Temel Britannica Cilt 16 Sov - Tao

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 357

TEMEL

BRITANNICA
T EM E L EĞİTİM VE KÜLTÜR ANSİKLOPEDİSİ
TEMEL
BRITANNICA
T E M E L EĞİTİM VE K Ü L T Ü R ANSİKLOPEDİSİ

CİLT 16

H Ü R R İY E T İN OKURLARINA ARMAĞANIDIR.

A N A Y A Y I N C I L I K A. Ş. V E
E N C Y C L O P A E D IA B R IT A N N IC A , INC.
İ Ş B İ R L İ Ğ İ İ L E
Y A Y I M L A N M A K T A D I R
T em el B rita n n ic a A R A ŞT IR M A
A n a Yayıncılık A .Ş. A dına Sahibi Şöhret Baltaş, M ünevver D oğru, M eliha Ö ztoprak,
N azar Büyüm Yüksel Selek

D İL V E Y A ZIM D A N IŞM A N I
E D İT Ö R L E R K U R U L U V edat Günyol
Philip W. G oetz, Başkan
Encyclopcedia Britannica Genel Yayın Yönetmeni,
Chicago Y A Z I İŞL E R İ M Ü D Ü R Ü
Çiğdem Karabağlı

Prof. D r. Çiğdem Kağıtçıbaşı


Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul Y Ö N E TİM S E K R E T E R L E R İ
Özcan A kkan, Hüsniye Özdem ir

D r. A ndrew M ango
B B C Fransa ve G üneydoğu A vrupa Yayınları E ski GÖ R SEL M ALZEM E
M üdürü, Londra Şükran Ayyıldız, A hm et Birsin, Ferda E rentürk,
Elif E rim , Nesrin E rtü rk , E rol Taşkent

Prof. D r. İlhan Tekeli


Orta D oğu Teknik Üniversitesi, A nkara A R ŞİV
Yasem in Eraygen

Prof. D r. N ur Yalman
Harvard Üniversitesi, Cambridge (A B D ) B İL G İ İŞLEM
D erya K öroğlu, Danışman, H akan Gönenli

D A N IŞM A K U R U L U
Prof. D r. Çiğdem Kağıtçıbaşı, Başkan T E K N İK K O O R D İN A T Ö R
Doç. D r. M urat Belge, Prof. D r. Şerif M ardin, Sefa Esenyel
Prof. D r. İlhan Tekeli
D İZ G İ
G E N E L Y A Y IN Y Ö N E TM EN İ M ustafa Balaban, Saliha Bilginer, D em et Yılmaz
D r. G ürel Tüzün
DÜ ZELTİ
Y A Y IN K O O R D İN A T Ö R Ü N urettin Pirim , Ecm el T anyel, Eyüp Yıldırım
Prof. D r. O ya Köymen
T İC A R E T M Ü D Ü R L Ü Ğ Ü
YA Y IN K U R U L U N usret Şumlu, M üdür
D r. G ürel Tüzün, Başkan H ülya A kdoğan, M ehm et A ltuntaş, Z erin İçli,
Nuri A kbayar, E ray C anberk, Beril Eyüboğlu, A laattin O kurcan, G ülten Sadef, Aliye Şimşek
Işıtan G ündüz, Prof. D r. O ya Köym en,
H ilda H ülya Potuoğlu M UHASEBE M Ü D Ü R LÜ Ğ Ü
R ana R endantiyen, M üdür
RE D A K SİY O N M ustafa Yalçın A talay, Nilgün Aydın, Olcay Işık
Yasem in A kbaş, Atilla A ksel, İpek Babacan,
Ö m er Ç endeoğlu, Kaya Ersoy,
Selahattin Ö zpalabıyıklar, E rim Süerkan, G E N E L H İZ M E T L E R
M ahm ut T em izyürek, Barış T ütün Filiz E rol, M ustafa T uran
TEMEL BRITANNICA’NIN
1993 BASKISINA İLİŞKİN NOT

TEMEL BRITANNICA Temel Eğilim ve Kültür Ansiklopedisi'nin 1993 baskısı


hazı r l anı rken, a ns ik l o pe di de ye r alan m a d d e l e r tek tek g ö zd e n geçirildi. Her ciltteki
ma dd el e r l e ilgili olarak, ilk y ay ı ml a n dı kl a r ı tarihten bu y a n a or t aya çı kan gel işme l er
ve y en i b i l g i l e r ile d e ğ i ş i k l i k g e ç i r m i ş h a r i t a la r , o c i ldi n s o n u n d a k i ek b ö l ü m d e
a l f a b e t i k s ı r ay l a ver il di . A n s i k l o p e d i y e e k l e n e n y e n i m a d d e l e r de bu e k l e r d e yer
aldı. Ayrı ca, her cildin sonu nda ki ekl erle ilgili dizin bilgileri ve dizin ci ldine ekl ene n
y e n i k ı s a m a d d e l e r , TEMEL BRITANNICA'mn 20. c i l d i n d e k i Dizin'in e k i n d e
t opl a n dı .

An si k l o p e d i n i z e ek l e n en yeni bilgi ler e k ol a y c a u l a ş a b i l me n i z için, her cildin


e ki n d e yer al an bilgilerin ilgili ol du ğu ma d d e l e r i n listesi o ci ldin b a ş ı n d a v e r i l m e k ­
tedir.

Temel Britannica1nın 16. Cildinin Ekinde Yer Alan Bilgilerin İlgili Olduğu Maddeler

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği Svaziland


Spor Şanlıurfa
Sri Lanka Şırnak
Sudan Şili
Surinam Tacikistan
Suriye Tanzanya
Suudi Arabistan
WM'A3IMMATmH JHM 3T
TOH M İ^ŞLlt AWl?A £^i

tgiissd €W1 mn \ avı^k YaVu^ v/ m ıû p Ww%T /. VA-A&T\%B


iişjjlb îi:I! Jbfnr i% mbso^ Ani Am vjhbh'>m - -m t^v tb5.U_ ı#3îi&®fc 'frtjhtnsiıı&Eri
tdbmftteg nsÂi? iivımo ür.fcv ori nft!:rwiiM;mvr./ ü'j •=r-zH* il^ir shdi'&bt.m

?d b tM-o&kum inav n '.ıv4i r/î b e n lik * A .i-Lin-^y


»snshb -jnîbîia ni.vit. sv miiglid m \â) i;ti-|ü 'A vAA^ i A a b ^ ı s a ü s aibib -*®â tn^n(A .rbie
:ibn ; ıs ı m ? U i A ~j i ii .'/ r u[ { ' \ ‘ - ; i\ii- m ., - .i i n o s

nibiıo Tjd ..aI.;>,: -. vs!?..;! sim 'i.iid irr*-/ :m'>^oL4igflA


-ismin»'/ mir , ı^j\< ■
. u ,r m,-- i1.;,;d rtsU. ,-^v ... nMo

■ - .t3Ş»iî** ” ■■■ 'C^: - :' ■■:■>':■>.-'■- -■


. -'H V

ir fI. i i -v w üg:‘ sî!SI ^ % '

^ r\
SOVYET SOSYALİST 7

SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLERİ Doğal Yapı


BİRLİĞİ. Sovyetler Birliği olarak da bilinen Alçak dağ sıralarından oluşan Urallar
SSCB, dünyanın en büyük ülkesidir. SSCB’nin Avrupa toprakları ile Asya toprak­
22.403.000 km2’lik yüzölçümüyle dünya top­ larını birbirinden ayırır. Bu sıradağlar ülkenin
raklarının yaklaşık yedide birini kaplar. uçsuz bucaksız ovalarını bölen başlıca enge­
SSCB’yi oluşturan 15 cumhuriyet, Kanada, bedir {bak. U ral D ağlari). Asya bölümünde
A B D , Meksika ve Orta Amerika’nın topla­ ise Pamir ve Tanrı dağları arasında, dorukları
mından daha geniş bir alana yayılmıştır. 6.700 metreyi aşan dört yüksek dağ bulunur.
Tarım yapılabilecek topraklar bakımından Bunlardan 7.495 metreye ulaşan Komünizm
çok zengin bir ülke olan SSCB’de 287 milyon­ Doruğu SSCB’nin en yüksek noktasıdır. Si­
dan fazla insan yaşar. Çoğunlukla resmi dil birya ve daha doğudaki bölgeler 4.000 metre­
olan Rusça’nın yanında kendi dilini de konu­ yi bulan dağ sıraları ile Avrupa bölümüne
şan 100’ün üzerinde değişik halk bulunur. En göre daha engebelidir. Kafkaslar arasındaki
kalabalık topluluk Ruslar’dır. Rusya, 15 cum­ Elbruz Dağı 5.633 metreye ulaşır. Bu dağlar­
huriyetin en büyüğüdür. da 5.000 metreyi aşan başka doruklar da
SSCB’nin hem Avrupa, hem de Asya’da vardır. Ama alçak Ural Dağları dışında kalan
toprakları vardır. SSCB’nin toplam yüzölçü­ tüm bu yüksek bölgeler SSCB’nin çevresinde
münün dörtte biri, toplam nüfusunun ise yer alır.
dörtte üçü Avrupa kesimindedir. Avrupa SSCB’nin Asya topraklarında Sibirya, Ka­
kesimindeki bu topraklar kuzeyde Beyaz D e­ zakistan, Orta Asya’nın ülke sınırları içinde
niz ve Kuzey Buz Denizi’nden, güneyde kalan bölümündeki cumhuriyetler ve Trans-
Karadeniz’e ve Kafkas Dağlarının hemen kafkasya bulunur. Sibirya Urallar’dan Büyük
kuzeyine kadar uzanır. Kafkaslar ve İran- Okyanus’a kadar uzanır (bak. SİBİRYA). Sibir­
Türkiye sınırı arasında kalan topraklar Trans- ya’nın güneydoğusunda yer alan Orta Asya
kafkasya olarak bilinir ve bu bölge SSCB’nin bölümü, doğuda Çin Halk Cumhuriyeti ve
Asya bölümündedir (bak. Kafkas D ağlari ; Moğolistan, güneyde Afganistan ve îran,
K aradeniz ). SSCB batıda Norveç, Finlandi­ batıda ise Hazar Denizi ile çevrelenmiştir
ya, Polonya, Çekoslovakya, Macaristan ve (bak. H azar D en İz İ).
Romanya ile sınır komşusudur. SSCB’nin ırmakları ülkenin orta bölgele-

K U Z E Y B U Z D E N İZ İ

B ering
D enizi
B a r e r ıts

NORVEÇ D enizi

FİNLANDIYA( :
Ohotsk
rÂNYA rad D enizi
V ^S TO N Y A Gorki
L. *7* - - ' K .M O S K O V A SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLERİ BİRLİĞİ
M in s k • ı
BEYAZ RUSYA
X/—' v _L
> ^U K R A Y N Â - S verdlo vsk • R U S Y A

Î r o m V ' Kie#v İ ‘arkOV ® Kuybışev


« D in ye p ro p e tro vsk ^ , -------> . » - v N o vo sıb ırsk«
« V o lg o ^ ra d C^Vladıvostok
? JAPONYA
A r a lG ö jü KAZAKİSTAN Ja po n (\j
K. KORE
TÜRKİYE D enizi
", C
-s *N - - , 'C *
KIRGIZİSTAN. ■
'^ÖZBEKİSTAN, - / > 1 - 0
' A -. i 7/
' r*’
TACİKİSTAN
8 SOVYET SOSYALİST

SSCB'YE İLİŞKİN BİLGİLER

YÜZÖLÇÜMÜ: 22.403.000 km 2.
NÜFUS: 287.800.000 (1989).
YÖNETİM: Federal sosyalist cum huriyet.
BAŞKENT: Moskova.
DOĞAL YAPI: SSCB'de geniş iç ovalar vardır. Kuzey Ku­
tu p bölgesine açık olan bu ovalar, güneyde, batıda
ve doğuda yüksek dağlarla kuşatılmıştır. Avrupa ile
Asya topraklan Ural Dağları'yla birbirinden ayrılır.
Afganistan ve Çin sınırında bulunan Tanrı ve Pamir
dağları ile Karadeniz ve Hazar Denizi arasında kalan
Kafkas Dağları'nda ülkenin en yüksek tepeleri yer
alır. Başlıca akarsuları Obi, Volga, Neva, Lena, Am ur,
Yenisey, Dinyeper ve Don'dur. Hazar Denizi'nden Frank Spooner
başka Aral Gölü, Baykal, Balkaş, Ladoga ve Onega
gibi gölleri vardır. S SC B'nin kuzeyindeki sularda bu zla r arasında
kalm ış b ir ge m i.
BAŞLICA ÜRÜNLER: Buğday, arpa, yulaf, çavdar, seb­
ze, mısır, üzüm, şekerpancarı, patates, pamuk, ke­
ten, kenevir, ayçiçeği, tütün, balık, koyun, sığır, do­
muz, keçi, at, kümes hayvanları; dem ir cevheri, fo s­ göller de vardır. Ladoga, Onega ve Peipus
fat, potas, boksit, manganez, magnezit, çinko, bakır,
nikel, asbest, kurşun; demir-çelik, çim ento, gübre,
gölleri Baltık Denizi kıyısına yakındır. Orta
sülfü rik asit, et, şeker, kâğıt, konserve, balık, reçine, Asya’daki Aral Gölü kapladığı alan bakımın­
plastik, ham petrol ve petrol ürünleri, makine ve dan dünyada dördüncü, Sibirya’daki Baykal
ulaştırma donanım ları, doğal gaz, kereste ve kâğıt
ürünleri. Gölü ise derinlik bakımından birincidir.
ÖNEMLİ KENTLER: Moskova, Leningrad, Kiev, Bakû,
Harkov, Gorki, Taşkent, Kuybışev, Novosibirsk, İklim
Sverdlovsk, Donetsk, Tiflis, Çelyabinsk, Odessa, Din-
yepropetrovsk, Kazan. SSCB’nin değişken doğal yapısı iklimine de
yansır ve iklim Kuzey Kutbu’nun acı soğuğu
EĞİTİM: 7-17 yaşları arasında zorunlu ve parasızdır.
ile Orta Asya’nın neredeyse tropik denebile­
cek iklimi arasında değişir. Çok geniş bir
rinden doğarak kuzeye ve güneye akanlar alana yayılan SSCB toprakları, okyanus akın­
olmak üzere iki ana gruba ayrılır. Güneye tılarından ya da denizden esen rüzgârlardan
akanlardan sığ Ural Irmağı ile Avrupa’nın en etkilenmez. Bu yüzden iklim ya çok sıcak ya
uzun akarsuyu olan Volga (3.530 km) Hazar da çok soğuktur. İç bölgelerde genellikle kış­
Denizi’ne dökülür (bak. V olga I rmaği). lar çok soğuk, yazlarsa çok sıcak geçer. Sibir­
SSCB’deki tüm ırmaklar gibi, bu iki ırmağın ya’nın kuzeydoğusunda Verhoyansk ve Oym-
da sularında bol balık bulunur. Dinyester, yakon, kışları dünyanın insan yaşayan en so­
Bug ve Dinyeper Karadeniz’e dökülür (bak. ğuk ( —68°C) yerleridir. Buna karşılık, Orta
DİNYEPER Irma Gi ). Don ise Karadeniz’in geniş Asya’da Karakum Çölü’nde yazları sıcaklık
ve sığ bir uzantısı olan Azak Denizi’ne ulaşır. 49°C’ye çıkar.
Kuzeye akarak Kuzey Buz Denizi’ne dökülen Yağışlar bölgelere göre değişir. Kafkaslar’
ırmakların en önemlileri Sibirya’da Obi, Ye­ da bir sağanakta, Orta Asya’nın susuzluktan
nisey ve Lena’dır. (Bu ırmaklar için ayrı çatlamış topraklarının bir yılda aldığı yağış
maddeler vardır.) Orta Asya’da kuzeybatıya kadar yağmur düşer. Kafkaslar’ın ve Büyük
doğru akan Amu Derya ve Sir Derya, Aral Okyanus kıyılarının bazı yerleri 1.500 mili­
Gölü’ne dökülür. Ayrıca bölgede Balkaş Gö- metreden fazla yağış alır. Kuzeybatıda yıllık
lü’ne dökülen İli Irmağı ile çölün ortasında ortalama yağış miktarı 450 milimetredir. Gü­
kaybolan sayısız akarsu vardır. Büyük Okya- neydoğuya gidildikçe bu miktar azalır ve
nus’a dökülen önemli tek ırmak Amur’dur. kumluk topraklarda 125 milimetreye düşer.
4.444 km uzunluğundaki Amur Irmağı’nın
büyük bölümü Çin Halk Cumhuriyeti ile Bitki Örtüsü ve Hayvan Varlığı
SSCB arasında doğal sınır oluşturur. İklim ve yağışlardaki bu değişkenlik bitki
Bu ırmakların yanı sıra SSCB’de büyük örtüsünü de etkiler. Kuzey Kutup Bölgesi’n-
SOVYET SOSYALİST 9

de göz alabildiğine, ağaçsız, soğuk tundralar


uzanır. Toprak, yüzeyin altında sürekli don­
muş durumdadır. Asya’da tundralar kuru ve
çoraktır. Batıya doğru yağış arttıkça yosun,
liken, bodur çalılar ve bazı çiçekler görülür
(bak. T undra ). Tundraların güneyinde tayga-
lar başlar. İğneyapraklı ağaçlardan oluşan bu
orman kuşağı Finlandiya Körfezi’nden Ural-
lar’ın güneyine, buradan da doğuda Büyük
Okyanus kıyılarına kadar düzensiz bir yol
izler. Bu ormanlar SSCB’nin yaklaşık beşte
ikisini kaplar (bak. T ayga ).
K u z e y d e k i o rm a n la r a ra sın d a b a ta k lık la ra , Sovfoto
tu rb a lık la ra ve sığ g ö lle re ra s tla n ır. B u n u n
K ayaklar üzerinde atış e ğ itim i yapan SSCB askerleri.
g ü n e y in d e k i e n g e b e li a la n d a d a r b ir k u şak SSCB to p ra kla rın ın b ü yü k b ö lü m ü n d e kışlar uzun ve
b içim in d e m e şe ve d iş b u d a k gibi geniş- çok so ğ u k geçer.
y a p ra k lı a ğ a ç la rd a n o lu şa n o rm a n la r u z a n ır.
D a h a g ü n e y d e ise b o z k ır ya d a ste p d e n e n rine yol açmıştır. Bataklıklarda ördekler,
geniş ağaçsız o v a la r b a şla r (bak. BOZKIR). kazlar gibi çeşitli yabanıl su kuşlan bannır.
T a rım y ap ılm a y a n y e rle rd e to p ra k göz ala b il­ Göllerde ve ırmaklarda bol balık vardır.
d iğine o tla r ve çiçek lerle ö rtü lü d ü r. B u v e rim ­
li b o z k ırla r d ü n y a n ın e n ö n e m li ta h ıl ü re tim SSCB Halkları
a la n la rın d a n d ır. SSCB’nin Avrupa’daki topraklarında, İÖ 1.
Hayvan yaşamı da iklime bağlı olarak yüzyıldan çok önce de insanlar yaşamıştı.
değişir. Kuzey Kutup Bölgesi’nde foklar, Bunlar, Eski Yunan döneminde İskitler, İS 3.
kutup ayıları ve tilkileri ile rengeyikleri yaşar. yüzyılda Gotlar ve 4. yüzyılda Hunlar gi­
Taygada çok sayıda görülen samur, tilki, bi çoğunlukla göçebe topluluklardı. İlk kez
gelincik, mink ve sincap gibi kürk hayvanları­ 9. yüzyılda daha yerleşik bir halk olan Hazar­
nın yanı sıra kurt, ayı ve yaban domuzu da lar Volga ve Don ırmaklarının aşağı kesimle­
bulunur. Orta bölgelerde tavşan, marmot, rine gelerek kentler kurdular. Kuzeydeki ve
araptavşanı ve başka küçük hayvanlar çokça batıdaki ormanlık alanlarda ise Finliler, Lit-
görülür. Ama tarımsal üretimin yaygınlaşması vanyalılar ve Slavlar yaşardı.
daha büyük hayvanların yerlerini terk etmele- Slavlar. Slavlar Orta Avrupa halklanna,
özellikle de Gotlar’a yakındılar. 6. yüzyılda
John Massey Stewart güneye doğru yayılmaya başlayan Slavlar, 9.
yüzyıla kadar kuzeyde Novgorod’a, güneyde
ise Karadeniz kıyılarına ulaşmışlardı. Kültür­
leri Avrupa halklarından çok geriydi. Genel­
likle avcılıkla geçinen bu insanların çok küçük
bir bölümü tarımla uğraşıyordu.
Ormanların açılması ve ticaretin gelişme­
siyle birlikte kentler de kuruldu. Dinyeper
Irmağı üzerindeki Kiev kenti bunların en
önemlisiydi. Kiev dolaylarına Rus denilmek­
teydi. 9. yüzyılda kurulan krallığa da aynı ad
verildi. 10. yüzyılda Kiev Büyük Prensi I.
Vladimir (Aziz) Hıristiyanlık’ın Ruslar ara­
S ü rü n g e n le rle d o lu b ir çöl o lan Repetek D evlet sında yayılmasını sağladı.
Doğal K oru m a A la m 'n d a k i k u m u lla r ve y avşa nlar. Bu
alan S S C B 'nin g ü n e yin d e ki T ü rkm e n ista n 'd a
10. ve 11. yüzyıllarda doğudan sürekli
Karakum Ç ö lü 'n ü n b ir b ö lü m ü n ü kaplar. saldırıya uğrayan Kiev, 1068’de Türk soyun­
10 SOVYET SOSYALİST

Sovfoto
K azakistan'da b ir d e vle t ç iftliğ i

dan Kıpçakİar’a yenildi. Bundan sonra öne­ egemenliği altında bile Novgorod ve Moskova
mini hızla yitirdi. 1169’da Rostov-Suzdal gibi bazı prenslikler gelişmesini sürdürdü.
Prensi I. Andrey’in eline geçti. I. Andrey 1380’de Moskova’nın önderliğindeki Rus
başkenti Moskova’nın kuzeydoğusundaki prenslikleri Moğollar’ı yendi. 16. yüzyılın
Vladimir’e taşıdı. Ülke bu tarihten sonra sonunda Rusya yitirdiği toprakların tamamını
Rusya olarak tanındı. geri almıştı.
Rusya 1238’de doğudan gelen Moğollar’ın Bugün SSCB nüfusunun yüzde 50’sini Rus-
saldırısına uğradı. Cengiz Han’ın torunu Ba- lar, yüzde 15’ini UkraynalIlar, geri kalanını
tu Han, Vladimir ve Kiev’i yakıp yıktı. Rusya ise Slav olmayan halklar oluşturur.
Moğollar’ın egemenliği altına girdi (bak. CEN­ Slav Olmayan Halklar. Bu grup içindeki en
GİZ H an ). Aynı dönemde Litvanyalılar da kalabalık topluluk Orta Asya’daki Türk kö­
kuzeyde bazı toprakları ele geçirdiler. Moğol kenli halklardır. Aralarında Özbekler, Ka­
John Massey Stewart
zaklar, Kırgızlar ve Türkmenler’in bulunduğu
bu grup, İran kökenli Tacikler’le birlikte
Hazar Denizi ile Çin sınırı arasındaki bölgede
yaşar. Kafkaslar’da yaşayan Gürcüler, Erme-
niler ve anadili Türkçe olan Azeriler ikinci
büyük grubu oluşturur. SSCB’nin batısında
Slav olmayan çeşitli halklar yaşar. Bunların
arasında Romenler’le ilintisi olan MoldavyalI­
lar ve Estonya, Letonya, Litvanya’daki Baltık
cumhuriyetleri halkları, kuzeyde Karelya’da-
ki Finliler ile daha az sayıdaki PolonyalIlar ve
Yunanlılar sayılabilir. Ayrıca Sovyetler Birli-
ği’nin çeşitli yerlerine dağılmış 2 milyonu aş­
Kazak askerler ve yap ım ın a 1891'de başlanan kın Yahudi ile yaklaşık aynı sayıda Alman da
T ra n s-S ib irya D e m iryolu. vardır.
SOVYET SOSYALİST 11

Tarım ye Sanayi
Ekime elverişli çok geniş topraklara sahip
olan Rusya’da, tarım yüzyıllardan beri in­
sanların başlıca uğraşlarından biri olmuş­
tur. SSCB’nin güneyindeki bozkırlarda,
Ukrayna’nın verimli kara toprakları ile Don
ve Kuban vadilerinin bereketli toprakları
bulunur (bak. UKRAYNA). Bozkırların başlıca
ürünü buğdaydır. Ayrıca büyük miktarlarda
çavdar, arpa, yulaf, mısır, şekerpancarı, soya-
fasulyesi, keten, kenevir ve patates de yetişti­
rilir. Kırım’ın güneyindeki ılıman bölge ile
Frank Spooner
Orta Asya’nın ve Kafkaslar’m bir bölümünde
S SC B'nin kuzeyinde ye r alan S ib iry a 'd a zengin
pamuk, çay, tütün ve meyve üretilir. Avrupa
k ö m ü r ve m in eral yatakları vardır.
ve Orta Asya bölgelerinde sığır, domuz,
koyun, keçi ve at beslenir.
SSCB’deki ormanlar A B D ’nin yüzölçü- hızla gelişti. SSCB’de kömür, demir, doğal
münden daha geniş bir alanı kaplar. Dünya­ gaz ve petrolün yanı sıra, zengin bakır, kalay,
daki ağaçların yaklaşık üçte birinin bulundu­ kurşun, nikel, krom, cıva, altın ve alüminyum
ğu SSCB’de kereste çok boldur ve büyük bir elde etmekte kullanılan boksit yatakları var­
bölümü dışarıya satılır. Ülkenin bir başka dır. SSCB sanayi üretiminde A B D ’den sonra
zenginlik kaynağı ise kürktür. Sincap, kutup dünyada İkincidir.
tilkisi, mink ve ermin kürkleri dışarıya satılır. Moskova ve çevresi, Leningrad ve Ukray­
Balıkçılık da çok önemlidir. SSCB dünyada na’da Krivoy Rog demir yataklarının bulun­
elde edilen balık ürünlerinin altıda birini duğu bölge en eski sanayi bölgeleridir (bak.
sağlar. LENİNGRAD; M oskova ). Buralarda başlıca sana­
Ülke yeraltı kaynakları bakımından da çok yiler dokuma, çelik ve makinedir. SSCB’nin
zengindir. 1917’den önce giderek artan mik­ daha yeni sanayi bölgeleri Asya’da kurulmuş­
tarlarda elde edilen kömür, demir ve petrolün tur. Ural Dağlan’nm doğu yamaçlarındaki
üretimi 1917 Ekim Devrimi’nden sonra bir Sverdlovsk, Çelyabinsk ve Magnitogorsk bü­
süre yavaşladı. Nedeni ise uzun süren iç sa­ yük sanayi merkezleridir. Bir başka büyük
vaşla sanayi yönetiminde ortaya çıkan aksak­ merkez de, Batı Sibirya’da Novosibirsk, No-
lıklardı. vokuznetsk, Kemerovo, Belovo ve Leninsk-
Madencilik 1928’den başlayarak, hüküme­ Kuznetski gibi sanayi kentlerini içine alan
tin hazırladığı bir üretim programı uyarınca Kuznetsk kömür yatakları bölgesinde kurul­
Frank Spooner muştur (bak. NOVOSİBİRSK). Batı Sibirya’da
Omsk ve Orta Asya’da Taşkent de büyük
sanayi kuruluşlarının bulunduğu merkezler­
dendir. En son kurulan sanayi bölgesi Sibirya’
da İrkutsk’tur. Yakınında, Yenisey ve Anga-
ra ırmakları üzerinde kurulu barajlarda dün­
yanın en büyük hidroelektrik santralları bulu­
nur. Buralarda elde edilen elektrik enerjisi
çevredeki kömür, demir, boksit, asbest, mika
ve öbür madenlere dayalı sanayiler için kulla­
nılır. SSCB’de ayrıca çok sayıda nükleer ener­
ji santralı da vardır.

SSC B'nin önde gelen gaz ü re tim bölg esi olan İletişim ve Ulaşım
Ö zbekistan'da b ir do ğa l gaz ü re tim tesisi. SSCB’de ulaşım ve iletişimdeki eksiklikler
12 SOVYET SOSYALİST

ülkenin daha hızlı gelişmesinin önündeki en­ niz’deki limanlardan İstanbul ve Çanakkale
gellerden biridir. Yeni demiryolları yapılmak­ boğazları yoluyla Akdeniz’e ulaşılır.
la birlikte, yük taşımacılığının büyük bölümü­ Doğal gaz ve petrol boruhatları SSCB için
nün gerçekleştirildiği bu yollar yeterli olma­ çok önemlidir. Kuybışev yakınlarındaki Tuy-
maktadır. Yenisey Irmağı’nın doğusunda, mazi petrol alanından doğuya doğru 6.500 km
Doğu Sibirya’ya ve Büyük Okyanus kıyısına uzanan bir boruhattı İrkutsk’a ulaşır. “Come-
yolcu ve yük taşımacılığı Trans-Sibirya D e­ con” boruhattı ise SSCB petrolünü Ukrayna’
miryolu ile yapılır (bak. TRANS-SİBİRYA DEMİR­ da Brody’den Polonya, Almanya, Çekoslo­
YOLU). vakya ve Macaristan’a taşır.
BAM (Baykal-Amur Demiryolu) ise Lena
ve Amur ırmakları arasında 3.200 km boyun­ Toplumsal Yaşam
ca uzanır. Asya’nın kuzeyinde demiryolu Eğitim. Rusya’da çarlık döneminde eğitime
azdır. Karayolları da çağdaş standartların önem verilmemişti. 1900’de nüfusun ancak
altındadır. Ama özellikle yeni sanayi merkez­ üçte biri okuma yazma biliyordu. 1914’te ise
lerinde, ulaşım sorunları göz önüne alınarak okul çağındaki çocukların ancak dörtte biri
yol yapımına hız verilmiştir. Moskova birçok okula gidebiliyordu. Ekim Devrimi’nin ilk yıl­
yerle bağlantısı bulunan karayolları ağının larında iç savaş koşulları ve ülkenin coğrafya­
merkezindedir. Büyük kentlerin çoğuna yolcu sı, eğitimin hızla genelleştirilmesinin önünde­
otobüsleri işler. ki başlıca engellerdi. Seyrek nüfuslu Orta As­
SSCB’de gemi ve mavnaların işleyebildiği ya çölleri ile kutup yöresine ulaşmak çok zor­
ırmakların toplam uzunluğu 100.000 kilomet­ du. Moskova ve Leningrad gibi kentlerde öğ-
reyi aşar. 1965’te açılan Baltık-Hazar Suyolu,
kanallar aracılığıyla Karadeniz ve Hazar De- Novosti

nizi’ni Baltık Denizi’ne ve Beyaz Deniz’e bağ­


lar. Gemiler buzkıranların öncülüğünde, ku­
tup buzları ile kuzey kıyılan arasında dar bir
geçit olan Kuzey Deniz Yolu’nu izleyerek,
büyük Sibirya ırmaklarının ağızlarında kurul­
muş limanlara ulaşabilir. Nükleer enerji ile
çalışan buzkıranlar bu kuzey yolunu her yıl
160 gün ulaşıma açık tutmayı başarmaktadır.
Hava ulaşımı çok önemlidir. Başlıca kentler
arasında uçak seferleri yapılır. Moskova iç ve
dış hatlarda büyük bir hava ulaşım merkezi­
dir. Devlet havayolu işletmesi olan Aeroflot
dünyanın en büyük havacılık kuruluşudur.
II. Dünya Savaşı’ndan (1939-45) önce
SSCB’nin birkaç limanı vardı. 1940’larda yeni
limanlar yapıldı. Bu limanlar savaştan sonra
başka ülkelerle daha fazla deniz ticareti yapı­
labilmesini sağladı. Kuzey Buz Denizi’nde
Peçenga ve Murmansk limanları buz tutmaz.
Leningrad’ın dışında Baltık Denizi’ndeki
limanlar da böyledir. Baltık limanlarının en
önemlileri Tallinn (eskiden Revel), Riga,
Klaipeda (eskiden Memel) ve Kaliningrad’dır
(eskiden Königsberg). Asya kıyılarında Vla-
divostok limanı kışları buzkıranların yardı­
mıyla açık kalır (bak. V la d îv o s to k ). En S atranç SSCB'de o ku lla rd a çok küçük yaşlarda
önemlileri Odessa ve Batum olan Karade­ ö ğ re tilir.
SOVYET SOSYALİST 13

retmen bulmak kolayken, uzak yerlerde so­ ekmek”tir. Öteki geleneksel yemekler arasın­
run oluyordu. da lahana çorbası şçi, tahıl çorbası kaşa, kü­
Devrimden sonra, çarlığın yıkıntılarından çük kıymalı börek piroşki, gözleme blini, kır­
çağdaş bir toplum yaratmak için eğitim yay­ mızı pancar çorbası borç ile çeşitli krema ve
gınlaştırılmaya çalışılmıştır. Ayrıca yeni yöne­ yoğurt türleri sayılabilir. SSCB’nin değişik
timin kalkınmak için eksikliği duyulan mü­ yörelerine özgü çok çeşitli yemekler vardır.
hendisleri, teknisyenleri, bilim adamlarını ye­ Mersinbalığı yumurtası olan havyar, dünya­
tiştirmesi gerekiyordu. Devrimin ilk yılların­ nın en pahalı ve ender yiyeceklerinden bi­
da eğitim alanında yeni deneyler uygulandıy- ridir.
sa da, 1930’dan sonra sanayi alanında yapılan Spor. Devrimle birlikte SSCB’de spora bü­
atılımlara paralel olarak artan eğitimli işgücü yük önem verildi. Atletler gerek olimpiyatlar-
gereksinmesini karşılamak için yeniden klasik Novosti
yöntemlere dayalı öğrenime dönüldü. Yetiş­
kinler için başlatılan okuma yazma kampan­
yasıyla 1939’a kadar okuryazar oranı yüzde
90’a ulaştı.
SSCB’de eğitim 7-17 yaşları arasında zo­
runlu ve parasızdır. Küçük çocuklar için kreş
ve gündüz bakımevleri vardır. SSCB eğitimde
mühendislik ve öbür bilim dallarına ağırlık
verir. Ama güzel sanatlar, özellikle de bale ve
müzik eğitimi de çok önemlidir. Sosyalizm ve
ilkeleri okullarda ders programları çerçeve­
sinde öğretilir. Spor çalışmaları da destekle­
nir, gençler spor yapmaya özendirilir. Ülkede
çok sayıda yetişkin yükseköğrenimini gece
okullarında ya da mektupla sürdürmektedir.
Eski Moskova, Leningrad ve Kiev üniversite­
leri geliştirilmiş ve çok sayıda yeni üniversite
açılmıştır.
Değişik gelenek, kültür ve dili olan 100’den
fazla ulusun yaşadığı SSCB’de eğitim her hal­
kın anadilinde yapılır, ama okullarda resmi
dil olan Rusça da öğretilir. Eğitim, azınlık
gruplarından ve değişik uluslardan milyonlar­
ca çocuğun SSCB yurttaşı olarak yetiştirilme­
sini öngörür.
Din. 1917’den önce çarlık döneminde dev­
letin resmi dini Ortodoksluk’tu. Devrimden
sonra yeni yönetim din ve devlet işlerini birbi­
rinden ayırdı. Okullardan din dersleri kaldı­
rıldı. Rus Ortodoks Kilisesi’nin malvarlığına
el kondu. Birçok kilise müzeye dönüştürüldü.
Kilisenin gücü eskisine oranla azaldıysa da,
etkinliklerini sürdürmesine izin verildi.
SSCB’de Litvanya’da Katolik, Estonya’da
Protestan kiliseleri, başka Hıristiyan grupları,
Museviler ve Asya kesiminde büyük Müslü­
man toplulukları vardır. Üstte: H arkov'da b ir bale sınıfı. A ltta: Buz hokeyi
Yemek. Rus sofrasının baş yiyeceği “kara SSC B'nin önde gelen s p o rla rın d a n b irid ir.
14 SOVYET SOSYALİST

da, gerek başka uluslararası yarışmalarda el­ da Yapımcılık adı verilen yeni denemelere gi­
de ettikleri şampiyonluklarla kendilerini ka­ rişildi. Yapımcılık, 20. yüzyıl başlarında
nıtladılar. Devlet sporcular için pistler, çalış­ SSCB’de ortaya çıkan yeni bir sanat ve mi­
ma alanları ve kapalı spor salonları sağlar. En marlık akımıdır. Yapımcılar, insan yapımı ge­
sevilen sporlar atletizm, jimnastik, futbol, reçlere ağırlık vererek işlevsel, modern yapı­
buz hokeyi, kayak ve buz pateni ile basketbol lar kurdular. Sonraları sıradan, ama özellikle
ve voleyboldur. Satranç, geleneksel bir masa Stalin döneminde bir hayli gösterişli yapılar
başı oyunu olarak hem kapalı, hem de açık yapıldı. Günümüzde mimarlar konut sorunu­
yerlerde oynanır. SSCB’li oyuncular dünya nu kısa sürede ve en ekonomik biçimde çöz­
satranç şampiyonluğunda ön sıralarda yer mek için yalın ve işlevsel tasarımlar uygu­
alirlar. larlar.
Sanat. Rus mimarlığının en çarpıcı örnek­ 15. yüzyıl dinsel resimleri ve ikonaları Rus
leri, 17. yüzyıla kadar ülkenin en önemli yapı­ resim sanatının özgün örnekleridir (bak. İKO­
lan olan kiliselerde görülebilir. İlk kiliseler NA). I. Petro’nun (Büyük Petro) Rusya’yı ba­
ahşaptı. Bu ahşap kiliselerin kare zeminleri, tılılaştırma çabalan Ruslar’a özgü bu sanat
çadıra benzer görünümleri ve soğan kubbeleri dalının yok olmasına neden oldu. Daha son­
sonradan bazı taş kiliselerde de kullanıldı. raki ressamlann büyük çoğunluğu farklı üs­
Novgorod’da bu kiliselerden çok güzel örnek­ lupları benimseyerek Batı Avrupa ülkelerin­
ler vardır. Moskova’daki çok kubbeli Pok- deki sanat akımlarını izlediler.
rovski Katedrali dünyaca ünlüdür. Ruslar’ın geleneksel halk müziği çok zen­
Ekim Devrimi’nden sonra mimarlık alanın- gindir. 18. yüzyıldan beri bu müzik bir Rus
The Hutchison Library
telli çalgısı olan balalayka ile çalınır. 19. yüz­
yılda Mihail İvanoviç Glinka (1804-57) bir
konser müziği besteleyerek gerçek anlamda
ilk batı müziği bestesini yaptı. Glinka’nın
Ruslan ve Lyudmila operası ile Rus müziğin­
de yeni bir dönem başladı. Peter İliç Çay-
kovski (1840-93), Mili Balakirev (1837-1910),
Aleksandr Borodin (1833-87), Modest Mus-
sorgski (1839-81) ve Nikolay Rimski-
Korsakov (1844-1908) bugün dünyanın he­
men her yerinde çalman ve dinlenen yapıtla­
rıyla, klasik müzikte Rus geleneğinin önemli
temsilcileridir.
20. yüzyılın önde gelen bestecileri ise, Ser-
gey Rachmaninoff (1873-1943), Modernizm
Akımı’nın en yetkin sanatçılarından biri olan
İgor Stravinski (1882-1971) ve Sergey Prokof-
yev’dir (1891-1953). Modern SSCB bestecile­
rinin en ünlülerinden biri de Dmitri Şostako-
viç’tir (1906-75). Şostakoviç ve Prokofyev’in
SSCB yönetimiyle sorunlan olmuş, ama Stalin’
in ölümünden sonra düşün ve sanat yapıtları
üzerindeki denetim büyük ölçüde kalkınca,
her iki bestecinin yapıtları da yaygın biçimde
çalınmaya başlanmıştır.
Çarlık döneminde kurulan ünlü Rus Çarlık
Balesi (bugün Kirov Balesi) SSCB hüküme­
M o sko va 'n ın en b ü yü k m ağazalarından G U M 'da
alışve riş edenler. Bu zarif yapı Ekim D e vrim i tinden de gördüğü destekle başarısını sürdür­
ön cesinde n kalm adır. mektedir. Bale tarihinin en yetenekli dansçı-
SOVYET SOSYALİST 15

Novosti

Üstte: Vera M u h in a 'n ın İşçi ve Ç iftçi


Kadın (1937) adlı bü yü k, paslanm az
çelikten heykeli. Sağda üstte: İlya
Y e fim o v iç R e p in 'in V olgalı M a vn a cıla r
adlı yapıtı (1870). Sağda: Prenses
D a vid o va ve M a tm a ze l R jevskaya
(1776) adlı bu yapıtı D im itri Levitski
ya p m ıştır. En sağda: O rest
K ip re n s k i'n in A lb a y E v g ra f D a v id o v
adlı ta b lo su (1809).

lan arasında Anna Pavlova (1881-1931), Vas- ralından daha da sadeleştirilerek geliştirildi.
lav Nijinski (1890-1950) ve Galina Ulanova Rus edebiyatının altın çağı 19. yüzyıldır. Bu
(doğumu 1910) sayılabilir. Sergey Diaghilev dönemin ünlü şairleri Aleksandr Puşkin
(1872-1929) zamanının en değerli dansçıları­ (1799-1837), Mihail Lermontov (1814-41) ve
nı, ressamlarını, besteci ve şarkıcılarını bir Fyodor İvanoviç Tyutçev’dir (1803-73). Oyun
araya getirerek, tüm yaratıcılıklarını ortaya yazarları arasında Aleksandr Sergeyeviç Gri-
koydukları olağanüstü bale gösterilerini sah­ boyedov (1795-1829), Nikolay Gogol (1809-
neye koymuştur. Bolşoy Balesi ve Tiyatrosu 52), Aleksandr Nikolayeviç Ostrovski (1823-
dünyaca ünlüdür (bak. B ale ). 86) ve Anton Pavloviç Çehov (1860-1904) sa­
İlk büyük Rus yazarı Mihail Vasilyeviç Lo- yılabilir.
monosov’dur (1711-65). Lomonosov, Rus ko­ Rus yazarları içinde Avrupa’da ilk tanınan
nuşma dili ile daha önce yazı dili olarak kulla­ İvan Sergeyeviç Turgenyev (1818-83) oldu.
nılan Eski Slavca’dan, yeni bir edebiyat dili Unutulmaz O blom ov'u ile İvan Gonçarov
yarattı. Rus düzyazı biçimi daha sonra tarihçi (1812-91), Savaş ve Barış, Anna Karenina,
Nikolay Mihayloviç Karamzin (1766-1826) ta­ Diriliş, Kazaklar gibi romanlarıyla Lev Tols-
16 SOVYET SOSYALİST

di ve 1922’de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri


Birliği adıyla çokuluslu yeni bir federasyon
kuruldu.
Yeni birlik 1923’te Rusya, Beyaz Rusya,
Ukrayna ve Transkafkasya cumhuriyetlerinin
birleşmesiyle gerçekleşti. Zamanla, öbür böl­
geler ve cumhuriyetler de bu birliğe katıldı.
Bugün SSCB’yi oluşturan 15 birlik cumhuri­
yeti Rusya, Ermenistan, Azerbaycan, Beyaz
Rusya, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan,
Tacikistan, Türkmenistan, Özbekistan, Es-
tonya, Letonya, Litvanya, Moldavya ve Uk­
John Massey Stewart rayna Sovyet Sosyalist cumhuriyetleridir. (Bu
M osko va'da Kızıl M e yd a n 'd a K re m lin (sağda) ve cumhuriyetler için ayrı maddeler vardır.) Ay­
g e rid e V asili B la je nni K atedrali.
rıca ülkede 20 özerk cumhuriyet ile yerel yö­
netim düzeyinde özerk birimler de yer alır.
toy (1828-1910), Budala, Karamazov Kardeş­ Bunların tümü federal yönetim sisteminin de­
ler, Suç ve Ceza adlı romanlarıyla Fyodor netimi altındadır.
Dostoyevski (1821-81) Rus edebiyatının ve SSCB’de uzun yıllar Sovyetler Birliği Ko­
romancılığının en önemli temsilcilerindendir. münist Partisi’nin (SBKP) yönetiminde tek
Çağdaş SSCB yazarları içinde Maksim Gorki partili bir sosyalist yönetim biçimi yürürlükte
(1868-1936), İlya Ehrenburg (1891-1967), Mi­ kaldı. Yapılan son değişikliklerle, çok adaylı
hail Şolohov (1905-84), Osip Emilyeviç Man- seçimler kabul edildi. Ayrıca, parlamentonun
delstam (1891-1938), Boris Pasternak (1890- denetim gücü artırıldı; devlet başkanı daha
1960), Aleksandr Soljenitsin (doğumu 1918) güçlü bir konuma getirildi ve Komünist Parti­
sayılabilir. Anna Ahmatova (1889-1966) ve si ile devlet yönetimi bir ölçüde birbirinden
Yevgeni Aleksandroviç Yevtuşenko (doğumu ayrıldı.
1933) dünyaca tanınmış SSCB şairlerindendir Yeni düzenlemeye göre, en üst yönetim or­
(bak. RUS EDEBİYATI). ganı beş yılda bir seçilen SSCB Halk Temsilci­
SSCB’de sinema çok tutulan bir sanat dalı­ leri Kongresi’dir. 2.250 üyeden oluşan bu
dır. 20. yüzyılın başlarında Sergey Ayzenş- kongrenin temel görevi, bilinen anlamda par­
tayn, aralarında dünya sinema klasiklerinden lamento işlevini üstlenen SSCB Yüksek Sov-
sayılan Potemkin Zırhlısı'mn (1925) da bulun­ yeti’ni seçmektir. Kongre, Yüksek Sovyet’in
duğu birçok film çevirmiştir. 542 üyesini kendi üyeleri arasından seçer.
Birlik Sovyeti ve Uluslar Sovyeti olarak iki
Yönetim meclisten oluşan Yüksek Sovyet yılda iki kez
Rusya’da, ülke tarihinin başlangıcından beri toplanır ve 3-4 aylık sürelerle çalışır. Yüksek
değişik dil, kültür ve gelenekleri olan halklar Sovyet’in toplanmadığı sürelerde görev yapan
birlikte yaşamıştır. Çarlık döneminde zorla Yüksek Sovyet Prezidyumu, yeni uygulama­
bir bayrak altında toplanan bu halkların bir larda eski önemini yitirmiştir.
bölümü 1917 Ekim Devrimi’nin ardından ba­ Birlik Sovyeti ekonomik ve toplumsal so­
ğımsızlıklarını ilan ettiler. Bunlar, Polonya ve runlar, dış politika, iç ve dış güvenlik gibi ge­
Finlandiya ile üç Baltık cumhuriyeti olan Es- nel konularla ilgilenir. Uluslar Sovyeti ise de­
tonya, Letonya ve Litvanya’ydı. Başlangıçta ğişik halkların karşılıklı hak ve özgürlükleri
yeniden Rusya’nın egemenliğine girmek iste­ ile birbirleriyle olan ilişkilerini düzenler.
meyen öbür halklar da Sibirya’da, Ukrayna’ Devlet başkanı, Halk Temsilcileri Kongresi
da ve Kafkasya’da özerk bölgeler ve cumhu­ tarafından beş yıl için seçilir. Son değişiklik­
riyetler kurdular. Ama Sovyet yönetimi tüm lerle yetkileri genişletilmiş olan devlet başka-
uluslara, ırklara ve ayrı dil konuşan topluluk­ nının birçok konuda kendi başına karar ala­
lara eşit haklar tanıyan yeni bir anayasa öner­ bilme olanağı vardır.
SOVYET SOSYALİST 17

Yürütme görevini üstlenen bakanlar konse­ 11. ve 12. yüzyıllarda Kiev Avrupa ile ilgili
yi Yüksek Sovyet tarafından seçilir. Bakanlar olaylarda etkin bir rol oynadı. Rus prensleri
konseyinin altında birçok komite ve kuruluş evlilik yoluyla Avrupa’daki krallıklarla bağ
görev yapar. kurdular. Kiev ve öteki prensliklerin Avrupa
SSCB’nin 15 cumhuriyetinde de merkezde- ile olan bağlantıları Moğol istilasıyla kesintiye
kine benzer bir sistem uygulanır. Her cumhu­ uğradı.
riyette tek meclisli bir Yüksek Sovyet ve bu Kiev ve dolaylarında yerleşmiş olan Slavlar
kuruluşun atadığı bakanlar konseyi vardır. sık sık Asyalı kabilelerin saldırısına uğradılar.
Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin yö­ 13. yüzyılın başlarında Moğollar Asya’nın do­
netim üzerindeki etkisi hâlâ çok güçlüdür. ğusunda güçlü bir devlet kurmuştu. Cengiz
Partinin en üst organı Merkez Komitesi Polit- Han’ın önderliğinde Avrupa’ya korku saldılar
bürosu’dur. Komünist gençlik örgütü Komso- [bak. CENGİZ H an ). 1238’de Cengiz Han’ın to­
mol partinin gençlikle bağını sağlar. runlarından Batu Han’ın yönetimindeki Altın-
ordu kuvvetleri Kiev’i yakıp yıkarak Rusya’
Tarih nın neredeyse tamamını ele geçirdiler. Moğol
Bugün SSCB toprakları olarak bilinen yerlere egemenliği 300 yıl sürdü. Sona erdiğinde ise
ilk yerleşenler Elbe Irmağı dolaylarından gel­ Rusya artık Avrupa’dan kopmuş ve Avrupa’
miş olan Doğu Slavları idi. İS 8. yüzyılın son­ nın gelişmişlik düzeyinin gerisinde kalmıştı.
larına doğru Kuzey Avrupalı ve Ortadoğulu Rusya bu dönemden sonra ekonomik, top­
tüccarlar bu topraklara geldiler. Bu sıralarda lumsal ve askeri bakımlardan Avrupa’ya eriş­
Doğu Slavları Asya’dan gelen göçebe kabile­ me çabasına girdi.
lerin saldırılarına karşı korunmak için yerle­ Moğol istilası sırasında güçlenen Moskova
şim yerlerini surlarla çevirdiler. Prensliği, istila sona erdiğinde Rusya’yı yö­
9. yüzyılda kuzeyli kabileler Batı Avrupa’yı netmeye başladı. Moğollar ele geçirdikleri ül­
yağmalar ve yakıp yıkarken, Vikingler de kelerde en güçlü prenslerle anlaşır, haraç top­
gruplar halinde Baltık Denizi’ni aştılar ve lanmasından onları sorumlu tutarlardı. (Ha­
ırmakları izleyerek güneyde Karadeniz kıyıla­ raç, işgal altındaki ülke halkının işgalcilere
rına kadar geldiler. Bunların amacı yağma de­ ödedikleri paradır.) Moskova prensleri kısa
ğil, Konstantinopolis (bugün İstanbul) ile ti­ zamanda Moğollar’ın desteğini kazandılar.
caret yapmaktı. Bu silahlı İskandinav tüccar­ 1353’te II. İvan’ın tüm Rusya prensleri üze­
ların önderleri Doğu Slavları’nı yönetimleri rinde egemenlik hakkı Moğollar’ca da kabul
altına alarak, Rus prensliklerine damgalarını edildi. Böylece cöğrafi açıdan merkezi bir ko­
vurdular. numda olmasından da yararlanan Moskova,
Efsaneye göre Viking önderlerinden Rurik ülkenin siyasal, 1453’te Osmanlılar’ın Kons­
862’de Novgorod’a yerleşti. 882’de Rurik’ tantinopolis’i ele geçirmesinden sonra da din­
in kardeşi Oleg bu dönemde büyük bir ti­ sel merkezi oldu.
caret merkezi olan Kiev’i ele geçirdi. 11. yüz­
yıla gelindiğinde Doğu Slavlan’mn tümü Kiev Çarlık Yönetimi
prensinin egemenliğini kabul etmişti. Hıristi­ 1462-1505 arasında III. İvan Moskova Büyük
yanlık da Rusya’da ticaret yollarını izleyerek Prensliği’nin egemenlik alanını genişleterek
yayıldı. Kiev Büyük Prensi I. Vladimir 987’de gücünü artırdı. 1480’de Moğol egemenliğine
Bizans imparatorunun kız kardeşi ile evlenin­ kesin olarak son verdi ve Rusya’yı bağımsızlı­
ce Hıristiyan oldu ve Rusya’da Hıristiyanlık’ ğına kavuşturdu. 1533’te tahta geçen IV. İvan
m yayılması için çaba gösterdi. Böylece Doğu kendini tüm Rusya’nın çarı (imparatoru) ilan
Slavları Ortodoks Kilisesi’ne bağlandılar. etti. IV. İvan, uzun süren yönetimi sırasında­
Konstantinopolis’i hem dinsel, hem de ticari ki acımasız tutumu nedeniyle Korkunç İvan
ve kültürel merkez olarak benimsediler. Rus­ olarak anıldı (bak. K orkunç İ van ). Korkunç
ya ile Konstantinopolis arasında uzun dönem­ İvan’ın yönetiminin ilk yıllarında Kazan ve
li bir ilişki başlarken, Batı Avrupa’nın dinsel Astrahan Rus topraklarına katıldı.
ve kültürel merkezi Roma’nın etkisi zayıfladı. 1584’te İvan’ın ardından başa geçen oğlu
18 SOVYET SOSYALİST

I. Fyodor’un 1598’de ölümünden sonra 15 yıl getirdi. Devlet yönetiminde de önemli re­
süren sorunlu bir dönem başladı. Zekâ özürlü formlar yaptı ve kiliseyi çarlığın yönetimine
I. Fyodor’un yerine Boris Godunov çar oldu. soktu. Madencilik, silah, gemi yapımı ve öbür
Yetenekli bir yönetici olmasına, iç ve dış siya­ sanayileri destekleyen Petro, dış ticareti geliş­
setteki başarılarına karşın, 1605’te rakipleri tirmek için de uğraştı. Petro döneminde dev­
tarafından zehirlenerek öldürülen Godunov’ let eğitim alanına da girdi. Batıdan örnek alı­
un ardından tahta Düzmece Dmitri geçti. nan birçok kurum bu dönemde Rusya’nın
Düzmece Dmitri olarak anılmasının nedeni kültür yaşamında önemli gelişmelere yol aç­
Korkunç İvan’ın oğlu olduğunu iddia etmesiy­ tı. Temeli Petro döneminde atılan Bilimler
di. Dmitri ölünce Rusya kargaşaya sürüklen­ ve Sanatlar Akademisi (bugün SSCB Bilim­
di ve PolonyalIlar ile İsveçliler’in işgaline uğ­ ler Akademisi) bu gelişmelerde öncü rol
radı. Moskova’yı ele geçiren işgalciler kenti oynadı. Rusya’da olağanüstü değişiklikler
yaktı. Bu olay üzerine birleşme gereğini du­ gerçekleştiren Petro, uzun süren yönetimi sı­
yan Ruslar, işgalcileri ülkelerinden kovdular. rasında, acımasız tutumuyla birçok insanın
Moskova’da, ülkenin her kesiminden gelen yaşamını yitirmesine de neden oldu. Halkın
temsilcilerden oluşan bir meclis toplandı ve önemli bir kesimini oluşturan toprağa bağlı
1613’te Mihail Fyodoroviç Romanov çar ola­ serflerin durumu daha da kötüleşti. Toprak
rak seçildi. Mihail Fyodoroviç 1917 Ekim sahiplerinin serfler üzerindeki haklarını geniş­
Devrimi’ne kadar iktidarda kalan Romanov leten Petro, vergi düzeninde yaptığı değişik­
hanedanının ilk çarıydı. liklerle serflik sisteminin koşullarını daha da
Tarihte Büyük Petro olarak bilinen ve ağırlaştırdı (bak. PETRO I). Rusya’nın önemli
1682-1725 arasında ülkeyi yöneten I. Petro, yöneticilerinden biri de 1762-96 arasında hü­
Rusya’yı her alanda Avrupa ile eşit düzeye küm süren ve Büyük Katerina olarak bilinen
getirmek için çalıştı. Rusya’yı Avrupa’da güç­ Çariçe II. Katerina’dır. Bir Alman prensesi
lü bir devlet konumuna yükselten I. Petro, olan Katerina Rus tahtına evlilik yoluyla geç­
imparatorluğun gelişmesi için uğraştı. İsveç ti. Katerina Polonya’dan aldığı topraklarla
Kralı XII. Karl’ı II. Kuzey Savaşı denen uzun Rusya’yı daha da genişletti. Osmanlılar’a kar­
süren bir mücadele sonunda yenilgiye uğra­ şı kazandığı zaferlerle Karadeniz’in kuzeyin­
tarak Baltık bölgesinin doğusunu alması deki topraklar bütünüyle Rusya’ya geçti.
Rusya’nın gücünü artırdı. St. Petersburg’da 1783’te Kırım’ı alan Rusya, Balkanlar’da etki­
(bugün Leningrad) yeni bir başkent kurdu. li olmaya başladı. Fransız sanat ve kültürüne
Orduyu ve donanmayı güçlendirdi. Ülke sa­ hayranlık duyan Katerina, Rusya’yı Avrupa
nayisini geliştirmek ve halkı eğitmek amacıyla ve Fransız etkisine biraz daha açtı, ama 1789
Batı Avrupa’dan mühendis ve teknisyenler Fransız Devrimi’nin yeni düşüncelerinin Rus­
Novosti

1764'te II. Katerina ta ra fın d a n ya p tırıla n E rm itaj M üzesi L e n in g ra d 'd a d ır. Rus ça rla rın ın paha b içilm e z sanat
y a p ıtla rın ı ba rın d ıra n bu yap ıda, b u g ü n d ü n ya n ın en zengin sanat k o le ksiyo n la rın d a n b iri y e r alır.
SOVYET SOSYALİST 19

y a ’ya girm esi için h e rh a n g i b ir ç a b a g ö s te rm e ­


I. Nikolay dönemi Kırım Savaşı (1853-56)
di. T e rs in e , h ü k ü m d a rlık y e tk ile rin i g ü ç le n d i­
ile sona erdi (bak. K irim Savaşi). Rusya’nın
r e re k , tü m y ö n e tim k a d ro la rın ı k e n d i d e n e ti­
Kırım Savaşı’nda yenilmesi ülkedeki hoşnut­
m in e aldı {bak. Katerina ). suzluğu artırdı. Bu savaş Rusya’nın yetersiz
Katerina döneminde serflik kurumuna kar­ gelişmesini ve modern teknikler karşısında
şı giderek artan hoşnutsuzluk köylü ayaklan­ geri kalmışlığını açıkça ortaya çıkardı.
malarına yol açtı. Bunlardan en önemlisi, Rusya’nın yenilgisi bir dizi reformun yapıl­
1773’te Yemelyan İvanoviç Pugaçov önderli­ masına yol açtı. I. Nikolay’dan sonra başa ge­
ğinde serfliğe karşı başlatılan ayaklanmadır. çen II. Aleksandr döneminde (1855-81) yaşa­
Ülkenin tüm doğu bölgelerini saran bu ayak­ ma geçirilen bu reformlardan en önemlisi
lanma çarlık ordusunca bastırıldı, ama daha 1861’tie serflerin özgürlüklerine kavuşturul-
sonraki köylü ayaklanmalarına örnek oldu. masıydı. Ama bu reform oldukça gecikmişti
I. Aleksandr döneminde (1801-25) Napol- ve serfler artık özgürlüklerinin yanı sıra top­
yon Bonapart’m orduları Rusya’yı işgal etti. rak sahibi olmayı da istiyorlardı.
Moskova’yı ele geçiren Napolyon terk edilmiş Aleksandr ayrıca mahkemelerde de reform
bir kentle karşılaştı. Fransızlar görüşme yapa­ yaparak yargı sistemini modernleştirdi. Se­
cak kimseyi bulamayınca, sert kış koşulların­ çimle işbaşına gelen yerel yönetim meclisleri
da açlıkla yüz yüze geldiler ve bozguna uğra­ oluşturdu. Sanayinin gelişimini hızlandıracak
dılar. Napolyon’un Moskova yenilgisi Ruslar’ girişimlerde bulundu. Aleksandr döneminde
m dünyadaki saygınlığını artıran önemli bir Rusya’da üretim üç katma çıktı ve yeni demir­
etken oldu (bak. N apolyon Savaşlari) . yolları yapıldı.
I. Petro döneminde başlatılan eğitim atılı- Bu reformlara karşın ülkede huzur sağlana­
mıyla okullaşma arttı, kültür düzeyi yükseldi. madı. Köylüler bu kez de yaşamak için yeterli
Batıdan gelen yeni düşünce akımları Rusya’ toprağa sahip olamadıklarından ayaklanıyor­
da, özellikle aydınlar arasında çarlık yöneti­ lardı. Birçoğu kentlere göç ederek yeni açılan
mine ve serflik kurumuna karşı eleştirilerin Popperfoto
doğmasına yol açtı.
I. Aleksandr tahta geçtiği zaman okullar ve
üniversiteler açtı. Toprağa bağlı serflerin öz­
gürleştirilmesi için 1803’te çıkardığı yasa ise
umulanı vermedi. Bu yasadan yaklaşık 47 bin
serf yararlanabildi. Bu ise ülkede yaşayan
serflerin ancak çok küçük bir bölümüydü.
Rusya’da devrimci düşünceler giderek yayı­
lıyor ve hoşnutsuzluk büyüyordu. Reformla­
rın gerçekleştirilmesi için genellikle soylu ay­
dınlardan oluşan gizli topluluklar kuruldu.
1825’te I. Nikolay tahta geçince, bu aydınlar
tarihte Dekabrist Ayaklanması olarak bilinen 1917 Ekim D e v rim i'n d e n önce yo ksu lla rın çoğu
bir ayaklanma başlattılar. Çarlık güçleri bu z e n g in le rin g e n iş to p ra k la rın d a çalışır ve çok kötü
başkaldırıyı bastırdı. Önderlerinden beşi ko şu lla rd a yaşardı.
idam edildi, öbürleri hapse atıldı ya da Sibir­
ya’ya sürüldü. Ama özgürlükçü düşüncenin fabrikalara girdi. Bu fabrikalarda çalışma ko­
serpilip gelişmesinin önü alınamadı. şulları çok kötü ve ücretler de çalışanların aç­
Nikolay halk arasında giderek yaygınlaşan lıktan ölmemesine yetecek kadardı. Toprak­
reform isteklerini dikkate almadı. Tersine, sız köylüler yaşamlarını sürdürebilmek için bu
yönetimi elinde tutabilmek için gittikçe sert­ koşullarda çalışmak zorunda bırakıldılar.
leşti. Bu dönemde Dekabristler’le çalıştığın­ Böylece hızla gelişen sanayi ve serflerin öz­
dan ya da gizli örgüt üyesi olduğundan kuşku gürleştirilmesi Rusya’da düzenden hoşnut ol­
duyulanlar hemen Sibirya’ya sürüldü. mayan işçi sınıfının doğmasına yol açtı. Çarlık
20 SOVYET SOSYALİST

polisinin uyguladığı baskı ve yasaklara karşın,


işçiler arasında gizli sendikal örgütlenmeler
başladı ve grevler yaygınlaştı.
Kentlerde yoksulluğun ve çarlık baskısının
neden olduğu hoşnutsuzluk, Avrupa’dan ge­
len sosyalist düşüncelerle birleşince, devrimci
hareketler gelişmeye başladı ve yeni siyasal
örgütlenmeler ortaya çıktı (bak. SOSYALİZM).
1870’lerde özellikle gençler arasında, köylüle­
ri siyasal propaganda yaparak ayaklandırma
girişimleri yaygınlık kazandı. Narodnikler
olarak adlandırılan bu örgütün eylemlerini,
çarlık polisinin yaygın tutuklamaları ve sür­ Popperfoto

günler izledi. Baskıların artmasıyla bu gizli 1904-05 R us-Japon Savaşı sırasında M ançurya
cephesinde b ir Rus to p çu bataryası.
örgütlerin bir bölümü bombalama ve suikast
gibi şiddet eylemlerine yöneldi. Bu sırada II.
Aleksandr 1881 ’de şiddet yanlısı bir örgütün da benimsenmemişti. Bir de bu savaşın yitiril­
bombalı saldırısı sonucu öldürüldü. mesi ülkede durumun ne kadar kötüye gittiği­
Tahta geçen II. Aleksandr, babasının ni tüm açıklığı ile gösterdi. Çar demokratik
halkın yönetimde bir ölçüde söz hakkı ol­ siyasal partilerin kurulması önerisini redde­
masını sağlayacak meşruti yönetime geçme dince, toplumda huzursuzluk daha da arttı.
tasarılarından tümüyle vazgeçti; çarların mut­ Birçok yerde bir dizi grev ve ayaklanma baş
lak egemenlik yetkileri olduğunu ileri sürdü. gösterdi.
Son 80 yılda oldukça yerleşmiş ilerici düşün­ 22 Ocak 1905 Pazar günü, sonradan çarlık
celeri kesinlikle onaylamayan III. Aleksandr polisinin bir ajanı olduğu ortaya çıkan papaz
gerici bir siyaset izledi. Kargaşa ve teröre son Gapon’un öncülüğündeki büyük bir işçi top­
vermek için baskıcı önlemler aldı. Kendisine luluğu isteklerini çara sunmak üzere ellerinde
karşı olan kişi ve grupları susturdu. Bu dö­ haçlarla, ilahiler söyleyerek Kışlık Saray’a
nemde binlerce siyasal tutuklu Sibirya’ya sü­ doğru yürüdüler. Polis yürüyüşü durdurmak
rüldü. İlerici gruplara ve Yahudiler’e ağır bas­ için işçilerin üzerine ateş açtı. 100’ün üzerinde
kılar uygulandı. III. Aleksandr dönemi (1881- göstericinin öldüğü bu olay tarihe “Kanlı Pa­
94), bu baskıcı tutumuyla, Rusya’da devrim zar” olarak geçti. Kanlı Pazar’ın ardından
koşullarının olgunlaşmasını sağladı. Rusya’da birçok kentte grevler, kırsal bölge­
1894’te tahta geçen Çar II. Nikolay, yöneti­ lerde köylü ayaklanmaları ve askerler arasın­
min her kademesini titizlikle izleyen otoriter da isyanlar görüldü. 1905 Devrimi olarak ad­
III. Aleksandr’a göre daha yumuşaktı. Hükü­ landırılan bu toplumsal hareketler Rusya’da
metin üzerindeki etkisi de zayıftı. II. Nikolay meşruti monarşinin kurulmasında etkili oldu.
döneminde (1894-1917) Trans-Sibirya Demir- Bu başkaldırıların en ünlülerinden biri de Po-
yolu’nun açılmasıyla insanlar Sibirya’da yaşa­ temkin zırhlısında baş gösteren isyandır. Bu
maya özendirildi. Büyük Okyanus kıyısında, isyan daha sonra Sergey Ayzenştayn’ın ünlü
günümüzde Çin sınırları içinde bulunan Port filmine de konu olmuştur.
Arthur (bugün Lüshun) ve Dairen limanları 1905 Devrimi sonunda çarlık güçlerince
açıldı. Rusya’nın Büyük Okyanus’a doğru ya­ bastırıldı, ama Çar II. Nikolay, askeri dikta­
yılması Japonya ile çatışmasına yol açtı. 1904- törlükle halka bazı haklar tanıyacak bir re­
05 Rus-Japon Savaşı, Rusya’nın ağır yenilgisi form programı arasında bir seçim yapmak zo­
ve donanmasının hemen tümüyle yok olma­ runda kaldı. “Ekim Manifestosu” olarak bili­
sıyla sonuçlandı. nen yazılı bir metinle söz ve düşünce özgürlü­
ğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma özgür­
İki Devrim lüğü gibi belirli bazı hakları tanıdığını açıkla­
Rus-Japon Savaşı halk tarafından başlangıçta dı. Ayrıca bu manifestoda, çarın yasa yapma
SOVYET SOSYALİST 21

yetkisini paylaşacak Duma adında bir mecli­ re de yayıldı. Şubat Devrimi olarak adlandırı­
sin kurulması da öngörülüyordu. 1906’da seçi­ lan bu devrimle çar tahttan çekildi ve yönetim
len ilk Duma’da sol muhalefet ve reform yan­ kurulan Geçici Hükümet’in eline geçti.
lıları çoğunluğu alınca, çarlık yönetimiyle ça­ Askerlerinin desteğini yitiren çar 1918’de
tışma kaçınılmaz oldu ve Duma iki ay içinde kurşuna dizildi. Bu arada Rusya’da etkinlik
dağıtıldı. II. Duma da aynı biçimde, üç ay gösteren sosyalistler çalışmalarını çeşitli ör­
içinde dağıtıldı. Çar ve bakanları Duma’nın gütlerin içinde ayrı ayrı sürdürüyor, belirli
seçimi ile ilgili kuralları değiştirerek ve yetki­ olaylarda birlikte hareket ediyorlardı.
sini kısıtlayarak, etkin bir biçimde çalışmasını 1898’de işçi ve aydınlarca kurulan Rus Sosyal
engellediler. Daha sonra seçilen III. ve IV. Demokrat İşçi Partisi 1912’de Bolşevikier
Duma’lar çarlık yönetimini destekledi. Gene (çoğunluk) ve Menşevikler (azınlık) olarak iki
de, Duma Rusya’da demokratik yönetime ayrı partiye bölünmüştü. Bu iki parti ile öbür
doğru atılmış bir adım oldu. Tanınan haklar sosyalist parti ve gruplar Rusya’nın siyasal ya­
da siyasal partilere, sendika ve dernekler ile şamında giderek önemli bir yere sahip oldu­
basma görece özgür bir ortam sağladı. lar. Şubat Devrimi’nden sonra Rusya’nın he­
1905-17 arası hoşnutsuzluğun sürdüğü yıllar men her önemli kent ve bölgesinde işçi, köylü
oldu. Devrim söylentileri yaygınlaştı. Çarlık ve askerler arasında giderek yaygınlaşan sov­
yönetiminin Rus olmayan halklara ve özellik­ yetlerin içinde güçlendiler.
le Yahudiler’e uyguladığı baskı yoğunlaştı. Bolşevikler’in önderi V. İ. Lenin, Şubat
Sanayide hızlı bir gelişmenin olduğu bu yıllar­ Devrimi’nin ardından Almanya’dan Rusya’ya
da Sibirya’da yerleşim yaygınlaştı. Ama döndü. Savaşı sona erdirmeyen, işçi, köylü ve
1914’te başlayan I. Dünya Savaşı çarlık yöne­ askerlerin istemlerini karşılayamayan Geçici
timinin çöküşünü hazırlayan temel nedenler­ Hükümet’e karşı halkın büyüyen hoşnutsuz­
den biri oldu. luğunu da dikkate alarak, devrimin sürdürül­
Rusya I. Dünya Savaşı’nda Almanya’ya mesini ve bütün iktidarın sovyetlere geçmesi­
karşı İtilaf Devletleri ile birleşti. Donanım ve ni savundu. Devrimin önderlerinden Lev
erzak eksikliği Rus ordusunun savaşta ağır ye­ Troçki ve bazı Menşevikler’i de yanlarına
nilgiler almasına yol açtı. Osmanlı ordusunun alan Bolşevikier, geniş bir propaganda çalış­
Almanya ve Avusturya yanında savaşa girme­ ması başlattılar; sovyetlerin içinde giderek
siyle Kafkasya’da yeni bir cephe açmak zo­ güçlendiler; “Barış, Toprak ve Ekmek” sloga­
runda kalan ve boğazların kapanmasıyla aldı­ nıyla geniş halk kesimlerini kendi yanlarına
ğı destek büyük ölçüde azalan Rusya, art arda çektiler. Bu arada başarısız bir sağ darbe giri­
yenilmeye başladı. 1916’ya gelindiğinde ordu­ şimi, sovyetlerin devrime sahip çıkması ge­
nun insan kaybı 1 milyonu aşmıştı. Kötü yö­ rekliliğini ortaya çıkardı. Eylül 1917’de Pet-
netimden büyük zarar gören ordunun savaş­ rograd ve Moskova sovyetleri seçimlerini ka­
ma gücü kalmamıştı. Halk arasında savaşa zanan Bolşevikier, Lenin’in önerisiyle 7-8 Ka­
karşı hoşnutsuzluk giderek arttı. Askerler is­ sım gecesi Geçici Hükümet’i devirerek yöne­
yana ve birliklerini terk etmeye başladılar. timi ellerine geçirdiler (bak. EKİM DEVRİMİ; Le-
Petrograd’da (bugün Leningrad) ve Mosko­ NİN, V l a d İMİR İ l y İç ) . Ardından toplanan kon­
va’da çarlık yönetiminin önleyemediği grevler grede tüm iktidar Sovyet Merkezi Yürütme
ve gösteriler hızla yayıldı. Fabrikalarda işçi­ Komitesi’ne bırakıldı. Hükümet görevi de Le­
ler, cephede askerler ve kırsal alanda köylüler nin’in başkanı olduğu Halk Komiserleri Kon-
sovyet adı verilen yerel örgütler kurdular ve seyi’ne verildi.
örgütlendiler.
Savaşın ve ekonominin kötü gidişi basında Sovyet Devleti
ve Duma’da yeni bir hükümet kurulması iste­ Lenin, Rusya’da gerçekleştirilen sosyalist
ğinin gündeme gelmesine yol açtı. Mart devrimin Avrupa’daki düzeni sarsacağını ve
1917’de Petrograd’da işçi ve askerlerin temsil­ bir dizi devrimin ilki olduğunu düşünmüştü.
cilerinden oluşan sovyetlerin önderliğinde Oysa Avrupa’da beklenen sosyalist devrimler
başlayan ayaklanma Moskova ve öbür kentle­ gerçekleşmedi ve Lenin tüm gücüyle, tam an­
22 SOVYET SOSYALİST

lamıyla sanayileşmemiş bir ülkede sosyaliz­ temi henüz oturtamamış olan Rusya’da top­
mi gerçekleştirmek için çalışmaya başladı. Sı­ lumsal ve siyasal ortam da oldukça karışıktı.
kı disiplinli Komünist Parti yönetimi, Çarlık Bu nedenle, kendi partisi içinde bile sert karşı
Rusya’sının merkezi otoritesinin yerini aldı. çıkışlar olmasına karşın, Lenin Almanya ile
Bu yönetimin temel görevi, bir tarım ülkesi, Brest-Litovsk Antlaşmasının imzalanmasını
dolayısıyla da oldukça yoksul bir ülke olan sağladı (1918). Bu antlaşmayla yeni yönetim
Rusya’yı modern ve sanayileşmiş bir güç yap­ Baltık bölgesi, Polonya, Ukrayna ve Kafkas­
maktı. ya’dan çekilmeyi kabul etti.
Komünist öğreti, 19. yüzyıl felsefe, ekono­ Devrimden sonra Rusya’nın bazı bölgeleri
mi ve siyaset kuramcısı Kari Marx’ın düşünce­ Sovyet sistemini benimsemişti. Yeni yönetim
lerinden kaynaklanır. Batı sanayi toplumları- de, Rusya’daki tüm halklara eşit haklar tanı­
nı inceleyen Marx, bu toplum biçiminin yarat­ yan, kendi kaderini belirleme, ayrılma ve ba­
tığı haksızlıklara karşı çıkarak kapitalizmin yı­ ğımsız devlet oluşturma hakkı veren bir kararı
kılmasının kaçınılmaz olduğunu, yerine ko­ onaylamıştı. Ukrayna ile Don ve Volga ır­
münist sistemin kurulacağını savunmuştur. makları çevresinde yaşayan Kazaklar Sovyet
Marksizm’in temel öğretilerinden biri de, bir sistemini reddettiler. Ukrayna Moskova’dan
ülkenin toprak, maden, fabrika ve banka gibi bağımsızlığını ilan etti. Brest-Litovsk Antlaş­
tüm zenginlik kaynaklarının halkın deneti­ m asıyla da Sovyet birlikleri Ukrayna’dan
minde kamu mülkiyetine geçmesi gerekliliği­ çıktı.
dir. Böylece, herkes bu zenginliklerden adil Yeni yönetimin iktidarını pekiştirme çaba­
biçimde yararlanabilecektir (bak. KOMÜNİZM; ları Mayıs 1918’de çıkan iç savaşla yeniden
MARX, KARL; SOSYALİZM). kesintiye uğradı. Eski çarlık generallerince
Lenin, hem ülkeyi Marksizm’in ilkelerine yönetilen karşıdevrimci Beyaz Ordu, Mart
göre yönetmek, hem de sanayinin gelişimini 1918’de Rus Komünist Partisi adını alan Bol-
hızlandırmak gibi çifte görevle karşı karşıya şevikler’e karşı olan bazı gruplar ile İngiltere,
kaldı. Devrimle komünist toplum arasında bir Fransa ve A B D gibi batılı devletler Sovyet
geçiş döneminin, yani sosyalizm aşamasının yönetimine karşı savaşmaya başladılar. İtilaf
yaşanması gerektiğini savunan Lenin, bu ara Devletleri Bolşevikler’i devirmek ve Rusya’yı
dönemde ülke yönetiminin proletaryanın (işçi yeniden Almanya’ya karşı savaşa sokmak için
sınıfının) elinde olacağını söyledi. Sosyalizm Arhangelsk, Murmansk ve Vladivostok’a as­
aşamasında “herkesin yeteneğine göre çalış­ ker çıkardılar. I. Dünya Savaşı’ndan sonra da
ması ve herkese çalışmasına göre ödeme ya­ batılı devletler para, silah ve erzak yardımıyla
pılması” ilkesi geçerli olacaktı. Beyaz Ordu’yu desteklediler.
Ülke yeterince zenginleşince, “herkes yete­ Sovyet yönetimi Lev Troçki’yi, Kızıl Ordu
neğine göre çalışacak, ama üretimden gereksin­ olarak bilinen yeni orduyu örgütlemekle gö­
diği kadar pay” alacaktı. Bu gerçek komünist revlendirdi. 1919’dan başlayarak Petrograd’a
toplumda, artık gereksizleşen devlet ve devletin yürüyen karşı kuvvetler Troçki’nin önderli­
ordu, polis gibi kurumlan ortadan kalkacaktı. ğindeki Kızıl Ordu tarafından püskürtüldü.
Ukrayna, Beyaz Rusya, Gürcistan, Ermenis­
Devrim Sonrası tan ve Azerbaycan Sovyet yönetimine girdi.
Devrimden sonra, Lenin ve arkadaşlarının Baltık cumhuriyetleri Letonya, Litvanya ve
karşılaştığı en acil sorun Almanya ile savaşa Estonya İtilaf Devletleri’nin desteğiyle ba­
son verilmesiydi. Yeni yönetimin ilk uygula­ ğımsızlıklarını korudular. Polonya’ya karşı
maları arasında tüm toprakların kamulaştınl- sürdürülen savaş başarılı olamadı ve Ukrayna
ması ve köylülere dağıtılması, bankaların dev­ ile Beyaz Rusya’nın bir bölümü Polonya’ya
letleştirilmesi, fabrikalarda işçi denetiminin bırakıldı. İç savaş 1920’nin sonlarına doğru
yerleştirilmesi, kadın erkek eşitliğini sağlaya­ bitti. Bu savaş 100 binden fazla kişinin ölümü­
cak yasal düzenlemelerin yapılması sayılabi­ ne ve yaklaşık 2 milyon kişinin ülkeden kaç­
lir. Bu arada Alman birlikleri Rusya toprakla­ masına yol açtı.
rında ilerliyordu. Ordusu dağılmış ve yeni sis­ Savaş döneminde Rus Komünist Partisi ik­
SOVYET SOSYALİST 23

1917 Ekim D e v rim i'n in ö n d e ri Lenin, 1 M ayıs 1919'da Kızıl M e yd a n 'd a konuşurken.

tidara tek başına egemen oldu, muhalefet sus­ nin’in ölümünden sonra 1928’e kadar sürdü­
turuldu, parti içinde merkeziyetçilik ve disip­ rüldü.
lin temel alındı. İç savaş sırasında “savaş ko­ NEP dönemi aynı zamanda Troçki ve Josef
münizmi” uygulaması adı altında sanayi, tica­ Stalin’in Komünist Parti içinde süren çekiş­
ret ve hizmet sektöründe sıkı bir devlet dene­ melerinin de doruğa çıktığı dönem oldu. Le-
timi uygulandı. Savaş koşulları nedeniyle köy­ nin’in sağlık nedeniyle parti ve devlet işlerin­
lüye para ödenemeyince, fazla ürünlerine pa­ den uzak durduğu 1922-24 arasında, Troçki
rasız el kondu. İşçi ücretleri ürün ya da karne 1922’de parti genel sekreteri olan Josef Stalin
ile ödenmeye başlandı. Bu zorunlu uygulama­ karşısında gücünü yitirdi. Lenin’in ölümünü
lar, art arda yaşanan I. Dünya Savaşı, devrim izleyen dönemde iktidarını pekiştiren Stalin
ve iç savaşın ülkede yarattığı yıkımla birleşin- muhalefeti sindirme yolunu seçti. 1926’da
ce, Rusya yoksulluğun ve kıtlığın eşiğine gel­ Troçki ve öbür muhalifler partiden ve devlet
di. Tarımsal üretim düşmüş, sanayi felce uğ­ görevlerinden uzaklaştırıldı. Troçki 1929’da
ramıştı. ülke dışına sürgüne gönderildi.
Lenin 1921’deki parti kongresinde, Yeni 1928’den sonra partiyi ve devlet yönetimini
Ekonomi Politikası (NEP) adını verdiği bir kesin denetimine alan Stalin beş yıllık planlar­
programın uygulanmasını kabul ettirdi. NEP, la büyük çapta bir sanayileşme girişimini baş­
tarımda zorla alım yerine yeni bir vergi siste­ lattı. Bunun yanı sıra tarımın kolektifleştiril­
mi getiriyor, özel mülkiyete, kapitalist yöne­ mesi gündeme geldi. Ekim Devrimi’nden son­
tim tekniklerinden yararlanmaya ve piyasa ra köylüye toprak dağıtılmıştı. Ama toprak
ekonomisine bir ölçüde izin veriyordu. NEP devletin mülkiyetindeydi. Tarımda üretimin
uygulaması tarım ve sanayi üretimini artırdı, artırılması için, her aileye küçük bir tarla ver­
ekonomi kısa sürede savaş öncesi durumuna mek yerine, 150-300 ailenin çalıştığı kolhoz
geldi. 1921’de uygulanmaya konan NEP, Le- adı verilen çiftlikler kuruldu. Kolhozun üret­
24 SOVYET SOSYALİST

tiği ürünler devlete satılıyor, toprak ve tarım yataklarını ve Stalingrad (bugün Volgograd)
araçları kolhoz tarafından devletten kiralanı­ sanayi bölgesini ele geçirmek amacıyla yeni
yordu. Başlangıçta kolhoz uygulaması ciddi bir saldırı başlattı. Stalingrad aylarca kuşatma
karşı çıkışlara, kıtlıklara ve aksaklıklara yol altında kaldı. Halk yardım gelinceye kadar
açtı, ama 1936’da bütün köylere yayıldı. kenti savundu. Sonunda büyük bir bozguna
1941’e gelindiğinde, 24 milyon dolayında uğrayan Alman ordusu geri çekilmeye başla­
insan yeni açılan fabrikalarda çalışmak üzere dı. 1943’ün sonunda Alman işgalindeki top­
köylerden kentlere göç etmişti. 26 milyon kü­ rakların üçte ikisi kurtarılmıştı. 1944’te Doğu
çük çiftlik yerine, neredeyse tarım yapılan Avrupa’da ilerleyen SSCB ordusu Alman
alanların tamamını kapsayan 242 bin kolhoz topraklarına girdi.
vardı. Bunlar daha sonra yeniden birleştirile­ II. Dünya Savaşı SSCB’nin de içinde bulun­
rek sayıları 44 bine indirildi. Ayrıca 7.000 sov- duğu Müttefik Devletler’in zaferiyle sona er­
hoz (devlet çiftliği) kuruldu. di, ama savaş ve Nazi işgali milyonlarca insa­
Beş yıllık planlarla her ana sanayi kolunun nın ölümüne ve büyük yıkıma neden oldu. Sa­
görevleri ve üretimde ulaşması gereken he­ vaşta SSCB yaklaşık 20 milyon insanını yitirdi
defler belirlendi. 1929-32 arasında uygulanan (bak. İKİNCİ D ü n y a S avaşi).
ilk beş yıllık plan özellikle ağır sanayinin ku­ Savaştan sonra yapılan beş yıllık planlar bu
rulmasını öngörüyordu. Bu dönemde çok zor yıkımı onarmaya yönelikti. Ayrıca SSCB güç­
koşullarda çalışıldı ve sonuç çok başarılıydı. lü bir ordu da beslemek durumundaydı. A l­
İkinci beş yıllık plan (1933-37) ilkinin devamı man işgalinden kurtardığı Doğu Avrupa ülke­
niteliğindeydi ve SSCB giderek büyük bir sa­ lerinin denetimini de elinde tutuyordu. Ordu­
nayi ülkesi durumuna geldi. Üçüncü beş yıllık ları, uyduları ve komşu sosyalist ülkelerle bir­
plan II. Dünya Savaşı’nın çıkması ile yarıda likte SSCB en güçlü ülkelerden biri oldu.
kaldı. Beş yıllık planlar ayrıca, SSCB’nin Kutup
1939’da SSCB ile Almanya 10 yıllık bir sal­ Bölgesi topraklarının geliştirilmesini ve yeni
dırmazlık antlaşması imzaladı. Bu antlaşma, sanayiler için gerekli dev hidroelektrik san-
Almanya’yı hem doğuda, hem de batıda sava­ tralların kurulmasını da öngörüyordu. 1936’
şa sokmak istemeyen Hitler’in düşüncesiydi. ya kadar Komünist Parti ve devlet yönetimin­
II. Dünya Savaşı Almanya’nın 1 Eylül’de de tek otorite olarak iktidarını pekiştiren
Polonya’ya saldırısıyla başladı. 17 Eylül’de Stalin, parti içinde ve halk arasında yükse­
SSCB güçleri Doğu Polonya’yı işgal etti. Ar­ lebilecek her türlü muhalefeti baskıcı yön­
dından Estonya, Letonya, Litvanya’ya giren temlerle susturdu. “Büyük Temizlik” olarak
SSCB, bu ülkeleri kendi sınırlarının içine kat­ adlandırılan uygulamalarla, eski Bolşevik ön­
tı. Kısa bir savaştan sonra Finlandiya’dan da derlerin çoğu Stalin’e karşı çıktıkları için düz­
bazı bölgeler alındı. Bu harekât, bir bakıma mece gerekçeler ve delillerle tutuklandı, hap­
SSCB ile Almanya arasında “tampon” bir se atıldı ya da idam edildi. Partide ve devlet
bölge oluşturmayı amaçlıyordu. Bu önlemlere kademelerinde çalışanlardan Stalin karşıtı
karşın 1941 ’de Almanya SSCB’ye saldırdı ve olanlar yargılandı, sürgün edildi ya da görev­
kısa sürede ülkenin doğu bölümünün büyük den alındı. Binlerce kişi halk düşmanı ilan
kesimini ele geçirdi. edilerek çalışma kamplarına gönderildi.
SSCB savaş sırasında fabrikalarını Ural- 1953’te Stalin’in ölümünden sonra Nikita
lar’ın gerisine taşımak gibi olağanüstü zor bir Kruşçev ve Georgi Malenkov yönetime seçil­
işi gerçekleştirerek, hem üretimin tümüyle diler. 1955’te Malenkov’un yerini Nikolay
aksamasını önledi, hem de savaş için gerekli Bulganin aldı. SBKP’nin 1956’da yapılan 20.
gereçlerin üretilmesini sağladı. 1941’de Mos­ Kongresi’nde ilk kez Stalin’in putlaştırılması
kova yakınlarına kadar gelen Almanlar, Müt­ yerildi, yöntem ve uygulamaları eleştirildi.
tefiklerden askeri destek alan ve moral ola­ Kongrede ayrıca “barış içinde bir arada yaşa­
rak da toparlanan Kızıl Ordu’nun savunması ma” ilkesi kabul edildi. Bu ilkeye uygun ola­
karşısında çekilmek zorunda kaldılar. Bir yıl rak, 1957’de yönetimin en güçlü kişisi olan
sonra, Almanlar Kafkasya’daki zengin petrol Kruşçev’in döneminde A BD ve öbür batılı ül-
SOVYET SOSYALİST 25

nenko 1984’te görevi devraldığı zaman 73 ya­


şındaydı. O da ancak bir yıl görevde kaldıktan
sonra ölünce, bu kez Politbüro’nun genç ve
dinamik üyelerinden Mihail Gorbaçov işbaşı­
na geçti. Gorbaçov, SSCB’de yürürlükte olan
sistemi yeniden düzenlemekte kararlıydı. Par­
ti ve devlet kademelerinde büyük değişiklik­
ler yapmakla işe başlayan Gorbaçov 1986’da
perestroyka (yeniden yapılanma) ve glasnost
(açıklık) ilkelerini açıkladı ve parti içinde
onaylanmasını sağladı. Perestroyka, SSCB’de
sanayi ve tarımdan, tiyatro ve çevre sorunları­
Popperfoto na bakışa kadar yaşamın tüm alanlarının yeni­
Kızıl M e yd a n 'd a her yıl 1 M ayıs tö re n le ri düzenlenir. den biçimlendirilmesi anlamını taşıyordu.
Glasnost ise, SSCB’de sistemin aksayan yön­
kelerle ilişkilerin geliştirilmesine çaba harcan­ lerini göstermeyi amaçlıyordu.
dı. Yerel yönetim birimlerine ağırlık verilir­ Gorbaçov aynı zamanda, SSCB’de sistemin
ken merkezi yönetimin yetkisi azaltıldı. demokratikleştirilmesinden yanaydı. Sıradan
1964’te Kruşçev görevden alınarak, yerine insanların siyasal yaşama daha fazla katılma­
Sovyetler Birliği Komünist Partisi birinci sek­ sını ve görevlileri rahatlıkla eleştirebilmesini
reterliğine Leonid İlyiç Brejnev, başbakanlı­ istiyordu. Komünist Parti’nin ekonominin
ğa da Aleksey Nikolayeviç Kosigin getirildi. günlük işleyişine daha az karışmasını, devlet
Bu dönemde merkezi yönetimin otoritesi ye­ aygıtındaki rolünün azaltılmasını, yerel mec­
niden güçlendirildi. 1966’da genel sekreter­ lislere (sovyetler) daha fazla yetki verilmesini
liğe, 1977’de ise Yüksek Sovyet Prezidyu- ve güçlendirilmesini, Komünist Parti’
mu başkanlığına getirilen Brejnev ülkenin iç nin yerel düzeydeki etkisinin azaltılmasını da
ve dış ilişkilerini belirleyen en güçlü adamı savunuyordu. Bu görüşleri Komünist Parti
oldu. içinde de destek buldu ve ülkede yeni bir dö­
1957’de ilk yapma uydu Sputnik, 1961’de neme girildi.
ise Rusça’da “evren gezgini” anlamına gelen 1989’da Yüksek Sovyet Prezidyumu baş­
ilk kozm onot uzaya gönderildi. SSCB Orta­ kanlığına getirilen Gorbaçov, 1990’da daha
doğu’da, Afrika’da ve Orta Amerika’da etkin geniş yetkiler tanınarak aynı göreve seçildi.
bir rol oynamaya başladı. Ama bir zamanlar Gorbaçov yönetimi, A B D ve öbür batılı ülke­
çok iyi olan SSCB-Çin Halk Cumhuriyeti iliş­ lerle ilişkilerin yumuşatılması ve Çin’le ilişki­
kileri ciddi biçimde bozuldu. II. Dünya Sava- lerin düzeltilmesi konularında önemli adımlar
şı’ndan sonra çeşitli uluslararası çelişkiler attı. Özellikle silahlanma yarışını durdurma
dünyanın iki büyük gücü olan SSCB ve ABD ve A BD ile orta menzilli nükleer füzelerin kal­
çevresinde gelişti. Kore Savaşı (1950-53), Kü­ dırılmasına ilişkin görüşmelerde önemli geliş­
ba Bunalımı (1962), Vietnam Savaşı, Afganis­ meler oldu. Merkezi otoritenin daha demokra­
tan ve Nikaragua sorunları bunlardan en tik bir yapıya kavuşturulmasıyla birlikte,
önemlileriydi. Gene de 1971 sonrasında geliş­ SSCB’de yaşayan çeşitli halkların merkezi yö­
tirilen yumuşama siyaseti sonucu, 1972’de netimle ve birbiriyle olan çelişkileri de su yüzü­
A B D ile Stratejik Silahların Sınırlandırılması ne çıktı. Kafkasya’daki olaylar ile Baltık
Görüşmeleri (SALT) başlatıldı. cumhuriyetleri olan Letonya, Estonya ve Lit-
Leonid Brejnev 1982’de öldü. Yerine seçi­ vanya’nın bağımsızlık kararları birbirini izle­
len Yuri Andropov SSCB’nin güçlü haber al­ di. Haziran 1990’da Rus Sovyet Federe Sos­
ma örgütü KGB’nin başkanıydı. Andropov yalist Cumhuriyeti de aldığı egemenlik kararı
ekonomiyi geliştirmek ve ülkede bir yenilen­ ile SSCB’den ayrılma hakkını saklı tutarak
me hareketi başlatmak istiyordu. Ama bunla­ merkezi hükümetle olan bağlarını gevşetti.
rı gerçekleştiremeden öldü. Konstantin Çer- Bu olaylar sonunda SSCB’de yapısal değişik­
26 SOYAFASULYESİ

liklerin hangi düzeyde gerçekleşeceği henüz


belirginlik kazanmadı.
Gorbaçov öbür Doğu Avrupa ülkelerinin
komünist partileri ve yönetimleri üzerindeki
SSCB denetimini kaldırınca, 1989’dan başla­
yarak bu ülkelerde de önemli siyasal ve top­
lumsal değişimler yaşandı.

SOYAFASULYESİ, fasulye, bakla ve bezel­


ye gibi baklagiller familyasında yer alan bir
tarım bitkisidir. Yağ ve proteince zengin
tohumlarından (tanelerinden) ötürü değerli
bir besin kaynağı olan bu bitki (Giycine max)
ekonomik açıdan baklagillerin en önemli üye­
si sayılır. Soyafasulyesi anayurdu olan Çin ve
Japonya’da 5.000 yılı aşkın bir süredir yiyecek
maddesi olarak kullanılmaktadır. Dünyanın
başka yörelerine de yayılarak değer kazanma­
A -Z Collection
sı ise 20. yüzyılda gerçekleşmiştir. Günümüz­
S o ya fa su lye sin in m e yve le ri b itk in in g ö vd e sin d e
de en önde gelen soyafasulyesi üreticisi A B D ’ ö b e kle r o lu ş tu ru r.
dir; onu Brezilya ve Çin izler. Soyafasulyesi
üretiminin giderek arttığı ülkemizde ise yıllık
250 bin tona varan ürünün büyük bölümü tik ürünleri, gliserin, boya, vernik, yer mu­
Adana, geri kalanı ise İçel, Hatay, Samsun, şambası ve yapay kauçuk yapımında yararla­
Antalya, Kahramanmaraş, Malatya ve Ordu nılmakta, posası ile birlikte plastik sanayisin­
illerinden sağlanır. de değerlendirilmektedir.
Soyafasulyesi 2 metreye kadar boylanabi-
len biryıllık dik bir bitkidir. Sık dallı gövde­ SOYİIMKA, Wole (doğumu 1934). 1986 No-
sinde tüylü ve üç parçalı bileşik yapraklar bel Edebiyat Ödülü’nü alan Nijeryalı oyun
bulunur. Gövde boyunca salkımlar halinde yazarı, şair, romancı ve eleştirmen Wole
açan çiçekleri beyaz ya da açık mordur. Soyinka, yapıtlarını İngilizce yazar.
Badıç biçimindeki meyvelerinin içinde bir­ Yoruba kabilesinden olan Soyinka öğreni­
den dörde kadar değişen sayıda tohum bulu­ mine İbadan’da başladı. Burada devlet okul­
nur. Rengi yeşilin değişik tonlarında, bazı larında orta ye yükseköğrenimini tamamla­
çeşitlerde ise siyah, kahverengi, sarı ya da dıktan sonra İngiltere’de Leeds Üniversitesi’
alacalı olabilen taneleri yüzde 63 kadar bol ne giderek İngiliz Edebiyatı Bölümü’nü bitir­
proteinli katı madde, yüzde 17 kadar da yağ di. İngiltere’de eğitimini bitirerek Nijerya’ya
içerir. dönen Soyinka burada, sonradan Orisun Ti­
Çeşitli toprak tiplerine kolaylıkla uyum yatrosu adını alacak olan 1960 Maskları adlı
sağlayabilen soyafasulyesi en iyi ılıman iklimli ulusal bir tiyatro kurdu.
yerlerde yetişir. Ürün yapraklar döküldükten 1960-64 arasında Black Orpheus adlı bir
ve taneler iyice olgunlaşıp kuruduktan sonra edebiyat dergisinin yayın yönetmenliğini üst­
elle ya da makinelerle toplanır. lenen Soyinka 1960’tan sonra edebiyat ve
Tohumlardan sıvı yağ ve margarin halinde tiyatro dersleri verdi. Bu arada Nijerya’nın
kullanılan yemeklik bir yağ çıkarılır; geriye İbadan, İfe ve Lagos kentlerindeki üniversite­
kalan katı artıklar öğütülerek elde edilen un lerde tiyatro topluluklarını yönetti.
ise çeşitli unlu gıda ürünlerine katılır, sosis Soyinka oyun yazarı olarak değişik konula­
gibi bazı yiyeceklerin yapımında et yerine rı işledi. Bağımsızlığını kazanan Nijerya’nın
kullanılır ya da çiftlik hayvanlarına yedirilir. doğuşu, genç Nijerya Devleti’nin yönetim
Soya fasulyesi yağından ayrıca sabun, kozme- aksaklıkları, batılılaştıkları için kendilerini
SOYU AZALAN TÜRLER 27

ayrıcalıklı sayan öğretmenler, cemaatlerini yerginin yanı sıra şiirsel bir anlatım göze
sömürerek kazanç sağlayan din adamları gibi çarpar.
konuları eleştirici ve alaycı bir dille, gülmece Soyinka ilk romanını 1965’te yayımladı.
anlayışı içinde yazdı. 1959’da sahnelenen The The Interpreters (“Yorumcular”) adlı bu ro­
Lion and the Jewel (1963; “Aslan ve Mücev­ manında yazar, kendilerine çevrelerindeki
her”), The Trials o f Brother Jero (1960; “Ra­ dünyanın içinde yer arayan bir grup genç
hip Jero’nun Çilesi”), A Dance o f the Forests aydını anlatır. İkinci romanı Season of
(1963; “Ormanların Dansı”), Jero’s Meta- Anom y (“Aykırılık Mevsimi”) 1973’te yayım­
morphosis (1972; “Jero’nun Değişimi”) bu tür landı. Şiirlerini ise Idanre and Other Poems
(1967; “Idanre ve Öbür Şiirler”) ile Poems
A B C Ajansı
from Prison (1969; “Hapishaneden Şiirler”)
adlı kitaplarında topladı. İkinci şiir kitabında­
ki şiirlerinin büyük bölümünü Biafra’nın Ni­
jerya’dan ayrılması için çalıştığı gerekçesiyle
hapse atıldığı 1967-69 arasında yazdı. Hapis­
hanede geçirdiği yılları ve tutuklanışıysa The
Man Died (1972; “Adam Öldü”) adlı yapıtın­
da dile getirdi. Soyinka’nın birçok yapıtı başta
A BD olmak üzere batı ülkelerinde sahneye
konmuştur. Bunlardan, ilk kez 1975’te sergi­
lenen ve Yoruba toplumunun geleneksel de­
ğerleriyle sömürge yönetiminin değerleri ara­
sındaki çatışmayı ele alan Death and the
King’s Horseman ( “Ölüm ve Kralın Atlısı”)
A B D ’de çok beğenilmiştir.

SOYU AZALAN TÜRLER. Karasinekler ve


papatyalar gibi çok bol bulunan bazı hayvan
ve bitkiler hiç olmazsa günümüzde, yok olma
tehlikesiyle karşı karşıya değildir. Ama sayı­
ları son derece azalmış birçok hayvan ve bitki
türü vardır. Bu canlılar soyu azalan ya da
& soyu tükenme tehlikesi gösteren türler olarak
bilinir.
N ije rya lI yazar W o le S oyinka 1986 N obel E debiyat
Yaşamın başladığı günden bu yana her
Ö d ü lü 'n ü alm ıştır. zaman soyu azalan türler olmuştur. Bu, evri­
min doğal bir yönüdür (bak. E vr İm ). Bazen
oyunlardandır. The Strong Breed (1963; ender bulunan türler yeniden çoğalarak yok
“Güçlü Soy”) ve Kongi’s Harvest (1965; olmaktan kurtulurken bazı türler de yeryü­
“Kongi’nin Hasadı”) gibi oyunlarında ise zünden tümüyle silinmiştir (bak. SOYU TÜKEN­
Afrika’daki baskıcı yönetimleri eleştirdi ya da MİŞ H ayvanlar ). Eskiden beri az bulunduğu
Nijerya’nın toplumsal yaşamındaki aksaklık­ bilinen bazı bitki ve hayvanlar ise yok olma­
lar karşısında duyduğu hoşnutsuzluğu dile nın eşiğindedir.
getirdi. Soyinka oyunlarında batı tiyatrosu­ Günümüzün sorunu gittikçe daha çok türün
nun bazı teknikleri ile Yoruba folkloru ve var olma savaşı vermesi ve yok olmasıdır. Bu
dininde yerleşmiş konuları ve tiyatro teknik­ durum temel olarak bizim suçumuzdur. İn­
lerini ustaca bağdaştırır. Oyunlarında Sembo­ sanlar çoğaldıkça ve yeteneklerini doğal den­
list (Simgeci) bir anlatım, geriye dönüşler ve geleri gözetmeden kullandıkça yok olan hay­
ustaca kurgulanmış zengin bir dramatik yapı van ve bitki sayısı artmıştır.
vardır. Yapıtlarında usta bir gülmece ve Temiz hava, toprak ve su çoğu canlının
28 SOYU AZALAN TÜRLER

ULUSLARARASI DOĞA VE DOĞAL KAYNAKLARI 20.000


Tür sayısı
KORUMA BİRLİĞİ'NİN SOYU AZALAN
HAYVANLAR İÇİN UYGULADIĞI SINIFLANDIRMA

SOYU TÜKENMEK ÜZERE OLAN HAYVANLAR: Artık 15.000-


yok olm anın eşiğine gelm iş türler.
SOYU TÜKENME TEHLİKESİ GÖSTEREN HAYVANLAR:
Henüz yok olm a tehlikesini yaşamayan, ama hemen
önlem alınmazsa yok olm anın eşiğine gelecek türler.
ENDER BULUNAN HAYVANLAR: Toplam sayıları te h li­ 10.000
keli ölçüde azalan türler.
DURUMU BELİRSİZ HAYVANLAR: İlk üç gruptan birine
g irdiğ in in anlaşılmasına karşın bilgi yetersizliği ne­
deniyle kesin sınıflandırılması yapılamayan türler.
DURUMU KUŞKU YARATAN HAYVANLAR: İlk üç gru p­ 5.000-
tan birine girebileceği sanılan türler.
TİCARİ BAKIMDAN SOYU AZALAN HAYVANLAR: Aşırı
avlanan türler.
SOYU TÜKENMİŞ HAYVANLAR: Son 50 yıl boyunca Soyu azalan
doğada hiç rastlanmayan türler. tü r sayısı

SOY TÜKENMESİNİN HIZI: İnsanın ortaya çıkmasından % 20


önce ortalam a soy tükenm esi oranını araştıran bilim
adamları her 100 yılda bir türün yok olduğunu
belirtm ektedirler..İnsanların etkisiyle bu oranın 20.
yüzyıl başında günde bir türe kadar ulaştığı sanılı­ % 10-
yordu. 1990'da ise artan bilgilerin ışığında soy
tükenm esinin gerçek oranı ve omurgasız tü rle rinin
top lam sayısına ilişkin daha g ü ve n ilir değerler bu­ Soyu azalan
lunm uş, saatte bir türün yok olm a noktasına geldiği %0 türlerin yüzdesi
görüşü ağırlık kazanmıştır. Mem. Kuş S ürü .A m f. Balık

G rafiklerde beş büyük gru p (m em eliler, kuşlar, sürüngenler, a m fib yum la r ve balıklar) altında toplanan
om urgalı hayvanların toplam ve soyu azalan tü r sayıları ile her gruptaki toplam tü r sayısına göre soyu
azalan türle rin yüzdesi gösterilm iştir. Omurgasızların arasında ise 2.000'i aşkın türün yok olm a tehlikesi
yaşadığı sanılmaktadır. Bu sayıyı 200 bine kadar yükselten uzmanlar da vardır. Bu farklı yaklaşım lar
omurgasızlara ilişkin b ilgile rin çok eksik olm asından kaynaklanmaktadır.

temel gereksinimlerini oluşturur. Ama çöple­ Sayılarla Soyu Azalan Türler


rimiz, fabrika atıklarımız, motorlu taşıtları­ Biyologların belirlemelerine göre her 10 tür­
mızla çevremizi kirletiyoruz (bak. Ç e v r e K î r - den birinin soyu tükenme tehlikesiyle karşı
LİLİĞİ). Bitki ve hayvanların da yaşayacak ye­ karşıyadır. Bu da en azından 1 milyon hayvan
re gereksinimleri vardır. Ama hızla artan nü­ ve bitki türünün tükenmek üzere olduğunu
fusumuzun yarattığı baskıyla doğal alanları gösterir. Birçoğu öylesine az üremektedir ki,
yollara, tarlalara, fabrikalara ve kentlere dö­ onları kurtarmak olanaksızdır. Yeryüzünde
nüştürüyoruz. Geliştirdiğimiz güçlü makine­ her gün en azından bir türün yok olduğu,
ler, yol açtığımız yangınlar ormanları, batak­ birçoğunun ise yok olmanın eşiğine geldiği
lıkları ve öbür doğal ortamları barındırdıkları sanılmaktadır.
canlı varlıklarla birlikte yok etmektedir. Doğada hayvan ve bitkiler ayrı ayrı değil,
Bazı hayvan ve bitkiler de yalnız “anı” karşılıklı ilişkiler içinde yaşar (bak. ÇEVREBİ­
değeri için, “süs” ya da “spor” olsun diye LİM ). Bir ağaç türünün azalması besin ve
kırıma uğratılmaktadır. İnsanlar hâlâ ender barınak olarak ondan yararlanan tüm canlıla­
bulunan memelilerin postlarından yapılmış rın da yaşamını tehdit eder.
kürkleri giymekte, doğada pek az kalmış Balina, gergedan ve timsah gibi 2.000’i
çiçek ve kelebekleri koleksiyon tutkusuyla aşkın iri yapılı hayvan türünün soyu azalmak­
toplamaktadırlar. tadır. Ama soyu azalan küçük yapılı türlerin
SOYU AZALAN TÜRLER 29

sayısı çok daha kabarıktır. Üstelik tüm bu bitkilerden oluşur. Listelerdeki canlılar, he­
canlıları saptamaya yetecek ne zaman, ne de men etkin önlem alınmazsa soyu tükenmek
uzman vardır. Bazı bitki ve hayvan türleri üzere olanlardan, aşırı avlanma nedeniyle
bilim adamları tarafından tanımlanıp adlandı­ giderek soyu azalan türlere kadar değişen
rılmadan azalmakta ya da yok olmaktadır. gruplar halinde sınıflandırılmaktadır.
Soyu tükenen birçok canlı türünün, eğer Uluslararası Doğa ve Doğal Kaynakları
yeterli zaman ve olanak bulunsaydı, yaşamsal Koruma Birliği’nin ender bulunan bitki ve
önemdeki gereksinimlerimizi karşılayabilece­ hayvanlar ile mercan resifleri, bataklıklar ve
ğini bilmek, içine düştüğümüz acıklı durumu yağmur ormanları gibi değişik yaşama ortam­
belki de en çarpıcı biçimde ortaya koymak­ larına ilişkin çeşitli yayınları da vardır.
tadır.
Soyu Azalan Bitkiler
Soyu Azalan Türlere İlişkin Yeryüzünün en iri çiçeklerini veren Rafflesia
Bilgilerin Derlenmesi arnoldii aynı zamanda en az bulunan bitkiler­
1948’de kurulan ve merkezi İsviçre’de bulu­ den biridir. Malezya’da yetişen bu bitki içinde
nan Uluslararası Doğa ve Doğal Kaynakları yaşadığı yağmur ormanlarının önce kereste,
Koruma Birliği soyu azalan türler hakkında sonra da tarla açma, hayvan otlatma ve ev
bilgi toplamakta ve listeler düzenlemektedir. yapma amacıyla büyük ölçüde yok edilmesi
Red Data Book (“Kırmızı Veri Kitabı”) adı nedeniyle iyice azalmıştır. Dönenceler arasın­
verilen bu ayrıntılı listeler memeliler, kuşlar, da uzanan öbür ormanlar insanların yıkıcı
amfibyumlar, sürüngenler, omurgasızlar ve etkisi altında kalmakla birlikte, henüz yeryü-
NHPAlMichael Tweedie

Y a ğ m u r o rm a n la rın ın y o k e d ilm e s in in kurbanı olan R afflesia a rn o ld ii, çapı 1 m e tre ye ula şa b ile n dev
çiçe ğ iyle ü n lü d ü r.
30 SOYU AZALAN TÜRLER

zünün en zengin bitki ve hayvan yaşamını


barındırmayı sürdürmektedirler.
Doğal ortamında neredeyse bulunmayacak
ölçüde yok olan afrikamenekşesi (Saintpaulia
iorıantha), biraz değişikliğe uğratılmış çeşitle­
riyle evlerin en gözde süs bitkileri arasına
girmiştir. Bilim dünyasının çok geç farkına
vardığı bambu sikası ( Ceratozamia hildae)
yalnız Meksika’daki iki küçük bölgede yetişi­
yordu. Böyleşine ender bulunan bir türün
özenle korunması gerekirken insanlar bu bit­
kileri kökleyip koleksiyonculara satmaya baş­
ladılar. Öte yandan görünüşünden ötürü canlı
kaya (.Ariocarpus cinsi) denen kaktüsler gibi
NHPA/E.Hanumantha Rao
Meksika çöllerinde yaşayan birçok bitki türü Hindistan gergedanı, özellikle boynuzu için avlanarak
de tehlikeli ölçüde azaldı. Bu ilginç bitkiler tü k e tile n ve g ü n ü m ü zd e to p la m sayısı 2.000'e b ile
son derece yavaş büyümeleri nedeniyle doğa­ ulaşm a yan b ir tü rd ü r.
da çoğalamamakta, toplandıkça sayıları azal­
maktadır. Avustralya’da soyu azalan birçok tür yaşa­
Avrupa’da doğal ortamlarından koparılan maktadır. Bunların büyük bölümü yeryüzü­
birçok orkide türünün de soyu tükenme nün başka hiçbir yerinde bulunmayan keseli­
tehlikesi göstermektedir. Kır çiçeklerini ko­ lerden (bak. KESELİLER) oluşur. Örneğin bir­
parmak yerine oldukları yerde bırakmak bu çok keselifare türünün soyu tükenmek üzere­
bitkilerden çok daha fazla insanın zevk alma­ dir. Soyu tükendiği sanılan bir keselifare
sını sağlar. Anadolu’dan dış ülkelere süs türünün (Antechinus apicalis) ise 1967’de Batı
bitkisi olarak satılan kardelenler ( Galanthus Avustralya’daki Albany yakınlarında hâlâ ya­
cinsi) aşırı söküm sonucu önemli ölçüde şadığı anlaşılmıştır.
azalmıştır. Bu güzel çiçeklerden gelecek ku­ Avustralya hayvanları uzun dönemler bo­
şaklara yalnız fotoğraflarının kalması istenmi­ yunca yeryüzünün öbür bölgelerinden yalıtıl­
yorsa etkili önlemlerin alınması zorunludur. mış olarak yaşadıklarından çok büyük sorun­
larla karşı karşıyadır. İlk Avrupalı göçmenler­
Soyu Azalan Hayvanlar le birlikte gelen kedi, tilki, köpek gibi etçiller­
Gergedan gibi iri hayvanların sayılarını belir­ le rekabet edemeyen bu hayvanlar önemli
lemek görece kolaydır. Örneğin Afrika’da ölçüde yok olmuştur. Değişik amaçlarla daha
yaşayan beyaz gergedanın kuzeyde yaşayan önce bulunmadıkları yerlere götürülen hay­
alttürü ( Ceratotherium simum cottoni) son vanların birçoğu da benzer biçimde doğal
derece azalmıştır. Zaire’deki Garamba Ulusal dengeleri bozarak zararlı olabilmektedir.
Parkı’nda sayıları yaklaşık 10 dolayında kalan Memelilerin en irisi olan balinalar ile en
bu hayvanların belki birkaçı da yakın çevrede küçüklerinden yarasalar soyu azalan türler
bulunmaktadır. Gene hızla tükenen türlerden arasında yer alır (bak. BALİNA; Y arasa ). Oran­
Sumatra gergedanının (Didermocerus sumat- gutanlar, Papua Yeni Gine’de yaşayan en iri
rensis) toplam sayısı 500’ün altına inmiştir. kelebekler, Hawaii’deki ağaç salyangozları,
Kanat açıklığı 3 metreyi aşan California kon- üremek için Afrika’dan Türkiye’nin tek bir
doru (Gymnogyps californianus) ise artık yöresine gelen kel aynaklar iyice azalmış ya
yabanıl ortamdan tümüyle silinmiştir. da yok olma noktasına gelmiştir. Daha binler-
Bazı doğal yaşamı koruma uzmanları yok cesinin eklenebileceği bu liste her gün uza­
olmanın eşiğine gelen türlerin hayvanat bah­ maktadır.
çelerinde ya da gerekiyorsa laboratuvarlarda
bakılıp üretilmesini savunmaktadırlar (bak. Soyu Azalan Türleri Kurtarma Çabaları
D oğayi K oruma ). Ender hayvan ve bitkilere nasıl yardım edile­
SOYU TÜK ENM İŞ HAYVANLAR 31

bileceği DOĞAYI KORUMA maddesinde lere göre yeryüzünde yüzlerce dinozor türü
anlatılmıştır. Bunlar arasında yaşama ortam­ yaşıyordu. Bunların tümü 1 milyon yıldan
larını korumak, doğal koruma alanları oluş­ kısa bir süre içinde yok olmuştur. Yapılan
turmak ve hayvanların öldürülmesini engelle­ araştırmalar çağlar boyunca birçok kez kitle­
mek sayılabilir. Doğal yaşamı koruma grupla­ sel soy tükenmesi olayının gerçekleştiğini
rı ve devletler soyu azalmakta olan türlere göstermektedir. Bilim adamlarına göre Dün-
ilişkin listeleri halka duyurmakta, çıkarılan ya’da yaşamın başlamasından bu yana ortaya
yasalara dayanarak bu hayvanları yaşadıkları çıkan tüm hayvan türlerinin yüzde 90’ı aşan
bölgelerle birlikte korumaya çalışmaktadır­ bölümü yok olmuştur.
lar. Ayrıca soyu tükenen türlerin ölü ya da Soy tükenmesine yol açan nedir? Bunun
canlı olarak uluslararası ticaretini yasaklayan birçok nedeni vardır. Bazen iklim ve çevre
anlaşmayı 100’e yakın ülke imzalayarak ender koşulları değişir ve bu değişime canlılar ayak
hayvanların yakalanıp satılmasını önemli öl­ uyduramaz. Belki dinozorlar da değişen iklim
çüde engellemiştir. koşullarının kurbanı olmuş, dondurucu so­
ğuklara dayanamayarak yeryüzünden silin­
SOYU TÜKENMİŞ HAYVANLAR. Tümüy­ mişlerdir (bak. DİNOZOR).
le yok olmuş hayvan türlerine soyu tükenmiş Bazen bir hayvan türü evrimleşen yeni ve
denir. Bu türlerin artık Dünya üstünde yaşa­ daha başarılı türlerin rekabetine dayanamaz.
yan örnekleri yoktur. Örneğin, milyonlarca yıl boyunca kıtalar
Yaşamın başlamasıyla birlikte türlerin çe­ Dünya’nın yüzeyinde yavaş yavaş sürüklendi
şitlenmesine türlerin yok oluşu eşlik etmiştir. (bak. DÜNYA; JEOLOJİ). Bu sürüklenme sonu­
Bu durum doğal evrim sürecinin bir parçası­ cu, Güney Amerika öbür kıtalardan milyon­
dır. Türler değiştikçe bazen yaşadıkları çevre­ larca yıl uzak kalmış, bu dönem boyunca ke­
lere daha iyi uyarlanmış ve aynı zamanda seliler rahatça gelişip çeşitlenme fırsatı bul­
çevre tarafından değişikliğe uğratılmışlardır. muştu. Ama Kuzey Amerika ile Güney Am e­
Bu türler varlıklarını sürdürürken, çevreye iyi rika birbirlerine bağlanınca daha üstün yapılı
uyum sağlayamayanlar ise var olma savaşında olan eteneli memeliler kuzeyden güneye ya­
yenik düşüp yeryüzünden silinmişlerdir. yıldılar. Keseliler bu rekabete dayanamadılar
Bu bilgiler fosillerin incelenmesi sayesinde ve kılıç dişli keselikedi (Thylacosmilus cinsi)
edinilmiştir (bak. F osil). Fosiller uzun yıllar gibi birçok türün soyu tükendi (bak. KESE­
önce ölmüş canlıların sertleşmiş kalıntıları­ LİLER).
dır. Günümüzde varlığını sürdüren canlı
türlerinin fosillerine de rastlanır. Ama fosiller Günümüzde Soyu Tükenen Hayvanlar
çoğu kez soyu tükenmiş türlerden kalmıştır. Soy tükenmesi doğal bir süreçtir. Ama sorun
Örneğin 65 milyon yıl öncesinden kalan fosil- günümüzdeki bitki ve hayvan türlerinin çok
Ann Ronan Picture Library
daha hızlı bir biçimde tükenmesinden doğ­
maktadır. İnsanın ortaya çıkışından beri dev
tembelhayvan, dev sığın ve mamut gibi birçok
iri yapılı hayvan türü ortadan kalktı. İnsanlar
tarafından avlanmaları belki de bu hayvanla­
rın yok olmasına yol açan temel etkendi.
Doğal yaşamı koruma uzmanlarına göre,
günümüzde her gün en azından bir hayvan ya
da bitki türünün soyu tükenmekte, birçoğu­
nun da soyu tükenme tehlikesi göstermekte­
dir. Bunun nedeni büyük ölçüde toprak, su ve
hava kirliliği; besin ve hammadde edinmek
amacıyla yapılan avlanma; konut ya da yol
A frik a 'n ın g ü n e yin d e yaşayan b ir zebra çeşidi avcılar
ta ra fın d a n kırım a uğ ra tıld ı ve 1883'te tü m ü y le yok yapmak amacıyla ormanların yok edilmesi ve
oldu . bataklıkların kurutulmasıdır. Ayrıca insanlar
32 SÖĞÜT

ler nedeniyle tükendi. Birçok böcek, örüm­


cek ve öbür küçük hayvan türleri bilim
adamlarının haberi bile olmadan yok olmak­
tadır. Bu hayvanları kurtarmak için etkin
önlemler alınmazsa 2000 yılı geldiğinde her
gün 100 türün soyu tükenecektir. Sıranın
H omo sapierıs’e, yani varlığını sürdürebilen
tek insan türü olan bize gelmesini istemiyor­
sak geriye kalan bitki ve hayvanları yaşatacak
köklü çözümler bulmalıyız (bak. D oğayi Ko ­
ruma ).

SÖĞÜT. Süs, gölge ve kereste ağacı olarak


A nn Ronan Picture Library dikilen söğütlerin doğada kendiliğinden yeti­
Y en m ek için avlanan gö çm e n g ü v e rc in le r to p lu şen 300 kadar türü vardır. Hepsi de kuzey
halde tü n e d ik le ri y e rle rd e ö ld ü rü lü y o rd u ve 1914'te
bu kuşların soyu tü ke n d i. Ü stteki resim 1836'da
yarıküreye dağılmış olan bu çalı ya da ağaç
ya yım la n a n b ir d e rg id e n alın m ıştır. yapısındaki bitkiler söğütgiller (Salicaceae)
familyasının Salix cinsinde yer alır.
Birkaç ayrıksı örnek dışında kışın genellikle
doğal dengelere zarar veren birçok gelişme­ yapraklarını döken bu türlerin kenarları dişli,
den sorumludurlar (bak. ÇEVRE KİRLİLİĞİ). ince uzun ve şeritsi yaprakları vardır. Ayrı
Adı çok duyulan soyu tükenmiş hayvanlar­ ağaçlar üzerinde bulunan erkek ve dişi çiçek­
dan biri de dododur (bak. D odo ). Uçamayan leri “tırtıl” denen başaklarda toplanmıştır.
bu iri kuşların sonuncusu 1681’de öldürüldü. Bazı türlerde, kızıl kahverengi zarsı bir kılıfın
Dodo zamanla soy tükenmesinin bir simgesi içinden çıkan çiçek tomurcukları grimsi yu­
haline geldi ve son yıllarda binlerce başka muşak tüylerle kaplıdır. Tomurcuklar açtık­
hayvan türü de aynı yazgıyı paylaşarak yeryü­ tan sonra çiçektozları rüzgârın yardımıyla
zünden silindi. 1911’de, Newfoundland kurdu erkek çiçeklerden dişi çiçeklere taşınır. Ayrı­
avlanma sonucu yok edildi. 1937’de Bali ca, çiçektozlarının taşınmasına başta arılar
kaplanı da avcıların kurbanı oldu. Jamaika olmak üzere çeşitli böcekler de yardımcı olur.
ağaç yılanının soyu 1960’ta insanlar tarafın­ Döllenmeden sonra oluşan küçük yeşil
dan avlanma ve adaya getirilen kuyruksüren- kılıfların (meyve) içinde tohumlar gelişir.
Olgunlaşarak yanlan bu kılıflardan dökülen
A nn Ronan Picture Library
tohumlar kuyruk biçimindeki tüyleri sayesin­
de rüzgârda uçuşarak uzak yerlere dağılır.
Eğer tohumlar çimlenip gelişebileceği nemli
bir toprağa düşmezse kısa sürede ölür. Söğüt­
ler en iyi sulak yerlerde, akarsu ve göl
kenarlarında yetişir. Tohumları son derece
dayanıksız olduğundan söğütler çelikle ya da
kök sürgünleriyle çoğaltılır.
En yaygın söğüt türlerinden biri olan ak
söğüt (Salix alba) Avrupa ve Kuzeybatı Afri­
ka ile Asya’nın güney ve batı kesimlerini de
içine alan çok geniş bir alanda olduğu gibi
Türkiye’nin de hemen her yerinde yetişir.
Esnek ve sağlam odunu İngiltere’de kriket
sopası yapımında kullanılır, ayrıca odunkö-
T a sm a n ya ku rd u n u n artık yaşadığı çok kuşkuludur.
Bu keseli m e m e lile r k oyu nlara saldırdıkla rı için mürü elde edilir. Türkiye’de yerli 22 söğüt
ö ld ü rü lm ü ş le rd i. türünden biri olan sepetçi söğüdünün (Salix
SÖMÜRGECİLİK VE EMPERYALİZM 33

viminalis) esnek körpe dallarından ise sepet Bu iki sözcük temelde aynı anlamı içermek­
yapılır. Kuzey Amerika’da yaygın bir tür olan le birlikte aralarında bazı farklar da vardır.
kara söğüdün (Salix nigra) odunundan amba­ Sömürgecilik daha çok, zora dayanarak bir
laj malzemesi yapımında yararlanılır. Bazı devletin başka halklar üstünde siyasal ve
türlerin kabuğundan da ilaç olarak kullanılan ekonomik egemenlik kurması; emperyalizm
ağrı kesici bir madde özütlenir. ise güçlü devletlerin daha az güçlü olanları,
Hemen herkesin çok iyi tanıdığı salkım çoğu kez onların siyasal bağımsızlığına do­
söğüt (Salix babylonica) ise dünyaya anayur­ kunmadan, siyasal ve ekonomik olarak dene­
timleri altına alması anlamında kullanılır.
SÖGÜT 15. ve 16. yüzyıllarda gerçekleşen coğrafi
keşifler yeni kıtaların Avrupa ülkelerince
sömürgeleştirilmelerine yol açtı. İlk coğrafi
keşifler ile sömürgeci yayılma Portekiz ve
İspanya krallarının ayrıcalık tanıdığı ticari
şirketler aracılığıyla gerçekleşti. 1494’te papa
yeni keşfedilen toprakları Portekiz ile İspanya
KEÇİ SÖĞÜDÜ arasında paylaştırdı. Afrika kıyıları, Hindis­
re n k li e rk e k ç iç e k le ri
tan ve Brezilya Portekiz’e, geri kalan yerler
t
İspanya’ya bağışlandı (bak. KEŞİFLER).
Sömürgecilik yöntemlerini daha da gelişti­
m eyve
ren İspanya, Afrika’nın insanlarını köleleşti­
rerek Amerika’daki kolonilerde (Avrupa’dan
du olan Çin’den yayılmıştır. Yerlere kadar göç edenlerin kurduğu yerleşim birimleri)
sarkan, sık yapraklı ince dallarıyla çok zarif çalıştırılmak üzere sattı. Köle ticaretinin sür­
bir görünüm sergileyen bu söğüt türü hem düğü 400 yıl boyunca Afrika 75-90 milyon
öbür ülkelerde, hem de ülkemizde özellikle arasında genç erkeğini yitirdi. Bu dönemde
göl, havuz gibi su kenarlarında süs ve gölge Amerika’ya 15 milyon köle getirildi. Aradaki
ağacı olarak yetiştirilir. fark kölelerin yolda ya da bekleme depoların­
da ölmesinden kaynaklanmaktadır.
SÖMÜRGECİLİK VE EMPERYALİZM. İn­ Sömürgecilik 17. yüzyılda Fransa ve H ol­
sanların kabileler halinde yaşadığı çok eski­ landa’nın, 18. yüzyılda Fransa ve İngiltere’
çağlarda, savaşlarda zafer kazananlar yenilen- nin, 19. yüzyılda ise İngiltere’nin egemenli­
leri önce öldürmüş, daha sonraları köle gibi ğinde sürdü. 20. yüzyılın başında dünyanın
kullanmaya başlamıştı, bski devletlerin, kral­ önemli bir bölümü Avrupa ülkelerinin arasın­
lıkların ve imparatorlukların kurulduğu dö­ da paylaştırılmıştı.
nemlerde güçlü devletler güçsüzleri egemen­
likleri altına almış; bazen de farklı uygarlık­ 1914'te S öm ürgeci Ülkelere Göre
S ö m ürgelerin Dağılım ı
ların karşı karşıya gelmesinden, egemenlik
Sömürgeci
ilişkisi olmadan yeni uygarlıklar doğmuştu. Ülkenin Söm ürgelerin
Ama çağdaş anlamda sömürgecilik Avru­ Söm ürgeci Sömürge Nüfusu Nüfusu
pa’da ulusal devletlerin ortaya çıktığı ve Ülke Sayısı (m ilyon) (m ilyon)
İngiltere 55 46 392
coğrafi keşiflerin gerçekleştiği 15. yüzyılda Fransa 29 39 62
başlamıştır. “Sömürgecilik” ve “emperya­ Almanya 10 64 13
lizm” sözcükleri bir devletin başka devletleri Belçika 1 7 15
Portekiz 8 6 10
ya da halkları siyasal ve ekonomik olarak Hollanda 8 6 37
egemenliği altına alıp etki alanını genişletmesi İtalya 4 35 1,5
Rusya 8 163 13
anlamına gelir. Sömürgecilik sözcüğü 15.-19.
yüzyıllar arasındaki dönem için, emperyalizm
sözcüğü ise 19.-20. yüzyıllar için kullanılagel- II. Dünya Savaşı’ndan sonra sömürgelerin
miştir. çoğu siyasal bağımsızlığını kazandı. Ama baş­
34 SÖRF

ta A B D olmak üzere zengin ve güçlü ülkeler Hawaii, Peru, Avustralya, Yeni Zelanda ve
azgelişmiş ülkeleri ticari ilişkiler, yatırımlar, Güney Afrika kıyılarındadır. Kaptan James
askeri ve parasal yardımlarla kendi etki alan­ Cook daha 1777’de Tahitililer’in uzun tahta­
ları içinde tutma siyaseti gütmüşlerdir. lar ve kanolarla sörf yaptıklarını görmüştü.
Yüzyıllar süren sömürgecilik döneminde Ama, 1912 ve 1920 Olimpiyat Oyunları yüz­
Avrupa’da sanayileşme yaygınlaşırken, sö­ me şampiyonu Hawaiili Duke Kahanamoku,
mürgeler Avrupa’daki fabrikalara hammadde 1915’te Sydney yakınlarındaki Freshwater
ve Avrupalılar’a ucuz tarımsal ürünler sağla­ kumsalında sörf yapana kadar bu bir spor ha­
mak zorunda bırakılmıştır. Böylece sömürge­ line gelmemişti. Kahanamoku, bundan beş yıl
lerin kendi sanayilerini kurmalarının engel­ sonra Hawaii’nin ünlü kumsalı Waikiki’de ilk
lenmesi, bugünkü gelişmiş-azgelişmiş ülkeler sörf kulübünü kurdu.
ayrımının ortaya çıkmasında da önemli bir Sörfçülerin çoğu, malibu denen ve uzunlu­
öğe olmuştur. ğu 1,8 metre ile 2,25 metre arasında değişen
ince uzun bir tahtayla sörf yapar. Camyünüy-
SORF. Uzun bir tahtanın yardımıyla dalgala­ le kaplanmış balsa odunundan yapılan mali-
rın üstünde kıyıya doğru kayarak yapılan sörf, bunun yanı sıra, el tahtası denen kısa tahtalar­
çok sevilen bir su sporudur. Derin sulardaki la da sörf yapılır. Bazı sörfçüler hafif kanolar
büyük dalgaların kıyıdan 90-900 metre açıkta, kullanır. Vücutlarını gererek hiç tahta kullan­
kayalann ya da kumun oluşturduğu bir sığlık­ madan sörf yapanlar da vardır. Sörfçü, mali­
ta kırılarak kıyıya doğru hareket ettiği her bu ile kırılan dalgaların arasından yüzerek,
yerde sörf yapılabilir. dik dalgaların oluştuğu bölgenin sonuna ka­
Sörf yapmaya en uygun kumsallar A B D ’ dar gider. Önce malibunun üstünde yüzüstü
nin batı kıyılarında, özellikle California’da, yatan ya da çömelen sörfçü, uygun bir dalga­
nın yaklaştığını görünce elleriyle kürek çeke­
Promotion Australia rek hızla dalgaya doğru gider. Dalgaya kapı­
lınca ayağa kalkıp dalga kumsalda kaybolana
kadar dalganın üstünde, dalgayla birlikte gi­
der. Usta bir sörfçü, iyi koşullarda bir dalga­
nın üstünde 800 metre yol alabilir. Dalganın
üstünde kayarken ağırlığını sörf tahtasının
farklı yerlerine vererek durmadan hızını ve
yönünü değiştirebilir.
Sörf yarışlarında hakemler alınan yolun
uzunluğuna, sörf yapılan dalgada kaymanın
zorluk derecesine ve sörfçünün gerçekleştirdi­
ği hareketlere göre değerlendirme yaparlar.
Yarışmada genellikle her biri için iki puan ve­
rilen 10 kayma gerçekleştirilir. Yerel yarışma­
ları ulusal sörfçülük kuruluşları denetler.
1962’de kurulan ve merkezi Peru’nun Lima
kentinde olan Uluslararası Sörf Federasyonu
1964’ten beri her yıl düzenlenen dünya şampi­
yonalarını ve öbür uluslararası karşılaşmaları
denetler.

Rüzgâr Sörfü
Yelkenli olan rüzgâr sörfü, sörf gibi büyük
dalgaların kırıldığı özel kumsallar gerektir­
A v u s tra ly a 'd a sö rfçü le r. B üyük O kyan us'un mez; bu nedenle de çok yaygın olarak yapılır.
g ü n e yin d e sö rf geleneksel b ir sp o rd u r. 1970’lerde bir spor olarak kabul edilen rüzgâr
SÖRF 35

sörfünü ilk kez kimin bulduğu bilinmiyor. suda yüzecek biçimde hafif ve güçlü olması
Ama, bu heyecanlı ve hareketli sporun öncü­ sağlanmıştır. Tahtanın üst yüzü sörfçünün
lüğünü 1968’de California’da Henry Hoyle ayağının kaymaması için pürüzlü, arka yüzü
Schweitzer ve Jim Drake yapmıştır. ise suda hızlı gidebilmesi için pürüzsüz bir ya­
Rüzgâr sörfü birçok nedenle yaygın bir pıdadır. Tahtanın altında ortada, denge ka­
spor olmuştur. Sörf tahtasına çıkıp düşmeden natçığının takıldığı bir yarık vardır. Tahtanın
yelkeni kaldırarak rüzgârla kaymaya başla­ arka tarafında da sörfü yönlendirmeye yar­
mak, bu spora yeni başlayanlar için çok heye­ dımcı olan dümen kanatçığı bulunur. Sörf
can vericidir. Ne var ki, kolay görünen bu tahtasının üst yüzünde ise yelken direğinin
sporda ilerlemek çok çalışma ve sabır gerekti­ girdiği bir delik vardır.
rir. Yeni başlayanlar düşmekten yılmamalı­ Genellikle alüminyumdan ya da camyünün-
dır. Deneyim kazandıkça dengenin ve ustalı­ den yapılan yelken direği çok esnektir. İçine
ğın sürekli olarak artması bu sporun heye­ su girmemesi için üst ucu kapalı olan direğin
canının sürmesini sağlar. Büyük bir hızla alt ucunda direğe çok büyük hareketlilik ve­
dalgaların üstünde uçar gibi gitmek çok zevk­ ren eklemli bir ayak vardır.
lidir. Genellikle 5-6 m2 büyüklükteki yelken sert
Rüzgâr sörfünde, sörf tahtasına takılan yel­ polyesterden yapılır. Güneş ışığına ve neme
ken üç ana bölümden oluşur: Bunlar yelken karşı dirençlidir. Bazı yelkenlerde, yelkeni
direği, yelken ve tutma çatalıdır. Sörf tahtası güçlendirmek için içine çubuklar geçirilen
polyester ya da polietilen gibi sert bir madde­ cepler vardır. Alüminyumdan yapılan tutma
den yapılır. Plastik bir köpükle doldurularak çatalı, kaygan olmaması için kauçukla kaplan-

1 K e n d in izi de n g e le m e k
için ayaklarınızı yelken
d ire ğ in in h e r iki yanına
ko yu n . D izlerinizi kırarak
ye lke n i çe kip sudan
İ ij/ çıkarın.
2 Y e lkenin ip in i sağ e lin izle
tu tu n .
3 S ol e lin iz i sağ e linizin
üstü n d e n g e ç irip çatalı
tu tu n .
4 İpi bırakıp sol e linizle
2 çatalı tu ta ra k yelken
d ire ğ in i d e n e tle yin .
5 D ire ğ i ke n dinize d o ğ ru
çekerek d ik d u rm a sın ı
sağ la yın.
6 A y n ı anda v ü cu d u n u zu
ta h ta n ın ö n ü n e d o ğ ru
ha fifçe ç e v irip ayaklarınızı
ra h a t b ir k o n u m a g e tirin .
7 Sağ e lin izle de çatalı
tu ta ra k h a fifçe içeri d o ğ ru
çekin. (Çatalı tu ta n
e lle rin iz in b irb irin d e n
uzaklığı o m u z g e n iş liğ i
kad ar o lm a lıd ır.)
8 R üzgârın ye lke n i
d o ld u rd u ğ u n u h isse d in ce
ye lke n i rü zgâra d o ğ ru

P
çe virin .
9 Çatalı suya pa ralel ve

S
d ire ğ i s uya d ik tu tm a y a
çalışın. İşte rü zg â r sö rfü
y a p ıyo rsu n u z.
"
3o>l

Rüzgâr s ö rfü n ü n yapılışı.


36 SÖZCÜKİŞLEM

1960'larda AB D 'de
gelişen rüzgâr sörfü
gü n ü m ü zd e
uluslararası b ir s p o rd u r
ve 1984'ten beri
O lim p iy a t O yu n la rı'n ın
kapsam ındadır.

Barnaby’s

mıştır. Çatalı oluşturan iki kıvrık çubuk, uçla,r dir. Bu nedenle biraz yelken bilgisi rüzgâr
nndan yelkene tutturulmuştur. Suya yattığı sörfünü öğrenmekte çok yardımcı olur.
zaman yelkeni çekip kaldırmaya yarayan ip, Rüzgâr sörfünün temel kurallarını öğrenen
çatalın önüne bağlıdır. ve ustalaşan sörfçü, sörf tahtasının üstünde
Rüzgâr sörfünü öğrenmenin en iyi yolu bir akrobatik hareketler denemeye girişebilir.
sörf okuluna gitmektir. Bu sporun geliştiği ül­ Bu, yapması gibi seyretmesi de çok zevkli bir
kelerdeki okullann çoğunda, karada bulunan gösteridir.
ve özel bir sistemin yardımıyla su yüzündey­ Günümüzde olimpiyat sporları arasına gir­
miş gibi kullanılan sörf donanımı vardır. Bun­ miş olan rüzgâr sörfü, ilk kez 1984 Los Ange­
ların yardımıyla, ıslanma korkusu olmadan les Olimpiyat Oyunları’nda yarışma kapsamı­
sörf öğrenilebilir. Öğrencinin yanında bulu­ na alınmıştır.
nan öğretmen kuralları öğretir ve yapılan yan­
lışlan hemen düzeltir. Böylece rüzgâr sörfü­ SÖZCÜKİŞLEM. Belirli bir bilgiyi, bilgisayar
nün kurallan çabucak öğrenilir. aracılığıyla işleyip düzenleyerek kâğıt üzerin­
Rüzgâr yönü, akıntı, ağırlık kullanımı ko- de basılı bir metin haline getirme işlemine
nulanndaki kurallar yelken sporundaki gibi­ sözcükişlem ya da metinişlem denir. Bu işle­
SÖZCÜKİŞLEM 37

min gerçekleştirildiği donanım ise sözcükiş- taya getirildikten sonra, komut ya da işlev tuş­
lemci olarak adlandırılır. Modern yazı maki­ larına basılarak gerekli değişiklikler yapılır.
nelerinin (daktilo) bazılarında bu tür bir işle­ Metne belirli bir sayfa düzeni de kazandırıla­
mi yapmak olanaklıdır, ama bugün söz- bilir. Eğer yazılan metin bir sayfadan daha
cükişlemciler büyük ölçüde yazı makineleri­ uzunsa, makine her yeni sayfaya bir başlık ko­
nin yerini almıştır (bak. YA ZI MAKİNESİ). Bir yacak ve sayfaları otomatik olarak numara­
sözcükişlemcinin başlıca parçaları şunlardır: landıracak biçimde programlanabilir. Yazılan
Yazı makinesindekine benzeyen, ama daha sözcüklerin yazım kurallarına uygunluk dene­
çok tuşu bulunan bir klavye; yazılanı göster­ timinden geçirilebilmesi için bazı sistemlere
meye yarayan bir görüntü birimi ya da ek­ binlerce sözcük içeren bir sözlük yüklenebilir.
ran; metnin kâğıt üzerine basılmasına yara­ Metin istenen biçimde yazıldıktan sonra bir
yan bir yazıcı (printer); metnin ve başka bilgi­ dosya halinde magnetik bir diskte saklanabilir
lerin yüklenmesi ve saklanmasında kullanılan ve istendiğinde bir yazıcı yardımıyla kâğıt
bir ya da daha çok disk sürücü. Bilgisayar ge­ üzerine aktarılabilir. Sözcükişlem programın­
nellikle klavye içine yerleştirilir, ama bazı do­ da yazıcıyı denetleyen komutları içeren ek bir
nanımlarda göstericinin içinde bulunur. Söz- dosya bulunur. Nokta matrisli yazıcılarda, her
cükişlemcilerle yazı makinesinin tüm işlevleri harf ya da karakter küçük noktalar halinde
yerine getirebilir; ama buna ek olarak metin oluşturularak yazılır. Uygun komutlar verile­
basılı hale getirilmeden önce değiştirilebilir, rek, karakterler değişik boyutlarda ve biçim­
düzeltilebilir ve ileride kullanılmak üzere lerde, örneğin bold ya da italik yazılabilir.
magnetik bir diske kaydedilerek saklanabilir. Nokta matrisli yazıcılar çok hızlı çalışır ve sa­
Bilgisayarların nasıl çalıştığı BİLGİSAYAR niyede 600 harflik bir yazma hızına kadar çıkı-
maddesinde anlatılmıştır. labilir.
Sözcükişlemcilerin bazıları yalnızca sözcük­ Bugün artık gazetelerin ve kitapların çoğu
işlem için kullanılabilir; ama başka işlemler sözcükişlemcilerle yazılmakta ve dizilmekte­
için de kullanılabilen bilgisayarlara yüklenen dir. Bu makineler, metin düzeltme ve değiş­
bir programla işleyen sözcükişlemciler de var­ tirme gibi kolaylıklar sağlamanın yanı sıra, te­
dır. Piyasada çok çeşitli sözcükişlem programı lefon hatlanyla uzak yerlere de bağlanabil­
vardır; evlerde ve küçük işyerlerinde, mikro­ mekte ve herhangi bir metin bu olanaktan ya­
bilgisayarlara yüklenen bu programlardan ya­ rarlanılarak anında başka yerlere ulaştınlabil-
rarlanılır. Yalnızca sözcükişlem işlevi gören mektedir. Gene herhangi bir metin, bugün ar­
makinelerin belleği çoğunlukla daha geniştir tık dizgi makinelerinde baştan sona yeniden
ve bu makineler daha hızlı işler, dolayısıyla
çok daha pahalıdır. Bu tür makineler genel­ Science Photo Library
likle büyük işyerlerinde kullanılır.
Sözcükişlemci kullanılırken, klavyenin tuş­
larına basarak yazılan sözcükler ekranda gö­
rülür. Yazım sırasında metnin üzerinde ge­
rekli düzeltmeler, değişiklikler ve düzenleme­
ler yapılabilir; örneğin, yeni sözcükler eklene­
bilir ya da çıkartılabilir, belirli bir yazı parçası
metnin bir yerinden alınıp bir başka yerine
taşınabilir ya da disk üzerinde saklı bulunan
başka bir metne eklenebilir. Bu işlemleri ger­
çekleştirmek için önce değişiklik yapılacak
noktanın seçilmesi gerekir. Bunun için klav­
ye üzerindeki özel tuşların yardımıyla imleç
(yanıp sönen nokta) ekran üzerinde hareket
ettirilir ve metnin ekran üzerindeki görüntüsü E vindeki m ik ro b ilg is a y a ra y ü k le d iğ i sözcükişlem
aşağı yukan kaydırılabilir. İmleç istenen nok­ p ro g ra m ıy la m e tin yazan b ir öğ ren ci.
38 SÖZCÜK TÜRLERİ

yazılmak yerine, sözcükişlemcilerde bir kez “zarf” denmektedir. Bağlaçlar, zamirler,


yazıldıktan sonra bunların disketlerinden ya­ edatlar ise sözcük türleri ve cümleler arasında
rarlanılarak, doğrudan doğruya ve çok az bir mantıksal ilişkileri sağlamaktadır. Ayrıca bu
işle basılı hale getirilebilmektedir. tür sözcüklerin başlı başına birer anlamları da
yoktur. Bu açıklayıcı bilgilere göre sözcük
SÖZCÜK TÜRLERİ. İnsanı öbür canlılardan türleri ikiye ayrılır: a) İçeriksel sözcükler
ayıran temel farklardan biri de konuşmasıdır. (isim, sıfat, zarf, fiil), b) işlevsel ya da yapısal
Bu bakımdan dil, insanlar arasında bir ileti­ sözcükler (zamir, edat, bağlaç, ünlem).
şim aracıdır. Dilin bir özelliği de hemen bütün Ayrıca bak. BAĞLAÇ; EDAT; FİÎL; İSİM; SIFAT;
maddi ve manevi kültür değerlerinin sözcük ÜNLEM; ZAMİR; ZARF.
düzleminde taşıyıcısı olmasıdır (bak. DİL).
G e r e k yazılı d il, g e re k sö zlü dil “ sö z c ü k ” SOZDIZIMI. Sözcükler bir söylem içinde
ad ın ı v erd iğ im iz b irim le rd e n o lu şu r. A m a belli bir düzene göre dizilerek söz birliklerini
sö zc ü k , dil d e m e k d e d eğ ild ir. S ö z c ü k le r k ü ­ oluşturur. Bu dizimsel yapıya “sözdizimi” ya
m e le n e re k y a d a ö b e k le n e re k ç eşitli a n la tım da “sözdizim”, bu yapıyı inceleyen dilbilim
b irim le rin i o lu ş tu ru r. S ö z c ü k le r v e söz ö b e k ­ dalına da gene sözdizim i denmektedir. Sözdi­
leri d e b elli k u ra lla ra g ö re s ıra la n a ra k cü m le zimi terimi yerine bazı dilciler “cümle (tümce)
k u ru lu r (bak. CÜMLE; SÖZDİZİMİ). bilgisi”, “dizimbilim”, “sentaks” da demekte­
Geleneksel dilbilgisi kitaplarında sözcükler dir. Sözdiziminde bir dizimi oluşturan dilsel
anlam ve görevleri açısından çeşitli biçimlerde birimler arasındaki ilişkiler ele alınır. Başka
sınıflandırılmaktadır. Türkçe’nin sözcükleri bir deyişle, sözdizimi sözcüklerin ve sözcük
de dilbilgisi açısından anlam ve görevlerine öbeklerinin cümle içindeki konumlarını, iş­
göre 8 türe ayrılmıştır: İsim (ad), sıfat, za rf levlerini incelemektedir.
(belirteç), zam ir (adıl), edat (ilgeç), bağlaç, Sözdizimini “söz öbekleri” ve “cümleler”
ünlem, fiil (eylem). Ama bu ayrım kesin değil­ diye iki ana bölümde incelemek yararlı ola­
dir, çünkü sözcükler anlatım örgüsü içinde çe­ caktır.
şitli türlere dönüşebilmektedir. Sözgelimi bir
sıfat, bir cümle içinde sıfat olarak kullanıl­ Söz Öbekleri
dığı gibi isim, fiil, ünlem, zarf olarak da kulla­ Çeşitli sözcük türlerinin cümle örgüsünde
nılabilir: “Dün akşam güzel (sıfat) bir ye­ değişik söz öbekleri oluşturduğu bilinmekte­
mek yedik.” “Türkiye güzeline (isim) film dir. Bunların bir bölümü bağımsızlaşarak
teklifleri yağıyor.” “G üzel (ünlem)! Şimdi fır­ sözvarlığı içinde sözlüksel bir birim olarak yer
sat bizim elimize geçti.” “Yemek güzel m iydi alır, bir bölümü ise yargının tam olarak
(ek-fiil, yüklem)?” “Milli takım son maçında gerçekleşmesine katkıda bulunur.
güzel (zarf) oynadı”. Ayrıca Türkçe’de birta­ Söz öbeklerinin başında tamlamalar gel­
kım yapım ekleriyle, bazen de çekim ekleriyle mektedir. Bir tamlayanla bir tamlanandan
sözcüklerin türleri de değişebilmektedir. Söz­ oluşan dizime genel olarak “tamlama” adını
gelimi: A ç (sıfat); aç-lık (isim)!anm ak (fiil); veriyoruz. İki ya da daha çok isimden kurul­
an-ı (isim) / açık (sıfat); açık-tan (zarf) / seç­ muş tamlamalara “isim tamlaması” denmek­
m ek (fiil); seç-enek (isim) / ah (ünlem); ahla­ tedir; sözgelimi, A h m et’in okulu (belirtili isim
m ak (fiil) / boş (sıfat); boş-a-mak (fiil) / ben tamlaması); televizyon sehpası (belirtisiz isim
(zamir); benlik (isim). tamlaması); taş duvar (eksiz isim tamlaması);
Uzmanlar sözcükleri sınıflandırırken, çeşit­ banka m üdürünün karısının kardeşi (zincirle­
li öneriler getirmişlerdir; ama bunların tümü me isim tamlaması). Sıfatların, birlikte kulla­
tartışmalıdır. Bununla birlikte bazı ortak nok­ nıldıkları ismi belirterek ya da niteleyerek
talar da bulunmaktadır. Bütün canlı ve cansız oluşturdukları tamlama türüne de “sıfat tam­
varlıkları belirten sözcüklere “isim”; nitelikle­ laması” adı verilmektedir; sözgelimi, mavi
ri tanımlayanlara “sıfat”; durum, oluş gibi ey­ gökyüzü; güzel kadın; üçüncü yıl; yuvarlak
lemlere karşılık olanlara “fiil”; yargının duru­ masa; yüzde kırk indirim.
munu, biçimini, yerini, zamanını gösterenlere Bileşik sözcükler de söz öbekleri arasında
SÖZLÜK 39

yer alır. İki ya da daha çok sözcükten oluşan desteklenmiş olan anlaşmalara sözleşme ya da
ve anlamlı tek bir birim işlevi gören sözcükle­ akit denir.
re genel olarak “bileşik sözcük” adını veriyo­ Tarafların birbirine uygun irade açıklama­
ruz. Bileşik sözcüklerin yazımında birtakım larıyla yapılan bir hukuki işlem olan sözleş­
farklılıklar görülmektedir. Bazı bileşik söz­ menin genel olarak belirli bir biçimde yapıl­
cükler bitişik yazılır: Başbakan; içgüdü; gök­ ması zorunlu değildir. Ama bazı tür sözleşme­
bilim; denizaşırı; ağustosböceği; tahtakurusu; lerin belirli bir biçimde yapılması yasalarda
tanksavar gibi. Bazı bileşik sözcükler ise ayrı öngörülmüştür. Örneğin, kira sözleşmesinin
yazılır: Terk etmek; gözyaşı dökm ek; baş göz yazılı olarak yapılması, taşınmaz malların
etmek; zehir olm ak gibi. satış sözleşmesinin resmi biçimde yapılması
Anlama güç katmak amacıyla bazen bir zorunludur. Sözleşmenin yazılı biçimde yapıl­
birimi yineleriz ya da aralarında benzerlik ması anlaşmazlık durumunda kanıtlamayı ko­
bulunan birimleri arka arkaya söyleriz. Böy­ laylaştırmak için de yararlıdır.
lelikle de “ikileme” adını verdiğimiz söz Sözleşme, taraflardan birinin yaptığı bir
öbeklerini oluştururuz. İkilemeler kalıplaşmış önerinin karşı taraf ya da öteki taraflarca
anlatımlardandır; sözgelimi, bağ bahçe; kış benimsenmesiyle oluşur. Bir sözleşmede ta­
kıyamet; akça pakça; çarpık çurpuk; gürül rafların karşılıklı çıkarları bulunur. Örneğin
gürül; şırıl şırıl; özene bezene; bıkm ak usan­ herhangi bir malı satın alırken yapılan iş sözlü
mak; er geç; süklüm püklüm ; apayrı; upuzun; bir sözleşmedir. Alıcı mala karşılık bir fiyat
sipsivri; kılık kıyafet; hısım akraba; çocuk önerir; satıcı bu öneriyi kabul ederse parayı
m ocuk; sepet mepet gibi. alıp malı teslim eder. Bu durumda sözleşme
Çeşitli sözcük türlerinin sözdiziminde farklı yapılmış ve sözleşme koşulları yerine getiril­
öbekleşmeler oluşturduğu da dikkati çeker: miştir. Alıcının sağladığı çıkar, almış olduğu
İsim (ad) öbekleri (eşine bağlı; ikide bir; içten maldır. Satıcının çıkarı da almış olduğu pa­
pazarlıklı; bini aşkın; canı tez), fiil öbekleri radır.
(pireyi deve yapm ak; şafak sökm ek; ucuz Bir sözleşmenin geçerli olması için tarafla­
kurtulm ak), edat öbekleri (şimdiye kadar; rın sözleşmeyi özgür iradeleriyle ve bilinçli
denize nazır; roman hakkında; m elek gibi; olarak yapmış olmaları gereklidir. Taraflar­
bana göre), zarf öbekleri (daha güzel eşyalar; dan birinin zorlanması, korkutulması ya da
en güzel kitap), bağlaç öbekleri (özgürlük ve aldatılması yoluyla yapılan sözleşmeler geçer­
bağımsızlık; kedi ile köpek; ben de, sen de, o sizdir. Yasalara göre ergin sayılmayanlar, akıl
da), ünlem öbekleri (hey arkadaş; yapma be hastalan, çocuklar sözleşme yapamaz. Konu­
birader). su yasalara ya da ahlaka aykırı sözleşmeler
yapılamaz.
Cümleler Sözleşmenin taraflarından biri sözleşmede
Bir ya da daha çok sözcükten oluşan yargılı belirtilmiş olan yükümlülüklerini yerine getir­
anlatımlara genel olarak “cümle” adını veri­ mezse karşı taraf mahkemeye başvurabilir.
yoruz. Cümlede sözcükler görev ve anlam Mahkeme haksız tarafı yükümlülüğünü yeri­
ilgisiyle bir araya getirilmektedir. Bu bakım­ ne getirmeye zorlar ya da sözleşmeye uyulma-
dan sözcükler ancak cümle bağlamında bir masından doğan zararın ödenmesine karar
anlam kazanmaktadır. verir. Tazminat denen bu ödemeye karar
Türkçe’de “yüklem”, cümlenin temel öğe­ verilmesi için zarar gören taraf zararını kanıt­
sidir. Türkçe’de sözdizimini oluşturan öğeler lar (bak. TAZMİNAT).
genellikle özne-tümleç(ler)-yüklem sıralanışı­
na uygundur. Yüklem dışındaki öğelere “yar­ SÖZLÜK. Bir dilin belli bir çağda ya da
dımcı” ya da “açıklayıcı öğeler” adı da veril­ bütün çağlarda kullanılan sözvarlığını alfabe
mektedir (bak. C üm le). sırasına göre ve tanımlarıyla birlikte veren,
gerektiğinde de örnek cümlelerle bu tanımları
SÖZLEŞME. İki ya da daha fazla kişi arasın­ pekiştiren yapıtlara sözlük adı verilmektedir.
da yapılan ve koşullarına uyulması yasayla Bir dilin sözvarlığı sözcükler, deyimler, kalıp
40 SÖZLÜK

kullanımlar, özel deyişler, terimler, atasöz- sözvarlığım içerir) ya da birden çok dilin söz-
lerinden oluşur. Eski dilde sözlük için “lü­ varlığmı işliyorsa ikidilli ve çokdilli sözlük
gat” (lügat) ve “kamus” sözcükleri kullanıl­ (birden çok dilin sözvarlığım konu edinir); al­
mıştır. fabe sırasını temel alıp almamasına göre alfabe­
Sözlüklerin kullananlara, yararlanabilme tik (abecesel) sözlük, kavram (kavram alanı)
becerilerine göre çok yönlü yararları olduğu­ sözlüğü; konu olarak işlenen sözvarlığmın nite­
nu söyleyebiliriz. Bunlar genel olarak “biçim­ liğine göre genel sözlük, lehçebilim (yöre dili)
sel yararlar” ve “içeriksel yararlar” olmak sözlüğü, eşanlamlı ya da karşıt anlamlı sözcük­
üzere iki bölümde toplanabilir. Sözlüklerin ler sözlüğü, yabancı sözcükler sözlüğü, tarihsel
biçimsel yararlarının başında sözvarlığındaki sözlük, etimoloji (kökenbilim) sözlüğü, terim
yerli (anadil) ve yabancı sözcüklerin doğru sözlüğü, argo sözlüğü, deyimler sözlüğü, ata­
yazımlarını vermesi gelmektedir. Bir sözcü­ sözleri sözlüğü, yanlış yerleşmiş sözcükler
ğün nasıl yazılacağı konusunda sözlüğe bakı­ sözlüğü, sanatçılar (yazarlar, ressamlar, mü-
larak sözcüğün doğru yazılışı öğrenilir; sözge­ zikçiler gibi) sözlüğü gibi adlar alır. Ayrıca
limi, Yalnış mı, yanlış mı?/ Bağzen mi, bazen cins isimlerin tanımlarını, içerdikleri kavram­
mi?/ Yanlız mı, yalnız mı?/ Greyfurt mu, ların ayrıntılı açıklamalarını özel isimlerle
greypfurt mu? gibi. Sözcüklerin doğru yazıl­ birlikte veren ansiklopedik sözlükler de var­
ması kadar doğru söylenişi (telaffuz edilmesi) dır. Yabancı dil öğretimi ve çeviri alanlarında
de önemlidir. Bu konuda da söyleniş özellik­ kullanılan ikidilli sözlükler iki ayn dilin söz-
lerini veren sözlüklere başvurulur. Bu tür varlığım içerirler. Sözgelimi İngilizce-Türkçe
sözlüklerde ince, uzun ve vurgulu okunuşları bir sözlük bu türdendir. Böyle bir sözlükte
vermek için özel işaretler kullanılarak sözcük­ İngilizce (yabancı dil) sözcüklerin Türkçe
lerin nasıl söyleneceği gösterilmektedir. Söz­ (anadil) karşılıkları yer alır. Türkçe-İngilizce
lüklerin içeriksel yararlan arasında da ön bir sözlükte ise bunun tersi olur ve Türkçe
sırayı, sözlüklerin tanımları almaktadır. Bir (anadil) sözcüklerin İngilizce (yabancı dil)
sözcüğün düz ve yan anlamlan vardır. Bir karşılıkları verilir.
metni okurken karşılaşılan ve anlamı tam
olarak çıkanlamayan bir sözcük ya da söz Sözlük ve Sözlükçülüğün Tarihi
öbeği, deyim, terim sözlüklerin yardımıyla Dünyada ilk sözlüğü kimin, nerede, ne zaman
anlaşılabilir. Ayrıca gene sözlüklerin yardı­ hazırladığı konusunda bilgimiz yoktur. Bazı
mıyla eşanlamlı (anlamdaş) ya da karşıt an­ kaynaklarda İskenderiye Kütüphanesi görev­
lamlı sözcüklerin anlam farklılıklan sezilebi­ lisi Aristophanes’in (İÖ 257-180) hazırladığı
lir. Sözgelimi, akılsız!ahmak!aptal!gabilbönl kitap ilk sözlük olarak kabul edilmektedir.
sersem gibi kavramlar arasındaki ince aynm İskenderiyeli Pamphilus’un Yunanca sözlüğü
fark edilebilir. ile Latin Marcus Verrius Flaccus’un sözlüğü
Sözlükler okurun sözvarlığım, yani sözda- ilk örnekler arasında sayılmaktadır.
ğarcığım genişletir, kendi dilinin sözvarlığım John Garland, Latince bir sözcük olan
daha yakından tanıma olanağı verir. dictionarium’u ilk kez 1225’te “sözlük” anla­
Özellikle genel sözlükler, bir dilin dökümü­ mında kullanmıştır. Dünya sözlükçülüğünde
nü verirken o dille yaratılan, o dile aktanlan doğulu ulusların da payı büyüktür. Ebu Nasr
kültürün niteliğini ve özelliğini de göz önüne İsmail Cevheri’nin (ölümü 1010) Sıhah-ı Cev­
sererler. Bir dilin sözlüğünü dikkatle gözden heri diye de bilinen Tacü’l-Luga ve Sıhahü’l-
geçiren bir kimse, o dili kullanan toplumun A rabiye’sı (“Arapça Gerçek Sözlük Kitabı”)
kültürü, sanatı, yaşama biçimi konusunda Arapça sözlükler arasında özel bir yer tutar.
belirli bir bilgiye sahip olabilir. İran asıllı Arap dilcisi Ebu Tahir Muhammed
bin Yakub Firuzabadi’nin (1329-1415) kısaca
Sözlüklerin Türleri Kamusü’l-Muhit adıyla tanınan Arapça sözlü­
Sözlükler amaçları, kapsamları ve nitelikleri ğü de ünlüdür.
yönünden çeşitli türlere ayrılırlar. Bir dilin Alman gezgin Peter Simon Pallas (1741-
sözvarlığım işliyorsa tekdilli sözlük (bir dilin 1811) ilk çokdilli sözlük örneğini ortaya koy­
SÖZLÜK 41

du: Linguarum Totius Orbis, Vocabularia sözlükler daha çok Arap sözlükçülüğünün
Comparativa (1787; “Dünyanın Bütün Dille­ etkisinde hazırlanmıştır. Arapça ve Farsça’
rinin Karşılaştırmalı Sözlüğü”). nın öğretimi için hazırlanan bu sözlüklerin
Sözlük çalışmalarında özellikle 19. yüzyılda bir bölümü manzumdur. Mustafa Ahteri’nin
büyük gelişmeler oldu. Alman Jacob Grimm (16. yüzyıl) Ahteri-i Kebir (1545), Vankulu
ve kardeşi Wilhelm Grimm Alman dilinin en Mehmed Efendi’nin (16. yüzyıl) Cevheri’nin
büyük sözlüğünü hazırlamaya giriştiler. Bu Arapça Sıhah-ı Cevheri adlı sözlüğünden,
çabanın sonucunda 16 ciltlik Deutsches Wör- çevirdiği Vankulu Lügati, Sünbülzade Vehbi’
terbuch (1854-1960; “Almanca Sözlük”) orta­ nin (ölümü 1809) Tuhfe-i Vehbi (Farsça’dan
ya çıktı. Bu bağlamda Fransız dilci Emile Türkçe’ye manzum çeviri), Mütercim Asım’ın
Littre’nin (1801-81) Dictionnaire de la langue (1755-1819) Burhan-ı Kaatı (Tebrizli Hüse­
française (1863-73; “Fransızca Sözlük”), Pier- yin bin H alefin aynı adlı Farsça sözlüğünden)
re Larousse’un (1817-75) le Grand dictionnai­ ve el-O ky anüsü’l-Basit fi Tercemeti’l-
re üniversel du X IX 6 siecle (1866-76; “19. Kamusü’l-Muhit (Firuzabadi’nin Kamusü’l-
Yüzyılın Büyük Evrensel Sözlüğü”), Paul Muhit adlı sözlüğünden, 1805-10), Ahmed
Robert’in (1910-80) Grand Robert de la lan­ Vefik Paşa’nın Lehçe-i Osmani (1876), Sir
gue française (1950-64; “Fransız Dilinin Bü­ James William Redhouse’ın Kitabı Maaniul-
yük Robert’i”), A B D ’li dilci Noah Webster’in Lehçe (2 bölüm, 1884-90), Muallim Naci’nin
(1758-1843) A B D ’de konuşulan İngilizce’yi Lügat-ı Naci (1890) adlı yapıtları bunların
göz önüne alarak hazırladığı American Dictio- başlıcalarıdır.
nary o f the English Language (1828; “İngiliz Türk sözlükçülüğünde bir dönüm noktası
Dilinin Amerikan Sözlüğü”) adlı sözlükleri ve olan Kamus-ı Türki (1899-1900) Tanzimat
1879-1928 arasında tamamlanan The Oxford dönemi edebiyatçılarından Şemseddin Sami’
English Dictionary (“Oxford İngilizce Sözlü­ nindir. Bu sözlükte 19. yüzyılın sonunda,
ğü”) adlı sözlük özellikle belirtilmelidir. Bu­ özellikle yazı dilinde kullanılan Türkçe söz­
gün dünyada konuşulan hemen bütün dil­ cüklerin ve yabancı dillerden alman sözcükle­
lerin sözlükleri yapılmış durumdadır. Ayrıca rin tanımları, hangi dilden geldikleri, yer yer
yabancı dil öğretimine katkıda bulunmak için kullanım örnekleriyle birlikte verilmektedir.
de ikidilli ya da çokdilli sözlükler yaygınlaş­ Şemseddin Sami yabancı bir sözcüğün yerine,
mıştır. yaygın olmasa bile Türkçe karşılığının kulla­
nılmasından yanaydı. Bu dönemin Kamus-ı
Türk Sözlükçülüğü Türki'yi izleyen sözlükleri arasında Ali Sey-
İlk Türk sözlüğü Kaşgarlı Mahmud’un Arap- di’nin (1870-1933) Resimli Kamus-ı Osmani’
lar’a Türkçe’yi tanıtmak amacıyla 1072-74 sini (1906-09) ve Raif Necdet (1881-1936) ile
arasında hazırladığı Divanü Lügati t-Türk adlı Haşan Bedreddin’in (1870-1926) Resimli
çalışmasıdır (bak. Kaşgarli Mahmud ). B u Türkçe Kamus’unu (2. baskı 1928) anabiliriz.
yüzyıldan sonra hazırlanan sözlükler çeşitli Son dönemlerde yeni harflerle basılan Os-
Türk lehçeleriyle ilgilidir. Ebülkasım Zemah- manlıca sözlüklerin arasında Mustafa Nihat
şeri’nin (1075-1144) Mukaddimetü’l-Edep’i Özön’ün (1896-1980) Osmanlıca-Türkçe S öz­
(“Edebiyata Giriş”); Ebu Hayyan’m (1256- lük’ünü (1952), Ferit Devellioğlu’nun (1906-
1345) Kitabü’l-İdrak li Lisâni’l-Etrâk’i (1312; 85) Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat’ını
“Türkler’in Dilini Öğrenme Kitabı”); İbn (1962) saymak gerekir.
Mühenna Lügati ve Codex Cumanicus (13. Türkiye’de 1928’de Latin alfabesinin be­
yüzyıl) Kıpçakça sözlüklerdir. Ali Şir Nevai’ nimsenmesinden sonra sözlüklerin önemi da­
nin Muhakemetü’l-Lugateyn’ı (1499; “Söz­ ha da arttı. Yazı değişimiyle birlikte gündeme
cüklerin İncelenmesi”), Abuşka Lügati (16. gelen dili yalınlaştırma ve “arı Türkçe” kul­
yüzyıl), Mirza Mehdi Han’ın (18. yüzyıl) lanma eğilimi yeni sözlüklerin hazırlanmasını
SenglaKı, Şeyh Süleyman Efendi’nin (1822- zorunlu kılıyordu. Latin alfabesine geçtikten
90) Lugat-i Çağatay ve Türki-i Osmani’si hemen sonra hazırlanan ilk sözlükler arasında
(1880) Çağatayca sözlüklerdir. Osmanlıca M. Bahaeddin’in Yeni Türkçe Lügat’ini
42 SÖZ SANATLARI

(1928), Ali Seydi’nin Resimli Yeni Türkçe rının tanımına özen gösteren, etimoloji açık­
Lügat'ini (1929-30), İbrahim Alâaddin Göv- lamaları bilimsel olan, tanımları ve bunlara
sa’nın (1889-1949) başkanlığında hazırlanan uygun kullanım örnekleri yetkin bir sözlüğü­
Yeni Türk Lügati'ni (1930) özellikle anabili­ müz bulunmamaktadır. Üniversitelerimizde
riz. Ünlü dilcimiz Hüseyin Kâzım Kadri sözlükbilim anabilim dalının olmaması da
(1870-1934) de Büyük Türk Lügati'ni (1. ve 2. böyle bir çalışmaya engeldir.
ciltler Arap harfleriyle, 1927-28; 3. ve 4. ciltler Yabancı dil öğretimi ve çeviri etkinlikleri
Latin harfleriyle, 1943-45) hazırlamış, yapıtta için hazırlanan ikidilli ya da çokdilli sözlükle­
Osmanlıca’da kullanılan Arapça, Farsça söz­ rin sayısında özellikle son yıllarda büyük
cüklerin yanı sıra Uygur, Çağatay, Kazan, artışlar gözlenmektedir: İngilizce-Türkçe, Al-
Azeri, Koybal, Yakut, Altay, Çuvaş ve Kırgız manca-Türkçe, Fransızca-Türkçe, İtalyanca-
lehçelerinin sözcüklerine de yer vermiştir. Türkçe sözlükler sayıca kabarıktır. 1980’lerde
Türk sözlükçülüğü, 1932’de Türk Dili Tet­ bunlara İspanyolca-Türkçe, Rusça-Türkçe,
kik Cemiyeti adıyla kurulan ve 1936’da Türk Japonca-Türkçe, İsveççe-Türkçe, Yunanca-
Dil Kurumu adını alan kuruluşun bilimsel Türkçe, Sırpça-Türkçe sözlükler eklenmiştir.
yayınlarıyla çağdaş bir kimlik kazandı. Türk Türkçe’nin bugüne kadar tam bir etimolo­
Dil Kurumu Türkçe’nin sözvarhğınm tam bir jik sözlüğü yapılamamıştır. Bu konudaki baş­
dökümünü elde edebilmek için çok yönlü lıca çalışmalar Bedros Keresteciyan Efendi’
çalışmalara girişti. Anadolu ağızları derlendi, nin (1840-1909) Quelques materiaux pour un
eski Türkçe yazmalar tarandı, çağdaş Türkçe dictionnaire etymologique de la langue turque
sözlük ve terim sözlükleri hazırlandı. Türk (1912; “Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü İçin
Dil Kurumu’nda uzman olarak çalışan Meh­ Bazı Malzemeler”), Martti Râsânen’in (1893-
met Ali Ağakay’ın (1893-1965) hazırladığı ve 1976) Versuch eines etymologischen W örter-
sonraki baskılarını dilcilerin geliştirdiği Türk­ buchs der Türkischen Sprachen (1969; “Türk
çe Sözlük (1. baskı, 1945; 7. baskı, 2 cilt, 1983) Dilleri İçin Bir Etimolojik Sözlük Denem e­
ilk önemli çalışmalardan biri oldu. 1983’ten si”), Sir Gerard Clauson’un An Etymological
sonra Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Dictionary o f Pre-Thirteenth-Century Turkish
Kurumu yapısı içinde çalışmalarını sürdüren (1972; “13. Yüzyıl Öncesi Türk Dilinin Eti­
Türk Dil Kurumu bu sözlüğü bazı değiştirme molojik Sözlüğü”), Abdullah Skaljic’in Tur-
ve düzeltmelerle “yeni baskı” olarak yayımla­ cizmi u Srpskohrvatskom Jeziku (1966), E. V.
dı (2 cilt, 1988). Tarama Sözlüğü (8 cilt, Sevortyan’ın Etimologiçeskiy Slovar Tyurk-
1963-77) ve Derleme Sözlüğü (12 cilt, 1963-82) skih Yazıkov (1974), İsmet Zeki Eyuboğlu’
öteki önemli ürünlerdir. Kişilerin ve özel nun Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü (1988)
kurumların hazırladığı hemen hemen bütün adlı yapıtlarıdır.
sözlüklerde Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Türkçe’nin tarihsel sözlüğü de bugüne ka­
Sözlük'ü temel alınmış ya da pek az ekleme­ dar hazırlanabilmiş değildir. Türk Dil Kuru­
ler ve düzeltmelerle yinelenmiştir. Bunların mu böyle bir çalışma başlatmışsa da 1983’teki
başlıcaları Mustafa Nihat Özön’ün Resimli yapı değişikliğinden sonra bu çalışma yarım
Türk Dil Sözlüğü (1967), Meydan-Larousse kalmıştır.
Büyük Lügat ve Ansiklopedi (12 cilt, 1969-
73), Pars Tuğlacı’nın Okyanus Ansiklopedik SÖZ SANATLARI. Şiirde ve düzyazıda, sö­
Sözlük (10 cilt, 1974-83), Kemal Demiray’ın zün daha etkili olabilmesi, duyguların, düşün­
Temel Türkçe Sözlük (1982) adlı çalışmaları­ celerin, izlenimlerin, durumların, olayların
dır. Bunların dışında Resimli Ansiklopedik günlük dil kullanımından farklı bir dil kullanı­
Büyük Sözlük (10 cilt, 1982), Büyük Larousse mıyla anlatılmak istenmesi, dilin çeşitli ola­
Sözlük ve Ansiklopedisi (20 cilt, 1986-89) naklarının harekete geçirilmesiyle sağlanabil­
gibi kapsamlı çalışmaları da saymak gerekir. mektedir. İşte bu nedenle edebiyatçılar “ede­
Bütün bu önemli çalışmalara karşın bugün bi sanatlar” ya da “edebiyat sanatları” da
elimizde Türkiye Türkçe’sinin sözvarlığım tü­ denen birtakım söz ve anlam sanatlarına
müyle içeren, sözcüklerin düz ve yan anlamla­ başvururlar. Bunlar dilin bütün olanaklarıyla
SOZ SANATLARI 43

ve yetkin kullanımını sağlar. Yazarlar söz G üm üş bir dum anla kapandı her yer
ve anlam sanatlarını daha çok bir araç olarak Ö m er B edrettin Uşaklı
görürler. Ama bu sanatlar bazen bir amaç “Gümüş bir duman” ile “sis” anlatılmış.
olmuştur. Edebiyat metinlerinin iyi anlaşıla­ Sarı, yeşil ve mavi fanuslar iç içedir
bilmesi için söz sanatlarının çok iyi bilinmesi Ve hepsinin içinde kıpkızıl bir portakal
gerekmektedir. Söz sanatlarını inceleyen ki­ Fazıl H üsnü D ağlarca

taplarda bu sanatlar “mecazlar”, “anlamla “Portakal” söyleniyor, güneş söylenmiyor.


ilgili sanatlar”, “sözle ilgili sanatlar” olmak Kapalı istiare yalnız “benzetilen” ile yapı­
üzere üç bölümde ele alınmaktadır. lır. Örnekler:
Siyah selvi divan durur
Mecazlar B aşucunda bütün gece
O rhan Seyfi O rhon
Mecaz (değişmece) sanatları sözcükleri ger­
çek anlamları dışında kullanarak yapılan sa­ “Siyah selvi” söyleniyor, “insan” söylen­
natlardır. Böylelikle dile canlılık, güç ve miyor.
etkililik kazandırılmaktadır. Okuyucular üze­ Y apraktan saçını yerlere yaymış
rinde de bu sanatlar etkili olabilmektedir. Sonbahar ağlıyor ayaklarında
Türkçe’nin mecaz yönünden zengin olması Necip Fazıl Kısakürek

sanatçıların bu sanatı bolca kullanmalarına “Sonbahar söyleniyor”, “genç kız, sevgili”


olanak sağlamıştır. söylenmiyor.
Mecazlar ana başlığı altında şu sanatları Mecaz-ı mürsel (düz değişmece), bir sözü
inceleyebiliriz: gerçek anlamının dışında, benzetme amacı
Teşbih (benzetme), sözü daha etkili bir gütmeden kullanma demektir. Örnekler:
duruma getirmek için aralarında türlü yönler­ D algalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal
den ilgi bulunan iki şeyden, benzerlik bakı­ M ehm et A kif Ersoy
mından güçsüz durumda olanı nitelikçe daha “Bayrak” yerine “hilal” deniyor.
üstün olana benzetmek demektir. Teşbihte Deli eder insanı bu dünya
dört öğe vardır: Benzetilen, kendisine benze­ Bu gece, bu yıldızlar, bu koku
Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç
tilen, benzetme yönü, benzetme edatı (aracı). O rhan Veli Kanık
Koca kız, çocuk gibi oyuncaklarla oynuyor. “Bahar” yerine “çiçek açmış ağaç” deniyor.
B enzetilen K endisine B enzetm e B enzetm e yönü
benzetilen edatı Kinaye, bir sözü gerçek anlamının dışında,
benzetme amacı gütmeden mecazlı anlamda
Ama bütün teşbihlerde bu dört öğe kulla­ kullanma demektir. Örnekler:
nılmaz; benzetme yönü ya da benzetme edatı G önlüm gibi ey nâm e gidip yârda kaldın
söylenmeyebilir. Baş üzre yerin var, ham-ı destârda kaldın
Teşbih sanatına örnekler: Naili-i Kadim

Yanm ış bir tavan gibi çöken akşam altında, “Baş üzre yerin var” sözü, / ‘çok değerlisin”
Dinleriz, haykırarak kaçışan kargaları. anlamında kullanılmış.
Ziya Osm an Saba
Ey benim sarı tam buram
“Akşam” “yanmış bir tavan”a benzetiliyor. Sen ne için inilersin
İçim oyuk, derdim büyük
Altın kem erler gibi Ben anınçün inilerim
H atıralar önüm üzde... Pir Sultan A bdal
Behçet Necatigil “İçim oyuk” sözü “dertliyim” anlamında kul­
“Hatıralar” “altın kemerler”e benzetiliyor. lanılmıştır.
İstiare (eğretileme), bir şeyi kendi adının Tariz (dokundurma), bir sözü üstü kapalı
dışında, türlü yönlerden benzediği başka bir söyleyerek ya da tersini kastederek bir kimse­
şeyin adıyla anma demektir. İstiarenin birçok yi kınama, iğneleme sanatıdır. Örnekler:
türü olmakla birlikte yaygın olarak kullanılan Bir yetim görünce döktür dişini
iki türü vardır: Açık istiare ve kapalı istiare. Bozm ağa çabala halkın işini
G ünde yüz adam ın vur kır dişini
Açık istiare “kendisine benzetilen” ile yapılır. Bir yaralı sarm ak için yeltenm e
Örnekler: Huzuri
44 SÖZ SANATLARI

O n kadın dövse yorulmaz benim İhsan Beyim K üçüktüm , küçücüktüm


Bilirim ben ne to su n d u r... O ltayı attım denize
M ehm et A kif Ersoy Bir üşüşüverdi balıklar
D enizi gördüm
Kışlalar sâye-i şâhânede cennet gibidir O rhan Veli Kanık
Bir giren sonra içinden gâvur olsa çıkamaz
E şref “Deniz, olta, balık” sözcükleri.
Teşhis ve intak (kişileştirme ve konuştur­ Leff ü neşr (dür-yay), genellikle bir beyit
ma), insan dışındaki canlı ya da cansız varlık­ içinde, birinci dizede önce iki ya da daha çok
ları insan kişiliğinde gösterme ve insan gibi şeyden söz edip, ikinci dizede bunlarla ilgili
konuşturma sanatıdır. Örnek: benzerlikleri ve karşılıkları vermektir. Ör­
İçmiş gibi geceyi bir yudum da, nekler:
G öğün m ağrur bakışlı bulutları.
Baki Süha Ediboğlu Bâğda zülf ü ruhun andıkça bu kim dür deyü
Sünbül ü gül birbirinden sual eyler beni
Nedim
“Bulutlar”m insan gibi bakışlarından söz edi­
liyor. (Zülf ile yanak ve sünbül ile gül)
Şekerdir leblerin, incidir dişin
Anlamla İlgili Sanatlar C evherdir gözlerin, hilâldir kaşın
Gevheri
Sözcüklerin gerçek anlamıyla, bazen nükteli
söyleşiye de başvurularak yapılan sanatlar ( Leb ile diş ve göz ile kaş)
anlamla ilgili sanatlardır. Tecahül-i arif (bilmezlikten gelme), bilinen
İlham (andırış), iki ya da daha çok anlamı bir şeyi bilmiyormuş ya da başka türlü biliyor­
olan bir sözcüğü, bir dize ya da beyitte bütün muş gibi göstererek anlatmaktır. Örnek:
anlamlarını kastederek kullanma sanatıdır. Ey şuh N edim â ile bir seyrin işittik
Örnekler: Tenhâca varıp Göksuya bir işret var içinde
G örm edim kim sede câna senin ânın gibi ân Nedim
Severim cân ü gönülden seni ben ânın için
Z ati
Şair sevgilisiyle gezmeye çıkıyor, ama bunu
başkasından işitmiş gibi davranıyor.
 nın, “güzelliğin” ve “onun” anlamlarında Hüsn-i ta lil (güzel neden gösterme), her­
kullanılmıştır. hangi bir olayın meydana gelişini, hayali ve
D edim dilber niçin sararıp soldun güzel bir nedene bağlamak demektir. Ör­
D edi çekdiceğim dil yâresidir nekler:
G evheri
G örünen yıldız değil yer yer delinm iştir felek
Dil yâresi, “gönül yarası” ve “dilin (sözün) G ün yüzünün hasretiyle tir-i âhım dan benim
yol açtığı yara” anlamlarında kullanılmıştır. Necati
Tevriye (artsama), iki ya da daha çok (Felek: gökyüzü; tir-i âh: ah oku)
anlamı olan bir sözcüğün yakın anlamını Niçin sık sık bakarsın öyle m ir’at-i mücellâya
M eğer sen dahi kendi hüsnüne hayran mısın kâfir
söyleyip uzak anlamını kasdetmek demektir. Nedim
Örnek:
(M irat-i mücella: ayna; hüsn: güzellik, yüz
Gül gülse dâim ağlasa bülbül aceb değül
Z îrâ kimine ağla dem işler kimine gül güzelliği)
Zati Mübalağa (abartma), sözün etkisini güçlen­
Gül, “gül!” (gülmek fiilinden) ve “gül adı dirmek amacıyla bir şeyi olduğundan büyük
verilen çiçek” anlamlarında kullanılmıştır. ya da az göstermektir. Örnekler:
Yazılıp erm eye pâyânına dek nâm e-i şevk
Tenasüp (oranlama), birbiriyle konu, an­ H ep ağaçlar kalem olsa kam u yaprak kâğıd
lam ya da başka yönlerden ilgili sözcükleri bir Necati
arada bulundurma sanatıdır. Örnekler: Bütün ağaçların kalem, bütün yaprakların
A kla yelken edip urdukça kıyıda küreği kâğıt olarak kullanılmak istenmesi abart­
A nafor suların akıntı gibi çağlattık
Sururi
madır.
Ölüm indirm ede gökler, ölü püskürm ede yer
“Yelken, kıyı, kürek, anafor, su, akıntı, O ne m üthiş tipidir: Savrulur enkaz-ı beşer
çağlatmak” sözcükleri. M ehm et A kif Frsoy
SÖZ SANATLARI 45

Savaşın korkunçluğunu anlatmak için abart­ Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
maya başvurulmuş. G ökten ecdad inerek öpse o pak alm değer
M ehm et A kif Ersoy
Tezat (karşıtlık), iki şey arasındaki terslik­
leri, karşıtlıkları söyleme sanatıdır. Örnekler: Telmih (anıştırma), söz arasında ünlü bir
Dil gitti gerçi yerine kondu hezâr gam
olayı, bir atasözünü, bir şiir parçasını, bir
Biri gider biri gelir oldu belâlıların özdeyişi anımsatmak demektir. Örnekler:
Şeyhülislam Yahya
G ökyüzünde İsa ile, T ur dağında Musa ile
Elim deki asa ile çağırayım Mevlam seni
(Gitmek-gelmek) Yunus E m re
İşkence yaptıkça bana gülerdi
Benim sâdık yârim kara topraktır
İsa’nın göğe yükselişi, Musa’nın Tur Dağı’nda
Âşık Veysel yaşamışlığı söz konusu ediliyor.
(İşkence yapmak-gülmek) Acımak
Gel etm e karınca kardeş,
Tekrir (yineleme), anlatımı ve ses güzelliği­ Ağustos böceğine acı
ni güçlendirmek amacıyla bazı sözcüklerin K abahat onun m u sanki
Şarkı söylediyse bütün yaz?
yinelenmesidir. Örnek: M uzaffer Tayyip Uslu
Büyüksün İlâhî büyüksün büyük
Büyüklük yanında kalır pek küçük La Fontaine’in “Ağustosböceği ile Karınca”
Ali H aydar Bey adlı öyküsü anımsatılıyor.
Rücu (dönüş), söylenen bir sözü geri çevi­ İrsal-i mesel (atasözü kullanma), bir düşün­
rip onun yerine daha güçlü bir düşünceyi ceyi atasözleri, özdeyişler ekleyerek güçlen­
söylemek demektir. Örnekler: dirmek demektir. Örnekler:
Severim seni cân gibi hata dedim maazallah Balık baştan kokar bunu bilm em ek
N e m ikdarı ola canın ki benzeden sana cânı Seyrani gafilin ahm aklığından
' H oca D ehhani Seyrani
(Balık baştan kokar.)
Ferda senin dedim , beni alkışladın, hayır
H er şey vediadır sana, ey genç... Kirpikleri uzundur, yârin hayale sığmaz
Tevfik Fikret M eşhur bir m eseldir m ızrak çuvala sığmaz
Havai
(Ferda: yarın, gelecek; vedia: emanet) (Mızrak çuvala sığmaz.)
Kat (kesme), etkisini artırmak amacıyla
sözü, arkası kendiliğinden anlaşılacak biçim­ Sözle İlgili Sanatlar
de yarıda bırakmak demektir. Örnekler: Sözle ilgili sanatlarda sözcüğün anlamı hemen
Ey kimsesiz, avare ç o cu k lar... hele sizler hiçbir biçimde dikkate alınmaz, yalnızca yapı­
Hele sizler... sına, söylenişine ve yazılışına bakılır.
Tevfik Fikret
Cinas, söylenişleri bir, anlamları ayrı olan
D esem ki: “Ben seni ...” yok, dinlem ez ki, hiddet eder
Niçin? Bu sözde ne var? Sanki hiddet etse, ne der? sözcükleri bir arada kullanmak demektir.
O rhan Seyfi O rhon Örnek:
Terdit (beklenmezlik), sözü beklenmedik Ben âşıkım el göğüste yüz yerde
çarpıcı bir sonuçla belirtmektir. Örnekler: El efendim del sinemi yüz yerde
G evheri
Hele var ki bir tablo
Görse şaşar Anibal: (Yüz: surat, çehre; yüz: 100 sayısı)
Ö rdeklerden bir filo
Bir de kazdan amiral
Kalb (evirmece), bir sözcüğün harflerinin
Fazıl A hm et Aykaç yerlerini değiştirerek başka sözcükler yapma
N eler yapm adık şu vatan için demektir. Örnek:
Kimimiz öldük
Kimimiz nutuk söyledik Belin nişânını sordum lebinden eydür kim
O rhan Veli Kanık Dilin tut eyleme kâli ki bunda sığmaz kıl
Şeyhi
İltifat (okşayış), söz arasında, o an hemen
uyanıveren bir coşku ile sözü birine ya da (Bel: bel; leb: dudak)
bir şeye yönelterek seslenmek demektir. A kis (çaprazlama), bir dizede ya da cümle­
Örnek: de iki sözcük ya da tamlamayı aynı ya da baş­
V urulup tertem iz alnından uzanmış yatıyor
ka tümcede yeri değiştirilmiş olarak yinele­
Bir hilâl uğruna ya R ab ne güneşler batıyor mek demektir. Örnekler:
46 SPARTA

Kalem böyle çalınmıştır yazıma kurmuştu. Buna göre devlet bireyden çok da­
Yazım kışa uymaz kışım yazıma
Gevheri
ha önemliydi. Sağlıklı ve güçlü doğan Spartalı
Hem yürüsem hem söylesem
erkek çocukların yaşamları devlete adanır­
H em söylesem hem yürüsem ken, sağlıksız bebekler dağlarda ölüme bıra­
A rif D am ar kılıyordu. Ana babalar yedi yaşma kadar oğ­
Leb değmez (dudak değmez), içinde b, ra, lan çocuğun bakımından sorumluydu. Çocuk­
/, p , v gibi dudak ünsüzleri kullanılmadan ya­ lar bu yaştan 12 yaşına kadar, 15 kişilik bir
zılan şiire denir. ekibin üyesi olur, kurallara uymakta başarı
Burada tanımlanan ve örneklendirilen söz gösterenler önderliğe seçilirdi. Hep birlikte
ve anlam sanatları çoğunlukla Divan şiirinde yaşanır, çocuklar yalınayak yürüyüp, çıplak
kullanılmıştır. Çünkü Divan şairi “hüner ve gezerek vücutlarını güçlendirir, savaşa hazır-
marifet göstermek” amacını taşımaktadır lanırlardı. 12 yaşma gelince yeniden ekiplere
(bak. DİVAN EDEBİYATI). Divan şairleri kadar ayrılır, her ekip 20 yaşında bir önderin yöneti­
olmasa da, halk şairleri de söz ve anlam sanat­ mine verilirdi. Sıkı bir beslenme düzenleri
larından yararlanmışlardır. Tanzimat’tan gü­ vardı. Daha çok yemek isteyen bunu ancak
nümüze kadar gelen Türk şiir geleneğinde de çalarak elde edebilirdi. Çocuklar sadece uzun
söz ve anlam sanatlarından hayli yararlanılmış kollu, kısa bir tunik giyerler, kendi yaptıkları
olduğunu görmekteyiz. Burada özet olarak kamıştan sert yataklarda yatarlardı. Spora bü­
anlatılan söz ve anlam sanatları, şiir dışındaki yük önem verilir, koşu, güreş, atlama ve atış
edebiyat ürünlerinde, hatta günlük konuşma eğitimi'yapılırdı. Okuma yazma önemli sa­
dilinde de anlatımı zenginleştirmek üzere sık­ yılmaz, müzik ve edebiyata pek ilgi duyul­
ça başvurulan öğelerdendir. mazdı.
Çocukluktan çıkıp erişkin yaşa geldiklerin­
SPARTA. Eski Yunan uygarlığında Atina sa­ de herkesin aynı masada oturup yemek yedi­
nat, devlet yönetimi, siyaset, edebiyat, felse­ ği, bir örnek giyindiği 15’er kişilik birlikler
fe, eğitim ve bilim alanlarında ün kazanmıştı. oluşturulurdu. Birliklerinde eşlerinden ve ai­
Sparta ise savaşçılıkta önde geliyordu. lelerinden ayrı yaşarlardı. Avlanır, askeri eği­
İlk Spartalılar 3.000 yılı aşkın bir süre önce time katılır ve savaşırlardı. Savaşta başlarına
Korint Körfezi’ni geçen Dorlar’dı. Yunanis­ yaban domuzu dişi kakılmış demir tolgalar gi­
tan’ın güney ucundaki Peloponnesos (Mora) yer, ayaklarına tozluk takarlardı. Ancak ön­
Yarımadası’nda, Evrötas Irmağı vadisinde derliğe seçilirlerse siyasetle ilgilenirlerdi.
köyler kurarak buraya Lakonia adını verdiler. Bir Spartalı 30 yaşına geldiğinde yetişkin
Eskiden Lakedaimon olarak bilinen Sparta bir yurttaş sayılırdı; yaklaşık 60 yaşına kadar
kentini de başkent yaptılar. Sparta’nın gücü­ askerlikten başka uğraşı olmazdı. Bu yaştan
nü Lykurgos adlı bir yasa koyucuya borçlu sonra ya eğitim ya da kamu hizmetlerinde gö­
olduğu kabul edilir. İÖ 8. yüzyıl dolaylarında rev alırdı.
Lykurgos’un, sonradan Sparta adını alacak Sparta yurttaşlarının (Spartiates) el emeği­
olan askeri bir devlet modelini oluşturduğu ne dayanan işlerde çalışmaları yasaktı. Zana­
söylenir. Herodot ve pek çok başka tarihçiye at ve ticaretle ilgili işlerle perioikhos adı veri­
göre, Sparta’da anayasayı hazırlama, yasalar len ve köle ile yurttaş arası sayılan insanlar
koyma, toprak dağıtımı gibi birçok düzenle­ uğraşırdı. Bunlar Evrötas vadisinin yerli hal­
meyi Lykurgos gerçekleştirmiştir. Ne var ki, kının torunlarıydı. Tarımda ya da el emeğine
bunun doğruluğunu kanıtlayan hiçbir belge dayanan işİerde heloflar (köleler) kullanılır­
yoktur. Lykurgos, öncelikle güçlü bir askeri dı. Bunlar Spartalılar’ın İÖ 8. yüzyılda fethet­
örgütlenmeye dayanan Sparta kent devletinin tiği komşu Messenia topraklarının halkıydı.
kurucusu olarak tanınır. Bu devleti, İÖ 6. İÖ 7. yüzyılda Messenia halkı başkaldırınca,
yüzyıldan başlayarak iki kral, beş yargıçtan Spartalılar bu isyanı acımasızca bastırarak on­
oluşan ephoros ve 30 üyeli bir yaşlılar kurulu ları köleleştirmişlerdi.
olan gerousia ile birlikte yönetti. Spartalılar’ın yaşamları çok sadeydi; her
Lykurgos ayrıca katı bir eğitim sistemi de türlü lüksü küçümserlerdi. Para olarak gümüş
SPENSER 47

ve altın yerine demir çubuklar kullandılar. ve köle olarak satılmıştı. Spartaküs İÖ 73’te
Bunlarla alışveriş etmek ve biriktirmek ol­ kendisiyle birlikte Capua’daki gladyatör oku­
dukça zordu. lundan kaçan 77 arkadaşıyla Vezüv Yanarda-
Spartalılar İÖ 6. yüzyılda Eski Yunan’da ğı’na sığındı. Küçük bir Roma ordusunca ku­
büyük bir güç durumuna gelerek Peloponne- şatılan kaçaklar, bir uçurumdan aşağı inerek
sos Yarımadasının tümünü ele geçirdiler. Ne Romalı askerleri şaşırtıp kaçmayı başardılar.
var ki, dar görüşlülükleri ve demokratik ol­ Spartaküs, kendisine katılan ve sayılan 100 bi­
mayan yönetimleri yüzünden Yunanistan’ın ne ulaşan kaçak köle ve gladyatörlerle Luca-
tümüne önderlik edemediler. Pers Savaşları nia’ya doğru yürüdü. Amansız bir çatışma so­
sırasında Sparta, yandaşlarından çok kendi nucunda Publius Varinius’u yendi ve Thuria
topraklarını savundu. Atinalılar Pers ordusu­ ile Metapontion kentlerini yağmaladı.
nu yenerek büyük bir zafer kazandılar (bak. Spartaküs artık Güney İtalya’ya egemen ol­
A tina ). Sparta Kralı Leonidas ise İÖ 480’de muştu. Roma Senatosu birden tehlikenin far­
komutasındaki küçük bir birlikle, güçlü Pers kına vardı. İÖ 72’de iki konsülün yönetimin­
ordusuna karşı Thermopilai Geçidi’ni üç gün deki güçler Spartaküs’ün üzerine gönderildi.
elinde tutmayı başardı. Son askeri ölünceye Spartaküs onlan yendikten sonra kuzeye, Alp-
kadar geçidi bırakmadı (bak. THERMOPİLAİ Sa- ler’e doğru yürüyüşe geçti. Gallia Cisalpina
VAŞl). valisi onu durdurmaya çalıştıysa da, yenilgiye
Sparta ve Atina arasında zorlu bir rekabet uğradı. Köle ordusu artık Alpler’i geçebilir ve
başlamıştı. Peloponnesos Savaşı’nda Spartalı- güvenlik içinde dağılabilirdi. Ne var ki, kimse
lar Atinalılar’ı yendi. Böylece Sparta Eski İtalya’dan ayrılmak istemedi. Spartaküs, ister
Yunan’ın en güçlü devleti durumuna geldi istemez yeniden güneye yürümek durumunda
(bak. P eloponnesos SAVAŞI). Ama, öbür Yu­ kaldı.
nan kent devletlerine karşı acımasız tutumuy­ Lucania’ya geri dönen ordu, orada ilk kez
la bu devletlerin başkaldırısına neden oldu. Marcus Crassus’a yenildi. Spartaküs, Sicilya’
Sparta İÖ 371’deki Leuktra Çarpışması’nda ya geçmeyi tasarlayarak Messina’ya çekildi.
kesin bir yenilgiye uğradı. Bu savaşın sonucu Onları kaçırmaya söz veren korsanlar sözle­
olarak, tüm Yunanistan Thebai kent devleti­ rinde durmadı. Crassus köleleri kuşattıysa da,
nin egemenliği altına girdi. Spartaküs kuşatmayı yararak çekildi. Daha
Leuktra Çarpışmasından sonra h eloflar sonra, İÖ 71’de, savaşmakta direnen köleler
özgürlüğüne kavuştu. Lykurgos’un katı kural­ Romalılar’ca kılıçtan geçirildi. Spartaküs,
ları artık neredeyse tümüyle göz ardı ediliyor­ Crassus’a saldırmak üzere ilerlerken öldürül­
du. Gene de Sparta, Makedonya Kralı II. dü. Romalı general Pompeius, Spartaküs’ün
Philippos’a boyun eğen son Yunan kent dev­ ordusundaki çok sayıda kaçağı yakalayıp öl­
letlerinden biri oldu. Sparta’nm son Kralı Na- dürdü. 6.000 kişiyi tutsak alan Crassus, Appia
bis eski disiplini geri getirerek İÖ 2. yüzyılda­ Yolu boyunca tümünü çarmıha gerdirdi.
ki Roma saldırılarına karşı kenti ayakta tut­
SPENSER, Edmund (1552-1599). İngiliz
mayı başardı. Nabis’in öldürülmesiyle birlikte
Sparta Romalılar’ca işgal edildi ve İÖ 146’daedebiyat tarihinde Geoffrey Chaucer’dan
tarihin karanlıklarına gömüldü. (yaklaşık 1341-1400) sonra 200 yıl boyunca,
kalıcı değer taşıyan hiçbir şiir yazılmamış,
Modern Sparta kenti 1834’te eski kentin ya­
kınında bir yerde kuruldu. Eski kentten ayır­Fransızca ve İtalyanca’ya göre İngilizce de­
mak amacıyla Nea Spartı (Yeni Sparta) adıyla ğersiz bir dil sayılarak kullanılmamıştı (bak.
anılır. Bugün Yunanistan’da turunçgillerin İNGİLİZ EDEBİYATI). Şair Edmund Spenser,
yetiştiği bir bölgenin merkezidir. Kraliçe I. Elizabeth döneminin düşünce yapı­
sını yansıtan ve biçimsel yetkinliğe ulaşan
SPARTAKÜS (ölümü İÖ 71). Önderlik yete­ şiirleriyle İngilizce şiir dilini önemli ölçüde
neğiyle dikkati çeken Trakyalı bir köle olan zenginleştirdi.
Spartaküs, bir olasılığa göre Roma ordusun­ Spenser yoksul bir ailenin çocuğu olarak
dan kaçmış, haydutluk yaparken yakalanmış Londra’da doğdu. Merchant Taylors Oku­
48 SPINOZA

lu’nda Latince, İbranice, Yunanca ve müzik “Prosopopoia or Mother Hubberd’s Tale”


öğrenimi gördü. Daha sonra gittiği Cam- (“Prosopopoia ya da Hubberd Ana’nm Öykü­
bridge Üniversitesi’nde okurken, okul gider­ sü”) toplatıldı ve Spenser’ın gözden düşmesi­
lerini karşılayabilmek için bir yandan da çeşit­ ne neden oldu.
li işlerde çalıştı. Bu üniversitede aldığı eğitim, Spenser yeniden İrlanda’ya döndü ve ikinci
Eski Yunan ve Roma klasiklerinin yanı sıra, evliliğini Elizabeth Böyle ile 1594’te gerçek­
eski ve çağdaş İtalyan, Fransız ve İngiliz ede- leştirdi. Epithalamion (1594; “Evlilik Gece­
si”) ve Amoretti (1595) başlıklı derlemelerde
Mansell Collection
yer alan sonelerinde evlilikle sonuçlanan mut­
lu aşkını dile getirdi. Sonraki yıl, yaşamı bo­
yunca şiirlerinde sık sık yer verdiği Sir Philip
Sidney’in ölümü üzerine, “Astrophel” olarak
bilinen bir ağıt yazdı. 1595’te Faerie Queene’
in üç cildi daha yayımlandı. 1598’deki İrlanda
Ayaklanması’nda Kilcolman’daki şatosu yan­
dı. Bunun üzerine Cork’a yönetici atanan
Spenser, İrlanda’daki durum konusunda bilgi
vermek için gittiği Londra’da öldü ve West-
minster Abbey’ye gömüldü.

SPINOZA (1632-1677). Benedictus (Baruch)


Spinoza, Tanrı, bilim ve ahlak üzerine kuram­
ları ile kendinden sonraki düşünürleri önemli
ölçüde etkilemiş olan HollandalI bir düşü­
nürdür.
Hıristiyanlık’ı kabul etmeye zorlandıkları
için asıl yurtları Portekiz’i terk ederek o
dönemin en hoşgörülü ülkelerinden biri olan
Hollanda’ya yerleşen varlıklı bir Yahudi aile­
sinin çocuğu olarak Amsterdam’da dünyaya
16. yüzyıl İn g iliz ş airi E dm u nd Spenser. geldi. Amsterdam’da din adamı yetiştiren bir
Yahudi okuluna gönderildi. Ama bu okuldaki
biyatmı da tanımasını sağladı. The Shepherdes eğitimden memnun kalmayan Spinoza, Ay­
Calendar (“Çoban Takvimi”) adlı şiir kitabı dınlanma Çağı’nın düşünürlerinin yapıtlarını
1579’da yayımlandı. Eski İngilizce’yi kullan­ inceledi. Francis Bacon, Thomas Hobbes,
dığı bu yapıtında Spenser yaşam ve aşk ko­ Rene Descartes gibi yeni filozofların düşünce­
nusundaki düşüncelerini dile getirir. Deği­ lerini benimsemiş olan Hıristiyan aydınların
şik ölçülü 12 şiirden oluşan bu kitap Röne­ çevresine girdi. Yahudi inanç ve görüşlerinin
sans dönemi İngiliz edebiyatının ilk yapıtı sa­ dışına çıkması üzerine Yahudi din adamların­
yılır. ca sorguya çekildi. Susacağına ve dinine bağlı
Spenser, daha sonra İrlanda kral vekilinin kalacağına yemin etmek koşuluyla kendisine
sekreteri olarak İrlanda’ya gitti ve İngiltere’ maaş bağlanacağını vaat ettiler. Spinoza bu
deyken başladığı destan şiiri Faerie Queene’i koşullara razı olmayınca 1656’da Yahudi ce­
(1590; “Periler Kraliçesi”) burada yazmayı maatinden çıkarıldı. Bu olay Spinoza’nın ya­
sürdürdü. Faerie Queene büyük coşkuyla kar­ şamında bir dönüm noktası oldu ve bundan
şılandı. Spenser, hayali bir ülkede geçen sonra hiçbir dini benimsemedi. Lahey’de ken­
Faerie Queene’i Kraliçe Elizabeth’i ve İngilte­ disini bilimsel çalışmalarına verdi. Kendisine
re’yi yüceltmek için kaleme almıştı. Ertesi yapılmak istenen yardımları kabul etmeyen
yıl eski şiirleriyle birlikte yayımladığı, saray Spinoza, ondan sonra yaşamını mercek yapa­
yaşamı üzerine bir yergi olan hayvan öyküsü rak kazandı.
SPOR 49

17. yüzyılda özgürlük ve hoşgörülü bir


ortam için savaşanların arasında Spinoza’nın
önemli bir yeri vardır. Ona göre devlet
düşünme, konuşma, yazma özgürlüğünü bas­
kı altına alırsa amacından sapmış olur.

SPOR. Hayvanların çoğu oyun oynar, atlar,


sıçrar ve tırmanır ama yalnız insan spor yapar.
İnsanlar da, tarih boyunca koştular, tırmandı­
lar, ağır nesneleri kaldırdılar, yüzdüler. Ne
var ki, bu fiziksel etkinlikleri her zaman spor
amacına yönelik ve yarışma biçiminde olma­
dı. Çocukların, ilkçağlardan bu yana oyunla­
rında koşular düzenleyerek yarıştıkları ya da
güreştikleri söylenebilir. Büyükler arasında
ise, fiziksel yanşma anlamında sporun ne za­
man başladığı kesin olarak bilinmemektedir.
Arkeolojik buluntular Eski Çin’de top
oyunlarının yaygın biçimde oynandığını gös­
termiştir. Eğer bu oyunlar dinsel bir gösteri
değil de bir yarışma özelliği taşıyorsa, sporun
ilk biçimlerinden biri olarak ele alınabilir.
Netherlands Information Service, New York Eski Yunan ve Roma’da da top oyunları boş
17. yüzyıld a ö zg ü rlü k ve h o ş g ö rü lü b ir o rta m zamanların sağlıklı bir biçimde değerlendiril­
y a ra tm a k için savaşanların arasında H o lla nd alI mesi amacıyla oynanırdı.
d ü ş ü n ü r S p in o za 'n ın ö n e m li b ir y e ri vardır.
Eski Mısır’da spor oldukça yaygındı. Fira­
vunlar, ülkeyi yönetecek yetenekte oldukları­
Din özgürlüğünü savunduğu Tractatus Theo- nı, avcılıkta ve ok atmadaki üstünlüklerini
logico-Politicus'un (1670; “İlahiyat ve Siya­ göstererek kanıtlardı. Böyle gösterilerde fira­
set İncelemesi”) dinci çevrelerde uyandırdığı vunlar bir başka kişiye karşı yarışmazdı. Bu
tepki üzerine bundan böyle hiçbir şey yayım- nedenle olağanüstü başarıları yalnızca birer
lamamaya karar verdi. Gerçekten de, bu efsane de olabilir. Kutsal nitelik taşımayan
yapıtın yanı sıra Descartes üzerine yayımladı­ sıradan Mısırlılar ise atlama, güreş, sırık
ğı küçük bir kitaptan başka hiçbir yapıtı dövüşü ve top oyunları gibi bugün hâlâ
kendisi yaşarken yayımlanmadı. Yaşadığı görülen sporlarla da ilgilendiler.
günlerde peşini bırakmayan din bağnazlığı Eski Yunan ve Girit’te spor gösterileri hem
ölümünden sonra da sürdü; dinsizliğin bir dinsel, hem din dışı amaçlarla gerçekleştirilir-
örneği olarak damgalandı ve gerçek değeri di. Homeros’un İlyada ve Odysseia adlı yapıt­
ölümünden 100 yıl sonra anlaşıldı. larında bu iki tip spor etkinliğinden de söz
Geometri yöntemlerini kullanarak felsefi edilir. Din ve sporun birleştirildiği en ünlü
sorunlara yaklaşan Spinoza, Mistisizm’i akılcı spor etkinliği, başlangıcı İÖ 776 olarak belir­
bir yöntemle açıklamaya çalışır (bak. MİSTİ­ lenen, ama geçmişi büyük olasılıkla daha eski
SİZM). Ona göre geometrinin şekilleri için tarihlere uzanan Olimpiyat Oyunları’dır. Eski
mekân ne ise, tek tek nesneler için de Tanrı Yunan’da benzer kutsal oyunlar Delfi, Korint
odur. Spinoza’ya göre insanı güçlü ve dolayı­ ve Nemea kentlerinde de düzenlenirdi. Bu
sıyla erdemli kılan, özgürlüğe ulaştıran gerçek dört kentteki oyunlarda başarılı olan atletler
bilgi Tanrı’yı bilmek ve her şeyin onun büyük bir ün ve onur kazanmanın yanı sıra,
özünden zorunlu olarak türediğini kavramak­ çeşitli maddi ödüller de alırdı. Yunanlılar
tır. Tanrı’yı bilmek, Tanrı’yı sevmekle aynı dindışı sporlarla da yakından ilgiliydiler.
şeydir. Gymnasiori’u olmayan kent devletlerinin tam
50 SPOR

Eski Y u n a n 'd a to p oyu ncu ları.


Bugün A tin a 'd a k i U lusal A rke o lo ji
M üze si'nd e b u lu n a n , yaklaşık İÖ
510'dan kalm a bu kab artm a b ir
heykel kaidesi üze rin ded ir.

Athens National ArchaeologicalMuseum, T AP Service

bir toplum olamadıkları düşünülürdü. Bu gözde spordu. Bazen bir şenliğe dönüşer
gymnasion’larda atletler eğitilir ve yarıştırılır- okçuluk yarışmaları aylar öncesinden tasarla­
dı. Eski Yunan’da, askeri disiplinin çok nırdı. Kasabalar arası yarışmalardaki tören­
önemli olduğu Sparta dışında, kadınlar spor lerde okçular, sporun koruyucu azizlerinin
etkinliklerine katılmaz ve Olimpiyat Oyunla- resimleri ve heykellerinin ardında yürürlerdi.
n ’na alınmazlardı. Bu genel uygulama dışında Kasaba halkı, soylular arasında düzenlenen
kalan tek örnek tanrıça Hera onuruna düzen­ bu okçuluk turnuvalarına alınmaz, yalnızca
lenen yarışmalardı. izleyici olabilirdi. Genellikle, yarışmaları izle­
Eski Roma’da savaş arabası yarışları en meye gelen halk için koşu, atlama ve güreş
yaygın spor gösterilerindendi. Ama atletizm, karşılaşmaları da düzenlenirdi.
boks, güreş, cirit ve disk atma gibi sporlara da Ortaçağda köylü kadınlar koşulara ve top
ilgi gösterilirdi. Roma’da savaş arabası yarış­ oyunlarına serbestçe katılırdı. Soylu kadınlar
ları 250 bin kişi tarafından izlenen büyük da ava çıkar ve şahin beslerdi.
gösteriler biçiminde düzenlenirdi. Bu sayı Rönesans döneminde spor artık tümüyle
Colosseum’da gladyatörlerin gösterilerini iz­ dinsel amaçların dışına çıkmıştı. 15. ve 16.
lemeye gelenlerin yaklaşık beş katıydı. Bunun yüzyılların soyluları ve aydınları dansı spora
bir nedeni de, gladyatör kiralamanın ve dö­ yeğlediler. Bale Fransa’da bu dönemde geliş­
vüştürmenin oldukça pahalıya mal olmasıydı. ti. Atlar ise zarif hareketlerle yürümeleri için
Gladyatör dövüşlerinde ya insan insana karşı eğitildi. Bu dönemde sporcular arasındaki
ya da insanlar hayvanlara karşı mücadele mücadeleden çok, görünümlerinin soyluluğu
ederdi. Neron döneminde arenada kadın ve incelikli davranışlarıyla ilgilenildi.
gladyatörler de dövüştürülmeye başlandı. Avrupa’da sporun günümüzdeki biçimini
Araba yarışları, gladyatör dövüşlerinin Hıris­ alması 17. yüzyılın sonlarında başladı. İngilte­
tiyanların tepkisi ve ağır maliyetler nedeniyle re’de sırık dövüşü gibi geleneksel sporlar
İS 5. yüzyılın başlarında sona erdirilmesinden yerini kriket gibi daha örgütlü oyunlara bırak­
çok sonra da sürdürüldü. Araba yarışları tı. Boks sporu 18. yüzyıl boyunca yaygınlaştı
oldukça modern yarışlardı. Yarışçılar Yeşiller ve bu sporu daha uygar kılmak üzere kurallar
ve Maviler gibi ayrı takımlarda toplanır, bu geliştirildi.
da taraftarlarının bağlılıklarını güçlendirir, 18. ve 19. yüzyıllarda spor giderek uzman­
ilgilerini ayakta tutardı. lık dallarına ayrıldı. Kurulan ulusal örgütler
Ortaçağda sporun daha az örgütlü olduğu standart kurallar koydu. 1863’te İngiltere’de
görülür. Panayırlar ve mevsim şenliklerinde ortaçağın halk futbolundan kaynaklanan yeni
erkekler ağır taş ve tahıl çuvalları kaldırma tip futbolu geliştirmek üzere Futbol Birliği
yarışmaları yaparlardı. Kırsal kesimde en kuruldu. A B D ’de ragbi ve Amerikan futbolu
yaygın spor, hemen hiçbir kuralı olmayan gelişti. Modern sporlar bu iki ülkeden dünya­
halk futboluydu. Evlilerin bekârlara ya da bir ya yayıldı. İngiltere, başlangıcı Rönesans
köyün başka bir köye karşı oynadığı bu Fransa’sına dayanan tenis gibi, kökenleri
oldukça vahşi oyun İngiltere ve Fransa’da 19. başka ülkelerde olan sporları da modernleş­
yüzyıla kadar sürdü. tirdi. 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başla­
Ortaçağın soyluları arasında okçuluk en rında Uluslararası Olimpiyat Komitesi
SPOR 51

(1894), Uluslararası Futbol Federasyonu oyunlar bugün hâlâ Anadolu’nun bazı yörele­
(1904) ve Uluslararası Amatör Atletizm Fe­ rinde oynanır.
derasyonu (1912) gibi örgütler kuruldu. Bu sporlar Osmanlılar döneminde de varlı­
Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleri, Asya ğını korudu. İstanbul’da Atmeydanı, Okmey­
ve Afrika’yı sömürgeleştirdikleri dönemler­ danı, Okçular Tekkesi gibi semtler eski spor­
de, yerli sporların yerine kendi sporlarını ların sürdürüldüğü yerlerdi. Güreş bazı padi­
geçirdiler (bak. SÖMÜRGECİLİK VE EMPERYA­ şahların da yakından ilgilendiği bir spordu.
LİZM). Batılı olmayan ülkelerden Japonya’da, Osmanlılar’da ilk beden eğitimi dersleri,
geleneksel bir spor olan sumo (Japon güreşi) 1868’de İstanbul’da Mekteb-i Sultani’nin (bu­
halk arasında yaygın ve sevilen bir sporDİma gün Galatasaray Lisesi) açılmasıyla başlatıldı.
özelliğini korudu. Gene Japonya, modern Gene İstanbul’da 1901’de ilk futbol takımı
Olimpiyat Oyunları’na judo gibi bir sporla kuruldu. 1905’te açılan Galatasaray Spor Ku-
katkıda bulunan ve batılı olmayan sayılı ülke­ lübü’nü, Fenerbahçe, Vefa, Beykoz ve Beşik­
lerden biri oldu. taş kulüpleri izledi.
Modern sporlara geçişin ardında Sanayi Türkiye’de modern sporların geliştirilme­
Devrimi’nce desteklenen bilimsel gelişmeler sinde İsveç’te eğitim gören Selim Sırrı Tar-
yatar. Bu dönemden sonra, atletler, fiziksel can’ın önemli katkıları oldu. 1908’de Osmanlı
olarak en yüksek düzeylerine ulaştırılmak Milli Olimpiyat Komitesi’ni kuran Selim Sırrı,
üzere sistemli bir biçimde çalıştırıldı. Basket­ jimnastik ve futbol gibi sporların halk arasın­
bol, voleybol gibi yeni sporlar, pazara sürülen da yaygınlaşması için çalıştı. 1912’de yelken,
yeni bir mal gibi, istenen özellikleri karşılaya­ 1913’te atıcılık, 1915’te kayak, 1919’da voley­
cak biçimde özel olarak geliştirildi. Kapitalist bol, 1920’de basketbol, 1922’de atletizm ku­
girişimcilik, sporların pazarlanabilir bir ürün lüpleri kuruldu. Daha sonra futbol, atletik
olarak modernleştirilmesinde önemli bir rol sporlar ve güreş federasyonları oluşturuldu.
oynadı. Boş zamanı değerlendirmek için oy­ 1938’de kurulan Beden Terbiyesi Genel
nanan geleneksel oyunların modern spor dal­ Müdürlüğü okullarda ve okul dışında gençle­
larına dönüştürülmesinde okulların ve üniver­ rin spor etkinliklerini düzenlemek ve yönlen­
sitelerin de önemli katkıları oldu. Modern dirmekle görevlendirildi. Bu kuruluş
futbol İngiltere’de Victoria döneminde seçkin 1942’den sonra çalışmalarını Milli Eğitim
gençler tarafından geliştirildi. Kürek sporu ile Bakanlığı içinde sürdürdü. İlk spor akademisi
pist ve alan atletizmi ise modern biçimlerini 1974’te Ankara’da açıldı. Bir yıl sonra İstan­
İngiliz ve A B D üniversitelerinde aldı. bul ve Manisa’da iki spor akademisi daha
Bireysel bir spor olan jimnastik kara Avru­ kuruldu. 1989’da milli eğitim ve spor birbirle­
pa’sında gelişti. Kökenlerini 18. ve 19. yüzyıl­ rinden ayrıldı ve spor etkinlikleri başbakanlı­
da Almanya ve İskandinav ülkelerinden alan ğa bağlı bir genel müdürlüğe bağlandı.
jimnastik, rekabete dayanmayan farklı bir Modern sporlara ilişkin ayrıntılı bilgileri
spor olarak ortaya çıktı. Günümüzün bireysel AM ERİKAN FUTBOLU, ATICILIK, A T ­
jimnastik sporu bu eski spordan gelişmiştir. LETİZM, BASKETBOL, BİSİKLET SPO­
RU , BOKS, BOVLİNG, BU Z HOKEYİ,
Türkler'de Spor ÇİM HOKEYİ, D U V A R TENİSİ, ES­
Eski Türkler’de ilkel sporların İÖ 5000’lerde, KRİM, GOLF, G ÜREŞ, JİMNASTİK, JU­
dinsel törenlerin bir parçası olarak başladığı DO , KAYAK, KÜREK SPORU, M A R A ­
söylenebilir. Orta Asya’daki ilk Türk kavim- TON, MASATENİSİ, OKÇULUK, OTO­
lerinde görülen ve daha sonra da sürdürülen MOBİL YARIŞI, PATEN, SATRANÇ, TE­
başlıca sporlar okçuluk, binicilik, kılıç oyun­ NİS, VOLEYBOL, YELKEN SPORU,
ları, ağırlık kaldırma ve atma ile koşu ve YÜZM E VE DALM A maddelerinde bulabi­
güreştir. Kırgızlar, çocukların doğumunu kut­ lirsiniz. Çeşitli spor dallarında yapılan dünya
lamak için kadın ve çocukların da katıldığı şampiyonluklarının ve önemli yarışmaların
koşular düzenlerdi. Avcılık yapan göçebe sonuçlarına ilişkin bilgiler izleyen sayfalarda
kabileler arasında atlı sporlar gelişti. Bu tablolar biçiminde verilmiştir.
52 SPOR

KISALTMALAR

ABD Am erika Birleşik D evletleri Hol. Hollanda Nor. Norveç


ADC A lm an Demokratik C um huriyeti İng. İngiltere Pan. Panama
AFC Alm anya Federal C um huriyeti İr. jran Par. Paraguay
Arj. A rjantin İri. İrlanda Pol. Polonya
Avus. A vusturya İsk. İskoçya Po. Ri. Porto Riko
Avustr. A vustralya İsp. İspanya Por. Portekiz
BAC Birleşik Arap C um huriyeti, İsvi. jsviçre Rom. Romanya
bugün Mısır İt. İtalya sa saat
Bah. Bahamalar Jam. Jamaika Sen. Senegal
Bar. Barbados Jap. Japonya sn saniye
Bel. Belçika Kan. Kanada Som. Somali
Bre. Brezilya Ken. Kenya SSCB Sovyet Sosyalist
Bul. Bulgaristan k9. kilogram C um huriyetleri B irliği
Cez. Cezayir K. İri. Kuzey İrlanda Tanz. Tanzanya
Çek. Çekoslovakya Kol. K olom biya Tayl. Tayland
ÇHC Çin Halk C um huriyeti Kore Cum. Kore C um huriyeti Tri. ve Tob. Trinidad ve Tobago
da dakika Kore DHC Kore Demokratik Tun. Tunus
Dan. Danimarka Halk C um huriyeti Tür. Türkiye
Dom. Cum. D om inik C um huriyeti km kilom etre Uga. Uganda
Eti. Etiyopya Liech. Liechtenstein Ur. Uruguay
FIFA Uluslararası Futbol Federasyonu Lüks. Lüksemburg Ven. Venezuela
FITA Uluslararası Okçuluk m m etre Vir. Adi. V irgin Adaları
Federasyonu Mac. Macaristan W BA Dünya Boks Birliği
Fil. Filipinler Mek. Meksika WBC Dünya Boks Konseyi
Fin. Finlandiya Moğ. M oğolistan Yug. Yugoslavya
Fr. Fransa Mor. M oritanya Yun. Yunanistan
G. Af. Güney A frika Nij. N ijerya Y.Z. Yeni Zelanda
Gua. Guatemala Nik. Nikaragua

ATLETİZM

Dünya Kupası Şampiyonluğu— erkekler

100 m 200 m 400 m


1977 S. VVilliams (ABD) C. Edvvards (ABD) A. Juantorena (Amerika Kıtası)
1979 J. Sanford (ABD) S. Leonard (Amerika Kıtası) K. Hassan (Afrika)
1981 A. W ells (Avrupa) M. Lattany (ABD) C. VViley (ABD)
1985 B. Johnson (Amerika Kıtası) R. Caetano da Silva (Amerika M. Franks (ABD)
Kıtası)
1989 L. Christie (İng.) R. Caetano da Silva (Amerika R. Hernandez (Amerika Kıtası)
Kıtası)

800 m 1.500 m 5.000 m


1977 A. Juantorena (Amerika Kıtası) S. Ovett (Avrupa) M. Yifter (Afrika)
1979 J. Maina (Afrika) T. VVessinghage (Avrupa) M. Y ifter (Afrika)
1981 S. Coe (Avrupa) S. Ovett (Avrupa) E. Coghlan (Avrupa)
1985 S. Koskei (Afrika) O. Khalifa (Afrika) D. Padilla (ABD)
1989 T. McKean (İng.) A. Bile (Afrika) S. A ouita (Afrika)

10.000 m 3.000 m engelli 110 m engelli


1977 M. Y ifter (Afrika) M. Karst (AFC) T. M unkelt (ADC)
1979 M. Y ifter (Afrika) K. Rono (Afrika) R. Nehemiah (ABD)
1981 W. Schildhauer (ADC) B. M am inski (Avrupa) G. Foster (ABD)
1985 W. Bulti (Afrika) J. Kariuki (Afrika) T. Campbell (ABD)
1989 S. A ntib o (Avrupa) J. Kariuki (Afrika) R. Kingdom (ABD)

400 m engelli 4 x 1 0 0 m bayrak 4 x 4 0 0 m bayrak


1977 E. Moses (ABD) ABD AFC
1979 E. Moses (ABD) Am erika Kıtası ABD
1981 E. Moses (ABD) Avrupa ABD
1985 A. Phillips (ABD) ABD ABD
1989 D. Patrick (ABD) ABD Am erika Kıtası
SPOR 53

Dünya Kupası Şampiyonluğu— erkekler (devam)

Üç adım atlama Yüksek atlama Sırıkla atlama


1977 J. de Oliveira (Amerika Kıtası) R. Beilschm idt (ADC) M. T ully (ABD)
1979 J. de Oliveira (Amerika Kıtası) F. Jacobs (ABD) M .T u lly (ABD)
1981 J. de Oliveira (Amerika Kıtası) T. Peacock (ABD) K. Volkov (SSCB)
1985 W. Banks (ABD) P. Sjoberg (Avrupa) S. Bubka (SSCB)
1989 M. Conley (ABD) P. Sjoberg (Avrupa) P. Collet (Avrupa)

Uzun atlama Gülle atma Disk atma


1977 A. Robinson (ABD) U. Beyer (ADC) W. Schm idt (ADC)
1979 L. M yricks (ABD) U. Beyer (ADC) W. Schm idt (ADC)
1981 C. Levvis (ABD) U. Beyer (ADC) A. Lemme (ADC)
1985 M. Conley (ABD) U. Tim m erm an (ADC) G. Kolnootçenko (SSCB)
1989 L. M yricks (ABD) U. Tim m erm an (ADC) J.S c h u lt (ADC)

Çekiç atma C irit atma Takım M araton


1977 K.-H. Riehm (AFC) M. W essing (AFC) ADC 1985 A. Salah (Cibuti)
1979 S. Litvinov (SSCB) W. Hanisch (AFC) ABD 1987 A. Salah (Cibuti)
1981 Yu. Sedih (SSCB) D. Kula (SSCB) Avrupa 1989 K. Metateria (Eti.
1985 Yu. Tamm (SSCB) U .H ohn(AD C ) ABD
1989 H. Weis (Avrupa) S. Backley (İng.) ABD

Dünya Kupası Şampiyonluğu— bayanlar

100 m 200 m 400 m


1977 M. Oelsner (ADC) I. Szevvinska (Avrupa) I. Szevvinska (Avrupa)
1979 E. A shford (ABD) E. Ashford (ABD) M. Koch (ADC)
1981 E. Ashford (ABD) E. A shford (ABD) J. Kratochvılovâ (Avrupa;
1985 M .G öhr(A D C ) M. Koch (ADC) M. Koch (ADC)
1989 S. Echols (ABD) S. M oller (ADC) A. Û uirot (Amerika Kıtası)

800 m 1.500 m 3.000 m


1977 T. Petrova (Avrupa) T. Kazankina (SSCB) G. VVaitz (Avrupa)
1979 N. Shtereva (Avrupa) C. VVartenburg (ADC) S. Ulmasova (SSCB)
1981 L. Veselkova (SSCB) T. Sorokina (SSCB) A. Zauber (ADC)
1985 C. VVachtel (ADC) H. Korner (ADC) U. Bruns (ADC)
1989 A. û u iro t (Amerika Kıtası) P. İvan (Avrupa) Y. M urray (Avrupa)

10.000 m 100 m engelli 400 m engelli


1977 G. Rabsztyn (Avrupa) yarışma yapılmadı
1979 G. Rabsztyn (Avrupa) B. Klepp (ADC)
1981 T. A nisim ova (SSCB) E. Neumann (ADC)
1985 A. Cünha (Avrupa) C. Oschkenat (ADC) S. Busch (ADC)
1989 K. Ullrich (ADC) C. Oschkenat (ADC) S. Farmer-Patrick (ABD)

4x1 0 0 m bayrak 4 x 4 0 0 m bayrak Yüksek atlama


1977 Avrupa ADC R. Ackermann (ADC)
1979 Avrupa ADC D. Brill (Amerika Kıtası)
1981 ADC ADC U. M eyfarth (Avrupa)
1985 ADC ADC S. Kostadinova (SSCB)
1989 ADC Am erika Kıtası S. Costa (Amerika Kıtası)

Uzun atlama Gülle atma Disk atma


1977 L. Jacenko (Okyanusya) H. Fibingerovâ (Avrupa) F. M elnik (SSCB)
1979 A. Stukane (SSCB) I. Slupianek (ADC) E. Jahl (ADC)
1981 S. U lbricht (ADC) I. Slupianek (ADC) E. Jahl (ADC)
1985 H. Daute Drechsler (ADC) N. Lisovskaya (SSCB) M. Optiz (ADC)
1989 G. Çistyakova (SSCB) Zhihong Huang (Asya) I. VVyludda (ADC)

C irit atma Takım M araton


1977 R. Fuchs (ADC) Avrupa 1985 K. Dörre (ADC)
1979 R. Fuchs (ADC) ADC 1987 Z. İvanova (SSCB)
1981 A. Todorova (Avrupa) ADC 1989 S. M archiano (ABD)
1985 O. Gavrilova (SSCB) ADC
1989 P. Felke(ADC) ADC
54 SPOR

Dünya Atletizm Şampiyonluğu— erkekler

dal 1983 1987

100 m C. Levvis (ABD) B. Johnson (Kan.)


200 m C .S m ith (ABD) C. Smith (ABD)
400 m B. Cameron (Jam.) T. Schoenlebe (ADC)
800 m W. VVülbeck (AFC) B. Konchellah (Ken.)
1.500 m S. Cram (İng.) A. Bile (Som.)
5.000 m E. Coghlan (İri.) S. Aouita (Mor.)
10.000 m A. Cova (İt.) P. Kipkoech (Ken.)
3.000 m engelli P. Hg (AFC) F. Panetta (İt.)
110 m engelli G. Foster (ABD) G. Foster (ABD)
400 m engelli E. Moses (ABD) E. Moses (ABD)
maraton R. de Castella (Avustr.) D. VVakihuru (Ken.)
20 km yürüyüş E. Canto (Mek.) M. Dam ilano (İt.)
50 km yürüyüş R. VVeigel (ADC) H. Gauder (ADC)
4 x1 0 0 m bayrak ABD (E. King, ABD (L. McRae,
W. Gault, C. Sm ith, L. McNeil, H. Glance,
C. Levvis) C. Levvis)
4 x4 0 0 m bayrak SSCB (S. Lovaçev, ABD (D. Everett,
A. Trosçilo, N. Çernetski, R. Haley, A. McKay,
V. Markin) H. Reynolds)
yüksek atlama G. Avdeyenko (SSCB) P. Sjoberg (İsveç)
sırıkla atlama S. Bubka (SSCB) S. Bubka (SSCB)
uzun atlama C. Lewis (ABD) C. Levvis (ABD)
üç adım atlama Z. Hoffman (Pol.) C. M arkov (Bul.)
gülle atma E. Sarul (Pol.) W. Guenther (İsvi.)
disk atma I. Bugâr (Çek.) J.S ch u lt (ADC)
çekiç atma S. Litvinov (SSCB) S. Litvinov (SSCB)
cirit atma D. M ichel (ADC) S. Raty (Fin.)
dekatlon D. Thom pson (İng.) T. Voss (ADC)

Dünya Atletizm Şampiyonluğu— bayanlar

dal 1983 1987

100 m M. Göhr (ADC) S. Gladisch (ADC)


200 m M. Koch (ADC) S. Gladisch (ADC)
400 m J. Kratochvılovâ (Çek.) O. Brizgina (SSCB)
800 m J. Kratochvılovâ (Çek.) S. VVodars (ADC)
1.500 m M. Decker (ABD) T. Samolenko (SSCB)
3.000 m M. Decker (ABD) T. Samolenko (SSCB)
10.000 m * I. Kristiansen (Nor.)
100 m engelli B. Jahn(ADC) G. Zagorçeva (Bul.)
400 m engelli Ye. Fesenko (SSCB) S. Busch (ADC)
m araton G. W aitz (Nor.) R. Mota (Por.)
10 km yürüyüş* İ. Strahova (SSCB)
4x1 00 m bayrak ADC (S. Gladisch, ABD (A. Brovvn,
M. Koch, M. Göhr, D. VVilliams, F. G riffith,
I. Auersvvald) P. Marshall)
4x4 00 m bayrak ADC (K. VValther, ADC (D. Neubauer,
D. Rubsam, M. Koch, K. Emmelmann, P. Mueller,
S. Busch) S. Busch)
yüksek atlama T. Bikova (SSCB) S. Kostadinova (Bul.)
uzun atlama H.Daute (ADC) J. Joyner-Kersee (ABD)
gülle atma H. Fibingerovâ (Çek.) N. Lisovskaya (SSCB)
disk atma M. Opitz (ADC) M. Hellmann (ADC)
cirit atma T. Lillak (Fin.) F. VVhitbread (İng.)
heptatlon R. Neubert (ADC) J. Joyner-Kersee (ABD)

* İlk kez 1987'de yapıldı.


SPOR 55

Dünya Kros Şampiyonluğu— erkekler (12.000 m)

yıl bireysel takım yıl bireysel takım

1903 A. Shrubb (İng.) İngiltere 1951 G.B. Saunders (İng.) İngiltere


1904 A. Shrubb (İng.) jngiltere 1952 A. M im oun (Fr.) Fransa
1905 A. A ldridge (İng.) jngiltere 1953 F. M ihalic (Yug.) Ingiltere
1906 C.J. Straw (İng.) Ingiltere 1954 A. M im oun (Fr.) İngiltere
1907 A. Undervvood (İng.) Ingiltere 1955 F.D. Sando (İng.) İngiltere
1908 A.J. Robertşon (İng.) Ingiltere 1956 A. M im oun (Fr.) Fransa
1909 A.E. W ood (jng.) Ingiltere 1957 F.D. Sando (İng.) Belçika
1910 A.E. W ood (İng.) Ingiltere 1958 S.E. Eldon (İng.) Ingiltere
1911 J. Bouin (Fr.) İngiltere 1959 F. Norris (İng.) Ingiltere
1912 J. Bouin (Fr.) Ingiltere 1960 A. Rhadi (Mor.) İngiltere
1913 J. Bouin (Fr.) İngiltere 1961 B.B. Heatley (İng.) Belçika
1914 A.H. Nicholls (İng.) İngiltere 1962 G. Roelants (Bel.) İngiltere
1915-19 yarışma yapılmadı 1963 H.R. Fovvler (İng.) Belçika
1920 J. VVilson (İsk.) Ingiltere 1964 F. A rizm endi (İsp.) İngiltere
1921 W. Freeman (İng.) İngiltere 1965 J. Fayolle (Fr.) İngiltere
1922 J. G uillem ot (Fr.) Fransa 1966 A. el-Gazi (Mor.) İngiltere
1923 C.E. Blevvitt (İng.) Fransa 1967 G. Roelants (Bel.) İngiltere
1924 W.M. Cotterelj (İng.) Ingiltere 1968 M. G am m oudi (Tun.) Ingiltere
1925 J.E. VVebster (İng.) İngiltere 1969 G. Roelants (Bel.) Ingiltere
1926 E. Harper (İng.) Fransa 1970 M.J. Tagg (İng.) Ingiltere
1927 L. Payne (İng.) Fransa 1971 D.C. Bedford (İng.) Ingiltere
1928 H. Eckersley (İng.) Fransa 1972 G. Roelants (Bel.) İngiltere
1929 W.M. Cotterell (İng.) Fransa 1973 P. Paivarinta (Fin.) Belçika
1930 T. Evenson (İng.) jngiltere 1974 E. de Beck (Bel.) Belçika
1931 T.F. Sm ythe (İri.) Ingiltere 1975 I. Stevvart (İsk.) Yeni Zelanda
1932 T. Evenson (İng.) Ingiltere 1976 C. Lopes (Por.) İngiltere
1933 J.T. Holden (jng.) Ingiltere 1977 L. Schots (Bel.) Belçika
1934 J.T. Holden (jng.) İngiltere 1978 J. Treacy (|rl.) Fransa
1935 J.T. Holden (İng.) Ingiltere 1979 J. Treacy (İri.) İngiltere
1936 W.E. Eaton (İng.) jngiltere 1980 C. Virgin (ABD) İngiltere
1937 J.C. Flockhart (İsk.) İngiltere 1981 C. Virgin (ABD) Etiyopya
1938 C.A.J. Emery (İng.) İngiltere 1982 M. Kedir (Eti.) Etiyopya
1939 J.T. Holden (İng.) Fransa 1983 B. Debele (Eti.) Etiyopya
1940-45 yarışma yapılmadı 1984 C. Lopes (Por.) Etiyopya
1946 R. Pujazon (Fr.) Fransa 1985 C. Lopes (Por.) Etiyopya
1947 R. Pujazon (Fr.) Fransa 1986 J. Ngugi (Ken.) Kenya
1948 J. Doms (Bel.) Belçika 1987 J. Ngugi (Ken.) Kenya
1949 A. M im oun (Fr.) Fransa 1988 J. Ngugi (Ken.) Kenya
1950 L. Theys (Bel.) Fransa 1989 J. Ngugi (Ken.) Kenya
1990 K. Skah (Fas) Kenya

Dünya Kros Şampiyonluğu-—bayanlar (5.000 m)

yıi bireysel takım yıl bireysel takım

1967 D. Brovvn (ABD) İngiltere 1979 G. VVaitz (Nor.) ABD


1968 D. Brovvn (ABD) ABD 1980 G. VVaitz (Nor.) SSCB
1969 D. Brovvn (ABD) ABD 1981 G. VVaitz (Nor.) SSCB
1970 D. Brovvn (ABD) Ingiltere 1982 M. Puica (Rom.) SSCB
1971 D. Brovvn (ABD) Ingiltere 1983 G. VVaitz (Nor.) ABD
1972 J. Sm ith (İng.) Ingiltere 1984 M. Puica (Rom.) ABD
1973 P. Cacchi (İt.) Ingiltere 1985 Z. Budd (|ng.) ABD
1974 P. Cacchi (İt.) İngiltere 1986 Z. Budd (İng.) İngiltere
1975 J. Brovvn (ABD) ABD 1987 A. Sergent (Fr.) ABD
1976 C. Valero (jsp.) SSCB 1988 I. Kristiansen (Nor.) SSCB
1977 C. Valero (İsp.) SSCB 1989 A. Sergent (Fr.) SSCB
1978 G. VVaitz (Nor.) Romanya 1990 L. Jennings (ABD) SSCB
56 SPOR

Boston Maratonu

yıl erkekler* sa:da:sn yıl erkekler sa:da:sn

1897 J.J. M cDerm ott 2:55:10 1957 J.J. Kelley 2:20:05


1898 R.J. McDonald (Kan.) 2:42:00 1958 F. M ihalic (Yug.) 2:25:54
1899 L.J. Brignoli 2:54:38 1959 E. Oksanen (Fin.) 2:22:42
1900 J.J. Caffrey (Kan.) 2:39:44 1960 P. Kotila (Fin.) 2:20:54
1901 J.J. Caffrey (Kan.) 2:29:23 1961 E. Oksanen (Fin.) 2:23:39
1902 S.A. M ellor 2:43:12 1962 E. Oksanen (Fin.) 2:23:48
1903 J.C. Lorden 2:41:29 1963 A. Vandendriessche 2:18:58
1904 M. Spring 2:39:04 (Bel.)
1905 F. Lorz 2:38:25 1964 A. Vandendriessche 2:19:59
1906 T. Ford 2:45:45 (Bel.)
1907 T. Longboat (Kan.) 2:24:24 1965 Şigematsu M. (Jap.) 2:16:33
1908 T.P. M orrissey 2:25:43 1966 Kim ihara K. (Jap.) 2:17:11
1909 H.Renaud 2:53:36 1967 D. McKenzie (Y.Z.) 2:15:45
1910 F.L. Cameron (Kan.) 2:28:52 1968 A. Burfoot 2:22:17
1911 C.H.DeMar 2:21:39 1969 Unetani Y. (Jap.) 2:13:49
1912 M.J. Ryan 2:21:18 1970 R. Hill (İng.) 2:10:30
1913 F. Carlson 2:25:14 1971 A. Mejia (Kol.) 2:18:45
1914 J. Duffy (Kan.) 2:25:01 1972 O. Suom alainen (Fin.) 2:15:30
1915 E. Fabre (Kan.) 2:31:41 1973 J. Anderson 2:16:03
1916 A.V. Roth 2:27:16 1974 N. Cusack 2:13:39
1917 W.K. Kennedy 2:28:37 1975 B. Rodgers 2:09:55
1918 kurallara uygun 1976 J. Fultz 2:20:19
yarışma olmadı 1977 J. Drayton (Kan.) 2:14:46
1919 C.W.A. Linder 2:29:13 1978 B. Rodgers 2:10:13
1920 P. Trivoulides (Yun.) 2:29:31 1979 B. Rodgers 2:09:27
1921 F. Zuna 2:18:57 1980 B. Rodgers 2:12:11
1922 C.H. DeMar 2:18:10 1981 Seko T. (Jap.) 2:09:26
1923 C.H. DeMar 2:23:47 1982 A. Salazar 2:08:51
1924 C.H.DeMar 2:29:40 1983 G.A. Meyer 2:09:00
1925 C.L. M ellor 2:33:06 1984 G. Smith (İng.) 2:10:34
1926 J.C. M iles(Kan.) 2:25:40 1985 G. Smith (İng.) 2:14:05
1927 C.H.DeMar 2:40:22 1986 R. de Castella 2:07:51
1928 C.H.DeMar 2:37:07 (Avustr.)
1929 J.C. Miles (Kan.) 2:33:08 1987 Seko T. (Jap.) 2:11:50
1930 C.H. DeMar 2:34:48 1988 I. Hussein (Ken.) 2:08:43
1931 J.P. Hennigan 2:46:45 1989 A. Mekonnen (Eti.) 2:09:06
1932 P. deBruyn 2:33:36 1990 G. Bordin (İt.) 2:08:19
1933 L. Pavvson 2:31:01
1934 D. Komonen (Kan.) 2:32:53
1935 J.A. Kelley 2:32:07
1936 E.M. Brovvn 2:33:40
1937 W. Young (Kan.) 2:33:20 yıl bayanlar* sa:da:sn
1938 L. Pavvson 2:35:34
1939 E.M. Brovvn 2:28:51 1972 N. Kuscsik 3:10:26
1940 G. Cote (Kan.) 2:28:28 1973 J. Hansen 3:05:59
1941 L. Pavvson 2:30:38 1974 M. Gorman 2:47:11
1942 J. Smith 2:26:51 1975 L. VVinter (AFC) 2:42:24
1943 G. Cote (Kan.) 2:28:25 1976 K. M erritt 2:47:10
1944 G. Cote (Kan.) 2:31:50 1977 M. Gorman 2:46:22
1945 J.A. Kelley 2:30:40 1978 G. Barron 2:44:52
1946 S. Kyriakides (Yun.) 2:29:27 1979 J. Benoit 2:35:15
1947 Suh Yun Bok (Kore Cum.) 2:25:39 1980 J. Gareau (Kan.) 2:34:28
1948 G. Cote (Kan.) 2:31:02 1981 A. Roe (Y.Z.) 2:26:46
1949 K.G. Leandersson 2:31:50 1982 C. Teske (AFC) 2:29:33
(İsveç) 1983 J. Benoit 2:22:42
1950 Ham Kee Yong (Kore Cum.) 2:32:39 1984 L. M oller (Y.Z.) 2:29:28
1951 Tanaka S. (Jap.) 2:27:45 1985 L. Larsen 2:34:06
1952 D. Flores (Gua.) 2:31:53 1986 I. Kristiansen (Nor.) 2:24:55
1953 Yamada K. (Jap.) 2:18:51 1987 R. Mota (Por.) 2:25:21
1954 V.L. Karanen (Fin.) 2:20:39 1988 R. Mota (Por.) 2:24:30
1955 Hamamura H. (Jap.) 2:18:22 1989 I. Kristiansen (Nor.) 2:24:33
1956 A. Viskari (Fin.) 2:14:14 1990 R. Mota (Por.) 2:25:24

* Ülkesi b e lirtilm e ye n koşucular A B D 'lid ir.


SPOR 57

New York Maratonu

yıl erkekler* sa:da:sn bayanlar* sa:da:sn

1970 G. Muhrcke 2:31:38 kimse bitirem edi


1971 N. Higgins 2:22:54 B. Bonner 2:55:22
İ A "7 0
1972 S. Karlin O •O “7 •C O
z .z /.b z N . l\U S C S Ik
1973 T. Fleming 2:21:54 N. Kuscsik 2:57:07
1m a
1 9 /4 N. Sander 2:26:30 K. Switzer 3:07:29
1975 T. Fleming 2:19:27 K. M erritt 2:46:14
1976 B. Rodgers 2:10:09 M. Gorman 2:39:11
1977 B. Rodgers 2:11:28 M. Gorman 2:43:10
1978 B. Rodgers 2:12:12 G. VVaitz (Nor.) 2:32:30
1979 B. Rodgers 2:11:42 G. VVaitz (Nor.) 2:27:33
1980 A. Salazar 2:09:41 G. VVaitz (Nor.) 2:25:41
1981 A. Salazar 2:08:13 A. Roe (Y.Z.) 2:25:29
1982 A. Salazar 2:09:29 G. VVaitz (Nor.) 2:27:14
1983 R. Dixon 2:08:59 G. VVaitz (Nor.) 2:27:00
1984 0 . Pizzolato 2:14:53 G. VVaitz (Nor.) 2:29:30
1985 0 . Pizzolato 2:11:34 G. VVaitz (N<5r.) 2:28:34
1986 G. Poli (İt.) 2:11:06 G. VVaitz (Nor.) 2:28:06
1987 I. Hussein (Ken.) 2:11:01 P. VVelch (İng.) 2:30:17
1988 S. Jones (Galler) 2:08:20 G. VVaitz (Nor.) 2:28:07
1989 J. Ikangaa (Tanz.) 2:08:01 I. Kristiansen (Nor.) 2:25:30
1990 D. VVakiihuri (Ken.) 2:12:39 W. Panfil (Pol.) 2:30:45

* Ülkesi b e lirtilm e ye n koşucular A B D 'lid ir. •

Manny Millan—Sports Illustrated

1979 Dünya Kupası


Ş a m p iy o n lu ğ u 'n d a A B D 'li Evelyn
A s h fo rd A D C 'Ii M a rlie s G öh r'ü
geçerek b irin c i oldu .

Amerika Maratonu/Chicago

yıl erkekler* sa:da:sn bayanlar* sa:da:sn

1977 D. Cloeter 2:17:52 D. Doolittle 2:50:47


1978 M. Stanforth 2:19:20 L. Larson 2:59:00
1979 D. Cloeter 2:23:20 L. Michalak 3:15:45
1980 F. Richardson 2:14:04 S. Peterson 2:45:03
1981 P. Coppess 2:16:13 T. Gandy 2:49:39
1982 G. Meyer 2:10:59 N. Conz 2:33:23
1983 J. Nzau (Ken.) 2:09:45 R. Mota (Por.) 2:31:12
1984 S. Jones (jng.) 2:08:05 R. Mota (Por.) 2:26:01
1985 S. Jones (İng.) 2:07:13 J. Benoit Samuelson 2:21:21
1986 Seko T. (Jap.) 2:08:27 I. Kristiansen (Nor.) 2:27:08
1987 yarışma yapılmadı
1988 A. Cruz (Mek.) 2:08:57 L. VVeidenbach (ABD) 2:29:17
1989 P. Davies-Hale (İng.) 2:11:25 L. VVeidenbach (ABD) 2:28:15

* Ülkesi b e lirtilm e ye n koşucular AB D 'lidir.


58 SPOR

BASKETBOL

Dünya A m atö r Basketbol Şam piyonluğu— erkekler Dünya A m atö r Basketbol Şam piyonluğu— bayanlar

yıl şam piyon rakibi yıl şam piyon rakibi

1936* ABD Kanada 1953 ABD Şili


1948* ABD Fransa 1957 ABD SSCB
1950 A rjantin ABD 1959 SSCB Bulgaristan
1952* ABD SSCB 1964 SSCB Çekoslovakya
1954 ABD Brezilya 1967 SSCB Kore Cum.
1956* ABD SSCB 1971 SSCB Çekoslovakya
1959 B rezilyat ABD 1975 SSCB Japonya
1960* ABD SSCB 1976* SSCB ABD
1963 Brezilya Yugoslavya 1979 ABD Kore Cum.
1964* ABD SSCB 1980* SSCB Bulgaristan
1967 SSCB Yugoslavya 1983 SSCB ABD
1968* ABD Yugoslavya 1984* ABD Kore Cum.
1970 Yugoslavya Brezilya 1986 ABD SSCB
1972* SSCB ABD 1988* ABD Yugoslavya
1974 SSCB Yugoslavya
1976* ABD Yugoslavya * O lim p iya t ş a m p iyon u dünya şa m p iyon u olarak kabul edildi.
1978 Yugoslavya SSCB
1980* Yugoslavya İtalya
1982 SSCB ABD
1984* ABD İspanya
1986 ABD SSCB
1988* SSCB Yugoslavya

* O lim p iya t şam p iyon u dünya şa m p iyon u olarak kabul e d ild i, t Hükmen.

Focus on Sports

Boston Celtics takım ın d a n Larry


B ird (solda) 1986'da H ouston
Rockets ile y ap tıkları
karşılaşm ada Ralph S am p son 'ı
e n g e lle m e ye çalışıyor.
SPOR 59

Ulusal Basketbol Birliği (NBA) Şampiyonluğu

sezon şam piyon rakibi sonuç

1946-47 Philadelphia VVarriors Chicago Stags 4-1


1947-48 Baltim ore Bullets Philadelphia VVarriors 4-2
1948-49 M inneapolis Lakers VVashington Capitols 4-2
1949-50 M inneapolis Lakers Syracuse Nationals 4-2
1950-51 Rochester Royals New York Knickerbockers 4-3
1951-52 M inneapolis Lakers New York Knickerbockers 4-3
1952-53 M inneapolis Lakers New York Knickerbockers 4-1
1953-54 M inneapolis Lakers Syracuse Nationals 4-3
1954-55 Syracuse Nationals Fort VVayne Pistons 4-3
1955-56 Philadelphia VVarriors Fort VVayne Pistons 4-1
1956-57 Boston Celtics St. Louis Havvks 4-3
1957-58 St. Louis Havvks Boston Celtics 4-2
1958-59 Boston Celtics M inneapolis Lakers 4-0
1959-60 Boston Celtics St. Louis Havvks 4-3
1960-61 Boston Celtics St. Louis Havvks 4-1
1961-62 Boston Celtics Los Angeles Lakers 4-3
1962-63 Boston Celtics Los Angeles Lakers 4-2
1963-64 Boston Celtics San Francisco VVarriors 4-1
1964-65 Boston Celtics Los Angeles Lakers 4-1
1965-66 Boston Celtics Los Angeles Lakers 4-3
1966-67 Philadelphia 76ers San Francisco VVarriors 4-2
1967-68 Boston Celtics Los Angeles Lakers 4-2
1968-69 Boston Celtics Los Angeles Lakers 4-3
1969-70 New York Knickerbockers Los Angeles Lakers 4-3
1970-71 Milvvaukee Bucks Baltim ore Bullets 4-0
1971-72 Los Angeles Lakers Nevv York Knickerbockers 4-1
1972-73 New York Knickerbockers Los Angeles Lakers 4-1
1973-74 Boston Celtics Milvvaukee Bucks 4-3
1974-75 Golden State VVarriors VVashington Bullets 4-0
1975-76 Boston Celtics Phoenix Suns 4-2
1976-77 Portland Trail Blazers Philadelphia 76ers 4-2
1977-78 VVashington Bullets Seattle SuperSonics 4-3
1978-79 Seattle SuperSonics VVashington Bullets 4-1
1979-80 Los Angeles Lakers Philadelphia 76ers 4-2
1980-81 Boston Celtics Houston Rockets 4-2
1981-82 Los Angeles Lakers Philadelphia 76ers 4-2
1982-83 Philadelphia 76ers Los Angeles Lakers 4-0
1983-84 Boston Celtics Los Angeles Lakers 4-3
1984-85 Los Angeles Lakers Boston Celtics 4-2
1985-86 Boston Celtics Houston Rockets 4-2
1986-87 Los Angeles Lakers Boston Celtics 4-2
1987-88 Los Angeles Lakers Detroit Pistons 4-3
1988-89 Detroit Pistons Los Angeles Lakers 4-0
1989-90 Detroit Pistons Portland Trail Blazers 4-1
60 SPOR

BİSİKLET

Fransa Turu

yıl şampiyon km yıl şam piyon km

1903 M. Garin (Fr.) 2.428 1952 F. Coppi (İt.) 4.807


1904 H. Cornet (Fr.) 2.388 1953 L. Bobet (Fr.) 4.479
1905 L. Trousselier (Fr.) 2.975 1954 L. Bobet (Fr.) 4.469
1906 R. Pottier (Fr.) 4.637 1955 L. Bobet (Fr.) 4.855
1907 L. Petit-Breton (Fr.) 4.488 1956 R. W alkowiak (Fr.) 4.496
1908 L. Petit-Breton (Fr.) 4.487 1957 J. A nquetil (Fr.) 4.686
1909 F. Faber (Lüks.) 4.507 1958 C. Gaul (Lüks.) 4.319
1910 O. Lapize (Fr.) 4.474 1959 F. Bahamontes (İsp.) 4.355
1911 G. Garrigou (Fr.) 5.344 1960 G. Nencini (İt.) 4.173
1912 O. Defraye (Bel.) 5.319 1961 J. A nquetil (Fr.) 4.397
1913 P. Thys (Bel.) 5.387 1962 J. A nquetil (Fr.) 4.274
1914 P. Thys (Bel.) 5.405 1963 J. A nquetil (Fr.) 4.137
1915-18 yarışma yapılmadı 1964 J. A nquetil (Fr.) 4.504
1919 F. Lambot (Bel.) 5.560 1965 F. G im ondi (İt.) 4.183
1920 P. Thys (Bel.) 5.519 1966 L. A im a r (Fr.) 4.303
1921 L. Seieur (Bel.) 5.484 1967 R. Pingeon (Fr.) 4.780
1922 F. Lambot (Bel.) 5.375 1968 J. Janssen (Hol.) 4.662
1923 H. Pelissier (Fr.) 5.386 1969 E. M erckx (Bel.) 4.110
1924 O. Bottecchia (İt.) 5.425 1970 E. Merckx (Bel.) 4.366
1925 O. Bottecchia (İt.) 5.430 1971 E. Merckx (Bel.) 3.689
1926 L. Buysse (Bel.) 5.745 1972 E. Merckx (Bel.) 3.846
1927 N. Frantz (Lüks.) 5.341 1973 L. Ocana (İsp.) 4.140
1928 N. Frantz (Lüks.) 5.377 1974 E. Merckx (Bel.) 4.098
1929 M. De Waele (Bel.) 5.286 1975 B. Thevenet (Fr.) 4.000
1930 A. Leducq (Fr.) 4.818 1976 L. Van Impe (Bel.) 4.050
1931 A. Magne (Fr.) 5.095 1977 B. Thevenet (Fr.) 4.098
1932 A. Leducq (Fr.) 4.520 1978 B. Hinault (Fr.) 3.920
1933 G. Speicher (Fr.) 4.395 1979 B. Hinault (Fr.) 3.719
1934 A. Magne (Fr.) 4.363 1980 J. Zoetemelk (Hol.) 3.948
1935 R. Maes (Bel.) 4.338 1981 B. Hinault (Fr.) 3.765
1936 S. Maes (Bel.) 4.442 1982 B. Hinault (Fr.) 3.489
1937 R. Lapebie (Fr.) 4.415 1983 L. Fignon (Fr.) 3.568
1938 G. Bartali (İt.) 4.694 1984 L. Fignon (Fr.) 3.880
1939 S. Maes (Bel.) 4.224 1985 B. Hinault (Fr.) 4.100
1940-46 yarışma yapılmadı 1986 G. LeMond (ABD) 4.091
1947 J. Robic (Fr.) 4.640 1987 S. Roche (İri.) 4.100
1948 G. Bartali (İt.) 4.922 1988 P. Delgado (İsp.) 3.300
1949 F. Coppi (İt.) 4.808 1989 G. LeMond (ABD) 3.215
1950 F. Kubler (İsvi.) 4.775 1990 G. LeMond (ABD)
1951 H. Koblet (İsvi.) 4.697

Dünya Bisiklet Pist Şam piyonluğu— erkekler0

yıl sürat (amatör) sürat (profesyonel) bireysel takip (amatör)

1893* A. Zim m erm an (ABD)


1893t A. Zim m erm an (ABD)
1894* A. Lehr (Almanya)
1894$ J. Eden (Hol.)
1895 J. Eden (Hol.) R.T.C. Protin (Bel.)
1896 H. Reynolds (İri.) P. Bourrilon (Fr.)
1897 E. Schrader (Dan.) W. Arend (Almanya)
1898 P. A lbert (Almanya) G.A. Banker (ABD)
1899 T. Sum m ersgill (İng.) M a jo rT a ylo r (ABD)
1900 A. Didier-Nauts (Bel.) E. Jacquelin (Fr.)
1901 E. M aitrot (Fr.) T. Ellegaard (Dan.)
1902 C. Piard (Fr.) T. Ellegaard (Dan.)

C] N o tla r için 6 2 . s a y fa y a bakınız.


SPOR 61

Dünya Bisiklet Pist Şampiyonluğu— erkekler (devam)

yıl sürat (amatör) sürat (profesyonel) bireysel takip (amatör)

1903 A.L. Reed (İng.) T. Ellegaard (Dan.)


1904 M. Hurley (ABD) I. Lavvson (ABD)
1905 J.S. Benyon (İng.) G. Poulain (Fr.)
1906 F. Verri (İt.) T. Ellegaard (Dan.)
1907 J. Devoissoux (Fr.) E. Friol (Fr.)
1908 V.L. Johnson (İng.) T. Ellegaard (Dan.)
1909 W.J. Bailey (İng.) V. Dupre (Fr.)
1910 W.J. Bailey (İng.) E. Friol (Fr.)
1911 W.J. Bailey (İng.) T. Ellegaard (Dan.)
1912 D. MacDougalI (ABD) F.L. Kramer (ABD)
1913 W.J. Bailey (İng.) W. Rutt (Almanya)
1914-19 yarışma yapılmadı yarışma yapılmadı
1920 M. Peeters (Hol.) R. Spears (Avustr.)
1921 B. Andersen (Dan.) P. Moeskops (Hol.)
1922 H.T. Johnson (İng.) P. Moeskops (Hol.)
1923 L. Michard (Fr.) P. Moeskops (Hol.)
1924 L. Michard (Fr.) P. Moeskops (Hol.)
1925 J. Meyer (Hol.) E. Kauffman (İsvi.)
1926 A. M artinetti (İt.) P. Moeskops (Hol.)
1927 M. Engel (Almanya) L. Michard (Fr.)
1928 W.F. Hansen (Dan.) L. Michard (Fr.)
1929 A. Mazairac (Hol.) L. Michard (Fr.)
1930 L. Gerardin (Fr.) L. Michard (Fr.)
1931 H. Harder (Dan.) W.F. Hansen (Dan.)
1932 A. Richter (Almanya) J. Scherens (Bel.)
1933 J. van Egmond (Hol.) J. Scherens (Bel.)
1934 B. Pola (İt.) J. Scherens (Bel.)
1935 T. Merkens (Almanya) J. Scherens (Bel.)
1936 A. van Vliet (Hol.) J. Scherens (Bel.)
1937 J. van der Vijver (Hol.) J. Scherens (Bel.)
1938 J. van der Vijver (Hol.) A. van Vliet (Hol.)
1939 J. Derksen (Hol.) yarışma yapılmadı
1940-45 yarışma yapılmadı
1946 O. Plattner (İsvi.) J. Derksen (Hol.) R. Rioland (F.r.)
1947 R. Harris (İng.) J. Scherens (Bel.) G. Messina (İt.)
1948 M. Ghella (İt.) A. van Vliet (Hol.) G. Messina (İt.)
1949 S. Patterson (Avustr.) R. Harris (jng.) K.E. Anderson (Dan.)
1950 M. Verdeun (Fr.) R. Harris (jng.) S. Patterson (Avustr.)
1951 E. Sacchi (jt.) R. Harris (İng.) N. de Rossi (İt.)
1952 E. Sacchi (İt.) O. Plattner (İsvi.) P. van Heusden (Hol.)
1953 M. M orettini (İt.) A. van Vliet (Hol.) G. Messina (İt.)
1954 C. Peacock (İng.) R. Harris (İng.) L. Faggin (İt.)
1955 G. Ogna (İt.) A. Maspes (İt.) N. Sheil (İng.)
1956 M. Rousseau (Fr.) A. Maspes (İt.) E. Baldini (İt.)
1957 M. Rousseau (Fr.) J. Derksen (Hol.) C. Sim onigh (İt.)
1958 V. Gasparella (İt.) M. Rousseau (Fr.) N. Sheil (İng.)
1959 V. Gasparella (İt.) A. Maspes (İt.) R .A ltig (AFC)
1960 S. Gaiardoni (İt.) A. Maspes (jt.) M. Delattre (Fr.)
1961 S. Bianchetto (jt.) A. Maspes (jt.) H. Nydam (Hol.)
1962 S. Bianchetto (İt.) A. Maspes (İt.) K. Jensen (Dan.)
1963 P. Sercu (Bel.) S. Gaiardoni (İt.) J. VValschaerts (Bel.)
1964 P. Trentin (Fr.) A. Maspes (İt.) T. Groen (Hol.)
1965 O. Fakadze (SSCB) G. Beghetto (jt.) T. Groen (Hol.)
1966 D. M orelon (Fr.) G. Beghetto (İt.) T. Groen (Hol.)
1967 D. M orelon (Fr.) P. Sercu (Bel.) G. Bongers (Hol.)
1968 L. Borghetti (İt.) G. Beghetto (İt.) M. Frey-Jensen (Dan.)
1969 D. M orelon (Fr.) P. Sercu (Bel.) X. Kurmann (jsvi.)
1970 D. M orelon (Fr.) G. Johnson (Avustr.) X. Kurmann (İsvi.)
1971 D. M orelon (Fr.) L. Loeveseijn (Hol.) M. Rodriguez (Kol.)
1972 § R. Van Lancker (Bel.) §
1973 D. M orelon (Fr.) R. Van Lancker (Bel.) K. Knudsen (Nor.)
1974 A. Tkac (Çek.) P. Pedersen (Dan.) H. Lutz (AFC)
1975 D. M orelon (Fr.) J. Nicholson (Avustr.) T. Huschke (ADC)
1976 § J. Nicholson (Avustr.) §
62 SPOR

Dünya Bisiklet Pist Şampiyonluğu— erkekler (devam)

yıl sürat (amatör) sürat (profesyonel) bireysel takip (amatör)

1977 H.J. Geschke (ADC) Nakano K. (Jap.) N. Durpisch (ADC)


1978 A. Tkac (Çek.) Nakano K. (Jap.) D. Macha (ADC)
1979 L. Hesslich (ADC) Nakano K. (Jap.) N. Marakov (SSCB)
1980 § Nakano K. (Jap.) §
1981 S. Kopilov (SSCB) Nakano K. (Jap.) D. Macha (ADC)
1982 S. Kopilov (SSCB) Nakano K. (Jap.) D. Macha (ADC)
1983 L. Hesslich (ADC) Nakano K. (Jap.) V. Kupovets (SSCB)
1984 § Nakano K. (Jap.) §
1985 L. Hesslich (ADC) Nakano K. (Jap.) V. Ekimov (SSCB)
1986 M. Hübner (ADC) Nakano K. (Jap.) V. Ekimov(SSCB)
1987 L. Hesslich (ADC) Tavvara N. (Jap.) G. Umaras (SSCB)
1988 L. Hesslich (ADC) S. Pate (Avustr.) G. Umaras (SSCB)
1989 B. Huck (ADC) C. G olinelli (İt.) V. Ekimov (SSCB)
1990 B. Huck(ADC) M. Hübner (ADC) E. Berzin (SSCB)

* 1 m il yarışı. 1 10 m il yarışı. 1 10 km yarışı. § O lim p iy a t O yunları nedeniyle yapılm adı.

Dünya Bisiklet Pist Şam piyonluğu— erkekler

yıl bireysel takip (profesyonel) m o to r artçısı (amatör) m otor artçısı (profesyonel)

1893* L.S. M eintjes (G. Af.)


1894* W. Henie (Nor.)
1895 M. Cordang (Hol.) J. Michael (İng.)
1896 F. Ponscarme (Fr.) A.A. Chase (İng.)
1897 E. G ould(İng.) J.W. Stockş (İng.)
1898 A.J. Cherry (İng.) R. Palmer (İng.)
1899 J.A. Nelson (ABD) H. Gibson (Kan.)
1900 L. Bastien (Fr.) C. Huret (Fr.)
1901 Sievers (Almanya) T. Robl (Almanya)
1902 A. Gornemann (Almanya) T. Robl (Almanya)
1903 A. Audem arş (İsvi.) P. Dickentmann (Hol.)
1904 L. M eridith (İng.) R. VValthour (ABD)
1905 L. M eridith (İng.) R. VValthour (ABD)
1906 M. Bardonneau (Fr.) L. Darragon (Fr.)
1907 L. M eridith (jng.) L. Darragon (Fr.)
1908 L. M eridith (jng.) F. Ryser (İsvi.)
1909 L. M eridith (İng.) G. Parent (Fr.)
1910 H. Hens (Bel.) G. Parent (Fr.)
1911 L. M eridith (İng.) G. Parent (Fr.)
1912 yarışma yapılmadı G. VViley (ABD)
1913 L. M eridith (İng.) P. G uignard (Fr.)
1914-19 C. Blekemolen (Hol.) yarışma yapılmadı
1920 1920-70 arasında G. Seres (Fr.)
1921 yapılmadı V. Linart (Bel.)
1922 L. Vanderstuyft (Bel.)
1923 P. Suter (İsvi.)
1924 V. Linart (Bel.)
1925 R. Grassin (Fr.)
1926 V. Linart (Bel.)
1927 V. Linart (Bel.)
1928 W. Savvall (Almanya)
1929 G. Paillard (Fr.)
1930 E. M oller (Almanya)
1931 W. Savvall (Almanya)
1932 G. Paillard (Fr.)
1933 C. Lacquehay (Fr.)
1934 E. Metze (Almanya)
1935 C. Lacquehay (Fr.)
1936 A. Raynaud (Fr.)
1937 W. Lohmann (Almanya)

* 1 m il yarışı.
SPOR 63

Dünya Bisiklet Pist Şampiyonluğu— erkekler (devam)

yıl bireysel takip (profesyonel) m otor artçısı (amatör) m otor artçısı (profesyonel)

1938 E. Metze (Almanya)


1939 yarışma yapılmadı
1940-45 yarışma yapılmadı
1946 G. Peters (Hol.) E. Frosio (İt.)
1947 F. Coppi (İt.) R. Lesueur (Fr.)
1948 G. Schulte (Hol.) J.-J. Lamboley (Fr.)
1949 F. Coppi (İt.) E. Frosio (İt.)
1950 A. Bevilacqua (jt.) R. Lesueur (Fr.)
1951 A. Bevilacqua (İt.) J. Pronk (Hol.)
1952 S. Patterson (Avustr.) A. Verschueren (Bel.)
1953 S. Patterson (Avustr.) A. Verschueren (Bel.)
1954 G. Messina (İt.) A. Verschueren (Bel.)
1955 G. Messina (jt.) G. Tim oner (İsp.)
1956 G. Messina (İt.) G. French (Avustr.)
1957 R. Riviere (Fr.) P. De Paepe (Bel.)
1958 R. Riviere (Fr.) W. Bucher (İsvi.)
1959 R. Riviere (Fr.) G. Tim oner (jsp.)
1960 R .A ltig (AFC) G. Tim oner (İsp.)
1961 R. A ltig (AFC) K. Marcell (AFC)
1962 H. Nydam (Hol.) G. Tim oner (İsp.)
1963 L. Faggin (İt.) L. Proost (Bel.)
1964 F. Bracke (Bel.) G. Tim oner (jsp.)
1965 L. Faggin (jt.) G. T im oner (İsp.)
1966 L. Faggin (İt.) R. DeLoof (Bel.)
1967 T. Groen (Hol.) L. Proost (Bel.)
1968 H. Porter (İng.) L. Proost (Bel.)
1969 F. Bracke (Bel.) J. Oudkerk (Hol.)
1970 H. Porter (İng.) E. Rudolph (AFC)
1971 D. Baert (Bel.) H. Gnas (AFC) T. Verschueren (Bel.)
1972 H. Porter (İng.) H.Gnas (AFC) T. Verschueren (Bel.)
1973 H. Porter (İng.) H. Gnas (AFC) C. Stam (Hol.)
1974 R. Schuiten (Hol.) J. Breuer (AFC) C. Stam (Hol.)
1975 R. Schuiten (Hol.) G. M ineboo (Hol.) D. Kemper (AFC)
1976 F. M oser (İt.) G. M ineboo (Hol.) W. Peffgen (AFC)
1977 G. Braun (AFC) G. M ineboo (Hol.) C. Stam (Hol.)
1978 G. Braun (AFC) R. Podlesch (AFC) W. Peffgen (AFC)
1979 B. Oosterbosch (Hol.) M. Pronk (Hol.) M. Venix (Hol.)
1980 A. Doyle (İng.) G. M ineboo (Hol.) W. Peffgen (AFC)
1981 A. Bondue (Fr.) M. Pronk (Hol.) R. Kos (Hol.)
1982 A. Bondue (Fr.) G. M ineboo (Hol.) M. Venix (Hol.)
1983 S. Bishop (Avustr.) R. Podlesch (AFC) B. Vicino (İt.)
1984 H.-H. Oersted (Dan.) J. de Nijs (Hol.) H.Schütz (AFC)
1985 H.-H. Oersted (Dan.) R. Dotti (İt.) B. Vicino (jt.)
1986 T. Doyle (İng.) M. Gentili (jt.) B. Vicino (İt.)
1987 H.-H. Oersted (Dan.) M. Gentili (İt.) M. Huerzeler (İsvi.)
1988 L. Piasecki (Pol.) V. Colam artino (İt.) D. Clark (Avustr.)
1989 C. Sturgess (İng.) R. Königshofer (Avus.) G. Renosto (İt.)
1990 V. Ekim ov (SSCB) R. Königshofer (Avus.) W. Brugna (İt.)

Dünya Bisiklet Pist Şam piyonluğu— bayanlar (am atör)

yıl sürat 3 km bireysel takip

1958 G. Yermolayeva (SSCB) L. Koçetova (SSCB)


1959 G. Yermolayeva (SSCB) B. Burton (jng.)
1960 G. Yermolayeva (SSCB) B. Burton (İng.)
1961 G. Yermolayeva (SSCB) Y. Reynders (Bel.)
1962 V. Savina (SSCB) B. Burton (jng.)
1963 G. Yerm olayeva (SSCB) B. Burton (İng.)
1964 İ. Kriçenko (SSCB) Y. Reynders (Bel.)
1965 V. Savina (SSCB) Y. Reynders (Bel.)
1966 İ. Kriçenko (SSCB) B. Burton (İng.)
1967 V. Savina (SSCB) T. Garkuşina (SSCB)
64 SPOR

Dünya Bisiklet Pist Şampiyonluğu— bayanlar (amatör) (devam)

yıl sürat 3 km bireysel takip

1968 A. Bagııinyantz (SSCB) R. Obodovskaya (SSCB)


1969 G. Zaryova (SSCB) R. Obodovskaya (SSCB)
1970 G. Zaryova (SSCB) T. Garkuşina (SSCB)
1971 G. Zaryova (SSCB) T. Garkuşina (SSCB)
1972 G. Yermolayeva (SSCB) T. Garkuşina (SSCB)
1973 S. Young (ABD) T. Garkuşina (SSCB)
1974 T. Pilşçikova (SSCB) T. Garkuşina (SSCB)
1975 S. Novarra (ABD) K. van Oosten-Hage (Hol.)
1976 S. Young (ABD) K. van Oosten-Hage (Hol.)
1977 G. Zaryova (SSCB) V. Kuznetsova (SSCB)
1978 G. Zaryova (SSCB) K. van Oosten-Hage (Hol.)
1979 G. Zaryova (SSCB) K. van Oosten-Hage (Hol.)
1980 S. Novarra-Reber (ABD) N. Kibardina (SSCB)
1981 S. Young-Ochovvicz (ABD) N. Kibardina (SSCB)
1982 C. Paraskevin (ABD) R. Tvvigg (ABD)
1983 C. Paraskevin (ABD) C. Carpenter (ABD)
1984 C. Paraskevin (ABD) R. Tvvigg (ABD)
1985 I. Nicoloso (Fr.) R. Tvvigg (ABD)'
1986 C. Rothenburger (ADC) J. Longo (Fr.)
1987 E. Salumyae (SSCB) R. Tw igg-W hitehead (ABD)
1988 E. Salumyae (SSCB) J. Longo (Fr.)
1989 E. Salumyae (SSCB) J. Longo (Fr.)
1990 C. Young (ABD) L. van Moorsel (Hol.)

Dünya Bisiklet Yol Yarışı Şam piyonluğu

yıl erkekler (amatör) erkekler (profesyonel) bayanlar (amatör)

1921 G. Skold (İsveç)


1922 D. Marsch (İng.)
1923 L. Ferrario (İt.)
1924 A. Leducq (Fr.)
1925 H. Hoevanaers (Bel.)
1926 O. Dayen(Fr.)
1927 J. Aerts (Bel.) A. Binda (İt.)
1928 Grandi (İt.) G. Ronsse (Bel.)
1929 P. Bertolassi (İt.) G. Ronsse (Bel.)
1930 G. M artano (İt.) A. Binda (İt.)
1931 H. Hansen (Dan.) P. Guerra (İt.)
1932 G. M artano (İt.) A. Binda (İt.)
1933 P. Egli (İsvi.) G. Speicher (Fr.)
1934 K. Pellenaars (Hol.) K. Kaers (Bel.)
1935 I. M ancini (İt.) J. Aerts (Bel.)
1936 E. Buchvvalder (İsvi.) A. Magne (Fr.)
1937 A. Leoni (İt.) E. M eulenberg (Bel.)
1938 H. Knecht (İsvi.) M .K in t(B e l.)
1939-45 yarışma yapılmadı
1946 H. A ubry (Fr.) H. Knecht (İsvi.)
1947 A. Ferrari (İt.) T. M iddelkam p (Hol.)
1948 H. Snell (İsveç) A. Schotte (Bel.)
1949 H.J. Faanhof (Hol.) H. Van Steenbergen (Bel.)
1950 J. Hoobin (Avustr.) A. Schotte (Bel.)
1951 G. G hidini (İt.) F. Kubler (İsvi.)
1952 L. Ciancola (İt.) H. M üller (AFC)
1953 R- Filippi (İt.) F. Coppi (İt.)
1954 E. van Cautier (Bel.) L. Bobet (Fr.)
1955 S. Ranucci (İt.) S. Ockers (Bel.)
1956 F. Mahn (Hol.) R. Van Steenbergen (Bel.)
1957 L. Proost (Bel.) R. Van Steenbergen (Bel.)
1958 G .Schur(AD C ) E. Baldini (İt.) E. Jacobs (Lüks.)
1959 G .Schur(AD C ) A. Darrigade (Fr.) Y. Reynders (Bel.)
1960 B. Eckstein (ADC) R. Van Looy (Bel.) B. Burton (İng.)
1961 J. Jourden (Fr.) R. Van Looy (Bel.) Y. Reynders (Bel.)
SPOR 65

Dünya Bisiklet Yol Yarışı Şam piyonluğu (devam)

yıl erkekler (amatör) erkekler (profesyonel) bayanlar (amatör)

1962 R. Bongioni (İt.) J. Stablenski (Fr.) M.R. Gaillard (Bel.)


1963 F. Vicentini (İt.) B. Beheyt (Bel.) Y. Reynders (Bel.)
1964 E. Merckx (Bel.) J. Janssen (Hol.) E. Sonk (SSCB)
1965 J. Botherel (Fr.) T. Simpson (İng.) E. Eicholz (ADC)
1966 E. Dolman (Hol.) R. A ltig (AFC) Y. Reynders (Bel.)
1967 G. W ebb (İng.) E. Merckx (Bel.) B. Burton (İng.)
1968 V. M arcelli (İt.) V. A dorni (İt.) K. Hage (Hol.)
1969 L. M ortensen (Dan.) H. Ottenbros (Hol.) A. McElm ury (ABD)
1970 J. Schm idt (Dan.) J. M ontsere (Bel.) A. Konkina (SSCB)
1971 R. Ovion (Fr.) E. Merckx (Bel.) A. Konkina (SSCB)
1972 * M. Basso (İt.) G. G am billon (Fr.)
1973- R. Szurkovvski (Pol.) F. G im ondi (İt.) N. Van Den Broeck (Bel.)
1974 J. Kovvalski (Pol.) E. Merckx (Bel.) G. G am billon (Fr.)
1975 A. Gevers (Hol.) H. Kuiper (Hol.) T. Fopma (Hol.)
1976 * F. Maertens (Bel.) K. van Oosten-Hage (Hol.)
1977 C. Corti (İt.) F. M oser (İt.) J. Bost (Fr.)
1978 G. Glaus (İsvi.) G. Knetemann (Hol.) B. Habetz (AFC)
1979 G. Giacom ini (İt.) J. Raas (Hol.) P. de Bruin (Hol.)
1980 * B. Hinault (Fr.) B. Heiden (ABD)
1981 A. Vedernikov (SSCB) F. Maertens (Bel.) U.Enzenauer (AFC)
1982 B. Drogan (ADC) G. Saronni (İt.) A. Jones (İng.)
1983 U.Raab(ADC) G. LeMond (ABD) M. Berglund (İsveç)
* C. Criquelion (Bel.) *
1984
1985 L. Piasecki (Pol.) J. Zoetemelk (Hol.) J. Longo (Fr.)
1986 U. A m pler (ADC) M. Argentin (İt.) J. Longo (Fr.)
1987 R. Vivien (Fr.) S. Roche (İri.) J. Longo (Fr.)
1988 0. Ludvvig (ADC) M. Fondriest (İt.) M. Knol (Hol.)
1989 J. Halupczok (Pol.) G. LeMond (ABD) J. Longo (Fr.)
1990 M. Gualdi (İt.) R. Dhaenens (Bel.) C. Marsal (Fr.)

* O lim p iya t O yunları nedeniyle yapılm adı.

John P ie rc e -A ll-S p o rt USA

B isiklet p ist ya rışla rın d a dü nya p ro fe syo n e l süra t ş a m p iy o n lu ğ u un van ın ı en uzun


süre (10 yıl) e lin d e tu ta n Nakano Koiçi 1985'teki b ir yarışta.
66 SPOR

BOKS

Dünya ağır sıklet şam piyonları— ağırlık sınırı yok

Tartışmasız şam piyonlar (ülke; unvanı kazandığı tarih)

John L. Sullivan (ABD; 29/8/1885) Ezzard Charles (ABD; 27/9/1950)


James J. Corbett (ABD; 7/9/92) Jersey Joe VValcott (ABD; 18/7/51)
Bob Fitzsimmons (ABD*; 17/3/97) Rocky Marciano (ABD; 23/9/52)
James J. Jeffries (ABD; 9/6/99) 1956'da boksu bıraktı
1905'te boksu bıraktı Floyd Patterson (ABD 30/11/56)
M arvin Hart (ABD; 3/7/1905) Ingem ar Johansson (İsveç; 26/6/59)
T om m y Burns (Kan.; 23/2/06) Floyd Patterson (ABD; 20/6/60)
Jack Johnson (ABD; 26/12/08) Sonny Liston (ABD; 25/9/62)
Jess VVillard (ABD; 5/4/15) Cassius Clay (sonra Muham m ed Ali,
Jack Dempsey (ABD; 4/7/19) ABD; 25/2/64)
Gene Tunney (ABD; 23/9/26) 1965'te W BA unvanı geri alındı;
1928'de boksu bıraktı 1967'de WBC unvanı geri alındı;
Max Schm eling (Almanya; 12/6/30) unvan tartışmalı
Jack Sharkey (ABD; 21/6/32) Joe Frazier (ABD; 16/2/70)
Prim o Carnera (İt.; 29/6/33) George Foreman (ABD; 22/1/73)
Max Baer (ABD; 14/6/34) M uham m ed A li (ABD; 30/10/74)
James J. Braddock (ABD; 13/6/35) Leon Spinks (ABD 15/2/78)
Joe Louis (ABD; 22/6/37) 1978'de WBC unvanı geri alındı
1949'da boksu bıraktı

* Daha önce İng iliz uyruklu.

W BA (ülke; unvanı kazandığı tarih) WBC

M uham m ed A li (ABD; 15/9/1978) Ken Norton (ABD; 18/3/1978)


1979'da boksu bıraktı Larry Holmes (ABD; 9/6/78)
John Tate (ABD; 20/10/79) 1983'te unvanı bıraktı
Mike VVeaver (ABD; 21/3/80) Tim VVitherspoon (ABD; 9/3/84)
Michael Dokes (ABD; 10/12/82) Pinklon Thomas (ABD; 31/8/84)
Gerrie Coetzee (G. Af.; 23/9/83) Trevor Berbick (Kan.; 22/3/86)
Greg Page (ABD; 1/12/84) Mike Tyson (ABD; 22/11/86)
T ony Tubbs (ABD; 29/4/85)
Tim VVitherspoon (ABD; 17/1/86)
James Sm ith (ABD; 12/12/86)
Mike Tyson (ABD; 7/3/87)

Dünya kruvazör (cruiser) sıklet şam piyonları— üst sınır 88,45 kg4

VVBAt (ülke; unvanı kazandığı tarih) WBC

Ossie Ocasio (Po. Ri.; 13/2/1982) Marvin Camel (ABD; 31/3/1980)


P ietC rous(G . Af.; 1/12/84) Carlos de Leön (Po. Ri.; 25/11/80)
Dvvight M uham m ad Qawi (ABD; 27/7/85) S.T. Gordon (ABD; 27/6/82)
Evander Holyfield (ABD; 12/7/86) Carlos de Leön (Po. Ri.; 17/7/83)
1988'de unvanı bıraktı A lfonso Ratliff (ABD; 6/6/85)
Taoufik Belbouli (Fr.) Bernard Benton (ABD; 21/9/85)
1989'da bu unvanın boş Carlos de Leön (Po. Ri.; 22/3/86)
olduğu açıklandı Evander Holyfield (ABD; 9/4/88)
1988'de unvanı bıraktı
Carlos de Leön (Po. Ri.; 17/5/89)

* 1982'ye kadar üst sınır 82 kg. t K ruvazör sıkleti W B A ilk o larak 1982'de tanıdı.
SPOR 67

Dünya yarı ağır sıklet şampiyonları— üst sınır 79 kg

Tartışmasız şam piyonlar (ülke; unvanı


kazandığı tarih)

Jack Root (Avus.; 22/4/1903)


George Gardner (İri.; 4/7/03)
Bob Fitzsimmons (ABD*; 25/11/03)
Philadelphia Jack O'Brien (ABD; 20/12/05)
1912'de boksu bıraktı
Jack Dillon (ABD; 28/4/14)
Battling Levinsky (ABD; 24/10/16)
Georges Carpentier (Fr.; 12/10/20)
Battling Siki (Louis Phal, Sen.; 24/9/22)
Mike McTigue (İri.; 17/3/23)
Paul Berlenbach (ABD; 30/5/25)
Jack Delaney (Kan.; 16/7/26)
1927'de unvanı bıraktı
Tom m y Loughran (ABD; 12/12/27)
1929'da unvanı bıraktı
Maxie Rosenbloom (ABD; 14/7/32)
Bob Olin (ABD; 16/11/34)
John Henry Levvis (ABD; 31/10/35)
1939'da boksu bıraktı
Gus Lesnevich (ABD; 14/5/46) A P IW id e W orld Photos
Freddie M ills (İng.; 26/7/48) A rja n tin li V ıcto r G alındez (ge ride ) 1975'te Jorg e
Jo e yM a xim (ABD; 24/1/50) A h u m a d a 'y ı (önde) nakavt ederek d ü n ya yarı ağır
Archie M oore (ABD; 17/12/52) sıklet ş a m p iy o n lu ğ u un van ın ı korudu.
1962'de unvanı geri alındı
Harold Johnson (ABD; 12/5/62)
VVillie Pastrano (ABD; 1/6/63)
Jose Torres (Po. Ri.; 30/3/65)
Dick Tiger (N ij.; 16/12/66)
Bob Foster (ABD; 24/5/68)
1970'te WBA unvanı geri alındı

* Daha önce İng iliz uyruklu.

WBA (ülke; unvanı kazandığı tarih) WBC

Vicente Rondon (Ven.; 27/2/1971) Bob Foster (ABD; 24/5/1968)


Bob Foster (ABD; 7/4/72) 1974'te boksu bıraktı
1974'te boksu bıraktı John Conteh (İng.; 1/10/74)
Vıctor Galındez (Arj.; 7/12/74) 1977'de unvanı geri alındı
Mike Rossman (ABD; 15/9/78) Miguel Cuello (Arj.; 21/5/77)
Vıctor Galındez (Arj.; 14/4/79) Mate Parlov (Yug.; 7/1/78)
M arvin Johnson (ABD; 30/11/79) Marvin Johnson (ABD; 2/12/78)
Eddie G regory (sonra Eddie Mustafa Matthevv Franklin (sonra Matthevv
M uham m ed, ABD; 31/3/80) Saad M uham m ed, ABD; 22/4/79)
Michael Spinks (ABD; 18/7/81) Dvvight Braxton (sonra Dvvight
1985'te unvanı bıraktı M uham m ad Qawi, ABD; 19/12/81)
M arvin Johnson (ABD; 9/2/86) Michael Spinks (ABD; 18/3/83)
Leslie Stevvart (Tri. ve 1985'te unvanı bıraktı
Tob.; 23/5/87) J.B. VVilliamson (ABD; 1J/12/85)
V irgil Hill (ABD; 5/9/87) Dennis Andries (İng.; 30/4/86)
Thomas Hearns (ABD; 7/3/87)
1987'de unvanı bıraktı
Don Lalonde (Kan.; 27/11/87)
Sugar Ray Leonard (ABD; 7/11/88)
1988'de unvanı bıraktı
Dennis Andries (İng.; 2/89)
Jeff Harding (Avustr.; 24/6/89)
68 SPOR

Dünya orta sıklet şampiyonları— üst sınır 72,5 kg*

Tartışmasız şam piyonlar (ülke; unvanı kazandığı tarih)

Jack ("the N onpareil") Dempsey T ony Zale (ABD; 28/11/1941) Dick Tiger (Nij.; 21/10/1965)
(ABD; 30/7/1884) Rocky Graziano (ABD; 16/7/47) Emile G riffith (ABD; 25/4/66)
Bob Fitzsimmons (İn g .t; 14/1/91) T ony Zale (ABD; 10/6/48) Nino Benvenuti (İt.; 17/4/67)
1895'te unvanı bıraktı Marcel Cerdan (Fr.; 21/9/48) Emile G riffith (ABD; 29/9/67)
T om m y Ryan (ABD; 24/10/98) Jake La M otta (ABD; 16/6/49) Nino Benvenuti (İt.; 4/3/68)
1907'de boksu bıraktı Sugar Ray Robinson (ABD; 14/2/51) Carlos Monzön (Arj.; 7/11/70)
Stanley Ketchel (ABD; 9/5/1908) R andyTurpin (İng.; 10/7/51) 1974'te WBC unvanı geri alındı
B illy Papke (ABD; 7/9/08) Sugar,Ray Robinson (ABD; 12/9/51) Carlos Monzön (Arj.; 26/6/76)
Stanley Ketchel (ABD; 26/11/08) 1952-54'te boksu bıraktı 1977'de boksu bıraktı
1910'da öldü Cari Olson (ABD; 21/10/53) Rodrigo Valdes (Kol.; 5/11/77)
George Chip (ABD; 11/10/13) Sugar Rây Robinson (ABD; 9/12/55) Hugo Corro (Arj.; 22/4/78)
Al McCoy (ABD; 6/4/14) Gene Fullm er (ABD; 2/1/57) Vito A ntuoferm o (İt.; 30/6/79)
Mike O'Dovvd (ABD; 14/11/17) Sugar Ray Robinson (ABD; 1/5/57) Alan M in te r(İn g.; 16/3/80)
Johnny VVilson (ABD; 6/5/20) Carmen Basilio (ABD; 23/9/57) M arvin Hagler (ABD; 27/9/80)
Harry Greb (ABD; 31/8/23) Sugar Ray Robinson (ABD; 25/3/58) 1987'de unvanı geri alındı
Tiger Flovvers (ABD; 26/2/26) 1959'da NBA* (sonra WBA) Sugar Ray Leonard (ABD; 6/4/87)
Mickey VValker (ABD; 3/12/26) unvanı geri alındı Sumbu Kalambay (İt.; 23/10/87;
1931'de unvanı bıraktı; Dick Tiger (Richard Ihetu, N ij.; 10/8/63 WBA)
unvan tartışm alı Joey Giardello (ABD; 7/12/63) 1989'da unvanı geri alındı
Thomas Hearns (ABD; 29/10/87;
WBC)
Iran Barkley (ABD; 6/6/88; WBC)
Roberto Duran (Pan.; 24/2/89;
WBC)
Mike McCallum (Jam.; 13/5/89;
WBA)

* 1915'e kadar üst sınır 71 kg. t Daha sonra ABD vatandaşı oldu , t Ulusal Boks B irliği.

Dünya yarı orta sıklet şam piyonları— üst sınır 70 kg

W BA (ülke; unvanı kazandığı tarih) WBC

Dennis M oyer (ABD; 20/10/1962) Vacima Koiçi (Jap.; 17/2/1976) Miguel de Oliveira (Bre.; 7/5/1975)
Ralph Dupas (ABD;.29/4/63) Jose Duran (İsp.; 18/5/76) Elisha Obed (Bah.; 13/11/75)
Sandro Mazzinghi (İt.; 7/9/63) Miguel Castellini (Arj.; 8/10/76) Eckhard Dagge (AFC; 18/6/76)
Nino Benvenuti (İt.; 18/6/65) Eddie Gazo (Nik.; 5/3/77) Rocco M attioli (İt.; 6/8/77)
Kim Ki Soo (Kore Cum.; 25/6/66) Kudo Masaşi (Jap.; 9/8/78) Maurice Hope (İng.; 4/3/79)
Sandro Mazzinghi (İt.; 25/5/68) A yub K aM e (Dan.; 24/10/79) VVilfred Benıtez (Po. Ri.; 3/5/81)
1969'da unvanı geri alındı Sugar Ray Leonard (ABD; 25/6/81) Thom as Hearns (ABD; 3/12/82)
Freddie Little (ABD; 17/3/69) 1981'de unvanı bıraktı 1986'da unvanı bıraktı
Carmelo Bossi (İt.; 9/7/70) Mihara Tadaşi (Jap.; 7/11/81) Duane Thomas (ABD; 5/12/86)
Vacima Koiçi (Jap.; 31/10/71) Davey Moore (ABD; 2/2/82) Lupe A quino (Mek.; 12/7/87)
Oscar Albarado (ABD; 3/6/74) Roberto Duran (Pan.; 16/6/83) Gianfranco Rosi (İt.; 2/10/87)
Vacima Koiçi (Jap.; 21/1/75) 1984'te unvanı bıraktı Donald Curry (ABD; 8/7/88)
Yuh Jae Do (Kore Cum.; 7/6/75) Mike McCallum (Jam.; 19/10/84) Rene Jacquot (Fr.; 11/2/89)
Julian Jackson (Vir. Adi., ABD; 21/11/87) John M ugabi (Uga.; 8/7/89)

Dünya velter sıklet şam piyonları— üst sınır 66,5 kg1

Tartışmasız şam piyonlar (ülke; unvanı kazandığı tarih)

Paddy Duffy (ABD; 30/10/1888) Jim ("R ube") Ferns (ABD; 24/5/1901)
1890'da öldü Joe VValcott (Bar.; 18/12/01)
M ysterious Billy S m ith (ABD; 14/12/92) 1904'ten sonra unvanı tartışm alıdır
Tom m y Ryan (ABD; 26/7/94) Ted ("K id ") Levvis (İng.; 31/8/15)
1898'de unvanı bıraktı Jack Britton (ABD; 24/4/16)
M ysterious Billy S m ith (ABD; 25/8/98) Ted ("K id ") Levvis (İng.; 25/6/17)
Jim ("R ube") Ferns (ABD; 15/1/1900) Jack Britton (ABD; 17/3/19)
M atty Matthevvs (ABD; 16/10/1900) Mickey VValker (ABD; 1/11/22)

* Yaklaşık 1909'a kadar üst sınır 66 kg.


Dünya velter sıklet şampiyonları— üst sınır 66,5 kg* (devam)

Tartışmasız şam piyonlar (ülke; unvanı kazandığı tarih)

Pete Latzo (ABD; 20/5/26) Sugar Ray Robinson (ABD; 20/12/46)


Joe Dundee (ABD; 3/6/27) 1951'de unvanı bıraktı
1928'de NBA (sonra WBA) Kid Gavilan (Küba; 18/5/51)
unvanı geri alındı Johnny Saxton (ABD; 20/10/54)
Jackie Fields (ABD; 25/7/29) Tony DeMarco (ABD; 1/4/55)
Young Jack Thom pson (ABD; 9/5/30) Carmen Basilio (ABD; 10/6/55)
Tom m y Freeman (ABD; 5/9/30) Johnny Saxton (ABD; 14/3/56)
Young Jack Thom pson (ABD; 14/4/31) Carmen Basilio (ABD; 12/9/56)
Lou B rouillard (Kan.; 23/10/31) 1957'de unvanı bıraktı
Jackie Fields (ABD; 28/1/32) Virgil Akins (ABD; 6/6/58)
Young Corbett III (Rafelle Giordano, Don Jordan (ABD; 5/12/58)
ABD; 22/2/33) Benny ("K id ") Paret (Küba; 27/5/60)
Jim m y McLarnin (Kan.; 29/5/33) Emile G riffith (ABD; 1/4/61)
Barney Ross (ABD; 28/5/34) Benny ("K id ") Paret (Küba; 3/9/61)
Jim m y McLarnin (Kan.; 17/9/34) Emile G riffith (ABD; 24/3/62)
Barney Ross (ABD; 28/5/1935) Luis Rodrıguez (Küba; 21/3/63)
Henry A rm strong (ABD; 31/5/38) Emile G riffith (ABD; 8/6/63)
FritzieZivic (ABD; 4/10/40) 1966'da unvanı bıraktı
Freddie ("R ed") Cochrane Curtis Cokes (ABD; 28/11/66)
(ABD; 29/7/41) Jose Nâpoles (Mek.; 18/4/69)
Marty Servo (ABD; 1/2/46) Billy Backus (ABD; 3/12/70)
1946'da boksu bıraktı Jose Nâpoles (Mek.; 4/6/71)
1975'te W BA unvanı geri alındı

WBA (ülke; unvanı kazandığı tarih) WBC

Angel Espada (Po. Ri.; 28/6/1975) John Stracey (İng.; 6/12/1975)


Pipino Cuevas(Mek.; 17/7/76) Carlos Palom ino (ABD; 22/6/76)
Thomas Hearns (ABD; 2/8/80) VVilfred Benıtez (Po. Ri.; 14/1/79)
Sugar Ray Leonard (ABD; 16/9/81) Sugar Ray Leonard (ABD; 30/11/79)
Donald Curry (ABD; 13/2/83) Roberto Durân (Pan.; 20/6/80)
Lloyd Honeyghan (İng.; 27/9/86) Sugar Ray Leonard (ABD; 25/11/80)
1986'da unvanı bıraktı M ilton McCrory (ABD; 13/8/83)
Mark Breland (ABD; 6/2/87) Donald Curry (ABD; 6/12/85)
M arlon Starling (ABD; 22/8/87) Lloyd Honeyghan (İng.; 27/9/86)
Tomas M olinares (Kol.; 29/7/88) Jorge Vaca (Mek.; 28/10/87)
Mark Breland (ABD; 4/2/89) Lloyd Honeyghan (İng.; 29/3/88)
M arlon Starling (ABD; 4/2/89)

Yaklaşık 1909'a kadar üst sınır 66 kg.

Dünya yarı velter sıklet şam piyonları— üst sınır 63,5 kg

Tartışmasız şam piyonlar (ülke; unvanı kazandığı tarih)

Myron M itchell (ABD; 9/7/1923) Carlos Ortiz (Po. F^i.; 12/6/1959)


Mushy Callahan (ABD; 21/9/26) Duilio Loi (İt.; 1/9/60)
Jack ("K id ") Berg (İng.; 18/2/30) Eddie Perkins (ABD; 14/9/62)
Tony Canzoneri (ABD; 24/4/31) Duilio Loi (İt.; 15/12/62)
Johnny Jadick (ABD; 18/1/32) 1963'te boksu bıraktı
Battling Shaw (Mek.; 20/2/33) Eddie Perkins (ABD; 15/6/63)
Tony Canzoneri (ABD; 21/5/33) Carlos Hernandez (Ven.; 18/1/65)
Barney Ross (ABD; 23/6/33) Sandro Lopopolo (İt.; 29/4/66)
1935'te unvanı bıraktı; unvan sahipsizdir Paul Takeshi Fujii (ABD; 30/4/67)
Tippy Larkin (ABD; 29/4/46)
1946'dan sonra unvan sahipsizdir
70 SPOR

Dünya yarı velter sıklet şam piyonları— üst sınır 63,5 kg (devam)

W BA (ülke; unvanı kazandığı tarih) WBC

N icolino Loche (Arj.; 12/12/1968) Pedro Adigue (Fil.; 14/12/1968)


Alfonso Frazer (Pan.; 10/3/72) Bruno Arcari (İt.; 31/1/70)
A nto nio Cervantes (Kol.; 28/10/72) 1974'te unvanı bıraktı
VVilfred Bemtez (Po. Ri.; 6/3/76) Perico Fernandez (İsp.; 21/9/74)
1976'da unvanı geri alındı Saensak M uangsurin (Tayl.; 15/7/75)
A nto nio Cervantes (Kol.; 25/6/77) Miguel Velasquez (İsp.; 30/6/76)
Aaron Pryor (ABD; 2/8/80) Saensak M uangsurin (Tayl.; 29/10/76)
1983'te boksu bıraktı Kim Sang Hyun (Kore Cum.; 30/12/78)
Johnny Bum phus (ABD; 22/1/84) Saoul M am by (ABD; 23/2/80)
Gene Hatcher (ABD; 1/6/84) Leroy Haley (ABD; 26/6/82)
Ubaldo Sacco (Arj.; 21/7/85) Bruce Curry (ABD; 18/5/83)
Patrizio Oliva (İt.; 15/3/86) Bili Costello (ABD; 29/1/84)
Juan M artin Coggi (Arj.; 4/7/87) Lonnie Sm ith (ABD; 21/8/85)
Rene A rredondo (Mek.; 6/5/86)
Hamada Tsuyoşi (Jap.; 24/7/86)
Rene Arredondo (Mek.; 22/7/87)
Roger Mayvveather (ABD; 12/11/87)
J u lio Cesar Châvez (Mek.; 13/5/89)

Dünya hafif sıklet şam piyonları— üst sınır 61 k g *

Tartışmasız şam piyonlar (ülke; unvanı kazandığı tarih)

George ("K id ") Lavigne (ABD; Lou Am bers (ABD; 22/8/1939)


1/6/1896) Lew Jenkins (ABD; 10/5/40)
Frank Erne (ABD; 3/7/99) Sam m y A ng ott (ABD; 19/12/41)
JoeG ans (ABD; 12/5/1902) 1942'te boksu bıraktı
Battling Nelson (ABD; 4/7/08) Ike VVilliams (ABD; 4/8/47)
Ad VVolgast (ABD; 22/2/10) Jim m y Carter (ABD; 25/5/51)
VVillie Ritchie (ABD; 28/11/12) Lauro Salaş (Mek.; 14/5/52)
Freddie VVelsh (İng.; 7/7/14) Jim m y Carter (ABD; 15/10/52)
Benny Leonard (ABD; 28/5/17) Paddy DeMarco (ABD; 5/3/54)
1925'te boksu bıraktı Jim m y Carter (ABD; 17/11/54)
Jim m y Goodrich (ABD; 13/7/25) VVallace ("B u d ") Sm ith (ABD; 29/6/55)
Rocky Kansas (ABD; 7/12/25) Joe Brovvn (ABD; 24/8/56)
Sam m y M andell (ABD; 3/7/26) Carlos Ortiz(Po. Ri.; 21/4/62)
Al Singer (ABD; 17/7/30) Ismael Laguna (Pan.; 10/4/65)
T ony Canzoneri (ABD; 14/11/30) Carlos Ortiz(Po. Ri.; 13/11/65)
Barney Ross (ABD; 23/6/33) Carlos Teo Cruz (Dom. Cum.; 29/6/68)
1933'te unvanı bıraktı A rm ando Ramos (ABD; 18/2/69)
T ony Canzoneri (ABD; 10/5/35) Ismael Laguna (Pan.; 3/3/70)
Lou Am bers (ABD; 3/9/36) 1970'te WBC unvanı geri alındı
Henry A rm strong (ABD; 17/8/38)

* 1912’ye kadar g en ellikle 60 kg, am a bazen 63,5 kilo g ra m a kadar çıkıyordu.

Focus on Sports

S ug ar Ray Leonard (sağda)


1981'd e T h o m a s H earns'i (solda)
14. ra u n tta te k n ik nakavtla yen ere k
d ü n ya v e lte r sıklet şa m p iyo n u
SPOR 71

Dünya hafif sıklet şam piyonları— üst sınır 61 k g* (devam)

W BA (ülke; unvanı kazandığı tarih) WBC

Ken Buchanan (İng.; 26/9/1970) Rodolfo Gonzâles (Mek.; 10/11/1972)


Roberto Duran (Pan.; 26/6/72) Suzuki İşimatsu (Jap.; 11/4/74)
1979'da unvanı bıraktı Esteban de Jesus (Po. Ri.; 8/5/76)
Ernesto Espaıîa (Ven.; 16/6/79) Roberto Duran (Pan.; 21/1/78)
Hilm er Kenty (ABD; 2/3/80) 1979'da unvanı bıraktı
Sean O'Grady (ABD; 12/4/81) Jim W att (İng.; 17/4/79)
1981'de unvanı geri alındı Alexis A rgüello (Nik.; 20/6/81)
Claude Noel (Tri. veT ob .; 12/9/81) 1983'te unvanı bıraktı
A rturo Frias (ABD; 5/12/81) Edvvin Rosario (Po. Ri.; 1/5/83)
Ray M ancini (ABD; 8/5/82) Jose Luis Ramı'rez (Mek.; 3/11/84)
Livingstone Bramble (Vir. Adi., ABD; Hector Camacho (Po. Ri.; 10/8/85)
1/6/84) 1987'de unvanı geri alındı
Edvvin Rosario (Po. Ri.; 26/9/86) Jose Luis Ramı'rez (Mek.; 19/7/87)
Julio Cesar Châvez (Mek.; 21/11/87) Julio Cesar Châvez (Mek.; 29/10/88)
1989'da unvanı bıraktı 1989'da unvanı bıraktı
Edvvin Rosario (Po. Ri.; 9/7/89) Pernell VVhitaker (ABD; 20/8/89)

* 1912'ye kadar g enellikle 60 kg, ama bazen 63,5 kilo g ra m a kadar çıkıyordu.

Dünya yarı hafif sıklet şam piyonları— üst sınır 59 kg


(Süper tü y sıklet olarak da bilinir)

Tartışmasız şam piyonlar WBA WBC


(ülke; unvanı kazandığı tarih)

Johnny Dundee (ABD; 18/11/1921) A lfredo Marcano (Ven.; 29/7/1971) Rene Barrientos (Fil.; 15/2/1969)
Jack Bernstein (ABD; 30/5/23) Ben V illaflor (Fil.; 25/4/72) Numata Yoşiaki (Jap.; 5/4/70)
Johnny Dundee (ABD; 17/12/23) Şibata Kuniaki (Jap.; 12/3/73) Ricardo A rredondo (Mek.; 10/10/71)
Steve ("K id ") Sullivan (ABD; 20/6/24) Ben V illaflor (Fil.; 17/10/73) Şibata Kuniaki (Jap.; 28/2/74)
Mike Ballerino (ABD; 1/4/25) Samuel Serrano (Po. Ri.; 16/10/76) A lfredo Escalera (Po. Ri.; 5/7/75)
Tod M organ (ABD; 2/12/25) Uehara Yasutsune (Jap.; 2/8/80) Alexis A rgüello (Nik.; 28/1/78)
Benny Bass (ABD; 20/12/29) Samuel Serrano (Po. Ri.; 9/4/81) 1980'de unvanı bıraktı
Kid Chocolate (Eligio Sardinias, Roger Mayvveather (ABD; 19/1/83) Rafael Lim on (Mek.; 11/12/80)
Küba; 15/7/31) Rocky Lockridge (ABD; 26/2/84) Cornelius Boza-Edvvards
Frankie Klick (ABD; 25/12/33) VVilfredo Gömez (Po. Ri.; 19/5/85) (Uga.; 8/3/81)
1934'ten sonra unvan sahipsizdir A lfredo Layne (Pan.; 24/5/86) Rolando Navarette (Fil.; 29/8/81)
Sandy Saddler (ABD; 6/12/49) Brian M itchell (G. Af. 27/9/86) Rafael Limon (Mek.; 29/5/82)
1951'den sonra unvan sahipsizdir Bobby Chacon (ABD; 11/12/82)
Harold Gomes (ABD; 20/7/59) 1983'te unvanı geri alındı
Gabriel ("F lash") Elorde Hector Camacho (ABD; 7/8/83)
(Fil.; 16/3/60) 1984'te unvanı bıraktı
Numata Yoşiaki (Jap.; 15/6/67) Ju lio Cesar Châvez (Mek.; 13/9/84)
Kobayaşi Hiroşi (Jap.; 14/12/67) unvanı bıraktı
1969'da WBC unvanı geri alındı Azumah Nelson (Gana; 29/2/88)

Dünya tü y sıklet şam piyonları— üst sınır 57 kg1

Tartışmasız şam piyonlar (ülke; unvanı kazandığı tarih)

George Dixon (Kan.; 27/6/1892) Johnny Dundee (ABD; 26/7/1923) VVillie Pep (ABD; 7/6/1946)
1897'den sonra unvan tartışm alıdır 1924'te unvanı bıraktı Sandy Saddler (ABD; 29/10/48)
Terry McGovern (ABD; 1/2/1900) Louis ("K id ") Kaplan (ABD; 2/1/25) VVillie Pep (ABD; 11/2/49)
Young Corbett (VVilliam Rothvvell, 1927'de unvanı bıraktı Sandy Saddler (ABD; 8/9/50)
ABD; 28/11/01) Tony Canzoneri (ABD; 10/2/28) 1957'de boksu bıraktı
1904'te unvan sahipsiz Andre Routis (Fr.; 28/9/28) Hogan Bassey (Nij.; 24/6/57)
Brooklyn Tom m y Sullivan (ABD; Battling Battalino (ABD; 23/9/29) Davey M oore (ABD; 18/3/59)
13/10/04) 1932'de unvanı bıraktı Sugar Ramos (Küba; 21/3/63)
1905'ten sonra unvan sahipsiz Henry Arm strong (ABD; 29/10/37) Vicente Saldivar (Mek.; 26/9/64)
Abe A tell (ABD; 22/2/06) 1938'de unvanı bıraktı 1967-70'te boksu bıraktı
Johnny Kilbane (ABD; 22/2/12) Joey Archibald (ABD; 18/4/39)
Eugene Crigui (Fr.; 2/6/23) 1940'tan sonra unvan tartışm alıdır
* 1901'e kadar 52-55 kg arasında.
72 SPOR

Dünya tüy sıklet şampiyonları— üst sınır 57 kg* (devam)

W BA (ülke; unvanı kazandığı tarih) WBC

Raoul Rojas (ABD; 28/3/1968) Johnny Famechon (Avustr.; 21/1/1969)


Saico Şozo (Jap.; 28/9/68) Vicente Saldivar (Mek.; 9/5/70)
A ntonio Gömez (Ven.; 2/9/71) Şibata Kuniaki (Jap.; 11/12/70)
Ernesto Marcel (Pan.; 19/8/72) Clemente Sanchez (Mek.; 19/5/72)
1974'te boksu bıraktı Jose Legra (İsp.; 16/12/72)
Ruben Olivares (Mek.; 9/7/74) Eder Jofre (Bre.; 5/5/73)
A lexis A rgüello (Nik.; 23/11/74) 1974'te unvanı geri aİındı
1976'da unvanı bıraktı Bobby Chacon (ABD; 7/9/74)
Rafael Ortega (Pan.; 15/1/77) Ruben Olivares (Mek.; 20/6/75)
Cecilio Lastra (İsp.; 17/12/77) David Kotey (Gana; 20/9/75)
Eusebio Pedroza (Pan.; 15/4/78) Danny Löpez (ABD; 5/11/76)
Barry McGuigan (K.İrl.; 8/6/85) Salvador Sanchez (Mek.; 2/2/80)
Steve Cruz (ABD; 23/6/86) 1982'deöldü
A nto nio Esparragoza (Ven.; 6/3/87) Juan LaPorte (Po. Ri.; 15/9/82)
VVilfredo Gömez (Po. Ri.; 31/3/84)
Azumah Nelson (Gana; 8/12/84)
1988'de unvanı bıraktı
je f f Fenech (Avustr.; 7/3/88)

* 1901'e kadar 52-55 kg arasında.

Dünya yarı tü y sıklet şam piyonları— üst sınır 55 k g*


(süper horoz sıklet olarak da bilinir)

WBA (ülke; unvanı kazandığı tarih) WBC

Hong Soo Hwan (Kore Cum.; 26/11/1977) Rigoberto Riasco (Pan.; 3/4/1976)
Ricardo Cardona (Kol.; 7/5/78) Kobayaşi Kazuo (Jap.; 10/10/76)
Leo Randolph (ABD; 4/5/80) Yum Dong Kyun (Kore Cum.; 24/11/76)
Sergio Palma (Arj.; 9/8/80) VVilfredo Gömez (Po. Ri.; 21/5/77)
Leonardo Cruz (Dom. Cum.; 12/6/82) 1983'te unvanı bıraktı
Loris Stecca (İt.; 22/2/84) Jaim e Garza (ABD; 15/6/83)
Vıctor Callejas (Po. Ri.; 26/5/84) Juan Meza (Mek.; 3/11/84)
1986'da unvanı geri alındı Guadalupe Pintor(M ek.; 18/8/85)
Louie Espinoza (ABD; 16/1/87) Sam art Payakaroon (Tayl.; 18/1/86)
Ju lio Gervacio (Dom. Cum.; 28/11/87) Jeff Fenech (Avustr.; 8/5/87)
Bernardo Pinango (Ven.; 5/3/88) 1988'de unvanı bıraktı
Juan Jose Estrada (Mek.; 28/5/88) Daniel Zaragoza (Mek.; 29/2/88)
Jesus Salud (ABD; 11/12/89)

* Bu sıkleti ilk o larak yalnız WBC tanıdı.

A PIW ide W orld Photos

S ug ar Ray R obinson (solda) 1 M ayıs


1957'de G ene F u llm e r'ı (sağda) nakavt
ederek y e n id e n d ü n ya orta sıklet
ş a m p iy o n u oldu .
SPOR 73

Dünya horoz sıklet şampiyonları— üst sınır 53,5 kg*

Tartışmasız şam piyonlar (ülke; unvanı kazandığı tarih)

Terry McGovern (ABD; 12/9/1899) Harry Jeffra (ABD; 23/9/1937)


1900'de unvanı bıraktı Sixto Escobar (Po. Ri.; 20/2/38)
Harry Harris (ABD; 18/3/1901) 1939'da unvanı bıraktı
1901'de unvanı bıraktı Lou Salica (ABD; 13/1/41)
Harry Forbes (ABD; 2/4/01) Manuel Ortiz (ABD; 7/8/42)
Frankie Neil (ABD; 13/8/03) Harold Dade (ABD; 6/1/47)
Joe B ow ker(İng.; 17/10/04) Manuel Ortiz (ABD; 11/3/47)
1905'te unvanı bıraktı; VicTovveel (G. Af.; 31/5/50)
unvan tartışm alı Jim m y Carruthers (Avustr.;
Kid VVilliams (ABD; 9/6/14) 15/11/52)
Pete Herman (ABD; 9/1/17) 1954'te boksu bıraktı;
Joe Lynch (ABD; 22/12/20) unvan tartışmalı
Pete Herman (ABD; 25/7/21) Alphonse Halim i (Cez.; 6/11/57)
Johnny B uff (ABD; 23/9/21) Jose Becerra (Mek.; 8/7/59)
Joe Lynch (ABD; 10/7/22) 1961'de boksu bıraktı
Abe Goldstein (ABD; 21/3/24) Eder Jofre (Bre.; 18/1/62)
Eddie M artin (ABD; 19/12/24) Harada Maşiko (Jap.; 17/5/65)
Charlie Rosenberg (ABD; 20/3/25) Lionel Rose (Avustr.; 26/2/68)
1927'de unvanı geri alındı; Ruben Olivares (Mek.; 22/8/69)
unvan tartışmalı Chucho C astillo (Mek.; 16/10/70)
Panama A l Brovvn (Pan.; 18/6/29) Ruben Olivares (Mek.; 3/4/71)
1934'te NBA (sonra WBA) Rafael Herrera (Mek.; 19/3/72)
unvanı geri alındı; Enrique Pinder (Pan.; 30/7/72)
unvan tartışmalı 1972'de WBC unvanı geri alındı
Sixto Escobar (Po. Ri.; 31/8/36)

W BA (ülke; unvanı kazandığı tarih)

Romeo Anaya (Mek.; 20/1/1973)


A rno ld T aylor (G. A f.; 3/11/73)
Hong Soo Hvvan (Kore Cum.; 3/7/74)
AP/W ide W orld Photos
A lfonso Zamora (Mek.; 14/3/75)
Jorge Lujân (Pan.; 19/11/77)
Julian Solıs (Po. Ri.; 29/8/80)
Jeff Chandler (ABD; 14/11/80)
Richie Sandoval (ABD; 7/4/84)
Gaby Canizales (ABD; 10/3/86)
Bernardo Pinango (Ven.; 4/6/86)
1987'de unvanı bıraktı
Takuyama M ugurum a (Jap.; 29/3/87)
Prak Chan-Young (Kore Cum.; 24/5/87)
VVilfredo Vasquez (Po. Ri.; 4/10/87)
Khaokor Galaxy (Tayl.; 9/5/88)
M oon Sung Kil (Kore Cum.; 14/8/88)
Khaokor Galaxy (Tayl.; 9/7/89)
Luisita Espinosa (Fil.; 18/10/89)

WBC (ülke; unvanı kazandığı tarih)

Rafael Herrera (Mek.; 15/4/1973)


Rudolfo Martınez (Mek.; 7/12/74)
Carlos Zârate (Mek.; 8/5/76)
Guadalupe Pintor (Mek.; 3/6/79)
1983'te unvanı geri alındı
A lberto Davila (ABD; 1/9/83)
1985'te unvanı geri alındı
Daniel Zaragoza (Mek.; 4/5/85)
Miguel Lora (Kol.; 9/8/85)
Raul Perez (Mek.; 29/10/88)
1977'de d ü n ya tü y sıklet ş a m p iy o n u A B D 'li D anny
* 1920'ye kadar 48,5-52,5 kg arasında. Löpez (solda), M eksikalI Jose T o rre s 'i (sağda)
yen ere k un van ın ı koru du .
74 SPOR

Dünya yarı horoz sıklet şam piyonları— üst sınır 52 kg


(süper sinek sıklet olarak da bilinir)

W BA (ülke; unvanı kazandığı tarih) WBC

Gustavo Ballaş (Arj.; 12/9/1981) Rafael O rono (Ven.; 1/2/1980)


Rafael Pedroza (Pan.; 5/12/81) Kim Chul Ho (Kore Cum.; 24/1/81)
Vatanabe Ciro (Jap.; 8/4/82) Rafael Orono (Ven.; 28/11/82)
1984'te unvanı geri alındı Payao Poontarat (Tayl.; 27/11/83)
Kaosai Galaxy (Tayl.; 21/11/84) Vatanabe Ciro (Jap.; 5/7/84)
G ilberto Roman (Mek.; 30/3/86)
Santos Laciar(A rj.; 16/5/87)
Jesüs Rojas (Kol.; 9/8/87)
G ilberto Roman (Mek.; 8/4/89)
Nana Konadu (Gana; 7/11/89)

Dünya sinek sıklet şam piyonları— üst sınır 51 kg

Tartışmasız şam piyonlar W BA WBC


(ülke; unvanı kazandığı tarih)

Jim m y VVilde (İng.; 18/12/1916) Berkrerk Chartvanchai (Tayl.; 14/4/ Chartchai Chionoi (Tayl.; 20/3/1970)
Pancho Villa (Francisco Guilledo, 1970) Erbito Salavarria (Fil.; 7/12/70)
Fil.; 18/6/23) Ohba Masao (Jap.; 22/10/70) 1971'de unvanı geri alındı
1925'te öldü 1973'te öldü Betulio Gonzâlez (Ven.; 20/11/71)
Fidel La Barba (ABD; 21/1/27) Chartchai Chionoi (Tayl.; 17/5/73) Venice Borkorsor (Tayl.; 29/9/72)
1927'de boksu bıraktı; Hanagata Susumu (Jap.; 18/10/74) 1973'te unvanı bıraktı
unvan tartışm alı Erbito Salavarria (Fil.; 1/4/75) Betulio Gonzâlez (Ven.; 4/8/73)
Benny Lynch (İng.; 19/1/37) A lfonso Löpez (Pan. 27/2/76) Oguma Şoci (Jap.; 1/10/74)
1938'de unvanı bıraktı; Gustavo Espadas (Mek.; 2/10/76) M iguel Canto (Mek.; 8/1/75)
unvan tartışm alı Betulio Gonzâlez (Ven.; 12/8/78) Park Chan Hee (Kore Cum.; 18/3/79)
Jackie Paterson (İng.; 19/6/43) Luis Ibarra (Pan.; 17/11/79) Oguma Şoci (Jap.; 18/5/80)
1947'den sonra unvan tartışmalı Kim Tae Shik (Kore Cum.; 16/2/80) A nto nio A velar (Mek.; 12/5/81)
Rinty M onaghan (İri.; 23/3/48) Peter M athebula (G. Af.; 13/12/80) Prudencio Cardona (Kol.; 20/3/82)
1950'de boksu bıraktı Santos Laciar (Arj.; 28/3/81) Freddie Castillo (Mek.; 24/7/82)
Terry Ailen (İng.; 25/4/50) Luis Ibarra (Pan.; 6/6/81) Eleoncio Mercedes (Dom. Cum.;
Dado M arino (Havvaii; 1/8/50) Juan Herrera (Mek.; 26/9/81) 6/11/82)
Şirai Yoşio (Jap.; 19/5/52) Santos Laciar (Arj.; 1/5/82) Charlie M agri (İng.; 15/3/83)
Pascual Perez (Arj.; 26/11/54) 1985'te unvanı bıraktı Frank Cedeno (Fil.; 27/9/83)
Pone Kingpetch (Tayl.; 16/4/60) Hilario Zapata (Pan..; 5/10/85) Kobayaşi Koci (Jap.; 18/1/84)
Harada Masahiko (Jap.; 10/10/62) Fidel Bassa (Kol.; 13/2/87) Gabriel Bernal (Mek.; 9/4/84)
Pone Kingpetch (Tayl.; 12/1/63) Jesüs Rojas (Ven.; 30/9/89) SotChitalada (Tayl.; 8/10/84)
Ebihare Hiroyuki (Jap.; 18/9/63) Kim Young Kang (Kore Cum.;
Pone Kingpetch (Tayl.; 23/1/64) 24/7/88)
Salvatore Burruni (İt.; 23/4/65) Sot Chitalada (Tayl.; 6/89)
1965'ten sonra unvan tartışmalı

Dünya yarı sinek sıklet şam piyonları— üst sınır 50 kg

W BA (ülke; unvanı kazandığı tarih) WBC

Jaim e Rıos (Pan.; 23/8/1975) Franco Udella (İt.; 4/4/1975)


Juan Guzmân (Dom. Cum.; 1/7/76) 1975'te unvanı geri alındı
Guşiken Yoko (Jap.; 10/10/76) Luis A lberto Estaba (Ven.; 13/9/75)
Pedro Flores (Mek.; 8/3/81) Freddie Castillo (Mek.; 19/2/78)
Kim Hwan Jin (Kore Cum.; 19/7/81) Netrnoi Sor Vorasingh (Tayl.; 6/5/78)
Tokaşiki Katsuo (Jap.; 16/12/81) Kim Sung Jun (Kore Cum.; 30/9/78)
Lupe Madera (Mek.; 10/7/83) Nakacima Şigeo (Jap.; 3/1/80)
Francisco Quiroz (Dom. Cum.; 19/5/84) Hilario Zapata (Pan.; 24/3/80)
Joey O livo (ABD; 29/3/85) Am ado Ursua (Mek.; 6/2/82)
Yuh M yung W oo (Kore Cum.; 8/12/85) T om oriTadaşi (Jap.; 13/4/82)
Hilario Zapata (Pan. 20/7/82)
Chang Jung Koo (Kore Cum.; 26/3/83)
German Torres (Mek.)
Lee Yul W oo (Kore Cum.)
Hum berto Gonzales (Mek.; 6/89)
SPOR 75

BUZ HOKEYİ

Dünya A m atö r Buz Hokeyi Şam piyonluğu

yıl şam piyon yıl şam piyon yıl şam piyon

1930 Kanada 1954 SSCB 1972t Çekoslovakya


1931 Kanada 1955 Kanada 1973 SSCB
1932* Kanada 1956* SSCB 1974 SSCB
1933 ABD 1957 İsveç 1975 SSCB
1934 Kanada 1958 Kanada 1976 Çekoslovakya
1935 Kanada 1959 Kanada 1977 Çekoslovakya
1936* İngiltere 1960* ABD 1978 SSCB
1937 Kanada 1961 Kanada 1979 SSCB
1938 Kanada 1962 İsveç 1980* ABD
1939 Kanada 1963 SSCB 1981 SSCB
1940-46 yarışma yapılmadı 1964* SSCB 1982 SSCB
1947 Çekoslovakya 1965 SSCB 1983 SSCB
1948* Kanada 1966 SSCB 1984* SSCB
1949 Çekoslovakya 1967 SSCB 1985 Çekoslovakya
1950 Kanada 1968* SSCB 1986 SSCB
1951 Kanada 1969 SSCB 1987 İsveç
1952* Kanada 1970 SSCB 1988* SSCB
1953 İsveç 1971 SSCB 1989 SSCB
1990 SSCB

* O lim p iya t şa m p iyon la rı aynı zam anda dünya şa m p iyon u sayıldı, t İlk kez 1972'de ayrı b ir dün ya şam piyonası düzenlendi.

BUZ PATENİ

Dünya A rtistik Paten Şam piyonları— erkekler

yıl şam piyon Focus on Sports

1896 G. Fuchs (Almanya)


1897 G. Hügel (Avus.)
1898 H. Grenander (İsveç)
1899 G. Hügel (Avus.)
1900 G. Hügel (Avus.)
1901 U. Salchovv (jsveç)
1902 U. Salchovv (jsveç)
1903 U. Salchovv (İsveç)
1904 U. Salchovv (İsveç)
1905 U. Salchovv (İsveç)
1906 G. Fuchs (Almanya)
1907 U. Salchovv (jsveç)
1908 U. Salchovv (jsveç)
1909 U. Salchovv (İsveç)
1910 U. Salchovv (jsveç)
1911 U. Salchovv (İsveç)
1912 F. Kachler (Avus.)
1913 F. Kachler (Avus.)
1914 G. Sandahl (İsveç)
1915-21 yarışma yapılm adı
1922 G. G rafström (İsveç)
1923 F. Kachler (Avus.)
1924 G. G rafström (İsveç)
1925 W. Böckl (Avus.)
1926 W. Böckl (Avus.)
1927 W. Böckl (Avus.)
1928 W. Böckl (Avus.)
A rtis tik p atende üst üste d ö rt yıl d ü n ya b irin c is i
1929 G. G rafström (İsveç)
olan S co tt H a m ilto n (ABD) 1984 O lim p iy a t
1930 K. Schâfer (Avus.)
O y u n la rı'n d a yarışırken.
76 SPOR

Dünya A rtistik Paten Şam piyonları— erkekler (devam)

yıl şam piyon yıl şam piyon şampiyon


yıl
1931 K. Schâfer (Avus.) 1955 H. Jenkins (ABD) 1973 0 . Nepela (Çek.)
1932 K. Schâfer (Avus.) 1956 H. Jenkins (ABD) 1974 J. Hoffmann (ADC)
1933 K. Schâfer (Avus.) 1957 D. Jenkins (ABD) 1975 S. Volkov (SSCB)
1934 K. Schâfer (Avus.) 1958 D. Jenkins (ABD) 1976 J. Curry (İng.)
1935 K. Schâfer (Avus.) 1959 D. Jenkins (ABD) 1977 V. Kovalev (SSCB)
1936 K. Schâfer (Avus.) 1960 A. G iletti (Fr.) 1978 C. Tickner (ABD)
1937 F. Kaspar (Avus.) 1961 yarışma yapılm adı* 1979 V. Kovalev (SSCB)
1938 F. Kaspar (Avus.) 1962 D. Jackson (Kan.) 1980 J. Hoffm ann (ADC)
1939 G. Sharp (İng.) 1963 D. McPherson (Kan.) 1981 S. H am ilton (ABD)
1940-46 yarışma yapılmadı 1964 M. Schnelldorfer (AFC) 1982 S. Ham ilton (ABD)
1947 H. Gerschvviler (İsvi.) 1965 A. Calmat (Fr.) 1983 S. Ham ilton (ABD)
1948 R. Button (ABD) 1966 E. Danzer (Avus.) 1984 S. Ham ilton (ABD)
1949 R. Button (ABD) 1967 E. Danzer (Avus.) 1985 A. Fadeyev (SSCB)
1950 R. Button (ABD) 1968 E. Danzer (Avus.) 1986 B. Boitano (ABD)
1951 R. Button (ABD) 1969 T. W ood (ABD) 1987 B. Orser (Kan.)
1952 R. Button (ABD) 1970 T. W ood (ABD) 1988 B. Boitano (ABD)
1953 H. Jenkins (ABD) 1971 0 . Nepela (Çek.) 1989 K. Brovvning (Kan.)
1954 H. Jenkins (ABD) 1972 O. Nepela (Çek.) 1990 K. Brovvning (Kan.)
* ABD takım ın ın tü m ü yele ri b ir uçak kazasında öldü ve şam p iyon a iptal edildi.

Dünya A rtistik Paten Şam piyonları— bayanlar

yıl şam piyon yi şampiyon

1906 M. Syers (jng.) 1955 T. A lb rig h t (ABD)


1907 M. Syers (İng.) 1956 C. Heiss (ABD)
1908 L. Kronberger (Mac.) 1957 C. Heiss (ABD)
1909 L. Kronberger (Mac.) 1958 C. Heiss (ABD)
1910 L. Kronberger (Mac.) 1959 C. Heiss (ABD)
1911 L. Kronberger (Mac.) 1960 C. Heiss (ABD)
1912 M. Horvath (Mac.) 1961 yarışma yapılm adı*
1913 M. Horvath (Mac.) 1962 S. Dijkstra (Hol.)
1914 M. Horvath (Mac.) 1963 S. Dijkstra (Hol.)
1915-21 yarışma yapılmadı 1964 S. Dijkstra (Hol.)
1922 J. Szabö-Planck (Avus.) 1965 P. Burka (Kan.)
1923 J. Szabö-Planck (Avus.) 1966 P. Fleming (ABD)
1924 J. Szabö-Planck (Avus.) 1967 P. Fleming (ABD)
1925 J. Szabö-Planck (Avus.) 1968 P. Fleming (ABD)
1926 J. Szabö-Planck (Avus.) 1969 G. Seyfert (ADC)
1927 S. Henie (Nor.) 1970 G. Seyfert (ADC)
1928 S. Henie (Nor.) 1971 B. Schuba (Avus.)
1929 S. Henie (Nor.) 1972 B. Schuba (Avus.)
1930 S. Henie (Nor.) 1973 K. Magnussen (Kan.)
1931 S. Henie (Nor.) 1974 C. Errath (ADC)
1932 S. Henie (Nor.) 1975 D. de Leeuvv (Hol.)
1933 S. Henie (Nor.) 1976 D. Ham ili (ABD)
1934 S. Henie (Nor.) 1977 L. Fratianne (ABD)
1935 S. Henie (Nor.) 1978 A. Pötzsch (ADC)
1936 S. Henie (Nor.) 1979 L. Fratianne (ABD)
1937 C. Colledge (İng.) 1980 A. Pötzsch (ADC)
1938 M. T aylor (jng.) 1981 D. Biellmann (İsvi.)
1939 M. T aylor (İng.) 1982 E. Zayak (ABD)
1940-46 yarışma yapılmadı 1983 R. Sumners (ABD)
1947 B. Scott (Kan.) 1984 K. W itt (ADC)
1948 B. Scott (Kan.) 1985 K. W itt (ADC)
1949 A. Vrzânova (Çek.) 1986 D. Thomas (ABD)
1950 A. Vrzânova (Çek.) 1987 K. W itt (ADC)
1951 J. Altvvegg (İng.) 1988 K. W itt (ADC)
1952 J. du Bief (Fr.) 1989 İto M. (Jap.)
1953 T. A lb rig h t (ABD) 1990 J. Trenary (ABD)
1954 G. Busch (Almanya)
* ABD takım ının tü m ü ye le ri b ir uçak kazasında ö ld ü ve şam p iyon a ip ta l edildi.
SPOR 77

Dünya Artistik Paten Şampiyonları— çiftler

yıl şam piyonlar yıl şam piyonlar

1908 A. Hübler, H. Burger (Almanya) 1983 E. Valova, O. Vasilyev (SSCB)


1909 J. Johnson, J. Johnson (İng.) 1984 B. U nderhill, P. M artini (Kan.)
1910 A. Hübler, H. Burger (Almanya) 1985 E. Valova, O. Vasilyev (SSCB)
1911 L. Eilers, W. Jakobsson (Fin.) 1986 Y. Gordeyeva, S. G rinkov (SSCB)
1912 J. Johnson, J. Johnson (İng.) 1987 Y. Gordeyeva, S. G rinkov (SSCB)
1913 N. Engelmann, K. M ejstrik (Avus.) 1988 E. Valova, O. Vasilyev (SSCB)
1914 W. Jakobsson, W. Jakobsson (Fin.) 1989 Y. Gordeyeva, S. G rinkov (SSCB)
1915-21 yarışma yapılmadı 1990 Y. Gordeyeva, S. Grinkov (SSCB)
1922 N. Engelmann, A. Berger (Avus.)
1923 W. Jakobsson, W. Jakobsson (Fin.) * ABD takım ının tü m üyele ri b ir uçak kazasında ö ld ü ve
1924 N. E n g e lm a "“i, H. Berger (Avus.) şam piyona ip tal edildi.
1925 J. Szabö-Planck, L. VVrede (Avus.)
1926 A. Joly, P. Brunet (Fr.)
1927 J. Szabö-Planck, L. VVrede (Avus.)
1928 A. Joly, P. Brunet (Fr.)
1929 L. Scholz, O. Kaiser (Avus.)
1930 A. Brunet, P. Brunet (Fr.)
1931 E. Rotter, L. Szollas (Mac.)
1932 A. Brunet, P. Brunet (Fr.)
1933 E. Rotter, L. Szollas (Mac.)
1934 E. Rotter, L. Szollas (Mac.)
1935 E. Rotter, L. Szollas (Mac.)
1936 M. Herber, E. Baier (Almanya)
1937 M. Herber, E. Baier (Almanya)
1938 M. Herber, E. Baier (Almanya)
1939 M. Herber, E. Baier (Almanya) Steve P o w e ll-A ll-S p o rt
1940-46 yarışma yapılmadı
1947 M. Lannoy, P. Baugniet (Bel.)
1948 M. Lannoy, P. Baugniet (Bel.)
1949 A. Kekessy, E. Kiraly (Mac.)
1950 K. Kennedy, P. Kennedy (ABD)
1951 R. Baran, P. Faik (AFC)
1952 R. Faik, P. Faik (AFC)
1953 J. Nicks, J. Nicks (İng.)
1954 F. Dafoe, N. Bovvden (Kan.)
1955 F. Dafoe, N. Bovvden (Kan.)
1956 E. Schvvarz, K. Oppelt (Avus.)
1957 B. VVagner, R. Paul (Kan.)
1958 B. VVagner, R. Paul (Kan.)
1959 B. VVagner, R. Paul (Kan.)
1960 B. VVagner, R. Paul (Kan.)
1961 yarışma yapılm adı*
1962 M. Jelinek, O. Jelinek (Kan.)
1963 M. Kilius, H. Bâum ler (AFC)
1964 M. Kilius, H. Bâum ler (AFC)
1965 L. Belusova, O. Protopopov (SSCB
1966 L. Belusova, O. Protopopov (SSCB
1967 L. Belusova, O. Protopopov (SSCB
1968 L. Belusova, O. Protopopov (SSCB
1969 j. Rodnina, A. Ulanov (SSCB)
1970 j. Rodnina, A. Ulanov (SSCB)
1971 İ. Rodnina, A. Ulanov (SSCB)
1972 j. Rodnina, A. Ulanov (SSCB)
1973 j. Rodnina, A. Zaytsev (SSCB)
1974 İ. Rodnina, A. Zaytsev (SSCB)
1975 İ. Rodnina, A. Zaytsev (SSCB)
1976 İ. Rodnina, A. Zaytsev (SSCB)
1977 İ. Rodnina, A. Zaytsev (SSCB)
1978 İ. Rodnina, A. Zaytsev (SSCB)
1979 T. Babilonia, R. Gardner (ABD)
1980 M. Çerkasova, S. Şahray (SSCB)
1981 İ. Vorobyova, İ. Lisovski (SSCB)
S o vye tle r B irliğ i'n d e n İrina R odnina ile A le ksan dr
1982 S. Baess, T. Thierbach (ADC)
Z aytsev ç ifti, a rtis tik pa tend e ü st üste altı yıl
dü nya b irin c iliğ in i kazandı.
78 SPOR

Dünya Buz Dansı Şam piyonları

yıl şam piyonlar yıl şam piyonlar

1950 L. VVaring, M. McGean (ABD) 1971 L. Pahomova, A. Gorşkov (SSCB)


1951 J. W estw ood, L. Demm y (İng.) 1972 L. Pahomova, A. Gorşkov (SSCB)
1952 J. W estwood, L. Dem my (İng.) 1973 L. Pahomova, A. Gorşkov (SSCB)
1953 J. W estwood, L. Dem my (İng.) 1974 L. Pahomova, A. Gorşkov (SSCB)
1954 J. W estwood, L. Dem m y (İng.) 1975 İ. Moiseyeva, A. Minenkov (SSCB)
1955 J. VVestvvood, L. Dem m y (İng.) 1976 L. Pahomova, A. Gorşkov (SSCB)
1956 P. VVeight, P. Thom as (İng.) 1977 İ. Moiseyeva, A. M inenkov (SSCB)
1957 J. Markham, C. Jones (jng.) 1978 N. Liniçuk, G. Karponosov (SSCB)
1958 J. Markham, C. Jones (İng.) 1979 N. Liniçuk, G. Karponosov (SSCB)
1959 D. Denny, C. Jones (İng.) 1980 K. Regöczy, A. Sal (ay (Mac.)
1960 D. Denny, C. Jones (İng.) 1981 J. T orvil, C. Dean (jng.)
1961 yarışm a yapılm adı* 1982 J. T orvil, C. Dean (jng.)
1962 E. Romanovâ, P. Roman (Çek.) 1983 J. T orvil, C. Dean (jng.)
1963 E. Romanovâ, P. Roman (Çek.) 1984 J. T orvil, C. Dean (İng.)
1964 E. Romanovâ, P. Roman (Çek.) 1985 N. Bestemyanova, A. Bukin (SSCB)
1965 E. Romanovâ, P. Roman (Çek.) 1986 N. Bestemyanova, A. Bukin (SSCB)
1966 D. Tovvler, B. Ford (İng.) 1987 N. Bestemyanova, A. Bukin (SSCB)
1967 D. Tovvler, B. Ford (jng.) 1988 N. Bestemyanova, A. Bukin (SSCB)
1968 D. Tovvler, B. Ford (jng.) 1989 M. Klim ova, S. Ponomarenko (SSCB)
1969 D. Tovvler, B. Ford (İng.) 1990 M. Klim ova, S. Ponomarenko (SSCB)
1970 L. Pahomova, A. Gorşkov (SSCB)

* A B D ta k ım ın ın t ü m ü y e le ri b ir u çak kazasında ö ldü ve ş a m p iy o n a ip tal edildi.

Dünya Kom bine Sürat Pateni Şam piyonları— erkekler

yıl şam piyon yıl şam piyon

1893 J. Eden (Hol.) 1915-21 yarışma yapılmadı


1894 * 1922 H. Strom (Nor.)
1895 J. Eden (Hol.) 1923 C. Thunberg (Fin.)
1896 J. Eden (Hol.) 1924 R. Larsen (Nor.)
1897 I.K. McCullock (Kan.) 1925 C. Thunberg (Fin.)
1898 P. Ostlund (Nor.) 1926 I. Ballangrud (Nor.)
1899 P. Ostlund (Nor.) 1927 B. Evensen (Nor.)
1900 E. Engelsaas (Nor.) 1928 C. Thunberg (Fin.)
1901 F. VVathen (Fin.) 1929 C. Thunberg (Fin.)
1902 * 1930 M. Staksrud (Nor.)
1903 * 1931 C. Thunberg (Fin.)
1904 S. Mathisen (Nor.) 1932 I. Ballangrud (Nor.)
1905 C.C.J. de Koning (Hol.) 1933 H. Engnestangen (Nor.)
1906 * 1934 B. Evensen (Nor.)
1907 * 1935 M. Staksrud (Nor.)
1908 O. Mathisen (Nor.) 1936 I. Ballangrud (Nor.)
1909 O. M athisen (Nor.) 1937 M. Staksrud (Nor.)
1910 N. S trunnikoff (Rusya) 1938 I. Ballangrud (Nor.)
1911 N. S trunnikoff (Rusya) 1939 B. VVasenius (Fin.)
1912 O. M athisen (Nor.) 1940-46 yarışma yapılmadı
1913 O. M athisen (Nor.) 1947 L. Parkkinnen (Fin.)
1914 O. Mathisen (Nor.) 1948 O. Lundberg (Nor.)

* Puan siste m in de n önce, d ö rt daldan üçünü kazanan yarışm acı ko m b ine sü ra t pateni şam p iyon u kabul e d iliyordu .
SPOR 79

Dünya Kom bine S ü rat Pateni Şam piyonları— erkekler (devam)

yıl şam piyon yıl şampiyon

1949 K. Pajor (Mac.) 1970 A. Schenk (Hol.)


1950 H. Andersen (Nor.) 1971 A. Schenk (Hol.)
1951 H. Andersen (Nor.) 1972 A. Schenk (Hol.)
1952 H. Andersen (Nor.) 1973 G. Claeson (İsveç)
1953 O. Gonçarenko (SSCB) 1974 S. Stensen (Nor.)
1954 B. Şilkov (SSCB) 1975 H. Kuipers (Hol.)
1955 S. Ericsson (İsveç) 1976 P. Kleine (Hol.)
1956 O. Gonçarenko (SSCB) 1977 E. Heiden (ABD)
1957 K. Johannesen (Nor.) 1978 E. Heiden (ABD)
1958 O. Gonçarenko (SSCB) 1979 E. Heiden (ABD)
1959 J. Jaevinen (Fin.) 1980 H. van der Duim (Hol.)
1960 B. Stenin (SSCB) 1981 A. Sj0brend (Nor.)
1961 H. van der G rift (Hol.) 1982 H. van der Duim (Hol.)
1962 V. Kosiçkin (SSCB) 1983 R. Falk-Larssen (Nor.)
1963 •J. Nilsson (İsveç) 1984 O. Bojiyev (SSCB)
1964 K. Johannesen (Nor.) 1985 H. Vergeer (Hol.)
1965 P. M oe(N or.) 1986 D. Jansen (ABD)
1966 K. Verkerk (Hol.) 1987 N. Gulyaev (SSCB)
1967 K. Verkerk (Hol.) 1988 E. Flaim (ABD)
1968 F.A. M aier (Nor.) 1989 L. Visser (Hol.)
1969 D. Fornaess (Nor.) 1990 J. O. Koss (Nor.)

Dünya Kom bine Sürat Pateni Şam piyonları— bayanlar

yıl şam piyon yıl şam piyon

1947 V. Lesche (Fin.) 1969 L. Kauniste (SSCB)


1948 M. jsakova (SSCB) 1970 A. Keulen-Deelstra (Hol.)
1949 M. jsakova (SSCB) 1971 N. Statkeviç (SSCB)
1950 M. İsakova (SSCB) 1972 A. Keulen-Deelstra (Hol.)
1951 J. Huttunen (Fin.) 1973 A. Keulen-Deelstra (Hol.)
1952 L. Selihova (SSCB) 1974 A. Keulen-Deelstra (Hol.)
1953 K. Şçyogoleva (SSCB) 1975 K. Kessovv (ADC)
1954 L. Selihova (SSCB) 1976 S. Burka (Kan.)
1955 R. Jukova (SSCB) 1977 V. Brindzey (SSCB)
1956 Z. Kondakova (SSCB) 1978 T. Averina (SSCB)
1957 j. Voronina (SSCB) 1979 B. Heiden (ABD)
1958 İ. Voronina (SSCB) 1980 N. Petruseva (SSCB)
1959 T. Rilova (SSCB) 1981 N. Petruseva (SSCB)
1960 V. Stenina (SSCB) 1982 K. Busch (ADC)
1961 V. Stenina (SSCB) 1983 A. Schöne (ADC)
1962 İ. Voronina (SSCB) 1984 K. Enke (ADC)
1963 L. Skoblikova (SSCB) 1985 A. Schöne (ADC)
1964 L. Skoblikova (SSCB) 1986 K. Kania (ADC)
1965 İ. Voronina (SSCB) 1987 K. Kania (ADC)
1966 V. Stenina (SSCB) 1988 K. Kania (ADC)
1967 S. Kaiser (Hol.) 1989 C. M oser (ADC)
1968 S. Kaiser (Hol.) 1990 J. Börner (ADC)

Dünya Sü rat Pateni Sürat Şam piyonluğu

yıl erkekler bayanlar yıl erkekler bayanlar

1972 L. Linkovesi (Fin.) M. Pflug (AFC) 1982 S. Hlebnikov (SSCB) N. Petruseva (SSCB)
1973 V. M uratov (SSCB) S. Young (ABD) 1983 Kuroiva A. (Jap.) K. Enke (ADC)
1974 P. Bjorang (Nor.) L. Poulos (ABD) 1984 G. Boucher (Kan.) K. Enke (ADC)
1975 A. Safronov (SSCB) S. Young (ABD) 1985 İ. Jelezovski (SSCB) C. Rothenburger (ADC)
1976 J. Granath (İsveç) S. Young (ABD) 1986 İ. Jelezovski (SSCB) K. Kania (ADC)
1977 E. Heiden (ABD) S. Burka (Kan.) 1987 Kuroiva A. (Jap.) K. Kania (ADC)
1978 E. Heiden (ABD) L. Sadçikova (SSCB) 1988 D. Jansen (ABD) C. Rothenburger (ADC)
1979 E. Heiden (ABD L. Poulos-M ueller (ABD) 1989 İ. Jelezovski (SSCB) B. Blair (ABD)
1980 E. Heiden (ABD) K. Enke (ADC) 1990 Ki Tae Bac A. Hauck (ADC)
1981 F. Ronning (Nor.) K. Enke (ADC) (Kore Cum.)
80 SPOR

ESKRİM

Dünya Eskrim Şam piyonluğu— erkekler

yıl bireysel

flöre epe kılıç

1936* G. Gaudini (İt.) F. Riccardi (İt.) E. Kabos (Mac.)


1937 G. Marzi (İt.) B. Schmetz (Fr.) G. Kovâcs (Mac.)
1938 G. Guaragna (İt.) M. Pecheux (Fr.) A. M ontano (İt.)
1939-46 yarışma yapılmadı
1947 C. d'O riola (Fr.) E. Artigas (Fr.) A. M ontano (İt.)
1948* J. Buhan (Fr.) L. Cantone (İt.) A. Gerevich (Mac.)
1949 C. d'O riola (Fr.) D. M angiarotti (İt.) G. Dare (İt.)
1950 R. Nostini (İt.) M. Luchovv (Dan.) J. Levavasseur (Fr.)
1951 M. di Rosa (İt.) E. M angiarotti (jt.) A. Gerevich (Mac.)
1952* C. d'O riola (Fr.) E. M angiarotti (İt.) P. Kovâcs (Mac.)
1953 C. d'O riola (Fr.) J. Sakovits (Maç.) P. Kovâcs (Mac.)
1954 C. d'O riola (Fr.) E. M angiarotti (İt.) R. Kârpâti (Mac.)
1955 J. Gyuricza (Mac.) G. A nglesip (İt.) A. Gerevich (Mac.)
1956* C. d'O riola (Fr.) C. Pavesi (İt.) R. Kârpâti (Mac.)
1957 M. Fulop (Mac.) A. M ovyal (Fr.) J. Pawlowski (Pol.)
1958 G.C. Bergam ini (İt.) H.VV.F. Hoskyns (İng.) Y. Rilski (SSCB)
1959 A. Jay (İng.) G. Lafranc (Fr.) R. Kârpâti (Mac.)
1960* V. Jdanoviç (SSCB) G. Delfino (İt.) R. Kârpâti (Mac.)
1961 R. Parulski (Pol.) J. G uittet (Fr.) Y. Rilski (SSCB)
1962 G. Sveşnikov (SSCB) 1. Kausz (Mac.) Z. Horvath (Mac.)
1963 J.C. Magnan (Fr.) R. Losert (Avus.) Y. Rilski (SSCB)
1964* E. Franke (Pol.) G. Kriss (SSCB) T. Pezsa (Mac.)
1965 J.C. Magnan (Fr.) Z. Nemere (Mac.) J. Pawlowski (Pol.)
1966 G. Sveşnikov (SSCB) A. Nikançikov (SSCB) J. Pawlowski (Pol.)
1967 V. Putyatin (SSCB) A. Nikançikov (SSCB) M. Rakita (SSCB)
1968* I. Drim ba (Rom.) G. Kulcsâr (Mac.) J. Pawlowski (Pol.)
1969 F. VVessel (AFC) B. Andrejevski (Pol.) V. Sidyak (SSCB)
1970 F. VVessel (AFC) A. Nikançikov (SSCB) T. Pezsa (Mac.)
1971 V. Stankoviç (SSCB) G. Kriss (SSCB) M. M affei (İt.)
1972* W. VVoyda (Pol.) C. Fenyveşi (Mac.) V. Sidyak (SSCB)
1973 C. Noel (Fr.) R. Edling (İsveç) A. M ontano (jt.)
1974 A. Romankov (SSCB) R. Edling (İsveç) A. M ontano (İt.)
1975 C. Noel (Fr.) A. Pusch (AFC) V. Nazlımov (SSCB)
1976* F. dal Z otto (İt.) A. Pusch (AFC) V. Krovopuskov (SSCB)
1977 A. Romankov (SSCB) J. Harmenberg (İsveç) P. Gerevich (Mac.)
1978 D. Flament (Fr.) A. Pusch (AFC) V. Krovopuskov (SSCB)
1979 A. Romankov (SSCB) P. Riboud (Fr.) V. Nazlımov (SSCB)
1980* V. S m irnov (SSCB) J. Harmenberg (İsveç) V. Krovopuskov (SSCB)
1981 V. S m irnov (SSCB) Z. Szekely (Mac.) M. VVodke (Pol.)
1982 A. Romankov (SSCB) J. Pap (Mac.) V. Krovopuskov (SSCB)
1983 A. Romankov (SSCB) E. Bormann (AFC) V. Etropolski (Bul.)
1984* M. Numa (jt.) P. Boisse (Fr.) J.-F. Lam our (Fr.)
1985 M. Numa (İt.) P. Boisse (Fr.) G. Nebald (Mac.)
1986 A. Borella (İt.) P. Riboud (Fr.) S. M indirgasov (SSCB)
1987 M. Gey (AFC) V. Fischer (AFC) J.-F. Lam our (Fr.)
1988* V V-* 1 1\JIII \(İt
SJ■Cprioni 1la /) A. S chm itt (AFC) .1•_F
W 1U
1■ Uam nıır
11 J U1 (Fr
\ 1 1 •)
/
1989 A. Koch (AFC) M. Pereira (İsp.) G. Kriyenko (SSCB)

* O lim p iya t şa m p iyon u dünya şa m p iyon u o larak kabul edildi.


SPOR 81

Dünya Eskrim Şam piyonluğu— erkekler

takım takım
yıl flöre epe kılıç yıl flöre epe kılıç

1936* İtalya İtalya Macaristan 1967 Romanya SSCB SSCB


1937 İtalya İtalya İtalya 1968* Fransa Macaristan SSCB
1938 İtalya — — 1969 SSCB SSCB SSCB
1939-46 yarışma yapılmadı 1970 SSCB Macaristan SSCB
1947 Fransa Fransa İtalya 1971 Fransa Macaristan SSCB
1948* Fransa Fransa Macaristan 1972* Polonya Macaristan İtalya
1949 İtalya İtalya İtalya 1973 SSCB AFC Macaristan
1950 İtalya İtalya İtalya 1974 SSCB jsveç SSCB
1951 Fransa Fransa Macaristan 1975 Fransa jsveç SSCB
1952* Fransa jtalya Macaristan 1976* AFC jsveç SSCB
1953 Fransa jtalya Macaristan 1977 AFC İsveç SSCB
1954 İtalya jtalya Macaristan 1978 Polonya Macaristan Macaristan
1955 İtalya jtalya Macaristan 1979 SSCB SSCB SSCB
1956* İtalya jtalya Macaristan 1980* Fransa Fransa SSCB
1957 Macaristan jtalya Macaristan 1981 SSCB SSCB Macaristan
1958 Fransa İtalya Macaristan 1982 SSCB Fransa Macaristan
1959 SSCB Macaristan Polonya 1983 AFC Fransa SSCB
1960* SSCB İtalya Macaristan 1984* jtalya AFC İtalya
1961 SSCB SSCB Polonya 1985 jtalya AFC SSCB
1962 SSCB Fransa Polonya 1986 İtalya AFC SSCB
1963 SSCB Polonya Polonya 1987 AFC SSCB SSCB
1964* SSCB Macaristan SSCB 1988* SSCB Fransa Macaristan
1965 SSCB Fransa SSCB 1989 SSCB İtalya SSCB
1966 SSCB Fransa Macaristan

* O lim p iya t şa m p iyon u dün ya şam p iyon u olarak kabul edildi.

Dünya Eskrim Şam piyonluğu— bayanlar

yıl bireysel flöre takım flöre yıl bireysel flöre takım flöre

1936* I. Schach-Elek(Mac.) Alm anya 1966 T. Samusenko (SSCB) SSCB


1937 H. Mayer (Almanya) Macaristan 1967 A. Zabelina (SSCB) Macaristan
1938 M. Sediva (Çek.) — 1968* E. Novikova (SSCB) SSCB
1939-46 yarışma yapılmadı 1969 E. Novikova (SSCB) Romanya
1947 E. Müller-Preis (Avus.) Danimarka 1970 G. Gorohova (SSCB) SSCB
1948* I. Elek (Mac.) Danimarka 1971 M.C. Demaille (Fr.) SSCB
1949 E. Müller-Preis (Avus.) — 1972* A. Ragno Lonzi (İt.) SSCB
1950 R. Garilhe (Fr.) Fransa 1973 V. Nikonova (SSCB) Macaristan
E. Müller-Preis (Avus.) 1974 I. Bobis (Mac.) SSCB
1951 I. Elek (Mac.) Fransa 1975 K. Jencsik-Stahl (Rom.) SSCB
1952* I. Camber (jt.) — 1976* I. Schvvarczenberger (Mac.) SSCB
1953 I. Camber (İt.) Macaristan 1977 V. Sidorova (SSCB) SSCB
1954 K. Lachmann (Dan.) Macaristan 1978 V. Sidorova (SSCB) SSCB
1955 L. Dom olki (Mac.) Macaristan 1979 C. Hanisch (AFC) SSCB
1956* G. Sheen (İng.) — 1980* P. T rinquet (Fr.) Fransa
1957 A. Zabelina (SSCB) İtalya 1981 C. Hanisch (AFC) SSCB
1958 V. Kiseleva (SSCB) SSCB 1982 N. Gilyazova (SSCB) jtalya
1959 E. Efimova (SSCB) Macaristan 1983 D. Vaccaroni (İt.) İtalya
1960* H. Schm id (A lm anya)t SSCB 1984* Luan Jujie (ÇHC) AFC
1961 H. Schm id (AFC) SSCB 1985 C. Hanisch (AFC) AFC
1962 O. Orban-Szabo (Rom.) Macaristan 1986 A. Fichtel (AFC) SSCB
1963 I. Rejtö (Mac.) Macaristan 1987 E. Tufan (Rom.) Macaristan
1964* I. Ujlaki-Rejtö (Mac.) Macaristan 1988* A. Fichtel (AFC) AFC
1965 G. Gorohova (SSCB) SSCB 1989 O. Velyiçko (SSCB) AFC

* O lim p iya t şa m p iyon u dün ya şa m p iyon u olarak kabul e d ild i, t ADC-AFC o rta k takımı.
82 SPOR

FUTBOL

FIFA Dünya Kupası

yıl sonuç

1930 U ruguay 4 A rjantin 2


1934 İtalya 2 Çekoslovakya 1
1938 İtalya 4 Macaristan 2
1950 Uruguay 2 Brezilya 1
1954 AFC 3 Macaristan 2
1958 Brezilya 5 İsveç 2
1962 Brezilya 3 Çekoslovakya 1
1966 İngiltere 4 AFC 2
1970 Brezilya 4 İtalya 1
1974 AFC 2 Hollanda 1
1978 A rjantin 3 Hollanda 1
1982 İtalya 3 AFC 1
1986 Arjantin 3 AFC 2
1990 AFC 1 A rjantin 0

Avrupa Kupa G alipleri Kupası

sezon sonuç

1960-61 Fiorentina (İt.) 2; 2 Glasgovv Rangers (İsk.) C); 1


1961-62 A tletico M adrid (İsp.) 3 Fiorentina (İt.) 0
1962-63 Tottenham Hotspur (İng.) 5 A tletico M adrid (İsp.) 1
1963-64 Sporting Lisbon (Por.) 1 MTK Budapeşte (Mac.) 0
1964-65 W est-Ham United (İng.) 2 TSV Munich (AFC) 0
1965-66 Borussia D ortm und (AFC) 2 Liverpool (İng.) 1
1966-67 Bayern Munich (AFC) 1 Glasgovv Rangers (İsk.) 0
1967-68 AC M ilan (İt.) 2 SV Hamburg (AFC) 0
1968-69 Slovan Bratislava (Çek.) 3 FC Barcelona (İsp.) 2
1969-70 Manchester City (İng.) 2 GornikZabrze (Pol.) 1
1970-71* Chelsea (İng.) 2 Real M adrid (İsp.) 1
1971-72 Glasgovv Rangers (İsk.) 3 Moskova Dinamo (SSCB) 2
1972-73 AC M ilan (İt.) 1 Leeds United (İng.) 0
1973-74 FC M agdeburg (ADC) 2 AC M ilan (İt.) 0
1974-75 Dinamo Kiev (SSCB) 3 Ferencvaros (Mac.) 0
1975-76 A nderlecht (Bel.) 4 West-Ham United (İng.) 2
1976-77 SV Hamburg (AFC) 2 A nderlecht (Bel.) 0
1977-78 Anderlecht (Bel.) 4 FC Avusturya Viyana (Avus.) 0
1978-79 FC Barcelona (İsp.) 4 Fortuna Düsseldorf (AFC) 3
1979-80 Valencia (İsp.) 5 Arsenal (İng.) 4
1980-81 Dinam o T iflis (SSCB) 2 Cari Zeiss Jena (ADC) 1
1981-82 FC Barcelona (İsp.) 2 Standart Liege (Bel.) 1
1982-83 Aberdeen (İskoçya) 2 Real M adrid (İsp.) 1
1983-84 Juventus(İt.) 2 Porto (Por.) . 1
1984-85 Everton (İng.) 3 Rapid Viyana (Avus.) 1
1985-86 Dinam o Kiev (SSCB) 3 A tletico M adrid (İsp.) 0
1986-87 Ajax A m sterdam (Hol.) 1 Lokom otif Leipzig (ADC) 0
1987-88 KV Mechelen (Bel.) 2 Ajax Am sterdam (Hol.) 0
1988-89 FC Barcelona (İsp.) 2 Sam pdoria (İt.) 0

*1 -1 biten ilk maçtan sonra ye ni maç oynandı.


SPOR 83

Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası

sezon sonuç

1955-56 Real M adrid (İsp.) 4 Reims (Fr.) 3


1956-57 Real M adrid (İsp.) 2 Fiorentina (İt.) 0
1957-58 Real M adrid (jsp.) 3 AC M ilan (İt.) 2
1958-59 Real M adrid (jsp.) 2 Reims (Fr.) 0
1959-60 Real M adrid (İsp.) 7 Eintracht Frankfurt (AFC) 3
1960-61 Benfica (Por.) 3 FC Barcelona jİsp.) 2
1961-62 Benfica (Por.) 5 Real M adrid (İsp.) 3
1962-63 AC M ilan (İt.) 2 Benfica (Por.) 1
1963-64 Inter-M ilan (İt.) 3 Real M adrid (İsp.) 1
1964-65 Inter-M ilan (İt.) 1 Benfica (Por.)
1965-66 Real M adrid (İsp.) 2 Partizan Belgrade (Yug.) 1
1. A , . ı Z"' » |a ! > / 1/-»!✓ \ 1
1966-67 uıasgovv usıtıc ( i s k . / 2 Inter-M ilan (İt.) 1

1967-68 Manchester United (İng.) 4 Benfica (Por.) 1


1968-69 AC M ilan (İt.) 4 Ajax A m sterdam (Hol.) 1
1969-70 Feyenoord (Hol.) 2 Celtic (İsk.) 1
1970-71 Ajax Am sterdam (Hol.) 2 Panathinaikos (Yun.) 0
o I _ t / ı ; ı . n /j + \ n
1971-72 Ajax Am sterdam (Hol.) Z inter-M iian (it.) U

1972-73 Ajax Am sterdam (Hol.) 1 Juventus (İt.) 0


1973-74 Bayern M unich (AFC) 4 Atletico M adrid (İsp.) 0
|V>1■ . m i m L / a r o nu
1974-75
D
b ayernM M unıcn ( A r t )\ z Leeas unııea ung.j
1975-76 Bayern M unich (AFC) 1 Saint-Etienne (Fr.) 0
1976-77 Liverpool (İng.) 3 Borussia Mönchen-
gladbach (AFC) 1
1977-78 Liverpool (İng.) 1 FC Bruges (Bel.) 0
1978-79 N ottingham Forest (jng.) 1 FC M alm ö (İsveç) 0
1979-80 N ottingham Forest (İng.) 1 SV Hamburg (AFC) 0
1980-81 Liverpool (İng.) 1 Real M adrid (İsp.) 0
1981-82 Aston V illa (İng.) 1 Bayern M unich (AFC) 0
1982-83 SV Hamburg (AFC) 1 Juventus (İt.) 0
1983-84* Liverpool (İng.) 1 Roma (İt.) 1
1984-85 Juventus (İt.) 1 Liverpool (İng.) 0
1985-86* Steaua Bükreş (Rom.) 1 Barcelona (İsp.) 0
1986-87 Porto (Por.) 2 Bayern Munich (AFC) 1
1987-88* PSV Eindhoven (Hol.) 0 Benfica (Por.) 0
1988-89 AC M ilan (İt.) 4 Steaua Bükreş (Rom.) 0

* Sonuç penaltı atışlarıyla b elirle nd i.

Libertadores de Am erica Kupası (Güney Am erika Kupası)t

yıl şampiyon rakibi sonuçlar

1960 Penarol (Ur.) O lim pia (Par.) 1-0,1-1


1961 Penarol (Ur.) Palmeiras (Bre.) 1-0,1-1
1962 Santos (Bre.) Penarol (Ur.) 2-1, 2-3, 3-0
1963 Santos (Bre.) Boca Juniors (Arj.) 3-2, 2-1
1964 Independiente (Arj.) Nacional (Ur.) 0-0,1-0
1965 Independiente (Arj.) Penarol (Ur.) 1-0,1-3, 4-1
1966 Penarol (Ur.) River Plate (Arj.) 2-0,2-3, 4-2
1967 Racing (Arj.) Nacional (Ur.) 0-0,0-0, 2-1
1968 Estudiantes (Arj.) Palmeiras (Bre.) 2-1, 2-3, 0-2
1969 Estudiantes (Arj.) Nacional (Ur.) 1-0, 2-0
1970 Estudiantes (Arj.) Penarol (Ur.) 1-0,0-0
1971 Nacional (Ur.) Estudiantes (Arj.) 0-1,1-0, 2-0
1972 Independiente (Arj.) U niversitario (Peru) 0-0, 2-1
1973 Independiente (Arj.) Colo Colo (Şili) 0-0,1-1, 2-1
1974 Independiente (Arj.) Sâo Paulo (Bre.) 1-2, 2-0, 1-0
1975 Independiente (Arj.) U nion Espanola (Şili) 0-1,3-1, 2-0
1976 Cruzeiro (Bre.) River Plate (Arj.) 4-1,1-2, 3-2
1977 Boca Juniors (Arj.) Cruzeiro (Bre.) 1-0, 0-1, 0-0*
1978 Boca Juniors (Arj.) D eportivo Cali (Kol.) 0-0,4-0

t N o tla r için 8 4 . s a yfa ya bakınız.


84 SPOR

Libertadores de Am erica Kupası (Güney Am erika Kupası) (devam)

yıl şam piyon rakibi sonuçlar

1979 O lim pia (Par.) Boca Juniors (Arj.) 2-0,0-0


1980 Nacional (Ur.) Internacional (Bre.) 0-0,1-0
1981 Flamengo (Bre.) Cobreloa (Şili) 2-1, 0-1, 2-0
1982 Penarol (Ur.) Cobreloa (Şili) 0-0, 1-0
1983 G rem io (Bre.) Penarol (Ur.) 1-1,2-1
1984 Independiente (Arj.) G rem io (Bre.) 1-0, 0-0
1985 Argentinos Juniors (Arj.) America (Kol.) 1-0, 0-1, 1-1*
1986 River Plate (Arj.) America de Cali (Kol.) 2-1, 1-0
1987 Penarol (Ur.) Am erica de Cali (Kol.) 0-2, 2-1,1-0
1988 Nacional (Ur.) Nevvell's Old Boys (Arj.) 0-1, 3-0
1989 Nacional o f M edellin (Kol.) O lim pia (Par.) 0-2, 2-0, 5-4*

* Sonuç penaltı atışlarıyla belirlendi.

GÜREŞ

Dünya Güreş Şam piyonluğu— serbesti

yıl 48 kg 52 kg 57 kg

1951* A. Yücel (Tür.) N. Akar (Tür.)


1952f H. Gemici (Tür.) İşii S. (Jap.)
1954 H. Akbaş (Tür.) M. Dağıstanlı (Tür.)
1956f M. Zalkalamanidze (SSCB) M. Dağıstanlı (Tür.)
1957 M. Kartal (Tür.) H. Akbaş (Tür.)
1959 A. Aliyev (SSCB) H. Akbaş (Tür.)
1960t A. Bilek (Tür.) T. McCann (ABD)
1961 A. Aliyev (SSCB) S. Safepur (İr.)
1962$ A. Aliyev (SSCB) H. Akbaş (Tür.)
1963 Y. Kemal (Tür.) A. Ibragimov (SSCB)
1964f Yoşida Y. (Jap.) Uetake Y. (Jap.)
1965 Yoşida Y. (Jap.) Fukuda T. (Jap.)
1966 Chang Sun Chang (Kore Cum.) A. Aliyev (SSCB)
1967 Nakata S. (Jap.) A. Aliyev (SSCB)
1968f Nakata S. (Jap.) Uetake Y. (Jap.)
1969 I. Cayadi (İr.) R. Sanders (ABD) Tanaka T. (Jap.)
1970 İ. Cayadi (İr.) A. R. Alan (Tür.) Yamagida H. (Jap.)
1971 İ. Cayadi (İr.) M. Ghorbani (İr.) Yamagida H. (Jap.)
1972f R. Dmitriyev (SSCB) Kato K. (Jap.) Yamagida H. (Jap.)
1973 R. Dmitriyev (SSCB) E. Cavadi (İr.) M. Faravaçi (İr.)
1974 H. Murselov (Bul.) Takada Y. (Jap.) V. Yumin (SSCB)
1975 K. Issayev (Bul.) Takada Y. (Jap.) Arai M. (Jap.)
1976f K. Issayev (Bul.) Takada Y. (Jap.) V. Yumin (SSCB)
1977 A. Beloglazov (SSCB) Takada Y. (Jap.) Sasaki T. (Jap.)
1978 S. Kornilayev (SSCB) A. Beloglazov (SSCB) Tomiyama H. (Jap.)
1979 S. Kornilayev (SSCB) Takada Y. (Jap.) Tomiyama H. (Jap.)
1980f C. Pollio (İt.) A. Beloglazov (SSCB) S. Beloglazov (SSCB)
1981 S. Kornilayev (SSCB) Asakura T. (Jap.) S. Beloglazov (SSCB)
1982 S. Kornilayev (SSCB) H. Reich (ADC) A. Beloglazov (SSCB)
1983 Kim Hwan Cher (Kore DHC) V. Yordanov (Bul.) S. Beloglazov (SSCB)
1984f R. VVeaver (ABD) S. Trstena (Yug.) Tomiyama H. (Jap.)
1985 Kim Chol Hwan (Kore DHC) V. Yordanov (Bul.) S. Beloglazov (SSCB)
1986 Y. Li (Kore DHC.) K. Sik (Kore DHC) S. Beloglazov (SSCB)
1987 Li Jae Sik (Kore DHC) V. Yordanov (Bul.) S. Beloglazov (SSCB)
1988 Kobayaşi T. (Jap.) Sato M. (Jap.) S. Beloglazov (SSCB)
1989 J. Kim (Kore Cum.) V. Yordanov (Bul.) S. Yeung (Kore’DHC)

i N o tla r için 8 6 . s a y fa y a bakınız.


SPOR 85

Dünya Güreş Şam piyonluğu— serbest (devam)

yıl 62 kg 68 kg

1951* N. Zafer (Tür.) 0 . Anderberg (İsveç)


1952f B. Şit (Tür.) 0 . Anderberg (İsveç)
1954 Sasahara S. (Jap.) D. Tovfighe (İr.)
1956t Sasahara S. (Jap.) İ. Habibi (İr.)
1957 M. Dağıstanlı (Tür.) A. Bestayev (SSCB)
1959 M. Dağıstanlı (Tür.) V. Sinyavski (SSCB)
1960f M. Dağıstanlı (Tür.) S. VVilson (ABD)
1961 V. Rubaşvili (SSCB) M. Sanatkaran (İr.)
1962$ Vatanabe 0 . (Jap.) E. Valçev (Bul.)
1963 Vatanabe 0 . (Jap.) Horiuçi I. (Jap.)
1964f Vatanabe 0 . (Jap.) E. Dimov (BuL)
1965 S. Safepur (İr.) A. Mohaved (İr.)
1966 Kaneko M. (Jap.) A. Mohaved (İr.)
1967 Kaneko M. (Jap.) A. Mohaved (İr.)
1968| Kaneko M. (Jap.) A. Mohaved (İr.)
1969 Morita T. (Jap.) A. Mohaved (İr.)
1970 S. Abassi (İr.) A. Mohaved (İr.)
1971 Z. Abdulbekov (SSCB) D. Gable (ABD)
1972f Z. Abdulbekov (SSCB) D. Gable (ABD)
1973 Z. Abdulbekov (SSCB) L. Keaser (ABD)
1974 I. Zeveg (Moğ.) N. Nasrullayev (SSCB)
1975 Z. Oydov (Moğ.) P. Pinigin (SSCB)
1976f Yang J.M. (Kore Cum.) P. Pinigin (SSCB)
1977 V. Yumin (SSCB) P. Pinigin (SSCB)
1978 V. Yumin (SSCB) P. Pinigin (SSCB)
1979 V. Yumin (SSCB) M. Haraçura (SSCB)
1980t M. Abuşev (SSCB) S. Absaidov (SSCB)
1981 S. Sterev (Bul.) S. Absaidov (SSCB)
1982 S. Beloglazov (SSCB) M. Haraçura (SSCB)
1983 V. Alekseyev (SSCB) A. Fadzayev (SSCB)
1984f R. Levvis (ABD) You I.T. (Kore Cum.)
1985 V. Alekseyev (SSCB) A. Fadzayev (SSCB)
1986 K. İsayev (SSCB) A. Fadzayev (SSCB)
1987 J. Smith (ABD) A. Fadzayev (SSCB)
1988 J. Smith (ABD) A. Fadzayev (SSCB)
1989 J. Smith (ABD) B. Bovdayev (SSCB)

yıl 74 kg 82 kg 90 kg

1951* C. Atik (Tür.) H. Zafer (Tür.) Y. Doğu (Tür.)


1952| W. Smith (ABD) D. Zimakurdze (SSCB) W. Palm (İsveç)
1954 V. Balavadze (SSCB) M. Zandi (İr.) A. Englas (SSCB)
1956f İkeda M. (Jap.) N. Nikolov (Bul.) G.R.Tahti (İr.)
1957 V. Balavadze (SSCB) N. Sururi (İr.) N. Stanşev (Bul.)
1959 İ. Habibi (İr.) G. Shirtladze (SSCB) G.R.Tahti (İr.)
1960t D. Blubaugh (ABD) H. Güngör (Tür.) İ. Atlı (Tür.)
1961 İ. Habibi (İr.) M. Savarabadi (İr.) G.R. Tahti (İr.)
1962$ İ. Habibi (İr.) M. Mehdizade (İr.) A. Medved (SSCB)
1963 G. Sagaradze (SSCB) P. Gardçev (Bul.) A. Medved (SSCB)
1964t İ. Oğan (Tür.) P. Gardçev (Bul.) A. Medved (SSCB)
1965 G. Sagaradze (SSCB) M. Mehdizade (İr.) A. Ayık (Tür.)
1966 M. Atalay (Tür.) P. Gardçev (Bul.) A. Medved (SSCB)
1967 D. Sauton-Robin (Fr.) B. Gureviç (SSCB) A. Ayık (Tür.)
1968f M. Atalay (Tür.) B. Gureviç (SSCB) A. Ayık (Tür.)
1969 Z. Beriyaşvili (SSCB) F. Fozzard (ABD) B. Gureviç (SSCB)
1970 W. VVells (ABD) Y. Şahmuradov (SSCB) G. Straçov (SSCB)
1971 G. Gusov (SSCB) L. Tediyaşvili (SSCB) B. Petrov (Bul.)
1972f W. VVells (ABD) L. Tediyaşvili (SSCB) B. Peterson (ABD)
1973 M. Barzegar (İr.) V. Syuljin (SSCB) L. Tediyaşvili (SSCB)^
1974 R. Aşuraliyev (SSCB) V. Novojilov (SSCB) L. Tediyaşvili (SSCB)
86 SPOR

Dünya Güreş Şam piyonluğu— serbest (devam)

yıl 74 kg 82 kg 90 kg

1975 R. Aşuraliyev (SSCB) A. Seger (AFC) L. Tediyaşvili (SSCB)


1976t Date J. (Jap.) J. Peterson (ABD) L. Tediyaşvili (SSCB)
1977 S. Dziedzic (ABD) A. Seger (AFC) A. Prokopçuk (SSCB)
1978 L. Kemp (ABD) M. Aratsilov (SSCB) U. Neupert (ADC)
1979 L. Kemp (ABD) I. Kovâcs (Mac.) K. Ortsuyev (SSCB)
1980t V. Raitçev (Bul.) I. Abilov (Bul.) S. Oganisyan (SSCB)
1981 M. Knosp (AFC) C. Campbell (ABD) S. Oganisyan (SSCB)
1982 L. Kemp (ABD) T. Dzgoyev (SSCB) U. Neupert (ADC)
1983 D. Schultz (ABD) T. Dzgoyev (SSCB) P. Naniyev(SSCB)
1984f D. Schultz (ABD) M. Schultz (ABD) E. Banach (ABD)
1985 R. Cascaret (Küba) M. Schultz (ABD) B. Scherr (ABD)
1986 R. Cascaret (Küba) V. Modozyan (SSCB) M. Hadartsev (SSCB)
1987 A. Varayev (SSCB) M. Schultz (ABD) M. Hadartsev (SSCB)
1988 K. Monday (ABD) Han Myang Woo (Kore Cum.) M. Hadartsev (SSCB)
1989 K. Monday (ABD) E. Jabraylov (SSCB) M. Hadartsev (SSCB)

yıl 100 kg + 100 kg

1951* B. Antonsson (İsveç)


1952f A. Mekokişvili (SSCB)
1954 A. Mekokişvili (SSCB)
1956f H. Kaplan (Tür.)
1957 H. Kaplan (Tür.)
1959 L. Ahmedov (Bul.)
1960| W. Dietrich (AFC)
1961 W. Dietrich (AFC)
1962$ A. jvanitski (SSCB)
1963 A. İvanitski (SSCB)
1964t A. jvanitski (SSCB)
1965 A. jvanitski (SSCB)
1966 A. İvanitski (SSCB)
1967 A. Medved (SSCB)
1968t A. Medved (SSCB)
1969 C. Lomidze (SSCB) A. Medved (SSCB)
1970 V. Gulyutkin (SSCB) A. Medved (SSCB)
1971 C. Lomidze (SSCB) A. Medved (SSCB)
1972f İ. Yarigin (SSCB) A. Medved (SSCB)
1973 İ. Yarigin (SSCB) S. Andiyev (SSCB)
1974 V. Gulyutkin (SSCB) S. Ladislav (Rom.)
1975 K. Bayanmunh (Moğ.) S. Andiyev (SSCB)
1976f İ. Yarigin (SSCB) S. Andiyev (SSCB)
1977 A. Bisultanov (SSCB) S. Andiyev (SSCB)
1978 H. Buttner (ADC) S. Andiyev (SSCB)
1979 İ. Mate (SSCB) S. Hasimikov (SSCB)
1980f İ. Mate (SSCB) S. Andiyev (SSCB)
1981 R. Gehrke (ADC) S. Hasimikov (SSCB)
1982 İ. Mate (SSCB) S. Hasimikov (SSCB)
1983 A. Hadartsev (SSCB) S. Hasimikov (SSCB)
1984f L. Banach (ABD) B. Baumgartner (ABD)
1985 L. Habelov (SSCB) D. Gobedjisvili (SSCB)
1986 A. Hadartsev (SSCB) B. Baumgartner (ABD)
1987 L. Habelov (SSCB) A. Hadartsev (SSCB)
1988 V. Puscasu (Rom.) D. Gobedjişvili (SSCB)
1989 A. Atavov (SSCB) A.R. Süleymani (İran)

* 1962'ye kadar kategoriler, 67 kg, 73 kg, 79 kg, 87 kg ve +8 7 kilogram dı, t O lim p iya t şa m p iyon u dünya şam piyonu
o larak kabul e dildi, * 1962'den 1969'a kadar kategoriler, 63 kg, 70 kg, 78 kg, 87 kg, 97 kg ve +9 7 kilogram dı.
SPOR 87

Dünya Güreş Şam piyonluğu— grekorom en0

yıl 48 kg 52 kg 57 kg

1950 B. Johansson (İsveç) M. Hassan (Mısır)


1952t B. Gureviç (SSCB) I. Hödos (Mac.)
1953 B. Gureviç (SSCB) A. Teryan (SSCB)
1955 I. Fabra (İt.) V. Staşkeviç (SSCB)
19561" N. Solovyev (SSCB) K. V irupayev (SSCB)
1958 B. Gureviç (SSCB) 0 . Karavayev (SSCB)
19601" D. Pirvulescu (Rom.) 0. Karavayev (SSCB)
1961 A. Sayadov (SSCB) 0. Karavayev (SSCB)
1962* S. Ribalko (SSCB) İçiguçi M. (Jap.)
1963 B. Vukov (Yug.) J. Varga (Mac.)
19641" Hanahara T. (Jap.) İçiguçi M. (Jap.)
1965 S. Ribalko (SSCB) I. Chernya (Rom.)
1966 A. Keresov (Bul.) F. Stange (AFC)
1967 V. Bakulin (SSCB) I. Baciu (Rom.)
1968t P. Kirov (Bul.) J. Varga (Mac.)
1969 G. Berceanu (Rom.) F. Aluzadeh (İr.) R. Kasakov (SSCB)
1970 G. Berceanu (Rom.) P. Kirov (Bul.) J. Varga (Mac.)
1971 S. Zubkov (SSCB) P. Kirov (Bul.) R. Kazakov (SSCB)
1972t G. Berceanu (Rom.) P. Kirov (Bul.) R. Kazakov (SSCB)
1973 V. Zubkov (SSCB) G. Guergue (Rom.) J. Lipien (Pol.)
1974 V. Zubkov (SSCB) P. Kirov (Bul.) F. M üstafin (SSCB)
1975 V. Zubkov (SSCB) V. Konstantinov (SSCB) F. M üstafin (SSCB)
1976t A. Şum akov (SSCB) V. Konstantinov (SSCB) P. Ukkola (Fin.)
1977 A. Şum akov (SSCB) N. Ginga (Rom.) P. Ukkola(Fin.)
1978 C. Alexandru (Rom.) V. Blagidze (SSCB) S. Serikov (SSCB)
1979 C. A lexandru (Rom.) L. Racz (Mac.) S. Serikov (SSCB)
19801" Z. Uşkem pirov (SSCB) V. Blagidze (SSCB) S. Serikov (SSCB)
1981 Z. Uşkem pirov (SSCB) V. Blagidze (SSCB) P. Passarelli (AFC)
1982 T. Kazaraşvili (SSCB) B. Paşayan (SSCB) P. M ikhalik(PoL)
1983 B. Tsenov (Bul.) B. Paşayan (SSCB) İto M. (Jap.)
19841" V. Maenza (İt.) Miyahara A. (Jap.) P. Passarelli (AFC)
1985 M. A llahverdiev (SSCB) J. Ronningen (Nor.) S. Balov (Bul.)
1986 M. A llahverdiev (SSCB) S. Dudiayev (SSCB) E. İvanov (Bul.)
1987 M. A llahverdiev (SSCB) P. Roque (Küba) P. M ourier (Fr.)
1988 V. Maenza (İt.) J. Ronningen (Nçr.) A. Sike (Mac.)
1989 0 . Kuçerenko (SSCB) A. İgnatenko (SSCB) E. İvanov (Bul.)

yıl 62 kg 68 kg

1950 0 . Anderberg (İsveç) J. Gal (Mac.)


1952t Y. Punkin (SSCB) C. Safin (SSCB)
1953 0 . A nderberg (İsveç) K. Freii (İsveç)
1955 I. Polyak (Mac.) G. Gamarnik (SSCB)
19561" R. Makinen (Fin.) K. Lehtonen (Fin.)
1958 I. Polyak (Mac.) R. Doğan (Tür.)
19601" M. Sille (Tür.) A. Koridze (SSCB)
1961 H. Mustafia (BAC) A. Koridze (SSCB)
1962* I. Polyak (Mac.) K. Ayvaz (Tür.)
1963 G. Sapunov (SSCB) S. Horvat (Yug.)
19641" I. Polyak (Mac.) K. Ayvaz (Tür.)
1965 Y. G rigorev (SSCB) G. Sapunov (SSCB)
1966 R. Rurua (SSCB) S. Horvat (Yug.)
1967 R. Rurua (SSCB) E. Tapio (Fin.)
19681" R. Rurua (SSCB) M um em ura M. (Jap.)
1969 R. Rurua (SSCB) S. Popescu (Rom.)
1970 Fucim oto H. (Jap.) R. Rurua (SSCB)

D N o tla r için 8 9 . sa yfaya bakınız.


88 SPOR

Dünya Güreş Şampiyonluğu— grekoromen (devam)

yıl 62 kg 68 kg

1971 G. M arkov (Bul.) S. Dam yanovic (Yug.)


1972t G. M arkov (Bul.) S. Hisam utdinov (SSCB)
1973 K. Lipien (Pol.) S. Hisam utdinov (SSCB)
1974 K. Lipien (Pol.) N. Davidyan (SSCB)
1975 N. Davidyan (SSCB) S. Hisam utdinov (SSCB)
1976t K. Lipien (Pol.) S. Naibandyan (SSCB)
1977 L. Reczi (Mac.) H. VVehling (ADC)
1978 B. Kramarenko (SSCB) S. Rusu (Rom.)
1979 I. Toth (Mac.) A. Supron (Pol.)
19801" S. M igiakis (Yun.) S. Rusu (Rom.)
1981 I. Toth (Mac.) G. Y erm ilov (SSCB)
1982 R. Svvierad (Pol.) G. Y erm ilov (SSCB)
1983 H. Lahtinen (Fin.) T. Sipila (Fin.)
19841" Kim W.K. (Kore Cum.) V. Lisjak (Yug.)
1985 J. Vangelov (Bul.) S. Negrisan (Rom.)
1986 K. M adjidov (SSCB) L. Djulfalakyan (SSCB)
1987 J. Vangelov (Bul.) A. Abayev (SSCB)
1988 K. M adjidov (SSCB) L. Djulfalakyan (SSCB)
1989 K. M adjidov (SSCB) C. Passarelli (AFC)

yıl 74 kg 82 kg 90 kg

1950 M. Siim anainen (Fin.) A. Gronberg (İsveç) M. Candaş (Tür.)


1952+ M. Szilvâsi (Mac.) A. Gronberg (İsveç) K. G röndahl (Fin.)
1953 G. Çatvorgyan (SSCB) G. Kartoziya (SSCB) A. Englas (SSCB)
1955 V. Maneyev (SSCB) G. Kartoziya (SSCB) V. Nikolayev (SSCB)
1956+ M. Bayrak (Tür.) G. Kartoziya (SSCB) V. Nikolayev (SSCB)
1958 K. Ayvaz (Tür.) G. Kartoziya (SSCB) R. Abaşidze (SSCB)
19601" M. Bayrak (Tür.) D. Dobrev (Bul.) T. Kış (Tür.)
1961 V. Bularca (Rom.) V. Zenin (SSCB) I. Gooris (Mac.)
1962* A. Kolesov (SSCB) T. Kış (Tür.) R. Abaşidze (SSCB)
1963 A. Kolesov (SSCB) T. Kış (Tür.) R. Abaşidze (SSCB)
1964+ A. Kolesov (SSCB) B. Sim ic (Yug.) B. Radev (Bul.)
1965 A. Kolesov (SSCB) R. Bogdanas (SSCB) J. A nisim ov (SSCB)
1966 V. jgum enov (SSCB) V. Olenik (SSCB) B. Radev (Bul.)
1967 V. İgum enov (SSCB) L. Sillai (Mac.) N. Yakovenko (SSCB)
1968+ R. Vesper (ADC) L. Metz (ADC) B. Radev (Bul.)
1969 V. İgum enov (SSCB) P. Krum ov (Bul.) A. Yurkeviç (SSCB)
1970 V. İgum enov (SSCB) A. Nazarenko (SSCB) V. Rezantsev (SSCB)
1971 V. İgum enov (SSCB) C. Hegedus (Mac.) V. Rezantsev (SSCB)
1972+ V. Macha (Çek.) C. Hegedus (Mac.) V. Rezantsev (SSCB)
1973 I. Kolev (Bul.) L. Liberman (SSCB) V. Rezantsev (SSCB)
1974 V. Macha (Çek.) A. Nazarenko (SSCB) V. Rezantsev (SSCB)
1975 A. Bikov (SSCB) A. Nazarenko (SSCB) V. Rezantsev (SSCB)
1976+ A. Bikov (SSCB) M. Petkovic (Yug.) V. Rezantsev (SSCB)
1977 V. Mâcha (Çek.) V. Çeboksarov (SSCB) F. Andersson (İsveç)
1978 A. N iftulayev (SSCB) I. Draica (Rom.) S. Nikolov (Bul.)
1979 F. Kocsis (Mac.)§ G. Korban (SSCB) F. Andersson (İsveç)
İ. Çopov (Bul.)§
19801" F. Kocsis (Mac.) G. Korban (SSCB) N. N ottny (Mac.)
1981 A. Kudriyavtsev (SSCB) G. Korban (SSCB) I. Kanigin (SSCB)
1982 S. Rusa (Rom.) T. Abhasava (SSCB) R. Anderson (İsveç)
1983 M. M am iaşvili (SSCB) T. Abhasava (SSCB) I. Kanigin (SSCB)
19841" J. Salomaki (Fin.) I. Draica (Rom.) S. Fraser (ABD)
1985 M. M am iaşvili (SSCB) B. Daras (Pol.) M .H ouck (ABD)
1986 M. M am iaşvili (SSCB) şam piyon yok A. Malina (Pol.)
1987 J. Salomaki (Fin.) T. Kom arom i (Mac.) V. Popov (SSCB)
1988 Kim Young Nam (Kore Cum.) M. M am iaşvili (SSCB) A. Komçev (SSCB)
1989 D. T urlihanov (SSCB) T. Kom arom i (Mac.) M. Bullm ann (ADC)
SPOR 89

Dünya Güreş Şam piyonluğu— grekorom en (devam)

yıl 100 kg + 100 kg

1950 B. Antonsson (İsveç)


I cjD Z T J.K otkas (SSCB)
1953 B. A ntonsson (İsveç)
1955 A. Mazur (SSCB)
1956+ A. Parfenov (SSCB)
1958 İ . Bogdan (SSCB)

1960+ İ . Bogdan (SSCB)


1961 İ . Bogdan (SSCB)
1962* I. Kozma (Mac.)
1963 A. Roşçin (SSCB)
19641" I. Kozma (Mac.)
1965 N. Şmakov (SSCB)
1966 I. Kozma (Mac.)
1967 I. Kozma (Mac.)
1968+ I. Kozma (Mac.)
1969 N. Yakovenko (SSCB) A. Roşçin (SSCB)
1970 P. Svensson (İsveç) A. Roşçin (SSCB)
1971 N. Martinescu (Rom.) P. Svensson (İsveç)
1972+ N. Martinescu (Rom.) A. Roşçin (SSCB)
1973 N. Balboşin (SSCB) A. T om ov (Bul.)
1974 N. Balboşin (SSCB) A. T om ov (Bul.)
1I Q
3 7
/ 0R K. Losano (Bul.) A Tı nu ımı ı nu v (Rııl
\ u u 1. )/

19761" N. Balboşin (SSCB) A. Kolçinski (SSCB)


1977 N. Balboşin (SSCB) N. Dinev (Bul.)
1978 N. Balboşin (SSCB) A. Kolçinski (SSCB)
1979 N. Balboşin (SSCB) A. T om ov (SSCB)
1980+ G. Raykov (Bul.) A. Kolçinski (SSCB)
1981 M. Saladze (SSCB) R. M em isevic (Yug.)
1982 R. W roclawski (Pol.) N. Dinev (Bul.)
1983 A. D im itrov (Bul.) E. Arthuine (SSCB)
1984+ V. Andrei (Rom.) J. Blatnick (ABD)
1985 A. D im itrov (Bul.) 1. Rostotski (SSCB)
1986 T. Gaspar (Mac) T. Johansson (İsveç)
1987 G. Guedehorui (SSCB) İ . Rostotski (SSCB)

1988 A. W ronski (Pol.) A. Karelin (SSCB)


1989 G. Him m el (AFC) A. Karelin (SSCB)

* 1962'ye kadar kate g orile r 67 kg, 73 kg, 79 kg, 87 kg ve +87 kilogram dı, t O lim p iya t şam p iyon u dünya
şam p iyon u olarak kabul e dildi. * 1962'den 1969'a kadar kategoriler, 63 kg, 70 kg, 78 kg, 87 kg, 97 kg ve +9 7
kilogram dı. § Birlikte.

JİMNASTİK

Dünya Jim nastik Şam piyonluğu— erkekler*

yıl kom bine kom bine hareketler barfiks paralel bar


hareketler (bireysel)
(takım)

1950 İsviçre W. Lehmann (İsvi.) P. Aaltonen (Fin.) H. Eugster (İsvi.)


1952* SSCB V. Çukarin (SSCB) J. Günthard (İsvi.) H. Eugster (İsvi.)
1954 SSCB V. M uratov (SSCB) V. M uratov (SSCB) V. Çukarin (SSCB)
1956* SSCB V. Çukarin (SSCB) O noT. (Jap.) V. Çukarin (SSCB)
1958 SSCB B. Şahlin (SSCB) B. Şahlin (SSCB) B. Şahlin (SSCB)
1960* Jap. B. Şahlin (SSCB) O noT. (Jap.) B. Şahlin (SSCB)
1962 Jap. Y. Titov (SSCB) O noT. (Jap.) M. Cerar (Yug.)
1964* Jap. Endo Y. (Jap.) B. Şahlin (SSCB) Endo Y. (Jap.)
1966 Jap. M. Voro.nin (SSCB) Nakayama A. (Jap.) S. D iyom idov (SSCB)
1968* Jap. Kato S. (Jap.) M. Voronin (SSCB)+ Nakayama A. (Jap.)
Nakayama A. (Jap.)+
1970 Jap. Kenmotsu E. (Jap.) Kenmotsu E. (Jap.) Nakayama A. (Jap.)
♦ N o tla r için 9 0 . s a yfa ya bakınız.
90 SPOR

Dünya Jim nastik Şam piyonluğu— erkekler (devam)

yıl kom bine kom bine hareketler barfiks paralel bar


hareketler (bireysel)
(takım)

1972* Jap. Kato S. (Jap.) Tsukahara M. (Jap.) Kato S. (Jap.)


1974 Jap. Kasamatsu S. (Jap.) E. Gienger (AFC) Kenmotsu E. (Jap.)
1976* Jap. N. A ndriyanov (SSCB) Tsukahara M. (Jap.) Kato S. (Jap.)
1978 Jap. N. Andriyanov (SSCB) Kasamatsu S. (Jap.) Kenmotsu E. (Jap.)
1979 SSCB A. Dityatin (SSCB) K. Thomas (ABD) B. Conner (ABD)
1980* SSCB A. Dityatin (SSCB) S. Delçev (Bul.) A. Tkaçev (SSCB)
1981 SSCB Y. Korolyov (SSCB) A. Tkaçev (SSCB) A. Dityatin (SSCB)t
Guşiken K. (Jap.)t
1983 ÇHC D. Bilozerçev (SSCB) D. Bilozerçev (SSCB) Lou Yun (ÇHC)t
V. A rtyo m o v (SSCB
1984* ABD Guşiken K. (Jap.) Morisue S. (Jap.) B. Conner (ABD)
1985 SSCB Y. Korolyov (SSCB) Tong Fei (ÇHC) S. Kroll (ADC)t
V. M ogilni (SSCB)t
1987 SSCB D. Bilozerçev (SSCB) D. Bilozerçev (SSCB) V. A rtyo m o v (SSCB)
1988 SSCB V. A rtyo m o v (SSCB) V. A rtyom ov (SSCB)t V. A rtyo m o v (SSCB)
Y. Lyukin (SSCB)t
1989 SSCB İ. Korobçinski (SSCB) Li Chunyang (ÇHC) Li Jing (ÇHC)t
A. A rtyo m o v (SSCB)t

yıl kulplu beygir halka atlama beygiri yer hareketleri

1950 J. Stalder (İsvi.) W. Lehmann (İsvi.) E. G ebendinger (İsvi.) J. Stalder (İsvi.)


1952* V. Çukarin (SSCB) G. Şaginyan (SSCB) V. Çukarin (SSCB) W. Thoresson (İsveç)
1954 G. Şaginyan (SSCB) A. Azaryan (SSCB) L. Sotornik (Çek.) V. M uratov (SSCB)t
Takemoto M. (Jap.)t
1956* B. Şahlin (SSCB) A. Azaryan (SSCB) V. M uratov (SSCB)t V. M uratov (SSCB)
H. Bantz (A lm anya)t
1958 B. Şahlin (SSCB) A. Azaryan (SSCB) Y. Titov (SSCB) Takemoto M. (Jap.)
1960* B. Şahlin (SSCB)t A. Azaryan (SSCB) O noT. (Jap.)t Aihara N. (Jap.)
E. Ekman (Fin.)t B. Şahlin (SSCB)t
1962 M. Cerar (Yug.) Y. T itov (SSCB) P. Krbec (Çek.) Aihara N. (Jap.)t
Endo Y. (Jap.)t
1964* M. Cerar (Yug.) Hayata T. (Jap.) Yamasita H. (Jap.) F. M enichelli (İt.)
1966 M. Cerar (Yug.) M. Voronin (SSCB) Matsuda H. (Jap.) Nakayama A. (Jap.)
1968* M. Cerar (Yug.) Nakayama A. (Jap.) M. Voronin (SSCB) Kato S. (Jap.)
1970 M. Cerar (Yug.) Nakayama A. (Jap.) Tsukahara M. (Jap.) Nakayama A. (Jap.)
1972* V. Klim enko (SSCB) Nakayama A. (Jap.) K. Koeste (ADC) N. A ndriyanov (SSCB)
1974 Z. M agyar (Mac.) D. Grecu (R om .)t Kasamatsu S. (Jap.) Kasamatsu S. (Jap.)
N. A ndriyanov (SSCB)t
1976* Z. M agyar (Mac.) N. A ndriyanov (SSCB) N. A ndriyanov (SSCB) N. Andriyanov (SSCB)
1978 Z. M agyar (Mac.) N. A ndriyanov (SSCB) Şimizu C. (Jap.) K. Thom as (ABD)
1979 Z. M agyar (Mac.) A. Dityatin (SSCB) A. Dityatin (SSCB) K. Thom as (ABD)t
R. Bruckner (ADC)t
1980* Z. M agyar (Mac.) A. Dityatin (SSCB) N. Andriyanov (SSCB) R. Bruckner (ADC)
1981 Li Xiaoping (ÇHC)t A. Dityatin (SSCB) R. Hemmann (ADC) Li Yuyijiu (ÇHC)t
M. Nikolai (ADC)t Y. Korolyov (SSCB)t
1983 D. Bilozerçev (SSCB) D. Bilozerçev (SSCB)t A. Akopyan (SSCB) Tong Fei (ÇHC)
Guşiken K. (Jap.)t
1984* Li Ning (ÇHC)t Guşiken K. (Jap.)t Lou Yun (ÇHC) Li Ning (ÇHC)
P. V id m a r(A B D )t Li Ning (ÇHC)t
1985 V. M og iln i (SSCB) Li Ning (ÇHC)t Y. Korolyov (SSCB) Tong Fei (ÇHC)
Y. Korolyov (SSCB)t
1987 D. Bilozerçev (SSCB)t Y. Korolyov (SSCB) S. Kroll (ADC)t Lou Yun (ÇHC)
Z. Borkai (M ac.)t Lou Yun (ÇHC)t
1988 D. Bilozerçev (SSCB)t H. Behrendt (ADC)t Lou Yun (ÇHC) S. Harkov (SSCB)
Z. Borkai (M ac.)t D. Bilozerçev (SSCB)t
L. Gueraskov (B ul.)t
1989 V. M og iln i (SSCB) A. A gu ilar (AFC) J. Behrendt (ADC) İ. Korobçinski (SSCB)

* O lim p iya t şam p iyon u dün ya şam p iyon u olarak kabul e d ild i, t Birlikte.
Dünya Jimnastik Şampiyonluğu— bayanlar*

yıl kom bine kom bine hareketler denge aleti


hareketler (bireysel)
(takım)

1950 İsveç H. Rakoczy (Pol.) H. Rakoczy (Pol.)


1952* SSCB M. Gorohovskaya (SSCB) N. Boçarova (SSCB)
1954 SSCB G. Rudiko (SSCB) Tanaka K. (Jap.)
1956* SSCB L. Latinina (SSCB) Â. Keleti (Mac.)
1958 SSCB L. Latinina (SSCB) L. Latinina (SSCB)
1960* SSCB L. Latinina (SSCB) E. Bosâkovâ (Çek.)
1QR9 ÇÇPR L. Latinina (SSCB) E. Bosâkovâ (Çek.)
1964* SSCB V. Ğâslavskâ (Çek.) V. Çâslavskâ (Çek.)
1966 Çekoslovakya V. Çâslavskâ (Çek.) N. Kuçinskaya (SSCB)
1968* SSCB V. Çâslavskâ (Çek.) N. Kuçinskaya (SSCB)
1970 SSCB L. Turişçeva (SSCB) E. Zuchold (ADC)
1972* SSCB L. Turişçeva (SSCB) O. Korbut (SSCB)
1974 SSCB L. Turişçeva (SSCB) L. Turişçeva (SSCB)
1976* SSCB N. Comaneci (Rom.) N. Comaneci (Rom.)
1978 SSCB E. M uhina (SSCB) N. Comaneci (Rom.)
1979 Romanya N. Kim (SSCB) V. Cerna (Çek.)
1980* SSCB Y. Davidova (SSCB) N. Comaneci (Rom.)
1981 SSCB O. Biçerova (SSCB) M. Gnauck (ADC)
1983 SSCB N. Yurçetnko (SSCB) O. Mostepanova (SSCB)
1984* Romanya M.L. Retton (ABD) E. Szabo (Rom .)t
S. Pauca (R om .)t
1985 SSCB Y. Şuşunova (SSCB)t D. Silivas (Rom.)
O. O m elyançik (SSCB)î
1987 Romanya A. Dobre (Rom.) A. Dobre (Rom.)
1988 SSCB Y. Şuşunova (SSCB) D. Silivas (Rom.)
1989 SSCB S. Boginskaya (SSCB) D. Silivas (Rom.)

yıl asim etrik bar atlam a beygiri yer hareketleri

1950 T. Kolar (Avus.)t H. Rakoczy (Pol.) H. Rakoczy (Pol.)


A.-S. Pettersson (İsveç)t
1952* M. Korondi (Map.) Y. Kalinçuk (SSCB) Â. Keleti (Mac.)
1954 Â. Keleti (Mac.) A.-S. Pettersson (İsveç)t T. Manina (SSCB)
T. Manina (SSCB)t
1956* Â. Keleti (Mac.) L. Latinina (SSCB) L. Latinina (SSCB)t
Â. Keleti (M ac.)t
1958 L. Latinina (SSCB) L. Latinina (SSCB) E. Bosâkovâ (Çek.)
1960* P. Astahova (SSCB) M. M kolayeva (SSCB) L. Latinina (SSCB)
1962 İ. Pervuşina (SSCB) V. Çâslavskâ (Çek.) L. Latinina (SSCB)
1964* P. Astahova (SSCB) V. Ğâslavskâ (Çek.) L. Latinina (SSCB)
1966 N. Kuçinskaya (SSCB) V. Ğâslavskâ (Çek.) N. Kuçinskaya (SSCB)
1968* V. Ğâslavskâ (Çek.) V. Çâslavskâ (Çek.) V. Ğâslavskâ (Çek.)t
L. Petrik (SSCB)t
1970 K. Janz (ADC) E. Zuchold (ADC) L. Turişçeva (SSCB)
1972* K. Janz (ADC) K. Janz (ADC) O. Korbut (SSCB)
1974 A. Zinke (ADC) O. Korbut (SSCB) L. Turişçeva (SSCB)
1976* N. Comaneci (Rom.) N. Kim (SSCB) N. Kim (SSCB)
1978 M. Frederick (ABD) N. Kim (SSCB) E. M uhina (SSCB)t
N. Kim (SSCB)t
1979 Ma Yanhong (ÇHC)t D. Turner (Rom.) E. Eberle (Rom.)
M. Gnauck (ADC)t
1980* M. Gnauck (ADC) N. Şapoşnikova (SSCB) N. Comaneci (R om .)t
N. Kim (SSCB)t
1981 M. Gnauck (ADC) M. Gnauck (ADC) N. İlenko (SSCB)
1983 M. Gnauck (ADC) B. Stoyanova (Bul.) E. Szabo (Rom.)
1984* J. McNamara (ABD)t E. Szabo (Rom.) E. Szabo (Rom.)
Ma Yanhong (ÇHC)t
1985 G. Fahnrich (ADC) Y. Şuşunova (SSCB) O. O m elyançik (SSCB)
1987 D. Silivas (Rom .)t Y. Şuşunova (SSCB) Y. Şuşunova (SSCB)t
E. T huem m ler (ADC)t D. Silivas (R om .)t
t N o tla r için 9 2. s a y fa y a b akınız.
92 SPOR

Dünya Jimnastik Şampiyonluğu— bayanlar (devam)

yıl asim etrik atlama yer


bar beygiri hareketleri

1988 D. Silivas (Rom.) S. Boginskaya (SSCB) D. Silivas (Rom.)


1989 Fan Di (ÇHC)t O. Dudnik (SSCB) S. Boginskaya (SSCB)t
D. Silivas (R om .)t D. Silivas (Rom .)t

* O lim p iya t şa m p iyon u dün ya şam p iyon u o larak kabul e dildi, t Birlikte.

JUDO

Dünya Judo Şam piyonluğu

yıl açık sıklet 60 kg 65 kg

1956* Natsui S. (Jap.)


1958* Sone K. (Jap.)
1961* A. Geesink (Hol.)
1965+ İnokuma İ. (Jap.) Matsuda H. (Jap.)
1967* Şinomaki M. (Jap.) Şigeoka T. (Jap.)
1969* Şinomaki M. (Jap.) Sonoda Y. (Jap.)
1971* Şinom aki M. (Jap.) Kavaguçi T. (Jap.)
1973* Ninom iya K. (Jap.) M inam i Y. (Jap.)
1975* Uemura H. (Jap.) M inam i Y. (Jap.)
1979 Endo S. (Jap.) T. Rey (Fr.) N. Soloduhin (SSCB)
1981 Yamaşita Y. (Jap.) M orivaki Y. (Jap.) Kaşivazaki N. (Jap.)
1983 Saito H. (Jap.) K. Tletseri (SSCB) N. Soloduhin (SSCB)
1985 Masaki Y. (Jap.) Hosokava S. (Jap.) Y. Sololov (SSCB)
1987 Ogava N. (Jap.) Kim Jae Yup (Kore Cum.) Yam am oto Y. (Jap.)
1989 Ogava N. (Jap.) A. Totikaşvili (SSCB) D. Becanovic (Yug.)

yıl 71 kg 78 kg 86 kg

1965+ Okano I. (Jap.)


1967* M inatoya H. (Jap.) Maruki E. (Jap.) Sato N. (Jap.)
1969* M inatoya H. (Jap.) Sonoda İ. (Jap.) Sasahara F. (Jap.)
1971* Tsuzava H. (Jap.) Fucii S. (Jap.) Sasahara F. (Jap.)
1973* Nom ura T. (Jap.) Fucii S. (Jap.) Sato N. (Jap.)
1975* V. Nevzorov (SSCB) Fucii S. (Jap.) J.-L. Rouge (Fr.)
1979 Katsuki K. (Jap.) Fucii S. (Jap.) D. Ultsch (ADC)
1981 Park Chong Hak (Kore Cum.) N. Adams (İng.) B. T choullouyan (Fr.)
1983 Nakanişi H. (Jap.) Hikage N. (Jap.) D. Ultsch (ADC)
1985 Keun Ahn Byung (Kore Cum.) Hikage N. (Jap.) P. Seisenbacher (Avus.)
1987 M. Swain (ABD) Okada H. (Jap.) F. Canu (Fr.)
1989 Koga T. (Jap.) Kim Bying Ju (Kore Cum.) F. Canu (Fr.)

yıl 95 kg + 95 kg

1965+ A. Geesink (Hol.)


1967* W. Ruska (Hol.)
1969* Suma S. (Jap.)
1971* W. Ruska (Hol.)
1973* Takagi C. (Jap.)
1975* Endo S. (Jap.)
1979 T. H ubuluri (SSCB) Yamaşita Y. (Jap.)
1981 T. H ubuluri (SSCB) Yamaşita Y. (Jap.)
1983 A. Preschel (ADC) Yamaşita Y. (Jap.)
1985 Sugai H. (Jap.) Chul Cho Yong (Kore Cum.)
1987 Sugai H. (Jap.) G. Veryiçev (SSCB)
1989 K. Kurtanidze (SSCB) Ogava N. (Jap.)

* S ıklet ayrım ı yapılm adı-yalnızca açık sıklet, t H afif, o rta ve ağır sıklet. t Hafif, yarı orta, orta, yarı a ğ ır ve ağır sıklet.
SPOR 93

KAYAK

Dünya Kuzey Disiplini Kayak Şam piyonluğu (Kros)— erkekler

yıl 15 km klasik* 30 km klasik 50 km serbest bayrakt

1924* T. Haug (Nor.) T. Haug (Nor.) İsviçre


1925 Nemecky (Çek.) Donth (Almanya)
1926 J. G röttum sbraaten (Nor.) Raivio (Fin.)
1927 S.H. Lindgren (İsveç) S.H. Lindgren (İsveç)
1928* J. G röttum sbraaten (Nor.) P. Hedlund (İsveç) Norveç
1929 V. Saarinen (Fin.) A. Knuttila (Fin.)
1930 A. Rustadstuen (Nor.) S. U tterström (İsveç) Norveç
1931 J. G röttum sbraaten (Nor.) O. Stenen (Nor.)
1932* S. U tterström (İsveç) V. Saarinen (Fin.)
1933 N. Englund (Fin.) V. Saarinen (Fin.) İsveç
1934 S. Nurm ela (Fin.) E. Viklund (İsveç) Finlandiya
1935 K. Karppinen (Fin.) N. Englund (İsveç) Finlandiya
1936* E.-A. Larsson (İsveç) E. Viklund (İsveç) İta lya i
Finlandiyai
1937 L. Bergendahl (Nor.) P. Niemi (Fin.) Norveç
1938 P. Pitkainen (Fin.) K. Jalkanen (Fin.) Finlandiya
1939 J. Kurikkala (Fin.) L. Bergendahl (Nor.) Finlandiya
1940-47' yarışma yapılmadı
1948* M. Lundström.(İsveç) N. Karlsson (İsveç) jsveç
1950 K.E. Aastrom (İsveç) G. Ericksson (İsveç) İsveç
1952* H. Brenden (Nor.) V. Hakulinen (Fin.) Finlandiya
1954 V. Kuzin (SSCB) V. Kuzin (SSCB) V. Kuzin (SSCB) Finlandiya
1956* H. Brenden (Nor.) V. Hakulinen (Fin.) S. Jernberg (jsveç) SSCB
1958 V. Hakulinen (Fin.) K. Hamalainen (Fin.) S. Jernberg (İsveç) İsveç
1960* S. Brusveen (Nor.) S. Jernberg (İsveç) K. Hamalainen (Fin.) Finlandiya
1962 A. Roennlund (İsveç) E. M ântyranta (Fin.) S. Jernberg (jsveç) jsveç
1964* E. M ântyranta (Fin.) E. M ântyranta (Fin.) S. Jernberg (İsveç) İsveç
1966 G. Eggen (Nor.) E. M ântyranta (Fin.) G. Eggen (Nor.) Norveç
1968* H. Groenningen (Nor.) F. Nones (İt.) O. Ellefsaeter (Nor.) Norveç
1970 L. Aslund (İsveç). V. Vedenin (SSCB) K. Oikarainen (Fin.) SSCB
1972* S.-Â. Lundbâck (İsveç) V. Vedenin (SSCB) P. T yldum (Nor.) SSCB
1974 M. M yrm o (Nor.) T. Magnusson (İsveç) G. G rim m er (ADC) ADC
1976* N. Bajukov (SSCB) S. Savelev (SSCB) I. Formo (Nor.) Finlandiya
1978 J. Luszczek (Pol.) S. Savelev (SSCB) S. Â. Lundbâck (İsveç) İsveç
1980* T. VVassberg (İsveç) N. Zim yatov (SSCB) N. Zim yatov (SSCB) SSCB
1982 O. Braa (Nor.) T. Eriksson (İsveç) T. VVassberg (jsveç) Norveç; SSCB
1984* G. Svan (İsveç) N. Zim yatov (SSCB) T. VVassberg (İsveç) İsveç
1985 K. Haerhoenep (Fin.) G. Svan (İsveç) G. Svan (İsveç) Norveç
1987 M. A lbarello (İt.) T. VVassberg (İsveç) M. DeZolt (İt.) jsveç
1988 M. Deviatyarov (SSCB) A. Prokurorov (SSCB) G. Svan (jsveç) İsveç
1989 H. Kirvesniem i (Fin.) V. S m irnov (SSCB) G. Svan (İsveç) İsveç

* 1952'ye kadar 18 k ilo m e tre lik klasik; 1954'ten b u y a n a 15 km. 1 1939'a kadar askeri bayrak yarışı; 1948'den bu yana 40 km bayrak yarışı.
* O lim p iya t şa m p iyon u dün ya şam p iyon u o larak kabul e dildi. § A skeri bayrak yarışını İtalya, 40 km bayrak yarışını Finlandiya kazandı.

Dünya Alp Disiplini Kayak Şam piyonluğu— inişi

yıl erkekler bayanlar

1931 W. Prager (İsvi.) E. M ackinnon (İng.)


1932 yarışma yapılmadı
1933 W. Prager (İsvi.) I. VVersin-Lantschner (Avus.)
H. Hauser (Avus.)*
1934 D. Zogg (İsvi.) A. Ruegg (İsvi.)
1935 F. Zingerle (Avus.) C. Cranz (Almanya)
1936t yarışma yapılmadı
1937 E. A llais (Fr.)
§ N o tla r için 94. s ay fay a bakınız.
94 SPOR

Dünya Alp Disiplini Kayak Şampiyonluğu— iniş (devam)

yıl erkekler bayanlar

1938 J. Couttet (Fr.) L. Resch (Almanya)


1939 H. Lantschner (Almanya) C. Cranz (Almanya)
1940-47 yarışma yapılmadı
1948t H. O reiller (Fr.) H. Schlunegger (İsvi.)
1950 Z. Colo (İt.) T. Beiser-Jochum (Avus.)
19521" Z. Colo (İt.) T. Beiser-Jochum (Avus.)
1954 C. Pravda (Avus.) I. Schopfer (İsvi.)
19561" A. Sailer (Avus.) M. Berthod (İsvi.)
1958 A. Sailer (Avus.) L. VVheeler (Kan.)
19601" J. Vuarnet (Fr.) H. Beibl (A lm anya)t
1962 K. Schranz (Avus.) C. Hass (Avus.)
1964t E. Zim m erm ann (Avus.) C. Hass (Avus.)
1966 J.-C. K illy (Fr.) E. Schinegger (Avus.)
19681" J.-C. K illy (Fr.) O. PalI (Avus.)
1970 B. Russi (jsvi.) A. Zryd (İsvi.)
19721" B. Russi (İsvi.) M.-T. Nadig (İsvi.)
1974 D. Zvvilling (Avus.) A. Moser-Proell (Avus.)
19761" F. Klam m er (Avus.) R. M itterm aier (AFC)
1978 J. VValcher (Avus.) A. Moser-Proell (Avus.)
19801" L. Stock (Avus.) A. Moser-Proell (Avus.)
1982 H. VVeirather (Avus.) G. Sorensen (Kan.)
19841" B. Johnson (ABD) M. Fiğini (jsvi.)
1985 P. Zurbriggen (İsvi.) M. Fiğini (İsvi.)
1987 P. M üller (İsvi.) M. VValliser (İsvi.)
1988 P. Zurbriggen (İsvi.) M. Kichl (AFÇ)
1989 H. Tauscher (AFC) M. VValliser (İsvi.)

* ö z e l in iş şam p iyon u . t O lim p iy a t şa m p iyon u dün ya şa m p iyon u olarak kabul edildi.


tA D C -A F C o rta k takım ı.

Dünya Kuzey Disiplini Kayak Şam piyonluğu (Kros)— bayanlar

y*ı 5 km klasik 10 km klasik 20 km serbest bayrak*

19521" L. VVideman (Fin.)


1954 L. Kozireva (SSCB) SSCB
19561" L. Kozireva (SSCB) Finlandiya
1958 A. Kolçina (SSCB) SSCB
19601" M. Gusakova (SSCB) İsveç
1962 A. Kolçina (SSCB) A. Kolçina (SSCB) SSCB
19641" K. Boyarskih (SSCB) K. Boyarskih (SSCB) SSCB
1966 A. Kolçina (SSCB) K. Boyarskih (SSCB) SSCB
19681" T. Gustafsson (İsveç) T. Gustafsson (İsveç) Norveç
1970 G. Kulakova (SSCB) A. O lyunina (SSCB) SSCB
1972t G. Kulakova (SSCB) G. Kulakova (SSCB) SSCB
1974 G. Kulakova (SSCB) G. Kulakova (SSCB) SSCB
19761" H. Takalo (Fin.) R. Smetanina (SSCB) SSCB
1978 H. Takalo (Fin.) Z. Am osova (SSCB) Finlandiya
1980t R. Smetanina (SSCB) B. Petzold (ADC) ADC
1982 B. A un li (Nor.) B. A unli (Nor.) R. Smetanina (SSCB) Norveç
1984t M.-L. Hamalainen (Fin.) M.-L. Hamalainen (Fin.) M.-L. Hamalainen (Fin.) Norveç
1985 A. Boe (Nor.) A. Boe (Nor.) G. Nykelmo (Nor.) SSCB
1987 M. M atikainen (Fin.) A. Jahren (Nor.) M.-H. VVeştin (İsveç) SSCB
1988 M. M atikainen (Fin.) V. Ventsene (SSCB) T. Tihonova (SSCB) SSCB
1989 yarışm a yapılmadı M. L. Kirvesniem i (Fin.) yarışm a yapılmadı Finlandiya

* 1974'e kadar 15 km bayrak yarışı; 1976'dan bu yana 20 km. t O lim p iy a t şa m p iyon u dünya şa m p iyon u olarak kabul edildi.
SPOR 95

Dünya Kuzey Disiplini Kayak Şampiyonluğu— kayakla atlama

yıl atlam a* özel atla m a t kombine


1924$ J. T ullin Thams (Nor.) T. Haug (Nor.)
1925 Dick (Almanya) Nemecky (Çek.)
1926 T. Thams (Nor.) J. G röttum sbraaten (Nor.)
1927 T. Edman (İsveç) R. Purkert (Çek.)
1928$ A. Andersen (Nor.) J. G röttum sbraaten (Nor.)
1929 S. Ruud (Nor.) H. Vinjarengen (Nor.)
1930 G. Andersen (Nor.) H. Vinjarengen (Nor.)
1931 B. Ruud (Nor.) J. G röttum sbraaten (Nor.)
1932* B. Ruud (Nor.) J. G röttum sbraaten (Nor.)
1933 M. Reynolds (İsvi.) S. Eriksson (İsveç)
1934 K. Johansen (Nor.) O. Hagen (Nor.)
1935 B. Ruud (Nor.) O. Hagen (Nor.)
1936* B. Ruud (Nor.) O. Hagen (Nor.)
1937 B. Ruud (Nor.) S. Roen (Nor.)
1938 A. Ruud (Nor.) O. Hoffsbakken (Nor.)
1939 J. Bradl (Avus.) H. Berauer (Çek.)
1940-47' yarışm a yapılmadı
1948* P. Hugsted (Nor.) H. Hasu (Fin.)
1950 H. Bjornstad (Nor.) H. Hasu (Fin.)
1952* A. Bergmann (Nor.) S. Slâttvik (Nor.)
1954 M. Pietikainen (Fin.) S. Stenersen (Nor.)
1956* A. Hyvârinen (Fin.) S. Stenersen (Nor.)
1958 M. Maatela (Fin.) J. Karkinen (Fin.) P. Korhonen (Fin.)
1960* H. Recknagel (Almanya)§ G. Thom a (Almanya)§
1962 T. Engan (Nor.)|| H. Recknagel (ADC) A. Larsen (Nor.)
Rto Y. (Jap.)H
1964* V. Kankkonen (Fin.) T. Engan (Nor.) T. Knutsen (Nor.)
1966 B. VVirkola (Nor.) B. VVirkola (Nor.) G. Thom a (AFC)
1968* J. Raska (Çek.) V. Belusov (SSCB) F. Keller (AFC)
1970 G. Napalkov (SSCB)|| G. Napalkov (SSCB) L. Rygl (Çek.)
1972* Kasaya Y. (Jap.) W. Fortuna (Pol.) U.VVehling (ADC)
1974 H.-G. Aschenbach (ADC) H.-G. Aschenbach (ADC) U.VVehling (ADC)
1976* H.-G. Aschenbach (ADC) K. Schnabl (Avus.) U.VVehling (ADC)
1978 M. Buse (ADC) * T. Râisânen (Fin.) K. VVinkler (ADC)
1980* A. Innauer (Avus.) J. Törm ânen (Fin.) U.VVehling (ADC)
1982 A. Kogler (Avus.) M. Nykânen (Fin.) T. Sandberg (Nor.)
1984* J. VVeissflog (ADC) M. Nykânen (Fin.) T. Sandberg (Nor.)
1985 J. VVeissflog (ADC) P. Bergerud (Nor.) H. VVeinbach (AFC)
1987 J. Parma (Çek.) A. Felder (Avus.) T. Loekken (Nor.)
1988 M. Nykânen (Fin.) M. Nykânen (Fin.) H. Kem pf (İsvi.)
1989 J. VVeissflog (ADC) J. Puikkonen (Fin.) T.E. Elden (Nor.)

* 1964'ten bu yana 70 m. 1 19 64 'te 80 m ; 1966'dan bu yana 90 m. * O lim p iya t şam p iyon u dün ya şam p iyon u olarak kabul edildi.
§ ADC-AFC ortak takım ı. ||6 5 m . ^ 60 m.

Dünya Alp Disiplini Kayak Şam piyonluğu— k o m b in e t

y.l erkekler bayanlar yıl erkekler bayanlar

1933 I. VVersin-
A. Seelos (Avus.) 1956* yarışm a yapılm adı
Lantschner (Avus.) 1958 A.^Şailer (Avus.) F. Danzer (İsvi.)
1934 D. Zogg (İsvi.) C. Cranz (Almanya) 1960* yarışma yapılmadı
1935 A. Seelos (Avus.) C. Cranz (Almanya) 1962 K. Schranz (Avus.) M. Goitschel (Fr.)
1936* F. Pfnür (Almanya) C. Cranz (Almanya) 1964* yarışma yapılmadı
1937 E. Allais (Fr.) C. Cranz (Almanya) 1966 J.-C. Killy (Fr.) M. Goitschel (Fr.)
1938 E. Allais (Fr.) C. Cranz (Almanya) 1968* yarışma yapılmadı
1939 J. Jennevvein (Almanya) C. Cranz (Almanya) 1970 W. Kidd (ABD) M. Jacot (Fr.)
1940-47 yarışma yapılmadı 1972* G. Thoeni (İt.) A. Proell (Avus.)
1948* H. O reiller (Fr.) 1974 F. Klam m er (Avus.) F. Serrat (Fr.)
1950 yarışma yapılmadı T. Beiser (Avus.) 1976* G. Thoeni (İt.) R. M itterm aier (AFC)
1952* yarışma yapılmadı 1978 A. VVenzel (Liech.) A. Moser-Proell (Avus.)
1954 S. Eriksen (Nor.) I. Schopfer (İsvi.)
t N o tla r için 96. sayfaya bakınız.
96 SPOR

Dünya Alp Disiplini Kayak Şampiyonluğu— kombine (devam)

yıl erkekler bayanlar yıl erkekler bayanlar

1980* yarışma yapılm adı 1987 M. G irardelli (Lüks.) E. Hess (İsvi.)


1982 M. Vion (Fr.) E. Hess (İsvi.) 1988 H. Strolz (Avus.) A. VVachter (Avus.)
1984* yarışma yapılmadı 1989 M. G irardelli (Lüks.) T. M cKinney (ABD)

* O lim p iya t şa m p iyon u d ünya şa m p iyon u o larak kabul e dildi.

Dünya Alp Disiplini Kayak Şam piyonluğu— slalom

y.l erkekler slalom erkekler büyük slalom bayanlar slalom bayanlar büyük slalom

1931 D. Zogg (İsvi.) E. Mackinnon (İng.)


1932 yarışma yapılmadı
1933 A. Seelos (Avus.) I. VVersin-Lantschner
(Avus.)
1934 F. Pfnür (Almanya) C. Cranz (Almanya)
1935 A. Seelos (Avus.) A. Ruegg (İsvi.)
1936* yarışma yapılmadı
1937 E. Allais (Fr.) . C. Cranz (Almanya)
1938 R. Rom inger (İsvi.) C. Cranz (Almanya)
1939 R. Rom inger (İsvi.) C. Cranz (Almanya)
1940-47 yarışma yapılmadı
1948* E. Reinalter (İsvi.) G. Fraser (ABD)
1950 G. Schneider (İsvi.) Z. Colo (İt.) D. Rom (Avus.) D. Rom (Avus.)
1952* O. Schneider (Avus.) S. Eriksen (Nor.) A. Lavvrence (ABD) A. Lavvrence (ABD)
1954 S. Eriksen (Nor.) S. Eriksen (Nor.) T. Klecker (Avus.) L. Schm ith-Couttet (Fr.)
1956* A. Sailer (Avus.) A. Sailer (Avus.) R. Colliard (İsvi.) O. Reichert (AFC)
1958 J. Rieder (Avus.) A. Sailer (Avus.) I. Bjornbakken (Nor.) L. VVheeler (Kan.)
1960* E. Hinterseer (Avus.) R. Staub (İsvi.) A. Heggtveit (Kan.) Y. Ruegg (İsvi.)
1962 C. Bozon (Fr.)t E. Z im m erm ann (Avus.) M. Jahn (Avus.)t M. Jahn (Avus.)
1964* J. Stiegler (Avus.) F. Bonlieu (Fr.) C. Goitschel (Fr.) M. Goitschel (Fr.)
1966 C. Senoner (İt.)t G. Perillat (Fr.) A. Famose (Fr.)t M. Goitschel (Fr.)
1968* J.-C. K illy (Fr.) J.-C. Killy (Fr.) M. Goitschel (Fr.) N. Greene (Kan.)
1970 J. A ug ert (Fr.) K. Schranz (Avus.) I. Lafforgue (Fr.) B. C lifford (Kan.)
1972* F. Ochoa (İsp.) G. Thoeni (jt.) B. Cochran (ABD) M.-T. Nadig (İsvi.)
1974 G. Thoeni (İt.) G. Thoeni (İt.) H. VVenzel (Liech.) F. Serrat (Fr.)
1976* P. Gros (İt.) H. Hemmi (İsvi.) R. M itterm aier (AFC) K. Kreiner (Kan.)
1978 I. Stenm ark (İsveç) I. Stenmark (jsveç) L. Sölkner (Avus.) M. Epple (AFC)
1980* I. Stenm ark (jsveç) I. Stenmark (İsveç) H. VVenzel (Liech.) H. VVenzel (Liech.)
1982 I. Stenm ark (İsveç) S. Mahre (ABD) E. Hess (İsvi.) E. Hess (İsvi.)
1984* P. M ahre (ABD) M. Julen (İsvi.) P. M agoni (İt.) D. A rm strong (ABD)
1985 J. Nilsson (İsveç) M. VVasmaier (AFC) P. Pelen (Fr.) D. Roffe (ABD)
1987 F. VVoerndI (AFC) P. Zurbriggen (İsvi.) E. Hess (İsvi.) V. Schneider (jsvi.)
1988 A. Tom ba (İt.) A. Tom ba (İt.) V. Schneider (İsvi.) V. Schneider (jsvi.)
1989 R. Nierlich (Avus.) R. Nierlich (Avus.) M. Svet (Yug.) V. Schneider (İsvi.)

* O lim p iya t şa m p iyon u d ünya şa m p iyon u o larak kabul e dildi, t Özel slalom .

Kuzey Disiplini Dünya Kupası

yıl erkekler bayanlar

1979 O. Braa (Nor.) G. Kulakova (SSCB)


1981 A. Zavyalov (SSCB) R. Smetanina (SSCB)
1982 B. Koch (ABD) B. A unli (Nor.)
1983 A. Z avyalov (SSCB) M.-L. Hamalainen (Fin.)
1984 G. Svan (jsveç) M.-L. Hamalainen (Fin.)
1985 G. Svan (jsveç) A. Boe (Nor.)
1986 G. Svan (İsveç) M. M atikainen (Fin.)
1987 T. M ogren (İsveç) M. M atikainen (Fin.)
1988 G. Svan (jsveç) M. M atikainen (Fin.)
1989 G. Svan (İsveç) E. Valbe (SSCB)
SPOR 97

Alp Disiplini Dünya Kupası

y«ı erkekler bayanlar

1967 J.-C. K illy (Fr.) N. Greene (Kan.)


1968 J.-C. Killy (Fr.) N. Greene (Kan.)
1969 K. Schranz (Avus.) G. Gabi (Avus.)
1970 K. Schranz (Avus.) M. Jacot (Fr.)
1971 G. Thoeni (jt.) A. Proell (Avus.)
1972 G. Thoeni (İt.) A. Proell (Avus.)
1973 G. Thoeni (İt.) A. Proell (Avus.)
1974 P. Gros (İt.) A. Moser-Proell (Avus.)
1975 G. Thoeni (İt.) A. Moser-Proell (Avus.)
1976 I. Stenm ark (jsveç) R. M itterm aier (AFC)
1977 I. Stenmark (jsveç) L.-M. M orerod (İsvi.)
1978 I. Stenmark (İsveç) H. VVenzel (Liech.)
1979 P. Luescher (İsvi.) A. Moser-Proell (Avus.)
1980 A. VVenzel (Liech.) H. VVenzel (Liech.)
1981 P. Mahre (ABD) M.-T. Nadig (İsvi.)
1982 P. Mahre (ABD) E. Hess (İsvi.)
1983 P. Mahre (ABD) T. McKinney (ABD)
1984 P. Zurbriggen (İsvi.) E. Hess (İsvi.)
1985 M. G irardelli (Lüks.) M. Fiğini (İsvi.)
1986 M. G irardelli (Lüks.) M. VValliser (jsvi.)
1987 P. Zurbriggen (jsvi.) M. VValliser (İsvi.)
1988 P. Zurbriggen (İsvi.) M. Fiğini (İsvi.)
1989 M. G irardelli (Lüks.) V. Schneider (İsvi.)

KÜREK

Dünya Kürek Şam piyonluğu— erkekler*

yıl tek çifte da:sn iki çifte da:sn

1962 V. İvanov (SSCB) 7:07,90 R. Duhamel, B. Monnereau (Fr.) 6:33,90


1964* V. İvanov (SSCB) 8:22,51 C. Tyurin, B. Dubrovski (SSCB) 7:10,66
1966 D.M. Spero (ABD) 7:05,92 M. Buergin, M. Studach (İsvi.) 6:34,98
1968* J. VVienese (Hol.) 7:47,80 A. Sass, A. T im oşinin (SSCB) 6:51,82
1970 A. Dem iddi (Arj.) 7:16,54 J. Engelbrecht, N. Secher (Dan.) 6:28,68
1972* Y. Malişev (SSCB) 7:10,12 A. Tim oşinin, G. Korşikov (SSCB) 7:01,77
1974 W. Hönig (ADC) 7:20,11 H.-U. Schmied, C. Kreuziger (ADC) 6:35,95
1975 P.-M. Kolbe (AFC) 7:10,08 F. Hansen, A. Hansen (Nor.) 6:34,49
1976* P. Karppinen (Fin.) 7:29,03 F. Hansen, A. Hansen (Nor.) 7:13,20
1979 P. Karppinen (Fin.) 6:58,27 F. Hansen, A. Hansen (Nor.) 6:26,98
1980* P. Karppinen (Fin.) 7:09,61 J. Dreifke, K. Kroppelien (ADC) 6:24,33
1981 P.-M. Kolbe (AFC) 7:45,32 J. Dreifke, K. Kroppelien (ADC) 6:41,99
1982 R. Reiche (ADC) 7:00,67 R. Thorsen, A. Hansen (Nor.) 6:23,66
1983 P.-M. Kolbe (AFC) 6:49,88 T. Lange, U. Heppner (ADC) 6:20,17
1984* P. Karppinen (Fin.) 7:00,24 B. Levvis, P. Enquist (ABD) 6:36,87
1985 P. Karppinen (Fin.) 6:48,08 U. Heppner, T. Lange (ADC) 6:15,49
1986 P.-M. Kolbe (AFC) 6:54,09 A. Belgeri, I. Pescialli (İt.) 6:33,64
1987 T. Lange (ADC) 7:36,41 D. Yorddanov, V. Dadev (Bul.) 7:03,33
1988* T. Lange (ADC) 6:49,86 R. Florijan, N. Rienks (Hol.) 6:21,13
1989 T. Lange (ADC) 6:58,14 R. Thorsen, L. Bjoenness (Nor.) 6:23,40

* N o tlar için 98. sayfaya bakınız.


98 SPOR

Dünya Kürek Şampiyonluğu— erkekler (devam)

y.l düm encili iki tek da:sn dümencisiz iki tek da:sn
1962 Jordan, Neuss (AFC) 6:29,12 Bender, Z. Keller (A lm a nya t) 6:54,62
1964* E. Ferry, C. Findlay (ABD) 8:21,33 G. Hungerford, R.C. Jackson (Kan.) 7:32,94
1966 H. van Nes, J. van deG raaf (Hol.) 7:12,83 P. Kremtz, A. Goehler (ADC) 6:53,96
1968* P. Baran, R. Sam bo (İt.) 8:04,81 J. Lucke, H.J. Bothe (ADC) 7:26,56
1970 Tudor, Ciapura (Rom.) 7:25,30 W. Klatt, P. G orniv (ADC) 6:57,81
1972* W. Gunkel, J. Lucke (ADC) 7:17,25 S. Brietzke, W. Mager (ADC) 6:53,16
1974 V. Yeşinov, N. İvanov (SSCB) 7:21,90 J. Landvoigt, B. Landvoigt (ADC) 6:59,09
1975 J. Lucke, W. Gunkel (ADC) 7:16,24 J. Landvoigt, B. Landvoigt (ADC) 7:06,40
1976* H. Jahrling, F. Ulrich (ADC) 7:58,99 J. Landvoigt, B. Landvoigt (ADC) 7:23,31
1979 J. Pfeiffer, G. Uebeler (ADC) 7:06,35 J. Landvoigt, B. Landvoigt (ADC) 6:42,63
1980* H. Jah rlin g, F.-W. Ulrich (ADC) 7:02,54 J. Landvoigt, B. Landvoigt (ADC) 6:48,01
1981 G. Abbagnale, C. A bbagnale (jt.) 7:43,73 J. Pimenov, N. Pimenov (SSCB) 7:15,06
1982 G. Abbagnale, C. Abbagnale (İt.) 6:59,63 M. Grepperud, S. Loken (Nor.) 6:41,98
1983 T. Greiner, U. Diessner (ADC) 6:49,75 C. Ertel, U. Sauerbrey (ADC) 6:35,85
1984* G. Abbagnale, C. A bbagnale (jt.) 7:05,99 P. losub, V. Toma (Rom.) 6:45,39
1985 G. Abbagnale, C. A bbagnale (İt.) 6:53,40 N. Pimenov, Y; Pimenov (SSCB) 6:38,39
1986 A. Holmes, S. Redgrave (İng.) 6:51,66 Y. Pimenov, N. Pimenov (SSCB) 6:42,37
1987 G. Abbagnale, C. A bbagnale (jt.) 7:40,81 S. Redgrave, A. Holmes (İng.) 7:11,20
1988* G. Abbagnale, C. A bbagnale (jt.) 6:58,79 S. Redgrave, A. Holmes (İng.) 6:36,84
1989 G. Abbagnale, C. A bbagnale (İt.) 6:54,81 T. Jung, U. Kellner (ADC) 6:39,95

yıl düm encili da:sn dümencisiz da:sn sekiz tek da:sn


dört tek dört tek

1962 AFC 6:29,12 AFC 6:19,24 AFC 5:50,83


1964* A lm a n ya t 7:00,44 Danimarka 6:59,30 ABD 6:18,23
1966 ADC 6:29,54 ADC 6:18,41 AFC 5:56,28
1968* Yeni Zelanda 6:45,62 ADC 6:39,18 AFC 6:07,00
1970 AFC 6:28,55 ADC 6:23,15 ADC 5:36,10
1972* AFC 6:31,85 ADC 6:24,27 Yeni Zelanda 6:08,94
1974 ADC 6:25,38 ADC 6:19,20 ABD 5:46,37
1975 SSCB 6:31,46 ADC 6:13,81 ADC 5:39,01
1976* SSCB 6:40,22 ADC 6:37,42 ADC 5:58,29
1979 ADC 6:27,24 ADC 6:00,64 ADC 5:36,41
1980* ADC 6:14,51 ADC 6:08,17 ADC 5:49,05
1981 ADC 6:36,88 SSCB 6:35,85 SSCB 6:02,30
1982 ADC 6:19,04 İsviçre 6:10,41 Yeni Zelanda 5:36,99
1983 Yeni Zelanda 6:13,89 AFC 5:57,02 Yeni Zelanda 5:34,39
1984* İngiltere 6:18,64 Yeni Zelanda 6:03,48 Kanada 5:41,32
1985 SSCB 6:07,23 AFC 6:00,19 SSCB 5:33,71
1986 ADC 6:03,81 ABD 6:03,53 Avustralya 5:33,54
1987 ADC 6:41,74 ADC 6:39,70 ABD 5:58,83
1988* ADC 6:10,74 ADC 6:03,11 AFC 5:46,05
1989 Romanya 6:14,90 ADC 6:06,94 AFC 5:43,88

* O lim p iya t şa m p iyon u dünya şa m p iyon u olarak kabul e d ild i, t ADC-AFC ortak takımı.

Dünya Kürek Şam piyonluğu— bayanlar

yıl tek çifte da:sn iki çifte da:sn

1974 C. Scheiblich (ADC) 3:46,52 G. Yerm olayeva, E. A ntonova (SSCB) 3:24,00


1975 C. Scheiblich (ADC) 3:55,75 G. Yerm olayeva, E. A ntonova (SSCB) 3:33,70
1976* C. Scheiblich (ADC) 4:05,56 S. Otzetova, Z. Yordanova (Bul.) 3:44,36
1977 C. Scheiblich (ADC) 3:34,31 R. Zobelt, A. Borchmann (ADC) 3:16,83
1978 C. Hahn-Scheiblich (ADC) 4:12,49 S. Otzetova, Z. Yordanova (Bul.) 4:01,94
1979 S. Tom a (Rom.) 3:35,44 H. VVestphal, C. Linse (ADC) 3:15,95
1980* S. Tom a (Rom.) 3:40,69 Y. Hloptseva, L. Popova (SSCB) 3:16,27
1981 S. Tom a (Rom.) 3:54,46 M. Kokoreviça, M. Antonina (SSCB) 3:27,06
SPOR

Dünya Kürek Şam piyonluğu— bayanlar (devam)

yıl tek çifte da:sn iki çifte da:sn

1982 I. Fetisova (SSCB) 3:42,83 A. Mahina, E. Bratişko (SSCB) 3:19,47


1983 J. Hampe (ADC) 3:36,51 J. Schenk, M. Schröter (ADC) 3:13,44
1984* V. Racila (Rom.) 3:40,68 M. Popescu, E. Oleniuc (Rom.) 3:26,75
1985t C. Linse (ADC) 7:40,37 S. Schvvabe, M. Schröter (ADC) 6:58,80
1986 J. Hampe (ADC) 7:29,60 S. Schvvabe, B. Schram m (ADC) 6:57,71
1987 M. Georgieva (Bul.) 8:59,26 S. Madina, V. Ninova (Bul.) 7:47,89
1988* J. Behrendt (ADC) 7:47,19 B. Peter, M. Schröter (ADC) 7:00,48
1989 E. Lipa (Rom.) 7:27,96 J. Sorgers, B. Schram m (ADC) 7:01,71

y.l dümencisiz da:sn düm encili da:sn sekiz tek da:sn


iki tek dört tek

1974 C. Neacsu, M. Ghita (Rom.) 3:43,12 ADC 3:28,99 ADC 3:04,82


1975 A. Noack, S. Dahne (ADC) 3:49,83 ADC 3:24,18 ADC 3:14,53
1976* S. Kelbetçeva, S. Grouitçeva (Bul.) 4:01,22 ADC 3:45,08 ADC 3:33,32
1977 A. Noack, S. Dahne (ADC) 3:27,89 ADC 3:20,59 ADC 3:00,23
1978 C. Bugel, U. S teindorf (ADC) 4:02,65 ADC 3:48,47 SSCB 3:22,00
1979 U. Steindorf, K. Bugel (ADC) 3:27,74 SSCB 3:17,03 SSCB 2:58,09
1980* U. Steindorf, C. Klier (ADC) 3:30,49 ADC 3:19,27 ADC 3:03,32
1981 I. Rudolph, S. Anders (ADC) 3:45,50 SSCB 3:18,75 SSCB 3:07,58
1982 M. Sandig, S. Fruhlich (ADC) 3:32,44 SSCB 3:17,16 SSCB 2:57,97
1983 M. Gâsch, S. Fruhlich (ADC) 3:26,68 ADC 3:11,18 SSCB 2:56,22
1984* R. Arba, E. Horvat (Rom.) 3:32,60 Romanya 3:19,30 ABD 2:59,80
1985t R. Arba, E. Florea (Rom.) 7:25,08 ADC 6:50,08 SSCB 6:14,00
1986 R. Arba, O. Homeghi (Rom.) 7:12,20 Romanya 6:43,86 SSCB 6:08,76
1987 R. Arba, O. Homeghi (Rom.) 8:00,73 Romanya 7:30,12 Romanya 6:55,61
1988* R. Arba, O. Hom eghi (Rom.) 7:28,13 ADC 6:56,00 ADC 6:15,17
1989 K. Haaker, J. Zeidler (ADC) 7:26,97 ADC 6:45,81 Romanya 6:07,92

yıl d ö rt çifte da:sn

1974 ADC 3:19,81


1975 ADC 3:21,61
1976* ADC 3:29,99
1977 ADC 3:10,11
1978 Bulgaristan 3:31,16
1979 ADC 3:06,75
1980* ADC 3:15,32
1981 SSCB 3:19,83
1982 SSCB 3:07,58
1983 SSCB 3:02,48
1984* Romanya 3:14,11
1985t ADC 6:22,47
1986 ADC 6:13,91
1987 ADC 6:58,42
1988* ADC 6:21,06
1989 ADC 6:16,62

* O lim p iya t şa m p iyon u dün ya şa m p iyon u olarak kabul e d ild i. 1 19 85 'te p arkur 1.000 m etreden 2.000 m etreye çıkarıldı.
100 SPOR

MASATENİSİ

Dünya M asatenisi Şam piyonluğu— erkekler

y.l St. Bride Kupası Iran Kupası Svvaythling


(tekler) (çiftler) Kupası (takım)

1927 R. Jacobi (Mac.) R. Jacobi, R. Pesci (Mac.) Macaristan


1928 Z. M echlovits (Mac.) A. Liebster, R. T hum (Avustr.) Macaristan
1929 F. Perry (İng.) G.V. Barna, M. Szabados (Mac.) Macaristan
1930 V. Barna (Mac.) G.V. Barna, M. Szabados (Mac.) Macaristan
1931 M. Szabados (Mac.) G.V. Barna, M. Szabados (Mac.) Macaristan
1932 V. Barna (Mac.) G.V. Barna, M. Szabados (Mac.) Çekoslovakya
1933 V. Barna (Mac.) G.V. Barna, S. Glancz (Mac.) Macaristan
1934 V. Barna (Mac.) G.V. Barna, M. Szabados (Mac.) Macaristan
1935 V. Barna (Mac.) G.V. Barna, M. Szabados (Mac.) Macaristan
1936 S. Kolâr (Çek.) R.G. Blattner, J.H. McClure (ABD) Avusturya
1937 R. Bergmann (Avus.) R.G. Blattner, J.H. McClure (ABD) ABD
1938 B. Vana (Çek.) J.H. McClure, S. S chiff (ABD) Macaristan
1939 R. Bergm ann (Avus.) R. Bergmann (Avus.), G.V. Barna (Mac.) Çekoslovakya
1940-46 yarışma yapılmadı
1947 B. Vâna (Çek.) B. Vâna, A. Slâr (Çek.) Çekoslovakya
1948 R. Bergmann (İng.) B. Vâna, L. Stıpek (Çek.) Çekoslovakya
1949 J. Leach (İng.) F. Tokâr, I. Andreadis (Çek.) Macaristan
1950 R. Bergmann (İng.) F. Sidö, F. Soos (Mac.) Çekoslovakya
1951 J. Leach (İng.) B. Vâna, I. Andreadis (Çek.) Çekoslovakya
1952 Sato H. (Jap.) Fucii N., Hayaşi T. (Jap.) Macaristan
1953 F. Sidö (Mac.) F. Sidö, J. Koczian (Mac.) İngiltere
1954 O gim ura İ. (Jap.) V. Harangozo, Z. Dolim ar (Yug.) Japonya
1955 Tanaka T. (Jap.) I. Andreadis, L. Stıpek (Çek.) Japonya
1956 Ogim ura İ. (Jap.) Ogim ura İ., Tom ita Y. (Jap.) Japonya
1957 Tanaka T. (Jap.) I. Andreadis, L. Stıpek (Çek.) Japonya
1959 Rong Guoduan (ÇHC) Ogim ura İ., Murakami T. (Jap.) Japonya
1961 Zhuang Zedong (ÇHC) Hoşino N., Kimura K. (Jap.) ÇHC
1963 Zhuang Zedong (ÇHC) Jiang Shilin, Wang Zhiliang (ÇHC) ÇHC
1965 Zhuang Zedong (ÇHC) .Zhuan Zedong, Xu Yinsheng (ÇHC) ÇHC
1967 Hasegava N. (Jap.) K. Johansson, H. Asler (İsveç) Japonya
1969 İto S. (Jap.) K. Johansson, H. Asler (İsveç) Japonya
1971 S. Bengtsson (İsveç) T. Klampar, I. Jonyer (Mac.) ÇHC
1973 Xi Ending (ÇHC) K. Johansson, S. Bengtsson (İsveç) İsveç
1975 I. Jonyer (Mac.) I. Jonyer, G. Gergely (Mac.) ÇHC
1977 Kono M. (Jap.) LiZhenshi, Liang Geliang (ÇHC) ÇHC
1979 Ono S. (Jap.) A. Stipancic, D. Surbek (Yug.) Macaristan
1981 Guo Yuehua (ÇHC) Cai Zhenhua, Li Zhenshi (ÇHC) ÇHC
1983 Guo Yuehua (ÇHC) D. Surbek, Z. Kalinic (Yug.) ÇHC
1985 Jiang Jialiang (ÇHC) M. Appelgren, U. Carlsson (İsveç) ÇHC
1987 Jiang Jialiang (ÇHC) Chen Longcan, Wei O ingguang (ÇHC) ÇHC
1989 J.-O. VValdner (İsveç) J. Rosskopf, S. Fetzner (AFC) İsveç

Dünya M asatenisi Şam piyonluğu— bayanlar

yıl G. Geist Ödülü (tekler) W.J. Pope Kupası (çiftler) Corbillon Kupası
(takım)

1927 M. Mednyanszky (Mac.)


1928 M. Mednyanszky (Mac.) E. Metzger, E. Ruester (Almanya)
1929 M. Mednyanszky (Mac.) M. Mednyanszky, A. Sipös (Mac.)
1930 M. Mednyanszky (Mac.) M. Mednyanszky, A. Sipös (Mac.)
1931 M. Mednyanszky (Mac.) M. Mednyanszky, A. Sipös (Mac.)
1932 A. Sipös (Mac.) M. Mednyanszky, A. Sipös (Mac.)
1933 A. Sipös (Mac.) M. Mednyanszky, A. Sipös (Mac.)
1934 M. Kettnerovâ (Çek.) M. Mednyanszky, A. Sipös (Mac.) Alm anya
1935 M. Kettnerovâ (Çek.) M. Kettnerovâ, M. Srmdovâ (Çek.) Çekoslovakya
1936 R.H. Aarons (ABD) V. Depetrisovâ, V. Votrubcovâ (Çek.) Çekoslovakya
SPOR 101

Dünya Masatenisi Şampiyonluğu— bayanlar (devam)

yıl G. Geist Ödülü (tekler) W. J. Pope Kupası (çiftler) Corbillon Kupası


(takım)

1937 unvan sahipsiz V. Depetrisovâ, V. Votrubcovâ (Çek.) ABD


1938 T. Pritzi (Avus.) T. Pritzi, D. Bussnann (Avus.) Çekoslovakya
1939 V. Depetrisovâ (Çek.) yarışma yapılmadı Almanya
1940-46 yarışma yapılmadı
1947 G. Farkas (Mac.) T. Pritzi (Avus.)-G. Farkas (Mac.) jngiltere
1948 G. Farkas (Mac.) V. Thomas, P. Franks (İng.) İngiltere
1949 G. Farkas (Mac.) H. Elliot (İng.)-G. Farkas (Mac.) ABD
1950 A. Roseanu (Rom.) D. Beregi, H. Elliot (İng.) Romanya
1951 A. Roseanu (Rom.) D. Rowe, R. Rowe (İng.) Romanya
1952 A. Roseanu (Rom.) Naşimura T., Narahara S. (Jap.) Japonya
1953 A. Roseanu (Rom.) A. Roseanu (Rom.):G. Farkas (Mac.) Romanya
1954 A. Roseanu (Rom.) D. Rowe, R. Rowe (İng.) Japonya
1955 A. Roseanu (Rom.) A. Roseanu, E. Zeller (Rom.) Romanya
1956 Okava T. (Jap.) A. Roseanu, E. Zeller (Rom.) Romanya
1957 Eguçi F. (Jap.) L. Mosoczy, A. Sim on (Mac.) Japonya
1959 Matsuzaki K. (Jap.) Namba T., Yamaizumi K. (Jap.) Japonya
1961 Jiu Zhonghui (ÇHC) M. Alexandru, G. Pitica (Rom.) Japonya
1963 M atfLzaki K. (Jap.) Matsuzaki K., Seki M. (Jap.) Japonya
1965 Fuka..j N. (Jap.) Liu H uijing, Zheng M injin (ÇHC) ÇHC
1967 M o .’^ava S. (Jap.) M orisava S., Hirota S. (Jap.) Japonya
1969 Ko/ada T. (Jap.) Z. Rudnova, S. Grinberg (SSCB) SSCB
1971 Liu H uijing (ÇHC) Liu H uijing, Zheng M in jin (ÇHC) Japonya
1973 H l Youlan (ÇHC) M. Alexandru (Rom.)-Hamada M. (Jap.) Kore Cum.
1975 Pak Yung Sun (Kore DHC) M. Alexandru (Rom.)-Takahaşi S. (Jap.) ÇHC
1977 Pak Yung Sun (Kore DHC) Pak Yong Ok (Kore DHC)-Yang Ying (ÇHC) ÇHC
1979 Ge Xinai (ÇHC) Zhang Deying, Zhang Li (ÇHC) ÇHC
1981 Tong Ling (ÇHC) Cao Yanhua, Zhang Deying (ÇHC) ÇHC
1983 Cao Yanhua (ÇHC) Shen Jianping, Dai Lili (ÇHC) ÇHC
1985 Cao Yanhua (ÇHC) Dai Lili, Geng Lijuan (ÇHC) ÇHC
1987 He Zhili (ÇHC) Hyun Jung Hwa, Yang Young Ja (Kore ÇHC
Cum.)
1989 Qiao Hong (ÇHC) Qiao Hong, Deng Yaping (ÇHC) ÇHC

Dünya M asatenisi Şam piyonluğu— karışık

yıl Heydusek Ödülü


_____________________________________ R obert Com pton
1927 Z. M echlovits, M. Mednyanszky (Mac.)
1928 Z. M echlovits, M. M ednyanszky (Mac.)
1929 I. Kelen, A. Sipös (Mac.)
1930 M. Szabados, M. Mednyanszky (Mac.)
1931 M. Szabados, M. Mednyanszky (Mac.)
1932 G.V. Barna, A. Sipös (Mac.)
1933 I. Kelen, M. M ednyanszky (Mac.)
1934 M. Szabados, M. Mednyanszky (Mac.)
1935 G.V. Barna, A. Sipös (Mac.)
1936 M. Hamr, G. Kleinova (Çek.)
1937 B. Vâna, V. Votrubcovâ (Çek.)
1938 L. Bellak (Mac.)-W. VVoodhead (İng.)
1939 B. Vâna, V. Votrubcovâ (Çek.)
1940-46 yarışma yapılmadı
1947 F. Soos, G. Farkas (Mac.)
1948 R. Miles, T. Thall (ABD)
1949 F. Sidö, G. Farkas (Mac.)
1950 F. Sidö, G. Farkas (Mac.)
1951 B. Vâna (Çek.)-A. Roseanu (Rom.)
1952 F. Sidö (Mac.)-A. Roseanu (Rom.)
1953 F. Sidö (Mac.)-A. Roseanu (Rom.)
1954 I. Andreadis (Çek.)-G. Farkas (Mac.)
1955 K. Szepesi, E. Koczian (Mac.)
1956 E. Klein, L.T. Neuberger (ABD)
1957 O gim ura İ., Eguçi F. (Jap.)
1959 O gim ura İ., Eguçi F. (Jap.)
102 SPOR

Dünya M asatenisi Şam piyonluğu— karışık (devam) M asatenisi Dünya Kupası

ti>•1
1 Heydusek Ödülü y.l şam piyon

1961 Ogim ura İ., Matsuzaki K. (Jap.) 1980 Guo Yuehua (ÇHC)
1963 Kimura K., İto K. (Jap.) 1981 T. Klam par (Mac.)
1965 Kimura K., Seki M. (Jap.) 1982 Guo Yuehua (Ç.HC)
1967 Hasegava N., Yamanaka N. (Jap.) 1983 M. Appelgren (İsveç)
1969 Hasegava N., Konno Y. (Jap.) 1984 Jiang Jialiang (ÇHC)
1971 Zhang Shilin, Liu Huijing (ÇHC) 1985 Chen Xinhua (ÇHC)
1973 Liang Geliang, Li Li (ÇHC) 1986 Chen Longcan (ÇHC)
1975 S. Gomozkov, T. Ferdman (SSCB) 1987 Teng Yi (ÇHC)
1977 J. Secretin, C. Bergeret (Fr.) . 1988 A. Grubba (Pol.)
1979 Liang Geliang, Ge Xinai (ÇHC) 1989 Ma Wenge (ÇHC)
1981 Xie Saike, Huang Junqun (ÇHC)
1983 Guo Yuehua, Ni Xialian (ÇHC)
1985 Cai Zhenhua, Cao Yanhua (ÇHC)
1987 Hui Jun, Geng Lijuan (ÇHC)
1989 Yoo Nam Kyu, Hyung Jung Hwa (Kore Cum.)

OKÇULUK

FITA Dünya Açık Hedef Okçuluğu Şam piyonluğu

y.l erkekler bireysel erkekler takım

şam piyon puan şam piyon puan

1931 M. Savvicki (Pol.) * Fransa *


1932 L. Reith (Bel.) Polonya
1933 D. Mackenzie (ABD) Belçika
1934 H. Kjellson (İsveç) İsveç
1935 A. van Kohlen (Bel.) Belçika
1936 E. Heilborn (İsveç) Çekoslovakya
1937 G. de Rons (Bel.) Polonya
1938 F. Hadas (Çek.) Çekoslovakya
1939 R. Beday (Fr.) Fransa
-j-
1946 E. Tang Holbek (Dan.) Danimarka
1947 H. Deutgen (jsveç) Çekoslovakya
1948 H. Deutgen (jsveç) İsveç
1949 H. Deutgen (jsveç) Çekoslovakya
1950 H. Deutgen (İsveç) jsveç
1952 S. Andersson (İsveç) İsveç
1953 B. Lundgren (İsveç) İsveç
1955 N. Andersson (İsveç) İsveç
1957 O.K. Smathers (ABD) 2.231 ABD 6.591
1958 S. Thysell (İsveç) 2.101 Finlandiya 5.936
1959 J. Caspers (ABD) 2.247 ABD 6.634
1961 J. Thornton (ABD) 2.310 ABD 6.601
1963 C.T. Sandlin (ABD) 2.332 ABD 6.887
1965 M. Haikonen (Fin.) 2.313 ABD 6.792
1967 R. Rogers (ABD) 2.298 ABD 6.816
1969 H.VVard (ABD) 2.423 ABD 7.194
1971 J.C. VVilliams (ABD) 2.445 ABD 7.050
1973 V. Sidoruk (SSCB) 2.185 ABD 6.400
1975 D. Pace (ABD) 2.548 ABD 7.444
1977 R. M cKinney (ABD) 2.501 ABD 7.444
1979 D. Pace (ABD) 2.474 ABD 7.409
1981 K. Laasonen (Fin.) 2.541 ABD 7.547
1983 R. M cKinney (ABD) 2.617 ABD 7.812
1985 R. M cKinney (ABD) 2.601 Kore Cum. 7.660
1987* V. Eşeyev (SSCB) 329 AFC 891
1989 S. Zabrotski (SSCB) 332 SSCB 985
SPOR 103

FITA Dünya Açık Hedef Okçuluğu Şampiyonluğu (devam)

yıl bayanlar bireysel bayanlar takım

şam piyon puan şam piyon puan

1931 J. Spychajowa-Kurkowska (Pol.) *


1932 J. Spychajowa-Kurkowska (Pol.)
1933 J. Spychajowa-Kurkowska (Pol.) Polonya *
1934 J. Spychajowa-Kurkowska (Pol.) Polonya
1935 I. Catani (İsveç) İngiltere
1936 J. Spychajowa-Kurkowska (Pol.) Polonya
1937 E. Sim on (İng.) İngiltere
1938 N. W eston-M artyr (İng.) Polonya
1939 J. Spychajowa-Kurkowska (Pol.) Polonya
-j-
1946 P. de VVharton Burr (İng.) İngiltere
1947 J. Spychajowa-Kurkowska (Pol.) Danimarka
1948 P. de VVharton Burr (İng.) Çekoslovakya
1949 B. VVaterhouse (İng.) İngiltere
1950 J. Lee (ABD) Finlandiya
1952 J. Lee (ABD) ABD
1953 J. Richards (ABD) Finlandiya
1955 K. W isniowska (Pol.) İngiltere
1957 C. M einhart (ABD) 2.120 ABD 6.187
1958 S. Johansson (İsveç) 2.053 ABD
1959 A. VVeber Corby (ABD) 2.023 ABD 5.847
1961 N. V onderheide (ABD) 2.173 ABD 6.376
1963 V. Cook (ABD) 2.253 ABD 6.508
1965 M. Lindholm (Fin.) 2.214 ABD 6.358
1967 M. Maczynska (Pol.) 2.240 Polonya 6.686
1969 D. Lidstone (Kan.) 2.361 SSCB 6.897
1971 E. Gapçenko (SSCB) 2.380 Polonya 6.907
1973 L. Myers (ABD) 2.204 SSCB 6.389
1975 Z. Rustamova (SSCB) 2.465 SSCB 7.252
1977 L. Ryon (ABD) 2.515 ABD 7.379
1979 Kim Jin Ho (Kore Cum.) 2.507 Korfe Cum. 7.341
1981 N. Butuzova (SSCB) 2.514 SSCB 7.455
1983 Kim Jin Ho (Kore Cum.) 2.616 Kore Cum. 7.704
1985 İ. Soldatova (SSCB) 2.595 SSCB 7.721
1987* Ma X iangjun (ÇHC) 330 SSCB 884
1989 Kim Soo Nyung (Kore Cum.) 338 Kore Cum. 995

* 1931'den 1957'ye değ in yarışm alarda atış yapılan tu r sayısı değ işm e kted ir, t Listede ye r alm ayan yılla rd a (1940-45,1951,1954,1956) yarışm a düzenlenm edi.
1959'dan bu yana yarışm a lar iki yılda b ir d üzenlenm ektedir, t B üyük FITA Turnuvası başlatıldı.

OTOMOBİL YARIŞI

Dünya Sürücüler Şam piyonluğu

yıl sürücü araba*

1950 G. Farina (İt.) Alfa Romeo


1951 J. Fangio (Arj.) Alfa Romeo
1952 A. Ascari (İt.) Ferrari
1953 A. Ascari (İt.) Ferrari
1954 J. Fangio (Arj.) Mercedes & Maserati
1955 J. Fangio (Arj.) Mercedes
1956 J. Fangio (Arj.) Lancia/Ferrari
1957 J. Fangio (Arj.) Maserati

* Şasi ve m o to ru n farklı im alatçılarca yapıld ığı d urum d a önce şasi im alatçısının, sonra
m o to r im alatçısının adı v e rilm iş tir; iki ad b ir eğik çizgiyle ayrılm ıştır.
104 SPOR

Dünya Sürücüler Şampiyonluğu (devam)

yıl sürücü araba

1958 M. Havvthorn (İng.) Ferrari


1959 J. Brabham (Avustr.) Cooper/Climax
1960 J. Brabham (Avustr.) Cooper/Climax
1961 P .H ill(A B D ) Ferrari
1962 G. Hill (İng.) BRM
1963 J. Clark (İng.) Lotus/Climax
1964 J. Surtees (İng.) Ferrari
1965 J. Clark (İng.) Lotus/Climax
1966 J. Brabham (Avustr.) Brabham/Repco
1967 D. Hulm e (Y.Z.) Brabham/Repco
1968 G. Hill (İng.) Lotus/Ford
1969 J. Stevvart (İng.) Matra/Ford
1970 J. Rindt (Avus.) Lotus/Ford
1971 J. Stevvart (İng.) Tyrrell/Ford
1972 E. Fittipaldi (Bre.) John Player Special/Ford
1973 J. Stevvart (İng.) Tyrrell/Ford
1974 E. Fittipaldi (Bre.) McLaren/Ford
1975 N. Lauda (Avus.) Ferrari
1976 J. Hunt (İng.) McLaren/Ford
1977 N. Lauda (Avus.) Ferrari
1978 M. A ndretti (ABD) Lotus
1979 J. Scheckter (G. Af.) Ferrari
1980 A. Jones (Avustr.) VVilliam
1981 N. Piquet (Bre.) Brabham
1982 K. Rosberg (Fin.) VVilliams
1983 N. Piquet (Bre.) Brabham
1984 N. Lauda (Avus.) McLaren/Porsche-TAG
1985 A. Prost (Fr.) McLaren/Porsche-TAG
1986 A. Prost (Fr.) McLaren/Porsche-TAG
1987 N. Piquet (Bre.) VVilliams/Honda
1988 A. Senna (Bre.) McLaren/Honda
1989 A. Prost (Fr.) McLaren/Honda

Indianapolis 500

yıl sürücü ort. hız yıl surucu ort. hız


km/sa km/sa

1911 R. Harroun 120,060 1934 W. Cum m ings 168,760


1912 J. Davvson 126,686 1935 K. Petillo 170,977
1913 J. Goux (Fr.) 122,202 1936 L. Meyer 175,529
1914 R. Thom as (Fr.) 132,729 1937 W. Shavv 182,789
1915 R. DePalma 144,583 1938 F. Roberts 188,615
1916* D. Resta (Fr.) 135,186 1939 W. Shavv 185,131
1917-18 yarışm a yapılm adı 1940 W. Shavv 183,911
1919 H. W ilcox 141,703 1941 F. Davis, 185,263
1920 G. Chevrolet 142,617 M .Rose
1921 T. M ilton 144,231 1942-45 yarışma yapılmadı
1922 J. M urphy 152,057 1946 G .Robson 184,785
1923 T. M ilton 146,376 1947 M .Rose 187,228
1924 L.L. Corum, 158,092 1948 M .Rose 192,822
J. Boyer 1949 W. Holland 195,257
1925 P. DePaolo 162,748 19501" J. Parsons 199,562
19261" F. Lockhart 154,342 1951 L. W allard 203,170
1927 G. Souders 156,983 1952 T. Ruttman 207,480
1928 L. Meyer 160,101 1953 B. Vukovich 207,187
1929 R. Keech 157,048 1954 B. Vukovich 210,567
1930 W. A rnold 161,655 1955 R. Svveikert 206,332
1931 L. Schneider 155,509 1956 P. Flaherty 206,785
1932 F. Frame 167,603 1957 S. Hanks 218,229
1933 L. Meyer 167,632 1958 J. Bryan 215,316
SPOR 105

Indianapolis 500 (devam)

yıl sürücü ort. hız yıl sürücü ort. hız


km/sa km/sa

1959 R. Ward 218,641 19751" B. Unser 240,135


1960 J. Rathmann 223,324 19761 J. Rutherford 239,350
1961 A.J. Foyt 223,910 1977 A.J. Foyt 259,637
1962 R. Ward 225,780 1978 A. Unser 259,689
1963 P. Jones 230,357 1979 R. Mears 255,723
1964 A.J. Foyt 237,137 1980 J. Rutherford 229,914
1965 J. Clark (İsk.) 242,506 1981 B. Unser 223,834
1966 G. Hill (İng.) 232,256 1982 G .Johncock 260,760
1967 A.J. Foyt 243,344 1983 T. Sneva 260,902
1968 B. Unser 246,040 1984 R. Mears 263,308
1969 M. A ndretti 252,453 1985 D. Sullivan 246,201
1970 A. Unser 250,654 1986 B. Rahal 274,750
1971 A. Unser 253,850 1987 A. Unser 260,995
1972 M .D onohue 262,262 1988 R. Mears 233,047
1973t G .Johncock 255,944 1989 E. Fittipaldi 269,696
1974 J. Rutherford 255,224
* Yarış mesafesi 300 m il o larak b e lirle n m işti, t Y a ğ m u r nedeniyle yarış yarıda kaldı (1926'da 400 m ilde n , 1950'de 345 m ilden,
1973'te 332,5 m ilde n , 1975'te 435 m ilde n ve 1976'da 225 m ild e n sonra).

ABD O tom obil Kulübü Şam piyonları

yıl sürücü yıl sürücü yıl surucu

1902 H. Harkness 1930 W. A rnold 1961 A.J. Foyt


1903 B. O ldfield 1931 L. Schneider 1962 R. W ard
1904 G. Heath 1932 R. Carey 1963 A.J. Foyt
1905 V. Hemery 1933 L. Meyer 1964 A.J. Foyt
1906 J. Tracy 1934 W. Cum m ings 1965 M. Andretti
1907 E. Bald 1935 K. Petillo 1966 M. Andretti
1908 L. Strang 1936 M .Rose 1967 A.J. Foyt
1909 G. Robertson 1937 W. Shavv 1968 B. Unser
1910 R. Harroun 1938 F. Roberts 1969 M. Andretti
1911 R. M ulford 1939 W. Shavv 1970 A. Unser
1912 R. DePalma 1940 R. Mays 1971 J.Leonard
1913 E. Cooper 1941 R. Mays 1972 J.Leonard
1914 R. DePalma 1942-45 yarışma yapılmadı 1973 R. McCluskey
1915 E. Cooper 1946 T. Horn 1974 B. Unser
1916 D. Resta 1947 T. Horn 1975 A.J. Foyt
1917 E. Cooper 1948 T. Horn 1976 G. Johncock
1918 R. M ulford 1949 J. Parsons 1977 T. Sneva
1919 H. W ilcox 1950 H. Banks 1978 T. Sneva
1920 T. M ilton 1951 T. Bettenhausen 1979 A.J. Foyt
1921 T. M ilton 1952 C. Stevenson 1980 J. Rutherford
1922 J. M urphy 1953 S. Hanks 1981/82* G. Snider
1923 E. Hearne 1954 J. Bryan 1982/83 T. Sneva
1924 J. M urphy 1955 R. Svveikert 1983/84 R. Mears
1925 P. DePaolo 1956 J. Bryan 1984/85 D. Sullivan
1926 H. Hartz 1957 J. Bryan 1985/86 B. Rahal
1927 P. DePaolo 1958 T. Bettenhausen 1986/87 A. Unser
1928 L. Meyer 1959 R. Ward 1987/88 R. Mears
1929 L. Meyer 1960 A.J. Foyt 1988/89 C. Gurney

* Sezon resm i o larak ikiye b ö lü n d ü ; böylece sezonun son yarışı Ind ia na p olis 500 oldu . Sezon m ayıs ayından sonraki yılın mayıs
ayına kadar sürer.
106 SPOR

Uluslararası Form ula I O tom obil İm alatçıları Kupası

yıl araba* yıl araba yıl araba

1950 Alfa Romeo 1965 Lotus-Ford/Climax 1978 Lotus


1951 Alfa Romeo 1966 Brabham/Repco 1979 Ferrari
1952 Ferrari 1967 Brabham/Repco 1980 W illiam s/Cos-
1953 Ferrari 1968 Lotus/Ford worth-Ford
1954 Mercedes-Benz 1969 Matra/Ford 1981 W illiam s/Cos-
1955 Mercedes-Benz 1970 Lotus/Ford worth-Ford
1956 Lancia/Ferrari 1971 Tyrrell/Ford 1982 Ferrari
1957 Maserati 1972 John Player 1983 Ferrari
1958 Ferrari Speciaİ/Ford 1984 McLaren/Porsche-
1959 Cooper/Climax 1973 John Player TAG
1960 Cooper/Climax Special/Ford 1985 McLaren/Ferrari
1961 Ferrari 1974 McLaren/Ford 1986 W illiam s/Honda
1962 BRM 1975 Ferrari 1987 W illiam s/Honda
1963 Lotus-Ford/Climax 1976 Ferrari 1988 McLaren/Honda
1964 Ferrari 1977 Ferrari 1989 McLaren/Honda
* Şasi ve m o to ru n farklı im alatçılarca yapıldığı durum d a , önce şasi im alatçısının, sonra m o to r im alatçısının adı v e rilm iş tir; iki ad b ir eğik
çizg iyle a yrılm ıştır.

M o n te Carlo Rallisi

y.l araba sürücüler y.l araba sürücüler

1911 Turcat Mery H. Rougier 1959 Citroen Coltelloni, Alexandre


1912 Berliet J. Beutler 1960 Mercedes Schock, Moll
1913-23 yarışma yapılmadı 1961 Panhard M artin, Bateau
1924 Bignan J. Ledure 1962 Saab Carlsson, Hâggbom
1925 Renault F. Repusseau 1963 Saab Carlsson, Palm
1926 A.C. V. Bruce 1964 M ini-Cooper Hopkirk, Liddon
1927 A m ilcar Lefebvre, Despeaux 1965 M ini-Cooper Makinen, Easter
1928 Fiat J. Bignan 1966 Citroen Toivonen, M ikander
1929 Graham Paige S. Van Eijk 1967 M ini-Cooper Aaltonen, Liddon
1930 Licorne H. Petit 1968 Porsche Elford, Stone
1931 Invicta D. Healey 1969 Porsche VValdegaard, Helmer
1932 Hotchkiss M. Vasselle 1970 Porsche VValdegaard, Helmer
1933 Hotchkiss M. Vasselle 1971 Renault Andersson, Stone
1934 Hotchkiss Gas, Trevoux 1972 Lancia Fulvia M unari, Mannucci
1935 Renault Lahaye, Ouatresous 1973 Alpine-Renault A ndruet, Petit
1936 Ford Zam firescu, Cristea 1974 yarışma yapılmadı
1937 Delahaye Le Begue, û u in lin 1975 Lancia Stratos M unari, Mannucci
1938 Ford Schut, Ton 1976 Lancia Stratos M unari, Maiga
1939 Hotchkiss Trevoux,Lesurque 1977 Lancia Stratos M unari, Maiga
Delahaye Paul, Contet 1978 Porsche Carrera Nicolas, Laverne
1940-48 yarışma yapılm adı 1979 Lancia Stratos Darniche, Mahe
1949 Hotchkiss Trevoux, Lesurque 1980 Fiat Abarths Röhrl, G eistdorfer
1950 Hotchkiss Becquart, Secret 1981 Renault Turbo Ragnotti, Andrie
1951 Delahaye Trevoux, Crovetto 1982 Opel Ascona Röhrl, G eistdorfer
1952 Allard A llard, VVarburton 1983 Lancia Rally Röhrl, G eistdorfer
1953 Ford Zephyr Gatsonides, VVorledge 1984 Audi Ouattro Röhrl, Geistdorfer
1954 Lancia Aurelia Chiron, Basadonna 1985 Peugeot 205 Turbo Vatanen, Harryman
1955 Sunbeam-Talbot M ailing, Fadum 1986 Lancia M artini Delta Toivonen, Cresto
1956 Jaguar Adams, Bigger 1987 Lancia Delta HF Biasion, Siviero
1957 •yarışma yapılmadı 1988 Lancia Delta 4WD Saby, Fauchille
1958 Renault M onraisse, Feret 1989 Lancia Biasion, Siviero
SPOR 107

ABD Standart Otomobil Yarışı Ulusal Birliği (NASCAR) VVinston Kupası Şampiyonları

yıl sürücü yıl sürücü yıl sürücü yıl sürücü yıl sürücü

1949 R. Byron 1957 B. Baker 1965 N. Jarrett 1973 B. Parsons 1981 D. VValtrip
1950 B. Rexford 1958 L. Petty 1966 D. Pearson 1974 R. Petty 1982 D. VValtrip
1951 H. Thomas 1959 L. Petty 1967 R. Petty 1975 R. Petty 1983 B. Allison
1952 T. Flock 1960 R.VVhite 1968 D. Pearson 1976 C. Yarborough 1984 T. Labonte
1953 H. Thomas 1961 N. Jarrett 1969 D. Pearson 1977 C. Yarborough 1985 D. VValtrip
1954 L. Petty 1962 J. VVeatherly 1970 B. Isaac 1978 C. Yarborough 1986 D. Earnhardt
1955 T. Flock 1963 J. VVeatherly 1971 R. Petty 1979 R. Petty 1987 D. Earnhardt
1956 B. Baker 1964 R. Petty 1972 R. Petty 1980 D. Earnhardt 1988 B. Elliott
1989 R. VVallace

Le M ans 24 Saat Dayanıklılık Grand Prix'si

yıl araba sürücüler

1923 Chenard-VValcker A. Lagache, R.Leonard


1924 Bentley J. Duff, F.C. Clement
1925 Lorraine-Dietrich H. de Courcelles, A. Rossignol
1926 Lorraine-Dietrich R. Bloch, A. Rossignol
1927 Bentley J.D. Benjafield, S.C.H. Davis
1928 Bentley W. Barnato, B. Rubin
1929 Bentley W. Barnato, H.R.S. Birkin
1930 Bentley W. Barnato, G. Kidston
1931 Alfa Romeo E. Howe, H.R.S. Birkin
1932 Alfa Romeo R. Som m er, L. Chinetti
1933 Alfa Romeo R. Som m er, T. Nuvolari
1934 Alfa Romeo L. Chinetti, P. Etancelin
1935 Lagonda J.S. Hindm arsh, L. Fontes
1936 yarışma yapılmadı
1937 Bugatti J.P. VVimille, R. Benoist
1938 Delahaye E. Chaboud, J. Trem oulet
1939 Bugatti J.P. VVimille, P. Veyron
1940-48 yarışm a yapılm adı
1949 Ferrari L. Chinetti, Lord Selsdon
1950 Talbot L. Rosier, C. Rosier
1951 Jaguar P.D. VValker, P.N. VVhitehead
1952 Mercedes-Benz H. Lang, F. Riess
1953 Jaguar A.P.R. Rolt, J.D. Ham ilton
1954 Ferrari J.F. Gonzâlez, M. T rintignant
1955 Jaguar J.M . Havvthorn, I. Bueb
1956 Jaguar R. Flockhart, N. Sanderson
1957 Jaguar R. Flockhart, I. Bueb
1958 Ferrari P. Hill, O. Gendebien
1959 Aston M artin R. Salvadori, C. Shelby
1960 Ferrari P. Frere, O. Gendebien
1961 Ferrari P. Hill, O. Gendebien
1962 Ferrari P. Hill, O. Gendebien
1963 Ferrari L. Scarfiotti, L. Bandini
1964 Ferrari J. Guichet, N. Vaccarella
1965 Ferrari M. Gregory, J. Rindt
1966 Ford Mk II B. McLaren, C. A m on
1967 Ford Mk IV A.J. Foyt, D. Gurney
1968 Ford G.T. 40 P. Rodriguez, L. Bianchi
1969 Ford G.T. 40 J. Ickx, J. Oliver
1970 Porsche R. Attvvood, H. Hermann
1971 Porsche H. Marko, G. van Lennep
1972 Matra-Simca H. Pescarolo, G. Hill
1973 Matra-Simca H. Pescarolo, G. Larrousse
1974 Matra-Simca H. Pescarolo, G. Larrousse
1975 Gulf-Ford J. Ickx, D. Bell
1976 Porsche J. Ickx, G. van Lennep
1977 Porsche J. Ickx, J. Barth, H. Hayvvood
1978 Renault-Alpine J.-P. Jaussaud, D. Pironi
108 SPO R

Le M ans 24 Saat D ayanıklılık Grand Prix'si (devam)

yıl araba sürücüler

1979 Porsche K. Ludvvig, D. VVhittington, B. VVhittington


1980 Porsche J. Rondeau, J.-P. Jaussaud
1981 Porsche D. Bell, J. Ickx
1982 Porsche D. Bell, J. Ickx
1983 Porsche A. Holbert, H. Hayvvard, V. Schuppan
1984 Porsche H. Pescarolo, K. Ludvvig
1985 Porsche K. Ludvvig, J. VVinter, P. Barilla
1986 Porsche D. Bell, H. Stuck, A. Holbert
1987 Porsche H. Stuck, D. Bell, A. Holbert
1988 Jaguar J. Lammers, J. Dumfries, A. VVallace
1989 Mercedes-Benz J. Mass, M. Reuter, S. Dickens

SATRANÇ

Dünya Satranç Şam piyonluğu— erkekler

y.l şam piyon rakibi

1866 W. Steinitz (Avus.) A. Anderssen (Almanya)


1872 W. Steinitz (Avus.) J.H. Zukertort (Pol.)
1876 W. Steinitz (Avus.) J.H. Blackburne (İng.)
1886 W. Steinitz (Avus.) J.H. Zukertort (Pol.)
1889 W. Steinitz (Avus.) M.İ. Çigorin (Rusya)
1890-91 W. Steinitz (Avus.) I. Gunsberg (İng.)
1892 W. Steinitz (Avus.) M.İ. Çigorin (Rusya)
1894 E. Lasker (Almanya) W. Steinitz (Avus.)
1896-97 E. Lasker (Almanya) W. Steinitz (Avus.)
1907 E. Lasker (Almanya) F. J. Marshall (ABD)
1908 E. Lasker (Almanya) S. Tarrasch (Almanya)
1909 E. Lasker (Almanya) D. Janovvski (Fr.)
1910 E. Lasker (Almanya) C. Schlechter (Avus.)
E. Lasker (Almanya) D. Janovvski (Fr.)
1921 J. R. Capablanca (Küba) E. Lasker (Almanya)
1927 A. A lehin (Fr.) J.R. Capablanca (Fr.)
1929 A. A lehin (Fr.) E.D. B ogolyubov (SSCB)
1934 A. A lehin (Fr.) E.D. Bogolyubov (SSCB)
1935 M. Euvve (Hol.) A. Alehin (Fr.)
1937 A. Alehin (Fr.) M. Euvve (Hol.)
1948 M. Botvinnik (SSCB)* *
1951 M. Botvinnik (SSCB) D. Bronştein (SSCB)
1954 M. Botvinnik (SSCB) V. Sm islov (SSCB)
1957 V. Sm islov (SSCB) M. Botvinnik (SSCB)
1958 M. B otvinnik (SSCB) V. Sm islov (SSCB)
1960 M. Tal (SSCB) M. B otvinnik (SSCB)
1961 M. B otvinnik (SSCB) M. Tal (SSCB)
1963 T. Petrosyan (SSCB) M. B otvinnik (SSCB)
1966 T. Petrosyan (SSCB) B. Spasski (SSCB)
1969 B. Spasski (SSCB) T. Petrosyan (SSCB)
1972 R. Fischer (ABD) B. Spasski (SSCB)
1975 A. Karpov (SSCB)t t
1978 A. Karpov (SSCB) V. Korçnoy (SSCB)
1981 A. Karpov (SSCB) V. Korçnoy (SSCB)
1984-85 G. Kasparov (SSCB) A. Karpov (SSCB)
1986 G. Kasparov (SSCB) A. Karpov (SSCB)
1987 G. Kasparov (SSCB) A. Karpov (SSCB)

* A le hin 1946'da ölün ce dünya şa m p iyo n lu ğ u unvanı boş kaldı; beş oyun cu arasında düzenlenen
turnu va da b irin ci olan B o tvin n ik şa m p iyon ilan e dildi, t Hükmen. FİDE kurallarına uym ayan Fischer'in
unvanı elin de n alındı ve K arpov yeni d ünya şam p iyon u ilan edildi.
SPOR 109

Dünya Satranç Şampiyonluğu— bayanlar

yıl şam piyon rakibi

1927 V. M enchik (Çek.) K. Beskovv (İsveç)


1930 V. M enchik (Çek.) P. VVolff-Kalmar (Avus.)
1931 V. M enchik (Çek.) P. VVolff-Kalmar (Avus.)
1933 V. M enchik (Çek.) E.C. Price (İng.)
1934 V. M enchik (Çek.)* S. Graf (Almanya)
1935 V. M enchik (Çek.) R. Gerlecka (Pol.)
1937 V. M enchik (İng.)t S. Graf (Almanya)
1939 V. M enchik (İng.)* S. Graf (Almanya)
1949-50 L. Rudenko (SSCB) O. Rubtsova (SSCB)
1953 E. Bikova (SSCB) L. Rudenko (SSCB)
1956 0 . Rubtsova (SSCB)§ L. Rudenko (SSCB)
E. Bikova (SSCB)
1958 E. Bikova (SSCB) O. Rubtsova (SSCB)
1959-60 E. Bikova (SSCB) K. Zvorikina (SSCB)
1962 N. G aprindaşvili (SSCB) E. Bikova (SSCB)
1965 N. G aprindaşvili (SSCB) A. Kuşnir (SSCB)
1969 N. G aprindaşvili (SSCB) A. Kuşnir (SSCB)
1972 N. G aprindaşvili (SSCB) A. Kuşnir (SSCB)
1976 N. G aprindaşvili (SSCB) N. Aleksandriya (SSCB)
1978 M. Çiburdanidze (SSCB) N. G aprindaşvili (SSCB)
1981 M. Çiburdanidze (SSCB) N. Aleksandriya (SSCB)
1984 M. Çiburdanidze (SSCB) İ. Levitina (SSCB)
1986 M. Çiburdanidze (SSCB) E. Ahm ilovskaya (SSCB)
1988 M. Çiburdanidze (SSCB) N. İoseliani (SSCB)

* Özel olarak düzenlenen ve FIDE'nin ona yla m a dığ ı dünya şa m p iyo n lu ğ u unvan maçı, t Özel olarak
düzenlenen ve FIDE'nin onayladığı maç. 1 1944'te Londra'da, hava saldırısında öldü ve unvan boş kaldı.
§ Üçlü m aç turnuvası.

Uluslararası Takım
Şam piyonluğu— erkekler Uluslararası Takım Şam piyonluğu— bayanlar

yıl şam piyon rakibi y.l şam piyon rakibi

1927 Macaristan Danimarka 1957 SSCB* Romanya


1928 Macaristan ABD 1963 SSCB Yugoslavya
1930 Polonya Macaristan 1966 SSCB Romanya
1931 ABD Polonya 1969 SSCB Macaristan
1933 ABD Çekoslovakya 1972 SSCB Romanya
1935 ABD İsveç 1974 ŞSCBt Romanya
1937 ABD Macaristan 1976 İsrail İngiltere
1939 Alm anya Polonya İspanya
1950 Yugoslavya Arjantin 1978 SSCB Macaristan
1952 SSCB Arjantin 1980 SSCB Macaristan
1954 SSCB A rjantin 1982 SSCB Romanya
1956 SSCB Yugoslavya 1984 SSCB Bulgaristan
1958 SSCB Yugoslavya 1986 SSCB Macaristan
1960 SSCB ABD 1988 Macaristan SSCB
1962 SSCB Yugoslavya
* Berabere b itti. En çok g a lib iye t alm ış şa m p iyon ilan edildi,
1964 SSCB Yugoslavya t Berabere b itti. Ş am piyon p la y -o ff m açıyla belirlendi.
1966 SSCB ABD
1968 SSCB Yugoslavya
1970 SSCB Macaristan
1972 SSCB Macaristan
1974 SSCB Yugoslavya
1976 ABD Hollanda
1978 Macaristan SSCB
1980 SSCB Macaristan
1982 SSCB Çekoslovakya
1984 SSCB jngiltere
1986 SSCB İngiltere
1988 SSCB İngiltere
1989 SSCB Yugoslavya
110 SPOR

TENİS

T üm İngiltere (VVimbledon) Tenis Şam piyonluğu— tekler

yıl erkekler bayanlar

1877 S.W. Göre (İng.)


1878 P.F. Hadovv (İng.)
1879 J.T. Hartley (jng.)
1880 J.T. Hartley (İng.)
1881 W. Renshaw (İng.)
1882 W. Renshavv (jng.)
1883 W. Renshavv (jng.)
1884 W. Renshavv (İng.) M. VVatson (İng.)
1885 W. Renshavv (jng.) M. VVatson (İng.)
1886 W. Renshavv (İng.) B. Bingley (İng.)
1887 H.F. Lavvford (İng.) L. Dod (İng.)
1888 E. Renshavv (İng.) L. Dod (İng.)
1889 W. Renshavv (İng.) B. Bingley Hillyard (İng.)
1890 W.J. H am ilton (İng.) L. Rice (İng.)
1891 W. Baddeley (jng.) L. Dod (jng.)
1892 W. Baddeley (İng.) L. Dod (jng.)
1893 J. Pim (jng.) L. Dod (İng.)
1894 J. Pim (İng.) B. H illyard (İng.)
1895 W. Baddeley (İng.) C. Cooper (İng.)
1896 H. M ahony (İng.) C. Cooper (İng.)
1897 R. Doherty (jng.) B. H illyard (İng.)
1898 R. Doherty (jng.) C. Cooper (İng.)
1899 R. Doherty (jng.) B. Hillyard (jng.)
1900 R. Doherty (kığ.) B. Hillyard (İng.)
1901 A.W. Gore (jng.) C. Cooper Sterry (İng.)
1902 L. Doherty (jng.) M.E. Robb (İng.)
1903 L. Doherty (jng.) D. Douglass (jng.)
1904 L. Doherty (jng.) D. Douglass (İng.)
1905 L. Doherty (jng.) M. Sutton (ABD)
1906 L. Doherty (İng.) D. Douglass (İng.)
1907 N. Brookes (Avustr.) M. Sutton (ABD)
1908 A.W. Gore (jng.) C. Sterry (İng.)
1909 A.W. Gore (İng.) D. Boothby (İng.)
1910 T. VVilding (Y.Z.) D. Douglass Lambert
Chambers (İng.)
1911 T. VVilding (Y.Z.) D. Lam bert Chambers (İng.)
1912 T. VVilding (Y.Z.) E.W. Larcombe (İng.)
1913 T. VVilding (Y.Z.) D. Lam bert Chambers (jng.)
1914 N. Brookes (Avustr.) D. Lambert Chambers (İng.)
1915-18 yarışm a yapılm adı
1919 G. Patterson (Avustr.) S. Lenglen (Fr.)
1920 B.Tilden (ABD) S. Lenglen (Fr.)
1921 B. Tilden (ABD) S. Lenglen (Fr.)
1922 G. Patterson (Avustr.) S. Lenglen (Fr.)
1923 B. Johnston (ABD) S. Lenglen (Fr.)
1924 J. Borotra (Fr.) K. McKane (İng.)
1925 R. Lacoste (Fr.) S. Lenglen (Fr.)
1926 J. Borotra (Fr.) K. McKane Godfree (İng.)
1927 H. Cochet (Fr.) H. VVills (ABD)
1928 R. Lacoste (Fr.) H. WiHs (ABD)
1929 H. Cochet (Fr.) H. VVills (ABD)
1930 B .Tilden (ABD) H. VVills M oody (ABD)
1931 S. W ood (ABD) C. Aussem (Almanya)
1932 E.Vines (ABD) H. VVills M oody (ABD)
1933 J. Cravvford (Avustr.) H. VVills M pody (ABD)
1934 F. Perry (jng.) D. Round (İng.)
1935 F. Perry (jng.) H. VVills M oody (ABD)
1936 F. Perry (İng.) H. Jacobs (ABD)
1937 D. Budge (ABD) D. Round (İng.)
1938 D. Budge (ABD) H. VVills M oody (ABD)
SPOR 111

Tüm İngiltere (VVimbledon) Tenis Şampiyonluğu— tekler (devam)


yıl erkekler bayanlar

1939 B. Riggs (ABD) A. M arble (ABD)


1940-45 yarışma yapılmadı
1946 Y. Petra (Fr.) P. Betz (ABD)
1947 J. Kramer (ABD) M. Osborne (ABD)
1948 B. Falkenburg (ABD) L. Brough (ABD)
1949 T. Schroeder (ABD) L. Brough (ABD)
1950 B. Patty (ABD) L. Brough (ABD)
1951 D. Savitt (ABD) D. Hart (ABD)
1952 F. Sedgman (Avustr.) M. Connoly (ABD)
1953 V. Seixas (ABD) M. Connoly (ABD)
1954 J. Drobny (Çek.) M. Connoly (ABD)
1955 T. Trabert (ABD) L. Brough (ABD)
1956 L. Hoad (Avustr.) S. Fry (ABD)
1957 L. Hoad (Avustr.) A. Gibson (ABD)
1958 A. Cooper (Avustr.) A. Gibson (ABD)
1959 A. O lmedo (Peru) M. Bueno (Bre.)
1960 N. Fraser (Avustr.) M. Bueno (Bre.)
1961 R. Laver (Avustr.) A. M ortim e r (İng.)
1962 R. Laver (Avustr.) K. Susman (ABD)
1963 C. M cKinley (ABD) M. Sm ith (Avustr.)
1964 R. Emerson (Avustr.) M. Bueno (Bre.)
1965 R. Emerson (Avustr.) M. Sm ith (Avustr.)
1966 M. Santana (İsp.) B.J. King (ABD)
1967 J. Nevvcombe (Avustr.) B.J. King (ABD)
1968* R. Laver (Avustr.) B.J. King (ABD)
1969 R. Laver (Avustr.) A. Jones (İng.)
1970 J. Nevvcombe (Avustr.) M. Sm ith Court (Avustr.)
1971 J. Nevvcombe (Avustr.) E. Goolagong (Avustr.)
1972 S. Sm ith (ABD) B.J. King (ABD)
1973 J. Kodes (Çek.) B.J. King (ABD)
1974 J. Connors (ABD) C. Evert (ABD)
1975 A. Ashe (ABD) B.J. King (ABD)
1976 B. Borg (jsveç) C. Evert (ABD)
1977 B. Borg (jsveç) V. W ade (İng.)
1978 B. Borg (jsveç) M. Navratilova (Çek.)
1979 B. Borg (jsveç) M. Navratilova (ABD)
1980 B. Borg (İsveç) E. Goolagong Cavvley (Avustr.)
1981 J. McEnroe (ABD) C. Evert Lloyd (ABD)
1982 J. Connors (ABD) M. Navratilova (ABD)
1983 J. McEnroe (ABD) M. Navratilova (ABD)
1984 J. McEnroe (ABD) M. Navratilova (ABD)
1985 B. Becker (AFC) M. Navratilova (ABD)
1986 B. Becker (AFC) M. Navratilova (ABD)
1987 P. Cash (Avustr.) M. Navratilova (ABD)
1988 S. Edberg (İsveç) S. Graf (AFC)
1989 B. Becker (AFC) S. Graf (AFC)

* 1968'den bu yana açık.

Tüm İngiltere (VVimbledon) Tenis Şam piyonluğu— çiftler

yıl erkekler yıl erkekler

1879 L.R. Erskine/H. Lavvford 1889 W. Renshavv/E. Renshavv


1880 W. Renshavv/E. Renshavv 1890 J. Pim/F.O. Stoker
1881 W. Renshavv/E. Renshavv 1891 W. Baddeley/H. Baddeley
1882 J.T. Hartley/R.T. Richardson 1892 E.W. Levvis/H.S. Barlovv
1883 C.W. Grinstead/C.E. VVelldon 1893 J. Pim/F.O. Stoker
1884 W. Renshavv/E. Renshavv 1894 W. Baddeley/H. Baddeley
1885 W. Renshavv/E. Renshavv 1895 W. Baddeley/H. Baddeley
1886 W. Renshavv/E. Renshavv 1896 W. Baddeley/H. Baddeley
1887 H.W. W ilberforce/P.B. Lyon 1897 R. Do he rty/L. Doherty
1888 W. Renshavv/E. Renshavv 1898 R. Do he rty/L. Doherty
112 SPOR

Tüm İngiltere (VVimbledon) Tenis Şampiyonluğu— çiftler (devam)

y.l erkekler bayanlar

1899 R. Doherty/L.Doherty
1900 R. Doherty/L.Doherty
1901 R. Doherty/L.Doherty
1902 S. Smith/F. Riseley
1903 R. Doherty/L.Doherty
1904 R. Doherty/L.Doherty
1905 R. Doherty/L.Doherty
1906 S. Smith/F. Riseley
1907 N. Brookes/T. VVilding
1908 T. W ilding/J. Ritchie
1909 A.W. Gore/R. Barrett
1910 T. VVilding/J. Ritchie
1911 A. Gobert/M. Decugis
1912 R. Barrett/C. Dixon
1913 R. Barrett/C. Dixon R. McNair/D. Boothby
1914 N. Brookes/T. VVilding E. Ryan/A. M orton
1915-18 yarışma yapılmadı
1919 R. V. Thomas/P. O'Hara W ood S. Lenglen/E. Ryan
1920 D. W illiams/C. Garland S. Lenglen/E. Ryan
1921 R. Lycett/M. VVoosnam S. Lenglen/E. Ryan
1922 J. Anderson/R. Lycett S. Lenglen/E. Ryan
1923 L. Godfree/R. Lycett S. Lenglen/E. Ryan
1924 F. Hunter/V. Richards H. VVightman/H. VVills
1925 J. Borotra/R. Lacoste S. Lenglen/E. Ryan
1926 J. Brugnon/H. Cochet M. Browne/E. Ryan
1927 F. Hunter/B. Tilden H. VVilIs/E. Ryan
1928 J. Brugnon/H. Cochet P. Saunders/P. VVatson
1929 W. Allison/J. Van Ryn P. Saunders Michell/P. VVatson
1930 W. Allison/J. Van Ryn H. VVills Moody/E. Ryan
1931 G. Lott/J. Van Ryn P. M udford/D. Barron
1932 J. Borotra/J. Brugnon D. Metaxa/J. Sigart
1933 J. Borotra/J. Brugnon E. Ryan/S. Mathieu
1934 G. Lott/L. Stoefen E. Ryan/S. Mathieu
1935 J. Crawford/A. Ûuist F. James/K. Stammers
1936 P. Hughes/R. Tuckey F. James/K. Stam m ers
1937 D. Budge/G. Mako S. Mathieu/B. Yorke
1938 D. Budge/G. Mako S. Palfrey Fabyan/A. Marble
1939 E. Cooke/B. Riggs S. Palfrey Fabyan/A. Marble
1940-45 yarışma yapılmadı
1946 T. Brown/J. Kramer L. Brough/M. Osborne
1947 B. Falkenburg/J. Kramer P. Todd/D. Hart
1948 J. Bromwich/F. Sedgman L. Brough/M. Osborne du Pont
1949 P. Gonzales/F. Parker L. Brough/M . du Pont
1950 J. Brom wich/A. Ûuist L. Brough/M. du Pont
1951 K. McGregor/F. Sedgman D. Hart/S. Fry
1952 K. McGregor/F. Sedgman D. Hart/S. Fry
1953 L. Hoad/K. Rosevvall D. Hart/S. Fry
1954 R. Hartwig/M . Rose L. Brough/M . du Pont
1955 R. Hartwig/L. Hoad A. M ortim er/A. Shilcock
1956 L. Hoad/K. Rosevvall A. Buxton/A. Gibson
1957 B. Patty/G. M ulloy A. Gibson/D. Hard
1958 S. Davidson/U. Schm idt M. Bueno/A. Gibson
1959 R. Emerson/N. Fraser J.A rth /D . Hard
1960 R. Osuna/D. Ralston M. Bueno/D. Hard
1961 R. Emerson/N. Fraser K. Hantze/B.J. M o ffitt
1962 B. Hewitt/F. Stolle B.J. M offitt/K. Hantze Susman
1963 R. Osuna/A. Palafox M. Bueno/D. Hard
1964 B. Hevvitt/F. Stolle M. Smith/L. Turner
1965 J. Nevvcombe/T. Roche M. Bueno/B.J. M o ffitt
1966 K. Fletcher/J. Nevvcombe M. Bueno/N. Richey
1967 B. Hewitt/F. M cM illan R. Casals/B.J. M o ffitt King
1968 J. Nevvcombe/T. Roche R. Casals/B.J. King
1969 J. Nevvcombe/T. Roche M. Sm ith Court/J. Tegart
1970 J. Nevv'combe/T. Roche • R. Casals/B.J. King
SPOR 113

Tüm İngiltere (VVimbledon) Tenis Şampiyonluğu— çiftler (devam)

yıl erkekler bayanlar

1971 R. Emerson/R. Laver R. Casals/B.J. King


1972 B. Hewitt/F. M cM illan B.J. King/B. Stove
1973 J. Connors/I. Nastase R. Casals/B.J. King
1974 J. Nevvcombe/T. Roche E. Goolagong/P. Michel
1975 V. Gerulaitis/S. Mayer Kiyom ura A./Savamatsu K.
1976 B. Gottfried/R. Ramirez C. Evert/M. Navratilova
1977 R. Case/G. Masters H. G ourlay Cawley/J. Russell
1978 B. Hevvitt/F. M cM illan K. Reid/W. T urnbull
1979 J. McEnroe/P. Fleming B.J. King/M. Navratilova
1980 P. McNamara/P. McNamee K. Jordan/A. Smith
1981 J. McEnroe/P. Fleming M. Navratilova/P. Shriver
1982 P. McNamara/P. McNamee M. Navratilova/P. Shriver
1983 J. McEnroe/P. Fleming M. Navratilova/P. Shriver
1984 J. McEnroe/P. Fleming M. Navratilova/P. Shriver
1985 H. Gunthardt/B. Taroczy K. Jordan/E. Smylie
1986 J. Nystrom /M . VVilander M. Navratilova/P. Shriver
1987 R. Seguso/K. Flach C. Kohde-Kilsche/H. Sukova
1988 R. Seguso/K. Flach S. Graf/G. Sabatini
1989 J. Fitzgerald/A. Jarryd J. Novotna/H. Sukova

Fransa Açık Tenis Şam piyonluğu—te k le r t

yıl erkekler bayanlar yıl erkekler bayanlar

1891 J. Briggs 1934 G. von Cramm (Almanya) M. Scriven (İng.)


1892 J. Schopfer 1935 F. Perry (İng.) H. Sperling (Dan.)
1893 L. Riboulet 1936 G. von Cramm (Almanya) H. Sperling (Dan.)
1894 A. Vacherot 1937 H. Henkel (Almanya) H. Sperling (Dan.)
1895 A. Vacherot 1938 D. Budge (ABD) S. Mathieu (Fr.)
1896 A. Vacherot 1939 D. McNeill (ABD) S. Mathieu (Fr.)
1897 P. Aym e C. Masson 1940-45• yarışma yapılmadı
1898 P. Aym e C. Masson 1946 M. Bernard (Fr.) M. Osborne (ABD)
1899 P. Aym e C. Masson 1947 J. Asboth (Mac.) P. Todd (ABD)
1900 P. Aym e C. Prevost 1948 F. Parker (ABD) N. Landry (Bel.)
1901 A. Vacherot P. Girod 1949 F. Parker (ABD) M. Osborne du Pont
1902 A. Vacherot C. Masson (ABD)
1903 M. Decugis C. Masson 1950 B. Patty (ABD) D. Hart (ABD)
1904 M. Decugis K. Gillou 1951 J. Drobny (Çek.) S. Fry (ABD)
1905 M. Germ ot K .G illou 1952 J. Drobny (Çek.) D. Hart (ABD)
1906 M. G erm ot K. Fenvvick 1953 K. Rosevvall (Avustr.) M. Connolly (ABD)
1907 M. Decugis M. de Kermel 1954 T. Trabert (ABD) M. Connolly (ABD)
1908 M. Decugis K. Fenvvick 1955 T. Trabert (ABD) A. M ortim er (İng.)
1909 M. Decugis J. Mattey 1956 L. Hoad (Avustr.) A. Gibson (ABD)
1910 M. Germot J. Mattey 1957 S. Davidson (İsveç) S. Bloom er (İng.)
1911 A. Gobert J. Mattey 1958 M. Rose (Avustr.) S. Kormoczi (Mac.)
1912 M. Decugis J. Mattey 1959 N. Pietrangeli (jt.) C. Trum an (İng.)
1913 M. Decugis M. Broquedis 1960 N. Pietrangeli (İt.) D. Hard (ABD)
1914 M. Decugis M. Broquedis 1961 M. Santana (İsp.) A. Haydon (İng.)
1915-19 yarışma yapılmadı 1962 R. Laver (Avustr.) M. Sm ith (Avustr.)
1920 A. Gobert S. Lenglen 1963 R. Emerson (Avustr.) L. Turner (Avustr.)
1921 J. Samazeuilh S. Lenglen 1964 M. Santana (İsp.) M. Sm ith (Avustr.)
1922 H. Cochet S. Lenglen 1965 F. Stolle (Avustr.) L. Turner (Avustr.)
1923 P. Blanchy S. Lenglen 1966 T. Roche (Avustr.) A. Haydon Jones
1924 J. Borotra S. Lenglen (İng.)
1925* R. Lacoste (Fr.) S. Lenglen (Fr.) 1967 R. Emerson (Avustr.) F. Durr (Fr.)
1926 H. Cochet (Fr.) S. Lenglen (Fr.) 1968 K. Rosevvall (Avustr.) N. Richey (ABD)
1927 R. Lacoste (Fr.) K. Bouman (Hol.) 1969 R. Laver (Avustr.) M. Sm ith Court
1928 H. Cochet (Fr.) H. VVills (ABD) (Avustr.)
1929 R. Lacoste (Fr.) H. VVills (ABD) 1970 J. Kodes (Çek.) M. Court (Avustr.)
1930 H. Cochet (Fr.) H. VVills M oody (ABD) 1971 J. Kodes (Çek.) E. Goolagong
1931 J. Borotra (Fr.) C. Aussem (Almanya) (Avustr.)
1932 H. Cochet (Fr.) H. VVills M oody (ABD) 1972 A. G im eno (İsp.) B.J. King (ABD)
1933 J. Cravvford (Avustr.) M. Scriven (İng.) 1973 * I. Nastase (Rom.) M. Court (Avustr.)
t N o tla r için 114. s a y fa y a bakınız.
114 SPOR

Fransa Açık Tenis Şam piyonluğu-—tek le r (devam)

yıl erkekler bayanlar

1974 B. Borg (İsveç) C. Evert (ABD)


1975 B. Borg (İsveç) C. Evert (ABD)
1976 A. Panatta (İt.) S. Barker (İng.)
1977 G. Vilas (Arj.) M. Jausovec (Yug.)
1978 B. Borg (İsveç) V. Ruzici (Rom.)
1979 B. Borg (İsveç) C. Evert Lloyd (ABD)
1980 B. Borg (İsveç) C. Evert Lloyd (ABD)
1981 B. Borg (İsveç) H. M andlikova (Çek.)
1982 M. VVilander (İsveç) M. Navratilova (ABD)
1983 Y. Noah (Fr.) C. Evert Lloyd (ABD)
1984 I. Lendl (Çek.). M. Navratilova (ABD)
1985 M. VVilander (İsveç) C. Evert Lloyd (ABD)
1986 I. Lendl (Çek.) C. Evert Lloyd (ABD)
1987 I. Lendl (Çek.). S..Graf (AFC)
1988 M. VVilander (İsveç) S .G ra f (AFC)
1989 M. Chang (ABD) A. Sânches Vicario (İsp.)

* 1925'ten bu yana şam p iyon a ya Fransız olm a yan te n isçile r de katılm aktadır.

Fransa Açık Tenis Şam piyonluğu— çiftler

yıl erkekler

1891 B. Desjoyau/T. Legrand


1892 D. A lbertini/J. Havet
1893 J. Schopfer/F. G oldsm ith
1894 L. Brosselin/3. Lesage
1895 A. Vacherot/C. VVinzer
1896 F. VVarden/J. VVynn
1897 P. Ayme/T. Lebreton
1898 A. Vacherot/X. Casdagli
1899 P. Ayme/T. Lebreton
1900 P. Ayme/T. Lebreton
1901 A. Vacherot/M. Vacherot
1902 M. Decugis/J. VVorth
1903 M. Decugis/J. VVorth
1904 M. Decugis/M. G erm ot
1905 M. Decugis/J. VVorth
1906 M. Decugis/M. G erm ot
1907 M. Decugis/M. G erm ot
1908 M. Decugis/M. G erm ot
1909 M. Decugis/M. G erm ot
1910 M. Decugis/M. Dupont
1911 M. Decugis/M. G erm ot
1912 M. Decugis/M. G erm ot
1913 M. Decugis/M. G erm ot
1914 M. Decugis/M. G erm ot
1915-19 yarışm a yapılmadı
1920 M. Decugis/M. G erm ot
1921 A. Gobert/VV. Laurentz
1922 J. Brugnon/M. Dupont
1923 P. Blanchy/J. Samazeuilh
1924 J. Borotra/R. Lacoste
1925 J. Borotra/R. Lacoste S. Lenglen/D. Vlasto
1926 V. Richards/H. Kinsey S. Lenglen/D. Vlasto
1927 H. Cochet/J. Brugnon- I. Peacock/E. Heine
1928 J. Borotra/J. Brugnon P. Watson/E. Bennett
1929 J. Borotra/R. Lacoste L. de Alvarez/K. Bouman
1930 H. Cochet/J. Brugnon H. VVills Moody/E. Ryan
1931 G. Lott/J. Van Ryn E. W hittingstall/B. Nuthall
1932 H. Cochet/J. Brugnon H. VVills Moody/E. Ryan
1933 G. Hughes/F. Perry S. Mathieu/E. Ryan
1934 J. Borotra/J. Brugnon S. Mathieu/E. Ryan
SPOR 115

Fransa Açık Tenis Şampiyonluğu—çiftler (devam)

yıl erkekler bayanlar

1935 J. Crawford/A. û u is t M. Scriven/K. Stam mers


1936 J. Borotra/M. Bernard S. Mathieu/A. Yorke
1937 G. von Cramm/H. Henkel S. Mathieu/A. Yorke
1938 B. Destremau/Y. Petra S. Mathieu/A. Yorke
1939 D. McNeill/C. Harris S. Mathieu/J. Jedrzejovvska
1940-45 yarışma yapılmadı
1946 M. Bernard/Y. Petra L. Brough/M . Osborne
1947 E. Fannin/E. Sturgess L. Brough/M . Osborne
1948 L. Bergelin/J. Drobny D. Hart/P. Todd
1949 F. Parker/P. Gonzales L. Brough/M . Osborne du Pont
1950 • B. Talbert/T. Trabert D. Hart/S. Fry
1951 K. McGregor/F. Sedgman D. Hart/S. Fry
1952 K. McGregor/F. Sedgman D. Hart/S. Fry
1953 L. Hoad/K. Rosevvall D. Hart/S. Fry
1954 V. Seixas/T. Trabert M. Connoly/N. Hopman
1955 V. Seixas/T. Trabert B. Fleitz/D. Hard
1956 D. Candy/R. Perry A. Buxton/A. Gibson
1957 M. Anderson/A. Cooper S. Bloomer/D. Hard
1958 A. Cooper/N. Fraser R. Reyes/Y. Ramirez
1959 N. Pietrangeli/O. Sirola S. Reynolds/R. Schuurman
1960 R. Emerson/N. Fraser M. Bueno/D. Hard
1961 R. Emerson/R. Laver S. Reynolds/R. Schuurman
1962 R. Emerson/N. Fraser S. Reynolds Price/R. Schuurman
1963 R. Emerson/M. Santana A. Johes/R. Schuurman
1964 R. Emerson/K. Fletcher M. Smith/L. Turner
1965 R. Emerson/F. Stolle M. Smith/L. Turner
1966 C. Graebner/D. Ralston M. Sm ith/J. Tegart
1967 J. Nevvcombe/T. Roche F. Durr/G. S heriff
1968 K. Rosevvall/F. Stolle F. Durr/A. Jones
1969 J. Nevvcombe/T. Roche F. Durr/A. Jones
1970 I. Nastase/I. Triac F. Durr/G. Chanfreau
1971 A. Ashe/M. Riessen F. Durr/G. Chanfreau
1972 B. Hevvitt/F. M cM illan B.J. King/B. Stove
1973 J. Nevvcombe/T. Okker M. Sm ith Court/V. Wade
1974 D. Crealy/O. Parun C. Evert/O. Morozova
1975 B. Gottfried/R. Ramirez C. Evert/M. Navratilova
1976 F. McNair/S. Stevvart F. Bonicelli/G. Chanfreau Lovera
1977 B. Gottfried/R. Ramirez R. Marsikova/P. Teeguarden
1978 H. Pfister/G. Mayer M. Jausovec/V. Ruzici
1979 S. Mayer/G. Mayer B. Stove/W. T urnbull
1980 V. Amaya/H. Pfister K. Jordan/A. Smith
1981 H. Gunthardt/B. Taroczy R. Fairbank/T. Harford
1982 S. Stevvart/F. Taygan M. Navratilova/A. Smith
1983 A. Jarryd/H. Simonsson R. Fairbank/C. Reynolds
1984 H. Leconte/Y. Noah M. Navratilova/P. Shriver
1985 M. Edmondson/K. VVarvvick M. Navratilova/P. Shriver
1986 J. Fitzgerald/T. Sm id M. Navratilova/A. Temesvari
1987 R. Seguso/A. Jarryd M. Navratilova/P. Shriver
1988 E. Sânchez/A. Gomez M. Navratilova/P. Shriver
1989 J. Grabb/J. McEnroe L. Savçenko/N. Zvereva

ABD Açık Tenis Şam piyonluğu— tekler

yıl erkekler bayanlar

1881 D. Sears (ABD)


1882 D. Sears (ABD)
1883 D. Sears (ABD)
1884 D. Sears (ABD)
1885 D. Sears (ABD)
1886 D. Sears (ABD)
1887 D. Sears (ABD) E. Hansell (ABD)
1888 H. Slocum (ABD) B. Tovvnsend (ABD)
116 SPOR

ABD Açık Tenis Şampiyonluğu—tekler (devam)

yıl erkekler bayanlar

1889 H. Slocum (ABD) B. Tovvnsend (ABD)


1890 O. Campbell (ABD) E. Roosevelt (ABD)
1891 O. Campbell (ABD) M. Cahili (ABD)
1892 O. Campbell (ABD) M. Cahili (ABD)
1893 R. VVrenn (ABD) A. T erry (ABD)
1894 R. VVrenn (ABD) H. Helvvig (ABD)
1895 F. Hovey (ABD) J. Atkinson (ABD)
1896 R. VVrenn (ABD) E. M oore (ABD)
1897 R. VVrenn (ABD) J. Atkinson (ABD)
1898 M.D. VVhitman (ABD) J. Atkinson (ABD)
1899 M.D. VVhitman (ABD) M. Jones (ABD)
1900 M.D. VVhitman (ABD) M. M cAteer (ABD)
1901 W.A. Larned (ABD) E. M oore (ABD)
1902 W.A. Larned (ABD) M. Jones (ABD)
1903 L. Doherty (İng.) E. M oore (ABD)
1904 H. VVard (ABD) M. Sutton (ABD)
1905 B. VVright (ABD) E. Moore (ABD)
1906 W.J. Clothier (ABD) H. Homans (ABD)
1907 W.A. Larned (ABD) E. Sears (ABD)
1908 W.A. Larned (ABD) M. Bargar-VVallach (ABD)
1909 W.A. Larned (ABD) H. Hotchkiss (ABD)
1910 W.A. Larned (ABD) H. Hotchkiss (ABD)
1911 W.A. Larned (ABD) H. Hotchkiss (ABD)
1912 M. M cLoughlin (ABD) M.K. Brovvne (ABD)
1913 M. M cLoughlin (ABD) M.K. Brovvne (ABD)
1914 D. VVilliams (ABD) M.K. Brovvne (ABD)
1915 B. Johnston (ABD) M. Bjurstedt (Nor.)
1916 D. VVilliams (ABD) M. Bjurstedt (Nor.)
1917 R.L. M urray (ABD) M. Bjurstedt (Nor.)
1918 R.L. M urray (ABD) M. Bjurstedt (Nor.)
1919 B. Johnston (ABD) H. Hotchkiss VVightman (ABD)
1920 B.Tilden (ABD) M. Bjurstedt M allory (ABD)
1921 B.Tilden (ABD) M. M allory (ABD)
1922 B.Tilden (ABD) M. M allory (ABD)
1923 B.Tilden (ABD) H. VVills (ABD)
1924 B .Tilden (ABD) H. VVills (ABD)
1925 B. Tilden (ABD) H. VVills (ABD)
1926 R. Lacoste (Fr.) M. M allory (ABD)
1927 R. Lacoste (Fr.) H. VVills (ABD)
•1928 H. Cochet (Fr.) H. VVills (ABD)
1929 B. Tilden (ABD) H. VVills (ABD)
1930 J. Doeg (ABD) B. Nuthall (İng.)
1931 E. Vines (ABD) H. VVills M oody (ABD)
1932 E. Vines (ABD) H. Jacobs (ABD)
1933 F. Perry (İng.) H. Jacobs (ABD)
1934 F. Perry (İng.) H. Jacobs (ABD)
1935 W. A llison (ABD) H. Jacobs (ABD)
1936 F. Perry (İng.) A. M arble (ABD)
1937 D. Budge (ABD) A. Lizana (Şili)
1938 D. Budge (ABD) A. Marble (ABD)
1939 B. Riggs (ABD) A. M arble (ABD)
1940 D. M cNeill (ABD) A. M arble (ABD)
1941 B. Riggs (ABD) S. Palfrey Cooke (ABD)
1942 T. Schroeder (ABD) P. Betz (ABD)
1943 J.R. Hunt (ABD) P. Betz (ABD)
1944 F. Parker (ABD) P. Betz (ABD)
1945 F. Parker (ABD) S. Palfrey Cooke (ABD)
1946 J. Kramer (ABD) P. Betz (ABD)
1947 J. Kramer (ABD) L. Brough (ABD)
1948 P. Gonzales (ABD) M. du Pont (ABD)
1949 P. Gonzales (ABD) M. du Pont (ABD)
1950 A. Larsen (ABD) M. du Pont (ABD)
1951 F. Sedgman (Avustr.) M. Connolly (ABD)
ABD Açık Tenis Şampiyonluğu—tekler (devam)

yıl erkekler bayanlar

1952 F. Sedgman (Avustr.) M. Connolly (ABD)


1953 T. Trabert (ABD) M. Connolly (ABD)
1954 V. Seixas (ABD) D. Hart (ABD)
1955 T. Trabert (ABD) D. Hart (ABD)
1956 K. Rosevvall (Avustr.) S. Fry (ABD)
1957 M. Anderson (Avustr.) A. Gibson (ABD)
1958 A. Cooper (Avustr.) A. Gibson (ABD)
1959 N. Fraser (Avustr.) M. Bueno (Bre.)
1960 N. Fraser (Avustr.) D. Hard (ABD)
1961 R. Emerson (Avustr.) D. Hard (ABD)
1962 R. Laver (Avustr.) M. Sm ith (Avustr.)
1963 R. Osuna (Mek.) M. Bueno (Bre.)
1964 R. Emerson (Avustr.) M. Bueno (Bre.)
1965 M. Santana (İsp.) M. Sm ith (Avustr.)
1966 F. Stolle (Avustr.) M. Bueno (Bre.)
1967 J. Nevvcombe (Avustr. B.J. King (ABD)
1968* A. Ashe (ABD) V. W ade (Ing.)
M. Sm ith Court (Avustr.)
1969* R. Laver (Avustr.) M. Court (Avustr.)
S. Sm ith (ABD)
1970 K. Rosevvall (Avustr.) M. Court (Avustr.)
1971 S. Sm ith (ABD) B.J. King (ABD)
1972 I. Nastase (Rom.) B.J. King (ABD)
1973 J. Nevvcombe (Avustr. M. Court (Avustr.)
1974 J. Connors (ABD) B.J. King (ABD)
1975 M. Orantes (İsp.) C. Evert (ABD)
1976 J. Connors (ABD) C. Evert (ABD)
1977 G. Vilas (Arj.) C. Evert (ABD)
1978 J. Connors (ABD) C. Evert (ABD)
1979 J. McEnroe (ABD) T. A ustin (ABD)
1980 J. McEnroe (ABD) C. Evert Lloyd (ABD)
1981 J. McEnroe (ABD) T. A ustin (ABD)
1982 J. Connors (ABD) C. Evert Lloyd (ABD)
1983 J. Connors (ABD) M. Navratilova (ABD)
1984 J. McEnroe (ABD) M. Navratilova (ABD)
1985 I. Lendl (Çek.) H. M andlikova (Çek.)
1986 I. Lendl (Çek.) M. Navratilova (ABD)
1987 I. Lendl (Çek.) M. Navratilova (ABD)
1988 M. VVilander (İsveç) S. Graf (AFC)
1989 B. Becker (AFC) S. Graf(AFC)

* 1968 ve 1969'da hem a m a tö r hem açık şa m p iyon lu kla r düzenlendi. 1968'de erkeklerde her iki
kategoride de Ashe şa m p iyon o ld u ; 1969'da a m a tö r şa m p iyon lu ğu S m ith kazandı. 1968'de
bayanlar a m a tö r şa m p iyo n lu ğ u n u kazanan C ourt, 1969'da hem a m a tö r hem açık şam p iyon lu ğu
kazandı. Bu ta rih te n sonra yalnızca açık te n is şa m p iyon lu ğu düzenlendi.

ABD Açık Tenis Şam piyonluğu— çiftler

yıl erkekler bayanlar

1881 C. Clark/F. Taylor


1882 D. Sears/J. Dvvight
1883 D. Sears/J. Dvvight
1884 D. Sears/J. Dvvight
1885 D. Sears/J. Clark
1886 D. Sears/J. Dvvight
1887 D. Sears/J. Dvvight
1888 0 . Campbell/V. Hail
1889 H. Slocum/H. Taylor
1890 V. Hall/C. Hobart E. Roosevelt/G. Roosevelt
1891 O. Campbell/B. Huntington M. Cahill/VV.F. Morgan
1892 O. Campbell/B. Huntington M. Cahill/A. M cKinley
118 SPOR

ABD Açık Tenis Şampiyonluğu— çiftler (devam)

yıl erkekler bayanlar

1893 C. Hobart/F. Hovey A. Terry/H. Butler


1894 C. Hobart/F. Hovey H. Helwig/J. Atkinson
1895 M. Chace/R. VVrenn H. Helvvig/J. Atkinson
1896 C. Neel/S. Neel E. Moore/J. Atkinson
1897 L. VVare/G. Sheldon J. Atkinson/K. Atkinson
1898 L. VVare/G. Sheldon J. Atkinson/K. Atkinson
1899 H. VVard/D. Davis J. Craven/M. McAteer
1900 H. VVard/D. Davis E. Parker/H. Champlin
1901 H. VVard/D. Davis J. Atkinson/M . M cAteer
1902 R. Doherty/L. Doherty J. Atkinson/M . Jones
1903 R. Doherty/L. Doherty E. Moore/C. Neely
1904 H. VVard/B. VVright M. Sutton/M . Hail
1905 H. VVard/B. VVright H. Homans/C. Neely
1906 H. VVard/B. VVright L. Coe/D. Platt
1907 F. Alexander/H. Hackett M. VVeimer/C. Neely
1908 F. Alexander/H. Hackett E. Sears/M. Curtis
1909 F. Alexander/H. Hackett H. Hotchkiss/E. Rotch
1910 F. Alexander/H. Hackett H. Hotchkiss/E. Rotch
1911 R. Little/G. Touchard H. Hotchkiss/E. Sears
1912 M. McLoughlin/T. Bundy D. Green/M. Brovvne
1913 M. M cLoughlin/T. Bundy M. Brovvne/L. VVilliams
1914 M. M cLoughlin/T. Bundy M. Brovvne/L. VVilliams
1915 B. Johnston/C. G riffin H. Hotchkiss VVightman/E. Sears
1916 B. Johnston/C. G riffin M. Bjurstedt/E. Sears
1917 F. Alexander/H. T hrockm orton M. Bjurstedt/E. Sears
1918 B. Tilden/V. Richards M. Zinderstein/E. Goss
1919 N. Brookes/G. Patterson M. Zinderstein/E. Goss
1920 B. Johnston/C. G riffin M. Zinderstein/E. Goss
1921 B. Tilden/V. Richards M. Brovvne/L. VVilliams
1922 B. Tilden/V. Richards M. Zinderstein Jessup/H. VVills
1923 B. Tilden/B. Norton K. McKane/B.C. Covell
1924 H. Kinsey/R. Kinsey H. W ightm an/H. VVills
1925 D. W illiam s/V. Richards M. Brovvne/H. VVills
1926 D. VVilliams/V. Richards E. Ryan/E. Goss
1927 B. Tilden/F. Hunter K. McKane Godfree/E. Harvey
1928 G. Lott/J. Hennessey H. VVightman/H. VVills
1929 G. Lott/J. Doeg P. VVatson/P. M ichell
1930 G. Lott/J. Doeg B. Nuthall/S. Palfrey
1931 W. A llison/J. Van Ryn B. Nuthall/E. VVhittingstalI
1932 E. Vines/K. Gledhill H. Jacobs/S. Palfrey
1933 G. Lott/L. Stoefen B. Nuthall/F. James
1934 G. Lott/L. Stoefen H. Jacobs/S. Palfrey
1935 W. A llison/J. Van Ryn H. Jacobs/S. Palfrey Fabyan
1936 D. Budge/G. Mako M. Van Ryn/C. Babcock
1937 G. von Cramm/H. Henkel S. Palfrey Fabyan/A. Marble
1938 D. Budge/G. Mako S. Palfrey Fabyan/A. Marble
1939 A. Quist/J. Bromvvich S. Palfrey Fabyan/A. Marble
1940 J. Kramer/T. Schroeder S. Palfrey Fabyan/A. Marble
1941 J. Kramer/T. Schroeder S. Palfrey Cooke/M. Osborne
1942 G. M ulloy/B. Talbert L. Brough/M . Osborne
1943 J. Kramer/F. Parker L. Brough/M . Osborne
1944 D. McNeill/B. Falkenburg L. Brough/M . Osborne
1945 G. M ulloy/B. Talbert L. Brough/M . Osborne
1946 G. M ulloy/B. Talbert L. Brough/M . Osborne
1947 J. Kramer/T. Schroeder L. Brough/M . Osborne
1948 G. M ulloy/B. Talbert L. Brough/M. Osborne du Pont
1949 J. Brom wich/B. Sidvvell L. Brough/M . du Pont
1950 J. Brom wich/F. Sedgman L. Brough/M . du Pont
1951 K. McGregor/F. Sedgman S. Fry/D. Hart
1952 M. Rose/V. Seixas S. Fry/D. Hart
1953 R. Hartwig/M . Rose S. Fry/D. Hart
1954 V. Seixas/T. Trabert S. Fry/D. Hart
1955 Kamo K./Miyagi A. L. Brough/M . du Pont
ABD Açık Tenis Şampiyonluğu— çiftler (devam)

yıl erkekler bayanlar

1956 L. Hoad/K. Rosevvall L. Brough/M . du Pont


1957 A. Cooper/N. Fraser L. Brough/M. du Pont
1958 A. Olmedo/H. Richardson J.A rth /D . Hard
1959 N. Fraser/R. Emerson J.A rth /D . Hard
1960 N. Fraser/R. Emerson M. Bueno/D. Hard
1961 C. McKinley/D. Ralston D. Hard/L. Turner
1962 R. Osuna/A. Palafox D. Hard/M. Bueno
1963 C. McKinley/D. Ralston R.£bbern/M . Smith
1964 C. McKinley/D. Ralston B. J. M offitt/K. Susman
1965 R. Emerson/F. Stolle C. Graebner/N. Richey
1966 R. Emerson/F. Stolle M. Bueno/N. Richey
1967 J. Nevvcombe/T. Roche B. J. M o ffitt King/R. Casals
1968* B. Lutz/S. Smith M. Bueno/M. Sm ith Court
1969* K. Rosevvall/F. Stolle F. Durr/D. Hard
D. Crealy/A. Stone M. Court/V. Wade
1970 P. Barthes/N. Piliç M. Court/J. Dalton
1971 J. Nevvcombe/R. Taylor R. Casals/J. Dalton
1972 C. Drysdale/R. Taylor F. Durr/B. Stove
1973 0 . Davidson/J. Nevvcombe M. Court/V. Wade
1974 B. Lutz/S. Smith B. J. King/R. Casals
1975 J. Connors/I. Nastase M. Court/V. Wade
1976 T. Okker/M. Riessen L. Boshoff/I. Kloss
1977 B. Hevvitt/F. M cM illan M. Navratilova/B. Stove
1978 B. Lutz/S. Smith M. Navratilova/B. J. King
1979 J. McEnroe/P. Fleming W. Turnbull/B. Stove
1980 R. Lutz/S. Smith B. J. King/M . Navratilova
1981 J. McEnroe/P. Fleming K. Jordan/A. Smith
1982 K. Curren/S. Denton R. Casals/W. T urnbull
1983 J. McEnroe/P. Fleming M. Navratilova/P. Shriver
1984 J. Fitzgerald/T. Smid M. Navratilova/P. Shriver
1985 K. Flach/R. Seguso C. Kohde-Kilsch/H. Sukova
1986 A. Gömez/S. Zivojinovic M. Navratilova/P. Shriver
1987 S. Edberg/A. Jarryd M. Navratilova/P. Shriver
1988 S. Casal/E. Sânchez G. Fernandez/R. VVhite
1989 J.McEnroe/M. VVoodforde M. Navratilova/H. M andlikova
* 1968 ve 1969'da hem a m a tö r hem açık ten is şa m p iyo n lu ğ u düzenlendi. 1968'de Lutz ve S m ith her iki
şa m p iyon lu ğu da kazandılar; 1969'da Crealy ve Stone a m a tö r şa m p iyo n lu ğ u kazandı. 1968'de Bueno ve Court
bayanlarda her iki şa m p iyo n lu ğ u kazandı; 1969'da C ourt ve W ade a m a tö r şa m p iyo n lu ğ u kazandı. Bu tarihten
sonra yalnızca açık ten is şa m p iyo n lu ğ u düzenlendi.

Davis K upasıi

yi şam piyon rakibi sonuç

1900 ABD Britanya Adaları * 3-0


1901 yarışma yapılmadı
1902 ABD Britanya Adaları 3-2
1903 Britanya Adaları ABD 4-1
1904 Britanya Adaları Belçika 5-0
1905 Britanya Adaları ABD 5-0
1906 Britanya Adaları ABD 5-0
1907 A vustralasyat Britanya Adaları 3-2
1908 Avustralasya ABD 3-2
1909 Avustralasya ABD ‘ 5-0
1910 yarışma yapılmadı
1911 Avustralasya ABD 5-0
1912 Britanya Adaları Avustralya 3-2
1913 ABD Britanya Adaları 3-2
1914 Avustralasya ABD 3-2
§ N o tla r için 121. sayfaya bakınız.
120 SPOR

Davis Kupası (devam)

yıl şam piyon rakibi sonuç

1915-18 yarışma yapılmadı


1919 Avustralasya Britanya Adaları 4-1
1920 ABD Avustralasya 5-0
1921 ABD Japonya 5-0
1922 ABD Avustralasya 4-1
1923 ABD Avustralasya 4-1
1924 ABD Avustralasya 5-0
1925 ABD Fransa 5-0
1926 ABD Fransa 4-1
1927 Fransa ABD 3-2
1928 Fransa ABD 4-1
1929 Fransa ABD 3-2
1930 Fransa ABD 4-1
1931 Fransa İngiltere 3-2
1932 Fransa ABD 3-2
1933 İngiltere Fransa 3-2
1934 jngiltere ABD 4-1
1935 jngiltere ABD 5-0
1936 İngiltere Avustralya 3-2
1937 ABD İngiltere 4-1
1938 ABD Avustralya 3-2
1939 Avustralya ABD 3-2
1940-45 yarışm a yapılm adı
1946 ABD Avustralya 5-0
1947 ABD Avustralya 4-1
1948 ABD Avustralya 5-0
1949 ABD Avustralya 4-1
1950 Avustralya ABD 4-1
1951 Avustralya ABD 3-2
1952 Avustralya ABD 4-1
1953 Avustralya ABD 3-2
1954 ABD Avustralya 3-2
1955 Avustralya ABD 5-0
1956 Avustralya ABD 5-0
1957 Avustralya ABD 3-2
1958 ABD Avustralya 3-2
1959 Avustralya ABD 3-2
1960 Avustralya jtalya 4-1
1961 Avustralya İtalya 5-0
1962 Avustralya Meksika 5-0
1963 ABD Avustralya 3-2
1964 Avustralya ABD 3-2
1965 Avustralya İspanya 4-1
1966 Avustralya [Hindistan 4-1
1967 Avustralya İspanya 4-1
1968 ABD Avustralya 4-1
1969 ABD Romanya 5-0
1970 ABD AFC 5-0
1971 ABD Romanya 3-2
1972 ABD Romanya 3-2
1973 Avustralya ABD 5-0
1974 Güney A frika* Hindistan
1975 İsveç Çekoslovakya 3-2
1976 İtalya Şili 4-1
1977 Avustralya jtalya 3-1
1978 ABD İngiltere 4-1
1979 ABD jtalya 5-0
1980 Çekoslovakya İtalya 4-1
1981 ABD A rjantin 3-1
1982 ABD Fransa 4-1
1983 Avustralya İsveç 3-2
1984 jsveç ABD 4-1
1985 İsveç AFC 3-2
SPOR 121

Davis Kupası (devam)

yıl şam piyon rakibi sonuç

1986 Avustralya İsveç 3-2


1987 İsveç Hindistan 5-0
1988 AFC İsveç 4-1
1989 AFC İsveç 3-2

* 1922'ye de ğ in İrlanda da katıldı. 1 19 23 'e d e ğ in Yeni Zelanda da katıldı, t H ükm en; H indistan
fin a l maçına çıkm adı.

VVightman Kupası

yıl şam piyon yıl şam piyon yi şam piyof

1923 ABD 1948 ABD 1969 ABD


1924 İngiltere 1949 ABD 1970 ABD
1925 İngiltere 1950 ABD 1971 ABD
1926 ABD 1951 ABD 1972 ABD
1927 ABD 1952 ABD 1973 ABD
1928 İngiltere 1953 ABD 1974 jngiltere
1929 ABD 1954 ABD 1975 İngiltere
1930 İngiltere 1955 ABD 1976 ABD
1931 ABD 1956 ABD 1977 ABD
1932 ABD 1957 ABD 1978 İngiltere
1933 ABD 1958 İngiltere 1979 ABD
1934 ABD 1959 ABD 1980 ABD
1935 ABD 1960 İngiltere 1981 ABD
1936 ABD 1961 ABD 1982 ABD
1937 ABD 1962 ABD 1983 ABD
1938 ABD 1963 ABD 1984 ABD
1939 ABD 1964 ABD 1985 ABD
1940-45 yarışma 1965 ABD 1986 ABD
yapılmadı 1966 ABD 1987 ABD
1946 ABD 1967 ABD 1988 ABD
1947 ABD 1968 İngiltere 1989 ABD

Federasyon Kupası

yıl şam piyon rakibi sonuç yıl şam piyon rakibi sonuç

1963 ABD Avustralya 2-1 1977 ABD Avustralya 2-1


1964 Avustralya ABD 2-1 1978 ABD Avustralya 2-1
1965 Avustralya ABD 2-1 1979 ABD Avustralya 3-0
1966 ABD AFC 3-0 1980 ABD Avustralya 3-0
1967 ABD İngiltere 2-0 1981 ABD İngiltere 3-0
1968 Avustralya Hollanda 3-0 1982 ABD AFC 3-0
1969 ABD Avustralya 2-1 1983 Çekoslovakya AFC 2-1
1970 Avustralya AFC 3-0 1984 Çekoslovakya Avustralya 2-1
1971 Avustralya jngiltere 3-0 1985 Çekoslovakya ABD 2-1
1972 Güney Afrika İngiltere 2-1 1986 ABD Çekoslovakya 3-0
1973 Avustralya Güney Afrika 3-0 1987 AFC ABD 2-1
1974 Avustralya ABD 2-1 1988 Çekoslovakya SSCB 2-1
1975 Çekoslovakya Avustralya 3-0 1989 ABD İspanya 3-0
1976 ABD Avustralya 2-1
122 SPOR

Avustralya Açık Tenis Şampiyonluğu— tekler

yi erkekler bayanlar

1905 R. Heath (Avustr.)


1906 T. VVilding (Y.Z.)
1907 H. Rice (Avustr.)
1908 F. A lexander (ABD)
1909 T. VVilding (Y.Z.)
1910 R. Heath (Avustr.)
1911 N. Brookes (Avustr.)
1912 J.C. Parke (İng.)
1913 E.F. Parker (Avustr.)
1914 P. O'Hara VVood (Avustr.)
1915 F.G. Lowe (İng.)
1916-18 yarışm a yapılmadı
1919 A.R.F Kingscote (İng.)
1920 P. O'Hara VVood (Avustr.)
1921 R. G em m ell (Avustr.)
1922 J. Anderson (Avustr.) M. Molesvvorth (Avustr.)
1923 P. O'Hara VVood (Avustr.) M. Molesvvorth (Avustr.)
1924 J. Anderson (Avustr.) S. Lance (Avustr.)
1925 J. Anderson (Avustr.) D. A khurst (Avustr.)
1926 J. Havvkes (Avustr.) D. A khurst (Avustr.)
1927 G. Patterson (Avustr.) E. Boyd (Avustr.)
1928 J. Borotra (Fr.) D. A khurst (Avustr.)
1929 J.C. Gregory (İng.) D. A khurst (Avustr.)
1930 E.F. Moon (Avustr.) D. A khurst (Avustr.)
1931 J. Cravvford (Avustr.) C. Buttsvvorth (Avustr.)
1932 J. Cravvford (Ayustr.) C. Buttsvvorth (Avustr.)
1933 J. Cravvford (Avustr.) J. Hartigan (Avustr.)
1934 F. Perry (İng.) J. Hartigan (Avustr.)
1935 J. Cravvford (Avustr.) D. Round (İng.)
1936 A. Û uist (Avustr.) J. Hartigan (Avustr.)
1937 V. McGrath (Avustr.) N. VVynne (Avustr.)
1938 D. Budge (ABD) D. Bundy (ABD)
1939 J. Bromvvich (Avustr.) E. VVestacott (Avustr.)
1940 A. û u is t (Avustr.) N. VVynne (Avustr.)
1941-45 yarışma yapılmadı
1946 J. Bromvvich (Avustr.) N. VVynne Bolton (Avustr.)
1947 D. Pails (Avustr.) N. Bolton (Avustr.)
1948 A. Û uist (Avustr.) N. Bolton (Avustr.)
1949 F. Sedgman (Avustr.) D. Hart (ABD)
1950 F. Sedgman (Avustr.) L. Brough (ABD)
1951 D. Savitt (ABD) N. Bolton (Avustr.)
1952 K. M cGregor (Avustr.) T. Long (Avustr.)
1953 K. Rosevvall (Avustr.) M. C onnolly (ABD)
1954 M. Rose (Avustr.) T. Long (Avustr.)
1955 K. Rosevvall (Avustr.) B. Penrose (Avustr.)
1956 L. Hoad (Avustr.) M. Carter (Avustr.)
1957 A. Cooper (Avustr.) S. Fry (ABD) .
1958 A. Cooper (Avustr.) A. M ortim e r (İng.)
1959 A. O lm edo (Peru) M. Carter Reitano (Avustr.)
1960 R. Laver (Avustr.) M. Sm ith (Avustr.)
1961 R. Emerson (Avustr.) M. Sm ith (Avustr.)
1962 R. Laver (Avustr.) M. Sm ith (Avustr.)
1963 R. Emerson (Avustr.) M. Sm ith (Avustr.)
1964 R. Emerson (Avustr.) M. Sm ith (Avustr.)
1965 R. Emerson (Avustr.) M. Sm ith (Avustr.)
1966 R. Emerson (Avustr.) M. Sm ith (Avustr.)
1967 R. Emerson (Avustr.) N. Richey (ABD)
1968 B. Bovvrey (Avustr.) B.J. King (ABD)
1969 R. Laver (Avustr.) M. Sm ith Court (Avustr.)
1970 A. Ashe (ABD) M. Court (Avustr.)
1971 K. Rosevvall (Avustr.) M. Court (Avustr.)
1972 K. Rosevvall (Avustr.) V. VVade (İng.)
°73 J. Nevvcombe (Avustr.) M. Court (Avustr.)
SPOR 123

Avustralya Açık Tenis Şampiyonluğu—tekler (devam)

yıl erkekler bayanlar

1974 J. Connors (ABD) E. Goolagong (Avustr.)


1975 J. Nevvcombe (Avustr.) E. G oolagong (Avustr.)
1976 M. Edmondson (Avustr.) E. G oolagong Cavvley (Avustr.)
1977 R. Tanner (ABD) K. Reid (Avustr.)
1978* V. G erulaitis (ABD) E. Cavvley (Avustr.)
1979 G. Vilas (Arj.) C. O 'N eill (Avustr.)
1980 G. Vilas (Arj.) B. Jordan (ABD)
1981 B. Teacher (ABD) H. Mandlikova (Çek.)
1982 J. K riek(G .A f.) M. Navratilova (ABD)
1983 J. Kriek (G. Af.) C. Evert Lloyd (ABD)
1984 M. VVilander (İsveç) M. Navratilova (ABD)
1985 M. VVilander (İsveç) C. Evert Lloyd (ABD)
1986 S. Edberg (jsveç) M. Navratilova (ABD)
1987 S. Edberg (İsveç) H. Mandlikova (Çek.)
1988 M. VVilander (İsveç) S. Graf (AFC)
1989 I. Lendl (Çek.) S. Graf(AFC)
* Tu rn uva la r A ralık 1977'den bu yana ocak yerine aralık ayında düzenlenm ektedir.

Avustralya Açık Tenis Şampiyonluğu— çiftler

yi» erkekler bayanlar

1905 T. Tachell/R. Lycett


1906 T. VVilding/R. Heath
1907 H. Parker/VV. Gregg
1908 F. Alexander/A. Dunlop
1909 E.F. Parker/J. Keane
1910 H. Rice/A. Campbell
1911 R. Heath/R. Lycett
1912 J.C. Parke/C. Dixon
1913 E.F. Parker/A. Hedemann
1914 A. Campbell/G. Patterson
1915 H. Rice/C. Todd
1916-18 yarışma yapılmadı
1919 P. O'Hara VVood/R.V. Thomas
1920 P. O'Hara VVood/R.V. Thomas
1921 R. Gemmell/R.V. Thomas
1922 G. Patterson/J. Havvkes E. Boyd/M. M ountain
1923 P. O'Hara VVood/C. St. John E. Boyd/S. Lance
1924 N. Brookes/J. Anderson D. Akhurst/S. Lance
1925 G. Patterson/P. O'Hara VVood D. Akhurst/S. Lance Harper
1926 G. Patterson/J. Havvkes P. O'Hara VVood/E. Boyd
1927 G. Patterson/J. Havvkes P. O'Hara VVood/L. Bickerton
1928 J. Borotra/J. Brugnon D. Akhurst/E. Boyd
1929 J. Cravvford/H. Hopman D. Akhurst/L. Bickerton
1930 J. Cravvford/H. Hopman M. Molesvvorth/E. Hood
1931 C. Donohoe/R. Dunlop D. Akhurst Cozens/L. Bickerton
1932 J. Cravvford/E.F. Moon C. Buttsvvorth/M. Cravvford
1933 E. Vines/K. Gledhill M. Molesvvorth/E. VVestacott
1934 F. Perry/G. Hughes M. Molesvvorth/E. VVestacott
1935 J. Cravvford/V. McGrath E. Dearman/N. Lyle
1936 A. Quist/D. Turnbull T. Coyne/N. VVynne
1937 A. Quist/D. Turnbull T. Coyne/N. VVynne
1938 A. Quist/J. Bromvvich T. Coyne/N. VVynne
1939 A. Quist/J. Bromvvich T. Coyne/N. VVynne
1940 A. Quist/J. Bromvvich T. Coyne/N. VVynne
1941-45 yarışm a yapılmadı
1946 A. Quist/J. Bromvvich J. Fitch/M. Bevis
1947 A. Quist/J. Bromvvich T. Coyne Long/N. VVynne Bolton
1948 A. Quist/J. Bromvvich T. Long/N. Bolton
1949 A. Quist/J. Bromvvich T. Long/N. Bolton
124 SPOR

Avustralya Açık Tenis Şampiyonluğu— çiftler (devam)

yıl erkekler bayanlar

1950 A. Quist/J. Bromvvich L. Brough/D. Hart


1951 F. Sedgman/K. M cG regor T. Long/N. Bolton
1952 F. Sedgman/K. M cG regor T. Long/N. Bolton
1953 L. Hoad/K. Rosevvall M. Connolly/J. Sampson
1954 R. Hartvvig/M. Rose M. Bevis Hawton/B. Penrose
1955 V. Seixas/T. Trabert M. Havvton/B. Penrose
1956 L. Hoad/K. Rosevvall M. Havvton/T. Long
1957 L. Hoad/N. Fraser A. Gibson/S. Fry
1958 A. Cooper/N. Fraser M. Hawton/T. Long
1959 R. Laver/B. Mark R. Schuurman/S. Reynolds
1960 R. Laver/B. Mark M. Bueno/C. Trum an
1961 R. Laver/B. Mark M. Reitano/M. Smith
1962 R. Emerson/N. Fraser M. Smith/R. Ebbern
1963 B. Hevvitt/F. Stolle M. Smith/R. Ebbern
1964 B. Hevvitt/F. Stolle J. Tegart/L. Turner
1965 J. Nevvcombe/T. Roche M. Sm ith/L. Turner
1966 R. Emerson/F. Stolle C. Graebner/N. Richey
1967 J. Nevvcombe/T. Roche L. Turner/J. Tegart
1968 D. Crealy/A. Stone K. Krantzcke/K. M elville
1969 R. Emerson/R. Laver M. Sm ith Court/J. Tegart
1970 B. Lutz/S. Sm ith M. Court/J. Tegart Dalton
1971 J. Nevvcombe/T. Roche M. Court/E. Goolagong
1972 O. Davidson/K. Rosevvall K. Harris/H. Gourlay
1973 M. Anderson/J. Nevvcombe M. Court/V. Wade
1974 R. Case/G. Masters E. Goolagong/P. Michel
1975 J. Alexander/P. Dent E. Goolagong/P. Michel
1976 J. Nevvcombe/T. Roche E. G oolagong Cavvley/H. Gourlay
1977 A. Ashe/T. Roche " D. Fromholtz/H. G ourlay
1978* A. Stone/R. Ruffels E. Cavvley/H. G ourlay Cavvleyt
C. Matison/P. VVhytcrosst
1979 W. Fibak/K. VVarvvick R. Tomanova/B. Nagelsen
1980 P. McNamara/P. McNamee J. Chaloner/D. Evers
1981 K. W arwick/M . Edmondson M. Navratilova/B. Nagelsen
1982 K. W arwick/M . Edmondson K. Jordan/A. Sm ith
1983 J. Alexander/J. Fitzgerald M. Navratilova/P. Shriver
1984 M. Edmondson/P. McNamee M. Navratilova/P. Shriver
1985 M. Edmondson/S. Stevvart M. Navratilova/P. Shriver
1986 P. Annacone/C. van Rensburg M. Navratilova/P. Shriver
1987 S. Edberg/A. Jarryd M. Navratilova/P. Shriver
1988 R. Leach/J. Pugh M. Navratilova/P. Shriver
1989 R. Leach/J. Pugh M. Navratilova/P. Shriver
* Tu rn uva la r A ra lık 1977'den bu yana ocak yerin e aralık ayında düzenlenm ektedir, t Y a ğ m u r nedeniyle
fin a lle r yapılam adı.
SPOR 125

VOLEYBOL

Dünya Voleybol Şampiyonluğu

yıl erkekler bayanlar yıl erkekler bayanlar

1949 SSCB 1970 ADC SSCB


1952 SSCB SSCB 1972* Japonya SSCB
1956 Çekoslovakya SSCB 1974 Polonya Japonya
1960 SSCB SSCB 1976* Polonya Japonya
1962 SSCB Japonya 1978 SSCB Küba
1964* SSCB Japonya 1980* SSCB SSCB
1966 Çekoslovakya Japonya 1982 SSCB ÇHC
1967 yarışma Japonya 1984* ABD ÇHC
yapılmadı 1986 ABD ÇHC
1968* SSCB SSCB 1988* ABD SSCB
* O lim p iya t şam p iyon u dünya şa m p iyon u o larak kabul edildi.

fÜ Z M E

Dünya Yüzme Şampiyonluğu-—erkekler

serbest
yıl 100 m 200 m 400 m 1.500 m

1973 J. M ontgom ery (ABD) J. M ontgom ery (ABD) R. DeMont (ABD) S. Holland (Avustr.)
1975 A. Coan (ABD) T. Shaw(ABD) T. Shavv(ABD) T. Shavv (ABD)
1978 i►D. McCagg (ABD) B. Forrester (ABD) V. Salnikov (SSCB) V. Salnikov (SSCB)
1982 J. VVoithe (ADC) M. Gross (AFC) V. Salnikov (SSCB) V. Salnikov (SSCB)
1986 M. Biondi (ABD) M. Gross (AFC) R. Henkel (AFC) R. Henkel (AFC)

kurbağalama kelebek

yıl 100 m 200 m 100 m 200 m

1973 J. Hencken (ABD) D. VVilkie (jng.) B. Robertson (Kan.) R. Backhaus (ABD)


1975 D. VVilkie (İng.) D. VVilkie (İng.) G. Jagenburg (ABD) B. Forrester (ABD)
1978 W. Kusch (AFC) N. Nevid (ABD) J. Bottom (ABD) M. Bruner (ABD)
1982 S. Lundquist (ABD) V. Davis (Kan.) M. Gribble (ABD) M. Gross (AFC)
1986 V. Davis (Kan.) J. Szabo (Mac.) P. Morales (ABD) M. Gross (AFC)

sırtüstü

yıl 100 m 200 m

1973 R. Matthes (ADC) R. Matthes (ADC)


1975 R. Matthes (ADC) Z. Verraszto (Mac.)
1978 B. Jackson (ABD) J. Vassallo (ABD)
1982 D. Richter (ADC) R. Carey (ABD)
1986 I. Polyanski (SSCB) I. Polyanski (SSCB]
takım bayrak

yıl 4x1 00 m serbest 4x2 00 m serbest 4 x 100 m karışık

1973 ABD ABD ABD


1975 ABD AFC ABD
1978 ABD ABD ABD
1982 ABD ABD ABD
1986 ABD ADC ABD
126 SPOR

Dünya Yüzme Şampiyonluğu— erkekler (devam)

bireysel karışık tram plen atlama

yıl 200 m 400 m tram plen kule

1973 G. Larsson (İsveç) A. Hargitay (Mac.) P. Boggs (ABD) K. Dibiasi (İt.)


1975 A. Hargitay (Mac.) A. Hargitay (Mac.) P. Boggs (ABD) K. Dibiasi (İt.)
1978 G. Sm ith (Kan.) J. Vassallo (ABD) P. Boggs (ABD) G. Louganis (ABD)
1982 A. Sidorenko (SSCB) R. Prado (Bre.) G. Louganis (ABD) G. Louganis (ABD)
1986 T. Darnyi (Mac.) T. Darnyi (Mac.) G. Louganis (ABD) G. Louganis (ABD)

Dünya Yüzme Şampiyonluğu— bayanlar

serbest

yıl 100 m 200 m 400 m 800 m

1973 K. Ender (ADC) K. Rothham m er (ABD!) H. Greenvvood (ABD) N. Calligaris (İt.)


1975 K. Ender (ADC) S. Babashoff (ABD) S. Babashoff (ABD) J. T urrall (Avustr.)
1978 B. Krause (ADC) C. VVoodhead (ABD) T. VVickham (Avustr.) T. VVickham (Avustr.)
1982 B. Meineke (ADC) A. Verstappen (Hol.) C. S chm idt (ADC) K. Linehan (ABD)
1986 K. O tto (ADC) H. Friedrich (ADC) H. Friedrich (ADC) A. Strauss (ADC)

kurbağalama kelebek

yi 100 m 200 m 100 m 200 m

1973 R. Vogel (ADC) R. Vogel (ADC) K. Ender (ADC) R. Kother (ADC)


1975 H. Anke (ADC) H. Anke (ADC) K. Ender (ADC) R. Kother (ADC)
1978 J. Bogdanova (SSCB) L. Kaçuşite (SSCB) J. Pennington (ABD) T. Caulkins (ABD)
1982 U. Gevveniger (ADC) S. Varganova (SSCB) M. M eagher (ABD) I. Geissler (ADC)
1986 S. Gerasch (ADC) S. Hörner (ADC) K. Gressler (ADC) M. Meagher (ABD)

sırtüstü

yıl 100 m 200 m

1973 U. Richter (ADC) M. Belote (ABD)


1975 U. Richter (ADC) B. Treiber (ADC)
1978 L. Jezek (ABD) L. Jezek (ABD)
1982 K. Otto (ADC) C. Sirch (ADC)
1986 B. M itchell (ABD) C. Sirch (ADC)

takım bayrak

yıl 4x1 00 m serbest 4x2 00 m serbest 4x1 00 m karışık

1973 ADC ADC


1975 ADC ADC
1978 ABD ABD
1982 ADC ADC
1986 ADC ADC ADC

bireysel karışık tram plen atlama

yıl 200 m 400 m tram plen kule

1973 A. Hübner (ADC) G. VVegner (ADC) K. Kohler (ADC) U. Knape (İsveç)


1975 K. Heddy (ABD) U. Tauber (ADC) İ. Kalinina(SSCB) J. Ely (ABD)
1978 T. Caulkins (ABD) T. Caulkins (ABD) İ. Kalinina (SSCB) İ. Kalinina (SSCB)
1982 P. Schneider (ADC) P. Schneider (ADC) M. Neyer (ABD) W. VVyland (ABD)
1986 K. Otto (ADC) K. Nord (ADC) G aoM in(Ç H C ) Chen Lin (ÇHC)
SPOR KAZALARI 127

SPOR KAZALARI. İnsanlar genellikle ya


hoşlandıkları için ya da zinde ve sağlıklı
kalmak amacıyla spor yaparlar. Am a ne yazık
ki spor yapmanın da kendine göre tehlikeleri
vardır ve birçok spor dalında sakatlanm a ya
da yaralanmayla sonuçlanan kazalar oldukça
sık yaşanır. Tenisçilerde dirsek eklemlerinin
tutulması, futbolcularda diz ya da ayak bur­
kulması, ragbi ve A m erikan futbolunda kırı­
lan kem ikler spor kazalarının olağan sonuçla­
rıdır.
G enel olarak, iki takım oyuncuları arasında
birebir mücadeleye dayanan ragbi, A m erikan
futbolu, buz hokeyi gibi sert takım oyunların­
da ve boks, judo, karate gibi dövüş sporların­
da ağır sakatlanm a olasılığı daha yüksektir.
Ayrıca, dağcılık ve kaya tırmanışı, yelken
uçuşu (takm a kanatla havada serbest uçuş),
kayak, m otosiklet ve otomobil yarışı gibi bazı
Associated Press
sporlar da doğrudan doğruya sporun niteliği
A m e rika n fu tb o lu g ib i, te h lik e li çarp ışm a la rın
ve kullanılan araçlar nedeniyle tehlike öğesi o ld u ğ u s p o rla rd a o y u n c u la r s a ka tlan m am ak için
taşır. Buna karşılık tenis, duvar tenisi, bad­ koru yucu başlık g iye rle r.
m inton, kürek sporu, kriket, basketbol, jim ­
nastik gibi sporlarda tehlike riski daha azdır
ve hafif burkulm a ya da incinmeleri aşan Antrenman ve Hazırlık
sorunlarla pek karşılaşılmaz. İyi bir antrenm an sporcunun başarı şansını
(performansını) artırm akla kalmaz, sakatlan­
Hangi Sporlar Tehlikelidir m a riskini de azaltır. Hiç hazırlanmadan
H em en her spor dalında geçici sakatlık ve haltere başlayan antrenmansız bir insanın
yaralanm alar olabilir. A m a, ölümle sonuçla­ gevşek kasları ve sertleşmiş eklemleri bu
nan kazaların en sık yaşandığı beş spor dalı ağırlık altında öylesine zorlanır ki, eklem
yüzme, kano, dağcılık, kaya tırmanışı ve burkulması ve kas incinmesi hemen hemen
ragbidir. Listenin en başındaki yüzme sporu­ kaçınılmaz bir sonuçtur. Aynı nedenle, koş­
nun tehlikesi dalma ve sualtında yüzmeden maya yeni başlayan birinin daha ilk denem e­
kaynaklanır; oysa havuzda ve gözetim altında de m aratona katılması da düşünülemez. G e­
yapıldığında bu sporun hiçbir tehlikesi nel kural olarak spor eğitiminde en iyi yön­
yoktur. tem , amaçlanan sporun daha hafif biçimiyle
Birçok spor dalında, hatta rüzgâr sörfü ve çalışmalara başlamaktır. A ntrenm an öncesin­
bisiklete binme gibi bireysel sporlarda bile, de yapılan birkaç dakikalık ısınma egzersizle­
bir kulübün çalışmalarına katılmak hem daha ri, kasları ve eklemleri gevşeterek bu aşırı
güvenlidir, hem de insan kendini daha çok yüklenmeye hazırlar; böylece sakatlanm a ola­
geliştirebilir. Örneğin bir binicilik okulunda sılığını azaltır.
eğiticiler yalnızca ata iyi binmenin kurallarını Kullanılacak spor gereçlerinin seçimi de
değil, zorunlu durum larda en tehlikesiz bi­ çok önemli bir konudur. Örneğin dağcılıkta
çimde nasıl düşüleceğini de öğretirler. Ayrı­ ve yelken uçuşunda sporcunun yaşama şansı
ca, uzmanlaşmış eğiticilerin çoğu ilkyardım büyük ölçüde buna bağlıdır. Sert ve engebeli
konusunda da bilgilidir. Profesyonel sporlar­ yollarda koşacak bir sporcu da tabanı des­
da ise, sporcuların sağlığıyla ilgilenen antre­ teklenmiş özel spor ayakkabıları giymemiş­
nörler, koçlar, fizik tedavi uzmanları ve spor se bacak ve om ur eklemleri kolayca incine­
hekimleri vardır. bilir.
128 SPOR KAZALARI

Sporcularda Görülen Sakatlıklar özellikle doğal olmayan hareketlere zorlamak


Spor yapm aktan kaynaklanan sakatlıklar baş­ da o kadar zararlıdır. Eklemleri yerinde tutan
lıca iki grupta toplanır. Bunlardan ilki, genel­ bağlar ve kasların kemiklere tutunm asını sağ­
likle çarpışma, düşme gibi kazalardan ya da layan kirişler sürekli gerildiğinde kopabilir.
sert hareketlerden ileri gelen /ravraa’lardır. Birbirine eklem lenen kemiklerin ucunu örten
Derideki sıyrıklar, eklem burkulm aları, kas­ kıkırdak dokusunun kayganlığını ve esnekliği­
ların incinmesi ya da yırtılması bu gruptaki ni yitirmesi de kemiklerin birbiriyle kaynaş­
sakatlıkların en sık karşılaşılan örnekleridir. masına ve sonuçta eklem lerin tümüyle hare­
D aha ağır travm alar arasında derin yaralar, ketsiz kalmasına yol açabilir (bak. AR TR İTVE
kırık ve çıkıklar (kırılan kemikler ve yerinden R o m a tiz m a ).
çıkan eklem ler), beyin sarsıntıları sayılabilir. Basketbol ve voleybol oyuncularında diz,
Diz ekleminin her iki yanında bulunan ve tenisçilerde dirsek, golf oyuncularında omuz,
kemik yüzeylerin birbirine sürtünmesini en­ bisikletçilerde om ur eklemlerinin aşın zorlan­
gelleyen yarımay biçimindeki lifsi kıkırdakla­ ması, çoğu zaman bu eklem lerde yapısal
rın (menisküslerin) yırtılması da futbolcular­ bozukluklara neden olur. Bunlar, tedavisi
da oldukça sık görülen bir spor travmasıdır. aylarca, hatta yıllarca süren önemli sorunlar­
Temiz tutulm ayan açık yaraların m ikrop kap­ dır; bazı durum larda kalıcı bir sakatlıkla bile
ması ise tetanos tehlikesi açısından büyük sonuçlanabilir. Eklem ağrıları önceleri yalnız­
önem taşır; bu yüzden sporcuların tetanos ca spor yaparken duyulur; ama bu uyarıcı
aşılarını zamanında yaptırmaya özen göster­ işaretler göz ardı edildiğinde, eklemdeki ra­
meleri gerekir (bak. TETANOS). hatsızlık günlük yaşamda, örneğin yürürken
İkinci gruptaki sakatlıklar, kasların ve ek­ ya da yazı yazarken de etkisini göstermeye
lemlerin sürekli olarak aşırı zorlanmasından başlar.
kaynaklanır. Düzenli antrenm an yaparak vü­
cudu çalıştırmak ne kadar yararlıysa, kaslara Spor Hekimliği
ve eklem lere gereğinden çok yüklenmek, Günüm üzde başarılı sporcuların hemen hepsi
büyük bir baskı altında yaşıyorlar. Spor yap­
mak genellikle çok çaba, zaman ve para
gerektiren bir etkinliktir; ayrıca sakatlanma
riski de oldukça yüksektir. Üstelik sporcula­
rın çoğu sakatlansa bile spordan kolay kolay
vazgeçemez.
Profesyonel sporcuların yanı sıra sağlığını
korum ak ya da boş zamanlarını değerlendir­
mek amacıyla spor yapanların sayısı da gün
geçtikçe artıyor. Bu katılımın artması, spor­
dan kaynaklanan sakatlıkların ve bu sakatlık­
ları tedavi edecek uzman sayısının da aynı
oranda artması dem ektir. Bu nedenle çağı­
mızda tıbbın özel bir uzmanlık dalı olarak
spor hekimliği gelişmiş, büyük hastanelerin
çoğunda sporcular için tedavi ve rehabilitas­
yon merkezleri kurulm uştur. Spordan kay­
naklanan önemli sakatlıkların tedavisinde de
tıbbın geleneksel yöntem lerinden, özellikle
fizik tedavi, masaj tedavisi ve ameliyat tek­
niklerinden yararlanılır. Rehabilitasyonun
amacı ise, sakatlığı giderilen sporcuyu fiziksel
Bir fu tb o l m açında yüzü nd en ya ra la nan o yu n cu n u n
sahada ilk te d a visi ya p ılıyo r. Saha d o kto ru işini ve ruhsal yönden güçlendirerek yeniden spor
b itirin c e fu tb o lc u y e n id e n oyu na katılacaktır. yaşamına kazandırmaktır.
SRİ LANKA 129

SRİ LANKA, Hindistan’ın güneydoğusunda


SRİ LAN KA'YA İLİŞKİN BİLGİLER
bir ada devletidir. 1972’ye kadar adı Seylan
olan bu ada, 437 km uzunluğundadır; en geniş YÜZÖLÇÜMÜ: 65.610 km2.
yeri ise 225 kilom etredir. Sri Lanka’nın dar NÜFUS: 16.842.000 (1989).
kuzey ucu, Hindistan’dan M anar Körfezi ve YÖNETİM: İngiliz Uluslar Topluluğu üyesi, demokratik
Palk Boğazı ile ayrılmıştır. Kuzeybatısındaki sosyalist cum huriyet.
BAŞKENT: Yasama ve yargı başkenti Sri Jayavvardena-
küçük M anar Adası, Adem Köprüsü adı pura; yönetsel başkenti Kolombo.
verilen, kum yığınlarından oluşmuş bir dizi DOĞAL YAPI: Adanın güney bölüm ünün ortasında, en
adacıkla H indistan’ın güneydoğusundaki ada­ yüksek yeri Pidurutalagala Doruğu olan bir dağlık
bölge vardır.
lara bağlı gibidir.
ÖNEMLİ KENTLER: Kolom bo, Dehivvala-Mount Lavinia,
Kıyılarının büyük bölümü kumullarla kaplı Moratuvva, Caffna, Kandy, Gaile, Kotte.
olan Sri Lanka’nın iç bölümleri genellikle BAŞLICA ÜRÜNLER: Çay, kauçuk, hindistancevizi.
dağlıktır. Adanın en yüksek yeri 2.524 metre EĞİTİM: 5-16 yaşları arasında zorunludur.
yüksekliğindeki Pidurutalagala D oruğu’dur.
Üzerindeki bir kayada 160 cm uzunluğunda
ve 75 cm genişliğinde, ayak izine benzer ayında dünyanın birçok yerinden binlerce
bir çukur bulunan Âdem Doruğu ise ada­ hacı bu ayak izini ziyarete gelir.
nın en ünlü ziyaret yeridir. Budacılar kaya Kuzey Sri Lanka düzlüktür. Büyük ırm ak­
üzerindeki bu izin B uda’nın, Hindular kendi ların olmadığı bu bölgedeki en büyük ırmak
tanrıları Şiva’nın, Hıristiyanlar ise Aziz To- 331 km uzunluğundaki Mahaweli G anga’dır.
m as’ın ayak izi olduğuna inanırlar. Müslü- Üzerinde 500 m etrelik bir baraj yapılmakta
m anlar, A dem ’in cennetten kovulduğu zaman olan bu ırmak, büyük bir sulama ve balık
bu dağda 1.000 yıl tek ayağı üzerinde durma üretm e projesinin merkezidir. A da ekvatora
cezasına çarptırıldığı inancındadır. Doruğun çok yakın olduğu için iklim sıcaktır; ama
adı da bu inançtan kaynaklanır. H er yıl mart dağlık bölgeler daha serindir. Yağmur en
fazla eylül ve mayıs ayları arasında, güneyba­
tıdan esen muson rüzgârları sırasında yağar
(b a k . M u so n ).
A dalardaki sık orm anlarda abanoz gibi,
kerestesi değerli ağaçlar yetişir. Ayrıca dev
eğreltiotları ve palmiye ağaçları vardır. Y aba­
nıl olarak yaşayan fil ve m andaların bir bölü­
mü eğitilip yük hayvanı olarak kullanılır.
A dada eskiden çok olan pars, timsah, tembel
ayı ve geyik gibi büyük hayvanlara günümüz­
de az rastlanır.
Sri Lanka nüfusu, değişik dönem lerde ada­
ya gelmiş olan farklı toplulukların karışımın­
dan oluşmuştur. Bu topluluklardan Sinhaliler
toplam nüfusun dörtte üçünü oluşturur. İkinci
büyük topluluk Tam iller’dir. A rap kökenli
olan M üslamanlar da Tamil dili konuşur. Az
sayıdaki Veddalar adanın yerli halkının so­
yundan gelir. Sri Lanka’da, Hintliler ve az
sayıda Avrupa kökenli topluluk da vardır.
Sinhaliler genellikle Budacı, Tam iller’in çoğu
ise H indu’dur.
Sri L anka’nın başlıca ürünü, en iyisi yüksek
bölgelerde yetişen çaydır. A dada 1870’lerde
başlayan çay üretiminin büyük bölümü,
130 SSCB

Sinhaliler adanın kuzey düzlüklerine yerleşe­


rek güzel kentler ve bir sulama sistemi kurdu
lar Yapay göller ya da büyük sarnıçlar
yaparak muson yağmurlarıyla gelen suları
topladılar, toplanan suyu tarlalara taşıyacak
kanallar yaptılar Büyük Buda heykelleriyle
ünlü olan ve günümüze yıkıntıları kalmış olan
eski Anuradhapura kentinde bir zamanlar
1 milyondan fazla insanın yaşadığı söylenir
300 yıl sonra Güney Hindistan'dan gelen
Tarpiller adayı istila etti. O zamandan sonra
adanın tarihi bit çatışmalar ve savaşlar tarihi
The Hutchison I,ibran oldu Kral I Kasyapo (İS 477) Sigiriya’da bir
Sri Lanka'nın dışarıya sattığı başlıca ürü n çaydır. kayanın üstünde büyük bir kent kurdu Bu
Resim de g ö rü le n pla n ta syo n da ğlık iç bölgede,
Nııvvara E liya 'd a d ır kent olağanüstü güzel freskleriyle ünlüdür
Tam iller’in yavaş yavaş güneye doğru ittiği
1970’te devletleştirilene kadar İngilizler’in Sinhaliler günümüzde ormanların içinde ka
elindeydi Ülkede yetişen öteki ürünler kan lıntıları bulunan yeni başkent Polonnaruva’yı
çuk pirinç, hindistancevizi, tütün, sebze ve kurdular. 16 yüzyılda gelen Portekizliler,
meyvedir. Başlıca yeraltı kaynakları ise demir adayı yedi krallığa ayrılmış buldular Bu
cevheri, grafit, yakut, zümrüt gibi değerli büyük uygarlıktan günümüze yalnızca sık
taşlardır. orm anların örttüğü yıkıntılaı kaldı Adayı ele
Büyük bölümü devlet denetiminde olan geçiren Portekizliler halk Hıristiyan olmaya
fabrikalarda kâğıt, dokum a, çimento, deri zorlayarak acımasızca yönettiler 1602’de
ürünleri çanak çömlek, porselen, sabun ve HollandalI tüccarlaı adaya geldi HollandalI
gübre üretilir Sanayinin enerji gereksinimi lar 1656’da adayı Portekizlilerden aldı ama
hızlı akışlı ırm aklardan elde edilen hidroelek Sinhali krallığı Kandy bağımsızlığını 1818’e
trik enerjisiyle karşılanır. Ulaşım karayolu ve kadar korudu
demiryolu ile yapılır Ülkenin başlıca hava­ 18 yüzyıl sonlarında adaya Hindistan'dan
alanı Kolom bo’nun kuzeyindeki Katunaya İngilizler geldi 1798'de İngiliz sömürgesi olan
k a d a d ır Seylan. 1948’de bağımsız oluncaya kadar İn
giliz yönetiminde kaldı. Seylan 1972’de Sri
Tarih Lanka adını aldı ve adada cumhuriyet yöneti
İÖ 504'te Vicaya adlı bir savaşçının önderli mi kuruldu Yönetim biçimi Fransa’da uygu­
ğinde H indistan’ın Bengal bölgesinden gelen lanan sisteme benzeyen Sri I anka’da seçimle
The Hutchison Library
gelen bir başkan ve bir başbakan vardır
Son yıllarda Sinhaliler ve Tamiller arasın
daki toplumsal ve ekonomik eşitsizlikler siya
sal huzursuzluklara ve şiddet eylemlerine yol
açmıştır Adanın kuzeyinde yaşayan Tamiller
bağımsızlık için mücadeleye girişmiştir

SSCB b a k . S o v y e t S o s y a lİs t C u m h u rîy e tle rî


BİRLİĞİ.

S TA D Y U M , spor ovunları yarışma ve göste


riler için, belh bir plana göre tasarlanmış
büyük yapıların ortak adıdıı Stadyumlarda
geniş biı ovun alam ile izleyicileı için hazır­
K an d y'd e her yıl yapılan fil tö re n le ri kutsa! Buda lanmış ovun alanın çepeçevre kuşatan ve bir
tapınağı T o o th 'u n ön ü n d e sona erer amfitiyatro gibi basamak basamak yükselen
STALİN 131

oturm a yerleri (tribünler) bulunur. Genellikle


oval planlı olan stadyumların üstü yarım ya da
bütünüyle kapalı olabilir.
İlk stadyum lar İÖ 8. yüzyılda Eski Yunanlı­
la rc a , Olimpiyat Oyunları için yapılmıştı.
Atletizm yarışlarında kullanılan yaklaşık 183
m etrelik uzunluğa stade denirdi; bu yarışların
yapıldığı U biçimli ince uzun alanlara da bu
sözcükten türetilen stadion adı verildi. Daha
sonra Rom alılar stadion'u örnek alarak yap­
tıkları yapılara stadium adını verdiler.
Eski Yunan stadion'larının bazıları Olimpi­
yat Oyunlan’mn başlatıldığı yer olan Olympia’
daki stadyum gibi bir tepenin yamacında yer
alıyordu. Eski Yunanlılar at ve atlı araba Picturepoirıt

yarışları için de hipodrom lar yapmışlardı. 1988 O lim p iy a t O yu n la rı'n ın yap ıldığı Kore
Rom alılar da circus adını verdikleri hipod­ C u m h u riy e ti'n in başkenti S eu l'de ki O lim p iy a t
S tad yum u.
rom lar yaptılar.
19. yüzyılda atletizm yarışmalarına ilginin kentinde 1965’te açılan Astrodom e oldu. 65
artması ve Olimpiyat O yunlan’mn 1896’da bin kişilik bu stadyumu New O rleans’ta
yeniden başlatılması m odern stadyumların 1975’te açılan ve 97 bin izleyici alabilen 30
yapılmasına yol açtı. Olimpiyat Oyunları için katlı Superdome izledi. Superdome 207,2
A tina’da yapılan stadyum Eski Yunan sta- m etre çapında çelik kaburgalı bir kubbeyle
diori1lann bir benzeriydi. İlk m odern stadyum örtülüydü.
ise 1908 Londra Olimpiyatları için yapıldı.
1930’a kadar yalnızca A B D ’de çoğu kapalı Türkiye'de Stadyumlar
olan 100’den fazla stadyum yapılmıştır. Türkiye’de spor oyunları önceleri geniş düz­
Çekoslovakya’nın başkenti Prag’da 1943’te lüklerde yapılırdı. Ülkedeki ilk m odern stad­
tam am lanan Strahov Stadyumu 240 bin kişi yum, 15 Aralık 1936’da açılan A nkara 19
alabiliyordu. Bu dev stadyum günümüzde de Mayıs Stadyumu’dur. 25 bin kişi alan bu
dünyanın en büyük stadyum udur. Brezilya’ stadyum 1957’de genişletilerek kapasitesi 50
nın Rio de Janeiro kentindeki M aracanâ bin kişiye çıkarıldı. Ali Sami Yen (40 bin),
Stadyumu 200 bin kişi alabilecek büyüklükte­ İnönü (50 bin) ve Fenerbahçe (40 bin) İstan­
dir ve dünyanın en büyük stadyumları arasın­ bul’daki önemli stadyumlardır.
dadır. İzleyici sayısı 100 bini aşan öteki büyük Günüm üzde Türkiye’nin en büyük stadyu­
stadyum lar arasında L ondra’daki Wembley mu 1971 Akdeniz Oyunları için İzmir’de
(126 bin), M oskova’daki Lenin M erkez (103 kurulan 70 bin kişilik A tatürk Stadyum u’dur.
bin), M eksiko’daki A ztek (100 bin) stadyum ­ T ürkiye’de ilk tartan pist ve elektronik sayı
ları sayılabilir. levhası bu stadyumda kullanılmıştır.
20. yüzyılda stadyum yapımında büyük
gelişmeler görüldü. Yeni yapı teknikleri ve STALİN, Josef (1879-1953). R usça’da “çelik
gereçleri çok geniş alanların üstünün örtülm e­ adam ” anlam ına gelen “stalin” sözcüğü,
sine olanak veriyordu. İzleyiciyi güneş ışığın­ 1924’ten 1953’te ölene kadar SSCB’yi sınırsız
dan korum ak ve yer sayısını artırm ak amacıy­ bir yetkiyle yöneten Josef Vissarionoviç Cu-
la yeni tasarım lara girişildi. Ünlü İtalyan gaşvili’nin kendine seçtiği addır. Stalin döne­
mimar Pier Luigi Nervi 1960 Rom a Olimpiyat minde SSCB dünyanın en güçlü ülkeleri
Oyunları için üzeri kaburgalı bir kubbeyle arasına girmiştir.
örtülü kapalı bir spor salonu yaptı. Üzeri Stalin, yoksul bir Gürcü ailesinin çocuğu
bütünüyle örtülü ve içi havalandırmalı ilk olarak G ürcistan’ın Gori kentinde doğdu.
büyük stadyum A B D ’de, Texas’ın Houston (18. yüzyılda Rus Çarlığı’nın egemenliğine
132 STALİN

giren Gürcistan, günümüzde SSCB’yi oluştu­


ran 15 cumhuriyet arasındadır.) Babası ayak­
kabıcı, annesi çamaşırcı olan Stalin, Rusça’yı
G ori’deki kilise okulunda öğrendi. Tiflis’te
papazlık eğitimi gördüğü sırada, devrimci
eylemleri nedeniyle 20 yaşında okuldan atıldı.
D aha sonra çarlık yönetimini devirmek için
çalışan gruplara katılarak, Kafkasya’da işçi
gösterilerinde ve grevlerde etkin bir rol oyna­
dı. Birçok kez tutuklanıp sürgüne gönderildi
ve sürgünden kaçtı. 1905’te Lenin’le tanışan
Stalin, 1912’de Bolşevikler’in M erkez Komi-
te ’sine girdi (bak. L e n î n , V l a d î m İ r İ l y îç ) .
Çarlık yönetimini deviren 1917 Şubat Dev­
rimi gerçekleşince 1914’ten beri sürgünde
olduğu Doğu Sibirya’dan dönen Stalin, Bolşe- Çok sayıda re sm in i her fırsa tta serg ile tm e k, J o se f
vikler’i iktidara getiren 1917 Ekim Devrim i’ S ta lin 'in ö n d e rliğ in i p e kiştirm e k için kullandığı
ne katıldı ve yeni yönetimde çeşitli görevler y ö n te m le rd e n b iriy d i.
aldı (bak. EKİM D EV R İM İ) . İyi bir örgütçü olan
Stalin yönetim içinde kısa zam anda güç ka­
zandı. 1922’de, önemli bir görev olan Kom ü­ cezalandırıldı. 1936’daki “Büyük Temizlik”te
nist Parti Genel Sekreterliği’ne getirildi. Le- Stalin’e bağlılığından kuşku duyulan binlerce
nin’in hastalığının ağırlaştığı bu dönemde yönetici, subay ve parti üyesi görevlerinden
genel sekreterlik görevinden yararlanarak alındı ve birçoğu öldürüldü.
parti içindeki konum unu daha da güçlendirdi. Ülke içinde olduğu gibi ülke dışında da
1924’te Lenin ölünce partide önderlik m ü­ Stalin’i korkutan düşmanları vardı. A lm anya’
cadelesi başladı. Lenin vasiyetinde Stalin’in da yönetime gelmiş olan ve SSCB’ye düşman­
genel sekreterlikten alınmasını istemişti, ama lığını gizlemeyen faşist diktatör A dolf Hitler
Stalin parti içindeki konum undan yararlana­ büyük bir ordu kuruyordu. H itler’in ülkesine
rak bu vasiyetin açıklanmasını önledi. Ekim saldıracağından kuşkulanan Stalin, bu saldırı­
Devrim i’nin önderlerinden olan Lev Troçki yı hiç olmazsa geciktirmek amacıyla Ağustos
ile giriştiği mücadeleyi kazanarak 1929’da 1939’da Alm anya ile bir saldırmazlık antlaş­
Troçki’yi sürgüne gönderdi ve SSCB’nin yö­ ması imzaladı. A m a, bu antlaşma Haziran
netimine egemen oldu. 1941’de A lm anlar’ın SSCB’ye saldırmasını
Stalin, geri kalmış ve iç savaşla yıpranmış önleyemedi. Alman saldırısından bir ay önce
olan ülke ekonomisini güçlendirmek için sa­ başbakanlık sıfatını da almış olan Stalin,
nayileşmeye öncelik veren bir politika benim ­ savaşta SSCB ordusunun yönetimini üstlendi.
sedi. Yapılan beş yıllık planlarla bir yandan M oskova önlerine kadar gelmiş olan Alman
sanayi geliştirilirken, bir yandan da tarımsal ordularına karşı önce savunmayı daha sonra
üretim kooperatifler ve büyük devlet çiftlikle­ karşı saldırıyı örgütleyen Stalin, 1942’de Sta­
ri çevresinde örgütlendi. lingrad (bugün Volgograd), 1943’te de Kursk’
Dünyanın bu ilk sosyalist devletine karşı taki çarpışmalarda Kızıl O rdu’nun başarıla­
kapitalist ülkelerin takındığı düşmanca tavır, rıyla N aziler’in yenilgisinde önemli rol oynadı
sanayileşmenin tümüyle yurtiçi kaynaklara (bak. İKİNCİ D ü n y a S a v a ş i ) .
dayandırılması zorunluluğunu getirmişti. Sa­ 1943’te A lm anya’nın savaşı kaybedeceği
nayi, sürekli olarak tarım dan aktarılan kay­ anlaşıldıktan sonra Stalin, İra n ’ın Tahran
naklarla geliştirildi. Bu durum un yol açtığı kentinde ve Kırım’daki Yalta kentinde yapı­
zorluklar karşısında ortaya çıkan tepkileri lan toplantılarda A B D Başkanı Franklin D.
Stalin zor kullanarak bastırma yoluna gitti. Roosevelt ve İngiltere Başbakanı Winston
H er türlü eleştiri ve karşı görüş şiddetle Churchill ile savaş sonrasında A vrupa’nın
STANLEY 133

alacağı yeni biçimi görüştü. 1945’te de ABD İngiltere’ye döndü ve How I Found Living­
Başkanı H arry S. Trum an ve İngiltere Başba­ stone (1872; “Livingstone’ı Nasıl Buldum ”)
kanı Clem ent R. A ttlee ile Berlin yakınındaki adlı kitabını yayımladı. 1873’te Kraliyet Coğ­
Potsdam ’da bir araya gelerek barış koşullarını rafya D erneği’nin madalyasıyla ödüllendi­
konuştu. rildi.
SSCB ile müttefiki olan batı ülkeleri arasın­ Livingstone’ın 1873’te ölümünden sonra
daki ilişkiler savaş sonrasında bozuldu. Özel­ Stanley, O rta A frika’daki ırmakları araştıra­
likle A lm anya’nın bölünmesiyle ilgili konular­ rak Livingstone’ın yarım kalan keşif çalışma­
daki anlaşmazlıklar ilişkileri daha da kötüleş­ sını tam am lam aya karar verdi. 1874’te Doğu
tirdi ve Soğuk Savaş dönemi başladı. A frika kıyısından yola çıkarak büyük Victoria
Stalin’den sonra yönetime gelen Nikita ve Tanganika göllerine, sonra da Kongo
Kruşçev 1959’da, Stalin’in uyguladığı ve pek Irm ağı’nın yukarı çığırında Nyangwe’ye ulaş­
çok SSCB yurttaşının ölümüne neden olan tı. Burdan yola çıkıp ırmağı izleyerek Kongo
yönetim biçimini kınadı. 1985’te yönetime Irm ağı’nın Atlas O kyanusu’na döküldüğü ye­
gelen Mihail Gorbaçov da Stalin döneminin rin yakınındaki Bom a’ya kadar olan 2.500
eleştirisini sürdürdü. kilometrelik yolu 10 ayda geçti. Bu çok zor
yolculukta yanındaki bütün Avrupalı arka­
STANLEY, Sir Henry M o rto n (1841-1904). daşları ve Afrikalı yardımcılarının çoğu öl­
Yaptığı gezilerle O rta A frika’nın keşfinde müş, Stanley’nin siyah saçları da ağarmıştı;
önemli bir rol oynayan H. M. Stanley, Gal- ama bu geziyle Kongo Irm ağı’nın akış yönü
ler’in Denbigh kentinde evlilik dışı bir çocuk Mansell Collection
olarak dünyaya geldi ve John Rowlands
adıyla vaftiz edildi. Önce bir yetiştirme yur­
dunda, sonra annesinin akrabalarının yanında
kaldı. Yoksulluk içinde geçen çocukluk yılla­
rından sonra 1859’da A B D ’nin New Orleans
kentine giden bir gemide kam arot oldu. New
O rleans’ta Henry M orton Stanley adlı bir
tüccarla tanıştı. O na yardım eden ve adını
veren bu arkadaşının ölümü üzerine yalnız
kalan Stanley, asker olarak Am erikan İç
Savaşı’na katıldı. Başından birçok serüven
geçtikten sonra gazete muhabirliğine başladı.
Yazılarındaki canlı anlatımla kısa sürede adı­
nı duyurdu. Dünyanın birçok yerindeki
önemli olayları izlemekle görevlendirildi.
İskoç kâşif David Livingstone 1866’da bü­
yük keşif gezilerinden üçüncüsüne çıkmıştı.
O rta A frika’daki gölleri ve Nil’in kaynağını
araştırm ak için çıktığı bu gezide Livingstone’
dan hiçbir haber alınamamıştı (bak. LiviNG-
STONE. D a v id ) . New York Herald gazetesi
Livingstone’ı bulmak için Stanley’yi görevlen­
dirdi. Kasım 1871’de Tanganika Gölü kıyısın­
daki U jiji’ye gelen Stanley, burada yiyeceği
ve ilaçları tükenmiş olarak hasta yatan Living-
stone’ı buldu. Livingstone’ı iyileştiren ve bir
süre onunla birlikte Tanganika G ölü'nde
H enry S tanley, kâşif ve m is y o n e r David L ivin g sto n e 'ı
araştırm a yapan Stanley, daha sonra araştır­ b u lm a k için yap tığ ı geziden sonra A frik a 'd a birçok
malarını sürdüren Livingstone’dan ayrılarak y e r keşfetti.
134 ŞTEINBECK

tam olarak belirlenmişti. Stanley bu gezisini


ünlü kitabı Through the Dark Continent’ta
(1878; “Karanlık Kıta Boyunca”) anlattı.
Stanley daha sonra Belçika Kralı II. Leopold’
ün önerisiyle Kongo’ya bir başka keşif gezisi
düzenledi.
1887-89 arasındaki üçüncü keşif gezisinde
Stanley, Mehdi Ayaklanması nedeniyle Al-
bert Gölü yakınında kuşatılmış durum da ka­
lan, M ısır’ın Ekvator Valisi M ehmed Emin
Paşa’yı kurtardı ve doruğu karlı Ptolemaios
Ay D ağları’nı (bugün Ruwenzori Sıradağları)
keşfetti. Stanley bu gezisini de In Darkest
A f rica (1890; “A frika’nın Karanlığında”) adlı
kitabında anlattı. 1899’da “sir” unvanı alan
Stanley son yıllarını Surrey’deki küçük çiftli­
ğinde geçirdi.

ŞTEINBECK, John (1902-1968). A B D ’li ro­


man yazarı John Steinbeck’i uluslararası üne
kavuşturan, 1939’da yayımladığı Gazap
Üzümleri ( The Grapes o fW ra th ) adlı rom anı­
dır. California eyaletinde, Salinas’ta doğan
Steinbeck bir süre Stanford Üniversitesi’ne
devam ettikten sonra işçi olarak çalışmaya A B C Ajansı
başladı. Bu sırada edindiği deneyimler yazıla­ A B D 'li yazar Jo h n S te in b e ck'in en tan ın m ış
rına yansıdı. California’daki M eksika asıllı rom a nla rı arasında Gazap Üzüm leri de vardır.
işçilerin yaşamına sevecen bir mizahla yakla­
şan romanı Yukarı Mahalle ( Tortilla Fiat; II. Dünya Savaşı (1939-45) sırasında savaş
1935) ile edebiyat çevrelerinde adını duyurdu. muhabiri olarak görev yapan Steinbeck, ta­
Bunu, elma toplayan tarım işçilerinin grevini rafsız N orveç’teki Nazi işgalini anlatan A y
anlatan Bitmeyen Kavga (In Dubious Battle; Battı (The M oon is Down; 1942) gibi faşizm
1936) izledi. Fareler ve İnsanlar (O f Mice and karşıtı birkaç rom an kaleme aldı. Çok sayıda
Men; 1937) ise iki göçmen işçinin karmaşık film senaryosunun yanı sıra, A l M idilli (The
ilişkilerini, özlemlerini ve trajik sonlarını dile Red Pony; 1937) ve İnci (The Pearl; 1947) adlı
getirir. Bu yapıtlarında Steinbeck sıradan öykülerini senaryolaştırdı. E n başarılı senar­
insanları ve topraksız tarım işçilerinin yaşam yosu ise 1952’de yazdığı Viva Zapata’
koşullarını konu aldı. 1930’lardaki Büyük dır. D aha sonraki rom anları arasında Sardal­
Dünya Bunalımı sırasında daha iyi bir yaşama ye Sokağı (Cannery Row; 1945), A ş k Otobüsü
kavuşma umuduyla California’ya göç eden (The Wayward Bus; 1947), insanoğlunun
Oklahomalı yoksul bir aileyi konu alan Gazap “iyi” ile “kötü” arasındaki ikilemini ve m üca­
Üzümlerinde Steinbeck, tarım işçiliği yaptığı delesini işleyen Cennetin Doğusu (Fast o f
sıradaki deneyim lerinden de yararlanarak po­ Eden; 1952) sayılabilir. Asıl ünü 1930’larda
lisin gaddarlığını, işverenlerin sömürüsünü ve yazdığı gerçekçi rom anlarına dayanan Stein-
işçilerin uğradığı düş kırıklığını gerçekçi ve se­ beck’in son yapıtları arasında, Charley ?dlı
vecen bir yaklaşımla işledi. Steinbeck’e köpeğiyle yaptığı A B D yolculuğunu anlatan
1940’ta Pulitzer Ö dülü’nü kazandıran bu ro­ Macera Yolcuları (Travels with Charley; 1962)
man edebiyat değeri ve yarattığı etki bakım ın­ adlı kitap da vardır.
dan 20. yüzyılın en önemli edebiyat yapıtları Steinbeck M utsuzluğum uzun Kışı (The
arasında yer aldı. Winter o f O ur Discontent; 1961) adlı rom anı­
STENO 135

nın yayımlanmasından sonra 1962’de Nobel yapılmadan önce verimlerinin hesaplanabil­


Edebiyat Ö dülü’nü aldı. mesine yönelik bir yöntem geliştirdi, böylece
boşuna harcama yapma riskini en aza indirdi.
STEIN M ETZ, Charles Proteus (1865- Steinmetz yaşamının sonuna kadar inançlı
1923). Charles Proteus Steinmetz doğru akım bir sosyalist olarak siyasi mücadelesini sür­
yerine alternatif akım kullanımını yaygınlaştı­ dürdü ve özellikle özürlü çocukların eğitimiy­
ran elektrik mühendisi ve matematikçidir. le ilgilendi. Ayrıca çevre kirliliğinin önlenm e­
O dönemde Prusya’nın sınırları içinde olan si amacıyla köm ür yerine elektrik kullanımını
Breslau’da (bugün Polonya’da Wroclaw) doğ­ savundu, kanalizasyon artıklarından gübre
du. Asıl adı Kari August Rudolf Steinmetz olarak yararlanılabileceğini ortaya koydu.
idi. Steinmetz parlak bir öğrencilik dönemi Steinm etz’in üzerinde çalıştığı son önemli
geçirdi; özellikle m atem atik, fizik ve klasik proje, elektrik devrelerinde ortaya çıkan çok
edebiyat alanlarında çok başarılıydı. Ayrıca kısa süreli değişimlerin (örneğin kıvılcım atla­
siyasetle yakından ilgileniyor, sosyalizmi sa­ maları ve şimşek olayı) incelenmesi oldu.
vunan bir gazete çıkarıyordu. Bu etkinlikleri
hüküm etle başının derde girmesine neden STENO. İnsanlar sözcükleri konuşma hızıyla
oldu ve 1889’da A B D ’ye göç etm ek zorunda kâğıda geçirmek istediklerinde “işaret yazısı”
kaldı. da denen stenoyu kullanırlar. Steno, harf,
Steinmetz A B D ’de elektrik malzemeleri sözcük ve terimleri özel işaret ve çizgilerden
üreten bir şirkette çalışmaya başladı, bu arada yararlanarak daha hızlı yazma yöntemidir.
adını değiştirdi. Önceleri, elektrik m otorla­ Stenonun nokta, daire, yarım daire, daire
rında kullanılan m agnetik malzem elerde orta­ parçaları, kısa ve uzun düz çizgilerden oluşan
ya çıkan enerji kaybı (histerezis) sorununu özel işaretlerine monogram adı verilir.
inceledi. D aha sonra, m akinelerin daha Bazı tarihçilere göre, steno ilk kez Eski
Yunan tarihçisi Ksenophon (İÖ yaklaşık 431-
The National A ir and Space Museum,
Smithsonian Institution, Washington, D. C. 350) tarafından ünlü düşünür Sokrat’ın anıla­
rını yazarken kullanılmıştır. Am a stenonun
yaygınlaşması Rom a İm paratorluğu dönem i­
ne rastlar. R om a’da parlak konuşmalarıyla
ünlü devlet adamı Cicero’nun söylevlerini
yazıya geçiren azatlı köle Marcus Tullius Tiro’
nun bulduğu sistem kısa sürede yaygınlaştı,
okullarda okutuldu ve Rom a İm paratorluğu’
nun yıkılışından sonra da birkaç yüzyıl kulla­
nıldı. İlk H ıristiyanların yargılandığı m ahke­
melerin çoğunda tutanaklar steno ile yazıldı.
M odern steno İngiltere’de 1588’de doktor
Timothy Bright tarafından geliştirildi. Sonra­
ki 250 yılda başka sistemler de kullanıldı.
Bunlardan biri de 1626’da Thomas Shelton’ın
bulduğu sistemdir. Samuel Pepys ünlü günce­
sini tutarken bu sistemi kullandı.
Isaac Pitm an’ın 1837’de bulduğu yeni siste­
me kadar steno yaygın biçimde kullanılmadı.
Seslere dayanan bu yazı sisteminde Pitman
sözcükleri yazıldıkları gibi değil, söylendikleri
gibi kâğıda geçirdi. Gregg stenosu, İrlandalı
John R obert Gregg tarafından 1888’de gelişti­
Charles Proteus S tein m etz e le ktrik alanında do ğ ru
akım y e rin e a lte rn a tif akım kullan ım ın ın rildi. A B D ’ye göç eden Gregg, sistemini
yayg ınla şm asına katkıda b u lu n m u ştu r. burada da tanıttı. Bugün dünyada yaygın
136 STEP

kendine okum a yazma öğrendi. Saat tam ir


/° ak at
‘V ’ ata k bata k
ederek ek bir gelir elde etti ve gece okuluna
gitti. 1812’de Nevvcastle yakınındaki Killing-
av cL kav oC. ko v
e+P ko va
worth maden ocağındaki tüm makinelerin
sorumlusu oldu. 1815’teki ilk buluşunu bura­
- az
bazı
<hr bozu k
y p
k o vu k
da yaptı. Bu, m adenlerde kullanılan bir gü­
C ^O venlik lambasıydı. A m a, o sıralarda aynı tür
1 hep < kep
/ kepek kapak
bir lamba geliştirmiş olan Sir Hum phry Davy
genellikle bu buluşu gerçekleştiren ilk kişi
p ok fo k kok
>° bak
olarak kabul edilir.
Stephenson 1813’te köm ür dolu vagonları
£ b aba 3 kafa p ota
w p e te k
çekerek m adenden 14 km uzaktaki limana
götürecek bir “hareketli m akine” yapmanın
olarak kullanılan Pitman ve Gregg steno yararına patronlarını inandırdı ve “Blucher”
sistemleri İngilizce dışındaki dillere de uyar­ adlı bu makine Temmuz 1814’te başarıyla
lanmıştır. İngilizce konuşulan yerlerde daha denendi. M akinenin başarısı büyük ölçüde,
çok Pitm an ve Gregg, Fransızca konuşulan silindirlerden çıkan buharın sesini azaltmak
yerlerde ise Duploye sistemleri yaygındır. için Stephenson’ın yaptığı bir düzenlemeye
Türkiye’de steno cumhuriyetin ilanından bağlıydı. Stephenson sesi azaltmak için silin­
sonra gazetecilik ve sekreterlik okullarında, dirden çıkan buharı huni biçiminde bir bacaya
özel sekreterlik kurslarında ders olarak oku­
Mansell Collection
tulm aya başlandı. Yukarıda stenonun özel
işaretleri olan m onogram lar kullanılarak ya­
zılmış sözcüklerden örnekler verilmiştir.

STEP b a k . B o z k ir .

STEPHENSO N, G eorge (1781-1848) ve


Robert (1803-1859). “Demiryollarının B aba­
sı” olarak bilinen İngiliz mühendis George
Stephenson aslında, ray üzerinde giden bir
buhar makinesi yapan ilk kişi değildir. Bu
tür bir makineyi ilk yapan Cormvall’da m aden
sahibi Richard Trevithick’tir; ama Stephen­
son bu tür makinelerin gerçekten başarılı ilk
örneklerini yapmıştır ve m odern buharlı loko­
m otifler Stephenson’ın lokomotifiyle aynı il­
kelere göre çalışır.
George Stephenson, N orthum berland’da G eorge S tephenson (1781-1848) ve arkada "R o cke t"
Newcastle upon Tyne yakınındaki W ylam’da adlı lo k o m o tifi.
doğdu. Babası, buradaki bir köm ür m adenin­
de ocaktan dışarı su pom palayan bir buhar yöneltmişti. Bu baca ocaktan geçen hava
makinesinin bakımıyla görevliydi. Sekiz ya­ miktarını çoğaltarak lokomotifin gücünü bü­
şındayken bir çiftlikte çalışmaya başlayan yük ölçüde artırmıştı.
George okula gitmedi. 14 yaşındayken baba­ 1822’de Stephenson, o sırada Stockton-
sının yardımcısı oldu ve sonraki 20 yıl boyun­ Darlington arasında yapımı süren demiryolu­
ca m adendeki makine ve pom palarla çalıştı. nun yöneticilerini trenleri çekmek için at yeri­
Boş zam anlarında makineleri parçalarına ayı­ ne buharlı lokom otif kullanmaya razı etti.
rarak yakından inceleyen G eorge, m akineler­ Nevvcastle’da bir fabrika kurarak lokomotif
le ilgili kitapları okuyabilmek için kendi yapımına girişti. 27 Eylül 1825’te, Stephenson'
STETOSKOP 137

ın yaptığı ve kendisinin kullandığı “Locomoti-


on N o .l” adlı lokomotif ilk yolcu trenini çeki­
yordu.
1826’da parlam ento Liverpool-M anchester
arasında bir demiryolu yapımını kabul etti.
Demiryolu yöneticileri, trenlerin sabit maki­
nelerin çektiği tellerle hareket ettirilmesini
düşünüyordu; ama Stephenson lokomotiflere
bir şans tanımaya onları ikna etti. Bunun
üzerine en iyi lokomotifi belirlemek için
Rainhill-Lancashire arasında bir yarışma dü­
zenlendi. Yarışı Stephenson’ın “R ocket” adlı
lokomotifi kazandı (bak. D e m İr y o l u v e T r e n ) .
1830’da açılan bu demiryolu hattında Step-
henson’ın sekiz lokomotifi çalışıyordu. Bu
lokomotiflerin başarısıyla Stephenson’ın ünü
dünyaya yayıldı.
Stephenson’ın buhar makinesinde yaptığı
Mansell Collection
önemli değişiklikler arasında lokomotif kaza­
R obert S tep hen son (1803-59), M enai Boğazı'ndaki
nı da vardır. Silindir biçimindeki bu kazanın B ritan ya K ö p rü s ü 'n ü n önünde.
içinde bulunan çok sayıda borudan geçen
kızgın alevler buhar üretimini sağlıyordu.
Stephenson’ın lokomotif yapımına getirdiği Köprüsü; Nevvcastle’da Tyne Irmağı üzerin­
başka bir yenilik, silindirlere buhar akışını deki altı kemerli demiryolu köprüsü; K anada’
denetleyen ve lokomotifin geriye doğru da da M ontreal’deki Saint Lawrence Irmağı
çalışabilmesini sağlayan vana sistemidir. üzerinde yapılan Victoria Jubilee Köprüsü ve
Demiryolu yapımında uzmanlığıyla ünle­ Mısır’da Nil Irmağı üzerindeki iki köprüdür.
nen Stephenson, İngiltere’de birçok demiryo­ 1847’de Y orkshire’daki W hitby’den parla­
lu hattının yapımını gerçekleştirdi; İngiltere’ m ento üyeliğine seçildi.
deki ve İngiltere dışındaki birçok demiryolu
hattının yapımına da danışman olarak katıldı. STETOSKOP, bir hastayı incelerken iç or­
Kendisine önerilen bütün unvanları reddeden ganların, özellikle kalbin ve akciğerlerin sesi­
Stephenson, yaşamının son yıllarını Chester- ni dinlemek için doktorların kullandıkları bir
field yakınındaki D erbyshire’da, bahçecilik alettir. Fransız doktor Rene-Theophile Laen-
ve çiftçilik işleriyle geçirdi. nec’in (1781-1826) bulduğu bu aletin adı,
George Stephenson’ın oğlu R obert Step­ Yunanca “göğüs” anlamındaki stethos ve “iz­
henson, N orthum berland’daki Willington leyen” anlam ındaki skopos sözcüklerinden
Q uay’de doğdu ve babasından farklı olarak gelir.
çok iyi bir eğitim gördü. 1823’te Kolom biya’ H astaların kalp ve solunum seslerini dinle­
daki bazı altın ve gümüş m adenlerini yönet­ mek için doktorların yüzyıllardır uyguladıkla­
mek için Güney A m erika’ya gitti. Babası rı geleneksel yöntem , kulaklarını hastanın
“R ocket”i yapacağı sırada geri döndü ve bu göğsüne ve sırtına dayamaktı. Ne var ki,
lokomotifin yapımını üstlendi. Bir demiryolu aradaki yumuşak dokular iç organların sesini
mühendisi olarak Londra’ya ilk demiryolu boğduğu için çoğu zaman hiçbir şey duyulamı-
hattını yapan R obert, yaşamının sonuna ka­ yordu. Bir gün, tahta bir kütük parçasıyla
dar demiryolu işiyle uğraştı. A m a, en büyük oyun oynayan çocukları izlerken Laennec’in
yapıtları köprüler, özellikle tüp biçimli kiriş aklına parlak bir düşünce geldi. Çocuklardan
köprülerdir (bak. K Ö PRÜ ). Bu köprülerin en biri kütüğün bir ucuna eliyle vuruyor, öbürle­
iyi örnekleri, M enai Boğazı’nda yapılan ve ri de kulaklarını öbür uca dayayıp kendilerine
Anglesey A dası’nı G aller’e bağlayan Britanya kadar ulaşan bu sesleri dinliyorlardı. Laen-
i 38 STEVENSON

tanıyan herkes, konuşmasının ve yazdığı gü­


zel m ektupların büyüsüne kapılırdı.
Stevenson İskoçya’nın Edinburgh kentinde
doğdu. Babası gibi inşaat mühendisi olmak
istiyordu, ama sağlığı buna elvermedi. Bir
süre Edinburgh Üniversitesi’nde okuduktan
sonra yazar olmaya karar veren Stevenson,
üniversiteden ayrılıp Avrupa gezisine çıkarak
gezdiği yerlerle ilgili yazılar yazmaya başladı.
Travels with a D onkey in the Cevennes (1879;
“Eşek Sırtında Cevennes Yolculuğu”) adlı
kitabını Fransa’ya yaptığı bir yolculukla ilgili
olarak yazmıştır. 1879’da, daha önce Fransa’
da tanıştığı A B D ’li Fanny Osbourne ile
evlenmek için bir göçmen gemisiyle Atlas
Okyanusu'nu geçti. Bir süre sonra yanına
karısı ve üvey oğlu Lloyd Osboum e’u da alarak
İskoçya’ya geri döndü ve küçük Lloyd’u
ZEFA eğlendirm ek için önce Define A dası'm , son­
D o kto rla r hastalarının kalp atım ların ı, so lu n u m ra Kara O k 'u ( The Black Arrow \ 1888)
seslerini ve ö b ü r iç o rg a n la rın kendine özgü seslerin i yazdı.
din le m e k için stetosko p kullan ırlar.
1881’de bir dergide tefrika edilen Define
Adası çok beğenildi. Yazmayı sürdüren Ste-
nec, araya sesi ileten bir madde koymakla
daha iyi sonuç alınacağını düşünerek hastala­ Mansell Collection

rına da bu yöntemi uygulamaya karar verdi.


Çalıştığı hastanede birkaç kat kâğıdı silindir
biçiminde büküp bir ucunu hastanın göğsüne,
öbür ucunu kendi kulağına dayadığında kalp
atımlarının her zam ankinden çok daha net
işitildiğini fark etti.
Bu düşünceden doğan ilk stetoskoplar, içi
boydan boya oyulmuş, yaklaşık 30 cm uzunlu­
ğunda tahta silindirler biçimindeydi. Yıllar
sonra bunların yerini, iki kulaklıklı ve lastik
borulu çağdaş stetoskoplar aldı. Bugün de
doktorların tem el araçlarından biri olan bu
stetoskoplarda, hastanın göğsüne ya da sırtına
dayanan yuvarlak bölümün içinde, m ikrofon­
lardaki gibi ses titreşimlerini güçlendiren
esnek bir diyafram bulunur. Bu parçadan çı­
kan lastik boru bir noktadan sonra çatalla-
mr ve her iki ucu metal birer kulaklıkla son­
lanır.

STEVEN SO N , Robert Louis (1850-1894).


İskoç şair ve yazar Robert Louis Stevenson,
çok sevilen serüven rom anlarından Define
A dası'nın (Treasure Island; 1881) yazarıdır.
Uzak ülkelere yolculuklar yapan Stevenson’ı Yazar ve gezgin R obert Louis Stevenson.
STOCKHOLM 139

venson’ın çalışmaları, yakalandığı verem has­ m utlu olabilmek için gerekli tüm koşullara
talığı yüzünden zaman zaman aksıyordu. İn­ sahiptir. Duygusal dengesini kuramamış, hu­
giltere’de, B ournem outh’ta yaşadığı 1884-87 zursuz insanlar ise erdemsizdi ve bunlar ya­
arasında, A Child’s Garderı O f Verses (1885; şamlarında ne kadar zengin ya da sağlıklı
“Bir Çocuğun Şiir Bahçesi”) adlı çocuk şiirleri olurlarsa olsunlar aslında mutsuzdur. Sıradan
kitabı, İskoçya’nın kuzeyinde geçen bir serü­ kişileri sarsan, üzen ya da korkutan olaylar,
veni anlatan Kaçırılan Çocuk (K idnapped; duygusal dengesini kurmuş insanları etkile­
1886) ve Dr. Jekyll ile Mr. Hyde (Strange mez. Karşılıklı yardımlaşmaya önem veren
Case o f Dr. Jekyll and Mr. Hyde; 1886) gibi erdemli insanlar, kendilerinin ve başkalarının
birçok yapıtı yayımlandı. yaşam koşullarını düzeltmek için çaba göster­
1888’de, A B D ’de birkaç ay kaldıktan son­ melidir.
ra, Stevenson ve ailesi San Francisco’dan Zenon ve onu izleyen öbür Stoacı düşünür­
Güney Pasifik A daları’na yolculuğa çıktılar. ler Eski Y unan’ın düşünce yaşamında etkili
Gittikleri yerleri çok güzel bularak, Batı oldular. Stoacılık İÖ 2. yüzyıla kadar varlığını
Sam oa’daki Apia yakınlarına yerleşmeye ka­ sürdürdü. İÖ 2. yüzyılda Y unanistan’ı ele
rar verdiler. Stevenson burada, aralarında geçiren Rom alılar, Stoacı düşünceyle karşı­
The Master o f Ballantrae (1889; “B allantrae’ laştılar. Bilinen en ünlü iki Romalı Stoacı
nin Efendisi”) ve A B D ’de David Balfour düşünür Epiktetos (yaklaşık İS 60-140) ve
adıyla yayımlanan Catriona’nın (1893) da İm parator Marcus A urelius’tur (121-180).
bulunduğu birçok kitap yazdı ve ada yerlileri­ Yunanlı ve Rom alılar’ın genellikle çok
nin yaşamlarına büyük bir ilgi duyarak onlarla sayıda tanrıya taptıkları o dönem de, Stoacılar
dost oldu. Öldüğünde, vasiyeti üzerine 60 tek tanrı ya da tek ruh olduğuna ve bu ruhun
Samoalı yerlinin katıldığı bir törenle Büyük her şeyin içinde var olduğuna inanırlardı.
Okyanus kıyısındaki dik bir dağın doruğuna Ayrıca tüm nesneler bu ruhtan bir parça
gömüldü. taşıdığına göre, doğadaki her şeyin de birbi-
riyle bağlantılı olduğunu düşünürlerdi. Buna
STOACILIK, Eski Yunan ve R om a’da, insan­ göre, insanlar da birbirleriyle ve başka şeyler­
ların duygularını denetlemeyi öğrenm eleri le ilişki içindeydi. Stoacı düşünceye göre
gerektiğini vurgulayan bir düşünce akımıdır. hangi ülkeden olursa olsun herkes kardeşti.
Hiç kimsenin kendisine ilişkin tüm olayları H atta köleler bile öbür insanlarla eşitti.
denetleyemeyeceğini kabul eden Stoacılar ge­
ne de, en mutlu kişilerin başlarına iyi ya da STOCKHOLM. İsveç’in başkenti olan Stock­
kötü ne gelirse gelsin, bundan etkilenm eyen­ holm ’e “Kuzeyin V enedik’i” denir; çünkü
ler olduğuna inanırlardı. Evrendeki her şeyle kent anakaradaki Uppland ve Södermanland’
birlikte kendi yaşamını da olduğu gibi kabul m yanı sıra çok sayıda ada üzerine kurulm uş­
etmeyi öğrenen insanın huzur içinde yaşaya­ tur. Geniş caddeleri ve taş yapıları ile temiz
cağını savunurlardı. ve bakımlı bir kent olan Stockholm, Baltık
Yaşamı inceleyen ve anlamaya çalışan eski Denizi’nin karanın içlerine girmiş bir uzantısı
Stoacılar, adlarını A tina’da pazaryerinde bu­ olan Saltsjön’ün M âlar Gölü ile birleştiği nok­
lunan resimli stoa'dan aldılar. Stoa, Eski tada yer alır.
Y unan’da üzeri örtülü ve .sütunlu bir tür yaya Stockholm’ü 1250’lerde İsveç Kralı Birger
yoludur. İlk Stoacılar bu stoa'da toplanarak Jarl kurdu. Birger Jarl kentin çekirdeğini
felsefelerini, inançlarını ve yaşama ilişkin oluşturan Gamla Stan (“eski kent”) adlı kayalık
düşüncelerini tartışırlardı. Önderleri İÖ 310 adayı, Estonyalı korsanlara karşı korum ak
dolaylarında A tina’da yaşamış olan Kıbrıslı için duvarlarla çevirmişti. G ünüm üzde, ken­
Z enon’du. tin batısındaki R iddarholm en’de (Soylular
Z enon’a göre, bir insan gerçek zenginlik, Adası) Birger Jarl’ın heykeli bulunm aktadır.
sağlık ve mutluluğa ancak erdem li olmakla Doğal kavşak noktalarında kurulan Stock­
ulaşabilirdi. Erdem li insanlar, duygusal den­ holm kısa sürede gelişti. Birkaç kez D anim ar­
geye ve dinginliğe kavuşmuş kişiler olarak, ka ile İsveç arasında el değiştiren kenti
140 STONEHENGE

S to c k h o lm 'd e B elediye
S ara yı'n ın bahçesinden
M âlar G ö lü 'n ü n karşı
kıyısındaki eski kentin
g ö rü n ü şü .

ZEFA

1523’te İsveç Kralı 1. G ustaf Vasa kurtardı ve D jurgarden A dası’nda bir eğlence parkı ve
Stockholm ülkenin başkenti oldu. müze vardır. Kuzey M üzesi’nin yakınlarında
Gam la Stan'da eski sur kalıntılarının yanı bulunan Skansen’de İsveç’in değişik bölgele­
sıra ortaçağdan kalma pazar alanı, dar cadde­ rindeki köy evlerinin örnekleri yapılmıştır.
ler ve yüksek, eski evler görülebilir. Çok Bu yapılar 100 ya da 300 yıl önce olduğu gibi
sayıda eski kilise, Soylular Evi ve duvar korunm aktadır. Skansen’de ayrıca çoğunluk­
halıları (bak. D u v a r H a l is i ) koleksiyonu ile la Kuzey A vrupa’ya özgü hayvanların bulun­
ünlü Krallık Sarayı da görülmeye değer yerler duğu bir hayvanat bahçesi vardır.
arasındadır. Gam la Stan'da 700 yıldan beri Stockholm İsveç’in önde gelen sanayi m er­
gemilerin yük alıp boşalttıkları iskeleler de kezlerinden biridir. Başlıca sanayi dalları
vardır. demir-çelik eşya, elektrikli m akine, gıda m ad­
Parlam ento binası. Gam la Stan ile kentin deleri ve kimyasal m addeler üretimi ile kâğıt
kuzeydeki ana bölümü arasında bulunan bir ve basımcılıktır. Stockholm mobilya yapımcı­
adacığın üzerindedir. Bu iki bölgeyi birbiriyle lığı ile de bütün dünyada tanınır. Ülkenin
birleştiren köprü, başlıca alışveriş caddeleri­ ikinci büyük limanı olan Stockholm’de denize
nin başladığı bir alana çıkar. Gam la Stan’ın yakın bölgelerde yıl boyunca genellikle buz­
güneyinde, büyük bölümü sanayi bölgesi olan lanma olmaz. İç hat uçak seferleri için Brom-
Södermalm yer alır. Gam la Stan ile Söder- ma Havalimanı, uluslararası seferler için Ar-
malm arasındaki Slussen’de tramvay işler. landa Havalimanı kullanılır. Kent içi ulaşım
Düzenli karayolları ve M âlar Gölü ile Baltık m etro ve otobüslerle sağlanır.
Denizi arasında mavnaların işlediği kanal- Stockholm ’de hava saldırılarına karşı kaya­
havuzlardan oluşan düzenli bir ulaşım ağı lar oyularak hazırlanmış geniş sığınaklar var­
vardır. dır. Bunlardan biri park yeri olarak kullanıl­
Tasarımını Ragnar Ö stberg’in yaptığı Bele­ m aktadır.
diye Sarayı 1923’te tamamlanmıştır. Koyu Stockholm ’ün nüfusu 1.409.048’dir (1984).
kırmızı tuğlalardan yapılmış olan binanın
kulesinin üstünde İsveç’in simgesi olan üç STO NEHENGE, İngiltere’de Salisbury’nin
altın taç bulunur. yaklaşık 13 km kuzeyindeki W iltshire’ın çıp­
Riddarholm Kilisesi ülkenin son dönem le­ lak, rüzgâra açık bir tepesinde dikine yerleşti­
rindeki kralların gömüldüğü yerdir. Engel- rilmiş bir grup taş bloktur. Sık sık tek bir taş
brekt Kilisesi kayalık bir sırtın yamacında halka olarak tanımlanmakla birlikte, aslında
kurulmuş görkemli modern bir yapıdır. İÖ 2500-2000 arasında yapılmış iç içe birkaç
Kentin hemen doğusundaki 28 hektarlık taş halkanın kalıntısından oluşur.
STONEHENGE 141

İlk Stonehenge, tahta kullanımında ustalaş- rak, yeni taşlardan 30’u, çapı 32 m etre olan
mış, büyük tahta kazıklardan halka biçiminde büyük bir halka oluşturacak biçimde dizildi.
dinsel yapılar kuran ve tarım la uğraşan bir Taşlar, üzerlerine konan yatay taş bloklarla
halk tarafından yapılmıştır. Bu kutsal bölge birbirine bağlandı ve kesintisiz bir çember
bir toprak set ve hendekle çevrelenmişti. Bu oluşturuldu.
ilk Stonehenge bir uçtan bir uca 98 m etre Bu büyük çember içine beş grup taş blok at
uzunluğundaydı. Setin iç bölümündeki hen­ nalı biçiminde dizildi. H er grup taş, ikisi
dek boyunca 56 tane çukur açılmıştı. Bunlar­ diklemesine, biri de onların üzerine yatay
dan bazılarının içinde yanmış kemikler bulun­ olarak yerleştirilmiş üç taş bloktan oluşur. A t
muştur. Stonehenge’i çevreleyen kazıkların nalının açık ucu kuzeydoğudaki girişç ve yola
bu çukurlara dikilmiş olduğu düşünülm ek­ bakar; kapalı ucunda ise, günümüzde sunak
tedir. taşı olarak adlandırılan kocaman bir blok yer
İlk Stonehenge’in yapılmasından bir süre alır. Bütün bu taşlar özenle biçimlendiril­
sonra Beaker halkı olarak bilinen bir halk miştir.
İngiltere’nin bu bölgesini işgal etti (Beaker Kuzeybatı A vrupa’nın başka hiçbir yerinde
İngilizce’de geniş ağızlı kap anlamına gelir; bu kadar eskiden kalma ince işçilik görülmez.
B eaker halkı, m ezarlarında bu tip kaplar Bundan ötürü Stonehenge’in yapımında Eski
bulunduğu için bu adla anılır). Beaker halkı Yunan ya da G irit’ten gelen ve buralardaki
Stonehenge’in ortasına, dikine yerleştirilmiş taş anıtları görmüş bir heykelcinin çalıştığı
80 taş bloktan, iç içe ve eşmerkezli iki halka düşünülm ektedir. D ört taşın üzerine kazılmış
yaptı. Göztaşı olarak anılan bir kayaç türü belirsiz resimlerde, Eski Y unan’daki M iken’
olan bu taşların G aller’in batısındaki Pres- de kullanıldığı bilinen balta ve hançerler seçil­
celly D ağları’ndan getirildiği anlaşılmıştır. m ektedir. Am a bu resimler taşlar dikildikten
Bazıları birkaç ton ağırlığında olan göztaşları- yıllar sonra kazılmış da olabilir.
nı deniz, ırmak ve karayoluyla W iltshire’a ge­ Göztaşlarının tümü kaldırılmamış, pek ço­
tirm ek o dönem için oldukça zor bir işti. ğu kumtaşı çemberin ve at nalının içine gene
Beaker halkı göztaşlarım yerleştirdikleri çember ve at nalı biçiminde dizilmiştir. Y ak­
dönem de Stonehenge’de geniş bir yol da laşık İÖ 2000’de Stonehenge A vrupa’nın ku­
yaptı. H er iki yanında alçak bir set ve zeybatısındaki en etkileyici Tunç Çağı anıtı
hendeğin yer aldığı yaklaşık 20 m etre eninde­ olarak bugünkü görünümünü almıştı (bak.
ki bu yol, 3 km uzaklıktaki Avon Irm ağı’nı T u n ç Ç a G i ) . İçlerinde Dem ir Çağı çömlekleri­
kutsal bölgeye bağlar. nin kalıntıları bulunan, Y ve Z çukurları
Stonehenge yeniden yapıldığında, 32 km olarak bilinen halka biçimli iki kazık deliğinin
uzaklıktaki M arlborough Dovvns’dan, bazıla­ Stonehenge'in büyük taşları düştükten sonra
rının ağırlığı 50 tona ulaşan, çok sayıda iri yapıldığı sanılmaktadır. Am a bu çukurlar
kumtaşı bloğu getirildi. Göztaşları kaldırıla- taşlar çıkarılarak açılmış da olabilir.
Mehmet Akgül Bir zamanlar Stonehenge’in, Romalılar İn­
giltere’yi işgal etm eden önce burada yaşayan
K eltler’in din adamları olan druidCler tarafın­
dan yapıldığı düşünülmekteydi. Ne var ki,
Stonehenge son biçimini druid'lerin İngiltere’
ye gelmesinden 1.000 yıl önce almıştı.
Stonehenge ilk yapıldığında, Heel Taşı
olarak bilinen taş bloğun, yaz ortasında güneş
tam ardından yükselecek bir biçimde yerleşti­
rildiği anlaşılmaktadır. Bu anıtın bir çeşit
yıllık takvim tutm aya yaradığı düşünülebilir.
Öteki taşların da Ay ve Güneş tutulmaları
gibi astronomi olaylarını önceden saptamaya
S ton ehe ng e e tkile yici b irT u n ç Çağı anıtıdır. uygun biçimde dizildikleri sanılmaktadır.
142 STOVVE

Eğer bu doğruysa, o dönemde insanların Aynı yıl A B D 'deki kölelik karşıtı harekete
m atem atik ve astronomi konularında tarihçi­ destek sağlamak amacıyla İngiltere’ye gitti.
lerin düşündüğünden çok daha bilgili olduğu Dred: A Tale o f the Great Dismal Swamp
söylenebilir. (1856; “D red: Büyük Kasvetli Bataklığın
Öyküsü”) adlı yapıtı ötekiler kadar ilgi uyan­
STOVVE, Harriet Beecher (1811-1896). dırmadı. M ücadeleyle geçen yaşamının sonu­
A B D ’li kadın yazar H arriet Beecher Stowe na kadar birçok öykü, şiir ve m akale yazan
Tom A m ca ’nın Kulübesi ( Uncle T o m ’s Cabin; Stovve’un öteki yapıtları arasında The Minis-
or, Life A m ong the Lowly; 1852) adlı kölelik ter’s Wooing (1859; “Papazın Kurları”) ve
karşıtı romanıyla tanınır. H arriet Beecher Oldtown Folks (1869; “01dtown H alkı”) sayı­
Connecticut'ta, Litchfield’de doğdu. Babası labilir.
bölgenin önde gelen din adam larından biriy­
di. Öğrenimine H artford’da başladı. 1832’de STRASBOURG. Avrupa Konseyi’nin m er­
ailesinin Cincinnatti’ye yerleşmesi üzerine, kezi olan Strasbourg kenti Doğu Fransa’da,
kız kardeşinin orada açtığı okulda öğretmen Fransa’nın Alm anya ile sınırını oluşturan Ren
olarak çalıştı. Okuldaki çalışmalarının yanı Irm ağı’nın batı kıyısının yakınındadır. Kentin
sıra yerel dergiler için öyküler yazıyordu. eski bölümü, daha kuzeyde R en’le birleşen 111
Köleliğin uygulanmadığı bir bölge olan bu Irm ağı’nın iki kolu arasındaki bir ada üzerin­
kentte kaçak kölelerle tanıştı. Onlardan Gü­ de kuruludur.
ney eyaletlerinde kölelerin insanlık dışı yaşam Paris’ten gelip Saverne Geçidi’nde Voj
koşullarına ilişkin geniş bilgi edindi. 1836’da Dağları’nı aşan yolun Ren vadisiyle birleştiği
bir ilahiyat okulunda öğretm enlik yapan din yerde bulunan Strasbourg bu konumuyla her
adamı Calvin Ellis Stovve’la evlendi. O yıllar­ zaman önemli bir kent olmuştur. Romalılar
da kocasının da desteğiyle edebiyat çalışmala­ döneminde bir askeri merkez olan kent,
rını hızlandırdı. 1843’te ilk romanı The May- sonraları dili ve kültürüyle bir Alman kentine
flower; or, Sketches o f Scenes and Characters dönüştü. 1681’de Fransa’nın egemenliğine
A m ong the Descendants o f the Pilgrims giren Strasbourg 1870’te A lm anlar’ın eline
(“Mayflower Gemisiyle A m erika’ya G elenle­ geçti. I. Dünya Savaşı’ndan sonra yeniden
rin Torunlarından M anzaralar”) yayımlandı. Fransa’nın egemenliğine giren kentte halkın
1850’de kocasının Bowdoin College’a atan­ büyük bir bölümü hem Almanca, hem de
ması üzerine M aine eyaletindeki Brunswick’e Fransızca konuşur. Strasbourg 1979'dan beri,
yerleşti. O yıllarda yazmaya başladığı en Avrupa Topluluğu’na üye ülkelerde yapılan
önemli yapıtı Tom A m ca ’nın Kulübesi, 1851- seçimle oluşan Avrupa Parlam entosu’nun da
52 yıllarında, W ashington’da kölelik karşıtı toplantı yeri olmuştur (bak. A v r u p a T o p lu -
bir gazete olan National Er a’da tefrika edildi. l u k l a r i ) .
Ülke çapında büyük bir ilgi gören bu yapıt iki Strasbourg’daki N ötre Dame Katedrali kır­
cilt halinde yayımlandı. mızımsı kum taşından gotik üslupta yapılmış
A B D ’nin güneyindeki kölelik yanlısı eya­ iki kuleli çok güzel bir yapıdır. Katedralin 139
letler Stowe’un bu yapıtını, kendilerine karşı m etre yüksekliğindeki kuzey kulesi kilom et­
yapılmış bir saldırı, gerçekleri yansıtmayan relerce uzaktan görülebilir. Katedralde güzel
bir düzmece olduğunu iddia ederek, ağır vitraylı pencereler, 18 m etre çapında tekerlek
biçimde eleştirdiler. H atta bazı çevreler daha biçiminde bir pencere ve birçok güzel heykel
da ileri giderek yazarı A m erikan İç Savaşı’nın vardır.
çıkmasına yol açan bir kışkırtıcı olarak suçla­ Strasbourg, önemli bir karayolu ve dem ir­
dı. Stowe 1853’te, ilk kitabında gerçek olayla­ yolu kavşağı olmasının yanı sıra Fransa’nın
rı anlattığını kanıtlam ak amacıyla The Key to önemli iç limanlarından biridir. Ren Irmağı
Uncle Tom ’s Cabin (“Tom A m ca’nın Kulübe­ kıyısındaki kent limanı, kanallarla M arne ve
si İçin A nahtar”) adlı bir kitap yayımladı. Bu Rhöne ırm aklarına bağlıdır. Strasbourg’daki
kitap yazarın kaçak kölelerle yaptığı görüş­ fabrikalarda ağır m akineler, kimya sanayisi
meleri içeren bir belgesel niteliğindeydi. ürünleri, yapay elyaf, deri eşya ve bira üreti­
STRAUSS 143

III Irm ağı üzerindeki


S tra sb o u rg 'd a n bir
g ö rü n ü m . G eride
kate dralin çan kulesi
g ö rü lü y o r.

ZEFA

lir Strasbourg un kaz ciğeri ezmesi ünlüdür. dığı Till Eulenspıegel’in Neşeli Maceraları
Bunun yapımında kümeslerde özel olarak (1894-95), Zerdüşt Böyle Dedi (1895-96) ve
beslenerek yağlandırılan kazların karaciğeri Kahraman Yaşamı (1898) adlı besteleri sayıla­
kullanılır bilir
Strasbourg un nüfusu 613.380’dir (1985). 1905’te konusunu Oscar W ilde’ın aynı adlı
oyunundan alarak bestelediği Salome operası
STRAUSS, Richard (1864-1949) Unlü A l­ sahnelenince Strauss bir opera bestecisi ola-
man besteci Richard Georg Strauss M ünih’te
doğdu. Babası kornocu Franz Strauss’tu M ü­
zik kuramı ve kompozisyon dersleri aldı:
çocuk yaşta besteler yapmaya başladı. Çok
geçmeden de başarılı bir kemancı ve gelecek
için umut veren bir besteci oldu.
21 yaşındayken Meiningen saray orkestrası­
nın ikinci şefi olan Strauss, birkaç ay sonra
ünlü Hans von Bülow’un yerine orkestra
şefliğini üstlenmiş ve orkestranın repertuarın­
daki belli başlı yapıtların nasıl yönetileceğini
öğrenmişti. Bu. orkestra şefi olarak uzun ve
başarılı meslek yaşamının başlangıcı oldu
Strauss Almanya da ve Avrupa nın önemli
müzik merkezlerinde birçok orkestrayı yö­
netti.
Besteci olarak ilk büyük başarısını 1889’da
W eımar da, Don Juan adlı senfonik şiirinin
ilk seslendirilişinden sonra kazandı. Don Ju­
an., Strauss un 1889-99 arasında yazdığı yedi
senfonik şiirden ilkiydi. Bu yapıtlar Strauss
un dönemin önde gelen bestecileri arasında
yerini almasını ^ağladı Bunlar arasında eski
bir Alman halk öyküsünden esinlenerek yaz­ A lm a n besteci ve orkestra şefi Richard Strauss.
144 STRAUSS AİLESİ

rak da yeteneğini kanıtladı. Bestelediği top­ re ’de başarılı konserler verdi. 18 marş beste­
lam 15 opera arasında belki de en tanınanı, ledi; bunların arasında en çok tanınanı Ra-
Güllü Şövalye (1911) adlı, konusu 18. yüzyıl­ detzsky Marşı'dır.
dan alman opera buffa'dır (komik opera).
Strauss’un öbür operaları arasında Ariadrıe Johann Strauss (Oğul) (1825-1899). Baba
Naksos'ta (1912), Gölgesi Olmayan Kadın Johann Strauss’un en büyük oğludur. Bütün
(1919), Arabella (1933), Suskun Kadın (1935) Viyana valsleri arasında belki de en tanınmışı
ve Capriccio (1942) sayılabilir. olan M avi Tuna'nm (1867) bestecisidir. B aba­
1930'larm başlarında A lm anya’da Adolf sı müzikçi olmasını istemediği için bir banka­
H itler’in önderliğindeki Nazi iktidarı sırasın­ da çalışmaya başlayan Johann Strauss, bu ara-
da Strauss Devlet Müzik Dairesi Başkanlığı
Bildarchiv
görevini kabul etti. 1935’ten sonra ise Naziler’
le arası bozuldu. Yahudi olan Stefan Zweig’la
çalışması yüzünden A lm anya’da ve Salzburg’
da orkestra yönetmesi yasaklandı. Gelini
Yahudi olduğu için görevden çekilmeye zor­
landı. II. Dünya Savaşı Strauss’u derinden
etkiledi.
Strauss yaşlanıncaya kadar besteciliği ve
orkestra şefliğini sürdürdü. Yaylı çalgılar için
yazdığı Başkalaşımlar (1944-45) ve lirik Obua
Konçertosu gibi en iyi bestelerinin bazılarını
80 yaşının üstündeyken yazdı. 1948’de sopra­
no ve büyük bir orkestra için bestelediği Son
Dört Şarkı'yı bitirdi. Richard Strauss 19.
yüzyılın son rom antik bestecisiydi.

STRAUSS AİLESİ, 19. yüzyıl başlarında


V iyana’da üne kavuşan ve hemen hemen 100
yıl süreyle (yaklaşık 1830’dan 1939’a kadar)
A vrupa müzik dünyasında önde gelen dans
müziği bestecileri ve orkestra şefleri yetiştir­
miş AvusturyalI bir ailedir. Bu ailenin bireyle­
ri olan besteciler Viyana valslerini o derece
yetkinleştirdiler ki, Strauss adı vals ile özdeş­
leşti. Aile üyelerinin hepsi Viyana doğum­ "V a ls K ra lı" olara k anılan O ğul Joh a n n Strauss.
ludur.
da gizlice kem an dersleri alıyordu. Annesinin
Johann Strauss (Baba) (1804-1849). A ile­ de desteğiyle 19 yaşında kendi orkestrasını
nin ilk önemli üyesidir. 1819’da bir dans kurarak babasının orkestrasının en önemli ra­
müziği orkestrasında viyola çalarak müzik kibi oldu.
yaşamına başladı. 1825’te kendi orkestrasını Baba Johann Strauss öldüğünde iki Strauss
kurdu ve yaşayan en iyi dans müziği bestecisi orkestrası genç Johann Strauss’un yönetimin­
ve orkestra şefi olarak ün kazandı. 1833’te de birleştirildi. Kısa bir süre içinde o da
orkestrasıyla A vrupa’da turneye çıktı. En Rusya ve Avrupa ülkelerine turneler düzenle­
büyük başarısını, 1838’de İngiltere’de, Lon­ meye başladı. “Vals Kralı” sanıyla tanınan
dra’da Kraliçe Victoria’nın taç giyme törenin­ besteci, önemli valslerinin büyük bir bölüm ü­
de kazandı. Paris’te öğrendiği ve Viyana’da nü 1860’larda yazdı. Bunlar arasında Şarap,
tanıttığı kadril dansı kısa zam anda vals kadar Kadın ve Şarkı (1869) ile Viyana Ormanları
sevilir oldu. 1849’da ikinci kez gittiği İngilte­ (1868) sayılabilir.
STRAVİNSKİ 145

1870’lerde birçok güzel vals içeren operet­ Stravinski’nin 1911-13 arasında tam am ladı­
ler yazmaya başladı. Yarasa (1874) ve Çinge­ ğı Bahar A yini Rusya’da Hıristiyanlık önce­
ne Baron (1885) en sevilen operetleri arasın­ sinde yapılan bahar ayinlerindeki kurban tö ­
dadır. renlerini konu alıyordu. Çarpıcı ve yadırgatıcı
ritmi nedeniyle yoğun bir tepkiyle karşılanan
Josef Strauss (1827-1870). Baba Johann bu yapıt Paris’te ilk sahnelendiğinde müziğin
Strauss’un oğludur. Önceleri resme ilgi duy­ sesi izleyicilerin protestoları arasında güçlükle
m akla birlikte, sonra mimarlık ve mühendisli­
ğe yöneldi. Ağabeyinin hastalığı nedeniyle A B C Ajansı

onun yerine orkestra şefliği yaptı ve bu


olaydan sonra müziğe döndü. İlk bestesini
1853’te Viyanalı seyircilerin önünde seslen­
dirdi.

Eduard Strauss (1835-1916). B aba Johann


Strauss’un dört oğlundan en küçüğüdür. A ğa­
beyi Johann Strauss’un orkestrasında çaldık­
tan sonra E duard Strauss da besteci ve orkes­
tra şefi oldu ve onun ölümünden sonra Stra­
uss O rkestrası’m yönetti. E duard Strauss’un
oğlu Johann Strauss (1866-1939) bu aileden
gelen son bestecidir.

S TRA VİNSKİ, İgor (1882-1971). Rus besteci


İgor Fyodoroviç Stravinski, St. Petersburg
(bugün Leningrad) yakınlarındaki Oranien-
baum ’da doğdu. Babası, Kiev ve St. Peters­
burg operalarında ün kazanmış bir bas şarkı­
cıydı. Çevresinden dolayı müziğe çok büyük
bir yakınlık duyan Stravinski, dokuz yaşında
piyano, ardından arm oni ve kontrpuan ders­
leri aldı. Müziğe olan ilgisine karşın ailesinin Rus besteci İgor S tra vin ski ke n disind en sonra gelen
isteği üzerine 1905’te St. Petersburg Üniver- birço k besteciye esin kaynağı o lm u ş tu r.
sitesi nde hukuk öğrenimi gördü. 1902’de
besteci Nikolay Rim ski-Korsakov’la tanış­
tı; bir süre sonra da ondan özel ders almaya duyulabildi. Bahar A yin i günümüzde genel­
başladı. likle konser parçası olarak çalınmaktadır.
Rim ski-Korsakov’un ölüm ünden iki yıl Stravinski 1914’te, H ans Christian A nder-
sonra, Rus Balesi yöneticisi ünlü Sergey Di- sen’in bir öyküsünden uyarladığı Bülbül ope­
aghilev’in isteği üzerine Ateşkuşu bale müziği­ rasını besteledi.
ni besteledi. 1910’da Paris O perası’nda Rus Stravinski I. Dünya Savaşı (1914-18) yılları­
Balesi Topluluğu’nca sahnelenen bu yapıt, nı İsviçre’de geçirdi. O dönem de Rus Balesi
Stravinski’nin ilk başarısı oldu (bak. B a le ) . Topluluğu’nun çalışmalarının kesintiye uğra­
A rdından gene Diaghilev’in isteği üzerine, pi­ masından etkilenen Stravinski oda müziği ve
yano ve orkestra için yazmaya başladığı Kon- sahne müziği türünde az sayıda beste yaptı.
zertstück’ü (Konser Parçası) baleye uyarladı. 1920-39 arasında Fransa’da yaşayan besteci o
Stravinski’nin başyapıtlarından sayılan Pet- yıllarda Rus müziğinin etkilerinden uzaklaşa­
ruşka balesi böyle ortaya çıktı. İlk kez rak Yeniklasikçi (Neoklasik) üslupta yapıtlar
1911’de Paris’te sahnelenen bu yapıt karnaval verdi.
yerinde canlanan bir kuklanın öyküsüdür. II. D ünya Savaşı’nın başlangıcında müzik
14b STRES

konferansları verm ek için H arvard Üniversi­ çalışan ve dinlenmeye yeterince zaman ayıra-
tesi nden aldığı çağrı üzerine A B D ’ye gitti. O mayan insanlarıyla çağımızın yaşam biçimi
dönem de Do M ajör S e n fo n iy i, Üç Bölümlü gelir. Oysa, öneminin yeni yeni kavranmasına
S e n fo n iy i, 1951’de de librettosunu İngiliz şair ve etkisini giderek daha çok hissettirmesine
W. H. A uden’in yazdığı A hlaksızın İlerlemesi karşılık, stres çağımıza özgü bir olgu değildir.
adlı operasını yazdı. Bundan önceki çağlarda da insanlar yoksul­
1950'lerde AvusturyalI besteci Arnold luktan, hastalıktan, uzun iş saatlerinden ve
Schonberg in (bak. SCHÖNBERG. ARNOLD) ge­ ağır çalışma koşullarından bunalıyorlardı.
liştirdiği 12 ton sistemine (dizisel sistem) Tıpta, vücudun doğal dengesini bozan her
yöneldi. Bu yenilik Stravinskı nin müziğine çeşit dış ya da iç etken stres olarak tanımlanır.
önemli değişiklikler getirdi. Bestecinin Agon Fiziksel, kimyasal ve duygusal kökenli bu
balesi (1953-57), Kutsal Kantik (1955) o rator­ etkenler arasında ilk akla gelenler hastalık,
yosu, solo ses, koro ve orkestra için yazdığı yaralanm a, uykusuzluk, ilaç bağımlılığı, sınav
Threnoslar (1958) ile Requiem Kantikleri heyecanı, işsizlik, çok fazla çalışmak, kentle­
(1966) bu tekniğin ilk önemli örnekleriydi. rin gürültüsü, arkadaşlar ya da aile bireylen
Stravinskı müziğinde yeni bir sistem geliş- arasındaki tartışm a ve kırgınlıklar, sevilen
tırmem ekle birlikte, yapıtlarında 12 ton tekni­ birinin hastalığı ya da ölümüdür.
ğim oldukça cesur ve başarılı bir biçimde Vücut, uyum sağlamakta güçlük çektiği bu
uygulamış ve kendinden sonra gelen birçok etkenlerle başa çıkabilmek için özel savunma
besteciye esin kaynağı olmuştur. tepkileri geliştirir. Kalp atımlarının ve solunu­
mun hızlanması, kan akımının karın boşlu­
STRES. İngilizce stress sözcüğünün genel ğundaki organlardan kaslara doğru yönelm e­
anlamı, herhangi bir m addenin dayanam aya­ sine bağlı olarak gergin olduğumuz zamanlar
cağı kadar ağır bir baskı altında zorlanması­ yaşadığımız pır pır etm e” duyusu ve kasların
dır 20. yüzyılda, aynı durum un canlılar için gerilerek harekete hazırlanması, bu tepkilerin
de söz konusu olduğu anlaşılınca bu sözcük en bilinen örneklendir. Sürekli stres altında
tıp diline aktarılmış ve o günden bu yana yaşamak çeşitli sağlık sorunlarına yol açabilir
tıbbın en güncel kavram larından biri olmuş- ya da en azından bu sorunların ortaya çıkmaz­
tur. Öyle ki, stres dendiğinde hem en herkesin sım kolaylaştırır. Nedeni strese bağlanan has­
aklına, günlük yaşamın aşırı hızlı temposu talıklar ve sağlık sorunları arasında en bili­
içinde oradan oraya koşuşturan, çok fazla nenleri kalp hastalıkları, yüksek kan basıncı

Barnaby’s

Her gün tra fiğ in en


sıkışık sa a tle rin d e evden
işe, işten eve g id ip
ge lm e k kent yaşa m ın ın
stre sle rin d e n b irid ir.
STRINDBERG 147

(yüksek tansiyon), ülser, bağırsak spazmı ve arası çatışmayla iç içe verir. Boşandıktan
sindirim bozuklukları, uykusuzluk, astım ve sonra çocuklarının velayetinden yoksun bı­
alerjilerin şiddetlenmesi, cinsel sorunlar, fi­ rakılan Strindberg büyük bir umutsuzluğa
ziksel çökkünlük ve bitkinlik ile çeşitli ruh düştü. Bu olay onun öm ür boyunca acı
hastalıklarıdır. çekmesine neden oldu. 1893’te ikinci, 1901’de
U zm anlar stresi incelerken çoğu zaman üçüncü kez evlendi. Evlendiği kadınların üçü
neden ile sonucu birbirinden ayırm akta güç­
Svvedish Information Service, New York
lük çekerler. Üstelik her insanın strese dayan­
m a gücü ve tepkileri aynı değildir. Bazıları en
ağır baskılar altında bile soğukkanlılığını ko­
rur ve hiç yakınm azken, bazıları en küçük bir
sorunda paniğe kapılabilir.
Çağdaş dünyada stresten tümüyle kaçın­
m ak hem en hem en olanaksızdır. A m a insan
günlük yaşamın akışı içinde sağlığını tehlikeye
atan stresleri en aza indirgemeyi öğrenebilir.
Eğer stres sürekli sorun olmaya başlarsa
yapılacak en iyi şey dinlenmeye ve gevşemeye
daha çok zaman ayırm ak, spor ya da egzersiz
yaparak vücudu dinç tutm ak ve aileden biriy­
le, bir dostla ya da bir doktorla konuşarak
sorunları bölüşm ektir.

STRINDBERG, A ugust (1849-1912). İsveçli


oyun, rom an ve öykü yazan August Strind-
berg 11 çocuklu bir ailenin dördüncü çocuğu
olarak dünyaya geldi. Özyaşamöyküsünde üç
odalı bir evde yoksulluk içinde geçen çocuklu­
ğunu, hiç ilgi görmeyişini, duyduğu güvensiz­
liği ve yalnızlığı anlatır. Çok duygulu olan İsveçli yazar A u g u s t S trin d b e rg özgün ve deneysel
Strindberg çevresiyle de, kendisiyle de barışık o yu n la rı, p s ik o lo jik analizleri ve g e rilim yara tm a ktaki
değildi. İsyancı bir genç olarak yetişti. V ur­ usta lığıyla tanınır.
dumduymazlığa, ikiyüzlülüğe, yalancılığa
karşı her zaman büyük tepki duydu. Bir süre
ilahiyat ve tıp öğrenimi gördükten sonra de bağımsızlıklarına düşkün kadınlardı.
üniversiteden ayrıldı. Strindberg’in karşı cinse ilişkin değerlendir­
İlk yapıtı O lof Hoca (Master O lof; 1872) meleri genellikle olumsuzdur. Ne var ki, bir
İsveç’teki reform hareketini konu alır. Sahne­ tiyatro sanatçısı olarak gösterdiği ustalık bu
lendiği tarihte ilgi uyandırm ayan bu oyun olumsuzluğu örter. R ekabetin giderek arttığı
günüm üzde m odern İsveç tiyatrosunun öncü m odern toplum da kadın erkek ilişkilerini,
yapıtı olarak değerlendirilm ektedir. insan yapısındaki çelişkileri ele alan Strind­
1875’te Fin asıllı Siri von Essen’le tanışan berg’in oyunlarında iyi örnek verm ek gibi bir
Strindberg iki yıl sonra onunla evlendi. A rala­ kaygı yoktur. K arakter yaratm akta usta olan
rındaki fırtınalı ilişki 1891’de boşanmcaya yazar, portrelerini büyük bir özenle çizer.
kadar sürdü. Strindberg, Siri ile birlikte oldu­ Oyunlarının gerilimini bozmam ak için genel­
ğu yıllarda en önemli yapıtlarını verdi. Baba likle aralara yer vermez. 70 kadar uzunlu
(Fadren; 1887) ve M atmazel Julie (Fröken kısalı oyununda karmaşık duygusal çatışmala­
Julie; 1888) bunların en başarılılarındandır. rı yorum lam akta son derece başarılıdır.
Kesintisiz bir buçuk saat süren M atm azel Julie Strindberg yaşadığı dönem de toplum u çü­
erkekle kadın arasındaki çatışmayı sınıflar rüten yozlukları, sahtekârlıkları, ikiyüzlülük­
148 SU

leri sergileyen yazılarıyla da dikkatleri üstüne 1781’e kadar su, bir element ya da yalın, tek
çekti. 1884-85’te ilk öykü derlemesi Giftas bir m adde olarak kabul ediliyordu. A m a o
(“Evli”) yayımlanınca, dinsizlikle suçlanarak tarihte, İngiliz kimyacı Henry Cavendish
hakkında dava açıldı. (1731-1810) suyun aslında iki elem entin, hid­
İkinci karısından ayrıldıktan bir süre sonra rojen ve oksijenin bir bileşimi olduğunu
ruhsal bir bunalım geçirdi. Geçirdiği bunalımı buldu. Bunu, hidrojenin oksijen içinde yan­
Inferno’da (1897; “Cehennem ”) kalıcı bir masıyla suyun oluştuğunu göstererek kanıtla­
yapıta dönüştürdü. 1899’dan sonra bir dizi dı. 1806’da da Sir Hum phry Davy bu gerçeği
tarihsel oyun yazdı. Bunlardan Gustav Vasa, suyün elektrolizi yöntemiyle bir kez daha
sağlam kurgusu ve yarattığı güçlü kişilerle doğruladı. Davy, içinden elektrik akımı ge­
içlerinde en başarılısıdır. çirildiğinde suyun ayrıştığını, hidrojen ve
D aha sonra gerçekle gerçekdışı arasındaki oksijen gazlarının oluştuğunu gösterdi (bak.
sınırların kalktığı, izleyicinin nesnel ve öznelD a v y , S ir H u m p h ry ; E l e k t r o l İ z ) . Su kendisini
dünya arasında gidip geldiği Rüya Oyunu oluşturan elem entlerden o kadar farklıdır ki,
(Drömspelet; 1902) ve Hayaletler Sonatı Cavendish’in keşfi kimya tarihindeki en şaşır­
(ıSpöksonaten; 1907) gibi fantastik oyunlar tıcı buluşlardan biri oldu.
yazdı. Su, m addenin her üç halinde de bulunur:
A ugust Strindberg özgün ve deneysel oyun­ 0°C’nin altında buz, 0°C ile 100°C arasında
sıvı ve 100°C’nin üstünde buhar, yani gaz
ları, psikolojik analizleri ve gerilim yaratm ak­
taki ustalığıyla kendinden sonra gelen birçok olarak. Dem ek ki', normal koşullarda sıvı
oyun yazarına öncülük etmiştir. halde bulunan suyun donm a ya da katılaşma
noktası 0°C, kaynam a ya da buharlaşm a
S U , yeryüzünde en bol bulunan m addelerden noktası ise 100°C’dir. Su donduğunda, hac­
biridir ve yaşamın tem elidir. Eğer su olmasay­ mi yaklaşık yüzde 10 oranında artarak genle­
dı yaşam da olmazdı. Denizler ve okyanuslar şir. Su 4°C’de en yoğun halinde bulunur ve
yüryüzünün yaklaşık onda yedisini kaplar; hacmi en aza iner; yani su, en büyük yoğunlu­
toprakta, atm osferde ve bütün canlı varlıklar­ ğuna erime noktasında ulaşan pek çok sıvıdan
da da su vardır. İnsan vücudunun yaklaşık üç­ farklıdır. 4°C’deki arı su, çoğu kez bilimsel
te ikisi sudan oluşur; ayrıca yiyeceklerin, ölçümler için tem el bir başvuru maddesi
özellikle de sebze ve meyvelerin büyük bir olarak kabul edilir. Ö rneğin, bu sıcaklıktaki
bölümü de sudur. 1 cm3 arı suyun ağırlığı tam 1 gram dır; bir

hidrojen
atomları

oksijen
atomu - fC£
(L) li/C n ')

m mm —
&&&&
mmmm [~^

buz (katı) su (sıvı) (gaz)

Su m o le kü lü , b ir o ksijen a to m u n a bağlı iki h id ro je n a to m u n d a n o lu şu r. Buzda m o le k ü lle r b irb irin e daha


y a kın d ır ve yalnızca y e rle rin d e titre ş irle r. Isının buzu e ritm e s iy le oluşa n suda ise m o le k ü lle r daha serbest
hareket eder. Daha çok ısı v e rild iğ in d e su b u h a rla şır; b u h a r ha lin d e m o le k ü lle r her y ö n d e serbestçe hareket
eder.
SU 149

başka deyişle, yoğunluğu 1 g/cm3’tür; bu, zaman sıcaktır ve tedavi edici özelliğe sahip
katilar ile sıvıların bağıl yoğunluklarının (öz­ sülfürler ile benzeri çözünmüş tuzlar içerir.
gül ağırlıklarının) ölçümünde standart olarak A rı su, tuzlu suyun damıtılması yoluyla
kullanılır {bak. YOĞUNLUK). M etre sisteminde elde edilebilir. Büyük uzun yol gemilerinde,
sıvılar için hacim birimi olarak kullanılan litre m ürettebatın ve yolcuların içme suyu gereksi­
önceleri, 1 kg arı suyun 4°C’de ve standart nimini karşılam ak için zaman zaman deniz
atm osfer basıncı altındaki hacmi olarak ta ­ suyunun damıtılması yoluna gidilir {bak. D A ­
nımlanırdı {bak. AĞIRLIKLAR VE ÖLÇÜLER; MITMA).
ÖLÇM E). İçme sularının kolayca içilebilmesi için tadı­
D oğada arı su çok ender bulunur. Bunun nın hoş olması ve bunun için de suyun belirli
nedeni, havada, toprakta ve kayaçlarda bulu­ ölçülerde çözünmüş gaz ve mineralleri içeri­
nan pek çok maddenin suyun içinde kolayca yor olması gerekir. Kimyasal bakım dan arı su
çözünebilmesi, yani eriyebilmesidir. Deniz (dam ıtık su) yavan ve tatsızdır. Buna karşılık
suyunun tuzlu olmasının nedeni, akarsuların
D ünya’nın yüzeyindeki mineralleri eriterek NASAlScience Photo Library
bunları denizlere taşımasıdır {bak. DENİZLER
VE O k y a n u s la r ) . G üneş’in ısısı deniz suyunun
yüzeyinde buharlaşmaya neden olur ve su
buharlaşıp uçtuktan sonra geriye suyun içer­
diği tuz ve öbür m ineraller kalır ve bu
m ineraller alttaki suya karışır {bak. B u h a r ­
la ş m a ) . Denizlerin, buralara dökülen ır­
m aklardan çok daha tuzlu olmasının nede­
ni budur.
Yağmur damlaları havadaki gazların bazıla­
rını belirli ölçülerde çözündürür. Bu gazların
başlıcaları azot, oksijen ve bir oranda da
karbon dioksittir. Şimşek belirli bir m iktar
azotu azot oksitlerine dönüştürür ve bu
oksitlerin yağmur suyuyla tepkimeye girmesi
sonucunda nitrik asit oluşur. Yağmurla birlik­ D ünya y ü ze yin in yaklaşık yüzde 70'i tuzlu deniz ve
okya nu s s ularıyla kaplıdır. D enizlerden ve
te sürüklenip toprağa inen nitrik asit, toprak­ ırm akla rda n buha rlaşa n su, b u lu tla rı o lu ş tu ru r;
ta bir tür gübre etkisi yapar ve verimliliği sonra da y a ğ m u r b iç im in d e yen id en yeryü zün e
artırır {bak. A z o t ) . döner.
Belirli bir bölgede yağmur sularının erittiği
katı m addelerin türü ve m iktarı, o bölgedeki içme suyunun, tifo ve dizanteri gibi hastalıkla­
kayaçların tipine ve suda çözünmüş halde ra yol açan bakterilerden arındırılmış olması
bulunan gazlara bağlıdır. Tebeşir ve kireçtaşı, gerekir {bak. B a k t e r i ) . B u bakteriler suya,
çözünmüş karbon dioksit içeren sularla birle- toprakta bulunan ölü hayvan ya da bitki
şerek kalsiyum bikarbonat (kalsiyum hidro­ kalıntılarından geçebilir. Bu tür kirlenmiş
jen karbonat) oluşturur; kalsiyum bikarbonat sular derin kuyulardan çok, yüzey sızıntılarıy­
da suda çözünmüş halde bulunur. Topraktaki la beslenen sığ kuyulardan ya da akıntılardan
alçıtaşı (hidratlı kalsiyum sülfat) gibi m adde­ kaynaklanır. Halkın sağlığı açısından, genel
ler de suda çözünür. Suyun “sert” olmasına kullanım ya da içme sularına bakterileri yok
yol açan da bu tür çözünmüş m addeler, özel­ eden klor gazı katılır.
likle de kalsiyum ve magnezyum tuzlarıdır; Suda çözünmüş oksijen bazı hayvanların ve
sert suda sabun çok az köpürür. bitkilerin suda yaşayabilmesini olanaklı kılar.
Kaplıcalar ve içm eler, insanların şifa bul­ Balıklar, su salyangozu, istiridye ve kerevit
m ak için gittikleri su kaynaklarıdır. Bunla­ gibi hayvanlar, solungaçlarının yardımıyla su­
rın suyu genellikle derinlerden çıkar. Çoğu yun içindeki oksijeni soğururlar (em erler). Su
150 SU

bitkileri ise bu iş için yüzeylerindeki hücreleri da toplanan sudan yararlanılarak elektrik


kullanırlar. Sudaki oksijen ayrıca atık ve ölü üretim i için kullanılan su türbinleri çalıştırıla­
maddelerin çürümesine yardımcı olarak su­ bilir, kasaba ve kentlerin su gereksinmesi
yun temiz kalmasına katkıda bulunur. karşılanabilir {bak. B a r a j; Su E n e rjİS İ; S u D a ğ i-
Çözünmüş karbon dioksit içeren yağmur TIM SİSTEMİ; TÜRBİN).
suyu, kireçtaşmı eritebilen zayıf bir asittir. Bu
S U , Ruhi (1912-1985). Halk türkülerini öz­
asidin etkisiyle, kireçtaşı ağırlıklı bölgelerde
m ağara, boğaz, düden ve yeraltı ırmağı gibi gün söyleyişiyle, kalın ve tok sesiyle, sazı
oluşum lar ortaya çıkar. Çözünmüş kireçtaşı değişik bir tavırla çalışıyla tanınan Ruhi Su,
içeren su buharlaştığı zaman geriye kireçtaşı halk müziği geleneğinin yanı sıra batının şan
tekniğinden de yararlanm ıştır.
kalır; bazen kristaller halinde çökelen kireçta­
şı, içerdiği dem ir ya da bazı başka katışkılann Asıl adı M ehm et olan Ruhi Su V an’da
doğdu. I. D ünya Savaşı’nın yıkımı içinde
etkisiyle çeşitli renkler kazanmış olabilir. Bazı
kireçtaşı m ağaralarında damlayan sulann yüz­ yitirdiği anne ve babasını hiç tanımadı. Çok
yıllar boyunca oluşturduğu sarkıt ve dikitlerinküçük yaşta A dana’ya giderek çok yoksul bir
etkileyici bir görünüm ü vardır {bak. SARKIT VEailenin yanında yaşamaya başladı. İngilizler
D İK İT ). Su kaynadığında da aynı kimyasal ve Fransızlar A dana’yı işgal edince, birçok
süreç ortaya çıkar, ama bu kez süreç çok daha aile gibi M ehm et’in yanında bulunduğu aile
hızlı gerçekleşir. Sudaki kalsiyum karbonat, de işgalin getirdiği sorunlara dayanam ayarak
“taş” biçiminde kazanın ya da çaydanlığın Toroslar’a sığındı. Uzun süre oradan oraya
dibine çökelir. Çaydanlıklar belki kolayca göçtüler. Kurtuluş Savaşı bitince aile yeniden
temizlenebilir, ama büyük buhar kazanların­ A dana’ya döndü. Bu arada M ehm et, “am ca”
da ya da m erkezi ısıtma sistemlerinin borula­ dediği aile reisinin gerçek amcası olmadığını
rında bu biçimde biriken kalsiyum karbonat öğrendi.
hem yakıt tüketim ini artırır, hem de boruların Ailenin A dana’ya dönüşünden hem en son­
tıkanm asına yol açar. Bu nedenle, kullanıl­ ra A dana Öksüzler Y urdu’na yazıldı. Burada
m adan önce suyun içindeki kalsiyum karbo­ müzikle ilgilenmeye başladı, keman çalmayı
natı ayırm ak için çeşitli kimyasal yöntem ler öğrendi. Öksüz yurtlarını bitiren tüm öğrenci­
geliştirilmiştir. Bu işlemlere suyun “yumuşa­ lerin zorunlu olarak askeri okullara gönderil­
tılması” denir. mesi uygulaması uyarınca İstanbul’a askeri
D ünya’daki yaşamın varlığı suya bağlıdır. liseye gitti. Bu arada, A dana’da onu m uaye­
Okyanuslar dünyanın su gereksinimini karşı­ ne eden askeri hekim adının yanma bir ad
layan dev depolardır; suyun bu depolardan daha almasını söylemişti. Böylece adına R u­
yeryüzüne dağılması için gerekli enerjiyi G ü­ hi’yi de ekledi.
neş sağlar. G üneş ısısı suyu buharlaştırır; A nkara’ya gidip müzik öğrenimi görmeyi
buharlaşan su, damlacıklardan oluşan bulut­ amaçlayan Ruhi Su askeri liseden ayrıldı, ama
lar halinde atm osferde küm elenir. Bu kütleleristeğini gerçekleştiremediği için A dana’ya dö­
yeterli bir büyüklüğe ulaşınca yağmur, dolu nerek ortaöğrenim ini orada tam amladı. A r­
ya da kar halinde yeryüzüne iner ve yaşamın dından A nkara Müzik Ö ğretm en O kulu’na
sürmesini sağlar. Buna yağış denir; suyun girerek 1936’da mezun oldu. Bir süre Riyase-
toprağa işlemesi de bu süreçle olur. Bitkiler ticum hur Filarmoni O rkestrası’nda (bugün
suyu topraktan soğurur ve bunun belirli bir Cum hurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası) ke­
bölüm ünü terlem e denen bir süreç sonucunda mancı olarak çalıştı, ama sonra şan çalışmaya
tekrar atm osfere bırakır. Buharlaşm a, yağış başladı. Aynı yıl A nkara Devlet Konservatu-
ve terlem e “su çevrimi”ni oluşturur {bak. varı’nda yeni açılan opera bölümüne kabul
Y a ğ m u r). edilen Ruhi Su 1942’de mezun olunca A nkara
Yağan yağmur ve akan sular yeryüzünü D evlet O perası’nda göreve başladı. 1943-45
zaman içinde değişikliğe uğratır. Dev barajla- arasında radyoda türkü söyledi. 1952’de siya­
n n yardımıyla suyun bir bölümü denize dö­ sal nedenlerle yargılanarak beş yıl tutuklu
külm eden önce tutulabilir. Bu yapay depolar­ kaldı. Bu sırada evlendi. Tutukluluğu bittik­
SUAYGIRI 151

Ruhi Su bunun ulusal düzeyde ortak bir


müzik diline ulaşılmasını engelleyeceğini ileri
sürm üştür. Ruhi Su’ya göre halk müziği,
yaşayan bir varlık gibi her an değişen, yeni­
den doğan bir sanattır. Halk türkülerinin
çağdaş bir yorum a ulaşması, bu türkülerin
ancak batının şan tekniğinden yararlanarak
söylenmesiyle gerçekleşebilirdi.
Derlenip yayımlanmış kitap ve notaların,
bir türkünün bütün incelik ve özelliklerini
yansıtmada yeterli olamayacağını savunmuş­
tur. Bu nedenle A nadolu’yu dolaşarak o
türküleri söyleyenleri bulmuş ve derlediği
Cumhuriyet Gazetesi Arşivi türküleri yorum larken ezginin ana çizgisini
Ruhi Su b ir konseri sırasında. korumuştur.

ten sonra uzun bir işsizlik dönemi geçirdi. SUAYG IRI. Günüm üzde yalnız A frika’da
Yerleştiği İstanbul’da çeşitli gazino ve kulüp­ yaşayan suaygırlarına çok benzeyen iri yapılı,
lerde türküler söyleyerek yaşamını kazanm a­ çifttoynaklı m em eliler, eskiçağlarda A vru­
ya çalıştı. Bir yandan da müzik çalışmalarını p a ’nın hayvan varlığı içinde yer alıyordu.
sürdürdü. A nadolu’nun çeşitli yörelerinden Cüce yapılı akrabaları ise, yeryüzünün H in­
birçok türkü derledi; Nâzım H ikm et, Fazıl distan, M adagaskar ve G irit gibi çeşitli bölge­
Hüsnü Dağlarca, Orhan Veli gibi şairlerin şi­ lerine yayılmıştı. Suda kalmayı çok seven bu
irlerinden ve kendi şiirlerinden besteler yaptı. hayvanların günümüzde yaşayan iki türü var­
1962’den sonra türkülerle ilgili çalışmalarını dır. Bunlardan bayağı suaygırı (Hippopota-
plaklarda topladı. Bu plaklarda Köroğlu’nu, mus amphibius) fillerin ardından, Hindistan
Pir Sultan Abdal’ı, semahları ve zeybekleri dile gergedanıyla birlikte en iri kara hayvanlan
getirdi. Birkaç kez yurtdışına çıkarak Almanya, arasında yer alır. Batı A frika’da yaşayan cüce
İngiltere, Hollanda, İsveç, Bulgaristan ve Avus­ suaygırı (Choeropsis liberiensis) ise yaklaşık
tralya’da konserler verdi. 1980’lerin başında 1,5 m etre uzunluğundadır.
hastalandı. Kendisine pasaport verilmediğinden Suaygırmın öbür adı olan Yunanca kökenli
tedavi için yurtdışına gidemedi. hipopotam sözcüğü “ırm akatı” anlam ına ge­
G eleneksel türküleri yerel üslup özellikle­ lir. Oysa birbirine yakın anlam lar taşıyan bu
riyle söylemeyi taklitçilik olarak kabul eden iki ad yerine “sudom uzu” ya da “ırmakdomu-
I. CleghornlPhoto Researchers, Inc.

Z a m b ia 'd a b ir suaygırı sürü sü. A yakta d u ran sua ygırm ın üzerindeki kurtkıyan kuşları kenelerle beslenir.
152 SUBAKALI

zu” gibi adlan kullanmak gerçeğe daha uygun tek yavrusuna özenle bakar; onunla oynar ve
düşerdi. Çünkü bu hayvanlar attan çok dom u­ yüzebilecek yaşa gelene kadar yavrusunu
za benzerler ve onlar gibi geviş getirmeyen hem en her suya girişinde sırtına alır. Suaygır-
çifttoynaklı memeliler arasında yer alırlar. lan yaralandıklannda ya da rahatsız edildikle­
A radaki benzerlik Sierra Leone, Liberya ve rinde son derece tehlikeli olabilir. Çünkü hem
Nijerya’nın güneyindeki sık orm anlarda yaşa­ güçlü ve gerektiğinde çok hızlı, hem de kolay
yan cüce suaygınnda daha belirgindir. Bu tür, pes etm eyecek ölçüde inatçıdırlar. Tek vuruş­
bir domuz gibi bitki köklerini eşelerken görü­ ta bir kayığı devirebilir, bazen daha büyük
lebilir. Bayağı suaygm na oranla daha küçük teknelere de saldırıp alabora edebilirler.
yapılı olm akla birlikte ağırlığı genellikle 220 Suaygırlan eskiden hem en hem en tüm Af­
kilogramı aşar. Sırtı mavimsi siyah, alt bölüm ­ rika’ya yayılmıştı. A m a günümüzde sayıları
leri kirli beyazdır. İri akrabasından farklı iyice azalmıştır ve en çok iç kesimlerdeki
olarak sürüler halinde yaşamaz ve suya daha büyük ırm ak ve göllerde yaşarlar. Yaşama
az bağımlıdır. ortam larının yok edilmesi bu hayvanların
Çok daha iyi tanınan bayağı suaygırı genel­ ulusal park sınırlan ve korum a alanlan dışın­
likle 3 tonu aşan ağırlığa ve 4 m etre uzunluğa da çok azalmasına yol açmıştır.
erişir. Omuz yüksekliği 1,5 m etre dolayında, Suaygırlarının eti ve yağı yenebilir, derisi
hantal gövdesi fıçı biçiminde, bacaklan kısa işlenerek kullanılır, köpekdişleri ise fildişi
ve kaim , ayaklan yayvandır. Son derece gibi süs eşyalan yapmaya yaradığından değer­
büyük olan başını, suyun dışına çıktığında sık lidir. Hayvanat bahçelerinde yaşamaya iyi
sık bir yere dayam ak zorunda kalır. Ağzı çok uyum sağlamakta ve bakım altında 40 yılı
geniş, üstdudağı kaim ve kabarık, kesicidişleri aşkın bir süre yaşayabilmektedirler.
iri, köpekdişleri beyaz ve uzundur. Gözleri ve
kulaklan ise domuzunkini andıracak ölçüde SUBAKALI. Subakallan genellikle engebeli
küçüktür. yörelerdeki hızlı akan akarsular boyunca ya­
Bayağı gergedanın derisi kaim, kıvnmlı, şayan, dolgun gövdeli, kısa kuyruklu kuşlar­
süngersi ve hem en hem en kılsızdır. Deri dır. U zunluklan 18 cm dolayında, tüyleri
kalınlığı gövdenin bazı bölümlerinde 5 santi­
m etreyi bulur. E rkekler koyu kahverengimsi
boz, dişiler bazen pembemsidir. A m a renkleri
değişik olabileceği gibi gövdeleri sudan yeni
çıktığında daha açık renkli görünür. D erile­
rindeki yağ bezlerinden salgılanan yoğun,
pembemsi yağ üstlerinde kuruduğunda renk­
lerine parlaklık kazandınr.
Suaygırlan gün boyunca tembelce çamurlu
sulara yatar ya da yalnız fırlak burun delikleri
ve gözleri dışanda kalacak biçimde suya
gömülür, gece olduğunda hareketlenirler. T e­
mel besinlerini otlar, sazlar ve akarsulann
yakınlarında yetişen öbür bitkiler oluşturur.
Bazen daha içerilere girip ekili alanlara dalar,
şekerkamışı ve mısır gibi tan m ürünlerini S ubakalları, hızlı akan akarsulardaki kaya
çıkın tıla rın da b ir g ö rü n ü p b ir ka yb o lu rla r. Y uvaları
yerler. Çok iyi yüzücü ve dalıcı olan bu b ir çağ la yanın arkasında b u lu n a b ilir.
hayvanlar gözlerini ve burun deliklerini iyice
kapatarak suyun altında 10 dakika kalabilir­
ler. D ipte yürüdükleri bile olur. büyük ölçüde koyu kahverengidir. Gaga ve
Suaygırlan genellikle uysal hayvanlardır. bacaklan ardıçkuşlarmmkini andırır. Hem
Sayılan 20’yi bulan ya da geçen gruplar erkek, hem de dişiler hoş bir sesle öterler.
halinde yaşarlar. Dişi, bir batında doğurduğu Subakallan derelerde suyun dibinde yürüye­
SUÇ 153

rek taşlar arasındaki böcekler ve kabuklu A ynca, gerek geçmişte, gerek çağımızda,
küçük hayvanları avlamasıyla tanınır. A yak­ toplum un huzurunu korum ak için çıkanldığı
lan perdeli değildir. A m a, suyun yüzeyinde ileri sürülen bazı yasalar, bireysel hak ve
ve kanatlarını kullanarak suyun altında yüze­ özgürlükleri ortadan kaldıncı nitelikte olabil­
bilirler. miştir.
Subakalı yosunlarla yaptığı yuvasını otlar
ve yapraklarla döşer. Yuvalar genellikle kaya Suçların Sınıflandırılması
çıkıntılarında, çağlayanlann arkasında, köp­ E n iyi bilinen sınıflandırmalardan birisi İngiliz
rülerin altında ya da kaya yarıklarında bulu­ örf ve âdet ya da görenek hukukundan gelir.
nur. Dişiler yuvaya çoğu kez 4-5 yum urta Buna göre suçlar önem lerine göre sinıflandın-
bırakır. lır. Genellikle hapisle, bazen de ölüm cezası
Subakallan Am erika’da, Avrupa’da, Asya’ ile cezalandınlan vatana ihanet, cinayet, teca­
nın kuzeyinde, Hindistan ve Çin’de yaşar. vüz ve hırsızlık ağır suçlar olarak nitelenir; bu
Bayağı subakalı ( Cinclus cinclus) Avrasya’nın suçlar cürüm (ağır suç) olarak adlandırılır.
yanı sıra A frika’nın kuzey kesiminde de Trafik suçları, sarhoşluk, genel ahlaka ay kın
görülür. G erdanından karnına doğru uzanan davranm a gibi daha az önemli suçlar hafif
alt bölümü beyaz olan bu tür Türkiye’de suçlar olarak sınıflandırılır. Bunlar, para ce­
özellikle Karadeniz ve Doğu Anadolu bölge­ zası ya da hafif hapis cezası ile cezalandırılabi­
lerindeki dağlar ile Toroslar’da bulunur. lir. Bu sınıflandırma İngiltere’de artık kulla­
nılm am aktadır. Bugün suçlar önemlerine gö­
SU BASKINI bak. T a ş k in re, tutuklam a gerektiren ya da gerektirm eyen
suçlar olarak sınıflandırılır.
SUÇ. Suçlar, yasalar tarafından yasaklanan A B D ’de ise cürüm ler ve hafif suçlar aynm ı
ve cezalandırılan, genellikle toplum un huzu­ eyaletten eyalete farklılaşır. Bir eyalette cü­
runu bozan ya da toplum daki bireylere zarar rüm sayılan bir suç, bir başkasında hafif suç
veren eylemlerdir. İstatistikler insanların da­ ya da kabahat olarak değerlendirilebilir.
ha çok 15-25 yaşlan arasında suç işlediğini T ürkiye’de suçlar ve cezalar, tem el olarak,
gösterm ektedir. 1926 tarihli Türk Ceza K anunu’nda (TCK)
Tüm toplum larda suç sayılan bazı eylemler belirtilmiştir. A m a bazı özel yasalarda (basın,
vardır. Kural olarak yasalar, insanlann barış sendikalar, grev ve lokavt ile derneklerle ilgili
ve güvenlik içinde yaşam alannı sağlamak için yasalar) da suç ve ceza öngörülür. TCK
konm uştur. Am a yasalarda hangi eylemin suç suçlan, cürüm ve kabahatler olm ak üzere
oluşturacağı konusu, içinde bulunulan tarih ikiye ayırır. Cürüm ler kabahatlerden daha
dilimine ve toplum un yapısına göre farklılık­ ağır suçlardır. Yasada bunlann cezalan idam,
lar gösterir. Örneğin, günümüzde bazı O rta­ ağır hapis, ağır para cezası, kam u hizm etin­
doğu ülkelerinde birden çok kadınla evlen­ den yasaklanma olarak düzenlenmiştir. K aba­
m ek yasalken, batılı ülkelerde ve Türkiye’de hatlerin cezalan ise hafif hapis, hafif para
suç sayılır. cezası, bir meslek ya da sanatı uygulama
Vatana ihanet, cinayet, saldın, hırsızlık, hakkının askıya alınmasıdır.
sahtekârlık gibi eylemler, hemen her dönem ­
de toplum un egemen ahlak değerlerine aykırı Suçlara İlişkin Bazı Tanım lamalar
düştüğü için cezalandınlmıştır. Bunlar gele­ C İN A Y E T {AD AM Ö LD Ü RM E ): Bir kişiyi kasten öldür­
neksel suçlar olarak adlandırılır. Bazı eylem­ m ek. Bazı adam öldürm e eylem lerinde kasıt ve tasarlam a
olmaz. Yasaya göre, bir kişiyi kaza eseri, kendini savunur­
ler ise yasalarda suç olarak düzenlendiği için ken öldürm ek ya da savaş sırasında bir düşm anı öldürm ek
suç sayılır ve bunlar değişen toplumsal ve cinayet sayılmaz.
siyasal koşullara bağlı olarak zaman içinde Ç A L IN T I A R A Ç L A G E Z M E K : Sahibinin izni ve haberi
olm adan bir m otorlu aracı alarak kullanm ak. Bu eylem,
suç olm aktan çıkabilir ya da içerikleri değişe­ araç geri götürülse bile suçtur.
bilir. Düşünce suçlan ya da siyasal suçlar, D O LAN D IRIC ILIK : Bir kişiyi aldatarak kazanç sağlamak.
G EN E L A D A B A A Y K IR IL IK : B unlar, örneğin kum ar,
bazı ekonomik suçlar, ruhsatsız silah bulun­ sarhoşluk, teşhircilik gibi genel ahlak kurallarına karşı
durm ak gibi davranışlar bunlara örnektir. işlenen suçlardır.
154 SUÇ

H IRSIZLIK : Bir kimsenin nzası olm adan ona ait olan mi birçok alanda insan ilişkilerinin yeniden
şeyleri almak.
IR Z A TECAVÜZ: Bir kimseyle nzası dışında ve zorla cinsel
düzenlenmesini gerekli kıldı. Sanayi, çalışma
ilişkide bulunm ak. yaşamı, ticaret, iş, sağlık, sosyal yardım , vergi
K U N D A K L A M A : Y apı, gemi, orm an, harm an yeri gibi ve bankacılık gibi alanlarda yeni yasal düzen­
yerleri bilerek ateşe vermek.
M ÜESSİR F İİL : Bir kişiye bedensel zarar vermek. lem elere gidildi.
RÜŞVET: G örevlinin bir işi yapm a ya da yapm am a karşılı­ 20. yüzyılda yeni bir suç biçimi oluştu. D a­
ğında m addi yarar sağlaması. Bir polisin suç işleyen kişiden,
bu suçu örtbas etm ek için para alması rüşvete örnektir.
ha önce birçok suçun “yeraltı dünyası” denen
SA H TE K ÂR LIK : Başkasının imzasını kullanm ak ya da çek kesimden insanlarca (örgütlü suçlar) ya da yok­
ve benzeri belgeler üzerinde değişiklik yaparak kendi hakkı sullar tarafından işlendiği düşünülürdü. Ev
olmayan şeyleri elde etm ek ya da başka bazı yararlar
sağlamak. soyma, yankesicilik, hırsızlık gibi suçlann, da­
SOYGUN: Silahlı hırsızlıktır. Yol keserek adam soyma ya ha çok gereksinim içindeki kişiler tarafından
da banka basarak paralara el koym a eylemi soyguna
örnektir.
işlendiği düşüncesinde doğruluk payı vardır.
Y A L A N Y E R E YEMİN: Genellikle m ahkem elerde, doğru A m a iyi eğitim görmüş ve yüksek gelir gru­
söyleyeceğine yemin ettikten sonra yalan açıklam alarda bundan kişilerin de daha çok para ve güç ka­
bulunm ak.
zanmak hırsıyla suça yöneldikleri görülm ek­
Günümüzde Suçlar tedir. Bunlar büyük kazançlar sağlamak için
18. ve 19. yüzyıllarda Sanayi Devrim i’nin bilgi ve görgülerini yasadışı yollarda kullana­
(bak. S a n a y i D e v r îm î ) ardından iş dünyasının bilirler. Örneğin, insanlara değersiz malları
hızla gelişmesi, bazı eylemlerin yasalarda suç ve tahvilleri büyük paralar karşılığında satabi­
sayılmasına yol açtı. Bu büyük değişim döne­ lirler. Bazıları da zararlı ilaçları, sağlıksız yi-

Peter Newark’s Western Americana

N ew Y o rk'ta çevreyi
haraca kesen ve içki
kaçakçılığıyla uğraşan
b ir çete nin ü n lü başkanı
Jack D iam on d po lis
gö ze tim in e alınırken.
Daha önce başka
çete lerd e çalışan
D iam on d, 1927'de kendi
çetesini kurarak içki ve
u yu ştu ru cu kaçakçılığına
başladı. 1931'de rakip
çeteyle çıkan b ir dizi çete
savaşı sırasında
ö ld ü rü ld ü .
SUÇ 155

Suç olarak kabul edilen eylem ler, toplu­


mun sürekliliği için korunması gereken hakla­
ra saldın niteliği taşır. Batılı toplum lar, baş­
kaları tarafından zarara uğratılmaksızın kor­
kusuzca yaşama hakkı ile mülkiyet hakkı gibi
iki hakkın üstünde tem ellenir. Sonuç olarak
çoğu suçlar da iki grup içinde toplanabilir.
Bunlar, müessir fiil, adam öldürm e gibi kişile­
re karşı işlenen suçlar ile hırsızlık, kundakçı­
lık gibi mülkiyete karşı işlenen suçlardır.
Ayrıca, günümüzün sanayileşmiş toplumla-
rında, insanların gündelik yaşamlarını uyum
içinde sürdürebilm eleri için ayrıntılı düzenle­
The Metropolitan Poliçe m eler yapılmıştır. A raçların park edilebilece­
ği yerlerin belirlenmesi, bazı işlerde çalışabil­
Bazen, yan lış yere park eden o to m o b ille rin
te ke rlekleri para cezası öd en ince ye kadar kilitle n ir.
mek için ruhsat alınması gibi düzenlem elere
aykırı davranışlar da, daha önemsiz olmakla
birlikte suçtur.
yecekleri ya da sahte kozmetik ürünlerini al­
datıcı reklam larla halka pazarlayabilir. Suçların Ortaya Çıkarılması ve
Cezalandırılması
Suçlarla Başa Çıkmanın Yolu: Hukuk Polisler, görevleri suçlan ortaya çıkarmak ve
M odern toplum larda, yasaları çiğneyerek suç suç işlenmesini önlem ek olan kamu görevlile­
işleyen kişi m ahkem e önüne çıkarılır ve suçlu­ ridir. Eğer polis bir kişinin suç işlediğini gös­
ya belirli yaptırım lar uygulanır. Bu yaptırım teren yeterli kanıta sahipse, onu yakalayarak
sistemi özel hukuk ve ceza hukuku olarak iki­ savcılığa teslim eder. Suçlanan kişinin, suçlu
ye ayrılır.
Özel hukuk, toplum da kişilerin başka kişi­
ler karşısında uym akla yükümlü olduğu kural­
ları düzenler. Ö rneğin, herkes başkasına hak­
sız bir zarar verm emekle yüküm lüdür. Eğer
bir araç sürücüsü dikkatsizliği nedeniyle bir
başka araca çarparsa özel hukuk kurallarını
çiğnemiş olur. A racına çarpılan kişi yaralan­
mış, aracı da zarar görmüş olabilir. Bu du­
rum da zarar gören kişi özel hukuka göre dava
açabilir ve dikkatsiz sürücüyü m ahkem eye ve­
rebilir. M ahkem e haksız tarafı, arabanın ona­
rım giderlerini ve zarar gören kişinin çektiği
acı ve zararlann karşılığı olarak tazm inat öde­
meye m ahkûm edecektir. Özel hukuk kural­
ları içinde m ahkem e, zarar gören kişinin kar­
şılaştığı haksız eylem den önceki durumuna
kavuşmasını sağlayacaktır (bak. HUKUK; Taz-
mînat).
Ceza hukuku, kişilerin başkalarına, toplu­
m a ya da devlete karşı işledikleri suçlan ceza-
landınr. Yargıçlar suçlulann cezalandınlması
konusunda kam u adına karar verm ekle gö­ B ir suç iş le n d iğ in d e b u lu n a n izlerin alçı kalıbı
revli ve yetkilidirler. arşivde ki izlerle karşılaştırılırken.
156 SUÇ

bile aklanabilir. Bir başka örnek ise meşru


m üdafaa (savunma) durum udur. Bir kişiye
m addi zarar verm ek yasalara göre suçtur,
am a suçlanan kişi kendini saldırıdan korum a­
ya çalışırken saldırgana zarar vermişse huku­
ka aykırı davranmış sayılmaz.
Suçluluğu ortadan kaldıran bir başka du­
rum da ruh hastalığıdır. Suç işleyen kişi, ruh
hastası olduğu saptanırsa cezalandırılmaz ve
tedavi görebileceği bir hastaneye gönderilir.
Suç işleyen ruh hastalan mahkûm edilmezler­
se de, cezaevi yerine bir hastaneye kapatıla­
rak özgürlükleri sınırlandırılır (bak. R u h HAS­
The Metropolitan Poliçe TALIKLARI).
Suçlanan kişi masum bulunursa aklanır, tu ­
B ir b a rda k üze rin deki p a rm a k izleri la b o ra tu va rd a
incelenirken. tuklu olarak yargılanmaktaysa salıverilir. Suç­
lu bulunursa, m ahkûm edilerek cezalandırıla­
ya da masum olduğuna karar verm ek için yar­ caktır. Kişinin çarptm lacağı ceza, suçun öne­
gılanmak üzere m ahkem eye çıkarılması gere­ m ine, kişinin yaşma, suçu işlediği koşullara ve
kir. Bu kişi ancak, suçlandığı suçu işlediği ke­ daha önce suç işleyip işlemediğine göre deği­
sin olarak kanıtlanırsa m ahkûm edilebilir. şir. Ü lkelerin çoğunda ölüm cezası kaldınlmış
Yargıç sanığın suçluluğu konusunda tam an­ ya da yalnızca savaş hali için öngörülm üştür
lamıyla ikna edilmezse suçsuzluğuna karar (bak. CEZA; CEZAEVİ; GÖZETİM).
verm ek zorundadır. Bir başka deyişle, suçun
işlenip işlenmediği konusunda bir kuşku var­ Suçlu Davranışları
sa, bundan sanık yararlanır. Örneğin bir kişi­ Suçlu davranışlannı açıklamak üzere yapılan
nin hırsızlıktan m ahkûm olabilmesi için, bir çalışmalar yalnızca bir tek etkenin ya da bir­
başkasının malını o kişiyi söz konusu maldan kaç etkenin bir araya gelmesinin her zaman
yoksun bırakm ak kastıyla almış olduğunun, bir suça neden olmadığını göstermiştir. İnce­
kuşku bırakm ayacak biçimde kanıtlanması lenen her olayda farklı koşullann kişileri suç
gerekir. Eğer bir malı geri vermeyi tasarlaya­ işlemeye yönelttiği görülmüştür. Am a belirli
rak aldığı ortaya çıkarsa, sanık hırsızlıktan bazı koşullarda suça yönelik davranışlann
m ahkûm edilemeyecektir (bak. D u r u ş m a ; oranı yükselm ektedir. Bu davranışlar da, tıp­
M a h k e m e ). kı normal insan davranışlannda olduğu gibi
G enelde suçlar maddi (fiziksel) ve manevi içsel ya da dışsal birçok zorlamanın sonu­
(zihinsel) olarak iki öğeden oluşur. Örneğin cudur.
öldürm e ya da çalma eylemi maddi öğe, öl­ Suça yönelik davranışlann önemli bir bölü­
dürm e kastı ya da m aldan yoksun bırakm a m ü yoksulluk, işsizlik ve eğitimsizlik gibi top­
kastı ise manevi öğedir. Bu nedenle savcı yal­ lumsal nedenlerle bağlantılıdır. Refah düzeyi
nızca yasadışı maddi eylemin gerçekleşmiş ol­ yüksek bölgelere oranla işsizliğin ve yoksullu­
masını değil, suçlanan kişinin suç işleme kas­ ğun yoğun olduğu bölgelerde hırsızlık, yanke­
tıyla davrandığını da kanıtlamalıdır. sicilik gibi suçların daha fazla işlendiği gözlen­
m ektedir.
Savunma A ynca, kişinin zekâ düzeyi ya da ruhsal du­
H ukukta geçerli birçok savunma biçimi var­ rum u da suça yönelik davranışların gelişmesi
dır. Suçun baskı altında işlenmiş olması buna bakım ından önemli bir öğedir. Z ekâ geriliği
bir örnektir. Sözgelimi, bir kişinin başka biri­ olan bir kişi, doğru ve yanlışı ayırt etm e yete­
ni kendisine ya da ailesine zarar vereceği teh­ neğinden yoksun olduğu için kötü niyetli bir
didiyle hırsızlık yapmaya zorlaması durum un­ topluluğun içinde kolaylıkla suç işlemeye yön­
da, suçlanan kişi gerçekten mal çalmış olsa lendirilebilir. Bu, ne yaptığının ya da yaptığı
SUÇ 157

şeyin yanlış olduğunun ayırdında olmayan ruh


hastalarının durumuyla aynı değildir. H uku­
ken bir kişinin ne zaman aklı yerinde, ne za­
m an ruhsal bakım dan hasta sayılacağı sorusu
henüz yeterince çözülmüş değildir. A vukatla­
rın ve psikiyatri uzmanlarının, bir kişinin han­
gi durum larda eylem lerinden sorumlu tutula­
bileceği konusunda farklı görüşleri vardır. Ki­
şilik bozukluğu olanlar genelde suça yatkın
kişiler olarak kabul edilir. Bunlar zekâdan
yoksun değildir ve bugünkü standartlara göre
ruh hastası sayılmazlar. A m a toplum la uyum­
suz olan ve başkalarının haklarını tanımayan
bu kişiler işledikleri suçtan pişmanlık duy­
maz, genellikle cezalandırılmaktan kork­
mazlar.
Ev ve aile koşulları ile çevre deneyimlerinin
de çocukların davranışları üzerinde büyük et­
kisi vardır. Aile yaşamının bozukluğu ve m ut­
suz deneyim ler çocuklar arasında görülen su­
ça yönelik davranışların en yaygın nedenleri­ A lk o lö lç e r b ir insanın vü cu d u n d a ki alkol m iktarını
dir. Aile içinde ölüm, çocuğun terk edilmesi saptar. S onuç kan ya da id ra r ta h liliy le kesinleşir.
ya da şiddetli geçimsizlik ortam ı çocuk ve
gençlerin sorunlu olmasında önemli etken­ şın p o lise haber verm em iş kişilerle konuşarak
lerdir. onlara sorular sorabilirler. B u tür araştırm a­
lar toplum daki gerçek suç oranlannı ve suça
Suç Araştırmaları yö n elik davranışlann n ed en ve son u çlan n ı or­
Suç araştırm alarında birçok pratik zorlukla taya koym ak açısından çok yararlıdır.
karşılaşılmaktadır. Birincisi, pek çok suç açı­
ğa çıkanlam am aktadır. Siyasal cinayetler Suçların Önlenmesi
bunlar arasında önemli yer tutar. İkinci bir Suçlann azaltılmasının tem el koşullanndan
güçlük, suçun işlendiği bazı kişilerce saptan­ biri insanların yaşam koşullarının düzeltilme-
mış olsa bile, durum un polise bildirilmemesi- sidir. Yoksulluk ve sefaletin önlenmesi top­
dir. Bunun nedeni suçtan zarar görenin ya da lumdaki suçluluk oranını düşürecektir. Sosyal
suçlunun kimliğinin herkes tarafından bilin­ yardım hizmetlerinin yaygınlaştırılması, eği­
mesini önlem ek olabilir. Bu durum a genellik­ tim olanaklannın artırılarak okullann gelişti­
le tecavüz, çocukların aile içinde yaptığı hır­ rilmesi ve işsizliğin önlenmesi bu açıdan çok
sızlık ve işyerinde dolandırıcılık olaylarında önemlidir.
rastlanır. P olis araştırm alannın kim ya, balistik ve
Üçüncü bir zorluk da polisin kendisine bil­ parm ak izi laboratuvarlan ile radyo, telev iz­
dirilen olaylardan ancak bir bölüm ünü soruş­ yon v e m erkeze bağlı bilgisayar sistem leri gibi
turm asıdır. Bunun nedeni delil yetersizliği bilim sel tekniklerle d estek len m esi d e suçlula-
olabileceği gibi, polisin belli bazı olaylarda n n kolayca e le geçirilm esine yardım cı olm ak ­
suçlularla başka yollardan uğraşmayı seçmesi tadır. B ilgisayarlar suçlulara ilişkin bilgi edi-
de olabilir. n ileb ilm esin e büyük hız kazandırm ıştır (bak.
Suç ve suçluluğu inceleyen bilim adam ları, DEDEKTİF; PARMAK İZİ; POLİS).
yani krim inologlar, çalışmalarında polis kayıt­ Şartlı salıverme, cezaevlerinde uygulanan
larına geçmeyen gizli suçlan da dikkate alır­ deneme süreleri ve ıslah edici yöntemler de,
lar. Suç işlediği bilinen, am a kovuşturmaya suçlunun ileride yeniden suç işlemesi olasılığını
uğramamış ya da suçtan zarar görmesine kar­ azaltmak için başvurulan çarelerdendir.
158 SUÇİÇEĞİ

SUÇİÇEĞİ, g en ellik le yalnız çocukluk çağın­ hastalığına yol açtığından, bulaşıcı evredey­
da görülen en yaygın v e en hafif bulaşıcı ken asıl büyüklerin hastalıktan kaçınması
hastalıklardan biridir (bak. ÇOCUK HASTALIKLA­ gerekir. Çünkü, virüsün sinirlerin çevresine
RI). A d ınd aki benzerliğe karşılık çiçek h astalı­ yerleşmesinden ileri gelen zona, genellikle
ğıyla hiçbir ilgisi olm ayan bu hastalık bir göğsü ya da beli kuşak gibi saran bir çizgi
virüsten ileri gelir. Ç ocuklar hastalık m ikro­ boyunca dizilmiş kabarcıklı döküntüleriyle
bunu doğrudan doğruya suçiçeği geçirm ekte çok ağn veren bir hastalıktır.
olan başka bir çocuktan alırlar; giysi, havlu ya
da oyuncak gibi eşyalarla bulaşm a olasılığı S U D A Ğ ITIM SİSTEM İ. Uzunca bir süre
daha azdır. G en ellik le iki haftalık bir kuluçka yiyeceksiz yaşayabiliriz, ama canlı ve sağlıklı
d önem in d en sonra, yani m ikrobun alınm asını kalm ak için düzenli olarak ve sıkça su içme­
izleyen 14. ya da 15. günde hastalık belirtileri miz gerekir. Ayrıca, evlerde ve sanayide de
başlar. sudan yararlanınz. A m a bu suyun nereden
Suçiçeğinin en önemli belirtisi kendine geldiğini, nasıl dağıtıldığını pek düşünmeyiz.
özgü deri döküntüleridir. İlk önce göğüste ve Su, bulutlardan yağış halinde iner, ırm ak­
sırtta beliren, sonradan hızla vücudun her larda, kuyularda ve baraj göllerinde toplanır.
yanma, hatta saçlann arasına ve ağzın içine Gelişmiş ülkelerde bütün bir “su çevrimi”ni
kadar yayılan bu döküntüler başlangıçta kır­ (bak. Y a ğ m u r ) yönetm ekle görevli olan
mızı noktacıklar biçimindedir. Bir iki gün çeşitli kamu kuruluşlan vardır. Bu kuruluşlar,
içinde bu minik noktalardan her biri su dolu evlere ve itfaiye m erkezlerine su sağlamanın
keseciklere dönüşür; bir süre sonra da kuru­ yanı sıra, atık suları toplayarak arıtm a işle­
yarak kabuk bağlar. Eğer bu arada çocuğun minden geçirir; arazilerin korunması amacıyla
kaşınması engellenirse, hastalığın başlangıcın­ akaçlama sistemleri kurar; taşkınları önleyici
dan bir ya da birkaç hafta sonra bütün bu önlem ler alır ve çevre kirliliğini denetler.
yaralar hiç iz bırakm adan kaybolur. Am a Yeryüzündeki toplam su m iktan sabittir;
yaralar kaşınarak kabuklan kaldınlırsa deride bu m iktarın 1,36 milyar km3 olduğu sanılmak­
çiçekbozuğunu andıran küçük çukurlar kala­ tadır. Bunun yaklaşık yüzde 97’si, Dünya
bilir. yüzeyinin neredeyse üçte ikisini kaplayan
Suçiçeği geçirmekte olan çocuklar ilk gün­ deniz suyudur ve tuzu ayrılmadan içilemez.
lerdeki hafif ateş dışında genellikle kendileri­ İnsanlar her zaman tatlı su sağlama çabası
ni iyi hissederler; tek sorun, döküntülerin içinde olmuş ve daha ilkçağlardan başlayarak
karşı konulmaz biçimde kaşınmasıdır. Kaşın­ köylerini, kasabalannı akarsuların yakınında
tıyı önlem ek için döküntülerin üzerine kala­ kurmuşlardır. Başlangıçta aynı akarsular ka­
min losyonu sürm ek, bunun dışında çocuğun nalizasyon atıklannın da akıtıldığı yerler ola­
bir iki gün yatakta dinlenmesini sağlamak ve rak kullanılmış ve su kaynaklarını bu yoldan
bol sıvı yiyeceklerle desteklenmiş hafif bir kirletm enin hastalıklara neden olduğu anlaşı-
beslenme rejimi uygulamak tedavi için yeter- lıncaya kadar bu uygulama sürüp gitmiştir.
lidir. İlk döküntülerin belirmesinden önce Bugün kullanılan suyun büyük bölümü,
başlayıp kabarcıklann kabuk bağlamasına ka­ çevredeki ırm aklardan beslenen baraj gölle­
dar uzanan süre içinde hastalık çok bulaşıcı­ rinden (bak. B a r a j ) ya da yeraltına sızıp “su
dır. Bu nedenle, bulaşma tehlikesi geçinceye tutan” katm anda toplanan sularla beslenen
kadar hasta çocuğu kardeşlerinden ve arka- kuyulardan sağlanır. Kuyu suları, gözenekli
daşlanndan uzak tutm ak yararlı olabilir; ama (süngersi) kayaç ve kum katm anlarından geç­
aynı evde bunu sağlamak genellikle pek kolay tiğinden belirli ölçüde süzülmüş ve tem izlen­
değildir. Üstelik çocuklarda hastalık çok hafif miş olur. Toprağa yağmur sulanndan başka
geçtiği için, ana babalar çoğu zaman çocukla- bir şey sızmadığı sürece bu sular kum lanndan
nnın büyüm eden önce suçiçeğine yakalana­ arındınlıp klorlandıktan sonra güvenle içilebi­
rak öm ür boyu bağışıklık kazanmasını is­ lir. (Ayrıca bak. ARTEZYEN KUYUSU.)
terler. D ünyanın az yağış alan kesim lerinde su
Suçiçeği virüsü bazen yetişkinlerde zona denizden sağlanabilir ve tuzu giderildikten
SU DAĞITIM SİSTEMİ 159

SU SAĞ LAM A KAYN AĞI: YAĞMURl

BARAJ GÖLÜ
BORU HATTIR
PO M PALAM A İSTASYONU

SU SAĞLAMA YARDIMCI GÖLET


KAYNAĞI: İRM At
KENT
BORU HATTI

SÜZME YATAKLARI KAPALI TANKLAR

IRM AK
PO MPALAMA
İSTASYONU*-

AN A VANA

Irm aktan ve baraj g ö lü n d e n gelen su b ir dizi süzm e y ata ğında n g e ç irilir. A rıtılm ış su buradan b ir boru
ağıyla evlere dağıtılır,

sonra içileb ilir, D e n iz suyu, damıtma yö n te­ Arıtma işlemine, suyun bir dizi süzme yatağı
m iyle tuzundan armdırılabilir. B u y ön tem d e, ya da havuzundan geçirilmesiyle başlanır. Bura­
tuzun ayrılm ası deniz suyunun ısı kullanılarak da amaç, suyun içindeki küçük taneciklerin bir­
buharlaştırılm asıyla (bunun için güneş en erji­ birine yapışarak topaklanmasıdır: bunun için
sinden yararlanılabilir) sağlanır; daha sonra suya bir kimyasal madde, örneğin alüminyum
buhar yoğunlaştırılarak a n su elde edilir (bak. sülfat katılır. Su daha sonra, saatte yaklaşık 6
B uharlaşm a; D a m i t m a ) , B azı A rap ülkelerin­ metrelik bir hızla iri kum tanelerinden oluşan
de bu yön tem le deniz suyunun tuzunu gideren bir katm anın içinden geçirilir ve böylece
tesisler vardır; bu tesislerde günde yaklaşık 34 topakların kum a takılıp kalması sağlanır Bu
m ilyon litre içm e v e kullanm a suyu elde ön süzmenin son aşaması olarak su, iri çakıl­
edilebilm ektedir. Ü zerin d e durulan p rojeler­ lardan oluşan bir katm andan geçirilir ve
den biri d e, buzdağlarm ın çekilerek kurak buradan da delikli borulara alınarak bir başka
ü lkelere taşınm asıdır (buzdağlarm ın tuz oranı birime aktarılır. Suyu süzen kum ve çakıl
oldukça düşüktür). yataklarının her gün temizlenmesi gerekir
Baraj gölleri, yağışlı mevsimlerde biriktiri­ Bunun için önce delikli borulardan basınçlı
len suyun kurak dönem lerde kullanılabilmesi­ hava püskürtülerek atıklar gevşetilir, sonra da
ne olanak sağlar. Bu tür su depoları- musluk­ ters yönde (yukarı doğru) su sıkılarak atıklar
lara kadar ulaşan suyun doğal olarak arıtılma­ yıkanır. Bu basit yıkama işlemi yarım saat
sında önemli bir başlangıç aşamasını oluştu­ kadar sürer ve sonra süzme işlemi yeniden
rur, Suyun görece durgun olması büyük katı başlar.
katışkıların dibe çökmesini, geniş yüzey alanı İkinci süzme işlemi de aynı ilkeye dayalı
da havadaki oksijenin öbür katışkılar üzerin­ olarak gerçekleştirilir, ama bu kez daha ince
de arıtıcı bir etkide bulunmasını sağlar. kum tanelerinden oluşan bir katm andan ya­
D aha sonra baraj gölünden alınan su çeşitli rarlanılır. Kumdaki canlılar sudaki bakteriler­
arıtm a işleminden geçirilir. A rıtm a yöntem le­ le beslenir ve böylece suyun arıtılmasına kat­
ri değişebilir, ama uygulanan işlem temelde kıda bulunur Su yatağın içinden geçerken
aynıdır; bu işlemler aslında doğal süreçlerin atıklar katm anın üst bölüm ünde toplanır; bu
yapay olarak tekrarından başka bir şey de­ nedenle yatağın 25 milimetrelik üst bölümü
ğildir. belirli aralıklarla sıyrılıp yıkanır, temizlenen
160 SU DAĞITIM SİSTEMİ

santim etre kareye yaklaşık 2,9-3,6 kg olm a­


lıdır.
Halk sağlığı açısından her gün su örnekleri
alınarak incelenir. Bu örnekler arıtm a işlemi­
nin her aşamasından toplanır. Su idaresi,
sistemdeki kirliliğin sürekli olarak denetim
altında tutulm asından sorumludur. (Ayrıca
bak. A k a ç la m a ; K a n a lî z a s y o n . )

Tarihte Su Dağıtımı
M odern teknoloji çok farklıdır, am a daha
ilkçağlardan başlayarak su dağıtım sistemleri
aynı ilkelere dayalı olarak kurulm uştur. Eski
R om a’da ve başka birçok kentte boru ağla­
Thames Water rı, ham am lar ve çeşmeler kurulm uştu. R o­
Bir baraj g ö lü n d e , suyu çekip süzm e siste m in e malılar kentlerin belirli bölgelerinde taştan
bağlayan kule. dev yeraltı sarnıçları yapmışlardı; yağışlı mev­
simlerde bu sarnıçlarda toplanan su kurak
kum yeniden kullanılır. Bu temizleme sırasın­ dönem lerde kullanılırdı.
da su son arıtm a işlemine alınır. Kentlerin nüfusu arttıkça su sağlamadaki
Suyun arıtılmasındaki son işlem klorlam a­ güçlükler de arttı. K entlerde genellikle kuyu
dır. Bunun için su kapalı bir tanktan geçirilir; ve ırmak sularından yararlanılıyordu, ama öte
bu tanktaki klor sudaki hidrojenin bir bölü­ yandan ırm aklar çok kolay kirleniyordu. Yol­
müyle birleşir ve açığa çıkan oksijen yanmaya lardaki pislik ve çöpler, ırm ak kenarındaki
benzer bir süreç sonunda kalan bütün bakteri­ evlerin kanalizasyon atıkları, ırmağın yukarı
leri yok eder (bak. Y a n m a ) . Suyun yumuşatıl­ kesimlerindeki yerleşim noktalarından gelen
ması, yani kay açlardan eriterek aldığı kalsi­ benzer atıklar, kentlerin dışında ırmak bo­
yum karbonat ve magnezyum hidroksitten yunda otlayan sığırlar; bütün bunlar suyun
arındırılması için de kimyasal yöntem lerden kirlenmesine yol açıyordu. Akıntının oldukça
yararlanılır; yumuşatılmamış “sert su” kayna­ kuvvetli olduğu kesimlerde bu tür atıklar
tıldığında, içindeki bu m addeler boruların sürüklenip gidiyordu, ama sık sık da dizante­
içine ve çaydanlıkların dibine çökerek taşla­ ri, tifo ve kolera salgınları ortaya çıkıyordu.
şır. Bütün bu işlemlerden geçen su artık Rom alılar, sulan kentlere oldukça uzak
içilebilecek kadar temiz ve güvenlidir; tüketi- noktalardan toplayıp sukemeri denen kanal­
cilerce kullanılmak üzere dağıtım ağma pom ­ larla taşıma yoluyla kirlenme tehlikesinin
palanabilir. üstesinden gelmişlerdi. Suyun A penninler’
A B D ve İngiltere’nin bazı yerlerinde, ço­ den R om a’ya bu tür bir suyoluyla getirilmesi
cukların dişlerini güçlendirmek ve diş çürü­ İÖ 313 gibi erken bir tarihe rastlar. Sonradan
melerini azaltmak amacıyla suya bir m iktar dağlann içinden su tünelleri açıldı, suyollannı
flüorür katılır (bak. FLÜOR VE F l ü o r ü r ) . A rı­ vadilerden aşırmak için büyük kem erler yapıl­
tılmış su, yeraltına ya da yerüstüne döşenen dı. Bu görkemli R om a sukem erlerinden bazı-
ana boruhattıyla dağıtım kulelerine ya da lan varlıklannı hâlâ sürdürm ektedir; üstelik,
tanklarına iletilir. Daha sonra buradan, yolla­ örneğin Fransa’da Nîmes yakınlarında, İspan-
rın altına döşenmiş büyük borulardan olu­ ya’da Segovia ve T arragona’daki sukemerleri
şan bir dağıtım ağıyla evlere ulaştırılır; ev gi­ bugün de kullanılm aktadır (bak. SUKEMERİ).
rişlerindeki bağlantı borularının çapı genel­ Kuyuların kirlenme olasılığı akarsulara gö­
likle 13 mm kadardır (bak. Su TESİSATI). re daha azdır, am a herhangi bir kuyu kirlendi­
Suyun binaların üst katm a kadar çıkabilmesi ğinde temizlenmesi çok daha güçtür. Örneğin
için belirli bir basınca sahip olması gerekir; bir çiftlikte açılan kuyunun duvarlannda tam
örneğin dört katlı bir bina için basınç bir sızdırmazlık sağlanması gerekir; bu başarı­
SUDAN 161

lamazsa, çiftlik avlusundaki atıklar kuyuya S U D A N , A frika’nın kuzeydoğusunda, Kızıl-


sızabilir. Bu nedenle yüzey sızıntılarının yol deniz’in kıyısında yer alan bağımsız bir cum­
açabileceği kirlenmeyi önlem ek için kuyulara huriyettir. Kuzeydoğudaki Kızıldeniz kıyısı
büyük bir dikkat gösterilmesi gerekir {bak. dışında ülke M ısır, Libya, Çad, O rta A frika
K u y u ). Cum huriyeti, Z aire, U ganda, Kenya ve E ti­
Suların toplanmasını sağlamak amacıyla, yopya ile çevrelenmiştir. D oğudan batıya en
çoğunlukla vadilerin ağız bölümüne set ya da geniş yerinde 1.577 kilom etrelik uzunluğuyla,
barajlar kurularak gölet denen küçük yapay Sudan A frika kıtasının en büyük yüzölçümlü
göller ya da daha büyük baraj gölleri oluştu­ ülkesidir. Am a büyük bir bölümü insan yaşa­
rulur. Baraj gölündeki su, tünellerle, kapalı mayan sıcak ve kurak çöllerle kaplı olduğu için,
kanallarla ya da büyük çaplı borularla kent nüfusu yüzölçümüne göre çok düşüktür.
dışındaki pom palam a istasyonuna getirilir. Sudan’ın en büyük özelliği Nil Irm ağı’nın
Eğer baraj gölü ya da gölet kentten çok daha ülke topraklarından geçmesidir. Irm ağın iki
yüksekteyse, su basıncını düşürm ek için ana kolu olan Beyaz Nil ve Mavi Nil Sudan’ın
göl ya da gölet ile kent arasında bir ya da daha başkenti H artum ’da birleşir {bak. NİL IRM AĞI).
çok gölet yapılır. Yardımcı göletler sürekli Sudan topraklarının H artum ’un kuzeyinde
dolu tutulur ve su buradan pom palam a istas­ kalan bölümü, Nil vadisi dışında baştan başa
yonuna beslenir. Eğer baraj gölünden gelen çöllerle kaplıdır. H artum ’dan güneye doğru
su, basıncı yeterince düşürülm eden dağıtım inildikçe yağmur oranı ve toprağın verimliliği
şebekesine beslenirse, suyun basıncı borula­ artar. Bu bölge fundalıklar, savanlar ve tropik
rın ve evlerdeki m uslukların patlam asına yol yağmur ormanlarıyla kaplıdır. Sudan’da fil,
açabilir. (30 m etre yüksekteki bir suyun aslan, pars, suaygırı, zürafa ve antilop gibi
basıncı santim etre kareye 3 kg değerindedir.) yabanıl hayvanlar, ayrıca çeşitli kuşlar yaşar.
Ü lkeler sanayileştikçe, kullanılan su m ikta­ Sudan’ın adı, İS 9. yüzyılda bölgeyi fethe­
rı da önemli ölçüde artar. Pek çok fabrika den A raplar’m verdiği Biladü3s-Sudan (“Si­
büyük m iktarlarda su kullanır ve bunun çoğu­ yahlar Ülkesi”) adından gelir. Ülkenin güne­
nun tatlı su olması gerekir. (Plastik, kâğıt ve yinde yaşayanların çoğunluğu Sudanlı’dır.
m etal kaplam a sanayileri buna örnek gösteri­ Avcılık, balıkçılık yapan ve sığır besleyen bu
lebilir.) Evlerde kullanılan su m iktarı da, halk, sazlarla kaplı kulübelerde yaşar. G ü­
kısmen temizlik standartlarının yükselmesi, neyliler yerel dinlere ya da Hıristiyanlık’a
kısmen de çamaşır makinesi gibi ev aygıtları­ bağlıdır. Ülkenin kuzeyinde yaşayan A rap ve
nın kullanımının yaygınlaşmasıyla önemli öl­ Nübyeli karışımı halkın büyük bir bölümü
çüde artm ıştır. İnsanların sularım hâlâ kuyu M üslüm an’dır; çoğunluğu çiftçi ve köylüdür.
ya da çeşm elerden taşıyıp getirdikleri bölge­ Ülkede çok sayıda göçebe de bulunur.
lerde, kişi başına düşen günlük tüketim ender
olarak 18 litreyi geçer. A m a yaygın bir su da­
ğıtım ağıyla beslenen tuvaletli, lavabolu, ban­
yolu ve duşlu evlerde bu rakam 225 litreyi
aşar. İngiltere’nin güneyindeki Tham es Su
İdaresi dünyanın en büyük su dağıtım sistemi­
ni yönetm ektedir; bu sistemle 12.900 kmr’lik
bir alana her gün ortalam a 3 milyar 820 mil­
yon litre su verilm ektedir.
Birçok ülkede su tüketim i sayaçla ölçülür
ve tüketiciye kullandığı su m iktarına göre
hesap çıkarılır. İngiltere’de ve bazı başka
ülkelerde ise, su gideri evin büyüklüğüne göre
saptanır ve vergi biçiminde toplanır.

S U D A K bak. Levrek.
162 SUDAN

topraktır. Bunlar yağmurda kullanılamaz hale


S U D A N 'A İLİŞKİN BİLGİLER
gelir. Port Sudan’da başlayan bir demiryolu
YÜZÖLÇÜMÜ: 2.503.890 km2.
kuzeydeki önemli yerleşim birimlerini birbiri­
NÜFUS: 27.268.000 (1989). ne bağlar. Nil Irm ağı’nın üzerinde işleyen
YÖNETİM: Bağımsız cum huriyet. gemilerle C uba’ya kadar yolcu ve mal taşınır.
BAŞKENT: Hartum. H artum A frika’nın doğusundaki en önemli
DOĞAL YAPI: Güneyde Nil Irm ağı'nın akaçladığı verim li havayolu ulaşım m erkezlerinden birisidir.
ve kısmen orm anlık bir bölge bulunur. Kızıldeniz
kıyısında denize paralel uzanan dağ dizisi yer alır. En
yüksek nokta Kinyeti Dağı'dır (3.187 metre). Ülkenin Tarih
kuzeyinin büyük bir bölüm ü çöllerle kaplıdır. Sudan’ın erken dönem tarihi, özellikle İÖ 11.
BAŞLICA ÜRÜNLER: Pamuk, yerfıstığı, arapzamkı.
yüzyıldan İS 4. yüzyıla kadarki Eski Mısır
ÖNEMLİ KENTLER: Hartum, Port Sudan, Omdurman,
tarihi ile bağlantılıdır. 7. yüzyılda M ısır’ı
EĞİTİM: Zorunlu değildir.
fetheden A raplar sonradan Sudan’ın kuzeyini
de ele geçirdiler. Ülke yüzyıllar boyunca yarı
Sudan’ın güney kesiminde büyük yerleşim­ A rap, yarı Afrikalı yerel krallar ve kabile
ler yoktur. Kızıldeniz kıyısında yer alan iç ve şeflerince yönetildi. Kuzeyde yaşayanlar sık
dış ticaret limanı Port Sudan ile başkent sık güneyden köle topladılar. Mısır Valisi
H artum , ülkenin kuzeyindeki başlıca yerleşim Kavalalı M ehm ed Ali Paşa, özellikle orduları­
m erkezleridir. H artum ’un güneyinde, Nil’in na asker toplam ak amacıyla 1820-21 yılların­
iki ayağı arasında kalan geniş ovaya Cezire da Sudan’ı fethetti. Böylece Sudan, bütün Nil
denir. Mavi Nil’e bağlı sulama kanalları ile havzasını bir bayrak altında toplamayı amaç­
sulu tarım yapılan bu bölgede yetiştirilen layan M ısır’ın yönetimine girdi. Mısırlılar
yüksek nitelikli pam uk dış ülkelere satılır. A vrupa’nın desteğini sağlamak amacıyla İngi­
Ülkenin ortasında bulunan Kordofan bölge­ liz görevliler getirdiler. Bunların en ünlüsü
sinde yetişen bazı Afrika akasyalarından arap- olan general Charles G eorge G ordon adaletli
zamkı elde edilir. Tahıl ve yerfıstığı gibi tarım bir yönetim kurmaya ve kölelik düzenini
ürünleri yetiştirilir. Orm anlık bölgelerden kaldırmaya çalıştı. Ne var ki, Sudanlılar’ın
maun gibi değerli ağaçlar elde edilir. Köm ür büyük bir bölümü çok güç koşullar altında
ve m aden çıkarımının çok düşük olduğu yaşamayı sürdürüyordu. Bu yüzden Mehdi
Sudan’da m odern sanayi kuruluşları yok de­ olduğunu iddia ederek ortaya çıkan tarikat
necek kadar azdır. önderi M uhamm ed A hm ed İbnü’s-Seyyid
Sudan’daki karayollarının büyük bölümü A bdullah’ın başlattığı ayaklanmayı destekle­
diler. M ehdi 1882’de Sudan halkını Mısır
Georg Gerstei—RapholPhoto Researchers yönetimine karşı kışkırtmaya başladı. 1885’te
H artum ’u aldı; bu sırada general G ordon
ayaklanmacılarca öldürüldü.
Mısır 1882’de İngilizler’in işgaline uğramış­
tı. 1886’da İngiliz ve Mısır orduları birlikte,
Sudan’ı yeniden ele geçirmeye başladılar.
1898’de A bdullah bin M uhamm ed yönetim in­
deki Sudan ordusu, H artum yakınlarındaki
O m durm an’da yapılan savaşta general Her-
bert K itchener’ın birliklerine yenildi. Ü lke 50
yıl boyunca Mısır-İngiliz ortak yönetimi altın­
da yaşadı.
1930’larda ve 1940’larda gelişen Sudan mil­
liyetçiliği, Sudan’ın 1956’da bağımsızlığını ka­
zanmasıyla sonuçlandı. 1969’da kuzeydeki
S ud a n 'd a p a m u k hasadı. Ü re tile n yüksek n ite lik li
subaylar hüküm eti devirdiler ve general Cafer
pa m u k dışarıya satılan en ö n e m li ü rü n d ü r. Numeyri kom utasında bir Devrim Kom uta
SU ENERJİSİ 163

neyli putperest ve Hıristiyan Sudanlılar yö­


netim e karşı ayaklandılar. 1985’te, Savun­
ma Bakanı G eneral A bdurrahm an Sivar ed-
D ahab bir darbeyle yönetimi ele geçirerek
Num eyri’yi iktidardan düşürdü. Yeni bir ana­
yasa hazırlandı ve 1986’da seçimler yapıldı.
En güçlü parti olan Ü m m et Partisi bir koalis­
yon hüküm eti kurduysa da, kuzeyde güçlenen
Ulusal Islami C ephe’nin de koalisyona katıl­
ması sorunları artırdı. 1989’da yeni bir hükü­
m et darbesi yapıldı. A m a güneyde şeriat
uygulamasının kaldırılmasını isteyen Sudan
Halk Kurtuluş O rdusu ile general Ö m er
el-Beşir başkanlığındaki yeni hüküm et arasın­
Camera Press!Photo Trends da bir anlaşmaya varılamadı.
S u d a n 'ın iç ke sim le rin d e yaşayan D inkalar m ızrakla
SU ENERJİSİ. Irm akta akan ya da yüksek­
balık a v lıyo rla r. N il Irm a ğ ı'n d a balıkçılık çok
yayg ındır.
ten düşen suyun büyük bir enerjisi vardır.
Yüzyıllar boyunca m akineleri ve değirmenleri
Konseyi kuruldu. 1970’te dinci çevrelerin, işletm ek, su çarklarını döndürm ek için hare­
1971’de de komünistlerin düzenlediği hükü­ ket halindeki sudan yararlanılmıştır. Am a
m et darbeleri bastırıldı ve yapılan bir halkoy- bugün artık su enerjisi bu biçimde doğ­
lamasıyla devlet başkanı seçilen Numeyri rudan değil, genellikle hidroelektrik ener­
1972’de konseyi dağıttı. Ülke bir süre barış jiye çevrilerek kullanılm aktadır. (“H idro”
içinde yaşadı. D aha sonra Numeyri ülkeyi Y unanca’dan gelen bir sözcüktür ve “suyla
şeriata göre yönetm ek isteyerek yasaları bu­ ilişkili” anlam ına gelir.) H idroelektrik enerji
na göre düzenlemeye başladı. Bu yüzden gü- santrallarında, türbin denen m akineler suyun
Camera Press etkisiyle çalıştırılır. H er türbinin mili, elektrik
üreteci ya da jeneratör denen bir başka
m akinenin miline bağlıdır. Bu ikinci m akine,
türbin çalıştığı sürece elektrik akımı üretir.
Elde edilen akım, kablolar yardımıyla gerek­
sinim duyulan noktalara iletilir (bak. DİNAMO;
ELEKTRİK; ELEKTRİK ENERJİSİ; TÜRBİN).

Su Çarkları ve Su Değirmenleri
18. yüzyılda buhar makinesi ortaya çıkıncaya
kadar sanayide elle ya da hayvan gücüyle
çalıştınlam ayacak kadar büyük bütün m aki­
neler ya rüzgâr gücüyle (bak. R ü z g â r E n e r jİ -
Sİ) ya da akarsuların yardımıyla çalıştırılırdı.
Su çarkında, akan ya da düşen suyun enerji­
siyle bir çark döndürülür; çarkın ortasındaki
mil, çalıştırılmak istenen m akineye, örneğin
bir değirm ene bağlıdır. Böylece suyun etkisiy­
le çark döndükçe, m akine de işler. Geçm işte­
ki bu sistemden, özellikle buğdayın öğütülm e­
sinde kullanılan un değirmenlerinde, ağır de-
S udanlı ö n d e r M e h d i'n in O m d u rm a n 'd a k i mezarı.
M e h d i ö n c ü lü ğ ü n d e k i S u d a n lıla r 1880'lerde ğirmentaşının döndürülm esinde yararlanıl­
İn g iliz le r'i y e n ilg iy e u ğ ra tm ışla rd ı. mıştır.
164 SU ENERJİSİ

dığı hızı yükseltm ek için genellikle aray a dişli


ç ark lar yerleştirilir {bak. DİŞLİ Ç ark ).
Alttan çarpmalı çark’lar, çarkın altından
akan suyun hızından yararlanır. Su çarkın
altındaki kanatlara çarpar ve çarkı döndürür.
Bu tür çarkların verimi, üstten çarpm alılara
oranla çok daha düşüktür; düz kanatlar kulla­
nıldığı zaman suyun enerjisinin yaklaşık dört­
te üçü boşa gider. Eğrisel kanatlar kullanılırsa
verim iki katm a çıkar. A lttan çarpmalı su
çarkları, A vrupa’da özellikle R en Irmağı bo­
yunca uzun süre kullanılmıştır.
Yandan beslemeli çark'larda ise, yükleme
kanalı ile çıkış kanalının arasında, çarkın
Barnaby’s
G a lle r'd e , W re xh a m yakın larınd a 300 y ıllık b ir su
çemberine yakın bir yerde, göğüslük denen
d e ğ irm e n i. Su en eski e n e rji kaynaklarından b irid ir. bir bölüm vardır. Su çarka, çarkın hemen
hem en eksen düzeyinde girer; eksen düzeyi,
suyun kepçeler yoluyla uyguladığı kuvvetin
Su çarkını durdurm ak için çarkın kanatları­ en büyük olduğu düzeydir. Göğüslük, kepçe­
na çarpan suyun kesilmesi gerekir. Bu neden­ ler çıkış kanalı ile hem en hem en aynı düzeye
le su çarkı akarsuyun ana yatağına değil, bir gelinceye kadar suyun kepçelerden dökülm e­
yan kanala yerleştirilir. Değirm enin suyunu sini önler. Y andan beslemeli su çarklarında,
sağlayan bu kanalın üst ucunda (yukarı çığı­ üstten ve alttan çarpmalı çarkların ilkeleri
rında) , suyun akış m iktarını azaltıp çoğaltma­ birleştirilmiştir.
ya ya da suyu bütünüyle kesmeye yarayan bir Su çarklarının daha m odern bir biçimi de,
savak kapağı bulunur. Suyun çarka gelen güçlü bir biçimde püskürtülen suya bağlı ola­
kesimine yükleme kanalı, çarktan çıkan kesi­ rak yüksek hızlarda dönen, özel olarak ta ­
mine ise boşaltma ya da çıkış kanalı denir. sarımlanmış Pelton çarkıdır. Pelton çarkı ve
13. yüzyıldan sonra A vrupa’da görülen en su türbinleri TÜ R B İN m addesinde anlatıl­
yaygın su çarkı tipi, üstten çarpmalı çark'tır. mıştır.
B unlarda çark, yükleme kanalının yaklaşık
60 cm altına yerleştirilir ve suyu üstten alır. Enerji Tahmini
Çarkın çevresine kepçe biçimli kanatlar takıl­ D üşen suyun enerjisi, dökülm e yüksekliğine,
mıştır; üstten akan su bu kepçelere dolar. yani yerçekimi etkisi altında düştüğü yüksek­
Çarkın bir yanındaki dolu kepçeler ile öbür liğe bağlıdır. Düşm e sırasında suyun hızı bü­
yanındaki boş kepçeler arasındaki ağırlık tün düşme halindeki cisimlerde olduğu gibi
farkı çarkın dönmesini sağlar. H er kepçe dibe giderek artar. Örneğin 150 m etre yüksekten
yaklaşırken içindeki suyu çıkış kanalına boşal­ düşen bir su kütlesi, çarka ya da türbine saat­
tır. Ü stten çarpmalı çarkların çapı, yükleme te 195 km hızla girer. Eğer yükseklik 1.650
kanalı ile çıkış kanalı arasındaki düzey m etre olsaydı, bu hız saatte 647 km olurdu.
farkından biraz daha azdır. Bu tür çarklarda Bir hidroelektrik enerji santralı için seçilecek
en yaygın rastlanan çap uzunluğu 6 ile 7,5 türbinin tipini her şeyden önce suyun düşme
m etre arasında olm uştur; ama çapı 21 m etre­ yüksekliği belirler.
den daha büyük bazı çarkların da kullanılmış Jeneratörden elde edilen güç (jeneratörün
olduğu bilinmektedir. üretim kapasitesi) kilowatt (kW ) ya da mega-
Ü stten çarpm alı çarkların verimi oldukça w att (MW) olarak ifade edilir. 1 m egawatt,
yüksektir; bunlarda, düşen suyun enerjisinin 1.000 kilowatt ya da 1 milyon watt değerinde­
yalnızca dörtte biri boşa gider. Am a üstten dir. Kuramsal olarak, 102 m etrelik bir yük­
çarpmalı çarklar oldukça yavaş döner; bu seklikten düşen 1 kg ağırlığındaki 1 litre su
nedenle çarkın döndürdüğü m akineye aktar­ (ya da bunun tersi olarak, 1 m etreden düşen
SU ENERJİSİ 165

102 litre su), saniyede 1 kW elektrik enerjisi santralın yatırım tutarının da bir buçuk katı­
üretir. Uygulam ada bu verim daha azdır, dır. A m a hidroelektrik santralın işletme gi­
çünkü enerjinin bir bölümü boru ve makine derleri öbürlerine göre çok daha düşüktür;
içindeki sürtünm eleri yenmek için harcanır çünkü yakıt gideri yoktur ve daha az perso­
(bak. ENERJİ). nelle işletilebilir.
Büyük tesislerde suyun akışı saniyede m et­
reküp (m etreküp bölü saniye) olarak ölçülür. Hidroelektrik Enerji Santrallan
Bir hidroelektrik enerji santralı ya bol yağ­
Enerji Kaynakları m ur alan bir dağlık bölgede ya da bir ırmağın
İsviçre, İtalya, İsveç ve Norveç gibi, buhar vadisinde kurulur. Birinci durum da, yamaç­
enerjisiyle çalışan term ik santrallarda kullanı­ larla kuşatılmış, olabildiğince geniş bir alan­
lacak yeterli köm ürü ya da petrolü bulunm a­ daki suların akaçlandığı yüksek bir kesimde
yan ülkeler su enerjisi kaynaklannı geliştir­ bir su toplam a alanı kurulur. Akaçlam a hav­
mişlerdir. Su, köm ür, petrol ve doğal gaz zası da denen bu su toplam a alanında çoğu
kaynakları yeterli olan ülkelerde elektriğin kez bir göl bulunur. Su toplam a alanının çı­
hangi kaynaktan yararlanılarak üretileceği (su kışı bir baraj yapılarak kapatılır. Bu baraj
enerjisi, dizel m otorlan, gaz türbinleri ya da havzadaki gölün büyüklüğünü önemli ölçüde
buhar enerjisi santrallan mı kullanılacağı) bir artırır.
seçim ya da tercih sorunudur. B uhar enerjisi Su baraj tabanından tüneller ya da borular­
santrallan konusunda da, yakıt olarak köm ür la enerji santralına alınır. Suyu enerji santra­
ya da petrol yakmak ile nükleer reaktörlerden lındaki türbinlere ulaştıran borulara cebri
yararlanm ak arasında bir seçim yapılması boru denir. Cebri borular genellikle çelikten
gerekir (bak. NÜKLEER ENERJİ). Bu yüzden yapılır ve çok dayanıklıdır. Çünkü, cebri
çoğu kez pek çok karm aşık koşulun göz borudaki su basıncı, düşme yüksekliğine ve
önünde tutulmasını gerektiren son kararı bundan doğan çarpm a şiddetine bağlı olarak
verm ek zordur. çok yüksek bir değerde olabilir ve dayanıklılı­
Su enerjisi kaynaklan yalnızca belirli bölge­ ğı yeterli olmayan herhangi bir boruyu patla­
lerde, genellikle de dağlık yörelerde bulunur. tabilir. Bugüne kadar uygulamada kullanılan
Bir hidroelektrik santralın yatırım tutarı, aynı en büyük düşme yüksekliği 1.650 m etredir;
güçteki bir köm ürlü term ik santralın yatınm bu yükseklikten düşen su cebri boru yüze­
tutarının en az üç katı, bir nükleer enerji yinde milimetre kareye 1,5 kilogramın üze­
rinde bir basınç yaratır. Ö te yandan, genel­
Washingtorı Power Company likle tepelerin ve dağların içinden açılması
gereken tüneller, iç duvarları beton ya da
çelikle kaplanarak daha sağlam durum a ge­
tirilir.
Türbin durdurulduğunda, türbinin bağlı
olduğu cebri borudaki basıncın aniden yükse­
lerek borunun patlam asına yol açmasını önle­
m ek için su alma sistemine denge bacası
denen taşm a boruları eklenebilir. Üst uçlan
baraj gölündeki su düzeyinin üzerine kadar
çıkan denge bacalannın tepeleri açıktır. D en­
ge bacalan genellikle cebri borulann tepesine
bağlanır.
Santral binası, türbinlerden geçen suyun
akabileceği bir akarsu yatağının ya da gölün
A B D 'de V V ashington'daki Long Lake enerji yakınında, uygun olan en alçak yerde yapılır.
sa n tra lın ın ba rajın da tu tu la n su yu n hızlı akışıyla
d ö ne n tü rb in le r je n e ra tö rle ri ça lıştırır ve böylece su Türbinlerden çıkan suyun döküldüğü kanala
en e rjisi e le ktrik e n e rjisin e d ö n ü ş tü rü lü r. çıkış kanalı denir.
166 SU ENERJİSİ

(1, 2, 3, 5) North ofScotland Hydro-Electric Board, (4) Keystorıe

1 G üçlü çelik b o ru la r g ö le tte ki suyu e n e rji san tra lına g e tirir.


2 E nerji san tra lınd aki su tü rb in le ri je n e ra tö rle ri çalıştırır.
3 E nerji san tra lının altın dan su ırm ağa d ö k ü lü r. 4 Bazı tü rb in
tip le rin d e , tü rb in d e n geçen su dev kanatları olan b ir
pe rvan eyi d ö n d ü rü r. 5 İskoçya'da D alchonzie e n erji
san tra lını, barajın o lu ş tu rd u ğ u Lednock G ölü be sle m ektedir.
SU ENERJİSİ 167

E ğer bir jeneratöre elektrik bağlanırsa, sağlar. Yeni Z elanda’daki W aikato Irmağı ve
jeneratör bir elektrik m otoru gibi çalışabilir A vustralya’daki Karlı Dağlar Projesi de çok
ve bağlı bulunduğu türbini döndürebilir; bu sayıda barajın kurulduğu sistemlerdir.
durum da türbin pom pa işlevi görür. Pompalı Irm ak suyundan enerji elde etmeye yara­
depolam a sistemlerinde, elektrik tüketim inin yan biraz daha değişik bir sistem de A B D ’de
düşük, yani yükün az olduğu saatlerde jenera­ Nevada ile A rizona arasındaki H oover Bara-
törler elektrik şebekesinden beslenerek m o­ jı’nda kurulm uştur. B uradaki derin Siyah
tor gibi çalıştırılır ve su daha alçak düzeydeki Kanyon, 221 m etre yüksekliğinde bir barajın
bir göletten daha yüksek düzeydeki bir gölete yapımını olanaklı kılmıştır. B arajın gerisinde
pom palanır. Yükün yüksek olduğu saatlerde 185 km uzunluğundaki M ead G ölü oluşmuş­
ise bu kez yüksekteki gölette depolanan su tur. M ısır’da Nil Irmağı üzerinde kurulan
kullanılarak, türbin-jeneratör gruplan çalıştı- Assuan B arajı’nın oluşturduğu Nâsır Gölü,
n lır ve yeniden elektrik üretim ine geçilir. M ead G ölü’nün dört katı büyüklüğündedir.
D ünyanın en büyük baraj gölü yaklaşık 5.000
Irmaklar Üzerinde Kurulan km2’lik bir alanı kaplam aktadır ve bu göl
Enerji Sistemleri A frika’nın güneyindeki Zam bia ile Zimbabve
Irm ak üzerinde kurulan hidroelektrik enerji arasında, Zam bezi Irm ağı üzerinde kurulmuş
santrallannm ana gövdesini, ırmağın önünü bulunan Kariba B arajı sisteminin bir parçası­
kesecek biçimde yapılmış bir baraj oluşturur. dır. Dünyadaki su enerjisi sistemlerinin en
B u, ırmağın yukan çığınnda su düzeyini büyüklerinden bazıları da SSCB’dedir. Ye-
yükseltir ve böylece barajın yüksekliğine bağ­ nisey Irm ağı’nın üzerinde yapılan Krasno-
lı olarak belirli bir su düşme yüksekliği elde yarsk H idroelektrik Santralı 6.000 M W
edilir. B arajın yukan kesiminde toplanan su, gücündedir.
çoğu kez kurak mevsimde ırmağın sulan
çekildiği zaman bile akış sürekliliğini sağlaya­ Gelgit ve Dalga Enerjisi
cak kadar büyük bir göl oluşturur. Bu tür ba­ E lektrik üretm ek için gelgit enerjisinden, ya­
rajlardan taşkınları denetim altına almak için ni sulann yükselmesi ve alçalmasından yarar­
de yararlanılabilir. lanılabilir (bak. G e l g i t ) . Gelgit enerjisi san-
E nerji santralı barajın üzerinde, iç yanında trallanyla ilgili bugünkü tasanm lar, gelgit
ya da hem en aşağı çığıra bakan kesiminde genliğinin büyük olduğu belirli bir kıyı kesi­
yapılabilir. Barajın alt kesiminden alınan su, mindeki ırm ak ağzına ya da deniz girişine bir
türbinlerden geçirildikten sonra yeniden ır­ baraj yapılmasına dayanır. Eğer bu barajın
m ak yatağına verilir. Irmağın bütün suyu içinden bazı tüneller açılırsa, sular yükselme
türbinlerden geçmez. Suyun türbinlerden geç­ zamanında bunlardan içeri girecek, alçalma
mesi gerekm eyen bölüm ü, genellikle barajın zamanında da dışan akacaktır. Tünellerin içi­
tepesinde yer alan taşma sav akları' ndan, kü­ ne yerleştirilmiş olan türbinler de süyun akı­
vetteki suyun taşm asına oldukça benzer bir şıyla dönecek ve bunlara bağlı jeneratörler­
biçimde aşağı çığıra verilir. den böylece elektrik üretilmiş olacaktır.
Az çok kesintisiz bir eğimi olan bir ırmağın Gelgit sırasında sulann yükselmesi ile alçal­
üzerinde, bir biri ardına bir dizi baraj yapıla­ ması arasındaki düzey farkı ender olarak
bilir. Bunun bir örneği A B D ’de Tennessee 10 m etrenin üzerine çıkar. Sıradan bir hidro­
Irm ağı’dır; bu ırmağın üzerinde dokuz, kolla- elektrik enerji santralındaki 160 metrelik bir
n üzerinde ise 13 baraj yapılmıştır. Bu baraj- düşme yüksekliğiyle karşılaştırdığında çok kü­
lann uzunlukları yaklaşık 800 m etre ile 2,3 çük kalan böyle bir yükseklikten yararlanabil­
km arasında değişir. Irmağın düzeyindeki mek için büyük bir su hacmine gereksinim var­
yükselm eler de bir barajdan ötekine farklılık dır. Bu nedenle, gelgit enerjisi santrallan bara­
gösterir. Örneğin bir barajda bu yükselme 50 jın büyük miktarda su tutmasını gerektirir.
m etreyken, başka birinde yalnızca 21 m etre­ İlk büyük gelgit enerjisi santralı 1966’da
dir. Bu baraj dizisi Tennessee ve kollanndan Fransa’da yapılmıştır. Bu santral B retanya’
çok büyük m iktarlarda enerji elde edilmesini daki St. Malo yakınlarında, Rance Irm ağı’
168 SU ENERJİSİ

1987'de açılan Karakaya


Barajı ve H id ro e le k trik
S antralı A ta tü rk
B a ra jı'n da n sonra
T ü rk iy e 'n in en b ü yü k
barajıdır.

Tempo

nın ağzındadır. Baraj uzunluğu yaklaşık 800 Türkiye'de Hidroelektrik Enerji


m etredir ve 24 tüneli vardır. H er tünele 10 Santralları
megawattlık bir türbin-jeneratör grubu yer­ Türkiye önemli bir su gücüne sahiptir. Su
leştirilmiştir. Türbinlerin kanatlan tersine enerjisinden elektrik üretm e potansiyeli bakı­
çevrilebilmekte ve böylece suyun akış yönü m ından A vrupa ülkeleri arasında SSCB ve
değiştiğinde de dinam olar ç a lıştıra b ilm ek ­ Norveç’ten sonra üçüncü sırada yer almasına
tedir. karşın, bu olanaktan yeterince yararlanam a­
A B D ile K anada arasındaki Fundy Körfezi’ m aktadır. G ene de, özellikle 1950’den sonra
nin girişindeki Passam aquoddy Körfezi ve İn­ üretilen toplam elektrik enerjisi içinde hidro­
giltere’de Severn Halici’nde gelgit enerjisi elektrik santrallann payı giderek yüksel­
santrallannın kurulması öngörülm ektedir. miştir.
D alga enerjisi deniz dalgalannın enerjisine Türkiye’de Osm anlılar dönem inden başla­
dayanır. Örneğin bu, A tlas O kyanusu’nun or- yarak çeşitli büyüklükte barajlar yapıldı.
talannda 1 m etrelik dalga uzunluğu başına or­ A m a ilk dönem lerdeki bu barajlar daha çok
talam a 90 kW kadardır. Fırtına koşullannda su gereksinimini karşılamaya yönelikti. Su
bu m iktar m etre başına 5 MW düzeyine kadar enerjisinden yararlanan ilk elektrik santralı
çıkar. Bu enerjiden yararlanmak için geliştiril­ 1902’de Tarsus’ta kuruldu.
miş aygıtlardan biri, içi kısmen suyla dolu uzun Cum huriyet dönem inde, 1950’ye kadar
ve esnek bir torbadan oluşur; dalga bu elektrik üretim inde ağırlık daha çok term ik
torbaya ulaştığında torba sıkışır ve içindeki su santrallara verildi. Bu dönem de ilk hidroelek­
türbinlerden geçmeye zorlanır. Sanayi ölçe­ trik santral, T rabzon’da 1926’da yapımına
ğindeki herhangi bir dalga enerjisi jeneratörü başlanan ve 1929’da işletmeye açılan V isera’
henüz işletilm emektedir, ama bu konuda dır. 1951’e kadar Visera tek hidroelektrik
özellikle Norveç v6 Japonya’da yoğun araştır­ santral olarak kaldı. 1950’de elektrik enerjisi
m alar yapılmaktadır. üretiminin ancak yüzde 3,8’i su gücünden ya­
Su enerjisinden yararlanm ada, başlıcalan rarlanılarak elde ediliyordu. 1936-55 arasında
A B D , K anada, Avustralya, Yeni Zelanda ve tam am lanan Çubuk I, Gölbaşı, G ebere ve El­
A vrupa’da olmak üzere büyük gelişmeler sağ­ malı II gibi barajlar doğrudan sulama ve kent­
lanmış olmakla birlikte, okyanuslar ve ırm ak­ lerin su gereksinimini karşılamak için yapıl­
lar hâlâ büyük ölçüde el değmemiş dev enerji mıştı. 1950’lerde elektrik enerjisi üretim inde
kaynaklandır. su kaynaklanna verilen önemin artmasıyla
SUİKAST 169

birlikte, yeni hidroelektrik santrallann yapı­


mına hız verildi.
1956’da tam am lanan Sanyar ile Seyhan ba­
raj lan ve hidroelektrik santrallannın önemli
katkısıyla, 1960’ta toplam elektrik enerjisi
üretim i içinde hidroelektrik santrallann payı
yüzde 35,6’ya ulaştı. 1972’de Gökçekaya ve
1975’te Keban barajlan ve hidroelektrik san­
trallan hizmete girdi. D aha sonra kurulan
önemli barajlar ve hidroelektrik santrallar
arasında, Yeşilırmak üzerindeki H aşan U ğur­
lu (1981) ve Suat Uğurlu (1981), Ceyhan üze­
rindeki Aslantaş (1984) ile M anavgat üzerin­
deki O ym apm ar sayılabilir. 1985’te elektrik
enerjisi üretim inde hidroelektrik santrallann
payı yüzde 35,2 olmuştur.
Güneydoğu A nadolu Projesi (G A P) kapsa­
m ında yer alan K arakaya B arajı ve H idro­
elektrik Santralı 1987’de işletmeye açılmıştır.
A ralannda Türkiye’nin en büyük barajı olan
A tatürk B arajı’nın da bulunduğu 13 büyük US Forest Service
projeden oluşan G A P tam amlandığında top­ Son derece g ö s te riş li ağ açlar o lan su g a la r Kuzey
lam 15 baraj ve 18 hidroelektrik santral hiz­ A m e rik a 'd a sık o rm a n la r o lu ş tu ru r.
mete girecektir. Bu hidroelektrik santrallann
bugün var olan hidroelektrik gücün dört katı
güç sağlayacaklan öngörülm ektedir. vardır. Sugalar genellikle süs ve kereste ağacı
olarak dikilir. O rtalam a 18-60 m etre arasında
boylanabilen bu ağaçlann.dallan yatay ve sar­
Türkiye'de Toplam Elektrik Enerjisi kıktır, sürgünleri ise kısa ve yassı iğneyaprak-
Üretiminde Hidroelektrik ve Termik larla donanmıştır. Kozalaklan dallann ucun­
Santrallann Payı
da yer alır ve oldukça miniktir. K abuklannda
Yıllar Toplam Hidroelektrik Term ik bol m iktarda tanen bulunur.
Üretim (yüzde) (yüzde)
(m ilyon
Kuzey A m erika’nın batısındaki orm anlarda
kilovvatt/ yetişen batı ya da Pasifik sugası ( Tsuga hete-
saat) rophylla) ile doğusunda yetişen Kanada suga-
1940 379 3.5 96.5
1945 528 4.5 95.5
sının ( Tsuga canadensis) sert, hafif ve sağlam
1950 790 3,8 96.2 odunlan inşaatçılıkta, kabuklan ise sepicilikte
1955 1.580 5.6 94.4 kullanılır. Japonya kökenli birkaç suga türü
1960 2.815 35,6 64.4
1965 4.953 44,0 56,0 dünyanın çeşitli yerlerinde süs bitkisi olarak
1970 8.623 35.2 64.8 yetiştirilir.
1975 15.623 37.8 62.2
1980 23.275 48.8 51,2
1985 34.219 35.2 64.8 SUİKAST, bir kişiyi önceden tasarlayarak,
1990* 57.000 37,5 62.5 acımasızca ve aniden öldürm e eylemidir. Sui­
* Tahm in.
kast sözcüğü genellikle devlet yöneticilerinin
ve tanınmış kişilerin öldürülm elerinde kulla­
SUGA. Çamgiller (Pinaceae) familyasının nılır. Suikast düzenleyenlerin çoğu, kurbanla-
Tsuga cinsinde yer alan sugalar değerli orman nnın kendilerine ya da inançlanna karşı bir
ağaçlarıdır. Hepsi de yaz kış yeşil kalabilen bu suç işlediğini düşündükleri için, onu öldürm e
iri ve gösterişli ağaçlann Asya ve Kuzey A m e­ hakkına sahip olduklanna inanır. Suikast
rika’da kendiliğinden yetişen 10 kadar türü nedeni genellikle dinsel ya da siyasaldır. Jül
170 SUİKAST

Sezar’ı öldüren suikastçılar onun kral olmak önderlerinden Lev Troçki, Josef Stalin’in
istediğini ve R om a’nın iyiliği için ortadan verdiği sanılan bir emirle M eksika’daki evin­
kaldırdıklarını söylemişlerdi. de öldürülm üştü. 1983’te, Filipinler’de Devlet
11. yüzyıldan başlayarak İran ve Suriye’de, Başkanı Ferdinand M arcos’un en önemli kar­
İslam ’ın Sabbahiye adlı kolu suikastçı gizli bir şıtlarından biri olan Benigno S. Aquino ülke­
örgüt gibi davrandı. Düşm anlarını öldürmeyi sine döner dönmez öldürüldü. Bu suikastın
kutsal bir görev sayan örgüt üyeleri, ülkeyi ardında diktatör M arcos’un olduğu ileri sürül­
200 yıl boyunca teröre boğdu. Bu mezhebin dü. H er ülkede suikast sonucu yaşamını
kurucusu H aşan Sabbah, “Dağın Yaşlı A da­ yitiren devlet adamları ve yöneticiler uzun bir
mı” diye anılırdı. Yandaşlarını kendisine bağ­ liste oluşturur. 1610’da Fransa Kralı IV.
lamak ve onları düşmanlarının üstüne gönder­ H enri dinsel nedenlerle bir suikasta kurban
m ek için, cennet düşleri yaratan, haşhaştan gitti. A BD Başkanı A braham Lincoln 1865’te
yapılma uyuşturucular verirdi. Bu nedenle bu W ashington’da bir tiyatroda vuruldu. Suikast­
m ezhep üyeleri Haşşaşiler olarak da anılır. çının, A m erikan İç Savaşı’nda (1861-65) yeni­
Tarihin çeşitli dönem lerinde, diktatörler len Güney eyaletlerinin öcünü almak için
kendilerine karşı çıkan önderlerden kurtul­ Başkan Lincoln’u öldürdüğü sanılmıştı. Am a
m ak amacıyla sık sık suikastlar düzenletmiş, bu suikast hüküm et üyeleri arasından bir
aynı biçimde birçok devlet başkanı da suikas­ grubun düzenlediği bir komplo da olabilir.
ta kurban gitmiştir. 1940’ta Ekim Devrimi Avusturya arşidükü ve Avusturya-M acaristan
A tary Evans Picture Library

İK İN C İ B O M B A N IN P A T L A M A S IN D A N S O N R A

Rus Çarı II A le k s a n d r'ın 1881'd e suikast son ucu ö ld ü rü lü ş ü n ü gö ste re n b ir gazete resm i.
SUKEMERİ 171

İm paratorluğu veliahtı Franz Ferdinand’ın


1914’te bir suikast sonucu öldürülmesi, A vru­
pa’da gerginliğin daha da tırm anm asına ne­
den olmuş ve I. Dünya Savaşı’nm patlak
vermesine yol açmıştı.
Yakın geçmişte suikasta kurban giden ünlü
kişilerden bazıları şöyle sıralanabilir: Avus­
turya Şansölyesi Doktor Engelbert Dollfuss
(1934), Hindistan Başbakanı M ohandas
G andhi (1948), A B D Başkanı John F. Ken-
nedy (1963), kardeşi R obert F. Kennedy ve
A B D ’li Siyah önder M artin Luther King
(1968), Beatles topluluğunun eski üyesi John
Lennon (1980), Mısır Devlet Başkanı Enver
Sedat (1981), Hindistan Başbakanı İndira
Gandhi (1984) ve İsveç Başbakanı O lof Pal-
me (1986). Türkiye’de de, özellikle 1970’ ZEFA

lerde ve son yıllarda birçok bilim ve düşün S la lo m kayakçısı, te kn e n in dalgasını ip i g e rg in tu tu p


içe d o ğ ru yata ra k aşar.
adamıyla gazeteci ve siyasetçi suikasta kurban
gitmiştir.
kayakçı teknenin arkasında bıraktığı dalgayı
SU KAYAĞI, bir spor olarak 1920’lerde çaprazlam a geçerek yüksekliği 1,8 m etre,
Fransa’da başladı. Kayağın yaygın bir kış uzunluğu 7,3 m etre kadar olan kaygan bir
sporu olduğu bu yıllarda, karda atlar tarafın­ ram padan atlar. Usta kayakçılar hızı saatte 56
dan çekilen kayakçıların katıldığı yarışmalar­ km kadar olan bir tekneyle 50 m etreye varan
dan esinlenen Fransızlar, suyun üstünde de atlayışlar yapabilir. Uçurtm ayla su kayağı
kayılabileceğini keşfettiler. uygun rüzgâr koşullarında hafif ve geniş bir
Su kayağı yapan sporcu, genişliği kar kaya­ uçurtm a aracılığıyla yapılır. Kayakçı suyun
ğından biraz daha fazla olan bir ya da iki üstünde havalanarak, kendini çeken teknenin
kayak kullanır. Bu kayaklar tahta, alümin­ arkasında su yüzeyinden 30 m etreye kadar
yum ya da camyününden yapılır. Su kayağı­ yükselebilir.
nın altında, topuk tarafına yakın sabit bir G ünüm üzde birçok ülkede su kayağı kulüp­
yüzgeç vardır. A krobatik hareketlerin yapıl­ leri vardır. Uluslararası su kayağı yarışmaları
dığı artistik su kayağında ise kullanılan kayak­ D ünya Su Kayağı Birliği’nce (WWSU) düzen­
ların altı düzdür. Bu, kayakçının 360°’lik bir lenir. Su kayağı gölde ve durgun denizlerde
tam dönüş yapmasına olanak verir. yapılan bir spordur. Soğuk iklimlerde kayak­
Uzunluğu yaklaşık 170 cm, genişliği 20 cm çılar koruyucu özel giysiler giyer. Suda bat­
olan kayakların üzerinde ayakta ve dik duran mayan bu giysiler, kayakçının kayaklarını
sporcu 23 m etre uzunluğunda bir halatın takarken suyun yüzünde kalmasına da yar­
ucundaki ahşap tutamağı sıkıca kavrar. H alat dımcı olur.
m otorlu bir teknenin arkasına bağlıdır. Saatte Ne kadar iyi bir yüzücü olunursa olunsun,
en az 24 km hızla giden bu tekne hafifçe su kayağı yaparken m utlaka cankurtaran ye­
geriye kaykılan kayakçıyı çeker. leği giyilmelidir. C ankurtaran yeleği batmayı
Slalom su kayağı yarışm alarında, parkur engellediği gibi düşmelere karşı da vücudu
üzerinde çaprazlam a yerleştirilmiş altı tane korur.
şam andıra bulunur. Tekne değişmez bir hızla
düz bir çizgi izleyerek şam andıraların arasın­ SUKEMERİ. Su bir yerden bir yere çeşitli
dan geçerken, sporcu zikzaklar çizerek tek yollarla taşınabilir. Suyu toprakaltm dan taşı­
tek her şamandıranın dışından dolaşır. Bir m ak için borulardan ya da büyük tünellerden
başka su kayağı türü atlamadır. Bu yarışmada yararlanılır. Topraküstünde ise dar ya da
172 SUKEMERİ

F ransa'daki G ard K öprüsü, su ke m e riyle b irlik te 47 m e tre y ü kse k liğ in d e d ir. Su en üstteki kem er sırasının
üze rin den akar.

geniş kanallar kullanılır. Bu kanalların bir gösterdi. Böylece- temiz su sağlayacak yeni
vadiden ya da çukur bir bölgeden geçmesi kaynaklann bulunması gerekti. Bu sorun
gerekirse, bir köprü yapılır ve kanallar bu bugün de önemini korum aktadır.
köprünün üzerinden geçirilir. İşte bu köprü Bu sorunun çözümünde kullanılan yollar­
genellikle sukemeri olarak adlandırılır. dan biri de, temiz su kaynağını bir suyoluyla
Eski zam anlardan beri, kentlerin çoğu kente bağlam aktır. Kanallardaki su her za­
akarsu kıyılarına kurulm uştur. Birincisi, su- m an eğim yönünde aktığı için, temiz su
yoluyla yolculuk etm ek ve mal taşımak kara­ kaynağı kentlerden daha yüksekte olmalıdır,
yoluna göre daha kolaydı. Ayrıca, suyun eğer değilse suyun pompalanması gerekir.
evlere kadar getirilmesinden önce, kent halkı Kırsal bölgeler genellikle engebeli olduğu
çamaşırlarını yıkamak, yıkanmak ve hayvan­ için, suyu kaynağından kente basit bir kanalla
larına su verm ek için ırmak kıyısına inerdi; taşımak her zaman olanaklı değildir. Kanalla-
çöplerden ve atık sulardan kurtulm ak için de n tepe ve vadi gibi doğal engellerin çevresin­
ırmağı kullanırdı. Sonuçta ırm aklar kirlendi den dolaştırm ak da oldukça pahalı bir yön­
ve sulan içilemez durum a geldi, hatta m ikrop tem dir. Genellikle borular, tüneller, kanallar
dolu bu sular nedeniyle salgın hastalıklar baş ve sukem erlerinden oluşan bir sistemle suyun

GEÇMİŞTE KULLANILAN SU DAĞITIM SİSTEMİ


Sistemin Savak kapağı ^ p ırmağa a^an temiz su kanalı
SUKEMERİ 173

yol boyunca akarak kente ulaşması sağlanır. 19’da Romalı general Marcus Vipsanius Ag-
Bu yol üzerindeki vadilerde, kem erlerden rippa tarafından G ard Irm ağı’ndan Nîmes
oluşan sıraların üst üste yerleştirilmesiyle bir kentine su getirmek için yaptırılmıştır. Y akla­
köprü yapılır. Kat kat yerleştirilen kem erler şık 270 m etre uzunluğunda üç sıra kem erden
kente su taşıyan kanalın düzeyine ulaşana oluşan bu köprünün üzerindeki kanal yassı taş
kadar yükseltilir. Böylece su, kanalla aynı bloklarla kaplıdır.
düzeye yükseltilmiş sukemerinin üzerinden
kolayca akar. M odern sukemerleri artık taş Anadolu'da Sukemerleri
yerine beton bloklardan yapılmaktadır. Rom alılar, dünyanın başka bölgelerinde ol­
Günüm üzdeki tasarım larda, yüksek su ba­ duğu gibi A nadolu’nun çeşitli yerlerinde de
sıncına dayanıklı borular üretilebildiği için suyolları ve sukemerleri yaparak kentlere su
kemerli köprü sistemi ender olarak kullanılır. taşıdılar. Bazen çevredeki göllerden, bazen
B orular vadinin bir eteğinden önce aşağıya, de 30-40 km uzaktaki akarsulardan su getirdi­
vadiye doğru indirilir, daha sonra da öbür ler. Rom a dönem inden kalm a bu kem erlerin
etekten yukarıya doğru döşenerek eski düze­ kalıntılarına bugün eski kentlerin çevresinde
yine çıkarılır. Bu sisteme sifon denir. rastlanm aktadır. Bunlar arasında, Efes, B er­
gama, A linda, Sebasteia (bugün Sivas), İas-
Roma Dönemi Sukemerleri sos, Phaselis (bugün Tekirova), Erythrai,
Sukem erleri çok eski tarihlerde Filistin’de, Smyrna (bugün İzmir), Laodikeia, Bargylia
M ısır’da ve Yunanistan’da yapılmış ve kulla­ ve A labanda dolaylarındaki sukemerleri sayı­
nılmıştır. Am a eskiçağların en ünlü sukem er­ labilir.
leri Rom a İm paratorluğu’ndadır. İÖ 312’de İS 2. yüzyılın sonlanna doğru yapılan Side
A ppius Claudius Caecus, A ppia Y olu’nu (Via sukem erleri, Rom a döneminin en etkileyici
Appia) ve A qua A ppia’yı yaptırdı. A qua yapılarındandır. Bu suyolu ve sukemerleriyle
A ppia, hemen tam amı yeraltına döşenmiş, M anavgat Çayı’nın kaynağından yaklaşık 30
uzunluğu 16 kilometreyi aşan bir suyoluydu. km uzaklıktaki Side’ye su getirilmiştir. 10 bö­
Bu suyolunun 90 m etrelik bölümü kentin lümden oluşan bu iki katlı kem erler İS 3. yüz­
çukur bölgesini kem erler üzerinde aşıyordu. yılda yeniden elden geçirilerek onarılmıştır.
40 yıl sonra Anio (bugün A niene) İrm a ğ ın ­ Trakya Bölgesi’nden İstanbul’a su getiren
dan başlayan ve Anio Vetus diye anılan 50 km suyolları ve sukem erleri de Rom a dönem inde
uzunluğundaki yeraltı suyolu yapıldı. İÖ 2. yapılmıştır. K ente su sağlamak için yapılan ilk
yüzyılda üzerinde gerçek bir sukemerinin yer çalışmaları İm parator Hadrianus (İS 76-138)
aldığı ilk yerüstü su kanalıyla R om a’ya su ge­ başlatmıştır. Doğu Rom a İm paratoru Valens
tirildi. A qua M arcia olarak bilinen bu suyolu dönem inde (364-378) kentin içinden geçen
yaklaşık 90 km uzunluğundaydı. Valens Sukemeri yapılmıştır. 368-373 arasın­
Tarihteki belki de en başarılı ve yüksek da tam am lanan bu sukemeri bugün Bozdoğan
sukemeri G ard Köprüsü’dür. Güney Fransa’ Sukem eri olarak adlandırılm aktadır. Uzunlu­
da Nîmes yakınlarındaki bu sukem eri, İÖ ğu 971 m etre ve en yüksek yeri 20 m etre olan

Sistemin
ana su GÜNÜMÜZDE KULLANILAN SU DAĞITIM SİSTEMİ
kaynağı f Savak vanası
olan göl
174 SULAMA

Nezih Başgelen
M im a r S in a n 'ın 1553-64 arasında ya p tığ ı M ağ lo va Kem eri İsta n b u l'd a A lib e y D e resi'n in ü stü n d e d ir.

Bozdoğan Sukem eri’nin iki ucunda tek sıra, Mağlova Kemeri. M imar Sinan’ın en başa-
ortasında ise iki sıra kem er bulunur. Bugün nlı yapıtlan arasında yer alan M ağlova Kem e­
Güm üşpınar, Keçigerme gibi yerleşim yer­ ri Alibey D eresi üzerinden geçer. 257 m etre
lerinin çevresinde görülen sukemeri kalıntı­ uzunluğundaki bu sukem eri, iki katlı dörder
ları da Rom a dönem inde yapılan su dağı­ göz ile bunlann arasında ve yanlarında bulu­
tım sisteminin parçalandır. nan çok sayıdaki küçük gözden oluşur. İlk ya­
Osmanlı İm paratorluğu zam anında, genel­ pımı çok daha eskiye dayanan Mağlova Ke­
likle Rom a ve Bizans dönem inden kalm a su- meri Bizans dönem inde de kullanılmıştır. Mi­
yollan ve sukemerleri onanlarak kullanıldı. mar Sinan yeni sukemerini eski tem eller üze­
Fatih Sultan M ehm ed’in İstanbul’u aldıktan rine yaptırmıştır.
sonra kentin su sistemini onarttığı bilinm ekte­ Uzun Kemer. Aynı yörede bulunan 710
dir. A m a köklü çalışmalar Kanuni Sultan Sü­ m etre uzunluğunda ve 25 m etre yüksekliğin­
leyman zamanında yapılmıştır. Kanuni İstan­ deki Uzun Kem er iki sıra kem erden oluşur.
bul’un su sorununu ele aldığında, M imar Si­ Üst katta aynı büyüklükte 50, alt katta ise
nan’a kentin çeşitli bölgelerinde sukemerleri arazinin durum una göre değişik büyüklükler­
yaptırmış, daha eski olanlan da elden geçirte­ de 47 göz bulunur.
rek onartm ıştır. Tasanm ı M imar Sinan tara­ Müderris K öyü Kemeri. Halkalı su tesisleri­
fından yapılan bu sukemerleri 1553-64 arasın­ nin bir parçası olan bu sukem erinde 11 kem er
da tamamlanmıştır. yer alır. Taşlan birbirine dem ir kelepçelerle
Eğri Kemer. İstanbul’da, K em erburgaz’dan tutturulm uştur. Sinan öncesi dönem den kal­
1,5 km doğuda olan ve Kâğıthane D eresi’ni dığı anlaşılan bu sukem eri, Sinan tarafından
aşan bu sukemeri 409 m etre uzunluğundadır. 1539’da ve 1553-64 arasında iki kez elden ge­
D ere üzerinde üç katlı olan kemerin alt sıra­ çirilmiştir.
sında 4, ortasında 10 ve en üst sırasında 33 göz
bulunur. Ö bür bölüm lerde kem er sıralan va­ S U L A M A , ekinlerin büyüyebilmesi için top­
dinin konum una göre düzenlenmiştir. rağa su verm ektir. Mısır gibi bazı kurak ülke­
Bent Kemeri. İstanbul’da Paşa D eresi üze­ lerde, sulama yapılmazsa hiçbir ürün yetiş­
rinde, 102 m etre uzunluğunda iki katlı bir su- mez. Bazı ülkelerde ise belirli ürünlerin su­
kem eridir. lanması gerekir. Örneğin en önemli tahıl bit­
Güzelce Kemer. Alibey D eresi üzerinde iki kilerinden biri olan pirinç genellikle su dolu
sıra kem erden oluşan Güzelce K em er, 170 çeltik tarlalarında yetiştirilir. Dünyadaki sula­
m etre uzunluğunda ve 32 m etre yüksekliğin- nan toplam ekili toprakların yaklaşık yüzde
dedir. 65’i A sya’dadır ve bunların büyük bölümü
SULAMA 175

A raplar Akdeniz kıyılarına yayıldıkları dö­


nem de, sulama bilgilerini fethettikleri bütün
ülkelerde uyguladılar. Örneğin, İspanya’da
M agripliler’in kurduğu kanal ve göletler gü­
nüm üzde bile kullanılm aktadır. İspanyollar
ise M eksika’yı fethettiklerinde Y erliler’in su­
lamayı zaten bildiklerini gördüler.
Sulama genellikle akarsuyun, akm akta ol­
duğu yatağından alınarak daha yüksek bir
düzeye çıkartılması ve çevredeki topraklara
dağıtılmasıdır. Eski sulama sistemlerinde
akarsulardan kovalarla toplanan su ya doğru­
dan toprağa boşaltılır ya da tarlaları bir ağ
gibi ören küçük kanallara verilirdi. Mısır,
ZEFA
M ısır'd a su çarklarını d ö n d ü rm e d e hâlâ öküz
Hindistan ve öbür doğu ülkelerinde, binlerce
ku lla n ılm a kta d ır. yıl öncesinde basit sulapıa aygıtları geliştiril­
mişti. B unlardan biri seren dir. Tahterevalli
çeltik tarlasıdır. Çoğu ülkede sulama, sulama gibi yerleştirilmiş uzun bir sopadan oluşan
olmaksızın da yetişen ekinlerin büyümesine serenin bir ucunda deriden yapılmış bir kova,
yardımcı olmak için yapılır. Bu yolla ekin ve­ öbür ucunda ise dengeyi sağlamak için bir
rimi iki katm a çıkartılabilir. ağırlık bulunur. Genellikle kuyudan ya da
Eski Mısır, H int, Çin, A sur ve Babil akarsudan su çekm ekte kullanılan serende
uygarlıklarında sulamanın akarsulardan ya­ kova sopaya uzun bir iple bağlıdır; ip çekile­
rarlanılarak yapıldığı sanılm aktadır. 4.000 rek kova suya daldırılır, sonra da ağırlığın
yıl öncesinden kalm a anıtlarda Nil İrm a ğ ın ­ yardımıyla yukarıya çekilir. Su bazen bir
dan kovalarla su alıp tarlalarına döken insan havuza doldurulur, ikinci bir kişi de buradan
resimleri vardır. Eski Yunanlılar da tarlalarını kepçelerle suyu tarlaya boşaltır. Bir kişi tek
sulardı; Rom alılar ise İtalya’da, bugün bile başına suyu yaklaşık 2 m etre yükseğe çıkara­
dünyanın en iyi sulama ağlarından biri olan bildiğinden, üç kişiyle akarsuyun 5-6 m etre
olağanüstü bir sulama sistemi kurdular. yukarısındaki bir tarla sulanabilir.
ZEFA
Bir başka eski sulama aygıtı, günüm üzde de
kullanılm akta olan su çarkıdır. Su çarkı eski
değirm en çarklarına benzer; am a onun gibi su
tarafından döndürülm ez, tam tersine kendisi
dönerken suyu yükseğe taşır. Kepçeler çarkın
tepesine ulaştığında su daha yüksek bir düze­
ye boşalır ve buradan akmaya başlar. Su
çarkları genellikle durmaksızın daire çizen bir
öküz ya da eşek tarafından döndürülürdü.

Modern Sulama
A karsu ya da bir başka su kaynağının yakının­
daki tarlalar kolayca sulanabilir. Uzaklardaki
tarlalara su taşım ak için ise kanallar açılabilir.
Çin ve İtalya’da olduğu gibi, bu kanallardan
bazıları üzerinde tekneyle yol alınabilecek ka­
dar geniştir. Bu tür kanallar hem toprağı ve­
rimli hale getirmeye yarar, hem de sandal ya
H in d is ta n 'd a su çarklarınd a kepçe işlevi g ö re n kaplar da m avnalarla ekin taşınmasında suyolu işlevi
b u lu n u r. görürler.
176 SULAMA

Yılın yalnızca bazı dönem lerinde bol yağış Bunlar Nil’in taşkınlarını denetliyor, ama
alan yörelerde yağmur sulan gerektiğinde fazla su depolanm asına olanak vermiyordu.
kullanılmak üzere depolanır. H indistan’da Assuan B arajı’nın yapımından sonra Nil’in
yoğun muson yağm urlan dönem inde sular sularının dev baraj gölünde toplanması sağ­
büyük tanklarda toplanır. Bir başka su depo­ landı.
lama yöntemi de akarsulann üzerinde set ya
da baraj kurarak göletler ya da baraj gölleri Kuzey Amerika'da Sulama
oluşturm aktır. A karsular kuruduğunda ya da K anada’da sulama işlerinin büyük bölümü
içerdikleri su m iktan çok azaldığında, bu göl kişiler ve özel şirketlerce yürütülür. Bugüne
ya da göletlerin yardımıyla ekili topraklar kadar gerçekleştirilmiş olan en büyük proje,
sulanabilir. Baraj gölünde su biriktikçe, bu su A lberta’da 160.000 hektar dolayındaki top­
herhangi bir yükseltme işlemine gerek kal­ raklara su sağlayan K anada Pasifik Dem iryo­
maksızın sulama kanallanna verilebilir. Su lu projesidir. Bu projenin en önemli bölümle­
düzeyini yükseltmek gerektiğinde günümüzde rinden biri Bassano Barajındır. Saskatchewan
güçlü pom palardan yararlanılır. {Ayrıca bak. ve İngiliz Kolumbiyası’nda da sulama sayesin­
B a r a j; K a n a l . ) de geniş alanlar tan m a açılmıştır.
Hindistan ve Pakistan’da yağışlar çok dü­ A B D ’de 19. yüzyılın sonlarına kadar dü­
zensizdir, bu nedenle sulamaya gereksinim zenli bir sulama projesi uygulanmadı. Ö ncele­
vardır. Bu amaçla muson mevsiminde yükse­ ri, doğal olarak tanm a elverişli toprakların
len ırm aklann suyu göletlerde ya da baraj fazlalığı nedeniyle kurak bölgelerden yarar­
göllerinde toplanır ve kurak dönem lerde kul­ lanm aya yönelik herhangi bir girişime gerek
lanılır. Pakistan’daki Jhelum Irm ağı’nın üze­ yoktu. Am a batıya göçün hızlanmasıyla yeni
rinde kurulu Mangla B arajı 3 kilom etreden topraklann tanm a açılması gündeme geldi,
uzundur. M ısır’da sulama tem el olarak, Nil bu da sulamayı zorunlu kıldı. İlk sulama
Irm ağı’nm üzerine kurulan çok uzun, ama sistemlerinden birini 1847’de Büyük Tuz G ö­
alçak baraj lann yardımıyla gerçekleştirilirdi. lü çevresine yerleşen M orm onlar kurdu.

Sağda: A B D 'de y u la f ve
yon ca ta rla la rın d a tava
y ö n te m iy le sulam a yap ılır.
S uyu n akışını küçük tahta
b ir kapı d e ne tler. A ltta: Su,
sulam a tava sın dan b ir
ye ra ltı b o ru su n a akar.
B uradan da te p e n in
için d e n geçerek öte
yan da ki ekili to p ra kla ra
ulaşır.

B. C. McLean—Soil
Conservatiorı Service (sağda); US
Department o f Agriculture (altta)
SULAMA 177

BillM ann— US Department o f Agriculture (solda), E. E. HertzoglBureau o f Reclamation, US Department o f the Interior (sağda)
Y a ğ m u rla m a y ö n te m i (solda) ya da karık te k n iğ iy le (sağda) g e rçe kle ştirile n yüzey sulam a sı, g e n e llikle
su yu n kolayca akaçlanabileceği n o rm a l e ğ im li to p ra kla rd a uyg ulanır.

1901’de Theodore Roosevelt’in başkan ol­ rını geliştirmek amacıyla gerçekleştirilen Co-
m asından sonra ülkenin sulama gereksinimi­ lorado-Big Thom pson Projesi son derece
ne önem verilmeye başlandı. H üküm et batı büyük ve çarpıcı bir mühendislik ürünüdür.
eyaletlerinde toprak satarak önemli ölçüde Projenin ilginç tesislerinden biri 20 kilom etre­
mali gelir sağladı ve bu gelirle barajlar, lik Alva B. Adam s Tüneli’dir. Proje Kayalık
kanallar, sulama tesisleri kurdu, çiftliklere su D ağlar’m batı yamaçlarındaki fazla suyu doğu
bağladı. Çiftçilerden kullandıkları suyun pa­ yamaçlarındaki kurak bölgelere aktarm a
rası alındı, bu parayla yeni sulama tesisleri amacıyla tasarlanmıştır. Bu tünel sayesinde
yapıldı. aktarılan suyla 284.000 hektar alan sulu tarı­
A m erika’daki barajların pek çoğu sulama ma açılmıştır. Barajlarda ve ana kanallarda
amacıyla kurulm uştur; Colorado Irm ağı üze­ yüksek yerlere kurulan hidroelektrik santral-
rindeki Hoover Barajı, W ashington’da Co- lardan, sulama pom palarının çalıştırılması,
lumbia Irmağı üzerindeki Büyük Coulee B a­ kırsal bölgelerin elektriğe kavuşturulması ve
rajı ve California’da Sacram ento Irm ağı üze­ bölgenin m aden kaynaklarının geliştirilmesin­
rindeki Shasta B arajı bunlardan bazılarıdır. de yararlanılm aktadır.
Barajlarda su depolandıktan sonra, suyu
gereken yerlere taşımak için kanal yapmak Sulama Yöntemleri
gerekir. Kanal yapımı oldukça güç bir m ühen­ Sulama tesislerinden çiftliğe ulaşan su, tem el
dislik çalışmasıdır. Suyu en düz yoldan taşıya­ olarak dört amaçla kullanılabilir: Birincisi,
bilmek için dağlânn içine tüneller açılır. çiftçi zaman zaman yapay su baskını yaratabi­
Kanalların dik yamaçlardan indiği yerlerde lir; buğday ve pirinç genellikle bu şekilde
suyun yatağından taşacak kadar hızlı akması­ sulanır. İkincisi, suyun toprakta açılan ve
nı önlem ek için setler yapılır. Bazı yerlerde karık denen kanallar boyunca akarak toprağa
suyu dik yamaca çıkarıp indirm ek için sifon sızması sağlanabilir. Bu yöntem , sıralar halin­
tekniği kullanılır. de yetiştirilen patates, şekerpancarı ve mısır
A B D ’nin batı kesimlerindeki su kaynakla­ gibi ürünler için iyi bir yöntem dir, ayrıca
178 SULLİVAN

meyve bahçelerinde de uygulanır. Üçüncü caminin yapımına 1609’da I. A hm ed’in de


yol, suyu yeraltına döşenmiş delikli borular­ katıldığı tem el atm a töreniyle başlanmış, cami
dan geçirmektir. Am a bu sistemin kurulması ve arasta 1617’de, geri kalan yapılar ise
oldukça pahalıdır ve borular sık sık tıkanır. 1620’de tam amlanmıştır. Böylece “külliye”
Sonuncu yol, çiftçinin suyu püskürterek denen bir yapılar topluluğu ortaya çıkmıştır.
kullanmasıdır; buna yağmurlama yöntemi de­ Külliye cami, m edrese, arasta, darüşşifa (sağ­
nir. Y üksekten geçirilen delikli borulara pom ­ lık yurdu), im aret, üç tane sebil ve türbeler­
palanan su, yağmur gibi ekinlerin üzerine den oluşur. Külliyenin m im an Sedefkâr Meh-
serpilir. Bazen döner püskürtm e muslukları m ed A ğa’dır.
ve portatif borular kullanılır. Ö bür yöntem ­ Tasarlanan bu büyük külliye için geniş bir
lerden farklı olarak yağmurlama tekniği dik alan gerekiyordu. Ayrıca yapıların İstanbul
yamaçlı yörelerde de uygulanabilir. Ayrıca, Boğazı’na ve M arm ara Denizi’ne egemen
çiftçi püskürtm e sistemini kullanarak ekinleri­ olması da isteniyordu. Bu koşullar yer seçi­
nin dondan zarar görmesini de önleyebilir, minde Sedefkâr M ehmed A ğa’nın güçlüklerle
çünkü püskürtülen su topraktaki donmuş karşılaşmasına neden oldu. Çünkü 1600’lere
suyu eritir. gelindiğinde İstanbul kentinin uygun yerleri
önceki dönem lerde yapılmış kiüliyelerle kap­
Akaçlama lıydı. Sonunda külliyenin yapımı için Ayasof-
Hangi sulama yöntemi uygulanırsa uygulan­ ya’nm karşısında, güneyine düşen yer seçile­
sın, toprağın suyla dolmasını önlem ek için iyi rek buradaki köşk ve konaklar yıktırıldı.
akaçlanması gerekir. Sulama sisteminin taşı­ Külliyenin geniş bir alana yayılan yapıları
dığı fazla suyun kendiliğinden boşalmasını A tm eydam ’mn çevresine, belirli bir düzen
sağlayacak doğal akaçlamalı alanların sayısı gözetilmeksizin yerleştirildi. Bunlardan günü­
çok azdır. Eğer toprağın akaçlanması yeterin­ müze ulaşanların büyük bir bölümü daha
ce dikkate alınmazsa, sulama sistemleri bek­ sonra çevrelerine yapılan yeni yapılar arasın­
lenenin tersine ürün verimini azaltabilir, hatta da kalmıştır.
bazı yerlerde toprağın tümüyle terk edilmesi­ Külliyenin m erkezinde yer alan caminin,
ni gerektirecek zararlara yol açabilir. karşısında yer alacağı Ayasofya kadar büyük
Bunun nedeni, kurak bölgelerdeki toprağın ve görkemli olmasına çalışılmıştır. Sedefkâr
genellikle alkali tuzlar içermesidir (bak. Baz). M ehmed Ağa M imar Sinan’ın klasik cami
Bu tuzlar sulama suyunda çözünür ve özellik­ planına ve dış mimarisine bağlı kaldıysa da, iç
le alçak kesim lerde toprağa yayılır. Akaçlam a mimariye önemli yenilikler getirdi. Sultan
yetersizse tuz toprakta kalır ve geniş alanları A hm ed Camisi duvarlarla çevrili bir dış avlu­
zehirleyebilir. nun içinde yer alır. İç avlusu yüksek tutularak
Günüm üzde dünyadaki toprakların dörtte külliyenin öbür yapılarına egemen olması
birinden biraz fazlası ekilm ektedir. Kalan sağlanmıştır. Caminin 64x72 m etre boyutla­
bölüm ün çoğu bugün uygulanan yöntemlerle rındaki ibadet m ekânı 43 m etre yüksekliğinde
ekilebilir durum da değildir, ama sulama ve ve 22 m etre çapında büyük bir kubbeyle
akaçlamayı da içeren çağdaş yöntem lerle eki­ örtülm üştür. D ört yanı yarım kubbelerle çev­
me açılabilecek alanların büyüklüğü hiç de az rilen bu büyük kubbenin boş kalan dört
değildir. (Ayrıca bak. A kaçlama.) köşesine de birer küçük kubbe oturtulm uş,
böylece tam bir m erkezi plan oluşturulm uş­
SULLİVAN, Arthur Seymour bak. Gilbert tur. Büyük kubbe 5 m etre çapında, yivli dört
ve Sullivan. fil ayağı üzerinde oturur. Camiyi beş sıra
olarak çevreleyen ve yuvarlak kemerli olan
SULTAN AHMED CAMİSİ, İstanbul da, 260 pencere iç m ekânın çok aydınlık olmasını
eski adı Atm eydanı olan, bugünse Sultanah­ sağlamıştır.
m et M eydanı diye bilinen alanın güneydoğu­ Caminin duvarları ikinci pencere sırasına
sunda yer alır ve I. A hm ed tarafından yaptı­ kadar, mavi rengin egemen olduğu İznik
rılmıştır. “Mavi Cami” diye de bilinen bu çinileriyle kaplanmıştır. Fil ayaklarının y an ­
SULTAN AHMED CAMİSİ 179

A li Hikmet Varlık

S ulta n A h m e d C a m isi'n in yap ım ın a


17. yüzyılda I. A h m e d d ö n e m in d e başlanm ıştır.

dan yukarısı ile kem erlerin, pandantif denen önemli bir değişikliktir. Bir ram payla çıkılan
küresel üçgen biçimindeki yüzeylerin, yarım hünkâr kasrı m ihrap duvarının doğu köşesin­
kubbelerin ve büyük kubbenin içi de aynı deki hünkâr mahfiline revaklı bir geçitle
şekilde mavi rengin egemen olduğu kalem bağlanır. Sultan A hm ed Camisi’nin bir başka
işleriyle bezenmiştir. Çinilerde lale, sümbül, önemli özelliği de altı minareli olmasıdır. Bu
karanfil, kıvnk dal gibi çok çeşitli motifler m inarelerden iç avlunun dış köşelerine yerleş­
vardır. Çok sayıda pencerenin sağladığı ay­ tirilenleri iki, caminin dört köşesinde yer
dınlık ortam da mavi rengin egemenliği cami­ alanlar ise üç şerefelidir.
nin içine etkileyici bir görünüm kazandırmış, Caminin kuzeydoğu köşesinde ve Ayasofya
A vrupalılar’m camiye “Mavi Cam i” adını yönünde m edrese, I. A hm ed, annesi ve oğul­
takm asına yol açmıştır. larının yattığı türbe ile sıbyan m ektebi bu­
Caminin m ihrabı, m inberi, hünkâr mahfili lunur. Klasik üslupta bir yapı olan m edre­
de ayrı ayrı birer sanat yapıtıdır. İçi çiçek senin. orta avlusu kubbeli revakların arka­
motifli çinilerle kaplı olan mihrap m erm erden sına yerleştirilmiş odalarla çevrilidir. D uvar­
yapılmış, üzerinde servi motifleri bulunan ları dıştan m erm er kaplı olan Sultan A h­
sütuncuklarla bezenmiştir. G eom etrik geçme­ m ed Türbesi’nin içi çinilerle bezenmiştir.
li ve kabartm alı olan m inber altın yaldızlıdır. K are planlı, kubbeli ve önü revaklı olan bu
A ltın yaldızlı çinileri, sedef kakmalı kapısı ve yapının kapısı sedef kakmalıdır. A rasta, ca­
ince duvar işlemesiyle hünkâr mahfili bir minin güney duvarının ilerisinde bulunm akta­
başyapıttır. dır. Sipahiler Çarşısı adıyla bilinen arasta
Caminin m erm er döşeli iç avlusu, 26 sütu­ doğu-batı doğrultusunda, üzeri açık bir yolla
nun üzerine oturtulm uş 30 kubbeyle örtülü bunun iki yanındaki tonozlu dükkân sıraların­
revakla çevrilidir. Avlunun ortasında altı sü- dan oluşur. G ünüm üzde, arastanın doğu ucu
tunlu şadırvan vardır. Şadırvanın sütunları onarılarak turistik bir çarşı haline getirilmiş,
karanfil ve lale motifleriyle bezenmiştir. Ca­ öbür bölümleri ise Mozaik Müzesi yapılmış­
minin doğu ve batısında, iç avlu duvarıyla dış tır. Sultanahm et M eydam ’mn batı ucunday­
avluya bakan iki yan duvar boyunca iki katlı sa, m utfak, kiler ve fırın yapılarından oluşan
reva^k uzanır. im aret ile bitişiğindeki hamamıyla darüşşifa
Dış avluda, caminin güneydoğusuna gelen külliyenin bir başka yapı topluluğunu oluştu­
kesiminde bulunan hünkâr kasrı bağımsız bir rur. Külliyedeki üç sebilin ikisi cami dış
yapı olarak ele alınmıştır. O güne kadar avlusunun Sultanahm et M eydam ’na açılan
hünkâr kasrı camiye bitişik bir m ekân olarak kapılarının yanında, biri de arastanın doğu
yapılırdı. H ünkâr kasrının bu yeni konum u ucundadır.
180 SUMAK

SUMAK, yapraklan sepicilikte, meyveleri ise maş boyası olarak kullanılan bir özütün elde
baharat olarak kullanılan çokyıllık bir bitki­ edildiği altın sansı renkli odunlarından yarar­
dir. O rtalam a 3 m etreye kadar boylanabilen lanılır.
bu çalı ya da küçük ağaç yapısındaki bitkinin
(Rhus coriaria) anayurdu Akdeniz yöresidir. SUMATRA, Asya kıtasının güneydoğusun­
Ülkemizde de, Batı ve Güney Anadolu başta daki Endonezya’nın en büyük ikinci adasıdır.
olmak üzere pek çok yörede kendiliğinden, M alakka Y arım adasından M alakka Boğazı,
yani yabani olarak yetişir. Cava A dası’ndan ise Sunda Boğazı ile aynlan
Sumak bitkisi 9-15 yaprakçıktan oluşan Sum atra, ekvatoru keserek kuzeybatı-gü-
bileşik yapraklar taşır. H er biri ortalam a 3-5 neydoğu yönünde uzanır. Yüzölçümü komşu
cm uzunlukta olan yaprakçıklann yüzeyi tüy­ adalarla birlikte 473.606 km2’dir.
lü, kenarlan kalınca dişlidir. Sık küm eler A danın batı kıyısı boyunca uzanan Barisan
oluşturan çiçekleri döllenerek üzümü andıran D ağlan Kerintji D ağı’nda 3.805 m etre yük­
dik salkımlar halindeki meyvelere dönüşür. sekliğe ulaşır. Bu volkanik dağ sırasının ara­
H er biri içinde tek bir çekirdek (tohum) sındaki vadide bir dizi dağ gölü bulunur. Bu
banndıran bu yuvarlak biçimli kırmızı meyve­ göllerin en büyüğü olan Toba Gölü’nün yüz­
ler ekşimsi lezzetinden ötürü öğütülerek bazı ölçümü 1.300 km2’dir. Sık orm anlarla kaplı
et ve ham ur yem eklerine baharat olarak olan dağlar, doğuda çok sayıda ırm akla akaç-
serpilir. lanan geniş bir kıyı ovasına doğru alçalır. Bu
Sumağın ekonom ik açıdan en önemli bölü­ ırm aklann en uzunu olan Hari Irm ağı’nın 480
mü yaprağıdır. Bileşimindeki bol tanenden kilometrelik bölümü taşımacılığa elverişlidir.
ötürü yapraklan çok eskiden beri derilerin Sum atra A dası’nın en verimli topraklan bu
sepilenmesinde kullanılır; bu yüzden bitkiye kıyı ovasındadır. Sum atra’nın güneyinde bu­
“derici sumağı” da denir. Y apraklar genellik­ lunan K rakatau A dası’nda 1883’te dünyanın
le yaz ortasına doğru toplanıp üst yüzleri alta en güçlü yanardağ patlam alarından biri ger­
çekleşti.
Turhan Baytop Koleksiyonu
İklimin tropik olduğu Sum atra’da soğuk
rüzgârlar yüzünden aşın sıcak ve nem olmaz.
A dada kaplan, Sum atra gergedanı, fil, oran­
gutan ve timsah gibi yabanıl hayvanlar yaşar.
Bitki örtüsü çok çeşitlidir. Sum atra’da, adını
Singapur’un İngiliz kurucusu Sir Thomas
Stamford Raffles’dan alan, dünyanın en iri çi­
çekli bitkisi Rafflesia da yetişir.
Sum atra’daki en büyük etnik grubu oluştu­
ran M alaylar adanın doğu kıyılarında ve
güneydeki geniş ovalarda yaşar. Bataklar
S um ak, baharat olara k ku lla n ıla n ço kyıllık b ir
Toba G ölü’nün çevresine ve güneyine, Mi-
b itkid ir. nangkabaular ise dağlık bir bölge olan Pa-
dang’a yayılmıştır. M inangkabaular m etal iş­
gelecek biçimde serilerek kurutulur, daha lemeciliği, ağaç oymacılığı ve dokumacılık
sonra öğütülüp toz haline getirilir. Yünlü gibi el sanatlanyla, Bataklar ise çiftçilik ve
kum aşlann boyanmasında da kullanılan su­ ticaretle uğraşır. Sum atra halkının büyük
mak yapraklan aynca ishal kesici, kan dindi- bölümü M üslüm an’dır.
rici ve antiseptik etkilere de sahiptir. Sum atra’nın en büyük kenti güneydoğuda­
Sumakla aynı familyada (Anacardiaceae) ki Palem bang’dır. Musi Irmağı üzerinde, de­
yer alan, Güney A vrupa ve A nadolu’da nizden 80 km içeride kurulu olan Palem-
yaygın bir türe ise boyacısumağı (Cotinus bang’a büyük deniz gemileri ile de ulaşılabilir.
coggyria) denir. Bu türün yaprakları da sepi­ A danın öteki önemli kentleri kuzeydoğudaki
cilikte kullanılabilir; am a en çok, deri ve ku­ M edan ile limanı Belawan, batı kıyısında yer
SUMATRA 181

(Üsttesolda) D e Cou/Ewing Galloway, (sağda) Screen, Traveller/Gendreau, (alttasolda) Barnaby's


Solda üstte: S u m a tra 'd a ki bu evlerd e birkaç aile b ir arada yaşar. Sağda: Batı kıyısı yakın larınd aki
B u k ittin g i'd e pazara m uz g ö tü re n b ir kadın. Solda altta: T oba G ölü yakınında b ir köy alanı.

alan Padang ve batıdaki yaylada bulunan ulaşılamadığı için daha geniş ölçekli üretim
Bukittingi’dir. yapılam am aktadır.
Sum atra’da avlanan deniz ürünleri önemli
Tarım ve Sanayi bir besin kaynağıdır. M alakka Boğazı’ndaki
Sum atra halkı pirinç, mısır ve sebze yetiştirir. Bagan-Siapiapi adanın başlıca balıkçılık lima­
Başlıca tarım ürünleri genellikle büyük plan­ nıdır. Avlanan balıkların büyük bir bölümü
tasyonlarda üretilen kauçuk, tütün, palmiye kurutularak Cava’ya gönderilir.
yağı ve çaydır. Ö teki ürünler arasında kopra Sum atra’da zengin petrol, kalay, boksit ve
(kurutulm uş hindistancevizi içi), karabiber, köm ür yatakları bulunm aktadır. A ynca altın,
karanfil, küçükhindistancevizi, kahve, yerfıs­ gümüş, tungsten ve dem ir de çıkarılır. Ençjo-
tığı, kapok ve sisal yer alır. Sum atra orm anla­ nezya’nm petrol üretim inin dörtte üçü Sum at­
rında abanoz, kâfur ve santal gibi değerli ra ’dan sağlanır. M erkezde ve doğuda bulunan
ağaçlar yetişir. Endonezya’da üretilen keres­ ovalardaki petrol yataklarından çıkarılan pet­
tenin üçte biri Sum atra’dan elde edilir. Ne var rol, boruhattı ile M alakka Boğazı’ndaki Du-
ki, orm anlarda değişik türden ağaçlar bir mai limanına götürülerek tankerlere yüklenir.
arada bulunduğu ve bu bölgelere kolayca Sum atra’nın kuzey kesim lerinde de petrol
182 SUMRU

yatakları bulunmuştur. Endonezya’nın köm ür ra yeni kurulan Endonezya Cum huriyeti’nin


üretiminin yaklaşık dörtte üçü Sum atra’nm bir parçası oldu. Endonezya adaları içinde
orta ve güney kesimlerindeki yataklardan denizaşırı ticareti en gelişmiş olan Sumat-
elde edilir. Singapur’un güneyindeki Riau ra ’dır.
T akım adalarında yer alan Bintan ve öbür Sum atra’nm nüfusu komşu adalarla birlikte
adalarda boksit çıkarılır. Sum atra’nm güney­ 31.927.000’dir (1984).
doğu kıyısı açıklarındaki Bangka, Billiton ve
Singkep adalarında da kalay m adenleri SUMRU. Sum rular m artılara akraba olmakla
vardır. birlikte, ince yapıları ve kırlangıcı andıran
Sum atra’nm bir ucundan öbürüne karayo- görünüşlerinden ötürü denizkırlangıcı adıyla
luyla ulaşılmasına karşılık M edan, Padang ve da tanınırlar. Çoğunun kuyruğu uzun ve
Palem bang çevresindeki üç demiryolu birbiri­ çatallıdır. Uzunlukları 20-55 cm arasında de­
ne bağlanmadığı için, aynı yolculuk trenle ğişir. U çarken son derece zarif görünürler.
yapılamaz. M edan’dan başlayan ana karayolu Denize ender olarak konar, uçarken birden­
Toba Gölü yakınlarından geçerek adanın batı bire pike yapıp suya dalarak balıkları ve
kıyısındaki Sibolga’ya ulaşır ve dağları aşarak yumuşakçaları avlarlar. Büyük ölçüde kıyılar­
Bukittingi’ye varır. Sum atra’nm büyük kent­ da, koloni halinde üreyen bu kuşların yuvaları
leri birbirine havayolu ile bağlanmıştır. Pa­ çoğu kez güvenliklerini sağlayabilecek ıssız
dang kentinden Cava A dası’nda yer alan adaların üzerindedir. H er türün kendine özgü
başkent C akarta’ya gemi işler. Doğu kıyısına bir ötüşü vardır. Çoğu, m artılar gibi gri ve
akan ırm aklarda, gemi ve çatanaların yanı beyaz, bazıları siyah ya da siyah ve beyazdır.
sıra, proa ya da prau adı verilen yerel P eru’da ve Şili’nin kuzeyinde yaşayan İnka
teknelerin de yer aldığı yoğun bir trafik sumrusu (Larosterna inca) başının yanların­
vardır. daki beyaz süs tüyleriyle dikkat çeker. Kutup
sumrusu ve bayağı sumru yaklaşık ayjıı irilikte
Tarih ve kırmızı bacaklıdır. Am a gagaları, kutup
Yaklaşık 1509’da Portekizliler Sum atra’da bir sumrusunda (Sterna paradisaea) tümüyle ko­
ticaret sömürgesi kurmuşlardı. 16. yüzyılın yu kırmızı, bayağı sum ruda (Sterna hirundo)
sonlarına doğru adayı Portekizliler’in elinden ise açık kırmızı ve siyah uçludur. Kutup
alan HollandalIlar yavaş yavaş adanın bütü­ sumrusu son derece güçlü bir uçucudur. Bu
nüne egemen oldular. 1685’te İngilizler Beng- kuş en uzun göç yolculuğuna çıkarak Kuzey
kulu’da bir yerleşim m erkezi kurduysa da, K utup Bölgesi ile A ntarktika arasında gidip
1824’te burayı M alakka’nın karşılığında Hol- gelir. Bayağı sumru kuzey yarıkürenin genel­
landalılar’a verdiler. 1942’de Sum atra’yı işgal likle ılıman bölgelerinde ürer ve kışı güney
eden Japonlar, II. D ünya Savaşı’nın sonuna yarıkürede geçirir. Yazın Türkiye’nin kıyıla­
kadar adayı ellerinde tuttular. 1950’de Sum at­ rında ve sulak iç kesimlerinde de görülür. H er

PEMBE SUMRU

KAR A G AG ALI S U M

KARA
SUMRU
BAYAĞI SUMRU
KUTUP SUMRUSU
KUÇUK SUMRU

G en ellikle s u m ru la rın ku yru ğ u çatallı, tepesi siya h ve g ö vde si so lu k re n klid ir. En küçükleri olan küçük
s u m ru n u n u zu nluğu 25 s a n tim e tre y i aşmaz.
SUN 183

O kulu’nda öğrenim gördü. D aha sonra A nka­


ra D evlet Konservatuvarı’nın kompozisyon
bölümünde A hm et A dnan Saygun’un öğren­
cisi oldu. 1960’ta konservatuvarın yüksek
bölümünü bitirdi ve aynı yıl, bu okulda solfej
öğretmenliğine başladı. 1967-70 arasında,
Milli Eğitim Bakanlığı’nda, Kültür M üsteşar­
lığı danışmanı olarak görev yaptı. Bu yıllarda,
bir yandan Gazi Eğitim Enstitüsü’nün Müzik
Bölüm ü’nde ders verirken, bir yandan da
TR T ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nin
düzenledikleri folklor araştırm alarına katıldı.
1970-75 arasında yeniden A nkara Devlet
Konservatuvarı’nda öğretm enlik yaptı. Bu
dönem de, müzik ve sahne sanatlarının temsil­
ARDEA
cisi olarak T R T Yönetim Kurulu üyeliğinde
K utu p su m ru su uçarken hava a kım la rın da n
y a ra rla n m a k için kanatlarını açtığında son derece
de bulundu (1969-72). 1974’te bir süre A nka­
alım lı g ö rü n ü r. Bu kuşun k u tu p la r arasında g id ip ra Devlet Konservatuvarı m üdürlüğünü de
g e lirke n kullan dığı gö ç y o lu n u n to p la m uzu nluğu üstlenen Sun, 1975’te İzmir Devlet Konserva-
32.000 k ilo m e tre y i aşabilir.
tuvarı’nda kompozisyon öğretmenliğine geti­
rildi. 1980’de İstanbul Devlet Konservatuva-
iki türün uzunluğu 35 cm dolayındadır. Kara rı’na geçti. 1982’de emekliye ayrıldı. 1987’de
gagalı sumru (Sterna sarıdvicensis) daha iri A nkara Devlet K onservatuvarı’nda yeniden
yapılı ve 40 cm uzunluğundadır. Türkiye’nin ders vermeye başladı. Yüksek Öğretim K uru­
batı ve güney kıyılarında kışın görülen bu lu (YÖK ) tarafından kendisine doçent unvanı
türün gaga ucu sarıdır. E n küçük sumru türü verilen Sun, 1990’da Bilkent Ü niversitesin­
olan küçük sumrunun ( Sterna albifrons) uzun­ deki M odal Müzik A raştırm a M erkezi’nde
luğu 25 santim etreye erişmez. Bacakları ve uzman olarak çalışmaya başladı.
siyah ucu dışında gagası sarıdır. Geleneksel müzik birikimimizden geniş öl­
Pem be sumru (Sterna dougaUii) adını, üre­ çüde yararlanan M uam m er Sun, yerli melodi
me mevsimi gelince göğsünde beliren pem ­ ve motifleri çok sesli hale getirm ede, Kemal
bemsi tüylerden alır. Kuyruk çatalını oluştu­
ran telekler çok uzundur. İsli sumru (Sterna Cumhuriyet Gazetesi Arşivi

fuscata) sıcak okyanus adalarında gürültücü


koloniler halinde ürer. Ü st bölümleri siyaha
yakın koyulukta, alt bölümleri ve alm be­
yazdır.
Bazı sum rular iç kesimlerdeki bataklıklarda
ve sulak yerlerde ürediklerinden bataklık
sumruları adıyla tanınır. E n iyi bilinenlerden
kara sum runun (Chlidonias niger) yazın ka­
natları ve kuyruğu gri, öbür bölümleri siyah,
kışın alt bölümleri beyazdır.

SUN, M uam m er (doğumu 1932). Büyük


çaplı yapıtların yanı sıra çocuk ve gençlik
şarkıları da besteleyen M uam m er Sun müzik
eğitimi konusundaki çeşitli yayınlarıyla da
tanınır.
A nkara’da doğan Sun, A skeri Muzıka T ürk besteci M u a m m e r Sun.
184 SUNAY

İlerici’nin geliştirdiği arm oni sistemini kullan­


mıştır. Yalnız ilk ve ortaöğretim de değil,
okulöncesinde de müzik eğitiminin büyük
önem taşıdığını savunan Sun, konuyla ilgili
düşüncelerini çeşitli yayınlarıyla açıklamakla
yetinm eyerek müzik eğitiminde yararlı olacak
pek çok örnek parça da bestelemiştir.
Başlıca yapıtları Yurt Renkleri (orkestra
süiti, 1953-65), Keman ve Orkestra İçin Dört
Parça (1955-72), Demet (yaylı çalgılar orkes­
trası için süit, 1959-61), Sultan Gelin (soprano
ve koro için süit, 1964), Ses ve Orkestra İçin
Türküler (1976-77), Sevginin Bedeli (bale,
1973-85), Demet ile Memet (oyun müziği,
1983), Hıdrellez (bale, 1985), Milli Egemenlik
Destanı (1987) ve Ben Mimar Sinan'dır (oyun Cumhuriyet Gazetesi Arşivi
müziği, 1988). C evdet S unay T ü rk iy e 'n in beşinci
Sun’un başlıca kitapları arasında, Elli Yılın cum h urb aşkan ıdır.
En Güzel Okul Şarkıları (1981), Kır Çiçekleri
(çocuk şarkılarından bir dem et, 1977), Temel yükseldi. 1950’de G enelkurm ay H arekât D ai­
M üzik Eğitimi (1982), Çocuklar İçin Şarkılar, resi başkanlığına atandı. 1953’te tümgeneral
Türküler, Marşlar (1989) sayılabilir. olarak 33. Tüm en kom utanlığına, 1955’te de
9. Kolordu kom utanlığına getirildi. 1957’de
SUNAY, Cevdet (1900-1982). Türkiye’nin yeniden G enelkurm ay H arekât Dairesi baş­
beşinci cum hurbaşkanı olan Cevdet Sunay kanı oldu. 1958’de korgeneralliğe yükseldi ve
T rabzon’da doğdu. Babası, alay m üftülükle­ G enelkurm ay ikinci başkanlığına atandı. 27
rinde bulunmuş Sabri Efendi’dir. Cevdet Su­ Mayıs 1960’ta ordunun yönetime el koyma­
nay Erzurum ’da başladığı öğrenimini K er­ sından hem en sonra Kara Kuvvetleri kom uta­
kük, Edirne ve İstanbul’da sürdürdü. Kuleli nı, Ağustos 1960’ta da G enelkurm ay başkanı
A skeri Lisesi’nde okurken 1917’de I. Dünya oldu. Bu görevi sırasında Talat Ay dem ir’in 22
Savaşı’nm yarattığı subay gereksinimi dolayı­ Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963’teki darbe
sıyla kısa bir eğitimden sonra topçu asteğmeni girişimleri karşısında hüküm etin yanında yer
olarak Filistin Cephesi’ne gönderildi. 1918’de alarak olayların bastırılm asında önemli rol
teğmenliğe yükseldi. Aynı yıl Kudüs yakınla­ oynadı. 1965’te emeklilik yaşını doldurm asına
rındaki bir çarpışmada yaralandı ve İngiliz- karşın bakanlar kurulu kararıyla görev süresi
ler’e tutsak düştü. İki yıla yakın M ısır’da bir yıl uzatıldı.
tutsak kaldıktan sonra yurda döndü ve K urtu­ Bir süredir hasta olan dördüncü Cum hur­
luş Savaşı’na katıldı. A ntep (bugün G azian­ başkanı Cemal G ürsel’in sağlık durum u
tep) ve M araş’ta (bugün Kahram anm araş) 1966’da daha da ağırlaştı. Hekim ler kurulu
Fransızlar’a karşı yürütülen çete savaşlarında M art 1966 başında Cemal G ürsel’in artık
görev aldı. D aha sonra Batı Cephesi’ne gön­ görevini sürdüremeyeceği yolunda görüş bil­
derildi. Kütahya-Eskişehir ve Sakarya savaş­ dirince Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde
larıyla (1921) Büyük Taarruz’a katıldı. (TBMM) çoğunluğu oluşturan A dalet Partisi
Cevdet Sunay Kurtuluş Savaşı’ndan sonra ile Cum huriyet Halk Partisi yeni cum hurbaş­
yarım kalan öğrenimini tam am lam ak için kanı adaylığı için Cevdet Sunay’ın adı üzerin­
devam ettiği H arbiye M ektebi’ni (bugün K ara de birleştiler. 14 M art 1966’da Genelkurm ay
H arp Okulu) 1926’da yüzbaşı iken bitirdi. başkanlığından emekliye ayrılan Cevdet Su­
1930’da da H arp Akadem isi’ni bitirerek kur­ nay, cum hurbaşkanı vekili ve Cumhuriyet
may oldu. Çeşitli birlik ve karargâhlarda Senatosu başkanı İbrahim Şevki A tasagun
görev yaptıktan sonra 1949’da tuğgeneralliğe tarafından Cum huriyet Senatosu kontenjan
SUN YAT-SEN 185

üyeliğine getirildi. TBM M 28 M art 1966’da


aldığı bir kararla Cemal G ürsel’in cum hurbaş­
kanlığına son verdi ve Cevdet Sunay’ı Türki­
ye’nin beşinci cumhurbaşkanı olarak seçti.
Yedi yıllık görev süresi 28 M art 1973’te biten
Cevdet Sunay 1961 Anayasası’nın eski cum­
hurbaşkanlarına tanıdığı hakkı kullanarak
Cum huriyet Senatosu doğal üyesi oldu. 12
Eylül 1980’deki askeri müdahaleyle TBMM’
nin varlığına son verilinceye kadar bu görevi­
ni sürdüren Cevdet Sunay İstanbul’da öldü.
Cenazesi daha sonra A nkara’daki D evlet Me-
zarlığı’na gömüldü.

SUNGUR bak. D o ğ a n .

SUN YAT-SEN (1866-1925). Çin Cumhuri-


yeti’nin kurucusu sayılan ve Çin’in bağımsız,
güçlü ve dem okratik bir ülke olması için
mücadele eden Çinli devrimci ve siyaset
adamı Sun Yat-sen, Çin’in güneyinde, Xiang-
shan’da yoksul bir çiftçi ailesinin çocuğu
olarak dünyaya geldi. Gençlik yıllarında Hı-
ristiyanlık’ı benimseyen Sun Yat-sen, 1892’de
Hong Kong’da Çinliler için açılan yeni tıp
okulundan mezun olan ilk doktor oldu. Peter Newark’s Historical Pictures
Çin’de yoksulluk ve açlık çeken milyonlar­ Çin C u m h u riy e ti'n in kurucusu sayılan Sun Yat-sen.
ca insanın acılı yaşamına duyarsız kalam ayan
Sun Yat-sen, yönetimdeki M ançu hanedanını danına karşı başlayan ayaklanm alar çok geç­
devirm ek ve cumhuriyeti kurm ak için devrim- m eden ülke çapında yaygınlaştı. Bunun üzeri­
.ci örgütlerle ilişkiye girdi. 1894’te üyeleri ne ülkesine dönen Sun Y at-sen, Temsilciler
m em ur, köylü ve zanaatçılardan oluşan Çin’i Meclisi tarafından yeni kurulmuş olan Çin
Canlandırm a D erneği’ni kurdu. D erneğin il­ Cum huriyeti’nin (1912) geçici cum hurbaşkan­
kelerinin ulusal bağımsızlık demokrasi ve lığına seçildi. Cum huriyetin ilan edilmesinden
sosyalizm olduğunu açıkladı. Sun Y at-sen’in hem en sonra Sun Y at-sen’in önderliğinde
amacı Çin’de ulusal birliği sağlamak, seçimle Kuom intang (Ulusal H alk Partisi) adlı siyasal
işbaşına gelecek yeni bir yönetimle halkın parti kuruldu. Am a 1914’te bir darbeyle
içinde bulunduğu çaresizliğe ve yoksulluğa parlam ento dağıtıldı. Sun Yat-sen partiyi
son vermekti. Bu sırada Çin-Japon Savaşı yeniden ve daha sıkı bir biçimde örgütlem ek
(1894-95) Çin’in yenilgisiyle sonuçlanmış, ül­ gereğini duydu. 1917’de Rusya’da Ekim D ev­
kedeki bunalım daha da derinleşmişti. 1895’te rimi gerçekleşmiş, Bolşevikler iktidara gel­
bu ortam dan yararlanarak bir ayaklanma mişti. Sun Yat-sen partiyi yeniden örgütler­
başlatan Sun Yat-sen başarısızlığa uğrayınca ken Bolşevikler’i örnek aldı. Çin Komünist
ülkeyi terk etm ek ve 16 yıl yurtdışında yaşa­ Partisi ile ittifak kurarak Ç in’in çeşitli eyalet­
m ak zorunda kaldı. 1903’ten sonra devrimci lerindeki savaş ağalarıyla m ücadele etti ve
düşünceleri Çinli aydınlar arasında da benim ­ Çin’i birleştirm ek için çaba gösterdi. 1912’den
senmeye başlayan Sun Yat-sen, A vrupa’da 1925’e kadar aralıklarla üç kez cum hurbaşka­
devrimci gruplar kurdu. Yayınlar aracılığıyla nı olan Sun Yat-sen ülkesinde birliğin gerçek­
ülkede etkileyici bir propaganda yürüttü. leştiğini görem eden öldü. Karısı 1949’da ku­
1911’de Çin’in bazı bölgelerinde M ançu hane­ rulan Çin Halk Cum huriyeti’nde önemli gö­
186 SUPAP

revlere getirildi. (Ayrıca bak. ÇİN H alk CUM­


S U R İN A M 'A İLİŞKİN BİLGİLER
HURİYETİ; MAO ÇE-Tung .)
YÜZÖLÇÜMÜ: 163.820 km 2.
SUPAP bak. Musluk, V ana ve Supap. NÜFUS: 445.500 (1990).
YÖNETİM: Bağımsız cum huriyet.
SU POLOSU bak. Sutopu BAŞKENT: Paramaribo.
DOĞAL YAPI: Kıyı şeridinde bataklık kıyı ovaları yer alır.
Kıyı ovalarının arkasında orm anlarla kaplı tepelik bir
SURINAM, Güney A m erika’nın ortakuzey bölge, güneyde alçak dağ dizileri vardır.
bölüm ünde, Atlas Okyanusu kıyısında yer BAŞLICA ÜRÜNLER: Boksit, muz, şeker.
alan bir cumhuriyettir. Eskiden Hollanda ÖNEMLİ KENTLER: Paramaribo, Nieuvv Nickerie, Meer-
Guyanası adı ile H ollanda’ya bağlı bir söm ür­ zorg, M arienburg.
EĞİTİM: 6-12 yaşları arasında parasız ve zorunludur.
ge olan ülkenin güneyinde Brezilya, doğusun­
da Fransız Guyanası, batısında ise Guyana
vardır. (Surinam ’ın Fransız Guyanası ve G u­ oluşturur. Ü lkede, resmi dil olan Felemenk-
yana ile sınırlan tartışm a konusudur.) çe’nin (H ollanda dili) yanı sıra İngilizce,
Surinam ’ın iç kesimleri, yıllık yağış ortala­ Hindi dili, U rdu dili, Cava dili ve yerel
ması 3.000 m ilim etreden fazla olan nemli ve lehçeler de konuşulur.
sıcak orm anlarla kaplıdır. Yabanıl hayvanlar Eskiden Surinam ’da ülkeye adını veren
arasında jaguar, pum a, tapir, iguana, kap­ Surinenler yaşıyordu. 15. yüzyıl sonlarında
lumbağa, Surinam kurbağası ve boa yılanı öbür yerli topluluklar onları bölgeden sürdü.
sayılabilir. Tarım a elverişli topraklar, yüzöl­ A rdından 17. yüzyılda ülkeye HollandalIlar
çümünün yüzde 10’undan azını oluşturan kıyı ve İngilizler yerleşti. H ollanda 1667’de, sö­
ovalandır. Ü lkede pirinç, şeker, kahve, ka­ mürgesi olan Nieuw A m sterdam ’ı (bugün
kao ve meyve yetiştirilir. Alüminyum üreti­ New York kenti) İngiltere’ye vererek karşılı­
minde kullanılan boksit Surinam ’da çıkarılan ğında Surinam ’ı aldı. Surinam 1954’te H ollan­
en önemli m adendir. da’nın özerk bir parçası oldu. 1975’te de
Surinam halkını, büyük çiftliklerde çalıştı- bağımsızlığını kazandı. 1980’de ordu bir aske­
nlm ak üzere köle olarak getirilen A frikalılar’ ri darbeyle yönetime el koydu. Ekonom ik
m ve 1863’te kölelik kaldırıldıktan sonra onla- durum un gittikçe ağırlaşması ve işsizlik gibi
nn yerine işçi olarak Hindistan ve Endonez­ sorunlann artması üzerine 1987’de seçimler
ya’dan getirilen Asyalılar’ın soyundan gelen­ yapıldı ve askeri yönetim yanlılan ağır bir
lerle Kreoller ve G üney A m erika Yerlileri yenilgiye uğradı. Aynı yıl yeni bir anayasa
kabul edildi, sonraki yıl ise sivil bir başkan
göreve başladı. 1990 sonunda ise ordu bir as­
keri darbeyle yeniden yönetime el koydu.

SURİYE, A kdeniz’in doğu ucunda bir ülke­


dir. Kuzeyinde Türkiye, doğusunda Irak,
güneyinde Ü rdün ve İsrail, batısında da Lüb­
nan ve Akdeniz vardır.
177 km boyunca uzanan dar kıyı şeridinin
hem en arkasında 600-900 metreyi bulan dağ­
lar yükselir. D ağlann ötesinde kuzeye Türki­
ye’ye doğru akan Asi Irm ağı’nın geçtiği ve­
rimli ovalar yer alır. D aha da içeride büyük
Suriye Çölü vardır. Suriye güneybatıda Cebe-
lü’ş-Şarki ile Lübnan’dan ayrılır. Fırat Irmağı,
ülkenin kuzeydoğusunda, kavak ağaçlarıyla
kaplı bir vadide akar (bak. Firat IrmağI).
Suriye’de kışlar ılık, yazlar sıcak geçer.
SURİYE 187

SU R İYE'YE İLİŞKİN BİLGİLER

YÜZÖLÇÜMÜ: 185.180 km2.


NÜFUS: 11.719.000 (1989).
YÖNETİM: Bağımsız cum huriyet.
BAŞKENT: Şam
DOĞAL YAPI: Akdeniz kıyısındaki dar kıyı şeridini iç
kesimlerdeki yayladan sıradağlar ayırır. Doğuda
Suriye Çölü vardır; güneybatıda Cebelü'ş-Şarki Dağ­
ları Lübnan sınırı boyunca uzanır. Ülkenin kuzeydo­
ğusundan Fırat Irmağı geçer.
BAŞLICA ÜRÜNLER: Arpa, buğday, darı, üzüm, zeytin,
pamuk, tütün, sebze, meyve.
ÖNEMLİ KENTLER: Şam, Halep, Hama, Humus, Lazkiye.
EĞİTİM: İlköğretim parasız ve zorunludur.

Ü lkenin içlerine doğru yağış azalır, sıcaklık


artar. Kıyı şeridi ve akarsu vadilerinde ekili
alanlar görülürse de, doğal bitki örtüsü daha
çok funda, çalı ve yabani otlardan oluşur.
Ü lkede yaşayan yabanıl hayvanlar arasında
antilop, ceylan, geyik, dam an, tavşan, toy,
kartal, çaylak, engerek ve keler sayılabilir.
H alkın çoğunluğu A rap ve M üslüm an’dır.
Kuzeyde K ürtler yaşar. K entlerde, özellikle
H alep ve Şam ’da Erm eniler vardır. Suriye’de
A rapça konuşulur. İlkokullar parasızdır, bu­
na karşın birçok insan okum a yazma bilmez. The Hutchison Library

Şam’da ve H alep’te üniversiteler vardır. Şam’ S u riy e 'n in kuzeyindeki b ir M ü s lü m a n e vin in içi.
Z em in ve d u v a rla r halıla rla kaplıdır.
daki A rap Akadem isi büyük bir A rapça öğre­
nim m erkezidir.
Suriye’nin başkenti Şam’dır (bak. Şam). ise Asi Irmağı kıyılarındaki H am a ve H um us’
İkinci büyük kent kuzeydeki H alep’tir. Güzel tur. H am a’da güzel bahçeler vardır. En
cami ve çarşıları olan H alep, Mısır, Türkiye önemli liman Lazkiye’dir.
ve Irak ’tan gelen demiryollarının kesiştiği Halkın çoğu küçük çiftliklerde çalışır. Top­
önemli bir ticaret m erkezidir. Ö bür kentleri rakların büyük bölümü kamulaştırılmıştır.
Başlıca ürünler buğday ve arpadır. Suriye’nin
dışarıya sattığı başlıca ürünler ise pam uk ve
tütündür. Kıyı bölgesinde ve Asi vadisinde
zeytin ile üzüm, kayısı ve öteki meyveler
yetiştirilir. G öçebe kabilelerin kuzu, deve ve
keçi yetiştirdikleri geniş otlaklar vardır. Suri­
ye’de gittikçe gelişen hafif sanayinin yanı sıra
önemli bir petrol sanayisi de vardır. Çarşılar­
da yüksek nitelikli el işçiliği olan pirinç, bakır,
deri eşyalar ve dokum alar satılır. Devletçe
işletilen fabrikalar giyim eşyası, cam, kibrit,
çimento ve bitkisel yağ üretir.

Tarih
İÖ 1. yüzyılda Suriye zengin bir R om a eyaleti
olmuştu. İS 633’te A raplar Şam’ı işgal ettiler
188 SURİYE

H alep yakın larınd a b ir köy.

Shostal Assoc.

ve güçlü bir im paratorluğun başkenti yaptılar. rekli Moğol istilasına uğrayan ülke 1'516’da
İm paratorluk çökünce Şam, Mısır, Y unan ve Osm anlılar’m eline geçti ve 400 yıl boyunca
Türk egemenliği altına girdi. Haçlılar Şam’ı Osmanlı İm paratorluğu’nun bir eyaleti oldu.
alam adılarsa da, 1098-1101 arasında kıyı I. D ünya Savaşı’ndan sonra, uzun zam an­
şeridini işgal ettiler. 1260-1400 arasında sü- dan beri Suriye’yi ele geçirmek isteyen F ran­
Picturepoint
sa, M illetler Cemiyeti adına bu bölgeyi yönet­
me yetkisini elde etti. A m a Fransız yönetim i­
ne karşı başkaldırılar oldu. Suriye II. Dünya
Savaşı’nda Fransa’nın zayıf durum undan ya­
rarlanarak 1943’te bağımsızlığını ilan etti;
tüm yabancı güçlerin Suriye’den çekilmesi
Nisan 1946’da tam amlandı.
Suriye 1958-61 arasında M ısır’la ittifak ku­
rarak Birleşik A rap Cum huriyeti’ni oluştur­
du. Üçüncü A rap-İsrail Savaşı’nda (1967) İs­
rail kuvvetleri, Suriye-İsrail sınırındaki Golan
Tepeleri’ni ele geçirdi. Suriye 1973’te İsrail
ile bir kez daha çarpıştı. 1975’te İsrail işgal
ettiği Suriye topraklarının yalnızca bir bölü­
m ünden çekildi.. 1978’de Mısır ve İsrail, arala­
rında Suriye’nin de bulunduğu tüm öbür A rap
ülkelerinin karşı çıktığı bir barış antlaşması
imzaladılar.
1971’den bu yana Suriye’nin başbakanı
Hafız E sad’dır. 1970’lerden beri Suriye Lüb­
nan’daki gelişmelerde önemli bir rol oyna­
H a lep 'te ki kale surları S elah add in E y y u b i'n in oğ lu
m aktadır. 1982’de İsrail’in Lübnan’ı işgalin­
ta ra fın d a n y a p tırılm ıştır. den sonra, Suriye birlikleri İsrail kuvvetleri
SUSAM 189

ile savaştı. İsrail birliklerinin geri çekilmesin­ boyarm addenin üretimiyle ünlüydü. Sur’da
den sonra Suriye L übnan’ın büyük bir bölü­ yaşayan Fenikeliler Akdeniz Bölgesi’nde çok
münü denetimi altında tuttu (bak. L ü b n a n , sayıda koloni kurm uştu. Sonradan Rom a
O rta d o ğ u ). İm paratorluğu’na rakip olan K artaca başlan­
gıçta Kuzey A frika’da kurulmuş bir Fenike
SUR VE S AYDA. Kutsal K itap’ta sık sık kolonisiydi (bak. K a r t a c a ) . Sur Kralı Hiram ,
adlan geçen Sur ve Sayda kentleri Rom a Hz. Süleyman ile ticaret yapmıştı. İsrail Kralı
İm paratorluğu’ndan önce, A kdeniz’de deniz­ A hab’ın karısı acımasız Kraliçe İzebel de bir
cilik ve ticaretle uğraşan Fenikeliler’ce kurul­ başka Sur kralının kızıydı.
m uştur (bak. F e n îk e ). İÖ 6. yüzyılda Babil İm paratoru Nabukad-
İÖ 2000’den önce kurulmuş olan en eski nezar Sur kentini 13 yıl boyunca kuşattı. Bu
Fenike kentlerinden Sayda, Lübnan’ın A k­ olaydan 200 yıl kadar sonra, Büyük İskender
deniz kıyısındadır. İÖ 14. yüzyıldan önce yedi ay süren bir kuşatm a sonucunda kenti
Sayda’nm 30 km güneyinde, kıyıdan biraz almayı başardı. D aha sonra Rom alılar’m eli­
uzaktaki bir adada kurulan ve sonradan dolgu ne geçen Sur kenti, 1291’de M em lûklar’ca
bir yolla anakaraya bağlanan Sur kenti ise yakılıp yıkıldıktan sonra terk edildi.
başlangıçta Sayda’nm egemenliği altındaydı. 1980’lerde Sur kenti ve Filistinli mülteciler
Günüm üzde Sur Lübnan’ın güneyinde bir ya­ ile M aruni H ıristiyanların yaşadığı Sayda
rım adadır. L übnan’daki iç savaştan çok zarar gördü.
Sur ile Sayda kendi krallarınca yönetildik­
leri dönem de zengin ve görkemli kentlerdi. SUSAM , tohum lanndan yağ çıkanlan değer­
Sırayla Filistiler, A surlular, Babilliler, M ake­ li bir tanm bitkisidir. A nayurdunun Asya
donyalIlar ve R om alılar’ın işgaline uğrayan (özellikle Hindistan) ya da Doğu A frika
Sayda, Rom a dönem inde cam yapımıyla ün olduğu sanılan bu bitki (Sesamum indicum )
kazandı. G ünüm üzde, Suudi A rabistan’da çok eskiçağlardan beri yetiştirilir. Örneğin,
bulunan petrol yataklarından gelen petrol Eski Mısırlılar susamı öğüterek unundan yiye­
boruhattının A kdeniz’e ulaştığı liman olarak cek yaparlardı. Susam üretim inin yaygın ol­
önem taşır. duğu günümüzde en önde gelen susam üreti­
Sur kenti ise, dikenli salyangozdan elde cileri Sudan, V enezuela, Hindistan, Nijerya,
edilen ve Sur firfiri adı verilen değerli bir Çin, M eksika ve Birm anya’dır. Türkiye’de ise
ZEFA susam başlıca Güneydoğu A nadolu, Akdeniz,
Ege ve M arm ara bölgelerinde yetiştirilir; en
çok ürün Şanlıurfa ilinden sağlanır.
Susam ortalam a 50-250 cm arasında boyla-
nabilen biryıllık bir bitkidir, bu yüzden her
büyüme mevsiminin sonunda kurur ve ölür.
Susamın bazı çeşitlerde dallanabilen dik göv­
desi koyu yeşil, ince uzun yapraklar taşır.
Y aprakların k en an düz ya da dilimlidir.
Beyaz ya da pembem si çiçekleri solduğunda
yerine kapsül tipi meyveler oluşur. M eyvele­
rin içinde çok sayıda beyaz, minik, yağlı
tohum bulunur.
Tohum lardan çıkanlan sıvı yağ başlıca ye­
meklik olarak, aynca sabun, kozmetik ve ilaç
sanayisinde kullanılır. Küspesinden ise hay­
van yemi olarak yararlanılır. Bazen ekm ek ve
pasta gibi unlu besinlerin üstüne serpilen su­
sam tohum lanndan tahin ve tahinhelvası da
L ü b n a n 'ın g ü n e y in d e k i Sayda kenti kalıntıları yapılır.
190 SUSAMURU

SUSAMURU. Susamurlan gerçek samurlar ler. O tlar arasında oynaşır, ırmağa inen ya­
(bak. SAMUR) gibi sansargiller (Mustelidae m açlarda ve karda kayar, suya attıkları taşları
familyası) arasında yer alm akla birlikte, ayn yakalamak için dalarlar. Susam urlan zeki,
bir altfamilyada toplanan etçil memelilerdir. sokulgan ve çok m eraklı hayvanlardır. Yav­
A karsu boylarında ve bazen deniz kıyılarında ruyken bakım altına alınırlarsa kolayca eğiti­
yaşayan bu hayvanlar Avrasya, A frika ve lebilirler. E n tanınmış türlerinden Eski dünya
A m erika’ya yayılmıştır. Yalnız geceleri avlan­ susam uru ya da bayağı susamuru (Lutra lutra)
m aya çıktıklarından ender olarak görülürler. Avrasya ve Kuzey A frika’daki ırm aklarda
Susam urlannın başı küçük, boynu kaim, yaşar. Türkiye’nin büyük akarsularında da
gövdesi uzundur. Bacakları kısa, parm aklan görülür.
yüzmeyi kolaylaştıracak biçimde perdelidir. Kuzey A m erika’nın batı kıyıları açıklarında
Genellikle 1 m etre dolayında olan toplam yaşayan deniz susamuru (Enhydra lutris) ır­
uzunluklannm yaklaşık yansını, gövdeye bağ­ m ak susam urlarm dan daha iri yapılı, daha
landığı bölümde iyice kalın olan kaslı kuyruk koyu renklidir. K ürkü çok değerli olduğun­
oluşturur. Uzun tüylü kahverengi postlarının dan kırıma uğratılmış ve iyice azalmıştır. Am a
iç örtü tüyleri sık ve incedir. Yüzeye hiç yoğun korum a çalışmaları sayesinde yok ol­
çıkm adan 400 m etre kadar yüzebilir, seyrek m aktan kurtulan bu tür yavaş yavaş çoğal­
olarak karaya çıktıklarında bir insandan daha m aktadır. Deniz susamuru balık yerine mid­
hızlı koşabilirler. ye, istiridye ve yengeç gibi deniz hayvanlarıy­
Susamurunun ot ve yapraklarla döşediği la beslenir. Sık sık göğsünün üstüne yassı bir
yuvası akarsu kıyılanndaki ya da ağaç diple­ taş koyarak sırtüstü yüzer ve kabuklu hayvan­
rindeki oyuklarda bulunur. B alıklan, yumu- lan bu taşa vurup kırarak yer. Dev susamuru
şakçalan, kurbağaları ve tavşan gibi küçük (Pterorıura brasiliensis) kuyruğuyla birlikte
memelileri yerler. Leşle de beslendikleri olur. 2,2 m etre uzunluğa erişen ve son derece az
Dişiler genellikle bahar aylannda 1-3 yavru rastlanan bir Güney A m erika türüdür.
doğurur, eşlerini ve yavrulannı yumuşak bir
ıslık sesiyle çağınrlar. SU TESİSATI. Kentin su dağıtım sistemin­
Susam urlan çok iyi yüzer ve dalar. Suyun den alman tatlı suyun binaların içindeki kulla­
içinde kıvnla kıvrıla hareket eder ve taklalar nım noktalarına dağıtılmasında, binalardaki
atarlar. H em en hem en tüm öbür hayvanların pissuların ve kanalizasyon atıklarının kanali­
tersine erişkin evrelerinde de oynamayı sever­ zasyon sistemine boşaltılmasında kullanılan

R. J. JohnsIBruce Coleman

S usa m uru yassılaşm ış


başı, kıvrak g ö vd e si ve
kısa bacaklarıyla
s a n s a rg ille rin tip ik
ö ze llik le rin i taşır.
SU TESİSATI 191

boru ağma su tesisatı denir (bak. KANALİ­ suyun üstüne yükselir. Isıtm a kazanlarında bu
ZASYON). Eskiden su tesisatlarında kurşun ilkeden yararlanılır. Isıtm a kazanm a giren
borular kullanılırdı, ama kurşun zehirli bir soğuk su ısındığı zaman bir boruda yükselerek
m adde olduğundan ve bu tür boruların için­ sıcak su tankına çıkar ve ısısını buradaki suya
den akan su boru çeperlerinden kopan çok aktarır; bunun sonucunda su soğur ve bir
küçük kurşun parçacıklarını taşıyabileceğin­ başka boruda alçalarak yeniden ısıtılmak üze­
den, su borularının yapımında artık kurşun re ısıtma kazanm a döner. Suyun bu kendi
kullanılm am aktadır. Tesisat boruları bugün ağırlığıyla dolaşımı kazan yandığı sürece ke­
genellikle bakır, dem ir ve çelik gibi m etaller­ sintisiz olarak sürer. Am a bu tür bir dolaşımın
den ya da plastik ve seram ik gibi metal olabilmesi için ısıtma kazanının sıcak su tankı­
olmayan daha ucuz m addelerden yapılmak­ nın altında bulunması gerekir. Eğer böyle
tadır. değilse, suyun dolaşımı elektrikli bir pom pay­
Kentin su dağıtım sisteminin ana boruları la sağlanmalıdır. Tanka elektrikli bir ısıtıcı
caddelerin ve sokakların altından geçer; bina­ yerleştirilmişse su dolaşımı gerekmez.
lardaki su tesisatı bu ana boruya, yaklaşık 13 T ankta ısınan su üstte toplanır. Sıcak su
mm çapındaki bir boruyla bağlıdır. B inalarda­ musluğu açıldığı zaman soğuk su deposundaki
ki bu giriş borusundan gelen su, iç tesisat suyun basıncı, tankın tepesine bağlı sıcak su
boruları denen daha ince borularla banyo, borusuna bu suyun girişini sağlar. Sıcak su
tuvalet ve lavabolardaki m usluklara beslenir. borusuna bağlı olan açık uçlu genleşme boru­
Pek çok ülkede, büyük binalarda giriş borusu su, su ısındıkça ve genleştikçe tankta aşırı bir
ile iç tesisat arasına hidrofor yerleştirilir. H id­ basıncın ortaya çıkmasını önler.
rofor suyun basıncını artırarak üst katlara çık­ Banyo ve m utfaklarda kullanılan su, pissu
masına yardımcı olur. Ayrıca su kesilmesine borularından akarak, bina dışında ve genel­
karşı apartm anlarda su depoları kurulur. Bu likle zemin düzeyinde bulunan bir çukurda
depolarda toplanan su, kesinti anında hidro­ toplanır ve oradan da kanalizasyona boşalır.
forla pom palanır. B ütün pissu borularının ve pissu çukurunun
Y edek su depoları ile tuvaletlerdeki rezer­ girişinde, içinde her zaman su olan, U şeklin­
vuarlarda, suyun girişi şamandıralı bir valfle de bükülmüş borular bulunur. Bir su kapanı
denetlenir. Valfin, depodaki suyun üstünde işlevi gören bu borular, pissu borularından ya
yüzen, genellikle bakır ya da plastikten yapıl­ da kanalizasyondan yükselen kötü kokulu
mış şamandırası (içi boş küre) vardır. Depo havanın lavabo deliğinden eve girmesini
boşaldığında şam andıra aşağı düşer ve böyle­ önler.
ce valf açılarak su girişine izin verir. Depo Z EFA

dolarken şam andıra yeniden yükselir ve belir­


li bir noktada valfin kapanmasını sağlar.
Yıkanmak için gerekli sıcak su, genellikle
bir elektrikli ısıtıcıda ya da köm ür, fueloil,
doğal gaz gibi bir yakıtın kullanıldığı kazanda
ısıtılır. Su, genellikle silindir biçiminde ve ba­
kırdan yapılmış bir tankta bulunur. Bu tank
binanın su giriş borusundan ya da yedek su
deposundan beslenerek sürekli dolu tutulur.
Tanktaki su ya doğrudan doğruya ısıtcı kaza­
nından geçirilerek ya da kazanda ısınıp tank­
taki ısıtma borularından geçen ayrı bir suyla
dolaylı olarak ısıtılır. Bu sistemlerden İkincisi
genellikle merkezi ısıtmalı binalarda kullanılır
ve kalorifer suyunun yıkanma suyuna karış­
Su tesisatçıları b in a la rd a iç ve dış su tesisa tlarını
masını önler (bak. ISITMA VE K l İMA) . döşer, bu n la rı su da ğ ıtım ağına b a ğ la r ve vana,
Isınan suyun yoğunluğu azalır ve soğuk m u s lu k g ib i g e reçleri on arırla r.
192 SUTOPU

Tuvaletlerdeki atıklar da doğrudan doğru­


ya yeraltı kanalizasyon sistemine gider. Tuva­
let çıkışlarında da, kanalizasyondan kötü ko­
kulu havanın gelmesini önleyen su kapanları
bulunur. Çatıyı çevreleyen oluklarda topla­
nan yağmur suları kanalizasyona açılan çu­
kurlara boşalır (bak. A kaçlama).
Evlere çeşitli borular ile lavabo ve küvet
gibi gereçlerden oluşan su tesisatı döşenirken,
bunların bağlantı noktalarının hava ve su
sızdırmaması sağlanır. B orular, suyun öngö­
rülen m iktarlarda akmasını sağlayacak biçim
ZEFA
ve çaplarda, içleri temiz olarak döşenir. İçme
Ö bü r o yu n cu la rd a n kırm ızı başlığıyla a yırt ed ile n
suyunun atık sularla kirlenmemesi için boru
kaleci, siyah başlıklı rakip takım o yu n cu su n u n
bağlantılarının iyi yapılması büyük önem ta ­ şu tu n u e n g e lle m e ye çalışıyor.
şır; tesisatçıların ustalığı, kent ve kasabalarda
salgın hastalıkların önlenm esinde çok büyük
bir rol oynar. T opu ileri fırlatm ak isteyen oyuncu om uzları­
nı sudan çıkarır.
SUTOPU. İlk kez 1870’lerde İngiltere’de Sutopu maçları beşer dakikalık dört devre
oynanan sutopu ya da su polosu, yüzücüler­ halinde oynanır. Maç sırasında korner ve gol
den oluşan iki takımla oynanır. Am aç, karşı gibi çeşitli nedenlerle verilen aralar oyun
takım ın kalesine gol atm aktır. İlk kuralları süresine sayılmaz.
1888’de belirlenen sutopunun dünya çapında­ Bayanlar arası sutopu karşılaşmaları da
ki yönetici organı 1908’de L ondra’da kurulan yapılm aktadır. D aha küçük bir havuzda ve
Uluslararası A m atör Yüzme Federasyonu’na daha küçük bir topla oynanmasına karşın
bağlı Uluslararası Sutopu Yönetim Kuru- oyun tem elde aynıdır. A m a, bayanların katıl­
lu’dur. dığı uluslararası yarışmalar yoktur. U luslar­
Sutopunun tem el özellikleri bir takım oyu­ arası m açlarda 1920’lere kadar üstünlük İngil­
nu olması ve paslaşarak oynanmasıdır. H er te re ’deydi. Bugün sutopunda önde gelen ül­
takım da biri kaleci, üçü savunma oyuncusu, keler ise M acaristan, İtalya, H ollanda, SSCB
üçü de forvet olmak üzere yedi asıl, dört ve Yugoslavya’dır.
yedek oyuncu vardır. Y edekler, yorulan
oyuncularla sürekli olarak yer değiştirirler. SUTTON HOO. Doğu İngiltere’de Suffolk’
Oyun 20-30 metre uzunluğunda, 8-20 metre taki Sutton H o o ’da 1939’da yapılan bir kazıda
genişliğinde bir havuzda oynanır. Kalenin eski Anglosakson krallardan biri anısına gö­
genişliği 3 m etredir. Üstteki yatay direğin mülmüş bir define bulundu. Definenin öne­
havuz tabanından yüksekliği 2,4 m etre, suyun mi, eski Sakson ustalarının üstün becerilerini
yüzeyinden yüksekliği ise 90 cm kadardır. ortaya koyan buluntuların zenginliği ve çeşit­
Suyun derinliği en az 1 m etre olmalıdır; liliğinden ileri gelm ektedir.
uluslararası m açlarda, oyuncuların dibe değ­ Define toprağa gömülmüş bir teknenin
m elerine izin verilmediği için havuz derinliği içindeydi. Gem inin tahtaları çoktan çürümüş
en az 1,8 m etredir. ve yok olmuştu, ama kum da bıraktığı iz hâlâ
Sutopunda, 400-450 gram ağırlığında, yu­ duruyordu. Bu izden geminin, boyu 24 m etre­
varlak ve sugeçirmez bir top kullanılır. den fazla, kürekli bir tekne olduğu anlaşılmış­
Kaleciler dışındaki oyuncuların topu iki elle tır. Teknelerin bu biçimde gömülmesi daha
tutarak oynaması yasaktır. Oyuncular topu çok bir İsveç geleneğidir ve bu uygulamaya
kavrayabilm ek için suyun üstüne hafifçe bas­ İngiltere’de oldukça ender rastlanır. Bu ne­
tırır ve bileklerini döndürürler; böylece top denle kralın İsveç soylularıyla bir ilgisi olduğu
avuca yerleşir ve elle birlikte sudan çıkar. düşünülm ektedir.
SUTTONHOO 193

S u tto n H o o'da ki Sakson g e m isi kalıntısı. K um lu b ir to p ra ğ a g ö m ü lm ü ş o lan bu g e m id e In g ilte re 'n in en


zengin d e fine si b u lu n m u ş tu r.

Michael Holford

S u tto n Hoo d e fin e s in in b ir


b ö lü m ü . Solda: Som
a ltın d a n y a p ılm a ve üzeri
b irb irin e d o la şm ış yılan
fig ü rle riy le bezeli bu toka,
172 m m b o yu n d a ve 400
g ra m ağ ırlığ ında dır.
Üstte: A ltın üstüne m in e
ve gre na işli b ir ç ift om uz
tokası ve altın iğne.
Üstte solda: Kalkan
üzerindeki bu kartal fig ü rü
a ltın ve yarı de ğe rli
Michael Holford ta şla rla bezelidir.
194 SUUDİ ARABİSTAN

D efinede bulunan 41 parça altın ve hemen


SUUDİ ARABİSTAN'A İLİŞKİN BİLGİLER
hem en aynı sayıdaki gümüş eşya arasında,
üzeri grena (lâl) ve cam mozaiklerle bezeli bir YÜZÖLÇÜMÜ: 2.240.000 km2.
dizi altın toka, içinde altın parçaları bulunan NÜFUS: 13.592.000. (1989 tahm ini)
bir para çantası ve güzel bir gümüş kâse de YÖNETİM: Krallık.
vardır. Ayrıca üzerinde Yunanca yazılar bulu­ BAŞKENT: Riyad.
nan gümüş kaşık, kâse ve kadehler ile Yakın­ DOĞAL YAPI: Orta kesimdeki yaylanın yüksekliği ortala­
ma 750 metredir. Batıda 1.200-2.000 metre yüksekli­
doğu’dan geldiği anlaşılan bir tunç kâse, kral­ ğinde dağlık bölge, kuzeyde ve güneyde çöl alanı yer
lığın çok geniş bir alanda ticaret yaptığını gös­ alır.
terir. Teknede savaşçı krala ilişkin hiçbir ka­ BAŞLICA ÜRÜNLER: Petrol ve petrol ürünleri, buğday,
hurma, koyun, keçi.
lıntı bulunamamıştır. Günüm üzde British
ÖNEMLİ KENTLER: Mekke, Riyad, Cidde, Hofuf, Buray-
M useum ’da sergilenen bu definedeki altın da, Medine.
sikkelerden teknenin yaklaşık 7. yüzyıldan EĞİTİM: Parasızdır.
kaldığı anlaşılmaktadır.

SUUDİ ARABİSTAN, A rabistan Y arım ada­ ısı kışın —l°C ’ye kadar düşebilir. G üneybatı­
sın ın onda dokuzunu kaplar. Kuzeyde Ü r­ daki Asir bölgesinde nemli ve ılıman iklim
dün, Irak ve Kuveyt, batıda A kabe Körfezi ve egemendir.
Kızıldeniz, güneyde Yemen Cumhuriyeti, gü­ Suudi A rabistan’da göl ya da yıl boyunca
neydoğuda Um m an, doğuda Birleşik A rap akan akarsu yoktur. Çöl kuşağı dışındaki
Emirlikleri, K atar ve Basra Körfezi’yle çevri­ bölgelerde seyrek yağışlardan sonra oluşan,
lidir. vadi denen akarsular vardır. Çöl kuşağında su
gereksinimi bazen kendiliğinden yüzeye çı­
Doğal Yapı ve İklim kan, bazen de kuyularla ulaşılan yeraltı su
Ülkenin büyük bir bölümü çöldür. Batıda kaynaklarıyla karşılanır.
Kızıldeniz boyunca dar bir kıyı ovası uzanır. Suudi A rabistan’ın kurak iklimi ve verimsiz
Ova şeridi ile çöl alanı arasında, yağış alm a­ toprakları yalnızca seyrek bir bitki örtüsüne
yan yüksek dağlar uzanır. Kıyıya paralel olanak verir. Ülkenin en fazla yağış alan
olarak uzanan dağlık alan kuzeyde Hicaz bölgesi A sir’de ağaçlık alanlar bulunur. H ur­
bölgesinde 1.500 m etreyi, güneybatıda Asir ma ağacı ülke çapında en yaygın ağaç türü­
bölgesinde 2.750 m etreyi geçer. Ülkenin dür. Yabanıl hayvanlar ceylan, sırtlan, kurt,
önemli bir bölümünü oluşturan batıdaki geniş çakal, tilki, tavşan ve araptavşanıdır. Çöl
yayla doğuya doğru alçalarak geniş kum kuşağında akrep, örümcek ve yılan en çok
çölleriyle birleşir. rastlanan hayvan türleridir.
Ülkenin orta bölümü çöllerden, alçak dağ­
lardan ve çok sayıda vahadan oluşur. Necd
Yaylası’nın kuzey ve güneyinde büyük kum
çölleri yer alır. Güneyde, dünyanın en büyük
kesintisiz kum çölü olan Rubülhali (650.000
km2) Suudi A rabistan’ın dörtte birinden fazla­
sını kaplar. R ubülhali’deki bazı kum tepele­
ri 90-150 m etre yüksekliğe ulaşır. Bir başka
büyük çöl de Necd’in kuzeyindeki Nufud’dur.
Çölün bazı bölgeleri otlak olarak kullanılan
seyrek bitki örtüsüyle kaplıdır.
Suudi A rabistan’da sıcak ve kurak çöl ikli­
mi egemendir. Sıcaklık yazın 54°C’ye kadar
yükselir. Bazı bölgelere yıl boyunca hiç ya­
ğış düşmez. Batıdaki dağlık bölge kurak
bozkır iklimi özellikleri gösterir. Bu bölgede
SUUDİ ARABİSTAN 195

Toplumsal Yapı ve Ekonomi


Suudi A rabistan’da nüfusun büyük çoğunluğu
A raplar’dan oluşur. Resmi dil A rapça’dır.
Halkın yaklaşık yüzde 99’u M üslüm an’dır.
Müslüman halkın çoğunluğu Sünni mezhebi­
ne bağlıdır. D aha çok ülkenin kuzeydoğusun­
da yaşayan Şiiler azınlıktadır (bak. İSLAM; Mu-
HAMMED, Hz.).
Nüfusun büyük bir bölümü kentlerde ya­
şar. Nüfusun en yoğun olduğu yerler Basra
Körfezi kıyı şeridiyle Hicaz ve A sir’in iç
kesimleridir. Nüfusun geri kalan bölümünü
devletçe desteklenen tarımsal işletmelerde
yaşayanlar ve sayıları giderek azalmakta olan
göçebeler oluşturur. Bedevi adı verilen göçe­
beler deve, koyun ve keçi beslerler (bak.
ARABİSTAN; GÖÇEBELİK).
En önemli sanayi ürünü petrol olmakla
birlikte, Suudi A rabistan’da nüfusun yüzde
14,3’ü (1986) tarım sektöründe çalışır. Ekime
elverişli alanlar ülke topraklarının yaklaşık
yüzde 5’ini oluşturur. Başlıca tarımsal ürünler
hurm a, darı ve buğdaydır. Ayrıca pirinç ve
meyve, A sir’in yüksek bölgelerinde kahve
yetiştirilir.
Petrol bulunm adan önce, 1930’lara kadar A B C Ajansı
ülkenin ana gelir kaynağı M ekke’yi ziyaret Ç ölde d e vriye gezen g ü v e n lik g ö re v lile ri.
eden M üslüman hacılardan toplanan vergiler­
bugün de yönetimde bulunan Suudi haneda-
den oluşurdu (bak. M e k k e ) . Petrol araştırm a­
larıyla birlikte petrol ülkenin en önemli gelirnınca atıldı. O dönemde İslam’ın başlangıçta­
kaynağı durum una geldi. Suudi Arabistan ki ilkelerine dönmeyi savunan Vehhabilik,
bugün dünya petrol rezervlerinin yaklaşık D er’iye Emiri M uhamm ed bin Suud’un
(1735-65) koruması ve desteği altında hızla
dörtte birine sahiptir. Bir başka önemli yeraltı
zenginliği de dünya rezervlerinin yaklaşık yayıldı. M uhamm ed bin Suud, Vehhabilik
yüzde 4’ünü oluşturan doğal gazdır. M adenci­ öğretisinin kurucusu M uhamm ed bin Abdül-
lik gelişme aşamasındadır. Ü lkede yüksek vehhab’ın (1703-92) kızıyla evliydi. Zam anla
nitelikli demir cevheri, gümüş, altın, bakır, güçlenen Vehhabiler 1801’de Şiiler’in kutsal
çinko, kurşun ve boksit yatakları saptanmış­ kenti sayılan K erbela’yı (bugün Irak sınırları
içindedir), daha sonra da M ekke ve M edine’
tır. Basra Körfezi’nde balıkçılık ve inci avcılı­
ğı yapılır. Sanayi ürünlerinin büyük bir bölü­ yi ele geçirdiler. O dönem de M ısır’ı elinde
mü petrol ürünlerinden oluşur. Ö teki önemli bulunduran Osmanlılar Vehhabiler’e karşı,
ürünler çimento, gübre, boru, m etal eşya, yarım adada üstünlük kurmaya çalışan Raşidi
tuğla, kirem it, mobilya ve çömlektir. hanedanını destekliyordu. Mısır Valisi Kava-
lalı M ehmed Ali Paşa’nın ordusu Vehhabiler’
Tarih in ilerleyişini durdurm ak üzere 1811’de ha­
Suudi A rabistan’da şeriat düzenine dayanan rekete geçti. Önce M ekke ve M edine’yi,
krallık yönetimi egemendir. Yasama, yürüt­ ardından Necd’in başkenti Riyad’ı ele geçirdi.
me ve yargı yetkilerini elinde bulunduran kral Suud ailesi Kuveyt emirine sığınmak zorunda
aynı zam anda başbakandır. Suudi A rabis­ kaldı. 1901’de Suudi Prens II. Abdülaziz 200
tan ’ın tem elleri 18. yüzyılın ilk yarısında, kişiden oluşan küçük bir orduyla çölü aşarak
196 SUUDİ ARABİSTAN

I.P.A. Picture Library


G ün üm üzd e m od ern sulam a siste m iyle e k ile b ilir
alan d u ru m u n a g e tirilm iş çöl to p ra kla rın d a
y e tiş tirile n dom atesler.

The Times

I.P.A. Picture Library

Hz. M u h a m m e d 'in d o ğ u m ye ri olan Mekke ken tind e,


a vlu su n d a K âb e'nin b u lu n d u ğ u H arem -i Ş e rifi B ir okul la b o ra tu va rın d a çalışan öğ ren cile r. S uudi
ziya re t eden hacılar. Bu b ü yü k cam i 300 bind en fazla A ra b is ta n 'd a p e tro l g e lirle rin in b ir b ö lü m ü e ğ itim e
kişiyi b a rın d ıra b ilir. M ekkenin nüfusu Hac dö n e m i a yrılm a kla b irlik te , ülke çapında o ku ryaza rlık oranı
b o yun ca iki katına çıkar. oldukça dü şüktür.

beklenm edik bir saldırıyla Riyad’ı ele geçirdi. dan savaşa girmedi. Savaştan sonra Hicaz’a
A rdından eski Suudi topraklarını birleştirmek girerek M ekke Şerifi Hüseyin bin A li’nin
amacıyla Osm anlılar’la mücadeleye girdi. ordusunu yenilgiye uğrattı. Ertesi yıl Asir
1914’te Osm anlılar’ı A rabistan’ın doğusunda­ bölgesini ele geçirdi. Hüseyin bin Ali kendini
ki Lahsa (el-Hasa) bölgesinden çıkarmayı Hicaz, oğlu Faysal’ı Irak, öbür oğlu A bdul­
başardı. I. Dünya Savaşı’nda İngilizler’den lah’ı da Ü rdün kralı ilan etti. Bu durum Veh-
silah ve para yardımı almakla birlikte doğru­ habiler’le Ü rdün, Irak ve Hicaz arasında yeni
SÜLEYMAN 197

bir çatışmaya yol açtı. Vehhabiler 1924’te H i­ lan Hz. Süleyman babasından, sınırlan Mısır’
caz’a saldırarak Kral Hüseyin’i yenilgiye uğ­ dan Fırat Irm ağı’na kadar uzanan güçlü bir
rattılar. 1926’da Abdülaziz kendini Hicaz kra­ krallık devralmıştı. Karşıtlarını sindirerek,
lı ilan etti. Ülke 1932’de Suudi A rabistan bölgedeki pek çok kralın kızı ya da kız
Krallığı adını aldı. Bir yıl sonra, Basra Körfe- kardeşiyle evlenip dostluklar kurarak konu­
zi’nin A rabistan kıyılarında petrol bulundu. munu güçlendiren Hz. Süleyman ticarete de
1933’te A BD şirketleriyle ortaklaşa kurulan büyük önem verdi. Onun döneminde Filistin
ARA M CO 1944’te ilk yatırımlara girişti. Pet­ ile M ezopotamya arasındaki yollarda düzenli
rolden sağlanan gelirle Suudi Arabistan petrol ticari seferler başladı. Çeşitli yerlerde koloni
sanayisi dünyamn en büyük sanayilerinden biri kentler kuruldu. Filistin limanlarından A kde­
oldu. 1970’lerde uygulanan yüksek petrol niz’e yayılan geniş bir ticaret ağı oluşturuldu.
fiyatları Suudi A rabistan’a büyük bir güç ve Başkent Kudüs baştan başa yeni yapılarla
zenginlik sağladı. Aynı dönemde A R A M CO donandı. Etrafı surlarla çevrildi. M useviler’in
hisselerinin büyük bir bölümü kamulaştırıldı. ilk büyük tapmağı da, bugün Mescid-i A ksa’
II. D ünya Savaşı’ndan sonra A BD ile sıkı nın bulunduğu yerde Hz. Süleyman döne­
ilişkiler kuran Suudi A rabistan 1960’ta Petrol minde yapıldı.
İhraç Eden Ü lkeler Ö rgütü’nün (O PEC ) ku­ Hz. Süleyman 12 kabileden oluşan İsrail-
rucu üyeleri arasında yer aldı. oğulları’nı güçlü bir merkezi yönetim altında
Petrol üretiminin yarattığı yüksek gelir birleştirdi. Ülkesini, her ay bir bölgenin çeşitli
Suudiler’in ülkelerini m odernleştirmelerine yükümlülükleri üstlendiği 12 yönetim bölgesi­
olanak sağladı. Ülkede yeni okullar, yollar, ne ayırdı. Am a ağır vergiler koyması ve halkı
havaalanları, hastaneler ve limanlar yapıldı. yapı işlerinde zorla çalıştırması büyük hoşnut­
Sulama sistemi tarımsal verimliliğin artmasını suzluklara yol açtığı gibi, kendi kabilesi Ya-
sağladı. Bugün ülkede çok sayıda okul ve huda’yı kayırması ondan sonra başa geçen
üniversite bulunmakla birlikte, okuryazarlık oğlu Rehoboam dönem inde ülkenin İsrail ve
oranı yüzde 57,2’dir (1986) ve zorunlu eğitim Yahuda olarak ikiye bölünmesine yol açacak
uygulaması yoktur. Sağlık alanına geniş kay­ süreci başlattı.
naklar ayrılmasına karşın, çevre ve sağlık Hz. Süleyman’ın yaşamı üstüne, efsane
koşulları yetersiz, bulaşıcı hastalıklar oldukça niteliğinde birçok öykü anlatılır. Bunlardan
yaygındır. en ünlüsü Sebâ Melikesi Belkıs’la ilgili olanı­
1.308.000 nüfuslu başkent Riyad, Kızılde- dır. Öyküye göre, Hz. Süleyman’ın ününü
niz’de işlek bir liman olan Cidde’den daha duyan Belkıs onu görmek için Kudüs’e gider.
küçüktür. Bir zamanlar çöldeki tem el ulaşım Güç sorularla Hz. Süleyman’ın peygamberli­
aracı olan develer yerlerini büyük ölçüde ğini sınar, verdiği bilgece yanıtları çok beğe­
m otorlu araçlara bırakmışlardır. nir, sarayının görkemine hayran olur. Bu
Suudi Arabistan O rtadoğu’nun siyasal ve öykü Museviler ve Hıristiyanlar arasında,
ekonomik yapısında önemli bir rol oynar. çeşitli öğeler eklenerek değişik biçimlere bü­
Ülke 1982’de tahta çıkan Kral Fahd bin rünm üştür. Museviler, Habeşistan (bugün
Abdülaziz tarafından yönetilm ektedir. Etiyopya) kraliçesi olarak kabul ettikleri Bel-
kıs’ın Hz. Süleyman’la evlendiğini ve bu
SUYOSUNLARI bak. Y o s u n la r . evlilikten M akeda adlı bir erkek çocukları
olduğunu ileri sürerler. Habeşler de bu öykü­
SÜBYE bak. Mürekkepbaliği. nün doğruluğuna inanır ve hüküm dar soyları­
nın M enelik adını verdikleri M akeda’dan
SÜLEYMAN, Hz. (İÖ 970-931). İsrailoğulla- geldiğini kabul ederler.
rı peygamberi Hz. Süleyman Hz. D avud’un Hz. Süleyman’ın Belkıs’la olan ilişkisi Ku­
oğludur. Hz. Süleyman’ın yaşamına ilişkin rarımda da yer alır. Kuran'a göre H üdhüd adlı
bilgiler Kutsal K itap’ın Eski Ahit bölümünde kuş Hz. Süleyman’a Sebâ ülkesinde bir kadın
yer alır. hüküm dar bulunduğunu, onun ve halkının
İsrailoğulları’nın en büyük hüküm darı sayı­ güneşe taptığını bildirir. Bunun üzerine Bel-
198 SÜLEYMAN

kıs’a H üdhüd’le bir m ektup gönderen Hz. nır. Anıtsal ve yüksek bir taç kapı biçiminde
Süleyman onu T ann’ya inanmaya çağırır. Çağ­ olan kuzeydeki kapı, kitabeleri ve yarım
rısının yanıtsız kalması üzerine Sebâ ülkesine sütunlarıyla görkemli bir yapıttır. Yerleri
karşı sefere çıkmaya karar verir. Belkıs bunu m erm er döşeli olan iç avlu, 28 m erm er ve
öğrenince Hz. Süleyman’la görüşmek amacıy­ pembe granit sütunu bağlayan sivri kemerlere
la Kudüs’e gider. Bu arada her şeyi önceden oturtulm uş 28 kubbeli revakla çevrilmiştir.
görüp önlemini almasıyla ünlü olan Hz. Sü­ Kubbeleri daha yükseğe yerleştirilmiş olan
leym an’ın veziri Asaf, Belkıs’ın tahtım Ku­ son cemaat yerindeki pencerelerin üstünde
düs’e getirtir. Belkıs sarayın tabanı cam döşeli yer alan çiniler avlu bölümünün en önemli
salonuna girince yeri suyla kaplı sanarak süslemeleridir. Avlunun ortasında, oymaları
eteklerini toplar. Aslında Hz. Süleyman Bel- ve bronz bezemeleriyle dikkati çeken ve üstü
kıs’ı burada kabul etm ekle ona gerçekle kırma çatılı bir kubbeyle örtülü olan şadırvan
gerçek olmayan arasındaki farkı kavrayama­ bulunur. Süleymaniye Camisi’nin dört tane
dığını göstermek istemiştir. D urum u anlayan, •minaresi vardır. İç avlunun köşelerine yerleş­
ayrıca tahtının da sarayda olduğunu gören tirilen bu m inarelerden öndeki iki tanesinin
Belkıs Hz. Süleyman’ın gücüne inanır ve ona iki şerefesi vardır. Camiye bitişik olan arka­
iman eder. daki iki minare ise üç şerefelidir ve öndeki iki
Hz. Süleyman’ın doğaüstü yetenekleri ol­ m inareden daha uzundur. M imar Sinan mina­
duğu da anlatılır. Kuşlarla, karıncalarla konu­ re sayısı ile Kanuni Sultan Süleyman’ın İstan­
şur, cinlere söz geçirir, rüzgâra, akarsulara, bul’un fethinden sonraki 4., şerefe sayısı ile
denizlere istediği gibi yön verir, hükm eder­ de 10. Osmanlı padişahı olduğunu belirtmek
miş. Eski A hit’te bilgeliği ve yöneticiliği istemiştir. İnce ve uyumlu boyutlarıyla mina­
üstünde de durulur; onun olduğuna inanılan reler caminin kütlesel görünümüne bir hafif­
bilgece sözlerin yer aldığı bölüm “Süleyman’ lik verir. Gövdeleri yivli olan minarelerin
m M eselleri” başlığını taşır. Sert olmakla yivleri arasına oyma süsler yapılmıştır.
birlikte ölçülü, dengeli, haksever bir yönetici Asıl caminin planı kareye yakın dikdörtgen
olarak tanıtılan Hz. Süleyman’ın bu yönü şeklindedir. Boyutları 63x68 m etre olan ana
İslam ülkelerinin edebiyatına da yansımış, m ekânın üstü yerden 53 m etre yüksekliğinde,
doğruluğun simgesi olarak yüceltilmiştir. Hz. 26,5 m etre çapında bir kubbeyle örtülmüştür.
Süleyman şairliğiyle, besteciliğiyle de tanın­ Bu büyük kubbeyi birbirlerine dört büyük
mıştır. Bestelediği şarkıların sayısının 1.000’in askı kemeriyle bağlanmış dört fil ayağı taşır.
üstünde olduğu söylenir (bak. D avud , Hz.). Askı kem erlerinden öndeki ile arkadaki, üst­
lerine yarım kubbeler dayandığı için dışarıdan
SÜLEYMAN I bak. Kanunî S u lta n Süleyman. görünmezler. Ö bür iki askı kem erinde ise
üçer sıra pencere vardır ve yan sahınları örten
SÜLEYMANİYE CAMİSİ. Klasik Osmanlı irili ufaklı beş kubbenin üzerinden yükselerek
mimarisinin en önemli yapıtlarından biri olan Süleymaniye Camisi’nin Haliç’ten bakıldığın­
Süleymaniye Camisi, İstanbul’da Süleymani- da göze çarpan o ünlü görünümünü yaratırlar.
ye semtinde, Haliç’e, M arm ara’ya ve Boğaz­ A na kubbenin kuzey ve güney yönlerini birer
içi’ne bakan bir tepenin üzerindedir. Cami, yarım kubbe örter. Doğu ve batı doğrultusun­
Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle Mimar daki ince uzun sahınlarm üstünde ise bir sıra
Sinan tarafından 1550-57 yılları arasında ya­ üstüne dizilmiş beşer kubbe vardır. Büyük
pılmıştır. Yapımına 60 yaşında başladığı ve kubbeyi taşıyan dört fil ayağından biri Baal-
“kalfalık yapıtım” dediği yapı ikinci önemli bek’ten, öbürü İskenderiye’den, üçüncüsü
camisidir. Süleymaniye Camisi, çevresindeki Eski Saray avlusundan, dördüncüsü F atih’te ­
binalarla birlikte yaklaşık 60 dönümlük bir ala­ ki Kıztaşı’ndan getirilmiştir.
na kurulmuş olan ve külliye denen, değişik iş­ Süleymaniye Camisi çok kalabalık bir ce­
levdeki yapüar topluluğunun merkezindedir. maatin toplu olarak ibadet edebileceği geniş
Süleymaniye Camisi’nin planı dikdörtgen ve rahat bir alana sahiptir. Caminin içine girer
biçimindedir. İç avluya giriş üç kapıdan sağla­ girmez bu özelliği hemen dikkati çeker. Ayrı­
SÜLFÜRİK ASİT 199

İsta n b u l'd a M im a r
S inan tarafınd an
ya p ıla n S üleym a niye
C am isi klasik O sm anlı
m im a ris in in en ö n e m li
ö rn e kle rin d e n d ir.

Ara Güler

ca caminin akustiği de son derece iyidir. SÜLFÜRİK ASİT, sanayide kullanılan en


Büyük kubbenin yanında çıkarılan hafif bir önemli kimyasal m addelerden biridir. Sülfü­
ses öbür taraftan kolayca duyulur. Akustiği rik aside, sülfat asidi, zaçyağı (vitriyol yağı)
sağlamak için M imar Sinan büyük kubbeye, ya da kimyasal yapısı nedeniyle hidrojen
ağızları içeriye doğru açık, 50 cm derinliğin­ sülfat da denir. Sülfürik asit derişik haldeyken
de, 64 küp yerleştirmiştir. Ayrıca caminin ağır yanıklara neden olabileceği için, bu
zemininde de sesi yansıtma özelliği olan m addeyle çalışırken her zaman çok dikkatli
tuğlalar kullanılmıştır. Süleymaniye Camisi’ olmak gerekir.
nin bir başka özelliği de havasının temiz­ Sülfürik asidin, bütün asitlere özgü özellik­
lenmesi için yapılmış olan düzenlemedir. A na leri dışında (bak. ASİT) iki özel niteliği daha
kapının içeri açılan bölümünün üstündeki vardır. Birincisi, sülfürik asit öbür m addeleri
küçük odanın altında, içeriye ve dışarıya yükseltger, yani bu m addelerin bileşimlerin­
doğru açılan dörder tane küçük aralık vardır. deki oksijenle birleşebilir. İkincisi, suyu çek­
Bunların tümü açık tutulduğunda oluşan hava me özelliğidir. Nemli gazları kurutabildiği
akımı caminin havasını çabucak temizler. gibi, şekerin suyunu da emer. Bu nedenle
Süleymaniye Camisi’nin bezemeleri de son m etalleri kolayca çürütür; şekeri, kâğıdı ve
derece güzel ve göz kamaştırıcıdır. M ihrapta­ odunu hızla köm ürleştirir; dokumaları deler;
ki çiniler motifleri, renkleri ve teknikleriyle canlı dokuda derin yanıklara yol açar. Sülfü­
16. yüzyıl Osmanlı çiniciliğinin önde gelen rik asit suyla karıştırıldığında önemli ölçüde
örneklerindendir. Çevresini ve üst bölümleri­ ısı oluşur; bu nedenle böyle bir karışımın
ni kaplayan bu çinilerin ortasında yer alan yavaş ve büyük bir dikkatle hazırlanması,
m erm er mihrap tek parça olarak yapılmıştır. suyun aside değil, asidin suya katılması gere­
M inber, müezzin ve hünkâr mahfilleri de kir. Bu yöntemle bile bir fincan su hemen
döneminin en ince ve yalın taş işçiliğinin hemen kaynama noktasına kadar ısınabilir.
örnekleridir. Ayrıca iç avludaki revak kubbe­ Derişik sülfürik aside asla su katılmamalıdır.
lerinin içi ile ibadet yerindeki kubbeler son Sülfürik asit hazırlamak için önce kükürt ya
derece güzel kalem işiyle bezenmiştir. da içinde kükürt olan bir madde yakılarak
200 SÜLÜK

kükürt dioksit üretilir (bak. KÜKÜRT). Sonra


bu gaz havanın oksijeniyle birleştirilerek,
gene bir gaz olan kükürt triokside dönüştürü­
lür ve bu kükürt trioksit suya katılarak
sülfürik asit elde edilir. Bu işleme değme
(kontak) yöntemi denir.
Sülfürik asidin ana kullanım alanı kimyasal
gübre sanayisidir. Fosfat kay açlarından sü-
perfosfat denen gübrenin elde edilmesinde ve
ayrıca amonyum sülfatlı gübre üretiminde ARDEA
sülfürik asitten yararlanılır (bak. GÜBRE; FOS­ B ir insanın bacağından kan em en cangıl sülüğ ü.
FOR). Kurşun levhalı pillerin ve aküm ülatörle­ S ü lü kle rin tü m ü 34 b ö lü tlü o lm akla b irlik te d e rile ri
rin yapımında da sülfürik asit kullanılır (bak. kıvrım la n a ra k b ö lü t sayısını çok aşan yalancı
halkalara y o l açar.
PİL). Çelik ve demir levhalarda pasın gideril­
mesinde; selüloit, patlayıcı, boya, ilaç ve
yapay lif (örneğin, yapay ipek) üretiminde; ya ve Japonya’dan Avustralya’ya kadar uza­
petroldeki katışkıların ayrılmasında; tahılla­ nan Pasifik A daları’na dağılmıştır. Sık orman
rın ilaçlanmasında ve zararlı otların yok edil­ örtüsü altında ve çalılar arasında bol olan bu
mesinde sülfürik asitten yararlanılır. sülükler ağaç dallarına çıkıp kendilerini aşağı­
Sülfürik asit kullanmayan pek az sanayi dalı dan geçen canlıların üstüne bırakırlar.
vardır; bu nedenle sanayileşmiş ülkelerde her Sülükler deriye yapıştığında genellikle ağrı
yıl çok büyük m iktarlarda sülfürik asit tüke­ duyulmaz. Am a açtıkları yaralara ağızların­
tilir. dan geçen hirudin adlı bir madde kanın
pıhtılaşmasını engellediğinden kanamayı dur­
SÜLÜK. Sülükler yakın akrabaları olan, yer- durm ak zordur.
solucanları gibi halka biçiminde dizilmiş bö- A t sülüğü (Haemopis sanguisuga) A vras­
lütlerden oluşan omurgasız hayvanlardır. ya ve A m erika’daki akarsularda yaşar. V er­
Uzunlukları 1 santim etreden kısa olabileceği diği zarar kara sülüklerine göre çok azdır.
gibi 90 santimetreye de yaklaşabilir. Am a Kan emm ekle birlikte konağına sıkıca yapış­
uzunlukları ne olursa olsun gövdeleri 34 bö- maz. Rengi siyah, uzunluğu 15 cm dolayın­
lütlü, genellikle siyah, yeşil ya da kahverengi dadır.
ve yassıdır. Üstte, ön uçlarına doğru çiftler Vücuttan fazla ve pis kanın alınmasının
halinde yer alan gözlerinin sayısı 4-10 arasın­ birçok hastalığa iyi geleceğine inanıldığı yüz­
da değişir. A rka uçlarındaki büyükçe bir lerce yıl boyunca, bazı sülükler hastaların
çekmen (vantuz) çeşitli yüzeylere sıkıca tu ­ kanını emmesi için derilerine yapıştırılmıştır.
tunmalarını sağlar. Çoğu kez ön uçlarında da, Tıp sülüğü (Hirudo medicinalis) bu amaçla en
keskin ve küçük dişlerle donanmış ağızlarını yaygın biçimde kullanılan ve yetiştirilen türler
çevreleyen bir çekmen bulunur. arasında yer aldı. Deriye sülük yapıştırma
Sülüklerin bazıları artıkları ve leşleri, bazı­ geleneği çağdaş tıbbın olanaklarından uzak
ları yersolucanlarmı ve böcek yumurtalarını kalan ülkelerde ya da yörelerde hâlâ sürm ek­
yer. Am a çoğu asalaktır ve dişleriyle yapıştık­ tedir.
ları konakların kanını emerler. Bazı asalak sülükler son derece tehlikelidir.
Sülüklerin yaşamak için suya, en azından Güney A vrupa, A nadolu, Kuzey A frika ve
neme gereksinimleri vardır. Birçok türü de­ O rtadoğu’da rastlanan bir sülük türü (Limna-
nizlere dağılmıştır ve balıklara tutunm uş ola­ tis rıilotica), içilen suyla birlikte ya da kirli
rak kutuplara yakın sularda bile görülebilir. sularda yıkananların boşaltım deliklerinden
Ö bürleri tatlı sularda, sıcak ve nemli ortam ­ vücuda girebilir. İçme suyuyla alındığında
larda bulunur. Bazıları yalnız suda, çoğu hem önce ağız ve boğaza yapışır, sonra akciğere
karada hem suda, bazıları yalnız karada doğru ilerleyerek büyük kan kaybına yol açar.
yaşar. Suya girmeyen sülüklerin tümü Asya’ Sülükler konaklarının solunum yollarını tıka­
SÜLÜN 201

yarak ölümlerine neden olabilir. Özellikle gözleri küçük ve işlevsizdir. Sert kabuklu
Asya’da birçok evcil hayvan bu sülüğün etki­ yum urtalarının uçlarından çıkan ipliksi uzan­
siyle ölmektedir. tılar yum urtaların bir yere tutunmasını sağlar.
Y um urtalardan erişkinlere benzeyen yavrular
SÜLÜKBALIĞI. İlk bakışta yılanbalığım an­ çıkar.
dıran sülükbalıklarının ürpertici bir yaşama Sülükbalığının gövdesi kaygan ve sümüksü
biçimi vardır. Canlı ya da ölü bir balığın bir maddeyle kaplıdır. Kıvrıla kıvrıla suya
gövdesini oyup içine giren bir sülükbalığı yayılan bu m adde balığın çevresini pelte
beslenerek yoluna devam eder. Etini yiye haline getirir.
yiye oyduğu canlı balık uzunca bir süre
yaşamını sürdürebilir. Ölmüş iri bir balığın SULUN. Sülünler ağaçlık alanlarda, çayır ve
içinde 100’ü aşkın sülükbalığı bulunmuştur. tarlalarda tohumları, meyveleri ve böcekleri
Sülükbalıkları aynı zamanda denizlerin dibin­ yiyerek beslenen uzun kuyruklu kuşlardır.
deki çam urlarda ölü ya da canlı solucanlar, Genellikle 16 cins altında toplanan 50 türü
yumuşakçalar ve öbür deniz omurgasızlarını vardır. Ağaçlara tünem ekle birlikte, yerde
bulmak için oyuklar açar. beslenirler. A krabaları olan ormantavukları-
Sülükbalığının çeneleri yoktur. Yalnız kuy­ nın tersine, tüyleri burun deliklerine ve ba­
ruk yüzgeci gelişmiştir. Başının altında yarık caklarına kadar inmez. E rkekler güzel tüyle­
biçiminde bir ağız, ağzının çevresinde altı riyle dikkat çeker. Ayaklarının hemen arka­
dokunaç ve ağzının içinde eğe dişi gibi küçük sında bulunan m ahmuzlarını, ürem e mevsi­
dişlerin dizildiği güçlü bir dil vardır. minde dişiler için kavga ederken kullanırlar.
Sülükbalıkları taşem enler gibi, çenesiz ba­ Sülünler kaba ve yüksek bir sesle öter. Ağır
lıklar ya da çenesizler ( Agnatha ) adıyla tanı­ gövdeleri nedeniyle keklik ve turaçlardan da­
nan ilkel balıklar arasında sınıflandırılır (bak. ha çok gürültü çıkararak uçarlar.
BALIK; T a ş e m e n ) . Bu canlıların bulunan fosille­ Sülünler eti lezzetli sayılan gözde av kuşla­
ri öbür balıklardan çok daha önce ortaya rıdır. A nayurtları olan A sya’dan yeryüzünün
çıktıklarını göstermektedir. birçok yerine götürülerek üremeleri sağlanmış,
Sülükbalıklarının tüm okyanuslara dağılmış öte yandan çeşitli doğal yaşama ortam larında
20 kadar türü vardır. Yaklaşık 60 cm uzunlu­ kırıma uğratılmışlardır. Türkiye’de M arm ara
ğa erişen bayağı sülükbalığına (Myxine gluti- Bölgesi’nin doğusunda ve Karadeniz Bölge-
nosa) Akdeniz’in batı kesimlerinde de rast- si’nde yaşayan bayağı sülün (Phasianus col-
lanm aktadır. Derisi pulsuz, derisine gömülü chicus) son derece azaldığından koruma altına

S ülükb alığı pulsuz ve


kaygan g ö v d e li ilkel b ir
balıktır. G en ellikle
d e n izle rin d ib in d e ,
ç a m u rla ra kısm en
g ö m ü lü o la ra k yaşar.
202 SÜMBÜL

çeşidi geliştirilmiştir. Yaygın bahçe sümbülle­


rinin çoğu, Yunanistan ve Suriye’nin yanı sıra
Türkiye’de de kendiliğinden yetişen m or çi­
çekli bir sümbül türünden ( Hyacinthus orien-
talis) elde edilmiştir.
Sümbül çiçekleri, tabanda toplanmış ince
uzun ve düzgün yaprak demetinin tam orta­
sından çıkan bir çiçek sapının ucunda açar.
Dik salkımlar oluşturan bu hoş kokulu ve
çansı çiçekler düz ya da katm erli, mavi, mor,
sarı, kırmızı, pembe ya da beyazdır.
NHPAIA. Janes
Sümbüller ilkbaharda çiçeklenen bitkiler­
Yerde y e m le n e re k dolaşan b ir erkek bayağı sülün.
dendir; nemli ama fazla ıslak olmayan toprak­
Erkeklerin tü y le ri d iş ile rin k in d e n çok daha ren klid ir. lardan hoşlanırlar. En çok park ve bahçeler­
de, yani açıkta yetiştirilen bu bitkiler ev gibi
alınarak üretilmeye çalışılmaktadır. A nadolu’ kapalı ortam lar için de son derece uygun süs
dan Japonya’ya kadar yayılmış olan bu sülü­ çiçekleridir. Sümbül soğanları toprakla dolu
nün birçok alttürü vardır. 18. yüzyılda A vru­ saksılarda ya da içinde lifli bir malzeme
pa’ya, 19. yüzyılın ikinci yarısında Avustralya bulunan su dolu kaplarda yetiştirilebilir. Bu
ve Kuzey A m erika’ya götürülen sülünler bü­ yöntem lerinden İkincisi yeğlendiğinde, dışarı­
yük ölçüde, boynunda beyaz bir halka bulu­ dan besin alamayan sümbül soğanı yeni bir
nan alttürün üyeleridir. bitki oluşturm ak için kendi besinini tüketece­
Bayağı sülünün erkeği ürem e mevsiminde ğinden, genellikle ertesi yıl iyi nitelikli çiçek
iki ya da üç dişiyle çiftleşir. O tlar ya da elde edilemeyebilir. Sümbül soğanı satın alır-
dikenli çalılar altında toprağı kazıyarak açtık­
ları, sonra da yaprak ve otlarla döşedikleri D IA T E K

yuvaya dişi, yeşilimsi kahverengi 8-15 yum ur­


ta bırakır.
Bazı sülünler son derece güzel renk ve
desenleriyle dikkat çeker. Süs hayvanı olarak
da beslenen bu türlerden Lady Am herst
sülünü ( Chrysolophus amherstiae) ile altın
sülün ( Chrysolophus pictus) A vrupa’da yay­
gın biçimde tanınır. Monal sülünleri de göz
alıcı renklerle bezelidir. Örneğin Himalaya
monal sülününde ( Lophophorus impejanus)
erkeğin başı ve gerdanı metalik yeşil, boynu
ve ensesi bakır rengi, kanatları m orum su, sırtı
beyaz, kuyruğu turuncu ve alt bölümleri
siyahtır. A sya’nın güney kesimlerinde yaşa­
yan tragopan sülünleri de yeryüzünün en
parlak renkli kuşları arasında yer alır.

SUMBUL. Hoş kokulu çiçekleriyle en sevilen


süs bitkilerinden olan sümbüllerin Akdeniz
kıyılarında ve A frika’nın tropik kesimlerinde
yabanıl olarak yetişen 30 kadar türü vardır.
Zam bakgiller familyasının Hyacinthus cinsin­
G enellikle sonba ha rd a saksılara d ikile n süm b ül
de yer alan bu bitkiler anayurdundan alınarak soğanları ilkb a h a r g e ld iğ in d e güzel kokulu çiçekler
öbür bölgelere de götürülmüş ve pek çok süs açar.
SÜMERLER 203

ken, en irileri değil, sert ve ağır olanları seç­ tanrıları, tanrıçaları ve özel dinsel törenleri
meye özen göstermek gerekir; çünkü ağır so­ vardı. Bununla birlikte, birçok kent devletin­
ğanlarda bol m iktarda besin birikmiş oldu­ de aynı tanrılara tapıldığı da oluyordu. Bunla­
ğundan bitkinin daha iyi ve sağlıklı çiçek aç­ rın çoğu G üneş, Yer ve su gibi doğa tanrıla­
ması beklenir. rıydı. H er kentte tapm aklar vardı. Krallar
Sümbüllerle aynı cinsten olmadığı halde, kent devletlerinin hem yöneticisi, hem de baş­
adına “sümbül” sözcüğü yakıştırılan bir grup rahibiydi. Bir kent devleti güçlenip başka
bitkiye arapsüm bülü ya da arapotu ( Muscari) kent devletlerini egemenliği altına aldığı za­
denmiştir. Yapraksız sapların ucunda bir m an, onun tanrıları da daha yaygın olarak ta ­
üzüm salkımını andıran mavimsi m or, pembe nınırdı.
ya da beyaz çiçekler açan bu bitkilerin de ba­ Zam anla tapm aklar para getiren kurum lara
zıları sümbüller gibi çok hoş kokuludur. dönüştü. Bunlar aynı zamanda öğrenim m er­
kezleriydi. Dinin yanı sıra okum a yazma,
SÜMERLER, M ezopotamya’da gelişen ilk aritm etik, geometri, astronomi, takvim dü­
uygarlığı kurdu. İÖ 3000’e gelindiğinde Basra zenleme, hekimlik ve cerrahlık da tapm aklar­
Körfezi yakınlarındaki Babil’in güney kesi­ da öğretiliyordu. Bu bilgi birikiminin bir
minde Sümerler yaşıyordu. bölümü daha sonra Eski Yunanlılar’a akta­
Krallarca yönetilen birçok küçük kent dev­ rıldı.
leti vardı. U r, Lagaş ve Eridu bunların en Rakip Sümer kent devletleri yüzyıllarca
ünlüleridir. Sümerler tarım a çok önem ver­ süren, bitip tükenm eyen savaşlara girdiler.
dikleri için sulama kanalları yapmışlardı. A r­
pa, buğday, hurm a ve birçok sebze üretiyor,
ayrıca koyun, keçi, sığır ve eşek gibi hayvan­
lar da yetiştiriyorlardı. Ulaşım kayıklarla ve
hayvanların çektiği iki tekerlekli arabalarla
sağlanıyordu.
Zanaatçılar ve heykeltıraşlar yapıtlarında
altın, gümüş, bakır ve değerli taşlar kullanı­
yordu. Bu dönemde güzel m ücevherler, çöm­
lekler, sütunlu ve kemerli, zevkle döşemmiş
büyük saraylar yapıldı; yün ve keten kumaşlar
dokundu. Ticaret Babil’in dışına yayıldı; Suri­
ye, A nadolu, İran ve daha uzak yerlerle
düzenli ticari ilişkiler geliştirildi.
İÖ 3000’de Sümerler çiviyazısı (bak. A lfa­
be) olarak bilinen bir yazı kullanıyorlardı.
Kaba işaret ve resimler önce nemli kil tablet­
lere çiziliyor, bunlar daha sonra kurutuluyor­
du. Sonradan, sayıları yüzleri bulan bu işaret­
ler artık resim olmaktan çıkıp simgelere
dönüştü. Bu yazılar ucu sivriltilmiş kamışlar
kullanılarak yazılırdı. Ardından tabletler ge­
nellikle fırınlarda pişirildiğinden, kayıtlar gü­
nümüze kadar ulaşmıştır. Binlerce tablet bu­
lunmuş ve bilginler bunları çözmesini öğren­
mişlerdir.
Özellikle İngiliz arkeolog Sir Leonard
W oolley’nin U r’da gerçekleştirdiği kazılar so­
S ü m e r kent d e vle ti U r'da b u lu n a n ve İÖ 3000'den
nucunda Sümer dinlerine ilişkin birçok bilgi ö n cesine dayanan b ir u yg a rlığ ın varlığ ın ı kanıtlayan
edinildi. H er kent devletinin kendi gözde m üce vhe rler.
204 SÜMSÜKKUŞU

gibi dimdik suya dalarlar. Ilıman ve sıcak


bölgelerde yaşayan bu kuşlar zamanlarını
büyük ölçüde denizlerde geçirir, kıyılardaki
yarlarda ya da adalarda gürültücü koloniler
halinde ürerler. Kolonideki yuvalar deniz yo­
sunları ve çam urdan yapılmıştır. Yuvaya ku­
zey yarıkürede yaşayanlar bir, güney yarı­
kürede yaşayanlar iki yum urta bırakır. Yu­
m urtadan yeni çıkan tüysüz yavrular siyah bir
deriyle örtülüdür. Bir süre sonra beyaz hav
tüyleri çıkmaya başlar. Bunu beyaz benekli,
kahverengimsi siyah tüyler izler. Kuşun eriş­
kin renklerini kazanması için 3-4 yıl geçmesi
gerekir. İki aylık olduklarında erişkinler tara­
fından yalnız bırakılan yavrular açlığın zorla­
masıyla av bulmaya çıkar ve çoğu kez yuva­
dan fırladıklarında hemen uçmaya başlarlar.
Maskeli sümsükkuşu (Sula dactylatra) Ve
Arkeoloji ve Sanat Dergisi Arşivi
kızıl ayaklı sümsükkuşu (Sula sula) Büyük
Süm erlerin en önem li kentlerinden biri olan Lagaş'ın Okyanus ile Atlas ve Hint okyanuslarında
en zengin dönem ine ulaşmasını sağlayan, GutiJer'in
kralı Gudea. geniş bir coğrafi dağılım gösterir. Peru süm­
sükkuşu (Sula variegata) guano (bak. G u a n o )
Sonuç olarak iyi donanımlı ordular oluştu. üreten kuşlardan biridir. Bu tür Şili ve Peru’
A skerler zırh giyer, miğfer takar, silah olarak da en çok görülen deniz kuşları arasında yer
da savaş baltaları, mızraklar ve yaylar taşırlar­ alır.
dı. Yakın düzende ve genellikle savaş araba­ Firkateynkuşları ve güney yarıkürede yaşa­
larıyla savaşırlardı. Kent devletleri zamanla yan siyah sırtlı bir martı türü (Larus dominica-
savaşlar yüzünden zayıflamaya başladı. Bu nus) genellikle sümsükkuşlarının kolonilerine
yüzden Sami halkları Babil’i istila ettiğinde Eric Hosking
Sümerler kendilerini korumayı başaramadılar
(bak. BABİL VE ASUR UYGARLIKLARI).

SÜMSÜKKUŞU. Sümsükkuşu adıyla tanı­


nan iri yapılı deniz kuşlarının dar ve üçgen
biçimli kanatları, uzun ve kama biçimli kuy­
rukları, güçlü ve sivri gagaları vardır. Yakla­
şık 90 cm uzunluğunda, beyaz tüylü bir kuş
olan kuzey sümsükkuşunun (Sula bassana)
kanat uçları siyah, başı ve boynu sarımsı
kahverengidir. Gözlerini çevreleyip çizgi ha­
linde geriye doğru uzanan siyah leke gözleri
ne sürme çekilmiş izlenimi verir. A vrupa’nın Süm sükkuşları Kayalıklara k o lo n ile r halin de yuva
kuzeybatısı,a K anada, G rönland ve İzlanda yapar. D işile r ç a m u r ve deniz yo su n la rıyla yaptıkları
kıyıları ile yakınlarındaki adalarda ürer, M ek­ yuva la rın a b ir ya da iki y u m u rta bırakır.
sika Körfezi, Fas ve Akdeniz havzasında
kışlarlar. yakın yerlere yuva yapar. Firkateynkuşları
Sümsükkuşları çok iyi birer dalıcıdır. Ka­ kovaladıkları erişkin sümsükkuşlarmı yedik­
natlarını çırparak ya da süzülerek uçtukları 30 leri besinleri kusmaya zorlar. M artılar da
metre kadar yüksekten gözlerine kestirdikleri sümsükkuşlarının yum urtalarını ve yavruları­
balıkları avlamak için kanatlarını kapatır, ok nı yer.
SÜNGER 205

SÜMÜKLÜBÖCEK. Sümüklüböcekler sal­ Çilek gibi yerde yetişen meyve ve sebzelere


yangozlarla akraba olan ve karada yaşayan zarar verdiklerinden, bahçıvanlar olabildiğin­
karındanbacaklı yumuşakçalardır. Gövdeleri ce çok sümüklüböceği öldürm eye çalışırlar.
uzun ve yuvarlak, kabukları körelmiş ya da Tuz, sümüklüböcekleri öldürdüğünden, bazı­
hiç yoktur. Am a salyangozlar gibi kaslı ayak­ ları bahçelere tuz serperek ürünlerini sümük­
larının üstünde sürünerek ilerlerken sümüksü lüböceklere karşı korur. Am a sümüklüböcek­
L. W. Brownell
lere karşı genellikle zehirli kimyasal m addeler
kullanılmaktadır.

SÜNGER. Önceleri bitki sanılan ve ilk kez


1755’te hayvan olarak tanımlanan süngerler
hakkındaki yaygın kanı uzun yıllar değişme­
miştir. 1825’te, suyun içindeki bir süngeri
m ikroskop altında inceleyen İskoç bilim ada­
mı R obert G rant, bu canlının içine birçok gö­
zenekten giren suyun başka deliklerden çıktı­
ğını, üstelik bu akış sırasında sudaki küçük
tanecikleri süzüp aldığını gözledi. Böylece
süngerlerin hayvan olduğu görüşüne ulaştı.
S ü m ü klü b ö ce kle r ge n e llikle geceleri ya da havadaki Süngerin dış gözeneklerinden içeri doğru ya­
nem ora nının yüksek o ld u ğ u zam a nlar dolaşm aya yılan su kanallarını çevreleyen bazı hücreler
çıkarak b itk ile rle beslenir.
tekhücreli hayvanlara çok benziyordu. Böyle­
ce süngerlerin bu küçük hayvanların koloni
salgılarıyla parlak bir iz bırakırlar. Ağızların­ halinde bir araya gelmesiyle oluştuğu düşü­
da bulunan, küçük diş sıralarıyla kaplı şerit nüldü (bak. T e k h ü c r e l İ H a y v a n l a r ) .
biçiminde dil, besinleri kazıyarak ya da kopa­
rarak almalarını sağlar. Süngerin Yapısı
Ağzın hemen gerisinde iki çift dokunaç Süngerin gövdesi su kanallarına açılan sayısız
vardır. A rkadaki dokunaç çiftinin ucunda gözenekle delik deşiktir. Hayvan bu gözenek­
gözler bulunur. D aha gerideki örtenek (m an­ lerden giren suyu süzerek aldığı çok küçük
to) denen bölge gövdenin üst bölümünü canlılarla beslenir. Süngerlerin büyük bölümü
düzgün biçimde kaplar. Örteneğin kenarına denizlerde, pek azı tatlı sularda yaşar. Kanal
yakın bir yerde akciğere açılan yuvarlak bir duvarlarını oluşturan hücrelerin çoğu başka
delik vardır. hayvanlardakilere benzemez. Boru biçiminde
Çoğu sümüklüböcek canlı ya da çürüyen uzamış olan bu hücrelerin ucunda birer uzun
bitkilerle beslenir. Bitkilerin ayrışmasına yol kamçı bulunur. Hücrenin dibini çevreleyen
açan beslenme etkinlikleri marul ve lahana çıkıntılar “yaka” adıyla tanınır ve bu yapı
gibi tarım bitkilerini de kapsadığından bahçe tekhücreli hayvanlarınkiyle benzerlik göste­
ürünlerinin önemli zararlıları arasında sayı­ rir. Yakalı hücrelerin kamçıları sürekli hare­
lırlar. ket ederek suyun içeri girip çıkmasını ve
Bazı sümüklüböcekler etçildir ve gövdeleri­ süngerin bu sayede oksijeni alıp beslenmesini
nin arka ucuna yakın küçük kabukları saye­ sağlar. Dışarı çıkan suyla artıklar da atılır.
sinde otçul olanlardan ayırt edilebilir. Bunlar Süngerde silis ya da kalsiyum karbonattan
solucanlar, tırtıllar ve akrabaları olan otçul yapılmış iğneciklerin birbirleriyle kenetlene­
sümüklüböceklerle beslenirler. rek oluşturduğu, başka hiçbir hayvanda bu­
Uzunluğu 15 santimetreyi bulabilen büyük lunmayan bir iskelet yapısı gelişmiştir. Bazı
boz sümüklüböcek (Limax maximus) beslen­ süngerlerin iskeleti sporıjin denen esnek pro­
mek için bazen evlere girer. İlginç bir üreme tein liflerini içerir. Sponjin ağıyla donanmış
davranışı vardır. Bir ağacın dalma sümüksü süngerler esnekliklerini çok uzun bir süre
iplikçiğiyle asılarak havada çiftleşir. yitirmeden suyu emebildikleri için değerli
206 SÜNNİLİK

ger grubunda yer alır ve birçok türden oluşur.


Bu süngerler en çok Akdeniz’in doğu kesimi,
Meksika Körfezi ve Karayib Denizi’nden elde
edilmektedir. Florida kıyıları yeryüzünün en
büyük sünger yetiştirme merkezleri arasında
yer alır.
Süngerler denize dalarak, çeşitli araçlarla
dibi tarayarak ya da ucu çatallı sırıklar kulla­
nılarak çıkarılır. En değerli süngerler kıyıdan
80-130 km kadar açıkta, 18-36 m etre kadar
derinlikte bulunm aktadır. Toplanan sünger­
Ahm et Kuzik
ler tekneye yığılarak çiğnenir. İskeletleri dı­
B o d ru m 'd a satılan doğal banyo sün ge rleri. şında kalan dokularının çürüyüp ayrışması
için asılarak uzunca bir süre bekletilen sün­
sayılır ve insanlar tarafından yaygın biçimde gerler daha sonra dövülüp yıkanır ve iyice
kullanılırlar. tem izlenerek kurumaya bırakılır. Doğal sün­
Süngerler iki ayrı biçimde ürer. A na sün­ gerlerin yerini büyük ölçüde yapay süngerle­
gerden gelişen tom urcuklar daha sonra kopa­ rin alması bu hayvanların yok olup gitmesini
rak yeni süngerlere dönüşür ve bu süngerler bir ölçüde engellemiştir.
de yeterince olgunlaştıklarında tom urcukla­
nır. A m a eşeyli de üreyebilirler, çünkü sün­ SÜNNİLİK, İslam dininde Kurarı'a ve Hz.
gerlerin erkek ve dişi özellik gösteren parçala­ M uham m ed’in sünnetine (sözlerine, uygula­
rı da vardır. Döllenen yum urtalar dışarı atılın- malarına) sıkı sıkıya bağlılığı savunan mez­
caya kadar süngerin içinde gelişir. D aha sonra heplerin genel adıdır. Sünniler inanç ve hu­
yum urtadan çıkan larvalar kirpik denen kilsi kuk alanında sahabe'nin (Hz. M uham m ed’i
uzantılarının hareketiyle yüzer ve bir yüzeye görmüş, konuşmuş, din kurallarını iyi bilen
tutunarak yeni süngerlere dönüşürler. Bazıla­ kişiler ve tabiun 'un (sahabeyi tanımış olanlar)
rı yüzeylere tutunm ak için, yapışkan bir görüş, yorum ve uygulamalarına da büyük
m adde salgılayan hücrelerini kullanır. Derin önem verirler.
deniz süngerleri gibi bazıları ise iskeletlerin­ M üslümanlar arasında ilk görüş ayrılıkları
den uzanan saçaklı kökleri sayesinde dibe tu ­ Hz. M uham m ed’in ölüm ünden (632) hemen
tunurlar. sonra ortaya çıkmıştı. Halifelik konusunda
Bazı hayvanlar süngerleri gizlenme ve ba­ odaklaşan bu ayrılık zamanla M üslüm anlar’ı
rınma amacıyla kullanır. Örneğin bacakları ve birbirleriyle çatışan topluluklar halinde böl­
gövdesi tüylerle kaplı olan tüylü yengecin müş, Şam Valisi M uaviye’nin 661’de halifeliği
(Dromia vulgaris) son iki bacağı kısadır ve ele geçirmesiyle bölünme daha da derinleş­
sırtına doğru kıvrıktır. Topladığı canlı sünger­ mişti (bak. HALİFELİK). İslam dini Emeviler
leri bu bacaklarıyla tutarak sırtında taşıyan (661-750) ve Abbasiler (750-1258) döneminde
yengeci görmek son derece güçtür. A sya’da ve Kuzey A frika’da hızla yayıldıkça
Süngerler en çok sıcak denizlerde bulunur. ve pek çok kavim bu dine katıldıkça inanç ve
Süngerlerin renkleri genellikle parlak, biçim­ uygulamalar alanında da farklı yorumlar orta­
leri çok çeşitlidir. İskeleti silisli iğneciklerden ya çıktı. Bir bölümü Eski Yunan düşüncesin­
oluşan ve genellikle cam süngeri adıyla tanı­ den, bir bölümü de İslam öncesi inançlardan
nan türlerin birçoğu son derece zarif ve kaynaklanan bu yorumlar gittikçe yaygınlaş­
kırılgan yapılarıyla dikkat çeker. Cam lifli maya başladı. Dinin tem el kaynaklarını bile
süngerlerden (Hyalonema cinsi) biri Japonya’ tartışm aya açan bu gruplar karşısında Ku­
dan ilk kez A vrupa’ya getirildiğinde doğulu ran’zl ve sünnete bağlılığı savunanlar da bu
cam ustalarının elinden çıktığı sanılmıştır. yoldaki düşüncelerini sistemleştirerek yandaş
Ticari sünger adıyla da tanınan doğal banyo toplam aya çalıştılar. İmam-ı âzam (büyük
süngerleri keratinli süngerler denen bir sün­ imam) olarak anılan Ebu Hanife Num an bin
SÜRTÜNME 207

Sabit’in (699-767) başlattığı bu çığır, İmam çoğu da bu m ezheptendir. Şafii mezhebi


Malik (712-795), İmam Şafii (767-820) ve Mısır, Doğu Afrika, Güneydoğu Asya ve
İmam A hm ed ibn H anbel’le (780-855) büyük Endonezya’da yaygındır. Maliki mezhebi Tu­
yaygınlık kazandı. A ralarında görüş ayrılıkla­ nus, Cezayir, Fas ve O rta A frika’da, Hanbeli
rı bulunmakla birlikte ortak bir tem ele sahip mezhebi ise Suudi A rabistan’da yaygınlık
olan bu dört mezhep Sünnilik’in ana kollarını kazanmıştır. A m a Hanbeli mezhebi bu ülke­
oluşturur. Bunlar dışında İmam Evzai (707- de 18. yüzyılda dinsel siyasal bir hareket
774) ve İmam Sevri’nin (715-777) kurduğu olarak ortaya çıkan Vehhabilik tarafından
mezhepler ise fazla yaygınlık kazanamamış, yorumlanmış biçimiyle varlığını sürdürm ekte­
zamanla yandaşları öbür Sünni m ezheplere dir. (Ayrıca bak. BatinİLİK; HANBELİ MEZHEBİ;
katılmıştır. D ört Sünni mezhebin dinin temel Hanefî Mezhebi; Şİîlîk.)
kaynaklarına bağlılık konusundaki görüşleri
aynıdır. Farklılık daha çok bu kaynaklarda SÜRREALİZM bak. G erçeküstücülük.
herhangi bir yanıt bulunmayan durum larda
icma-i ümmet’e (din bilginlerinin bir konuda SÜRTÜNME. Ağır bir tahta sandık döşem e­
vardıkları ortak yargı), kıyas’a. (bir olayla nin üzerinde çekilirse, sandık ile döşeme
ilgili yargıyı benzer bir başka olaya uygulama) arasında bir direnç doğar. H arekete karşı
ve rey'e (kişisel görüş) ne ölçüde başvurulma­ koyan bu dirence ya da kuvvete sürtünm e
sı gerektiği konusundadır. Hanefi mezhebi denir. İki cisimden biri ne zaman öbürüne
icma-i üm m ete, kıyasa ve reye en çok yer sürtünerek hareket etse, ikisinin arasında bu
veren Sünni m ezheptir. Bu açıdan onu Şafii, tür bir kuvvet oluşur. M otorlarda ve m akine­
Maliki ve Hanbeli mezhepleri izler. lerin çoğunda sürtünm e zararlıdır ve belirli
Sünnilik, kurucu imamların adıyla anılan bir m iktar enerjinin boşa gitmesine neden
Hanefi, Maliki, Şafii ve Hanbeli m ezheplerin­ olur; bu yüzden, sürtünmeyi olabildiğince
den başka, inanç alanında Eş’ari ve M aturidi azaltm ak, bunun için de hareketli parçaları
mezhepleriyle temsil edilir. İlk dört mezhep yağlamak gerekir. Am a sürtünm e yararlı da
Sünnilik’in inanç temellerini atmış olmakla olabilir. Sürtünm e olmasaydı yürünemezdi;
birlikte daha çok hukuk sorunlarıyla uğraş­ sürtünm e az olduğunda, örneğin buzun üstün­
mıştı (bak. İSLAM HU KUK U). E ş’ari (873-936) de yürümenin ne kadar güç olduğunu herkes
ile M aturidi (doğumu yaklaşık 852-944) ise bilir. Sürtünm e olmasaydı çiviler ve vidalar
çalışmalarını inanç konusunda yoğunlaştır­ yerlerine tutturulam az, m otorlu taşıtların
mışlar, Sünnilik’in inanç alanındaki öğretisini frenleri ve kavram aları çalışmazdı.
bütünlüğe kavuşturmuşlardır. Şafiiler ve Ma- Sandığı döşemenin üzerinde kaydırdığımız­
likiler ile H anbeliler’in bir bölümü E ş’ari’ye, da, hareketi başlatm ak için gerekli olan kuv­
Hanefiler de M aturidi’ye bağlıdır. vet, hareketi sürdürm ek için gerekli olandan
Bu mezhepler dışında, Sünnilik’te icma-i daha büyüktür. Sandık ne kadar ağırsa, onu
üm m ete, kıyasa ve reye başvurulmasını kabul hareket ettirm ek için gereksinim duyulan
etm eyen, her sorunun çözümünü Kuran'da, kuvvet de o ölçüde büyük olur. Eğer sandığın
sünnette, sahabe ve tabiunun görüş ve uygu­ tabanı ve döşemenin yüzeyi düzgünse sürtün­
lam alarında arayan bir grup daha vardır; me daha az olur. Sandığın tabanı ya da
bunlar selefiyyun (geçmişe bağlılar) olarak herhangi bir yan yüzeyi üzerinde kaydırılma­
anılır. Bu düşünceye bağlı olanlar ortaya sı, onu hareket ettirm ek için gerekli olan
çıkan yeni sorunlara çözüm bulm akta yetersiz kuvveti değiştirmez. Bütün bu söylenenlere
kaldıkları için fazla yandaş kazanam am ışlar­ göre sürtünm enin ana kuralları şöyle sıralana­
dır. Hanbeli mezhebi selefiyyun anlayışına en bilir: 1) H arekete başlama anındaki sürtün­
yakın Sünni m ezhep olarak tanınır. m e, hareket sırasındaki sürtünm eden daha
M üslüm anlar’m büyük çoğunluğu Sünni büyüktür; 2) sürtünm e ve onu yenmek için
m ezheplere bağlıdır. Hanefi mezhebi Türki­ gerekli olan kuvvet yalnızca sürtünen cisimle­
ye, Irak, Suriye, Pakistan ve H indistan’da ri birbirine bastıran ağırlığa ve sürtünm e
yayılmıştır. SSCB’de yaşayan M üslüm anlar’m yüzeylerinin niteliğine bağlıdır.
208 SÜRÜNGENLER

Sandığı döşemenin üzerinde yuvarlayarak uçağın dış yüzeyinin bu direnci olabildiğince


hareket ettirm ek daha kolaydır; m erdane ya azaltacak biçimde tasarım lanm asına ve yüzey
da tekerlekler üzerine oturtarak götürm ek ise düzgünlüğüne büyük özen gösterilir. Uçak,
çok daha kolaydır. Tekerleklerin dönmesi tren, gemi ve otomobil m otorlarında kuvvetin
sürtünm eye bağlıdır; sürtünm e olmasaydı, çoğu sürtünm enin doğurduğu kuvvetleri yen­
tekerlekler yere tutunam az, kendi eksenleri meye ve aracı hareket halinde tutm aya yarar
üzerinde durm adan dönerdi. Tekerlek bir (bak. K u v v e t v e H a r e k e t ) . Uzayda hava bu­
milin çevresinde döner; tekerlek ile mil ara­ lunmadığı için sürtünm e de yoktur. Bu ne­
sındaki sürtünmeyi azaltmak için bilyeli rul­ denle, Dünya atmosferinin dışında kul­
man (bisikletlerde olduğu gibi) ya da benzeri lanılmak üzere yapılmış uzay araçlarının
araçlar kullanılır ve bunlar yağlanır. dış yüzeyinin özel olarak düzgün olması ge­
Sürtünmeyi yenmek için işe gerek vardır rekmez.
(bak. EN E R Jİ). Örneğin, düz bir yolda bisiklet
sürm ek az bir çabayı gerektirir, çünkü sürtün­ SÜRÜNGENLER, sudan karaya geçişi tam
me çok küçüktür; ama frenler sıkılırsa sürtün­ anlamıyla başaran ilk omurgalılar sınıfıdır
me artar, frenler ve tekerlekler çok ısınır; bu (bak. EVRİM; OMURGALILAR). Günüm üzde var­
durum da pedalları çevirmek gerçekten güç lığını sürdüren sürüngenler dört takım a ayrı­
bir işe dönüşür. Bu iş ısı olarak boşa gider. lır: 1) Alligator, kayman ve gavyalı da içeren
Otom obillerde enerjinin yaklaşık beşte biri, timsahlar; 2) yalnız Yeni Z elanda’da bulunan
hareketli parçaların sürtünmesini yenmek için ve keleri andıran garip görünüşlü tuataralar;
boşa harcanır. Sürtünm e ayrıca hareketli p ar­ 3) kaplum bağalar; 4) kertenkeleleri de içeren
çalarda aşınmaya yol açar. Eğer bir m akine­ kelerler ve yılanlar. Sürüngenler kutup bölge­
nin yatakları yağsız kalır ve bu durum da leri dışında, yeryüzünün hem en her yerine,
çalıştırılırsa, aşırı ısınma sonucu m etal parça­ özellikle de sıcak ülkelere yayılmışlardır. Ba­
lar eriyip birbirine kaynayabilir; bu durumda zıları karada, bazıları tatlı sularda ve birkaçı
“m akine yatak sardı” denir. Sıvı ve katı da denizlerde yaşar.
makine yağları sürtünmeyi azaltır. Pirinç gibi Uzun çağlar boyunca sürüngenler karada
bazı m etaller öbürlerine oranla çok daha yaşayan tek hayvan grubuydu. Ejderhaları
kaygan olduğundan, hareketli parçaların ya­ andıran, dev yapılı am a çok küçük beyinli
pıldığı m etallerin türü de sürtünm ede önemli dinozorlar bu hayvanlar arasında yer alıyor­
rol oynar; genel bir kural olarak, aynı m etal­ du. Dinozorların soyu tükenm ekle birlikte,
den yapılmış iki parçanın birbirine sürtünm e­ Alan Beaumont
sine izin verm em ek gerekir.
Tekne suda, uçak havada giderken, tekne
ile su ya da uçak ile hava arasında ağdalılık
denen bir sürtünm e türü oluşur; teknenin ya
da uçağın yol alabilmesi için bu direncin
üstesinden gelinmesi gerekir. Bir kaşığı suyun
içinde bir yandan öbürüne hareket ettirm ek,
şurubun içinde hareket ettirm ekten daha ko­
laydır; kaşığın havadaki hareketi ise sudaki
hareketinden de kolaydır. Çünkü, bu üç
akışkan içinde ağdalılığı en yüksek olanı
şurup, en düşük olanı ise havadır. Su bir
ırm akta akarken kenarlara tutunm a eğilimi
gösterir; bu yüzden, suyun ırmağın ortasına
en yakın kesimi en hızlı akan bölümüdür.
Havanın direnci, herhangi bir cisim havada
Çıktığı dala sarılıcı ku yru ğ u ve ayaklarıyla sıkıca
hareket ettirildiği zaman ortaya çıkan bir tür tu tu n m u ş b ir bu kalem un . B u ka le m u n la r d e rile rin in
sürtünm e kuvvetidir. Yüksek hızlı uçaklarda, re n g in i d e ğ iş tire b ilm e le riy le ün lü d ü r.
SÜRÜNGENLER 209

sürüngenler yaklaşık 6.000 türüyle günümüze zamanlarını büyük ölçüde suda geçiren sürün­
ulaşabilmiştir. genler bile yaşamları boyunca akciğerlerinin
Günüm üz sürüngenlerinin yanı sıra, kuşla­ yardımıyla solunum yapar; amfibyumlar gibi
rın ve memelilerin de ilk sürüngenlerden soğukkanlı omurgalılardır. Bu nedenle göv­
türedikleri sanılmaktadır. Kuşlar birçok sü­ deleri dış çevreyle yaklaşık aynı sıcaklıktadır.
rüngen gibi yum urtlayarak ürer. Sürüngenle- Bu sınıfın bilimsel adı olan Reptilia sözcüğü
rinkiyle büyük benzerlik taşıyan yum urtaları­ Latince’de “sürünenler” anlam ına gelir. Bazı
nı koruyucu sert bir kabuk sarar. A m a bazı sürüngenler kısa bacaklanyla yeri geriye doğ­
sürüngenlerin yumurtası deri gibi yumuşak ru itip yavaş yavaş sürünerek ilerler. A m a
kabukludur. Bazılan ise memeliler gibi doğu­ kertenkeleler gibi bazılannın hareketleri çok
rarak ürer. Alligator ve bayağı su yılanı hızlıdır. Yılanlar ve Türkiye’de de yaşayan
(Natrix natrix) gibi bazı türler yum urtalannı cam keleri gibi bacaksız kelerler gövdelerini
gübre ya da çürüyen bitki yığınlarına bırakır. dalgalandırarak yer değiştirir. Yılanların ba­
Burada oluşan ısı yum urtanın gelişmesini cakları olmasa bile, bazıları (örneğin boa ve
kolaylaştırır. Bazı sürüngenler ise yumurtala- piton) gövdelerinin gerisinde m ahmuz biçi­
nm kum a göm erek güneşin ısıtıcı etkisinden m inde çıkıntı oluşturan arka bacak kalıntıları
yararlanır. Pitonlar yum urtalarının çevresine taşır. Deniz kaplum bağalarının bacaklan ise
çöreklenerek kuluçkaya yatar. yüzmelerini kolaylaştıracak ölçüde genişleyip
Kaplumbağa ve timsah gibi sürüngenlerin yassılaşmıştır.
yavrulan sert yum urta kabuğunu kırabilecek Yılanlar dışında çoğu sürüngenin alt ve üst
boynuzsu bir çıkıntıyla donanmıştır. Sonra­ gözkapakları vardır. Birçoğunun gözünü say­
dan kaybolan bu yapı genellikle yavruların dam bir zar ya da ince bir deri katm anı örter.
burun bölgesinden çıkar. Sürüngenlerin yav­ Bazılarının gözkapaklarm da küçük delikler
ruları ister yum urtadan çıksın, ister gelişmiş bulunur.
bir canlı olarak doğsun, larva evresinden
geçmez ve bunlar renkleri dışında erişkinlere Sürüngen Takımları
benzerler. Timsahlar uzun yapılı, pullar ya da levhalarla
Deniz ya da tatlı su kaplum bağalan gibi kaplı, dört bacaklı hayvanlardır. Alligatoru

TİMSAH

KOBRA

ALLİGATOR

KERTENKELE
TUATARA

Ü stteki hayvan ç iz im le ri g ü n ü m ü z s ü rü n g e n le rin i o lu ş tu ra n d ö rt takım ı te m s il edecek b iç im d e se çilm iştir,


Sağda g ö rü le n keler ve y ıla n la r en ge niş s ü rü n g e n le r ta kım ıd ır.
210 SÜRÜNGENLER

Zoological Society o f London


A frik a 'd a ya yg ın b iç im d e g ö rü le n N il tim sa h ı iri ve te h lik e li b ir s ü rü n g e n d ir.

ilk bakışta öbür tim sahlardan ayırt etm ek son Kelerler ve yılanlar en geniş sürüngenler
derece güçtür. Tüm ünün de alt çenelerinde, takımını oluşturur. Kelerlerin 3.000, yılanla­
sağ ve soldaki önden dördüncü dişler daha rın 2.700 dolayında yaşayan türü vardır.
çok uzamıştır. Alligatorlarda bu dişler ağız Zehirli boncuklu kelerler ve Komodo ejderi
kapalıyken görülm ez, am a öbür tim sahlarda gibi bazı dev yapılı türleri dışında kelerler
belirgin biçimde görülebilir. Timsahların siv­ zararsız hayvanlardır. Am a yılanların birçoğu
rilen gözleri, kulak yarıkları ve burun delikle­ zehir dişlerinden öldürücü bir zehir akıtabilir.
ri, uzun ve yassı başlarının en yukarıda kalan Kelerlerin dıştan bakıldığında görülebilen
noktalarını oluşturur. Bu nedenle suya dal­ kulak delikleri vardır. Yılanların ise kulakları
dıklarında yalnız başlarının üstten küçük bir derilerinin altına gizlenmiştir. Kelerlerin alt-
bölüm ünü suyun dışında tutm aları soluk al­ çenesi tek parçadan, yılanların ise esnek bir
m alarına, çevreyi görm elerine ve sesleri duy­ parçayla birbirine bağlanan iki yan parçadan
m alarına yeter. Güçlü kuyruklarının yardı­ oluşur. Yılanlar bu esnek doku sayesinde
mıyla yüzer, bacaklarını yalnız yürürken ya altçenelerini iyice genişleterek başlarından iri
da koşarken kullanırlar. Etçil olan bu hayvan­ avlan bile yutabilirler.
lar büyük ölçüde balıkla beslenir. Tüm ü yu­
m urtlayarak ürer. Yum urtaları oval ve sert A N SİK LO PE D İN İN SÜRÜNG ENLERLE İLGİLİ
kabukludur. ÖBÜR MADDELERİ
Boynuzsu levhalarla örtülü kemik kabukla­ ANAKONDA KOBRA
rından ötürü kaplumbağaları öbür sürüngen­ BOA KOMODO EJDERİ
lerden ayırt etm ek çok kolaydır. Genellikle BUKALEMUN M AMBA
ÇINGIRAKLI YILAN PİTON
baş, kuyruk ve bacaklarını kabuklarının içine ENGEREK SAKANGUR
çekebilirler. Dişsiz çeneleri keskin, boynuzsu İGUANA TİMSAH
KAPLUMBAĞA TUATARA
bir maddeyle kaplıdır. Tüm ü yum urtlayarak KELER YILAN
ürer. KERTENKELE
SÜSEN 211

SÜSEN. Gösterişli çiçeklerinden ötürü dün­ bu biçimi yalnızca bir böceğin bir başka süsen
yanın birçok yerinde süs bitkisi olarak yetişti­ çiçeğinden getireceği çiçektozları ile tozlaş­
rilen süsenlerin kuzey yarıküreye dağılmış 300 masına olanak sağlar.
kadar yabanıl türü vardır. Süsengiller ( Irida- Süsenler doğada kır bitkileri, bahçelerde
ceae) familyasının iris cinsini oluşturan bu ise süs bitkileri arasında hem en dikkati çeken
bitkilerin bilimsel adı, Yunan mitolojisinde çok güzel çiçekli bitkilerdir. E n alımlı türler­
“gökkuşağını” simgeleyen tanrıça İris’den ge­ den bazısı Akdeniz ve O rta Asya kökenlidir.
lir. Süsenlerin çiçekleri, gerçekten de gökku­ Örneğin, san lekeli m or çiçekler açan İspanya
şağını andıran mavi, m or, san gibi albenili süseni (iris xiphium) nemli ve kumlu yerlerde
renklere bürünm üştür. yetişen bir Akdeniz bitkisidir. Açık mavi
Süsen çiçekleri kılıç biçimindeki yaprakla­ çiçekleriyle gene çok hoş bir yabani süsen
rın arasından çıkan, uzunca bir sapın ucunda türü olan İris fiorentina ve iris germanica gibi
açar. Çiçeklerin, taçyaprak sanılan, oysa bo­ bazı süsenlerin köksapları (besin depolayarak
tanik açısından taçyaprak ve çanakyaprak şişkinleşmiş toprakaltı gövdeleri) eskiden beri
olarak ayırt edilemeyen renkli örtüyaprakları bitkisel ilaç ve parfüm hammaddesi olarak
altı parçadan oluşur. Bunlardan üçü aşağıya kullanılmaktadır. Kokusu menekşeyi andırdı­
doğru sarkık, öbür üçü ise ortada dik olarak ğından halk arasında “m enekşekökü” de de­
bulunur. Sarkık olanların orta damarının üstü nen bu köklerden sarımsı, yan katı bir uçucu
genellikle sakalsı tüylerle kaplıdır. Çiçeğin yağ çıkanlır. Süsen yağı yalnızca parfüm lere
değil ilaç, şekerlem e, içki ve tatlılara da koku
verici olarak katılır.
Süsen türlerinin tüm ü köksaplı değildir;
bazılan da soğanlar oluşturur. Köksaplı olan­
lar yaşlandığında (yaklaşık üç yıl sonra) sökü­
lerek köksaplanndan yeni bitkiler üretilir.
Bitkinin çiçeklenmesi sona erdikten altı hafta
kadar sonra köksaplar parçalanıp üzerinde
“göz” bulunan köksap parçalan, yalnızca
kılcal kökler toprağın içinde kalacak biçimde
dikilir. Bunlardan üretilen genç bitkiler artık
yaşlanmış olan ana bitkiye göre çok daha
sağlıklı çiçekler açar.
Bahçe çiçeği olarak yetiştirilen süsenlerin
m or, leylak, beyaz, krem , san, kızılımsı m or,
hatta gri tonlarda pek çok çeşidi vardır.
Bazılarında çiçeklerin dik ve sarkık örtüyap-
raklan ayrı renkli, bazı çeşitlerde ise kahve­
rengimsi siyah çizgili ya da beneklidir. E n
yaygın süs çeşitleri, bazen yanlış olarak “zam ­
bak” da denen iris germanica'dan türetilm iş­
tir. G ene değerli süs çeşitleri arasında yer
alan iri çiçekli süsenler ise iris mesopotamica ’
nın melezidir. Park ve bahçelerde süsenler­
den çoğu kez kenar süsü olarak yararlanılır.
Türkiye’de, çoğu Doğu, Güney ve G üney­
doğu A nadolu’da olmak üzere 40 kadar yerli
S üsenler köksaplı ya da soğanlı b itk ile rd ir. Ç izim deki süsen türü bulunur. B uralarda daha çok su­
soğanlı süsenin çiçek ö rtü ya p ra kla rın d a n sarkık sam (örneğin iris schachtii) ve navruz (iris
.ola nların üzeri sakalsı tü y le rle kaplıdır. B ü yü tü lm ü ş
çizim de çiçe ğin y u m u rta lığ ın ın kesiti ve içindeki persica) gibi adlarla anılan süsen türlerinden
to h u m ta s la k la rı g ö rü lü y o r. birine (iris elegantissima) ise kurtkulağı denir.
212 SÜSLEME SANATLARI

SÜSLEME SANATLARI, bir eşyaya ya da maddesini içeren beyaz, besleyici bir sıvıdır.
yapıya daha güzel bir görünüm verm ek, Bu yüzden de hem çocuklar, hem de yetişkin­
albeni kazandırm ak, değerini artırm ak amacı­ lerin beslenm esinde çok önemli bir rol oynar.
na yönelik sanatların tüm üne verilen addır. Süte beyaz rengini veren kazein denen bir
Süsleme sanatlan bir eşya ya da yapıyla proteindir. Bir süt damlasına m ikroskopta
birlikte anlam kazandıklarından uygulamalı bakıldığında içinde küçük damlacıklar halin­
sanatlar olarak da adlandırılır. de yüzen yağ tanecikleri görülür. Sütün içinde
Süsleme isteği insanlık tarihi kadar eskidir. kazein ve yağdan başka çözünmüş olarak,
İlk insanların kullandıkları eşyalarda, barın­ laktoz adı verilen süt şekeri, kemik ve diş­
dıkları m ağaralarda bile süsleme öğelerine lerin oluşum unda rol oynayan kalsiyum ve
rastlanmıştır. İnsanlığın ilerlemesiyle süsleme fosfor gibi m ineraller, aynca yaşamsal önem
de bir sanat durum una gelmiş, çeşitlenmiş, bu taşıyan pek çok vitamin bulunur (bak. V İ ­
alanda birçok m adde ve teknik kullanılır TAMİN).
olmuştur. Süt, memelilerin dişi bireyleri tarafından,
Süsleme sanatlarına gündelik yaşamda kul­ doğum dan sonra yavrulannı besleyebilmek
landığımız hem en her tür eşyada, yapıların için üretilir. Balina yavrulanndan bebeklere
dışında ve içinde rastlam ak olanaklıdır. Doğal kadar bütün yavru m em eliler yaşam lannm ilk
olarak bunların yapıldığı m addeye göre süsle­ dönem inde annelerinin sütüyle beslenirler.
m e öğeleri ve teknikleri de farklılık gösterir. Sütün bu kadar değerli bir besin olmasından
Örneğin yapıların dış yüzeylerini süslemede ötürü insanlar çok eskiçağlardan beri süt
taş, m erm er, tuğla, demir, ahşap ya da veren hayvan beslemişlerdir.
betondan yararlanılır. İçte ise, yüzeyine göre D ünyada en önemli süt kaynağı inektir;
ahşap, m ozaik, çini, resim, vitray, alçı, motif bunu koyun ve keçi izler. A ynca, Arabistan
işleme ve boyama teknikleri kullanılır. M obil­ çöllerindeki kabilelerde deveden, Mısır ve
ya, halı, kilim, örtü gibi ev eşyaları da H indistan’da m andadan, Laponya’da renge-
doğram a, kakm a, oyma, lake, dokum a, işle­ yiğinden, M oğolistan’da kısraktan, Peru’da
m e teknikleri uygulanarak süslenir. Çanak lam adan, T ibet’te ise yaktan süt elde edilir.
çömlek, porselen, seram ik gibi m utfak eşyala­ B una karşılık Çin ve Japonya gibi bazı ülke­
rında süsleme sanatlan yaygın olarak görülür. lerde süt hiçbir zaman tem el besin maddeleri
M ücevher ve takılar süslemeciliğin en inceldi­ arasında yer almaz. Ülkemizde* ise ortalam a
ği alandır. D aha çok doğu ülkelerine özgü 5 milyon tona varan yıllık süt üretim inin yüz­
yazı (hat sanatı), tezhip ve m inyatür de de 64’ü ineklerden, yüzde 23’ü koyunlardan,
önemli süsleme sanatlandır. yüzde 9’u keçilerden, geri kalanı da m anda­
Süsleme sanatlan eskiden birer el sanatı lardan elde edilir.
durum undayken günümüzde çoğu, m odern Süt ile tereyağı, krem a, kaymak, peynir,
teknolojiler kullanan sanayilerce seri biçimde yoğurt ve süttozu gibi süt ürünlerinin üretim i­
uygulanm aktadır. ne yönelik etkinliğe mandıracılık denir (bak.
MANDIRACILIK).
A N SİK LO PE D İN İN SÜ SLEM E
SA N A TLA R IY LA İLGİLİ ÖBÜR MADDELERİ
Sütün Hazırlanışı ve Dağıtımı
AĞAÇ OYMACILIĞI İÇ MİMARLIK
CAM VE CAMCILIK İLKEL SANATLAR
B esin olarak kullanılacak sütün tem iz ve
ÇANAK ÇÖMLEK MERMER zararlı bakterilerden a n n d m lm ış olm ası gere­
DEĞERLİ TAŞLAR VE MİNYATÜR kir (bak. BAKTERİ). İçinde gelişen bakteriler
MÜCEVHERLER MOBİLYA
DUVAR HALISI MOZAİK süt şekerini laktik aside dönüştürerek sütün
FİLDİŞİ VE FİLDİŞİ RESİM SANATI ek şim esin e yol açar. B u n ed en le sütün sağlıklı
OYMACILIĞI TEZHİP
GÜMÜŞ İŞÇİLİĞİ VİTRAY
v e güvenli bir biçim de saklanabilm esi için
HAT SANATI çeşitli yön tem ler geliştirilm iştir.
Sağılan süt her gün çiftliklerden m andırala­
SÜT, büyük bir bölüm ünün sudan oluşm ası­ ra güğümlerle ya da içi paslanmaz çelikle
na karşılık, vücut için gerek li pek ço k b esin kaplanmış, soğuk hava donanımlı tankerlerle
SÜT 213

Dünyada pek çok hayvanın sütünden yararlanılır. Ama, süt en çok inek ve keçiden elde edilir.

deve
koyun

Sütün bileşiminde su, protein, yağ,


süt şekeri ve mineraller bulunur.
Aşağıda inek sütündeki maddelerin
ortalama miktarları verilmiştir.
kısrak
MİNERALLER j % 0.7
SÜT ŞEKERİ
YAĞ
PROTEİN

Sütteki
başlıca manda
mineraller
rangeyiği
kalsiyum,
fosfor,
demir ve
çinkodur.

Süt taze ya da işlenmiş olarak satılır.


süttozu yağsız homojenleşti
konsantre süt süt rilmiş süt

Sütten çok çeşitli ürünler elde edilir.


GIDA ÜRÜNLERİ ÖBÜRLERİ

tereyağı düğme
plastik

yoğurt

dondurma

peynir kozmetik yapıştırıcı


ürünleri -—

taşınır. M andıraya ulaştığında doğrudan geniş edilir. B u biçim de içindeki m ikroplardan


depolara alınarak sıcaklığı v e kokusu kontrol arm dınlan süt hızla soğutulur. Pastörizasyon
edilir, yağ m iktarı ölçülür v e a yn ca kalitesini işlem i ilk k ez Fransız bilim adam ı L ouis
anlam ak için başka bazı testler yapılır. D ah a P asteur tarafından geliştirilm iştir; bu yüzden
sonra zararlı bakterileri öldürebilm ek için d e işlem onun adıyla anılır (bak. PASTEUR,
yüksek d erecelere kadar ısıtılarak pastörize L ouis).
214 SÜTLEĞEN

Pastörize edilmiş ve soğutulmuş süt satışa şeker katılarak tatlandırılır. Bu tip sütler
sunulm adan önce şişelenir. Çok temiz olması sterilize edilmediğinden korunması içindeki
gerektiğinden şişeler özel şişe yıkama m aki­ şekere bağlıdır.
nelerinde suyla çalkalanır, sıcak alkali çözelti­ Sütten, başlıcalan tereyağı, yoğurt, ve pey­
si içinde içleri ve dışlan fırçalanır, tekrar nir olan önemli besin m addeleri de elde edilir.
çalkalanır, sterilize edilir ve sonra soğuk suyla Bunlara ilişkin aynntılı bilgiyi kendi m addele­
soğutulur. D aha sonra otom atik m akinelerde rinde bulabilirsiniz.
doldurularak kapaklan kapanır, kutulara yer­ Süt çok eskiden beri, yağı alındıktan sonra
leştirilir ve dağıtımı yapılır. çeşitli gıda ürünlerinin ve hayvan yemlerinin
Günüm üzde süt kabı olarak cam şişelerin yapımında kullanılır. Son yıllarda ise sütün
yanı sıra karton ya da plastik kutular da kazeininden gıda sanayisi dışındaki bazı alan­
kullanılm aktadır. Bu yüzden temizlik konu­ larda da yararlanılm aya başlanmıştır. Sütün
sundaki aynı özenin kâğıt ve plastik kaplara asitlerle işlenmesi sonucunda çöktürülen ka­
da gösterilmesi gerekir. zein süzülüp aynlır, kurutulur ve toz haline
getirilir. E n çok ilaç ve güzellik ürünlerinin
Süt Çeşitleri ve Ürünleri bileşimine giren bu m adde aynca kâğıt ve
Yağın yüzeyde toplanmayıp çok küçük damla­ ipliklerin kaplanm asında, sugeçirmez kumaş
cıklar halinde süte eşit olarak dağılmasını ve kâğıtların hazırlanm asında, tutkal, boya ve
sağlamak amacıyla, piyasadaki sütlerin büyük camcı macunu yapımında kullanılır. Kazein
bölümü hom ojenleştirm e işleminden geçirilir. bazı kimyasal m addelerle işlenerek plastik
Bu işlemin tem eli sütün basınç altında çok elde edilir. Bu plastikler düğme, oyuncak,
ince deliklerden püskürtülmesine dayanır. tarak, bıçak sapı yapımında kullanılır. Kalıp­
Hom ojenleştirilm iş sütün hem tadı daha gü­ lanmış kazein iyi boya tutar ve kolay yanmaz.
zel, hem de sindirimi kolaydır. Büyük kent­
lerde satılan krem alar da genellikle hom ojen- SÜTLEĞEN. Dünyanın birçok yerine dağıl­
leştirilmiştir. mış 1.600 kadar türü bulunan sütleğenlerin
Sütü çok uzun süre taze olarak saklamak bir bölüm ü otsu, bazıları ise çalı ya da ağaç
pek olanaklı olmadığından, bazı korum a yön­ boyutunda odunsu bitkilerdir. Adını, içerdiği
tem leri geliştirilmiştir. Sütün suyunun aynla- sütsü özsudan alan bu bitkiler Euphorbia
rak toz haline getirildiği yöntem bunlann en cinsini oluşturur. Süs bitkisi ve ilaç olarak
yaygınlanndan biridir. Bu yöntem de süt bir yararlanılan birkaç tür dışında, çoğu kırlarda
süre kaynatılıp suyu buharlaştırıldıktan sonra Vesile Buket
elde edilen koyu kıvamlı sıvı sıcak havalı bir
bölmeye püskürtülür. Sıcak havayla karşıla
şan süt zenecikleri hızla nemini yitirip kuru­
yarak toz haline geçer. Çok uzak yerlere bile
kolaylıkla taşınabilen ve uzun süre bozulma­
dan kalabilen süttozu, istendiğinde suyla ka-
nştınlarak sıvı süte dönüştürülür.
Süt hacminin yansına kadar buharlaştınla-
rak, yani konsantre edilerek de korunur.
Basmç altında ısıtılarak yapılan bu işlemle elde
edilen konsantre süt teneke kutulara konup
ağzı kapatıldıktan sonra sterilize edilir. Eşit
m iktarda su eklenmiş konsantre sütün besin
değeri pastörize sütün besin değerine hem en
hem en eşittir. Konsantre sütler buzdolabına
konulmaksızın saklanabilir, ama kutulan açıl­
dığında, kolayca bozulduğu için soğukta bek­ S ü tle ğ e n le r kırlarda sıkça rastlanan yabanıl
letilmesi gerekir. Konsantre sütler bazen de b itk ile rd e n d ir.
SÜVEYŞ KANALI 215

yabanıl olarak yetişir ve ekonom ik açıdan m etre daha yüksek olduğunun sanılması, ka­
değersizdir. Ö rneğin, sarı sütleğen ( Euphor - nalla ilgili planlarda uzun süre tartışm alara
bia helioscopia ) gibi bazı türlerin sütü halk yol açtı. Bu durum , içindeki suyun düzeyinin
arasında ağızdan müshil, dışarıdan siğil ilacı istendiği gibi yükseltilip alçaltılabildiği kanal-
olarak kullanılır. Am a bu süt tahriş edici havuzlar yapılmasını gerektirecekti. (K A ­
olduğundan ağızdan kullanımı oldukça tehli­ N A L maddesinde kanal-havuzlarla ilgili bilgi
kelidir. Sütleğenlerle aynı cinste yer alan verilmiştir.) Ne var ki, 1853’te bunun doğru
atatürkçiçeği ( Euphorbia pulcherrima) ise olmadığı kanıtlandı. Ertesi yıl, Fransız Ferdi-
taçyaprağı sanılan kızıl renkli bürgülerinden nand de Lesseps (bak. Lesseps, Ferdinand D e ),
(brakte) ötürü evlerde ve seralarda süs bitkisi Mısır Hıdivi Said Paşa’dan bir kanal açmak
olarak yetiştirilir (bak. ATATÜRKÇİÇEĞİ). Gene için gerekli izni aldı. İngilizler’in girişimi
bir sütleğen türü olan çölminesi (Euphorbia engellem ek için ellerinden gelen her şeyi
milii) de minik çiçekleri ve dikenli yapısıyla yapmalarına karşın, çalışmalar 1859’da başla­
ilginç bir süs bitkisidir. dı ve kanalın açılışı 17 Kasım 1869’da gerçek­
Sütleğenlerin basit yapılı ve bireşeyli çiçek­ leşti.
leri vardır. Çiçekler, genellikle dişiler ortada, Altı yıl sonra, Süveyş K analı’nda hisseleri
erkekler ise onun çevresinde dizilmiş biçim­ olan Mısır Hıdivi İsmail Paşa parasal sıkıntıya
de, çanaksı bir yapının içinde yer alır. “Siat- düştü. Bunun üzerine İngiltere Başbakanı
yum” denen bu yapılar salgıbezi içerir. Benjam in Disraeli, onun hisselerini İngiliz
hüküm eti adına satın aldı. Böylece İngiltere
SÜVEYŞ KANALI. Dünyadaki en önemli iki kanalın hisselerinin bir bölümüne sahip ol­
yapay suyolu, Süveyş Kanalı ile Panama duysa da, 1882’de M ısır’ı işgal edene kadar
Kanalı’dır (bak. Panama Kanali). M ısır’daki kanalın denetimini ele geçiremedi (bak.
Süveyş Kanalı, Akdeniz ile Kızıldeniz’in ku­ Misir).
zeybatı kolunu birbirine bağlar. Uzunluğu Kanal, başlangıçta az olmakla birlikte, son­
yaklaşık 168 kilom etredir. radan gittikçe daha fazla kullanıldı. 1870’te
Süveyş Kanalı çok büyük petrol tankerleri­ kanaldan geçen gemi sayısı yalnızca 486 iken,
nin geçebileceği kadar geniş değilse de, A vru­ 100 yıl sonra bu sayı 21.250’ye ulaştı. Kuzeye
pa ile Basra Körfezi, Pakistan, Hindistan, giden gemilerin yükünün dörtte üçünden faz­
A vustralya ve Uzakdoğu arasında yolculuk lasını Basra Körfezi’ndeki lim anlardan yükle­
yapan gemiler için en kısa yoldur. Kanal nen petrol oluşturuyordu.
ayrıca Kuzey A m erika’nın doğu kıyılan ile G iderek daha büyük gemilerin geçmesi
H int Okyanusu kıyısında yer alan limanlar gerekince kanal sürekli olarak derinleştirilip
arasındaki en kısa yoldur.
Kanalın geçtiği Süveyş Kıstağı bir zamanlar
iki denizi birleştiren bir boğazdı. K uruduktan
sonra geride bir dizi tuzlu göl kaldı. Kanal bu
göller dizisini izleyerek açıldı.
1498’de Portekizliler’in Üm it B urnu’nu do­
laşarak doğuya ulaşan bir yol keşfetmeleri,
önce Venedikliler’in, daha sonra da Fransız­
la rın kıstaktan geçen bir kanal açmayı düşün­
m elerine yol açtı. (Fransa’nın kuzeyinden ya
da İngiltere’den H indistan’daki Bom bay’a
gitmek için Üm it B urnu’ndan dolaşmak yeri­
ne Süveyş Kanalı’ndan geçmek yolu 7.000 km
kısaltm aktadır. Venedik ve Marsilya gibi A k­
deniz lim anlan ile Bombay arasındaki yolcu­
lukta ise yol daha da kısalır.)
Kızıldeniz düzeyinin A kdeniz’inkinden 10
216 SVAZİLAND

K ıyıdan çekilen bu re sim d e g e m i, sanki çölde ile rliy o rm u ş g ib i g ö rü n ü y o r.

genişletildi. Uzun bir süre, kanal iki geminin 17.364 km2’dir. Üç tarafı Güney A frika Cum ­
yan yana geçemeyeceği kadar dardı. Bir gemi huriyeti ile çevrili olan ülkenin, doğuda M o­
geçerken öbürü durm ak ve kıyıya yanaşmak zambik ile kısa bir sınırı vardır. Batısı ile
zorunda kalıyordu. Am a 1948’den sonra ge­ doğusu dağlık ve sulak olan ülke çoğunlukla
lişmiş bir sistem kullanılmaya başlandı. Gem i­ savanlarla kaplıdır. Batıda dağlık Highveld,
ler kanalın iki ucunda yer alan Port Said ve ortada alçak Middle Veld, doğuda gene alçak
Port Tevfik adlı lim anlarda konvoylar halinde Lowveld ve daha da doğuda Lebom bo Dağla­
toplanıyor, bu lim anlardan günde dört (her rı olmak üzere dört bölgeye ayrılır. Lebom bo
yönde ikişer) konvoy yola çıkıyor ve kanalın Dağları 825 m etre yüksekliğe ulaşır. En
genişlediği iki geçiş yerinde karşılaşarak bir­ önemli ırm ak, batıdan doğuya doğru akarak
birlerinin yanından geçiyorlardı. H er gemiye ülkenin ortasından geçen U sutu’dur. Svazi-
usta bir kaptan kılavuzluk ediyordu. Kanalı land hiçbir zaman dayanılamayacak kadar
aşma süresi genellikle 15 saat dolayındaydı. sıcak olmaz. Batıda yağış daha fazladır.
Uluslararası bir ticaret ve denizyolu bağlan­ Botsvana ve Lesotho gibi, Svaziland da dış
tısı olarak taşıdığı önem nedeniyle, kanalın ticareti bakım ından Güney A frika Cumhuri-
tüm gemilere açık olması, başta İngiltere ve yeti’ne bağımlı olduğundan, Güney A frika’
Fransa olmak üzere birçok ülkeyi ilgilendiri­ nın ırk ayrımı politikasına ( apartheid) açıkça
yordu. Kanalı 1956’ya kadar M ısır’ın yönetti­ karşı çıkam am aktadır (bak. GÜNEY A frÎKA).
ği bir şirket işletiyordu. 1956’da Mısır kanalı Svaziland büyük ölçüde uluslararası yardım ­
kamulaştırdı ve denetimi ele geçirdi. Bu lardan yararlanm aktadır. Güney A frika’daki
durum , kanalın denetim inin M ısır’a geçmesi­ küçük ülkelerin en zenginlerinden biridir.
ni önlem ek isteyen İsrail, İngiltere ve Fransa’
nın, kanalı kısa süren başarısız işgaliyle
sonuçlandı. 1967’de İsrail ile Mısır arasındaki
savaşta, İsrail orduları doğu kıyısını işgal
edince kanal kapatıldı. 1975’e kadar kapalı
kalan kanal, gemi k a lın tıla r ı ve başka engeller
tem izlendikten sonra yeniden gemilerin geçi­
şine açıldı. 1976’da kanal derinliğinin 4,5
m etre artırılması için çalışmalar başladı. İki
yeni yan geçiş açıldı ve kanalın keskin dönüş­
leri düzeltildi.

SVAZİLAND, A frika’nın güneyinde, denize


kıyısı olmayan küçük bir ülkedir. Yüzölçümü
SVAZİLAND 217

ri satardı. Ne var ki, zengin kaynaklar zam an­


S V A ZİL A N D 'A İLİŞKİN BİLGİLER
la tükendi. Ö bür m aden kaynakları asbest ve
YÜZÖLÇÜMÜ: 17.364 km2. köm ürdür. Ağaç ürünleri ve yiyecek sanayisi
NÜFUS: 746.000 (1989). gelişmektedir. Özellikle Güney Afrikalılar’a
YÖNETİM: İki m eclisli krallık. hizmet veren turizm sanayisi canlıdır. Svazi-
BAŞKENT: Yönetsel başkent Mbabane; krallık ve yasa­ land’da çok sayıda küçük sanayi dalı bulun­
ma başkenti Lobamba.
DOĞAL YAPI: Batısı ve doğusu dağlık olan ülke savan­
m akla birlikte, bazı yiyecek m addelerini,
larla kaplıdır. birçok sanayi ürününü ve m akineleri dışarı­
BAŞLICA ÜRÜNLER: Mısır, şekerkamışı, turunçgiller; dan satın almak zorundadır.
asbest ve köm ür; şeker, ağaç ürünleri.
ÖNEMLİ KENTLER: Mbabane, Lobamba, Manzini.
EĞİTİM: Her aşamada parasızdır; ama zorunlu değildir. Halk ve Tarih
Svaziler, çoğunlukla B antu dili konuşan An-
guni kabilesindendir. A m a ülkede Zulular da
Tarım ve Sanayi yaşar. H alkın yaklaşık yüzde 75’i H ıristiyan’
Svaziland tarım açısından zengin bir ülkedir. dır; geri kalan bölümü ise geleneksel dinleri­
Çiftçilik yapılan bölgelerin başında verimli ne bağlıdır. Resmi dilleri Svazi dili ve İngiliz­
M iddle Veld gelir. Ü lkede sığır ve koyun ce’dir. Svaziland’ın başkenti ve en büyük
beslemeye uygun otlaklar vardır. Halkın yak­ kenti, Highveld’in batısında yer alan M baba-
laşık dörtte üçü sığır besler. Tarım ürünleri n e’dir.
içinde en çok mısır üretilir. Highveld’deki 1820’de kurulan Svaziland Krallığı başlan­
çam ve okaliptüs orm anları kâğıt sanayisine gıçta, komşusu olan Zulular’ın saldırısına
ham m adde sağlar. uğradı. 1880’de krallığın bağımsızlığı, İngilte­
A frika’nın başta gelen şekerkamışı üretici­ re ve Transvaal devletlerince güvence altına
lerinden olan Svaziland dış ülkelere şeker alındı. 1902’deki Güney A frika Savaşı’ndan
satar. Ö bür önemli ürünler, turunçgiller, ana­ sonra Svaziland İngiltere’nin egemenliğine
nas, tütün ve pam uktur. Ayrıca et ticareti de girdi.
gelişmektedir. Svaziland A frika’nın insan 1968’de bağımsız bir devlet olan Svaziland
eliyle yetiştirilmiş en geniş orm anlarına sahip­ İngiliz Uluslar Topluluğu’nun, A frika Birliği
tir ve dış ülkelere kâğıt ham uru gibi ağaç Ö rgütü’nün ve Birleşmiş M illetler’in üyesidir.
ürünleri satar. Yıllarca ülkenin kralı olan II. Sobhuza
Svaziland eskiden dış ülkelere dem ir cevhe­ 1973’te parlam entoyu dağıtarak ülkeyi tek

ZEFA

Çevresinde mısır, muz ve


başka ürünler ekili
tarlaların yer aldığı,
kerpiçten ve sazdan
kulübelerden oluşan tip ik
b ir Svazi yerleşim i.
218 SWAN

yönelik olarak bulduğu karbon işleminin pa­


tentini aldı. Bu arada, yaş fotoğraf levhaları­
nın üzerine sürülen gümüş brom ür katm anı­
nın duyarlılığının ısıyla arttığını belirledi ve
bunun üzerine 1879’da brom ür kâğıdını geliş­
tirdi. Bu tür kâğıtlar fotoğraf baskılarında
günümüzde hâlâ kullanılmaktadır.
Swan’ın en önemli başarısı elektrik lam ba­
sını geliştirmesidir. Thom as Alva Edison’ın
elektrik ampulünü bulmasından yaklaşık 20
yıl önce, Swan 1860’ta karbon lifinden yapıl­
mış filamanlı bir lam ba yaptı; ama filamanı
havası tümüyle alınmış bir cam kaba yerleşti-
rem ediğinden, filaman havanın etkisiyle kısa
sürede oksitleniyor ve ışık üretebilecek bir
sıcaklığa geldiğinde hızla incelerek kopuyor­
du. Bir süre sonra daha etkili vakum pom pa­
larının geliştirilmesi üzerine, Swan filamanı
havası daha iyi alınmış tüplere yerleştirdi ve
lambasının öm rünü uzatmayı başardı. Swan
elektrik ampulünün patentini 1880’de, hemen
hem en Edison ile birlikte aldı ve ertesi yıl
Swan Elektrik Şirketi’ni kurarak buluşunun
üretim ine başladı. (.Ayrıca bak. EDISON, THO­
MAS A l v a .)
Karbon lif üretim tekniklerinin geliştirildiği
A B C Ajansı
dönem de Swan da, nitroselüloz lif denen
Svaziland'da III. Msvvati'nin taç giym e töreninden bir
görünüm . yapay liflerin elde edilmesine yönelik bir
yöntem buldu. Bu yöntem dokumacılık ala­
nında da yaygın olarak uygulandı (bak. DOKU­
başına yönetm eye başladı. 1921’den beri sü­ MACILIK). Swan 1904’te “sir” unvanı aldı.
ren hüküm darlığı, 1982’de ölümüyle sona
erdi. 1986’da II. Sobhuza’nm oğlu Prens SWIFT, Jonathan (1667-1745). Güliver’in
M akhosetive, III. Mswati adıyla taç giydi. Gezileri (Gulliver’s Travels; 1726) adlı ünlü
romanıyla tanınan İrlandalI yazar Jonathan
SW AN# Sir Joseph (1828-1914). İngiliz Swift İngiliz edebiyatının en büyük düzyazı
mucit ve sanayici Joseph Wilson Swan, 19. yergi ustalanndan biridir (bak. Y E R G İ).
yüzyılda fotoğrafçılık ve elektrikle aydınlatma Jonathan Swift İrlanda’da, D ublin’de doğ­
alanlarında çok önemli katkılarda bulun­ du. Babası o doğmadan ölmüştü. . Yakın
muştur. akrabalarının yanında mutsuz bir çocukluk
İngiltere’nin kuzeyindeki Sunderland’da geçirdi. D ublin’deki Trinity College’da oku­
doğan Swan, buralardaki okullarda öğrenim du. 1688’de İngiltere’ye giderek devlet adamı
gördü. 14 yaşındayken bir eczacının yanma ve yazar Sir William Tem ple’ın yanında sek­
çırak olarak girdi. D aha sonra Newcastle- reter olarak çalışmaya başladı. Swift çok
upon-Tyne’daki bir kimya şirketinde asistan geçmeden siyasetle, dinle ve halkın sorunla­
olarak çalışmaya başladı, ardından da şirketin rıyla ilgilenmeye başladı. Sir William Tem ple’
ortağı oldu. Şirket fotoğraf gereçleri de üreti­ m ölüm ünden sonra bir süre İrlanda’da köy
yordu ve Swan çalışmalarını bu gereçlerin papazlığı yaptıysa da, zamanının çoğunu İn­
geliştirilmesi üzerinde yoğunlaştırdı. 1864’te, giltere’de geçiriyor ve L ondra’nın siyasal ya­
kalıcı fotoğraf görüntülerinin elde edilmesine şamına gün geçtikçe daha fazla giriyordu.
SWIFT 219

1713’te, D ublin’de St. Patrick K atedrali’ne


başpapaz olarak atandı. Tory’lere yakınlık
duyan Swift, partisi iktidardan düşünce ağır
saldırılara hedef oldu. Bu nedenle bir süre
toplum sal yaşamdan uzak durdu. Özel yaşa­
mında da bazı sorunlar çıktı. Stella’nın
1728’de ölümüyle en eski ve değerli dostunu
yitirdi.
Swift mutsuzluğuna ve incinen onuruna
karşın, yazılarıyla, yanlış ve adaletsiz bulduğu
her şeye saldırmayı sürdürdü.
Swift’in ünlü romanı Güliver’in Gezileri9nin
kahram anı Lemuel Gulliver çeşitli düşsel
ülkelere yolculuklar yapar. Lilliput ülkesinde
altı parm ak boyunda insanlarla karşılaşır.
Brobdingnang ülkesindekiler ise 60 ayak bo­
yunda devlerdir. Laputa adlı uçan adada,
uyuklayan, gülünç bilginler yaşar. Güliver
son olarak Houyhnhnm adındaki atların ülke­
sine gider. Bu ülkede, çirkin ve kötü bir hay­
van durum unda olan insan, akıllı atların
yönetimi altında yaşamaktadır. Aslında Swift’
ıvu ııu n u ı r v r ır a ıı K juııtry, ı^u n u ru
in böyle bir öyküyü kalem e alm aktaki amacı
İrlan da lI Jo n a th a n S w ift ed e b iya tta yerg i
u sta larınd an b iri sayılır. insanların gerçek dünyadaki yanlış ve akıldışı
davranışlarını sergilem ek, onların rahatını ka­
Arkadaşlık ettiği kişiler arasında zamanın çırmaktı. Bu yapıt T ürkçe’ye 1935’ten bu ya­
ünlü yazarlarından bazıları da vardı. Yazdığı na çeşitli adlarla birçok kez çevrilmiştir. Swift’
denem elerde ve kitapçıklarda, küçümsediği in en acımasız yergisi ise, 1729’da alaylı bir
budala insanlarla ve görüşlerle zekice alay Mary Evans Picture Library
ediyordu. Acımasız olduğu kadar ciddi yergi­
leriyle kısa sürede edebiyat ve siyaset çevrele­
rinde tanındı. Swift çeşitli dinsel inançlar
arasındaki çatışmayı, din ve bilimdeki yozlaş­
mayı gözler önüne sermek amacıyla imzasız
olarak A Tale o f a T u b \ (1704; “Teknenin
M asalı”) yazmıştı. Ne var ki, okurlar alaycı
üslubundan yapıtın yazannı keşfetm ekte ge­
cikmedi.
Jonathan Swift iktidarın hüküm dar, soylu­
lar ve halktan temsilcilerin oluşturacağı ortak
bir anayasaya dayanması gerektiğine inanı­
yordu. O na göre yönetirken hiçbir şekilde
zorbalığa başvurulmamalıydı. Siyasal uğraşla­
rının yoğunluğuna karşın, gerçek adı Esther
Johnson olan, sekiz yaşından beri tanıdığı bir
kıza adadığı Journal to S teila (1766-68; “Stel-
la’ya G ünlük”) başlıklı bir günlük tutm aya da
zaman bulmuştu. Bu günlükte, İngiltere’de
gerçekleşen değişimleri ve bu konudaki gö­ J o n a tn a n S w ift G üliver'in Gezileri’ nde, yaşadığı
rüşleri yer alıyordu. to p lu m u y e riy o rd u .
220 SYDNEY

Gladesville Köprüsü yer alır. Lim anda bun­


dille kaleme aldığı, yoksul çocukların aileleri­
ne ve ülkeye yük olm alarını önlem ek için zen­lardan başka köprü olmadığı için özellikle
gin ailelerin sofralarında yiyecek olarak su­ Sydney Limanı K öprüsü’ne ulaşan yollarda
nulmasını önerdiği, dilimize “Naçizane Bir trafik çok yoğundur.
Ö neri” başlığıyla çevrilen m ektuptur. K entte bölgeye özgü bal rengi bir taşın
1742’de ağır bir hastalığa yakalanarak ölen kullanıldığı birçok güzel yapı vardır. Parla­
Swift, D ublin’deki St. Patrick K atedrali’nin m ento binası ile St. James Kilisesi bunların en
bahçesinde, Stella’nın yanı başına gömüldü. eskilerindendir. Başlıca önemli yapıları ara­
sında üniversite, Anglikan ve Katolik kated­
SYDNEY. Avustralya’da, Yeni Güney Galler ralleri ve Bennelong B urnu’ndaki m odern
eyaletinin yönetim m erkezi olan Sydney aynı opera binası sayılabilir. Sydney’in m erkezin­
zam anda büyük bir liman kenti ve A vustral­ de birçok bankanın ve sigorta şirketinin yük­
ya’nın en büyük sanayi merkezidir. sek yapıları göze çarpar.
Sydney, Büyük Okyanus kıyısında, Botany K entin, biri güneyde Botany Körfezi’ne
Körfezi’nin hem en kuzeyinde yer alır. Kentin kadar uzanan, öbürü batı ve güneybatıda yer
yumuşak bir iklimi olmasına karşın, hava alan başlıca iki sanayi bölgesi vardır. Çok
yazın sonuna doğru (şubat ve m art) zaman çeşitli sanayi ürünleri üreten fabrikaların sayı­
zaman çok sıcak ve nemli olur. O rtalam a ısı sı, A vustralya’daki tüm fabrika sayısının dört­
yaz aylarında (ocak) 22°C, kış aylarında te birini oluşturur.
(tem muz) da 12°C dolayındadır. Sydney’in birkaç kilom etre doğusunda,
Kent merkezi, büyük tonajlı gemilerin ya­ kum taşı burunlann arasında yanm ay biçi­
naşarak yük alıp boşalttıkları görkemli bir m inde kum sallann yer aldığı bir kıyı şeridi
limanın güneyindedir. Sydney limanı dünya­ uzanır. Bunlar Coogee, M aroubra, Bondi ve
nın en büyük kuru havuzlarından birine sa­ Collaroy gibi ünlü plajlardır.
hiptir. Liman Parram atta Irm ağı’nın ağzında Sydney m etropoliten alanının nüfusu
kuruludur. Irmağın iki yakasını birbirine bağ­ 3.531.000’dir (1987).
layan Sydney Limanı Köprüsü 1932’de hizme­ Sydney 26 Ocak 1788’de, İngiliz kaptan
te girdi. Bu köprünün tek bir çelik kemeri A rthur Phillip’in em rindeki bir tutuklu kafile­
vardır ve ayaklan arasındaki açıklık 509 sini yerleştirm ek üzere, Jackson limanının
m etredir. Biraz batıda, 1964’te tam am lanan güney kıyısında kuruldu. Burası beyazların
ve açıldığı 305 metre olan betonarme kemerli A vustralya’daki ilk yerleşim yeridir. Bir ceza

Promotion A ustralia

Yeni G ün ey G aller'de
S yd n e y lim a n ın ın
havadan g ö rü n ü m ü .
Ö nde g ö rü le n çelik
ke m e rli köprü 1932'de
y a p ılm ıştır. O nun
arkasında, lim ana
uzanan b ir b u ru n d a
opera binası
g ö rü lü y o r.
ŞAHİN 221

sömürgesi olarak kurulan kente İngiltere’den yat eleştirmenliği yaparak sürdürm eye başla­
getirilen tutuklular yerleştiriliyordu. Yeni dı. O yıllarda tanıştığı William Butler Yeats’
Güney G aller’in keşfedilmesi ve yerleşim in etkisiyle İrlanda edebiyatındaki canlanma
bölgesi olmasından sonra, 1850-90 arasında ve gelişmelere ilgi duydu (bak. Y e a ts , W. B.).
Sydney hızla gelişerek güzel yapıların yer Y eats’in etkisiyle, yazarlık yaşamı için bilgi
aldığı bir kente dönüştü. Sydney’e özgü, bal­ derlem ek amacıyla İrlanda’nın batı ucunda
kon parm aklıkları dövme dem irden olan evle­ yer alan A ran A daları’na yerleşti. O rada
rin yapımı da bu tarihlere rastlar. halkın yaşamı ve dillerine ilişkin edindiği
II. D ünya Savaşı’ndan bu yana A vustralya’bilgiler, yazarlık yaşamı boyunca birçok yapı­
nın İngiltere’den çok Asya ve Kuzey A m eri­ tına esin kaynağı oldu.
ka’yla ticaretini geliştirmesi Sydney’in gide­ Synge kısa yaşamı boyunca yalnızca altı
rek zenginleşmesine yol açmıştır. oyun yazdı. Oyunları İrlanda’da ulusal tiyatro
geleneğini oluşturm a amacıyla kurulan Ab-
SYNGE, John Millington (1871-1909). İr­ bey Tiyatrosu’nda sahnelendi. İrlandalılar’m
landalI oyu n yazarı John M illington Synge, övünme alışkanlığını ve acımasızlığı yüceltme
İrlanda edebiyatının canlanm asında ve ulusal eğilimini alaycı ve katı bir biçimde eleştirdi­
tiyatronun kurulm asındaki ön em li katkılarıy­ ğinden oyunları izleyicilerin sert tepkisine yol
la tanınır. açtı. Bununla birlikte Abbey Tiyatrosu
Synge, Dublin yakınlarında doğdu. Çocuk­ Synge’in oyunlarıyla uluslararası ün kazandı.
luğunda sağlığının sık sık bozulması yüzünden En çok tanınan oyunu Babayiğit (The Play-
düzenli olarak okula gidemedi. Müzik ve boy o f the W estern World ; 1907) adlı yapıtıdır.
yabancı diller en çok sevdiği konulardı. D ub­ Ayrıca Poems and Translations (1909; “Şiirler
lin’de Trinity College’da dil öğrenimi görür­ ve Çeviriler”) adlı bir kitap yayımladı. A ran
ken bir yandan da müzik ve edebiyatla A d alan ’nda geçirdiği yılların olağanüstü öy­
uğraşıyordu. 1893-97 arasında A lm anya’da, küsünü ve izlenimlerini The Aran Islands
İtalya’da ve Fransa’da müzik eğitimi gördü. (1907; “A ran A daları”) adlı kitabında to p ­
D aha sonra Paris’e yerleşti, yaşamını edebi­ ladı.
Trustees o f The British Museum

ŞAHIN. Gerçek şahinler (Buteo cinsi) 25


türden oluşan yırtıcı kuşlardır. Buteo cinsi
dışındaki bazı türlere de, çaylaklara (bak.
Ç a y la k ) yakın akraba olmakla birlikte, görü­
nüş benzerliği yüzünden şahifı adı verilmiştir.
Örneğin Avrasya’nın ılıman bölgelerinde yay­
gın olan ve Türkiye’nin kuzey kesimlerinde
de üreyen bayağı arı şahini (Pernis apivorus)
bu kuşların en iyi bilinen türüdür. A n şahinle­
ri büyük ölçüde yabananlarm m larvalanyla
beslenir.
Gerçek şahinler uçuş sırasında, geniş kanatla-
nna, kanat uçlannda bir ölçüde aynlmış telekle­
rine ve büyük kuyruklanna dikkat edilerek ayırt
Irlandalı o yu n yazarı J o h n M illin g to n Synge. edilebilir. Ağır kanat darbeleriyle uçar, havada
222 ŞAİR EŞREF

yorulm adan saatler boyunca daireler çizerek


kalabilirler. Tanınmış türlerinden bayağı şa­
hin (Buteo buteo) Eskidünya’da geniş bir
dağılım gösterir. T anm alanlarında ve enge­
beli bölgelerde rastlanan bu şahin türü Türki­
ye’nin de en yaygın yırtıcı kuşları arasındadır.
Ağaçların tepesi ve kayalık uçurum kenarlan

Vesile Buket
Park ve b a hçe lerin gözde b itk ile rin d e n olan
şakayıklar iri ve alım lı çiçe kler açar.

Bayağı şahin A v ru p a 'd a yaşayan en iri yırtıcı


kuşlard an b irid ir. O tsu şakayıkların gövdesi sonbaharda, yani
her büyüme mevsiminin sonunda kuruyarak
gibi yüksek bir tünekten gözüne kestirdiği canlılığını yitirir ve gelecek yıl daha güçlü
avına hızla saldınr. Tavşan, sıçan, kurbağa, sürgünler verebilmesi için genellikle toprağa
yılan ve böcek gibi hayvanlann yanı sıra leşle yakın bir yerden tümüyle kesilir; odunsu
de beslenir. Çalı çırpıdan yap tıklan ve yumu­ olanların gövdeleri ise büyüme mevsiminin
şak m addelerle döşedikleri geniş yuvaları sonunda ölmeyip canlılığını korur. İşte bu
ağaç tepelerinde ya da kaya çıkıntılarında nedenle, kökleri toprakaltında kalan otsu
bulunur. Dişi şahinler yuvaya beyaz üstüne şakayıkların kışı kolaylıkla atlatabilm elerine
kahverengi lekeli 2-5 yum urta bırakır. karşılık, odunsu olanlar soğuktan daha çok
etkilenirler.
ŞAİR EŞREF bak. E ş r e f . İyi akaçlanmış, besince zengin toprakları ve
güneşli yerleri seven şakayıklar tohum dan ya
ŞAKAYIK. Dünyanın en eski bahçe çiçekleri da aşılama yoluyla çoğaltılır. Am a tohum dan
arasında yer alan şakayıkların en az 2.000 üretilenler birkaç yıl sonra çiçek vermeye
yıldır Çin’de süs bitkisi olarak yetiştirildiği başlar. Yetiştiği yer uygun olduğunda şaka­
bilinmektedir. Düğünçiçeğigiller (Ranurıcula- yıklar yıllarca her bahar yeniden yeşererek
ceae) familyasının Paeonia cinsinde yer alan çiçek açmayı sürdürür.
bu alımlı süs bitkilerinin yabanilerine en çok
Çin’de, A vrupa’da ve A nadolu’da rastlanır. ŞALGAM, etli kökleri için yetiştirilen bir
Bunlar eskiden anayurtlanndan alınarak dün­ tan m bitkisidir. Dünyaya nereden yayıldığı
yanın başka yerlerine de götürülmüş ve bin­ kesin olarak belirlenemeyen bu bitkinin
lerce süs çeşidi geliştirilmiştir. (Brassica rapa) Eski Yunanlılar ve Rom alılar’
Ağaçsı özellikteki birkaç aynksı örnek dışın­ dan beri kullanıldığı bilinmektedir. G ünü­
da, şakayıklar çokyıllık otsu bitkilerdir. D al­ müzde pek çok ülkede yetiştirilen şalgamdan
lara almaşık olarak dizilmiş parçalı yaprakları hayvan yemi ve sebze olarak yararlanılır;
vardır. Bazı türlerde büyüklüğü 20 santim et­ tohum larından ise yağ çıkarılır.
reye varan alımlı çiçekleri yalınkat ya da gül Şalgam yaşam çevrimini genellikle iki yılda
gibi katm erli, beyaz, kırmızı ya da pembe tam amlayan (ikiyıllık) bir bitki olduğundan
tonlarında, bazen de sandır. Genellikle baha- ilk yıl kök ve yaprak, ertesi yıl ise çiçek ve
n n son günlerinde ya da yaz başında açan tohum verir. Bitki birinci yıl bir yandan
şakayıklar hem bahçe süsü, hem de vazo yaprak oluştururken bir yandan da köklerinin
.çiçeği olarak değerlidir. üst bölümüne besin depolar. Bunun sonucun­
ŞAM 223

da bu bölüm etlenip şişkinleşerek top ya da daha sonra sırasıyla Sami ırkından bir kavim
topaç biçimini alır. Sarı, beyaz ya da kırmızı olan A ram iler, A surlular, İranlılar, Ptolemai-
tonları arasında değişen köklerin çapı 5 santi­ oslar, Selevkoslar ve bir A rap kavmi olan Ne-
m etreden başlayarak 20 santim etreye ulaşabi­ batiler’in egemenliğinde kaldıktan sonra İÖ
lir. İrileştikçe odunlaşıp liflendiği için yem ek­ 64’te R om alılar’ın egemenliğine girdi. İS
lik olarak genellikle 5-10 cm çapuldakiler 379’da Bizans İm paratoru I. Theodosius Şam ’
yeğlenir. da bir kilise yaptırdı. Bu kilisede Vaftizci
Kökleri için yetiştirilen şalgamlar ilk yıl, Yahya’nın başının bulunduğu bir türbe de
tohumluk şalgamlar ise ertesi yıl hasat edilir. vardı. Şam 635’te A raplar’ın eline geçtikten
Tohum luk şalgamların birinci yılda tohum la­ sonra Emevi Halifesi I. Velid 706’da bu
nan, ama öbürü gibi iri bir kök oluşturmayan kiliseyi yıktırarak yerine, günümüze kadar
gelmiş olan görkemli Emeviye (Ümeyye)
Camisi’ni yaptırdı.
12. yüzyılda Haçlı ordulan Şam’ı ele geçire­
m ediler; ama kent çevresindeki ovayı birçok
kez yakıp yıktılar. 13. yüzyılda M oğollar’ın
eline geçen Şam’ı, 150 yıl sonra da Tim ur
yağmaladı. Tim ur, ünlü Şam (dam asko) çeli­
ğinden kılıçlar yapan silah ustalarını da Se-
m erkant’a sürdü. Şam 1516’da Osmanlı İmpa-
ratorluğu’nun bir parçası oldu ve tarihinin en
barışçı dönemini yaşamaya başladı.
I. Dünya Savaşı sonrasında 1918’de İngilte­
Ş algam b itkisi
kökün üst re ’nin eline geçen kent, daha sonra Fransız
b ö lü m ü n e besin egemenliği altına girdi. II. Dünya Savaşı
d e p o la ya ra k iri sonunda Suriye bağımsızlığını kazanınca Şam
y u m ru la r
o lu ş tu ru r. da 1946’da Suriye A rap Cum huriyeti’nin baş­
kenti oldu.
Barada Irm ağı’nın suladığı, bol meyve ve
çeşitleri de geliştirilmiştir. Şalgam serin iklim tahıl üretilen geniş bir alanın ortasında yer
bitkisidir. D erin, geçirgen, organik maddece alan kentin beyaz kuleleri incir, badem ve
zengin toprakları sever. kayısı bahçelerinin arasından yükselir. Binler­
Bir sebze olarak şalgamın en çok çorbası, ce yıldan beri bu bölgenin meyveleri dünya­
lapası ve turşusu yapılır, ayrıca suyundan nın her yerine gönderilmektedir.
içecek hazırlanır. Şalgam suyu ülkemizin Şam aynı zam anda önemli bir el sanatları
özellikle güney kentlerinde çok sevilen ve m erkezidir. Şam’ın elle işlenmiş cam eşyaları;
yaygın olarak tüketilen bir içecektir. Şam kumaşı ya da damasko denen desenli
ipek dokum aları; gümüş, altın, pirinç ve bakır
ŞAM. Suriye’nin başkenti olan Şam dünyanın kaplan çok eskiden beri ünlüdür. Güzel
en eski kentlerinden biridir. Akdeniz kıyısın­ dokum alan ve kent çevresinde yetişen mey­
dan 96 km uzakta, Barada Irmağı kıyısında, veleri günüm üzde de kentin gurur kaynağıdır.
denizden 685 m etre yüksekteki bir vahada K entteki m odern sanayiler arasında mobilya,
kurulmuş olan kentten Kutsal K itap’ta da söz basım, deri ve gıda sanayisi kuruluşlan vardır.
edilir. Kutsal Kitap’ta, kör olan Aziz Paulus’ Barada Irm ağı’nın güneyindeki eski kentte
un görmeye başladığı yer olarak söz edilen birçok cami ve pazaryeri ile deve kervanlan-
cadde ve Aziz Paulus’un bir sepet içinde aşağı nın toplanm a yerleri bulunur. A vlulannda fıs­
sarkıtıldığı anlatılan kent surları günümüzde kiyeler bulunan geleneksel evler günümüzde
de Şam’da görülebilir. de varlığını korum aktadır. Kentin en eski ge­
İÖ 1400 gibi çok eski tarihlerde Mısır leneksel yapıları arasında yer alan hanlar,
firavunlarının egemenliği altında olan Şam, m allann birbiriyle değiştirildiği yerlerdir. Ro-
224 ŞAMANDIRA

ya da benzeri başka gazlardan yararlanılabi­


lir; bu gazların alevi, “göm lek” denen özel bir
kılıf yardımıyla akkor parlaklığındaki bir ışık
haline getirilir (bak. AYDINLATMA). Işıklı şa­
m andıralarda, silindirlere sıkıştırılarak doldu­
rulmuş asetilen gazı da kullanılır (bak. ASETİ­
LEN ); bu silindirler şam andıranın içindeki özel
bölm elere yerleştirilir. Ö te yandan, aküm üla­
törlerle çalıştırılan elektrik lambalı şam andı­
ralar da vardır.

Şamandıra Türleri
Çeşitli biçimlerde yapılmış şam andıralar var­
dır. Palam ar şamandırası denen ve açıktaki
Ernest Maass gemilerin bağlanmasında kullanılan şamandı­
S ü le ym a n iye C am isi, Ş a m 'd a ki b irço k cam ide n ralar koni ya da silindir biçiminde olabilir.
b irid ir. G önder şamandırası denenler ise daha çok
işaret amacıyla kullanılır; bunlar suyun içinde
m alılar dönem inden kaldığı sanılan kale, hem en hem en dik olarak duran kaim direkler
1219’da yeniden yapılmıştır. biçimindedir. Kampanalı şam andıralarda de­
H üküm et yapılarının, hastanelerin, otelle­ nizin hareketiyle sallanarak çalan bir çan
rin, fabrikaların, apartm anların, ağaçlı geniş vardır; çanın çalınmasında bazen sıkıştınlmış
caddelerin ve bahçelerin yer aldığı yeni kent Tıavayla çalışan bir tokm aktan da yararlanılır.
Barada Irm ağı’nın kuzeyindedir. Şam’ın nü­ D üdüklü şam andıralar da kam panalılara ben­
fusu 1.292.000’dir (1987). zer, ama bunlarda çan yerine düdük bulunur.
Bir dalga gelip şamandırayı kaldırınca, şa­
ŞAMANDIRA. Sürücüler nasıl yollarda tra­ m andıranın içine hava dolar; dalga geçince
fik işaretlerine, trafik ışıklarına ve özel uyan­ şam andıra alçalır ve içindeki hava sıkışarak
lara gereksinim duyuyorlarsa, denizcilerin de düdüğün çalmasını sağlar. Sisli havalarda
benzeri işaretlere gereksinimleri vardır. Bu bazen deniz çok sakin olur, bu yüzden de
işaretlerin çoğu şamandıralardır. düdüklü ya da kampanalı şam andıralar çalış­
Gem ilere yol gösteren ya da tehlike uyarı­ maz. Oysa sisli havalarda denizcilerin m utla­
sında bulunan şam andıralar denizde belirli ka uyan işaretlerine gereksinimleri vardır. Bu
yerlere demirlenmiş yüzer cisimlerdir. İlk nedenle günüm üzde elektrikle çalışan düdük­
şam andıralar büyük kütükler ya da ahşap lü şamandıralar yapılmıştır.
fıçılardan oluşuyordu. D aha 1066’da A lm an­ O tom atik kam pana, düdük ve ışığı olan
ya’daki W eser Irm ağı’nda seyreden gemilere şam andıralar yaklaşık 6 m etre yüksekliğinde-
şam andıralar yol gösteriyordu. İngiltere’de dir ve ağırlıklan 10 tonun üzerindedir. Bun­
ise şam andıralardan 16. yüzyılda yararlanıl­ larda, düdük donanımının ve safra tankının bu­
maya başlandı ve ilk ışıklı şam andıralar lunduğu bir sualtı kesimi de vardır; şamandıra-
1880’de Tham es Irm ağı’nm ağzına, 1881’de lann “kuyruk” denen bu bölümleri de oldukça
de New York limanının çıkışma yerleştirildi. uzundur. Bu tür büyük ve ağır şamandıralann
Şam andıralar genellikle çelikten yapılır, denize bırakılması ya da denizden çıkanlmasın-
ama camyünü (fiberglas) ve plastik kullanımı da özel vinçli mavnalar kullanılır.
da giderek yaygınlaşmaktadır. Çelikten yapıl­
mış standart büyüklükteki bir ışıklı şamandı­ Şamandıra Kuralları
ranın ağırlığı en az 5 tondur, yüksekliği ise D ar ya da sığ sularda çarpışmaları önlem ek,
5 m etre ya da daha fazladır. gemilerin boğazlarda ve kanallarda doğru
Işıklı şam andıralarda, ışık kaynağı olarak hatlar üzerinde seyretmelerini sağlamak am a­
şamandıraya doldurulmuş propan gazından cıyla, ortak bir işaret şamandıraları sistemin­
ŞAMANDIRA 225

den yararlanılır. Ne var ki, 19. yüzyılın sistemin tam olarak yürürlüğe konması ola­
sonlarında ışıklı şamandıraların ortaya çıkma­ naklı olmadı. G ene de bazı ülkelerde uygu­
sıyla birlikte, şam andıraların nasıl kullanıla­ lanm akta olan bu sistem hem lateral, hem de
cağı konusunda hep bir anlaşmazlık olmuştur. kardinal sistemleri içerir. Enkazlar ise yeşil
Özellikle, bazı ülkelerde seyir hattının iskele ışıkla belirtilir.
(sol) yanını göstermek için kırmızı ışık kulla­
nılırken, başka ülkelerde kırmızı ışık geminin Modern Sistemler
sancak (sağ) yanını gösterm ekte kullanıl­ Son dönem lerde, çeşitli kurallardan oluşan iki
mıştır. Türkiye’de geçerli olan sisteme göre ayrı sistem geliştirilmiştir. Bunlardan birinde,
iskele yönü kırmızı, sancak yönü ise yeşil ışık­ kanalların iskele yanı kırmızı işaretle belirti­
la gösterilir. lir; kardinal ve lateral işaretlerin her ikisi de
K anallarda seyir güvenliğini sağlamak için kullanılır. Ö bür sistemde ise kanalın sancak
iki değişik sistemden yararlanılır. Bunlardan yanı kırmızı işaretle gösterilir ve yalnızca
biri lateral sistem denen borda işareti uygula­ lateral işaretler kullanılır. Birinciye A Siste­
masıdır. Kanaldaki akıntının yönü, geminin mi, İkinciye ise B Sistemi denir.
gidiş yönü olarak kabul edilir ve kanalın A Sistemi’nin kuralları 1977’de Hüküm et-
iskele ve sancak yanları buna uygun renkteki lerarası İstişari Denizcilik Teşkilatı tarafından
ışıklı şam andıralarla donatılır. hazırlanmıştır. Bu sistem daha çok A vrupa,
Uygulanan öbür şam andıra sistemi ise kar­ A frika, Hint Okyanusu, Avustralya ile bazı
dinal sistem denen pusula yön noktaları uygu­ Asya ülkelerinde uygulanır. B Sistemi ise
lamasıdır. Bu sistemde seyir için tehlikeli olan daha çok Kuzey ve Güney Am erika ile
yerler, pusulanın dörtte birlik bölümlerine A sya’nın bazı yerlerinde geçerlidir.
yerleştirilen bir ya da birkaç şam andıra ya da A Sistemi’nde her çeşit deniz işareti birlikte
fenerle işaretlenir. Kardinal sistem özellikle kullanılabilir. Gündüz ve gece boyunca late­
borda işaretlerinin fark edilemediği açık de­ ral işaretlerle kanalın iskele ve sancak yanları
nizlerde ve az sayıda doğal kanalın bulunduğu kırmızı ve yeşil renklerle gösterilir. Enkazla­
derin sularda yararlıdır. rın belirtilmesinde yeşil renk kullanılmaz.
Şam andıra sistemlerinin ortaklaştırılması Kardinal işaretlerle de bölgedeki en derin su
doğrultusunda çeşili girişimler yapılmıştır; bu­ kesimleri gösterilir. Kardinal işaretler sarı ve
na karşın 1970’lerde dünyada hâlâ 30’dan siyahtır; geceleri ise hızlı çakan beyaz ışık kul­
fazla farklı sistem bulunuyordu. M illetler lanılır.
Cemiyeti 1936’da ortak bir şam andıra sistemi­ Şam andıralar, deniz dibinin kum ya da
nin uygulanmasına karar verdi, ama 1939’da çamur oluşuna göre, esen rüzgârların yönü ve
II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi üzerine şiddeti göz önünde tutularak, tek ya da daha

DÜDÜKLÜ
UZUN KONİK
ŞAM ANDIRA PALAMAR
ŞAM ANDIRASI
226 ŞAMANLIK

çok demirle dibe demirlenir. Bazı şam andıra­ Ü stün özellikleri olan kişiler sayılan şaman-
larda beton ağırlıklardan da yararlanılır. Şa­ larda görülen fiziksel ve ruhsal olağandışılık-
m andıra demiri zamanla dibe iyice gömülür. lar çocukluktan ergenliğe geçiş döneminde
Şam andıralar çok yararlı olmakla birlikte, ortaya çıkar. Cin, peri, dev görme, baş
denizcilik kitaplarında denizcilere şam andıra­ dönmesi, sık sık bayılma gibi belirtileri yeme­
lara çok güvenmemeleri tavsiye edilir. Şa­ den içmeden kesilme, insanlardan uzaklaşma,
m andıraların yeri kuvvetli akıntıların etkisiyle orm anda ya da kırda yaşama gibi gelişmeler
değişmiş olabilir, aynca gemi çarpması ya da izler. Buralarda ruhlarla ilişki kurulduğuna
başka herhangi bir nedenle fenerleri de kınl- inanılır. A rtık şaman adayı durum una gelmiş
mış olabilir. Bu nedenle denizcilerin haritala- bu kişi (erkek ya da kadın olabilir) usta bir
nm çok iyi incelemeleri ve geminin rahatlıkla şamanın yanma verilir. O ndan kendinden
geçip geçemeyeceğini anlam ak için kanalın geçme, ruhlarla ilişki kurm a yöntem lerini,
derinliğini ölçmeleri gerekir. dualan, büyüleri, törenleri öğrenir. Bu eğitim
1960’lann sonunda İngiltere, Fransa ve süresi adayın yeteneğine bağlı olmakla birlik­
A B D ’de Büyük O tom atik Seyir Şamandırası te genellikle üç dört yıldır. Sürenin sonunda
(İngilizce kısaltması LANBY) denen dev bir adaya yakınlarının da katıldığı bir törenle
şam andıra türü uygulamaya kondu. Deniz fe­ “Şamanlık asası” verilir.
nerlerinin yerini alan bu şam andıralan çalış­ Şamanlarm en önemli uygulamaları hasta­
tırm ak için görevlilere de gerek yoktur. lan iyileştirmeleri ve ölülerin ruhlarının öbür
LA N B Y ’lerin çapı yaklaşık 12 m etre, ağırlık- dünyaya yaptıkları yolculuğa eşlik etm eleri­
lan 80 tonun üzerinde, fenerlerinin suyun üs­ dir. Şam anlık’a göre hastalık ruhun bedenden
tündeki yüksekliği ise 12 m etredir. Işığı 20 km aynlıp kaybolmasından dolayı ortaya çıkar.
uzaktan görülebilen şam andıra feneri dizel je ­ Şaman kaybolan ruhu bulup getirir ve hasta­
neratörle çalıştırılır. Bazı LA N B Y ’lerde güç­ nın bedeniyle bütünleştirir. Şam anlık’ta ölü­
lü sis sinyalleri, bazılannda da radyobiykınlar lerin ruhlarının öbür dünyaya giderken çeşitli
vardır. tehlikelerle karşılaşacaklarına inanılır. Bu
LA N B Y ’ler tam am en otom atik olarak çalı­ yüzden şaman ruha eşlik eder, tehlikeleri
şır, am a gene de karadan denetlenir. Tüm önler. Şamanlar ayrıca toplum a kötülük geti­
aletlerin çalışması sürekli olarak izlenir ve ren bütün ruhlarla da savaşırlar.
herhangi bir bölüm ünde bozukluk olduğunda Şamanlarm uygulamaları sırasında giydik­
aygıttaki radyo otom atik olarak durum u kıyı leri giysinin ve boyunlarına astıkları davulun
görevlilerine bildirir. Norm al koşullarda özel anlamı vardır. Ü stü hayvan motifleriyle
LA N BY ’ler 12 ay bakım gerektirm eden gö­ süslü giysi şamanın koruyucusu sayılır. Bir
rev yapabilir. yüzü deri kaplı, öbür yüzü boş olan davulun
Palam ar şam andıralan lim anlarda yer ka­ üstündeki motiflerin de şamana uygulamaları
zanmayı sağlar ve gemilerin açıkta demir sırasında yardımcı olduğuna inanılır. Ö rne­
atm a sorununu çözer. Palam ar şamandıraları ğin, at motifi şamanın uzaklara kolayca git­
zincirlerin yardımıyla dibe demirlenir. mesini, merdiven motifi ise göğe tırmanm ası­
nı sağlar. Bazı topluluklarda şamanın davula
ŞAMANLIK. D oğaüstü varlıklarla ilişki kura­ binerek göğe çıktığına ya da yeraltına indiğine
bilme yeteneğine ve hastalıkları iyileştirme inanılır. Şaman eğer görevini bırakırsa giysisi
gücüne sahip olduklanna inanılan din adanı­ ve davulu bir ağaca asılır. Ölüm ünde de
lan (şam anlar) çevresinde oluşmuş bir inanç bütün eşyalarıyla birlikte m ezara konulur.
sistemidir. Şamanlık A sya’da yaygın olmakla Şamanlar ezberledikleri dualar, ilahiler, bü­
birlikte, aynı tem ele sahip inançlara Kuzey ve yüye yardımcı olan öyküler dolayısıyla toplu­
Güney A m erika’da, A frika’da, A vustralya’da m un yazınsal dağarını hem korum uşlar, hem
ve H indistan’ın bazı kesim lerinde de rastlan- de katkıda bulunmuşlardır. G elenek ve göre­
m aktadır. Şaman sözcüğü bir Ural-A ltay dili nekleri iyi bilen kişiler olmalarıyla da toplum ­
olan Tunguzca’dan gelmedir. T ürk topluluk- sal değerlerin sürekliliğini sağlamada önemli
lannda ise “kam ” sözcüğü kullanılmıştır. rol oynamışlardır. Şamanlık çeşitli T ürk top­
ŞAN 227

lulukları arasında da yaygınlık kazanmış ol­ fark edeceksiniz. Sesin vurgusundaki bu iniş
m akla birlikte, T ürkler’in büyük bölümü do­ çıkışa tonlam a (entonasyon) diyoruz. Şimdi,
ğa güçlerine, atalarına ve gök tanrıya tapınış­ tümceyi bir kez daha aynı tonlamayla yinele­
tır. 7. yüzyıldan sonra Türkler arasında sıra­ yin, am a bu kez sözcükleri daha yavaş söyle­
sıyla Budacılık, Manicilik ve Müslümanlık yin ve her sözcükte bir ya da iki saniye
yayılmış, ama özellikle halk arasında Şaman- bekleyin. Eğer yeterince beklerseniz, her
lık’ın bazı öğeleri bu inançlara karışarak sözcükte ağzınızdan değişik bir nota çıktığını,
varlığını sürdürm üştür. bir başka deyişle “şan yaptığınızı” fark eder­
siniz.
ŞAMFISTIĞ1 bak. ANTEPFISTIĞI. İnsan sesi doğal bir müzik aleti sayılır. Ne
var ki, zengin bir tınıya (ya da ses rengi) ve
ŞA N , insan sesiyle müzik yapma sanatıdır. ses çeşitliliğine sahip olabilmek için şan eğiti­
Çoğu kimse basit melodileri oldukça güzel bir mi gereklidir. Şan eğitimi gören bir şarkıcı
biçimde söyleyebilir, ama bu o kimsenin şan sesini çeşitli yükseklik derecelerine ve değişik
sanatçısı olduğu anlam ına gelmez. Şan eğiti­ notalara göre ayarlamayı, sesleri kesintisiz
minde akciğerlerin, gırtlaktaki ses tellerinin, olarak nasıl çıkarması gerektiğini ve sesini
kafatası ve göğüs boşluklarının, dil, dam ak, sözcükleri en iyi iletebileceği biçimde kullan­
diş ve dudakların en etkili biçimde kullanıl­ mayı öğrenir. Şarkı söyleyen bir kimsenin ses
ması öğretilir. telleri, akciğerlerdeki, kafatası ve göğüs boş­
Konuşmayla şarkı söyleme arasındaki farkı luklarındaki havayı da titreştirir. Eğitim gör­
göstermek için basit bir örnek verelim. Önce müş bir şancı, ses üreten bu m ekanizmaları
şu tümceyi, her zaman söylediğiniz gibi söyle­ nasıl kullanması gerektiğini bilir. Örneğin,
yin: Biraz süt istiyorum. Bu sözcükleri söyler­ göğüs boşluğundan pes (kalın), kafatası boş­
ken sesinizin belirli bir biçimde inip çıktığını luğundan tiz (ince) sesler çıkarır. Bu sesler
Suna Korat’ın İzniyle
kafa sesi ve göğüs sesi olarak tanımlanır. Ağız
boşluğunda oluşan rezonans, sesin ağızdan
çıktığı andaki son tınısını belirler (bak. Ses).
İnsan sesleri türüne göre çeşitli gruplara
ayrılır. Çocukların genellikle tiz soprano ya
da alçak alto sesi vardır. Yetişkinlerin sesi
kadın ve erkek seslerine göre gruplanır.
Kadın sesleri soprano (ince ve tiz) ya da alto
(kalın), erkek sesleri tenor (ince) ya da bas
(kalın) olmak üzere kabaca ikiye ayrılır.
Kadın sesleri soprano, m ezzosoprano (sopra­
no ve alto arası), tiz ve kalın alto (kontralto),
erkek sesleri ise alto ya da kontrtenor, tenor,
bariton (tenor ve bas arası) ve bastır.
O perada solo sesler orkestranın ya da
koronun sesini bastıracak kadar güçlü olmalı­
dır. A lm an operalarında heldentenor olarak
adlandırılan baş erkek oyuncu son derece
güçlü sesi olan tenorlar arasından seçilirdi.
Alm an besteci Richard W agner gibi bestecile­
rin operalarında orkestra müziğine ağırlık
vermesi şarkıcıları yeni ses büyütme yöntem ­
leri aram aya yöneltti. W agner’ın operaları
genellikle, dramatik soprano olarak adlandırı­
lan, sesi güçlü bir soprano için yazılmış özel
T ü rk opera sanatçısı Suna Korat. bir bölümle sona erer. Georg Friedrich Hân-
228 ŞANGHAY

del’in ya da Johann Sebastian B ach’ın opera­ hay, önceleri bir liman ve ticaret kenti olarak
ları, solo bölümlerin yanı sıra sesini koroyla gelişti. 20. yüzyılın ikinci yarısında bir sanayi
da bütünleştirebilen şan sanatçıları gerektirir. merkezine dönüştü.
Küçük orkestralarda çalışmaya uygun, ince A şın kalabalıklaşm a ve çevre kirliliği her
sesli şan sanatçıları genellikle lirik sesler zaman Şanghay’ın önemli sorunları olmuştur.
olarak tanımlanır. N ota ve gam değişimleri Sanayileşme, havanın ve suyollarının kirlen­
arasındaki geçişi hafif ve kıvrak bir biçimde mesini önemli ölçüde artırdı. Çevre kirliliğini
gerçekleştiren sopranolara koloratur soprano azaltmak amacıyla atıkların değerlendirilmesi
denir. yoluna gidildi ve hüküm et insanları kent
Piyano eşliğindeki solo şarkıların, şiirin m erkezinden uzaklaştırm ak için kent dışında
tem asına uygun bir tarzda söylenmesi gere­ çok sayıda konut yaptı. Şanghay kentinin,
kir. Bu tarz en çok Franz Schubert ve R obert banliyöleri ve bölge sınırlan içinde kalan
Schum ann’ın rom antik şiirlerden müziğe tarım alanlarıyla birlikte toplam yüzölçümü
uyarladıkları, lied denilen Alm an şarkılarında 6.185 km2’dir. Kent nüfusu 7.112.000’dir
kullanılır. (1988).
Ayrıca bak. A lman SANATI VE MÜZİĞİ; KONUŞ­ Çin’in en nitelikli ve yüksek ücretli işgücü­
MA; Koro ve Koral Müzîk; O pera ; Şarki. nün bulunduğu Şanghay’daki önemli sanayi­
ler dem ir çelik, m akine, kimya ve petrokim-
ŞANGHAY ya da Pinyin yazılışıyla Shanghai, yadır. Çok fazla çevre kirliliği yaratmayan
Asya anakarasının en büyük kentidir. Aynı dokum a, ayakkabı, lastik ve ferm uar üretimi
zam anda dünyanın en büyük kentlerinden gibi hafif sanayiler ise giderek gelişmektedir.
biri olan Şanghay, Yangtze Irm ağı’nm ağzı Şanghay’da kol saati, fotoğraf makinesi ve
yakınlarında yer alır (bak. Y angtze Irmaği). radyo da üretilm ektedir.
Çin H alk C um huriyetinin ikinci limanı olm a­ Çin’in ilk iki nükleer reaktöründen birini
sının yanı sıra başlıca sanayi ve üretim m erke­ barındıran kent, önemli bir elektrik üretim
zidir. merkezidir.
Adı “deniz kıyısında” anlam ına gelen Şang­ Şanghay’ın eski bölüm ünde hâlâ insanın

Sven Gillsater— Trofoto Bildbyra

Ş a n gh ay'da ki ırm ak ve deniz lim a n ın d a n , okyanusu aşan g e m ile rin yanı sıra m a vn a la r da yara rlan ır.
ŞANLIURFA 229

kolayca yolunu şaşırabileceği dar ve kalabalık ŞA N LIU R FA İLİNE İLİŞKİN BİLGİLER


sokaklar vardır. Yeni kentin içinden geçen
ana cadde Nanking’in Çin’deki en işlek cadde YÜZÖLÇÜMÜ: 18.584 km2.
olduğu söylenir. Kentin en büyük mağazası­ NÜFUS: 1.009.084 (1990).
nın yanı sıra birçok lokanta ve otel de bu cad­ İL TRAFİK NO: 63.
dede yer alır. Bugün Zhongshan Lu adıyla İLÇELER: Şanlıurfa (merkez), Akçakale, Birecik, Bozova,
Ceylanpınar, Halfeti, Harran, Hilvan, Siverek, Suruç,
bilinen Bund Caddesi ise H uangpu Irm ağı’nın Viranşehir.
oluşturduğu bir limanın kıyısında yer alır. Ir­ İLGİ ÇEKİCİ YERLER: G ölpınar orm an içi dinlenm e yeri;
mağa koşut uzanan caddenin üstünde banka­ Harran; Sum atar; Urfa Kalesi; Urfa Ulucam isi; Hali-
lü'r-Rahman ve Ayn-ı Zilha gölleri; Halilü'r-Rahm an,
lar ve işyerleri bulunur. Şanghay her zaman Sultan Haşan Padişah (Tokdemir), Beylerbeyi, Kadı-
uluslararası bir kent olmuştur. Kent m erke­ oğlu ve Rızvaniye cam ileri; Akcami (Nim etullah Ca­
m isi); Mevlahane Hanı, Güm rük Hanı Kervansarayı;
zindeki batı tarzında yapılar yıkılmadığından, Kırk M ağaralar; Şanlıurfa Müzesi.
günüm üzde de başka Çin kentlerinden farklı
olarak uluslararası görünüm ünü sürdürür.
Şanghay başlangıçtaki ticari gelişimini A v­ lizler, daha sonra da Fransızlar tarafından iş­
rupalI ve A B D ’li tüccarlara borçludur. Çin’de gal edildi. Fransız askerlerine karşı silahlı m ü­
ilk yabancı tüccarların yalnızca K anton’da cadele vererek yiğitçe karşı koyan U rfalılar’m
iş yapm alarına izin verildi (bak. Kanton). direnişi sonucunda işgalciler 1920’de yöreden
1842’de, antlaşma limanları adıyla bilinen beş çekildi. Y öre halkının destanlar yaratarak ba-
Çin limanı daha yabancılara açıldı. Bunlardan
Emin Hakarar
biri olan Şanghay, 1851’de Çin ticaretinin ya­
nsını gerçekleştiriyordu. Bunu izleyen dö­
nem de hızlı bir gelişme gözlendi. Rıhtım da
daha çok iskele ve am bar yapıldı, daha büyük
gemiler girebilsin diye ırm ak derinleştirildi.
Batı tarzında büyük evler, bankalar ve işyer­
leri yapıldı.
Zam anla Şanghay’ın önemi arttı. Bir de­
miryolu m erkezi oldu. Kenti Yangtze Irm ağı’
na ve H angzhou, Nanking, Pekin gibi kentle­
re bağlayan gelişmiş bir suyolu ağı sayesinde
Şanghay Çin’in ticaret m erkezi haline geldi.
Şanghay, Çin’le antlaşma yapan uluslarca
korundu. A m a 1937’de Çin’le savaşa giren
Japonlar Şanghay’ı işgal ettiler ve 1945’te II.
Dünya Savaşı sona erinceye kadar ellerinde
tuttular.
H er zaman bir eğitim ve bilim m erkezi olan
Şanghay’da kültürel ortam da gelişmiştir. Çin Ş an lıurfa kenti Karakoyun D e resi'n in çevresine
ya yılm ıştır.
Komünist Partisi 1921’de bu kentte kurulmuş
ve Kültür Devrimi 1966’da burada başla­
mıştır. şarıya ulaştırdığı bu direnişin anısına ilin ve il
merkezinin adı 1984’te çıkanlan bir yasayla
ŞANLIURFA ilinin hem en tüm üne yakını Şanlıurfa olarak değiştirildi.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yer alır. İlin İlkçağ ve ortaçağda birçok uygarlığın beşiği
kuzey kesimindeki topraklardan küçük bir olan topraklarda yer alan Şanlıurfa yöresi,
bölümü ise Doğu A nadolu Bölgesi’nin sınırla­ M ezopotam ya’nın kuzey kesimindeki önemli
rı içinde kalır. yerleşim alanlarm dandı. Y öredeki başlıca
İlin ve il merkezinin eski adı U rfa’dır. Yö- yerleşim yerlerinden biri olan ve “peygam ber­
e, I. D ünya Savaşı’nın bitiminde önce İngi- ler kenti” de denen bugünkü il merkezine
230 ŞANLIURFA

Ata İnşaat Ltd. Şti. ’nin İzniyle


Fırat Irm a ğ ı'n ın üzerinde kuru la n A ta tü rk Barajı.

ilişkin birçok efsane vardır. B unlardan biri him, “Balta kimdeyse putları o parçalam ıştır”
şöyledir: Bir zam anlar yöre Babil hüküm darı der. Nem rud ise bir taş parçasının böyle bir iş
N em rud’un egemenliği altındaydı. Nem rud, yapamayacağım söyler. Hz. İbrahim Nem-
halkı kendi putlarına tapm aya zorlamaktaydı. rud’a ve kendisini dinleyen halka, “kötülüklere
Buna karşı çıkan Hz. İbrahim (bak. İBRAHİM, karşı koruyucu, adalet dağıtıcı olarak ve
Hz.), bir baltayla tüm putları parçalar ve bereket sağlayacağı um ularak tapılan taşları
baltayı en büyük putun om zuna asar. N em rud Tanrı olarak kabul ettiklerine göre, en büyük
tarafından suçlanarak yargılanan Hz, İbra­ putun öteki putları parçalayabileceğini de

MALATYA Karakaya
Devegeçidi
Baraj
Gölü

Atatürk DİYARBAKIR
SİVEREK
ADIYAMAN

HİLVAN

MARD N
BOZOVA
HALFETİ VİRANŞEHİR

BİRECİK

Ş an lıurfa ili to p ra k la rın ın hem en tü m ü


SURİYE G ün e yd o ğ u A n a d o lu B ö lg e si'n d e ye r
alır.
ŞANLIURFA 231

Ara Güler
Fırat Irm ağı kuzeyde ve batıda Ş an lıurfa ilin in sınırların ı o lu ştu ru r,

kabul etm eleri gerektiğini” anlatır. Yargılama olarak adlandırılır. Kutsal sayılarak dokunul­
sonunda N em rud, Hz. İbrahim ’in yakılarak m ayan balıkları elleyenlerin öleceğine ve göl
öldürülmesini buyurur. Kentin büyük bir sularının hastalıkları iyileştireceğine inanılır.
alanına dağ gibi odunlar yığdıran ve böyle bir
yığın ateşlendiğinde sıcaktan yanma y a k la ş ıl­ Doğal Yapı
mayacağım düşünen N em rud, U rfa Kalesi’n- O rta yükseklikteki dalgalı düzlüklerden olu­
de yaptırdığı iki sütun arasına gerilecek bir şan il topraklan, doğuda Karacadağ’dan, batı­
halatla Hz. İbrahim ’in ateşe fırlatılmasına da Fırat Irmağı vadisine kadar uzanır. G enel­
karar verir. Hz. İbrahim ’e sevdalanan Nem- likle kuzeyden güneydeki Suriye düzlüklerine
ru d ’un evlatlığı Zeliha’nm (Zilha) yakarışları doğru gidildikçe alçalan bu topraklar, G üney­
yarar sağlamaz ve hazırlıklar tam amlanınca doğu Anadolu Bölgesi’nin orta kesiminde yer
İbrahim ateşlenen odun yığınına fırlatılır. Hz. alır. Kuzeydoğu kesimi engebelendiren Kara-
İbrahim ateşe düşer düşmez o alanda hem en cadağ’m güney bölüm ündeki, 1.895 m etreye
bir göl oluşur, yığın halindeki odunlar da erişen M andal Tepesi ilin en yüksek noktası­
birer balığa dönüşür. D urum u üzüntüyle izle­ dır. Sönmüş bir yanardağ olan Karacadağ’dan
yen Zeliha’nm sel gibi akan gözyaşları da çıkmış olan lavların katılaşmasıyla bu kesim­
yakındaki küçük gölün oluşmasına yol açar. de oluşan kurak, kayalık ve taşlık arazi
Osroene Krallığı dönem inde yaptırılan kale­ nedeniyle M andal Tepesi’nin yer aldığı dağlık
deki iki sütun eskiden beri halk arasında alan T akırtukur Dağı adıyla anılır. İlin orta
“m ancınık” adıyla anılır. Kent halkı için kesiminde yer alan 600-700 m etre yüksekli­
kıyıları dinlenme alanı olarak düzenlenen ğindeki geniş dalgalı düzlükler Şanlıurfa (U r­
göller ise H alilü’r-R ahm an ve Ayn-ı Zilha fa) Yaylası olarak adlandm lır. Bu yaylayı
232 ŞANLIURFA

kuzeydoğudaki D iyarbakır Havzası’ndan etkisi altında kalır. Yıllık ortalam a yağış


(bak. DİYARBAKIR) Karacadağ, batıdaki Gazi­ m iktarı 500 milimetreyi bulmayan Şanlıurfa
antep Yaylası’ndan da Fırat Irmağı ayırır. Sel kentinde, kışın —10°C’nin altına düşen soğuk­
yatakları ve küçük akarsu vadileriyle yarılmış lara ve yazın da 45°C’yi aşan, ülkemizdeki en
olan bu düzlükte yükselen tepelerin hiçbiri yüksek hava sıcaklıklarına rastlanır. 180 km
1.000 m etreyi aşmaz. Şanlıurfa Yaylası’nm kadar kuzeydoğusunda yer alan Diyarbakır
Suriye sınırına doğru gidildikçe alçalan güney kentinde yılda ortalam a karla örtülü gün
kenarında yer alan H arran ve Suruç ovaları sayısı 12 günden çokken, Şanlıurfa’da yalnız­
ilin en önemli tarımsal alanlarını oluşturur ca üç gündür.
(bak. H a r r a n OVASİ). Yaylanın Fırat Irmağı Şanlıurfa, orm an örtüsü açısından ülkem i­
vadisine doğru gidildikçe alçalan kuzey ve zin en yoksul illeri arasında yer alır. İlin doğal
kuzeybatı kenarındaki düzlüklerin büyük bö­ bitki örtüsü bozkırlardan oluşur.
lümü A tatürk baraj gölünün suları altında
kalmıştır. Tarih
Şanlıurfa ili topraklarından çıkan sular, Yapılan kazı ve araştırm a sonuçlarına göre
kuzey ve batıda doğal sınır oluşturan Fırat Şanlıurfa yöresinde, günüm üzden yaklaşık
Irmağı (bak. F i r a t I r m a ğ i) aracılığıyla Basra 100 bin yıl önce başlayan Yontm a Taş Dev-
Körfezi’ne ulaşır. Bu topraklardan çıkarak il ri’nden beri insanların yaşadığı anlaşılm akta­
sınırlan içinde ve Suriye’de Fırat Irm ağı’na dır. Bu topraklar İÖ 2. binyıl boyunca H u n i­
katılan derelerin hem en tüm ü yazın kurur. ler ile M itanniler’in yurduydu. M itanni Krallı-
Şanlıurfa ilinde önemli bir doğal göle rastlan­ ğı’nın sınırlan içinde yer alan yöre, İÖ 14.
maz. Fırat Irmağı üzerinde yapılan A tatürk yüzyılda H ititler’in yönetimine girdi. M ezo­
B arajı’nm ardında sulann birikmesiyle oluşan potam ya’nın kuzey kesiminde yer alan bu
göl, ülkemizdeki en büyük yapay göldür. Bu topraklara İÖ 11. yüzyıldan sonra A ram iler
baraj gölünün bir bölüm ü il sınırları içinde yerleşti. İÖ 9. yüzyıl ortalarında A surlular’ın,
kalır. İlde yer alan bir başka yapay göl de daha sonra da M edler’in ve Babilliler’in eline
Hacıhıdır baraj gölüdür. geçen yöre, İÖ 6. yüzyılda Persler’in egem en­
Gündüz ile gece arasında olduğu kadar liği altındaydı. İÖ 4. yüzyılın ikinci yarısında
mevsimler arasında da önemli sıcaklık farkları Büyük İskender tarafından M akedonya Kral-
görülen Şanlıurfa ili yazlan sıcak ve kurak, lığı’na bağlanan topraklar arasında yer alan
kışlan ise soğuk ve yağışlı olan kara ikliminin yörede Selevkoslar’ın yönetiminden sonra

Nazım Timuroğlu

R ızvaniye Cam isi


(solda), H a lilü 'r-R a h m a n
C am isi (sağda), Balıklı
G öl o la ra k b ilin e n
H a lilü 'r-R a h m a n ve
A yn-ı Z ilh a g ö lle ri
(ortada).
ŞANLIURFA 233

Solda: Selçuklu d ö n e m in d e n kalan ünlü


H arran M edresesi. Üstte: H a rran'ın sivri
kub be li kerp iç evleri.

Osroene Krallığı kuruldu. Bir süre Ermeniler’ Ekonomi


in yönetimi altında yaşayan O sroene, Part- 1985 nüfus sayımı verilerinden anlaşıldığına
lar ile Rom alılar arasında el değiştirdikten göre yansından fazlası kırsal yörelerde yaşa­
sonra İS 117’de R om a İm paratorluğu’na bağ­ yan Şanlıurfa ili halkı geçimini daha çok
landı. 3. yüzyılda Sasaniler’in saldırısına uğra­ tarım dan sağlar. Ilıman iklimi ve çevresindeki
dı ve Bizans yönetimindeyken 7. yüzyılda orm anlarla günüm üzdekinden oldukça farklı
A raplar’ın eline geçti. 11. yüzyılın ilk yansın­ bir görünüm de olan Şanlıurfa yöresinde 8.
da gene Bizans İm paratorluğu’nun egemenli­ yüzyılda yaygın olarak sulamayla tahıl üretim i
ği altına giren yöre bu yüzyılın sonlannda yapılıyordu. G iderek çoraklaşan bu toprak­
Selçuklular’a bağlandı. 1098’de U rfa Haçlı larda kuru tarım la yapılan bitkisel üretim de
Kontluğu kuruldu. D aha sonra Zengiler, Ey- verimin düşmesi, susuzluk ve öteki nedenlerle
yubiler ve Mısır Eyyubileri tarafından yöneti­ hızla yoksullaşan yöre, ülkemizin en geri
len U rfa yöresi, 13. yüzyılda Moğol istilasına kalmış illeri arasında yer alır. Kısa adı G A P
uğradı. Yöre halkının bir bölüm ü Moğol olan Güneydoğu Anadolu Projesi’nin (bak.
ordusu tarafından kılıçtan geçirildi. 15. yüz­ G üneydoğu A nadolu B ölgesî) gerçekleşm e­
yılda T im ur’dan sonra Akkoyunlular, M em ­ sinden sonra Şanlıurfa topraklannda önemli
lûklar ve Safeviler’in egemenliğine giren U rfa bir verim artışı olması beklenm ektedir.
yöresi, 1517’de Osmanlı topraklarına katıldı. Suruç ve H arran ovalarıyla Ceylanpınar
Halkı K ürtler, R um lar, Süryaniler, A raplar, ilçesindeki düzlükler ilin başlıca tanm sal alan­
Erm eniler, Keldaniler ve T ürkm enler’den larıdır. Bu alanlarda yetiştirilen başlıca bitki­
oluşan yörede asıl adı Abdülhalim olan Kara- sel ürünler buğday, arpa, m ercim ek, pam uk
yazıcı’nın önderlik ettiği Celali Ayaklanm ala­ ile meyve ve sebzedir. Şanlıurfa ilinin A kde­
rı (bak. CELALİ AYAKLANMALARI) 16. yüzyıl niz ikliminden etkilenen batı kesim inde, ara-
sonları ile 17. yüzyıl başlannda önemli ölçüde lannda antepfıstığı ve zeytin de olmak üzere
etkili oldu. yaygın biçimde meyvecilik yapılır. T ür­
I. D ünya Savaşı’ndan sonra U rfa yöresinin kiye antepfıstığı üretiminin yarısı, kırmızı
önemli bir bölüm ü 24 M art 1919’da İngilizler m ercimek ve susam üretim inin de dörtte bir
tarafından işgal edildi. Musul konusunda an­ kadan Şanlıurfa ilinden elde edilir. İldeki
laşmaya varılması üzerine İngilizler’in boşalt­ başlıca tanm sal kuruluş Ceylanpınar T anm
tığı U rfa, 30 Ekim 1919’da Fransızlar’ın eline İşletm esi’dir.
geçti. İşgale karşı U rfalılar’ın başlattığı silahlı Hayvancılık daha çok koyun ve kıl keçisi
m ücadele başarıya ulaştı ve Fransızlar 11 yetiştiriciliğine dayanır. Eskiden ilin başlıca
Nisan 1920’de U rfa kentinden, 4 Haziran hayvansal ürünü olan U rfa yağının üretim i,
1920’de de tüm yöreden çekildi. m argarinlerin yaygınlaşmasından sonra öne-
234 ŞANLIURFA

Dem iryolu hattının birkaç m etre güneyinden


geçer. İlde yetiştirilen bazı bitkisel ve hayvan­
sal ürünler Ceylanpınar, A kçakale ve Mürşit-
pınar sınır kapıları aracılığıyla A rap ülkeleri­
ne gönderilir.
Yeraltı kaynakları açısından yoksul olan
ilin doğal değerleri arasında yer alan ceylanlar
için Ceylanpınar ilçesinde, kel aynaklar için
de Birecik ilçesinde Fırat Irm ağı’nm kıyısında
kurulm uş olan üretm e istasyonları vardır.

Toplum ve Kültür
İlkçağda ticaret açısından büyük önem taşı­
yan kervan yollarının geçtiği Şanlıurfa yöresi
çok eski bir yerleşim alanıdır. İÖ 2. binyılm
başlarından kalma bazı kaynaklarda H ar­
ran kentinin adına rastlanır. Burada adına bir
tapmak yapılmış olan Ay tannsı Sin, Asurlular
tarafından da benimseniyordu. A sur im para­
torlarından A surbanipal’in erkek kardeşlerin­
den birini H arran’daki Sin Tapınağı’na rahip
olarak gönderdiği söylenir. Yıldızlara tapan­
ların dini olan Sabiilik bu yöreye özgü bir
dindi ve İÖ 7. yüzyılda H arran Sabiilik’in
Erdal Yazıcı
merkeziydi. H arranlılar, M üslüman Arap-
U rfa Kalesi ve O sroene K rallığı d ö n e m in d e n iki lar’ın egemenliği sırasında baskı ve zulüm
sütu n. görm elerine karşın Sabiilik’i terk etm ediler.
Yıldızlara tapıyor olmaları H arranlı Sabiiler
mini yitirmiştir. Elde edilen hayvansal ürün­ arasında astronomiye ilgiyi artırdı. H arran
ler et kom binası, süt ürünleri ve yün,ipliği M edresesi’nde astronom i dalında araştırm ala­
fabrikaları ile tabakhanelerde değerlendirilir. rın yürütüldüğü bilinen bir gözlem kulesinin
Şanlıurfa ilinde fazla gelişmemiş olan sana­ yapılmasının bu ilgiden kaynaklandığı sanıl­
yi genellikle tarım a dayalıdır. Tarım alet ve m aktadır. Edessa kenti (bugün Şanlıurfa ken­
m akineleri, pam uklu dokum a, halı, un, m ey­ ti) ise Hıristiyanlık’ın ilk dönem lerinde önem ­
ve suyu, şarap ve çimento fabrikalarıyla li bir dinsel merkezdi. Edessa Kralı IX. A bgar
zeytinyağı ve sabun im alathaneleri ildeki en ilk Hıristiyan devlet başkanıydı. 2. yüzyıldan
önemli sanayi kuruluşlarıdır. sonra Edessa’da konuşulm aya başlayan Sür-
İlkçağdan beri önemli kervan yollarının yanice, Eski Yunan uygarlığının kültürel biri­
geçtiği bu yöredeki yerleşim yerleri birer kiminin A raplar’a iletilmesini sağladı. Şanlı­
ticaret merkeziydi. G ünüm üzde de ülke ça­ urfa ve H arran kentleri, 9. ve 10. yüzyılda
pında önem taşıyan bazı kara ve demiryolları bölgenin başlıca bilim ve kültür m erkezleriy­
Şanlıurfa ili topraklarından geçer. Bunlardan di. Yapılan kazı ve araştırm alarda elde edilen
biri doğudaki H abur sınır kapısından gelip arkeolojik bazı buluntular ile yöreden derle­
batıdaki Osmaniye yakınında E-5 Karayolu’ nen etnografik yapıtlar, 1968’de ziyarete açı­
na bağlanan E-24 Karayolu, bir başkası da lan Şanlıurfa M üzesi’nde sergilenm ektedir.
Bağdat Dem iryolu’dur. Bağdat D em iryolu’ İldeki başlıca eğitim ve kültür kurum lan
nun bir özelliği de Türkiye-Suriye sınırını Dicle Üniversitesi’ne bağlı Şanlıurfa Z iraat
belirlemesidir. G üneyde Şanlıurfa ili toprak­ Fakültesi ile G aziantep Üniversitesi’ne bağlı
larının da sona erdiği kesimde kabaca doğu- Şanlıurfa İlahiyat Fakültesi ve Şanlıurfa M es­
batı doğrultusunda uzanan bu sınır, Bağdat lek Y üksekokulu’dur.
ŞAP HASTALIĞI 235

Günüm üzde özellikle il m erkezinde sürdü­ ŞA P. Evlerde kullandığımız saydam kristal


rülen başlıca geleneksel el sanatlan bakırcılık, yapılı şapın çok çeşitli kullanım alanları var­
kuyumculuk ve dokumacılıktır. dır. Şap kristalleri yaklaşık yüzde 45 oranında
su içerir. Kristal yapılı şap ısıtılarak suyu bu-
İl Merkezi: Şanlıurfa harlaştınlırsa geriye, “kavrulmuş şap” adı ve­
Kentin eski bir yerleşme yeri üstünde, Selev- rilen beyaz bir toz kalır. Şap kristalleri suda
koslar tarafından İÖ 4. yüzyılın sonunda kolayca çözünerek, kanamayı durdurm a ve
kurulduğu bilinmektedir. K urdukları yeni organik dokuları sertleştirme özelliği olan bir
yerleşim m erkezini Y unanistan’ın M akedon­ çözelti oluşturur. Şap kan durdurucu özelliği
ya bölgesindeki Edessa kentine benzeten nedeniyle, sakal tıraşından sonra losyon ya da
Selevkoslar, buraya da aynı adı verdiler. kantaşı biçiminde kullanılır. Şap çözeltisi bit­
Edessa, bölgede yaşarken Hıristiyan dinini ilk kisel dokulan da sertleştirdiği için, turşulann
olarak kabul eden ve öteki puta tapan Arami diri ve gevrek olması amacıyla turşu yaparken
topluluklanndan ayırt edilmek için kendileri­ de kullanılabilir.
ne “Suriyeli” anlam ında Süryani adını veren Boyarmaddeyi bağlam a özelliği nedeniyle
halk için önemli bir dinsel m erkezdi. Urfa şap boyacılıkta renk sabitleştirme maddesi
adının Süryanice O rhai ya da Urhai sözcüğün­ (m ordan) olarak kullanılır. Alçının sertleşm e­
den kaynaklandığı sanılmaktadır. sini hızlandırm ak, kâğıt ham uruna pekişik bir
Yakın yıllara kadar Urfa adıyla anılan kent, yapı kazandırm ak ve kabartm a tozu yapmak
H arran Ovası’nın kuzeybatısında, Şanlıurfa için de kullanılan şapın en önemli kullanım
Yaylası’nın güney kesiminde yer alır. Kentin alanı, içme suyunun ve atık suların arıtılması­
eski merkezi, N em rut Kalesi olarak da bilinen dır. Çam urlu ve kirli sulara katılan az m iktar­
U rfa Kalesi’nin surlarının içindeki ve çevre­ daki şap, sudaki katışkıların dibe çökmesini
sindeki alandır. Özellikle toprak dağılımında­ sağlar.
ki eşitsizlikler ve tarım alanlannın önemli bir
bölüm ünün büyük toprak sahiplerinin elinde Şap Türleri
bulunması nedeniyle 1950’lerden sonra kırsal Şap çok eski zam anlardan beri bilinir ve kul­
alanlarda yaşayan halkın bir bölümü kente lanılır. Ortaçağ boyunca ham ve işlenmiş
göç etti. Böylece nüfus artışıyla birlikte ken­ şap A nadolu’dan gelirdi. D aha sonra İtalyan-
tin çevresi gecekondu mahalleleriyle doldu. lar değerli şap taşı m adenleri keşfettiler ve bu
1950’de 40 bini bulmayan nüfusu 10 yıl sonra taşlardan katışkısız şap elde etmeyi öğrendi­
100 bini aştı. K entin eski merkezini oluşturan ler. Böylece şap üretim i uzun yıllar İtalyan­
dar sokaklı düzensiz m ahallelerdeki cami ve la rın elinde kaldı. G ünüm üzde belirli m ine­
han gibi tarihsel yapılar, yörenin zengin uy­ rallerin sülfürik asitle işlenmesiyle büyük
garlık tarihinden günümüze kalan değer­ m iktarlarda şap üretilm ektedir.
lerdir. Evlerde kullanılan ve potas şapı adı verilen
Karakoyun D eresi çevresine yayılmış olan şap türü, alüminyum sülfat ve potasyum sül­
kent, eski bir ulaşım, konaklam a ve ticaret fattan oluşur. İki sülfatın uygun oranda kanş-
m erkezidir. Bu özelliğini günümüzde de ko­ tırılarak kristalleştirilmesiyle elde edilen öbür
ruyan Şanlıurfa kentinden E-24 Karayolu ge­ çift sülfatlara da genel olarak şap denir. Ö rne­
çer. Irak ’ın Kuveyt’i işgal etmesinin ardından ğin, alüminyum amonyum sülfata amonyum
Eylül 1990’da uygulamaya konan ambargoya şapı, krom potasyum sülfata krom şapı denir.
kadar ülkemiz ile Irak ve öbür O rtadoğu ül­ Çok m iktarda kristal suyu içeren bütün şaplar
keleri arasındaki ticaret açısından büyük sekizyüzlü kristaller oluşturur.
önem taşıyan bu karayolunun gelecekte yeni­
den önem kazanacağı sanılmaktadır. Adıya­ ŞA P HASTALIĞI, başta sığır, koyun, keçi ve
man ve D iyarbakır kentleri ile A kçakale sınır domuz olmak üzere çifttoynaklı evcil hayvan-
kapısından gelen yollar kentte E-24 Karayo- lann hem en hepsinde görülen çok bulaşıcı bir
lu’yla kesişir. hastalıktır. Bir virüsten ileri gelen bu hastalık
Kentin nüfusu 194.969’dur (1985). bir sürüdeki tek bir hayvandan hızla öbürleri­
236 ŞAPKA

ne yayılarak korkunç salgınlara yol açar. Şap yetiştirilen her yerde şarap yapıldığı bilinmek­
hastalığı, çok ender olmakla birlikte insanla­ tedir. Bazı yaban asmalarının üzümleriyle
ra da bulaşabilir. daha iyi şarap yapıldığını gören insanlar bu
Hastalığın hayvanlardaki ilk belirtileri dur­ tür asmaları bağlarda yetiştirmeye başladılar.
gunluk, iştahsızlık ve yüksek ateştir. D aha G ünüm üzde üretilen şarapların çoğu Vitis
sonra hayvan topallam aya başlar ve tükürük vinifera türü üzümün değişik çeşitlerinden
salgısı çok arttığı için sürekli ağzını şapırdatır. yapılm aktadır (bak. ÜZÜM).
Bu arada ağzın içinde, dilde, dudaklarda, m e­ İÖ 2500’lerde M ısır’da üretildiği bilinen
me başlarında ve ayaklarda, özellikle tırnak­ şarabın O rtadoğu kökenli olduğu sanılır. Kut­
ların deriyle birleştiği yerlerde su dolu kese­ sal K itap’ta sık sık şaraptan söz edilir. Şarap
cikler oluşur. Bu kesecikler patladığı zaman ticareti yapan Eski Yunanlılar bu ürünü
içlerinden koyu kırmızı renkli bir sıvı akar ve Ispanya’ya ve Karadeniz kıyılarına götürm üş­
geride iltihaplı, itici görünümlü bir yara kalır. lerdir.
Keseciklerden boşalan sıvıda bol m iktarda Rom alılar, im paratorluğun her yerinde
şap virüsü bulunduğu için, sıvının değdiği her bağcılığı ve şarapçılığı desteklediler. Hıristi-
şey m ikroplanır. H asta hayvanların bakımıyla yanlar şükran ayininde şarap kullandığı için
uğraşanların ellerine ve giysilerine de virüsler ortaçağda birçok bağın bakımım keşişler ya­
bulaştığından, bu insanların öbür çiftliklere pardı.
gitm em eleri, ellerini ve giysilerini formol gibi Oldukça yakın zam anlara kadar şarap ya­
m ikrop öldürücü sıvılarla yıkamaları gerekir. pıldıktan kısa bir süre sonra içiliyordu. Şara­
Hastalığın görüldüğü çiftliklerin girişine bü­ bın yıllandıkça iyileştiği 18. yüzyılda anlaşıldı.
yük bir kap içinde formol konulmalı, girip çı­ Şarabın uzun süre saklanabilmesi, cam şişe ve
kanlar bu kabın içine basarak ayakkabılarını m antar kullanılarak depolanmasıyla olanaklı­
temizlemelidir. Çiftliğe gelip giden taşıtların dır. 17. yüzyılın sonunda yaygınlaşan bu
lastiklerini de aynı biçimde m ikroptan arın­ uygulam adan önce şarap tahta fıçılarda ya da
dırm ak gerekir. toprak kaplarda saklanırdı. Bu durum da ha­
A vrupa, Asya, A frika ve Güney A m erika’ vayla ilişkisi engellenem eyen şarap zamanla
nın bazı yörelerinde çok yaygın olan şap has­ yavaş yavaş ekşiyordu.
talığı salgına dönüştüğü zaman büyük kayıp­
lara yol açar. Bu yüzden birçok ülkede sürüle­ Şarap Nasıl Yapılır
rin her yıl aşılanması ve hastalık baş gösterdi­
M A Y A LA N M A maddesinde m ayalar ve
ğinde hiç zaman geçirmeden ilgililere bildiril­bakteriler gibi küçük tekhücreli canlıların
mesi zorunludur. Alm an sıkı önlem ler saye­ ürettiği enzimlerin meyve sularındaki şekeri
sinde bugün Kuzey A m erika’da şap hastalığı parçalayarak alkol ve karbon diokside dönüş­
hem en hem en tümüyle ortadan silinmiştir. Bu türdüğü açıklanmıştır. İşte üzüm suyunun bu
kıtadaki son büyük salgın 1929’da, İngiltere’ biçimde mayalanmasıyla şarap oluşur. Üzüm
de ise 1967’de yaşanmıştı. Avustralya ve Y e­ suyunda çok m iktarda şeker, olgunlaşmış
ni Z elanda’da ise şap hastalığı bugüne kadar üzümlerin kabuğunda da sayısız m ikroorga­
hiç görülmemiştir. nizma vardır. Bunlar arasında, şarap mayası
olarak bilinen Saccharomyces ellipsoideus adlı
ŞAPKA bak. Başlik ve Şapka . bir maya da vardır (bak. Maya ). Bu mayanın
sporları üzümler olgunlaşıncaya kadar bağın
ŞA RA P, üzüm suyunun mayalanmasıyla elde toprağında bulunur; daha sonra bitkiye geçe­
edilen bir içkidir. Başka meyve sularından, rek asmanın sürgünlerini, yapraklarını ve
hatta bazı kokulu bitki ve çiçeklerden de meyvelerini kaplar.
şarap yapılabilir; ama bunlar, elm a şarabı, Yaz sonunda üzümler toplanır. Kuzey A v­
vişne şarabı, m ürver şarabı gibi yapıldığı rupa ya da A B D ’nin doğusu gibi soğuk
meyvenin adıyla anılır. Bu tür şaraplar evler­ bölgelerde üzümler yeterince olgunlaşmamış
de de yapılabilir. olursa şarap yapımı sırasında üzüm suyuna
Tarihin en eski dönem lerinden beri üzüm şeker katılır. Birçok yerde bağbozumu hâlâ
ŞARAP 237

çiğnenerek ezilir; ama artık genellikle bu iş


için m akineler kullanılm aktadır. Bazı m aki­
neler aynı anda hem üzümü ezer, hem de
saplarını ayırır. Beyaz şarap yapılırken üzüm
suyu kabuk ve çekirdeklerden hem en ayrılır.
Böylece şarabın renginin üzüm kabuğunun
rengiyle koyulaşması önlenerek kırmızı
üzümlerden beyaz şarap yapılabilir.
Ezilen üzümlerden çıkan suya, m ayalanm a­
dan önce “şıra” adı verilir. Şarap mayası
şıradaki şekeri alkole dönüştürür, ama şıranın
içinde şarabı bozabilecek birçok başka maya
da vardır. Şarap üreticisi o mayaların etkisini
önlem ek için şırayı havalandırır. Havanın
oksijeni öbür m ayaların tersine, şarap m aya­
sını güçlendirir. Ö te yandan fazla hava şarap
mayasının şekere etkisini azaltarak alkol olu­
şumunu yavaşlatır. Bu nedenle şarap yapımı­
nın sonraki aşam alarında şarabı etkileyen
oksijen m iktarını azaltm ak gerekir.
M ayalanma sırasında şıranın sıcaklığı da
denetlenir. Şarap mayasının en etkin olduğu
sıcaklık 24°C’dir. Bu sıcaklıkta öbür m ayalar
daha az etkilidir.
10-30 gün arasında değişen bir sürenin
Camera Press
sonunda m ayalanm a durunca, şarap içinde
A lm a n y a 'd a k i b irço k bağda ü zü m le r hâlâ elle bulunduğu m ayalanm a tankından alınarak bir
to p la n ır. Ekim ayın daki bağb ozu m u için geçici işçi tahta fıçıya aktarılır. Bu sırada şarap bir
çalıştırılır. m iktar oksijen soğurduğu için şarap mayası
şarabı yeniden m ayalamaya başlar. Bu süreç
elle yapılır. Üzüm toplayıcıları asma sıraları de bitince üzümlerin toplanm asından 6-9 ay
arasında yürüyerek bıçak ya da bağ makasıyla sonra şarap elde edilmiş olur. Şarap, kalitesi­
kestikleri üzüm salkımlarını sırtlarındaki ya ne göre ya hem en şişelenir ya da olgunlaşması
da yanlarındaki sepetlere koyarlar. Sepetler için birkaç ay daha bir tahta fıçıda bırakılır.
doldukça üzümler büyük tekne ya da sandık­ Olgunlaşma ve gelişmelerinin tam amlanması
lara boşaltılıp şarap fabrikasına götürülür. için şaraplar bir süre de şişede bekletilir. Bu
Fransa, A B D ve A vustralya’daki bazı büyük süre altı aydan 12 yıla kadar değişir; daha
bağlarda bağbozumu m akinelerle yapılır. uzun bir süre de olabilir.
Fabrikalarda ezilen üzümlerin suyu, üzüm Taze şarapta çeşitli asitler vardır. Az m ik­
kabuklarındaki şarap mayasıyla karışır ve tarlardaki bu asitlerin en fazla olanı tartarik
maya hem en üzüm suyunu mayalamaya baş­ asittir. T artarik asit, koyu renkli bir tortu
lar. Eskiden üzümleri ezmenin tek yolu onları olarak şişenin dibine çöker. Ö bür asitler
ayakla çiğnemekti. Yalınayak köylüler şarkı zam anla şarabın alkolüyle birleşerek çeşitli
söyleyip dans ederek, giysileri üzüm suyuyla eterler oluşturur. Şarapların özel koku ve
sırılsıklam olup yorgun düşene kadar yüzlerce tatlan olmasının başlıca nedeni bu eterlerdir.
üzüm salkımını çiğnerlerdi. Bu yöntem in iyili­ Bunlar bazen o kadar az m iktarda olur ki, en
ği köylülerin ağırlığının üzüm çekirdeklerini gelişmiş kimyasal çözümleme yöntem leriyle
ezip üzüm suyunun acılaşmasına yol açmaya­ bile varlığı saptanam az. Yalnızca bir şarap
cak kadar az olmasıydı. İspanya ve Porte­ uzmanı koku alma duyusuyla onların varlığını
kiz’in bazı yörelerinde üzümler hâlâ ayakla anlayabilir.
238 ŞARAP

Böylesine uzun bir süredir şarap yapılması­ daha kısa bir süre bırakılmasıyla da pembe
na karşın, m ayalanm anın nasıl gerçekleştiğini renkli roze şaraplar üretilir.
insanlar ancak 19. yüzyılda anladılar. Büyük Bazı şaraplar “köpüklü” şarap olarak bili­
Fransız bilim adamı Louis Pasteur şarap nir. Bunların en ünlüsü bir Fransız beyaz
mayasının varlığını ve şekeri nasıl etkilediğini şarabı olan şampanyadır. Köpüklü şarap yap­
keşfetti. Pasteur, alkole etki ederek onu m ak için, m ayalanm a tümüyle tam am lanm a­
asetik aside dönüştüren bir başka m ikroorga­ dan şarap çok sağlam şişelere konur. M aya­
nizmanın varlığını da keşfederek şarabın ba­ lanm a bir süre şişenin içinde de sürer ve şişe
zen neden ekşidiğini ortaya koydu (bak. açıldığı zaman çıkan gaz kabarcıklarıyla şarap
SİRKE). gazoz gibi köpürür.
Şaraplar, üretim lerinde kullanılan üzüm
Şaraplar ve Üretim Bölgeleri cinsine göre de adlandırılır. Merlot Cabernet,
Eskiden beri en iyi şaraplar Fransa ve A lm an­ Sauvignon, Cabernet Franc, Zinfandel, Pinot
ya’da üretilir; en ünlü şaraplar Fransız şarap­ Noir, Gamay ve Nebbiolo kırmızı şarap yapı­
larıdır. İspanya, Portekiz, İtalya, M acaristan mında yaygın olarak kullanılan üzüm çeşitle­
ve Yugoslavya’da da iyi şarap üretilir. rinden bazılarıdır. Beyaz şarap yapımında
1970’lerde A B D ’de özellikle California’da ve kullanılan üzüm çeşitleri arasında Pinot
A vustralya’da şarap üreticileri şaraplarının Blanc, Traminier, Sylvaner, Pinot Gris, Ries-
kalitesini öylesine yükselttiler ki, iyi şarap ling, Chardonnay, Chasselas Gutendel, Sau­
üretim inde bugün Fransa ile yarışm akta­ vignon ve Müller Thurgau sayılabilir.
dırlar. 1863’te Avrupa şarap sanayisi korkunç bir
Şarap üreten öbür ülkeler arasında Ceza­ bunalım yaşadı. Asm aların köklerine dada­
yir, A rjantin, Şili, SSCB, Rom anya, Bulgaris­ nan asmabiti (filoksera) Fransa’da ve A vru­
tan ve Güney A frika Cum huriyeti sayılabilir. p a ’nın öbür birçok bölgesinde üzüm bağlarını
Y unanistan’da, m ayalanm a sırasında çam re­ yok etti. California’dan bu bite dirençli asm a­
çinesiyle (kolofan) çeşnilendirilen özel bir lar getirilip bağlardaki asmalar aşılanarak
şarap üretilm ektedir. İngiltere’de az m iktar­ A vrupa bağları kurtarıldı.
da, Alm an şaraplarına benzeyen beyaz şarap Güneybatı Fransa’da, Bordeaux çevresin­
üretilir. deki bölgenin kırmızı şarapları Claret, beyaz
Çoğu ülkede, üretilen şarabın büyük bölü­ şaraplarıysa beyaz Bordeaux olarak bilinir.
mü kırmızı şaraptır. A m a belirli bölgelerde, Château Lafite Rothschild ve Château Mar-
beyaz şarap olarak bilinen soluk sarı renkli bir gaux gibi bazı Claret’ler dünyanın en ünlü
şarap çok m iktarda üretilir. Siyah üzümden şarapları arasındadır. B unlar, Bordeaux’lu
yapılan kırmızı şarap, m ayalanm a sırasında tüccarlarca 1885’te yörenin en iyi bağları
üzüm posalarının bir süre şıranın içinde bıra­ olarak beş dereceye ayrılmış olan 62 bağdan
kılması yoluyla elde edilir. Posaların şırada ikisinin üzümlerinden yapılır ve bu bağların
adını alır. D aha az seçkin olan bağların
Camera Press şarapları bulundukları bölgenin adını taşır.
Bordeaux bölgesi pek çok küçük bölgeye
ayrılmıştır. Bu bölgelerde üretilen şaraplar
Medoc, Haut-Medoc ve St. Julien gibi bölge
adları taşır. Beyaz Bordeaux şarapları arasın­
da, fazla olgunlaşmış üzüm lerden yapılan,
çok tatlı Sauternes ve Bar sac şarapları vardır.
O rta Fransa’daki Burgonya ilinde beyaz
Chablis ve kırmızı Beaujolais şarapları üreti­
lir. B ordeaux’da olduğu gibi burada da, üreti­
len yüksek nitelikli şaraba adını veren Gevrey
California'daki Napa vadisinde bağbozumu, asmaları Cham bertin ve Chambolle Musigny gibi bir­
sarsarak üzümleri düşüren makinelerle yapılır. çok bölge vardır.
ŞARAP 239

kendi özgün şaraplarını üretm eye başladı.


A B D ’deki ikinci önemli şarap üretim alanı
New York eyaletinde, O ntario G ölü’nün tam
güneyindeki Finger Gölleri bölgesidir.
Şarap üretimi ve satışı her ülkede yasalarla
düzenlenmiştir. E n iyi Fransız şaraplarının
üzerindeki Appellation d ’Origirıe Contrölee
(Ü retim Yeri Denetlenm iştir) etiketi bu şara­
bın üretildiği yörede, geçerli yöntemle yapıl­
dığının denetlendiği anlamına gelir. İyi İtal­
yan şarapları ve birçok başka ülke şarapları
da benzer biçimde etiketlenir.

Şarap Türleri
A peritif denen bazı şarap türleri iştah artır­
mak için yem eklerden önce içilir. İspanya’da
üretilen sherry bunların en ünlüsüdür. Adını
Güney İspanya’daki Jerez de la Frontera
kentinden alan sherry , tatlı ya da sek olabilir.
Hulton Picture Library Sek sherry yapmak için, şarap öbür şaraplar­
İspanya'da sherry sanayisinin merkezi olan Jerez'de dan daha uzun bir süre açık havada tutularak
harm anlama odalarından birinde sherry inceleniyor.
içinde flor adlı bir m ayanın ürem esi sağlanır.
M ayalanması bittikten sonra içine bir m iktar
A lm anya’da Ren ve Moselle vadilerinde brandy eklendiği için sherry “katkılı” şaraplar
üretilen sofra şarapları (yem eklerde içilen arasında sayılır.
hafif şaraplar) beyazdır. R en yöresindekiler Tatlı sherry yapmak için, özel bir şarap sıra­
Ren şarabı adıyla bilinir. M acaristan’da üreti­ dan bir şarapla harm anlanır. Bu özel şarap,
len beyaz bir sofra şarabı olan Tokay'm tatlı olağanüstü tatlı şırası olan değişik üzüm ler­
türü, Sauternes gibi, fazla olgunlaşmış üzüm ­ den elde edilir. Çok çeşitli renklerde sherry'
lerden yapılır. Kuzey ve O rta İtalya’da üreti­ ler vardır. Genellikle tatlı sherry koyu renk,
len kırmızı sofra şarapları arasında Chianti, sek sherry sam an rengidir. E n iyi sherry olan
Valpolicella, Bardolino vardır. Orvieto, Soa- fino az harm anlam a gerektirir. Amontillado ,
ve, Verdicchio ve Frascati bu bölgede üretilen fino'dan daha yum uşak, koyu renkli ve yıllan­
beyaz şarap çeşitlerindendir. mış bir sherry'dir. Oloroso tatlı sherry yap­
İspanya’nın en ünlü sofra şaraplarından biri m ak için kullanılan bir şaraptır. Manzanilla
olan Rioja Kuzeydoğu İspanya’da, Pirene- ve Montilla, farklı yerlerde üretilen, sherry'yo.
ler’in yakınında, Ebro Irmağı boyunca uza­ benzer şaraplardır.
nan bölgede üretilir. Genellikle kırmızı olan Y em eklerden sonra içilen tatlı şarapların
ama beyaz bir türü de bulunan bu şarabın en tanınmışı Porto şarabıdır. Portekiz’de Do-
kendine özgü vanilya kokusu, içinde uzun uro Irmağı boyunca üretilen Porto , adını aldı­
süre dinlendirildiği meşe fıçılardan gelir. ğı Porto lim anından dünyanın her yerine gön­
Portekiz, pem be Mateus, beyaz Vinho Ver­ derilir. M ayalanma sırasında Porto'ya brandy
de ve kırmızı Dâo şaraplarıyla tanınır. A m a, eklenir. Fıçılarda saklanan Porto, fıçı Porto ’
İspanya ve Portekiz’in katkılı şarapları daha su olarak bilinir; çeşitli yıllarda üretilmiş Por-
ünlüdür. to'lar birlikte harm anlanır. Çok iyi Porto'lar
A B D ’nin en ünlü şarapları, iklimi Akdeniz başkalarıyla karıştırılmadan korunur ve iyi
iklimine benzeyen California’da üretilir. Cali- ürün Porto'su adını alır. Uzun yıllar boyunca
fornia şarapları başlangıçta Alm an ve Fransız tahta fıçılarda saklanan Esm er Porto koyu
şaraplarının taklidiydi. A m a, zam anla her kırmızı rengini kaybeder ve kahverengi olur.
bölge belirli bir üzüm çeşidine yönelerek D aha az yıllandırılan yakut Porto parlak kır­
240 ŞARAP

mızı renktedir. Beyaz üzümlerden yapılan be­ eklenir. En iyi brandy'ler renklendirilm ez, so­
yaz Porto , kırmızı Porto'ya göre sektir. luk renklidir.
Kuzeybatı A frika kıyılarının açığında bir Çok sert bir içki olan brandy bayılan insan-
Portekiz adası olan M adeira, başka bir tatlı lan ayıltm akta da kullanılır. Fransa’da eau de
şarapla ünlüdür. Bu şarabı yapmak için, vie (yaşam suyu) denen brandy , kiraz, şeftali,
üzümler ezildikten sonra elde edilen şıra, keçi böğürtlen ve erik gibi meyvelerin sularının
derisinden tulum lar içinde Funchal limanına damıtılmasıyla da yapılabilir.
getirilerek orada mayalanır. Sonra brandy ek­ Şaraptan yapılan başka bir aperitif de ver-
lenerek estufa adı verilen özel odalarda ısıtı­ mut'tur. Fransız verm utu soluk renkli ve sek­
lan Madeira şarabı koyu kahverengi ve tatlı­ tir. İtalyan verm utu ise koyu renkli ve daha
dır. Bozulmadan 150 yıldan fazla saklanabilir. tatlıdır. E n ünlü vermutlar arasında Fransız­
Bu şarap Fransız m utfağında soslara zenginlik ların Noilly Prat, İtalyanlar’m Martini ve Cin-
verm ek için kullanılır. zano verm utları sayılabilir. H er verm ut üreti­
Brandy, dam ıtm a (bak. Damitma) yoluyla cisinin, baharat kanşımmdan oluşan ve içkiye
yapılan alkollü bir içkidir. Kökeni üzüme da­ özel tadını veren gizli bir form ülü vardır.
yanan brandy'nin en güzeli de, en iyi şaraplar Elm a suyundan yapılan elma şarabı özellik­
gibi belirli bölgelerde üretilir. Bu bölgelerin le A vrupa’da sevilen ve çok üretilen bir içki­
en iyisi G üneybatı Fransa’daki Cognac kasa­ dir. Elma suyunun mayalanmasıyla yapılan
bası çevresidir. Buranın kireçli toprağında ye­ bu içki özellikle bu amaçla yetiştirilen az asit­
tişen üzüm lerden oldukça ekşi bir şarap elde li, çok tatlı elm alardan yapılır. İngiltere’de
edilir. A m a, bu şarap dam ıtılarak dünyanın Som erset, Devon ve H ereford’da, Fransa’da
en güzel brandy'si olan Cognac (konyak) ya­ Norm andiya ve B retanya’da yetiştirilen elm a­
pılır. İspanya sının yakınındaki A rm agnac’m lar elma şarabı yapımına çok uygundur. Eski­
brandy'si de çok iyidir. Kuzey Fransa’da yapı­ den elm a şarabı yapmak için, variller içinde
lan elma brandy'si Calvados, elm a şarabının sopayla ezilen elm alar ahşap raflara gerilmiş
damıtılmasıyla elde edilir. kumaşların üzerine yayılır, sonra bu kum aşlar
Brandy damıtıldıktan sonra fıçılarda depo­ sıkılarak elm a suyu çıkarılırdı. Günüm üzde
lanır. E n iyi sonucu elde etm ek için fıçılar m e­ elm a şarabı fabrikalarda yapılır. Elm alar yı­
şeden yapılmalıdır. Önceleri renksiz olan kandıktan sonra elektrikle çalışan preslerde
brandy, fıçılarda beklerken zamanla soluk sıkılır. Büyük fıçılarda mayalanan elma suyu,
kahverengi olur. Bazen büyük teknelere akta- içindeki katışkılann aynlm ası için süzgeçler­
nlan brandy'ye renklendirici ve tatlandıncı den geçirildikten sonra şişelenir.

Camera Press

Fransa'nın Burgonya
bölgesinde, Mâcon
yakınındaki Château
Pierreclos'daki üzüm
bağları.
ŞARBON 241

ması gereğince A nadolu ve Doğu Trakya’daki


R um lar’la Y unanistan’daki T ürkler’in de­
ğiştirilmesi sonucu Cum huriyet döneminin ilk
yıllarında A nadolu’da bağcılık ve şarapçılık
geriledi. Cum huriyet yönetimi 1930’lardan
başlayarak şarapçılığı geliştirme çabasına gi­
rişti. İnhisarlar Umum M üdürlüğü’ne (bugün
Tekel İşletm eleri G enel M üdürlüğü) bağlı ilk
şarap fabrikası 1931’de Tekirdağ’da açıldı.
Bunu Ege ve İç A nadolu bölgelerinde kuru­
lan fabrikalar izledi. Uygulanan teşvik politi­
kaları sonucu 1940’lardan başlayarak özel şir­
ketler de şarap sanayisine yöneldiler ve K a­
vaklıdere, Doluca gibi kaliteli şarap üreten
fabrikalar kuruldu.
Bağcılık alanında dünyanın ilk beş ülkesi
arasında bulunan Türkiye, şarap üretim inde
en son sıralarda yer alır. Ü retilen üzümün
yüzde 3 gibi çok az bir bölümü şarap yapım ın­
W ine Institute da kullanılır. 1980’lerin sonlarında dünya şa­
N itelikli şarap üretmek için mayalanma sırasında rap üretim i 25,5 milyar litreyken Türkiye’de
sıcaklık dikkatle denetlenir.
yalnızca 41 milyon litre şarap üretilm ekteydi.

Şarap Nasıl İçilir ŞARBON, insanlara da geçen en bulaşıcı


Şarabın nasıl sunulup içileceğine ilişkin birçok hayvan hastalıklarından biridir. Özellikle sı­
gelenek vardır. Beyaz şarapların oldukça so­ ğır, at, koyun, keçi gibi otçul çiftlik hayvanla­
ğuk içilmesi en uygundur, ama kırmızı şarap­ rında görülen bu hastalık insanlara da genel­
lar içilmeden önce ılık bir yerde bekletilmeli­ likle hayvanlardan ya da hayvan ürünlerinden
dir. Bazı şarapların belirli yiyeceklerle içilme­ bulaşır. Sığır besiciliği yapılan ülkelerde ve
si daha uygundur. Örneğin balık ve tatlılarla bataklık yörelerde yaygın olan şarbon, aynı
beyaz şarap, et ve peynirle kırmızı şarap içilir. zam anda bilinen en eski hayvan hastalıkların­
Şişe m antarının kurumasıyla şişeye hava dan biridir. Geçen yüzyıllarda A vrupa’nın
girmesini önlem ek için şarap şişeleri yatık du­ güneyinde zaman zaman veba gibi büyük
rum da depolanır. Am a brandy 'ler tadının salgınlara yol açmıştır.
m antardan etkilenmemesi için dik olarak de­ Şarbonun bir bakteriden ileri geldiğini
polanm alıdır. Sert bir içki olan brandy hava­ 1849’da Alman bilim adamı Aloys Pollender
dan etkilenm ez. Şarapları serin bir ortam da saptadı. D aha sonra R obert Koch’un bu
saklam ak gerekir. bakteriyi tanımlaması, 1881’de de Louis Pas-
teu r’ün şarbon aşısını hazırlamasıyla salgınla­
Türkiye'de Şarapçılık rın önü büyük ölçüde alınabildi.
İÖ 2000’lerden beri A nadolu’da üretildiği bi­ Hastalığın etkeni, şarbon basili (Bacillus
linen şarap H ititler dönem inde tapm aklarda anthracis) denen, çomak biçiminde bir bakte­
yapılan törenlerde değerli kaplar içinde tanrı­ ridir. Hayvanların kanında ve öbür dokularda
lara sunulan kutsal bir içkiydi. Hıristiyanlar hızla çoğalarak toksinleriyle ölüme yol açan
için de kutsal bir içki olan şarabın üretim i ve bu basil son derece dayanıklı sporlar üretir.
ticareti A nadolu’da çağlar boyunca çok Bu sporlar hayvanların post, yün, yapağı, kıl
önemli bir ekonom ik etkinlik oldu. Anadolu gibi ürünlerinde, hayvan leşlerinde, toprakta
Selçukluları ve Osm anlılar dönem inde gerile­ ve otlaklarda uzun yıllar yaşayarak hastalık
yen şarap üretimi daha çok R um lar’ın yaşadı­ yapma özelliğini koruyacak kadar dirençlidir.
ğı bölgelerle sınırlı kaldı. Lozan Barış A ntlaş­ Sindirim, solunum ya da deri yoluyla vücuda
242 ŞARKI

giren sporlar çeşitli organlara yerleşir yerleş­ rasında söylenen şarkılar yapılan iş ya da
mez etkin durum a geçerek hastalığa neden eylemin bir parçası gibiydi. Özellikle dinsel
olur. Sığırlar ve öbür çiftlik hayvanları bakteri törenlerde şarkının önemli bir yeri vardı.
sporlarını genellikle otlaklardan sindirim yo­ İnsanlar sevgi, acı, sevinç, keder gibi değişik
luyla alırlar. Bu durum da bağırsakları tutan duygularını anlatm ak için şarkıya başvurdu­
hastalık ileri derecede bitkinliğe, iç organlar­ lar. Böylece şarkı zamanla gelişti ve müzik
da kanam alara yol açar ve hastalanan hayvan­ alanında kendine özgü bir yer edindi. Temel
ların yüzde 70’i ya da 80’i ölür. Sporlar yapısında büyük bir değişme olmamakla bir­
solunum yoluyla alındığında bu kez akciğerle­ likte bazı kurallara bağlandı. Bizim türkü
re yerleşir ve bu organlarda yaygın ödem lere dediğimiz halk şarkılarından ayrı bir yapı
yol açarak zatürreeye benzeyen belirtiler ve­ kazandı. Bu nedenle “insan sesi için bestelen­
rir. İnsanlarda ise en yaygın bulaşma yolu miş parça” ya da “insan sesi tarafından
derideki çizik ve kesiklerdir. Bu nedenle, seslendirilen parça” diye tanım lanm aya baş­
çoğu zaman deri, yün, kemik gibi hayvansal landı.
ürünleri işleyen kişilerde bir meslek hastalığı A vrupa’da bilinen en eski şarkılar 11.
olarak görülür. D eriden giren sporlar özellik­ yüzyıldan kalmadır. Fransa’da ortaya çıkan
le ellerde, boyunda ve yüzde kabarcıklı yara­ bu ürünler gezgin halk şairlerinin ya da
lar açar. Küçük, kırmızı ve kaşıntılı bir sivilce ozanların ve destan şairlerinin ürünleridir. Bu
biçiminde başlayan bu döküntüler çok geçme­ dönem de Fransa’nın güneyinde ve kuzeyinde­
den çıbana dönüşür, en sonunda da kara bir ki ozanlara farklı adlar veriliyordu. Bu ozan­
kabuk bağlar. Hastalığın halk arasında “kara­ lar, sanatlarını sergilemek ve izleyenleri eğ­
kabarcık” ve “karayanık” gibi adlarla anılm a­ lendirm ek için bir kaleden bir başkasına gider
sının nedeni budur. ve bu nedenle de gezgin bir yaşam sürerlerdi.
Şarbon hastalığı, erken evrede antibiyotik Kısaca ozan dediğimiz bu şair müzikçiler
tedavisine başlanmazsa ölümle sonuçlanabi­ konusunda FR A N SIZ E D E B İY A T I’nda da­
lir. Bu yüzden hayvanların ve meslekleri ha geniş bilgi bulabilirsiniz. Bu dönemde Al­
gereği hastalanm a riski taşıyanların, özellikle manya’da da aynı işlevi yerine getiren ozanlar
çiftçilerin, veterinerlerin ve hayvansal ürünle­ (minstrel) vardı (bak. Alman EDEBİYATI).
ri işleyen kişilerin m utlaka aşılanması gerekir. İngiltere’de Kraliçe I. Elizabeth dönem in­
Bir yörede hastalık baş gösterdiği zaman de, İtalya’dan gelen yeni bir şarkı türü ortaya
hasta hayvanlar sağlamlardan ayrılmalı, hay­ çıktı. “M adrigal” adı verilen bu şarkı türü,
van leşleri ve postları yakılarak yok edilmeli, herhangi bir çalgıyla eşlik edilmeyen iki, üç ya
bulaşmaya yardımcı olan sinekler ve öbür da dört ses için yazılmıştı (bak. M ADRİGAL).
böcekler öldürülmelidir. Aynı dönem de İngiltere’de tek ses için beste­
lenmiş ilginç şarkılar da vardı. Kederli ya da
ŞARKI, insan sesiyle oluşturulan bir müzik neşeli ve hoş tonlarla dolu bu şarkılara ayre
parçasıdır. Şarkının en önemli özelliği ezgisi­ deniyor ve bu şarkılar bir çeşit telli saz olan
nin sözcüklerden oluşmasıdır. Bu sözcüklere lavta eşliğinde söyleniyordu.
“güfte” ya da “şarkı sözü” denir. Bir şarkıda, Sonraki 200 yıl (17. ve 18. yüzyıllar) boyun­
güfte denen ve sözcüklerden oluşan bir ilk ca, besteciler çoğunlukla operalar yazdılar ya
yapı ile bu güftenin müziğe uyarlanmasıyla da çalgılar için besteler yaptılar ve solo denen
ortaya çıkan ve “beste” denen ikinci bir yapı tek ses için bestelenen şarkılar üzerinde pek
vardır. Şarkı dendiği zaman güfte ve besteden durm adılar. H aydn, M ozart ve Beethoven
oluşan bu ikili yapı akla gelir. Hiç anlamı gibi bestecilerin yazdığı çok az şarkı vardır.
olmayan sözcük ya da ses birim lerinden de Bu şarkılar operalardaki (bak. O p e r a ) aryala­
oluşan şarkılar olmakla birlikte, şarkı belirli ra benziyorlardı. Bununla birlikte, 19. yüzyı­
bir anlam taşıyan sözcük dizilerinden oluşur. lın ilk yıllarında şarkıyı layık olduğu yere
Çok eski dönem lerden beri insanların şarkı getiren Beethoven olmuştur. Bundan sonra
söylediği bilinmektedir. Dinsel törenlerde, tanınmış besteciler çok çeşitli türlerde şarkılar
toplu çalışmalarda, askerlerin yürüyüşleri sı­ bestelem işlerdir.
ŞARKI 243

Tüm bu bestecilerin en büyüğü, yeni ve Philip Heseltine olan P eter W arlock ise W. B.
şiirsel bir şarkı türü yaratmış olan Schubert’ Y eats’in şiirlerini besteledi. Michael Tippett
tir. Bu yeni şarkı türüne A lm anca’da lied adı iki şarkı bestesi yazdı: Çocukluk Döneminin
verildi. Schubert 600’den fazla lied yazdı; Sonu (1943) ve Kalplerin İnancı (1951). Ben-
bunlarda, sıcak ve dokunaklı duyguları dile jam in B ritten, Serenad (1943), Ninnilerin
getirdi. Ayrıca G oethe ve Schiller’in şiirlerini Büyüsü (1947) ve Nocturne (1958) adlı şarkı
de besteledi. Schubert’ten birkaç yaş küçük besteleriyle ünlüdür. Birkaç tane folk şarkısı
olan Schumann da çok sayıda şarkı yazdı. düzenlemesi de yapmıştır.
Schum ann, Heinrich H eine ve Joseph von
Eichendorff gibi bazı şairlerin şiirlerini beste­ Türkiye'de Şarkı
ledi. D aha sonraki şarkı bestecileri arasın­ Klasik Türk müziği repertuarının büyük bölü­
da AvusturyalI Hugo W olf vardı. Özellikle münü oluşturan dindışı sözlü parçalara da
G oethe ve E duard M örike’nin şiirleriyle yap­ şarkı denir. Klasik fasılda, şarkılardan önce
tığı bestelerde, güfte ile beste arasındaki seslendirilen kâr, m urabba ve semai gibi sözlü
uyum konusunda büyük titizlik gösterdi. yapıtların melodik yapısı şarkılarınkinden da­
Brahms, Richard Strauss ve Gustav Mahler, ha ağdalıdır. Bu yapıtlarda bazen usul değişti­
şarkıları bugün de sık sık duyulan bestecilerdir. rilerek, bazen de değiştirilm eden, ritmik ve
Bu arada Fransız besteciler, akıcı ve müzi­ melodik yapıları karşıtlık oluşturan bölümler
kal tınılarla dolu, şanson adlı bir şarkı türü art arda getirilmiştir. Şarkıların tersine ola­
yarattılar. Fransızca’nın sesi, Almanca’mnkin- rak, kâr, m urabba ve semai gibi yapıtlarda,
den tümüyle farklıydı ve Fransız besteciler asıl güftenin dışında kalan ve “ten nen ni yel
doğal olarak, kendi dillerinin özelliklerine lel li” gibi anlamsız heceler ya da “canım,
uygun müziği yazmayı denediler. 19. yüzyıl öm rüm , m irim ” gibi sözcükler (çok seyrek
Fransa’sında, belki en büyük şarkı yazarı olarak da hece ölçüsüyle yazılmış basit m an­
H enri D uparc’tı. 1870’lerde sağlığı bozulm a­ zumeler) üzerine bestelenmiş “terennüm ” bö­
dan önce yalnızca 12 şarkı yazmış olmasına lümleri vardır. Bu terennüm ler çoğunlukla,
karşın, bu şarkılar sanatçının olağanüstü asıl güftenin melodisine oranla hafif ve canlı
ürünleriydi. O nu, G abriel Faure ve 20. yüz­ melodilerle seslendirilir. Şarkılarda ise, ge­
yılda Debussy, Ravel ve Francis Poulenc nellikle böyle bir terennüm bölümü bu­
izledi. lunmaz.
19. yüzyılın en güzel Rus şarkıları arasın­ Şarkılar biçim bakım ından, güftedeki dize­
da, M odest M ussorgski’nin küçük bir çocu­ lerin sayısına göre birkaç türe ayrılır. Şarkıla­
ğun yaşam ından kesitler veren Çocuk Odası rın büyük çoğunluğu dört dizelidir. Bunların
adlı şarkı dizisi vardır. Mussorgski, Goethe’nin güfteleri ya Divan edebiyatındaki “şarkı”
Fausfunun Rusça’ya çevrilmiş bir özetinden türünden şiirlerin ilk kıtasıdır ya da bir gazel­
yaptığı Mefistofeles ’in Pire Şarkısı adlı bestesiyle den seçilir. G azelden seçilen üç beyit üzerine
de tanınır. Çaykovski ve Aleksandr Borodin’in bestelenen altı dizeli şarkılarda, birincisi
de güzel şarkı besteleri vardır. üçüncü, İkincisi de beşinci dizeler olmak
İngiltere’de 19. yüzyıl boyunca en sevilen üzere iki meyan vardır. İkinci, dördüncü ve
şarkılar “balad” adı verilenlerdi. Kimse bun­ altıncı dizeler nakaratı oluşturur, yani tümü
lara neden balad dendiğini bilmiyordu, çünkü de aynı melodiyle seslendirilir. A m a altı dizeli
eski baladlara benzemiyorlardı ve müzik açı­ bazı şarkılarda m eyanhane, üçüncü ve beşinci
sından da pek güzel değillerdi (bak. B a l a d ) . dizelerden başka, dördüncü dizeyi de kapsar.
Yüzyılın sonunda birkaç besteci şarkı bestesi­ Bu yapıdaki şarkılarda, dört dizeli şarkılarda
ne yenilik getirdi. A rthur Somervell, güfte olduğu gibi, nakarat tüm şarkı boyunca iki
olarak Tennyson’ın Maud adlı şiirinden kay­ kez yinelenir.
naklanan bir şarkı dizisi yazdı (bak. T e n n y s o n , Yaygınlık bakım ından, dört dizeli şarkıları
A l f r e d ) . Vaughan Williams ve John Ireland, iki ya da daha çok kıtali şarkılar izler.
A. E. Housman’ın şiirlerinden birkaçım, özüne Kıtaların dize sayısı değişir, am a çokluk dört
bağlı kalarak başanyla besteledi. Asıl adı dizelidir. Çok kıtali şarkılar biçim açısından
244 ŞARLMAN

Türk halk müziğindeki türkülere benzetilebi­ güçlü bir yönetici ve cesur bir savaşçı olarak
lir. Yalnız çalgıların seslendirdiği bir aranağ- ortaçağ boyunca birçok A vrupa ülkesinin
m eden sonra ilk kıta okunur; aranağm e yine­ edebiyatına girmiştir.
lendikten sonra, ilk kıtanın melodisiyle ikinci Şarlm an, Frank Kralı III. Pepin’in (Kısa)
kıta seslendirilir. Varsa üçüncü ve dördüncü büyük oğlu, İspanya üzerinden A vrupa’ya
kıtalar da aynı düzenle icra edilir. Bu tür giren A rap ordularını Poitiers’de (Puvatya)
şarkılarda meyan kıtaların üçüncü dizesidir.
Am a böyle olmayan çok kıtali şarkılar da Mary Evans Picture Library

vardır. Sözgelimi, birinci kıtanın ilk iki dizesi


zemin, üçüncü ve dördüncü dizeleri nakarat,
ikinci kıtanın ilk iki dizesi m eyanhane, son
dizeleri ise yine nakarattır. İlk kıta zemin,
ikinci kıta nakarat, üçüncü kıta m eyanhane
olabilir. İkinci kıta, nakarat olarak üçüncü
kıtadan sonra bir kez daha seslendirilir.
D ört, beş ve altı dizeli şarkıların güfteleri
büyük çoğunlukla aruzla yazılmıştır. Çok
kıtali şarkıların güfteleri ise, hem en hem en
her zaman hece ölçüsüyledir.
D ört, beş ve altı dizeli şarkılarda, dizeler
arasında çoğu kez kısacık saz payları yer alır.
B unlar genellikle kalıplaşmış motiflerdir.
Şarkılarda en çok ele alman konu ya da
kavram lar aşk, sevgili, ayrılık, kavuşmadır.
Şarkılar bestelendikleri dönemin beğeni ve
anlayışını, kâr, m urabba, semai, peşrev, saz-
semaisi gibi türlerden daha çok yansıtır. H er
dönem de, tutulan besteciler en çok şarkı
türünde yapıt vermişlerdir. Tanburi M ustafa
Çavuş dışta tutulursa, Hacı A rif Bey’den
(1831-85) önceki besteciler şarkıya ağırlık
verseler bile, öteki türlerde de sözlü yapıtlar
bestelem işlerdir. Hacı A rif Bey ve daha Avrupa'nın büyük bir bölüm ünü ele geçiren
Şarlman, Kutsal Roma-Germen İm paratorluğu'nun
sonrakiler is.e hem en hem en yalnız şarkı ilk hükümdarıydı.
bestelem işlerdir. Dolayısıyla şarkı türü özel­
likle 19. yüzyılda gelişmiştir.
Başlıca şarkı bestecileri Tanburi M ustafa durduran F ranklar’ın kom utanı Charles Mar-
Çavuş, Hacı A rif Bey, Rifat Bey, Şevki Bey, tel’in ise torunuydu. O da babası ve dedesi gibi
Rahm i Bey, Şemseddin Ziya Bey, M ahmud büyük bir fatih olduğunu kanıtladı. Başlangıç­
Celâleddin Paşa, Lem ’î A tlı, Bimen Şen, Sup­ ta, bugün Alm anya topraklarında, Ren Irm a­
hi Ziya Ö zbekkan, Selahattin Pınar ve Cevdet ğı kıyısında yer alan Frank Krallığı’nın sınırla­
Çağla’dır. rını batıda A tlas O kyanusu’ndan doğuda Elbe
Irm ağı’na, kuzeyde D anim arka’dan güneyde
ŞARLMAN (742-814). Batı A vrupa’daki H ı­ A kdeniz kıyılarına kadar genişletti.
ristiyanların yaşadığı toprakları ilk kez birleş­ Şarlm an daha 12 yaşındayken, Frank Kral-
tirmeyi başaran Frank Kralı Şarlman Kutsal lığı’nı ziyaret eden Papa III. Stephanus tara­
R om a-G erm en İm paratorluğu’nun da ilk hü­ fından kardeşi C arlom an’la birlikte kral ola­
küm darıydı {bak. K u t s a l R o m a -G e r m e n İ m p a ­ rak kutsanmıştı. 768’de III. Pepin ölünce
r a t o r l u ğ u ) . Batı A vrupa’nın siyasal, dinsel krallık Frank geleneklerine göre iki oğul
ve kültürel yapısını önemli ölçüde etkileyen arasında paylaştırıldı. İki kardeş arasında
ŞATO 245

başlayan taht kavgası, C arlom an’ın 771’de ŞATO. O rtaçağda feodal beylerin yaşadığı
ölüm ü üzerine Şarlm an’ın üstünlüğüyle so­ büyük, gösterişli ve korunaklı evlere şato
nuçlandı. (Fransızca’da château) denirdi. M azgalları,
Şarlman tahta çıkınca ilk olarak Papa I. kuleleri ve kalın duvarlarıyla kaleye benzeyen
H adrianus’la ilişkisini pekiştirdi. Sonra Lom- şatolarda feodal beyler aileleri, uşakları, hiz­
bardiya’nın başkenti Pavia’yı ele geçirerek m etçileri ve şatoyu koruyan askerleriyle bir­
Lom bardiya Krallığı’nın tüm ünü egemenliği likte yaşarlardı. O dönem de A vrupa’da ara­
altına aldı. Hüküm darlığı süresince im para­ lıksız süren savaşlar yüzünden, saldırılara
torluğu adına kazandığı en önemli başarılar­ karşı korunm ak amacıyla şatolar genellikle
dan biri, 30 yıllık uzun bir m ücadelenin ırmak vadilerine bakan tepeler üzerine yapı­
ardından Saksonlar’a son derece kanlı bir lır, bir hendekle çevrilirdi. İçeri girebilmek
biçimde boyun eğdirip Hıristiyanlık’ı benim- için hendeğin üzerinde inip kalkan bir köprü
setmesiydi. 782’de 4.500 Sakson’un ölü­ kullanılırdı. İçeriden açılıp kapanan bu köprü
müyle sonuçlanan kitle kıyımı ve ardından geceleri ya da saldırı sırasında kapanırdı.
Hıristiyanlık’ı kabul ettirm ek için görülmemiş Ayrıca bak. FEODALİZM.
şiddet yöntem lerine başvurması Şarlm an’ın A vrupa’da 10. yüzyılda yapılan ilk şatolar
en yakın yardımcıları tarafından bile eleştiril­ yalnızca basit ve büyük bir kuleden oluşuyor­
mesine neden oldu. İm paratorluk toprakları­ du. Kule yeterince geniş olmadığından içinde
nı genişletmeyi sürdüren Şarlman, Tuna boy­ yatak odası, oturm a odası gibi ayrı bölümler
larındaki Slav ve A var devletlerini de toprak­ yoktu. Büyük salonları, m utfakları ve ahırları
larına kattı. 799’da kişisel düşmanlarının sal­ bulunan çok odalı şatolar 12. yüzyılda yapıl­
dırısından kaçarak kendisine sığınan Papa III. maya başlandı. Şatoların çevresinde, mazgal­
L eo’yu koruması altına aldı. Bir yıl sonra lar ve kulelerle desteklenmiş yüksek bir dış
papayı R om a’da ziyaret etti. Papa Noel ayi­ duvar vardı. Dış duvarla şato arasında kalan
ninde Şarlm an’a taç giydirerek onu Kutsal avlu, büyük ve korunaklı bir iç kale görünü­
R om a-G erm en im paratoru ilan etti (800). mündeydi. Bu bölümde şatoda çalışan insan­
A rdından Bizans İm paratoru I. M ikhael, ların oturduğu evler, hayvanlar için ahırlar,
Şarlm an’ı im parator olarak tanıdığını bildirdi. bazen küçük bir kilise, konuklar için ayrılan
Bu olay Şarlm an’ın papalık üzerindeki deneti­ özel odalar, m ahzenler, askerler için kışlalar
m inin yasal bir nitelik kazanm asını, papalık ve tahıl am barları yer alırdı. Feodal beyin
kurum unun Bizans İm paratorluğu’ndan uzak­ ailesiyle birlikte oturduğu şato son derece
laşarak F ranklar’la yakınlaşmasını sağladı değerli eşyalarla döşenirdi (bak. İÇM İM A RLIK ).
(bak. BİZANS İMPARATORLUĞU). Bazı şatoların büyük kulelerinin bir bölüm ün­
Şarlman bir yandan im paratorluğunun siya­ de, hapishane olarak kullanılan karanlık hüc­
sal gücünü artırm aya çalışırken, bir yandan da reler bulunurdu. Bazı şatolarda dış duvarların
ülkesinin kültürel birikimini zenginleştirmeye yüksekliği 15 m etre, genişliği ise 4,5 m etrey­
çabaladı. Bu am açla A achen’da (Fransızca di. Dış duvarları çevreleyen hendek, saldırı
Aix-la-Chapelle) yaptırdığı sarayına A vrupa’ sırasında tırm anarak ya da tünel açarak içeri
nın birçok ülkesinden aydın ve sanatçıları top­ girilmesini engelliyordu (bak. K u ş a t m a ) . Şa­
ladı. Bir saray kitaplığı ile şövalyelerin eğitimi tonun en zayıf noktası giriş kapısı olduğun­
için bir akademi kurdu. Hıristiyanlık’ın dan, bu bölüm küçük bir dış duvarla çevrilir­
yaygınlaşmasını sağlamak amacıyla çok sayıda di. Bazı şatoların birkaç tane iç kapısı olurdu.
kilise ve manastır yaptırdı, eski elyazması bilim A vrupa’da ilk şatolar Fransa’da ve A lm an­
ve din kitaplarıyla İncili yeniden yazdırarak ya’da ortaya çıktı. 984-1040 arasında A njou
çoğaltılmalarını sağladı. kontu olan Foulques N erra Fransa’da 20’den
813’te A achen’da oğlu I. Ludwig’e (Sofu) fazla şato yaptırmıştı. A vrupa’da günümüze
taç giydiren Şarlm an, kısa bir süre sonra kadar ayakta kalabilmiş şatolardan en çok
öldü. tanınanları Batı Fransa’daki Chinon Şatosu,
İsviçre’de Cenevre (Lem an) Gölü kıyısındaki
ŞATIROĞLU, Veysel bak. â ş ik V ey sel. Chillon Şatosu, İngiltere’de Berkshire’da, bu-
246 ŞATO

Aerofilms French Government Tourist Office

P » m tâ i u*
,f*V*5 n'?;

ZEFA
Üstte solda: İngiltere'de, Sussex'de 14.
yüzyıldan kalma Bodiam Şatosu.
Üstte sağda; Fransa'da Biron Şatosu.
Altta solda: İskoçya'da, Grampian'da Craigievar
Şatosu. Altta sağda: İsviçre'de Cenevre Gölü
British Tourist Authority kıyısında Chillon Şatosu.
ŞEBBOY 247

kilise

iç duvar

gözetlem e yeri

Crowtı Copyright

İngiltere'de Dover Şatosu ve planı.

gün hâlâ kraliyet ailesince konut olarak kulla­ leri İngiltere’de Ftertfordshire’da 1607-11 ara­
nılan W indsor Şatosu ve İskoçya’da 800 yıl­ sında Rönesans üslubuyla yapılmış Hatfield
dan daha eski olan Edinburgh Şatosu’dur. Şatosu’yla, Fransa’da 1642-51 arasında yapıl­
Önceleri ortaçağ savaş yöntem lerine göre mış Maisons Şatosu’dur.
düzenlenen şatolar, 14. yüzyılda topçuluğun
gelişmesiyle birlikte savunma işlevini yitirdi. ŞEBBOY, sarı ve turuncunun çeşitli tonların­
15. yüzyılda feodal sistemin gerilemeye başla­ daki hoş kokulu çiçekleriyle çok sevilen bir
ması toplum düzeninde önemli değişikliklere süs bitkisidir. Turpgiller ( Brassicaceae) famil­
yol açtı. Krallıklar yeniden güç kazandı, yasında yer alan bu bitkinin (Cheiranthus
feodal beylerin özel orduları yasaklandı. Böy­ cheiri) yabanilerine daha çok A vrupa’nın gü­
lece şatoların askeri savunmada önem i kalm a­ ney kesimindeki çayırlık ve kayalık alanlarda
dı. Soylular konut olarak kırsal alanlarda, rastlanır. Başka birçok ülke gibi T ürkiye’de
ortaçağ şatolarının bazı özelliklerini taşıyan, de yaygın olarak yetiştirilen şebboyun kahve­
yarı korunaklı ve gösterişli m alikâneler yap­ rengimsi, hatta kırmızımsı çiçekli çeşitleri de
tırm aya başladılar. O dönem den günümüze geliştirilmiştir.
ulaşabilen en ünlü şatolar Fransa’da Amboise, Şebboy, öbür bahçe bitkilerinin çoğundan
Blois ve Cham bord şatolarıdır. Sonraki daha erken çiçeklenen, ikiyıllık ya da çokyıl-
yüzyıllarda yarı korunaklı şatolar yerini saray lık bir bitkidir. E n iyi, akaçlanması uygun
görünüm lü, görkemli yapılara bıraktı. Bugün serin iklimli yerlerde yetişen bitki ortalam a 50
A vrupa’nın birçok ülkesinde Rönesans ve santim etreye kadar boylanır. Dallanmış dik
barok üsluplarının özelliklerini taşıyan birbi­ gövdesi şerit biçiminde, grimsi yeşil, sert
rinden güzel şatolar vardır. Bunların en ünlü­ yapraklar taşır. Dalların ucunda küm eler
248 ŞEFTALİ

çakıllı, bol m iktarda bitki çürüğü içeren top­


raklardan hoşlanır.
Şeftalinin, çekirdeğin ete yapışık olup ol­
m am asına göre birbirinden ayrılan iki çeşidi
vardır. B unlardan çekirdeği kolaylıkla aynla-
na yarm a şeftali, öbürüne etşeftalisi denir.
Y arm a şeftali genellikle taze meyve olarak
yenir, etşeftalisi ise konserve yapılarak değer­
lendirilir. Şeftaliden ayrıca reçel, m arm elat,
jöle, kom posto ve şeftali suyu yapılır.
Şeftalinin (Prunus persicâ) tür adı (persi-
ca), eskiden ilk yetiştirildiği yer olduğu düşü
nülen İran ’ın Yunanca adından (Persia) gelir.
Vesile Buket Oysa günüm üzde, dünyaya yabani olarak
Bahçelerde öbekler halinde yetiştirilen şebboy, yetiştiği Çin’den yayıldığı sanılmaktadır. Şef­
alımlı bir süs bitkisidir. tali çok eskiçağlardan beri yetiştirilen m eyve­
lerden biridir. Ü nlü Y unan tarihçisi Ksenop-
oluşturan, dört taçyapraklı çiçekleri vardır. hon İÖ 4. yüzyılda İran ’daki şeftali ağaçların­
Tümüyle açtığında çevreye baygın bir koku dan söz eder. A vrupa’ya ilk kez Rom alılar
yayan çiçeklerin bu özelliği taşıdığı uçucu tarafından getirilmiştir. Y enidünya’ya yayılışı
yağdan ileri gelir. Bu hoş kokulu yağ parfüm ise A m erika’ya giden İspanyol göçmenleriyle
sanayisinde koku verici olarak kullanılır. başlar. Günüm üzde pek çok ülkede üretilen
G enel görünüm ü şebboya çok benzediği
D ÎA T E K
için başka bir bitki türüne (Matthiola incana)
de yaygın olarak şebboy adı verilir. Şebboyla
aynı familyada yer alan bu bitki m or çiçekle­
riyle gerçek şebboydan kolaylıkla ayırt edilir.

ŞEFTALİ, kayısı, badem ve kiraz gibi gülgil-


ler (Rosaceae) familyasından bir meyve ağacı­
dır. Budanm ayıp kendi haline bırakıldığında
en çok 7 m etreye kadar boylanabilen bu
ağacın dallan yanlara doğru yayvan olarak
büyür, kökleri ise toprağın derinliklerine uza­
nır. M ızrak biçimli, parlak yeşil yapraklannın
dip tarafında bazı çeşitlerde küçük, kızıl
kesecikler bulunur. B ahann ilk günlerinde
açan açık pem be çiçekleri ağacı bir çiçek Çok sevilen meyvelerden biri olan şeftalinin kabuğu
buketine döndürür. zarsı, eti hoş kokulu, bol sulu ve sarıdır.
Bol sulu ve tatlı lezzetinden ötürü şeftali
çok sevilen m eyvelerden biridir. İçinde tek ve bazı ülkelerde elm adan sonra ikinci sırayı
bir sert çekirdek (tohum ) banndıran bu yu­ alan şeftalinin dünya üretim inde en büyük
varlak biçimli meyvelerin etli bölüm ü san, pay A B D ve İtalya’nındır. Yıllık üretim in
kabuğu sanm sı pem be tonlannda, zarsı ve 235.000 ton dolayında olduğu Türkiye’de ise
kadife gibi tüylüdür. Ayrıca, “nektarin” de­ en çok ürün İçel, Bursa, İzmir, Aydın,
nen erik gibi tüysüz bir çeşidi de vardır. M anisa ve A dana illerinden sağlanır.
Şeftali en çok yazları sıcak ve kurak geçen
yörelerde yetiştirilir. D aha serince yerlerde, ŞEHİR bak. K ent.
genellikle rüzgârdan korum ak için duvar dip­
lerine dikilir. İyi akaçlanmış kumlu ya da ince ŞEKER bak. Şe k e r ve Şe k e r Y a p im i.
ŞEKER AHMED PAŞA 249

ŞEKER AHMED PAŞA (1841-1907), batıda­


ki resim anlayışına uygun Türk resminin
yerleşip gelişmesi için hem sanatçı, hem de
öğretm en olarak büyük çaba harcayan Türk
ressam larından biridir. İçten ve yalın natür­
m ort ve m anzara resimleriyle tanınan Şeker
A hm ed Paşa T ürkiye’de ilk kez resim sergisi
açılmasını sağlamıştır.
Asıl adı A hm ed A li’dir. İlköğrenim ini doğ­
duğu Ü sküdar’da tam am layan sanatçı 1855’te
Askeri Tıbbiye’ye girdi. Kısa sürede resme
olan yeteneğiyle dikkati çekerek Askeri
Tıbbiye resim öğretm eni yardımcılığına geti­
rildi. Hekimliğe karşı ilgisi giderek azalan ve
tıp eğitiminin kişiliğiyle bağdaşmadığını anla­
yan A hm ed Ali, M ekteb-i H arbiye’ye (bugün
Kara H arp Okulu) geçerek öğrenimini bura­
da sürdürdü. Bu yıllarda resimleri, kendisi de
ressam olan Abdülaziz’in ilgisini çekince re­
sim öğrenimi için 1864’te Paris’e gönderildi.
O rada bir süre T ürk askeri okul öğrencileri­
nin gittiği M ekteb-i Osm ani’ye devam ettik­
ten sonra Paris Güzel Sanatlar Yüksekoku-
lu’na geçti. Doğu giyim ve yaşamını konu edi­
nen Oryantalist (Doğucu) A kım ’ın önde ge­ Ana Yayıncılık Arşivi
lenlerinden Gustave Boulanger ile Jean Leon Ressam Şeker Ahm ed Paşa.
G eröm e’un öğrencisi olarak atölyelerinde ça­
lışmalar yaptı. gerçekleştirm ek için çalışmalara başladı. G a­
1867’de açılan 2. Paris Uluslararası Fuan’na, zetelere ilan vererek İstanbul’da dönemin
aralarında Abdülaziz’in büyük boy karakalem T ürk ve yabancı ressamlarının katılabileceği
portresinin de olduğu resimleriyle katıldı. bir karm a resim sergisinin açılacağını duyur­
1869 ve 1870’te resimleri Paris’te açılan ve du. Hazırlıkları iki yıla yakın süren sergi 27
yıllık devlet sergisi olan Salon Sergisi’ne Nisan 1873’te Sanayi M ektebi’nin bir salo­
kabul edildi. Bu sergiyi gezen Sultan A bdül­ nunda açıldı. Sadrazam M ehm ed Rüştü Paşa
aziz, Şeker Ahmed Paşa’mn resimlerini beğe­ ile M aarif Nazırı (Milli Eğitim Bakanı) Kemal
nerek onu Çırağan ve Dolm abahçe sarayları Paşa’m n himayelerinde açılan sergi büyük ilgi
için resim satın almakla görevlendirdi. 1870 topladı. Bu, T ürkiye’de açılan ilk sergiydi ve
sonunda Paris Güzel Sanatlar Y üksekokulu’ ülkem izde resim sanatının gelişmesinde
nu bitirdi. Aynı yıl Rom a Ö dülü’nü kazana­ önemli bir adım oldu. Resm e karşı ilginin
rak okul yönetimi tarafından Rönesans döne­ artm asına, İstanbul’da bir resim izleyicisinin
minin ünlü sanatçılarının yapıtlarını incele­ oluşmasına, resim eğitimi verm ek amacıyla
m ek üzere üç aylığına R om a’ya gönderildi. özel atölyelerin açılmasına yol açtı.
1871’de yurda dönen sanatçı Sultanahm et’ İlk sergisinin gördüğü ilgi ve doğurduğu
teki Sanayi M ektebi’ne kolağası (önyüzbaşı) olumlu sonuçlar üzerine, Şeker A hm ed Paşa
rütbesiyle resim öğretm eni olarak atandı. bir yıl sonra ikinci bir resim sergisi için
Ayrıca İstanbul’daki çeşitli orta dereceli okul­ çalışmalara başladı. 1875’te D arülfünun (üni­
larda resim dersleri verm ekte, bir yandan da versite) binası salonunda gerçekleştirilen bu
resim çalışmalarını sürdürm ekteydi. Bu ara­ sergi de büyük ilgi topladı; ülkede resim
da, daha öğrencilik yıllarında planladığı, İs­ eğitimi verecek bir okulun açılmasına ilişkin
tanbul’da bir resim sergisi açmak amacını tartışm aların başlamasını sağladı. Sonunda
250 ŞEKER HASTALIĞI

1876’da, padişahtan Sanayi-i Nefise M ektebi’ Cezanne daha sonra Kübizm’e yol açacak
nin (bugün Mimar Sinan Üniversitesi) kurul­ olan yapıtları üzerinde çalışmaktaydı. A m a,
m asına ilişkin izin alındı. Okul ancak 1883’te yeni gelişmekte olan bu sanat akımlarının
Osm an Ham di Bey’in yönetim inde eğitime dışında kalan Şeker A hm ed Paşa, Courbet
başlayabildi. Bu okulun açılıp eğitime geçme­ gibi daha eski bir anlayışı temsil eden ressam ­
sinde Şeker A hm ed Paşa çok önemli rol ları beğeniyordu. Orman ve Geyikli Peyzaj
oynamıştır. adını verdiği yapıtlarında C ourbet’nin etkisi
Çalışm alan ve çabaları Sultan Abdülaziz’ce görülür. Güçlü gözlemciliği ile doğa sevgisini
beğeniyle karşılanan Şeker A hm ed Paşa padi­ yansıtan bu çalışmalarında ışık gölge karşıtlı­
şahın yaverliğine atandı. Bu görevi süresince ğını ustaca kullanmıştır. Boyayı ise oldukça
birçok çağdaş Fransız ressamının yapıtlarının düz ve pürüzsüz süren sanatçı, m anzara re­
simlerinde dalların ve yaprakların biçimlerini
Anadolu Yayıncılık Arşivi belirtm ek, ışık pırıltılarını değerlendirm ek
için daha kalın boya tabakalarından yararlanı­
yordu.

ŞEKER HASTALIĞI. Şeker hastalığının tıp


dilindeki yaygın adı diyabet'tir. “Sifon” anla­
mındaki bu Yunanca kökenli sözcüğü, şeker
hastalarının çok su içip çok idrar çıkarmaları
nedeniyle Eski Yunanlı hekim ler önerm işler­
di. A m a bu belirtiler yalnızca şeker hastalığı­
na özgü değildir; değişik nedenlerden ileri
gelen ve diyabet adı altında toplanan bazı
hastalıklarda da aynı belirtiler görülür. Bu
yüzden daha sonraki çağlarda Rom alılar has­
talığın adına “şekerli” sözcüğünü eklediler;
çünkü şeker hastalığının en önemli belirtisi
kandaki şeker oranının yüksek olması ve
idrarda bol şeker bulunmasıdır. Nitekim bu­
gün de şeker hastalığını öbür diyabetlerden,
özellikle yalnızca aşın susamaya ve işemeye
yol açan şekersiz diyabetten ayırt etm ek için
“şekerli diyabet” adı kullanılır. A m a, sözcü­
ğün başına herhangi bir sıfat eklem eden
yalnızca diyabet dendiğinde de ilk akla gelen
gene şeker hastalığıdır.
Şeker Ahm ed Paşa'nın Geyikli Peyzaj adlı tablosu.
Şeker hastalığı, m idenin arkasındaki pank­
reas bezinden salgılanan ensülin horm onu­
saraya alınmasını sağladı. 1884’te mirliva nun eksikliğinden ileri gelir. Karbonhidrat
(tüm general), 1890’da ferik (korgeneral) olan metabolizmasını düzenleyen, yani vücudun
sanatçı yabancı misafirler teşrifatçılığı görevi­ tem el enerji kaynağı olan nişasta ve şeker gibi
ne getirildi. Öldüğünde bu görevini sürdür­ besinlerin hücrelerce kullanılmasını sağlayan
mekteydi. bu horm onun eksikliğinde, kullanılmayan
Şeker A hm ed Paşa eğitim için Paris’e fazla şeker dokularda birikir ve idrarla birlik­
gittiğinde Gustave C ourbet, Cam ille C orot ve te dışarı atılır. Bu olay, hücreler için gerekli
H onore D aum ier en parlak dönemlerini yaşı­ olan enerjinin bir ölçüde yok olması dem ek­
yorlardı. H enüz İzlenimcilik’i geliştirmemiş tir. Bu nedenle şeker hastaları sürekli kilo
olan Degas, M anet, M onet, Pissarro ve Sisley kaybeder, hatta tedavi uygulanmazsa ölebi­
ise en verimli dönem lerini yaşam aktaydılar. lirler.
ŞEKERLEMECİLİK 251

iyileşme um udu olmayan şeker hastaları bile


ensülin tedavisiyle norm al bir yaşam sürdüre­
bilirler. Bunun için yapmaları gereken şey,
şekerli yiyeceklere yer verm eyen bir beslen­
me rejimi uygulamak, çok fazla yorulmamaya
özen gösterm ek ve her gün deri altına bir
ensülin iğnesi yapm aktır. Bazı şeker hastala­
rında, deri altına yerleştirilen minicik bir
pom pa bir anlam da pankreasın görevini üstle­
nerek her gün belirli dozda ensülini yavaş
yavaş dokulara verir ve şeker hastalarını iğne
yapma zorunluluğundan kurtarabilir.
Şeker hastalarında göz, böbrek ve dam ar
hastalıklarının görülme olasılığı oldukça yük­
sektir. A m a, doktorun öngördüğü tedavi ve
beslenme rejimine uyulduğu sürece şeker
hastalığı insanın yaşam süresini kısaltmaz.

ŞEKERKAMIŞI bak. Şe k e r ve Şe k e r Y a p im i.

ŞEKERLEMECİLİK. U nlu, sütlü ve meyveli


tatlılar ile reçel ve m arm elat dışındaki şekerli
Martin Dohm/Science Photo Library
yiyeceklere genel olarak şekerlem e denir.
Şeker hastalarının boynuna asılan bir şırıngayla deri A kide şekerleri, çikolatalar, bonbonlar, koz-
altına zaman zaman belirli ölçüde ensülin akıtmak,
hastaların şeker komasına girm esini engelleyen helvalar, meyve şekerlem eleri, fondanlar, je ­
önlem lerden biridir. latinli şekerler, badem ve fıstık ezmeleri,
lokum lar gibi binlerce şekerlem e çeşidi
Şeker hastalığının nedeni, daha doğrusu vardır.
ensülin eksikliğine yol açan etkenler tam Çocukların belki de en iyi bildiği şekerlem e
olarak bilinmiyor. G ene de uzm anlar bu türü olan akide şekerlerini yapmak için sofra
eksiklikten hem kalıtsal, hem çevresel etken­ şekeri yalnız ya da glikozla birlikte kaynatıla­
lerin sorum lu olduğunu düşünüyorlar. H asta­ rak bir şeker ham uru hazırlanır. Biraz soğu­
lık her yaşta ortaya çıkabilir; ama, daha çok duktan sonra bu şeker ham uruna renk, tat ve
kalıtsal etkenlere bağlı olduğu düşünülen koku m addeleri katılır. Soğuyup katılaşm a­
çocukluk çağı şeker hastalığı 20 yaşından dan önce ham ura istenen biçim verilir.
küçüklerde, çevresel etkenlerin de rol oynadı­ Ketenhelva ya da pam uk helva gibi bazı
ğı yaşlılık çağı şeker hastalığı ise genellikle 40 şekerlem eler döner bir tavanın içine tozşeker
yaşın üstündeki şişman kişilerde görülür. Ça­ dökülerek yapılır. Tavayla birlikte dönen
ğımızda birçok ülkede her 100 kişiden biri şeker kristalleri birbirinin üzerinde toplana­
şeker hastasıdır. rak şekerlem e topakları oluşturur.
1921’den önce şeker hastalığının tedavisi Renkli çubuk şekerlerin yapımı biraz daha
yoktu. O tarihte, Frederick Banting ve C har­ karm aşıktır. Çeşitli renklerdeki şeker ham uru
les Best (bak. B a n t i n g v e B e s t ) adında iki dilimleri kat kat bir araya getirilir ve sonra
Kanadalı, hayvanların pankreasından ensülini bunlar beyaz bir şeker çubuğunun çevresine
özütlemeyi başardılar. Şeker hastası olan sarılır. Oluşan çok renkli şekerlem e çubuklan
köpeklere bu horm onu şırınga ettiklerinde daha sonra istenen boyutlarda kesilerek pa­
hastalık belirtilerinin yok olduğunu gördüler. zarlanır.
H em en ardından insanlar üzerinde başarıyla Kremalı ya da fondan türü şekerlem eler,
uygulanan bu tedavi yöntemi pek çok şeker tam sertleşm em esi için daha düşük bir sıcak­
hastasının yaşamını kurtardı. G ünüm üzde, lıkta pişirilmiş şeker ham urundan yapılır.
252 ŞEKERLEMECİLİK

Rowntree Mackintosh Inc.


Bir çikolata fabrikasındaki üretim hattı. Yüksek hızla çalışan m akineler çikolatayı alır, keser ve paketler.

Soğuyan şeker ham uru, ekm ek ham uru gibi sıvıdır. Şekerden en az 50 kat daha tatlıdır,
yoğrulur. İçine meyve, kuruyem iş, tat ve renk am a tek başına yendiğinde tadı hoş değildir.
verici başka m addeler katılır. Kalıplarda bi­ Kullanıldığı şekerlem elere çok az m iktarda
çim lendirilmeden önce istenirse çikolatayla katılır {bak. M e y a n k ö k ü ) .
kaplanır. Çikolata yapımında kakao kullanılır. M ek­
Şeker ve glikoz şurubuna süt ve krem a sika’daki A ztekler’den kakao kullanımını
katılarak yapılan yumuşak şekerlem elere, öğrenen İspanyollar bu bilgiyi 16. yüzyılda
meyve ya da kuruyemişlerin yanı sıra, tat A vrupa’ya getirdi. K akao çekirdeğinden çıka­
verm ek için çikolata ve vanilya da katılabilir. rılan kakao yağının az bulunan özellikleri
Şeker ve glikoz karışımına yağ ve “sakızımsı” vardır {bak. ÇİKOLATA VE K a k a o ) . Kakao yağı
bir özellik verm ek için çok m iktarda süt katı­ kavrulmuş kakao çekirdeği tozu ve şekerle
larak karam ela yapılır. Bu karışım daha yük­ karıştırılıp ısıtıldıktan sonra soğuyunca, dona­
sek sıcaklıkta pişirildiği zaman ise sert kara­ rak katılaşır ve gevrek bir şekerlem e olan
mela elde edilir. çikolata oluşur. HollandalI Van H outen
Şeker, glikoz, jelatin, tat vericiler ve yu­ 1828’de ilk kez kakao çekirdeğinden yağ
m urta akının çırpılmasıyla yum uşak, köpük çıkarmış ve 1876’da İsviçreliler ilk sütlü çiko­
gibi bir şekerlem e yapılır. Bunun bazı türleri latayı yapmışlardır. Çikolata başka şekerle­
çikolatayla ya da kıyılıp kavrulmuş hindistan- m elerde tat verici bir katkı maddesi ya da
ceviziyle kaplanır. şekerlem eyi saran bir katm an olarak da kulla­
Nuga hafif ve sakızımsıdır. Nuga yapmak nılır.
için şeker ve glikoz karışımı kaynatılıp jela­
tin ve çırpılmış yum urta akıyla karıştırılır. Şekerlemeciliğin Tarihi
Nugaya sakızımsı özelliğini veren, karışıma Şekerlem e çok eskiçağlardan beri yapılır.
eklenen süt ve bitkisel yağlardır. Bu karışı­ Eski M ısır’da şekerlem e yapılırdı, am a o
m a aynca meyve, kuruyemiş ve bal da katıla­ dönem de şeker bilinmediği için şekerlem e
bilir. yapım ında incir, hurm a gibi tatlı m eyveler ve
Jelatinli ve sakızlı şekerlem eler şeker, gli­ bal kullanılırdı.
koz ve nişastaya, pektin, damlasakızı ya da A vrupa’ya ilk kez 8. yüzyılda getirilen
jelatin gibi pelteleştirici bir m adde katılarak şeker, o sıralarda az bulunan pahalı bir
yapılır. Yum uşak bir kıvamdan sakız kıvamı­ m addeydi ve ilaçların kötü tadını giderm ek
na kadar değişen çeşitleri vardır. için kullanılırdı. O dönem de kimsenin şeker­
Şekerlemecilikte tat verici olarak genellikle lem e yapmayı düşünmediği anlaşılıyor. A m a,
m eyanbalı ve çikolata kullanılır. M eyanbalı 1600’lerde söm ürgelerden A vrupa’ya bol
bir bitkinin kökünden elde edilen yoğun bir m iktarda şeker gelmeye başladıktan sonra
ŞEKERLEMECİLİK 253

Farklı tatlardaki
çikolataların
sınıflandırılarak
paketlenip dağıtılmak
üzere hazırlanması.
Başlık ve önlüktakan
fabrika işçileri,
çikolatanın tem izliğini
sağlamak amacıyla
eldiven giyerler.

Cadbury Limited

şekerlem ecilik ortaya çıktı. Fransızlar meyve için özenli bir kalite denetim i yapılır. Birçok
şekerlem eleri yaptılar; kavrulmuş kuruyemiş şekerlem e türü fabrikalarda el değm eden
ve şeker karışım ından oluşan şekerlem e türle­ üretilir ve ambalajlanır.
ri geliştirdiler. Şekerleme üretim ve tüketiminde ilk sıralan
Am erika’ya giden ilk göçmenler akçaağaç ABD alır. Bu alanda önde gelen öbür ülkeler
özünü kaynatarak şekerleme yaptılar. 1850’ D anim arka, İngiltere, İsveç, İsviçre, Norveç,
lerde, çoğu kalp biçiminde olan küçük şeker Belçika, H ollanda ve A lm anya’dır. İsviçre ve
pastillerinin üzerine rom antik m esajlar yazılı­ H ollanda çikolatalanyla, İngiltere karam ela­
yordu. Sonraları naneli ve çikolatalı şekerle­ sıyla, Alm anya sert bonbon şekerlem eleriyle,
m eler yapılmaya başlandı. Norveç ve İsveç de üstü çikolata kaplı fondan-
lanyla ünlüdür.
Günümüzde Şekerlemecilik
Günüm üzde şekerlem eler genellikle fabrika­ Şekersiz Şekerlemeler
larda yapılır. Şekerlem elerde sağlığa zararlı Son zam anlarda insanlar besin m addelerinin
m adde bulunmaması ve temizliğin sağlanması sağlık üzerindeki etkilerini araştırm aya daha
254 ŞEKERPANCARI

şekeri yapar (bak. F o t o s e n t e z ) . B u şeker,


yeni dokulann ya da tohum ların yapımında
kullanılana kadar bitkinin içinde depolanır.
Değişik bitkilerde ve bitkilerin değişik bölüm ­
lerinde birbirinden farklı şeker türleri bulu­
nur. Bazı m eyvelerde meyve şekeri (früktoz );
bazı başka meyve, sebze ve tahıllarda üzüm
şekeri (glikoz); şekerpancan ve şekerkamı-
şında sofra şekeri (sakaroz); sütte ise süt
şekeri (laktoz) vardır.
K arbon, hidrojen ve oksijen elem entlerin­
den oluşan ve genel olarak şeker denen
100’den çok tatlı m adde vardır. Şeker vücu­
dum uza ısı ve enerji sağlayan, ayrıca yağların
oluşmasına yardımcı olan çok önemli bir
besin m addesidir; am a gereğinden fazla yenir­
se, yağ olarak dokularda depolanıp şişmanlı­
ğa neden olur. Şeker dişler için de son derece
zararlıdır. Arıtılm ış şeker, içinde hiçbir vita­
min ya da başka besleyici m adde bulunm ayan
arı karbonhidrattır.

Şekerkamışı Şekeri
İÖ 3000’lerde H indistan’da, şekerkam ışından
çıkanlan şeker biliniyordu. İS 8. yüzyılda
Cadbury Limited
İspanya ve Güney Fransa’da şekerkamışı
Makineden çıkan çikolataları ambalajlarına da
makine yerleştirir.
şekeri kullanıldı, am a şeker tüketim i ancak
19. yüzyılda büyük boyutlara ulaştı.
fazla önem vermeye başladılar. Çok şeker Şekerkam ışı (Saccharum officinarum ) , bo­
yemenin diş çürüm elerine ve şişmanlığa ne­ yu genellikle 3-8 m etre arasında olan kamışsı
den olduğu zaten bilinmekteydi. Arıtılmış şeke­ bir bitkidir. Parlak renkli, boğumlu gövdesi
rin, enerji vermek dışında bir besin değeri beyaz, sarı, koyu yeşil, kırmızı ve m or olabi­
olmadığının anlaşılması sonucu (bak. BESLENME) lir. Bazı çeşitleri çizgilidir. Çapı ender olarak
birçok insan şeker yerine bal ve yoğunlaştırılmış 7 santim etreyi geçen gövdenin tatlı, sulu bir
meyve sulan içeren tatlılan yemeye başladı. özekdokusu vardır. M ısır yaprağını andıran
Keçiboynuzu ağacının meyvelerinin öğütül­ ince uzun yapraklann sardığı gövdenin ucun­
mesiyle elde edilen keçiboynuzu tozu, bol da beyaz, püskülsü çiçek dem etleri bulunur.
m iktarda şeker içerdiği için şekerlem e yapı­ Zengin ve iyi akaçlanmış topraklarda yeti­
m ında kakao yerine kullanıldığı zaman aynca şen şekerkamışı bol yağış ve tropik iklim
çok az şeker katm ak yeterli olur. Birçok sıcaklığı ister. Yeni Gine kökenli olduğu
kimse sağlığa daha yararlı olduğu için, antıl- sanılan şekerkam ışı, sonradan götürüldüğü
mış şeker yerine kahverengi ham şeker kul­ Jam aika, K üba ve öteki Batı H int A daları’n-
lanm aktadır {bak. Ş e k e r v e Ş e k e r Y a p i m i ) . da, A B D ’nin güney bölgeleri, Hawaii ve
Brezilya’da, A vustralya’nın O ueensland eya­
ŞEKERPANCARI bak. P a n c a r ; Şe k e r ve Şe letinde büyük plantasyonlarda yetiştirilmek­
ker Y a p im i. tedir. Şekerkamışı tohum verm e zam anından
önce kesilmelidir; çünkü tohum veren kamış,
ŞEKER VE ŞEKER YAPIMI. Bitkiler hava­ şekerli besisuyunun çoğunu kullanmış olur.
dan aldıklan karbon dioksit ve kökleriyle Şekerkamışı kesildikten sonra bitkinin toprakta
em dikleri sudan kendileri için gerekli olan kalan kökünden yeni sürgünler filizlenir.
ŞEKER VE ŞEKER YAPIMI 255

Kamışın küçük parçalar Ham şekerin taşınm ası


ŞEKERKAMIŞI halinde ke
Ezilm iş kamışın üzerine
su püskütijğgfi&M

Vakum altında
kaynatarak lapa
elde e dilm esi

Ham şeker

Buharlaştıncılarda
yoğunlaştırma

A rıtm a k için S a n trifü j


kireçsütü katılması m akinesi

Pancar d ilim le rin d e ki şekerin


yayınım kulelerinde Kireçsütü Vakum altında
ucak suyla çözünüp ayrılm ası. kaynatarak
Kireçlenmiş
Ilapa elde edilmesi
şerbetin
frbonlaşmat
Buharlaştıncılarda
yoğunlaştırma

Bez filtreyle
karbon} d io k s it süzm e
ŞEKERPANCARI m akineyle d ilim le n m iş teti arıtm ak için gazı
p ancarlar reç katılm ası m akinesi

Toplanan şekerkam ışları, yaprakları kesil­ den kristalleştirilerek beyaz, arı şeker elde
dikten sonra şeker fabrikasına götürülür. edilir. Bisküvi ve pasta yapımında kullanılan
Kamışlar burada yıkanır, küçük parçalara özel bir şeker türü, çok ince kristallerin kayna­
bölünür ya da kıyılır. Sonra ağır m erdaneler tılmasıyla elde edilir. Topaklaşmayı önlemek
arasında ezilirken üstüne su püskürtülür; püs­ için mısır unu katılıp öğütülen tozşekerden
kürtülen su bitkideki şekerin çözünmesine pudraşeker yapılır. Tozşeker ve sıvı şeker
yardımcı olur. karışımının basınç altında kalıplara dökülm e­
Ezilen kam ıştan koyu grimsi ya da yeşilimsi siyle kesm eşeker ya da küpşeker üretilir.
ekşi bir sıvı çıkar. İçinde birçok katışkı olan
bu sıvıya, arıtm ak için kireçsütü (kalsiyum Şekerpancarı Şekeri
hidroksit asıltısı) katılır. Bu ham şerbet daha Şekerpancarı, Asya’nın ve Güney Avrupa’nın
sonra hem en ısıtılır ve çökeltme tanklarında bazı bölgelerinde yabani olarak yetişen bir
çökelmeye bırakılır. Bu tanklardan çıkan bitkiydi. 18. yüzyıldan önce şekerpancarı
durulm uş şerbet vakumlu pişirme kazanlarına sebze ve hayvan yemi olarak kullanılırdı. 18.
alınır. Şerbet burada koyulaşarak önce şuru­ yüzyılda A lm anya’da şekerpancarından şeker
ba, sonra da şeker kristalleriyle melas karışı­ üretm e denem eleri yapıldı ve ilk fabrika
mından oluşan bir lapaya dönüşür. 1802’de Silezya’da kuruldu. Günüm üzde dün­
Bu lapa santrifüjlere gönderilir. Yüksek ya şeker üretim inin neredeyse yansı şeker-
hızla dönen, çevresi delikli silindirler olan bu pancanndan elde edilir.
aygıtlarda, melas m erkezkaç kuvvetin etkisiy­ B ir pancar çeşidi olan şekerpancarı, b eyaz,
le deliklerden dışarı atılır; santrifüjün içinde etli kazık kök ü n d e şek er biriktiren ikiyıllık bir
kahverengi ham şeker kalır. Bu kahverengi bitkidir (bak. P an car). İlk yıl kök v e iri yap­
ham şekerin bir bölüm ü olduğu gibi satılmak raklar oluşur; bitki ikinci yıl çiçek ve tohum
üzere ayrılır, am a büyük bölüm ü rafinerilere verir. İlk yıl sonunda sök ü len şekerpancarı
gönderilerek arıtılır. Rafineride yeniden çö­ gön derildiği şeker fabrikasında yıkanır, tartı­
zelti haline getirilen ham şeker, kimyasal mad­ lır v e dilim lenir. Pancar dilim leri, silindir
delerle işlemden geçirilip bez filtrelerden ve ke­ biçim inde bir dizi yüksek kazandan oluşan
mik kömüründen süzüldükten sonra yeni­ yayınım k u lelerine alınır. B urada, pancar
256 ŞEKER VE ŞEKER YAPIMI

En solda: Uzun sıralar


biçim inde ekilm iş
şekerpancarları sökümü
bekliyor.
Solda: Şekerpancarı
ortalam a 1 kg ağırlığa
ulaşır. Kesilen yapraklar
yem olarak kullanılır.
Altta: Mekanik olarak
sökülen, toplanan ve
yüklenen şekerpancarı
işleneceği fabrikaya
kamyonla götürülür.
US Department o f Agriculture
(en solda); Holy Sugar Corporation

En solda: Yaprakları
yakılmış şekerkamışları
kesilmeyi bekliyor. Kesimi
kolaylaştırm ak için
şekerkamışları denetim
altında yakılarak gövdeye
zarar vermeden
yapraklarından tem izlenir.
Solda: Günümüzde de
şekerkamışının büyük
bölüm ü machete denen
büyük bir bıçak
kullanılarak elle kesilir.
Altta: Yükleyici kesilmiş
kamışları toplayarak,
işlenecekleri şeker
fabrikasına götürecek
röm orklara yükler.
ŞEMPANZE 257

dilimlerindeki şekerin 80°C sıcaklıktaki suyun kelleşmeye yatkındır. Şem panzeler doğal or-
içinde çözülmesiyle bir şerbet oluşur. İçindeki tam lannda 50 yıl kadar yaşayabilir.
katışkılar nedeniyle siyah olan bu şerbet daha Dişi şempanze ilk kez, yaklaşık 12 yaşma
sonra kireçsütü ve karbon dioksitle arıtılır ve geldiğinde doğurur. D aha sonra 3-4 yılda bir,
filtreden geçirilir. Süzme sonrasında elde tek bir yavru doğurur. Yavrular yaşam lannın
edilen arı şerbet, arıtılmış şekerkamışı şerbe­ en azından ilk beş yılını annelerinin yanında
tinin geçirildiği işlemlere çok benzeyen bir geçirir.
dizi işlemden geçirilerek şeker elde edilir.
G erçekte şekerpancarı ve şekerkamışından Toplu Halde Yaşayan Zeki Hayvanlar
elde edilen şekerler birbirinden farklı de­ Şem panzeler yağmur orm anları, dağ orm an-
ğildir. lan ve savanlar gibi çeşitli ağaçlık ortam larda
Şeker akçaağacının yetiştiği K anada’da ve yaşar. Çevik birer tırmanıcı olm akla birlikte
A B D ’nin kuzey bölgelerinde akçaağaçtan şe­ sık sık yerde de dolaşırlar. Gece olduğunda
ker üreten fabrikalar vardır (bak. A k ç a a Ga ç ). ağaç tepelerinde ince dallan büküp yapraklan
A sya’nın tropik bölgelerinde yetişen hindis­ sererek uyuyacaklan yerleri hazırlamaya giri­
tancevizi, hurm a ve öbür palmiye türlerinden şirler. H er gece yeniden yapılan bu yuvalar
de şeker elde edilir. şempanzeleri yırtıcı hayvanlardan koruyacak
T ürkiye’de şeker, şekerpancarından elde ölçüde yüksektedir. Şem panzeler gündüzleri
edilir. Türkiye’deki ilk şeker fabrikası
1926’da K ırklareli’nde kurulan Alpullu Şeker ARDEA
Fabrikası’dır. Bunu U şak, Eskişehir ve T ur­
hal şeker fabrikalarının kuruluşu izlemiştir.
Şeker sanayisi günüm üzde Türkiye’de önemli
bir sanayi dalıdır. 1987’de 13 milyon ton
şekerpancarı üretilen Türkiye’de, 1988’de
1.331.115 ton şeker üretilmiştir.

ŞEMPANZE. Şem panzeler, akrabaları olan


orangutan ve goril gibi iri yapılı ve kuyruksuz
m aym unlardır. İnsana şaşırtıcı ölçüde benze­
m elerinden ötürü bu m aym unlar, gibonla
birlikte insansımaymunlar adı altında topla­
nır (bak. M a y m u n ). Şem panzelerin iki türü
vardır. B unlardan bayağı şempanze (Pan
troglodytes) Batı Afrika, Z aire’nin kuzeyi ve
Tanzanya’nın batısındaki orm anlarda yaşar.
Yalnız Z aire’nin orta kesim lerinde bulunan
cüce şempanze (Pan paniscus) ise az tanınan
bir türdür.
E rkek şempanzenin ağırlığı 40 kg, dik
durduğunda boyu 1,5 m etre dolayındadır.
Cüce şem panzeler daha küçük yapılı ve daha
uzun bacaklıdır. Bayağı şempanze kaba ve
siyah kıllarla örtülüdür. Burun bölgesinde
beyaz kıllar da bulunur. A ynca gençlerin
kalçalannda beyaz tüy tutam ları dikkat çeker.
İnsanlar gibi şem panzeler de yüzlerindeki Şempanze zeki b ir m aym undur. Yalnız hayvanat
aynntılara bakılarak birbirlerinden ayırt edi­ bahçelerinde ve laboratuvarlarda değil, doğal
ortam larında da yıllar boyunca incelenen bu
lebilir. G enç şem panzelerin açık renkli yüz hayvanların davranışlarına ilişkin değerli bilgiler
derileri yaşlandıkça koyulaşır. Yaşlı olanlar elde edilm iştir.
258 ŞEMSEDDİN SAMİ

erkek ve dişilerden, yalnız erkeklerden ya da m i’nde çalıştıktan sonra 1871’de İstanbul’a


yavrulu dişilerden oluşan küçük gruplar halin­ giderek M atbuat (basın) Kalemi’ne girdi.
de bulunurlar. Bu gruplar yaklaşık 30 km2’lik Yazm a denem elerine bu dönem de başladı,
bir bölgede yaşayan 80 ya da daha çok bireyin 1872’de, ilk Türk rom anı olarak kabul edilen
oluşturduğu topluluğun parçalandır. Şem pan­ Taaşşuk-ı Talât ve Fitnafı yayımladı. 1873’te
zeler dört ayaklan üstünde ve parm ak eklem ­ basın yaşamına atılarak Ebüzziya Tevfik’in
lerine basarak yürürler. Kısa süreler için iki çıkardığı Hadıka (Bahçe) ve Sirac (Işık)
ayaklannm üzerinde yürüyebilmekle birlikte, gazetelerinde çalıştı. Bir yandan da Fransızca’
yalnız elleri yiyecekle dolu olduğunda ya da dan piyesler, rom anlar çevirdi. 1874’te Trab-
saldırgan davranışlar gösterirlerken bu yola lusgarp’a (bugün Libya’da) giderek bir yıla
başvururlar. yakın vilayet gazetesini yönetti. İstanbul’a
Şem panzelerin tem el besini meyvelerdir, Nuri Akbayar Arşivi
A m a yaprak, böcek ve taze et de yerler.
Bilimsel araştırm alar şempanzelerin bazen
küçük bir antilop ve maymun gibi hayvanları
avlayıp öldürdüklerini göstermiştir. Şem pan­
zeler çevrelerinde bulunan nesneleri alet ola­
rak değerlendirebilir. D al parçalarıyla karın­
calan yuvalanndan çıkartır, yapraklan su
toplam ak ya da kirlenmiş postlannı tem izle­
m ek için kullanırlar. Genç şem panzeler bü­
yük ölçüde daha yaşlı olanlan izleyerek alet
kullanmasını öğrenir.
Şem panzeler kendi aralannda çeşitli sesler
ve mimiklerin yardımıyla iletişim kurar. Ö r­
neğin bol yiyecek bulan şem panze, baykuş
ötüşüne benzeyen yüksek sesler çıkanp çığlık­
lar atar ve sert bir yüzeye vurarak türdeşleri­
ne haber verir. H ayvanat bahçelerinde ve
laboratuvarlarda eğitilen şem panzeler çeşitli
işaretleri öğrenebilm ekte, bilgisiyar kullana­
bilm ektedir. A m a konuşmayı öğretm e çaba­
lan sonuçsuz kalmıştır.
Zeki olm alan ve öğrenm e yeteneklerinin
yüksekliği nedeniyle birçok şempanze yakala­
nıp hayvanat bahçelerinde ve sirklerde kulla­
nılm aktadır. Para getiren bir iş olduğu için
tuzak kurup yakalanan bu hayvanlar, yaşa- Şemseddin Sami Türkçe'nin ilk çağdaş sözlüğünü
dıklan orm anlann da önemli ölçüde yok hazırlamıştır.
edilmesi sonucu son derece azalmıştır.
dönüşünde çeşitli gazetelerde çalıştı. Besa
ŞEMSEDDİN SAMİ (1850-1904). Türkçe’ Yahud Ahde Vefa (1875), Şeydi Yahya
nin ilk m odern sözlüğünü hazırlamış ünlü bir (1875), Gâve (1876) adlı üç oyun yayımladı.
dilci olan Şemseddin Sami, bugün A rnavutluk 1876’da yeni çıkan Sabah gazetesinin başya­
sınırlan içinde kalan Fraşer kasabasında doğ­ zarlığını üstlenen Şemseddin Sami bir yıl
du. B urada ilköğrenim gördü; 1868’de Yan- sonra resmi görevle Rodos ve Y anya’ya gön­
ya’daki Rum lisesini bitirdi. Bu okulda Y u­ derildi. 1877’de İstanbul’a dönünce Tercü-
nanca, Fransızca ve İtalyanca öğrendi. Özel man-ı Şark (1878) gazetesinin başyazarı oldu.
öğretm enlerden de A rapça ve Farsça dersleri Gazetenin kapanm ası üzerine çalışmalarını
aldı. Bir süre Yanya Valiliği M ektubi Kale­ dil konusunda yoğunlaştırdı. Bir yandan da
ŞEMSİYE 259

çeviriler yaptı, çeşitli konularda küçük kitap­


lar hazırladı. 1881’de son resmi görevi olan,
Teftiş-i A skeri Komisyonu (askeri denetlem e
kurulu) kâtipliğine atandı. 1882’de sözlük
çalışmalarının ilk ürünü olan, Fransızca’dan
Türkçe’ye Kamus-ı FransevVyi yayımladı. B u­
nu 1885’te Türkçe’den Fransızca’ya Kamus-ı
Fransevi izledi. Şemseddin Sami 1888’de de
geniş bir tarih, coğrafya ve biyografi ansiklope­
disi olan Kamusü’l-A’lâm’ı yayımlamaya baş­
ladı. A ltı büyük ciltten oluşan ansiklopedinin
yayımı 1898’de bitti. Bu arada Türkçe’nin ve Cephas Picture Library IMick Rock
A rapça’nın dilbilgisi üzerine de kitaplar hazır­ Sri Lanka'da bir şemsiye tam ircisi. Sıcak ve nemli
layan Şemseddin Sami 1898’de A rapça’dan iklim lerde şem siyeler hem güneşe, hem de yağmura
T ürkçe’ye Kamus-ı Arabi adlı sözlüğü, 1899- karşı kullanılır.
1900’de de Türkçe’nin ilk m odern sözlüğü
olan Kamus-ı T ü rkf yi çıkardı. Kapsamıyla, bazı bölgelerinde kabile reisleri sıradan insan­
açıklamalarıyla, Osm anlıca’ya yönelttiği eleş­ lardan şemsiyeleriyle ayrılırlar.
tirilerle kendinden sonraki dilcileri etkileyen, O rtaçağda A vrupa’daki törenlerde de kul­
dilde sadeleşme yanlılarına açılım olanağı lanılan şemsiyeler, Venedik dükalarmın, pis­
sağlayan Şemseddin Sami’nin bu yapıtı Türki­ koposların ve papaların resmi giysilerinin bir
ye’de sözlük alanındaki çalışmalara da kıla­ parçasıydı. Papa günüm üzde de tören yürü­
vuzluk etmiştir. yüşlerine iki şemsiyeyle katılır. Bunlardan,
Yaşamının son yıllarında II. Abdülha- papanın maddi gücünü simgeleyen şemsiye
m id’in buyruğuyla evinde gözaltında tutulan açık olarak, ruhsal gücünü simgeleyen şemsi­
Şemseddin Sami gene de çalışmalarını sürdür­ ye de kapalı olarak taşınır.
dü. Bu dönem de Kutadgu Bilig, O rhun Yazıt­ Batı A vrupa’da günlük yaşam da şemsiye
ları gibi Türkçe’nin en eski evrelerini aydınla­ kullanımının yaygınlaşması oldukça yavaş ol­
tan m etinler üzerinde araştırm alar yaptı. Eski m uştur. 17. yüzyılda deriden ya da yağlı ipek
sözlükleri tarayarak Türkçe’nin sözcük hâzi­ dokum adan yapılan şemsiyeler ağır ve hantal­
nesini saptam aya uğraştı. Şemseddin Sami dı. Kullanan kişinin taşıyamayacağı kadar
uzun süren bir hastalıktan sonra İstanbul’da ağır olduğu için şemsiyeyi bir hizmetçi tu tar­
öldü. dı. Şemsiyelerde gergi çubuklarının yapım ın­
da balinaçubuğunun kullanılm aya başlanması
ŞEMSİYE. Günüm üzde genellikle yağm ur­ şemsiyeleri büyük ölçüde hafifletti ve kullanı­
dan korunm ak amacıyla kullanılan şemsiyele­ mını kolaylaştırdı. Zam anla şemsiyelerin bi­
rin ilk örneklerinin İÖ 12. yüzyılda Çin’de çimleri de zarifleşti ve 18. yüzyılda çevresi
kullanılan güneşlikler olduğu sanılmaktadır. saçaklı, sapı süslü Fransız güneşlikleri yapıldı.
G üneşlik ile şemsiye arasındaki fark, güneşli­ 18. yüzyılda L ondra kahvehanelerinde sa­
ğin güneşten, şemsiyenin ise yağmurdan ko­ ğanak yağm urlarda m üşterilere kiralanan
runm ak amacıyla kullanılmasıdır. Şemsiye şemsiyeler bulundurulurdu. Kiliselerde de,
sözcüğü Arapça güneş anlamındaki “şems” söz­ cenaze törenlerinde rahiplere kiralanan özel
cüğünden kaynaklanır. Eski R om a’da da ka­ şemsiyeler vardı. A m a halkın kendi şemsiye­
dınlar güneşlik kullanırlardı. Japonlar, ulusal lerini kullanmaya başlaması için bir süre
giysilerinin bir parçası olan zarif güneşlikleri geçmesi gerekti; çünkü şemsiye, kullananın
günüm üzde de kullanırlar. arabasının olmadığının bir göstergesi olarak
Şemsiye doğuda uzun süre bir rütbe simgesi kabul ediliyordu. İngiltere’de düzenli olarak
olm uştur. Çin im paratoru tek sapın üzerinde şemsiye kullanan ilk kişi olan Jonas Hanway,
dört güneşliği olan özel bir şemsiyeyle güneş­ 1750’de Londra caddelerinde şemsiyesiyle do­
ten korunurdu. G ünüm üzde de A frika’nın laşmaya başladığı zaman alay edilmiş, ıslık­
260 ŞERBETÇİOTU

lanmış ve hatta saldırıya uğramıştı. A m a, çokkenarlan dişlidir. Ayrı bitkiler üzerinde yer
geçmeden başkaları bu örneği izledi. alan bireşeyli çiçeklerinden dişi olanlar küçük
Z am anla şemsiyenin gergi çubuklarının ya­ bir kozalağı andırır. Şerbetçiotu, dişi çiçekle­
pımında balinaçubuğunun yerini m etal aldı ve rindeki lupulin adlı hoş kokulu bir m adde için
ağır ipek kaplam aların yerine alpaka doku­ yetiştirilir. Lupulin biraya acımsı bir tat ver­
m alar kullanılmaya başlandı. 1850’de G aller’ m ek için, malt özütü ve bazı alkolsüz içecek­
deki M enai Boğazı üzerindeki köprünün gö­ lere ise koruyucu olarak katılır; ayrıca bazı
rünüm ünden esinlenen Samuel Fox, sağlam­ ilaçların bileşimine de girer. Dişi çiçeklerden
hazırlanan çayın iştah açıcı, idrar söktürücü
lık ve hafifliği birleştiren yivli çelik şemsiye
çatısını yaptı. Bununla birlikte, 19. yüzyıl ve yatıştırıcı etkisi vardır.
şemsiyelerinin saplan genellikle hâlâ oyma Şerbetçiotu en iyi gelişmeyi, akaçlaması
fildişi ya da akikten yapılırdı. uygun, kireçli, gübreli ve derin topraklarda
gösterir. İlkbahar ve yaz mevsimlerinde bol
ŞERBETÇİOTU, biracılıkta kullanılan bir suya gereksinimi vardır; buna karşılık sonba­
tan m bitkisidir. Kendirgiller ( Cannabaceae) harda hiç sulanmamalıdır. Yazları sıcak ve
familyasında yer alan bu çokyıllık bitkinin rüzgârsız geçen, toplam a mevsiminde don
(Humulus lupulus) anayurdu A vrupa’dır. olmayan yerler şerbetçiotu yetiştirm ek için en
Uzunluğu 6 m etreye ulaşan dikenli, tırmanıcı uygun bölgelerdir.
gövdesi kaba ve sert yapraklar taşır. Y aprak­ Sonbaharda kazılarak iyice havalandırılmış
lan asmanm kiler gibi loplu, uzun saplı ve tarlalara bir yıl önceki dişi şerbetçiotu bitkile­
rinden alm an kök parçaları 2 m etre kadar
aralıklarla dikilir. Kış boyunca gübrelem e ve
yabancı otların ayıklanması gibi çeşitli bakım
işlemleri yapılır. İlkbaharın sonlarına doğru
gelişmeye başlayan fidanlar sırıklara ya da
tellere sardınlır. Uygun koşullar altında genç
şerbetçiotu bitkilerinin günde 15 cm kadar
boy atabildiği saptanmıştır.
Yaz boyunca gelişmesini tam am layan çiçek
salkımları sonbahar geldiğinde genellikle m a­
kinelerle toplanır, kurutulur ve toz haline
getirilir. Şerbetçiotunun başlıca kullanım ala­
nı biracılıktır; küspesinden ise hayvan yemi ya
da gübre olarak yararlanılır.
A vrupa’da çok yaygın olan şerbetçiotu
üretim inde ilk sırayı Alm anya ve Çekoslovak­
ya alır. T ürkiye’de ise özellikle Karadeniz
Bölgesi’nde yabanilerine rastlanan ve yöresel
olarak öm erotu, m ayaotu gibi adlarla da
anılan bitkinin Bilecik ve Bursa yöresinde
tanm ı yapılır.

ŞERİA IRMAĞI. Tarihte sık sık adı geçen


Şeria Irm ağı, O rtadoğu’daki M üslüm an, M u­
sevi ve Hıristiyan halklann kültüründe önemli
bir rol oynamıştır. Hz. M usa’nın ölüm ünden
sonra İsrailoğullan’mn Y eşu’nun önderliğin­
de yerleştikleri kutsal Kenan T o p rak lan ’mn
Şerbetçiotunun salkım lar halindeki kozalaksı dişi sınırını bu ırmak oluşturur. Vaftizci Y ahya’
çiçekleri kurutularak bira üretim inde kullanılır. nın Hz. İsa’yı bu ırmağın sularında vaftiz
ŞEYH BEDREDDİN 261

ettiğine inanılır. M ısırlılar, A surlular, Y unan­ yorum una bağlı olan Bedreddin, M emlûk
lılar, Rom alılar, Haçlılar, Sarazenler, Os­ sarayında tanıştığı Şeyh Hüseyin A hlati’den
manlIlar, Britonlar, A raplar ve Y ahudiler etkilenerek tasavvufa yöneldi. 1404’te İra n ’a
tarih boyunca zaman zaman ırmağın geçiş gitti. Bir süre T ebriz’de kaldı. Tim ur’un
noktalarında konakladılar ve kaleler kurdu­ buradaki sarayında düzenlediği toplantılara
lar. Şeria Irm ağı, 20. yüzyılda yeni kurulan iki katıldı. İranlı bilginlere karşı giriştiği tartış­
ülke olan Ü rdün ve İsrail arasındaki sınırı m alarda büyük başarı kazandı. M ısır’a dönü­
çizmektedir. şünden kısa bir süre sonra Şeyh Hüseyin
Şeria Irm ağı, başka birçok ırm ak gibi bir A hlati ölünce onun yerine geçti. Şeyhlikte
vadi oluşturmamıştır. Suriye-Lübnan sınırın­ ancak altı ay kadar kalan B edreddin 1405’te
daki H erm on D ağı’ndan doğan Şeria Irmağı M ısır’dan ayrılarak Şam, H alep, K aram an,
yerkabuğunun çökmesiyle oluşan uzun bir Konya, Aydın, Tire ve İzm ir’e uğradıktan
çukur boyunca güneye doğru akar. Kızılde- sonra 1406’da E dirne’ye geldi.
niz’in ötesine kadar uzanan Doğu A frika Rift Bu sırada Osmanlı Devleti F etret D önem i’
Vadisi’nin bir bölüm ü olan bu çukurun her iki ni yaşıyordu {bak. F e t r e t D ö n e m i ) . R um eli’
yanındaki sarp yamaçların arası 15-25 kilo­ deki akıncıların desteğini kazanan Musa Çele­
m etredir. Irmağın duru mavi Taberiye G ölü’ bi 1410’da kardeşi Süleyman Ç elebi’yi yene­
ne (Celile Denizi) döküldüğü yerde yatağı rek E dirne’yi ele geçirdi. M usa Çelebi
deniz düzeyinden çok daha alçaktadır. T abe­ 1411’de hüküm darlığını ilan edince, ünü git­
riye G ölü’nden çıktıktan sonra, Şeria Irmağı tikçe yayılan Şeyh B edreddin’i kazaskerliğe
çevresinden kopanp sürüklediği killi toprak­ getirdi. İki yıl kadar bu görevde kalan Şeyh
lar yüzünden çamurlu bir görünüm e bürünür. B edreddin, M usa Çelebi’nin kardeşi Çelebi
Vadi yazın dayanılmaz derecede sıcaktır. M ehm ed’e karşı giriştiği m ücadelede yenik
Ocak ve şubat aylarındaki yağışlar sırasında düşüp öldürülmesi üzerine İznik’e sürgün
da sık sık taşkınlar olur. Irm ak son 110 edildi.
kilom etrelik bölüm ünde çölden geçer. Sonun­ Yıldırım Bayezid’in 1402’de A nkara Sava-
da deniz düzeyinden 400 m etre alçakta Lût şı’nda Tim ur’a yenilmesiyle başlayıp 1413’te
G ölü’ne (Ölü Deniz) dökülür. Dünyanın en Çelebi M ehm ed’in (I. M ehm ed) tahta tek
alçak ırmağı olan Şeria Irmağı 360 km uzunlu­ başına egemen olmasıyla sona eren Fetret
ğundadır. Çok hızlı aktığından ulaşıma elve­ D önem i boyunca ülke yıkıma uğramış, halk
rişli değilse de, 20. yüzyılda Ü rdün ve İsrail’ yoksulluk içine düşmüş, Rum eli’deki fetihle­
deki toprakların sulanması için en önemli su rin durması da tım ar bekleyen sipahiler ve
kaynağı durum una gelmiştir. akıncılar arasında hoşnutsuzluk yaratmıştı.
I. M ehmed’in bu sorunlara çözüm bulamaması
ŞERİT bak. Tenya. 1416’dan başlayarak çeşitli patlamalara yol
açtı. Şeyh B edreddin’in m üritlerinden Börk-
ŞEYH BEDREDDİN (yaklaşık 1365-1420). lüce M ustafa A ydm ’da, Torlak Kem al de
Tasavvuf düşüncesine yeni boyutlar getirmiş M anisa’da ayaklandı. Gittikçe yayılan ayak­
bir bilgin ve düşünür olan Şeyh B edreddin lanm alar kanlı biçimde bastırılm aya başlanın­
daha çok, büyük bir ayaklanmaya önderlik ca Şeyh B edreddin İznik’ten gizlice ayrılarak
etmesiyle tanınır. Sinop’ta hüküm süren İsfendiyar Bey’in yanı­
Simavna’da (bugün Y unanistan’da) doğan na gitti. O nun yardımıyla K ınm ’a geçti ve
B edreddin’in babası kentin kadısıydı. B ed­ kazaskerliği sırasında tanıştığı Eflâk Beyi
reddin E dirne’de başladığı öğrenimini Bursa M ircea’nın da yardımıyla Silistre dolaylannda
ve Konya’da sürdürdükten sonra M ısır’a gide­ örgütlenm eye başladı. A m a A nadolu’daki
rek ünlü bilginlerden ders aldı. Parlak bir ayaklanm aları bastıran I. M ehm ed’in güçlü
öğrenci olarak dikkati çektiğinden M emlûk bir orduyla R um eli’ye geçtiğini öğrenince
H üküm darı B erkuk’un (1382-99) oğlu Fe- D eliorm an yöresine çekildi. Ayrıntıları bilin­
rec’in (hükümdarlığı 1399-1412) hocalığına m eyen gelişmeler sonucunda I. M ehm ed’in
getirildi. O güne kadar İslam dininin Sünni ordusunca tutsak edilen Şeyh B edreddin Se-
262 ŞEYH GALİB

rez’e (bugün Y unanistan’da Serrai) götürüldü M ehm ed Esad 1780’de kısa bir süre Divan-ı
ve orada idam edildi. H üm ayun’da kâtip olarak çalıştıktan sonra
A rkasında birçok yapıt bırakan Şeyh Bed- kendini bütünüyle şiire verdi. 16. yüzyılda
reddin tasavvuf alanındaki düşünceleriyle bir­ H indistan’da yaşayan ve şiirlerini Farsça ya­
çok yandaş toplamış, ona bağlı olanlar sonra­ zan bir grup şairin yarattığı Sebk-i Hindi
ları Simaviye (bazen de Bedreddiniye) adını A kım ı’m benimseyince şiir anlayışı büyük
verdikleri tarikatta örgütlenm eye çalışmışlar­ değişikliğe uğradı. O da bu değişmeyi göster­
dır. 16. yüzyıl ortalarına kadar varlığını sür­ m ek istercesine E sad’ı bırakıp Galib mahlası­
dürdüğü anlaşılan bu tarikat, üyelerinin uğra­ nı aldı. 1784’te Mevlevi tarikatına giren Galib
dıkları ağır baskılar yüzünden ortadan kalk­ bir süre K onya’da kaldıktan sonra İstanbul’a
mıştır. A m a Şeyh B edreddin’in bazı düşünce­ dönüp Yenikapı M evlevihanesi’ne bağlandı.
leri başka tarikatlarca benim senerek yaşatıl- 1791’de G alata M evlevihanesi şeyhliğine
mıştır. Ö te yandan Şeyh B edreddin’in tasav­ atandıktan sonra da Şeyh Galib olarak anıldı.
vuf yoluna girm eden önce yazdığı birçok yapıt Bu dönem de hem şair, hem Mevlevi şeyhi
yüzyıllarca m edreselerde ders kitabı olarak olarak ünü gittikçe yayılan Şeyh Galib, kendi
okutulm uştur. gibi şair ve Mevlevi olan Padişah III. Selim’in
Şeyh B edreddin’in tasavvuf alanındaki dü­ yakın dostluğunu kazandı. 1799’da İstanbul’
şüncelerini topladığı tem el yapıtı Varidat9tır da ölen Şeyh Galib G alata M evlevihanesi’n-
(1970). T an n ile evrendeki canlı, cansız bütün deki (bugün Divan Edebiyatı Müzesi) türbe­
varlıkların bir olduğu düşüncesi yapıtın özünü sinde gömülüdür.
oluşturur. Yani bütün varlıklar T a n n ’dan Şeyh Galib zengin çağrışımlarla ve im geler­
çıkmışlardır, onun değişik görünüşleridir. le yüklü, m azm unları değişik anlamlarıyla
Şeyh Bedreddin toplum sal yaşamın birçok kullanan, söyleyişte uyuma önem veren Sebk-i
alanını bu düşünce çizgisinde yeniden değer­ H indi A kım ı’nm Divan şiirindeki en önemli
lendirmiş, örneğin bireysel m ülkiyete karşı temsilcisi sayılır. Şeyh Galib bu akımın Fars
çıkarak Tanrı yolunda olanların m ülkiyette de edebiyatında yarattığı yeniliği Divan şiirinin
ortak olması gerektiğini savunmuştur. Şeyh kalıplan içine ustalıkla taşımayı başarmıştır.
B edreddin’in önemli bir görüşü de bütün Şeyh G alib’in en önemli yapıtı Hüsn ü A şk
tektannlı dinlerin kaynağının ve ereğinin bir (1836) adlı mesnevidir. Türünün Divan edebi­
olduğu, hiçbir dinin öbürüne üstün olmadığı yatındaki en özgün ürünü sayılan bu yapıtta
yolundadır. Buradan hareketle dinler arasın­ Şeyh Galib, H üsn (güzellik) adlı kızla Aşk
da kardeşliği savunmuş, oldukça etkili olan adlı delikanlı arasındaki bin bir zorlukla dolu
bu görüşü birçok Hıristiyan yandaş edinm esi­ aşk macerasını anlatır. B urada H üsn ve Aşk
ni sağlamıştır. birer simgedir. Asıl anlatm ak istediği tanrısal
Şeyh B edreddin’in yaşam ve düşünceleri, aşka ulaşm anın güçlüğüdür.
Nâzım H ikm et’in Simav ne Kadısı Oğlu Şeyh Şiirlerini topladığı Divan9da (1836) gazeller
Bedreddin Destanı (1936) adlı manzum yapıtı­ önemli bir yer tutar. G azellerinde de tasavvuf
na konu olmuştur. tem alan ağır basar. Divan şiirinin öbür nazım
biçimlerinde, özellikle kaside ve rubaide de
ŞEYH GALİB (1758-1799). Divan şiirinin son başanlı örnekler veren Şeyh G alib’in edebiyat
büyük şairi sayılan Şeyh Galib İstanbul’da tarihi bakım ından değerli bir çalışması da
doğmuştur. Asıl adı M ehmed Esad’dır. Babası Mevlevi şairlerin yaşamöyküleri üzerinedir.
M ustafa Reşid Efendi Mevlevi tarikatına bağ­ Bu konudaki notlarını sonradan Esrar D ede’
lıydı. Babasmdan ve özel öğretmenlerden ye vermiş, o da bunlan işleyip düzenleyerek
aldığı derslerle yetişen M ehm ed çok genç Tezkire-i Şuara-yı Mevleviye adlı yapıtı ortaya
yaşta şiir yazmaya başladı. Fars edebiyatı koymuştur.
öğretm eni Süleyman Neşet ona Esad mahlası­
nı verdi. Gençlik dönem inde yazdığı şiirlerde ŞEYH SAİD AYAKLANMASI (1925), Doğu
Fuzuli, Hayali, Naili-i Kadim, Nabî ve N e­ A nadolu’da gerçekleşen büyük bir ayaklan­
dim ’in etkisi görülür. m adır. Şeyh Said (1865-1925) adlı bir Nakşi­
ŞEYH ŞAMİL 263

bendi şeyhinin önderlik ettiği ayaklanm a gö­ sona erdi. D iyarbakır’da kurulan İstiklal
rünürde cumhuriyet rejim ine karşı dinsel bir M ahkem esi’ndeki yargılama sonunda Şeyh
tepki olarak ortaya çıkmışsa da, ardında Said ve ayaklanm anın önderlerinden 47 kişi
başka nedenlerin bulunduğu ileri sürülm üş­ ölüm cezasına çarptırıldı.
tür. Bunların başlıcalan, yeni kurulmuş olan
m uhafazakâr eğilimli T erakkiperver Cum hu­ ŞEYH ŞAMİL (1797-1871). Kafkasya’da Rus
riyet Fırkası’nın dinci çevreleri yüreklendir­ işgaline karşı direniş hareketinin en ünlü
mesi ve Lozan Barış K onferansında anlaşma önderi olan Şeyh Şamil D ağıstan’ın Gimri
sağlanamayan Musul sorununu kendi çıkarla­ kasabasında doğdu. Babası oldukça zengin bir
rı doğrultusunda bir çözüme bağlamak iste­ toprak sahibiydi. Şamil İslami bir eğitim
yen İngiltere’nin Türkiye’yi zayıflatmak am a­ gördü ve D ağıstan’daki direniş hareketinin
cıyla giriştiği kışkırtmalardır. önderlerinden Gazi M uham m ed’in görüşle­
A yaklanm a 13 Şubat 1925’te Elazığ’ın Eğil rinden etkilendi. Nakşibendi tarikatının Kaf­
bucağına (bugün D iyarbakır’a bağlı Eğil ilçe­ kasya’da aldığı biçim olan M üridizm hareketi­
si) bağlı Piran köyünde jandarm alara ateş
açılmasıyla başladı. Bunu yöredeki telgraf ve Şeyh Şamil,
telefon hatlarının kesilmesi izledi. 16 Şubat’ta Kafkasya'da Rus
işgaline karşı
Genç ilinin (bugün Bingöl iline bağlı Genç direnişin en ünlü
ilçesi) m erkezi ayaklanmacıların eline geçti. önderidir.
Bu olay bölgedeki başka güçlerin de ayaklan­
maya katılm asına yol açtı. Hızla hareket eden
Şeyh Said, M aden, Siverek ve E rgani’yi ele
geçirdikten sonra D iyarbakır’a yöneldi. Baş­
ka bir kol da V arto üzerinden M uş’a doğru
harekete geçti. O rdu birliklerini 21 ve 23
Şubat’ta iki kez püskürtm eyi başaran Şeyh
Novosti Press Agency
Said 26 Şubat’ta H ani’yi ele geçirdi. Gökdere-
li Şerif kom utasındaki bir kol da 24 Şubat’ta nin de yöneticisi durum undaki Gazi M uham ­
Elazığ’a girmişti. Bu' arada hüküm et doğu med 1813’ten beri R uslar’a karşı cihad (din
illerinde seferberlik ve sıkıyönetim ilan etti. adına savaş) açmıştı.
A m a ayaklanm anın gittikçe yayılması üzerine Şamil 1830’dan başlayarak bu savaşa etkin
Fethi Bey (Okyar) başkanlığındaki hüküm et biçimde katıldı. Gazi M uham m ed 1832’de
2 M art’ta istifa etm ek zorunda kaldı. İsm et R uslar’la işbirliği yapan Hacı M urad’la giriş­
Paşa’nın (İnönü) kurduğu yeni hüküm et 4 tikleri bir çatışmada öldü. Yerine geçen Ham-
M art’ta Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden za Bey de 1834’te ölünce Şamil hem M üri­
(TBM M ) güvenoyu aldı. H üküm etin ilk işi dizm’in, hem de direniş hareketinin önderliği­
TBM M ’den olağanüstü hal yetkisi istemek ni üstlendi. Bu tarihten sonra da Şeyh Şamil
oldu. 4 M art’ta kabul edilen Takrir-i Sükûn sanıyla anılır oldu.
K anunu’yla hüküm ete geniş yetkiler tanındı. Şeyh Şamil’in Kafkasya’da yaşayan M üslü­
Ayaklanm acılar ise 4.000 kişilik bir güçle m an kavimleri dinsel tem elde birleştirm eye
en önemli hedefleri olan D iyarbakır’ı kuşat­ ve ortak düşman R uslar’a karşı direniş hare­
mışlar, 7 M art’ta da saldırıya geçmişlerdi. ketini güçlendirmeye yönelik çabalan kısa
A m a kenti savunan ordu birlikleri bu saldırıyı sürede olumlu sonuçlar verdi. 1837’de Rus
püskürtm eyi başardılar. 9 M art’ta D iyarba­ birliklerine ağır darbeler indirmesi birçok
kır’a ulaşan yeni birlikler ayaklanmacıları topluluğun daha ona katılmasını sağladı. D e­
izlemeye başladı. 26 M art’ta başlatılan toplu netimi altına aldığı topraklarda İslami bir
saldırı ve kuşatm a harekâtıyla ayaklanmacıla­ yönetim oluşturan Şeyh Şamil askeri eğitime
rın eline geçen yerler geri alındı. İran ’a de özel önem verdi.
sığınmaya çalışan Şeyh Said de 15 Nisan’da Şeyh Şamil R uslar’ın 1838’de giriştiği bü­
V arto yakınlarında yakalanınca ayaklanma yük saldırı karşısında gerilem ek zorunda kal­
264 ŞEYHÜLİSLAM YAHYA

dı. A m a bir süre sonra R uslar’la işbirliğinden oldu. Bir yılla sınırlı bu göreve 1611’de ikinci,
vazgeçen Hacı M urad’m da desteğiyle, yitirdi­ 1617’de de üçüncü kez getirildi. 1619’da
ği topraklan geri almayı başardı. B una karşı­ emekliye ayrıldıysa da, 1622’de Genç O s­
lık Ruslar uzun çarpışm alardan sonra 1845’te m an’ın tahttan indirilmesine yol açan olayla-
Şeyh Şamil’in karargâhının bulunduğu Dar- n n ertesinde yeni Padişah I. M ustafa tarafın­
ga’yı ele geçirdiler. M ücadelesini bundan dan şeyhülislamlığa atandı. Bir yıldan fazla
sonra dağlarda sürdüren Şeyh Şamil, Hacı süren bu ilk şeyhülislamlığından, Sadrazam
M urad’m 1851’de yeniden R uslar’ın yanma Kem ankeş Ali Paşa’yla anlaşmazlığa düşünce
geçmesiyle gücünün bir bölüm ünü yitirdi. aynlm ak zorunda kaldı. A m a yeni Padişah
1853 sonunda K ınm Savaşı’nın başlaması IV. M urad 1625’te Yahya Efendi’yi ikinci kez
Şeyh Şamil için elverişli bir ortam yarattı. Bu şeyhülislamlığa getirdi. IV. M urad’m 1632’de
yıllarda özellikle Hıristiyan G ürcüler’e karşı yönetim e egemen olma girişiminin yol açtığı
baskınlar düzenledi. Kafkasya’daki Rus bas­ kanşıklıklar yüzünden görevi bıraktıysa da,
kısının azalmasından yararlanarak askeri ba­ 1634’te üçüncü kez şeyhülislam oldu. IV.
kım dan güçlenmeye çalıştı. Ne var ki, K ınm M urad’m 1635’teki Revan ve 1638’deki Bağ­
Savaşı’nda uğranılan yenilgiyi Kafkasya’da dat seferlerine de katılan Şeyhülislam Yahya
elde edilecek bir başanyla unutturm ayı amaç­ padişahın güvenini ve saygısını kazandı. IV.
layan Rus Ç an II. A leksandr 1856’da büyük M urad’m ölm esinden (1640) sonra başa geçen
bir orduyla harekete geçti. Şeyh Şamil’in Deli İbrahim dönem inde de görevini sürdü­
Osmanlı Devleti ve İran gibi M üslüman ülke­ ren Şeyhülislam Yahya İstanbul’da öldü.
lerden yardım almasını önlem ek amacıyla 18 yılı aşkın süre şeyhülislamlık yapan ve
güney sınırından başlatılan kuşatm a harekâ­ dinsel konularda dönem inin önde gelen bil­
tıyla da desteklenen savaş aralıklarla üç yıl ginlerinden sayılan Şeyhülislam Yahya asıl
kadar sürdü. Eylül 1859’da, kalan birkaç yüz ününü edebiyat alanında kazanmıştır. Ö zel­
adamıyla Gunib Dağı’na çekilen Şeyh Şamil likle gazelleriyle tanınan Şeyhülislam Y ahya’
R uslar’ın kuşatmasını yaramayacağını anla­ nın dönem ine göre yalın bir dili vardır.
yınca teslim oldu. Bundan sonra Ruslar Kaf­ Şiirlerinde söz sanatlarına fazla yer vermemiş,
kasya’yı hızla ele geçirdiler. içten ve açık bir söyleyişi yeğlemiştir. N ef’i,
St. Petersburg’a (bugün Leningrad) götürü­ Sabri, Naili-i Kadim gibi dönem in ünlü şairle­
len Şeyh Şamil, Çar II. A leksandr tarafından rince de beğenilen Şeyhülislam Y ahya’nın
iyi karşılandı ve ailesiyle birlikte M oskova ya- gazelleri, edebiyat tarihçilerince 16. yüzyıl
km lanndaki Kaluga’da oturm ası uygun görül­ şairi Bâkî ile 18. yüzyıl şairi Nedim arasında
dü. 1869’da çann izniyle hacca gitti, ama geri bir köprü olarak nitelenmiştir.
dönm eyerek M edine’ye yerleşti ve orada Şeyhülislam Y ahya’nın şiirlerini topladığı
öldü. Divan 'm dan (1916) başka 77 beyitlik küçük
Şeyh Şamil’in kahram anlıklarla dolu yaşa­ bir mesnevi olan Sâkiname ’si ve A rapça’dan
mı halk arasında bir efsane niteliği kazanmış, çevirileri yardır.
birçok edebi yapıta da konu olmuştur.
ŞEYTAN. Değişik dinlerde farklı adlarla
ŞEYHÜLİSLAM YAHYA (1561-1644). Ünlü anılan şeytan genellikle kötü ruhların başı
bir Divan şairi olan Şeyhülislam Yahya İstan­ olarak düşünülür. Şeytan, hasım ya da iftiracı
bul’da doğdu. Babası Şeyhülislam Zekeriya anlam ındaki İbranice “aşatan” sözcüğünden
Efendi’dir. Y ahya özel ders alarak yetişti ve gelir. M üslümanlık, Hıristiyanlık ve Museyi-
1587’de m üderris oldu. 10 yıla yakın süre lik’te T a n n ’ya karşı çıkan şeytan, insanları
İstanbul’daki çeşitli m edreselerde çalıştıktan ondan uzaklaştırm aya çalışır. M üslüm anlık’ta
sonra 1596’da H alep kadılığına atandı. Bunu insanlar arasında kin ve düşmanlığı yayan
Şam, M ısır, Bursa ve Edirne kadılıkları izledi. cinler genellikle şeytan olarak adlandınlır.
1604’te kısa bir süre İstanbul kadılığında A ynca bu cinlerin başı olan İblis’ten de
bulundu. 1605 başlannda A nadolu kazaskeri, şeytan olarak söz edilir.
aynı yılın mayısında da Rum eli kazaskeri Eskiçağlarda ruhlara inanış ortak bir özel­
ŞEYTANTÜKÜRÜĞÜ 265

likti. Yıllar önce yazılan m itler ve peri masal­ yasaklanmış meyveyi yemeye özendirerek
larında iyi ile kötü arasındaki m ücadelenin Âdem ile H avva’nın da cennetten kovulması­
birçok örneğine rastlanır. Eski M ısırlılar dün­ na yol açar. Bundan sonra emrindeki şeytan­
yadaki kötülüklerden Set’i sorumlu tutarlar­ ları kullanarak insanları doğru yoldan saptır­
dı. Karanlıklar prensi adını verdikleri Set’in maya, onların A llah’ı anm alannı ve namaz
her sabah G üneş’in doğmasını önlemeye ça­ kılmalarını engellemeye çalışır.
lıştığına inanırlardı. Zerdüşt dinine bağlı olan
Eski İran halkı, kendisine hizmet etmesi için ŞEYTANTÜKÜRÜĞÜ. Bahçelerde ya da
şeytanlar ya da cinler ordusu yaratan E hri­ kırlarda otların ve çiçek saplarının üzerinde
men adlı bir kötülük tanrısının varlığına ina­ kümelenmiş beyaz köpük baloncuklarına
nırdı. Lakabı D ruc (yalan) olan bu kötü ruh, rastlanır. Bunlar şeytantükürüğü ya da salya-
ikizi olan iyi ruha karşı savaşırdı. Musevilik’ lıbit adlarıyla tanınan küçük böceklerin nem f
teki şeytan düşüncesi bu inançlardan kaynak­ denen yavruları tarafından salgılanır. Köpük
lanmış olabilir. hem hayvanı gizler, hem de kızgın güneşten
M useviler ve Hıristiyanlar tek T a n n ’ya ve Frank Lane Picture Agency
tek şeytana inanırlar. O nlara göre, şeytan
güçlü m eleklerden biriyken kendisini Tanrı’
ya eşit kılmak istemiş ve cennetten kovulmuş-
tur. Kovulmadan önceki adı, “ışık taşıyıcı”
anlamında Lucifer’dir. İngiliz şair John Milton’
m Kutsal K itap’tan esinlenerek yazdığı ün­
lü şiiri Paradise L osfta (1667; “Kayıp Cen­
net”) şeytanın, içine atıldığı sıvı ateş gölünden
çıkması ve kendisiyle birlikte göle düşen m e­
leklerin de yardımıyla  dem ile H avva’yı gü­
naha özendirerek T a n n ’dan öç alm a tasarısını
gerçekleştirmesi anlatılır (bak. ÂDEM İLE
H a v v a ).
Hıristiyanlık ve Musevilik’te şeytanın in­
sanları ölüm yoluna ve kötülüğe çektiğine,
buyruğundaki cinlerle insanların ruhlarını ele
geçirerek onlara acı çektirdiğine inanılır.
Birçok Hıristiyan yazar putperestlerin tan­
rılarını şeytan olarak tanımlamıştır. Bu tanrı­
ların bazılarında boynuz vardı ya da boynuzlu
hayvanlarla bağlantılıydı. Bu nedenle şeyta­
nın boynuzlu, çatal ayaklı ve kuyruklu bir
yaratık olduğu düşüncesi gelişti. Bu şeytan Üstte: Şeytantükürüğünün soluk renkli nemfi, karın
tipi, özellikle 12. yüzyıldan sonra çeşitli vit­ bölüm ünden salgıladığı ve hava kabarcıklarıyla
köpüklendirdiği bir sıvının altına gizlenir.
raylarda ve dinsel heykellerde işlendi. Altta: Erişkin şeytantükürükleri bitkiden bitkiye
Kuran 'da ise, daha çok “İblis” adıyla anılan atlayarak yer değiştirir ve bitkilerin özsuyunu emer.
şeytan cennetten kovularak lanetlenir ve em ­
rindeki şeytanlar aracılığı ile insanları A l­ korur. Şeytantükürüğü erişkin evreye girdi­
lah’ın yolundan saptırm aya çalışır. Kuran 'a ğinde küçük bir çekirge gibi bitkiden bitkiye
göre, öbür m eleklerin A llah’ın isteğine uya­ atlar.
rak Hz. Â dem ’in önünde secde etm esine Şeytantükürüğü ağustosböceklerinin de yer
karşılık, İblis kendisinin ateşten yaratıldığı ve aldığı eşkanatlılar (Homoptera) takımının bir
çam urdan yaratılmış Hz. Â dem ’den üstün familyasını ( Cercopidae) oluşturur. Çoğunun
olduğu gerekçesiyle bu buyruğa karşı çıktığın­ uzunluğu 12 milimetreyi geçmez. Renkleri
da cennetten kovulur. A rdından H avva’yı genellikle soluk kahverengidir. Bayağı şey-
266 ŞIRNAK

tantükürüğü (Philaerıus spumarius) Avrupa


ŞIR N A K İLİNE İLİŞKİN BİLGİLER
ve Türkiye’de yaygın biçimde bulunur. Bu tür
çayır bitkilerinde olduğu kadar orm an ağaçla­ YÜZÖLÇÜMÜ: 6.904 km2.
rında da görülebilir. A frika’da yaşayan bazı NÜFUS: 264.220 (1990 geçici sonuç).
türlerin salgısı ağaç dallarından yağmur gibi İL TRAFİK NO: 73.
damlayacak ölçüde çoktur. Şeytantükürükleri İLÇELER: Şırnak (merkez), Beytüşşebap, Cizre, Güçlüko­
nak, İdil, Silopi, Uludere.
tahıl ürünlerine üşüşüp bu bitkilerin özsuyunu
İLGİ ÇEKİCİ YERLER: Alaeddin ve Keiativuri kaleleri ile
em erek önemli zarara yol açabilir. Kale Meme kalıntıları; Cizre (Dicle) Köprüsü.

ŞIRNAK, en yeni illerimizdendir. 16 Mayıs


1990’da, Şırnak kenti m erkez olmak üzere m etre). İlin en yüksek noktası A ltın D ağı’nın
H akkâri ilinin Beytüşşebap ve U ludere, M ar­ 3.358 m etreye erişen doruğudur. Bu dağların
din ilinin Cizre, İdil ve Silopi, Siirt ilinin yüksek kesimlerinde yer alan ve yazın gür
G üçlükonak ve Şırnak ilçelerini kapsayan çayırlarla kaplanan sulak yaylalar önemli
Şırnak ili kuruldu. birer hayvancılık alanıdır. M ezopotam ya’nın
Bazı kaynak ve haritalarda adı Şirnak kuzey kesimindeki düzlüklerden Silopi, Cizre
olarak geçen il topraklarının yaklaşık yansı ve İdil ovaları bitkisel üretim açısından büyük
D oğu A nadolu Bölgesi’nin, öteki yarısı da önem taşır.
G üneydoğu A nadolu Bölgesi’nin sınırları Şırnak ili topraklanndan kaynaklanan sula­
içinde kalır. Dicle Irmağı vadisinin iki yaka­ rın tüm üne yakını Dicle Irmağı (bak. DİCLE
sındaki topraklardan oluşan Şırnak ili, kuzey­ IRMAĞI) aracılığıyla Basra Körfezi’ne ulaşır.
de Siirt ve V an, doğuda H akkâri illeri, Bu ırm ağa katılan başlıca akarsular H abur ve
güneyde Irak ve Suriye, batıda da M ardin Kızılsu çaylarıdır. Dicle Irmağı, H abur Çayı
iliyle çevrilidir. Anadolu Yayıncılık Arşivi

Doğal Yapı
Şırnak ilinin büyük bölüm ü, akarsu vadileriy­
le derin biçimde parçalanm ış olan yüksek ve
dağlık alanlardan oluşur. İlin kuzey ve doğu
kesimini engebelendiren bu dağlar G üneydo­
ğu T oroslar’a bağlıdır. H akkâri dağlık yöresi­
nin batı bölüm ünü oluşturan bu kesimdeki
başlıca yükseltiler Tanintanin Dağı (3.055
m etre), Term o Dağı olarak da bilinen Kara-
cadağ (3.275 m etre), M amem usa Dağı adıyla
da anılan M usa Dağı (3.232 m etre) ve Altın
Dağı ile daha batıdaki Cudi Dağı’dır (2.114 Şırnak kentinin deniz düzeyinden yüksekliği
1.350 metredir.

ve bu akarsuyun kolu olan Hezil Çayı güney­


de doğal sınır oluşturur. H abur Çayı’nm Dicle
Irm ağı’na katıldığı noktada Türkiye hem
Irak ’a, hem de Suriye’ye kom şudur. İlin batı
kesiminde yer alan İdil yöresinin güneybatı­
sından doğan bazı küçük akarsular Suriye’de
öteki H abur Çayı’nı oluşturarak Fırat Irm ağı’
na katılır.
Şırnak ili, Güneydoğu A nadolu Bölgesi’nin
kışlan daha yumuşak geçen iklimi ile Doğu
A nadolu Bölgesi’nin sert kara iklimi arasın-
ŞIRNAK 267

daki bir geçiş alanında yer alır. İlin özellikle H azak, Silopi’nin Girgimaç ve U ludere’nin
doğu kesiminde soğuk ve kar yağışlı geçen kış Kılaban. Yörenin eskiden H akkâri il sınırları
aylannda —20°C’ye kadar düşen hava sıcak­ içinde kalan doğu kesimi I. Dünya Savaşı
lıklarına rastlanabilir. Yazları sıcak ve kurak sırasında Rus orduları tarafından işgal edildi.
geçen ilin başlıca m erkezlerinden Cizre ken­ Cum huriyetin ilanından sonra bu yörede Siirt
tinde hava sıcaklığının 48°C’ye kadar yüksel­ ve M ardin illeri kuruldu. Beytüşşebap ve
diği saptanm ıştır. U ludere yöreleri 1936’da H akkâri iline bağ­
O rm an açısından yoksul sayılan Şırnak landı. 1990’da Siirt iline bağlı E ruh ilçesinin
ilinde doğal bitki örtüsü bozkır (step) görünü­ güney kesim inde G üçlükonak ilçesi kuruldu.
m ündedir. Dağların bazı kesim lerinde çalılık­ Bir süre sonra da Şırnak ili oluşturuldu.
lar ile m eşeliklere, yüksek kesimlerde de
ardıç topluluklarına rastlanır. Güney kesim ­ Ekonomi
deki bazı vadilerde seyrek zeytin ağaçları Şırnak ilinde ekonom i tarım a dayalıdır. En
vardır. önemli tarımsal etkinlik hayvancılıktır. Kışı
ilin güney kesimindeki kuytu yörelerde geçi­
Tarih ren göçer ve yarı göçebe aşiretler sürülerini
Çok eski bir yerleşim alanı olduğu anlaşılan yazın dağlardaki sulak yaylalara çıkarır. Bu
yörenin tarihine ilişkin yeterli bilgi yoktur. sürüler canlı hayvan ticaretine yönelik olarak
Şırnak yöresinin tarihi H akkâri, M ardin ve yetiştirildiğinden hayvansal ürünlerin verimi
Siirt illerinin tarihiyle iç içedir (bak. HAKKÂRİ; ve niteliği oldukça düşüktür. En çok koyun ve
MARDİN; SİİR T ). kıl keçisi yetiştirilir. Sürülerde yer alan kü­
Bu yöreyle ilgili yerleşim tarihinin eskiliği­ çükbaş hayvan türlerinden biri de tüyleri
ne ilişkin başlıca kanıtlara Beytüşşebap ilçe­ siyah ve kahverengi olan, Siirt yöresine özgü
sinde rastlanır. Peştazare yöresindeki ilkel A nkara keçileridir. Yaylalarda kurdukları si­
kaya resimlerinin günüm üzden yaklaşık 10 yah kıl çadırlarda yaşayan göçer aşiretler yaz
bin yıl önce başlayan Cilalı Taş D evri’nde boyunca hayvansal üretim le uğraşırlar. Elde
yaşayan insanlar tarafından çizildiği sanılm ak­ edilen başlıca hayvansal ürünler kıl, tiftik,
tadır. Bu resimlerde bazı geom etrik m otifler yün, peynir ve tereyağıdır. Ekim e elverişli
ile dağkeçileri ve onları avlayan insanlar görü­ topraklan kısıtlı olan ilde bitkisel üretim
lür. Faraşin Yaylası’ndaki, “dirhe” adıyla ekonom ik etkinlikler arasında ikinci sırada
anılan kulelerin U rartu yapısı olduğu bilin­ yer alır. Yetiştirilen başlıca bitkisel ürünler
m ektedir. Bu kulelerin yayla yolunu korum ak buğday, m ercim ek, arpa, üzüm ve pam uktur.
ya da A sur saldırılarım önceden haber almak Kısa adı G A P olan Güneydoğu A nadolu
amacıyla yapıldığı sanılmaktadır. Projesi (bak. G ü n e y d o ğ u A n a d o l u B ö l g e s İ)
1517’de Osmanlı D evleti’nin denetim ala­ kapsam ındaki Cizre Projesi gerçekleştiğinde
nındaki topraklar arasına katılan Şırnak yöre­ bitkisel üretim de çeşitlenme ve verim artışı
si, daha önceden de olduğu gibi uzun bir süre olması beklenm ektedir.
yer yer Bitlis, Cizre ve H akkâri beyleri Yaygın olarak dokumacılık yapılan ilde
tarafından özerk biçimde yönetildi. Önemli önemli bir sanayi kuruluşuna rastlanm az.
kervan yollarının kavşağında yer alan Cizre Y öredeki beklentilerden biri de, il yapılması
ve Şırnak, stratejik açıdan yüzyıllarca önem i­ nedeniyle bazı yatırımların Şırnak’a yöneltil­
ni korudu. K ürt aşiretlerinin yöredeki bu mesi ve halka yeni iş olanaklarının sağlanma­
yollar ile başlıca geçitleri denetim altında sıdır.
tutm ası, özerk konum larını sürdürm elerinin Şırnak ilinin Türkiye dış ticaretinde olduk­
en önemli nedeniydi. Şırnak yöresi tarihi ça önemli bir yeri vardır. Cizre kentinde E-24
boyunca birçok ayaklanmaya sahne oldu. 19. K arayolu’ndaıı aynlan E-26 Karayolu Silopi’
yüzyıl sonlarında D iyarbakır ve Van vilayetle­ nin güneydoğusundaki H abur sınır kapısında
rinin sınırlan içindeydi. Y öredeki başlıca Irak topraklarına ulaşır. Son yıllarda ülkemiz
m erkezlerin eski adlan ise şöyleydi: Beytüşşe- ile Irak arasında gelişen ticaret ilişkileri nede­
bap’ın Elki, Cizre’nin Cezire, İdil’in Zari ve niyle karayoluyla mal taşımacılığı açısından
268 ŞİFALI BİTKİLER

H abur sınır kapısı büyük ölçüde canlılık düzeyinden yüksekliği 1.350 m etredir.
kazanmıştı. 1990 yılı yazında Irak ’ın Kuveyt’i 1927’de ilçe m erkezi, 1990’da da il merkezi
işgal etm esinden sonra Birleşmiş M illetler’in olan Şırnak, tarihi boyunca önemli kervan
aldığı am bargo k aran üzerine bu canlılığını yollarının geçtiği bir alanda yer alıyordu.
yitiren H abur sınır kapısının gelecekte iki Günüm üzde Cizre’den gelen E-24 Karayolu
ülke arasındaki ticarette gene önem kazanm a­ ile Meşin Dağı G eçidi’ni (1.620 m etre) aşarak
sı beklenm ektedir. H akkâri, Siirt, Batm an ve Siirt’ten ve Süvari Halil G eçidi’ni (2.470
M ardin kentlerinden gelen yollar Cizre’de m etre) aşarak H akkâri’den gelen yollar Şır-
kesiştikten sonra H abur sınır kapısına ulaşır. nak kentinde kesişir.
Bu nedenle de Cizre önemli bir ulaşım, ticaret Kentin nüfusu 28.500’dür (1990).
ve konaklam a m erkezidir.
M erkez ilçe topraklanndaki asfaltit yatak- ŞİFALI BİTKİLER. Bitkiler insanların hem
lan ilin başlıca yeraltı kaynağını oluşturur. tem el besin kaynağı, hem de ilk ilaçlarıdır.
Şırnak ilinin doğa değerleri arasında yer alan İnsanlar çok eskiçağlardan bu yana deneme
geyikler ile yabankeçileri için Cudi D ağı’nda yanılma yoluyla hangi bitkilerin yenebileceği­
bir korum a ve üretm e alanı kurulm uştur. ni, hangilerinin zehirli olduğunu öğrendiler;
bir yandan da bazılarının hastalıklan iyileştiri­
Toplum ve Kültür ci yönlerini fark ettiler. Böylece, giderek
Şırnak ilinin toplum sal yapısında aşiret ilişki­ bitkileri doğrudan ya da özel karışım lar halin­
leri geçerliliğini korum aktadır. Bir bölümü de ilaç olarak kullanmaya başladılar. İÖ
yerleşik düzene geçmiş olan aşiretlerden yay­ 5000’lerde Çin’de ve Hindistan ile M ezopo­
lacılık yöntemiyle hayvan yetiştiriciliğini sür­ tam ya ve Eski M ısır’da şifalı bitkilerin kulla­
dürenler konar göçer olarak yaşam aktadır. nıldığı bilinm ektedir. Örneğin Süm er, A kad,
Hayvancılığa dayalı olarak gelişmiş başlıca A sur ve H itit uygarlıklanna ait tabletlerde,
geleneksel el sanatı dokum acılıktır. Yaygın Eski M ısırlılar’ın papirüslerinde, bugün hâlâ
olarak kilim, halı, heybe ve şal dokumacılığı kullanılan kekik, nane, tarçın, safran, defne
yapılır. Bunlar arasında en ünlü olan doku­ ve haşhaş gibi bitkilerden söz edilm ekte,
macılık ürünü Şırnak şalıdır. bunlann hazırlanış ve kullanılışlanna yönelik
Şırnak yöresinde anlatılan söylencelerde reçetelere rastlanm aktadır. Eski Y unan uy­
Cudi D ağı’nm adı sık geçer. B unlardan birine garlığı sırasında şifalı bitkiler ve tedavi yön­
göre, T ufan’dan kurtulan Nuh Peygam ber’in temleriyle ilgili çok önemli kitaplar yazılmış,
(bak. N u h P e y g a m b e r ) gemisi, sular çekildik­ bu kaynaklar daha sonraki araştırm a ve ince­
ten sonra Cudi Dağı’nın doruğunda karaya lem elere tem el oluşturm uştur. O rtaçağda ise,
oturur. G em iden çıkan Nuh Peygamber bura­ yaygın olarak kullanılan bu bitkiler özellikle
da kurban keser. D aha sonra dağdan aşağı kilise bahçelerinde rahiplerce yetiştirilmiştir.
inen N uh Peygamber kuzeydeki Şırnak kenti­ Bitkiler güneş enerjisinin yardımıyla, at­
ni, N uh’un oğullanndan Yafes de Cizre kenti­ m osferden gelen karbon dioksit ile topraktan
ni kurar. Cizre kentindeki bir camide bulunan aldıklan suyu birleştirerek besinlerini üretir­
5 metrelik sandukamn içinde Nuh Peygamber’ ler. Fotosentez denen bu süreç (bak. FOTOSEN­
in yattığına inanılır. Nuh Peygamber’in ge­ TEZ) sonunda, karbonhidrat (örneğin şeker,
miden inerek kurban kestiği Cudi Dağı’nın nişasta) yapısındaki besin m addelerinin yanı
doruğu giderek bir ziyaret yerine dönüş­ sıra çok daha az m iktarlarda başka bazı
müştür. karm aşık yapılı bileşikler de oluştururlar.
İşte, yüzyıllardır süren araştırm alarla hasta-
İl Merkezi: Şırnak lıklan iyileştirici etkileri bulunduğu anlaşılan
Kuruluş tarihine ilişkin yeterli bilgiye rastlan­ bu m addelere “etkili m addeler” denir. Ö rne­
mayan Şırnak kenti, ilin orta kesiminde yer ğin, haşhaş kapsüllerindeki özsuda bulunan
alır. Nam az D ağı’nm (1.990 m etre) batı etek­ öksürük kesici kodein ya da kınakına ağacının
lerinde kurulmuş olan kent fazla gelişmemiş kabuklannda yer alan kinin (sıtma ilacı) etkili
bir yerleşim yeridir. Şırnak kentinin deniz m addelerdir.
ŞİİLİK 269

yolar hazırlanır, bazısından da yağ çıkarılır


(örneğin kekik yağı). A ynca, parfüm sanayi­
sinde koku kaynağı olarak değer taşıyan bu
bitkilerin çoğu baharat olarak da kullanılır.
Şifalı bitkilerden ilaç sanayisinde de yarar­
lanılm aktadır. Bitkinin etkili m addeleri çıka-
nlarak hazır ilaç haline dönüştürülür. Ö rne­
ğin, yüksükotu bitkisinin yapraklanndan ve
tohum larından çıkarılan dijitalin glikozitle­
rinden kalp ilacı hazırlanır. G ene naneden
elde edilen m entol ile okaliptüs yaprakların­
dan elde edilen okaliptol, solunum antiseptiği
olarak pastillerin bileşimine girer.
Bunca yararlı ve iyileştirici etkilerine karşın,
bu tü r bitkilerin bilinçsizce kullanımı insan
sağlığını tehdit eden tehlikeli sonuçlara yol
açabilm ektedir. Çünkü, bitkilerdeki etkili bi­
leşiklerin bir bölüm ü düşük m iktarlarda teda­
vi edici etki gösterirken, daha yüksek oranları
zehirleyici, hatta öldürücü olabilm ektedir. Bu
yüzden de uzman olmayan kişilerce önerilen
Şemsi Güner ya da doğadan bilinçsizce gelişigüzel bir bi­
Şifalı bitkiler toplandıktan sonra yararlı bölüm leri çimde toplanan bitkilerden yararlanm aya kal­
ayrılır ve kurutulur. Yukarıdaki resimde (en tepeden kışmak son derece tehlikeli ve yanlıştır.
başlayarak saat ibresi yönünde) adaçayı, kuşburnu,
havlıcan, rezene, zerdeçal, ıhlam ur ve karanfil
görülüyor. ŞİFRE bak. KOD v e ŞİFRE.

ŞİİLİK, İslam dininde Sünnilik’ten sonra en


Bitkilere hastalıkları iyileştirici özellik ka­ yaygın m ezheptir. Şiilik siyasal bir akım
zandıran bu m addeler bitkilerin çiçek, yap­ olarak ortaya çıkmış, sonradan m ezhep haline
rak, tohum , meyve, kök, gövde, kabuk gibi dönüşmüştür.
çeşitli bölüm lerinde toplanmış ya da tüm üne Şii sözcüğü A rapça’da “yandaşlar, yardım ­
dağılmış olabilir. Bu yüzden bazı bitkilerin cılar, birine uyanlar” anlam ına gelir. Terim
yalnızca belirli organları kullanılırken, bazıla­ olarak da halifeliğin Hz. A li’ye ve onun
rının tüm ünden yararlanılır. Ö rneğin, mide soyundan gelenlere ait olduğunu savunanlar
bulantılarını önleyici ve gaz söktürücü bir için kullanılmıştır. Şiiler’e göre Hz. M uham ­
bitki olan nane ile antiseptik etkisi olan m ed sağlığında T a n n ’mn buyruğu üzerine Hz.
kekiğin topraküstü bölümleri, papatya ve A li’yi halife olarak seçmişti. A m a ölümünden
ıhlam urun çiçekleri, ardıcın meyveleri, adaça- sonra M üslüm anlar’m büyük bölümü bunu
yımn yapraklı dalları, ketenin tohum u, kına­ tanım ayarak sırasıyla Hz. E bubekir’i (632-
kına ağacının kabuklan, zerdeçalın kökleri 634), Hz. Ö m er’i (634-644) ve Hz. O sm an’ı
ilaç olarak kullanılır. (644-656) halifeliğe getirmişlerdi. Hz. Ali ise
Şifalı bitkilerin kullanım biçimi, içindeki ancak Hz. O sm an’ın öldürülmesi (656) üzeri­
etkili m addeye bağlı olarak değişir. Günlük ne halife olabilmişti. İlk üç halife dönem inde
yaşamımızda genellikle ıhlam ur, adaçayı gibi gittikçe yaygınlaşan tartışm alar Hz. Ali döne­
bitkileri çay gibi kaynatarak içeriz. Bazıları­ minde çatışmaya dönüştü ve M üslümanlar
nın alkol ya da eter gibi çözücülerle özütleri birbirine düşman kam plara bölündüler. Hz.
hazırlanır, bazısı ise yağ içinde bekletilip A li’nin öldürülmesi (661) ve M uaviye’nin
dışarıdan deriye sürülerek kullanılır. Uçucu Şam’da halifeliğini ilan etmesi M üslümanlar
yağ içeren bazı kokulu bitkilerden şifalı ban­ arasındaki ayrılıkları daha da derinleştirdi.
270 ŞİİR SANATI

M uaviye’nin halifeliğini tanımayan Hz. Ali Büveyhiler (932-1062) gibi egemen devletler,
yandaşlan halifeliğin Hz. Ali soyuna ait oldu­ Fatım iler (909-1171) gibi halifelik m erkezleri
ğu inancıyla oğlu Hz. H asan’ı halife tanıdılar. yaratmış olm akla birlikte, başta İran olmak
A m a Hz. H asan’m kısa bir süre sonra halife­ üzere İslam dünyasının hemen her yerinde
likten vazgeçmesi Şiiler arasında da bölünm e­ dağınık topluluklar olarak yaşadılar. Şiilik ilk
ye yol açtı. Bir bölümü Hz. H asan’m halifeliği kez 16. yüzyıl başında İran’da Safevi egem en­
devrettiği M uaviye’ye uyarken, bir bölümü liğini kuran Şah İsmail dönem inde (1501-24)
Hz. H asan’a bağlılıklannı sürdürdüler. resmi mezhep durum una getirildi. Şiilik bu­
Şiiler Hz. H asan’m ölmesinden (667) sonra gün İran dışında Y em en’de (Zeydiye kolu) de
kardeşi Hz. Hüseyin’i halife tanıdılar. Hz. resmi m ezheptir. Ayrıca Irak, Suriye, Mısır,
Hüseyin’in 680’de M uaviye’nin oğlu Yezid Pakistan ve H indistan’da da çeşitli Şii toplu­
tarafından K erbela’da öldürtülmesi Şii hare­ lukları yaşam aktadır.
ketine yeni boyutlar getirdi. Şiilerin bir bölü­ Ayrıca bak. A Lİ, H z .; EBUBEKİR, H z .; HALİFE­
mü M uhtar es-Sakafi’nin çevresinde toplana­ LİK; KERBELA OLAYI; OSMAN, H z .; SÜNNİLİK.
rak Hz. A li’nin üçüncü oğlu M uhamm ed
el-H anefi’yi halife tanıdılar. Şiiler’in büyük ŞİİR SANATI, dildeki anlam, ses ve ritim
bölümü ise Hz. Hüseyin’in oğlu Ali Zeynel- öğelerinden yararlanarak bir duygu, düşünce
âbidin’e bağlandılar. O ndan sonra da Zeynel- ya da olayı, yoğun ve sıra dışı anlatm a sanatı
âbidin’in soyundan gelen sekiz kişiyi imam olarak tanımlanabilir. İnsanoğlunun en eski
(halife) tanıdılar. Şii inancına göre 869’da ve kendine özgü anlatı türlerinden biri olması
doğan ve babası H aşan el-Askeri’nin 873’te nedeniyle, bugüne kadar şiirin pek çok tanımı
ölmesi üzerine imamlığa geçmesi gereken 12. yapılmış, am a hiçbirinin bu kavramı tam
imam M uhamm ed el-M ehdi gizlenmiştir; as­ olarak açıklayamadığı görülm üştür. Bu ta­
lında sağdır ve kıyametin kopm asından önce nım lardan en yaygını, şiiri düzyazının karşıtı
ortaya çıkarak dünyaya adaletli bir düzen olarak gösteren tanımdır. Bir başka deyişle,
getirecektir. şiir düzyazıyla anlatılamayan duygu ve düşün­
12 imam inancına bağlı olan Şiiler İmami- celerin ses uyum lanyla, kulağa hoş gelecek
ye topluluğu olarak anılır. İm am lann sayısına biçimde oluşturulan dizelerle anlatılmasıdır.
ve soy zincirlerine göre Şiiler birçok kola A m a bu tanım manzumeyi de kapsar. Şiiri
ayrılmıştır. Bunların en önemlileri Ali Zeynel- m anzum eden ayıran özellik ise, manzumenin
âbidin’in oğlu Zeyd’e bağlananlann oluştur­ yüzeysel ve sıradan olmasına karşılık, şiirin
duğu Zeydiye ile altıncı imam Cafer Sadık’tan yoğunluk ve derinlik taşımasıdır. Ölçü ve
sonra yerine geçen Musa Kâzım’ı değil, öbür uyak, çağlar boyunca şiirin en ayıncı niteliği
oğlu İsmail’i imam olarak kabul eden İsmaili- olarak kabul edilmiştir. Ne var ki, yalnızca
ye’dir. İsmailiye yedi imamdan sonrasını tanı­ ölçü ve uyakla şiir yaratılamayacağı gibi,
madığından Sebiye (Yedi İmamcılık) olarak özellikle 20. yüzyılda ölçü ve uyak kullanılma­
da anılır. Bunun dışında, Şii inançlanndan yo­ dan da çok başarılı şiirlerin yazıldığı görüldü.
la çıkmakla birlikte sonralan çok farklı bir ni­ Bunun sonucunda düzyazının nerede bitip
telik alan Nusayrilik ve Dürzilik ile ayn bir şiirin nerede başladığı önemli bir sorun olarak
din sayılan Bâbilik de vardır. ortaya çıktı. Düzyazıda dil yalnızca bir bildiri
Şiilik’te Hz. A li’ye ve onun soyuna bağlılık iletm enin aracıdır; bildiri iletildikten sonra
gösterilmesi ibadetlerde ve toplumsal yaşam­ sözcüklerin önemi kalmaz. Şiirde ise vurgu,
da özel bir önem taşımakla birlikte birçok sözcüklerin aktardığı bildiri kadar, sözcükle­
dinsel buyruğun yerine getirilmesinde Sünni­ rin üzerinde de yoğunlaşır. Yani şiirde neyin
lik ile Şiilik arasında büyük farklılıklar yok­ söylendiğinden çok, nasıl söylendiği önemli­
tur. Özellikle altıncı imam Cafer Sadık’ın dir. Örneğin A hm ed H aşim ’in,
sistemleştirdiği İslam hukuku kurallanna
uyan İmam iye’ye bağlı Şiiler bu bakım dan Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Sünniler’e en yakın topluluğu oluştururlar. dizesini, “Bu m erdivenlerden ağır ağır çıka­
Şiiler İslam tarihinde Karm atiler (894-977), caksın” biçiminde söylediğimizde şiir özelliği­
ŞİİR SANATI 271

nin kaybolduğunu görürüz. Şiirin bu özelliği­


nin sonucu olarak, şiir bir dilden bir başka
dile tam olarak çevrilemez. Am a çevrildiği
dilde yeniden yaratılabilir. Bu da, aynı duygu­
lan ve etkiyi sağlayacak yapı ve özellikleri
başka bir dilde yeniden kurm akla olabilir.
Burada ortaya çıkan ise artık başka bir şiirdir.
Şiirde teşbih (benzetm e) ve istiare (eğretile­
me) gibi söz sanatlanna sıkça ve bilinçli ola­
rak başvurulması, ritim özelliklerinin yanı sı­
ra, şiir dilini günlük konuşm a dili ve düzyazı­
dan ayıran bir başka özelliktir (bak. Söz SA­
NATLARI). Örneğin Nâzım H ikm et’in
Ewing Galloway National Portrait Gallery, Londra
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür VVilliam S h a k e s p e a r e J o h n M il t o n
ve bir orman gibi kardeşçesine
dizelerinde insan bir ağaca, insan topluluğu Ozan H om eros’un İÖ 9. ya da 8. yüzyıllarda
ise bir orm ana benzetilerek insanların bir yazdığı sanılan Ilyada ve Odysseia destanları,
ağaç kadar özgür, am a aynı zam anda öbür in­ bütün insanlık tarihinin en büyük yapıtlan
sanlarla da kardeşçe yaşayabilmesi özlemi di­ arasındadır. İÖ 7. ve 6. yüzyıllarda bugünkü
le getirilm ektedir. Şiirin ne olduğunu tam ola­ Midilli (Lesbos) A dası’nda yaşayan Sappho
rak anlayabilmek için yapılması gereken en da, bilinen ilk kadın şair olmasının yanı sıra,
iyi şey, çeşitli türlerde çok sayıda iyi şiir oku­ güçlü lirik şiirleriyle de günümüze kadar öne­
yup bunlann üzerinde düşünm ektir. Böylelik­ mini koruyabilmiştir. Klasik D önem Yunan
le şiirin ne olup olmadığı, sözcüklerin nasıl şiirinin bir özelliği de bu dönem de yazılan
seçildiği, nasıl sıralandığı, teşbih ve istiarele­ güçlü yapıtlann yanı sıra, şiir üzerine kuram ­
rin nasıl kullanıldığı gibi konularda daha çok sal yaklaşım lann da getirilmiş olmasıdır. Bu
bilgi edinilebilir. dönem düşünürlerinden Platon’a göre “şair
kanatlı ve kutsal bir yaratıktır. Esin gelme­
Şiirin Gelişimi den, kendinden geçmeden ve akimın sesini
Şiirin geçmişi, ilkel toplum lann düzenledikle­ kısmadan yaratam az.” A risto’ya göre ise şiir
ri törenlerde dans ve müzik eşliğinde çıkarılan taklit sanatlannın bir dalıdır. Kaynağı, insan­
ritmik seslere kadar uzanır. Yazının bulunu­ oğlunun gördüğü ve yaşadığı şeyleri taklitten
şundan çok önceki çağlarda da müzik eşliğin­ hoşlanmasına yol açan içgüdüsüdür. A risto’
de şiir söylendiğini biliyoruz. Bu dönem den nun bu tanımının o dönem deki şiiri büyük öl­
günümüze ulaşan ürünler arasında D ünya’ çüde etkilediğini söyleyebiliriz. İÖ 2. yüzyıl­
nın, G üneş’in, A y’ın, insanın yaratılışıyla ilgi­ dan başlayarak Akdeniz havzasının Rom a
li efsaneler; doğa güçlerini, totem leri, kişileri egemenliğine girmesiyle şiirde de egemen dil
öven kutsam alar; çeşitli yakanlar, büyüler ve Latince olmuş ve bu dilde pek çok önemli ya­
destanlar sayılabilir. Günüm üze kadar ulaşa­ pıt yaratılmıştır. O rtaçağda ise şiir büyük öl­
bilmiş en eski destan İÖ 2000’de Süm er dilin­ çüde kutsal m etinlere yöneldi. G erek batı, ge­
de yazılmış, büyük olasılıkla İÖ 3000’de M e­ rek doğu edebiyatlannda bazı dinsel m etinler
zopotam ya’da yaşamış, ölümsüzlüğün peşin­ doğrudan şiir biçiminde, bazı şiirler de dinsel
deki Gılgamış adlı bir kralın öyküsünü anla­ m etinlerden esinlenilerek yazıldı. D ante Alig-
tan Gılgamış Destanındır (bak. G il g a m iş D e s - hieri’nin İlahi Komedya’sı (La divina comme-
t a n i ) . Türk edebiyatında bilinen en eski des­ dia; 1310-21) bu dönem de yazılmış evrensel
tan, T ürkler’in yaratılışını konu alan Yaratılış ürünlerden biridir. 11.-12. yüzyıllarda yaşa­
destanıdır (bak. D e s t a n ) . Eski Y unan’da yan İranlı şair Ö m er Hayyam ise aşk, şarap,
“Klasik” olarak nitelenen dönemin şiir anlayı­ dünya, yaşama sevinci ve insan sevgisini konu
şı günümüze kadar önemini korum uştur. alan rubaileriyle günümüze kadar önemini yi-
272 ŞİİR SANATI

yapıtlarına da yansıyan Sembolizm, 20. yüzyı­


lın başlarındaki Gerçeküstücülük gibi akım lar
tarafından da benimsendi. Türk şiirinde Sem-
bolizm’in ilk temsilcisinin A hm ed Haşim ol­
duğu kabul edilir. İlk sembolist estetik bildiri­
si de Haşim ’in Piyale (1926) adlı kitabının ön­
sözüdür (bak. A h m e d H a ş îm ) .
20. yüzyılla birlikte tüm dünyada şiirin bü­
yük bir çeşitlenme ve çoksesliliğe yöneldiği
Hulton Picture Library Hulton Picture Library
görüldü. Çeşitli ülkelerde birbiri ardınca olu­
VVilliam W ordsw orth LordTennyson
şan yeni şiir akımları ve bunların birbirlerini
etkilem elerinden doğan son derece özgün şiir­
tirm edi. Türk ed ebiyatın da, İslam dininin b e ­ ler ve şairler ortaya çıktı. 20. yüzyıl bu bakım ­
nim senm esiyle d ilde ve toplum sal yaşam da dan şiir sanatının zirvelerine ulaşılan bir yüz­
oluşan farklılıklar sonucu ed eb iyat D ivan yıl olarak da anılabilir. Bu yüzyılda, gelenek­
edebiyatı ve halk edebiyatı olm ak üzere birbi­ sel şiir biçimleri olan ölçülü, uyaklı biçimler­
rinden farklı iki ana y ö n e ayrıldı. Ö zellik le den neredeyse tümüyle uzaklaşılarak, her şai­
yönetim çevrelerind e A rap ve İran ed eb iy a t­ rin kendine özgü ritim duygusu önem kazan­
larının etk isiyle oluşan D ivan edeb iyatı 20. dı. Şiirin konuları son derece çeşitlendirildi,
yüzyılın başlarına kadar sürdü (bak. DİVAN hayatta olan her şey şiirde de karşılığını bul­
EDEBİYATI). H alkın g elen ek sel dili ve beğen isi du. Dünyada şiirin bu kadar gelişmesi Türk
ile oluşturulan sözlü edeb iyat ürünleri d e gü­ şiiri üzerinde de etkisini gösterdi. 19. yüzyıl
nüm üze kadar varlıklarını sürdürm eyi başar­ sonlarında kendini gösteren şiirde yenileşme
dılar (bak. H alk E debiyati). hareketi 1930’ların başında Nâzım H ikm et’le
A vrupa’da, Rönesans’la birlikte ilgi yeni­ içerik ve söyleyiş alanında iyice kendini belli
den Klasik D önem yapıtlarına yöneldi. B un­ etti. 1940’larda O rhan Veli Kanık, Oktay Ri-
lardan yeni bir şiirin doğuşu için yararlanıldı. fat ve Melih Cevdet A nday’m başlattıkları
Rönesans döneminin şiirdeki en büyük adı İn­ G arip Akımı ile eski şiirin etkisi tüm den orta­
giliz şair William Shakespeare’dir. Soneleri­ dan kalktı (bak. G a r İp ) . G arip’e tepki olarak
nin yanı sıra şiir biçiminde yazdığı oyunlarıyla 1950’lerin ortasında doğan İkinci Yeni Akımı
hem şiirin, hem de tiyatronun en büyük ad­ şairleri ise çağrışımlarla yüklü, çarpıcı, şaşırtı­
larından biri oldu (bak. S o n e ) . A lm anya’da cı bir söyleyiş geliştirdiler. İmgelere dayalı
G oethe ve Schiller gibi büyük şairler de klasik zengin bir şiir dili oluşturdular (bak. İKİNCİ YE­
anlayışta ürünler verdiler. 18. yüzyılın sonla­ N İ). İkinci Yeni sonrasında Türk şiirinde belir­
rında ortaya çıkan Romantizm anlayışı sanat­ gin bir akım görülmedi. Buna karşılık gerek
çıya yaratısında alabildiğine özgürlük tanıdı. geçmiş yıllarda şiir yazmış, gerek 1960 son­
Duygu ve duyumları önem sem ek, insanın rasında yazmaya başlamış şairler, şiirle­
ruhsal dünyasına eğilmek, doğal güzelliklere rinde kendilerine özgü bir yol açmayı başar­
hayranlık duymak başlıca özellikleriydi. T ür­ dılar.
kiye’de Tanzim at dönemi yazarları bu anla­
yışla ürün verdiler (bak. ROMANTİZM; TANZİMAT Şiir Türleri
EDEBİYATI). Günüm üz şiirinin ya da çağdaş şii­ Epik şiir , büyük kahram anları ve onların yap­
rin oluşması ise 19. yüzyılın ortalarında Fran­ tıkları işleri anlatan şiirdir. Başta gelen özel­
sız şair Charles Baudelaire ve Sembolizm likleri bir öykü anlatması ve bunun başka şiir­
Akımı ile başladı (bak. SEMBOLİZM). Bu akıma lere göre daha uzun olmasıdır. E n ünlü epik
kaynaklık eden anlayışa göre dünya bir sim­ şürler Homeros’un İlyada ve Odysseia destanla­
geler bütünüdür. Sanatçı gördüğü gerçeği rıdır. 20. yüzyıl Türk şiirinde epik türde verilen
doğrudan değil, simgelerle anlatır. Baudelai- başlıca ürünler Nâzım Hikmet’in Memleketim­
re’den sonra Stephane M allarm e, Paul Ver- den İnsan Manzaraları (1966-67), Kuvâyı Milli­
laine, A rthur Rim baud gibi büyük şairlerin ye (1968), Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bed-
ŞİLİ 273

reddirı Destanı (1936), Fazıl Hüsnü D ağlarca’ şamı, doğa güzelliği üzerine karşılıklı konuş­
nın Üç Şehitler Destanı (1949), Bağımsızlık m alarına dayanır.
Savaşı, Samsun’dan Ankara’ya (1951), Yedi Mensur şiir , düzyazı biçiminde olmasına
Mehmetler (1964) ve Ceyhun A tuf Kansu’nun karşılık şiir özellikleri taşır. Yapı yönünden
Sakarya Meydan Savaşı (1970) adlı yapıtlarıdır. şiire benzem em ekle birlikte anlatım yönün­
Dramatik şiir, şiir biçiminde yazılmış tiyat­ den şiire benzeyen bu türe edebiyatımızda
ro yapıtlarıdır. Bu türün en başarılı örnekleri “m ensure” adı da verilmiştir. 19. yüzyılda
William Shakespeare’in oyunlarıdır. Türk şii­ Fransa’da doğan m ensur şiirin Türk edebiya­
rinde A bdülhak Ham id Tarhan bu türde tında en iyi örneklerini M ehmet Rauf, Halid
ürünler vermiştir. Ziya Uşaklıgil, Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Lirik şiir, şairin kişisel duygu ve düşüncele­ vermiştir. 1950’den sonraki dönem de de Türk
rini açıklayan şiire denir. Bu ad, Eski Yunan edebiyatında bu türde örneklere rastlanmak-
edebiyatında şairlerin şiirlerini lir denen saz tadır.
eşliğinde söylem elerinden kaynaklanır. O d,
ağıt, sone gibi türleri olan lirik şiirler genellik­ Şiirde Ölçü
le öbür şiir türlerine göre daha kısadır. Türk şiirinde serbest koşuk yaygınlaşmadan
Didaktik şiir, okuyanları bilgilendirmek önce hece ölçüsü ve aruz ölçüsü olmak üzere
amacıyla yazılan şiirdir. En eskiçağlardan beri iki tür ölçü kullanılırdı. Halk edebiyatında
bu türde ürünler verilmiştir. Latin edebiyatın­ kullanılan hece ölçüsü bir şiirde bütün dize­
da Lucretius, Virjil, H oratius, Ovidius gibi lerdeki hece sayılarının eşitliği temeline daya­
şairler bu türün en parlak ürünlerini vermiş­ nır. Farsça’dan alman ve Divan şiirinde kullanı­
lerdir. Türk edebiyatında da Yusuf Has Ha- lan aruz ölçüsünde ise, bir dizede sadece hecele­
cib’in 1069’da yazdığı Kutadgu Bilig, ahlak, rin sayısı değil, uzunluk ve kısalığı da göz önün­
yaşam ve devlet yönetimi konusunda öğretici de bulundurulur. Aruz ölçüsü 20. yüzyılda Tev­
bilgiler veren didaktik bir yapıttır. Yunus fik Fikret, Yahya Kemal Beyatlı ve Mehmet
E m re’nin 1308’de yazdığı Risaletü’n-Nushiye, A kif Ersoy tarafından kullanıldı. Şiirde ser­
İslami bilgi ve tasavvuf ilkelerini öğreten bir best koşuk anlayışının egemen olmasıyla aruz
mesnevidir. Tevfik Fikret’in Halûk’un Defteri ölçüsü tümüyle, hece ölçüsü de hemen hemen
(1911) ve Şermin (1914) adlı yapıtları da di­ tümüyle kullammdan kalkmıştır (bak. A r u z ).
daktik ürünlerdir. La Fontaine’den dilimize
çeşitli dönem lerde çevrilen öğretici nitelikli ŞİLİ. Güney A m erika’nın batı kıyılarının
hayvan hikâyeleri de gene didaktik şiir örnek­ yarıdan fazlası boyunca uzanan Şili Cum huri­
leridir. Bu bilgilerden de anlaşılacağı gibi di­ yeti, A nd Dağları ile Büyük Okyanus arasın­
daktik şiirin yergi, fabl, m anzum hikâye, da yer alır. Yalnızca kuzeyde bir yerde 400
m anzum m ektup gibi türleri vardır (bak. km genişliğe ulaşan Şili topraklarının ortala­
FABL; Y e rg î). m a genişliği 175 kilom etredir. Ülke harita
Pastoral şiir, kır ve çoban yaşamını, doğa üzerinde, başı tropik Atacam a Çölü’nde,
güzelliklerini anlatan şiire denir. Süsten, söz­ kuyruğu H orn Burnu sularında bulunan bir
cük oyunlarından, yapmacıktan ve gösterişten yılanı andırır. Şili toprakları, kuzeyde Peru
uzak bir anlatım la kır yaşamının ve doğanın sınırından başlayıp kıyı boyunca uzanarak
güzelliği, çobanların kaygısız ve sağlıklı yaşa­ kıtanın güney ucuna ulaşır. Bolivya ve A rjan ­
mının anlatıldığı bu şiirlere “çoban şiirleri” ya tin, Şili’nin doğu komşularıdır. Çok az sayıda
da “çobanıl şiirler” de denir. Eski Yunan ede­ iyi limanı olan ve geniş bir kıyı ovası bulun­
biyatında Theokritos ve Latin edebiyatında mayan Şili’nin toprakları deniz düzeyinden
Virjil bu alanda ürün vermiş en ünlü şairler­ başlayarak yaklaşık 7.000 m etreye kadar ula­
dir. Pastoral şiir türü idil ve eglog diye iki­ şır ve bu nedenle de ülkede hemen hem en her
ye ayrılır. İdil bir kişinin, çoğunlukla da bir iklim görülür. Sık sık deprem lerle sarsılan
çobanın ağzından yazılan, kır yaşamının gü­ Şili’de, 1985’teki son deprem büyük can
zelliğinden ve çobanıl aşktan söz eden şiirdir. kaybına ve 1 milyar dolarlık bir zarara yol
Eglog ise çobanların kendi yaşam ları, kır ya­ açmıştır.
274 ŞİLİ

başka adası, Büyük O kyanus’ta kıyıdan 3.000


ŞİLİ'YE İLİŞKİN BİLGİLER
km uzakta olan Paskalya A dası’dır. Şili,
YÜZÖLÇÜMÜ: 756.626 km2 (bağımlı topraklar dışında). A ntarktika’nın bir bölümü üzerinde de hak
NÜFUS: 12.961.000 (1989). ileri sürm ektedir ve orada üsleri vardır.
YÖNETİM: Bağımsız cumhuriyet. Güney A m erika’nın öbür yerlerinde yaşa­
BAŞKENT: Santiago. yan hayvanlar için A nd Dağları’nın bir doğal
DOĞAL YAPI: Güney Amerika'nın Büyük Okyanus kıyı­ engel oluşturması nedeniyle Şili’de çok az
larında 4.300 km boyunca uzanan ülke topraklarının
ortalama genişliği 175 km kadardır. Ülkenin doğu hayvan türü vardır. E n çok bulunan hayvan­
sınırını And Dağları oluşturur. lar güzel postlarıyla tanınan çinçilya, degu ve
ÖNEMLİ KENTLER: Santiago, Vina del Mar, Valparaıso, viskaça gibi kemirgenlerdir. A karsularda ya­
Talcahuano, Concepciön, Temuco, Antofagasta.
şayan bir kemirgen türü olan koypu da çok
BAŞLICA ÜRÜNLER: Şekerpancarı, buğday, patates,
mısır, pirinç, yulaf, arpa, kereste; bakır, demir cevhe­ bulunur. Dağlık bölgelerde ise guanako,
ri, manganez, çinko, molibden, gümüş, altın, iyot; lama ve alpakalar vardır. Şili’de yaşayan en
çimento, selüloz, balık unu, çelik, kâğıt, cam, maki­
ne, kimyasal maddeler ve işlenmiş besinler. büyük etçil hayvanlar olan pum aların soyu
DIŞARIYA SATILAN BAŞLICA ÜRÜNLER: Maden cev­ çok azalmıştır. Şili’de küçük ötücükuşlardan
herleri, sanayi ürünleri, meyve, sebze, kâğıt ve baykuş ve şahine kadar birçok kuş türü var­
kimyasal maddeler.
dır. Güneydeki adalarda birçok kıyı kuşu, ör­
EĞİTİM: 6-13 yaşları arasında zorunludur.
dek ve kaz yaşar.
Başlıca kentler ülkenin orta bölümündeki
Halkının yüzde 80’den çoğu ülkenin orta vadilerde yer alır. Şili’nin başkenti Santiago’
bölüm ünde yaşar; güney ve kuzey bölüm le­ dur. Başkentin yakınındaki Valparaıso büyük
rinde seyrek bir yerleşim görülür. Büyük çöl
düzlükleri ve çıplak dağlarla kaplı olan kuzey
bölüm ü, dünyanın en kurak bölgelerinden
biridir.
Ü lkenin orta bölüm ü, A nd Dağları ile kıyı
yaylası arasında uzanan, 1.100 km uzunluğun­
daki verimli bir vadiden oluşur. Bu büyük
vadinin güneyinde, güzel görünüm lü birçok
buzul gölünün bulunduğu göller bölgesi, daha
güneyde de servi, meşe ve çam ağaçlarıyla
kaplı ormanlık dağlar vardır.
Şili’nin güney kıyıları boyunca, kayalık ve
çoğu ağaçlık yüzlerce adayla çevrili sayısız
koy vardır. Bu adalar arasındaki sularda çok
hızlı akıntılar vardır ve hava sürekli olarak
fırtınalıdır. A nd D ağlan’mn güney bölümü
kıtanın güney ucundaki M acellan Boğazı’nın
kıyısında yükselir. Atlas Okyanusu’na doğru
uzanan güneydoğu düzlüklerinde koyun yetiş­
tirilir. M acellan Boğazı’nın ötesinde büyük
T ierra del Fuego Adası yer alır. Adanın
soğuk ve ıssız güney bölüm ünün dışındaki
yerler ağaçlık tepeler ve düzlüklerle kaplıdır.
Üçte ikiden fazlası Şili’nin olan Tierra del Fu­
ego A dası’nda petrol de bulunmuştur.
Şili’nin birçok başka adası da vardır. Kıyı­
dan 600 km açıktaki Juan Fernandez A daları,
Daniel D efoe’nun Robinson Crusoe adlı ro­
m anına sahne olan adalardır. Şili’nin bir
ŞİLİ 275

1960’larda ve 1970’lerde gelişen ticari balık­


çılık büyük önem taşır. Balıkçılıkta dünyanın
önde gelen ülkeleri arasında yer alan Şili,
Peru ile birlikte Güney A m erika’nın balıkçı­
lık alanında en ileri ülkesidir. Şilili balıkçıla­
rın yakaladığı başlıca balıklar sardalye, us­
kum ru, berlam ve hamsidir. Yakalanan balı­
ğın büyük bölüm ü balık unu ve balıkyağı
üretim inde kullanılır.
Şili’nin doğal yapısı ulaşımın zor ve pahalı
olmasına yol açar. Ü lkede 8.000 km uzunlu­
ğunda bir demiryolu olmasına karşın, başlıca
ulaşım yöntemi her zaman denizyolu olmuş­
tur. Ülkeyi bir uçtan bir uca geçen dem iryolu­
Andes Press Agehcy nun en çok kullanılan bölümlerinde elektrikli
Şili gibi yoksul bir ülkede halkın beslenmesinde trenler çalışır. G üneydeki Chiloe A dası’ndan
sebzeler önem li bir yer tutar. Peru sınırına kadar uzanan Panam erikan Ka­
rayolu ülkenin başlıca kentlerini birbirine
bir ticaret merkezi ve önemli bir limandır. bağlar. Dağlık alanlarda hâlâ yük hayvanla-
Güney A m erika’nın başlıca m aden üreticisi nyla taşımacılık yapılıyorsa da, bunun yerini
ülkelerinden biri olan Şili, bakır üretiminde giderek kamyonlarla yapılan taşımacılık al­
dünyada ilk sırayı alır. Şili’de çok m iktarda m aktadır. Şili’nin başlıca kentlerinde ulus­
dem ir cevheri ve m olibden de çıkarılır. M a­ lararası havalimanları vardır.
den yataklarının çoğu kuzeydedir.
Birçok yeni sanayinin kurulduğu Şili’de Halk ve Tarih
çalışan nüfusun dörtte birinden fazlası sanayi­ Şili halkının çoğu A m erika Yerlileri ile İspan­
de çalışmaktadır. Bu sanayi kuruluşları ülke­ y olların karışımından oluşmuştur? Çoğu Ka­
de üretilen petrol, doğal gaz ve hidro­ tolik olan Şili halkı İspanyolca konuşur.
elektrik enerjisi ile yerli ham m addeleri kulla­ Kırsal kesimde sığır çobanlan hâlâ geleneksel
nır. Başlıca sanayi dallan demir-çelik, un, giysileri olan kısa gocuk, uzun çizme ve geniş
bira, şeker, dokum a, kâğıt, petrokim ya, taşıt, kenarlı şapka giyerler. Kırsal kesimde kadın­
elektronik, ev eşyası ve deri işleme sanayile­ lar genellikle tek parçalı uzun elbiseler giyer
ridir. ve şala sarınırlar. Okullar parasızdır; ama kır­
Şili’de tan m önemli bir ekonom ik etkinlik­ sal kesimdeki birçok tarım işçisi, uzak olduğu
tir. Halkının beşte birinden fazlası geçimini için hiç okula gidememiştir. Büyük kent ve
doğrudan tanm dan sağlar. Ü lkenin iklim ko­ kasabalarda ortaöğretim okulları vardır. Şili
şulları tarım a elverişli ve su kaynakları bol­ üniversiteleri, Latin A m erika’daki en iyi üni­
dur. Ü retim yöntemleri ve örgütlenmesi geri versitelerdendir.
olmasa çok daha fazla tarımsal üretim elde Şili önceleri dışa kapalı bir ülkeydi. Ü lke­
edilebilir. Ü lkenin orta bölüm ündeki verimli nin asıl sahipleri olan A rokan Yerlileri,
vadide yetişen başlıca ürünler buğday, mısır, 1492’de Kristof Kolom b’un A m erika’yı keş­
patates, arpa, pirinç, yulaf, çavdar ve şeker- fetm esinden 100 yıl öncesine kadar avcılık ve
pancandır. Birçok bağın da bulunduğu Şili’de balıkçılıkla geçinirlerdi. 1392’de Peru’dan ge­
şarap üretim i önemli bir ekonom ik etkinlik­ len bir grup İnka, Şili’ye yerleşerek toprağı
tir. A m a ülke topraklarının büyük bölümü sulayıp işlemeyi, değerli m adenleri çıkarmayı,
otlak olarak, yonca, yulaf gibi yem bitkileri­ lam a ve deveye benzer hayvanlar olan guana-
nin yetiştirilmesi için kullanılır. Tierra del ko ve vikunya tüyünden kumaş dokumayı
Fuego’daki geniş otlaklarda koyun sürüleri Y erliler’e öğrettiler.
yetiştirilir. Ülke dışına da satılan yün önemli Diego de Alm agro önderliğindeki İspan-
bir gelir kaynağıdır. yollar altın bulmak um uduyla 1535’te Şili’ye
276 ŞİLİ AROKARYASI

geldiler. Bunu Pedro de Valdivia önderliğin­ nin birbiriyle hiçbir zaman yeniden savaşmaya-
de gelen İspanyollar izledi ve giderek beyaz caklanm belirten bir antlaşma imzalandı.
sömürgeciler Şili’ye yerleşti. A m a Yerliler 1970’te Şili halkı, bir sosyalist olan Salva­
300 yıl boyunca bağımsızlıkları için çarpıştı­ dor A llende’yi başkan seçti. Ailende yabancı
lar; 1881’e kadar Şili yönetimiyle barış imza­ şirketlerin işlettiği bakır m adenlerini devlet­
lamadılar. leştirdi. Tarım reform unu ve dengeli bir gelir
İspanyol göçmenler Y erliler’le yaptıkları dağılımını gerçekleştirmek için yaptığı çalış­
savaşın yanı sıra, sık sık İspanyol yönetimiyle m alarla 1973’teki parlam ento seçiminde oyla­
de çelişkiye düştüler ve bunun sonucunda Şili rını daha da artırdı. A m a, AB D ’nin uyguladı­
halkı arasında güçlü bir bağımsızlık h are­ ğı am bargonun yol açtığı ekonom ik güçlükleri
keti gelişti. 1810’daki ayaklanmayı İspanya öne süren Şili ordusu bir askeri darbeyle
1814’te bastırdı. A yaklananların birçoğu A nd A llende’yi devirdi. A llende’nin ve birçok
D ağlan’na kaçtı ve dağlan aşarak A rjantin’e solcunun öldürüldüğü darbeyle yönetim gene­
gitti. O rada, İrlanda kökenli Şilili Bernardo ral Augusto Pinochet başkanlığında dört kişi­
lik bir cuntanın eline geçti.
Andes Press Agency Sola karşı yürütülen kanlı bir kıyımın ardın­
dan bütün siyasal etkinlikler yasaklandı ve
sürekli bir diktatörlük yönetimi kuruldu. Bu
askeri diktatörlük dönem inde ekonomi kötü­
ye gitti, işsizlik yaygınlaştı ve halkın yaşam
düzeyi düştü. 1980’de halka baskıyla onaylat-
tm lan bir anayasayla askeri yönetim sekiz yıl
daha uzatıldı. Halkın artan tepkisi sonucu
1988’de yapılan bir halkoylaması halkın aske­
ri yönetimi istemediğini ortaya koyunca,
1989’da seçim yapıldı. Dem okrasi İçin Parti­
ler Koalisyonu’nun adayı Patricio Aylwin
A zöcar’ın seçimi kazanarak başkan olmasıyla
askeri yönetim sona erdi.

Kuzey Şili'deki bir hayvan çiftliğinde, gelenekselŞİLİ AROKARYASI, Güney A m erika’da, Şili
geniş kenarlı şapkalarıyla, huasos denen Şilili sığır
ve, Patagonya’nın dağlık kesim lerinde geniş
çobanları görülüyor.
orm anlar oluşturan değerli bir kereste ağa­
cıdır. Alımlı görünüm ünden ötürü anayur­
O ’Higgins önderliğinde örgütlenerek A rjan ­ dundan alınıp öbür ılıman bölgelere götürül­
tinli Jose de San M artin’le birlikte bir kurtu­ müştür. Nitekim , Şili arokaryası (Araucaria
luş ordusu kurdular. H azırlıklannı tam am la­ araucana) A vrupa’nın batısında olduğu gibi
yınca Şili’ye girip İspanyollar’ı yendiler ve pek çok yerde süs ağacı olarak yetiştirilmek­
ülkede bir cumhuriyet kurdular. O ’Higgins tedir.
ilk başkan oldu. A m a kendi kişisel yönetimini Yaklaşık 45 m etreye kadar boylanabilen
kurm aya kalkışınca 1823’te iktidardan uzak- ağacın gergin ve dik dallan üst üste binmiş
laştınldı. batıcı yapraklarla kaplıdır. E rkek ve dişi ko-
Şili Cumhuriyeti 1879’da kuzeydeki sod­ zalaklan ayrı ağaçlar üzerinde bulunur. T o­
yum nitrat (Şili güherçilesi) yatakları nedeniy­ hum taşıyan dişi kozalaklar tümüyle olgunlaş­
le Peru ve Bolivya ile savaşa girdi. Şili savaşın tığında bir insan kafası büyüklüğüne ulaşır.
sonunda sodyum nitrat yataklarının olduğu Bol nişastalı tohum lan kestane tadm dadır ve
Tarapaca bölgesini ve A ntofagasta, Iquique çerez olarak yenir. Kerestesi çam ağaçlarının
ve A rica lim anlannı ele geçirdi. kerestesine benzer, am a reçinesizdir.
Şili-Arjantin sımn konusundaki anlaşmazlık Şili arokaryasm a yakın akraba olan salon
yıllarca sürdü. Am a sonunda 1902’de, iki ülke­ arokaryası (Araucaria excelsa) ise dünyanın
ŞİMŞEK VE GÖK GÜRÜLTÜSÜ 277

yoldan olur. B ulutlan oluşturan su damlacık­


ları önemli bir elektrik yükü kaynağıdır.
Yerçekiminin etkisiyle yere doğru düşen su
damlaları, daha küçük dam lalara ayrıldığı
zaman her dam la artı elektrik yüküyle, çevre­
sindeki hava da eksi elektrik yüküyle yükle­
nir. Bir yağmur damlası yere doğru düşerken,
üzerinde yoğunlaşan nem nedeniyle büyür;
am a çapı 5,5 m ilim etreye ulaşır ulaşmaz ikiye
bölünür ve oluşan her iki damla da artı
elektrikle yüklenir. Eğer bu dam lalar yeryü­
züne düşerse, dam lalann elektrik yüklerinin
bir etkisi olmaz; am a eğer yükselen bir hava
akımıyla bu dam lalar yeniden yükselirse dam ­
laların büyümesi sürer. Yeterince ağırlaşınca
Ilıman bölgelerde süs ağacı olarak yetiştirilen Şili
arokaryası And Dağları'nın alçak yamaçlarında
yeniden düşmeye başlayan dam lalar yeniden
kendiliğinden yetişir. bölünür. Dam lalardaki elektrik yükü her
bölünmeyle biraz daha artar (bak. E l e k t r i k ) .
pek çok yerinde yetiştirildiğinden oldukça iyi D am lalann bölünmesiyle ortaya çıkan elek­
tanınan bir türdür. Yeni Z elanda’nın kuzeyin­ trik yükünün yam sıra, bulutun üst bölümle-
deki Norfolk A dası’nda kendiliğinden yetişen
Frank Lane Picture Agency
bu türe iğnemsi yapraklarından ötürü “salon-
çamı” da denir. A nayurdunun dışında saksı­
larda yetiştirilmesine karşılık, kendi doğal
ortam ında 60 m etreye kadar boylanabilen bu
görkemli ağacın odunu ev ve gemi yapımıyla
mobilyacılıkta kullanılm aktadır.

ŞİMŞEK VE GÖK GÜRÜLTÜSÜ. İlk insan­


lar çakan şimşeklerin ve onu izleyen gök
gürültüsünün ya da gürlemesinin tanrıların
öfkesini gösterdiğini düşünm üştür. D üşen yıl­
dırımların bazen yıkım ve ölüm lere neden
olması da bu inancı güçlendirmiş olmalıdır.
G erçekte şimşek dev bir elektrik kıvılcımıdır.
Bir elektrik bataryasının uçlanna bağlanan
iki tel birbirine çok yaklaştırılırsa, aralarından
küçük bir kıvılcımın atladığı görülür. Şimşek
çakması da işte böyle bir kıvılcım atlamasıdır;
am a fırtına bulutunun iki parçası arasında
ya da bulutla yer arasında oluşan bu kıvılcım
çok büyüktür ve atlam a uzaklığı 8 kilom et­
reye kadar çıkabilir. Böyle büyük bir
uzaklıktan elektrik atlaması olabilmesi için,
bu kıvılcımı oluşturacak elektrik geriliminin
evlerimizde kullandığımız elektriğin gerilimi­
nin yüz binlerce katı olması gerekir.
Şimşek, atm osferde oluşan dev bir elektrik
Şimşek Nasıl Oluşur kıvılcımıdır. Bir bulutta birikm iş olan elektrik yükü bu
A tm osferde elektrik yükünün birikimi birçok kıvılcımla boşalır.
278 ŞİMŞEK VE GÖK GÜRÜLTÜSÜ

rinde bulunan buz kristalleri de sürtünm e göre değişir; şimşek ne kadar uzaktaysa gök
sonucu artı elektrik yükü kazanarak, eksi gürlemesinin duyulması için geçen süre de o
elektrik yüklü olan havadan ayrılır ve bulutun kadar uzundur. Ses yaklaşık olarak 1 kilom et­
elektrik yükünü artınr. relik bir uzaklığı 3 saniyede alır. Buna göre,
Fırtına bulutlarında yağmur damlalarını ko­ eğer şimşeğin görülmesiyle gök gürlemesinin
layca yükseltebilen çok güçlü hava akım lan duyulması arasında 9 saniyelik bir zaman
vardır. Birbirini izleyen bölünm elerle dam la­ geçmişse, şimşek 3 km uzakta çakmış dem ek­
larda biriken elektrik yükü sonunda öylesine tir. Genellikle 15 kilom etrelik bir uzaklık
büyür ki, havanın yalıtkanlığını yener. İşte o içindeki şimşeklerin yol açtığı gök gürültüleri
zaman elektrik atlaması gerçekleşir; şimşek, duyulabilir.
elektrik akımına direncin en az olduğu yolu
izleyen uzun bir kıvılcım biçiminde çakar. Boran
Saniyenin onda birinden daha kısa bir süre Şimşek, gök gürültüsü ve sağanak yağmurla
içinde gerçekleşen bu elektrik atlaması çoğu birlikte görülen şiddetli rüzgârlar olan boran­
kez zikzaklı bir çizgi biçiminde görünür. lara tropik bölgelerde çok sık rastlanır. Sıcak,
Bulutlar arasındaki elektrik atlam asına şim­ nemli hava ve dağlar, boran oluşum unu ko­
şek, bir bulutla yer arasında gerçekleşen laylaştıran bir ortam sağlar; Endonezya’nın
elektrik atlam asına da yıldınm deriz. Bu Cava A dası’nda yaklaşık olarak yılın 200 gü­
elektrik atlam asr sırasında büyük bir ısı olu­ nü boran olur. Kutup bölgelerinde boran çok
şur. Yıldınm ın düştüğü noktada bulunan ender ve yalnız gece görülür.
kayaçlar bu elektrik boşalımının yol açtığı B oran sırasında bazen erimiş m etal ve taş
ısının etkisiyle eriyebilir; yakında bulu­ parçalarının gökten düşerek zarara yol açtığı
nan insanlar ölebilir. A m a, çevredeki en sanılır. A m a gerçekte olan, yıldınmın düştü­
yüksek noktada bulunm adıkça ya da yüksek ğü yerdeki bir m etal ya da kayacın oluşan
bir ağacın altına sığınmadıkça yıldınm düşm e­ sıcaklıkla erim esidir. {Ayrıca bak. R Ü Z G Â R .)
sinden zarar görme tehlikesi çok fazla değil­
dir. Kapalı alanlarda da yıldınm tehlikesi Paratoner
azdır. Yazın görülen şimşekler genellikle, Paratoneri bulunan yapılara yıldınm düşmesi
uzaklarda çakan şimşeklerin bulutlardaki bir olasılığı azdır. A B D ’li bilim ve devlet adamı
yansımasıdır. Benjam in Franklin’in 1752’de bulduğu para­
toner, yapının en yüksek noktasına yerleştiril­
Gök Gürültüsü miş sivri uçlu bir m etal çubuk ve bu çubuğu
Şimşek çakmasını izleyen gök gürültüsüne toprağa bağlayan bir bakır telden oluşur.
elektrik atlamasının izlediği yol boyunca ha­ Paratonerin tem el görevi yıldınm düşmesini
vanın ansızın ısınması ve genleşmesi neden önlem ek ya da önleyemezse elektrik boşalı­
olur; bu hızlı ısınma ve genleşmeyi hızlı bir mını düşük dirençli bakır telden zararsız bir
soğuma ve büzülme izler. G ök gürültüsü, biçimde toprağa aktarm aktır. Elektrik enerji­
gözlemcinin çakan şimşeğe olan uzaklığına si taşıyan havai hatlan yıldınm düşmesinden
bağlı olarak, ya uzayan bir gürleme ya da korum ak için daha karm aşık düzeneklerden
keskin, takırtılı bir patlam a sesi biçiminde yararlanılır.
duyulur. Havanın genleşip büzülmesiyle olu­ Elektrikli bir m atkabın ya da otomobil
şan sesin yeryüzünde ya da bulutlarda yankı­ m otorundaki bujilerin oluşturduğu kıvılcım­
lanması uzayan bir gürleme sesine yol açar. lar, radyo ve televizyon yaym lannda girişime
Y ankılanarak değişik uzaklıklardan gözlemci­ neden olan radyo dalgalan oluşturur. Aslında
ye ulaşan sesler, çoğu zaman duyulan uzun dev bir kıvılcım olan şimşek de çok büyük
gök gürültülerinin nedenidir. uzaklıklardan bu tür girişimlere neden olur;
Ses ışıktan çok daha yavaş yol aldığı için, bu girişimler radyolardan cızırtı ve çatırtı ses­
çakan şimşeğin görülmesiyle duyulan gök leri biçiminde duyulur.
gürlemesi arasında her zaman bir süre geçer. Y ıldınm düşmesi dünyanın birçok yerinde
Bu süre çakan şimşeğin gözlemciye uzaklığına önemli zararlara yol açm aktadır; am a şimşek
ŞİMŞİR 279

Y a n a r d a ğ p ü s k ü rm e le ri
h a v a d a ş id d e tli
k o n v e k s iy o n a k ım ları
d o ğ u r u r ; b u a k ım la r
b o r a n la r a n e d e n o lab ilir.
R e s im d e İz la n d a
y a k ın la rın d a , S u r ts e y
A d a s ı ü z e rin d e k i b ir b o r a n
g ö rü lü y o r .

Frank Lane Picture Agency

ve yıldırımın yararı da vardır. Şimşeği oluştu­ bahçecilikte en çok yararlanılan şimşir türle­
ran elektrik kıvılcımı havadaki azot ve oksije­ rinden biridir.
nin birleşerek yağmur dam lalarında çözünm e­ Taçyaprağı bulunm ayan şimşir çiçekleri
sine neden olur. Yere düşen bu yağmur öbür bitkilerin çiçekleri gibi dikkat çekici
damlaları içlerinde bulunan ve çok değerli bir değildir. Erkek ve dişi olarak ayrılan bireşeyli
gübre olan nitratları toprağa verir. çiçekler bir arada, küm e halinde açar.* Dişi
çiçekler kuruyup döküldüğünde yerini, içi
ŞİMŞİR. Çoğumuz parklarda, saray, şato ya
Picturepoint
da köşk gibi görkemli yapıların bahçelerinde,
kesilerek ilginç biçimler verilen, çoğu kez de
çiçek tarhlarının çevresinde duvar yerine kul­
lanılan parlak yapraklı çalımsı bitkileri biliriz.
İşte, yüzyıllardan beri bahçe düzenlemesinde
kullanılan bu süs bitkilerine şimşir denir.
A vrupa’nın çeşitli yörelerinde, A nadolu’da,
Kuzey A frika’da ve O rta A m erika’da yabani
olarak yetişen 30 kadar şimşir türü vardır.
Kışın yapraklarını dökm eyen bu çalı ya da
küçük ağaç yapısındaki türlerin içinde en
yaygını adi şimşirdir (Buxus sempervirens).
Bir Akdeniz bitkisi olan, yurdum uzda da
kıyı kesim lerinde kendiliğinden yetişen adi
şimşir, budanm ayıp kendi haline bırakıldığın­
da 6 m etreye kadar uzayabilen sık dallı bir
ağaççıktır. D allara sık ve karşılıklı olarak
dizilen küçük, koyu yeşil yaprakları bitkiye
Ş im ş ir ç o k e s k id e n b e ri y e tiş tirile n d e ğ e rli b ir s ü s v e
öyle bir görünüm kazandırır ki, yan yana dikili
ç it b itk isid ir. Y u k a rıd ak i r e s im d e , F ra n s a 'd a k i e sk i b ir
birkaç şimşir ağacının bir yanından bakacak ş a t o n u n b a h ç e s i n d e ş im ş irle y a p ıla n d ü z e n le m e
olursanız arkasını göremezsiniz. A di şimşir g ö rü lü y o r.
280 ŞİNASİ

siyah ve parlak tohum larla dolu kâğıtsı tohum aldığı bir em ir üzerine maliye okum aya baş­
kılıflarına (meyvelere) bırakır. ladı.
Şimşirler çok yavaş büyüyen ağaçlardır; Paris’te çalışmalarını başarıyla sürdüren
gövdelerinin çapı 4-5 yılda ancak 1 cm kadar Şinasi burada Reşid Paşa’nın önerisiyle doğu-
artar. Bu yüzden de gövdedeki yıllık halkalar bilimci D e Sacy ailesiyle dostluk kurarak
birbirine çok yakın bir konum da gelişerek onlann çevrelerine girdi. Ayrıca A lphonse de
odunun sert, yoğun, sağlam ve sık dokulu bir Lam artine ile tanışarak onun toplantılannı
özellik kazanm asına yol açar. Başta adi şimşir izledi. Bu arada Societe A siatique (Asya
olmak üzere, bazı şimşirlerin bu sarımsı be­
yaz, sağlam odunundan müzik aletlerinin, Arkeoloji ve Sanat Dergisi
tarak, kaşık gibi çeşitli eşyaların yapım ında ve
ince oymacılıkta yararlanılır.
A nadolu’da adi şimşirin yanı sıra yabani
olarak yetişen bir türe (Buxus longifolia)
daha rastlanır. A m anos D ağlan ve Kem er
yakınlarında yetişen bu şimşir türü öbürüne
benzerse de, daha dayanıklı yapısıyla ondan
ayırt edilir.

ŞİNASİ (1826-1871), 19. yüzyılda Türk ede­


biyatını etkileyen ve yönlendiren yazarlar
arasında yer alır. Osmanlı toplum unun çağdaş
uygarlığı yakalayarak gelişebileceğini, bunun­
sa batı örnek alınarak gerçekleştirilebileceğini
savunan batılılaşma hareketinin öncülerin­
den biridir. Gazetelerde yazdığı makalelerle,
Fransızca’dan yaptığı şiir çevrileriyle, edebi
ve toplum sal eleştirileriyle, yazdığı tiyatro
yapıtıyla ve kullandığı yalın, halkın anlayabi­
leceği a n dille edebiyatta batılılaşmanın ilk
adım lannı atmıştır.
İbrahim Şinasi İstanbul’da T ophane’de
doğdu. İlköğrenimini mahalle sıbyan m ekte­ Şinasi 19. yüzyılda Türk edebiyatını etkileyen ve
binde ve Tophanede’ki Fevziye M ektebi’nde yönlendiren yazarlardan biridir.
tam am layan Şinasi aile dostlarının yardımıyla
Tophane M üşiriyeti M ektubi Kalemi’ne kâtip Derneği) adını taşıyan kurum a üye kabul
adayı olarak girdi. B urada İbrahim Efendi’ edildi. 1854’te İstanbul’a dönen Şinasi bir
den A rapça, Farsça ve Osm anlıca’nm yazı ku- süre T ophane’deki eski görevinde çalıştıktan
rallannı öğrendi; M üslüman olmuş bir Fransız sonra Meclis-i M aarif üyeliğine atandı. Encü-
subaydan Fransızca dersi aldı. Böylece ilgisi men-i D aniş’de (Bilimler Akadem isi) görev
doğu kültürü yanında batıya da çevrilen Şina­ yaptı. A m a koruyucusu M ustafa Reşid Paşa
si görevindeki çalışkanlığı ve başansıyla hızla sadrazam lıktan azledilince bu göreve gelen
yükseldi. Bu arada çevresinde bir şair olarak Âli Paşa Şinasi’yi Meclis-i M aarif üyeliğinden
da tanınm aya başlamıştı. 1849’da D am at F et­ çıkarttı. A m a kısa bir süre sonra M ustafa
hi A hm ed ve M ustafa Reşid paşaların yardı­ Reşid Paşa yeniden sadrazam olunca Şinasi
mıyla, Fransızca’sını geliştirmek ve bilgisini de eski görevine döndü.
artırm ak amacıyla devlet tarafından Paris’e Paris’ten döndükten sonra batı şiirinin etki­
gönderildi. Burada m atem atik, tarih, doğa bi­ sinde şiirler yazan Şinasi 1859’da, Türk­
limleri ve toplumsal bilimlerle ilgilendi. Fran­ çe’de batı şiirinin ilk örneklerinin verildiği
sızca’sını geliştirdikten sonra İstanbul’dan Tercüme-i M anzume 'yi yayımlamaya başladı.
ŞİNASİ 281

B u arada yeni yazdığı kasidelerde batıdan ya açılma hareketiyle birlikte batı kültürü ve
edindiği yeni düşünceleri büyük bir yürekli­ düşüncesi Osmanlı aydını üzerinde etkili ol­
likle dile getiriyordu. Şinasi ayrıca bir gazete du. Şinasi de Fransa’ya eğitim için gönderilen
çıkararak halka halkın diliyle batının yenilik­ öğrencilerden biriydi. Fransa’ya bu ülkede
lerini ve düşüncelerini tanıtm ayı amaçlıyordu. düşünce hareketlerinin en yoğun olduğu dö­
Bu isteğini Agâh Efendi ile birlikte 1860’ta nem lerden birinde gitmişti. Batı, özellikle de
Tercüman-ı Ahval gazetesini çıkararak ger­ Fransız kültürüyle tanışan Şinasi batı düşün­
çekleştirdi. Şair Evlenmesi adlı tiyatro yapıtı­ cesinin derinliklerini anlayabilmiş, laik dü­
nı burada tefrika eden Şinasi bir süre sonra bu şünceyi kavrayabilmiş ilk Türk yazan ve
gazeteden ayrıldı. 1862’de Tasvir-i Efkâr düşünürüdür. O nda Aydınlanm a Çağı düşün­
adıyla yeni bir gazete çıkarmaya başladı. Bu celerinin ve bireye özel bir önem veren
yeni gazetede ağırlık haberden çok düşünce Rom antizm ’in etkisiyle özgürlük kavramı ge­
ve edebiyat yazılanndaydı. A hm ed Vefik lişmiştir. A m a doğrudan doğruya bu kavramı
Paşa gibi dönem in aydınlarının yanı sıra kullanmaz ve bir siyasal yapı değişimi öneri­
Nam ık Kem al gibi genç yazarlar da burada sinde bulunmaz. A ynca yazılannda ve şiirle­
yazmaktaydı. A m a Şinasi’nin gazetesinde rinde, tarafsızlaştırdığı padişahlık kurum un-
devlet işlerini eleştirmesi, çevresine yeni dü­ dan da rahatsızlık duymaz. A m a zalimliğe,
şüncelere açık gençleri toplaması ve Sultan baskıya ve özgürlüklerin kısıtlanmasına karşı
Abdülaziz’e karşı Şehzade M urad?ı tutması çıkar. Şinasi’ye göre zalimliğin ve köleliğin
1863’te bir kez daha Meclis-i M aarifteki arkasında cehalet ve dinsel gericilik yatar.
görevine son verilmesine yol açtı. Bunun Uygarlığın tem elinde batıda olduğu gibi akıl
üzerine Tasvir-i Efkâr’ı Nam ık Kem al’e bıra­ vardır. Eski İslam uygarlığı da o günkü batı
karak 1865’te Paris’e gitti. gibi bu tem el üzerine kurulm uştur.
Şinasi Paris’e bu ikinci gidişinde zamanının Eğitim alanında akılcı bir yöntem in uygu­
önemli bölüm ünü büyük bir Türkçe sözlük lanm asından yana olan Şinasi, bu amaçla
hazırlam akla geçirdi. Bu arada' yazar, dilbi­ yazarlığında çok yanlı bir uğraş içine girmiş,
limci Em ile Littre ve Ernest R enan’la dostluk m akale, şiir, oyun yazmış, sözlük çalışm alan
kurdu. 1867’de İstanbul’a dönen Şinasi kısa yürütm üştür. Türkiye’de aydınlara yönelik ilk
bir süre sonra yeniden gittiği Paris’te iki yıla kitle iletişim aracı olan Tasvir-i Efkâr’\ kura­
yakın kalarak Fransa Ulusal Kitaplığı’nda rak çok önemli bir adım atmıştır.
araştırm alar yaptı. 1896’da döndüğü İstanbul’ Şiirde sade bir dil arayışı içinde olan Şinasi
da yaşamının geri kalan bölüm ünü, açtığı ba- ilk bakışta son derece ilkel ve yoksul görün­
sımevinde yapıtlarının yayımlanmasıyla uğra­ m ek pahasına, eski şiirin kalıplannı kullan­
şarak geçirdi. m aktan kaçınmış, yeni bir şiir biçimi bile
19. yüzyılın başlarında Osmanlı D evleti’ni geliştirmiştir. D üz yazılannda da yalın bir
yönetenler kötü gidişin batıya yönelerek ve dille yazan Şinasi, dili Osmanlıca süslem eler­
batının desteğiyle önlenebileceğine inanıyor­ den kurtararak kullanmaya özen göstermiştir.
lardı. A m a bu yönelişi yalnızca teknik geliş­ Şinasi’nin tek perdelik Şair Evlenmesi adlı
meleri izleyerek ülkede bunlardan yararlan­ oyunu, batı tiyatrosu örnek alınarak yazılmış
m ak olarak görüyor ve batının üstünlüğünün ilk yapıttır. Şair Evlenmesi’nin konusu ve
tem elinde yatan teknolojik gelişkinliği yaka­ kahram anlan halk arasından seçilmiş, oyunda
layabilmek için yurtdışına öğrenci gönderi­ olay ve hareket zenginliğinden çok, bu halk
yorlardı. Am açları bu öğrencilerin salt tekno­ tiplerinin canlandınlm asm a özen gösterilmiş­
lojik yenilikleri öğrenerek ülkeye dönm ele­ tir. Oyunun konusu işbilir, zeki bir dost
riydi. O nların, zararlı gördükleri batı kültür tarafından ufak bir rüşvetle düzeltilen hileli
ve değerleriyle ilgilenmelerini istemiyor, böy- bir evlenm e olayıdır. Şair Evlenmesi oldukça
lesi bir olasılığı engellem ek için önlem ler başanlı bir tiyatrodur ve halk diliyle yazılmış
alıyorlardı. Ne var ki, batıya yöneliş Osmanlı oyundaki tüm kişiler canlandırdıktan tiplere
yöneticilerinin başlangıçta düşündüklerinin uygun bir dille konuşturulm uşlardır.
çok ötesinde derin değişimlere yol açtı. B atı­ Şinasi’nin en önemli yapıtı gazeteleri ve bu
282 ŞİNTODİNİ

gazetelerdeki yazılandır. Şiirleri, Müntaha-


bat-ı Eş’ar olarak da bilinen Divan-ı Şinasi
(1862) adlı kitapta toplanm ıştır. Durub-ı Em-
sâl-i Osmaniye (1863) adlı yapıtında ise ata­
sözlerini toplamıştır.

ŞİNTO DİNİ. Japonlar’m ulusal dini olarak


kabul edilen Şinto dini bütünüyle Japonya’ya
özgü geleneksel bir inanç ve tapınm a sistemi­
dir. Şinto sözcüğü Japonca’da “tan n ya da
kutsal güç yolu” anlam ına gelir.
Şinto, Japonya tarihinin en eski dönem le­
rinden beri var olmuştur. A m a, İS 6. yüzyıla
kadar ki yazılı m etinlerde Şinto adı geçmez.
Bu ad ilk kez 6. yüzyılda kullanılmıştır.
Japonya’da eskiden, rüzgâr, yağmur ve yıldı-
nm gibi doğal olaylan denetleyen güçler
olarak düşünülen Şinto tan n lan n d an bazılan-
nın dağlar gibi doğal görkemi olan yerlerde
yaşadıklarına inanılırdı. Bu kadar çok tann-
m n varlığı Şinto’nun “milyonlarca tannlı din”
olarak anılmasına neden oldu. Sık sık yöneti­
ciler ve kahram anlar da tan n benzeri kabul Ara Güler
edilir ve bazılan ölüm lerinden sonra tannlaş- J a p o n y a 'd a b ir Ş in to ta p ın a ğ ı.
tınlırdı.
İS 6. yüzyıla doğru Şinto dini halkın günde­
lik yaşam ında yaptığı her şeyle yakından tapınm a yerleri, bazılan da ölmüş kahram an­
ilişkiliydi. G üneş tannçası A m aterasu’nun lara ulusal anıt olarak yapılmış büyük tapı­
soyundan geldiklerine inanılan im paratorlara, naklardır. Tokyo’daki büyük Yasukuni anıtı,
tannsal soylan için saygı gösterilirdi. Am a yakın zam anlarda Japonya uğruna savaşırken
sonraki yüzyıllarda im paratorlar soylular kar­ ölenlerin ruhlan için yapılmıştır. İse kentin­
şısında güçlerini yitirmeye başladılar. Böylece deki büyük tapm akta G üneş tanrıçası A m ate­
Şinto’nun etkisi de azaldı. İS 6. yüzyılda ise rasu’nun torununun, egemen olmak için dün­
Budacılık Japonya’ya girdi (bak. B u d a v e yaya geldiğinde getirdiğine inanılan bir kutsal
B u d ACILIK). B undan sonra eski Japon dinini ayna vardır.
Budacılık’tan ayırm ak amacıyla Şinto adı Bütün Şinto tapınaklarına torii adı verilen
kullanılmaya başlandı. Zam anla Budacılık’la, özel bir kapıdan girilir. Bu kapının kutsal bir
hatta Hıristiyanlık’la kanşan Şinto dini alan olan tapm ağı dışarıdaki dünyevi alandan
1400’de canlandı; am a ancak 19. yüzyılın ayırdığına inanılm aktadır.
ikinci yansında ulusal din oldu. D evlet Şintosu II. D ünya Savaşı’ndan
1868’den sonra Japonya’da bir yenileşme (1939-45) sonra geriledi, am a daha sonra
program ına başlanmasıyla Şinto, bütünüyle Tapm ak Şintosu (Cinca Şinto) adıyla yeniden
dinsel uygulam alara dayanan M ezhep Şintosu gelişti. İm paratorluk ailesiyle bağları sürm ek­
(Kyoha Şinto ) ve im paratora tapınm a yoluyla le birlikte, Tapm ak Şintosu günüm üzde siya­
Japon ulusal ruhunu güçlendirmeyi am açla­ sal işlevlerinden uzaklaştırılmış durum dadır.
yan Devlet Şintosu (Kokka Şinto) olarak 13 farklı gruptan oluşan M ezhep Şintosu ise,
ikiye ayrıldı. II. D ünya Savaşı sonrasında bölünm elere
D evlet Şintosu, bütün Japonya’ya yayılmış uğram asına karşın hem en hem en hiç değişme­
20 bin kutsal yapıyla kendini gösterir. Bunla- miştir. Günüm üzde ptek çok Japon hem Şinto
n n bazılan yol kenarlanna kurulm uş küçük dinine, hem de Budacılık’a bağlıdır. Evlilik
ŞİRKET 283

törenleri genellikle Şinto tapınaklarında ger­ D evletten bağımsız özel şirketlerin gelişimi
çekleştirilir, cenaze törenleri ise Budacı dinsel uzun zaman aldı. 19. yüzyılın ortalannda
kurallara ve geleneklere göre yapılır. Bir yapılan yasal düzenlem elerle yaygınlık kaza­
Japon atasözüne göre, b^r Japon gençliğinde nan sınırlı sorumlu anonim ve limited şir­
Şinto dinine girer, daha sonra Konfüçyüsçü, ketler, 20. yüzyılda batı sanayi toplum lannm
ileri yaşlarda ise Budacı olur. iş yaşam ında etki ve büyüklük açısından üstün
bir konum a geldiler.
ŞİRAZLI SADİ ba k. Sa d î .
Türkiye'de Şirketler
ŞİRKET, en genel anlamıyla, iki ya da daha Şirketlerin örgütlenm e biçimleri, kuruluşlan
çok kişinin kazanç sağlamak amacıyla m alları­ ve yapıları her ülkenin kendi yasal düzenle­
nı ve emeklerini bir araya getirmesidir. İnsan­ mesine bağlıdır. Türkiye’de şirketler, adi
ların belirli bir kazanç sağlamak amacıyla şirketler ve ticari şirketler olarak iki grupta
ortak olm alan çok eskiçağlara dayanır. Eski toplanabilir. A di şirketler Borçlar K anunu’
Yunan ve Fenike’de tüccarlar denizaşırı tica­ na, ticari şirketlerse Türk Ticaret K anunu’na
ret yapm ak için ortak tekne yaptırır ya da göre düzenlenmiştir.
ortak olarak belirli m allan alıp satabilirlerdi. A di şirketlerin öbürlerinden tem el farkı
Am a bu ortaklıklann yasal kurallara bağlan­ tüzel kişiliğinin olmayışıdır. Tüzel kişilik ya­
ması ve iş yaşamında bugünkü yerini alması sayla ya da yasanın verdiği yetkiye dayanarak
uzun bir süre sonra gerçekleşti. oluşturulur. Belirli bir amaç için kurulmuş
15. yüzyılda İngiltere’de artık “sınırlı so­ dernek, vakıf, şirket ya da kurum gibi özel bir
rum luluk” ilkesi kabul edilmişti. Sınırlı so­ varlığı olan tüzel kişiler, gerçek kişinin yani
rumluluk ilkesiyle, şirket ortaklannın şirke­ insanın sahip olduğu mül}c edinm ek, ticaret
tin borçlanndan sorum luluklan koyduklan yapmak ve borç altına girmek gibi bazı
serm aye m iktanyla sınırlandı. Oysa daha haklarla donatılm ıştır. Tüzel kişilerin, kendi­
önce, ortaklar bu borçlardan tüm malvarlıkla- ni oluşturan mal ve bireylerden bağımsız bir
nyla sorumlu olurlardı. Bu ilke, m odern varlığı olduğu kabul edilir. Yasada ve uygula­
şirketlerin kurulmasını hızlandıran önemli bir m ada, bu mal ve insan topluluğu tek bir kişi
adım oldu. İş yapmak isteyenler yalnızca olarak ele alınır.
yatırdıklan parayı yitirmeyi göze alıyor, kendi Adi şirket, birden çok kişinin, yasalarca
servetleri ise tehlikeye girmiyordu. yasaklanmamış her türlü konuda, em ek ya da
Bu dönem , tüccarlann zenginleştiği, de- tnallannı birleştirerek oluşturduktan bir or­
nizaşın keşiflerin ve ticaretin yeni iş olanakla- taklıktır. O rtaklann tüm ü şirketin tüm borç­
n sunduğu bir dönem di. H üküm etler de lanndan ayn ayrı sorum ludur. Tüzel kişilikle­
ticaret yoluyla ülkelerini güçlendirmeyi ve ri olmadığı için, adi şirketler ayn bir varlık
geliştirmeyi hedefliyorlardı. Böylece devlet olarak değerlendirilmez. Şirketin yapacağı
öncülüğünde, özel sermayeye dayalı ilk ano­ işlemlerde ortaklann ayn ayn onayı alınır.
nim şirketler kuruldu. Doğu H int Kum panya­ A ynca şirket aleyhine olan soruşturm alarda
sı, H udson Körfezi Kumpanyası, Massachu- da her ortak için ayn soruşturm a açmak
setts Koyu Kumpanyası gibi bazı şirketlere gerekir. Şirketin yönetim inden de, kural ola­
krallık izniyle bazı özel haklar tanındı. Bu rak tüm ortaklar sorum ludur. O rtaklık sözleş­
haklar arasında, ticaret yaptıklan yörelerde mesi yazılı biçime bağlı değildir, yani yasal
tekel olma, bu bölgelerde yasa yapma ve olarak belirli kurallara uygun biçimde yazıl­
uygulama haklan ile silahlı güç oluşturm a ması gerekmez.
yetkisi sayılabilir. Bu şirketler bir yandan
ticaret yaparak zenginleşirken, öbür yandan Ticari Şirketler
da devletin bir kolu gibi çalıştı. 17. ve 18. Türkiye’de tüzel kişiliği olan ortaklıklar ticari
yüzyıllar boyunca A m erika ve A sya’nın keş­ şirketler olarak adlandınlm ıştır. Bu şirketler
finde, sömürgeleştirilmesinde ve yönetiminde ticaret siciline kaydedildiklerinde tüzel kişilik
önemli roller üstlendi. kazanır. Ticari şirketler kuruluş özellikleri ve
284 ŞİSTOZOMİYAZ

ortaklarının sorum luluklarına göre, kendi sermaye koymuş olabilir. Bu durum da tutar-
içinde kolektif, kom andit, limited ve anonim lan birbirinden farklı üç sermaye payı vardır
şirketler olarak başlıca dört türe ayrılır. ve ortaklar birer pay sahibidir. H er ortağın oy
Kolektif şirketler, en az iki gerçek kişi hakkı ise koyduğu sermaye ile orantılıdır.
arasında kurulur. Tüzel kişiler kolektif şirket O rtaklık sözleşmesinin yazılı olması ve noter­
ortağı olamazlar. O rtakların şirketin borçla­ ce onaylanması gerekir. O naylanan sözleşme
rından sorumluluğu sınırsızdır. Yani ortakla­ ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’ndan kuruluş
rın her biri koyduğu sermayeye bağlı olmaksı­ izni alınır. Sözleşmenin ticaret siciline tesciliy­
zın, şirketin borçlarından tüm malvarlığı ile le şirket tüzel kişilik kazanır ve ilan edilerek
sorum ludur. Genellikle az sayıda ortak ara­ üçüncü kişilere duyurulur.
sında kurulan kolektif şirketlerde ortaklann Anonim şirketler, en az beş gerçek ya da
kişisel saygınlıkları önemlidir. O rtaklık söz­ tüzel kişiyle her türlü ekonomik amaç için
leşmesi yazılı biçime bağlıdır ve noterce onay­ kurulabilen ve ana sermayesi 500.000 Türk
lanır. Ticaret siciline tescil edilen sözleşme, Lirası’ndan az olmayan şirketlerdir. O rtakla­
üçüncü kişilere duyurmak için ilan edilir. n n şirket borçlanndan sorumluluğu ödedikle­
Şirketin yönetim inden bütün ortaklar sorum ­ ri sermaye ile sınırlıdır. A na sermaye sözleş­
ludur, ama sözleşmeyle bu sorumluluk bir ya m ede belirlenmiştir ve limited şirketlerden
da birkaç kişiye bırakılabilir. farklı olarak, tutarı aynı olan paylara bölün­
Komandit şirketlerin kolektif şirketlerden müştür. Örneğin 10.000.000 Türk Lirası tuta­
tem el farkı, ortaklardan bir ya da birkaçının n n d a sermayesi olan bir anonim şirkette,
şirketin borçlarından koyduğu sermaye kadar sermaye 100’er bin liralık 100 paya ya da
sorum lu olmasıdır. Sınırlı sorumluluğu olan 500’er bin liralık 20 paya bölünmüş olabilir.
bu ortaklara kom anditer ortak adı verilir. Bu durum da ortaklar birden fazla pay edine­
Şirket borçlarından tüm m alvarlıklanyla so­ bilirler. Şirketin kuruluşu için Sanayi ve
rumlu olanlara ise kom andite ortak denir. Ticaret B akanlığından izin alınması ve şirket
Kom andite ortaklar gerçek kişi olmak zorun­ m erkezinin bulunduğu yerdeki ticaret m ahke­
dadır. Tüzel kişiler yalnızca kom anditer ortak mesinin onayı gerekir. A rdından ticaret sicili­
olabilir. Şirket yönetiminden kom andite or­ ne kuruluş tam am lanır ve ilan edilerek duyu­
taklar sorum ludur. K om anditer ortaklar, şir­ rulur.
ketin yönetimine karışma ve yönlendirme Anonim şirketlerin yönetim organlan, ge­
sayılmayacak konularda oy verebilirler. Ku­ nel kurul, yönetim kurulu ve denetçilerdir.
rulurken yazılı şirket sözleşmesi yapılır ve Pay sahiplerinin katıldığı genel kurul en üst
noterce onaylanır. D aha sonra şirket ticaret karar organıdır. Genel kurul olağan toplantı­
siciline tescil ve ilan edilir. sını yılda en az bir kez yapar. A ynca, yönetinl
Limited şirketler, en az iki ve en çok 50 kurulunun çağnsı ya da başka bazı öze]
ortakla kurulan ve tüm ortaklarının şirketin durum larda olağanüstü de toplanabilir. Türk
borçlanndan sorumluluğu koydukları serm a­ Ticaret K anunu’na göre, genel kurul toplantı-
ye ile sınırlı olan şirketlerdir. Limited şirket­ lannda Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na bağlı
ler, bankacılık ve sigortacılık gibi birkaç alan komiserlerin de hazır bulunması gerekir. Yö­
dışındaki tüm alanlarda kurulabilir. Şirketin netim kurulu şirketlerin genel yönetiminden
sermayesi, ana sözleşmesinde belirlenmiştir. ve tem silinden sorum ludur. D enetçiler ise
Sözleşmede değişiklik yapılmadıkça sermaye şirketin işlerini denetler.
değiştirilemez. Limited şirketlerde sermaye
paylan birbirine eşit olmak zorunda değildir. ŞİSTOZOMİYAZ, Asya, A frika, Güne>
H er ortak farklı sermaye ile ortaklığa katıla­ Am erika ve A ntiller’de 200 milyondan çok in­
bilir, ama ancak bir pay sahibi olabilir. sanı etkileyen tropik bir hastalıktır. Bitkinlik,
Ö rneğin, üç ortaklı ve 1.000.000 Türk Lirası yüksek ateş, ishal, idrarda ve dışkıda kan gö­
tu tan n d a sermayesi olan bir limited şirkete, rülmesi, karaciğer yıkımı gibi ağır sağlık so-
ortaklardan biri 500.000, İkincisi 300.000, runlanna yol açan bu hastalık, insan ve hay­
üçüncüsü ise 200.000 Türk Lirası tutannda van vücudunda asalak yaşayan bazı yassısolu-
ŞOLOHOV 285

canlardan ileri gelir. Yaklaşık 10-15 mm için her şeyden önce sağlık ve temizlik kural-
uzunluğundaki bu asalaklar, “kelebek” adıyla lanna uym ak, kanalizasyon ağlannı yaygın­
tanınan yapraksolucanlann Schistosoma cin- laştırarak asalak yum urtalannın içme ve kul­
sindendir. Eskiden bu cinsin Latince adı Bil- lanım sulanna bulaşmasını engellemek gere­
harzia olduğu için, hastalık bilharziyoz adıyla kir. Şistozomiyaz hastalığı yalnızca bazı tatlı
da bilinir. su salyangozlannm bulunduğu yörelerde gö­
Schistosoma cinsinden yapraksolucanlann rüldüğü için, bu arakonaklann yok edilmesi
20 kadar türü vardır; bunlardan beşi insanın de etkili bir önlem dir. Ne var ki, yakın bir
çeşitli dokulanna yerleşerek şistozomiyaz gelecekte denetim altına alınması pek olanak­
hastalığına yol açar. Bu asalaklar, insan ya da lı gözükmeyen şistozomiyaz, bugün için sıt­
sığır gibi bir son konağın vücuduna yerleşme­ m adan sonra dünyanın en yaygın asalak has­
den önce, tatlı sularda yaşayan bazı kanndan- talığı olarak önemini korum aktadır. Ülkemiz­
bacaklı yum uşakçalan arakonak olarak kulla­ de bu hastalığa .yalnızca M ardin’in Nusaybin
nır ve gelişmesinin bir bölümünü bu konağın ilçesinde, akarsulann kıyısındaki bazı köyler­
vücudunda tamamlar. Larva evresindeyken in­ de rastlanmıştır.
sana bulaşan solucanlar erişkin durum a geldi­
ğinde toplardam arlara yerleşir ve yum urtala- ŞOLOHOV, Mihail (1905-1984). 1965’te No-
n m kana bırakır. Kan dolaşımıyla çeşitli do­ bel Edebiyat Ö dülü’nü alan SSCB’li rom an ve
kulara taşm an bu yum urtalar sonunda idrar öykü yazan Mihail Şolohov, Toplumcu G er­
ve dışkıyla vücuttan dışarı atılarak sulara kan- çekçilik A kım ı’nm önde gelen adlanndan bi­
şır. Suda çatlayan yum urtalardan miracidium ridir.
denen minicik larvalar çıkar. Titrek kirpikle­ D on Irmağı havzasında, küçük bir Kazak
riyle suda serbestçe yüzen bu larvalar bir yu- köyünde doğdu. 15 yaşında Kızıl O rdu’ya
m uşakçanm, örneğin bir tatlı su salyangozu­ katılm ak amacıyla okulu bırakarak M oskova’
nun içine girer ve gelişmesini burada sürdüre­ ya gitti. O yıllarda edebiyatla ilgilenmeye
rek bu kez serkarya denen başka bir larva ev­ başladı. Çeşitli gazete ve dergilerde öyküleri
resine dönüşür. ve röportajları yayımlandı. D ört yıl sonra
A rtık bu arakonağa gereksinimi kalmayan köyüne döndü. 1932’de Sovyetler Birliği Ko­
serkaryalar salyangozdan aynlarak yeniden münist Partisi’ne (SBKP) girdi. II. Dünya
suda yüzmeye başlar. Asalak larvalanyla kir­ Savaşı sırasında Pravda gazetesi adına cephe­
lenmiş sularda yüzen ya da çıplak ayakla yü­ de savaş muhabirliği yaptı.
rüyen insanlann derisinden içeri giren serkar­ 17 yaşında yazmaya başlayan Şolohov, ilk
yalar önce kan dam arlarına geçer, oradan ka­ öykülerini Don Hikâyeleri (1926) adlı kitabın­
raciğere giderek olgunlaşır ve gene kan dola­ da topladı. 1925’te yazmaya başladığı ve
şımıyla vücudun çeşitli yerlerine ulaşarak has­ başyapıtı sayılan Ve Durgun Akardı D on ,
talık belirtilerine yol açar. Böylece asalağın 1928-40 yıllan arasında dört cilt olarak yayım­
yaşam çevrimi tam amlanmış olur. landı. Yazar bu yapıtında D on Irmağı kıyıla-
Bu solucanlann yerleştikleri organa göre nndaki K azaklar’ın yaşamını, I. D ünya Savaşı
değişik belirtiler veren birkaç şistozomiyaz tü­ öncesinden başlayarak Ekim Devrim i’ni, iç
rü vardır. Schistosoma türlerinden biri bağır­ savaşı ve devrim sonrasını kapsayan geniş bir
sak şistozomiyazma, bir başkası idrar yollan zaman dilimi içinde anlattı. Son derece güçlü
şistozomiyazına, özellikle U zakdoğu’da yay­ bir gözlem yeteneği ve aynntı zenginliğiyle
gın olan üçüncü bir tür de bu grubun en tehli­ kişilerin derinlem esine incelendiği, D on K a­
keli hastalığı olan dam ar şistozomiyazma ne­ zaklarının Bolşevikler’e karşı yürüttüğü ba­
den olur. ğımsızlık mücadelesini nesnel bir bakış açısıy­
Asalak solucanlar üzerinde etkili olan ilaç­ la anlatan bu yapıt belgesel bir nitelik taşır
lar larvalan öldürerek hastalığın tedavisini (bak. Ekim DevrİMİ). Rom an kahram anının
sağlarsa da, şistozomiyazm yaygın olduğu bir­ öyküsü aynı zam anda, tarihsel değişim süre­
çok ülkede parasal nedenlerle ilaç dağıtımı ve cinde toplum daki değişimleri kavrayamayan
kullanımı yeterli değildir. Hastalığı önlem ek kişilerin trajik öyküsüdür. 1941’de yapıtı Sta-
286 ŞOSTAKOVİÇ

K onservatuvan) öğrenim gördü. Babası 1917


Ekim D evrim i’nden kısa bir süre sonra, ar­
dında yoksul bir aile bırakarak öldü. Şostako­
viç tiyatrolarda piyano çalarak ailesine destek
olmaya çalıştı.
1925’te okulu bitirirken yazdığı Birinci Sen­
fo n isiyle genç yaşta yalnız kendi ülkesinde
değil, dünya çapında ün kazandı. Yapıtı
1927’de B erlin’de, ertesi yıl A B D ’de, Phila-
delphia’da seslendirildi. Bu olağanüstü başarı
üzerine hüküm et sanatçıyı, Ekim Devrim i’nin
yıldönümü için İkinci Senfoni'yi yazmakla
görevlendirdi. Ekim Devrim i’ni izleyen
yıllarda SSCB’de özgür bir kültür ortamı
vardı. Şostakoviç o dönem de ülkesinde çok
sevilen bir sanatçı olmakla birlikte, 1930’larda
Stalin yönetimi sırasında resmi çevrelerin
olumsuz tepkisiyle karşılaştı. İlk iki operası
Anadolu Yayıncılık Arşivi

Ünlü SSCB'li yazar M ihail Şolohov.


Burun (1927-28) ve Mtsensk’li Lady Macbeth
(1932), biçimcilikle ve küçük burjuva duyarlı­
lığıyla yüklü bulunarak hüküm etçe resmen
lin Ö dülü’yle onurlandırılan yazar 1949’da suçlandı ve yasaklandı.
SSCB Bilimler Akadem isi üyeliğine, 1954’te Bu suçlamalar karşısında Şostakoviç opera­
Sovyet Y azarlar Birliği Prezidyum u’na, larını ve Dördüncü Senfoni'sini geri çekti.
1961’de de SBKP M erkez Komitesi üyeliğine Suçlamaları yanıtlam ak amacıyla, “bir Sovyet
seçildi. Tanm ın kolektifleştirilmesi sürecini sanatçısının haklı eleştirilere yanıtı” olarak
işlediği ikinci romanı Uyandırılmış Toprak'ı tanımladığı Beşinci Senfoni'yi yazdı. 1937’de
(1932-60) 28 yılda tam amlayabildi. Şolohov seslendirilen bu yapıt SSCB’de olduğu kadar
insanları savaşın vahşetinden ve acılarından başka ülkelerde de beğenildi. 1936’da T ürki­
korum ak, uzak tutm ak için, onlara sürekli ye’ye gelerek piyano resitalleri veren Şosta­
savaşı anım satm ak gerektiğine inanıyordu. koviç 1940’ta Stalin Ö dülü’nü kazandı.
Savaş muhabirliği yaptığı dönem de karşılaştı­ 1941’de, ülkesinde ulusal bir kahram an ola­
ğı olaylardan esinlenerek yazmaya başladığı rak görüldüğü II. Dünya Savaşı yıllarında
tam amlanmamış rom anı Vatan İçin Döğüştü- Leningrad Senfonisi olarak da bilinen Yedinci
ler (1942) ve İnsanın Yazgısı (1956) adlı Senfoni'yi yazdı.
yapıtlarında savaş temasını işledi. 1965’te tüm 1948’de, devletin baskıcı bir kültür politika­
yapıtları, özellikle de Ve Durgun Akardı Don sı uyguladığı sırada, Şostakoviç’le birlikte
için Nobel Edebiyat Ö dülü’ne layık görüldü. Sergey Prokofyev gibi ünlü besteciler biçimci
Y azann dilimize de çevrilen öteki önemli arayışa yönelmek ve anlaşılmaz yapıtlar ver­
yapıtları Alyoşka’nın Yüreği (1925) ve Mavi mekle suçlandılar. Şostakoviç M oskova ve
Bozkır'dır (1926). Leningrad konservatuvarlarındaki görevlerin­
den uzaklaştırıldı. Stalin’in 1953’te ölmesin­
ŞOSTAKOVİÇ, Dmitri (1906-1975). Dm itri den sonra devletin kültür politikası yumuşadı.
Şostakoviç 20. yüzyılın en önemli SSCB’li Şostakoviç SSCB’nin en büyük unvanlarından
bestecilerinden biridir. St. Petersburg’da olan “halk sanatçısı” unvanıyla onurlandırıl­
(sonradan Petrograd, bugün Leningrad) do­ dı, ama resmi çevrelerle olan anlaşmazlıklar
ğan Şostakoviç ilk piyano derslerini annesin­ sürdü. O dönem de, son derece güçlü yapıtla­
den aldı. Müzik „öğrenimine Glasser Müzik rından Onuncu Senfoni'yi (1953) ve şair
O kulu’nda başladı. 1919-25 arasında Petro­ Yevgeni Y evtuşenko’nun bir şiirini kullana­
grad K onservatüvan’nda (bugün Leningrad rak On Üçüncü Senfoni'yi (1962) yazdı.
ŞÖVALYELİK 287

carlar ve İskandinavyalılar’m saldırılarına uğ­


ruyordu. Yasa yokluğu yüzünden her yerde
istilacılar, soyguncular ve haydutlar türemişti.
Geçimini barış içinde sağlamak isteyen her­
kes, büyük bir şato sahibi olan bir soylunun
(senyör) korum asına sığınmak zorundaydı.
Böylece gerek serfler (toprak köleleri olan
üreticiler), gerek savaşçılar bu korum a karşı­
lığında senyöre hizmet etm ekle yüküm lüydü­
ler. Senyör şövalyelere kullanmaları için top­
rak, çoğu kez de bir şato verirdi. Karşılığında,
şövalye yılın belli bir süresinde senyör için
savaşırdı. Savaş alanlarında, giderlerini ken­
disinin karşıladığı donanımı ile hazır bulunur,
ayrıca yıllık vergisini de öderdi (bak. FEODA­
LİZM).
Yaşamın zor ve acımasız olduğu 9. ve 10.
yüzyıllarda saldırılara karşı koyan şövalyeler
kültürlü ve kibar insanlar değil, güçlü, gözü
pek, zorba, savaşmaya hazır kişilerdi. Şöval­
yeleri konu alan öykü ve şiirler şövalyeliği
gerçekte olduğundan çok daha rom antik gös­
terir (bak. A R T H U R ).
Pictorial Press, Ltd.
Ortaçağ başlarında şövalyeler savaşmayı
Dm itri Şostakoviç 20. yüzyılın en önem li SSCB'li
bestecilerindendir.
bilen, paralı savaşçılardı. Yaklaşık 11. yüzyıla
doğru A vrupa’ya saldıran istilacıları püskürt­
me işi sona erdi. A m a şövalyeler kendi
1949’da A B D ’de, 1958’de Batı A vrupa ülke­ aralarında savaşmayı ve yağmalamayı sürdür­
lerinde turneye çıktı. düler. 10. yüzyılda, düzeni sağlamaya çalışan
Şostakoviç 15 senfoni, yaylı çalgılar için 15 kilise, rahipler, kadınlar ve tüccarlar gibi bazı
dörtlü, piyano ve yaylı çalgılar için bir beşli, gruplara saldırılmamasım öngören yasalar
piyano ve kem an konçertoları, üç bale müzi­ koymuştu. 11. yüzyılda pazar günleri ve
ği, çocuk korosu için Ormanların Şarkısı kutsal günlerde savaşmak yasaklandı.
(1949) adlı bir oratoryo, iki film müziği Yoksulların, çaresizlerin ve kilisenin ko­
besteledi. İki kez SSCB’nin en yüksek unvanı runması gerektiği düşüncesi oldukça yavaş
olan Lenin Nişanı ile ödüllendirildi. Yaşamı yayıldı. Bunun kabul edilmesi şövalyelerin
boyunca aldığı sert eleştiriler ve baskılara yeni bir amaç bulm alarına yol açtı. 1095’te
karşın inanç ve düşüncelerinden ödün verm e­ Papa II. U rbanus’un C lerm ont’da I. Haçlı
yen Şostakoviç, özellikle senfonilerindeki Seferi konusundaki vaazı, şövalyeleri bu
sağlam yapı ve orkestra müziğindeki ustalığı amaç çevresinde birleştirdi. O nlardan savaş­
ile 20. yüzyılın en önemli bestecilerinden mayı bırakm am aları, ama kilisenin hizm etin­
sayılır. de savaşmaları (bak. H a ç l i S e f e r l e r İ) ve
H ıristiyan’ca davranış bakım ından insanlara
ŞÖVALYELİK. İlk şövalyeler, zırh giyen ve örnek olmaları istendi.
at üstünde çarpışan savaşçılardı. Hıristiyan 11.-15. yüzyıl arasındaki kusursuz şövalye­
Batı A vrupa’da, 814’te Şarlm an’ın ölüm ün­ lik ülküsüne uygun olmak belki de çok zordu,
den sonra şövalyelere gereksinim duyuldu. ama ona erişmeye çalışırken şövalyeler en
Bu dönem de düzeni sağlayacak ve insanları azından olumlu davranış özellikleri de edini­
koruyacak kadar güçlü bir yönetim yoktu. yorlardı. Yeni şövalyelik ülküsü sayesinde
A vrupa M üslüman M agripliler, Slavlar, Ma- şövalye senyöre hizmet verm ekle yüküm lü bir
288 ŞÖVALYELİK

(Üstte) Musee Conde, Chantilly;


(sağda) Trustees o f the British Museum

Üstte: Ortaçağda "Saatler Kitabı" adıyla bilinen


resim li dua kitaplarından birinde yer alan "M ayıs"
resm inde ata binen soylular ve eşleri görülüyor (15.
yüzyıl). Sağda: Bir kalkanın üzerindeki bu resimde,
şövalyenin kendisini soylu bir hanımın hizmetine
adaması gösteriliyor.

savaşçı konum undan kurtuldu. Önceleri feo­ seyi arkadan vurm am ak, silahsız kişiye saldır­
dal toplum da herkes şövalye olma umudu m am ak, düşene dokunm am ak, övünm em ek,
besleyebilirdi. Oysa artık atı, zırhı, kılıcı ve am a başkalarını başarılan için kutlam ak gibi
güçlü bir pazısı olan herkes hem en şövalye tem el şövalyelik kuralları öğretilirdi.
olamıyordu. Şövalyelik yıllar süren bir eğitim 14 yaşma gelince şövalye yardımcılığı (squir
ve hizmet deneyimi gerektiren, birtakım sıkı rütbesine yükselirdi. Fransız yazar Jean
kurallara, kutsal yeminlere bağlı bir meslek Froissart’m vakayinameleri, şövalye yardım-
oldu. Böylece askeri niteliği yanında dinsel cılannın efendilerine köklü bağlılıklannın öy­
bir nitelik de kazandı. küleriyle doludur. Gence artık daha değişik
ve zor görevler verilirdi. M ızrak, kılıç ve
Şövalyelik Eğitimi savaş baltası gibi şövalye silahlannı kullanm a­
Şövalye olarak eğitilecek çocuklar (din adamı yı öğrenm eye başlardı. Şövalyesinin zırhının
olm ak İçin kiliseye girecek olanlar dışında, bakımını yapm ak, zırhı giyip çıkarmasına
ortaçağda birçok soylu aile çocuğu) yedi yardım etm ek zorundaydı. Sofrada da hizmet
yaşma gelince bir soylunun şatosuna gönderi­ eder, ahırda çalışır ve atlara bakardı. Açlığa
lerek soylu bir hanım a yardımcı (paj) sıfatıyla ve soğuğa dayanm a, uzun nöbet saatleri
hizm et vermeye başlardı. Buna karşılık da boyunca uyanık kalm a konusunda kendisini
ona soylu davranış kuralları öğretilirdi. Ç o­ eğitirdi. Savaşlar ya da turnuvalar boyunca
cuk ata binmeyi, şarkı söylemeyi, bir müzik şövalyenin donanım ına göz kulak olur, onun
aleti çalmayı, Latince ve Fransızca okumayı, yanında çarpışır, yaralanırsa yardım eder ve
hatta bazen okum a yazmayı öğrenirdi. Kim­ öldürülürse gömerdi.
ŞÖVALYELİK 289

Zırhlı şövalyeler turnuvada çarpışıyor. Bu karşılaşmalar şövalyelere savaş deneyim i kazandırır ve


cesaretlerini gösterme fırsatı verirdi.

Şövalye olam ayanlar yaşamları boyunca Şövalyelerin asıl görevleri savaşmaktı. Ba-
yardımcılığa razı olurlardı. Am a çoğu 21 nş zam anlannda turnuva adı verilen karşılaş­
yaşma gelince şövalye olurdu. m alar düzenlerlerdi. Bu turnuvalarda şöval­
Şövalyeliğe hazır durum a gelen aday için yeler bağlı oldukları soylunun karısının onu­
uzun ve ciddi bir fören düzenlenirdi. Önce runa çarpışırlardı. Bu oyunlar genellikle kör
yıkanır, temizliği simgeleyen beyaz bir tunik, mızrak ve tahta kılıçlarla gerçekleştirilirdi.
bunun üzerine de kan dökm eye ve ölümü G ene de, bazen gerçek silahlar kullanılması
göğüslemeye istekli olduğunu göstermek için sonucu yarışmacılar yaralanabilir, hatta ölebi-
kırmızı elbise ve siyah ceket giyerdi. D aha lirdi. Sir W alter Scott’ın Kara Şövalye (.ivan-
sonra da 24 saat oruç tu tar ve geceyi kilisede, hoe ; 1819) adlı rom anında bu turnuvaların
zırhının yanında diz çöküp dua ederek geçirir­ görkem ve coşkusu anlatılmıştır (bak. T u r ­
di. G ün doğarken günah çıkartır ve şükran n u v a ).
ayinine katılırdı. D aha sonra şatodaki herkes A m a savaş yöntem lerinin değişmesiyle, şö­
kiliseye toplanır ve şövalye adayı onların valyelerin eğitim gördüğü göğüs göğüse çar­
önünde kılıcını rahibe verirdi. Rahip de kili­ pışma yerini başka savaş türlerine bıraktı.
senin, dulların ve yetimlerin savunulması Crecy (1346) ve Poitiers (1356) çarpışm alann-
yolunda kullanılacak bu kılıcı kutsaması için da ağır zırhlı Fransız şövalyeleri, büyük yaylar
T a n n ’ya dua ederdi. Şövalye adayı ise diz kullanan İngiliz askerleriyle eşit konum da
çökerek, T a n n ’dan korkacağına, Hıristiyan değillerdi. B arutun kullanılmaya başlanm a­
dinini koruyacağına, krala cesaretle hizmet sıyla da şövalyelik önemini yitirdi (bak. ZlRH;
edeceğine, zayıflan koruyacağına, iyilik uğru­ Sa v a ş v e Sa v a ş A r a ç l a r i ).
na savaşacağına, efendisine boyun eğeceğine, Şövalyeliğin, insanlan onur ve zafer isteğiy­
adil ve dürüst olacağına, başladığı her şeyi le savaşa özendirdiği için kötü bir şey olduğu
bitireceğine, kadınlan sayacağına ve düşm an­ ileri sürülebilir. Ö te yandan şövalyelik düş­
dan asla kaçmayacağına yemin ederdi. A rdın­ m ana karşı bile onurlu davranmayı özendir­
dan şato sahibi soylu yeni kutsanmış kılıcın miştir.
sırtıyla adayın om uzlanna dokunur ve “Baba,
Oğul ve Kutsal R uh adına seni şövalye ilan Şövalyelik Tarikatları
ediyorum ” derdi. Şövalye bundan sonra zırhı­ Şövalyeliğin büyük bir önem kazandığı Haçlı
nı giyer, kılıcını kuşanır ve altın m ahm uzlannı Seferleri dönem inde, kilisenin önderliğinde
takardı. Tem plier, H ospitalier ve Töton Şövalyeleri
290 TABANCA

gibi ünlü şövalye tarikatları ortaya çıktı. m asına karşın, şövalyelik toplum sal bir ülkü,
Bunlar bir kral ya da soyluya değil, kiliseye bir yaşam tarzı ve onur simgesi olarak süre­
bağlılık gösterirlerdi. M üslüm anlar’a karşı geldi. Yakın zam anlarda dindışı başka şöval­
savaşmaya ve K udüs’te Hz. İsa’nın göm üldü­ ye tarikatları da ortaya çıktı. Yalnızca İngilte­
ğü Kutsal K abir’i geri almaya yemin ederek, re ’de dokuz unvan vardır. Bunlar arasında
Hıristiyanlık adına Kutsal T opraklar’ı ele İngiltere’deki Royal Victorian O rder ve Fran­
geçirmeyi amaçlayan ordular için güçlü bir sa’daki Legion d’honneur tarikatı ve nişanı
birlik oluşturdular. sayılabilir.
13. yüzyıl ortalarında Kudüs’ün kesin ola­ Bugün şövalyelik ortaçağdakinden farklı
rak yitirilmesiyle bu kutsal şövalye tarikatları bir anlam taşır. Çağdaş şövalyeler hizmet
amaçsız kalarak zamanla yok oldu. Hospita- veren kişilerdir. Ü nlü bir yazar, sanatçı,
lier Şövalyeleri 1798’e kadar M alta A dası’m devlet adamı, bilim adamı ya da asker olabi­
ellerinde tuttular. Bu tarikat, toplum içinde lir. Şövalyelik nişanı bu kişileri onurlandır­
hayırsever bir grup konum undaki M alta Şö­ m ak için verilir. İngiltere’de şövalyeler adla­
valyeleriyle günümüze kadar ulaştı. rından önce “sir” unvanı taşıyabilirler. Unvan
12. yüzyılda İspanya ve Portekiz’de Mag- alma töreni de çok basitleşmiştir. Şövalyeliğe
ripliler’e karşı yapılan savaşlarda bazı dinsel seçilen kişi diz çöker ve kral ya da kraliçe bir
şövalye tarikatları ortaya çıktı. Bunların en kılıçla om uzlarına dokunarak onu şövalye ilan
önemlileri Santiago de Com postela, Calatra- eder. Bu sırada genellikle nişan da verilir.
va ve A lcântara’dır. Aynı biçimde onurlandırılan bir kadın ise
O rduların şövalyelere gereksinimi kalm a­ “dam e” unvanı alır.
Popperfoto

T
TABANCA bak. A t e ş l i Sî l a h l a r .

TABU. Polinezya kökenli bir sözcük olan


tabu, “yasaklanmış” ya da “ayrı tutulm uş”
anlam ına gelir. Denizci ve kâşif kaptan James
Cook 18. yüzyılda Pasifik A daları’na yaptığı
geziler sırasında, bu adaların halkı arasında
kutsal, tehlikeli ya da lanetli sayılan bazı
düşünce ve geleneklerin tabu , tafu ya da tapu
gibi sözcüklerle anlatıldığına tanık oldu. Tabu
sözcüğü böylece James Cook aracılığıyla önce
İngilizce’ye, sonra da batı dillerine girdi.
Tabu kavramını açıklamak için şu örnek
verilebilir: A na babanızın ya da öğretm enini­
zin, belirli bir nesneye dokunacak olursanız,
söz konusu nesnenin sizi cezalandıracağını
söylediğini düşünün. Am a bu uyarıya karşın,
görünürde büyüklerden biri yoksa, m erakla o
nesneye dokunur ve sonuçta hiçbir şey olm a­
Şarkıcı Bob Geldof'a, açlara yardım kampanyası
dığını görürsünüz. Ne var ki, Polinezyalı
açtığı için "şövalye" unvanı verilm iştir. olsaydınız ve yasaklanmış nesne bir tabu
TACİKİSTAN 291

olsaydı aynı biçimde davranamazdınız. Tabu


kabul edilen nesnenin içinde, mana adı veri­
len, tehlikeli ve gizemli bir güç olduğuna
inanan Polinezyalılar, tabuyu çiğneyen, başka
bir deyişle yasaklanmış nesneye dokunabile­
cek kadar düşüncesiz olan bir kişinin m utlaka
cezalandırılacağını düşünürler. O nlara göre
yasağı çiğneyene hastalık, başarısızlık ya da
ölüm biçimindeki ceza, insan eli değmeksizin
kendiliğinden gelir.
Tabu yalnızca nesnelere değil insanlara,
hatta sözcüklere bile uygulanabilir. Polinez-
ya’da şefler, özel yetki sahibi kişiler ve bazı
nesneler sıradan insanlar için genellikle tabu­
dur. Bu durum , halkı denetim altında tutm ak
için uygulanan elverişli bir yoldur. Ö te yan­
dan, yas tutanlar, yakın geçmişte ölmüş kim­
selerin adları, yabancılar ve savaşta düşman
Societyfor Cultural Relations with the USSR
öldürmüş askerler bazı dinsel arınm a törenle­ Tacikistan'da bir kolektif çiftliğ in üyeleri. Tacikistan
ri yapılana kadar tabu sayılabilir. Toprak dışarıya önem li ölçüde kayısı, badem ve üzüm satar.
sahipleri, çiftlik ve meyve bahçesi gibi m ülk­
lerine kimsenin dokunm am ası için dinsel tö ­
renler düzenleyerek onları tabulaştırabilir. zistan Sovyet Sosyalist Cum huriyeti, doğuda
Polinezya tabularına benzer düşünce ve Çin Halk Cum huriyeti, güneyde ise Afganis­
geleneklere dünyanın birçok yöresinde rastla­ tan ’la çevrilidir. Tacikistan’ın yüzölçümü
nır. Örneğin A frika’da sık rastlanan bir tabu­ 143.100 km2’dir.
ya göre erkek kaynanasıyla bir arada buluna­ Dağlık bir ülke olan Tacikistan’ın doğusun­
maz, onunla konuşamaz; onun yaklaştığını da Pam ir Dağları yükselir. SSCB’nin en
gördüğünde başını çevirmek zorundadır. yüksek noktası olan 7.495 m etre yüksekliğin­
Dünyanın her yerinde bazı yiyeceklerin yenil­ deki Komünizm D oruğu ile 7.134 m etre
mesini yasaklayan tabular vardır. Yasak yüksekliğindeki Lenin D oruğu buradadır. Pa­
ya da tabu sayılan besinler toplum dan toplu­ mir D ağlan’mn dorukları kar ve buzullarla
ma değişiklik gösterir. M useviler’e ve Müslü- kaplıdır. Yaklaşık 77 km boyunca uzanan
m anlar’a domuz eti yasaktır, H indistan’da ise Fedçenko Buzulu, SSCB’nin en uzun buzulu
Hindu dini sığır eti yemeyi yasaklar. İngiltere olduğu gibi, dünyadaki en uzun vadi buzulla­
ve Kuzey A m erika’da köpek ya da at eti rından da biridir. D ağlarda iklim çok sert,
yenmez. Oysa Fransa ve Belçika’da at eti kuru ve aşırı soğuktur. Yalnızca batıdaki
sıradan yiyeceklerden sayılır. Güneydoğu A s­ korunaklı vadilerde çiftçilik yapılabilmek­
ya’da ve Batı A frika’nın bazı yörelerinde ise tedir.
köpek eti beğenilen besinler arasındadır. İn- Tacikistan’da yaşayanlann yarıdan fazlasını
gilizler’i at ya da köpek etini yem ekten Tacikler oluşturur. Ülkenin İran kökenli yerli
alıkoyan bir tabu yoksa da, bunun pek “doğ­ halkı olan Tacikler M üslüm an’dır. Tacikler’in
ru” olmadığını düşünen bir kimse kazara bu başlıca geçim kaynağı tarım dır. Ülkedeki en
tür et yerse bundan rahatsızlık duyar. büyük ikinci etnik topluluk olan Özbekler de
tarım la uğraşır. Nüfusun geri kalanı Rus,
TACİKİSTAN. SSCB’nin O rta A sya’daki T atar, A lm an, Kırgız, Ukraynalı ve Y ahudi’
cum huriyetlerinden biri olan Tacikistan Sov­ dir. Halkın çoğu, kışlak adı verilen köylerde ya­
yet Sosyalist Cumhuriyeti ülkenin en güneyin­ şar. Düz damlı köy evleri çitlerle çevrili
de yer alır. Batı ve kuzeybatıda Özbekistan bağ ya da meyve bahçeleri arasındadır. Ya­
Sovyet Sosyalist Cum huriyeti, kuzeyde Kırgı- m açlara kurulmuş olan yerleşim lerde, bir evin
292 TAC MAHAL

damı hem en yukarısındaki evin avlusunu raklarının büyük bölüm ünü kapsayan Buhara
oluşturur. Hanlığı’na bağlandılar. A rdından A fganlar’ın
Vadilerde sulamayla yetiştirilen başlıca egemenliğine girdiler. 1860’larda ise bölge
ürünler pam uk, meyve ve pirinçtir. Ülke Ruslar’ın eline geçti. 1917’deki Ekim Devri-
tarım ında ipek de önemli bir yer tutar. Dağ m i’nden sonra Tacik topraklarının bir bölümü
yam açlannda buğday ve arpa yetiştirilir, ko­ Türkistan Ö zerk Sovyet Sosyalist Cumhuriye-
yun, keçi, sığır ve at beslenir. ti’ne bağlandı. 1920’de de Buhara Sovyet
Tacikistan’ın sanayisi kentlerde yoğunlaş­ H alk Cumhuriyeti kuruldu. 1922’de yeni yö­
mıştır. Başkent ve en büyük kent olan D uşan­ netim e karşı bir ayaklanma baş gösterdi. Tam
be (1989 nüfusu 595.000) ile Leninabat en anlamıyla denetim altına alınamayan bu ayak­
önemli kentleridir. M adenler bakım ından lanm a 193l ’e kadar etkisini sürdürdü.
zengin olan Tacikistan’da kurşun, çinko, al­ 1924’te Ö zbekistan’a bağlı Tacikistan
tın, flüorit, arsenik, bizm ut ve m adeni tuzlar Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu.
çıkarılır. E n önemli sanayi kollan madencilik, 1929’da “birlik cumhuriyeti” statüsünü kaza­
tanm sal ürünler, yapı gereçleri ve dokum a sa­ nan Tacikistan’ın adı, Tacikistan Sovyet Sos­
nayisidir. yalist Cum huriyeti oldu.
Tacikler tarihte sırasıyla Persler’in ve B ü­ Son yıllarda, özellikle de 1990’da, öteki
yük İskender’in kurduğu im paratorlukların cum huriyetler gibi Tacikistan’da da güçlü
egemenliği altında yaşadılar. İS 7.-8. yüzyıl­ milliyetçi hareketler baş gösterdi.
larda bölgeyi ele geçiren A raplar’ın etkisiyle Tacikistan’ın nüfusu 5.112.000’dir (1989).
M üslüman oldular. Sonraki yüzyıllarda Türk
kökenli halklann istila ettiği bu bölgede Türk TAC MAHAL, Hindistan’ın kuzeyinde, Agra
dili ve kültürü yaygınlık kazandı. Tacikler kenti yakınlannda, Hint-Türk İmparatoru
15.-18. yüzyıllarda, bugünkü Tacikistan top­ Şah Cihan’ın 1631’de ölen kansı Begüm

Picturepoint

H indistan'ın Agra kenti


yakınlarındaki görkem li
Tac Mahal türbesi ve
önündeki havuza
yansıyan görüntüsü.
TAGORE 293

Mümtaz Mahal (Ercümend Banu) için yaptır­ O rm an içi gölgelik yerleri, duvar kenarları­
dığı büyük bir türbedir. 1666’da ölen Şah nı ve nemli toprakları seven taflan 6 m etreye
Cihan da burada göm ülüdür (bak. H İ n t -T ü r k kadar boylanabilir. Baharla birlikte açan be­
İm pa r a to r lu ğ u ). yaz çiçekleri dik salkımlar oluşturur. O rtada­
Tac M ahal, Cam na (Yam una) Irm ağı’nın ki kalınca bir sapın çevresine dizili olarak
güney kıyısında, yüksek duvarlarla çevrili gelişen meyveleri önceleri kırmızımsı, olgun­
geniş bir bahçenin içindedir. Türbeye giden laştıkça siyaha yakın bir renk alır; tek bir
yol kırmızı kumtaşıyla döşelidir. Servi ağaçla­
rı arasından geçen dört kanal türbenin önün­ T A P I A M

deki büyük havuzda birleşir. Tac M ahal, biri


kırmızı kum taşından 1,30 m etre yüksekliğin­
de, öteki beyaz m erm erden 6 m etre yüksekli­
ğinde iki kaidenin üzerine oturtulm uştur.
Üstteki kaidenin köşelerinde üçer şerefeli,
dantel gibi işlenmiş dört minare yükselir.
M inareler 39 m etre yüksekliğindedir. O rtada
yer alan, beyaz mermerden, sekizgen biçim­
li türbe dünyanın en büyük kubbelerinden bi­
riyle örtülüdür. Soğan biçimli kubbenin üst
kaideden yüksekliği 75 m etredir. Çevresinde
dört küçük kubbe daha vardır. Türbenin
içinde, sekizgen planlı m ekânın ortasında, çekirdek (tohum ) içerir, etli ve buruk lezzetli­
Şah Cihan ile M ümtaz M ahal’m 2 m etre dir. Taze taflan yaprakları suyla damıtılarak,
yüksekliğindeki lahitleri yer alır. M ezarları yatıştırıcı, öksürük kesici ve solunumu uyarıcı
ise döşemenin altındaki m ezar odasındadır. olarak kullanılan bir sıvı (taflan suyu) hazırla­
Türbenin iç duvarları yarı değerli taşlardan nır. A m a, yapraklar zehirli bir glikozit içerdi­
kakm alarla bezenmiştir. Çeşitli İslam ülkele­ ğinden kullanılması oldukça tehlikelidir.
rinden gelen mimarların katılımıyla gerçek­
leştirilen yapının başmimarı, A nadolulu ya da TAGORE, Rabindranath (1861-1941). G e­
Şirazlı olduğu sanılan Muhammed İsa Efendi’ leneksel Hint şiirinin son temsilcisi sayılan
dir. Yapımına 1632’de başlanan türbe 20 bini Rabindranath Tagore aynı zam anda romancı,
aşkın işçinin çalışmasıyla yaklaşık 1650’de oyun yazarı, filozof, ressam ve müzikçi olarak
tamamlanmıştır. Yapıda çok sayıda yapı usta­ da tanınır. Kalküta kentinde doğan Tagore
sından başka kakmacı ve hattat gibi sanatçılar geniş bir Brahm an ailesinin 14 çocuğunun en
da çalışmıştır. Tac M ahal H int-Türk mimarlı­ küçüğüydü. Babası, Hindu dinini putperestlik­
ğının en güzel örneklerinden biridir. ten kurtararak tektannlı bir din olarak yeni­
den oluşturm aya çalışan bir din akımının
TAFLAN, gülgiller (Rosaceae) familyasından, önderlerindendi. Büyükbabası ise soylu bir
kışın yapraklarını dökm eyen küçük bir ağaç prensti. Tagore ilk yıllarını dine son derece
ya da çalıdır. Kuzey İran ’da, K aradeniz’in bağlı, ama batı kültürüne açık bir ortam da
doğu kıyılarında ve B alkanlar’da kendiliğin­ geçirdi. İlköğrenimini aile içinde özel öğret­
den yetişen bu bitki (Prunus laurocerasus) iri, menlerin gözetiminde ve katı kurallara bağlı
parlak koyu yeşil yapraklarından ötürü park olarak aldı. Babasından Sanskritçe, İngilizce
ve bahçelere süs ve gölge ağacı olarak dikilir. ve eski kutsal H indu m etinlerini okumayı
Bazı yörelerde meyveleri taze yemiş olarak öğrendiğinde 11 yaşındaydı. Küçük yaşta şiir
tüketilir. Yurdum uzun Trabzon, Rize, G ire­ yazmaya başladı. 1878’de hukuk öğrenimi için
sun gibi kuzey illerinde sıkça rastlanan bitki­ İngiltere’ye gitti. L ondra’da kaldığı süre için­
ye, kirazı andıran, siyaha yakın morumsu de batı kültürüyle yakından tanıştı ve İngiliz
kırmızı meyvelerinden ötürü karayemiş ya da edebiyatı ile ilgilendi. Kendini şiir dünyasına
lazkirazı gibi adlar da verilmektedir. öylesine kaptırdı ki, sonunda hukuk eğitimini
294 TAGORE

anlamsız bularak yanda bıraktı. 1880’de İn­ A vrupa’da birçok ülkeyi gezdi, A B D ’ye gitti.
giltere’den ülkesine dönen Tagore şiir ve 1912’de İngiltere’de tanıştığı William Butler
şarkılannı yayımlamaya başladı. Am a Y eats ve Ezra Pound gibi şairler Tagore’un
1891’de, tüm direnmesine karşın, babasımn lirik şiirlerine büyük ilgi gösterdiler. Gitanjali
ısranyla aile mülklerinin yönetimini üstlen­ adlı şiir kitabı İngiltere’de Y eats’in önsözüyle
mek zorunda kaldı. Bu yeni uğraşı ona kırsal yayımlandı. A rdından 1913’te şairin yazdıkla-
bölgelerin halk sanatlarını, şiir ve şarkılarını nnın hem en hem en tüm ü bir dizide toplana­
tanım a ve öğrenm e olanağı sağladı. Köylüle­ rak basıldı. Aynı yıl Nobel Edebiyat Ö dülü’
rin içinde bulunduğu yaşam koşullarının geri­ nü kazandı. Hindistan o yıllarda İngiltere’nin
liğinden ve ilkelliğinden etkilenen Tagore’un sömürgesiydi. Tagore’un Nobel Ö dülü’nü ka­
bu yıllarda toplum sal ve siyasal sorunlara zanması, yazann ülkesinde ulusal duygularla
ilgisi arttı. 1901’de Bolpur yakınlarındaki yüceltilmesine neden oldu. Ö te yandan batı
T agore’un dinsel lirik şiirlerini büyük bir
National Archive, Washington, D.C.
hayranlıkla karşıladı. Ne var ki, ödülle gelen
ün Tagore’un sürdürm ekte olduğu yalın yaşa­
mı altüst etti. Ödülün ardından tüm dünya
halklarının birliğine duyduğu özlemle yeni bir
dünya gezisine çıktı. 1916’da Japonya yolcu­
luğu sırasında savaşı ve milliyetçiliği yeren
ünlü söylevi tüm dünya aydınları arasında
geniş yankı uyandırdı. 1930’da O xford’da
verdiği bir dizi konferans ertesi yıl kitap
olarak yayımlandı.
Halkıyla içli dışlı olmasına, Bengal köyleri­
nin sefalet ve ilkelliğini yakından bilmesine
karşın, Tagore başta siyasetten uzak durmuş­
tu. A m a M ohandas K aram çand G andhi’nin
sesi yükseldikçe yavaş yavaş Tagore’da da
ulusal bilinç uyanmaya başladı. 1915’te İngil­
tere kendisine “sir” unvanı verdi. O dönemde
ulusal kurtuluş ve özgürlük hareketinde
G andhi ile aynı çizgide olmasına karşın, bu
unvanı hoşgörüyle kabul etti. Am a dört yıl
sonra Pencap’ta İngiltere’nin giriştiği katliamı
protesto ederek bu unvanı geri verdi. Tagore
Hint düşünürü Rabindranath Tagore, aynı zamanda siyasal yaşamın içine girmişti ve G andhi’den
şair, oyun ve roman yazarı, ressam ve müzikçiydi. sonra tek manevi önder sayılmaktaydı. G and­
hi Tagore’a “G uride” (Büyük Ü stat) sanını
Ş antiniketan’da kurduğu okulda, doğayla takmıştı. Ne var ki, Tagore çalışma arkadaşla-
doğrudan ilişkiyi tem el alan, katı g elen ek ­ nyla uyuşmazlığa düşünce siyasal yaşamdan
sel kurallarla sınırlanm am ış özgür bir or­ çekildi. 1921’de kurduğu Visva-Bharati Ü ni­
tam içinde bir eğitim program ı uygulam ayı versitesinde değişik ulustan öğrencilere batı
d enedi. ile H int geleneklerini kaynaştıran bir eğitim
22 yaşında evlenen Tagore önce çok sevdiği program ı uyguladı. Yaşamının son dönem le­
kansınr,. ardından yakın aralarla kızını ve rini edebiyat çalışmalannı sürdürerek ve dün­
oğlunu yitirdi. Tagore 40 yaşma gelinceye yanın değişik ülkelerinde konferanslar vere­
kadar, kansına ve çocuklanna adadığı ro­ rek geçirdi.
m anlar, küçük hikâyeler, çocuk ve aşk şiirle­ Tagore yapıtlarının büyük bölüm ünü B en­
ri yazdı. Bu arada dünyanın çeşitli halklan- gal dilinde yazmış ve bunların çoğunu İngiliz­
nın kültürlerini tanım a isteğiyle Asya ve ce’ye kendisi çevirmiştir. Şiirlerindeki evren­
TAHRAN 295

sel sevginin kaynağı İÖ 400’lere uzanan dinsel nın en büyüğüdür. Fransa’ya bağlı denizaşın
geleneklerdir. Şiirlerinin esin kaynağını ülke­ topraklar statüsündeki Fransız Polinezyası
sinin yoksul insanlarının çileli yaşamı ve sev­ beş büyük takım adadan oluşmuştur. Cemiyet
diklerini yitirmenin verdiği acı oluşturur. Ta- A dalan adı verilen takım ada içinde yer alan
gore’un yapıtlarında H indistan’ın toplumsal Tahiti’nin yüzölçümü 1.042 km2, nüfusu
ve dinsel geçmişinin büyük etkisi görülür. Gi- 116.000’dir (1983). Fransız Polinezyası’nm
tanjali (1910), Büyüyen A y (1913), Bahçıvan başkenti, Tahiti’nin kuzeybatı sahilindeki Pa-
(1913) ve Meyva Zamanı (1916), Tagore’un p eete’dir (1983 nüfusu 23.496).
dilimize de çevrilen başlıca şiir kitaplarıdır. Bu güzel tropikal ada, bir kıstakla birbirine
bağlanan iki eski volkanik tepeden oluşur.
TAHIL. Dünyadaki tem el besin kaynaklarının Adanın en yüksek noktası 2.241 m etre yük­
başında tahıllar gelir. Bol nişastalı taneleriyle sekliğindeki O rohena Dağı’dır. Nüfusun bü­
yüksek enerji sağlayan bu tarım ürünleri yük bölümü adayı çevreleyen verimli kıyı
yalnızca insanların değil, hayvanların beslen­ ovasında yerleşmiştir. Parçalanmış m ercan
mesinde de çok önemli rol oynar. Bunlar­ resifleri ve lagünlerle çevrili olan adanın
dan buğday, yulaf, arpa ve çavdar serin iklim, özellikle güney kesiminde yağış çok yoğun­
pirinç, mısır ve darı sıcak iklim tahılları­ dur; sıcaklık ortalam ası ocakta 29°C, tem ­
dır. muzda da 24°C’dir.
Tahıllar çok eskiçağlarda (İÖ 7000’lerde) Tahiti halkının büyük bölüm ünü Polinezya-
yetiştirilmeye başlanan ilk tarım ürünleridir. lılar oluşturur. A dada Fransız ve Çinli azmlık-
Örneğin, M ezopotam ya, Eski Yunan ve R o­ lann dışında, Polinezyalı ve Avrupalı atalar­
m a’da buğday ve arpa depolanan çok eski dan gelen melezler de yaşar. Önemli bir
tahıl am barları, A m erika’da ise M aya, A ztek turizm merkezi olan Tahiti’de kopra, tropik
ve İnkalar’a ait mısır depoları bulunm uştur. m eyveler, vanilya üretilir ve dış ülkelere sa­
Dünyanın bu en eski tanm sal etkinliğinde, tılır.
öbür tarım ürünlerine göre daha az emekle 1767’de Tahiti’ye gelen Samuel Wallis
daha bol ürün elde edilebilmektedir. İşte bu adaya İngiltere adına el koymuştu. 1768’de ise
nedenle ve ayrıca değişik iklim ve toprak Fransız denizci Louis-Antoine de Bougain-
koşullarına uyum sağlayabilen tahıl çeşitleri­ ville adaya ulaştı ve ada üzerinde Fransa
nin bulunması, ürünün taşınm a, depolanm a adına hak iddia etti. 1769’da kaptan James
ve bekletilmeye uygun olması gibi başka Cook da Tahiti’ye uğramıştı. A dada ilk kez
nedenlerle tahıllar ekvatordan kutuplara, al­ Avrupalılar’ın yaşadığı yerleşmeyi İngilizler
çak ovalardan yüksek yaylalara kadar uzanan kurm uştu; ama Tahiti 1842’de Fransa’nın
çok geniş bir alana yayılmıştır. koruması altına girdi, 1880’de de bu ülkenin
Buğday, pirinç ve çavdar çoğunlukla insan­ sömürgesi oldu. 1959’da ise Fransız Polinez-
ların beslenm esinde, buna karşılık arpa, mı­ yası’na katıldı.
sır, yulaf ve darı daha çok hayvan yemi olarak Fransız ressam Paul G auguin, İngiliz yazar
kullanılır. Tahıllardan aynca yağ çıkanlır, R obert Louis Stevenson ve A B D ’li romancı
bira yapılır, alkol ve glikoz gibi yüzlerce H erm an Melville Tahiti’de yaşamış ve adanın
sanayi ürününün üretim inde yararlanılır. dünya çapında tanınm asına katkıda bulun­
Buğday en çok yetiştirilen tahıldır. Pirinç ise muşlardır.
doğu ülkelerinin başlıca tarım ürünü ve dünya
nüfusunun yarısının temel besin maddesidir. TAHKİMAT bak. Kale ve T a h k İm a t .
Dünyada tahıl en çok K anada, A B D , Avus­
tralya, A rjantin ve SSCB’nin U krayna bölge­ TAHRAN, İran ’ın başkentidir. Deniz düze­
sinde yetiştirilir (bak. A r p a ; B u ğ d a y ; Ç a v d a r ; yinden 1.200 m etre yüksekte olan kent, El-
DARI; MISIR; PİRİNÇ; YULAF). burz D ağlan’mn güney yam açlanna yakın ve
H azar Denizi’nin 100 km kadar güneyindedir.
TAHİTİ, Büyük O kyanus’un güney kesimin­ Kuzeydoğudan kuzeybatıya doğru uzun bir
deki Fransız Polinezyası’m oluşturan 130 ada­ sıra halinde uzanan Elburz D ağlan’mn en
296 TAHTA KAPLAMA

ran ’daki önemli tarihsel yapılar arasındadır.


T ahran’da üç üniversite ve bir stadyum
vardır. Şah M uhamm ed Rıza Pehlevi’nin
1979’da devrilmesinden bu yana, Tahran İran
İslam Cum huriyeti’nin başkentidir (bak.
İr a n ).
Kuzey İran ’ın ticaret m erkezi olan Tahran
aynı zam anda, otom obil, dokum a, çanak
çömlek, elektrik donanımı ve porselen eşya
üretilen önemli bir sanayi m erkezidir. Tah­
ran ’da, en önemlisi kentin 8 km batısında
olan birkaç havaalanı vardır.
Yazın kentin sıcağından kaçmak isteyen
pek çok Tahranlı, Elburz D ağlan’mn etekle­
rindeki serin banliyölere gider.
T ahran’m nüfusu 6.042.584’tür (1986).

TAHTA KAPLAMA bak. A h şa p Ka pl a m a .


İran'ın başkenti Tahran'da kalabalık bir cadde,
TAHTAKURULARI, birçok bitki zararlısının
da yer aldığı yarım kanatlılar grubundan, kan
yüksek noktası, doruğu her zaman karla kaplı emici böceklerdir. Bu böceklerden bazılan
olan 5.633 m etre yüksekliğindeki Dem avend kan em erek deride kaşıntı ve kabartılara yol
Tepesi’dir. Güney ve güneybatıdaki açık, açmakla kalmaz, tehlikeli hastalıkları da bu­
engebeli alan 50 km içinde tuz çölüne dönü­ laştırabilir. Yaygın biçimde tanınan bayağı
şür. T ahran’m kışları soğuk am a kısa, yazlan tahtakurusu (Cimex lectularius) Cimicidae fa-
ise çok sıcak geçer. milyasındandır. Yeryüzünün hem en her yeri­
T ahran’m tarihsel Rey kentinin bir banliyö­ ne yayılmış olan bu türün erişkinleri kızıl
sü olarak kurulduğu sanılmaktadır. Rey kenti kahverengi, çok yassı, yayvan gövdeli ve 4-5
başkentken Tahran bahçecilik yapılan bir mm uzunluğundadır. Koku bezleri kötü bir
köydü; 1220’de M oğollar’ın R ey’i yıkmasın­ koku salgılar. Geceleri ortaya çıkar, yataklara
dan sonra ise giderek gelişti ve 1788’de tırm anır ve uyuyan insanların kanını em er,
başkent oldu. 1869’da kenti çevreleyen eski daha sonra tahta aralıklan, döşeme yarıkları
duvarlar yerine surlar ve hendek yapıldı. gibi korunaklı yerlere girerler. Bir tahtakuru­
Kentin çini kaplı çok güzel 12 kapısı vardı. su 5 dakikada ağırlığı kadar kan emebilir.
1934’te İran H üküm dan Rıza Şah Pehlevi Emdiği kanı sindirmesi günlerce sürer. Bes­
surlan ve kapılan yıktırdı; kentin genişlemesi­ lenm eden bir yıl, bazen daha çok yaşayabilir.
ne olanak sağlamak için hendekleri doldurttu. İnsanların yaşadığı temiz olmayan yerler tah-
G iderek büyüyen petrol sanayisinin de katkı­
sıyla T ahran’ı m odernleştirdi, geniş caddeler
ve alanlar açtırdı. Bu dönem de caddeler
boyunca m odern hüküm et binaları yapıldı.
T ahran’m tarihi, bugün müze olan Gülistan
Sarayı’nda, gölgeli bahçeleriyle ünlü elçilik­
lerde ve bir zamanlar çok geniş yer kaplayan
pazarlardan geriye kalanlarda yaşam aktadır.
Safeviler’i deviren Nadir Şah’ın H indistan’
dan'ganim et olarak getirdiği, değerli taşlarla
bezeli Tavus Tahtı Gülistan Sarayı’ndadır.
Meclisin yer aldığı Baharistan Sarayı da Tah­
TAKIM TEZGÂHLARI 297

takurusunun ürem esine uygun ortam ı hazır­


lar. Dişi tahtakurusu yılda üç ya da dört kez
yum urtlar ve her yum urtlam a dönem inde
ortalam a 200 yum urta bırakır. Isırığı deriyi
örselem ekle birlikte, bu türün insana hiçbir
hastalık bulaştırmadığı sanılmaktadır.
Aynı familyada, çeşitli memelilerin ve kuş­
ların kanını emen birçok tür vardır. Bunlar
arasında yarasa tahtakurusu ( Cimex pilosel-
lus), kırlangıç tahtakuruları ( Oeciacus cinsi­
nin üyeleri) ve tavuk tahtakurusu (Haemato -
siphorı inodora) sayılabilir. Tavuk tahtakuru-
sunun insanların ve domuzların da kanını
emdiği bilinmektedir.
Reduviidae familyasının kan emici üyeleri
de tahtakurusu adıyla tanınır. Bu böcekler­
den insana tehlikeli hastalıklar da geçm ekte­
dir. Ö bür tahtakurularından çok daha iridir­
ler. G örünüşleri de önemli ölçüde farklıdır. Lizbon'da Tajo Irm ağı'nın üzerinden geçen 25 Nisan
Küçük baş bölümü gövdeden, boyna benzer Köprüsü. Ön planda, köprüye egemen konumdaki
bir boğumla ayrılmıştır. Gövde sıvılarını em ­ Hz. İsa heykeli görülüyor.
meye yarayan kısa ve kıvrık gaga, kullanılm a­
dığı zaman ön bacaklarının arasındaki bir C entral’in ortalarında akan ve T ajo ’nun kü­
oluğa yerleşir. Renkleri genellikle siyah ya daçük bir kolu olan M anzanares Irm ağı’nın
koyu kahverengidir. Güney A m erika’da yaşa­ üzerinde kuruludur.
yan bazı türleri, özellikle çocuklarda ölümle T ajo batıya doğru aktıkça, vadisi de derin­
sonuçlanabilen Chagas hastalığını bulaştırır. leşir. Tarihsel bir İspanyol kenti olan Toledo,
A sya’nın güney kesimlerinde yaşayan bir türü ırmağın oyduğu vadi ile çevrelenmiş yüksek
(Triatoma rubrofasciata) kalaazar hastalığını bir kayalığın üzerine yer alır. Alcântara’daki
bulaştıran böcekler arasında yer alır. Çamur baraj gölü, SSCB dışında A vrupa’daki en
tahtakurusu (Reduvius personatus ) ise sinek, büyük yapay göldür. Tajo Irmağı bu barajın
örümcek gibi omurgasızların yanı sıra evlerde yakınlarından başlayarak İspanya-Portekiz sı­
bulunan öbür tahtakurularım avlar. Bazen nırının 44 kilom etrelik bir bölüm ünü çizdik­
insana da saldıran bu türün ısırığı ağrı veri­ ten sonra Portekiz’e girer.
cidir. Portekiz’de düzlük bir ovadan geçen Tajo,
denize döküldüğü yerde M ar da Palha adı
TAJO IRMAĞI, 1.007 kilom etrelik uzunlu­ verilen göl benzeri bir haliç oluşturur. Bu
ğuyla İber Yarım adası’ndaki en uzun ırm ak­ haliç, dünyanın en güzel lim anlarından biri
tır. İspanya’nm başkenti Madrid’in 145 km olan Lizbon limanıdır. Burada T ajo’nun iki
kadar doğusundaki dağlardan doğan Tajo yakası, 1.012 m etre uzunluktaki 25 Nisan
Irmağı Portekiz’in başkenti Lizbon’da Atlas Köprüsü’yle birbirine bağlanmıştır.
Okyanusu’na dökülür.
Tajo Irmağı, İber Y anm adası’nın iç kesim­ TAKIM TEZGÂHLARI. Katı malzemelerin
lerini bütünüyle kaplayan ve M eseta Central işlenmesinde ve biçimlendirilmesinde kullanı­
(O rta Yayla) adı verilen yüksek düzlükten lan m akinelere takım tezgâhı denir. Bu tez­
geçer. Bu iç yayla, kışların çok soğuk, yazla­ gâhlar genellikle elektrik m otoruyla çalıştırı­
rınsa kavurucu sıcak geçtiği bir bölgedir. lır; çünkü elektrik m otorunun denetimi ko­
Suyolu olarak kullanılamayan Tajo Irm ağı’ laydır, oldukça az yer kaplar ve dum an
mn dar ve derin vadisi kara ve demiryolu yapı­ çıkarmaz. Tezgâhların kesici, delici ya da
mına da elverişli değildir. Madrid, Meseta aşındırıcı öğesine takım denir; bu m akinelerin
298 TAKIM TEZGÂHLARI

takım tezgâhı olarak adlandırılmasının nedeni


budur. i?

Ağaç ya da metal kütüklerinin kesilmesin­


de kullanılan testere tezgâhı ’nın takımı, çevre­
sinde dişler bulunan ince bir metal teker
(dairesel testere) ya da bir kenarına dişler
açılmış ince bir metal şerit (şerit testere)
olabilir. Dairesel testere tezgâhları daha çok
ağaç tomruklannın kesilmesinde kullanılır.
Şerit testere tezgâhlarındaki kesici şeride
lama denir. Genellikle iki ucu birleştirilerek
sonsuz bir halka haline getirilen lama, tezgâ­
hın motoruna bağlı iki döner teker tarafından
hareket ettirilir. Bazı şerit testere tezgâhları­ Black and Decker
nın laması ise demir testeresine benzer ve M o to rlu el m atkab ıyla, sert m atkap uçları
motor yardımıyla ileri geri hareket ettirilir. ku lla n ıla ra k b e ton g ib i sert yüze yle r d e lin e b ilir.

Delme tezgâhları’nın takımı, dönerek mal­


zemeye işleyen matkaplardır; bu makinelere Talaş, matkabın oluklarından yukarıya doğ­
matkap tezgâhı da denir. Matkaplar, ucu ru, parçanın dışına çıkar. El matkaplarında
sivri, üzerine sarmal oluklar açılmış metal makine parçaya doğru elle bastırılır. Büyük
millerdir. Matkabın deliğin açıldığı parçaya tezgâhlarda ise bu işlem vidalı kolların yardı­
girdikçe kesip attığı malzemeye “talaş” denir. mıyla ya da otomatik olarak gerçekleştirilir.
Bir seferde birden çok delik açan çok matkaplı
Black and Decker tezgâhlar da vardır.
Daha büyük deliklerin açılmasında kullanı­
lan makinelere ise broşlama tezgâhı denir.
Ama bunun için, önce parçada matkapla
küçük bir delik açılır ya da, parça dökülerek
hazırlanmışsa, döküm sırasında bu tür bir
delik bırakılır. Daha sonra bu delik broşlama
tezgâhının broş ya da tığ denen takımıyla
büyütülür. Broş, bir kenarına dişler açılmış
metal bir çubuk biçimindedir ve deliğin içinde
gidip gelerek talaş kaldırır, deliğin çapını
büyütür; deliğin derinliğinde herhangi bir
değişiklik söz konusu değildir. Eğer delik çok
hassas bir biçimde işlenecekse, bu kez rayba
denen, matkaba benzer bir takım kullanılır.
Hassas delik işleme tezgâhı da denen bu
makinelerde genellikle takım sabit tutulur ve
iş parçası bir tablamn üzerinde çok hassas
biçimde ileri geri ya da sağa sola doğru
hareket ettirilir. Çok büyük çaplı deliklerin
açıldığı broşlama tezgâhlarında ise, iş parçası
döner bir tablaya bağlanır, tabla dönerek
parçayı sabit takıma bastırır.
Torna tezgâhı , cıvata ya da merdane gibi
silindir biçimli parçaların yapımında kullanı­
M o to rlu o ym a te ste re siyle , u yg u n te ste re ağızları
ku lla n ıla ra k ağaç, m etal ve p la stik m alzem elerd e lır. Torna tezgâhıyla biçimlendirme sırasında,
o ym a işleri y a p ıla b ilir. tezgâhın “kalem” denen kesici takımı sabit
TAKIM TEZGÂHLARI 299

tutulur, iş parçası ise döndürülerek kaleme


yaklaştırılır. Otomatik torna tezgâhlarında,
k a le m in p a r ç a y a m o r a n d a işleyeceği önce­
den ayarlanır ve tezğâh bundan sonrasını
kendi başına yapar. Torna tezgâhları delik
açma, delik işleme ve perdahlama (yüzeyin
düzgünleştirilmesi) işlemlerinde de kullanılır.
Freze tezgâhının çalışma ilkesi tornadaki-
nin tam tersidir. Yani bu kez iş parçası sabittir
ve tezgâhın “çakı” denen kesici takımı döne­
rek parçanın üzerine yaklaşır ve talaş kaldırır.
Freze çakısı, çevresine dişler açılmış silindir
ya da teker biçimli bir kesicidir. Çakı tezgâh
tablası boyunca hareket eder ve her geçişinde Black and Decker
(buna “paso” denir) sınırlı bir miktarda talaş M o to rlu zım para la m a ayg ıtının aşındırıcı öğesi
kaldırır. Bu yüzden istenen düzey elde edile­ dö ne rek çalışır; böylece m alzem en in üzerinde
ç iziklerin kalm ası ön le n ir.
ne kadar iş parçasının bağlı olduğu tabla her
pasodan sonra bir miktar yükseltilir ve çakı­
nın parçaya işlemesi sağlanır. tablanın yardımıyla tutulabilir (bak. M a g n e -
Planya ve vargel tezgâhlarının torna ve TİZM A).Çarklann çevresine diş ve millere yiv
frezeden başlıca farkı, bu makinelerde her­ açmakta kullanılan taşlama tezgâhlan da
hangi bir dönme hareketinin bulunmaması, vardır.
hareketlerin doğrusal bir hat üzerinde ileri Takım tezgâhlanndaki kesici takımların
geri yapılmasıdır. Planyada kesici takım sabit­ özel niteliklere sahip olması gerekir. Makine­
tir, iş parçası takımın altından ileri geri nin bütün kuvveti, takım ile iş parçası arasın­
geçirilir ve her pasodan sonra takım bir daki değme noktasında toplanır. Bu yüzden
miktar indirilerek parçaya işlemesi sağlanır. takımın kesici ağzının yalnızca keskin olması
Vargelde ise iş parçası sabittir ve kesici takım ve keskinliğini koruması yetmez; takımın son
parçanın üzerinden geçirilir. Takımın her derece sağlam olması da gerekir. Aynca
geçişinden sonra, iş parçasının bağlı olduğu takımlar sahip olduklan bu özellikleri yüksek
tabla bir miktar yükseltilerek takımın parçaya sıcaklıklarda da koruyabilmelidir. (Takımın
işlemesi ve bir kat daha talaş kaldırması ve parçanın aşırı ısınmasını önleyebilmek için
sağlanır. Vargellerde genellikle daha büyük bazen soğutma sıvısı kullanılır.) Pek büyük
ve uzun parçalar işlenir. Ayrıca, takımın aşağı olmayan tezgâhlann takınılan, özel takım
yukarı hareket ettiği dikey planyalama tez­ çeliği denen malzemelerden yapılır ve bunlar
gâhları da vardır. gerektiğinde tekrar bilenerek keskinleştirile­
Taşlama tezgâhları çok önemli makineler­ bilir. Ama tezgâhların çoğunda, hemen he­
dir. Bu tür tezgâhlarda kesici takım yeri­ men bir elmas kadar sert olan bir karbürden,
ne, yapay bir aşındırıcıdan yapılmış, büyük çoğunlukla da tungsten karbürden yapılmış
hızla dönen bir taş bulunur. Taşlama tez­ takımlar kullanılır. Günümüzde sanayide uy­
gâhları çok düzgün yüzeyler elde etmeye ve gulanan kesme işlemlerinde laser kullanımı
parçaya istenen boyutları kazandırmaya da yaygınlaşmaktadır.
yarar. Bu tezgâhların pek çok türü vardır. Takım tezgâhlan özdeş parçalann sanayide
Yüzey taşlama tezgâhı, bir freze tezgâhı gibi seri halde üretilmesini olanaklı kılmıştır. Mo­
çalışır ve düzgün yüzeyler elde etmeye yarar. dern takım tezgâhlanyla en karmaşık biçimli
Silindirik taşlama tezgâhı , merdane ya da parçalar bile fazlaca bir el becerisine gerek
teker biçimli parçalara ya da yuvarlak delikle­ kalmadan kolayca üretilebilmektedir; bu tez­
re gerekli ölçüleri kazandırmada kullanılabi­ gâhlar ürettikleri parçayı aynı zamanda ince­
lir. Bazı taşlama tezgâhlarında, demir ya da leyerek denetleyebilmekte ve bozuk olanlan
çelikten yapılmış iş parçalan mıknatıslı bir ayırabilmektedir.
300 TAKIMYILDIZ

TAKIMYILDIZ. Dünya’dan bakıldığında grup takımyıldızlar gösterilmiştir; siz de takımyıl­


halinde görülen yıldızlar topluluğuna takım­ dızların oluşturduğu şekilleri geceleri gökyü­
yıldız denir. Gruptaki yıldızlar birbirine sanal zünde görebilirsiniz, ama bu şekillerle gerçek
(düşsel) çizgilerle bağlanacak olursa, ortaya nesneler arasındaki ilişkiyi fark etmek her za­
belirli şekiller çıkar. Eski astronomlar bu şe­ man kolay olmaz.
killeri efsanelerdeki belirli hayvanlara ve Bugün astronomlarca belirlenmiş 88 takım­
kahramanlara benzetmiş ve bunların tanrılar- yıldız vardır. İS 2. yüzyılda yaşamış olan
ca gökyüzüne çıkarıldıklarına inanmışlardır. Yunanlı astronom Batlamyus (bak. B a t l a m -
Takımyıldızların büyük bölümünü, Eski Yu­ YUS), Almagest adlı kitabında 48 takımyıldız
nanlılar ve Romalılar adlandırmıştır, ama adı saymıştır; o tarihten beri bunlara 40
onlar da bu adları Babilliler’den almış olabi­ takımyıldız daha eklenmiştir. Batlamyus’un
lirler. Bu maddede verilmiş olan yıldız harita­ sıraladığı adların çoğu korunmuştur. Batlam-
larında, gökyüzündeki parlak yıldızlar ve yus’tan sonra verilen adların pek çoğunu ise,
Ana Yayıncılık Arşivi

BALİNA

KERTENKELE

Umacı
Öküz kümesi

KOLTUK \

Bellatriks

ORİ^
R a p e lia l
ARA
Kuzey
Kutbu

YILANCI

KUZEYTACI
RÜÇÜKKÖjEK Jj
AVKÖPEKLERİ

A rktürüs

iegulus

sanal
bağlantı
çizgisi

Kuzey ya rıkü re n in yıldız haritası


TAKIMYILDIZ 301

17. ve 18. yüzyıllarda güney gökküredeki Dünya üzerindeki belirli bir noktadan ba­
takımyıldızları araştıran ve ortaya çıkaran kıldığında, yılın değişik zamanlannda gökyü­
Avrupalı astronomlar takmıştır. zünde değişik takımyıldızlar görülür. Bu,
Dünya’dan bakıldığında bir takımyıldızdaki Dünya’nın Güneş’in çevresinde dolanmasın­
bütün yıldızlar birbirine yakınmış gibi görü­ dan kaynaklanır. Yılın bir bölümünde görüle­
nür, ama bu durum onların uzaydaki gerçek bilen bir takımyıldız altı ay sonra görünürde
konumlarının da böyle olduğu anlamına gel­ Güneş’e daha yakın bir konuma geçtiği için
mez; çünkü, içlerinden bazıları sanıldığından geceleri görünmez olur. Bazı takımyıldızlar
çok daha uzakta olabilir. Yani, takımyıldız­ yalnızca kuzey yarıküreden, bazıları ise yal­
lar gerçekte birbirine yakın duran yıldız­ nızca güney yarıküreden görülebilir. Örneğin,
lardan oluşan gruplar olmayabilir; yalnızca Büyükayı güney yarıküreden, buna karşılık
Dünya’dan bakıldığında böyle görünüyor ola­ Güneyhaçı da kuzey yarıküreden görülemez.
bilirler. Güneş’in görünürdeki hareketini yaparken
Ana Yayıncılık Arşivi

IEYBALIĞI <

MİKROSKOP

‘S^ûçüKşuyıı
7AV$AN .IÇBALIĞI * o G ÜN E^A CI
RESSAM
M A ,-S .A
•-------
CENf)H?ÎKUŞl%
’ ’ -G Ü N E Y İ
(BÜYÜKKÖPq<
N • .
Akyıldız
.SİNEK**
A krepk
Y üreği® *

Başakçı

ASLAN

G üney ya rıkü re n in yıld ız haritası


302 TAKIMYILDIZ

gökkürede çizdiği çem bere tutulum ya da duğu takımyıldızın adıyla adlandırırlar ve aynı
ekliptik denir. B u daire boyunca yer alan takımyıldızda bulunanları birbirinden ayırt
12 takım yıldız burçlar kuşağını oluşturur etmek için de, bunların her birine Yunan
(bak. B urçlar Kuşaği). Ö tek i takım yıldızlar, alfabesinden ayn bir harf verirler. Örneğin
burçlar kuşağının kuzeyinde ve güneyinde Demirkazık ya da Latince adıyla Polaris, yani
kalanlar olm ak üzere ikiye ayrılır. kuzey gökküredeki Kutup Yıldızı (bak. Kutup
Takımyıldızlar, çeşitli yıldızların ve öbür YlLDIZl), Küçükayı takımyıldızındaki en parlak
gökcisimlerinin gökyüzünün neresinde bulun­ yıldızdır ve astronomlar bu yıldızı a Küçükayı
duğunu belirtmekte yararlı olur. Parlak yıl­ ya da Küçükayı’nın a yıldızı olarak tanımlar­
dızların çoğunun Eski Yunanca, Latince ya da lar. (Bu maddede geçen Yunanca harfler,
Arapça’dan gelen ayn ayrı adlan vardır; “alfa” olarak okunan “ a ”, “beta” olarak
kaptanlar ve pilotlar yıldızlan bu adlanyla okunan“ (3”,“gamma olarak okunan “ Y”dır.)
anarlar. Ama astronomlar, her yıldızı bulun­ H er takımyıldızda belirli özellikleriyle

Türkçe adı Latince adı Kısaltması Türkçe adı Latince adı Kısaltması
Ağcık Reticulum Ret Koltuk Cassiopeia Cas
Akrep Scorpius Sco Kova Aquarius A qr
Altılık Sextans Sex Kuğu Cygnus Cyg
Androm eda Androm eda And Kumpas Pyxis Pyx
Anka Phoenix Phe Kupa Crater Crt
Arabacı Auriga Aur Kurt Lupus Lup
Aslan Leo Leo Kuzeytacı Corona CrB
Avköpekleri Canes CVn Borealis
Venatici Küçükaslan Leo M inör LMi
Balık Pisces Psc Küçükayı Ursa M inör UMi
Balina Cetus Cet Küçükköpek Canis M inör CMi
Başak Virgo Vir Küçüksuyılanı Hydrus Hyi
Berenike'nin Coma Com Masa Mensa Men
Saçı Berenices M ikroskop M icroscopium Mic
Boğa Taurus Tau Ocak Fornax For
Bukalemun Chamaeleon Cha Oğlak Capricornus Cap
Büyükayı Ursa M ajör UNa Okçuk Sagitta Sge
Büyükköpek Canis M ajör CMa Orion Orion Ori
Cennetkuşu Apus Aps Pergel Circinus Cir
Cetvel Norma Nor Perse Perseus Per
Çalgı Lyra Lyr Pompa Antlia Ant
Çelikkalem Caelum Cae Pupa Puppis Pup
Çoban Boötes Boo Ressam Pictor Pic
Dürbün Telescopium Tel Saat H orologrum Hor
Ejderha Draco Dra Sefe Cepheus Cep
Erboğa . Centaurus Cen Sekizlik Octans Oct
Güneybalığı Piscis PsA Sinek Musca Mus
Austrinus Sunak Ara Ara
(ya da Suyılanı Hydra Hya
Australis) Tavşan Lepus Lep
Güneyhaçı Crux Cru Tavus Pavo Pav
Güneytacı Corona CrA Tay Equuleus Equ
Australis Tekboynuz Monoceros Mon
Güneyüçgeni Triangulum TrA Terazi Libra Lib
Australe Tilkicik Vulpecula Vul
Güvercin Columba Col Tukan Tucana Tuc
Herkül Hercules Her Turna Grus Gru
Hintli Indus Ind Uçanbalık Volans Vol
jrmak Eridanus Eri Üçgen Triangulum Tri
İkizler Gemini Gem Vaşak Lynx Lyn
Kalkan Scutum Set Yay Sagittarius Sgr
Kanatlıat Pegasus Peg Yelken Vela Vel
Karga Corvus Crv Yengeç Cancer Cne
Karina Carina Car Yılan Serpens Ser
Kartal Aquila Aql Yılancı Ophiuchus Oph
Kertenkele Lacerta Lac Yontar Sculptor Sel
Kılıçbalığı Dorado Dor Yunus Delphinus Del
Koç Aries Ari Zürafa Carhelopardalis Cam
TAKIMYILDIZ 303

yıldızlanndan İkizler (Gemini) yer alır. İkiz­


ler’deki en parlak iki yıldız, adlannı Yunan
efsanesinde Zeus’un ölümsüzlük verdiği oğul­
* GÜNEYHAÇI * * lan Kastor ve Polydeuskes’ten (Polluks) alan
O
C Kastor (astronomide a İkizler) ve Polluks’
*
t P tur ( p İkizler).
\ / GÜNEYÜÇGENİ KAR IN A Burçlar kuşağının bir başka takımyıldızı,
¥ Herakles’in öldürdüğü Nemeia aslanı olduğu
oC KARINA varsayılan Aslan’dır (Leo). Aslan’ın en par­
* lak, yani a yıldızı Regulus’tur. Kutup Yıldızı’
G ün e yh a çı'n ın "ü s tte k i" ve "a ltta k i" yıldızla rı G üney
nın yakınlanndaki Ejderha ya da Latince
K u tb u 'n a işa re t eder. adıyla Draco takımyıldızı da, adını Herakles’
in bir başka kurbanından, Hesperidler’in
bahçesindeki altın elmalı ağaca bekçilik ettiği
öbürlerinden ayırt edilebilen bazı yıldızlar kabul edilen ejderhadan alır. Ejderhanın
vardır. Bu maddede en ünlü takımyıldızlar ile yakınlarında, Çoban (Boötes) takımyıldızı ve
yıldızlara değinilmektedir. Bu takımyıldızlar bunun parlak, turuncuya çalan kırmızı a yıl­
ile yıldızların adlarının çoğu Yunan efsanele­ dızı Arktürüs bulunur.
rinden ve mitlerinden kaynaklanmaktadır; bu Orîon’u öldüren akrep, Akrep (Scorpius)
efsane ve mitlere ilişkin daha geniş bilgiyi takımyıldızı olarak görünür. Bunun orta ye­
EFSANE VE MİTLER maddesinde bulabi­ rinde, bilinen en büyük yıldızlardan biri olan,
lirsiniz. En iyi tanınan takımyıldızlardan biri kırmızımsı renkli Akrep Yüreği ya da Latince
Büyükayı’dır (Ursa Majör). Bu takımyıldız­ adıyla Antares ( a Akrep) yer alır. Bu yıldız
daki en parlak yedi yıldızın düzeni çok çeşitli Güneş’ten yüzlerce kez daha büyüktür.
cisimlere benzetilmiş, bu nedenle de takımyıl­ Kutup Yıldızı’nın (Polaris) belirlediği Ku­
dıza bugüne kadar Saban, Araba, Yedi Öküz­ zey Kutbu’na en yakın noktadaki en parlak
ler ve Büyük Cezve gibi çeşitli adlar verilmiş­ yıldız, Çalgı (Lyra) takımyıldızının ot yıldızı
tir. Cezvenin sapından en uzaktaki iki yıldıza olan Vega’dır. Vega’nm yakınında çok soluk
“İşaretçiler” denir, çünkü bunlar bir çizgiyle bir başka yıldız daha gözükür; ama, bu iki
birleştirildiğinde Kutup Yıldızı’nı gösterirler. yıldız gerçekte birbirlerine yakın değillerdir
Orion takımyıldızı genellikle bir avcı olarak ve yalnızca Y er’den bakıldığında böyle görü­
çizilmiştir; takımyıldızın üç parlak yıldızı bu nürler.
avcının kuşağını oluşturur. Kuzey yarıküre­ Perseus’un deniz canavanndan kurtardığı
den bakıldığında bu kuşağın üzerinde kalan kansı Andromeda ve onun annesi Kassiepeia
parlak, sarımsı kırmızı yıldıza İkizlerevi ya da ile babası Kepheus’un adlan da takımyıldızla­
Elcebbar denir; bu yıldızın Latince adı ot Ori- ra verilmiştir. Türkçe’de bu takımyıldızlar,
onis ya da Orion’un a yıldızıdır. Kuşağın al­ sırasıyla Perse (Perseus) ya da Kahraman,
tında kalan parlak, beyaz yıldız Ayak (Rigel) Andromeda, Koltuk (Cassiopeia) ve Sefe
ya da P Orionis’tir. Güney yarıküreden bakıl­ (Cepheus) adlanyla bilinir. Koltuk, Kutup
dığında İkizlerevi ile Ayak’ın konumlan bu­ Yıldızı’na göre Büyükayı ile bakışımlı bir ko­
nun tam tersidir. numda bulunduğu için kolayca tanınabilir. Bu
Avcının iki köpeği vardır; bunlardan büyük takımyıldızın büyük bir W oluşturan beş par­
olanının adı Büyükköpek (Canis Majör), lak yıldızı vardır. Perse’nin |3 yıldızı Umacı’
küçüğünkü ise Küçükköpek’tir (Canis Mi­ dır (Algol). Bu yıldıza Algol ya da Türkçe
nör). Büyükköpek’teki en önemli yıldız, gö­ karşılığıyla Umacı adının verilmesi, belki de
rebildiğimiz bütün yıldızların en parlağı ve onun her zaman aynı parlaklıkta olmadığının
Güneş’e en yakın yıldızlardan biri olan Akyıl- keşfedilmesinden kaynaklanmıştır. Umacı, üç
dız ya da Latince adıyla Sirius’tur (astronomi­ günden biraz daha kısa ve düzenli aralıklarla
de a Büyükköpek). soluklaşıp yeniden eski parlaklığına döner.
O rion’un yakınında, burçlar kuşağı takım- Bunun nedeni, Umacı’nın aslında tek bir yıl-
304 TAKLABÖCEĞİ

diz değil, birbirinin çevresinde dolanan ve biri için ön bölümünü kıvınr ve burada bulunan
ötekinden çok daha soluk iki yıldız olmasıdır; dikeni arkada kalan bir çukurluğa kilitler.
soluk olan, parlak olan ile Yer’in arasından Diken serbest kalınca çıkan çat sesiyle birlikte
geçerken öbürünü örter ve parlaklığının azal­ böcek havaya sıçrayarak takla atar.
masına yol açar. Taklaböcekleri bitkilerle beslenir. Yol aç-
Güney gökkürenin küçük, ama en ilginç tıklan zararın büyük bölümünden erişkinleri
takımyıldızı, Güneyhaçı ya da Latince adıyla değil larvaları sorumludur. İnce uzun gövde­
Crux ya da Crux Australis’tir. (Crux sözcüğü lerinden ötürü telkurdu denen, ayrıca kese-
Latince’de “haç”, australis ise “güney” anla­ ğen ve kökkurdu adlanyla da tanınan bu
mına gelir.) Güneyhaçı, güney gökkutbuna larvalar fidanlıklara, tarlalara, sebze ve mey­
oldukça yakın bir bölgede yer alır. Güney- ve bahçelerine dadanır, tohumları ve kökleri
haçı’nm en parlak a ve Y yıldızlan güney kemirir. Erişkinlerin gövdesi genellikle de­
gökkutbunun yerini gösterir. Bu iki yıldız, sensiz ya da az desenli, kahverengi ya da
ilk Avrupalı kâşiflere güney denizlerine siyahtır. Sıcak ülkelerde yaşayan bazı türleri
inme cesaretini veren bir kılavuz işlevi gör­ parlak renkleri ve ışıldama özellikleriyle dik­
müştür. kat çeker. Karanlıkta kitap okumaya yetecek
Takımyıldızlar yıldızlardan başka bulutsu, ölçüde güçlü ışık yayanlan bile vardır (bak.
yıldız kümesi ve gökada gibi başka gökcisim­ BİYOLOJİK IŞILDAMA).
lerini de içerirler. Boğa (Taurus) takımyıldı­
zındaki ünlü Yengeç bulutsusu; Samanyolu TAKMA AD, herhangi bir nedenle ya da
Gökadası’na en yakın olan Andromeda amaçla asıl (gerçek) ad yerine kullanılan
Gökadası; Boğa takımyıldızındaki Ülker kü­ addır. Takma ad bir kişiye başkalarınca veril­
mesi (Pleiades); güney yanküreden görülebi­ diği gibi, kişi kendi kendine de takma ad
len Kılıçbalığı (Dorado) ve Tukan (Tucana) koyabilir. Osmanlıca’da bu anlamda “müste-
takımyıldızlannın belirlediği kesimde yer alan, ar ad” ya da “nam-ı müstear” sözü kullanılır­
Samanyolu Gökadası’nın uydusu olan Macel- dı. Şairlerin edebiyat dünyasında kullandıkla-
lan Bulutlan bunlara örnektir. n takma ada “mahlas” denirdi. Bir şair kendi
Bu maddedeki yıldız haritalannda, bazı kendine mahlas alabileceği gibi usta bir şair
parlak yıldızlarla birlikte, bütün takımyıldız­ genç bir şaire mahlas verebilirdi. Sözgelimi
lar gösterilmiştir. Bazı gazetelerde, o ay “Fuzuli”, asıl adı Mehmed olan ünlü Divan
içinde görülebilecek takımyıldızları ve bunlar­ şairimizin kendine uygun gördüğü, kullandığı
la birlikte, gezegenlerin yörüngelerini göste­ mahlastır. Divan ve halk edebiyatımızda
ren haritalar verilir. Aynca büyük kitabevle- “mahlas” kullanmak gelenekleşmiştir.
rinde yıldız atlasları da bulunabilir. Planetar- Takma ad daha çok sanatçılar tarafından
yumlardaki gösterilerde takımyıldızlan da iz­ kullanılır. Asıl adıyla ünlenmiş bir sanatçı
leme olanağı vardır {bak. Planetaryum) . para kazanmak amacıyla yarattığı sıradan bir
302. sayfadaki listede bütün takımyıldızla- ürüne kendi imzasını koymak istemeyebilir.
nn Türkçe ve Latince adlan astronomlarca Yazar ya da ressam, edebiyat ya da resim
kullanılan kısa adlan ile verilmiştir. Takımyıl- sanatı açısından bir iddiası olmayan bir ürü­
dızlann Türkçe adlan, genellikle Latince adın nünü takma bir adla ortaya çıkartabilir. Bir
anlamını da belirtir; Latince özel adlar ise sanatçı yaratıcılık alanında denemek istediği
Türkçe’de olduğu gibi korunmuştur. değişik bir çalışmada, alacağı tepkileri ya da
karşılaşacağı önyargıları hesaba katarak tak­
TAKLABÖCEĞİ, adım sırtüstü yatarken sıç­ ma ad kullanabilir. Edebiyat dünyasının deği­
rayıp havada takla atmasından ötürü almıştır. şik alanlannda ürün veren bazı yazarlar da
Kınkanatlıların Elateridae familyasını oluştu­ asıl uğraş alanlan dışındaki çalışmalarını tak­
ran bu böceklerin yeryüzünün büyük bölümü­ ma adla yayımlayabilirler. Örneğin şair ola­
ne dağılmış 7.000 kadar türü vardır. rak ün kazanmış bir sanatçı düzyazılann-
Taklaböceği kendine dokunulduğunda da takma ad kullanabilir. Ciddi yazılanyla
sırtüstü düşüp ölü taklidi yapar. Doğrulmak ünlü bir gazeteci gülmece alanında verdiği
TAKMA KOL VE BACAK 305

ürünleri takma adla yayımlayabilir. Sözgelişi, mur’a, bir ayağı aksak olduğu için “Timur-
ünlü romancımız Refik Halit Karay gülme- lenk”, A tatürk’e “kurtarıcı gazi” anlamına
ceyle ilgili ürünlerini “Kirpi” takma adıyla gelen “Halâskâr Gazi”, İstanbul’u alan Os­
yayımlamıştır. A yn türlerde kitap yazan ya­ manlI Padişahı II. Mehmed’e “fetheden” an­
zarlar batı dünyasında da vardır. Sözgelişi, lamına gelen “Fatih” lakapları verilmiştir.
şair C. Day-Lewis’in yazdığı dedektif öykü­ Günlük yaşamımızda da çevremizdeki kim­
lerinde “Nicholas Blake” adını kullanmasını selere özelliklerine göre fazladan adlar takıl­
buna örnek olarak gösterebiliriz. Hemen dığı, daha doğrusu takma adlar verildiğini
hemen herkesin okuduğu Tom Sawyer’in Ma­ biliriz. Aşırı derecede telaşlı birine “telaşe
ceraları ( The Adventures o f Tom Sawyer ; müdürü” ya da “telaşeci” , çok iyimser ve
1876) adlı kitabın yazan “Mark Twain” ola­ inanan birine “Hüsnü bey” diye takma ad
rak bilinir ve Mark Tvvain edebiyat tarihine veririz. Konuşurken belli bir sözcüğü fazla
geçmiş bir yazardır. Oysa Mark Tvvain’in ger­ kullanan kimseye kullandığı bu sözcüğü tak­
çek adı Samuel Langhorne Clemens’dir (bak. ma ad olarak uygun görürüz.
Twain , Mark ). Alis Harikalar Diyarında
(Alice's Adventures in Wonderland; 1865) TAKMA KOL VE BACAK. Hastalık ya da
adlı ünlü yapıtın yazarı “Lewis Carroll” di­ kaza sonucunda kolunu ya da bacağını yitiren
ye bilinir ama yazann gerçek adı Charles kişilere, bir ölçüde bu organın yerini tutabile­
Lutwidge Dodgson’dur (bak. CARROLL, Le- cek yapay kol ve bacaklar takılır. Eksik bir
wis). Görevi gereği kendi adıyla yazı yazması organın boşluğunu doldurmak ve görevlerini
sakıncalı olan kimseler de takma adla yazı ya­ yerine getirmek üzere tasarlanmış bütün ya­
zabilirler. pay organların tıp dilindeki genel adı “pro­
Takma ad konusunun batı edebiyatında tez” dir; örneğin takma kol ve bacaklara kol
oldukça ilginç bir serüveni vardır. 19. yüzyıl­ ya da bacak protezi, takma dişlere diş protezi,
da yayıncı ve okuyucular kadın yazarlan pek gözçukurunu dolduran, ama görme işlevini
önemsemiyor, bu nedenle de kadın yazarlar yerine getiremeyen cam gözlere de göz prote­
takma ad olarak erkek adlan kullanıyorlardı. zi denir.
Ünlü roman yazan George Eliot’ın asıl adı Günümüzde, kolunu ya da bacağını yitirmiş
Mary Anne Evans’tı. Charlotte, Emily ve kişiler bu organlanndan tümüyle yoksun kal­
Anne Bronte adlı üç kız kardeş başlangıçta mış sayılmazlar. Çünkü, bir yandan görünüm
gerçek adlannı gizleyerek Currer, Ellis ve Ac- ve işlerlik açısından gerçek organlara çok
ton Bell takma adlannı kullandılar (bak. benzeyen protezler üretilirken, bir yandan da
B r ö n t e K a r d e ş l e r ) . Bizim edebiyatımızda uzmanlar bu takma organların en verimli
da Peyami Safa, Nâzım Hikmet ve Attilâ İl­ biçimde kullanılabilmesi için kişileri eğitip
han takma ad kullanan yazarlardan bazdan­ destekleyerek sorunlarına yardımcı olurlar.
dır. Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kaba- Amaç, bu insanlann başkalarının yardımına
ağaçlı), Yaşar Kemal (Kemal Sadık Göğçeli), bağımlı olmadan yaşayabilmelerini sağla­
Cemal Süreya (Cemalettin Seber) ve Aziz Ne­ maktır.
sin (Mehmet Nusret) gibi yazarlarımız ün ka­
zandıktan bu takma adlanyla tanınırlar ve asıl Takma Kol ve Bacakların İlk Örnekleri
adlanyla hemen hemen hiç bilinmezler. Ampütasyon denen kol ya da bacak kesme
Takma ad yalnızca sanat dünyasına özgü ameliyatları bilinen en eski cerrahi teknikle­
değildir. Tarihte ve günlük yaşantımızda da rinden biridir ve başlangıcı tarihöncesi çağlara
takma adlarla karşılaşabiliriz. Bir kişinin ruh­ kadar uzanır. Kesilen bu organların yerine
sal ya da bedensel bir özelliği göz önünde takma kol ya da bacak yerleştirme düşüncesi­
tutularak o kişiye takma bir ad uygun görüle- nin ilk kez ne zaman ve nerede uygulandığı
' bilir. Burada söz konusu olan, bu takma adın bilinmiyor. Ama, İÖ 1500’lerde yazılmış
başkalan tarafından takılmış, uygun görülmüş Sanskrit ilahiler derlemesi Rigveda , bu uygu­
olmasıdır. Böylesi takma adlara “lakap” den­ lamadan söz eden en eski kaynak olarak
diği gibi “san” ya da “unvan” da denir. Ti­ gösterilir. Bulunan en eski örnek ise İÖ
306 TAKMA KOL VE BACAK

yaklaşık 300 yılından kalma bir takma bacak­ biliminin doğuşunu, 16. yüzyılın büyük Fran­
tır. Romalılar’ın yaptığı bu bacak tahtadandı sız askeri cerrahı Ambroise Pare’ye borçlu­
ve üstünde tunç çivilerle çakılmış tunçtan yuz. Savaş yaralarının tedavisi ve ameliyatı
çemberler vardı. konusunda yeni teknikler geliştiren Pare’nin
Ortaçağda da bütün takma bacaklar tahta­ en büyük katkısı, iyileşme umudu olmayan
dan yapıldı. Bugün neredeyse korsanların kol ve bacakları en uygun biçimde kesmek
simgesi sayılan bu tahta bacaklar şövalyeler olmuştur. Ondan önceki cerrahlar, kanamayı
için yapıldığında değerli zırhlarla kaplanıyor durdurmak için ameliyat yerini kızgın demirle
James Stevenson!Science Photo Library
dağlıyorlardı. Pare ise o bölgedeki atardamar­
ları bağlayarak, kesilen organın yerine sonra­
dan kol ya da bacak protezlerinin başarıyla
uygulanmasını sağladı. Ayrıca, cephede bu­
lunmadığı zamanlar, ülkenin en usta teknis­
yenlerine hastaları için takma kol ve bacaklar
yaptırarak bu alandaki gelişmelere öncülük
etti.

Çağdaş Protezler
Tıp araştırmacıları ve biyomühendisler (bak.
B İ y o m ü HENDİSLİk ) sürekli çalışarak her gün
daha gelişmiş yapay kol ve bacaklar üretiyor­
lar. Günümüzde, bacağı kasığının hemen
altından kesilmiş kişiler bile özenle tasarlan­
mış bir bacak proteziyle fazla yorulmadan ve
düşme tehlikesi olmadan normal bir hızla
yürüyebilirler. Kol ve el protezleriyle ise, ata
binip araba kullanmaya varıncaya kadar pek
çok iş başarılabilir.
Protezlerin tasarımı her şeyden önce iskelet
yapısının ayrıntılı olarak araştırılmasına daya­
nır. Yürümek, merkez sinir sisteminin deneti­
miyle ve kasların yardımıyla uzun kemiklerin
eklemler çevresinde dönmesine dayanan kar­
maşık bir eylemdir. (Ayrıca bak. İSKELET.)
Bugün takma bacaklarda uzun kemiklerin
yerine, çok hafif ve son derece dayanıklı bir
madde olan karbon liflerinden yapılmış boru­
Çok h a fif ve dayanıklı m ad d e le rd e n ya p ılm ış, üzeri
canlı deri g ö rü n ü m ü n d e k i siliko n la kaplanm ış lar kullanılır. Ayak bileğindeki eklemler ise,
çağdaş b ir takm a bacak. jet uçaklarının yapımında kullanılan çok hafif
ve dayanıklı alüminyum alaşımlarından yapı­
lır; eklemin hareketleri de sağlam lastik ipler­
ve genellikle yalnızca ata binerken kullanılı­ le denetlenir. Ayak protezleri, plastik bir
yordu; çünkü bir insanın taşıyamayacağı ka­ madde olan sert poliüretan köpüğünden bi­
dar ağırdı. Gene bu dönemde, korsanların çimlendirilip arasına destek olarak sağlam
kullandıkları ucu kancalı tahta kollar ve karbon lifleri yerleştirilir. Poliüretan köpüğü,
askerlerin kılıç ya da mızrak tutmasına bile standart ayakkabı ölçülerinde yapılmış ayak
olanak veren oldukça gelişmiş takma kollar kalıplarına dökülür ve parmakların biçimine
ve eller de yapıldı. varıncaya kadar bütün organa doğal bir görü­
Gelişmiş protezlerin tasarımını, yapımını nüm verilir.
ve uygulanmasını konu alan çağdaş protez Diz eklemi, eğilip bükülmeden insanın tüm
TAKSİDERMİ 307

ağırlığını taşıyabilecek kadar sağlam olmalı­ karmaşık bir uğraştır. Hayvan derisinin bozu­
dır. Bu protezlere, dizin dönmesini ve baca­ lup çürümesini önlemek amacıyla gerekli
ğın doğal biçimde hareket etmesini sağlayan işlemleri yapabilmek ve gerçeğe uygun bir
bir düzenek eklenir. Eklemin çevresi de, model hazırlayabilmek için kimya, anatomi
gerçek organın yapısına tümüyle uygun ola­ ve heykelcilik bilgisi gereklidir (bak. ANATOMİ;
rak biçimlendirilmiş çok yumuşak ve esnek H e y k e l ) . Taksidermi aynı zamanda sabır ve
bir plastik köpükle sarılır. En sonunda baca­ dikkat isteyen bir iştir. İşlem sırasında filmler­
ğın tümü, canlı deriye çok benzeyen ve suyu den, fotoğraflardan ve resimlerden de yarar­
ya da başka maddeleri geçirmeyen silikon bir lanılır. Bir başka deyişle hayvanın gözleri,
kılıfla kaplanır. ayaklan, bacakları, gagası ya da derisinin
Takma kolların yapımı da hemen hemen hayvan canlıyken nasıl olduğu bu fotoğraflara
aynıdır. “Estetik kol” denen kol protezlerinin ve resimlere bakarak saptanır. Bu ön çalışma
görünümü, gerçek organa neredeyse ayırt derinin bir süre sonra çürüyüp bozulmaması,
edilemeyecek kadar benzer. Bu protezlerde canlılığını ve rengini yitirmemesi için uygula­
dirsek, bilek ve parmak eklemlerinin hareket­ nacak kimyasal işlemler açısından son dere­
leri, pille çalışan çok küçük elektrik motorla­ ce önemlidir. Goril ya da aslan gibi büyük
rıyla sağlanır. Omuzdaki ya da kolun sağlam boyutlu memelilere uygulanan işlemlerin ay­
bölümlerindeki kasların kasılmasıyla oluşan nısı küçük memelilere ya da kuşlara da uygu­
çok hafif elektrik sinyalleri elektronik alıcılar­ lanır.
la alınır, özel yükselteçlerle güçlendirilir ve Taksidermide önce resim ve fotoğraflardan
hem bileğin, hem parmakların hareketlerini yararlanarak bir model hazırlanır. Hayvanın
denetleyen küçük servomotorlara gönderilir. derisi ya da tüyleri temizlenir ve koruyucu
Takma kolun sahibi, belirli kaslarını hareket kimyasal maddelerden geçirilir. Metal, plas­
ettirerek parmaklarının kavrama gücünü ve tik ya da tahta gibi dayanıklı gereçlerle
hızını denetleyebilir. Bu yeni koluna alıştığın­ modele uygun bir iskelet (armatür) hazırlanır.
da, bir bardağa su doldurmak gibi el becerisi Kafa bölümünün gerçeğe uygun olması için
gerektiren işleri bile yapabilecek kadar usta­ gerçek bir kafatası kullanılır. Armatürün ve
laşır. kafatasının üzeri mum, kil, plastik köpüğü,
Takma kolların başka bir türü olan “iş reçine ya da alçıyla kaplanarak bir kalıp hazır­
protezleri” çok güçlüdür ve özellikle ağır lanır. İşlemden geçirilmiş deri bu kalıbın üze­
işleri yapmak için tasarlanmıştır. Ucuna çe­ rine düzgün biçimde geçirilir. Gerçeğe uygun
kiç, tornavida ve kanca gibi çeşitli araçlar olarak mum ya da alçıdan hazırlanmış bir yüz»
takılabilen bu kolların hareketi öbür omzun maskesi kafatasının üzerine yerleştirilir. Plas­
kaslarıyla denetlenir. Sırtın üstünden geçip tik, cam ve kıl gibi gereçlerle son ayrıntılar
takma kola ulaşan çelik bir kablo, öbür eklenip düzeltmeler yapıldıktan sonra model
omzun hareketlerini bu proteze iletir ve ko­ tamamlanmış olur. Bu uzun ve zahmetli işle­
lun daha büyük bir kuvvet uygulamasını sağ­ min sonunda hazırlanan modeller gerçekten
lar. de tıpkı canlı bir hayvana benzer. Bazen mo­
del, hayvanın doğal çevresine benzetilerek
TAKSİDERMİ, özel tekniklerle ve işlemlerle hazırlanan yapay bir dekorda sergilenir.
hazırlanmış derilerle hayvanların canlı yaşam- Bu, modele daha gerçekçi bir görünüm ka-
dakine benzer modellerini yaratma işidir. zandınr.
Taksidermi, kuşlar ve memeli hayvanlar ya­ Balıklara uygulanan işlem, pullannın renk­
nında sürüngenler, amfibyumlar ve balıklara leri çabuk solduğu için daha aynntılı bir çalış­
da uygulanır. Taksidermi sözcüğü Yunanca ma gerektirir. Önce reçine ya da alçıdan, hay­
taksi (düzenlemek) ve derma (deri) sözcükle- vanın gerçek boyutlanna uygun bir döküm
’rinden türetilmiştir. hazırlanır. Bunun üzerine gerçek kuyruk yüz­
Taksidermi sanılanın aksine, eskiden yapıl­ geçleri ve camdan yapılmış gözler yerleştirilir.
dığı gibi hayvan gövdesinin basitçe doldurul­ Gerçeğine uygun renklerle boyanarak işlem
ması işlemi değil, bilgi ve beceri isteyen tamamlanır.
308 TAKSİDERMİ

Londra Doğa Tarihi Müzesi'nde, Londra


Hayvanat Bahçesi'nde yaşamış olan ..Guy
adlı g o rilin m odelinin hazırlanması. Önce
hayvanın iskeleti dikkatle inceleniyor (1),
sonra tahta ve tel kullanılarak b ir arm atü r
( iskelet) hazırlanıyor (2, 3) ve bu arm atür
kullanılarak hayvanın gerçek boyutlarına
uygun, kilden bir m odeli yapılıyor (4). Fo­
toğrafların yardım ıyla hayvanın yüzünün
balm um undan maskesi hazırlanıyor (5). Kil
model kullanılarak hazırlanan cam yünün-
den kalıp (6) yardım ıyla poliüretan m odel
dökülüyor. Bu m odelin üzerine deri geçiri­
lerek d ik iliy o r (7) ve yüz maskesi yerine
yerle ştiriliyo r (8). Boyayla son düzeltm eleri
yapılan model (9), g o rilin doğal duruşuna
göre yerleştirilerek sergilenm eye hazır hale
g e tiriliy o r (10). Arthur Hayward/ARDEA
TAKVİM 309

Günümüzde birçok müzede taksidermi işle­ mini gözlemleyerek belirlerdi; ama aynı za­
miyle yaratılmış hayvan modelleri sergilen­ manda, tohum ekme ve ekinleri biçme zama­
mektedir. nını tam olarak kestirebilmek için, düzenli
aralıklarla görünen ve gözden kaybolan belir­
TAKVİM. Çok eskiçağlardan beri insanlar gin bazı yıldızları ve takımyıldızlan da göz­
gerek toplumsal yaşamlarının düzeni açısın­ lemlemeye başlamışlardı.
dan, gerek dinsel nedenlerle uzun ölçekli Yıl uzunluğuna ilişkin oldukça doğru ilk
zaman ölçümlerine gereksinim duymuştur. ölçümü İÖ 4200 dolaylannda Eski Mısırlılar
İşte, zamanın gün, ay, yıl gibi uzun süreli gerçekleştirdiler. Mısırlılar için büyük önem
dönemlere bölünmesine dayalı olarak gelişti­ taşıyan Nil Irmağı her yıl hemen hemen ay­
rilen takvimler de bu gereksinim sonucunda nı zamanda taşıyordu. Mısırlı rahipler, her
ortaya çıkmıştır. Eski insanlar ilk takvimleri, yıl taşkın zamanında Akyıldız’ın (Sirius) G ü­
herkesin görebileceği en düzenli iki doğal neş doğmadan hemen önce doğduğunu belir­
olay olan Güneş’in ve Ay’ın hareketlerine lemişlerdi. Rahipler bu olaya yeniden tanık
dayandırmışlardı. Bu iki gökcisminin hareket­ oluncaya kadar geçen günleri saydılar ve
leri, en basit üç zaman dilimi olan gün, ay ve böylece 365 sayısını buldular. Bunu yıl uzun­
yılı belirler (bak. AY; GÜNDÜZ VE GECE; Y il). luğu olarak kabul ettiler ve 30’ar günlük 12
Eskiden insanlar Güneş’in Dünya’nm çev­ aya böldüler, kalan beş günü de yılın sonuna
resinde dolandığını sanırlardı, ama bugün bıraktılar.
durumun bunun tam tersi olduğunu biliyoruz. Mısır takvimi, yıl uzunluğu her zaman aynı
Dünya kendi ekseni çevresinde bir tam dönüş olan ilk takvimdir. Babilliler’in de İÖ 3000-
yaptığında, Güneş Dünya’nm çevresinde bir 2000 arasında geliştirdikleri bir takvimleri
tam dolanım yapmış gibi görünür. Gün, vardı; ama onlar Ay’ın evrelerini dikkate
Güneş’in görünürdeki bu hareketinin bir tam almış ve yılı 29 ya da 30’ar günlük 12 aya
çevrimini tamamlayabilmesi, yani Dünya’nm bölmüşlerdi. Ama bu Ay takvimindeki bir
kendi ekseni çevresinde bir tam dönüş yapa­ yılın uzunluğu yalnızca 354 gün olduğu için
bilmesi için geçen süredir ve 24 saatin biraz Güneş yılından daha kısaydı ve bu nedenle de
altındadır. Bir zaman dilimi olarak ay adı, Babil takvimine göre ilkbahar çoğu kez Gü­
Dünya’nm uydusu olan Ay’dan gelir; bu neş yılının kışına, yani gerçek kışa rastlıyor­
zaman diliminin uzunluğu, bir yeniay evresin­ du. Böyle bir durum ortaya çıktığında, takvim
den öbür yeniay evresine kadar geçen süreye ile mevsimler arasında yeniden uyum sağlaya­
eşittir ve yaklaşık 29Vz gündür. Yıl ise, bilmek için o yıla fazladan bir ay eklenirdi.
Dünya’nm Güneş’in çevresindeki dolanım Bu takvim İÖ 1000 dolaylannda Asurlular
süresidir ve 365 gün 5 saat 48 dakika 46 ve Babil Sürgünü’nden döndükten sonra Ya-
saniyeye eşittir. Ay’ın evrelerine dayalı hudiler tarafından da kullanıldı. Yahudiler
olan takvimlere Ay takvimi, Güneş’in görü­ bugün de aynı tür bir takvimden yararlan­
nürdeki hareketine dayalı olan takvimlere ise maktadırlar; Hamursuz Bayramı’m gerçek
Güneş takvimi denir. Ay takvimindeki aylar zamanında kutlayabilmek için, yeni yıllannı
kavuşum ayı ya da kameri ay, Güneş takvi­ hep eylül ya da ekimde başlatırlar.
mindeki yıllar ise Güneş yılı olarak adlandı­ Eski Yunanlılar çok çeşitli takvimler geliş­
rılır. tirmişlerdir. Bu takvimler genel olarak A y’ın
Bu zaman uzunlukları arasındaki ilişkiler evrelerine dayandmlmıştı ve bir yıl 12 aya
tamsayılarla ifade edilemez, aynca ayların bölünmüş 354 günden oluşuyordu. Yunanlılar
uzunluklan toplandığında bir yılın uzunluğu­ kendi Ay takvimleri ile yaklaşık 365 günlük
na eşit olmaz; bu nedenlerden dolayı sık sık Güneş takvimi arasında uyum sağlayabilmek
düzeltme gerektirmeyecek bir takvim gelişti- için bir yıl bekler ve bunu izleyen yıla
rilinceye kadar yüzyıllar geçmiştir. Aslında bu fazladan bir ay eklerdi. Ama gene de onlann
tür bir takvimin geliştirilmesi gereği binlerce toplam 737 günlük iki yıllan, Güneş takvimin­
yıl öncesinde anlaşılmıştı. Eski zamanlarda deki iki yıldan yedi gün daha uzun olur ve
insanlar yılın uzunluğunu mevsimlerin değişi­ takvimleri hep böyle yanlış giderdi. Bazı
310 TAKVİM

1 2 3 4 5 6 7
Pazartesi 1 Salı 1 Çarşam ba 1 Perşembe 1 Cuma 1 Cumartesi 1 PA Z A R 1
Salı 2 Çarşamba 2 Perşembe 2 Cuma 2 Cumartesi 2 PA Z A R 2 Pazartesi 2
Ç arşam ba 3 Perşembe 3 Cuma 3 Cum artesi 3 PA Z A R 3 Pazartesi 3 Salı 3
Perşem be 4 Cuma 4 Cumartesi 4 PA Z A R 4 Pazartesi 4 Salı 4 Çarşam ba 4
Cuma 5 Cumartesi 5 PA Z A R 5 Pazartesi 5 Salı 5 Çarşamba 5 Perşembe 5
Cum artesi 6 PA Z A R 6 Pazartesi 6 Salı 6 Çarşamba 6 Perşembe 6 Cuma 6
PA Z A R 7 Pazartesi 7 Salı 7 Çarşam ba 7 Perşembe 7 Cuma 7 Cumartesi 7
Pazartesi 8 Salı 8 Çarşamba 8 Perşem be 8 Cuma 8 Cumartesi 8 PA Z A R 8
Salı 9 Çarşamba 9 Perşembe 9 Cuma 9 Cumartesi 9 PA Z A R 9 Pazartesi 9
Ç arşam ba 10 Perşembe 10 Cuma 10 Cumartesi 10 PA Z A R 10 Pazartesi 10 Salı 10
Perşem be 11 Cuma 11 Cumartesi 11 PA Z A R 11 Pazartesi 11 Salı 11 Çarşam ba 11
Cuma 12 Cumartesi 12 PA Z A R 12 Pazartesi 12 Salı 12 Çarşam ba 12 Perşembe 12
Cum artesi 13 PA Z A R 13 Pazartesi 13 Salı 13 Çarşam ba 13 Perşembe 13 Cuma 13
PA ZAR 14 Pazartesi 14 Salı 14 Ç arşam ba 14 Perşembe 14 Cuma 14 Cumartesi 14
Pazartesi 15 Salı 15 Çarşam ba 15 Perşembe 15 Cuma 15 Cumartesi 15 PA Z A R 15
Salı 16 Çarşam ba 16 Perşembe 16 Cuma 16 Cumartesi 16 PA Z A R 16 Pazartesi 16
Ç arşam ba 17 Perşembe 17 Cuma 17 Cumartesi 17 PA Z A R 17 Pazartesi 17 Salı 17
Perşem be 18 Cuma 18 Cumartesi 18 PA Z A R 18 Pazartesi 18 Salı 18 Çarşamba 18
Cuma 19 Cumartesi 19 PA Z A R 19 Pazartesi 19 Salı 19 Çarşam ba 19 Perşembe 19
Cum artesi 20 PA Z A R 20 Pazartesi 20 Salı 20 Çarşam ba 20 Perşembe 20 Cuma 20
PA ZAR 21 Pazartesi 21 Salı 21 Çarşam ba 21 Perşembe 21 Cuma 21 Cumartesi 21
Pazartesi 22 Salı 22 Çarşam ba 22 Perşembe 22 Cuma 22 Cumartesi 22 PA Z A R 22
Salı 23 Çarşam ba 23 Perşembe 23 Cuma 23 Cumartesi 23 PA Z A R 23 Pazartesi 23
Çarşam ba 24 Perşembe 24 Cuma 24 Cumartesi 24 PA Z A R 24 Pazartesi 24 Salı 24
Perşem be 25 Cuma 25 Cumartesi 25 PA Z A R 25 Pazartesi 25 Salı 25 Çarşam ba 25
Cuma 26 Cumartesi 26 PA Z A R 26 Pazartesi 26 Salı 26 Çarşamba 26 Perşembe 26
Cum artesi 27 PA Z A R 27 Pazartesi 27 Salı 27 Çarşam ba 27 Perşembe 27 Cuma 27
PA Z A R 28 Pazartesi 28 Salı 28 Çarşam ba 28 Perşembe 28 Cuma 28 Cumartesi 28
Pazartesi 29 Salı 29 Çarşamba 29 Perşem be 29 Cuma 29 Cumartesi 29 PA Z A R 29
Salı 30 Çarşamba 30 Perşembe 30 Cuma 30 Cumartesi 30 PA Z A R 30 Pazartesi 30
Ç arşam ba 31 Perşembe 31 Cuma 31 Cumartesi 31 PA Z A R 31 Pazartesi 31 Salı 31

Bu sayfada yer alan sürekli takvim , 1753 ile 2030 yılları arasındaki
herhangi b ir tarihin hangi güne ge ld iğ in i bulm aya yarar.
İnsan A y'a ilk kez 20 Tem m uz 1969'da ayak bastı. Bunun hangi gün
1753’te n 2030’a K A D A R Y IL L A R olduğunu bulm ak için:
1786g 1821a 1856k 1891d 1926e 1961g 1996h (1) Aşağıda soldaki çizelgede 1969'u bulun; bu sayının yanında bir
1787a 1822b 1857d 1892n 1927f 1962a 1997c c h a rf i oldu ğun u göreceksiniz. (2) Aşağıda sağdaki çizelgede c
1753a 1788k 1823c 1858e 1893g 1928q 1963b 1998d satırını bulun ve bunun tem m uz sütunuyla kesiştiği noktadaki sayıyı
1754b 1789d 1824m 1859f 1894a 1929b 19641 1999e okuyun. Bu sayı 2'dir. (3) Yukarıdaki çizelgede 2 sütununu bulun ve
1755c 1790e 1825f 1860q 1895b 1930c 1965e 2000p bu sütunda 20 rakamının yanındaki günün adını okuyun. A radığınız
gün "pazar"dır.
1756m 1791 f 1826g 1861b 18961 193 d 1966f 2001a
1757f 1792q 1827a 1862c 1897e 1932n 1967g 2002b
Ağus.
O cak

A rlk.
Ekim
May.

Tem .
M art

Haz.
Şub.

Kas.
1758g 1793b 1828k 1863d 1898f 1933g 1968h 2003c
Nis.

1759a 1794c 1829d 1864n 1899g 1934a 1969c 2004m PJ


1760k 1795d 1830e 1865g 1900a 1935b 1970d 2005f
a 1 4 4 7 2 5 7 3 6 1 4 6
1761 d 1796n 183 f 1866a 1901b 19361 1971e 2006g
1762e 1797g 1832q 1867b 1902c 1937e 1972p 2007a b 2 5 5 1 3 6 1 4 7 2 5 7
1763f 1798a 1833b 18681 1903d 1938f 1973a 2008k
1764q 1799b 1834c 1869e 1904n 1939g 1974b 2009d c 3 6 6 2 4 7 2 5 1 3 6 1
1765b 1800c 1835d 1870f 1905g 1940h 1975c 2010e

1766c 1801 d 1836n 1871 g 1906a 1941c 1976m 201 l f d 4 7 7 3 5 1 3 6 2 4 7 2


1767d 1802e 1837g 1872h 1907b 1942d 1977f 2012q
1768n 1803f 1838a 1873c 19081 1943e .1978* 2013b e 5 1 1 4 6 2 4 7 3 5 1 3
1769g 1804q 1839b 1874d 1909e 1944p 1979a 2014c
1770a 1805b 18401 1875e 1910f 1945a 1980k 2015d f 6 2 2 5 7 3 ; 5 1 4 6 2 4
1771b 1806c 1841e 1876p 191 lg 1946b 1981 d 2016n
S 7 3 3 6 1 4 6 2 5 7 3 5
17721 1807d 1842f 1877a 1912h 1947c 1982e 2017g
1773e 1808n 1843g 1878b 1913c 1948m 1983f 2018a
1774f 1809g 1844h 1879c 1914d 1949f 1984q 2019b h 1 4 5 1 3 6 1 4 7 2 5 7
1775g 1810a 1845c 1880m 1915 e 1950g 1985b 20201
k 2 5 6 2 4 7 2 5 1 3 6 1
1776h 1811b 1846d 1881 f 1916p 1951a 1986c 2021e
1777c 18121 1847e 1882g 1917a 1952k 1987d 2022f 1 3 6 7 3 5 1 3 6 2 4 7 2
1778d 1813e 1848p 1883a 1918b 1953d 1988n 2023g
1779e 1814f 1849a 1884k 1919c 1954e 1989g 2024h m 4 7 1 4 6 2 4 7 3 5 1 3
1780p 1815g 1850b 1885d 1920m 1955f 1990a 2025c

1781a 1816h 1851c 1886e 1921 f 1956q 1991b 2026d n 5 1 2 5 7 3 5 1 4 6 2 4


1782b 1817c 1852m 1887f 1922g 1957b 19921 2027e
1783c 18l8d 1853f 1888q 1923a 1958c 1993e 2028p P 6 2 3 6 1 4 6 2 5 7 3 5
1784m 1819e 1854g 1889b 1924k 1959d 1994f 2029a
1785f 1820p 1855a 1890c 1925d 1960n 1995g 2030b 7 3 4 7 7
q 2 5 3 6 1 4 6
TAKVİM 311

Yunan kentlerinde ise, Güneş yılıyla uyumlu lanan Hindu takvimi Ay’ın evrelerini temel
olsun diye takvimlere rasgele aylar ve günler alırdı. 12 aya bölünen 354 günlük Hindu
eklenir ya da çıkartılırdı. takvim yılı ile Güneş yılı arasında uyum
Çin takvimi son derece karmaşıktı; gökci­ sağlamak için her 30 ayda bir takvime fazla­
simlerinin hareketine dayalı olan bu takvim, dan bir ay eklenirdi; ama hata gene de tam
her biri 29 ya da 30 günlük 12 ya da 13 aydan olarak düzeltilmiş olmazdı.
oluşuyordu. Çinliler geleneksel olarak, yılları
sırasıyla 12 hayvanın adıyla adlandırmışlardır. Jülyen Takvim
Bunlar fare, öküz, kaplan, tavşan, ejderha, Bugün kullanmakta olduğumuz takvim, Jül
yılan, at, koyun, maymun, kuş, köpek ve Sezar’m düzenlemiş olduğu Roma takvimine
domuzdur. 1991’de başlayan Çin yılı, Koyun dayanır ve Jülyen takvim olarak adlandınlır.
Yılı’dır. Jülyen takvim yürürlüğe girmeden önce Ro­
Zaman, yıldan çok daha uzun dilimlere de malılar yalnızca 10 aya bölünmüş toplam 304
bölünebilir. Yıllar, ulusların tarihindeki belir­ günden oluşan bir takvim kullanıyorlardı.
li olayların zamanı başlangıç alınarak sayılabi­ Kral Numa Pompilius buna ianuarius (ocak)
lir. Hıristiyanlar Hz. İsa’nın doğumunu tari­ ve februarius (şubat) aylannı ekledi ve böyle­
hin en önemli olayı olarak kabul ettikleri için, ce toplam gün sayısı 355 oldu. Romalılar çift
tarihi “İsa’dan önce” ve “İsa’dan sonra”, sayılann ölümü, tek sayılann ise yaşamı
olarak ikiye ayırırlar. İsa’nın doğumundan temsil ettiğine inandıklan için, bütün aylann
önceki yıllar “İsa’dan önce” sözcükleriyle, 29 ya da 31 gün çekmesini kararlaştırmış,
İsa’nın doğumundan sonra gelen yıllar ise yalnızca şubatın 28 gün olmasına izin vermiş­
“İsa’dan sonra” sözcükleriyle nitelenir; ama lerdi. Roma yılının Güneş yılıyla uyumunu
genel olarak bu sözcüklerin yerine, kısaltma­ sağlamak için rahipler ve yöneticiler istedikle­
ları olan “İÖ ” ve “İS” kullanılır. Yılların bu ri zaman takvime fazladan aylar eklerdi.
yöntemle tarihlendirilmesi, İsa’nın yaşadığı Sonuç olarak takvim kısa bir süre içinde
dönemin üzerinden 500 yılı aşkın bir süre karmaşık bir hal almıştı.
geçtikten sonra, Dionysios Exiguus adındaki İÖ 46’da Sezar, Güneş yılının kesin uzunlu­
bir keşişin İsa’nın doğum tarihini hesaplama­ ğunun 365lA gün olduğuna ve takvimdeki yıl
sıyla başlamıştır. uzunluğunun da böyle olması gerektiğine
İsa’nın doğuşu Hıristiyanlar’ca kullanılan karar verdi. Sezar bu yeni takvimi yürürlüğe
tek başlangıç noktası olduğu için, İsa’dan koymadan önce, içinde bulunulan karmaşık
önceki yıllan geriye doğru saymak gerekir. durumu düzeltmek için İÖ 46 yılının 445 gün
Örneğin İngiltere’yi İÖ 54’te istila eden Jül olarak alınmasını emretti. Bu yüzden o yıl
Sezar İÖ 44’te öldürülmüştür. “karmaşa yılı” olarak anılır oldu. Sonraki
Romalılar, Hıristiyan takvimine göre İÖ yıllar 365 gün çekecek, arda kalan dörtte
753 dolaylanna rastlayan Roma’nm kuruluş birlik günleri tüketmek için de her dört yılda
yılını takvimlerinin başlangıç noktası olarak bir takvim yılı 366 gün olarak kabul edilecek­
almışlardı. ti; işte bu ek günün bulunduğu yıllar “artık-
Müslümanlar’ın kullandığı hicri takvim, yıl” olarak anılmaya başlandı.
Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye Sezar, beş ayın 30 gün, altı ay m 31 gün
göç ettiği “Hicret” yılından başlar; bu göç bu­ çekmesine ve şubat ayının normal yıllarda 29
gün kullanılan takvime göre İS 622’ye rastlar. gün, artıkyıllarda ise 30 gün olmasına karar
Yahudiler yıllarım, kutsal yazılarında belir­ verdi. Jül Sezar’m bu takvim reformundan
tilen dünyanın yaratılış tarihinden başlayarak sonra rahipler, şubata her dördüncü yılda
tarihlendirirler. Bu başlangıç tarihi, İÖ 3761 fazladan bir gün eklemek yerine, her üçüncü
yılının 7 Ekim Pazartesi gününe rastlar. Bu yılda bir gün ekleme hatasına düştüler. Bura­
nedenle Hıristiyanların takvimi İS 1968 yılını dan kaynaklanan birikmiş hataları Augustus
gösterirken, Yahudiler’in takviminde bu yıl Caesar düzeltti ve julius (temmuz) ayından
5729’du. sonra gelen ayın adının augustus (ağustos)
İÖ 1000’de Hindistan’da kullanılmaya baş­ olarak değiştirilmesini buyurdu. Bundan baş­
312 TAKVİM

ka, şubat ayından bir gün alındı ve ağustosa Yılbaşı


eklendi. Başka bir sorun yeni yılın başlayacağı günün
Bütün bu düzeltmelere karşın Jülyen tak­ saptanmasıydı. Eski Mısırlılar, Fenikeliler ve
vim yılı gene de Güneş yılından yaklaşık 11 Persler yıllarını, gündüz ve gecenin eşit uzun­
dakika daha uzundu; bu uzunluk tek bir yıl lukta olduğu güz ılımında (21 Eylül) başlatır­
için önemli değildi, ama yüzyıllar geçtikçe lardı. Eski Yunanlılar bir süre için yılbaşını,
dakikalar günleri buldu. gündüzün en kısa olduğu kış gündönümünde
(21 Aralık) kutladılar. Sezar yılın ilk gününü
Gregoryen Takvim 1 Ocak olarak değiştirinceye kadar Romalılar
16. yüzyıla gelindiğinde Jülyen takvimdeki da aynı şeyi yaptılar. İngiltere Kilisesi yılbaşı­
hata 10 güne çıkmıştı. Kutsal günlerin tarihi o nı 25 Aralık olarak kabul etti, ama devlet 1
kadar kaymıştı ki, Papa XIII. Gregorius 1582 Ocak’a bağlı kaldı. Avrupa’da Gregoryen
yılından 10 gün düşürülmesini emretti. G re­ takvim yılbaşını 1 Ocak olarak saptamıştı.
gorius aynca, gelecekteki takvim hatalarının 1753’te İngiltere ve A BD ’de hem kilise, hem
önüne geçmek için, 400’e tam olarak bölüne- de devlet, Gregoryen takvimi benimseyen
meyen yüzyıl başlannın (örneğin 1700, 1900) bütün ülkelerde olduğu gibi yeni yıllannı 1
hiçbir biçimde artıkyıl olmaması kuralını koy­ Ocak’ta başlatmayı kabullendiler ve bu bir
du. Bu yeni sistem Gregoryen takvim olarak daha hiç değişmedi.
adlandırılır.
Katolik ülkeler Gregoryen takvimi kısa Türkler'de Takvim
sürede, Protestan ülkeler ise biraz daha geç İslam öncesi dönemde Türkler Güneş yılma
kabul ettiler. İngiltere’de Jülyen takvim, ha­ dayalı, 12 ya da 60 yılda tamamlanıp yeniden
tanın 11 günü bulduğu 1752’ye kadar kullanıl­ başa dönen takvimler kullanıyorlardı. Bu
dı. O yıl, 2 Eylül’den sonraki günün 14 Eylül takvimlerde yıllar sayıyla değil, genellikle
olacağı ilan edildi ve bunun nedenini anlaya­ hayvan adlanyla belirtiliyordu. İslamiyeti ka­
madığı için yaşamından 11 günün çalındığını bul etmelerinden sonra Türkler arasında da
düşünen pek çok kişi sokaklara dökülerek, hicri takvim giderek yaygınlaştı. Ama Ay
“11 günümüzü geri verin” diye bağınp ça­ yılma dayalı hicri takvim (bir yılı 354 gün
ğırdı. kabul eden hicri-kameri takvim) yanında Gü­
İngiltere’nin Gregoryen takvime geçtiği dö­ neş yılına dayalı hicri-şemsi takvimin (bir yılı
nemde Amerika’da 13 kolonisi vardı; bu 365 gün kabul eden takvim) kullanıldığı dö­
yüzden buralarda da 1752’de Gregoryen tak­ nemler de oldu. Örneğin Büyük Selçuklu
vim kabul edildi. George Washington’m do­ Hükümdan Melikşah’ın (hükümdarlığı 1072-
ğum günü 1732’de yürürlükte olan Jülyen 92) kabul ettiği ve yılbaşı Nevruz (21 Mart)
takvime göre 11 Şubat’tı, ama Gregoryen olan Takvim-i Celali bugün de İran’da ve
takvim kabul edilince bu tarih 22 Şubat ol­ Afganistan’da kullanılmaktadır.
du. Bugün kullanılmakta olan resmi takvim Osmanlılar 17. yüzyıl sonlarına kadar yal­
Gregoryen takvim olduğu için Washing- nız hicri-kameri takvimi kullanmışlardı.
ton’ın doğum günü de 22 Şubat’ta kutlanmak­ 1678’de mali işler için uygulamaya konulan,
tadır. Jülyen takvime dayalı, yılbaşı 1 Mart olan
Bazı ülkeler ve kiliseler Gregoryen takvimi mali takvim (rumi takvim de denir) giderek
İngiltere’den de sonra kabul ettiler. Bu takvi­ yaygınlaştı. Tanzimat’la (1839) birlikte devle­
mi Bulgaristan 1916’da, SSCB 1918’de, Rum tin bütün kayıtlannda hicri-kameri takvim
Ortodoks Kilisesi 1924’te, Türkiye ise 1 Ocak yanında mali takvim de resmen uygulanmaya
1926’da benimsedi. (Türkiye’de Gregoryen başlandı. Ama iki takvim yılı arasındaki 11
takvime, miladi takvim denir.) Dinsel bay- günlük fark birçok kanşıklığa yol açtı. Bu
ramlann zamanını belirlemek için başka tak­ fark 1917’de bir yasayla ortadan kaldınldı. 1
vimlerden yararlanan bazı halk topluluklan Ocak 1926’da Türkiye’de de Gregoryen tak­
dışında bugün artık tüm dünyada Gregoryen vim uygulanmaya başlandıktan sonra mali
takvim kullanılmaktadır. yılbaşı 1 Haziran olarak kabul edildi. Çeşit­
TALAT PAŞA 313

li zorluklar yüzünden 1950’de başlangıcı


1 M art’a alman mali yıl, 1983’te genel takvim­
le birleştirildi ve 1 Ocak’ta başlaması karar­
laştırıldı.

TALAT PAŞA (1874-1921), Enver Paşa ve


Cemal Paşa ile birlikte II. Meşrutiyet döne­
minde (1908-18) Osmanlı Devleti’nin siyasal
yaşamında etkili olmuştur (bak. C e m a l P a ş a ;
E n v e r P a ş a ).
Asıl adı Mehmed Talat’tır. Edirne’de doğ­
du. İlköğrenimini Vize’de yaptı, Edirne As­
keri Rüştiyesi’ni (ortaokul) bitirdi. İki yıl
kadar Edirne’deki bir Musevi okuluna devam
etti. Bu okulda bir yıla yakın Türkçe öğret­
menliği yaptıktan sonra 1891’de Edirne Posta Anadolu Yayıncılık Arşivi
ve Telgraf İdaresi’nde kâtip olarak çalışmaya T alat Paşa, Enver ve Cem al paşalarla b irlik te II.
başladı. Bu arada II. Abdülhamid’in baskıcı M e ş ru tiy e t d ö n e m in d e O sm anlı D e v le ti'n in siyasal
yönetimine karşı mücadele eden Jön Türkler’ yaşa m ın da e tkili o lm u ş tu r.
in kurmuş olduğu gizli İttihad-ı Osmani Cemi­
yetine (1908’de İttihat ve Terakki adını aldı)
girdi. Jön Türkler’in yurtdışında bastırdıkla­ hat ve Terakki’nin genel merkez yönetiminde
rı gazete, dergi ve bildirileri dağıtma, cemi­ görev alarak siyasal partiye dönüşen cemiye­
yete yeni üyeler kazandırma gibi etkin­ tin ülke çapında örgütlenmesi işinde çalıştı.
likleri yüzünden kovuşturmaya uğradı ve 1909’da Hüseyin Hilmi Paşa hükümetinde ilk
1896’da tutuklanarak iki yılı aşkın süre Edirne kez dahiliye nazırı (içişleri bakanı) oldu.
Cezaevi’nde yattı. 1898’de üç yıl kalebentlik Ocak 1910’da İbrahim Hakkı Paşa’nm kurdu­
cezasına çarptırıldıysa da cezası II. Abdülha- ğu hükümette de aynı göreve getirildi, ama
mid’ce sürgüne çevrilerek Selanik’e gönderil­ muhalefetin yoğun eleştirileri üzerine Şubat
di. Bir süre Selanik-Manastır arasında gezici 1910’da istifa etti. Talat Bey iki yıllık bir
posta görevlisi olarak çalıştı. 1899’da Selanik aradan sonra Ocak 1912’de bu kez Said Paşa
Posta ve Telgraf İdaresi’nde kâtip oldu. hükümetinde posta ve telgraf nazırlığını üst­
1903’te de başkâtipliğe yükseldi. Bu dönemde lendi. Ardından da dahiliye nazırı vekili oldu.
de Jön Türkler’le ilişkisini sürdürdü. Selanik’ Muhalefetin gittikçe artan baskısı karşısında
te Jön Türk hareketine ilgi duyan asker ve İttihat ve Terakki iktidardan çekilme kararı
sivil aydınları gizli Osmanlı Hürriyet Cemiye­ alınca (Temmuz 1912) Talat Bey de nazırlık­
tin d e örgütlemeye çalıştı. Osmanlı Hürriyet tan ayrıldı. Bu arada parti genel merkezinde
Cemiyeti’nin 1907’de Paris’teki Terakki ve yapılan seçimle İttihat ve Terakki’nin genel
İttihat Cemiyeti ile birleşmesinde etkili rol başkan vekilliğine getirildi. Osmanlı Devleti’
oynadı. Gizli çalışmaları yüzünden 1907’de nin Ekim 1912’de başlayan I. Balkan Sava-
memurluktan çıkarılınca Selanik Özel Ticaret şı’nda ağır bir yenilgiye uğraması, Kâmil Paşa
Okulu’nun müdürlüğünü üstlendi. Bu yıllarda başkanlığındaki hükümetin de bu yenilgiyi
Rumeli’deki asker ve sivil aydınlar arasında belgeleyen Londra Konferansı kararlarını be­
gittikçe artan muhalefeti Terakki ve İttihat nimsemesi muhalefetteki İttihat ve Terakki’
Cemiyeti saflarında örgütlemek için yoğun nin sert tepkisine yol açtı. Enver Bey’in
çalışmalarda bulundu. (Paşa) önderliğindeki bir grup Babıâli’yi ba­
• Talat Bey, 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanın­ sarak hükümeti zorla istifa ettirdiler. Bir
dan sonra toplanan Meclis-i Mebusan’a Edir­ hükümet darbesi niteliğindeki bu olayı düzen­
ne temsilcisi olarak girdi. Meclis-i Mebusan’ın leyenler arasında Talat Bey de vardı.
başkan vekilliğine seçildi. Aynı zamanda İtti- Babıâli Baskını ile İttihat ve Terakki’nin
314 TALK

yönetime el koymasından sonra kurulan Mah- Cemal paşalarla birlikte bir denizaltıyla Kara­
mud Şevket Paşa hükümetinde görev alma­ deniz üzerinden Almanya’ya kaçan Talat
yan Talat Bey, Mahmud Şevket Paşa’nın 11 Paşa Berlin’e yerleşerek siyasal mücadelesini
Haziran 1913’te öldürülmesi üzerine sadra­ burada sürdürdü. Almanya’ya sığınan İttihat­
zam olan Said Halim Paşa hükümetinde çılarda İslam İhtilal Cemiyetleri İttihadı adlı
yeniden dahiliye nazırlığına getirildi. 1917’ye bir örgüt kurarak, özellikle Rusya’daki Türk-
kadar süren bu görevi sırasında Osmanlı ler’e yönelik propaganda ve örgütleme çalış-
Devleti I. Dünya Savaşı’na katıldı. Talat Bey malannda bulunduysa da pek başarılı ola­
savaş sırasında, özellikle Rusya’nın desteğiyle madı.
içte bir cephe oluşturarak Osmanlı ordusunu Talat Paşa 15 Mart 1921’de Berlin’de bir
arkadan vurmaya girişen Doğu Anadolu’daki Ermeni tarafından öldürüldü. Kemikleri
Ermeniler’e karşı zorunlu göç yasasının çıka­ 1943’te İstanbul’a getirilerek Hürriyet-i Ebe­
rılmasında önemli rol oynadı. Ermeniler’in diye Tepesi’nde toprağa verildi. II. Meşruti­
güvenlik açısından daha elverişli bölgelere yet yıllarını kapsayan anıları Talat Paşa’nın
yerleştirilmesini öngören bu yasanın uygulan­ Anıları (1986) adıyla, sürgün dönemini anlat­
ması sırasında meydana gelen olaylardan so­ tığı anılan ise Talat Paşa’nın Gurbet Hatırala­
rumlu tutulan Talat Bey, yurtdışmdaki Erm e­ rı (1983, 3 cilt) başlığıyla yayımlanmıştır.
ni propagandasının etkisiyle batı kamuoyunca
“bir numaralı Ermeni düşmanı” ilan edildi. TALK, kimyasal bileşimi magnezyum, silis­
Said Halim Paşa 3 Şubat 1917’de sadrazam­ yum, oksijen ve hidrojenden oluşan, kristal
lıktan istifa edince, İttihat ve Terakki yöneti­ yapılı ve oldukça yaygın bulunan bir mineral­
mince aday gösterilen Talat Bey, gelenek dir. Belirli özellikleri mikanınkine çok benzer
uyarınca “vezir” rütbesi verilerek sadrazamlı­ (bak. M Î k a ) . Mikada olduğu gibi, silisyum ve
ğa getirildi. Maliye ve dahiliye nazırlıklarını oksijen atomları yapraklı bir yapı ortaya
da üstlenen Talat Paşa, Osmanlı Devleti ile koyacak biçimde birbirine bağlanmıştır. Tal­
müttefiklerinin savaşı yitirmeye başladıkları kın birçok özelliği atomlarının bu yerleşim
bu dönemde iki kez Almanya’ya giderek eko­ düzeninden kaynaklanır. Örneğin, avuç için­
nomik ve mali yardım isteğinde bulunduysa de ovalandığında yüzeyindeki pulsu katman­
da olumlu sonuç elde edemedi. lar kolayca birbirinin üzerinden kayar. Bu
1917 Ekim Devrimi üzerine savaştan çeki­ nedenle talk, dokunulduğunda yağlıymış duy­
len Rusya ile Mart 1918’de Brest-Litovsk’ta gusu verir. Bilinen en yumuşak minerallerden
yapılan barış görüşmelerine Osmanlı baş de­ biri olan talk tırnakla çizilebilir.
legesi olarak katılan Talat Paşa, V. Meh­ Talk genellikle soluk yeşildir, ama duru
med’in (Reşad) ölmesi üzerine 4 Temmuz beyaz, gri, san ve koyu yeşil türlerine de
1918’de tahta çıkan Vahideddin (VI. Meh­ rastlanır. Bütün talk türleri doğada, birer
med) döneminde de sadrazamlığını sürdürdü. başkalaşım kayacı olan (bak. K a y a ç ) steatit
Ama 29 Eylül 1918’de Bulgaristan’ın savaştan ve sabuntaşı biçiminde bulunur.
çekilmesi, ardından da Almanya ile Avustur- Talkın ve talklı kay açların sanayide pek çok
ya-Macaristan’ın ateşkes istemeleri üzerine 8 kullanım alanı vardır. Talk,.ısıya karşı direnç­
Ekim l9 l8 ’de istifa etti. Yeni kurulan Ahmed li olduğundan ve elektriği iletmediğinden,
İzzet Paşa hükümeti 30 Ekim 1918’de Mon­ fınnlann kaplanmasında ve elektrik kablola-
dros Mütarekesi’ni imzalayarak Osmanlı nnın yalıtılmasında kullanılır. Toz haline geti­
Devleti’nin yenilgisini resmen kabul etti. İtti­ rilen beyaz talktan boyalarda, talk pudrasın­
hat ve Terakki de 1 Kasım’da son kongresini da, sabunlarda, seramik ürünlerinde, kozme­
yaparak dağılma karan aldı. Talat Paşa kong­ tik kremlerde ve dudak boyalannda yararla­
rede, savaş boyunca izlediği siyaseti anlatan nılır. Çatı kaplamalarında olduğu gibi, havaya
uzun bir konuşma yaptı. Aynca Ahmed İzzet karşı dayanıklı çimentoların yapımında talkın
Paşa’ya bir mektup göndererek, özgür bir renkli türleri kullanılır. Steatit pek çok aside
ortamda siyasal geçmişinden dolayı yargılan­ karşı dirençlidir; bu özelliği nedeniyle bloklar
ma isteğini belirtti. 1-2 Kasım gecesi Enver ve halinde kesilerek laboratuvar ve fabrikalarda-
TANBUR 315

başında alan Mişna , İbranice’de “yineleme


yoluyla öğrenme” anlamına gelir. Altı ana
bölümden oluşan Mişna9da günlük dualar,
dinlenme ve kutsal cumartesi, yani Şabat
gününe ilişkin düzenlemeler, ibadet günleri,
dinsel bayramlar, törenler, ayinler ve dinsel
yasakların yanı sıra Yahudiler’in günlük yaşa­
mını düzenleyen kurallar yer alır. Bunlar
arasında tarım ve ticarete, işçi-işveren ilişkile­
rine, nişan, evlenme, boşanma, nafaka ve
miras ile insanların ve evlerinin temizliğine
ilişkin dinsel kurallar sayılabilir. Mişna9da
ayrıca hırsızlık, tefecilik gibi suç oluşturan
davranışları, mahkemeleri ve tanıklığı düzen­
leyen yasalar da bulunur.
Filistin ve BabiFde Yahudi din bilginleri
Mişna9yı temel alarak, bu metinlere Gemara
adı verilen ayrıntılı açıklamalar ve yorumlar
eklediler. Böylece iki farklı Talmud oluştu.
Daha uzun ve kapsamlı olan Babil Talmudu
500 dolaylarında, Filistin’de hazırlanan Filis­
tin Talmudu9ndan 100 yıl sonra tamamlandı.
A v u s tra ly a 'd a k i bu taşocağında, ta lk m in e ra li içeren
kayaçlar ka m yo n la rla g e tirilir ve kırıcının silosuna Bir bölümü İbranice, bir bölümü ise Aramca
d ö külür. yazılı olan bu Talmud daha ayrıntılı bilgiler
içerdiği için daha fazla saygı gördü. H er iki
Talmud da Yahudi din bilginlerinin yasalara
ki lavaboların ve masa üstlüklerinin yapımın­ ilişkin son çözümlemelerinin yanında, Tevrat9
da kullanılır. Sabuntaşı binlerce yıldır oyma m yorumlarını, tartışmaları, efsaneleri ve
işleri ve vazo yapımında kullanılmaktadır. gözlemleri içerir.
A BD ’de Vermont’tan Georgia’ya kadar
uzanan Appalaş Dağları’nın çeşitli yerlerinde TANBUR ya da TAMBUR, sapındaki perde
ve ayrıca batı eyaletlerinden California, Was- bağları klasik Türk müziğinin ses sistemi
hington ve Texas’ta büyük talk çökelleri uyarınca düzenlendiğinden, bu müziğin sim­
vardır. Büyük talk çökellerinin bulunduğu gesi sayılabilecek telli ve mızraplı bir çalgıdır.
öbür ülkeler Çin, Fransa, İtalya, Avusturya, Tanbur çalana “tanburi” denir.
Norveç, Almanya, Hindistan, Japonya, SSCB Ahşap dilimlerin yan yana yapıştırılmasıyla
ve Kore Cumhuriyeti’dir. oluşturulan ve ortalama 35 cm çapında bir
yarımküre olan teknesi (gövdesi), ince bir
TALMUD, Museviler’in Kutsal Kitap’ı olan ladin ya da köknar levha olan göğüsle kapatı­
Tevrat9tan sonra ikinci önemli kitaptır (bak. lır. Yaklaşık 104 cm uzunluğundaki ince sap,
K u t s a l K it a p ; Y a h u d î l e r v e M u s e v î lik ) . İbra- güçlü bir takoz aracılığıyla gövdeye bağlanır.
nice’de “öğrenim” anlamına gelen Talmud , Burguluk gerçekte sapın bir uzantısıdır. Göv­
Yahudiler’in sözlü yasalarını bir araya topla­ denin kenarındaki tel takozundan çıkan her
yan Mişna ve bu yasalara ilişkin yorum ve tar­ tel, göğüse basan eşiğin üzerinden aşarak sap
tışmaları içeren Gemara adında iki ayn bö­ boyunca uzanır ve burgulukla sapı ayıran dip
lümden oluşur. eşikteki bir delikten geçerek belli bir sıraya
* Yahudi din bilginleri, yüzyıllardır uygula­ göre bir burguya sarılır. Sapın parmaklarla
nan sözlü Yahudi yasaları üzerinde 200 yıla perdelere basılan önyüzü düz, arkası yuvar­
yakın bir süre çalışarak Mişna adı verilen laktır. Bu yapısından ötürü U biçiminde bir
kitabı yazdılar. Son biçimini İS 3. yüzyılın kesit verir. Saptaki perdeler eskiden bağırsak
316 TANBUR

kirişten yapılırdı. Günümüzde, bir ikisi dışın­ gibi çeliktendir ve onlarla aynı sese akortla-
da bütün tanbur sanatçıları naylon iplikten nır. “Bam teli” de denen yedinci tel, üçüncü
perde bağlatmaktadır. ve dördüncü teller gibi pirinçtendir, ama
Perdelerin ortalama sayısı 50’dir. Böylece onlardan daha kalındır ve en alttaki tellerden
bir sekizliye ortalama 25 perde düşer. Ama, bir sekizli (oktav) daha pes olarak akortlanır.
başta Necdet Yaşar olmak üzere, perdeler Tanburun toplam ses alanı üç oktavı aşar.
konusunda titizlik gösteren tanbur sanatçıları Ama, bunun ancak 2,5 oktavı kullanılır.
perde sayısını 65’e kadar artırmışlardır. Tan- Tanbur, çoğunlukla bağadan yapılan, yaklaşık
burun tel sayısı ise yedidir. Alttan üste doğru, 12 cm uzunluğunda, 1 cm eninde ve 1-1,5 mm
birinci ve ikinci teller çalgının en çok kullanı­ kalınlığında bir mızrapla çalınır. Esnek olma­
lan telleridir ve aynı sese ya da başka türlü yan bu mızrabın iki ucu, farklı tınılar verecek
biçimde açılır. Sağ elin baş, işaret ve ortapar-
Metin A nd Arşivi
maklarıyla tutulan mızrap, tellere geniş yü­
züyle değil, diklemesine, dar yüzüyle vurulur.
Çalgının tok sesi biraz da mızrabının böyle
tutulmasındandır. Bilindiği kadarıyla çalgılar
arasında yalnız tanburun mızrabı böyle tutu­
lur ve vurulur.
Tanburi Cemil Bey’den (1871-1916) (bak.
T a n b ü Rİ C e m İ l B e y ) önce, tane tane mızrap
vurularak, hatta bir vuruşta bazen iki ya da
daha çok ses elde edilerek çalman tanbur,
onun katkısıyla, çalanın beceri ve yeteneğine
göre az çok değişmekle birlikte, hep bol
mızrap vuruşuyla çalınır olmuştur.
Mızrap yerine yayla çalman yaylı tanbur
da, Cemil Bey’in bir buluşudur. Mızraplı
tanburun bütün telleri tek düzlemde yer
alırken, yaylı tanburun en soldaki iki teli
yaklaşık 2 mm yüksektedir. Bu tür tanburda
mızrap yerine yay kullanıldığı için bazı deği­
şiklikler söz konusudur. Çalgının kullanılan
asıl tellerinin yeri değişmiştir; çünkü, çalgının
sapı yere paralel değil, dik olarak tutulur ve
gövde iki diz arasına yerleştirilir. Bu nedenle
de notaları elde etmek için kullanılan teller
sapın solunda yer almış olur. Bu da yayın
yalnızca bu iki tele değmesi içindir. Yüzyılın
S eyyid V e h b i'n in S u rn a m e 'sin d e n alınan L e vn i'n in başlarında, yaylı tanburun gövdesi mızraplı
bu m in y a tü rü n d e , III. A h m e d 'in şehzadelerinin
1720'deki sün ne t d ü ğ ü n ü n d e ta n b u r (önde), ney ve
tanburun gövdesi gibiydi. Daha doğrusu, ikisi
te f ça lan lar g ö rü lü y o r. arasındaki tek fark, mızraplı tanburun eşiği­
nin düz, yaylı tanburunkinin ise iki teli
yüksekte bırakacak biçimde yapılmış olmasıy­
söylersek, la notasına denk düşen “yegâh dı. Sonradan cümbüş gövdesine tanbur sapı
perdesi”ne akortlanır. Tanburun öbür telleri, takılarak yapılan yaylı tanbur, son 15-20 yılda
çalmış sırasında belli bir ahenk oluşturan kendine özgü bir yapıya kavuştu. Artık yaylı
tellerdir. Üçüncü ve dördüncü teller, çalına­ tanburun gövdesi ya ahşaptan ya da metalden
cak makamın karar sesine göre rast ya da yapılabiliyor. Ahşap gövde deri göğüslü ola­
dügâh perdelerine (re ya da mi) akortlanır. rak yapılıyor. Buna karşılık metalden yapılan
Beşinci ve altıncı teller, birinci ve ikinci teller gövde deri ya da kadife ile kaplanarak madeni
TANBURİ CEMİL BEY 317

tınısı giderilmeye çalışılıyor. Çoğunlukla bi­ tarihinde birden çok çalgıya bu derece ege­
rinci tip gövde yeğlenmektedir. men başka bir saz sanatçısı yoktur.
Tanbur çalışındaki şaşırtıcı hız, taksimlerin­
TANBURİ CEMİL BEY (1871-1916), Türk de, olgun bir istif içinde birbirine bağlanan
tanbur ve kemençe virtüözü ve bestecisidir. parlak ve melodik müzik cümleleriyle birleş­
Ünlü tanbur ve viyolonsel sanatçısı Mesut miştir. Gerek tanbur taksimlerinde, gerek
Cemil’in babasıdır (bak. MESUT CEM İL). kemençe, lavta ve viyolonsel taksimlerinde,
Ailesinde müzikle uğraşan, müziğe yakın bu türü, giriş, gelişme, meyan ve karar olmak
ilgi gösteren kimseler vardı. 10 yaşındayken
kendi kendine keman ve kanun çalmayı öğ­ İletişim Yayıncılık Arşivi
rendi. Daha sonra tanburla tanıştı ve kendini
bütünüyle bu çalgıya verdi. Kısa sürelerle,
çeşitli amatör ya da profesyonel müzikçiler-
den dersler almışsa da, kendi kendini yetiştir­
diği söylenebilir. İdadiyi (lise) bitirdikten
sonra bir yıl da Mülkiye Mektebi’nde (bugün
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakülte­
si) okudu. Öğrenimini yarıda bırakarak Hari­
ciye Nezareti’nde (Dışişleri Bakanlığı) me­
murluğa başladı. Bu yıllarda, alışılmadık bir
üslupla çalan bir tanburi olarak ilgi çekti. T a n b u rv e
kem ençe
Dönemin müzik otoritelerinden bazıları virtü ö zü ,
onun, tanburu ud gibi çaldığını, bunun tanbu- besteci T a n b u ri
ra uygun bir çalma biçimi olmadığını söylü­ C em il Bey.
yor, bazıları da onun bir virtüöz olduğunu
savunarak hayranlıklarını dile getiriyordu. üzere dört bölümlü olarak ele almıştır. H er
Tanburun dışında daha başka birçok çalgıya zaman büyük önem taşımış olan ve bir saz
ilgi duyan Cemil Bey, dönemin en büyük sanatçısının ustalığının ölçütü sayılan taksim
kemençecisi olan ve Vasilaki diye de tanınan türünün en güzel, en olgun örneklerini Cemil
Vasil Efendi’den kemençe öğrendi, kısa süre Bey vermiştir.
sonra da kemençeyi öğretmeninden daha Cemil Bey besteci olarak, az yapıt veren,
büyük bir ustalıkla çalmaya başladı. Lavta ve ama peşrev ve saz semaisi türlerinde, repertu­
viyolonseli de şaşırtıcı bir hünerle çalardı. arın belki de en değerli parçalarım bestelemiş
Yaklaşık 150 plağının 100’ünde, tanbur, ke­ bir sanatçıdır. Toplam 36 bestesi vardır.
mençe, lavta ve viyolonsel taksimi yer alır. Bunların sekizi peşrev, yedisi saz semaisi, üçü
Öbür plaklarında, bir ya da iki çalgı eşliğinde oyun havası, 16’sı şarkı ve ikisi ninnidir.
bir saz eseri (peşrev, saz semaisi ya da oyun Peşrev ve saz semailerinde Tanburi Büyük
havası) çalmış ya da bir hanendeye (ses Osman Bey’in etkisi görülmekle birlikte,
sanatçısı) eşlik etmiştir. Plakları sayesinde özellikle saz semailerinde ortaya koyduğu
ünü bütün İslam dünyasına yayılmıştır. ustalıklı bölümleriyle, müzik cümlelerinin da­
Cemil Bey saz sanatçısı (sazende) olarak, ha uzun ve sağlam oluşuyla ondan kesinlikle
geleneksel tanbur çalma üslubunun unutul­ ayrılır. Başlıca yapıtları Şedaraban Peşrev ve
masına yol açan, önceleri sapının çok uzun Saz Semaisi, Ferahfeza Peşrev ve Saz Semaisi ,
oluşu nedeniyle çok ağır tempoyla çalman bu Muhayyer Peşrev ve Saz Semaisi, Mahur
çalgıyı, neredeyse ud kadar kıvrak bir çalgı Peşrev , Kürdilihicazkâr Peşrev , Hicazkâr Saz
durumuna getiren; kemençeyi erişilmez bir Semaisi, Hüseyni Oyun Havası (“Çeçen Kı­
müzikaliteyle çalan; lavtayı bir ritim çalgısı zı”), Şehnaz Şarkı (“Feryad ki feryadıma
olmaktan kurtararak bir taksim çalgısı gibi imdad edecek yok”), Hüseyni Şarkı (“G ör­
kullanabilen; viyolonselle ilk kez çok başarılı mek ister gözlerim her dem seni”), Evç
taksimler yapan bir virtüözdür. Türk müzik Şarki*dır (“Nazirin yok senin ey mah yerde”).
318 TANCA

TANCA. Kuzeybatı Afrika’da, Cebelitarık İstanbul’da doğan ve babasını küçük yaşta


Boğazı’nın batısında kurulmuş çok eski bir yitiren Haldun Taner parasız yatılı olarak
kent olan Tanca, günümüzde Fas Krallığı’nm girdiği Galatasaray Lisesi’nde ilk ve ortaöğre­
aynı adlı ilinin merkezidir. İspanya kıyılarına nimini tamamladı. Yükseköğrenimi için dev­
yalnızca 27 km uzaklıkta bulunan kent, geniş let tarafından Almanya’ya gönderildi. Burada
bir körfeze bakan iki tepenin üzerine yayıl­ Heidelberg Üniversitesi’nde ekonomi ve siya­
mıştır. Limanın gerisinde, 15. yüzyıldan kal­ sal bilimler eğitimi görmeye başladı. Bu
ma surlarla çevrili eski kent yer alır. Eski sırada sağlığı bozularak vereme yakalanan
kentte kasba olarak bilinen bir kale, günü­ Haldun Taner yurda dönmek zorunda kaldı.
müzde Fas Sanatları Müzesi olan Sultan 1938-42 yılları arasında Erenköy Sanatoryu-
Sarayı ve Büyük Cami vardır. Avrupalı ve mu’nda güç bir tedavi dönemi geçirdi. Hasta­
A BD ’li turistlerin gözde dinlence yerlerinden lığı yenen Haldun Taner 1950’de İstanbul
olan Tanca’da kıvrılarak uzanan kumsallar bo­ Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölü-
yunca lüks oteller bulunmaktadır. Kent Fas’a mü’nü bitirdi. Aynı üniversitenin Sanat Tarihi
katılmadan önce Avrupalılar’ın oturduğu ma­ Bölümü’nde asistan olarak çalıştı. 1954’te bu
halleler güneye ve batıya doğru uzanırdı. görevinden ayrılarak Viyana’ya gitti. Burada
Başlangıçta bir Fenike ticaret merkezi, Max Reinhardt Tiyatro Akademisi’nde eğitim
sonra bir Kartaca limanı olan kent daha sonra gördü. Bu sırada Viyana tiyatrolarında reji
Roma İmparatorluğu’nun yönetimine girdi, asistanı ve Viyana Doğubilim Enstitüsü’nde
İS 42’de özgür kent ilan edilerek Roma eyalet Türkçe öğretmeni olarak çalıştı.
merkezlerinden biri oldu. 500 yıl süren Roma 1957’de yurda dönen Haldun Taner Tercü­
egemenliğinin ardından sırasıyla Vandallar’ man gazetesinde “Devekuşuna M ektuplar”
m, BizanslIlar’m ve Araplar’ın eline geçti. adıyla fıkralar yazmaya başladı. Bu arada
705’ten başlayarak 700 yıldan fazla bir süre Edebiyat Fakültesi’nde ve Gazetecilik Ensti­
A raplar’ın yönetiminde kalan ve sonraki 200 tüsü’nde (bugün İstanbul Üniversitesi Basın-
yılı İspanya ve Portekiz egemenliğinde geçi­ Yayın Yüksek Okulu) öğretim üyeliği de
ren Tanca, daha sonra kısa bir süre İngiliz yapmaktaydı. 1960’ta bir süre Tercüman ga­
yönetiminde kaldı ve 1684’te Fas sultanının zetesinin başyazarlığını yaptıysa da bir yıl
egemenliğine girdi. 19. yüzyıl boyunca Fas’ın sonra gazetecilikten ayrıldı. İstanbul Üniver­
diplomatik başkenti olan Tanca, 1923’te ulus­ sitesi Edebiyat Fakültesi’nde, Ankara Üni­
lararası bir kent yapılarak İngiltere, Fransa, versitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde
İspanya, Portekiz, İtalya, Belçika Hollanda ve özel LCC Tiyatro Okulu’nda ders veren
ve İsveç temsilcilerinden oluşan bir kurulun Haldun Taner 1976’da Milliyet gazetesinde
yönetimine bırakıldı. fıkra yazmaya başladı.
1956’da yeniden Fas Krallığı’na bağlanan Uzun süre kendisini yatağa bağlayan hastalı­
Tanca, önemli bir turizm ve ticaret merkezi­ ğı sırasında ilk yazı denemelerine girişerek
dir. Kentte dokumacılık ve balıkçılık da Ankara Radyosu’na küçük radyo oyunları
gelişmiştir. Tanca’da 1968’de Amerikan Üni­ göndermeye başladı. İlk öyküsü 1944’te
versitesi, 1971’de de Kuzey Afrika Üniversi­ “Haldun Yağcıoğlu” takma adıyla Yedigün
tesi kurulmuştur. Çeşitli Avrupa limanlanna dergisinde yayımlandı. 1948’de Cumhuriyet
kara ve demiryollarıyla bağlı olan Tanca’da gazetesinin açtığı Yunus Nadi Hikâye Yarış­
bir de uluslararası havalimanı vardır. masında “Necmiye’nin Hatırı” adlı öyküsüyle
Nüfusu 266.346’dır (1982). dördüncü oldu. Cumhuriyet gazetesinde ya­
yımladığı öykülerini 1949’da Yaşasın D em ok­
TANER, Haldun (1915-1986). Toplumun bo­ rasi adını verdiği yapıtında topladı. 1953’te bir
zuk ve düzensiz yanlarını kişilerden hareketle yabancı gazetenin düzenlediği uluslararası ya­
yansıtan öykü ve oyunlarıyla tanınan Haldun rışmada Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu adlı
Taner kendine özgü bir gülmece anlayışı geliş­ öyküsüyle Türkiye birincisi oldu. Aynı yıllar­
tirmiş, ülkemizde epik türün ve kabare tiyatro­ da, arkadaşlarıyla birlikte çıkardıkları Küçük
sunun yerleşmesine öncülük etmiştir. Dergi tarafından düzenlenen edebiyat mati-
TANER 319

Haldun Taner edebiyatın toplum sorunla­


rıyla ilgilenmesi gerektiğini, toplum sorunla­
rıyla ilgilenmeyen yapıtların eksik ve güdük
kalacağını öne sürüyordu. Ona göre bir öykü
toplumun, çevremizin bütün tiplerinin kalıbı­
na girebilmeli, onları kendi ağızları ve düşü­
nüş biçimleriyle konuşturabilmeli, günün so­
runlarını ele almalı, toplumun aksaklıklarını
hem gerçekçi betimlemeyle, hem de alaya
alarak yansıtmalıydı.
Haldun Taner’in öykülerindeki alay ve
yergi onun en önemli özelliğidir. Toplumun
çürük ve aksayan yanlarını ince bir alay ve
yergiyle yansıtmıştır. Bazı olaylara hoşgörüy­
le bakabilen Taner, toplumdaki bozuklukla­
rın, düzensizliklerin kaynağını, düzensizlikler
karşısında insanların davranışlarını, hiçbir şey
yapmayışlarım okuyucularına aktarmakla bir­
Ara Güler
likte çözüm yolları önermez. A y ışığında Ça-
H aldun T ane r ülkem izde kabare tiy a tro s u n u n
lışkur (1954) adlı öyküsü yazılış biçimi yönün­
ye rle şm e sin e ö n cü lü k e tm iştir. den en özgün olanıdır. Bu öyküsünde bir
apartmanın çeşitli dairelerindeki yaşamı yan­
neleriyle Haldun Taner daha çok tanındı ve sıtır. Haldun Taner öyküyü yazıp yayımladık­
okur kazandı. 1953’te Günün Adam ı adındaki tan sonra, kendini eleştiriye uğramış, birta­
oyunu dönemin yöneticilerine çattığı gerekçe­ kım eleştiri yazıları ve mektupları almış gibi
siyle yasaklandı. düşünerek öyküyü bu eleştirileri göz önünde
Haldun Taner 1955 yılı Sait Faik Hikâye tutarak yeniden yazmıştır. Eleştiriler doğrul­
Arm ağaninı On İkiye Bir Var (1954) adlı ki­ tusunda yapılan değişiklikleri belirtmek üzere
tabıyla Sabahattin Kudret Aksal’la paylaştı. öyküyü ikinci kez hem ilk yazdığı biçimiyle,
Bu yıllarda, daha geniş kitleye ulaşabilmek hem de ikinci biçimiyle sayfa sayfa karşılaştı­
amacıyla çalışmalarını tiyatroya kaydırdı. İlk rarak yeniden yayımlamıştır. Ayrıca öykünün
oyunu 1949’da yazdığı Günün A d a m i ydı. D a­ sonuna bir sonuç bölümü ve sonucun etkileri
ha sonra oyunları Şehir ve Devlet tiyatrolarıy­ de eklenmiştir. Haldun Taner böylece bir
la birçok özel tiyatroda sahnelenen Haldun yazarın yapıtıyla herhangi bir okuyucunun
Taner’in en tanınmış yapıtı olan Keşanlı A li beğenisi arasındaki ayrılığı, okuyuculannı eğ­
Destanı (1964) yurtiçinde 1.420, yurtdışında lendirecek bir havada yansıtmıştır.
da Almanya, İngiltere, Çekoslovakya ve Yu­ Haldun Taner’in öykülerindeki kişiler, için­
goslavya’nın çeşitli kentlerinde 243 kez oy­ de yaşadıkları toplumsal sınıfın özelliklerini
nandı. 1962’de siyasal yergi tiyatrosunun ilk belirgin bir biçimde yansıtırlar. Onun öyküle­
örneği olan Bu Şehr-i Stanbul Ki (1968) oyu­ rindeki kişilerin bir bölümü ekonomik du­
nunu yazdı. 1967’de Zeki Alasya, Metin Ak- rumları iyi olan, değer ölçüleri paraya daya­
pmar ve Ahmet Gülhan’la birlikte Devekuşu nan kadınlarla paraya düşkün zengin erkek­
Kabare Tiyatrosu’nu kurdu. Daha sonra çalış­ ler, diplomat ve işadamları, kültür düzeyi pek
malarını Ahmet Gülhan’la birlikte kurduğu yüksek olmayan yarı aydınlardır. Bunlar aynı
Tef Kabare Tiyatrosu’nda sürdürdü. 1972’de ortamda yaşamak zorunda oldukları halkla
Sersem Kocanın Kurnaz Karısı (1971) adlı bütünleşemeyen, ekonomik durumları rahat
oyunuyla Türk Dil Kurumu Tiyatro Ödülü’nü bir yaşam sürmelerine olanak veren kişilerdir.
kazandı. Tuş (1951) adlı öyküsü filme alman Öykülerindeki öteki kişileri ise memurlar,
Haldun Taner’in birçok öyküsü de yabancı öğrenciler, emekliler, kapıcılar, bekçiler, yani
dillere çevrildi. dar gelirliler oluşturur. Haldun Taner öyküle­
320 TANGARA

rinde bu iki karşıt toplumsal kümeyi karşılaş­ kırmızıdır. Bu tür A BD ’nin orta ve güneydo­
tırır. Zenginlerde parasal olanakların yarattı­ ğu kesimlerinde ürer. Kızıl tangaranın başlıca
ğı kişilik zayıflıklarını eleştirirken, yoksul yabesini böcekler olmakla birlikte meyve ve
da dar gelirlileri saf ve temiz kişiler olarak bazı öbür bitkisel maddeleri de yer. Bu dört
verir. Haldun Taner öykülerinde yabancı türün de yuvası, çalı çırpıdan yapılmış yayvan
sözcüklerden arındırılmış bir dil kullanmıştır. bir kâse biçimindedir. Dişiler yuvaya, geniş
ucu kahverengi benekli 2-4 beyazımsı yumur­
TANGARA. Yenidünya’da yaşayan, çoğu sı­ ta bırakır.
cak bölgelere dağılmış 200’ü aşkın ötücükuş
türü tangara adıyla tanınır. Tüyleri genellikle TANK. Ordular her zaman askerlerini bir
parlak ve göz alıcı renklerle bezeli, uzunlukla­ yerden bir yere hızla taşıyacak, onlara yüksek
rı 10-20 santimetredir. Yeşil, kırmızı, turun­ bir ateş gücü ve korunma sağlayacak seri ve
cu, mor, kahverengi, sarı, mavi ve beyaz gibi çevik bir araç arayışı içinde olmuştur. Bu tür
renkler bazen hep birlikte, aynı türün tüyle­ bir araç ilk kez 1915’te İngiltere’de geliştirildi
rinde çarpıcı zıtlıklar oluşturur. ABD ve ve başlangıçta aracın gerçek amacını gizli
Kanada’da yaşayan türler kırmızı, sarı, yeşil tutmak amacıyla bu buluşa, İngilizce’de “su
ve siyahtır. Bu kuşların tüyleri yazın sonlarına deposu” anlamına gelen tank adı verildi.
doğru parlaklığını yitirerek soluk sarımsı yeşi­ Tanklar bir bakıma eski zamanların savaş
le dönüşür. arabalarının ve ağır zırhlarla donanmış olarak
A B D ’nin doğusu ve Kanada’nın güneydo­ at sırtında savaşan ortaçağ şövalyelerinin de­
ğusunda üreyen kızıl tangaranın (Piranga vamı olarak kabul edilebilir.
olivacea ) erkeğinde kanatlar ve kuyruk siyah, 1482’de büyük İtalyan ressam ve mucit
öbür bölümler parlak kırmızıdır. Batı tanga- Leonardo da Vinci, insan gücüyle hareket
rasının (Piranga ludoviciana) kanatları ve IB M Corporation
kuyruğu siyah, başı kırmızı, sırtındaki siyah
şerit dışında öbür bölümleri parlak sarı tüylü­
dür. Daha soluk renkli olan kızılca tangaranın
(Piranga flava) erkeğinde üst bölümler kırmı­
zı ve kırmızımsı kahverengi, alt bölümler
oldukça parlak kırmızıdır. Kışın tüyleri, soluk
sarımsı yeşil ve siyah olan dişilerinkine ben­
zer. Yaz tangarası (Piranga rubra) tümüyle
NHPAlHaroldo Palo Jr.

Planlarını 500 yıl kadar önce Le onardo da V in c i'n in


çizd iğ i tan kın g ü n ü m ü zd e y a p ılm ış b ir m od eli.

eden tank taslakları çizmişti. Ama gerçek


tanklar, ağır topları ve zırhları savaş alanında
hareket ettirebilecek güçte, görece az yer
işgal eden benzin motorunun geliştirilmesiyle
ortaya çıktı. İlk tanklar I. Dünya Savaşı
(1914-18) sırasında yapıldı. İngiltere’de, o
sırada bakan olan Winston Churchill, paletli
A m a zo n o rm a n la rın d a yaşayan pa rla k renkli b ir traktörlerin geliştirilerek tank haline getiril­
B rezilya tangarası. mesi çalışmalarına destek oldu.
TANK 321

“The Engineer”
Bu kesit resm i m o d e rn b ir tan kın için i ve üç kiş ilik m ü re tte b a tın ko n u m la rın ı g ö ste rm e kte d ir.

İngiltere ilk kez 1916’daki Somme Sava- dönemde aynca, suda yüzebilen ve bir perva­
şı’nda tank kullandı; ama bu araçların sayısı o nenin yardımıyla göl ve ırmaklan aşabilen
zaman az olduğu için, düşman kuvvetlerinin amfibi tanklar da ortaya çıktı.
üzerinde fazlaca etkisi olmadı. İngilizler asıl Günümüz tanklan arasında İngilizler’in
başarıyı, 400 kadar tank kullandıkları Cam- “Chieftain” ve “Challenger”, SSCB yapımı
brai Çarpışması’nda (1917) elde ettiler. I. “T-62” ve “T-80”, ABD yapımı “M60” ve
Dünya Savaşı’nda tankların görevi, dikenli tel “Abrams” ile Alman “Leopard” tanklan baş­
çekilmiş cephelerde piyadeye yol açmak ve ta gelmektedir. Günümüz tankı alçak ve
siperlerin, makineli tüfek yuvalarının üstün­ dardır. Bu, aracın görülmesini ve vurulmasını
den geçmekti (bak. BİRİNCİ D ü n y a Sa v a ş i ). zorlaştırır. İsveç yapımı “S” tipi tankların
1919-39 arasında daha hızlı tanklar gelişti­ tareti yoktur, top gövdeye yerleştirilmiştir.
rildi ve emirlerin iletilebilmesi için tanklar Tankın ana silahı, uzun namlulu ve hedefin­
arasında radyo bağlantısı kuruldu. Çeşitli den şaşmayan topudur. Çoğu kez bu topun
ordulardaki subaylar tankların süvari birlikle­ yamna, “ateş düzeltme atışı” yapmaya yarayan
rinin görevlerini (düşman hatlarının gerilerine bir makineli tüfek yerleştirilmiştir. Bu maki­
sarkma ve düşmanı zayıf noktalarından vur­ neli tüfek izli mermiler atar; bu mermilerin
ma) üstlenecek ideal bir araç olduğunu gör­ yolu kolayca görülebilir ve böylece topçu
meye başladılar. Bunun önemini ilk fark eden Planet News
Alman ordusu oldu ve II. Dünya Savaşinm
(1939-45) başlarında, uçaklar ve mekanize
piyade birlikleriyle desteklenen Alman tank­
ları önlerine çıkan her şeyi ezip geçti. Savaş
ilerledikçe, her iki taraf da, daha güçlü
toplarla donanmış, daha büyük ve daha ağır
tanklar geliştirdi ve M üttefiklerin sonuçta
kazandığı zaferde tankların önemli bir rolü
oldu. Almanlar 75 milimetrelik bir topla
donatılmış “Panther” (Panter) ve savaşta
kullanılan en ağır tank olan 56-65 tonluk “Ti-
ger” (Kaplan) tanklarını geliştirdiler. M ütte­
fik ülkelerin başarı kazanan tankları ise,
SSCB’nin “T-34” ve “Stalin”leri, ABD’nin
“M4 Sherman” ve “M48 Patton”ları ile İngi- Bu İn g iliz tankı I S avaşı'nda kullan ılan ilk
lizler’in “Churchill” ve “Cromweirieriydi. O ta n kla rd a n b irid ir.
322 TANPINAR

ve Edebiyat Fakültesi’ne geçti. Burada batı


edebiyatı dersleri veren Yahya Kemal’in (Be-
yatlı) öğrencisi olması sanat anlayışının oluşu­
munu etkiledi. Yahya Kemal’in etkisiyle Divan
şiirinin önde gelen şairleriyle Fransız şiirinin us­
talarını tamdı. 1923’te Edebiyat Fakültesi’ni bi­
tiren Tanpınar, Erzurum’dan başlayarak Ana­
dolu’nun çeşitli kentlerinde uzun süre lise ede­
biyat öğretmenliği yaptı. 1930-32 yıllan ara­
sında A nkara’da Gazi Terbiye Enstitü-
sü’nde (bugün Gazi Üniversitesi Eğitim Fa­
US Arm y kültesi) edebiyat öğretmeni olarak çalıştıktan
" M S " tankı, A B D k u v v e tle rin in II. D ünya Savaşı sonra İstanbul’a Kadıköy Lisesi’ne edebiyat
sırasında e n ge be li arazide kullan dığı küçük ve h a fif öğretmeni olarak geldi. Bir yıl sonra Güzel
b ir tanktı.
Sanatlar Akademisi’nde (bugün Mimar Sinan
Üniversitesi), Ahmed Haşim’in ölümü üzeri­
büyük topla nişan alırken gerekli düzeltmeleri ne boşalan sanat tarihi ve estetik dersleri
yapabilir. Günümüzün geliştirilmiş tankların­ öğretmenliğine getirildi. Daha sonra İstan­
da atış menzilini bulmak için laser ışınların­ bul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Yeni
dan (bak. L a s e r ) yararlanılmaktadır. Bu tank­ Türk Edebiyatı Kürsüsü profesörlüğüne atan­
lar ayrıca güdümlü silahlarla da donatılabil­ dı. 1942’de Maraş milletvekili seçilince bu
mektedir, zırhları ise düşmanın top ateşini görevinden ayrıldı. 1946’da milletvekilliğine
saptıracak biçimde tasarımlanmıştır. Kızılöte­ yeniden aday gösterilmeyince tekrar Milli
si sistemleri tank mürettebatının karanlıkta Eğitim Bakanlığı örgütünde görev aldı. Bir
da görebilmesini sağlar; filtre edilmiş hava süre bakanlık müfettişi olarak çalıştıktan son­
sistemleri ise mürettebatın, kapaklar kapalı ra Güzel Sanatlar Akademisi estetik öğret­
durumdayken 72 saat kadar içeride kalabil­ menliğine, oradan da Edebiyat Fakültesi’nde-
mesini olanaklı kılar. ki eski görevine döndü. Ölümüne kadar bu
Bütün tanklarda motor, her iki yanda görevde kaldı.
bulunan çelik paletlerin takılı olduğu dişli Ahmet Hamdi Tanpınar ilk şiirini 1920’de
tekerlekleri döndürür. Böylece tankın ağırlığı Celal Sahir’in (Erozan) çıkardığı Altıncı Kitap
her iki paletin alt yüzeyine dağılır ve 50 ton dergisinde yayımladı. Daha sonra Dergâh,
ağırlığındaki bir tank çamurda, karda, kumda Milli Mecmua, Hayat, Görüş, Varlık, Oluş,
ve engebeli arazide hızla hareket edebilir. Ülkü ve Aile dergilerinde yayımladığı şiirle­
rinden bir bölümünü 1961’de Şiirler adlı bir
TANPINAR, Ahmet Hamdi (1901-1962). kitapta topladı. Bu kitabıyla Tanpınar
Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının en 1962’de Yeditepe Şiir Armağam’m kazandı.
özgün şair, romancı, öykücü ve denemecile­ Aynı yıllarda düzyazılarını da Tan ve Cumhu­
rinden biri Ahmet Hamdi Tanpınar’dır. Ya­ riyet gazetelerinde yayımlamaktaydı.
pıtlarında çocukluk yaşantılarının, düşlerin ve Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında öğretmen­
anıların önemli bir yeri vardır. Tanpınar, leri ve sınıf arkadaşlarıyla çıkardıkları Dergâh
edebiyatımızda düş (rüya) konusuna en çok dergisi iki kuşağı, ustalarla genç sanatçıları bir
eğilen yazarlardan biridir. Roman ve öyküle­ araya getirmekteydi. Bu dergide Yahya Ke­
rinde değişme sürecine girmiş İstanbul’u ve mal, Ahmed Haşim, Yakup Kadri (Karaos-
İstanbul insanlarını konu edinir. manoğlu), Falih Rıfkı (Atay) gibi döneminin
İstanbul’da doğan Ahmet Hamdi İlk ve önde gelen yazarlarının yanı sıra Ahmet
ortaöğrenimini, kadı olan babasının görev Hamdi, Kemalettin Kamu, Ahmet Kutsi (Te-
yaptığı çeşitli kentlerde tamamladı. 1918’de cer), Haşan Âli (Yücel) gibi genç yazarlar da
yükseköğrenimi için İstanbul’da Baytar Mek- yazmaktaydı. Bu çevre Ahmet Hamdi’nin ya­
tebi’ne girdi. Bir yıl sonra okulunu değiştirdi ratıcılık döneminin ilk yıllarını etkileyen
TANRI 323

önemli bir kültür alanını oluşturuyordu. îlk Ahmet Hamdi Tanpınar’m ilk romanı M a­
öyküsü “Geçmiş Zaman Elbiseleri” 1936’da hur Beste (1975), Osmanlı Devleti’nin son
Ağaç dergisinde yayımlandı. İlk romanı M a­ dönemlerinde yaşayan seçkin bir çevreyi ele
hur Beste ise 1944’te Ülkü dergisinde tefrika alır. Bu çevrenin iş ve ev yaşamları, sarayla
edilmeye başlandı. ilişkileri, alışkanlıkları, ilgi alanları, tutkuları
Ahmet Hamdi Tanpmar’ın ilk öykü kitabı sergilenir. Bu romanında Tanpınar müziğe ver­
Abdullah Efendinin Rüyaları (1943) adını diği önemi ve geçmişin, yaşadığı dönemde de
taşır. Bu yapıtında topladığı beş uzun öykü­ varlığını sürdüren değerlerini, bir beste aracılı­
sünde kişiler genellikle sıra dışı, ilginç ve ğıyla açıklayarak göstermiştir. 1950’de Yeni İs­
doğal olmayan özellikler taşır. Bunlar geçmiş­ tanbul gazetesinde tefrika edilen Sahnenin Dı­
lerindeki belli belirsiz bazı olayların etkisinde şındakiler (1973) adlı romanında ise II. Abdül-
kalmış, dış dünya ile olan uyumunu yitirmiş, hamid döneminin kalıntılarıyla II. Meşrutiyet
yaşamları düşlerle karabasanlar arasında gi­ dönemi kuşağını anlatır. Bu romanında Ah­
dip gelen kişilerdir. Tanpınar 1955’te yayım­ met Hamdi mütareke yıllarındaki İstanbul’u
ladığı Yaz Yağmuru adlı öykü kitabında da sergiler. Özyaşamöyküsü niteliğinde bir ro­
kendi kişiliğinden yola çıkarak, yakın çevre­ man olan Huzur (1949) ise yazarın yaşam
sinde gözlemlediği insanların karmaşık ruhsal felsefesini, estetik anlayışını, kültür birikimini
durumlarını sergiler. Bunu yaparken de düş­ en duyarlı biçimde yansıtan yapıttır. Huzur
lerle gerçek dünya arasında bir köprü kurar. romanının devamı denilebilecek Saatleri
Ama öykülerinde derinlemesine bir ruhsal Ayarlama Enstitüsü'nde (1961) de kişilerin bir
çözümlemeye girmez. Onun öykülerindeki bölümü Tanpınar okurları için yabancı değil­
kişilerin ruhsal denge ve kişisel ilişkileri alt­ dir. Ahmet Hamdi Saatleri Ayarlama Enstitü­
üst olmuştur ve bu kişiler bildiğimiz günlük sü' nde 19. yüzyılın sonlarıyla 20. yüzyılın or­
yaşamı sürdürmeyen kişilerdir. talarına kadar uzanan geniş bir zaman
diliminde, yitip gitmekte olan eski ile geliş­
mekte olan yeniyi birlikte verir. Bu roman
ince bir gülmece ile örülmüş bir toplum
eleştirisidir. Okumanın tadını daha küçük
yaşlarda alan Ahmet Hamdi Tanpınar okudu­
ğu yapıtlardan etkilenerek düşlere dalar. Bu­
radan hareketle çocukluk dünyasına döner ve
o yıllardaki yaşamını yer yer düşler ve anılarla
canlandırarak anlatır.

TANRI, evreni yarattığı ve denetlediği düşü­


nülen kutsal ve yüce varlıktır. Putperestler
tanrı olarak kabul ettikleri putlara taptılar;
onların dünya ve insanların yaşamı üzerinde
etkili olduklarına inandılar (bak. ESKİ TANRI­
LAR). İnsanlar ilkçağlardan beri bir tanrıya ya
da yüce bir güce inanma gereği duydu.
Tanrıların doğası ve kişiliği ise içinde yaşanı­
lan topluma ve zamana göre değişti. Tann
bazen, kurban verilerek beğenisi kazanılması
gereken kinci ve acımasız bir kişiliğe, bazen
de kendisine kurbanlar sunulması yerine,
insanlardan iyi ve doğru davranışlar bekle­
yen, affedici ve sevgi dolu bir kişiliğe bü­
A h m e t H a m di T a n p ın a r T ü rk e d eb iyatınd a düş ründü.
kon usu nu en çok iş le y e n yazarlardan b irid ir. Musevilik’te Tann evrenin tek yaratıcısı ve
324 TANZANYA

yöneticisi olarak kabul edildi. Kutsal ve adil


T A N Z A N Y A 'Y A İLİŞKİN BİLGİLER
olan bir tek T ann’nın varlığına inanma Muse­
vilik ile başladı. Bu Tanrı kendisine inanan­ YÜZÖLÇÜMÜ: 945.037 km 2.
lardan doğru ve adil olmalarını istiyordu NÜFUS: 23.729.000 (1989).
(bak. Y a h u d İLER v e MUSEVİLİK). Hıristiyanlık YÖNETİM BİÇİMİ: İngiliz Uluslar T opluluğu üyesi ba­
ve Müslümanlık da benzer Tanrı inancını ve ğımsız cum huriyet.
BAŞKENT: Dar es-Selam. (Yeni başkent Dodoma ola­
tektanncılığı benimsedi. caktır.)
Hıristiyanlar üçleme'ye, yani Tanrı’da üç DOĞAL YAPI: Kıyı ovası, kıyıdan uzaklaştıkça 1.400
kişiliğin birleştiğine inanırlar. T ann’nın bu üç metre yükseklikte bir yaylaya dönüşür. A frika'nın en
yüksek dağı olan Kilim anjaro ülkenin kuzeydoğu-
kişiliği Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’tur. Hıristi­ sundadır. Victoria, Tanganika ve Malavi gölleri ülke­
yanlık ile öbür dinler arasındaki en önemli nin sınırlarının bir bölüm ünü oluşturur. Zengibar ve
farklardan biri de, Tanrı inancıyla ilgilidir. Pemba, kıyıdan açıkta yer alan mercanadalarıdır.
Hıristiyanlar Tanrı’nm Hz. İsa’nın bedenine BAŞLICA ÜRÜNLER: Sisal, kahve, pamuk, mısır, yerfıs­
tığı, kopra, şekerkamışı, çay, canlı hayvan; elmas,
bürünerek dünyaya geldiğine ve burada yaşa­ altın.
dığına inanırlar (bak. HIRİSTİYANLIK). ÖNEMLİ KENTLER: Dar es-Selam, Zengibar, Tanga,
İslam dininde evrenin ve bütün canlıların Tabora, Muansa.
EĞİTİM: 7-14 yaşları arasında zorunlu ve parasızdır.
yaratıcısı, koruyucusu ve yöneticisi olan en
yüce varlık Allah adıyla anılır. Bu ad başka
hiçbir varlık için kullanılmaz. bölümlerinde, 1.400 metreye kadar yükselen
İslam dininde Allah birdir, benzeri ve bir yaylaya dönüşür. Yerkabuğundaki bir dizi
ortağı yoktur, her şeyin üstündedir. Onun kırığın oluşturduğu Büyük Rift Vadisi, Doğu
varlığı yerle ve zamanla sınırlı değildir; önce- Afrika’nın büyük bölümünde olduğu gibi
siz ve sonrasızdır. Varlığı yaptıklarıyla bilinir, Tanzanya’da da sarp dağlar ve büyük çöküntü
ama kendisi gözle görülemez, kavranamaz, alanlarıyla ilginç yüzey şekilleri oluşturur
düşünülemez ve tasarlanamaz. Kuran 'a göre (bak. BÜYÜK R İ f t VADİSİ). Tanzanya’nın gü­
Allah peygamberleri aracılığıyla kitaplar gön­ neybatı köşesindeki Malavi Gölü (eski adıyla
dererek insanlara doğru yolu gösterir (bak. Nyasa Gölü) ve daha kuzeydeki Tanganika
İSLAM). Gölü, Büyük Rift Vadisi’nin üzerinde yer
Tektannlı bu üç büyük dinin dışında Hindu alır. Dünyanın ikinci derin gölü olan Tangani­
dininde evrenin her yerinde var olduğu düşü­ ka Gölü’nün derinliği 1.435 metreye ulaşır.
nülen kutsal ruh Brahman’a inanılır. Japon­ Tanzanya’nın kuzey sınırında Afrika’nın en
ya’ya özgü bir dinsel inanç sistemi ve çoktan- büyük gölü olan Victoria Gölü vardır.
nlı bir din olan Şinto dininde tanrıların Tanzanya’nın başlıca dağları ülkenin kuze-
rüzgâr, yağmur, şimşek gibi doğa olaylarını
denetledikleri düşünülür. Taocular, evrenden
önce de var olan, tükenmez, yorulmaz, görül­
mez, işitilmez ve her şeyin kaynağı olan
Tao’ya inanırlar (bak. DİN; H İ n d u l a r VE HİNDU
DİNİ; ŞİNTO DİNİ; TAOCULUK).

TANZANYA, Doğu Afrika kıyısında bağım­


sız bir cumhuriyettir. Ülkenin kıta üzerindeki
topraklarım oluşturan Tanganika ile doğu
kıyısı açıklarındaki Zengibar ve Pemba adala­
rından oluşan Zengibar’ın 1964’te birleşme­
siyle Tanzanya Birleşik Cumhuriyeti kurul­
muştur. (Zengibar ve Pemba adaları ZEN G İ­
BAR maddesinde ayrıca anlatılmıştır.)
Tanzanya’nın Hint Okyanusu kıyısında
uzanan oldukça dar kıyı ovası ülkenin iç
TANZANYA 325

yindeki dağlık bölgededir. Volkanik dorukla­ adı “barış limanı” anlamına gelen Dar es-
rı 5.895 metreye ulaşan ve Afrika’nın en Selam’dır. Ülkenin öbür önemli kentleri,
yüksek dağı olan Kilimanjaro ile 4.566 metre kuzeydeki sisal üretim bölgesinin merkezi
yüksekliğindeki Meru Dağı da buradadır olan liman kenti Tanga, ülkenin iç bölgesinde
(bak. KİLİMANJARO). yer alan Tabora ve Dodoma ile Victoria
Tanzanya, tropik bölgede yer alır (bak. Gölü’nün güney kıyısındaki Muansa’dır. Tan­
D ö n e n c e l e r ) . Ülkenin kıyı bölgelerinde iklim zanya’nın başkentini, giderek büyüyen bir
çok sıcak ve genellikle rahatsızlık verecek kent olan Dodoma’ya taşımak için çalışmalar
kadar nemlidir. İç bölgelerde de hava sıcaklı­ sürdürülmektedir.
ğı oldukça yüksektir ve mayıstan ekime kadar
olan serin mevsimde yağış azdır. Göllere Tarım
yakın yerler ve ırmak vadileri dışında Tanzan­ Kırsal kesimde yaşayanların çoğu, kendi kul­
ya sulak bir ülke değildir. Bunun sonucu lanımları için darı ya da mısır gibi tahıllar,
olarak toprakların büyük bölümü funda türü fasulye, manyok, tatlıpatates ve muz yetişti­
bitkilerle ya da küçük kümeler halindeki rir. Kahve ve pamuk yetiştirip satanlar, sığır,
ağaçlıklarla kaplıdır. koyun ya da keçi besleyenler de vardır. Dışarı
Çok zengin bir hayvan varlığı olan Tanzan­ satılan başlıca ürünler, liflerinden halat ve
ya’da 14.800 km2’lik bir alanda kurulmuş olan sicim yapılan sisal, kahve ve pamuktur.
Serengeti Ulusal Parkı, Afrika’daki en önemli Tanzanya maden yönünden oldukça zen­
hayvan koruma bölgesidir (bak. U l u s a l P a r k ­ gindir. Tanganika Gölü yakınlarındaki Uvin-
l a r ) . Yabanıl yaşamın çok zengin olduğu bir za’da ve kıyı bölgesinde tuz çıkarılır. Çıkarı­
başka bölge d e ' Ngorongoro krateri çevresi­ lan öbür madenler altın, gümüş, mika ve
dir. Ülkenin büyük bölümündeki çeçe sinek­ kalaydır. Malavi Gölü yakınlarında çok zen­
leri sığır yetiştirilmesine olanak vermez. gin kömür ve demir cevheri yatakları vardır,
ama bu yataklar çok az işletilmiştir. Kentler
Halk ve fabrikalar için gerekli olan elektriği hidro-
120 kadar farklı Siyah Afrikalı etnik grubun
Tanzanian National Tourist Office
yaşadığı Tanzanya’da çoğunluğu Bantu dil
grubundaki kabileler oluşturur. Öbür iki te­
mel dil grubu Nil ve Kuşi dil gruplarıdır. Nil
dil grubu içinde yer alan, uzun boylu, göçebe
ve savaşçı bir ırk olan Masailer, eskiden sığır
sürüleriyle birlikte düzlüklerde dolaşır, gittik­
leri yerlerde bulunan yerleşik kabilelere saldı­
rırlardı. Kıyı şeridinde yaşayan Svahililer çok
eskiden beri dış dünya ile ilişki kurmuşlardır.
Doğu Afrika’da yaşayan değişik halklar ara­
sındaki iletişimde Svahili dili kullanılır. Bir­
çok TanzanyalI kendi geleneksel dinlerine
bağlıdır; ama toplam nüfusun yüzde 40’ını
Hıristiyanlar, yüzde 30’unu da Müslümanlar
oluşturur.
Tanzanya’da Afrikalılar’ın yanı sıra, özel­
likle kentlerde ve kıyı bölgelerde yerleşmiş
olan çok sayıda Asyalı (Hintli ve Pakistanlı)
ve Arap vardır. Ülkede az sayıda da Avrupalı
yaşar. Son yıllarda ilk ve ortaöğretim büyük
ölçüde gelişmiştir. D ar es-Selam’da bir üni­
versite vardır. Bir z am a nlar b ir köle tica re ti lim a n ı ola n B ag am o yo,
Tanzanya’nın başkenti ve en büyük kenti, Z e n g ib a r Adası ile ya p tığ ı tic a re t sonucu g e liş m iş tir.
326 TANZANYA

elektrik enerji santrallan sağlar. Sanayi genel­ fildişi toplamak için Tanganika içlerine kadar
likle tarım ve orman ürünlerine dayalıdır. gittiler. Bu gezilerden dönüşlerinde gördükle­
Birçok önemli şirket ve sisal üretim alanları­ ri çok büyük göllerden söz ettiler. Mombasa’
nın çoğu devletin denetimindedir. daki Alman misyonerler bu anlatılanlara
Dar es-Selam demiryolu ile Kigoma ve dayanarak, bölgedeki üç büyük gölü (Malavi,
Muansa’ya bağlıdır. Bir başka demiryolu hattı Tanganika ve Victoria göllerini) birleşik ola­
Tanga’yı Kenya’daki Mombasa’ya bağlar. Çin rak bir içdeniz gibi gösteren bir harita çiz­
diler.
Picturepoint
Bu harita Sir Richard Burton ve John Han-
ning Speke adlı İngiliz kâşiflerini bölgede ke­
şif gezileri yapmaya özendirdi. Burton ve
Speke 1858’de Tanganika Gölü’nü keşfetti.
Speke aynı yıl Victoria Gölü’nü ilk kez gördü
ve 1862’de bu gölün Nil Irmağı’nın kaynakla­
rından biri olduğunu ortaya koydu; ama onun
bu görüşünün herkesçe kabul edilmesi için bir
süre geçmesi gerekti. Tanganika’da araştır­
malar yapan öbür kâşifler arasında David
Livingstone ve Sir Henry Morton Stanley de
vardır (bak. L iv in g s t o n e , D a v id ; St a n l e y , S ir
H en ry M o r to n ).

Dar es-Selam T anza nya 'n ın başkenti, en bü yük


1880’lerde denizaşırı sömürgeler aramaya
lim a n ı ve sanayi m erke zidir. başlayan Almanlar’ın gönderdikleri bir tem­
silci, yerel kabile başkanlarıyla antlaşmalar
yaparak Almanya’nın Doğu Afrika’da önemli
Halk Cumhuriyeti’nin yardımıyla yapılmış bir etkinlik kazanmasını sağladı. Tanganika
olan Tanzanya-Zambia Demiryolu, Dar es- 1891’de Alman koruması altına girdi. Yıllarca
Selam’dan Zambia sınırına uzanır. Ülkenin Afrikalı Yerliler’in ve A raplar’m sert direniş­
başlıca havalimanları D ar es-Selam ve Kili- leri ile karşılaşan Almanlar bölgede demiryol­
manjaro’dadır; ayrıca küçük havaalanları da ları döşediler ve sisal gibi bazı ürünlerin
vardır. tarımını başlattılar.
I. Dünya Savaşı sırasında İngiltere’nin de­
Tarih nizden ablukaya alarak Almanya ile bütün
Tanzanya’da bulunan fosil kalıntıları, ilk in­ bağlantısını kestiği Alman Doğu Afrikası,
sanların günümüzden binlerce yıl önce Afri­ uzun bir direnişten sonra 1916’da İngiliz
ka’nın bu bölümünde yaşamaya başlamış ol­ kuvvetlerince işgal edildi. Yöre savaştan son­
duğunu göstermektedir. Çok sonraları ülke­ ra Tanganika Toprakları adı altında Milletler
nin iç bölümlerine A frikalıların yerleşmesi­ Cemiyeti adına İngiliz manda yönetimine
nin ardından, Araplar kıyı boyunca ticaret verildi. Tanganika II. Dünya Savaşı’ndan
merkezleri kurdular. Portekizliler 15. yüzyılın sonra Birleşmiş Milletler vesayet yönetimi
sonlarından başlayarak kıyıdaki bu yerleşim­ altına girdi. Vesayet antlaşması uyarınca ül­
leri Hindistan’a yaptıkları yolculuklarda ko­ kenin yeni siyasal yapısını oluşturma görevi
naklama yeri olarak kullandılar ve kıyıdaki İngiltere’ye verildi.
krallıklarda yaşayan A raplar’la birçok kez Aralık 1961’de Tanganika’nın bağımsızlığı
savaştılar. 1730’larda Araplar Portekizliler’i resmen ilan edildi. Aralık 1963’te de Zengi­
bölgeden çıkarmayı başardılar. bar bağımsızlığını ilan etti. Ocak 1964’te
Günümüzde Umman’ın başkenti olan Mas- Siyah Afrikalılar’ın desteklediği bir ayaklan­
kat’ın sultanı, 1840’larda ülkesinin başkentini mayla Zengibar hükümeti devrilerek cumhu­
Tanganika kıyısı açıklarındaki Zengibar Ada- riyet ilan edildi. Tanganika ve Zengibar
sı’na taşıdı. Sultanın adamları Afrikalı köle ve yönetimleri arasındaki görüşmeler sonucunda
TANZİMAT 327

Nisan 1964’te iki ülke Tanzanya Birleşik bırakmış, kapsamlı ve köklü bir yenileşme
Cumhuriyeti adı altında birleşti. Tanzanya programının hazırlanıp uygulanmasına olanak
Birleşik Cumhuriyeti, Afrika Birliği Örgü- bırakmamıştı. Bu nedenlere devletin yönetim
tü ’nde etkin bir rol oynadı ve Afrika’daki yapısındaki bozulmayı da eklemek gerekir.
bağımsızlık mücadelelerini destekledi. Baskı­ Ayrıca geleneksel toprak düzenindeki bozul­
cı yönetimler altında bulunan Uganda ve ma, zanaat üretimindeki ve ticaretteki gerile­
Burundi gibi komşularıyla çekişmesi, 1979’da me sorunun boyutlannı daha da büyütmüştü.
Uganda ile savaşa yol açtı. Uganda’da İdi II. Mahmud döneminde (1808-39) başlayan
Amin yönetiminin devrilmesinden sonra atılımlar daha köklü olmakla birlikte, önceki­
1981’de savaşa son verildi. Sonraki dönemde lere benzer nitelikteydi ve çoğunlukla acil
Tanzanya’nın komşularıyla ilişkisi işbirliği te­ sorunlara çözüm getirmeyi amaçlıyordu. Ama
melinde gelişti. plansız da olsa, Tanzimat’ın habercisi niteli­
Tanzanya, yürütme yetkisine sahip bir ğindeki adımlar hep bu dönemde atılmıştır.
cumhurbaşkanı ve yasama yetkisini kullanan (Tanzimat öncesi yenileşme hareketleri için
Ulusal Meclis ile yönetilir. Bağımsızlık müca­ bak. A b d ü l h a m îd I; L a l e D e v r î ; M a h m u d II;
delesini yürüten Tanganika Afrika Ulusal NİZAM-I CEDİD; SELİM.)
Birliği örgütünün önderi Julius Nyerere ba­
ğımsızlıktan sonra ülkenin ilk başbakanı ve Tanzimat'ın İlanı
cumhuriyet ilan edildikten sonra da ilk cum­ II. Mahmud devleti yenileştirmeye çabalar­
hurbaşkanı oldu (bak. N y e r e r e , J u l iu s ) . Nye­ ken askeri yenilgiler de sürüyordu. Öyle ki,
rere 1985’te anayasa gereği cumhurbaşkanlı­ artık Kavalalı Mehmed Ali Paşa gibi bir
ğından ayrılana kadar, köy topluluklarında eyalet valisi bile devlete kafa tutuyor, Osman­
tarımı geliştirmeye dayanan ve ekonomide lI ordusunu ikinci kez 1839’da Nizip’te ağır bir
devlete büyük ağırlık veren sosyalist bir poli­ yenilgiye uğratıyordu. II. Mahmud böyle bir
tika uyguladı. ortamda öldü. Yerine geçen oğlu Abdülmecid
de daha ilk günlerinde Kaptan-ı Derya Ahmed
TANZİM AT, Osmanlı tarihinde, batılılaşma Fevzi Paşa’nm Osmanlı donanmasını İsken­
yolunda köklü değişmelerin yaşandığı döne­ deriye’ye götürüp Kavalalı’ya teslim etmesi
min adıdır. Tanzimat dönemi 3 Kasım olayıyla karşılaştı. Ayrıca, II. Mahmud’un
1839’da Tanzimat Ferm aninın ilanıyla başla­ reformlarına karşı olmasıyla tanınan Hüsrev
mış; yenileşmenin sürmesi anlamında, Os­ Paşa padişahın deneyimsizliğinden yararlana­
manlI Devleti’nin yıkılışına kadar devam et­ rak yeniden sadrazam olmuştu.
miş; dar anlamıyla ise 1876’da I. Meşruti­ Bu arada Mısır sorununun çözümü için
yet’in ilanıyla son bulmuştur. İngiltere’nin desteğini sağlamayı başaran
Londra büyükelçisi Mustafa Reşid Paşa İstan­
Tanzimat Öncesi Gelişmeler bul’a dönmüştü. Mustafa Reşid Paşa, Abdül-
Osmanlı Devleti 18. yüzyılın başından beri mecid’le görüşmesinde onu kapsamlı bir re­
duyduğu yenileşme gereksinimini Lale Dev- form programının gereğine inandırmayı ba­
ri’nden başlayarak giriştiği çeşitli reformlarla şardı ve hazırladığı bir fermanı padişaha
karşılamaya çalışmıştı. Ama bu reform hare­ onaylatarak 3 Kasım 1839’da ilan etti. Topka-
ketleri ya 1730 Patrona Halil Ayaklanması, pı Sarayı’nm Sarayburnu-Ahırkapı tarafında­
1807 Kabakçı Mustafa Ayaklanması gibi tep­ ki Gülhane Köşkü önünde ilan edildiği için
kilerle karşılaşmış ya da başarılı sonuçlar Gülhane Hatt-ı Hümayunu olarak da anılan
vermemişti. Buna karşılık eğitim ve askerlik Tanzimat Fermanı biçimsel olarak geleneksel
alanında bazı yeniliklerin yaran görülmüş, padişah fermanlanndan farksızdı ve padişah
eskinin yanında bunlar da kurumlaşmaya ağzından uyruklara tanınan yeni hakları sıralı­
başlamıştı. Öte yandan batının büyüyen gücü yordu. Ama içerik olarak pek çok yenilikler
ve artan baskısı, üst üste uğranılan askeri taşıyordu. H er şeyden önce ilk kez bir padi­
yenilgiler ve sürüp giden iç düzensizlik Os­ şah yetkilerini sınırlandırıyor, yargının üstün­
manlI Devleti’ni hep acil sorunlar karşısında lüğünü tamyor, belli kurallar çerçevesinde,
328 TANZİMAT

yasa koyma hakkını paylaşıyordu. Öte yan­


dan ferman, en başta bütün uyruklara can,
mal ve ırz güvenliği sağlamayı vaat ediyor,
vergi toplama yöntemlerinin adalete uygun
biçimde düzeltilmesini, askerliğin de yeniden
düzenlenmesini ve belli bir süreyle sınırlandı­
rılmasını öngörüyordu. Fermanda yer alan
öbür hükümlerde de ceza davalarının açık
olarak görülmesi, yargılamadan ve yasal bir
dayanak olmadan kimseye ceza verilmemesi,
suçlu görülen bir kişinin mallarına el konul­
ması demek olan müsaderenin kaldırılması,
yönetimle ilgili konuların Meclis-i Vâlâ-yı
Ahkâm-ı Adliye’de, askerlikle ilgili işlerin de
Bab-ı Seraskeri Dar-ı Şûrası’nda görüşülerek
karara bağlanması, bu kararlar padişahın
onayıyla yasa olarak değer kazanacağından
bunlara uymayanlar için yeni bir ceza yasası
yapılması, devlet görevlilerine artık düzenli
olarak aylık bağlandığından rüşvet alınmama­
sı, rüşvet alanlar için ayrı bir ceza yasası
yapılması öngörülmektedir.
Padişah fermanla koyduğu yeni ilkelere Anadolu Yay incilik Arşivi
uyacağına söz vermekte, bütün devlet görevli­ M ustafa Reşid ve  li paşalarla b irlik te T a n zim a t'ın
lerinden de söz alınmasını istemektedir. Fer­ en ö n e m li u y g u la yıcıla rın d a n olan Fuad Paşa
man, devletin bundan böyle bu ilkelere göre 1852-69 arasında d ö rt kez h a riciye nazırlığı (dışişleri
bakanlığı), iki kez de sadrazam lık yap m ıştır.
yönetileceğinin herkese duyurulmasını ve İs­
tanbul’daki elçiliklere de bildirilmesini iste­
yen tümcelerle son bulmaktadır. ŞA; BİRİNCİ VE İKİNCİ MEŞRUTİYET; ISLAHAT FER­
MANI.)
Tanzimat'ın Uygulanması Tanzimat döneminde gerçekleştirilen re­
Tanzimat Fermam’nda öngörülen ilkelerin formların başlıcaları, alanlarına göre şöyle
uygulanması kolay olmadı. Ama zaman za­ sıralanabilir: Hukuk alanında, 1840’ta ilk ceza
man duraklamalara, çeşitli ödünlere karşın, I. yasası çıkarıldı. Bunu 1851 ve 1858’deki daha
Meşrutiyet’e kadarki 35 yıllık sürede birçok gelişmiş yeni ceza yasaları izledi. Angaryanın
alanda fermanın öngördüklerinin de ilerisine kaldırılmasından sonra 1848’de köle ticareti
geçen reformlar gerçekleştirildi, devlet büyük de yasaklandı. 1840’ta çıkarılan nizamnameye
ölçüde yenilendi. Uygulamalar bakımından göre ilk kez ticaret mahkemesi kuruldu.
Tanzimat dönemi 1839-56,1856-71 ve 1871-76 1850’de ticaret yasası, 1861’de ticaret yargıla­
olarak üç alt döneme ayrılır. İlk alt dönem ma usulü tüzüğü, 1863’te de deniz ticareti
büyük ölçüde Mustafa Reşid Paşa’nm damga­ yasası çıkarıldı. 1847’de toprak mülkiyeti ve
sını taşır ve onun karşı çıktığı Islahat Ferma- arazi kullanımıyla ilgili ilk yasayı 1858’de
nı’nm ilanıyla sona erer. İkinci alt dönem, yayımlanan geniş kapsamlı Arazi Kanunna­
Mustafa Reşid Paşa’nm yetiştirdiği Fuad Paşa mesi izledi. Bu yasa öbür yasalar gibi batıdan
ile Ali Paşa’nm sadrazamlıklarını kapsar ve alınmış değildi. Temelde, var olan ve İslam
Ali Paşa’nm ölümüyle son bulur. Üçüncü alt hukukuna dayanan toprak mülkiyetine ilişkin
dönem ise Tanzimat hareketinin durakla­ kuralları maddeleştiriyor ve bu alandaki hu­
dığı, Abdülaziz’in mutlak gücünü artırdığı kuksal karışıklığa son vermeyi amaçlıyordu.
1871-76 arasını kapsar ve I. Meşrutiyet’in ila­ 1868-76 arasında Cevdet Paşa’nm başkanlı­
nıyla biter. (.Ayrıca bak A b d ü l a z İZ; Â l İ P a - ğındaki bir kurulca hazırlanan Mecelle de
TANZİMAT 329

İslam hukukuna dayanıyordu. 1.851 madde­ menin başındaki merkezden atanan görevli­
den oluşan Mecelle büyük ölçüde borçlar lere (vilayette vali, sancakta mutasarrıf, kaza­
hukukuna ilişkin konuları kapsıyor, ayrıca da kaymakam, nahiyede müdür) halk tarafın­
eşya hukukuyla ve yargılama hukukuyla ilgili dan seçilmiş yerel meclisler de yardımcı ola­
kurallara da yer veriyordu. caktı. Köy yönetimini oluşturan muhtar ve
Yargı örgütü de Tanzimat döneminde bü­ ihtiyar heyeti ise seçimle başa gelecekti. Bu
yük değişiklikler geçirdi. Tanzimat’ın ilk yılla­ sistem bugünkü yerel yönetimde de büyük
rında yasa taslaklarını Meclis-i Vâlâ-yı Ah- ölçüde uygulanmaktadır. İlk kez 1854’te İs­
kâm-ı Adliye hazırlamıştı. 1854’te bu görev tanbul’da kurulan ve 1870’ten sonra ülke
yeni kurulan Meclis-i Âli-i Tanzimat’a verildi. genelinde yaygınlaşan belediye örgütü de
1861’de iki kurul Meclis-i Ahkâm-ı Adliye Tanzimat döneminde yönetim alanındaki en
adıyla birleştirilerek yeniden örgütlendi. önemli yeniliklerden biridir.
1868’de de Divan-ı Ahkâm-ı Adliye ve Şûra­ Askerlik alanında, 1837’de askerliğe ilişkin
yı Devlet olarak ikiye ayrıldı. Birincisi bugün­ yeni düzenlemeleri hazırlama göreviyle oluş­
kü Yargıtay’ın, İkincisi de Danıştay’ın temeli­ turulan Dar-ı Şûra-yı Askeri, Tanzimat’tan
ni oluşturdu. Yargı örgütünün alt basama­ sonra daha etkili bir çalışma içine girdi.
ğında yer alan mahkemeler Tanzimat’la bir­ 1843’te yeni ordu kuruluşu, 1848’de de yeni
likte daha çeşitlendi. Bu dönemde geleneksel askerlik düzeni uygulanmaya başlandı. Niza­
kadı mahkemeleri (şeriye mahkemeleri) ya­ miye adı verilen ve Hassa (padişahın özel
nında yeni yasaları uygulayan nizamiye ve ordusu), Dersaadet (merkezi İstanbul), R u­
ticaret mahkemeleri ile azınlıkların sorunları­ meli (merkezi Manastır), Anadolu (merkezi
na bakan cemaat mahkemeleri ve kapitülas­ Harput) ve Arabistan (merkezi Şam) olmak
yonlardan doğan hakla kurulan konsolosluk üzere beş bölgede konuşlandırılan orduların
mahkemeleri ayrı ayn etkinlik gösterdiler. Bu sayısı 1848’de altıya, 1869’da da yediye çıka­
düzen yetki ve görev bakımından birçok rıldı. Aynı yıl yürürlüğe giren Kur’a Nizamna­
sorun çıkarmış, ama bir yandan da çağdaş mesi ile toplam 150 bin askerden oluşan ordu
yargıya geçişin temelini hazırlamıştır. için her yıl kura usulüyle 30 bin kişinin askere
Yönetim alanında, merkez ve taşra yöneti­ alınması, bir o kadannın da terhis edilmesi
mi büyük bir değişim geçirdi. Merkezde, II. öngörülüyordu. Askerlik süresi beş yılla sınır­
Mahmud’un Evkaf, Dahiliye, Hariciye ve landırılıyor, terhis edilenler altı yıl redif, sekiz
Maliye nezaretlerini (bakanlık) kurarak baş­ yıl da mustahfız adıyla 14 yıl daha yedek asker
lattığı modern örgütlenme biçimi yaygınlaşa­ sayılıyordu. Tanzimat döneminde ordunun
rak sürdü. Yeni atılımlarla birlikte Ticaret ve savaş araç gereci yönünden modernleşmesine
Ziraat, Maarif, Adliye, Bahriye, Harbiye ba­ de önem verilmiştir. Subayların eğitimi için
kanlıkları kuruldu. Bunların başındaki na­ 1834’te kurulan Mekteb-i Harbiye’de (bugün
zırlar (bakan) da modern hükümet sisteminin Kara Harp Okulu) 1849’da erkân-ı harbiye
temeli olan bakanlar kurulunun üyeleri ol­ sınıfı açılarak kurmay subay yetiştirilmesine
dular. Taşrada ise halkın yönetime katılma­ başlanmıştır.
sını sağlayacak yerel meclislerin kurulması Eğitim alanında gerçekleştirilen atılımlarla
1840’tan başlayarak gittikçe yaygınlaştı. Bir Tanzimat’ı uygulayacak yeni bir insan tipinin
yandan da ülkenin yönetsel bölünmesi yeni­ yaratılmasına çalışılmıştır. (Bu alandaki yeni­
den düzenlenerek merkezle uyumlu bir örgüt­ likler için EĞİTİM maddesine bakınız.)
lenmeye gidildi. 1864’te ilk kez Tuna vilaye­ Ekonomi alanında, Tanzimat döneminde
tinde uygulanan yeni sistemle taşra yönetimi büyük atılımlar gerçekleştiği söylenemez. D a­
vilayet (il), sancak (il ile ilçe arasında yönetim ha çok dış etkilerle başlatılan yenilikler çağ­
kademesi), kaza (ilçe), nahiye (bucak) ve köy daş bir ekonomik yapının oluşması yolunda
•biçiminde örgütlendi. Uygulamanın başarılı ilerlemeler sağlamış, ama öte yandan ülke bir
olması üzerine 1871’de çıkarılan Vilayet Ni­ yarı sömürge durumuna düşmüştür. Tanzimat
zamnamesi (iller tüzüğü) ile sistem ülke ça­ Ferm aninda sözü edilen adaletli vergi dü­
pında yaygınlaştırıldı. Köy dışında, her kade­ zenini kurmak için ilk adım hemen atılmış,
330 TANZİMAT

y '■* V ^ y i ) «— ' S- \>J* JİS> Jt, *ıy* S * '%>'*) w s-> î~> - v > ^ ••A cr * '" '*

Belleten/T. T.K., 1964


T a n zim a t d ö n e m in d e y a p ılm ış bu su lu b o ya re sim d e T anzim at F erm am 'm n ilan tö re n i g ö rü lü y o r.

çağdışı bir vergi toplama yöntemi olan iltizam kaynaklarını Avrupa ülkelerinin denetimine
1839’da kaldırılmıştır. Ama yeni düzen he­ bırakan Düyun-ı Umumiye’nin kurulmasına
men kurulamadığından, 1841’de iltizam bir varan gelişmelerin başlangıcını oluşturmuştur
kez daha yürürlüğe konmuş, yeni vergi düzeni (bak. D ü y u n -i U m u m îy e ).
ancak 1870’lerin sonuna doğru ülke genelinde Siyasal alanda, Tanzimat’ın Osmanlı birli­
yaygınlaşmıştır. ğini sürdürmede başarılı olamadığı açıktır.
Tanzimat döneminde iç gümrüklerin kaldı­ Siyasal nitelikli ayaklanmalar, ayrıcalık ya da
rılması ve ürün alım satımında devlet tekeli bağımsızlık istekleri ve kopmalar, gelişen
demek olan yed-i vahid usulüne son verilmesi milliyetçilik akımının da etkisiyle hızla artmış,
üretimi ve ticareti olumlu yönde etkilemiştir. devlet bunlan önlemek için hem yoğun siyasal
Tarımda kredi kullanılmaya başlanması, mo­ ve askeri çaba harcamak, hem de mali kaynak
dern tarım yöntemlerinin yaygınlaşması, ayırmak zorunda kalmıştır. Tanzimat’la geti­
1860’lardan sonra da demiryollarının işletme­ rilen yeni haklar ne azınlıklarca ne de bunla­
ye açılması tanmsal üretimi büyük ölçüde rın koruyuculuğunu üstlenen Avrupa devlet­
artırmıştır. Sanayide modernleşmeye yönelik lerince yeterli bulunmuş, 1856’da yeni bir
çabalar ise sınırlı kalmış, ülke daha ucuz fermanın çıkarılması gerekmiştir (bak. ISLA­
yabancı sanayi ürünleri için açık pazar duru­ HAT FERMANI). Tanzimat içte tutuculann tepki­
muna gelmiş, sanayideki geleneksel küçük siyle karşılaşmış, 1860’tan sonra basının orta­
üretim düzeni de hızla çökmüştür. Bunda, ilki ya çıkmasıyla aydınlar da Tanzimat’ın yetersiz
1838’de İngiltere, sonralan da birçok Avrupa buldukları yönlerini eleştirmişlerdir.
ülkesiyle imzalanan ticaret antlaşmalarının Sonuç olarak Tanzimat, Osmanlı Devleti’n-
büyük rolü olmuştur. Devleti modernleştirme de hemen her alanda büyük değişmelerin
girişimi mali bakımdan da ağır bir yük getir­ yaşandığı bir dönemdir. Ama değişmenin
miştir. İlk kez 1854’te alınmaya başlanan dış bedeli hayli yüksek olmuş, devlet modernleşir­
borç, 1881’de ülkenin ekonomik ve mali ken ülke yarı sömürge durumuna düşmüştür.
TANZİMAT EDEBİYATI 331

(Ayrıca bak. ABDÜLMECİD; C e v d e t PAŞA; J ö n ması istenmeye başlandı. Yönetim bu tür


TÜRKLER; MİDHAT PAŞA; MUSTAFA REŞİD PAŞA.) yayınlardan oldukça rahatsız oldu, aydınlar
ise yönetimin sıkı izlemesi karşısında, aynca
TANZİMAT EDEBİYATI, 19. yüzyıl ortala dağınık görünümlerini de ortadan kaldırmak
rında, siyasal gelişmelerle birlikte ortaya çı­ için kendi aralarında Yeni Osmanlılar adıyla
kan bir edebiyat hareketidir. Türk edebiyatı­ bir dernek kurdular (1865). Namık Kemal,
nın tarihsel gelişiminde batı uygarlığının da Ziya Paşa, Agâh Efendi, Ali Suavi derneğin
büyük bir payı vardır. Bu açıdan Tanzimat
Anadolu Yayıncılık Arşivi
edebiyatı batı uygarlığının etkisinde gelişen
yeni edebiyat akımının ilk evresidir (1860-96).
Osmanlı D evletinde yaşanmaya başlanan
çöküşü önleyebilmek, hiç olmazsa geciktire-
bilmek için öncelikle ordudan başlayarak
girişilen bir dizi düzenleme hareketi Osmanlı
toplumunun toplumsal, kültürel ve sanatsal
yaşamında da etkili olmuştur. Tanzimat Fer­
manı (3 Kasım 1839) ile Islahat Fermanı (18
Şubat 1856), Osmanlı Devleti’nin sınırları
içindeki azınlıkların haklarını korumayı
amaçlamasmın yanı sıra, Osmanlı devlet yö­
netiminde ve toplum katlarında da etkili
olmuştur (bak. I s l a h a t F e r m a n i ; T a n z im a t ) .
Özellikle batı ülkelerinde elçilik yapan görev­
lilerle öğrenim için batıda bulunanların batı
A li Suavi (1839-1878).
dünyasına ilişkin gözlem ve değerlendirmeleri
yenileşme hareketlerinde etkili olmuştur. Ül­
ke düzeyinde öğretimi programlayıp yürüte­ kurucu üyeleri arasında yer aldılar. Yönetim
bilmek için 1845’te Meclis-i Maarif-i Umumi­ bu gizli derneğin üyelerinden bir bölümünü
ye (1857’de Maarif-i Umumiye N ezaretine İstanbul’dan uzaklaştırdı. Üyelerin bir bölü­
dönüştürülmüştür); öğretmen ve yönetici ye­ mü de Avrupa’ya kaçmak zorunda kaldı.
tiştirmek üzere Darülmuallimin (öğretmen Fransa’da Mustafa Fazıl Paşa’nın parasal des­
okulu) ve Mülkiye Mektebi (bugün Ankara teğiyle çıkanlan gazetelerde meşrutiyet reji­
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi) gibi mini savunmaya başladılar. Bir süre sonra II.
okullar açılmış, üniversitelerde okutulacak Abdülhamid meşrutiyeti ilan edeceğine dair
ders kitaplarının hazırlanması için de Encü- söz verip tahta çıkınca, ilk Türk anayasası da
men-i Daniş (Bilimler Akademisi) kurulmuştur halka sunulm a. olanağına kavuştu (Kanun-ı
(1851). Bu gelişmeler arasında çok önemli bir Esasi, 23 Aralık 1876).
olgu da bugün anladığımız anlamdaki gazete­
lerin yayımlanmaya başlamasıdır. Bu dönem­ Şiir
de 1860’ta Agâh Efendi ve Şinasi tarafından Tanzimat şiirinde hem Divan şiirinin, hem de
çıkanlan Tercüman-ı A hval ; Şinasi tarafından batı şiirinin büyük etkileri görülür. Tanzimat
1862’de çıkarılan Tasvir-i Efkâr ; 1867’de şairleri genellikle Divan şiiri kültürüyle yetiş­
Ali Suavi ile Ziya Paşa tarafından çıkarılan mişlerdir; bazıları da Avrupa’da, özellikle
Muhbir gibi ilk gazeteler her şeyden önce Fransa’da bir süre yaşadıkları için Fransız
aydınlar ile en azından büyük kentlerdeki şiirini yakından izleme olanağını bulmuştur.
geniş halk kitleleri arasında iletişim kurulma­ Batı edebiyatından ilk şiir çevirileri de bu
sına yaramıştır. dönemde görülmektedir. Fransız şiirinden
Gazeteler kısa bir süre sonra yönetime yapılan çeviriler çoğunluktadır. Voltaire, Je-
ilişkin konulara da el atmakta gecikmedi; an-Jacques Rousseau, Victor Hugo, Alphon-
millet meclisi açılması, halkın yönetime katıl­ se de Lamartine, Jean de La Fontaine, Jean
332 TANZİMAT EDEBİYATI

Racine, François Fenelon, Nicolas Boileau, çenler) adlı yapıtının çevirisidir. Yapıt
Alfred de Musset gibi şairlerden çeviriler 1862’de Terceme-i Telemak adıyla çevrilmiş­
yapıldı. Bu şiirler Türk şiirinin biçimsel yapı­ tir. Aynı yıl Victor Hugo’nun romanı Sefiller
sını etkiledi. Batının, sone, terza rima, ottava (les Miserables) de dilimize çevrildi. Bu yapıt­
rima gibi koşuk (nazım) biçimleri de kullanıl­
maya başlandı. Gene çevirilerin etkisiyle Kla­ tınadolu Yayıncılık Arşivi
sikçilik, Romantizm, Gerçekçilik, Parnasse
(Parnas), Sembolizm gibi edebiyat akımları
Türk edebiyatında tanınmaya başlandı. Çe­
viri şiirler Türk şiirini öz bakımından da et­
kiledi. Yeni düşünceler, kavramlar, imgeler,
simgeler ve özellikle batı dillerinden bir­
takım yeni sözcükler bu dönemde dilimize
girdi.
Tanzimat şiirinin ilk kuşağında bazı temel
kavramlar ilk kez kullanıldı. Şinasi’de “uygar­
lık, hak, adalet, yasa, devlet ile halkın karşı­
lıklı hak ve ödevleri” ; Namık Kemal’de “öz­
gürlük ve yurt”, Ziya Paşa’da “geri kalmışlık”
bunlara örnektir. Tanzimat’ın ikinci kuşağın­
da toplumsal temalar daha geriye, ikincil
duruma düştü, fizikötesi gündeme geldi. Re- A h m e d V efik Paşa (1823-1891).
caizade Mahmud Ekrem ’de “ölüm” ; Abdül-
hak Hamid’de (Tarhan) “ölüm”ün yanı sıra lan Daniel Defoe’dan Hikâye’i Robinson
“Tanrı, yaşam, dünya, madde, ruh, varlığın (1864), François Rene Chateaubriand’dan
ne olduğu ve sonu” gibi temalar ağırlık kazan­ Atala (1872), Alexandre Dumas’dan (Baba)
dı. Tanzimat’ın ilk kuşağı “yeni insan”ı yarat­ Monte Kristo (1871) çevirileri izledi.
maya çalışıyordu, yaklaşımları toplumsal ve Türk edebiyatında ilk öykü ve roman dene­
ahlaksaldı. Toplumun çağdaşlaştırılmasını melerini Ahmed Midhat (1844-1913) yazmış­
ana ilke edinmişlerdi. İkinci kuşağın günde­ tır: Kıssadan Hisse' Letaif-i Rivayat. Bu
mini ise daha çok şiirle ilgili konular ve meta­ dönem roman ve öykücüleri, dil ve sanat
fizik alanlar oluşturmuştur. Başka bir deyişle, anlayışları bakımından birbirinden ayrılır.
ikinci kuşak “sanat sanat için” ilkesini benim­ Ahmed Midhat, Emin Nihad (ölümü 1875’ten
semiştir. Bunda siyasal baskının yanı sıra Ro­ sonra), Şemseddin Sami (1850-1904), Nabiza-
mantizm Akımı’nın etkileri de olmuştur. de Nâzım (1862-1893) halka seslenmeyi ilke
Tanzimat’ın birinci kuşağında Namık Ke­ edindikleri için oldukça yalın bir dille; Namık
mal (1840-1888), Şinasi (1826-1871), Ziya Kemal, Samipaşazade Sezai (1860-1936), Re­
Paşa (1825-1880); ikinci kuşağında Recaizade caizade Mahmud Ekrem ise seçkin bir toplu­
Mahmud Ekrem (1847-1914), Abdülhak Ha- luğa seslenmeyi ilke edindikleri için Yeni
mid (1852-1937), Muallim Naci (1850-1893) Osmanlıca’yla yazmışlardır. Bu dönem roman
gibi şairler vardır. ve öykülerinde konular ya günlük yaşamdan
ya da tarihten seçilmiştir. Tutsaklık ya da
Roman ve Öykü sürgünlük (Ahmed Midhat, Esaret; Namık
Türk edebiyatında batılı anlamda roman ve Kemal, İntibah ; Samipaşazade Sezai, Sergü­
öykü Tanzimat döneminde başlamıştır. Ülke­ zeşt) , aile baskısıyla gerçekleştirilmek istenen
mizde roman ve öykünün gelişiminde batı evlilikler (Şemseddin Sami, Taaşşuk-ı Talat
edebiyatından yapılan roman çevirilerinin bü­ ve Fitnat; Samipaşazade Sezai, Sergüzeşt), ba­
yük katkısı vardır. İlk çeviri Yusuf Kâmil tılılaşmanın yanlış algılanması (Ahmed Mid­
Paşa’nm, Fenelon’un les Aventures de Tele- hat, Felatun Bey ile Râkım Efendi’, Recaizade
maque (1699) ( Telemakhos’un Başından Ge­ Mahmud Ekrem, Araba Sevdası) gibi konular
TANZİMAT EDEBİYATI 333

işlenmiştir. Birinci kuşak romancı ve öykücü­ denleri oyununu oynarken, oyun özgürlük
leri (Ahmed Midhat, Emin Nihad, Şemseddin duygulan aşıladığı gerekçesiyle tiyatro kapa­
Sami, Namık Kemal) Romantizm’in; ikinci tılmış, binası da yıktırılmıştır. Bundan dolayı
kuşak romancı ve öykücüleri olan Samipaşa- bu tarihten 1908’e kadar Türk tiyatrolarına
zade Sezai, Mizancı Mehmed Murad (1853- tuluat oyunları egemen olmuştur. Mardiros
1917), Recaizade Mahmud Ekrem ve Nabi- Mınakyan’ın (1839-1920) kurduğu Osmanlı
zade Nâzım Gerçekçilik ve Doğalcılık (Na- Dram Kumpanyası (1882) Türkçe oyunlar
türalizm) akımlarının etkisinde kalmışlardır. sahnelemeye devam etmiştir.
Namık Kemal’in C ezm f si ilk tarihsel ro­ Türk edebiyatında ilk tiyatro yapıtı olarak
man olma özelliğini taşır. Araba Sevdası (R. Hayrullah Efendi’nin (1817-66) Hikâye-i İb­
M. Ekrem) ilk Gerçekçi roman olarak rahim Paşa be İbrahim-i Gülşeni (1844) adlı
kabul edilir. Nabizade Nâzım da Karabibik dramı gösterilmektedir. Şinasi’nin Şair Evlen­
adlı uzun öyküsüyle Anadolu köy yaşamını mesi (1860) ilk güldürü olarak kabul edilmek­
Türk roman ve öyküsünün konu dağarcığına tedir. Ali Haydar (1836-1914) ilk trajedi,
sokmuştur. Aynı yazarın Zehra adlı romanı Direktör Âli Bey (1844-99) de karakter gül­
da ilk Doğalcı psikolojik roman örneğidir. dürüsü örneklerini vermiştir. Yazar, çevir­
Tanzimat romanları, üstünlükleri yanında, ilk men, tiyatroya maddi ve manevi destek sağla­
örnekler olmanın çeşitli aksaklıklarını da taşı­ yan devlet adamı olarak Ahmed Vefik Paşa’
maktadır. Yazar çoğunlukla romanın içinde nın (1823-91) Tanzimat tiyatrosuna çok yön­
yer alır, kendi ağzından düşüncelerini söyler lü katkısı olmuştur. Moliere’den yaptığı çeviri
ve araya girer; çevre ve doğa betimlemeleri ve uyarlamaları çok önemlidir. Feraizcizade
iyi yerleştirilememiştir; dil zaman zaman do­ Mehmed Şakir (1853-1911) duru bir Türkçe
ve başarılı bir teknikle yazdığı oyunlardan
ğallığını yitirir ve kurguda çeşitli tutarsızlıklar
vardır. ötürü “Türk Moliere’i” olarak adlandırılmış­
tır. Bu dönem tiyatrolarında çoğunlukla top­
Tiyatro lumsal ve tarihsel konular işlenmiştir. Öbür
Batılı anlamıyla tiyatro da Tanzimat döne­ türlere oranla Tanzimat döneminde tiyatro
minde görülür. Bu dönemde geleneksel tiyat­ çok daha etkili olmuştur. Bu bakımdan bazı
ro içine giren türler (meddah, kıssahan, kuk­ Tanzimat yazarlan (Namık Kemal, Recaizade
la, Karagöz, ortaoyunu gibi) de varlığını Mahmud Ekrem, Abdülhak Hamid) tiyatro
sürdürmüştür. oyunları da yazmıştır.
Tanzimat’ın ilk yıllarında İstanbul’un çeşitli
yerlerinde tiyatro binaları yapılmaya başlan­ Eleştiri
dı. Önceleri özellikle İtalyan ve Fransız, daha Tanzimat yazarlarının eleştiri türünde de ya­
sonra da Ermeni tiyatro toplulukları bu bina­ pıt ortaya koymaları bir rastlantı değildir.
larda oyunlar sergilediler. Mihail Naum (ölü­ “Yeni bir toplum, yeni bir insan, yeni bir dil,
mü 1870’ten sonra), Güllü Agop (1840-1902) yeni bir edebiyat” yaratabilmek için bir önce­
gibi Ermeniler’in Türkçe oyunlar da sahnele­ kinin acımasızca eleştirilmesi gerekmektedir.
meleri önemli bir gelişme oldu. Güllü Agop, İşte Tanzimatçılar da bunu yapmışlardır: Na­
1868’de kurduğu Osmanlı Tiyatrosu’nda ilk mık Kemal ve Ziya Paşa Osmanlı edebiyatı­
kez düzenli olarak temsiller vermeye başla­ nın toplumdan kopuk oluşunu kıyasıya eleş­
mış; aynca müzikli oyunlar dışında, Türkçe tirmişlerdir. Recaizade Mahmud Ekrem ile
oyunlar sahneleme tekelini 10 yıl elinde tut­ Muallim Naci arasındaki şiir dili ve nazım
muştur. Birçok Türk erkek tiyatro sanatçısı tekniği konusundaki tartışma da büyük yankı
ilk kez bu tiyatroda sahneye çıkmıştır. Müslü­ uyandırmıştır. Recaizade’nin Talim-i Edebi­
man Türk kadınının sahneye çıkması şeriat yattı (1879) yeni Türk edebiyatının temellerini
hükümlerine göre olanaksızdı. Bu yüzden belirlemeye de hizmet etmiştir. Ziya Paşa’nın
bazı kadın rollerini bazı durumlarda yabancı Harabat’ı (1874-75) üzerine Namık Kemal’in
kadınlar ya da erkekler oynamışlardır. Bu yazdığı Tahrib-i Harabat (1885) ve Takib
tiyatro 1884’te Ahmed Midhat’ın Çerkeş Ö z­ (1885) eskiye yönelik eleştirilerin en keskinle­
334 TAOCULUK

rindendir. Muallim Naci’nin de Istılahat-ı pek çok doğulu mistiğin de yaptığı belirli
Edebiyye (1889) adlı sözlüğünde Divan şairle­ fiziksel alıştırmaları sürdürmesi gerekir (bak.
rinden çok çağdaşlarından ve batı edebiyatın­ MİSTİSİZM). Tao’yu bulan bir insan eksiksiz,
dan örnekler alması çok anlamlıdır. Tanzimat mükemmel iyiliğe ulaşmış olur ve yaşamın
edebiyatı, Türk toplumunun batı kültürüyle
The Royal Ontario Museum, Toronto
karşı karşıya geldiği, yeni bir dünya görüşü
benimseyip geliştirmeye niyetlendiği, ilklerin,
dolayısıyla da birçok yeniliklerin yanı sıra
yanlışların da yapıldığı, yol açıcı, sonraki
dönemleri yakından etkileyen ileriye dönük
bir atılımdır. Bu alanda yapılan olumlu ya da
olumsuz eleştirilere karşın, bugün de ortaya
konan birçok edebiyat türünün kaynakları
Tanzimat dönemine kadar uzanmaktadır.

TAOCULUK. Çin’de çok eski zamanlardan


beri varlığını sürdüren üç büyük din vardır:
Taoculuk, Konfüçyüsçülük ve Budacılık
(bak. B u d a v e B u d a c il ik ; K o n f ü ç y ü s v e K o n ­
f ü ç y ü s ç ü l ü k ) . Konfüçyüsçülük gibi Çin kö­
kenli olan Taoculuk’u İÖ 6. yüzyılda yaşayan
bilgin Laozi’nin kurduğu kabul edilir. Taocu-
luk’un temel kitabı olan Yüce Aklın Erdemi ’
nin (Daode Jing) de önceleri onun tarafından Kuzey Ç in'de ki S h a n x i'd e b u lu n a n b ir tap ın aktaki bu
yazıldığı sanılmış, ne var ki 19. yüzyılda bu fre skte T a o cu lu k'u n kuru cusu Laozi (ortada)
g ö rü lü y o r.
kanı sarsılmıştır. Bu kısa ama özlü yapıt, yalın
ve doğaya uygun bir yaşam biçimine dönme­
yi, doğaya aykırı eylemlerden kaçınmayı, getireceği tersliklere, talihsizliklere aldırmaz.
geçmişin etkilerini yadsımayı ve devlet yöne­ Laozi insanların birbirlerine karşı saygılı ve
timinde hiçbir şeye karşı koymadan kendili- nazik olmaları gerektiğine inanırdı.
ğindenci bir yol izlemeyi savunur. Taocu felsefenin bir dine dönüşmesi İÖ 2.
Tao kabaca, yol anlamına gelir. Çok deği­ yüzyılda başladı. Başlangıçta, örgütlenmiş
şik biçimlerde yorumlanabilen Tao bir anlam­ Taocu tapmaklar yoktu. Ama İS 2. yüzyılda
da, her koşulda doğru düşünebilmenin ve Çin’de yaygınlaşan Budacılık, Taoculuk’u da
doğru davranmanın yolunu bulmaktır. Ne var etkiledi. Taocular da Budacılık’taki gibi bir
ki, Laozi Tao’nun tam olarak ne anlama başrahibin, rahiplerin, rahibelerin ve kutsal
geldiğini açıklamanın olanaksız olduğunu ileri yazıların bulunduğu tapmaklar kurdular.
sürmekte ve “Tao’yu açıklayabileceklerini Böylece tanrıları, tanrıçaları, ve efsaneleriyle
söyleyenler onu bilmez, bilenlerse söylemez” mistik bir Taoculuk gelişti.
demekteydi. Tao’yu bulmak için kendini eğit­ Taoculuk bir din ve felsefe olarak Çin
meye başlayan insan sıkı bir disiplin içinde kültürünün bütün gelişme evrelerinde etkili
yalın bir yaşam sürmeli ve uzun süreler olmuştur. Uzun Çin tarihinde Taoculuk’un
boyunca sessizce ve derin düşünmeyi öğren­ izleyicileri arasında yer almış pek çok bilgin,
melidir. Aynı zamanda solunum denetimi gibi sanatçı ve din adamı bulunur.
Temel Britannica
Ek Bilgiler.
£3İ!Mf,lhfl hifîsT

*
SPOR 16.1

SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLE­ kurmayacağı yolunda güvence verdi. Darbe kı­


Rİ BİRLİĞİ. Gorbaçov dış politikadaki başarı­ sa sürede çöktü ve darbeciler Moskova’dan ka­
larına karşın, içeride büyük sorunlarla karşı çarken tutuklandılar. Gorbaçov ve ailesi 22
karşıya geldi. Bunların başında ekonomik re­ Ağustos’ta Moskova’ya döndü.
formların hızı konusundaki görüş ayrılıkları, Darbenin ardından Baltık cumhuriyetleri ba­
beş yıldır uygulanan perestroyka ’nm (yeniden ğımsızlıklarını ilan ettiler. Öteki cumhuriyetle­
yapılanma) halkın yaşam düzeyini iyileştireme­ rin de aynı yönde adımlar atması ve ortaya çı­
miş olması ve bundan kaynaklanan hoşnutsuz­ kan otorite boşluğu bir anda komünist rejimin
luk ile eski rejim yanlılarının direnişleri geliyor­ çözülmesini getirdi. 8 Aralık’ta bir araya gelen
du. Öte yandan cumhuriyetlerde baş gösteren üç Slav cumhuriyeti Rusya, Ukrayna ve Beyaz
bağımsızlık girişimleri ve etnik çatışmalar çok Rusya’nın liderleri artık SSCB’nin var olmadığı
ciddi bir gerginlik kaynağı durumuna geldi. Ül­ konusunda görüş birliğine vardılar ve merkezi
kede birçok yeni parti ve örgüt ortaya çıkarken, Beyaz Rusya’nın başkenti Minsk’te olmak üze­
basın özgürlüğünün genişlemesi muhalif gazete­ re Bağımsız Devletler Topluluğu’nun (BDT)
lerin büyük bir güç kazanmasını sağladı. kuruluşunu ilan ettiler. Baltık ülkeleri ile Gür­
Gorbaçov’un iktidara gelişinden sonra uygu­ cistan dışındaki eski Sovyet cumhuriyetleri ba­
ladığı reformlarla içten içe gelişen çatışma ğımsız devletler olarak bu yeni yapı içinde yer
1991’de kaçınılmaz bir hesaplaşmaya dönüştü. aldılar. Gorbaçov’a da artık devletsiz kalmış bir
Önde gelen reformcuların tutuculara yönelttiği devlet başkanı olarak istifa etmekten başka bir
ağır suçlamalarla birlikte darbe söylentileri ya­ yol kalmadı. Böylece 71 yıllık SSCB sona ermiş
yılmaya başladı. Martta birliği koruma amacıy­ oldu.
la düzenlenen halkoylamasına katılanların yüz­
de 76’sı birlikten yana oy kullandı. Ama re­ SPOR
formcu kanatta yeni bir güç odağı olarak sivri­
len Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Boris KISALTMALAR
Yeltsin’in güçlü olduğu bölgelerde bu oran da­
Alm. Alm anya
ha düşük çıktı. Baltık cumhuriyetleri ile Gürcis­ ABD Am erika Birleşik Devletleri
tan, Moldavya ve Ermenistan halkoylamasına ADC A lm an Demokratik Cum huriyeti
katılmayı reddettiler. AFC Alm anya Federal C um huriyeti
Alm . Alm anya
Reformcu yönetimin güç kaybetmesinden Arj. A rjantin
yararlanmak isteyen tutucular 18 Ağustos Avus. Avusturya
Avustr. Avustralya
1991’de, Kırım’da dinlenmekte olan Gorba- BAC Birleşik A rap Cum huriyeti, bugün M ısır
çov’u Olağanüstü Hal Komitesi adına görevden Bah. Bahamalar
Bar. Barbados
çekilmeye zorladı ve bunu kabul etmeyince de Bel. Belçika
göz hapsine aldı. Ertesi gün sağlığının bozuk ol­ Bir. Tk. Birleşik Takım
ması nedeniyle Gorbaçov’un yetkilerini yar­ Bre. Brezilya
Bul. Bulgaristan
dımcısına bıraktığı duyuruldu. Ama Gorbaçov Cez. Cezayir
Moskova’yla telefon bağlantısı kurmayı başara­ Çek. Çekoslovakya
ÇHC Çin Halk C um huriyeti
rak gerçek durumu aktardı. Darbeye karşı hal­ da dakika
kın gösterdiği büyük tepkinin başına geçen Dan. Danimarka
Dom. Cum. D om inik Cum huriyeti
Yeltsin hemen genel greve gidilmesi çağrısında Ekv. Ekvador
bulundu ve halktan Olağanüstü Hal Komite­ Est. Estonya
Eti. Etiyopya
sinin emirlerine uymamalarını istedi. Bazı ordu FIFA Uluslararası Futbol Federasyonu
birlikleri de parlamentoda odaklaşan direnişi FITA Uluslararası Okçuluk Federasyonu
desteklemeye başladı. Yeltsin 20 Ağustos’ta çı­ Fil. Filipinler
Fin. Finlandiya
kardığı bir kararnameyle Rusya toprakları üze­ Fr. Fransa
rindeki bütün ordu birliklerinin ve KGB güçle­ G. Af. Güney Afrika
Gua. Guatemala
riyle öteki güvenlik birimlerinin komutasını Hol. Hollanda
üstlendiğini duyurdu. ABD Başkanı George İng. İngiltere
İr. jran
Bush Yeltsin’i arayarak Gorbaçov’un görevinin İri. İrlanda
başına dönmemesi durumunda SSCB’yle ilişki Isk. iskoçya
16.2 SPOR

isp. Ispanya 1.500 m N. M orceli (Cez.)


Isv. İsveç 5.000 m Y. Ondieki (Ken.)
İsvi. jsviçre 10.000 m M. Tanui (Ken.)
İt. İtalya 3.000 m engelli M. Kiptanui (Ken.)
Jam. Jamaika 110 m engelli G. Foster (ABD)
Jap. Japonya 400 m engelli S. Matete (Zam.)
Kan. Kanada maraton H. Taniguçi (Jap.)
Ken. Kenya 20 km yürüyüş M. Dam ilano (İt.)
kg kilogram 50 km yürüyüş A. Potaşov (SSCB)
K. İri. Kuzey İrlanda 4x100 m bayrak ABD (A. Cason, L. Burrell,
Kol. Kolom biya D. M itchell, C. Levvis)
Kore Cum. Kore Cum huriyeti 4x400 m bayrak Ingiltere (R. Black, D. Redmond,
Kore DHC Kore Dem okratik Halk Cum huriyeti J. Regis, K. Akabusi)
km kilom etre yüksek atlama C. A ustin (ABD)
Liech. Liechtenstein sırıkla atlama S. Bubka (SSCB)
Lüks. Lüksemburg uzun atlama M. Povvell (ABD)
m metre üç adım atlama K. Harrison (ABD)
Mac. Macaristan gülle atma W. G ünthör (isvi.)
Mek. Meksika disk atma L. Riedel (Alm.)
Moğ. M oğolistan çekiç atma Y. Sedıh (SSCB)
Mor. M oritanya cirit atma K. Kinnunen (Fin.)
Nij. Nijerya dekatlon D. O'Brien (ABD)
Nik. Nikaragua
Nor. Norveç
Pan. Panama Dünya Atletizm Şampiyonluğu—bayanlar
Par. Paraguay
Pol. Polonya dal 1991
Po. Ri. Porto Riko
Por. Portekiz 100 m K. Krabbe (Alm.)
Rom. Romanya 200 m K. Krabbe (Alm.)
Rus. Rusya 400 m M.-J. Perec (Fr.)
sa saat 800 m L. N urutdinova (SSCB)
Sen. Sengal 1.500 m H. Boulmerka (Cez.)
sn saniye 3.000 m T. Dorovskih (SSCB)
Som. Som ali 10.000 m L. McColgan (İng.)
SSCB Sovyet Sosyalist C um huriyetleri B irliği 100 m engelli L. Narojilenko (SSCB)
Cnr
bur. Surinam 400 m engelli W. Panfil (Pol.)
Tanz. Tanzanya maraton A. Ivanova (SSCB)
Tayl. Tayland 10 km yürüyüş
Tri. ve Tob. Trinidad ve Tobago 4x100 m bayrak Jamaika (D. Duhaney, J. Cuthbert,
Tun. Tunus B. McDonald, M. Ottey)
Tür. Türkiye 4x400 m bayrak SSCB (T. Ledovskaya, L. Djigalova,
Uga. Uganda O. Nazarova, O. Brızgina)
Ur. Uruguay yüksek atlama H. Henkel (Alm.)
Ven. Venezuela uzun atlama J. Joyner-Kersee (ABD)
Vir. Adi. V irgin Adaları gülle atma Huang Zhihong (ÇHC)
WBA Dünya Boks Birliği disk atma T. Hiristova (Bul)
WBC Dünya Boks Konseyi cirit atma Xu Demei (ÇHC)
Yug. Yugoslavya heptatlon S. Braun (Alm.)
Yun. Yunanistan
Y.Z. Yeni Zelanda
Dünya Kros Şampiyonluğu— erkekler (12.000 m)

yıl bireysel takım


ATLETİZM
1991 K. Shah (Mor.) Kenya
Dünye Kupası Şampiyonluğu— erkekler
1992 J. Ngugi (Ken.) Kenya
Maraton: 1991 Y. T olstikov (SSCB)
Dünya Kros Şampiyonluğu— bayanlar (5.000 m)
Dünya Kupası Şampiyonluğu— bayanlar
yıl bireysel takım
Maraton: 1991 R. Mota (Por.)
1991 L. Jennings (ABD) Kenya
1992 L. Jennings (ABD) Kenya
Dünya Atletizm Şampiyonluğu— erkekler

dal 1991 Boston Maratonu

100 m C. Levvis (ABD) yıl erkekler sa:da:sn


200 m M. Johnson (ABD)
400 m A. Pettigrevv (ABD) 1991 I. Hussein (Ken.) 2:11:06
800 m B. Konchellah (Ken. 1992 I. Hussein (Ken.) 2:08:14
SPOR 16.3

Dünya Bisiklet Pist Şampiyonluğu— erkekler


yıl bayanlar sa:da:sn

1991 W. Panfil (Pol.) 2:24:18 yıl sürat (amatör) sürat (profesyonel)


1992 0 . Markova (Rus.) 2:23:43
1991 J. Fiedler (Alm.)
1992 J. Fiedler (Alm.) M. Hübner (Alm.)
New York Maratonu
yıl bireysel takip bireysel takip
yıl erkekler sa:da:sn (am atör) (profesyonel)

1991 S. Garcia (Mek.) 2:09:28 1991 J. Lehmann (Alm.) F. M oreau (Fr.)


1992 W. M tolo (G. Af.) 2:09:29 1992 C. Boardman (İng.) M.McCarthy (ABD)

yıl m otor artçısı m otor artçısı


yıı D a y a n ıa r sa:da:sn

1991 L. McColgan 2:27:23 1991 R. Königshofer (Avus.) D. Clark (Avustr.)


1992 L. Ondieki (Avustr.) 2:24:40 1992 C. Podlesch (Ger.) P. Steiger(lsvi.)

Amerika Maratonu/Chicago Dünya Bisiklet Pist Şampiyonluğu—bayanlar


(amatör)
yıl erkekler sa:da:sn
yıl sürat 3 km. bireysel takip
1990 M. Pitayo (Mek.) 2:09:41
ıyy ı j . biıva (Bre.; 2:14:33 1991 I. Harınga (Hol.) P. Rossner (Alm.)
1992 J. C. de Souza (Bre.) 2:16:14 1992 E. Salumae (Est.) P. Rossner (Alm.)

yıl bayanlar sa:da:sn


Dünya Bisiklet Yol Şampiyonluğu
1990 A. Cünha (Por.) 2:30:11
1991 M. Hamrin-Senorski (İsv.) 2:36:21 yıl erkekler erkekler bayanlar
1992 L. Somers (ABD) 2:37:41 (amatör) (prfesyonel) (amatör)

1991 V. Pjasinski G. Bugno (İt.) L. Van Moorsel


(SSCB) (Hol.)
BASKETBOL 1992 F. Casartelli (İt.) G. Bugno (it.) K. W att (Avustr.)
Dünya Amatör Basketbol Şampiyonluğu— erkekler

yi şam piyon rakibi BOKS


1990 Yugoslavya SSCB
1992 ABD Hırvatistan Dünya Ağır Sıklet Boks Şampiyonları— ağırlık
sınırı yok

Dünya Amatör Basketbol Şampiyonluğu— bayanlar WBA (ülke; unvanı kazandığı tarih)

şam piyon rakibi James Douglas (ABD; 11/2/90)


yi
Evander Holyfield (ABD; 26/10/90)
1990 ABD Yugoslavya Riddick Bowe (ABD; 13/11/92)
1992 Birleşik lakım
WBC

Ulusal Basketbol Birliği (NBA) Şampiyonluğu Riddick Bowe (ABD; 13/11/92) 1992'de WBC unvanı
geri alındı
sezon şam piyon rakibi sonuç Lennox Levvis (ing; 14/12/92)

1990-91 Chicago Bulls Los Angeles Lakers 4-1


1991-92 Chicago Bulls Portland Trail Blazers 4-2 Dünya Kruvazör (cruiser) Sıklet Şampiyonları—üst
sınır 88,45 kg

WBA
BİSİKLET
Robert Daniels (ABD; 11/89)
Fransa Turu Bobby Czyz (ABD; 8/3/91)

yıl şam piyon km WBC

1991 M. Indurain (İsp.) 3.935 M assim iliano Duran (İt; 27/7/90)


1992 M. Indurain (İsp.) 3.983 Anaclet VVamba (Fr; 20/7/91)
16.4 SPOR

Dünya Yarı Ağır Sıklet Boks Şampiyonları— üst


WBC
sınır 79 kg
Pernell VVhitaker (ABD; 20/8/89) 1992'de unvanı bıraktı
WBA M iguel Gonzâlez (Mek.; 24/8/92)
Thom as Hearns (ABD; 3/6/91)
V irgil Hill (ABD; 9/92
Dünya Yarı Hafif Sıklet Şampiyonları— üst sınır 59 kg
WBC
W BA
Dennis A ndries (İng.; 28/7/90)
Jeff Harding (Avustr.; 11/9/91) Joey Gramache (ABD; 28/6/91) 1991'de unvanı bıraktı
Genaro Hernandez (ABD; 22/11/91)

Dünya Orta Sıklet Şampiyonları— üst sınır 72,5 kg WBC

W BA Azumah Nelson (Gan.; 29/2/88)

Reggie Johnson (ABD; 22/4/92)


Dünya Tüy Sıklet Şampiyonları— üst sınır 57 kg
WBC
W BA
Julian Jackson (ABD; 24/11/90)
Park Yung Kyum (Kore Cum.; 30/3/91)

Dünya Yarı Orta Sıklet Şampiyonları— üst sınır 70 kg WBC

WBA Marcos Vilasana (Mek.; 2/6/90)


Paul Hodkinson (İng.; 13/11/91)
G ilbert Dele (Fr.; 2/91)
Vinny Pazienza (ABD; 11/10/91)
Julio Cesar Vâsquez (Arj.; 22/12/92) Dünya Yarı Tüy Sıklet Şampiyonları— üst sınır 55 kg

WBC W BA

T erry Norris (ABD; 31/3/90) Luis Mendoza (Kol.; 11/9/90)


Raul Perez (Mek.; 7/10/91)
VVilfredo Vâsguez (Po.Ri.; 27/3/92)
Dünya Velter Sıklet Şampiyonları—üst sınır 66,5 kg
WBC
WBA
Paul Banke (ABD; 23/4/90)
Aaron Davis (ABD; 8/7/90) Pedro Decima (Arj.; 5/11/90)
M eldrick T aylor (ABD; 19/1/91) Kiyoşi Hatanaka (Jap.; 3/2/91)
Crisanto Espana (Ven.; 31/10/92) Daniel Zaragoza (Mek.; 14/6/91)
T hierry Jacob (Fr.; 20/3/92)
WBC Tracy Patterson (ABD; 23/6/92)
Maurice Blocker (ABD; 19/8/90)
Sim on Brovvn (Jam.; 18/3/91) Dünya Horoz Sıklet Şampiyonları— üst sınır 53,5 kg
James M cG irt (ABD; 29/11/91)
WBA
Dünya Yarı Velter Sıklet Şampiyonları— üst sınır 63,5 kg Israel Contreras (Ven.; 19/10/91)
Eddie Cook (ABD; 15/3/92)
WBA Eliecer Julio (Kol.; 10/10/92)
Loreto Garza (ABD; 17/8/90)
WBC
Edvvin Rossario (Po.Ri.; 15/6/91)
A kinobu Hiranaka (Jap.; 10/4/92) Greg Richardson (ABD; 25/2/91)
M orris East (Fil.; 9/9/92) Coiçiro Tatsuyoşi (Jap.; 9/91)
V ictor Rabanâles (Mek.; 30/3/92)
WBC

J u lio Cesar Châvez (Mek.; 13/5/89)


Dünya Yarı Horoz Sıklet Şampiyonları— üst
sınır 52 kg
Dünya Hafif Sıklet Şampiyonları— üst sınır 61 kg
WBA
WBA
Katsuya Onizuka (Jap.; 10/4/92)
Juan Nazario (Po.Ri.; 4/4/90)
Pernell VVhitaker (ABD; 11/8/90) 1992'de unvanı bıraktı WBC
Joey Gramache (ABD; 13/6/92)
Tony Lopez (ABD; 24/10/92) M oon Sung Kil (Kore Cum.; 20/1/90)
SPO R 16.5

Dünya Sinek Sıklet Şampiyonları— üst sınır 51 kg Dünya Kombine Sürat Pateni Şampiyonları—erkekler

WBA 1991 J. O. Koss (Norv.)


1992 R. Sighel (İt.)
Lee Yul W oo (Kore Cum.; 10/3/90)
Leopard Tam akum a (Jap.; 29/7/90)
Elvis Alvarez (Kol. 14/3/91) Dünya Kombine Sürat Pateni— bayanlar
Kim Yong Kang (Kore Cum.; 1/6/91)
Aquiles Guzman (Ven.; 16/9/92) 1991 G. Kleeman (Alm.)
David Gri.man (Ven.; 12/92) 1992 G. Niemann (Alm.)

WBC
Dünya Sürat Pateni Sürat Şampiyonluğu
Muangchai Kittlkasem (Tayl.; 15/2/91)
Yuri Arbaçakov (Rus.; 23/6/92) yıl erkekler bayanlar

1991 I. Jelezovski (SSCB) M. Garbrecht (Alm.)


Dünya Yarı Sinek Sıklet Şampiyonları— üst 1992 I. Jelezovski (Bir. Tk.) Ye Qiabo (ÇHC)
sınır 50 kg

W BA
ESKRİM
Hiroki loka (Jap.; 17/12/91)
Yuh M yung W oo (Kore Cum.; 18/11/92) Dünya Eskrim Şampiyonluğu— erkekler (bireysel)

WBC yıl flöre epe kılıç

Rolando Pascua (Fil.; 19/12/90) 1990 P. O m nes(Fr.) T. Gerull (AFC) G. Nebald (Mac.)
M elchor Cob Castro (Mek.; 25/3/91) 1991 I. VVeissenborn A. Şuvalov G. Kriyenko
Hum berto Gonzales (Mek.; 4/6/91) (Alm.) (SSCB) (SSCB)
1992 P. Omnes (Fr.) E. Srecki (Fr.) B. Szabo (Mac.)

BUZ HOKEYİ Dünya Eskrim Şampiyonluğu— erkekler (takım)

Dünya Amatör Buz Hokeyi Şampiyonluğu yıl flöre epe kılıç

yıl şam piyon 1990 İtalya İtalya SSCB


1991 Küba SSCB Macaristan
1991 İsveç 1992 Alm anya Alm anya Birleşik Takım
1992 İsveç

Dünya Eskrim Şampiyonluğu— bayanlar

BUZ PATENİ_________________________ yıl bireysel flö re takım flöre

Dünya Artistik Paten Şampiyonları—erkekler 1990 A. Fichtel (AFC) İtalya


1991 G. T rillin i (İt.) İtalya
yıl şam piyon 1992 G. T rillin i (İt.) İtalya

1991 K. Brovvning (Kan.)


1992 V. Petrenko (Bir. Tk.)
FUTBOL
Dünya Artistik Paten Şampiyonları— bayanlar Avrupa Kupa Galipleri Kupası

yıl şam piyon sezon sonuç

1991 K. Yamaguchi (ABD) 1989-90 Sam pdoria (İt.) 2


1992 K. Yamaguchi (ABD) Anderlecht (Bel.) 0
1990-91 Manchester United (ing.) 2
FC Barcelona (İsp.) 1
Dünya Artistik Paten Şampiyonları—çiftler 1991-92 VVerder Bremen (Alm.) 2
AS Monaco (Mon.) 0
yıl şam piyonlar

1991 N. Mişkutenok, A. D m itriyev (SSCB) Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası


İ992 N. M işkutenok, A. D m itriyev (Bir. Tk.)
sezon sonuç

Dünya Buz Dansı Şampiyonları 1989-90 AC M ilan (İt.) 1


Benfica (Por.) 0
1991 I. Duchesnay, P. Duchesnay (Fr.) 1990-91 Kızıl Yıldız Belgrade (Yug.)* 0
1992 M. Klim ova, S. Panomarenko (Bir. Tk.) M arseille (Fr.) 0
* Sonucu penaltı atışlarıyla belirlen di.
16.6 SPOR

1991-92 FC Barcelona (İsp.) 1 1991 İ. Doguçiev (SSCB) M. Iskandaryan (SSCB)


Sam pdoria (İt.) 0 1992 A. Repka (Mac.) M. Iskandaryan (Bir.Tk.)

vıl
yu 82 kg 90 kg
Libertadores de America Kupası (Güney
Amerika Kupası) 1990 P. Farcas (Mac.) M. Bullman (Alm.)
1991 P. Farcas (Mac.) M. Bullm an (Alm.)
yıl şam piyon rakibi sonuçlar 1992 P. Farcas (Mac.) M. Bullm an (Alm.)

1990 Olımpia (Par.) Barcelona (Ekv.) 2-0, 1-1 yıl 100 kg 130 kg
1991 Colo Colo (Şili) O lym pia (Par.) 0-0, 3-0
1992 Sâo Paulo (Bre.) Nevvell's Old 0-1, 1-0, 3-2* 1990 S. Demiaşkieviş A. Karelin (SSCB)
Boys (Arj.) (SSCB)
1991 H. M ilian (Küb.) A. Karelin (SSCB)
* Sonuç penaltı atışlarıyla belirlendi. 1992 H. M ilian (Küb.) A. Karelin (Bir. Tk.)

GÜREŞ JİMNASTİK
Dünya Güreş Şampiyonluğu—-serbest Dünya Jimnastik Şampiyonluğu— erkekler

yıl 48 kg 52 kg yi kom bine hareketler kom bine hareketler


(takım) (bireysel)
1990 A. Martınez (Kub.) M. Torkan (İr.)
1991 V. O rudjev (SSCB) Z. Jones (ABD) 1991 SSCB G. M isutin (SSCB)
1992 Park II (Kore DHC) Li Hak (Kore DHC) 1992 Birleşik Takım V. Şerbo (Bir. Tk.)

yıl 57 kg 62 kg yi barfiks paralel bar

1990 A. Puerto (Küb.) J. Sm ith (ABD) 1991 R. Beuchner (Alm.) Li Jing (Çin.)
1991 S. Smal (SSCB) J. Sm ith (ABD) Li Chungyang (ÇHC)
1992 A. Puerto (Küb.) J. Sm ith (ABD) 1992 T. Dimas (ABD) V. Şerbo (Bir. Tk.)

yi 68 kg 74 kg yıl kulplu beygir halka

1990 A. Fadzaev (SSCB) R. Sofiyadi (Bul.) 1991 V. Belenki (SSCB) G. M isutin (SSCB)
1991 A. Fadzaev (SSCB) A. Khadem (İr.) V. Şerbo (Bir. Tk.)
1992 A. Fadzaev (Bir. Tk.) Park Jang (Kor. Cum.) 1992 Pae Gil Su (Kore DHC) V. Şerbo (Bir. Tk.)

yıl 82 kg 90 kg yİ atlama beygiri yer hareketleri

1990 J. Lohyna (Çek.) M. Hadartsev (SSCB) 1991 You O kYoul I. Korobçinski (SSCB)
1991 K. Jackson (ABD) M. Hadartsev (SSCB) (Kore Cum.)
1992 K. Jackson (ABD) M. Hadartsev (Bir. Tk.) 1992 V. Şerbo (Bir. Tk.) Li Xiaosahuang (ÇHC)

yıl 100 kg 130 kg


Dünya Jimnastik Şampiyonluğu— bayanlar
1990 L. Habelov (SSCB) D. G obedjişvili (SSCB)
1991 L. Habelov (SSCB) A. Schroder (Alm.) yıl kom bine hareketler kom bine hareketler
1992 L. Habelov (Bir. Tk.) B. Baum gartner (ABD) (takım) (bireysel

1991 SSCB K. Zmeskal (ABD)


Dünya Güreş Şampiyonluğu—-grekoromen 1992 Birleşik Takım T. Gutsu (Bir. Tk.)

yıl 48 kg 52 kg yıl denge aleti asim etrik bar

1990 O. Kuçerenko (SSCB) A. Ignatenko (SSCB) 1991 S. Boginskaya (SSCB) Kim Gvvang Suk
1991 Duk Yong Gooun (Kore DHC)
(Kore Cum.) R. Martınez (Küb.) 1992 T. Lissenko (Bir. Tk.) Lu Li (ÇHC)
1992 O. Kuçerenko (Bir. Tk.) J. Ronningen (Nor.)
yİ atlama beygiri yer hareketleri
yİ 57 kg 62 kg
1991 L. M ilosovici (Rom.) C. Bontas (Rom.)
1990 R. Yıldız (Alm.) M. Oliveras (Küb.) O. Çusovitina (SSCB)
1991 R. Yıldız (Alm.) S. M artinov (SSCB) 1992 L. M ilosovici (Rom.) L. M ilosovici (Rom.)
1992 An Han Bong A. Pirim (Tür.) H. Onodi (Mac.)
(Kore Cum.)
yıl ritm ik jim nastik
yıl 68 kg 74 kg
------------------------------------------------------------------------------------ 1991 O. Skaldina (SSCB)
1990 İ. Doguçiev (SSCB) M. Iskandaryan (SSCB) 1992 A. Tim oşenko (Bir. Tk.)
SPO R 16.7

Dünya Alp Disiplini Kayak Şampiyonluğu— kombine


JUDO
yıl erkekler bayanlar
Dünya Judo Şampiyonluğu (1991)
1991 S. Eberharter (Avus.) C. Bournissen (İsvi.)
açık sıklet 60 kg 65 kg 1992 J. Polig (İt.) P. Kronberger (Avus.)
N. Ogava (Jap.) T. Koşino (Jap.) G. Ûuellm alz (Alm.)
Dünya Alp Disiplini Kayak Şampiyonluğu— Slalom
71 kg 78 kg 86 kg
yu erKeKier sıaıom oayanıar sıaıom
T. Koga (Jap.) D. Lascau (Alm.) H. Okada (Jap.)
1991 M. G irardelli (Lüks.) V. Schneider (İsvi.)
95 kg + 95 kg 1992 F. C. Jagge (Nor.) P. Kronberger (Avus.)

S. Traineau (Fr.) S. Kosorotov (SSCB)


Kuzey Disiplini Dünya Kupası

yıl erkekler bayanlar


KAYAK
1990 V. Ulvang (Nor.) L. Lazutina (SSCB)
Dünya Kuzey Disiplini Kayak Şampiyonluğu 1991 V. S m irnov (SSCB) E. Vialbe (SSCB)
(Kros)— erkekler 1992 B. Daehlie (Nor.) E. Vialbe (Rus.)

yıl 10 km 15 km klasik
Alp Disiplini Dünya Kupası
1991 T. Langli (Nor.) B. Daehlie (Nor.)
1992 V. Ulvang (Nor.) B. Daehlie (Nor.) yıl erkekler bayanlar

yıl 30 km klasik 50 km serbest bayrak 1990 P. Z urbriggen (İsvi.) P. Kronberger (Avus.)


1991 M. G irardelli (Lüks.) P. Kronberger (Avus.)
1991 G. Swan (Isv.) T. M orgen (Isv.) Norveç 1992 P. Accola (İsvi.) P. Kronberger (Avus.)
1992 V. Ulvang (Nor.) B. Daehlie (Nor.) Norveç

Dünya Kuzey Disiplini Kayak Şampiyonluğu


KÜREK
(Kros)— bayanlar Dünya Kürek Şampiyonluğu— erkekler
y.l 5 km klasik 10 km klasik y.l tek çifte da:sn
1991 T. Dybendahl (Nor.) E. Vialbe (SSCB) 1990 Yu.Jensen (SSCB) 7:22,15
1992 M. Lukkarinen (Fin.) L. Egorova (Bir. Tk.) 1991 T. Lange (Alm.) 6:41,29
1992 T. Lange (Alm.) 6:51,40
yıl 15 km 30 km klasik bayrak
yıl iki çifte da:sn
1991 E. Vialbe (SSCB) L. Egorova (SSCB) SSCB
1992 L. Egorova (Bir.Tk.) S. Belm ondo (İt.) (Bir.Tk.) 1990 C. Zerbst, A. Jonke (Avus.) 6:56,37
1991 H.-J. Zvvolle, N. Rienks.(Hol.) 6:06,14
1992 S. Havvkins, P. A ntonie (Avustr.) 6:17,32
Dünya Alp Disiplinli Kayak Şampiyonluğu— iniş
vıl riü m fin rili iki tfik
y.l erkekler bayanlar
1990 G. Abbagnale, C. Abbagnale (İt.) 6:48,30
1991 F. Heinzer (İsvi.) P. Kronberger (Avus.) 1991 G. Abbagnale, C. Abbagnale (İt.) 7:34,39
1992 P. O rtlieb (Avus.) K. Lee-Gartner (Kan.) 1992 J. Searle, G. Searle (İng.) 6:49,83

yıl dümencisiz iki tek da:sn


Dünya Kuzey Disiplini Kayak Şampiyonluğu— kayakla
atlama 1990 T. Jung, U. Kellner (ADC) 7:07,91
1991 S. Redgrave, M. Pinsent (İng.) 6:21,35
yıl atlama (70 m) kom bine 1992 S. Redgrave, M. Pinsent (lnq.) 6:27,72
1991 H. Kuttin (Avus.) F.-B. Lundberg (Nor.) yi düm encili da:sn düm encisiz da:sn
1992 F. Guy (Fr.) d ö rt tek d ört tek
yıl 90 m 120 m 1990 ADC 6:46,73 Avustr. 5:52,20
1991 Alm . 5:58,96 Avustr. 6:29,69
1991 F. Petek (Yug.) F. Petek (Yug.) 1992 Rom. 5:59,37 Avustr. 5:55,04
1992 E. Vettori (Avus.) T. Nieminen (Fin.)
yıl sekiz tek da:sn
y.l takım takım kom bine
1990 AFC 5:26,62
1991 Avusturya Avusturya 1991 A lm . 5:50,98
1992 Finlandiya Japonya 1992 A lm . 5:29,53
16.8 SPOR

Dünya Kürek Şampiyonluğu— bayanlar


OKÇULUK
yıl tek çifte da:sn d ö rt çifte da:sn
FITA Dünya Açık Hedef Okçuluğu Şampiyonluğu
1990 B. Peter (ADC) 7:24,10 ADC 6:14,08 (1991)
1991 S. Laumann (Kan.) 8:17,58 Alm . 6:55,85
1992 E. Lipa (Rom.) 7:25,54 Alm . 6:20,18 erkekler bireysel erkekler takım
vıl iki cifte da:sn şam piyon puan şam piyon puan
1990 K. Boron, B. Schram m (ADC) 8:18,63 S. Fairweather 334 Kore Cum. 998
1991 K. Boron, B. Schramm (Alm.) 6:44,71 (Avustr.)
1992 K. Boron, K. Köppen (Alm.) 6:49,00
bayanlar bireysel bayanlar takım
yıl düm encisiz iki tek da:sn

1990 S. VVerremeier, I. A lth o ff (AFC) 8:28,37 şam piyon puan şam piyon puan
1991 M.McBean, K. Heddle (Kan.) 6:57,42
1992 M.McBean, K. Heddle (Kan.) 7:06,22 Kim Soo N yung 333 Kore Cum. 1.030
(Kore Cum.)
yıl dümencisiz da:sn sekiz tek da:sn
dö rt tek

1990 Rom. 7:51,68 Rom. 5:59,26 OTOMOBİL YARIŞI


1991 Kan. 6:25,43 Kan. 6:28,20
1992 Kan. 6:30,85 Kan. 6:02,62 Dünya Sürücüler Şampiyonluğu

yıl sürücü araba

MASATENİSİ 1990 A. Senna (Bre.) McLaren/Honda


1991 A. Senna (Bre.) McLaren/Honda
1992 N. Mansell (İng.) VVilliams/Renault
Dünya Masatenisi Şampiyonluğu (1991)—
erkekler
Indianapolis 500
St. Bridge İran Kupası Svvaything
Kupası (tekler) (çiftler) Kupası (takım)
yıl sürücü ort. hız km/sa
J. Persson (Isv.) P. Karlsson, İsveç
1990 A. Luyendyk 299,312
T. Von Scheele
1991 R. Mears 283,979
(Isv.)
1992 A. Unser, Jr. 216,423

Dünya Masatenisi Şampiyonluğu (1991)—


havanlar Uluslararası Formula I Otomobil İmalatçıları
Kupası

yıl araba
G. Geist Ödülü W.J. Pope Corbillion
(tekler) Kupası (çiftler) Kupası (takım) 1990 McLaren/Honda
1991 McLaren/Honda
D. Yaping (ÇHC) Gao Jun, Kore 1992 VVilliams/Renault
Chen Zihe
(ÇHC)
Monte Carlo Rallisi
Dünya Masatenisi Şampiyonluğu (1991)—
karışık yıl araba sürücüler

1990 Lancia A uriol, Ocelli


Heydusek Ödülü
1991 Toyota Celica Sainz, Moya
1992 Lancia Kankkunen
W ang Tao, Liu W ei (ÇHC)

ABD Standart Otomobil Yarışı Ulusal Birliği


Masatenisi Dünya Kupası (NASCAR) VVinston Kupası

yıl şam piyon yıl sürücü

1990 J.-O. VValdner (Isv.) 1990 D .E arnhardt


1991 J. Persson (isv.) 1991 D .E arnhardt
1992 Ma Wenge (ÇHC) 1992 A. Kulvvicki
SPOR 16.9

Le Mans 24 Saat Dayanıklılık Grand Prix'si 1991 J. Fitzgerald/A. Jarryd G. Fernandez/J. Novotna
1992 J. Hilasek/M . Rosset G. Fernandez/N. Zvereva
y.l araba sürücüler

1990 Jaguar J. Nielsen, P. Cobb, M. Brundle


1991 Mazda V. VVeidler, J. Herbert, B. Gachot ABD Açık Tenis Şampiyonluğu—tekler
1992 Peugeot Y. Dalmas, M. Blundell, D. VVarvvick
yıl erkekler bayanlar

1990 P. Sampras (ABD) G. Sabatini (Arj.)


SATRANÇ 1991 S. Edberg (Isv.) M. Seles (Yug.)
1992 S. Edberg (Isv.) M. Seles (Yug.)
Dünya Satranç Şampiyonluğu— erkekler

yıl şam piyon rakibi ABD Açık Tenis Şampiyonluğu— çiftler

1990 G. Kasparov (SSCB) A. Karpov (SSCB) yıl erkekler bayanlar

1990 P. Aldrich/D. Visser M. Navratilova/


Dünya Satranç Şampiyonluğu— bayanlar G.Fernandez
1991 J. Fitzgerald/A. Jarryd P. Shrıver/N.Zvereva
yıl şam piyon rakibi 1992 J. Grabb/R. Reneberg G. Fernandez/
N. Zvereva
1991 X ie Ju n (Ç H C ) M. Çiburdanidze (SSCB)
Davis Kupası
Uluslararası Takım Şampiyonluğu—erkekler
yıl şam piyon
yıl şam piyon rakibi
1990 ABD
1992 Rusya Özbekistan 1991 Fransa
1992 ABD

Federasyon Kupası
TENİS
yıl şam piyon rakibi sonuç
Tüm Ingiltere (VVimbledon) Tenis
Şampiyonluğu—tekler 1990 ABD SSCB 2-1
1991 Ispanya ABD 2-1
yıl erkekler bayanlar 1992 Alm anya Ispanya 2-1

1990 S. Edberg (Isv.) M. Navratilova (ABD)


1991 M. Stich (Alm.) S. Graf (Alm.) Avustralya Açık Tenis Şampiyonluğu—tekler
1992 A. Agassi (ABD) S. Graf (Alm.)
yıl erkekler bayanlar

Tüm Ingiltere (VVimbledon) Tenis 1990 I. Lendl (Çek.) S. Graf (AFC)


Şampiyonluğu—çiftler 1991 B. Becker (Alm.) M. Seles (Yug.)
1992 J. Courier (ABD) M. Seles (Yug.)
yıl erkekler bayanlar

1990 R. Leach/J. Pugh J. Novotna/H. Sukova Avustralya Açık Tenis Şampiyonluğu—çiftler


1991 J. Fitzgerald/A. Jarryd L. Savchenko/N. Zvereva
1992 J. McEnroe/M. Stich G. Fernandez/N. Zvereva yıl erkekler bayanlar

1990 P. Aldrich/D. Visser J. Novotna/H. Sukova


Fransa Açık Tenis Turnuvası—tekler 1991 S. Davis/D. Pate P. Fendick/M.J. Fernandez
1992 T. VVoodbridge/ A. Sanchez Vicario/
yıl erkekler bayanlar M. VVoodforde H. Sukova

1990 A. Gomez (Ekv.) M. Seles (Yug.)


1991 J. Courier (ABD) M. Seles (Yug.)
1992 J. Courier (ABD) M. Seles (Yug.) VOLEYBOL
Dünya Voleybol Şampiyonluğu
Fransa Açık Tenis Turnuvası— çiftler
yıl erkekler bayanlar
yıl erkekler bayanlar
1990 İtalya SSCB
1990 S. Casal/E. Sanchez J. Novotna/H. Sukova 1992 Brezilya Küba
16.10 SRİ LA N K A

kurbağalama
YÜZME_________________________
100 m 200 m
Dünya Yüzme Şampiyonluğu (1991)— erkekler L. Frame (Avustr.) E. Volkova (SSCB)
serbest kelebek
ıuu m zuu m 100 m 200 m
M. Biondi (ABD) G. Lamberti (İt.) Q. Hong (Çin) S. Sanders (ABD)
400 m 1.500 m bireysel karışık
J. Hoffmann (Alm.) J. Hoffm ann (Alm.) 200 m 400 m
sırtüstü Lin Li (ÇHC) Lin Li (ÇHC)

100 m 200 m takım bayrak

J. Rouse (ABD) M. Lopez Zubero (İsp.) 4x100 m 4x200 m 4x100 m


serbest serbest karışık
kurbağalama ABD Alm anya ABD

100 m 200 m tram plen atlama


il i n /*/, \ l\/ID / A D r\ \
tram plen kule

kelebek Gao Min (ÇHC) Fu M ingxia (ÇHC)

100 m 200 m
SRİ LANKA
A. Nesty (Sur.) M. Stevvart (ABD)

bireysel karışık RESMİ ADI: Sri Lanka Demokratik Sosyalist C um huri­


yeti.
200 m 400 m YÖNETİM BİÇİMİ: Çok partili, tek m eclisli cum huriyet.
T. Darnyi (Mac.) T. Darnyi (Mac.) YÜZÖLÇÜMÜ: 65.510 km2.
NÜFUS (1992): 17.464.000.
takım bayrak BAŞKENT: Sri Jayavvardenapura (yasama ve yargı);
Colom bo (yönetim).
4x100 m 4x200 m 4x100 m
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1990): Colombo
serbest serbest karışık
(615.000), D ehiw ala-M ount Lavinia (196.000), Mora-
tuw a (170.000), Caffna (129.000), Sri Jayavvardena-
ABD Alm anya ABD
pura-Kotte (109.000).
tram plen atlama
Hindistan’ın girişimiyle 1987’de ülkede sağla­
tram plen kule
nan ateşkes ertesi yıl en büyük Tamil gerilla
K. Ferguson (ABD) Sun Shuvvei (ÇHC) grubunun barış planına uymamasıyla bozuldu.
Ülkeyi 11 yıl yöneten Junius Jayawardene’den
Ocak 1989’da devlet başkanlığını devralan Ba-
Dünya Yüzme Şampiyonluğu (1991)— bayanlar
nasinghe Premadasa, terörün tırmanması üzeri­
serbest ne Haziran 1989’da yeniden olağanüstü önlem­
lere başvurdu. Ayrıca ateşkesi denetlemek üze­
100 m 200 m
re Tamil bölgesinde bulunan Hint barış kuvve­
N. Haislett (ABD) H. Levvis (Avustr.) tinin kademeli olarak çekilmesini sağladı. Silah­
400 m 800 m lı Sinhali gruplarının eyleme geçmesiyle iç sava­
şa dönüşen çatışmalar 1990’da sivilleri de bü­
J. Evans (ABD) J. Evans (ABD)
yük çapta etkilemeye başladı. 1991’e gelindiğin­
sırtüstü de ölü sayısının 20 bine ulaştığı tahmin ediliyor­
du.
100 m 200 m
îç savaş yüzünden ülke ekonomisi de büyük
K. Egerszegi (Mac.) K. Egerszegi (Mac.) bir bunalıma girdi. Yolsuzluk ve rüşvet olayları-
S U R İYE 16.11

nın ağırlaştırdığı bu durum muhalefetin sert­ NÜFUS (1992): 404.000.


leşmesine ve iktidar partisinin bölünmesine BAŞKENT: Paramaribo.
yol açtı. Ülkedeki insan hakları ihlalleri ulus­ BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1980): Paramari­
lararası düzeyde tepkiler doğurdu. Hükümet bo (1988; 192.109), N ieuw Nickerie (6.078), Meer-
zorg (5.355), M arienburg (3.633).
örgütlü suçu, kaçakçılığı ve fuhuşu artırdığı ge­
rekçesiyle, ülkenin çaydan sonraki en bü­
yük gelir kaynağı olan kumarı yasakladı. İç sa­ Askeri yönetim dış baskılar altında Mayıs
vaşın sona erdirilmesi yönündeki barışçı göste­ 1991’de genel seçimlere gitmek zorunda kaldı.
rilere karşın, yaygın terör eylemleri 1992’de de Hiçbir partinin anayasayı değiştirmek ve yeni
sürdü. bir başkan seçebilmek için gerekli çoğunluğu
kazanamaması parlamentoda bir kilitlenme ya­
SUDAN rattı. Uzun görüşmelerden sonra başkanlığa,
geleneksel partilerce oluşturulan cephenin ada­
RESMİ ADI: Sudan Cum huriyeti. yı seçildi. Bu arada Mart 1991’de yönetim karşı­
YÖNETİM BİÇİMİ: Geçici yasama m eclisi bulunan as­ tı gerillalarla ateşkes anlaşmasına varıldı. Bu
keri yönetim . gelişme 1992’de barış yönünde daha kalıcı dü­
YÜZÖLÇÜMÜ: 2.503.890 km2. zenlemeleri ve demokratikleşmeyi hedefleyen
NÜFUS (1992): 29.971.000. adımları getirdi.
BAŞKENT: Hartum.
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1983): Omdurm an SURİYE
(526.2887), Hartum (476.218), Kuzey Hartum
(341.146), Port Sudan (215.000), Vad M edani (1987;
145.000). RESMİ ADI: Suriye Arap Cum huriyeti.
YÖNETİM BİÇİMİ: Çok partili, tek m eclisli cum huriyet.
Hükümet kuvvetleri ile Sudan Halk Kurtuluş YÜZÖLÇÜMÜ: 185.180 km2.
NÜFUS (1992): 12.958.000.
Ordusu (SHKO) arasındaki çarpışmalar 1990
BAŞKENT: Şam.
başlarında daha da şiddetlendi. Öte yandan, iki
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1992): Şam
başarısız darbe girişimi yeni tutuklama ve (1.451.000), Halep (1.445.000), Humus (518.000),
idamlara yol açtı. Birleşmiş Milletler kay­ Lazkiye (284.000), Hama (254.000).
nakları iç savaş ve kıtlık yüzünden ülkede
son dört yılda 500 bin kişinin öldüğünü tah­ Suriye içerideki ekonomik sıkıntılar ve dış siya­
min ediyordu. Hükümet ülkenin gıda yardımı­ sal baskılar karşısında 1980’lerin sonlarında
na gerek duyduğunu ancak Şubat 1991’de ka­ Lübnan’da barışı sağlama ve askeri birliklerini
bul etti. çekme yönünde adımlar atmaya başladı. Öte
Körfez Savaşı nedeniyle 1991’de Kuveyt’te yandan Hafız Esad’ın 1990’da Kuveyt’i işgal
çalışan binlerce Sudanlı’nın ülkeye geri dönme­ eden Irak’a karşı sert bir tutum takınması
si ekonomik sıkıntıları daha da artırdı. Sudan’ın ABD ve öteki Batı ülkeleriyle ilişkilerin geliş­
Irak’ı desteklemesi dış yardımların büyük ölçü­ mesi yolunu açtı. Suriye birlikleri Körfez
de kesilmesine yol açtı. Hükümet SHKO tem­ Savaşı’nda koalisyon cephesinde etkin olarak
silcileriyle Nijerya’da yürütülen barış görüşme­ yer aldı. Savaşın yarattığı yeni ortamda, Suriye
lerinin boşa çıkmasından sonra, Mart 1992’de yönetimi Temmuz 1991’de ABD desteğinde­
güneyde yeni bir saldırıya geçti. Çatışmaların ki Ortadoğu barış sürecini destekleme kararı­
sürmesine yol açan başlıca anlaşmazlık noktala­ nı aldı. Aralık 1991’deki halkoylamasında Ha­
rı hükümetin şeriat düzeninde, SHKO’nun da fız Esad dördüncü kez cumhurbaşkanlığına se­
güney bölgesinin kendi geleceğini belirlemede çildi.
diretmesiydi. Suriye dış politikadaki tutum değişikliğinin
ekonomik meyvelerini de toplamaya başladı.
S U R İN A M Japonya ve Avrupa Topluluklarından birçok
altyapı yatırımı için kredi sağladı. Arap dünya­
RESMİ ADI: Surinam Cum huriyeti. sında da Suriye’nin ağırlığı arttı. Suriye, Mısır
YÖNETİM BİÇİMİ: Çok partili, tek m eclisli cum huriyet. ve Körfez İşbirliği Konseyi’ne üye altı ülke as­
YÜZÖLÇÜMÜ: 163.820 km2. keri ve ekonomik işbirliğine yöneldi. Fırat Ir­
16.12 S U U D İ A R A B İS T A N

mağı konusundaki anlaşmazık ve PKK’nin Su­ sonlarında din adamları arasında yenilikleri he­
riye’den sağladığı destek nedeniyle Türkiye’yle def alan bir muhalefet gelişti.
bozuk olan ilişkiler 1992’de görüşmelerle bir Lübnan’da barışın sağlanmasında oynadığı
yumuşama havasına girdi. rolle İslam dünyasındaki ağırlığını pekiştiren
Suriye aynı zamanda kendine özgü bir yakla­ Suudi Arabistan, 1992’de Bosna-Hersek’teki
şımla serbest piyasa modeline dayalı reformlara uygulamalar nedeniyle Belgrad üzerinde baskı
girişti. Hafız Esad Mart 1992’de, iktidardaki uygulamaya yönelik yoğun bir kampanya baş­
Ulusal İlerici Cephe’nin rolünün yeniden dü­ lattı. Öte yandan, eski Sovyet cumhuriyetlerin­
zenleneceğini ve başka siyasal partilerin kurul­ den Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan’la
masına olanak tanınacağını belirtti. ilişkiye girdi. Körfez Savaşı sırasında Irak yanlı­
sı tutum izledikleri için Yemen, Ürdün ve Ka-
S U U D İ ARABİSTAN tar’la gergin olan ilişkiler yeni anlaşmazlıklar
nedeniyle daha da kötüleşti. Körfez Savaşı’nın
RESMİ ADI: Suudi Arabistan Krallığı. getirdiği yüke ve dış politikadaki ağır sorunlara
YÖNETİM BİÇİMİ: Krallık. karşın, Suudi ekonomisindeki gelişme eğilimi
YÜZÖLÇÜMÜ: 2.240.000 km 2. sürdü.
NÜFUS (1992): 15.267.000.
BAŞKENT: Riyad. S V A ZİLA N D
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1980): Cidde
(1983; 1.500.000), Riyad (1981; 1.308.000), Mekke RESMİ ADI: Svaziland Krallığı.
(550.000), Taif (300.000).
YÖNETİM BİÇİMİ: İki m eclisli krallık.
YÜZÖLÇÜMÜ: 17.364 km 2.
Petrol gelirlerine dayalı kalkınma çabalarını NÜFUS (1992): 826.000.
sürdürürken monarşik devlet yapısını da koru­ BAŞKENT: Mbabane (yönetim ); Lobamba (kraliyet ve
maya çalışan Suudi Arabistan yönetimi, Ağus­ yasama).
tos 1990’da Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesiyle son BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1986): Manzini
(52.000), Mbabane (38.290), Nhlangano (4.107),
yılların en ağır bunalımıyla yüz yüze geldi. Kral Piggs Peak (3.223).
Fahd hemen Batı dünyasından ve Arap ülkele­
rinden yardım istedi. Ayrıca dışarıdan silah ali­ Svaziland 1980’lerde düşük borç ve enflasyon
mini ve askeri önlemleri artırdı. Bu arada düzeyiyle ekonomideki olumlu gelişme çizgisini
SSCB ve Çin’le diplomatik ilişkiler kurarak dış sürdürdü. Ama Mozambik’ten mülteci akını
politikada yeni bir yönelime girdi. ciddi bir sorun haline geldi. Kral III. Mswati
Körfez Bunalımı nedeniyle topraklarını 500 1989’da emirlerini dinlemediği gerekçesiyle
bin kadar askere ve binlerce uçakla tanka açan başbakanı görevden aldı. Ertesi yıl işçiler ve öğ­
Suudi Arabistan’ın 1991’de Kuveyt’in kur­ renciler arasında gelişen gösteriler karşısında
tarılmasındaki başlıca katkısı mali alanda ol­ birkaç aşamalı seçim sisteminin yeniden dü­
du. Bununla birlikte Riyad ve Dahran kent­ zenlenmesini kabul etmek zorunda kaldı. Ar­
lerine bazı “Scud” füzeleri düştü ve sınır ka­ dından, 1992’de sürgündeki siyasal muhalif­
sabası Hafci Irak saldırısına uğradı. Irak’ın leri geri çağırdı. 1993’te ise yeni bir anayasa­
Kuveyt’teki petrol kuyularını bombalaması, nın hazırlanmasını ve çok partili seçimlere gi­
Basra Körfezi kıyılarında ciddi çevre kirlen­ dilmesini öngören demokratikleşme planını
mesine yol açtı. Kuveyt’teki petrol yangını açıkladı.
Suudi topraklarındaki bitki örtüsüne büyük za­
rar verdi. ŞANLIURFA
Körfez Bunalımı sırasında siyasal reformlara
gitme sözünü veren Kral Fahd, Meclis-i Şûra YÜZÖLÇÜMÜ: 18.584 km 2.
adlı bir danışma meclisinin kurulmasını, bazı NÜFUSU (1990): 1.001.455.
yetkilerin yerel meclislere devredilmesini ve şe­ İL MERKEZİ: Şanlıurfa.
riat hükümlerinin yanı sıra kamu yönetimini İLÇELER VE NÜFUSLARI (1990): Merkez ilçe (372.020),
düzenleyecek bir “temel yasa”nm hazırlanması­ Akçakale (48.555), Birecik (58.907), Bozova (56.812),
Ceylanpınar (49.555), Halfeti (36.058), Harran
nı öngören üç kararname çıkardı. Suud ailesi­ (29.592), Hilvan (35.566), Siverek (133.838), Suruç
nin bu reformları desteklemesine karşın, 1992 (80.202), V iranşehir (100.361).
ŞİLİ 16.13

MALATYA
Sürgü
Baraj
Gölü

® HARRAN
AKÇAKALE

A ta tü rk Baraj G ö lü 'n ü n ö n e m li bir


SURİYE b ö lü m ü Ş an lıurfa to p ra k la n içinde
ye r alır.

BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1990): Şanlıurfa (5.342.900), Vifia del M ar (312.300), Concepciön
(276.528), Siverek (63.049), Viranşehir (57.461), Su­ (311.500), Valparaıso (296.000), Talcahuano
ruç (39.905), Ceylanpınar (33.238), Birecik (28.440). (251.100).
BAŞLICA YÜKSELTİ: Mandal Tepesi (1.895 metre).
SICAKLIK: Şanlıurfa kentinde en düşük -12,4°C Mart 1990’da göreve başlayan Başkan Patricio
(9.2.1932), en yüksek 46,5°C (19.7.1962), ortalam a Aylwin Azöcar, askeri rejim döneminde kaybo­
18°C.
lan ya da idam edilen siyasal tutuklularla ilgili
YAĞIŞ MİKTARI: Şanlıurfa kentinde yıllık ortalam a
476,4 mm. bir araştırma komisyonu oluşturdu. Bu arada
Allende’nin cenazesi ailesi tarafından, Şili’nin
ŞIRNAK eski başkanlarından çoğunun gömülü olduğu
Santiago’nun en büyük mezarlığında yeniden
YÜZÖLÇÜMÜ: 7.172 km 2. toprağa verildi. Demokratik dönemin oturmaya
NÜFUSU (1990): 262.006. başlamasıyla birlikte geçmişte silahlı kuvvetle­
İL MERKEZİ: Şırnak. rin karıştığı yolsuzluklar gündeme geldi. Ama
İLÇELER VE NÜFUSLARI (1990): Merkez ilçe (47.154), yetkililer General Pinochet’yi doğrudan suçla­
Beytüşşebap (22.409), Cizre (63.626), Güçlükonak maktan kaçındı. Araştırma komisyonunun Şu­
(12.878), idil (44.064), Silopi (46.946), Uludere bat 1991’de Aylwin’e sunduğu bir raporda as­
(24.929).
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1990): Cizre
keri rejim dönemindeki ölüm olayları ayrıntıla­
(50.023), Şırnak (25.059). rıyla belgelendirildi. Aylwin kurbanlardan bazı­
BAŞLICA YÜKSELTİLER: Altın Dağı (3.358 metre), Ter- larının ailelerine tazminat ödeneceğini belirt­
mo Dağı (3.275 metre), Mam em usa Dağı (3.232 mekle birlikte, insan hakları ihlalleriyle ilgili
metre), Tanintanin Dağı (3.055 metre).
toplu yargılamalar yapılmayacağını açıkladı.
SICAKLIK: Şırnak kentinde en düşük -14,5°C (2.2.1967),
en yüksek 37,9°C (20.8.1969), ortalam a 13,7°C. Rapor nedeniyle yeni yönetim ile ordu arasında
YAĞIŞ MİKTARI: Şırnak kentinde yıllık ortalama 857 sürtüşme başladı.
mm. Askeri rejim sonrasında artan yabancı ser­
maye akışıyla birlikte ekonomi toparlanma sü­
ŞİLİ recine girdi. Hükümet altyapı hizmetlerini mo­
dernleştirmek; karayolu, demiryolu, liman ve
RESMİ ADI: Şili Cum huriyeti. havaalanlarını ihracata dayalı büyümeye elve­
YÖNETİM BİÇİMİ: Çok partili, iki m eclisli cum huriyet. rişli hale getirmek amacıyla geniş çaplı bir prog­
YÜZÖLÇÜMÜ: 756.626 km 2. ram açıkladı. Öte yandan birçok sektörde ücret
NÜFUS (1992): 13.599.000. artışı talebiyle grevler ve gösteriler yaygınlaştı.
BAŞKENT: Santiago. Aylwin 1992’de ordunun yönetimdeki ağırlı­
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1991): Santiago ğını azaltmayı amaçlayan anayasal reformlara
16.14 T A C İK İS T A N

yöneldi. Ayrıca askeri rejim dönemindeki özel­ manov'u getirdi. Ayrıca, Tacikistan’ın parla­
leştirme programını yeniden düzenleme ve ül­ menter bir cumhuriyet olduğu ilan edildi. Eski
kenin en önemli gelir kaynaklarından olan ma­ komünistlerin denetimindeki yeni hükümet 10
dencilikle ilgili devlet kuruluşlarını yeni bir ya­ Aralık’ta Duşanbey’i ele geçirdiyse de, 1993’ün
pıya kavuşturma yönünde adımlar attı. ilk yarısında ülkedeki istikrarsızlık hâlâ sürü­
yordu.
TACİKİSTAN
TANZANYA
RESMİ ADI: Tacikistan Cum huriyeti.
YÖNETİM BİÇİMİ: Geçici m eclisli cum huriyet. RESMİ ADI: Tanzanya Cum huriyeti.
YÜZÖLÇÜMÜ: 143.100 km 2. YÖNETİM BİÇİMİ: Tek m eclisli cum huriyet.
NÜFUS (1992): 5.568.000. YÜZÖLÇÜMÜ: 942.799 km2.
BAŞKENT: Duşanbe. NÜFUS (1992): 25.809.000.
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1989): Duşanbe BAŞKENT: Dar es-Selam.
(582.400), Hodjent (eskiden Leninabat; 164.500), BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1988): Dar es-
Kulyab (79.300), Kurgan-Tyube (58.400), Ura-Tyube Selam (1.360.850), Muansa (223.013), Dodoma
(47.700). (203.833), Tanga (187.634), Zengibar (157.634).

SSCB’nin 1991 sonlarında dağılmasıyla bağım­ Ekonomik güçlüklerin, yolsuzluk söylentileri­


sızlığını ilan eden Tacikistan’da 1992’de silahlı nin ve Zengibar’daki ayrılıkçı Müslüman hare­
gruplar arasında başlayan çatışmalarla iktidar ketinin yarattığı baskı Tanzanya’nın 1990’da
parçalanma sürecine girdi. Eski bir komünist çok partili sisteme yönelmesini getirdi. İktidar­
olan Cumhurbaşkanı Rahman Nabiyev’e karşı daki Tanzanya Devrimci Partisi’nin başkanlığı­
birlikte hareket eden İslamcı ve demokratik nı Julius Nyerere’den devralan ve Ekim
gruplar çok partili seçimlere gidilmesini ve yeni 1990’da rakipsiz olarak ikinci dönem için cum­
bir anayasa hazırlanmasını istediler. Nabiyev’in hurbaşkanlığına seçilen Ali Hassan Mwinyi, Şu­
7 EylüFde istifaya zorlanmasından sonra bu bat 1991’de yeni siyasal sistemi belirlemek üze­
grupların ağırlıkta olduğu bir hükümet başa re bir komisyon oluşturdu. Bu adım uluslararası
geçti ve Yüksek Sovyet’in başkanı Ekberşah İs- kuruluşların yönlendirdiği ekonomik toparlan­
kenderov, Nabiyev’in yerini aldı. Ama eski ko­ ma programına daha geniş destek kazandırdı.
münistlerin darbe girişimleri çatışmaların tır­ Şubat 1992’de çok partili düzenle ilgili değişik­
manmasına ve ülkede bir siyasal karışıklığın be­ likler resmen kabul edildi. Ama hükümet parla­
lirmesine yol açtı. Ekimde başkent Duşanbe kı­ mentonun, görev süresinin sona ereceği 1995’e
sa bir süre Nabiyev yanlısı güçlerin eline geçti. değin korunmasını kararlaştırdı. Öte yandan
20 Kasım’da Hocand kentinde toplanan Yük­ Tanzanya, Uganda ve Kenya arasında bölgesel
sek Sovyet, İskenderov’un yerine İmamali Rah- işbirliğini canlandırma yönünde adımlar atıldı.

You might also like