Professional Documents
Culture Documents
Uğur Mumcu Katiller Demokrasisi Hırsızlar Düzeni UMAG Yayınları
Uğur Mumcu Katiller Demokrasisi Hırsızlar Düzeni UMAG Yayınları
KATiLLER DEMOKRASiSi
HlRSlZLAR DÜZENi
( 1962-71 Yazıları)
UGUR MUMCU
KATiLLER DEMOKRASiSi
HlRSlZLAR DÜZENi
um:ag
iÇiNDEKiLER
SUNUŞ
TÜ RK SOSYALi ZM i 1 1
Türk Sosyalizmi 13
�iz Anayasayı Savunuyoruz, Ya Siz? 14
lhtilal in lçyüzü 19
Harbiyeliler Affedilmelidir 23
28 Nisan 24
Kitap Tapiatmak Anayasa'ya Aykırıdır 26
Sorumsuzluk ve Dokunu lmazl ık 31
Satılmışlar 43
Anayasaya Saygı 47
Bilirkişi Yargısı 53
Kökü Dışarda 57
Gerçek Uygarlık 60
Faşizm ve Düşündürdükleri 63
Savcıların Bağımsızlığı 67
Cumhuriyetin Yargıcı 71
i lerici Olmak 75
Moskova'ya ... Moskova'ya... 77
Tapiumcunun Toplumcuya Toplumculuğu 81
Şaka ile Karışık 84
Yeter Artık Beyler 87
Batılı Olmak 89
Gerçeği Anlamak 92
Yargıçlar, Savcılar, Sanıklar, Dikkat! 94
Anayasa ve Danıştay Kararları 97
i kil i Anlaşmalar Yürürlükte mi? 1 02
Anayasa ve Fikir Suçları 1 OS
Yabancı Di lde Eşitlik 1 1O
Dernekler ve Siyaset ................................................................ 1 15
BU DEVLET i N SAH i Bi Ki M 121
Grev ve Memur 1 23
AP-CHP Bütünleşmesi Hakim Sınıfiar Diktatoryasıdır 1 26
Basında Ceza Sorumluluğu 1 28
Meçhul Öğrenci Anıtı 1 33
Demokrasinin Faturası 1 34
Korkak Bin Kere Ö lür, Cesur Bir Kere 1 36
Bir Sorumlu 1 38
Ne Demek 140
Askeri Mahkemelerin Görevleri 1 42
Hele Şu Hukukçulara Bakın Siz 1 46
Beş Deniz Subayı 1 48
Savcılar Bir Dakika ISO
Çıktık Açık Alınla I S2
Bu Devletin Sahibi Kim IS4
Polis ve Ordu Birliklerinin Kullanılması I S6
Yassıada'da Yahya Han Formülü 1 60
Sıkıyönetim Keyfi Yönetim Değildir 1 62
Sendika Ağaları 1 6S
Özerklik, Bağımsızlık ve Sorumluluk 1 67
Sıkıyönetim Mahkemeleri 1 69
Ecevit'in Devrimciliği 1 73
Savcılar. Direniniz............................... ....................................... 1 7S
KATi LLER DEMOKRAS i S i , HlRSlZLAR D ÜZEN i 1 79
Düzenin Perde Arkası 181
Yöneticilerimiz 183
Hariôyeci lerimiz 1 84
Kardan Adamlar 1 86
Aydının Alın Teri 188
Necmettinler 191
Sosyeteden Ne Haber?.. 1 93
Emniyet Müdürü Merhaba ................................................... 1 96
Kimimiz Nutuk Çekiyor, Kimimiz Ö lüyoruz 198
Devrimciler Elele 200
Devrim Tarihi Okutuluyor mu? 202
Çok Partili Düzensizlik 207
Tarafsız Aydın 208
Bolivya'nın Öğrettikleri 21O
Namus Borcu 213
Şeref Defteri 21S
Halkçılık i lkesi 216
Özgürlük Bayramı 22 1
Çağrı 223
Er Meydanı 22S
Cercle d'Orient'ten Anadolu Kulübü'ne 226
iftar Sofrası 228
Yahya Han'ın Şerbetçisi 230
Kirli Eller .................... ............. ........................................................
233
M i lli i stihbarat Ö rgütü ve Anayasa 235
Büyüklere Masallar 239
Makus Talih 24 1
Sivil Savunma Uzmanı mıyız? 24 3
Tarihin Mezarlığı 245
Geçmiş Zaman Olur ki 247
Haberleşme Özgürlüğü ve Sorumluluk .................... ..... 249
i smet Paşa Okulu 253
. Pçılis ve Şi9det 255
MILLIYETÇ I LI K BU MU? 26 1
Devrim ve Hukuk 263
Cumhuriyeti Savunmak 265
Hükümetin Manevi Şahsiyeti 267
Anayasayı Çiğneme Sanatı 27 1
Anayasayı i hlal Suçu 273
Erkekseniz Karşı Çıkın 278
Tuzak 280
Nihad Erim, Allah Kerim 282
Ordunem Şerefi 284
Zoraki Nikah 285
To hum ve Toprak 288
Suç Değil mi? 290
Bilirkişiler Merhaba 292
Kısır Döngü 294
Kitaplar Eskidi mi? 296
i ktidar Felsefesi 297
Basının Namusu 299
Ol igarşinin Sesi 300
Sanık Sandalyesi 302
Erim ve i şkence 304
Tahrikçi Ajan 305
Siyasetçilerimize Bilgiler 307
Milliyetçilik Bu mu? 309
Görünen Köy 311
Ankara'nın Taşına Bak 312
Bir Emekli Paşa 314
Aşırı Ortacılık 316
Kurulu Düzensizlik 318
Kahraman Yaratmak ............................ .................................... 319
Ters Orantı 32 1
SUNUŞ
um:ag
TÜRK SOSYALiZMi
TÜRK SOSYALi ZM i
ıJ
vardır. Türk sosyalizmi ne Marks'ın sosyal izmine benzemeli, ne
de Batı sosyalizminin bir kopyası olmalı. Memleket şartlarının
yarattığı ve siyasi rejime en uygun olan bir sosyalizm ...
Türkiye'de demokrasi, kadrosuzluktan dolayı ideal safhaya
erişememiş ve acı sonuçlar vermiştir Kadrosuz sosyalizm ise
kötü bir liberalizm olur. Acılarını yine milletçe çekeriz. Bugün
kü bürokrasi kartvizit imtiyazı, rüşvet alışkaniiğı kalkmadıkça,
bilgili, rasyonel, dinamik bir kadro bulamadıkça, sosyalizmden
mucizeler beklemeyelim. Kelimelerin sihrine değil, tatbikine
önem verelim.
i şte Türk halkı, şartların yarattığı bir Türk sosyalizmin ve di
namik ve rasyonel bir kadroya muhtaç ...
Herşeye Atatürk gücüyle ve onuncu yıl umuduyla başlaya
cağız, başlamalıyız.
(Cumhuriyet, 26 Ağustos 1 962,
Yunus Nadi Armağam, Makale Yarışması Ödülü)
B i Z ANAYASA'YI
SAVUNUYORUZ. YA S i Z? ..
ı4
sa'nın 30. maddesine rağmen, 24 saat içerisinde yargıç huzu
runa çıkarılmaksızın, sabahlara kadar hücrelerde tutuluyorlar
Karakolda 30 saat nedensiz tutulmuş bir genç olarak, olayların
kamu oyunca duyulmasında yarar görmekte, kendi yönümden
gerekli kanuni haklarımı kullanmakla birlikte, ilgilileri Anaya
sa'ya bağlı oldukları ölçüde göreve çağırmaktayım. Bu, kişisel
bir yakınma değil, 27 Mayıs Anayasası'nın lafzı ve ruhuyla uy
gulanması veya uygulanmaması sorunudur. Acaba 27 Mayıs'ın
getirdiği sosyal anlayışı gerek yurttaş olarak, gerek görevli ola
rak anlamış mıyız?
Çağdaş demokrasiler, toplumun çok yönlü yapısının ge
rektirdiği sınırlamalarla bağlıdırlar Partiler, baskı grupları, sen
dikalar, çağdaş demokratik anlayışın vazgeçilmez unsurlarıdır
Gençlik bu anlayış içerisinde, baskı grubu olarak görevini her
türlü günlük siyasi endişenin dışında yapma çabasındadır
Özellikle az gelişmiş toplumlarda gerçekler, gençliğin baskı
grubu olarak demokratik hayatta yer alışını zorunlu kılar
Memur ve subaylar, statüleri gereği olarak siyasetle uğraş
mazken: halk, her türlü sosyal olanaktan yoksun biçimde ya
şarken: toplumun bu aydın kuşağı, az gelişmişlik koşullarından
yararlanmak isteyenlerin karşısına çıkar. Gençliğin bu dikilişi,
varlık nedenlerini toplumun fakirliğinde bulan politik çevreleri
tedirgin eder. Dalaylı ve dolaysız her türlü baskıyı "komü
n izmle mücadele" gerekçesiyle yapmaya çalışırlar On lara gö
re toprak reformunu istemek, vergi reformunu savunmak,
Anayasa'nın 1 30'uncu maddesine dayanarak tabii kaynaklara
sahip çıkmak, dış ticaretin devletleştirilmesini istemek, faşist
italyan ceza kanunundan alınan maddelerin Anayasa'ya aykırı
olduğunu söylemek komünistliktir Böylece de büyük halk yı
ğınlarıyla, en az namussuzlar kadar cesur olan aydın lar arasın
daki düşünce ve eylem birliğine engel olmaya kalkışırlar Çün
kü bilirler ki bu bağ bir kere kurulursa, halk artık kendi eko
nomik çıkarlarına karşı olanlara oyunu vermeyecektir i şte
böyle bir yapı ve durumda, tıpkı Hitler öncesi Almanya ve
Mussolini öncesi italya gibi, antikomünist nümayişler, sahte bir
milliyetçilik ülküsü, ortaklaşa kin ve çıkarlar, Faşist bir düzenin
temellerini atar Faşizmin başlıca dayanağı komünizm korkusu
ve demokratik özgürlük düzenine olan güvensizlik olduğuna
KATiLLER DEMOKRASiSi, HlRSlZLAR DÜZENi
ıs
göre, bu yönde çalışmaları ön lemek, demokratik ilkelere bağlı
her yurttaşın ortak görevi olmalıdır
Anayasa'dan habersiz
bir polis şefi
16
için fiş tutacaksa, getirdiğim diğer konuşmacılar için de fiş
tutması gerektiğini" anlattım. Ayrılırken, sayın müdür. oturu
mu iptal etmemi istedi, ben bunu yapmayacağımı söyleyince
"Bir daha karşıma çıkarsan başka türlü muamele edeceğim"
dedi. Başka türlü muamele, acaba neydi ve buna yetkileri var
mıydı?
17
ve tutuklanması, Birinci Şube Müdürünün, görevini hangi an
layış içersinde yaptığını ortaya koyar.
Bundan sonra avukatiarım Prof. Dr. Muammer Aksoy. C.
Reşit Eyüboğlu, Yunus Koçak, Kemal Çınar, Beyhan Mumcu'
nun, Valiye, Emniyet Müdürüne yaptıkları başvurma sonucu,
ancak yakalandıktan 30 saat sonra savcının huzuruna çıkarı ldık
1 7 1 sayılı kanun ve TCK 3 1 2. madde suçlarını işlemekle itham
edildiğimizi ancak savcılıkta öğrendik. Çankaya Savcılığınca ser
best bırakıldıktan sonra, bu kez Ankara Merkez Basın Savcılı
ğında ifade verdik...
Saldırılar, 27
Mayıs'a karşıdır...
ıs
sosyal ve ekonomik reformlara engel olmakla, kafaları boş, ka
rın/arı aç bırakmakla, bizzat antikomünistler hizmet etmekle
dirler
Her türlü baskıya rağmen mücadele yürüyecek ve gerçek
leri söylemekten korkmayacağız. Çünkü büyük Atatürk Tü rk "
19
tiyatroları kaçırmayacaktı, karşıdaki kahvede briç oynayacaktı,
Avrupa gezisine gidecekti, velhasıl insan gibi yaşayacaktı. Arada
zaman bulursa imtihana da girecekti.
i şte faşist idare, bu temel hak ve özgürlükleri elden alıyor,
kantin anayasasını çiğneyerek, demokratik kuwetleri harekete
zorluyordu. Lock da böyle düşünür, bizim Rıfkı da ...
2 Faşist idare toplanma ve söz özgürlüklerini de kısıtlı
yordu.
"Zeytinyağlı dolma nasıl yapılır" adlı açık oturuma "zeytin
yağlı yiyemem aman, size de izin veremem aman" diyerek izin
vermiyor, "Kabak tatlısı ve memleket ekonomisine tesirleri"
adlı açıkaturumun yapılmasını arzuluyordu. Oysa ki, demok
ratik kuwetler, memleketimizde bol miktarda kabak yetiştiğini
ve bunların tatlılarının bulunmadığını delilleriyle biliyorlardı. Fa
kültemizde kurulan "maşallah ve inşaallah" adlı topluluk ise, Fa
külte civarında bir mescitte yaptıkları toplantıda kabakları sev
meyenierin "kökü dışarıda" faaliyetlerde bulunduklarını, sık sık
Mülkiye'ye gidip geldiklerini, aynı merkezden idare edi ldiklerıni
·yayan propagandalar yapıyorlardı. Biz ne Mülkiye'den, ne de
i lahiyat'tan idare ediliyorduk. "Zeytinyağlı dolma nasıl yapılır"
adlı açıkoturumda biraz konu dışı konuşarak, kimlerin zeytin
yağı gibi suyun üstüne çıktıklarını anlatacaktık Ancak demok
ratik kuwetlerin bu arzularına rağmen, Cemiyet de, faşist yö
netimden yana çıkmış, demokratik kuwetleri "sergüzeştçiler"
diye suçlamıştı. Aramızda yabancı yok, valiahi billahi, annem
babam ölsün ki, Kur'anı Kerim çarpsın ki, biz demokratiktik.
Zaten hukuk, hakim sınıfların aletidir. Kapitalistler, burjuva
özentileri, kantindeki özel teşebbüsçüler, faşist yönetimlerini
işte böyle kurmuşlardı. Bu arada, "twist again" ve "baby shake"
grupları da, bu türlü açık oturumların gereksiz olduğunu, nasıl
olsa kantinde bayanların açık oturum yaptıkların ı ileri sürüyor
lardı. i şte sosyal uyanış başlamıştı ...
3- Kantindeki işçiler ve haderneler asgari geçim seviyesi al
tında yaşıyorlardı. Yayın ladığımız bildiride "bütün kantin işçileri
birleşiniz, mavi önlüklerinizden başka kaybedecek hiç bir şeyi
niz yoktur" diyerek ihtilale çağırmışsak da, "Çayımıza siyaset
karıştırmayın" diyerek, bizim Solak Hazım'la münakaşa etmişler
ve Hazım'ın sol gözünü şişirmişler. Hademelerin de durumu
20
feci ise de onlar, "Siz ihtilal yaparsanız yapın, biz nasıl olsa bu
radayız, bizi bu işe karıştırmayın" deyip fikirlerini belli ediyor
lardı.
Ne diyorduk... işte ihtilalin hukuki, sosyal, ekonomik ve
sempatik ve asimetrik sebepleri ...
Nasıl yaptıkr
21
4 Dekanlik, profesörler odas1, kütüphane, kitap sat1ş bürosu
-
23
Oysa affedilseler ne onları bekleyen milyonluk servetleri,
ne banka idare meclisi üyelikleri, ne de hapishane hatıralarına
yüzbinler veren patran gazeteciler vardı. Sadece geçmişi unu
tup, kendi mütevazı hayatlarını yeniden kurmaya çalışacaklardı.
Bir toplumda bir kısım insanlara hak diye dağıtılan yetki, di
ğerlerinden esirgenirse, mülkün temeli olan adalet ancak kü
çük siyasi oyunların harcı olur.
Af, huzur, demokrasi ... Kaldırın lütfen bu plağı; çok dinle
dik. Demirkıratlı politikacılar. memleketin kaderiyle kumar oy
narken, Harp Okulu öğrencilerinin davasına sahip çıkan olma
yacak mı?
(Yön, 1 O Eylül 1 965)
28 N i SAN
24
günün siyasal olaylarının da, tarih içinde köklerini bulmak Lo
rundayız.
Nedir öyleyse 28 N isan? Bir iktidarın usulsüz emri ile po
lisin harekete geçmesi ve öğrencilerle çatışması mıdır? Yoksa
bu günlere uzanan tarihi bir dönemeç noktasının başlangıcı
mıdır?
Düyun-u Umumiye senetleri ile ipotekli olan i mparatorlu
ğun enkazı üzerinde kurulan yeni Türk devleti, emperyalizme
karşı bağımsızlık savaşı verdi. Ancak Lozan 'da bütün dünyaya
duyrulan siyasal bağımsızlık, kurtuluş savaşı veren Anadolu hal
kının ağa-eşraf ve aracılar elinden kurtulamaması, kapitalizm
olanaklarından yoksun bir ülkede milli kapitalizm yaratma de
nemeleri dolayısiyle ekonomik bağımsızlığa yönelemedi. Bir
yandan ağa ve eşraf baskısı varken, diğer yandan 1 947 yılında
başlayan dış yardım politikası ile uluslararası kapitalizmin ağına
düşen Türk Demokrasisi, halk temeline dayanması gerekirken,
gizli bir faşizmin, üniformasız bir faşizmin perdesi oldu. Halkın.
yönetenlerin seçimine geniş ölçüde katı lması olarak tanımla
yacağımız klasik demokrasi kalıpları ise, yurtta şların gerçek ira
desi yerine, geniş bir din istismarı ile ağaların, eşrafın ve komp
radorun iradesi geçti. Burjuva demokrasi lerinin kendi demok
ratik gelişmeleri ile biçimlenen demokrasi kalıpları, Türkiye'de
yurtta şın ekonomik baskıdan kurtulmaması için, dış ve iç kuv
vetlerin birlikte kullandığı ortak bir silah haline geldi. Yabancı
Sermayeyi Teşvik Kanunu, ikili anlaşmalar, o yabancıların kale
minden çıkarak Türk ulusunun bağımsızlığına yöneldi. Sözde
yardımlar Türkiye'yi, silahlarını bir başka ulusun izniyle kulla
nacak duruma soktu. Yirminci yüzyılda ilk kez ulusal bağımsız
lık savaşı veren bir ulusun, kiralık katiller gibi, silahlarını, o sı
lahları verenlerin emri ile kullanacak kadar küçümsendiğini an
latmak için direnenler ise, mahkeme önünde 28 Nisan'ın yıl
dönümünü anmaktadırlar! .. "Hafıza-i beşer" hakikaten bu de
rece "nisyan ile malul" mu? ..
i şte, 28 Nisan'ın gerçek nedenlerini, Atatürk'ün Türkiye'si
ni bu koşullara sokanların ihanetinde aramak gerekir 28 Nisan
sadece, 1 960 yılın ın siyasal ortamında dalgalanan duygusal bir
tepkinin değil, o günden bugüne uzanan, Türkiye'nin bağım
sızlığını, doğal kaynaklarını, petrolünü, madenini ve tüm halkı-
KATiLLER DEMOKRASiSi. HlRSlZLAR DÜZENi
25
nın ekonomik refahını savunan ve gittikçe bilinçlenen bir genç
l iğin adıdır. Türk demokrasisi içinde, toplum gelişmelerini bir
kaç siyasinin olumsuzluğunda değil sosyoloiik ve ekomomik
nedenlerde arayan bir dönüm noktasının başlangıcıdır. Gençli
ğin bağımsızlık savaşının adıdır. Ne acıdır ki, tıpkı Kurtuluş Sa
vaşı'nda Mustafa Kemal'e karşı "Bolşevik'tir" diye bildiri dağı
tan ingiliz casusları gibi, gerçek Atatürk milliyetcilerine karşı
Gestapo taklidi yapanlar, yabancı çıkarlarının fedailerini çıkar
maktadırlar i kinci kurtuluşa yönelen Türkiye'de bağımsızlık sa
vaşı yapmak görevi, 28 Nisan gençliğinin en kutsal görevidir
Bunu, Atatürk devrimlerine bağlılığın tam bilinci içinde yapa
caktır i ktidar saklambacı oynayan partilerin figüranlığını yap
mak ise, ancak devlet bütçesinden alınan paralarla Dean Rus
k'ın bıçaklı savunuculuğunu yapanlara düşeri
28 Nisan ikinci kurtuluşa dek sürecek bir anayasa ve ba
ğımsızlık savaşının adıdır. Ve bu savaşın anlamı ilerde yaşa
yacağımız olaylarla yüceleşecektir
Türk gençliğinin kanı ile yoğrulan bağımsızlık harcını polis
metodları ile çiğnemek hiçbir iktidarın gücü içinde değildir
(Yön, 29 Nisan 1 966)
26
egemenliğini çiğneme yolunda araç olarak kullanmaktadırlaı·
Bu çiğnenen ve Anayasa'mıza karşı kullanılmak istenen en
önemli özgürlüklerden biri basın özgürlüğüne ilişkin kurallardır
Basının sustuğu ya da dalaylı yollarla etkisiz hale getirildiği ül
kelerde demokrasi buhranları başlar; anayasa hainleri ve ka
çakçıları yasa dışı iktidarların gerekçelerini hazırlar; çok geç
meden bir diktatör yetişir, özgürlükler bir avuç mutlu azınlık
adına yok edilir.
Bunlar, örnekleri dünyanın bir çok ülkesinde yaşanmış
olaylardır Bu nedenle basın özgürlüğüne yönelmiş dalaylı ya
da dolaysız saldırıları iyi izlemek gerekir Bugün Türkiye'de ba
sın özgürlüğü de yanlış bir hukuk anlayışı ile yok edilmek isten
mekte, Anayasa güveni altında yayımlanan kitaplar, Ceza Mu
hakemeleri Usulü Kanunu'nun bir maddesi ile Anayasa'ya ay
kırı olarak toplatılmaktadır.
Anayasa ne diyor?
27
Ceza hukuku ilkelerine göre suç isnot kabiliyetine sahip
bir şahsın kusurlu iradesinin yarattığı icrai veya ihmoli bir hareke
tinin meydana getirdiği, konunda yazılı tipe uygun, hukuka oykm
ve müeyyide olarak bir cezanın uygulanmasını gerektirir bir (til
dir. .. " (Aiacakaptan, Uğur; Suçun Unsurları, s. 9.)
Bir fikir suçunun işlenmiş sayılabilmesi ne demektir?
Salt cumhuriyet savcısının kovuşturma açmış olması, fikir
suçlarında, suçun işlenmiş olduğu anlamına gelmez. Suçun iş
lenmiş olduğu kesin hükümle saptanır ise, yani suçun niteliği
ve suçlunun kimliği hakkında artık yargı erklerinden en son söz
söylenmiş ise. suç belli olur ve sanık hükümlü olmanın sonuç
larına katlanır. Yargı erki en son sözü söylememişse, sanık ya
salar karşısında masumdur. Ona suçlu denmez. Ve suçluluğu
n:..ın yaptırımları kendisine çektirilmez.
Kamu davası cumhuriyet savcısının açacağı hazırlık soruş
turması ile başlar, ilk ve son soruşturma aşamalarından geçer
Suçun derecesine ve niteliğine göre sulh, asliye ve ağır ceza
mahkemelerinden ekesin hükme bağlanır.
Bundan başka Yargıtay kararlarına karşı tashih-i karar ve
yargılamanın iadesi yolları da vardır Ancak bunlar olağan üstü
kanun yollarıdır. Olağan kanun yolu Yargıtay'ın incelemesi ile
son bulur Hazırlık soruşturması, ilk ve son soruşturmalar ile
Yargıtay için tanınmış kanun yolları, yargı aşamaları içinde bir
bütündürler. Bu nedenle bu aşamalardan sadece birinden ge
çen bir sanık suçlu sayılmaz. Suçun işlenmiş sayılabilmesi için
sanık hakkında hüküm verilmiş, hükmün Yargıtay'ca da onan
ması dolayısı ile kanunyollarının tükenmiş olması gerekir. Yok
sa partili bir adalet bakanının emrinde teminatsız bir memur
olan savcının, bakan ın emri üzerine hazırlık soruşturmasını aç
ması ile bir yazar, suçu sabit olmadan suçu işlemiş sayılacak ve
suç belli olmadan suçluluğun yaptırımları kendisine yükletile
cektir. Böylece iktidar partisine karşı hiçbir düşünce, Anayasa
güveni altında, kuşkusuzca savunulamayacaktır.
Yani: a) bir suç işlenecek, b) sanık yargılanacak, c) verilen
hüküm Yargıtay'ca onanacak.
Bundan sonradır ki, diğer koşul incelenebilecek ve uygula
nabilecektir Sanık yazarın, sadece mahkum olması da suç ko
nusu kitabın toplatilması için yeter koşul değildir. Anayasa'mı
zın 22. maddesinin S. fıkrasında yazıldığı gibi, ayrıca ilgili mad-
28
dede de bu suçların işlenmesi halinde suç konusu kitapların
toplatılacağının açıkça bel irtilmesi gerekir. Ö rneğin TCK'nda,
devletin arsıulusal (uluslararası) şahsiyetine karşı cürürnler bö
lümünde belirtilen maddeler ile ilgili bir suç işlenir, Yargıtay,
kararı onaylar ve sanık mahkum olur Yazarın mahkum oldu
ğu suç ile ilgili kitabın toplatilması için, sanığa uygulanan mad
dede ayrıca " Bu suçun işlenmesi halinde suç konusu kitaplar
toplattlabilir... hükmünün yer alması gerekmektedir. Oysa
Türk Ceza Kanunu'nun ünlü 1 4 1 . ve 1 42. maddelerinde bile
böyle bir hüküm yoktur. Bu gibı suçlardan mahkum olanlardan
h içbirisinin yazdığı kitaplar yürürlü kteki yasalarımıza göre
toplatılamazlar.
Suçun işlenmesi ve suçun işlenmiş sayılabilmesi için, karar
verilip bu kararın da Yargıtay'ca onanması, ilgili maddede ki
tapların toplanacağının yazılı olması da yeter koşul sayılmaz.
Bunlardan ayrı olarak bu konuda ayrıca bir de yargıç kararı ge
reklidir.
29
86. maddesine dayanılarak yürütülmekte, Anayasa maddesi,
yasalar hiyerarşisi içinde bir usul maddesi ile ortadan kaldırıl
maktadır.
Söz konusu madde şu şekildedir:
C.M.U.K. Madde 86, Zabıt ve Arama -Sübut vasıtaların
dan olan eşyanın muhafaza ve zaptı- Tahkikat için sübut va
sıtalanndan olmak üzere faydalı görülen yahut müsadereye tabi
olan eşya muhafaza ve başka bir suretle emniyet altına alınır.
Bu eşya bir şahsın yanında bulunur veya şahıs nzası ile tes
limden kaçınırsa zaptolunur. ..
Madde, kovuşturmaya yararlı olabilecek ispat aracı olan eş
yaların emn iyet altına alınması ile ilgilidir. Maddedeki temel öl
çü olayın aydınlanmasına yarayacak ispat araçlarının yitirilme
mesi endişesidir. Bir cinayetle, hırsızlıkta kullanılan ve ispata
yarayacak aracın elde edilip incelenmesi gibi. Tabanca, bıçak,
taş, sopa, anahtar vs ... Kitapta, taşıdığı düşünceler dolayısıyla
suç aranırsa ispat aracı, içindeki fikirlerin suç olduğu iddia edi
len kitaptır Olayın aydınlatılacak başkaca yönü yoktur Suç, ki
tabın kapsamı dışında değil, kitabın içinde, satırlarının arasında
aranacaktır. Bir tek kitabın incelenmesi ise kitapta gerçekten
suç varsa suçu taşımaktadır. Nasıl bir cinayetle sadece yalnızca
suç aracı tabanca ya da bıçak bu maddeye göre toplan ır, yurt
içindeki bütün tabanca ve bıçaklar toplatılamaz ıse, kitaplarda
da bir tek kitabın incelenip karara varılması gerekmektedir.
Kaldı ki, fikir suçlarının adi suçlardan, suç niteliği bakımın
dan ayrı özellikleri vardır Cinayet ya da hırsızlık, suçüstüne da
yanıyorsa, suç i le sanık arasında ilgi bellidir. Oysa fi kir suçların
da, suçun işlenip işlenmediği henüz belli değildir Savcının so
yut iddiası, suçun işlenmiş olduğunun delili ve karinesi sayıla
maz. Suç, uzun bir yargı aşamasından sonra ortaya çıkacak ve
kesinleşecektir.
Bir tek kitapla suçun n iteliği ve suçlunun kimliği ortaya çı
karılabileceğinden, bu maddeden tüm yayınlanmış kitapların
toplatılması bile Usul Kanunu'nun 86. maddesine uymamakta
dır. Kanunun, bu türlü zorlanarak uygulanması, faşist bir eğili
min izlerini taşımaktadır.
Anayasa'mızın 22. ve 24. maddeleri açıktır. Bu maddeler
yürürlükte iken, Anayasa buyruğuna aykırı kitap toplayanlar,
Anayasa'mız karşısında suç işlemektedirler.
30
Anaya�'nın sadece top ve tüfekle çiğneneceği, yanlış bıı
görüştür. Anayasa, buyruklarına aykırı uygulama ile de çiğnc
nebilir.
Unutulmasın ki, Anayasa, onu h içe sayanlara karşı hiç de
yumuşak yüzlü değildir.
(Kim, 30 Haziran 1 96 7)
SORUMSUZLUK VE DOKUNULMAZLIK
Jı
mazlığın kaldırılması yolu ile cezalandırılmalarının Anayasa'ya
aykırı olduğunu belirleyeceğiz.
Çeşitli tanımlar
32
Parlamenter muafiyet/er. parlamento üyesi fonksiyonunu
serbestçe görebilmesi için hükümet veya hususi şahıslar tarafin
dan açılan adli takiplerden koruyan imtiyaz/ardır... "
Anayasa ne diyor?
33
Büyük Milfet Meclisi, herhangi biri, bu karann Anayasa veya lçtü
zük hükümlerine aykmflğı iddiası ile iptali için Anayasa Mahke
mesi'ne başvurabilir. Anayasa Mahkemesi iptal istemini 1 5 gün
içinde karara bağlar. "
Gerçek nitelikleri
34
Kamutay üyelerinin görevlerini özgürce yerine getirmeleri
için sorumsuzluk ve dokunulmazlığa daha geniş uygulama alanı
aranacağına. dokunulmazlığı sorumsuzluğa karşı kullanmak,
Anayasa'ya aykırı olduğu kadar sorumsuzluk ve dokunulmazlık
kavramları ile de çatışmaktadır. Geçmişin yan lış uygulamaları
ise bugünün kurumlarına özünden ayrı nitelik veremezler
Dr Metin Kıratlı Parlamenter Muafiyetler adlı tezinde, so
rumsuzluk ve dokunulmazlık ayrımına değinerek şu açıklamayı
yapmaktadır:
O halde dokunulmaz/ık, sorumsuzluğu tamamlayan bir
müessese olarak kabul edilebilir. Yalnız ikisi arasındaki farklan
belirtmek gerekir.
o) Sorumsuzluk, teşrii görevle ilgili (til/ere ait olduğu halde do
kunulmaz/ık. teşrii görevin dışındaki (til/er/e ilgilidir.
b) Sorumsuzluk cezai, hukuki ve mali bütün kovuşturmolara
kar.şı bir masuniyet sağladığı halde, dokunulmaz/ık, o memleketin
Anayasa sistemine göre sadece cezai veya sadece hukuki kovuş
turmalara kar.şı hüküm ifade eder.
c) Sorumsuzluk, daha önce belirtildiği gibi, daimi olduğu halde
dokunulmazlık bazı memleketlerde bütün milletvekilliği boyunca
bazı memleketlerde sadece içtima esnasında kavuşturmayı tatil
eder.
d) Sorumsuzluk parlamento tarafından bile kaldm/amadığı
halde dokunulmazlık her zaman için kaldmlabilir...
35
üyesinin yurt sorularına ilişkin her düşüncesi Anayasa'mızın 79.
maddesinin güveni altındadır. Seçimden seçime milli iradeye
ilanı aşk edenler, halk temsilcilerine daha geniş özgürlükler ve
rilmesinden yana olmalıdırlar Bu güveni değil ortadan kaldır
mak, hangi gerekçe ile olursa olsun etkisini azaltmak bile Ana
yasa ile bağdaşmaz. Kaldı ki, Anayasa'mızın 20. maddesi her
kesin düşünce ve kanaat hürriyetine sahip olduğunu, bunları
dilediği araçlar ile yayabileceğini hüküm altına almaktadır
Açıklamalarımız şu temel konuya ışık tutmaktadır. Sorum
suzluk, Kamutay üyesinin görevini tam anlamı ile yürütebilmesi
için hiçbir düşüncesinden dolayı sorumlu tutulamayacağına iliş
kin bir Anayasa kuralıdır Ö lçüsü yasama görevinin kapsamıdır
Dokunulmazlık, Kamutay üyelerinin yasama görevi ile ilgili ol
mayan suçlarından dolayı, örneğin bir adi suç için Kamutay ka
rarı olmaksızın kovuşturulamamaları demektir Kamutay üye
sini yasama görevinde sorumsuzluk, yasama görevi dışında do
kunulmazlık kurumları korumaktadır Sorumsuzluk ve doku
nulmazlık birbirini tamamlayan kurumlardır Kamutay üyesinin
görevi ile ilgili olmayan bir kurumun, üyenin görevi ile ilgili dü
şüncelerinden dolayı kavuşturulması için kullanılması bizim gibi
geri kalmış ülkelere özgü bir demokrasi cehaletidir.
Bu konuda Prof Dr. i lhan Arsel şu görüşleri ileri sürmek
tedir:
" Dokunulmazlığın kaldmimasi takibinin indi veya keyfi ta
kip/ere mevzu teşkil etmemesi veya siyasi bir maksat ve ihtirasa
hizmet düşünceleri ile getirilmiş olmamasi,
Dokunulmazlık kaldmlacaksa buna mütedair kararda, kazai
mahiyet arzedecek hüküm/erin yer almamas1...
Ceza Hukuku Profesörü Faruk Erem ise şu noktaya dikkati
çekmektedir:
Herhalde üyenin siyasi faaliyetine mani olmak maksad1 ile
bir takibin bahis konusu olmadiği, kovuşturma konusunun kamuo
yundaki etkisinin mutlaka nazara alınmasının gerekli bulunduğu,
aksine bir mahkeme karan olmadikça üyenin itibar/1 kişi olarak
yasama görevine devamının mümkün olmadiği hallerde dokunul
mazlığın kaldm/masına karar verilmelidir. ..
"
36
Dr Metin Kıratlı, bu konu ile ilgi lenenlere, özellikle alemı
kör, kendini alim sanan komisyon üyelerine önemle salık ver
diğimiz bilimsel incelemesinde şu endişeyi dile getirmektedir:
Bir milletvekili parlamento içinde ne kadar sorumsuz
olursa olsun, eğer şu veya bu sebeple onun parlamentoya ka
tılmasına engel olunabiliyorsa o milletvekilinin dolayısı ile o
parlamentonun tam bir bağımsızlığı yok demektir. Bu durumu
göz önüne alaraktan hemen bütün anayasalar milletvekilierini
teşrii faaliyetlerle ilgili olmayan suçlardan dolayı da bazı kovuş
turmalara karşı korumak lüzumunu duymuşlar ve bu kavuştur
maları parlamentonun müsaadesine tabi tutmuşlardır "
37
siyetine hakaret ettiği iddiasıyla dokunulmazlığının kaldırılması
istenmişse de, Karma Komisyon suç olduğu ileri sürülen bu
sözleri ...Meclis içindeki beyanatı dışanda açıklama mahiyetin
"
38
Dokunu lmazlık ıstemierine karşın dokunulmazlığın kaldıni
madığı dosya sayısı 474'tür. Bunlar arasında 4 cumhurbaşka
nına, 1 6 başbakana, 1 Türklüğe, 1 hükümete, 2 bakanlara ha
karet suçları vardır. Ayrıca TBM M 'ni tahkir, sırrı neşren ifşa,
halkı itaatsizliğe teşvik, milli menfaatlere aykırı beyan, devletin
emniyet kuwetlerini tahkir suçları da bulunmaktadır
39
1 96 1 Anayasasının 8 1 . maddesine göre dokunulmazlığı
kaldırılan milletvekili veya başka bir Kamutay üyesi, Genel Ku
rul kararından itibaren bir hafta içinde Anayasa Mahkemesine
başvurup, kararın, Anayasa ve içtüzük hükümlerine aykırı ol
duğunu ileri sürerek iptalini isteyebilir Anayasa Mahkemesi 1 5
gün içinde karar vermek zorundadır.
Sonuç
4ı
yaptıklarına muhalefet etme cesaretidir" şeklindeki güçlü tanı
mını belirtmeden geçemeyeceğiz. Çetin Altan, Parti Tüzü
ğü'nde sosyalist ilkeleri benimsediğini duyuran ve bu görüşle
rini Anayasa'nın 56 ve 5 7'nci maddeleri buyruğunca savunan
Türkiye i şçi Partisi'nin üyesi ve Akşam Gazetesi fıkra yazarıdır:
Partisinin sahip olduğu sosyalist stratejiyi Kamutay içinde ve dı
şında savunmaktadır. Çetin Altan'ın savunduğu ilkeler ve stra
teji ile bu derginin (Ki M) sahip olduğu strateji aynı olmayıp, bu
derginin savunduğu strateji ve ilkeler Çetin A!�an tarafından
o/kı çıkmış kampradar buryuvaziye meşruiyet verme çabası... ola
rak nitelenmektedir. Bu ve Çetin Altan'ın devlet eli ile fert
zenginleştirmenin belgelere dayanan somut açıklamaları,
emekçi sınıf hakkındaki görüşleri konumuzun hukukça bölü
münü ilgilendirmemektedir. Bunlar ayrı bir siyasal değerlen
dirme konusudur Burada önemli olan Profesör Hıfzı Veldet
Velidedeoğlu'nun belirttiği gibi bir hukuk kural ının savunulma
sıdır. Demokrasi lerde demokrasiye inanmış olanlar, bir top
lumda bir kişiye yapılan haksızlığın bütün topluma yapıldığına
inanırlar Çetin Altan'ın görüşlerini beğenirsiniz ya da beğen
mezsiniz. Onu zararlı, ya da yararlı bu labilirsiniz. Onunla ayn ı
görüşlere sahip olmadığınızı yazabilirsiniz. Ama hukuk devleti
özlemine bağlı namuslu bir aydınsanız bu yasadışı tutuma karşı
çıkmalısınız. Öğünerek söyleyelim ki. bu yasadışı tutuma hukuk
devleti ilkesine bağlı partilerimiz Türk Hukuk Kurumu, Hukuk
ve Siyasal Bilgiler Fakülteleri öğretim üyeleri ve altın kalemli
bilim adamlarımız karşı çıkmışlardır. Anayasa'nın uyanık bekçi
liğini bir kez daha yapmışlardır.
Yukarıda anılan Adnan Menderes ile ilgili karar 1 948 yılın
da tek partili devirde verilmiş ve üyenin sorumsuzluğuna saygı
duyularak dokunulmazlığın kaldırılması istemi reddo/unmuştur
O günden bu yana, 20 yıl geçti. Bugün demokrasi uğruna bir
ihtilal yaptık. Buna rağmen, aynı n it elikteki bir olayda, bir mil
letvekilini, ilkelerinden dolayı mahkum edebilmek için gece ya
nlarına kadar toplantılar yapılıyor Unutulmasın ki kaplan ın sır
tında hüküm süren/er, birgün o kaplana yem olmaktan kurtu
lamazlar.
(Kim, 7 Temmuz / 96 7)
42
SATILMIŞLAR
43
"- Efendim, bunlar b izi ittifaklarımızdan ayırmak istiyor
lar. Kasıtlıdırlar. Bilmem nerede de böyle olmuştur. Hür te
şebbüs korunmalıdır. Şerefiere ve haysiyetlere son zaman
larda tecavüz artmıştır. Bir merkezden idare ediliyorlar ... "
Öğrencileri merak edip kendisine sorarlar:
"- Hocam, şu şu hareketler Anayasa'ya aykın mtdtr? Siz daha
önce böyle söylemiştiniz
Cevap verir·
"- Siz dersinize bakın. Siyasetle uğraşmayın. Bunlar tehli
keli işler!"
Sormak istersiniz:
Siz neden dersinizle uğraşmtyorsunuz da, ktrktntzdan sonra
bankaoltğa merak sa/tp, ikide birde siyasi demeçler veriyorsunuz?
Hem maşallah siyasetle uğraşttktan sonra, bir hayli de serpildiniz,
geliştiniz Keyfinizden geçilmiyor?" diye.
Hafiften, bilgiççe bir tebessüm. Bilimsel kılığa sokmak iste
diği bir ukalalık. Büyüklerine kaş göz işaretleri ...
Alın işte size yıllarca savaşını yaptığınız üniversite muhta
riyeti. bilim özgürlüğü ... Bozuk para gibi harcanmıştır savaşın ız,
ülkünüz, herşeyiniz...
Bakarsınız, bir gürültü, bir çalım, toz duman ... Ne o?ı Adam
milliyetçiliğini ispat edecek. Beğenmediği herkesi komünist ilan
edecek. Konuşma yapar, yazı yazar Kendisıne bir kahraman
süsü verir. Bil inmez kavramiara karşı "don Kişot'luk " ilan eder·
"- Kanımın son damlasına kadar solcularla mücadele
edeceğim. Şu tarihte şunu yaptım. Ben olmasam kızıllar
Türkiye'ye girecekti. Ne eziyetler çektim. O var ya, işte o
komünisttir. Öbürüne hiç güven olmaz."
Araştırır öğrcnirsiniz; bu milliyetçi zatın bir zamanlar tabii
yet değiştirmek için yabancı makamlara başvurduğunu, kızı nın
Amerikan çavuşları ile yaşadığını söylerler. Her zaman serma
yeden, her zaman yabancılardan yanadır. Parası pulu yerinde
dir Giyimi kuşamı, yaşamı lükstür.
Bu ve benzerleri konuşurlar, yazarlar, çizerler Öcüler, ta
bular yaratırlar Bu gürültü içinde, köy enstitüleri kapanır, na
muslu aydınlara kelepçe yakı lır Yabancı şirketler vurgunlarına
devam ederler...
Kitaplar vardır Beşyüz sayfa. Arkasında "Fiyatı bir lira" ya
;ar Onu da almazlar. En uzak köy muhtarl ığına kadar yollanır
lçıni açarsın ız; ismet Paşa'nın, yazarların, gençlerin komünısl
lil<le. Rus casusluğu ile suçlandığını görürsünüz. Bu değirmenin
suyu nereden gelir, bilinmez. Bakarsınız kitapçılarda oniki bu
çuk liraya satılan kitapların yüzlercesi fakülte kantinlerinde pa
' il SIZ dağıtılır
4S
Şöyle bir geçmişe bakarsınız; Damat Ferit vatan haini değil
miydi? Onun yaverleri, sırmalı paşaları, Anzavur'u, Kuvay-ı i nzi
batiyesi, Ali Kemal'i ... Ve neden Mustafa Kemal 'e bolşevik di
yordu Bolu Mutasarrıfı? .. Mustafa Kemal ve i smet Paşalar, iz
mir'e boyunlarında halifenin idam fermanlarıyla giriyorlardı.
O Halife ki, i slam dünyasının başıydı; neden i ngiliz işgal or
dularının başı gibi düşünüyordu?..
O Damat Ferit ki, altı yüz yıllık i mparatorluğun sadraza
mıydı. Neden Düyun-u Umumiye'nin her dediğine evet diyor
du?.. O Anzavurlar, Kürt Mustafalar, Ali Kemaller, Zeynel Abi
dinler, Çapanoğulları, Çerkez Ethemler...
Bütün bunlar tarihin bir sayfasında unutulmuş mudur?
Geçmişin karanlıkları bu hainlikleri örtmüş müdür? Ve bugün ,
dünün b u hainler hortlayıp, alınlarındaki damgalarla, boyun la
rında suçlarının ilmiği, arkalarında kefenleri ile büsbütün uzak
mıdırlar siyaset sahnesinden?
Öyle ise kim savunuyor yabancı şirketlerin karlarını, yaban
cıların ipoteklerin i?.. Sömürge imparatorluklarının ayrıcalıkları
nı?.. Kim? ..
Hortlamışlar Bir bir, yerlerini, satlarını almışlar. Dün yapa
madıklarını, başka yollardan şimdi yapıyorları ..
Partilerde iri kıyım siyasetçi olmuşlar, üniversitede profe
sör, basında yazar. Yine eskisi gibi yabancıların çıkarlarını savu
nuyorlar; adaletsiz düzenin jandarması, demokrasinin tüccarı
olmuşlar...
Dün Mustafa Kemal ordularına nasıl yen ilmişlerse, bugün
de Mustafa Kemalcilere yenileceklerdir. Damat Ferit'in gayri
meşru siyasi varisleri, Düyun-u Umumiye hırsızları, devrim ve
demokrasi kundakçıları, satılık sözde bilim adamları, profesör
eskileri, her devrin şakşakçıları ...
Ulusal çıkarlar onları mezar taşlarına kadar kovalayacak.
Bizlere bu savaşı korkusuzca yürütmek düşer Kurtuluş sava
şının şehitleri bizden bunu istiyorlar.
Yürüyelim arkadaşlar. Güneş ufuktan şimdi doğarı ..
(Kim, 21 Temmuz 1 96 7)
46
Anayasa Mahkemesi'ne Saldıranlara:
ANAYASA'YA SAYGI! ..
47
işte şimdi bu sözler şöyle yorumlanmaktadır:
- Karann esastan bozulması oybirliği ile reddolunmuştur. Bü
tün üyeler esasa ilişkin itirazı reddetmiş/er, ancak karan usulden,
o da oy çokluğu ile bozmuşlardır. Şimdi karan yeniden usulüne
uygun olarak Meclis'ten geçirir.sek, esastan reddo/unduğu için, do
kunulmazlığı kaldırmanın artık bir sakıncası kalmamıştır.
49
Bey'in söylemek istediği gibi, davanın esası suç unsurları hak
kında inceleme yapmak değildir Bu incelerneyi Ağır Ceza
Mahkemesi yapacaktır. Tabii, Çetin Altan alayında, kaldırılan,
sorumsuzluk olduğu için, bu yazılardaki suç unsurlarını tesbit
etme yetkisi kimseye verilmemi�ir. Türkiye'de hiçbir organ da
kaynağını Anayasa'dan almayan bir yetkiyi kullanamaz. Do
kunulmazlığın kaldırılması usulleri ile de, sorumsuzluğun kaldı
rılması safsata ile örtülmez.
Anayasa Mahkemesi, Adalet Partisi seçmeni gibi kandırıla
maz. Onlar Türkiye'nin en yüksek yargıçlarıdır. Hukuk bilgileri
ve yüksek vicdanlarından başka hiçbir güce ve kavrama dayan
mazlar
Demirel'e göre:
- Anayasa Mahkemesi, suç var m1 yok mu hususunda karar
verme yetkisini haiz değildir.
Evet öyledir ama, bu yetkiye Kemal Bağcıoğlu, ya da Ada
let Partisi "lejyonları" Coşkun Kırca ile Emin Paksüt de sahip
değildir. Anayasa Mahkemesi'nin suç unsurları üzerinde karar
veremeyeceğini ilan edenler, Meclis'in de bu yetkiyi taşımadı
ğını bilmelidirler.
so
Mahkemesi başkan ve üyelerine kırkbeşer günlük yıllık izin
verilebil ir."
Anayasa'nın 8 1 'inci ve 44 sayılı yasanın 3 3 'üncü maddele
rinde dokunulmazlık kararı için öngörülen süre onbeş gündür
Anayasa Mahkemesi, öteki yargı örgütleri gibi tatile girmez.
Anayasa Mahkemesi üyelerinin izin leri 44 sayı lı yasanın SS'inci
maddesi ile saptanmıştır. Bu maddede, ancak Yüce Divan sıfatı
ıle bakılan işlerle süreye bağlı olan işlerde iznin işlerneyeceği
yazılıdır.
Dokunulmazlık işi de, maddede yazı ldığı şekilde, mehle
bağlı işlerdendir. Ve Anayasa Mahkemesi üyeleri, bu madde
gereğince telgratlarla Ankara'ya çağırılmışlardır. Bu, Anayasa
Mahkemesi'nin kuruluş ve işleyişi ile ilgili bir yasa buyruğudur.
Mümtaz Faik'in incileri bununla da bitecek gibi değil. Öyle
sine ürkmüş ki Anayasa Mahkemesi'nden, korku ve hayretle
yazıyor.
Her şey on beş, hiç değilse 1 1 hakimin elindedir.
Ne sanıyordun ya? .. Her şey Menderes'in ya da Demirel'in
elinde mi olacak?.. Buna anayasa hukukunda Anayasa'nın üs
tünlüğü ilkesi derler, oku da öğren biraz.
Hem, Mümtaz Faik'e bir korkulu haber daha verelim. Si
yasi Partiler Kanunu'nun 8 1 'inci maddesine göre, eğer o be
ğenmediği on bir hakim isterlerse, Adalet Partisi'nin gelirlerini
hazineye irat da kaydedebil irler
Demokratik ülkelerde, sandıktan çıkanların yetkisi, Anayasa
Mahkemesi'nin kapısında sona erer Dokunulmazlığın kaldı
rılması kararı, partilerin değil, Meclis'in kararıdır. Ama bu kararı
iptal eden karar da, Meclis'in üzerinde bir organ olan Anayasa
Mahkemesi kararıdır. Bunu kafalara iyice yerleştirmek gerekir.
51
i şte, gördünüz mü yılların üstad yazarını?.. Adam yıllarca
yazı yazmış ama, bir kere zahmet buyurup hukuk kitabı oku
mamış. Anayasa nedir, sorumsuzluk nedir, dokunulmazlık ne
dir, haberi yok. i lle de küfür etsin. Onu bunu karalasın. Bunun
da adı yazarlık olsun ... Neyse, bu sıralarda eline toru nlarının
yurttaşlık kitabı geçerse okur, öğrenir bu konuları.
"Tonton" Orhan Seyfi telaş içerisinde. Beti benzi atmıştır
mutlaka. Bakın ne diyor:
- Anayasa Mahkemesi'nde verilen kararın, demokratik hür
riyet rejimi taraftarları üzerinde, komünist propagandalarına
meydanı boş bırakmak anlamında bir tesir yapmadığı inkar
edilemez. Komünizme karşı olanlar bu karardan irkilmiş, hay
rete düşmüştür
Tamam. Çıktılar işin içinden. Anayasa Mahkemesi de ko
münist. Ü niversite öğrencilerinden, öğretim üyelerinden, Yar
gıtay Başkanı'ndan sonra Anayasa Mahkemesi de komün ist.
Bakın, komünistler nerelere kadar sızmışlar! .. Tevetoğlu, kita
bının ikinci cildinde herhalde Anayasa Mahkemesi'ndeki sol
cuları inceleyecek Eh, onun da zamanı geldi artık.
Büyük Türk düşünür ve kaşın ırı Tekin Erer, tam can alıcı
noktasından yakalamış. Diyor ki:
- Çünkü şuna inamyoruz ki, Anayasa Mahkemesi hangi us0/1
red noktalanm aray1p bulursa bulsun, neticede milletin dediği, mil
letin istediği, milletin arzulan olur. Millet Meclisi'nin gücünün yet
mediği hiçbir merhale tasawur olunamaz.
Adalet Partisi milletin temsilcisi de, Anayasa Mahkemesi'ni
mahalle muhtarlığı mı sanıyar bu beyler?
Ve tehdit ediyorlar yüce yargıçları. Siz istediğiniz kadar ka
rar verin biz bildiğimizi yaparız. diyorlar. Anayasa Mahkemesi
önünde kabadayılık taslamak pek hayır getirmez adamal
52
p,ürlüğü, kendi kurumları ile koruyacaktır. Ama bırakın olayların
bu yanını da, şu Adalet Partili çevrelerin perişanlığına bakın. i k
tisat bilmez/er, hukuk bilmez/er, ağızlarında bir sakız; sadece,
- Komünistler. komünistler...
Komünizm ne demek onu sarsan, onu da bilmezler Do
kunulmaz/ık konusunda ipe sapa gelir bir kelime yazamamış
lardır. Küfür, tehdit. şantaj. O kadar.
Yahu, devlet size bu işler için dünya kadar para veriyor
Devlet adamıyım diye geziyor, yazarım diye kasılıyorsunuz. Bir
parça kitap okuyun. Ayıptır, ayıp. Anayasa, babayasa diye sa
bah akşam tepin iyorsunuz; öğrenin bakalım Anayasa Mahke
mesi neymiş. Meclis'in altında mı üstünde mi, sağında mı, so
lunda mı?
Bir de oturmuş, yazın sıcağında size dert anlatmaya çalışı
yoruz. Devam edin. Size ancak kanunsuzluk yakışır.
(Kim, 1 1 Ağustos 1 96 7)
Bi Li RK i Ş i YARGlSI
53
bu özellik ile sınırlıdır. Ancak, fikir suçlarında bilirkişı yargıç ile
yer değiştirmekte, suç unsurları üzerine araştırmayı bilirkişi
yapmaktadır. Karar, bu bilirkişinin raporlarına dayanılarak veril
mektedir ki, bu da ceza hukukuna olduğu kadar, ceza mahke
meleri usulünün de ilkelerine aykırı olmaktadır Şöyle ki:
Suçun unsurları
54
,., ·ı l< ·lcnmektedir Yargıç, yetki ve görevini bilirkişilere devret
ı ı ıı -klc ve yargıç bilirkişinin yardımcısı olmaktadır Bu anlayış ise
l ıılıı kışilik kurumunun özüne aykırıdır.
Objektif sorumluluk
Propaganda
ss
bilirkişinin, komünist manifestosu etkisinde propaganda saydığı
bir yazıyı diğer bilirkişi, Anayasa'ca tanınmış bir hak olarak ni
telemektedir Sonuç olarak, yazıda komünizm propagandası
bulunup bulunmadığı konusunda en seçkin sayılan kişiler bile
anlaşamamaktadır Fikir suçlarında bilirkişilerin ayrı ayrı görüş
/ere dayalı raporlar yazma/arı, sadece bu olay, yazının ihtilali
salık verdiği idddiası ile çelişmektedir. Bilirkişiler için propagan
da olup olmadığı aniaşılmayan bir yazı, emekçi sınıfian ihtilale
yöneiten bir etki ve güce sahip olamaz. Gerçekten, 1 4 1 . ve
1 4 2. maddelerle ilgili Anayasa Mahkemesi kararına muhalefet
şerhi koyan bir sayın üyenin belirttiği gibi ... hepsi de üniversite
"
Sonuç
56
KÖKÜ DlŞARlDA
57
Hayır. Bunu yapmayacak. Ama ille de sızi komünistlik ve
casusulukla suçlayacak, bir dehşet havası yaratacak...
- Moskova'ya!.. Moskova'ya!..
Ya beyler, sizin azimetiniz nereye? Bakın bir türlü açıklan
madı Tunçkanat raporu. General Porter'ın adı çok çabuk
unutturuldu.
Cevap verirler:
- Efendim bunlar basit zabıta vaka/andır.
Aldınız mı ağzınızın payını! i şte böyle. Zabıta vakası ... Bul
varda kadınlara sarkıntılık yapmak, yüksek sesle şarkı söylemek,
bilet karaborsacılığı gibi basit önemsiz, komik olaylar...
Bir de bunlar, çocuğunun her yaramazlığını komşu çocu
ğundan bilen anneler gibidir:
- Solcu/ar kalkınmayı baltalıyorlar. Ortanın soluna ve sola kar.şı
tedbir alınmalıdır...
Nasıl baltalıyorlarmış solcular kalkınmayı?.. Böyle bir büyük
laf söyleyince vatanı kurtardık sanıyorlar Yabancı petrol şir
ketlerine milyonlar kazandıran biz miyiz? Montajcıları biz mi
yerleştirdik? Biz m i yarattırıyoruz sermayayi, lüks mesken leri;
milli sanayi kuru lmasın diye biz mi diretiyoruz yoksa?..
Cevap bulamadı mı:
- Ben milliyetçiyim. Var mı bana yan bakan? Bunlann kökü dt
şanda. Cart curt...
Şimdi serinkanlı ve açık seçik konuşalım. Yabancı serma
yenin kökü nerededir? Petrol sorununda, milli petrol kurumla
rını savunanların mı, yoksa yabancı şirketleri savunanların mı
kökü dışarıdadır? Türkiye'nin kalkınmasının devlet eliyle başarı
lacağına inananların mı kökü dışarıdadır, yoksa yabancı serma
yeyi savunanların mı?.. i kili anlaşmalar gözden geçirilsin d iyen
Ierin mi kökü dışarıdadır, yoksa Amerika'nın dümen suyunda
gitmeyi marifet sayanların mı?
Bu düzeyde komik, temelde acı bütün bu olayların açık
lanması budur bizce: Kapitalizm, hakim ekonomiler nazariyesi
gereğince enternasyonaldir Yani asıl mill iyet tan ımayan akım
budur Sol akımlar bu enternasyonal güçle savaştıkları için mil
lidirler. Daha doğru bir tanımla, kapitalizm bugün uluslararası
soygun örgütünün kibarca bir adıdır. Sol bu soyguna karşı milli
direnişleri örgütleyen milliyetçiliğin gücüdür. Ve milli uyanışları
ss
''' )�üllcdiği ölçüde sol olacaktır. Bunun içindir ki emperyalisl
' ' leologlar:
Borutun icodmdon sonra en tehl!kefi icot milli uyomşford�r,
' lcmektedirler.
Emperyalist güçler bu nedenlerle zaman zaman "sol geve
;clik" halini alan doktriner uğraşılardan çok somut ulusal so
ı un larla ilgilenenlerle uğraşmaktadırlar Petrolle, madenlerle,
Amerikan işleri ile ile ilgilenenlere kızmaktadırlar en fazla. On
l.ın susturmak, saf dışı etmek istemektedirler.
Hem; sağ, sol, sosyalizm, kapitalizm birer isimdir en so
nunda. Tıpkı Ahmet Mehmet Süleyman gibi ... Ö nemli olan
somut sorunlarda, eylemde Türk halkının çıkarlarını savun
ı naktır. Yabancı petrol şirketlerine karşı Türk petrolünden ya
na mı olmuşsun; madenieri yabancılara karşı savunmuşsun. ya
bancı şirketlere karşı savaşın mı var; emekçi halktan yana ne
p,ibi çalışmalann olmuş, bu adaletsizliği gidermek için ne yap
mışsın? Sen bunlardan haber ver. Gerisi laf-ı güzaf. ..
Demokratik her olanaktan yararlanarak halka anlatacağız
bütün bun ları. Ve de gücünüz yetmeyecek bizi susturmaya. Bi
ı-imiz sussak; diğerimiz başlayacak konuşmaya.
Yabancı devlet alkışçısı değiliz ki çekinelim; yabancı şirket
leri savunmuyoruz ki utanalım. Diktatör yardakçısı olmadık ki,
korkalım. Türk halkının yaşama hakkını savunuyoruz. Bizim fı
kırlerimizin kökü burada aranmalıdır Ya sizler. bizim gibi aynı
rahatlık ve kesinlikle konuşabiliyor musunuz?
Çünkü kökü okyanuslar ötesinde olan yabancı sermayayi
savunuyorsunuz. Onların adamısınız siz; bu toplumun değil.
Türk halkı bütün bunların hesabını soracaktır Tıpkı milli
mücadeledeki gibi ... Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Parmak
uçlanmızla sizleri gösterip;
- Suçlular ayağa kalkın' ..
diyeceğiz.
Ve o günler hiç de uzak deği ldir.
(Kim, 25 Ağustos 1 96 7)
S9
GERÇEK UYGARLIK
60
işle bu Batı, bu uygarlık, kendi hukuk sistemini ve kültürü
I ll i egemen hukuk ve kültür olarak Doğu halklarının üzerine
l ı 11 çelik çember gibi geçirdi. Çünkü Doğu, toplumunun alt ya
i ll', ını değiştirememiş, kendi içerisinde ayrı canlı bir sınıf, sö
l miren ülke ile işbirliği yapmış, üst yapı-alt yapı ilişkisini, kendi
y<lresel ve ulusal yapısının içerisinde sağlam çizgilerle kurama
I I IIŞlır O hep sömürülen, emeği çalınan, kültürü önemsen
I ı ı eye n geri toplum olmaya zorlanmıştı ...
61
Batı'da işçiler sosyal haklarını elde etmek için kan dökerken,
biz ilmiye sınıfını peşine takan yeniçerilerle her yeniliğe baş
kaldırıyor, kelle istiyorduk.
Tanzimatları, meşrutiyetleri de böyle yaşadık. Arada Al
man hayranı olup ordularımızın başına Alman subayları getir
dik. Ve Cuma selamlarında i stanbul halkı "Padişahım çok yaşa"
diye bağırırken, i ngiliz emperyalizminin pençesine teslim ol
duk. Kimse bu işlerin neden ini anlamadı. Ne aydın kafalı hu
kukçu, ne çağının ekonomik ilişkilerini anlamış iktisatçı yetiş
tirdik. Yarin dudağından söz açan, fildişi kuleli, duygulu şairler
verdik sadece topluma. Cumhuriyet edebiyatının en büyük sa
yılan sanatçısı bile, Endülüs'teki raksın gürültüsünden başını
kaldırıp Türk halkı için bir tek satır bırakmadan çekip gitti.
Edebiyatı özenti, meşrutiyeti özenti bir toplum olarak her
esen rüzgara göre sallanıp durduk. Hiçbir devrimin, sosyal
hakkın bilincine varamadık. Arap hayranı, Alman hayranı, Fran
sız hayranı olduk. Ne ulusal n iteliklerimizi, ne de u lusal yönü
müzü anlayabildik. Doğu uygarlığı deyince yabancı taklitçiliğini
anladık. Batı'ya açık penceremizle Doğu'ya açılmış kapı arasın
da kararsız kaldık. imparatorluk, Düyun-u Umumiye senetleri
ile ipotekli imiş, anlamadık. Yabancı kumpanyalar devleti ele
geçirmişlerdi, bilmiyorduk. Varsa yoksa ittihatçılık, itilafçılık...
Bugünlere kadar dayanan bir siyasi kan davası. işte böyle yıkıldı
bir imparatorluk.
Anadolu'nun ezilmiş insanlarının başına, bugün birçok sol
özentinin "Burjuva Paşası" dediği Mustafa Kemal geçti. Halkı
örgütledi. i ngiliz emperyal izmine ve onun ayrıcal ıklarını Türk
halkına karşı savunan istanbul hükümetine karşı isyan etti. On
ları yurdun topraklarından bir bir söküp attı. O'na Bolşevik di
yorlardı. Bolşevik miydi? O'na gavur diyorlardı. Gavur muydu?
Hayır. O ezilen bir u lusun ezenlere karşı isyan etmiş bilinciydi.
Halkına çağının olanaklarını kazandırmak istiyordu. Bunun için
halkçıydı. Bunun için devrimciydi. Bunun için milliyetçiydi.
Mustafa Kemal ' in yerine en uç solcu lideri getirselerdi, onun
içinde bulunduğu koşullar karşısında ondan üstün ve ayrı ne
yapabil irdi?
Doğu ezilmişti. Evrensel hukuku, uygar kuralları yoktu. Sö
mürücü Batı tarafından geri bırakılmıştı. M ustafa Kemal Batı
62
l ıukukuna yöneldi, ama bunu Batı kopyacılığı olarak değil, uy
)�,ırlığın ortak evrensel kurallarıdır diye benimsedi.
Avrupa burjuvasının geçirdiği aşamaların dışında, sanayi
devriminden en uzakta ve bu devrimin olumsuz etkisi ile sa
nayii çökmüş bir toplumun yapısını başka yolla değiştirmenin
olanağı yoktu. Devrimleriyle toplumun üretim i lişkilerini, eko
nomik kurallarını yıkıp, yeni bir düzenin temellerini atacaktı;
Loplumun alt yapısını değiştirecekti. Ama devrimler durdu. Ve
biz Batı egemen kültürünün hukuksal kurallarına demokrasi
dedik. Kemalizm'in yerine gardırop Atatürkçülüğünü koyduk.
Şimdi uygarlık, ne vahşi temelleri ile Batı'nın, ne de mistik
ınançlı Doğu'nun tekelinde değildir Çağdaş, insancıl, barışçı
uygarlık, ancak ezilen ulusların kutsal isyanlarında saklıdır. Ezi
len uluslar, haklarını ezen ulusların ellerinden almadıkça barış
yeryüzünde kurulamayacak; bunlar birgün birer birer ayağa
kalkıp Rusyası ile, Amerika'sı ile dünya devlerini emperyalizmin
Lahtından indirip kendi uygarlıklarını, kendi ulusal kültürlerini
yaratacaklardır.
Bu uygarlığın öncülüğünü kırk yıl önce Mustafa Kemal Tür
kiyesi yaptı. Bunun öncülüğünü yapmak yine Türk halkının
hakkıdır Uygarlık sahibini bekliyor...
(Kim, 1 Eylül 1 96 7)
63
sal olaylarını, ekonomik ilişiileri ve sınıfsal n itelikleri ile incele
mek zorundadır. Bunun dışında her görüş, kişisel peşin yargı
dan başka bir anlam taşımaz. Öyleyse Türkiye'de yürürlükte
olan bir takım siyasal kavramiara da kesinlik kazandırmak ge
rekecektir
Çok partili cici demokrasimizde bir çok kavram bilinme
diğinden ya da kasten yozlaştırıldığından, komünizm sosyalizm,
faşizm kavramları birbirine karıştırılmaktadır. Yüce mahkeme
lerin kanunda takındıkları kesin tutumdan önce, komünizm
adına, çağdaş burjuva demokrasilerinin kavramları yasaklan
makta, ceza kanunumuzdaki ünlü maddeler ile, Anayasa'nın
temel ilkeleri cezalandırılmaktaydı. Bunun dışında solcu çevre
lerdeki strateji tartışmalarında, belirsiz ve bilimsel olmayan
kavramlar ölçü olarak kullanılmaktaydı.
Tepeden inme sosyalist...
- Sosyal faşist...
- Ceberrut devletin halk düşmanı mirasçıları...
1 950 halk devrimi ...
- Ortanın solu revizyonizmdir
Tepeden inme sosyalistin değil ama sandıktan çıkan faşis
tin, bu gibi kavram keşmekeşinden çok yararlandığı bir gerçek
ti. Hele sosyal faşist ile kapıkulu sosyalistin ne anlama geldiği
anlatılmadığından, bu gibi çabalar sol mücadeleyi saptırmaktan
başka bir işe yaramıyordu. Revizyonizm ise, önce Marksist
olan bir örgütün sonradan, Marksist ilkelerden vazgeçmesini
anlatırdı ki, siyasi hayatı boyunca zaman zaman Marksizm'le,
hele bu görüşün en küçük belirtileri ile savaşmış bir partiye re
vizyonist demek, konunun ciddiyeti ile bağdaşmıyordu.
Bütün bunlar birer "sol gevezelik"ti. Gerçekten bir kuruma
genel müdür tayini gibi, toplurnlara önder sınıf seçmek ancak
kendi kendini tatmin eden entellektüel bir zevkti. Ö nder sınıf,
masa başı tayinler ile değil eylemin kendi içerisinde belirlenir.
Ve de zaman içerisinde tarihsel görevini yapar Olaylara karşıt
teori icatları ise ancak temel ilkelere zarar verir.
Gerçekte, öyle büyük teorilere daimadan belirtilirse sos
yalizm ve faşizmi birbirinden ayıran kesin ölçü, emek. ve ser
mayeye karşı takın ı lan tavır ile belli olur. Devlet düzeni ve
gücü sermayeye dayatılmak istenirse, bu düzene isim babaları
ı . ır . ı lından ne ad verilirse verilsin, bu düzenin adı faşizmdir
,' , ·ı ı ııayenin devlet içerisindeki ağırlığı ve gücü, sermayeci çev
ı ' ·lı·nn devlet örgütündeki yerleri, sermayenin ve buna bağlı
' · ' ·vıclerin ne ölçüde milli özellik taşıdığı, faşizmin ve sosyaliz
ı ı ıı ı ı belirgin özelliklerini saptamaktadır. Bu gün az gelişmiş ül-
1 · ı · lcr gerçeği, toplumsal öğretilerin yeni baştan gözden geçi
ı ılınesini gerektirmektedir. Çünkü sistemi gereği uluslararası
65
Faşizmin sıkı sıkıya sarıldığı milliyetçilik kavramı da aslında
bir kavram hırsızlığı, ulusal duygu lar dolandırıcılığıdır Faşist, dış
çevrelere dayandığı ve de dayanmak zorunda kaldığı için, mil
liyetçi olamaz. Enternasyonal sermayenin ancak basit bir ko
misyoncusudur.
Bu gerçekler ortada iken, kendi kendilerine bir takım teo
riler icad eden "sol gevezeler" bu ilişkiler üzerinde duracakla
rına, kendilerini destekleyen çevrelerin faşist olduğunu ispatla
mak yolunu seçiyorlardı. Bunlar belki sol akımların "tabiatı ica
bı" sayılırdı ama, henüz sosyalizmi kurma değil faşizm ile savaş
döneminde olunduğu unutuluyordu.
Devrimciliğin bilinci ancak milliyetçi, antiemperyalist sava
şın eyleminde değerlendirilebilir Kişisel yorum ve kişisel yargı
lar, sadece ben ilericiyim saplantıları, toplumculuğun özüne
aykırıdır Dış sömürüye karşı olan bilinçli sosyalist. mücadele
yaptığını bilmese bile, eninde sonunda egemen sınıflar ile ça
tışmaktadır
Bugün dünyamızın siyasal ve ekonomik gerçekleri karşısın
da faşizm eşittir emperyalizm biçimine ve formülüne bürün
müştür. Bu eşitliği bozmanın tek yolu yabancı etkiler ile savaş
maktır. Bu savaşı küçümsemek ya da ikinci plana atmak, mil
l iyetçi strateji ile bağdaşmamaktadır.
Sınıflar, "siz öndersiniz" dendiği zaman önder olmazlar.
"Siz i lericisiniz" dendiği zaman da sosyalist mücadelede yerle
rini almazlar. Dünyanın her yerinde sermayeci sınıflar emekçi
lerin oyları ile iktidara gelmektedirler Emekçinin sandığa attığı
oylar sermayecinin kasasında para olmaktadır. işçi. işçi olduğu
için ilerici ve toplumcu. burjuva salt burjuva olduğu için gerici,
bireyci ve tutucu olmaktadır.
Türkiye emperyalizmin ağına kendini çok çabuk ve kolay
kaptırmış bir ülkedir. Ve hergün biraz daha enternasyonal ser
mayenin etkisi altına girmektedir.
Çanlar milliyetçiler için çalmaktadır. Yabancı güçler, sandık
tan çıkan yada tepeden inen bir faşizmin hazırlıkları içerisin
dedir
"Bu ahval ve şerait içerisinde" bütün milliyetçi güçler milli
çıkarlar etrafında toplanmalıdırlar. Toplumun sağlam güçleri
66
.u ,ı•, ında görülen, "ortan ın solu sol" çatışmaları unutulmalı,
·. ()1 gevezelik bir yana bırakılmalıdır. Çünkü faşizmin nal sesleri
.u lık ku lakları rahatsız etmeye başlam ıştır.
(Kim, 8 Eylül 1 96 7)
Savcılığın niteliği
67
a) Sanıkları suçlayacak resmi görevli,
b) Yargı örgütü içerisinde yürütme organının temsilcisi,
c) Kamu düzeninin koruyucusu.
Ceza muhakemeleri usulü hukukunda, savcılık kurumu ko
nusunda değişik görüşler savunulmuştur Bu görüşlerden biri
ne göre savcı lık kaldırılmalı, bunun yerine jüriye savcılık yetki
leri verilmelidir Bu görüş, ilk çağlardaki halk ithamı usulünden
esinlendiği için fazla taraftar toplayamamıştır Bir başka görüşe
göre ise, savcı ların adalet bakan iarına bağlı birer görevli olma
ları, mesleğin gereklerinden doğan bir zorunluluktur Çünkü
kamu düzenini koruma, yürütme erkine düşen bir görevdir;
yürütme erki bu görevi savcılar aracılığı i le yürütür. Yasaların
uygulanabilmesi için, yürütme erki savcıların kişiliğinde temsil
edilmelidir Üçüncü görüş ise, savcıların yargıçlar gibi bağımsız
olmalarını savunmaktadır Bu görüş ilk kez 1 928'de Salsburg'ta
Alman hukukçular tarafından tartışılmış, ikinci Dünya Savaşı'
ndan sonra italya'da "yasaların faşizmden arınması komisyo
nu nca verilen bir öneri üzerine hukuk sistemlerine girmiştir
"
Savcıların yetkileri
68
ı ı ı.ı·,ını gerektirici emareleri en yakından izleyen tek görevli ve
·.ı ı ı umludur. Valilere ve bakani ara, kamu davası tekelinde bir
Anayasa ve savcılar
69
cıları , dolayısıyla yargı erkin ı yürütmenin olumsuz etkı ve mü
dahalelerinden koruyabilir mi? Oysa ki yine Anayasa'mızın
1 09'uncu maddesinde, seçim süresi ile sınırlı olarak şu hüküm
getirilmektedir:
" ... Millet Meclisi genel seçimlerinden önce, adalet, içiş
leri ve ulaştırma bakanları çekilir. Seçimin başlangıç tarih in
den üç gün önce, seçim dönemi bitmeden seçimin yenilen
mesine karar verilmesi halinde ise. bu karardan başlayarak
beş gün içerisinde başbakanca Türkiye Büyük Millet Meclisi
bağımsız üyeleri arasından yeni adalet, içişleri ve ulaştırma
bakanları atanır ..."
Savcı ve polis
70
mık lJdır Bu ise Anayasa'nın 1 1 4. maddesinin dolaylı yoldan
'· ı);rıcnmesidir. Siyasi polis, partili bakanların değil, bağımsız
· . ıvc ıların denetiminde çalışmalıdır
.
Sonuç
7ı
antlaşmaları ile değil, ingiliz emperyalizmi ve yabancıların çıkar
larını savunan istanbul Hükümeti'ne karşı, kan ve ateşle savaşı
larak kuruldu. Kurucuları, düşman ordularını süngü ucu ile de
nize dökerlerken, halifenin idam fermanlarını boyunlarında ta
şıyorlardı. Ama Türk halkı, başlarında büyük önderleri ile, sö
mürge imparatorluklarını, dinsel hezeyancıları, Amerikan man
dacıların ı bir bir anayurttan söküp attı. Düyun-u Umumiye se
netleri ile ipotekli bir imparatorluktan, gencecik bir devlet kur
du. Ve bu devleti çağdaş laik ilkelere göre, toplumsal temelle
rine oturtmak istedi. Uygarlığın ortak özelliklerini benimsedi.
i şte bugün kökü dışarıda sermaye ve bu sermayeye bağlı
çevrelerce yıkılmak. bir büyük devletin egemenliği altına so
kulmak istenen Cumhuriyet, henüz önderleri aramızda yaşa
yan bu Cumhuriyet'tir. Büyük Atatürk'ün çizdiği ışıklı uygarlık
yolu, bugün yabancı güçlerin ve dinsel hezeyancı ların elbirliği
ile bozulmuştur
Cumhuriyet'in niteliklerini, milli. demokratik, laik ve sosyal
ilkeler olarak sıralayan Anayasa maddesi, bir süslü söz değildir
Tarihsel ve sosyolojik bir gerçeğin tanımıdır. Bütün kamu gö
revlileri bu maddenin özellikleri karşısında, milli, demokratik,
sosyal ve laik ilkeler uyarınca görev yapmak zorundadırlar Bu
kuralları savunmak, birçoklarının sandığı gibi. siyasetle uğraş
mak değildir. Bir doğal görevdir. Çünkü devlete yön veren te
mel felsefe bu maddede toplanmıştır
Türkiye Cumhuriyeti millidir. Bunun içindir ki, milli bağım
sıziığımızla bağdaşmayan antlaşmaları imzalayan ların, kökü dışa
rıda yabancı sermayeyi savunanların, enternasyonal kapitaliz
min komisyonculuğunu yapanların tüm davranışları Anayasa'ya
aykırıdır.
Türkiye Cumhuriyeti demokratiktir Bunun içindir ki, ayrı
calıklı sınıfların egemenliğini savunanların, Türk Ulusu adına ka
rar veren bağımsız mahkemeleri dinlemeyenlerin, düşünce öz
gürlüğünü ortadan kaldırmak isteyenlerin tüm davranışları
Anayasa'ya aykırıdır.
Türkiye Cumhuriyeti laiktir. Bunun içindir ki, din temelle
rine göre devlet kurmak isteyenlerin, dinsel duyguları bir siya
sal sömürme aracı olarak kullananların, Cumhuriyet Başba
kanları olarak temel atma tören lerinde tekbirler getiren ierin
tüm davranışları Anayasa'ya aykırıdır
72
Türkiye Cumhuriyeti sosyaldir Bunun içindir ki, yoksul
1 ı .ılk karşısında bir avuç sermayeci çevreyi savunanların, yasa
' lışı tefeciliği teşkilatlanmamış kredi piyasası olarak niteleyen
lcrin, sosyal dengesizliği sürdürmek isteyenlerin tüm davranış
l.ın Anayasa'ya aykırıdır.
i şte, Yargıtay Birinci Başkanı Sayın i mran Ö ktem 'in konuş
masını, bu koşullarla değerlendirmek gerekir. Cumhuriyet'in
en büyük yargıcı, bağlı olduğu devrimleri ve Anayasa'yı tehli
73
devrimlerinin ve Anayasa'mızın görevli ve yetkili bekçileri on
lardır. Cumhuriyet, müeyyidelerini yargıçların elleri ile kullan
maktadır. Sayın Yargıtay Başkanı, bu görevi yerine getirdiği için
suçlanmakta, geçen yıldan bu yana en ağır saldırılara göğüs
germektedir
Namuslu, bilinçli, ak saçlı bu büyük yargıcın sesine kulak
verilmelidir Bu ses, kafatasında seçim sandığı taşıyan bir politi
kacının sesi değildir. Bu ses, rotatif satıcısı, namus ve ahlak
yoksunu yazarın sesi değildir. Bu ses, devrim suikastçılığı yapan
profesör eskisinin sesi değildir. Hukuk Fakültesi salonunda,
yargıçların ve gencecik hukuk öğrencilerinin alkış sesleri ile,
bütün yurda ışık ışık, dalga dalda yayılan, Atatürkçülüğün sesi
dir. Yirmi yaşındaki hukuk öğrencisi ile ak saçlı büyük yargıcı
birleştiren çizgi, ancak ve ancak milli bağımsızlık aşkı, Atatürk
devrimi ve milliyetçil iği olabilir. Yargıtay Başkanı'nın kişiliğinde
tüm Atatürkçüler karşı güçleri bir kez daha uyarmışlardır.
Bütün bunlar söylenmeyecekse, biz neden demokratik ül
keyiz diyoruz? Neden ölümünden çeyrek asır sonra, Atatürk'ü
savunmak bir medeni cesaret işi oluyor? Sayın Yargıtay Başka
nı bunu bir görev bildiği için neden bu kadar suçlanıyor?
Atatürk'ün devrimci Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt'
un dediği gibi "Demokrasinin nasibi, inicanın elinde oyuncak ol
mak değildir." 1 9 1 9'dan beri, milli bağımsızlıktan ve çağdaş il
kelerden yana olanlar, savaş alanlarını hiçbir zaman gericilere,
yabancı hayranlarına, mandacılarl bırakmamıştır Milletin ma
kOs talihi her seferinde devrimcilerin güçlü elleri ile düzeltil
miştir.
Bugünkü tek partili düzende de tüm milliyetçi, devrimci ve
Atatürkçü güçler, demokrasiyi demokratik kurallarla irticanın
elinden kurtarmasını bileceklerdir Devrimler henüz kurtarıcı
larını ve kurucularını yitirmiş değillerdir
Türk yargıçları, 'Türk inktlabının demir eliyle kurulan yeni
medeniyetin bekçileri olmak mecburiyetindedirler." Evet. Türk
devrimlerinin demir pençesi olarak geçmişin diri lmesine izin
vermiyeceklerdir Çünkü yargıçlar irticanın demir eli değil, in
kılabın demir elidirler
Yargıtay sayın Başkanı i brahim Ö ktem son konuşması ile,
güven ve inancımızı bir kez daha doğrulamıştır. Kişiliğinde
Cumhuriyet yargıçlarını saygıyla selamlıyoruz.
(Kim, 15 Eylül 1 96 7)
74
l l ERiCi OLMAK
75
şünüş kurallarında yatıyordu. Batı eğitimi görmüş, bu uygarlığın
kültürü ile kafasını doldurmuş nice diplomalı, aydın geçinen ki
şiler, halkını hor görmekte bir müstemleke subayı gibi rahatlı
lar Bütün bunlar egemen sınıfların içerisinden çıkmış, egemen
batı kültürünün koşullarına göre yetişmiş, kişiliklerini böyle bir
ortamda biçimlendirmiş olanlar için belki doğal dı. Toplumsal
kök, kendi sınıfsal niteliğini kendi bilinciyle koruyordu.
Ama bunun dışında, egemen sınıflarla çatışan, bunu açıkça
söyleyenler, her türlü kusurdan uzak mıydı lar? Onlarda da, ek
sik ulusal eğitimin, ulusal kök ile ilgilerini yitirişlerinin sonucu.
devrimcilikle, ilerici likle, toplumculukla bağdaşmayan özellikleri
yok muydu? ..
Gerçekten halk için savaşanların halka her yönden yakın
olmaları gerekir. Bu ise. enınde sonunda bir "entel lektüel ter
cih" sonucu saptanan stratej i olarak deği l, duygusal içtenliklerin
bi lgilerle güçlenerek oluşumu ile kazanılmalıydı. Sen Mişel'de
sakal koyuveren, Sarter ile Albert Camus'nun çatışmalarından
birkaç sözcük aktaran, bir parça yozlaştırdığı varoluşçuluğu hal
ka ilericilik, solculuk olarak sunanların, fildişi kulelerine çekilmiş
Osmanlı şairlerinden ne üstünlükleri vardı? Batıyı en fazla taklit
edenin en ilerici sayı ldığı bir toplumda, sosyalist aydın da ken
dini bu saplantılardan kurtararnazsa halk büsbütün haksız mıdır
direnmelerinde? ..
Toprak sorunumuz, uygarlık sorunumuz, kültür sorunu
muz nedir, hiçbiri araştırılmadan ileri sürülen her söz, kendi
kendini tatmin eden bir aydın budalalığında başka ne olabilir
ki? Kasaba kahvelerinde ahkam kesen taşra avukatına kızdığı
mız kadar hiçbir araştırma yapmadan basmakalıp saplantıları;
hele sadece ben i lericiyim mantığı ile sıralayanlara da karşı ol
mak gerekirı .. Solculuk, sadece ben bilirim aldatması ile kendi
kendilerini kandıran bireyci eğitimi ile yetişmiş aydınların, ken
di çevrelerinde ne kadar ilerici olduklarını ispatlamaya yarayan
bir konu deği ldir Ve bunun içindir ki, yoksul halk, Osmanlı ile
ricisini kendisinden ne kadar uzak görmüşse, bugünkü "sol ge
veze de" halkın duygu ve düşüncesine o kadar uzaktır
Ö nce, kendi ulusal yapımızın özelliklerini bilmek zorunda
yız. "Bu düzen değişmelidir" derken değiştirmek istediğimiz
düzenin ne olduğun u ya da ne olmadığını tanımamız gerekir
76
ı ı ıı ı· ıy<''dc adı etrafında kıyametler koparılan Köy Enstitüleri
ı ı ıı ı·.unda bizim ilerici geçinen aydı nlarımızdan kaçı bu işin bi
• ı
77
Bozbeyli ise, yine "memleket içinde müesses iktisadi ve sosyal
temel nizam/an yıkan" Mareşal Tito'nun Yugoslavya'sında, ko
münist kalkınma yöntemlerini incelemektedir Komünist Ro
manya'ya yapılan gezinin dedikodulan ise basında henüz taze
liğini yitirmemiştir
Doğaldır ki iktidara "ortanın solu, Moskova yolu" propa
gandalan ile gelen, tüm namuslu aydınları, yazarları, romancı
lan, düşünürleri Rus casusluğu ile suçlayan, on dört yaşındaki
çocuklan ihtilal tahrikçisi diye hapishanelere atan, Beatles tak
lidi gitaristleri kırmızı ceket giydikleri için komünisttir d iye ya
kalamaya kalkan, Yargıtay Başkanı'ndan hukuk öğrencisine ka
dar herkesi Moskova'ya bağlı olmakla suçlayanların Moskova
gezileri, üzerinde önemle durulması ve düşünülmesi gereken
bir konudur.
Türkiye henüz yirminci yüzyılın özgürlük anlayışına adımını
atmamıştır. Bugüne dek, nice altın beyinli namuslu aydın, bu
geri kalmışlığın kurbanı oldular M ustafa Kemal'den bugüne
değin halk düşmanlan hep bu suçlama aracını kullandılar
i ngi liz altınlan ile beslenen Hilafet ordulan M ustafa Kema
l'e bolşevik diyorlardı . Şimdi ise Amerikancılar, bağımsızlıktan
yana tüm namuslu aydınları komünistlik ve Rus uşaklığıyla suç
lamaktadırlar. Türk demokrasisinde, enflasyon parasından daha
çok, bu suçlamalar geçer akçedir. Halkın yoksulluk ve geriliği
üzerinde vesayet kurmak isteyenlerin ilk başvuracaklan söz
cükler, komünistlik, Rus uşaklığı ve "Moskova'ya... Moskova'
ya.. " suçlamalandır.
.
78
1 \u yapı lmıyor Bir tek kişi bu suçtan dolayı yargıç önüne
• , ıl· .ıı ılmıyor Ama bu korku, bu suçlamadan usanmadan işle
ı ııyor Komünist tehlikesine karşı vatan kurtaran aslanlar pos
ı ı ıı ı.ı bürünüyorlar Nutuklar söylüyorlar, kitaplar yazıyorlar
ı l< 'ic, işin içinden çıkamayınca komünizm sözcüğü tek çıkar
yı ıl oluyor
Bız, berberli diplomatik gezileri, Başbakanın Kiev'e Rus
1 \.ı.,bakanından selamlar götürmesi gibi olayları bir yana itip,
l ı'mcl sorunlar üzerinde düşünelim.
Türkiye, az gelişmiş değil geri bırakılmış bir ülkedir Bu ge
ı ılıi�ın, bu yoksulluğun ekonomik ve toplumsal nedenleri var
' lır Tüm sorunları bu gerçekler ile karşılaştırmak ve yorumla
mak gerekir.
Bugün dünya gerçekleri, ülkeleri, gelişmiş ve geri kalmış ül
keler olmak üzere ikiye ayırmıştır Geri kalmış ülkelerde sınıflar
. ırası sömürme-sömürülme ilişkisi, bu ana çelişmenin kuralla
ıma göre sürdürülmektedir. Çünkü sistemi, işleyişi ve tan ımı
p,ereğince, uluslararası para akımına dayanan kapitalizm, enter
nasyonal bir örgüt olarak geri kalmış bir ülkede, sermayeci kü
�ük bir azınlıkla işbirliği yapmaktadır Geri kalmış ülkelerde
kampradar burjuvazi denen ve yabancı sermaye komisyon
culuğu ile icrayı sanat eyleyen bu çevreler, ister istemez. zo
runlu olarak dış merkezlerden yönetilmektedirler. Sermayenin
bağlı olduğu merkezler, sermayenin kullanılış koşullarını saptı
rarak, ülke içinde küçük ama etkili bir azın lığı denetimleri altına
almaktadırlar
Gerçek enternasyonalizm budur işte ...
Milliyetçilik ise, bu güçle çatışan bilinçli hareketin adıdır
Türkiye'de bunlar hep ters anlamları ile anlaşılmıştır Klasik
Marksist mücadele ile milliyetçi antiemperyalist savaş kasten,
bile bile birbirine karıştırılmıştır Bir takım tekerlerneleri sırala
mayı sosyalistlik sanan sol gevezeler ise emperyalizmin bu
oyununa çok kolay paçayı kaptırmışlar, tıpkı kendilerine ko
münist diyen sağcı oportünistler gibi tepeden inme sosyalist
lik, halksız sosyalizm gibi kavram ve suçlamalar yaratarak ar
kadaşlarını ihtilalcilikle suçlamışlardır.
Bugün Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri ile denetimsiz
ilişkiler kurduğu için, kendi yapısı içinde mutlu bir azınlık Arne
KATiLLER DEMOKRASiSi. HlRSlZLAR DÜZENi
79
rikan sermayecileri ile içli dışlıdır. Ve bu çevrelerin satın aldığı
birçok profesör eskisi, politikacı ve yazar ile Türkiye gün geç
tikçe Amerika'nın dümen suyunda bağımsızlığını biraz daha yi
tirmektedir. Bu ekonomik ilişkiler nedeni ile düştüğümüz siya
sal çukur gün geçtikçe derinleşmektedir.
Kendi ekonomimizde söz sahibi değilsek, milli sanayimizi
kuramamışsak, doğal kaynaklarımıza sahip değilsek, bunların bi
limsel nedenleri vardır. i şte yıl larca bu nedenler üzerine, aydın
olman ın, insan olmanın onuru ile eğilenler, kelepçe ile bağlan
mışlar, yıllarca cezaevi köşelerinde ömürlerinin en güzel yılla
rını geçirmişlerdir
Şimdi işler dönüp dolaşmış, Moskova ile işbirliği yapacak
kadar gelişmiştir. Bugün dünya emperyalizminin bir tahtında
Amerika oturuyorsa, öteki tahtta da Rusya, egemenliğini sür
dürmektedir. Dünyamızda mücadele sadece sosyalistle sosya
list olmayan arasında değildir. Temel çatışma, gerçek çelişme,
sömürülen ülke ile sömüren ülkeler arasındadır Ve Rusya,
sosyalist emperyalizmin en güçlü devidir. Sömürme ise eko
nomik ilişkilerin bünyesindedir. Paranın girdiği yerde, ancak
çıkarlar konuşur.
Nasıl dün Amerika ile denetimsiz ilişkiler kurmuşsak. bu
gün de Rus-Türk ekonomik gelişmelerinin başında son derece
dikkatli olmalıyız. Temel sanayie yararı olmayan yardımların
geliş nedenleri üzerinde, namuslu uzmanlar kafa yormalı, eko
nomik yardımlar, bir avuç sermayecinin değil, tüm Türk ulu
sunun çıkarlarına göre saptanmalıdır.
Biz artık, yabancı etkilerinden uzak bir toprağın yurttaşları
olmak istiyoruz. Amerika olmazsa Rusya gibi, milli aşağılık duy
guları içerisinde, milli amaçların ipotek altına alındığı siyasetler
bizlere ağır geliyor
Şimdi, en aşağılık suçlamaları gerçek milliyetçilere karşı kul
lananlar, Moskova gezisinden sonra vicdan muhasebesi yap
malıdırlar. Belki Süleyman Demirel de Lenin'in mezarı başında
bunu düşünüyordur. Belki kurtarıcısı rolüne çıktığı korkuların
sahteliği, kendisini de bir parça üzmektedir.
Ne kadar isterdik, milli amaçlarda bir olmayı ...
(Kim, 29 Eylül 1 96 7)
BO
ı OPLUMCUNUN
ı OPLUMCUYA TOPLUMCULU G U
81
yorgunluğunda ne düzenler yıkılır, ne düzenler kurulurl Kalo
riferli konforlu evlerde de hep bu konular.
Bu davaların sahibi ise, hep bunlardan uzak kendi yaşantı
sını sürdürme çabasında. Ne kendi önderliğinden ne ara taba
kalardan, ne de revizyon izmden bir haberi var. Gerçek halkçı
lık ile halk dolandırıcılığını birbirine karıştırdığı için demagogu
kendinden yana sanır. Ona inanır, ona oy verir.
Bizim gözde yazarlarımız ise, halk sorunlarını inceleyen pi
yesler yazarlar Büyük kentlerde, arabaların ı otoparka bırakan
ve gerçekten iyi niyetli aydınlar bu halkçı piyesleri kendilerin
den geçerek alkışlarlar. Kimi anlatıyor bu gerçekçi piyesler?
Ezilen hor görülen yoksul Türk halkını. içlerinden bir teki bu
oyunları seyretmiş midir acaba? En ilerici, en halkçı görüneni
miz bile bundan sonra tiyatro ile halka inmenin gerekçelerini
savunurlar Evet, gerçekçi olmak, halka inmek... Ama hangi hal
ka? Haftalık dergileri almak için bir lirayı bulamayan bir yurtta
şa, on liralık piyeslerin halkçılığını an latacak yürekli aydın çıka
bilir mi?
i nsafla düşünelim. Böyle değil mi bu işler? Dergisinin köşe
sinde, Türkiye'de işçi sınıfı önderliğinden söz açıp önder sınıf
tayin eden hırçın solcu yazardan, önder tayin edilenlerin bir
haberi, bir bilgisi var mı?
Kendimizi kandırmayalım boş yere. En solda, solda, ortanın
solunda olsun dergi ve gazeteleri yine öğretmen, öğrenci, ay
dın okur Ne olanaklarımız, ne gücümüz şimdilik yetmez baş
kasına. Bunlar ise, gerçekten, içtenlikle bu davaların inanmışı.
Yazarı toplumcu, okuyanı toplumcu. Hele, bir Anadolu kö
yünde halkçılık savaşı yapan bir öğretmene bizim halkçılık öğ
retmemizden, belki gülünç, belki acı ne olabilir ki?
Bilgiçliği bir yana bırakalım. Sol sadece, halkın sorunlarını
halka anlatmak. çözüm yollarını birlikte bulmak ve yeni adaletli
düzeni birlikte kurma savaşıdır Entellektüel dedikoduculuk, bı
reysel bunalım, bilgiçlik gösterisi, meyhane gevezeliği değildir'
Kusura bakmasınlar, bizde solcu aydınlar halka sorunlarını
aniatma yerine, birbirlerine karşı bilgi ve kültür gösterilerine
kalkışmışlar, bunun içindir ki bütün enerji lerini birbirleri ile uğ
raşarak harcamışlar ve harcamaktadırlar
Şimdi iki takıma ayrıldık Bir kısmımız ille de işçi sınıfı ön
derliği deyip tartışmayı kesiyor, bir kısmımız buna karşı. Halkın
bu çatışmalardan bir haberi var mı dersiniz7
82
"Bu toplumculuktur. Hayır öteki... gibi kısır çatışmalar ıçe
r ısınde, sadece ve sadece kendimizi kandırıp entelektüel zevk
lcrımizi tatmin ediyoruz. O kadar.
Aydın lar kendi başlarına bir sınıf değildirler Ancak, bilgileri
ıle bir sınıf yararına çalışırlar. Türkiye'de halkçılık ve toplum
c u luk savaşında ise, gerçek görev yerine getirilmediği, halka
83
örgüt içerisinde ve hangi koşullar ile yapıldığı ayırt edilmeden,
tüm namuslu aydınları etkin bir devrimci savaşın, ulusçu ve
toplumcu ilkeleri çevresinde toplamak. Gerisi laf-u güzaftır
Birbirimizi aldatmayalım.
Evet. Savaştığımız güçler aynı. Öyleyse neden ayrılıyoruz?
izninizle söyleyeyim: Aydın ukalalığı. sosyalistlik fobileri, ilericilik
kompleksleri ...
(Kim, 6 Ekim / 96 7)
ŞAKA i LE KARIŞIK
84
yorsunuz da ondan sonra komün izm hakkında konuşuyorsu
ı ıu; Böylece durumu idare edersiniz. Bu işin profesyoneli ise
ni; bol para da kazanırsınız.
Birtakım siyasi olaylar gürültü ile gelir geçer önünüzden.
/\klınız ermez bu olayların toplumsal köklerini anlamaya. Ne
l ıir kitap ne de ciddi bir araştırma okumazsınız. Olayları ille de
kışisel nedenler ile yorumlamaya alışıksınızdır
ismet Paşa da çok muhteris. Güleği harcadı, Feyzioğlu'nu
/ ıorcadı. Kimsenin yükselmesini istemiyor.
Şimdi Türkiye'de iki tane solcu parti var. Biri i şçi Partisi
öteki Halk Partisi. Bu iki parti de irade-i milli ile gelmişler,
Meclis'te oturuyorlar. Partiler ayrı düşünüş ve ilkelere bağlı ol
dukları için kurulurlar. i ktidar kapitalist yöntemden yana ise,
solcu partiler bu yöntemi ellerinden geldiği kadar eleştire
cekler. Görevleri bunu gerektirir. Siz bu solcu partilerin ne de
mek istediklerini anlamayınca hemen fikrinizi belirtirsiniz:
- Bunlar da kardeşim. çok aşın gidiyorlar.
Böylece çevrenizde ağır başlı, aşırılıklara karşı ve sağduyulu
bir insan havası bırakırsınız. Sıkıştırıp sorsalar,
- Fikirde aşın ne demek?
O zaman da cevabınız hazır·
Kardeşim ben de sizin gibi düşünüyorum. Hak/ısınız. Hakiı
sınız ama birdenbire olmuyor. Zaman meselesi...
Konular biraz somutlaşırsa, en iyi silahınız hazırdır. Hemen
ona sarılırsınız;
- Bunlar bir merkezden idare ediliyor/ar. Dışardan besleniyor
lar.
Bütün toplumcular bir merkezden idare edildiklerine göre
bu merkezi kesinlikle bilmemiz gerekir. Bu merkez Moskova
mı, Pekin mi? Türkiye'de Moskova'dan yönetilen hayınlar var
sa, neden sayın başbakanımız Türkiye'deki hayın iarı yöneten
lerin başkentinde, bu hayıniarı yönetenlerin onuruna kadeh
kaldırdı? Moskova'dan idare edilmiyorlar. Kala kala Pekin kalı
yor. Evet buldunuz. Biz Kızıl Çin ' i de bu nedenle tanımadık.
Adamlar işlerini güçlerini bırakmışlar bizlerle meşgul oluyorlar
Hergün Çetin Altan 'a Pekin 'den binlerce lira geliyor i smet
Paşa da dokunulmazlık görüşmelerinde Çetin A1tan'ı savundu
ğu için o da Çin komünizmi hizmetindedir Yargıtay Başkanı'-
KATiLLER DEMOKRASiSi, HlRSlZLAR DÜZENi
85
nın son söylevi de hiç gözden kaçmıyor. Hele Anayasa Mah
kemesi. hele Yargıtay, hele Danıştay... Sayıştay ise çoktan işi
azıtmış. Komünizm aleyhindeki bir kitabın sarfını kabul etmedi.
Şu komünistler nerelere kadar girmişler bakın.
Kayserili profesöre sorarsan ız oda bu yüzden partisinden
ayrılmıştır Adam her gün nutuklar veriyor. Bir tanesini banttan
dinledim. Hazret Trabzon'da karaya çıkıp vatan kurtarmaya
başladı. Bakın ne diyor:
Parti sola kayıyordu. Bu şuursuzca gidiş için tek çıkar yol
partiden aynlmaktı. Cenabı hakkın izniyle solcu/ann hakkından
geleceğiz.
Arkasından bir de cafcafiı laf
- Biz iman değil, imam değiştirdik.
Biz bilmeyiz Kayserili profesörün ne için değiştirdiğini. Ama
kendisi bilim adamı olmakla övünür Halkı kandırmak için söy
lediği şu sözleri batılı meslektaşlarının önünde utanmadan, sı
kılmadan söyleyebilir mi?
Bırakın Batı'yı. sadece Mendes-France yazsa bunları. ne ce
vap alır?.. Hadi hadi, ondan da vazgeçtik; gelsin bir de üniver
sitelerde konuşsun cesareti varsa. Konuşsun da hangi nabzın
şerbetçisi olduğunu anlasın.
Türkiye'de sağ cephe böyle perişandır. Ciddi ne devlet
adamları. ne düşünürleri, ne de yazarlan var i mdat sirnitleri
"komünizm, kızıl a/çak/ar, aşm cereyan/ar, Moskova, Pekin" gibi
sözcüklerdir Sıkıştılar mı hemen bunlara sarılırlar
Birtakım suçlamalar. imalar. işaretler, bir yerde boş kav
ramlar haline geliyor Yavaş yavaş halk da inanmamaya başladı
bu suçlamalara. Korkulan. Lelaşlan bundandır.
Türkiye artık uyanıyor Eski plaklarda yeni şarkılar çalmak
tadır 27 Mayıs sabahından bu yana köprülerin altından çok
sular akmıştır. Yuvarlak lafiarla siyaset yapma devri geride kal
mıştır Şimdi yeni, özgür bağımsız Türkiye'yi kurma savaşında
yız. Bu kutsal savaşın yeni kavramlan kimse tarafından yadır
ganmamalıdır. Bu milliyetçil iğin sesidir. Atatürkçülüğün, dev
rimciliğin, halkçılığın sesidir...
Bizler suçlanacağız, hakkımızda türlü söylentiler çıkarılacak,
belki adımızda dosyalar düzenlenecek. i stiklali tam bir Türki
ye'nin çocuklan olmak elbette güçtür Bütün acılara göğüs ge
receğiz. Alnımız açık, inancımız tamdır
(Kim, 13 Ekim 1 96 7)
86
YETER ARTIK BEYLER (Londra Mektubu)
87
Şöyle dünyanın gidişine bakın. Bir de türlü yalanlarla, soy
gunlarla yirminci yüzyılın dışında tuttuğunuz yoksul Türk hal
kının düzeyine.
Anladık milliyetçisiniz. Bu memlekette ezan sesleri kesil
meyecek. Haklısınız. Alçak kızılların başını ezeceksiniz. Yaparsı
nız. Komünizmle mücadele için kanınızın son damlasına kadar
savaşırsınız. Ona ne şüphel..
Affedersiniz, zahmet olacak; rahatsız ediyoruz ama, bakı
nız, dünyanın en geri u luslarından biriyiz. Biraz da bunları dü
şünün. Türkiye bugün dünyan ın en yoksul ülkelerinden biriyse,
sizin hiç mi sorumlu luğunuz yok, hiç mi?l.. Bütün bu yoksul
lukları hain solcular mı icad etti?!çç
Evet, Amerikan sermayesi bizi komünizme karşı koruya
cak. Ne kadar doğal zenginliklerimiz varsa verelim onlara:
- Petroller sizindir, istediğiniz gibi kullanm.
- Madenler ha sizin, ha bizim.
Kanunlanmızı size uygulamayız, kendi eviniz gibi rahat edin.
- Casusluk raporlannızm da bir önemi yok, örtbas ederiz.
Bu mu, bun lar mı Türkiye'nin kurtuluş yolları?1 Koca koca
••
88
l3akın yine zehirlendik. Bir merkezden idare ediliyoruz. in
) '. ılı;
ekonomistinin yazısını okuyup, büyük dostumuzu karşı
I H'Ier yazdık. Ayıp çok ayıp.
Anayasa'mız sosyalizme kapalı, memleketimiz yabancı ser
mayeye açıktır Amerika bizim canımız, feda olsun kanımız...
(Kim, 1 Mart / 968)
BATILI OLMAK
Dün-bugün
89
deposu olarak kullanacakları. mamul maddeleri satacakları ve
insanlarını çalıştıracakları Asya ve Afrika ülkelerini bir bir ele
geçirmişlerdir Avrupa kıt'asında, toprak büyüklükleriyle sö
mürdükleri ülkelerin en küçük ilieri büyüklüğünde olan Batılı
devletler. tarih içersinde Asya ve Afrika kıt'alarında yüzyıllarca
egemenliklerini sürdürmüşler ve sürdürmektedirler. Bu eko
nomik ve siyasal ilişki sonucu, yoksul Asya ve Afrika'ya karşı,
zengin ve uygar Avrupa gerçeği doğmuştur. Bugünkü kıt'alar
arası sömürme ve çelişme, kökleri tarih içersindeki Doğu-Batı
ilişkilerinde yatan sürekli ilişkilerin sonucudur Gerçekten, gü
neşin topraklarında batmadığı imparatorluklar güçlerini bu sö
mürme olayından almışlardır. Bu yüzden Batı uygarlığı sürekli
bir sömürmenin tarihidir.
Bu sömürme ilişkileri sadece bugünkü uygarlığın utanacağı
sömürme sabıkaları olarak kalmamış, iki büyük dünya savaşın
dan sonra, uluslararası antlaşmalar ve dev şirketler eliyle, bu
gün yeni sömürgecilik olarak tanımlanan en son aşamasına
erişmiştir
Batı ve biz
90
. ı ı ı ·)c savaşılarak, Tanzimat ve Mütareke dostları süngü ucu ile
v. ı ı .ıııtopraklarından kovuldu. Ancak kapitalist gelişmenin kaçı
ı ıılı ııa/ sonucu olarak, i kinci Dünya Savaşı'ndan sonra, bir kez
ı l. ılı,ı Batı ekonomisi ile ilgi kuruldu. Ve yirmi yıl, bu ilişkilerle
1 >t ıf:üne kadar gelindi. Bugünkü ahval ve şerait ise, her türlü
yorumun dışında gözler önündedir.
Sonuç
9ı
yoruz. Bu savaş enteryasyonal kapitalizm ile milliyetçiliğin kav
gasıdır Türkiye yerini bu temel çelişmeye göre bulmak zorun
dadır. Gerçek uygarlık, insancıl ülküler, tüm yoksul ülkelerin
bağımsızlık savaşianna bağlıdır Ve de Türkiye, tarihsel koşullan
ile, kapitalist ve komünist dünya devletlerine karşı, üçüncü
dünyanın liderliğini yapacak tek ülkedir Türk aydınına düşen
görev, sanırız ki bu ülküyü devletimizin temel yönelişi olarak
benimsetmektir Unutulmasın ki, iki yüzyıllık Doğu-Batı ilişkile
rinde, bağımsızlığımıza sahip olduğumuz tek devre, Batı'ya kar
şı Kurtuluş savaşı verdiğimiz Atatürk Türkiyesi dönemidir Bu
dönemin dışındaki Batı dostluğunu Türk halkı çok pahalı öde
miş ve ödemektedir
(Akşam, ıs Şubat 1 968)
92
ı ıylc ki sadece günümüzde değil, tarih içerisinde işlenmiş ha
ı . 1l. ıı 1n da acısını çekiyoruz.
Dünya toplumsal devrimierin sarsıntısı ile çalkalanırken.
1 '.ıı 1 < Le okuyan Osmanlı aydını, topluma sosyal fikirler yerine.
l ' ı ı ı burjuvasının duygusal inceliklerini getirmiş ancak.
..
93
Şimdi bu cephede. sol gevezeliklere, hergün acaip doktrin
keşiflerine. "sadece ben bilirim" bilgiçliğine yer yok. Yabancı
sermayeye ve irticaya karşı savaşıyoruz. Bu, Mustafa Kemalci
lerin savaşıdır Bugün döne dolaşa böyle bir noktaya geldik
gene.
Artık gerçekler kimsenin saklayamayacağı kadar açıktır.
Kar-şımızda yabancı sermaye ve onun geleneksel dostları olan
işbirlikçi sermaye ve toprak ağalığı vardır. Tek soru, şimdi bü
tün bu koşullara karşı ne yapılacağı konusu. Her halde Türk
devrimcileri bu sorunun da cevabını vermesini bilirler.
(Türk Solu, 1 7 Eylül 1 968)
YARGlÇlAR, SAVCilAR,
SANlKlAR D i KKAT! ..
94
l ı. ı ):• l.ı�ıp bağdaşmadığı ile yakından ilgilidir Bu Anayasa getir
' lı)�ı lılikümlerle işlemez duruma sokulursa. siyasal partilerin,
.l' . ı ı ı demokrasisi ilkelerine bağlı olmadıkları gibi, Batı'yı sadece
l ı >plum içindeki "asalak bir sınıfin çıkariarım destek/emek için"
1 " ' ı ıımsedikleri, temelinde klasik demokrasinin bile özüne ay
I· rı ı eylem ve işlerde bulundukları saptanmış olacaktır Demok
ı . ı ·.iye bağlı olduklarını söyleyenlerin, öncelikle. bağlı olduklarını
· .ı >ylcdikleri demokrasi kuralları ile çelişmemeleri gerekir
Bu kısa ve zorunlu girişten sonra, Anayasa'mız hükümleri
) '.''rcğince kitap toplatmanın Anayasa'ya aykırı olduğunu belir
l ı ·ccğiz. Anayasa'mız'ın basın ve yayımlarla ilgili hükümler
ı. cnar başlığını taşıyan bölümünde ve 24'üncü maddede şu
l ıuküm yer almaktadır:
"Kitap ve broşür çıkarma ha kk ı
Madde 24
- kitap ve broşür yay1m1 izne bağli tutulamaz,
'>ı msür edilemez. Türkiye 'de yay1mlanan kitap ve broşürler 22'nci
maddenin S 'inci fıkrasi hükümleri d1şmda toplatllmaz...
24'üncü maddede belirtilen 22'nci maddenin S 'inci fıkrası
ı ·;c şu hükmü getirmektedir:
95
"Zabıt ve Arama
Sübut vasıtalarından olan eşyanın
muhfaza ve zabtı
Madde 86- Tahkikat için sübut vasıto/anndan olmak üze-re
faydalı görülen yahut müsadereye tabi olan eşya, muhafaza ve
başka suretle emniyet altına alınır.
Bu eşya bir şahsın yanında bulunur veya şahıs nzası ile tes
limden kaçınırsa zaptolunur...
Madde, kovuşturmaya yararlı olabilecek, ispat aracı olan
eşyanın emniyet altına alınması ile ilgilidir. Madde, taşıdığı ifade
ile amacını sınırlamıştır. Maddedeki temel ölçü, olayın aydın
lanmasına yarayacak ispat araçlarının toplanması ve yitirilme
den ele geçirilmesidir Bir cinayette. suç aracı olan tabanca, bı
çak. bu madde ile emniyet altına alınmaktadır Fikir suçlarında
ise (Böyle bir suç çeşidi demokrasinin özüne aykırıdır ve ancak
bu çeşit suçları koyan toplumların demokrasi düzeylerini yan
sıtmaktadır.) suç, suç ögeleri taşıdığı i leri sürülen kitapla işlen
miştir. Suç kitabın maddi kapsamı içinde değil, satırların arasın
dadır. Bir tek kitabın i ncelenmesi suçu ortaya koyabilecektir.
Bu böyle iken. dava açılmadan önce kitabın toplatilması için
öteki koşu llar hiç düşünülmese bile, sadece bu tedbirlerin
uygulanacağını kanunun açıkça gösterdiği suç/ann işlenmesi halin
de ... olabilir... hükmü gereğince, maddede ayrıca bu hükme
uygun bir fıkranın bulunması gereklidir Oysa. yıllarca az geliş
miş demokrasi m izin jandarmalığını yapmış olan ünlü 1 4 1 'nci
ve 1 42'nci maddelerde bile böyle fıkra yoktur Ceza Yasamız'
da bu hükmü kapsayan madde olmadığına göre yürürlükteki
yasalarımıza göre kitap toplatmak kesinlikle Anayasa'ya aykı
rıdır.
Nasıl ki bir cinayette sadece suçu aydınlatacak tabanca ve
bıçak emniyet altına alınır, yurt içindeki butun tabanca ve bı
çaklar toplatılmazsa. kitapların da toplatılmaması gerekir.
Ayrıca. fi kir suçlarının öteki suçlara göre ayrı özellik ve ni
teliklerı vardır. Kovuşturmada bu özellikler göz önüne alınmalı,
fıkir suçlusu. suç üstü yakalanan bir cinayet sanığı gibi ızlenme
melidir
Anayasa'mızın 22'nci ve 24'üncu maddeleri açıktır Bu
maddeler yürürlükte iken Anayasa'mızın buyruklarına karşın,
96
ı 1 t . q ı loplatmak için yargıca başvuran savcılar ve bu kararı
!\ 1 ı . ıy.ısa'ya aykırı olarak veren yargıçlar, konunun bu açık yönü
1 1 :ı ·ı ı nde durmal ı, uygulamaları ile Anayasa egemenliği sağla
l l l . ık sorumluluğunda olan mahkemelerin kararları Anayasa'
l i l l l ilc çelişmemelidir.
97
ve kurumlar getirmi�ir Temel sorun bu Anayasa devrimini
tüm koşul ve sonuçları ile benimsernek ya da benımseme
mektir. Tartışma bu noktadan başlamıştır
H ukuk devleti
98
. /\nayasa'mızın egemenl iğe ilişkin 4'üncü maddesinde "Ege
ı "' '"li.Qin... yetkili organfor eliyle... " ku llanılacağı belirtilirken, S ve
l " ı H ı maddelerde de bu organlar, yasama ve yargı olarak sınır
l . ı ı ıın;ıkladır Yürütme organı, egemenliğin kullan ılmasında yet-
1· ı li değildir Anayasa'nın 6'ıncı maddesinde yürütme "kanun/ar
� erçevesinde" yapılması gereken bir görevdir. Yasama organı,
yasa yaparken nasıl Türk ulusu adına kurallar koyuyor ve nasıl
ı ı l u sun kaderi ile ilgili kararlar alabiliyorsa, yargı da yetkili organ
99
yargı denetimi dışında bırakılan tasarruf çeş;tlerinin Türk huku
kunda kabulünü isteyen bu çevrelerin, ya hükümel tasarru
funun anlamını bilmedikleri ya da bu kavrama idare hukuku dı
şında bir anlam verdikleri sonucu ortaya çıkmaktadır Çünkü
hükümet tasarrufları kavramına göre, hükümetin bir kısım ta
sarrufları, nitelik ve yapılarından doğan özellikleri dolayısı ile
önceden konulmuş kuraliara bağlı olmazlar. Bu çeşit tasarruf
lar, idarenin hukuka bağlılığının istisnalarıdır cıı Bu işlemler için
yargı yoluna başvurulmaz. Bunlar yargının denetleyemediği ay
rıcalıklı tasarruf çeşitleridir ve demokratik hukuk devletlerinde
artık silinmiştir. 1 96 1 Anayasası, 1 1 4 üncü maddesinde, hükü
met tasarruflarının Türk hukukunda bulunmayacağını, "Idarenin
hiçbir eylem ve işlemi, hiçbir halde yargt merciierinin denetimi dt
şmda tutulamaz" derken açıklamış oluyor Olağanüstü siyasal
ortamlarda: sıkıyönetim dönemlerinde bile kısılmayan bu yetki,
1 1 4'üncü madde yurürlükteyken, bu maddenin hükümet ta
sarruflarını kaldırmadığı gerekçesi ile elden alınacaktır Dan ış
tay'a bu açıdan yöneltilen eleştirilerin de hukuksal olmadığı
açıktır Siyasal iktidar, yargı denetiminden kurtulmanın yolunu
aramaktadır
Gün ışıyer
ıoı
i K i Li ANTLAŞMALAR YÜRÜRLÜKTE M i �
Hükümet yetkisizdir
ı oı
1 •11 ' h ·vlct yetkisi kul/anamayacağı" hüküm altına alınmıştır. Türk
ı ı h ı·.u adına egemenliği kullanmakla yetkili organ lar, yine Ana
i · ı · . ı · nın S'inci maddesine göre, yasama organı ile Tnci mad
.
ı oJ
başına karar verme yetkisini kısıtlıyan koşullar taşıyorsa bu
antlaşma egemen liğe ilişkindir. 6S'inci madde de, Türkiye
Büyük Millet Meclisi'nin onayı olmaksızın yürürlüğe konulacak
antlaşmaları ifade eden uygulama antlaşmaları kavramı ise,
ancak. yukarıda bel irtilen yetkili organların, Anayasa'ya konul
muş kurallara uyarak onayladıkları temel antlaşmaların uygu
lanmalarını kolaylaştıncı ve temel antlaşmayı aşmayan yüküm
lülükler getiren antlaşmalar an lamındadır. Bunun dışında, mad
deden. Anayasa'nın yetkili ve görevli organiara ilişkın yapısal
özelliklerine ve 65'incı madde ile konulmuş temel kurala aykırı
bir yorum yapılamaz. Dışişleri Bakan ı'nın tanımına göre, son
olarak imzalanan ikili antlaşma. uygulama antiaşması değil te
mel antlaşmadır Bu nedenle Büyük Millet Meclisi'nin onayı ge
rekmektedir Bu koşullarda son imzalanan ikili antlaşma yürür
lükte değildir.
Sonuç
1 04
ANAYASA VE FiKiR SUÇLARI
I O'i
Kitap toplatmak
1 06
Adi suçlar için gerekli olan bu tedbir, fikir suçları için konu
olamaz. Çünkü suç, kitabın yayınlanması ile işlenmiştir Bir tek
kitabın incelenmesiyle suçun unsurları ortaya çıkarılabilecektir.
Bir cinayet olayında nasıl sadece bir tek silah emniyet altına
alınır, yurt içindeki bütün silahlar toplatılamazsa, fikir suçunun
isbatı için de bir tek kitabın i ncelenmesi yeter sayılmalıdır Aksi
halde bu bir tedbir değil, bir ceza olmaktadır. Kitap konusunda
karar verilmeden, henüz sanığın sorgusu bile yapılmadan, suç
sabit olmuş gibi bütün kitaplar toplanmaktadır. Böylece suç
kesinleşmeden, sanık suçluluk sonuçlarından birine katlanmak
tadır. Savcıların giriştikleri bu yol, açıkça Anayasa'ya aykırıdır.
Anayasa'ya aykırı biçimde Ceza Usulü zorlanmakta, bu du
rumda da Ceza Usulü ilkelerine de aykırı bir kanunsuzluk or
taya çıkmaktadır
Savcılar ve bilirkişiler
1 07
kıyi her zaman ku llanılacak olağan bir kuralmışçasına uygula
maktadırlar Savcıların usulsüz olarak seçtikleri bilirkişiler de,
aynı konularda sürekli olarak olumsuz rapor vermekle ün yap
mış kişiler arasından seçilmektedir. Savcı ların yargıçlar gibi ba
ğımsız olmadıkları bir yargı düzen inde, partili adalet bakanları
na bağlı savcıların iktidar partisinin etkisinden kurtulabilecekleri
düşünülemez. Fikir suçlarını kovu?turan savcıların bu bağımlı
lıkları bile, sanıkları olağan güvencelerden yoksun bırakmakta,
bağımlı savcı-taratlı bilirkişi, giderek yargı bağımsızlığını çiğne
mektedirler.
Ve tutuklama
ı oe
yoktur Suç, bır kıtap ya da yazı ile işlenmiştir. Suç konusu kı
tap ya da yazı mahkeme dosyası içerisindedir Fikir suçlan sa
nıkları genellikle aydın ve tanınmış kişiler olup, birçoğu kişilik
leri i le yurt içinde ve dışında ün sah ibidirler: i kametgahları ve
kişilikleri gerek kamuoyunda. gerek mahkemece bellidir Kaldı
ki, tutukianma anından önce, maddede belirtilen kaçma şüp
hesi uyandıracak olaylar savcılıkla araştırılmış bile değildir; kaç
ma şüphesi varsayılmaktadır.
Anayasa'nın ve Ceza Usulü'nün bu maddelerinde saptan
mış koşullara ve maddelerin özlerinde ve sözlerindeki bu sı
nırlamalara rağmen savcılar. UsOI hükümlerini zorlayarak bilir
kişi seçmekte, Anayasa'ya aykırı olarak hiçbir haklı hukuksal
nedene dayanmadan kitapları toplatabilmekte ve bu kan un
suzluklar zinciri sonunda da yine Anayasa'ya ve Ceza Usulü
Hukuku'na aykırı olarak tutuklama istemlerinde bulunmakta
dırlar Yasalar yasasızlığın aracı olmaktadır
Fikir suçları sanıkları için uygulanan bu yasa ve usul dışı tu
tuklamalarla, kişinın, Anayasa'nın 1 4'üncü maddesi ile güven
altına alınan dokunulmazlığı ve özgürlüğü. dalaylı yollarla çiğ
nenmekte ve Anayasa'mızın 20'nci maddesi i le tanınan düşün
ceyi açıklama özgürlüğü hiçbir eylemsel geçerlilik kazar.ama
maktadır.
Her oyun, kendi kurallarına göre oynanır Eğer demekra
simizin amacı, Batı demokrasilerinin ulaştığı bir düzeye ulaş
mak ise. öncelikle Batı demokrasilerinin hangi koşullarla yürü
düğünü araştırmamız gerekir Eğer Batı demokrasilerinde fikir
yasakları varsa. biz de bütün bu uygulamaları demokrasimizin
vazgeçilmez gereklerinden sayalım. Batı demokrasisi ilkelerin
den esinlenmiş Anayasa'mıza göre fikir suçu yoktur. Ancak.
bazı siyasal parti lerimize ve savcılarımıza göre en büyük suç,
toplumsal sorunlarla i lgili araştırma ve yayın yapmaktır Her
hangi bir ülkede, herhangi bir i ktidara bağlı savcı lar. bazı dü
şüncelerden hoşlanmayabilirler. Ama bir ülke demokrasi ile
yönetilme iddiasında ise, yetkiler anayasaca saptanmıştır Ya
saklar ve cezalar demokrasinin özüne aykırı olamaz.
Demokrasi ve hukuk devleti, aydınların cezaevlerine
yollanması ile güçlenmez. Aksine çürür ve bir gün yok olur
(Milliyet, 5 Ağustos 1 969)
KATiLLER DEMOKRASiSi, HlRSlZLAR DÜZENi
ı o9
YABANCI D i LDE EŞ iTLi K
ı ıo
Anayasa kuralları
l l l
dolayı, eğitim olanakları bulamaz ve sesleri Anadolu'nun ka
ranl ığında duyulmaz olur Eğitilme olanakları bulanlar, bölgesel
koşullarına göre gerekli bilgiler ile yetişemezler Yeterli sayıda
öğretmen ve eğitim aracı yoktur. Ö rneğin, doğu illerinde ana
di limizi bile öğreterneden mezunlar verilir Doğaldır ki bu en
gel koşullar içerisinde yabancı dil öğretme olanağı yoktur.
Devlet liselerinde öğretilen yabancı dille herhangi bir yabancı
yayın ı izlemek olanaksızdır Buna karşılık yabancı dil, kolejlerde
ve yabancı liselerinde gereği gibi öğretilir. Bu liselerden mezun
olanlar kolaylıkla yabancı yayınları izleyebilirler.
Anayasa'nın yasa önünde eşitlik ilkesini ve hiç kimseye ay
rıcalık tanınmayacağını belirten 1 2'nci maddesi ile eğitim hak
kına ilişkin 2 1 'inci maddesi ve devletin eğitim görevini hüküm
altına alan 50'nci maddesi bir arada düşünülürse, toplumu
muzdaki eğitim adaletsizliğin i kanıtiayacak bir sağlam ölçü elde
etmiş oluruz. Bu ölçü ile, sadece bir örnek olan Ün iversite
Asistanlık ve Dışişleri Bakanlığı Meslek Memurluğu sınavlarının
Anayasa'ya açıkça aykırı olduğu sonucuna varırız. Şöyle ki:
Somut gerçek
1 13
malarına rağmen mezunların yüzde 87,7'si olan 1 9,925 kişi
karşısında ayrıcalıklı durumdadırlar. Bir yıldaki lise mezunlarının
her yirmi kişisinden ancak bir kişisi yeterli derecede dil bilmek
te, sözü geçen sınavları da bu ayrıcalıklı kişiler kazanmaktadır
Düzensizliğin temeli
1'1
icra Planı, / 96 9 Yıllık Programı, s. 1 0 1 , madde 439.
ı ı4
DERNEKLER VE S i YASET
l lS
cezaevine yollanmaktadır. Ve bütün bunlar demokrasi ve hu
kuk devleti' adına yapılmaktadır.
Anayasa'nın önsözünde. demokratik hukuk devletinin bü
tün toplumsal ve hukuksal temelleri ile kurulması için, Anaya
sa'nın "hürriyete, fazi/ete ve adalete aşık evlatlarının uyanık bek
çiliğine" emanet edildiği belirtilmektedir. Gerçekten, demok
ratik hayatın vazgeçilmez unsurları siyasi partiler, Anayasa hü
kümlerini değiştirmek için elbirliği yaparlarken, geçmiş dokuz
yılda Anayasa'yı ve ulusal çıkarları savunanların başına gençlik
örgütleri gelmiştir Gençlerin istikbal endişesi, polis kurşunu ve
hapis korkularına rağmen giriştikleri çabalar, yasa dışı yollarla
önlenmek istenmektedir.
Bu yazımızda dernekler ve siyaset konusunun yasal özellik
lerine değinerek bu konudaki Anayasa ve hukuk dışı eği limleri
ortaya koymağa çalışacağız.
yetleri her ne şekilde olursa olsun siyasetle iştigal edemezler " Yi
ne aynı yasanın 3'üncü maddesi, üyelik koşullarını saptarken.
"Cemiyet/ere aza olacak/ann, medeni haklara sahip ve onsekiz
yaşmı bitirmiş olmalan lazımdır. Ancak siyasi cemiyet/ere aza ola
bilmek için mebus seçme hakkını haiz olmalan şarttır. " demekte
ve böylece Cemiyetler Kanunu'na göre siyasal cemiyet kavra
mı da ortaya çıkmaktadır Bu iki maddenin birlikte yorumlan
masından Cemiyetler Kanunu'nun siyasetle iştigali yalnız öğ
renci dernekleri için yasakladığı, bu derneklerin dışında siyasal
ı
amaçlı derneklerin kuru labileceği sonucu çıkmaktadır ( ) Cemi
yetler Kanunu'nun I S 'inci maddesinde "Siyasi partilerden baş
ka cemiyet/er, birden fazla mevzu ile uğraşmazlar... denilerek.
siyasal partiler dışında da siyasal amaçlı derneklerin varolabile
ceği dolaylı biçimde belirtilmektedir Bu koşu llarda, yasanı n uy
gulanabilmesi için siyasal olan ve olmayan kavramlarının yasa-
(11
Soysal. M üm toz; "Derneklerin Siyasetle iştigali" Siyos•JI Bilgiler Fakiiltesi Der
gisi, cilt: XXIII. no: 3, s. 230.
ı ıo
da tanımlanması ve yasanın bu tanımiara dayanılarak uygulan
ması gerekir. Örneğin, Hukuk Fakültesi Ö ğrenci Derneği, Avu
katlık Kanunu dolayısıyla bir siyasal parti ile çatışsa, ya da Or
man Fakültesi Öğrenci Derneği, orman suçlarının affı ile ilgili
Anasyasa değişikliği konusunda partileri suçlasa ve bu değişik
liğe engel olabilmek için de bir eyleme girişse, siyasetle iştigal
mi etmiş olacaktır? Siyasi partilerin gençlik konusundaki tu
tumlarını eleştiren ve bunun için mücadele eden bir gençlik
örgütünün bu çalışmalarını siyasetle iştigal mi, yoksa olağan bir
çalışma olarak mı niteleyeceğiz? Bu soruların cevabını Cemi
yetler Kanunu'nda bulmak mümkün değildir
Cemiyetler Kanunu'nda rastlayamadığımız bu tanıma. 1 3
Temmuz 1 965 tarihli Siyasi Partiler Kanunu'nda yer verilmiştir
Siyasi Partiler Kanunu'nun 2'nci maddesine göre Demek/er,
belli bir siyasi partiyi desteklemek veya destek/ememek veya si
yasi partiler arasmda işbirliği sağlamak veyahut TB.M. Meclisi
üyefiği veya mahalli idareler veya muhtarlık veya ihtiyar heyeti se
çimlerinde belli adaylan destek/ememek yahut bunlar arasmda
işbirliği sağlamak amacı ile kurulamaz/ar... "
Nasıl "siyaset"?
1 17
bir mahkumiyet kararını bozarken kararının gerekçesinde şu
görüşü benimsemektedir: "Bir olaya münhasır kalan bildirideki
düşüncenin, demeğin siyasetle iştigal kasdına müsnet bir eylem
ve hareket niteliğinde bulunmadığı... ,(JJ
Yasaklanan eylem, sürekli biçimde siyasal partilerin seçim
çalışmalarına katılmaktır. Siyaset ile iştigal kavramını genişlet
mek ve yurt sorunlarındaki her türlü düşünce ve kanaati de
kapsayacak bir sınıra sürüklemek ise, Anayasa'mızın düşünce
özgürlüğü maddesini ortadan kaldırmak demektir. Gerçekten,
memurların görev gereği konuşamadık/arı bir ülkede, bir de
gençlik örgütleri susturulursa, demokrasi kimin demokrasisi ve
düşünce özgürlüğü kimlerin özgürlüğü olacaktır?..
Kaldı ki...
(J) Resmi Kararlar Dergisi, yıl 3, sayı: 5-6, s. 1 1 0- 1 1 1, 20. / 2. / 96 7 gün, E.5429,
Karar 6867.
ı ıs
yetin Türkiye'de şubesi açılamaz Arstulusal maksadlar/o cemiyet
kurulamaz... Türkiye'de bazı özel dernekler, arsıulusal der
neklerden değil midir? Öyle ise neden Cumhuriyet Savcıları
bu dernekler hakkında dava açmazlar? Siyasi Partiler Kanunu'
nun 1 OTnci maddesine göre, partilerin askerliğe, savunma ve
ya sivil savunma hizmetlerine girişme/eri yasaklanmışken, siyasi
partiler büyük kentlerde komando kamplarında binlerce milis
yetiştirirken nerededir savcılar? Kutsal tapınaklar parti karar
gahı olarak kullanılır, devlet radyolarından "Muhammed dü
zeni" özlemleri dile getirilirken, nerededir laik devletimızin
"Cumhuriyet" savcı ları?..
Esas: "Anayasa!.."
ı ı9
BU DEVLETiN SAHiBi Ki M ?
GREY VE MEMUR
ı ıJ
�öyluyordu: Iş Kanunu bir rejim kanunu olacaktır. Bu kanunla
Türkiye iş hayatı, yeni rejimimizin istediği ahenk ve çalışma yolu
na girecektir... Yeni iş Kanunu, sınıfçı/ık şuurunun doğmasına ve
yaşamasına imkan verici hata bulutlannı ortadan silip süpüre
cektir. . . '� l ) Ü nlü politikacıyı böyle konuşmaya yöneiten etken,
i ş Kanunu'nun grev hakkını kabul etmemesiydi.
Aradan yıllar geçti. 1 96 1 Anayasası hazırlanırken grev hak
kı bu kez anayasal hak olarak savunuldu. Çeyrek yüzyıl sonra
bir Kurucu Meclis üyesi grev hakkı konusunda şu sözleri söy
lüyordu: Şerefli Türk işçisine grev hakkı tanıyarak. tarih önün
de, millet önünde çok şerefli bir vazife ifa ettiğimize kani bulun
maktayım. Maddeyi huzurunuza getiren komisyonu, bu konuda
mazide hiç kimseye nasip olmayan tarihi şerefı iktisap etmiş ol
dukları için tebrik etmek isterim.. . '�2)
Hukuk, sosyal oluşumun çok gerisinde kalabilir. Yasalar, ya
zıldıklan anda eskiri er. Toplumsal gelişi mler, yasaların dar ka
lıplarını aşar ve bir gün yen i hukuk düzeninin temellerini at
maya başlar Bir devirde suç olan bir kavram, bir başka devir
de vazgeçilmez bir hak olabilir Grev hakkı, daha çeyrek yüzyıl
önce yasak ıken, bugün bir anayasal hak oldu ve grev hakkını
savunanlar, kimseye nasip olmayan tarihi şerenerin sa-hipleri
olarak kutlandılar Hem de kimler tarafından?'.. Bugün sağcı
hükümetlerin hiç de sosyal, hiç de liberal olmayan bakanları
nın ağzıyla ...
Ya, grev hakkını daha önce savunanlar? Onlar sosyal geli
şimleri daha önce gördükleri için, hayatlarının en güzel yılları,
polis takibinde, adiiye koridorlarında ve ranzalarda geçti.
Anayasa'nın 42'nci maddesine göre: u Çalışma herkesin
hakkı ve ödevidir. Devlet, çalışaniann insanca yaşaması için, sos
yal, iktisadi ve mali tedbirlerle çalışmayı destekler, işsizliği önleyici
tedbirler alır. ..
u
1 24
şama koşulları, fıyat hareketleri karşısında memurun çilesine ve
acısına kulak vermez ise, devletin anayasal görevi bir gün ken
disine hatılatılır. Kendisi görevini yerine getirmeyen bir devlet,
memuruna "Görevini yapm1yorsun" demek hakkına sahip mi
dir?..
Kaldı ki, Anayasa'nın hiçbir maddesinde grev hakkını engel
leyici bir hüküm yoktur Anayasa'nın 1 1 7'nci maddesinde me
murların nitelikleri, ödev ve yetkileri ile özlük işlerinin kanunla
düzenleneceği belirtilmektedir. Memurlara da işçiler gibi grev
hakkının tanınması Anayasa'nın ruhuna uygun düşecektir.
ı ıs
Demokratik hak
AP-CHP BÜTÜNLEŞMES i
HAK i M SINIFLAR D i KTATORYASIDIR!
ı 26
Amerikan firması müteahhidinin tutumu Türkiye'yi süratle
ikinci bir 27 Mayıs'a götürmektedir Artık egemen sınıfların at
nalından nazar boncuğu, Bay Demirel'in boynunda tılsımını yi
tirmektedir. Egemen sın ıflar 69 seçiminden önce bu hesabı
yapmışlar ve kendilerine bağlı kalemlerle, Türkiye'yi ancak AP
CHP koalisyonunun kurtaracağını yaymağa başlamışlardır.
i lk iş, Adalet Partisi ile Halk Partisi 'nin kendi içerlerinde bir
temizlik yapmaların ı sağlamaktı. Odalar Birliği seçimi, Adalet
Partisi için kaçınlmaz bir fırsattı. Erbakan Hazretleri de parti
içerisindeki ümmetçi-takunyalı takımını sürükleyecek, böylece
Adalet Partisi'nin aşırı sağ suçlamalarından kurtarılması sağla
nacaktı. Gerçi Erbakan hazretlerinin tesbihi birçok Adalet Par
tiliyi yerinden sökmeye yetmedi. Su ltan Abdülhamid Han'ın
bu gayrimeşru varisi etrafına ancak birkaç kişi toplayabildi.
Ama Bay Demirel durumdan çok hoşnuttu. Kendisine, bir
"cumhuriyet çocuğu olarak" savaşacağı sağcılar yaratılmıştı.
Böylece ordunun içinde beliren hoşnutsuzlukları Adalet Parti
si'nden başka bir partinin üzerine çekmeyi başarmış; Kuman
dan Paşalara karşı zevahiri korumuştu.
Egemen sınıfların Halk Partisi için uyguladıkları plan biraz
daha farklı ve duyguluydu. Parti içi solu temizlernede bir olay
yaratılmalı, gerekirse bunların kendiliklerinden partiden ayrıl
maları sağlanmalıydı. Konu bulundu ve demokrasi sabıkalısı Ba
yar kuyudan çıkarılmaya başlandı. Parti içerisindeki devrimciler
bu tutuma karşı çıkınca, çelebi nezaketli ve şair ruh lu bay Ece
vit'in öfkelerini üzerlerine çektiler. Kendisi af aleyhinde Ulus
Gazetesi'ndeki köşesinde inciler dizdiren sabık devrimci yazar.
şimdi affa karşı çıkanları "devrim yobazlığı" ile. "demokrasi
düşmanlığı" ile suçluyordu. Bir de koluna egemen sınıfların
bütün ayrıcalıklarından yararlananlarla, Amerikancı elit teorisini
aranjman şarkıları gibi tercüme edip sunan "aklı ewel"leri de
alınca, "aydın - halk" ikiliğindin söz etmeğe başladı. Bu çekişme
içerisinde Halk Partisi içindeki devrimciler ve namuslu aydın lar
temizlenmiş oluyordu. Hakim sınıflar. Halk Partisi içerisinde de
başanya ulaşmışlardı. Şimdi her iki "iri kıyım" parti de birbirle
rine yaklaşmaya kendilerini daha "ehil" görmeye başlamışlardı.
Bu arada "asgari müşterekler" de hemencecik tesbit edildi. Bu
KATiLLER DEMOKRASiSi. HlRSlZLAR DÜZENi
1 27
da "rejimi tehdit eden tehlikelere karşı demokrasiyi korumak"
tı. "aşırı cereyanlarla mücadele"ydi."
Adalet Partisi içindeki son olaylar bu gelişmelerin bir hal
kasıdır. Demirel'e karşı çıkanları daha haklı, daha memleketçi
ve milliyetçi görmek hatadır. içlerinde Bay Demirel ile suç or
taklığı etmiş olanlaı-. petrol emperyalizmine kapı açanlar, dev
rimci kanına susayanları karanlıklarda destekleyen ler vardır
Egemen sınıfların istediği, Bay Demirel iktidarının devrilmesi.
birkaç küçük siyasi buhran havası, ondan sonra da, "demok
rasiyi korumak", "memleketin yüksek menfaatleri", "de
mokrasi düşmanları ve aşırı cereyanlarla mücadele" gibi ge
rekçelerle AP-CHP iktidarını, yani hakim sınıflar diktatoryasını
kurmaktır. işte yıllarca "bir sosyal sınıfın diğer sosyal sınıfa ta
hakkümü" dedikleri, böylece gerçekleşmiş olacak ve demok
rasinin cicili bicili utanç duvarları arasında demokrasi oyununa
devam edilecektir.
Şimdi Türk sosyalistlerine düşen görev. makyaj lı burjuva
diktatörlüğünün içyüzünü halka anlatmaktır Anayasa'nın ne
den uygulanmadığını ve neden uygulanmayacağını, ikili anlaş
maların neden feshedilemeyeceğinı. toprak reformunun ne
den yapılamayacağını. petol lerin. madenierin neden devletleş
tirilemeyeceğini tek tek halka anlatmak ve hakim sınıflar ikti
darının aslında bir koalisyon olmadığını. AP ve CHP'nin birbir
lerini tamamlayan parçalar olduğunu açıklamak gerekiyor
27 Mayıs'tan bu yana sosyalist birikım, sayıca azlığına. örgüt
içi çekışmelere ve kişisel çatışmaianna rağmen. hakim sınıfları
ürkütmüştür i şte şimdi köprü geçilirken at değiştirilmektedir
Devrimcilerin yapacakları hesaplar buna dayanmalıdır.
(Ant, 3 Mart / 970, Sayı: 1 66)
ı ıa
lenmiştir. Basın özgürlüğünün gelişimi ile demokratik ilkelerın
yerleşmesi arasında zorunlu bir bağ vardır. 1 96 1 Anayasası ba
sın özgürlüğü konusuna en geniş şekilde yer vermiş; ayrıntılı
hükümlerle basın özgürlüğünü anayasal güveneelere bağlamış
tır. Anayasa'mızdaki bu demokratik ilkelere rağmen, basın ger
çek anlamda özgürlüğe kavuşamamış; Anayasa'ya aykırı birçok
yasa maddesi Anayasa'nın getirdiği ilkelere karşı kullanılmıştır
Böylece basın özgürlüğü konusunda Anayasa'ya karşı hile,
tüm olumsuz görünüşü ile hukuk uygulamalarına egemen ol
muştur Ö rneğin kitap toplatma konusunda Anayasa ayrıntılı
hükümler getirmiş. fakat bu açık Anayasa buyruğuna rağmen,
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun bir maddesi ile Ana
yasal güvenceler ortadan kaldırılmıştır. Anayasa dışı bu uygu
lamalar sürüp gitmektedir. Yazı işleri müdürlerinin ceza so
rumlu luğu da, Anayasa'ya aykırı uygulamanın açık örneklerin
den biridir
Sorumluluk çeşitleri
! ' ) Erem, Pro( Or. Foruk, Türk Ceza Hukuku, 8. bası, s.:44 v.d.; AlacokapLOn,
Pro( Or. Uğur, Suçun Unsurları, / 96 7, s.: 1 40 v.d.; Dönmezer-Erman, Nazari ve
Tatbiki Ceza Hukuku, 1 96 9, s.:2 1 7 v.d.
12) Alocakopıon, Y.A.GE., s. 1 53.
KATiLLER DEMOKRASisi. HlRSlZLAR DÜZENi
129
surlu iradesi değil, suçun sonuçları esas alınmaktadır. Objektif
sorumluluk Türk Ceza Kanunu'nun 45'inci maddesi ile be
n imsenmiş ve ilgili maddede şu tanım yer almıştır: "Failin bir
şeyi yapmasının veya yapmamasının neticesi olan bir fiilden dola
yı kanunun o fiile ceza tertip ettiği ahval müstesnadır. " Kusursuz
suç olmaz kuralının bir istisnası olan bu madde ceza hukuku
muzda kastı aşan suçlar ve neticesi sebebi ile ağırlaşmış suç
lar için kabul edilmiştir. Objektif sorumluluk, cezaların şahsiliği
ilkesine aykırı olduğu için eleştirilmekte ve çağdaş hukukçu
larca yasalardan bir an önce çıkarılması önerilmektedir
Ve sorumlu müdürler
ı Jo
kendi fiil ve ihmalinden sorumlu olabileceği esasmm anayasalarda
yer alması lüzumu bilhassa hissedilmektedir. Esasen bu kaidenin
Anayasa'ya konulması sayesinde basm davalannda yazı ve kari
katürün müel/ifinden ve haberin vericisinden gayn kimselerin (ga
zete sahip ve yazı işleri müdürlerinin) rastgele cezalandmlmasmı
derpiş eden kanun hükümleri bertaraf edilmiş olacaktır. "
Anayasa'nın açıkça "bertaraf edilmesini" istediği hüküm, Ba
sın Yasası'nın 1 6'ncı maddesidir. Anayasa koyucu bunu 33'
üncü maddenin gerekçesinde açıkça belirtme gereğini duy
muş, gazete sahip ve yazı işleri müdürlerinin rasgele cezalan
dırılmasını öngören yasaların Anayasa'ya aykırı olacaklarını be
lirtmiştir. Anayasa'nın bu açıklığı karşısında basında ceza so
rumluluğu için "objektif sorumluluğu" savunmaya hukuksal
3
olanak yoktur. ( ) Ceza hukukçuları arasında adi suçlar için (bi
le) savunulmayan objektif sorumlu luğun basın yolu ile işlenen
suçlarda h içbir şekilde savunulmaması gerekir
(ll
Prof. Dr. Sohir Ermon'ın, Dr. Çetin Özek'fe birlikte yazdıkfon "izah/ı Basm Ka
nunu"nun ikinci boSISının 62. soyfosında "Fikrimizce basın suçlannda objektif
mesuliyet esasını muhafaza etmek. bir zanuretin ifadesidir" denilirken. yine
Prof. Sohir Ermon 'ın, Prof. Dr. Dönmezer ile birlikte yazdıkfon "Nazari ve Tatbiki
Ceza Hukuku" kitabının dördüncü basısının 338. soyfosında "Şu halde mesul
müdürün ancak kendisine. hiç olmaz ise taksir derecesinde bir kusur ısnad
edilebildiği hallerde ve bu kusunu dolayısı ile cezalandırılması mümkün olup.
aksine bir yoeum Anayasa'ya aykırıdır" şeklindeki düşünce yer olmaktadır. Her
ikisi de Sayın Prof. Ermon'ın imzasını taşıyon kitaplar, 1 96 1 Anayasası yürürlüğe
girdikten sonra yoyınlondığıno göre, Sayın Profesör'ün basın suçfonnda objekti(
sorumluluğu bir zoruret olarak görmemesi gerekirdi.
(4) Erem, Prof. Dr. Faruk, Türk Ceza Hukuku, s.:444; Köseoğlu, Av. Haluk, Anka
ro Barosu Dergisi, yıl: 1 966, sayı: 6.
KATiLLER DEMOKRASiSi. HlRSlZLAR DÜZENi
131
mek, gerektiğinde bu yazıyı basmamak gibi yollara başvurmak
tadırlar. Bu da, yazının sahibi için bir sansür olmaktadır. Böyle
ce, Anayasa'mızdaki sınırsız düşünce özgürlüğün ü benimseyen
maddeye rağmen, bir yazarın düşüncesi bir başkası tarafından
denetlenmektedir Bu bir iç sansürdür. Basın Yasası'nın 1 6'ncı
maddesi yürürlükte kaldıkça bu iç sansür devam edecek ve
böylece sansür, dışarıdan görülmeden ve Anayasa'ya aykırı bir
yasa maddesine dayanarak sürdürülecektir
Basın Yasası'nın 1 6'ncı maddesi Anayasa'ya aykırı olduğu
kadar objektif mantık kurallarına da aykırı bir uygulamanın ara
cı olmaktadır Maddenin 3 'üncü fıkrasına göre sorumlu yazı iş
leri müdürlerinin suç konusu yazıyı, mahiyetini bilmeden ya
yınlamaları halinde sorumluluktan kurtulacakları belirtilmekte
dir Basın Yasası'nın S ' inci maddesine göre sorumlu müdürie
rin lise öğrenimi görmüş olmaları gerekmektedir. Örneğin bir
propaganda suçunda, yazının hiç eğitim görmemiş işçi ve köy
lü için propaganda gücü taşıdığı, ancak lise mezunu yazı işleri
müdürünce aniaşılmadığını kabul etmek, giderilmesi ımkansız
bir çelişmedir Komünizm, faşizm gibi, ün iversite profesörle
rince bile, henüz kesin sınırları ile ortaya konmamış kavramla
rın, hem işçi ve köylülerce anlaşılacağını kabul ederek ceza
vermek, hem de lise mezunu yazı işleri müdürünün bu yazı
nın mahiyetin i anlamadığını ileri sürmek, sanırız sadece bizim
hukukçularımıza özgü bir çelişmedir
Sonuç
ı 32
MEÇHUL ÖG RENC i ANITI
DEMOKRAS i N i N FATURASI
ıH
Devletin bütün kurumlarında bıkkınlık, güvensizlik hüküm sür
mektedir. Ekonomik gelişme, bir avuç kapkaççının tekelinde
yozlaşmakta, devlet bürokrasisi bu kirli çarka ortak edilmek
tedir. Bu çöküntüden herkes payını almakta, ilerici geçinen kişi
ve örgütler, kanlı olayları demokrasinin vazgeçi lmez gerekleri
olarak karşılayabilmektedir Demokratik bir devlette, yeri göğü
sarsması gereken suiistimal iddiaları, basit birer zabıta olayı gibi
geçiştirilmektedir. Bütün bunlar, büyük bir çöküntünün çan
sesleridir.
Ancak olayları lek başlarına alıp, bütün suçu kötü politi
kacı adını taktığımız soyut bir varlığa yüklemek hatadır. Dü
zensizlik, toplumun temelini sarsacak kadar köklüdür Bu dü
zensizliğin kişisel değil, toplumsal nedenleri vardır. Başbakan
lara, bakanlara, milletvekilierine kızmak, sadece bir duygusal
tepki olur. Ö nemli olan bugün perde önündeki partilerin, ör
gütlerin ve kişilerin neyin temsilcisi olduklarını anlayabilmektir.
Bunu anlamadıkça, perakende devrimcilik anlayışından kur
tulmaya imkan yoktur Devrimcinin ise, kişisel sapiantıiar ya da
avunmalarla geçireceği zamanı kalmamıştır Öyleyse, korkma
dan, çekinmeden gerçekçi gözlemimizi yapmak ve bundan
sonra da devrimci yolumuzu tesbit etmek zorundayız.
Türkiye çeyrek yüzyıldır cici demokrasinin kısır döngüsü
içerisindedir Yirmi yıllık demokratik hayattan sadece gerilik,
yoksulluk ve sömürü kalmıştır Köy Enstitülerine kilit vuran el
ler, çok partili hayatın alkışçısıdırlar. i mam-Hatip Okullarını
açanlar, Kur'an kurslarını her köye yerleştirenler, demokrasiye
övgü düzenlerdir. Petrol Kanunu, Maden Kanunu, Yabancı
Sermayeyi Teşvik Kanunu, Ereğli Demir-Çelik Kanunu, ikili an
laşmalar, hep çok partili demokratik hayatın Türk toplumuna
armağanlandır
Demokrasiye çok yürekten bağlı partilerimizin bütün bun
lara güçleri yetmiştir, ama toprak reformu yapmaya, fikir ya
saklannı kaldırmaya, yabancı şirketlere vergi koymaya, yargı
imtiyazlarını tanımamaya bir türlü yanaşmamışlardır. Bugün
herbirinin, bir yandan sahibi gözüküp, öte yandan temel hü
kümlerini değiştirmek için komisyonlar kurdukları 27 Mayıs
Anayasası, ancak bir ihtilal sonucu süngü ile gelebilmiştir Yirmi
yıl halk yaranna bir tek kanun çıkarmamış partilerin halka ne
KATiLLER DEMOKRASiSi. HlRSlZLAR DÜZENi
1 )5
getırdikleri ortadadır. Hiçbir ulus, yirm inci yüzyılın ikinci yarı
sında, yirmi yılını böylesine boşyere, cömertçe harcamamıştır
Demokrasinin faturası artık belli olmuştur ve politikacıların he
saplarını Türk halkı çok pahalı ödemiştir
Çok partili hayatla denediğimiz yol, Tanzimatların çıkmaz
sokaklarıdır. Ö nce Osmanlı Devleti'ne yardım edip, sonra
Anadolu'yu işgal eden emperyalizm, şimdi tebdili kıyafet ede
rek toplumu bugünkü geriliğe ve yoksulluğa mahkum etmiştir
1 946'dan beri, aydınların kafasında bir özlem olarak yaşamış
olan demokratik hukuk devleti, en çok yabancı sermayenin,
toprak ağalarının ve tüm sömürücülerin işine yaramıştır
Şimdi kenetlenmiş Türk devrimcilerine düşen görev, em
peryalizmin kirli oyunlarını tek tek tesbit edip, bu sömürüye
ortaklık edenleri Türk halkına göstermek, emeklerinin ve ya
rınlarının hırsızlarını suç üstü yakalamaktır. Bütün bunlar Bi
zans'ın son günleridir ve kim ne derse desin, yarınki devrimci
Türkiye'nin doğum sancıları duyulmaya başlamıştır
(Devrim, 31 Mart 1 9 70)
1 36
değil, zayıflığın belirtilerıdir. Düzen, daha doğru bır tanımla
çok partili düze nsizl i k artık suçluların telaşı içindedir
Türkiye şimdi böyle bir döneme girmiştir. Atatürk'ün ölü
münden sonra adım adım gelişen karşı-devrim, gücünü yi tır
meye başlamıştır. 27 Mayıs sonrası büyük uyanış, karşı-dev
rimcileri korkutmuştur Son on yıllık kısa dönemde siyasal de
ğer yargıları ve devrimcilik anlayışı köklü değişikliklere uğramış;
gerçek devrimci toplumcu ve Kemalist akım belirlenmeye baş
lamış; gericilik ve tutuculuk nedenleri ve sonuçlarıyla ortaya
çıkmıştır Halk üzerinde yarı mistik inanışlar kuran siyasal pey
gamberler iflas etmiş, politikacıların neyin ve kimlerin temsilcisi
oldukları anlaşılmıştır. Aydınlar arasında bir kavram sahtekarlığı
ve anarşist yaratmak isteyen sözde devrimci çevrelerin saray
oyunları, sağlam düşüncenin karşısında darmadağınık olmuş,
dünün "ilerici"leri, bugün "gerici"lerin safiarında yerlerini al
mışlardır
Halkın alınterini savunanlar, hiçbir korkunun yükü altında
ezilmezler Yabancı sermayeye, uluslararası kapitalizme karşı
dövüşenler, h içbir ayıbın yüzkızartısını taşımazlar Bun lar, milli
yetçi ve halkçı savaşın neferleridirler Yabancı sermayeden
binlerce lira kazananlar yabancı iş çevrelerine uşaklık edenler,
gayri milli sermayenin bekçil iğini yapanlar utanmalıdır Savaş
larını, her türlü tehdide ve tehlikeye karşı yürütenierin bunun
için korkuları yok. Karanlığın üzerine bunun için böyle korku
suzca gidiyorlar, inan arak, bilerek..
Devrimcilerin gözlerini yıldırmaya çal ışanlar, sözde dehşe
tengiz bildirilerle karanlıkta ıslık çaldıkça, kendi korkularını or
taya koymakta ve etkılerini yitirmektedirler. Ekonomisi ile, ku
rumlarıyla iflas etmiş bir düzeni, hiçbir suni tedbir ayakta tu
tamaz. Halkı yoksulluğa sürükleyen ve ülkenin hiçbir sorununu
çözerneyen bir düzeni sürdürmek mümkün değildir. Şimdi dü
zen, böylesine bir düzensizlik içindedir ve buna demokrasi adı
takmak, demokrasi ile alay etmek demektir.
Suçlular, telaş ve korku içinde çırpınacaklar ve çırpındıkça
batacaklardır Batarken her türlü namussuzluğa başvuracaklar
dır. Ama ne gamı .. Bir devrimcinin dediği gibi. "insanlar şu ya
da bu şekilde ölecek/er. Önemli olan insanın sırtının düşmana
dönük ölmemesi... " Bizim Kemalist doğrultudaki savaşımız, Türk
KATiLLER DEMOKRASiSi. HlRSlZLAR DÜZENi
1 37
halkının ve Türkiye'mizin kurtuluşunun savaşıdır. Bu savaştan
kaçan lar, korkanlar ve susanlar utansın! ..
Ülkemizin zinde güçleri, halkla elele, gaflet. delalet ve hıya
net çemberini kesinlikle parça parça edecekler, tam bağımsız.
mutlu ve uygar Türkiye'yi kuracaklardır.
(Devrim, 1 4 Nisan 1 970)
Bi R SORUMLU
ı 38
Hiçbir devrimci örgütün sesi köylere kadar ulaşamaz. Köylü.
bu geri düzenin tutsağıdır ve bu sosyal yapı değişmedikçe, bi
linçlenme çok yavaştır. Bu koşullarda devrimci birikim tam bir
kısır döngüye girmektedir. Siyasal partilerin, demokrasi diye
savundukları, işte bu sosyal görünümdeki ayrıcalık düzenidir
Çok partili düzensizliğin bu utanç duvarları arasında, irili ufaklı
bütün partiler demokrasi oyunu oynamaktadır.
Hakim sınıfların bu oyunlarını halkın gözü önüne serenler
ve bu gerçeklerin yiğitçe mücadelesini yapanlar gençlerdir Bü
yük siyasetçilerin saray oyunlarını, yabancı sermayenin sömü
rüsünü, siyasal partilerin kirli hesaplarını bilen, anlayan gençler,
her türlü yasa dışı yolla susturulmak istenmektedir
Gençlik, dıştan gelen baskılarla susmayınca, yeni bir yola
başvuru ldu. Bu da gençliği içten bölmek. birbirleri ile vuruş
turmak; böylece gençlikle birlikte büyüyen devrimci birikimi
önlemekti. Genç insanları, inandıracak amaçlar bulunmalı ve
gençliğin bir bölümü bu amaçlar çevresinde toplanmalıydı.
Adalet Partisi'nin hiçbir tutumu, inanılacak, peşinden gidi lecek
kadar çekici değildi. Hakim sın ıfların ırkçılık. Turancılık ve i s
lamcılık gibi, temelde birbirine karşıt amaçları birlikte sunacak
bir kişiye ve örgüte ihtiyaçları vardır. Bu amaç, 27 Mayıs ihtila
linin spikeri Kurmay Albay Alparslan Türkeş el iyle yürütülebi
lirdi. Evet kişi ve örgüt bulunmuştu. Düzene karşı savaşanları
durduracak gençler, bir takım amaçlar çevresinde örgütlen
meli ve devrimci gençlik ne pahasına olursa olsun susturulmalı,
gerekirse iki grup arasındaki çatışmalardan yararlanılmalıydı.
Bay Türkeş, gelenekçi ailelerden gelen halk çocuklarını bir
ideolojik eğitimden geçirdi. Her Cumartesi, partisinin genel
merkezinde, konferanslar düzenledi. Namuslu halk çocuklarını,
kendi arkadaşlarına düşman birer komando olarak yetiştirdi.
Komando kampları açarak, bu gençlere silah kullanmayı öğret
ti. Halk çocukları, kendi düzenlerini değiştirmek için savaşan
arkadaşlarına silah çektiler. Bağımsız Türkiye diye bağıranların
üstüne komünist diye gittiler. Ve işte bugün, aynı halkın için
den çıkan gençler, bu soygun düzeni içinde silah çekiyorlar.
şehit veriyorlar. Yazık bu gençlere, yazık...
Politikacı bay Türkeş! Sen bütün bunların acısını vicdanında
duymalısın. Sen olmasan da düzen gençlere kurşun sıkacaktı.
KATiLLER DEMOKRASiSi, HlRSlZLAR DÜZENi
1 39
(Devrim, Z 1 Nisan 1 970)
NE DEMEK?
Komiser çıkışır:
Anti monti on/amam. Hepsi oym koptyo çtkor. bol gibi ko
münistsin...
Son günlerde sözde ilerici ve en ilerici solcuların söylev
lerini okuyunca, insan ister istemez bu fıkrayı hatırlıyor Kendi
tanımları ilc. demokratik halk devrim c ileri nin en çok kullan
dıkları sözcükler sol faşist, sol sosyal güçler, sağ sosyal güçler,
aydın-halk ikiliği, bürokrat aydınlar. alt yapı devrimciliği, ba
ğımsız sanayi toplumu gibi, anlam ve kapsamları çizilmeyen,
üstelik yanlış bir takım kavramlardır Bütün bun lar, bir de "Kav
ram korgoşoftğmt önfeyeceğiz" diye söylenmektedir! ..
Sol faşist ne demektir? Bundan, kendilerine göre demok
ratik bulmadıkları sol çevreler kastediliyorsa, Türkçe'de bunun
için bir düzine kelime vardır Bunlardan birini kullanabilirlerdi.
Ama hem sol, hem de faşist denilince. bir büyük yan lış yapıl
mış oluyor. Bu yanlış, elbette en ileri solcuların ne kadar yü
zeyde kaldıklarını da ispatlıyor. Sol, en geniş anlamda, kuru lu
düzeni emekçi sın ıflar yararına değiştirmek isteyen düşünüş ve
eylemin adıdır. Faşizm ise, egemen sınıflar diktatoryasıdır.
Bu yönetim biçiminin üniformalı ya da üniformasız olması
arasında bir fark yoktur. Ö nemli olan, egemen sınıflar iktidarı
nın çeşitli yollarla .ıyakta kalmasıdır. Bir ülkede genel seçimle
rin yapılması, birçok partinin bu seçimlere katılması temeldeki
ı 40
gerçeği değiştirmez. Eğer egemen sınınar iktidarı, bu yollarla
da değişmiyor ve üstelik bu yollar dah i iktidarca engelleniyor
sa, buna çok partili faşizm denir. Ö zellikle ikinci dünya sava
şından sonra, tekelci kapitalizmin boyunduruğunda cicı de
mokrasicilik oynayan yönetim biçimine dışarıdan gelen faşizm
denilmektedir. Çünkü bu düzenleri ayakta tutan güç, uluslara
rası sermayedir Düzeni çalışan sın ıflar yararına değiştirmek is
teyenlerin eylemlerine egemen sınıflar diktatoryasının adını
takmak, bilgisizliğin ötesinde bir gülünçlüktür
Bu icazetli ilericilerimizin temel yanlışlarından biri de, bü
rokrasi kavramına verdikleri anlamda görülmektedir Halk-ay
dın ikiliği gibi duygusal tezler işleyerek. devrimcilik yaptığını sa
nan bu yeni tür pol itikacıların anlamadıkları, bürokrasinin bir
sınıf olmadığıdır Bürokrasiyi sömürü düzenin nedeni olarak
sunup halk-aydın ikiliğinden söz etmek, hele bütün suçu em
peryalizmle özdeş olmuş çevrelerin omuzlarından alıp devrim
ci ve Kemalist aydına yüklemek ne devrimciliktir, ne de solcu
luktur. Bu, düpedüz devrimcilik metafiziği ve solculuk dedi
koduculuğudur Sol sosyolojik güçler, emekçi sınıflar demektir
Emekçi sınıfiara emekçi sın ıflar demek. bu en ilerici solcu ları
mızı tedirgin etmektedir Sağ sosyolojik güçlere burjuva de
mek, demokratik halk devrimcilerini ürkütmektedirl
Bağımsız sanayi toplumunu kurmak için, emperyalizm ve
yabancı sermaye ile kesin savaşa girmek gerekmektedir. Tatlı
su ilericiliğinin bu konuda emperyalizmle hiçbir meselesi yok
tur.
Şu halde bağımsız sanayi toplumu, hiç zahmetsiz ve kendi
liğinden mi kurulacaktır?..
Devrimciler, böyle yollardan medet ummazlar i dare-i
maslahatçıların hiçbir zaman ciddi devrim yapamayacakları, iz
ledikleri yollardan da bellidir. Sandıktan çıkmayı, -hem kendi
leri bir türlü çıkamadıkları halde- halkçılık sanıp vecde gelmek,
sonra da uydurma kelimelerle gerçek devrimcileri suçlamak,
ancak kendi kendilerini aldatmaya yarayan geçici heveslerdir
Devrimci lerin yolları açık ve kesindir Halk nutuk dinlemekten
ve düzenlerinı sadece duygusal seslerle değiştirmekte olduğu
nu iddia edenlerden bir şey beklemez. Halka nutuk değil ek
mek verilir Onun sırtından cici demokrasi oyunu oynamaz.
KATiLLER DEMOKRASiSi. HlRSlZLAR DÜZENi
141
Unun ınsan gıbi yaşayacağı bir düzen in kapıları zorlanır. Ger
çek devrimciler şimdi bu yoldadır Ve saldırılar, demagojiler
artmaktadır. Devrimciler, bütün bu engelleri birer birer geçe
rek ve her gün biraz daha kenetlenerek bağımsız Türkiye'yi
kuracaklardır Bundan kimsenin şüphesi olmasın.
(Devrim, 28 Nisan 1 970)
1 42
mektedir Gerçekten, klasik demokrasinin beşiği sayılan ingilte
re'de. askeri mahkemelerin ancak savaş dönemlerinde sivilleri
yargılayabilecekleri kabul olunmuştur. Ancak bunun için de sı
villerin bir askeri suç işlemeleri gerekirdi ( i )
Son zamanlarda, bazı gençlik liderlerinin tutuklanması ve
gazetecilerin askeri savcıiıkça kovuşturulmaları nedeni ile as
keri mahkemelerin görevlerinin açıkça belirtilmesi ve mahke
melerin görev alanlarının çizilmesi, bir Anayasal zorunluluk ol
muştur Acaba, yürürlükteki Anayasa ve yasalar karşısında as
keri mahkemelerin sivilleri yargılama yetkileri var mıdır? Ana
yasa'nın 4'üncü maddesine göre, ... hiç kimse veya hiçbir or
"
Tabii hakim
1 1 1 Daver, Pro( Dr. Bülend, Fevkalade Hal Rejim/eri, 1 96 1 , Ank. s. 30: Craknel,
Law Studems Companian No.], Londra 1 963, s.26.
KATiLLER DEMOKRASiSi, HlRSlZLAR DÜZENi
1 43
ıırıdc yargılama görevi yapan yargıçtır. Siyasal düzeni eleştiren,
iktidar, parlamento ya da cumhurbaşkanı aleyhinde bir yayın
yapan, ya da Türk Ceza Kanunu'nun herhangi bir maddesine
giren bir suç işleyen sivil kişilerin tabii hakimleri, bu suçların
işlendiği yerlerin ceza yargıçlarıdır. Bu konularda tutuklama ka
rarı verecek olan mahkemeler de ancak sivil mahkemelerdir
Sivillerin askeri olmayan bir suçunun, mantık ve hukuk kural
ları zorlanarak askeri suç sayılması ve buna dayan ılarak tutuk
lama kararları verilmesi, özel hukuktaki kanuna karşı h ile kav
ramını, kamu hukukunda Anayasa'ya karşı hile olarak uygula
mak demektir Sivillerin askeri olmayan ve genel mahkemele
rin yetki ve görevlerine giren suçlarından dolayı askeri mahke
melerin yargı yetkisinin kullanı lması, kesinlikle Anayasa'nın ka
bul ettiği tabii hakim kavramına aykırı bir tutumdur Askeri
yargının görev alanını genişleten ilk adım, böylece Anayasa ile
çelişmektedir.
Askeri Ceza Kanunu'nda yer alan bazı suçlar basın yoluyla
işlenmektedir Bu durumlarda izlenecek hukuksal yollar neler
olabilir? Askeri Ceza Kanunu'ndakı, isyana tahrik (m: 94). milli
mukavemeti kırmak (m: 58), halkı askerl ikten soğutma (m: 96)
gibi suçlar işlendiğinde, görevli mahkeme, genel mahkemeler
midir, yoksa, bu suçlar Askeri Ceza Kanu nu'nda yer aldığına ve
Anayasa'nın 1 38'inci maddesinde de sivil lerin özel kanunda
belirtilen suçlarından dolayı askeri mahkemelerde yargılana
cakları açıklandığına göre, askeri mahkemelerin görevlerini ka
bul etmek mi gerekir7 Ö rneğin Askerı Ceza Kanunu'nun 58'
inci maddesi aynen şu hükmü getirmektedir: Her kim,
Türk Ceza Kanunu'nun 1 5 3 ve 1 6 1 'inci maddelerinde yazılı
suçlardan birisini ve 1 SS'inci maddede yazılı, halkı askerlik
ten soğutma yollu neşriyatta ve telkinatta bulunmak ve nu
tuk irad etmek fiilierini işieyecek olursa, milli mukavemeti
kırmak cürmünden dolayı, mezkur maddede gösterilen ce
zalarla cezalandırılır...
"
ı 44
ma göre, Anayasa'da belirtilen, sadece, Askeri Ceza Kanunu'
ndaki suçlardan ötürü askeri mahkemelerin görevli olabile
cekleri, Askeri Ceza Kanunu'nun atıfta bulunduğu ve Türk Ce
za Kanunu'nda yazılı suçların sanıklarının genel mahkemelerde
yargılanacaklarıdır. Birinci görüş kabul edilirse, 58'inci madde
nin atıfta bulunduğu Türk Ceza Kanunu'nun 1 5 3. 1 6 1 ve 1 55'
inci maddelerine giren suçların sanıklarının askeri mahkeme
lerde yargılanacakları; ikinci görüş kabul edilirse, Türk Ceza
Kanunu'na giren bir suçun sanığının, Ceza Muhakemeleri Usu
lü Kanunu'na göre genel mahkemelerde yargılanacağı sonucu
na ulaşılır
Ancak. bu tartışma, 5 680 sayılı Basın Kanunu'nun 36'ncı
maddesi değiştirildikten sonra önemini yitirmiştir 1 3.2. 1 95 3
tarih ve 605 1 sayılı kanunla değişik 3 6' ncı maddeye göre. "
Yargısal kararlar
121 Ermon, Prof Dr. Sohir, Askeri Ceza Hukuku, ist / 96 7, s. 77; Ermon-Özek,
izah/ı Basın Kanunu, / 964, ist., s. 1 55.
KATiLLER DEMOKRASisi. HlRSlZLAR DÜZENi
1 45
Kanunu'nun uygulanması, ancak çok sınırlı bir istisna olabilir.
Askeri Yargıtay'ın verdiği bir kararda, bu ilke şöyle özetlen
mektedir: ... Sivil şahısların müstakilen işledikleri, askeri eş
"
Sonuç
(ll
Erman, YA.G.E., s. 76.
1 46
yanlısı hukukçular, bu konuda bir dava açıldığı için Meclis'in
konu ile ilgilenmesini Anayasa'ya aykırı buldular. Ortaya büyük
Anayasa teorileri atıldı. Komisyon kurulurken bu gerekçeleri
ileri sürmek kimsenin aklından geçmiyordu; ama üstün hukuk
çular Anayasa'ya bu kadar aykırı bir tutum karşısında elbette
isyan edeceklerdil
27 Mayıs ihtilalinde bakanlık yapmış bir sayın hukukçu da,
on yıl susup susup, en sonunda Demirelciler safına katıldı. Bir
günlük gazetede Demirel'i savunduğu yetmiyormuş gibi bir de
televizyonda görünen bu sabık ihtilalci bakan, Demirel ile ilgili
suistimal iddialarının Meclis'te görüşülemeyeceğini savundu.
Aynı hukukçu, kurucu Meclis'te görüşlerini şöyle açıklıyordu:
"Davada samk olarak bulunan adamm tevkif edilip edilme
yeceği tarzmda bir konuşma yapmak yasaktır. Verilmiş bir ceza
için, nasıl olur, kanunlanmız böyle mi derpiş etmiş, üç oy ceza
vermiştir; üç ay olmamak lazım gelirdi gibi görüşmeler yasaktır.
Bu tarzda sua/ler kür.süye getirilmeyecektir. Bunun dışmda suat
kapısı açık bırakılmıştır."
Hey ihtilalin bakanı hey! .. Hukukçuluğunuza, devrimciliğini
ze brava doğrusu. Modern Anayasa'nın 1 32'nci maddesi böy
le yazıyor: Bu maddeyi sonuna kadar okusanız da, yargı karar
larının geciktirilmeksizin yerine getirileceğini de bilip, bir fırsat
ta bunu da ileri sürseniz... On yıldır, 27 Mayısçı olarak Mecliste
oturuyorsunuz. Söyler misiniz, kaç kere, Anayasa'ya aykırı tu
tumları eleştirrnek için kürsüye çıktınız ve kaç kere elinize ka
lemi alıp, 27 Mayıs Anayasas'ını savundunuz?..
Anayasa'nın 1 32'nci maddesinin gürültüsü içerisinde unu
tulan ve önemsenmeyen bir özel radyo sorunu da var. istan
bul Hukuk Fakültesi'nde bir asistan, özel teşebbüsün de radyo
kuracağını ispatlayan bir doktora tezi yazdı. Biri profesör, biri
de asistan iki hukukçu günlük gazetelerde bu görüşü hararetle
savunan yazılar yazdılar. Sanki genç bir bilim adamı kanser ilacı
bulmuştu! .. Sanki, büyük bir milli sır keşfedilmişti! Sanki uzay
çağında bir ileri adım atılmıştı! Ö zel ve özerk radyo kurmak
isteyen bu sayın hukukçular, Anayasa'nın, radyo ve televizyon
kurmada devlete tekel tanımadığını ileri sürüyorlardı. Anaya
sa'nın 1 2 1 'inci maddesine göre radyo ve televizyon idareleri
özerk kamu tOzel kişiliği halinde, kanunla düzenlenir. Anaya-
KATiLLER DEMOKRASiSi, HlRSlZLAR DÜZENi
1 47
sa sadece kamu tüzel kişiliğin i şart koşmuyor Bu kamu tüzel
kişiliğinin özerk olmasın ı da istiyor. i şte, Anayasa maddesi bu
kadar açık iken, bu özel ve özerk radyocu hukukçular·
Efendim özel teşebbüs de radyo kumıaild1r, diye yayınlar
yapıyorlar.
Efendiler Muhterem hukukçular! Bilirsiniz, devlet gerekli
gördüğü işleri bizzat kendisi yürütür Bu ihtiyaçlada kamu ku
rumları kurulur. Partizanlığın girmesinde en çok sakınca bulu
nan kamu kurumlarına özerklik tanınır. i stenir ki, bu kurumlar
hiçbir çıkarın doğru ltusunda olmasınlar Yürütme organı, h içbir
şekilde bu kurumların işlerine ve görevlerine karışmasın.
Şimdi siz, bir kamu kuruluşunun kendiliğinden sağlayamadı
ğı tarafsızlık ve özerkliği özel teşebbüs eliyle gerçekleştire
ceksiniz.
Ve Anayasa'nın çiğnenen bunca maddesi varken, sadece
hukuk merakınızdan ve hukuk devleti özleminizden dolayı bu
görüşü savunacaksınız. Doğrusu sizleri de kutlamak gerekirı ..
Hukukçuluk soyut kurallarının yorumlanması demek değil
dir. Anayasa ve hukuk kurallarını eğip büküp, bunları bir çıkar
doğrultusunda kullanmak, hukukçuluk olmamalıdır. Bu geri dü
zenden en fazla hukukçular tedirgin olmalı ve hukuk diye ki
taplarda yazılanlarla, uygulanan hukuku karşı laştırıp, üzerine
demokrasi etiketi yapıştırılan bu sahte rejimle savaşa girmeli
dirler. Bunlar hukuk merakından çıkmaz. Halkını seven, onun
yaşama savaşına inanan insanlar, hiçbir zaman sömürünün sa
vunucuları olmazlar! ..
(Devrim, 5 Mayıs 1 970)
1 48
Beş deniz subayı ve okuldan atılan öğrenciler, Danıştay'a
başvurarak haklarındaki işlemin iptalini istediler. Danıştay, is
tekleri haklı gördü ve davacıların her biri hakkında yürütmenin
durdurulması kararı aldı. Bu durumda, Milli Savunma Bakanlı
ğı'nın, Danıştay kararlarına uyarak, işlemlerin yürütülmesini
durdurması gerekirdi. Ne var ki, bakanlık. Danıştay kararlarına
uymadı. Deniz subayları orduya dönemediler; öğrenciler de
sivil liselere kaydoldular.
Çok partili cici demokrasimizin yeni icatlarından biri de,
yüksek mahkeme kararlarına uymamaktadır. Siyasal iktidarlar,
hem hukuk devletinden söz etmek, hem de Danıştay kararla
rını uygulamamak özgürlüğüne sahiptirler. Anayasa ve Türk
Ceza Kanunu'na göre suç olan bu davranış, öyle sorumsuzca
göze alınmaktadır ki, siyasal iktidarların Anayasa suçu işleme
leri, adeta bir anayasa geleneği olarak yerleşmektedir.
Adalet Partisi'nin Anayasa'yı uygulamakta yan çizmesi ola
ğan sayı labilir Referandumda "Haw deyin de hayır olsun!"
"Gözlerimin içine bakın, ne dediğimi anlarsınız. " biçiminde söz
lerle propaganda yapan ve buna benzer sloganlarla iktidara
gelen, temsil ettiği çıkarlar gereği Anayasa ilkelerine karşı olan
Adalet Partisi iktidarının tutumu, yadırganmayabilir Çünkü bu
parti, 27 Mayıs devrimine karşı iktidara gelen ve bu Anayasa'yı
uygulamamaya yeminli kişi ve grupların partisidir. Karşı devrim
cilerden devrim anayasasını uygulamaları beklenemez.
27 Mayıs Anayasası, bir ihtilal sonucu yürürlüğe kondu. Bu
Anayasa. 27 Mayısçıların Anayasas'ıdır 27 Mayıs ihtilalini ise,
bilindiği gibi, Türk Silahlı Kuwetleri yapmış, bu Anayasa Türk
Silahlı Kuwetlerini'n desteğiyle hazırlanmış ve halk oyuna su
nulmuştur. Şu halde, Türk Silahlı Kuwetleri'nin bu Anayasa'nın
uygulanmasında sorumluluk payı vardır. Çünkü kendi eserleri
çiğnenmekte, hiçe sayılmakta ve ortadan kaldırılmaktadır
Fakat en acısı bu Anayasa hükümlerinin, yine bu Anaya
sa'yı yapan kuwetlerin başında bulunanlarca uygulanmaması
dır. Kendi elleri ile yürürlüğe koydukları Anayasa'yı yine ken
dilerinin uygulamaması düşündürücü olduğu kadar da üzücü
bir olaydır
Savunma Bakanlığı'n ın başında bir AP'Ii bakan vardır Bu
bakan, partisinin emir ve tutumianna göre davranacaktır. Bu
KATiLLER DEMOKRASiSi. HlRSlZLAR DÜZENi
1 49
ol,ıgdn k<�rşı lanabilir Ancak Deniz Kuwetleri Komutanlığının
hukuk müşavirleri, yetkili makamlara hukuksal kanılarını bildir
meli ve Danıştay kararının uygulanmamasının suç olduğunu
anlatılmalıdır. Deniz Kuwetleri Komutanı Sayın Eyicioğlu, ken
dilerinin 27 Mayıs ihtilalinde görev aldığını hatırlayarak, bu
Anayasa ihtilaline göz yummamalıdır. Silahlı Kuwetler, Anaya
sa'ya saygının örneği olmalıdır
Yüksek komutanlar, adı geçen genç subayların rejim için
tehlikeli fikirler taşıdıkları kan ı ve düşüncesinde olabilirler Ama
unutmamalı ki, fikirler tehlikeli-tehlikesiz diye ayrılamaz. Doğru
fikir ve yanlış fikir vardır Beş subayın eylemleri suçsa, cezaları
nı verirsiniz. Değilse ve işlemleriniz Danıştay'ca haksız görül
müşse, bu karara uymak zorundasınız. Bu zorunluk sizlerin de
görev aldığı bir ihtilalin Anayasası'nda yer almaktadır. Bir an
lamda bu hükümleri getiren sizlersiniz.
Sayın komutanlar! ...
Davacılar, iptal kararlarından sonra tam yargı davaları aça
rak Savunma Bakanlığı'ndan tazminat isterler ve bu davaların ı
da kazanırlar. Ö nemli olan b u değildir Anayasa v e hukuk dışı
tutum ve davran ışlara karşı yapılan bir ihti lalin içinde görev al
mış bulunan sizler, bu ihtilalin bütün sonuçlarını yok etmek
için iktidara gelmiş olan "Yeni Demokrat Parti nin sorumlu
''
ı so
Yargıcı" "Cumhuriyet Polisi" denmemiş?.. Demek ki, Cumhu
riyet ilkelerini korumak, öncelikle sizlerin yasal görevi. Cum
huriyet'in niteliklerini Anayasa sıralamış. Türkiye Cumhuriyeti
"milli, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti"dir Siz, bu
niteliklerin bekçisisiniz.
Gelin şöyle açık açık konuşalım. Laiklik ilkesine karşı siyasal
eylem içinde olan bunca kişi, yayın organı ve parti var. Bun
lardan hangileri hakkında ciddi soruşturma yaptınız? Hele siz
Ankara savcıları!.. Hiç Hacıbayram Camisi civarından geçme
diniz mi? Orada, 3 1 Mart çağrısı içinde risaleler hiç gözünüze
çarpmıyor mu? Vatandaşları devrimci kanı içmeye çağıran ga
zetelere, bildirilere hiç rastlamadınız mı? i ki tane siyasi parti,
açıkça hilafet düzeni getirmek istiyorlar. Bunları hiç duymuyor,
görmüyor musunuz?
Sizlere görevinizle ilgili bir eleştiri yöneldi mi, hemen "Biz
görevimizi yapıyoruz. Sadece kanunlan uyguluyoruz" diyorsunuz.
Acaba öyle mi? Kanunları uygulayıp görevinizi yerine geti
riyor musunuz? ister misiniz, bir kaç örnek verelim.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 1 54'üncü maddesi
gereğince, Danıştay kararlarını yerine getirmeyen devlet me
murları hakkında doğrudan doğruya dava açmanız gerekir. Bu
size yasa tarafından verilmiş görev. Şimdiye kadar bunca Da
nıştay kararı yerine getirilmedi. Bir teki için olsun dava açmadı
nız. Açamadınız. Çünkü siyasi iktidar böyle istiyordu. Demek
oluyor ki siz kanun ları uygulamıyorsunuz!
Bir kısım kanunları da yanlış uyguluyorsunuz. Ö rneğin,
Anayasa'nın 22'nci maddesi yürürlükteyken kitap ve dergi
toplamak mümkün değildir. Sizler, bırakıyorsunuz Anayasa'yı,
Ceza Usulünün 86'ncı maddesini kullanarak, iktidarın hoşlan
madığı bütün yayınları toplatıyorsunuz.
Söz açmışken bir örnek daha verelim. Bilirsiniz Ceza Usu
lü'nün 66. maddesi gereğince "tehirinde mazarrat umulan hal
lerde" sizler bilirkişi seçebiliyorsunuz. Ankara'da yayınlanan bir
kitap için dava açıyor, Ankara'da ceza hukuku profesörleri var
ken i stanbul'dan bilirkişi seçiyorsunuz. Neden? Çünkü i stanbul
bilirkişileri istediğiniz raporları yazıyorlar Siz bütün fikir suçla
rını "tehirinde mazarrat umulan hallere sokuyorsunuz. Durum,
KATiLLER DEMOKRASiSi. HlRSlZLAR DÜZENi
ISI
�on derece acele karar almayı gerektiriyorsa, neden en yakın
bılirkişiye başvurmuyorsunuz?
Bu bilirkişi raporlarına dayanarak kolayca tutuklamak isti
yorsunuz. Gerekçeniz de bir parça garip oluyor. Diyorsunuz
ki, "Suç delillerinin kaybolma tehlikesi olduğundan samğm tevkifıni
talep ederim" Yazılı eser elinizdeyse, bu delillerin kaybolması
düşünülür mü?
Demek, bu konularda da kanuna uymuyorsunuz! ..
istanbul'da Taylan Ö zgür adında bir öğrenci polisin gözü
önünde öldürüldü. Katil ya polistir ya da görevli polisler gö
revlerini ihmal ederek katili yakalamamışlardır. Her iki durum
da da sizin harekete geçip dava açmanız gerekmez mi? ı .. Aç
madınız. Açamadınız. Çünkü iktidar böyle istiyordu.
Bir çoğunuz da Türk-Amerikan Hukukçular Derneği'nde
üyesiniz. Bilmem şimdiye kadar mukayeseli hukuk açısından
kaç tane hukuki araştırma yaptın ız? Bizim bilebildiğimiz, bazıla
n nızın Amerika'ya gidip tetkik gezileri yaptığıdır. Artık Amerika
bir iç politika konusudur. Özellikle sizlerin bu tür derneklere
girmemesi gerekirdi. G irdiniz. Ama içinızde hiç kuşku duyma
dan bir Amerikan aleyhtarı gösterinin davasında iddia maka
mını işgal ediyorsunuz. Sanıklar hiç size güvenebilir mi?l..
Bu sömürü düzen ine karşı çıktıklan için görevlerinden atı
lan, sürüm <cürüm süründürülen arkadaşlannız var Hatta öldü
rülen, kurşunlanan Cumhuriyet Savcılan var.
Şimdi, soruyoruz. Onlar mı Cumhuriyet savcısı, yoksa siz
ler mi?.. Hiç düşündünüz mü? ..
(Devrim, 1 9 Mayıs 1 970, Sayı 3 /)
ı 52
sivil yönetime geçildi. Şimdi sivil yönetimin dokuzuncu yılında.
ihtilalin onuncu yıl bayramını kutluyoruz. Bu düzene karşı ol
dukları için birer birer vurulan şehitlerin gözleri yaşlı anaları ile .
arkalarında ölümün kol gezdiği yiğit üniversite gençliği ile, sırt
larında milyonluk yolsuzlukların yükü oldueu halde demokrasi
sözcülüğü yapan devlet adamları ile, dün kahraman dedikleri
gençlere haytalar, serseriler diyen ünlü politikacılar ile, hilafetçi
partiler, 3 1 Martçılar, Atatürk düşmanları, kiralık kalemler ve
satılık rotatiflerle, hep birlikte 27 Mayıs Anayasa ve Özgürlük
bayramını kutluyoruz. Hepimize kutlu olsun... i htilallerin so
nuçları, çoğu kez ihtilalcilerin amaçlarını aşar. i htilallerin açtığı
kapılar, toplumu daha büyük ve köklü değişikliklere yöneltir
1 789 Devrimini yapanlar, 1 830 ve 1 848 devrimini bilmiyor
lardı. 1 848 devriminde yer alanlar da, bundan sonraki dev
rimierin ne zaman ve ne koşullarda olabileceğin i belki düşün
müyorlardı. Fakat her devrim, kendisinden sonra gelecek bir
devrimin ilk adımı olmakta, devrimler birbirlerinin yollarını aç
maktadır. Türk tarihinde de bunun örneğine rastlarız. i kinci
Meşrutiyet tek başına bir devrim değildi. Ancak i kinci Meşru
tiyet'in siyasal koşullarında yetişenler Anadolu i htilali'nin başına
geçerek Kutsal i syan'ı yönettiler. Kurtuluş Savaşı'nın kan ve
ateşi içinde kavrulanlar Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdular
Olaylara bu açıdan bakınca, son on yıllık olayları tarihin bir
siyasal zorunluğu olarak görmek mümkün. Bir toplum bağım
sızlığa ve özgürlüğe kolayca kavuşamıyor Acı da olsa birtakım
koşul ları yaşamak zorundayız. Bütün bunları devrimin gerekleri
olarak karşılıyoruz.
Ancak bu on yıllık sınavda, birçok devlet adamını, birçok
kurumu, devrimci geçineni de daha yakından tanımak olanağı
na kavuştuk Şimdi insan bir 27 Mayıs sabahını bir de bu günü
düşünüyor ihtilalin spikeri şimdi neredediri Sağcı ların, Ata
türk düşmanlarının ve Nurcuların başında! .. i htilalin, düşük ikti
dara ve Adalet Partisine en fazla karşı iki kuwet kumandanı
şimdi nerededirlerı Adalet Partisi hükümetlerinin imzaları ile
tayin edildikleri büyükelçiliklerde! .. 27 Mayıs sabahı, ihtilale en
fazla taraftar olan gazeteci şimdi neredediri Yolsuzluk kum
panyasının avukatlığında nefes tüketmekte! 27 Mayıs öncesi
KATiLLER DEMOKRASiSi. HlRSlZLAR DÜZENi
ı sJ
muhalefeti nerededir şimdi? Af pazarl ığında, anayasa suı
kastçı lığında, gençlik düşmanlığında iktidarla kol kolaı ...
i şte şimdi 27 Mayıs ihtilalinden kala kala, birkaç profesör,
üç dört doçent beş on asistan kaldı. Bir de cezaevlerinin, polis
işkencelerinin, gerici kurşunlarının yıldıramadığı gençler.... Bun
lar dışında seslerini yükselten, kavgaya açıkça giren kalmadı.
Egemen sınıflar, bunlardan 27 Mayısın öcünü bir bir alıyorlar...
i ki kişi mi öldürülmüştü 27 Mayıs'tan önce? Şimdi on bir kişi
öl-dürdüler...
27 Mayıs, "Üniversiteye girmek suç" mu demişti? Polisi üni
versiteye çağıran rektörler buldular. Esrar tekkesi basar gibi
Üniversite bast:lar.
27 Mayıs, Demokrat Parti'yi mahkum mu etmişti? Hepsin i
tek tek affettiler Herbirine yüksek maaşlı iş buldular.
27 Mayıs, Anayasa'yı ihlalden adam mı asmıştı? Anayasa'nın
çiğnenmedik hükmünü bırakmadılar. Bu da yetmedi, anayasa
hükümlerini değiştirmek için kutsal ittifak kurdular.
Ama birşeyi başaramadılar 27 Mayıs'ı gerçekleştiren zinde
güçlerdeki Atatürkçülük ruhunu öldüremediler Bunun içindir
ki, 27 Mayıs devam etmektedir ve mutlaka amaçlarına ulaşa
caktır
(Devrim, 26 Mayıs 1 970)
BU DEVLETi N SAH i B i K i M 1
ı s4
bir avuç ihtilalci eliyle kurulmuş, 1 96 1 demokratik Anayasası,
yine benzer yoldan yürürlüğe sokulmuş ve Anayasa'nın önsö
zünde zulme karşı direnme hakkının tarihsel önemine yer ve
rilmiştir.
I S5
Vahdettin, Damat Ferit ve Kuvayı i nzibatiye ile değil, Emper
yalizm ile savaşıyorlardı. Padişahlığın, halifeliğin arkasında, Ana
dolu'yu sömürmek isteyen Batı sermayesi vardı. Osmanlı dev
leti, Türk halkının devleti değildi. Devlet, bütün örgüt ve ola
naklarıyla halkının yaşama koşulları için değil, u luslararası ser
mayenin güveni için çalışıyordu. Çünkü devlet, uluslararası ser
maye tarafından teslim alınmı�ı. Emperyalizmin aracıydı ve an
tidemokratikti.
POLi S VE ORDU
B i RLi KLERi N i N KULLANI LMASI
1 56
mak, kolluk kuwetlerinin görevidir Demokratik düzenlerde
hak ve yetkilerin sınırları Anayasa ve yasalarla çizilmişttr. Dev
let yetkileri bu sınırlar içerisinde kullan ı l ır Özellikle Adalet
Partisi iktidara geldikten bugüne kadar, devlet kuwetlerinin
Anayasa düzenine karşı kullanılmasına tanık olmaktayız. Bu bı
linçli ve sistemli tutum, Anayasa düzenini temelden sarsmakta
dır. Danıştay kararlarının çiğnenmesinden, kanunsuz tutukla
malara. meclis soruşturmalarından, kitap ve dergi toplatmalara
kadar bütün kanunsuzluklar, hukuk adına, demokrasi adına ve
kanun adına yapılmaktadır. Ünlü Türk ozanı Tevfik Fikret'in
dediği gibi: "Kanun diye, kanun diye kanun tepelenmekte
dir!"
Son günlerde bu Anayasa dışı davranışlara yenilerinin de
eklenmek istendiği görülmektedir Askeri mahkemeler, Anaya
sa ve Basın Kanunu'na rağmen, basın suçlarında kendi lerin i
yetkili görmektedirler Şimdi basın yolu i l e işlenen suçlarda,
genel mahkemeler gibi, askeri mahkemeler de yargılama yap
maktadırlar. Bunun yanında, idare amirleri, emniyet kuwetleri
nin görev alanlarına giren konularda, ordu birliklerini kullan
mak istemektedirler. Bizce bu konunun, hukuksal özelliklerin
den çok, siyasal nedenleri önemlidir Görülüyor ki, kendisi n i
Anayasa düzenine saygıya çağıran çevreleri susturmak isteyen
Adalet Partisi iktidarı, bu tutumuna orduyu da ortak etmek ıs
temektedir. Hem de Anayasa'ya ve yasalara aykırı olarak...
idari zabıta
ı s7
Emn iyet Teşkilatı Kanunu'nun dördüncü maddesinde poli
sin "silahlı icra ve inzibat kuvveti" olduğu belirtilmekte, aynı
kanunun ikinci maddesinde, genel zabıtanın polis ve jandarma
dan oluştuğu açıklanmaktadır. Polisin görev ve yetkileri 2559
sayılı Polis Vazife ve Salah iyetleri Kanunu ile düzenlenmiştir
Bu kanunun birinci maddesine göre polis "asayişi, amme, şa
h ıs tasarruf emniyetini ve mesken masuniyetini korur. Hal
kın ırz, can ve malını muhafaza ve ammenin istirahatini te
min" eder.
1 965 yılında, özellikle gençlik olaylarından tedirgin olan si
yasal iktidar, polis örgütü kurmak istemiş ve bu yolda yasama
çalışmalarına girişmiştir. Bunun sonucu olarak 654 sayılı Top
lum Zabıtası Kanunu kabul edilmiştir. Kanunun birinci madde
sine göre Toplum Polisi; "Cumhuriyet ve hürriyet düzenini de
mokratik usuller/e korumak. kanun dışı sokak ve meydan hare
ketlerini önlemek. toplumun ve f<jşinin maddi ve manevi varlıkJa
nnın kanunlara aykırı grev ve lokavtlar yüzünden kısmen ya da
tamamen tahribe uğramasının önüne geçmek. toplumun kendisi
ve kaderi üzerinde büyük ölçüde olumsuz etf<jsi olabilecek her çe
şit kanunsuz toplumsal olayiann meydana gelmemesini sağla
mak ve geldiğinde zor kullanarak etkisiz hale getirmek" gibi ge
niş yetkilerle donatılmıştır. Bu özel görevli polis örgütüne, 654
sayılı Yasa ile 2498, 9 1 1 sayılı Yasa ile 2 1 90, 1 1 44 sayılı Yasa
ile 5575 kadro eklenerek, bugün toplam olarak 1 0263 kadro
verilmiştir. ( ! ) Kanunun, üçüncü maddesinde, toplum zabıtası
nın, bu konuda belirtilen amaçlar dışında, geçici de olsa, bir
başka kuruluş ve örgüt emrinde kullanılamayacağı kesinlikle
açıklanmaktadır. Jandarma ve polis ilişkileri, 1 9 37 tarihli Jan
darma Teşkilat ve Vazife Nizamnamesi ile düzenlenmiştir
idare amirleri...
( '1
Güran, Dr. Sait, Genel idari Zabıta Faaliyetlerinde Askeri Kuwet/ere Başvuru/·
ması, Amme idaresi Dergisi, cilt 3, sayı 1, s. 8 1 .
ı sa
ma çağırma yetkisi yer almaktadır. Ancak bu yetkiyi içişlerı Ba
kanı tek başına kullanamamakta; bu konuda Bakanlar Kurulu
kararı gerekmektedir. Bakanlar Kurulu kararı ile ordu kuwetle
rine başvurmak, ancak ulusal güvenlik, eylemli bir kalkışma ve
iç savaş gibi olağanüstü koşullarda mümkün olabilmektedir Bu
gibi durumlarda Bakanlar Kurulu, sıkıyönetim ilanı yoluna git
mektedir. Sıkıyönetim ilan etmeksizin ordu birliklerinin Bakan
lar Kurulu kararı ile kul lanılmasına şimdiye dek rastlanmamıştır
i l idaresi Kanunu vali ve kaymakamlara da, askeri birlikler
den yararlanma yetkisi vermektedir. Kanunun 1 1 /D bendi ne
göre 'Vali, il içindeki kolluk kuwetleri ile bastın/amayacak olağa
nüstü ve ani hadiselerin cereyanı karşısında kalırsa en yakın as
keri kara, deniz, hava kuwetleri komutanianna mümkün olan en
seri vasıtalarla müracaat ederek yardım ister ve bunu yazı ile te
yit eder. Bu talep derhal yerine getirilir.. . " Madden in açık ifade
sinden anlaşılacağı gibi askeri birlikler ancak olağanüstü ve
özellikle ani olaylar karşısında çağırılabilecektir. Kanun sadece
bunu yeter görmemekte, bu olağanüstü ve ani olayların, polis
ve jandarma kuwetleri ile bastırılamayacak nitelikte olmasın ı
şart koşmaktadır. Demek oluyor ki, Emniyet Kuwetleri i l e bas
tırılması mümkün olan olağanüstü ve ani olaylarda ordu bir
liklerinin yardıma çağınlması kanuna aykırıdır. Yüksek Adalet
Divanı'nın Kayseri olayları ile ilgili kararında, bu nokta en açık
şekilde belirtilmiştir.(2) Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanu
nu'na uyularak düzenlenmiş bir açık hava toplantısında askeri
kuwetlerin, olaylardan önce, i l i daresi Kanunu'na göre çağrı
larak görevlendirilmeleri, kanunun mülki amiriere verdiği yet
kinin, kanunun amacı dışında kullanılması demektir
Sonuç
(ı)Yüksek Adalet Divanı Gerekçe/i Kararlan, Bölüm sıra no: 1 4, Esas: 96013 1 ,
1 96 1 , s . 24.
KATiLLER DEMOKRASiSi, HlRSlZLAR DÜZENi
1 59
mekte, büyüklü küçüklü olaylarla halk siyasal otorite ile çatış
maktadır. Bu tepkilere karşı, aydınların askeri mahkemelerce
yargılanması, gençlik ve halk karşısına askeri birliklerin çıkarıl
ması, ordu-aydın ve ordu-halk ilişkilerini zedelemektedir. Çök
mekte olan bir siyasal yönetimde, ordu birliklerinin kanuna ay
kırı olarak halkın karşısına çıkarılması, demokratik olduğu söy
lenen bir yönetimde, sıkıyönetimin belirtileri sayılmalıdır Oy
sa, Türk aydınları ve halkı, 27 Mayıs Anayasası'nı getiren Ke
malist ordu ile bugünkü yönetim arasında bir benzerlik gör
memekte ve askeri kuwetleri polisin görevleri için kullanan
siyasal iktidarın bu tutumunun yakından izlenmesi gerektiğine
inanmaktadır
(Cumhuriyet, 10 Haziran 1 970)
ı 6o
lar ve Anayasa'yı ihlalden kaçınacaklar. Yüksek Adalet Divanı
nın kararında " Türk Anayasa'smı tebdil, tağyir ve i/go etmek, is
ter yukandan. ister aşağıdan gelsin, bazı (li/ ve tasarrurarla, mev
cut Anayasa'nın fiilen tatbik edilmez hale getirilmesi, onun ana
prensiplerinin kısmen veya tamamen ortadan kaldınlması, mev
cut hukuki rejim yanmda ona ana çizgileri ve karakterleri bakı
mından zıt bir rejim yaratılmasıdır. Demek oluyor ki sistemli ve
kasıtlı olarak Anayasa'daki prensipierin fiilen ortadan ka/dm/ması,
yani fiilen Anayasa dışı bir rejimin yaratılması bahis konusu ise,
bu taktirde 1 46 'ncı maddedeki suç işlenmiş olur. .. Devlet reisinin
veya teşriii meclisierin selahiyetlerini genişletrneğe ve daraltmağa,
bu kuwetlerden birini ortadan kaldırmağa, veyahut icra kuweti ile
kaza kuweti arasındaki münasebetleri tebdile matuf hareketler
dir ki devletin anayasasmı, tağyir ve tebdil şeklinde mütalaa edile
bilir . . " denilmektedir.
.
161
Anayasa'yı uygulamamak ıçın devlet kuwetlerini Anayasa ilke
lerine karşı kullanacaktır.
Adalet Partisi'nin bu Anayasa suikastçılığı yavaş yavaş mu
halefet tarafından da payiaşıimaya başlanmakta ve Anayasa il
kelerine karşı, Anayasa düşmanlığının koalisyonu kurulmakta
dır Bir kısım basın, cici demokrasi adına bu birleşmeyi savun
makta v e bütün bu anayasa d ı ş ı davranışlar, Anayasa'nın ön
gördüğü sosyal ve ekonomik düzen in devrim yoluyla kurul
ması korkusundan doğmaktadır. Bazı kurulların yetkilerini art
tırmak, bu çabanın en son belirtileridir Adalet Partisi artık bır
çöküntünün son günlerini yaşamaktadır. Can çekişen siyasal
kadrolar, şimdi suçların ı yaygınlaştırmak için suç ortakları ara
maktadırlar.
Durum açık ve kesindir. Adalet Partisi'nin tutum ve davra
nışları Anayasa'yı ihlal suçunu tekevvün etmiştir. Yüksek Ada
let Divanının kararında belirtildiği gibi, uyanan kitlelerin bilinçli
direnişlerini önlemek için devlet kuwetlerinin yetkilerini ge
nişletip daraltmak, açıkça Anayasa'yı ihlal suçudur Bundan
sonrasını söylemek, artık yetkili kurulların görevidir. Bizden
uyarması ı ..
(Devrim, 16 Haziran 1 9 70)
1 62
yasa ve kamu düzenini korumaktır. Sıkıyönetim kumandan
Iarına bu amaçla kullanılmak üzere taktir yetkisi veri ımıştir Bu
taktir yetkisi, Anayasa düzeninin yeniden ve en kısa zamanda
kurulması içın kullanılacaktır. Bu taktir yetkisinin sınırlarını Ana
yasa çizgisi dışına çıkarmak mümkün değildir. Çünkü sıkıyöne
tim Anayasa içi yönetimi ve çözüm yolunu öngörmektedir Sı
kıyönetim kumandanianna verilen bu taktir yetkisinin, sıkıyö
netim kurulmasını gerektiren nedene uygun olarak kullanılması
zorunludur. Eğer, bir savaş hali için sıkıyönetim ilan edilmişse,
yetkilerin savaş koşullarının gereklerine göre kullanılması ge
reklidir. Savaş halinde başvurulacak sert tedbirlere, savaş dışı
nedenlerle ilan edilen sıkıyönetimlerde başvurulması, sıkıyö
netimi yıpratır, hoşnutsuzluklara yol açar. Bu nedenle demok
ratik düzenlerde sıkıyönetim, hem parlamento hem de yargı
denetimi içinde çalışır. Sıkıyönetimin keyfi yönetime dönüş
memesi için, bu denetim olanakları şart koşulmuştur.
Türkiye'de kanun ların bir çoğu 1 96 1 Anayasası'ndan önce
var oldukları için eski kanun lar ile Anayasa arasında sık sık ça
tışma olmaktadır Anayasa'nın özü ve sözü ile uygulanabilmesi
için, yeni Anayasa'dan önce çıkmış kanunların, bu Anayasa'nın
özgürlükler sistemine göre yorumlanmaları gerekir. Çünkü,
hak ve özgürlüklerin nitelikleri ve bunların denetlenmeleri,
1 924 Anayasası ile 1 96 1 Anayasası'nda ayrı ayrı çözüm yolla
rına bağlanmıştır. 1 924 Anayasası, tek parti yönetimine uygun
bir anayasadır. 1 96 1 Anayasası ise devlet kuwetleri arasında
bir denge yaratan, teminat kurumlarına sahip çok partili yöne
time uygun bir yapıya sahiptir. 3832 sayılı Örfi idare Kanunu
25.5 . 1 940 yılında yürürlüğe konmuştur. Kanun hem 1 924
Anayasası'nın çizdiği çerçeve, hem de bütün dünyayı sarsmak
ta olan i kinci Dünya Savaşı'nın kan ve ateş kokan koşulları için
de kabul edilmiştir.
Cumhuriyet döneminde sıkıyönetime, altı kez baş vurul
muştur. Son olaylar nedeni ile ilan edilen sıkıyönetim, cumhu
riyet devrinin yedinci sıkıyönetimi olmaktadır. Bunlardan birin
cisi, Şeyh Sait i syanı, ikincisi Menemen olayları, üçüncüsü ikinci
Dünya Savaşı süresince, dördüncüsü 1 955 yılında 6-7 Eylül
olaylarında, beşincisi 28-29 Nisan olayları nedeni ile ve altıncısı
da 2 1 Mayıs ihtilal teşebbüsünden sonra ilan edilmiştir
KATiLLER DEMOKRASiSI, HlRSlZLAR DÜZENi
1 63
28-29 Nisan olayları nedeni ile kurulan sıkıyönetimde, An
kara Sıkıyönetim Kumandanı, yetki lerini kötüye ku llanmış ve
üniversite öğrencileri üzerine ateş açtırmıştır Buna karşılık is
tanbul Sıkıyönetim Kumandanı, olayların bastırılmasında barışçı
yollar izlemiş, böylece büyük ve kanlı olayları önlemiştir Sıkı
yönetim ile basının, siyasal kuruluşların ve halkın ilişkileri, geniş
ölçüde sıkıyönetim kumandanının tutumuna bağl ıdır Ö rii ida
re Kanunu'ndan doğan yetkileri, Anayasa'nın benimsediği ilke
lere uygun olarak kullanmak, sıkıyönetim kumandanına düşen
önemli bir görevdir
1 96 1 Anayasası'nın 1 1 4'üncü maddesinde "Idarenin hiçbir
eylem ve işlemi (hiçbir halde) yarg1 merciierinin denetimi d1şmda
tutulamaz. " hükmü yer almaktadır. Maddede kullanılan (hiçbir
halde) şartı, sıkıyönetimi ifade etmektedir Sıkıyönetimin ey
lem ve işlemleri de, tıpkı olağan yönetirnde olduğu gibi, yargı
denetimi içindedir Bu nedenle, yargı organ ları ile sıkıyöneti
min ilişkileri son derece önemle ele alınmalı ve yurttaşın kafa
sında "sıkıyönetim" eşittir "keyfi yönetim" izlenimi yaratıl
mamalıdır.
ı 64
Sıkıyönetimde uyulması gereken temel kural, kişi hak ve
özgürlüklerinin, Anayasal güveneelerin büyük ölçüde zarar
görmemesidir. Sıkıyönetimin amacı kadar başarısı da buna
bağlıdır.
(Devrim, 23 Haziran 1 970)
SEND i KA A�ALARI...
1 65
toplu sözleşme imzalatıyorlar, işçiler de toplu sözleşmelerle
sağlanan ücret artışından yararlanmak için, isimlerini dahi bil
medikleri sendika ağalarının teşekküllerine giriyorlardı. Özel
kesimde de mekanizma pek farklı değildi. Ağalar, sendika aida
tı olarak işverenin kestiği ve onlara aktardığı paralarla zenginle
şiyorlar ve sendika prensliklerini sürdürüyorlardı. Karlı bir iş ol
duğundan sarı sendikacılık da genişliyordu.
i şçilerle hiç ilgilenmeden, patronlarla toplu sözleşme imza
layıp sendika gelirini arttırmaktan ibaret olan bu tür sendika
cılıkta, işçilerin bilinçlenip uyanmasının, sendika ağalarının h iç
işine gelmeyeceği açıktı. Onlar için işçi, kafa sayısı hesabıyla, ai
dat ödeyen bir kalabalıktan başka şey değidi; kafa sayısı ne ka
dar çoğalırsa, gelir o kadar artıyordu.
işçiden kopuk bu bürokratik sendikacılığın tepesinde Türk
i ş vardı. Türk- i ş'in baş görevi, iktidarla iyi ilişkiler kurmaktı. Zira
sendikalara nimet, genellikle bakanlık kapılarında sağlanmaktay
dı. Ama iktidarda bazen CHP, bazen de AP olmaktaydı. Her
ikisiyle de iyi geçinmek gerekiyordu. Sonra Türk- i ş yöneticile
rin i seçen sendikacı çoğun luğunun kimi CHP'li kimi AP'I iydi.
Bunları kuzu kuzu Türk- i ş bünyesinde barındırmak, her iki ta
rafın da oyların ı toplamak gerekliydi. Demirsoy'un sonradan
benimsediği partilerüstü politika, bu hesapların sonucuydu.
Dün "işçi sosyalisttir" "işçi kendi öz partisini kurmalıdır" diyen
Seyfi Demirsoy ve ekibi, sendika ağalığını geliştiren yeni dü
zende, partilerüstü politikayı başarıyla uyguladılar ve Türk-iş'in
rakipsiz yöneticileri oldular. Demirsoy'un eski fikirlerin i savu
nan devrimci sendikalara ve siyasi teşekküllere düşman kesil
diler Devrimci görüşlü sendikaları yıkmak, parçalamak için el
lerinden geleni yaptılar Rakip teşekküller, hatta sarı sendikalar
kurdular. Ne var ki, tabandaki işçinin bilinçlenmesi, sendikası
na bağlanması Türk- i ş yöneticilerinin bu çabalarının tam başarı
sağlamasını engelledi.
Türk- i ş bunun üzerine, i ktidar ve muhalefetle iyi il işkiler
den yararlanarak, kanun zoruyla devrimci sendikacılığı tasfiye
ye yöneldi. Devrimci i şçi Sendikaları Konfederasyonu, Anaya
sa'ya aykırı olarak kanun yoluyla tasfiye edilecek, toplu sözleş
me ve grev yapma Türk- iş'e bağlı sendikaların tekeline verile
cekti. Öteki sendikalardaki işçiler, toplu sözleşmeden yararlan-
ı 66
mak için mecburen Türk-iş sendikalarına girecekler ve bu sen
dikalar silinecekti. "Sendika enffasyonunu önlüyoruz. San sendi
kacılığa son veriyoruz. Güçlü sendikalar yaratıyoruz " gerekçele
riyle, gelişme yolundaki devrimci sendikacılık boğulacaktı.
i�e i stanbul ve izmit'te. Türk işçisi bu oyuna karşı direnişe
geçti. 1 96 1 yılında 1 00 bin işçinin katıldığı Saraçhanebaşın'
daki büyük mitingde dile getirilen devrimci görüşlere ihanet,
Türk-i ş yöneticilerine gereken dersi verdi. Bu büyük direniş
boşa gitmeyecektir. Türk- i ş'in utanç hanesine, Türk işçi sınıfı
nın ise altın harflerle tarihine yazılacaktır
(Devrim, 30 Haziran 1 9 70)
1 67
versite Özerkliği" ve "Yargıç Bağımsızlığı" gibi yasal güvenceler
getirmiştir. Bu Anayasa yürürlükte kaldıkça, düşüncelerini açık
layan bir öğretim üyesine kimse i lişemez. Anayasa ve yasalar
gereğince karar veren bir yargıca kimse dokunamaz. Anayasa
öğretim üyeleri ve yargıçlara "Işte bu ayncaliklan, siz Anayasa'yi
korkusuzca savunasm1z ve uygulayasmiZ diye veriyoruz" demek
tedir.
Anayasal gelişmeler, sadece bir kişinin ve bir kurulun eseri
sayılamaz. Her demokratik aşama, bir siyasal savaşın sonunda
kazan ılır.
Ve bu savaşta, kan ve ter dökenler, belki de bu savaşlar
dan kimlerin yararlanacaklarını bilmezler. Bugün bir üniversite
özerkliği varsa, ve bütün öğretim üye ve yardımcıları bundan
yararlan ıyorlarsa. bu, onların tümünün savaşları sonunda değil,
yine içinde öğretim üyesi. aydını, yazarı ve genci bulunan bir
avuç devrimcinin savaşı ile kazanılmıştır. Yargıçlar, bugün gö
revlerinde bağımsızlarsa, bu bağımsızlık yine devrimcilerin sa
vaşları sonunda elde edilmiştir. Birçok yargıç bugün kendileri
ne bu bağımsızlığı sağlayan savaşçıları tutuklamışlardır. Bugün.
savcıların bağımsızlığı yolunda bir kavga verilmektedir Ancak
birçok savcı, kendi bağımsızlıklarını sağlamaya çalışan devrimci
lere dava üzerine dava açmaktadır!
Üniversite, bugünkü özerkliğini 27 Mayıs Anayasası'na
borçludur Bu Anayasa'yı "özü ve sözü" ile savunmak üniver
site öğretim üyelerinin namus borçlarıdır. Yasaların yurttaşlar
dan esirgediği tüm ayrıcalıklar üniversite öğretim üyelerine ve
rilmiştir. Her türlü Anayasa ve hukuk dışı eğilim, karşısında üni
versiteleri bulmalıdır Tarafsız üniversite üyesi olmaz. Onun ta
rafı Anayasaca belirtilmiştir. Demokratik, laik, milli. sosyal hu
kuk devletini, egemen sınıfiara karşı en kolay ün iversite öğre
tim üyeleri savunabilirler. Bu görevi yapanlar ve yapmayanlar
aynı özerklik çatısı altındadırlar Bu görevi yapanlar, çevrelerin
de hukuk dışı baskılarla karşılaşmaktadırlar. Oysa, bu görev. si
yasetle uğraşmak değil. Anayasa'nın verdiği buyrukları yerine
getirmektir
Yargıçlar bugünkü bağımsızl ıklarını bu Anayasa'ya borçlu
durlar Anayasa ise, bir tepki anayasasıdır Yargıçlar öncelikle
bu Anayasa'nın hangi olay ve hukuksal yapının tepkisi olduğu-
ı 68
nu düşünmeli, tüm kararlarında Anayasa'nın "özünü ve sözü
nü" tam kesinlikle uygulamalıdırlar. Bu, onların temel görevle
ridir.
27 Mayıs Anayasası devrimden ve devrimci lerden yanadır.
Siyasi partiler bu Anayasa'yı uygulamamak için egemen sınıflar
koalisyonu kurmuşlardır. Bu koalisyon, Osmanlı i mparatorlu
ğu'nu emperyalizme teslim etmiş ve cumhuriyet devrinde de,
karşı devrimi oluşturarak Türkiye'yi bu koşullara sürüklemiştir.
i şte devrimciler, bu koalisyona karşı savaşmakta, öğrencisiyle,
işçisiyle bu yolda can vermektedir.
Yasa zoru ile kimse devrimci olmaz. Devrim, siyasal ve
ekonomik bir anlam ifade eder Devrimciler bu kurallara göre
yerlerini alırlar. 27 Mayıs, kendi koşullarına özgü bir devrimdir.
Bu devrim bir Anayasa getirmiş ve bazı kişilere ayrıcalık tanı
mıştır. Bu ayrıcalık, öğretim üyelerine ve yargıçlara görevler
vermiştir. Bu görevleri yerine getirmeyenler, Anayasa karşı
sında sorumludurlar.
(Devrim, 7 Temmuz 1 970)
1 69
Sıkıyönetimin bir de yargılama yetkisi vardır. Sıkıyönetim
olağanüstü ve geçici bir yönetim olunca sıkıyönetim mahke
melerinin de olağanüstü ve geçici olmaları gerekir. Sıkıyöne
tim mahkemelerinin yargılayabilecekleri suçları ikiye ayırmak
mümkümdür Birinci çeşit suçlar, sıkıyönetim ilanına sebep
olan olaylardır. ikinci çeşit suçlar ise, sıkıyönetim yasaklarına
aykırı davranışlardır. Örfi idare Kanunu, 22 Mayıs 1 940 tari
hinde kabul edilmiştir Bu yasada yer alan birçok hüküm, 1 96 1
Anayasası'nın özü ve sözü ile bağdaşmamaktadır. Savaş koşul
ları içinde çıkarılan bir yasanın, demokratik bir Anayasa ile bağ
daşmaması da olağan sayılır. 1 96 1 Anayasası'ndan sonra, bu
Anayasa'ya uygun bir Sıkıyönetim Yasası kabul edilmediğin
den, Anayasa'ya aykırı bu çeşit yasaları, ancak Anayasa'ya ay
kırılık iddiaları ile çözmek mümkün olmaktadır.
meleri, usul yasaları ile tespit edilmiş tabii hakimler dışında bir
1 70
yargılama kuruluşudur. Çünkü, mahkeme suçtan sonra kurul
maktadır. Sıkıyönetim mahkemelerin in 3822 Sayılı Yasa ile ön
görülmüş bulunması, olağanüstü mahkeme olmadıkları anla
mına gelmez. Olağanüstü mahkeme kurulmaması iki unsuru
kapsar. Birincisi mahkemelerin görev ve yetkilerinin genel ku
rallarla tespit edilmesi, ikincisi mahkemelerin suçtan sonra ku
rulmaması. Sıkıyönetim mahkemeleri, gerçi yasaca öngörül
müşlerdir. Ancak, sıkıyönetim mahkemesi adıyla sürekli bir
mahkeme yoktur. Bu mahkemeler olağanüstü ve geçicidir.
Mahkeme olağanüstü ve geçici olunca, bu mahkemede yargı
yetkisi kullanacak yargıçlar da belli olmamakta, sıkıyönetimi ge
rektiren olaydan sonra seçilmektedirler. Seçilen bu yargıçlar
Milli Savunma Bakan lığı'nda idari görev yapmış olabilirler
Gerçekten istanbul Sıkıyönetim Mahkemesi'ne atanan askeri
yargıçların atma kararnamelerinde Bu kararda isimleri yaztil
on iki askeri hakimin asli görevleriyle inibatlan baki kalmak üze
2
re ... " ifadesi yer almaktadır. ( ) Bu yargıçların seçimleri idari ve
siyasi bir kurulca yapıldığına göre, asli görevleri ile idari hiye
rarşiye bağlı askeri yargıçların bağımsız oldukları söylenemez.
Bugünkü sıkıyönetim mahkemesi bağımsız olarak yargılama ya
pabilir. Ö nemli olan, bir hukuk kuralını ortaya koymaktır. Bu
da, 3832 Sayılı Yasa'nın, idari makamlara tabii hakim kavramını
zedeleyecek bir olanak vermesidir. i dari makamlara verilen bu
yetki ile belli bir suç ile ilgisi olan ve sadece bu suçlar için
yargılama yapacak olağanüstü mahkemeler kurulmaktadır (J)
Anayasa Mahkemesi, tabii hakim kuralını genel olarak herkes
"
171
mez. Yargıç/ann yetkileri, mahkeme teşkilatı ve konulan her yıl ye
niden düzenlenir.. . '' (S) Demek oluyor ki, sıkıyönetim mahkeme
lerinin bugünkü kuruluş şekli Anayasa'nın "olağanüstü mahke
me kurulamaz" yolundaki 32'nci maddesine ve askeri yargıçla
rın bağımsızlıklarına ilişkin 1 38'inci maddenin son fırkasına ay
kırıdır
Yetkili mahkeme
Sonuç
1 73
1 946 ruhu
1 74
türk döneminde ekonominin hakim tepelerin i devlet eline
vermiş bulunan ve cici demokrasi günlerinde rafa kaldırılma
saydı kapitalist olmayan bir kalkınma yoluna yönelme eğilimi
gösteren Atatürk devrimciliği, bir türlü alt yapı devrimi olarak
kabul edilmemektedir. Ecevit, kapitalist sistem içinde kalacak,
hem de alt yapı devrimlerini gerçekleştirecektirl Bunun adı
devrimcilik değil, olsa olsa tatlı su devrimciliğidir Nitekim Ece
vit, dış destekli tutucu güçler koalisyonuna ve on ların bozuk
düzenine karşı, en keskin ve en amansız savaşa girenleri "sos
yal faşist", "demokrasi düşmanı", "diktacılar" olarak suçla
maktadır. Egemen sınıfların halk üzerine ördükleri utanç duva
rı nı yıkmaya yönelen aydınlar, Ecevit'in gözünde, demokrasi
düşman larıdır.
Ecevit'e hatırlatalım ki, ülkemiz koşullarında cici demokra
sinin baş şampiyonluğuna çıkmak, sınıfların üretim araçları üze
rindeki tekelini savunmak demektir! Siyasal romantizmin h içbir
yıldızlı kavramı, bu gerçeği değiştiremez.
(Devrim, 14 Temmuz 1 970)
1 75
ve 27 Mayıs Anayasası'nın temellerine elbirliği ile gedikler aç
maya başlamışlardır
Siyasal iktidarın bugün en çok yakındığı konulardan biri, ba
ğımsız yargı organlarının verdikleri kararlardır. idarenin hukuk
dışı işlemleri Danıştay'ca iptal edilmekte, fikir suçu sanıkları bir
bir beraat etmekte ve daha önemlisi, iktidarın yürürlüğe sok
mak istediği yasalar, Anayasa Mahkemesi'nden geri çevrilmek
tedir. Bunlar basit rastlantılar değildir. Anayasa gömleği, iktidar
partisinin vücuduna dar gelmektedir. Anayasa'nın uygulanma
ması, Adalet Partisi iktidarının hükümet programıdır Bu prog
ram, öteki partilerin işbirliği ile yürürlüğe sokulmuştur
Bun lardan sadece bir örnek seçelim. Anayasa'nın 1 37'nci
maddesine göre, bir yasa ile savcılara teminat sağlayacak hü
kümlerin getirilmesi gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi, sav
cıların atanmalarını siyasal organa bağlayan yasa hükmünü iptal
etmiş ve kararın gerekçesinde iptal nedenlerini açıklamıştır.
Cumhurbaşkanı, konuyu yetkili hukukçulara inceleterek bu ya
sanın yürürlüğe girmesine engel olmuştur. AP iktidarı, savcıla
rın teminata kavuşmasını arzularnamaktadır Cumhurbaşkanı,
veto gerekçesinde bu tutumun artık ''Anayasa'ya aykın olmak
tan çıkıp Anayasa'nın ihlali niteliğine bürüneceğini" açıkça belirt
mek zorunluluğunu duymuştur. Çünkü Anayasa'nın 1 52'nci
maddesine göre, Anayasa Mahkemesi, devletin "yasama, yü
rütme ve yargı organlannı, idare makamlannı, gerçek ve tüzel kişi
leri" bağlayan kesin kararlar verir. Siyasal iktidar, buna rağmen
savcıların atama işlemlerini Adalet Bakanına bağlayan aynı ya
sayı Meclis'teki çoğunluğuna dayanarak yürürlüğe sokmuştur.
Siyasal iktidar, böylece meydan okumakta ve adeta "Siz,
Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi üyeleri, öğretim üyeleri, ne
söylerseniz söyleyin, ben dilediğimi yapanm. Ne Anayasa'yı dinle
rim ne de sizi" demektedir. Bunun anlamı açıktır· Bu, Anayasa
hükümlerini ve Türk Ulusu adına karar veren Anayasa Mahke
mesi'ni hiçe saymaktır. Bu tutum, başından sonuna dek bilinçli
ve kasıtlı olarak sürdürülmüş, Cumhurbaşkanı ile Anayasa
Mahkemesi'nin uyarılarına kulak tıkanmıştır.
Ceza hukukumuzun ilkelerine göre, bir sanığın suç konusu
eyleminden dolayı mahkum olması için, suçu bilerek ve iste
yerek işlemesi gerekir. Parlamento içinde bir parti Grubu'nun
ı 76
her üyesi bu yasaya oy verdikleri için birer Anayasa'yı ih lal su
çu işlemişlerdir DP Meclis Grubu, Yassıada'da bu gerekçeyle
mahkum olmuştur. Bu, Türk Ceza Kanunu'nun 1 46'ncı mad
desine giren bir suçtur. Cumhurbaşkanı veto gerekçesinde bu
nu açıkça belirtmiş ve bu suçtan sakınılmasını istemiştir Bu du
rum karşısında hiçbir parlamento üyesi, "Ben bunun suç oldu
ğunu bilmiyordum" yolunda bir savunma dahi yapamayacaktır
Anayasa'yı ihlal suçu, tam anlamı ile bilerek ve istenerek iş
lenmiş ve Anayasa kurumlarına meydan okunmuştur.
Şimdi save l iara büyük bir Anayasa görevi düşmektedir
Savcılar, kendi yasaları için mücadeleye girmelidir. Anayasa'nın
8'inci maddesi açıktır: Kanunlar, Anayasa'ya aykırı olamaz.
Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, ida
re makamlarını ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. ik
tidar, Anayasa Mahkemesi kurallarına uymayı reddetmektedir
Artık savcıların atanmaları, hukuka ve Anayasa'ya uygun değil
dir. Buna karşı çıkmak Anayasa'yı savunmak demektir.
Yerleri değiştirilen savcıları .. Hemen Danıştay'a birer iptal
davası açarak "Anayasa'ya aykı rılık" iddiasında bulununuz. Bu,
sizin meslek borcunuzdur. iktidar, sizi emir kulu olarak görmek
istiyor. Buna karşı direniniz. Anayasa sizden yana...
(Devrim, 21 Temmuz 1 9 70)
1 77
KATi LLER DEMOKRASiSi
H lRSlZLAR DÜZENi
D Ü ZEN i N PERDE ARKASI...
IRI
ile, işbirlikçi üç beş işadamını zengin etmek için kurulmuş bi
rer bankadır. Akraba, eş, dost bu kredi yağmasın0an paylarını
kolayca alırlar Üreticiye gidecek olan Ziraat Bankası kredileri
sel gibi müteahhitlere akar. Bu soyguna karşı çıkan namuslu
memurlar, bir gün içinde işlerinden atılır. Milyonların hesabı
kamu oyunda sorulmağa başlandı mı, işbirlikçi sermayenin ba
sını aşırı uçlardan, komünizm tehlikesinden ve demokrasi
d ü şman ları ndan söz eden yazılarla hücuma geçer. Gayrimüs
lim tüccarların i slamcı gazeteleri, peygamber tefrikaları arasın
da sömürü düzenini savunur Ya bugünkü düzen. ya da kızıl
ihtilal gibi iki yol i le karşı karşıya kalındığı söylenir
Banka idare meclisi üyelikleri ve noterlikler, cici demok
rasinin arpalıklarıdır. Banka idare meclisi üyelikleri demokrasi
mizin iki iri kıyım partisi arasında paylaşılmıştır Siyasal tarih
profesöründen, seçim kaybetmiş milletvekiline kadar bütün
demokrasi savunucuları, banka idare meclislerinden nasiple
nirler! Noterlikler, kimsenin üzerine varmadığı büyük kazanç
kaynaklarıdır Noterl ikler iki büyük parti arasındakı gizli koal is
yonun ortaklık konularından biridir i dare mecl isi üyeliği, no
terlik ve ticari hakemlik konularında, siyasal partiler arasında
tam bir işbirliği vardır. Bu ilişkilerle güçlenen çıkar çevreleri,
gün geçtikçe birbirlerine daha da yaklaşırlar. Toplumun öteki
kesimlerindeki soygunlar, siyasal partilerin elbirliği ile korunur
Toplumun temelini değiştirecek h içbir yasa, partiler eliyle
Meclise gelmez. Çünkü bu partiler, sosyal değişiklikleri önle
mekle görevlidirler Kendi varlık nedenleri bu düzenin devam
etmesine bağlıdır.
Devrimcilik, bütün bu çıkar ilişkilerini bir bir saptayıp, orta
ya koymayı gerektirir Türkiye'nin bugünkü koşullarında hiçbir
soyut söz bir anlam ifade etmez. Demokrasi adına kimin çıkar
ları savunuluyor? Toprak ağasının mr. köylünün mü? Üreticinin
mi, tüccarın mr? Yabancı sermayenin mi, devletin mi? Patro
nun mu, işçinin mi? Namuslu aydının mr, sömürücü avukatrn
mr? Müteahhitin mi, dar gelirli memurun mu? Bunlara cevap
vermek gerekir Gerisi laf-u güzaftrr Kandrrmadrr; sömürücü
avukatlrğrdrr
(Devrim, 28 Temmuz 1 9 70)
1 82
YÖ NET i C i LERi M i Z...
ı sJ
memurları, iktidarı, Anayasa'ya saygıya çağırmaktadır. Ü niversi
tenin Anayasa'dan yana güçleri, siyasal yöneticiler ile uzlaşmaz
bir çatışmaya sürüklenmiştir Yargıçlar, cübbeleri ile Başkent'te
yürüyüş yapacak kadar, bu Anayasa dışı yönetime karşıdırlar.
Siyasal iktidarın bütün eylem ve işlemleri ya usulden, ya esas
tan bozulmaktadır. Savcılar, Adalet Bakanları h akkında dava
açmakta, Devlet Planlama Örgütünün uzmanları, yeşil şallı kre
di yağmasına karşı çıkan bildiriler yayınlamaktadır. Bütün bun
lar, siyasal kadroların, bu bozuk düzeni yönetemediklerinin ve
yönetemeyeceklerinin kesin kanıtlarıdır. Bu düzen, daha doğru
bir tanımla, bu oligarşik yağma düzeni artık son günlerini yaşa
maktadır.
Türkiye'de devrimci iktidar, halkın iktidarı demektir Yani,
toprak ağası, işbirlikçi sermayeci, sömürücü patron yerine,
topraksız köylü, emeği ile geçinen işçi, dar gelirli memurların
kendi iktidarlarını kurmaları demektir Aydınlık beyinli devrim
ci, namuslu uzman, ancak bu yönetirnde halka hizmet olanağı
bulacaktır. Bugün kenara itilmiş, kovulmuş, elinden tüm yetki
leri alınmış olan milliyetçi ve halkçı devlet memurları, ancak bir
halk yönetiminde görev yapabileceklerdir. Türkiye'de, çağın
koşullarını anlayan hukukçu, iktisatçı, doktor ve mühendis var
dır. Bütün bunlar, şimdi devlet yönetiminin dışında tutulmak
tadır Bunların hepsi, devrimci bir halk iktidarının özlemini çek
mektedirler Bütün bu uzmanlar, aydınlar bilmektedirler ki, be
yin lerinin gerçek değeri bir devrimci yönetirnde aniaşılacaktır
Sağlam yürekle ancak halkın hizmetinde çalışabileceğini, en
çok bu düzenin kimler için kurulmuş olduğunu anlayanlar bile
bilirler.
Türk halkının gerçek temsilcileri, işçinin, köylünün ve aydı
nın oluşturduğu bir devrimci parti ile iktidarlarını sağlam te
mellere oturtabilirler. Egemen sınıflar yerine halkın gür sesi,
ancak o zaman duyulabilir
(Devrim, 4 Ağustos 1 970, Sayı 42)
Londra'da bir kalp krizi sonucu ölen Profesör Tah sin Bekir
Balta, bu satırların yazarının kürsü profesörüydü. Merhum Bal-
ı 84
ta, Avrupa i nsan Hakları Komisyonu'nun bir toplantısına katıl
mak üzere Türkiye'den ayrılmıştı. Acı haberi duyar duymaz,
gereken yerlerle temasa geçtik. Londra'ya telefonlar edildi, te
leksler çekildi. Bütün çabalara rağmen Hoca'nın cenazesi ölü
münden altı gün sonra getirtilebildi. Ancak, ölümü ile ilgili her
türlü belge Londra'da unutulmuştu. Londra'daki muhterem
hariciyecilerimiz ünü yurt dışına taşan bu bilim adamını, kar
goya bırakılmış sahipsiz bir bavul gibi uçağa bırakmışlardı. Bal
ta'nın ölümü üzerine Türkiye'ye gelen Avrupa i nsan Hakları
Genel Sekreteri, yurt dışında haberi duyar duymaz Türk gö
revlilerine başvurarak, neden ölümün Avrupa i nsan Hakları
Komisyonu'na bildirilmediğini sorduğunda "Telefon nurnaranı
zı bilmiyorduk" karşılığını aldığını hayretle anlatmaktadır.
Bu olay, Türkiye'yi kimlerin temsil ettiğini çok iyi yansıt
maktadır. Bu skandalın çeşitli yorumları yapılabilir, belki özür
dilenerek olay örtbas edilebilir Ancak önemli olan, mutlu
azınlık mesleği Hariciyeciliğin, gerekli ve ciddi biçimde ele alı
nıp incelenmesidir. Ö nce "Hariciyeciler kimlerdir?" sorusunun
sorulması gerekmektedir. Hariciyecilerimizin büyük çoğunluğu,
zengin ailelerden gelmektedir. Mesleğe girmek için dil sınavı
gerektiğinden genellikle yabancı dilde öğretim yapan okullar
dan gelenler hariciyeci olabilmektedir Çünkü sınav soruları,
ancak bu okullardan mezun olanların cevaplandıracağı düzey
de olmaktadır. Hariciye mesleğine girecekler genellikle böyle
bir mutlu azınlık içinden çıkmaktadırlar. Bir halk çocuğunun
egemen sınıfiarın utanç duvarlarını yıkıp bu mesleğe girmesi,
pek ender görülmektedir. Bu meslek orta çağdan kalan kast
ların en sağlamıdır Devirler değişmekte fakat mesleği halk ço
cuklarına açmak mümkün olmamaktadır.
Bu mesleğin mümtaz temsilcilerinin bir çoğu, acaba hangi
kültür dünyalarını temsil etmektedirler?.. Kokteyl düzen lemek,
güzel kravat takmak, yemekte çatal ve bıçağın nasıl tutulacağını
bilmek. hanımlar otururken sandalyeyi arkadan tutmak, son
model arabaları, modayı izlemek gibi konuların dışında, neler
ile meşgul olunmaktadır?.. Bu, çok dil bilen üstadlar arasında,
bulundukları ülkelerin sosyal ve ekonomik sorunları üzerine
kafa yarmuş kaç tane diplomatımız vardır? Dünyanın içinde
bulunduğu sosyo-ekonomik ilişkileri anlayıp, dış politikayı bu
nun üzerine oturtacak hariciyeci lerimiz bir iki kişiyi aşar mı)
KATiLLER DEMOKRASiSi, HlRSlZLAR DÜZENi
ı n•,
Ve acaba kaç tane hariciyecimiz, kendi görüşlerini açık saçık
ortaya koyabilecek medeni cesarete sahiptir? Kıbrıs sorununu,
uluslararası ilişkiler içinde değerlendirebilecek büyükelçiler,
müsteşarlar, acaba kaç kez, dışişleri bakanları ile açık tartışma
ya girmişlerdir?.. Sadece "olur fendim, evet efendim" şeklindeki
boynu bükük memurluk, "diplomatik" değildir.
Türkiye'de yaşamak, hariciyecilerimizin en büyük korkulan
dır. Onlar bu azgelişmiş ülkenin insanları değildir. Bu toplum
geridir ve onlar "Batı" toplumu için yaratılmış insanlardır. Bü
tün çabaları daha çok Batılı olmaktır. Dilleri, davranışları, dünya
görüşleri, sosyal bilimin geniş sınırlarına göre değil, kokteylierin
alkollü ve kibar yaşantısına göre biçimlenmektedir. Devlet ke
sesinden ayrılmış paralarla kokteyl düzenleyip, "icra-i meslek"
etmek, bu mutlu azınlık mensuplarının en büyük işleridir. Ken
di aralarında herkesi küçük görmek. kendi yaşantılarının dışın
da kalanları kınamak, kendilerini çok ileri, başkalarını çok geri
bulmak bu meslek memurlarının büyük çoğunluğunun ortak
özelliğidir. Sadece on lar batılı, kültürlü ve aydın, onların dışın
dakiler geri ve kültürsüzdür Devletin bütün olanakları onlar
için kullanılmalı ve bu "prensler" Türkiye'yi gereği gibi temsil
etmelidirler
Hariciye, ayrıcalıklar düzenini, her türlü koşulları ile yansı
tan bir mutlu azınlık toplu luğudur. Devletin sınıfsal niteliğini
an layabilmek için, geniş araştırmalara gerek yoktur Hariciye
cilik, bu devletin sah iplerinin kimler olduğunu ve kimlerin bu
devleti temsil ettiğin i en açık delilleri ile ortaya koyacak canlı
bir laboratuardır. Türkiye'nin her sorunu gibi, bu da, ancak bir
devrimle çözümlenecektir Yetmiş yaşındaki ak saçlı hocamızın
ölüsüne yapılan saygısızlığın, ilgisizliğin acısını ancak o zaman
unutacağız.
(Devrim, l l Ağustos 19 70)
KARDAN ADAMLAR
ı s6
tirilmiştir Bu gelişimle birlikte, devlet adamı kişiliği içinde gö
rünmüş bir çok siyasetçini n gerçek değerleri de gün ışığına çık
mıştır Toplumun, bir takım siyasal peygamberlerle yöneti lme
diği, siyasal hayata yön veren lerin yurt ve dünya sorunlarından
ne kadar uzak oldukları artık kesinlikle belli olmuştur Şu on
yıllık düşünce özgürlüğü, sahte demokrasinin inançsız avukatla
rın ı suç üstü yakalamaya yetmiştir Düşüncelerin yasaklandığı,
devrimcilerin ezildiği dönemlerde, demokrasi adına savunulan,
sadece biçimdir. Demokrasi demek, bu biçimsel kurumların
varlığı demektir. Toplumun üretken güçleri, siyasal yaşantıdan
uzak tutulunca, demokrasicilik oyunu, sadece bir oligarşik yapı
nın içinde oynanmakta ve partiler ile yöneticileri bu koşullara
göre yetişrnektir Toplu mu kökünden değiştirecek olan her
türlü eylem ve örgütlenme yasaklanınca, demokrasi ortamın
da, toplum yapısı ile ilgili düşünceler konuşulmamakta, kişisel
çekişmeler, biçimsel eleştiriler ön plana çıkmaktadır Çeyrek
yüzyıldır Türk siyasal hayatında, devlet tüzel kişiliğinin birer
parçası sayı lan muhterem zevat inançsızlığın, bilgisizliğin ve ye
teneksizliğin tabloları olarak silinmektedirler. Çünkü, 27 Mayıs
Devrimi ile birlikte siyasal metafizik. yerini bilimsel doğrulara
bırakmaktadır. Devrimci akımlar, olayları her türlü nedenleri
ile incelemekte ve Türk halkına çeyrek yüzyıl, sadece kişisel
çekişmelerinin serüvenlerini sunabiimiş yöneticileri, tarihin vit
rininde teşhir etmektedir
1 946 yılında anti-Kemalist sandık darbesi ile başlayan cici
demokrasi devrinde, hangi köklü inançlar ve düşünceler savu
nulmuştur?.. i spat hakkı, çift meclis, hakim teminatı ve üniver
site özerkliği gibi soyut ve biçimsel düşünceler dışında, hiçbir
yapıcı ve bilimsel görüş Türk demokrasi hayatında konuşulmuş
bile değildir Demokrasinin vazgeçilmez u nsuru siyasal partiler,
1 96 1 Anayasası'nın sosyal hükümlerinin hiçbirinin savunucusu
olmamışlardır Çağdaş demokrasilerın istediği sosyal haklar,
ancak bu ihtilal sonu süngü ucu ile getirilebilmiştir.
Partiler dış politikada görüş birliğinde olduklarını bir vatan
severl ik olarak sunmuşlar, dünya büyük değişimierin deprem
lerini geçirirken, bilgisizliği, dar görüşlü lüğü ve uyduluğu u lusal
politika diye savunmuşlardır. Ne toprak düzeni, ne işçi hakları,
ne u lusal dış politika, siyasal partilerin tartışma konuları olma-
KATiLLER DEMOKRASiSi, HlRSlZLAR DÜZENi
187
mıştır. Sadece, Paşacılık-Bayarcılık ve Menderesçilik ile 27 Ma
yıs sabahına ulaşılmıştır
Osmanlı padişahlarının tartışılmaz otoritesi, cici demokrasi
mizde de sürdürü lmüştür Dünyanın hangi yöne döndüğünü
bile anlamamış bir takım !iderler, kişisel hırsiarı için, Türk halkı
nın çeyrek yüzyılını boşa harcamışlardır. i nsanlar, partiler, dev
let kurumları, inönü ve Bayar'ın emrinde, paralı askerler gibi,
birbirleri ile dövüştürülmüşlerdir. Her iki liderin yanında, lider
lerinin yanılmazlıkları üzerine felsefe yürüten devlet adamı ma
ketleri yetişmiştir. Bu iki devlet büyüğü yanında, bir sürü de
devlet küçüğü !üretilmiştir. Bayar'ın kadrosu, 27 Mayıs dev
rimi ile Yassıada'da hesap vermiş, sadece cici demokrasinin
sahte temsilcileri olarak siyasal hayattan silinmişlerdir. i nönü'
nün kadrosu, 27 Mayıs'tan bu yana, büyük bir değişim içinde
dir Düşünce özgürlüğü geliştikçe, sınıfsal çıkarlar iyice ortaya
çıkmakta, geleneksel Halk Partisi kadrosu da dağılmaktadır. Bir
kısım Halk Partililer, bir zamanların ilericisi Feyzioğlu'nun kişi
liksiz partisinde, devlet adamı postu içinde dolaşmaktadırlar
Ancak, kim nereye giderse gitsin, Halk Partisi içinde eski gele
nek hüküm sürmektedir. 27 Mayıs devriminin düşünce akım
ları parti içinde, siyasal putperestliği yıkmış değildir. ismet Pa
şa'nın kişiliğinde toplanan tartışmalar ve vazgeçilmez otorite
şimdi Ecevit'e miras kalmıştır Ecevit'in söylediği her söz doğ
ru, buna karşı çıkan herkes haksız ve yanlıştır.
Kim ne derse desin, artık bu cici demokrasi son günlerini
yaşamaktadır işçi, köylü ve aydına dayanan devrimci bir yöne
tim, Türk halkına insanca yaşama yolu açacağı gibi düşünce öz
gürlüğünün parlak güneşi karşısında eriyen bu adamları da, si
yaset sahnelerinden uzaklaştıracaktır. Çeyrek yüzyıllık sabıkalı
cici demokrasi sadece kişisel kinlerin kirini bırakmaktadır. Türk
devrimcilerin Kemalist aydınlığı, demokrasinin sahte temsilcile
rin i polis projektörleri gibi yakalamaktadır.
(Devrim, 18 Ağustos 1 970)
ı 88
nen, Alman Ceza usulü hukukuno göre yargılanan, italyon Ceza
Kanununo göre cezolondınlon ve Islam hukukuno göre gömülen
kişidir. "
Bu tanım güçlü bir sosyolojik gerçeği yansıtmaktadır Sos
yal gerçekler, zaman zaman bu hukuk kurallarını reddetmiş,
yürürlükteki yasalar ile toplum ihtiyaçları arasında çelişmeler
ortaya çıkmı?tır Bu nedenlerle, çeşitli tarihlerde evlilik dışı bir
leşmeden doğan çocukları korumak amacıyla af kanunları çıka
rılmıştır Bunun gibi Ticaret Kanunu'nun, Ceza Kanunu'nun uy
gulamalarında önemli aksaklıklar çıkmaktadır. Hukukun bu yö
nü ile yorumlanması bilimsel ve cıddi araştırmaları gerekmek
tedir
Her toplum bir hukuk düzeni kurmak zorundadır Türki
ye'de bugün yürürlükte olan hukuk düzeni kapitalist kökenli
dir Burjuva toplumunun kuralları Türk hukuk düzeninin te
melleri olarak benimsenmiştir. Elli yıla yakın bir süredir toplu
mu bu hukuk kuralları yönetmiştir Hukuk tek başına bir ü st
yapı kurumudur. Her toplumsal düzen kendi hukuk düzenini
de yanında getirir Sosyal gerçek ile hukuk kuralları arasında
çatışma varsa, bu, toplumun temelindeki bunalımları yansıtır
Bu bunalımlar, yine bir süre bu hukuk kuralları ile önlenmeğe
çalışılır Yasaklar konur, sınırlamalar getirilir
Hukuk, bir üst yapı kurumu olarak ancak egemen sınıf
ların elinde bir egemenlik aracı olarak kullanılır. Hukuk
adamları egemen sınıfların hukuk anlayışına göre şekillenir
ler. Hukuk kuralları aracılığı ile yapılan haksızlık, bir doğa ya
sası olarak kabul ettirilmeye çalışılır. Toplumun temelini de
ğiştirmeden bir hukuk devrimi yapmaya imkan yoktur. Hu
kuk, tek başına biçimsel kurallardan oluşan bir varlık değil
dir. Aksine, toplumdaki egemen sınıflar ile ezilen sınıflar
arasındaki il işkileri yansıtan, yaşayan kurallar bütünüdür.
Türkiye bugün tam anlamı ile bir çıkmaz sokağın başında
dır Cici demokrasi iflas etmiş, devlet kurumları çökmüş, eko
nomik bunalımlar başlamıştır. Devletin bugünkü olanaklarıyla
halka yararlı olması mümkün değildir. Artık çanlar cici demok
rasi için çalmaktadır. Demokrasi adı takılan bu gizli faşizm,
şimdilik sadece dış güçlerin desteği ile ayakta durabilmektedir.
Türk halkını bu çöküşten ancak devrimci halk iktidarı kurtara-
KATiLLER DEMOKRASisi, HlRSlZLAR DÜZENi
1 89
bilir. Bu devrimci iktıdar, işçi, köylü ve aydından oluşan bır par
ti arcılığı ve önderliği ile kurulabilir ve ancak bu n itelikteki bir
parti devrimci bir yönetimi sürdürebilir
ı 90
Dış ticaret devletleştirilsin. Ama bunu devrimcı ilkelere gö
re değerlendirmek gerekmektedir Bir devrimci yönetim b u
nun da düzenlenmesini kısa sürede başarabilecek bir hazırlık
içinde olmalıdır. Bankalar millileştirilsin. Ama bunu bankacılık
hukukunda ve uluslararası ilişkilerde düzenlemelerini yapabile
cek hukukçular bulunmalıdır.
(Devrim, 25 Ağustos 1 970)
NECMETTi N LER
ı9ı
yetler işlenmekte ve katiller sahte demokrasinin utanç duvar
ları gerisinde gizlenmektedir Uluslararası gizli örgütlerin okya
nus ötesi merkezleri, geri bırakılmış ülkelerdeki milliyetçi şahla
nışiarın nasıl engelleneceğini planlama çabasındadır. Gizli ra
porlar düzenlemekte, casuslar kiralamaktadır Emperyalizmin
kanlı elleri, Türk devrimcilerinin de peşindedir
Amerikan büyükelçisinin otomobi l inin yakılması olayına ka
rışan Taylan Özgür, herkesin gözü önünde öldürülmüştür Ka
til, silahını kılıfina sokup olay yerinden uzaklaşmıştır. Katil tanın
mış, ama ilgililer susmuştur. Polis şefleri susmuştur, savcılar
susmuştur, Başbakan susmuştur, partiler susmuştur
Hani demokrasi?! .. Han i insan hakları?!.. Hani anayasa?! ..
Kim soracak bunun hesabını?!.. Sü leyman Demirel mi, Feyzioğ
lu mu, Ecevit mi? ..
'Toprak işleyenin, su kullananm" imişl.. Peki, insan kimin?
Taylan Özgür kimin, Battal Mehetoğlu kimin, Vedat Demirci
oğlu kimin, Mustafa Kuseyri kimin? Ve kimin Necmettin Girit
lioğlu? ..
Bütün bu insan lar, kredi yolsuzluklarının, usulsüz ihalelerin,
döviz kaçakçı lığının, afyon ticaretinin yapıldığı bir ülkede öldü
rülmüşlerdir Bunlar, büyük kumarhanelerde ruletlerin döndü
ğü, rüşvetin alıp yürüdüğü, vergi kaçakçılarının hazineyi kemir
diği bir düzende vuruluyor ve öldürülüyorlar.
Taylan Özgür ülkesinin bağımsız olmasını, Mustafa Kemal
Türkiyesi'ndeki gibi başımızın dimdik olmasın istiyordu. Kuseyri
halkımızın insanca yaşamasını istiyorlardı. Necmettin Giritlioğ
lu, işçi arkadaşlarının insanca bir yaşayışa ulaşması için savaşı
yordu. i şte bunun için vuruldular.
Bu şehitlerin hepsi yirmi yaşların baharındaydılar. Henüz
gençliklerinı bile yaşamaya fırsat bulamamışlardı. Her türlü
zevk, her türlü eğlence onlar içindi. Ama bu yaşayışı ellerinin
tersiyle itmişlerdi. Onlar yirmi yaşların bütün coşkunluğunu
halklarına adamışlardı. Suçları buydu ve bunun için öldürülü
yorlardı.
i şin gözden kaçınlmaması gereken yönü şudur. Toplum bu
cinayetlere alıştı, bu tür olaylar artık yadırganmıyor. Bu durum
izlenen planın bir gereğidir. Yarın daha büyük cinayetler işle
necek Katiler öldürdükleri gençlerin ve işçilerin omuzlarına
1 92
basarak yeni cinayetler hazırlıyorlar. Ve inanıyorlar ki, her olay
örtbas edilecek ve katiller ellerini kollarını saliayarak gezecek.
Ve sorumlular, parti kodamanları demokrasiden, insan hakla
rından, Anayasa'dan söz eden demeçler vermeye devam ede
cekler...
Bu durumu biz yadırgamıyoruz. Türkiye'de buna benzer
oyunlar sürüp gidebilir Devrimci eylem genişleyip güçlendikçe
bu cinayetler artabilir. Halen devrimci eylem, üniversite duvar
larını aşmış, fabrika ve tarlaya girmiş bulunuyor Sayıları pek az
da olsa, köylüler ve işçiler arasında olayları devrimci bilinçle
yorumlayanlar var Devrimci bilinç, gençlikten işçiye ve köylü
ye geçiyor. i şçiler arasında Necmettin Giritlioğlu gibi önderler
çıkabiliyor. Egemen çevreleri tedirgin eden, işte budur. Çünkü
Necmettinler bilinçlendiği ölçüde vurgun, sömürü ve adalet
sizlik azalacak, son bulacaktır. Cinayetierin başlıca sebebi, bu
korku dur.
Necmettin arkadaşlarının elleriyle mezara indiriliyor. işçiler
ve gençler, nemli gözlerle bu mezara bakıyorlar. Bir kadın me
zar başında hıçkıra hıçkıra ağlıyor Aynı anda yabancı şirketler
milyonlar kazanıyor; istanbul kumarhanelerinde ve sefahat yu
valarında vurgunlarla edinilmiş binlikler uçuşuyor Demirel bi
raderler milyonluk kredilere imza basıyorlar. Parti !iderleri, de
mokrasiden ve hukuk devletinden sözediyor.
Ey demokrasi!.. Senin adına ne cinayetler işleniyor' .. Ey
Türk halkı' .. Senin sözcülüğünü kimler yapıyor! ..
(Devrim, 1 Eylül 1 970)
SOSYETEDEN N E HABER�
1 93
maktadırlar. Dikkat ederseniz; Devletin ikibin lira maaşlı me
murları, milyonerierin masasında kadeh kaldırmaktadırlar Du
yarsınız, devletin yüce hizmetlerine çıkmış olanlar Musevi tüc
carlarla kumar partilerine katılırlar. Gündüz resmi masalarda
devlet adına söz söyleyenler, geceleri çuha masalarda, gayrı
müslim tüccarlara iskarnbil kağıdı dizerler...
Okursunuz: Cevizzadelerin partisinde yüzbin liralık masraf
yapılmıştır. Misafirler gecenin geç vaktine kadar eğlenmişler,
orkestranın tatlı nağmelerinde en son dansları yapmışlardır Ev
sahibesi ve zarif kızının o gece için diktirdikleri mavi tuvaletler
yirmibeşer bin liraya mal olmuştur. Kış aylarını isviçre'de geçi
ren ithalatçının kızı, partiye Fransız ftörtü ile gelmiştir Çiftler,
yanak yanağa dans ederek bir Paris gecesi yaşamışlardır Bu
arada bir köşede, siyasetçiler ve diplamatlardan kurulu bir
topluluk yurt sorunları üzerinde tartışmaktadırlar Partiye, vali
ve savcı da gelmişler, ev sahibesi kapıda misafirlerini karşılaya
rak, zarif bir ev sahibesi örneği vermiştir.
Bir de hepsinden güzeli, ilkokulu i sviçre'de, ortaokulu Al
manya'da, lise ve üniversiteyi i ngiltere'de okuyup, şu anda
Fransa'da doktora yapan bir senatörün oğlu da havuz başında
sosyalizm tartışması yapmakta, ay ışığı altında pastasını yerken,
Asya Tipi Ü retim Tarzı üzerinde keskin görüşler ileri sürmek
tedir.
Bütün bunları hergün sosyete sütunlarında izlemek müm
kündür. Egemen sınıfların, frakl ı-smokinli, tuvaletli-şallı, viskili
votkalı zarif temsilcileri, Boğaz'ın serin rüzgariarına karşı viskile
rini yudumlayarak yorgunluklarını gidermeye çalışırlar. Çünkü,
bu toplumda en çok emek veren ve din lenme hakkına sahip
olanlar(!) bun lardır Yani ithalatçılar, ihracatçılar ve komisyon
cular!
Kumar köy kahvelerinde yasak, sosyete kulüplerinde ser
besttir Esrar istanbul batakhanelerinde zeh i r, sosyete partile
rinde keyiftir. Toplumun yasak bulduğu hangi yaşantı biçimi
varsa hepsi sosyetenin vazgeçilmez alışkanlığıdır
Türk ekonomisini elinde tutan bir avuç mutlu azınlık böy
lesine bir masal hayatı yaşamaktadır. Devletin gerçek sahipleri,
işte bu sosyete sütunlarında boy gösterenlerdir. Devletin tem
silcilerini parti binalarında aramayın. Bunlar, ithalatçılar, ihracat-
ı 94
çılar, montajcılar, gümrük komisyoncuları, yabancı sermaye ba
yileri, sömürücü avukatlar, ilaç soyguncuları, afyon kaçakçıları
dır. Devletin bütün olanakları bu asalak sınıf için harcanmakta
ve Türkiye'nin en güzel yerlerinde bunlar saltanat sürmekte
dirler. Siyasal iktidarlar değişmekte, ancak bu yaşantı daha da
güçlenmektedir.
Sosyete sütunlarındaki isimlere dikkat edin. Bu masal ya
şantısına hangi devlet memurları katılmaktadır? Bu memurların
devlet içindeki etkileri neler olabilir? Milyoner tüccarlar ile
devlet memurları arasındaki ilgileri kimler kurmaktadır? Milyo
ner tüccarların, ithalatçıların, ihracatçıların bu arkadaşlıklardan
ne gibi çıkarları olabilir? .. Bu tür yaşantıya katılan devlet me
murları, kaç yıldır bu görevlerindedirler? Neden hiçbir siyasal
iktidar bu memurları yerinden oynatmak istememektedir?.. Bu
memurların aldıkları maaş, sosyete yaşantısını sürdürebilir mi? ..
Gerçek şu. Bu devlet egemen sınıfiar devletidir Bu de�et
te, işçinin, köylünün, dar gelirli memurun hayat ve söz hakkı
yoktur. Ekonomi, yabancı sermayenin sözcülüğünü ve komis
yonculuğunu yapan bir mutlu azınlığın elindedir. Devlete hük
meden bu azınlıktır. Siyasal partiler, bu azınlığın emrindedir
Partilerin perde arkası, genel başkanları, genel sekreterlerı ve
sözcüleri bu sermayeederdir Devletin ekonomik yaşantısı,
sosyete sütunlarında boy gösteren bu zevat tarafından düzen
lenmektedir.
Sosyete sütunlarının kahramanları, bu yaşantıyı sadece pa
şa dedelerinden kalan miras ile yürütmemektedirler. Devletin
bütün bu olanakları, kredi oyunları, dış ticaret vurgunları, ya
bancı sermaye uşaklığı ile, halkın alın terinden sosyete salonla
rına aktarılmaktadır Türk devrimcileri bütün bu olayları yakın
dan izlemek zorundadırlar. Sosyete partilerinin tül perdeleri
arkasında olup bitenler, bu soygun düzeninin birer perdelik
oyunlarıdır. Fakat bu oyun lar, yıllarca sahnededir. Dekorlar, ak
törler değişmekte, ancak sosyete imparatorluğu devam et
mektedir. Bakalım, hangi gecenin sabahına kadar
(Devrim, 8 Eylül 1 970, sayı 47)
ı 9S
EMNIYET MÜDÜRÜ MERHABA. ..
ı 96
lır? Sayın Emniyet Müdürü. hiç olmazsa, kendi vicdanına karşı,
"Hiçbir devrimci öğrenciye, görevimin başında bulunduğum sürece
işkence yapılmamıştır" diyebilmekte midir?! ..
Sayın Ural, devrimci öğrencilerin hangi düzeni değiştirmek
için savaştıklarının acaba farkında mıdır? Kumarhaneler ve ran
devuevleri bugünkü düzenin sonuçlarıdır. Nüfuz suiistimalleri
nin, kredi yolsuzluklarının, vergi kaçakçılığının, beyaz kadın tica
retinin, afyon kaçakçılığının olağan işlerden sayıldığı bir düzen
de, kumarhanelere milletvekilleri de gider, bakanlar da. Ran
devuevleri açılır, sefahatın her çeşidi yaşanır. Bunlar, tek baş
larına alınıp savaşılacak konular değildir. Bir düzen ya kökün
den değişir, ya da değişmez. Sayın Ural'ın savaşmak için seçtiği
konular, sadece bu soygun düzeninin iki önemsiz sonucudur
Devrimciler, işte bu düzeni temelden değiştirmek istiyorlar.
Emniyet Müdürü, bulunduğu görevler gereği kimlerin bu
tür yolsuzluklar içinde olduklarını bilir. Kimlerin döviz kaçakçı
lığı yaptığını, afyon kaçakçı ağının içinde kimlerin bulunduğunu,
hangi kudretli elierin bunları himaye ettiklerini, altın kaçakçılı
ğına kalkanları, döviz kaçakçılığının kimlerce yönetildiğini bilir
Bu yolsuzlukların arkasında kimler varsa, işte devrimciler bun
larla savaşmaktadırlar.
Sayın Emniyet Müdürünün dosyaları arasında devrimci ler
için tutulmuş raporlar bulunmaktadır. Devrimci eylemiere
kimlerin girdiği, bu devrimcilerin kimlikleri Sayın Ural 'ca bilin
mektedir. Acaba, hangisinin yüreğindeki halk sevgisi ve devrim
inancından başka dayanağı vardır?.. Bu soygun düzeni ile, ölü
mü göze alarak savaşanlara, bu savaşın dışında kalanlar, ancak
saygı duyar Katiller ise kurşun sıkar.
Emniyet Müdürün'e sormak i steriz: Kim haklı? ..
Yirmi yaşının baharında göğsünü gerici kurşunianna açan
yiğit devrimciler mi; bu yurdun dışına çıkmayan, yedeksubay
olamayan, kamu görevlerine alınmayan devrimciler mi, yoksa.
onlar için fiş tutanlar mı. Kim haklı?.. Emniyette cereyana bağ
lanan. dövülen, bıyıkları yolunan gençler mi, yoksa emir kulu
polisler mi? .. Kim haklı? Kumarhane sahipleri, randevuevi pat
ronları ve bunların müşterileri mi, yoksa bunlara karşı mesleği
nin gereğini yerine getirmiş bir Emniyet Müdürü mü?! ..
Sayın Ural!
KATiLLER DEMOKRASiSi, HlRSlZLAR DÜZENi
1 97
Bu düzen devrimcilere kurşun sıkıyor. Siz ise, bu düzenin
sadece küçük bir bölümü ile savaştığınız için görevin izden alın
dınız. Bundan sonra, iğneyi kendinize, çuvaldızı başkalanna ba
tınnız...
(Devrim, 15 Eylül 1 970, sayı 48)
1 98
riciler ve namussuzlar peşinizdedir. Derste, sokakta, dost soh
betlerinde ağzınızdan çıkacak bir söz, hemen jurnal edilir. Lo
kaliniz basılır. Sokakta çevri/ir dövülürsünüz. Kimse sizin hakkı
nızı aramaz. Siz artık tehlikeli kişisiniz. Savcıysanız ve gerçekten
Cumhuriyet savcısı olarak gericilerin peşindeyseniz, evinize
kurşun sıkı/ır. Adınız komüniste çıkarılır Sizi öldürmeye teşeb
büs ederler. Halk yararına kararlar veren yargıçsanız, bütün
belalar sizin için hazırlanmaktadır.
Bir de bu devrimci kavgayı büyük kentlerden yürütenler
var. Egemen sınıfların çıkar tuzaklarına karşı sömürülen sınıfla
rın çıkarları için savaşıyorsanız, yine de bir takım tehlikelerle
karşı karşıyasınızdır. Ama Başkent ilericiliğinin, taşra devrimci
liğinden daha rahat olduğunu kabul etmek gerekir Anayasa'
nın bir çok güvencesi, belki az çok büyük kentlerde işlemek
tedir Kimsesiz olan, himayesiz olan, Anadolu'daki devrimciler
dir Hele, Üniversite özerkliğinin arkasında devrimcilik yapmak
ve en keskin görüşlerle devrimcileri kınamak, son derece ko
lay olmaktadır Bir Üniversite öğretim üyesinin sığınacağı bir
özerklik çatısı ar. Ya sürülen öğretmen/erin, kurşun yiyen sav
cı/arın, işçilerin, köylülerin kime ve neye güvenme/eri gerekir?
Toprak damın altında, Türk u lusu adına yargı yetkisi kulla
nan yargıca, mütegalibe kurşununa rağmen topraksız köylüle
rin haklarını savunan savcıya, her türlü baskıya karşı koyan ül
kücü kaymakama, zeytin ekmekle gününü geçirip devrimci bi
linç yayan öğretmene, akıl ve devrim dersleri vermeye hiçbir
Başkent devrimcisinin hakkı yoktur. Çünkü Türk devriminin
gerçek ve adsız savaşçıları bunlardır.
Bizler, büyük şehirlerdeki yaşantımıza devam ederken, bir
birimize devrimcilik öğretecek, gazetelerde dergilerde yanıl
mazlık/arımız üzerine felsefeler yürüteceğiz, ama Anadolu'da
kiler dövüşecek/er. Anadolu'daki devrimci arkadaşlarımızın ey
lemlerini ve yaşantılarını duydukça, devrimciliğimden utanıyo
rum. Gerçek devrimciler onlardır...
(Devrim, 22 Eylül 1 970)
ı 99
DEVRi MC i LER ELELE ...
200
Demokrat Parti, gençlik olayları dolayısıyla sıkıyönetim i lan
edince, devrimciler bayram yapmışlardı. Subaylar, Demokrat
Parti iktidarına karşı isyan eden gençlerle kol kolaydılar Askeri
Mahkemeler birer dost eviydi. Ya şimdi ne oldu?.. Gençlik ey
lemleri mi var: iktidar, gençlerin karşısına polisi değil askeri çı
karıyor. Bir yerde grev mi yapılıyor: işçilerin üzerine polis değil
ordu birlikleri gönderiliyor. Ve 1 970'in sıkı yönetimi i stanbul'
da devrimci avına çıkıyorı Bir de, gerici basında ordu övgüleri.
Dün, 27 Mayıs sabahında kaçacak delik bu lamayanlar, bugün
orduyu devrimcilere karşı mı kullanacaklar? ..
Partilerin adı ne olursa olsun, insanlara hangi görev verilir
se verilsin, yalın gerçeği açıkça görmek gerekir. i şte Türkiye'yi
bir Amerikan firması müteahhidi yönetiyarı Devlet, Bütün ku
rumlarıyla bu eski komisyoncunun emrindedir 27 Mayıs dev
riminin yıktığı çıkarcı çevreler bugün devleti yeniden ele geçir
mişlerdir i şçiler, köylüler, geçler ve bütün devrimciler bu soy
gun düzenini değiştirmek için savaşıyorlar.
Ordu ve devrimci güçler arasındaki ilişkiler son yıllarda çok
zarar görmüştür. Bugün askeri savcılar, 27 Mayısçıların peşin
dedir. Devrimciler, orduyla karşı karşıya getiri lmek istenmek
tedir
Biz şunu bilir şunu söyleriz: Türk ordusu, yine 27 Mayıs
devrimini yapan ordudur. Siyasal iktidarların h içbir oyunu,
Türk Ordusunu, halkın ordusu olmaktan çıkarmayacaktır Ya
bancı sermayeciler, toprak ağaları, sömürücü patron lar, ordu
nun arkasına sığınamayacaklardır.
Adalet Partisi iktidarı, subay maaşlarını arttırmakla orduyu
kendi sathına çektiği inancındadır Biz personel kanun iarına ve
maaş bordrolarına değil, Türk Ordusunun Kemalist geleneğine
inanırız.
Ordu içinde, son tayin lerle bir büyük değişiklik olmuştur
27 Mayıs Devriminin Albayları, ordu üst kademelerinde söz
sahibidirler. Artık ordu içi iktidar, 27 Mayıs Albaylarının elin
dedir. Şimdi en büyük görev, bu ekibe düşmektedir. Ordu ve
devrimci güçler arasında bozulan ilişkileri düzeltmek, herkes
ten önce onların görevidir.
KATiLLER DEMOKRASiSi, HlRSlZLAR DÜZENi
201
Emekli olduktan sonra devrimci olmanın topluma hiçbir
yararı dokunmaz. Ö nemli olan bugün sahip bulunan kuwetle
rin değerini bilmektir. Unutmamalıdır ki, tarih devrimci gençler
kadar hoşgörülü değildir.
(Devrim, 29 Eylül 1 9 70)
202
Devrim tarihi dersi
203
ney sahibi elemanlar, Türk Devriminin ülkülerine bağlı milli
karakter sahibi vatandaşlar olarak " yetiştireceği belirtilmek
..
204
mektedir. Çağımız, bir bağımsızlık çağı ise, bunun başlangıç
noktası Anadolu'daki Kuvayi Milliye savaşlarıdır Düzenli or
du lardan halk savaşiarına kadar bütün ulusçu eylemlerin, Türk
Milli Mücadele ruhu ile evrensel ve tarihsel yakınlıkları vardır
Bugün Milli Mücadele ruhunun bilincini kavramış bir Türk ay
dınının, dünyan ın dört bucağındaki bağımsızlık kavgalarını ve
halk savaşlarını benimsernesi gerekir
Bugün Türkiye Cumhuriyeti, Milli Mücadele ruhunun anla
mına ters düşen bir yönetimin ve yöneticilerin elindedir Bu
bağımsızlık bilincinin dış pol itikada savun ulması ve Türkiye'nin,
bağımsızlık savaşı veren ulusların yanında yer alması, bugünkü
siyasal koşullar karşısında mümkün değildir. Ancak. kendisine
özerklik sağlanmış üniversiten in, Milli Mücadele ruhunu daya
nak yapan bir tarih anlayışı ile, genç kuşaklara Ulusal Kurtu luş
Savaşımızı ve Kemalizmi, bütün ulusal ve evrensel temelleri ile
benimsetmesi gerekmektedir. Ancak böylece, üniversiteler
Yasası'nda belirtilen" Türk Devriminin ülkülerine bağlı mil
l i karakter sah ibi vatandaşlar " yetiştirilebilir Bu yapılmadık
...
Millet egemenliği
205
sına yabancı çıkarları gizleyen Batı emperyalizmi ve seçim
sandığından emperyalizmi çıkaran yirminci yüzyıl kapitaliz
mi nin gerçek n itelikleri ancak Kemalizm'in sosyal amaçlarının
öğretilmesi ve eğitilmesi ile anlatılabilir. M illet ve halk egemen
liği kavramları gereği gibi okutulmadan, çağımızdaki demokra
tik gelişimleri, sosyal demokrasileri ve sosyalist devrimleri anla
mak mümkün değildir.
Atatürk Devrimleri
Sonuç
206
ÇOK PARTi Li DÜZENS i ZLi K
70/
avukatlığıdır. Bu burjuva partilerinin, Anayasa'yı uygulamalan
mümkün değildir. Tersine, bu partiler Anayasa'yı uygulamamak
için örgütlenmektedirler. Siyasal partilerin iç yapılarında ve ge
lişmelerinde olumlu hiçbir belirti yoktur. Gün geçtikçe, parti
lerin birer çete oldukları daha iyi anlaşılmaktadır.
Partilerin sayısı çoğalmakta, fakat bunların egemen sınıfların
şubeleri oldukları gün ışığına çıkmaktadır. Çok partili hayatın
hiçbir özelliği bu partilerce temsil edilmemektedir.
Bütün bunlar ortadayken. biz devrimciler ne yapmaktayız?
Dergilerde. gazetelerde ve dost sohbetlerinde ancak birbi
rimizi eleştiriyar ve devrimciler arası bir iç savaşa giriyoruz.
Devrimcilerin karşısındaki partiler, kaç tane olurlarsa ol
sunlar, bu soygun düzen ini savunmak için tek bir parti gibi
davranmaktadırlar.
Biz ise, düzensizliğin hesabını birbirimizden soruyoruzı
Şimdi devrimcilere düşen görev, ortak düşman karşısında sım
sıkı işbirliği yapmak ve bütün devrimcileri örgütlemektir. Ü züm
üzüme baka baka kararır. Burjuva politikacılarının kişisel çekiş
meleri gibi, devrimciler de birbirlerine düşmemelidirler Onlar
bir arada egemen sın ıfları savunmaktadırlar Bizler, de aramız
daki teorik tartışmaları bırakıp, büyük devrimci güç olarak ör
gütlenmeliyiz.
Çünkü, çok partili düzensizlikten, devrimci bir siyasal dü
zene geçme zamanı gelmiştir
(Devrim, 6 Ekim 1 970)
TARAFSIZ AYDI N
208
aydın kavramı tanımlanmış değildir. Dileyen kafasında yarattığı
kavramiara aydın demekte ve bu kavrama göre bir değerlen
dirme yapmaktadır. Biz bu kavramiara bir yenisini ekieyecek
değiliz. Sadece tarafsız aydın adı verilen kavram üzerinde du
racağız.
Tarafsız aydın denilince hemen aklımıza bir küçücük şiir
gelir.
"Suya dokunmazmış - Sabuna dokunmazmış - Pise bak."
Sanırız Türkiye'de tarafsız aydını bundan daha güçlü biçi
mde tanımlayan hiçbir satır yazılmamıştır. Gerçekten Türkiye'
nin bugünkü siyasal koşulları karşısında, sorunları bilen, anlayan
bir kişinin tarfsızlığı mümkün müdür? Ve bu gerçekten bir ta
rafsızlık sayılabilir mi?.. Eğer bir tarafsızlık söz konusu ise; taraf
lar kimlerdir, hangi olaylarda taraf olmakta, hangilerinde olma
maktadır?..
Artık yazıla söylene dillerde tüy bırakmayan bir konu var:
Türkiye az gelişmiş bir ü lkedir Bu azgelişmişliği birtakım ne
denleri vardır. Bugün devletin tüm olanakları bir azınlık için ça
lışmakta; işçiler, köylüler ve dar gelirli memurlar yarı aç hayat
larını sürdürmektedirler. Devrim, bugünkü sosyal düzen yeri
ne, halkın egemen olduğu bir düzenin kurulması ve üretım
araçları üzerindeki egemen sınıflar tekelinin kalkması demektir
Bir okumuş için iki yol vardır: Ya bu düzenin sahiplerinin
emrine girilir, ya da yarınki devrimci düzen için işçilerle, köy
lülerle, devrimcilerle birlikte bu düzene karşı savaşılır. Eğer bir
okumuş, egemen sınıflar safında yer tutmuşsa, bütün dünya ni
metleri onundur. Arabalar, katlar, Avrupa gezileri, sosyete sü
tunları onlar içindir! Bu cins okumuşlara aydın denilmez. Bun
lar açıkça egemen sınıfın uşaklarıdır.
Bir de egemen sınıfiara karşı savaşanlar var Ö lüm tehtidi
bunlar içindir. Polis fişleri bunlar içindir. Geçim darlığı bunlar
içindir. Cezaevleri, kelepçeler hep hep devrimci aydınlar için
dir. Bun lar, "en az namussuzlar kadar cesur" olanlardır
Bu iki tip dışında da okumuş, yazmış, yabancı diller bilenler
vardır. Bunlar, hiçbir fikir taraftarı değillerdir Her fikir bunlar
için ya sağdadır ya solda. Birgün sağcıları, bir gün solcuları eleş
tirirler. Konuşmalarında, yazılarında her iki tarafa da çekilecek
yuvarlak cümleler kullanırlar. Bunlara göre her iki tarafın aşırı-
KATiLLER DEMOKRASiSi, HlRSlZLAR DÜZENi
209
ları bu aşırılıklarından vazgeçseler, toplumda büyük bir değişik
lik olacak, dış ticaret açığı kapanacak ve üretim artacaktır. iç
politikada ne söylerlerse, dış politikada da bunları söyler ve
yazarlar.
Bu tarafsızlar, toplum içindeki çatışmaların dengeli bir çö
züme ulaşmasını ister görünürler. Hiçbir kişinin ya da örgütün
ne tam karşısına geçerler, ne de bu kişi ve örgütleri tam anla
mıyla desteklerler. Bütün arzuları, kendilerinin ciddi ve ağır
başlı kişiler olarak kabul edilmesidir. Bu geri düzenin bekçili
ğinde kararlı devrimci fikirler karşısında da hoşgörülüdürler
Herkesin haklı ve haksız olduğu taraflar vardır ve ancak top
lumda kendilerini tarafsız olarak tanıtanlar böylesine bir ha
kemliğe layıktırlar Onların dışında kim ne söylerse yanlıştır,
kasıtlıdır ve aşırı cereyandır; demarasi düşmanlığıdır.
Biz yabancı sermayeye hizmet edenleri tanırız. Biliriz ki
bunlar egemen sınıfların uşaklarıdır. Biz, şeriatçileri izleriz. Bili
riz ki bunlar bir geri düzenin özlemcileridir Biz faşistleri göz
leriz. Biliriz ki bun lar emperyalizmin jandarmalarıdır Korkakları,
bildiklerini söyleyemeyenleri, yazamayanları an larız. Biliriz ki,
bu korkaklığın nedenleri vardır. Ama, bu kendilerini tarafsız
olarak tanıtanları tanımada, izlernede güçlük çekeriz. Bun lar,
devrimcileri savunan bir yazı yazdılar mı seviniriz.
Çevrenize bakın. Gazeteleri okuyun. Bu tarafsıziara her
gün rastlayacaksınız. En tehlikeli olanlar bunlardır Çünkü bun
lar "tebdili kıyafet etmiş" korkaklar, gerici ler ve sömürücüler
dir. Tarafsız aydın olmaz. Aydın, halkın devrimci savaşına
inanmış insandır. Tarafsız aydın olmak, kamuoyunu dolan
dırmak demektir.
(Devrim, 13 Ekim 1970)
ıı o
sal koşullarda Türkiye'nin bir başka düzen içinde ve yeni bir
dünyada yerini alması imkansızdır ama, artık dünya yeni dü
zenlere doğru değişmekte ve sömürülen uluslar bu yeni dü
zende yerlerini almaktadırlar. Güney Amerika'da birbiri ardına
gelişen olaylar Amerikan dolar imparatorluğunun gerilediğini
kanıtlamaktadır. Son olarak Bolivya'da milliyetçi devrimciler
iktidara gelmişlerdir. Askeri darbe ile !ktidara gelen General
Torez, yeni rejimin, işçi köylü, asker ve öğrencilere dayanaca
ğını açıklamıştır. Devrimci Generalin giriştiği ilk eylem, yabancı
şirketlerin millileştirileceğinin açıklaması olmuştur. Rejimin ba
şarı şansı ve geleceği konusunda kesin söz söylemek için za
man erkendir, ancak bu yeni düzenin gerçekten işçi, köylü ve
asker kenetlenmesine dayanacağını söylemesi, Devrimci Ge
neralin gerçekçiliğini yansıtmaktadır.
ıl l
rimci akımlara, ne ölçüde gümrük konursa konsun, ne işçileri,
ne köylüleri ne de ordu ve üniversiteyi bu etki alanları dışında
tutmak mümkün değildir. Toplumun her kesimi bu bilinçlen
meden payını alır ve bu bilinçlenme örgütlenmeye doğru ge
lişir. Bundan sonraki aşama, bu örgütlenmenin, toplum için
deki bütün devrimci birikimi kapsayacak genişlikte olmasın ı
sağlamaktır. işçileri ve köylüleri arkasına almayan bir hareket
devrimci niyetlerle yapılsa bile bir süre sonra yozlaşır. Devrim.
toplumun üst yapı kurallarını değiştiren bir estetik eylem de
ğildir. Devrim, halk için yapılır. Öyleyse temel dayanak halktır.
i şçi, köylü, gençlik ve asker ittifakı en yenilmez gözüken güçleri
bile dize getirecek bir kuwettir. Güney Amerika'daki son ör
nekler bunu doğrulamaktadır.
2ı2
lum içindeki devrimci dinarnizmin çok yönlülüğünü saptamak
ve bu birikime uygun bir örgütlenme biçimi seçmek devrimci
liğin en gerçekçi yöntemidir.
Devrimci General Torez, "mazlum milletlerin, birgün za
limleri yok edeceklerini" kanıtiayacak bir eylemin içindedir
Bu eylem aynı zamanda gerçekçi bir devrimci yolun belirlen
mesine de yardımcı olacaktır Emperyalizme karşı sol milliyetci
devrimierin yakından izlenmesi, şimdi bütün milliyetçilerin or
tak görevleridir.
(Devrim, 20 Ekim 1 970)
NAMUS BORCU
ıı ı
devriminin anlamına karşı çıkan bir devrimci, sadece bir birey
cidir; toplumcu değildir, tarihçi değildir ve eylemsel anlamda
devrimci de değildir. Sağcılığın en sinsi kesimi, kendilerini dev
rimci olarak tanıtıp Kemalizm'e saldıraniarta temsil edilmekte
dir. Iür:k halkının yaşama _s_� inananların yeri işçilerle
· . . .. ..
köylülerle devrimci Le.o
�o.ın_�meyhane devrimcili:
�
Türk tarihinin ikinci büyük olayı, 27 Mayıs 1 960 devrimidir
Bu devrim, süngü ucu ile bir Anayasa getirmiş ve türlü engel
lere rağmen, devrimci akımlar, işçi lere ve köylülere doğru ge
lişmeye başlamıştır Son on yılda, devrimci kişiliklerini gelişti
renler, 27 Mayıs Anayasası'nın gölgesinde okuma, araştırma ve
tartışma olanağı buldular i htilalin sonuçları, ihtilalcilerin amaç
larını aştı; toplum yeni bir aşamaya doğru yöneldi.
Demir kapılar, kelepçeler, tabu ve yasaklar yıkıldı. i şte bu
gün sosyalizmin her çeşidini tartışan bir ortamın içindeyiz. On
yıl önce, iki kişi arasında konuşamadığımız ya da aklımızın kö
şesinden geçmeyen düşünceleri, açık açık tartışıyoruz, daha
doğrusu tartışabiliyoruz. Devrimci düşüncemizin sınırı, gün
geçtikçe genişliyor 27 Mayıs devrimi, bunca olumsuz koşula
rağmen, kendi sahiplerini bulma yolundadır. Biz kötümser de
ğiliz. Her devrim, böylesine güç koşullar içinde yeşermiştir
Gazeteleri okuyoruz. Dergileri izliyoruz. Tartışmaları dinli
yoruz. Görünen köy kılavuz istemez. Gerçek gün gibi açık ve
seçik. Devrimci birikim örgüdenemiyor. Hepimiz birer küçük
burjuva tutkusuyla toplumculuğu değil, bireyciliği seçiyoruz. iş
çiler dağınık. Köylüler ilgisiz, gençler sahipsiz, aydınlar disiplin
siz. Biz, herşeyi ve herkesi eleştiren devrimciler, henüz bir
devrimci örgütlenmenin üstesinden gelememişiz. Nasıl olur da,
koskoca bir Ulusal Kurtuluş Savaşını küçümseriz? 27 Mayıs
devrimi, her birimize siyasal kişiliğimizi kazandırdı. Bu Anayasa
gelmeseydi, kaçta kaçımız, bırakınız devrimci kavganın lideri ol
mayı, devrimin ne demek olduğunu anlayabilirdik? Kim bize öğ
re:tir:di toplumların hangi güçler tarafından yönetildiğini? Hangi.:
miz_devr:i_m.j.c: öğretileri .okuf_y_e_r_bu_öğ etilerde üç ayda bir_de_:
ğiştirdiğ[n jz_.s:tr:atejiler� olurduk?
2ı4
Biz sapına kadar Kemalist ve sapına kadar 27 Mayısçı)'JZ.
Atatürk'ü ve 27 Mayıs devrimini savunmak, devrimci aydının
namus borcudur, Atatürkçü ve 27 Mayısçı olmayan bir dev�
rimciyle alışverişimiz yoktur.
(Devrim, 3 Kasım 1 9 70)
ŞEREF DEFTERi
'] l 'ı
Bütün bu davranışları hangi yüce mahkemenin tutanağında,
hangi tarih sayfasında ve utanmazlığın hangi sözlüğünde yer
bulunurı ?. Türk demokrasisin in tomurcukları, böylesine bir ba
taklığın içinde yeşermektedir
Atatürk, tam bağımsız Türkiye için mi savaşmıştı?. Bakınız
şimdi bağımsızlığımız hangi yabancı şirketin hisse senetlerinde
hangi Amerikan subayının apoletlerinde ve hangi devletin baş
kanının vesayetindeı ..
Atatürk laiklik için mi çalışmıştı? Bakınız, laiklik şimdi kimle
rin elinde! .. Cami minberinden iktidar sözcülüğü yapan imam,
irtica gezilerine çıkmış müftü; din taeiri milletvekili, şimdi ik
tidarınızın oy depoları!
Atatürk halkçılık mı demişti?.. Bakınız Türk halkının alın te
rini kimler sömürüyorı .. Köy alıp satan ağalar, milyonlar vuran
aracılar ve bu aracıların Başkentteki temsilcileri!..
Atatürk milliyetçilik mi demişti?. Bakınız. yabancı uşakları,
ortaçağ kalıntısı ümmetçiler hep birlikte milliyetçiliğe sahip çı
kıyorlar
Bütün bun ları söyleyenler yazanlarse çevrelerinde her tür
lü baskıyla karşı karşıyalar Subaysan ız. memursan ız. devrimci
öğretmenseniz, öğrenciyseniz. üniversitede profesör, doçent
ve asistansanız. çevren izdeki bütün açık ve kapalı güçler siz
lerle savaşmak için kutsal ittifaklar kurmuşlardır Namussuzlar,
bütün namuslu aydınlardan, işçiden ve köylüden, aydınlık dü
şüncelerin hesabını sormaya kalkıyorlar! ..
Bugün 1 O Kasım... Yine törenler düzenlenecek. Yine şeref
defterine "Atatürk izindeyiz" diye yazılacak. Atatürk'ün manevi
huzurunda saygı duruşunda bulunanlar bilsinler ki, bu defter,
ancak halkımızın davasına inanmış, tam bağımsızlıktan yana
devrimcilerin imzaları ile şereflenir. Türkiye'yi, yeniden bir
uçuruma sürüklemiş olan politikacıların imzaları Atatürk'ün şe
ref defterini kirletmektedir...
(Devrim, 10 Kasım 1 9 70)
HALKÇillK i LKES i
216
dönemi de ancak kendisini etkileyen yurt ve dünya koşulları
göz önünde tutularak nitelenebilir. Türkiye Cumhuriyeti, Kur
tuluş Savaşı'ndan sonra kurulmuş; ilke ve amaçları bu savaşla
saptanmıştır.
Bu savaşın ilk ve belirgin özelliği antikapitalist ve antiem
peryalist oluşuydu. Atatürk birçok söylevlerinde, amacının
tam bağımsız Türkiye'yi kurmak olduğunu ve bu amaçla Anka
ra'da bir meclis toplandığını söylemiştir. Kurtuluş Savaşı'nın
amacı, siyasal, ekonomik ve askeri sömürü altındaki yurt top
raklarını kurtarmak ve bu topraklar üzerinde yeni ve çağdaş
bir devlet kurmaktı. Çöken ve yıkılan Osmanlı imparatorlu
ğu'ndan sonra kurulacak yeni devlet. aynı topraklar üzerinde
ve aynı halk unsuruna dayanacağına göre halkçılığın doğduğu
koşullara kısaca değinmek gerekecektir.
Meclisin yapısı
21/
iş_çiler ve köylüler
i şçi sınıfı Batı'da, sanayi devrimi ile ortaya çıkmış ve bir sınıf
olarak güçlenmiştir. i şçi sınıfı, kendi sınıfsal çıkarı için örgütlen
miş ve bu amaçla kanlı siyasal kavgalara girişmiştir. Batı düşün
ce tarihi de bu sosyal mücadeleleri izlemiştir. Sanayi devrimi
nin dışında kalmış, üstelik Batı ticari kapitalizminin pazarı olan
Osmanlı toplumunda sanayi işçisinin oluşamayacağı da doğaldı.
Proletaryanın oluşmadığı, güçlenmediği ve örgütlenmediği bir
toplumda emekçi sınıfların gelişimi, Batıdan ayrı bir çizgi izle
yecekti. Osmanlı toplumunda işçi sınıfı, köyden büyük şehirle
re çalışmak için gelen köylüler ve yabancı sermayenin kurduğu
fabrikalarda çalışan işçilerden oluşan dağınık ve güçsüz grup
lardı. Köylüler, dirlik sahibi denilen, asker-memur karışımı yet
kilerle donatılmış feodal beylerin tarlalarında çalışan reayalardı.
Mültezimlerin halkı ezen ve sömüren vergi düzenleri altında
yaşayan toprak emekçileri de dağınık ve örgütsüzdürler Mer
kezi otorite ve teokratik yönetimin yarattığı dinsel dokunul
mazlık, devlete yüce bir kişilik vermiş; halk, kendi üretim gücü
ne yabancılaşan kaderci bir eğitimle yetiştirilmişti. i stanbul'un
yaşadığı Lale devirleri, Tanzimatlar, Meşrutiyetler, Anadolu
halkını ve Türk köylüsünü etkilememiş yüzeysel devrelerdi.
Kurtuluş Savaşı başladığında, vergi adaletsizliklerinden, Balkan
ve Dünya savaşlarından bezmiş ve yılmış bir köylü sınıfı, kendi
kader çizgisi dışındaki olayları çaresiz beklemekteydi. Tanzi
matların, Meşrutiyetlerin içi boş kavramları, ittihatçı-ihtilafçı çe
kişmeleri ve kanlı olayların, köy yaşantısına hiçbir etkisi yoktu.
Kurtuluş Savaşı sonrasında işçi ve köylüler, güçsüz, örgütsüz ve
dağınıktılar. Yüzyıllarca sömürülmüş, kendisinden barışta vergi
vermesi, savaşta ise şehit olması istenmiş sınıfların, kendi yarın
ları için savaşa girmeleri de beklenemezdi. Kurtuluş Savaşı ta
mamlandığında, böylesine yılgın ve perişan bir halk, milyonlar
ca borç, genç Türkiye'yi bekliyordu. "Hasta Adam" böyle bir
miras bırakmıştı.
Düşünce ortamı
ııa
tanbul'un aydın çevrelerinde tartışılmaktaydı. Bu akımlar, dü
şünce akımlarından çok edebiyat akımiarına benzemekteydi.
Toplum yapısının gözlemine dayalı ulusal çözüm yolları aran
mış ve tartışılmış değildi. Osmanlı aydınlarının kafaları. Batı kül
tür egemenliğini yansıtan köksüz ve yabancı kültürle doluydu.
Edebiyattaki, şiirdeki batı taklitçiliği, düşünce akımlarını da et
kiliyordu. Milliyetçi subaylar, Osmanlılığa karşı gerçekçi çözüm
yolları ile yetişecek yerde, coşkun şiirler, anlamsız kavramlarla
yaşatılmak istenen bir kültür dünyası ile kuşatılmışlardı.
Sınıfların güçlenip örgütlenmediği toplumlarda, sosyalizm
akımlarının, dar çevrelere özgü bir salon kültürü olduğu da bir
gerçektir Meşrutiyetin getird iği, siyasal suikastlar ve çekişme
lerle dolu düşünce ortamı böylesine yüzeysel ve kısırdı. Halkın
öz sorunlarıyla ilgili h içbir tartışma ve teori, milliyetçi subay
ların yararlanmaianna açık değildi. Kurtuluş Savaşı'nın önder
leri, yasaklarla ve yanlışlarla kuşatılmış bir düşünce ortamında
yetişmişlerdi.
Köylü efendimizdir
219
Atatürk'ün halkçılık anlayışını kanıtlayan ilk girişimi, 1 925'te
Aşar Vergis inin kaldırılmasıydı. Henüz 1 92 1 yıllarında Ereğli'
de çalışan işçilerin sosyal güvenliklerini sağlayan bir yasa kabul
edilmiştir. l 9 36 yılında ise, i ş Kanunu yürürlüğe kondu. Mülte
zimlerin, tütün reisliğinin kaldırılması, ormanların devletleştiril
mesi, köylerin birleştirilmesi yolunda çalışmalar yapılması, zirai
kombinaların kurulması, toprak reformu ve Köy Enstitüleri bir
birlerini tamamlayan halkçılık hareketlerinin halkalarıdır. Bu
arada Ziraat Bankası'nın güçlendirilerek, üreticiye kredi sağla
ma hizmetlerinin devletçi bir düzene bağlanması da bu halk
çılık anlayışının uygulamasıdır.
Bu devrimci hareketlerin h içbiri, tabandan gelen isteklerle
yapılmış ve başarılmış değildir! Atatürk, her türlü olumsuz ko
şula ve özellikle Kurtuluş Savaşı'nı birlikte yürüttüğü tutucu
memur ve eşrafa rağmen köylünün hayat koşullarını değiştir
mek için çabalıyordu. Bütün bu hizmetlerin yerine getirilme
sinde devletin sınırlı olanaklarını da göz önünde bulundurmak
gerekir. Devletin gelirlerinin büyük kısmı Düyun-u Umumiye
borçlarına ayrılıyor, köylüye yol, ışık, okul, hastane götürecek
olan mali olanaklar Osmanlı borçlarını ödemeye harcanıyordu.
Hiçbir devrim, birkaç yılda halk kitlelerinin yaşayış koşullarını
değiştiremez. Atatürk'ün halkçılık anlayışı köylünün efen di l iği ni
amaçlayan bir devrimin ana hedeflerini göstermektedir
Atatürk'ten bize
220
mektir. Hiçbir zaman o memleketin yalan yanlış politikacısı
demek değildir. Fakat o memleketi, sapanıyla, elindeki o
mübarek çekiciyle çalışan demircisi, çiftçisi temsil eder. Za
vallı halk, Kanun-u Esasilere rağmen esirdir, yine inlemek
tedir, yine aç sefildir..
."
22 1
Gazeteciler harıl harıl not tutsalar, flaşlar yanıp yanıp sön
se, televizyon bir Demirel'i bir de soru soranı gösterse. Demi
rel anlatsa: Türkiye'nin bağımsız olduğunu, kimsenin bunun ak
sini ispatlamaya gücü yetmeyeceğini söylese. Bir emekli Kur
may Albay kalksa, Türkiye'deki Amerikan üslerini anlatsa. Bir
tabii senatör ikili anlaşmaları açıklasa. Bir petrol mühendisi,
petrol ve maden sömürüsünden söz etse. Bir iktisatçı, yabancı
sermaye sorununu ele alsa. Arka arkaya sorular sorulsa. Ne
den dense. Nasıl dense. Gazeteciler harıl harıl not tutsa, flaşlar
yan ıp yanıp sönse. Televizyon, bir soru soranı bir de Demirel'i
gösterse ...
Bu tür sorular bittikten sonra bir devrimci genç kalksa,
başbakana, içişleri bakanına, savcılara ve emniyet müdürlerine
sorsa
Taytan Özgür'ün, Vedat Demircioğlu'nun, Mehmet Ali
Aytaç'ın katilleri neden bulunmadı1 Bu katiller kimlerdir ve
bunları gizleyenler hangi siyasi makamlarda oturmaktadırlar1..
Savcılar, emniyet müdürleri bir bir kalkıp soruları cevaplan
dırsalar; emniyet müdürleri siyasetçileri suçlasalar. Biz emir ku
luyduk Onlar emrettiler, biz de bu emirleri yerine getirmiştik,
deseler Polis şefleri gençlerin aralarına soktukları ajanların ad
larını açıklasalar. Gazeteciler harıl harıl not tutsalar, flaşlar ya
nıp yanıp sönse, televizyon bir soru soranı bir de cevap vereni
gösterse...
Yabancı sermaye sorunu enine boyuna tartışılsa. Krediler
bir bir açıklansa. Haksız kredi alan, kardeşler, oğullar ve damat
lar eleştirilse. Bu kredileri veren banka müdürleri dinlense.
Suiistimallere karışan genel müdürler konuşsa. Gizli anlaşma
lar, pazarlıklar söz konusu edilse. Kim ne biliyorsa, açıklasa, ko
nuşsa, suçlasa. Siyasal iktidara yakın büyük bürokratlar, banka
idare meclisi üyeleri sorulan soruları cevaplandırsalar Gazete
ciler harıl harıl not tutsa, flaşlar yanıp yanıp sönse, televizyon
lar bir soru soranı bir de cevap vereni gösterse.
Bayram bayram olmalı. Şiirler okunmalı, bandalar çalınmalı,
söylevler verilmeli, gece fener alayları düzenlenmeli. Gönül is
ter ki, bir dahaki 27 Mayıs böyle olmalı ...
(Devrim, 1 7 Kas1m 19 70, Say1 5 7)
222
ÇAG RI
221
yasında yaşıyordu. Sosyalist terminolojinin bütün kavramları,
Tarık Ali'yi, temel soruna yabancılaştırmıştı. içinde bulunduğu
dünya, sanki bir sanat dünyasıydı. Kavramlar, slogan lar, suçla
malar ve savunmalar...
Türkiye'de de böylesine bir eğilime tanık olmaktayız. Dev
rimcilik, Türk halkının yaşayış düzeyin i değiştirmek demektir
Bizim kavgamız bunun içindir. Devrimci teoriler bu amaçla
okunur. Kitaplar. makaleler bunun için yazılır. Devrimci kavga
ya bunun için girilir Bu amaç dışındaki her eylem, bir küçük
burjuva davranışıdır; söylenen her söz bir aydın bilgiçliğidir.
Temel sorun, halkın bu kavgaya girmesidir Toplumun her ke
simi ile ilgi kurmak, işçilerin. köylülerin devrimci bilinçleriyle,
toplumun öteki katlarındaki devrimci örgütlenmeyi bir arada
götürmek gerekir Bu bilinçlenme ve örgütlenmeyi bir yana
itip, sadece belli kavramlarla yetinen bir akım, kendi kendisine
ne ad takarsa taksın, devrimci uyanışı örgütleyen devrimci ger
çekçi liğin dışında kalır. Halkın bilinçlenip devrimci kavgaya gir
mesi devrimciliğin temel yasasıdır. Sınıf diyoruz. Halk diyoruz.
Sınıfsal diyoruz. Peki. Kendi aramızda, henüz bir kavram birliği
bile kuramamış olursak, halk bizi neden kendi savaşının kavga
cıları olarak görsün? .. Neden, işte bunlar bizi savunuyor de-
.
sın ). ..
Devrimciler, işçilere, köylülere tam anlamı ile bilinç ve gü
ven verecek bir tutumun içinde olmalıdırlar
Biz kimseye hain demiyoruz. Kimsenin halk sevgisinden
şüphe etmiyoruz. Biliyoruz ki devrimciler arasındaki bölünme
lerin de genel ve özel nedenleri vardır. i stiyoruz ki, kendi çev
remizde yarattığımız kavramlar içinde, temel sorunlara yaban
cılaşan bir tutumun içinde, gerçekçi devrimci tutuma zarar
vermeyelim. Atacağımız her adım, yazacağımız her kelime,
söyleyeceğimiz her söz, devrimci kavganın sorumluluğu ile de
ğerlendiriliyor. Kişisel çekişmelerimize ideolojik kıl ıfiar geçirip,
devrimci eylemi dilim dilim böldüğümüzün acaba ne zaman
farkına varacağız? ...
Açıkçası ve kısacası biz bir teoride birleşelim demiyoruz.
Ancak, atacağımız devrimci adımların neler olduğunu bilerek
bütün devrimcileri bir eylem birliğine çağırıyoruz. Egemen sı
nıfiar, devrimciler arasındaki iç çatışmaları gönül rahatlığıyla iz-
224
lemektedirler. Gerçekçilik yolundan sapıp, kavramlar ve termi
nolojiler dünyasında yaşayanlar artık uyanmalıdırlar. Merihte
devrimcilik yapmıyoruz. Yarın ne olacak, kimlerle savaşacağız,
kime karşıyız, bunu bilmek zorundayız. Tarık Aliler'e değil,
kendi halkına inanmış devrimcilere ihtiyacımız var. Özentilere,
kavramiara değil, halkımıza ve devrimciliğimize güveniyoruz.
(Devrim, 24 Kasım 1 970)
ER MEYDANI
Türkiye ilginç günler yaşıyor. Toplum her kesimi ile bir çö
küntü içindedir. Cici demokrasinin faturaları artık iflas masasına
konmuştur Egemen sınıfların bütün kirleri ve suçları sergilen
mektedir. Devlet örgütü, korku, kararsızl ık ve şüphelerle ku
şatılmı�ır. Herkeste bir bıkkınlık görünmektedir.
Yöneticiler, Türkiye'yi yönetemez duruma düşmüşler; işçi
ler, memurlar, öğrenciler, bakkallar, manavlar, şoförler, bu dü
zene karşı direnmeye geçmişlerdir. Daha birkaç yıl önce, öğ
renci eylemlerine karşı olan memurlar, şoförler ve esnaf, ken
di çıkarları söz konusu olunca eylemiere girişmişlerdir. Halkta
bir uyanış, bir kıpırdanış vardır.
Bu uyanışı, siyasal bilinçle örgütlernek devrimcilere düşen
görevdir. Öğrenci eylemleri. elektrik dalgaları gibi, toplumun
öteki kesimlerini etkilemi�ir. Bir ülkede siyasal iktidarların, yur
du yönetemez duruma düşmeleri, iktidar boşluğu yaratır Bu
boşluk ise, ancak halkın desteğinde bir devrimci yönetimle
doldurulabilir. Türkiye böylesine koşullara doğru ilerlemekte
dir.
Artık bu gerçekleri görmek gerekir Bütün devrimciler, bir
devrimci halk yönetımi kurmak için örgütlenmelidirler. Bugün,
1 970 yılının Kasım ayında ne yapacağını kestirememiş bir dev
rimcinin söyleyeceği her söz bir aldatmacadır Biz kimiz7 Ki
minle işbirliği yaparız; düşmanımız, dostumuz kim; yarın ne ya
pacağız; hangi tehlikelerle karşı karşıyayız, sorularına kendı
kendine cevap verememiş olanların, en keskin sözlerle dev
KATiLLER DEMOKRASiSi, HlRSlZLAR DUZENı
] } ',
rımcilik yapmalarının da bir anlamı yoktur Devrimcilik bilinç is
ter, devrimcilik karar ister, devrimcilik yürek ister.
i şte er meydanı ı Kapalı kapılar ardında de·. rimeilik yapanla
ra, meyhane masalarında düzen değiştirenlere, özerklik para
vanaları ardında bilgiçlik taslayanlara devrimci demiyoruz, sol
cu demiyoruz; sosyalist demiyoruz. Bunlar, bu düzenin ayakta
kalmasına yarayan yeni bir tutuculuk türü yaratmışlardır.
Türkiye'nin hangi noktaya sürüklendiği çok iyi bilin iyor. En
keskin hedef gösterip, olduğu yerde kalmak; ileri adım atanları
kınamak, yeni teoriler keşfetmek, devrimci eylemleri yokuşa
sürmek değil de nedir acaba?.. Devrimci örgütlenmeyi bir yana
bırakıp, soyut kavramlarla, halk dalkavukluğu yapman ın popü
lizmden de yüzeysel ve geri bir sağcılık olduğuna inanıyoruz.
Doktrin bulutlarını, hayal alemlerinde süsleyerek düzen değiş
tirmiş bir devrimeiye tarih şimdiye dek rastlamamıştır. Dev
rimci, gerçekçidir. Bugün ne yapılacağını, yarın ne yapılacağını
bilir Yüreklidir; örgütçüdür; bilinçlidir
Bir düzen bütün kurumlarıyla bir bütündür. Ya bu düzen
tümüyle değiştirilir, ya da bu düzenden yana olunur. Hem dü
zene karşı çıkmak, daha doğrusu çıkar görünmek, hem de, bu
düzenin kurumlarına katalik bağnazlığı ile sımsıkı bağlanmak,
açıkça sağcılık demektir, tutuculuk demektir, gericilik demektir
i nanmayın güzel sözlere, inanmayın bilimsel sözlerle süs
lenmiş anlamsız gözleme, inanmayın cicı demokrasinin kuş
konmaz nezaketindeki i lericilerineı i şte kavga, işte meydan. Bu
düzenden yana olan lar; evlerinize, kürsülerinize. Babıali pat
ronlarının sütunlarına, meyhanelere!
Devrimciler, örgütlenelim, kenetlenelim. Bu kavga bizim.
(Devrim, 1 Aralık 1 970)
226
lüpte bir araya gelerek siyasi ve edebi sohbetlere katılırlardı.
Vahdettin devrinin satılık paşaları, Meşrutiyet'in yozlaşmış siya
setçileri, ittihatçılar, itilafçılar, burada kahvelerini yudumlarlar
ken, i mparatorluğun sadece kendilerince temsil edildiğini sa
nırlardı. Batı emperyalizmi, dış borçlar, Düyun-u Umumiye
umurlarında bile değildi. Hergün, ittihatçı- itilafçı çekişmeleri,
kişisel tartışmalar, en ateşli şekillerde sürüp giderdi. Bu tartış
malardan sonra da, "yôrin dudağından getirilen bir katre karan
fı/"den ya da gönüllerini saran "bir ôfet-i çôr pôre/i den söz "
ın
Bu kulübün adı da Anadolu Kulübü'dür Cercle d'Orient
istanbul'dan Ankara'ya taşınmı�ır. Devir değişmi�ir Devlet
değişmi�ir. Amma devletin temsilcileri, çok partili hayatın ni
metleri ile Cercle d'Orient'dan kalkıp, Anadolu Kulübü'ne gel
mişlerdir. Deıvletin siyasal yapısını, siyasal partilerin kökenlerini,
Anayasa düzeninin geleceğin i anlamak için büyük teorilere ge
rek yoktur. Bir akşam üzeri Anadolu Kulübü'ne uğrayın. Orada
bu devlete sahip çıkanları masalarının başında göreceksiniz.
Çok partili faşizmin değişmez siyasetçileri bu kulüpte, mum
yalar müzesinin heykelleri gibi dizilmişlerdir. Bun lar kendileri
nin dışındaki h içbir siyasal güce inanmazlar Yurt sorunları bun
larla başlar ve bunlarla biter. Bu kulüp, kapısında nöbetçiler
bekleyen saraylar gibi. halkın ısdıraplarına kulak tıkayan bir or
taçağ şatosudur. Memleket buradan yönetilir
Yakup Kadri. ünlü Sodom ve Gomore romanında Mütare
ke i stanbul'unu anlatırken "Batı emperyalizmi /ağımını istanbu
/'a akıtmıştı" diyordu. Bir siyasal çöküntü Osmanlı i mparatorlu
ğu'nu silip süpürmü�ü. Türkiye, tıpkı Osmanlı i mparatorluğu'
nun son zamanlarındaki gibi. bir çöküntünün toz bulutu için
dedir. Tek kurtu luş yolu, mümkün olan devrimci adımın biran
önce atılmasına bağlıdır Kurtu luş Savaşı Cercle d'Orient'a
adım atmamış boz kalpaklı Kuvayi Milliyecilerce kazanıldı.
Devrimciler! Yarın tarih bu günleri yazacak. Atılacak ilk
devrimci adım için eylem bırliğinde toplanalım Aramızdaki ça
tışmaları unutalım. Halk yol istiyor, okul istiyor, hastahane is
tiyor. Sömürücülere. Anadolu Kulüpçülerine, Yahya Hancılara
karşı bir eylemde örgütlenelim.
(Devrim, 8 aralık 1 970, sayı 60)
i FTAR SOFRASI
228
meği dini ve siyasi sohbetle son bulmuş. Böylece on bir ayın
sultanında iş adamları dini görevlerini yerine getirmişler.
Bu olay sadece bir basit rastlantı mıdır? Hayır. Dikkat edi
yoruz; son zamanlarda iş ve sermaye çevreleri din silahına sık
sık sarılıyorlar. iftar yemekleri, cemiyet yardım kampanyaları.
bağışlar birbirini izliyor. Bakınız, Güven Partisi'nin profesör es
kisi genel başkanı da, Kayseri'deki arsalarından birini cami ya
pılmak üzere bağışlamış. "AIIah'ın yüce adını siyasetin cüce
amaçlan için kullanmayın" diyen Feyzioğlu bu! .. Haklı değil mi?..
Din adına, manevi değerler adına verilen bir savaşın gerekleri
bunlar. Halkın bilinçlenmesini önlemek için her şey mübah.
Yeter ki cici demokrasi, bütün sömürülerle ayakta dursun. Cici
demokrasi tehlikeye girerse. Yahya Han pazarlıkları yapılsın.
Ö nemli olan, bu politika demirbaşlarının bir süre daha bu sö
mürü düzenin avukatlığına devam etmeleri ...
Devrim, bugünkü egemen sınıfiar düzeni yerine, üretimde
ve yönetirnde halkın söz sahibi olduğu bir düzeni kurmak de
mektir. Bir devrim, üretim ilişkilerini değiştirmek için yapılır
Hilton'da iftar sofrasında toplanan i slam, Musevi, Ermeni, bü
tün iş adamları, bugünkü üretim ilişkilerinin yarattığı sınıfiardır
Bir Müslüman iş adamı, Musevi'yi, Ermeni'yi, imam hatip okulu
öğrencileri ile bir araya getirmekte hiç sakınca görmemekte
dir. Çünkü önemli olan sadece, müslim ve gayrımüslim iş
adamları arasındaki sınıfsal dayanışmadır. Basında "peygamber
tefrikaları" yayıniayan gazetelerin gerçek patronları arasında
Musevi ve Ermeni iş adamları vardır.
Bütün bunlar yadırganmamalıdır Çünkü kapitalizmin dini
yoktur. Devrim, bu kökü dışarıda sınıfsal ilişkiler yerine, kökü
Türkiye'de olan bir yönetimin temellerini atan eylemin adıdır
Bu yönetirnde işçi, köylü egemendir.
Devrim yolu bu kadar açık ve seçiktir Fakat, bazılarımıza
göre doğrucu, islamcı halk cephesi vardır ve bu cephe örgüt
lenmelidir. Peki amma nasıl? .. Kiminle. hangi ulusal ve sınıfsal
yöntemlerle? .. Dağucu ve i slamcı kavramlarla mı, devrimcilik
yapacağız?.. i şte doğucu ve islamcı cepheyi, Abdülhamit'in
gayrımeşru varisi Erbakan örgütlüyor. Bu dağucu ve i slamcı
halk cephesini, hangi egemen güçler örgütleyebilir?.. Ve şim
diye kadar, hangi güçler bu cepheyi örgütlemişlerdir? .. Sanılı·
KATiLLER DEMOKRASiSi. HlRSlZLAR DÜZENi
229
yar ki, içine halkın katıldığı her hareket devrimci ve toplumsal
nitelik taşır Tarih boyunca sömürücüler, halkı, devrimcilerden
çok daha başarılı biçimlerde örgütlenmişlerdir. i şte devrimciler
olarak meydandayız. Neden işçi ve köylüleri egemen sınıfların
pençesinden kurtaramıyoruz?...
Bir de, devrimci eylem için "sağ sosyolojik güçler" "sol
sosyolojik güçler"in duygusal ve aritmetik hesaplarını yapanlar
var Devrimci eylem, Rüzgarlı Sokak'tan estirilen meltemlerle
kısırlaşıp kaldı. Sol sosyolojik güçleri oluşturan koşullarla bun
ları etkileyen siyasal ortamı karşılaştırmadan varılan sonuçlar,
sadece devrimci eylemi yozlaştırır. Sınıfsal çözüm getiriyoruz
diye, sınıfları adıyla bile söylemekten korkan fanteziler geliştir
mek, şimdi, bu eşraf partisinin tek yöntemi oldu. Sınıf çatış
malarının karmaşık ilişkileri yerine, kestirme bir sağ ve sol sos
yolojik güçler kavramı ile yetinerek, yeni bir sağcılık türü ya
ratılmaktadır Ecevit'in ortanın solculuğu, alt yapı devrimciliği,
demokratik halk iktidarı, döne dolaşa böyle bir çıkmaza
sürüklendi.
Biz devrimciler, bu düzenin milli olduğu kanısında değiliz.
Biz devrimciler bu düzenin demokratik olduğu kan ısında de
ğiliz. Biz devrimciler bu düzenin Türk halkının düzeni olduğu
kanısında değiliz. Uydurma teorilerle ne halk dalkavukluğu ne
de devrim düzenbazlığı yapanlardan değiliz. Egemen güçler ne
için ve nerede örgütlenir ve bu örgütlerin adları nelerdir, bun
ları araştırırız. Bu düzenin bir gecelik yaşantısı, i stanbul 'da, Hil
ton Otelinin sofrasında yansımıştır. Biz bu gayrimilli ve antide
mokratik düzeni değiştirmek istiyoruz. Bu kavgada var mısı
nız?..
(Devrim, 15 Aralik 1 970)
230
du. Ö nümüzdeki günler çok önemliydi. Eline geçen her fırsatı
değerlendirmeliydi. Gözlüğünü takarak önündeki dosyaya eğil
di. Bu arada telefon uzun uzun çalmaya başladı. Feyzioğlu, aşa
ğı kattaki telefona doğru koştu. Telefon, salonun ortasındaydı
ve telefonun bulunduğu yere süslü bir ayna yerleştirilmişti.
Feyzioğlu bir yandan telefonla görüşüyor öte yandan da ayna
da kendisini seyrediyordu. Yüzü birden bire ciddileşti. "Estağ
furullah, nasıl tensip buyururlarsa" "rica ederim, emredersi
niz", "Evet. Evet" gibi kesik cevaplar veriyordu. Yüzündeki cid
diyet dağıldı, bir süre sonra yeniden gülümseyerek konuşu
yordu: "Tabii ki bir takım zorluklar var " Telefondaki ses,
beyaniarına ve konuşmalarına dikkat etmesini istiyor, Feyzioğlu
da bu uyarıyı olumlu karşılar gözüküyordu: "Efendim, her yer
de adamları var Bazı konuları biliyorlar." Bir kaç dakika karşı
daki sesi dinledi sonra, "Dikkat ederim. Evet. şimdilik istediği
niz gibi davran ırız." Feyzioğlu. " En kısa zamanda görüşelim" di
yerek telefonu kapattı. Bir süre kendi kendine düşündü. Sonra
başını kaldırarak aynaya baktı. Evet neyi eksikti!? .. Hafifçe gü
lümseyerek "Başbakan Turhan Feyzioğlu" diye mırıldandı.
Televizyonun tam karşısındaki geniş koltuğa oturarak arka
sına yaslandı. Haklı değil miydi? Kim başbakanlığa kendisinden
daha layıktı?!.. Gelmiş geçmiş bütün politikacıları düşündü.
Menderes, i nönü, Demirel ... Hangisinden ne eksiği vardı. Son
ra, Ecevit'i. Erim'i, Satır'ı düşündü. Kendisi varken, partiyi Ece
vit'e teslim etmişlerdi. Nankör partil Bundan sonra kim başba
kan olurdu?.. Bozbeyli mi? Yok, kendisi Bozbeyli 'den daha üs
tündü. Çağlayangil mi?.. Olamaz. Kendisi profesördü. iç politi
kada tecrübesi vardı. Bölükbaşı'ya, Türkeş'e önem vermiyor
du. Bunca yıl çalış çabala profesör ol, ondan sonra da Güven
Partisi gibi bir partinin Genel Başkanlığı ile yetinl Olacak iş
miydi? Daha büyük makamlara layıktı. Siyasi hayatında büyük
hatalar da yapmamış değildi. Eğer, politikaya 27 Mayıs'tan son
ra atılsaydı, şimdi Adalet Partisi Genel Başkanı ve Başbakandı.
Bir zamanlar ilericilik yapmıştı. Hele ihtilalden sonra gelişen
düşünce akımiarına sahip çıkarak, gençliğin ve ordunun gözü
ne girecekti. Bu arada sosyalistlerle konuşur, Halk Partisi'ne
Sosyalist Kültür Derneği'ni kuran eski plancıları alabilmek içın
ikna edici konuşmalar yapardı . MDO adlı gizli örgütle de ış
KATiLLER DEMOKRASiSi, HlRSlZLAR DÜZENI
7l l
birliği yapmayı ihmal etmezdi. Mecliste hiç ilgisi yokken "tüyü
bitmemiş yetimlerden" söz eden göz yaşartıcı konuşmalarla
ortalığı karıştırırdı. Kendi kendine, "Yahu demek böyle devam
etseydi, şimdi sosyalistleri savunacaktım" diye mırıldandı. Şim
diki görevi çok iyiydi. Kendisini, bazı yetkililer tam zamanında
uyarmışlardı. O, "kışkırtıcı muhalefet" ve "basiretsiz hükümet"
konularını işieye işleye, birtakım devlet yetkililerinin gözüne
girmeli ve kişiliğini kabul ettirmeliydi. Türkiye bir siyasal buhra
na sürükleniyordu. Kendisine de görev verilebilirdi. Bazı devlet
yetkilileri "Yahya Han Formülü" denilen bir faşist yönetimi
kurma çabasındaydılar. Feyzioğlu bunlarla temas etti. i şte, baş
bakanlığa giden yol ışıidamağa başlamıştı. Bundan sonra sesini
titrete titrete, "Emperyalizmin kızılına da, petrol renginde ola
nına da karşıyız" "Ne komünizmin ne de faşizmin esiriyiz"
"Politbüroların değil, demokrasinin emrindeyiz" ya da "Ne aç
hürlerin, ne de tok esirlerin... diye başlayan konuşmalarla ka
mu oyunun dikkatini çekecek, yabancı sermayeye, iş adamla
rına, toprak ağalarına güven verecekti. Demirel görevin i yapa
mıyordu. Solcular azıtmışlardı. Feyzioğlu bu memleketi sokakta
bulmamıştı. Elbette devlete sahip çıkacaktı. Arada, "Kapitalist
değil, hür teşebbüsçüyüz" diyecek kadar cehalet çukurlarına
düşüyordu amma, bereket versin, çevresi bir kere onu kül
türlü olarak tanımıştı. Kendisi de bilirdi; kültürlü tanınması, çev
resinin kültürsüzlüğünden doğmaktaydı. Bir devrimciyle şimdi
ye kadar bilimsel bir tartışmaya girdiğini duyan ve bilen yoktu.
Böyle bir karşılaşma oldu mu "Komünizm, Maa, Stalin, polit
büro, kışkırtıcılık" gibi kelimeleri bir aktör u stalığı i le sıralardı.
Amma. ne olursa olsun, başbakan olmalıydı. Haketmişti. Baş
bakan olmalıydı, başbakan olmalıydı. başbakan olmalıydı! ..
Feyzioğlu ı .. Sen siyasi hayata, bir üniversite kürsüsünden
"Nabza göre şerbet veren münewerlerden almayınız" diyerek
başladın. Ne kadar yalanlarsan yalanla, bugün faşist bir düzen
kurmak için Yahya Han şerbetçiliği yapıyorsun. Sen bir halk
düşmanısın! Sen, işçilerin, köylülerin, gençlerin düşman ısın'
Güvendiğin dağlara kar yağacak ve birgün bütün yaptıklarının
hesabını vereceksin.
(Devrim, 22 Aralık 1 970)
KiRLi ELLER
]ll
Bir yanda da devrimci hedefler ve kavramlar yozla�ırı lmaya
başlandı. Acıdır ki bir çok devrimci arkadaşımız bu oyunları
kavrayamadı ve devrimciler birbirlerine hücum etmekle top
lumculuklarını ispat edeceklerini sandılar
Bu da yetmedi: "Teoride hoşgörü" ancak "eylemde birlik"
ilkesini savunanlar yine arkadaşlarınca en sert biçimde ele�i
rildiler. Fakat bütün bunlara rağmen devrimci düşünceler geli
şiyordu. Millile�irme kampanyaları, ulusal ordu özlemleri çığ
gibi büyüyor, devrimci eylemlerin etki alanları genişliyordu.
Ordu yüksek kademelerine kadar sıçrayan huzursuzluğu gider
mek için yeni çareler arandı. Karanlıklarda çevrilen dolapları,
kredi yolsuzluklarını, devleti milyonlarca lira zarara sokan
suiistimalleri belgeleri ile bir bir ortaya koyanlara su ikastlar
düzenlenecekti.
Şimdi kamuoyu şu soruların cevaplarını araştıracak Ke n d i
lerine suikastlar düzenlerıen__i:l_e_vriınciler_şimdiye_kadar__b.ıngi
yolsuzlukları_Qıiaya_çıkarmı.şlacdırLBu_yQls.uzluklara_ai:llao_kao:
şanlar kimlerdir \'e___bunlauievleii.o_haogi__göre.vledr:ıde buhJ..nc
maktadırlar? Devletin__.sıı11D_d<ın_milxorılar__kaza_n_anlaıı_kimler
himaye etmektediderl.. _Şimdixe kadar_bu yoJs.u.zluklar:. kar_şı.sı n
da_neden susulmuş:turL
insanlara can güvenliği sağlayamamış bir düzene hukuk dev
leti denilemez. Devrimcilerin faili meçhul cinayetlere kurban
gittiği bir düzene demokrasi denilemez. Yolsuzlukların devlet
yetkililerini sardığı bir düzene Anayasa düzeni denilemez. Bu.
katiller_demokrasisidir._Bu� bırsJZiar_düzerıjdic Biz devrimciler
hangi kavganın içinde olduğumuzu biliyoruz.
Amaı:ımız__Tür:k__halkına insao_c_a y.ışama oJanağı _.sağlamak
ve Bağımsız Türkiye'yi kur.maktıcKar:Deşimiz:.. damadım!Z, .Qğc
lumuz halkın sır:tından_milxonlar .kaz<ınmadLki_ korkalırrı�
tafa.Kem<ıiJz.miU:ie _emperxaUzmi _de.rıize_döktüğü gün istan
bul Hüküme:ti'.rıin_jdao:ı__fernıarııD.L..b.oynunda taşıyordu Bugün
de.l:::ustafa
:1 Kerllilki Lerln.DamaLferitleL.deD__ne__k_orkulan_ola:
billdL
Devrimciler ölür; devrimler sürer. Hodri meydan! ..
(Devrim, 2 9 Aralık 19 70)
234
MiLLi iSTiH BARAT ÖRGÜTÜ VE ANAYASA
Yapısı
236
Anayasa'nın ikinci maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti
demokratik bir hukuk devletidir. Hukuk devleti, her türlü dev
let yetkilerinin denetlenebildiği bir düzen demektir. Anayasa'
mız ayrıntılı biçimde, temel hak ve özgürlüklere yer vermiş,
düşünce özgürlüğü, özel hayatın gizliliği, konut dokunulmazlığı,
haberleşme özgürlüğü, kişi dokunulmazlığı ve güvenliği, hak
arama özgürlüğü Anayasal güvencelerle korunmuştur Anaya
sa'mız temel hak ve özgürlüklerin, ancak kanunla sınırlanabile
ceğini; kamu yararı, genel ahlak, sosyal adalet ve milli güven
lik gibi nedenlerle bile olsa, bu özgürlüklerin özüne dokunu
lamayacağını belirtmektedir Bu özgürlükleri kullanan hiçbir
yurtta şın, gizli polis örgütlerince izlenmesi mümkün olmamak
gerekir. Birtakım yurttaşların Milli i stihbarat Ö rgütü'nce dosya
sının tutulması, yani günlük tanımla fışlenmesi, geleneksel bir
polis yöntemidir Türk Anayasa sistemine göre, suç işleyenler
hakkında hüküm verecek makamlar idari örgütler değil; ancak
ve sadece yargı organlarıdır. Yargı organlarına bu nedenle
bağımsızlık ve teminat tanınmıştır. Bu eylemden dolayı kovuş
turulan yurttaş, bütün hukuksal olanaklarını kullanarak kendisi
ni savunabilmektedir Buna karşı, hakkında Milli istihbarat Ör
gütü'nce dosya tutulan bir kişi, her türlü savunma hakkından
yoksundur Bu raporlar ilgili yurttaşların çalıştıkları kurumlara
yollanmakta, tayin ve terfi işlemlerinde, askerlik görevinde ve
yurt dışına çıkışta, bu dosyalar işlemlere dayanak olmaktadır
Konunun bir de demokratik gelişim açısından yorumlan
ması gerekir. Türkiye on yıldır ( 1 96 1 -7 1 ) bir özgürlük orta
mında, yaşamaktadır. Bu on yılda, yasaklar ve değer yargıları yı
kılmıştır Bu süre içinde birçok yasak sürdürülmeye çalışılmış;
Ceza Kanunu, Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu, Cemiyetler
Kanunu, Pasaport Kanunu, Sansür Nizamnamesi gibi antide
mokratik tek parti kuralları uygulanmak istenmiştir Bu yasala
rın uygulanışı kendi içinde çel işmeler yaratmış ve Anayasal il
kelerle, tek parti devrinin kuralları arasında sosyolojik çatış
malar baş göstermiştir Sosyal gerçeğin dinamizmi hukuk ku
rallarını aşmış, toplum demokratik gelişme süreci içine girmiş
tir. Bu on yılda, öyle ceza davaları olmuştur ki, söylenen bir
sözün, yazılan bir satırın, suç unsuru taşıyıp taşımadığı, hepsi
KATiLLER DEMOKRASiSi, HlRSlZLAR DUZENI
237
yüksek öğretim yapmış savcılar, yargıçlar ve üniversite profe
sörlerince bile tartışma konusu olmuştur. Böylesine bir ortam
da, bir yurttaş hakkında dosya tutulurken, acaba hangi sosyal
bilim uzmanlarından, hangi büyük ceza hukukçusundan yarar
lanılmaktadır? Bir yurttaşın, komünist, faşist, sosyalist, sosyal
demokrat olduğuna kim, nasıl karar verebilmektedir? .. Tutulan
her dosya, bir yurttaşı, devlet organları önünde en büyük suç
ların sanığı olarak damgalamaktadır. Bir kimsenin mahkum
oluncaya kadar masum sayılacağını belirten masumluk karine
si, bunca ·�mokratik gelişimiere rağmen, Türkiye'de henüz
yürürlükte bile değildir
M iT tarafından haberleşme özgürlüğünün ortadan kal
dırılması Posta Telgraf Telefon Genel Müdürlüğü eliyle ger
çekleştirilmektedir. PTI yetki li lerinin bu eylemleri açıkça Türk
Ceza Kanunu'nda tan ımlanan memuriyet görevin i kötüye kul
lanma suçudur Ayrıca bu eylem, idare hukuku ilkelerine göre
hizmet kusuru olarak tanımlanan bir idari kusurdur Mektup
larının okunduğunu ispat eden yurttaş/arın, PTI aleyh ine tam
yargı davası açmaları mümkündür.
Sonuç
238
BÜYÜKLERE MASALLAR
239
i stanbul 'daki paşalar düşünmüşler demişler ki, bu Sarı Paşa
burada kalsaydı; padişaha damat olsaydı, bir de Harbiye Neza
retine Nazır olur, hizmet ederdi padişah efendilerine. Çok
dostları gelmiş Kemal Paşa'nın yanına. "Yapma, etme" demiş
ler. Kemal Paşa dinler mil ... Nuh demiş, peygamber dememiş.
Çünkü Kemal Paşa inanmış bir kez. "Ben" demiş, "Sultanm satı
lık Paşası değilim. Ben halkımm subayıyım." Sonra lanet etmiş i s
tanbul'dakilere.
O sıra bir de Kürt Nemrut Mustafa Divan ı kurmuş sultan.
Nemrut Mustafa, bir insafsız, bir gaddar cellatmış. Danışırmış
Padişahın paşalarına, dayarmış cezaları Kuvayi Milliyecilerin
üzerine. Amma korkmamış ki Kuvayi M illiyeciler! .. Büsbütün
birleşmişler, büsbütün keskinleşmişler. "Biz" demişler, "Ha/km
ordusuyuz, Kemal Paşa bizim başımız. " i stanbul'dan kaçan, koş
muş Ankara'ya asker elbiseleriyle; saf saf olmuşlar Kemal Pa
şa'nın yanında. Sonra hep birlikte konuşmuşlar, sonra hep bir
likte planlar yapmışlar; sonra yiğit Anadolu halkıyla koştur
muşlar atiarım Korkmamışlar. "Bize mi kaldı!. " dememişler
.
240
mat Ferit satılıktır Paşalar uşaktır... Ve halk u nutur mu Kemal
Paşasını, söylemiş tabii türküsünü:
Askerin/e bin yaşa Mustafa Kemal Paşa 1 Sal/o bayraği düş
man üstüne 1 soldan sağa sal/o bayraği düşman üstüne...
(Devrim, 5 Ocak 1 971, sayı 64)
MAKUS TALiH
24 1
Demirel yönetimi üniversiteye rüşvet teklif ediyor Diyor
ki; işte istediğiniz reform tasarıları; asistanların yönetime katıl
ması mı, tam gün mü, ne isterseniz var bu tasarıda. Maaşlarınız
istediğiniz gibi olacak. Buna karşılık sizden devrimci öğrencile
rin başlarını istiyoruz. Siz de rahatsız değil misiniz bu çatışma
lardan!? .. i şte tedbir i şte basiret...
Açıkçası, budur temel sorun. i ktidar, 1 968 olaylarından bu
yana üniversite reformunu elinde tutmuş, bütün isteklere ku
laklarını tıkamış, şimdi reformcu olmuştur. Amaç belli; üniver
site susturulmalıdır. Bugüne kadar bekledi. Özerk kuruluşların
işleyemez duruma düşmeleri için elinden gelen tedbiri denedi.
Bunda da başarı sağladı. Bir de öteki partiler, bu tedbirlere
"evet" derse her şey çözümlenecekti. Bu da oldu. Birtek, i s
met Paşa'yı radyoya çıkartıp konuşturmak gerekiyordu. Bunu
da başardılar. i smet Paşa'nın yorgun sesinde, biz sadece faşiz
min nal seslerini duyduk. Başka hiçbirşey değil! ..
Ü niversitede şiddet hareketleri durmalı. Evet durmalı. Fa
kat kim yaratıyor şiddeti? Gençler silah ları bıraksınlar. Tabii bı
raksınlar Ama kim kullanıyor ve ne için kullanıyor bu si lah ları?
Düşününüz, bu memlekette devrimcilerin arkasında adım
adım dolaşan polisler var Devrimci gençler birbiri ardına vu
ruluyorlar Hani kaatiller?.. Sağcıların elinde Kırıkkale yapısı,
Amerikan yapısı, Çekoslovak yapısı silahiar var. Tarafsız bir
emniyet örgütü, bu silahların nerelerden geldiğini bilemez mi? ..
Kim dağıtıyor bu silahları gençlere? .. Kim kimi neden vuruyor?..
Bun ların cevabını, i smet Paşa'nın cici demokrasis veremedi.
Çok partili hayatımızda, devrimci gençlerin kan ının hesabını
soracak kaç tane faziletli politikacı yetiştirdik?.. Hiç! ..
Gençlik eylemleri bir sonuçtur. Bu sonucun nedenlerini
ise, bugün devrimci gençliği yargılamak için yarışan politikacı
kalabalığı yaratmıştır. Bütün bunlar şimdi unutulacak; dikkat
gençliğe çekilecek ve bu arada soygunlar sürecek. .. i stenilen
de buydu. Amerikan firması müteahhidi, istifaya zorlansa bile.
ihalesini kazandı en sonunda.
Ü niversite yöneticilerine büyük bir ödev düşmektedir.
Rektörler, dekanlar ve öğretim üyeleri, bu rüşvet teklifini elle
rinin tersi ile itmelidirler. Özerklik, bu görevi yapabilme yete
neğidir. Sadece cübbeler giyip sokaklarda yürüyüş yapmak
242
yetmez. Ü niversite, kendisine tanınan ayrıcalıkları sonuna ka
dar kullanmalı ve iktidara, "Sen, bizim dışımızdaki düzensiz
l iğin soru ml u s u sun. Bu düzensizlik üniversiteye yansıyor" di
yebilmelidir Biz bu sesi bekliyoruz.
Demirel, Feyzioğlu ve Türkeş'e söyleyecek bir sözümüz
yok. Yalnız, Garp Cephesi Kumandanı isınet Paşa, millete bir
"makus talih" yaratma yolunda olduğunu bilmelidir. Kiminle
beraber?.. Demirel'le, Feyzioğlu'yla, Türkeş'le... Kime karşı?..
Türk halkına insanca yaşayacağı bir düzen sağlayabilmek için
savaşan yiğit gençlere karşı. ..
Ne diyelim'?.. Ya ya ya, şa şa şa, i sınet Paşa çok yaşaı ..
(Devrim, 1 2 Ocak 1 9 7 1)
24]
gelişmelere ters düşmektedir Asya'da, Afrika'da ve Güney
Amerika'da olup bitenlere bir göz atın. Ordu eliyle gerçekleş
miş ilerici Arap rejimlerine faşist deni lebilir mi? Daha bugün
lerde bir faşist ayaklanmayı bastıran Bolivya'nın General Taras
yönetimine kim devrimci değil diyebilir? öo.em.ı i o lan ordu..o
dan geleo_bar_eke:tler:inlıan_gi_\Le _sm_ıL _tabakalar:_içjn__yapıkiığı._dı.c
B.u.._i_ik _kere_ili_ _dört__eder_c_sesioe.__ba it_geı:çekleri cici demokra
sioiıLkacaseiLdaWan _jle___Qazı �·l"rimöl.ere_aolatmak
müm.küo_olrrı_a_rna_kta�l(,_ BabıalLbasınında.öyles.ine_ck.Lkalemler
çıkınıwr__k.i, _Demirel._y.öne.timinin.__ür.e_tim__güç kıncl
ni__g iştirdiği
için _ileriçi_say.ılatağı bile_yazdabilmiştic Türkiye böylesine bir
kavram karışıklığında devrim ve demokrasi savaşına tanık ol
maktadır
Bu gerçeği görmemek için kör ve sağır olmak gerekir·
Toplum bütün kurumlarıyla bir çöküntü içindedir. Buna ikti
dar boşluğu den i lmektedir. Devletin bütün kamu görevlileri.
yine devlete karşı isyan içindedirler Toplumsal sınıf ve taba
kalar, kendi sınıfsal savaşlarını vermektedir Öğrenci eylemleri.
işçileri, köylüleri, memurları etkilemiş ve devrimci eylem hızlı
bir gelişme sürecine girmiştir. i şçiler arasında, köylüler arasın
da, bürokrasi içinde devrimci bilinç güçlenmektedir i şte siyasal
iktidar bu gelişimi önlemek istemektedir.
Siyasal iktidar bütün bu gelişmelere karşı orduyu çıkarmak
istemektedir. Oysa, bu ordu, on yıl önce 27 Mayıs ihtilalini
yapmış, uluslararası kapitalizmin ve toprak ağalarının partisi
Demokrat Parti'yi bir gecede yıkmıştır 1 96 1 Anayasası bu ih
tilalin anayasasıdır Toplumsal sınıf ve katlar, bu Anayasa'nın
getirdiği özgürlüklerle bilinçlenmişlerdir. i ktidar bu Anayasa'yı
getiren orduyu. 27 Mayıs Anayasası'na düşmanmış gibi göster
menin bilinçli çabası içindedir. 27 Mayıs ordusu, 27 Mayıs
Anayasası'nı ortadan kaldıramaz. 27 Mayıs ordusu, devrimci
öğrencıye, öğretmene, işçiye ve köylüye düşman olamaz.
Çünkü öğrenci ler bağımsız Türkiye istiyorlar, çünkü öğret
menler u lusal eğitim istiyorlar, çünkü işçiler ve köylüler, insan
onuruna yaraşır bir düzen istiyorlar.
Faşizme karşı ortak cephe çağrılarının yapıldığı şu günlerde
Demirel yönetiminin ordu üzerine oynadığı oyunların yakın
dan izlenmesi gerekir. Devrimciler, egemen sınıfiarın katliam
244
planlarını boynu bükük teslimeilik ruhu içinde bekleyemezler
Bizler faşizme karşı geçici sığınaklar arayan sivil savunma uz
manları değiliz. Devrimcilerin amacı, devrimci halk yönetimi
kurmaktır. Devrimci iktidarlar, Türkiye'de bugünlerde olduğu
gibi, bir iktidar boşluğu sonucunda kurulabilir. Sömürücüler
demokrasisi şimdi en zor günlerini yaşamaktadır. Siyasal ikti
dara yönelmeyen devrimcilik kendi kendini yiyen bir kısır ça
tışmayla yozlaşabilir.
Evet, amaç belli, yol belli! .. Bilmem aniayabiliyor muyuz?...
(Devrim, 19 Ocak 1 97 1)
TARiH i N M EZARLIGI
246
leri için bu savaşın içindedirler. Kendilerine kabul ettirilmek ıs
tenen bütün değer yargılarının gerisindeki uyduluğu ve kişilik
sizliği gördükleri için kendilerinden önceki kuşakların yöneti
mine karşı koyuyorlar. Bunlar "bir iki üçler, yaşasın Türkler" di
ye başlayıp "on üç on dört on beş, Amerika kardeş" diye ye
tiştirilmek istenen bir kuşağın kutsal isyancılarıdır
Ey bu düzenin sorumlusu beyler, beyzadeler, paşaları ... Ta
rih okuyun uz. Bugün sizin yaptığınız gör evi yürüteniere ne
gözle bakılıyor, bunu görünüz, düşününüz. Bugünler Bizans'ın
son günleridir. Kurulan düzen çöküyor. Bugün ne düşünürse
niz düşünün, kimlere güvenirseniz güvenin. Yarınki Türkiye,
devrimcilerin inançlı aydınlığında kurulacak. Bugünkü düzene
uşaklık edenler de tarihin karanlığında yok olacaklar.
(Devrim, 26 Ocak 1 971)
247
protokolde 'Türk Silahlı Kuwetleri 1 5 Ekim 1 96 1 günü yapılmış
olan seçimden sonra gelecek yeni Türkiye Büyük Millet Meclisi
toplanmadan fıilen duruma mudahale edcektir" biçiminde ifade
edilen bir ihtlal kararı yer almıştır. Protokolun altındaki imzalar
arasında Tuğgeneral Faruk Gürler'in, Celal Eyicioğlu'nun, Hava
Kurmay Albay Emin Alpkaya'nın da adiarına rastlanmaktadır
Demek oluyor ki, bugün AP iktidarını Anayasa çizgisi için
de sayıyor izlenimini veren saygıdeğer paşalarımız, dokuz yıl
önce AP'nin seçim başarısı üzerine müessese nizamı yıkmaya
matuf bir ihtilal eyleminin içindeydiler. Görülüyor ki aradan
geçen dokuz yıl, saygıdeğer paşalarımızın bugünkü düzene
olan inançlarını güçlendirmiştir Bu gelişimi Demirel yönetimi
için bir başarı saymamak elden gelmez.
Devrimci olmak kolay değildir Bugün, 27 Mayıs Devrimi,
bu devrimin sivil taraftarlarınca savunulmaktadır. Bu Anayasa.
ihtilalin Anayasası'dır i htilalin getirdiği özgürlükler, topluma ye
ni nitelikler kazandırmıştır. Bu ortamda kredi yolsuzlukları. sui
istimaller bütün belgeleri ile ortaya dökülmüştür Devleti oluş
turan kurumların perde arkası bütün çıplaklığı ile gün ışığına
çıkarılmıştır. Bu savaşta şimdi kurşun. dinarnit ve suikast söz
konusudur Kimin hangi kaldırırnda bir karanlık kurşunla öldü
rüleceği belli değildir Bu savaşı hiçbir güvence olmadan yürüt
mek, en azından yürek ister. Muammer Aksoy'da bu yürek
vardır Mümtaz Soysal'da bu yürek vardır Doğan Avcıoğlu'nda
bu yürek vardır i şte 27 Mayısçılık budur.
Sayın generallerin Anayasa'nın değil de, Demirel yönetimi
nin yanındaymış gibi görünmesi, en çok biz 27 Mayısçıları te
dirgin etmektedir Bundan sonra, geçmişin muhasebesini yap
mak sayın generaliare düşmektedir Neden ihtilal protakolia
rına imza atmışlardır ve neden şimdi Demirel yönetiminin
devrimcilere takındığı tavırları onaylar gözüküyorlar? Bu izleni
mi silmek bize değil, 27 Mayısçı olduklarına inanmak istediği
miz sayın generalierimize düşer. Biz sadece Güvenlik Kurulu
bildirisinin, 27 Mayıs düşmaniarına büyük güç verdiğini söyle
mekle yetineceğiz. Sayın generaller, bu iktidarın Anayasa'yı uy
gu layacağı kan ısında mıdırlar? 27 Mayıs Anayasası'nın 27 Mayıs
düşmanlarınca uygulanması mümkün müdür? Sayın Gürler. Sa
yın Eyicioğlu, Sayın Alpkaya, 27 Mayıs Anayasası'nın seçilen ilk
148
millet meclisince uygulanmıyacağı kan ısında oldukları için ihtilal
bildirilerine imza atmışlardır. Şimdi hangi siyasal olaylar sonu
cu, görüşlerini değiştirmiş görünmektedirler? Eğer bu bildirile
rini, 27 Mayısçılıklarının bir sonucu olarak görüyorlarsa, ne za
mandan beri Süleyman Demirel 27 Mayısçıların inançlarını
paylaşmaktadır? Bu mudur 27 Mayısçılık? .. Bu mudur devrimci
lik? .. Bu mudur Anayasacılık? ..
Türkiye'de 27 Mayıs devrimi devam etmektedir. Biz buna
inanıyoruz. Muammer Aksoy. Mümtaz Soysal, Doğan Avcıoğlu
bu devrimi sürdürmektedir. Kendilerine suikastler düzenlen
mekte, evlerine dinamit atılmaktadır Devrimciler bütün bun
lara rağmen, savaşlarını hergün biraz daha bilinçlenerek yürüt
mektedirler. Ama acı olan. 27 Mayıs devrimini, 27 Mayıs ihtilal
protokollerini imzalamış genareilere karşı savunmaktır Gerçek
27 Mayısçıların yeri. bugün 27 Mayıs devrimini tabancaya. di
namite ve suikastiere rağmen yürütülenlerin yanıdır Yoksa
Süleyman Demirellerin, Turhan Feyzioğluların yanı değil ı .. 27
Mayıs devrimine sahip çıkmanızı istiyoruz.
(Devrim, 2 Şubat 19 71)
HABERLEŞME ÖZGÜRLÜGÜ
VE SORUM LULUK
249
rafından kanuna uygun olarak verilmiş bir karar olmadıkça bu
gizliliğe dokunulamaz" şekl indeki ifade yer almaktadır
Anayasa'da "Basın ve Yayınla ilgili hükümler" başlığı altında
şu temel ilke yer almaktadır: "Basın hürdür, sansür edilemez.
Devlet, basın ve haber alma hürriyetini sağlayacak tedbirleri
alır. Basın ve haber alma hürriyeti ancak, milli güvenliği ve ge
nel ahlakı korumak, kişilerin haysiyet, şeref ve haklarına teca
vüzü, suç işlemeye kışkırtmayı önlemek ve yargı görevinin
amacına uygun olarak yerine getirilmesini sağlamak için kanun
la sınırlanabilir. " Aynı maddede, Türkiye'de yayımlanan gaze
..
Uygulama nasıl
251
ıdare, Anayasa ve yasalara göre kamu görevını yerine getir
mek zorundadır. Kamu hizmetlerinin, siyasal amaçlarla yerine
getirilmemesi idare hukukunda yetki saptırması olarak nitele
nir. Anayasa'nın 1 7'nci, Posta Yasası'nın 1 6'ncı ve 60'ıncı mad
delerine göre, yurttaşların PTT eliyle gördür·ülen kamu hizme
tinden eşitçe yararlanmaları gerekir. Bu hizmetin amacı, yurt
taşların haberleşme özgürlüklerinin Anayasa'ca öngörüldüğü
biçimde yerine getirilmesidir. Eğer bu hizmet yerine getirilmez
ve mektuplar açılır ya da telefonlar dinlenirse, bunun adı "hiz
met kusuru"dur. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun
1 3 'üncü maddesine göre, mektuplarının açıldığını ispat eden
yurttaşlar, PTT aleyhine tazminat davası niteliğinde tam yargı
davası açacaklardır. Bu durumda, tazminat konusu paranın, bu
kamu görevini Anayasa ve yasalarda yazıldığı biçimde yerine
getirmeyen PTI Genel M üdürü'nden alınması; yani yasanın
tanımı ile Genel Müdüre rücu edilmesi gerekmektedir. Çün
kü, bir hizmet kusuru aynı zamanda suç konusu ise, bu eylem
şahsi kusur sayılır Danıştay'ın bu yolda verilmiş kararları var
ı
dır. ı ı Sanırım şimdilik açık olan hukuksal yol budur 644 Sayılı
Milli i stihbarat Teşkilatı Kanunu'nda, mektupların açılacağına ve
telefonların dinleneceğine ilişkin h içbir madde bulunmamak
tadır. Bulunmuş olsa bile bu madde Anayasa'ya aykırı olurdu.
Demek oluyor ki, PTT yetki li lerinin dayanacakları hiçbir yasa
maddesi yoktur
Sonuç
12ı
Akurol, Sami Ziylan. Çerin; Danıştay Sekizinci Daire Karar/an, Danıştay Se
ki1inci Dairesinin Esas: 1 96212867 K. 1 9631 1 1 92 saydı karan.
252
hesap vereceklerini düşünmek gerekir. Bugünkü statüler ve
güvenceler geçicidir. Devrimci bir yönetim kurulduğunda bü
tün bunların hesabı sorulacaktır. Bundan kimsenin şüphesi ol
masın ...
(Cumhuriyet, 4 Şubat 19 71)
.Eğer_büyük...ulı.a.Ls.l c.._y.ar_clıı:ı.ez!eı:se__aç
ı..etm kal acağız Türk .eko
,
2S3
teoler_de_j_ş:te_ b_öy_le_bir__:toprağın.ıe _bcyle biL_01e'Y'Sirnin_acı
__
me�rldır.
Tek tek siyasetçitere kızmak mümkündür Fakat düşünmek
gerekir: Acaba, bu siyasetçiler hangi verimsiz toprağa atılmış
tohumlardır?.. Ve hangi ulusal onur ve kişiliğin okulunda oku
muşlardır?.. Sanırız bu soruları cevaplandırmak gerekir
M ustafa Kemal çevresine ulusal bilinç aşılamıştır Çevresin
deki asker-sivil aydınlar bu bilincin sınavından geçmişlerdir
Atatürk'ün yakın arkadaşları, en güç koşullar altında, kendileri
ne verilen ulusal görevleri başarıyla yürütebilmişlerdir
ismet inönü, Mustafa Kemal'in en yakın silah arkadaşıdır ve
Atatürk'ün ulusal bilinciyle yetişmiştir Atatürk öldükten sonra
Türkiye'nin baş sorumlusu i smet inönü'dür Acaba, ismet i nö
nü bu bilinci bugüne dek sürdürebilm. ş midir? ..
ismet Paşa tek başına bir okuldur Devlet anlayışı, denge
hesabı, siyasal davranışları birçok siyasetçi taıiindan benimsen
miştir. Bugün i smet Paşa'nın yakınında olsun olmasın, devleti
yönetenlerin hepsi, i smet Paşa'n ın siyaset okulundan mezun
olmuşlardır. Kasım Gü lek, Tahsin Bangaoğlu, Turhan Feyzioğlu
bu okulun başarılı mezunlarıdır Ecevit ise bu okuldan mezun
olmanın ve parlak dereceli bir diplama almanın hazırlıkları için
dedir Devlet bürokrasisinde yer almış bir çok kişi de bu oku
lun etkisi ile yetişmişlerdir. Şimdi devlet. i smet Paşa Okulu
mezunlarınca yönetilmektedir
Açıkça sormak gerekir· f"lustafa Kemal'in...YerdiğLulusaL bJ:
lincLlsm.et.hşa. __örneğin_ f.eyzio.ğl..u.na. ..Y.e.re.bil.di ..mi.L.. ..I:Ia)'ır
__
254
lar şimdi verimsiz. Bir devrim yönetimi kurulsun, bakın göre
ceksiniz... Aydınlar, uzmanlar, devlet adamları nasıl i nançla güç
le halka hizmet edecekler. Türk halkının ulusal onurunu yeni
den diriltenler, ancak bir devrim yöntemi ile ortaya çıkacaklar
Yeter ki, i smet Paşa'nın siyaset okulundan diplomalara devlet
kapıları kapansın.
Yeniden Mustafa Kemal'in inançlı gün lerine dönmek istiyo
ruz. Ulusal bilincimiz ve on urumuz için ...
(Devrim, 16 Şubat 19 71)
POLiS VE ŞiDDET
255
yazımızda, Ceza Yasası açısından, polisin kullandığı şiddete ve
buna karşı yurttaşiann sahi p olduklan direnme hakkı na deği
neceğiz.
256
toplantı ve gösterı yürüyüşlerini dağıtan emn ıyet kuwetlerine
karşı yapılacak direnmelerle ortaya çıkan suçların, dörtte bir
kadar indirilebileceği gibi, büsbütün de kaldırılabileceği hüküm
altına alınmaktadır
2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu'nun birinci
maddesine göre polis ... asayişi; amme, şahıs ve tasarruf
"
Arama kararları
257
tırmasıdır Kaldı ki, yargıç ve Cumhuriyet savcılannın hazır bu
lundukları aramalarda, o mahal ihtiyar heyetinden ve komşu
lardan iki kişinin bulundurulması açık yasa hükmüdür. Demek
oluyor ki, bu koşula uymaksızın yapılan aramalar yasa dışı ol
maktadır.
Üniversite içindeki aramalarda özel bir titizlik göstermek
gerekir. Üniversitelere özerklik tanındığı için, bu kurumlar an
cak kendi karar organlannca yönetilirler Fakültelerin iç düzen
leri ile ilgili her türlü konu, kesinlikle fakülte organlannca çö
zümlenir. Fakülte içinde suç işlendiği ihbarını alan yetkililerin,
öncelikle fakülte dekanlarıyla görüşmeleri gerekir Tehirinde
mazarrat umulan hal kavramını, Anayasa'nın temel ilkelerine
karşı kullanmak ve idari özerkliği görmezlikten gelmek, açıkça
bir usul hilesidir. Kaldı ki, aramada, aranan yerlerin sahibi ya da
zi lyedinin bulunması gerekir. Eğer, aranılan yerin sahibi ya da
zilyedi bulunmaz ise. bu kişinin temsilcisi ya da bir yakınının ya
da komşusunun bu aramada hazır bulunması açık yasa hük
müdür. Bir fakülte ya da bu fakülteye bağlı bir yurdun aran
ması için, hiç olmazsa, dekana haber vermek gerekir. Dekan
bulunmaz ise, bu durumda yönetim kurulu üyelerinden birini
bulmak, başvurulacak yasal yoldur Bu yolların hiçbirini dene
meksizin yapılan aramalar, yasa dışıdır ve siyasal amaçlıdır. Bu
nedenle, bu yasa dışı yollara başvuranların cezalandırılmalan
gerekmektedir Ayrıca bu aramadan zarar görülmüşse, Danış
tay'da, i çişleri Bakan lığı aleyhine tam yargı davalannın açılması,
hukukça öngörülmüş tazminat yollarındandır
Polisin tanıklığı
258
Je kullanılması, yurttaşiara direnme hakkı verebilecek kadar
5nem taşımaktadır Olayda taraf olanların, tanıklıklarının bir
hukuksal değere sahip olmaması, yargı güveni bakımından bir
zorunluluk olarak kabul edilmelidir. Hele Ceza Muhakemeleri
Yasası'nda, kendilerine Cumhuriyet Savcı Yardımcısı sıfatı veri
len zabıta me m urları nın tan ık olmaları, delillerin serbestçe
tartışılmasını engelleyici sakıncalar taşımaktadır.
Sonuç
259
Mi LLiYETÇi LiK BU MU?
DEVRiM VE HUKUK
76.1
şiklikler getirmişlerse, hukuk düzeninde de, bu tür köklü deği
şikliklere başvurmalıdırlar Hukuk kuralları genel ve soyuttur
Bu genelliğe özellik ve bu soyutluğa somutluk verecek olan
görüş, devrimin dayandığı öze bağlıdır. Genel huku k kuraları
hiçbir zaman devrimcileri tutuculuğun kısır çemberine sokma
malıdır. Hukuk bir üst yapı kurumudur ve devrimin değiş
tireceği alt yapı ilişkileri ile uyumlu olarak değişmelidir Tutucu
iktidarlar hukuku bir araç olarak kullanmaktadırlar. Devrimci
iktidarlar da hukukun kimin için yürürlükte olduğunu düşün
mek zorundadırlar.
Devrimci yönetimin ilk girişeceği ulusal eylem, yabancı ser
mayenin millileştirilmesidir. Millileştirme ilkelerinin öncelikle
saptanması gereklidir Millileştirme işlemlerinin hiçbir bürok
ratik engelle durdurulmaması şarttır. Dış ticaret ve bankaların
devletleştirilmesi de, girişilecek ilk devrimci eylemlerdendir Bu
devletleştirmenin uluslararası ilişkilerde yaratacağı değişiklikleri
içeren devletleştirme kurallarına ihtiyacımız vardır. Köklü bir
toprak devriminin bağlı bulunduğu ilkeler de saptanmalı ve za
man kaybetmeksizin uygulanmalıdır. Bu kuralların saptanması
için yüzyıl sürecek kadastro işlemleri gereksizdir Toprak dev
rimini yürütecek merkezi ve bölgesel kurullar, bu devrimin da
yandığı hukuk kurallarıyla çalışmalı, geçmişin çelişmeli uygula
ması süratle terk edilmelidir. M ahkemelerimizi yıllardır işgal
eden toprak uyuşmazlıklarını en kısa sürelerde çözümleyecek
mahkemeler kurulmalıdır. Devlet bürokrasisi, plan ilkelerinin
devrimci doğrultusunda örgütlenmeli ve yeni bir devrimci ida
re anlayışı yerleştirilmelidir Bütün bunlar ciddi çalışma gerekti
rir Devrimcilerle halkın bütünleşmesi ancak bu tür çalışma
larla kurulabilir.
Devrimci düzen, bu değişikliklerin bağlı bulunduğu bir te
mel norm getirecektir Devrimin biçimsel yapısı ve örgütleri
bu temel norma göre şekillenecektir. Devrimin her adımı ay
dının alın teri ile halka götürebilir. Yüzyılların miras bıraktığı
bürokratik yükleri bir yana atı p devrimin hukuk düzenini yarat
mak, halkının yaşama savaşına inanmış devrimci hukukçuların
şimdilik tek usul görevleri olmalıdır Hukukun yosunlaşmış ku
ral larını unutup devrimin yeşeren tomurcuklarına eğilrnek ge
rekir Devrimcilerin bir karınca sabrı ile taş üstüne taş koya-
264
cakları bir döneme gireceğiz. Halkçı, u lusçu ve Kemalist bir
düzen kurmak için, gelecek günlere bir seferberlik ruhu içinde
hazır olmamız gerekir.
(Devrim, 23 Şubat 1 9 71)
26',
devletin Kemalist Cumhuriyeti'ne karşı, uluslararası sermaye
nin çıkarları savunulmaktadır.
Anayasa demokratik Cumhuriyet ilkesini benimsemi�ir. iş
çilere, köylülere ve devrimci aydınlara kurşunla, polis copuyla
ve kelepçeyle karşı koyan bir iktidar, demokratik Cumhuriye
t'in iktidarı değildir Demirel yönetimi "Ben, yabancı sermaye
nin ve toprak ağalanmn iktidanytm" dememekte, savunduğu sı
nıfiarın çıkar düzenini "Cumhu riyet'i savunmak" şeklinde ni
telemektedir. Bu Cumhuriyet, topraksız köylülerin mi, yoksa
toprak ağalarının mı Cumhuriyeti'dir? .. Bu Cumhuriyet yer al
tında çalışan işçilerin mi, yoksa usulsüz kredilerle milyonlar vu
ran patronların mı Cumhuriyeti'dir? Anayasa "devlet, çaltşan
lann insanca yaşayacağt düzeni kurar" diyor lşıksız köylerin,
hastanesiz ilçelerin bulunduğu bir ülkede, Demirel kimin çıkar
larının adına "Cumhuriyet'tir" demektedir? Cumhuriyet, insan
ları aç bırakmanın, devrimcileri kurşunlamanın özgürlüğünü
mü verımektedir iktidarlara?! ..
Anayasa, laik Cumhuriyet'ten söz etmektedir. i mam Hatip
Okulları'nın, izinsiz Kuran kurslarının, din sömürücüsü siyaset
çi lerin bulunduğu bir ülkede, bu iktidar laik Cumhuriyet'i savu
nuyor, demek mümkün müdür?!. Bu i ktidarın bir ayağı din sö
mürüsüne dayanmaktadır. Ekonomik sömürü, dinsel duygula
rın okşanması ile sürdürülmektedir. Demirel'in "Cumhuriyet'tir"
diye savunduğu düzen, din sömürücülerinin özgürlükleridir
Seçmeniere dindar görünmek için Meclis bahçesine cami ya
pıldığı günleri yaşamaktayız. Demirel'in Cumhuriyeti ile, Ana
yasa'nın laik Cumhuriyet'i ayrı kavramlardır ve biri ötekinin
tersidir. Bu laik Cumhuriyet, Demirel yönetimince savunul
maz; ancak Demirel düzen ine karşı savunulur Mason Locala
rı'ndan Kuran kurslarına kadar her türlü karanlıkta dolaşan ların
laik Cumhuriyet'i korumaya hakları yoktur
Anayasa sosyal devle� anlayışına dayanmaktadır Sosyal
devlette, sınıfiararası denge temel amaçtır. Bir yanda yoksul
ların düzeni, öte yanda Mıgırdıç Şellefyanların, Hacı Ali Demi
rellerin kredi dünyaları'.. Demirel'in savunduğu Cumhuriyet,
M ıgırdıç Şellefyanlar'ın, Hacı Ali Demireller'in Cumhuriyeti'dir.
Bu Cumhuriyet, sömürücülere karşı demokratik, sömürülene
karşı diktatörlüktür.
266
Türkiye Cumhuriyeti, ulusçu, halkçı ve Kemalist olmak
zorundadır. Ve olacaktır. Bugünkü düzen, uluslararası ser
maye ve toprak ağalığına dayalıdır. Demirel'in savunduğu
düzen, Anayasa'nın, demokratik, sosyal hukuk devletinin
"milli" Cumhuriyeti değildir. Biz Kemalist devletin Cumhu
riyetini savunuyoruz. Cumhuriyet öncesi Damat Ferit yöne
timi neyse, bugünkü Demirel yönetimi de odur. Devrimci
lerin ilk ulusal görevleri bu Kemalist Cumhuriyeti korumak
tır.
Mustafa Kemal Cumhuriyetçileri, görev başına!
(Devrim, 2 Mart 19 71, sayı 71)
Anayasa ve hükümet
267
"yetkisi"nin, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce, ?'nci maddesin
de ise, Yargı "yetkisi"nin bağımsız mahkemelerce kullanılacağı
açıklanmaktadır. Anayasa'nın 6'ncı maddesine göre "yürütme"
bir "yetki" değil ancak bir "görev"dir. Bu görev, Cumhurbaşka
nı ve Bakanlar Kurulunca "kanunlar çerçevesinde" yerine geti
rilir. Yasama ve yargı organ larının egemenlik yetkilerini kullan
maları, bu organların Türk u lusu adına yasa koymaları, belli ka
rarları verebilmeleri ve uyuşmazlıkları çözmeleri demektir Yü
rütme organı Türk ulusu adına egemenlik yetkisini kullanan
organlardan değildir Sadece yasalar çerçevesinde görev yapan
bir organdır Bu yasaları Yasama organı koyar; bu çerçeve için
de görev yapan idarenin eylem ve işlemleri de yargı organla
rınca çözümlenir Anayasa'nın 6'ncı maddesine göre Bakanlar
Kurulu, yürütme organının kendisi değil. sadece bir parçasıdır.
Anayasa'nın ikinci bölümünde Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Ku
rulu 'ndan oluşan Yürütme'nin görev ve yetkileri yer almakta
dır Bu bölümdeki 97'nci maddede Cumhurbaşkanı'nın, gerekli
gördükçe Bakanlar Kurulu'na başkanlık edeceği. 98'inci mad
desinde ise, Cumhurbaşkanı'nın bütün kararlarının Başbakan
ve ilgili bakanlarca imzalanacağı bel irtilmektedir. Hükümet te
rimi, sadece Anayasa'nın 1 OS'inci maddesinde yer almaktadır
Bu maddede, Başbakan'ın bakanlıklar arasındaki işbirliğini sağla
yacağı ve hükümetin genel siyasetini gözeteceği belirtilmek
tedir. M adde, "Başbakan, Bakanlar Kurulu'nun başkam olarak"
şeklinde başlamaktadır Demek ki, burada Bakanlar Kurulu ile
Hükümet ayrı anlamdadır ve hükümet yürütme anlamına gel
mektedir Anayasa'nın genel sistemi göz önüne alınırsa. Hü
kümetin yürütme demek olduğu ve Yürütme Organı'nın da
Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu'ndan oluştuğu sonucuna
varabiliriz. Türk Anayasa sistemine göre, Bakanlar Kurulu, Yü
rütme organının bir unsurudur. Yürütmeyi Cumhurbaşkanı
ı
temsil eder ( )
(ll
Çağlayan, Muhtar; Türk Ceza Kanunu, 1 9 70, s. 256.
(ll
Kuba/ı, Hüseyin Nail; 8. M. Meclisi'nin Manevi $ahsiyeti, 9- 1 2 Şubat 1 964,
Cumhuriyet.
(•l 1 59'uncu maddenin uygulamasında şu karar ilgi çekicidir. Devletin askeri ve
emniyet ve muhafaza kuwetleri deyim/eri, TCK'nun 1 59'uncu maddesinde, dev
letin bütün silahlı kuwetleri anlamına alınmıştır. Burada bu kuwetlerden herbiri
KATiLLER DEMOKRASiSi, HlRSlZLAR DÜZENi
269
Ceza Yasası, Yürütmenin bir parçasını almakta ve bu parçaya
manevi kişilik vermektedir. Cumhurbaşkanı, yürütmenin başı
dır ve bu niteliği dolayısıyla, kendisine yapılmış hakaretler,
Türk Ceza Yasası'nın 1 58'inci maddesiyle cezalandırılmaktadır
Bakanlar Kurulu üyelerine yapılacak hakaretler için de, Ceza
Yasası'nda özel hükümler bulunmaktadır. Yasan ın 480 ve
482'nci maddelerinde, hakaret ve sövme suçları yer almakta
dır. Basın yolu ile işlenen suçlarda, bu maddelerin son fıkraları
uygulanmaktadır. Bu suçlar, sıfat ve hizmetlerinden dolayı res
mi nitelikteki kişilere karşı işlenirse ceza, yasan ın 273'üncü
maddesiyle arttırılmaktadır. Ceza Yasası'nda bu yollar varken,
Anayasa Hukuku kavramiarına göre varlığından söz edilmeye
cek kavramları, suç konusu yapmak ancak, yasamızın ve düze
nimizin henüz faşizm anılarından kurtulamadığını anlatmakta
dır.
Bugünkü uygulama ortaya bir çelişme çıkarmaktadır· Ana
yasa başka bir hükümet tanımı benimsemekte, Ceza Yasası ise
bir başka hükümet kavramını esas almaktadır. Siyasal kurum ve
organların tanımlarında temel kaynak, Anayasa'dır. Bu du
rumda, bağımsız mahkemeler bir hukuk kuralını yorumlarken,
iki seçenekle karşı karşıya kalmaktadırlar. Anayasa'nın 8'inci
maddesine göre Anayasa hükümleri; yasama, yürütme, ve yar
gı organlarıyla, idare ve kişileri bağlayan temel hükümlerdir
Savcı ve yargıçların, bütün hukuk kurallarını, Anayasa'nın temel
ilkelerine göre yorumlamaları gerekir. Bu, savcı ve yargıçlara
S
verilen Anayasal görevdir. ( ) Eğer yürürlükteki yasaların Ana
yasa'ya aykırı olduğu kanısına varılıyorsa, konunun Anayasa
Mahkemesi'ne gönderilmesi, izlenecek tek yoldur.
Sonuç
270
6
yetinden söz edilemez. ( l Bu kavram, ancak devletin yücele�i
rildiği faşist devletlere özgüdür. Anayasa'mız, çağdaş demok
rasi ilkelerini benimsemi�ir. Bu Anayasa ile, tek parti devrinin
yasalarını bir arada yaşatmak mümkün değildir. Biz, antide
mokratik nitelikteki bu yasa maddelerinin, partilerimiz aracılığı
ile kaldırılacağı kanısında değiliz. Yargıç ve savcılarımızdan bek
lediğimiz büyük görevler vardır. Türk Ceza Yasası'nın 1 59'un
cu maddesinde yer alan "hükümetin manevi şahsiyeti" kavramı
Anayasa'ya aykırıdır. Konunun Anayasa Mahkemesi'ne gönde
rilmesi için, savcı ve yargıçları göreve çağırıyoruz.
(Cumhuriyet, 5 Mart 1 971)
271
daha Meclis'ten çıkarılmıştır. Bunu iptal ettirmek için yeniden
Anayasa Mahkemesi'ne başvurulmuştur. ama siyasal iktidar,
aradaki süreden faydalanarak dilediği atamaları yapabilmekte
dir. Oysa Cumhurbaşkanı Sunay. bu yasa için yazdığı veto ge
rekçesinde, bu tutumun Anayasa'ya aykırılıktan çıkıp, Anaya
sa'yı ihlal olacağını belirtmiştir
Anayasa; parlamenterlerin, yeni personel Yasası'ndan son
ra zamlı maaş almalarını engeliernektedir Buna rağmen parla
menterler, ilgili yasa maddesi iptal edilineeye kadar zamlı maaş
almışlardır. Çünkü Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürü
rnemektedir Parlamenterler böylece, yasama yetkisini kötüye
kullanarak haksız kazanç sağlamışlardır. Anayasa Mahkemesi
iptal kararı ile bu Anayasa dışı kazancı ön leyince, siyasal par
tiler Anayasa değişikliği için imza toplamaya başlamışlardır Bir
yasa Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilecek, yasama meclisi ise
toplanacak, iptale esas olan Anayasa maddesini değiştirecek.
Bu, Anayasa'ya karşı siyasal partilerce yürütülen sistemli ve ka
sıtlı bir Anayasa suçudur. Belki yarın Anayasa Mahkemesi'ni
kaldırmak için de imza toplanacaktır. Anayasa'yı çiğnemek, si
yasal partilerimizin bir ince zenaat olmuştur.
Siyasal iktidar, sandıktan çıktığı günden beri yüksek mah
keme/erin kararlarını din lememenin bilinçli tutumu içindedir
Danıştay kararları uygulanmamış, bu yüzden hazineden binler
ce lira ödenmiştir. Oysa Anayasa, yargı kararlarının geciktiril
meksizin uygulanması gerektiğini söylemektedir. Bu hükmün
cici demokrasimizde h içbir etkinliği yoktur. Kanun devletine
dayanan Demirel yönetımi; Anayasa kurallarını hukuk devleti
nin gereklerinden saymamaktadır. Hukuk devletiyiz; fakat yargı
kararlarını uygulamayız! Kanun devletiyiz; siyasal cinayetierin
katillerini yakalamayız! Eğer bir ülkede yargı kararları uygulan
mıyorsa, yargı denetiminin varlığından söz edilemez. Anayasa
hangi hükümleri taşırsa taşısın, egemenler Anayasa'yı uygula
mıyor. Şimdi Anayasa. siyasal partilerin çöp tenekelerine atıl
mış buruşuk kağıtlar gibidir.
Anayasa Mahkemesi'nin kararlarına karşı çıkan, Danıştay
kararlarını dinlemeyen bir iktidardan Anayasa'nın sosyal haklar
ve ödevler bölümünün uygulanmasını isternek mümkün mü
dür!!? Bu iktidar Anayasa'yı uygulamak için değil, uygulamamak
272
için sandıktan çıkmı�ır. Toprak ağalarının bulunduğu bir par
tiyle toprak reformu yapılabilir mi? Uluslararası sermayeye da
yalı bir partiyle yer altı ve yer üstü kaynaklarımız devletle�iri
lebilir mi? 27 Mayıs düşmanı bir partiyle devrim ilkeleri yürütü
lebilir mi? Bugünkü düzen, anti-Kemalist karşı devrimin kini ve
bilinciyle örgütlenmi�ir.
Anayasa'nın hiçbir hükmü yerine getirilmez. Danı�ay ka
rarları din lenmez. Mebus maaşları için Anayasa değişir, meclis
bahçesine cami yapılır. Komisyonlardan suiistimal belgeleri ka
çırılır. Meclis içi denetim ve yargı denetimi yolları kapatılır. Mil
yonluk krediler, cülus bahşişleri gibi dağıtılır Gençler, işçiler
kurşunlanır, köylüler dipçiklenir...
Yaşasın çok partili düzenimiz! Yaşasın bizi bugünlere ka
vu�uran büyüklerimiz! Ve yaşasın kapalı kapılar ardındaki dev
rimcilerimiz' ...
(Devrim, 9 Mart 1 971, sayı 72)
ın
gerekirdi.< ' > Anayasa Mahkemesi, sadece yasaların Anayasa'ya
uygun olup olmadığını inceler. Oysa, Anayasa'yı ihlal, Anayasa
düzenine karşı bilinçli bir siyasal tutumla, ortaya çıkan bir suç
çeşididir. Bir siyasal iktidar, Anayasa Mahkemesi'ne rağmen,
Anayasa'yı ihlal suçu işieyebilir Bu yazımızda, Anayasa'yı ihlal
suçunun hukuksal özelliklerini inceleyecek ve bugünkü iktida
rın Anayasa dışı hukuk ve davran ışlarını saptamaya çalışacağız.
11' O
zek, Çetin; Siyasal iktidar Düzeni ve Fonksiyonları Aleyhine Cürümler, istan
bul, 1 96 7: s. 1 30.
(ll
Yüksek Adalet Divanı Kararlan, Yassıada. 1 960- 1 96 1 : s. 1 9-24.
274
daki ilişkileri değiştirmek, Anayasa'yı ihlal suçu olarak n itelen
mektedir Karardaki ifadeyi aynen aktarıyoruz:
Devlet reisinin veya teşrii meclisierin salahiyetlerini kaldır
mağa, yahut icra kuwetinin halihazır işleyiş tarzını değiştirmeye,
veyahut icra kuweti ile kaza kuweti arasındaki münasebetleri
tebdile matuf hareketlerdir ki, devletin Anayasası'sını tağyir ve
tebdil şeklinde mütalaa edilebilir. .. "
!ll
Erem, Faruk, Türk Ceza Hukuku, Hususi Hükümler. Ankara. 1 968; ci/t 1. s.
68
(<) Özek, a.g.e.; s. 1 1 3.
(S) Mamak 1 No'/u S1k1yönetim Mahkemesi Karan, s.42.
KATiLLER DEMOKRASiSi. HlRSlZLAR DÜZENi
275
Siyasal iktidar, Anayasa'nın bu açık buyruğuna ve Ceza Ya
sası'ndaki 228, 230, 240'ıncı maddelerin varl ığına rağmen Da
nıştay kararlarını uygulamamıştır. Ceza M uhakemeleri Usu-lü
Yasası'nın 1 54'üncü maddesine göre, Cumhuriyet savcılarının,
bu kararları yerine getirmeyen devlet memurları hakkında
doğrudan doğruya dava açmaları gerekirken, bu açık hukuksal
yola da başvurulmuş değildir. Anayasa'nın 1 1 4'üncü madde
sinde "idarenin hiçbir eylem ve işleminin hiçbir halde yargı merci
Ierinin denetiminin dışında" bırakılamayacağı belirtilmektedir
Danıştay kararlarının uygulanmaması, idarenin yargı yolu ile
denetimini kabul eden Anayasal ilkenin ortadan kaldırılması
demektir. Burada devlet kuwetleri, Anayasa'nın 1 1 4'üncü ve
1 32'nci maddelerinin uygulanması için değil, uygulanmaması
için kullanılmaktadır Yargı denetiminin etkilerini ve güvencele
rini ortadan kaldıran bu eylemin, hukuka ve Anayasa'ya aykırı
yollarla sürdürülmesi, cebir unsurunun oluşmasında yeterli bir
nedendir. Çünkü, devlet kuwetleri, Anayasa'n ı n açık iradesine
aykırı bir fiili rejimin kurulması için kullanılmaktadır. Anayasa'
nın, egemenlik hakkı ile ilgili 4'üncü maddesinde, "hiç kimse
ve organ, kaynağını Anayasa'dan almayan bir devlet yetkisi
kullanamaz" deni lmektedir Devlet kuwetlerinin Anayasa hü
kümlerinin uygulanmaması için kullanılması, açıkça, kaynağını
Anayasa'dan almayan yetkilerin kullanılması demektir. Bu ise
tek başına bir gayri meşruluk nedeni sayılır. Yüksek Adalet
Divanı kararında belirtildiği gibi, bu şekilde, "mevcut Anayasa'
nın fiilen tatbik edilmez hale getirilmesi, onun ana prensipleri
nin kısmen veya tamamen ortadan kaldırılması" söz konusu ol
maktadır. Yargı denetiminin bu yoldan ortadan kaldırılması,
Anayasa'nın "bir kısmının tağyir ve tebdil veya ilga sı anlamına
"
276
ne uymak zorundadır. Anayasa Mahkemesi, savcılar ile ilgili
1 234 sayılı yasayı iptal etmiş. ancak yasama organı, aynı nitelik
teki bir maddeyi kabul ederek yürürlüğe sakmuştur Cumhur
başkanı Cevdet Sunay, 22 Şubat 1 970 tarihli veto gerekçesin
de bu tutumun Anayasa'yı ihlal anlamına geldiğini belirtmiştir
Sunay görüşünü şu şekilde özetlemektedir: ... Anayasa'yı say
"
Sonuç
' ' ' Keyman, Selahattin, Ceza Mahkemesinde Savcılık, Ankara, 1 9 70; s. 317
KATiLLER DEMOKRASiSi, HlRSlZLAR DÜZENi
277
ğunluğu ile ön lenmektedir. Meclis araştırması, soru ve gen
soru gibi yollar gereği gibi işletilmemektedir. Yargısal denetim
ise, yürütme ve yasama organlarının tutum ve davranışlarıyla
ortadan kaldırılmaktadır. Eğer, Yüksek Adalet Divanı'nca veril
miş olan kararlar meşru ise, bugünkü siyasal iktidarın ve yasa
ma organının tutum ve davranışları da, açıkça Türk Ceza Yasa
sı'nın 1 46'ncı maddesine girmektedir. Siyasal iktidarı bu mad
deler uyarınca kavuşturmak daha çok siyasal bir sorundur
Anayasa ve Ceza Yasası açıktır. Bugünkü düzenin sorumluları,
Anayasa'yı ihlal suçundan dolayı yargılanmalıdırlar. Ancak bizce
önemli olan, Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsızlığına ve Türk
halkının insanca yaşama savaşına karşı işlenmiş suçlardır. Ana
yasa'yı ihlal suçu, bu suçların yanında hafif kalmaktadır!
(Cumhuriyet, 1 2 Mart 1 9 71)
278
bır yolu önermektedir. Temel amaç, Anayasa'nın Kemalist il
kelerini uygulamaktır. ancak bu partiler, Anayasa'yı uygulama
mak için milli koalisyon kurmuşlardırl
Bugüne kadar cici demokrasinin kara sevdalıları ne savun
muşlarsa, bugünden sonra da aynı ilkeleri savunsunlar Desin
ler ki, biz silahların gölgesinde yaşayamayız. Desinler ki tepe
den inme devrimcilere karşıyız. Namusları varsa, bunu yapar
lar. Erkeklerse Ordu'nun bildirisine karşı çıkarlar. Çünkü cici
demokrasinin iflası ilan olunmuştur. Bildiri, bu iflasın faturasıdır
Biz, 27 Mayıs Devrimcileri'ne karşı çıkan, kuyudan adam çı
karmak için devrim suikastçılığı yapan, mebus maaşları için
Anayasa değiştirenlerin; kredi yolsuzluklarının, nüfuz suiistimal
lerinin bekçilerinin, Türk siyasal hayatından uzaklaştınimalarını
bekliyoruz. Evet, Halk Partililerin, Adalet Partililerin, Güven
Partililerin. Demokratik Partilerin hepsinin bir daha dön
mernek üzere, Türk siyasal hayatından atılmalarını istiyoruz.
Onlar, bu düzenin sorumlusudurlar. Kardeşi kardeşe düşüren
bunlardır. Atatürkçü Meclis, bugünkü siyasal partilerin bulun
madığı Meclis'tir. Ulusçu, halkçı ve Kemalist bir yönetimin ger
çekçi temelleriyle kurulmasını istiyoruz.
Açıkça yazıyoruz: Namussuz politikacılar, Ordu'nun bu
haklı tepkisini saptırmak için her türlü yola başvuracaklardır
Ordunun bildirisi Türkiye için yeni bir yol açmıştır. Bu yolda.
siyasal partilerin kirli izlerine rastlanmamalıdır.
Açıkça söylüyoruz: i smet Paşa, 27 Mayıs Devrimi'nden
sonra, Ordu'yu birbirine düşürmüş ve Ordu içinde kardeşi
kardeşe vurdurtmuştur. Ordu'nun, bu tür oyunlara karşı uya
nık olması gerekir.
Açıkça suçluyoruz: Ordu'yu böyle bir bildiri yayınlamaya
zorlayan siyasal koşulları, bugün kü siyasal partiler yaratmışlar
dır. Bu düzenin sorumlu ları mutlaka yargılanmalıdır.
Atatürk düşmanları. din sömürücüleri, kafalarında seçim
sandığı taşıyan namussuz politikacılar! .. i ktidarınız son bulmak
üzeredir
Devrimcilerı Ulusçu ve halkçı bir düzen için eylem birliğin
de toplanalım
(Devrim, 16 Mart 19 71)
279
TUZAK
ıso
yük paşalar, bu parlamentoca suçlanacaktır Şimdi ordu için en
tehlikeli aşırı cereyan, siyaset demirbaşlarının ihtirastan vahşi
leşmiş nefesleridir. Bu etkilere kapıları kapamadıkça, kuwetli,
inandırıcı iktidarlar kurmak mümkün değildir
1 2 Mart muhtırası ile açılan yolun saptınlması için, demir
baş siyasetçiler yanında Amerikan gizli örgütleri de açık ve ka
palı her yola başvuracaklardır Bunun örneklerine Latin Ameri
ka'da ve Orta Doğu'da rastlanmıştır. Tarih ilerde bu olayları
yazacak, çürüyen bir toplumun çirkin iskeletlerini tarihin vitri
ninde teşhir edecektir
Bakın ız ne derecede çürümüş siyasal kadroların elindeyiz.
Parlamentonun iflası açık açık ilan ediliyor, bütün siyasetçiler
kendiliklerinden Meclisi feshedeceklerine, ordunun haklı tep
kisine sahip çıkmaya çalışıyorlar. Çünkü hiçbirinde utanma yok.
Hiçbirinde namus yok. Alınız basının şöhretlerini. Herbiri gizli
örgütlerin ellerine tutuşturdukları yazıları yazabiirnek için bir
birleri ile yarış ediyorlar Böyle bir bataklıkta yaşıyoruz. Bu dö
nem, namusların, yurtseverliğin sınavdan geçtiği gün lerdir Dik
kat edin, bakalım kimler bu sınavdan alnı açık çıkabilecek?..
27 Mayıs Devrimi'nden bu yana olayları bir bir düşünmek
ve bu olaylardan ders almak gerekir. i htilal, gerçekten Demok
rat Parti'yi değil, Ordu'nun en yurtsever subayların ı yıkmış, si
yaset demirbaşları Ordu içinde kardeşi kardeşe düşürmek için
her yola başvurmuşlardır. Demokrat Parti yöneticileri, bugün
yine siyaset sahnelerinde, Anadolu Klüplerinde, idare meclis
lerinde dolaşmaktadırlar.
Ya 27 Mayıs Devrimi'nin sahipleri ne olmuştur? .. Bir kısmı
tasfiye olmuş, bir kısmı da arkadaşlarının kurdukları idam seh
palarında can vermişlerdi. Kim için ve ne için? ...
Biz, Atatürkçü, halkçı ve ulusal bir devrimin ancak asker-si
vil aydınlar eliyle gerçekleşeceğine inananlardan ız. Bu inancı
mız, 1 2 Mart bildirisinin ilk maddesinde yer almıştır Bundan
sonraki gelişmeler ne olursa olsun, yine aynı görüşleri savuna
cak ve bu düzenin satılık ve namussuz siyasetlerine karşı sava
şımızı sürdüreceğiz.
(Devrim, 23 Mart 1 9 71)
28 1
NiHAD ERiM, ALLAH KERiM ...
282
1 2 Mart Muhtırası'ndan sonra emekli olan subaylara her türlü
saldırı yapılacak, bu subayların komünist oldukları yayılacaktır
Şimdiden bu çabalar açıkça basının satılık sütunlarında isteri
nöbetleri geçirmektedirler
Acaba bu partiler, şimdiye kadar neden Anayasa'daki re
formları Atatürkçü bir anlayışla ele almamışlardır? Bu sadece
bir unutkanlık sonucu mudur? Yoksa, bunun sosyal nedenleri
var mıdır? Şimdi, sanırız ki, büyük paşalardan Nihat Erim'e, Ni
hat Erim'den Bakanlar Kuruluna giren partisiz bakanlara kadar
herkes bu soruların cevaplarını bulmak zorundadır Yoksa
"N ihat Erim, Allah Kerim" tutumu ancak bir "idare-i masla
hatçılık" türü olarak kalabilir. Çünkü bu siyasal partilerle dev
rim yapmak, deveye hendek atiatmaktan da güç bir i?tir Türk
siyasal hayatının "tabiatı eşya"sı, bu partilerle devrim yapıla
mayacağını iki kerre iki dört edercesine ispatlamı?tır. Devrim,
ancak bu partilere karşı yapılır
Bir eli devlet kesesinde kredi yağmalarında dolaşan, öteki
eli devrimcilerin kanına bulanmış Demirel yönetimi, eğer Eri
m'e yardım etmezse "kuvvetli ve inandırıcı" hükümet kurula
mayacak ve reformlar "Atatürkçü bir anlayışla" ele alınmaya
cak!
Büyük paşalardan ve Nihat Erim'den özür dileyerek söyle
yelim ki, eğer bu yönetim, gücünü Demirel'in insafından ve
vatanperverliğinden alacaksa, bizim bu yönetime devrimci de
meye dilimiz varmaz. Uluslararası kapitalizmin ellerine teslim
edilen madenlerimizin ve petrolümüzün hesabı sorulmadan,
kredi yağmalarının hırsızları kelepçelenmeden, devrimcilerin
katil leri bulunmadan hangi Atatürkçü lüğün inandırıcı yönetimi
kuru lmaktadır?..
Biz, bu düzenin suçlularından yarınki düzenin kurulmasını
bekleyenlerden değiliz. Yolumuz ulusal kurtuluş yoludur Bu
yol, Mustafa Kemal'in devrimci aydınlığı ile ışıl ışıidır Partilere
ve siyasetçilere inanmıyoruz. Açıkçası, biz bu yönetime "güve
noyu" vermiyoruz!
(Devrim, 30 Mart 1 9 7 1 , sayı 75)
283
ORDUNUN ŞEREFi
284
kiralık kalemlerine ve Şeyh Sait isyan ı'nda asılan mürtecilerin
oğullarına birer malzeme olmuştur! Sayın Tağmaç. Sayın Gür
ler, Sayın Eyicioğlu, Sayın Batur, bu eski silah arkadaşlarının şe
refierini, tıpkı üstlerinde üniforma varmış gibi korumak zorun
dadırlar.
Çünkü bu subayların şerefieri ordunun şerefi demektir ve
hiçbirinin namusu, Cumhuriyet'i tehlikeye düşüren siyasetçile
rin namusları kadar ucuz değildir!
Ordunun şerefı, herkese karşı aynı inanç ve titizlikle ko
runmalıdır Büyük paşalar; sadece bir M uhtıra ile iktidarı devir
mişlerdir. Kendileri şimdi ordu içinde ve dışında siyasal gücü
ellerinde tutm<:ktadırlar. Bugünlerde kendilerine karşı yönelti
len eleştiri leri haksız ve yersiz olarak değerlendirebilirler An
cak, yarın kendileri de emekli olacaklardır i şte o zaman, bu
gün kendilerini öven lerin, nasıl suçlar ve suçlular bulacaklarını
gözleriyle göreceklerdir. Emekli oldukları zaman. bugün emekli
edilen subaylara saldıranların; kendilerine de hücum edecekle
rini acıyla izleyeceklerdir. Milli Birlik Komitesi'nin önünde se
lam duranların bir süre sonra onlara küfrettiklerini sayın Paşa
lar bizden iyi bilirler. Geçmiş olaylar gelecek için birer ders ol
malıdır.
Sayın Cumhurbaşkanı'na, Genelkurmay Başkanı'na, Kuwet
Kumandanları'na ve Sayın Erim'e soruyoruz: Emekli edilen ge
neral ve albaylar Rusya'dan emir alan komünistler midir, yoksa
her biri ülkesinin bağımsızlığı ve halkının kurtuluşu için savaşan
yiğit Atatürkçü subaylar mıdır?! ..
Açıklama istiyoruz.
Büyük paşaların, politikacılara mı, yoksa eski silah arkadaş
larına mı değer verdiklerini bilmek, hakkımızdır.
(Devrim, 6 Nisan 1 971, sayı 76)
ZORAKi NiKAH
1BS
lar. Şimdi açıkça bir milli koalisyon hükümeti ile karşı karşıya
yız. Sanırız bu güvenoylaması da Türk demokrasi tarihinin ib
ret belgelerinden biri olacaktır.
1 2 Mart Muhtırası, Cumhuriyet'in geleceğini tehlikeye dü
şüren "parlamento ve iktidara" karşı yapılmış bir askeri mü
dah aledir Bu müdahaleyi, Anayasa'nın herhangi bir maddesine
.
286
emekli, edilen subayların komünist olduklarını yazdılar. Demi
rel, demokrasi kahramanı olarak söylevler verdi. Türk milleti
nin "makus talihi" i smet Paşa, yine siyasal oyunların baş ak
törlüğünü üzerine aldı. Yahya Han tezgahtan Feyzioğlu, Demi
rel ve ismet Paşa ile şerbetçilik görevine devam etti. Erim'in
Başbakan olacağı güne kadar bekleyen Ecevit, ancak bu seçim
den sonra çıkış yapabildi. Ecevit'le birlikte partideki görevle
rinden istifa eden Şeref Bakşık, Genel Sekreter seçilince eski
davranışıyla tam bir çelişme içinde güven oyu verilmesi yolun
da oy kullandı.
işte Türkiye siyasetçilerinin hangi kumaştan dokunduklarını
gösteren küçük Erim hükümetine perde!.. Ve bu gelişme ile
hükümet, 1 960 Devrimi'nden sonra en fazla güvenoyu alan
hükümet ününü kazanmıştır. Hem de on dört bakanının parla
mento dışından seçildiği bir kadro ile! .. Bakanlar Kurulu tüm
olarak parlamentodan seçilmemiştir. Yani Başbakanın parla
mentoya güveni yoktur. Partiler bunu bilmekte ve fakat vata
nın yüksek menfaatleri için güvenoylarını esirgememektedirler.
Bu bir zoraki nikahtır. i smet Paşa'nın, Demirel'in çeşitli konuş
malarında belirttikleri gibi, "askeri müdahaleden kurtulmak
i çi n bu yola başvurmuşlardır. Demek ki, Muhtıra'nın üçüncü
"
287
leşelim ve demokrasinin "zoraki nikahçıları"na karşı güçlü ör
gütler kuralım.
Evet. Nasıl ve ne şekilde?.. Düşünelim ve tartışalım ...
(Devrim, 13 Nisan 19 71, sayı 77)
TOHUM VE TOPRAK
288
baruttan sonra en tehlikeli buluş saydıkları milliyetçi uyanış
lardır. Milli petrolümüze, madenlerimize, yurdumuzdaki Ame
rikan üslerine ve ulusal onurumuza sahip çıktıkça, emperya
lizm, doları ile, askeri ile, ajanıyla safını alacaktır. Çünkü ulusal
kurtuluş devrimi dediğimiz Kemalist devrim, emperyalizmin
bütün ilişkilerini kökünden kaldıracak ulusal bir tepkidir Em
peryalizmin korkusu, sadece ve sadece budur.
Uluslararası sermaye bütün geri bıraktırılmış ülkelerde aynı
ustalıkla sömürü ağlarını kurmaktadır. Cici demokrasi, bu sö
mürünün temel dayanağıdır Bu temel dayanak, kapitalizmin
vitrinidir Demokratik denilen düzen. yabancı sermayeye ve
yerli çıkar çevrelerine demokratik, işçiye köylüye, memura ve
devrimci aydına antidemokratiktir Çıkar çevrelerinin demok
ratik düzen diye savundukları mali oligarşi, bir soygunun en
güçlü biçimde örgütlenmiş yapısıdır Devrimcilerin, sadece ki
şisel görüşlerle, bir Demirel, bir inönü, bir Feyzioğlu ile başla
yıp bitecek sorunları yoktur ..DernireLb u.di.izenin sebebi .değil.
.
289
verdiği her türlü olanağı kullanacaklardır Buna karşı reform
hükümeti kime dayanacaktır? Partilere değil, işçilere değil.
köylü/ere değil, devrimci öğrencilere değil?. Peki kime?.. Sanırız
bu cevabı bu geçici çözüm yoluna umut bağlayanlar vermeli
dir/er.
Biz reformcu değil devrimciyiz! Siyasal partilerin egemen
liğine dayanan bu düzenin toprağında, devrimci düşüncelerin
yeşermesini beklemiyoruz. Bu tohum bu toprakta yeşermez.
Tek gerçekçi çözüm yolu, düzeni kökünden değiştirecek ulusal
kurtuluş devrimidir. Şimdilik hep birlikte bugünkü cici çözüm
yolunun çıkmazlarını görüyoruz. Çok yakında görünen köyün
kılavuz isterneyeceği aniaşılacaktır
(Devrim, 20 Nisan 1 9 71, sayı 78)
SUÇ DEGiL M i ?
290
göre, bu iktidar devletin "istiklalini tenkis" etmiştir. Türk hal
kının çıkarları yerine, yabancı şirketlerin sözcülüğü ve avukatlığı
yapı lmıştır. Ancak bu ihanetin hesabı sorulamamıştır. Sorula
mamıştır ve kuvvetli ve inandırıcı bir hükümet kurmak için
bile bu yabancı şirket işportacılarının oyunlarına ihtiyaç duyul
muştur!
Türk devrimcileri bu sömürüyü ortaya koyabilmek için yıl
lardır alın teri ve kan dökerek savaşmaktadır. Bu kavgada, öğ
retmenler, öğrenciler, işçiler ve köylüler can vermişlerdir. Bu
soygun çetesi, Anadolu'nun her yanında devrimcileri sindire
bilmek için taşlı sopalı, tabanealı bıçaklı saldırılar düzenlemiş:
devletin güvenlik kuwetleri, yasa dışı yollarla bir milis teşkilatı
gibi kullanılmıştır. Bunların hepsi bu soygun düzeninin gizlene
bilmesi ve sürdürülebilmesi içindi. Şimdi 1 2 Mart Muhtırası'na
imza koyan sayın kumandanlar, Erim hükümetine yapılan saldı
rılarla, devrimcilerin bugüne kadar söylediklerini karıştırmamalı,
kimin "kökü dışarıda" olduğunu kimlerin "bir merkezden
idare edildiklerini" ve kimlerin "gerçekten satılmış" oldukla
rını görmelidirler. Bu savaş, Kurtuluş Savaşı'ndaki koşullara sü
rüklenmiştir Bir yanda, yabancı devletlerin ekonomik sömürü
sünü yürütenler, bir yanda da istiklal-i tam ilkesiyle örgütlen
miş Kuvayi Milliyeciler... Bugün de böyledir. Bir yanda yabancı
sermayenin uşakları, öte yanda devrimciler. Safiar böylesine
açık ve kesindir.
Geçmiş yönetim, Ceza Yasası'nda yazıldığı gibi, "Devlet
topraklarının bir kısmını" bir yabancı devletin egemenliğine
terk etmiştir. Bu üslere hiçbir Türk giremez. Bu askeri bölge
lerde, kimler hangi planları tasarlar, bilinmez! ikili antlaşmalarda
bu yurt toprakları açıkça, Amerika Birleşik Devletleri'nin yöne
timine ve denetimine bırakılmıştır. Bu nedenledir ki, ikili ant
l:ı.şmalar, Anayasa'ya aykırı olarak imzalanmakta ve bu ilişkiler
bilinçli olarak kamu oyunun denetiminden kaçınlmaktadır
Açıkça devletin egemenliğindeki topraklar, yardım bahşişi kar
şılığında, bir başka devletin egemenliğine terk edilmektedir.
Yeraltı kaynaklarımız yabancıların egemenliğindedir. Mali
yemizde, büyük ekonomiler söz sahibidir. Yurt topraklarının
bir kısmı Amerikan egemenliği altındadır. Devletin en önemli
örgütlerinde Amerikan uzmanları görevlidir. Bu ne tür bağım-
KATiLLER DEMOKRASiSi. HlRSlZLAR DÜZENi
291
sız devlettir? .. Bu ne çeşit milli devlettir? .. Bir ülkenin işgal edi
lebilmesi için, mutlaka işgal kuwetlerinin çıkarma yapması, baş
kentte gösterilerle resmi daireleri işgal etmesi mi gerekir?.. Üs
lerimize sahip değilsek, petrollerimize sahip değilsek, paramıza
sah ip değilsek. nerede kalır bizim, Mustafa Kemal Paşa'n ın
temeline kan ve alın teri dökerek kurduğu Tam Bağımsız Tür
kiyemiz? ..
Türkiye 1 2 M art Muhtırası'nın imzalandığı koşullara sürük
lenmiş ise bu sonucun sorumluları da olmalıdır. Devleti haraç
mezat satanların hesap vermediği bir ülkede, bu devletin baş
kalarını da cezalandırmaya hakkı olamaz!
(Devrim, 20 Nisan 1 971)
BiLiRKiŞiLER MERHABA!..
292
tif mesuliyet esosın1 muhafaza etmek bir zoruretin ifodesidir. ..
Bu bir düşünce! Fakat. bu düşüncenin tam tersi, yine aynı Prof.
Dr. Sahir Erman'ın, Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer ile birlikte
yazdıkları, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku adlı kitabın dör
düncü baskısının 338'inci sayfasında, bakınız nasıl savunulmak
tadır: "Şu halde mesul müdürün, ancak kendisine, hiç olmazsa
toksir derecesinde bir kusur isnod edilebildiği hallerde ve bu kusu
ru dolayisiyla cezalandmlmas1 mümkün olup, aksine bir yorum
Anayasa'ya aykmd1r... " Bu her iki kitap da, Fakülte kitaplıklarında
bulunmaktadır.
Gelelim bir de, birkaç bilirkişi raporuna ... Yüksek Öğret
men Okulu'nun yayınladığı bir bildiri, incelenmek ve rapor ve
rilmek üzere Ord. Prof Dr. Sulhi Dönmezer, Ord. Prof Dr.
Recai Galip Okandan ve asistan Dr. Kayıhan içel'e yollanır is
tanbul Basın Savcılığı'nda 968/59 sayılı dosyadaki rapor,
26. 1 . 1 968 tarihini taşımakta ve şu görüşü kapsamaktadır:
Inceleme konusu bildiride Cemiyetler Konunu'nun 1 3 'üncü mad
desinde ifade edildiği şekilde siyasi nitelik bulunduğu hususunda
heyetimizce konaat hos1/ olmuştur. Soir mevzuat1m1za göre, bildi
ride suç unsurlan mevcut değildir . " Aynı sözleri kapsayan bildiri,
..
bu kez, 22.4. 1 968 tarihinde yine Ord. Prof Dr. Sulhi Dönme
zer ile Ord. Prof Dr. Recai Galip Okandan'a gelmiş, bu kez,
i stanbul Basın Savcılığı'nın 968/ 1 029 dosya numarası ile ka
yıtlanan bildiri yine sayın bilirkişi Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönme
zer ve Ord. Prof Dr.Recai Galip Okandan ve Prof. i lhan Akın
tarafından Türk Ceza Kanunu'nun 1 59'uncu maddesini ihlal
edici nitelikte görülmüştür. Bu iki sayın Ordinaryüs Profesör,
i stanbul 6'ncı Ağır Ceza dosyaları arasında 968/ 1 029 sayı ile
kayıtlı bu bildiri için şu ifadeyi kullanmaktadırlar: Bu itibar/o,
yoz1, hükümetin ve Bakanilkiann manevi şahsiyetlerini tahkir edici
ve 1 59 'uncu maddeyi ihlal edici niteliktedir... " Bilirkişilere göre,
üç ay önce suç sayılmayan sözler üç ay sonra suç oluyor
i sterseniz, bu ünlü bilim adamlarımız hakkında bir de Yar
gıtay Kararına değinelim: Diyor ki, Yargıtay Birinci Ceza Dai
resi: Dairemiz muhtelif kararlarında Türk Ceza Kanunu'nun
1 4 1 . ve 1 42. maddelerine konu teşkil eden eylemler bakı
mından tamamıyla kifayetsiz oldukları açıklanan, hukuk bölü
münde öğretim görevlisi bulunan şahıslar... " i şte bu şahıslar, yi-
KATiLLER DEMOKRASiSi, HlRSlZLAR DÜZENi
293
ne Ord. Prof Dr. Sulhi Dönmezer ve Ord. Prof Dr. Recai
Okandan'dan başkası değildir.
Evet, sanıklar, avukatlar, savcılar, yargıçlar! Yıllardır kendi
lerine gönderilen her yazıda, suç unsuru bulan ünlü bilirkişiler
hakkında, sizlere küçücük bilgiler. Biz, bu belgelere bir tek ke
lime eklerneyi yersiz buluyoruz.
(Ortam, 12 Temmuz 1 9 71)
KlSlR DÖNGÜ
294
yılında yayınladığı son baskısında ne diyor: ... Nasıl Büyük Mil
"
295
KiTAPLAR ESKiDi M i 1
296
Anayasa Hukuku dersleri de vermiş ve ceza hükümlerinin,
anayasalarca değil, ceza yasalarınca kanacağını da anlatmıştır
Oysa, eski Kamu Hukuku Profesörü, şimdi Anayasa'nın yeterli
müeyyide taşımadığını söylemektedir. Anayasalar, temel kural
ları kor Özgürlüklerin nasıl kullanacağını, ceza yasaları saptar
Özgürlüklerin kötüye kullanılıp kullan ılmadığının müeyyideleri.
anayasalarda değil, ceza yasalarında yer alır. Anayasalar devlet
organlarının kuruluş ve işleyişlerine ilişkin temel normlar ko
yar. Devlet aleyhine işlenen suçların müeyyidelerini ceza yasa
ları hüküm altına alır. Bütün bunlar, hukukun evrensel kuralıdır
Anayasa değişikliği konusunda söylenecek çok söz vardır
Biz, sadece, Başbakan Nihat Erim'in bir Kamu Hukuku Profe
sörü olarak yazdıklarına katılmakla yetineceğiz. Gerçekten
Profesör Erim, otuz yıl önce çok haklıydı. ... Bütün mahzur
"
"iKTiDAR FELSEFESi"
297
Yine hayır. Muammer Aksoy'un bir konuşması m ıdır? Hayır,
hayır, yine bilemedinizi Bu yazı, Sadi Koçaş tarafından yazılmış
tır ve 1 3 Mart 1 97 1 tarihini taşımaktadır. Evet. Cumhuriyet
Gazetesi'nin 1 3 Mart günlü nüshasını okuyanlar, "iktidar Fel
sefesi" başlıklı yazıyı hatırlayacaklardır. Sadi Koçaş, bu yazısını,
Parlamento üyelerinin maaş ve ödeneklerini artırmak için giri
şilen Anayasa değişikliği üzerine kaleme almıştır. Yazar, o gün
lerde, bu Anayasa değişikliğine karşı çıkıyor ve gençleri soy
gunculara karşı savaşan, "bilinçli, imanlı, kararlı kuşaklar" ola
rak niteliyor ve bu "eylemleri" övüyordu. Tarih: 1 3 Mart 1 97 1 .
Bugün Sadi Koçaş, artık bir devrimci gazetede ara sıra yazı
yazan bir milletvekili değil. Şimdi o, sorumlu bir kadronun kuv
vetli adamlarından biri. Başbakan idari ve Siyasi i şler Yardımcısı
olarak yeni düzenin mimarlığını üzerine almış. 1 2 Mart'tan
sonra kurulan yeni düzende sık sık adı duyuluyor Sadi Koçaş'
ın 1 3 Mart 1 97 1 günü, yazısına konu olarak seçtiği Anayasa
değişikliği, Adalet Partisi döneminde değil, kendi iktidarlarında
gerçekleşme olanağı bulmuş. Ama, belki kaderin garip tecellisi;
Koçaş'ın eski yazıları "makabline şamil olarak" bugünkü tutu
munun karşısına geçmişi Siyasi kaderdir, ne diyelim?!.. Bir "ikti
dar felsefesi" değil belki ama....
Fakat, yine aynı Sadi Koçaş'ın üstelik Başbakan yardımcısı
olduğu bir devrede yüzlerce kişi "söz, yazı ve beyanlarıyla"
son anarşik ortamı yaratmak suçundan göz altına alınmışlardı.
Acaba, Sadi Koçaş, milletvekili ve bakan olmasaydı, kendisi de,
gazetelerde yazdığı yazılardan dolayı gözaltına alınsaydı, ne dü
şünürdü? Bilemeyiz, bilmek de istemeyiz.
Koçaş'ın bu satırların ı, tutum ve davranışlarını, eski yazıları
na konu olarak seçtiği düşüncelerine göre yeni baştan gözden
geçirsin diye aktarmıyoruz. Siyasettir bul Dün hayır dediğinize
bugün evet diyebilirsiniz. Amacımız, Başbakan idari ve Siyasi
işler Yardımcısı Sadi Koçaş'ı eleştirrnek değil, bir zamanlar
devrimci gazetelerde yazılar yazan, eski ihtilalcilerden, vatan
daş Sadi Koçaş'ı vicdanı ile başbaşa bırakmaktır Çünkü en bü
yük yargıç insanın kendi vicdan ıdır.
(Ortam, 2 Ağustos 19 71)
298
BASlNlN NAMUSU
299
yazarlığından bir türlü kurtu lamamanın hırçınlığı içinde, eski ar
kadaşlarını karalamak, onları komüni�likle suçlamak, hiç kimse
ye şeref vermez. Metin Toker ayrıcalıklı bir prens gibi, elleri
kolları bağlı insanlara tokat atmanın rahatlığı içinde yazı yaz
makta ve radyolarda konuşabilmektedir Ne büyük yazarlık ve
ne büyük erkekliktir bu? ..
27 Mayıs devriminin getirdiği özgürlük ortamında, Türki
ye'nin bütün sorunları tartışıldı. Toplumun sosyal kökenleri,
ekonomik sorunları, siyasal bilimin süzgecinden geçirildi. Tam
on yıl, Türk düşünce hayatı, aydınının alın teri ile sulandı. Bili
min ışığı yükseldikçe, karanlığın gücü kırıldı. Ulusal sorunlarımız
öğrenildi, araştırıldı ve tartışıldı. Bu gelişim, toplumun bütün
kesimlerini etkiledi. Artık, eski yazarlar, okunmamaya başladı.
Çünkü toplum yeni bir arayış içindeydi. Genç kuşaklar, oku
mak, öğrenmek ve tartışmak i�iyorlardı. Dedikodu yazarlığı if
las etmişti. Metin Toker, bu ortamda, eridiğin i ve silindiğini gö
rüyordu. Aranan, okunan ve sevilen bir yazar değildi. Yurt so
runlarını, bilimin ışığı altında incelemeye, ne kültürü, ne bilgisi,
ne de kişiliği elverişliydi. Onun için tek yol, kayınbabasının hatı
raların ı yayınlamak ve kendisinden başka bütün yazarları suç
lamaktı.
i şte bugün, Metin Teker'in kaleminden, sadece siyasal de
dikodu ları değil, kompleksler içinde çırpınan bir yazar eskisinin
bilinç altını da okuyoruz ...
(Ortam, 9 Ağustos / 9 71)
OLiGARŞi'NiN SESi
300
Anayasa'nın öngördüğü reformların neden uygulanmadı
ğını araştıranlar, sorunların temelinde bu mali oligarşinin ayrı
calıklı düzenine rastlayacaklardır. Bir yönetimin, devrimci ya da
reformcu olması, bu mali oligarşiye karşı takındığı tavır ve sap
tadığı siyasal davranışlara bağlıdır. 1 96 1 Anayasası, "hiçbir sı
nıfa, hiçbir zümreye imtiyaz tanınmaz" derken, ucuz politi
kacıların ağızlarından düşürmedikleri sınıf diktatörlüğünü, sa
dece işçi sınıfı için değil, aynı koşullarla bu mali oligarşi için de
yasaklanmıştır. Anayasa, yine. kendi yapısı ve sistemi içinde,
mali oligarşiyle mücadele ilkelerini de birlikte getirmiş, kamu
laştırma, grev hakkı, devletleştirme gibi, yollar önermiştir. An
cak reformların, anayasalarda yer alması, başlı başına güvence
olmamaktadır. Ö nemli olan Anayasa'yı uygulayacak siyasal ik
tidaların yapılarıdır.
i ster sağcı, ister solcu olsun, bütün sıyasal partiler. toplu
mun örgütlenmiş kesimlerine dayanırlar Bu desteğin, halk ço
ğunluğunca sağlandığı partiler, siyasal iktidara sahip olabilir Bir
parti, mali oligarşi tarafından örgütlenip, halk tararından da
desteklenebilir. Az gelişmiş ülkelerde, siyasal iktidarlar genel
likle bu tür örgütlenme ile ayakta durabilirler
Devrimci ya da reformcu iktidarların da, dayanacakları bır
siyasal örgütün varlığı gerektir. Her siyasal eylem bir örgüte
dayanır. Toprak reformu yapmak isteyen bir iktidar, öncelikle
bu reformu gerçekleştirmek isteyen bir partiye dayanmak zo
rundadır. Kamulaştırma ve devletleştirme gibi yollara başvu
racak bir iktidarın, yine mali oligarşinin egemenliğine karşı çıka
bilecek bir siyasal örgüte ihtiyacı vardır
Erim yönetimi, acaba böyle bir destekten mi güç almakta
dır? Bu soruya olumlu bir karşılık vermek güçtür. 1 2 Mart
Muhtırası'yla, Cumhuriyet'in geleceğini ağır bir tehlikeye dü
şürmekle suçlanan Adalet Partisi iktidarı yıllardır, iç ve dış ser
maye çevrelerinden güç ve destek almıştır Yabancı petrol şir
ketlerinin bu partice nasıl korunduğunu, sanırız, Sayın Topa
loğlu, kabine arkadaşlarına anlatmıştır. Tarım kazançlarının ver
gilendirilmesinin mümkün olup olmadığını, sayın Karaosmano
ğlu, Türkiye'de herkesten daha iyi bilmektedir.
Türkiye'nin sorunlarını, bugünkü siyasetçilerin reçeteleri ile
çözmeye imkan yoktur. Çünkü bu siyasetçiler, bu düzenin
kurtarıcısı değil, ancak sorumlusudurlar. Görmekteyiz ki, halk
KATiLLER DEMOKRASiSi, HlRSlZLAR DÜZENi
301
yararına her girişime karşı çıkıldığı gibi, kamulaştırma, devlet
leştirme ve grev hakkı gibi devleti mali oligarşiye karşı koruyan
tedbirler de engellenmeğe başlanmıştır. Gerçek gün gibi orta
dadır: Mali oligarşi kendi meşru müdafaasına başlamıştır
i şte, 2 Ağustos günü bütün gazetelerde yayınlanan iş
adamları muhtırasını, bu siyasal amaç ve ilişkiler içinde değer
lendirmek gerekir. Adalet Partisi ve bu partinin siyasal koşu
tundaki üvey kardeşleri, Demokratik Parti ve Milli Güven Par
tisi, hep birlikte, bu mali oligarşinin çıkarlarını savunmaktadır
2 Ağustos Muhtı rası, iş ve sermaye çevrelerinin açık bir göv
de gösterisidir. Devrimcilerin yıllardır anlatmak istedikleri iliş
kiler, bu kez sahiplerinin sesinden Türk kamuoyuna duyurul
muştur. Ö nümüzdeki günlerde siyasal hayatımız yeniden dar
boğazlara girecek, tek sorunun Anayasa değişikliği olmadığı, acı
gerçeklerle ispatlanacaktır Mali oligarşinin sesi hayırlı sabahla
rın müjdecisi değildir! ..
(Ortam, /6 Ağustos 19 71)
SAN l K SANDALYESi...
302
Bu gerçekler, sadece düşük Demokrat Partinin değil, aynı
koşullarla Adalet Partisi'nin de siyasal tutum ve davranışlarını
tanımlamaktadır. Çünkü, Adalet Partisi yönetimi, Yüce Divan
kararında yazıldığı gibi, Anayasa dışı bir "fiili" rejim yaratmış,
Türk ulusu adına karar veren Yüce Mahkeme kararlarını uy
gulamamış, daha önemlisi, sosyal devletin kendisine yüklediği
ödevleri bir yana iterek, yerli ve yabancı iş çevrelerine sınırsız
kazançlar sağlamıştır.
Anayasa dışı Adalet Partisi yönetimi kısa zamanda, kendi
antitezini yaratmakta gecikmedi. Toplumun uyanık bütün ke
simleri, bu "fiili" rejime karşı çıktı. Fakat bir ayağı Konya müf
tüsüne, öteki ayağı M ıgırdıç Şellefyan'a dayanan, bu gayri milli
iktidar, kendisine yönelen bütün tepkileri hukuk dışı göster
mek için, devletin gizli örgütlerini seferber etti l
Adalet Partisi, 27 Mayıs Devrimi'nden öç almak için kurul
muş bir siyasal partidir. Bu partiden 27 Mayıs ihtilaline ve bu
ihtilalin Anayasası'na bağlılık beklemek mümkün değildir Her
Adalet Partili, yeminli bir Anayasa düşmanıdır. Bu, hem duy
gusal hem de siyasal bir olgudur. Fakat daha önemlisi, Ana
yasa'nın sosyal amaçları ile, Adalet Partisi yönetiminin sınıfsal
kökeni arasındaki uzlaşmaz çelişmedir. Ulusal temellere daya
nan sosyal demokrat nitel ikteki Anayasa ile, uluslararası ser
maye ve toprak ağalığına dayanan Adalet Partisi iktidarını bağ
daştırmak, eşyanın tabiatına aykırıdır Bu bağdaşmazlık toplu
mu sosyal kargaşaya, kardeş kavgasına sürüklemiş ve "Cum
huriyetin geleceğini ağır bir tehlikeye" düşürmüştür Bugün
toplum bir çıkmaz sokağın kavşağında ise, bu bunalımın baş
sorumlusu Adalet Partisi iktidarıdır. Anayasa'yı "tebdil, tağyir
ve ilga" edenler, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararlarını
uygulamayan, devleti bir mali oligarşiye kiralayan Mıgırdıç Şel
lefyan düzeneileridiri
Son olayların baş sanığı, şimdi, seçim sandıkları arasında
saklambaç oynamakta ve kendi suçlarını devrimcilere yükle
rneye çalışmaktadır. Ama yağma yok! Eğer, altına 27 Mayıs ih
tilalinin mührü kazınan Yüksek Adalet Divanı kararları meşru
ise, Adalet Partisi yönetimi gayri meşrudur. Bu iki seçenek dı
şında başka çözüm yolu da yoktur. Ya Demirel haklıdır, ya da
27 Mayıs ihtilali! ..
KATiLLER DEMOKRASiSi, HlRSlZLAR DÜZENi
303
Demokrat Parti, nasıl "Anayasa dışı tutum ve davranışla
rıyla" meşruluğunu yitirmişse, Adalet Partisi de aynı şekilde
"Cumhuriyetin geleceğini ağır bir tehlikeye düşürmek ten sa
"
)04
renci yetiştırmiş olan Nihat Erim, 1 94 1 yıl ında yayınlamış ol
duğu Amme Hukuku adlı değerli eserinde işkence hakkında
şunları yazmaktadır·
"
Bir memleket medeniyette ilerledikçe cezalar da yumu
şar. Medeniyet itibarıyla geri olan milletler ağır cezalar koyar
lar. Bir millet fertleri üzerinde manevi müeyyideler, maddi mü
eyyidelere pek az ihtiyaç gösterecek kadar, tesir gösterdikçe,
cezalar hafıfletilir. Filhakika bugünkü cemiyetlerde, insanları suç
yapmaktan alıkoyan, maddi cezalardan ziyade manevi unsur
lardır. Zamanımııda anlaşılmış bu hakikat, Beyanname'nin ilan
edildiği devirde henüz lüzumu kadar takdir edilmiş değildi.
Daha bir şahsın suçlu olduğu kat'i surette anlaşılmadan, suçunu
itiraf ettirmek maksadıyla ona işkence yapılıyordu. Kaynar suya
daldırma, dayak vesair işkenceler hakimierin en kıymetli yar
dımcılarıydı. Becceria (XVIII'inci yüzyıl) bu usulün insanlığa sı
ğan bir şey olmadığını iddia ettiği zaman, işkence her yerde bü
tün şiddeti ile tatbik ediliyordu. Henüz mahkum olmamış ve
belki de suçsuzluğu meydana çıkacak bir insana işkence yap
mak adalete ne kadar aykırıdır! .. işkence bir cezadır; çünkü ız
dırap vermektedir. Suçluluğu belli olmamış bir adama ceza çek
tirrnek insanlığa sığar mı! .. işkence usullerinden öyle vahşiyane
olanlar vardır ki, suçluluğu sabit olan bir insanın çekeceği ceza.
mahkumiyenen önce maruz bırakıldığı işkencelerin yanında
pek hafif kalır...
"
305
rine ve kamu düzenine uygun olmayan hareketlerin işlenmesin
den önce bu kanun hükümleri dairesinde önünü almak, B- iş
lenmiş bir suç hakkında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile
diğer kanunlardaki görevleri yapmak.
644 sayılı Milli istihbarat Teşkilatı Kuruluş Kan u n u nun
üçüncü maddesine güre, bu örgütün temel görevi "devletin
güvenliği ve milli politikasıyla ilgili istihbarat" elde etmektir
Bu örgüte, Yasası'nda belirtilen "istih barat" görevinden başka
"hizmet yükletilemez ve bu teşkilat devletin güvenliği ve milli
politikasıyla ilgili istihbarat hizmetlerinden başka hizmet istika
metlerine sevkedilemez." Bu tanım bizim görüşümüz ya da
eleştirimiz değil, Milli i stihbarat Ö rgütü'nü bağlayan temel hu
kuk kuralıdır
Hukuk devleti, polis devletinin antitezidir Toplumun bü
tün demokratik gelişimlerinde olduğu gibi, delil elde etme sis
teminde de, hukuk devletinin bazı evrensel kuralları vardır Bu
kurallardan en önemlisi, devletin yasalarca belirti len sınırlar
içersinde görev yapmasıdır Bu sınırların aşılması, idare huku
kunda yetkisizlik şeklinde tan ımlanan hukuksal sakatlığa yol
açar. Bundan daha önemlisi, hukuk devletinin bu gibi tutum ve
davranışlarla bir uzlaşmaz çelişmeyi ortaya koyması, böylece
yöneticilerin demokratik gelenekiere bağlı olup olmadıklarının
ispatlanmasıdır
Bazı suçların ortaya çıkarılması için tahrikçi ajana-ajan pro
vokatör kullanılması, yürürlükteki yasalarımıza olduğu kadar,
demokratik hukuk devleti kavramına da aykırıdır Devletin gö
revi, suç yaratmak deği l, tersine işlenrnek üzere olan suçları
önlemektir Gerek Polis Vazife ve Salah iyet Kanunu gerekse
Milli i stihbarat Teşkilatı Kuruluş Kanunu'nda, ceza hukuku nun
bu temel kuralı tekrarlanmaktadır
Tahrikçi ajan, kendisine çıkar sağlamak amacı i le, bazı kişi
leri suç işlemeye tahrik eden kimse demektir Ö ncelikle şu ku
ralı saptayalım: Devletin, suça tahrik diye bir görevi olmadı
ğından, bu görevi devlet h izmeti olarak yürütmeye, yasalar
elverişli değildir. Bundan çıkan sonuç, hiçbir devlet görevlisi
nin bu sıfatla, devletten maaş, ücret ve ikramiye gibi bir maddi
karşılık alamamasıdır Ancak bu, konunun önemli olmayan ya
nıdır
306
Konunun önemli yanı ise bazı kişileri belli suçlara tahrik
eden ajanın ceza sorumluluğudur. Acaba, ajanın tahrik ettiği
suç işlenirse, tahrikçi ajanın cezalandırılması mümkün müdür?
Bu konu, italyan ve Fransız hukuklarında tartışılmış ve şu sonu
ca varılmıştır: Eğer tahrikçi .aj_an___s_u_çun işlenmesine engel ol
muşsa cezalandıolrnaz....Alli:ak tahrikçi ajanın eylemleriyle bire
likte yasalarca___suç_�biı:_lıuk.u.k__dışı_ durum yaratılmışsa,
· ·
· · tirak hükümlerine göru.e.za:
landırılır
Bu konu, henüz Türk hukukunda yeteri kadar işlenmemiş
tir. Ancak olaylar göstermektedir ki, hukukçularımız aynı konu
üzerinde de tartışacaklardır. Hukuk devleti toplumun her kesi
mini içine alan bir kavramdır. Bu kavramın, eylemli bir etkinlik
kazanabilmesi, bütün sorunların açıkça tartışılmasına bağlıdır
Başta hukuk fakülteleri ve Türkiye Barolar Birliği olmak üzere
bütün hukukçuları bu konu üzerinde tartışmaya çağırıyoruz.
(Ortam, 6 Eylül 1 97 1)
307
olarak kabul edilmediği devletlere verilen addır Ancak laiklik
sadece din ve devlet işlerinin ayrılması değil, bunun da öte
sinde devletin çeşitli dinler karşısında tarafsızlığı anlamına gel
mektedir Türkiye Cumhuriyeti, Anayasa'sına göre laik bir dev
lettir M üslüman Devlet-Hıristiyan Devlet kavramları laikliğin
özüne aykırıdır Bu anlaşıldı mı? .. Güzel. Öyleyse ikinci önemli
kavramı anlatalım.
Sınıf, bir toplumda üretim araçlarına sahip olanlarla olma
yanların oluşturdukları insan topluluklarıdır Eğer kaba çizgi lerle
ifade edersek bir toplumda emeği ile geçinenler işçi sınıfı; fab
rika, tarla gibi üretim araçlarının geliri ile geçinen insanlar da
burjuva sınıfını oluştururlar. Bu iki temel sınıf yanında çeşitli sı
nıf ve tabakalar yer alır Ekonomik hayatın gelişimine göre, bu
ara sınıf ve tabakalar, işçi ya da burjuva sınıfiarına yaklaşırlar
Ö rneğin burjuva partileri dendiği zaman sizlerin içinde bu
lunduğunuz partiler kastedilmektedir.
Bakın şimdi çok ama çok önemli bir konuya geleceğiz. Ha
n i , sosyal demokrasi dediğimiz bir kavram var ya... Hani Ana
yasa'da geçiyor... O ne demektir bilir misiniz? Bu, bir ülkede sı
nıflar arası eşitliğe dayanan bir yönetim biçimidir. Yani ne bur
juva sınıfı, ne de işçi sınıfı egemenliği söz konusu değildir.
Ö nemlisi, bu devlette işçi lere burjuvalaşma yolu da açıktır Biz,
devlet olarak büyüyünce sosyal devlet olacağızı Tabii sayeniz
de...
"Bir sosyal sınıfın, öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakküm
kurması" burjuva sın ıfının işçi sınıfı üzerinde ya da işçi sınıfının
burjuva sınıfı üzerinde diktatörlük kurması demektir. Dikta
törlük çok kötü bir şeydir. Allah hepimizi diktatörlerin şerrin
den korusun. Bereket versin, sizler gibi insan hak ve hürriyet
lerine bağlı siyasetçilere sahibiz. Bunu n için bir oturup bin şük
rediyoruz.
"Aşırı sağ ve aşırı sol" diyorsunuz ya, işte aşırı sağ, toplu
mun din, manevi değerler, kahramanlık gibi soyut gerçekiere
bağlı görünen, ancak sermaye egemenliğinin söz konusu oldu
ğu düzenlere verilen addır Hepimiz aşırı sağa karşıyız. Kimler?
Kimler olacakı .. Siz, biz, onlar! ..
Aşırı sol. işçi sınıfının diktatörlüğüne dayanan ve sınıf ihtilali
yoluyla iktidara gelen ve daha da önemlisi bu diktatoryayı. işçi
sınıfı dışındaki bütün sınıf ve tabakaların ortadan kaldırılmasına
308
kadar sürdürmeyi öngören siyasal bir eylemdir Hepimiz aşırı
sola karşıyız. Kimler?.. Kimler olacak1 .. Siz, biz, on lar! Yalnız ara
sıra muhterem zatlarınızdan bazıları aşırı solcu ülkelere gidip,
o ülke insanlarının mutluluğu için kadeh kaldırırlar Bakın bunu
hiç yakıştıramıyoruz.
Bugünkü dersirniz burada bitiyor Hoşça kalın sayın siya
setçilerimiz..
(Ortam, 13 Eylül 1 9 71)
M i LLiYETÇiLiK BU MU?
309
olarak kabul edilmektedir. Türkiye'de geçer akçe olan bir suç
lama ile ifade edersek, asıl "kökü dışarıda" olanlar, uluslararası
sermayeden güç alan siyasal çevre ve örgütlerdir, demek ge
rekir.
Milliyetçilik, ülkesinin halkını iç ve dış sömürücülerin ahta
pot kollarından kurtarmak isteyenlerin ülküsüdür Halkçılık ise,
milliyetçiliğin toplumsal yönünü belirler Milliyetçi olmayan bir
halkçılık olamaz. Ancak halkçı olmayan bir milliyetçiliğin de söz
konusu olmaması gerekir. Halkçı olmayan bir milliyetçilik, sa
dece bir siyasi dolandırıcılık konusudur ve adı "Faşizm"dirı
Halk, birçoklarının sandığı gibi Marksizm'in bir kavramı de
ğildir. Marksizm, sınıf kavramına dayanır. Halk, Marksizm'de bir
anlam taşımaz, çünkü bir sınıfı tanımlamamaktadır. Halk, ulusal
kurtuluş savaşlarının terminoloj isinın ürünüdür Halkçılık, dış
sömürüye dayanan bir düzende, milliyetçiliğin dayandığı sosyal
temeldir.
i ç ve dış sermaye çevrelerinin egemenliğin i savunanlar,
imam sarığını seçim sandıklarına sarıp siyaset meydanlarına çı
kanlar, yabancı petrol şirketlerinin savunuculuğunu yapanlar,
hiç milliyetçi olabilirler mi!!? .. Bu uluslararası sermayenin açık
pazarında, yabancı sermaye işportacılığı yapan lar milliyetçilik
bayrağına sığınabilirler mi? Boğaziçi'nin lüks kumar salonlarında
mor binlikleri iskarnbil kağıtları gibi açanlar okulsuz, yolsuz ve
ışıksız köylerle dolu bu yurdun milliyetçisi sayılabilirler mi? At<
larımızın dört kıtada at koşturduklarından söz edip, Münih so
kaklarında çöp toplayan Anadolu çocuklarından utanmayanla
ra milliyetçi denilebil ir mi? ..
Böyle bir düzende yaşıyoruz işte. Millet düşmanlarının mil
liyetçi , Atatürk düşmanlarının Atatürkçü, halk düşmanlarının
halkçı sayıldığı bir ülkede gerçek milliyetçilere düşen görev.
korkmadan, yılmadan, usanmadan Türk halkının çıkarlarını sa
vunmaktır. Bu memleket, yabancı sermaye uşaklarının, din sö
mürücülerin in, siyaset demirbaşlarının değil; tüm Türk halkı
nındır. Milliyetçilik ise sömürücülerin değil, Mustafa Kemal
devrimcilerinin bayrağıdır
(Ortam, 20 Eylül 1 971)
Jıo
GÖRÜNEN KÖY...
Jı ı
hareketi hangi sınıf ve tabakaları korumuşsa, Adalet Partisi de
aynı sınıf ve tabakaları korumak için harekete geçmiştir. "Sos
yal bir sınıfın, öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakküm kur
ması ndan çok söz edildiği bu devrede, Adalet Partisi'nin tu
"
3ı2
dır yazılıp söylenmektedir. Fakat Türkıye'de bir çok kişi, ayrıca
lıkların gül bahçelerinde yaşamaktadır. Eğer, Siyasi Partiler Ya
sası'na göre, kapatılan partilerin yönetici lerinin ceza sorumlu
lukları söz konusu ise, Milli N izam Partisi yöneticileri neden
yargılanmamaktadır? Yok eğer, böyle bir ceza sorumluluğu var
sayılmıyorsa i şçi Partisi yöneticileri neden yargıç huzurundadır?
Bu soruları, hukuk biliminin kavramlarıyla cevaplandırmak ge
rekir.
1 968 yılından bu yana, çeşitli fakülte ve yüksek okullar, sol
cu ve sağcı öğrenciler tarafından işgal edildi. Şimdi solcu öğ
renciler mahkeme önündedir. Ya aynı eylemi, aynı kastı sür
düren sağcı öğrenciler nerededir?..
Bir küçük memurun bir kaç bin liralık suistimali görevi kö
tüye kullanmak, zimmet ve ihtilas suçlarıyla tutuklamayı ge
rektirirken nerededir, milyonluk kredi yolsuzluklarının başba
kanları, bakanları, müsteşarları?.. Arsa yolsuzluklarının genel
müdürleri, kredi yağmacılığının plancıları, mebus pazarlarının
tezgahtarları nerededir?..
Anayasa Mahkemesi kararlarını partisinin çöp Lenekelerıne
atanlar, Danıştay kararlarını ellerinin tersiyle itenler, hiç suçlu
değiller mi?.. Ulusal petrolümüzü, madenimizi haraç mezat sa
tanların bir küçücük günahları da mı yok? ..
Soygun sanığıdır diye, üzerlerinde her türlü işkencenin de
nendiği gençler, yargıç önüne çıkar çıkmaz tahliye oluyor Hiç
düşündürücü değil mi bunlar? i şkenceeder bunca olaydan son
ra yine aynı yerlerde otururlarsa, "Polise güvenin" diyebilir
misiniz?.. Ceza Yasası'ndaki, güveni kötüye kullanıp işkence ya
panları cezalandıracak hükümler, neden bu işkencecilere uy
gulanmamaktadır?.. Neden Danıştay üyeliğinden gelen bir içiş
leri Bakanı hala susmaktadır?
i smet Paşa, "Her gün 3 1 Mart yaşıyoruz" diyordu. Bu ge
rici baskılar bitti mi? .. Kanlı Pazarlar unutuldu mu? .. Nerededir
karanlık cinayetierin katilleri?.. Devrimci öğrencilere kurşun sık
manın adı, adam öldürme değil midir?.. Yoksa bu cinayetierin
hesabı, tıpkı kredi ve arsa yolsuzlukları gibi Demirel yönetimi
nin kar hanesine mi yazılacak?
"Demokrasi", "Hukuk Devleti", "Çok Partili Hayat",
"insan Hakları", "Eşitlik" gibi kavramlar dillerden düşmüyor
KATiLLER DEMOKRASiSi, HlRSlZLAR DÜZENi
3ı3
Fakat yasalar, siyasal düşüneeye ve eyleme göre uygulanmak
isteniyor.
Demokrasi adına, hukuk devleti adına, Anayasa adı na ve
kanlarının hesabı sorulmamış öğrencilerin gözü yaşlı ana baba
ları adına soruyoruz: Adalet ne zaman yerini bulacak? Yoksa,
ikinci Meşrutiyet'in "adalet, müsavat, kardeşlik" şarkıları gibi,
içi boş kavramlarla mı avunacağız?
Bütün bunlardan sonra bizlere düşen, bir halk türküsünün
şu dörtlüğünü gözyaşlarıyla söylemektir·
"Ankara'nın taşına bak 1 Gözlerimin yaşına bak 1 Uyan
uyan Gazi Kemal 1 Şu dünyanın işine bak ... "
Jı4
de bir yer açılıyordu. Kimbilir, belki onu gönderirlerdi. Vekil
Bey'le de arası fena değildi. Vekil Bey, kibar adamdı. Paşa, alt
rütbedekilere çok sert, üst rütbedekilere de hayrandı. Ara sıra
yedek subayların hatıriarını alır ve böylece ne kadar babacan
olduğunu etrafa anlatmaya çalışırdı.
i htilal aniden geldi. Paşa şaşırdı. Ne olur ne olmaz diye bir
süre evden çıkmadı. Perdeleri sımsıkı kapayarak radyoyu din
ledi. Öğleden sonra Cemal Gürsel konuşunca içi rahat etti.
Fakat acaba ötekiler kimlerdi? Hemen emir subayına telefon
etti. Emir subayı binbaşı telefona çıkmadı. Çünkü, binbaşı bir
Demokrat Parti'li milletvekilini tutuklamaya gitmişti. Üzüldü,
"Uyanık çocuktur. Ne olup bittiğini anlatırdı" diye düşündü.
Ertesi gün, daha ertesi gün, Paşa ateşli bir ihtilal taraftarı
oldu. Hatta, Milli Birlikçilere de arada, kimsenin duymayacağı
toplantılarda veriştiriyordu, Efendim, ihtilalin kanunları vardı.
Sabah bütün Meclisin kurşuna dizilmesi gerekirdi. ismet Paşa
kim oluyordu?
Paşa düşündü taşındı. Bu işe bir çare bulmak gerekiyordu
Hemen ihtilalci gruplarla ilgi kurdu. O günlerde Ordu içinde
tasfiyeler söz konusuydu. Paşa hararetle bu tezi savundu.
Emekli olan arkadaşlarıyla karşılaşınca " Efendim, aşağıdan baskı
geliyor" diye kendisini savunuyordu. O günlerde neler çektiler
Her gün birinin evinde toplantı düzenliyorlardı. Evet iktidar si
villere verimemeliydi. Birkaç toplantı sonunda protokoller im
zalandı. Paşa yine en öndeydi. Ateşli nutuklarla herkesi etkili
yordu. Günler böyle geçerken, birgün Aydemir'in ihtilale te
şebbüs ettiğini öğrendi. Başka kim vardı? Bir de Dündar Sey
han ı Canım bunlar dünkü çocuk. Neden kendisine danışma
mışlardı. Paşa, o gece hükumet kuwetlerine katılıp katılma
makta tereddüt etti. Sonunda i smet Paşa'nın haklı olduğuna
karar verdi. Olur mu efendim? .. En kötü sivil yönetim en iyi as
keri rejimle mukayase edilir mi? Muhteris bunlar Üç-beş
adamla ortaya çıkmışlar...
Paşa, 2 1 Mayıs'ta kesin olarak i smet Paşacı'ydı. O günler
de geçti ve Adalet Partisi iktidara geldi. Paşa, Süleyman De
mirel'in gazetelerde resimlerini görmüştü. i lk defa, kendisini
bir yemekte tanımıştı. Demirel, Paşa'nın elini sıkmış ve "Paşam,
sizden çok söz ediliyor" demişti. O günden sonra Demirel'in
konuşmalarını izlemeye başladı. Doğrusu Demirel esaslı adam-
KATiLLER DEMOKRASiSi, HlRSlZLAR DÜZENi
3ıs
dı. i şte bize böyle genç, enerjik adam gerekirdi. O sırada oğlu
evleniyordu. Nikah şahitl iğine Demirel' i çağırdı.
Bu arada Paşa yurt dışına gitti, geldi. Terfi etti. Eski arka
daşları ile ilgisini kesti. Son zamanlara kadar Milli Birlikçilerden
bir M uc ip Paşa'yla selamlaşıyordu. Bunlar tehlikeli kişilerdi. He
le Suph i Karaman, Sami Küçük' .. Tunçkanat'ı da oldum olası
sevmezdi. Milli Birlikçilere bayramlarda kart atardı, bundan da
vazgeçti.
Paşa yükseldi, yükseldi. Sonunda emekli oldu. Şimdi, bir
özel teşebbüs kendisine on bin lira aylık veriyordu. Yine Ata
türkçü'ydü ama, bu soculara kızıyordu. Devrimci gençlere kı
zıyordu. Tam bağımsızlık isteyenlere kızıyordu. Olacak iş miy
di? .. Madanoğlu'yla Osman Köksal da bunlara uymuştu? Paşa
giyindi. Orduevinde sınıf arkadaşlarının bir yemeği vardı. Ora
ya gidecekti. Sonra "Adam sen de ... Ben asker miyim, özel te
şebbüsçüyüm" dedi ve arkadaşlarıyla buluşmaktan vazgeçti ...
Emekli paşalarımızın büyük çoğun luğu, Atatürkçü ve vatan
sever kişilerdir. Fakat emperyalizm ve işbirlikçileri, kendilerine
göre ·paşa yaratmak için bin türlü oyun çevirmekte ve bunda
zaman zaman başarı sağlamaktadırlar Milli Emniyetçilikten co
ca cola patronluğuna atiayan paşalar görülmektedir Sözünü
ettiğim hayali paşa tipi de son ayların aktüalitesidir. Umarım ki,
Türk Ordusu'nun Kemalist geleneğini bir kaç kuruş için satan
lar bu yazıda kendilerini bulurlar. Sırtından üniformayı çıkaran
lar, sivil hayatlarında da ordunun şerefin i korumalıdırlar. Sana
söylüyorum paşa sana ... Duyuyor musun? ..
(Devrim, 2 7 Ekim 1 971)
AŞIRI ORTACillK
316
En kalın çizgilerle tanımlamaya çalışırsak, sol, bir düzenin
ekonomik ve sosyal temelleri n in emekçi sınıfiar yararına değiş
tirilmesi demektir
Bu düşünce ve eylem, tarihin çeşitli devirlerinde, ayrı biçim
ve öz kazanmıştır. Çağımızda solculuk, kapitalizme karşı tepki
olarak gelişmektedir Çünkü, geri kalmış ülkelere egemen olan
toplumsal ilişkiler, uluslararası kapitaF7mden güç almaktadır
Sağcılık, düzenin, mevcut ekonomik ve sosyal temelleri ile
korunması amacını güden bir siyasal düşünüş ve eylemdir Dü
zen, alt ve üst yapı ilişkileri ile bir bütündür Ü lke içindeki ser
maye ve bu sermayenin sahibi olan sınıf ve tabakaların ilişkileri,
sağcılığın özünü oluşturur Din, sermaye sınıfının kullandığı bir
silahtır. Bu nedenle tek başına dinsizlik ya da laiklik, sağcılığın
ya da solculuğun ölçüsü değildir Ö nemli olan, toplumdaki
sermaye sınıfının siyasal yapı içindeki yeri ve gücüdür
Bir toplumun temeli, ya sermaye ya da emekçi sınıfiardan
oluştuğuna göre, bu sınıfiar arsında hakemlik yapmak, sosyal
yasalara aykırıdır Çünkü, ülke içindeki her kurum, örgüt ve kişi
toplumunun bütününü etkileyen sosyal koşulların içinde bir
önem ve anlama sahiptir Toplumun içindeki bazı kişi ve ku
rumların bu etkilerden ve ilişkilerden soyutlanması mümkün
değildir
i şte bizim aşırı ortacılık olarak adlandırmak istediğimiz si
yasal tutum, böyle bir yanılgıya dayanmaktadır Siyasal ve sos
yal gelişimierin ortası ya da merkezi, bir geometrik ölçüyle
ortaya konamaz. Kendi sağındaki ve solundaki aşırılıktan söz
edip, kendi siyasal tutumunu meşru gösterme yolu tebdil-i kı
yafet etmiş bir sağcılık türüdür Sağcılık ve solculuk, ancak dü
zenin tümüne karşı takınılan açık seçik tavır ve eylemle belir
lenebilir. Dürüst olan siyasal yol da budur.
Bu çelişmeler içinde en acısı, yirminci yüzyılın ilk antikapi
talist ve antiemperyalist kurtuluş savaşı önderi Atatürk'ün, bo
zuk düzenin kalelerine bir bayrak gibi çekilmek istenmesidir
Mustafa Kemal, gericiliğin sağcılığın ve tutuculuğun değil, ancak
devrimciliğin bayrağıdır Belki Mustafa Kemaleilik ulusal bağım
sızlık bilincinin en aşırı cereyan ıdır. Bütün devrimci lerin temel
görevi, M ustafa Kemal 'i, gericilerin, tutucuların ve sağcı ların
elinden alıp, yeniden bağımsızl ık meşalesi yapmaktır
KATiLLER DEMOKRASiSi, HlRSlZLAR DÜZENi
317
Türkiye yeni bir döneme giriyor Toplum olarak, yurttaş
olarak, devlet adamı olarak, yazar olarak sınav veriyoruz. Bu
bunalım geçince, siyasal gelişmelerin faturalarını daha yakından
izleyeceğiz. Toplu mu, geriliğe, karanlığa ve sömürüye mahkum
edenlerin kimlikleri en açık biçimde ortaya çıkacak. işte o za
man aş ı rı ortacıların bütün aşırılıkları en açık örnekleriyle an
laşılacak.
Evet. Toplum olarak öylesine bir siyasal eğitimden geçmi
şiz ki, herkes bir aşırılığa karşı oluyor. Kimimiz aşırı sağa, kimi
miz aşırı sola! Bize sorarsanız, biz de "aşırı ortacı lara" karşıyız.
Hakkımız yok mu?.. Soruyoruz, hakkımız yok mu?
(Onam, B Kasım 1 971)
KURULU DÜZENSiZLiK
Jıa
Kapitalizmin güçlü kurumlarından en önemlileri bankalar
dır Bankalar, kapitalizmin kredi dağılımlarını düzenleyerek, ya
tırımları sağlayacak özel sermayeyi destekler Banka idare
meclisleri, bankacılarla değil, siyasi parti temsilci leri ile doludur
Çıkar çevreleri ile siyasal partilerin milli koalisyon olarak "ba
rış içinde bir arada" yaşadıkları banka idare meclisleri, kapita
list düzenin en güçlü kaleleridir. Devirler değişir, partiler deği
şir, fakat bu görünüm, tıpkı Anadolu Kulübü üyeliği gibi, her
zaman canlı ve güçlü kalır. Böyle bir düzende kredi olanakla
rından en çok devlet adamlarının yakınlarının yararlanması dü
zenin mantığına da uygun düşmektedir Çünkü ekonomik gü
cü elinde tutanla, siyasal kadrolar arasında tam bir yakınlık ve
işbirliği kurulmaktadır.
Reformculuk, devrimcilik, ancak yürürlükteki düzenin
hangi temellere dayandığının aniaşılmasıyla bir geçerlilik kaza
nır. Reformun kime karşı ve kim için, devrimin kiminle birlikte
kime karşı olduğu ekonomik ve siyasal olgularla saptanmadan
atılacak her adım, çıkar çevrelerinin duvarları dibinde erir, çü
rür ve yok olur!
Türkiye'de çok partili hayat, yıllarca çıkar çevrelerının kısır
iç diyaloglarıyla zaman öldürdü. Bilim ışığı seçim sandıklarının
karanlıklarında boğuldu. "Parayla sarığı n kutsal ittifakı" Türkı
ye'yi bugünkü olumsuz koşullara sürükledil
Bir düzen, ekonomik ilişkileri ve siyasal kurumlarıyla bir bü
tündür. Ya bu düzene karşı olunur ya da bu düzen savunulur
i kisinin arası idare-i maslahatçıl ı ktır.
Türkiye'nin kavşaklarından döndüğü bütün çıkmaz yollar,
i lericilerin daha önceleri bütün sakıncalarını anlattıkları yasak
bölgelerdir Yaşadığımız her olay ilericileri doğrulamaktadır
(Onam, 15 Kastm 1 971)
KAHRAMAN YARATMAK
319
ların düşünüş ve eylemlerini de oluşturur. Genel oy, demok
rasinin temel kurumu olarak benimseniyorsa, kamuoyunun ne
biçimde oluştuğu da çok yakından izlenmelidir Fakat bazı dev
let adamları, kendi dar çevrelerinin yan ı ltıcı yakınlığından kur
tulamadıkları için, çoğu kez, siyasal karşıtların ı yüceitici kararlar
almışlardır.
Demirel'in değerlendirilişi de psikolojik yanılgılara dayan
maktadır Demirel, kardeşlerine verilen usulsüz kredilerden
dolayı yargılanmak istenmektedir. Oysa, bu suçlama Demirel'e
yöneltilecek suçlamaların en hafıfı ve ispatı en güç olanıdır
H içbir banka müdürü. Demirel'den yazılı emir alarak kredi
vermemiştir. Kredi ilişkileri, kapitalizmin kurallarına uygun ola
rak düzenlenmekte ve bunlardan en çok suyun başındakiler
yararlanmaktadırlar Bu ilişkiler kapitalizmin yasalarına uygun
düşmekte ve burjuva hukuku bu konuda yetersiz kalmaktadır.
Demirel yönetiminin gerçek suçları, yeraltı kaynaklarını ya
bancı sermayenin tekeline vermek, bağımsızlığımıza ve devlet
bütünlüğümüze aykırı antlaşmalar imzalamak ve 27 Mayıs
Anayasası'nı "tağyir, tebdil ve ilga" etmek; gerek sağcı, gerek
solcu olsun, halk çocuklarının kanına girmektir
Bu suçların yanında, Türk Ceza Yasası'nın 240'ıncı madde
sinde yazılı memuriyet görevini suiistimal suçu, gerçekten bir
"zabıta vak'ası" olarak kalmaktadır.
Şimdi Demirel, işin içinden çok kolay sıyrılabileceği bir it
ham altındadır Soruşturma komisyonu delilleri yeterli gör
mezse, eski Başbakan, Parlamento denetimiyle temize çıkacak,
yok eğer Yüce Divana giderse buradan da kolaylıkla beraat ka
rarı alabilecektir Her iki durumda da, düzenin bütün suçla-rın
dan kolaylıkla sıyrılarak siyasal arenada herkese bütün kişi ve
örgütlere meydan okuyacaktır. Böylece, Demirel, kendisinin
dışındaki kuwetler tarafından demokrasi kahramanı olarak bü
yütülmüş olacaktır.
Bizce temel yan ı lgı, devlet adamlarını, savundukları düzenin
niteliği dışında kişisel sorunlar olarak ele almaktır. Siyasal olay
ların kişiler arası bir ilişki değil. toplumsal sınıf ve güçler arası
bir çatışma ve denge ilişkisi olduğu, henüz yeterince anlaşılmış
değildir. Bütün olayları birtakım devlet adamlarının erdemliği,
bilgiçliği ya da hırsızlığı gibi göstermek ve bundan sonra da
seçimi, namuslu olanla olmayan arasında bir fazilet yarışı ola-
320
rak kabul etmek, bizim gibi, sadece ekonomisi değil, siyasal dü
şüncesiyle de geri kalmış demokrasilere özgüdür.
Bütün bunlar ikinci planda kalmalıdır. Bizce önemli olan bir
an önce halk yararına girişimleri gerçekleştirmektir.
27 Mayıs i htilali, Menderes'i kahraman yaptı! Bu kahra
manlığın ikliminde Adalet Partisi yetişti. Ne "bebek" ne de
"köpek" davaları Demokrat Parti'nin prestijini sarsmadı. Men
deres'in kefeni, sadece ihtilalin ağırlığında ezilen bir zavallı si
yaset adamını sarmadı. Adalet Partisine bir seçim bayrağı da
oldu.
Korkarız ki, aynı hata, bu kez Demirel'i bayraklaştırmakla
yapılmaktadır. Devrimcilerin uyarılarına çoktandır kulaklarını tı
kayanlara içtenlikle hatırlatıyoruz.
(Ortam, 22 Kasım 1 971)
TERS ORANTI
32 1
Uluslararası sermayenin "kökü dışarıda" desteği i le güçle
nen mali oligarşi ve bugün Erim Hükümeti'ni bile "Marksist
Leninist'lik ve hatta Maoculuk"la suçlayan toprak ağalarının
milli koalisyonu, demokrasiyi hiç böyle anlamamaktadır. Çün
kü, Batı demokrasisi, sınıfiar arası barışa bağlı denge rejimleri
nin adıdır. Türkiye'de demokrasi ise, mali oligarşi ve toprak
ağalığının çıkar düzenidir. Batı demokrasilerini oluşturan ne
denlerle Türk demokrasisini oluşturan nedenler arasında tam
anlamıyla bir ters orantı vardır. i şte bu ters orantı, Türkiye'
deki demokratik gelişmeleri etkilemekte, Batı demokrasilerine
karşıt bütün düşünüş ve eylemler Batı demokrasileri adına uy
gulanmakta ve savunulmaktadır.
Alınız ölüm cezasını ... Bu ceza Fransa'da siyasal suçlar için
1 848 yılında kaldırılmıştır. Bugün faşist olarak adlandırılan Por
tekiz'de, 1 85 2 yılından bu yana siyasal suçlar için ölüm cezası
verilmemektedir. Yine bu ceza, Hollanda'da 1 870'te, italya'da
1 889'da, Norveç'te 1 902'de, Avusturya'da 1 9 1 9'da, isveç'te
1 92 1 'de ve Danimarka'da da 1 9 30 yılında kaldırılmıştır. Ame
rika Birleşik Devletleri'nin bazı eyaJetlerinde de bu ceza artık
uygulanmamaktadır. Gerçekten uygarlık ilerledikçe, cezanın
hafıfiemesi bir siyasal olgu olarak hukuk dünyasını etkilemek
tedir. Kanı kan ile yıkayan bir hukuk anlayışı ise artık hukuk ta
rihinin müzelerine kalkmıştır.
Ö lüm cezası, i htilallerin kaçınılmaz silahlarından biridir
Çünkü ihtilaller kendi yasalarını eylemleriyle birlikte getirirler
Bir ihtilali, yürürlükteki yasalara göre değerlendirmek mümkün
değildir. Ancak, köklü yapısal değişiklikler getirmemiş ve yü
rürlükteki yasalara ve demokratik değerlere bağlı olduğunu
söyleyen rejimlerde ölüm cezaları, demokrasinin özüyle çatış
maktadır. Çünkü hiçbir hakkın özüne dokunulamayacağını hü
küm altına alan Anayasal ilke, ölüm cezaları ile zedelenmekte
dir.
Bu konularda, Batı üniversitelerinin kitaplıklarında ciltler
dolusu eser bulunmaktadır. Artık uygarlık bu tür tartışmaları
çok gerilerde bırakmıştır. Çünkü insanlık ilerledikçe ceza siya
seti de değişmektedir. Başbakan Nihat Erim bu konularda ne
düşünüyor bilmiyoruz amma, bir zamanlar hukuk fakültelerin
de Kamu Hukuku Dersleri veren Prof. Dr. Nihat Erim sanırız,
bütün buyazılanlara hak vermektedir.
(Ortam, 29 Kasım 1 97 1)
322