Professional Documents
Culture Documents
Attila İlhan Kimi Sevsem Sensin İş Bankası Yayınları
Attila İlhan Kimi Sevsem Sensin İş Bankası Yayınları
Attila İlhan Kimi Sevsem Sensin İş Bankası Yayınları
ATTİLÂ İLHAN
KİMİ SEVSEM, SENSİN...
GÖRSEL YÖNETMEN
BİROL BAYRAM
ISBN 978-975-458-320-5
BASKI
TOPKAPI İSTANBUL
(0 2 1 2 )4 8 2 99 10
Sertifika N o: 16053
T Ü R K İY E ^ B A N K A SI
K ü ltü r Yayınları
İçindekiler
bu nasıl sonbahar?.. 43
bu nasıl sonbahar?.. 45
ayaküstü a ş k ................................................... 47
ayaküstü intihar 48
ayaküstü cinayet 49
“ aranıyor” 50
ben tuzparça yerdeyim 51
çiftin çifte yalnızlığı 52
di’li geçmiş 53
di’li geçmiş 1 55
di’li geçmiş 2 56
di’li geçmiş 3 57
ne kadar İzmir I I 59
ne kadar İzmir 12 60
ne kadar İzmir 13 ........................................... 62
ne kadar İzmir / 4 64
ne kadar İzmir / 5 66
çağrışımlar 69
- 1. birbiri olmak 71
- 2. m’ba ........................................................ 72
- 3 . o kızlar 74
- 4. beykoz’a yolculuk 75
- 5. kanlıca’da mehtap 77
- 6. ikinizden hanginiz? 79
- 7. mustafa Su p h i’nin n eferi 80
- 8. yoksa "tecrit"te misiniz? ..................... 82
- 9. yazın son günleri 83
9
sini, bulabildiğimiz için: Nâzım, yine pekâlâ Nâzım
Hikmet kalarak, Klasik Türk Şiiri’nin eşi az bulunur
ahengini, bu şiirlerine yoğunlaştırmıştır, ikinci se
bep, “ beyhudelik hissi” nin, hele radyo bültenlerinde
her gece binlerce ölüden söz edilirken, insanın kolay
kolay yakasını kurtaramayacağı, adamakıllı “ beşeri”
bir his olmasından!
Simsiyah ve ürkütücü yankılarla dolu, çıkmaz;
işte o zaman, dipsiz bir kuyu gibi, önümde açılıyor
du: “ Toplumcu gerçekçilik” , resmi ideolojide “ gele
ceğin ruh mühendisliği” ve “ bilimsel bir iyimserlik”
olarak sunulmuştu; bununla, bin yıllık doğu tasavvu
funun (mistisizminin) “ fanilik” düşüncesini, nasıl
uyuşturabilirdiniz? Bu soru, sanırım bugün de, aynı
derecede güncel, gerçekçi ve geçerli bir sorudur; yok
sa o iki rubaiyi bu kitabın başına ve sonuna oturtup,
niye şu satırları yazmak ihtiyacını hissedeyim?
10
bir yıldız zenginliği: Nâzım Hikmet’i hatırlamamak
mümkün mü? O rubailerden en etkileyicisini:
(1945)
ıı
cumhuriyet, cumhuriyetler’e çoğalır; fakat demokra-
si’ye kaybeder; demokrasi, demokrasiler’e çoğalır,
sosyalizm’e başeğer; tabii, sosyalizmler de çoğalır ve
ilh... “ Formel” mantık, “ düğüm üstüne düğüm” ü
bir defada olmuş bitmiş kabul ediyor; o sabit, mut
lak ve değişmezdir; oysa diyalektik mantığın değer
lendirmesi farklı: Çözülmeyen düğüm yoktur, çözü
mü belirleyecek olan, koşullardır. Sentez öncesi kö
tümserliği hissetmek, anlamak, hatta paylaşmak, sa
natçının görevi; ama onu “ sentez” e ve “ sentez” son
rasının doğurgan çelişkilerine bağlamak da! Bu, “ di
yalektik” sanatın, sanatçıya yüklediği “ toplumsal
sorumluluk” ; şu var ki asla Andrey Jdan ofu n “ yük
lediği” handiyse “ askeri” vazifeyle karıştırılmamalı;
onunkisi, bir tercih imkânı değil, bir “ emir” di; oysa
sanatçının yaratma özgürlüğünü en geniş sınırlara
ulaştıran, diyalektiğin çevik ve sürekli değişkenliğidir:
Heraklitos’tan beri, “ akan suya kilit vurulamaya
cağını” bilmiyor muyuz?
İçim genişlemiş, yüreğim ferahlamıştı: Artık ne
ayazın bilenmiş soğuğunu hissediyordum, ne nöbe
tin ağırlığım! 04-06 nöbetçisi, devriye onbaşısıyla
birlikte nöbeti devralmaya geldiğinde, artık başka bir
adamdım. Kimi Sevsem, Şensin!., şiirleri, bu değiş
kenliğin son on yılda Türk şiirine yansımaları; aynen,
ondan önceki on yıllarda okura ulaşmış, okurunca
paylaşılmış şiirler gibi.
o “ ses” ki bizimdir...
Bayburtlu Zihnî’nin en ünlü koşmasını, daha orta
okulda iken, ezberime almıştım:
12
vardım ki yurdumdan ayağ göçürmüş,
yavru gitmiş, ıssız kalmış otağı;
camlar şikest olmuş, meyler dökülmüş
sakiler meclisten çekmiş ayağı
55
13
lerin usturuplu seçimiyle desteklendi mi, unutulmaz
beyitler oluşturulur: Şeyhülislâm Yahya’yı kim ha
tırlıyor:
.. sun sagarı sâki bana mestâne desünler / us
lanmadı gitti gör o divâne desünler ... ”, ya da Nâ-
bi Efendi’nin, ünlü gazelinden, o şahane giriş: "...
Cem’in tamâma erüp devri, câm kalmıştır / o cam
dan da bu mecliste nâm kalmıştır . . . ” Râsihgibi adı
az fakat gazeli çok bilinen bir şair bile, o sadece o gi
riş beyitiyle, “ unutulmazlar” arasında sayılmıyor
mu? “ ... süzme çeşmin gelmesün müjgân müjgân
üstüne / ur ma zabm-i sineme pey kân peykân üstü-
ne ...
Bin senenin derinliklerinden süzüle süzüle gelen
bu “ ses” , hangi “ ses” tir tahmin edebilir misiniz?
Ezan’’daki, M evlîf teki; M ohaç Karargâhı ya da Vi
yana Muhasarası’ndaki Mehterân’dan dağılan, ya da
ninelerin söylediği ninnilerle, Ramazan davulcuları
nın beyitleriyle, Karagöz’le Hacivat’ın “ meselleri” ;
meddah’larm taklitleri ve âşıklar’ın üç telli sazıyla,
içimize sindirdiği o “ ses” ki; Türk kulağı onu daki
kasında tanır, dakikasında özdeşleşir onunla. Türk
şairi, şiirine bu sesi “ göçüremezse” , Türk halkına
“ ecnebi” dir; Türk halkına “ ecnebi” bir Türk şairi
yaşayamaz: Kâğıt üstünde kalır.
Atillâ İlhan
15 Aralık 2000
(M açka) İstanbul
14
gözyaşlarım la o makbere girdim de çağladım
elden giden o dostları andım birer birer
bilmez ki nerdeler?’ diye sordum du onları
derhal o makbere dedi: bilmem ki nerdeler?’ ”
nâsırüddin-i tûsî
çeviren: hüseyin rifat
sevmek için geç
ölmek için erken
fuzûlî
yalnızlığı denemek
19
nasıl olduysa..
20
saklı sevda
21
saklı sevda sevdaların en saklanmışı
birbirimizde çok fena kayboluyoruz
hiç kimse birbirimizin yerini tutam az
benimle yaşayam adığı ona uygunsuz
hiçbir şeye değişmem onunla yaşanmışı
uygunsam ona tutsak
/ adı şehnaz
22
sevmek için geç
ölmek için erken
23
içimdeki gökkuşağı besbelli neden
bulutların içinden kuşlar yağıyor
bir şiire başlarsın birini bitirmeden
hiç kimse gözlerine inanamıyor
24
neydi o bir zamanlar?
nedim
kimi sevsem, sensin...
27
aydınlık neyin oluyor?
28
süheylâ değildi adın
29
zorro / kamçılı kadın
30
neydi o bir zamanlar
31
her sabah, yanılmak!.
nef’î
her sabah, yanılmak!..
35
jilet mavisi bir kadın elinde purosu
değdiği yer açılıyor çok fena keskin
kim olduğunu bilen yok / işin doğrusu
yüzünü kaybetmiş aynalarda arıyordu
amerikan bara tünemiş sek votka içiyor
geçmişinden rusça bir şarkı arayarak
sarhoş olam am ak en büyük korkusu
36
yağmur gemileri
o gemiler ki başkalaşır
çelişkinin diyalektiğinden
gücü çok sonra anlaşılır
insana eklediğinden
o gemiler ki başkalaşır
gelişir değiştirdiğinden
37
mevsimidir
mevsimidir
müphem bir meltem yoklar dal uçlarını
gizlice ürperir yaseminler
körfezde deniz dalgın
bilinmez hangi aşktan artakalm ış
vahim bir yalnızlığı dinler
mevsimidir
artık erken kararır sular
her biri bir bulut ardına sinmiş yıldızların
korular terk edilmiş
ağaçlar dum an duman
yalılar tenha
kanlıca ilk yağmurla serinler
mevsimidir
nedense ölmeye heveslenir insan
uzaya
bir avuç yıldız tozu gibi savrulmaya
rayından çıkmıştır yaşam ak
bir eskimişlik duygusu nereye baksan
gücü yetmez kimsenin kimseyi kurtarm aya
çünkü ne güzeller
zehir zemberek güzeldir artık
ne zehir zemberek çirkindir
yeni çirkinler
38
yalan / şehir
39
nedim-î şeydâ’dan sanki bir şiir
ayaklandıran çağrışımları
“ kız mısın oğlan mısın kâfir” ?
kandilli küçüksu anadoluhisarı
bir yerde “ üç çifte kayık”
intizar eyler hünkârı
40
yanılsama
41
uçuk kızlar balladı
42
bu nasıl sonbahar?.
râsih
bu nasıl sonbahar?..
45
böyle sonbahar mı olur
yüreği titremiyor
asfalt beton ve cam her tarafı otom obil
bilançoda bir rakam
çektiğimiz acılar
bitmesiyle bir oluyor aşkların başlam ası
telefonda bozdurulup
duygular kirleniyor
mavi m ora dönüşmüş
sarılar çoktan yeşil
yanlış am a kim biliyor
bir de bu var
yaşam ak
doğruların yanlışlarda aranm ası
boğaziçi’nde sis
unutulmuş vapurlar
46
ayaküstü aşk
47
ayaküstü intihar
48
ayaküstü cinayet
49
“ aranıyor”
50
ben tuzparça yerdeyim
51
çiftin çifte yalnızlığı
52
di’li geçmiş...
nâbi
di’li geçmiş
1.
gecenin karanlığında uzun adam lar
yanlış bir yağmurun iplerine dolaşm ış
daha yanlış bir yalnızlığa doğru gidiyor
55
di’li geçmiş
2.
56
di’li geçmiş
3.
57
teşkilât-ı m ahsûsa’dan kolağası fikri bey tırnova
tebriz’den getirmiş m utantan mahzunluğunu
iki kadeh rakı arkasından hain redifli gazeller
58
ne kadar İzmir / 1
59
ne kadar İzmir / 2
60
sarhoş mandolinleriyle sandalda italyanlar
“ her çeşit m otor akşam ı ithal edilir”
feltrinelli ve şürekası’na rakip bulunamıyor
61
ne kadar İzmir / 3
62
bütün karşıyaka kızı n ilü fer’e tutulm uştur
63
ne kadar İzmir / 4
64
k ara b ib er ağaçlarının yanına yaklaşılam az
ne ço k ağustos böceği / yalnızlığa uzayan
b o m b ilib om ’dan çik o lata alıyor / kim bu
çocuk
65
ne kadar İzmir / 5
66
dudaklarını kelebek boyam ış ferhunde hanım
balkonda kaşlarını alıyor elinde dev aynası
yüreği fena k aran lık / bu k açın cı sigara
67
çağrışımlar
sâbit
- 1. birbiri olm ak!..
gece
ıssız bir m ağazada
yapayalnız
iki kız
boy aynalarına girm iş
sessiz sedasız
yüzlerini değişeceklerm iş
birbiri o lm ak için
hangisi hangisidir
artık anlayam adığım ız
71
- 2. m ’ba
72
üstüne yoktur doğrusu
otelin cam d an terasında
m ’ba / başlı başına bir örgüt
konuştuğu kim varsa
o dakika anti-em peryalist
o d akika a frik a ’ya kazandırıyor
73
- 3. o kızlar...
o kızlar değil
bunlar
hani saçları kehribar
çalınm ış iki züm rüt ki gözleri
k abah atli bakar
onlar
asla gelm ez sana
sen kalkıp gidersin
her akşam
şehvetleri düzeltir yanlışlığını
harıl harıl
sabaha kadar
74
- 4. beykoz’a yolculuk
şirket-i hayriye’nin
en son bah ar vapuru
“ h a la sk a r”
sırtlan çığlığı bir düdük çalıp
su tozu bir dum anla k alk ar
galata köp rüsü ’nden
güverte soğuk
sigaraların ateşinden
rüzgârda kıvılcım lar
valde sizlere öm ür
beykoz’a yolculuk . . . ”
“ ... iyileşeceğinden
ne kadar um utluyduk
geçen ziyaretim izde
ud çalm ıştı bize
nihansın dideden
ey m est-i n â z ım !..’
nasıl da m utluyduk
dün gece
sabaha karşı
işte ansızın . . . ”
75
insan annesi ölünce anlar
içindeki çocuğun
hiç ölm eyeceğini
aklına geldikçe kahrolu r
bunu anlam akta
neden
bu kadar geciktiğini . . . ”
76
- 5. kanlıca’da mehtap
77
yankılı bir k aran lık ta
büyük su şarıltısı
gökyüzüne uzanm ış
lacivert serviler
sonra açıp devasa kanatların ı
ağır ağır dünyadan
bir ejderha havalanır
yıldızları örterek
m eçhul gezegenlere
78
- 6. ikinizden hanginiz?
ikinizden hanginizin
saçları gece laciverdi siyah
yıldız tozundan ışıltılı
ve zengin
b ak ır çalığı gözleri
derin
yer yer
eflatuna çalıyor
ikinizden hanginizin
nem li dudakları fuschia
kirpikleri kaşlarına dolaşık
ağzı fena halde âşık
başladığı her öpüşte kalıyor
ikinizden hanginizin
neyi noksan neyi fazla
ikinizden hanginize sorsan
her defasında
kendisini ötekisi sanıyor
ço k fena aldanıyor
sahi siz
hanginiz
hanginizsiniz
79
- 7. mustafa Suphi’nin neferi
80
aynalıçeşm e’deki “ bekâr o d ası”
cam ları sırılsıklam
dışarda / handiyse akşam
“ h icran lı” bir y ağ m u r yağ ıy or
81
- 8. yoksa “tecrit”te misiniz?
82
- 9. yazm son günleri...
ufkun sonsuzluğuna
hiç şaşm ıyorlar
rüzgârın gizli ıslığını
hiç kim se işitm iyor
hangisi anlayabilir
yazm son günlerinde
tenha plajın
ağır hüznünü
83
bana bir şimşek çak
bâkî
sonra o güller
sonra o güller
ay ışığında vahşi
bilinm ez hangi acıların k anattığı
sonra o saklı k oku lar
yapışkan ıslak ve dişi
insanı tepeden tırnağa
ter içinde bırak arak
sonra o sıcak
o çocu k gülüşleri uzaktan
içine sanki yıldızların aktığı
sonra bülbüller
yahya kem al bey’in
k a n lıca ’da bıraktığı
k arışır en ümitsiz yalnızlığa
sabaha karşı çırpınarak
87
sonra “ m elâl ve h icrân ”
ve çaresizliği boş bir silah gibi taşım ak
bakıp o yoksul kalabalığa
parm ak uçlarında kan
“ n obran ve derbeder”
sonra hayaller
hayaller
hayaller
“ k ü rt” m ustafa divan-ı h a rb i’nde sanık
“ k em alist” fedailerin yaşattığı
-k ö rü k lü çizm e avcı ceketi kayzer b ıy ık -
teşkilât-ı m ahsûsa “ a rtığ ı”
88
sonra m üstesna ölüler
“ m elali an lam ayan ” neslin tanıyam adığı
sultan galiyef m ollanur vahidof
ve m ustafa suphi ve ethem n ejat
görünür zam an zam an
saat o saat
kıvılcım yüklü bir dum an
etrafta barut kokusu
boş m erm i kovanları
boşalm ış fişeklikler
ve “m azlum m illetler” in uğultusu
bir dağdan öbür dağa yankılanan
asya’dan
a frik a ’dan
89
sonra boğaz’ın pusu
fecrin en dokunaklı anları
ezanlar dağılıyor eski İstanbu l’dan
beylerbeyi sarayı’nın
sabah m ahm urluğuna
şeker ahm et p aşa’nın
kayıp bir tablosundan
eflatun ve m or
m artılar uçurulm uş
bir yağm ur loşluğuna
kim se kim seyi anlam ıyor
yâkup cem il bey ço k tan
teşkilât-ı m ahsusa’dan kovulm uş
idam m angasının kurşunları yağıyor
göğsündeki “ liyâkat n işan ı” na
90
yani epeyce zindan
91
bu yaz da..
92
hesap kitap
hesap kitap
ne de olsa insanız
korktuğum uz da olm uştur
ne yalan söylem eli
dip çöküp ferane avlularında
soğuk duvar diplerine
çifte kelepçeyle cıgara içtiğim iz
peynir ekm ek yediğimiz
meyyus ve düşünceli
hesap kitap
ne de olsa insanız
korktuğum uz da olm uştur
ne yalan söylem eli
m apusanede m ehtap
bak ır çalığı
k ü f yeşili
ay ışığında şakırtısı
idam lık teşbihlerin
uykusunda sayıklayanlar
hafızanın perişanlığı
çağrışım ların seli
93
m apusanede gece
dışardakinden çok daha kalın
çok daha karanlık
fosforlu ve derin
sübyan koğuşu pejm ürde
kad ınlar koğuşu bitap
siyasiler vesveseli
m apusanede m ehtap
bakır çalığı
küf yeşili
hesap kitap
ne de olsa insanız
korktuğum uz da olm uştur
ne yalan söylem eli
94
bana bir şimşek çak ..
95
bana bir şim şek çak
içim içim e sığm ıyor artık
vahim bir çağrışım dan
daha vahim ine atlam aktayım
bana bir şim şek çak
belki fena halde
yanılm aktayım
o ince kız çocuğu
gün doğm adan her sabah
bir hapishaneden bir nezarethaneye
kelepçeli götürülüyor
dudakları titrek
gözlerinde buğu
bilm em ki nasıl anlatayım
bağışlanm az suçu dünyayı sevmek
bir de o
adını bile bilmediği
kıvırcık saçlı “devrim ci” öğrenciyi
fakülte kapısında vurulm uş
yağm urun altında
çıplak
96
bana bir şim şek çak
ço k yanlış an laşılm aktayım
hesabım yanlış bir m ahkem ede görülüyor
içim deki zem berek
boşandı b o şan acak
yüreğim örtülüyor
yaşam ak mı gerek
yoksa unutm ak mı
şaşırm aktayım
galiyef “y old aş” ne olacak
galiyef “y old aş” sibirya sürgünü
sanki yalın bir bıçak
kayarak
bir kırlangıç hızıyla
bulutların arasından
karanlığın böğrüne saplanacak
97
galiyef “y old aş” ne o lacak
galiyef “y old aş” sibirya sürgünü
elinde bir m ektup eski yazıyla
artık yüzünü bile unuttuğu
karısından
burnunda sadece kokusu
ilkbah ar kadar m üşfik
son bah ar k ad ar yum uşak
galiyef “y old aş” ne o lacak
avrasya’da hâlâ “ m azlu m lar” ın uğultusu
kısa bozkır atlarının nallarından
gizli kıvılcım lar ki etrafa saçılıyor
“ a zad lık ” m erm ileridir
çekirdekleri çelik
cehennem gibi sıcak
98
ban a bir şim şek çak
salâ veriliyor görünm ez m inarelerden
İzm ir’de “istird a t”ı yaşam aktayım
bir yangın soluğu sokak içlerinden
k ord on b o y u ’nda m uzaffer atlılar
fahrettin p aşa’nın süvarisi
bana bir şim şek çak
yolum u aydın latacak
g azi’nin gözlerinden
m avi bir şim şek
kuva-yı m illiye m avisi
aynı em aneti taşım aktayım
“hürriyet ve istiklal benim k arak terim d ir”
çünkü hain sinsi ve k o rk ak
aynı düşm ana karşı
savaşm aktayım
99
o kavim ler ki h akiki yolu buldum sandı
erm eden doğru yola hepsini susturdu ölüm
öyle bir ukde ki hal etm edi bir kim se onu
vurdular hepsi düğüm üstüne bir başka düğüm .
nâsırüddin-i tûsî
çeviren: hüseyin rifat
meraklısı için ekler
A lıntılar, Zeynep A nkara’nın,
“ Yalnız Şövalye A ttilâ İlh an ” kitabındandır.
ATTİLÂ İLHAN ŞİİRİ’NDE
BİLEŞİMLER
M etin Celâl
105
şim ” dir onun savunduğu. Am a bu estetik bileşime
ulaşabilm ek için birçok sarmal oluşturm ak, birçok
değişik bileşim i daha y aratm ak , bir araya getir
m ek gerekir.
Bileşim lerden en önem lisi ve belki de tem elde
olanı “ulusal bileşim ” olsa gerek. A ttilâ İlhan, ulu
sal bileşimi, H alk ve Divan Edebiyatı kaynakların
dan yararlanarak bunlardan çağdaş bir içerik üret
m ek olarak tanım lıyor. “A m acım , diyalektik bir
bakış açısıyla geçm iş edebiyat kaynaklarını eleşti
rel bir gözle ele alm ak, içeriklerini irdelem ek, sa
nat tekniğine ilişkin özelliklerinden yararlanm ak,
böylelikle çağdaş içeriğin daha yaygın, etkili olm a
sını sağlam aktır,” diyor bir yazısında.
G erçekten de A ttilâ İlhan şiirinin bir boyutunu
bu özellik oluşturuyor. Sürekli o larak izlenen bir
dam ar aynı z a m an d a... Şiir k itaplarının yapısal
bir çözüm lem esini yapsak; her k itabı oluşturan
bölüm lerden en az birinin D ivan E d ebiyatı’ndan
biçim sel açıdan ve söyleyiş olarak yararlanan şiir
lerden oluştuğunu, bir başka bölüm deki şiirlerin
de halk şiirinden aynı şekilde yararlandığını görü
rüz. İlk şiir kitabı Duvar ’ın ikinci baskısına (1 9 5 9 )
yazdığı önsözdeki “ ... h alk çı ve toplum cu şiir,
halk yığınlarını sarabilecek geniş soluklu bir k o
çak lam a şiiri tu ttu rm ak istiyordu. Böylelikle yeni
T ü rk şiiri yeni koşullara yerleşirken, hem yüzyıl
lardır değişe değişe sürdürüp getirdiği m illi sesi
korum uş o la ca k , hem de halk şiiri geleneği aydın
şairlerin işe karışm asıyla yeni bir kan kazanıp de-
ğerlenecekti,” sözleri, bir anlam da da bu noktanın
106
daha o günden belirlendiğini işaretler. Y ine o ö n
sözde belirttiği gibi, D uvar ’daki şiirlerin yarısı bu
anlayışla yazılmış ve bu büyük halk şairlerine yas
lanm ıştır.
A m a bu yaslanm a sadece biçim ya da söyleyiş
açısından değildir. Aynı zam anda şairin toplum cu
kişiliği nedeniyle, bu halk şiirinden kayn aklanan
ilk dönem şiirlerinde kendisinin “m em leket hava
sı” diye tanım ladığı köye, köylülüğe, doğaya d ö
nüklük, A nadolu görüntüleri, yaşantısı hâkim dir.
M illi değerler, K urtuluş Savaşı’nın önem i, özgür
lük tutkusu, bağım sız bir m illet olm ak gerekliliği
gibi konular bu şiirlerde işlenir. Tabii bu özellikler,
şairin 4 0 kuşağı içinde olm asından ve dönem in
den de kaynaklanıyor. Büyük bir savaştan, İk in
ci Dünya Savaşı’ndan çıkılm ış, tek parti yıllarının
ağır siyasi baskılarından daha yeni kurtulunm uş
ve 6 0 ’lı yılların özgürlükçü havası solunm aya baş
la n m ış...
“ Birden fark etm iştim ki, T ü rk iy e’de önem li
yapıcı güç soyut o larak değil som ut o larak bu
halktır, Kuvayı M illiye, bu halkı harekete geçirebil
diği için başarılı olmuştur, bu halkı harekete geçi
rebilm ek ise an cak ‘üretim de ve kültürde’ onunla
bir ve beraber olm akla o lasıd ır” der, Ben Sana
M ecburum ’un M eraklısı İçin N o tları’nda ve am a
cının köylüleri, işçileri, aydınları yeni bir Kuvayı
M illiy e’ye çağırm ak olduğunu belirtir.
Ulusal bileşim anlayışının halk şiiri ayağının
böyle bir niyeti olm asına rağm en, D ivan Edebiya
tı ayağında bence biçim sel tercih önce gelir. Şair o
107
biçim in üzerine kendi imge yapısıyla yepyeni bir
şiir kurm ayı dener. Aruzun içine aruza rağm en
yerleştirilen görkem li sesi yakalam aya çalıştığını
belirtir Yasak Sevişmek 'in M eraklısı İçin N o tla-
r ’ında.
H alk şiirini kutsayıp D ivan E d ebiyatı’nı k a ra
layanları uyarm ayı da ihm al etm ez. U lusal bileşi
me ulaşm ak için her iki edebiyatın k ay n ak ların
dan da yararlanm ak gerektiğinin altını çizerek be
lirten şair “ ... nasıl D ivan bir azınlık estetiğiyse,
onun gibi fo lk lo r da az gelişm işlerin estetiğidir.
H am fo lk lo rla sanat olm az, an cak yüceltilm iş bir
estetiğin m alzem esi fo lk lo rd an alınabilir. N asıl ki
saray ve kon ak sanatından da alınab ilir,” der ve
içeriğin çağdaş olm asının en önem li gereklilik o l
duğuna işaret eder.
Şairin, dönem ine uygun bir şekilde kendini g ö
revli, bir m isyona sahip hissettiği, asıl görevinin şi
ir yazm ak kadar, belki de ondan önce dünyayı,
özellikle T ü rk iy e’yi değiştirm ek olduğunu unut
m am ak gerekiyor. Bence, D ivan E d ebiyatı’na y ö
nelm esi ve ondan da yararlan m ak gerektiğini dü
şünmesi, O sm anlı’yı araştırm aya, tarihini sorgula
m aya başladığı döneme denk düşer. A ttilâ İlh an ’ın
en önem li özelliği olan kuşkuculuğu, varolan la
yetinemeyip hep ötesini aram asıdır bunun nedeni.
R esm i tarihi de, toplum cu düşüncenin tarihini de
incelem iş, tartışm ıştır ve şimdi ötesine geçm ek is
tem ektedir. Bu yaklaşım ının toplum cu bakış açısı
ile çeliştiğini sanm ıyorum . Ü stelik onun ulusallık
anlayışıyla da örtüşür bu. Bu ülkenin tüm değer
108
lerini kendinde yoğurm ak, değerlendirm ek isteği,
D ivan E debiyatı’nı bilm eyi, O sm anlı tarihini de
rinlem esine araştırm ayı gerektirir. Bu kez, “klasik
T ü rk şiirinin havasını yeni ve toplum sal içerikle
bağ d aştırarak verm e”nin y ollarını arıyordu. Ve
bu çab an ın “yeni ve çağdaş bir T ü rk şiirinin ku
rulm asında etkili bir y ön tem ” i bulm aya çalışm ak
olduğunu söylüyordu Tutuklunun G ünlüğü 'nün
M erak lısı İçin N o tla r’ında. A m a ilk dönemler, bu
tarz şiirlerinde daha çok O sm anlı tarihini sorgula
dığını da unutm am ak gerek. B ir yerde biçim bazı
şeyleri b elirliy o rd u ...
Ö te yandan, şair N âzım H ik m et’in şiirinin b a
şarısının tem elinde yatan etkenin sanıldığı gibi ta
m am en yeni, geçm işten kopuk bir söyleyiş değil,
aksine geçm işini sahiplenm esi ve bu şiirin üzerin
de yeniyi oluşturm asından kaynaklandığının fa r
kındadır. N âzım H ik m et’in “toplum sal gerçekçi
sanat yöntem ini hem halk şiiri, hem de D ivan şiiri
geleneğine bağlam ak başarısını gösterdiği” tespi
tini yapar.
H er şiiri, her şairi öncelikle çıktığı dönem için
de incelem ek gerekiyor. A ttilâ Ilh an ’ı dönem inde
ele alm azsak, baştan beri anlattığım birçok özellik
pek de o kadar ilginç ve yeni gelm eyebilir insana.
A ttilâ İlhan, düşünsel yapısını, poetikasını 1 9 4 0 ’lı-
5 0 ’li yıllarda oluşturmuştur. Kendisinin “ inek to p
lu m cu ları” diye nitelediği şairlerin etkin olduğu,
tek bir şiir biçim inin bulunduğu, bunun da N âzım
H ik m et’in şiirini koşulsuz izlem ek ve sadece halk
şiirini kendine k ök olarak alm ak, bunun dışında
109
ki tüm geleneksel birikim i hiçe saym ak, h atta k a
ralam ak olduğunu savunan anlayışın hâkim oldu
ğu bir d ö nem d e... Ü stelik A ttilâ İlhan o dönem de
sadece düşünsel düzeyde değil, eylemli olarak da
bir toplum cudur. Toplum cu ö rgü tlere, partilere
k atılm ış, eylem leri yüzünden yargılanm ıştır. K en
dine has bir bakış açısını oluşturm ası ve bunu k a
bul ettirm esi, sırf bu koşullar yüzünden bile pek
kolay değildir.
Toplum cular arasında hâkim sanat görüşünün
Jd a n o v ’dan kaynakland ığı bir dönem de, bunun
karşısına Plehanov’dan kayn ak lanan bir toplu m
cu sanat görüşünü g etirebilm ek bile başlı başına
bir m ücadeledir.
A ttilâ İlhan, poetikasını oluştururken düşünsel
o larak da sağlam bir yere basm ak istiyor. O yüz
den tartışm asız doğru sayılan tüm görüşleri bir
kez de kendi bakışıyla tartışıyor. “Toplum cu G er
çek çilik ”! “Toplumsal G erçekçilik” olarak kendin
ce yeniden teorileştiriyor. Estetik diye bir şey oldu
ğu ve onsuz hiçbir sanat yapıtının anlaşılam ayaca-
ğı ilkesini getiriyor. Bileşim lerinden birinde de bu
toplum cu görüşle estetiği k ay n aştırm ak istiyor.
Belki de daha ilk şiirlerini yazm aya başladığında,
toplum cu düşünce-estetik bileşim in gerekliliğinin
farkına varm ası ona büyük bir avantaj sağlıyor.
D önem inin şairlerine göre N âzım H ik m et’ten çok
daha az etkileniyor. Çünkü onu taklit edip şiirinin
benzerlerini üretm ek yerine, N âzım H ikm et şiiri
ni çözüm leyip gizine ulaşm ayı tercih ediyor.
110
Şiirlerini, şiir kitaplarını oluşturan dam arlardan
biri de, bu toplum cu düşünce-estetik bileşim inin
aranm asıyla oluşuyor.
“ İnek toplum culuğunu sanatım için bir çocu k
h astalığı sayıyoru m ,” diyen A ttilâ İlhan, “ D o ğ a
sal ve toplum sal diyalektiği, bütün düzeylerde iç
içe ele aldığım gibi, o zam ana kadar zararlı diye
elimi sürmediğim ozan ve akım lardan gelen esin
tileri de kişiliğim in özgün bileşimine yediriyorum .
Kim ler mi? Baudelaire’den R im bau d’ya, Apollina-
ire’den M a lla rm e ’ye bir sürü ozan! V aro lu şçu
lu k san G erçeküstücülük’ten Lettrism e’e kadar bir
sürü akım ! 4 0 ’lı yıllarda, İstan b u l’da toplum cu
ozan ağabeylerim iz, bu ‘bu rju va’ ozanlarını bize
yasaklardı. O ysa P aris’te çağdaş Fransız şiirinin
Baudelaire’le başladığını, A ragon’un ağzından işit-
m iştim . Z aten o da, Eluard da, Tristan T zara da
- k i partili o za n la rd ı- D adaism e’den, G erçekü stü
cü lü k’ten g eliy orlard ı,” diye sözünü tam am lar.
Bu anlayışa şair, 1 9 4 5 -5 5 yılları arasında ikin
ci kitabı Sisler Bulvarı’nı oluşturacak şiirleri yazar
ken varmıştır. Cinayet Saati, Emperyal Oteli, Pia,
Sisler Bulvarı gibi hem şairin okuyucu gözünde
im ajını belirleyecek, hem de popüler olm asını sağ
layacak kalıcı şiirler vardır bu k itapta. Bence, ilk
kitabı Duvar’la tanınm ıştır am a Sisler Bulvarı’yla
esas ününe ulaşmıştır.
A ttilâ İlhan’ın şiir dünyasını değiştiren bu Fran
sız şairlerinin, aynı zam anda hem en hem en aynı
yıllarda ortaya çık acak olan İkinci Yeni şairlerini
de etkilediğini belirtm eliyim . Bu şairlerin , yine
111
Sisler Bulvarında yer alan birçok şiirden de etk i
lendiğini biliyoruz. “H a liç’te bir vapuru vurdular
dört kişi / demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu”
türünden dizelerin İkinci Y eni’ye hiç de uzak o l
m adığını belirtm eye gerek yok. Am a A ttilâ İlhan
belki de bu y akınlıktan rahatsız olduğu için İk in
ci Y eni’ye en sert tavrı koyan şairlerden biri o l
m uş, yine de toplum cu çevrelerce bireyci şair o l
m akla suçlanm aktan kurtulam am ış, uzun süre on
larla da tartışm alara girmiştir. O nlara “ inek to p
lum cusu” demesinin nedeni de, 4 0 kuşağı şairleri
nin bu aym azlıklarıdır. A ttilâ İlhan, “gerçek to p
lumsal şiir bileşimine, Doğu ve Batı klasiklerine ol
duğu kadar, çağ d aşların a da uzanan k ök lü bir
kültür özümsenmesinden sonra ancak ulaşabilece
ğini, büsbütün bulm uş çık arm ıştı” . D oğal olarak
onlarla bir ortak n okta bulm ası m üm kün değildi.
T ab an tab an a zıt bir konu m a gelm işlerdi.
D ah a ilk kitabınd an itibaren m ücadele şiirleri
kadar, aşk şiirleri yazan bir şair olarak toplum cu
çevrelerce kuşkuyla karşılanan A ttilâ İlh an ’ın, bir
de B atı şiiriyle kendi şiir anlayışını kaynaştırm a
çab asın a girince, dışlanm ası n orm al görülüyor.
İyi de olm uş. Sıradan bir 4 0 kuşağı şiiri yazacağı
na, kendine has, Attilâ İlhan şiirini yazmış.
A ttilâ İlhan, 6 0 ’lı yıllara doğru, özellikle Tu-
tuklunun G ünlüğü ’ ndeki bazı şiirlerine de yansı
yacak ve sonra sürecek yeni bir tespit daha yapar.
“ Sanat eserinin genel içeriği doğa, toplum ve bi
reydir. Bu üç öğe iç içedir, k arşılıklı tepki ve k a r
şı tepki ilişkileri içinde bulunurlar,” der ve ekler:
112
“ D iyalektik bir sanat yanlısı ozan ya da rom ancı,
kahram an larını toplum sal tanım lam ayla belirler
ken eğer bireysel karşıtlıkların ı es geçerse, işini
yarım bırakm ış, doğm atik bir slogan toplum culu
ğuna tekerlenm iş olu r.”
İnsanın bireysel çelişkilerinden en önem lisi de
kendi içinde yaşadığı cinsel çelişkileridir. Bu çeliş
kiler, bunların ulaştığı en uç noktalar bir başka da
m arı oluşturacaktır. A ttilâ İlhan şiirinin en ilginç
n ok taların d an biri, şairin alışıldığı şekilde bir da
m ardan diğerine geçm ek yerine aynı anda, aynı
kitapta sözünü ettiğim dam arların nerdeyse tüm ü
nü geliştiren, sürdüren şiirler yazmasıdır. Aynı k i
tapta halk şiirinden ve D ivan E d ebiyatı’ndan ya
rarlan an ulusal bileşim i arayan şiirleri, B a tı’yla
D o ğu ’yu buluşturm aya çalışan toplum cu içerikli
şiirleri, aşk şiirlerini ve bireyin diyalektiği m esele
sinin araştırıldığı şiirleri ayrı ayrı bölüm ler h alin
de b ira ra d a b u lab iliriz. İşin ilginç ve de bence
olumlu yanı, bu şiirler birbirleriyle çelişm ez, para
dokslar oluşturm az. Hepsi A ttilâ İlhan izini taşı
yan şiirlerdir.
A ttilâ İlhan, bir yandan şiirinin düşünsel te
m elini k u rarken , biçim sel yapısını da ihm al et
mez. H er şairin bir kim liği olm asının şart olduğu
na ve buna bağlı olarak da kendine has bir imge
sistem i olm ası gerektiğine inanır. İmge sistem ini,
ozanın nesnel gerçeği öznel m erceğinden geçirip
kelim elere aktarış biçim i olarak tanım lar. İmge,
m ısra birim iyle birlikte som utlaşm ış olarak şiirin
özüdür. O n a göre kelim enin önem i, imgenin so-
113
m utlaşm asında oynayacağı role göre değişir; bu
rolü belirleyen ise kelim enin çağrışım yükü, anlam
boyutları ve imgeyle olan diyalektik bağ lan tısı
dır. K ısacası şiir kelim elerle değil im gelerle yazılır.
D izenin getirdiği bütün olan ak lard an y ararlan
m ak ve getirdiği kısıtlam aları ise vezin, kafiye gi
bi o lan akları çağdaş ve aykırı yaklaşım ları ku lla
n arak aşm ak, biçim hakkındaki anlayışının tem e
lini oluşturur.
A ttilâ Ilh a n ’ın şiir anlayışında can alıcı n o k ta
nın şiirin söylenm esi gerektiği tezi olduğunu dü
şünüyorum . Şiirin oku nm asının, özellikle yüksek
sesle okunm asının, şiir olup olm adığını an lam ak
ta önem li bir kıstas olduğunu söyler. Bir şiir o k u
nam ıyor, söylenem iyorsa şiir olm am ıştır. Ç ünkü
söylenebilm esi için m üzikalitesinin, ses uyum u
nun olm ası gerekir. Bu m üziği yakaladığınızda,
im gelerinizin belleğe tam o larak yansım asını sağ
layabileceğinizi düşünür. “ D em ek ki, ‘serbest ve-
zin ’le şiir söylem ek, ‘vezinsiz’ şiir söylem ek an la
m ına gelm ez; tam tersine, şairin hazır k alıpları
kullanm ayıp, her şiir için ‘özel’ bir vezin yaratm a
sı anlam ına gelir, bu da m ısradan vazgeçm eyi de
ğil, ritim tutarlılığı sağlam , değişik ve özgün m ıs
ralar üretmeyi gerektirir,” der Elde Var Hüzün’un
M erak lısın a E k le r’ine aldığı bir yazısında.
H em tek tek dizelerde bir şey anlatm ak, hem de
şiirin bütününde başka bir anlam a u laşm ak ... A t
tilâ İlhan şiirinin çarpıcılığının kaynağı bence b u ...
H em şiir geleneğinden, tekniğinden en uç n o k ta
sına, en ince ayrıntısına k ad ar yararlan m ak , hem
114
de ona kendince yeni katkılarda b u lu n m ak ... Ö r
neğin Tutuklunun G ünlüğü 'ndeki şiirlerde teleks
notlarında kullanılan söyleyiş biçim inden yararla
nılm ası, birçok şiirde sinem a tekniğinden faydala
nıp imgelerin adeta bir görüntüler yağmuru halin
de verilm esi bu tip katkılardandır.
A ttilâ İlhan şiiri bir sürekli yeniliği arar ve su
narken kazandığı değerleri, faydalı unsurları terk
etm ez. H ep varolan ın üzerine yeni yeni ekler y a
par. Şiirinde elli yıldır süren bütünlüğün nedeni de
bu olsa g e re k ... O nun şiirinde tüm k olları aynı
anda ak an bir nehri görürüz.
A ttilâ İlh an ’ın k itap ların ın sürekli o larak yeni
basım larının yapıldığını, sürekli yeni okuyucular
kazandığını biliyoruz. Bu işin bir y a n ı... D iğer
yanda ise şiirle gerçek anlam da uğraştığını söyle
yenler var. O n lara b akarsan ız, A ttilâ İlhan şiiri
sanki yeterince değerlendirilm iş, hak ettiği yere
konulm uş ve orada unutulm uş gibi bir hava h â
kim . Yeniden okum alardan, bu şiir üzerinde dü
şünm ekten nerdeyse özenle kaçılıyor. Bunun ne
denlerine değinmek elbet bir başka yazının kon u
s u ... A ttilâ İlh an ’ın şiirleri tek rar ciddi bir şekilde
o k u n m a y ı, d eğ erlen d irm ey i bekliyor. B a k a lım
okurunu bulmuş bu şiir, 9 0 ’lı yıllarda eleştirm eni
ni bulabilecek mi?
115
BÜYÜK ŞEHİR VE İMKÂNSIZ AŞK:
EMPERYAL OTELİ
D r. Y aku p Ç elik
emperyal oteli
116
sesleri lim an sislerinde boğulur
gem iler yorgun ve uykuludur
sabahtır saat beş buçuktur
sen k ollarım ın arasm dasın
onlar gibi değilsin sen başkasın
bu senin gözlerin gibisi yoktur
adam ın rüyasına rüyasına sokulur
aklının içinde siyah bir vapur
kıvranır in saf nedir bilmez
117
el ele tutuşm uş geziyordu
gazeteler cinayeti yazıyordu
h a liç’e bir avuç kan dökülm üştü
em peryal o teli’nde üç gece kaldık
fazlasına param ız yetm iyordu
gözlerin gözlerim den gitm iyordu
dördüncü gece sok ak ta kaldık
karan lık bir türlü bitm iyordu
sirkeci g arı’nda sabahladık
bilen bilm eyen bizi ayıpladı
halbuki kim lere kim lere başvurm adık
hiçbiri yüzümüze bakm ıyordu
hiç kim se elim izden tutm uyordu
ben hiç böylesini görm em iştim
vurdun kanım a girdin kabulüm sün
Attilâ İlhan
Sisler Bulvarı
118
tutkunu bir m izacın kuşatm ası altında aşkı yaşa
m aya çalışm aktadırlar.
A ttilâ Ilhan’ın gerek şiirlerinde, gerek rom anla
rında, gerekse denem elerinde bu tip insanlara ait
problem lerin işlendiğini görm ekteyiz. O halde A t
tilâ İlhan için 2 0 . yüzyıl insanının büyük şehirler
de yaşadığı çelişkileri ve ıstırapları, estetik bir en
dişe içerisinde şiir, rom an, deneme türünde dile ge
tirm iş bir düşünce adam ıdır dem ek daha doğru
olacaktır.
Şimdi A ttilâ Ilh an ’ın şiirindeki güzelliği ve sö
zünü ettiğim iz insanın yaşadıkların ı “ Em peryal
O te li”nde görm eye çalışalım . Şiirde, şehir h ayatı
nın insan üzerindeki etkisi ve bu etkinin getirdiği
ferde ait ıstıraplar yoğun bir biçim de ele alınm ak
tadır. A ttilâ İlh an ’ın Sisler Bulvarı kitabında yer
alan “ Başka Yerde O lm a k ” ve “K ap tan ” serilerin
deki şiirlerinde görünm eye başlayan bu insan, k a
naatim izce “ K a p ta n ” serisindeki “ Em peryal O te
li” ile doruk n oktasın da karşım ıza çıkar. Bu şiir
de bir aşk hikâyesi, büyük şehirlerin ayrılm az bir
parçası kabul edilen otel çevresinde işlenir.
Bu insan ilk m ısradan itibaren görünm eye baş
lar. Şiir “ b en ” zam iriyle başlam aktadır. “ B e n ” ,
şairin kendinden bahsedeceğini bildirm ekle bera
ber, ferde ait duyguların ele alınacağını da haber
verir. “ H iç böylesini g ö rm em iştim ” söz grubu,
“ b en ”in geçmişine ait hayat tecrübesini dikkatlere
sunar, ço k şey görm üş bir insanı çağrıştırır. A ncak
bir olayın varlığını da bildirir. H em en alttaki m ıs
ra “ bö y lesin i” kelim esinin açılım ını verir. K ötü
119
bir gelişme olmuştur, “Vurdun kanım a girdin” söz
grubu bunu belirtir. Vurm ak bir fiildir. Silahla ve
ya yum rukla eylem söz konusudur. “ K an a g ir
m ek ” ise duygusal bir etkileşim i hatırlatır. Ayrıca
“K an a girm ek” bir aşk bağlanm asını da b erabe
rinde getirir. “V u rm ak” ve “kana girm ek” sözleri
nin birlikte kullanılm ası, olayın birdenbireliğini,
beklenilm ediğini sezdirir. “ İtirazım v a r” ise bir
tepkidir. “ B e n ” in isyankâr özelliğini ifade eden
bu tepki, şiirin bütününe yön vermektedir. Bu tep
ki niçin? K urulan h ayallerin yok o lm asına mı?
Sevgilisiz bir geleceğin kaçınılm azlığına mı? İkisi
de doğru.
İlk bölüm ün üçüncü m ısrasından itibaren sev
gili ile ilgili ve sevgili için kurulan hayal vardır.
“ M e r h a b a ” , ilk k a rşıla şm a ân ın ı tem sil eder.
K alb in durm ası ise ölüm , yani sondur. Burada
sevgili ile ilk karşılaşm a ânından ölüm zam anına
kadar geçen süre vardır. M erhaba ve ölüm, başlan
gıç ve son gibidir. Bu arada “ ben ” , sevgilisinin di
zinde uyuyacak; zam an geçecek, yağm urlar yağa
caktır. Yani bir öm ür geçecektir. Y alnız, bu öm ür
sevgiliyle beraber tasarlanm ıştır.
“ Sım sıcak bir m erh ab a” , tatlı bir karşılaşm a
dem ektir. “M e rh a b a ” dan itibaren belirli bir sıra
nın da göz önünde tutulduğu görülm ektedir. “ B a
şımı usulca dizine k o y acak tım ” m ısrası, ilk tan ış
ma ânının devamıdır. “D ö rt gün dört gece” birlik
te olunan zamandır. Bu zam an, “ su sacak tım ” ile
beraber düşünüldüğünde, ister istem ez rom antik
bir zam an dilim i ve sevişme akla gelir. B ir son ra
nı)
ki m ısrada yer alan “yağm u r” , “ sön ecek ti” , “ ya
n a c a k tı” sözleri, k an aatim izce uzun bir zam an
dilim ini anlatm aktadır. Y ağm urlar yağacak, dün
ya aydınlanacak ve k araracak . Sönm ek ve yan
m ak, yok o lm ak ve ölm ek kavram larıyla eşan
lam da kullanılm ış da olabilir. H er sonun bir baş
langıç olduğu unutulmam alıdır. Yani zam an geçe
cektir. “ Sam eland seferden dönecekti” m ısrası da,
uzun zam an dilim ini anlatm aya hizm et etm ekte
dir. Sefer sözünün savaş anlam ı düşünülürse, dış
dünyada gelişen savaşlardan veya geniş zam an
dilim lerinden söz edildiği düşünülebilir. Saatin
d u rm ası ise za m a n ın güzel g eçm esi dem ektir.
Z evk le geçen bir öm ürde, insan zam anın nasıl
geçtiğini bilmez. Şairin duvardaki saati ve zam a
nı h atırlam ası ölüm k avram ın a zem in hazırlar.
Bunları biz şiirin bütününü de göz önüne alarak
söylüyoruz.
G örüldüğü gibi ilk bölüm de bir hayal kırıklığı
d ikkatlere sunulm aktadır. Bu bir a h ’tır. Bu ah,
bütün öm ür içindir. O tel ile ilk bölüm m ısraları
arasında bir ilişki aray acak olursak yalnızca gece
ve duvardaki saati gösterebiliriz. Ayrıca otel yaşa
n anlara m ekân olm ası bakım ından dikkate de
ğer.
İlk b ö lü m d e h a y al k ırık lığ ın ı görd ü ğü m ü z
“ b en ” in, şiirin bundan sonraki bölüm lerinde im
kânsız aşkının ayrıntılarını ve şehir hayatının ken
disinde m eydana getirdiği yıkıntıyı yakalarız. İlk
bölüm de, tasarlanm ış aşkın hayal kırıklığı ile so
nuçlanm ası vardır. İkinci bölüm de hayal kırıklığı
nı
nın “ b e n ”de ve sevgilide m eydana getirdiği k a
ram sar ruh halini görürüz. “ C am ların n okta n o k
ta hüznü ” , “ berhava olm uşluğum uz” , “ bir n okta
bir hat kalm ışlığım ız” , “ in tih ar etm iş kötüm ser
y a p ra k la r” gibi söz grupları, bu ruh halini ifade
ederler. “ B en ” dünyasına hüzün hâkim dir. T ab iat
da, “ ben ”in ruh haline göre şekil almaktadır. “K ö
tüm ser y ap rak lar” , “ bu rezil bu çarşam ba günü” ,
“ öksü rü k lü ak sırık lı bir ta k v im ” gibi ifad eler;
hem tab iatın “ b e n ” in ruh haline göre değişim ini,
hem de “ b en ”in hayata sitem ini dikkatlere sun
m aktadırlar. Z am anın sonbahar olm ası da, tabiata
hâkim olan hüznün, bozulmuşluğun sebebi o lab i
lir. Yaşanmış bir aşkın çeşitli nedenlerle imkânsız
laşmasından doğan acı, zamanın ve mekânın getir
dikleriyle birleşerek, “b e n ”in gözlemleri de katıla
rak sunulmaktadır.
“Em peryal O te li”nde üçüncü bölüm , serüvenci
kişiliğe uygun olarak, denize ait yaşantı çevresinde
şekillenmiştir. Lim an, im kânsız aşkın otelden son
ra yaşandığı ikinci m ekândır. Burada, “ ben ”in se
rüven tutkusu ve yaşadığı hayat tarzı, aşkla birleş
tirilerek dile getirilm ektedir. Öyle zannediyoruz
ki, aşkın im kânsızlaşm asında, “ b en ”e ait yaşam a
tarzı da önemli rol oynam aktadır. Serüvenci kişilik
anlık aşkları barındırır. Bu da otellerde, sok ak lar
da ve lim anlarda yaşanan kısa zam an dilimlerini
akla getirir.
Şiirde sürükleyici unsurlardan bir diğeri de p a
rasızlıktır. D ördüncü bölüm , parasızlık ânının h i
kâyesi o larak düşünülebilir:
122
“ otelin penceresinde du racaktın
şehri k aran lık ta görecektin
k aran lık ta yağm uru görecektin
saçların ıslan acak ıslan acaktı
kış geceleri gibi uzun uzun
tek dam la gözyaşı dökm eksizin
m aria dolores ağlayacaktı
İstanbu l’u yağm ur tu tacak tı
bütün bir gün iş arayacaktım
sana bir türkü getirecektim
kulaklarım ız çın la y a ca k tı”
123
“K a p ta n ” bölüm ünde, özellikle “K a p ta n ” ve
“ Em peryal O te li” şiirlerinde “ b en ”e ait özellikler
d a im a ön p la n a ç ık a r ılm a k ta d ır . “ E m p e ry a l
O teli”nde “ ben”in kendi acılarını, isyanını ve zevk
lerini görm ek mümkündür.
126
“ N e k a d ın la r sevdim zaten y o k tu la r” diye a n la ttı “ sev g ili” nin
h a y a tta so m u t b ir k a rşılığ ı olm ad ığ ın ı A ttilâ İlh a n . Şim di de “ K im i sevsem
sensin / h a y re t” d iy o r. Y aşad ığ ım ız h ay at k a rm a ş ık la ştık ça “ m ü m k ü n sü z”
h ale gelen aşk larım ızı m ısra la ra d ö k ü y o r, m ısra la rın ı, ruhum uzu h a fif b ir
m eltem gibi sa ra n , bizi d erin leştiren ,y âcıtan eşsiz b ir m ü zikle h a rm a n lıy o r
ve o n lard an h a y a tla rım ız a tem elli g iren , un u tu lm az şiirler inşa ed iy o r...
O n la ra b a k a lım , d o k u n alım diye; o n ları d u y alım , k o k la y a lım , o n la rla
içim izin ç o ra k lık la rın ı yeşertelim diye.
A ttilâ Ilh an 'ın aşk şiirlerinin çok ok u nm ası, nesnel karşılık kuram ını
ispatlam asınd an kay n ak lan ıy o r. G erçek ten de herkes onun aşk şiiri skalasında
kendini etkileyen, aşkıyla özdeşleşen b ir özellik bulur.
- D o C.an H ızı an