Professional Documents
Culture Documents
Claude Cahen - Türklerin Anadoluya İlk Girişi (Trc. Yaşar Yücel & Bahaeddin Yediyıldız)
Claude Cahen - Türklerin Anadoluya İlk Girişi (Trc. Yaşar Yücel & Bahaeddin Yediyıldız)
T Ü R K T A R İ H K U R U M U Y A Y I N L A R I
X X V . D izi — Sa. 4
TÜRKLERİN ANADOLU’YA
İLK GİRİŞİ
CLAU DE CAH EN
Çeviren
Y A Ş A R Y Ü C E L - B A H A E D D İN Y E D İY IL D IZ
T Ü R K T A R İ H K U R U M U BA S I M E V 1 — A N K A R A
1 9 8 8
TÜ R K LE R iN AN ADOLU’YA tLK GÎRtŞÎ *
(XI. Y Ü Z Y IL IN ÎK İN C Î YA R ISI)
CLAU D E CAHEN
Çeviren
Y A Ş A R Y Ü C E L - B A H A E D D iN Y E D Î Y I L D I Z
T ü rklerin B atı A sya’y a girişi, d ü nya tarihinde, M üslüm anlar için ol
duğu k ad a r H ıristiyanlar için de çok önem li bir yer tutar. A n cak , derinli
ğine bir inceleme yapılm am ış olan bu konu üzerinde çalışm alara yeni yeni
başlanm aktadır. Ç ok uzun süre T ü rk tarihi, kam uoyunu ve h atta bilim
adam larını ancak A vru p a tarihiyle m ünasebetieri ölçüsünde ilgilendirmiş-,
tir. N etice itibariyle, batıh kayn aklardan istifade edildiğinden bu konuda
A vrupalIların bakış açılarına bağlı kalınmıştır. Şüphesiz, İslam araştırıcı
ları, T ürklere yolları üzerinde rastladılar, fakat bir taraftan A ra p ça ve
Farsça kaynaklarının H ıristiyan kayn aklarına nazaran daha az araştırılmış
olması, diğer taraftan İslam tarihçilerinin T ü rk tarihini kendi bütünlüğü
içinde ayrı tutm aya pek titizlik gösterm em eleri ve yeniçağ O sm anlı İm p a
ratorlu ğu üzerinde çalışan bazı tarihçilerin, ortaçağ Türklerinin menşe-
lerine inm ek için büyük bir m eraka sahip olm am aları gibi sebepler y ü
zünden bugün h âlâ gerçeklere uygun,m ükem m el bir T ü rk tarihi m evcut
değildir.
Bununla birlikte, burada ele alınan tarihi, belli bir zem ine oturtm ak
için birkaç sayfalık giriş kaçınılm az görülm üştür. Bu sayfalar, çok genel
olduğu için kesin atıflar ihtiva etm em ektedirler. Ç ok tabii olarak da, hiçbir
surette ne îra n Selçuklu tarihini ne de özellikle Selçukluların T ü rk ve îra n lı
cetlerinin m ükem m el bir tetkikinin yapıldığını ve hatta ne de problem lerin
kâfi derecede v a z’edildiğini iddia etm ektedirler.
Batı A sy a ’ya X I . yüzyıldaki T ü rk nüfuzu H azar D en izi’ nin gü ney ve
kuzeyinden henüz çok az iskân edilmiş, bozkırlara yönelik geniş bir göç
hareketinin sonuçlarından biridir. B izzat bu hareket, d ah a öncekilerde
olduğu gibi, O rta A sy a ’daki diğer nüfus hareketleriyle alakalıdır. Zaten
Türklerin, B atı A sy a ’y a göçetm e hareketi, daha önceki d iğer iki nüfuz
biçim iyle birleşir: Bunlardan birisi, hüküm darların m uhafız birlikleri için,
fert fert elde edilmiş ve aşağı yu kan “ özümlenmiş” , neticede birçok M üslü
man beyliğin askerî kadrolarının tem elini teşkil eder hale gelm iş kölelerin
nüfuzu; diğeri ise, İslam ülkelerinin diğer sm ırlannda ve eskiden R o m a
îm p a ra to rlu ğu ’nda olduğu gibi komşu “ barbar” halk gru p lan n ın yerleşti
rilmiş olduğu, T ü rkistan ’ın askerî sınır kolonilerinin nüfuzu idi Bu hudut
boyları, diğer taraftan bütün İslam ülkelerinden gelm iş,, gönüllü im an
mücahitleri, “ gazi” teşkilatlarının seçim bölgeleri idi. T ab iatıyla, sınır boy-
lan n a yerleşmiş T ü rk çiftçileri, bu teşkiladarla sıkı m ünasebeder kurm uş
lardı. A y n ı zam anda, ferdî ve dağıtılm ış kölelerin aksine, b u ralara gruplar
halinde yerleştikleri için, kendi ö r f ve âdederini koruyorlardı. X . yü zyıld a
Tabiatıyla, genel olarak hususî bir çalışmasına aüf yapmadan edemediğim Fuad
Köpriilü’nün eserlerini ve Barthold’un çalışmalarını, özellikle onun, buradaki konumuzun
dışında, fakat genel manada ilham kaynağı olma açısından son derece zengin, Turkestan douın to
the Mongol insaşion (İngilizce bsk. 1928) adlı eserini unutmaktan kaçınacağım.
Nihayet, bu makalenin hazırlanışında sayısız uyarı ve düzeltmeleri ile bana yardımcı
olmak zahmetinde bulunan M.P. VVITTEK’e şükranlarımı ifade etmek isterim. Hatalarımın
bulunduğunu gizleyemem. Ancak, onun sayesinde bu hatalar, oldukça azalmıştır. îlerki
sayfalarda, SIB T İBN A L -C E V Z İ’nin Bibi. Nat.’deki 1506 nolu Arapça yazması; K E M Â L
AD -D ÎN’in aynı yerdeki 1666 nolu yazması; İBN ŞA D D Â D ’m Brit. Mus. Add. 23334’ teki
yazması; İBN A L-ESÎR (kısaltılmışı, l.A .)’in Tornberg baskısı (aynca bir hatırlatma yok
C.X); A BU ’L-F A R A C BAR-HEBRAEUS (kısaltılmışı, B.H.) Budge tercümesi kullanılmıştır.
ANNE C O M N E N E dahil Bizatıslı yazarlar ise Bonn’da yapılan sayfa numaralanışına göre
zikredilmiştir.
^ Bu meselenin bazı cephelerini aydınlatan en yeni katkı R. Frye ve Aydın Sayılı’nmdır:
“ Selçuklulardan önce Orta Şark’da Türkler” , Belleten, V II, 1946. Bu mesele aynı yazarların bir
çalışmasında yeniden ele alınmıştır (J. Am. Or. Soc. L X III, 1943)
’ Daha çok “ U c” (asıl manası, sınır) diye anılırlar. Mesela, K E M Â L , 82 v ° ’da, Ibn
Han’ın ordusunu Türk, Uc, v.s. den müteşekkil olarak tasvir etmektedir.
6 Cl. CAHEN - Y. Y Ü C EL - B. Y E D iY IL D IZ
tâbi top lulu klann sadakatini temin ederse, her şeyi yapabileceğine inan ı
yordu. Y e terli askerî kuvvetin m evcut olm am ası, Türkm enlerin cüretini
artırıyordu. Bu durum , m ahalli sıkıntılara yol açabilirdi, M es’ud, dilediği
zam an, sükûneti yeniden temin edem eyeceğini ve bunun özellikle, siyasî
neticeler d oğurabileceğini düşünm üyordu. F akat, em niyet kuvvetinin nok
sanlığı karşısında, Türkm enlere düşm anlık beslemeyen ve çok kere G azn e
m âliyesinin yüklediği vergilerden şikâyet etm eye m ecbur kalabilen toplu
lukların bir kısmı, göçebelerin beyleri ile anlaşm a yoluna giderek günlük
hayatların ı em niyet altına alm ayı tercih ediyorlardı. G a zi teşkilatları, olay
ların gelişmesini kolaylaştırdı. M es’ ud, önceden hiç hesap edem ediği bir
zam anda, H orasan bölgesinin bir kısmını kaybetm işti. 1033’ ten 1040 yıhna
kadar, T ü rkm en akınları, kısa zam an önce ve dolayh olarak G aznelilerin
hâkim iyeti altına geçmiş olan tran top raklan üçgeninde yayılm aktadır.jB u
üçgen, H a za r D enizi, Isfahan bölgesi ve U rm iye G ölü bölgesi arasını k ap
sam aktadır. Bu akınlar, Türkm enleri rakiplerine karşı kullanm ayı deneyen
m ahallî beylerin kavgalan n d an yararlanılarak gerçekleştirilm iştir. Bu b ey
ler, T ürkm enleri disiplin altına alam azlarsa, onları geriye püskürtm eyi
düşünüyorlardı. Bu T ürkm en topluluklarının ayn im asıyla sahipsiz kalan
zenginliklerin ye otlaklan n cezbettiği, ikinci ye d aha önem li bir T ü rkm en
grubu, 1035’e doğru, M es’u d ’la anlaşarak, kuzeyde H orasan’ı çevreleyen,
H a za r D en izi’nden M erv bölgesine k ad ar uzanan bozkırların eteğine gelip
yerleştiler.
’’ CED RENU S (S. 574) tarafından Sağır Asan diye anılan ve Tuğrul Bey’in yeğeni
olduğu söylenen biridir (Krş. I.A., IX , 373). Bu kişi Alp-Arslan olamaz. Zira Asan orada
öldürülmüştür, B U N D A R I’nin (S. 8) Doğu Horasan’da tanıdığı Baygu’nun oğlu Haşan
olabilir. Asan adı da mevcuttur (K q . H A L İL EDH EM , Düveli îslamiye, İndeksi: Fakat
Selçuklu ailesi içerisinde bugüne kadar bu isimle bilinen bir kimse yoktur.
* I.A., X I, 372-373; SIBT 393 yılı, 340; A R ISD A G U E S, 74-85; M A TH IEU , 83-88;
BROSSET (M.F), Histoire de Giorgie, I. 323; CED R E N U S, 575-580. A T T A L IA T E , 44-45.
®A ZÎM Î, 438 yılı: B R O SSET, 323 (Liparit’in esir edilişinden sonra?); M A TH IE U , 83,
Kutalmış’ı, İbrahim İnal’la birlqtirir; CED R E N U S 434 ve 43g’daki Ermeni ve Cizre
olaylarını karıştırır. R Â VE N D Î, 104, 44S’e kadar Sistan’da olduğunu bildiğimiz Yâkûtî’nin
başlangıçtan beri Azerbaycan’da yaladığını yazar ( Ta’rtkh Sislan. Behar baskısı, Tahran, 1935,
s. 375). Bütün bu olayların müphem bir hatırası, Kars şehrinin de zikriyle birlikte A N tL Î
BURHÂN AD -D ÎN ’in 608/121 ı ’de yazılmış Enisü’ l-Kulûb adlı eserinde yer alır (Belleten, V II,
1943> S' 475)-
T Ü R K L E R IN ANADOLU’YA İL K G tR tŞ l '3
yeterli bir karşı ku vvet h azırlayam ayan Constantin M onom aqu e, barışçı
m ünasebetlerin tesisi için, T u ğ ru l B ey’e bir elçi gönderdi. T u ğ ru l Bey,
niyederinin teminatı olm ak üzere L ip arit’i serbest bırakarak, olum lu cevap
verdi. Bu elçinin İstan bu l’a gelişi esnasında, M üslüm an bölgesindeki cam i
de, hutbenin, Bizans’ın çok iyi m ünasebetlerde bulunduğu Fatim iler yerine
T u ğ ru l Bey adın a okunmuş olması m üm kündür. B izanslılann etkisinde
olan M ervan oğlu N asru’d-devle, arabuluculuk görevini yapm ış, h atta o
andan itibaren hutbeyi T u ğ ru l Bey adına okutm uştu. T a b ia tıy la hüküm
darlar arasındaki m üzakereler, T u ğ ru l B ey’in, bazen haklı bazen haksız
olarak, asi uyru k lar tarafından gerçekleştirildiğini beyan ettiği T ü rkm en
akm lan n a engel olm adı
F akat, 446/1054 yılında, b izzat T u ğ ru l Bey’in Bizans Erm enistanı’na
karşı bir sefer düzenlediğini görüyoruz. Ö zellikle M ezopotam ya hakkm da-
ki raporlara d ayan an ne H ıristiyan ne de M üslüm an kaynakları, A ze rb a y
can ’ın durum u hususunda, m esela T ürkm enlerin yoğu nlukta olm aları he
sabiyle A zerb aycan ’daki durum un bu yeni seferi izah etmeye katkıda bulu
nup bu lun m ayacağını bilme konusunda bizi yeterli ölçüde ayd ın latm ak
tadır.
T u ğ ru l Bey, T eb rizli R a v v a d î V a su d â n ’ın ve D ovin ve G enceli A b u ’ l-
A sv â r’m kendisine bağlılıklarından em in olm aya ihtiyacı vardı. Bu sebeple
ilk defa bu kişilere karşı sefere çıkar. O n la n Bizans’ a karşı güçlendirerek
kendisine bağlam ayı düşünür. T u ğ ru l B ey’in kendisi için de, özellilde Irak
üzerindeki tasarılarını gerçekleştirebilm esi am acıyla, kendilerine ve disip
linlerine ihtiyacı olacağı sırada onun faaliyet sahası dışında kalm ış T ü rk
men birliklerini sağlam bir şekilde elde tutması son derece önem li g ö
zükm ektedir. A y rıca bü m ukaddes savaş onun için bir siyasî hazırlık da
olabilirdi. T u ğ ru l B ey’in götürdüğü savaş araç ve gereçleri -filler, arabalar,
kuşatm a aletleri- kendisine bağlı olan A b u ’l-Asvâr’ın yönetim inde olan
A rran üzerindeki Bizans ilerleyişine, sınırın düzeltilmesi yoluyla cevap verm e
arzusunu gösterm ektedir. B ununla birlikte T u ğ ru l B ey’in bu arzusunda
ısrarh olduğu d a söylenemez. O , h afif birliklerini, hem en hemen V a n G ölü,
Erzurum O vası, T ra b zo n ’ un iç kesim indeki dağlar, Horsen ve H an zit ve
nihayet M u ra t Suyu havzası arasında kalan bütün ülkeyi yağ m alam a
y a gönderdi. Sonra, bizzat kendisi Bergri ve Erciş’i zaptederek, Bizans
topraklarına girişi sağlayan iki bü yü k yoldan, M u rat Su yu yoluna hâkim
m üstahkem bir m evki olan, M a lazg irt’i kuşatü; fakat, bir aylık sürenin
bitim inde değerli kum andanlarından birinin ölüm ünden ve bü yü k
m ancm ığm m hasar görm esinden sonra, kuşatm adan vaz geçti ve A ze rb a y
can ’a geri döndü.
Bizans’m D oğu A n a d o lu ’da kalmış takviye kuvvetleri, Türkm enlerin
batı uç m üfrezelerini durdurm uştu. Erm enistan’daki R u m kuvvetleri, kale
lerinden çıkm am ışlardı ve yıpranm am ış bir gü ç olarak bekliyorlardı. T u ğ ru l
B ey’in geri dönüşünden hem en sonra, R u m lar A b u ’l-A sv âr’ı cezalandırm ak
ve onu yeniden sulh y ap m ay a zorlam ak için harekete geçtiler*^.
D ah a önce de olduğu gibi düşm anlıkları, elçiler teatisi takip etti.
T u ğrul Bey belki de prensip olarak M üslüm anların elinden alınmış şehir
lerin iadesini -1071 anlaşm asına göre onun M alazgirt, U rfa ve A n ta k y a ’yı
kastettiği düşünülebilir- veya, m uhtem elen d aha pratik olarak, îm p ara-
toriçe T eo d o ra ’nın ödediği yıllık haracı istiyordu. T u ğ ru l B ey’in elçisi,
M ervanoğulları B eyliği’nde tutuklanışından sonradır ki, bu arad a T u ğ ru l
B ey’in B ağd at’a girdiği haberini aldı. E vvelce olduğu gibi, hüküm darlar
arasındaki m üzakereler, özel birliklerin mesela T u ğ ru l B ey’in öz yeğeni
Ç ağrı B ey’in oğlu Y â k û tî’nin akınlarım engellem iyordu. B uralardan başka,
güvenliklerini sağlam ak am acıyla, H ıristiyan derebeylerinin em rine girm iş
asi birlikler de bulunm aktaydı; ve T u ğ ru l B ey’in kuvvetleri, bunları yola
getirm ek için Bizans topraklarına girm eye m ecbur oluyordu. G erçek barış
m üm kün değildi
T u ğ ru l B ey’in Bizans H ıristiyanlığına karşı bir asırdan beri kesintiye
uğramış taarruza resmen başladığını ilan etmiş olduğu bu seferi takip eden
yıl içinde, yeni gü cü n ü kesin olarak tahsis etm ek ve genişletm ek m ecburiye
tinde olduğu bir teşebbüste bulundu. Bu teşebbüs, onun sabırlı bir diplo
masi hazırlığı sonucunda B ağ d at’a girişidir. Bu diplom aside o, şüphesiz
güçlü T ü rk kom şuluğu rolünü oynam ıştır; fakat T u ğ ru l B ey’ in B ağd at’ a
girişi şiddet yolu yla fetih karakteri taşım am aktadır. H alife hüküm eti, Şii
N ih ayet, daha önce bir kere, H em edan’ı ele geçirm eyi denemiş olan İbrahim
tnal, T uğru l B ey’i, Batı İra n ’daki Türkm enleri ayaklan d ıracağı sırada,
C e z ir e ’ n in ortasında düşm an bölgesinde yalnız bırakarak, Basâsîrî’ye karşı
isyan etti. T eh d it çok ciddi idi. Bu tehdit, T u ğ ru l B ey’i, T ü rk ku vvet
lerini bütün M ezop o tam ya’dan geri çekm eye m ecbur ettiği için, Basâsîrî’ye
B ağd at’ a dönm e im kânı sağladı. Bununla birlikte, T u ğ ru l B ey fevkalade
isabetli v e çabuk karar verm e yeteneği sayesinde. Ç ağ rı Bey’ in o ğu llan ve
kendi yeğenleri olan Y â k û tî, A lp-A rslan ve K irm an lı K a v u r t’ un yard ım la
rıyla, isyanı bastırm ayı, İbrahim Inal’ı y akalam ayı -sonra boğularak öldü
r ü l m ü ş t ü r - sonra kaçm akta olan Basâsîrî’nin öldürüldüğü B ağd at’ a dön
** I.A .,X I,4 48 v e X , 15; SIBT, 7o v°-7i r ° ,8 ı v°-82 r°, 84,r°,84v°-85r° (Hoy'daki yerel
çatışmaların ayrıntıları). Ayrıca 455 /1063 yılının başında Halifenin kızını Sultana almak için
girişimde bulunulur. Bağdat’a bir daha gidilir. Yolunun üstünde, Tuğrul Bey, Ukaylîler ve
Mervanoğullarından geriye kalanları haraca bağlar (SIBT 84 v°).
18 Cl. CAHEN - Y. Y Ü C EL - B. Y E D İY IL D IZ
A T T A L ., 78.
M A TH IE U (III), onu Amer K aph’er (Emir-i kebir, büyük emir) ve Kicacıc veya Kic-
Aziz(?) diye adlandırır.
M A TH IE U eserinin 115-120. sayfalarmda Enough (?) adlı bir beyden söz eder.
Cemcem bir Iranlı adıdır. Çok dikkadi bir tarihçi olan Mükrimm Halil tarafından Yâkûtî-
Sâlâr-Horasan kimliği verilmiştir; fakat kaynaklannm yetersizliği, bana bunu doğrulama
imkânı vermemiştir. Yâkûtî’nin artık doğuda olmadığı kesindir; ve öyle görülüyor ki, ailesi
Azerbaycan’da belli bir taraftarlar grubunu muhafaza edecektir; nitekim oğlu İsmail vali
olarak bu gruptan yararlanacaktır. Z'^detü’ t-Tevârih, ahbârü’ d-devUti’s-Selçxikiyye’ nm yazan
(Muh. İkbal basımı, Lahor 1933, s. 31-32, ve buradan özet olarak I.A ., X , 25), Alp-Arslan’ın
seferlerine katılan, fakat bizim Sâlâr’ımızla ilişkisi bulanmayan Iranh bir memur olan Amid
Horasan’ı tanımaktadır. Horasan’ın askerî komutanı manasına gelen Sâlâr-ı Horasan unvanı,
Samânîler’den beri mevcuttu ve Selçuklular zamanında da korunmaktaydı; çok daha sonra, bir
başkası, Mekke’de, mesleye yeni giren biri sıfatıyla, Melik-Şah’ın temsilcisi olarak ortaya
çıkmaktadır (SIBT, sene 466).
20 Cl. CAHEN - Y . Y Ü C E L - B. Y E D İY IL D IZ
zam anda, A lp -A rslan ’ın bir G ü rcü kralının kızıyla evlenmesi sayesinde
garanti altına alınır. D ah a önce şehri yağma edilmiş olan K a rs prensi,
topraklarını Bizans’ a terk eder^^. Ü ç veya d ört yıl sonra, A lp-A rslan
yeni bir sefer daha yapm ıştır ki, bu seferin özellikleri hususunda nadir
kaynaklarım ızı birbiriyle uyuşturm ak m üm kün değildir. Bu kaynaklarda,
bir taraftan, G en ce’de A b u ’l-A svâr’ın halefi olan ve A lp -A rslan ’ a bağh
bulunduğu sırada ondan T iflis’i alan F ad lu n ’a karşı düşm anlıklar, A lp -
A rslan ’ın G ürcü karısından bahsedilm eksizin, anlatılm aktadır. Bu olaylar
dan sonra, Fadlun saldırıya uğram ış ve bir m üddet G ü rcü K ra lı B agrat
tarafından hapsedilmiştir. D iğer taraftan, Berdaa üzerine bir G ü rcü saldı
rısı ve Tiflis üzerine ve G ürcülere karşı A lp -A rsla n ’ın bir saldırısı söz konu
sudur. K ayn aklarım ız, ayrı ayrı bu o la yla r hakkında ittifak halinde old u k
ları halde, onların sırası hakkında m üttefik değildirler. A lp -A rsla n ’ın seferi
sırasında, Sahot ve y a Şeki Erm eni kralı topraklarını m uhafaza etm ek ve
G ürcülere karşı T ü rk yardım ını sağlam ak için, M üslüm an oldu^^.
Bu sırada, B izans’ın, H alife hü kü m etin in ara cıh ğ ıyla , yeniden A lp -
A rslan ’la anlaşm a p azarlık la rın a girişm esine rağm en, b a tıy a doğru bü yü k
istila hareketleri devam eder^^. Sâlâr-ı H orasan yeniden gü neybatı
istikam etine yön elir (1065), D ic le ’nin k ayn ak ların ın ötesinde, U rfa ve
A n ta k y a R u m la rın ın şefleri arasınd aki rekabetten yara rla n a ra k , U rfa
sınırlarına k ad ar ulaşır; ve yeniden M e y y â fa rik în ’ den geçerken, M ervân î
beyinin kalleşliği sonucu, orad a ölür Sonra, 1067’de, H acip G üm üştekin
-ki, o, 451 / 1058’de Basâsîrî’yi takip etmiş ve öldürm üştür-, Hısn-ı M an sû r’
un güneyinde H arran ve F ırat arasında harekâta girişir A d ı geçen kişiler,
özellikle Güm üştekin, resmi kom utanlardır, fakat bu, kesinlikle onların
seferlerinin de resmî olduğu anlam ına gelmez; Bununla birlikte, Alp-A rslan’
ın 1070 seferini h azırlayan bu h arekâdan n , Bizans ülkesinin iç kesimlerine
nüfuz etme am acını gütmeksizin bu ülkenin sınır boylarında sürdürülmesi,
çok dikkat çekicidir. O layla r, beklenin aksine bir gelişme gösterir. Güm üş-
tekin, yardım cısı Afşin’e yerleşik bir yer b u lm ak için uğraşırken, bir tar
tışma sonucunda, Afşin onu öldürür. Afşin b ir ham lede, seleflerinden daha
uzaklara giderek, 1067 yılında K ayseri’yi za p t eder, ancak orada kalam a
dığından ve kendinde d oğu ya dönm e cesareti de bulam adığından K ilik y a ’
ya iner. A m anos d a ğlan n ı aşarak, H alepli H an oğlu H arun ile birleşir.
A n ta kya ve D u lû k ülkelerini istila eder. S on ra o, ıo6 8 ’de Suriye’ye in
miş bulunan Bizans ordusunun artçı birliklerinin peşinden N iksar’ı y a ğ
m alayacak, n ih ayet K a p a d o k ya sınırını aşarak Iç A n ado lu toprakları olan
A m urriye (A m o riu m )’ye ulaşacaktır.’ Bü harekâtı sayesinde Sultan tarafın
dan affedilir ve d oğu ya dönm e hakkım elde eder^^.
Bu a rad a S u riye’de başka bir nüfuz etm e biçim i gerçekleştirilmişti.
D ah a önceleri, Erm enistan ve H uzistan’d a yerli yöneticiler Türkm enleri
yardım a çağırm ışlardı. O devirlerde tehdit unsuru olan “ barbarlar” ın tam a
mını ve y a bir kısm ını, ordunun bünyesine katılan ücretli askerler ile kendi
teşkiladannı m uhafaza eden yabancı gru plar arasında herhangi bir ayırım
gözetm eksizin, hizm ete alm ayı denem ek, benzer d u rum d a bulunan bütün
hüküm etler gib i Bizans îm p arato rlu ğu ’nun d a yay g ın bir uygulam asıydı.
N itekim Bizans Im p aratorlu ğu ’nun bir T ü rk ham nm oğlu olup^® babası
nın yan ından kaçan ve yukarıda adı zikredilen H arun hakkm daki u y gu
laması bu idi. G erçekten, İm parator C onstantin D oukas, onu birliği ile
birlikte hizm etine almış, bir kom plo şüphesi sonucu sınır dışı etmiş, sonra
D iyarbakır hu d u d u n d a T ü rk kardeşlerine karşı savaşm ak üzere yeniden
görevlendirm işti. İşte bu görevde iken H aru n , yeğeni M a h m u d ’a karşı
savaş halinde olan M irdâsî Emiri A tiy y a tarafından H a lep ’e çağrılm ıştı.
H arun usulsüz b ir biçim de BizanslIların hizm etinden ayrıldı ve A tiy y a ’nın
yardımına koştu (455-56/1063-64). Fakat, memlekederine akıncı Türkm en-
lerin yerleşm esini istem eyen H aleplilerin saldırısına uğradığından, canını
Fırat nehrinin ötesine geçerek kurtarm ak zoru nd a kaldı. A ra p lar ve U rfa ’
A ZÎM Î, 455-457 yıllan; K E M Â L , 81 r°-84 r°; SIBT, 90 r°, 102 r"; A T T A L ., 93, n o ,
Han-oğlu’nu Amerikes diye adlandınr (Emir...? Humartekin?). Onun menşeleri hakkında
yapılan açıklamalar ve Menbic kuşatmasının hikâyelerinde oynadığı rol sebebiyle, şimdiye
kadar iyi bilinmeyen hüviyeti konusunda şüphe yoktur.
A ZÎM Î, 461 yıh; İB N -K A LÂ N lSÎ, 98; I.A., 40-42; K E M Â L ., 84 v ”; SIBT, 118 v°; İBN
A L-C E V Z Î, 254; B.H., 217; A T T A L ., 105-119. M A T H ., 161-2; M ICH E L, 168-170. SIBT,
Amuriyye’nin yağmalanmasını bir Rum şefinin ihanetine atfeder. Diğer Bizans yazarlannda
böyle bir durum söz konusu değildir.
T Ü R K L E R IN ANADOLU’YA iL K G iR iŞ l -'3
başardı; fakat Philarete, K o n y a ’yı yağm alayacak olan bir başka T ürkm en
birliğinin geçişine m üsaade etti ki, bu birliği, K ilik y a ’dan geri döndüğü
sırada, yeni A n ta k y a D ü k ü K a ça tu r yok edememiştir^^. N ih ayet 1070
yılında, Y â v u k î aşiretini yöneten ve T u ğ ru l B ey’in eniştesi olan Arîsîgî^^
adlı bir T ü rk beyi, Sultan ’la arası açıldığı için, A n a d o lu ’ya kaçtı ve Sivas
yakının da G eneral M an u el C om nene’i sıkıştırdı ve esir aldı. A lp -A rslan onu
A fşin’e takip ettirdiğinden, A rîs î^ esirini serbest bıraktı ki, o d a kendisini
İstan bu l’a götürdü. Arîsîgî orad a Bizans’ın hizm etine girdi. Y ılla rc a sonra
onunla orada tekrar karşılaşacağız. Önceleri hiçbir yağm a hareketine giriş
meyen Afşin, A rîsîgî’ yi teslim alam ayınca, o zam ana k ad ar ulaşılabilecek
en u zak nokta olan Şon ay’ a (Chonai) kad ar yolu üzerinde bulun an herşeyi
alt üst etti; öyle ki, çağ d aşlan üzerinde “ İstanbul D en izi” ne ulaştığı inti
baını bıraktı. D önüşte, kış yüzünden T oroslarda kaldığından, ancak 10 71’
in ilk b a h an n d a tekrar d oğu ya ulaşabildi
1070-1071 yılların da ilk defa bütün Suriye’ye büyük bir T ü rkm en
kitlesinin gelişiyle karşılaşıyoruz ki bu kalabahk içinde ^insanın kendisini
bulması son derece güçtür. H alep ve H am a arasında sert davranışlarda
bulunan d aha sonra M a la zg irt’ te A lp -A rslan ’m çevresinde tekrar karşılaşa
cağım ız ve dolayısıyla asi olm ayan Sanduk gibi bir kısım T ü rkm en ler
bu raya A n a d o lu ’dan gelm işlerdi Suriye’de, A n a d o lu ’dan kaçarak,
A rîsîgî ile birlikte B izans’ın hizm etine girm ek istememiş olan Y â v u k îlere de
“ A T T A L ., 132; S K Y L ., 403.
SİBT ta ra fm d a n ^ ^ jl, B U N D ARI, 28 tarafından ,R Â V Â N D Î, 85 tarafından
jl, Bibi. Nat. Suppl. persan 1553’deki Târiki Selçuk 3 r tarafındanji_;jl şeklinde yazılmıştır.
BRYEN NE, 32 ve 117, tarafından Chrysosculos (Arîscul ...? için transkripsiyon) ve
M A T H IE U tarafından Guedridj diye adlandırılmıştır. Bu zat, Tuğrul Bey ve K avurt’un
kızkardeşi Cevher Hatun’un kocasıdır. K ardq ler arasındaki kavgalara karışmış olduğunu
görüyoruz (SIBT, 99 r °) ve 466’da, Kavurt’un isyanı ve ölümünden sonra, Bizans’a kocasının
yanına kaçmak isterken, Melik-Şah tarafından öldürülmüştür (SIBT, 154 v °). Arîsîgî (?), 1070
yılından önce ancak 45i/ro5g’da Basâsîrî’ye karşı yürütülen harekâtlara iştirak etmiş
bulunmaktan ve Tuğrul Bey’in ölümü sırasında Süleyman’a karşı Alp-Arslan’ın önde gelen
taraftarlarından biri olmaktan dolayı tanınmıştır (BUNDARI, 8). Tarih-i Selçuk’ a., göre, Yûnis
b. Selçuk adlı birinin oğlu oirnalıdır; fakat aynı yazar İbrahim Inal’ı Yusuf b. Selçuk’un oğlu
dediğinden, verdiği bilginin ağırlığı çok azdır. Bununla birlikte, Râvendî, s. 85’de ilk bilgiye
sahiptir.
Diğer taraftan, yardımcısı Atsız’ın Harezmli oluşundan hareketle, onun da Harezrali
olabileceğine ve belki de Tuğrul Bey’in Harezmli kansma akraba olabileceğine inanılmıştır.
Onun aşiretinin adı her he tür okunursa okunsun, Oğuz kabileleri listesinde tanınmış
gözükmüyor. Yâvûkîlerin büyük bir kısmı Anadolu’da kalmıştır (SIBT, 154 v °, 159 v°).
SIBT, I 2 7 v °;B .H . 219.
K E M Â L , 86 v°.
M Cl. CAHEN - Y. Y Ü C EL - B. Y E D İY IL D IZ
IBN-KAL., 99; I.A.,X. 42, 46; K E M Â L , 85 r ”, 90 r°; SIBT, 123 r° - v°, 134 r°-v
ÎBN MÜYESSER, 20. Zehebî, ondan Atsız b. Abak diye söz eder. Yirmi yıl sonra,Tutuş’un
emrinde, Yusuf b. Abak diye birine rastlanmaktadır. Fakat hiçbir yazar, onun Atsız’ın akrabası
olduğundan bahsetmezler.
MATH, defter, CII; B.H., 219; SIBT, 127 r°; Histoire des PatriaTches (PAlexandrie, Bibi.
Nat. Arabe, 502, s. 165-167.
T Ü R K L E R ÎN ANADOLU’YA ÎL K G İR İŞ İ “5
Bizans’ın M üslüm anlar tarafından esir edilen ilk im paratoru Rom ain Diogene’
in ele geçirilişiyle sonuçlandı (Ağustos 1071)
A lp -A rslan ’ı, belki iki veya üç m üstahkem m evki dışında, en azından
bütün Ermenistan’ı fethetmekten hiçbirşey engelleyemezdi. Rom ain D iogtee
den yıllık bir haraç ödemesini, gerektiğinde takviye ku vvet gönderm esini,
eskiden R u m lar tarafından M ü slü m an lan n elinden alınmış, M alazgirt,
Erciş, U rfa ve A n ta k y a ’dan başka M ü slü m anlar tarafından kaybedilen
yerlerin ileride m uhtem el yeniden fethini tanım asını istedi. N etice itibariyle
bu, sınınn sağlam laştırılm asıydı. D a h a sonra fidye vaad i ve prensip olarak
aktedilmiş olan bir evlilik karşılığında, A lp-A rslan, ilerde anlaşm ayı tanı
m ayabilecek bir rakip tarafından İstan bu l’da iktidarın ele geçirilişini en
gellem ek gayesiyle R om ain D iogen e’ i serbest bıraktı. A n a d o lu ’nun fethinin
çok kolay olacağını bildiği halde, A lp -A rslan ’ın gayesi bu değildi. O n u n
am acı M üslüm an dünyasının siyasî bütünlüğünü sağlam aktı. Bu sebeple,
Bizans Im p aratorlu ğu ’nun yıkılm ası değil, fakat B izanslılann tarafsızlığı
veya ittifakı, A lp -A rslan için d ah a yararlı olacaktı. Asilerin mesafenin
uzaklığı sayesinde ve düşm an yard ım ıyla b ağlılık duygusundan uzaklaşm a
im kânına kavuşm aları değil, fakat akın cılann ın yab an cı topraklara yağm a
yap m aya gitm eleri, A lp -A rslan ’ın işine geliyordu ve bu konu da da Ba-
sileus’un ittifakından yararlan abiliyord u . N etice itibariyle, A lp -A rslan ve
N izâm ü ’l-M ülk, M üslüm an im p aratorlu ğu ile H ıristiyan im paratorluğunu
eşit bir ebediliğe sahip iki müessese olarak telakki ediyorlardı. B ununla
birlikte, T ürklerin A n a d o lu ’yu fethi ne onlar ne de T ürkm enler tarafından
d a h a önceden düşünülm eksizin vu k u bulm uştu. İk tid a n ele geçirm iş olan
M ich el D oukas ve K a p a d o k y a ’ y a sığınan R om ain D iogene arasındaki
savaş, A n a d o lu ’ nun fethini hızlandırdı; zira R o m ain T ü rklerd en yardım
istedi ve ele geçirildiği ve öld ü rü ld ü ğü zam an, A lp -A rslan onun intikam ını
alm ak için yem in etti. Şüphesiz bu, T ü rkm en akıncılarının yoğu n tah
riklerine açık kapı b ırakm ak için bir bahaneydi. R om ain D iogene olayı
olm asaydı bile, birkaç ay zarfında hadiselerin akışı değişm eyecekti. Askerî
açıd an Bizans, artık hiçbir şeye karşı koyam ıyordu; ve ister m erkezde olsun,
ister tecrit edilmiş birkaç m ahallî b ölgede olsun, elinde tuttuğu az sayıdaki
kuvvetler, kendi aralarınd a k av ga ediyorlar, T ü rkleri im d ad a çağırıyor
lardı. Ermenistan halkları, hatta K a p a d o k y a ’ nmkiler, çoğun lukla d a Erm e-
Aynntılı bilgi için krş. Byzantion (IX , I934)’de benim “ Campagne de Mantzikert” adlı
makalem. Orada i;aretlenmi; olan kaynaklara Hisioire des Patriarches <PAlexaTdrie (ı68),
Chronique Anorym e syriaque, 46 (Chabot bas.)’ı da ilave etmek gerekir. Bütün Arap ve Fars
kroniklerindeki notlar. Ayrıca îbn Ebî Randaka, SırâtU’l-mülûk 178.
T Ü R K L E R ÎN ANADOLU’YA İL K G İR İŞ İ
niler ve kısmen b izzat Bizans tarafından geri çekilm iş olanlar, T ü rklere karşı
hiçbir şey yapam adılar, genellikle onları kendi istekleriyle kabu l ettiler,
b azan onlara katıldılar. T eferru at gözüm üzden kaçm aktadır. B ununla bir
likte, ruhban sınıfının ve Erm eni asillerinden bir kısm ının, yoktan k avga
çıkaran dinî politikasının kendilerini öfkelendirdiği Bizans’a karşı sistemli
düşm anlığı, vergi sistemi, halka yab an cı yöneticilerin ve birliklerin gön
derilmesi gibi hususlar bilinm ektedir. T ü rklere karşı güçsüzlükleri sebe
biyle ve Bizans’ın askerî baskısı sonucunda, topraklarını Basileus’a terket-
mek m ecburiyetinde kalanlar ve ondan K a p a d o k y a ’da verdiklerini telafi
edici avantajlar sağlamış olanlar bile bu dâhili çizgi istikam etinde çe
kişmelerini ve R u m lara düşm anlıklarını yaygınlaştırm aktan başka bir şey
yapm ıyorlardı. A ra p ülkelerinin sınırlarındaki halkın alt tabakaları arasın
da sayısı oldukça kabarık olan ve triniteyi kabu l etm eyip Isa’y a tek tabiat
atfeden Suriyeli monofîzitler, artık B izans’a hiçbir bağlılık gösterm iyor
lardı. D ört asırdan beri kavgası yap ılan sınırlarda banş veya savaşla ge
çirilen sınır hayatının alışkanlığıyla, Slavların ve Frankların yanında
m uhtelif T ü rk aşiretlerini de ihtiva eden berikiler ve ötekiler ve evleviyetle
yabancı askerî koloniler, aslında K u m lard an d ah a çok M üslüm an kom şu
larına benziyorlardı. Erm eniler onlardan hiçbirinin dillerini bilm iyorlardı,
Suriyeliler A ra p ça konuşuyorlardı. E vlilikler, tabii bir şekilde A zerb ayca n
ve A rra n ’ın Erm eni krallannı ve M üslüm an beylerini birleştiriyordu.
Türkm enler, sanıldığı kad ar olm am akla birlikte, bazı bakım lardan
yeni bir unsur getirdiler. Y ağm acılık, gerçekten büyük bir felaketti; fakat
ondan korunm ak için, uzakta bulunan ve hor görülen K u m lard an daha çok
M üslüm an emirlerine, hatta b izzat T ürkm enlere itaat etm eye um u tla bakı
lıyordu. Türkm enler hiçbir zam an vergi talep etm iyorlardı; çünkü, devlet
teşkilatına sahip değillerdi ve ananevi olarak hayatın ı akınlarla geçirm eye
alışmış bir halkın her kesimi için, kendilerine fa yd a sağlayan nim etlerin,
nereden geldikleri pek önemli değildi. D iğer bir ifadeyle, Bizansh “ A krites”
ve M üslüm an “ g a zi” ile T ü rk “ uc” u arasında anlaşm a kolaydı. 1072
yılından itibaren, K a p a d o k ya ’ nın doğusunda kalan (Toroslardaki m üstah
kem m evkiler hariç) Bizans tm p aratorlu ğu ’na ait topraklan n tam am ı, artık
eskiden olduğu gibi, akınlarından sonra A ze rb a y c a n ’a çekilm ek ihtiyacın da
olm ayan Türkm enler tarafından işgal edilm ekle kalm am ış, b u ralar Bizans’
m kalbinden koparılıp alınmıştı. Asiler oralard a kendilerini em niyette hisse
diyorlardı. K ısaca, denilebilir ki, M a la zg irt Savaşı, daha önce Erm enistan’
28 Cl. CAHEN - Y. Y Ü C E L - B. Y E D iY IL D IZ
SIBT, 155 v°; A Z ÎM Î, 67 yılı, onların daha o tarihte Nicee (İznik)’yi işgal ettiklerine
inanır. Bu tarihî sıralamaya aykırıdır. Ayrıca, onların, bu tarihte Anadolu’ya geldiklerini
bildiğini telkin etmektedir.
SIBT (155 v °)’in verdiği bilgilerin anlaşılmaz bir yanı yoktur. Fakat, burada, devlete
karşı isteyerek fesat çıkaniması sessizce geçiştirilmektedir. Kutalmış’m oğullarının bu işe
karışmalarına ait başka hiçbir kaynakta herhangi bir bilgiye rastlanmamaktadır. Bununla
birlikte, ÎBN M Ü YE SSE R , ÎBN Ş A D D Â D ve K E M Â L gibi birçok kaynak onların evveliyatını
çok iyi bilmektedirler.
SIBT, 160 r°; bu iki şehzade, galip gelenlerin eline düşmesin diye kanlarını
öldürmüşlerdi. Bu iki şehzadeden birisi (M ATH IE U 2 11, krş. M IC H E L , 179.) 1095’te bilinen
Alp-tlek, diğeri (A Z ÎM Î 516, 1122 ?) Dolab olabilir.
SIBT, 155 v°; İbn Dumlac, belki onlardan birisidir.
T Ü R K L E R İN ANADOLU’YA İL K G İR İŞ İ 3‘
unvanını alır. Sur (Tyr) ve Trablusşam (T rip oli)’ın bağımsız valileri, A tsız’
m Türkm en askerlerine kendi pazarlarında, barış yoluyla alış-veriş yapm aya
gelme hakkım tevcih ederler. Atsız, kardeşi Ç a v lı’nın Ahm et-Şah tarafından
m ağlup edilmiş olduğu, M irdâsî Beyliği’ nin gü ney sım rlanna saldırır, nihayet
düşünceli bir bey olarak kendi ülkesinin gelirlerini yönetm eye gayret gösterir.
Başlangıçtan itibaren, köylülere güven verm eye, mahsulü onlara dağıtm aya
çalışmıştır; çünkü bu ülkede yerleşip kalm ayı düşündüğünden, soygun ve
yağm a m enfaatına uygun düşm üyordu. Ç ok sefil bir durum da bulunan
şehirleri, hatta nüfusunun dörtte üçü boşalmış Ş am ’ı bile vergiden m u af tutar.
Bununla birlikte, S ıbt’ın dediğine göre, “ şehrin değil, kır kesiminin refahına
daha çok dikkat eder”
Böylece güç kazan ın ca, kesin olarak M ısır’la hesaplaşm ayı tasarlar; ve
Ilden iz’i B edrü’l-C e m âlî’ye karşı gönderir. B unun la birlikte Atsız, kuvvet
lerine çok güvenm iş veya yağm a yap m ak ta zam an kaybetm işti. Bedr bir
ordu toplam ayı, A ra p ları ve Ş öglü’ nüri arkadaşları olan Türkm enleri on
dan ayırm ayı, Ild en iz’i ve A tsız’m kardeşi M e ’m un’ u öldürerek, A tsız’ı
yenm eyi başarır ve onu kaçm aya m ecbur eder (1077). Bu sırada, K u d ü s’ te
ve bütün Filistin’ de b ü yü k bir isyan patlak verir. Bu isyan yine terörle
bastırılabilir^^. F akat, 1077 yıhnda, bir M ısır ordusu Filistin’i istila eder,
h atta Şam ’a saldırır. Bu sırada, M elik -Ş ah , kardeşi T u tu ş ’u, S u riye’ye
gönderiyordu. A tsız başlangıçta bu durum u bir güvensizlik işareti sayarak
karşı çıkarsa da, sonunda, başka çaresi olm adığından onun yardım ına razı
olur=^
S uriye’nin kuzeyinde, Ç a v h ’yı m ağlup eden A h m et-Ş ah ’ın N asr ile
arası açıhr ve Nasr, A h m et-Ş ah ’ı tutuklar. A n cak , bir T ü rk ayaklanm ası
sırasında N asr ölür. Trablu sşam ’dan geri gelen kardeşi Sâbık, A h m et-Ş ah ’ı
serbest bıraktı. F ak a t K u z e y Suriye’yi T ü rkm enlerd en kurtarm ak am acıyla
bir K ilâ b î koalisyonu teşekkül etti.
îb n D um lac tarafından yönetilen ve yolunu A n a d o lu ’y a çevirmiş b u lu
nan başka bir T ü rk birliğinden takviye alan A hm et-Şah, söz konusu koalis
yonu büyük bir yen ilgiye uğrattı. A hm et-Ş ah , A n ta k y a ’y a karşı savaştığı
sırada, k açıp kurtulm uş olan K ilâ b î reisleri M elik-Şah’ tan yardım isteyecek
lerdir
G en ç M elik-Şah, herşeyden önce İra n ’daki vaziyetini sağlam laştır
m akla m eşgul olduğundan ve orduları yönetm eye m uktedir olm asına rağ
men diplom asiye daha yatkın olan N izâm ü ’l-M üik’ün tesiri altında babasın
dan d aha ço k kaldığından henüz ne M ezopotam ya veya Erm enistan’da ne
de özellikle Suriye veya A n a d o lu ’da gözükm üştü. Bununla birlikte, 1075
yılında, A tsız’a gönderm iş olduğu takviye kuvveti, onun o bölgelerle ilgisiz
olm adığını ispatlam aktadır. İşte o andan itibaren, orada bağım sız bir ikti
d ar k azan m aların ı istemediği T ürkm enlere el atm ak gayesiyle, kardeşi
T u tu ş’ u o r a y a yerleştirm eyi kararlaştırm ıştı. N izâm ü ’l-M ülk, belki de A t-
sız’ın isyan edeceği korkusuyla, bu kararı kabul eder K ilâb îlerin daveti,
A tsız’ın M ısır’d a yenilmesi, bu k arard a etkili oldu. T utuş, M usul U k aylî-
lerinin A r a p em iri K u reyş b. M ü slim ’i, T ürkm en beylerinden, A hm et-
Ş ah ’la bozuşan İb n D u m lac’ia, eski tam dıklanm ız Sanduk ve Afşin’le, İbn
T a v ta v ve İb n B arik’le birleşen K ilâb îleri biraraya getirdi. Bu, karm a
karışık ve tezat dolu bir koalisyondu; çünkü K ilâb îlerin gayesi, T ü rklerin
bu bölgelerden dışarı atılm asıydı. T u tu ş tarafından kuşatılan Sabık da,
A h m et-Ş ah savaşta öldürülm üş olduğundan, şimdi m alum bir “ H orasan
Em irlerinin E m iri T ürkm en (?) T ü r k ’ü n ” T u tu ş’a götürdüğü kuşatm a
birliğini M ü slim ’le yok etm eye giden A ra p ları T u tu ş’ tan ayırm akta güçlük
çekm edi ve T u tu ş’ un d a D iya rb a k ır’a çekilm ekten başka çaresi kalm adı (kış
1078-1079). İlk b a h a rd a geri döndü. H alep vilayetinin kuzey ve gü ney
bölgelerini işgal etti ve şehri yeniden kuşattı. Fakat bu sırada A tsız’m
d avetine uyarak, A tsız’ın kendisine teslim ettiği Şam ’ a gitü*®. T u tu ş, kısa
bir süre sonra, A tsız’ı tutuklattı ve öldürttü. D ah a sonraki yıllarda, Tutuş,
A tsız’ın topraklarının, K u d ü s, Y a fa , S ay d a da dahil geri kalanını ele geçir
di ve B aalb ek ’i de elde ederek kuzeye d oğru yayıldı Tutuş, A n a d o lu ’y a
” K E M Â L ., 96 r°- 97 r°.
“ SIBT, 161 r “.
Bu şahsın, Osman olması mümkündür; çünkü 1072 yıLnda, bu addaki bir “ Horasan
Emirlerinin Emiri” bilinmektedir ki o da, Melik-Şah’m amcasıdır (t.A., 53).
tB N K A L Â N lS Î, 112-U3; A Z ÎM Î, 470-472; I.A., 75-76; K E M Â L., 97 r°, 100 v°; tBN
M Ü YE SSE R , 27; SIBT, Saray yazması, 2907, B. 13, 504; İBN A S Â K İR II, 131, III, 340;
M IC H ., 178; M A T H .’nün 1081 yılı olayları arasında "Hüsrev” in Müslim’e yenilgisinden
bahsederken, Türkmen (?)’in yenilgisine atıf yapmıj olması muhtemeldir (185-186).
A Z ÎM Î, 475; SIBT, İstanbul Evkaf yazması, 476 (Millî Kütüphane metninde boşluk
vardır); ÎBN Ş A D D Â D , SO BE R N H E IM tarafından Centenano di Amari’ de zikredilmiştir, s. 59;
Î.A., 78.
T Ü R K L E R İN ANADOLU’YA İL K G İR İŞ İ 33
SIBT. Bibi. Nat., 165 v ° - 166 r° ve Saray, 174 r°, 177 r°. DE G OEJE’nin “ La fin des
Qarmates” (J. As. 1895, s. 14-22) adlı çalışmasında zikredilmiş olan tbnü’l Mukarrab’in
yorumcusu.
A ZÎM Î, 471-473; İBN K A L Â N ÎSÎ, 472 yılı; ÎBN H AM DÛN, Tezkire, 12. kısım (tarih)
472 yılı; K E M Â L , lo ı v°-ıo2 r°, SIBT, Saray, 50 v°-5 i v°, 53 v°: İBN ŞADDAD, Londra, 82
34 CI. CA H EN - Y. Y Ü C EL -B . Y E D iY IL D IZ
H alep saldm sım doğru bulm ayan M elik-Şah, A rtu k ’ u geri çağırınca, za y ıf
düşen T u tu ş, alelacele, Ş am ’ a doğru geri çekilm ek zorunda kaldı. Bununla
birlikte M üslim de çarçabuk geri dönm ek m ecburiyetinde kaldı; zira H arran’
d a M üslim ’in ulaşım yollan nı tehdit eden bir isyan paü ak vermişti. Harran’
ın Sünni olan N um eyrî halkı, M üslim ’in kendilerine zorla kabu l ettirmiş
olduğu U k a y lî Şii valid en şikâyet ediyor, K arm îsinli T ü rkm en Ç u bu k’ u
y ard ım a çağırıyordu . Ç u b u k , halkı ita at altına aldı ve kanlı bir bastırma
hareketi gerçekleştirdi
Bu sırada, Ç u buk, ciddi sonuçlar doğuracak olan bir ça ğ n alır. Ç ubuk’
un hâzinelerini tanıdığı ve ülkesinde sayısız m ülklere sahip bulunduğu,
eskiden M ervan îlerin veziri iken şim di H alife’nin veziri olan îb n C ahîr,
uzun zam an d an beri, çok bağım sız hareket ettiğini söylediği Sultan ’a bağlı
M e rv ân î B ey’ini devirm ek ve tâbi’ sıfatıyla onun yerine geçm e hakkını
S u ltan ’ dan elde etm ek için onun nezdinde entrika çeviriyordu. M elik-Şah,
bu hakkı ona tanıdı ve kendisine birlikler verdi. 1084’ te tb n C a h îr saldırıya
geçti, fakat M eyyafârik în ve A m id m üstahkem m evkilerini kıştan önce
teslim alam adı; ilkb ah ard a A rtu k ’ un takviyesiyle tekrar döndü. M ervan-
o ğ u lla n ’n dan M an su r, M ü slim ’e çağrıd a bulundu; A m id ’in kendisine veri
leceği vaad iyle cezbedilen M üslim , onun yard ım ın a koştu ve kesin bir
yen ilgiye uğradı. B unun la birlikte, A rtu k, onun hapsedilm iş bulunduğu
A m id ’den kaçm asına m üsaade etti. îb n C ah îr, uzun süren b ir kuşatm adan
sonra D iya rb a k ır’ı işgal etti ve kendisine yard ım da bulunm uş olan Ç u bu k ’a
d a H a rp ut ( K h a rtp ert)’u verdi. M elik-Şah H orasan ’d a kardeşi T a ka ş’ın
isyan ettiğini öğrendiği sırada, M üslim ’in esir edildiğini sanarak, M usul’u
teslim a lm aya gelm işti. O zam an , M üslim , kendisine yalvarıp yakararak
affedilmesini sağlayabildi. A rtuk, Sincar’ı işgal etmişti; sonra M usul’a Sultan’
m yan ına döndü. Su ltan , kendisine iktalar verdi, veya elindeki iktalann
kendisinde kalm asını onayladı*^ .
A y n ı yıllard a, S u riye’de üçüncü bir gü ç oluşm uştu. Bu, T rablusşam ’da
önce C eb ele’yi sonra T u tu ş’ un hediyesi olarak T a r t u s ^ o r t o s e ) ’u ele geçir
miş olan îb n A m m a r’ın beyliği idi. îb n A m m ar, deniz ve d ağlarla korunan
şehrine, iç Suriye’ nin felakeüeriyle tezat teşkil edecek şekUde, belli bir ticari
ve entelektüel gelişm e ve refah sağlamıştı; veya m evcu t refahı korumuştu.
A ra p lard an îb n M u n k iz, T ü rklerd en de T u tu ş ve Süleyrnan bin Kutalm ış
BRYENNE, 117-119, 130-144, 158-160; A T T AL. 215-306; ANNE, 25, 90, 109, 171,
178-181,191,299; B.H., 227; Aziz Christodulos, önce Ege Denizi’ndeki Meandre’dan sonra da
Eubee’den kaçar.
Şüpheli bir hikâye: Bu olaylan 1077-1078 yılları arasına yerleştiren tek kaynağımız
B.H., 227, 1064’te ölmüş olan Kutalmış’ın söz konusu olduğuna inanır. Bryenne tarafından
1078’de hâlâ tanmmakta olan Mansur, daha sonra kaybolur. Anne Comnfene, Bursuk’un
Anadolu’da Süleyman’ın haleflerine karşı daha sonraki bir müdahalesinden bahseder.
BUNDARI, 70, (krş. Z^bde 65) Bursuk’un Rumlara 300.000 dinar vergi yüklediğinden söz
eder.
BRYENNE, 160; ANNE, 178, Süleyman, o andan itibaren, resmen sultan olmamıştır.
Bu unvan ona, ancak X IL yüzyılda Halife tarafından resmen verilmiştir.
T Ü R K L E R tN ANADOLU’YA İL K G lR ÎŞ t 39
A Z ÎM Î 476 yıh; SIBT, 184 r°. Arada bir bu fethe atıf yapan başka kaynaklar, onun
Antakya’nın fethinden daha önce olduğuna inanırlar; Ibn Ebî T ayyî (İBN ŞAD D AD , Londra,
82 r°)’nin onu Müslim’e atfettiği görülür. Türkler, 1087 yılından önce Myra (Likya)’ya
girmişlerdir.
İBN Ü ’Ş-ŞÎNNE, a ı ı ’de, papaz Michel olayın şahidi olarak gösterilir. Bütün yazarlar
ondan söz ederler. Özellikle krş I.A., 89; SIBT, 184 v°; K E M Â L , 107 r°-v°; M ICH ., 173;
M A T H IE U , 187; AN N E GOM NENE, 300; Lazkiye (Laodicee) aynı günlerde düştü.
Cl. CAH EN -Y. Y Ü C E L -B . Y E D İY IL D IZ
MICHEL, 174.
” MATHIEU, 191; ANNE, 304. Haçlılar (FO U C H E R , 342) “ Pulagit” isimli bir
kimseyle karşılaşacaklar. Buldacı’nin okunuşu, Pulagit’mn de aynı kişi olduğu ihtimalini
doğurmaktadır (Î.A., X, 226, 362).
IBN HAMDÛN, 477 yılı ve oradan naklen SIBT, 476 yılı, Süleyman’m sadece bir
dayısından söz etmektedirler. İBN ŞADDÂD, Londra, 66 r°, bunların aynı kişi olduğunu
söyler, fakat tarih olarak, Danişmend’in M alatya’yı aldığı 495 yılını belirtir. 477’de bu şehre bir
taarruz yapılır, fakat olayı nakleden B.H., Süleyman’ın dayısım Michel’in vekayinâmesine göre
bu döneme yerlqtirdiği Danişmend’den açık bir şekilde ayırır. Onların haber verdiği M alatya
seferi ile Hıristiyan kaynakları tarafından zikredilmiş olan Cahan’ın işgali arasında zaman
birliği mevcuttur. Abu’l-Kâsım ve Buldaa’nm Süleyman’m akrabaları olabileceklerine
inanmak güç değildir, fakat delil yoktur.Michel tarafından bu andan itibaren Danişmend’in de
olayların içine dahil edilişi hiçbir teminat arzetmez, zira onun kronolojisi son derece katışıktır.
Danişmend, Türk hanedan beylerine ait bir listede Şah-Armen’le, Sultan Sancar’Ia ve daha
sonraki olaylar içinde gözükmektedir. Aksaray! ve Osmanlı tarihçileri Hezarfen, Âlî, Cennâbi
tarafından toplanmış olan Danişmend-nâme’nin efsanevî geleneği, diğer beyliklerin başka
kurucuları gibi, Anadolu’da Danişmend’in ilk silahlı güçlerini tabiatıyla bizzat Malazgirt
savaşına yerieşürirler; ve Danişmend-nâme’ye göre, Halife, Sultan’la anlaşarak onu Süleyman’ın
ordusunun başına geçirir ve onu Süleyman’m kız kardeşiyle evlendirir. Akrababk mümkündür ve
bu, Bohemond’un Danişmend’in yanındaki esareti hakkında Orderic Vital, 23’in hikâyesiyle de
telkin edilmiştir. Hezarfen, 479/1087’de, Danişmend’in oğlunun Süleyman’ın ölümünde, her
halükârda daha sonra kendi sahası olacak olan Kapadokya bölgelerini ele geçirmiş olduğu
intibaına sahiptir; fakat, eğer bu imkânsız değilse, işaret etmek gerekir ki, olay
493 ve 523 yıllarının diğer iki olayı arasına sokulmuştur. Bu da, Arap yazısında kolayca
yapılabilecek olan 7 ve 9 arasında bir karıştırmayı düşündürmektedir, dolayısıyla tarih 499
olacaktır ki, bu, (Süleyman b. Kutalmış’ın oğlu Süleyman diye de adlandırılan) Kılıç-Arslan’ın
ölümündeki fetihlerin yaklaşık tarihidir, ki bu fetihler gerçek fetihlerdir. Aslında, ilk Haçlı
Seferi’nin bütün hikâyeleri bu sırada Anadolu’da Danişmend’i tanıyorlarsa da, 1095 yılından
önce ciddi kaynaklarımızda onun hakkında kesin hiçbir bilgi yoktur. Kabul edilebilecek olan
husus, Danişmend’in Danişmend-nâme’nin tanıdığı ve Haçlı Seferi’nden önce geldikleri
T Ü R K L E R IN ANADOLU’YA ÎL K G İR İŞ İ 4>
tarihen bilinen Karatekin, Ç aka gibi, Süleyman zamanında Anadolu’ya gelmiş olan beylere
katılmak mecburiyetinde olduğu hususudur. Krş. Mükrimin Halil, “ Danişmend” , t.A.;
L A U R E N T {Byzantion, I924)’ın ve C A SA N O V A {Resue Numismatique, ı894-ı896)’nın eksik
vesikalı makaleleri. Danişmend’in menşei ve soykütüğü daha sonra tartışılacaktır.
ANNE, 300; SIBT, 188 v °. O, Sultanın iktidarını tanıyordu (daha sonra bilgi verilecek).
Öyle görülüyor ki Selçuklulardan beri Hemedan önünde orduların kamp kurduğu ova Merc-i
Karatekin diye adlandınimaktadır; Bu da onun meşhur bir bey olduğu ihtimalini ortaya koyar;
fakat bizimki midir?
■'» A Z ÎM Î, İBN K A L Â N lS Î ve İBN H AM D Û N, 4 7 8 -4 7 9 y>lları; I.A., 90-91; SIBT, 187
v°- 9 v°; K E M Â L , 108 r°, 109 v°; M ICH E L, 179; M A T H IE U , 190; vs..
■'5 A Z ÎM Î ve tBN K A L Â N lS Î, 479; I.A., 96-98; SIBT, 189 v°, 192 v"; K E M Â L , 109 v°-
I 10 v .s .
42 Cl. CAHEN - Y. Y Ü C EL - B. Y E D İ Y IL D IZ
“t’ A ZÎM Î ve IBN K A L Â N lS Î, 479; I.A., 96-98, SIBT, 189 v°, 192 v°.
M A TH IEU , 196, 208 ve S A R C A V A G , Samuel d’Ani’ At, ZO H R A B baskısı, 75-76, lirik
yazıJardır. Ayrıca, B R O SSE T-O R PE LIA N , 182.
M A TH IEU , 128-130; M IC H E L, 173; B.H., 281; I.A., X , 296.
A ZÎM Î, İBN K A L Â N tS Î ve iBN H AM D Û N , 479; I.A., 97-8; SIB T 194 r°; K E M Â L ,
I I I V ° - I I 2 r°; M IC H E L, 179, Ckron. Anon. Syriague, Chabot baskısı, 48-49; v.s. Kısaca,
Râvendî, 128’nin yarariandığj ^ahirü’d-Din Nijâpuri’yi takip eden bütün Iran’lı tarihçiler.
Rivayet edilir ki, Nizâmü’l-Mülk, geleceğini güvence altına almak için, Türkistan’da bir sefer
sırasında, Antakya’nın yıllık vergisini Melik-Şah’a gönderttirir. SIB T’de de görüldüğü gibi,
T Ü R K L E R ÎN ANADOLU’YA İL K G İR İŞ İ 43
T u tu ş’a gelince, ne kalm aya, ne de, A rtu k ’a rağm en direnm eye cesaret
edem ediğinden, A rtu k ’ u K u d ü s’e yerleştirerek, Ş am ’a gitd
M elik-Şah, o zam an, A n ta kya ’ya H açlıların orada karşılaşacakları
Y ağı-B asan b. A lp ’i, H alep’e Zengîlerin atası A ksun gur’ u vali tayin ederek
ve d aha önceki seferlerine katılmış olan en değerli em irlerinden B ozan ’ a
U rfa’ nın kuşatılm ası işini tevdi ederek, Ira k ’ a gitti. Bozan U rfa ’yı ele ge
çirdi. B u raya sivil vali olarak G rek dinine mensup Erm eni “ cu rapolate”
T horos’ u bıraktı (1087). A yn ı şekilde, M a la ty a ’da, Philarete’in kom utam
E rm en i-R um asıllı G abriel, muhtem elen Süleym an b. K u talm ış’ın kardeşi
A lp -tle k ’in m urakabesi altında, yerinde kaldı
M elik-Ş ah , Erm enistan’ a hiç gitm edi. O n u n iktidarı orada şüphesiz
teorik olarak kabul edilmişti. F akat, İran Erm enistanı ile D oğu Toroslar
arasındaki bölgeler hususunda hiçbir şey bilm em ekteyiz. Bildiğim iz tek şey,
M elik -Ş ah ’ın, G ürcülere karşı Erm enistan’a doğru, A rra n ’da, A ze rb a y ca n ’
m ve A ras yolunun kuzey örtüsünü sağlam laştırm akla meşgul olduğudur.
Ö yle görülüyor ki, daha saltanatının ilk yılların da M elik-Şah, artık A b u ’l-
A svâr’ın oğlu F adlun ’ un kaypak ve şüphesiz dengesiz bağım lılığından m em
nun kalm adığından, G ence’yi işgal etmiş ve burayı ikta olarak, T u ğ ru l Bey
ve A lp -A rsla n ’ın büyük emirlerinden biri olan S arh an g Savtekin’e vermişti.
Fakat G ürcüler, saldırganlıklarından vazgeçm eyerek K a rs’ı işgal etmişlerdi;
ancak A h m et isimli bir Türk, K a rs’ı geri aldı Beyliğini, 40.000 dinar
vergi karşılığı tekrar elde etmiş olan Fadlun, belki de S arhang’ın ölüm ü
üzerine, yeniden isyan etmişti. A n adolu seferine çıkm adan önce, 480/1087
ve 4 8 4 /1091 yılla n arasında, kuvvetlerinin bir kısmı Erm eni olan, Bozan,
F ad lu n ’a karşı gönderildi. Bozan G en ce’yi geri aldı ve ülkeyi askerî iktalara
ayırdı ve kendi hissesini Antakyah Y ağı-B asan ’ a verdi ki onun oğlu daha
sonra bu raya sığınm ak zorunda kalacaktır. A zerb aycan , T ü rk iskânının
kifayetsiz olduğu bölgelerde T ürklerin ileriye ayrılm ış İktisadî bir üssü
olarak kalıyordu. A y n ı devirde B ozan ’m hem U rfa ’da hem A n a d o lu ’da
hem de A ze rb ay ca n ’daki m evcudiyeti, onun bir nevi H ıristiyan cephesin
deki harekâtın um um î kum andanlığına sahip olduğu intibaını verm ektedir.
Berkyaruk, tahta çıkışında, daha açık bir şekilde, kendi bütünlüğü içinde
A ze rb a y c a n ’ı ve uzakta bulunan bütün toprakları veya T ü rk birliklerini
dayısı Y â k û tî oğlu İsm ail için kom u tanlık haline getirm ek zorundaydı.
İsm ail’in ailesi şüphesiz bu bölgedeki taraftarlarını m uhafaza etmişti. O
zam an İran Selçukluları’nın iç tekâm ülü, A zerbaycan ’da duraklayan savaş
çı kuvvetlerin faaliyetini içeriye doğru çevirm iş olm asına rağm en, A ze rb a y
can ’d a şüphesiz ona h a lef olan Selçuklu beyleri de vardı
A n ad o lu ’da M elik-Ş ah , A lexis’nin yardım ıyla, A b u ’l-K âsım ’ın devam
eden gücünü kırm ak için, Süleym an’m ölüm ünden yararlanm ayı denemişti.
Selçuklulann ayrılışı, A b u ’l-K âsım ’m, yerlilerin yardım ıyla, yayılışım sür
dürm ek için yeteri kad ar kuvveti m uhafaza etmesini engellememişti. O sm an
lIlardan ve on lan n E ge D enizi sahillerindeki çağdaşlarından iki asır önce,
A b u ’l-K âsım , kendi donanm asını kuruyor. Bu defa Alexis, Bizans’ın hizm e
tine girmiş bir T ü rk olan T atikio s’un ku m an da ettiği bir ordu ile denizde ve
karada onu emri altın a alm ayı başarıyor. M am afih bu hazırlığın asıl sebebi,
M elik-Ş ah’ın Suriye’de kendisine refakat eden, Bursuk kum andası altında
yeniden göndermiş olduğu bir ordunun yaklaşm ası oldu. M elik-Şah, daha
önce bir elçi (çavuş. Bu kelim eyi A n n e özel isim olarak kullanm ıştır)
vasıtasıyla, Alexis C om nene’e, kendisiyle ittifak kurm ası karşılığında,
A n adolu kıyılan n d an T ü rkleri geriye çekm eyi teklif ederek, durum u daha
önceden bildirmişti. Alexis, itim at etm edi ve din değiştirttiği ve Bizans dükü
yaptığı elçiyi satın alarak ve Sultan adın a Sinop’u ele geçirm ek için onunla
işbirliğinden istifade ederek kendisinin d aha kurnaz olduğunu zannetti.
Fakat, Bursuk geldiği vakit, onu bir istilacı olarak telakki etti ve A b u ’l-
K âsım ’dan daha tehlikeli gördü; İstanbul’a kabul edilmiş olan A b u ’l-K âsım ’
m barışm a tekliflerini kabul etti ve n ih ayet İzn ik ’te, Bursuk’a karşı, onun
yardım ına koştu. Bursuk, geri çekilm ek zorunda kaldı. B unun la birlikte,
M elik-Şah, K ü çü k A sy a ’da yaşayan T ü rkleri emri altına alm ak düşüncesin
den vazgeçm em işti. Böyle uzak bir mesafede bu sonuca ulaşm anın tek
çaresinin A lexis’nin desteği ile gerçekleşeceğine inanıyordu. Bizans toprak
larında gözü yoktu. F akat, Bizans top raklan nd a bile olsalar, onları itaati
altına alm ak için ve fetih fikrine kapılm aksızm , netice itibariyle onlara karşı
m üdahaleye yetkili olduğundan, kendisini bütün Türklerin lideri olarak
telakki ediyordu. Bu fikir bilhassa, Süleym an misalinin göstermiş olduğu,
daha sonra onun halefi örneğinin de ispat edeceği gibi, A n ad o lu T ürkleri,
Tek kaynak, ANNE, 302-311 ve 313-319; îmâ yollu anlatım için, M A TH IE U , 208;
K E M Â L , III r ”.
Rumca: TÇaj^âç Benim okuyuşum Danişmend-nâme’deki Çaka ile ayniyeti
hipotezinden kaynaklanmaktadır.
46 Cl. CAHEN - Y. Y Ü C EL - B. Y E D İ Y IL D IZ
Î.A., 247 a.
M ICH., 205; IBN K A L Â N lS Î, 504.; İB N Ü ’L -F U R A T (Viyana), I, 153 v°.
Bu şahıs, şüphesiz Erivanh Mkhitar’ın 90, (kronolojik açıdan sayfa yerinde değildir)
“ Erzurumlu tiran Ali Armeni” si, Orderic V ital’in, 247 vd., Harput prensinin komşusu,
“ Medlerin kralı A li” sidir.
T Ü R K L E R IN ANADOLU’YA İL K G ÎR İŞ I 5'
Mesela, Diyarbakır’da Siverekli Banû Bogusag’lar (M ICH EL, 244, 260); yukarıda not
38’e bkz.
Tabiatıyla anane, Türkmenlerle yerliler arasındaki kaynagmayı tasdik etmekle menfaat
bulmaktadır. Danişmed’in yerli bir hanımı vardı (Orderic Vital. X , 23; Miracles de St. Uonard,
AASS, Novembre 3, 160 vd.)
Gazneli Mahmud zamanında, gazi liderlerinden birinin Danişmend unvanını taşıdığına
tesadüf olunmaktadır (Mübarek Şah, tere. I.M . SHAFI, Islamic Calture, 1938, s. 219).
ANNE, 447.
‘ O’ O R D E R İC , X , 23.
T Ü R K L E R İN ANADOLU’YA İL K G İR İŞ İ 53
lerin yay ılm a ihtiyaçların a değil, fakat Bizans veya Selçuklu im paratorluk
ları kadrosu içinde siyasî planlara d a uygu n değildi. Bununla birlikte, daha
başlangıçtan itibaren, bu rekabetten D anişm endliler ve Selçuklular arasın
daki rejim çatışmasına vanidığı sonucunu çıkarabilm ek için komşular arasın
da benzer savaşların çokluğuna işaret etm ek gerekir. Bu rejim çatışması,
Selçukluların, Türkm enlerden kopuk bir şekilde, İran usulü bir hüküm et
teşkil ettikleri ölçüde, gitgide daha gerçek bir vaziyet alacaktır. Fakat, X I.
yü zyıld a T ürkm enler, A n a d o lu ’da Selçukluların faaliyetine katıldıkların
dan, bu çatışm a ancak yeni tasarlanm ış olm ak zorundadır. H açlılara karşı
yürütülen savaşlarda, Kıhç-Arslan’m M em lûklardan veya paralı asker
lerden oluşan birliklere sahip olduğu görülm ez. D anişm end’inkiler gibi onun
askerleri de Türkm enlerden ibaretti. K opukluk, beylerin menşe fark-
hhğından d aha çok -zira Selçuklular d a başlangıçta T ürkm en beylerin
den idiler- T u ğ ru l B ey’den itibaren İra n ’da kendini gösterm eye başlayan
gelişmeye paralel olarak hüküm etlerin kaçım im az tekâm ülünden kayn akla
nıyordu.
Bu birinci safha sonunda bilinmesi gereken husus, T ü rk iskânının
yoğu nluğu ve o dönem den itibaren m evcut olan oym aklardır. Y e r ad la n
üzerinde çalışanlar, X I . ve X I I I . yü zyıllard a gerçekleşen iki göç dalgasının
sonuçlan hakkında bir takım bilgiler verirlerse de, bunlar aradaki farkı
anlam am ıza yetm em ektedir. A n adolu , bilinm eyen bir grup olan Y âvû kî-
lerin sahası gözükü yor D iğer boy ad ların d an hiçbiri, A n a d o lu ’da X I I I .
yüzyıld an önce bilinmemektedir*^^. A fşarlar gibi bazıları, X II. yüzyılda
İran v e y a Irak ’ tadırlar, ancak bu durum , söz konusu b oylara ait unsurların
A n a d o lu ’ya d aha önce göç etmiş olabileceklerini b ertaraf etmez
Söylenebilecek olan şey şudur: İskânın birinci dalgası, M elik-Şah’ın hü
küm darlığının ikinci yarısından itibaren b ü yü k ölçüde son bulmuştur; ve
işin ilgi çekici yanı, bu ilk iskânın, d aha o dönem lerde hemen hemen,
H açlı Seferi, uzun bir zam an için, A n ado lu ’da T ürk tarihinin karakter
lerini belirleyerek son bulur. O n u bir kere daha, hatta dürbünün diğer
ucuyla gözleyerek, anlatm akla gülünç durum a düşm eyeceğiz. H açlı Seferi
herşeyden önce, sırf H açlılar tarafından İzn ik ’in almışı v e Eskişehir (D orile)’
de zafer kazanılm ası sebebiyle değil, fa k a t d oğuya geri çekilen K ılıç-A rsla n ’
m bir müdahalesi tehlikesinden kurtulm uş olan A lexis Gom nene,
sahildeki korsan yuvalarını, mesela İzm ir’de Ç a k a ’nm haleflerininkini ve
Efes’te T anrıverm iş’inkini yok etm eye özenle çalışabildiği, T ü rklerin kesin
likle nüfuz edememiş oldukları gü ney sahiliyle ve bu yolla d a Frankların
elinde bulunan K ilik y a ile ilişki kurabildiği, M enderes bölgesini yeniden ele
geçirebildiği içindir ki T ü rklerin Batı A n ad o lu vadilerinden geriye itilm e
leriyle sonuçlanmıştı Böylece, tarihî süreç içinde A n a d o lu ’yu paylaşan
iki eğilim den, yani B oğazlar çevresinde oluşmuş bir im paratorluk içinde
bütünleşme ve bağım sız bir kıta bünyesi teşkil etme eğilim lerinden, O sm an
lIların idaresi altında görüleceği gibi zafere ulaşacak intibaim uyandırm ış
olan birincisi, şimdilik b ertara f edilmiştir.
Alexis’nin Anne tarafından isimlerde ciddî hatalar yapılarak anlatılmış olan sonraki
seferlerini burada incelemedim. Zaten bunlar Kılıç-Arslan’m ölümünden sonradır. Kılıç-
Arslan’ın ölümü de bu çalışmanın sınırını teşkil etmektedir.
T Ü R K L E R İN ANADOLU’YA İL K G İR İŞ İ 55
^ Bu olayların ayrıntıları ve referanslar için krf Cl. Cahen Sjrrie du Jıford 228, 230-231,232,
234-235, 247-248, Kapadokyalı Haşan, aynı eserde (s. 209) 1097 yılında geçer; Anne Comnene
de onu tanımaktadır, 421; onun A N N E ’ın, 479, Haşan Katoukh (Kutluk ?)’uyla aynı kişi olup
olmadığı söylenemez; o, Cahan’ın kaybından beri Batı Anadolu’da faaliyet göstermektedir.
Habur Savaşı için, krş. Cl. Cahen, “ Diyar Bakr” , 231.
B.H., i 9 6;M IR K H O N D (Vullers) II; K E M Â L , B i b i . Nat. Ar. 2138, ı8 9 r°.B u
eser hakkında bir araştırma hazırlıyorum.
Krş. Tuğrul Bey tarafından tehdit edilen Türkmenlerin cevapları, IBN AL-C E V Z Î,
V III, 131 ve I.A., IX , 272: Onlar Rum ülkesine gideceklerdir.
T Ü R K L E R İN ANADOLU’YA İL K G ÎR tŞ l 57
kargılık Türkler hakkında yansıtılan olumlu intibaı görmek son derece ilgi çekicidir (s. 191,
207).
K E M Â L , t ı ı v°