Professional Documents
Culture Documents
Aysel Özakın Genç Kız Ve Ölüm Yazko Yayınları
Aysel Özakın Genç Kız Ve Ölüm Yazko Yayınları
Aysel Özakın Genç Kız Ve Ölüm Yazko Yayınları
roman
(3. basım)
YALKO
Istanbul 1982
GENÇ KIZ VE OLOM
AYSEL ÖZAKIN
1. basım 1980
2. basım 1981
_,.·
/···1
I. BÖLÜM
5
nin karanlık duvarlarına tırmanan yalnız bir
böcek gibi duyuyordum kendimi. Şu anda iki ki
şilik yataklarında pijamaları ve gecelikleriyle
uyuyan bütün karı kocalara kızıyordum. Hep
sinin iki yüzlü ve bencil olduğuna inanıyor
dum.
Gecenin üçü . . . Dört saat sonra giyinip soka
ğa çıkmak zorundayım. Sabun ve tütün kokan
insanların arasında, ayakta, taşıtlarda, sarsı
larak . . . Kaba ve yorgun insanlar arasında . . . Mü
dür beni çağıracak. Toplantı tutanağını yazma
mı isteyecek. Kırkiki yaşındayım. Annemden da
ha uzun yaşamışım.
Dokuz yaşındaydım ve gece geç saatlerde
evin içine çöken neşesizliğin seslerini dinliyor
dum. Annemin terliklerinin çıkardığı yumuşak
ve çabuk sesleri. . . Yatağımdan çıktım. Kapıyı
açtım. Yüzyüze geldik onunla. Annemin yüzü
karanlıkta böyle büyüyordu demek.
Oysa annem . . . Sabah erkenden pencereyi açı
yor, çayı ateşe koyuyor, elini yüzüme değdiri
yor: .. Günaydın", çıkıyor odadan, babama ses
leniyor, evimiz annemin hızıyla doluyor, açılan
kapılar, akan su, bardakiara çarpan küçük ka
şıklar, radyoda şarkılar, önlüğümü veriyor ba
na, ütülü gömleğini veriyor babama, babam
traş olurken o beni eğitiyor; mendilim cebim
de mi? kulaklarımı yıkadım mı? defterimin üs
tündeki etiketi değiştirdim mi? teşekkür et, ce
vap vermeden önce düşün, "be" deme, «lütfen»
de, başını dik tut. Öğüt demetini şöyle bağlı
yor: «Örnek olmalısın, öğretmen çocuğusun. ,
Babam masaya geliyor, annemin uzattığı kö
püklü kahveyi yudumluyor, annem içerde döp
yesini giyerken babam uzun, dalgın yüzüyle
radyodaki şarkıyı dinliyor. Birşeylerden tedir·
gin oluyor babam, ya bayatlamış peynirden, ya
kahvenin köpüksüz oluşundan, ya da benim ek
mek kırıntılarını yere dökmemden . . . Babam ben
ve annem köprünün öteki yanındaki okulumu
za gidiyoruz. Annem okul yolunda neşeli... Öğ
rencilerin selamlarını alıyor, rasladığı ahbapla
rına hatır soruyor. Babam annemin bu dışa
dönüklüğünden de tedirgin oluyor.
Sabah yüzüme değen elin parmaklan ağırdı
artık. Babamın kokusu . . . Sabahların hızı ve ka
labalığı kaybolmuştu. «Uyuyor, dedi babam,
biraz hasta .. Masada babamın ekmek diliminin
üstüne reçel süremediğini gördüm . Herşeyi ta
şırıyor, döküyordu. Beyaz yakarn buruşuyor
du. Babam perdeyi açmayı bile düşünemiyor
du. Herşey birden eksilmişti, güneş bile. An
nem odasından çıkmıyordu. Okuldan dönerken
babamı geride bırakıp koşuyordum. Kapıda sa
bahlıklı, sessiz kadın . . . Bakıyordum ona. An
nem miydi? Gülümsayişin elimden kaçan bir
topaç gibi benden uzaklaşıyordu. uAnne, bütün
talebelerin geçmiş olsun diyor... Bana değil,
gökyüzüne bakıyordu. Annem sessizleştikçe bü
yüyordu. Masanın üstünde ekmek kırıntıları. . .
Gözleri tavanda birşey arıyordu. uBaksana ba
na .. dedi babam. Bir an korkmuş gibi babama
baktı: «Kirpilderim ağrıyor.. dedi. Ben tam gü
lecekken annemin yeniden tavana baktığını
gördüm . Odama giderken, yazımı yazarken, ya
tağıma girerken hep annemin kime kızdığını
düşünüyordum. Yine bayram gelecekti ve an
nem anıtı ve bayram otomobilini çiçeklerle süs
leyecekti. Ondan başka hiçbir öğretmen yapa
mazdı bunu. Yeniden kürsüye çıkacaktı ve se
si alanda toplanan bizlere dalgalanarak gele
cekti.
Parmaklarımı ağzının iki kıyısına değdirip
gülümsemesine yardımcı olmak istiyordum.
Perde açılacaktı ve güneş ışınlan annemin diş
lerinin arasına girecekti.
Sessizlik . . . Acı bir şurup kokuyordu sanki.
Annem öldü. Dünya başımın üstünde yırtıcı
bir kuş gibi döndü.
7
Öğretmenima bakıyordum. Yazı yazmayı, oku
mayı, hesap yapmayı bana öğreten öğretmenim
ölümü de öğretmeliydi. Artık hiç yemek yemi
yeceğim, hiç yeni elbise giymeyeceğim ve büyü
miyeceğim gibi geldi bana. Ölmek küsmek mi
demekti?
Dokuz yaşında bir çocuğa intiliarı kim anla
tabilir?
Kırkiki yaşındayım. İşimden ayrılmak istiyo
rum, bu dört milyonluk hırslı ve boz� şehir
den, suyu elektriği kesilen bu evden, üstüme
yapışan ev işlerinden, yaşadığım hayatın anl am
sızlığından . . .
Kızım: .. Kendini bir amaca bağlamalısın, di
yor bana.
Annemin yazgısı ve kızımın öğütleri arasın
da bocaladığımuykusuz gecelerimden birin
de ...
"
1. B Ö LÜ M
9
ma böylece uzayıp gitti . Kadı n l a r i kiye a y rı l mış g i
biyd i l e r; herşeye karşın I sta nbul diyenlerle, Anka
ra'yı h içbir şeh re değ işmeyen ler. . . Bu ta rtışmadan
usa n ı p uzun süre susmuşl a rd ı sonra .
Tren y o l boyunca bircak istasyonda durmuştu ...
12
renci . . . » N uray'la aynı yaştaydı o da; orta yaşlı bir
kadın . . . Konuşurken h ırçın bir hoşnutsuzlu k kaplı -
yor d u yüzünü. Asansör s ı k s ı k bozul uyordu . Kapıcı
«menfaat i nden başka b ir şey düşünmeyen• bir
adamdı. Su lar ancak gece akıyordu. «Fiyatlara ye
t işmek mümkün değil.» "' i nsanlar d üzenbaz, egoist»
«Ev g ailesi . . . » Yine de şöyle söylüyordu N uray'a :
«Yuva n ı yı kmamalıydın. Bir kad ı n ı n tek ' b aşın a yaşa
ması ne kadar zor! Nuray ona karşı kendini savun
mayı gereksiz bul uyordu. Varlığını bir evle sı nırla
mak, işte buna karşı çıkmıştı o.
Onun ta m karşısında oturan yaşlı kadın ise sık
sık bozmuştu sessizl iği. I lgi arayan bir cocuk gibi
kampartmanda oturanlar ı n yüzlerine bakarak sızla
n ıyord u : Yol bir türlü bitmek bilmiyordu . Sacakları
sızlıyordu. Aya kları şişmişt l . Yine romatizma ları a z
mıştı. Oğ l u nun yanından ayr ı l ı p, kızının yan ı n a gidi
yordu. Gel ini onu istemiyordu. «Al lah ki mselere ver
mesin . . & Kendisi kaç yıl kaynanasıyla , kaynatasıyla
.
22
nili kadınlara ve erkeklere bakır tabaklarda ye
mek koyup uzattı. Onlar da toprağın üstünde bir
çember olup oturdular.
Babam akşamüstü getirdiği valizi bırakıp git
ti. Halarn valizi açtı. Annemin ölmeden önce
benim için diktirdiği elbiseleri çıkarıp incele
di. Yeniden gözlerini sildi. Halamın iki oğlu be
nim de ağaca tırmanmamı istiyorlardı. Bense
kuyunun yanında gülümsiyerek öylece duru
yordu m. Tren düdüğünü duyunca birden ba
bamın ne kadar üzgün olduğunu düşündüm.
Bence burada istediğim kadar üzüm yiyebile
cektim. Öyle sanıyordum.
Halarn duvar kıyısındaki sedire, yanına oturt
tu beni. Öğütler verdi. O bana öğütler verirken
hava karardı. Karşımızda gülen bir ay belirdi.
Çakallar ulumaya başladı. Halarn lüks lamba
sını yakıp duvardaki çiviye astı. Halamın iki oğ
lu da gelip yanımıza oturdu:
« Hep bizde mi kalacak?, diye sordular.
«Evet, dedi halam. O artık bizim kızımız ol
du."
Kendileriyle birlikte oynamaını istediler. Ben
önce isteksiz davrandım. Sonra koşmaya baş
ladım. Saklambaç oynuyorduk. Evin arka ta
rafına doğru gittim ve duvar dibine çökerek
beklerneye koyuldum. Karşımda, karanlıkta,
ağaçların gölgeleri birbirine karışıyordu. Ayde
de ise sarışındı. Birden bir tıkırtı duydum ya
nıbaşımda. Titredim. Sonra ay ışığında çıplak
büyük bir erkek başıyla karşılaştım.
«Anne!, diye bağırdım birden.
Bana doğru uzanan haston karanlıkta bir yı
lan gibi göründü bana.
« Gelir gelmez haylazlığa mı başladın?•• de
di ve evin ön tarafına geçti. O zaman onun
eniştem olduğunu anladım. Yürüdüm arkasın
dan. Eastonunu halama verdi. Hasır koltuğa'
oturdu. Anlıyamadığım bir şeyler homurdandı.
23
Halarn hemen bakır bir tencere getirip masanın
üstüne koydu.
Yemekte eniştem bana bakıp homurdandı yi
ne. Ben de ürkerek baktım yüzüne. Ağlamak is
tedim, ama sustum.
Yemekten sonra halamın oğulları beni sa
manlı toprakla sıvalı üzüm sergisine götürdü
ler. Üzümler serilmemişti daha. Sergi günün
sıcaklığını koruyordu. Onlar koşarken ben ayde
deye bir sırdaşımmış gibi baktım. ..
25
dum. Okuldan gelince onlar sokakta aynarken
ben halamın öğrettiği kanaviça, çin iğnesi gibi
el işlerini yapıyordum.
Halamın oğulları hava karanneaya kadar
dışarda kalabiliyordu. Sokaklarda koşabiliyor
lar, alanlarda top oynuyorlar, ağaçlara tırma
nıyorlar, sapanlarla kuş vuruyorlar, öteki erkek
çocuklarıyla dövüşüyorlardı. Otomobillerin ya··
nma sokuluyorlar, markalarını öğreniyorlardı.
Çevik, inatçı hacakları heryere götürebiliyordu
onları. Bahçe duvarlarından atlıyabiliyorlar, yo
kuş aşağı kayabiliyorlardı. Bana da oynarnam
için zaman zaman izin veriyordu halam. Ama
ya sofadaki divanın üstünde, ya da kapı önün
de ... Bezden bebeğimi dizierirnde uyutarak ya
da ona elbiseler dikerek oynuyordum. Arkadaş
larımla kendimizi annelere, kadınlara benzete
rek oynuyorduk. Erkek çocukları ise çoğu za
man alayla bakıyordu bize. Ellerinde kargılar
la, sopalarla, hızla kayan bisikletleriyle geçi
yorlardl yanımızdan. Onların oyunlarımızı boz
masından, bebeklerimizi kapıp fırlatmasından
korkuyorduk. Onlar sokakların, ağaçların sa
hibiydi. Biz ise bebeklerin, bebek elbiselerinin
ve büyüklerimizin bize öğrettiği el işlerinin...
Halarn bana çeşitli nakışlar öğretiyordu. Böyle
ce büyüyordum. Bağa gideceğimiz yaz günleri
ni özlüyordum. Ama on üç yaşıma gelince ha
lam elime bir bıçak ve bir kelter verdi ve beni
işçilerin arasına gönderdi. Üzümün toplandığı
günlerde de yine işçilerle birlikte sergide üzüm
topluyor, ayıklıyor ve· çuvallara dolduruyordum.
Halarn büyük tahta teknenin i:çinde çıplak ayak
larıyla üzümleri eziyordu. Sonra büyük kazanda
saatlarca kaynıyor ve koyulaşıyordu üzüm su
yu. Eniştem odasında uyur ya da kitap okurken,
kuzenlerim ellerinde kargılarla ağaçların arasın
da dolaşırken halamla ben işçilerin arasında olu
yorduk.
Bazı geceler uyuyamıyordum ve doldurduğum
26
ağır kelteri almak için yanıma yaklaşan siyah
gözlü, en genç işçinin elmacık kemiklerinde par
layan kırmızılığı ve kalın dudaklarındaki gü
lümsemeyi gözlerimde canlandırıyordum. Yok
sa diyordum, onunla mı evleneceğim? Çünkü
kızlar evlenmek için büyüyordu ve ben filmler
deki gibi güzel siyah gözlü bir erkekle evlen
mek istiyordum. Üzüm toplarken gözlerimle hep
onu anyordum, ama birgün öteki işçilerle şaka
taşırken yakaladım onu. "K" sesini .c, olarak
söylüyordu. Vazgeçtim onunla evlenmekten.
Çünkü onlar akşam olunca halarndan para alı
yorlardı. Bense almıyordum. Bu benim onlar gi
bi işçi olmadığımı gösteriyordu. İşçiler kendi
aralarında şakalaşıyorlardı. Zaman zaman az
çalışanları gözetleyip halama bildirmek istiyor
dum. Yalnızl ık duyuyordum.
Bir öğle sonrası kuzenlerimin koşarak dere
ye doğru gittiklorini görd üm. Bacaklarımdan
tm· sızıyordu. Saçiarım enseme yapışmıştı. Bir
den elimdeki bıçağı yere bırakıp arkalarından
gittim . Onlar dere kıyısına gelince soyundular
ve donlarıyla gird iler suya. Su alçaktı. Ben de
etoğimi dizleı·imde toplayıp suların içinde yü
rüdüın. Bir an ayağım kaydı ve her yanım ıs
la.ndı, göğüsterime kadar. Oğlanlar kahkahalar
la gülüyorlardı. Ben de gülüyordum. Kıyıya çık
tık. Kıyı ayva ve nar ağaçlarıyla doluydu. On
lar: ·KoparaJım .. dediler. ·Hadi" dedim ben de.
Bulduğumuz uzun kargılarla meyveleri düşür
meye başladık. Henüz olgunlaşmamışlardı. Ama
o an onların yaptığı herşeyi ben de yapmak is
tiyordum. Toplad ığımız meyveleri eteğime dol
dunıyordum. Birden kalın bir erkek sesiyle ir
lcilcl ik. Onlar hemen koşarak dereye daldılar.
Bcns0 bocaladım. Meyveleri bırakmak istemi
yordum. Adam ağaçların arasından çıktı. Çok
uzun, uçları yukarı doğru kıvrılmış bıyıklan
vardı. Eniştem gibi külot pantalon giyin mişti.
27
Koşmaya başladım. Derenin sulanna dizierime
kadar hattığırnda onun sesini duydum. «Tüh!"
diye bağınyordu. cBir de kız olacaksın!" Ağlı
yacak gibi oldum. Ama hala eteğimdeki mey
veleri sıkı sıkı tutuyordum. Çünkü yine de oğ
lanlann başaramadığı bir şeyi başarma isteği
duyuyordurn. Beni yalnız bırakmışlardı. Öfke
den titriyordum. Meyveleri" götürüp önlerine
atacak ve bir tekini bile yemiyecektim.
Kuyunun başına geldiğimde onları halamla
birlikte gördüm. Birşeyler anlatıyorlardı. Hala
mın yüzü asılmıştı. Benim yaklaştığıını görün
ce birden yürüdü bana doğru. Ürkütücü bir
sesle bağırdı: .. Terbiyesiz... Donup kaldım ve
eteğimdeki meyveleri yere bırakıverdim. Aynı
anda bacaklanmın arasında bir ıslaklık duy
dum. Oğlanlar ise arkada, ellerini ağızlarına
bastırarak gülüyorlardı. Halamın ayağındaki
terliği çıkanp eline aldığını gördüm. Sırtımı
döndüm. Koşmak istedim. Ama kurtulamadım.
Terlik başıma çarptı. İşçiler o sırada gitmeye
hazırlanıyorlardı. Birden onların ardına takılıp
onlarla gitmek istedim. Ama onların arasında
ne yapardım? Ben de onlar gibi gündelikçi mi
olurdum? Bunu istemiyordum. Okula gitmek ve
öğretmen olmak istiyordum. Annem gibi . . . Ar
kama hiç bakmadan koşuyordum. Soluk soluğa
kaldım. Yabancı bağlara gelmiştim. Adım ata
mıyacak kadar yorulunca durdum ve bir asma
nın arkasına saklandım. İşçiler şakataşarak toz
lu yoldan geçip gittiler. Toprağa yüzükoyun
uzandım ve ağlamaya başladım. Bana niçin hak
sızlık edilmişti? Yaramazlık ve oyunlar onların
hakkıydı da benim değil miydi? Az sonra sesle
rini duydum. Halarn ve iki oğlu adımı bağırarak
beni anyorlardı. Bense bütün geceyi burada ge
çinneyi istiyordum. Belki de ıslak elbiselerirole
geceyi burada geçirirsam hasta olur, ölebilirdim.
Annerne kızıyordum. Ondan öç almak istiyor
dum. Yüzümü toprağa yaslamıştım. Hava kara-
28
rıyordu. Beni çağınyorlardı. Çakallar ulumaya
b�ladı. Korkdum. Bir kurdun gelip beni yiyebi
leceğini ya da bir ayının üstümde yürüyebilece
ğini .düşündüm. Kalktım ayağa. Fener ışıklanna
doğru: �Buradayım! • diye bağırdım.
Halarn o gece yanına yatırdı beni. Gökyüzü
ne bakarak konuştu:
·Kızlara böyle şeyler yakışır mı?• dedi. ·On
lar erkek. Sen onlara uyma. Bak görüyorsun
enişten çoğu geceler bağa uğramıyor. Geziyor.
İçki de içiyor. Ben burada işlerin başından hiç
ayrılmıyorum. Sen de benim kızımsın. Ayıp de
ğil mi? dereye giriyorsun, elbiseterin ıslanıyor.
Erkek işçiler var... Ayışığında onun yüzüne ba
kıyor, dinliyordum.
·Rahmetli annene benziyorsun, dedi. O da er
keklerle yarışıp dururdu. Kadın kadınlığını bil
mali. İşte annen sonunda . . . •
BÖLÜM
30
faltlar genişlemişti. Vayalar ve otomobiller trafik işa
retlerine uyuyord u. Gençlik pa rkının kapısından kü
m e küme insanla r g i rip çıkıyordu. Kocası ve küçü k
kızıyle göl kıyısına oturup çay içtiği a kşam üstleri . . .
Ulus'a dolmuşla geldi. Alana doğru yürüdü . Du
vorlar gazino ilônlorıyla doluydu. Yarı çıplak dan
sözler, sarıya boya lı saçları ve takmo dişleriyle bü
t ü n güçlerini cinsel çekici l i k için h a rcayarak poz
verm işlerd i . Birden Şengül'ün ölümü geldi aklına.
Acaba iş adamı olan sevg il isi çılgın bir kıskançlığa
kapılıp kiralık katil mi tutmuştu? Kiralık katil onun
başına sert bir cisimle vuru p a rabasını direğe mi
ça rptırmıştı? Yoksa bir başka a rabayle karşısına
ç ı k ı p onu ü rkütmüş müydü? Ö nceleri nasıl bir k ızdı
Şengül? Bir kenar ma'hallede kendini aynada seyre
den, yoksu l l u ktan utan an, güzel liğine inanan bir kız
belki . . . Annesi zaman zaman on u saçl arından tutup
dövüyor. Şegü l ' ü n a rkası na kalfalar, şeförler takı
lıyor. Şengül yolda a rkadaşla rıyla yürürken saçları
nı savurarak gü lüyor ve kahvelere, dükkônlara göz
ucuyle bakıyor. Utanıyor, alt dudağını ısı rıyor. Ken
d isine uzatılan bir mektubu alırken yüzü kızarıyor.
Para koparmak için annesine yalvarıyor. Kendisine
mektubu veren bir assubay. Şengül'ün gözünde gök
yüzündeki her uçağın sahibi o. Şengül bir gece kaçı�
yor. Roman böyle sürebi lir.
Ö nü nden giden iki genç kıza Kızılay dolmuşları
nın nereden kalktığını sord u . Kızların üstünde bu ba
h a r birden bire moda olan çiçekli, belden büzgülü
emprime elbiseler vard ı . Biri solgun, geniş gözenek
li yüzüne ağır bir fondöten tabakası yaymıştı. Va
na klarına da portakal rengi bir allı k . . . Gülümsiverek
gösterdiler ona dolmuşların yerini. Sonra kol kola
geçip gittiler. Canta larından, ayakkabılarından mo
daya bütünüyle uyacak güçte olmadı kları anlaşılı
yord u . Ul us'taki iş hanlarındaki bürolarda daktilo
olara k çalışıyorl a rd ı belki. Akşamüstleri vitriniere
ba kıyorl a r. isteksiz isteksiz evlerine dönüyorl a rdı.
Birgün otobüste ya da çalıştı kları iş yerinde kendi
leri gibi az maaşla geçinen, çekingen delikanlılar on-
31
la ro ilgi d uyabil i rd l . Daha ilk buluşmada kızlar erkek
lerin niyetlerinin ciddi olup olmadığını a nlama ya ca
lışacaklard ı . Cünkü bir tek hayatı düşlerneye alış
mışlard ı : Mutlu bir yuva. Oysa bir süre son ra mutl u
yuva ev işlerinin, altı değiştiri lecek cocuğun ve ka
rı sının bedeninde yorgun l u kları n ı un utmaya calışan
erkeği n kendileri n i beklediği bir yer o lacaktı.
Annelerinin babalarının ya nında yaşamaktan sı
kıldı kları için evlenen gene kızlar . . . «Sofrayı kur, bu
laşıkları yıka, çamaşırları as. kardeşine bak.� «Bir
saat içinde dön, uzağa gitme, bir daha onlarla gö
rüştüğünü görmiyeyi m , g ü l me yol larda, oturup kal
kışına dikkat et . . . � Bu sözlerin sıkı ntısıyle yatağı n
da d üşler kuran gene k ı z . . . Bir evi olacak, eşyaları
kocasıyla birli kte seçecek, evi nde dilediği yemeği
pişlrecek. birl i kte sinemaya, · gazinova gidecekler.
cocukları olacak ve evi kendisi yönetecek. Bu d üş
lerle kurtuluş arayan kızlar . . . Yine d e kamyon ce
h izlerini a lmaya gel ince i clerini bir h üzün kapl ıyor.
Annelerinin babalarının boynuna sarı l ı nca ağlıyor
l a r. Bir önsezi ü rkütüyor on ları.
Nuray rasladığı ve hayatlarını tasarladığı kad ı n
l a rdan ayrı bir yazgı Içinde duyuyordu kend ini. Ne
ci nsel çekicilik çabaları, ne de mutl u yuva düşleri . . .
B u kaldırımlardan kaç kez Gernil'le kal kola geçmiş
ti. Kol kola, ya n larında kızları . . . «Bal ı k mı a l a l ı m et
mi?• «taze fasulye pişireyim mi?•. «Ba k bak kıza
alalım m ı bu cizmelerden?� «Cevap versene!•
Dolmuş Sıhh ıyi'de d u runca Iki ayağı kesi k gene
bir adam sürüne sürüne bindi dolm u şa. Yüzü kıp
kırmızı ve terliydl. Nuray'ın yanına otururken rahat
sız etmekten cekiniyer g i biydi. Kısık bi r sesle özü r
d iledi . Nuray Kızı lay'da dolmuştan inerken o elleri
ve kesik ayakları üstü nde sürü nerek arka koltuğa
geçti. Hafifçe gülümsüyordu ve her an h eyecanlı g i
biydi. Nuray dol muştan Inerken bir suc işlemiş gibi
duydu kendini.
Rasladığı ve etkilediği öteki i nsanlar gibi u n uttu
sakat gene adamı da. Kendisini buraya çağıra n Gü
zel Sanatlar Kulübüne gitmeye karar verdi. Daireler,
32
işyerleri boşalmıştı. Kaldırımları dolduranlar birbirle
rini ve vitrinieri sayrederek yürüyorlardı. Birçok ka
dın mevsimin modasına uyarak giyinmişti hemen.
Emprime elbiseler ve spor ceketler. .. Deri ve süed
büyük çanta lar. . . Kalabalığın arasında askerler, be
yaz miğferlerin i alınlarına indirmiş ikişer üçer küme
ler halinde dolaşan polisler. . . Toplumu saran ger
ginlik...
Kızı belki de bu yüzden onun sıkıntıları nı, arayış
larını anlatan romanını önemsiz bulmuştu.
36
göğe doğru kaldırıyordu. Kahkahalarla gülüyor
lardı. Onun sevgisine inanıyordum. Öyleyse ba
şaramadığım şey neydi?
Uçsuz bucaksız gökyüzü ve kırlar. . . Niye bu
lunuyordum ben acaba bu hayatın içinde? Onun ·
yaptırdığı duvarlar örülüyor, yükseliyordu. Ben
se pencereden bakınca övünüyordum: Kocamın
yükselttiği duvarlar. . . Yalnızca onun kansıy
dım. Peki ama nasıl bir insandım?
Cemil durdu. Kızını çimenlerin üstüne bırak
tı ve dönüp bana gülümsedi. Arkada mor dağ
lar. güneşin son ışmları. . . Herşeyimi ona bağ
c
37
yere koyuşunu, boynunun kıvnmlannı, bütün
giyeceklerini, iç çamaşırlannı, çorap ve men
dillerini, ellerinin ısısını, nemini, soluk sesleri
ni, yatakta dönüşünü, yataktaki ağırlığını. . .
Sonra bakışlanın duvarlara doğru kaydı. Evi
de tanıyordum. Hangi köşede is olduğunu, han- ·
gi köşenin sık sık örümcek ağıyla kaplandığını,
koltukların nereden yıpranmaya başladığını, iğ
ne ve ipliklerin, makasın hangi kutuda olduğu
nu, hangi musluğun cıvatasının gevşediğini bi
liyordum. Hepsini teker teker biliyor ve hep
siyle teker teker ilgileniyordum. Kocaını da evi
de çok iyi tanıyordum ve onlara dair edindiğim
bilgilerle yaşayıp gidecektim.
Niçin hiçbir motor gürültüsü duyulmuyordu
bu gece? Niçin bir kamyonun, bir arabanın te
kerlek sesi duyulmuyordu? Ne düdük sesleri, ne
çoğu akşamlar uzaklardan bize ulaşan köpek
havlamaları . . . Niye hiçbiri duyulmuyordu?
Yeniden kadehini doldurmuştu. Sofradan kal
kıyor, yemekte yarılanan şarap şişesini sehpa
nın yanına bırakıyordu. Pikaba bir plak koyu
yordu. Sigarasını tüttürüyor ve göz kapakları
a.ğırlaşıncaya kadar o köşede oturuyordu. Böy
le anlarda, acaba, diye düşündüğüm oluyordu.
Acaba bu mutlu yüzün gerisinde gizli bir keder
mi var? Zaman zaman başını arkaya yaslıyor
du? Bazan da bir şiir kitabını eline alıyor ve se
vecenlikle gülümsayerek benden okuyacağı şi
irleri dinlernemi istiyordu.
Kendimi yorgun duyuyordum ve karın yağı
şı içimde ne oldu@l.nu anlıyamadığım bir sızı
g
uyandırıyordu . Düz ün, parlak bir düzey delin
mişti sanki. Bu pürüzsüz y üzeyin altında devi
nen, kımıldayan bir karanlık . . .
Kalktım. Pencereye doğru yürüdüm. Elini uzat
tı bana. Beni çağınyordu. Bildiğim kokusuna,
ısısına, aşka doğru . . .
Yavaşça geri çekildim. Bana dokunmasını en
gellediın. Niye kızgındım ona? Çok iyi tanıdığım
38
için mi? Bu yakınlıkta bir tutsaklık sezdiğim
için mi?
Neydi beni çağıran? Beni tek başıma uzakla
ra, karanlığa doğru çağıran?
Geceyansından sonra pa.ltomu giydim. Botla-'
rımı da . . .
uTek başına mı? .. diye sordu, kırılan, ürken
bakışla.rıyla.
"Hı hı . . . n
39
lann loşluğu, tencereler, kavanozlar, banyonun
bir köşesinde sessizce yığılan çamaşırlar, ma
sanın üstüne konulacak çatal kaşıklar, mutfak
taki ateş, çeşmedeki su . . . «Bir kadın işinden dö
nen kocasını nasıl karşılamalıdır?" sorusu be
ni bekliyordu. Aynanın önündeki ruj ve s�ç fır
çası, «hoşgeldin» derken takınacağım gülümse
me, beni bekliyordu. Bir korku sinsice sızıyordu
içime: Hayat bu mu?. Kızıının saçlarını okşu
yordum. TIR Kamyonlan evi sarsarak geçiyor
du altımızdan. Sıkılmamalıyım diyordum ken
dime. Kızım büyüyecek.
Alana ağır ağır akşamın alacakaranlığı çö
küyordu. Birden yabancı plakalı bir otobüs dur
du. Çoğu sanşın, iri yapılı olan kadın ve erkek
lerin indiğini gördüm. Hangi ulusun insanları
olduğunu çıkaramamıştım önce. Bir süre toplu
olarak konuştular ve gülüştüler otobüsün yanı
başında. Sonra birden kolkola girdiler. Hepsi. . .
Aralarında biri bir akardean çıkardı ve çalma
ya başladı. Müziği dinlemek için camı açtım. Kı
zı m da dinledi müziği. Kolkala oynamaya başla
dılar. Hepsi de gülümsüyor ve birbirlerine çe
viriyorlardı yüzlerini. Az sonra biri, onlardan bi
ri bir şişeyle katıldı aralarına. Şişe ağızdan ağı
za dolaşmaya başladı. Akardean daha oynak
bir parça çaldı. Kadınlar, erkekler kahkahalarla
gülüyor ve oynuyorlardı.
O an bir şey bulmuş gibi içimde bir kıvıl c ım
parladı. İşte mutluluk!
Mutfaktan yanık kokusu geliyordu . ..
B Ö LÜ M
Gene K ı z v e öıum 41
Peki ama kızı istemiyor m uydu kadınla erkek a ra
sında yaşanan sıkı ntı ların g iderilmesini? Toplu m ya
pısı n ı n kadına daha çok baskı yaptığını kad ı n ı n d uy
gularını düşü nceleri ni ezd iğini kabul etmiyor muy
du?
«Tek başına acılar duyma n ı n ve bu acılara tek b a
şına çözü m yol ları a ra ma nın ne anlamı var a nne?
Romanı nda hep ne kada r h a k l ı bul uyorsun kendi
ni?>>
N u ray Güzel Sanatlar Kulübü'nü bulmak için bel
leğini zorladı. Cemil'le iki kez gelmişlerdi b u raya.
Camii'in bir arkadaşı n ı n resim sergisine ve bir şiir
gecesine . . . Nu ray bul maya çalış ıyordu Kulübün ye
r; ni. O yıl la rda ayrı ı m ıştı yol ları. « Korkak!» Nuray ' ı n
Cenıil'e söylediği bu söz ş i m d i çınl ıyordu kulakları n
da . Yakınlarda l ü ks bir restoran vard ı ve kulübün
pencereleri kestane ağaçları n ı n bulunduğu sokağa
ba kıyordu. N u ray köşeyi döndü. Ö n ce restora nı son
ra da Kulübün bulunduğu beyaz apartmanı buldu.
Ba�omakları çıkarken bir kahka h a mı atmıştı Ce
mil? O n u g li ld ü ro n ne olm uştu? Hatı rlayanııyordu
N u ray. Cem i l ' l n kolu om uzundaydı, her zamanki gi
bi sevgi ve incelikle . . . N u ray üçüncü katta tam cam
lı kapıyı açarken yeniden gözterin i n karardığını duy
du. Bir tansiyon i lCıcı o lmalıydı. Bir an kapı n ı n önün
de durdu. Boyn unun h izasında 'bir ateş yan ıyor, y ü
z ü n ü yakıyordu sanki. O anda serin bir elin yüzüne
değmesi ne kadar iyi ol urdu! <<Ben kendi başıma var
olmak istiyoru m! Sevginle silme!<. ezmek istiyorsun
ben i! » Bu sözleri Cemil'e söylerken ne kadar geneti
ve cesaret. atılım, kahra m a n l ı k dolu bir h ayatı n a s ı l
da özlüyord ul «Züppece şeyler . . . l) demişti Cem il' e,
Kulüpde düzenlenen kokteyl ler, acıl ışlar, matineler
için .
N u ray terli avucuyla kavradı kapının kol u n u, ya
vaşca itti. Salon boştu. Duvarlarda tablolar vard ı .
Kilimlerle k a p l ı kanapelerden birinde elli yaşlarında
bir adam oturmuştu. Ö n ün deki sehpanın ü stünde ya.
n sı dolu bir i eki kadehi . . . Yorg u n dalgın bakışl a rta
süzdü N u ray'ı. i lerdeki ba rda o ndokuz, yirm i yaşla-
42
rında, i nce, kum ral bir delika n l ı elindeki bezle ka
deh leri kurula maktaydı. Nuray'a şöyle bir bakıp ye
niden işine daldı. Nuray bir a n bu iki kişiden hangi
sine durumunu a n latabileceğini düşündü. Cağrı l ı
olara k gel mişti b u ra ya . A d a m e l i n e kadehini a lmış,
başını çevirmişti , hafifçe g ü l ü mser gibi süzüyordu
Nuray'ı. Nuray bora doğru yürüdü birden . Del ikan
l ı ya adını soyad ı n ı söyledi. Del ikanlı elinde beyaz bez
ve bir bira kadehi şöyle bir durdu, baktı ona. Hafifçe
dudağını büktü. Bu isim h içbi r anlam taşımıyordu
onun için. O zaman Nuray i stanbul'dan buraya ödül
a l ma k için geldiğini söyledi. Del ikanlının yüzünde bu
kez bir şaşk ı n l ı k bel i rdi. El indeki bezi ve kadehi tez
g a h ı n üstüne koydu. i cerdeki bölmeye geçti. N u ray
da cantası nı yere bıra ktı ve kapıldığı utanç duygu
sunu yenebilmak icin duvardaki kaba rtma lara bak
maya koyuldu. Delikanlı n e kada r kayıtsız davran
m ıştı !
Oysa kaç gündür gazetelerde a d ı geçiyordu N u
ray'ın. K u l ü p üyeleri y a da sanatic i lgilenen başka
ları h e rhalde barda içki i çerken bu yılın ödül lerin
den. ödülleri alanlardan d a sözetm iş olmalıydılar.
kendi a ralarında. Hiç kulak misafiri olmamış m ıydı
delikan lı? N u ray salonun o rtası nda beceriksizce ka
l ıvermişti. l<anapede oturan adam içkisin i yudumla
yara k süzüyordu onu hôlô. Gözka pakları şişti ve du
dağı n ı n kıyısında bir serüvene hazır olduğunu sezdi
ren kurnaz ve hüzünlü bir g ü lümseme va rdı. Boy
nunda turunculu mavi l i ipe k bir fulôr göze çarpıyor
du. B i r ressa mdı bel ki, ya da resim yapamayan . ne
şelenmek icin a kşam üstleri n i bekleyen bir ressam . . .
Nuray öfkelendi onun yüzü ndeki anlama. Sıradan
bir kadın değildi. Bunu nasıl sezdi rmeliydi adama?
Erkekler kadınlara istedikleri anlamda bakabiliyor
du. Bu hakkı kendilerinde görebiliyorl a rdı. Oysa bir
e rkeğe ilgi duyduğunu bel l i etmek kad ı n ı zedeleyen
bir şeydi. Kadın erkek tarafından seeil meye yargılan
ın ıştı sanki.
Kısa bir süre sonra icerdeki bölmeye giren deli
kanlı esmer, saka l l ı genç bir adamla tezgô h ı n gerl-
43
sinde bel irdi. Yanındaki gene adama gösterdi Nu
ray'ı. Gene adam yaklaştı ve h afif bir g ü lümsemeyle
elini uzatt ı . Nuray gene adamın ondan bir açıklama
bek lediğini sezdi. Delikan l ı a nlatamamıştı demek.
Nuray bocaladı :
«Ben. . . diye kekeledi. Öd ü l i c i n gel mişti m. Ro
man . . . öd ü l ü icin .'> O anda gülüne duru mda duydu
kendini. Gene adam gül ümsed i :
< Öyle m i ? Kutlarım efendim.»
Nuray ona teşekkür ederken kanapede oturan
adamın da yerinden kalkıp kendisine doğru geldiği
ni gördü. Adam ceketinin d üğmesini i l i k liyordu. Ada
mın yüzündeki anlam değ işmişti şimd i. Sayı;ıı l ı ve
nazik bir g ü l ü msemeyle uzattı elini :
�Hanımefendi , izin verirseniz ben de sizi tebri k
edeyim .'>
«Buyrun biraz dinlenin» dedi sakallı gene adam.
«Ben şimdi telefon eder, geldiğinizi bildiri rim.»
ö teki cız önce oturduğu kanapeyi göstererek:
<< Şöyle buyurmaz mısı n ı z Hanı mefendi?» dedi, ka
d ı n lara nasıl devra n ı lacağını çok iyi bilen bir erkek
edasıyla . . . Gene adam telefon etmek icin salona
acılan bir odaya girerken Nuray adamın gösterdiği
yere oturdu.
Az önceki del i ka n l ı da hafifçe eğilerek saygılı ve
durgun görünüşüyle:
<< Ne al ırdınız hanımefendi?» diye sordu.
Bir konyak istedi Nuray.
Karşısında oturan adam telôşlı davra nışlarla pa
ketinden bir sigara tuttu ve küçük camgöbeğ i ren-
-
48
NURA Y İ L K İ N ' İ N ROMANINDAN
fı var onu n .
İ k i n c i fotoğrafta ninem, dedemin üçüncü ka
rısı ... Siyah ça rş af ı n çev i rdiği yüzü yumuşak ve
d urgun . Ninemi çocukluk anılarımın kuyusun
elan ç ı k armaya çalışıyordu m . Masallar anlatan
ve dualar oku y an i pe k s i sesi. .. Odaların loşlu
gunda parlayan beyaz teni... Yer sofrasında yuf
ka a ç an elleri.. . Beyaz n amaz t ülbenti, nakışlı
seecadesi . .. Bende bu silik görüntüleri bıraka
rak birelen yok oluyor. Fotoğrafına bakarak an
lamaya çalış ıyorum onu. Yüzü dingin, sağlam
b i r y üz\. y . . . Herşey dip te sanki, g ül ü m seme nin
ve sevecen bakışların çok gerisinde... B aşında
bir fes Ye göğsünde m adalyalar taşıyan sert
i ri siyah göz.lü erkekle
y üzli.ı , çarş afh kadın
başbaşa k alınca ne konuşurlard ı? Kutsal ve giz
dol u iki fotoğ raf...
An nemin ilk fotoğrafı: dokuz yaşında çarşafa
bürünmüş . . .
Öğre tmen okuluna girerken bütün kız lara
beyaz markizetten başörtüler verildi. Din ders
lerinele ve erkek öğretmenierin derslerinde ör
t üyorlardı başlarını. Birgün birden arbk baş
larını örtmemeleri is tendi. Kızlar yatakhanele
rinde beyaz markizet örtüleri japone kollu blüz
lara çevirdiler. O gün bahçede fotoğraf çek tir
diler, güneşi gören kolları nı birbirlerine dola
yarak . . .
Sonra saçlan alagarson kesilmiş uasri» giyim
li genç kızlar geliyor. Annemin öğretmen oku
l u ndan arkadaşları . . . Ellerini bellerine dayaya
rak ve başlarını dik tutarak poz veriyorlar. Yüz
lerinde kafa tutma, disiplin ve gizlilik . . . Erkek-
49
çe duruşlar . . . Benzer sözlerle sunulmuş ves i lm
lık fotoğraflar. . . « Sevgili arkadaşım Şükra n · a , .
Bir tek fotoğrafta apayrı bir cümle: «Hayaller
arasında bir gölge . . . " Kasketini yana doğru ya
t ı rmış, tombul yüzü hüzün ve cid d i yetle geril
miş bir genç kı;;ı;. A n nemin hatıra defteri ise
mutlu an ları dile getiriyor: Piyano çalmak, j i m
nastik yapmak, sahneye çıkmak, Paris modası
n a uygu n elbiseler giymek v e şapkalar takmak ,
kırlara geziler yapmak, fotoğraf çektirmek . . . Sı
nıfın yaramaz ve muzip k ı zı annem . . . Din dersi
hacası l\öpekleri n insanların göbeğinden meyd�
n a geldiğini söylüyoı·. A nnem anlatıyoı· hatıra
defterinde: Teneffüste bir arkadaşıyla birlikte iri
bir köpeğe raslıyorlar. Kemerlerini bi rbiı-ine ek
leyip köpeğin boynuna geçiriyorlar ve onu sü
rüklüyorlar hocan ın yanına. Hoca başında sa
rığı, bir ağacın gölgesinde d inleniyor. Annem
ona soruyor: -Hoca efendi acaba bu köpek h an
gimizin göbeğindcn meydana gel el i ? B<m d i yo
rum Hayri y e ' n i n göbeğ' i ndon. llal{sanıza ona da
ha çok benziyor. � Hoca efendi tesbihini çekerek
baş ı n ı iki yanG sctl l ı yo r , k ı rgm , dalgın bal{ ı şla
rıyla . . .
Babam ortaya çıkıyor annemin albüınünde.
Annemin okulu bi tince atandığı okulda iki be
kar öğretmen var. B i ri babam.
İ kisin i n birlikte çektirdiği ilk fotoğraf. Siyah
takım elbisesi, yeleği, papyonu , kısacık, fırça
saçlarıyla babam . . . Duygularını açığa vurmuyor
ince yüzü. Sanki kendisi de o anda n e duydu
ğunu bilemiyor. Çocukluğunda oyun yerine sa
vaş yaşamış babam . . . «Kaç kaç, sesini duyar
duymaz, çocuklar ve kadınlar ceplerine bulgur,
nohut, ekmek, zeytin daldu rarak dağları aşı
yorlar, köylere gizleniyorlar. Sonra yeniden şeh
re dönüyorlar. Şehir i şgal altındayken, hasta
nede çal ışan babasına sefertasıyla yemek götü
rüyor babam. Ermenilerin oturduğu sokaktan
geçerken çevresine korkuyla bakınıyor. Yaşlı bir
50
ermeniyi kes tiriyor gozune. Onun peşinden gi
diyor. Onu adamın çocuğu sansınlar ve öldür
mesinler diye.
Babam sertti, çekingendi, beceriksizdi. Annem
yaşat.ırdı evi m izi. Babamın kucağına oturmaz
dım. Yorgun hatı rlıyorum onu. A nnemin yap
tıklarında sık sık kusur bu lurdu. Bazan da bir
l ikte neşeli olurlardı misafirlerin yanında. Ba
bam bir anısını anlatırdı. A tatürk erkek öğret
men okulu na gel i y or. Geceden kararlaştırılmış
iş bölümüne g öre öğrenciler inceliyor onu. Biri
gözlerine, biri alnına, biri çenesine, biri ağzı
na, b i ri burmı na, biri omuzlarına, biri ellerine
baloyor. Öyle lmrarlaş tırmışlar. Hm· biri ayn bir
yanını anlatacak, bctimleyecek , b öylece daha iyi
tanıyabilecekler onu. Babam Atatürk'ün gözle
ri n e bakıyor. Sevgiyle g ülümsüyor bunu söyler
ken . . . Odadakileri kutsal , ürkek bir sessizlik ku
şat ı :ı or.
Ben yedi yaşındayken yeniden askere alındı
babam. İkinci d ünya savaşı yılları. .. Şehir ge
celeri soluk mavi pencerelerle doldu. Karart
ma . . . Annemle çıkıyorduk bazı geceler. Onun
elinde kısık mavi ışıklı bir fener... Evlerde ka
dınlar ve çocuklar vardı. Pestil ve tatlı sucuk
yeniyordu. Annem tarihi bir roman anlatıyordu
bu gecelerde. Romanın uyandırdığı heyecan ya
şanan hayatın heyecanını unutturabiliyordu.
Savaş ve kıtlık yıllarında annemin koynun
da uyudum. Birgün açlar ve işsizler kaymaka
mın evinin çevresine toplanıp bağırdılar: «Açız
açız ! " Annem ağlıyordu.
intihar etmek için sanki babamın askerden
d önmesini bekledi annem.
Annem alnını sımsıkı saran beyaz ipek du
vağı ile cesur ve üstün duruyor babamın yanın
da. Yine alagarson saçlarıyla... Sade bir gelin
lik ... Koluna girmiş babamın. Çekingen değil.
Herşeyi gerektiği gibi yaptığına inanıyor. Du-
51
ruşu, bakışı öyle. Yeni bir başarı gösterir g i b i .
Ürkek olan babam, fotoğrafta . . . "
52
sım sıkı yapıştırmış duruyorum . Tek başıma din
liyorum annemi. Sesi kürsüden göğe doğru ya
yıl ıyor. Birden çişim geliyor ve korkudan titri
yorum. Annemin konuşması bitmiyor. Birinin
gelip beni elimden tutmasını, götürmasini bek
liyorum. Uçuşan kuşlar, kürsüden bağıran an
nem ve alanda titreyerek bekleyen küçük kız.
Başımı �<aldırıyorum ve göremiyorum annemi.
Ses i n i n yanınsını duyuyorum ama artık göre
m i yorum annem i. Kürsü bomboş. Yok annem . »
BÖ LÜM
F.7
Kulüp başkan ı Tuğrul Bey işaret parmağın ı hafif
ce oynatarak cağ ı rm ı ştı garsonu.
N u ray cam sehpanın üstündeki kadehlere göz gez
d i rdi.
<< Konya k . . . dedi, bir konyak rica edeyim.»
<< H a n ımefendi'ye bir konyak• dedi Tuğrul Bey ger
sona, son ra ca n l ı bir gülü msemeyle Nuray'a dönd ü .
«Herhalde çok yorgunsunuzdur dedi. Sizi garda
çok a radık.»
Gazeteci N u ri Fırat, konyağından bir yudum a l ı p
kalın d udaklarını yoladıktan sonra söze g i rd i :
" Efendim, b e n bir a ra kitabınızı gerdaki bayide
a radım. Elimde kita bı n ızı tuta ra k dikkatinizi çekme
yi düşünmüştüm. Ama kitabınız bayide yoktu. Bit
mişti herhalde.>>
Gazeteci b i r övgüde bulunduğunu iyice belirtmek
ister gibi g ü l ü msedi N u ray'a. Sonra elinde kadeh ini
hafi fçe sa llayarak,
«Sizi anons da ettirdik,>> dedi gülerek.
«A öyle mi?ı> dedi N u ray, hoşnutl u k ve çekingen
lik korışıını bir d uyguyla . . . Sonra d a Tuğrul Bey'in
ve eşi Asuman Hanımın yüzüne b a ka ra k :
«Yordum sizi, ded i . Ora l a ra kadar zahmet etme
seydiniz. Ben Ankara'nın yabancısı değilim.»
«Olsun, dedi Tuğrul Bey. Sizi görkemli bir biçim
d e karşı l a mayı isterdik. Değerl i bir yazarı mızı . . . »
N u ray bir kez daha teşekkür etti ve gülümseverek
başı n ı eğdi.
Bir süre sessizlik oldu . Son ra Asu ma n Hanım boz
du yine sessizliği:
·
« I stanbul'da nerede oturuyorsunuz N u ray Ha
n ım?»
«Cengel köy'de. dedi Nuray, tepede. >> . .
59
mak arasında bocalarken Kulübün baş ka n ı Tuğrul
Bey onun yardımına koşa r g i bi sözünü kesti birden:
<< Hanı mefendi siz bu sorunun karşıl ığını düşü n ü r
ken ben bir şey a nlatayım izninizle . . . Yakup Kadri'y
le ilgili bir a n ı . . . Bilirsiniz Ya k u p Kadri'nin en önem
l i romonlarından biri Nur Baba adlı roman ıdı r. Ya
zar bu romanı yazabiirnek icin uzun süre Bektaşi leri
i n celemiş, hatta onları n arasında da yaşa mış galiba .
Sonunda da çok gerçekçi diye ta nınan 'bu romanı
yazmış. Atatürk bu roma n ı pek sevm iş. B i r gün Ya
kup Kad ri'ye romanda anlatılan Bektaşi'yi yakından
görmek isted iğini söylemiş. <<Hay hay� demiş Yakup
Kadri. Bektaşi'yi Ca nkaya'ya getirmiş . Atatürk o a k
şamki yemeğ i ne onu da kabul etmiş. Tabii Yakup
Kadri de var. Ata türk ada mı i ncelemiş, soru lar sor
muş. Sonra bakmış ki bu bektaşiyle Yakup Kadri ' n i n
roma nında a n latılan bektaşi a rasında d a ğ l a r kadar
fark v a r. Yakup Kadri'ye bunun nedenini sorm uş.
Yazar d a bunu romancı mari fetiyle açıklamış gali
ba. i şte böyle. Ne demek istediğimi a n latabild i m mi
acaba? Ho sonra efend i m , galiba bektaşi Atatürk'
den i dare Meclisi ozalığı fa lan istemiş.�
Gü ldü Tuğrul Bey. Gazeteci N u ri Fırat keyifli bir
kahkaha a ttı. N u ray da d üşüneeli d üşüneeli güldü.
Asuman Hanım ise a nlatılan bu olayı daha önce de
duymuş gibi kayıtsız bir biçi mde çevresine, salo n
daki insanlara göz gezdirdi. Şa ir Coşkun Bengü ise
gülüşmeleri n ardından gelen sessizl ikte boğ u k se
siyle ağır ağır konuştu.
«Sanatın ustalığı da buradadır zaten . . . Gerçeği
gercekliğin zincirlerinden k u rtaro' bilmesinde . . . ,
N u ray kararsızl ı k ve hafi f bir şaşk ı n l ı kla baktı ona .
Birden gene şai rin şiirleri n i n yayı n l a ndığı üc ayda
bir çıkan edebiyat dergisinde okuduğu bazı yazıları
anı msadı. Gal iba o yazıda da buna benzer şeyler
söyleniyord u . O yazıda sanatsal yaratıcılığın bazı
kuramsal bilgilerin boyunduruğuna g i rmesinden de
yakı n ı l ıyordu galiba. Sanat özgür bir alandır, kendi
yasaları, kendi acıları ve hazları olan bir alan . . . Bu
na benzer sözler. . . Tam tam ı na o sözleri anımsa-
60
yamıyordu Nuray. Ya lnız yine kızının yüzü belird i gö
zünün önünde. << Ne diyor bunlar Allahaşkına ? » diye
rek g ü len ve a n nesinin masasının üstündeki dergiye
küçü msemeyle b a k a n kızı . . .
65
m ttrmanan, elinde malayla türkü söyleyen işçiydi
bu. Koşarak inmişti basamakları. Cemi/ oradaydı.
Yüzü kıpkırmızıydı. O anda yerde yatan genç adam
dan, başka hiçbirşeyi, hiçkimseyi görmüyor gibiydi.
Saçları dağiimış, gömleğinin yakası yana kaymıştı.
N uray kapının eşiğinde donup kalmıştı . Kalabalığa
yaklaşamıyordu. Yukarı, kızının yanına dönmüştü.
Yeniden pencereye sokulduğunda ölünün beyaz bir
çarşafa sarılı olarak götürüldüğünü görmüştü. Ka
labalık dağıl:yordu. Alandaki kan lekesini sık sık ha
tırlamıştı. Muslukta marul yapraklarını tek tek yı
karken. aynada saçlarını tararken. masaya beyaz
örtüyü yayarken, sık sık . . .
<<Anlatsana» demişti Cemi/'e.
Gözlerini bir noktaya dikerek. kımıldamadan fısıl
damıştı Cem//.
«Onun yüzünden . . . Gerekli tedbirleri aldtrmamış-
tı . . · "'
«Peki ne olacak?>> diye sormuştu Nuray.
ııPara . . . Para yedirir herhalde."
«Peki niçin ona /carşı çıkmıyorsun? Niçin bütün
bunlara göz yumuyorsun?'>
Cemi/ birden sarı/mıştı ona. Yüzünü boynuna yas
lamıştı. Yüzü ıs/aktı . . .
<< Evet hanı mefendi dördüncü kat . . . '>
Otelin ü n i termasını taşıyan asansörcü gülümsü
.
yord u . N u ray b i r a n ada m ı n o n o n e söyled iğini a n
l ıyamcıdan baktı.
B Ö LÜ M
67
Nuray asansörün karşısındaki salona g i rdi. Büyük
kadife koltu klar ve sehpa l a rla bomboştu salon. Ote
l i n birçok salonu vardı. Çıktı. Bir korniye rasla d ı .
<< Restoran nerede?� Çocu ğun bakışları başka yana
ta k ı l mıştı. Kapıdan g i renlere . . . Dalgınlıkla ilerdeki
bir kapıyı gösterd i :
«Aşağ ıda efen d i m . . »
.
N U RA Y İ LK İ N' İ N ROMANINDAN
83
yen, televizyon seyreden aileler zaman zaman
pencereme çevrilen donuk bakışlaoyla bunu
sezdiriyorlardı bana. Yatağıma uzanıp elime bir
kitap alıyordum. Radyoda beni yatıştıracak bir
müzik arıyordum. Karanlık basınca sokaklar,
pastaneler, kahveler, lokan talar, evler yasak t ı
bana. Tek başıma çıkarsam h e r an bir saldırıya
uğrayacakmışım gibi tetikte durmam gerekirdi.
Kend i m i bildim bileli gazeteler kadınlara karşı
girişilen şiddet eylemleriyle doluydu. Bir erkek
le görüldügü için erkek kardeşi ya da babası ta
rafından öld ürülen kadınlar, bir erkekle k açtığı
i ç i n yak a l a n ıp sevdiğiy l e birlikte öldürülen k ız
lar, tarlada çalışırken bir grup erkek tarafı ndan
dağa kaldırılan, dağlarda, yol kıyılarında cesedi
bulunan k ızlar, kadınlar . . . Kıskançlık yüzünden
kocası tarafından tabancayla, av tüfeğiyle , bı
çakla, baltayla, keserle öldürülen kadınlar, evle
rinde tek başlarına yaşarken tecavüze uğrayan
kadınlar, çok genç yaşta aldatılarak kaçırılan,
e rkcl\lerc satılan, bedenini sa tarak yaşamaya
mahkum edilen kadınlar . . . Bü tün bu şiddet olay
l arı kadınların her an erkeklerin sald ırısına u ğ
rayabileceği ni öğretmişti bana. Saldırganları
haklı çıkaran düşünceler . . . Namus uğruna işle
nen cinaye tleı- . . . Gece tek başına dolaşınayB; kal
kışan bir kad ı n saldırganları çağı rmış, kışkırt
nuş oluyordu. Nasıl alacaktım bu haksızlığın
öcünü? Yalnızl ı k ay ı p t ı neredeyse, yaln ızlığı gi
dermek için evlilil{ dışı nda yollar aramak s uçiu .
Bir erkekle beni e v i mde başbaşa görseler daha
da artacaktı çevremdeki bakışların şiddeti. Bir
birlerine şiküyet edeceklerdi beni. Hatta beni ma
halleden uzaklaştırman ın yolları n ı arayacaklar
cl ı. Böyle şeyler de olu yordu. Yal n ızl ığıma d u y
du kları lwşkuda biraz ac ıma p a y ı vard ı a m a
onları umursamay ı p erkeklerle arkadaşlık ede
cek olsam b u acıma duygusu bir saidırma iste
ğine dönüşecekti. Hep birlikte üstüme saldırma,
84
beni yoketme isteğine . . . Kadınların çoğunun
mutsuz da olsalar evliliğin koruyucu saçağının
altından çıkmaya neden cesaret edemediğini an
l ıyordum.
Yaz geceleri sokakların serinliğine kendimi
bı rakabilme, kıyıda bir dondurma yiyebilme gi
bi en ufak mutlulukl ardan bile beni yoksun eelen
Iere karşı sesimi yükseltmek istiyord um . »
85
bize. Bir kahveye girip oturmak mı? Bir parkta
dintenrnek mi? Herşeye kızıp da sarhoş olmak
mı? B unlan deneyen kadın bu deneyden ürkün
tüyle vazgeçiyor. E rkekler bu kentte de bizi iki
türe ayırdı. Ya kollanacak kutsa' aile kadınları
ya da erkeğin çeşitli niyetlerini hakeden ler. . .
Biz kadınlar bu haksızlığa dayanma gücünü ne
reden buluyoruz?
Akşam yemeği yeniliyor ve kadınlar televiz
yon ekranının karşısına gömülüyor. "
BÖ L Ü M
87
kad ın olmaktan kurtulacaktı. ll ı k bir i l kyaz a kşamı . . .
Kendini bırakmak istiyordu h ayata , ışıklı görü n ü me,
yüzyüze geldiği gerceklere. Gençliği uyumsuzl u kla,
başkaldırmayle geçip gitmişti. Ne garip! Bu şeh irde
öğrenmişti başkaldırmayıl
Bu şehi rde öğrenmişti başkaldırmayı. Nuray bir
den bu garip raslantıya şaştı . O ü ç katlı yapı bura
l a rda b i r yerde değil miydi? Kaldığ ı bu l ü k s otel in
ya k ı n ı nda? Bir sokak ötede mi? Şu sokağın köşe
sinde mi? Dar ve loş basa maklardan cıkılara k varı
lan ücüncü kat . . . Kapısında küçük bir yazı, derginin
adı . . . Yoksa şu ışıklı, sarı perdeli pencereler mi?
Belki de art ı k bir aile oturuyor orada. Otelin çatısı n
dan h a reketl i b i r d a n s müziği yayı lıyor. Dokuz yıl
oldu mu?
88
rak sesle r . . . Berraklık ve kafa tutma büyülüyar
beni . . . Yenilik ve inanç . . . Onlar kadar bilgili ola
madığım için ve y ı llarım ı ev işleriyle geçirdiğim
i ç i n utanı yorum .
., Bi zimle çal ışmak istiyor musun?, diye soru
yor Yılmaz.
89
BÖL Ü M
90
yordu. Bir ko nu k olduğunu anlamıştım onun.
Alışkın olmadığım birşeydi bu. Uzun boylu, yüz
çizgileri sert bir erkek. Ü stünde lacivert ekose
bir l<aban vard ı . Başında da küçük bir kasket . . .
92
ötürü acı çektiğini ve bu yolsuzluklara bizim
için para biriktirmek ve ailesine yardım etmek
için göz yumduğunu biliyordum. Bunu biliyo
rum; yine de şu anda önüne bakan kocarnı be
nim için henüz yabancı olan bu erkekle birlik
olup suçladığıını sezdim.
Kızım odasında uyuduktan sonra, biz üçümüz
dı şarıya, yürüyüşe çıktık. Dışarıda hafif hafif
kar serpiştiriyordu. Karanlığın içinde seçiyor
d uk karın pırıl tıları n ı . Cemi! kolunu omuzuma
dolad ı . Hafifçe çektim kendimi. Kolundan sıy
rılclım. Yürüyen v e tartışan üç ayrı insan olma
mızı i s te m i ş tim birden.
Ellerimi cebime sokmuştum. Kararlı v e sert
adımlarla yürürnek istiyordum. Bütün geceler
elen ayrı bir anlam taşıyan bir geceydi sanki bu.
Karanlık ıssız yolda düşüncelerimizle yürüyor
d u k . Kar taneleriyle birlikte . . .
" A lmanya'ya yine gidecek m isin?» diye sor
d u m Yılmaz'a.
" H ay ır , - dedi, « d öndüm artık. ..
Yılmaz o gece salondaki divancia uyudu. Be
nim çarşafı sermeme engel oldu. Kendi hazırla
mak istiyordu yatağını. Biz de qdamıza çekildik
Cemil tutkuyla sarıldı bana. Dalgındım.
Sabah m u tfaktan gelen çay kokusuyla uyan
d ı m. Bu koku g ü v e n duygusuna benzer bir duy
gu uyan d ı rm ı ş t ı içimde. Cam bardağın şıngırtı
sını v e çeşmeden akıtılan suyun sesini duydum.
Yan ımda u y uyan Cem i l ' i uyandırd ı m . Tek ba
ş ı ma kalkıp Yıl m az'ın yanına gide ni edim.
Yıl maz öğleye doğru gitti. Giderken beni de
yanu klarımdan öptü. Bize Ankara'dan kitaplar
\'e dergiler yollı yacağını söyledi. Cemi! güldü:
·· Boş v e r , · der gibiydi. Kırgın gibiydi. Bense inat
la:
" Ta bı i . de d im. Gönderi n . Bir daha bekleriz.
B u rada o kadar yalnızız ki . . . "
93
BÖLÜM
94
canla bekl iyordu bunu. Cemi! ise o n u a rayıp bulu
yor, eski gün lerin a n ı ları n ı canlandırmaya çal ışıyor
du. Çiçek getiriyordu ona ya da yeni çıkmış bir şiir
k itabı . . . N u ray sonunda onun aşağ ıda bekled iğini
öğreni nce i n memeye karar vermişti. Yeni kişiliği
Yılmaz'ın kendinde yansımasıydı a rtık. Geceleri ya
takhanede küçük yatağ ında Yılmaz'ı düşünde gö
rüyordu. Bir ağacın gölgesinde okşuyordu onun yü
z ü n ü . Duygusa l l ığı düşlerine gömmüştü artık . Ger
cek hayatta bir ağacın gölgesine hiç uza nmamışlar
ve bi rbirlerine fısıldamamışlard ı .
Otelin çatısı nda romantik, duygusal b i r aşk şar
k ı sı d u y u : uyordu ş i md i . Hiç karşı laşmamışlardı bir
d a h a . Y ı lmaz ' ın d e rg i ye çeviriler yapan bir gene kız
lo evlend iği n i d u y m u ştu. <<B i r omuzdaşla . >> . .
95
odası boşal m ı ş tı. Koridorda da k i mse k al mamış
tı. Basarnaklara doğru atı l d ı m . Alt Imttaki ka
p ıd a n birbirlerini yumruklayanları, birb i rleri
ne ellerindeki so pal arl a v u ran lan görd ü m . B i r
başka d e rg i çıkarılı Y:ordu al t katta. B u i k i ay
rı s i yasa l dergide çal ı şanlar ş i m d i y e ka d a r bi r
bi rl eri yl e dostça selamlaşıyorlar, t a r t ı şı yo rl a rd ı .
Arl< adaşlarımın alt katta bu l u n a nlara böyl e bir
den bire niçin saldırdıklarını anlayamamıştım .
Savrulan kağıtları, parç al an a n dergi sayfaları
nı gördüm. Birden kavga eden erl< e k l e ri n kar
ş ısında tek başıma kalıverm i ş t i m . Dergiye ya
zılar yazan b i r arl<adaş ı m ı n b u r n u n d an kan s ı
z ıyord u. Birşeyler y ap a bi l m e k , lwvgayı d u rd u
ra bi l m e k i s t i y o rd u m . Hepsi için acı d u y u y or
d u m o anda. İki d e rgi de olanlar için de . . . Han
gi nok talarda görüş ayrı l ı ğ ı n a d ü ş t ükl erin i de
bil miy ord u m . Yak ın olmal ı ydılar b i rbi rleri n e .
bu n a ina n ı yo rd um . Yollarda, b a z ı l olwntalarda
erkeklerin birdenbire birbirleri n e giı·ip J<avgA.
e tt i k l er i n i görıni"ı ş t ü m . B u rada ise d ü ş ü n eeye
saygıyı v e uygar davran ı � l a n a rı y u rcl u !ı1 .
« Sen yuka r ı ç ı k bacım . " Kavgad an sol u k so
l uğa çıkan genç bir a ı·k a d a ş tı b u . Y u k ar ı ç ı k
t ı m . Gazete kupürl e rin i bi r dosya n ı n i ç i n e y e r
l eş t i rdim ve çan t a ın ı ald ı m . Ç ı k t ı m g i t t i m . --
96
yoı·d u .
Oturduğum mahallede v e çalıştığım i ş yerin
de asık yüzlü bir dul olarak kalıveı·miş tim . Ka
ranlık basmadan çatı katındaki bir o da bir hol
olan eve gelip kapanıyordum. A d ı m seslerini
d inl iyordum. Onlar hergün götürülüyordu. Oda
larında herşey savruluyord u . Ki taplar, kağıtlar,
fo toğraflar, plaklar . . .
İ şyeri v e çatı katı arası n d a gidip geliyord um .
Birden cesaretim azalmıştı , Artık geç saatlerde
te){ başıma dolaşamazdım. ooÇevremdeki i n san
l a r benim için ne düşünürlerse düşünsünler .. di
yemiyorum artık. Arkadaşlarımdan uzaklaşın
ca sanki bird e n dul biı· kad ı n ol duğumu anla
m ı ş t ı m . İşyerinde bazı erkeklerin bana bir boş
l u k ta n sızınalt ister gibi baktıklarını farkettim.
O zaman bu i n sanların gözünde kadınların üç
türe ayrıldığını düşündüm. Bakire lnzlar, evl i
kadınlar ve dullarla, ötekiler . . . Ö tekiler bu üç
devreyi geçirdikten sonra, dulluk basamağından
atlayıp uçunıma y uvarlanmış olanlardı. Genç
tim, yeniden i ldnci tür arasında yerimi alabilir
d i m . Süslenmeli, sesi mi yumuşatmalı, neşeli ol
nıalıydım. Beklemeli ve erkekleri kollamalıydım.
Öfkeyle, u tançla doluyordu içim . .. Ben bi r dul
değilim, bir insanım bi r insan olarak var olmak
i stiyorum . · diye bağırmak geliyordu içimden.
Caddeler, işyerleri kadınları üç türe ayıran in
sanlarla doluydu. Ankara'nın o suskun günlerin
de gi tgide azaldığıını hissetti m .
Hayattan bir yanık kokusu yükseliyordu.
Bir gece yarısından sonra duydum adım ses
l eri ni. Demir, kösel e, ve erkek seslerini . . . Ka
ranlıkta mantomu kaptım. Neml i , ağır bir koku,
uğultular ve şapka pırıltıları . . . Sesim inceydi.
Karşıma dikilmiş olan görevli .. N i ye yalnız ya
şıyorsun?.. diye sordu bana.
Bir an benim yere saçılmış eşyalarıma va k i
taplanma bakarken parmağıyla çenesindeki bir
97
noktayı kaşıdı. Birden gerdam sarkmış, çatık
kaşlı bu yüzün bana bir başka yüzü anımsattı
ğını sezdim. Sofra başında, peçetesiyle ağzını
s ilerken homurdanan ve oğullannı ya da ka
rısını tersteyen eniştem . . . Bir hastonu ve k ırha
c ı vardı onun. Bayramda karısı da elini öperdi.
Akşamları ise biri n i n onun çoraplarını çıkarıp
ay akl arını bir leğenin içinde yı kay ı p kurulaması
gerekiyordu. Bazan ben de ona bir bardak su ge
ti ri r ve o, s uyunu ağır ağır, duraklıya duraklıya
bi lirineeye kadar dantel örtüyle örtülü küçük
k ristal tabak elimde, s ı kıntıyla beklerdiın. Her
zaman d uygularım ı gizledim ondan. Beyaz s aç l ı
başı yastıktan kalkamayınca da ağlayamad a n .
b aş ı n d a topl u nan ka labal ı ğ ın arasından sessizce
uzakl a ş t ı m.
Onl arın arasında basamaklardan i n d i m . Ken
d i ine � a ş ı y o ı-d u m . Merakla bakıyord um. Ne ya
pacaldarc l ı ? E rk e k le r, ü n iformalar, tüfekler ve
taba n cal a ı · bana ne yapacaktı?
Toplu m u n al ışmudığı yeni insanlarla arkadaş
lık etmekten \'e on l a rl a arkadaşlık edebilmek
için on l arı n okuduğu k itaplardan bazılarını oku
ınaktan başka ne suç u m vardı?
Mahalleden başkaları da toplanmıştı. Çoğu
nu ta nı mıyord u m . Bazı yüzleri ise bir yerlerele
gördüğümü anımsıyord u m . Orta yaşlı, kır saç
lı bir adamın yanına oturtuldum. Ceke ti n i n
içinden çizgili pijaması görü l ü yo rd u . Bir ara y ü
züme bakıp hafi fçe gü l ü m sed i Gözlüklerini sil- ·
.
d i . D urg u n u z , ağırbaşlıyız.
Toprak iyice ısın
malıyd ı . Meyvelerimiz limonluklarda yetişti.
Isımız yalnız bize yetti. Oysa toprak ısınmalıy
d ı . » Bir daha hiç haber almamıştım ondan . "
98
«Kızımı yanıma alarak İstanbul'a doğru yola
çıktım. Cemil eşyaların toplanmasında, kargo
ya verilmesinde yardımcı oldu. Halamın oğlu
İstanbul'da bana bir şirkette iş bulmuştu. Ka
bul etmiştim ben de. Bir süre kızımla birlikte
halamın evinde kalabilirdik. Gernil'le eşyaları
birlikte ambalaj larkan zaman zaman göz göze
geliyorduk. Bana hınç ve hüzünle bakıyordu
.. işte kazandın özgürlüğünü» Bense bir yandan
dönüş ü olmayan bir yolda olduğunu düşünü
yor, bir yandan da suçluluk duygularıyla hır
çınlaşıyordum . «Evlilik hayatından sıkılarak ko
casını terkeden bir kadını kim haklı görebilir?
Sen meyhanelere gidebileceksin, başka kadınlar
la kendini deneye bileceksin, geceleri sokaklarda
dolaşacak, kahvelere gidebilecek, elierin ceple
rinde ıslık çalarak yürüyebilecesin. Bense kızı
mı yetiştirecek, hayatımı sevmediğim bir işle ka
zanacak, dul olduğumu gözlerden saklayabilmek
için giyimimde, yürüyüşümde, hatta gülümseyi
şimde ağ;rbaşlı olacağım. Bütün bunları Cemil'e
söyliyemiyordum. «Öyleyse niye gidiyorsun?» di
ye sorabilirdi bana. «Daha mutlu, daha özgür
olacağına i nanm ıyorsan niye üçümüzün de alış
tığı hayatı değiştiriyor, bozuyorsun?» Herkesin
gözünde ben suçlu olacaktım, biliyordum, ama
insanların kurallara boyun eğmek için içlerin
deki merakı, cesareti sevgiyi söndürerek yaşama
larının suçlusu kim oluyordu?
Eşyaları birlikte toplarken Cemil'in ilk genç
liğinden bu yana bireyin seçme özgürlüğünü
savunduğu halde bende böyle bir özgürlüğün
bulunmasını istemediğini düşünüyordum. Ka
dınla erkek arasında eşitliği yüceltiyordu ama
öteki erkekler gibi ve babam gibi evin bütün
işlerini, çocuğun bakımını bana yüklemiş ve bir
erkeğin bunları yapabilecek yetenekte olmadığı
nı savunabilmişti. Düşüneeye yapılan her türlü
99
baskıya karşı olduğunu belirtmiş, ama ondan
farklı düşünmeye başladığım zaman okuduğum
kitapları anlayamıyacağımı ileri sürerek beni
küçümseyebilmişti.
.. Kızına karşı sorumluluklarını
_ unutmazsın
değil mi?" dedi, toplanmış eşyaların başında,
ayakta, sigara içerken . . .
Başımı salladım, gözlerimi kaçırdım ondan:
.. unutmam . ..
y aktı m . ..
1 02
dırıp kubbeye baktım. Ne kadar yabancı ürkü
tücü bir güzelliği vard ı ! Mavi ışıklı pencerelere
baktım. Üşüyordum. Mozayikler, eski yazılar,
mihrabın basamakları . . . Ne kadar büyüktü ca
m i , ne l{adar çok insan alıyordu içine, yüzyılla
ra karşı nasıl da dayanıklıydı!
Birden nasıl oldu bilmiyorum Camus'nün « Ya
bancı .. romanını anımsad ım. On sekiz yaşım
dayken okumuştum. Cemil'le bizi birbirimize
bağlayan kitaplardan biri olmuştu. Roman kah
ramanı kendisini saran , çeviren herşeye yabancı
d uyuyordu kendin i , annesine bile . . .
Halıların üstünden ağır ağır geçerek bir tu
ris t grubunun toplandığı köşeyc doğru gittim.
Bir rehber onlara camiyle ilgili bilgiler veriyor
d u . Yanıbaşlarına oturdum ve dinlemeye başla
d ı m ben de. İ çimdeki sorulara bir karşılık arı
yoı·dum. Yüzyılların gizini kal ı n , serin d uvarla
rına gömen camiler . . . ..
B Ö LÜ M
1 04
nndan yakımrdı. Sabahlara kadar kumar oyna
nıyordu. Bazan karı koca gecenin geç saatla
rında dövüşüyor ve ortalığı birbirine katıyor
lardı. Babam çaresiz bir durumdaydı, çünkü
oturduğu daire kendisinindi. Yan dairede otu
ranlar da kiracı değil ev sahibiydiler. Babam
daireyi satınayı bile düşünmüştü ama karısı
mahalleye alıştığını, ev değiştirmenin külfetine
dayanamıyacağını söyleyerek karşı koyuyordu.
Babam mutsuzdu, ince parmakları sapsarıydı .
Bazan d a avaz avaz şarkı söylüyorlardı . Babam
bir kaç !<ere onları karakota şikayet etmeyi dü
şünmüştü. Ama karısı alıkoymuştu onu. Ada
mın ne iş yaptığını da bilmiyorlardı. Kasayla
içki giriyordu evlerine.
Babam bizimle akşam yemeğine kalınıyordu.
Karısı beklerdi onu. Merak eder telaşlanırdı.
Çok evhamlı bir kadındı. Babam yokuşu iner
ken arkasından bakıyordum. Bir çocuk gibi özen
ve ilgi bekleyen bu solgun neşesiz adam ne ka
dar yormuştu annem i l Şiir yazan ve dikiş diken
;ın nemi . . . Caddeye inince yolun karşısına geç
mek için uzun süre bekliyordu. Kendini tam bir
güven içinde duyabilmek için . . . Onu sevmiyor
dum ama mutluluk duymayı bilmediği için de
acıyordum ona.
O öğleden sonra hastanedeki odasında onu
yalnız buldum. Karısı iç çamaşırlarını ve sev
diği yiyecekleri getirmek için eve gitmişti. Ba
bam başını yastığa koymuş, ellerini yatak örtü
sünün üstünde kavuşturmuş bekliyordu. Eğildim
onu yanaklarından öptüm. Bağazım düğümlen
di. Hiçbir şey onarılamazdı artık. Ona karşı bes
lediğim hınç, onun bencil hayatı, bu erimiş, so
guk erkek teninden duyduğum tiksinti . . . Bunun
için derin bir acı duydum ve:
« İyisin baba, dedim, hasta olduğun hiç belli
olmuyor. "
Bezgin yüzünü pencereye doğru çevirdi. Tan-
105
siyonunun çok düştüğünü, karaciğerinin de su
toplad ığını söyledi:
«Benden artık hayır yok. ..
« Böyle düşünme, dedim, iyileşmeye karar ve
rirsen iyileşirsin. ,
« Hayır, dedi, biliyorum, artık annenin yanına
gitme zamanı geldi . »
Karşımdaki beyaz duvara baktım v e ona gös
termeden ağladım. Bir süre öylece konuşmadan
kaldık. O yüzü hala pencereye dönük:
.. o, dedi, benim için en değerli varhktı . ..
Donakaldım birden. İlk olarak babam bana
annemle ilgili duygularını açıyordu. Ürpererek
bekledim, babam bana bütün gizlerini açs ı n , ara
mızdaki duvarı yıksın ve fötr şapkayla, erkek el
biseleriyle muzip fotoğraflar çektiren annem ya
nımıza bir dost gibi gelsin . . . Ü çümüz de barı
şalım . . . Ö lümle hayat barışsın . . . Sevgiyle hınç . . .
"Orada elma var dedi birden babam, soyar
mısın? Verdikleri yemeği yiyemedim . ..
İçimde kabaran sular geri çekildi birden. Çan
tamdan mendilimi çıkardım. Burnumu sildim ve
komodinin üstündeki kesekağıdından bir elma
çıkardım. Bıçağın nerde olduğunu sordum baba
ma.
Babam on gün sonra öldü. Ölmeden iki g ü ı1
önce yanındaydım. Gözlerini kısarak, çok uza
ğa bakar gibi bakıyordu herşeye. Bir ara kan
sını bakkala gönderdi. Bisküvi istiyordu. Karısı
kapıdan çıkınca yüzünde şakacı bir gül ümseme
nin gölgesini gördüm. Bisküvi falan istediği yok
tu.
«Seçkin'e bir hesap açtırmıştım, dedi, Garan
ti bankasında. Sürpriz olsun diye söylememi�
tim. Vadel i . _ . Çehiz parası ...
Acıyla gülümsedim:
«Neler düşünüyorsun baba? dedim, sen iyileş
meye bak . »
Her zamankinden daha dingin bir gülümse-
1 06
me gördüm yüzünde .
.. Güzel bir rüya gördüm, dedi, kaç gecedir
üstüste rüyamda hep onu görüyorum. O fııfırlı
elbiseleri vardı ya, önlüklü, isveç elbisesi. Hani
fotoğrafı var ya . . . Öğretmen okulunda çektir
ıniş . . . İşte onu öyle gördüm. Başında beyaz dan
telli başlığı . . . Dansediyordu. Kızlar mesire ye
rinde karşılıklı dansediyorlar, şutz mu şoltz mu,
o dansın öyle bir adı vardı . . . .. Yorgun bir gü
lümsemeyle sustu babam. Elimi yatağın kıyı
sına koydum. Babamın alnını okşama.k istiyor,
yapamıyordum bunu.
" Biz de erkek öğretmen okulu olarak aynı ye
re gitmişiz. Üstümüzde zamanın jimnastik kı
yafetleri. Top oynuyoruz. Birden bir piyano ça
lınd ı. Bak hala müzik kulaklarımda . . . Bir kız
bir ağacın al tında piyano çalıyor. Baktım gene
annen. Piyano çalınayı bilirdi. Okulda çalardı
tabii. Evimizde piyano olmadığı için sen belki
hatırlamazsın. ..
« Biliyorum ama, dedim, annemin piyano çal
dığmı biliyorum. Galiba bir müsamerede çalmış
tı. Hatırlıyorum . ..
«Neyse," dedi babam, ağzı kurumuş gibi du
daklarını yaladı. S ustu bir an. Sonra yine gü-
lümsedi:
«Bir de baktım ben de annenle dansediyorum.
Mesire yerinde kızlada erkekler başladılar dans
etmeye. Birden bir düdük çaldı. Hepimiz zınk
diye durduk. Kızlarm öğretmeni bağırıp çağır
dı. Onları topladı. Gittiler. . . Uyandım. Böyle bir
olay geçmişti. Bizim başımızdan değil. Başkala
rının başından geçmişti. Mesire yerinde kız öğ
retmen okulunun öğrencileri ile erkek öğretmen
okulunun öğrencileri dansetmişti ve iki öğret
men bu yüzden başka şehirlere sürülmüştü. De
mek ki bu zihnimin bir köşesinde kalmış. Öyle
bir rüya gördüm . ...
Babam yatakta hafifçe kımıldadı. Bir an yü
zünü acıyla buruşturdu. İç geçirdi ve da.lgınlaş-
1 07
tı. Yüzüne baktım. Onu sevmemekle haksızlık
etmemiş miydim acaba?
.. Anlatsana . . . .. dedim, yüzümü ona yaklaştı
rarak
" Ne anlatayım? dedi, eliyle de sordu bun u .
..
108
B Ö LÜ M
109
«Mavi bir helikopter. . . " dedim. ..Hiç gördün
mü?»
«Yoksa, dedi, sen de onun gibi uçmak mı is
tiyorsun? »
Güneş gülüşterimi ısıtıyordu. Orhan'ın gam
zelerinin çukurunda sevgi buğulanıyordu. Gece
nin, sevişmenin ve suçun karanlığından çıkmış
tım. Sabahtı. İ nsan bedeninin çocuklaşarak te
mizliğine kavuştuğunu seziyordum. Geçirilen
geceyi unutmak için koşuyor ve oynamak isti
yordum. Çünkü gecenin içinde beni bağlamış
lardı. Erkek çocuklarıyla kapı önünde oynama
mı istemeyen halam, bana erdemin yalnız bir
tek kişiye sonsuza kadar bağlanma olduğunu öğ
retmek isteyen Cemil, bana yiğitliğin bedensel
bir özveriyi de gerektirdiğini ve özgürlüğü ya
şamıyan bir toplumda bireysel özgürl üklerin bir
sonımsuzluğa dönüştüğünü sezdiren genç arka
daşlanm, dışardaki hayatın bir üniformayla do
laştığını yineleyen haberler ve benden annel ik
bekleyen kızım beni bağlamışlardı.
« Seni anlıyorum» demişti Orhan .
O şimdi az ilerde, beyaz bir iskemiade çayı
nı yudumlarken ben çimenlerin üstünde, yeni
bir şeyler bularak ona karşı üs tünlük kazanma
ya çalışıyord um.
Parmaklarıının arasındaki küçük ma·; i kanat·
lı halikopteri bıraktım . Neydi birden boğazımı
yakan acı? Geçirdiğim gee� içine düştüğüm bir
kuyu muydu?
«Çayın soğuyor" diye seslendi bana. Biı· ara
bası, bir bürosu vardı. Ayakabılarını boyayan
çocukla, arabasına benzin koyan benzinciyle şa
kalaşıyor, garsonlara bahşiş bırakıyordu. Bir za ·
manlar gençlik olaylarında yer almıştı o da. On
bir yıl kadar önce, üniversite bahçesinde . . . De
mokratik hukuk devletini özlediğini söylüyor ve
son gençlik eylemlerini aşırı, gerçekçilikten uzak
buluyordu. Kırlara açılmıştık şimdi.
Boş salıncaklar . . . Yakaladım zinciri . . . Ayak-
larımı yere vurdum ve uçtum. Halamın yaşlı yü
züne doğru savuruyordum kendimi. Bana çocuk
l uğu , kız çocukluğunu bir günah gibi yaşatan
halamın . . .
Orhan geniş yumuşak omuzları, çay bardağı
nı kavray an sıcak elleriyle gülümsüyordu. Toz
111
di benim? Şimdi kapatılmış ve mahküm edilmi
şeyler . . .
Tentenin altından çıktık. Şiddetli yağmurd
onun arabasına doğru gülerek koştuk. "
1 13
da, ormanla deniz arasında geçirebilirdik.
Orada bir hamağa uzanıp kitap okumayı düş�
lüyordum ben de.
•Güzel giyinmelisin, saçlarını yaptırmalısın.
diyordu Orhan. Bu elbisenin altına siyah ya da
Uı.civert, topuklu ayakkabılar giymelisin. Niye
böyle şeyleri küçümsüyorsun?»
Güzel, bakımlı, alımlı kadınlara ilgiyle bakı
yor, bana da gösteriyordu onları. İ şte böyle ol
malıydım ben de.
uBir kadın kendini kadın olarak hissetmeli.
Çevresine de hissettirmeli bunu. Her şeyiyle, gi
yinişiyle makyajıyla, yürüyüşüyle, oturuşu kal
kışıyla, yumuşaklığıyla herşeyiyle . . .
»
1 15
B Ö LÜ M
116
d u karşısı na.
N u ray buraya kadar gel ip törende bulunma inceli
ğini gösteren k u l ü p üyelerine teşekkür etmeyi unu
tarak bitirdi sözlerini.
« Söyleyeceklerim b u kadar» dedi. Alkış sesleri
arasında. bir an ön sırada oturan eski bakanlardan
Mehmet Bey'in ince d üz bıyıklarının altında sımsıkı
kapanmış ağzı nı ve boğazını sert bir biciı:nde kuşat
mış beyaz gömlek yakasıyla, krcvetını secebildi.
Yanında oturan kadının i pekli etekliği dizleri ne yu
muşak da lgalarla dökül üyord u. Kadın bir fotoğrafcı
ya poz verir gibi gülümsüyord u . Salondakiler elleri
ni hep birlikte ağır, d urg un bir tempoyla cı rptılar.
Kendisinden önce sahneye gelerek resim ve tiyat
ro oyu nculuğu ödüllerini almış olanlar daha büyük
bir coşkuyla al kışlanmışlard ı . N u ray o anda salon
dakiler tarafı ndan kuşkuyle karşılandığını sezlyordu.
Basa rnaklara doğru yürüdü. Bu anın kendi hayatı
nın üstü nden parlak bir damla gibi akıp gittiğini
duydu.
i lk basamağı i neceği sı rada Tuğrul Bey'in birden
ceviklikle basamakları çıktığını gördü. Tuğrul Bey
eliyle bir işaret yaparak onun sahneden inmesini en
gelledi. Ö d ü llerini alarilar konuşmalarını yapmışlar
d ı , ödüllerio verileceği an gelip catmıştı işte .
Tuğrul Bey Nuray'ı ha fifçe kolundan tutup sahne
nin ortasına doğru yöneltti. Mi krofonu eline aldı ve
gülümsiverek daha önce konuşmalarını yapıp sah
neden inmiş olan iki <<değe rl i sanatcıyı» yeniden sah
neye çağırd ı .
Ressam birşeyi kırıp in citmekten cekiniyormuş
gibi ineel i kle çı ktı sah neye. Kıvı rcık kumral sakalını
hafifçe karıştırarak , bir eliyle d i rseğini tutarak, Nu
ray'ın yanında d u rd u ; sahnedeki kalabalığa gülüm
siverek baktı. Krem rengi bir takım elbise ve bordo
renkli bir gömlek giymişti. Otuz yaşlarında kadardı.
Yaptığı kon uşmada resim calışmaları n ı Paris'de s ü r
d ü rdüğünü, ama konularını çoğu zaman anayurd u n
k ı rlarından, cilekeş ve sabırl ı lnsanlarından, canlı
parlak ren klerinden aldığını söylemişti.
117
Sonrı:ı da derin V ya kalı uzun bir el·blse g iymiş ti
yatro oyuncusu yürüdü sahneye doğru. O yürürken
bütün başlar çevrllmiştl ona doğru ve a l kışlar bir
den coşmuş, yükselmişti. Tiyatro oyuncusu siyah
saçlarını tepesinde toplamıştı . Geniş alnı mutl u l u k
la parlıyordu, i ri siyah gözleri herkesin gön lünü a l
mak ister gi·bi sevecen b i r pırı ltıyla doluydu. O sah
neye çıkınca a rka sıralardan birden «bravoJ> sesleri
yü kseld i .
Tiyatro oyuncusu bu sevgi gösterisi karşısında
birden hem bir genç kız gibi çekingenleşmiş, hem
de sırtını di kleştirmiş, çenesini hafifçe yukarı doğru
kaldırmıştı. Tuğrul Bey'in öteki yanında yer aldı ve
alışkın olduğu bir selômla başını hafifçe eğerek se
lômladı salondakileri. Tuğrul Bey bir a ra elini or\un
omuzuna atıp onu hafifçe biraz daha öne aldı. Nu
ray birden sahnede en sönük kalanın kendisi oldu
ğunu sezdi. Ö dül landirildiği bu anda cezalandırı l ı
yordu san ki . . .
Tuğrul Bey ödülleri sahiplerine vermek üzere Meh
met Bey'i çağı rdı sahneye. Meh met Bey yüzündeki
ciddi anlamı bozmadan, ön sı radaki yerinden kalktı
ve dimdik, ağır ağır çıktı basama kları . Elbisesi ke
m i k gibi ütülüydü. Yüzündeki ciddi anlam mikrofo
nu eline a l dığı anda h a fi fçe çözü l ü r gibi oldu. B i r
toplumun kalkınmasında sa natın, kü ltürün rolünü
anlatarak başladı konuşmasına. Atatü rk'ün sözünü
a kta rdı , sesin i gürleştirerek: «Sanatsız kalmış bir
mil letin hayat damarl arından biri kopmuş demektir.J>
Bu söz al kışiarın yeniden coşup yü kselmesine yol
açtı . O anda salonda bulunanları n hepsi ortak «'bir
ldeal:oin çevresinde toplanmış, i nançlı i nsanlar ola
ra k görünüyorlard ı . Mehmet Bey ayrıca bir milletin
sanat ürünleriyle kend ini dü nya mil letleri ne tan ıtma
sının ve kabul ettirmesi n i n önemi üstünde de d urdu.
Salondakller düşüneeli düşüneeli d i nliyorlardı sözle
rini. Eski bakan o anda öğrencilerine düşüncelerini
a ktaran bir profesörü do andırıyord u .
Kon,u şması nı bitirip alkışiarın dinmasini bekledi ve
]·
Tuğrul Bey'in kendisine uzattığ ı zarfları aldı eline.
1 18
Nedense zarfları elinde tutmak bir tedirginlik yarat
mış gibiydi onda. 'B u kadar saygıdeğer bir konuşma
dan sonra elinde maddi bir şeyi, para zarflarını tut
mak . . .
Mehmet Bey i l k zarfı N u ray'a uzattı. Ö nce toka
laşacaklar mıydı? Yoksa Nuray önce zarfı alaca k
sonra mı elini uzatacaktı Mehmet Bey'e? O sırada
sah nenin iki yanında fotoğrafçılar birikmişti. Eski
bakan bil iyordu doğrusunu. ö nce elini uzatara k kut
ladı N u ray'ı. O anda flaşla r hep birden parladı. Son
ra da sarı zarfı uzattı Mehmet Bey ve sırtını dön
müş tiyatro oyuncusuna gülümsiverek elini uzattı.
Nuray kimseye belli etmemeye çal ışarak yokladı zar
t ı . Boş g ibiydi zarf. Cek vardı içinde demek ki. Bir
den düğüm cözülmüştü. Kavuştuğu parayı benimse
mişti. i ki yıla yakın bir zaman demekti bu. B i r başka
romanın hazırlığı, sabah ları saate bakmadan icllen
çay, öğleden sonraları gezintiler ve bir sanatçı sav
rukluğu . . . Bu ödülü a l ışı bir boyun eğmeyse yaza
cağı yeni romonla ödeyecekti boyun eğmeni n 'bede
lini . . . Nuray yüzü nde parlayan flôşa doğru hafifçe
g ü l ü msüyordu artık.
Ö nde Behmet Bey, arkasından ödül alan sanat
cılar ve Tuğrul Bey, indiler basamakları. Tiyatro
oyuncusu gene kadın salono iner i nmez hemen bir
kümeyle çevrildi. 'Kendisi n i kutlayonlorla öpüşüyor
ve heyecanla gülümsüyordu. Aynı kişiler Nuray'a d a
uzatıyorlordı elleri ni, a m a kısa süren b i r ilgiyle, ka
rarsızl ıkla . . .
Bir a ra Tuğrul Bey uzun boylu, beyaz saçl ı, ama
d i nc. sağlıklı görü nen bir adam ve karısıyla tanıştır
dı onu. Türkoloji p rofesörü Dr. Selim Karaaslan . . .
«Sayın hocamızın eserlerini okumuş muydun uz?•
Nuray i l k olara k duyuyordu bu ismi.
«Ne yazık ki okuyamadım.•
« Hangi fakülteden mezun olmuştunuz hanımefen
di?»
Dr. Seli m Karaaslan Ince, babacan bir gü {Ü mse
meyle sormuştu bunu.
« Lise mezunuyum efendim . . »
.
119
« Güze l . . . Demek kendi kendinizi yetiştirdiniv
Nuray cekingenl i kle gü lümsedi. Profesör Selim
Bey bir an dalgınlaşa rak bakın d ı çevresine; sonra
ağır ağır konuştu:
«Cak okumak gerekir h a n ı mefendi, dedi . Ne yazık
ki bizim yazarlanmızın en büyük eksiği derin bir kül
türe sah i p olamayışlan. B u yüzden de ka lıcı alamı
yor ve dünya çapında tan ı n a mıyorlar.»
Bu sözleri söylerken öğrencisine doğru yolu gös
termeye calışa ı:ı . iyi niyetli ama titiz bir öğretmen
edası ta kınmıştı.
«Cok doğru ,» dedi Tuğrul Bey ve N u ray'a baka
rak başını salladı. << Hocomızı n öğütlerinden yarar
lanmalısın ız» der gibiydi.
Dr. Selim Karaaslan elini N u ray'a uzatıp vedalaş
tığında. sözleri nin unutulmamasını isteyen bir baba
gibi . salladı başın ı . Nuray'ı cekingenleştirmeyi ba
şa rmıştı.
«Okuyacağım efendim kitapla n n ızr>> dedi Nuray
gülü mseyerek. Adam karısını sevecen l i k ve saygıy
la önden geçirip kapıdan çıkarken Nuray dalgınlo
şarak arkasından baktı onun. Kulübü n üyesi m iydi
yoksa o do?
N u ray daha başka i nsanlarla da tanıştı. Bir m i
maric , b i r manken l e , bir doktorla . . . Sonra şakacı b i r
psikiyatrla. kırlaşmış küçük t o p sokolı, gür bıyıklorı .
boğuk sesi, şa irone yüzüyle heykaltraş Yekta Bey v e
piyanist karısıyla . . . B i r a ra seciciler kurulunda yer
aldığını belirten ufak tefek, esmer bir adam geldi
yanına. Bir gazetede fı kra yazo nydı. N u ray'ı kutla d ı .
N u ray fısıltıylo, b u i nsanların sanotla ilgilen mesi n i n
kendisini şaşırttığını söyled i . Yazar da a l c a k sesle
karşılık verd i : « i şte böyle tuhaf bir yer burası. Ama
iyi oldu sizi n ödül alışınız. Başarılar . . . » Nu ray tam
bir şey soracaktı ona, kalabalığın o rasından sıyrılıp
kapıdan çı ktı ve uzakla_ştı o. Tuğrul Bey konuklar
dan bazılarını a kşam otelde ödül alanların onuruna
verilecek a kşam yemeğine çağırıyordu. Nuray bir
birlerine i neel ikle davra nan bir g rubun a rasında cık
tr kapıdan.
1 20
«Hayır h ayatım.» Heykeltraş Yekta Bey karısın ı n
fısıltılarına bu karşı lığ ı veriyord u. Kapının karşısın
daki park yerine diziimiş a rabalar i l k yaz güneşinde
pırıl pırıldı. Az ilerde ise bir yapın ı n ya rı m d uvarları
arasında işçiler görül üyordu. Köşede bir çiçekci
dükkanı ve bir bankanın kapısının önünde omuzla
rında tüfekleriyle iki er. . .
<< Buyrun Nu ray H a n ı m . . . » dedi Tuğrul Bey, elinde
anahtar demetiyle arabasına doğru yürürken , <<Sizi
otelin ize bırakırız. Biraz dinlenirsiniz.>> N u ray birbir
leriyle akşama buluşmak üzere vedalaşanlara ve
a rabalarına doğru y ü rüyeniere gülü mseverek başını
çevirdiğinde birden donuk kaldı.
Çiçekçi dükka n ı n ı n yan ı nda dura n o adam . . . Şa
ka kları beyaz bir bulutun gerisinde kalmış, elinde si
g a rasıyla gözleri n i ona dikmiş olan . . . Nu ray içinde
i k i duygunun h ızla birbirine çarpışını duydu. Sucl u-
l u k d uygusu ve mutluluk . . . Ona doğru mu yürüme-
fiydi? Tanıdık ve yabancı . . . E l i n i uzatıp onunla to -
ka laşma l ı mıydı? Yıllarca beyaz bir yastığın pam u
ğ u nda yanyana iki çukur açan başla rı . . . Gernil'le
N uray birbirlerine gülümseyemediler bile .
Tuğrul Bey arabanın kapısını açmış 'bekliyord u .
Asuman h a n ı m ö n koltukta yeri ni a l mıştı bile. Psiki
yatr da başı nı çevirdi ve N u ray'ın donup ka lmış gibi
baktığı yere baktı.
Araba Ankara'nın d üzgün asfaltından aşağılara
doğru kayıyordu. Şeh i r hafif bir sisin altı ndaydı. Du
varlarından mor salkımlar sarkan bahçeleriyle i k i üç
katlı evler. . . Salkım söğütler. . . Kaldırı mlarda i ri kes
tane ağaçl a rı . . . Şehrin yuka rı bölgelerinde bulunan
ba hcelere, posta nel.ere, evlere doğru bir tatil günü
n ü n öğle sonrası nı geçirmeye giden Ankara'lı l a r . . .
Büyük, bahçeli elçil ik binaları . . . Kaldırımlarda sar
maş dolaş yü rüyen sevgil iler, bazı köşelerde bekle
yen içieri pol is dolu mavi polis a raba la rı . . .
Galiba ş u soldaki binanın olduğu yerdeydi tiyatro
sa lonu, Kültür Şenliği üç g ü n sürmüştü . Açık otu
ru mlar, kısa film ler, konferanslar . . .
1 22
BÖ LÜ M
134
Bey'in bir başka 'b uyruğu olup olmadığını a n lamak
için ya n ından geçerken di kkatle yüzüne ba ktı .
Ekranda hızla kayan bir a raba birden zınk diye
du ruveriyordu . S ü rücü öfke ve çaresizl i k içinde pat
lamış lôstiğe ba karken sürücünün ya n ı ndaki sarışın
genç kadı n arabanın bagajını açıp, m uzipl i kle yep
yeni bir lôstik çıka rı p uzatıyord u erkeğe. E rkeği n
m utl u v e şaşkın g ü l ü msemesiyle son bul uyord u rek
l ô m filmi.
Saat 20.30'u gösterdi ve h aber spikeri bel i rd i ek
ra nda . Salonda sessizl ik oldu. Spiker iyi a kşam l a r
di ledi kten sonra haberleri oku maya koyuldu: M itin
g i n kesin bir biçimde yasa klandığı belirtiliyordu . Ya
sakların uygulanması için her türl ü önlem a l ınmış
b u l u n uyord u. Güven l i k görevli lerinin uy_arı ları na ke
s i n l i kle uyul ması gerekiyord u .
Mehmet Bey'in kısık ba kışları h ı nçla parlıyord u .
Boşa lan kadeh ini sehpa n ı n üstüne bıraktı. Kadeh i n
sehpada çıkardığı gü rültüye başı n ı çevirdi. B erna ,
« B i z kendilerini i kaz etmiştik. Aldırmadı lar. i şte
şimdi buyrun baka l ı m . . . » dedi Meh met Bey . Yanın
dakiler yüzleri n i çevirdiler ona. Beyazıt Bey sırtı n ı
arkaya dayamıştı. Yüzünde çocu ksu bir mah m u rl u k
v e sıkıntı vardı . O ktay B e y ise sarsı l maz görünen
bir güvenle bakıyord u ekrana.
« Niye sanki b u m i l letin h uzuru n u bozuyorlar?»
i için Hanım üzgün, h ı rç ı n bir genç kız gibi, tiz bir
sesle sormuştu bu soruyu.
Meh met Bey göz ucuyle i için Hanı m'a ba kıp iç
geçirdi , sönen piposunu ateşled i .
<< Beyefendi a rtık geçin ş u işlerin başı na da d üzel
tin ortalığı a l lahaşkına!» dedi b i rden Berna Hanım.
N u ray i rkilerek ba ktı ona. Berna Hanım karışık, be
l i rsiz bir gülü msemeyle söylemişti bu sözleri . G izli
b i r alaycılık mı yoksa içtenlik mi? Anlamak zordu .
Meh met Bey bakışları n ı eğip kibi rli görü n ü şü n ü
gizlerneye çal ışara k başı nı ağır ağır salladı, bell i
belirsiz g ü l ümsedi .
Oktay Bey bir a n sıkınt ı v e dalgınlıkla süzdü Ber
na Hanımı, sonra Mehmet Bey'e çevirdi yüzü n ü :
1 35
<<Beyefendi , dedi, iki büyük partinin ortak bir da
vada birleşmeleri gerekiyor. Bence en iyi çözüm yo
lu b u dur.»
Birden özellikle kad ı n l a r arasında neşeli bir kay
naşma oldu. Tuğrul Bey, ekranda, geniş a l n ı , i nce
yüzü ve gamzeli çenesiyle konuşuyord u : «Sanattır
insanları ortak duygular etrafında birleştiren!�> Sa
londakiler gülü msiverek b i r ekrandaki Tuğrul Bey'e
bakıyorlardı, bir de salonda otu ran Tuğ rul Bey'e.
Asuman Hanım sevecenlikle kocasının eline vur
du:
«Şekerim meşh ur oldun.»
Tuğrul Bey utangaçlaşmış gibi önüne bakarak
güldü. Yeniden ekrana doğru kald ırd ı başı n ı :
«Sanattır ya şantımıza anlam veren!»
« B rava!» Salonda a rka taraflarda oturan bir ya
bancıdan yü kselmişti bu ses . Sarhoş, alaycı ve coş
kulu bir sesti bu . Bir gül üşme doldurdu salon u.
Televizyon spi keri nin sesi duyuldu yeniden :
«Güzel Sanatlar Kulübünün edebiyat ödü l ü n ü alan
Nu ray i lkin . . . »
Bütün başlar salonda oturan Nuray'a çevrildi.
N u ray birden saldı rıya uğramış gibi duydu ken
d i n i . Uğultular, kıvı lcımlar, gölgeler . . . Beyninin içi
ni kavurur gibi dolaşan d üşü nceler. . .
<< N u ray Hanım düşü nsen ize ş u anda milyonlarca
in san sizi seyred iyor.» dedi Berna Hanım.
Kızı da seyred iyor muydu acaba? B i rgün son ra
miti nge katılacak mıydı? Kırgı nlıkla anıp annesini . . .
Birden Mehmet Bey'in h ı ncla parlayan yüzüne yayı
lan bir gülümseme . . .
N u ray uğultula r. kıvılcıml ar. gölgeler a rasında
ayağa ka l kt ı .
Oktay Bey b u isya n ı sezmiş g i bi derinden gelen
koyu bir kuşkuyla bel l i bel i rsiz g ü l ü msiyerek baktı
kimseyle vedalaşmadan küskün bir yüzle çıkıp gi
den N u ray'ın a rkası nda n. M u rat da kendi kabuğuna
çekilmiş gibi dalgınlıkla baktı ona .
B i rkaç dakika sonra hep birlikte kalkıp aşağıya,
yemek salonuna ineceklerdi.
1 36
B Ö LÜ M
1 38
Bütün yoksunlukların, açlığın ve sevgisizliğin
ortadan kalkması için uğraşan insanlara katıl
dığıma inanıyordum. Herkes yalnızca çocuğu
na karşı duyduğu sorumluluğa bağlansaydı ve
başka sorumluluk tanımasaydı toplumlar ve
dünya değişebilir miydi? Böyle karşılık verdim
ona.
« İlerde kızına karşı haklı çıkabilecek misin? ..
Üzgündüm ama evden uzaktaşma nedenimi
yüceltiyordum. Beni bir araç durumuna getiren
ev işlerinden ve çocuk bakımından usandığımı
gizliyordum, kendimden bile . . . Dışarıya bakıyor
dum ve gözlerim kamaşıyordu. Hakhlığıma ken
dimi inandırmaya çalışıyordum. Niçin anne ol
manın tadı sıkıntılı bir yükümlülüğe dönüşüyor
du? Çünkü diyordum, kadınlara anne olmanın
dışında varolma haklan tanınmak istenmiyor.
Çocukların bakımı toplumsal kurumlarca des
tekiense belki kadınlar bu kadar sıkılmazlardı.
Bu kadar hırçın ve ezik olmazlardı. Niçin diyor
dum bir çocuğu yaşatmak için bütün yaşama
zenginliğini içine gömsün kadınlar? Hem çocuk
lar yaşasınlar ve gelişsinler hem de kadınlar . . .
Annelik kutsal bir görev olarak benimsetiliyor
du. Kendini adayış . . . Anneler çocuklarını büyü
tüp onların kendilerinden uzaklaştığını görünce
kendilerini aldanmış ve değeri bilinmemiş duyu
yorlardı. Çoğu anneler. . . Doyumsuz ve pişman
dılar. Çoğu zaman karşılığını bulamayan bir
kendini adayış . . . Bir hayat kuralı gibi benimse
tiliyordu bu. Kızımı babasına bırakıyordum.
Hem kendime güveniyor hem utanç duyuyor
d um.
Cemil elimi tuttu:
"Hayal kırıklığına uğrayacaksın . . . ..
«Sana karşı düşmanlığım yok, .. dedim.
" Kalacağın yeri bilmeliyim. .. dedi. «Nereye gi-
deceksin? ..
«Hayır, dedim, bilmemen gerekiyor. ..
1 39
B Ö LÜ M
i ki yanı meyhaneler, lokantalar, birahanelerle do
l u loş soka ktan gecerken b i r an d u rdu, çevresine
ba kınd ı N u ray. Kimi leri yorgun, dalgın, kimile ri öf
keli, sıkıntılı , kimileri keyifli ya da a rsız görünen çe
şitl i yaşlarda erkekler . . . Çoğu esmer ve bıyı k l ı . . . Ye
mek kokularıyle birlikte bir uğultu yayılıyordu d ı şa
rıya, sokağa. Nuray bir a n bu lokantalardan ya da
meyhanelerden birinin kapısını açıp gi rmeyi, kendi
sine bu erkeklerin a rasında bir yer bulmayı geçirdi
içinden.
Daha önce de b i rçok kereler b u isteğ i d uymuştu.
Akşamüst i e ri , iş dönüşü, tatil g ü nleri. yol kıyıları n
daki biraha nelerden b i rine, kahvelerden birine g i r
mek . . . Hep bir korku a l ı koymuştu o n u : «Bu kad ı n
ara n ıyo r.'> Bir k a d ı n i c i n n e kadar küçültücü bir ya r
g ı ! Ö yle olsa bile, yalnızl ı k d uyc:;ın bir i nsan ya lnız
l ı ğ ı n ı n gideri l mesi ni rasla ntılardan bek lese bile ni
cin kü çümseniyord u? Erkek de olsa kadın da . . . Acı
ya , yalnızlığa daya nmak b i r e rdem, mutlu olma n ı n
yol larını a ramak ise ayıptı sa nki. H e m N uray kimse
yi a ramadığına inandırıyordu kendini. Biraz özgürl ü k
tad ı duyabilmek, dilediği şeyi yapabildiğini görmek.
buydu özlediği . . . Hep ayıplanma korkusu . . .
B u gece otelden kaçarak başlattığ ı başka l d ı rışını
sonuna kadar götü rme isteğ i duyuyordu . Mehmet
Bey'e, Oktay Bey'e, Berna Hanı m'a kafa tutmuştu.
Şimdi de bu sarı ışıkl ı , i kinci sınıf lokantaları dol
d u ra n erkek kalabalığına kafa tutma k istiyord u . Bu
kafa tutma isteğ inin onu bu gece nereye kadar gö
türeceğini de kestiremiyordu . Yorgundu. Tavanından
k u rutulmuş deniz yıldızları , deniz kestaneleri sarkan .
duvarları deniz rengine boya n m ı ş şu fokantaya g iri
verse, karn ı n ı doyursa, i cki icse, hatta gersonia ya
1 40
da yan ı başında oturan bazı erkeklerle çekingenl i k
ve şaşkı n l ı k duymadan rasgele konuşabilse ne olur�
du? Erkekler onu, küçümseyerek ya da öfkelenerek
süzerler miydi? Bel ki de içlerinden bir i kisi bu yal
n ızlığı gidermek için davranmaya nlyetlenir, bazı
muzip, kurnozco taktikler orordı. Birden yıllardır gö.:
ze o lamadığı şeyleri bu gece yapabileceğini sezdi.
i çeriye girecekti. Hem de hiç bir kad ı n ı n bulun ma
d ı ğ ı duma n l ı , kaba bir meyhaneye . . . Onların zorba l ı
ğıyla, gerifiğiyle savaşacaktı.
Artık korkmuyordu. onlardan.
Karanlik yolda, köprünün altmda birden duran bir
taksi . . . icinden firlayan iki karaltJ . . . Nuray'a doğru . . .
<<Şöyle bir gezinti . . . Gel anam!" Biri kolunu kavra
mrştJ hemen. Sarhoştu ve sürüklemeye çallŞlYOrdu.
Nuray bağmyordu: «Defolunl Ö yle kodm/ardan de
ğilim ben!>> Gü/üyordu öteki. Nuray güçsüz yumruk
lanyla direniyordu. Birden karş1 kaldmmda beliren
ince bir kara1t1 . . . Koşup gelmişti. Onun karanlikta
seeilen delikanfiiJğJ . . . Girmişti ara/anna. Nuray'1
kurtarmrşt1. Nuray caddeye doğru koşmuştu. Bir
'
kah venin önünde duran yabanci erkeklere doğru.
<< Yardim edin!" diye bağmyordu. Onlarla birlikte köp
rünün altma döndüğünde ortal1k sessizdi. Taksi yok
tu ve onu kurtaran delikanli yerde yüzükoyun yati
yordu:
Tek başma evine döndüğü gecelerde . . . Durakta
beklerken bir sarhoş yüzünü yaklaştlfmJŞtJ ona. Or
kütücü erkek karaltJ/an . . . Saldifon soluk/ar, sözler:
<< Yavrum!" « . . . . . . . . . seni!�. c. . .. . . . . . . . . yiyim!» Onlara
!< arşi içinde kabaran ac1 öfke . . .
Bir tren yolculuğunda, gece, tuva/ete gitmek için
koridora ClktJğmda, yüzünü aç1k pencereye, soğuk
havaya vermiş ve bir şark1 mui/danan genç bir adam
bedeniyle birden yaslanmlŞti ona. Gülümseyerek . . .
Nuray nerede olduğunu, kim olduğunu unutarak sa
vurmuştu elini. Savurduğu tokat. . . Vurmuştu erke
ğe. Karş1smda durmuştu. Koridorda hiçkimse yoktu.
Tekerleklerin sesinden başka bir ses duyu/muyordu.
Erkek de donup kalmlŞti. Yabanci, kafa ve ürkek bir
Gene Kız ve Ölüm 141
yüz . . . Nuray yürüyüp gitmişti. Dönüşünde bir sona
yaklaŞif gibi duymuştu kendini. Cinayet haber/en:
zorba/tk, tecavüz. . . Onuru kmlan erkek her türlü
şiddetle donanmiŞ bir şölen sunuyordu kendine. o
n u r kmkltğt iştahtnt arttmyordu. Doymuyor v e avmm
cantnt da altyordu . Oysa erkek trenin /oş koridorun
da yoktu. Çekilmişti. Nuray kutluyordu başartstnt.
Erkeği ezebilmişti. Aynt anda bir buruk/uk . . . Erkek
yüzünü soğuk havaya vererek bir şarkt mmldantr
ken neyi öz/üyordu? ince kumaştan, buruşuk bir ta
ktm elbise üstünde . . .
E rkek yoksunluğuna başka ldırmak v e öcünü ka
d ı ndan almak istiyordu. Ü rkek kadından . . . Yoksun
erkek gücünCı gösterebilmek icin kendisinden daha
yoksun varl ı ğ ı n üstüne çılgı nca atıl ıyordu. Oysa ka
dın kendi yoksun l uğunun üstüne kapanıyordu çoğu
za man.
B u gece bütün varl ı ğ ın ı ' bir isyan duygusu içinde
tü ketmeye hazır d uyuyordu kendini.
N u ray göze a lacaktı h erşeyi. Meyhanenin kapısı
na doğru yürüdü. Ama b i rden nasıl oldu. yanında
sanki bir h ışırtı d uydu. i şte yine kızı, dudaklarını
büzmüş, kaşlarını catmış, tozl u, bağcıklı ayakkabı
larıyle geçiverdi ya nından:
«Sınıfl a r a rasındaki çel işkiler yerine kadınla erkek
arasındaki çel işkileri körü klemek . . .
Acaba an nesi nin b i r meyhanede e rkeklere kafa
tutara k olay çıkard ı ğ ı n ı duysa ne düşünürd ü ?
N u ray gizl ice, bu ışıklı v e d u m a n l ı yerlerde sıkı
şo ra k oturmuş erkekleri süzdü . B i rden alatu rka bir
müziğin. eski bir şark ı n ı n dolup taştığı küçük bir
meyhanede el lerinde kodah ierini tutarak, başların ı
h ü zünle salayı p kon uşan i k i erkek i l işti gözüne. Hü
zün ve keyif a rasında bocalayan , eski bir şarkının
acı d uyarl ığına göm ü l mü ş bu erkekler. . . cı: Susayan
ı rmak a ra r . . . )) Şark ı n ı n koyu bir şerheti andıra n ez
gi si akıp gidiyordu.
N u ray bir a n meyhanenin kapısı önü nde donaka l
d ı . Sanki b i r el kol u ndan tutup geriye çekivermişti
onu. Başını önüne eğdi ve yürüdü.
1 42
B i rden cantasının üstüne bestırdığı pardösünün
ön kol unun yerde süründüğünü terketti. Durdu. Nay
lon torbayla, cantası nı bir d uvar dibine yaslad ı . Par
dösüsünü aldı. Giydi. Hava da serinlemişti biraz. Ya
n ı ndan geçen iki erkeği n ken � isine baktığını, sonra
g ü lerek bi rbirlerine birşeyler söylediğini görd ü . Ara
baların a rasından karşı kaldırı ma geçti. ışıklı vitrin
Iere baktı . Evlerine doğru giden insanlar. . .
I ki yanı kestane ağaçlarıyle çevri l i sokağa geldi.
Sokak ıssızd ı . Dudakları n ı büzdü, d i l i n i damağ ına
dayadı ve bir erkek g ibi ı s l ı k calora k bir soka kta yü
rümenin tad ı nı duyrmık isted i. Küçük bir tad . . . Ağla
mak istiyord u . J s l ı k -çalmak, şarkı söylemek, ağla
mak . . . Eskiden bu sokaktan geçerken düşüncelere
dolardı. Kendi hayatı nın seyircisi d u rumunda ka l
mak dokunuyordu ona. Hayatı başka ları tarafından
d i kilmiş bir el bise gibi taşımak . . . Onu yetiştiren ha
rası, okullar, i l k tanıdığı ve kendisine benzerneye
ça l ı ştığı bir erkek olan Cemi i . . . Cıkarmak istiyordu
b u elbiseyi üstünden ve ne yapmak Istediğini a n la
mak istiyord u. Hayat sanki bunun icin veril m işti in
sanlara: «Ne yapmak istediği mizi anlamak icin . . » .
1 43
süzüyord u onu. N uray ise yine davranışiarına ve yü
züne erkeksi bir anlam vermeye çalı şıyordu. Ken d i
ne güvenen, kendine yeten bir k a d ı n . . . Yorgunluk
duyuyordu Nuray. Hep olduğundan başka türlü gö
rünmeye çalışmak, erkek gibi güçlü görünmeye ça
lışmak . . .
Kendisini merakla süzenleri görmemek icin. söğ üt
daliarına ve kara n l ı k sokağa baktı .
Sefer geldi oturdu ya n ı n a . Bir a partma n yaptı rmış
ve bir araba satın a l m ı ştı. Burada otura n çoğu yük
sek dereceli memurlardan daha zeng indi. Sivas'ın ·
147
B Ö LÜ M
148
NURAY İLKİN'İN ROMANINDAN
149
lerinden kaçar gibi hızlı hızlı yürüyorlardı. Ço
cukluğumda annemin kucağındaki sıcaklığı ta�
nımıştım ve o sıcaklığı hemen yitirmiştim. Ar
tık onsekiz yaşındaydım ve dünya üşütüyordu
beni.
Durdu o. Beni kolumdan tuttu. Bir yerlerden
süzülen hafif ışıkta yüzüme baktı. Gizin çözül
mesini hem bekliyor, hem de ürküyordum. San
ki o anda dünya bir dinarnit gibi patlayacak,
parça parça dağılacaktı.
Herşey ıslak, sessiz, soğuktu. Yalnız onun so
luğu saman yolu gibi geliyordu bana doğru . Ka
ranlıkta . . .
.. sevgilim. "
.. Mavi puanlı bir frankgömleği vardı. Teni ya
nıktı. Alnında ter damlacıkları beliriyordu. O za
manlar upuzun gölgeli yollarıyla o park şehrin
geniş asfaltının üstünde sevgilileri gizliyordu.
Bir ağacın gövdesine sırtımı dayamıştım.
Hayat uçuk mavi, bulutsuz ye ürperişler için
de görünüyordu bana. İkimiz de bir tek şey için,
yaşıyorduk: Aşk için.
Düzgün alınlarımızda ikindi güneşi parlı yor
du. Ellerimiz korkak, ve telaşlıydı . "
1 50
tiyordum. Utanç ve mutluluk içinde gerilmiş,
bekliyordum. Gernil'in yüzü yaklaşıyordu. Onun
olmak ve yok olmak . . . Eli boynumda, omuzla
rımda dolaşıyordu . Hiç kimseye benzemed.iğimi
zi, bu anı bizden başka kimsenin yaşarnarlığını
sanıyordum. Aşk buydu sanki: Kimseye ben
zememek. u Terbiyeli aile kızları gibi davran
mamalısın » diyordu GerniL « Özgür bir kız ol
malısın sen . » Gernil'in rludakları bana yaklaşın
ca, artı){ hayatın son anını yaşıyordum. Böyle bir
andan sonra yaşanacak başka bir an kalmıyor
muşuro gibi geliyordu bana. Dudakları dudakla
rıma değdi. Dünya kapkaranlıktı ve ben karan
lığın içinde bir titreşimdim. Bir damlaydım. Ken
dimin karanlıklarında yuvarlanan bir taştım.
Dudaklarımda yanan alevdim. Ağlamıyordum,
ama bütün varlığım bir ağlayış, bir haykınştı
sanki. Birden gökyüzü ve yeryüzü üstüroüze yı
lulır gibi oldu. İ rkilerek birbirimizden koptuk.
K u ru , çatlak, acı bir erkek sesiydi bu. Başında
takkesiyle, ayaklarında yırtık pabuçlarıyla, uzun
boylu, otuz yaşlarında, esmer bir erkek . O an . .
cl u m . »
151.
Kıyıda dolaştık ve bir büfeden bir şişe kon
yakla, iki sandviç aldı Cemil. Karanlık ıssız bir
yerde ağzına dikti şişeyi, sonra gülümsiyerek
bana uzattı. Erkek kız olduğumu, «aile kızı , ol
madığımı gösterebilmek için tadını hiç bilmedi
ğim bu içkiden bir yud�m aldım. Yüzümü bu
ruşturduğumu gizlemek istiyordum. Cemil kolu
nu omuzuma doladı ve kıyı boyunca ağzımıza
şişeyi dike dike gidip gelmeye başladık. Ne gü
zel şeydi yoldan geçen arabaları, apartmanların
balkoniarında oturanları umursamamak! Aile
kızları annelerinin ve halalarının yanında ak
şamları nakış öğrenirken ben uzakta, çevreme
yabancı ve bir erkeğe yakın, sarhoş oluyordum.
Cemil bana Ianesco'nun oyunlarından bazı sah
neleri anlatıyordu. Gergedanı anıp anıp gülü
yordu. Topluma, kurallara uyanlar gergedanla
şıyor işte. Kurallara uymamak toplumdan uzak
kalmak için birbirimizi git gide daha çok sev i
yorduk.
Kıyıdaki duvardan atladık ve çakılların üstü
ne uzandık. Soluk soluğa öpüyordu beni. Sular,
denizin küçük dalgacıkları ayaklarımı ıslatıyor
du. Ay ış}ğt gözlerime akıyordu. Kayıp gidiyor
dum boşluğa, bilin mez bir yere doğnı . Ağlama
ya başladım. "
B Ö LÜ M
«Belki de . . . »
«Ne rasla ntı . »
. .
153
Sonra birbirlerine sessizl ik içinde baktı lar. O an
bir yerlerden düzg ü n aralıklarla bir su damlıyordu
sanki. I kisinin arası na, ikisinin içine . . .
«Ankara'ya niye geldin?� d iye sordu N u ra'r'-
0 a n «Seni n icin• sözünü bekliyor ve ürküyord u
bundan. Cemi! o n u görmek, onunla konu ş ma k icin
Ankara'ya geld iyse suçluluk duygularıyle ezi lecekti
N u ray. Ama bu sözü d uymayı da istiyord u . Bu sö
zün sıcaklığını, coşkusun u gizliden g izl iye özlüyor
du.
Oysa Gernil'in yüzünde eskiden görmed iği alaylı
ve a cı masız bir gülü msayişin dalaştığı n ı gördü:
«I flas etmemek icin . . .. dedi Cem i l . Sonra iskem
lesine yasiandı ve bezgi n , tembel bir biçimde gerinir
gibi yaptı.
«Anlayamadım, dedi N u ray, Nasıl yani?»
i çinde birşeyler k ı rı l m ı ştı.
Cemi! kol ları n ı göğsünde kavuşturdu. Gözlerinde
garip bir pırı ltıyla süzdü N u ray'ı .
«Zor d urumdayı mı> dedi, kayıtsız görü nerek.
<< Durumun u iyi san ıyordum.:ıo
« Evet. iyiyd i, ama bozuldu.>> Sustu b i r a n . << Bir
ihale icin geldim . Alabi l i rsem . . . Bir banka i nşaatı . . .
I şte böyle . . . » Yine bezgin ve bozulmuş bir gülü mse
me belirdi yüzünde, <<Zengin olmak istiyorum.'>
«Son ra?»
«Sonra . . . Sonra calışmadan yaşayacağım. Hayatı
rnın son una kadar. Zaten n e kaldı ki?»
Baş ı n ı çevi rd i. Ağacl ı k l ı yola baktı. O sırada iki
gene kız gülerek geçiyordu ka ldırımdan. Birinin kı
zıla boyal ı saçları ince omuzları nda, gergin sırtın
da dalgalanıyordu. Cem i! gözleri n i kısarak , hafif bir
gülümsemeyle baktı on lara. N u ray birden içinde bir
acı n ı n titreştiğini duydu . Birşey söylemek icin ağzı
nı acaca kken Gern il'in gözleri n i hôlô onlardan ayı ra
madığ ı n ı farketti. Eskiden hiç yapmadığı birşeydi bu.
Genç kızlar gözden kayboldular, ama Cemi! dalgın
l ıkla kaldırıma bakıyordu hôlô. Ağzı n ı n i ki kıyısında
derin iki çizgi . . . Gülü msüyor gibiydi, ama um utsuz
luğun i nce b u l utu geçiyordu yüzü nden . Esnedi bir-
1 54
den: oı:Ne güzel hava . . . �
«i şini bırakınca ne yapacaksı n?• diye sordu Nu
ray. Az önceki k ı rgı n l ı ğ ı n ı n öcünü a l ı r gibi alaycı bir
sesle.
Cemil baktı ona, sonra boşın ı saliayarak alaycı
ve buruk bir biçimde güldü:
« Korkma, dedi. Ben aşkımızı anlatan bir roman
yazmam. Bağımsız olacağım ve herşeyden umudu
keseceği m .»
N u ray öfkeyle sarsıldı. El lerini masanın ü stünde
kenetledi. Parmaklarını sıktı. Ö nüne baktı.
«Telôşlanma, dedi Cem i ! . Seni suçlayacak deği
lim. Aşkımızı güzel an latmışsın. Şiirsel bir a nlatım
la . . . Ben de öyleyim işte. Romanda anlattığı n gibi . . .
Korkak, bireyci, içe kapa n ı k v e hôlô sana a ş ı k . . · "
<<Böyle konuşmamalısın� diye m ı rı ldandı Nuray.
Cemi ! yeniden yola bakarak gülümsed i :
« N iye tedi rg i n ol uyorsu n ? Gerçekçi olmarnı iste
yen sen değil m iydin? i şte söylüyorum gerçeği . . . �
Çevirdi yüzü n ü . Ciddileşti:
<' Ya nlış anlama ama , dedi, bana dönmeni istemi
yorum a rtık. Acılar insanı dolduruyor ama b i r yere
kadar . . . Daha öteye deği l . I nsan sınıra geliyor ve
donuyar herşey. Ö yle oldu. Para kazanacağı m a ma.
Epeyi . . . M i lyon lar vuracağ ı m ... » «Sonra?» dedi Nu-
ray. 1
<< Sonra . . . » Gern i l ' i n yüzünde yine o bezgin., kayıt
sız g ü l ü mseme . . . << Gideceği m . . >>
.
« Nereye?,
«Her yere . . . Çok uzağa . . . Para tükenineeye ve
ölünceye kada r gideceği m .» Nuray dalgınlaştı:
« Nicin yazmayı düşünmüyorsun?� ded i, hafif bir
sevecen! i kle.
«Yazmak mı? Güldü Cem i ! . Benim yazdığımı kim
se beğenmez ki. Tutup da erkeğ in kurtu luşu üzerine
bir roman mı yazayım 'ben de?ı> Yine güldü. «Ne ya
zayım? Ben kah ramanları anlata mam ki! Yazsam
yazsam herşeyin gü lünclüğünü, anlamsızlığını değrr .
sizliğini v e geçiciliğini anlatırı m . Oysa insanl a r ter
sini bekliyor artık. i yimserl i k, inanç, özveri, b : ; : ı ; ç ni-
1 55
bi şeyler. . . » Askasına yasiandı ve bacaklarını öne
doğru uzattı. Eliyle saçla rı n ı geriye doğru taradı:
«Boşver. A rtık en iyisi zengin olmak. Babamı en
iyi doktor! a ra göstereceği m . Londra'ya bel k i . . >> Sus
.
G (n e K ı z ve Ölüm 1 61
BÖ LÜ M
1 68
Ö lümün deği l ! Sese karşılık verdim. ..Nerede
sin? ,. diye bağırıyordu Cemi!. Gökyüzünde, ka
ran lık gövdemin içi nde onun sesi n i duyuyordum.
Seslerimiz yaklaş tı. Buldu ben i . Ü stümde sıcak
biı· ağırlık vard ı . Koliarımdan tuttu:
.. Yaşıyoruz! Herkes öldü! Yaşıyoruz biz! ,. Be
n i ağırlığın altından tutkuyla çekip çıkarıyordu.
Sessizlik, ölüm, a.ş]{ ve i lk olarak bu kadar ya
kın gördüğüm gökyüzü . . . Orada, cansız bedenie
rin arasında birbirimize sarılmıştık.
Bir aral ı k tan önce o çıktı . Karla örtüldü ba
şı. Beni çıl{ard ı. Kalktım ayağa. S u sesi duydum.
Yanıbaşımda gördüm suyu . Taşların üstünde
p::ırhyarak akıyordu. Ensemde gezinen sıcaldık
neyd i ? Dokun d u m . K arın aydınl ı ğında bak tı m .
Kan . . .
.. N i ye beni ö l d ürüyorsun ay dede? ,.
Parl ayan s u y u n k ı y ıs ı nda yüzükoyun uzanmış
kanmlıl{ bir i nsan gövdesi gördüm. Genç bir
ada m . . .
Bir kez daha sarı ldık biı·birimize. Ona kana-
yan başımı gösterdim .
169
BÖ L Ü M
1 70
neşeyi, g ü veni k ı s a n . geri çeken b i rşey v a r. K a l d ı
r ı m d a b i r e rkek a rk a d a ş ı n a sev i n e l e sa rı l a n . b i rşev
l e r söy leyip k a h k a h cı l a r l a g ü l e n bir k a d ı n ı h emen n a
s ı l da kıstı rıyor çevredeki yadı rgay ı cı b a k ı ş l a r soğuk .
1 71
yord u şimdi. Birden caddeye doğru a t ı l d ı ğ ı a n ı , k ı r
mızı m e rsedes' i n d izlerine değd i ğ i a n ı irkile rak d ü
ş ü n d ü . Yoksa b i l i n es i z b i r i n t i h a r isteği ara baları n
h ı z l a a ktığı caddeye m i itm işti o n u ?
Kaldığı misa fi rh a n e n i n bahçesi n e g i rerken çevre
sine ba k ı n d ı . Akşam yemeği i c i n d o l m uştu masa l a r.
B i re ve ra k ı şişeleri, ızı;ıara etler, salata l a r, kavun d i
l i m l e ri . . . O a n d a C e m i l e s k i duyg u l u , sevecen yü
züyle d u va r kıyısı n d a k i m a sada oturuyor o l saydı N u
ray g i decekti ya n ı n a . Bu kez çağrı l m a y ı bekl eme
den . Ç ü n k ü a rt ı k kamburlaşan sırtı, solg u n yüzü ve
gevşeyen beden iyle h a n g i erkek Cem i l kadar seve
b i l i rd i o n u ? Şu anda topa l layan ayağ ı y l a . . . Cem i l
yoktu. i h a l e i c i n yarışıyar o l m a l ıydı . Z e n g i n o l m a k
v e dü nyayı dolaşmak i c i n . Herkesden v e kend i n de n
kaçmak i ç i n . H ayal k ı rı k l ı kları n ı n v e i n a n csızl ı ğ ı n ı n
öcü n ü a l m a k i c i n . Kendinden k a ç ı p k e n d i ne dönmek
için . . . H ı n cl ı , yorg u n g ü l ü mseyişle . . .
Kendine sokağa ya k ı n boş bir masa b u l d u . Titre
yen parm a k l a rıyla bir sigara yaktı. B a k ı n d ı çevresi
ne. K ı sa bi r doyg u n l u k a n ıy l e d i n l e n e n karı ş ı k ve
bezg i n yüzler, sabırsız, telô ş l ı , gergin yüzl er. bir
k a h ka hayla boşa l a n h ü z ü n . . .
B i rden bir şarkı doldurd u bahcey i : «Seni çok öz
led i m yavru kuşum meleğ i m « Radyodan genç bir er
kek sesi . . . «Yavru kuşum . . . » Nu ray d u m a n ı n ı hı n cia
üfledi birden . Erkeğ i n avuçları n ı n a ra s ı nda yavru
kuş . . . Erkeğ i n koruya cağ ı , avucunda tutup okşaya
cağı bir kuş . . . Ka d ı n . Kuş beyi n l i . . . Erkek kad ı n ı n
k u ş bey i n l i o l u şuyle h e m a l a y eder h e m d e yavru
kuşa benzed i ğ i i c i n severdi on u . << Meleğ i m . . . » Melek
g i b i saf g ü zel ve kuş beyi n l i . . .
«'Bazan d a kızlar daha b i l g i l i daha zeki o l u nca er
kek a rkadaş l a rı n ız ted i rg i n olm uyor m u ? >> diye sor
m u ştu. k ı z ı n a .
« Kesin l i kle hayır. Daha zek i , daha b i l g i l i o l a n bu
n u n l a övü n ü p ça l ı m satmaz k i . Ken d i m i z i bazan tek
bir beğ i n g i b i duyarız. Bizim a r a m ı zda e z i l e n de ezen
de yoktur.»
K i ş i l i kleri n i , davra n ışları n ı okudu k l a rı kitaplard a n
1 72
ve birbirlerinden edinmeye çal ı şıyorl a rd ı onla r. On
lardan hangisi bu « Seni çok özledim yavru kuşum,
meleğim>) şarkısındaki erkeğin ya da kad ının d u ru
munu ben imseyebil ird i ? O kızlardan hangisi a kşa m
ları kocasıyla birli kte televizyonun karşısına gömü
l üp, eline örgüsünü alara k bu şarkıyı d i nlemeyi öz
leyebilirdi? i nsa n ların çoğ u belki de bu yüzden k ı
zıyordu onlara . B i r erkeğ in gösterebileceği başarı l a r
dan daha üstün başarı lar göstermek icin didinen an
nesini düşündü birden . H ı rsla kucaklamak istiyordu
hayatı o. Salonda b i r konuşma yapmıştı. « Etiler za
manında h ü kümdar Kadeş a n laşması n ı karısıyla bir
l i kte imzolamıştı. Amazon l a r Tü rk topraklarında ye
tişmişti. i slômiyet döneminde ise eve kapa n m ı ştı
kadın ve i şte yeniden Türk kadını en yü ksek yere
ç ı ka rı l ıyor, m i l l etve k i l i bile olabil iyord u.» M ü fettiş
tebri k etmişti kendisini.
Nu ray kendini d ü şündü . Ne ann esi ne ne de kızına
benzeyebil iyordu . K ı rk üç yaşında bir kadın . . . Savaş
sı kıntıları ve birden kaybol an bir a nneyle yaşanan
çocuklu, geleneki e re bağ l ı , ü rkek bir halayla sü
ren gene kızl ı k , i sta nbu l ' u n küçük bir hastanesinde
öğrenilen özgürl ü k, varol uşcu! uk. 27 mayısın a l kış
lanan coşkunluğu, topl u m u n hayatına uymayan b i r
aşk v e kapal ı b i r evl ilik, yetm i ş y ı l l a r ı n ı n patlaması . . .
i şte Nuray; kızı n ı n ted i rg i n l i kle ve bireyei l i kle sucla
d ığı <<yitik kuşak� tan b i ri . . .
Kızı . . . Banyodan diş fı rcası n ı , tarağ ı n ı al m ı şt ı .
O k u l u n a v e a rkadaşlarına uzak o l a n qu mahal leden
sıkıldığını söyl üyord u , kitapları n ı , kitaplardan çıka r
dığı notları, özetleri toplarken . . .
<< Gelirim yine anne seni görmeye.»
<<Bori sağ l ığına iyi baksa n>) demişti N u ray, kapıda.
« Koru ken dini, sa na bir şey olursa . . > . .
1 74
« Nasıl olsa oc kal mazsı n .»
cıBari b u n u başa rsay d ı m . » Buruk bir g ü l ü msemey
le başını sa l l adı Cemil . Ekledi s o n ra . cıZe n g i n o l m a
yı . . .»
«Gari p . . . >> G ü l d ü N u ray. cı Sen i n g i bi bir i n sa n . . .
N i ye bu !<ad a r çok istiyors u n zeng i n olmayı?�
D i rsekieri n i masaya d a yayı p yüzü n ü yaklaştırd ı
Cem i l :
« B i l mem . . . Artık paraya bağ l a n m a k istiyorum.
Başka neye bağ l a n a b i l i r i m k i ? » Buruk b i r g ü l ü mse
meyle çata l ı n ı e l i n e a l d ı . Gözle r i n i pey n i r taba ğ ı n a
d i kt i :
«Öç a l m a k isti yoru m . ''
�Nasıl yani? Nasıl alacaksın öcü n ü ? »
« Ke n d i m i h e r t ü r l ü ç ı l g ı n l ı k la doyuracak. Parayla
satı n o l aca ktı m hcıyatı . Ka d ı n l a rı da . . . Gençliğ i mde
sa h i p o l a m a d ı ğ ı m ne varsa . . .
H ı n ç l a baktı N u ray'a ve kadeh i n i başına d i kt i .
« N için . dedi N u ra y h ı rç ı n l aşan b i r sesle, n i ç i n ya n
l ı ş o l d u k l a rı n ı b i l e bile y a n l ı ş l a rı seçiyorsun ?>>
« C ü n k ü . . . '' çata l ı n ı e l i n d e n b ı ra ktı . gözleri n i k ı stı
Cem i l :
« K imsen i n h e n ü z doğrutoro varamad ı ğ ı n ı görüyo
rum da o n d a n . Doğ rularda b i r sahte l i k görüyo r u m da
o n d a n . Herkes i n s ü rekli y a n ı l d ı ğ ı n ı . D ü n yada var
o l a n hiç bir d ü ze n i n i n sa n ı n özüne u yg u n d ü şmedi
ğ i n e i n a n ı yorum b e n . i n s a n ı mutlu ve özgü r k ı l a n
b i r düzen göre m i yoru m . B a s k ı araçl b r ı n ı el lerinde
tuta n l a r değişiyor o kada r. Her düzende a y n ı şey:
Yöneten l e r ve yöneti l e n l e r . . » .
B i r s ü re k o n u ş m a d a n , d ü ş ü n ee l i ve dalg ı n . dur
d u l a r. Sonra ta baklarına doğru eğ i l d i l e r. isteksiz yi
y o rd u i k i s i ele. Ce m i ! çab u k içiyo rd u . N u ray ise Ce
m i l ' i n söz l e ri n i s ı n ı yordu kendince . ikisi de a y n ı s u
l a rda kazoya uğra m ı ş i k i kazazade g i b i y d i : Cem i ! b ı
ra k ı yordu kend i n i . D i be doğru . . . N u r a y i s e d a ya n
m a k i st i yor. b i r k ı y ı a rıyord u . Ç ü n k ü k ı z ı , a ra l a rı n
d a k i uzcı k l ı ğ a k a rş ı n u m u t ve riyordu o n a . O n u k a
ra n l ı k bir k u y u g i b i h ep ayağı n ı n d i binde duyduğu
a n n e si n i n i n ti h a rı n d a n k u rtara ca k olan da kızına
1 75
duyduğu u m uttu. B a h çe seri n l iyord u . Güneş batm ı ş
t ı . B u g ü n bi r ö l ü m teh l i kesi atiatm ıştı ve birşeyi ya
ka l a m ıştı, avucunda tutuyord u , ama h e n ü z avucun
da tuttuğu şey i n ne olduğunu tam olara k anlaya
mıyordu. An nesi n i n ve k ı z ı n ı n b i l i n ci nden derieyeb i l
d i ğ i b i r demet sanki . . . Elini alnına dayadı N u ray . Bir
an gözleri ni yumdu:
<< H a y ı r d e d i hayır . . . U m u t l uyum b e n . B ü t ü n bun-
l a r, bu a rayı ş l a r boşa gitmeyecek.>>
« U mutlu o l m a k g e rekti ğ i n i d ü ş ü n üyorsun.�
N u ray öfkeyle ba ktı o n a . K u ru bir sesle:
«Bence, ded i , insan ya u m u t l u olur ya d a . . . Ya d a
y ı kı l ı r.»
<< i şte dedi Cemi l , acı b i r g ü l ü msemeyle, ben de
aynı şeyi söy l ü yorum. Kaybolorak y ı k ı l m ayı i ste m i ş
tim. Şöyle b i r u çtan bir uca okyanusl arı, yıldızları ,
karlı tepeleri ve çöl leri görerek . . . Ama olmadı işte.
i ha ley i kaçırd ı k . Bu işler de bir çeşit matyo ları n e l i n
d e a rt ı k . »
G ü l ü yord u Cemi ! . Ama ağl ıyor gibiydi yüzü. Ka
dehini yeniden d o l d u rd u . B i r s ü re d a l g ı n laştı . B a h
çed e k i masaları n çoğu boşa lmış, sesle r aza l mıştı .
G a rson masa l a rı dolaşıyor, h esapları a l ı yo rd u .
«Yorgunum , dedi N u ray. Şu i k i g ü nde birço k şeye
o kadar şaşırd ı m ki . . . G ü l ü m sed i . Evet, doğru söy
lüyorsun, dünya matyoların e l i n d e . Neredeyse sa
natı da ele geçirecekler. Şu öd ü l ü bana vere n l e r. . . >>
«Seni meşh u r etti ler. Al aycıydı Cemi l ' i n sesi . i y i de
para aldı n.))
« B i lmediğ im bazı şeyleri öğrettiler bana . Nasıl tu
zağa düşü leceğ ini . . . »
« Demek aniadın romanı nda ha ksız l ı k ett i ğ i ni. »
« Ha y ı r,
o değil . Sen i n ne demek i ste d i ğ i n i a n l ı yo
rum. Ama o değ i l . Ş un a şaşırd ı m : kadın özg ü r l ü ğ ü ,
bireysel başkaldırma falan gibi şeyleri deste k l i y o r
onlar . . . S e n d e . . . Sen de zengin olma i steğ inle bi
reyci liğini, karamsarlığ ı n ı , umutsuzluğunu kaynaştı
rıyorsun i şte.>>
Cem i ! şaşk ı n l ıkla baktı ona. O sırada bah çede ki
1 76
ı ş ı k lordan bazıları söndü. Gece yarısına ya klaşıyor
du.
C e m i ! yorgun elini masanın üstüne b ı ra ktı. Başı n ı
önüne eğdi, acı d uyuyor gibi i k i yana salladı:
« i k i yüzlü değ i l i m 'ben . Hiç bir zaman da olma
dım. i nsanlığın kurtuluşunu istemiyor muyum sanı
yorsu n? Gençliğimden beri istiyordum bt.tnu. Ama
i n sa n ı n evre n l e o l a n i l i ş k i si n i n saçmal ığını da dü
şündüm her za m a n . Ş i m d i ise insan l ığın kurtuluşu
g i b i bir şeyi n o l a mayaca ğ ı na i n a n ıyorum . i nsan ben
c i l ç ü n k ü , z a l i m, i nsanlar birbirleri n e acı cektirrnek
ten vazgeçmeyece kler h i ç b i r zaman ."
N u ray Cemil ' i n sesi n d e k i suclamayı sezdi b i rden .
« H e p sa n a h a k s ı z l ı k ettiğ i m i düşündün . Anlama
dın beni.»
O s ı rada g e rson ya klaşt ı yanlarına. Ezik b i r g ü
l ü msemeyle kapa n m a saa t i n i n geldiğ i n i bild i rd i . Ce
mil cüzda n ı n ı ç ı ka rd ı . ışığa doğ ru tuttu para la rı . Zor
l u kla seçiyordu gözleri. N u ra y birden ona karşı i c i n
de bir sevec e n l i ğ i n titreşt i ğ i n i duydu. Ne kada r çök
m ü ştü! Eski d ü şleri n i n y a k ı c ı güzel görü ntüsü . . .
« Ko l ko l ı m>> dedi Cemi!. B i rl i kte yaşıyorl a rm ı ş g i b i
söyledi b u n u . B i rbirlerine bel l i belirsiz g ü l ü msedi ler.
ikisi de zorl u k l a yürüyordu. Gökyüzü acıktı, yıldız
lario kapl ıydı. Duvann di binden yanık, buruk b i r i ğ
de kokusu yayı l ıyord u . D izieri nd e k i sızı bütün be
den i ne yayılm ıştı N u roy' ı n . Cemi! baş ı n ı gökyüzüne
doğru kal d ı rı p, deri n , h ü z ü n l ü b i r sol u k a l d ı . N u roy
göz ucuyle baktı ona. Yardım isteyebileceğ i , s ı rl a rı n ı
acabileceğ i t e k erkek oydu y i n e. Düşü n celeri n i pay
leşmasa da . . .
«Sana söylemek istemed i m , diye m ı rı l d a n d ı . S ı k ı n -
t ı l ı ydı n zaten . . . Ben h a f i f b i r koza otl attım bugün . »
Cemi! d u rd u b i rd e n . Çok sarh oşt u . sendeliyord u .
« N e kazası? N a s ı l b i r kaza?»
G ü l ü msedi N u ray:
« Bi r şey olmadı. Araba ça rpt ı . Hafif . . . B i raz d izle
rime . . . >>
Cemi! birden k ol u n u tuttu o n u n :
« N iye söylemedin? Sonradan b i r şey o l m a s ı n ?
177
Ağrıyer mu hôlô? Doktora götürey i m mi sen i ?»
«Yok, dedi N u ray, bir şeyim yok. Ama cok y a l n ız
l ı k d uydum. O anda. daha sonra . . . Yalnız ve önem
siz d uyd u m ke n d i m i .»
Cemi! birden k o l u n u doladı o n u n o m u z u n a . güle
re k :
« H i c öne msiz o l u r m u s u n sen Televizyonda koc
m i lyon i n s a n izledi seni?»
N u ray da g ü l d ü . B i rden m u t l u b i r gene k ı z gibi
d uydu ke n d i n i :
«Dalga geçme . Kimse n i n u m u runda b i l e d eğ i l . i n
s a n l a r şarkıcıları. türkücü leri a rtistieri a kı l larında
tutuyorlar . . . ,,
Cem i l a c ı a c ı g ü l e rek sa l l a d ı ba ş ı n ı . Dem i r kapıyı
i tti eliyle. N u ray'ı koluyle sımsıkı sara ra k geçi rd i
eşi kten . N u ray sıcak so l u ğ u n u d u ydu o n u n . Basa
m a k l arı kon uşmado n ç ı k t ı l a r. N u ray o n u n göster
d i ğ i yakı n l ı ğ ı , seve cen l i ğ i i c i n e çekiyor. ü rperiyor
d u ama bir yandan da bu h o ş n u t l u k a n ı n ı n kendi
hayatından cıkardığı son ucları yutmasına izin ver
m i yeceğ i n i d ü ş ü n üyord u .
B i r i n c i kata geli nce d u r d u N u ray . hafi fçe geri çek
ti kendi n i . Fısılda d ı :
«Odama g i d i yoru m . Teşe k k ü r ederi m . » Sessizdi
otel. Koridorda loş, mavi bir ışık ya n ı yo rd u . N u ray
yürü mek icin davra n d ı . Cem i l b i rden k o l u n u tuttu.
B i r an ö n ü n e bcı k t ı . Son ra k a l d ı rd ı ba ş ı n ı . Gözgöze
geldi ler. N u ray bir kez daha u za k laşmak i c i n dav
ra n d ı ğ ı nda Cem i l bi rden sarı l d ı ona . Y a n a n yüzü n ü
o n u n boy n u n a gömdü . D u d a k l a rı titriyord u :
<· Hayır. d i ye fısı ldcı d ı . B u n a h a k k ı n yok. i k i m i z d e
y a l n ı z l ı k d u yuyoruz v e a n c a k b i z . . . biz i k i m i z b i rbi
rimizi avutabi l i ri z . G itme. B i r l i k te k a l a l ı m n ' o l u r. . .
Sana söyl i yecekleri m var. O l u r m u ? Gitme.>>
Ya sonra? d i ye d ü ş ü n d ü N u ray. i ç i nde catl a m ı ş
o l a n t o h u m u yeniden toprağa m ı gömecekti? Başı
dön üyord u . Bedeni g ü çsüzd ü . O n u n l a b u g ü çsü z l ü
ğ ü paylaşma k . . . Karş ı s ı n d a k i k ü ç ü k pencereden
gökyüzü ne baktı .
«Yapma. d i ye fısı l d a d ı , böyle yapma . . . »
1 78
Cemil a ğ ı r a ğ ı r çekti yüzü n ü . Bir an yüzyüze k a l
d ı l a r. Bir ş e y söyl emek ister gibi k ı p ı rd a d ı Gerni l ' i n
d ud a kl a rr . B i rden kara n l ı ğ ı n örtüsü sert b i r sesle
parça landı . B i r kez daha, b i r kez d a h a . . . irk i l e re k
yüzleri n i pencereye doğru çev i rd i l e r.
«Yine pencereye dönük, a ğ ı r a ğ ı r başını evet a n
l a m ı n d a salladı C e m i l . Fısı ldadı y i n e :
« B u g e c e. . . istersen ya l n ı z bu gece . . . »
Buruk b i r g ü l ü msemey l e . so k a k l a m b a s ı n a b a k a
ra k fısıldadı N u ray:
<< B u yaşta n sonra mı? Art ı k u n utmaya cal ı şıyo
rum ken d i m i . Bazı şeyleri devra l d ı m bel k i . . . Annem
den . . . O d a öyleydi herh a lde. Ken d i n i u n utmaya ça
l ı şıyord u , beden i n i , k e n d i n i . . .
« Nerden bil iyors u n ? K ü ç ü k t ü n o zaman .>>
« Öy l e sanıyorum . Sonradan roma n ı m ı o n u n h a
y a t ı n d a n görü ntüle rle başl atmaya karar verd i ğ i m za
m a n d ü ş ü n d ü m b u n u . Hep çabalayan ve sa n k i b ü
t ü n erkek soy uyla yarışan b i r k a d ı n . Gelişmesine
i z i n veri l m eyen ka d ı n soy u n u n ö c ü n ü o l ma k isti yor
sa n k i . Babamı sevdi m i a c a ba ? B i l m iyorum . << Or
ta k idea l l e r>> besled i k leri icin evl e n d i l e r bel k i . Her
konuda i l erici a n n e m , ama bir erkekle bir k ı z ı n
i l i şki k u rması n ı cak a y ı p görüyor. K ı z l a r terbiye l i .
Erkekle görüşen b i r k ı z ı k ı n ı yorla r hemen . O k u ic a
d a yasa k . Kendimi bildim b i l e l i d ü ş ü n d ü m ve o n u n
n i ç i n ken d i n i ö l d ü rd ü ğ ü n ü . . . N i cin d a m a rl a rı n ı kes
tiğini. . . »
1 80
Sesi titredi ve k i rpiklerinde b i ri ke n göz yaşı a ktı :
«Anlayamad ı m .»
«Ama . . . biz birbirimizi sevd i k . Evlenmeden ö n ce . . .
Ne g ü ze l g ü n l e r yaşa d ı k , hatırlıyor m usun?�
Deri n bir i ç geçird i N u ray . Döndü. S ı rtüstü yatt ı .
« B i r sigara . . . »
Hemen doğruldu Cemil. Yata ğ ı n ya n ı nd a k i korno
d i n i n üstünden pa keti a l d ı . i k i sig a ra çıkard ı . Yak
t ı ğ ı ilk sigarayı N u ray'ın d ud a k l a rı a rasına yerleş
tirdi. G ü l ümsüyord u . Son ra kendi sigarası n ı ya ktı
ve s ı rtüstü yattı o da. i k i s i d e bir s ü re tava n a ba
karak d ü şü ncelere d a l d ı .
« K i ş i l i k l i bir k ı zd ı n , diye fısıldadı Cemi!, özg ü r o l
m a y ı beceriyord u n . E n ç o k bu yüzden seviyo rd um
seni . Geleneki ere başka l d ı rmayı b i l iyord u n .»
<< Evet. dedi N u ray, alaycı, k ı r ı k b i r g ü l ümsemey
l e . Özg ü r ol mayı, gelen � klere başka l d ı rmayı sen
den öğre n i yord u m . Senin bana okuttuğun kitaplar
d a n . Fransız yaza rla rı n ı n kitapları nd a n . . . Siyah ba
l ı k çı yaka l ı b i r kaza k giyiyo r ve sigara i çiyord u m .
Meyh a nelere de götürd ü n ben i . R u m meyha neleri
n e , pasta nelere . . . Sokakl a rd a bile içtik, hatırlıyor
musun? Kuytu yerlerde seviştik. Kahra m a n gibi h is
sediyordum kendimi . Topl u m u n k u ra l ların ı h içe sa
yabi l d i ğ i m i c i n . Bireyin seçme özgürlüğü . . . O zaman
l a r buydu slogan . . . D i l e d i ğ i m i z g i b i yaşaya b i l m e k . . .
Şimdi . . . g ü l ü n e sa n k i . »
Cemil sigara tablası n ı komod i n i n ü'stü nden a l d ı
v e uzattı N u ray'a doğru?
«Her insan istemez m i b u n u?»
« i steyebi l i r. Ama nasıl gerçekleşir b u ? B i reysel
özgürlüklerle topl u m u n özg ü rl ü ğ ü n a s ı l birleşir? Ka
rışıyor kafam . . . Neyin y a n l ış, neyin doğru o l d u ğ u -'
nu c ı k a rm a k ne kadar g ü ç . . . Yorg u n u m .»
«Uyu istersen , >> dedi Cem i ! , yüzünü ona doğru
yaklaştıra ra k . «Sonra y i n e konuşuruz. Ya rı n . . . Ya
rı n sabah . . . »
«Yarın.» Sigara s ı n ı tabiaya bastırdı N u ra y ve so
luk a l m a kta zorl u k çekiyo rm u ş gibi el lerini yatağa
dayayara k doğ rulmaya çalıştı . . . «Yarın b u n l arı ko-
Ct•nc Kız ve Ölüm 181
n u şm ak . . . Öff . . . Saçma . . . Saçma geliyor b a n a . . .
Seç k i n ' i d ü ş ü n d ü kçe . . . O n u n n e yapacağı n ı d ü ş ü n
d ü kçe . . . » Örtüyü ü stünden attı ve s ı rt ı n ı Cem i l ' e
dönerek oturd u yatakta, ayakları yerde k i döşeme
n i n seri n f iğ i ne değd i . Baş ı n ı e l l e ri a ra s ı n a a l d ı . B i r
den yatakta böyle y a rı ç ı p l a k oturuşu u ta n ç verdi
ona. Ne kada r u n u t m u şt u b u n u , bir erkeğin ya n ı n
da böyle d u rm a k . soy u n u k . . . Oda kara n l ı k da olsa
ve b u erkek onun bütün g iz l e ri n i ele geçi rmiş o l a n
bir erkek de olsa . . . Düşü nceleri özg ü r o l sa da be
deni bağ l ıydı sa n k i . U ta ngaç ve gelenekiere bağlı . . .
Cem if'in boğ u k , a ğ ı r sesini duyd u :
<" O n u a l ı koymalıy d ı n . B i r ya n ı l g ı i ç i nde olduğ u n u
a n l atma l ı ydın o n a . •>
« B e n i d i n le r mi s a n ı yors u n ? Hem n a s ı l ? Nasıl a n
l a ta b i l i ri m ona ya n ı l g ı içinde o l d u ğ u n u ? Ya n i daha
doğru şey leri ona n a s ı l göstere bil i ri m ? B i l e m i yo
rum b u n u . Ne d iyebi lirim ona << Benim g i bi of . . . » Ki
m i , neyi örnek gösterebi l i ri m ? B i l em iyorum . Hangi
t ü r kad ı n ı . h a n g i tür kızı o n a örnek d iye gösterebi
l i ri m ? i n a n ki bilemiyorum . Ya n ı l d ı k l a rı noktafar ne?
B u n u d a t a m olarak bilemiyorum . »
� Gerçeğe düz ba k ı yorlar, d ü z ve ezberden . . . » de
di Ce m i ! . Gözleri tavanda, elleri n i enses i n i n a l t ı n d a
kav uştu rmuş . . .
«Yan l ı şl a rı ols::ı d a sonradan d ü zelti rler bel k i , sı
nayara k , deneylerden geçere k . . . Sesi k ı rı l d ı : Acı de
neylerden . . . »
<< Öyle h oşgörü süzler k i , dedi Cem i ! , dalgın bir
sesle. B u zihn iyetle kurulacak b i r d ü z e n i n s a n ı n b i
reysel önemini ve özgürl ü ğ ü n ü ta n ı moyan b i r baş
ka otoriter d üzen olacaktır.�
«Ama sen . . . O n l a rı ilk gençliğinde edindiği n b i l i nc
l e yarg ı l ı yors u n gibi geliyor b a n a . Nası l b i r b i re y
sel özg ü rl ü k?»
Sust u bir an, acı acı g ü l ü msed i :
«Seçkin olsaydı ş i m d i . . . O n u n l a tartışsaydın . . .
Kimb i l i r neler söylerdi sana?»
Ayağa kal ktı N u ray. Üstü n e geçirecek bir şey a ra
d ı . lşığı yakmakton so k ı n ıyord u . Cemil 'fn iskemle-
1 82
n i n üstüne atı l m ış gömleğini b u l d u . Geçi rd i s ı rtına.
Sonra pencere n i n yanına gitti ve i sk e m ieye oturd u .
Cemil de çı ktı yata kta n . N u ray yarı kara n l ı kta
o n u n dalaba doğru g ittiğ i n i , bir şey a radığı n ı gör
dü << N e arıyorsun?>>
« Konyak, dedi Ce m i l . Dü nden k a l mıştı.»
Cemil'in e l i n i n k o ra n l ı k d u varda gazi n d i ğ i n i fa rk-
ett i :
«Ya kma, d e d i . l ş ı ğ ı yakma.>>
Yeniden sessi z l i k . . .
«Ama, dedi Cemil, gömleği m i giymişsin . B i r şey
a rıyorum üstüme . »
Yarı kara n l ı kta yen iden dalaba doğru gitti . El yor
d a m ı y l a bir gömlek b u l u p geeird i s ı rt ı n a . G ü l d ü :
« Es k i den b i rbirimizden utanm ıyord u k değ i l mi?»
E l i nde k o n y a k ş i şesi, masaya doğru ya klaştı.
N u ray pencereye doğru h a f i fçe çevirdi yüzü n ü ;
g ü l ü msedi o d a : « Y a ş l a n d ı k . . . »
Cemil masa n ı n öte k i ucunda k i iskemieye oturd u .
Ağ ı rl ığıyle g ı c ı rdadı iskemle . Konyak ş i şes i n i n ka
pağ ı n ı a ça rken:
«Ayrılmasa y d ı k , dedi, b e l k i de farketmiyece kti k
b u n u , b i rbirimizin ya ş l ı l ı ğ ı n ı . . . »
N u ray yüzünü çevirdi ona. B i r şey söyleyecek g i
bi o l d u , vazgecti . Cemil şişeyi N u ray'a uza tı rken :1
«Al, dedi, iç.,
N u ray şi şeyi a l ı rken gözgöze geldileı; ve g ü l ü m -
sed i l e r.
« Böyle icmiştik , h atırlıyor musun?'> dedi Cem i l .
« Evet. Yenikapı'da . . . »
183
Gülerek N u ray'ın k o l u n u tuttu Cem i l .
« Böylece, t a n ı d ı ğ ı m i l k erkekle evlendim ben d e . . . :.
Cemi! bıraktı o n u n k ol u n u :
«Oysa s e n başka erkekler de ta n ı m a k istiyord u n
değ i l m i ? » Kötüydü sesi.
S ı kı ntıyla i c geeirdi Nu ray. Masaya doğru . eğdi
yüzü n ü . E l i n i a l n ı na daya d ı .
« Böyle kon uşma m a l ı s ı n .»
Cem i ! de iC geeird i ve pen cereye çevirdi yüzü n ü :
<<Y a l a n m ı ? »
Ayağa k a l ktı N u ray. D a l g ı n . d a ğ ı n ı k , d u rd u bir
s ü re. Cama y a k l a ş t ı . Al n ı n ı d a y a d ı . Bomboş sokak
ta sokak l ô mbası n ı n ışığı a ğ a ç l a rı n yapra k l a rı n da
titreşiyord u . Kendi kend i n e k o n u ş u r g i b i :
« A n n e m i n h a t ı ra defteri ve a l b ü m ü . . . Açı yo rd u m
o n l a r ı , geceleri , u y k u m kaçı nta . . . B a k ı yordum a n
n e m i n fotoğrafları n a . H a l a m a değ i l a n neme benze
mek i stiyord u m . H e m ona benzeme k istiyord u m .
hem de korkuyord u m b u n d a n . Sonra karşıma sen
ç ı kt ı n ve bana yeni bir yol gösterd i n : Var o l m a k ,
özgü r o l m a k , çevreye yabancı o l m a k . gelenekiere
başka l d ı rm a k ve kad ı nla ra benzememek . . . S o n ra . . .
Sonra ben de a n n e m g i b i d ü ş ü n celerini paylaştı
ğ ı m ve i l k ta n ı d ı ğ ı m erkekle evlen d i m . >>
<<Ama aşk v a rd ı bizim a ra m ı zda. B e l k i a n ne n l e
b a b a n a ra s ı n d a ol maya n b i r şey. O n ların ö ğ ren
mediği b i r şey, aşk, a rkadaşl ı k . . . »
<<Vardı evet, dedi N u roy. A l n ı n ı camdan a y ı rd ı .
Gökyüzüne baktı. Aşk . . . Senin d ü ş ü n celeri n i . söz-
leri n i seviyord u m . Ş i i r i . . . Ş i i ri seviyoru m . N a s ı l a n -
latsam ? B i z i soran b i r sis sa n k i . . . B i z i başka i n sa n
l a rd a n a y ı ra n . . . B i r sığ ı n a k sanki . . . Öyleydi a ş k .
A m a s e n o i l k gece h a n i . . . B e n i n a s ı l ü rküttü ğ ü n ü
b i l i yor m u s u n ? O gece n a s ı l h a y a l k ı rı k l ığ ı y l e sar
s ı l d ı ğ ı m ı . . . O an se n i n de otobüslerde, yollarda ka
d ı n l a ra s ü rtü n e n , lôf atan ya da gazete haberlerin
de, filmlerde ka d ı n la r ı n ı rz ı n o geçen erkeklerden
bir fa rk ı n yokmuş gibi geldi bana . Beni. duygula
rımı, düşüncelerimi unutmuştun sa n ki . Bedenime sal
d ı rıyord u n . Sonra l a rı da g özleri m i yumdum ve ken-
d i m i bu göreve a l ı ştı rmaya çalıştım. Sis gitgide d a
ğ ı l ıyord u .»
Cemil b i r süre karşı l ı k vermeden baktı N ura y'a.
M as a n ı n üstünden sigara paket i n i aldı ve bir si
g a ra yakıp d u m a n ı n ı pencereye doğru üfled i :
« B i l m i yo rd u m , d e d i . Seni m utl u edemed i ğ i m i b i l
m iyord u m . Ö y l e d a v ra n mıyord u n . Hatta , acı a c ı g ü
l ü msedi, ateşli b i r k a d ı n sanıyordum seni. Yeni he
yeca n l a r tatmak icin benden ayrı l d ı ğ ı n ı düşünmüş
tüm.»
<< Öyle de o l a b i l i rdi» dedi N u ray, k u ru b i r sesle .
«Böyle konuşm a» dedi Ce m i ! , e l i n i tuttu o n u n .
«Ha y ı r konuşaca ğ ı m . H ayal k ı rı k l ı k l a rı b i rb i r i n i
i z l e d i . Sonra d a bi r zırhla koru d u m k e n d i m i . lşye
rimde, m a h a l lede, kızımın a rkadaşları n a karşı ken
dimi mazbut b i r k a d ı n olarak kab u l ettirebi l d i m .
i yice i y i c e köralttim ken d i m i . A rt ı k b a n a h i ç b i r er
kek heyeca n vermiyor. Ben de . . . Belki ben d e h i ç
k i m seye heyeca n vermiyorum.»
N u ray yorg u n düşmüş gibi oturdu iskem leye. S ı r
tı k a m btı rlaştı.
Cemi l yüzünü y a k l a ştırdı ona. K u l a ğ ı na doğru fı
sıldadı:
«Ben . . . Ben h fı l ô . . . Se n i n l e . . . »
<< Hayır . '> N u ra y y u m u ş a k , k ı rı k b i r sesle söyledi
bunu ve ken d i n i g e riye çekti.
«Gördü n . . . Taş gibi olduğumu. . . Çünkü, a rt ı k
oyun d a oynaya m a m . » •
1 85
Sonra pencereye yaklaştı . Sokak l ô m ba s ı na doğru
d i kti gözl e ri n i :
« Se n erkeklerden korkt u ğ u n u söyl üyors u n . B e n de
k a d ı n l a rd a n korkuyord u m . bil iyor m u s u n ? N e k a d a r
kork uyord u m kadı n l a rd a n . . . A l a y edecek l e r d i y e be
ni reddecekler d i ye . . . A n l ı ya mazsın sen b u n u . Se
n i n le evien i neeye kadar h i çbir k a d ı n l a bir y a kı n l ı k
k u rmadım. Sana saldırd ı ğ ı m ı söy l ü yorsun . Pa n i k
içi nde olduğum icin saldı rıyord um bel k i . i l k ola ra k
b i r k a d ı n a h e m d e ç ı l g ı nca sev i l e n , tertemiz b i r k �
d ı n a sa h i p olma k . . . B u n u n coş k u n l u ğ uyla kendi m i
kaybederek saldı rıyord u m be l k i . B i r k a d ı n a sa h i p·
o l a b i l d i ğ i me i n a n m a k icin . . . >>
Yanyana o t u rd u l a r yatağ a .
<< K a d ı n l a rı severned i m ben. d e d i Cem i l . i şte ben
de sana s ı rrı m ı a c ıyorum . Kadın . . . Hesa p l ı , sahte
kôr. Kadının makya j ı , modaya uyması, kiba rl ı k d ü ş
k ü n l üğ ü , erkekten de kibarl ı k beklemesi. sigara s ı
n ı , yakaca k s ı n . man tasu n u tutaca ksı n . tuvalete gö
t ü receksin , her yerde o n u önden geçireceksi n , o n a
i l ti fa t edece ksi n , ona hed iyeler a l a c a k s ı n ç i ç e k gö
t ü receksin sonra koruya caksın k a d ı n ı . Her zaman
bütün teh l i kelere k a rş ı k o ruyaco ksın k a d ı n ı ; b ü t ü n
186
erkeklere karşı , kara n l ığa k a rş ı , h atta yol l a rd a oto
mobi llere, ta şıtlara karş ı . . . Erkeğ i n fonksiyonu bu
s a n k i . Sanki bir k a d ı n b u n u n i c i n bir erkekle b i rl i k
t e o l m a k ve evle n m e k istiyor. Kom i k görüntü b ü
t ü n bunlar bana kom i k ve sahte . . . »
<< Ben . . . d i ye fısıldadı Nu ray. Beklernedim g a l i ba
b u n u . Ters i n i yapmak isted i m . B i r erkeğin koruyu
c u l uğ u olmadan bir şeyi gercekleştirebil mek . . . Var
l ı ğ ı m ı yani . . . insan o la ra k varl ı ğ ı m ı . . >>
.
1 87
k a l k m a k i c i n davra nd ı .
Cem i ! b i rden sert b i r el h a reketiyle o m u z u n u kav
radı o n u n , a yağa ka l kması n ı engelled i .
« B ı ra k beni,» d e d i N u ray v e tiksintiyle çevirdi yü
z ü n ü . <<Se n . . . Sen beni i ş g a l etmişti n . . . Kara msar
edilgin d ü ş ü n celeri n l e , benci l l i ğ i n le . . . o ise bana i n
s a n o l m a n ı n yolları n ı açıyordu .»
« Ne g üzel b i r k ı l ı f!» dedi Cem i ! ve b i ra z geriye
çek i l d i . «Arkada ş ı n ı n ka rısı n ı ayartan bir ka h ra -
m a n . . . >>
« H ayır, dedi, h a yır, a n layamazs ı n sen o n u ! »
B i r za m a n l a r se n i sevd i m , şaşıyorum .
«O zama n l a r i cten d i n>> dedi Cem i ! , yüzünü cevir-
meden, d uvara bakara k . « H ı rslara ve benci l l iğe
ka ptı rma m ı ştın kend i n i .»
<< H ı h . . . Sen a l d ı n beni i k i k i ş i l i k bir benci l l i ğ i öğ
retm e k iste d i n , d ü nyaya k ü s k ü n l üğ ü . . . Bunu k ı ra
b i l d i ğ i m icin k utl uyorum kend i m i.»
Acı , kesk i n b i r k a h ka h a attı Cemi ! :
« K i ş i l i ğ i n kutlu o l s u n ! dedi. Hah h a h . . . Ka d ı n l ı ğ ı
n ı kaybed i p b i r k i ş i l i k yapmışsın kendine. Şimdi k i
me özeniyorsun? Georges Sand'a m ı ? Simone d e
Beauvoi r'a m ı ? Aşağı l ı k duyguları n d a n k u rtu l m a k
icin şöh ret peş inde k oş a n b i r k a d ı n . . . B ü y ü k top
l u m c u m u za bir holding sa h i p çık ıyor. B u rjuvazi ödül
len d i riyor! işte böyle o rtaya ç ı kıyor senin sahtekôr
l ı ğ ı n !»
«Senden nefret ed iyoru m , dedi N u ra y d i şleri n i n
a ra s ı n d a n . Kendi y ı k ı ntısıyla h e rşey i , her değeri
y ı k m a k isteyen bir i n san ol muşsun sen. Niçin gel
d i m sen i n y a n ı n a nicin?»
« G it öyleyse,» dedi Cem i ! , gözle rini tava{la d i ke
rek. Taşia şmış yüzüyle. N u ray b i r a n . o d a n ı n orta
sı nda dona ka l d ı . Sonra yata ğ ı n üstündeki cantası
nı aldı v e ağır ağır y ü rü d ü ka pıya doğ ru. Kapıya
g e l i nce b i r an dönd ü ; sol u k ı ş ı kta ba ş ı n ı el leri a ra
s ı n a a l m ı ş . hantal gövdesiyle masaya doğru eğ i l
m i ş Cemil'e b a kt ı . Çı ktı kapıdan . Kapıyı örtmedi a r
kasından. ı ssız k a ra n l ı k korldorda d uvara tutuna
tutuna y ü rü d ü . Bayılacak g i biydi.
1 88
N u ray yatağa yüzü koyun yığıldı ve ağl ayışı n ı
yast ı ğ a gömdü. Gerni l ' i n son sözl eri: Kad ı n l ı ğ ı n ı yi
tirip b i r kiş i l i k
yapmışsın kendine. Kırbaçlıyordu bu
söz bey n i n i . B i r k i ş i l i k . . . Yüzünü yastığa gömerken
gitg i de kendi içinin karanlığına yuvarlanıyordu. Ne
yapacaktı b u k i ş i l i ğ i ? Bir başka insana doğru u za n
madıkça . . . B i r başka kişi l i k l e kaynaşmadı kça . . .
Va rol uşu kendi kendi n i yiyor, t ü ketiyordu sa n k i . B i r
ya n l ı ş . . . N e y d i bu? Kendini korkusuzca t a n ı m a k ,
yapab i l m i ş m i ydi b u n u ? Y u m u ş a k , s ı c a k fısı ltılar,
h oşgörü l ü , dostea dokun uşlar . . . Hayrat b i r başkal
d ı rı ş l a değ i l . sevgi ve yete nekle konıtl a n m a k . . . Ken
d i n i kaza n m a k i c i n ken d i n i vermek . . . Berrak b i r kay
nak olabilmek. . . icindeki d uyguları özg ü r b ı ra k
mak. Kuşk u n u n . h ı ncın a ğ ı r zi ncirinden k u rt u l
mak . . . Varl ı ğ ı n i l k basamağı değ i l m i ydi acaba b u ?
Dağ ı n yomacı n ı ta n ı m adan ke n d i n i doruğa doğru
cekmeye calışa n bir dağcı . . . B i r an öyle gördü ken
d i n i . « Ka d ı n l ı ğ ı n ı yitiri p b i r k i ş i l i k yapmışsın k e n d i
n e.ı> i nsa n ı n k e n d i hayat ı n ı tanı ması n e k a d a r zord u !
Belleğin gerisi nde. k a ra n l ı kta kalan a c ı l a r neyd i ?
O n u kendi n den. k e n d i bede n i nden kaçıra n a c ı l a r. . .
« Ka d ı n l ı ktan değil. k a d ı n l ı ğ ı n konu mundan kocmak
istem iştim belki.» isted iği sevgiyd i , bunun icin yaşo
mı ştı sa n k i ve b u n u n icin bir roman yazmıştı. Ken
d i n i yücel terek yaşa mak ve sevmek . . . M u t l u l u k b u
olmal ıydı . O n a b u n u u n utturan neyd i ? B i rçok i n sa
na b u n u u n uttura n? Y a Cemil? O ke n d i n i yücelterek
yaşa m a y ı neden başara m ıyord u . O n u n varoluşu da
k e n d i n i yiyen v e tü keten bir varoluş değil miydi son
k i ? N a s ı l yırtma l ı bu k e n d i n e kapa n ı ş ı , bu k a ra n l ı ğ ı ?
B i rden b u k a ra n l ı ğ ı n i ç i n d e b i r kıvılcım ona kızı n ı h a
tı rlattı. Ne kadar u za k t ı ! An nesiyle baba sının a c ı l a
r ı n a . Ş i m d i n e redeyd i ? N e yapıyord u ? Acıları b i rbi
rinden uzaklaşmışt ı , ü ç ü n ü n d e . . . Yıllar önce onun
ateşler içinde yanan küçük gövdesi n i n başında bü
tün bir gece bek l e m işlerdi Ce m i l ' l e birli kte. Ş i m d i
ise kızlarıyle i l g i l i kayg ı l a rı bile paylaşa m ı yorlordı.
E rtesi g ü n . . . N u ray i rk i l e ra k kaldırdı yüzünü yas
t ı k t a n . Radyoda , televizyon d a , haberlerde . . . Kızının
1 89
ismi . . . B i r an sol u ğ u kesi l i r g i b i oldu. N i çin ulaşa
m ı yordu ona? O n u yalnız b ı ra k ı p nası l gelebilmişt i
buraya? Kızı n ı n varl ı ğ ı na karşı olanları n verd i ğ i
parayı a l maya? O n l a rl a kaynaşmaya? K e n d i k u r
t u l u ş u . . . H a k l ı çı kan k ı zı m ıydı yoksa? Aşkı, ayrı
l ı ğ ı , ya l n ı z l ı ğ ı tatma m ı ş olan k ı z ı . . . Henüz bir gee
miş edinememiş kızı . . . Çeşitli dönemlerde, çeşitli
d ü ş ü nce a k ı m l a rıyle parea l a n m a m ı ş kızı . . . Bu ay
rı l ı k olmasaydı acaba Seekin şimdi a n nesiyle ba
bası n ı n kanotları altında, d uva rl a rı res i m l erle süs
lü b i r gene kız odasında düşler k u ran bir gene k ı z
olabilecek miyd i ? Sevg i l isiyle buluşma d ü şleri k u
ra n b i r g e n e k ı z ? K i m b i l ir?
N u ray k ı zı n ı n çevresinde görd ü ğ ü , f i l m l e rde gör
d ü ğ ü ai l e mode l i d ı ş ı nd a yaşa m a kto n acı d u yduğu
nu seziyordu . H e n ü z gene k ı z l ı ğ a a d ı m ı n ı ata rken . . .
1 90
BÖLÜM
be, h ü z ü n l ü m a n k e n l e r ve o n l a r . . . Te n h a k a l d ı r ı m
da yanyanayd ı l a r , baza n yüzyüze . . . Askerler o n l a -·
ra baktıkca neler h a t ı r l ıyorl a rd ı k i m b i l i r? Doğuya,
g ü neye, batıya, kuzeye geri dönü.nce neler hotı rl ı
yaca k l a rd ı k i m b i l i r? K i m b i l i r? Kolt u ğ u n u n a l t ı nda
gazete tomarıyle bağıran çoc u k yanlarından geçer
ken? Evinden ç ı k m ı ş ve s a n k i kocasıyla cocu kları
ici n a ç ı k bir d ü k k ô n arayan k ı sa saçl ı , yorg u n o r
ta yaşlı k a d ı n yanlarından geçerken . . . N u ra y . . . Baş
k a l a rı d a vardı tek t ü k ve tenha otobüsler h ızla yol
a l ıyord u . Ş e h i r d ı ş ı n d a k i k ı rl a ra a ç ı l a n , şeh i rden k a
can a i lelerle d o l u a ra b a l a r . . . B i r apartma n k a p ı s ı -
n ı n ö n ü nde t e k b i r b e b e k ayak kabısı . . . Nasıl d ü ş -
nı ü ş t ü o :a y a ? S a r ı . ponpo n l u ve eski . . . Hangi d a l -
g ı n l ı k , h a n g i tclôşla d ü ş m ü ştü o raya, duvarların d i b i
ne? B i rden b ü t ü n a c ı l a r , b ü t ü n i n a n ç l a r sanki onda
topl a n d ı , sarı po n po n l u . m i n i c i k b i r bebek aya k k a
b ı s ı . . . N u ra y ' d ı ona uzun uzun ba k a n . B i r an o n u
a v u c u n a a l ı p koru m a k i steyen . . . Nası l h atırla ncea k
tı b ü t ü n b u n l a r?
B i n d iği otobüs o n u Keciören'e götürdü . Orada
bir kır kahvesi b u l d u . Oturd u . Ya l n ız otura n erkek
ler ve gene çiftler va rdı , ama yadırgatıcıydı o. « i ş
te ben ve hayat. . . B i r a racı yok a ra m ızda. B i r er
kek, bir ev yok benimle hayat a rasında.,. Bir zafer
1 91
miydi bu, bir avunma mıydı yoksa?» Cemil'i oda
da, k a ra n l ı k , sessiz odada son damlasına kadar tü
kenmiş bir içki şişesi gibi bırak ı p ç ı k m ıştı . Kızı v e
a rkadaşla rı ise yeni bir şo rk ı rı ı n nota l a rıydı l a r so n
k i . « Kimlere benimsetece ksiniz bun u?�> d i ye sorm uş
tu o n a N u roy. << Ü rkütüyorsunuz savaş sloga n l a rı y l a .
istenmiyor savaşı> . S e e k i n uzun uzun a n latıyordu
a n nesine. N u roy, çabucak a n l ı yormuş gibi boşı n ı
s o l l ıyordu . N a s ı l inanabiiird i bütün bunl ara? O n l a r ı n
h a l k ı n desteğini kaza ndığına, gerçekçi oldu k l a rına,
kışkı rtmolora ve oyu n l a ra gelmediklerine nasıl i n a
n o b i l i rdi? Toplanıyorlar, götü rül üyorlar, i şkencelere
u ğ ruyorl a r, d uvar d i p lerinde, meza rl ı kl a rdo, denizin
sularında, oda larda cesetleri b u l u nuyord u . Gazete
lerin ö l ü m ilanlarında h ergü n yeni fotoğraflar ve
<<A n ı s ı n ı y aş a t ac a ğ ı z . . . >> H e rb i ri n i n an ı s ı . . . Yüzle(
akılda ka l mıyordu a rt ı k . «Anısı n ı yaşata coğız,» «Ya
şatacoğ ız!» Nuroy nasıl dayanabi iirdi buna? Omu
z u n a dökülen sacla rı v e s ev i m l i somurtkan yüzüyle
kızı n ! n fotoğ rafını kend isi nden i ste rlerse b i rg ü n . . .
Arkadaşları eve gelip . . . Ya bugün? Y a bugün? Var
g ü cüyle haykı rma k istedi b i rd e n : « Hayır!>> Garsqn ne
i ç mek i s te d i ğ i n i soruyordu ona. Bir an şa ş k ı n l ı k l a ,
ba ktı onun yüzüne «Hayı r>> diye fısıldamıştı N u ray.
Gözlerini kaçırdı birden. Soğ uk bir ter kapia rn ıştı
her ya nını . D u d a k l a rı titriyord u : ,, B i r çay . . . verir m i
s i n ?»
1 92
Sımsıkı kopalı dudoklorı ve kararlı lı kla parl a ya n
bakışlarıyle birbi rlerine benziyorlardı. Toplumsal
kaygıları kendi isteklerinden üstü n tutuşlarıyla da . . .
Ama a nne bir fra nsız kadını gibi giyinmeyi seviyor
du, şapkasıyla, dekolte elbisesiyle. . . Kız ise mavı
bir blucin ve gri bir kaza k giyip, omuzunda b ü yük
eski b i r canta taşımayı. Nasıl bir başka yol göste
rabi i i rdi ona? Bekleme n i n ve yaln ızca bir yandaş
o l m a n ı n yolunu? O k u m a n ı n ve gen cl iği n i yaşama
n ı n yolunu? Nasıl inandırebiiirdi onu? Ah nasıl? I ş iş
ten geçmeden . . . Evet. döner dönmez bir kez daha
deneveeekti N u roy bunu, k ı z ı n a bir başka yol gös
te rm eyi . Evet . . .
Az ötedeki masoda ondokuz yaşl a rı n da bir deli
k a n l ı da
tek baş ı n a oturuyord u . A l n ı sivilceliyd i . G ü
neş ışığı nda sacları parl ı y o rd u . Ellerini mosa n ı n üs
tüne koym u ştu ve parm a k l a rı yla oynuyordu . Beyaz
gömleğinin a ç ı k yakasından seyrek k ı l l a r g ö rü l ü
yordu. Za man zaman çevreye koca m a k bakışlario
ba k ıyor, s o n ra yine s ı rtı n ı kamburlaştırarak kendi
içine kapa n ı yor, ö n ü n e bakara k düşünüyo rd u . Ba
k ı şları d o n u ktu. «Birader bl çay versene• diye ses
lanişinden bir öğrenci olmadığı anlaşılıyordu. Cayı
ister istemez hemen sıkıntıyla bakm ıştı çevreye ve
bir a n Nuroy'a doğru kaymıştı bakışları. Hırcın ve
mutsuz g örü n üyo rd u . N u roy kendi düşGncelerinl
a n ı msodı b i rden. Kad ı n ı n k u rt u l uşuyle i l g i l i düşün
celeri n i . . . Bu del i ka n l ı m u t l u l uğ u nasıl bulacaktı
acaba? Hangi g e n e k ı z y ü cel ta e e k t i ve y at ı şt ı racok -·
1 93
Inerken geneler de tepeye tırmanıp tep� deki küçü k
evlere doğru koştul a r. Birçoğu acılan kapılardan
içeri gird i . Bazı larının ise kapıları acılmadı. Pol isler
de tapeye tırma nmaya koyuldular. Buldukları n ı cop
layara k, itip kakara k aşağı indiriyorlar, bazı kapıla
ra yüklenip actırıyorla rdı. Bağınşlar birbirine karışı
yord u . Bazı evierden genclerle birli kte bazı adamlar
da c ı karıldılar. Onlar da aşağıya doğru itilip ka kıl
dılar ve otobüse bindirildiler.
N u ray gözlerini ayı ramıyordu tepeden. Başörtülü,
bol giysi li, ya da şalvarlı kadınlar bel irmişti kapı ön
lerinde . Bazıları bağırara k pol islere birşeyler söylü
yorl ardı. Gene bir kadın kendisini engellemeye calı
şan iki kadının kol larından kurtul u p aşağıya doğru
koşmak istiyordu. Sesleri birbirine karışıyar ve al
ça l ı p yüksel iyordu.
B Ö LÜ M
1 95
«Git öyleyse. Bulabi lirsen onu . �
. .
197
BÖLÜM
SON
200
ilcin-Hanım birden omuz silkerek güldü. Asuman
Hanımın bu safça ve becerik,si�ce söylenmiş sözle
rini küciiınseniiş gibiydi. Tuğrul Bey pek ilgi gösterme
di. Tabağına doğru eğmişti başını. Oktay Bey küçük
bir çocuğu dinler gibi dirılemj*ti Asuman Hanımı. Bi
raz alaycı, biraz hayran ... Nuray dördünün de birbirle
rine karşı gizli duygular beslediklerini sezdi birden.
ÖNEMLi NOT
220 Lira