bestecisi olan
koşulları, bestelerin nasıl yapılacağı gibi ko Heinrich Schütz (1585-1672) de Venedik’te
nuların katı kurallarla belirlendiği lonca ö r öğrenim gördü. Çok sayıda dinsel koro müzi
gütleri kurdular. Lonca üyeleri usta şarkıcı ği besteleyen Schütz, günümüze ulaşamayan
olarak tanımlanıyordu ve içlerinde en ünlüsü ilk Alman operası D afne’nin (1627) de beste
N ürnberg’li Hans Sachs idi. cisidir.
15. yüzyılda bugünkü Fransa’da kurulan 17. yüzyılda, kimi kilise orgcularının beste
Burgonya Krallığı’nda çoksesli müzik geliş leri oldukça karmaşık ve zor parçalardan
meye başladı. Çalışma yaşamının büyük bir oluşuyordu. Kuzey Alm anya’da DanimarkalI
bölümünü İtalya’da geçiren Flaman doğumlu Dietrich Buxtehude (1637-1707) ve Johann
Heinrich Isaac (1450-1517), bu tür müzik Pachelbel’in (1653-1706) yetiştirdikleri orgcu
yapanlar arasındaki ilk önemli ulusal müzikçi- lar, dönemin en büyük bestecisi Johann Se-
dir. Heinrich Isaac’ın bir Alman halk şarkısın bastian Bach’ı (1685-1750) büyük ölçüde etki
dan dört bölümlük yeni bir düzenlemeyle lemiştir. Org ve klavsen çalm akta usta olan
bestelediği Innsbruck, Senden Ayrılmalıyım Bach aynı zamanda keman da çalardı ve
adlı parçası uluslararası üne kavuşan ilk Al çalgılar için bestelenmiş (enstrüm antal) par
man müziği oldu. çalan kendisinden öncekilerden çok daha iyi
16. yüzyılda Alman müziği Reform hareke kavramıştı. Doğduğu yer olan Saksonya’dan
tinden büyük ölçüde etkilendi (bak. R e f o r m ). hemen hiç ayrılmamış olmasına karşın Fransız
M artin Luther (1483-1546) tanınmış Alman ve İtalyan müziğini iyi tanırdı. Enstrüm antal
halk müziği ezgilerini yazdığı ilahilere uyarla parçalannm yanı sıra orkestra ve koro için
dı. 1539-56 yılları arasında N ürnberg’de, için olağanüstü bir ustalıkla bestelenmiş çok sayı
de zamanın en sevilen bestecilerinden H ein da yapıtı vardır. Bach’ın dehası, var olan
rich Isaac ve öğrencisi Ludwig Semfl’den müzik biçimlerini, özellikle de kısa bir tem a
ALMAN SANATI VE MÜZİĞİ 167
Adolf H itler’in Nazi yönetimi sırasında bir sü ri güçlü b ir m erk ezi y ö n etim k u ra m a d ı (bak.
re engellendi. Am a II. Dünya Savaşı’ndan bu K utsal R oma -Germen İmparatorluğu ). G ü ç
yana müzik sanatı gerek Federal Alm anya’da, lerini iç sa v aşlard a ve İta ly a ’ya karşı d ü z e n le
gerek D em okratik Alman Cum huriyeti’nde d ik le ri se fe rle rd e b ü y ü k ö lçü d e y itird ile r. Bu
çok önemli gelişmeler gösterdi. Leipziğ Ge- BBC Hullon Picture Library
(bak. H ansa BİRLİĞİ). G ene bu dönemde ra Katolik Avusturya ile Protestan Prusya
Alman m im arlar ve yapı ustaları Köln, Stras- arasında yaklaşık 200 yıl boyunca A lm anya’ya
bourg ve daha birçok yerde A vrupa’nın en egemen olma mücadelesi başladı.
güzel katedrallerini yaptılar. Prusya, 1701’de krallık ilan edilinceye kadar
15. yüzyıla gelindiğinde dünyada Hıristi Hohenzollern hanedanının yönetimi altında
yan dinini benimsemiş bütün insanlar üstünde doğuya ve batıya doğru yayılmıştı. Büyük
Roma Katolik Kilisesi’nin önderi papanın ve Friedrich döneminde (1740-86) Prusya Krallı
ona bağlı kiliselerin büyük bir gücü vardı. Ne ğı, Avusturya’dan sonra en güçlü Alman
var ki, Roma Kilisesi’nin lükse ve dünya devleti oldu. Friedrich büyük bir beceriyle
nimetlerine düşkünlüğünün artması İngiltere’ kum anda ettiği güçlü ordusuyla Silezya’yı ve
de olduğu gibi A lm anya’da da giderek büyü Polonya’nın büyük bir bölümünü toprakları
yen bir hoşnutsuzluk yaratmaktaydı. Prag’da, na kattı. 1789’da Fransız Devrimi başladığı
Hıristiyanlık dininde reform yapılması gerek sırada Almanya 360 devlete bölünmüş du
tiğini öğütleyen Johannes Huss’u A lm anya’da rumdaydı. Napolyon Prusya’yı Jen a’da büyük
da kitleler destekledi. 1415’te Johannes Huss bir yenilgiye uğrattı ve Alm anya’yı işgal etti.
kiliseye karşı çıktığı için kazığa bağlanarak 1805 Petersburg Antlaşm ası’yla Kutsal Ro-
yakıldı. Bu olay üzerine A lm anya’da dinde m a-Germ en İm paratorluğu son buldu. Am a
reform isteyenler ile istemeyenler arasında iç Prusyalılar kısa zamanda toparlanm ayı başar
savaş çıktı. Hıristiyanlık dininde ve onun dılar. M areşal G ebhard von Blücher yöneti
kurum lan olan kiliselerde yeni bir düzen mindeki Prusya ordusu ile W ellington yöneti
arayışı anlamına gelen Reform hareketi, bil mindeki İngiliz ordusu Napolyon’u 1815’te
gin bir papaz olan M artin Luther’in de Kato W aterloo’da yenilgiye uğrattılar.
lik Kilisesi’ne karşı olduğunu açıklamasıyla 1789 Fransız Devrimi Alman halkını çok
A lm anya’da güç kazandı. Luther, Katolik etkilemişti. O nlar da Fransızlar gibi daha
Kilisesi’nin insanlann günahlarını bağışlamak fazla özgürlük istiyorlardı. Halkın ülke yöne
için aldığı paralara ve bağışlanma belgelerinin timinde söz sahibi olması için güçlü bir
para karşılığı satılmasına karşı çıktı. 1517’de hareket vardı. Buna karşılık kral ve soylular
W ittenberg Kilisesi’nin kapısına bir protesto ayncalıklannı korum ak için direniyorlardı.
bildirisi astı. Bunun üzerine papa, L uther’in 1848’de Berlin’de *başlayan büyük halk göste
artık Katolik Kilisesi’nin bir üyesi olmadığını rileri öbür kentlere de yayıldı. 1848’de Frank
(aforoz ettiğini) açıkladı. furt’ta, anayasa hazırlamak için bir meclis
L uther’in düşünceleri daha sonra Protestan toplandı. Ne var ki Prusya kralı anayasayı
mezhebinin doğmasında etkili oldu. Gene bu destekleyen halk hareketlerini kanlı bir bi
olay Katolikler ile Protestanlar arasında yıllar çimde ezdi; meclisi de kapattı.
yılı sürecek mücadelenin başlangıcı oldu 1861-88 arasındaki I. Wilhelm döneminde
(bak. L uther . M artin : R eform ). A lm anya’da birliği sağlayan Prusya Başbaka
Yaklaşık 100 yıl sonra bu mücadele, neden nı O tto von Bismarck oldu. Sert karakterli ve
leri artık yalnızca dinsel olmayan Otuz Yıl sıkı disiplinli bir yönetici olması yüzünden
Savaşlan’nda (1618-48) sürdürüldü (bak. ona “Dem ir B aşbakan” denirdi (bak. BlS-
O tuz Y il Savaşlari). Bu savaşta Alman prens marck , O tto V on ).
leri bazen im paratora karşı, bazen onun 1866’da Avusturya Sadova’da yenilgiye uğ
yanında yer alarak, daha fazla toprak ve ratıldı ve Prusya önderliğinde Kuzey Alm an
bağımsızlık için birbirleriyle kıyasıya dövüştü ya Birliği gerçekleşti. 1870’teki Fransa-Prusya
ler. İsveçliler ülkeyi yağmaladılar. Fransızlar Savaşı’nda ise Fransızlar birleşik Alman ordu
ise Alsace bölgesini topraklanna kattılar. su karşısında yenildiler. 1871’de Versailles’da
Almanya bu savaşların sonunda büyük bir A lm anya’nın im paratorluk olduğu ilan edildi
yıkıma uğradı. ve I. Wilhelm ilk Alman im paratoru olarak
taç giydi. Berlin’i başkent yaptı. 1648’den beri
Prusya'nın Yükselişi Fransa’nın olan Alsace bölgesini Almanya
1648’de Vestfalya Banş Antlaşm ası’ndan son topraklanna kattı.
170 ALMANYA
Bu dönemde Alm anya’nın ticareti ve sana kûm oldu. Hapisten çıktıktan sonra partisi
yisi hızla gelişti. II. Wilhelm Alm anya’nın güçlenmeye başladı. Nazi olarak adlandırılan
denizaşırı ülkelerde de gücünü kanıtlamasını Nasyonal Sosyalistler’in (bak. H itler , A dolf -,
istiyordu. (II. Wilhelm Alm anca’da im para NAZİZM) silahlı çeteleri sokaklarda kendilerin
tor anlamına gelen “Kayzer” sıfatıyla anılır.) den olmayanlara karşı kıyasıya saldırıya geç
A vrupa’nın en üstün ordusuna sahip olmanın tiler.
yanı sıra, İngiliz donanmasıyla yarışacak güç Bu sırada 1925’te cumhurbaşkanı seçilen
te bir donanm a oluşturdu. Bu dönemde A l Mareşal Paul von Hindenburg, ordunun
manya ile Osmanlı İm paratorluğu arasındaki güçlendirilmesine önem vermeye başladı.
siyasal, ekonomik ve askeri ilişkiler hızla 1929’da dünyanın neredeyse tümünü etkisi al
gelişti. Osmanlı İmparatorluğu I. Dünya Sa- tına alan işsizlik ve ekonomik bunalıma, zaten
vaşı’nda Alm anya’nın yanında yer aldı. zayıf durum da olan Almanya da karşı dura
I. Dünya Savaşı 1914’te, Alm anya’nın Bel madı. Halk içinde bulunduğu zor durumdan
çika ve Fransa’ya saldırması üzerine başladı. bir an önce kurtulm ak istiyordu. Milyonlarca
İngiltere saldırıya uğrayan ülkelerin yardımı işsizin işe, esnafın yardıma gereksinimi vardı.
na koştu. H er iki tarafta da büyük kayıplara Gençler kendilerine geçim olanağı tanıyacak
yol açan savaş dört yıl sürdü ve Alm anya’nın bir gelecek düşlüyorlardı. Hitler girdiği seçim
yenilgisiyle sonuçlandı (bak. BİRİNCİ DÜNYA kampanyalarını aşırı milliyetçilik, ırkçılık, sal
SAVAŞI). H ollanda’ya kaçan Kayzer, 1941’de dırganlık ve savaş üzerine oturttu. Almanya’
ölünceye kadar orada kaldı. 1918’de W eimar yı yeniden güçlendirmeyi, Versailles Antlaş-
Cumhuriyeti adı altında yeni bir Almanya ması’nı yırtıp atmayı, Yahudiler’i ezmeyi, ko
doğdu. münistleri yok etmeyi, her A lm an’a iş ve ek
1919’da imzalanan Versailles Antlaşm ası’ mek sağlamayı vaat ediyordu. Durum undan
na göre Almanya denizaşırı sömürgelerinin memnun olmayan milyonlarca insan Naziler’i
hepsini yitirdi. Polonya’dan almış olduğu umut olarak gördü. Hitler bir yandan gör
toprakları Polonya’ya, Alsace’ı Fransa’ya, kemli propaganda gösterileriyle halkı etkile
Kuzey Schlesvvig’i de D anim arka’ya vermek meye, öte yandan siyasi karşıtlarını sindir
zorunda kaldı. Alman ordusu 100 bin askerle meye çalışıyordu. Naziler’in oluşturduğu
sınırlandırıldı. Alm anya’nın Ren Irm ağı’nın baskın birlikleri (SA) ve muhafız müfrezele
batısında kalan kesimi M üttefikler tarafından ri (SS) sendikaları, dem okratik örgütleri ba
işgal edildi. Almanya, savaşı başlatmış olm ak sıyor, öbür parti üyelerine karşı kanlı terör
tan dolayı, ağır savaş zararlarını ödemek hareketleri düzenliyordu. Bu koşullar altında
zorunda bırakıldı. yapılan seçimlerde Naziler 1928’de 810 bin oy
Fransa 1923’te borcunu ödemediği gerekçe alırken 1930’da oylarını 6.409.600’e çıkardı
siyle Alm anya’nın Ruhr bölgesini toprakları lar. Seçim sonuçları A lm anya’nın büyük sana
na kattı. Bu olay zaten savaştan zararla çıkmış yicilerinin de Naziler’i desteklemesini sağladı.
olan Alman ekonomisinin daha da kötüleş 1932 Tem m uz’unda yapılan genel seçimlerde
mesine yol açtı. Alman parası değerini yitirdi; H itler’in partisi 13.745.000 oy alarak en güçlü
ülke yoksulluk ve kargaşaya sürüklendi. Bu parti durum una geldi. Mecliste, Sosyal D e
nun üzerine ABD ve İngiltere Alm anya’ya m okratlar ikinci, Komünistler üçüncü parti
büyük m iktarlarda borç para verdiler. E kono oldular. Ocak 1933’te Cum hurbaşkanı von
mide bir süre işler yoluna girmiş gibi göründü. Hindenburg, H itler’i başbakanlığa getirdi.
Ama cumhuriyet güçlü değildi. Bu sırada ül
kedeki ekonomik bunalım, farklı çözümler Nazi Yönetimi
öneren siyasal partiler arasında gerginliğin Yönetim e geçer geçmez Naziler’in ilk işi de
artmasına yol açıyordu. 1921’de Nasyonal mokrasinin tüm izlerini yok etm ek oldu. M art
Sosyalist adlı siyasi bir hareketi başlatan Hit- 1933’te Alm anya’nın son seçimleri yapıldı.
ler, 1923’te M ünih’te hüküm et darbesi girişi Naziler iktidarda olmanın sağladığı olanakların
minde bulundu. Am a ordunun işe karışması yanı sıra hile ve baskıyla parlamentoda çoğun
sonucu yenilgiye uğradı ve 13 ay hapse m ah luğa sahip oldular. Gerçi oyların ancak yüzde
ALMANYA 171
44’ünü almışlardı, ama bu onların ülkeyi tek ülkeleriyle olan ticaret artırıldı. Bu arada
başına yönetm elerine yetiyordu. Temmuz Türkiye’nin dış ticareti de hızla Alm an eko
1934’te bir yasa çıkartarak ülkenin tek partisi nomisine bağlandı. 1938’e gelindiğinde T ür
nin Nasyonal Sosyalist Parti olduğunu, öteki kiye’nin ithalatının yüzde 47’si, ihracatının
partilerin kapatıldığını ilan ettiler. Artık yüzde 63’ü Alm anya ile yapılıyordu.
Reichstag, yani parlamento, kırk yılda bir, o da A lm anya’da her şey H itler’in çıkarmayı
Johnny Florea. "Life" © Time Inc. planladığı büyük savaşa göre düzenleniyordu.
Devlet gizli polisi G estapo, emirlere uyma
yanları anında ezmeye yetkiliydi. II. Dünya
Savaşı sırasında A lm anlar’ın işgal ettiği A vru
pa ülkelerinde G estapo’nun acımasızlığı, bu
ülkelerin halklarının A lm anlar’dan nefret et
melerine yol açtı.
H itler’in dış siyaseti de iç siyasetiyle aynı
doğrultudaydı. Almanya 1933’te, barış için ül
kelerin birlikte çalışmalan ilkesini benim se
miş olan Birleşmiş M illetler örgütünden ayrıl
dı. Bundan üç yıl sonra Ren yöresini ele geçir
di. 1938’de Alm an ordusu Avusturya’yı A l
m anya’nın bir eyaleti durum una getirdi. Aynı
yıl öteki A vrupa ülkelerini sindirerek Çekos
lovakya’nın, halkın çoğunluğu Alm an kökenli
olan Südet bölgesini işgal etti. Bir yıl sonra ise
Çekoslovakya’nın tüm ünü egemenliği altına
aldı. Hitler bu yayılmacı siyasetini 1 Eylül
1939’da Polonya’ya girerek sürdürdü.
İngiltere ve Fransa, Polonya saldırıya uğra
dığında yardım edeceklerine söz vermişlerdi.
Nitekim H itler’in Polonya’ya girmesi üzerine
A lm anya’ya savaş ilan ettiler. D aha sonra
II. Dünya Savaşı sırasında m ilyonlarca Yahudi öbür ülkeler, de savaşa katıldı (bak. İKİNCİ
resimde görülen Nordhausen'a benzer Nazi toplama
kamplarında ölüm e gönderildi. D ü n y a S a v a ş i).
1944 H aziran’ında, nerdeyse beş yıl savaşıl
H itler’in konuşma yapacağı ya da yeni bir ka dıktan sonra, A m erikan, İngiliz ve öteki m üt
rar açıklayacağı zaman toplanıyordu. Seçim tefik güçler Fransa’nın Normandiya kıyılarına
lerde Propaganda Bakanı Joseph Goebbels çıktılar. Fransa düşmandan kurtarıldıktan
dem okratik düşüncelere ve dem okratik ülke sonra M üttefikler’in öncü birlikleri Almanya’
lere karşı saldırıya geçti. Naziler gibi düşün ya girdiler. Yüksek rütbeli bazı Alman subay
meyen m em urlar, öğretm enler ve profesörler ları H itler’e bir komplo düzenleyerek onu
işlerinden oldular. Okullarda Alman ırkının öldürm ek ve dem okratik bir hüküm et kura
güçlülüğü, üstünlüğü ve bir gün dünyaya ege rak M üttefikler ile barış yapmak istediler.
men olacağı öğretiliyordu. A lm anya’nın düş A ncak bu girişim başarısızlığa uğradı ve olaya
manı olduklan ilan edilen Yahudiler üzerinde adı karışanların çoğu idam edildi. 1945’in ilk
kanlı baskılar başladı. (II. Dünya Savaşı sıra aylarında İngilizler, Kanadalılar, Am erikalı
sında Orta ve Doğu A vrupa’da Naziler 5 mil lar ve Fransızlar R en’i geçerek Batı ve Güney
yondan fazla Y ahudi’yi öldürdüler.) A lm anya’yı işgal ettiler. SSCB ordusu ise Po
Hitler silahlanmaya büyük önem verdi. lonya, M acaristan ve Çekoslovakya üzerin
1936’da genel seferberlik ilan edildi. Ülke den Berlin’e girdi. On gün süren çetin bir sa
adım adım savaşa hazırlanıyordu. Besin ve vaştan sonra Berlin düştü. Bu sırada Hitler
hamm adde stoku yapmak amacıyla Balkan intihar etti. Bundan birkaç gün sonra, 7 Mayıs
172 ALMANYA FEDERAL CUMHURİYETİ
1945’te, Fransa’daki Alman ordusu General Bonn kentinde çalışmaya başladı. Konrad
Dwight Eisenhovver’a teslim oldu. A denauer Almanya Federal Cum huriyeti’nin
Alm anya’nın tümü M üttefikler’ce işgal ilk başbakanı oldu (bak. A denauer , K onrad ;
edilmişti. İngilizler Ren bölgesini, Hannover, A lmanya F ederal C umhuriyeti). SSCB de A l
Schleswig-Holstein ve H am burg’u; A m erika man D em okratik Cum huriyeti’nin kurulması
lılar O rta ve Güney Almanya ile B rem en’i; na ön ayak oldu (bak. A lman DEMOKRATİK
Fransızlar Saar ve Yukarı R en’i; SSCB kuv CUMHURİYETİ). 1954’te A B D , İngiltere ve
vetleri Elbe’nin doğusunu ve Königsberg’i Fransa, Almanya Federal Cum huriyeti’nin iş
(bugün Kaliningrad); PolonyalIlar, Doğu Prus galine bir yıl içinde son verilmesini ve ülkenin
ya’nın geri kalan bölümünü, Pom eranya’yı, bir savunma işbirliği antlaşması olan Kuzey
B randenburg’u ve O der ile Neisse ırm akları A tlantik Antlaşması Ö rgütü’ne (NA TO ) üye
nın doğusunda kalan eyaletleri işgal ettiler. olmasını kararlaştırdılar. Aynı yıl SSCB de
A B D , İngiltere ve SSCB’nin 17 Temmuz- Alm an D em okratik Cum huriyeti’nin bağım
2 Ağustos 1945 tarihleri arasındaki Potsdam sız olduğunu açıkladı.
K onferansı’nda aldıkları karara göre A l
manya tek bir ülke gibi yönetilecekti. Am a bu ALMANYA FEDERAL CUMHURİYETİ.
karar hiçbir zaman uygulamaya geçmedi ve Batı Almanya olarak da bilinen Almanya Fe
M üttefikler’in her biri işgali altındaki bölgeyi deral Cumhuriyeti kuzeyde Kuzey Denizi,
kendi kurallarınca yönetti. Danim arka ve Baltık Denizi, doğuda Alman
İngiltere, ABD ve Fransa ile SSCB arasın Dem okratik Cumhuriyeti, güneyde Avus
daki görüş farklılıkları giderek keskinleşmeye turya ve İsviçre, batıda ise Fransa, Lüksem-
başladı. Sonunda birlikte çalışma olanağı or burg, Belçika ve Hollanda ile çevrelenmiştir.
tadan kalktı. Almanya doğu ve batı olmak
üzere ikiye bölündü. Berlin’in bir bölümü ALMANYA FEDERAL CUMHURİYETİ'NE
SSCB bölgesinde kaldı. İLİŞKİN BİLGİLER
ırmağı H ollanda’dan denize dökülen R en’dir. ketli vadiler alır. Önemli köm ür yatakları
Çok işlek bir suyolu olan R en’de açık deniz olan Ruhr ve Saar bu bölgenin batısındadır.
gemileri Köln’e kadar ulaşabilir. W eser Irm a G üneyde, Yukarı Ren Ovası’nm verimli top-
ğı üzerinde Brem en, Elbe Irmağı üzerinde ise raklannın doğusunda, sık çamlan ve ladinleriy
ülkenin önemli limanı olan Ham burg bulu le K araorm an uzanır. Tuna Irmağı K arade
nur. H er iki ırmak da Kuzey Denizi’ne dö niz’e ulaşıncaya kadar 2.825 kilometrelik bir
külür. yol izler. Almanya için önemli bir akarsu sa
Kuzeydeki fundalık ve çam korularıyla yılmazsa da, Tuna Vadisi tarihte, doğudan Av
kaplı ovalık alanın yalnızca H annover’den A l rupa’ya varabilmek için başlıca yol olmuştur.
man D em okratik Cum huriyeti’ne kadar uza Tuna, A lm anya’nın güneyinden doğuya doğ
nan bölümü verimli topraklan kapsar. O va ru akar, kuzeyinde Neckar ve Main ırm aklan-
daki nüfus kentlerin bulunduğu yörelerde yo nın çıktığı Jura D ağlan yer alır. Neckar ve
ğunlaşmıştır. M ain’in verimli vadilerinde önemli kentler
Köln-Hannover çizgisinin güneyinde ova kurulm uştur. Tuna’nın güneyindeki topraklar
nın yerini ağaçlıklı tepeler, yaylalar ve bere Bavyera A lpleri’ne doğru yükselerek, Zugs-
:lensbur<
Lubeck
iven
Ham burg
.Bremen
Hannover
Isnabrück DEMOKRATİK
Brunsvvick
M unster r
1 \ G elsenkirchen
î^hausen o oD ortm und
P > u rg c f £ s| # nO chum
îsseldorf! ^ u p p e rta l
o^Köln
pAachen V ...........
? o\BO N N
VVİesbaden
o^
Frankfurt
M annheim ip Nürnberg
LÜKSEMBURG °K a rls ru h e
S tuttgart
FRANSA
Augsburg
/{ Freiburg
M ünih
p itz e ’d e 2.968 m e tre y e u laşır. A lm a n y a ’nın daki Frankfurt ise 1848’de ilk Alm an parla
bu en y ü k se k te p e s in e ç ık ıld ığ ın d a g ö rü n ü m mentosunun toplanmış olduğu önemli bir ta
soluk kesici g ü z e llik te d ir (bak. Bavyera ). rihsel kent ve bugün bir iş merkezidir. Güney
Kuzeydeki ovalık bölgede kışlar uzun ve batının en büyük kenti olan Stuttgart’da ma
sert, yazlar ılımandır. O rta ve güneyde ise kine ve m otor üretimi yapılır. Kuzeybatıda
iklim kuzeyden pek farklı olmamakla birlikte, yer alan Brem en, eski ve güzel yapılarıyla ül
daha çok yağmur yağar. Ülkenin dörtte biri kenin ikinci büyük liman kentidir. Hannover
orm anlarla kaplıdır. Halk ağaçların değerini eskiden 100 yıl boyunca İngiltere kralına bağlı
çok önceden kavramış olduğu için, ormancılık bir devletin başkentiydi. Nürnberg ise Bavye-
çok gelişmiştir. En sık rastlanan çam, ladin ve ra ’da zarif kiliseleri ve eski binaları ile önemli
köknardan başka, kayın, meşe ve öteki sert bir sanayi merkezidir (bak. BERLİN; BONN; BRE-
odunlu ağaçlar yetişir. A lpler’de yabandomu- MEN; FRANKFURT; HAMBURG; KÖLN; MÜNİH).
zu, dağkeçisi, geyik, ceylan ve karacalara II. Dünya Savaşı sonrasında Federal A l
rastlanır. manya yiyecek maddeleri bakımından ABD
ve Kanada gibi öteki ülkelere bağımlıydı. D a
Kentler, Çiftlikler, Sanayi ve Ulaşım ha sonra küçük Alman çiftlikleri birleştirile
Alm anya’nın gerek batıdaki, gerek doğudaki rek büyük çiftliklere dönüştürüldüğü ve çağ
kentlerinin nerdeyse tümü II. Dünya Savaşı daş üretim teknikleri kullanıldığı için, günü
sırasında büyük yıkıma uğradı. Berlin ise sa müzde besin gereksiniminin beşte dördünü
vaşın son günlerindeki çarpışmalar yüzünden üretebiliyor. Kuzey Denizi kıyılarında,
çok daha ağır zarar gördü. Federal Cumhu- Schleswig-Holstein ve Bavyera A lpleri’nin
riyet’in başkenti, Ren Irmağı kıyısındaki eteklerinde çağdaş m andıralar kuruldu. Ku
Bonn’dur. Elbe üzerindeki Ham burg A vru zeyde şekerpancarı, patates, arpa yetişir. T a
pa’nın ikinci büyük limanıdır. Bavyera da rımsal üretim hayvancılıkla birlikte yürütülür.
Münih kenti müzeleri, sanat galerileri, tiyat Ren yöresindeki verimli ovalarda çeşitli mey
roları ve birasıyla ünlüdür. Görkemli katedra ve ve sebzeler yetiştirilir. Bağlardan elde edi
li ile Ren üzerindeki Köln ve onu çevreleyen len üzüm, şarapçılıkta kullanılır.
80 kilometrelik bir alan içinde Essen, Dort- Federal Cum huriyet’te en zengin köm ür
mund, Düsseldorf, Duisburg, Bochum, Ober- yatakları R uhr Havzası’ndadır (bak. R uhr ).
hausen, W uppertal ve Gelsenkirchen gibi Saar ve Aachen dolaylarında daha küçük kö
önemli sanayi kentleri vardır. En batıda, Bel mür yatakları bulunm aktadır. Büyük bölümü
çika sınırındaki A achen’ın 9.-16. yüzyıllar elektrik enerjisi elde etm ekte kullanılan yu
arasında Alman krallarının törenle taç giydiği muşak ve kahverengi linyit, Köln’ün batısın
ünlü bir katedrali vardır. Main Irmağı kıyısın daki yataklardan çıkartılır. Bavyera Alple-
ALMANYA FEDERAL CUMHURİYETİ 175
ri’nde ve Yukarı Ren bölgesinde hidroelek önemli bir yeri vardır. 1930’larda yapılan ve
trik santralları vardır. Ülkenin kuzeyinde dü büyük kentleri birbirine bağlayan 3.000 km
şük verimli birkaç petrol kuyusu bulunm akta uzunluğundaki karayolları (otoban) Avrupa’
dır. Kullanılan petrolün önemli bir bölümü nın ilk çağdaş m otorlu taşıt yollarıydı. Sonra
başka ülkelerden satın alınır. Dem ir ve başka karayolu taşımacılığı daha da geliştirildi. A l
gerekli m adenler de dışardan getirtilir. Am a man otomobil sanayisi de ünlü Mercedes-
kereste ve ağaç ürünleri çok boldur. Benz, Volksvvagen ve BMW gibi otomobilleri
Önemli demir-çelik işletmeleri ve ağır m a üretti.
kine sanayisi batıdaki köm ür yataklarının çev R en Irm ağı’ndan gemiyle Köln’e ulaşılabi
resinde kurulm uştur. Tersaneler ise liman lir. Yük taşıyan m avnalar ise İsviçre sınırına
kentlerindedir. 1870’lerde hızla sanayileşme kadar gider. W eser ve Elbe ırm akları da yük
ye başlayan ülkenin dört bir yanında çok sayı taşımacılığına elverişlidir. Bu ırm aklar arasın
da fabrika göze çarpar. 1870’ten önce yapılan da kanal bağlantıları olması Brem en, H am
demiryollanyla köm ür ve hamm addenin fab burg ve Berlin’e suyolu ulaşımını sağlar.
rikalara taşınması sağlanmıştı. Bu yüzden de II. Dünya Savaşı’ndan 1955’e kadar çalış
İngiltere’de olduğu gibi fabrikaların köm ür malarını durduran Alm an havayolları Luft
yataklarının bulunduğu yerlerde yapılması ge hansa, bugün dünyada önde gelen uçak şir
rekm edi (bak. SANAYİ DEVRİMİ). ketlerinden biridir.
R uhr ve güneybatıda Ren-M ain bölgesi
önemli sanayi m erkezleridir. Ülkenin kuzey Merkezi ve Yerel Yönetim
kıyılarında da sanayi işletmeleri kurulm akta Federal Parlamento iki meclisten oluşur. Üye
dır. Alm an bilim adamları ile mühendisleri leri dört yılda bir seçilen Federal Meclis
deneyim ve bilgi sahibi olmalarıyla ünlüdür. (Bundestag) yasamadan sorum ludur, yani ya
İşçileri ise nitelikli ve çalışkandır. Federal saları yapar ve Federal hüküm etin başbakanı
Cumhuriyet dışarıya m akine, kimya ürünleri, nı seçer. İkinci meclis Federal Konsey’dir
kamyon ve otomobiller, demir-çelik, metal ( Bundesrat). Federal eyaletler Federal K on
eşya, elektrikli araç gereçler, dokum a ürünle sey aracılığıyla hüküm ette temsil edilir. Bu
ri ve gemi gibi çeşitli mallar satar. eyaletler Schlesvvig-Holstein, Ham burg, A şa
I. ve II. Dünya savaşlarında büyük ölçüde ğı Saksonya, Brem en, Kuzey Ren-W estfalya,
yıkıma uğrayan demiryolları bugün dizel ve Hessen, Renanya, Baden-W ürttemberg, Bav-
elektrikli lokomotiflerin çalıştığı çağdaş de yera, Saar ve Batı Berlin’dir. Devlet başka-
miryolu işletmeleri durum una gelmiştir. D e nını Federal Parlam ento seçer.
miryollarının yolcu ve yük taşımacılığında Merkezi yönetim dışişleri, ekonomi, ula
H. Armstrong Roberts
Solda: Ren Irmağı'nın hem görünüm ü güzeldir, hem de önem li bir ulaşım yoludur. Sağda: Bavyera
A lpleri'nde Neuschvvanstein Şatosu.
Alm anya’nın R eform ’dan sonra Katolik ve Alp Arslan tahta çıktığında Selçuklu Dev
Protestan olmak üzere dinsel bakımdan ikiye leti’nin toprakları İran, Horasan ve Afganis
bölünmesi Alm an tarihini büyük ölçüde etki tan (Toharistan) ile sınırlıydı. Yalnızca dokuz
lemiştir (bak. L uther , Martin ; R eform ). Bu Beyazıt Devlet Kütüphanesi
Türkmenler’i barındırmaya yeterli olmadığını Her iki büyüme biçimi de bitkiyi rüzgârdan,
düşünen Alp Arslan artık Suriye ve Mısır yazın kayaları kavuran aşırı sıcaktan ve kışın
üzerine bir sefer düzenlemenin gerekli oldu üstlerini kaplayan kar örtüsünün basıncından
ğuna inanıyordu. Suriye ve Mısır’daki Fatımi korur. Aynca damkoruğunun etli gövdesi ve
egemenliğinin zayıflamış olmasını da fırsat yaprakları su depolayarak bitkinin kuruması
bilerek 1070’te Mısır’a doğru yola çıktı. Önce nı önler.
Azerbaycan üzerinden Doğu Anadolu’ya ge Avrupa ve Asya’nın yüksek dağlık bölgele
çerek Malazgirt Kalesi’ni aldı ve kısa bir rinde yetişen edelvaysın (Leontopodium alpi-
kuşatmadan sonra Halep’i ele geçirdi. Tam num) yaprakları, Alp bitkilerinin çoğunda
Mısır üzerine yöneldiği sırada Bizans İmpara Mary Briggs
bazıları, örneğin sarı renkli dağlalesi (Pulsatil- en ünlü sıradağlarıdır. Bu dağlar İtalya ile
la) ile parlak mavi renkli centiyan (Gentiana) Kuzey Avrupa ülkeleri arasında yaklaşık
iri çiçekleriyle göz alır. Çuhaçiçeği (Primula) 1.000 kilometrelik doğal bir engel oluşturur.
ve orkide gibi bitkilerin çiçekleri ise bir araya Bu nedenle Alpler’in Avrupa tarihinde önem
kümelenerek parlak renkli öbekler oluşturur. li bir yeri olmuştur.
Bu çiçeklerin göz alıcı renkleri, bitkinin toz Alp Dağları, 65 milyon yıl önce İspanya ve
laşmasına yardımcı olan arıları ve öbür böcek Fas’tan Endonezya’ya kadar yeryüzünü boy
leri çekmek içindir. (Ayrıca bak. TOZLAŞMA.) dan boya geçen dağ dizilerinin biçimlendiği
Alp bitkileri parklarda ve botanik bahçele bir dağoluş döneminin ürünüdür. Bu dönemde
rinde özel olarak düzenlenmiş kaya bahçele Kuzey Afrika’daki Atlas Dağları, Avrupa’da
rinde de yetiştirilir. Böylece, doğada değişik ki Apenninler ve Karpatlar, Asya’daki Kaf
Mary Briggs kas ve Himalaya dağları ortaya çıkmıştır.
Yerkabuğunun kıvrılmasıyla oluştukları için
bu dağlara “kıvrım dağlan” denir.
ALP DAĞLARI. Fransa’dan Yugoslavya’ya T ele fe rik te n b akıld ığ ınd a A lp le r'in m anzarası soluk
kadar bir yay gibi uzanan Alpler Avrupa’nın kesici güzelliktedir.
180 ALP DAĞLARI
ökmh^arîjil m:. ı
ZEFA
İtalya sınırına yakın M a tte rh o rn D ağı'nın ete ğ in d e kurulm uş bir İsviçre kenti olan Z e rm a tt, eşsiz
bir m an zaraya sahiptir.
ALP DAĞLARI 181
keli yarıklan olan buzullan oluşturur. Alp uzun kış boyunca kalın bir kar tabakası
Dağları’ndaki en büyük ve en güzel buzullar oluşursa da, kayak mevsiminde kar yer yer
dan biri Fransa’daki Mer de Glace’tır (“buz erimeye, belki de yemyeşil otlar çıkmaya, Alp
denizi”). gülleri ve centiyanlar gibi göz alıcı çiçekler
Hareket eden buzul, dağın yamacından açmaya başlamıştır (bak. A l p BİTKİLERİ).
aşağıya kayarken vadinin kenarlarını ve taba Kar eridikten sonra çiçekler gibi renk renk
nını aşındırır, kaya parçalannı ve toprağı da kelebeklerin uçuştuğu çayırlar belirir. Kar
birlikte sürükler; sonra aşağılardaki daha eriyince, köylüler vadideki sığırlarını tepede
sıcak havada erimeye başlar ve bir akarsuya ki otlaklara çıkanrlar. İlkbahar boyunca “şa-
dönüşür. Sürüklediği kaya parçaları dibine le” denilen, alçak, ahşap dağ evlerinde otu
çöker. Buzultaş adı verilen bu tortular daha rurlar; sığırlar da çayırlarda otlar.
aşağılardaki vadilerde yığılıp kalırsa, akarsu Kayakçının bundan sonra geleceği yer la
yun yolu kesilerek bir göl oluşabilir. Alpler’in din, köknar ve öbür yaprak dökmeyen ağaçla-
İsviçre ve İtalya’daki uzantılannda Cenevre, nn oluşturduğu bir orman kuşağıdır. Bu
Luzern, Lugano ve Zürich gölleri gibi birçoğu ağaçlann odunu ya yakacak ya da kereste
bu yolla oluşmuş güzel dağ gölleri vardır. olarak kullanılır. Alp D ağlan’nda mavi tav
şan ve marmot hâlâ görülebilir, ama kayakçı
Kayakçı Gözüyle Alpler nın ünlü Alp dağkeçisini ya da gerçek “şa-
Bir dağdan aşağı kaymak isteyen kişi önce mua” derisinin elde edildiği kır keçiyi (elik)
teleferikle birkaç yüz metre yukan çıkar. görebilmesi için çok şanslı olması gerekir.
Teleferik, eğimli bir tel halata asılı olan ve Kayakçı daha alt yamaçlara doğru hızla
vadiye yerleştirilmiş bir makineyle çekilen, inerken, meşe, kayın, dişbudak gibi kışın
üstü kapalı, kutu biçiminde bir taşıma aracı yapraklarını döken ağaçlann arasından ve yaz
dır. Tanınmış kayak merkezlerinde kayakçı gelince tahıl ve sebzelerin yetiştirileceği düz
lar, yüksek yamaçlara çabucak çıkmak için lüklerden geçer. Öte yandan genellikle güneş
“telesiyej” ya da “teleski” denilen bir ya da görmeyen alanlar ise ilkbaharda ve yazın
iki kişilik teleferik benzeri araçlardan da sığırlar için otlak olarak kullanılır. Artık
yararlanırlar. vadide inek ve koyunlann boyunlanna takılan
Kayakçı aşağı kayarken hızını kesmek iste çanlann şıngırtısı duyulmaya başlamış, kar da
miyorsa yüksek bölümlerdeki daracık düz görülmez olmuştur. Kayakçı birazdan bir
lüklerde dikkatli olmalıdır. Bu yükseklikte, durak noktasına gelecek, kayaklarını çıkara
Ardea rak oteline doğru yürüyecektir. Yolda meyve
ağaçlan ve eğer Alp Dağları’nın İtalya’ya
bakan yanındaysa üzüm bağlan görebilir.
daki rahipler, karda kaybolan insanların bu nında her iki bölgede de Kelt kabileleri
lunması için, eskiden beri ünlü senbernar kö yaşardı. 4. ve 5. yüzyıllarda Germenler bunla
peklerini eğitmektedirler. rı Alsace’tan çıkardılar. Lorraine’de kalan
Günümüzde demiryolları, motorlu araçlar Keltler ise Fransız kültürünü benimsedi.
ve uçaklar dağların istendiği zaman aşılmasını Alsace-Lorraine Fransa ile Almanya ara
kolaylaştırmıştır. Avusturya ile İtalya arasın sında sık sık anlaşmazlık konusu olmuştur.
daki Brenner Geçidi dışında bütün geçitler Almanlar’ın olan Alsace’ı 17. yüzyılda Fran-
tren için çok dik olduğundan, demiryolları sızlar ele geçirmişlerse de Alsace’lılar kendi
yapılırken mühendisler uzun tüneller açtılar. dillerini, geleneklerini ve giyimlerini Fransız
Fransa’dan İtalya’ya giden yolda 12 kilomet Devrimi’ne kadar korumuşlardır. Lorraine
relik Mont Cenis Tüneli vardır. 20 kilometre ise 1776’da Fransa’ya katılmıştır. Almanlar’ın
lik Simplon Tüneli ile 15 kilometrelik St. Fransızlar’ı yendiği 1870-71 Fransa-Prusya
Gotthard Tüneli ise İsviçre ve Almanya’dan Savaşı’ndan sonra Alman devlet adamı Otto
İtalya’ya giden yoldadır. Geçitlerin birçoğun von Bismarck, Alsace’ı ve Lorraine’in büyük
dan karayolu geçer. 1964’te açılan, yaklaşık 6 bölümünü Elsass ve Lothringen adıyla Alman
km uzunluğundaki Büyük St. Bernard Tüneli İmparatorluğu’na bağladı. Bundan sonra
ve 1965’te açılan, yaklaşık 12 km uzunluğun Fransızlar bu bölgeleri, geri alınması gereken
daki Mont Blanc Tüneli de yeni karayolu bağ “yitirilmiş topraklar” olarak kabul ettiler.
lantıları sağlamıştır. Lorraine’in Fransız halkı, Bismarck’ın katı bir
biçimde uyguladığı Almanlaştırma siyasetine
ALSACE-LORRAINE Fransa’nın Almanya şiddetle direndi.
sınırındaki bölgesidir. Alsace bölgesi Bas- I. Dünya Savaşı’ndan sonra Fransa yitirmiş
Rhin ve Haut-Rhin illerini, Lorraine ise olduğu toprakları geri aldı. Ama II. Dünya
Moselle, Meurthe-et-Moselle, Vosges ve Savaşı sırasında Fransa 1940’ta işgale uğrayın
Meuse illerini kapsar. Alsace ve Lorraine ge ca, Alsace-Lorraine yeniden Alman yöneti
nellikle birlikte anılırsa da, Voj Dağları ile mine girdi ve Fransızca konuşan binlerce kişi
Cephas Picture LibrarylM. Rock bölgeden çıkarıldı. II. Dünya Savaşı sonunda,
1945’te bu topraklar yeniden Fransa’ya ve
rildi.
ALTININ AYRILMASI
Akarsu yataklarındaki alüvyon altını, ağırlığından yararlanarak
bulunduğu kumların arasından ayrılabilir.
SİYANÜRLEME » ■ iM u u H n n KUYUMCULUK
Siyanür çözeltisindeki KİMYASAL İŞLEMLER % 49
altın cevheri PARA
% 17
Altın bu çözeltide ELEKTROLİZİ
çözünür SANAYİ
% 15
Altm-Çinko Cevher % 99 oranında
çökeltisi arıtılır
Fotoğraflar (en solda) Homestake Mining Company; (ortada solda) © Charles Moore-Black Star; (ortada ve en sağda) © Christopher Springman-Black Star
K ayaçlarda d a m a rla r h alin de b ulun an altın m ad encilik tekn ikleriyle çıkarılır. Kum ve çakılların
arasındaki alüvyo n altını ise tav a d a y ık am a , elekle a y ırm a ya da dip ta ra m a y ö n te m le riy le ayrılır.
Ç ıkarılan altın, arıtıldıktan sonra ek o n o m i ve sanayinin k u lla n ım ın a sunulur.
yitirmedi. İnsanlar, ellerindeki altını başka eyaletinde, Fort Knox kentindeki yeraltı ka
mallarla değiş tokuş ederek bütün gereksi salarında saklanır.
nimlerini karşılayabileceklerini anladılar. Böy Eskiçağlarda altının büyük bölümü Mısır,
lece altın herkesin gözünde belirli bir değer Anadolu ve Hindistan’dan çıkarılırdı. Eski
kazandı ve altın sahibi olmak insanlara bir Yunanlılar ile Romalılar savaşta yendikleri
güven duygusu vermeye başladı. Bugün bile ülkelerin altınına el koyar ve tutsak ettikleri
dünyada birçok insan para yerine altın birik kişileri köle olarak altın madenlerinde çalış
tirmekle geleceğini güven altına aldığına ina maya gönderirlerdi. O çağlarda Avrupa’nın
nır. Altın ilk kez İÖ 700’lerde para yerine en zengin altın madenleri kıtanın güneydoğu
kullanıldı ve yüzyıllar boyunca birçok ülkede sundaki Transilvanya’da bulunuyordu; ama
para sisteminin temelini oluşturdu. Bugün üretim çok fazla değildi. Ortaçağda simyacıla
sanayideki önemi nedeniyle altının para ola rın tek amacı “filozof taşı” denen büyülü bir
rak kullanımı pek yaygın değildir. (Ayrıca maddeyi bulmaktı; böylece, kurşufı gibi daha
bak. P a r a .) bol bulunan metalleri altına dönüştürebile
ceklerini umuyorlardı. (Ayrıca bak. SİM YA.)
Altın Üretimi Bu tür araştırmalar 19. yüzyıla kadar sürdü,
Dünyada üretilen altının üçte ikisi çeşitli ama hiçbir zaman sonuç alınamadı. Ancak
ülkelerin ulusal servetleri içinde yedek olarak çağımızın nükleer bilimcileri platini altına
tutulur; yüzde 30’u ise ABD ’nin Kentucky dönüştürmeyi başardılar. Ama platin de altın
184 ALTIN
Bugün A nkara'daki
A n ad o lu M ed e n iy e tleri
M ü ze s i'n d e sergilenen
bu altın kapların çoğu
A lacahö yü k'ten
çıkarılm ıştır ve İÖ 3. bin
yılın ikinci yarısınd an
kalm adır. Y aln ız kulplu
tasın üstündeki kadeh
(sağda) bir Kültepe
b u lu n tu s u d u r ve İÖ 18.
yüzyıla
tarih le n d irilm iş tir.
kadar az bulunan değerli bir metal olduğu için yatağı olan vadilerde dip kumlarının arasına
çok pahalıya mal olan bu üretim tekniği bir karışmış olan altın genellikle küçük tanecikler
yarar sağlamadı. halindedir. Alüvyon altını ya da plaser altın
16. yüzyılda Amerika’ya ayak basan İspan denen bu altın tanecikleri, akarsu yatağındaki
yol kâşifler, Meksika’daki Aztekler’den ve çökeltileri suda yıkayarak daha hafif olan
Peru’daki İnkalar’dan yağmaladıkları (bak. kum ya da çakıl taşlarından kolayca ayrılabi
A z t e k l e r ; İ n k a l a r ) , ayrıca bugünkü Kolom lir. Bildiğimiz bir kızartma tavası bu işlem için
biya yataklarından çıkardıkları altınları Avru yeterlidir. Tavaya üçte bir oranında kum,
pa’ya götürdüler. Daha sonraları Orta ve üstüne de bol su doldurduktan sonra tava iki
Güney Amerika’nın öbür bölgeleri ile Rusya’ yana sallanarak döndürülür; böylece suyla
nın Ural Dağları bölgesinde de altın bulun sürüklenen kumlar tavanın kenarlarından
du, ama yıllık üretim ancak 12 ton dolayınday akarken ağır olan altın tanecikleri dibe çöker.
dı. 19. yüzyılda birçok ülkede zengin altın Altının tavada yıkanarak ayrılması çok fire
yataklarının bulunması bu üretimin hızla art veren ilkel bir yöntemdir. Bu nedenle tane
masına ve kısa sürede zengin olmak isteyen cikleri yıkayarak ayırmak için tarak makinele
birçok maceracının yeni altın bölgelerine akm rinin ve titreşimli eleklerin kullanıldığı daha
etmesine yol açtı (bak. ALTINA HÜCUM ). Günü verimli yöntemler geliştirilmiştir. Bazen ır
müzde en çok altın üreten ülkelerin başında mak yataklarında külçe denen oldukça büyük
Güney Afrika Cumhuriyeti gelir; öbür büyük altın topaklarına rastlanır. Bugüne kadar
üreticiler de SSCB, Kanada, ABD ve Avus bulunmuş en büyük altın külçesi 78 kg ağırlı-
tralya’dır. ğındadır ve 1869’da Avustralya’nın Victoria
eyaletindeki küçük bir kasabanın yakınların
Altın Madenciliği da, at arabalarının tekerlekleriyle oyulan
Doğadaki metallerin çoğu toprak ve kayalarla toprağın hemen yüzeyinde bulunmuştur.
öylesine kaynaşmıştır ki, bu metalleri ayırıp Gene de yeryüzündeki altının büyük bölü
katışıksız halde elde etmenin tek yolu cevheri mü kayaçlar arasına yerleşmiş damarlar halin
(ya da maden filizini) eritmektir. Oysa altın de bulunur. Nitekim bir sanayi dalı olarak
ya kumların ve çakıl taşlarının arasında küçük binlerce yıllık geçmişi olan altın madenciliği
parçacıklar halinde ya da kayaçlarda damar de bu damarların işletilmesine dayanır. Altını
lar halinde yalın olarak bulunur. Akarsu elde etmek için önce kayaçlann parçalanarak
yataklarında ya da eskiden bir akarsuyun toz haline getirilmesi gerekir. Eskiden kayaç-
ALTIN 185
diler. Günümüze kadar ulaşan en eski altın getirip örerek yaptıkları takılarda Asya etkisi
eşyalar, bundan 5.000 yıl önce Eski Mısırlılar’ görülür. Yunanistan’ın güneyinde yaşamış
ın yaptığı bilezik, gerdanlık gibi basit takı olan Mikenler de altın işçiliğiyle ünlüydü. Bu
lardır. Eski Mısır’ın sonraki dönemlerinde halklar da krallarını altın vazo, kupa, takı ve
firavunların değerli eşyalarıyla birlikte gömül silahlarıyla birlikte gömerlerdi.
mesi gelenek haline geldi. 1920’lerde Firavun Yaklaşık aynı dönemde Güney ve Orta
Tutanhamon’un mezarında yapılan kazılarda Amerika’da da altın işleniyordu. Bu kıtadaki
altın süs ve kullanım eşyalarından oluşan altın dövme teknikleri büyük olasılıkla Pe
zengin bir hazine ortaya çıkarıldı. Kralların ru’da, İÖ 2000’lerde geliştirildi. Çok daha
değerli eşyalarıyla gömülmesi geleneği Ana sonraları, İS 300-800 yıllarında İnkalar altın
dolu’da kurulmuş eski uygarlıklarda da yay döküm yapmaya başladılar. Oysa Meksika’
gındı. Alacahöyük’teki kral mezarlarından daki Aztekler bu sanatı yüzyıllardır sürdürü
çıkarılan en az 4.000 yıllık altın kaplar ve yorlardı. Aztekler’in son imparatoru 16. yüz
takılar bugün müzelerde korunmaktadır. yılda yaşamış olan Montezuma idi ve mezarı
1870-99 yılları arasında arkeolog Heinrich eşsiz altın işleriyle doluydu. Ama bunlardan
Schliemann’ın yaptığı Truva kazılarında da, hiçbiri günümüze ulaşamadı; çünkü bu mezarı
İÖ 2500-2000 yıllarından kaldığı sanılan, ola yağmalayan İspanyollar bütün altınları erite
ğanüstü güzellikte altın eşyalar bulunmuştur. rek yerlerinden çıkardılar.
Altın işçiliğiyle ünlü eski uygarlıklardan İrlanda’daki metal işçiliğinin ilk ürünleri İÖ
biri de İÖ 2000 dolaylannda Girit’te kurul 1800-1500 yıllan arasında yapılan altın ger
muş olan Minos uygarlığıdır. Minoslar’ın tel- danlıklardı. İÖ 4. ve İS 1. yüzyıllar arasında
kâri işlerinde, yani altını çok ince tel haline Keltler de bu tür takılar yapmayı sürdürdüler.
188 ALTINA HUCUM
Eski Yunanistan, Fenike ve Anadolu’da yaşa el sanatları hemen hemen unutuldu. Ama 19.
yan halklar çok güzel altın takılar yaptılar; yüzyılın ikinci yarısında el sanatlarının maki
onların bu geleneğine sonradan Romalılar ve neleşmesine karşı çıkan ve eski zanaatların
Etrüskler sahip çıktı. Persler’in İÖ 5. ve 4. canlandırılması için uğraşan bazı sanatçılar bu
yüzyıllar arasında yaptıkları altın işleri göz geleneği sürdürdüler. Bugün de geçmişin ince
alıcıydı. Eski Hindistan’dan da günümüze ve zarif yapıtlarını esin kaynağı olarak gören
2.000 yıllık çok önemli altın eşyalar kaldı. bazı ustalar el işçiliğiyle bu sanatı yaşatmaya
Bu erken dönem altın işçileri çok kaba .ve çalışıyorlar.
basit aletlerle çalışıyorlar, altını arıtmak ve
biçimlendirmek için gerekli ısıyı büyük olası ALTINA HÜCUM. 15. yüzyıldan başlayarak
lıkla açık ocaklarda odunkömürü yakarak insanlar dünyanın değişik yörelerinde altın
sağlıyorlardı. Bu altın parçaların çoğu yapıl aramaya ve bulmaya başladılar. Ama tarihte
dıkları günkü kadar güzel ve değerlidir. Çün “Altına Hücum” dönemi olarak adlandırılan,
kü altın, yerin altında binlerce yıl gömülü üstüne kitapların yazıldığı, filmlerin yapıldığı
kalsa bile parıltısından ve güzelliğinden hiçbir Australian News and Information Bureau
şey yitirmez.
Ortaçağda en yaygın altın işçiliği, döverek
inceltilen altın levhaları daha değersiz metal
ler üzerjne kaplamaktı. O çağda altın işlerinin
çoğu kilise için yapılırdı ve kuyumcuların
çoğu keşişlerdi. Ne yazıktır ki ortaçağda
yapılan altın işlerinin çoğu kralların ve soylu
ların savaş giderlerini karşılamak üzere eriti
lerek paraya dönüştürüldüğünden, bu çağdan
günümüze pek az örnek kalmıştır.
Rönesans Dönemi’ndeki ressamların ve hey
kel ustalarının büyük bölümü kuyumculuk
tan yetişmeydi. Bu sanatçılardan bazıları çok
yetenekliydiler ve soylular için yaptıkları takı
lar ya da eşyalar karşılığında çok yüklü
paralar alırlardı. Bu kuyumcuların en ünlüsü
olan İtalyan Benvenuto Cellini’nin Fransa
Kralı I. François için yaptığı görkemli altın
tuzluk bugün Viyana Sanat Tarihi Müzesi’n-
dedir (bak. C e l l i n i , B e n v e n u t o ) .
Rönesans’ın altın işlerindeki abartılı süsle
meler sonraki yüzyıllarda yerini daha yalın
çizgilere bıraktı ve üretilen parçalar seyredile
cek birer sanat yapıtı olmaktan çıkıp gerçek 1 850'lerd e A vu s tra ly a 'd a ki V ic to ria 'd a bir altın
arayıcısı dükkânda altın ını tarttırıy o r.
kullanım eşyalarına dönüştü.
Osmanlılar özellikle ciltçilikte, hat, minya olaylar 19. yüzyılda Kuzey Amerika’da geçti.
tür ve kitap süslemelerinde altın varakları ve En ünlü “Altına Hücum” olayı ise 1896’da
altın yaldızları (özel bir karışımda eritilmiş Kanada’nın kuzeybatısındaki Yukon bölge
altın tozları) büyük bir ustalıkla kullanarak sinde, Klondike Irmağı çevresindeki toprak
çok değerli ve güzel sanat yapıtları ürettiler. larda altın bulunmasından sonra yaşandı.
Bütün el sanatları gibi altın ve metal işçiliği Ünlü sinema oyuncusu ve yönetmeni Charlie
de 18. yüzyılın sonlarında başlayan Sanayi Chaplin bu olayı 1925’te yaptığı Altına H ü
Devrimi’nden büyük ölçüde etkilendi. Sana cum filminde işlemiştir.
yileşmenin sonucu olarak yeni teknikler gelişti 1896 yazında Kanada Yerlileri’nden bir
ve el işçiliğinin yerini makineler aldı. Böylece avcı, sığ Bonanza Deresi’nde altın buldu.
ALTINORDU DEVLETİ 189
Bataklık bir vadiden akarak Klondike Irmağı’ California’dan sonra Avustralya’nın çeşitli
na karışan bu derenin çamurlu sularından, yörelerinde altın bulunması üzerine bu ülke
sekiz günde iki kilogramdan fazla altın çı de altın arayıcılarının akmına uğradı. 17.-19.
kardı. yüzyıllarda Brezilya’da, 19. yüzyıl boyunca
Bunu duyan öbür madenciler de bu yöreye Sibirya’da altına hücum olayları birbirini izle
akın ettiler. Onlar da zengin altın yatakları di. Güney Afrika’da altın 1880’lerin başında
buldular. Henüz birkaç yüz kişi olan bu ilk Transvaal’da bulundu. Johannesburg kenti
altın arayıcıları büyük servetler elde ettiler. çevresine yayılmış olan Güney Afrika altın
Haberin güneye doğru yayılması üzerine madenleri, bugün de dünyanın en zengin altın
1897’de 4.000 kişinin yaşadığı Dawson adlı madenleridir.
yeni bir kent doğdu. 1898’e gelindiğinde altın 19. yüzyıl sonunda altına hücum dönemi
artık topraktan kazılarak çıkarılmaya başlan bitti ve ilk madencilerin kazma, kürekli çalış
mıştı. Oysa önceleri delikli tavaları dereye maları yerini büyük şirketlerin makinelerine
daldırarak çamurlu suların arasında altın ara bıraktı.
nıyordu. Altına hücum doruk noktasına ulaş
tığında Dawson’da ve ırmak kıyılarındaki ALTINORDU DEVLETİ 13. yüzyıl ortaların
teknelerde 30.000’den çok insan yaşıyordu. dan 16. yüzyıla kadar Doğu Avrupa ile Volga
Ama bir yıl sonra büyük akm sona erdi ve boylarında egemenliğini sürdüren bir Moğol-
Davvson’un nüfusu hızla azaldı. Makinelerle Türk devletidir. Moğol İmparatoru Cengiz
topraktan altın çıkaran şirketler ise bu değerli Han ölmeden önce topraklarını oğulları ara
madeni aramayı sürdürdüler. sında bölmüş ve Seyhun Irmağı ile Balkaş
1848’de California’da bulunan altın, dün Gölü’nün batısındaki yerleri büyük oğlu Cuci
yadaki altına hücum olaylarının en heyecan H an’a vermişti. Cuci Han’ın küçük oğlu Batu
vericilerinden biriydi. San Francisco’da yaşa H an’ın batı seferleriyle genişleyen bu toprak
yanların çoğu altın aramaya gitti. Hatta de lar sonradan Batu Han ile ağabeyi Ordu
nizaşırı ülkelerden insanlar, “Altın Devlet” arasında bölüşüldü. Balkaş ve Aral gölleri
dedikleri California’ya akın ettiler. Ama aşırı arasındaki alan ile Seyhun Irmağı’nm güne
kalabalık ve kötü yaşam koşulları bu insanla yindeki yerler Ordu’nun, Harezm ve yeni
rın birçoğunun açlıktan ya da hastalıktan alman topraklar Batu’nun yönetimine verildi.
ölmesine neden oldu. O rdu’nun yönetimindeki doğu bölgesine
o Varşova
oTaşkent^p
Batu Han d ö n e m in d e
Buhara o Semerkant
İLHANLILAR A ltın o rd u Devleti
en g en iş sınırlarına ulaştı.
190 ALTIN POST
Akordu, Batu’nun yönetimindeki batı bölge Cenevizliler ve Anadolu Selçukluları ile ticari
sine de önce Gökordu, bir süre sonra Altınor- ilişki içindeydi ve alışveriş merkezi olan kent
du adı verildi. ler ile ürünlerin dış ülkelere pazarlandığı
Batu Han, Volga Irmağı’mn aşağı havzasın liman kentleri çok gelişmişti.
daki Saray kentini kendine başkent yaparak
ülkesinin topraklarını alabildiğine genişletti. ALTIN POST. Yunan mitolojisindeki Altın
Devletin sınırları Kıpçak bozkırlarını, Volga’ Post öyküsü, Tesalya kralının oğlu Phriksos
mn aşağı ve orta havzasını, Seyhun ve Volga ile kızı Helle’nin çocukluğuyla başlar. Öykü
ırmakları arasındaki Aral Gölü yöresini, Kaf- de çocukların babası ikinci kez evlenmiştir;
kaslar’m Azerbaycan’a kadar olan kesimini, kocasının çocuklarından nefret eden üvey
Lehistan ve Litvanya’yı kapsıyordu. Altınor- anne Phriksos ile Helle’yi öldürmek ister. İki
du Devleti görünüşte Moğol İmparatoru Bü kardeş öz annelerinin armağanı olan altın
yük Kağan’a bağlıydı. Ama gerçekte tümüyle postlu uçan bir koçun sırtına binerek üvey
bağımsız bir yönetim kuran Batu Han devleti annelerinin elinden kurtulurlar. Ama yolcu
ni Moğol İmparatorluğu’nun kurallarına göre luk sırasında Helle denize düşerek boğulur.
örgütleyerek kendisine ve Altınordu hanları (Helle’nin düştüğü Çanakkale Boğazı’na Yu
na büyük bir saygınlık kazandırdı. nanlılar bugün bile Hellespontos ya da “Helle
1255’te Batu Han ölünce yerine Berke Han Denizi” derler. Bak. ÇANAKKALE B O Ğ A Z I.)
geçti. İslam dinini benimseyen Berke Han Phriksos ise Karadeniz’in doğu ucundaki
zamanında Altınordu Devleti İlhanlılar ile Kolkhis’e (bugünkü Gürcistan) ulaşarak canı
savaştı ve Bulgaristan’a saldıran Bizans ordu nı kurtarır. Kolkhis kralı Phriksos’a çok iyi
sunu bozguna uğrattı. davranır, hatta sonradan kızı Khalkiope ile
Berke H an’ın ölümünden sonra tahta çıkan evlendirir. Phriksos ölümden kurtulduğu için,
Mengü Timur Han, Özbek Han ve Canıbek koçunu adak olarak tannlann kralı Zeus’a
Han dönemlerinde çok güçlenen Altınordu kurban eder; postunu da Kolkhis’te, bir
Devleti Canıbek Han’ın ölümünden sonra ejderhanın nöbet tuttuğu bir koruluğa asar.
başlayan taht kavgalarıyla sarsıldı. 1380’de Bu arada Tesalya kralı ölmüş, yerine yeğe
Timur’un desteğiyle tahta çıkan Toktamış ni Aison geçmiştir; ama bir süre sonra üvey
Han bu çatışmalara son vererek birliği sağla kardeşi Pelias, Aison’u devirir ve tahta kendi
dı. Ama bir süre sonra Toktamış Han ile arası si geçer. Aison’un oğlu İason büyüyünce
açılan Timur, topraklarına katmak üzere bu Pelias’ın karşısına çıkıp babasının tahtını geri
ülkeye iki sefer düzenledi. Bir yandan Timur’ ister. Korkuya kapılan Pelias, genç adamdan
un saldırılan, öte yandan Moğol prensleri kurtulmak için, altın postu getirirse krallığı ona
arasındaki taht kavgalannın alevlenmesi Altm- bırakacağına söz verir. İason bu anlaşmayı ka
ordu Devleti’ni güçsüz düşürdü. Böylece bir bul eder ve kısa sürede Yunanistan’ın dört bir
lik ve bütünlüğü bozulan devletin topraklan yanından 50 yiğit toplayarak, adı “hızlı” anla
1437’den başlayarak beş ayn hanlığa bölün mına gelen Argo gemisiyle yelken açar.
dü: Kazan, Kınm, Astrahan, Nogay ve Sibir Kahramanlar yolda pek çok macera yaşa
ya hanlıklan. 1502’de Kırım Hanlığı kalan dıktan sonra Kolkhis’e ulaşırlar. Kolkhis kralı
son topraklan da alarak Altınordu Devleti’ni altın postu İason’a vermeye yanaşır, ama üç
tarihten sildi. koşulu vardır: İason, ateş püsküren iki kor
Altınordu Devleti’nde en yetkili organ soy- kunç boğayı çifte koşarak bir tarlayı sürecek;
lulann oluşturduğu Kurultay’d\. Kurultay bu tarlaya bir ejderhanın dişlerini ekecek ve
toplantılarında ülke sorunları tartışılarak ka en sonunda ektiği her diş için topraktan
rara bağlanırdı. Topraklar ve otlaklar Moğol fışkıran zırhlı savaşçıları yenecektir. İason’un
soylularının elindeydi. Aileler bağlı olduklan şansına, kralın küçük kızı Medeia güçlü bir
soyluların topraklarını işler, ürünlerin belirli büyücüdür ve görür görmez İason’a âşık olur.
bir bölümünü beye verir ve bu topraklann Medeia’nın büyü ve sihirleri sayesinde bu güç
dışına çıkamazlardı. görevleri başaran İason, Medeia’yı ve altın
Altınordu Devleti aynca Mısır Memlûklan, postu da alarak Argo gemisiyle kaçar.
ALÜMİNYUM 191
Ne var ki onları bekleyen macera ve tehli Alüminyum doğada hiçbir zaman serbest
keler henüz bitmemiştir. Kral altın postu geri ya da yalın halde bulunmaz; mutlaka başka
alması için oğlu Apsyrtos’u peşlerinden gön elementlerle birleşmiş haldedir. En bol bu
derirse de, Medeia kardeşini kendi elleriyle lunduğu kayaçlar, yerkabuğunun hemen he
öldürerek parçalarını denize serpiştirir. Daha men yarısını oluşturan feldispatlardır. Aynca
sonra tanımadıkları denizlere açılan Argo safir, yakut, lal gibi değerli taşlann yapısında
Gemicileri ya da bilinen adlarıyla Argonaut’ da alüminyum bulunur. Gene de doğadaki en
lar, ancak Medeia’nın zekâsı ve kurnazlığı sa Alcan Aluminium Ltd.
yesinde yollarını bulurlar.
En sonunda Tesalya’ya döndüklerinde İa-
son’un babası hâlâ sağdır, ama çok yaşlanmış
tır. Medeia yaşlı adamı sihirli otlarla dolu bir
kazanda kaynatıp gençliğini ve gücünü yeni
den kazandırır. Daha sonra Pelias’ın kızlarını
da kendi babalarını kesip kaynatmaları için
kurnazca kandırır; aynı büyülü otlardan ver
mediği için Pelias ölür. Bu suç yüzünden
ülkeden kovulan Medeia ile İason’un arası
zamanla açılır ve kavga ederek ayrılırlar.
Sonunda İason, iyice eskimiş ve karaya çekil
miş olan Argo gemisinin pruvasında oturur
ken, kınlan pruva tahtalarının altında kalarak
ölür.
Altın Post efsanesinin daha değişik yorum
lan da vardır; ama bugün en çok anlatılan
biçimi bu öyküdür.
H a d d e d e n g eçirilerek levha h aline g etirilecek olan
ALÜMİNYUM yerkabuğunun yaklaşık yüzde bir a lü m in y u m külçesi. A lü m in y u m d em ird e n sonra
8’ini oluşturduğu için doğada en bol bulunan en çok kullan ılan m e ta ld ir.
metaldir. Gerek bu özelliği, gerek çeşitli zengin alüminyum kaynağı boksit denen bir
işlemlerden geçirilerek çok değişik biçimlerde cevherdir. Sanayide kullanılan alüminyumun
kullanılabilmesi nedeniyle sanayide geniş bir neredeyse tamamı bu cevherden elde edilir.
kullanım alanı vardır. Kimyasal simgesi Al En çok Jamaika, SSCB, Guyana ve Fransa’da
olan alüminyumun atom numarası 13, atom bulunan boksit yüzde 50-60 oramnda alümin
ağırlığı 26,9815’tir. yum oksit (alümina) içerir. Boksitin bileşi
Alüminyum saf haldeyken gümüş beyazlı- mindeki öbür maddeleri ayırarak cevheri
ğındadır ve demir ya da bakırın yaklaşık üçte arıtmanın ilk adımı alüminyum oksiti sodyum
biri ağırlığında çok hafif bir metaldir. Buna hidroksit içinde çözmektir. Böylece cevher,
karşılık bazı alüminyum alaşımları yapı çeli oksijen dışındaki bütün katışkılardan temizle
ğinden daha dayanıklıdır. Bütün metal işleme nir ve ardından elektroliz yöntemiyle oksijen
yöntemleri alüminyuma kolayca uygulanabi den ayrılan alüminyum katışıksız halde elde
lir. Havanın etkisiyle paslanmayan ve aşınma edilir.
yan alüminyum ışığı ve ısıyı iyi yansıtır; aynca Alüminyumu ilk kez 1825’te DanimarkalI
iyi bir ısı ve elektrik iletkenidir. Zehirli olma fizikçi Hans Christian Örsted yalın halde elde
dığı için mutfak kaplarının yapımına elverişli etmeyi başardı. Ama bu elementi oksitinden
dir. Vurulduğunda kıvılcım çıkarmaz; bu yüz (alüminadan) ayırarak elde etmenin yolunu
den yanıcı ya da patlayıcı maddelerin yalıtıl 1886’da A BD ’li kimyacı Charles M. Hail
masında kullanılabilir. Mıknatıslanma özelliği buldu. Bundan birkaç hafta sonra Fransız
taşımadığı için de elektrik donanımlannm ya kimyacı Paul L. Heroult da Hall’den habersiz
pımına çok uygundur. olarak aynı işlemi gerçekleştirdi. Her ikisi de
192 ALÜMİNYUM
Çağdaş yapıların çoğunda kapılar, pencere ova, Taşova, Gümüşova gibi geniş ve verimli
çerçeveleri ve buna benzer yapı öğeleri alümin ovalar yer alır.
yum alaşımlarından yapılmıştır. Alüminyum Amasya’nın iklimi genellikle ılımandır ve
hafif olduğu için çatıların, büyük taşıt araçla Karadeniz ile İç Anadolu bölgelerinin iklim
rının gövdelerinin ve demiryolu tankerlerinin leri arasında bir geçit özelliği gösterir. Güney
(sarnıçlı vagonlar) yapımına elverişli bir me de yayla ikliminin etkisiyle yazlar sıcak ve
taldir. Büro eşyası, banyo donanımı ve çama kurak, kışlar soğuk ve yağışlı geçer. Kuzeyde
şır makinelerinin bütünü ya da bazı parçaları iklim koşulları daha serttir. Her iki kesimde
alüminyumdan yapılır. Bir alüminyum alaşımı de yağışlar daha çok kış aylarında düşer.
olan düralüminden daha çok uçak yapımında Amasya il topraklarının yüzde 16’sı ormanlık
yararlanılır. Gene bir alüminyum alaşımı olan tır. Dağların alçak yamaçlarında meşe, kesta
alüminyum tuncu ise altın renginde olduğu ne, dişbudak, ıhlamur, sarıçam, yükseklerde
için takı yapımında altın yerine kullanılır. ise köknar ve ladin ağaçları yayılır.
Ekonomi
Amasya ilinde halkın başlıca geçim kaynağı
tarımdır. Yeşilırmak ve kollarının suladığı
ovalarda çeşitli ürünler, en çok da buğday ve
arpa gibi tahıllar yetiştirilir. Şekerpancarı,
Anadolu Yayıncılık Arşivi
tütün, ayçiçeği ve kenevir ilde üretilen başlıca
B urm alı M in a re C am isi 13. yüzyılda A n ad o lu
Selçukluları d ö n e m in d e y a p ılm ış , ilginç m inaresi ise
sanayi bitkileridir. Türkiye’deki toplam do
17. yüzyıld a O s m a n lıla r zam a n ın d a eklen m iştir. mates üretiminin yüzde 6,7’sini, soğanın yüz
de 4,5’ini, bamyanın yüzde 3’ünü ve kabağın
İmparatorluğu’nun eline geçen bu topraklar yüzde 2’sini Amasya ili sağlar. Özellikle
Kapadokya ile birleştirildi ve merkezi gene meyve tarımı çok gelişmiştir. Elmasıyla ülke
Amasya kenti olan bir eyalet kuruldu. 395’te çapında ün kazanan Amasya’da ayrıca kiraz
başlayan Bizans egemenliği Amasya’nın geliş ve şeftali başta olmak üzere armut, ayva,
me dönemidir. Bizans’ın beş patrikliğinden kayısı, erik, vişne, üzüm gibi meyveler üre
birini barındıran kent, Hıristiyanlığın yayıl tilir.
masında etkili olan önemli bir din merkeziydi. İldeki sanayi etkinliği tanm ürünlerinin
1071’deki Malazgirt zaferinden sonra işlenmesine dayanır. Şeker, hayvan yemi,
Amasya’yı Selçuklu komutanlarından Daniş- ayçiçeğiyaği, meyve ve sebze sulan, süt fabri
mend Gazi ele geçirdi. Bölgeyi kısa sürede kaları ve çok sayıda un fabrikası vardır.
egemenliği altına alan Danişmend Gazi, Çeltek’teki kömür ocaklanndan çıkanlan
Amasya’yı kendine başkent yaparak Daniş- linyit, Amasya ve çevre illerdeki şeker fabri-
mendliler Beyliği’ni kurdu. Daha sonra Ana kalannın yakıt gereksinimini karşılar. Besi
dolu Selçuklulan’mn egemenliğine giren hayvancılığının gelişmekte olduğu ilde ayrıca
Amasya 1389’da Osmanlılar’ın eline geçti. hayvan ürünlerini değerlendirmek için bir et
Osmanlı padişahlarından birçoğu tahta çık- kombinası kurulmuştur.
Anadolu Yayıncılık Arşivi
İl Merkezi: Amasya
Yeşilırmak’m iki yakasında kurulmuş olan
kentin kuzeyinde ve güneyinde dik yamaçlı
iki dağ yükselir. Kuzeydeki dağın, “Ferhat ile
Şirin” adlı halk öyküsünde Ferhat’ın kente su
getirmek için deldiği dağ olduğuna inanılır;
bu yüzden adı Ferhat Dağı’dır. Kentin Ama
zonlar tarafından kurulduğu ve eski kaynak
larda geçen Amaseia adının da bu efsaneden
kaynaklandığı öne sürülür (bak. AMAZONLAR).
Amasya Kalesi’nin bulunduğu tepenin ya
maçlarındaki kaya mezarları Pontos Krallı
ğından kalmadır. Bu devletin krallan 200 yıl
boyunca başkentleri olan Amasya’da otur
muşlar ve öldüklerinde kayalara oyulan bu
15. yüzyıld a, S ultan II. B ayezid'in k apıağ alarınd an
birinin yap tırd ığ ı B üyükağa M ed resesi, sekizgen
mezarlara gömülmüşlerdir. Kaleden 70 metre
planıyla tü rü n ü n en d e r ö rn eklerin d en d ir. aşağıdaki Yeşilırmak’a ve kral mezarlarına
AMAZON IRMAĞI 195
nndan biridir. Su hacmi ve akaçlama havzası çok güzel orkideler sarmaşıklarla yarı yarıya
(sularını topladığı alan) bütün öbür ırmaklar boğulmuştur; begonyalar ve eğreltiotları da
dan daha büyüktür. Amazon’u besleyen ır kendilerine yer bulmak için kaktüsler ve
maklar Büyük Okyanus kıyısında, Peru’daki büyük yapraklı bitkilerle boğuşur.
And Dağlan’nın buzlu doruklarından başlar, Irmak ekvatora yakın aktığı için her zaman
doğuya doğru akarken 600 metre derinliğinde sıcak ve nemli olan ortamda bitkiler ve
bir kanyonu geçer ve birbirleriyle birleşip ağaçlar bütün yıl boyu büyür. Orman son
büyüyerek Brezilya’ya ulaşır. Sonunda bütün derece karmaşık ve sıktır, içinde rahatça
kollar ekvatorda Atlas Okyanusu’na dökülen dolaşılamaz. Irmağın çevresinde de hava ge
Amazon’a katılır. Toplam uzunluğu 6.437 km nellikle sislidir.
olan Amazon, Güney Amerika’nın üçte biri Amazon havzasının bir zamanlar çok daha
nin suyunu akaçlar. sık olan ormanları, günümüzde petrol çıkar
Okyanustan Amazon’un ağzına doğru iler ma, madencilik ve çiftçilik amacıyla hızla yok
leyen bir gemideki yolcular daha kıyıdan 320 olmaktadır. Orada yaşayan Yerliler’in de
km açıktayken ırmağın akışıyla karşılaşırlar; toprakları ellerinden alınmaktadır (bak. Yağ
çünkü Amazon, sularını güçlü bir akıntıyla m u r ORMANLARI).
Atlas Okyanusu’nun derinliklerine doğru
gönderir. Uçaktan bakıldığı zaman bu sular Taşkınlar ve Gelgit Dalgaları
denizin içinde çamurlu, uzun bir leke gibi Belirli mevsimlerde Amazon’un suları yükse
görülür. Amazon’un halici ya da ağzı 270 km lir. Bu nedenle içinden geçtiği bütün alçak
genişliğindedir. alanları sular basar. Irmağın taşmasıyla sökü
Amazon Irmağı’nın ağzından kıtanın içleri lüp sürüklenen bitkiler birkaç ay sonra yeni
ne doğru gemiyle 3.000 km boyunca gidilebi den gelişir.
lir. Peru’nun Iquitos kentine ulaşıldıktan son Amazon denize döküldüğü noktada sani
ra yolculuğa küçük teknelerle devam edilir. yede 180.000 m3su boşaltır. Taşıdığı yapışkan
Sonunda ırmak And Dağlan’nın en doğu çamurun 180 metre genişliğinde ve yüksekli
bölümünün içinden geçer. ğinde bir tepe oluşturabileceği söylenir. Kimi
zaman bir gemideki yolcular, arkalarından
Orman ve Bitki Örtüsü ırmağın yukarı bölümüne doğru 300 kilomet
Akıntıya karşı birkaç saat giden bir gemi, reye kadar uzanan bir gelgit dalgası görebilir
iki kıyının birbirine çok yaklaştığı Bin Adalar ler. Irmak belki de adını Yerliler’in amassona
bölgesine ulaşır. Buradaki sık ormanlarda, en (tekne parçalayan) dedikleri bu dalgalardan
yükseğinin boyu 60 metreye ulaşan palmiye almıştır. Ama 1541’de Amazon’u ilk keşfeden
ler, büyük yapraklı manolyalar, incir, kauçuk ve Eski Yunan efsanelerindeki Amazonlar’ı
ve brezilyacevizi ağaçları vardır. Bu yöredeki anımsatan kadın savaşçıların saldırısına uğra
dığı söylenen Francisco de Orellana tarafın
dan adlandırılmış da olabilir (bak. A m a
zo n la r ).
Amazon Yerlileri
Amazon Irmağı’ndan yukarı doğru çıkıldıkça,
ağaç gövdelerinden yaptıkları kanolarda kü
rek çeken Güney Amerika Yerlileri görülür.
Sayılan 3 milyona yakın olan bu Yerliler
kıyılarda çamur ve kütükten yapılmış köyler
de yaşarlar. Daha uzak bölgelerde, dış dünya
ile bağlantısı olmayan ve atalan gibi yaşamayı
sürdüren kabileler de vardır.
Yerliler tropik ormanları işler ya da balıkçı
lık ve avcılıkla geçinirler. Amazon’da Hıristi-
AMAZON IRMAĞI 197
yan misyonerler, petrol arayıcıları, serüvenci rını öldürür ya da sakat eder, kızları ise
ler ve bilim adamları ile Yerliler arasında aralanna alarak savaş için eğitirlerdi.
zaman zaman ilişki olur. Brezilya’da 1911’de, Amazonlar’ı bir kraliçe yönetirdi. Anado
Amazon Yerlileri’ni ve kültürlerini korumak lu’da, başta Efes olmak üzere birçok kenti
amacıyla bir örgüt kurulmuştu. Daha sonra Amazon kraliçelerinin kurduğu söylenir.
1960’larda, örgütün birçok görevlisinin Yerli Amazonlar’ın Efes kıyısında Artemis adına
ler’in topraklarını ele geçirmek için kabi British Museum
Hayvan Varlığı
Amazon ormanlarında değişik maymun türle
ri, ağaçlarda başaşağı asılı duran tembelhay-
vanlar, karıncayiyenler, dev kertenkeleler,
tapirler, armadillolar ve akrepler yaşar. Suyu
seven büyük anakonda yılanlarının da görüle
bildiği ırmağın kıyılarında Güney Amerika’ya
A tin a 'n ın efsanevi kralı T heseus'u n A m azo n la r'ın
özgü timsahlar uyur ve dev nilüferler arasında saldırısına u ğrayışını gösteren bir kabartm a.
kaplumbağalar dolaşır.
Irmaktaki yüzlerce değişik tür balığın bazı diktikleri heykelin çevresinde savaş dansı
ları akvaryumda da beslenebilir, ama zehirli yaptıklan ve birbirine vuran kalkanlarının
vatozlar ve çıplak insan etine saldıran kor çok uzaklardan yankılandığı anlatılır.
kunç piranalar da vardır. Sivrisinekler ve Yunan kahramanlanna ilişkin pek çok öy
kanncalar ile öteki sayısız böceğin bazıları küde de Amazonlar’dan söz edilmektedir.
çok rahatsız edicidir. Örneğin Herkül’ün yerine getirmesi gereken
Akşam güneş ansızın batar ve sonra orman, 12 görevden biri, Amazon Kraliçesi Hippoly-
gizemli sesleri ve hışırtılarıyla yaşamaya baş te’nin taktığı kemeri belinden alabilmekti. Bir
lar. Tukan bir ağaç dalındaki tüneğinden başka öyküde ise, Atina Kralı Theseus kendi
yüksek sesle yakınır, gece kuşlarının haykırı lerine saldıran Amazonlar’ın kraliçesi Hip-
şıyla hava titreşir, kırmızımsı maymunlar polyte’yi tutsak alarak onunla evlenir. Pen-
ağaçlardaki yerlerinden bağrışır ve kan emen thesileia adında bir Amazon kraliçesi de Yu-
yarasalar uçuşur. nanlılar’a karşı Truvalılar’a yardıma gelmiş,
ama Yunanlı kahraman Aşil tarafından öldü
AMAZONLAR. Eski Yunanlılar, bütün sa rülmüştü.
vaşçıları kadın olan uzak diyarlardaki bir ül
keye ilişkin öyküler anlatır, bu ülkedeki ka AMBULANS sözcüğü, yürümek anlamındaki
dınlara da Amazon derlerdi. Bunlardan ilk Latince ambulare fiilinden gelir. Gerçekten
söz eden kaynak Homeros’tur. “Erkek gibi ilk ambulanslar, savaşta yaralananlara hızla
Amazonlar”m savaşlannı anlatır. Aynca bir yardım edebilmek için ordulan izleyen “gezi
çok başka kaynakta da Amazonlar’ın izlerini ci” hastanelerdi. 18. yüzyıl sonunda Fransız-
bulmak olasıdır. lar ambulans arabalannı hizmete soktular.
Söylenceye göre Amazonlar savaş tanrısı Kınm Savaşı (1853-56) sırasında bugünkü
Ares ile aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit’in anlamda ambulanslar yoktu. Yaralılar insan-
kızlanydılar. Çok sert ve güçlü kadınlardı. lann ya da atlann çektiği arabalarla hastane
Ülkelerini yönetir, gerektiğinde savaşırlardı. lere taşınırdı. 1864’te imzalanan Uluslararası
At üstünde kendilerini kalkanlarla koruyarak Cenevre Sözleşmesi savaş alanlannda çalışan
ok ve baltalarla dövüşürlerdi. Erkekleri yan- ambulanslara saldınlmasım yasakladı. İlk sivil
lanna köle ya da uşak olarak alır, onlardan ambulans örgütü 1878’de İngiltere’de ku
çocuk sahibi olurlardı. Doğan erkek çocukla ruldu.
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ 199
çıkar. Virginia, Kuzey Carolina, Florida ve ğı verimli tanm alanlan vardır. Allegheny
Louisiana kıyıları boyunca bataklıklar, tuzlu Yaylası Appalaşlar’m batısında, Körfez Kıyı
kıyı gölleri, kum tepeleri ve kıyıya yakın Ovası’na doğru alçalır. Bu yörelerin yaylaları
adacıklar vardır. Appalaş Dağları kuzeydoğu mağaralanyla ünlüdür. Bunlardan Kentucky’
eyaletlerinden Alabama’nın güneybatısına deki Mamut Mağarası dünyanın en büyük
doğru uzanan alçak dağlardan ve yaylalardan mağaralanndandır.
oluşan geniş bir kuşaktır (bak. A ppalaş D a ğ -
la r i ) . Hudson Irmağı vadisinin doğusunda
aşınmış alçak dağ dizileri yer alır. New Hamp-
shire’ın Beyaz Dağları ile Vermont’un Yeşil
Dağları bu yörededir.
Kuzey Amerika kıtasının kuzeyi eskiden
buzullarla kaplıydı (bak. B u zu l ve B uzu llaş
m a ). Buzullar eriyince verimli topraklar, yu
varlak tepeler, alçak bayırlar, irili ufaklı
.göller ve kayalıklar ortaya çıktı. Hudson
Irmağı’nın batısında New York’ta Mohawk
Irmağı vadisiyle birbirinden ayrılan Adiron-
dack ve Catskill dağlan uzanır.
Güneydoğuya doğru Appalaşlar birbirin
O rtabatı Kentucky'de yeraltı g eçitleriyle ünlü M a m u t
den ayrı birçok dağ sırası, bayır ve yayladan M ağ arası U lusal Parkı. M ağ a ra n ın yüksek kem erli
oluşur. Bu yörenin dağlık olmayan kesimin bö lü m leri oniks ve kireçtaşı k atm anların dan
de, Kuzeybatı Virginia’daki ırmaklann suladı oluşm uştur.
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ 201
Appalaşlar’dan Kayalık Dağlar’a uzanan ge yer alır. Bu yöre Yellowstone’un sıcak su kay
niş düzlükler batıdaki Büyük Ovalar’ı da nakları, gayzerler ve çavlanlar gibi olağanüstü
kapsar. Büyük Ovalar kuzeyde Kanada’dan doğa güzellikleriyle ünlüdür. Güneydeki Ka
güneyde Meksika’ya kadar göz alabildiğine yalık Dağlar’da görülmeye değer yerler Kaya
dümdüz uzanan geniş topraklardır ve Missis- lık Dağlar Ulusal Parkı, Pikes Doruğu, Elbert
sippi Irmağı’nın batısında Kayalık Dağlar’a Dağı ve Tanrılar Bahçesi’dir.
doğru hafifçe yükselir. Minnesota, Wisconsin İç yaylalar ve havzalar doğuda Kayalık
ve Michigan’m kuzeyinde, Büyük Göller’in Dağlar ile batıda Sierra Nevada ve Kaskad
kuzey kıyısında alçak tepelerden oluşan Supe- Dağlan arasında yer alır. Çok az yağış alan ve
rior Yaylası yer alır. Zengin bir demir yatağı çöl bitki örtüsüyle kaplı olan bu yöre Colum-
olan Minnesota’nın Mesabi Sıradağları ve
Michigan’m Porcupine ve Huron dağlan da ABD'NİN EYALETLERİ
bu yörededir. Ormanlarla kaplı bu alan de
mir, bakır ve başka maden yataklan yönün Eyalet Başkent Yüzölçümü Nüfus
(km2) (1986)
den zengindir.
Kayalık Dağlar Kanada sınırından Meksi Alabama M ontgom ery 133.915 4.053.000
Alaska Juneau 1.530.693 534.000
ka’ya kadar ABD sınırları içinde 1.900 km Arizona Phoenix 295.259 3.317.000
Arkansas Little Rock 137.754 2.372.000
Batı Virginia Charleston 62.758 1.919.000
ABD'YE İLİŞKİN BİLGİLER California Sacramento 411.047 26.981.000
Colorado Denver 269.594 3.267.000
C onnecticut Hartford 12.997 3.189.000
YÜ ZÖ LÇ Ü M Ü: 9.529.063 km2. Delavvare Dover 5.294 633.000
NÜFUS: 243.785.000 (1987 tahmini). Florida Tallahassee 151.939 11.675.000
YÖ NETİM : 50 eyaletten oluşan bağımsız federal cum Georgia Atlanta 152.576 6.104.000
Güney Carolina Columbia 80.582 3.378.000
huriyet.
Güney Dakota Pierre 199.730 708.000
BAŞKENT: VVashington (District of Columbia). Havvaii Honolulu 16.760 1.062.000
DOĞAL YAPI: Ülkenin üçte birini Sierra Nevada ve idaho Boise 216.430 1.003.000
Kayalık Dağlar'ı içine alan batıdaki dağlık yöreler illinois Springfield 149.885 11.553.000
kaplar. Doğuda ise engebeler daha alçaktır. Appalaş- Indiana Indianapolis 94.309 5.504.000
lar başlıca sıradağlardır. Doğuya ve güneye doğru iowa Des M oines 145.752 2.851.000
uzanan ortadaki geniş ovalar Mississippi-Missouri Kansas Topeka 213.096 2.461.000
ırmaklarınca akaçlanır. Atlas Okyanusu kıyıları ve Kentucky Frankfort 104.659 3.728.000
Meksika Körfezi dolayları ovalıktır. En yüksek tepe Kuzey Carolina Raleigh 136.412 6.331 000
Alaska Dağları'ndaki M cKinley'dir (6.194 metre). En Kuzey Dakota Bismarck 183.117 679.000
uzun akarsu 6.212 km olan M ississippi-Missouri'dir. Louisiana Baton Rouge 123.677 4.501.000
En büyük göl 58.016 km2 olan Michigan Gölü'dür. Maine Augusta 86.156 1.174.000
M aryland Annapolis 27.091 4.463.000
BAŞLICA ÜRÜNLER: Mısır, buğday, arpa, soyafasulye-
M assachusetts Boston 21.455 5.832.000
si, yerfıstığı, tütün, turunçgiller, pam uk, çiftlik hay Michigan Lansing 251.493 9.145.000
vanları, kereste, petrol, kömür, doğal gaz, dem ir, M innesota St. Paul 224.329 4.214.000
bakır, kurşun, çinko, boksit, altın, güm üş, uranyum. M ississippi Jackson 123.514 2.625.000
SANAYİ: Demir-çelik, makine, motorlu taşıtlar, havacı M issouri Jefferson City 180.514 5.066.000
lık, elektronik aletler, bilgisayar, besin, kimya ürünle M ontana Helena 380.847 819.000
ri, plastik, dokum a, basım ve yayım , kâğıt, orman Nebraska Lincoln 200.349 1.598.000
ürünleri. Nevada Carson City 286.352 963.000
ÖNEM Lİ KENTLER: (Nüfusu 500.000'in üstünde olanlar) N ew Hampshire Concord 24.032 1.027.000
Baltim ore, Boston, Chicago, Cleveland, Columbus, N ew Jersey Trenton 20.168 7.620.000
Dallas, Denver, Detroit, Honolulu, Houston, Los N ew M exico Santa Fe 314.924 1.479.000
N ew York Albany 136.583 17.772.000
Angeles, M em phis, Milvvaukee, N ew Orleans, New
Ohio Columbus 115.998 10.752.000
York, Philadelphia, Phoenix, San Antonio, San Die-
Oklahoma Oklahoma City 181.185 3.305.000
go, San Francisco, San Jose, VVashington.
Oregon Salem 251.418 2.698.000
EĞİTİM: Eyaletlerin çoğunda zorunlu eğitim yaşı 7- Pennsylvania Harrisburg 119.251 11.889.000
16'dır. Rhode Island Providence 3.139 975.000
Tennessee Nashville 109.152 4.803.000
Texas Austin 691.027 16.682.000
uzunluktadır. Bazı doruklan 4.200 metreden Utah Salt Lake City 219.887 1.665.000
yüksektir. Yellowstone ve Grand Teton ulu V erm ont M ontpelier 24.900 541.000
Virginia Richmond 105.586 5.787.000
sal parkları, Wyoming’in Büyük Boynuz (Big VVashington Olympia 176.479 4.463.000
Horn) Dağları ve U tah’ın Wasatch ve Uinta VVisconsin Madison 171.496 4.785.000
VVyoming Cheyenne 253.324 507.000
dağları Kayalık Dağlar’m orta bölümlerinde
202 AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ
batıya doğru akar; Arizona’nın kuzeyinde A laska'da hiç ağaç y e tiş m e y e n tu n d ra bölgesi.
ünlü Büyük Kanyon’u oluşturur (bak. BÜYÜK
KANYON; COLORADO IRMAĞI). sar. California’daki Sierra Nevada yüksek dağ
Kıyı Dağları Bölgesi Büyük Okyanus kıyı gölleri, derin kanyonları ve etkileyici çavlan-
ları boyunca uzanır. Yüksek dağlar olan larıyla ünlüdür. 4.418 metre yükseklikteki
Sierra Nevada ve Kaskad Dağları ile daha Whitney Dağı, Alaska dışında ABD’nin en
alçak olan Kıyı Dağları ve Klamathlar’ı kap- yüksek tepesidir (bak. S ie r r a N e v a d a ) . Kuzey
Josef Muench
Y o s e m ite Ulusal
Parkı'ndaki Buzul
T e p e s i'n d e n ,
C alifo rn ia'daki Sierra
N e v a d a 'n m g ö rü n ü m ü .
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ 203
California’dan Washington’a kadar uzanan mez. Sisli ve bulutlu günler çoktur. Özellikle
Kaskad Dağları birçok volkanik doruğuyla kışlar çok yağmurludur. Yıllık yağış 750 mm
ABD'deki olağandışı dağlardandır. 1914’ten ile 3.800 mm arasında değişir.
1921’e kadar volkanik etkinlik gösteren Las- Kuru astropikal iklim ya da Akdeniz iklimi
sen Dağı ile en son 1980’de şiddetli bir patla California’nın büyük bölümünde görülür.
manın olduğu St. Helens Yanardağı bura Yazlar kuru ve sıcak, kışlar serin ve yağışlıdır.
da yer alır. Kaskad Dağlan’ndaki en yüksek Mayıstan ekime kadar hemen hemen hiç yağış
doruk, Washington’da 4.392 metre yüksekli olmaz; yıllık yağış 500 mm kadardır. Kar
ğindeki Mount Rainier’dır. Oregon’daki Ma- Sierra Nevada dışında çok görülmez.
zama Dağı’nın tepesinde de 10 km genişliğin A rktik ve yan arktik iklim Alaska’nın bü
de bir krater gölü vardır. yük bölümünde görülür. Kutup soğuğu Kuzey
Kıyı Dağları Washington, Oregon ve Cali- Buz Denizi’nin etkisiyle biraz yumuşar. Ku
fornia kıyıları boyunca uzanır. ABD’nin do tup Dairesi’ne yakın bölgelerde yazlar kısa ve
ğal limanlarından Puget Koyu ve San Francis sıcak, kışlar uzun ve son derece soğuk olur.
co Körfezi bu sıradağların kesintiye uğradığı Yıllık yağış 500 mm kadardır. Kutup bölge
yerlerde oluşmuştur. (.Ayrıca bak. ALASKA; sinde yazın bile sıcaklık 10°C’nin üstüne
H a w a ii.) seyrek çıkar. Yılın 10 ayında ortalama sıcak
lık donma noktasının altındadır.
İklim Tropikal iklim'in egemen olduğu Hawaii’de
ABD ’nin iklimi yüzey biçimlerine bağlı ola yağmur miktarı adalar arasında farklılık gös
rak çeşitlilik gösterir. Ülke, ortalama sıcaklık terir. Alçak yörelerde sıcaklık yıl boyu 24°C
ve yağış gibi iklim özellikleri benzerlik göste dolayındadır, dağlık bölgelerde —6°C’ye ka
ren sekiz iklim bölgesine ayrılabilir. dar düşebilir.
Nemli kara iklimi ABD ’nin bütün kuzeydo A BD ’de Büyük Ovalar’ın yayıldığı eyalet
ğu kesimini etkiler. Doğuya doğru gittikçe lerde ve Atlas Okyanusu kıyılarında her yıl
yağmur miktarı artar. Mevsimler arasında 600 kadar kasırga ya da hortum adı verilen
büyük sıcaklık farkları vardır. Ocak ayı sıcak şiddetli fırtınalar olur.
lığı genellikle 0°C’nin altındadır; —18°C’nin
altına bile düşebilir. Yazlar genellikle sıcak ve Bitki Örtüsü ve Hayvan Varlığı
nemlidir; sıcaklık ara sıra 38°C’nin üzerine ABD bitki örtüsü ve hayvan varlığı yönünden
çıkar. orman, çayır, çöl ve tundra olmak üzere dört
Nemli astropikal iklim güneydoğuda ege ana bölgeye ayrılır. En çok yağmur alan
mendir. En soğuk ayda bile genellikle don yörelerde ormanlar, daha az yağmur alan
olmaz. Yazlar uzun ve ılıktır. En çok yağış yerlerde çayırlar, yıllık yağış miktarı 250
bölgenin doğusundadır. Dağlık yerler dışında milimetrenin altında olan yerlerde ise çöller
kar yağışı enderdir. oluşmuştur. Tundralar yüksek yerlerde, ku
Yarı kıraç iklim Büyük Ovalar’ın çoğu tup ve yarı kutup bölgelerindedir. Ormancılık
bölümünde, Colorado ve Columbia yaylaları güney eyaletlerinde önem kazanmıştır. Bu
ile Wyoming havzasında etkisini gösterir. bölgedeki çam, meşe ve ceviz ağaçları kâğıt
Yıllık yağış 250 ile 500 mm arasında değişir. ve mobilya sanayilerinde kullanılır.
Kışlar çok soğuk, yazlar ise çok sıcaktır; 38°C Doğudaki ormanlarda ayı, kunduz, susa-
sıcaklık olağan sayılır. muru, geyik ve sincap, kuzeydoğuda vaşak,
Çöl iklimi Nevada’da, Büyük Havza ve sığın ve sansar yaşar. Güneyde ise tavşan, til
çevre eyaletlerde görülür. Yıllık yağmur 250 ki, opossum, rakun, timsah, çmgıraklıyılan ve
milimetrenin altındadır. Yazlar çok sıcak, engerek gibi hayvanlara rastlanır.
kışlar ılık, ama kış geceleri serindir. Kayalık Dağlar’da, California, Oregon ve
Ilıman deniz iklimi California’nın kuzeyin Washington’un bazı yerlerinde iğneyapraklı or
den, neredeyse Alaska Yarımadası’na kadar manlar yaygındır. Ayrıca huşağacı, kavak, me
bütün Büyük Okyanus kıyılarında görülür. şe ve akçaağaç gibi ağaçlar da vardır. Boylan
Yazlar serin, kışlar ise ılıktır. Don pek görül 100 metreyi aşan kıyı sekoyası gibi ulu
204 AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ
Akarsu ve Göller
Dünyanın en büyük ve yararlı ırmaklarına
sahip olan ABD’de, Mississippi-Missouri
akarsu sistemi 6.212 km uzunluğundadır.
Ohio, Illinois, Arkansas ve Platte gibi kolla
rıyla birlikte iç ovaların büyük bir bölümünü
Fred Bond
kalanlar önemli bir grup olduğu için, Ameri ler ülke nüfusunun dörtte birini oluşturur. İlk
kan Anayasası yurttaşlarına inanç özgürlüğü ve ortaöğrenimdeki öğrencilerin yüzde 90’ı
tanımıştır. Amerikalılar çeşitli Hıristiyan kili devlet okullarında okumaktadır. Geri kalan
selerine bağlıdırlar. Bunlardan yüzde 54’ü lar ise çoğunlukla Katolik okullarına devam
Protestan, yüzde 37’si Katolik’tir. En büyük eder.
dinsel gruplardan biri de Museviler’dir. Öbür A BD ’de 3.000’in üzerinde kolej ve üniver
önemli dinsel toplulukları Budacılar, Müslü- site gençlere daha ileri düzeyde eğitim olanağı
manlar ve Hindular oluşturur. sağlar. Bu okullardaki öğrencilerin üçte biri
Amerika’nın keşfedilmesinden sonra İngi devlet burslarıyla öğrenimlerini sürdürürler.
lizce konuşulan yerleşim yerlerinin kalabalık ABD’de ulusal savunmadan sonra en büyük
laşarak hızla yayılması İngilizce’nin benim devlet harcaması eğitim için yapılır.
senmesine ve yeni ulusun resmi dili olmasına
yol açtı. Bununla birlikte ABD’de konuşulan Tarih
İngilizce, çeşitli uluslardan göçmenlerin dille 15. ve 16. yüzyıllarda Portekiz ve İspanya
rinin de etkisiyle başkalaşmış ve çok sayıda coğrafi keşiflerin öncüleriydi. İspanya Krallı-
yeni sözcük kazanmıştır. Dilin yapısı ve kural ğı’nın gemileriyle yola çıkarak 1492’de Ame
ları ise aynıdır. Bölgeler arasında lehçe farklı rika’ya ayak basan Kristof Kolomb burasını
lıkları vardır. Hindistan’ın doğusu sanarak, yerli halka Hintli
1960’larda ABD ’deki azınlık gruplar ve anlamında “los Indos” demişti. Amerika’nın
MeksikalI Amerikalılar anadillerinde eğitim yerli halkı dağınık kabileler halinde yaşamak
görmek için mücadele etmişlerdir. 1968’de iki taydı. İspanya kralı ile kraliçesi Kolomb’un
dilde eğitim yasası (İngilizce ve İspanyolca) yeni bir ülke keşfettiğini öğrenir öğrenmez
Kongre’den geçmiştir. ona sahip çıkmakta gecikmediler. Karayib
Denizi’ndeki adaları, Meksika’yı, Orta Ame
Eğitim rika’yı ve Brezilya dışında bütün Güney
ABD’de eğitim devletin ve yerel yönetimlerin Amerika’yı ele geçirdiler. Böylece neredeyse
sorumluluğundadır. Eyalet yönetimleri çeşitli Kuzey ve Güney Amerika kıtalarının tamamı
yollardan eğitim kuruluşlarına destek olur. İspanya’nm oldu.
Anayasaya göre devlet işledi ile din işleri ayrı İngilizler, HollandalIlar ve Fransızlar da bu
olduğundan, devlet okullarında din eğitimi yeni kara parçasına ilgi göstermeye başlamış
yapılmaz. İlköğrenim sekiz yıldır. Daha sonra lardı. İngilizler ilk kez 1607’de altın bulmak
dört yıl süreli ortaöğrenim gelir. Her iki amacıyla Virginia’ya ayak bastılar, ama altın
öğrenim aşaması da genellikle parasızdır. bulamadılar. Zorlu yıllardan sonra tütün ye
Okula gitmek 7-16 yaş arasında zorunludur. tiştirmeyi başararak durumlarını düzelttiler.
İlk ve ortaöğrenim kuruluşlarındaki öğrenci 1619’da ilk kez kadınlar ve gene aynı yılda
The Bettman Archive
18. yüzyılın ortal-arında işlek bir lim an kenti olan N e w Y o rk'un H o lla n d a lIla r ta ra fın d a n yapılan eski.kesim i.
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ 207
G ö ç m e n le r te h lik e le re
karşı k o ru n a b ilm e k için
g en e llik le g ru p la r h alin d e
s e yah at e d e rlerd i.
köle olarak getirilen Siyah Afrikalılar Ameri ler düzenleyerek St. Lawrence ve Mississippi
ka’ya ayak bastı. Onları 1620’de İngiltere’de ırmaklarındaki ulaşıma egemen oldular;
dinsel inançları yüzünden baskı gördükleri 1681’de kralları XIV. Louis’nin onuruna
için bannamayan Protestanlar izledi. Mayflo- Louisiana’yı kurdular. Böylece Fransa’nın,
wer adlı gemiyle Massachusetts kıyılarına Kanada’dan Meksika Körfezi’ne kadar uza
varan bu grup kendi hükümetini kurdu. nan geniş bir egemenlik bölgesi oldu. Ama
HollandalIlar Kuzey ve Güney Amerika’da Fransız askerlerince denetlenen bu bölgelere
kalıcı ve güçlü yerleşim bölgeleri kuramadı Fransa’dan çok az göçmen geldiği için Fransız
lar. Kuzey Amerika’da New Amsterdam ve nüfusu İngilizler’den çok azdı. Fransız kalele
Fort Orange’ı kurdular, ama 1664’te New ri ve yerleşimleri ise İngiliz göçmenlerin
Amsterdam İngilizler’in eline geçti ve New Amerika’nın batısına geçmesini engelliyordu.
York oldu. 1681’de William Penn, Pennsylvania’yı kur
Fransızlar da 16. yüzyılın ortalarından baş du. Penn herkesin T ann’ya dilediği gibi tapın
layarak Kuzey Amerika kıyılarını keşfetmeye makta özgür olduğunu, Amerika Yerlileri’ne
başladılar. Önce Hudson Körfezi çevresine ve adil davranılması ve topraklarının bedelinin
Kanada’ya yerleştiler. Güneye sürekli sefer ödenmesi gerektiğini savunuyordu. Kendi ko-
The Bettman Archive
Bağımsızlık Savaşı
Amerikan Devrimi olarak da bilinen bağım
Nebraska State Historical Society sızlık savaşıyla 13 Amerikan kolonisi, Ameri
A ğacın bol o ld uğ u y e rle rd e ahşap evler yap ıld ı. ka Birleşik Devletleri adında bağımsız bir ül
A ğ aç b u lu n m a y ın ca kerpiç kullanıldı. ke oldu. Bağımsızlık Savaşı 1775’te başladı,
1783’te Paris Antlaşması’yla son buldu.
lonisi için, yasalarını halkın yapacağı bir Bu savaşın öncesinde İngiltere çok yüksek
hükümet önerdi ve Philadelphia’yı “Kardeşlik olan savaş borçlarım ödemek ve kolonilerdeki
Kenti” ilan etti. askerlerinin giderlerini karşılamak için kolo
İngiliz kolonilerinde yönetim biçimi İngilte niler ile arasındaki ticareti daha sıkı denet
re’ye benziyordu. Bazı kolonilerin valileri leyip daha yüksek vergiler almak istedi. Bu
İngiltere kralınca atanıyordu. Bazılarında da nun için 1765’te Damga Yasası adı altında
İngiltere kralının koloni topraklarını bağışla yeni bir vergi koyunca halk buna tepki göster
dığı toprak sahibi vali oluyordu. Yalnızca iki di ve damga pullarını almadı. Tüccarlar da
kolonide (Connecticut ve Rhode Island) vali İngiltere’den gelen malları boykot ettiler.
halk tarafından seçiliyordu. Her koloninin İngiltere hükümeti Damga Yasası’m yürür
mülk sahiplerince seçilen bir meclisi vardı. lükten kaldırmak zorunda kaldı. Ama bu kez
İngiltere kolonilerini kendi imparatorluğunun de Amerikan limanlarına giren çay, kurşun,
bir parçası olarak kabul ettiğinden, savaş kâğıt, cam gibi mallara gümrük vergisi koydu.
açılması, ticaret kurallarının saptanması, ver Kolonilerde yaşayanlar, temsilcilerinin bulun
gi alınması gibi konularda son sözün kendisin madığı İngiliz yönetimince alman bu kararları
de olması gerektiğini düşünüyordu. tanımayacaklarını açıklayarak İngiltere’den
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ 209
gelen malları gene boykot ettiler. 1770’te Bu tutum kolonilerin özgürlüklerini koru
İngilizler Boston’a iki alay asker göndererek mak için bir araya gelmelerine yol açtı.
halka gözdağı vermek istediler; ne var ki, 1774’te Philadelphia’da 13 koloninin temsilci
silahlar patladı ve kanlı olaylar çıktı. Bunun leriyle Birinci Kıta Kongresi toplandı. İngilte
üzerine İngiltere çaydan alman vergi dışında re ile ilişkilerin düzeltilmesinin yollarının
kileri kaldırdı. Çay çok ucuz olduğu halde arandığı bu kongre başarısızlıkla sonuçlandı.
vergisi çok yüksekti; bu nedenle halka çok İngiliz birlikleri ile koloni gönüllüleri arasında
pahalıya geliyordu. Buna karşı çıkan koloni başlayan çarpışmalar Amerikan Bağımsızlık
halkları 1773’te İngiltere’den gelen çay yüklü Savaşı’nın başlangıcı oldu.
gemilere Yerli kılığında girip çayları denize 1775’te İkinci Kıta Kongresi toplandı.
Mary Evans Picture Library George Washington kongre tarafından başko
mutanlığa atandı. Kolonilerde yaşayan halkın
bir bölümü İngiltere’ye karşı savaşmak iste
miyordu. Buna karşılık Benjamin Franklin,
Thomas Jefferson, Samuel Adams gibi önder
ler kolonilerin haklarını savunmalarını isti
yorlardı (bak. F r a n k l in . B e n j a m in ; J e f f e r s o n ,
T h o m a S; W a s h i n g t o n , G e o r g e ) . Jefferson 4
Temmuz 1776’da Bağımsızlık Bildirgesi’ni ka
leme aldı. Bildirgeye göre, Tanrı tüm insanla
rı eşit yaratmış ve onlara vazgeçilmez haklar
tanımıştı. Bu haklar arasında yaşam, özgürlük
ve mutlu olma hakkı vardı. Hükümetlerin
Boston Çay Partisi o layın d a Yerli kılığına giren
e y le m c ile r çayları denize d öktüler.
varlığı bu hakların elde edilmesine yardımcı
olmak içindi. Bu hakları sağlayamayan hükü
döktüler. Amerikan tarihinde Boston Çay metleri devirmek ve yeni bir hükümet kur
Partisi olarak adlandırılan bu olaydan sonra mak halkın hakkıydı. Bildirge, 13 Amerikan
İngiltere, dökülen çayın bedeli ödeninceye kolonisinin bağımsızlığını ilan ediyordu.
kadar Boston limanını gemilere kapattı ve Başlangıçta iyi gitmeyen savaş, daha sonra
Massachusetts’de sıkıyönetim ilan etti. Fransızlar’ın yardımıyla seyrini değiştirdi.
1781’de İngilizler teslim olduktan sonra, A m e rik a B irle şik D e vle tle ri B aşkanları
1783’te imzalanan Paris Antlaşmasıyla, Başkan Partisi Başkanlık
Amerikan kolonilerinin bağımsızlığı tanınmış Dönemi
George VVashington Federalist Parti
oldu. Federalist Parti
1789-1797
John Adams 1797-1801
Thomas Jefferson Cumhuriyetçi Parti 1801-1809
Anayasa James Madison Cumhuriyetçi Parti 1809-1817
James Monroe Cumhuriyetçi Parti 1817-1825
Amerikan Bağımsızlık Savaşı sırasında, John û u in cy Adams Ulusal Cumhuriyetçi Parti 1825-1829
1781’de yürürlüğe giren Konfederasyon Söz A ndrew Jackson Demokrat Parti 1829-1837
M artin Van Buren D emokrat Parti 1837-1841
leşmesi eyaletler arasında oldukça gevşek bir VVilliam Henry Harrison W hig Partisi 1841
birliği öngörüyordu. Ulusal meclis halktan J ohnTyler VVhig Partisi 1841-1845
James K. Polk Demokrat Parti 1845-1849
doğrudan vergi almaya yetkili değildi. Yaptı Zachary Taylor VVhig Partisi 1849-1850
rımcı güce sahip merkezi bir yönetim öngörül Milliard Filimore VVhig Partisi 1850-1853
Franklin Pierce Demokrat Parti 1853-1857
memişti. Çok geçmeden eyaletlerden oluşan Jam es Buchanan Demokrat Parti 1857-1861
bu birliğin güçlü olmadığı anlaşıldı. Konfede Abraham Lincoln C umhuriyetçi Parti 1861-1865
Andrevv Johnson Demokrat Parti 1865-1869
rasyon Sözleşmesi’nden hoşnut olmayan Ulysses S. Grant C umhuriyetçi Parti 1869-1877
George Washington, Alexander Hamilton ve Rutherford B. Hayes C umhuriyetçi Parti 1877-1881
Jam es A. Garfield Cumhuriyetçi Parti 1881
öteki önderler, 1787’de Philadelphia’da yeni Chester A. Arthur Cumhuriyetçi Parti 1881-1885
den bir kongre toplayarak yeni bir anayasa Grover Cleveland Demokrat Parti 1885-1889
Benjamin Harrison C umhuriyetçi Parti 1889-1893
hazırladılar. Bu anayasayla federal bir hükü Grover Cleveland Demokrat Parti 1893-1897
met biçimi benimsendi. Eyalet yönetimleri VVilliam McKinley Cumhuriyetçi Parti 1897-1901
merkezi hükümeti denetleyebiliyordu. Mer Theodore Roosevelt C umhuriyetçi Parti 1901-1909
VVilliam Howard Taft C umhuriyetçi Parti 1909-1913
kezi yönetim de bütün ulusu ilgilendiren VVoodrovv VVilson Demokrat Parti 1913-1921
konularda daha geniş yetkilere kavuştu. VVarren G. Harding C umhuriyetçi Parti 1921-1923
Calvin Coolidge C umhuriyetçi Parti 1923-1929
Kongre, Temsilciler Meclisi ve Senato’dan Herbert Hoover Cumhuriyetçi Parti 1929-1933
oluşuyordu. Yasama organı Kongre, yürüt Franklin D. Roosevelt Demokrat Parti 1933-1945
Harry S. Truman Demokrat Parti 1945-1953
menin başı olan ABD başkanı ve mahkeme Dvvight D. Eisenhovver Cumhuriyetçi Parti 1953-1961
lerden -oluşan yargı sistemi arasında karşılıklı John F. Kennedy Demokrat Parti 1961-1963
Lyndon B. Johnson Demokrat Parti 1963-1969
denetleme ilkeleri getirildi. Her eyaletin Se- Richard M. Nixon Cumhuriyetçi Parti 1969-1974
nato’da iki oyu olmasına karşılık, Temsilciler Gerald R. Ford Cumhuriyetçi Parti 1974-1977
J im m y Carter Demokrat Parti 1977-1981
Meclisi’nde eyaletler nüfuslarına göre Ronald W . Reagen Cumhuriyetçi Parti 1981-1989
temsil edildiler. Anayasayı yapanlar tem George Bush Cumhuriyetçi Parti 1989
sili olmakla birlikte bütünüyle demokra
tik olmayan merkezi bir yönetimi öngördüler. eyaletler için 1787’de bir yasa çıkarıldı.
Halk, başkanın ve yardımcısının seçimine 1792’de Kentucky, 1796’da Tennessee eyalet
dolaylı olarak katılabiliyordu; yürütmenin ve oldu. 1803’te Louisiana’nm tamamı Fransız-
yargının görevlileri ise atanıyordu. Temsilci lar’dan 15 milyon dolara satın alındı. 1819’da
ler Meclisi üyelerini ise halk seçebiliyordu. İspanya ile yapılan bir anlaşma sonucunda
Anayasada değişiklik yapmak oldukça zordu. Florida ABD ’ye katıldı.
Bunun için Senato ve Temsilciler Meclisi
üyelerinin üçte ikisi gibi bir çoğunluk gereki Dış Siyaset
yordu. Bu nedenle 3.000’den fazla değişiklik 1789’da Amerika’da yeni hükümet kurulur
önerisinin ancak 26’sı gerçekleşti. Bu değişik ken Fransa’da devrim başlamış, halk krala
liklerin ilk 10’u kişi özgürlüklerinin dokunul karşı ayaklanarak kendi temsilcilerinden olu
mazlığını kapsayan Haklar Bildirgesi (1791) şan bir hükümet kurmuştu. Bu olay Avus
olarak bilinir. turya, Prusya ve İngiltere’yi kaygılandırdı.
Hükümet yeni anayasaya uygun olarak Çok geçmeden Fransa’ya karşı savaşmaya
1789’da New York’ta kuruldu ve George başladılar. ABD tarafsız kalmak istemesine
Washington ilk ABD başkanı oldu. karşın, İngilizler’in asker kaçaklarını aramak
Ülke bağımsızlığına kavuştuktan sonra sı bahanesiyle Amerikan gemilerine saldırması,
nırlarım genişletmeye başladı. Kurulacak yeni Amerikalılar’ı zorla askere alması gibi neden-
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ 211
Iconographic Collection,
State Historical Society o f Wisconsin
ler yüzünden 1812’de İngiltere’ye savaş açtı. Hudson Irmağı’na bağladı. Buhar makinesi
1814’te sona eren savaş ABD ’ye zafer kazan nin bulunması ve geliştirilmesi ise ticaretin ve
dırmadı; ama halk bu savaşı ABD’nin kazan taşımacılığın yolunu iyice açtı. Robert Fulton’
dığına inandığı için milliyetçilik duygularının un yaptığı ilk buharlı gemi 1807’de başarıyla
yoğunlaşmasına neden oldu. ABD ulusal suya indirildi (bak. FULTON, RO BER T).
marşı da bu sırada yazıldı. 1830’ların ilk yıllarında demiryolları yapı
19. yüzyılın başlarında bağımsızlığını kaza mına başlandı. 20 yıl içinde 14.500 kilometre
nan Orta ve Güney Amerika’daki eski İs den fazla ray döşendi; buharlı lokomotifler
panyol sömürgeleri üzerinde İspanya yeniden yaygınlaştı. Ulaşımdaki bu gelişmeler maden
egemenlik kurmak istedi. Bunun üzerine cilik, sanayi ve ticareti olumlu yönde etkiledi.
ABD Başkanı James Monroe 1823’te, günü 1840’ta ülkenin nüfusu 17 milyonu aşmış,
müzde de “Monroe Doktrini” adıyla geçerlili batıda birçok yeni eyalet kurulmuştu. 1845’te
ğini koruyan ve Amerika kıtasındaki bağımsız Texas, Meksika’dan ayrılarak ABD ’ye katıl
ülkelere dışardan saldırıyı engelleyen bir bil dı. 1848’de ülkenin sınırları Büyük Okyanus’a
diri yayımladı (bak. MONROE, J a m e s ) . ulaştı.
Solda: Başkan Lincoln'un e n d e r savaş fo to ğ ra fla rın d a n biri. 1862'de A n tie ta m 'd a G eneral M cC lellan ile
görüşüyo r. Sağda: G ü n e y 'in kom utanı G eneral Robert E. Lee, 1865'te ünlü İç Savaş fotoğ rafçısı
M a tth e w B rady'ye poz veriyor.
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ 213
1861’de New York ile San Francisco arasında ketler tröst adı verilen sanayi tekellerini
ilk telefon hattı kuruldu. oluşturdular. Tröstler üretimi ve satışı dene
1864’te ABD imalat sanayisi ürünlerinde tim altında tutuyor ve mallarına diledikleri fi
dünya dördüncüsü iken 30 yıl sonra, 1894’te yatı koyuyorlardı. Küçük üretici, tüccar ve
dünya birincisiydi. Alabama’daki zengin de halk bundan zarar görüyordu. Büyüyen şir
mir yatakları, çelik üretiminin artırılmasında ketler demir-çelik tesislerine, petrol kuyuları
etkili oldu. 1859’da Pennsylvania’da petrol na, zengin maden yataklarına, demiryollarına
bulunması, gelecekteki otomobil ve uçak ve göllere sahip oldular. Andrew Carnegie ve
motoru sanayileri için çok önemliydi. 1879’da John D. Rockefeller A BD ’deki büyük tekelci
Thomas Edison elektriği buldu. 1893’te Duryea işletmelerin ilk girişimcileridir.
Kardeşler’in yaptığı ilk başarılı Amerikan İşletmelerin büyümesiyle birlikte büyük
arabasından sonra aynı yıl Henri Ford benzin işyerlerinde topluca çalışmaya başlayan
le çalışan ilk otomobili yapmayı başardı. emekçiler, haklarını aramak için sendikalarda
1903’te Wright Kardeşler uçakla ilk başarılı örgütlenmeye başladılar. 19. yüzyıla gelindi
uçuşu gerçekleştirdiler. 1914’te I. Dünya Sa ğinde bazı kentlerde marangozlar, ayakkabı
vaşı başladığı sırada uçak yapımcılığı henüz cılar gibi gruplar meslek birlikleri kurmuşlar
ilk aşamasındaydı. dı. Ne var ki işçilerin ve öteki emekçilerin
ulusal çapta örgütlenmeleri I. Dünya Sava-
Yeni Topraklar şı’ndan sonra başladı. 1886’da kurulan Emek
1867’de Rusya, Alaska’yı 7 milyon 200 bin Federasyonu marangoz, tesisatçı gibi nitelikli
dolara .ABD ’ye sattı (bak. A l a s k a ) . Büyük işçileri kapsıyordu. Bu federasyon sekiz saatlik
işgünü, altı günlük çalışma haftası ve çocuk
ların çalıştırılmaması için uğraş verdi.
1930’larda belirli işkollarına göre örgütlenme
nin yanı sıra demir-çelik, madencilik, motorlu
taşıt gibi temel sanayi dallarında örgütlenmek
için komiteler oluşturuldu. 1939’da Sanayi
Örgütlenme Kongresi adı altında bir örgüt
kuruldu ve hızla gelişti (bak. SE N D İK A ). Çiftçi
ler de tarım alanında örgütlenmeye başla
dılar.
I. Dünya Savaşı
I. Dünya Savaşı bir yanda Almanya, Avus-
T h e o d o re Roosevelt, başkanlığı sırasında y a p ım ın a turya-Macaristan, Osmanlı İmparatorluğu ve
başlanan Panam a K an alı'n d a, buharla çalışan bir Bulgaristan (İttifak Devletleri), öbür yanda
kazı m akinesini inceliyor.
İngiltere, Fransa ve Rusya (İtilaf Devletleri)
Okyanus’ta gemilerin uğrak yeri olan Hawaii olmak üzere Avrupa ülkelerini ikiye böldü.
Adaları da 1898’de Kongre kararıyla A BD ’ 1917’ye kadar tarafsızlığını sürdüren ABD,
ye bağlandı. Aynı yıl Küba üzerindeki anlaş İtilaf Devletleri ile olan ticaretini Almanlar’ın
mazlık yüzünden İspanya ile ABD arasında engellemesi yüzünden Nisan 1917’de savaşa
savaş çıktı. Savaşın sonunda Porto Riko, girdi; ama topraklarının çok ötesinde çarpışıl-
Filipinler ve Guam Adası ABD ’nin denetimi dığı için ülke hiç yıkıma uğramadı. İtilaf
ne girdi. İspanya’ya ödenen 20 milyon dolarla Devletleri’nin savaşı kazanmasında A BD ’nin
Küba bağımsızlığını elde etti. Panama’dan büyük payı oldu. 1918 Kasım’ında Almanlar’
toprak satın alan ABD 1914’te Panama Kana- m teslim olmasıyla I. Dünya Savaşı sona
lı’m açtı. erdi (bak. BİRİNCİ D ü n y a Sa v a ş i ) .
A B D I. D ünya Savaşı'n a
1917 yılınd a girdi ve
den izyolu yla A v ru p a 'ya
binlerce asker g ön derd i.
sailles Antlaşması’nı reddederek “güçlü bir Al 1943’te İtalya teslim oldu. SSCB toprakla
manya için” hızla silahlanmaya başladı rında özellikle Ekim 1944 - Nisan 1945 arasın
(bak. H it l e r , A d o l f ; N a z iz m ). B u gelişmeler da uzun ve çetin çarpışmalardan sonra Alman
savaşın pek uzak olmadığını gösteriyordu. ordusu bozguna uğratıldı. 1944’te Amerikalı
Uzakdoğu’da, Japonya’da da savaştan yana lar Manş’ı geçerek Normandiya’ya asker çı
bir hükümet iktidardaydı. 1931’de Japonlar kardılar. Almanya’nın yenilgisi artık kesinleş
Mançurya’ya, 1935’te İtalyanlar Etiyopya’ya mişti. 7 Mayıs 1945’te Almanya’nın teslim
saldırdı. 1938’de Almanlar Avusturya’yı ken olmasıyla Avrupa’da savaş bitti.
dilerine bağladıktan sonra, Hitler bir yıldırım Bu sırada ABD deniz piyadeleri, Japon
harekâtıyla Polonya’ya saldırdı. Bu olay üze ya’ya çok yakın olan Okinava Adası’nı ele
rine İngiltere ve Fransa Almanya’ya savaş geçirdiler. 6 Ağustos 1945’te bir ABD uçağı,
açtılar. Böylece II. Dünya Savaşı başlamış Japon kentlerinden Hiroşima’ya o güne kadar
oldu (bak. İKİNCİ D ünya Sava şi). bilinmeyen bir bomba attı. Bu güçlü bomba
ABD hükümeti bu sırada tarafsız kalmaya kenti neredeyse tümüyle yok etti. Birkaç gün
özen gösteriyordu. Ama bu durum uzun sonra bir tersane kenti olan Nagasaki’ye de
sürmedi. 1940 güzünde ABD, İngiltere’ye aynı bombadan atıldı. Bu bombalar, savaşın
askeri yardıma başladı. Aynı yıl Roosevelt bitmesinden uzun yıllar sonra bile zararları
üçüncü kez başkanlığa seçildi. Bu ABD tari sürecek olan atom bombalarıydı. 14 Ağustos
hinde ilk kez oluyordu. 1941’de Kongre, 1945’te Japonya teslim oldu.
başkana faşizme karşı savaşan ülkelere askeri ABD savaştan daha da güçlenerek çıktı.
yardımda bulunma yetkisi verdi. Aralık ayın Çünkü ülke yıkıma uğramamıştı ve Avru
da Japonlar Havvaii’de Pearl H arbor’a baskın pa’nın gereksinimlerini karşılamak için savaş
da bulundular. Şaşkınlık ve şok yaratan bu sırasında tarımsal ve sanayi üretimini artır
olayda ABD donanması büyük kayba uğradı. mıştı.
ABD hemen ertesi gün Japonya’ya savaş
açtığım ilan etti. Birkaç gün sonra da Alman Savaş Sonrası
ya ve İtalya ABD ’ye savaş açtılar. Savaş Savaş daha sona ermeden Müttefikler gele
Uzakdoğu’da, Afrika’da ve Avrupa’da bütün cekte dünya barışını güvence altına almak için
şiddetiyle sürerken Almanlar Haziran önlemler düşünmeye başlamışlardı. 1945 Ni-
1941’de SSCB’ye saldırdı. san’ında 50 ülkeyi temsil eden delegeler San
Francisco’da toplanarak Birleşmiş Milletler nin bu kararı büyük tepkilere neden oldu.
örgütünü kurdular. Birleşmiş Milletler’in 1950-60 yıllarında Siyahlar ayrımcılığa karşı
amacı ülkeler arasında barışçıl ilişkilerin ku çıkarak eşit haklar isteminde bulundular
rulmasına ve dünyadaki tüm halkların ekono (bak. SİYAH AMERİKALILAR).
mik, siyasal ve toplumsal gelişmesine yardım 4 Ekim 1957’de SSCB dünyanın ilk yapma
cı olmaktı (bak. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER). uydusu olan Sputnik I’i uzaya fırlattı. Bunu 31
1947’de ABD, dış siyasetine iki yenilik Ocak 1958’de ABD’nin uzaya fırlattığı Explo-
getirdi. Roosevelt’in ölümünden sonra baş rer I izledi. Bu olaylar uzay çağının başlangıcı
kan olan Harry S. Truman’ın adını taşıyan olarak tüm dünyada büyük coşkuyla karşılan
“Truman Doktrini”nin amacı, komünizmden dı. 10 yıl sonra ABD ilk kez Ay’a insan
etkilenebilecek ülkelere caydırıcı nitelikte, gönderdi (bak. U z a y ARAŞTIRMALARI).
ekonomik ve askeri yardımda bulunmaktı. 1960’ta gelmiş geçmiş başkanların en genci
ABD Dışişleri Bakanı George C. Marshall’ın olan John F. Kennedy başkan seçildi. 1963’te
adını taşıyan “Marshall Planı” ise savaşta ABD, İngiltere ve SSCB yeraltında yapılanlar
yıkıma uğramış Avrupa ülkelerine, toparlan dışındaki tüm nükleer denemeleri yasaklayan
maları için yardım amacını güdüyordu. bir anlaşma imzaladılar. 1962’de çıkan Küba
1949’da ABD, Kanada ve 10 Avrupa ülkesi bunalımında SSCB, A BD ’nin baskısıyla Kü
herhangi bir saldırıya karşı Kuzey Atlantik ba’daki füzeleri sökmeye razı oldu. Kennedy
Antlaşması Örgütü’nü (NATO) kurdular. 22 Kasım 1963’te Dallas’ta vurularak öldürül
1950’de Kuzey ve Güney Kore arasında dü. Yardımcısı olan Lyndon B. Johnson
savaş çıktı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Kon ABD’nin 36. başkanı oldu.
seyi Güney Kore’ye yardım göndermeye ka Johnson Kuzey Vietnam’a karşı Güney
rar verdi. Başkan Truman Japonya’da bulu Vietnam’a yardım politikasını sürdürdü.
nan Amerikan birliklerinin Güney Kore’ye 1960’larda A BD ’de toplumsal huzursuzluğun
gönderilmesi için emir verdi. Kore Savaşı arttığı gözleniyordu. Siyah Amerikalılar, bazı
1953’te sona erdi. Kuzey ve Güney Kore azınlık grupları ve öğrenciler çeşitli protesto
arasında tarafsız bir bölge oluşturulmasına gösterileri düzenliyorlardı. Johnson yönetimi
karar verildi. sırasında başlıca sorun Vietnam Savaşı’ndan
1952’de başkanlığa seçilen Dvvight D. kaynaklanıyordu. 1965’te savaşa doğrudan
Eisenhovver, 1928’den beri ilk Cumhuriyetçi katılan ABD’nin 1967’nin sonunda Vietnam'
başkan olma özelliği taşıyordu. 1954’te ABD da 500 bin askeri bulunuyordu. Savaşın sona
Yüksek Mahkemesi, Siyah ve beyaz çocukla erdirilmesi için gerek dünya kamuoyu, gerek
rın ayrım gözetilmeksizin aynı okulda okuma ABD gençliği baskı yapıyordu. 1968’de Paris’
larına karar verdi. Güney eyaletlerinin çoğun te barış görüşmelerine başlandı.
da hâlâ ayrımcılık vardı. Yüksek Mahkeme’ Aynı yıl başkanlık görevini alan Richard
Wally McNamee - Newsweek
K ongre Hukuk K o m isyo n u , 1974 y ılın d a g örevin i kötüye kullan dığı g erekçesiyle Richard N ix o n hakkında
k ovu ştu rm a a çılm asını tavsiye etti.
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ 217
Enerji ve Madencilik
T o p ra k aşınm asını ö n le m e k için e ğ im li arazilerin
ABD sanayisinde, konutlann aydınlatılması
çevresine ağaçlar dikilir. ve ısıtılmasında büyük miktarlarda enerji
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ 219
•? O'i ^yö««VSfiA -f
çoğunda uzun yıllardan beri işletilmektedir. deral hükümet ile tek tek eyalet hükümetleri
Aynca bol miktarlarda elde edilen fosfat, po arasında paylaşıldığı federal bir sistemi içerir
tas, nitrat da kimya ve inşaat sanayilerinde Anayasa, eyalet yönetimleri ile merkezi yöne
kullanılır. timin hak ve sorumluluklannı tanımlar; yöne
timin hiçbir dalında yetkinin kötüye kullanıl
Ulaşım ve İletişim maması amacıyla, federal hükümetin gücünü
19. yüzyılın ilk yansında ulaşımın temeli akar bir denetleme ve dengeleme sistemiyle sınır
sulara ve kanallara dayanıyordu. Daha sonra landırır. Anayasanın önemli özelliklerinden
ülkenin dört bir yanma demiryollanmn dö- biri federal bir yönetimi kabul etmiş olması
^çnmesiyle ulaşımın ağırlığı trenlere geçti. dır. Böylelikle, eyalet yönetimlerinin kendi
Gıhıümüzde trenler yolcu taşımacılığının an sınırları içindeki olaylan denetim altına ala
cak küçük bir bölümünü karşılamaktadır. bilmeleri sağlanmıştır. Merkezi yönetim ise
Trenle yük taşımacılığı da önemini yitirmek bütün ulusu ilgilendiren durumlarda geniş
tedir. yetkeye sahiptir. Anayasaya göre yönelim
Özel motorlu taşıtlar kentler arası yolcu ta yasama, yürütme ve yargı olmak üzere üçe
şımacılığının yüzde 87’sini, uçaklar ise yüzde aynlır.
10’unu sağlar. ABD dünyada en çok motorlu Yasama, yani yasa yapma yetkisi ABD
taşıta sahip olduğu gibi karayollarının uzunlu Kongresi’nindir. Kongre seçimle işbaşına ge
ğu bakımından da başta gelir. len iki meclisten oluşur. Bütün eyaletlerin
Güneybatıdaki petrol alanlarından ülkenin temsil edildiği bu meclislerden biri Senato,
en uzak köşelerine kadar 354.000 kilometre öbürü Temsilciler Meclisi’dir. Senato üyeleri
lik boru hattıyla akaryakıt ve doğal gaz ulaştı- altı, Temsilciler Meclisi üyeleri ise iki yıllık
nlır. Toplam yük taşımacılığının altıda biri su- dönemler için seçilir. Kongre bütün ülke için
yollanyla yapılır. Başlıca suyolları Büyük geçerli olan yasalan çıkanr. ABD başkanı
Göller, Mississippi-Missouri ırmakları ve Kongre’den çıkan yasaları veto hakkına sa
New York’taki Barge Kanalı’dır. hiptir.
ABD ’de iletişim araçlan radyo, televizyon, Yürütme, Kongre’den geçen yasalar uyann-
telefon ve süreli yayınlardır. Her aileye günde ca ülkenin yönetilmesidir. ABD başkanınm
birden fazla gazete düşer. Aynca her ailenin başkanlığında 13 bölümden oluşur. Her bölü
en az bir radyosu ve bir televizyonu vardır. mün başkanı ABD başkanınca atanır ve tümü
Her yıl 1 milyar kitap satılır. Dünyadaki tele birden kabineyi (Bakanlar Kurulu) oluşturur.
fonların yüzde 40’ı ABD ’dedir. Kabine Kongre’yi etkileyerek yasamada deği
Dış ticarette tüm ülkelerden önde olan şiklik yapabilir.
ABD en çok makine, buğday, tütün, öteki ABD başkanı dört yıl için seçilir. Anayasa
tarım ürünleri ve kömür satar. Başka ülkeler aynı başkanın yalnızca iki kez seçilmesine izin
den aldığı ürünler arasında petrol, tropikal verir. Başkan ülkenin yasalarına ya da anaya
ürünler, maden cevherleri, kauçuk, gazete saya aykırı hareket ederse Kongre’ce soruş
kâğıdı ve motorlu taşıtlar sayılabilir. ABD ’ turma açılır; suçu kanıtlanırsa görevden uzak-
nin ticaret ilişkisi içinde bulunduğu başlıca laştınlır.
ülkeler Kanada, Güney Amerika ile Batı Yargı kurulları Kongre’nin yaptığı yasalann
Avrupa ülkeleri ve Japonya’dır. En önemli gerektiği gibi uygulanıp uygulanmadığını de
limanları New York, Baltimore, Miami, Los netler. ABD Yüksek Mahkemesi ülkenin en
Angeles, San Francisco, Seattle, Chicago ve üst yargı kuruludur. Bir başyargıç ve se
Detroit’tir. kiz yardımcıdan oluşan bu kurulun üyele
rinin tümü ABD başkanınca seçilir; adaylar
Yönetim Senato’nun onayına sunulur. Bu mahke
ABD’de hükümet, 1787’de hazırlanan ve me genellikle yasalar ile anayasa arasında
1789’da 13 eyaletçe onaylanan ABD Anaya çelişki söz konusu olduğunda ya da mahke
sasının öngördüğü biçimde örgütlenir ve ku melerde uyuşmazlığa düşüldüğünde devreye
rulur. Yönetim, siyasal iktidarın merkezi fe girer.
AMERİKAN EDEBİYATI 221
Tales (“Meşin Çorap Öyküleri”) kitabında nin en ünlüsü Ralph Waldo Emerson, bir
yer alan Mohikanlar’ın Sonuncusu (The Last şeyin özünü kavramakta mantığı ve deneyi
aşan sezgilerin üstünlüğüne inanarak Deney-
o f the Mohicans\ 1826), The Pathfinder (1840;
“İz Sürücü”) ve Geyik Avcısı ( The Deersla- üstücü oldu. Emerson’un en çarpıcı özelliği
yer;1841) romanlarının kahramanları bu tür iyimserliğiydi. Harvard Üniversitesinde din
dendir. Cooper’ın yapıtları, Avrupa’daki Roöğrenimi görmesine karşın, daha sonra pa
mantizm Akımı’nın önde gelen temsilcilerin pazlığı bırakarak, yaşamının geri kalanını yazı
ce ilgiyle karşılanmıştır. yazmak ve konferanslar vermekle geçirdi.
Edgar Allan Poe ise yapıtlarında insan Emerson’un dostu olan Thoreau insanların,
zihninin kuytu ve karanlık köşelerine sokulsahip oldukları mal ve mülk ile hükümetlerin
du. En ünlü öyküleri “The Fail of the House ve gereksiz bağlantıların kölesi olduklarını
of Usher” (1839; “Usher Malikânesi’nin Çö kanıtlamaya çalıştı. İzlenimlerini Walden
küşü”), Morg Sokağı Cinayeti (The Murders in(1854) ve A Week on the Concord and
the Rue Morgue; 1841) ile “Kuyu ve Sarkaç” Merrimac Rivers’da (1849; “Concord ve Mer-
(The Pit and the Pendulum) doğaüstü güçle rimac Irmakları’nda Bir Hafta”) anlattı. De-
neyüstücüler Dial (Kadran) adında bir de
rin rol oynadığı dehşet öyküleridir. Şiirlerinde
ölüme sevgi duyduğu gözlenir. “The Sleeper” dergi çıkardılar.
(“Uyuyan”), “Ulalume” ve “To One in Para- Bu dönemde roman ve öykü alanının en
dise”da (“Cennetteki Birine”) hep ölüm te önemli adı, günah konusunu işleyen Nathani-
ması işlenir. “The Raven” (“Kuzgun”), “The el Havvthorne’dur. Hawthorne’un Yedi Çatılı
Bells” (“Çanlar”) ve Melih Cevdet Anday’ın Ev (The House o f the Seven Gables\ 1851) adlı
yapıtında, yaşamın nimetlerinden zevk alan
Türkçeleştirdiği “Annabel Lee” en güzel şiir-
lerindendir. Kısa öykülerinden “The Gold kişiliği öne çıkar. Oysa yazarın öbür yapıtla
Bug” (“Altın Böcek”) ve “The Purloined Let- rında insanlar sert bir eleştiri süzgecinden
ter” (“Çalman Mektup”) çağdaş dedektif öy geçirilir. Başyapıtı olan Kızıl Damga (The
Scarlet Letter\ 1850) Püritenler’in (bak. HIRİS
külerinin ilk örnekleri sayılır (bak. Poe, E d ga r
A llan ). TİYANLIK) ahlaksal dürüstlüğünü ve insanın
mutluluğa erişme çabasını anlatır.
Concord ve Deneyüstücülük New York’lu Herman Melville de 20. yüzyıl
Massachusetts’deki Concord, Amerikan Rö- okurlarının en gözde yazarlarından biridir.
nesansı’nın doğum yeridir. Henry David Tho- Büyük yapıtı, filmi de yapılan Beyaz Balina,
reau da Concord’luydu. Concord düşünürleri Moby Dick (Moby Dick\ 1851) ile ilgili çok
H erm an M e lv ille 'in sim gesel ro m an ı M o b y Dick'te büyük beyaz balina, balıkçı gem isinin
tay fa la rın ı teh d it ediyor.
AMERİKAN EDEBİYATI 223
sayıda yorum yazılmıştır. Roman balina avına yayın organı olan Atlantic Monthly'nin ilk
çıkan bir teknenin tayfalarının, büyük beyaz yayın yönetmeniydi.
balinayı bulup öldürme mücadelesini anlatır. 19. yüzyılın sonlarında Ne w England’da
Bu öykü gün ışığı, iyilik ve çalışkanlık evre Emily Dickinson da şiirler yazıyordu. Bugün
ninde, kötülüğün aykırılığını simgeler (bak. Amerikalı şairler arasında, yaşadığı yüzyılın
M elv ille , H erm a n ). en önemli şairi sayılan Emily Dickinson,
New York’lu Walt Whitman ise, sonradan yazdığı binlerce şiirden yaşamında pek azını
edebiyat alanında Amerikan edebiyatının be yayımlamıştı. İlk kitabı ise ölümünden sonra
lirgin özelliği olarak nitelenecek canlılığın basıldı (bak. DİCKİNSON, E m il y ) .
doğmasına ön ayak oldu. Şiirleri Çimen Yap
rakları (Leaves o f Grass; 1855) adlı kitabında İç Savaş ile I. Dünya Savaşı Arası
yayımlandı. Whitman, okurların bu kitabı Amerikan İç Savaşı’ndan önceki on yıllık
heyacanla kapışacağını sanıyordu; oysa pek dönemde Amerikan yazarlarının birçoğu kö
farkına varan olmadı. İkinci basımda eklediği leliğin kaldırılması için savaşıyordu. İçlerinde
yeni 20 şiirle kitaptaki şiirlerin sayısını 32’ye en etkilisi Tom Amcanın Kulübesi'nin (Uncle
çıkardı. Whitman yaşamı boyunca ekleme Tom s Cabin\ 1852) yazarı, New England’lı
ler ve düzeltmeler yaparak, yerine göre şiir Harriet Beecher Stowe idi. Kitabın edebi
lerin sırasını değiştirerek bu kitapla uğraştı. değeri olmamakla birlikte, Siyah Amerikalı’
Askeri hastanelerde yaptığı gönüllü hastaba nın durumunu olanca acılığıyla ortaya koy
kıcılık hizmetinden sonra Drum Taps (1865; masının, savaşın çıkmasını hızlandırdığı bile
“Davul Darbeleri”) ve Democratic Vis- söylenebilir.
tas'ı (1873; “Demokratik Özlemler”) yayım Mark Tvvain takma adıyla yazan Samuel L.
ladı. Clemens, İç Savaş yıllarından sonra büyük ün
Whitman geleneksel İngiliz koşuk türlerini kazandı. Kitaplarında ABD ’nin ortabatısını
kullanmayarak daha özgür bir ritim arayışına ve Mississippi Irmağı kıyısındaki insanların
yöneldi. En güzel şiirlerinde biçimi, içerik yaşantılarını konu edindiği için özgün bir
belirlemektedir. Amerikan şairleri, Walt
Whitman’ın, Amerika’nın özgür sesini arayış
çabalarına çok şey borçludurlar (bak. WHIT-
MAN, W A LT).
Amerikan yazarı olarak bilinir. Mark Twain ter Carrie; 1900), Jennie Gerhardt (1911) ve
abartılmış halk öykülerinden esinlendi ve en ünlü yapıtı olan Bir Amerikan Faciası'nda
yerel lehçe kullandı. Hakılberi Fin’in Macera (An American Tragedy, 1925) rastlantılar ve
ları (Adventures o f Huckleberry Finn\ 1884) çevre etkin bir rol oynar.
dünyanın en önemli kitapları arasında sayılır Henry James de çağdaş Gerçekçilik’e geçi
sa da, Mark Twain roman ve öykü dışındaki şin en önemli yazarlarındandır. Gençliğinde
edebiyat alanında daha başarılıydı. En sevilen Avrupa’da yaşayan Henry James, Eskidünya’
kitapları arasında Tom Sawyer’in Maceraları nın sanatını ve edebiyatını tanıma olanağı
( The Adventures o f Tom Sawyer\ 1876), Kral buldu. Avrupa’da yaşayan Amerikalılar’ı göz
Arthur’un Sarayında Bir Amerikalı (A Con- leyerek ve inceleyerek, onların kişiliklerini
necticut Yankee in King Arthur’s Court; 1889) yansıtan romanlar yazdı. En önemlileri The
ve Mississippi’de Yaşam (Life on the Missis- American (1877; “Amerikalı”), The Portrait
sippi; 1883) sayılabilir. Mark Twain’in roman o f a Lady (1881; “Bir Lady’nin Portresi”),
ve öyküleri Romantizm’den Gerçekçilik’e ge What Maisie Knew (1897; “Maisie’nin Bildi
çişi sağladı. Bir mizah ustası olan Mark ği”) ve The Ambassadors'dur (1903; “Elçi
Twain’in son yapıtlarında mizahın altındaki ler”). Ayrıca kısa öyküleriyle de ün kazandı.
gizli acı duyumsanır (bak. GERÇEKÇİLİK; RO Bunlardan bir hayalet öyküsü olan Yürek
MANTİZM; T w a in , M a r k ). Burgusu (The Tu*n o f the Screw; 1898) en
Düşünür George Santayana, 1911’de güzellerindendir (bak. JAMES, H en r y ).
ABD’nin 20. yüzyılın eşiğinde eski kafalı genç Kimi yazarlar ise Amerika’nın dar ve sınırlı
bir ülke olduğunu ileri süren “The Genteel kırsal yaşamını eleştiriyorlardı. İçlerinde en
Tradition in American Philosophy” (Ameri ünlüsü, Kasabamız (Winesburg, Ohio, 1919)
kan Felsefesinde Soylu Gelenek) adlı bir adlı kısa öykü derlemesinin yazan olan Sher-
makale yazdı. Ona göre ABD, yeni bir ülke wood Anderson’dur.
olmasına karşın, duyguları, edebiyatı ve felse
fesiyle hâlâ Püritenler’in ve Deneyüstücü- Şiirin Yeniden Canlanması
ler’in geleneğini sürdürmeye çalışıyordu. 20. yüzyılın başında ABD ’de düzyazı edebi
20. yüzyıla girerken Doğalcılık (Natüra- yatında belli bir durgunluk yaşanırken, özellik
lizm) Akımı Amerikan edebiyatında önemli le şiir türünde, kültür yaşamına yeni bir canlı
değişimlere neden oldu. İnsanın kendi dışın lık getirme çabaları göze çarpıyordu. Harriet
daki güçlerden ve kalıtım yoluyla geçen dür Monroe 1912’de Chicago’da Poetry: a Maga
tülerden dolayı güçsüzlüğünü vurgulayan bu zine o f Verse'i (Şiir Sanatı: Bir Koşuk Dergi
öğreti Fransa’da doğmuştu ve ünlü temsilcisi si) yayımlayarak yeni arayışlar içinde olan şa
Emile Zola’ydı. Fransa’da öğrenciliği sırasın irlerin şiirlerini bastı. Poetry dergisi Cari
da Zola’dan etkilenen Amerikalı Frank Nor- Sandburg’un, Vachel Lindsay’in ve Edgar
ris McTeague (1899), The Octopus (1901; Lee Masters’ın tanınmasını sağladı. Gene ay
“Ahtapot”) ve The Pit'i (1903; “Çukur”) yaz nı tarihlerde New England’dan Edwin Arling-
dı. Stephen Crane yetenekli bir Doğalcı yazar ton Robinson ve Robert Frost, bulundukları
olduğunu kısa yaşamında verdiği Maggie: a yöreden esinlenerek şiirler yazıyorlardı. Edna
Girl o f the Streets (1893; “Sokak Kızı Mag St. Vincent Millay de geleneksel soneler yaz
gie”) ve Cesaret Madalyası (The Red Badge o f dı. Üç Siyah şair, James Weldon Johnson,
Courage; 1895) gibi yapıtlarıyla kanıtladı. Langston Hughes ve Countee Cullen gelenek
Doğalcı yazarlardan Jack London ise Vahşe sel biçimleri kullanarak Siyah Amerikalı’nm
tin Çağrısı (The Cali o f the Wild; 1903) ve durumunu dile getiren şiirler yazdılar.
Deniz Kurdu'nu (The Sea-Wolf; 1904) yazdı Şairlerin tümü, sözbirliği etmişçesine 20.
(bak. D o ğ a lc ilik ; L o n d o n , J a ck ). yüzyıl şiirinin az ve öz sözle yazılmasından ya
Doğalcı edebiyat türünü daha sonra Theo- naydılar. Bu anlayış Sembolizm Akımı’nın
dore Dreiser ve James T. Farrel de benimse doğmasına yol açtı (bak. SEMBOLİZM). Sembo
di. Dreiser geçmişle bağını koparan gerçekçi lizm, Poetry dergisine Avrupa’dan katkıda bu
romanlar da yazdı. Kız Kardeşim Carrie (Sis- lunan Ezra Pound’un başlattığı bir akımdır.
AMERİKAN EDEBİYATI 225
Dönemin öbür önemli ozanları Hart Crane, sos sanayicileri, kamu düşüncesini yönlendi
Wallace Stevens, e.e.cummings, Marianne renleri ve siyaset adamlarını ele alan yapıtlarıy
Moore, Robinson Jeffers ve. Archibald Mac- la ABD yaşamının bir tür tarihçisi durumun
Leish’dir. daydı. Başyapıtı bir üçleme olan U .S.A.’dır
1920’lerin herkesçe değeri onaylanan şairi (1930-36).
ise kuşkusuz T. S. Eliot’tur. Harvard’da eği F. Scott Fitzgerald T his Side o f Paradise'da
tim gören Eliot daha sonra eğitimini sürdür (1920; “Cennetin Bu Yakası”), genç kuşağın
mek için İngiltere’ye gitti ve orada kaldı. umutlarını ve korkularını dile getirdi. Muhte
1915’te Poetry'de çıkan “The Love Song of J. şem Gatsby (The Great Gatsby; 1925) Fitzge-
Alfred Prufrock” (Mr. Prufrock’tan Aşk Şar rald’ın katı gerçekçi yanı ile başarı umudu ta
kısı) yayımlanmış ilk şiiridir. Başlıca yapıtları şıyan saf, çocuksu yanını yansıtır. Geceler Gü
The Waste Land (1922; “Çorak Ülke”), Ash zeldir (Tender is the Night; 1934) ise sözcükle
Wednesday (1930; “Oruç Çarşambası”) ve ri kullanmaktaki ustalığını ve derin karakter
Four Quartets'dir (1943; “Dört Dörtlü”). Ko anlayışını gösterir.
şuk türünde yazılmış oyunları arasında en Ernest Hemingvvay başarıya hızla ulaşmış
önemlisi Murder in the CathedraVdır (1935; bir yazardır. İlk büyük savaş romanı olan Gü
“Katedral’de Cinayet”). Eliot yaptığı yenilikler neş de Doğar (The Sun Also Rises; 1926) genç
ve denemelerinde ileri sürdüğü görüşlerle pek kuşağın ruh halini çok iyi yansıtır. Dünya san
çok çağdaş şairi etkilemiştir (bak. E l i o t , T.S). ki hep savaştadır ya da savaş sonrası sıkıntıları
çekmektedir. Hemingvvay, olaylardan gözü
İki Dünya Savaşı Arasında açılmış, gene de beceri ve cesaretle yaşamaya
1930 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan kararlı olan bu kuşağın sesi oldu. Bir 20. yüz
Amerikalı Sinclair Lewis bir yergi ustasıydı. yıl Romeo-Jülyet’i sayılan Silahlara Veda (A
Main Street'te (1920; “Ana Cadde”) Ameri Farewell to Arms\ 1929) ve İspanyol İç Savaşı
kan küçük kasaba yaşamını alaya alır. Yarat ortamında geçen olay örgüsüyle Çanlar Kimin
tığı kahramanlardan Babbit geveze, ama ken İçin Çalıyor (For Whom the Bell Tolls; 1940)
dine güvensiz bir tiptir. Levvis’in yapıtları, çok beğenildi. Hemingvvay’in öyküleri edebi
Amerikalılar’ın kendi kültürleri üstüne dü açıdan romanlarından daha değerlidir. Kadın
şünmelerine yardımcı oldu. sız Erkekler'de (Men Without Women; 1927)
1920’lerde roman ve öykü alanında ortaya birbirinden güzel öyküler yer alır. Uzun öy
çıkan nitelikli yapıtların başlıca esin kaynağı küsü İhtiyar Adam ve Deniz (The Old Man
I. Dünya Savaşı’ydı. Örneğin, savaşa katılmış and the Sea\ 1952) ise bir başyapıttır. Heming
olan John Dos Passos’un Üç Savaşçı (Three vvay 1954 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandı.
Soldiers; 1921) adlı romanı, ordunun duyarlı Roman ve öykülerinin birçoğu sinemaya
bir genci nasıl etkilediğine ilişkindir. Dos Pas- uyarlandı (bak. H e m in g n v a y , E r n e s t ) .
John Steinbeck edebiyat yaşamına Doğalcı dı. Grup olarak, ABD’de kendilerinden son
lık Akımı’nın etkisi altındayken başladı. 1930 ra gelen iki kuşağın edebiyat yaşamını etkile
Büyük Dünya Bunalımı sırasında kendi yazar diler.
kişiliğini buldu. Fareler ve İnsanlar (O f Mice Katherine Anne Porter’ın da güneydeki
and Men; 1937) ve Gazap Üzümleri (The grupla ilişkisi vardır. Pale Horse, Pale Rider
Grapes ofW rath; 1939) onun duyarlı bir göz (1939; “Solgun At, Solgun Binici”) adlı öykü
lemci ve yaşamda yenik düşmüş insanlara kar kitabı bir üslup ustasının ürünüdür.
şı anlayışla yaklaşan bir yazar olduğunun ka
nıtlarıdır (bak. Stein beck , J o h n ). James T. II. Dünya Savaşı'ndan Günümüze Roman
Farrell’in Doğalcı türdeki Studs Lonigan ve Öykü
(1932-35) üçlemesi de toplumsal eşitsizlikleri II. Dünya Savaşı Amerikan toplumunun yer
vurgular. leşmiş değerlerinin yeniden gözden geçirilme
sine yol açtı. Özellikle savaşın anlamsızlığı ve
Güney Edebiyatında Rönesans yol açtığı bunalımlar yeni yazarlar için esin
1920’lerde Amerikan edebiyatında ortabatı kaynağı oldu. Yayımlanmış savaş romanları
bölgesi yazarlarının adı geçiyordu. Chicago’ arasında Norman Mailer’in Çıplak ve Ölü
da yayımlanan Poetry dergisi şiirde devrimin (The Naked and the Dead; 1948) ve James
öncüsü oldu. Dreiser, Anderson, Lewis ve Jones’un İnsanlar Yaşadıkça (From Here to
öteki ortabatılılar da düzyazı alanında yenilik Eternity; 1951) adlı yapıtları, adı geçen yazar
çiliğe öncülük ettiler. Giderek edebiyat etkin ların ününü pekiştirdi. Joseph Heller’in Şike’
likleri güneye doğru kaydı. William Faulkner, si (Catch 22; 1961) askeri bürokrasinin an-
işlemesi gereken konuların, ilk romanların
dan Sartoris'te (1929) yansıttığı romantik gü
ney değil de, Siyah Amerikalı’nın acıları ve
yoksul ortakçılar ile yanık tenli çiftçilerin çile
li ve ezik yaşamları olduğuna karar verdi. Ses
ve Öfke (The Sound and the Fury; 1928), Dö
şeğimde Ölürken (./İs I Lay Dying; 1930) ve
Absalom, Absalom! (1936) Siyahlar’ın içinde
bulunduğu kötü durumu ve hakça davranmak
isteyen beyaz adamın açmazını dile getirir
(bak. F a u l k n er , W illiam ).
Thomas Wolfe, Kuzey Carolina’da baskıcı
bir anneden kurtularak özgürce yaşamak iste
yen genç bir sanatçının serüvenlerini yazdı.
Bu Melek Satılık Değil (Look Homeward,
Angel; 1929), O f Time and the River (1935;
“Zaman ve Irmak Üzerine”), The Web and
the Rock (1939; “Örümcek Ağı ve Kaya”),
You Can’t Go Home Again (1940; “Artık Eve
Dönemezsin”) yazarın özyaşamöyküsü niteli
ğinde dört romanıdır.
1920’lerde, Tennessee eyaletinin Nashville
kentindeki Vanderbilt Üniversitesi’nde John
Crowe Ransom’un öncülüğünde, kendilerini
“Kaçaklar” diye adlandıran bir grup genç şair
ortaya çıktı: Ailen Tate, Robert Penn Warren
ve Donald Davidson. Sonraları bu şairlerin
her biri şiir, eleştiri, roman ve öykü alanında H olden C aulfield, J. D. S a lin g e r'in G örıülçeleriinde
ürünler verdi, dergiler ve antolojiler yayımla okuldan kovulduktan sonra evine d ön üyor.
AMERİKAN EDEBİYATI 227
lamsızlığına dikkati çeker. Ken Kesey’nin m Wonderland (1971; “Harikalar Ülkesi”) ad
Guguk Kuşu (One Flew Över the Cuckoo’s lı yapıdandır. Donald Barthelme, John Gard-
Nest", 1962) toplumun akıl hastalarına karşı ner, William Gass, John Hawkes, Thomas
tutumunu eleştirir. J. D. Salinger ise Gönül- Pynchon ve Ishmael Reed de bu dönemin ba-
çelen'de ( The Catcher in the R ye; 1951) eğitim şanlı yazarlarıdır.
sistemini ve toplumu alaya alır. Norman Mai-
ler sonraları romana yeni bir yön verme arayı Çağdaş Şiir
şı içinde Armies o f the Night'ı (1968; “Gece II. Dünya Şavaşı’ndan sonra Amerikan şiirin
Orduları”) ve gerçek bir olaydan kaynakla de gerek biçim, gerek içerik açısından büyük
nan Celladın Şarkısı'nı (The Executioner’s bir çeşitlilik göze çarpar. John Berryman,
Song\ 1980) yazdı. Randall Jarrell, Robert Lovvell, Theodore
Truman Capote ürküntü veren, tiyatro oyu Roethke, Richard Wilbur savaş sonrası kuşa
nu gibi öyküler ve romanlar yazdı. Belgesel ğın, yeteneklerini kabul ettirmiş şairleridir.
roman olarak nitelediği Soğukkanlılar’’da (In Şiirlerindeki duyarlık ve yetkinlik ile kadın
Cold Blood; 1966) Kansas’lı bir ailenin öldü sorunlanna verdikleri önem bakımından Syl-
rülmesini ve cinayeti işleyenlerin yaşamlarını via Plath ve Anne Sexton geniş okur kitlele
anlatır. rince sevilmiş ve beğenilmiştir. Siyah şairler
1950’lerin ve 1960’ların Amerikan edebiya den Gwendolyn Brooks, Nikki Giovanni ve
tı içinde Yahudi kültüründen ve mizahından Don L. Lee’nin Siyahlar’a özgü bir edebiyatın
kaynaklanan çok sayıda kitap göze çarpar. doğmasına önemli katkıları olmuştur.
Bunlardan en beğenilenleri Saul Bellovv’un
Nefret'i (Herzog\ 1964); Bernard Malamud’ Amerikan Tiyatrosu
un The Assistanfı (1957; “Yardımcı”) ve The Tiyatro 18. ve 19. yüzyıllarda ABD’de hızla
Fixer'\ (1966; “Tamirci”); Philip Roth’un Good- değişen ulusal yaşamdan kesitleri yansıtmış
bye, Columb us'udm (1959; “Elveda, Colum- tır. Amerikalılar bu sanat türünde Avrupalı-
bus”). Saul Bellow 1976’da, Isaac Bashevis lar’dan, özellikle de İngilizler’den ne bakım
Singer ise 1978’de Nobel Edebiyat Ödülü’ dan değişik olduklarını göstermeye çalıştılar.
nü kazandılar. John Updike’ın The Centaur'u Yenilik oyunların konulanna da girmekte ge
(1963) ve William Styron’un romanları, özel cikmedi. İlk dönemde Amerikan Bağımsızlık
likle de Lie Down in Darkness (1951; “Karan Savaşı ele alman başlıca konulardan biri oldu.
lıkta Yat”) ve Sophie’nin Seçimi (Sophie’s Tiyatro giderek Gerçekçilik’e yöneldi. ABD’
Choice; 1979) büyük ilgi gördü. nin yenilikçi ve deneysel tiyatrosu üzerinde
Eleştirmenlerin ilgisini çeken başka yapıt etkili olan yazarlann en önemlisi Eugene
lar Ralph Ellison’un, insanlık onuruna verdiği O ’Neill’dir. O ’Neill’in genellikle trajik iliş
önemi vurgulayan Invisible Man (1952; “Gö kileri ve duyguları içeren oyunları arasında
rünmeyen Adam”); John Barth’ın Giles Goat- İmparator Jones (The Emperor Jones; 1920),
Boy (1966; “Keçi Çocuk Giles”) ve Letters Karaağaçlar Altında (Desire Under the Elms;
(1979; “Mektuplar”); James Baldvvin’in insan 1924), Araya Giren Garip Oyun (Strange In-
hakları hareketini destekleyen Go Teli İt on terlude; 1928) ve Elektra’ya Yas Yaraşır (Mour-
the Mountain (1953; “Git Onu Dağda Söyle”) ning Becomes Electra; 1931) vardır. O’Neill,
ve The Fire Next Time (1963; “Bundan Sonra ailesindeki kişileri gözleyerek, onların zayıf-
Ateş”) adlı yapıtları ile Beat Kuşağı’nın baba lıklannı oyunlanndaki karakterlere mal etti.
sı Jack Kerouac’ın, yoksulluk ve özgürlüğü 1956’da sahnelenen A Long Day’s Journey in-
kutsadığı On the Road (1957; “Yolda”) roma to Night (“Günden Geceye”) buna iyi bir ör
nı; çağdaş kent yaşamını anlatan Nelson Al- nektir (bak. O ’NEiLL, E u g e n e ).
gren’in Altın Kollu Adam'ı (The Man with O ’Neill ile karşılaştırılabilecek bir başka
Golden Arm\ 1956), Kurt Vonnegut Jr.’ın oyun yazan da Thornton Wilder’dır. Bizim
Mezbaha No: Beş'i (Slaughterhouse-Five; Şehir (Our Town; 1938) ve Ramak Kaldı ( The
1969) gibi taşlama türünde romanları; romanla Skin o f Our Teeth; İ942) sık sık sahnelenen
rında kadınlan konu alan Joyce Carol Oates’ oyunlanndandır. 1930’larm ünlü oyun yazar
228 AMERİKAN FUTBOLU
ları arasında Philip Barry, Robert Sherwood, nır. Amaç topu elden düşürmeden rakip ta
Clifford Odets, Lillian Hellman ve Maxwell kımın kale çizgisinin ötesine götürmektir.
Anderson sayılabilir. Kale çizgisinin ötesinde 9 metre uzunluğun
1940’larda ve 1950’lerde Tennessee Will- da, son bölge denen bir alan ve bu alanın bi
iams ve Arthur Miller klasik düzeyde oyunlar tiş çizgisi üzerinde H biçiminde bir kale direği
yazdılar. Tennessee Williams, deneysel oyu vardır.
nu Sırça Kümes'te (The Glass Menagerie\ Oyun serbest vuruşla başlar. Topu yakala
1944) bir anlatıcıya, şiirsel diyaloglara ve olayan takım dört hakta topu en az 9 metre ileri
ğandışı bir sahne düzenine yer verdi. Öbür götürmek zorundadır. Bunu başarırsa dört
oyunları İhtiras Tramvayı (A Streetcar Named hak daha kazanır ve bu böylece sürer. Eğer
Desire\ 1947) ve Cat on a Hot Tin R o o f dur bunu yapamazsa top karşı takıma geçer.
(1955; “Kızgın Damdaki Kedi”). M illerin ün Hücumdaki takım topu rakip takımın kale
lü oyunu ise Satıcının Ölümü'dür (Death o f a çizgisinin ötesine götürmeyi başarırsa hem altı
Salesman-, 1949). Yeni oyun yazarları arasın sayı hem de kale önünde bir ayak vuruşu hak
da Who is Afraid o f Virginia Wollf? (1962; kı kazanır. Bu ayak vuruşuyla top kale di
“Kim Korkar Hain Kurttan”) ile ünlenen Ed- reklerinin üst boşluğundan geçirilebilirse bir
ward Albee sayılabilir. Imamu Amiri Baraka sayı daha kazanılır.
(Leroi Jones) ve Ed Bullins ise gerek eleştir Sayı kazanmanın başka bir yolu da saha go
menlerin, gerek izleyicilerin büyük ilgi göster lüdür. Top sahanın herhangi bir yerindeyken,
dikleri Siyah yazarlardır. ayak vuruşuyla gol atılırsa üç sayı kazanılır.
Ayrıca bak. DÜZYAZI; ŞİİR SANATI; TİYATRO Savunmada da sayı yapılabilir. Savunmada
SANATI. ki takım eğer topu taşıyan oyuncuyu kendi
kale çizgisinin gerisine geçmeye zorlar ve onu
AMERİKAN FUTBOLU beyzbolun yanı sıra orada yakalarsa iki sayı kazanır.
ABD’deki en yaygın spordur. Ragbi ve fut Amerikan futbolu 15’er dakikalık dört dev
boldan kaynaklanan, ama onlardan farklı ku rede oynanır. Oyunu beş ya da altı hakem
ralları olan Amerikan futbolu 1980’lerde yönetir. Oyuncular düşme ve çarpışmalara
ABD dışında da ilgi çekmeye başlamıştır karşı koruyucu özel başlıklar ve formalar gi
(bak. FUTBOL; RA G Bİ). 17. yüzyıldan beri oyna yerler, çünkü oyun sırasında şiddetle birbirle
nan bu oyun, zamanla değişerek ve gelişerek rine çarpabilirler.
bugünkü biçimini almıştır. İlk profesyonel Amerikan futbolu karşılaş
91 metre uzunluğunda ve 49 metre genişli ması 1895’te Pennsylvania eyaletinin Latrobe
ğinde dikdörtgen bir sahada, oval bir meşin kentinde oynandı. 1922’de de Amerikan Ulu
topla ve l l ’er oyuncusu olan iki takımla oyna sal Futbol Ligi kuruldu.
University o f California, Berkeley
AMERİKA YERLİLERİ. AvrupalIlar batı ya Arkeolojik bulgulara göre Amerika Yerli
rıküresine ya da Yenidünya’ya ayak bastıkları leri 2.000 yıl önce mısır, fasulye, kabak ve
zaman orada yüzyıllardan beri yaşamakta benzeri tarım ürünleri yetiştiriyorlardı. Bazı
olan Yerli kabilelerle karşılaştılar. Kristof gruplar akarsuları yönlendirerek ekinlerini
Kolomb onlara los Indos ya da Hintli demişti, sulamayı öğrendiler. Taş ve çamurdan ev
çünkü 1492’de ulaştığı o toprakların Hindis yapma tekniğini geliştirdiler; kumaş doku
tan’ın doğusu olduğunu sanıyordu. Daha son dukları pamuk ve benzeri ürünleri yetiştirme
ra, İsveçli biyoloji bilgini Linnaeus dünyadaki ye başladılar.
insanları ırklarına göre sınıflandırırken, deri Kuzey Amerika Yerlileri arasında konuşu
lerinin kızılımsı renginden ötürü onları “kızıl lan dillerin sayısı tüm Eskidünya’da konuşu
ırk” ya da “Amerikan ırkı” olarak niteledi. lan dillerden daha fazladır. Bazı araştırmacı
Bu yüzden Amerika’nın Yerli halkı uzun süre lara göre Avrupalılar, Amerika’ya ayak bas
“Kızılderili” olarak anıldı. Ama insan ırkları tıkları zaman orada 2.000’den fazla dil konu
nı derilerinin rengine göre ayırmak bilimsel şuluyordu, ama bunların çoğu sonradan yok
olmadığından bu ad bugün kullanılmıyor. Üs oldu. Günümüzde o dillerden yaklaşık 500’ü
telik Amerika Yerlileri’nin hepsi, örneğin Es konuşulur.
kimolar ve Aleutlar Kızılderili değildir. Din, sanat, evlilik töreleri ve giyimde de
Amerika Yerlileri ilk kez sınıflandırılırken, Yerliler arasında büyük farklar vardı. Örne
değişik diller konuşan, kültürleri birbirlerin ğin Amerika Yerlileri’nin simgesi sayılan kuy
den farklı, fiziksel özellikleri bile birbirine ruklu tüylü başlık ortabatıdaki Büyük Ovalar’
benzemeyen 2.000’den çok grup tek bir halk da giyilirdi. Başa sarılan türban ise daha
sayılmıştı. Oysa Kuzey Kutup Dairesi’nden yaygındı. Günümüzde Pimeler, Papagolar,
Güney Amerika’nın en güney ucuna kadar güneyde yaşayan kabileler ve Apaşlar türban
dağılmış olan Amerika Yerlileri gerçekte kullanırlar.
Asya’da ya da Avrupa’da yaşayan halklar ka Amerika Yerlileri için toprak gökyüzü gibi
dar birbirlerinden farklıdır. sahipsiz ve herkesindi. Ailelerin işleyecekleri
Amerika Yerlileri’nin atalarının bugün Peter Newark's Historical Pictures
S»
V KIZAK
jş .
KAVAK
's
'<r~7
i. PİPO
PARKA
Al"'
*
C MOKASEN
'*<>p— .
ŞEKER
BALKABAĞI*
AKÇAAĞACI
T*"*-
YABANİ
PİRİNÇ. HİNDİ
ASMAKABAĞI
k iv
TÜTÜN
ASMAKABAĞI
DOMATES
<4M r ANANAS r
KAKAO
4
TATLI
PATETfS
KIRMIZI BİBER
" " “M i
FASULYE iki,ü C* 'KİNİN
I AVOKADO
tâ *
MU W
« T #
MISIR KOBAY ASMAKABAĞI
ASMAKABAĞI KOKA
AMERİKA YERLİLERİ 231
bir törende, ya sahip olunan özel eşyalar Atlar hem daha uzaklarda avlanmalarını,
başkalarına verilir ya da yok edilirdi. 19. hem de uzak kabilelerin birbiriyle alışveriş
yüzyılın sonunda geleneksel kuzeybatı kültü yapmasını sağladı. 18. yüzyıldaki Amerikan
ründen geriye çok az iz kalmıştı. Bağımsızlık Savaşı sırasında bu yöredeki hal
California’da ve Büyük Havza’da Koman- kın çoğu artık “Atlı Yerliler”di.
çiler, Kılamatlar ve Payuteler yaşarlardı. Ova Yerlileri’nin 18. yüzyıldaki yaşam dü
1680’de bölgeye atların gelmesiyle bunların zeni 19. yüzyılın başlarında yıkıldı. Tüfeğin ve
birçoğu bizon avlamak için doğuya, Büyük Peter Newark's Western Americana
Günümüzde Orta ve Güney Amerika ülke değiştirirler. Üçüncü grubu oluşturan ayaksız
lerinden 16’sında Yerli nüfus oldukça kalaba kertenkeleler ise hiç bacakları olmayan ve su
lıktır: Meksika’da 19 milyon, Peru’da 7 mil da ya da toprağın altına gömülerek yaşayan,
yon, Ekvador ve Bolivya’da 3’er milyon, Bre solucana benzer hayvanlardır. Kurbağaların
zilya, Uruguay ve Paraguay’da ise 100 binin yaklaşık 1.900, semenderlerin 300, sirenlerin
altında Yerli yaşar. Bu ülkelerin tümünde de 3, ayaksız kertenkelelerin de 160 kadar türü
Yerliler çok yoksuldur. saptanmıştır.
Yaklaşık 300 milyon yıl öncesinden kalma
AMFİBYUMLAR sudan karaya çıkarak ya bazı fosillerin amfibyum iskeleti olduğu konu
şamlarının bir bölümünü karada geçirmeye sunda bütün bilim adamları birleşiyorlar. Bu
başlayan ilk omurgalılardır. Bu nedenle, ba hayvanlara ait olduğu sanılan fosilleşmiş izler
lıklar ile sürüngenler arasında bir geçiş basa ise çok daha eski tarihlere uzanır. Amfibyum
mağı sayılan bu yarı su, yarı kara hayvanları lar, günümüzden 370 milyon yıl önce, Cros-
nın Yunanca’dan türetilen adı da “ikiyaşayış- sopterygii adı altında sınıflandırılan ve hem
lılar” anlamına gelir. Amfibyumları öbür kara akciğerleri, hem de saçak gibi yüzgeçleri olan
hayvanlarından ayıran başlıca özellikler, çok balıklardan türemiştir.
sayıda salgıbeziyle beslenen derilerinin kay
gan ve gözenekli, yumurtalarının ise balıkla Sudan Karaya Geçiş
rınki gibi kat kat jelatinimsi kılıflarla korun Sudaki yaşamdan kara yaşamına geçişte en
muş olmasıdır. önemli adım akciğerlerin ve bacakların geliş
Amfibyumlar sınıfının (Amphibia) bugüne mesi olarak görülür. Oysa derinin bu yeni or
kadar soyunu sürdürebilmiş olan üyeleri üç tama uyum sağlayabilmek üzere geçirdiği de
büyük grupta toplanır. En kalabalık grubu ğişiklikler belki çok daha çarpıcıdır. Artık su
oluşturan kara ve su kurbağalarının kuyruk yun dışında yaşayacak olan hayvan her şey
suz, kısa bir gövdesi ve sıçramaya uyarlanmış den önce vücudundaki su dengesini korumak
uzun arka bacakları vardır. İkinci gruptaki se zorundadır. Bu yüzden amfibyumlarda önce
menderler (çöreller) ise kuyrukludur ve kısa vücuttaki suyun hızla buharlaşarak uçup git
bacakları sıçramaya değil yürümeye elverişli mesini önleyecek sert bir dışderi oluştu. İçde-
dir. Buna karşılık aynı gruptaki sirenlerin yal ride ise sürekli sıvı salgılayarak vücudu nemli
nızca iki ön bacağı olduğundan gövdelerinin tutan salgıbezleri gelişti. Aynca hayvanın de
arka bölümünü ve kuyruklarını sürüyerek yer risiyle solunum yapabilmesi için içderideki
kan damarlarının sayısı arttı. Kafatası balıkla
ra özgü biçimini yitirerek basık ve yassı duru
ma geldi; çene kemikleri de doğrudan kafata
sına bağlandı. Hayvanın burundan soluk alıp
verebilmesi için burun kanalları genişledi.
Büyük olasılıkla böcekleri yakalayabilmesi
için dili uzayıp büyüdü. Başın gerisindeki ilk
iki omur değişikliğe uğrayarak bir boyun böl
gesi oluşturdu; böylece hayvan başını gövde
sinden bağımsız olarak hareket ettirmeye baş
ladı. Bugünkü amfibyumlardan birçoğunun
larvalan (yavruları) da erişkine dönüşürken
buna benzer başkalaşma evrelerinden geçer.
Fosil amfibyumlann bilinen en küçük ör
neği ancak 2,5 cm uzunluğundadır; buna kar
şılık birçoğunun uzunluğu 2,5 metreyi aşar.
Tarihöncesi çağlardan kalma en iri amfibyum
A m fib y u m la rın üç b üyük g ru bu nu n başlıca üyeleri
(soldan sağa) ayaksız kertenkele, s e m e n d e r ve
fosilinde yalnızca kafatasının uzunluğu 1 met
kurbağadır. reye yakındır.
AMFİTİYATRO 235
Çağımızda yaşayan amfibyumlar ise genel beslenir. İri yumurtalannı karadaki çamurla-
likle atalarından daha küçük yapılıdır. İçlerin nn arasına bırakan bazı türlerde ise yumurta
de en irisi, Japonya’da yaşayan ve uzunluğu dan çıkan larvalar iribaş değil, erişkin kurba
1,5 metreyi geçen dev semenderdir (Andrias ğanın küçük bir kopyasıdır. Kurbağalann
japorıicus). döktüğü yumurta sayısı, biraz da dişinin bo-
Amfibyumların hemen hepsi sulak ve nemli yutlanna bağlı olarak türden türe çok değişir.
yerlerde yaşar. Bütün yeryüzüne dağılmış Örneğin Küba’da yaşayan Sminthillus cinsin
olan kurbağalara Alaska ve İsveç gibi en uzak den küçük kurbağalann dişisi tek bir yumurta
kuzey ülkelerinde bile rastlanırken, ayaksız bırakırken, öküz kurbağası gibi iri türlerde bu
kertenkelelerin dağılımı yalnızca tropik böl sayı 20 bini bulur.
gelerle sınırlıdır; semenderler ise daha çok ılı Afrika’da yaşayan Nectophrynoides cinsin
man bölgelerde yaşar {bak. K u r b a ğ a ; Se den küçük kurbağalann larvası gelişmesini
m en d e r ). annesinin vücudunda tamamlamış olarak çı
kar. Oysa birçok türün dişisi ya da erkeği yav-
Özellikleri ve Davranışları rulannı gelişinceye kadar sırtında, hatta sırt
Amfibyumlann çoğu gündüzleri saklanıp, ha derisinin altındaki keselerde taşır. İribaşlann
va kararınca yiyecek aramaya çıkan gece hay erişkin bir kurbağaya dönüşmesi genellikle
vanlarıdır. Soğukkanlıdırlar, yani vücut sıcak birkaç ay, öküz kurbağasında ise iki yıl kadar
lıkları bulunduklan ortamın sıcaklığına uygun sürer.
olarak değişir. Düşmanlarından korunmak Kurbağa yumurtalarının suya ya da çamura
için gizlenmeyi seçerler; çevredeki doğa ile bırakıldıktan sonra döllenmesine karşılık, se
aynı renkte olmaları gizlenmelerini çok kolay menderlerin çoğunda yumurtalar dişinin vü
laştırır. Tek savunma araçları ise derilerinden cudunda döllenir. Yumurtalan kurbağaların-
salgıladıkları yakıcı ve zehirli maddelerdir. kine benzer, ama sayıca daha azdır. Bazı tür
Gırtlaktan gerçek anlamda ses çıkarabilen ler döllenmiş yumurtalannı suya döker ve yu
ilk hayvanlar belki de kurbağalardı. Durma murtadan çıkan iribaşlar gelişmesini suda ta
dan vıraklayan kurbağalara karşılık ayaksız mamlar. Buna karşılık birçok semender türü
kertenkele, siren ve semenderler genellikle yumurtalarını karaya bırakır ve yavrular bü
sessiz hayvanlardır. tün yaşam çevrimini karada geçirir. Avrupa
Amfibyumlar en çok böcek, örümcek ve semenderleri ile akciğersiz mağara semende
solucan gibi omurgasız hayvanlarla beslenir. rinde ise yumurtalar dişinin vücudunda açılır
İri kurbağalann ayrıca küçük kemiricileri ve ve yavrular larva olarak doğar.
kendinden küçük kurbağalan da yediği olur. Amfibyumlann doğadaki yaşam süresi ke
Amfibyumlar zararlı böcekleri yok ettikleri sin olarak bilinmiyorsa da, insan eliyle bakı
için insana yararlı hayvanlardır. Birçok ülke lan dev semenderin 55 yıl, Bombina cinsinden
de tarım zararlılanyla savaşmak için özellikle kızılca kurbağanın ise 29 yıl yaşadığı gözlen
deniz kurbağasından (Bufo marinus) yararla miştir.
nılır. Ne var ki, son derece obur olan bu hay
van yalnız böcekleri değil küçük kurbağaları AMFİTİYATRO. Eski Roma’nın amfitiyatro-
da tüketerek zamanla çevredeki doğal yaşama ları arena olarak adlandınlan büyük bir düz
daha büyük zarar verebilir. lüğün çevresinde daire ya da elips biçiminde
yükselen tribünleri olan yapılardı. Kanlı gös
Yaşam Çevrimi terilerin sergilendiği arenalarda, yırtıcı hay
Kurbağalar yumurtalannı genellikle su bitki vanlar birbirlerini parçalar, insanlar birbirle-
lerinin arasına bırakır. Bitkinin yapraklanna riyle ya da yırtıcı hayvanlarla kıyasıya dövü
ya da dallanna yapışıp kalan yumurtalardan, şürlerdi. Genellikle ölümle sonuçlanan bu
iribaş ya da tetari denen, kocaman başlı, uzun acımasız dövüşler kana susamış kalabalıklarca
kuyruklu ve bacaklan olmayan, yavrular çı izlenir ve alkışlanırdı.
kar. Bu yavrular tıpkı balıklar gibi solungaçla- Amfitiyatrolarda gösteri alanını belirten
nyla sudan oksijen alır ve daha çok bitkiyle arena sözcüğü Latince’de kumluk anlamına
236 AMİP
ışıklı yerlerden hoşlanmayan ve uygun sıcak okullar başkente büyük bir canlılık kazandır
lıktaki sularda yaşamayı seçen bu küçük dı. En önemli yapılarından biri Büyük Cami
hayvan bir an bile hareketsiz durmaz. Amipsi olan Amman’da kent halkının çoğu Müslü
hareket denen ilginç bir yöntemle sürekli yer man’dır. Kentin önemli yapılarından bir baş
değiştirir. Hareket etmek için önce hücrenin kası da yöredeki arkeolojik bulguların sergi
bir bölümünü ileriye doğru uzatarak bir “ya- lendiği müzedir.
lancıayak” oluşturur; sonra bütün sitoplazma Ürdün’ün en önemli ticaret ve ulaşım mer
bu uzantının içine doğru akar. Böylece amip, kezi olan Amman’daki başlıca sanayi dalları
durmadan biçim değiştirerek istediği yöne dokumacılık, kâğıt, plastik ve alüminyum
doğru kayarcasına ilerler. Nitekim bu küçük ürünleri ile gıda üretimidir. Kentin uluslar
canlıların adı da “değişme” anlamındaki Yu arası bir havalimanı da vardır.
nanca bir sözcükten türetilmiştir. Amman, Tevrat’ta sözü edilen Ammon-
Amip suların içinde dolaşıp dururken ister oğulları’nın başkenti olan Rabbath Ammon’un
istemez birçok parçacığa çarpar. Eğer bu bulunduğu yerdedir. Mısır Firavunu II. Ptole-
parçacık bir yiyecek kırıntısı ise, bütün si- maios Philadelphos’un ele geçirdiği ve yeni
toplazmasıyla parçacığı kuşatarak içine alır ve den kurduğu kente Philadelphia adı verildi.
sindirir. Sindiremeyeceği şeylerle karşılaştı Romalılar döneminde çok gelişen Amman’
ğında da yanından dolanarak yoluna devam da, o döneme ilişkin birçok kalıntı vardır.
eder. Bu küçük canlıların özelleşmiş bir solu Kent 7. yüzyılda Araplar’ın yönetimine gir
num ve boşaltım sistemi yoktur. Sudaki oksi dikten sonra geriledi ve 1921’de Maveraü’l-
jen hücre zarından geçerek sitoplazmaya ya Ürdün’ün (Eski Ürdün Emirliği) başkenti
yılır; sindirim artıkları da gene hücre zarından olana kadar eski canlılığına kavuşamadı.
dışarı atılır. 1949’da Ürdün Krallığı’nın başkenti olan Am
Tekhücrelilerin bir bölümü gibi amip de man’ın nüfusu 833.500’dür (1986).
ikiye bölünerek çoğalır. Bu eşeysiz üremenin
ilk aşamasında hücrenin orta bölümü iki AM M ONİTLER milyonlarca yıl önce deniz
yandan içeriye doğru çöker. Sonra çekirdek lerdeki en kalabalık canlı grubunu oluşturan
ikiye bölünür; böylece amip bütünüyle ikiye soyu tükenmiş hayvanlardır. Günümüzden
ayrıldığında her iki parçaya da birer çekirdek 245 milyon yıl önce denizlerde beliren ve 65
düşer. Bu oğul hücreler de ikiye bölünerek milyon yıl önce yeryüzünden silinen bu hay
çoğalacağından, tek bir amipten çok sayıda vanlar salyangoz, istiridye, ahtapot gibi yu-
yeni canlı ortaya çıkar. muşakçalarla aynı grupta sınıflandırılır. Am-
Bu ilkel hayvanlar üzerinde yapılan araştır monitlerden günümüze ulaşan tek iz, kayalar
malar, bilim adamlarının hücre konusundaki la kaynaşarak fosilleşmiş (taşlaşmış) olan sert
bilgilerini artırmalarına çok yardımcı olmuş kabuklarıdır. Bir saat zembereği gibi sarmal
tur. Bu yararlarına karşılık amiplerin birçoğu biçimde kıvrılmış olan bu yassı kabuklar
gelişmiş hayvanların ve insanın vücudunda (kavkılar), bildiğimiz bazı tatlı su salyangozla
asalak yaşayan canlılardır. Amipli dizanteri rının kabuğuna oldukça benzer; yalnız ammo-
denen hastalık, insanın kalınbağırsağında ba nitlerde kabuğun içi, odacıklar oluşturacak
rınan bu küçük hayvanların bir türünden ileri biçimde bölmelere ayrılmıştır. Bazı ammonit
gelir. türlerinde kabuğun çapı 2 metreye yaklaşırsa
da, bulunan fosil örneklerden çoğu ancak 3
A M M A N Ortadoğu’daki Ürdün Krallığı’nın cm genişliğindedir.
başkentidir. Ülkenin kuzeybatısındaki tepeler Canlı bir ammonitin neye benzediğini kes
üzerine kurulmuş olan kent Şeria Irmağı’na tirmek için yalnızca düş gücümüze başvurabi
80 km uzaklıktadır. liriz. Ama bilim adamları bu hayvanın sedefli
Ürdün Krallığı’nın en büyük kenti olan notilus (Nautilus) denen bir deniz canlısına
Amman, 1930’lardan bu yana hızla gelişen benzemesi gerektiğini düşünüyorlar (bak. NO-
tarihi bir yerleşim merkezidir. 1960’larda TİLUS). Gerçekten de, ammonitlerin çağımız
yapılan yeni hükümet binaları, hastaneler ve daki akrabaları olan notilusların kabuğu ge-
238 AMONYAK
amonyak gazını oluşturur. Haber-Bosch yön larca Paris’teki Politeknik Okulu’nda mate
temi adıyla bilinen bu yöntem ilk kez Alman matik dersleri veren Ampere’in adı bugün
ya’da, patlayıcı madde yapımında kullanılan büyük fizik bilginleri arasında anılır.
azotlu bileşiklerin çok gerekli olduğu I. Dün Ampere, elektrik akımı ile mıknatıslan
ya Savaşı yıllarında geliştirilmiştir. ma arasındaki ilişkiyi açıklayarak elektromag-
Havagazı ve kok üretimi sırasında da yan netizma adıyla yeni bir bilim dalının temelle
ürün olarak çok miktarda amonyak açığa rini atmıştır. 1820’de DanimarkalI fizikçi
çıkar, ama bu gaz katışıksız halde değildir. Hans Christian Örsted’in gözlemlerine daya
Ayrıca herhangi bir amonyum tuzunun sön narak, içinden akım geçen bir iletkenin bir
müş kireç (kalsiyum hidroksit) ya da başka bir mıknatıs gibi davrandığını ve çevresinde bir
alkaliyle tepkimeye girmesiyle az miktarda magnetik alan oluştuğunu açıkladı (bak. M a g -
amonyak elde edilebilir. net İzm a ). Bugünkü elektromıknatısların, rad
yo ve televizyon yayınlarının, elektrik mo
Amonyağın Kullanımı torlarının ve üreteçlerinin, teyplerde ses kay
Amonyak asitlerle birleştiğinde amonyum dı, bilgisayarlarda bilgi kaydı için kullanılan
tuzlarını verir. I. Dünya Savaşı’ndaki deniz magnetik bantların çalışma ilkesi hep bu
çarpışmalarında gemiler sıvı amonyak dolu temele dayanır.
tanklardan çevreye amonyak gazı yayar, son Elektromagnetizmanın kuramsal temelleri
ra üstüne asit buharı gönderirlerdi. Böylece ni beş hafta gibi çok kısa bir sürede oluştura
geminin çevresinde yoğun duman bulutları rak bilim tarihinde inanılmaz bir rekor kıran
oluştuğu için kendilerini düşman denizaltıla- Amp&re, bulgularını uygulama alanına da
rından gizleyebilirlerdi. II. Dünya Savaşı yıl geçirdi. Elektrik akımının ölçülmesinde kulla
larında daha gelişmiş gizlenme yöntemleri nılan ampermetre ve galvanometre gibi aygıt
bulununca amonyak bu amaçla kullanılmaz ların yaratıcısı da Amp&re’dir (bak. A m per
oldu. m etre ). Elektrik bilimine katkıları nedeniyle,
Amonyum tuzlarının çoğu yararlıdır. Örne elektrik akımı birimine Ampdre’in adı veril
ğin amonyum klorür ya da nışadır pillerde, miştir.
lehim işlerinde ve tıpta kullanılır. Amonyum
nitrat bazı patlayıcıların ve yapay gübrelerin AMPERMETRE. Bir devreden geçen elektrik
temel bileşenlerindendir. Bitkilerin sağlıklı akımı amper denen bir birimle ölçülür; bu
gelişmesi ve tarımda verimin artırılması için ölçümü yapan aygıtlara da ampermetre ya da
gerekli olan azotu toprağa kazandıran yapay akımölçer denir. Yüzlerce amperlik en güçlü
gübrelerde amonyum sülfat da çok kullanılır. akımlardan binde bir amperlik en zayıf akım
Sırasıyla hidrojen klorür, nitrik asit ve sülfü lara kadar bütün ölçümlere uygun çeşitli
rik asidin amonyakla tepkimesinde elde edi ampermetreler tasarlanmıştır.
len bütün bu tuzlar doğada kendiliğinden de Biri dışında bütün ampermetrelerin çalışma
oluşabilir. Doğal amonyum tuzları özellikle ilkesi, en zayıf elektrik akımının bile iletken
verimli topraklarda, volkanik bölgelerde, de tel sarılı bir bobini bir mıknatısa dönüştürme
niz suyunda, çürümüş bitkilerde ve hayvan özelliğine dayanır. Dış görünümüyle küçük
leşlerinde bulunur. (Ayrıca bak. Azot.) bir kutuyu andıran bu aygıtlarda dereceli bir
kadran ile hareketli bir ibre bulunur.
AMPĞRE, A ndre-M arie (1775-1836). Fran Döner bobinli ampermetreler, silindir biçi
sız fizik ve matematik bilgini Ampere bilim minde demirden bir gövdeye tutturulmuş
tarihinin en ilginç kişilerinden ve “harika küçük bir çerçevenin üzerine sarılan bir bo
çocuklarından biridir. Daha 12 yaşındayken, binden oluşur. Bobin, at nalı biçimindeki
eski bilginlerin yapıtlarını okuyabilmek için büyük ve güçlü bir mıknatısın uçları arasına
kendi kendine Latince öğrenerek ve Öklit’in yerleştirilmiştir. Bu aygıt çok duyarlıdır, ama
geometri problemlerini çözmeyi başararak yalnız doğru akımların ölçülmesinde kullanı
dehasını kanıtlamıştı. Çocukluğunda üstün labilir.
matematik yeteneğiyle dikkati çeken ve yıl Döner demirli ampermetreler, uygun bi-
240 AMSTERDAM
Barnaby's
Ana kanallar küçük kanallarla birbirine le kaçan tüccar ve meslek sahibi göçmenlere
bağlandığı için, Amsterdam “Kuzey’in Vene- Amsterdam kapılarını açtı. 1685’te kentin
dik’i” olarak da bilinir. Ana yollar çeşitli köp nüfusunun 150.000 dolaylarında olduğu sanıl
rülerle kentin yeni bölümlerine açılır. Yakla maktadır.
şık 1610’da başlatılan genişletme planlan ge Bu dönemde sanat alanında da büyük bir
reğince, kentin yayılabilmesi için yarım daire gelişme gözlendi. 19. yüzyılda yapılan büyük
biçiminde üç yeni kanal yapılması önerildi. sanat müzesi Rijksmuseum’da, en ünlüleri
Yarım yüzyılda sonuçlanan bu girişim gerçek Rembrandt (1606-69) olan 17. yüzyıl ressam-
bir planlama ve mühendislik başansı oldu. lannın değerli tabloları yer alır (bak. Rem
Kanallar kazma kürekle kazıldı; kenarlan ça b ra n d t ).
mur, kil ve kumla sıvandı. Ardından kent du 18. yüzyılda İjssel Denizi’nin ağzı kille
varları, köprüler ve denizin basmasını engel dolduğu için büyük gemilerin limana girmesi
lemek için setler yapıldı. İskandinavya’dan zorlaştı ve Amsterdam’m şansı büyük ölçüde
denizyoluyla getirilen keresteler bataklıklar döndü. Kenti Kuzey Denizi’ne bağlayan ka
da yapılacak binaların temelinde kullanıldı. nalın açıldığı 1876 yılına kadar bir durgunluk
1746’da mimar van Campen tarafından yapı yaşandı. O tarihten sonra deniz ticareti yeni
lan yeni Belediye Sarayı’nın temeli için 13.651 den canlandı.
direk kullanıldı. (Kentin merkezindeki bu ya II. Dünya Savaşı sırasında Alman işgal
pı günümüzde kraliçenin sarayıdır.) güçleri limanı tahrip ettiler. Savaştan sonra
Amsterdam’m 17. ve 18. yüzyıldan kalma liman onarıldı ve 1952’de Amsterdam’ı Ren
yüksek evlerinin taş merdivenlerinden süslü Irmağı’na bağlayan yeni bir kanal açıldı. Ne
antrelere girilir. Bu evlerin vitrayları ve çatı var ki bugün Amsterdam dünyanın en canlı
pencereleri ayrı bir özellik taşır. Eskiden bu limanlarından biri olan Rotterdam’ın çok
evlerde kentin zengin tüccarları otururdu; gerisinde kalmıştır. Ama hâlâ önemli bir iş
bugün ise çoğu hükümet binası olarak kullanı merkezidir. Ayrıca her yıl on binlerce turist
lıyor. gelir.
Kentin nüfusu 679.140’tır (1986).
Tarih
Eski adı Amsteldam olan Amsterdam, Ams- AM UNDSEN, Roald (1872-1928). On beş
tel Irmağı kıyısındaki bir ortaçağ balıkçı yaşındayken Sir John Franklin’in Kuzey Kut
kentinin büyümesiyle ortaya çıktı. HollandalI bu keşif gezilerinin öyküsünü okuyan
tüccarlann Baltık limanlarıyla ticaret yapma Amundsen kutup kâşifi olmaya karar verdi.
ya başladıkları 14. yüzyılda gelişti. 16. yüzyıl Ama annesinin isteği üzerine doktor olmak
da Amsterdam’m ticarette en büyük rakibi için doğduğu yer olan Norveç’teki Sarpsborg
Belçika limanı Anvers’di. 1585’te Anvers kentinden ayrılarak tıp öğrenimine başladı.
İspanyollar’ın saldırısı sırasında yıkıldı. Buna Ne var ki bu onu mutlu etmedi; sonunda,
karşılık Amsterdam’lılar kenti su altında bı 1894’te öğrenimini yarıda bıraktı ve bundan
rakmak pahasına bentleri açtılar ve İspanyol sonraki yaşamını en büyük tutkusu olan
saldırısına karşı koydular. Anvers’in gerile denizlerin keşfine adadı.
mesi Amsterdam’ın yararına oldu. Başka kaptanlann gemileriyle çeşitli keşif
17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa’nın en zengin gezilerine çıktıktan sonra 1903’te Oslo’dan
kentlerinden biri durumuna gelen Amster kendi gemisiyle ayrıldı ve iki yıl sonra Ameri
dam, Kuzey Avrupa’da başta buğday olmak ka kıtasının kuzeyinde Atlas Okyanusu ile
üzere pek çok malın ticaret merkezi oldu. Büyük Okyanus arasındaki Kuzeybatı Geçi-
Gemiler doğunun ve Batı Hint A dalan’nın di’nden ilk geçen kâşif oldu. Daha sonra
zenginliklerini kente taşırlarken, İspanya’dan Kuzey Kutbu’nu keşfetmek isteyen Amund
göçen Yahudiler’in başlattığı elmas sanayisi sen, Amerikalı kâşif Robert E. Peary’nin
de dünyaca ün kazandı. Zenginliğinin artma oraya ulaştığını öğrenince, 1910’da Fram adlı
sında köle ticaretinin de payı oldu. İspanya, gemiyle Güney Kutbu’na bir keşif gezisi
Fransa ve Belçika’dan dini inançları nedeniy düzenledi. Güney Kutbu buzullannı son dere
242 AMUR IRMAĞI
Norsk Polarinstitut
Amundsen ve arkadaşları 14 Aralık 1911'de Norveç bayrağını Güney Kutbu'na dikiyorlar.
ce başarılı bir yürüyüşle geçti ve îngiliz suda yüzdürerek taşıyan oduncular yaşar.
Kaptan R. F. Scott’tan bir ay önce, Aralık Çevresindeki toprak yazın bile donduğu için
191 l ’de kutba ulaştı. Amundsen bu başarısını Amur havzası tanma elverişli değildir. Buna
kendisi ve arkadaşları için yaşamsal önem karşılık balık açısından çok zengin olan ve
taşıyan araç ve gereçlerin, yiyecek stoklarının bilindiği kadanyla yaklaşık 100 tür balığı
ve keşif köpeklerinin hazırlanmasında ve de barındıran Amur’un kıyılarında yaşayanlar
netlenmesinde gösterdiği titizliğe borçludur. balıkçılıkla geçinirler.
Daha sonra Amundsen havadan keşiflere Amur bölgesinde birdenbire patlayan şid
başladı. 1926’da balonla Spitzberg’den (bu detli fırtınalar, yaz sonlannda ırmak sularının
gün Svalbard) Alaska’ya kadar uçarak Kuzey sık sık taşmasına yol açar. Bu yüzden Çinliler
Kutbu’nu aştı. 4.300 kilometrelik bu uçuşu 71 ırmağa Kara Ejder anlamındaki Amur adını
saatte tamamladı. İki yıl sonra bu yolculukta vermişlerdir.
ki arkadaşlarından Ümberto Nobile’nin Ku
zey Kutup bölgesinde kaybolduğunu öğre ANADOLU Yarımadası Asya ile Avrupa
nen Amundsen, onu aramak için bir uçak arasında bir köprü konumundadır. Bu konu
la yola çıktı. Nobile başka havacılar tarafın mu nedeniyle tarih boyunca birçok göç dalga
dan kurtarıldı ama Amundsen bir daha geri sı Anadolu’dan akıp gitmiş, göç eden kavim-
dönmedi. lerden bir bölümü bu topraklarda yerleşerek
zengin bir kültür birikimi bırakmıştır.
AM U R IRMAĞI. Asıl Amur Irmağı 2.824 km Yakın yıllardaki araştırmalardan edinilen
uzunluğundadır, ama iki önemli koluyla bir bilgilere göre, Anadolu’daki ilk yerleşmelerin
likte toplam uzunluğu 4.444 kilometreyi bu tarihi bundan 10 bin yıl öncesine dayanır.
lur. Bu büyük ırmak Doğu Sibirya’yı geçerek Antalya, İsparta ve Hatay çevresindeki bazı
Büyük Okyanus’a dökülmeden önce SSCB ile mağaralarda bu dönemden kalma duvar re
Çin arasındaki sınırın bir parçasını oluşturur. simleri bulunmuştur. İÖ 3000 yılında Anado
Çığırının büyük bölümü küçük teknelerle ula lu’daki halklar maden çağını yaşadılar. İÖ
şıma elverişliyse de, ağzı çok sığ olan ve yılın 2000 yıllanna doğru küçük kent devletler
yarısından çoğunda sulan donan Amur Irma kurulmaya başladı.
ğı Volga kadar büyük bir ticaret yolu değildir. Anadolu’da bilinen ilk uygarlığın yaratıcısı
200 kadar küçük akarsuyun döküldüğü Hititler’dir. İÖ 1900-1200 yıllan arasında
Amur, bütün kollanyla birlikte 1.844.080 Kızılırmak yayı içindeki topraklarda yaşayan
km2’lik bir alanı akaçlar; böylece dünyadaki Hititler’in bugünkü Boğazköy ve Alaca-
ırmak havzalan içinde onuncu sırayı alır. höyük’teki yerleşmeleri ileri bir uygarlığın
Irmağın kıyılarındaki tek tük yerleşmeler izlerini taşır. İÖ 9. yüzyılda Van Gölü çevre
de, daha çok ormandan kestikleri keresteleri sinde kurulan Urartu Krallığı 300 yıl boyunca
ANADOLU BEYLİKLERİ 243
varlığını sürdürdü. Aynı dönemde Anadolu’ lan akın akın bu bölgeye göç etmeye başla
nun Ege kıyılarında İyon uygarlığı gelişiyor mıştı. Bütün Türkmenler’i yerleştirecek ka
du. Değişik zamanlarda Yunanistan’dan gele dar toprağı olmayan Selçuklu sultanları, Bi
rek Batı Anadolu’ya yerleşen ve buradaki zans İmparatorluğu’nun egemenliğindeki
yerli halkla kaynaşan İyonlar, günümüze ka Anadolu’ya göz diktiler. Çağrı Bey’in yaptığı
dar ulaşan birçok yapıt bıraktılar. seferlerden sonra, oğlu Alp Arslan’ın 1071’de
İÖ 8. yüzyılda Frigler Orta Anadolu’nun Bizans ordularını Malazgirt Ovası’nda bozgu
yüksek yaylalarını kendilerine yurt seçtiler. na uğratmasıyla Türkler Anadolu’yu yurt
Frigya Krallığı’nın yıkılmasından sonra Lid- edinmeye başladı (bak. A lp A rsla n ; Büyük
yalılar, Gediz ve Küçük Menderes vadilerini Selçuklu D ev l e t î ; M a la zg ir t Sa v a şi ).
içine alan bölgede güçlü bir krallık kurdular. Malazgirt Savaşı’ndan sonra kitleler halin
Zenginliğiyle ünlü Lidya Kralı Krezüs “Karun de Anadolu’ya yerleşen Türkler bu topraklar
gibi zengin” deyiminin kaynağıdır. da kimisi kısa, kimisi uzun ömürlü birçok
Anadolu’yu İÖ 550’lerde Persler ele geçir devlet kurdular. O yıllarda, özellikle Doğu ve
di. 200 yıl süren Pers egemenliğine İÖ 4. Güneydoğu Anadolu’da kurulan devletlere
yüzyılda Büyük İskender son verdi. Büyük “Birinci Dönem Anadolu Beylikleri” denir.
İskender’den sonra Roma ve Bizans impa Aynı dönemde kurulan ve çok güçlü bir
ratorluklarının topraklanna katılan Anadolu’ devlet olarak 1318’e kadar varlığını sürdüren
da, 1071’deki Malazgirt Zaferi’yle 900 yıldır Anadolu Selçuklularının zayıflama ve yıkıl
süren Türk egemenliği başlamış oldu. Anado ma dönemlerinde Anadolu’nun çeşitli yerle
lu’nun doğal yapısına ve tarihine ilişkin ayrın rinde kurulan devletler ise “İkinci Dönem
tılı bilgiyi TÜRKİYE maddesinde bulabilirsiniz. Anadolu Beylikleri” olarak anılır (bak. ANA
DOLU S elçuklu D evlet İ).
ANADOLU BEYLİKLERİ. Bugünkü İran ve
Afganistan topraklarını kaplayan Horasan’da Birinci Dönem Anadolu Beylikleri
Büyük Selçuklu Devleti’nin kurulmasından Bu beyliklerden çoğunun kurucusu Alp Ars-
sonra, Türkistan’daki Türkmen (Oğuz) boy lan’ın ordusunda görev almış Türkmen beyle-
Edirne
BİZANS İMP.
CANDAROĞULLAI
Wt
Hayrabolu!
o ıııv ıı
— s__^ ^ v • ys
j Kastamonu
y MARm XRm\ | z m j,
lAmasya
"S s m ^ Nlzi sJ* = £ > z fABZON
Tokat
SARuHANOöULLARI
r\ C • Manisa ^
Afyonkarahisar
Kayseri
AYDINOĞULLARI
K A y d ın • | Aksaray « ■
KARAMANLILAR <r Malatya
B m Id o ğ ^ i DULKADIROĞULLARI • D iy a r b a k ıı
ıMAZANOĞULI M ardin •
•KEOĞULLARI Karaman
kAntalya Adana
Alanya
'Antakya
riydi. Alp Arslan Anadolu’yu fethetmekle varlığını sürdüren bu beylik 1409’da Karako-
görevlendirdiği bu Türkmen beylerine, ele yunlular tarafından yıkıldı.
geçirdikleri yerleri yurt olarak verdi. Böylece Harput Kolu (1185-1234). Harput ve çevre
kurulan ve doğudan gelen Türk boylarıyla sinde kurulan bu beyliğe 1234’te Anadolu
giderek güçlenen bu beylikler, Büyük Selçuk Selçukluları son verdi.
lu Sultanı Melikşah adına hutbe okuttukları Birinci dönem beyliklerin en uzun ömürlü
halde bağımsız yönetiliyordu. 13. yüzyılda lerinden biri olan Artuklular özellikle Mar
Anadolu’nun büyük bölümüne egemen olan din, Diyarbakır, Silvan ve Hasankeyfte gü
Anadolu Selçukluları bu beyliklerle zaman nümüze kadar ulaşan değerli mimarlık yapıt
zaman iyi ilişkiler kurmuşsa da, sonunda ları bırakmışlardır.
birçoğunun topraklarına el koymaktan geri
kalmamıştır. Birinci Dönem Anadolu Beylik- Danişmendliler
leri’nin hangi yörede kurulduğu ve hangi Danişmend Gazi olarak anılan Gümüş Tigin
tarihler arasında varlığını koruduğu madde Ahmed Gazi, Malazgirt Savaşı’ndan hemen
nin bitimindeki tabloda gösterilmiştir. Bu sonra Amasya, Tokat, Sivas, Niksar, Malatya
yedi beylikten üçü, Artuklular, Danişmendli- ve Yozgat’ta Danişmendliler Beyliği’ni kur
ler ve Saltuklular Anadolu tarihine yön ver du. I. Haçlı Seferi’ne karşı başarıyla savaşma-
meleri açısından öbür beyliklerden daha lan ve Haçlı ordusunu bozguna uğratmalan
önemlidir. Anadolu’daki güçlerini artırdı. Daha sonra
tahta çıkan Emir Gazi de Kastamonu, Anka
Artuklular ra ve Çankın’yı alarak sınırlarını Bolu’dan
Bu beyliğin kurucuları, Oğuzlar’ın Kayı bo Malatya’ya kadar genişletti. 1107’de I. Kılıç
yundan ve Alp Arslan’ın komutanlarından Arslan’ın ölümünden sonra Anadolu Selçuk
olan Artuk Bey’in oğullarıdır. 1101’de Ana lularının iç çatışmalarından yararlanan D a
dolu’nun güneydoğusundaki Hısn Keyfa (bu nişmendliler Anadolu’da üstünlüğü ele geçir
günkü Hasankeyf), Mardin ve Harput yöre diler. Anadolu Selçuklu tahtına I. Mesud’un
sinde üç ayrı devletçik halinde örgütlenen geçmesini sağlayarak uzun süre bu devleti
Artuklular 1409’a kadar varlığını' sürdür etkileri altında tuttular. Ne var ki Melik
müştür. Muhammed’in ölümünden sonra başlayan
Hısn Keyfa Kolu (1101-1232). Büyük Sel taht kavgalan Danişmendliler’i güçsüz düşür
çuklu Sultanı Melikşah, hizmetlerine karşılık müştü. Bu fırsattan yararlanan Anadolu Sel
Artuk Bey’e Filistin topraklarını vermişti. çuklu Sultanı II. Kılıç Arslan 1175’te Daniş-
Ama Artuklu ailesi Fatımiler’in ve Haçlılar’ın mendliler’in varlığına son verdi.
saldırılan karşısında bu topraklarda banna- Tokat, Malatya, Sivas ve Kayseri’yi değerli
mayınca, Artuk Bey’in oğullarından Sökmen, yapılarla zenginleştiren Danişmendliler’in
Hısn Keyfa, Mardin, Harput, Palu ve Siirt Anadolu’nun Türkleşmesinde ve bu toprak
yöresini ele geçirerek Artuklular’m Hısn Key larda İslam dininin benimsenmesinde önemli
fa kolunu kurdu. Selçuklular ve Eyyubiler ile katkıları olmuştur. Kurucuları Danişmend
birçok kez savaşan, dönem dönem Anadolu Gazi’nin yaşamı ve Anadolu’nun fethinde
Selçuklulan’na ve Eyyubiler’e bağlanan bu gösterdiği kahramanlıklar da destanlarla gü
beylik 1232’de Eyyubiler’ce ortadan kaldı- nümüze kadar yaşatılmıştır.
nldı.
Mardin Kolu (1108-1409). Artuk Bey’in Saltuklular
oğlu İl-Gazi, kardeşi Sökmen’in oğlunu yene Alp Arslan, komutanlarından Ebu’l-Kasım’ı
rek Mardin’i ele geçirdi ve bu yörede kendi fethettiği Erzurum ve çevresine bey olarak
beyliğini ilan etti. 1118’de, sonradan beyliğin atadı. 1092’den sonra bağımsız bir devlet
başkenti olacak Diyarbakır’ı topraklarına kat haline gelen bu beyliğin adı Ebu’l-Kasım’m
tı; ertesi yıl da Halep’e yaklaşan Haçlılar’ı torunu İzzeddin Saltuk’tan gelir.
bozguna uğrattı. Harezmşahlar’a ve Anadolu Kuzeydoğu Anadolu’daki Kars, Bayburt,
Selçuklularına bağlı olarak 200 yıl daha Oltu, Tortum, İspir ve Tercan yöresini de
ANADOLU BEYLİKLERİ 245
egemenlikleri altına alan Saltuklular Trabzon doğru Anadolu’nun her yanında büyüklü
Rum İmparatorluğu’na ve Gürcüler’e karşı küçüklü birçok bağımsız beylik kurulmuştu.
başarılı savaşlar verdiler. Gürcüler’in Anado Ne var ki, içlerinde en güçlüsü olan Osmanlı
lu içlerine ilerlemesini engelleyen bu beylik Beyliği zamanla bütün öbür beylikleri toprak
Haçlı ordularına karşı Danişmendliler ile larına kattı ve sınırları Anadolu’nun çok
birlikte savaştı. Saltuklular zamanında komşu ötesine taşan Osmanlı İmparatorluğu’na dö
ülkelerden gelen tüccarların uğrak yeri olan nüştü (bak. O s m a n l i İ m p a r a t o r l u ğ u ).
Erzurum ekonomik yönden gelişti ve birbirin Osmanoğulları’nca tarih sahnesinden sili
den güzel yapılarla donandı. Saltuklular’ın nen İkinci Dönem Anadolu Beylikleri mad
egemenliğine Anadolu Selçukluları son verdi. denin sonundaki tabloda topluca gösterilmiş
tir. Bunlardan altısı, Osmanlı Beyliği’nden
BİRİNCİ DÖNEM ANADOLU BEYLİKLERİ sonra en güçlü devlet olarak Anadolu tarihin
Beyliğin Adı Kuruluş ve Toprakları
de önemli rol oynadıkları için aşağıda ayrıca
Yıkılış Tarihi anlatılmıştır.
Ahlatşahlar 1100-1207 Ahlat
Artuklular 1101-1409 Mardin, Hasankeyf, Aydınoğulları
Palu, Siirt, Diyarbakır,
Harput, Silvan Germiyanoğulları’nın subaşısı (ordu komuta
Danişmendliler 1071-1175 Amasya, Tokat, Sivas, nı) Aydınoğlu Mehmed Bey, Bizans’tan aldığı
Malatya, Yozgat,
Ankara, Çankırı,
Selçuk ve Tire çevresinde 1308’de kendi adına
Kastamonu, Kayseri bir beylik kurdu. Birgi’yi başkent yapan
Dilmaçoğulları 1085-1394 Bitlis, Erzen Mehmed Bey sonradan Ödemiş, Sultanhisar
İnaloğulları 1096-1183 Diyarbakır
Mengücükler 1072-1277 Erzincan, Kemah, ve İzmir’i de topraklarına katarak beyliğini
Divriği genişletti. Ayrıca Selçuk’ta bir donanma ku
Saltuklular 1092-1202 Erzurum, Kars,
Bayburt, Oltu, Tortum,
rarak Sakız, Bozcaada, Eğriboz, Mora ve
İspir Rumeli kıyılarına akınlar düzenledi.
1334’te Mehmed Bey ölünce beyliğin başı
İkinci Dönem Anadolu Beylikleri na oğlu Umur Bey geçti. Denizciliğe önem
Anadolu Selçukluları, Anadolu’ya gelen veren Umur Bey Selçuk ve İzmir’deki tersa
Türkmen beylerini aşiretleriyle birlikte Bi neleriyle donanmasını güçlendirdi. Aydın-
zans ve Kilikya sınırlarına yerleştirmişti. Böy oğullan’nın donanması artık Ege için büyük
lece bu uç bölgelerin yönetimini ve sınırların bir tehlike olmaya başlamıştı. Alaşehir’i de
koruyuculuğunu uçbeylerine bırakmıştı. Ana topraklarına katan Umur Bey’in giderek güç
dolu Selçuklularının 1243’teki Kösedağ Sava- lenmesi karşısında Haçlılar önlem alma gere-
şı’nda Moğollar’a yenilmesi bu devletin Türk- A R T L lN K
menler üzerindeki gücünü sarstı. Ardından
Selçuklular Moğol egemenliğine boyun eğin
ce Anadolu’da Moğollar’a karşı mücadeleyi
Türkmenler üstlendi. Aynca bazı uçbeyleri
Anadolu Selçuklularının İznik Rum Krallı-
ğı’yla yapmış oldukları anlaşmalan bozarak
batıya doğru ilerlediler ve ele geçirdikleri
kentlerde küçük beylikler kurdular.
Başlangıçta Batı Moğolları, İlhanlılar’ın saldı
rılarından korunmak için bu devletin egemen
liğini tanımış ve her yıl belirli bir vergi
ödemeyi kabul etmişti. 13. yüzyılın sonlarına
doğru Anadolu’da Moğol baskısının azalması
ve 14. yüzyılın başlarında İlhanlılar’m Müslü
Selçuk'taki İsa Bey Camisi A ydınoğulları'ndan
man olması üzerine bazı beylikler bağımsız kalm adırve büyük mekânlı anıtsal yapıların ilk
lıklarını kazandılar. 14. yüzyılın ortalarına örneklerinden biridir.
246 ANADOLU BEYLİKLERİ
ğini duydu. Venedik, Ceneviz, Rodos Şöval Candaroğullan’mn sınırlan içindeki Kasta
yeleri ve Kibns Krallığı’nın donanmaları birle- monu, Sinop, Küre, Çankın gibi kentler
şerek İzmir’e saldırdı. Haçlı kuvvetlerinin ilk değerli yapılarla donandı. Sinop ve Samsun
saldırılarını püskürten Aydınoğullan ikinci limanlan önemli birer ticaret merkezi duru
saldırıda aynı başarıyı gösteremedi ve İzmir’i muna geldi. Aynca Sinop’ta büyük bir tersa
ele geçiren Haçlılar Türk donanmasını yak ne kuruldu.
tılar.
Umur Bey’in 1348’de ölmesinden sonra Germiyanoğulları
eski gücünü yitiren Aydınoğullan denizden Bu beylik, Kütahya, Kula, Simav Gölü ve
Haçlılar’ın, karadan da Osmanlılar’ın baskısı Denizli çevresinde yerleşmiş olan Germiyanlı
altında kaldı. 1390’da başa geçen İsa Bey Türkmen aşiretince 1300’de kuruldu. Başlan
Yıldırım Bayezid ile anlaştı ve Tire’de otur gıçta İlhanlılar’ın egemenliğini tanıyan beylik
mak koşuluyla topraklarını Osmanlılar’a bı Yakub Bey zamanında bağımsızlığını kazan
raktı (bak. Y ild irim B a y e z Id ). Ama Ankara dı. Ardından Bizans’ı da vergiye bağlayan
Savaşı’nda Yıldırım Bayezid’i yenen Timur Germiyanoğullan Anadolu’nun en güçlü bey
Aydınoğulları’na topraklannı geri verdi. Yıl- liklerinden biri oldu.
dınm Bayezid’in oğulları arasındaki taht kav- Kayseri yöresindeki Karamanoğulları’nın
galanndan yararlanarak bir süre daha ayakta güçlenmesi üzerine OsmanlIlar ile dostluk iliş
kalan Aydınoğullan Beyliği 1426’da II. Mu- kilerini güçlendirme yollannı arayan Ger-
rad tarafından kesin olarak Osmanlı toprakla miyanoğullan’ndan Süleyman Şah kızını Yıl-
nna katıldı. dınm Bayezid ile evlendirdi. Simav, Emet ve
Tavşanlı çevresindeki topraklannı da çeyiz
Candaroğulları olarak Osmanlılar’a verdi. Ama Süleyman
Anadolu Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Me- Şah’tan sonra tahta çıkan II. Yakub Bey bu
sud, tahta çıkmasına yardımcı olan Şemsed- topraklan geri almak isteyince, 1390’da Ger
din Yaman Candar’a Kastamonu çevresinde miyanoğullan üzerine yürüyen Yıldınm Ba
ki topraklan vermişti. 1292’de bu bölgede yezid bu beyliği ele geçirdi.
kurulan Candaroğullan Moğollar’m Anado Timur, 1402’deki Ankara Savaşı’ndan son
lu’dan çekilmesinden sonra bağımsız bir bey ra Germiyanoğullan’mn topraklannı kendile
lik haline geldi. Yaman Candar’dan sonra bey rine geri verince beylik yeniden toparlanmaya
olan Süleyman Paşa zamanında Sinop, Çankı- başladı. Yıldınm Bayezid’in oğullan arasın
n ve Safranbolu alındı. Ama daha sonra çıkan daki taht kavgasında Çelebi Mehmed’i tutan
taht kavgalan nedeniyle beyliğin toprakları II. Yakub Bey OsmanlIlar ile dostça geçindi
ikiye bölündü. Önce Osmanlılar’ın egemenli ve ölümünden sonra ülkesinin Osmanlı top
ğini tanıyan, sonra Kadı Burhaneddin ile raklanna katılmasını vasiyet etti. Böylece,
birleşerek Osmanlılar’a başkaldıran Kasta 1429’da bu sultanın ölümü üzerine Germi
monu kolunu 1392’de Yıldınm Bayezid orta yanoğullan Beyliği tarihten silinmiş oldu.
dan kaldırdı. Sinop kolunun başında bulunan
Candaroğlu İsfendiyar Bey ise Yıldınm Baye Hamidoğulları
zid’in egemenliğini tanıdığı için beyliğin ba 13. yüzyılın başlarında İsparta, Eğridir, Yal
şında kaldı. Ankara Savaşı’ndan sonra beyli vaç ve Uluborlu yöresini fetheden Selçuklu
ğin eski topraklarını da ele geçirdi. lar, Hamid Bey’in önderliğindeki Türkmen
Çelebi Sultan Mehmed’in yeniden Anadolu boylannı buraya yerleştirerek bir uçbeyliği
birliğini kurması üzerine Candaroğullan Os kurmuşlardı. Yaklaşık 100 yıl sonra Hamid
manlI egemenliğini tanıyarak bu devletle Bey’in torunu Dündar Bey Selçuklular’ın za
dostça geçindi. 50 yılı aşkın bir süre tahtta yıflamasından yararlanarak 1301’de bağımsız
kalan İsfendiyar Bey’in adıyla, İsfendiyar- lığını ilan etti. Önce Uluborlu’yu, sonra Eğri-
oğullan olarak da anılan bu beylik 1460’ta Fa dir’i başkent yapan Dündar Bey Gölhisar, Kor
tih Sultan Mehmed tarafından Osmanlı top kuteli ve Antalya’yı alarak sınırlannı genişletti;
raklarına katıldı. Antalya yöresini de kardeşi Yunus’a bırak
ANADOLU BEYLİKLERİ 247
BULGAR
KRALLIĞI
AVRUPA)
Kastemom
Çankırı 'Amasya
C İ / ’ Errurum
Kosedağ
Bergama
Malazgirt
İMPARATORLU!
Kayseri,
Aksaray Malatya S Diyarbakır
Mardin
Karaman
Antalya
Mersini
Silifke
hükümdarlığını tanıdı. Daha sonra Güney ve Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın ölü
Güneydoğu Anadolu’ya yönelen I. Süleyman münden sonraki karışıklıklardan yararlanarak
Şah 1082’de Adana ve Tarsus kentleriyle tutsaklıktan kurtulan Kılıç Arslan 1092’de
birlikte bütün Kilikya’yı ele geçirdi; 1084’te Anadolu Selçuklu tahtına oturdu. I. Kılıç
Antakya’yı aldı. Anadolu Selçuklularının ya Arslan’ın ilk işi Bizanslılar’ı Marmara kıyıla
yılmasını önlemek isteyen Musul Emiri Müs rından uzaklaştırmak oldu. Ardından Bizans
lim, Süleyman Şah’m üzerine yürüdüğünde ile anlaşarak, İzmir yöresinde giderek güçle
yalnızca savaşı değil yaşamını da yitirdi. Bu nen Çaka Bey’i ortadan kaldırdı. Batı sınırla
zaferden sonra Süleyman Şah, Büyük Selçuk rını böylece güven altına aldıktan sonra doğu
lu Sultanı Melikşah’ın kardeşi ve Suriye meli ya yöneldi. 1096’da Malatya’yı kuşattı, ama
ki olan Tutuş’un topraklarındaki Halep’e Haçlı ordularının İznik kapılarına dayandığını
yöneldi. Ama 1086’da Tutuş’un ordusuna haber alınca geri döndü. Haçlılar karşısında
yenilerek yaşamını yitirdi. Oğulları Kılıç Ars yenilgiye uğrayan Kılıç Arslan İç Anadolu’ya
lan ile Kulan Arslan da tutsak düştüler. çekilmek zorunda kaldı ve Konya’yı başkent
Süleyman Şah doğu seferine çıkarken yeri yaptı (bak. H açli SEFERLERİ). Bu durumdan
ne Ebu’l-Kasım’ı bırakmıştı. Melikşah, Sü yararlanan Bizans İznik’i alınca, iki devlet
leyman Şah’m ölümünden sonra Anadolu arasındaki sınır Antalya-Eskişehir çizgisine
Selçuklulan’nı denetim altına alabilmek umu doğru geriledi.
duyla Porsuk Bey komutasındaki bir orduyu I. Kılıç Arslan Haçlılar karşısındaki yenilgi
İznik üzerine gönderdi. Ama Bizans ile anla nin sarsıntılarından kurtulmaya çalışırken,
şan Ebu’l-Kasım’ın direnmesi karşısında Por Danişmend Gazi 1100’de Haçlılar’ı ağır bir
suk Bey’in kuvvetleri geri çekilmek zorunda yenilgiye uğrattı. Bunun üzerine ertesi yıl
kaldı. Anadolu’ya ikinci bir Haçlı ordusu gönderil-
ANADOLU SELÇUKLU DEVLETİ 251
di. Anadolu beyleriyle birleşen I. Kılıç Arslan 1142’de Danişmendli Mehmed Bey’in ölümü
bu kez Haçlı ordusunu bozguna uğrattı. Ama üzerine çıkan taht kavgalarından yararlana
zaferden hemen sonra Türk devletleri arasın rak Anadolu’da yeniden üstünlük sağladı.
daki birlik bozuldu. Danişmendliler’in Malat 1146’da Konya önlerinde Bizans ordusunu
ya’yı, I. Kılıç Arslan’m da Elbistan’ı alması yendi ve Anadolu’ya düzenlenen II. Haçlı
üzerine iki devlet arasında savaş başladı. I. Seferi’nin kuvvetlerini bozguna uğrattı. Bu
Kılıç Arslan’ın Danişmendliler’i yenmesiyle zaferler Anadolu Selçuklu Devleti’nin gücünü
Anadolu’da egemenlik kesin olarak Anadolu artırdı.
Selçuklulan’mn eline geçti. I. Mesud ölmeden önce ülkesini üç oğlu
Doğu illerini ele geçirerek Büyük Selçuklu arasında paylaştırmış ve tahtını II. Kılıç Ars-
Devleti ile komşu olan I. Kılıç Arslan, bu lan’a bırakmıştı. Ama onun ölümünden he
devletin iç karışıklıklarından yararlanarak men sonra oğulları arasında taht kavgaları
Büyük Selçuklu tahtına göz dikti. Bu amaçla başladı. Bundan yararlanmak isteyen Daniş
1107’de Musul’a girdi ve üzerine gönderilen mendliler, BizanslIlar, Musul Atabeyi Nured-
Büyük Selçuklu ordusuyla Habur Suyu kıyı din Mahmud Zengi ve Ermeni Derebeyi
sında karşılaştı. Ama beklediği destek güçle Toros birleşerek Anadolu Selçuklu Devleti’ni
rin gelmemesi ve bazı komutanlarının kendi dört yandan kuşattılar. Güç durumda kalan
sine ihanet etmesi üzerine yenildi. Atıyla II. Kılıç Arslan bütün düşmanlarıyla aynı
Habur Suyu’nu geçmeye çalışırken boğulan I. anda baş edemeyeceğinin farkındaydı. Daniş-
Kılıç Arslan’m genç yaşta ölümüyle Anado mendliler’e yenilmiş, doğuda ve batıda toprak
lu’da yeni bir bunalım dönemi başladı. So yitirmişti. Bunun için önce Bizans ile barışı sağ
nunda üstünlük Danişmendliler’in eline geçti lamanın yollarım aradı ve İstanbul’da üç ay
(bak. A n a d o lu B e y lik l e r i) . kalarak bir antlaşma imzaladı. Daha sonra
Bir süre boş kalan Anadolu Selçuklu tahtı kardeşi Şahin Şah ile Danişmendliler’in birle
na 1110’da I. Kılıç Arslan’m oğlu Şahin Şah şik ordularını yenilgiye uğratarak 1175’te
oturdu. Kardeşi Mesud ile iktidar kavgasıyla Danişmendliler’in varlığına son verdi.
geçen altı yıldan sonra tahtı Danişmendli Anadolu Selçuklularının Anadolu’da birli
ler’in desteklediği I. Mesud’a bıraktı. ği sağlayarak güçlenmesi Bizans’ı tedirgin
I. Mesud yitirilen toprakları geri almak için etmeye başlamıştı. Öte yandan Bizans sınırla
Antalya, Batı Anadolu ve Marmara çevresine rına yığılmış olan Türkmenler bu devletin
sürekli akınlar düzenledi. Bir süre Daniş topraklarına sürekli akınlar düzenliyorlardı.
mendliler’in gölgesinde kalan bu sultan, Bu akınlan ve Danişmendliler’den alınan bazı
Fikret Adanır
kalelerin kendilerine verilmemesini bahane
eden Bizans büyük bir orduyla Anadolu’ya
yürüdü. II. Kılıç Arslan 1176’da Sandıklı ile
Dinar’ın doğusunda Miryokefalon denen bir
vadide Bizans ordusunu pusuya düşürerek
bozguna uğrattı. Banş isteyen Bizans impara
toru Eskişehir’deki askeri üslerini kaldırmayı
ve yüklü bir tazminat ödemeyi kabul etti.
Malazgirt’ten sonra Miryokefalon’da ikinci
kez büyük bir yenilgiye uğrayan Bizans artık
Türkler’i Anadolu’dan çıkartabileceği umu
dunu tümüyle yitirdi. O tarihten sonra sürekli
savunmaya geçerek elinde kalan son toprak
lan korumaya çalıştı.
II. Kılıç Arslan Miryokefalon Savaşı’ndan
Konya'daki Alaeddin Camisi Anadolu sonra doğuya yönelerek Malatya’yı aldı, ar
Selçukluları'ndan kalma en eski yapılardan biridirve
gerek mimarisinin görkemi, gerek iç süslemelerinin dından batıya doğru ilerledi. Ege ve Marmara
zenginliğiyle göz alır. kıyılanna kadar uzanarak birçok kaleyi ele
252 ANADOLU SELÇUKLU DEVLETİ
batı ve kuzey-güney yönündeki bütün ticaret Bu sırada sınıra dayanan Moğollar, Selçuk
kervanlarının geçtiği canlı bir ticaret yolu ol luların gücünden çekindikleri için saldıramı-
du. Bu ticaretin önemini çok iyi bilen Keyka yorlardı. Bu ayaklanmanın güçlükle bastırıl
vuş bütün savaşlarını buna göre düzenliyor, ması Moğollar’ı yüreklendirdi ve 1243’te Kö-
Anadolu’nun kervanlar için güvenli bir yer ol sedağ’a kadar ilerleyen Moğol ordusu II. Key-
masına özen gösteriyordu. hüsrev’in komutasındaki Selçuklu ordusuyla
1220’de Keykavus’un ölümü üzerine tahta karşılaştı. Kötü yönetilen Selçuklu ordusunun
çıkan I. Alaeddin Keykubad hükümdarlığının Kösedağ’da yenilmesi Anadolu Selçukluları’
ilk yıllarında doğuda beliren Moğol tehlikesi nın sonunu hazırladı. Bu yenilgiden sonra
ne karşı önlemler aldı. Anadolu kentlerinin Anadolu beylikleri ve Trabzon Rum İmpara
kale ve surlarım onarttı; yaklaşan bu tehlike torluğu Selçuklular ile bağlarını kopardılar.
ye karşı Eyyubiler ile anlaştı. Daha sonra tica Devlet üzerinde Moğol baskısının yoğunlaştı
ri ve askeri önemi büyük olan Kalonoros’u ğı bu dönemde başa kukla sultanların geçmesi
(bugünkü Alanya’yı) Rumlar’ın elinden ala ve taht kavgaları ülkenin içinde bulunduğu
rak buraya bir kale yaptırdı. Kendi adından karışıklığı artırdı. 1262-77 yılları arasında ve
ötürü Alaiye olarak anılan ve önemli bir li zirlik yapan Süleyman Pervane, usta bir siya
man olan bu kentte bir tersane kurdurdu. Böy set uygulayarak Moğollar’m Anadolu’yu yağ
lece Anadolu Selçuklu Devleti Karadeniz’ malamasını engelledi. Moğol baskısına son
den sonra Akdeniz’de de gemilerin yapıldığı vermek isteyen bazı Anadolu beyleri Memlûk
bir üsse kavuşmuştu. Sultanı Baybars’ı Anadolu’ya çağırdılar. Bay-
Karada Ermeniler’in, denizde Avrupalı bars 1277’de Moğollar’ı yendi, ama Süleyman
korsanların tüccarlara saldırarak soyması üze Ara Güler
Anadolu Selçuklularından günümüze ka Kuleye iç kale surlarına uzanan bir asma
lan en güzel yapılar arasında A nkara’daki As- köprüden giriliyor, üst katlara ahşap merdi
lanhane Camisi, Afyonkarahisar’daki Uluca- venlerle çıkılıyordu.
mi, Konya ve Niğde’deki Alaeddin camileri, İç kale surlan asıl kalenin kuzeydoğu ve
Kayseri’deki Huand Hatun Camisi ve külliye- kuzeybatı köşelerini birleştirir. Üç metre ka
si, Erzurum’daki Çifte Minareli Medrese, Si lınlığındaki bu surların üzerinde korkuluklar
vas’taki Gök Medrese, Buruciye Medresesi la korunan bir yol vardır.
ve Çifte Minareli Medrese, Kırşehir’deki Me İç surlarla birleşen dış kale surlarının üze
lik Gazi Kümbeti, Tercan’daki Mama Hatun rinde birçok kemer ve surları korumak için
Türbesi, Ahlat’taki Ulu Kümbet ile Çifte yapılmış üç kule bulunur. Doğu-batı yönünde
Kümbetler, Aksaray-Konya ve Kayseri-Sivas 65 metre, kuzey-güney yönünde 80 metre
yollan üzerindeki Sultan H an’lar, Nevşehir boyunca uzanan bu surlar 2,5 metre kalınlı-
yakınlarındaki Ağzı Kara Han ve Avanos ya ğındadır ve topların yerleştirildiği deliklerle
kınlarındaki Sanhan sayılabilir. donatılmıştır.
Küçük ama sağlam bir kale olan Anadolu
ANADOLU VE RUMELİ HİSARLARI İstan Şemsi Güner
Anadolu Hisarı
İstanbul Boğazı’nın Anadolu yakasında,
Göksu Deresi’nin denize döküldüğü yerde
yükselen Anadolu H isan’m 1395’te Yıldırım
Bayezid yaptırdı. Ankara Savaşı’ndan sonra
Yıldırım Bayezid’in oğlu Süleyman Çelebi
burada saklanmış, 1444’te Varna Savaşı için
sefere çıkan ordu buradan karşıya geçmişti.
İstanbul’un fethinden önce bir süre askeri üs
olarak kullanılan hisar o tarihe kadar eski
biçimini korudu. Yalnız Fatih Sultan Meh
med Rumeli Hisarı’nı yaptırırken bu kaleye
de dış surlar ekletip toplar yerleştirerek hisarı
güçlendirdi. Böylece İstanbul kuşatmasında
her iki hisar Boğaz’ın denetim altında tutul
masında önemli rol oynadı.
İstanbul’un alınmasından ve Karadeniz
kıyılarının Türkler’in eline geçmesinden son
ra eski askeri önemini yitiren bu hisann
çevresi Fatih Sultan Mehmed döneminde bir
yerleşim bölgesi oldu.
Kalesi ve surlan kayalık bir tepe üzerine
kurulmuş olan Anadolu Hisarı iç kale, iç ve
D lA T E K
dış kale surları ile üç kuleden oluşur. İç kale
Birzamanlar İstanbul Boğazı'nın güvenliğini
dikdörtgen biçiminde ve dört katlı bir kuledir. sağlayan Anadolu (üstte) ve Rumeli (altta) hisarları
İlk yapıldığında birinci katta kapı yoktu. boğazın iki yakasında ve en dar yerinde kurulmuştur.
ANAFOR 257
H isan’nın asıl kalesinde ve iç surlarında likle ters yönlü gelgit dalgalarının, akıntıla-
araları harçla doldurulmuş blok taşlar kulla nn ya da rüzgârların karşılaşmasıdır. Irmak
nılmıştır. Yer yer tuğla örmelere rastlanır. larda ise kıyının çıkıntı yaparak suya dairesel
Dış surlar ise büyük taş dizileri arasına küçük bir dönme hareketi verdiği yerlerde küçük
taşlar koyarak örülmüştür. Tuğla örmelere anaforlar görülebilir. Bir anaforda sular dai
yalnızca top deliklerinin üstünü örten kemer resel bir hareketle dönerken merkezkaç kuv
lerde rastlanır. vetin etkisiyle çevreye doğru itilir ve dairenin
ortasında bir boşluk oluşur (bak. M erkezkaç
Rumeli Hisarı K u v v et ).
Rumeli Hisarı İstanbul Boğazı’nm en dar En ünlü anaforlardan biri, Norveç açıkla
yerinde, Anadolu Hisarı’nm karşısındadır. rındaki Lofoten Takımadalarından Moske-
İstanbul’u almaya hazırlanan Fatih Sultan nes ve Mosken arasındaki boğazda oluşan
Mehmed, boğazın denetlenmesinde Anadolu AR D E A/A ke Linday
nın döküldüğü yerde oluşan anafor ise akarsu Küçük geyikler ve pekariler gibi memeli kara
yatağının değişik yapısından kaynaklanır. Ya hayvanlarını su kıyısında, balık, kaplumbağa
tağın bir yanında yuvarlak bir havuz oymuş ve kayman (Güney Amerika timsahı) gibi su
olan sular önce bu havuza dökülür ve düzenli hayvanlarını ise ırmağın içinde avlar. Ara sıra
akıntıya karışmadan önce burada hızla döne sudan çıkıp ağaç dallarına tırmanarak kuş ve
rek bir anafor oluşturur.
nedeniyle Avrupa ve Asya’da da çok sevilen Meyveler olgunlaştığı zaman bitkinin dibin
ananas bugün iklimin elverişli olduğu birçok den sürgünler fışkırır ve dikilen bu sürgünler
ülkede yetiştirilir. Örneğin Amerika kıtası den yeni bir bitki gelişir. Meyvenin tepesinde
dışında Hawaii, Filipinler, Asor Adaları, Tay ki yaprak öbeğini köklendirerek de ananas
van, Tayland, Batı Hint Adaları, Malezya ve üretilebilir. Ama dip sürgünleri daha hızlı
Avustralya’nın bazı yörelerinde büyük çapta büyüdüğü için ananas ekiminde en çok bu
ananas üretimi yapılır. Üretiminin büyük yola başvurulur.
bölümünü öbür ülkelere satan Tayland için Ananasın bol A ve B vitaminleri içeren etli,
ananas büyük bir gelir kaynağıdır. sulu meyvesi hem taze olarak yenir, hem de
Ananas (Ananas comosus) 1 metreyi biraz soyulup dilimlenerek konserve halinde satışa
aşan kısa boylu bir bitkidir. Sert ve ince uzun sunulur. Meyvelerinin hoş kokulu suyu da ya
yaprakları bitkinin kalın gövdesini çepeçevre meyve suyu olarak içilir ya da sirke ve alkollü
sarar. Bir çam kozalağını andıran meyveleri içki yapımında kullanılır. Ayrıca ananas mey
ise bir eksenin çevresinde başak gibi küme velerinden sitrik asit elde edilir, kurutulmuş
lenmiş çok sayıda meyvecikten oluşur. Bu meyve kabuklarından hayvan yemi, yaprak
bileşik meyvenin tepesinde sert, etli, sivri liflerinden de ipeğe benzeyen dayanıklı bir
uçlu ve kenarları genellikle testere dişi gibi kumaş yapılır.
tırtıklı bir yaprak demeti bulunur. Bitkinin Ananasgiller (Bromeliaceae) familyası ana
gövdesi, yaprakların üzerinden aşağı süzülen nastan başka 2.000 kadar türü içerir. Bu
yağmur ve çiy damlalarını emerek biriktirir. bitkilerden hemen hepsinin anayurdu Ameri
Böylece bitki, uzun kuraklık dönemlerinde su ka’nın tropik ve ılıman iklimli bölgeleridir.
sıkıntısı çekmez. And Dağları’nda ve Peru’da yetişen Puya
Ewing Galloway
raimondii 10 metreyi aşabilen boyuyla en
büyük türlerden biridir. Bu bitkilerden birço
ğunun lifleri dokumacılıkta kullanılır, çiçekli
türler ise saksı bitkisi olarak yetiştirilir.
Anaokulu Programı
Anaokulları günde en az 2,5 saat süren bir
program uygular. Birçoğu, öğle yemeği ve
öğle uykusunu da programına almıştır. Eğitim
programları çocukların gelişme düzeyine uy
Ananasın meyvesi çam kozalağına çok benzer.
gun bir biçimde belirlenmelidir. En çok 20
Meyvenin tepesinde sivri uçlu ve sert yapraklardan çocuktan oluşturulacak her gruba, bir öğret
bir demet vardır. men ve bir öğretmen yardımcısı gereklidir.
260 ANAOKULU
İlk kez evinden, anne ve babasından ayrı İngiltere’de Sanayi Devrimi sırasında kü
lan çocuk anaokulunda yaşıtı olan başka çük çocuklar için okullar açılması düşüncesini
çocuklarla ilişki kurmayı, birlikte oyun oyna ilk uygulayan Robert Owen oldu. 1816’da
mayı, oyuncakları ve eşyaları paylaşmayı öğ İskoçya’nm New Lanark kentinde açtığı oku
renir. lun amacı, çocuklara ilginç etkinliklerle dolu,
Anaokulunda müzik dinlemek, şarkı ya da Bamaby's
oyun öğrenmek, açık hava gezintileri yapmak
gibi etkinlikler belirli bir program çerçevesin
de yürütülür. Kum havuzu oyunları, kaydı
rak, tırmanma, bilmece oyunları ve resimli
kitaplara bakma türünden etkinliklerde ise
ZEFA
laboratuvar oluşturmak amacıyla kuruldu. larının eğitimine yönelik bir işlevi vardı. Aynı
1930’daki ekonomik bunalım sırasında ise dönemde özel sektöre de anaokulu açma izni
federal hükümetler işsiz öğretmenlere iş ola verildi. Daha sonra en az 100 kadın işçi
nağı yaratmak üzere yeni anaokulları açtılar. çalıştıran fabrikalara, kreş ve anaokulu açma
zorunluluğu getirildi. Ne var ki işyerlerinde az
Günümüzde Anaokulları sayıda kadın işçi çalıştırılması yüzünden bu
Günümüzde pek çok ülkede yoksul ailelerin uygulama gerçekleşemedi. Bugün ilaç, tütün
çocukları ya da zihinsel ve bedensel özürü ve dokuma fabrikaları gibi kadın işçilerin
olan çocuklar için devlet desteğiyle açılmış yoğun olduğu işletmelerde, devlet ve özel
anaokulları vardır. Normal okulöncesi eğitim sektörce işletilen anaokulları vardır. İlkokul
için kurulmuş anaokulları ise özellikle SSCB, larda, bazı kamu kuruluşlarında ve özel iş
Raymond Levin yerlerinde de anaokulları bulunmaktadır.
Ama anaokullarının yaygın olduğu İstanbul’
da bile, 3-6 yaş arasındaki çocuklardan an
cak yüzde 2’si bu okullardan yararlanabil
mektedir.
gerekir. Bu nedenle anatomi çalışmaları tıp tanımlayan klasik kitaplara, örneğin Galenos’
açısından son derece önemlidir. un yapıtlarına dayanarak ders anlatmalarını
eleştiriyordu. Vesalius, o dönemin en ileri tıp
İnsan Anatom isinin Tarihi okulunu barındıran Padova Üniversitesi’nde
İÖ 2900’lerden kalma Mısır hiyeroglifleri ders vermeye başlayınca, Avrupa’nın her
daha o çağlarda bile insan anatomisine ilişkin yerinden öğrenciler onu dinlemek için İtalya’
bazı bilgilerin olduğunu gösterir. İÖ 500’lerde ya akın etti. Galenos’un ve kendisinden
Eski Yunanlılar anatomi çalışmalarını yazıya önceki öbür tıp bilginlerinin birçok yanlışını
dökerek derlemeye başladılar ve bir süre düzelten Vesalius çok sayıda anatomi kitabı
sonra Atina bu bilimin merkezi oldu. yazdı. Usta Rönesans sanatçılarının resimle
Eskiçağın en büyük anatomi bilginlerinden diği bu kitaplar anatomi çizimlerinin doğrulu
biri İzmir’in Bergama kentinde ya da o ğuyla ayrı bir önem kazandı. Vesalius’un en
zamanki adıyla Pergamon’da yetişmiştir. Per- ünlü yapıtı 1543’te yayımlanan yedi ciltlik De
gamonlu Galenos’un (İS yaklaşık 129-199) 16 humani corporis fabrica’dır (“İnsan Vücudu
ciltlik ünlü yapıtı, ortaçağdan önce insan nun Yapısı Üzerine”).
anatomisi üzerine yazılmış en önemli ve en Bir süre Padova Üniversitesi’nde de öğre
geniş kapsamlı inceleme sayılır. O çağlarda nim gören İngiliz tıp bilgini William Harvey
yasalar kadavraların (ölü insan vücutlarının) (1578-1657), 1628’de Exercitcıtio anatomica de
kesilip parçalanmasına izin vermediğinden, motu cordis et sanguinis in animalibus (“Hay
Galenos anatomi çalışmalarını maymunlar ve vanlarda Kalbin ve Kanın Hareketi Üzerine
domuzlar üzerinde yapmıştı. Hayvan vücutla Anatomi İncelemesi”) adlı kitabını yayımladı.
rından edindiği bilgilerle insan anatomisinin Kanın, atardamarlar ve toplardamarlar ağıyla
sırlarını çözmeye çalışan Galenos’un yapıtları vücutta nasıl dolaştığını açıklayan bu incele
1.300 yıl boyunca ders kitabı olarak okutuldu. me önemli bir dönüm noktası oldu. (.Ayrıca
Galenos’tan sonra, ortaçağdaki bilim düş bak. K a n .) Gene 17. yüzyılda, Italyan Marcel-
manlığı nedeniyle anatomi de ilerleyemedi ve lo Malpighi (1628-94) ile HollandalI Antonie
çalışmaların yeniden başlaması oldukça uzun van Leeuwenhoek (1632-1723), organların en
bir zaman aldı. 13. yüzyılda, İtalya’daki Bo- ince yapılarını inceleme olanağı veren mikros
logna Üniversitesi’nin idam mahkûmlarının kobu geliştirdiler. Bu bilginlerin çalışmaları,
kadavralarını kesmek üzere mahkemeden izin organların hücre denen küçük birimlerden
alması önemli bir adım oldu ve böylece tıp oluştuğunun anlaşılmasına yardımcı oldu
okullarında anatomi kesimlerine başlandı. {bak. H ü c r e ).
Çok geçmeden Avrupalı sanatçılar resimle 17. yüzyıldan günümüze kadar birçok bilim
rinde ve heykellerinde insan vücudunu doğru adamı anatominin gelişmesine katkıda bulun
işleyebilmek için anatomi çalışmalarına ağır du. Bunlardan biri de çeşitli hayvanların
lık verdiler. Örneğin ünlü İtalyan ressamı anatomisini inceleyen Fransız doğa ve anato
Leonardo da Vinci (1452-1519) 30’dan fazla mi bilgini Georges Cuvier’dir (1769-1832).
kadavra üzerinde çalışarak anatomi alanında Bir tek kemiği inceleyerek o kemiğin hangi
uzmanlaşmıştı. Özellikle tablolarına hazırlık hayvana ait olduğunu anlayabileceğini öne
olarak çizdiği desen ve taslaklar bu bilimsel süren Cuvier, hayvanları iskelet yapılarına
çalışmalarının değerini yansıtır. Michelange- göre sınıflandıran ilk doğa bilginidir.
lo, Dürer ve Raffaello gibi ressamlar da Anatomi incelemelerinde büyük kolaylık
anatomiyle ilgilenmişlerdir. sağlayan en önemli buluşlardan biri de Rönt
Andreas Vesalius (1514-64) da anatomi gen ya da X ışınlandır. 1895’te Alman fizik
tarihinin en önemli kişilerinden biridir. Belçi profesörü Wilhelm Conrad Röntgen’in (1845-
ka’da doğan Vesalius, henüz 23 yaşındayken 1923) bulduğu bu ışınlar, insan vücudundaki
İtalya’daki Padova Üniversitesi’nde anatomi organlan çalışırken izleyebilme olanağı yarat
ve cerrahi profesörü oldu. Öğrenciyken hoca mıştır (bak. X IŞINLARI).
larının, hayvanlar üzerindeki anatomi kesim Ayrıca bak. İ sk elet ; K em İk l e r , E klem ler ve
lerinden derlenmiş bilgilerle insan vücudunu Ba ğ l a r ; V ü c u t .
264 ANAYASA
AN AY ASA bir devletin temel kurumlarmın mesi için yeterli değildir; çünkü bir anayasa
nasıl işleyeceğini belirler. Aynca kişilerin nın işlerliği çeşitli etkenlere bağlıdır. Sözgeli
temel hak ve özgürlüklerinin güvencesidir. mi ABD Anayasası’m örnek alan Latin Ame
Türkiye’nin ve öbür ülkelerden çoğunun ana rika ülkelerinde demokratik hak ve özgürlük
yasası yazılı ve bütünsel bir belgedir. Oysa lerin sık sık askıya alındığı görülmektedir.
İngiltere’de bu tür bir anayasadan söz edile
mez. Çünkü devletin temel kurumlarmın işle Türkiye'de Anayasalar
yişi yüzlerce yıllık geleneklere, yasalara ve Türkiye’de ilk anayasa 1876’da yürürlüğe
belgelere göre belirlenir. girdi. O tarihten Osmanlı İmparatorluğu’nun
sona erişine kadar Kanun-i Esasi adıyla anılan
İlk Gelişmeler anayasa Kurtuluş Savaşı’nda ve sonrasında
Anayasal yönetim düşüncesi ilk kez İÖ 3. Teşkilat-ı Esasiye Kanunu (1921 ve 1924),
yüzyılda Aristo ve öbür Yunanlı düşünürlerce 1960’tan sonra da anayasa adını aldı. 1876
ortaya atıldı. Bu düşünürlerin yanıt aradığı Anayasası padişah yönetimini ve “din devle
asıl soru, siyasal iktidarın az sayıda kişi ti” yapısını pekiştiren kurallan içeriyordu. Bu
arasında nasıl bölüşülmesi gerektiğiydi. Buna anayasada padişahın yetkileri kısıtlanmamış,
karşılık Romalılar, yasalar karşısında herke yurttaşlara düşünce, toplantı ve dernek kur
sin eşitliği kavramını ortaya atarak anayasal ma özgürlüğü getirilmemiş, bireylere doku
düşünceyi daha ileri götürdüler (bak. DEMOK nulmazlık hakları tanınmamıştı.
RASİ). Ortaçağ Katolik düşünürlerince öne II. Meşrutiyet’in ilanından sonra, 1909’da
sürülen mutlak “Tanrı yasası” düşüncesinin bu anayasa değiştirilerek padişahın yetkileri
ardından, 17. ve 18. yüzyıllarda John Locke, azaltıldı. Hükümet artık padişaha değil, mec
Thomas Hobbes ve Jean-Jacques Rousseau lise karşı sorumluydu. Kişisel hak ve özgür
gibi hümanist düşünürler “toplum sözleşme lükler tanınmış, basın üzerindeki sansür kal
si” kavramını geliştirdiler. Çağdaş anayasala dırılmıştı. Ama 1909 Anayasası da uzun
rın çoğu, halk ile siyasal iktidarı temsil eden ömürlü olamadı. Çünkü iktidardaki İttihat ve
hükümet arasında olması öngörülen bir anlaş Terakki Partisi 1913’ten sonra anayasa mad
ma ya da sözleşme düşüncesinden kaynakla delerini çiğnemeye başlamıştı.
nır. Siyasal iktidarın herkesin iyiliği ve güven Kurtuluş Savaşı sırasında, 20 Ocak 1921’de
liği için çalışması karşılığında, bireyler yasala kabul edilen Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ege
ra uymayı kabul ederler. Temel düşüncenin menliğin kayıtsız şartsız milletin olduğunu
aynı olmasına karşılık ülkeler arasındaki fark belirtiyor, bütün yasama yetkisini mecliste
lılıklar anayasalarına da yansır. Örneğin cum topluyordu. Bu anayasa ulusal birliğin sağlan
huriyet ya da meşruti krallık, parlamenter masında önemli bir rol oynadı. Ama Kurtuluş
rejim ya da başkanlık rejimlerinin anayasalan Savaşı gibi olağanüstü koşullarda hazırlanan
birbirlerinden çok farklıdır. 1921 Anayasası önceki anayasalardan çok
Dünyada ilk yazılı anayasa, 1789’da yürür daha kısaydı ve yeni devletin örgütlenmesi
lüğe giren ABD Anayasası’dır. Bu anayasa için daha kapsamlı bir anayasa gerekiyordu.
nın temel ilkeleri bugüne kadar değişmemiş 20 Nisan 1924’te bu amaçla hazırlanan yeni
tir. ABD Anayasası’nı 1789 Fransız Devrimi’ anayasaya göre, yasama ve yürütme yetkileri
nin ürünü olan 1791 Fransız Anayasası izle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindi. Meclis
miş, daha sonra öteki Avrupa ülkeleri de yasama yetkisini kendisi, yürütme yetkisini de
anayasalı bir düzeni benimsemişlerdir. cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu eliyle kul
Günümüzdeki anayasaların çoğu yazılıdır. lanırdı. Cumhurbaşkanının onayıyla göreve
Fransız Anayasası örneğinde olduğu gibi ülke başlayan bakanlar kurulu meclise karşı so
tarihinin koşullarınca belirlenen anayasaların rumluydu. Meclis bakanlar kurulunu denetle
yanı sıra, Japon Anayasası (1947) gibi başka yip görevden alabilirdi. Yargı yetkisi ise ulus
ülkelerin baskısıyla kabul ettirilen anayasalar adına bağımsız mahkemelere tanınmıştı.
da vardır. Halkoylamasıyla yürürlüğe giren 1961 Ana-
Bir anayasanın yazılı olması, başarılı olabil yasası’nda Türkiye Cumhuriyeti insan hakla-
ANDAY 265
rina dayalı, milli, demokratik ve laik bir Anayasa Mahkemesi 11 asil ve dört yedek
sosyal hukuk devleti olarak tanımlandı. Ege üyeden oluşur. Bunlar, Yargıtay’dan iki asil,
menliğin ulusa ait olduğu ve ancak yetkili iki yedek, Danıştay’dan iki asil, bir yedek,
organlarca kullanılabileceği ilkesi benimsen Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mah
di. Bu anayasa iki meclisli ve parlamenter bir kemesi, Sayıştay ve Yüksek Öğrenim Kuru-
rejim getirdi: Millet Meclisi ve Cumhuriyet mu’ndan birer asil üye olmak üzere, her
Senatosu. Millet Meclisi’ne Cumhuriyet Se- üyelik için gösterilen üç aday arasından cum
natosu’ndan daha fazla yetki tanınıyordu. hurbaşkanınca seçilir. Yalnız Yüksek Öğre
Yargı organlarının bağımsızlığı, kişi hak ve nim Kurumu’nca saptanan adayın bu kurum
özgürlükleri ile sosyal hakların güvence altına dışından bir öğretim üyesi olması koşulu
alınması ve Anayasa Mahkemesi, Danıştay, getirilmiştir. Cumhurbaşkanı ayrıca üst kade
Yüksek Hakimler Kurulu gibi kurumlann me yöneticiler ve avukatlar arasından üç asil,
oluşturulması 1961 Anayasası’nın getirdiği bir yedek üye seçer.
temel yeniliklerdi. Anayasa Mahkemesi’ne cumhurbaşkanı, si
12 Eylül 1980’deki askeri müdahaleden yasal partilerin meclis grupları ve Türkiye
sonra Milli Güvenlik Konseyi ile Danışma Büyük Millet Meclisi üye sayısının en az beşte
Meclisi’nin (Kurucu Meclis) hazırladığı yeni biri başvurabilir. Ama olağanüstü durum,
anayasa taslağı 7 Kasım 1982’de yapılan sıkıyönetim ve savaş nedeniyle çıkarılan yasa
halkoylamasıyla kabul edilerek yürürlüğe gir gücündeki kararnamelerin anayasaya aykırılı
di. 1982 Anayasası, bazı hak ve özgürlüklere ğı iddiasıyla dava açılamaz. Ayrıca, mahke
önemli sınırlamalar getirmiş, Anayasa Mah melerde görülmekte olan bir dava sırasında
kem esinin ve Danıştay’ın denetim yetkilerini uygulanacak yasa maddesinin anayasaya aykı
azaltmıştır. rı olduğu taraflarca ileri sürülebilir. Bu du
rumda mahkeme anayasaya aykırılık savını
ANAYASA MAHKEMESİ, yasaların anaya ciddi bulursa, sorunu Anayasa Mahkemesi’ne
saya uygunluğunu denetleyen yüksek ve özel aktarır. Anayasa Mahkemesi’nde açılan dava
bir mahkemedir. Anayasanın üstünlüğü ilkesi lar beş ay içinde karara bağlanır. Bu süre
yasaların anayasaya uygun olması koşulunu içinde karar verilmezse dava yürürlükteki
ve yasama organını denetleyecek bağımsız bir yasaya göre yürütülür. Anayasa Mahkemesi’
yargı organının varlığını gerekli kılmıştır. Bu nin kararları kesindir ve bütün devlet organ
denetime 1803’te ABD ’de başlandı. Avrupa’ ları ile özel kişileri bağlar.
da bu uygulamanın başlangıcı I. Dünya
Savaşı’ndan sonraki yıllara rastlar. ANDAY, Melih Cevdet (1915). Melih Cev
Türkiye’de de 1921 ve 1924 anayasalarında det Anday, Orhan Veli ve Oktay Rifat T»ürk
bu denetleme yetkisi doğrudan Türkiye Bü edebiyatında “Garipler” adıyla anılır. Çünkü
yük Millet Meclisi’ne verilmiş, ayrıca bir yük Türk şiirine yeni bir içerik, yeni biçim ve
sek mahkeme kurulmasına gerek görülme deyiş özellikleri kazandıran bu üç şairin ilk
mişti. Anayasa Mahkemesi ilk kez 1961 Ana- ortak kitabı Garip adıyla yayımlanmış ve aynı
yasası’nca öngörülmüş ve Nisan 1962’de çıka adlı bir şiir akımının başlangıcı olmuştur.
rılan bir yasayla bu mahkeme kurulmuştur. (Ayrıca bak. G a r i p .)
Anayasa Mahkemesi yasaların, yasa gücünde İstanbul’da doğan Melih Cevdet Anday bir
ki kararnamelerin ve meclis içtüzüğünün ana süre Ankara Hukuk Fakültesi ile Dil ve
yasaya uygunluğunu denetler. Cumhurbaşka Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde okuduktan son
nını, bakanlar kurulu üyelerini, yüksek mah ra, 1938’de sosyoloji öğrenimi görmek için
kemelerin başkan, üye ve başsavcılarını, burslu olarak Belçika’ya gitti. Ama II. Dünya
Cumhuriyet başsavcı vekilini, Hakimler ve Savaşı nedeniyle öğrenimini yarım bırakarak
Savcılar Yüksek Kurulu ile Sayıştay başkan 1940’ta yurda döndü. Milli Eğitim Bakanlığı
ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yayın Müdürlüğü’nde ve Ankara Kitaplığı’n-
Yüce Divan sıfatıyla yargılar. Ayrıca, siyasal da çalıştıktan sonra 1954-72 yılları arasında
oartilerin kapatılmasına karar verebilir. İstanbul Belediye Konservatuvarı tiyatro bö
266 AND DAĞLARI
du. Ama Hans’ın amacı bu değildi. O bir Hans Andersen bale, müzik ve tiyatro
opera şarkıcısı olmak istiyordu. Bu nedenle oyunculuğunda başarılı olamayacağını anla
14 yaşındayken evinden ayrılıp Kopenhag’a yınca yazar olmaya karar verdi. Bir süre sonra
gitti. Kral VI. Frederik okula gitmesini sağladı.
Orada, Danimarka’nın en tanınmış dansçısı Ama öğretmenini sevmeyen Hans okulda
olan Bayan Schall’ı buldu. Ona tiyatroyu ne mutlu olamadı. Daha sonra da üniversiteye
kadar çok sevdiğini ve oyunculuk yapıp şarkı gönderildi.
söylemeye nasıl özlem duyduğunu anlattı. Andersen’in 1829’da sahneye konan mizahi
Silindir şapkasını bir tef gibi kullanarak dans oyunu büyük başarı kazandı. O sıralarda burs
edip şarkı söylemeye başladı. Odanın içinde kazanarak Avrupa’yı gezmesini sağlayacak
çılgın gibi dönüyor, “te f ’ine vururken ortalığı parayı elde etti. Bu gezisinde Türkiye’ye de
toza boğuyordu. “Tımarhaneden kaçmış bir gelen Andersen gezi anılarını yazmaya başla
deli olmalı” diye düşünen Bayan Schall ona dı. İlk romanı Improvisatoren’den (1835;
durumunun umutsuz olduğunu söyleyince “Doğaçtan Söyleyenler”) hemen sonra ülke
Hans ağlayarak oradan ayrıldı. Başvurduğu sinde çok ünlendi.
herkes aynı şeyleri söyledi. Koca bir burnu, 1835’te yayımladığı ilk masal kitabı başlan
kocaman elleri ve ayakları, çatallaşmış çirkin gıçta pek ilgi görmedi. Romanları ve gezi
sesiyle, sırık gibi ve çok biçimsiz görünümüyle yazılan ise iyi satıyordu. 1838’de yeniden
Hans’ı herkes komik buluyordu. masallar yazmaya başlayan Andersen’in ma
Mary Evans Picnıre Library
sal kitapları bu kez çok beğenildi. 1872’ye
kadar masallar yazmayı sürdüren Andersen
artık bütün Avrupa’da tanınıyordu. 1872’de
kazayla yatağından düşerek sakatlandı. Bir
daha da eski sağlığına kavuşamadı ve üç yıl
sonra öldü.
Hans Andersen, en çok bilinen masalların
dan birinde anlattığı Çirkin Ördek Yavrusu’
na benzerdi. Ördek yavrusu yumurtadan
çıktığında o kadar çirkindir ki bütün kardeşle
ri ondan nefret eder, çiftlikteki bütün kuşlar
ona güler. O da kaçar, gittiği her yerde yalnız
ve mutsuzdur. Uzun ve soğuk bir kışın ardın
dan, kendisine doğru gelen üç güzel beyaz
kuğu görür. Onların karşısında başını eğdiğin
de duru suda kendisinin yansısını görür ve
şaşırır. Artık çirkin ve tiksindirici, kirli gri,
hantal bir kuş değildir; o, bir kuğu olmuştur!
Çiftlikteki ördek yavrularından neden o ka
dar farklı olduğunu şimdi anlamıştır; artık
onu gören herkes sevip övmektedir. Yüreği
nin derinliklerinden şöyle haykırır: “Çirkin
Ördek Yavrusu’yken, böylesine büyük bir
mutluluğun olabileceğini hiç hayal etme
miştim!”
Andersen’in masalları bütün Avrupa dilleri
yanında Türkçe, Çince ve Japonca’ya da
çevrilmiştir. Bu kadar yaygın bir üne sahip
oluşlarının nedeni, belki de onlan okumanın,
H. J. Ford'un, Hans Andersen'in masalları için çizdiği bütün dünyayı gösteren olağanüstü bir resme
bir resim: Karlar Kraliçesi, Kay'i çağırıyor. bakmaya benzemesidir. Bu masallarda yalnız
ANDORRA 269
ca tuğladan evleri, ormanları ve bataklıkları Turizm önemli bir gelir kaynağıdır. Turist
ile Danimarka’yı görmekle kalmıyoruz. Ku ler için çok sayıda otel vardır. Fransa ve
zey ülkelerinin donmuş çöllerini, göz kamaştı İspanya’ya bağlanan karayollarının yanı sıra
ran gün ışığı ile Ispanya’yı, Mısır’ı, İran’ı, dağ yollan da ulaşıma elverişlidir. Bununla
Çin’i ve denizkızlarının yaşadığı deniz dipleri birlikte, bazı bölgelerde insanlar yaya ya da at
ni de görüyoruz. sırtında yolculuk yaparlar. Andorralılar Kata-
Andersen’in masalları büyüyle ilgilidir; lan dili konuşur. Ülkede hem Fransız hem de
ama aynı zamanda bilgece yazılmış öyküler İspanyol parası kullanılır.
dir. Andersen bazen dünyayı keder dolu bir
yer olarak ele alır. Bazen de, Karlar Kraliçesi ANDORRA'YA İLİŞKİN BİLGİLER
öyküsünde olduğu gibi, sevginin ve iyiliğin
dünyadaki bütün kötülükleri ve mutsuzlukları YÜZÖLÇÜMÜ: 468 km2.
yenip kötü büyüleri bozacağını gösterir. Bu NÜFUS: 48.800 (1987).
YÖNETİM BİÇİMİ: Fransız cumhurbaşkanı ile İspanyol
öyküde Karlar Kraliçesi, Kay adındaki oğlan Urgel piskoposunun devlet başkanı olduğu ortak
çocuğunu soğuk kuzeydeki sarayına götürür. yönetim.
Kay orada evini ve kendisini seven Gerda’yı BAŞKENT: Andorra la Vella.
unutur; çünkü yüreğinde bir cinin kötülük DOĞAL YAPI: Yüksek tepelerin ve derin vadilerin
bulunduğu kayalık, dağlık bir bölge. Pireneler'in
aynasından alınmış bir cam parçası vardır. ortalama yüksekliği 2.700 metredir. Alçak bölgeler
Küçük Gerda onu her yerde arar; sonunda hayvan otlatmaya elverişlidir.
Karlar Kraliçesi’nin sarayının korkunç salon BAŞLICA İHRAÇ ÜRÜNLERİ: Kereste; ağaçtan yapılan
elişi ürünler; sigara, puro, deri.
larına gelir. Orada, yüreği bir buz parçasına
dönüşmüş olan Kay’i bulur. Ama koşup onu
öpünce sevgisi buzu eritir. Kay’in yüreği Andorra 8. yüzyılda İmparator Şarlman
yeniden ısınır ve birlikte evlerine dönerler. döneminden beri yarı bağımsız bir ülkedir.
Karlar Kraliçesi’nin sarayının bütün kötülüğü Günümüzde Fransa cumhurbaşkanı ile İspan-
ve soğuğu, kötü bir düş gibi kaybolur; çünkü ya’daki Urgel piskoposunun ortak denetimi
sevgi büyüyü bozmuştur. altındadır. Altı mahallenin her birindeki aile
Popperfolo
Andersen’in masallarından yapılan çeşitli
derlemeler Andersen Masalları, Masallar,
Seçme Masallar, Karlar Kraliçesi, Çoban
Prens, Parmak Kız gibi adlarla Türkiye’de
yayımlanmıştır.
reislerinin seçtiği 24 kişilik bir kurul tarafın gizlenmişti. Bir gün, mağaraya bir aslan
dan yönetilir. Ordusu bulunmayan Andorra’ gelmiş ve yardım istermiş gibi pençesini uzat
da yalnızca küçük bir güvenlik örgütü vardır. mıştı. Aslanın pençesindeki dikeni çıkaran
Ülke bir vergi cenneti sayılır; Andorra’daki Androcles yarayı iyileştirmişti. Böylece An
kişi ve kuruluşlar devlete ya çok az ya da hiç drocles ve aslan arkadaş olmuş, üç yıl boyun
vergi vermezler. Andorra’da satılan fotoğraf, ca aynı mağarayı paylaşıp; aynı yiyecekleri
film ve ses kayıt makineleri ile saat gibi mallar yemişlerdi. Aslan avladığı hayvanların en
vergilendirilmedikleri için çok ucuzdur. An- güzel parçalarını hep Androcles’e getirmişti.
dorra’ya her yıl kış sporu yapmak ve vergisiz Androcles de etleri kızgın öğle güneşinde
alışverişten yararlanmak için 10 milyondan pişirmişti.
fazla turist gelir. Sonunda bu yaşantıdan usanan Androcles
aslanın av için mağaranın dışında olduğu bir
ANDROCLES, bir Roma öyküsünün ve gün, geride bırakmış olduğu dünyaya doğru
George Bemard Shavv’un çok daha sonraları uzun bir yolculuğa başlar. Ne yazık ki, Roma
yazdığı bir oyunun kahramanıdır. Öyküye lı askerler onu görürler ve yakalarlar; efendi
göre Androcles eskiçağlarda yaşamış bir köley sinin dönmüş olduğu, denizler ötesindeki
di. Kölelerin yaşam koşulları ise zor ve Roma’ya götürürler.
acımasızdı. Kaçak köleler çarmıha gerilir ya Androcles Roma’da ölüme mahkûm edilir.
da izleyicileri eğlendirmek için vahşi hayvan İşte böylece arenaya getirilen Androcles eski
larla birlikte arenaya atılırdı. Bir gün, büyük arkadaşı aslanla karşılaşır.
bir arenadaki izleyiciler vahşi bir aslanın Öyküyü duyan halk Androcles’in özgürlü
kurbanlardan birine doğru, sanki onu tanıyor- ğünün verilmesini ister. Aslan da armağan
muşçasına yürüdüğünü görürler. Aslan vahşi olarak Androcles’e verilir. O günden sonra
ce kükremek yerine, kölenin etrafında bir sık sık Androcles’i zincirinden tuttuğu asla
köpek gibi oynayarak dolanır ve kölenin nıyla kentte dolaşırken görenler, ona para
bacaklarına sürtünür. Köle Androcles de, verir, aslanı da çiçeklerle süsler ve “İşte,
korkusu geçer geçmez aslana dostça bakar. adama evsahipliği yapan aslan; aslana doktor
Sonradan anlaşıldığına göre, Androcles’in luk eden adam” derlerdi.
efendisi bir süre önce onu Afrika’ya götür
müştür. Her gün kötü davranışlarla karşılaşan ANESTEZİ. Doktorlar, ameliyat sırasında
ve dövülen Androcles sonunda çeresizlik için ağrı duymaması için, ameliyattan önce hasta
de kaçmış ve çölün kıyısında bir mağarada ya bir iğne yapar ya da solunum yoluyla bir
oluyor ve genellikle şok nedeniyle ölümle Güldürücü gaz herkeste gülme isteği uyandırmaz.
Bu 19. yüzyıl oymabaskısında görüldüğü gibi
sonuçlanıyordu. Oysa bugün güçlü anestezik- bazılarını da uyutur!
ler sayesinde hastanın bilinci ve ağrı duyumu
tümüyle yok edilebildiği için, cerrahlar saat buluşların uygulama alanına geçmesi uzun
lerce süren en karmaşık ameliyatları gerçek yıllar aldı. 1842’de ABD ’li doktor Cravvford
leştirerek hastanın yaşamını kurtarabiliyorlar. Long, eter koklatarak uyuttuğu bir hastayı
Genel anestezi, omurilik anestezisi ve böl ameliyat etti. ABD’li diş hekimi Horace
gesel (lokal) anestezi olmak üzere üç tip Wells ise, diazot monoksit buharlarını soluya
anestezi vardır. Uzun süren büyük ameliyat rak bilincini yitirdikten sonra bir meslektaşına
larda, hastaya bilinçsiz bir uyku veren genel dişini çektirdi.
anesteziye başvurulur. Omurilik anestezisi ise 1846’da gene ABD ’li diş hekimlerinden
genellikle doğumda, karın ve bacak ameliyat William Thomas Morton, çenesinde ur olan
larında uygulanır. Omurilik kanalına şırınga bir hastayı Massachusetts’deki bir hastanede
Mansell Collection
edilen bu anestezikler vücudun belden aşağı
bölümündeki ağrı duyumunu ortadan kaldı
rır; ama ameliyat süresince hasta uyanık ve
tümüyle bilinçlidir. Çok kısa süreli ameliyat
larda bir sinirin çevresine şırınga edilerek ya
da deri yüzeyine püskürtülerek kullanılan
bölgesel anestezikler vücudun neresine uygu
lanırsa yalnızca o bölgeyi duyarsızlaştırır. Bu
yüzden diş hekimleri diş çekiminden ya da
dolgudan önce, doktorlar da ufak kesiklere
dikiş atmak ya da apse açmak gibi basit işlem
lerde bölgesel anestezi uygularlar.
VVİlliam Morton, 1846'da Massachusetts'deki bir
hastanede ameliyata alınmak üzere olan bir hastaya
İlk Gelişmeler eter veriyor.
Anesteziklerin bulunmasında birçok kişinin
emeği geçmiştir. 1799’da İngiliz kimyacı Sir doktorların gözü önünde eterle uyutarak, bu
Humphry Davy, diazot monoksit buharlarını maddenin ameliyatlarda genel anestezi ama
içine çektiğinde bilincini yitirdiğini ve garip cıyla kullanılabileceğini ilk kez kanıtladı. Çok
düşler gördüğünü fark etti. Aynı gaz başkala geçmeden ABD ve İngiltere’deki doktorlar
rında hafif bir sarhoşluk duygusu ve gülme bütün ameliyatlarda anestezi uygulamaya
isteği yarattığından, diazot monoksit daha başladılar.
çok güldürücü gaz adıyla bilinir. Birkaç yıl Doğum sancılarını hafifletmek için eter
sonra Davy’nin öğrencilerinden Michael Fa- kullanan ilk doktor İskoçyalı Sir James
raday, ağrı duyumunu yok etmek için eter Young Simpson oldu. Aynı doktor 1847’de,
kullanılabileceğini öne sürdü. Ama bu ilk dostları üzerinde denediği kloroform buharla-
272 ANGKOR
nnın da etkili bir anestezik olduğunu buldu. Eskiden görkemli bir görünümü olan Ang-
(Ama sonradan kloroformun tehlikeli olduğu kor’daki bütün ahşap saraylar ve evler 15.
anlaşılınca kullanımından vazgeçildi.) yüzyılda terk edildikleri için ya çürüdü ya da
beyaz karıncalara yem oldu. Kumtaşından ve
Anesteziklerin Kullanımı sert kızıl kayadan yapılmış olan dinsel yapıla
Anesteziklerin kullanımında uzmanlaşmış rın birçoğu ise sağlam kaldı; ama bazı tapı
olan doktorlara anestezi uzmanı ya da narko naklar sık ormanın, yapıların çatılarına kadar
zitör denir. Büyük bir ameliyattan önce, kökleri yayılan ağaçlarından çok zarar gördü.
hastayı uyutmak için kol damarına anestezik Tapmakların en büyüğü ve en güzeli Tanrı
bir madde şırınga edilir. Daha sonra hastanın Vişnu’nun onuruna yapılmış olan Angkor Vat
anestezik gazı soluyabilmesi için ağzına özel çok iyi bir biçimde korunmuştur. Bunun
bir maske takan anestezi uzmanı, bir makine nedeni eski Khmerler’in soyundan gelen
nin başına geçerek hastanın soluduğu gaz mik Kampuçyalılar için bu tapınağın hâlâ bir hac
tarını ayarlar. Aynca, ameliyat bitinceye kadar yeri olmasıdır. Bu tapmak 200 hektarlık bir
hastanın solunumunu izler ve genel durumu alanı kaplayan çok büyük bir yapı olduğu için
nu denetler. Hasta, anestezik gazı soluduğu “kent tapınak” anlamında Angkor Vat adı
sürece uyur ve hiç ağrı duymaz. Ama diazot verilmiştir. Bir kulenin çevresinde ve dikdört
monoksit, siklopropan ya da halotan gibi gen biçimindedir; galerileri, yolları, terasları
anestezik gazlar uzun süre solunduğunda ölü ve çam kozalağı biçiminde kuleleri vardır. 200
me yol açabileceği için, hastaya bu gazlarla metre genişliğinde bir hendekle çevrili olan
birlikte oksijen de vermek gerekir. tapınağın, gerçek boyutlarında yapılmış hay
van, bitki ve zarif kız oymalarıyla bezenmiş
ANGKOR. Çinhindi’nin güney bölümünde, duvarlan, resimli bir dokumayla kaplanmış
Kampuçya’nın tropikal ormanlarının ortasın gibi görünür.
da Asya’nın en büyük harikalarından biri yer Başkent 1177’de Çampa Krallığı’nın akınla-
alır. Bu bir zamanlar büyük Khmer İmpara rıyla yıkıldı. Ancak birkaç yıl sonra İmparator
torluğu’nun başkenti olan eski, yıkık Angkor VII. Jayavarman Çampalar’ı yendi ve yeni bir
kentidir (bfik. K am pu çy a ). İS 9. yüzyılda kent yaptı. Buda dinini benimseyerek Buda’
Angkor’u kuran I. Yaçovarman, Tonle Sap nın onuruna Bayon adı verilen çok büyük bir
Gölü yakınındaki bir tepede Hindu tannsı Şi- tapmak yaptırdı. Tapmağı çevreleyen 50 ku
va’nın bir heykelini yaptırdı. Angkor kenti lenin her birinde doğuya, batıya, güneye ve
Khmer imparatorlarının gücünü simgeleyen kuzeye bakan, gülümseyen kocaman insan
bu heykelin çevresinde gelişti. yüzleri vardır. Bunlar tanrıların krallığa nasıl
French Embassy
ANGLOSAKSONLAR 273
baktığını göstermek amacıyla yapılmıştı. 25 ettikleri sırada Roma ordusu Avrupa’da sa
metre yüksekliğindeki beş kent kapısının üze vaşmak üzere İngiltere’den çekiliyordu. Ro
rinde de aynı yüzler görülür. Bu kapılara malılar, Britonlar’ı güneyden gelebilecek baş
giden özel yollar boyunca tanrı ve şeytan ka kabilelerin saldırılarına karşı korumaları
heykellerinin desteklediği yılan biçimli sütun için Angıl ve Saksonlar’a toprak verdiler.
kalıntıları vardır. İmparatorun yarışları ve Ama daha sonra Angıllar ve Saksonlar çok
oyunları izlediği yer nerdeyse gerçek boyut güçlendi ve Britonlar’ı batıda Galler ve Corn-
larda fil heykelleriyle süslüdür. wall bölgelerinde yaşamaya zorladılar. İngil
tere’de Anglosaksonlar’ın egemenliği İS 5.
ANGLOSAKSONLAR. Yüzlerce yıl önce yüzyıldan Normandiya Dükü William’ın
İngiltere’de farklı Germen kabileleri yaşardı. (1028-87) 1066’da İngiltere kralı olmasına
İngiltere’yi de kapsayan Britanya Adaları’nın kadar sürdü.
adı bu kabilelerin en eskilerinden olan Bri-
tonlar’dan, İngiltere adı ise Angıllar’dan Anglosaksonlar'ın Yaşam Biçimi
gelir. Anglosaksonlar ağaç, kamış ve çamurdan
Günümüzde Anglosaksonlar ortak adıyla yaptıkları tek odalı, dikdörtgen biçimli evler
anılan Angıllar ve Saksonlar bugün Almanya de yaşarlardı. Evlerin duvarlarındaki ve çatı
olarak bilinen topraklarda yaşayan Germen daki delikler, pencere ve baca işlevleri görür
kavimleriydi. İngiltere’yi İS 5. yüzyılda istila dü. Odanın ortasında yemek pişirmek ve
British Museum
Yit*"'
£M f \
j. } *h*»cp0Tf
Solda: Canterbury'deki 11. yüzyıl Anglosakson elyazması, Babil Kulesi'nin yapılışını gösteriyor. Üstte
sağda: Sutton Hoo'daki batık gemiden çıkarılan, hayvan figürleriyle süslü mine, altın ve lâl taşlarıyla
işlenmiş para çantası kapağı. Anglosakson zanaatçılar bu malzemeleri özellikle mücevherlerde
kullanırlardı. Altta sağda: Boynuz biçimli içki kapları altın kabartmalarla süslenirdi. Bunlar Sakson
konaklarında sofralarda kullanılırdı.
274 ANGLOSAKSONLAR
ısınmak için bir ateş yanardı. Soylular daha broşlarla tutturulurdu. Uzun tunikler giyen,
büyük evlerde yaşarlardı. Bu evlerden bazıla omuzlarına pelerin alan kadınlar kıyafetlerini
rının duvarları altın iplikle dokunmuş kumaş cam ya da amber boncuklardan yapılmış
larla süslenirdi. Lord ve adamları yemeklerini kolyeler, bronz bilezikler, yüzük ve broşlarla
yedikten sonra masalar kaldırılır; aynı odada tamamlarlardı.
uyurlardı. Lord’un eşi (Lady) ayrı bir evde Anglosaksonlar’ın başlıca geçim kaynağı
yaşardı. Soyluların evlerinin çevresinde hiz hayvancılık ve tarımsal üretimdi. Yiyecekler
metçi yatakhanesi, mutfak, ambar gibi yapılar balla tatlandırıldığı için arıcılık çok gelişmişti.
da olurdu. Köylüler vergilerini Lordlar’ına ürün ve hay
Anglosakson kralları ve soyluları basit bir van olarak öderlerdi. Bir köyün kirası birkaç
yaşam sürmelerine karşın, evlerinde gümüş öküz, koyun, kaz, tavuk, fıçılarla bira, bal,
kâse, kaşık ve içki kupaları ile özenle yapılmış tahıl, peynir ve yağdan oluşabilirdi.
British Museum
Britonlar’dan kalma eski kiliseyi yeniden ya Dükü William 1066’da İngiltere kralı
yapmalarına izin verdi. Bir süre sonra, İskoç- olarak taç giydi. Böylece Anglosakson döne
ya kıyılarındaki bir adadan da Hıristiyan mi sona erdi.
misyonerler geldi. Misyonerlerin çabalarıyla
Hıristiyan dini yavaş yavaş ülkenin her yanma ANGOLA Afrika’nın güneybatısında, Atlas
yayıldı. Yeni kiliseler ve manastırlar kuruldu. Okyanusu’na kıyısı olan bir cumhuriyettir.
Keşişler bilgili kişilerdi. Oysa halkın çoğun Batısında Atlas Okyanusu, kuzeyinde Zaire,
luğu okuma yazma bilmiyordu. Manastır güneydoğusunda Zambia ve güneyinde Nami-
okullarında keşiş olacak erkek çocuklan ye bia ile çevrilidir. Kongo Irmağı halicinin
tiştirilirdi. Bilgin keşişler içinde en ünlülerin kuzeyinde Angola’nın Kabinda ili vardır. Bu
den biri Aziz Bede’dir. İS 8. yüzyılda, arala il ile Angola arasında Zaire topraklan dar bir
rında İngiliz halkının tarihinin de bulunduğu şerit biçiminde uzanır.
pek çok kitap yazmıştır. Din adamları kitapla
rını Latince yazarlardı. Anglosaksonlar’ın ANGOLA'YA İLİŞKİN BİLGİLER
kendi ulusal dilleriyle söylenmiş şiirler ise
YÜZÖLÇÜMÜ: 1.246.700 km2.
kuşaklar boyu ağızdan ağıza aktarılarak yaşa
NÜFUS: 9.105.000 (1987).
mıştır. Krallar ve soylular ziyafet sofralarında YÖNETİM BİÇİMİ: Sosyalist Cumhuriyet.
halk ozanlarından, kahramanlık öykülerini BAŞKENT: Luanda.
şiir ya da şarkı biçiminde dile getirmelerini BAŞLICA İHRAÇ ÜRÜNLERİ: Petrol, elmas, kahve.
isterlerdi. ÖNEMLİ KENTLER: Benguela Huambo, Lobito, Luanda
(başkent), Mosâmedes, Sâ da Bandeira (Lubango).
Anglosakson İngilteresi
Anglosaksonlar’m egemenliği döneminde Angola’nın kıyı ovası iç kesimlere doğru
krallıklar arasında sürekli savaşlar olurdu. 8. yükselerek, serin iklimi olan bir yaylaya
yüzyılda bunlardan biri çok güçlendi ve dönüşür. Ama ülkenin öteki bölgelerinde
Güney İngiltere’deki pek çok krallığı deneti sivrisineklerin üremesine elverişli sıcak ve
mi altına aldı. Bu güçlü krallık Mercia’ydı. nemli bir iklim görülür. Ülkenin büyük bölü
Kralları Offa kendini “İngilizler’in kralı” ilan mü çayırlarla kaplı yüksek düzlüklerden olu
etti. Britonlar’m Galler bölgesi sınırında çok şur. Kuzeydeki Kongo Irmağı’na katılan ır
büyük bir hendek yaptırdı. Bu hendeğin makların vadilerinde ise sık ormanlar vardır.
kalıntıları, günümüzde de “Offa’nın Hende Ülke topraklarının yalnızca yüzde 3’ü tarıma
ği” olarak bilinmektedir. elverişlidir. Angola’da suaygırı ve timsahın
Anglosaksonlar daha sonraları Kuzeyliler yanı sıra aslan, pars, zürafa, gergedan, manda
ya da Danlar (DanimarkalIlar) olarak adlan ve fil gibi hayvanlar yaşar.
dırılan Vikingler’in istilasına uğradılar. Viking- Angola’daki başlıca kabileler Bantu dilleri
ler önceleri kıyılara saldırıp, aldıkları gani ni konuşur. Ayrıca, ormanlık bölgelere sığı-
metlerle yurtlarına geri dönüyorlardı. Sonra
ları geri dönmeyip ele geçirdikleri yerlere yer
leşmeye başladılar. Anglosaksonlar ancak
871’de, Büyük Alfred’in Wessex kralı olmasın
dan sonra Viking saldırılarına karşı durabildiler
(bak. ALFRED). Ama 10. yüzyılda Danlar İngil
tere’yi yeniden istila etti ve bu kez Danlar’m
akıllı ve güçlü kralı Canute İngiltere’ye ege
men oldu.
1035’te Canute’un ölümünden sonra taht
gene bir Anglosakson kralı olan dindar Ed-
ward’ın eline geçti (bak. E d w a r d , İNGİLTERE
KRALLARI). Edward’ın ölümünden bir yıl son
ra İngiltere yeniden işgal edildi ve Normandi-
276 ANIT
nan ve Koisan dili konuşan 4.000 kadar San ANIT. Bir kişinin, olayın ya da tarihsel bir
ya da Buşman vardır. dönemin anısını yaşatmak amacıyla yapılan
Eskiden önemli bir kahve üreticisi olan heykel ya da yapılara anıt denir. Örneğin,
Angola’da bugün şeker, pamuklu dokuma ve Mısır piramitleri çok eski zamanda yaşamış ve
kereste sanayileri önem kazanmıştır. Mosâ- oraya gömülmüş olan firavunların (kralların)
medes limanında da balıkçılık sanayisinin D İ A T EK
soğuk hava depoları vardır.
Zengin bakır, manganez ve demir cevheri
yataklarına sahip olan Angola’daki en önemli
madencilik etkinliği elmas çıkarımıdır. Bunun
yanı sıra granit ve kuvars öteki ülkelere
satılır. Güneyde Kassinga’da demir cevheri
çıkarılır. Kuanza Irmağı’nın güneyinde çıkarı
lan petrol de ülke ekonomisi için önem taşır.
Zaire’deki Katanga maden bölgesi ile Ben-
guela arasında demiryolu bağlantısı vardır.
Ayrıca kıyılar iç kesimlere dört demiryolu
hattıyla bağlanmıştır.
Tarih
Angola 15. yüzyılın sonunda Portekiz’in sö
mürgesiydi (egemenliği altındaydı). Angola
adı bu yüzyılda Portekiz ile anlaşan Angola Kızılay Meydanı'ndaki Güven Anıtı 1935'te, Alm an
Kralı N ’gola’dan gelir. Afrika’nın önemli bir ve AvusturyalI sanatçıların işbirliğiyle yapılmıştır.
köle ticareti merkezi olan Angola’dan 19.
yüzyılın sonuna kadar Brezilya’daki Portekiz anılarım yaşatır. Roma’daki büyük zafer tak
şekerkamışı işletmelerine çok sayıda Buşman ları Romalı generallerin, Paris’teki ünlü Zafer
köle olarak gönderilmiştir. Angola’daki halk Anıtı (Arc de Triomphe) ise Napolyon ordu
ise Portekiz işletmelerinde zorla çalıştırıl larının zaferleri anısına yapılmıştır. Avrupa’nın
mıştır. hemen hemen bütün köy ve kasabalarında
1955’te Portekiz, Angola’nın kendi eyalet savaş sırasında ölen asker ve sivillerin anısına
lerinden biri olduğunu ilan etti. Bir yıl sonra adanmış savaş anıtları vardır. Batıda birçok
Agostinho Neto önderliğinde Angola Kurtu savaş anıtı taş sütun ya da haç biçimindedir.
luş Halk Hareketi ülkenin bağımsızlığı için Londra’da Whitehall’daki Kenotaf (boş lahit)
mücadeleye başladı. Bu tarihten sonra kuru en ünlü savaş anıtlarından biridir.
lan öteki örgütlerle birlikte, ulusal bağımsız Meydan ve caddelerdeki bazı anıtlar tek bir
lıktan yana olan Afrikalılar, Portekizliler’e kişinin anısına yapılmıştır. Ankara ve Türkiye’
karşı bir gerilla savaşı vermeye başladılar. nin öteki kentlerindeki Atatürk, Washing-
1974’te yönetim değişikliğinden sonra Porte ton kentindeki George Washington anıtları,
kiz (bak. Po r t e k iz ) denizaşırı topraklarından Londra’nın Trafalgar Meydam’ndaki Nelson
çekildi ve ertesi yıl Angola bağımsız oldu. Sütunu bunlardandır.
Ama hemen iç savaş çıktı; ardından da Güney
Afrika Cumhuriyeti Angola’ya saldırdı. Mezarlar ve Tapmaklar
1976’da SSCB ve Küba’nın desteklediği bir “A nıt” sözcüğü geçmiş zamanları anımsatan
yönetim iktidara geldi. 1980’lerde de Güney bir yapıt anlamına geldiği için, tarihöncesi
Afrika bu ülkeye saldırılarını sürdürdü. An çağlarda yaşamış olan insanların taş ya da
gola, Afrika’nın güneyindeki öteki bağımsız topraktan yaptığı yapılar için de kullanılır.
lık hareketlerini, özellikle de güney komşusu Avrupa’nın kuzeyinde ve batısındaki tarihön
Namibia’daki bağımsızlık hareketini destekle cesi taş anıtların iki farklı tipi vardır. Bunlar
mektedir. ya mezar ya da tapınaktır. Mezarların üstü
ANITKABİR 277
başlangıçta bir toprak tepecikle kaplıydı, ama hi 12. yüzyıla kadar gider. Zengin insanlar
bunlar daha sonraki yıllarda ya yağmur sularıy taş lahitlerde kilisenin içinde gömülürlerdi.
la çözülüp sürüklenmiş ya da topraklar tarım 13. yüzyılın sonlarında, ölmüş kişilerin insan
alanlarına dönüştürülürken yok olmuştur. boyutunda heykelleri lahtin üzerine yatmış
Günümüzde bunlardan geriye kalanlar, içleri durumda, elleri dua eder gibi birleştirilmiş
ne ölülerin konduğu taştan yapılmış oda ya da olarak yapılırdı. Daha sonra kişiler, adları
bölmelerdir. Bu tür taş anıtlara megalitler pirinç levhalara yazılarak anıldı. Bu levhalar
denir. Megalit, Yunanca “büyük” anlamına kilisenin taş duvarına yerleştirilirdi.
gelen megalo ve “taş” anlamına gelen lithos
sözcüklerinden türetilmiştir. Dünyanın birçok Türkler'de A nıt
yerinde megalitler vardır ve yaklaşık 6.000 yıl Türkler, İslam dinini benimsemeden önce de,
önce yaşamış insanlarca yapılmıştır. yaşadıkları dönemlerin ünlü kişilerini, kazanı
Bazı mezarlar galeri mezar olarak adlandı lan savaşları simgeleyen anıtlar yapmışlardır.
rılır. Çünkü ölülerin gömüldüğü yer alçak ve Bunlardan günümüze kalmış en ünlüsü Orta
uzun bir oda ya da galeri biçimindedir. Galeri Asya’daki Orhun A nıtlaridır (bak. O r h u n
mezarlar dikine konmuş taş bloklar ve bunla ANITLARI).
rın üzerine tavan diye yerleştirilmiş başka taş Türkler Anadolu’yu yurt edindikten sonra
bloklardan oluşur. da günümüze kadar ulaşan anıtsal nitelikte
Başka bir mezar türü de geçit mezarlardır. cami, köprü, han, hamam, medrese gibi
Böyle adlandırılmalarının nedeni, ölülerin yapılar yapmış, mezar taşları süslemelerine
gömüldüğü salonun dışarıya alçak ve uzun bir önem vermişlerdir. Selçuklu mezar taşlarının
geçitle bağlanmış olmasıdır. Geçit mezarları üzerinde insan, hayvan ve kuş figürleri vardır.
örten höyük büyük taşlarla çevrilidir. Geçit Osmanlı mezar taşları ise bitki ve mimari
mezarlar, galeri mezarlar gibi, birden çok ölü figürlerle bezenmiştir. Osmanlı mezar taşla
için kullanılmıştır. Ama geçit mezarlar çok rından kişinin toplumsal konumu da anlaşıla
daha sonra, maden kullanmaya başlamış in bilirdi.
sanlarca yapılmıştır. Geçit mezarların en gü Kurtuluş Savaşı’ndan sonra anıt yapımında
zel örneklerinden biri İskoçya açıklarında, hızlı bir çoğalma oldu. Hemen hemen bütün
Orkney Adaları’ndaki Maeshowe’dur. Bu kentlerde A tatürk’ü, Kurtuluş Savaşı’m, hal
nun, kubbe biçiminde çatısı olan büyük bir kın savaştaki kahramanlıklarını simgeleyen
orta salonu ve bu salona açılan, içine ölülerin anıtlar dikildi. Çanakkale Zafer ve Meçhul
konduğu üç küçük odası vardır. Asker Anıtı ile A tatürk’ün gömülü olduğu
Megalitik anıtların bir başka türü de men- Anıtkabir (bak. ANITKABİR) bunların önde
hirlerdir. (Breton dilinde “taş” anlamına ge gelenlerindendir.
len men ve “uzun” anlamına gelen h i f den
türetilmiştir.) Bu anıtlar dik olarak yerleştiril ANITKABİR, A tatürk’ün Ankara’daki anıt
miş büyük taşlardan yapılmıştır. Kuzey Fran mezarıdır. A tatürk’e bir anıtmezar yapma
sa’da, özellikle Bretanya’da ve Güney İngilte çalışmalarına ölümünden hemen sonra baş
re’de görülen menhirler, bir ya da daha çok, landı. Yer olarak kentin kaleden sonra en
daire, yarım daire ya da elips biçiminde yüksek tepesi olan ve adı daha sonra Anıttepe
dizilmiş taşlardan oluşur; hendekle ve toprak olarak değiştirilen Rasattepe seçildi. 1941’de
setlerle çevrilidir. İngiltere’deki ünlü bir men- yapının tasarımı için açılan uluslararası yarış
hir Stonehenge’dir. Cilalı Taş Devri (Neolitik maya yurtiçinden 22, yurtdışmdan 27 proje
Çağ) ve Tunç Çağı başlarında (yaklaşık İÖ katıldı. Uluslararası seçici kurulun seçtiği üç
2800) yapılmış tapmaklar zamanla onarılıp proje arasından, Emin Onat ile Orhan A rda’
genişletilmiştir. Bu taş tapmaklarda ne tür nın ortak projesinin uygulanmasına karar ve
tanrılara tapıldığım ve nasıl dinsel törenler rildi. 9 Ekim 1944’te temeli atılan Anıtkabir’
yapıldığını bilmiyoruz. Günümüzde ölüler ba in yapımı dokuz yılda tamamlandı. 10 Kasım
zen eski tapınakların yakınma gömülür. 1953’te A tatürk’ün Etnografya Müzesi’nde
Hıristiyan dünyasında kilise anıtlarının tari bulunan naaşı törenle buraya taşındı.
ANKARA 279
ANKARA İLİNE İLİŞKİN BİLGİLER Evliya Çelebi Ankara keçisi kadar beyaz bir
varlık görmediğini yazmıştır.
YÜZÖLÇÜMÜ: 30.715 km2.
NÜFUS: 3.306.327 (1985).
İL PLAKA NO: 06.
Doğal Yapı
İLÇELER: B üyük Şehir Belediyesi'rıe bağlı ilçeler: Altın Deniz düzeyinden yüksekliği ortalama 1.000
dağ, Çankaya, Keçiören, Mamak, Yenimahalle. Ö b ü r metre dolayında olan il dağlık ve ormanlık
ilçeler: Ayaş, Balâ, Beypazarı, Çamlıdere, Çubuk,
Delice, Elmadağ, Gölbaşı, Güdül, Haymana, Kalecik,
Kuzey Anadolu ile kurak Konya Ovası ara
Kazan, Keskin, Kırıkkale, Kızılcahamam, Nallıhan, sında geçiş bölgesidir. İl topraklarının kuzeyi
Polatlı, Sincan, Sulakyurt, Şereflikoçhisar. yüksek ve dağlıktır. Batı Karadeniz’in Köroğ-
İLGİ ÇEKİCİ YERLER: Anıtkabir; Atatürk Orman Çiftliği lu Dağları yer yer ilin kuzey sınırlarından
ve Hayvanat Bahçesi; Gençlik Parkı; Ankara Kalesi;
Augustus Tapınağı; Caracalla (Roma) Hamamı; Julia- içeriye doğru sokulur. Bu dağlar üstündeki
nus Sütunu; Alaeddin Camisi; Aslanhane (Ahi Yıldırım Dağı (2.034 metre) ilin en yüksek
Şerafeddin) Camisi; Hacı Bayram Camisi; Ahi Elvan
Camisi; Cenabi Ahmed Paşa Camisi; Ulus Cumhuri noktasıdır. İdris Dağı (1.988 metre), Elma
yet Anıtı; Güven Anıtı; Zafer Anıtı; Türkiye Büyük Dağı (1.761 metre) ve Ayaş Dağları (1.668
Millet Meclisi, eski ve yeni binaları; Anadolu Mede metre) ilin öteki önemli yükseltileridir. Gü
niyetleri Müzesi; Devlet Resim ve Heykel Müzesi;
Etnografya Müzesi; Çankaya Atatürk Müzesi; Tabiat neyde geniş bir alanı kaplayan, ortalama
Tarihi Müzesi; Çubuk Barajı; Gölbaşı; Kızılcahamam 1.100 metre yükseklikteki Haymana Yaylası
Soğuksu Milli Parkı ve kaplıcaları; Ayaş Karakaya
Kaplıcası; Haymana kaplıcaları; Gordion. genellikle ova, yer yer de yayla görünümün
dedir. İlin başlıca ovaları Ankara, Çubuk,
Ankara ili üç sevimli hayvana da adını Mürtet, Beypazarı ve Polatlı ovalarıdır.
vermiştir. Bunlar Ankara kedisi, Ankara İlin akarsularını Kızılırmak ve Sakarya
tavşanı ve Ankara keçisidir. Ankara kedisinin ırmaklarıyla bunlara karışan çay ve dereler
çok ince, yumuşak ve ipek görünümünde, kar oluşturur. Kızılırmak’ın yaklaşık 250 kilomet
gibi beyaz tüyleri vardır. Ankara tavşanının relik bölümü Ankara topraklarından geçer.
ve Ankara keçisinin uzun, parlak ve ipek Sakarya ise ilin batı sınırları boyunca akar.
yumuşaklığındaki tüylerinden yararlanılır. Çubuk ve Hatip (Bentderesi) çayları ile İnce-
S ^ ÇANKIRI /
^->ÇAMUDERE ( \
\ /
k iz il c a h a m a m \ _____ p
X K urtboğazı Ç u bu k II* f
Barajı Barajı «
NALLIHAN BEYPAZARI ® ® ÇUBUK S U L A K Y U R t'C ÇORUM
® GÜDÜL o KAZAN ® \
-s? A Çubuk I ®
Gökçekaya Sanyar ® SINC^ N t) Barajı KALECİK D E LİC E ) —
Barajı M AYAŞ ® g j ELMADAĞ
S ANKARA 2 2 2 d" ° T l ..... , Vyozgat
® KESKİN
ESKİŞEHİR
BALÂ
®HAYM ANA
Kesikköprü <
Barajı
KIRŞEHİR
iç Anadolu
Hirfanlı
Bölgesi'ndeki
Ankara ili,
yüzölçüm üyle
AFYONKARAHİSAR Ş.KOÇHİSAR Konya'dan sonra
ikinci sırayı alır. İlin
KONYA merkezi olan Ankara
kenti Türkiye'nin de
başkentidir.
280 ANKARA
Ara Güler
lar. Sakarya ile Kızılırmak arasına yerleşen bu bağlı olarak şekerpancarı üretimi hızla artmış
savaşçı kavimden dolayı burası Galada adını tır. Vadi boylarında ve sulanabilen topraklar
aldı. Bölgeye İÖ 2. yüzyılda egemen olan da yapılan sebzecilik ve meyvecilik de son
Romalılar Ankara kentini yörede oluşturduk yıllarda gelişme göstermektedir. İldeki meyve
ları eyaletin başkenti yaptılar. Sonradan ağaçlarının büyük bölümünü elma ve armut
Bizans İmparatorluğu yönetimine geçen böl oluşturur; sulu ve kokulu Ankara armudu çok
ge 7. yüzyılda Sasaniler’in, 9 yüzyılda Abbasi- ünlüdür.
ler’in akınlanna uğradı. Büyük bölümü yayla özelliği gösteren A n
1071’deki Malazgirt Savaşı’ndan iki yıl son kara ilinin doğal yapısı hayvancılığa elverişli
ra Selçuklular Ankara’yı ele geçirdi. Daha dir. Koyun ve dünyaca ünlü Ankara keçisi
sonra 1127’de Danişmendliler’in egemenliği ilde yetiştirilen hayvanların başında gelir.
ne giren yöre 1143’te Anadolu Selçukluları’ Ankara keçisinin beyaz, ince, doğal olarak
nın eline geçti. Anadolu Selçuklu Devleti’nin kıvırcık olan tiftiği nitelikli dokuma üretimin
dağılma döneminde Ankara’yı bir süre Ahiler de kullanılır. 19. yüzyıl ortalarına kadar
(bak. AHİLİK) yönetti. İlk kez 1354’te Osmanlı dünyada tiftik bir tek Ankara’da üretilmektey
egemenliğine giren yöre bir süre de Ka di. Günümüzde, Ankara’dan alman damız
ramanlı yönetiminde kaldı. 1361’de yeni lıklarla dünyanın başka yerlerinde de tiftik
den Osmanlı topraklarına katıldı. İl 1402’de, üretilmekteyse de hâlâ en nitelikli tiftik An
Yıldırım Bayezid ile Timur arasındaki Anka kara’da elde edilmektedir. A nkara’nın bir
ra Savaşı’na sahne oldu. başka ünlü hayvansal ürünü Beypazarı, Çu
buk, Çamlıdere ve Kızılcahamam ilçelerinde
Ekonomi üretilen çok lezzetli, beyaz ve kokulu Ankara
Ankara topraklarının yarısından çoğu tarıma balıdır.
elverişlidir. Güneye doğru gidildikçe belirgin Türkiye’nin savaş sanayisi, ağırlığı Kırıkka
leşen kurak İç Anadolu iklimi buğday, arpa, le’de olmak üzere Ankara’da toplanmıştır.
yulaf gibi kuru tarıma uygun tahıl ürünlerinin Kırıkkale silah fabrikalarında tabanca, tüfek,
yetiştirilmesine olanak verir. Ankara, Türki top gibi silahlar ile bunların mermileri üreti
ye tahıl üretiminde yaklaşık yüzde 8’lik bir lir. Mamak’ta gaz maskesi, Elmadağ’da ba
payla Konya’dan sonra ikinci sıradadır. rut, Kayaş’ta kapsül fabrikaları kurulmuştur.
İlde yetiştirilen öbür tarım ürünleri arasın Ankara’da 1988’de kurulan uçak fabrikasında
da fasulye ve mercimek de önemli bir yer F-16 savaş uçaklarının montajı yapılmaktadır.
tutar. Yörede şeker fabrikalarının açılmasına Tarımsal ve hayvansal ürünlerin işlendiği un,
282 ANKARA
Meydam’na bağlanırdı. Dikmen, Küçükesat, sında geniş ölçekli kent sorunlarıyla uğraşmak
Çankaya bağlıktı. Kent, kalenin çevresinde üzere Ankara Büyük Şehir Belediyesi ve
kümelenmiş dar sokaklı birkaç mahalleden bunun sınırlan içinde beş ilçe belediyesi
oluşmaktaydı. (Altındağ, Çankaya, Keçiören, Mamak, Yeni
Kurtuluş Savaşı’nın başarıyla sonuçlanma mahalle) oluşturulmuştur.
sından sonra Ankara 13 Ekim 1923’te yeni Başkent olduğu için Türkiye Büyük Millet
devletin başkenti ilan edildi. Bu tarihten Meclisi, cumhurbaşkanı ve başbakan ile ba
Anadolu Yayıncılık Arşivi kanlardan oluşan hükümet Ankara’da bulu
nur. Yabancı devletlerin Türkiye büyükelçi
likleri, kamu kurumlannın, siyasal partilerin,
silahlı kuvvetlerin yönetim merkezleri baş
kentte toplanmıştır. Ankara’da çalışan nüfu
sun yandan fazlası kamu kuruluşlarında çalış
maktadır. Bundan ötürü halk arasında Anka
ra’ya “memur kenti” denir.
Tüm yurda ve dünyanın önemli merkezleri
ne hava, kara ve demiryolu bağlantısı olan
Ankara önemli bir kültür ve sanat merkezi
dir. Başkent olduğunda, Ankara’da pek çok
şey gibi yükseköğretim kurumu da yoktu.
Bugün ise Ankara, Ortadoğu Teknik, Hacet
tepe ve Gazi üniversiteleri ile birçok yüksek
okul vardır. Ayrıca Devlet Tiyatroian, Devlet
Opera ve Balesi, Cumhurbaşkanlığı Senfoni
Türkiye Büyük M illet Meclisi 1960'tan beri bu yeni Orkestrası, Devlet Konservatuvarı, Anadolu
binasında toplanmaktadır. Medeniyetleri Müzesi, Ankara Devlet Resim
ve Heykel Müzesi gibi pek çok kültür ve sanat
sonra Ankara kenti hızla gelişerek çağdaş bir kuruluşu bulunmaktadır.
görünüm kazandı. I. Dünya Savaşı yıllarında Atatürk Orman Çiftliği ve başta Çubuk
yaklaşık 30.000 olan kent nüfusu günümüzde baraj gölü olmak üzere göl kıyıları halkın
2.235.035’e (1985 sayımı) ulaşmıştır. Ankara sevdiği mesire yerleridir. Atatürk Orman
Kalesi’nin bulunduğu tepenin üstünde ve Çiftliği’nin içindeki hayvanat bahçesi ve
eteklerinde yer alan eski Ankara, dar sokakla Gençlik Parkı’ndaki lunapark özellikle çocuk
rı ve kerpiç evleriyle geçmiş günleri anımsatır. lar için ilginç yerlerdir. Kurtuluş Savaşı’nm
Kentin başkent oluşundan sonra gelişen bölü önderi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhur
mü ise geniş ve ağaçlıklı yolları, gökdelenleri başkanı A tatürk’ün anıtmezarı da Ankara’da
ve parklarıyla çağdaş bir kent görünümünde dır (bak. ANITKABİR).
dir. Ama 1930’larda kentin çevresinde ortaya
çıkmaya başlayan gecekondular da bir yandan ANSİKLOPEDİ. Eski Yunanca’dan gelen
hızla çoğalmaktadır. 1985 sonunda kentte 290 “ansiklopedi” sözcüğü (enkyklios paideia) bü
bin dolayında gecekondu olduğu tahmin edil tün bilimler ya da bilgilerin tümü anlamına
mekteydi. gelir. Günümüzde önemli konularda bilgi
Ankara’nın önemli sorunlarından biri hava veren ya da yalnızca bir konuda aynntılı
kirliliğidir. Kentin doğal bir çanak içinde yer bilgileri kapsayan kitaplar sık sık “ansiklope
alması ve ısıtmada düşük nitelikte linyit kulla di” başlığı altında yayımlanmaktadır. Ansik
nılmasının etkisiyle 1960’larda ortaya çıkan lopediler genellikle sözlükler gibi alfabetik
hava kirliliği 1970’lerde ciddi boyutlara ulaştı. düzende hazırlanır. Böylece herhangi bir
Son yıllarda yüksek nitelikte ithal kömür madde kolaylıkla bulunabilir. Ansiklopediler
kullanımının artmasıyla birlikte bu alanda ya birkaç ya da çok sayıda ciltten oluşur ve
belirli bir iyileşme sağlanmıştır. 1983 sonra genellikle sonunda dizin yer alır. Dizin oku
284 ANTAKYA
yucunun aradığı bilgilerin, hangi maddelerde için hazırlanan bir ansiklopedi ise 5.020 cilde
olduklarını gösterir. ulaşmıştı.
Ansiklopedilerin güncelliğini koruması için 18. yüzyılda ilerici Fransız düşünür ve bilim
bilgiler belli aralıklarla gözden geçirilerek adamları, Diderot ve d ’Alembert’in öncülü
yeni basımları yapılır ya da ek ciltler çıkarılır. ğünde Encyclopedie'yi hazırladılar. Cham-
Örneğin, tıp bilimi ya da uzay araştırmalarına bers’in Cyclopaedid’sının Fransızca çevirisi
ilişkin maddelerin kısa aralarla gözden geçiril olarak başlayan bu yapıt dünyanın en ünlü
mesi gereklidir. Çünkü bu konularda sık sık ansiklopedilerinden biri oldu. Encyclopidie
yeni buluşlar ortaya çıkmaktadır. yalnızca okuyucularına bilgi vermekle kalmı
Günümüze ulaşan en eski ansiklopedi İS 1. yor, aynı zamanda onlann görüşlerini de etki
yüzyılda Romalı Plinius’un yazdığı Historia lemeye çalışıyordu. Hem kilisenin hem de
Naturalis’tir (“Doğa Tarihi”). Plinius’un ver siyasal iktidarın görüşlerine ve uygulamaları
diği bilgiye göre 37 ciltte, 100 yazarın 2.000 na karşı çıktığı için bu yapıtı çıkaranlar sık sık
kitabından derlenmiş 20.000 yazı içermek baskılarla karşı karşıya kaldı.
tedir. Encydopaedia Britannica ilk kez 1768’de
Ortaçağ boyunca çeşitli yazılar ve ilginç İskoçya’da haftalık fasiküller biçiminde ya
bilgiler içeren çok sayıda kitap yazıldıysa da yımlandı. 1771’de tamamlandığında 2.689 say
yazıların alfabetik bir düzen içinde hazırlan fadan oluşan üç ciltlik bir ansiklopedi oldu.
ması 17. yüzyıldan önce gerçekleşemedi. Yaklaşık 150 yıllık bir dönem içinde gözden
Fox Pholos geçirilerek 13 basım daha yapıldı. Bundan
sonra yayımcılar ansiklopedinin sürekli göz
den geçirilip güncelleştirildiği yeni bir uygula
maya başladılar. Encyclopaedia Britannica
1911’den beri ABD ’de yayımlanmaktadır.
1974’te çıkan 15. basım için ansiklopedinin
biçimi değiştirilerek üç bölüm olarak düzen
lendi. Bu basım 1985’te yeniden gözden
geçirilerek yayımlandı.
19. yüzyılda yayımlanan öteki önemli an
siklopediler arasında Fransa’da Pierre La-
rousse’un hazırladığı Grand Dictionnaire Üni
versel du XIX* Siecle'i (1866-76; “19. Yüzyılın
Büyük Evrensel Sözlüğü”) ve Almanya’da
Friedrich Arnold Brockhaus’un yayımladığı
Brockhaus'u sayabiliriz.
re) ilçesinde yaşamıştır ve mezarını her yıl Antalya ilinin dörtte birini kaplayan ovalar
binlerce Hıristiyan ziyaret eder. daha çok kıyı kesiminde ve akarsu boylarında
toplanmıştır. İlin en geniş ovası Antalya
Doğal Yapı Körfezi’nin bitiminde yer alan ve doğuda
İl topraklarının dörtte üçünü Batı Toros Serik ve Manavgat ovalarıyla birleşen A n
Dağları kaplar. Batıda denize dik yamaçlarla talya Ovası’dır. Ayrıca Antalya Körfezinin
inerek girintili çıkıntılı bir kıyı oluşturan bu batısında Finike ve Demre, doğusunda Alara,
dağlar doğuda denize paralel uzanır. Antalya Alanya alüvyon ovaları vardır. Tekeli Yayia-
kentinin batısı Tekeli Yaylası, doğusu Taşeli sı’ndaki Bozova, Korkuteli ve Elmalı ovalan
Yaylası olarak adlandırılır. İki yaylanın kesiş yüksek dağlar arasında yer alan çöküntü
tiği körfezin kuzeyinde Antalya Ovası yer ovalandır.
alır.
Muğla il sınırına paralel uzanan Akdağ, ANTALYA İLİNE İLİŞKİN BİLGİLER
♦sivri tepeler, küçük göller ve sulak çayırlarla
YÜZÖLÇÜMÜ: 20.815 km2.
bezenmiştir. En yüksek noktası 3.024 metre
NÜFUS: 891.149 (1985).
ye ulaşan At Kuyruk Sallamaz Tepesi’dir. İL TRAFİK NO: 07.
Tepenin adı yörenin iklim özelliklerinden İLÇELER: Antalya (merkez), Akseki, Alanya, Elmalı,
kaynaklanır. Söylentiye göre, burası yazın Finike, Gazipaşa, Gündoğmuş, Kale, Kaş, Korkuteli,
bile öylesine serindir ki sinek yaşamaz. Bu Kumluca, Manavgat, Serik.
İLGİ ÇEKİCİ YERLER: Lâra, Karpuzkaidıran, Side, Konya-
nedenle de atlar sinekleri kovmak için kuyruk altı, İncekum ve Kaş plajları; Çıralı mesire; Düden ve
sallama gereği duymazlar. İlin en yüksek Manavgat çağlayanları; Antalya kıyı çağlayanları;
tepesi (3.069 metre) Tekeli Yaylasinm doğu Düzler Çamlığı, Demre içmesi; Damlataş, Kadıini ve
Karain mağaraları; Köprülü Kanyon, Sahil ve Ter-
sunda yer alan ve güney-kuzey doğrultusunda messos ulusal parkları; Aspendos, Perge, Side,
uzanan Bey Dağlan üzerindedir. Deniz kıyı Olympos, Ksantos, Termessos ve Myra antik kentle
ri; Athena Tapınağı; Yivli Minare, Korkud, Murad
sında birdenbire yükselen bu dağlar birbirine Paşa ve Kale camileri; Karatay Medresesi; Evdür,
paralel iki sıradağ görünümündedir. Sedir Alara Şarapsa hanları; Antalya ve Alanya kaıeleri;
ormanlarıyla kaplı Bey Dağlan üzerinde Antalya Bölge Müzesi; Kalkan, Kaş ve Demre yöre
sindeki Likya kaya mezarları.
2.500 metreyi bulan doruklar bulunur. Kıyı
sıradağlarının en yükseği, kıyıya dik yamaç
larla inen Tahtalı D ağidır. İlin doğusunda, İlin dağlık bölgelerinden doğan akarsular,
kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda Geyik ormanlar arasındaki dar ve derin boğazlarda
Dağları uzanır. Kıyıya paralel uzanan bu köpürerek, çağıltılarla akar. Bunların suları
dağlar Konya ile Antalya arasında doğal sınır ilkbaharda Toroslar’daki karların erimesiyle
oluşturur. artar, yaz ortalarında ise azalır. Manavgat
Güneyde
Akdeniz, kuzeyde
Toros üağiarı
arasında yer alan
Antalya ili
T ürkiye'nin en
canlı turizm
merkezlerinin
toplandığı
yörelerden
biridir.
286 ANTALYA
Eskiçağdaki Antiphellos
kentinin yerine kurulm uş
olan Kaş, yaklaşık 4.000
nüfuslu küçük bir
yerleşmedir. Ama doğal
güzelliğiyle yaz aylarında
yerli ve yabancı turistlerin
akınına uğrar.
DİA TEK
mer, Finike, Kalkan ve Kekova başlıca turizm duğu için, eskiçağlardan günümüze kalan tek
merkezleridir. Uygulanmakta olan turizmi yapı Hadrianus Kapısı’dır (İS 130). Antalya
geliştirme projeleri kapsamında konaklama kenti Selçuklular ve Osmanlılar döneminden
olanakları hızlı bir artış göstermektedir. kalma tarihsel yapılar açısından çok zengin
Önem bakımından tarım ve turizmi izleyen dir. Bunlardan en ünlüsü, Selçuklu Sultam
sanayinin temel özelliği tarıma dayalı olması Alaeddin Keykubad döneminde yapılmış olan
dır. Un, yağ, çırçır, konserve, kereste, iplik Yivli Minare’dir. Eski limana bakan, çevresi
ve dokuma fabrikalarının yanında ambalaj surlarla çevrili eski kent (Kaleiçi Mahallesi)
malzemesi, beton kanal, oto camı, metal eşya son yıllarda onarılarak bir dinlence merkezine
üreten işletmeler de vardır. Sanayi kuruluşla dönüştürülmüştür.
rı Antalya kenti çevresinde yoğunlaşmıştır. Kentin ekonomik yaşamında turizm ve
ticaretin önemi gittikçe artmaktadır. Kentte
Toplum ve Kültür ve çevresinde tarıma dayalı sanayi kuruluşları
Anadolu Yayıncılık Arşivi
Antalya yöresinin yaşam biçimini özgün kılan
etkenler arasında Yörükler’in gelenek ve
görenekleri önemli yer tutar. Göçer aşiretler,
yerleşik yaşama geçtikten sonra bile gelenek
lerini, törelerini ve el sanatlarını büyük ölçü
de korumuşlardır. Renkli giyimleri ve düğün
gelenekleriyle ilgi çeken Yörükler’in doku
maları yurtiçinde ve dışında ün kazanmıştır
(bak. YÖRÜKLER). Antalya halk oyunlarının
en tanınmışı Teke zortlamasıdır. Türkmen
asıllı dağ köylerinde görülen semah oyunu
Orta Asya’daki Şamanizm’in izlerini taşır.
Noel Baba olarak bilinen Aya Nikoıa’nın My-
ra (Demre) antik kentinde yaşamış olması
Antalya’nın önemli bir özelliğidir. Bir söylen
ceye göre Aya Nikola her yıl 26 Aralık günü
çevredeki çok yoksul üç kız kardeşe bir kese
altın armağan ederdi. Günümüzde Noel Ba
ha’nın yeni yıl öncesinde çocuklara armağan Yeni limanın yapılmasından sonra önem ini yitiren
lar getirdiği inanışı bu söylenceye dayanır. eski liman. Antalya kentinin en güzel köşelerinden
biridir.
İl Merkezi: Antalya yaygındır. Çeliğin direncini artıran ve paslan
Kent, Antalya Körfezi’nin en iç noktasında, masını önleyen ferrokromun Türkiye’de ilk
doğal limanın çevresinde kurulmuştur. Ken kez üretildiği Antalya Ferrokrom Sanayii
tin adı, burayı bir süre üs olarak kullanan İşletmesi 1957’de kurulmuştur. Ulaşım kara
Bergama Kralı II. Attalos’un (İÖ 220-138) yolu ağırlıklıdır. Deniz ulaşımının giderek
adıyla bağlantılı olan Attaleia’dan gelir. Bir önem kazandığı kentte bir de havalimanı
söylenceye göre, yeni bir kent kurmak için vardır.
yer arayan II. Attalos adamlarına yeryüzün- 1982’de Antalya kentinde Akdeniz Üniver
deki cenneti bulmalarını buyurur. Onlar da sitesi kurulmuştur. 12 salon ile bir açık hava
uzun aramalardan sonra yeryüzündeki cenne bölümünden oluşan Antalya Bölge Müzesi’n
tin Antalya’nın bulunduğu yer olduğuna ka de yöredeki kazılardan çıkarılan eski yapıtlar
rar verirler ve böylece Attaleia kenti kurulur. sergilenir. İlk kez 1964’te gerçekleştirilen A n
Daha sonra korsanların eline geçen kent, Ro talya Altın Portakal Film Şenliği ülkemizdeki
malılar döneminde büyüyüp gelişti; Bizans ilk yerel film şenliğidir ve 1975’ten bu yana
döneminde önemli bir liman haline geldi. Bu başka sanat etkinliklerini de kapsamaktadır.
günkü kent antik yerleşmenin üzerine kurul Kentin nüfusu 261.114’tür (1985).
ANTARKTİKA 289
ANTARKTİKA dünyanın beşinci büyük kıta ri, buradaki iklimin dünyanın öteki bölgeleri
sıdır. 14.200.000 km2’lik bir alanı kaplayan bu üzerindeki etkileri gibi konularda öğrenilmesi
kıta, dünyanın en soğuk ve en erişilmez yeri gereken daha pek çok şey vardır.
olan Güney Kutup Bölgesi’ndedir. Yüzeyi
buzlarla kaplı olan Antarktika’nın merkezin Dağlar, Rüzgârlar ve Buz
de Güney Kutup Noktası vardır. Çevresinde Güney. Kutup Noktası deniz düzeyinden yak
büyük bölümü yüzen buz parçalarıyla kaplı laşık 3.000 metre yüksekliğindeki bir plato
olan Güney Okyanusu bulunur. Atlas Okya nun merkezine yakındır. Çevresinde tepeleri
nusu, Hint Okyanusu ve Büyük Okyanus’un 5.000 metreyi bulan sıradağlar uzanır. Bu
en güney bölgeleri Antarktika’nın çevresinde dağların arasında Erebus ve Terror gibi etkin
birleşerek Güney Okyanusu adını alır. Yal yanardağlar da vardır. Antarktika, yüzey
nızca araştırma yapmak için gelen bilim kalınlığı yer yer 4.500 metreye ulaşan, ortala
adamlarının yaşadığı Güney Kutbu, Kuzey ma kalınlığı ise 2.000 metreyi bulan bir buz
Kutbu’ndan çok daha soğuktur. tabakasıyla kaplıdır. Bu buzlar çok yavaş
İnsanlar yüzyıllardır dünyanın güneyindeki olarak merkezden çevreye doğru hareket
bu bölgenin nasıl bir yer olduğunu merak eder.
ettiler. Bölgeye düzenlenen birçok keşif gezi Kıyının alçak ve düzgün olduğu yerlerde
sinin sonunda Antarktika haritası aşama aşa buzlar katmanlar halinde denize taşar; yüksek
ma çıkarıldı. Bugün kıtanın yüzeyi oldukça ve dağlık yerlerde ise buzullar vadilerin ara
ayrıntılı olarak bilinmektedir. Ama buzun sından denize akar. Böylece bütün kıtanın
altındaki karanın durumu, buzun oluşum çevresinde, denizden 15 ile 60 metre yüksek
süreci, bu olağanüstü soğuk iklimde bitki ve likte sarp kayalar biçiminde yükselen buzdan
hayvanların yaşamlarını nasıl sürdürebildikle büyük bir duvar oluşmuştur.
Güney
Shetland
KRALİÇE m a u o
GÜNEY E N D E R B Y tr-x
<*<Sy ARAZİSİ NO
AMERİKA
KEM PV
KIYISI \ V
Weddel Denizi
M AC ROBERTSON)
KIYISI
Filch n e r
Ş e lf b u \u
ANTARKTİKA
LEOPOLD VE y
A S T R ID K IY IS lS
O»
ELLSVVORTH GÜNEY KUTBU
^P LA TO S U
o, KRALİÇE
MARYBYRD ( \ MARY
S- KIYISI
A R A Z İS İ '\~Ross Şelfbuzt}
R o s s D e n izi
ULUSLAR AR ASI
JEOFİZİK YILI
İSTASYONLARI
( 1957 - 5 8 ) BallenyAdl.
290 ANTARKTİKA
Antarktika’da bazı böcekler dışında kara çevresinde kurardı. Yeni Zelanda’nın güneyi
hayvanı yoktur ve çok az bitkiye rastlanır. ne düşen ve kıtanın içlerine kadar giren bu
Ama kıtayı çevreleyen denizler hayvan türleri büyük körfez, araştırmacılan Güney Kutbu’
açısından son derece zengindir. Birçok balık na en yakın yere ulaştınrdı. Bu denizi
türü, büyük balinalar ve fokların yanı sıra 1841’de Ingiliz James Clark Ross keşfetti ve
penguenler, martılar ve borankuşlan gibi bölgedeki Erebus ile Terror yanardağlarına
çeşitli kuşlar vardır. Ross’un iki keşif gemisinin adı verildi. Araş
Hızı saatte 160 kilometreye erişen sert tırmaların başladığı çağımıza kadar, fok avcı-
rüzgârlar bazen günlerce durmaksızın eser. lannın dışında bölgeye pek kimse uğramadı.
Sıcaklık yazın bile (ocak ayında) genellikle Norveçli Roald Amundsen 14 Aralık 1911’de,
donma noktasının altındadır. Martta denizler Güney Kutbu’na ayak basan ilk kişi oldu.
de donmaya başlayınca kışın geldiği anlaşılır. Onu 35 gün arayla, bir İngiliz araştırma
Sonra bütün kıta sıkışarak ufalanmış buz grubuna başkanlık eden Kaptan Robert Scott
parçacıklarıyla örtülür. Rüzgârların ve okya izledi. Scott ve yanındakiler dönüş yolculu
nus akıntılarının buzlar üzerindeki baskısı ğunda öldüler.
sonucunda yüksekliği 5 metreyi bulan buzdan 1929’da ABD ’li deniz subayı Richard Eve-
dağ sıralan oluşur ya da denizde, buzlar lyn Byrd, Ross Denizi’ndeki Balinalar Körfe-
arasındaki geniş su kanallan birkaç dakikada zi’nde Küçük Amerika adını verdiği kampını
kapanabilir. Büyük buzdağlan akıntıların et kurdu. Oradan üç kişilik ekibiyle Güney
kisiyle buz kütlelerinden kopar. Kutbu’na uçtu ve uçakla Güney Kutbu’na
Denizdeki büyük buz kütleleri yaz ayların giden ilk insan oldu.
da erimeye başlayarak parçalanır ve karadan Kıtanın öbür yanında kalan Weddell Deni
kopan büyük buzdağlanyla birlikte kuzeye zi, yoğun buz kütleleriyle gemilere geçit
doğru hareket eder. vermediği için, daha az sayıda araştırmacı
tarafından incelenebildi. Kıtanın bu bölgesi
Güney Kutbu Araştırmaları nin bir bölümünü 1928’de Sir Hubert Wilkins
Antarktika’ya yalnızca deniz yoluyla ulaşıla araştırdı. Wilkins ayrıca Antarktika üzerinde
bilen zamanlarda araştırmacılar bölgeye deni uçan ilk araştırmacıydı. Yedi yıl sonra A BD ’li
zin buzlarla kaplı olmadığı yaz mevsiminde Lincoln Ellsworth kıtayı bir uçtan öteki uca
gelir ve kışı geçirmek için bir kamp kurarlar uçakla geçmeyi başararak Weddell Denizi’n-
dı. İç bölgelerdeki incelemelerini bahar ve den Balinalar Körfezi’ne ulaştı.
yaz aylannda sürdürürler, böylece bir yıl Kıtayla ilgili araştırmalarda en büyük ilerle
sonra başka bir gemi gelip onları alıncaya me 1957-58 Uluslararası Jeofizik Yılı’nda
kadar bilimsel çalışmalannı bitirirlerdi. Gelen gerçekleşti. Bu araştırmaya 12 ülke' 50’den
araştırmacılann çoğu kamplarını Ross Denizi çok bilimsel araştırma istasyonuyla katıldı.
C.J. Gilbert! British Antarctic Survey ABD istasyonlanndan birini tam Güney Kut-
bu’nda kurdu. Aynı dönemde İngiliz araş
tırmacı Sir Vivian Fuchs da, ilk kez Weddell
Denizi’nden Ross Denizi’ne kadar bütün kıta
yı aşarak Antarktika’nın her yanını araştırdı.
Uluslararası Jeofizik Yılı’ndan sonra da, ara
larında SSCB’nin de bulunduğu birçok ülke
Güney Kutbu’nda bilimsel çalışmalar yapma
yı sürdürdü.
Buradaki hava koşullannın incelenmesi,
yapılan araştırmalar, harita çizimleri ve jeolo
jik bulgular Antarktika’nın bir zamanlar
Gondwanaland’ın bir parçası olduğu görüşü
Antarktika'da yüzen buz kütlelerinin arasından
nü desteklemektedir. Gondvvanaland, bugün
geçmeye çalışan bir araştırma gemisi. bildiğimiz güney yanküredeki kıtalara birle
ANTİBİYOTİKLER 291
şik olduğu düşünülen, ilkçağlardaki dev kıta ğu dönemlerde, büyük bir üretici olan kentin
nın adıdır. adıyla özdeşleştirilerek bu fıstığa şamfıstığı
Birçok ülke Antarktika’nın çeşitli bölgeleri denmişti.
üzerinde hak iddia etmektedir. Buzun altında Antepfıstığı (Pistacia vera) 10 metreye ka
kömür, bakır, kurşun ve başka maden yatak dar boylanabilen ve sıcak iklimli kıraç toprak
ları vardır. Ne var ki, bunların çıkarılması ve ları seven bir ağaçtır. Yaklaşık 2 cm uzunlu
başka bölgelere ulaştırılması çok güç olduğu ğundaki oval meyveleri koyu yeşil yaprakların
için Antarktika daha uzun bir süre ekonomik arasında salkım biçiminde kümelenir. Bitki
bakımdan fazla değer taşımayacaktır. 1959’un nin yenen bölümü meyveleri değil, meyvele
sonunda 12 ülke Antarktika Antlaşması’m rin içindeki yağlı ve lezzetli tohumlarıdır.
imzaladı. Buna göre, kıta topraklarından Açık yeşil renkli olan bu tohumların üstünde
yalnızca barışçıl amaçlarla yararlanılabilecek, koyu kırmızı renkte ince ve zarsı bir kabuk,
burada askeri üs kurulamayacak ve silah onun üstünde de sert ve koruyucu ikinci bir
denemeleri yapılamayacaktır. Ayrıca Antark kabuk bulunur. Bu sert kabuğu saran kırmı
tika’daki araştırmalardan elde edilen bilimsel zımsı renkli, yumuşak ve etli bölüm meyve
sonuçların değiş tokuşu konusunda da anlaş dir. Dalından toplanan meyvelerin tohumları
maya varılmıştır. sert kabuğuyla birlikte kavrulur ve çatlayarak
Ayrıca bak. AMUNDSEN, ROALD; KUTUPLARIN ikiye ayrılan kabuğun içindeki yeşil bölüm
K eşfi ; Sc o t t , R o ber t F a l c o n . hem kuruyemiş olarak yenir, hem de çikolata,
pasta, dondurma ve tatlılarda kullanılır.
ANTEPFISTIĞI. Besleyici ve sevilen bir ku
ruyemiş olan antepfıstığı adını Gaziantep’ten ANTİBİYOTİKLER vücuttaki mikropları öl
alır. Çünkü dünya üretiminin büyük bölümü dürebilen ya da çoğalmalarını önleyebilen
nü başta Gaziantep, Şanlıurfa, Kahramanma ilaçlardır. Bu yüzden bu ilaçlara “canlılara
raş, Siirt ve Adıyaman olmak üzere Güneydo karşı” anlamındaki antibiyotik adı verilmiştir.
ğu Anadolu Bölgesi karşılar. Ortadoğu’da, Ama antibiyotikler bütün canlılara karşı ya da
İsa Çelik bütün canlılar üzerinde etkili değildir. Nite
kim hastalık yapıcı virüslere karşı etkisiz
kalan bu maddeler, öbür mikropları, özellikle
bakterileri öldürürken bu minik canlıların
yerleşmiş olduğu vücut hücrelerine bir zarar
vermez. Bu nedenle kümes hayvanlarının ve
domuz yavrularının daha sağlıklı gelişebilmesi
için çoğu kez yemlerine antibiyotik katılır.
Hatta ABD’de hemen tüketilmeyecek etler,
tazeliğini uzun süre koruyabilmesi için, anti
biyotiklere batınlarak depolanır.
Antibiyotiklerin ilk örneği olan penisilin
1928’de hemen hemen rastlantı sonucunda
Antepfıstığı ağacının dalında salkımlar halinde bulundu. Alexander Fleming, pelte kıvamın
görülen meyveleri kırmızımsı renkte, yum uşak ve da özel bir maddeyle doldurulmuş bir kabın
etli bir bölüm ile içte sert bir kabuğun koruduğu yeşil
ve yağlı tohum lardan oluşur. içinde (besi ortamında) stafilokoklann geliş
mesini inceliyordu. (Stafilokoklar, irinli çı
özellikle İran ve Suriye’de bir zamanlar ken banların oluşmasına ve impetigo gibi iltihaplı
diliğinden yabani olarak yetişen antepfıstığı, deri hastalıklarına yol açan bakterilerdir.)
lezzetli tohumları nedeniyle bugün yalnız bu Fleming’in hazırladığı besi ortamına yanlışlık
ülkelerde değil bütün Akdeniz kuşağında, la kanşan küf mantarları aynı ortamda çoğa
Çin’de, Meksika’da ve ABD ’nin California larak stafilokoklan yok etmişti. Fleming,
yöresinde de üretilir. Bugünkü Suriye’nin mantarlarca salgılanan ve bakterileri öldüren
başkenti Şam’ın Osmanlı egemenliğinde oldu bu maddeye penisilin adını verdi. O tarihten
292 ANTİBİYOTİKLER
ancak 10 yıl sonra penisilin saf olarak elde gerektiği zaman yeterli dozda antibiyotik
edilebildi ve daha birçok bakteri türü üzerin kullanılmamasıdır. Böyle durumlarda genel
de etkili olduğu saptandı. İlk kez 1957’de de likle hastalığı tedavi edebilecek başka bir
bir araştırma laboratuvarmda yarı sentetik antibiyotik denenir. Bakteriler üzerindeki et
penisilin elde edildi (bak. F lem in g , F lo r ey ve kisine karşılık, antibiyotikler bugüne kadar
CHAIN; PENİSİLİN). virüs hastalıklarının tedavisinde etkili olama
O günden bu yana, gerek başka tekhücreli mıştır (bak. VİRÜSLER VE VİRÜS HASTALIKLARI).
canlılardan, gerek laboratuvarlarda kimyasal
işlemlerle birçok antibiyotik üretilmiştir. Bazı Önemli A n tibiyo tikler
Penisilin ve streptomisin gibi bazı antibiyo Penisilin özellikle stafilokoklardan ileri gelen
tikler bakterileri öldürdüğü halde, tetrasiklin irinli çıbanların ya da apselerin ve zatürree,
ve kloramfenikol gibi bazı antibiyotikler yal menenjit gibi ağır iltihaplı hastalıkların teda
nızca bakterilerin çoğalmasını önler ve bu visinde kullanılır (bak. MENENJİT; ZATÜRREE).
mikroplan öldürme işini vücudun doğal sa Bu tedavide penisilin kas ya da damar içine
vunma sistemine bırakır (bak. BAKTERİ). şınnga edilebileceği gibi tablet halinde ağız
Doktorlar hastalarının tedavisinde antibi dan da alınabilir. Ama bazen stafilokoklar
yotik kullanacakları zaman, genellikle hastalı penisiline karşı direnç kazanır ve tedavi iste
ğın hangi bakteriden ileri geldiğini, dolayısıy nen sonucu vermez. Bilim adamları, penisilin
la en çok hangi antibiyotiğin etkili olacağını den türetilen ve penisilinin etkisiz kaldığı
saptamaya çalışırlar. Bu amaçla, içinde bakte bakterileri de öldürebilen yeni antibiyotikler
rilerin bulunduğu salgılardan, örneğin irin ya geliştirmişlerdir.
da balgamdan aldıkları örnekleri hastenelerin Streptomisin toprakta yaşayan bir bakteri
laboratuvarlarmda incelemeye gönderirler. türünden 1944’te elde edildi ve veremin teda
Laboratuvarda, hastadan alman irin küçük visinde etkili ilk antibiyotik oldu. Rifampisin
bir kaba konur ve kabın üzeri belli miktarda gibi başka antibiyotikler de verem mikrobuna
antibiyotik içeren filtre kâğıtlarıyla kapatılır. karşı etkilidir, ama streptomisin bugün bile
Kısa bir süre sonra antibiyotik irinle karışır ve bu hastalığın tedavisinde çok kullanılır (bak.
kabın yüzeyinde bakterilerin ürevemediği boş VEREM). Streptomisin ayrıca penisiline direnç
bölgeler oluşur. gösteren bazı bakteriler üzerinde de etkilidir.
Bazen bakteriler antibiyotiklere karşı di Tetrasiklinler. Bu antibiyotik grubu tetra
renç kazanır ve daha önce olumlu sonuç veren siklin, klortetrasiklin ve oksitetrasiklin gibi
bir antibiyotik aynı bakteri türünü etkileme- benzer antibiyotikleri içerir. Etki alanı geniş
meye başlar. Bunun nedenlerinden biri, çok olan (“geniş spektrumlu”) bu antibiyotikler
hafif atlatılabilecek mikroplu hastalıklarda birçok bakteri türünün çoğalmasını engelleye
aşırı miktarda antibiyotik kullanılması ya da bilirse de, vereme ve besin zehirlenmesine yol
John Durham! Science Photo Library açan bazı bakterilere karşı etkili değildir.
Kloramfenikol de etki alanı geniş olan bir
antibiyotiktir. Tifo tedavisinde en etkili anti
biyotik olduğu kadar, kuşlardan, özellikle
papağandan insana bulaşan psittakoz gibi
başka bakteri hastalıklarının tedavisinde de
olumlu sonuç verir. Yalnızca ağızdan yutula
rak alındığında etkili olan kloramfenikol ayrı
ca iltihaplı göz hastalıklarının, bakterilerden
ileri gelen besin zehirlenmelerinin, zatürree
ve menenjitin tedavisinde de kullanılır. Tek
sakıncası, çok ender de olsa kan hücrelerine
zarar verebilmesidir.
Bu besi ortamına konan altı antibiyotikten yalnızca Eritromisin de ağız yoluyla etkilidir ve
dördü bakterilerin çoğalmasını önleyebilecektir. konjunktivit gibi iltihaplı göz hastalıklarının,
ANTİKA 293
ayrıca menenjit, orta kulak iltihabı, zatürree, ANTİKA eskiçağlardan kalma değerli sanat
bronşit ve bademcik iltihabı gibi hastalıkların yapıtları ile ilgi çekici eşyalara denir. Günü
tedavisinde kullanılır. müzde “antika” sözcüğü en az 100 yıllık
Sefaloridin ile gentamisin de yakın yıllarda yapıtları ya da eşyaları kapsar. Antikalar ünlü
üretilen, etki alanı geniş antibiyotiklerdir. bir kişiye ya da belli bir tarihsel döneme
ilişkin olabileceği gibi yalnızca iyi korunmuş
ANTIG UA VE BARBUDA. Karayib Deni eşyalar da olabilir. Resim ya da heykel gibi
zindeki bu küçük devlet Leeward A dalarin- sanat yapıtları ile mobilya ya da kap kacak
dan biri olan Antigua Adası’nın daha küçük gibi ev eşyaları antika değeri kazanabilir.
Barbuda ve Redonda adalarıyla bir araya Antikalar ender bulundukları için değerlidir.
gelmesinden oluşur. Bazı insanlar yalnızca güzel buldukları, bazı
ları ise zaman geçtikçe değerleneceğini bildik
ANTİGUA VE BARBUDA'YA leri için antika toplar.
İLİŞKİN BİLGİLER Antikalar yapıldıkları yer ve zamana göre
YÜZÖLÇÜMÜ: 442 km2. sınıflandırılır. Örneğin bir İngiliz antikası,
NÜFUS: 82.400 (1987). yapıldığı sırada hükümdar olan kral ya da
YÖNETİM BİÇİMİ: Parlamenter devlet; İngiliz Uluslar
Topluluğu üyesi.
kraliçenin adından ötürü George ya da Vic
BAŞKENT: St. John's. toria, bir Fransız antikası XV. Louis ya da
Napolyon dönemiyle ilişkilendirilebilir. Ba
Antigua’nın büyük bölümü, az ağaçlı alçak zen de döneminin önde gelen mobilya yapım
arazidir. İklimi sıcaktır; adada akarsu yoklu cısı, usta ya da tasarımcıların adı kullanılır.
ğu da buna eklenince su azlığı sorun olmakta Bir antika ancak yapıldığı yer ve zaman
dır. Bir mercanada (atol) olan Barbuda An- kanıtlandığı zaman değer kazanır. Çoğu mo
tigua’nın 40 km kuzeyindedir. bilya, gümüş eşya ya da porselen parçanın
Kristof Kolomb’un 1493’te keşfettiği Anti üzerinde, genellikle görülmeyecek bir yerin
gua 1632’de adaya yerleşen İngilizler’in sö de hangi fabrikada yapıldığını ya da hangi
mürgesi oldu; bağımsızlığını 1981’de kazandı. ustanın elinden çıktığını belirten bir işaret
Uzun yıllar şeker üretiminden gelir sağlayan olur. İşaret olmasa bile, uzmanlar kullanılan
ülkenin günümüzdeki başlıca gelir kaynakları malzemeye, modele, renklere ve yapımındaki
pamuk üretimi ile turizmdir. Antigua ve ustalığa bakarak bir parçanın nerede yapıldı
Barbuda bölgenin önemli bir iş ve ulaşım ğını anlayabilirler.
merkezidir. Koleksiyoncuların en çok ilgi gösterdikleri
Antiloplardan çoğunun postu sarımsı kah kekleri de çok hoş görünümlüdür; yüzü ve
verengi, kızılımsı ya da kurşuni renktedir. karnı açık renkte olan bu hayvanın sırtı siyah
Yüzlerinde, karınlarında ve kalçalarında ge üstüne beyaz çizgi ve beneklerle süslüdür.
nellikle beyaz lekeler bulunur. Bazı türler
postlarının rengi ve lekelerin dağılımıyla çok Ova ve Çöl Antilopları
göz alıcıdır. Örneğin dev samur antilobu Antilop türlerinin çoğu geniş ve açık araziler
(Hippotragus niger variani) koyu kahverengi de, genellikle kalabalık sürüler halinde yaşar.
ve siyah desenli postuyla gösterişli bir hayvan Şişkin ve iri burnuyla garip bir görünümü olan
dır. Batı Afrika’da yaşayan bongonun (Boo- sayga (Saiga tatarica) Asya’nın batısındaki
cerus eurycerus) açık kestane rengindeki pos bozkırlarda barınır. Burnunun bu kadar iri
tu tam göğsünde beyaz bir hilalle süslüdür; olmasının ya hayvanın soluduğu havayı ılık ve
gövdesinin iki yanında da yukarıdan aşağıya nemli tutmaya yaradığı ya da çok gelişmiş
doğru 10-13 tane ince beyaz şerit uzanır. Kara olan koku alma duyusuyla ilişkili olduğu
antilobun (Antelope cervicapra) yetişkin er sanılıyor. Tibet antilobu ya da kiru (Pantho-
Afrika ve Asya'da birçok antilop türü yaşar. En üstte ortadan başlayarak saat yönünde: Keseliceylan
(Güney Afrika); dev boğa antilobu (Orta ve Güney Afrika); sayga (Orta Asya); kara antilop (Hindistan);
suni, kob ve gerenuk (Doğu Afrika).
296 ANTİLOP
lops hodgsoni) da sayga gibi sert iklimli özellikle Afrika’nın güneyinde çok bol bulu
yerlerde, soğuk ve kuru Tibet yaylalarında nurdu. Bu topraklar tarıma açıldıkça öldürü
yaşar ve onun gibi iri bir burnu vardır. len ya da yaşama bölgesinden uzaklaştırılan
Kara antilop, Hindistan ovalarında yaşayan bu hayvanlardan geriye ancak koruma bölge
antilopların en tanınmışlarından biridir. Ge lerinde birkaç küçük sürü kalmıştır.
nellikle tek bir erkeğin yönettiği küçük sürü Kaya antilobu (Oreotragus oreotragus) sarp
ler halinde yaşayan bu hayvanlar, saatte 80 kayalıklarda bannır ve uçurumlan uçarcasına
kilometreyi aşabilen hızlarıyla tanınır. Eski aşarak kayadan kayaya inanılmaz bir ustalıkla
den Asya’nın bu bölgesinde çok fazla kara sıçrar. Sivri uçlu toynaklarının üstündeki den
antilop yaşardı. Köpek yerine eğitilmiş çita geli gövdesi, parmaklarının ucunda yükselen
larla antilop avına çıkan soyluların en gözde bir balerin kadar zariftir. Orta büyüklükte bir
avlarından biri olduğu için artık sayılan iyice antilop olan boz duiker (Sylvicapra grimmia),
azaldı. 16. yüzyılda Moğol İmparatoru Ekber’ ekvatora yakın olduğu halde doruklarından
in kara antilop avı için eğitilmiş 1.000 kadar kar eksik olmayan dağlann yüksek kesimle
çita beslediği söylenir. rinde, sık çalılıklar arasında yaşar.
O r ik ş le r in üç türü çöllerde ve yağış alma
yan taşlık ovalarda yaşar. Yabani hayvanlan Bataklık ve Orman Antilopları
korumak amacıyla Londra’da kurulmuş bir Su antilobu (Kobus ellipsiprymnus), adından
dernek Arabistan oriksini (Oryx leucoryx) da anlaşılacağı gibi, suya yakın yerlerde ya
kurtarmak üzere harekete geçtiğinde, bu zarif şar. O kadar suya düşkündür ki, su kıyısında
hayvanın soyunun tükendiği sanılıyordu. ki topraklann kuru ve çalılık olmasına bile
1962’de başlatılan “Oriks Operasyonu” çerçe aldırmaz. Erkek su antilobu yaşadığı bölgeye
vesinde değişik hayvanat bahçelerinden top son derece bağlıdır ve 2,5 km2’lik bir alanı
lanan oriksler üretilmek üzere ABD’ye götü bütün yabancılara karşı var gücüyle savunur
rüldü ve ancak 20 yıl sonra ilk oriks sürüsü (bak. H a y v a n D a v r a n iş i) .
Umman’da doğal yaşam ortamına salındı. Sitatunga ya da bataklık antilobu ( Trage-
Addaks (Addax nasomaculatus) yalnızca laphus spekei) ise su kıyısında barınmakla
Büyük Sahra’da ve çevresinde yaşar. Avlana yetinmez, neredeyse bütün zamanını suda
avlana bu antilobun da soyu tükenmeye yüz geçirir. İyi bir yüzücü ve dalıcı olan bu hayvan
tutmuştur. Oriksin ve addaksın toprak ren- suyun içinde beslenir ve düşmanlanndan sak
gindeki postlan kuru otlann ve çöllerin ren- lanmak gerektiğinde bütün vücudunu gizleye
giyle uyum sağlayarak hayvanlann gizlenme cek kadar suya dalabilir. Toynaklannın uzun
sine yardımcı olur. ve yayvan, ayak eklemlerinin esnek olması da
İmpala (.Aepyceros melampus) ve keselicey- bataklık bitkileri arasında yürümesini kolay-
lan (Antidorcas marsupialis) yerden 3 metre laştınr.
havalanıp 15 metre kadar öteye sıçramalanyla Ormanlarda yaşayan bongo ürkek ve çekin
tanınır. Gerenuk (Litocranius walleri) Afrika’ gen bir hayvandır. Ağaçların arasından süzü
nm kuzeydoğusundaki çalılık ve kurak bölge len güneş ışıkları vurmuşçasına yol yol çizgili
lerde yaşar. Buralarda geniş otlaklar bulun olan postu hayvanın rahatça gizlenmesine
madığı için daha çok ağaçlann, yüksek çalıla- yardımcı olur. Bongonun erkeği de dişisi de
nn yaprak ve sürgünleriyle beslenir. Arka boynuzludur. Oldukça kalın ve geriye yatık
bacaklan üzerinde ayağa kalkıp ön bacaklan- olan bu boynuzlar, hayvan başını öne eğdiği
nı ağaca dayar ve uzun boynunu gererek zaman gövdesine paralel duruma gelir. Böyle
yaprak ve sürgünlere kolayca ulaşır. 7.000 yıl ce bongo, orman ağaçlarının altında büyüyen
önce yapılmış bir resimden bu hayvanın Eski sık bitki örtüsünü yararak rahatça koşabilir.
Mısırlılar’ca da bilindiği anlaşılmaktadır. Batı Afrika ormanlarındaki en yaygın antilop
Çizgili ya da mavi gnuya (Connochaetes türü olan duikerler hemen her çeşit otla ve
taurinus) Doğu ve Güneydoğu Afrika’daki yere düşmüş meyvelerle beslenir. Gana or-
açık arazilerde bugün hâlâ rastlanır. Ak manlannda yaşayan kral antilobun adı, bu
kuyruklu gnu (Connochaetes gnoü) eskiden yörenin yerli halkı olan Asantiler’in folklo
ANTİSEPTİK 297
rundaki bir masaldan kaynaklanır. Bu masala lerin bozulmasını önlüyordu. Bugünkü anti
göre, bu minik antilop fille bir yarışmaya septikler ise Louis Pasteur’ün değerli çalışma
katılmış ve kazanınca “ormanların kralı” ilan larının ürünüdür. Ancak mikroskopla görüle
edilmiştir. bilen çok küçük canlıların hastalıklara yol
açabileceğini ilk kez Pasteur kanıtladı. Aynca
ANTİSEPTİK. Mikropları, yani insan, hay besinleri, örneğin çiğ sütü kaynatmanın has
van ve bitkilerin dokulanna yerleşerek hasta talık yapan birçok mikrobu öldürdüğünü or
lığa yol açan bakteri, virüs, mantar gibi taya koyan da Pasteur’dür. Bugün sütlerin
tekhücreli asalak canlıları yok etmek sağlıklı uzunca bir süre bozulmadan saklanmasına
yaşamın temel koşullarından biridir. Antisep olanak veren “pastörizasyon” işlemi bu buluş
tik, antibiyotik ve dezenfektan gibi değişik tan doğmuştur. {Ayrıca bak. PASTEUR, LOUIS).
adlarla anılan birçok madde bu amaçla gelişti Pasteur’ün mikroplarla ilgili buluşunu açık
rilmiştir. Ama genel olarak “mikrop öldürü lamasından yıllarca önce, Ignaz Philipp Sem-
cüler” denen bütün bu maddelerin bazı özel mehveis adında bir Macar doktor çok önemli
likleri ve kullanımları farklıdır. bir gözlemde bulunmuştu. 1840’larda, hasta
Antiseptikler genellikle suyla kanştırılarak nelerde doğum yapan 10 kadından en az biri
(sulu çözelti halinde) kullanılan fenol, alkol, loğusa humması denen ağır bir hastalığa
klor ve formaldehit gibi kimyasal maddeler yakalanarak ölüyordu. Semmelweis 1847’de,
dir. Bu sıvılar doğrudan vücudun mikrop doktorlann hastaya dokunmadan önce elleri
bulaşmış bölgelerine sürülerek dıştan uygula ni klorlu suda yıkamalannı önerince, loğusa
nır ve vücut dokulanna fazla zarar vermeden hummasından ölüm oranı yüzde 10’dan yüzde
o bölgedeki hastalık yapıcı mikropları öldürür l ’e düştü.
ya da çoğalmalannı önler. Antibiyotiklerin de 1860’larda, Pasteur’ün çalışmalanndan he
etkisi aynıdır, ama ilaç olarak ya ağızdan men sonra İngiliz cerrah Joseph Lister, ameli-
verilir ya da kas ve damar içine şmnga edilir. Mansell Collection
Böylece kana karışan bu maddeler, vücudun
mikrop bulaşmış bölgelerine kan dolaşımıyla
taşınır {bak. ANTİBİYOTİKLER). Dezenfektanlar
da antiseptikler gibi dıştan uygulanan mikrop
öldürücü maddelerdir. Ama vücut dokulanna
zarar verecek kadar kuvvetli olan bu madde
ler genellikle canlı dokularda değil, yer döşe
melerindeki, tuvalet ve lavabolardaki zararlı
mikropları öldürmek için kullanılır. İçten ya
da dıştan uygulanan antibiyotik, antiseptik ve
dezenfektan gibi kimyasal maddelerin yanı
sıra, kızgın (basınçlı) buhar ve morötesi (ül-
traviyole) ışınlar gibi fiziksel etkenler de
mikropları öldürmek amacıyla kullanılmakta
dır. {Ayrıca bak. MİKROPLAR.)
Antiseptiklerin Tarihi
İnsanlar, “mikrop kuramının” bulunmasın
dan yüzyıllarca önce neden ve nasıl etki
yaptığını bilmeksizin antiseptikleri kullanı
yorlardı. Örneğin çiğ etin bol tuz ve baharatla
yoğrularak sucuk biçiminde saklanması, seb
zelerin yoğun bir tuz ve limon ya da sirke
İngiliz Joseph Lister, am eliyat sırasında antiseptik
çözeltisi içinde bekletilerek turşu yapılması, maddeler kullanarak hastalara m ikropların
bakterileri büyük ölçüde yok ederek bu besin bulaşmasını önleyen ilk cerrahtır.
298 ANTİSEPTİK
yatlı hastaların kaderini değiştiren önemli vücut dokularına çok zarar veren bu madde
deneyler yaptı. Pasteur’ün çalışmasını duy bugün ameliyat antiseptiği olarak hemen hiç
muş olan Lister, ameliyat sonrasında birçok kullanılmaz.
hastanın ölmesini, ameliyat amacıyla açılmış
olan dokulardan vücuda giren bakterilerin Asepsi
etkisine bağladı ve açık yaralardaki bakterile Çok geçmeden Lister, bakterileri ve öbür
ri öldürmek için antiseptik kullanmaya başla mikropları yaraya girdikten sonra öldürmeye
dı. Bir süre sonra, ameliyattan önce ellerini çalışmaktansa, yaraya bulaşmalarını önleme
antiseptik sıvılarda yıkayarak, ameliyat alet nin daha iyi bir yöntem olduğunu anladı. Bir
lerini bu sıvılara batırarak, ameliyat salonu ortamda hiç mikrop bulunmaması anlamına
na, masasına ve hastanın derisine antiseptik gelen asepsi terimi ve bu amaca yönelik
püskürterek, ameliyat sonrası ölüm oranını mikropsuzlaştırma (sterilizasyon) yöntemleri
büyük ölçüde azaltmayı başardı. Lister’in Lister’in bu düşüncesinden doğdu.
antiseptik olarak kullandığı sıvı fenoldü. Mik Çağdaş ameliyat salonlarında doktorlar ve
roplar üzerinde çok etkili olmayan, üstelik hemşireler ellerini özel antiseptik sabunlarla
Mansell Collection
19. yüzyılda Iskoçya'mn Edinburg kentinde yapılan bir ameliyatta, m ikropları öldürm ek için yaranın
üstüne fenol püskürtülüyor.
ANTLAŞMA 299
yıkar, steril giysiler ve lastik eldivenler kulla engelleyebileceği gibi, mikrop hücresinin dış
nırlar. Havadaki toz parçacıkları süzülerek zarını eriterek de yıkıcı etki gösterebilir. Ne
temizlenir; bütün ameliyat aletleri, yatak var ki birçok antiseptik insan hücreleri üzerin
örtüleri ve öbür gereçler basınçlı buharla ya de de aynı etkiyi yapar. Bu yüzden bu
da ışınlarla mikroplarından arındırılır. (Ba maddelerin dikkatli kullanılması gerekir. Ba
sınçlı buharla sterilizasyon için kullanılan zı antiseptikler ağızdan alındığında ya da
“otoklav” düdüklü tencereye çok benzeyen vücuda şırınga edildiğinde ağır sonuçlara,
bir aygıttır.) Hastanın ameliyat edilecek böl hatta ölüme yol açabilir.
gesini kesmeden önce deriye kuvvetli bir
antiseptik sürülür. Böylece hastanın vücudu Antiseptiklerin Öbür Kullanım Alanları
na mikropların bulaşmasını engellemek için Kanalizasyon (lağım) ağındaki hastalık yapıcı
bütün önlemler alınır. mikroplan yok etmek için kuvvetli antiseptik
Güneş ışınları da bazı bakterileri kısa süre lerden yararlanılır. İçme suyundaki zararlı
de öldüren etkili bir antiseptiktir. Bu etki, mikroplan öldürmek için de su dağıtım ağma
Güneş’in yaydığı morötesi ışınlardan kaynak çok düşük yoğunlukta klor kanştırılır. Yüzme
lanır. Bu ışınların bakteri öldürücü özelliğin havuzlannın suyuna da aynı işlem uygulanır.
den yararlanmak için, aynı dalgaboyunda Yiyecekleri bozulmadan saklamak için bu
ışınları üretebilen özel lambalar geliştirilmiş laşan bakterilerin yok edilmesi ya da çoğal
tir. Birçok hastanenin ameliyat salonlarında, malarının önlenmesi gerekir. Yiyeceklerin
hasta odalarında ve koridorlarında morötesi dondurulması bakterilerin üremesini hemen
lambalar kullanılır. durdurursa da, bu canlıları öldürmez. Yakın
yıllarda, yiyeceklere bulaşmış bakterileri öl
Çağdaş Antiseptikler dürebilen çeşitli tipte ışınlar bulunmuştur.
Birçok kimyasal maddenin antiseptik özelliği Bilim adamlan, insan sağlığının korunmasın
vardır, ama bunlardan bazısı sağlıklı vücut da büyük önemi olan antiseptikleri sürekli
dokularına zarar verdiği için kullanılamaz. İyi geliştirmek ve yeni antiseptikler bulmak için
bir antiseptiğin mikrop öldürücü etkisi güçlü, çalışmaktadırlar.
insan hücrelerini öldürücü etkisi az olmalıdır.
Gene de bütün koşullara uygun “en iyi” ANTLAŞMA. İki ya da daha çok devletin
antiseptikten söz edilemez. Doktorlar, bili karşılıklı olarak üstlendikleri yükümlülükle
nen antiseptikler arasından o anki koşullara rin yazıya geçirilmesiyle oluşan belgeye ant
en uygun olanını seçerler. laşma adı verilir. “Antlaşma” sözcüğü çoğun
Herkesçe bilinen ve kullanılan antiseptik lukla çok önemli uluslararası antlaşmalar için
lerden biri sabun, öbürü alkoldür. Bir doktor kullanılır. Sözleşme, protokol, anlaşma ve
iğne yapacağı yeri önce alkole batırılmış bir pakt ise ikinci derecede önem taşıyan belge
pamuk parçasıyla siler. Heksaklorofen gibi lerdir. Uluslar 3.000 yılı aşkın bir süreden beri
klorlu bileşikler ve iyot deri antiseptiği olarak antlaşmalar yapmakla birlikte, bunlann yapı
kullanılır. Oksijenli su (hidrojen peroksit), lış biçimleri fazla değişikliğe uğramamıştır.
potasyum permanganat, cıva ve gümüş bile Önce siyasal iktidarlar karşı tarafla görüşme
şikleri de yerine göre antiseptik olarak kulla leri yürütecek “tam yetkili elçi” adı verilen
nılan kimyasal maddelerdir. Günümüzde an resmi görevliler atar. Bu görevliler bir araya
tiseptiklerin yerini genellikle mikroplar üze gelip taraflarca benimsenen görüş birliğine
rinde daha etkili ve hasta için daha az zararlı varmaya çalışırlar. Konu ikiden fazla ülkeyi
olan antibiyotikler almıştır. ilgilendiriyorsa, koşullan tartışmak amacıyla
diplomatik görüşmeler düzenlenir. Böylece
Antiseptikler Nasıl Etki Yapar? bazen iki taraflı, bazen de çok taraflı antlaş
Kimyasal antiseptiklerin mikroplar üzerinde malar imzalanır.
nasıl etkili oldukları tam olarak açıklanama Ülkelerin temsilcileri hükümetlerinin istek
mıştır. Bu maddeler doğrudan doğruya mik lerini ve bunları elde etme karşılığında gerek
rop hücresine girerek yaşamsal işlevlerini tiğinde nelerden vazgeçebileceklerini bilirler.
300 ANTLAŞMA
Türk Heyeti'nin
başkanı İsmet
İnönü Lozan
Barış
Antlaşması'm
imzalıyor (24
Temmuz 1923).
İnönü Vakfı
Uzlaşmaya varıldıktan sonra koşullar yazılır Millet Meclisi hükümeti ile İtilaf Devletleri
ve imzalanır. Antlaşmanın yürürlüğe girebil arasında imzalanan Lozan Barış Antlaşması;
mesi için taraf ülke hükümetleri ya da parla II. Dünya Savaşı’ndan (1939-45) sonra, Bir
mentolarınca onaylanması gerekir. Her ülke leşmiş Milletler’in amaçlarını belirleyen Bir
bir onay belgesi yazıp imzalar. Sonra bu leşmiş Milletler Sözleşmesi (bak. BİRLEŞMİŞ
belgeler taraflar arasında değiş tokuş edilir. MİLLETLER); 1949’da ABD ile 12 Batı Avrupa
Böylece her ülkenin elinde, öbürünün imzala devleti arasındaki, Kuzey Atlantik Antlaşması
dığı onay belgesi bulunur. Örgütü’ne (NATO) ilişkin antlaşma (bak.
Ülkeler çeşitli nedenlerle antlaşmalar ya N a t o ).
parlar. İki örnek vermek gerekirse, saldırıya Avrupa’nın yakın tarihinde yer alan Roma
uğrama durumunda birbirlerine karşılıklı yar Antlaşması, 1957’de Avrupa Ekonomik Top-
dım yükümlülüğünü üstlenebilirler ya da özel luluğu’nun kurucu üyeleri arasında imzalandı
ticaret sözleşmeleri yapmak isteyebilirler. Sa (bak. A v r u p a T o p l u l u k l a r i ). Nükleer dene
vaş sonunda da antlaşmalar yapılır. Ne var ki, melerin atmosferi kirletmesi sonucunda
yenilmiş ulusun antlaşma koşullarını etkileye 1967’de atmosferde, denizaltında ve uzayda
bilirle olanağı çok azdır. nükleer denemeler yapılmasını yasaklayan bir
19. ve 20. yüzyıllarda zararlı ilaçların ulus antlaşma imzalandı. 1959’da uluslararası bir
lararası denetimi, posta hizmetleri için ulus antlaşmayla Antarktika yalnızca barışçı bilim
lararası düzenlemeler, savaşları önleme giri sel amaçlarla kullanılabilecek uluslararası
şimleri, savaşan ülkelerin nasıl davranacağı, bölge ilan edildi. Bu antlaşma, uzay araştır
savaş esirlerinin bakımı, uluslararası nitelikte malarının yalnızca barışçı amaçlarla yürütül
ki suçları tanımlayan anlaşmalar, suçluların mesi gerektiğini savunan, 60 devletin imzala
suç işledikleri ülkeye geri verilmesi ve tüm dığı başka bir antlaşmanın yolunu açtı.
ulusların yararına olan başka pek çok konuda Antlaşmalar çeşitli nedenlerle yürürlükten
anlaşmalar yapılmıştır. Günümüzde anlaşma kalkabilir. Ülkelerden biri işgal edilip ortadan
larla sonuçlanan görüşmeleri Birleşmiş Mil kaldırılmış ya da antlaşmanın amacı geçerliği
letler gibi uluslararası kuruluşlar düzenlemek ni yitirmiş olabilir. Eskisini geçersiz kılan yeni
te ve birçok ülke bunlara katılmaktadır. bir antlaşma yapılabileceği gibi, ülkelerden
20. yüzyılın önemli antlaşmalarından bazı biri artık antlaşmaya taraf olmak istemediğini
ları şunlardır: I. Dünya Savaşı’nm (1914-18) bildirebilir. Bir antlaşma, taraf ülkeler arala
ardından imzalanan 1919 Versailles Antlaş rında savaşıyorlarsa yürürlükten kaldırılmış
ması; 24 Temmuz 1923’te Türkiye Büyük sayılabilir.
ANTROPOLOJİ 301
ANTONİUS, Marcus. 2.000 yıl önce Ro- leri elinde toplayarak bir diktatör olmaya
ma’nm savaş ve çekişmelerle dolu fırtınalı bir yönelmesi tepkilere neden oldu ve Sezar
döneminde yaşamış Romalı bir komutan olan planlanmış bir suikast sonucu senatoda öldü
Marcus Antonius, günümüzde iki nedenle rüldü.
çok ünlüdür: Birincisi Jül Sezar ile dostluğu Bundan sonra Antonius, Sezar’ın yetkileri
ve Sezar’ı öldürenlerden öç alması; İkincisi ise ni de kendi elinde toplamaya çalıştı. Cenaze
Mısır Kraliçesi Kleopatra ile olan aşk ilişkisi töreninde bir konuşma yaptı ve halka Sezar’m
dir {bak. JÜL SEZAR; KLEOPATRA). vasiyetini okudu. Ama Sezar’m bir mirasçısı
vardı: Bu, daha sonra Augustus adıyla impa
Antonius ve Sezar rator olan, Sezar’m yeğeni Octavius’tu {bak.
İÖ 83’te doğan Marcus Antonius 30 yaşma A u g u s t u s C a e s a r ) . Antonius ile Octavius’un
doğru Sezar’m Galya’daki (Fransa) ordusuna arası bozulduysa da, daha sonra Sezar’a
katıldı. Sezar’ı çok sevdi ve zaman zaman yapılan suikastı düzenlemiş olan Brutus ve
Mansell Collection Cassius’un yönetimindeki orduyla savaşmak
için bir araya geldiler. Yunanistan’da, Philip-
poi’da yapılan bu savaşı Antonius ve Octavius
kazandı.
Antonius ve Kleopatra
Bu olaydan sonra doğuya giden Antonius
orada karşılaştığı Kleopatraya’ya âşık oldu ve
onun peşinden Mısır’a gitti. O Mısır’dayken,
karısı Fulvia Roma’da karışıklık çıkartıyordu.
Octavius ile bozuşmak istemeyen Antonius,
onunla dost olmalarını sağlayacağı umuduyla
karısı Fulvia ölünce, Octavius’un kız kardeşi
Octavia ile evlendi. Ama Antonius kısa bir
süre sonra Kleopatra’ya döndüğü için bu
evlilik başarısızlıkla sonuçlandı. Antonius,
Mısır’da Kleopatra’yla lüks ve gösteriş içinde
yaşadı. Octavius daha sonra Antonius’un
üzerine bir ordu gönderdi. İÖ 31’de yapılan
Aktium deniz savaşında Antonius’un filosu
yenildi. Antonius ile Kleopatra Mısır’a kaçtı,
ama ertesi yıl Octavius gene ordusuyla Mısır’a
İÖ 1. yüzyılda Roma İm paratorluğu'nda iktidarı Jül geldi. Marcus Antonius, Octavius’un geldiği
Sezar'la paylaşan Marcus A ntonius'un bu büstü ni öğrenince intihar etti.
Vatikan'dadır.
ANTROPOLOJİ bilim dalı insanlık tarihini
kendi zararına da olsa, onu her alanda destek öğrenmek girişimi olarak başladı. Gerçekten
ledi. Bir keresinde Sezar’a yardım için gücünü de Yunanca’dan gelen bu sözcüğün anlamı
kullanış biçimini halk doğru bulmadığından, insanın incelenmesidir. 19. yüzyılda Charles
Roma’dan kaçmak zorunda kaldı. Darvvin’in canlıların gelişme ve değişim süre
Antonius ve Sezar İÖ 44’te konsül seçildi cine ilişkin evrim kuramını ortaya atmasından
ler. (O zamanlar Roma, her yıl seçilen ve sonra, bilim adamları bu alana ilgi duydu ve
“konsül” adı verilen iki kişi tarafından yöneti insanın evrimi üstüne yeni yeni düşünceler
lirdi.) Büyük bir kalabalığın önünde yapılan öne sürmeye başladılar {bak. Evrîm). En çok
bir törende Antonius, Sezar’ın Roma impara da, ilk atalarından başlayarak insanın vücut
toru olmasını önerdiyse de Roma halkı bunu yapısının ve öteki fiziksel özelliklerinin nasıl
onaylamadı. Daha sonra Sezar’ın bütün yetki geliştiğini merak ediyorlardı. Aynca insanla-
302 ANTROPOLOJİ
nn nasıl olup da bir araya geldiklerini, bu runlarla nasıl başa çıktıklarını araştınrlar.
toplulukların nasıl büyüdüğünü ve değişikliğe Bazı antropologlar dine özel bir ilgi gösterir,
uğradığını; insanların yeni becerileri nasıl bazılan ise aile düzeni, siyaset, müzik ya da
kazandığını; dinlerin, siyasal örgütlenmele hastalıkların nasıl iyileştirildiğine ilişkin ipuç-
rin, sanatın ve müziğin nasıl doğduğunu da lan bulmaya çalışır. Günümüzün kültürel
öğrenmek istiyorlardı. Bütün bu çabaların antropologlan, özellikle geleneksel yaşam bi
sonucunda antropoloji biliminde insanlık tari çimlerini koruyan Büyük Okyanus Adaları
hinin değişik alanlarını inceleyen uzmanlık Yerlileri ile Afrika’nın kuytu köşelerine sığın
alanları ortaya çıktı. mış kabileleri incelemektedirler.
Arkeologlar yüzyıllar öncesinin eski yerle Dilbilimciler dillerin ortaya çıkışı ve yapı
şim yerlerini kazarak oralarda yaşamış olan sıyla ilgilenirler. Dili insan başarısının en
insanların neler yapmış olduklarını, nasıl ya belirgin örneği ya da insanı insan yapan
şadıklarını öğrenmeye çalışırlar. Yazılı belge başlıca etken olarak değerlendirirler. Günü
lerden önceki insanlık tarihinin araştırılması müzde eski dillerin incelenmesi son dere
onların işidir. ce zor ve aynntılı çalışmalar gerektirdiğinden
Fiziksel antropologlar insanın evrimini ve bu konu yepyeni bir uzmanlık alanı olmuş
değişik insan gruplan arasındaki farklılıkları tur.
incelerler. Biyoloji uzmanı olan fiziksel antro
pologlardan bazılan insan türünün ortaya çıkı Antropologların Bulguları.
şını, bazılan da insan biyolojisinin değişik alan- Eskiden antropologların çoğu insan topluluk
lannı araştınr. Beslenme ile kişinin boyu ara ları arasında gerek fiziksel ve zihinsel bakım
sındaki ilişkinin incelenmesi buna bir örnektir. dan, gerek örgütlenme biçimleri bakımından
Kültürel antropologlar insan topluluklan- büyük farklılıklar olduğunu sanıyorlardı. Bu
nın nasıl örgütlendiğini ve karşılaştıkları so- farklılıkların ise değişik toplulukların evrim
Bamaby's aşamalannı açıklayıcı nitelikte olacağını düşü
nüyorlardı. Bazı insanların fiziksel yapıları
öteki insanlara göre daha az gelişmiş olduğu
için onlann zekâca da geri olmaları gerektiği
ni öne sürüyorlardı. Oysa bu tür öngörüleri
tarihsel bulgular doğrulamadı. Çağdaş insanın
ataları olan, 200 bin ile 500 bin yıl kadar önce
yaşamış Homo sapiens fiziksel açıdan da gü
nümüz insanına benziyordu.
Çağdaş dünyada ise insan toplulukları ara
sındaki farklılıklar gerçekten çok azdır; hele
benzerlikler ile karşılaştırıldığında, nerdeyse
yok gibidir. Dünyanın neresinde olursa olsun,
insan aklı benzer düşünme süreçlerini izliyor.
İnsanların yaşadığı toplumlar değişik de olsa
yeni beceriler öğrenme yeteneği çok az farklı
lık gösteriyor.
Toplumlar arasında gerçekten belirgin olan
farklılıklar insanlann edindikleri bilgilerle ve
davranış biçimleriyle ortaya çıkıyor. Bildiği
miz hemen her şey bize öğretilmiştir. Demek
ki, insanlar arasındaki başlıca farklılıklar ne
rede ve nasıl yetiştirildiklerine bağlıdır. Bir
insan, yabancı bir topluluğa genç yaşta katılır
Bazı antropologlar sanayi toplum larına yabancı sa, eski öğrendiklerinden daha değişik şeyleri
halkların yaşamlarını incelerler. kolayca öğrenebilir. Bu nedenle, kültürel
ANVERS 303
farklılaşma ile fiziksel farklılıklar arasında rının çeşitliliği konularına önem vermeye baş
bağlantı olmadığı öne sürülebilir. lamış, araştırmalarını bu yönde yoğunlaştır
Bazı toplumlar ya da kültürler öbürlerin mışlardır.
den daha mı ileridir? Herhangi bir toplum
ANSİKLO PEDİN İN ANTROPOLOJİ İLE
belirli bir zamanda küçük ya da büyük, başka İLGİLİ ÖBÜR M AD D ELERİ
bir topluma bağımlı ya da bağımsız olabilir. AİLE GÖÇEBELİK
Öteki toplumlardan kopuk ya da onlarla ilişki BOŞ İNANÇLAR IRK
içinde yaşayabilir. Bu tür farklılıklar toplum BUMERANG İLKEL DİNLER
BÜYÜ VE BÜYÜCÜLÜK İLKEL SANATLAR
üyelerinin varlıklı ya da yoksul oluşunu etki CENAZE TÖRELERİ İNSANIN KÖKENİ
leyebilir. Ama tarihsel bir süreç içinde pek DÖVMECİLİK MASKE
ETNİK GRUPLAR TABU
çok şey değişebilir. Örneğin Eski Mısır kral EVLİLİK TOTEM
lıkları bir zamanlar Ortadoğu’ya egemendi ve FOLKLOR YAMYAMLIK
Akdeniz uygarlığının yönetim, bilim ve sanat
merkezleriydi. Daha sonra Akdeniz çevresi ANVERS Belçika’nın en önemli limanı ve
başka toplumların etkisi altında kaldı. Roma Avrupa’nın önemli ticaret kentlerinden biri
İmparatorluğu’nun yükselişiyle birlikte Ak dir. Çok eski bir kent olan Anvers deniz
deniz toplumları Roma uygarlığından etkilen den 80 km uzaklıktaki Schelde Irmağı üzerin
di. Bu imparatorluğun çöküşünden sonra, de kurulmuştur. Ortaçağda tüccarlar İstan
yeni bir din olan Müslümanlık Ortadoğu’dan bul’dan ipek ve baharat, Karadeniz kıyıların
Akdeniz yöresine doğru yayılmaya başladı. dan kürk yükledikleri kervanlarını Almanya
Akdeniz’in güneyini ve batısını ele geçiren üzerinden Anvers’e götürürler; bu malların
Müslümanlar yeni güç odakları oluşturdular. karşılığında kumaş alırlardı. 16. yüzyılın orta
Bütün bunlar olurken Orta ve Kuzey Avrupa larında Anvers gerçekten çok zengindi. Kent
kabuğuna çekilmiş, teknolojik bakımdan geri te 1.000’den fazla tüccar yaşar ve limana bir
ve dünya üzerinde hiçbir etkisi olmaksızın günde 500 kadar gemi girerdi.
yaşıyordu. Oysa yakın geçmişte bu bölgedeki Anvers tarihinde pek çok savaşa sahne
ülkeler dünyanın en büyük güçleri oldular. oldu. 1576’da ayaklanan İspanyol askerleri
20. yüzyılın ikinci yarısında ise Avrupa ülke kenti yağmaladı ve binlerce insanı öldürdü.
leri dünyanın en varlıklı ve güçlü ülkeleri ol 1648’de Otuz Yıl Savaşlan’na son veren Vest-
maktan çıktı. Asya ve Afrika toplumlarının falya Barış Antlaşması’yla gemilerin Schelde
tarihlerinde de benzer yükseliş ve çöküş dö Picturepoint
nemleri olmuştur.
Kültürel değişimin ve gelişimin yasaları var
mıdır? Teknolojik gelişmenin çok çabuk be
nimsendiği ve yaygınlaştığı bir gerçek. Ayrıca
teknolojik gelişme toplumsal örgütlenmede
çok hızlı dönüşümlere neden olabiliyor. Bu
nun en çarpıcı örneği bilgisayar teknolojisinin
günümüzdeki gelişimidir. Ama insanlık kültü
rünün hiçbir alanında “ilerleme”ye ilişkin
yargıda bulunmak ya da gelişmişliğin belirli
göstergelerini saptamak olası değildir. Hiçbir
dil öbüründen daha “üstün”, daha “gelişmiş”
ya da daha “uygar” olamaz. Ayrıca herhangi
bir dinin öbüründen nesnel olarak daha iyi
olduğunu ya da belli bir aile yapısının en iyi
olduğunu kanıtlamak çok güçtür. Günümüz
de antropologlar artık toplumların kültürleri
ni sınıflamak eğiliminden vazgeçmiş, değişik Ressam Rubens'in Anvers'te, Nötre Dame Katedrali
kültürlerin ortak yanları ile insan davranışla önündeki heykeli.
304 ANZAVUR AYAKLANMASI
Irmağı’na girmeleri yasaklanınca Anvers’in rak oradaki silahlan ele geçirdi. Daha sonra
ticareti büyük bir darbe yedi Napol- Kuva-yı Milliye güçlerine saldırmak üzere
yon Savaşları sonrasında (bak. N a p o l y o n SA Bursa’ya yöneldi. Aynı ay içinde Kirmastı
VAŞLARI) Belçika’nın Hollanda’ya başkaldıra (Mustafakemalpaşa) yakınlanndaki Söğüt-
rak ayrıldığı 1830’a kadar kenti HollandalIlar alan’da Kuva-yı Milliye birliklerince kıstırılan
yönetti. Kentin bağımsızlığını kazanmasından Anzavur, Çerkeş Ethem ’in de yardımıyla
sonra Schelde Irmağı halici Hollandalılar’ın dağıtıldı. Manyas’a kaçan Anzavur’un ilk
elinde kaldı ve deniz ticaretine ağır vergiler ayaklanması başansızlıkla sonuçlandı.
getirildi. 1863’te vergilerin kaldırılmasıyla ti Anzavur Ahmed ikinci kez 1920 Şubat’ında
caret yeniden canlandı. ayaklandı. Gâvur İmam adlı bir başka ayak
I. Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafın lanmacının ele geçirdiği Biga’ya giden Anza-
dan kuşatılan Anvers, II. Dünya Savaşı’nda vur’u, İstanbul Hükümeti Balıkesir valiliği
da gene Alman ordularının işgaline uğradı. ne atadı. Ayaklanma hızla çevreye yayıldı.
Bugün Anvers’teki başlıca sanayi dalları Anzavur üzerine gönderilen askeri birlikleri
elmas işlemeciliği, şeker üretimi, cam ve gemi yenilgiye uğrattı. Ayaklanmanın boyutlan bü
yapımcılığıdır. Bunların yanı sıra otomobil yüyerek Gönen, Manyas, Ulubat, Susurluk,
fabrikaları, petrol antma kuruluşları, elektrik Bandırma ve Karacabey ayaklanmacıların eli
ve elektronik sanayisi ile besin sanayisi de ne geçti. Çerkeş Ethem ve Demirci Mehmed
oldukça önemlidir. Efe gibi Kuva-yı Milliye güçleri Bursa üzerine
Anvers’in modern doklarının arkasında 16. yürüyen Anzavur’u Kirmastı-Susurluk yolu
yüzyılda zengin tüccarlar tarafından yaptırıl üzerindeki Yayaköy’de 15 Nisan 1920’de kar
mış evlerin bulunduğu geniş caddeler ve şıladı. Zorlu bir savaştan sonra Anzavur’un
meydanlar görülebilir. Kentin en güzel yapısı kuvvetleri yenildi. Anzavur İstanbul’a kaçtı.
olan katedralin kulesi çok zarif bir biçimde Geride kalan adamlan direnmek istedilerse
oya gibi işlenmiştir. Katedralde Rubens’in de dağıtıldılar. Böylece, Batı Cephesi’nin
ünlü yapıtları vardır (bak. R u b e n s , PETER oluşturulmasını ve Yunan işgalinin durdurul
P a u l ) . Anvers ayrıca çok güzel belediye masını geciktiren Anzavur Ayaklanması nisan
binası, 16. ve 17. yüzyıl Flaman ressamlarının sonunda kesin olarak bastınlmış oldu.
tablolarının bulunduğu resim galerileri ve
müzeleriyle ünlüdür. APENNİN DAĞLARI. İtalya’nın belkemiği
olarak adlandınlan Apennin Dağlan, kuzey
ANZAVUR AYAKLANMASI, Kurtuluş Sa de Alp Dağlan’mn batı ucundan başlar; İtalya
vaşı sırasında Anadolu’daki direnişi kırmayı Yanmadası’m 1.300 km boyunca uzunlaması
amaçlayan ayaklanmalardan en önemlisidir. na geçerek Sicilya Adası’na kadar uzanan
Sivas Kongresi sonrasında İstanbul Hükümeti geniş bir yay çizer. Sicilya Adası’nda, Nebro-
Kuva-yı Milliye karşıtı etkinliklerini artırdı. di Dağlan olarak yeniden ortaya çıkar. Birbi
Kuva-yı Milliye’cilerin, I. Dünya Savaşı’ndaki rinden bağımsız dağ sıralanndan oluşan
yenilginin sorumlusu olarak görülen İttihat ve Apenninler ülkenin kuzeyi ile güneyi arasın
Terakki’nin devamı olduğu, dine ve halifeye daki ulaşımı zorlaştınrsa da aralanndaki vadi
karşı oldukları propagandasıyla halk Kuva-yı ler Akdeniz kıyılarından Adriya kıyılanna
Milliye’ye karşı kışkırtılıyordu. Bu amaçla, geçişi kolaylaştınr. Eskiçağda Romalılar’m
eski bir jandarma subayı olan Anzavur Ah bu vadilerde yaptıklan yollar günümüzde
med yönetiminde ayaklanma düzenlenerek demiryollarına ve geniş otoyollara dönüşmüş
Kuzey Ege ve Marmara bölgelerindeki direni tür. Roma ve Floransa gibi bazı ünlü İtalyan
şin gücü kırılmaya çalışıldı. kentleri bu vadi yollan üzerinde oldukları için
Anzavur Ahmed Eylül 1919’da Biga, Gö önem kazanmıştır.
nen ve Manyas’ta halkı ulusal kurtuluşçu Kuzeyde Ligurya Denizi’ne doğru uzanan
güçlere karşı kışkırtma çalışmalarına başladı. Apennin Dağları’nın güneşe bakan güney
Balıkesir yöresinde çevresine topladığı eşkiya yamaçlarında güzel meyve bahçeleri ve üzüm
çeteleriyle 2 Ekim 1919’da Susurluk’u basa bağlan vardır. Bu bölge İtalyan Rivierası
APOLLON 305
koruyuculuğunu yaptığı bir sığır sürüsünü ka’ya gelen göçmenlerin batıya doğru göçü
çalar. Hırsızlık ortaya çıkınca, Zeus sürünün önünde bir engel oluşturmuştur. Örneğin,
sahibine geri verilmesini buyurur. Ama Apol Virginia kıyısındaki yerleşim yerlerinin
lon Hermes’in lirinden çıkan seslere hayran 1607’de kurulmaya başlamasına karşın Yerli
olur ve sürüden vazgeçerek liri alır. (Ayrıca ler’in yaşadığı Appalaş Dağlarindaki sık or
bak. ARTEMİS; HERMES.) manları geçip, bugünkü Kentucky’ye gelme
Apollon’un kutsal bitkisi defnedir. Daphne leri için 100 yıldan fazla bir zaman gerek
adında bir kıza âşık olan Apollon kızı izler. miştir.
Kız bir ırmak tanrısı olan babasından yardım Appalaşlar, uzun ve birbirine paralel vadi
ister. O da kızını bir defne ağacına dönüştüre lerle aynlmış dağ sıralarından oluşan bir
rek Apollon’dan kurtarır. Sevdiği kızın anısı kuşak görünümündedir. Doğuda, Pennsyl-
nedeniyle defne Apollon için kutsallaşır. vania’dan Georgia’ya kadar uzanan Blue Rid-
Halikarnas Balıkçısı, Azra Erhat ve bazı ge (Mavi Dağlar) kuşağı çok yaşlı bir dağ
araştırmacılar Apollon’un, başka bulguların sırasıdır. Kuzey Carolina’da Black Mounta-
yanı sıra, Likya yöresiyle ilişkisi üstünde de ins’daki (Kara Dağlar) Mitchell Dağı, Appa-
durarak, bu tanrının Anadolu kökenli oldu laşlar’ın bu bölgesindedir. Yüksekliği 2.000
ğunu savunurlar. metreyi aşan Mitchell Dağı, Kuzey Amerika’
nın doğusundaki en yüksek doruktur. Mil
APPALAŞ DAĞLARI. ABD ’nin Atlas Okya yonlarca yıldır su, rüzgâr ve hava koşullannın
nusu kıyılarındaki ovaları, iç bölgelerdeki aşındırdığı Blue Ridge kuşağı, artık yüksek ve
düzlüklerden ayıran geniş dağ kuşağına Ap sarp değil, alçak ve yuvarlaktır. Great Smoky
palaş Dağlan denir. Appalaş Dağları, Alaba Dağları (Büyük Dumanlı Dağlar) Ulusal Par
ma’nın orta kesimlerinden başlayarak, Kana- kı ünlü bir eğlence ve dinlenme yöresidir.
da’nın doğusundaki St. Lawrence Körfezi’ne Blue Ridge’in devamı olan New Jersey
ZEFA Dağları, Pennsylvania’dan Hudson Irmağı
vadisine kadar uzanır ve orada Hudson Dağ
lan adını alır. Bu dağlar yaşlı ve aşınmış ol
makla birlikte çok çekici bir görünüme sa
hiptir.
Blue Ridge’in batısı, Alabama ortalarından
başlayıp kuzeydoğuya doğru, New York eya
letinin içlerine kadar uzanan bir dağlar ve
vadiler kuşağıdır. Uzunluğu 1.600 km olan bu
kuşağın eni 22 ile 95 km arasında değişir. Bu
kuşağın doğusu, bölgede Shenandoah Vadisi
diye bilinen Büyük Appalaş Vadisi’dir. İlk
göçmenler bu verimli düzlükte yerleşmiş ve
çiftçiliğe başlamışlardır.
Bu dağ ve vadi kuşağının batısı ise, Alaba
ma’dan, New York'taki Mohawk Irmağı’na
kadar uzanan ve genelde Appalaş Yaylası
diye adlandınlan geniş ve engebeli bir alan
dır. Bu bölgenin doğusunda New York’un
Adını sık sık doruklarını kaplayan bulut ve sisten alan
Great Smoky Dağları (Büyük Dumanlı Dağlar).
güneyindeki Catskill Dağlan, Orta Pennsyl-
vania’daki Allegheny Dağları, Doğu Ken-
kadar, kuzeydoğuya doğru 1.900 km boyunca tucky, Tennessee ve Batı Virginia’yı kaplayan
uzanır. Bununla birlikte Appalaş Dağları ya Cumberland Yaylası yer alır.
da Appalaşlar adı yaygın olarak Hudson ve Appalaşlar, akçaağaç, meşe, laleağacı,
Mohawk ırmaklannın güneybatısındaki bölge huşağacı ve kışın yaprak dökmeyen bazı
için kullanılır. Appalaşlar 17. yüzyılda Ameri ağaçlann oluşturduğu sık ormanlarla kaplıy
ARABİSTAN 307
dı. Bu orman örtüsünün büyük bölümü günü patlamayan apseleri ancak bir doktor dokula
müzde de varlığım korumakla birlikte Büyük ra zarar vermeden hafifçe keserek boşaltabi
Appalaş Vadisi gibi daha alçak ve düz olan lir. İrinin boşalmasından kısa bir süre sonra
yerler tarım alanlarına dönüşmüştür. Bu alan dokular iyileşerek kapanırsa da bazen apsenin
ların dışındaki bölgelerde hindi, ayı, tilki, yerinde küçük bir iz kalabilir.
geyik ve yabankedisi gibi hayvanlara sıkça
rastlanır. ARABA YARIŞI bak. O to m o b il Y a riş i.
Bölgenin başlıca doğal kaynağı Pennsyl-
vania’dan Alabama’ya kadar uzanan yayla ARABİSTAN Asya’da, Basra Körfezi ile
bölgesinin büyük Appalaş kömür yatakların Kızıldeniz arasında yer alır. Kuzeyinde Ü r
daki taşkömürüdür. Öteki önemli maden dün ve Irak’m bulunduğu çok büyük bir
kaynakları, New Jersey’de antrasit (sert ma yarımadadır. Hemen hemen Hindistan kadar
den kömürü) ve çinko, Tennessee’de bakır ve büyük olmasına karşılık büyük bir bölümü çöl
Alabama’daki geniş demir yataklarıdır. Penn- olduğu için nüfusu çok azdır. Yarımadada
sylvania’da Pittsburgh ve Alabama’da Bir akarsu yoktur; kuyular bile az ve birbirinden
mingham gibi büyük sanayi kentleri, bu ma uzaktadır.
dencilik bölgelerinin yakınında kurulmuştur. Suudi Arabistan Krallığı Arabistan’ın bü
yük bir bölümünü kaplar. Güneyde Yemen
APSE. Bazı mikropların, özellikle bakterile Arap Cumhuriyeti ve Yemen Demokratik
rin yerleştiği vücut dokularında oluşan irin Halk Cumhuriyeti; güneydoğuda Umman
(cerahat) dolu şişliklere apse denir. Bu bakte Sultanlığı; Basra Körfezi boyunca Kuveyt,
riler, apsenin oluştuğu bölgeye ya doğrudan Bahreyn ve Katar gibi küçük devletler vardır.
doğruya derideki bir çatlaktan ve yaradan (Aynca bak. ADEN; BAHREYN; B a s r a KÖRFEZİ;
girerler ya da kan dolaşımıyla taşınarak, BİRLEŞİK A r a p EMİRLİKLERİ; KATAR; KUVEYT; U M
direnci azalmış olan bu bölgeye yerleşirler. MAN; SUUDİ ARABİSTAN; YEMEN ARAP CUMHURİYE
Böylece, vücutta kendilerine uygun bir yer Tİ; Y e m e n D e m o k r a t ik H a l k C u m h u r îy e t İ.)
bulur bulmaz çevredeki dokulardan beslene
rek hızla çoğalırlar. Ama vücudun da bakteri Çöl Hayvanları
lere karşı bir savunma sistemi vardır. Örneğin Kızıldeniz boyundaki ve Arabistan’ın güney
kandaki akyuvarların görevi hastalık yapıcı kıyılarındaki kumlu, dar düzlükler dik bir
mikroplarla savaşmaktır. Bu yüzden vücut, biçimde yükselerek yağış almayan yüksek
mikropların bulunduğu bölgeye bir akyuvar dağlarla birleşir. Arabistan’ın ortasındaki böl
ordusu gönderir. Akyuvarları taşıyan kanın ge yalnızca kaktüs gibi bitkilerin yetişebildiği
bu dokulara hücum etmesiyle o bölgede bir geniş ve yüksek bir yayladır. Rüzgârın oluş
kızarıklık ve yanma (sıcaklık artışı) olur; buna turduğu kumullar (kum tepeleri) bazen 150
iltihaplanma denir. İltihaplı bölgede biriken metre yüksekliğe ulaşır; bu yörede aynca
ve irin denen sarımsı renkte, koyu kıvamlı çıplak kayalarla kaplı büyük alanlar vardır.
sıvının içinde ölü mikroplar, akyuvarlar ve Vahalar çoktur ama birbirlerinden epey uzak
doku parçacıkları ile serum denen kan sıvısı tadır. Vahalan su kaynaklannın çevresindeki
vardır. Biriken irinin dokulara yaptığı basınç hurma ağaçlan ve vadilerdeki büyük ekili
ağrıya neden olur. Eğer apse iç organlarda, alanlar oluşturur.
örneğin karaciğerdeyse ve irin dışarıya boşal- Bu büyük, kayalık ve kumluk yayla hafif
tılamazsa ağır sonuçlar doğabilir. Deri yüzeyi bir eğimle alçalarak dünyanın en sıcak yörele
ne yakın olan daha küçük apseler, örneğin rinden biri olan Basra Körfezi kıyısına ulaşır.
sivilce ve çıbanlar ise kendiliğinden patlaya Türkiye’de İngiliz casusu Lavvrence olarak
rak boşalabilir. Ama olgunlaştığı halde patla bilinen İngiliz subayı ve yazar Thomas Ed-
mayan apseleri asla sıkarak patlatmamak ward Lawrence buraya ilk ayak bastığında
gerekir; çünkü apseyi sıkarken, vücut dokula “Arabistan’ın sıcaklığı kınından çekilmiş bir
rının bu iltihabın çevresinde oluşturduğu ko kılıç gibi saplanarak soluğumuzu kesti” diye
runma duvarları da parçalanır. Kendiliğinden yazmıştı (bak. LAWRENCE, T. E.). Gerçekten
308 ARABİSTAN
Frank Spoor.er
Suudi Arabistan'da Riyad kentinde bir kapalı çarşı.
Arap atları güzellikleri, hızları ve dayanık Mürrüsafi ve akgünlük gibi ender bulunan
lılıklarıyla bütün dünyada ünlüdür. İÖ baharatlar güney kıyılarında üretilirdi. Basra
400’den beri bilinen bu at soyunun çağdaş Körfezi’nden ise inci çıkarılırdı.
evcil atların ataları arasında önemli bir yeri Ama o zamandan beri çok büyük değişik
vardır. likler oldu. Suudi Arabistan’da ve Basra
Körfezi kıyısındaki Kuveyt, Katar, Abu Dabi
Çölde ve Kentlerde Yaşam ve Bahreyn’de zengin petrol yatakları bulun
Çölün büyük bir bölümünde Bedevi aileleri du. Bir zamanlar çok az parası olan Arap
1.500 yıl önce Hz. Muhammed dönemindeki ülkeleri bugün yabancı şirketler ya da devlet
atalarının yaptığı gibi deve, koyun ve keçi eliyle üretilip satılan petrolden büyük bir gelir
sürülerine otlak bulmak için sürekli yer değiş elde ediyorlar. Zenginlik kadar güç de getiren
tirirler. Nüfusun geri kalan bölümünü kentli petrol gelirleriyle eski kentler yeniden yapılı
ler ve yerleşik çiftçi toplulukları oluşturur; yor ve yeni sanayiler kuruluyor. Eğitim ve
hepsi Arapça konuşur ve Müslüman’dır. Hz. sosyal güvenlik hizmetleri geliştiriliyor. Oto
Muhammed Mekke’de doğduğu için Arabis mobil ve uçak gibi çağdaş ulaşım araçları da
tan yüzyıllar boyunca İslam dininin beşiği insanların birbirleriyle yakınlaşmasını sağlı
olmuştur (bak. A r a p l a r -, İ s l a m ; M e k k e ; M u yor. Radyo istasyonları ağının yanı sıra, bugün
h am m ed, H z .). yarımadanın birçok bölgesi televizyon yayın
1940’lara kadar pek az Arap bu kıraç larını alabiliyor. Düzenli uçak seferleri A ra
ülkede iyi bir yaşam sürebildi. Yemen’de bistan’ı dünyanın birçok bölgesine bağlarken,
tütün, kahve ve meyve, Umman’da şeker ve demiryolları Suudi Arabistan’ın başkenti Ri-
pamuk, su olan bölgelerde hurma üretilir. yad’ı Basra Körfezi’ne bağlıyor. Eskiden çölde
310 ARAFAT
göçebe bir yaşam süren birçok Arap günü Hüseyin Bin Ali, kendini kuzeybatıdaki Hi
müzde çağdaş kentlerde ya da petrol bölgele caz’ın kralı ilan ederek İngiltere ve Fransa ile
rinde yaşıyor. ittifak yaptı. Oğullan, sonradan Irak kralı
Artık yalnızca Riyad ve Mekke gibi eski olan Faysal ve Ürdün kralı olan Abdullah ile
kentlerde gezenler eski kent yaşamının izleri birlikte ve İngiliz subayı Lawrence’in yardımıy
ni görebilirler. Bu kentlerde güneşte kurutul la ordulannı Hicaz’dan Şam’a götürdü; bu
muş tuğlalarla yapılan, dışı beyaz badanalı rada Lord Allenby’nin Filistin’den gelen kuv
evler, yüksek duvarlarla çevrili avlulara ba vetlerine katıldılar. İngiliz-Arap ittifakı sonu
kar. Sıcaktan ve gece ayazından korunmak cunda Arabistan’ın kuzeyindeki topraklarda
için pencerelere cam yerine tahta panjurlar Osmanlı egemenliği sona erdi.
takılmıştır. Evler mangallarda yakılan odunla A r a b is ta n ’ın d a h a s o n r a k i ta r ih in i h e r ü lk e
ısıtılır; yemek, yerde bağdaş kurularak yenir. n in k e n d i m a d d e s in d e n o k u y a b ilirs in iz . (A y
rıca bak. A r a pl a r .)
Tarih
571 ile 632 yıllan arasında yaşayan Hz. ARAFAT, Yaser (1929). Yaser Arafat Filis
Muhammed’in Medine’de ölümünden sonra tin halkının 40 yılı aşkın bir süredir sürdürdü
halifeler onun getirmiş olduğu dini yaydılar ve ğü mücadelenin önderidir. Gerçek adı Ab-
yeni Müslüman devletler kurdular. İlk üç durrahman Abdürrauf el-Kudva olan Arafat,
halife Medine’de hüküm sürdü; sonraki hali Filistin Kurtuluş Örgütü (bak. F îlis tİn K u r t u
feler Şam (Suriye), Bağdat (Irak) ve Kahire’ lu ş Ö r g ü t ü ) içinde, “kurucu” anlamına gelen
yi (Mısır) başkent seçtiler. Araplar en parlak “Abu Ammar” adıyla anılır.
dönemlerini Binbir Gece Masalları’yla ünle A rafat’ın çocukluğu doğduğu kent olan
nen Halife Harun Reşid’in yönetimi altında Kudüs ile Gazze’de geçti. 1948-49 yıllarındaki
geçirdiler (bak. H a r u n R eşid ). Ama daha ilk Arap-İsrail Savaşı (bak. A ra p Î sra İl SAVAŞ
sonra aralanndaki çekişmeler ve savaşlar LARI) sırasında Filistinliler’in önderi Abdülka-
sonucunda güçlerini yitirdiler. Abbasi halife dir el-Hüsseyni’nin genel sekreteri olarak
leri bir süre Büyük Selçuklu Devleti’nin savaşçı birlikleri örgütledi. Savaştan sonra
desteğiyle varlıklarım sürdürdüler. 1258’de yerleştiği Kahire’de mühendislik öğrenimi
Moğollar’ın Bağdat’a girmesiyle halifelik ku gördü. 1952’de Filistin Öğrenci Birliği’ni ku
rumu Kahire’ye taşındı. Bu sırada Mısır’da, rarak başkanlığım üstlendi ve 1956’da üniver
Suriye ve Filistin’i de egemenlikleri altında site öğrenimini tamamlayıncaya kadar bu
tutan Memlûklar bulunuyordu. Irak ise Ak- görevi sürdürdü. Aynı yıl katıldığı Mısır
koyunlular’dan sonra Safeviler’in sınırları ordusunda Fedayiin adlı gerilla örgütünü kur
içinde kalmıştı. du ve yönetti. 1956’daki ikinci Arap-İsrail
1517’de Yavuz Sultan Selim Kahire’yi ala Savaşı’na patlayıcı madde ve sabotaj uzmanı
rak Mısır, Suriye, Filistin ve Hicaz’ı Osmanlı olarak katıldı. Savaştan sonra Kuveyt’e yerle
topraklanna kattı. Bu tarihten başlayarak şen Arafat, Arap dünyasının her yanma
halifelik kurumu Osmanlı padişahlanna geçti. dağılmış Filistinliler’i tek bir örgütte topla
Kanuni Sultan Süleyman döneminde ise Os mak amacıyla çalışmalara girişti.
manlIlar Irak’ı, Yemen’i ve Araplar’ın yaşadı Arafat 10 Ekim 1959’da arkadaşlarıyla bir
ğı Kuzey Afrika topraklannı ele geçirdi. likte el-Fetih’i (Filistin Ulusal Kurtuluş Hare
18. yüzyılın ortalannda Vehhabilik denenketi) kurdu. El-Fetih’in 1964’te İsrail’e karşı
savaşçı bir dinsel hareket nedeniyle çıkan silahlı mücadeleyi başlatma kararı almasından
kanşıklıklar ve çatışmalar 19. yüzyıl boyunca sonra 1 Ocak 1965’te İsrail hedeflerine karşı
da sürdü. Vehhabiler İslam dininin doğuşu düzenlenen ilk askeri saldırıyı gerçekleştiren
sırasındaki ilkelere sıkı sıkıya bağlı kalınması grubu Arafat yönetiyordu. 1967 Arap-İsrail
nı savunuyorlardı. Savaşı’ndan sonra İsrail’in işgal ettiği Batı
I. Dünya Savaşı’na Osmanlılar Almanya’Şeria’ya geçen Arafat buradaki direnme hare
mn yanında katılınca, bu fırsattan yararlanan ketini örgütledi.
Arap emirleri ayaklandılar. Mekke Emiri Filistin Ulusal Konseyi’nin 1969’da yaptığı
ARAGON 311
yıldı (bak. İSLAM). Günümüzde Arapça, Arap yardımıyla üç kısa ünlü ile birlikte okunur. Bu
Yarımadasındaki Suudi Arabistan, Yemen harflerin verdiği seslerin bir bölümü Türkçe’
Arap Cumhuriyeti, Yemen Demokratik Halk de ve başka dillerde bulunmaz. Ayrıca, çoğu
Cumhuriyeti, Birleşik Arap Emirlikleri, Ka dilde ve Türkçe’de tek harfle gösterilen ince
tar ve Kuveyt’in yanı sıra Ortadoğu’daki ve kalın k gibi bazı sesler için Arap alfabesin
“Bereketli Hilal” ülkeleri (Suriye, Lübnan, de iki harf vardır. Örneğin kemal ve kasem
Ürdün ve Irak) ile Kuzey Afrika’daki Mısır, sözcüklerindeki k sesleri iki ayrı harfle ( k e f\c
Sudan’ın kuzeyi, Libya, Tunus, Cezayir ve kaf) yazılır. Arap alfabesinde z, s ve h
Fas’ın da ulusal dilidir. Bütün bu ülkelerde seslerini veren üçer ayrı harf bulunur (zel, ze,
Arapça konuşanların sayısı 120 milyonu ge zı; se, sin, sad ve ha, hı, he). 28 harfin
çer. Arapça, bu ülkelerin güneyinde ve doğu dışında, lâmelif adı verilen ve alfabede göste
sunda bulunan komşu ülkelerin pek çoğuna rilmeyen bir harf daha vardır. Bu harf, lâm ve
da yayılmıştır. Ayrıca, Asya ve Afrika ülkele elif harflerinin birleşmesinden oluşmuştur
ri ile Avrupa’da yaşayan Müslümanlar ibadet (bak. A lf a b e ) .
dili olarak Arapça’yı kullanırlar. Arap harflerinin kısa ünlü olarak okunma
Arapça bir Sami dilidir. Öteki Sami dilleri sını sağlayan harekelerden üstün (fetha ), har
arasında İsrail’de konuşulan ve Yahudi dinsel fin üzerine konur ve a' ya yakın, açık bir e sesi
geleneğiyle Kutsal Kitap’ın Eski Ahit (Tevrat verir (kedi' deki değil, kendi’deki e sesi gibi).
ve Zebur) bölümünün dili olan İbranice (bak. Esre (kesra) harfin altına yazılır ve harfi i
İb r a n i E d e b İy a ti) ve Etiyopya’nın ulusal dili sesiyle birlikte okutur. Ötre (zam me) ise
olan Amhara dili bulunur. Sami dilleri, Kuşi harfin üzerine yazılarak u sesiyle okutur.
(örneğin Somali dili), Çad (örneğin Hausa Harekelere günlük kullanımda yer verilmez;
dili), Berberi ve eski Mısır dilleri gibi Afri bu işaretler daha çok Kuran’da, şiir kitapla
ka’da konuşulan bazı dil aileleriyle de yakın rında ve çocuk yayınlarında, yanlış okumayı
dan ilişkilidir. önlemek için kullanılır.
Arapça’nın çok sayıda lehçesi vardır; bir Arapça’da uzun ünlüler, elif (uzun a için),
Yemenli Fas’ta bir pazar yerindeki günlük vav (uzun u için) ve ye (uzun i için) harflerinin
konuşmayı izleyemez. Arapça’nın günümüz yardımıyla ve bazen uygun bir harekeyle
deki lehçeleri, İslam’ın kutsal kitabı Kuran’ın birlikte gösterilir.
yazıldığı klasik Arapça’dan oldukça farklıdır. Arap yazısında Latin alfabesindeki gibi bü
Bununla birlikte, bütün Arap dünyasında yük ve küçük harf ayrımı yoktur. Yalnız, söz
iletişim ve yayıncılık gibi kamu hizmetlerinde cüğün başında, ortasında ya da sonunda oluş
kullanılan çağdaş standart Arapça, klasik larına göre harflerin yazılışı değişir. Kendin
Arapça’ya oldukça yakındır ve Arapça konu den sonra gelen harfle bitişmeyenler dışında
şanların çoğu tarafından anlaşılır. ki bütün harflerin, sözcük içindeki yerlerine
göre üç değişik biçimi vardır.
Alfabe ve Yazı Arap yazısı, İslam dininin benimsendiği
Arapça sağdan sola doğru yazılır ve satırlar ülkelerdeki pek çok dilin yazılmasında kulla
Türkçe’de olduğu gibi yukarıdan aşağıya doğ nıldı. Bunun için genellikle belli uyarlamalar
ru sıralanır. Arapça bir kitabın ilk sayfası, yapıldı. Örneğin Farsça’nın yazılabilmesi için
Türkçe bir kitabın son sayfasının yerindedir. Arap yazısına p, ç ve j (pe, çim ve je) seslerini
Arap alfabesindeki 28 harfin hepsi aslında göstermek üzere yeni harfler eklendi. Türkler
ünsüz olduğu halde, altlarına ya da üstlerine 10. yüzyılda Arap alfabesini kullanmaya baş
konulan ve hareke adı verilen özel işaretler layınca, Türkçe’nin bazı seslerini gösterebil
mek için Arapça’daki harfler üzerinde küçük
değişikliklerle yeni harfler türettiler. Türkçe
V t C /* *<Jp \ gibi Malay, Svahili ve Hausa dillerinin yazı
mında da artık Arapça kullanılmamaktadır.
Arapça sağdan sola doğru yazılır. Bu örnek (Ehlen ve
sehlerı; merhabâ), "Safâ geldiniz, hoş geldiniz; Öte yandan, İran’da Farsça, Afganistan’da
rahatınıza bakın" anlamına gelir. Peştu ve Pakistan’da Urdu dillerinin yazımın
314 ARAP EDEBİYATI
öykü anlatılan Şanfara, karşılıklı söyledikleri şöhret duygularını dile getiren şiirler yazdı.
yergilerle ün kazanmış Evs el-Hadıra ile Ebu Temmam (804-845), kendinden önceki
Zabban İslam öncesi dönemin başlıca şairle şairler üzerine Hamse adlı büyük bir derleme
rindendir. hazırladı.
Bu dönemde muamma (bilmece), hayvan A raplar’ın en gözde şairlerinden biri olan
masalları, efsane ve halk öyküleri gibi düzyazı Ebu’l-Âlâ el-Maarri (973-1057) Suriye’de ya
türleri de gelişmiştir. Şamar adı verilen ve şadı; saray şiirine karşı bir şiir anlayışı geliştir
kent kent dolaşılarak anlatılan söylence ve di. Şiirlerinde dönemin toplumsal adaletsiz
öyküler daha sonra yazıya geçirilmiştir. lik, acı ve ölüm gibi sorunlarını ele aldı.
Bilgiye ulaşmanın yolu olarak iman yerine
İslam'ın İlk Dönemi ve Emeviler aklı savundu. İslam’ın cennet-cehennem anla
İslamiyet’in kurucusu Hz. Muhammed’in dö yışını yergi diliyle eleştirdi ve saray şairlerini
neminde, ölçülü ve uyaklı bir dili olan Kuran’ “cennet-cehennem bekçileri” diyerek alaya
ın özel bir yeri vardı. Seci denen uyaklı aldı.
Kuran dili özellikle ilk surelerde şiir düzenin Türk edebiyatını da etkileyen Tasavvuf şiiri
de, çok duygulu ve etkileyicidir. Önceleri de bu dönemde doğdu (bak. TASAVVUF).
şairlere karşı bir tavır içinde olan Hz. Mu Dinsel kurallar karşısında hoşgörü ve inanç
hammed daha sonra toplumdaki etkilerini özgürlüğünü savunan Tasavvufçular, halife-
görerek onlarla iyi ilişkiler içine girmiş, İsla lerce hoş görülmeyerek cezalandırıldılar. Ta
miyet’in savunuculuğunu yapan şairlerle dost savvuf şairlerinin en ünlülerinden Hallac-ı
luk kurmuştur. Bunlardan Hassan bin Sabit Mansur (858-922) Tanrı’nın kendisinde yansı
“Peygamber’in şairi” sanını almıştır. dığını söylediği için öldürülerek derisi yü
Emeviler döneminde şiir dinsel konuların züldü.
dışına çıkarak gündelik yaşamla da ilgilenme Abbasiler döneminde seci denen ölçülü,
ye başladı. Ömer bin Abdullah (ibn Ebi uyaklı düzyazı yapıtları da hızla çoğaldı.
Rabia), Haris bin Halid, Abdullah bin Ömer Öncelikle Kuran ayetlerini ve hadisleri (Hz.
el-Arci, Kays bin Zerih (ölümü 710), Ahtal, Muhammed’in sözleri) yorumlamak amacıyla
Cerir (yaklaşık 650-729) ve Ferezdak (641-728 yazılan düzyazı, savaşları anlatan yapıtlarla
ya da 730) gibi şairler günlük yaşamla ilgili şiir gelişti. Bu dönem yazarlarının en tanınmışları
ve yergileriyle ün kazandılar. Ebubekir el-Harizmi (935-993) ve Hemedanî’
dir (969-1008). Harirî (1054-1122) makame
Abbasiler Dönemi (küçük öykü) türünün Arap edebiyatına gir
Abbasiler döneminde Bağdat bir kültür ve mesini sağladı. Bu dönemde Basra ve Küfe
sanat merkezi oldu. Arapça çok geniş bir okulları ile Nizamiye medreselerinde dilbilim
alana yayılarak kültür dili haline geldi. Halife çalışmaları yapıldı. İlk Arapça dilbilgisi kitabı
ve zenginler bilgin ve sanatçıları destekledi bu dönemde yazıldı. Dilbilim alanında çalış
ler. Zenginlerin koruması altına giren şairler malarıyla ünlü yazar Ebu Hayyan Türkçe
efendilerini öven şiirler yazıyordu. Şairlerin üzerine de dört kitap yazdı.
bir araya gelerek aralannda yarışmalar dü İspanya’da I. Abdurahman’ın kurduğu En
zenlemeleri de şiirin gelişmesine katkıda bu dülüs Emevi Devleti (756-1031) döneminde
lundu. Beşşar bin Bürd (ölümü 873) ve Ebu de edebiyat, müzik, bilim ve sanat alanında
Nuvas (747-813) zevk ve eğlenceyi konu alan yeni gelişmeler görüldü. Arap edebiyatı batı
şairlerin önde gelen temsilcileridir. Halid ve edebiyatı ile tanışma olanağı buldu ve yeni
Sibeveyhi gibi dilciler Arapça’nın dilbilgisi kaynaklarla zenginleşti. Aşk, övgü ve ağıt
kurallarını saptadılar. Yunanca’dan yapılan şiirleriyle tanınan İbn Zeydun (1003-71),
çeviriler yabancı kültürlerle ilişki kurulmasını gülmece, aşk, şarap, kadın gibi konuları
sağladı. işleyen gezgin şair İbn Kuzman (1078 ya da
Bu dönemde, Bağdat dışında da önemli 1080-1160) bu dönemin en ünlü şairleridir.
şairler yetişti. Çoğunlukla geleneğe bağlı olan Endülüs döneminde düzyazı alanında da
bu şairlerden Mütenebbî (905-965) şan ve önemli yapıtlar verildi. İbn Tufeyl’in (1106-
316 ARAP EDEBİYATI
85) yazdığı Hayy ibn Yakzan adlı roman yazarları daha çok İngiliz ve Fransız edebiya
Ortaçağ Avrupa’sında yaygın bir üne kavuştu tının etkisinde kalarak Romantizm’i (bak.
ve birçok batı diline çevrildi. R o m an tizm ) benimsediler. Bunun yanı sıra,
Arap-İslam dünyasında parçalanmaların Mısırlı Muhammed Teymur (1892-1921) ile
başlaması ve yeni odakların oluşmasıyla Bağ kardeşi Mahmud Teymur (d. 1894) ve Tahir
dat, Nişabur, Kahire, Kurtuba (Cordoba) Laşin gibi kısa öyküler yazan yazarlar ortaya
ayrı birer kültür merkezi durumuna geldi. çıktı. Mahmud Teymur yapıtlarında Mısır’ın
Tuğrai (ölümü 1119), Bahaeddin Züheyr toplumsal yaşamını, paşaların egemenliği al
(1186-1258) gibi şairler, gezgin İbn Battuta tındaki ülkesinin insan ilişkilerini, düzenin
(1304-69) ve büyük bir İslam tarihçisi olan İbn bozukluklarını gerçekçi bir bakışla yansıttı.
Haldun (1332-1406) bu dönemin ünlü yazarla Lübnanlı Marun Abud (1886-1962) öykü ve
rındandır. Arap düzyazı edebiyatının en tanın romanlarında Lübnan köylülerinin yaşamları
mış yapıtı Binbir Gece Masalları’mn da ilk kez nı yazdı.
14.-16. yüzyıllarda derlendiği sanılmaktadır. Lübnan’dan ABD’ye göçen bir grup aydın,
ABD’de İngilizce ve Arapça dergiler, kitap
Uyanış Dönemi lar yayımladılar. Eski edebiyat geleneğini
Araplar’ın el-Nahda dedikleri uyanış dönemi yadsıyıp yeni bir anlatım biçimi oluşturmaya
19. yüzyılda başladı. Arap ülkeleri arasında çalışan bu aydınların en ünlüsü Halil Cib-
Mısır, batı uygarlığının ürünlerine yönelen ilk ran’dır.
ülke oldu. Modern okullar açıldı, kitaplıklar II. Dünya Savaşı’ndan sonra, yurtlan İsrail’
kuruldu, çeşitli yapıtlar Arapça’ya çevrildi. ce işgal edilen Filistin halkının direnişi edebi
Mısır’da Batılılaşma akımını başlatanlar Lüb yatı da etkiledi. Halkının acılarını yansıtan
nanlı ve Suriyeli Hıristiyan Araplar’dı. 16. Filistinli şair ve yazarlar özellikle 1967’den
yüzyıldan beri batı okullarında eğitim görmüş sonra adlannı duyurmaya başladılar. Çağdaş
bir Hıristiyan aydın kuşağı yetişmişti. Halep Filistin şiirinin ilk öncüleri olan İbrahim
Hıristiyanları arasında 17. yüzyıl sonuna doğ Tukan, Fatva Tukan, Abdurrahim Mahmud,
ru arı Arapça akımı gelişmeye başladı. Ebu Salma gibi şairlerin açtığı yolu, günü
1725’te Halep Marunileri’nin piskoposu Cer- müzde Mahmud Derviş (1941), Samih el-
manos Ferhat (ya da Cebril bin Ferhat), Kasım (1939), Tevfik el-Zeyyat (1940), Salim
kendi çevresinde bir edebiyat okulu kurarak Sabran (1938), Mahmud Sobh (1936), Favaz
Arapça dili üzerine araştırmalara girişti. Lüb İd (1940), Muin Besisso (1943), Ahmed
nan’da şairler ve yazarlar yeni bir edebiyat Dahbar (1946) ve Remi Derviş (1941) gibi
dili oluşturmaya başladılar. Mecma’el-Bah- şairler izlemektedir.
reyn (1850) adlı yapıtıyla Nazif bin Abdullah Günümüzde Arap edebiyatı, her ülkenin
el-Yazıcı (1800-71) bu şairlerin öncülerinden- ulusal özelliklerine göre gelişmektedir. Arap
dir. Ayrıca Butrus el-Büstani (1819-83) dilbi şair ve yazarlann ürünleri ülkelerinin toplum
lim ve ansiklopedik kitaplarıyla bu akımın sal ve kültürel özellikleriyle sıkı sıkıya bağlı
gelişmesine katkıda bulundu. Mısır’da Ah- dır. Bu edebiyatçıların başında Mısırlı Necip
mad Şauki (1868-1932) Mısır’ın kurtuluş sava Mahfuz gelir. 1988’de Nobel Edebiyat Ödülü’
şım yansıtan şiirleriyle, Suriyeli Corci (ya da nü kazanan Mahfuz 1911’de Kahire’de doğ
Jirji) Zevdan (1861-1914) tarihsel romanlarıy du. İlk romanlarında tarihsel konuları işledi.
la bu akımın öncülüğünü yaptılar. Arap ede El-Kahira el-cedide (1945; “Yeni Kahire”),
biyatı rönesansı olarak da bilinen bu dönem Han el-Halili (1946) ve Arka Sokak (Sokak
deki gelişmelere karşın Arap edebiyatçıları el-Midak; 1947) gibi romanlarıyla ün kazandı.
çok zengin bir birikime dayanan eski Arap 1959’da El-Ahram gazetesinde yayımlanmaya
edebiyatının etkisinden kurtulamamışlardı. başlayan Evlad Haratina (“Mahallemizin Ço
cukları”) romanıyla dinsel çevrelerin tepkisini
Çağdaş Edebiyat üzerine çekti. Mahfuz romanlannda kent ya
İlk çağdaş edebiyat örnekleri 1. Dünya Savaşı şamını aynntılanyla betimler ve kahramanla-
sonrasında görülmeye başladı. Bu dönemin nnın ruhsal yapılanın ustalıkla anlatır.
ARAP-İSRAİL SAVAŞLARI 317
kuzey yamaçlarından doğar. Türkiye, İran ve da) ortaya çıkar. Ardıçların kozalakları üç
SSCB topraklarında akarak Hazar Denizi’ne puldan oluşan, 1 cm çapında küçük ve etli
dökülür. Türkiye topraklan içindeki uzunlu meyveler biçimindedir. Meyveler olgunlaştı
ğu 548, toplam uzunluğu ise 1.059 kilomet ğında kararır ve üstleri gri-mavi renkte, mum-
redir. su bir maddeyle kaplanır.
Başlarda güneydoğu-kuzeybatı yönünde Ardıç türleri arasında ağaççıklara, hatta 30
akan Aras Irmağı daha sonra geniş bir yay metreye kadar boylanabilen ağaçlara rastla
çizerek kuzeye yönelir. Pasin Çayı’yla birleş nırsa da türlerin çoğu dik ya da yere yatık
tikten sonra geniş tabanlı bir vadi içinde, yer olarak gelişen çalılardır. Yapraklan genellikle
yer menderesler çizerek doğuya doğru akar.
Horasan ve Karakurt arasında, derinliği kimi
yerde 1.000 metreyi bulan dar bir vadiden ARDIÇ
geçer ve daha sonra akışını geniş düzlüklerde ı f t t dal
sürdürür; önce Kağızman’a, ardından İğdır
Ovası’na ulaşır. Tuzluca’nın kuzeyinde Arpa
çay’la birleşen ve suları iyice çoğalan Aras
Irmağı, Türkiye-SSCB sınınnın 150 kilomet
relik bölümünü oluşturur. Daha sonra Türki
ye topraklanndan çıkarak İran-SSCB sınırı
boyunca akar ve Kura Irmağı’yla birleşerek
Hazar Denizi’ne dökülür.
Aras Irmağı, kış mevsimi çok soğuk ve ^^^^m eyve
uzun geçen yüksek dağlarla kaplı bir bölgede
dir. Bol kar yağışının düştüğü ve erimenin iğne biçimindedir, ama bazı türlerde dallara
olmadığı kasım ile mart ayları arasında, ırma sıkıca yapışmış küçük pul biçiminde yapraklar
ğın sulan azalır; yukan kısımları yer yer bulunur. Örneğin Avrupa’da ve ülkemizde
donar. Nisan ayında ilkbahar yağmurlan ve yaygın olan adi ardıcın (Juniperus communis)
eriyen karlarla beslenen Aras Irmağı’nın sula- yaprakları, dallann çevresinde halka biçimin
n yükselir. Çok yağmur yağdığı ve karlann de dizilmiş birer iğneyapraktır. Oysa Kuzey
hızla eridiği zamanlarda, özellikle Pasinler Amerika’da yetişen kalem ardıcının ya da
Ovası’nda taşkın ve sellere yol açar. Akışı Virginia ardıcının (Juniperus virginiana) iki
düzensiz olduğu için ulaşıma elverişsiz olan şer ikişer karşılıklı dizilmiş küçük pulsu yap
ırmaktan İğdır, Pasinler ve Kağızman ovaları rakları vardır. 27 metreye kadar boylanabilen
nın sulanmasında yararlanılır. Kaynağına ya ve gövdesinin çapı 1 metreyi aşan Doğu
kın olan yukan bölümünde alabalık, aşağı Afrika ardıcının (Juniperus procera) gövde
bölümünde ise sazan balığı avlanır. Yörede, kabuklan lif lif aynlarak yere doğru sarkar.
Aras Irmağı’nın sularının hastalıklan iyi etti Ardıçlar güzel görünümlerinin yanı sıra
ğine inanılır. Bu inanış Aras’ın cennetten çeşitli ürünlerinden yararlanılan değerli ağaç
çıkan dört ırmaktan biri olduğu söylencesin lardır. Adi ardıcın kozalaklarından eczacılıkta
den kaynaklanmaktadır. ve cin yapımında kullanılan keskin kokulu,
uçucu bir yağ çıkanlır. Aynca Laponya’da bu
ARDIÇ. Bütün kuzey yanküreye yayılmış ağacın lifli kabuklarından halat yapılır.
olan ardıçlar yaprak dökmeyen, hoş kokulu Yapraklannm ve mavi kozalaklarının güzel
ağaç, ağaççık ya da çalılardır. 60-70 kadar görünümü nedeniyle Kuzey Amerika’daki
türü olan bu iğneyapraklı ya da kozalaklı park ve bahçelerde süs ağacı olarak yetiştiri
bitkiler servigiller (Cupressaceae) familyası len kalem ardıcının hoş kokulu kerestesi de
nın Juniperus cinsini oluşturur. İğneyapraklı- çok değerlidir. Bu ağacın kolayca yontulabi-
ların öbür büyük grubu olan çamgiller (Pina- len düzgün damarlı odunu öteden beri kur
ceae) familyasının üyeleri ile ardıçlar arasın şunkalem yapımında kullanılır. Kalem ardıç-
daki en önemli fark meyvelerde (kozalaklar lannın giderek azalması nedeniyle son yıllar
ARDIÇKUŞU 323
da Doğu Afrika ardıcının odunu da bu amaçla dan bazılan bahçelerin, çayırlann ve gölgeli
kullanılmaya başlanmıştır. ağaçlıkların alışılmış konuklandır. Kuzey en
Birmanya’nın dağlık bölgelerinde ve Hima- lemlerinde yaşayan türler, bazen çok uzun yol
layalar’da yetişen Çin ardıcının (Juniperus alarak kışın güneye doğru göç ederler. H e
chinensis) hoş kokulu kerestesi de Çin’de men hepsinin ötüşü hoş ve melodiktir; özel
tabut yapımında kullanılır. Özellikle Akdeniz likle bazılan duru, akıcı ve çan sesini andıran
çevresinde yetişen katran ardıcından (Junipe çınlamalı ötüşüyle dikkati çeker.
rus oxycedrus), deri hastalıklarının tedavisin Ardıçkuşları ilkbaharda çiftleşir ve genel
de kullanılan ardıç katranı elde edilir. Anado likle ağaç dallanna, çalıların arasına, hatta
lu’nun dağlık yörelerinde de çok yaygın olan bazen duvar çatlaklanna, ağaçlann oyuklan-
bodur ardıç (Juniperus nana) ise yere yayıla na ve yapılann saçaklanna çanak biçiminde
rak gelişen bir çalı olduğu için toprak kayma yuvalar yaparlar. Dişi kuş yuvaya beyaz ya da
sını önlemekte çok etkilidir. mavi renkte, bazen üstü benekli, üç ile altı
arasında yumurta bırakır. Bazı türlerde yalnız
ARDIÇKUŞU. Ardıçkuşları özellikle Avru dişi, bazılannda da erkek ve dişi sırayla
pa, Asya ve Amerika kıtalarında birçok türü kuluçkaya yatarlar. Ana babanın elbirliğiyle
yaşayan güzel ötüşlü kuşlardır. Turdidae fa besleyip gözettiği yavrular iyice büyümedikçe
milyasından olan bu kuşların uzunlukları tü yuvadan aynlmaz.
rüne bağlı olarak 10 ile 30 cm arasında Eskidünya, yani Avrupa ve Asya kıtalan,
değişir. Genellikle sırtları kahverengi, göğüs ardıçkuşlan açısından Yenidünya’dan daha
leri beyaz üstüne kara beneklidir. Gagalan ve zengindir. Avrupa’nın kuzeyinde üreyen ve
bacaklan oldukça ince olan ardıçkuşlannın yazı burada geçirdikten sonra kışın Türkiye,
kanatlan ve kuyruklan pek uzun sayılmaz. İtalya ve Yunanistan gibi güneydeki daha
Ardıçkuşları daha çok hayvansal, ara sıra sıcak ülkelere göç eden bayağı ardıçkuşu
da bitkisel besinlerle beslenir. Birçoğu böcek (Turdus pilaris) Eskidünya’da en çok görülen
ve solucan gibi en sevdiği yiyecekleri bulmak türdür. Aslında Türkiye’de ardıçkuşu dendi
için yerde sıçrayarak dolaşırken, bazı türler ğinde ilk akla gelen bu kuş olur; bu yüzden
de bir ağaca tüneyip yerde gördüğü avın öbür türlerden ayırt etmek gerektiğinde baya
üstüne hızla atlar. Avrupa’nın birçok yerinde ğı ardıçkuşu denir. Türkiye’de kışlayan türler
ve Türkiye’de yaşayan ötücü ardıçkuşu (Tur- den biri de, adını kanatlannın altındaki tüyle
dus philomelos), salyangozları yiyebilmek için rin bakır kırmızısı renginden alan paskanattır
hayvanı gagasıyla tutup bir taşa vurarak (Turdus iliacus). Gene Eskidünya’da yaşayan
kabuğunu kırar. Bazı türler yere düşmüş ökse ardıçkuşu (Turdus viscivorus), şubat
meyveleri gagalar, bazıları da ağaçlann ara başlannda ağaçlann çatallanmış dallanna yu
sında uçarak dalındaki meyveleri yer. va yapar. Bu iri kuş, yuvasına ve yavrularına
Ardıçkuşlannın birçok türü ormanlann de yaklaşan davetsiz konukları kaçırmak için
rinliklerinde ya da çevresinde bannır, bir korkusuzca dalışa geçebilir.
bölümü de açıklık yerlerde yaşar. Bu kuşlar Avrupa ve Türkiye’nin birçok bölgesinde
Avrupa kıtasında
en çok görülen
ötücü Ardıçkuşu Ökse Ardıçkuşu ı Ardıçkuşu ardıçkuşu türleri.
324 ARDUVAZ
ortak dildeki sözcükler gibi yazılır ve okunur. Argonun yazı diline geçmesi, gizliliğin orta
Kullanım amacında gizlilik yatan argo, yapı dan kalkmasına neden olur. Argo sözcükler
bakımından genel düden ayrılmaz. Bu özel herkesçe kullanılır hale gelince argo olmaktan
dilde, ortak dilden bağımsız biçimler yaratıl çıkar. Kimi argo sözcükler yalnızca belli bir
maz, dilbilgisi kuralları da değiştirilmez. A r süre kullanılır, daha sonra kaybolup gider. Bu
gonun oluşması için, sözcüklerin alışılmışın değişkenlik ve kendini yenileme argonun
dışında bir anlamda kullanılması, yeni anlam başlıca özelliklerinden biridir. Buna karşılık
larla donatılması yeterlidir. Aktarılacak bilgi, kimi sözcükler de günlük dile kabul edilir.
sözcüklerin anlamlan değiştirilerek gizlenmiş Eskiden argo olan sözcükler zamanla günde
olur. lik dilde kullanılmaya başlar. Örneğin, eski
Argo sözcükler çoğu zaman, genel olarak den argo sayılan ve tembel, kaytarıcı anlamın
kullanılan dilde var olan bir sözcüğe başka bir da kullanılan hayta sözcüğü günlük dilde
anlam yükleyerek türetilir. Örneğin çalışkan yaygın bir kullanım kazanarak argo olmaktan
ve saf öğrenci anlamına gelen inek ve para çıkmıştır. Bu olguya aşağı yukan bütün diller
anlamına kullanılan arpa sözcükleri böyle de rastlanır. Tümü de Latince’den türemiş
türetilmiştir. Yabancı dillerdeki sözcük ya da olan Fransızca, İspanyolca ve İtalyanca’daki
sözcük parçalarını değiştirmeden ya da boza pek çok sözcük, kitaplarda kullanılan klasik
rak alıp Türkçe’deki sözcük parçalanyla bir Latince’den değil, halkın günlük yaşamında
leştirerek türetilen argo sözcükler de vardır. kullandığı Latince’den ve Roma ordusunun
Örneğin, Türkçe’deki atma sözcüğünü Fran argo sözcüklerinden kaynaklanır. Sözgelimi,
sızca tion ekinden bozma syon'la birleştirerek Fransızca’da baş anlamına gelen tete sözcüğü
oluşturulan atmasyon, uydurma, yalan haber Latince’de baş anlamına gelen caput sözcü
anlamına gelir. ğünden değil, Latince bir argo sözcük olan ve
Kimi argo sözcükler ise Türkçe’den ya da testi ya da toprak kap anlamına gelen testa’dan
yabancı dillerden yararlanıp uydurma, yakış türemiştir. Eskiden daha çok ağızdan ağıza
tırma, benzetme yoluyla türetilmiştir. Boş, yayılan argo sözcükler, günümüzde çeşitli
değersiz anlamına gelen p o f yoz, yalan karşılı kitle iletişim araçları aracılığıyla çok kısa
ğı kullanılan maval ya da aptal anlamındaki sürede yaygınlık kazanmaktadır.
keriz bu tür argo sözcüklerdir. Sözlük hazırla Argo yersiz ve zamansız kullanıldığında
yanlar, dilbilimciler, öğretmenler ve uzman kötü izlenim yaratır; çok sık kullanıldığında
lar arasında hangi sözcüklerin argo olduğu da tüm gücünü yitirir. Bu durum hem kaba,
konusunda bir anlaşma yoktur. Çünkü, argo küfürlü sözcükler, hem de “kibar” argo türle
nun birçok sözcüğü öbür dil grupları arasına ri için geçerlidir. İlk kullanıldıklannda yeni ve
kanşmıştır. Ama, kesin bir aynm yapılamasa eğlencelidirler, ama sürekli kullanıldıklannda
da argoyu insanlar arasındaki senli benli sıkıcı olmaya başlarlar.
konuşmada kullanılan dilden, halk dilinden
ve kaba konuşmadan ayırmak gerekir. ARI. A nlann bütün böcekler gibi altı bacağı
Argo kullanımı Türkiye’de daha çok İstan ve bütün zarkanatlılar (Hymenoptera) gibi iki
bul’da ilgi çekmiştir. Kayış dili olarak da çift zarsı kanadı vardır. Uzunluğu 1-3 cm
adlandınlan İstanbul argosunun gelişmesinde arasında değişen gövdeleri baş, göğüs ve
külhanbeylerin, eski dönemlerin itfaiyecileri kann olmak üzere üç bölümden oluşur. Baş-
olan tulumbacılann ve ayaktakımmın büyük lannda üç tane basit, iki tane bileşik göz
rolü olmuştur. (petekgöz), duyu organı olan ipliksi uzantılar
Argo kullanımının nedenlerinden biri de, (duyargalar) ve ağız bulunur. Bacakları ve
konuşmaya ya da yazıya canlılık getirmesidir. kanatlan ortadaki göğüs bölümündedir. En
Pek çok argo sözcükte şaka ya da mizah arkadaki kann bölümü gövdenin öbür bölüm
duygusu gizlidir. Edebiyat alanında argodan, lerinden daha uzundur ve halka biçimindeki
gülünç durumlar yaratma, gündelik dile yak bölütlerden oluşur.
laşma, dile yeni ve canlı bir boyut getirme gibi Dünyanın her yanında, özellikle çiçeklerin
amaçlarla yararlanılır. bol olduğu yerlerde yaşayan anlann 12.000
326 ARI
Athos Mıllington■Ward
Yalnız dişi anlann iğnesi vardır. Savunma bir yay oluşturarak iki kenarda yarıya kadar
sız olan erkek anlann tek işlevi üreme zama inen gözler bal doldurmak için aynlmıştır. Bu
nında dişileri döllemektir. Bunun dışında bal gözlerinin altındaki birkaç sıra petek
yuva yapmak ya da yavru anlar için besin, gözüne çiçektozu topakları yerleştirilir. Pete
toplamak gibi herhangi bir görev üstlen ğin orta ve alt bölümlerindeki gözlere ise
mezler. anaan yumurtalannı bırakır. Büyük bir arı
A nlann çoğu, sanıldığının tersine, toplu kolonisinde 60 bin kadar işçi arı vardır ve
yaşama alışkanlığında değildir. Her dişi başka
arılardan yardım beklemeksizin ayn bir yuva
kurar ve yavrularının bakımını tek başına
üstlenir. Yuva yapmak için toprağın altında
tüneller kazar ya da ağaç gövdelerindeki
oyukları kullanırlar. Gene de yalnız yaşayan
arılardan bazıları yuvalarını birbirinden çok
uzağa değil yan yana kurar; hatta bazen ayrı
yuvalara açılan tünellerin girişi ortaktır.
A nlann yalnızca birkaç türü, örneğin
balarılan ile toprakarıları toplu halde yaşar.
Koloni denen arı ailesinde bir anaarı (anbeyi
ya da kraliçe) ile erkek ve işçi arılar vardır.
Çoğunluğu oluşturan işçi anlar koloninin
günlük işlerini yapan dişilerdir. Toplu yaşa
yan anlar yalnız yaşayan arılardan farklı olarak
balmumu üretebilir. Bal kursağı çeperinden
salgılanan balmumu, arının kann bölütlerini
oluşturan parçalann arasından incecik pul
lar halinde çıkar. Anlar, oldukça yüksek sıcak
lıklarda bile erimeyen balmumuyla hazırladık
tan peteklerde kışın kullanacaklan balı ve
çiçektozunu biriktirir, yumurta ve larvalan
banndınrlar. işçi Arı Anaarı Erkek Arı
Balarıları
İnsanlar balından yararlanmak üzere an yetiş
tirmeye binlerce yıl önce başlamış ve bu
yararlı böceklerin bir türünü evcilleştirmiştir.
Kovanda beslenen evcil halanlarının bazen
yuvalanndan kaçtıkları olur. Ama doğaya
döndüklerinde bile ağaç kovuklannda yaptık- Üstte: Anaarı peteğin gözlerine küçük, beyaz
lan yeni yuvalarında alıştıklan kovan düzeni yum urtalarını bırakıyor (üstte solda). Bu
ni sürdürdükleri ve aynı biçimde yaşadıklan yum urtalardan işçi arılar, erkek arılarya da yeni
gözlenmiştir. Balansının hazırladığı petekler anaarılar çıkacaktır. Kovana yeni bir anaarı
gerektiğinde, seçilen larva özel bir petek gözünde
çift yüzlüdür ve her iki yüzünde yüzlerce göz bakıma alınır (üstte ortada) ve yalnız arısütüyle
ya da odacık bulunur. Çok ince balmumun- beslenir. Arısütü işçi arıların başlarındaki
dan yapılan petek gözleri düzgün altıgenler salgibezlerince üretilen beyaz, koyu kıvamlı ve çok
besleyici bir maddedir. Anaarı adayı gelişmesini
biçimindedir. Ancılar, kovandan kolayca çı tamamlayınca odacığından dışarı çıkar (üstte
karabilmek için petekleri tahta çerçevelerin sağda). Ortada: Anaarı ve çevresindeki işçi arılar.
arasına yerleştirirler (bak. ARICILIK). Anaarı, işçi arılarda bağım lılık yaratan özel bir
madde salgılayarak kovanda düzeni ve birliği sağlar.
B alanlan peteklerin içini rasgele değil belli Altta: Balarılarında işçi arı, anaarı ve erkek arının
bir düzene göre doldurur. Peteğin tepesinde orantılı boyutları.
328 ARI
bunlann hepsi dişidir. Bu işçi anların iğnesi dımcı olur. Daha sonra balmumu üretmeye
nin ucu olta iğnesi gibi kıvnktır. Bu yüzden başlar ve bununla yeni petek gözleri hazırlar.
saplandığı yerde kalır ve bir kez sokan balansı Üçüncü haftanın sonunda ilk kez kovandan
iğnesini yitirdiği için ölür. İşçi arılardan daha dışarı çıkarak çiçektozu ve balözü toplamaya
iri yapılı ve kocaman gözlü olan erkek arılann yollanır. Ama kovandaki işlerini, örneğin
tek görevi, sürü oluşturma (oğul verme) kanatlannı yelpaze gibi sallayarak kovanı
zamanında genç anaarıyı döllemektir. Yaz serinletme görevini de aksatmaması gerekir.
sonunda bu görevini yerine getiren erkek A nlar arasında yalnızca kovanda ya da yalnız
arılar işçi anlar tarafından kovandan atılır ve ca dışarıda çalışan işçi aynmı yoktur; ne iş
işçi anlann bakımıyla yaşamaya alışkın olduk- yapılacaksa bütün işçiler görevlendirilebilir.
lan için çok geçmeden açlıktan ölürler. Kolo İşçi an bol balözü toplayabileceği bir yer,
ninin bütün yükünü taşıyan işçi anlar yazın o sözgelimi bir yonca tarlası bulduğunda taşıya
kadar çok çalışırlar ki ancak altı hafta kadar bileceği kadar balözünü bal kursağına doldu
yaşayabilirler. Ama yaz sonunda yumurtalar rur ve kovana döndüğünde öbür işçilere bu
dan çok sayıda işçi an çıkar ve bütün kış kaynağın yerini bildirir. Bu iletişim için iki
yaşayan bu işçiler koloninin bakımını üstlenir. ayn dans geliştirmişlerdir. “Çember dansı”nda
Bir işçi an erişkin duruma gelip petekteki işçi an peteğin üstünde önce bir yöne, sonra
gözünden dışarı çıktığı anda kovanda onu öbür yöne koşarak küçük bir çember çizer.
bekleyen pek çok iş vardır. Üç hafta boyunca Bu gösteri, besin kaynağının kovandan en
petek gözlerinin bakımını ve temizliğini üstle fazla 45 metre uzaklıkta olduğu anlamına
nir. Ardından anaarmm bıraktığı yumurtalar gelir. Kaynağın bulunduğu yer 90 metreden
dan yeni çıkan larvaların beslenmesine yar daha uzaksa, işçi an bu kez karın bölümünü
ARI 329
sallayarak peteğin üstünde sekiz çizecek bi Böylece, kendileri gibi bir işçi an olması gere
çimde uçar. İşçi arının bu “kuyruk sallama ken herhangi bir larvayı bir anaanya dönüştü
dansi’nı öbür işçi anlar büyük bir dikkatle rürler. Bir anaarı yıllarca yaşar ve bu süre
izler ve sekiz çizerken hangi yöne doğru içinde 1,5 milyon yumurta üretebilir. Erkek
uçtuğuna, karnını kaç kez salladığına bakarak balarılan genellikle anaannın döllenmemiş
besin kaynağının yerini ve uzaklığını sap yumurtalanndan çıkar.
tarlar.
Toprakarıları ve İğnesiz Arılar
Anaarı Yeryüzünün özellikle soğuk bölgelerinde ya
A naan, işçi anlann ve bu dişilerin arasından şayan toprakanlan, Laponya gibi en kuzeyde
seçilerek özel olarak yetiştirilecek yeni ana- ki ülkelere kadar yayılmıştır. Bu anlann genç
anlann çıkacağı yumurtalan yumurtladığı için anaarısı kışı toprakaltında uyuyarak geçirir.
kovanın hem en önemli, hem de en tembel Bahar geldiğinde yuvasından çıkar ve koloni
üyesidir. Toprakarılannda anaan çiçektozu sini kuracağı bir yer aramaya başlar. Örneğin
toplarken, balarılannın anaarısı kendini bile bir farenin yeraltında kazdığı ve içini kuru ot
besleyemez. Çevresinden hiç eksik olmayan la döşediği yuva bunun için uygun bir yerdir.
işçi anların ağızlanyla taşıdıklan besinleri Anaan bu yuvada balmumundan bir göz ha
kendi ağzına vermelerini bekler. Son derece zırlar ve içine altı ya da yedi tane yumurta
ürkek olan ve dokunulduğunda bile sok bırakır. Aynca ürettiği ballan biriktirmek için
mayan anaanlar birbirleriyle karşılaştıklann- gene balmumundan genişçe bir kap yapar.
da kıyasıya dövüşürler. Yumurtadan çıkan larvalann çok fazla bes
Anaannın yumurtalanndan çıkan larvalar lenmesi gerektiğinden, anaan gün doğumun
arasından en sağlıklıları yeni anaan adaylan dan gün batımına kadar yavrulan için balözü
olarak seçilir. İşçi anlann hazırladıklan özel ve çiçektozu toplar.
petek gözlerinde beslenen bu genç adaylann Larvalar iki hafta sonra iyice gelişir ve sal
öldürücü iğnelerine hedef olmak istemeyen gıladıktan ipeksi ipliklerle kendilerine sert bir
eski anaarı, 15 bin kadar anyla birlikte kovan koza örerler. A naan, birbirine bitişik otan bu
dan aynlıp yeni bir sürü oluşturmak üzere kozalara gövdesini iyice yaslayarak pupalannı
başka bir yere yerleşir. Bu arada petekteki ısıtır. Yaklaşık iki hafta sonra işçi toprakanla-
özel yuvalarında gelişmelerini tamamlayan n kozalannı delerek dışarı çıkarlar. Balanla-
genç anaarı adaylan da kalabalık bir sürüyle nnda olduğu gibi anaandan daha küçük yapılı
kovandan aynlabilir. Böylece kovandaki an otan bu işçi anlar hemen işe koyularak yeni
sayısı iyice azalıp, işçi an fazlası kalmadığında çıkacak anlar için olabildiğince çok yiyecek
oğul verme eylemi sona erer. O zaman işçi toplamaya girişirler.
arılar, büyük olasılıkla kovandaki yeni anaan Yaz sonuna doğru yuvadaki işçi an sayısı
lar dan birinin de yardımıyla, henüz petek 100’ü bulur. Bu arada larvalardan bazılan
gözlerinden çıkmamış olan bütün anaan aday- anaan, bazılan da erkek an olarak gelişir.
lannı öldürürler. Rakipsiz kalan anaan bir A naan erkek arılarla çiftleşip yumurtalarını
çiftleşme uçuşuna çıkarak kısa sürede 10 ka gözlere bırakır ve burada gelişen yeni anaan
dar erkek anyla çiftleşir ve kovana dönerek lar gelecek bahara kadar bannacaklan yeri
koloninin başına geçer. seçmek üzere yuvadan aynlırlar. Geriye ka
Bir arı kovanı her yıl oğul vermez. Bu olay tan bütün erkek anlar, işçi anlar ve eski ana
büyük ölçüde kovanda biriken bal miktarına, an ölür. Balanlanndaki gibi yıllarca ve yaz-kış
kolonideki birey sayısına ve hava koşullanna sürebilen koloni yaşamı toprakanlannda yok
bağlıdır. A naan öldüğünde ya da üretkenliği tur. Toprakansı yaşam çevrimini bir yılda ta
ni yitirdiğinde, işçilerin kendileri için yeni bir mamlar ve baharda yeni kuşaklar için yeni bir
anaan yetiştirmesi balansı topluluklannın en çevrim başlar. Yalnız tropik bölgelerdeki top-
ilginç özelliklerinden biridir. İşçiler, larvalar rakarısı kolonileri balanlannda olduğu gibi
arasından seçtikleri yeni adaylan, tükürük oğul vererek bir yıldan çok sürebilir.
bezlerinden salgıladıklan ansütüyle beslerler. Balanlan gibi toprakanlannm da soktuğu
330 ARI
zaman ağn veren bir iğnesi vardır. Ama tro oyar. Daha sonra, keskin çeneleriyle kopardığı
pik bölgelerdeki toprakanlannm bir bölümü yaprak parçalanyla bu oyuğun içinde ayn ayn
iğnesizdir. Bu iğnesiz arılardan bazıları yuva odacıklar yapar. Büyükçe kesilmiş yaprak
larına zarar vermeye kalkışanların üzerine sü parçalan odalann duvan olur, daha küçük ve
rüler halinde saldırarak gözlerine ve kulakla yuvarlak parçalar da kapak olarak kullanılır.
rına üşüşür, bazen de yüzlerine yapışkan ve Üst üste yerleştirilen bu odacıklann her katı,
acı bir sıvı bulaştırırlar. Güney Amerika’da yakından bakıldığında ince uzun bir puroyu
yaşayan bazı iğnesiz anlar, insanlann oyuk andırır. Dişi arı bu odacıklara yumurtlar ve
kütükler içinde yaptıklan derme çatma ko yumurtadan çıkan larvaların beslenmesi için
vanlarda umulmadık kadar çok bal verir. Bu yanlanna bal ve çiçektozu karışımından hazır
arılar peteklerini reçine, balmumu, hatta ba ladığı bir yiyecek topağı bırakır. Çiçektozlan-
zen çamur katılmış bir kanşımdan yaparlar. nı kannlannın altında toplayan yaprakkesen
Ama bu petekler, balanlannın düzgün altı anlann bazı türleri, yalnızca boş salyangoz
genlerden oluşan kusursuz petekleriyle karşı- kabuklannı yuva olarak kullanırlar.
laştmlamayacak kadar kabadır. Ilıman iklimlerde yaşayan duvarcı arılann
yuvası çimentodan yapılmış gibi sağlamdır.
Yalnız Yaşayan Arılar Bu anlann dişisi korunaklı bir yerde, genel
Yeryüzünün hemen her yerine dağılmış olan likle kayaların ya da saçakların altında yarım
an türlerinin büyük bölümü topluluk oluştur- portakal büyüklüğünde bir yuva hazırlar. Bir
maksızm, ayn yuvalarda yaşar. Bu grubun en duvarcı ustasının elinden çıkmışçasına sağlam
tanınmış örnekleri madenci anlardır. Dişileri olan bu yuvanın içi çok sayıda odacığa bölün
yeraltında 20 cm kadar derine inen yuvalar müştür. Bütün yalnız yaşayan anlar gibi bu
kazdıklan için bu anlara madenci an denmiş arılann dişisi de yumurtlamadan önce yuvası
tir. Dişi annın genellikle seyrek otlar arasın na bal ve çiçektozu depolar.
daki çıplak bir alanda kazdığı bu yuva, kena- Yalnız yaşayan anlann en önemli ortak
nndaki küçük toprak tepeciğiyle hemen dik özelliği, yavrular için yeterince yiyecek bırak
kati çeker. Kazılan tünelin sonunda hepsi ayn tıktan sonra yumurtalarla ve yavrularla bir
bir yöne giden yan tüneller bulunur. Bu tünel daha hiç ilgilenmemeleridir. Üstelik yavrula-
ler, bir annın yumurtadan çıkıp kanatlı bir nn bakımını üstlenecek işçi anlar olmadığın
erişkine dönüşmesine yetecek genişlikte oda dan, yalnız yaşayan anlann yuvaya bıraktığı
cıklardır. Dişi arı bu odacıklardan her birine yumurta sayısı bir düzineyi geçmez.
bal ve çiçektozundan hazırladığı bir “an ek
meği” ile bir yumurta bırakır, sonra yuvanın Guguk Arıları
girişini toprakla kapatır. Yumurtadan çıkan Yabananlan gibi göz alıcı renklerle bezenmiş
larvalar bu yiyeceklerle beslenip gelişerek pu olan bu arılar guguk kuşlanndan esinlenerek
pa evresine girer ve baharda kanatlı bir an böyle adlandınlmıştır. Çünkü yumurtalannı
olarak dışan çıkar. Toprakanlan gibi maden başka kuşlann yuvalanna bırakarak yavrula-
ci anlann yaşam çevrimi de bir yıllıktır. Yal nnın sorumluluğundan kaçan guguk kuşlan
nız yaşayan anlardan çoğu erişkin hale geldik gibi bu anlar da “yuva asalağı”dır. Dünyanın
ten sonra birkaç haftadan fazla yaşayamaz. hemen her yerinde görülen guguk anlannın
Topluluk oluşturmayan anlann ılıman iklim dişisi, yalnız yaşayan anlann yuvalan üzerin
lerde yaşayan türleri kış aylannı olgun larva de yavaş yavaş uçarak yumurtalannı bırakabi
lar ya da genç erişkinler olarak toprakaltmda- leceği bir yer arar. Uygun bir yuva bulduğun
ki odacıklannda geçirirler. da hızla içeri süzülür ve annın kendi larvalan
Yalnız yaşayan anlardan çoğunun yuvası için topladığı yiyeceklerin üstüne bir yumurta
toprağın altında, bazılannınki de ağaçlann bırakır. Guguk ansının larvası hızla gelişir ve
oyuklanndadır; bir bölümü de başka böcekle yuvadaki yiyeceklerle yetinmeyip, yuva sahi
rin açtığı oyuklarda yuvalanır. Bu grubun en binin larvalannı da yer.
yaygın örneği olan yaprakkesen anlann dişisi, Bazı guguk anlan toprakanlanna çok ben
yaşlı ağaç kütüklerinin çürümüş odununu zer ve yumurtalannı bu toplu yaşayan anlann
ARICILIK 331
yuvalarına bırakmaya özen gösterir. Dişi gu Arıcılık yapmaya başlayan ilk insanlar a n
guk arısı baharda bir toprakarısının yuvasına larını ince ağaç dallarından örülmüş sepetler
girmeye çalışırken işçi arılar onun yabancı ol de ya da ağaç kütüklerinin oyuklannda yetiş
duğunu anlayarak saldırır ve yuvadan atmaya tiriyorlardı. Sonradan hasır sepetler kullan
uğraşırlar. Ama guguk arısının sert derisi onu maya başladılar. Ama bütün bu bannaklarda
iğnelerden çok iyi korur. Böylece işçi arılar arılar peteklerini doğrudan duvarların yüzeyi
bir süre sonra bu davetsiz konukla uğraşmak ne yaptıkları için, arı topluluğuna (koloniye)
tan vazgeçerler. Yuvaya yerleşen guguk arısı zarar vermeden bal almak olanaksızdı. Bu
nın ilk yaptığı iş anaarıyı öldürerek onun yeri yüzden, yaz sonunda en çok balla dolarak
ne geçmek olur. Ne olup bittiğini anlamayan ağırlaşan sepetler seçilir, arılar kükürt duma
işçi toprakarılan, sahte anaannın yumurtala nıyla öldürülür ve duvarlardaki petekler kesi
rına ve çıkan yavrulara tıpkı kendi kardeşleri lerek balını akıtması için ezilirdi. Ertesi yıl an
ne baktıkları gibi özenle bakarlar. Ama yeni yetiştiricisi öbür kolonilerden ayrılan ve
anaannın yumurtalarından çıkan larvaların “oğul” denen yeni sürülerle boş sepetleri
hiçbirisi işçi arı olmaz. Gelişmelerini tamam doldururdu.
layan erkek ve dişi guguk anları yuvadan uça
rak ayrılır ve çiftleşirler. Yeni guguk anaarıla-
rı ertesi yıla kadar gizlenerek havaların ısın
çıkış deliği
masını bekler ve baharda yeniden toprakarısı
yuvalannın üzerinde uçmaya başlar.
Batanlarının Yetiştirilmesi
Balanlarmın Apis cinsini oluşturan dört türü
vardır. Ama balansı dendiğinde, dünyanın 1884'te VVilliam Broughton Carr'ın tasarladığı WBC
tip i arı kovanı. Kutuların içindeki çerçevelerde,
hemen her yerinde arıcıların yetiştirdiği evcil kenarları telle desteklenmiş balm um u kalıplar vardır.
balansı (Apis mellifera) anlaşılır. İnsanoğlu Arıların bu temel üzerinde yaptıkları gözler bal
bugüne kadar çok yararlı iki böceği evcilleş peteğini oluşturur. Anaarı engelinin küçük
deliklerinden geçemeyen anaarı, kuluçka odacığı
tirmeyi başarmıştır; bunlardan biri balansı, denen alt bölmedeki petek gözlerine yum urtalarını
öbürü de ipekböceğidir. Balansı, anayurdu bırakır. İşçi arılar ise üst bölm elere geçerek buradaki
Avrupa’dan dünyanın birçok bölgesine yayıl petekleri balla doldururlar; arı yetiştiricisi balı bu
bölmeden alır. Kışın içeriye soğuk girm em esi için
mış, Asya, Amerika ve Avustralya’ya götürü kovanın girişi küçültülebilir. A rılar çıkış deliğinden
lerek başka an ırklanyla melezleştirilmiştir. dışarı çıkabilir, ama içeri giremez.
332 ARICILIK
Bugünkü kovanlarda, alt ve üst yanı açık rişli bir yer ararlar. Oğul vermek koloniyi çok
olan dikdörtgen biçiminde tahta kutular kul sarsacağı gibi an yetiştiricisinin alacağı bal
lanılır. Üst üste yerleştirilen bu kutuların ya miktannı da azaltabilir. Ama yetiştiriciler
da bölmelerin sayısı koloninin büyüklüğüne arılarının oğul vermeye hazırlandığını önce
göre artırılıp azaltılabilir. Örneğin kışın bir den anlayabilirler. Çünkü kovandaki arılar
kolonide bir anaan ile 8.000 kadar işçi an uzun süre anaarısız kalmamak için eski anaan
bulunur; ama yaz ortalarına doğru işçi arılann aynlmadan önce gerekli önlemleri almaya
sayısı 60.000’e ulaşabilir. A n yetiştiricisi ko başlarlar. Oğul vermeden önce yaptıkları ilk
vandaki bölmelerin içine yanyana ve dik iş, genç anaan adaylarının yetiştirileceği özel
duracak biçimde tahta çerçeveler yerleştirir. petek gözlerini hazırlamak olur. Anaarılar da
Bu çerçevelerin içinde, her iki yüzüne kabart işçi arılar gibi döllenmiş yumurtalardan geli
ma olarak altıgen petek gözü kalıplan basıl şir. Ama larva evresindeyken işçi arıların
mış olan ince bir balmumu katmanı vardır. salgıladığı arısütüyle beslendikleri için öbür
İşçi anlar çerçevenin iki yanını petek gözleriy dişilerden farklı olurlar. Petekte bu özel
le doldurabilmek için, vücutlarındaki salgı- gözlerin belirdiğini gören yetiştirici, anlannm
bezlerinden daha çok balmumu salgılamaya oğul vermeye hazırlandığını anlar.
başlarlar. Oğul vermek arı topluluklarının doğal ço
Arı yetiştiricisi bu çerçeveleri kovandan ğalma yoludur ve tümüyle engellenemez.
dışan çıkararak her peteği ayn ayn inceleyip Ama yetiştirici bu olayı bir süre geciktirebilir,
anlannm durumunu yakından izleyebilir. hatta en uygun bulduğu dönemde koloniyi
A nlar peteklerdeki gözlerin bir bölümünü bal bölerek oğul verme zamanını öne alabilir.
ve çiçektozu depolamak için kullanır, bir Böylece “yapay oğul” veren ve anaarısız
bölümünü de yavruların bakımına aymrlar. kalan koloni, işçi arıların çıkacağı larvaları
Kovandaki her bölmenin ortasına yerleştiril arısütüyle besleyerek yeni bir anaan üretebi
miş olan peteklerin gözleri oldukça küçüktür. lir. A nlann doğal yollardan oğul vermesine
Oysa yanlardaki peteklerde, hatta öbür pe de, bal üretimini olumsuz etkilemeyecek ay
teklerden çoğunun kenarlarında gözlerin da larda izin verilir. Yetiştirici, kovandan ayrılan
ha büyük olduğu kolayca görülebilir. Bu ve geçici bir konaklama yerinde kümelenen
büyük gözler yumurtalann ve yavrulann yu oğul sürüsünü silkeleyerek ya da bir fırçayla
vasıdır. A naan yumurtlama zamanı geldiğin süpürerek bir kutuya doldurur. Sonra da
de bütün petekleri dolaşır ve döllenmiş yu- içinde yeni çerçevelerin bulunduğu boş bir
murtalannı küçük gözlere, döllenmemiş olan- kovana yerleştirir.
lan büyük gözlere bırakır. Döllenmiş yumur
talardan işçi anlar, döllenmemiş yumurtalar Bal ve Balmumu
dan ise erkek anlar çıkar (bak. Ari). A n yetiştiricisi kovandan bal almak için,
anaannın bütün peteklere yumurta bırakma
Yeni Kovanların Kurulması sını engellemek zorundadır. Bunun için, ko
Bir kovandaki an sayısı yalnız mevsime değil, vandaki bölmelerin arasına delikli bir levha
besinin az ya da çok olmasına da bağlıdır. yerleştirir. Daha küçük olan işçi arılar bu
Kovana ne kadar çok çiçektozu gelirse arı deliklerden geçebilir, ama anaan geçemediği
sayısı da o kadar artar. A naan yazın en sıcak için yumurtalarını yalnızca alt bölmedeki pe
aylannda günde 1.500 yumurta yumurtlayabi teklere bırakmak zorunda kalır. Böylece işçi
lir. Yeterince kalabalıklaşan koloni, hava arılann bal depoladığı üst petekler alt bölme
koşullan da elverişliyse, oğul vermeye hazır deki yumurtalara zarar vermeden dışarı çıka-
lanır. Kovandaki arılann hemen hemen yarısı nlabilir.
anaan ile birlikte kovandan ayrılır ve yakın Balın kaynağı çiçeklerdeki balözü ya da
daki bir ağacın dalında hepsi birbirine sımsıkı bitkilerin başka bölümlerinin, hatta bazı bö
kenetlenerek bir oğul oluşturur. Ama bu ceklerin salgıladıkları tatlı sıvılardır. A nlar
geçici bir yerleşmedir. Bu arada gözcü arılar topladıklan balözünü kovandaki peteklere
sürekli çevrede dolaşarak yuva kurmaya elve taşır, içine bazı enzimler katarak bileşiminde
ARICILIK 333
Arıcı maskesi ile duman körüğü arı yetiştiricisinin temel gereçleridir. Peteklerdeki arıları
uzaklaştırmak için bir fırça kullanılır.
ADANA AFGANİSTAN
Kâbil’i kuşatma altına alan Gülbeddin Hik- SICAKLIK: Afyonkarahisar kentinde en düşük -27,2°C
metyar önderliğindeki Hizb-i İslami kuvvetle (30.12.1948), en yüksek 37,8°C (14.8.1960), ortalama
11,1°C.
ri arasında çatışma çıktı. Özellikle Pakistan’ın YAĞIŞ MİKTARI: Afyonkarahisar kentinde yıllık ortala
arabuluculuk çabalarına karşın, iki Mücahid ma 444 mm.
grubu arasındaki çatışmalar sürmekteydi.
ayrıca 5-10 milyon kişi de bu virüsü taşımak da İtalya 500 ve Fransa 322 madalyayla ilk iki
tadır. HIV-2 adı verilen ikinci tür virüs ise sırayı almakta, Türkiye ise 129 madalyayla 5.
daha çok Batı Afrika’da, daha seyrek olarak sırada yer almaktadır.
da dünyanın öteki bölgelerinde görülmekte
dir. HIV-1 virüsünün başlıca kurbanları erkek
eşcinseller, damar yolu ile uyuşturucu kulla Akdeniz Oyunları
nanlar, sık sık kan nakli yapılan hastalar, eşle Yıl Kent Ülke Katılan Ülke
rine virüs bulaşmış olan kadınlar ve bunların Sayısı
doğurdukları çocuklardır. HIV-2 virüsünün 1951 İskenderiye Mısır 11
ise daha çok kadın ile erkek arasındaki cinsel 1955 Barselona İspanya 10
birleşme yoluyla bulaştığı sanılmaktadır. 1959 Beyrut Lübnan 13
1963 Napoli İtalya 13
Ama bu ikinci tür virüs üzerindeki araştırma 1967 Tunus Tunus 12
lar HIV-1 virüsüne ilişkin araştırmalara oran 1971 İzmir Türkiye 14
1975 Cezayir Cezayir 15
la çok yetersizdir. AIDS virüsünün üremesini 1979 Split Yugoslavya 15
durduracak ilaçların bulunmasında ise önemli 1983 Kazablanka Fas 16
bir başarı sağlanamamıştır. Bu alanda sık kul 1987 Lazkiye Suriye 18
1991 Atina Yunanistan 15
lanılan bir ilaç olan AZT bazı hastalarda virü
sün çoğalmasını yavaşlatmakta, ama onu öl-
Akdeniz Oyunlarında Madalya Dağılımı
dürememektedir.
Ülke Altın Gümüş Bronz Toplam
AKDENİZ OYUNLARI. 11. Akdeniz Oyun İtalya 500 403 338 1.241
ları 28 Haziran-12 Temmuz 1991 tarihleri ara Fransa 322 316 228 966
sında Yunanistan’ın başkenti Atina’da yapıl İspanya 143 209 272 624
Yugoslavya 198 172 163 533
dı. On beş ülkenin katıldığı oyunlarda, 22 dal Türkiye 192 79 110 318
da yapılan yarışmalar sonunda İtalya 168, Mısır 92 143 152 387
Yunanistan 73 117 161 351
Fransa 139 madalya alarak başarı sıralamasın Fas 28 31 50 109
da ilk iki sırayı paylaştılar. Türkiye ise 23’ü Tunus 27 34 46 107
Cezayir 27 27 46 100
altın, l l ’i gümüş, 12’si de bronz olmak üzere Suriye 17 19 52 88
toplam 46 madalyayla 3. sırayı aldı. Lübnan 10 23 40 73
Bugüne kadar düzenlenen oyunlarda, aldığı Kıbrıs 3 2 1 6
Arnavutluk 4 6 10 20
toplam 1.241 madalyayla İtalya ilk sırayı alır Libya 0 1 6 7
ken, 966 madalyayla Fransa onu izlemekte, San Marino 0 1 0 1
Monako 0 0 1 1
Türkiye ise toplam 318 madalyayla 7. sırada Malta 0 0 0 0
bulunmaktadır. Altın madalya sıralamasında
1.4 AKSARAY
Firdevs Sayılan
Ihlara Vadisi'nin
tabanında sebze
bahçeleri,
yamaçlarında ise,
oyularakyapılm ış
birçok eski manastır
ve kilise vardır.
1.6 AKSARAY
Elif Erim
yönde etkiledi. Aksaray sancağı 1867’de Ka dan olan yoğun trafikli E-5 Karayolu ile
raman Eyaleti’nin yerine kurulan Konya vila Konya’yı Kayseri’ye bağlayan karayolu il top
yetinin Niğde sancağına bağlı bir kaza yapıldı. raklarından geçer.
1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi yöneti
minde bağımsız bir sancak oldu. Cumhuriyet’ İl Merkezi: Aksaray
in ilanından sonra il (vilayet) yapıldıysa da İlkçağda bugünkü il merkezinin bulunduğu
1933’te ilçe olarak gene Niğde iline bağlandı. yerde Garsaura adlı küçük bir Kapadokya ka
Aksaray 1989’daki bir yasal düzenlemeyle ye sabası vardı. Garsaura önemli kervan yolları
niden il oldu. nın kesiştiği bir noktada yer alıyordu. Son Ka
padokya Kralı Arkhelaos İS 1. yüzyılda kasa
Ekonomi banın yerinde yeni bir kent inşa ettirdi. Bu
İldeki başlıca ekonomik etkinlik tarımdır. tarihten sonra Arkhelais adıyla anılmaya baş
Aksaray’da önemli miktarda tarımsal üretim layan yerleşme İS 1. yüzyılda bir Roma kolo
gerçekleştirilir. Başlıca bitkisel ürünler şeker nisi, Bizans döneminde de piskoposluk mer
pancarı, tahıl, baklagiller, patates, soğan, el kezi oldu. İzleyen yüzyıllarda çeşitli savaşlar
ma ve üzümdür. Yöredeki geleneksel uğraş nedeniyle yıkıntıya dönüştü. Anadolu Selçuk
lardan biri olan küçükbaş ve büyükbaş hay lularının eline geçtikten sonra onarıldı ve ge
vancılık da önemli gelir kaynaklanndandır. lişerek önemli bir konaklama merkezi duru
En çok koyun, kıl keçisi, Ankara keçisi ve muna geldi. Kenti surlarla çevirten Anadolu
sığır yetiştirilir. Koçaş Tarım İşletmesi ilde ta Selçuklu hükümdarı II. Kılıç Arslan buraya
rımın gelişmesine katkıda bulunan başlıca ku medrese, cami, han, hamam, çarşı gibi yapılar
ruluştur. ve beyaz mermerden bir saray yaptırdı
Sanayi büyük ölçüde tarıma dayalıdır. Sa (1170). Kent bu tarihten sonra Aksaray adıyla
nayi kuruluşlarının başında un, yem, süt anılmaya başladı. Aksaray’ı Osmanlı toprak
ürünleri, rafine tuz, metalürji, makine, mo larına katan İshak Paşa, 15. yüzyılın ikinci ya
tor, tuğla ve kiremit fabrikaları gelir. İlde ge rısında kent halkının bir bölümünü İstan
leneksel kilim ve hah dokumacılığı sürmekte bul’a gönderdi. Bu kişilerin İstanbul’da yer
dir. Taşpınar kasabası halılarıyla ünlüdür. leştiği semt Aksaray adını aldı.
Aksaray ilindeki en önemli uğraşlardan biri Aksaray’ın nüfusu Cumhuriyet ilan edildi
de ticarettir. Eskiden beri önemli bir kavşak ğinde 10 binin altındaydı. 1985’e gelindiğin
noktası olan Aksaray kentinde çevredeki ge de ise Niğde ilindeki en büyük merkez Niğde
niş tarım alanlarından gelen ürünler pazarla kenti değil, Aksaray kentiydi. Kentte bugün
nır. Türkiye’nin en önemli ulaşım kanalların bir devlet hastanesi ve Selçuk Üniversitesi’ne
ALMANYA 1.7
ALMANYA
KUZEY
Flensburg
DENİZİ
Rostock
Lubeck
Hamburg
Iremen
BERLİN
POLONYA
Hannover
Osnabrück
Braunschweig Magdeburg
Mûnster
\ Gelsenkirchen
Irhausen^ • # Dortmund
is b u r g .^ ^ e 'B o c h u m
Leipztg
VVuppertal Dresden
Düsseldorf
Aachen Chemnitz
BELÇİKA
Wiesbaden
Frankfurt
ÇEKOSLOVAKYA
MannheimU Nûmberg
LÛKSEMBURG \
Stuttgart
FRANSA Ujgsburg
Freiburg Alman
Demokratik
AVUSTURYA Cumhuriyeti ile
Almanya Federal
Cumhuriyeti
1990'da yeniden
BE •' birleşti.
alisyon ortakları Demokratik Birlik (CDU), da en kötü günlerini yaşamaya başladılar. Ba-
Hıristiyan Sosyal Birlik (CSU) ve Hür De tı’yla rekabet edemeyecek işyerlerinin kapan
mokratik Parti’nin (FDP) zaferiyle sonuçlan ması nedeniyle yüz binlerce kişi işini yitirdi.
dı. Helmut Kohl’ün başkanlığındaki yeni hü Doğu Alman firmalarının yaklaşık yüzde 40’
kümet Ocak 1991’de kuruldu. inin iflas etmesi, bunun da yaklaşık 2,5-3
İki Alman cumhuriyetinin birleşmesi bütün milyon Doğu Alman’ın işsiz kalmasına yol aç
Almanlar’ı derinden etkiledi. Doğu kesiminin ması bekleniyordu. Doğu’daki sanayi, ulaşım
yeniden kalkınması için gerekli kaynakları ve konut sektörlerinin modernleştirilmesi ve
sağlamak üzere, Batı’da yaşayanlardan ek bir çevre sorunlarının üstesinden gelinebilmesi
vergi alınması yoluna gidildi. Ayrıca, Batı’da için 10 yıllık bir dönemde 1 trilyon Alman
enflasyonda hızlanma görüldü. Ama birleş Markı gerekeceği tahmin edilmekteydi. Buna
menin etkisi tam bir dönüşüme uğrayan Do- karşılık, 1991’de görülen olumlu gelişmeler
ğu’da Batı’dakinden çok daha güçlü oldu. ekonomik alandaki karamsarlığın azalmasına
Doğu Almanlar daha 1990’da çalışma alanın- yol açtı.
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ 1.9
36 bin evin yıkılmasına ve yalnızca Güney Ca- Ülkenin bağımsızlığını kazandığı 1975’ten be
rolina’da 13 kişinin ölümüne neden oldu. Bir ri sürüp giden, yönetimdeki Angola Halk
ay sonra California’nın kuzeyindeki deprem Kurtuluş Hareketi (MPLA) kuvvetleri ile An
de 67 kişi yaşamını yitirdi. Toplam zararın 10 gola’nın Tam Bağımsızlığı için Ulusal Birlik
milyar ABD Doları dolayında olduğu tahmin (UNITA) gerillaları arasındaki iç savaş
ediliyordu. Ağustos 1992’de ABD’nin güney 1980’lerin sonlarında da sürdü. Hükümet baş
kıyılarını etkileyen Andrevv kasırgası 20 kişi kent Luanda yöresiyle kıyı şeridini, UNITA
nin ölümüne ve binlerce evin yıkılmasına yol ise ülkenin doğu ve güneyini kontrol ediyor
açtı. Toplam zararın 20 milyar ABD Doları du. SSCB ile Küba’nın hükümet kuvvetleri
dolayında olduğu tahmin edilmekteydi. Son ne, ABD ile Güney Afrika Cumhuriyeti’nin
yıllarda ABD ’de görülen öteki olumsuz geliş ise UNITA’ya askeri destek sağlaması savaşın
meler özellikle 1991’de yoğunlaşan ekonomik sürmesinin en önemli nedeniydi. Ama ABD
durgunluk, uyuşturucu kullanımındaki artış ile SSCB arasındaki ilişkilerin iyileşmesi bu
ve AIDS’in yaygınlaşması oldu. durumda köklü değişikliklere yol açtı.
1989’da, Namibia’nm statüsüne ilişkin ulus
ANDORRA lararası anlaşma uyarınca Küba Angola’daki
askerlerini çekmeye başladı. Öte yandan G ü
RESMİ ADI: Andorra Prensliği. ney Afrika artık UNITA’yı desteklemeyece
YÖNETİM BİÇİMİ: Partilerüstü yasama meclisi yöneti
minde prenslik.
ğini açıkladı. Ama iki taraf arasındaki ateş
YÜZÖLÇÜMÜ: 468 km2. kes görüşmelerinde anlaşmaya varılamadı.
NÜFUS (1991): 55.400. 1990’da sağlanan ateşkes ise çok kısa sürdü.
BAŞKENT: Andorra la Vella. Sonunda, ABD ve SSCB’nin zorlamasıyla ta
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1990): Andorra la raflar uzlaşmaya vardılar ve Mayıs 1991 so
Vella (20.437), Les Escaldes (12.996), Encamp
(7.489). nunda Portekiz’in başkenti Lizbon’da ateşkes
anlaşması imzaladılar. Anlaşma ateşkesin
ABD, SSCB ve Birleşmiş Milletler tarafından
Ülkenin yasama organı olan Vadiler Genel denetlenmesini, iki tarafın kara kuvvetlerinin
Konseyi Eylül 1989’de Avrupa Topluluğu’yla birleştirilmesini ve 1992 sonunda çok partili
(AT) imzalanan gümrük birliği antlaşmasını seçimlerin yapılmasını öngörüyordu.
Mart 1990’da onayladı. Antlaşma AT ülkeleri
ile Andorra arasında mal ve hizmetlerin ser ANKARA
best dolaşımını öngörüyordu. Bu antlaşmaya
YÜZÖLÇÜMÜ: 25.706 km2.
dayanarak Haziran 1990’da gene AT ile imza NÜFUSU (1990): 3.236.626.
lanan ve 1 Temmuz 1991’de yürürlüğe giren İL MERKEZİ: Ankara.
ticaret antlaşması Andorra’nın ekonomik ba İLÇELER VE NÜFUSLARI (1990): Ankara Büyükşehir Be-
kımdan dışa kapalılığını sona erdirdi. Ülkenin lediyesi'ne bağlı ilçeler: Altındağ (422.668), Çankaya
(714.330), Etimesgut (70.800), Keçiören (536.168),
ilk anayasasının hazırlık çalışmaları da Hazi Mamak (410.359), Sincan (101.118), Yenimahalle
ran 1990’da başladı. Ayrıca, Katalan dilinde (351.436). Öbür İlçeler: Akyurt (12.535), Ayaş
yayın yapan bir devlet radyosuyla bir ulusal (20.806), Balâ (37.612), Beypazarı (45.977), Çamlıde-
re (19.365), Çubuk (51.964), Elmadağ (38.032), Evren
televizyon kanalı da 1991’de hizmete girdi. (6.928), Gölbaşı (43.522), Güdül (18.698), Haymana
(55.527), Kalecik (25.043), Kazan (21.837), Kızılcaha
ANGOLA mam (34.456), Nallıhan (36.779), Polatlı (99.965), Şe
reflikoçhisar (60.701).
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1990): Ankara
RESMİ ADI: Angola Halk Cumhuriyeti. (2.559.471), Polatlı (60.158), Şereflikoçhisar (37.534).
YÖNETİM BİÇİMİ: Tek meclisli, çok partili cumhuriyet. BAŞLICA YÜKSELTİLER: Harami Tepesi (2.034 m), İdris
YÜZÖLÇÜMÜ: 1.246.700 km2. Dağı (1.992 m), Aydos Dağı (1.879 m), Elma Dede
NÜFUS (1991): 10.284.000. Tepesi (1.761 m).
BAŞKENT: Luanda. SICAKLIK: Ankara kentinde en düşük -24,9°C
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI: Luanda (1988: (5.1.1942), en yüksek 40°C (1.8.1954), ortalama
1.134.000), Huambo (1983: 203.000), Benguela 11,6°C.
(1983: 155.000), Lobito (1983: 150.000), Lubango YAĞIŞ MİKTARI: Ankara kentinde yıllık ortalama 386,3
(1984: 105.000). mm.
ANTALYA 1.11
Ankara ili
Kuzey Anadolu
ile Konya Ovası
arasındaki geçiş
bölgesindedir.
ANTALYA
Akdeniz kıyısında
uzanan Antalya il
topraklarının dörtte
üçünü Batı Toros
Dağları kaplar.
1.12 ANTİGUA VE BARBUDA
ANTİGUA VE BARBUDA
RESMİ ADI: Antigua ve Barbuda. GÜRCİSTAN
YÖNETİM BİÇİMİ: İngiliz Uluslar Topluluğu üyesi parla
menter devlet.
YÜZÖLÇÜMÜ: 442 km2.
NÜFUS (1991): 81.600.
BAŞKENT: St. John's. ® D A M A L ** 3 Aktaş
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI: St. John's (1986: - C - o (Hazapin) Gölü
36.000), Codrington (1982: 1.200). HANAK
ARTVİN ÇILDIR
ARDAHAN ili 27 Mayıs 1992’de çıkartılan bir illeriyle çevrilidir. Ardahan, Türkiye’nin 75.
yasayla kuruldu. Bu yasaya göre eskiden Kars ilidir.
iline bağlı olan Ardahan, Çıldır, Damal, Gö
le, Hanak ve Posof ilçelerinin sınırları içinde, Doğal Yapı
merkezi Ardahan kenti olmak üzere yeni bir İl toprakları Doğu Anadolu’nun en dağlık ve
il oluşturuldu. en engebeli kesimlerinden birinde yer alır.
Doğu Anadolu Bölgesi’nin kuzeydoğu kö Büyük bölümünün yükseltisi 2.000 metreden
şesinde yer alan Ardahan ili, kuzey ve doğuda fazladır. Kuzey kesimini Yalnızçam Dağları,
Gürcistan, güneydoğuda Ermenistan, güney güneybatı kesimini de Allahuekber D ağlan’
de Kars, güneybatıda Erzurum, batıda Artvin nın uzantıları engebelendirir. Kuzeydoğu ke-
halklar yaşıyordu. İÖ 1. yüzyılda Ermeni yö tarafından işgal edildi. 1921’de işgalden kur
netici Dikran yöreyi de egemenlik alanına tulan Ardahan, öbür sancaklarla birlikte
kattı. İS 1. yüzyıldan sonra Romalılar ile Part- Cumhuriyet’in ilanından hemen sonra il yapıl
lar arasında el değiştiren yöre 3. yüzyılda Sa dıysa da 1926’da ilçe yapılarak Kars iline bağ
saniler’in eline geçti. 7. yüzyıldan sonra Bi- landı.
zanslılar’ın ve Araplar’m egemenliğine giren
yöreye 11. yüzyılda Türkmenler gelmeye baş Ekonomi
ladı. Daha sonra Gürcüler’in yönetimine gi Ardahan ilinde en önemli geçim kaynağı hay
ren bu topraklar 13. yüzyılda Moğollar’m sal vancılıktır. Yaygın olarak koyun ve sığır yetiş
dırısına uğradı ve 14. yüzyılda Timur’un eline tirilir. Bu hayvanlar yazın sulak çayırlarda ot
geçti. Karakoyunlular, Akkoyunlular ve Safe latılmak için yaylalara çıkanlır. Hayvanlar da
viler tarafından da yönetilen yöre 1534’te Os ha çok canlı olarak satılmak amacıyla yetişti
manlI Devleti’ne bağlandı. Yüzyıllarca Çıldır rildiğinden hayvansal ürünler üretimi oldukça
Eyaleti sınırlan içinde kalan yöre, birçok kez düşüktür. Yaylalarda hayvanlardan sağılan
Ruslar’m ve Safeviler’in saldmsına uğradı. sütlerin işlenip değerlendirildiği mandıralara
Bir bölümü de Kars Eyaleti sınırlan içinde “zavod” denir. Bu küçük işletmelerde üreti
kalan yöre 1828 ve 1855’te Ruslar tarafından len yoğurt, tereyağı, kaşarpeyniri, gravyer ve
işgal edildi. Daha sonra Erzurum vilayetinin lorun önemli bir bölümü satılır. Bu yaylalar
Çıldır sancağına bağlanan bu topraklar daki kovanlardan elde edilen çiçek balı ülke
1876’da gene Ruslar’m işgaline uğradı. İşgal, nin her yanında aranır. Bitkisel üretime elve
1917 Ekim Devrimi’nden sonra Rus ordulan- rişli alanlan çok kısıtlı olan yörede oldukça az
nın çekilmesiyle sona erdi. Sancak olarak yö miktarda ürün alınır. Yetiştirilen başlıca bit
netilmeye başlayan Ardahan, çevresindeki kiler patates, arpa ve buğdaydır. Ardahan
Batum ve Kars sancaklanyla birlikte Elviye-i ilinde özellikle hayvancılığın gelişmesine kat
Selâse adıyla anılıyordu. Ruslar’m çekilme kıda bulunan başlıca kurum Göle Tarım İşlet
sinden sonra bu topraklann İngiliz desteğin mesidir. Süt işleme tesisleri, halı ve kilim do
deki Ermeniler tarafından işgal edilmesini ön kuma tezgâhları, oto onarım ve bakım atölye
lemek amacıyla Sovyet tipi yerel yönetimler leri dışında ildeki başlıca sanayi kuruluşu bir
kuruldu. Ama Kars Milli İslam Şûrası İngiliz et kombinasıdır.
ler, Ardahan Milli İslam Şûrası da Gürcüler Yeraltı kaynaklan açısından yoksul olan il-
İl Merkezi: Ardahan
Kura Irmağı kenarında kurulmuş olan A rda
han kenti ilin batı kesiminde yer alır. Irmak
vadi tabanının genişleyip ova halini aldığı bir
kesimde bulunan kentin çevresinde tarlalar
vardır. Kura’nın kuzey kenanndaki ovaya
egemen bir tepede yer alan Ardahan Kalesi’
nin yapım tarihi bilinmemektedir. Bugünkü
görünümüne Kanuni Sultan Süleyman döne
mindeki onanmla kavuşan kalenin dört kapısı
vardır. Kentin tarihsel çekirdeği ve eski bölü
mü kale çevresindedir. Kentin yeni bölümü
ise ırmağın güney kenarındadır.
H am di M engi
Kafkasya’da bağımsızlığını yeni kazanan
Ardahan ve Göle ovaları ilin başlıca tarım devletlerin kurulmasından sonra il merkezi
alanlarıdır. yapılmasına karar verilen Ardahan kenti fazla
gelişmemiş bir yerleşme yeridir. Demiryolu
deki başlıca dinlenme alanı, Göle kasabası ya ulaşımından yararlanamayan kent, çevresin
kınlarındaki Karıncadüzü orman içi dinlenme deki merkezlere karayoluyla bağlanır.
yeridir. İlin doğal varlıkları arasında yer alan Kentin nüfusu 16.761’dir (1990).
•
.•
V‘•: ••
*
r r
.♦»mı fr •