Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 242

Ïlber Ortayli

BATILILASMA YOLUNDA

Tarih

MERKO
idrAPtMt
ÍÇÏNDEKÏLER

7 Önsöz
9 Tanzimat adam14e Tanzimat toplumu
'

29 Tanzimat döneminde tanassur ve din degigtirne olaylan


37 Tanzimat devri basuu üzerine notlar
46 ilk Osmanh parlamentosu ve Osmanh milletlerinin temsili
55 IL Abdülhamid döneminde anayasal rejim sorunu
61 ÏlkOsmanh parlamentosunun yapismda eyâlet idare
meclislerinin etkisi
70 IL Abdülhamid devrinde tagra bürokrasisinde gayrimüslimler
77 Midhat Papa'nm vilâyet yönetimindeki kadrolan ve politikast
83 Osmanh Ímparatorlugu'nda idari modernlegme ve mahallî idare
alamndaki geligmeler
93 Osmanhlarda ilk telif iktisat elyazmast
100 Osmanh Ïmparatortugu'ada sanayilegme anlaylyma bir örnek:
'Islah-1 Sanayi Komisyonu' olayt
104 Osmanh Ìmparatorlugu ve Alman diplomasisi: 'Drang nach Osten'
111 Osmanh Ïmparatorlugu'adaAmerikan okullan uzerinebazi .

gözlemler
124 Osman Hamdi'nin önundeki gelenek
134 Osmanh devletinde laiklik hareketteri üzerine
146 Hilâfet ve Türkiye Íslamdevletinde hil&fet
156 19. yüzyilda heteredox dinî gruplar ve Osmanh idatesi
161 Alevîtik, Nusaydlik ve Bâb2âli
'millet'
170 Osmanh Ïmparatorlugu'nda nizann
178 Ortodoks kilisesi
195 Tanzimat döneminde Balkan]ar'da ulusal kiliseler ve Rum
Ortodoks kilisesi
201 Son devirde Osmanh Musevîleri
216 Osmanh Yahudileri ve Türk dili
222 Osmanh modernlegmesi ve Sabetaychk
229 Harf devriminiri nedenleri üzerine
Önsöz 7

Dostum Murat Bardakça, Merkez Kitaplar adma bazi makalelerimi


derlemeyi teklif ettigi zaman, buna hay1r diyemedim.

Makaleleri genelde benim kadar dagmik ve birbiriyle ilgisiz yaym


organlarmda çakan bagka bir meslektay yoktur. Bu yüzden bunlart bir
araya getirmeyi teklif edenlere, ancak gükran duyarim.

ISIS Yaymlari'ndan Sinan Kuneralp, daha önce Íngilizce,Almanca ve


Fransizca makaleierimi'Studies On Ottoman Transformation' baghgi al-
tinda yayimlamigti. Gene Ankara'da bulunan Turhan Kitabevi de, Os-
manh ekonomisi üzerine yazdigim makalelerimi kalm bir cilt halinde
negretti.

Elinizdeki bu ciltte, Osmanh millet sistemi, diplomatik iligkiler ve


ekonomi tarihi üzerine makalelerim yer ahyor. Bu makaleleri toplayip
redije eden dostuin Dr. Erhan Afyoricu'ya ve Merkez Kitaplar Genel
Yaym Müdürü ÍlknurÖzdemitetegekkürü bir borç bilirim.

ÏlberOrtayh
24/05/2007
Tanzimat Adams ve Tanzimat Toplumu

Keçecizade Fuat Paga'ya atfedilen bir nükte vardir: Muhalifierinden


müraî bir kipi, Babiâlî'nin parke dögenerek genigletilencaddesiniöver ve
pek münasip bir i; yapildigmt söyler Papa da, "Bize attlan taglarla döget-
tik," cevabuu verit Gerçekten de Tanzimat yöneticilerine çok taglar atil-
mig, onlar da bu taglan bir devri bina etmek için kullanrmglardir. Ihmh
ve uzlagtinci bir yol izleyeæk karp görüglüleri bile planlarun gerçekleg-
tirmek için hizmete ald11az Onlara gäre bugünün muhalifi yarmm çahq-
ma arkadagiydi. Tanzimat'm öncil kadrosu, ne geldikleri meslek ve dun-
ya görügü, ne de toplumsalkökenleri bakimindan birbirine ben,zemeyen
kipilerden oluqur; aralannda bir uyum vardi, ama birlik oldugu söylene-
mez. Bâbiâlî diktatärlerinin birbirleriyle çekigmeleri bazi zaman parla-
menter Avrupa rejimlerindeki iktidar ve muhalefet partilerinin sürtüÿ-
mesini aratacak derecedeydi. A. Cevdet Papa gibi Süleymaniye medrese-
lerindeki dik bagh softalan mat etmiÿ medrese bilgini ile sefamthaneler-
de yetigmig RegitPaya, agirbagh Ali Papa ile nüktedan ve lafmi sakmmaz
Fuat Paga hep birlikte bir devri yaratmiglardir. Tanzimatçilar, 19. yüzyi-
lm ortalarinda reformlarnu gelenekselbir devletin kadrolariyla çegitli dil
ve dinden gruplann çatigtigt bir ortamda yürütmek zorundayd11ar. Mu-
halifleri çoktu; ama hiç kimsenin burnunu kanatmadan, özgürlügünü
kisitlamadan eski bir imparatorlugu çagdaglagma yoluna çakanhlar. 'fegislation-ya-

Tanzimat hareketini bazi çagdag yabanct gözlemciler


sama' faaliyeti olarak yorumlamiglardir i Gerçekten de Tanzimat haæ-
keti, kanun egemenligini kurma ve yönetimi yeniden düzenleme olarak
görülûyor ve anlagihyordu. ÜstelikTanzimat hamketini bäyle niteleyen-
ler sadece Avrupah gäzlemciler degildi, Tanzimat ändederinin kendile-
ri de girigimlerinin amacun ve yönetimini aym biçimde degerlendiriyor-
lardi. Tanzimat hamketibir devrimin atmosferini ve dünya görûçünü ta-
gimiyordu. Tanzimat yöneticileri kipiliklerinde tutuculuk ve pragmatik
reformculugu birlestirmig,dünya görügleri, davramp biçimleri ve politi-
kalanyla 19. yüzyd Osmanh toplumundaki yeni insanm tipik temsilcile-
ri veya öncüleri olmuglardir. Ancak bu yeni Osmanh tipinin büyuk ölçii-

*
En Uzun YR2ydt, Ïstanbul1983, s. 1/0-183.
ÍlberOrtayh, imparatorlugun
1 George Young, Corps de Droit Ottoman, Oxford at the Clarendon Press, 1905, s.XIL
de eski toplumdaki Osmanh efendisinin yagam tarzuu, dünya görügünü
bilinçli biçimde devam ettirdigi de açikttr.
Mustafa Regit Papa, A. Cevdet Papa, Ali ve Fuat pagalardan olugan
Tanzimat dördüsü, iktidari tutuca ve gärünügte reformcu bir kadrodan
devraldilar. Bu devir-teslim, eskilerin gözden dügmesi ve bir köpeye itil-
mesiyle gerçeklepti.Temkinli, hatta ürkek Mehmed Emin Rauf Papa
ye-
ni döneme uyum saglayamam19tt. Papa gençIiginde ilk sadrazamhgi si-
rasmda, reform girigimleri yüzünden Halet Efendi'nin ktgkirtmas1yla
Sultan Mahmud'un higmma ugramig ve son anda padigah, paganm ya-
kipikhhgun kastedip, "Kallâvi kendisine pek yaktytyor"' diyerek canuu
bagiglamigti. ÏhtiyarM. Emin Rauf Papa radikal girigimlere kargi istek-
sizligini, "Artik bu kallâvi bizi kurtaramaz," sözüyle ifade ederdi. Tanzi-
mat döneminin eledigi diger devlet büyükleri, elli beg ylldir nezaret rüt-
'geyh-ul
besini taglyan ve vuzera' denilen Hüsrev Papa, birbirlerinin ku-
yusunu kazan Akif Papa ve Pertev Paya gibi vezirlerdi. Hüsrev Papa giz-
li bir tutucuydu, Mehmed Ali olaymdaki geligmelerde lursuun ve hata-
Iarmm payi görüIdügünden Tekirdag'a sürgüne gönderildi. Akif Papa
ise rakibi Pertev Paga'nm katline neden oldu. Bu son kanh entrika idi ve
Pertev Paga'dan sonra Akif Paga'nm da ylldizisöndü ve sürgüne gönde-
rildi.2 Artik meydan Pertev Paga'nm yetigtirmesi olan ve yeni devrin
po-
litikacisi Mustafa Regit Paga'ya kalnugtL
Regit Paga, Sultan Mahmud dömemi Bâbiâlî bürokrasisinin genç üye-
lerindendi. Kaleme aldig1 belgelerdeki yazi ve anlatun padigahm hoqu-
na gitmig, koruyucusu Pertev Paya tarafmdan padigaha övülmüÿtü. Bu-
raya kadar klasik Osmanh kalemiyye snufunn yeteneklibir üyesiyle kar-
p karµyay1z. Reformcu hükümdar bu yetenekli gencin Fransizca ögren-
mesini ister; igte Regit Bey ise padigahm bu emrini yerine getirdiginde,
artik yeni devir bürokrasisinin öncüsü olacak bir kigilikti. Ögrendigi dil-
le dag dünyay1 tanumpti. Bâbiâlî'de süratie yükselen Regit Bey, 1834'te
Paris elçisi, sonra Londra elçisi, ardmdan hariciye müstegan ve az sonra
da vezirlik rütbesiyle hariclye nazin oldu. II. Mahmud'un ölümünde ha-
riciye nazirhgi üstünde kalarak Londra elçisiydi ve döner dönmez Tan-
zimat Fermam'm ilan ettirdi.3 1857'de 61 yagmda älene kadar beg kere
Osmanh Devieti'nin sadrazann olmug, hariciye nazirhgi, valilik, Meclis-
i Vak Meclis-i Tanzimat reislikleri gibi Bâbiâlî'nin yuksek görevlerinde
bulunmuqtu. Tanzimat döneminin diger ünlüleri de onun geçtigi yolu
izlediler. 19. yuzydm yüksek bürokratlan, bugün sadrazam,
yann nazir,
öbür gün vali, sonra gene sadrazam olabilirlerdi. Ama her görevde dev-

*
Kallâvi, sadrazamlarm giydigi kavuk.
2 Abdurrahman pref, Tarih Muhasebeleri,Kanun yay., Ïstanbul1978, s. 18,
3 a.g.e., s. 51 vd.
let yönetirnini çok yakmdan etkiledikleri bir gerçektir. Ali ve Fuat pa-
çalarm, daha sonra Midhàt Paga'mn, A. Vefik Paga'nm yagam çizgilerin-
deki bu paralellik 19. yüzydm devlet adamhšmda kurumsallagnug bir
gelenek gibiydi. 11
Regit Paga'mn yandaµ Ahmed Cevdet Papa daha ilginç bir hayat çiz-
gisine sahipti. Yüz yllönce yayasa, ilmiyye snufmm en ände gelen üye-
1erinden biri olarak kalacak Cevdet Paga; ilmiyye snufmdaki yüksek rüt-
besinden, yani kazaskerlikten niülkiye snufma geçig yapmig, vezir,ol-
mugtu. Osmanh tarihinde ilmiyye snufmdan mülkiye snufma geçig ya-
panlar az da olsa yardi, fakat böyle yüksek bir rütbeden geçig tek olay-
dB ve Tanzimat reformlarmm ilmiyye snufnun gücü ve dünya görügü
aleyhine geligtiginin ve laik bürokrasi ve dûnya görügünün berikilerin
änûne geçtiginin canh bir örnegidir. Cevdet Paga, Tanzimat döneminin
yenilikçi heyecanim veya dig diinyaya dönüklügünü degil; tutuculugu-
nu, ihmhhŠnu temsil eder. Bütün yazdiklarmda ve dügüncelerinde Or-
todoks bir Sünni Hanefi oldugu açiktir. Íslâmiyetonca hiçbir refornu
gerektirmeyecek kadar üstün bir düzen getirmigtir. ÏIk müderrialiginde
Süleymaniye medreselerinin saldirgan ve agzi kalabahk softelanm sus-
turup saygilarun kazanacak kadar bilgisi güç1üydü. Laik bürokrasiye
geçi; yapmadan önce Fransizcayiögrendi, Avrupa hukukunu güya ög-
rendi, Hammer tarihini okudu. Yazdigi tarih eski vakanüvislerin yön-
tem olarak ilerisinde, ama çagdag tarihçiligin çok gerisindedir. 18. ve 19.
yüzy11baglarmdaBalkanlar'daki ulusalci hareketleri, Arabistan Vahabi-
lerinin isyamru nasil degerlendirdigini biliyoruz, ama bunlara bakarak
Cevdet Paga'yi saf veya çaginm çok gerisinde bir adam olarak nitelemek
de mümkün degildir. Paganm yönetici olarak yazdtgi teftigraporlan, ha-
zirlad1þ nizamnameler zaman zaman tarihçiliginin çok ötesinde bir
gözlem ve degerlendirme yetenegine sahip oldugunu gösterir. Cevdet
Papa 19. yüzylan her bildigini ve dügündügünü yapmayan, sirrun me-
zara götüren devlet adamlarma tipik bir örnektir. Bizzat kaleme aldigi
Tarih-i Cevdet'teki.bilgi ve yorumlar eserin diger baslasmda çakarihm;
veya degigtiriknigtir.Nedeni resmi sansür degil, pagamn kendi sansürü-
dür. Cevdet Paga, yöneticilik söz konusu oldugunda tutuculuguna raga
men görüglerinden taviz vermekten çekinmemigtir. Bu tutumu eyyamci-
'hikmet-i

hšmdan degil, Tanzimat adammm hükümet' anlayigmdan ile-


ri gerir..Akilh, bilgili Cevdet Papa, kargitt olan Ali ve Fuat pagalari eleg-
tirirken zaman zaman ölçüyü kaçinp galiz bir üslub kullamr. Regit Pa-
ga'nm tercüme odasanda gayrimüslim memur tutmadiguu, Ali Paga'mn
ise oraya Ermenileri doldurdugu gibi säzlerle eleptirilerini sürdürur, Fu-

4 A. L Chambers, The Educationof a Nineteenth Century Ottoman Alim', A. Cev-


det Papa IJMES, 4, 464.
'familyasinm

at Paga'um ise trz-1 namusu konusunda laubali' oldugu


dedikodusunu da yapar. Du laubaliligin rtedeni ona göre Fuat Paga'nm
kaympederinin Nuseyrî taifesinden olmasidar.5 Gerçekte yaçamlari ve
12 familyalanmn yagam tarzlari da birbirinden pek farkh olmadigt halde,
bir Cevdet Faça medreseliligine ragmen tek kadmla evlilik taraftartdir
ve egine yazdigi mektuplar duygu doludur;6 Cevdet Papa, grup çekig-
mesinde igiölçüsüzlüge vardartmg görünilyor. Ne var ki adamlar bir vi-
layetteki ayaklanmanm bastmlmasi veya falan kurumun yeniden dü-
zenlenmesi gibi sorunlarda bu tür çekigmeleri bir yana birakir ve birbir-
leriyle aym masanm etrafinda otururlardi. Cevdet Paga'mn Avrupa tari-
hi ve hukuku alamndaki bilgisi; dogu tarihi, islamfelsefesi ve fikth alan-
larmdaki genig bilgisini ancak süsleyecek derecedeydi. Bu bilgileri mu-
hafazakâr tezlerini savuntrken kullanardi. A. Cevdet Paga özellikle M.
Regit Paga'ya sadik oldugundan ve devriri geregini anladigmdan Tanzi-
mat hareketine hizmet etmiytir. Ancak bazen takmd1gi taassup ve saJd2r-
ganhgi da agan üslubu nedeniyle, Tanzimat hareketinin ve her türlü ye-
niligin karÿ1smdaki çevrelerin benimsedigi tek Tanzimatça devlet adami
oldu. Cevdet Paga'mn kizi Fatma Aliye Hamm kaleme aldigi Cevdet Pa-
ga ve Zamanr adh kitapta? M. Regit Papa ve Cevdet Papa ikilisiyle Ali ve
Fuat papalar arasmdaki çekigmeyi, ikincilerin Fransiz politikasma taraf-
tar olmalarma baglar. Fatma Aliye Hanun'm bu vehmi kendisini oku-
yanlan ve okuyanlarm yazdigim okuyanlart bugüne kadar yamltmigtit
Ïngilizve Fransiz politikasmi kullanmak gibi hüner, daha dogrusu hü-
ner gösterisini Tanzimatçtlar sik sik tekrarlamiglardir; ama igleri bir eiçi-
lige kapilanarak yürütmedikleri açaktir. Cevdet Paga'nm kiz1 Fatma Ali-
ye Hanun Tanzimat döneminin aydm kadm tipine bir örnektit O devrin
aydm gruplanyla görügür, özellilde diplomat eçlerini veya Ístanbul'uzi-
yaret eden seçkin yabanci hammlan evine davet.eder, davetten ve konu-
qulanlardan hükümeti haberdar ederdi. Gülnar Hamm diye bilinen Rus
kontes Lebedov(a) da Yddiz'a jurnaledilen bu tür ziyaretçilerdendi 6

Tanzimat insam yüzyillar boyu küçümsenerek bakilan Beyoglu'na


adun atmigtL Lamartine'in tagra kasabalarma benzettigi sözde gik semt
Beyoglu, tag binalariyla istanbul'unahpap mahallelerine tepeden bakar-
de Avrupa'ya özenen aydmlarm bulugtugu yabanci kitapçilan, Avrupa
mamulâti satilan magazalanyla Beyoglu; Ìstanbullu Türk'ün yaçanunda
Avrupa'ya aralanan bir kap1ydi. Caféleri, restoranlan ve otelleriyle niha-

S A. Cevdet Paga, Ma'rûzat, haz: Y, Halaçoglu, Çagnyay.,istanbul1980,s. 2.


6 Mübahat Kütükoglu, 'Cevdet Papa ve Aile içi tnünasebetteri', CevdetPaµ Semine-
ri, Ï.Ü.Ed. Fak. 1985
7 Fatma Aliye, Ahmed Cevdet Paça ve Zamam, Dersaadet, Kanaat Matbaasi, 1332.
-31-27/5/27/29

8 Baçãskunhk Arpivi Yddiz Evrak: (27R.1309-1891).


yet apartman hayattyla, istanbulluBeyoglu'na çok sonralari tagmmaya
baglad1. Taµnma artip, Beyoglu'na ayrilan saatler ve günler çogaldikça
Beyoglu da tiyatrosuyla, tüketim zevkiyle, sefahatiyle Avrupa tagrast ol-
maktan çikip Osmanhlagti. 13
Tanzimatçt grubun alafranga sadrazami olarak bilinen Mehmed Emin
Ali Paga, Misir Çargisiesnahadan bir attarm ogludur. Attar akgamlari
çarymm kapisim da kapatt18mdan muhalifleri, kendisine bevvabm (kapi-
cmm) oglu derlerdi Diktatör sadrazanu tarihteki bir diger diktatör sad-
razamla karplagtirarak yeren gairin taglamasi ün1üdür.

Kapacizadeile KöyrùTünün farkt budur,


Birisi aldt Giridi, birisi verdi bugün...

Gerçekte Girit'i vermemig, o günün kopullari içinde, kurtarmi.y say1-


hrdt. Diplomasi meslegine Regit Paya gibi yeni geçigyapnnyti. Fransizca-
yl kendisi ögrenmigti, kisa sürelerle Viyana ve Londra elçiliklerinde ça-
hgImytt. Regit Paga'nm elindert tutmasiyla Londra elçiligine, sonra hari-
ciye müsteparhšma tayin edihnig ve o sadrazam olunca da hariciye na-
zin olmugtu. Beg kere sadrazamhk, sekiz defa hariciye nazirhgi yapti. Ìz-
mir Bursa valiliklerinde bulundu. Bâblâlî'nin Regit Èaça'dan sonra ikin-
ci diktatärü o oldu, ama BâblAlfyi de saraym ve butün ülkenin diktatö-
rü haline getirdi. Sadaret makamma Sultan Abdülaziz bile sayg1 göster-
mek zorundayd1, pætokolde ve resmi iliekilerde Bâbiâlî'yi temsil eden
kendisine kargi, en hafif saygisizhga kesinlikle müsaade etmezdi. Ali Pa-
ga'mn sadrazamhgi sirasmda yönetim ve hukuk alanmda Tanzimat dö-
neminin en kahe düzenlemeleri gerçekleptirildi. Su reformlar gerçekley-
tirilirken Avrupahlarm oyununa gelinmedigi, tersine ülkenin askerî ve
mafî zaafina ragmen Avrupa rnfidañafesini en aza indirecek Bir yöntem
iziendigi görülür. Bu agirbagh, dügünerek eyleme geçen, en agar kararla-
ri ve cezalari bile soguk bir tebessümle belli eden adamm yakm çahyma
arkadaµ, nüktedan, delidolu Puat Paga'ydi. ÜnIü ulema ailesi Keçeciza-
_tip

delerden geliyordu ve ögrenimi görmügtü. Frans1z dilini kelime


oyunlari ve nükteler yapacak kadar iyi bilirdi. Ani karar ve uygulamala-
rma ragmen 1861 Suriye olaylarmdan mülteciler sorununa vanncaya
dek, bütün güçlüklerin ustaca çözümünde pay; büyüktür. Ali Paga'yla
akrandi ama onunkinden çok farkh bir toplumsal çevrede yetigmigti.
Birbirine.zit karakterdekibu iki adam birbirleriyle aym politikayt izledi-
ler. Daha dogrusu Ali Paga, A. Cevdet Papa gibi büyüleyici bir adamm
bulundugu bir ortamda Fuat Paga'dan vazgeçemezdi. Ali ve Fuat pa-
galar yönetimde birbirlerinin süxekli halef-selefi olan aynlmaz bir ikiliy-
diler.
Tanzimat bürokrasisinde fligkiler henüz anonimlegnekteydi. Klasik
Osmanh bürokrasisinde aday memurlar kaleme çarak olarak girdiklerin-
de kendilerine meslegiögreten amire bir usta, bir baba gibi baglanir, bir-
likte çahgip yükseldikleri akranlanyla kurduklan kardeglik iligkisi hayat
boyu sürerdi. Bu yüz yüze iligkilerin modern bir kurumsallagma içinde
14 zamanla kaybolacagi açikti, ancak Tanzimat bürokratlaruun iligkilerinde
etmigtir, hatta Tesmî
ve gruplagmalannda eski gelenek ve etiket devam
yaziemalarda bile bunu gözlemek mümkündür. Bir sadrazam, mabeyn
bagkâtibine yazdigt arz tezkiresinde eger böyle bir yakmhklan varsa
'karmdagi
'derletli
attfetlu oglum efendim hazætleri' veya a'azz-u ekre-
mim en sevgili laymetli kardegim' gibi bir hitapta bulunurdu. Resmi bel-
geIerdeki literatüre yanslyan bu egilimin politika ve yönetimdeki grug
lagmalarda baghca etken olacagma kugku yoktti.
Tanzimat bürokrasisinin yabanci dil bilen, dig dûnyay1 izleyebilen
yetenekli üyeleriyamnda yeni devrin kultürel atmosferine, çahgma yön-
temlerine uyum saglayamayanlarm da çokça bulundugu açuktir. Böyle-
1erinin içinde yabanca dili yanhp yazip konupanlar, koltugunun altmda
lâf ola Fransizca gazetelerle dolaganlar, kaynldigi görevlerde gülünç ip-
ler yapanlar boldu. Ahmet Midhat Efendi'nin Felâtun Bey ve Rakim Efen-
di adh romam, 19. yüzy11modernlegen bürokrasisinde gerçekten bece-
rikli, okuyan ve yabanci dil ögrenen Ralom Efendi'yle, tembel, gösterig-
li ve yeni hayati yuzeyden taklit eden Felâtun Bey'in kipiliklerindebu iki
tip Inemuru konu almaktadir Felâtun Bey tipi memurlarm canh örnegi
o devrin harietye tegrifatçilarmdanKâmil Bey'di. Franstzcasmm gülünç-
lügu ile tatunmig olanlardandl. 1867 yilmda yeni kurulan Beyoglu Altm-
c1 Belediye Dairesi reisligine tayin edilmigti. Fuat Paga'nm bacanagi
ol-
dugundan yeteneksizligine ragmen bu gibi görevlerle Raynhrmig. Kâmil
Bey, devrinde Prenk mukallidi diye bilinirmig." Fransizcay1 az bildigi
halde devamh Fransizca deyimler kullanmaya çalgarmig, igler çatallagti
demek için'les affaires sont devenue fourchette' veya'ol babda irade efen-
dimindir à cette porte l'irade est à monseigneur' gibi gülünç çevirileriyle
ün1ûymüg.9 Tanzimat'in bagmdan beri bürokrasi üyeleri ve paga2adeler
arasmda Kâmil Bey gibileri; yenilige kargi tepki duyanlar tarafmdan de-
vamh hievedilmigtir ve halen hievedilmektedir. Bu nedenle siyasal ede-
biyatumza yerlegmigbir deyim olan Tanzimat tipi, Tanzimatçilarm sade-
kul-
ce bir grubunu, daha dogrusu ikinci snufuu meydana getirenler için
lirülabilir. Gerçekte Tanzimat tipi, bizim toplumumuzda kendi kendini
yetigtiren, eleptiren ve yeni ufuklar aramaya baglayan insanlarm ilk ör-
negidir: Tanzimat insannun olugumunda gelenegin payi vardir ama ge-

Roquefort peyniri yemeden sofradan kalkmamay1 Frenk nygarhgr sandigmdan


dolayi, peyniri hiç sevmeyen Sadrazam M. Regit Papa tarafmdan muaheze edil-

9 Osman Nuri, Mecelle-iLímur-u Belediyye,C. I, s. 1421-1422.


Ienegi degigtirme gelenegi, Tanzimatçilarla baglamighrdenilebilir.
Budapepte'de Tuna layisada girin bir meydan, JozefBém adnu tagir.
Meydanda General JozefBém'in bir heykeli vardir. Macar halki, 1848'de
Kossuth'un önderliginde Avusturya'ya kargi baglattiklan cumhuriyetçi 13
devrime gönüllü olarak katilan Polonya lejyonu komutannun amsma bu
heykeli dikmig ve gükran borcunu bildirmigtir. General JozefBém, Os-
manh ordusunun ünlü Murat Paga'sidir. Osmanh ülkesine sigman Po-
lonyah, Macar ve Ïtalyandevrimci birlikterinin bir kasnu geriye yurtlari-
na veya, bagka ülkelere gitmig, bir kismi da din degigtirip Osmanh hiz-
metine girmiglerdi. Bu yeni Osmanhlar, 17. yüzyildan beri Alman
prens-
liklerinde, Rusya'da görüldügü gibi orduya ve sivil idareye hizmet su-
nan bagka ûlkelerin maceraperest küçük asilzadelerinden çok farkhydi-
lar, yeni ülkelerine derin bir baghhkla hizmet etmigler, Tanzimat reform-
larmm yürütülmesine yeteneklerlyle katkida bulunmuglardir Bir baki-
ma 1930'larda nazizmden
.bilim

kaçarak Türkiye'ye sigman Alman


adamlannm üniversiteye yaptiklari hizmete benzer bir durum söz ko-
nusudur. Ancak 1849 Polonya-Macar mültecileri sadece Osmanh ordu-
suna degil, sivil bürokrasiye ve kültür hayatma da yararh hizmetler sun-
dular.
Ordusunun kurulugu tamamlanamamig ve reformun getirdigi sanct
ve sikmtilar içindeki Osmanh Devleti Avusturya ve Rusya'nm baskilari--
na ragmen mütecileri geri vermedi. Sultan Abdülmecit; Tuna klyismda-
ki kalelere sigman ve bagta Kossuth olmak üzere bütün Macar hükümet
üyelerinin, Polonya-Macar komutanlarinm bulundugu binlerce kigiye,
kendilerinin ve ailelerinin hayat ve gereflerinin taminat altmda oldugu-
nu, istedik1eri ülkeye gidebileceklerini,Osmanh hizmetine girenlerin de
rütbe ve mesleklerine uygun gärevlere atanacaklarmi bildirdi. General
Kmety, General Bém (Murat Paga), Bordy, Przyenski, Czaikowsky (Sadik
Paga), Vimety (Ísmail), Zanitski (Osman), Stein (Fernat), Nemegyis, Bor-
zecki (Mustafa Celâleddin Paga) gibi yüksek rütbeli Polonyah ve Macar
subaylar din degigtirerek Osmanh hizmetine girdiler.10Dinini degigtir-
meden Tuna kiyilarmda kalan veya Haleb ve Kûtahya'ya yerleptirilen
küçük rûtbeli subay ve erIerden Osmanh sanayiinin ve tarmumn gelig-
mesine yardimci olacak birçok uzman çikti. Topçuluktan haritac1hga,
matematik egitiminden veterinerlige veya ressamhga kadar 19. yüzyil
Osmanh hayatma birtakim yeniliklerin girmesinde mültecilerin pay1 ol-
dugu açiktin Bizzat Midhat Papa Tima vilayetindeki sanayi mekteplerini
Polonyah-Macar mülteciögretmenIer sayesinde açabilmigti. IL Mahmud
döneminden beri Osmanh ordusu özellikle Prusya'dan uzman getirti-

10 Ö. Hius Hof-St. Archiv, PA XII Türkei fog 27, 2 Jaenner1850 ve aym karton fog.
445,
yordu. Ancak bu Prusyahlarm reforma ne denli canla bagla hizmet ettik-
sirasmda önce Íngiltere'ye sigman sonra
leri güphelidir. 1830 devrimi
General Sknanowski maiyetindeki iki Polon-
Osmanh ülkesine gelen ve
16 yah subaym Osmanh hizmetine almmasim Avusturya, Rusya ve Prusya
etmiplerdi. Prusya elçisi Königsmark, bu olay üzerine
piddetle protesto
savurmugtu,11 Os-
Prusya'dan askeri uzman yollanmayacagt tehdidini
rahatsiz ediyordu.
manh'ya gerçekten hizmet edenler bûyûk devletleri
sûrgündeki Polonya hükumetini, yani Polonya Millî Ko-
Bâbiâll, 1831'de
komitenin Bâbialî nezdindeki temsilcisine elçi mu-
mitesi'ni tammig ve
AS11110smanli
amelesi yapangt1.12 Polonez Ve lviacar papalari ve memte-
kendileri degil, evlilik yaptildan ve akraba olduklan çevteye
lan sadece
hayat getirdiler. 19. yüzyilnt Osmanh yuksek simfi ara-
de yeni bir tarzi
ulusalo bir Batihlagma bu çevrede baglad1.°
smda
19. yüzyilda Ístanbulve büyük liman pehirlerinde yeni
bir hayat bag-
mobilyasi ve
ladi. Bu yeni hayat tarzi, sadece kâgir honaklar, Avrupa
alafranga sofra adablyla özetlenemez. Kadmlar egitim gärilyorlatda.Ga-
okunuyordu. Kaçgöç bû-
zete ve dergi okunuyordu, asil änemlisi roman
kadmi topium haya-
yük älçüde devam etmekle beraber yüksek snufm
kadm erkek ßörtü baglamigtl. Bazi
tma giriyordu ve gezinti yerlerinde
tekkelere kadmlar da devam ediyordu.
eskisinden
Toplumda hareketlenen, renklenen bir hayat yanmda,
Devlet tekkelerin yeyhierine ma-
farkh organize bir mistisizm de bagladt.
yardmu yapayordu; bir taraftan sayila-
av baglatiyor, yiyecek ve tamirat
tekkeler müritlerle birlikte istanbul'da meyhane sayisi da art-
n artan ve
maktaydi. Sonra punch içilen dükkânlar, balo denen batakhaneler... AI-
cezbesi bir arada her smif halki sarmaktaydi. Eczane
kol keyfiyle, ayin
gelenekler de sürüyordu. Ïstanbul h alki ¾
ve doktorun yanmda eski
yoglu'ndaki hekimden, üfürükçüye tagmir olmugtu. Ïmparatoriçe Euge-
Abdülaziz'le ziyaæte git-
nie Ïstanbul'daykenKüçûksu Kasn'm Sultan
mig, padigah imparatoriçeye holunu vennipti. Bu manzarayiçayirda top-
kalabahk arasmdaki alafranga zevat, ikisini kol kola gör-
Iarup seyreden
olmuytu. Bogaz'daki mehtap sefalan, sayfiyedeki
mekten pek memnun

11 Aym argiti, Türkei VI-68. fogl 200-201, 20 Auût


1838 von Klezi'den Metternich'e
rapor.
12'Nigâr Anafarta, Osmanh1mparatorlugu ile Lehistan Arasmdaki Münasebetterie Ilgi-
Saray Ar-
fi Tarihf Bélgeler,basim yeri ve tarihi yok (muhtemelen1980).Topkapi
97, 98 vd. N. Göyünç,
'1849

Macar Mülteci-
givibelgelerinden E 7835 kitap 5, s.
Bunlann Kütahya Halep'e Yerleetiriimeleri', Türk-Macar Küffar Mana-
leri ve ve
sebetteri, Í.Ü.Ed. Fak. 1976, s. 173-179.
attigma
Mustafa Celâleddin Paga'mn ilk ulusala kitabt ve diiÿünceleri artaya
yolu izlemigtL Bu gibi aileler çocuk-
gõrmügtük. Oglu Ferik Enver Papa da aym
verdikleri egitim ve kaçgäçten urak yagantilanyla da usttabakanm mo-
larma
dernlegmesine yakm bir ärnek oldular.
kögklerde kadmh erkekli saz söz meclisleri tutucu çevrelerin ve A. Cev-
det paya gibilerin dedikodu ve elegtirilerine neden olayorsa da, yeni ha-
yat, bildigi gibi devam ediyordu. Alafrangahk laik egitimin ve laik bü-
rokrasinin derece derece benimsedigibir hayat tarziydi. Eski devirde in- n
bürokra-
ce yayam, ulema sunfmm büyuklerine özgüydü, gimdi ise sivil
si Inodern
ve pahah yaçam biçimine äncülük ediyordu. 'mani-

Tanzimat aydnu Avrupa'ya açilnugtL Avrupa'nm ilk anda bir


érisme'legelmesi dogaldi. Kahp degigtiren her toplum gibi, Osmanhlar
da maniériste bir dönemden geçiyorlardt. Rönesans kültürüne geçex1Or-
ta Avrupa'nm 15-16. yüzyillan ve Avrupahlagan Rusya'nm 18. yüzy1hm,
Türkiye 19. yüzyilda yagadi. Bir uygarhk çevresine girme agamasmdaki
topium, model aldigt toplumun kendine göre bir msmini çizer; o uygar-
hkta ve hayat tarzmda kendine göre demirleme alanlan, referans nokta-
lari saptar. Kugkusuz, 19. yüzyil Fransizma kendi toplumunun betimle-
yici ve belirleyici noktalarmi sorsak; Tanzimat bürokratuun Avrupa top-
lumu için çizdigi betimleyici çerçeveden çok daha farkh cevaplar ahrdik.
Bu gibi farkhhklar119. yüzyilm yerli ve yabanci literatûründen tarayip
saptamak da mümkündür. Maniérisme kabuk degigtiren toplumun fert-
lerinin model resme göre edindikleri bir tür teatralitedir. 18. yüzyihn Av-
rupah soylusu karisiyla baloya gitmeyi su içmek gibisinden bir olay ola-
rak görürdü. Oysa Buyük Petro devrinde Prens Mençikof bu davramply-
la yeryüzüne inen bir inkilapçi ilah.gibi gurarlamr, bir bagka soylu ise ho-
murdantrdi. O yüzden uzun zaman çar saraymdaki balo ve soirfler bir
amatör oyunu gibi baglayip profesyonel bir rezalet halinde bitmigtir. Ba-
ahykanhk hal3ne gelmeden yapihyordu. Davramplarm
zi ahekankklar
ünlü
amact degil, düzenlenigi mühimdi. 1847 Haziram'nda o dönemin
virtüözü Ferenç Liszt Ístanbul'ageldi, Avrupa saraylarmda dialeyicilerin
kalabahklanna kargi kapris ve hirçmhkla cevap veren büyük müzisyen,
Osmanh saraymdaki dinleyicilerinin dinleme adabi ve vakarma hayran
olmuqtu. Sultan Abdülmecid Avrupa müzigine ve operaya hayrandt Egi-
timini gördugünden degil, górmedigi, özledigi dünyamn atmosferine
mûzikle bir girigti bu. Bati edebiyatmm ilk ürünleri çevriliyordu. Siyasî,
ilmî bilgi ve yorumlar için degil; dogrudan dogruya hayata yeni gizen bir
ögenin, Fransizcamn üslup ve dil bakimmdan kusursuz ärneklerini önce
mütercim benimsemek sonra da tamtmak amacmda olmahydi. 1859'da
Yusuf Kâmíl Papa Fénelon'un Telemaque'im, sonra SinasiLafontaine, Rci-
ne ve Lamartine'i çeviriyordu. Münif Papa Voltaire ve Fénelon çevirileri
yapti. Saray ve Bâbiâlî Bati'da kaleme alman dünya tarihleri içinde Os-
manh topiumunun nasil yorumlandiglyla ilgileniyor, olumlu görülen
eser sahipleri taltif ve tegvik ediliyordu. Avrupa diline, bilimine, teknigi-
ne kargihenüz bütüncü ve tartigmact olmaktan çok,
pragmatik bir yakla-
un söz konusuydu, ama bu fazla süren bir tutum olmadi.
Osmanh aydmi Batt'ya dönüp Dogu'yu terk mi ediyordu? 150 yildir
tartlyilan bu soru veya üstünde durulan bu iddianm ne derecede geçerli
oldugunu da dügünmek gerekir. Aslmda Tanzimat aydru, Bat1'nm edebi-
yati, dûçüncesi, muzigine yönelirken; Dogu kültürünü de geçmigyüzyil-
¯¯
18 lardaki Osmanh'dan daha sistematik ve ciddî bir ilgiyle incelemekteydi.
Íbn-iHaldun'un Mukaddime'si 18. yüzyil sonunda Pirîzade Mehmed Sa-
dik tarafmdan çevrilmig, Ahmet Cevdet Paya da 6. bölümünü bu siralar-
da çeviærek eser Türkçeye kazandmlmigti. Klasik Arap ve Ïranedebiya-
timn Türkçedeki en iyi tercüme ve gerhleri 19. yüzyilda yapilmaya bag-
landi. III. Selim, II Mahmud ve Tanzimat dönemi boyu. Türk musikisi en
önemli degigmeleri geçirdi ve parlak çagnu yaçadi. Kulaktan kulaga ge-
çen besteler dönemi kapandi. Ethem Papa ve Misirh Halim Papa koleksi-
yonlari gibi derlemelerle musiki eserleri düzgün kay1t ve korunma altma
ahndilar. Osmanh vekayinamelerinin negri, eski tarih eserlerine ciddî ze-
yiller yazilmasi, nümismatik tetkikler, düzgün argiv kurulmas1 da bu
yüzyihn faaliyetidir. Tanzimat ayduu gelecege yönelik bir tarih bilincine
sahip olmaya baglanuçu ve kûltür mirasun da bu anlamda degerlendir-
meye bayladig1 görülüyordu.
Hayatin hareketliligi, degigen topiumun yarattigt yeni partlar, yeni
imkânlar; genç bürokrasinin önünde açilan yeni ufuklarm, görkemin,
renklenen yagamm etrafmdaki iktidar kavgasmm getirdigi yorgunluk,
mistisizme ilgiyi de artirdi. Tekkeler doldu, boyaldi, tasavvufi dügünce
ve tecerüd seçkinlerin hayatmm bir bölümünde yer etti, 19. yüzyil seç-
kinlerinin çocuklan iiiyano hocasmm, Fransiz mürebbiyenin egitimine
teslim edilirken; ailenin intisab ettigi tarikat geyhinin eli de öptürüldü.
Zu karmagiklayan renkÏiortamda bir Dogu-Bati sentezi mi doguyordu?
Hayir... Böyle bir sentezin özlemive tartigmasi uzun bir süre söz konu-
su bile olmadi. Güzel olan, gemkli olan her gey denenmeli, almmah, ög-
renilmeliydi. Reform çagmm pragmatizmi yerini ideolojiye, tartigmaya
daha sonra birakacaktir; benzer egitimden geçen, benzer hayat tarzma
sahip insanlar ayn1 kavramlarm etrafmda, Ïslaun, Osmanldik, Baticihk,
Türkçülük gibi dügüncelerin kavgasmi yapmaya baglayacaklardir.
Osmanh aydmlari medœseli-mekteplidiye ikiye ayrilungti. Yavag ya-
vag mektepli ve aIayh ayrmu da baglayacakti. Diploma ve düzenli egi-
tim 19. yüzyil Osmanh adamnun hayatml ilk yillarda etkileyen ve ayri
bir yola sokan iki kuvvetli toplumsal kuruihdu. Osmanh aydmmm bu
döneurde çok okuyup yazdigun söylemek güçtü.1822-1842 arasmda 250
kadar eserin basudigi, bütün Tanzimat döneminde basih kitabm ancak
birkaç bini geçmedigi biliniyor? Oysa Büyük Petro däneminden Ekim

13 Ubicini, Lettres sur la Turquie, s. 172-173 ve 175-176. Shaw, a.g.e., s. 128.


A. Tietze, 'The Study of Ottoman Literature', Tnt. Journal of Turkish Studies, 1981,
v. 2, No. 1, s. 50-51. E. S. Dogramaci, Turkish Woman in Tukish Literature of the
19th Century, Leiden, 1969, s.5L Güzin Dino, In gendsedu roman turc au XIXe si-
écle, Paris 1973,
Devrimi'ne kadar Rusya'da 200 bini agkm kitap basilmi.yt1. Sözlü kültür
gelenegi yayamaya devam ediyordu. Avrupa romanlan, dügünürleri
okunur, dostlara anlatilir, notlar tutulur, tekrarlannd1. Sivil veya asker
olsun 19. yüzy11Osmanh aydim büyük imparatorlugu bir ucundan õbür 19
ucuna gezerek, görerek ögrenir ve erken olgunlagirdi. Dügünce ve dav-
ramplarmda samldigamn aksine renklilik ve esneklik vard1. Siviller de,
askerler de benzer konular igleyip, benzer geyleriögrenerek laik egitim-
den geçerlerdi. Tagra hayatmda muallim ve zabit beraberligi 19. yüzyil
aydm egitiminin ve kültürünün temelini ve çabsim olugtururdu. Top-
lumsal ve kultürel degigimin belirli bir ksenophobique(yabano dügmam)
tepki yarattigma kugku yoktur. Ancak 19. yüzyilortalarmda Osmanh ay-
dmlan, Bat1hayat tarzma ve Bati kültürüne belirli bir rahathkla yaklaga-
biliyorlardi. Du yaklagmada o kültürün temeline inmeden onu pragma-
tik bir tutumla uygulamamn paya oldugu kadar,.ü1keninbagimsizhgrun
da rolü vardir. Osmanh üIkesinde Islamcihk bile Bati kurumlarma ve Ba-
h kültürüne karp, Hind Müslümanlari, Rusya Müslümanlan kadar güp-
heci ve itici bir egilim içinde degildi. 31 Mart olaylanmn kiglorhcist sa-
yilan Dervig Vahdeti'nin Volkan gazetesinde Ïngilizparlamentarizminin
ve demokrasisinin kurumlanm benimseyemk savundugu açiktir. Batt
dügmanhgi Berlin Kongresi, Balkan Savagi ve Hamidiye Panislamizmi
ile slogan haline dönügmekteydi.
Bir toplumda degigme bagladigmda bu degigim öngärûlen alanlar
kadar, öngörülmeyen alanlara da s1çrar. Osmanh toplumu belki çok käk-
Jü bir degigim geçirmiyordu ama modernlegme toplumun her kesitine
ve her kurumuna siçradi. Osmanh aile yapisi ve Osmanh kadml da bu
geligmelerin digmda kalmadi.
Tanzimat döneminde Osmanh kadimmn hayatmda kayda deger ge-
ligmeler baglamaktadir; hayati ayri bir renge bürünmügtür. Bu renk de-
gigikligini sadece modadan, günlük yagamdan, tüketim kahplarmdaki
farkhlagmadan, yabanci dil ögrenmek veya piyano çalmak gibi yeni
zevklerden ibaret görmemek gerekir. 19. yüzy11da Osmanh ülkelerinde
tarimda, egitimde görülen bazi yapisal degigmeler ve bütün dünyanm
yagadigt haberlegme ve teknolojideki devrimin Osmanh topraklarma da
yansimasi, Idasik aile yapismi büyük gehir kadar kirsal alanda da yavag
yavag degigim geçirmeye zorlayacaktir. Nihayet Ortadogu ülkelerinde
kadium özgürlegmesi sorunu bu dänemin modernlegme ideolojilerinde
önemh yer tutar. Ìslamcimodernlegmeci akundan, liberal dügunceye ka-
dar bütün Ortadogu dügünürleri ldasik aiÏeninyapasi, kadmm toplum-
sal yeri üzerinde duruyor ve degigiklik öneriyorlard1. Namik Kemal bu
dönemde kadmm epitligi üzerine ilk çalaglari modern Îslamcibir açidan
yaplyordu. Bu imparatorlugun.Ïzma, Beyrut, Selanik gibi liman gehirle-
rinde ve Rumeli'deki bazz merkezlerin nüfusundaki göze çarpan büyü-
me dolayisiyla aile yapismda da modernlegmenin baglamasi kaçmilmaz-
di. Anadolu kitasmda da, Türkiye'nin sosyal tarihi için önemli bir degig-
me bagIamaktaydi;Çukurova, Amik, Maray yäreIerinde agiretlerin iskâ-
20
m nedeniyle göçebe nüfus yeni hayata geçmekteydi. Nihayet yuzyihn
ortasmda Ege Bölgesi, ardmdan Çukurova'da baglayan mono kültürel
tarimm yarattigi toprak iççiligi kirsal kesimdeki ailenin geçimini ve ya-
pisim etkilemeye baglayan geligmelerdi. Kirsal kesimde bu dönûçümü
baglatan faktörlerden biri de 1858 (H. 1274) tarihli Arazi Kanunname-
si'dir, Kanunnamenin çok çabuk ve etkin bir biçimde özel mülkiyet dü-
zeni gerçekleptirdiging hele küçük ve orta smif çiftçiligi güç1endiren et-
kileri oldugunu söylemek güçtür. Ama tarim topraklarmm mülkiyeti ve
miras konulannda yenililder getinnedigi de söylenemez. Bu kanunla iç-
lenen topraklarm tapulandmlmasive miras yoluyla intikaliister istemez
kirsal kesimdeki büyük aileyi parçalayacak bir süreci baglatti. Bundan
bagka arazinin miras yoluyla intikalinde kiz evlat da erkeklerle egit pay
alacakti ki bu, hukuki yänden önemli bir geligmedir. Diger yandan kir-
sal bölgelerden ülkenin Ïstanbul,Beyrut, Selanik gibi büyük gehirlerine
yapilan göçte de niteliksel bir degigim gözlenmektedir. Daha önce bü-
yük gehm bekâr nüfus göç eder ve kismen mevsimlik olarak kahrken, ar-
tik çegitlinedenierle aile göçlerininbagladigi görülüyor. Îstanbul'unsur-
lara yakm kesiminde, Haliç civarmda ilk gecekondulagma baglamaktay-
di. Bu olgulari gehirlegme ve çekirdek aileye geçigin baglangio olarak ni-
telemek abartma sayilmamahdir.
Tanzimat döneminin getirdigi sosyo-kültürel degigim hiç degilse üst
ve orta tabaka kadimmn toplumsal hayata girigini hazirlayan altm bir
dönem olmugtur. Modern Ïslamcidügünürler çok kari evliliginin kalk-
masma ya da simrlandirdmasma yänelik yeni yorumlar getirirlerken,
gerek Osmanli ülkesinde, geæk diger Ortadogu ülkelerinde ve Rusya
periferisindeki dügünür ve yazarlar eski aile yapisi ve evlenme gelenek-
lerine karyl kampanya açamplanh. ibrahimSinasiBey modern tiyatro-
muzun ilk eseri sayllan pairEvlenmesfnde biraz naiv bir üslûbla eski ev-
lilik gelenelderini yererken, Azerî dramaturjisinin kurucusu Mirza Fet-
hali Ahundov ve izleyicileri tiyatro yapitlarmda Ïslamkadimnm kapah
hayatuu, pedergahî aile düzenini, kiz çocuklarmm cahil birakilmasim
durmaksizm yeriyorlard1. 1880'lerde Rusya Müslümanlarmdan bir grup
kadm, Alemi Nisvan adh bir kadm gazetesi çikararak feminist hareketi

*
Sinasi'ninpairEvlenmesi adh komedisi bizim modern tiyatromuzun ilk eseri de-
gildir.Fahir Ïz 1958'de Viyana'da yazma bir Türkçe oyun bulmuytur. Pabuççu
KeggerAhmedin Maceralen diye äzettenecek bu oyundan daha bagka veya eskile-
ri de bulunabilir, ancak §inasi'nin oyunu o devirde temsil edilen ve tutunan ilk
tiyatro oyunu olma äzelligini korumaktad2r.
yaygmlagtirmak çabasmdaydilar. Tanzimat maarifinin en önemli giri-
imlerinden biri, ortaägretim alanmda inas rüpdiyeleri açarak kiz çocuk-
Iannm egitim olanagnu geligtirmek olmugtur. Kiz çocuklarmm say11an-
21
mn artmast ve 19. yüzyi1 sonunda egitim derecesinin liseye kadar yük-
selmesi ise yeni bir meslek grubunun ortaya çikiqua sagladt. Muallime
hammlar... Kadmm çahyma hayatma girigi, Türkiye tarihinde sanayiden
änce egitim alanmda olmugtur ki, bu geligme günümüz Türkiye'sinde
kadmm bürokrasideki güçlü durumunun bir nedenidir.14
Tanzimat dänemindeki kültürel açihmla ortaya elkan yeni aydm gru-
bunun üyeleri arasmda üst smtftan kadmlara da rastlanmaktadu Cev-
Fatma Aliye Hamm, Nigâr Hamm bu tip aydinla-
det Paya'mn kizi Sair
rm prototipidir. Büyük kentlerde kadm evin digma ç1kungtir. Bogazi-
çi'ndeki mehtap gezilerinden, Beyoglu'ndaki ahyveriglere kadar birçok
yerde kadmm toplumsal hayata girigini, Tanzimat'm devlet adamlarm-
dan Cevdet Papa, zenperestligin ve muayakanm artmasi olarak nitelen-
dirir.15 Sanayilegme ve kentlegmenin yavashšma ragmen toplumda ka-
dimn 19. yüzyildan beriihmh bir özgürlegme sûrecine girdigi görûlüyor.
Sanayileyen Avrupa'da kadm, özgürlügünün bedelini çok pahah öde-
mig, toplumsal hayatta yeni güçlüklerie kargilagmtytir. Benzer bir gelig-
me ülkemiz kadmlan için henüz baglamaktadtr, ama kopullarm farkhh-
gmdandolay1 Türkiye'de kadmm äzgürlük için ödedigi bedelin, Avru-
pah kadmmki kadar agir oldugu söylenemez. Su farkh kogullar, yakm
tarihimizdeki reformlarm sanayilegmeden önce özgürlük için uygun bir
zemin hazirlamasmdan ileri gelmektedir.
Tanzimat döneminin devlet adamlan, yürür1ükteki aile hukuku ve
evlenme geleneklerinin sorunlar yarattigmm farkmdaydilar. Rengârenk
dinî yapida herkese hitap edecek bir aile hukuku; bu konudaki yasama
programlan Sadrazam M. Emin Ali Paga'nm Fransiz Medenî Kanunu'au
kabul etme girigimine kadar varmaktadir, ama hiçbir cemaat bu konuda
müsait davranmadigmdan geleneksel evliligi düzenlemek için bazi fer-
man ve tembihler çakarmakla yetinmigIerdir. Bu ferman ve tembihler,

14 Birinci Dünya Savagt bagladigmda bazi nezaretlente kadm memur istihdamma


baglannuqu. Balkan Savagi'nda ise kadm amele taburlan teykil edilemk kadmla-
nn kol iççiligine çekildigi de gôrulur. Bkz. Zafer Toprak, Türkiye'de MillîIktisat,
Yurt Yaymlan, Ankara 1982.,s. 316, 341, 412.
Osmanh Împaratorlugu'nun son döneminde Darülfünun'un muhtelif pubele-
rinde baza yuksekokullarda kiz ögrencilerin bulunmasi, kizlann egitimindeki
geligmenin yarathgt olaganüstü bir durumdur. Çünküdevirde Avrupa ve Ku-
zey Amerika'nm bazi üniversitelerinde ya tamamen ya da bazi gubelere kiz ög-
renci kabul edilmedigi, ders ve seminer izieyenlerin ise diploma smaviarma ka-
bul edilmedigi bilinmektedir.
15 A. Cevdet Paga, Ma'rûzat, s. 9-10.
esas olarak evlenme sirasmda baghk ödemeyi yasaklamakta, agir mas-
raflarin yapilmasmi önlemek istemekteydi.16 Kugkusuz bu ferman ve
tembihlerin yagayan gelenekleri ortadan kaldudigt söylenemez, bunlar
22 aile hayatmdaki belirli geligmeleri yansitmaktayddar. Tanzimat döne-
minde hiç degilse gehirli nüfus arasmda ekonomik ve sosyal zorunluluk-
larla, eski geleneklerin ve çok kari evliliginin adamalolh geriledigi' ve
hog kargilanmadigi bilinmektedir.
19. yüzyilda ülkenin büyûk gehirlerinin de fizikî dokusunda ve yagam
biçiminde degigmeler görüldü. Saray, Bâbiâlî denen sadrazam konagi, Sü-
leymaniye'deki Aga Kapist ve Fyeyhülislamhk'tan bagka belli bagh resmî
bina tammayan Ïstanbul'unbir bälümü nezaretler, devlet daireleriyle do-
nandi. Beyoglu ise bankalar ve ticarethaneler, magazalar, restoran ve ca-
fe'lerle doldu. Ïstanbul'un her yerinde kâgir okullar, karakollar gibi 19.
yüzyilm mimarî zevkini yansitan yapilar yükseldi. Nihayet Avrupa'nm
ilk metrolarmdan biri olan 'Tünel', Karaköy ve Beyoglu arasmda igletme-
ye açtldi. 19. yüzyilda Bogaz'm iki yakasmda, Adalaida, Çamhca ve Ka-
dikäy'de sayfiye hayati bagladi. Önceleri sadece azledilmig devletlularm,
Rum bahkçilarm yagadigt uzak Bogaz köyleri vapurlarm gidip geldigi
mevsimlik oturulan semtler halinde Ístanbul'labütünleptiler. Büyük
.ge-

hirlerde varhkh, orta halli ve fakirlerin oturdugu semtler birbirlerinden


ayrilmaya bagladi. Beyrut, Ízmir, Selanik gibi zengin liman gehirleri de Ís-
tanbul'la birlikte aym degigim sürecine girdiler. Bâbiâlî düzgün parke dö-
geli caddeleri, hükümet binalariyla imparatorlugun idare merkezi oldu-
gunugösteriyordu. 19. yüzyilda Ístanbuldevamh kaldirnn, su yolu inça-
ati ve genigletilencaddelerle bir pantlye görünümü aldi. Baÿanlamasa bi-
le imparatorlugun bagkenti, ilk defa plana göre düzenlenmek isteniyordu.
Ïlk park (Tepebagi) bu dänemde yapildi. Kayikçalarm felaket günü gelip
çatmigtr. Karaköy ve Eminönü köprüyle baglandi, ÿehirde iskeleler arasi
vapur seferleri baglad1. Sayfiye yerleri içinde Yeniköy, Tarabya yazhk se-
farethanelerin ve yükselen Rum burjuvazisinin semtiydi. Beyoglu Tak-
sim'e dogru geligti. 20. yüzylhn baymda Gümügsuyu,Ayaspaça gibi semt-

16 (erafettinTuran, 'Tanzimat Devri'nde Evlenme', Ïÿ ve Düpünce Dergisi, XXII, sa-


ya 182, Ïstanbul,1 Ekim 1956, s. 14-15.
Osmanb toplumunda muhtelif toplumsal tabaka ve bölgelerdeki aile tiplerinin
þnlükyaçayiça, sosyo-külturel davramÿ kahplan, tüketim ve kazançIan henüz
ciddi aragtirma konusu olmanuptir. Özelliklesosyal degigimin hazlandigt 19.
yüzyiliçin bu aragtirmalarm smirli sayidaki her yerde pek düzenli olmayan nü-
fus kay1tlan, seyahatnameler ve kugkusuz romanlarm ve hikâyelerin taranarak
yapilmasi gerekmektedir. Hüseyin Rahmi Gürpmar veya Ahmet Rasim'in bu
eserleri, bu arada 19. yüzyil halk hayatuu anlamamiza yarayacakmeddah hikâ-
yeleri küçümsenmeyecek kaynaklardir. Türkiye bütün Ortadogu'da son yüzy21-
da ekonomik yönden en luzh degigim geçiren ülkedir Bu degigimde sadece ta-
nmaal, smaî geligme degil, änemliölçüde hukuk reformlan ve sosyokültürel re-
formlar da etkin olmugtur.
ler her dinden zengin Ïstanbullularmapartman yagamma geçtigibölgey-
di.
Geleneksel Osmanh gehrindeki mahalle, henüz simf ve statü farkma
göre biçimlenmigbir mekân degildi. Bir pagamnkonagi karpsmda, küçük 23
¯¯

bir evkaf kâtibinin agiboyah küçük evi, ilmiyye ricalinden bir efendinin
kâganesinin yam baymda mahalle su yolcusunun kulübesi bulunur, bütün
bu insantar birbirleriyle her gün kargilagir, belirli bir sosyal dayamema,
saygi ve himaye kurallan içinde yagarlard1.Aym tarz hayat gayrimüslim-
lerin gehrin kenar bälgelerine silagtirdnug mahallelerinde de görültirdü.
Ama bazilarmin artan servetleri konak ve gik binalara, bu gik bina ve ko-
naklar siklagan semtlere y1gilmaya baglaymca; cemaat ruhunun yaçadigi
eski mahalleler de nitelik degigtirmeye baglad1. Aksaray'm ötesi orta hal-
li ve fakirlerin semti oldu. Tipki Avrupa'mn büyük bagkentlerinde oldu-
gugibi, ayri sosyal sruflarm yayadigi mahallelerde, farkh bir argo ve give
geligti.19.yüzydm Ïstanbul'undahenüz ilmiyye smifmm ände gelen efen-
dilerinin, büyük memur ve papalarm yagadigiFatih-Aksaray-Lalelisemt-
Ierinde Ístanbulgivesinin (agzuun) en makbulü konuquluyordu. Kasim-
paga sakinlerinin givegi, Karagümrük mahallesinin gelenekteri küçümse-
nirdi. Yangmlarm silip süpürdügü gehirde zengin konaklan ahgap da olsa
yangm duvarlari ve genig bahçelerle çevriliyor veya kâgir bina mimarîsi
geligiyordu. Gerçekte 18. yüzyildan beri Osmanh mimansi Avrupa'mn et-
kisi altmdayda. 18-19. yùzyil Ïstanbul'ununbazi kasir ve köykleri, Nuruos-
maniye Camiî, Selimiye Kiglasi gibi yapilan Osmanh barok mimarîsinin
örnekleri diye betimlenir. Kugkusuz barok mimad ve sanat için gerekli km
gullarm Osmanh toplumunda olup olmadig1 tartigilacakkonudur, kaldi ki
Avrupa'da barok devrin kaynagt ve niteligi de halen iyi anlagihp tarif edil-
mig degildit Ancak bu yüzyilda Orta Avrupa barogunun tamamIannug ve
daha lyi tammlannug bir üslup olarak bir ölçüde Osmanh ülkesini etkile-
digi de aç1kttr.Osmanh barogul? denen mimadnin ise özellikleri 18. Ve 19.
yüzyilda sadece bagkentte degil, tagradaki bazi kamusal yapilarda ve
âyan konaklarmda bile görülür. 19. yüzyilm ünlü Ermeni mimarlan Bal-
yanlar, bu ortamm yaratip zenginleptirdigi aileydi. Balyanlar bir yüzyil
boyu Dolmabahçe Sarayi'adan, Ortaköy Camiî'ne ve Beylerbeyi Sarayi'na
kadar onlarca hinay: yapmiglardir. Marag ve Kozan arasmdaki Belen kö-
yünden çakan, 1730'lardan beri faal olan bu aile Istanbul'un Beyazit Kule-
si, Bendler, Ç1ragan Saraya gibi yapilanyla gehre damgasuu vurnuptur."

17 Osmanh barobru deyimini kullanan ve 18. yüzyildan itibaren böyle bir niteleme-
yi yapan C E. Arseven'dir. Ekz. L'Art Turc (Türk Sanati), Cem Yaymevi, 1970.
Bu konudaki bir tartigma için Dogan Kuban, "Osmanh Mimarisinde Barok ve
Rokoko', Türk ÍslâmSanaty Ûzerine Denemeler,Ístanbul1982, s.115 vd.
18 Pars Tuglact, 'Osmanh Mimarisini Batthlagtiran Balyan Ailesi' YrifarBoyu Tarih,
Subat1983, s. 3942. Sem ayi Eyice'nin Balyanlar'm käkenini Belen olarak göster-
mesine kargihk P. Tuglact Kayseri'yi gästermektedir(?)
Balyanlar yerel süsleme, oymacihk, camcihk gibi geleneksel sanatlan ye-
ni yapt teknikleri ile kaynagtirm1;1ardir. Ortaya ç1kan eklektik mimarî,
19. yüzyila özgü begeniyi, egrisi ve dogrusu ile en genig biçimde yansi-
24 tir. Balyan ailesi geleneksel ingaat ustahšmdan modern mimarî egitimi-
ne ve mimarhga geçigi temsil etmekteydiler. Yaptiklan eserler ampir, ba-
rok, rokokonun izlerini taç1makia beraber, 19. yüzyihn özgün Osmanh
mimarîsi sayilmaktadir. Bu yüzyilda ÎstanbuYun modern mimarîsine
damgasmi vuran bir diger mimar grubu Fossati'lerdir. Fossati'lerin gü-
nümüze kalan eserleri azdir. Ïsviçreli olan Fossati'ler, Milam Biera Aka-
denlisi'nde yetigmigtir. Bu akademi 19. yüzyilda tamamen Rus Çarh-
gi'nm zevk ve talebine göre egitim yapiyordu, çünkü mezun mimarlara
orada i; bulunuyordu. Neorönesans dedigimiz üslupla çahyan Fossati'-
lerden Giuseppe, 1830'larda Ïstanbul'da yanan Rus sefaretinin mimandir.
19. yüzyil güzelligi ve görkeminden dolayi yeni binamn çann Istan-
bul'daki müstakbel saray1 olarak tasarlandigi dedikodusu da çikmigt1.
Fossati'ler Bâbiâlî çevresinin aradigt adamlar oldu.
Fossati'lerin Osmanh mimarîsine girigleri Ayasofya'mn tamiriyle
bagladi. Ayasofya'nm çatlaklarmdan dolayi tamiri geækiyordu. Sultan
Abdülmecid Balyanlafa iltifat etmeyerek tamir igini Fossati'leæ vermig
ve Temmuz 1849'da Ayasofya'nm onanmi bitmigti. Sultan Abdühnecid
bu arada mozailderi kaziy1p resmeden Fossati'ye bu mozaikleri bastir-
masi için para yardimmda bulunmuy ve Ayasofya mozaiklerinin ilk bas-
kist böylece yapunuptir. Fossati'lerin yapilan yöneticileri etkilediginden
Darülfünun (sonraki Adliye) binasom yapmu kendilerîne veriliyor. Ar-
kadan Ïran elçiligi de ontara yaptinhyor N Fossati'ler böylelikle Tanzi-
mat Türkiyesi'ndeki mimarî ile Rusya'daki mimarînin benzegmesini
saglamiglardir. Du ortakhkta neorönesans üslubun görkemi büyük rol
oynamaktadir. Kamusal binalar ve sayth konaklarm dtêmda, gehirler he-
nüz yangmlarm silip süpürdügü ahgap yapilardan vazgeçebilmig degil-
di. Ïzmir,Selanik gibi pehirler ve Ístanbul'daBeyoglu'nda dar bir bölge
kâgir konut mimarîsine ancak geçmigti. Tanzimat'm önderi olan Regit
Paÿa daha 1830'larda Londra elçiligindeyken kâgir yapilarm artinhnasi
ve bunun için ingaat ustasi yetistirilmesi geregi üzerinde durmuÿtu 20
Ancak toplum henüz pahah konut yapimma geçecek durumda degildi.
-

19.yüzyihn Osmanh toplumu bir arayië ve yönelig içinde idi. Zu yö-


nelig ve araylyta 20. yüzyll bagmda oldugu gibi ulusal niteligi saptamak,
Avrupa sanati ile mahallî veýa ulusal (?) özelliklerin sentezini yapmak
gibi endigeler henüz agir basmamigt1. Tanzimat döneminin mimarîsinde

19 Fossatfler üzerindeki bu bilgiler Semavi Eyice'nin aragttrmasi ve TTK 1982 yih


Atatürk Konferanslara dizisindeki konferanslardan elde edilmiÿtir. Aynca bkz. Is-
tanbul Ansiklopedisi,C. XL
2D Ortayh, Tanzimaf fan Sonra Mahallî ldareler,
s.113.
oldugu gibi edebiyatmda da mahallîlik kendiliginden yayamie ve etkisi-
ni sürdürmügtür. pker Ahmet Paÿa'da Osman Hamdi Bey'de görüIdü-
gü gibi Bati resmi ile Türk sanatmm sentezini yapma bilinci veya endi-
gesi yoktur. Aslmda Osman Hamdi Bey de seçtigi konularla; empresy> 25
niet okul içeriginde sözde kendine özgü yanlan olan bir Türk okulu ya-
ratabilmig degildir. Tanzimat edebiyatmm yazar ve pairi de, pek bilincin-
de olmadan geleneksel klasik OsmanÏtnesrinin ve piirinin biçimini ko-
'millî' "milliyet-

rumuqtur 20. yüzy11bagmdaki millî edebiyat sözünü ve


çiligi' kullandiþ için böyle nitelendiriliyor, yoksa ve biçim yönünden
öz
19. yüzyil Türk edebiyatmdan daha millî oldugu tart1ÿmahdir. Tanzimat
romamnm meddah hikâyelerinin üslup ve biçiminikorudugu, hatta ko-
nulann bile 'Hançerli Hamm', 'Sansar Mustafa' gibi meddah hikâyele-
rinden kaynaklandigi, Namik Kemal, Ahmet Midhat, Samipagazade Se-
zai gibi yazarlarda bu geleneksel yapmm agir bastigi edebiyat tarihçile-
rimiz tarafmdan belirlenmigtir.21
Tanzimat devri Türk edebiyatmin 19. yüzyil dünya edebiyatt içinde
seçkin bir yeri olamaz; bu edebiyat bizi yansittigi için çözülmesi gereken
bir konu, bir sorundur. Biçimyönünden bu edebiyat agir bir evrim ge-
çirdigi haÏde,içerik yänünden ani bir nitelik degigmesi geçirir. N. Kemal,
Ahmet Midhat, Mehmet Murat, Sinasi;roman, tiyatro ve çiir dahnda
halk ögretmenligi yapmaktadirlar. ÖrneginMehmet Murat Turfanda mt,
Turfa nu adh romanmda ahlak ägretmenligi (tekzib-iahlâk-ahlâki dü-
zeltme) Iolunü üstlenmekte, bunu bir roman türü olarak savunmaktadir.
Yüzyihn sonunda (1890-91)yazdigt bu romanda yazar, askerlik, memu-
riyet, aile hayati gibi kurumlarx ilkel bir anlatunla tek tek ele ahp eleytir-
mektedir? Biçim ve üsluptaki ilkelligine ragmen Tanzimat yazan top-
lum ögretmenligine erkenden girigmigve kendisinde siyasal toplumsal
sonunda;
bir misyon görmügtür. Ne var ki aym edebiyatin 19. yüzydm
ustahk düzeyini temsil eden Rus edebiyatma aldi-
Avrupa edebiyatuun
sembolizmi izleyip tamamen bi-
rig etmeden Fransiz parnassién'lerini,
çimci bir nitelige büründügü açiktir.
Tanzimat toplumunun aydru ansiklopedisyen olma istegindedir.
Devlet adarundan yazarma bu toplumun seçkinleri; tiyatrodan gazete-
ye, mimarîden filolojiye ve doga bilimlerine kadar her konuya el atma
ve düzenleme çabasmdadat Ìlkroman yazan olan SemsettinSami, ilk

21 Güzin Dino, Türk Romaninm Doguçu, Cem Yaymevi, 1978- P. N. Boratav, Folklor
ve Edebiyat,Aday yaymlan, 1982, s. 310-312. Bema Moran, 'Âgik
Hikâyeleri ve
ÍIk Romanlaruniz', Elegtfri,Ocak 1983, s. 3M1.
AÜDTCFYayinla-
22 Güzin Dino, Tanzimat'inn Sonra Edebiyatta GerçeAçiligeDogru,
n, Ankara 1954, s. 34-37.
Bilgi Yaymlan,
Cevdet Kudmt, Türk Edebiyatr'ndaHikaye ve Roman (1859-1959),
Ankara 1971, s. 12 129.
sözlükleri ve ansiklopediyi de ortaya koymugtur. Sadrazam Ali Papa,
Güllü Agop'un Osmanh tiyatrosunu devletin finanse etmesini gereldi
görmüÿ ve bazi temsilleri de tegvik için izlemigtin A. Vefik Papa, tiyatro
26 çevirmenliginden sözlükçülüge kadar her alana el atmigtL Modernlegme
çabasmdakibir toplumda bunlar dogal ve faydah egilimlerdir. Ancak 19.
yüzyild kadar Türk toplumunun Bati kültürüne olan yabanc1hgi kendi-
sini özellikle tarihçilikte, iktisatta' ve topiumbilimde göstermektedir. Bu
toplumda bilgi birikimi, aragtirmayi ärgütleme ve kurumlagtirma çaba-
si ise smirh kalmigtir.Mart 1864'te Cemiyeti Ílmiyeyyi Osmaniye ilk kü-
tüphaneyi açana kadar bagkentte ve tagra gehirlerinde kûtüphane, yaz-
malarm yigildigt vakif depolari demekti. Tarih yazicilar için düzenlen-
mig argivler yoktu ve Osmanh tarihçiligi halen vakayinamelere dayam-
yordu. 19. yüzyilda Türkiye'de tarihçiligin buyük atihmlar yapip bilim-
sel temele oturdugunu söylemek mümkün degildir. Ancak yüzythu so-
nunda N. Kemal ve Mizanci Murat Bey gibileri tarafmdan tarih belli bir
tarth ve toplum bilinciyle baglarmy degildi. Tanzimat hareketinin devrim
olarak baglamadigunn bir göstergesi de budur. Tanzimat Türkiye tari-
hinde devrim degil, hazirlayia sonuçlar doguran bir harekettir.
Tanzimatçi devlet adamlarmm ilk kugagmm pragmatik reformculu-
gu,bir kugak sonra siyasal ideolojiye, grup ve kipi çekigmesi programh
bir siyasal muhalefete dönügtü. Mustafa Regit Paga'nm aydin mutlaka-
yetçiligiyle baglayan dänem, Midhat Paga'nm anayasalahgiyla nokta-
landi. 1860'larda Osmanh dügünce hayatmm en önde gelen üç kipisi, la-
ik ulusçu dügünceli olan Sinasi,2onun yam bagmda modernlegmeci Ïs-
Iamo Namik Kemal ve Ïslamc1hklalaiklik, Türkçülûkle Osmanhahk
arasmda gidip gelen Ali Suavi idi. Osmanh düpünürü henüz açik seçik
siyasal ideolojisini ve programim belirlemig degildi. Siyasal dügünce ve
muhalefet emekleme devrinde olmasma ragmen, geligmelere bakildigm-
da Osmanh ülkesinin geleneksel siyaset ve hayat tarzmdan çiktigt anla-
gihyordu. Bundan sonra Ösmanhtoplumunu modernleÿme olaymm ka-
hplari içinde degerlendirmek kaçamlmazd1. Modernlegmeye tepkiler de
kugkusuz güçlenmigti. Modernleyme her toplumda yeniye tepki dogu-
ran hir olaydir: Avrupa uygarhšma yüz elli sene önce giren Rrsya'da bi-
'geriye
le Aksakov, dönelim' diye hayloriyordu. Çagdaylagmamn getir-
digisbunahm Rusya'daki kadar yiddetli olmasa da, Osmanh toplumun-
da da tepki yaratti. Ïlk anda yöneticiler de muhalefetin rengini ve niteli-
ginianlayamadilar. ÇünküOsmanh toplumundaki her olay ve kurum
gibi, siyasal dügünce ve siyasal muhalefet de degigmigti.

*
Ìktisatbilimiyle ilgili bilinen en eski yazma, 1830'lara ait olup mütercirni belli
degidir. Dalia çok genel kavramlar ve Malthus nazariyesi üzerinde durmakta-
dir. Ilgili yazma tarafumzdan yayunlanmigtir. Yapa dergisi says 1/1983.
23 Berkes, Türkiye'de Çagdaplagma, Bilgi Yaymlari, Ankara 1973, s. 252.
YeniAydmlar

Takoimi Vekâyi'nin 6 Subat1866 tarihli nüshasmda hükümet tarafin-


dan, Paris'teki muhalifler aleyhinde içerigi ve üslubu ilginç bir bildiri 27
yayunIanmiett; 'Paris'te kurulan bir fesad cemiyetinin üyelerinin ätede
beride tahrik ve dedikodu yapttgi, hükümet aleyhinde bulunmanm ken-
dilerine zaran dokunacagl ihtar edildigi halde, ismi geçen cemiyetin re-
zil kipilerden olugtugu ve bunlarm bazi zadegân aleyhinde iftira dolu
mektup ve imzasiz mazbatalar bastinp dagittiklart, alçakhk ve rezaletle-
rini, herkesin bildigi bu gibilere inamlmamasi gerektigi' tembih ve ilan
ediliyordu. Sözü edilenlerin Genç Osmanhlar oldugu açakta.
'is-
Ali Paga'nm Bâblälî'de kurdugu otoriter yönetimden nefret edenler
'despotizm'

tibdat'tan söz etmeye baglamiglardi, istibdat sözü kaq1hgi kul-


'istibdat'
lamhr olmugtu. Oysa daha elli yll önce bir Osmanh efendisi için
Ïslamülkesindeki bir yöneticinin olagan yönetimini ifadede kullamlabile-
cek bir sözdü. Ïslamct siyasai kuramda istibdat sözü geçen ve dogru yöne
timle özdegtir yhülislam Mehmet Ziyaüddin Efendi'nin verdigi, Sultan
Abdülhamit'in ha'l fetvasinda istibdat suçlamas2 yoktu. istibdatsözünü
Genç Türk politikacilan kullamyordu. Tanzimat reformlan Osmanh aydm-
Ianm ayri bir dünya ve yönetim anlayagma götürmügtü.
Sultan Abdülmecid yänetimine kary2 bir darbe girigimi bastelmigt1.
Tarihimizde Kuleli Vakasi olarak bilinen bu olaym gerçek bir hükümet
darbesi girigimi olup olmadig1 henüz bilinmiyor Ondan bagka darbeci-
letin siyasal tutumlan da açik degildir, tutucu bir dügûnceyle mi, yoksa
anayasac1-demokrat hir egilimle mi hükümete karç1 çikmiglardi? Ïkinci
bir darbe girigimi de 1865'lerde olugan Ìttifak-1 Hamiyyet adh bir grup-
tan geldi. Osmanh toplumu siyasal gruplaymalar dönemine girmigti.
Gerçi bu gruplagmalar, 19. yüzyt1 dünyasmdaki siyasal ideolojilerin tu-
tarh veya tutarsiz bilegimi olan programlar etrafmda olugmaktaydilar;
ancak siyasal modernleyme sürecine girildigi aç1kti. 1840'lurda Tanzi-
matçalinn yarattigi politikada ayum ve anlagmaya dayanan ortam yeri-
ni siyasal kutuplagmaya terk ediyordu. 1860'larm muhalifleri henüz la-
ik ulusalci ideolojiye veya billurlagmig radikal görüglem sahip degiller.
Kendilerini Genç Osmanhlar olarak adlandinyorlardi, ama Avrupa, ihti-
yar imparatorluga yeni bir mh ve hayat vermek isteyen bu gruplan 7e-
une Turc' diye adlandirdi. Jön Türklük özgün bir siyasal kimlikti. Köh-
neyen monargilere kargi ayaklanan, direnen bütün ülkelerin muhalifleri
bu isimle amldt. Portekizli JönTürkler gibi..
Modern çagm toplumlan artik tarihi yagamayip, yaplyorlardi. Tanzi-
mat aydnu da tutucu yöneticisinden muhalif yazarma kadar çagdag

*
Takvimi Vekdyi,No: 832, 1288-20Ramazan.
dünyada var olmak için degigmek ve olaylara yön vermek gerektigini
anlamigti. Gelenegi korumak için onun bilincinde olmak gerekir. Varhgi-
m sürdürebilmek için Osmanh aydun, gelenegini ve ortamuu farkh an-
28 lay1;la da olsa degerlendirmeye ve eleptirmeye baglamigtl. Edebiyat zev-
kinden yönetime, Avrupa politikasindan modernlegmenin yöntem ve öl-
çüsüne kadar hirçok konu tartlyihyordu, hem de kahvehane sohbetiyle
degil basm ve yayin aracihglyla...
Osmanh Ïmparatorluguanayasal bir yönetime bu ortam içinde geçti.
1876 Arahg1'nda Kanun-u Esasi'yi bazi görüglerin tereine dig baskilarla
degil, ülkenin gelecegi için iç geligmelerin baskisiyla ilan ettirmiglerdi.
Büyük devletlerin bazilari Osmanh Devleti'nin anayasal bir monargi ol-
masma ilgisiz, bazilara da kargiydi.
19 Mart 1877de toplanan ilk Osmanh parlamentosu, etnik ve dinî
yönden o çagm kozmopolit Avrupa imparatorluklarmm parlamentola-
rmda bile görülmeyen bir renklilige sahipti. Mebusan Meclisi'nin bu
kozmopolit yapisi yüzünden megrutiyetin imparatorlugu yikima götü-
recegi, o günden bugüne çok tekrarlanan bir slogandir. Parlamento olsa
da olmasa da sadece Hiristiyan Balkan uluslarimn degil, Arap, Türk ve
Arnavut ulusalcihgrun da geligecegine kugku,yoktu. Zaten tarih, bag-
langiçta Íslamci Osmanhci bir çerçevede konfederatif programlar öneren
bu ulusçulari kaçimImaz bir biçimde bagimsizhk istemeye itmigtir.
Avrupa'nm iktisadî, kultürel ve toplurasal yönden en gerikalm1; im-
paratorIugu anayasal monaryiye kendinden daha geligmigRusya Çarh-
gt'ndanönce geçiyordu. Bu siyasal siçramayi hazirlayan reformlarm ül-
kenin siyasal kültüründe de önemli bir geligmeyarattigim kabul etmek
gerekir. Gùnümüz Türkiye'sinde bilinçle degerlendirilmesi gereken Os-
manh mirasi budur.
Tanzimat Döneminde Tanassur ve
Din Degigtirme Olaylart

Tanzimat Fermam'nm ilâm gayrimüslimlerin hayatma Garp yazarla-


rmca ifade edildiginin aksine önemli yenilikler getirdi. Bu geligmeler
apagidaki noktalarda özetlenebilir; a) Ruhanî örgütterin ve ruhanî reisle-
rin devlet kargismdaki konumlarmda farkhlagmalar, Bu geligme Rum-
Ortodoks Kilisesi'nin diger cemâatler kargismdaki üstün durumunu
kaybetmesi ve nihayet hemen bütün Hiristiyan cemâatierde laik unsur-
larm güçlenerek cemâatlerin yönetiminde ruhanî elitin eski nûfuzunun
sarsilmastyla sonuçlandi, b) Osmanh Devleti'nin laik egitimi güçlendire-
rek bu egitime gayrimüslim gençIerin de girmesiyle kilise egitiminin ge-
rilemesi,.c) Kilise ve gayrimüslim okullarmm sayismm artmasi, yani ye-
ni kiliseler, okullar ve yetimhaneler inçâsma izin verilmesi, d) Özellikle
vilâyet yönetiminde gayrimüslim temsilcilerin de vilâyet, liva meclisle-
rinde istigare görevi ve vilâyet temyiz divanlarmda karar sahibi üyeler
olarak idareye katilmasi. Bu sonuncu boyut 1877 Osmanh Meb'ûsân ve
Âyanmeclislerinin dünyada görülmeyecek bir dil ve din halitasi halin-
de tegekkülünün de nedeni olmugtur. Dinî ve vicdanî serbesti, impara-
torlukta o güne kadar gärülmeyen ve tarihçiligin de gözünden kaçan bir
geligme daha ortaya çikardi; o vakte kadar dinini gizleyen ve geklen
Müsfümanhgi kabul etmig bazi gizli Hiristiyan cemâatler asil dinierini
açiklamakta bir beis görmediler, ilginçtir ki, Íslâmgeriatma göre bir ta-
nassur sayilabilecek bu olaym, pek de äyle degerlendirilmedigi ve hattâ
göz yumuldugu görüldü. Tanassur ve benzeri vakialar bazen cemaatler,
bazen de Müs1ümanhgi kabul eden bir eski Hiristiyanm tekrar aslî m z-
hebine veya bagka bir kiliseye dönmesi gibi olaylarla su yüzüne çikti.
Hattâ aslmda yasak olan, bir dinden bagka dine geçmeler görüldü. Bilin-
digi üzere Ïslâm devletinde ve klâsik Osmanh toplumunda bir gayri-
mûslimin sadece ihtida etmesi, yani Íslâmdinine geçmesi mümkündür.
Gerçi klâsik dönemde Ermeni Gregoryenlerin Katolik olmasi veya Kato-
liklerin Gregoryen mezhebe geçigi gibi olaylar vardtr, ama o dönemde
daha renkli ve radikal din degigtirmeler gärülmemekteydi. Íhtidakonu-
sunda da uygulama ilginçtir. Islâmageçig sadece o ferdi baglar, ne usûl
ne de fürugu, yani ebeveyni ve evlâtlan ve egi baglamaz. Hattâ Hiristi-

* Tanzimat'm 150. Yrl Sempozyumu,Ankara 1994, s. 42-49.


ogullarimo eski dinlerini muhafaza et-
yan sipahilerden ihtida edenlerin
tigibile görülür. 1556/H. 963'e ait bir Mühîmme kaydmda (BOA, no:2 s.
991, hüküm 96) Dilvine beyi bir mektup gönderip; Kuronug nahiyesinde
30 mütemekkin ve on yll önce vefat eden Mustafa'mn oglu Papastrati'nin
Ïslâmagelip tunar rica ettigini ve kendisinin Mustafa tesmiye edilip ti-
verdigimiz bu ör-
mar verildigi görülüyor. Klâsik Osmanh döneminden
nek her dänemde çogaltilabilir. Meselâ, 1851 ylh Arahk ayma ait bir irâ-
dede Tatarpazan kazasmdaki muhtedi Ali'nin H1ristiyan zevcesinden
olan çocuklannm durumu hiç de Müslümanhk tarafru mutlak istilzam
eden bir çõzümle ele almmlyor (BOA, Ï., Hariciye, no: 21 S 1268/16
Arahk 1851). Müslüman ve Huistiyanlar arasutdaki be gibi olaylan ele
alip tahlil ediace, Tanzimat döneminin getirdigi degiqikliklerin pek yü-
zeyde kalmadigim da gärürüz.
Bu konulann bir lasmma bagka çahymalarda deginilmigti." Burada
Tantimat döneminde görülen bazi toplu ve bireysel tanassur vakalan
üzerinde duracagiz. Tanassur olaylari Tanzimat döneminin ilginç bir uy-
gulama ve yeni anlaytyma konudur. Bu olaylarla birlikte gene makalenin
digmda birakacagumz iki konuyu birlikte dügünmek gerekir Bunlar: L
Osmank gayrimüslim cemâatlerinin kilise, okul ve hayir kurumlari kur-
mak alamada eskisinden çok daha büyük ölçüde müsaade almalaridir
(maamafih, samldigmm aksine, bu konuda tam bir serbestî yoktu ve es-
ki usulle izin almiyordu. 2. Nihayet devletin kurdugu laik egitim ku-
rumlarmda saptanan kontenjanlarla (toptan üçte bir ve her cemâat için
tahmin edilen nüfusa göre bir oranla) gayrimüslim gençIer okuyup Os-
manh bürokrasisine girmiplerdir. Bu üç olay yahut geligmebir arada dü-
çûnülecek olursa, Tanzimat asrmm muhtelif dinden tebaast için epitlik
ve dinî hürriyet alamnda önemli bir agama olarak saptanmasi
kaçiml-
mazdir.

1857 ylhada Musul'da vukua gelen bir tanassur olays ve bunun Bâ-
bâlî ve yerel yöneticiler tarafmdan çözümü bize çok ilginç geligmeleri
göstermektedir. Hiç güphe yok ki, tanassur Ïslâmdevletinde ölümle ce-
zalandmlacak bir suçtur Bu olayt ögrendigimiz sadâretin arz tezkiresi
,

ve çikan irâdeye göre, "Musul ahâlîsinden anasi Hiristiyan iken, bundan


otuz bey sene evvel kabul-1 Ïslâmiyyetedüb, bu kerre zevcesi ve erkek

* 'Tanzimat Döneminde Balkanlar'da Ulusal Kiliseler ve Rum-Ortodoks Kilisesí',


Millí Kufûphane, Tanzimat'm 150. Yddönümä Sempozyumu, Ankara 1991, s. 82-88
ÎlimlerFakültesi, Tanzimat'm150. Yddönümü Ulus-
konulu tebligim ile ODTíÏ,1darf
Jararas: Sempozyumu'nda, 'Tanzhnat ve Gayrimüslimlerin Ruhanî Reisleri'
konulu tebliglerim.
evlâdt ile beraber tanassur eylemig olan pahis hakkmda mahallince
iera-
si tasmîm olunan muameleyi ve ba'd ezîn dahî bu misullu ahvâlde nasiI
hareket olunmasi suâlini ve Musul'da mine'l-kadîm Katolik mezhebin-
den bulunan tebâ'ya talim-i âyîn eylemek üzere mine'I-kadîm âdet oldu-
y
gu veçhiyle Papa tarafmdan kasid (nunciatur anlammda, fakat herhalde
psikopos düzeyinde din görevlisi) nâmiyle orada bulunan
papazm bu
maddede medhali ve bu yolda mesaî-i mazarrasi meyhud
ve mahsus ol-
mastyla..." Anlayalacagi üzere eski dinine dönen biri söz konusudur.
Hakkmda ahnan karar ise yerel ve tekil olmayip bir uygulamayi yansit-
maktadir:1 "Bu misul1ülerin, Ìslâmiyetlerizamanmda ikamet ettikleri
yerlerde bazi Íslâmamahsus mahaßât ve kurada veyahud Ïslâmve Hi-
ristiyan muhtelit bulunan gehir ve köyIerde kalmalan mülkçe mahzur
ve mazârratz ve mürtediyyin hakkmda dahi muhatarat1daî olacagi (da-
vet edecegi) ve bu cihetle karar-2 megrûh dairesinde olarak bunlar hak-
larmda münâsib görünecek muamelenin icrasmda hiç mânî olamayaca-
give bu kabilden olarak, bundan evvelce Girit'te zuhûr edenler hakkin-
da yap21d2gi.gibi, gerek gahs-1 merkûmun ve gerek emsâlinin, ehâlisi yal-
ruz H1ristiyandan ibaret bulunan ve eskiden sakin olduklan mahallere
uzak olan yerlere zemîn-i münâsib ile gönderilmeleri ve bu muâmelenin
tedâbir-i mülkiye iktizasmdan olacagnun irâeî ve ikfiza edenlere dahi ol
vechiyle ifade olunmasi suretlerinin, mahalline cevaben
ve bi'l-etraf ya-
zilmastlazim gelecegi beyân olunub..." Anlayildigi üzere bu gibilerin ca-
nma ve mahna zarar gelmeden, hadise çikmayacak bir mahalle ahâlîsi .

Hiristiyan olan yerlere nakti daha önceden bireysel ve topluca tanassur


olaylarmda Bâbiâlî'nin çok dikkat ettigibir husustu. Gerçekten de bu
ta-
rihlerde bu gibi vakalar hiç de nadir olmamahdir
ve ülkede daha önce-
ki asirlarda geklen ihtîda etmig görünen gizli Hiristiyan cemâatler haki-
kiinanç1armi aç1klamaya Ipglamigti ve bundan bagka, dinden dine dön-
meler de görülmekteydi. Õrnegin,Íslâm devletinde ihtîda (Ïslâmagir-
me) digmda Mûsevîlikten Hiristiyanhga yahut Hiristiyanhktan Musevî-
lige geçig gibi din degigtirmeler de yasaktir. Fakat Tanzimat döneminde
bu kaideye çok uyulmadigim ärneklerle görecegiz.
1859 ylh Nisan ay1baglarmda Sadâret'in Mâbeyn-i Hümâyûn'a sun-
dugu arz tezkiresinde Üskübve Prizren havalisindeki bazi säzde Müs-
lümanlann din-i as1îlerini ilân ettiklerinden söz ediliyordu:2
"Atûfellû efendihazretleri, Girit ve Trabzon tarallarmda oldugu gibi
Üskübve Prizren havâlisinde dahi bazi kesân mine'l-kadîm batinm di-
nî-i Iseviyyeye salîk olduklan halde, zahiren zî Ïslâmdabulunub
ara si-
ra mezheb-i aslîlerini ilân eylemekde olduklan ve hâttâ bundan bey on
sene evvel bunlardan birtalam familya ilân-1 Ísevîyye.iderek of vakt

1 BQA, 1.,MM, no: 357, 14 C 1274/30 Ocak 1858.


2 BOA, Î., Hariciye, no: 8922, 25 Q1275/28 Haziran 1859.
terk-i vatan itdürûlüb, Brusa'ya (Bursa) gönderilmig olduklan halde, yi-
misüllu, bu kere dahi Üskübve Priz
ne vatan-l aslîlerine iâde kilmdiklari
ren'de bu talamdan olan bazi kimseler yine bu arzuda olduklan ihbar ve
32 halen ve usûlen bir gey denilmemek lazim gelecegi dahî ihtar olunub,
bunlar sahihen H1ristiyan olduklari halde cebr ile zî Îslâmdatutmakdan
bir fâide olmayub, bilâkis bunÏara Müslîm denülüb de, mezheb-i aslîleri-
ni ilân etdikleri suretde ehl-i Ïslâmdaniken tanassur etmig gibi göründük-
oldugundan,
lerinden bunun sû-i te'sirati olmasiyle, asillan Hiristiyan "

kendi hallerine b1ralold1þ gösterilmek daha münasib olur ise de. deni-
ahâlînin tepkisinin ne
yor. Devamla, "Bunlarm durutnu ve Müslüman
ettirildigi mezkùr vilâyetteki Meclis-
olacaþnm Üskübvalisine tahkik ve
hal-i Íslâmiyet mefkud
i id are azâlarmm ifadesine gäre de bu makûlelerde
olub gimdiye degin bir iki defa tahvil-i mezheb ettikleri ve ahâlî-i Müsli-
anlagild1þndan bunlar aleyhin-
me tarafmdan bir gey denilmeyecegi dahi
de bir gey vuku bulmayacaþna delâlet eder," denmekteydi. Bu tezkirede
sözü geçen Girit ve Trabzon vilâyetlerindeki benzer vak'alar buralarda da
gizli Hiristiyan cemâatlerin varhgmm bilindigi ve zimnen tamnd1þm iga-
ret etmektedir. Aslmda bu vesikada, bu gibilerin bir defterinin düzenlenip
merkeze gönderildiginden de söz edilmektedir. Tabiî bunun 19. asir part-
lan içinde haraç veya cízye gibi vergiter tatlu ve tahakkuku için yapilma-
digi açiktir. Ancak idarenin bu cemâatler hakkmda Íslâmlardandaha fark-
h bit politika izledigi ve bilgi edinmeye önem verdigi anlagihyor. Meselâ,
Girit'te bu gibi tanassur eden galuslarm miras davalar da farkh bir gekil-
de çözümlenmigtir.S Girit'tekibu gibi gizli Hiristiyanlar hakkmda seyyah-
lann raporlarma dayanan bilgiler enönemli kaynaktir. Su zümrenin etnik
mengei de tartigilnugtir. Bunlarm adamn fethinden sonra mü1klerinikoru-
mak isteyen, eski Venedikliler olduklan ve zahiren Müslúmanhg1 kabul
ettiklerini ileri sürenler de olmuçtur.* Bu gibi topluluklann etnik ve dinî
mengeini aragtirmamn güçlügü ortadadir. Trabzon vilâyeti dahilinde var
olan bu gibi topluluklarm kahntilarma Hamginli denmekteydi.5 Pilolojik
historik ciddî aragtirmalara konu olmayan bu küçük topluluklann dinî-et-
nik mengei hep tartigma konusu olmuytur. Gizli valtiz âdeti digmda et-
nografik tetkikler de yeterli malumat verememektedir. Tanzimat dönemi-
nin bu konulara iligkin belgelerinde de tanassur olaylan veya gizli Hiris-
tiyatthgm görüldügu käy adlan verilmemektedir. Eu gibi yerleri bugünün

3 BOA, Girit defterleri 1273, no. 137.


4 R. M. Dawkins, 'The Crypto-Christians of Turkey', Byzantion VIII/1933, fasc. 1,
Bruxelles 1933, s. 252.
5 R. Benninghaus, 'Zur Herkunft und ldentitaet der Hemginli', Ethnic Groups in the
Republicof Turkey, ed. P. A. Andrews, Wiesbaden 1989, Beihefte zum Tübinger At-
las de Vordeten Orients, s. 475-495;bkz. R. K Dawkins, a.g.m., s. 258'de Kromni
denen grup hakkmda.
...-..... .

NWIIIMIEWSEfD-RIET Pr:WM .

mas.mmmmmm-......nn--.

yerel tarih aragtincilari ortaya çakarmaktadirlar. Arnavut tarihçi B. Grace-


ni; Elbasan, Íçkodra,Draç civarmda bazi käylerde görünugte Islam fakat
aslmda Ortodoks veya Katolik inançtaki köyleri tesbit etmig, bunlan
Avusturya ve Rusya argivleri konsolosluk kayitlarmdan da çikanyor. Bu 33
gibi Hiristiyanlarm vaftiz adlan yamnda köye gelen idarenin temsileileri-
ne kaydettirdikleri ikinci isimleri var. Köylerde câmí yok sadece gizli kili-
seleri varmig. Fakat kasabada ise hem câmi, hem kiliseleri varmi.ÿ.6
Gerek gu toplu tanassur örnekleri, gerekse tekil örneklerden de anla-
ilacagi üzere Tanzimat döneminde Íslâmdançikig (irtidâ) olaymi negre-
dilen belirli kararnameler veya dig devlet raporlan ile anlamak pek
mümkün degi1dir. Olaylan zaman ve mekân itibariyle daha genig bir
çevrede aragtirmah ve mutlaka Osmanh devlet aryivlerini taramahdir.
Son zamanlarda bu alanda ç1kan Dr. G. Bozkurt'un bu konudaki tasvir-
lerinde göze çarpan noksanhk bizce budur. Su çahymada 25 Agustos
1843'te Müslüman olmugken pigmanhkla eski dinine dönen bir gencin
idâmi uzerineÏngilteree1çisinin protestolan gibi, literatürde tekrarlanan
olaylar zikredilmekte ve Osmanh Devleti'nin bu konuda taviz vermedi-
gi (hilâfet ve kutsal kitabm hükümleri dolayistyla) ve Bäblâlî'nin bu is-
rannm Protestan misyonerlerin faaliyetini engelleyerek faydah oldugu
gibi bir hükme varihyor.7 Hemenbelirtelim ki, daha önce Katolik misyo-
nerler, 19. as2rda da Protestanlar, birkaç vâkiaya ragmen kendilerine Mu-
sevî ve Müslümanlardan pek sahib-i ruh katilmayacagnu anlamiëlardir.
Aslen faaliyetierini de daha çok Arap Huistiyanlar ve mezhep kavgala-
niçindeki Ermeni topluluklan üzerinde yogunlagtirmigve losmen baga-
nh olmuglardir Bu alanda Balkan Ortodokslan ve hele Rumlar üzerinde
etkiliolamadiklan da açikttr. Gerçekte Tanzimat devrinde tanassur.olay-
Iarma Osmanh Devleti göz yummaktaydt ve bu konuda diplomatik ve
idarî kademelerde tartigilagelen ölüm cezasuun pek uygulanmadigt, fa-
kat toleransm veya umursamazhgm da resmen ilân edilip göze gösteril-
medigi anlaç1hyor.
Bir gayrimüslimin islâmdinine geçigi(ihtida) için de 19. yüzy11dabe-
lirli kurallara uynlmaya baglandi. Çünkübu gibi olaylar gerçekten kili-
senin müdahalesi ve bireyin eski dindaglart ve aile üyelerinin çikardig1
hadiseler ve bunlara bazen konsoloslarm kançoasiyla da neticeleniyor-
du. 10 Ekim 1851'de; Ali adh bir muhtedî kansun evvelce bogamig olup,
çocuklann yansi analarmm dininde, yarm ise babanm dininde ve onun-
la birliktedir. Yunanistan konsolosu (Edirne'deki) çocuklann ikisini kon-
soloshanede ahkoymakta, diger ogul Arifin gikâyetiyle sorun ortaya

6 Bardhyl Graceni, 'Le Cryptochristianismedans la region du Shpat au Cours de la


Derniere Periode Ottoman', Studia Albanica,XXVI/2, 1989 s. 9 102.
7 G. Bozkurt, Gayrimüslim Osmanh Vatandaçãannm HukNNÎܾTNMM (Î$39-lÛ14),
TTK, Ankara 1989, 5.130-139.
çikmaktadir. Metropolit de ige kangmca, Edirne valisi duruma mudaha-
le eder ve konsolosu uyarir8 Böyle tipik bir olay 1851 yilmda Sam'da
Rum-Ortodoks iken ihtida eden bir kadmm kizi yüzünden çiktr. Kizm
34 eski dininde kaldigi iddiasi Rus konsolosu, yerel yäneticiler ve Ïngiltere
konsolosunun da kangmasiyla piddellenen olaylara sebep oldu. Bu ne-
denle 19. yüzyilda bir gayrimüslimin ihtida etmesi her geyden ðnce onun
serbest irade beyamna ve regit olmasma dayanan belirli bir usulle müm-
kündü. Devlet ve yönetici by konuda son derece titizdi? Aslmda bir gay-
rimüslimin ihtida etmesinde takip edilecek usul göyleydi: Muhtedinin æ-
git olmasi, bir memurun ve papazm önünde irade beyanmda bulunmasi
gerekiyordu. Sonralan Adliye ve Mezâhib Nezâreti'nin kurulmasiyla sä-
zü geçen memur bu nezâreften geliyordu.10 C 1297/20 Mayis 1880 tarih-
li Tercüman-1Hakikat gazetesi Bursa'da evinden kaçan bir lazi yamnda Ís-
tanbul'a getiren Sohte Mustafa'mn, kizi Müslüman
yapmasi üzerine Rum
patriginin gikâyet ettigi ve gikâyetin hakh bulundugunu bildiriyor.10
Muhtedîlerin bazen iktisadî yönden sikmtiya dügtükleri göz önüne ahn-
digmdan bunlara yardun ediliyordu. 16 Ca 1274/3 Ocak 1858 tarihli bir
irâde evlâd ve yâliyle sefil kalan muhtedîye Emine Hatun'a, Mâliye hazi-
nesinden Evkaf-1 Hümâyûn'a 1150 kurug nakliyle ev verilmesi kararlagti-
nlm19ti.11
Ïslâmdevletinde gayrimüslimlerinÍslâmmd1pmda bir bagka dine geç-
mesi hoy kargilanmaz ve müsaade edilmez. Gerçi bu kurala mezhepler
arasi geçigte pek uyulmanugtr. ÖrneginErmenilerin Katolik ve Gregor-
yen Ermeni kilisesi arasmdaki seyyaliyetleri böyleydi. 12 Ca 1268 /4 Mart
'vakia
1852 tarihli bir haricîye arz tezkiresinde de belirtildigi üzere; Hiris-
tiyan tebânm tebdil-i mezhep eylemelerinde Devlet-i Aliyyece bir beîs yo-
gisede', bu gibi toplu mezhep degigtirmeler bazen Bursa valisinin mez-
kûr tarihteki rnüdahelesi gibi, Fransa viskonsolosunun tegvikiyle vukua
gelmig ve Ermeni Patrikhanesi'nin müdahale ve protestosunu yaratrug-
sa, Bâbiâlî'nin duruma el koymasi gerekebiliyordu. Bu olay Bursa Göl-
pazan kazast Türkmen karyesindeki Ermenilerin Fransa'mn tegvikiyle
Katolisizme döndürülmesi üzerine patlak vermigti ve Bâbiâli hulefâdan
Enis Efendi'yi tahkikat için göreviendirmlyti.12
1830'larda Elliott'un gezi notlarmdan anlayildig1üzere imparatorluk-
ta Dogu Avrupa'dan gelen ve Protestanhga geçenbir haham (calman ad-
h) gibi nadir vakalarm yanmda,13 Suriye-Lübnan mmtikasmda Protes-

8 BOA, Ï, Hariclye, no: 4028, 21 S 1268/16 Arahk 851.


9 BOA, I, Hariciye, 28 B 1267/29 Mayis 1851 tarihli tutanak.
10 BOA, Yddiz Argivi, Hususi 164/91, 10 C 1297/20 Mayas 1880.
11. BOA, Ï., DahiliyE, no: 26024, 16 Ca 1274/2 Ocak 1858.
12 BOA, 1.,Hariciye, no: 4133, 12 Ca 1268/15 Mart 1852.
13 C. B. Elliott, Travels in the ThreeGreat Empires of Austria, Russia and Tùrkey, Lon-
don 1838, c R, s. 227, 230, 24L
tan olan bir Marûnî, hatta bir Dürzîye bile rastlannuptir. Yezîdîler gibi ba-
zi dinî gruplar konusunda Osmanh yönetiminin Tanzimat'tan sonra çeli-
gik bir tutumu da vardu 6 Ekim 1853/3 Muharrum 1270 tarihli bir irâde;
Muy sancagmda kâin Yezîdî taîfesinden olup, mukaddema bazi mütealli- 3
¯

katiyia ihtWa etmig olan Ahmed Efendi'ye âtiyye-i seniyye itasmdan söz
ediyor.14 Tanzimat siralarmda bölgede Bedirhan Bey'in Yezidîlere kargi
uyguladigt baskici fanatik harekât Bâbiâli'yi rahatsiz etmektedir. Dönem
boyu Ìngiltere bu grubun potektorasmi yüklenmig gibidir.15Ama belirt-
tigimiz gibi bazi Hiristiyanlarm digmda Musevî, Müslüman, Dürzî gibi
gruplar arasmda din degigtirme olaylarma sikça rastlanmadigt bilinmek-
tedir. Mezhep degigtirmek Tanzimat'tan sonra gayrimüslimler için daha
da serbest olmug, gruplar arasi çatigma ve hadiseler çthmadikça, dogrusu
Osmanh yönetimi bu gibi olaylarla megguI de olmamigtir.
Kugkusuz gayrimüslimlere getirilen bazi egit statü haklari ve hatta
tagra idâæsinin düzenlenmesinden sonra, onlarm memleket meclislerin-
de üyelik yoluyla idareye iytiraklerini saglayan yeni uygulama; mutaas-
sib Müslumanlar tarafmdan ilkönce kabul edilmig degildi. Daha dogru-
su sadece Müslümanlar degil, gayrimüslimlerin bazilan bile digerlerine
karµ eski imtiyaz1armi kaybetmekten dogan bir hognutsuzluk içine gir-
diler. Du dönemlerde kanµk evliliklere bile bazen koca bir cemântin na-
sil olaylar çikararak müdahale ettigi bilinmektedir.
Ïlk anda memleket meclislerinde gayrimüslim üyelere karp öbür
Müs1üman üyelerin tahkîrâne tavir taknup muhalefet ettikleri; Rum pat-
riginin gikâyetlerinden anlÄg1hyor16 Bâblâlî bu gibi geligmeleri änleme-
ye çahgiyordu. Buna karphk getirilen hürriyet ve egitlik prensipleri de
bazen gereginden daha genig yorumlandi. Prof. Ìnalctk'mverdigiörnek-
teki gibi: Konya Çamardi kazasi Megeli karyesi köylüleri cizye-i ger'iyye-
nin artik kaldirildigru ve ädemeyeceklerini bildirerek ayaklandilar.17
Tanzimat'm getirmek istedigi kurumlar çok yerde kepki doguniu, yanh;
anlapldi. Haleb'de Hiristiyan cemâatler ile Müslümanlar arasmdaki
münâferet eskisinden daha çok artti ve 1853 ylh sonbahan bundan mü-
tevellid hadiselerle.geçti ve hükümeti çok ugragttrd1.18

• Dürziler konusunda Osmanh yänetiminin tutumu IIginçtir Müslüman ulemâsi


bu grubu kendilerinden sayma egiliminde degildir. Fakat idarenin nezdinde bu
grup gayrimüslimlere has bir statüde ele almmaz. Bununla birlikte devletle olan
iligkilerinde de Miislümanlardan farkh bir muamele ve bakipa maruzdurlar.
14 BOA, Í, MV, no: 11312,3 M. 1270/6 Ekim 1853.
15 JohnGuest, The Yezidis, London, New York 1987, s. 92 vd.
16 BOA;1, MV., no: 226, 9 Za 1256/14 Ocak 1841 tarihli arz tezkiresi;1. Ortayh, Tan-
zimat'san Sonra MahalIf idarefer,Ankara 1974, s. 25.
17 H. Ínalczk,Tanzimat'm Uygulanmasi ve Sasyal Tepkileri', Belleten, c. XXVIII,
sayi l12, Ankara 1964, s. 681.
18 BOA, I., Dahillye, no: 17756, 9 M 1270/9 Ekim 1853.
1850 ylh Temmuz bagmda Trablusgam'da bir Hiristiyan cenazesi es-
kiden oldugu gibi katir s1rtmda degil, komgularm omzunda taçanyor di-
ortasmda hücumuna ugradi. Ga-
ye bazi mutaassib Müslümanlarm çargi
36 riptir ki, hadiseyi çikanp zabtiyeden kaçanlar sonra yakalandiklarmda
verdilderi ifadede, bu vakte kadar neredeydiniz sorusuna; etraftaki Hi-
¯

ristiyan manastirlarmda kegigkihšmda saldandildan cevabmi verdiler.19


Tanzimat däneminin etkileri imparatorlukta samIdigmdan daha derin
olmuytur. Taassub artlyordu, taassubunyamada din degigtirmeler görü-
lüyordu. Hepsinden önemlisi birçok inanca salik cemâatlerin içinde, di-
ni âmme hayatmdan ç1karmaya baglayan laikleger zümreler doguyordu.
Bu sonuncular için Tanzimat dönemi, ottak bir Osinanhhk boyutunun
ortaya çiktigi devirdi ve onlarm tesiri tüm Ortadogu'nun modern tari-
hinde herkesten daha genig boyutludur.

19 BOA, i., MV., no: 5184, 23 S 1266/6 Ocak 1850.


Tanzimat Devri Bastm ÛzerineNotlar' »

Tanzimat dönemi, siyasal ve kültürel tarihimizde âdeta bir tek ku-


rumun doguçu ve geligmesiyle tammlansa yeridir, bu da kitap ve özel-
likle süreli yayinlardir. 18. yüzyilda Türk matbaasi baçanh smav vere-
memig, bas1Ian kitap miktan baghk ve basla adedi olarak pek dügük
derecede kalmig, matbaa okuyanlarm hayatma girememigtir. O kadar
ki, 18. yüzyilda en çok bagvurulan vakanüvîs tarihleri ve bazi edebî
eser ve divânlann, guarâ tezkirelerinin bile yazma koPyalar halinde
dolagimda oldugu malûmdur. Su eserlerin änemlileri de,
gene 19. yüz-
yllda basilmistir Nedenleri ikidir. Evvelâ, hurûfat farkhhgi nedeniyle
baslo ve dizgi teknikleri uyarlanamamig, ama asil önemlisi, kitap oku-
ma ahgkanhgl yerleptirilememigtir.Su alanda dinî nedenIerin veya des-
pot idarenin rolü ise aslmda gene tartigilmaya deger. Çùnküokuma
ahykanhg1 ve talebi olsa, birtakim eserlerin o devirde Venedik ve Viya-
na gibi Sarkdillerinde matbaalarm igledigi yerlerde, basihp getirilip sa-
tilmasi pekâlâ mümkün olurdu.

18. yüzy11daKur'an ve önemli dinî metinler (perh ve tefsir ve En'âm


cüzleri) baskt digi b1rakilmig ve bu konudaki yasak 19. yüzyilda da de-
'matbu'
vam etmigtir. 1853-54'lü yillarda bile Mushaf-1 Serifierin
men'ine' dâir yasaknâmeler çikiyordu.1 Ancak matbaa yasagibu konu-
da artik devam etmemig olmah ki, sonraki dönemde basma nüshalara
rastlamyor.

18. yüzyilm en önemli olayi gazete ve sûreli yaymlarm hayatumza


girmesidir, demigtik. Gazete Osmanh toplumuna Resmî Gazete olarak
girdi. Bu 13 ve 19 yüzyil reformlarmda or tak bir özelliktir. Büyük Pet-
ro da Vedemosti adh resmî gazete ile basim Rusya'ya sokmugtu. Bu ça-
gmresmî gazeteleri bugünkü gibi sadece kanun, emirnâme ve resmî
tebligleri yayunlamakla kalmaz; iç ve dig haberlere de en genig ve gü-

* Cahit Talas'a Armagan, Mülkiyeliler Birligi Yayuu,, Ankara 1990, s. 397-404.


1 BOA, 1, Dahiliye, no: 16207, 25 M 1269/8 Kasim 1852. "Maîbaa-i Âmiredenba-
sahb satilan Mushaf-1prifler oldugu duynlmug, bu saygisizhém änlenmesi...."
için ç1kar11anirade. BOA, 4, Yildiz Argivi Hususi, 527/H, I C 1323/3 Agustos
1905 tarihli irade; 'Mushaf-1 griflerin tab'Irun Matbaa-i Osmaniyye'nin taht-i
inbisannda muhafaza edihnesini' ve diger matbaalara yasak edilmesini emre-
der.
dümlü anlamda yer verirlerdi. Hattâ, Takoîm-i Vekayfhabellerle de ye-
tinmez, polemik mahiyetindeki yazilar (özellikleMisir Vâlisi Mehmed
Ali Paga'ya karyi) ve bazi ilim ve fen konularmda makaleler de yay1m-
38 lardi. Abartilmig tagra haberlerine de yer verilirdi. Bu gazetenin meselâ;
T1rnova'da iki yeniçerinin dirildigi ve vampirlik yaptiklan gibi, yeniçe-
rilere karyi nefreti canh tutmaya yarayacak dedikodulara da sütunlann-
da yer verdigini, zikredebiliriz.2 Gazete, Osmanh uluslannm hepsi için
tarih, cografya, edebiyat ve hattâ iktisat, içtimaiyyat gibi disiplinierde
de popüler bir öþetmen oltnuptur Làvûn-i VAôpfa ilk sydamda
iktisat üzerine, Malthus kurarm üzerine makalelerin yer aldigma bir ya-
zida deginmigtik.3 Azmhk gazetelerinde de bu konuda ägretici makale-
lere önem verildigini görecegiz. Osmanhlar okumaya kitapla degil, ga-
zete ve dergi ile baglamiglardir. Matbaaysgayrimüslim cemâatier Türk-
lerden evvel kullanmakla beraber, yaymlar dinî olarak kaldigmdan ga-
zete onlar arasmda da ayni iglevi görmügtür. Nihayet 1860'h y111arda,
özel gazetelerin negri yarunda, Midhat Paga'run girigimleriyle vilâyet-
1erde de gazete ç1kanlmig; bunlar o günkü mahalIî sorunlar ve kültür
hayatim etkiledilderi gibi, bugün de tarihçilik için en önemli belgeleri
içeren koleksiyonlar olmak niteligine erigmiglerdir. Kugkusuz Takvîm-i
VeMyîözgün sade bir Türkçe ile haypta girmig ve buna dikkat.edilmig-
ti. Aym geyiBulgarlann, Ermenilerin, Rumlarm basm organlan için söy-
lemek de mümkündür.
Nihayet yabancilann kapitülasyon haklanndan yararlanarak gazete-
cilik yapmasi ve gazete çikarmastyla önemli bir kurum daha ortaya çik-
nuptir; hükümetin sansür ve para ile gazeteci ve gazete satin alarak iste-
digini yazdirmas1... Eu ig, son asir devlet örgütünün degigmeyen bir meg-
guliyeti olarak da kalmigtr Tanzimat bürokratlan, çok önceden kontrol-
lü ve sansürlü bir basm ve yabanc1gazetecileri,abone yazilma veya ba-
giglaelde etme metodunu geligtirdiler.Telgrafm yayildig1bir dünyada,
18. yüzyil Rusya'smda oldugu gibi, resmî gazetenin yabanci basmi yanil-
tacak haberler vermesi yeterli degildi. Istenen ve istenmeyen veya sapti-
nhm; haberler kisa zamanda Avrupa basmma yerel muhabirler aracih-
gtylaulagryordu. Ülkeninher yermde, tüccar, gazeteci ve konsoloslar
vardi. Üstelik, o dönemin Avrupa gazetelerinde Konstantinopl rnahreçli
haberler, bugünkünün aksine, her gazetede, her gün sütunsütun verilir-
di. ÇünkûOsmanh imparatorlugu büyük devletlerden biriydi ve dün-
yanm ilginç bir bölgesinde idi.
Osmanh Ímparatorlugu'nda esasli biçimde faaliyete geçen ilk mat-
baa, yani Türkçe basun yapan kurum,Msir, Kahire yakinlarmda Bulak
kasabasmda 1822'de kurulmuytur. Durada Mehmed Ali Papa, Arabca

2 TV, 19 Ra 1249/7 Agustos 1833 nüshast.


3 Í. Ortayh, 'Osmanhlarda ÍlkTelif ÏktisâtElyazmast', Yayd, Ekim 1983, saya l, s. 37
eserler yanmda Türkçelerinin de basilmasuu saglanugtir. Nitekim, 18.
asrm vakayinâmelerinden olan Vastf Tarihi'nin iki cilt halmde burada
basilmig olmasi buna bir örnektir. Aynca Rafat el-Tahtavî'nin Fransa Se-
yâhatnamesi, 1834'te Arabca ve 1839'da da Türkçe olarak
gene burada 39
basilmigtíf Gazete ise, Osmanh Türkiyesi'nde hayata Izmir'de girdi.
1824'te Le Smyrnden, sonra Spectateur Oriental, le Courrier de Smyrne
ve
nihayet Journal de Smyrne bu gazetelerdir? Nihayet Misu'da Mehmed
Ali Paya imparatorlugun ilk Resmî Gazete'si diyebilecegimiz Vakâ-i
Misriyye'yi 1828'de Misn'da yayma çikardi. Kugkusuz, bu
gazete Ïstan-
bul'un irâdesi digmda ve ona karg1 polemik için
yayma baçIamigtir.
Mehmed Ali Paga'nm bunun gibi bir da Girit valiliginde çikart-
yaymt
tigi Vakâ-i Giridiyye'dir (1831'de).Valtá-i Mrsriyye, Arabca-Türkçe, ikin-
cisi ise Rumça--Tûrkçeçikiyordu? Takofm-i Velaîyî belki bu yüzden
ça-
bukça çikartildi. Ashnda Osmanh idaresinin bilinen ilk vilâyet gazete-
si Midhat Paga'nm Tuna valfligi s1rasmda çIkarttig: Tuna-Duna imig gä-
rünüyor. Ancak endan çok önce muhtar bir idaresi olan Sisam adasm-
da (Sisam emâreti) bir vilâyet gazetesi çikartilnug olmasi kuvvetle
muhtemeldir. Sisam emâretinde 'Rumiyu'l- ibare bir gazete ç1kanlma-
si' için 26 Qubat1852'de bir irâde çikar1Imigt17 Eu gazetenin nüshalan-
m bulamadik. Gayri-Türk imparatorluk tebaasi için özel gazetelerin çi-
kardmasi da plânlannug gibi görünüyor. Böyle bir güdümlü gazetenin
Arablar için ç1kar11masi gerekli gärülmüg olmah.ki, Ceride-i Havadis'in
sahibi ÇörçilEfendi'ye, gazetesinin Arabcaya çevirilerek basilmast
için
ruhsat itâsi, emredilmigti.6
Çokdaha erken bir tarihte 1840'ta hükümet
Brmenice bir gazete çikarmak tegebbüsündeydi.9 Nihayet 29 B 1268/
19 Mayis 1852 tarihinde Sahhak Ebro ve Krikon Beyler Ermenice bir
ga-
zete çikarmak için izin ald11ar.10 Sahhak Ebro Bey, Tercüme Odasi
me-
murlarmdandi ve Takvîm-i Vekâyfnin Fansizcasmi çIkarmakla görev-
liydi. Kendisine bu görevinden dolayi maag baglandigi bir yil öncesi
hir Meclis-i Vâlâ kararindan anlagiliyor.11 Sahhak Ebro, Tanzimat däne-
mi Osmanh-Ermeni aydmlarmm önde gelen isimlerindendi; tarih, ikti-
sat gibi dallarda öncü sayilacak derleme ve tercüme yazdart vardir. Ge-

4 Ercüment Kuran, 'Basmacihšm Osmanh Toplumuna Tesirleri', Türk Kütüphane-


cifer Dernegi 250. Yd Toplant2sz BildiriTeri,Ankara 1979, s.17.
5 Orhan KologIu, 'Le PremierJournalOfficiel en Français a Ístanbulet
ses Reper-
cussions en Europe', Basumamq Bildin (tarihsiz).
6 Orhan Kologlu, The Problem of the Turkish and Arabic Languages and the Ro-
le of Miaqai Misriyye', Basumamy Bildiri (tarihsiz).
7 BOA, f., MV., no: 9105, 11 L 1268/28 Temmuz 1852.
8 BOA, Í., MV., no: 15183, 12 C 1272/17 Qubat1856.
9 BOA, Dahiliye, no: 1113,21 Q1256/18 Ekim 1840.
10 BOA, l., MV., no: 8257, 29 B 1268/19 Mayis 1852.
11 BOA, Ï MV., no: 6647, 16 C1267/18 Nisan IB5L
ne bu y111ardaFransa tebaasmdan Kapol (?)isimlibiri, Ermenice bir ga-
zete negri için ruhsat almigt1.12 Nitekim aym yll içinde (1267H/1850-
51) bu zat ile Uncu Halil Aga'ya litografya destgâlu ve kitab tab'1için
müsaade verilmigtir.13
40 ve ruhsat

Aynen Rusya Bilimler Akademisi ve Paris'teki Bibliotheque Nationale


örneginde oldugu gibi derleme amaciyla, 'Bâb-1 Seraskerî'deki Tercüme
Odasi'nda tanzim olunan kütübhaneye, basilmig ve bas11acak kütüb ve
resailden bilâsemen (parasiz) birer nüsha itâ olunmast için' bir irâde
çikmigt1. Su derleme ve koleksiyonun alabeti ve ne ölçüde gerçekleyti-
rildigi ve kalmtilan hakkmda bilgi sahibi degiliz." Gene bu yll içinde
(yani 1850-51) kütüphanelerde mevcut kitaplarm telefden vikayesi (gö-
zetilmesi) ve yed-i âhere (diger ellere) geçmemesi zumunda bir rabitâ-
çaktt.15
i hasene (güzel saglam sisteme) konulmasma dair bir irâde de
Matbaa ve kitap ylh gibi gärünen bu 1267/1850-51 ylh hakkmda ku-
tüphaneciler tarafmdan genigbir tarihî aragtirma yapilmahdir.

Aym ytllarda Türk basm tarihinin bizce ilginç olaylarmdan birine


daha rasthyoruz. Reâyâ-y1 Devlet-i A1îyye'den Izmirli Evangelos (Te-
maçâ-i Dünya romamnm yazari Evangelinos Missalidis) ziraat, ticaret
aldi (bu derginin 9. sa-
ve fenne dâir bir revue (deyimbudur) için izin
argivde mevcuttur). Böylece Yunan harfleriyle Türkçe basilan, yani
yisi
Karamanlica dedigimiz yaza çegidiyle de bir süreliyaymhayata girmi.ÿ-
16 Kendisine politikaya ve saltanat-i seniyyeye dair hiçbir gey tahrir
tir
etmemesi gartiyla izin verilmigti. Burada henüz kanunlagmayan sansü-
rün bir pratik usulüne çahit oluyoruz. Missalidis'e Izmifdeki Rum tâ-
ifesi kocabagisi Yunaki kefil gösterilmtytir (1 Nisan 1850/18 Ca 1266).
Osmanh uluslan uyamp çaglarmda gazeteyi daha çok egitimleri
için kullanmiglardir Gazete ön plânda haber orgam degildi. ÌlkBulgar
gazetesi olan Lyuboslovye ki Ïzmifde,Konstantin Fotinov tarafmdan
1842'de-negre baglanuptir, bunun tipik bir örnegidir. Ízmitde dogan,
Bulgar basmima bu öncüsü, negrine qu ifade ile baglamigtt: "Bir halk
vatauru tammak için cografyasuu, dilini iyi bihnek için gramerini, geç-
migini tammak için tarihi bilmelidir. Bulgarlar da bunlari bilmelidir."17
Biranüddet sonra Ìstanbul,Bulgar basmmm merkezi oldu. Tsarigradski

12 BOA, I; MV., no: 6461, 1267 H.


13 BOA, Î., MV., no: 6021, gurre-i. Ra 1267/3.gubat 1851.
14 BQA, Ï., Dahiliyeno: 13873, 1267 H.
15 BOA, I., MV., no: 6228, 2 R1267/4 Subat1851.
16 BOA, f.,MV., no: 5578, Ca 1266/1 Nisan 1850.
17 Georgi Boqukov, Istoriya na Balgarskata fornalistika,Navkai Ízk.Sophia 1976, s.
36.
Vestnik, Ïstanbul'da Balkapaiuham'nda.çikanhyordu.2 Bundan bagka
Ístanbul'daDragan Tsankov'un ilk nüshasi 28 Mart 1859 tarihini tayi-
yan Bulgarija adh gazetesi, Fener Patrikhanesi'ne karç2 baþmsiz Bulgar
kilisesi kurma hareketinin kavgasuu veren änemli bir organdi. Bulgar 41

basim bir ara yabanci himaye de buldu. Ìstanbul'da Britanyah Han-


ley'in çikarttigi Levant Times, Petko Sandov'u redaktörlüge alarak, Bul-
garta bir nüsha da çikarmaya bagladi, ÏztoçnoVreme baghkh gazete için
Britanya Sefiri Elliot, Babiâli'nin bütün isteksizligine ragmen müsaade-
yi ald1þm Londra'ya Lord Derby'ye, 10 Eylül 1874 tarihli raporundä
bildiriyor.19
Yabanci devletlerin himayesi Tanzimat'm sansürcü tedbirlerini ol-
dukça etkisiz kihyor gibidir. Avrupa tebaahlarm çikardig1Levant Herald
gibi bir gazetedeki siyasal haberler bu dokunulmazhga bir örnektir. El-
çilik himayesi ve kapitülasyou rejimi bu dokunulmazhga yardun et-
mekteydi. Ïsmi geçen gazetenin 16 Nisan 1867 tarihli nüshasmda Pa-
ris'ten Mustafa Fâzil Paga'nin yolladigi 28 Mart tarihli mektup Young
Turkey bagligiyla yayimlanmaktadir; "In seeking to base the Ottoman
Empire upon constitutional liberty which would establish equality and
'

harmony betweeri Musulmans and Christians.. gibi bir ifadeyi içerdi-


halde...20 Oysa Bâbiâlî bundan bir yif änce Mustafa Fâzil Papa ve Pa-
gi
ris'teki arkadaylaruu, yani Genç Osmanhlan, Takvîm-i Vekâyrde ya-
yimlananbir tebligle (20N 1268/6 Subat1866), "Rezil, iftiract, fesat ce-
miyeti üyeleri," diye aforoz etmigti bile? Bu durtunda yabanci basmm
Bâbiâlî politikasma zarar vermesini önlemenin tek yolu içteki gazetele-
ri ve dg basmm da muhabirlerini abone bedeli ve parayla elde etmek-
ti ve Tanzimat bürokratlari erkenden bu usulü benimsediler.

Tanzimat döneminde sansür daha çok bir gazete veya sümli yaym
orgamma än izinle kurulmasi biçiminde uygulanmaktadir. Ornegin
'yalmz

Eduard Blaque Bey'in usul-i ticarete dâir bir gazete için Dersa-
âdet'teki bir mahalde gazete tab'ina mezuniyet verilmesi' gibi bir irâ-
deye rastlamr.22 Digandan gelen kitaplar da sansür konusu olmaktadir.
Örnegin:'Dersaâdet'e gelmig olan bazi kitaplarm toplattir11masi ve ba-
dezin (bundan sonra) gelir ise gümrük tarafmdan inen olunmasma da-
ix' bagka bir tedbir almmighr? Bu gibi sadâret tezkirelerine rastlan-

18 A.g.e., s. 61-63; Vy. N. Nacov, Tsarigrad kato Kulturen Zenter za Bulgarite do


1877 g. C. BAN, Sophta 1925, s. 1-208.
19 PRO-FO (78),no: 3197, Elliot to Lord Derby'.
20 Levent Herald, 12 Aþstos 1867.
21 TV, 20 N 1268/6 Qubat 1866 nüshasi.
22 BOA, J.,Hariciye, no: 955, 2 S 1259/5 Mart 1843. 23 BOA, 1, Dahitiye, no: 21689,
17 S 1272/29 Ekim 1855,
23 BOA, Í., Dahiliye, no: 21689, 17 S 1272/29 Ekim 1855.
maktadm Gerçekte IL Abdülhamid devrine kadar sansürün ciddî bir
örgüt olarak kurumlagmadigi görülüyor. Ancak bu durum, Tanzimat
bürokrasisinin demokrat görügünden ileri gelmemektedir. Yaym hayah-
42 nm geligmedönerlinde, henüz sorunlann artmamasmdan ileri gelen bir
gevgek politika olarak anlagilmahdir. Onsansür, yani (censuæpréalable)
Tanzintat dönemi boyunca görülmeyen veya mevziî kalan bir uygulama-
dir Ama II. Abdülhamid yänetimi, 1876 Kam2n-:Esâsfsinin istismara açak
hükmünü (matbuatkanun dâiresinde serbesttir) kötüye kullanarak san-
sur yänetmeligi ve örgütüyle bu igi bagardi. Hamidiyye sansürünun tra-
jikomikboyutlari üzerinde hepimiz az çok bilgi sahibiyiz. Sansür sansür-
dür. Imparatoruna ve imparatorluga sadik ve o kurumun degerlerini be-
nimseyip benimseten Avusturyah yazar Franz Grillparzefin oyunlarm-
dan birinin niçin sansürün htymma ugrad2gma, Habsburg hanedammn
en tutueu üyeleribile paymig ve sansür komiserine nedenini sorduklarm-
da, cevap, "Mutlaka sakmcah bir yönü vardir," olmug.
Sansürün taraftarian, sadece yöneticiler arasmda degildi. Otokratik
yönetimlerin taraftarlan dünyanm neresinde olursa olsun, aralarmda
bir gizli bag vardir. 19. yüzylhn monargiler dünyasmda, ÇarhkRusyasi
sansürüne yeterince iltifat etmeyig nedenini bir türlü anlayamadigirmz
bir otorite merakhsi, Fransa'nm ünlü hukukçularmdan Gabriel du Fo-
ur, Osmanh sansur nizâmnâmesine hayranhgim ifade ederek, Fran-
sa'da da uygulanmasmiöneriyordu; hem de propaganda için yazilabi-
lecek kirahk bir risâlede degil, düpedüz ünlü idare hukuku kitabmda.
'bon
Montesquieu, despotik rejimi; pour l'Orient Dogu için iyi' olarak
-

'bon
degerlendirir.Anlagtlan Dogu'nun bazi orijinal icatlarmi pour
l'Occident Batl için lyi' olarak degerlendirenler de vardi. Nitekim, 19.
-

yüzyilm ünlü Fransiz idate hukukçusu A. Batbie'de censure préalable


(öncedenkontrolü) Fransiz mevzûatindan almalarma ragmen, Fransa
için geri fakat Rusya ve Osmanh Ïmparatorlugu için progress, ileri bir
mevzuat olarak niteler.¾
1865/1281 tarihli 'Matbûat Nizâmnâmesi'ne kadar sansür resmen
adi konmayan kurumlaçamarug pragmatik bir uygulama halinde gö-
rünüyor. Bir yönüyle, dönem içinde dogan Türk basim, bilhassa özel
gazeteler, sonraki devirlerle kargilagtmlamayacak kadar özgür davra-
nabilmig, yazabilmi¢er, hoya gitmeyen kalemler ise (hemen hepsi dev-
latynemuru idi) memurlara uygulanan tipten cezalarla susturulma yo-
luna gidilmigti. Tercüman-i Ahvâl maarif ve iktisadî politikaya iligkin
konularda direktif verip tenkitlerde bulunurken, Tasvir-i Efkâr daha da
ileri giderek, iç politika konulan yanmda dig politika konusunda da
hükûmeti tenkit ederdi. Osmanh hükümeti özerk prenslik Sirbis-
tan'daki basmm yazd1klarma da müdahale edenli. 21 1267/21 Hazi-
Q
24 A. Batbie, Traité Droit PuMic et Administratif, Paris 1885, 2. ed. 2. 187.
ran 1851'de Belgrad muhafiz1Mehmed Vâsif Papa (o sirada Belgrad ka-
lesi Osmanh egemenligindeydi) Sirb Prensligi gazetelerinde Bosna
Eyâletihakkmda eracîf (pislik)ve muâriz geyler yazildigim teblig etmig
ve Bâbiâlî 1854 Arahgi'ndaß bu gibi negriyata prenslik nezdinde baski ¯
43
uygulayarak müdahale etmigti.

1865 Matbuat Nizâmnâmesi (Düstûr, 1. tertib, 2. cild), Osmanli te-


baasmdan birinin, gazete çakarmak için Maarif Nezâreti'ne; ecrebi te-
baahlarm ise Hariciye Nezâreti'ne, vilâyetlerde de valiliklere mürataat
edeceklerini âmirdir. Bu gibi kimselerm yagmm 30'un üstünde olmasi
ve mahkûmiyetleri bulunmamasi gerekmekteydi. Önsansürünhenüz
'negrden
buluumadigi, sonra nüshalarm idareye muntazaman teslimi-
nin' emredilmesinden anlagthyor. Teslim edilen nüshalardaki içerikten
dolay1 takibat ve yarguama söz konusuysa, bu mes'ul müdürlere yöne-
liktir. Padigaha diger yabanci devlet hükümdar ve reislerine, vüzerä ve
süferâya hakaret yollu ve aleyhte negriyat yasakti; 6 Q1281/4 Ocak
1865 tarihli bu nizâmnâmenin 34. maddesi bunu belirtmektedir. Ma-
amafih eenebî hükümdarlar için, basimn hakaretinden masuniyet 19.
yüzyilda genel bir nezaket tygulamasiydi. Nitekim, 17 Ekim 1896 nüs-
hasmda Sultan IL Abdillhamid'i, 'Bir Devlet Sömürücüsu Nasil Yaqi-
yox' baghgiyla eleptiren, Der Arme Konrad adh Alman sosyalist gazete-
sini, bagbakan prens Hohenlohe toplattirmigti.26 Kitap basum için bir
önsansur vardi. MúsveddelerinOsmanlilar tarafmdan önce Maârif Ne-
zâreti'ne, eenebiler tarafmdan ise Hariciye Nezâreti'ne teslimi gereki-
yordu. Aym gekilde müsveddeler eyâletlerde valiliklere verilecek ve
izin öyle ahnacakti. Dig kaynakh kitaplarin ise sansürden sonra satila-
bildigi anlaçIhyor. Maamafih daha önce sözünü ettigimiz Fransa tebaa-
h Kapol (7)çikartmak istedigi Ermenice gazeteyi kable't-tab' Hariclye
Nezâreti'ne gösterecekti. Bu nygulamamn dönem içinde yaygmhgi
güphelidir. Matbuat Nizâmnâmesi'nden önce yerlegen uygulama guy-
'saltanat
du: Bir Osmanh gazeté çikarmak için müracaat ettiginde; ve
devlet aleyhinde yazmayacagnu' taahhüd eder ve kefil gösterirdi.
Evangelinos Missalidis'in 1 Nisan 1850 tarihli müracaatmda bu usulün
uygulandigim gördük. Gene 2 Temmuz 1862'de Hariciye Nezâreti'ne
müracaat eden Bulgar milletinin Dersaâdet'teki vekili, Hristo Topcip-
ligte'nin (muhtemelen Topçileççov) kefaleti ve Kyros Petro'nun idare-
sindeki bir gazete için, aym usulle izin veriliyor. Yani saltanat ve Dev-
let-i Âliyye'ninmenâfiine mugayir geyler yazmamak... Bu gazeteye
posta ücretinden muafiyet de tamnnugti.27

25 BOA, I., Mariciye, no: 5325, 28 RA 1270/29 Aral1k 1854.


26 Ï. Ortayh, Osmanu Ïmparatortugu'nda
Alman Nüfutu, Kaynak yay. Ístanbul1983,
s. 53. AAA Türkei (159)Bd. 4-5.
-

27 BOA, Í., Hariciye, no: 11050, 15 B 1279/6 Ocak 1863.


Fakat matbaa kurulmast (litografyadestgâht) ve izni için çak önce-
den gemkli mekanizma tesbit edilmigti. Meclis-i Tanzîmat'm kaleme al-
digi dokuz maddelik bir nizâmnâme 12 Ca 1273/7 Qubat1857 tarihli
44 bir padigah irâdesiyle yürürlüge girdi. Buna göre; 1) Zabtiye tahkikah
ve Meclis-i Maarifin müzâkere ve karan gereklidir. 2) Vilayetlerde va-
lilikler bu fahkikat ve karan verdikten sonra merkeze, sadrazamhga arz
edecek 3) Kitap Dersaädet'te dogrudan Meclis-i Maarife gönderik vilâ-
yetlerde ise valiler tarafmdan gözden geçirilip mülk ve millete mazarrati
olmadigi anlaçaldiktan sonra sadârete arz edilir. 4) Ecnebî tebaahlar için
Hariciye Nezâreti ruhsati parttir. 5) Ecnebî matbaaet kitab1önce Harici-
ye Nezâreti'ne yollayacaktir. 6) Ecnebi devletlerden gazete çtkarmak is-
teyenler için de aym iglem uygulamr. 7) Mülk ve devlete muzir negri-
yata zaten devlet el koyar ve toplatir 8) Müellife kayd-i hayat partlyla
imtiyaz verilmesi durumunu açiklar. 9. madde vali ve zabtiyenin göre-
vini düzenler. Kontrol bu esas içinde devam etmigtir.
Fakat sansurün elinin uzanamayacagi dig basm; Osmanh politikasi,
devleti ve yöneticileri hakkmda ne yazacakt1? Ïyigeyler yazmasi, ten-
kitlerin agir olmainasi için Tanzimat bürokratlan aynen bugünkü yö-
netim gibi çok hassasiyet gösterirdi. Tenkitler bazen hakh, bazen de
amaçh olabilirdi. Onun için dig basmm elde edilmesi ve Avrupa kamu-
oyunun bu yolla etkilenmesine çahqihyordu. Tabiî kabarik abone be-
delleri ve hattâ Osmanh ülkesindeki eenebî muhabirlerin bazen atiyye
ve takdir ile bazen de düpedüz satn ahnmast ile... Bu yolla olumsuz
propagandamn önlenmesi veya bazspeylerin yumugatilarak veya sa-
vunularak gazete sütunlarma geçmesi için çahg11nugtir.28
Dogrudan Avnipa gazetelerini veya onlarm Osmanh bagkentindeki
muhabirlerini satm alarak, yönetim lehinde yazdirmak, bizde Sultan II.
Abdülhamid'e äzgü bir politika olarak bilinir. Kugkusuz onun döne-
minde bu iglem pek sik tekrarlannug ve kötüye kullamlnuptir. Galiba
Avrupa gazetelerini satur almak bahanesiyle ödenen paralarm bir kis-
mi da Avrupa bagkentlerindeki bazi temsileiler ve hafiyelerin cebine
dönüyor; bazi açakgöz Avrupah gazeteciler, naylon gazetelerle bu igten
kazanlyorlardi. Ama bu gelenegin bayim Tanzimat dönemi yöneticile-
rinde görüyoruz.

Tagkentte ve Ïzmir Selânik gibi merkezlerde yabanct dilde çikan ga-


zetelerin sahiplerine ara sira nigân ve hediye vermek gibi masumâne
görünüglü ödüllendirmeler digmda, gazete ve gazeteciler satm ahm-
yordu. 1846 y1h Nisan ayi baglarmda sadrazamm bir yazisi üzerine çi-
kan bir irâde (padigah onayi) ile; Frankfurt gazetesinden belli miktarda
satm almarak desteklenmesiiçin 23.155 Osmanh kurugu aynlmasi em-

28 BOA, i., MV, no: 16095, 12 C 1273/7 Qubat1857.


rediliyordu. Güya Frankfurt gazetesi her yerde okunan yaygm bir gaze-
te imig, devletin çikarma baz1 yazi ve haberler bastmhp, her y1I böyle
bir ödeme yapuageldiginden; bu ige devam olunmasi, aksi takdirde ga-
zete sahibinin kizip aleyhte bir díl kullanmaya ve propaganda yapma- ¯
4s

ya baglayacagi belirtiliyordu.29 Frankfurt gazetesi müdürü Schülein'e


yapilan yilhk ödemenin, kambiyo degigikligi yüzünden artirilmasi ci-
hetine de gidilmigti.30Ayni yazida devamla; "Ïstanbul'daçikan Kons-
tantine jurnalininmuharriri Mösyö dä San'a(muhtemelenChamps) da
ara sira hediye ve para verilmesi gerektigi, gerçi bu adamm güvenifir-
biri olmayip, Devlet-i Aliyye lehinde yazdigi gibi, diger Avrupa gaze-
telerine aleyhde dedikodular ve habërler de verdigi, ama ne çare ki, ta-
Inamen def edilse daha da muzir iglere kalkigacagi" hatirlatihyor? Bâ-
biâlî bu adamdan önce, sözde satm aldiklari Baray isimli bir bagka do-
landmemm hipmma ugrarugmig. Bu korkulan örnek dolayisiyla, garla-
tanlarm beslenmesine devam edilmekteydi. Tanzimat devri bürokrat-
Iarma pek gülecek halimiz yok; kitle iletigiminin son derece geligip
yaygmlagtigi günümüzde bile, böylesine buz ustüneyazi yazdirtma ti-
pinden propaganda faaliyetini hararette tavsiye edenlerimizin sayisi
hiç de az degiL

29 BOA, Ï.,MV, no: 1551, 26 Ra 1262/24 Mart 1846.


30 BOA, 1.,MV, no: 8227.
31 Aym kaynsk, aym belge. 28 BOA, i., MV, no:16095, 12 C 1273/7 Subat1857.
46
--

hk Osmanl: Parlamentosu ve
Osmanlz Milletlerinin Temsili'

19. yüzyil Avrupa'da parlamentolar çagidir. Yüzyilm ilk yarismda,


Avrupa ülkelerinde imtiyazh simflarm digmda genig y1gmlar parlamen-
tóyu olugturma hakkmdan yoksundu. Siyasal katilma sorunu, yüzyilm
son çeyæginde genel oyun kabulü ile yeni boyutlara ulagtigi gibi, olugan
parlamentolarm yapismda da snufsal (çokulusluimparatorluklarda da
etnik) bir görünüm agir basmaya baglad1. Yüzyilm ilk yansmda, parla-
mentolar yükselen burjuvazi ile, eski feodal smif sözcülerinin çatigma
alam idi. Yüzyilm son çeyregi ise, agirhšmi dayurmaya baglayan diger si-
mflann da bu çatrymaya katildigma gahit oluyordu. Ancak, çokuluslu im-
paratorluklarm siyasal platformu olan parlamentolara yeni, cevval bir sa-
vaççi zümre girdi. Bu zümœ, ezilen etnik grtiplarm temsilcileriydi. Milli-
yetçi burjuvazi, haklar ve temsil yetenekleri kisith da olsa, siyaset arena-
sma ç1ktmÿtt. XIX yüzytlda bu tûr mücadelenin gözlendigi tek arena
Avusturya-Macaristan monargisi idi. Ancak, çok geçmeden Tuna monar-
gisi bu problemle kargilaçan tek çokuluslu imparatorluk olmaktan çikti.
Hiç umulmayan bir anayasal monargi daha ortaya çikrupti, Osmanh Im-
paratorlugu...
19 Mart 1877de Osmanh bagkentinde, ülkenin dört yamndan gelen
rengârenk bir heyet toplamyordu. Arabistan vilâyetlerinden gelen çegit-
li din ve mezhepteki temsilcilerin yanmda, Anadolu ve Rumeli'den ge-
len Türk, Rum, Bulgar ve Arnavut temsileiler, ilk Osmanh parlamento-
sunu olugturuyordu. Meçrûtiyet rejimi, içeride oldugu kadar, diganda
da pagkmhk ve sorular yaratnugtL Nasil oluyordu da, aydmlanma dev-
rinden beri Avrupa siyasal dügününde despotik yänetimin modeli sayi-
lan bir toplum, anayasal rejime geçiyordu? Ustelik bu parlamentonun
kompozisyonuna göz attigimizda, Tuna monargisinin parlamentosunda
1405'ten sonraki
ve ÇarhkRusyast 'Dume'larmda bile görülmeyen iIginç
bir äzellik daha vard1. O da imparatorlugun hâkim unsuru olan Müslü-
manlann yanmda, gayrimüslim unsurlarm, hele etnik oranlama yapihr-
sa gayri-Türk unsurlann hayli yüksek bir oranda temsil edilmesiydi. Bu
durum ilginçti. ÇünküAvusturya-Macaristan monargisinde Çek,Harvat,
Sloven, Slovak, Polonez, Ruten gibi unsurlarm temsili, oran bakimmdan

*
Armagan Kanûn-: Esâsinin 100.Y±, AÜSBF,Ankara 1978, 5.169-182.
haksizhk derecesinde dügüktü. Macar milletvekilleri ise, çifte monarg2-
nin kurulmasma kadar aym haksizhga maruzdular. Rusya'da ise,
1905'ten sonra kurulan 'Duma'da gayri-Rus milletlerin, düpük oranda
temsiliözel bir statü ile saglanmigtL 47
Ilk Osmanh parlamentosunun bu konudaki istisnaî durumunun ne-
denlerini aç1klamak, sadece birtaktm dig siyasal baskilari ortaya koymak-
la mümkün degildir. Nedenleri, Osmanh imparatorluk geleneginde de
aramak geækiyor. Osmanh Imparatorlugu bir Akdeniz imparatorlugu-
dur. Ona tarihin üçüncü ve son Roma Ïmparatorlugu
olmaz. 'Roma Ímparatorlugu',
demek pek
Eskidünya'nm çok budunlu (kavim) gele-
yanÎiç~
neksel imparatorluklan için kullamlacak bir deyimdir. Bu imparatorluk-
larda, devlet ve toplum hayatmda kabul edilmek ve yänetime katilrnak,
etnik kökenden çok devletin ideolojisini benimsemek ve
onun kogullan-
na uyum saglamakla mümkündür. Bu Bizans ve Osmanhlarda oldugu gi-
bi, Tesmî dinin veya Antik Roma'daki gibiimparatorun kipiligini tanrisal-
lagttran kültünin üyesi olmaktir. Bu uyum, Bizans'ta Ortodoks kilisesine
mensubiyet ve ontm baç1olan imparatora sadakat, Osmanhlarda ise din-
i Ïslâm'amensup olmak ve hükümdara sadakat diye belirlenebilir Bu
statü etrafmda toplanan herkes, ister Dagistan ve Gürcistan'm uzak köpe-
1erinden, isterse Bosna ve Mora'dan gelsin, kigi olarak yöneticilige aday
ve grup olarak da millet-i hâkimiyye'ye mensuptur.
Gerçi 19. yüzyilda bu geleneksel kahbin kmlmaya baglandigi, bir yer-
de uluslagma sürecinin ve ulusalcihk akumnm bagladigt görûlüyor. Bu-
nunla beraber, eski düzen elan devam ediyordu. Diger yandan, dig dev-
letlerin gayrimüslim cemâatler lehine zaman zaman yaptiklart müdahale-
ler, imparatorlugun klâsik dönemdeki kozmopolit bürokrasisinin daha
renkli bir görünüm ve
yapiya ulagmasiyla neticelendi. XIX. yüzyilda ne
Avusturya, ne de Rusya'da hâkim ufusun (yâmbirincisinde Almanca ko-
nuçan Katolik Avusturyah'mn, ikincisinde ise Ortodoks Rus'un) digmda
herhangi bir dinî etnik gruptan sefir, nazir, devlet adarm görülemezdi. 19.
yüzyilm Osmanh Ímparatorlugu'nda ise Hiristiyan nazirlar, sefirler, vali-
Jer ve hattâ milletlerarasi konferans ve barig antlagmalarma gönderilen
gayrimüslim murahhaslara rastlamyor. Ílk parlamentonun yapismda da
bu kozmopolitizme rastlamak, o nedenle istinai bir durum degildir. Ïlk
mecliste dokuzu âyan azasi ve otuz yedisi meb'ûsân azasi olmak üzere,
toplam kirk alti gayrimüslim meb'ûs vardi. Bu ilginç görünümü sadece
büyük devletlerin baskilarma degil, bürokrasinin geleneksel kozmopolit
yapisma da dayanarak açiklamak gerekiyor.
Klâsik devirden beri Osmanh eyâlet idaresinde yerei gmplarm tem-
sili gelenegi, merkezî hükümet adma yürütmeyi elde bulunduran valile-
rin bagvurup, yararlandigi bir usuldü. Vergi tahsili, zarurî iglerin yapti-

*
Makalenin arkasmda, ayanve meb'ûsån azasuun listesi verilmigti.
rilmasi, reayanm temsileilerinden meydana gelen kurullarm yardum ile
saglamrd1. Megveret kuralma dayanan bu temsil görevi; ruhanî reisler,
Hiristiyan reaya adma kocabagilar ve memleket egrafrun temsilcileri
48 (âyanlar) tarahndan yerine getirillyordu. Vergi tevzi ve tahsili, sefer amn-
da gereken iglerin yerine getirilmesi gibi konularda yöneticilere yardun
sosyal fonksi-
gayesini tagiyan megveret usulü, bugüne kadar literatürde,
nitelendirilmigtir.
yonlan göz önüne almmadan, Islâmî bir kurum olarak
Oysa bu, geleneksel devletin güçsüzlügünü telâfi etmek için, vergi topla-
maktan kamu hizmetlerinin görülmesine kadar, her alanda bölge ileri ge-
lenlerinin yardimina bagvurmasi demektir. (Aym sistem, ortaçagm bagla-
rmda Avrupa'da da görülüyor. Almanya'da Rat, Rusya'da Veçedenen bu
kurullar, baglangaçta bir devamhhk ve hûkmi pahsiyet sahibi degilken, za-
manla gehirlerin güçlenmesive sosyal yapidaki degigmelerle ilâve haklar
elde etmi§ ve devamhhk kazannuglardtr.) Türkiye'de bu tür kurumlarm
devamlihk kazanmasi ve hükmî çahsiyete sahip olmalan, Tanzimat'tan
reformlarla mümkün olmuqtur. Resmen
sonra eyâlet idaresinde yapilan
Avrupa'dan beg asir sonra gerçekleyen bu sümç, daha önce de facto olarak
Balkanlar'da, bazi Akdeniz adalannda losmen gerçeklegmekteidi. Örnegin
K1bns adasmda, Hiristiyan reayanm temsilcilerinden kurulan ve demogere-
nitos denen bu heyet; zamaala ada ahâlisinin örgütlenmesinde ve bagim-
iilkenin her ye-
siz hareket etmesinde önemli bir etmen olmugtu. Esasen
rinde bu-tür kurullar ve onlarmönde gelen temsileileri, XVIII. yüzyil son-
larmdan itibaren; merkezin güçsüzlügunden istifade ile yürütme erkini
ele geçirip, devamh bir megveret gelenegi kurabilmielerdir. Balkanlar'da
bu kurullar, özellikle 19. yuzyilda Mazzini'nin fikirlerinden esinlenerek
örgütlenen ve çabgan 'Diaspora Revolutionnaire'ler haline geldiler ve Bal-
kan bagimsizhgmda önemli rol oynadilar.
Tarihsel ve toplumsal temelini de göz önüne aldigimizda, Osmanli
sahip ol-
parlamentosunun snufsal bir nitelikten çok, etnik bir renklilige
parlamenfolara göre onun belirgin ayirt edici äzelligidir.
masi, çagdaÿ ve
BununIa beraber, bu durum önemli bir etnik çatigmaya ve ulusal talep-
ler fleri sürülmesine neden olmam19tir. Parlamento, dig örgütler ve kitle
hareketleriyle organik baglar içinde degildi. (Zaten bunlar ya yoktu, ya
da.pek cihzdi.) Tartigmalar ve elegtiriler zaman zaman cihz kahyordu ve
ülkesel sorunlardan çok yerel sorun ve istekleri yansitiyorlardi. Gerçi bu
durum, özellikle kalabahk nüfuslu ve dig ticarete açàan vilâyetIerin ay-
din nitelikteki meb'ûslari tarafmdan ülkenin gerçekleri kavrandikça de-
ele almmaya baglanung-
giemeyeyüz tutmug, sorunlar ülkesel düzeyde
tir. Zaten ilk megrutî mecliste müslim ve gayrimüslim meb'ûslat arasm-
da, burjuva güçleri veya egilimleri temsil edenler de görülüyor. Ama ge-
ne de Osmanh parlamentosu örgütlü smifsal çikarlar ve etnik düzeyde-
ki isteklerin gerçeklegmesi için verilen mücadele açismdan, o çagm çok
budunlu imparatorluldarinda görülen atmosfere sahip degildi.
Ílk Osmanh parlamentosunun etnik görünümünde hükmedilen millet
temsilcilerinin oranmm, Avusturya parlamentosu ve ÇarhkRusyast 'Du-
ma'sma gäre, daha yüksek olmasma karyihk, etnik çatigmalar henüz aym
belirginlikte degildi. Milliyetçilik 19. yüzylhn bagmdan beri Osmanli Ïm- 49
paratorlugu'nun gayrimüslim ve gayri-Türk vilâyetlerine sizmaya bagla-
migtLT. Buna karphk, Tanzimatçilarm reform girigimlerinin odak noktasi

Osmanhhgi, yâni imparatorlugun gelenekselkozmopolit yapismi ve ide-


olojisini restore etmekti. Bütün burlara ragmen, bürokrasideki modernleg-
me, egitimde ve kültürel alandaki modernlegme ile paralei gittigin<ten
Türk milliyetçiliginin doguçu da kaçuulmaz olarak hazirlanmigti,
ÏlkMeclis-i Meb'ûsân'da ulusalci egilim ve çatigmalar belirgin olma-
masma ragmen, dogug haiindeki ulusalci duygu ve egilimlerin zaman
meb'ûslar daha çok
zaman ortaya ç1ktigt görülecektic Belirtildigi gibi,
geldikleri bölgelerin sorunlari ile megguldür. Eleptiriler vilâyetlerdeki
ehliyetsiz valiler, lursiz defterdarlar üzerinde yogunlagmaktadir. Ancak
Rumeli vilâyetlerinden gelen bir iki gayrimüslim meb'ûs, özellikle vilâ-
yet meclislerinde müslim ve gayrimuslimlerin eçit oranda temsili ilkesi-
istiyordu.1
ni tenkidle, nüfus esasma göre temsil ilkesinin getirilmesini
Bu gibi çekingen taleplerin yamnda Arabistan vilâyetlerinin bazi
meb'ûslars tamamen pratik nedenlerle, meb'ûs olacaklarm Türkçe bilme
partmm kaldirilmasmi istemisti. Ahmed Vefik Papa riyaset makammda
kültürel milliyetçiligin ilk örnegi sayilan gu çikig1yapruptir: "Gelecek se-
çime kadar daha dört yll var. Akillan varsa bu zaman içinde Türkçe ög-
renirler."2 Gayrimüslim meb'ûslarm arasmda hâkim millete kargi bir

1 ÖzellikleSelânik meb'ûslan Mihalaki ve Vasilaki efendilerle, Yanya Meb'ûsu AT-


giri Kantarci Efendi bu talepleri ileri süærken, Anadolu ve Rumeli'nin Müslü-
man meb'nslan ile Mezopotamya ve Anadolu'nun H1ristiyan meb'ûslan bu ta-
leplere karpt çikuugti. Bkz. Meclis-i MeVusan Zalnt Ceridesi, Hakla Tank Us, 7 Ni-
san 1877 oturumu, s. 84-85.
2 Bkz. Meclis-i MeVusan Zalut Ceridesi, s. 313; Í. Ortayh, Tanzimat'tan Sonra Mahallí
Ídareler,Ankara 1974, s. 191.
Bu konudaki ilginç bir belge, azmhklarm Megrûtiyet ve Tanzimat dönemlerinde
Türkçe ögrenmeye istek duydugunu ve Türkçenin imparatarlugun kaçuulmaz
resird dili olarak zorunlu biçimde ögrenilmesinin anlagildigim gösterlyor. Bu ve-
sika Beyoglu Bidayet Mahkemesi üyesi Konstantinidi Bey tarafmdan kaleme ah-
nan bir arz tezkiresidir: "Teba-yi Devlet-i Âliyyeden Rum milleti efraduun Türk-
çe ögrenmeleri maksadlyla memâlik-i gähanede Türkçe tedris olunmayan Rum
mekteblerinde Maârif Nezâret-i Celilesi'nin intihabiyle maaglar2 cemiyyet tara-
fmdan ibka edilerek muallimler nasbi ve fikara çocuklanna meccanen Türkçe ki-
tablar ve her tarafta ders-i umûmî kügadiyle bunlar içün muktezi olan kitab ve
resaili... eylemek ve Lisan-10smaninin Rumlara teshil-i talimi yolunda telif olu-
nacak kitablara müsabakat usulüne tevfikan mükâfaat virmek vs..." BOA, Í.,
MM., no: 2128. "Beyoglu Bidayet Mahkemesi üyesi Konstantinidi Bey tarafmdan
kaleme ahnan, Rum milletine Osmanh lisam talimine mahsus bir cemiyyet-i il-
miyye teykiline ruhsat itås1 hakkmdaki tezkire."
birlik yoktu. Rumell'nin sözü geçen Huistiyan meb'ûslarmm yukanda
bahsettigimiz taleplerine, Anadolu'nun Muslim meb'ûslan ile birlikte
Mezopotamya vilâyetlerinin Hiristiyan meb'ûslan da karµ çikauplardi.
50 Bûtün bunlara ragmen, ilk Meclis-i Meb'ûsên't, azmhk milletlerin
gerçek talep ve egilimlerinin temsil edilebilecegi bir mahal olarak gör-
mek pek yanhytar. Esasen buraya gelen tabiî millet temsilcileri,hüküme-
tin itimâdmi kazannug kimselerdi. Du kimseler, genel bir oyla degil, gel-
dikleri vilâyetin valisinin seçimiyle, âdeta tayin edilerek bu göreve gel-
miç1erdi? Ïlk anayasanuzm ilâmndan sonra, ne bir 'ÍntihabKanunu'
ç1-
kanlabilmig, ne de seçimler için geœkli hazirhk yapilabilmigti. Du du-
rumda livâ ve vilâyet idare meclislerindeki seçimli üyeler arasmdan
meb'ûs seçmek tygun görülmügtür. Esasta bu üyelerin (livâve vilâyet
idare meclisi ùyesi) bir seçilmig üye olmaktan çok vali ve mutasarnflar
tarafmdan adeta tayin edilen kimseler oldugu, hem ilgili nizâmnâmeden
hem de uygulamadan biliniyor. Simdiise, valiler bunlann arasmda en
çok megrebine uygun ve güvenilir kimselere meb'ûsluk sifatuu âdeta
tevcih ediyordu. Bu nederde gelen gayrimüslim meb'ûslann da, daha
änce vilâyetlenie idare meclisi üyeligini merkezî hükümetin güvenini
kazanacak gekilde yapanlardan oldugu anlagülyor. Nitekim verecegimiz
ömekler de bunu göstermektedir. Elimizdeki, 12 C 1291/27 Temmuz
18'74 tarihli Dahiliye Nezâreti'ne yazilan bir arz tezkiresinde; 'Manastir
vilâyeti Meclis-i Ídareazasmdan Avram Efendi'nin gayreti dolayisiyla
kendisine rütbe-i sâlise teveihi' isteniyor. Bu Avram Efendi Meclis-i
Meb'ûsân'da Manastir-Selânik'i temsil ediyordu.5 Gene elimizdeki Cur-
re-i C 1291 tarihli/16 Temmuz 1874 bir vilâyet arz tezkiresi, 'Suriye vilâ-
yeti, Meclis-i Ìdareazasmdan Nikola Nakkap Efendi'nin Arazî Kanûnnâ-
mesi'ni Arabca'ya çevirdigi ve gayretli hizmetinden dolayi, halihazirda-
ki sâlise rütbesinin riitbe-i saniyeye çikarilmasim' istlyor.6 Gäze giren bu
meclis azasi, ilk mecliste bilindigi gibi, Suriye meb'ûsu olarak bulun-
muytur.
Bununla beraber qu noktayi önemle belirtmek gerekir· Osmanh Mec-
lis-i Meb'ûsâtu'ndaki gayrimüslim meb'ûs kalabahg1mnnedeni salt dig
baskdar olmadigi gibi, valilerin toleransh seçiminden ibaret de degildi.
Tanzimat'tan beri imparaturluk bir laiklegme ve geleneksel kozmopoli-
tizmin kurumsallagmasi süreci içine girmigti. 1840'lardan beri vilâyetler-
de, liyâ ve kazalarda tegkil edilen idare meclislerinde, belediye meclisle-

3 Engelhard, Türkiyeve Tanzimat,çev. Ali Regat, Kanaat Kitabevi, istanbul1328, s. 354


355.
4 Í. Ortayh, Tanzimat'tan Sonra.Mahallî Ìdareler, 82,
s.
5 BOA, Í. Dahiliye1291, 48003 no'lu arz tezkiresi ve 1295/1878 Sâlnâme-iDevlet-iAliy-
ye-i Osmaniyye,Meclis-i Meb'usan azasi bölümù.
6 BOA, Ï., Dahiliye 1291, iro: 47923,C 1291 Temmut 1874 tarihli vilayet tezkiresi.
rinde, ziraat komisyonu, Menâfi-i Umûmiyye Sandig1 gibi kurumlarda
gayrimüslim üyelerin de bulunmasma dikkat ediliyordu. Bu meclisler
bir beynelmilel pûra, hattâ kimisi tarihte egi görülmemig, ruhban pûrala-
n halinde toplamyorlard17 Ticarî davalar, yetî hâkimlerin önünde degil, si
müslim ve gayrimüslim üyelerden kurulan karma mahkemelerde görü-
lüyordu? Gene, ilk derece mahkemesi olan getî mahkeme ve gayrimüs-
Jimlerin ruhanî mahkeme kararlan aym biçimde karma olarak kurulan
Temyiz Divam'na getiriliyordu. Ceza davalari, ger'î veya ruhanî mahke-
melerde degil, nizamî mahkemelerde görülüyordu. Bu imparatorluR, bir
'Globus Ottomanorum' idi ve bu imparatorlugun ilk parlamentosunun
da böylesine bir kozmopolit kurumlar silsilesi içinden çikan ve o nitelik-
Ieri tagiyan bir organ olmast dogaldi. Nitekim ilk Osmanh parlamentosu
bu kozmopolit birligin, gerçekte pek de var olmayan (dahadogrusu yok
olmaya baglayan) özlenir bir örnegini vermigti. Etnik çatigma nedeni ola-
cak konulardan müzakereIer eenasmda özellikle kaçuuhyordu. Meclis,
Rusya ile savag bagladigmda Osmanh vatanseverliginin örnegi sayilacal
nutuklara salme olmugtur. Bu nutuklann bazilari samimiyetten uzak ol-
sa bile, hiçbir üyenin çegitli milliyetçi dernek ve hareketlerle organik ba-
gi oldugu bugüne kadar açikça ve kesinlikle ortaya konamamiettr. Bu-
nun tersine, sadakat örnekleri çoktur.
Gerçi Osmanh parlamentosu, 'Osmanhlar dünyast'nm yikihymi gös-
teren bazi örneklere de sahne olmugtu. Buna ragmen, uyanan Balkan
milliyetçiligini burada görmek mümkün degildir. Hele böyle bir vehme
dayanarak II. Abdülhamid'in meclisi dagitmasi, bu ortam içinde anlagi-
lacak bir olay degildi. Parlamentonun milliyetçiligi körüklemesi gibi bir
durum, ancak 1866'dan sonraki Avusturya-Macaristan Ìmparatorlugu -

için söz konusudur. II. Abdülhamid'in meclisi dagitma gerekçesini Os-


manh Meclis-i Meb'ûsâru'nm içindeki durumdan degil, Avusturya-Ma-
caristan parlamentarizmine bakarak ortaya koydugu dügünülebilir.
Çün-
ku, ilk Osmanh Meclis-i Meb'ûsâm azmhklarm en genig gekilde temsil
edildigi, fakat milliyetçilik sonmunun da en az görüÌdügü bir parlamen-
to idi.

7 1875 ylhnda Diyarbalar Vilayet ÌdareMeclisi böyle lenkli bir yapida idL Meclis ta-
rihte egi görülmemig bir ruhban gûrasi halinde idi. ÍkiMüslim ve gayrimüslim se-
çilmig üye digmda; Rum metropolidi, Ermeni Protestan episkoposu, G11danimetro-
polidi, Ermeni Gregoryan murahhas vekili, Ermeni Katolik murahhas vekili, Sürya-
nî murahhas vekili, Süryant Katolik murahhas vekili ve mûfti bulunuyordu, bkz.
Sâlname-i Vilayet-i Diyarbalar, sene 1292 Meclis-i Ídare-iVilayat Bölümä.
8 Ömeþn: BOA, Î. Dahiliye 1291, no: 48005. Eu belgede, Manas Efendi'nin Kalei
Sultaniye Ticaret Mahkemesi misligine tayini arz ediliyor.
187Tde Gayrimüslim ÂyanAzas?

Meclis-i Âyan" Rütbesi


52 Musurus Faça (Londra sefiri) Vezir (L dereceden Mecidiyye)
-

Mihran Bey Bâlå (2. dereceden Mecidiyye)


-

Lagofet Bey" Bâlâ


Marko Papa Ferik Evveli
(Mekteb-i Tibbiye mâzari)
Kostaki Efendi Ferik Evveli
Yorgaki Efendi Ûlâsânisi
Daviçon Efendi Ûlâsânisi
Serviçon Efendi Û1âsânisi
Kastro Efen Bagkâtip

Fiilen daþtilmayan bu meclise 1296/1879'da Sertabib-i Hazret-i Seh-


riyari Mavroyani Efendi ile Konstantin Efendi de tayin edilmigtir (Sâl-
nâme-i Devlet-iAliyye-iOsmaniyye sene, 1296, s.43.) Böylece gayrimüs-
lim âyan azasmm sayilan on bire ç1kmigttr (Toplam üye sayis136'dir)

1878'de Dagitilan Meclis-i Meb'ûsân'da Bulunan Gayri Müslim Üyeler

Istanbul(Kazazyan Agob Efendi, Sofuzâde Aleksan Efendi), Edirne (Kostaki Pe-


ridi Efendi, Toros Efendi, Revin Efendi, Zahari Efendi, Mihalaki Bey), Îçkodra
(Angeli Efendi, Filip Aga Rosto [Yahut Resho]), Ankara (Malkon Efendi), Bagdat
(Menahim Efendi), Bosna (Salamon Efendi, Marugik Bözo Efendi, Pero Efendi),
Cezdir-i Bahr-i Sefid (Vasil Efendi), Akdeniz adalari (Zafiraki Efendi, Haci Vasila-
ki, Yorgalidi Efendi), Haleb (Karaca (Manok] Efendi), Hüdavendigâr (Pavlidi
Efendi, Sahak [Yavrumyan] Efendi), Diyarbakir (Osib [Kazazyan] Efendi), Seld-
nik (Vasilaki Efendi, Avram Efendi, Istefan Yani Efendi, Mihalaki Efendi), Suri-
ye (Nikola Nakkap Efendi, Nufel Efendi), Trabzon(Ohannes Efendi), Tuna (Pet-
raki [Slatovl Efendi, Dimitraki [Teodorov] Efendi), Kosova (Apostol Aga, An-
don Age, Sutiraki Aga, Mihre [Danuç] Aga), Konya (Simonaki [Degirmencizâde]
Efendi), Yanya (Nikola [Çanaka veya Cenruh] Efendi]), Argiri [Kantarc1] Efendi,
Mihail ÍHurito] Efendi, Daviçon Efendi).

*
BJkonu,R. Devereux, The First Constitutional Period, JohnsHopkins Press. Bal-
timore 1963, adh eserde münakayah bir durum gösteriyor. Daha farkh ve eksik,
bazen yeni isimli liste var. Ancak bu ilk oturum, üyelerini hâvî bir listedir. Biz
1295 (1878)senesi Sâlnâme-i Devlet-i Aliyyei Osmaniyye'yi esas aldik.
*
Sâlnâme-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye, 1295, s. 100-10L
""
Lagofet, daha dogrusu Logothetolup, orta Yunancada defterdar, muhasebeci an-
lanuna gelir, Patrikhane muhasebecisi olan L Bey'in unvam yanhghkla hep
onun ismi olarak kaydedilmig ve 'Logofet, Lagofet' olmugtur. Asil ismini ögre-
nemedim.
Not: Meclis-iMeb'ûsân'daki meb'ûs sayisi muhtelif kaynaklarda 115,
116 ve Devereux, a.g.e.'de 119 olarak geçiyor (bkz. The first Ottoman
Constitutional Period). Gene gayrimüslim meb'ûs
say2si da benim tara-
f1mdan 40 olarak saptandig1halde, burakam da 47'ye kadar çikmaktadir. 53
Her halükârda oran üçte birin çok üstündedir.

Vesika: I
BOA, Ï., Dahiltye, no: 48003, 12 C 1291/27Temmuz 1874 tarihli,

ÀtufellüEfendim Hazretleri,
Manasttr vilâyeti Meclis-i idaresi azasmdan Avram ve sandik emini Yusuf
efendiler asdakadan (sâdiklardan)olub, umûr-i memûrelerini hass-i ifaya bezl-i
mesäi eylediklericihelle mûmâîleyhumsdan Avram Efendi'nin rütbesinin sâlise-
ye terfî'i ve Yusuf Efendi'nin dahi uhdesine müceddeden rütbe-i räbîe tevcîhi
ifâdesine dâir devletlû kaymakam
paça hatretlerinin tezkiresi leffen arz ve tak-
dtm kihnmig olmagla olbâbda emr u fermân-1hümâyûn-1cenâb-1cihânbänî
her
ne veçhile müteallik ve gerefsudûr buyrulur ise mantûk-1 mürdfi erzån idilecegi
beyäniyle tezkire-i senâvexî terkîm kihndi efendim. Fi l2 C sene 291/27 Temmuz
1874.
Derkenar (Mâbeyn-i Hümâyûn'un)
Marûz-u çâker-i kemineleridir ki
resîde-i dest-i ta'zîm olan igbu tezkîre-i sâmiye-i âsâfâneleriyle zikrolunan
tezkire-i manzûr-i äli-i hazzet-i pâdigâlu buyrulmuy ve ber mûcib-i istïzân
mûmâileyhümâdan Avram Efendinin rütbesinin sâliseye terfî'i ve Yusuf Efendi-
nin dahi uhdesine müceddeden rütbe-i rabi'e teveihi müteallik
ve gerefsudûr bu-
yurulan emr-i irâde-i seniyye-i hazret-i pâdiçâhi mantûk-1 münîfinden olarak,
mezkûr tezkire-i seniyye savb-i sâmi-i sadâret penâhîlerine iade lalmmig olmag-
la olbâbda emru ferman hazret-i veliyu'l-emrindir.
Fi 13C. sene 291 (28 Temmuz 1874)

Vesika: II
Sadâretin Arz tezkiresi
(Nikola Nakkaç Efendi'nin terfî'i hakkmda)
BOA, Ì.,Dâhïliyye, no: 47923, Guro-i C 1291/16 Temmuz 1874 tarihli

^Atufetlü Efendim Hazretleri,


Suriye vilâyeti Mec11s-i idaresi azasmdan Nikola Nakkay Elendi'nin lisan-i
arabîye nakl ve terceme itdigi, arazî kanûnnâmesiyle ana müteferri pâir fikarât-i
nizamiyeyi hâvi telîf eyledigi mecelle ve manzumeden dolayi rütbe-i hâliyesi
olan sâlisenin muksfâten saniyeye terfi'i hakkmda vilayet-i mezkûre valisi dev-
letlû paça hazretlerinin vürûd iden tahrîrat11effenarz ve takdhn olunmuy
ve bu
makule âsâr-i nâfizenin terceme ve tahrîrine sarf-i mesaî ve ihtimam idenIerin
tegvik ve taltifi emsali ve pân-1 maârif rúpân-1 äli iktizâsmdan bulunmuy olmag-
la iltimâs-1 marûz'un isâ'fi emrinde irâde-i mekârim-i mutâde-i cenab-1gehinga-
hî her ne veçhile müteallik ve gerefsünûh buyurulursa mantûk-i celili infaz ola-
kihnda efendim Fi Gurre-i C sene 291.
cagi beyâniyle tezkiwi senâveri terkâm '

54 Derkenar (Mâbeyn-i Hümâyùn'dan)

i
I
IL Abdillhamid Döneminde
Anayasal Rejim Sorunu'

23 Arahk 1876'da Osmanh Ímparatorlugu artik anayasal bir monargi


oldu ve 1922'de saltanat kaldmlana kadar, ömrünün son 46 ylhm bu re-
jimle tamamladi. Kasacasi o çagda halk ve aydmlar tarafmdan 'istibdâd'

terimiyle amlmasma ve anayasal kurum ve prensiplerin ihlâline rag-


men, Hamidiyye dönemi için de anayasal monargi veya
'megrûtiyet
dö-
nemi' terimini kullanmak gerekmektedir. Bu durum, her geyden önce
Kanûn-1 Esâsi'nin lafziyla ve bazi temel kurumlarlyla yürürlükte olma-
smdan; nihayet imparatorluk cografyasi içinde otonom bölgelerde
ve
bazi cemâatlerin yönetiminde parlamenter rejimin süregitmesiyle yakm-
dan ilgilidir. Nihayet, Hamidiyye döneminde yönetilenlerin tepkisini
ve
olugan kamuoyunun niteligini de göz önüne almak durumundayiz ki,
önceki devirlerden farkh bir atmosferle karydaçtignmz açiktm 19. yüzyt-
hn ikinci yarismda Osmanh toplumunda bäyle bir idareyi, hattâ daha
'istibdâd'
despotik bir düzeni diye olumsuz bir terimle betimlemek, san-
sür veya mutlakiyetçi yönetimden gikâyet etmek, yaygm rastlanan bir
olay degilken, bu dönemde istibdâd säzü bir rejim elegtirisi olarak kul-
lamlmaktadir. Yani toplumda da gözden uzak tutmamamiz gereken bir
siyasal geligme gärülmektedir.
IL Abdülhamid dönemindeki anayasal rejimin problemlerini bu ne-
denle, anayasanm yürürlükte bulundugu gerçegi etrafmda ele almak
ge-
rekmektedir. Osmanh Kanûn-1 Esâsisi metin olarak, belirli zaaflari ve
parlamenter rejimin ihlalinikolaylagtirma olanaklarmiiçermekteydi. Bu
durum, daha çok metni hazirlayanIarm anayasal yasama yollarmi bil-
memeleri veya rejimin çatisuu ve temelini saglamca kuracak usul mese-
1elerine dikkat etmemeIerinden ileri gelmigtir. Osmanh Kanûn-1 Esâsî-
si'ni hazirlayanlar, yani anayasac1 liberallerimiz anayasanm kendisini
her geyin çözümü olarak gören, Profesär Tunaya'nm tahiriyle 'anayasal

romantizm' içindeki aydm bürokratlardi. Anayasa metni Hamidiyye dö-


neminin otoriter uygulamalarma açikti. Hukuk yönünden, usul
açism-
dan zaaflari olan bu belgenin; parlamenter rejimi henüz tamyan, sendi-
ka, parti gibi ikincil gruplarm bulunmadigt bir toplumda geleneksel des-
pot uygulamalarm Kanûn-1Esâsî metninin lâfzlyla uyum saglamadiguu

* Türkiye'de Demokrasi Hareketleri Konferansa, HÜ EdebiyatFakültesi Dergisi, IV/1


(Ankara 1986).
sürmek güçtür; dolayisiyla Osmanh Împaratortugu'ndaanayasamn
.ileri

kaldirildigmi söyleyemiyoraz. Osmanh Kanun-1 Esâsîsi'nin en zayif yön-


lerinden biri, yetkili fakat sorumsuz bir hükümdarhk kurumunu tammast-
56 dir. Bir megrutî Iejim için bu, istisnaî deæcede sakat ve çarpik bir nitelikki
sonra ÇarhkRusyas1 'Duma'.rejiminde benzeri gõrüle-
¯

ve ancak 1905'ten
bilirdi. Prusya Anayasas1'nda görüldugu biçimde bir kabine vardi, ama
meclis denetimine açik bir hükümet yoktu. Kaldi ki, Osmanh anayasal sis-
teminde hükümet bu açidan katiyen meclislerin mahatabi degildir. Ïcra,
yani hükümet meclislere kargt degil, saltanata karÿt sorumludur. Hükümet
ol-
programmm kabulü, güvenoyu gibi kurumlar yoktur. Bäyte kurumlar
madigi gibi, II. Abdülhamid'in meclisleri toplaniak ve dagitmak, sadra-
zamlan degigtirmek, riazirlan tayin etmek gibi tasarruflan ashnda anaya-
metinle mueyyideleri tasrih ve tarif
sa metnine kargi bir durum degildi ve
edilmemigti. Kisacasi eski mutlaktyetçi gelenek anayasal rejimde de de
vam etmekteydi. Bu anayasada temel äzgürlükler ve kipisel hak güvence-
leri, yani dogal hâkim, kanunsuz suç ve ceza olmaz gibi prensiplerin var-
hgi da çelifik bir biçimde, bir bagka pek orijinal bir maddeyle esash olarak
zedeleniyordu. Garip ve ünlü 113. madde ile; hükümdar res'en bir kimse-
nin siyasal suçlu veya siyasal yönden mahzurlu olduguna karar verebilir,
onu dogrudan, sürgün cezasma çarptirabilirdi. O takdirde, hükümdarm
daha meclis toplanmadan Midhat Paga'yi sürgüne yollamast ve 33 yll bo-
yu bu cezayi sistematik olarak uygulamasi da, megrutî bir rejimin amaç ve
ruhuna uymasa da, Kanûn-i Esâsî'ye pek uygundu. Kanûn-i Esâsî'deki za-
y1fkurumlardan biri de basm özgür1ùguydü. 12. madde, "Matbuat kanun
dainsinde serbesttà demekle basm özgürlügunun ihlâline açik bir kapi
"

birakmi.ÿtir. Nihayet bu madde, sansürü (censureprealable) önleyemez ve


Kanûn-i Esâsinin bu maddesi pekâlâ sansür rejimiyle bir arada yayayabi-
lirdi. Osmanh sansür rejimi, ixpparatorlukta en çok Türk unsurun kültüæl
hayatinda olumsuz etkilerde bulunmuytur. Balkanhlar, Orta Avrupa ve
Rusya üzerinden; Arablar Mtsn'dan gelen yabanet ve her tür1ü neÿriyati
kolayca izlemigier; yetigen Türk nesliise düftyaya kapah kalnuptir. Bu dõ-
nemde üstelik sansür rejiminin Avrupahlar nezdinde, toplumu kûçümse-
yici degerlandirmeler için vesile teykil ettigi de görülüyor. Ömegin,19,
yüzyilm ünlü Fransiz idare hukukçusu Batbie ünfü traité'sinde, Napolyon
tipi sansürün Rusya ve Osmanh Ímparatorlugu'ndaki sansür için model
tegkil ettigini; Fransa'da kalkan bu rejimin ashnda Fransa için geriletici et-
kileri olsa da, Rusya ve Osmanh'da bir ilerleme tegkil ettigini ileri sürmüg-
tür. Eu küçümseyen ifadede; sansür mjiminin Napolyon tipi bir model be-
nimseyerek ashnda kanunî bir biçim ve usal kazandigmm ileri sürüldügü
görülüyor.1Sansürün varhgi aynca Dogu Avrupahlar için de uygun görü-
lüyordu.

5.187-188.
1 A. Batbie, Traité de Droit Public et Administratif, Paris 1855,
usul sorunla-
Meclis-i Meb'ûsân'm toplanmasi ve dagitilmasma iligkin
'ba
açik degildi. 73. maddede irade-i seniyye heyet-
n da Kanûn-i Esâsî'de
ayda yeni seçimle mebus seçilecegi' be-
i mebûsân fesh ile dagthhrsa, alti
lirtiliyor; ancak mechs feshedilmemigti, 1878 içinde sadece toplantilan 57
salnâmelerinde âyan
tatil edilmigti. Nitekim, o günden sonra da devlet
almigtit Bu hile-i per'iyyeyi kesinlikle önleye-
azasmm isimleri hep yer
cek bir hüküm yoktur. Kugkusuz; Kanûn-1 Esâsinin öngördügü rejimin
kurumlari, yani örgürlükler, 26. maddede de belirtílen, igkence ve sâir
ri-
eziyetin yasak oldugu gibi hükümler sürekli olarak ihlâl edilmigtir
paratorluk bürokrasisi eski ahykanhklanndan kolay vazgeçememigtir.
anayasal
Kisacasi 1293/1876 Arahk sonrasi Osmanh Ìmparatorlugu'nu,
monarÿi olarak niteliyoruz. Despotik uygulamalara ve kanunsuziuklara
ragmen, Kanûn-1 Esâsî yürür1ükten kalkrug sayilmiyor. Nitekim biçim-
ilân
sel bir gösteri olarak, Kanûn-1 Esâsî metni devlet salnâmelerinde,
edilen hatt-1hümayûn âyan listesiyle birlikte sürekli yayimlamyordu.
ve
Osmanh anayasasi Hamidiyye dönemi boyunca tezath bir rejimin belge-
kap11a-
siydi. Profesör Tunaya'nm bir deytyiyle? "Kanûn-1Esâsî kendini
despotizme imkân veriyordu, ama aym zaman-
rm ardmda bekleyenbir
aç11migti."
da o kapilar bir daha kapanmamak üzere yeni geligmelere

Parlamentarizmin Cografyast

iklimler-
II. Abdülhamid döneminde, Osmanh cografyasi nasil farkh
rejim
den ve morfolojiden olugan bir renklilik gösteriyorsa, parlamenter
yeknesak olmayan farkh renk-
ve uygulamalari yönünden de öyIesine
1erden olugan bir görünümdedir.
ç1k-
19. yüzyilda Osmanh siyasî cografyasmda özerk bölgeler ortaya
Bulgaristan Prensligi'nin
ti. Özellikle1878 Berlin Kongresi'nden sonra, böl-
kurulmasi ve bugünkü Guney Bulgaristan'm da Dogu Rumeli özerk
valí yerel meclisin
gesi olarak (Rumeli-i SarkîVilâyeti) Hiristiyan bir ve
yönetimine b1ralulmasi, bu bölgede hem meclisleœ hem de belirli ölçû-
gibi kurumlarm
de siyasal faaliyet, cemiyet kurma, basm özgürlügü ya-
vermigtir. anayasal müesseseleri inlataa ugrata-
amasma cevaz Çünkü bäl-
cak veya zedeleyecek bir polis gücünün burada diger imparatorluk
degildi.3 Dogu Ru·-
gelerinde oldugu gibi faallyet göstermesi söz konusu

2 T. Z. Tunaya, 'Midhat Paga'nm Anayasacahk Anlayigt, Midhat Papa


Seminerr (TTK
tarafmdan 1984'te Edirne'de düzenlenen) tebliþnden, yakmda aym kurum
tarafmdan basilacaktir.Örnek,Sâlnâme-i Deviet-i Aliyye-i Osmaniyye, H. 1302 s.
110-132 ve 147-148.
Bulgarie', Varia Turcica I, ed.
3 Bernard Lory, 'Le Sort de YHéritage Ottoman en
ISIS, Ìstanbul1985, s, 13-17.
meli vilâyetinde Haristiyan bir vali yamndaki vilâyet idare meclisi, Os-
manh vilâyet sisteminde oldugundan çok daha etkin bir biçimde, adeta
bir parlamento gibi çahyyordu. Nitekim, bu nedenle de burada bazen
58 prenslikte oldugundan daha özgür bir Bulgar yönetimi ne Ïstanbul,ne
de Sofya ile kargilagtmlamayacak derecede gevgek bir sansür, hattâ bu
nedenle de basmda ulusçu hareketlerin tegvik edildigi görülüyordu. Bir
ärnek; bu bälgede çakan Bulgarca Borba-Mücadelegazetesi ve bu gazete,
zaman zaman Osmanh basmi ile polemige bile giriyordu.4
Sözünü ettigimiz bu özerk yönetim bölgeleri, yani Bulgaristan Prens-
ligi, Dogu Rumeli Vilâyeti, Cebel-i Lübnan Mutasarnfligt, Sisam Emare-
ti ve hattâ Girit Vilâyeti, içiglerinde yan veya tam bag1msiz bölgeler ola-
rak Osmanh genel yönetiminin digmdaydilar.Ama aym zamanda impa-
ratoriukla olan organik baglan
ve vasalhk iligkileri nedeniyle Osmanh
anayasal rejimi için açik örnekler saydmaktaydilar ve böylelikle parla-
menter rejimin sorunlan imparatorlugun diger köpelerine de s1çramakta
ve fartigmah bir atmosfer yaratmaktaydL
Cebel-i Lübnan, bunlarm içinde ulusçu egilimlerle kurulmayan, fa-
kat statüsu cemâatlerin çatigmasi sonucu özel olarak tesbit edilen bir
bölge olarak bagta gelir. Marunîler ve Dürzîler arasmda Tanzimat ba m-
dan beri sûregiden çattymalar ve Avrupa devletlerinia Lübnan'a müda-
halesi sonucu, Bâblâlî, 9 Haziran 1861 tarihli Cebel-i Lübnan Nizâmnâ-
mesi'ni hazirladi. Eu statû üç yil
sonra (16 Eylül1864) aym garantör dev-
letler tarafmdan uzatildi ve sonuna kadar yürürlükte kaldi.5 Bu özerk
statüye göre, bölgeye Haristiyan bir mutasarnf tayin ediliyordu. Muta-
samf bälgedeki memurlart
o yer halkmdan tâyin ve azil ediyordu. Mu-
tasarnfm, yanmda mezheplerin nüfus oramyla temsili esasma göre ku-
rulan ve her cemâatin seçimli temsilcilerinin bulundugu bir idare mecli-
si ve aynca ayni esasa gäre kurulan mahkemeler bulunacakti. Bu
yan
parlamenter düzen digmda, bölgede basm ve
yaym hayatmm da daha
serbest bir strüktürde oldugu gärülüyordu. Donaid J. Cioeta'nm Suriye
ve Lübnan'da II. Abdülhamid devri sansiirü üzerine yazdigi etrafh ma-
kaleye göre; basm kontrol ediImektedir, yasak kelimeler ve deyimler lis-
tesi mevcuttur Ancak bunlarm ihlâli ve sansürden kurtulug Türkiye'ye
gäre daha kolaydir Belirli basm ki, muhalif ve kaçak münevverlerin
ürnrfüdür, yasaklanmaya ragmen ülkeye daha kolay
girdigi.aplagilmak-
tadir.6

4 Borbaile Tarik gazeteleri arasmdaki polemige bir årnek, Tofk, 27 Ca 1301/9


Tem-
muz 1885 tarihli nüshada görülebilir.
5 Ï. Ortayh, Tilrkiye'de Yerd YönetimGelenegi,I-Iil
yay., Îstanbul1985, s. 50-52.
6 Donald J. Cioeta, 'Ottoman Censorship in Lebanon and Syria 1876-1908',
IJMES,
10 (1979),s. 167-186.
Gene Yunan isyam sirasmda Sisam adasmda da ayaklanma belirtile-
ri üzerine durumu yatigttrmak için, Sultan II, Mahmud devrinde 1832 yl-
Imda, büyük devletlere de teblig edilerek, Sisam adasma özerk bir yöne-
tim verildi (Sisam Emareti). Ada egrafmm, ki Hiristiyanlardan oluguyor- 59
du, temsilcilerinden seçilmig bir meclis; adamn malî, ticarî iglerini, ba-
ymdirhk sorunlarmt, kilisenin ve evkafm idaresini gärüfüp karara bag-
layacakti. Sisam emiri olarak Bâbiâlî tarafmdan tayin edilen (Fenerli
beyzadelerden) bir bey meclis reisi oldugu gibi, idarenin de baµydt Li-
man yönetimi, gemilere pasaport vermek, konsoloslarm igine bakmak,
dig ticáreti yönetmek ve asayigin sorumlulugunu yüklenmek onun göre-
viydi. Adada asker bulunmuyordu? Sisam adast demokratik yönetimli
bir ada sayilmazdi. Yerli zenginlerin yönetimi ve baskisi söz konusuydu,
ancak idarede bir tür parlamentarizmin hâkim oldugu görülüyor ve Os-
mank yönetimiiqinde. bu yönüyte bir istisna tepkii ediyordu.
Osmanh parlamentarizmi ve anayasacihgi açismdan ilginç hir ömek
Bulgar Pænsligi ve 1877-78 Savag öncesindeki Bulgar Ulusçu Hareke-
ti'dir. Bulgarlar, daha Sultan Abdülaziz zamanmda 1867 ylhnda, Avus-
turya-Macaristan çifte monargisiörneginiizleyerek, Osmanh Ìmparator-
lugu'nda Bulgaristan*m söz sahibi olacagi Osmanh-Bulgar çifte monar-
gisi modeliniönermiglerdi. Bulgar Gizli Merkez Komitesi (Tainaya Zent-
ralen Bolgarski Komitet) bu amaçla 22 maddelik bir federal anayasa
metni teklif etmigtir.B Bu anayasa federal bir sistemde Bulgaristan yäne-
timinin esaslanm tesbit etmekteydi. Projenin 6 maddesi baþms1z Bulgar
kilisesinin statüsüyle ilgili olup, ilk 15 maddesi ise, Osmanh Sultam ve
Bulgar Çan unvamm tagunasi öngörülen Sultan Abdülaziz ve halefleri-
nin, Bulgaristan'i parlamenter bir monargi modeli içinde yönetmesi için
gerekli statüyu içeriyordu. Bu bizdeki resmen önerilmig bilinen ilk Ana-
yasa tasartsidir. 1878 Berlin Kongresi'nden sonra Bulgar Prensligi, içigle-
rinde tamamen bagimsiz bir devlet olarak kurulmuytur. Ancak digigle-
rinde ve malî konalarda, askerî örgütlenmede Osmanh Ímparatorlugu
ile belirli yasal iligkileri olan bir özerklik sahibidir. Bulgaristan 16 Nisan
1879 Anayasasi'yla bir süre için anayasal bir monargi de olmugtur. Prens
otoriteyi seçilmig temsilcilerden olugan bir meclis (Sobranye) ile paylay-
maktaydi. Rejimin geçirdigi sarsmtilara ve dig müdahalelere ragmen,
Osmanh Devleti ile vasal iligkileri olan bu ülkede äzellikle anti-Rus ve
anti-Avrupa partinin, yani bagbakan (rels-i müdîrân) Stambulov'un ve
taraftarlarnun Osmank Ímparatorluguile federatif bir sistem kurma fik-
rini devam ettirdikleri görülmektedir. 1886 ve 1887'de Volçov (Ïstan-
bul'daki temsilci) aracthgiyla, Stambulov bu teklifi iki kere II. Abdülha-

7 ÌsmailHakla, Hukuk-: Adâre,


Dersaâdet 1328, s. 369-371.
8 Gandjev-Hristov, BolgarskoVuzrajdane, Sofia 1969, c. II, s. 32 332'deki metin.
mid'e sunmuytur.9 Padigah, bu teklifi dig bask11ardan
ve Avrupa'dan çe-
kinerek hasir alti etmigtir. Eger teklif gerçekleptirilebilseydi; Osmanh
Devleti, bir monargiden ve Bulgaristan Cumhuriyeti'nden olugan ilginç
60 bir federatif monargi olacakti.
Bu içiglerinde bagamsiz bälümlerdeki rejim farkhhga yamnda; sansür
ve polis otoritesi ülkenin her köpesinde aym giddette degildi. Örnegin,
Selânik, Ìstanbul'agöre daha serbest hir yaym ve tartigma ortamma sa-
hipti. Bir bagka örnek; Ístanbul'dabir ara, politik taglama yapildigi için
yasak edilen ortaoyununu Macar Türkolog ÌgnaczKunös, Eskigehir'e gi-
dip seyretmigty10 Bununla birlikte bu tip sapmalann veya istisnalarm,
zaman zaman sertlegen otokratik rejim kargismda geriledigi de görülü-
yordu.
Osmanh yönetimi içinde parlamenter gelenegin aksak ve suurh ola-
rak devam ettigi diger bir alan da
gayrimüslim cemaatlerin Tanzimat
dönemi boyunca elde ettikleri yeni statüydü. Örnegin,Ermeni cemâati
veya Musevîler bu dönemde laik cemâat üyelerinden, seçimle gelenler-
den olugan meclisler tarafmdan yönetiliyorlardt. Kugkusus bu meclisle-
rin ve cemâat yönetiminin kontolden uzak (kontrolü, sadece Bâblâlî'nin
degil patriklerin ve dinî liderlerin kurdugu otorite olarak da anlamak la-
zimdir) kaldigmi dügünmemeliyiz. Ama gerek bu meclisler, gerek vilâ-
yet ve belediye yänetimlerindeki meclisler tartigma, karar alma, yöneti-
mi etkileme ve yerel temsil ve seçim konularmda imparatorlukta ka-
çümsenemeyecek bir gelenegin yagamasini sagladilar. En azmdan de-
mokrasinin iglemesi için gerekli kural, kurum ve usuller bir abgkanhk
halinde topluma sindiler. Böylece Türkiye bugün, yänetim ve toplumsal
rejim yänünden 150 yllhk bir meclis, tartigma, karar alma
ve seçim gele-
negine sahip ülkedir. Osmanh Ímparatorlugu'nda IL Abdülhamid döne-
mi anayasal rejimin zorluklarla karg11agtigi, otokratik uygulamalarm
anayasal kurumlan gölgeledigi bir devirdir. Buna ragmen bu otuz
yll
zarfmda parlamenter gelenek ve kurumlarm da yagamak konusunda di-
rendigi ve süregittigi bir atmosfer de vardir.

9 Stefan Stambulov'un hatiratuu Marinof kaleme almigtir. Marinov, Stefan


Stam-
bulov i Noveisata na istoriay,s. 381-390,
aynca Bozhidar Samardzhiev 'Ottoman
Policy Towards the Principality of Bulgaria During the Regency,' Etud25 EDI-
kaniqu, 4/1976, s. 55-57. Bu konudaki Bulgaristan komiseri Riza Bey'e yollanan
telgraf ve muhaberat için BOA, Yddtz Esas Evrala Katalogu, 36/2328 (5) ve Z
146/XV (mabeynle Bulgaristan komiserligi arasmdaki muhaberat def teri).
10 Ignacz Kunosz, Türk Halk Edebiyyatz,ÍstanbulÍkbâlKitabhanesi 1343,
s. 'Ï9-89.
Ílk Osmanl: Parlamentosunun Yaptstnda
Eyâlet Idare Meclislerinin Etkisi'

ilk Osmanh parlamentosunun toplanmasi ve 1876 yih gibi erken bi


farihte anayasal rejime geçig; tarih ve siyasal bilim literatüründe çegitli
yorumlarm ortaya ç1kiÿmdan çok; hayretle ve inanamazhkla kargilammy-
tir. Bu hayret ve küçümseme, hem o günlerde, hem de bugün bilimsel li-
teratürde, megrûtiyet rejimi ve ilk meclisin geleneksiz kurumlar olarak
nitelendiri1mesine neden olmugtur.
Meyrutî rejime iç baskilardan çok dig baskilarla geçildigi öne sürül-
mügtür. Oysa o günlerin dig baskilarma boyun egmek için parlamentariz-
me geçiëgerekli degildi. Böyle bir dig talep yoktu. Ulkenin içinden gelen
direnig bununla bütünlegtirildigi vakit, anayasal rejime geçigin nedeni
daha iyi anlag1hyor. Bununla beraber bu yazida, megrutî idareye nasil ge-
çildiginden çok, onun baghca kurumu olan parlamentonun çahyma tar
zmda bir gelenek olup olmadtgi tartigilacaktir. Çünkü,ilk parlamento
'toplanti
hem o gün, hem de bugün birçok yazann, ve çahyma gelenegin-
den yoksun bir kalabahk' olarak rahathkla nitelendirdigi kurumdur. Oy-
sa parlamentonun üyelerine ve bu üyelerin seçilip geldigi vilâyellerdeki
birtakun idarî kurul ve kurumlann çahemalanna ve bunlarm tarihî teme-
line göz attignmzda, son iddianm ne kadar yanhg ve yüzeysel oldugu an-
laplabilir. Bunu 1877 parlamentosunun görünümünü, çahgmasuu ve bir
de Osmanh eyâlet idaresinin klâsikten beri var olan kurumlarnun evrimi-
niinceleyerek göstermeye çabgacag1z.
19 Mart 1877'de, Osmanh ülkesinin dört yamndan gelen rengârenk bir
heyet toplamyordy. Meyrûtiyet ilân edi1mig,hazirlanan anayasa ile Türki-
ye tarihinin ilk parlamentosu oluemuytu.
Rusya sefiri olayi çoktart protesto etinigti: "Avrupa'da parlamentosu
olmayan tek ülke olmak ay1buu biz tapyamay1z. Bu Bâblâlî'ye pahahya
mal olacakttr," diyordu. Britanya Sefiri Layard ise, "P;agkm, millî prob-
meb'ûslan...I
lemlerden bihaber bir kalabahk..." diye nitelendiriyordu
Açihytan beri, meb'ûslar hatalan tenkit etmeye baglanuglardi. Selânik,
Erzurum, Bagdad gibi uzak, yakm vilâyetlerden gelen meb'ûslar; az za-

*
Türk Parlamentoculugunun ilk Yüzyrlt,Siyasi ÍlimlerDernegi, Ankara 1978, s. 433-
448.
1 Y.T. Kurat, Henry layard'm ÌsfanbulEfçiligi,AÜDTCF Yay.Ankara 1968, s. 167 vd.
manda bozukluklarm sadece kendi bölgelerinde degil, ülkenin dört bir
yamnda hüküm süren, sefalet, bozuk idare gibi derin nedenlerden ileri
geldigini ögrendiler.2 Yüzydm ortalarmdan beri, Tanzimat hareketinin
2 getirdigi sarsmti ve tephi yaratan reformlar silsilesi, gimdi de megrûtiyet
rejimini ve onun kurumlarmi.yaratungti. 'Parlamento, meb'ûsân, müzâ-
kere' herhalde imparatorluk halkmm ilk anda anlayabilecegi, havram-
lardan degildi. Meyrûtiyet rejimi, içte oldugu kadar digarda da; pagkm-
hk ve problemler yaratiyordu. Nasil oluyordu da, aydmlanma devrin-
den beri Avrupa siyasal dügününde despotik yönetimin modeli sayilan
bir toplum, anayasal rejime geçiyordu. Çagdag dünyaya ve özellikle Av-
rupa'mn diger çokuluslu imparatorluklarmm parlamenter kurumlarma
veya anayasal hareketler bütününe göz attigunizda, bu yargilan hakh ça
karacak bir durum yok degildi. Avropa ülkelerinde bile parlamenter re-
jimin henüz sarsmtidan kurtuldugu söylenemezdi.
Orta Avrupa'daki uluslar hapishanesi ve Metternich'in diktatör yö-
netimini yaçayan kompu imparatorluk Avusturya-Macaristan, 1848'deki
kanh ihtilâlden sonra parlamenter rejime henüz yinni yedi y11önce geç-
migti, 1850'de Prens Schwarzenberg idaresi Sylvester Patent'le parla-
mentoyu dagittp, anayasal haklari rafa kaldirmigt1. Avusturya'mn
1859'da Ïtalyave Prusya kargismdaki yenilgileri, 1860'ta anayasal rejime
yeniden dönügü zorunlu laldi ve meclis 1860'ta toplandi. Ne var ki, im-
paratorluk da bir süre sonra Avusturya-Macaristan olarak, ikiye ayridt.
Çiftetaçh imparatorluk milliyetlerin çatigtigi bir ortam halinde idi. Ana-
yasal rejim gimdi bagka güçlüklerle karp karµyaydL
1866'daki çifte-monargi rejimine geçigin getirdigi buhranlar göz önüne
almdigmda, parlanienter rejimin Avusturya'da oturdugunu säylemek de
henüz güçtü. Rusya anayasastz ve parlamentosuz bir devasa imparator-
luktu. Kompu Ïran'dabu fikrin o çagda mevcut olup olmadigt henüz arag-
tirma konusudur.
Bütun bu gerçekleri göz önüne ald2gmuzda; ilk meclise geleneksiz
gagkm bir meclis demekte acaba hakh miydilar? Osmanh parlamentosu-
nun ve megrutî rejimin kurulug nedenlerini tartigmak, belirtildigi gibi bu
tebligin smirlan digmdadir. Biz, 1877'de toplanan ilk parlamentonun;
müzâkere ahykanhgi, fikri yapisi üzerindeki bazi yadsiyici iddialan ko-
nu edindik. Bu balomdan ilk parlamentomuzun bir gelenege sahip olup
olinadigru cevaplandirmak zorundayiz. Evet, gerçi Osmanh megrutî
meclisi, çagday olan parlamentolarm atmosferinden, sosyal yapismdan
daha farkh bir görünümdeydi. O çagm Batih parlamentolan simfsal ta-
bana oturan partilerin gruplagtigi, etnik sorunlarm, man-iktisadi politi-
kanm yanmda iççi sorunlarmm da tarhgildigi ve bütün bu sorunlarm ele

2 Mary Mills Patrick, Under Five Sultans, London 1929,s.150. Yazar megrutt dönem-
de Amerikan Kiz Koleji görevlilerinden idi.
ahm; biçiminin parlamento digi kaynaklardan geni; ölçüde beslendigi
kurumlardi. Avrupa, bir müddettir, tutucu hükümetlerin getirdigi sta-
tüyle genel oyu kabul etmig, parlamentolar artik etnik çatigmalar yamn-
da, simfsal yönden iççi simfmm da sözcülügünün yapildigi siyasal tem- e
sil kurumlan haline' gelmeye baglamigt1. Ancak ilginç olan, Bismarck'm
dedigi gibi genel oy çok gey degigtirmedi. "Bize oy veriyorlar," demigti.
Osmanh parlamentosu ise ilk balagta smifsal temellere dayanmaktan
çok, etnik göi ünümlü idi. Üstelikbu meclis parlamento diçi bir kurulug-
lar silsilesiyle ve kitle örgütleri ile organik baglar içinde degildi. Tarty-
malar, tenkitler, zaman zaman cihz kahyordu ve ülkesel sorunlardan çok,
mahallî sorun ve istelderi yansitan bir görünümdeydi. Gerçi bu durum,
özellikle kalabahk nüfuslu ve zengince vilâyetlerin aydm nitelikli
meb'ûslan tarafmdan, ülkenin gerçekleri kavrandikça degigti. Ulusal so-
rumluluk ve konulan ülkesel düzeyde ele alma egilimi dogdu. Diger
yandan, bu mecliste gayrimüslim ve Müslüman meb'ûslar arasmda, bur-
Juvagüçleri ve egilimleri temsil eden üyelerin de bulundugu görülüyor-
du. Ama gene de.Osmanh parlamentosu örgütlü s2mfsal çikarlar, ulusal
ve etnik düzeydekiisteklerin gerçeklegtirilmesiiçin verilenmücadele açi-
smdan; o çagm çokuluslu imparatorluklanmn, hattâ 1905'te kurulan Çar-
hk Rusyasi 'Duma'smm atmosferine sahip degildi. Ne var ki, bu nitelik,
bizatihi Osmanh megruti meclisinin, hiç degilse ça]Igma ve tegekkül tar-
zma baktigmuzda, köksüz, geleneksiz bir kurum oldugunu kamtlamaya
yeterli degildir. Gerçi Osmanh parlamentosu; endüstrilegemeyen, sosyal
bütünlegmesi zayrf bir ülkenin yapisma uygun bir millî meclisti, ama çok
eskilere uzanan bir tartigma ve temsil gelenegini de devam ettirmekte idi.
Ornegin, imparatorluk o tarihte, otuz yih bulan bir süredir, mahallî mec-
lis ve temsil gelenegine vilâyet idaæsinin bünyesinde sahipti.
Igte mahallî halkm temsilcilerinin biçimsel vilâyet yönetimine Natil-
masi; bir tartigma, karar alma ve elegtiri gelenegini idarenin genel bün-
yesi içine sokmugtu. Eu geligimi bu nedenle gözden geçirmekte yarar
vardir
Klâsik devirden beri Osmanh eyâlet idaresinde temail gelenegi, mer-
kezî hükümet adma yütütmeyi elde bulunduran valilerin bagvurdugu
bir kurumdur. Vergilerin kolay tahsili, zarurî iglerin yaptmImasi, reaya-
nm temsilcilerinden meydana gelen kurullarm yardum ile saglamrdi. Su
megveret kuralma dayanan temsil; ruhanî reisler, Huistiyan reaya adma
kocabaçalar ve memleket egrafmm temsilcileri (âyanlar) tarafmdan yeri-
ne getiriliyordu. Vergi tevzi ve tahsili, sefer anmda genken iglerin yeri-
ne getirilmesi gibi konularda yöneticilere yardim gayesini taylyordu.
Megveret, bugüne kadar sosyal fonksiyonlari göz önüne almmadan Íslâ-
mî bir kurum olarak nitelendirilmigtir. Oysa bu, geleneksel devletin güç-
süzlügünü telâfi etmek için vergi toplamadan kamu hizmetlerinin gö-
rülmesine kadar, her alanda bölge ileri gelenlerinin yardimma bagvurul-
baglarmda Avrupa'da da görülür.
masi demektir. Ayru sistem, ortaçagm
Almanya'da Rat, Rusya'da Vepçedenen bu kurullar baglangtçta bir de-
vamhhk ve hükmî çahsiyet sahibi degilken, zamanla gehirierin güçlen-
64 mesi ve sosyal yapidaki degigmelerle hak elde etmig ve devamhhk ka-
zanmiglardir. Türkiye'de bu tür kurumlarm devamhhk kazanmasi ve
¯¯

hükmî çahsiyete sahip olmalan, Tanzimat'tan sonraki eyalet idaxesinde


yap11an reformlarla mümkün olmugtur. Resmen Avrupa'dan beg asir
de olarak Balkanlaida, bazi
sonra gerçeklegen bu süreç, daha önce facto
Akdeniz adalannda k1smen gerçekleymekte idi. Örnegin,Kibns adastn-
da, Hiristiyan reayanm temsileilerinden kurulan ve demogerentos denen
bu heyet; zamanla ada ahâlisinin örgütlenmesinde, bagunsiz hareket et-
mesinde önemli bir etmen olmuÿtu. Esasen, ülkenin her yerinde bu tür
kurullar ve oniarm önde gelen temsilcileri 18. yüzyil sonlanndan itiba-
ren; merkezin güçaüzlügünden istifade ile yürütme erkini ele alabilmig-
ler ve devamh bir megveret gelenegi kurabilmiglerdir? Balkanlaida bu
kurullar, äzellikle 19. yümyddaMazzini'nia fikirlerinden esinlenerek är-
gütlenen ve çahyan, 'Diaspora Revolutionnaire'ler haline geldiler ve Bal-
kan bagansizhgmda önemli rol oynadilar.
Merkeziyetçi bir atdim saytlan Tanzimat hareketi, eyâlet idaresinde
bu tür eski kurum ve geleneklerin
islahuu;
yeni strüktürün yerleetirilme-
si, kanunî ve merkeziyetçi bir idarenin gerçekleymesi için yeniden orga-
nize etmeyi tercih etti.
Malî 1slahat için gönderilen fevkalâde yetkili muhassillarm yamna, o
yerin ruhanî reisleri, müfti ve ahâli arasmdan seçilen üyelerden kurulan
Muhassil Meclisleri verildi. Ílkzamanlar maag da alan bu meclis üyeleri
kapah oturumlarda; vergi tevziî, tahsili, nâfia ve maarife iligkin konular-
da tartipyor, karar allyordu.4 Bu kurullarm üyeleri, Tanzimat öncesi
äyan ve egrafru meydana getiren gruplardandir. Baghca yenilik Hiristi-
bulunmas1yd1. Bunlara Müslüman üyeler
yan ahâli temsilcilerinin arada
ilk zamanlar pek iltifat etmedi, hattâ hakaret ettiler. Ancak zamanla bir-
likte çahyma gelenegi yerleyti. Uyelerin idarecilerle çatipp, ahalîyi kip-
kirttiklarma veya onlara boyun egdiklerine dair örnekler vardir. Gene
üyelerin birbirleriyle çatipp bu kurullan bir nüfuz mücadelesi alaama
çevirdikleri görülüyor,5
1845 Lùbnan olaylart ve büyük devletlerin fiilî müdahalesi, burada
gerektirdi. Gerçekte, Lübnan
ayti bir idarî statünün gerçekleptirilmesini
hiçbir zaman ülke ile bütünlegememigti. Simdiise, Fransa Marunîleri,
ÏngiltereDürzîleri kigkirtiyor ve himayesi altma aldigi bu cemâatlerin,
Cebel-i Lübnan Ídaresi'ndesóz sahibi ve güvence altmda bulunmalarmi

3 Bu konada Prof. H. Ínalok bir makale hazirlamaktad1r Bizim bu hükmümüz,


onun Chicago derslerine dayanmaktadir.
Üniversitesi'ndeki
8.13-28.
4 Bkz. Í. Ortayh, Tantimat'tan Sonra Mahalltidareler, Ankara 1974,
5 A.g.e., s. 13-28.
istiyorlardi. Büyük devletler ve Osmanh temsileilerinden kurulu komis-
Nizâmnâmesi'ni hazirlad1.6
yon, 9 Haziran 1861 tarihli Cebel-i Lübnan
Bu üç yilhk bir statüydü. 16 Eylöl1864'de yenilendi ve imparatorlugun
sonuna kadar yürürlükte kaldi. 65
H1ristiyan bir mutasarrifm yönetiminde, ahâliyi teykil eden cemâat-
lerden her biri (Marunî, Dürzî, Melkit), mutasarnfm yanmda bir vekile
sahip olacak, gene bu cemâatlerin ikiger üyesinden kurulu bir merkezî
meclis seçilecekti.
Bu agm özerk ståtü, Avnipahlarca bütün ülkede uygulatilmak isten-
di. Ancak Osmanh yäneticileri, bagta A. Cevdet Paya olmak üzeæ, daha
mutedil ve merkezî hükümetin etkisine açak bir umumî statü hazirladi-
lar. Bu 1864 Vilâyet Nizâmnâmesi'dir. Yaygm gekilde uygulanmasa bile,
ilk anda bazi vilâyetlerde süratle yürür1üge kondu. Burada Müslim ve
gayrimüslim vilayet meclisi üyeleri cemâatlerce seçilmiyor, viläyet yö-
netiminin gösterdigi adaylan, belli miktar vergi verenler seçiyordu. Ka-
za,1ivâ ve vilâyet kademesinde yapilan seçimin sonuç1an vali tarafmdan
tasdik edilerek, adaylarm üyeligi kesinlegiyordu?
Meclisler, müfti ve cemâatlerin ruhanî misleri digmda, seçimle gelen
iki Müslim ve iki de gayrimüslim üyeden mütegekkildir. Viläyet, livâ ve
kaza idare meclisleri böylece; vali, mutasarnf ve kaymakam yamnda ic-
raî bir organ olmaktan çok bir karar ve istigam orgam olarak bulunuyor.
Maalesef toplantilar gizli oldugundan, hiçbirinin müzâkere usulü hak-
kmda bilgi edinecegimiz belgelere sahip degiliz. Ancak ilk parlamento-
bir görüç vere-
nun müzâkem havasmdaki ahgkanhk bize bu konuda da
biliyor.
Sistemin yaygmlagtmhp son geklini almasi, 1871 Nizâmnâmesi ile
mümkün oldu. Bu statü apagi yukan imparatorlugun sonuna, 1916 ta-
rihli Vilâyet Kanûn-1 Muvakkatimn çikanlmasma kadar devam edecek-
tix.
1871 Vilâyet Nizâmnâmesi ile, her sancak ve kaza merkezinde idare
meclisleri ve vilâyette de vilâyet idare meclisi teykil edildi. 1871 Nizâm-
nâmesi meclisleri yaygm hale getirmigtir. 1871 Nizâmnâmesi ile gelen
yeni bir kurum da; vilâyet umûmî meclisleridir ki, her livâdan seçilen
temsilciler, merkezde valiyle vilâyet sorunlanm tartipp, temenni mahi-
yetinde karar aldiklan yllhk toplantilar yaparlardi.
"Bu meclislerin hepsinin üyeleri kaza, livâ ve vilâyet düzeyinde ka-
demeli olarak seçilic Seçim idari âmirlerin onayiyla kesinlegir. Tabiî üye
olan ruhanî reisler ve müfti digmda, iki Müslim iki de gayrimüslim üye
seçilir," demigtik Gayrimüslim üyelerin sayisiyla ilgili bu hüküm, Ru-

6 Nizamnâmenin etrafh bir tahlili için bkz. ÌsmailHakki Bey, Hukuk-t idare, L la-
sun, L tab't Dersaâdet Kanaat Matbaasi, 1327, s. 3045.
7 Bkz. Düstûr, L tertib, c.1, s. 608.
meli vilâyetlerinde dikkatte uygulannug, Anadolu vilâyetlerinde pek
dikkatlice uygulanmamigtir, Babil kulesini andiran bir etnik yapiya sa-
hip olan Mezopotamya vilâyetlerinde ise, özellikle uygulanmigti. Zaten
bu vilâyetlerin rengârenk idare meclislerindeki etnik çatigmalar; bir "Ar-
biter Mundi Ottomanorum" rolündeki valilere genig inisiyatif ve yetki ka-
zandirnugtir.S Bir anlaimanm olmadigt bu yerlenie, harc-1 âlem igler ha-
riç, önemli hiçbir konu görügülemezdi. Onemli sorunlar ise, devlet kapi-
sinm gizliligi ardmda çözüm beklemek zorundaydalar.
Engelhardt, "Valiler meclislerin bu kozmopolit yapisma sigmarak,
konsoloslann taleplerini de rahatçä reddedebiliyorlardi," demektedir?
1877 meclisinin meb'ûslar yeniden yapilan, umûmî seçimlerle degil
de, zaten seçilmig sayilan, vilâyet idare meclisindeki bu üyelerin
meb'ûsluk sifatmlkazanmasiyla kurulmugtur. Nitekim Engelhardt, vali-
lerin meb'ûsluk sifatmi çok defa kendi arzulayip, güvendikleri kimsele-
re âdeta tevcih ettiklerini ilâve ediyor ve diyordu ki: "Valiler kendi
adamlanna, kendi yetigtirmeleri olan memur ve agar mültezimlerine
meb'ûsluk s1fatim tevcih ettiler."10 Bununla beraber gelen meb'ûslar;
tartigma, seçim gibi konularda bir teerübe sahibi idiler ve bunu Ístanbul
meb'ûslarma bir üstün1ükleri olarak kabul ediyorlardt.11 Bu konuda il-
ginç bir yön de, Osmanh parlamentosunun seçmenlig; verilen vergiye
göre, varhkh simflara münhasir bir imtiyaz olarak birakma eþlimlidir.12
Istanbul vilâyetiilk defa seçim görüyordu. Burada ilk seçmerder ma-
halle muhtar ve imamlannca tesbit edildiler. Seçimlerin sonucunda; ev-
velce tesbit edilen kontenjan dolmamigt1. Meclise 33'ü gayrimüslim ol-
mak üzere 99 meb'ûs gelmigti.13Rumeli meb'ûslan, yan yanya Müslim
ve gayrimüslim, Anadolu meb'ûslan büyük ölçüde Müslüman'di. Me-

8 1875yllmda Diyarbalar vilayet idi ve meeliside böylerenkli bir yapida idi. Meclis
tarihte egi görülmemig bir ruhban pûrasi hali arz ediyordu. 2 müslim ve 2 gayri-
müslim seçilmig üye d1;mda; Rum metmpolidi, Ermeni Protestan episkoposu, Gil-
danî metropolidi, Ermeni Gægoryan murahhas vekili, Ermeni Katolik murahhas
vekili, Süryanî murahhas vekili, Süryanî Katolik murahhas vekih ve müfti bulunu-
yordu. Skz. Sâlname-iVilayet-iDiyarbalor,sene 1292, 'Meclis-i Idare-i Vilayet' bölü-
mü.
9 Engelhardt, Türkiye ve Tanzimat, çev. Ali Regad, Ístanbul1328, s. 98.
10 A.g.e., s. 354-355. Siyasal parti gibi kuruluglar olmadigmdan bir seçim yapilsa da
aym kimseler meb'ûs olurdu.
11 Edirne Meb'ûsu Rasim Bey· "Biz tagrahyiz. Bu igi elbette daha iyi biliriz. Biz
ibtida-i Tanzimattan beri bu igin içindeyiz. Ístanbuldaha bu sene intihaba gir-
di." H. T. Us, MMZB, 7 Nisan 1977 oturumu, s. 84-85.
12 A.g.e., 18 Nisan 1877 oturumu, s. 32. Meb'ûslar intihab hakkma mâlik olacakla-
rm 200 veya 500 kurug senevî vergi vermeleri konusunu tartiglyor, umumî se-
çim hakkmdan säz eden yoktur.
13 Sâlnåme-i Deviet-i Aliyye-i Osmaniyye, sene 1295 (1878), s. 102'de Heyet-i
Meb'ûsân azasi veriliyor. 110. sahifede ise âyan azasmm isimleri var. (8 gayri-
müslim 37 Müslim.)
zopotamya ve Arabistan meb'ûslan arasmda tek tük Hiristiyanlar vardi.
Bu sonuncular, mecliste hükümetin ve Müslüman meb'ùslann görügle-
rini destekliyorlardi. Vilâyet meclislerinin içinden yapalan seçimle, âde-
ta bir 'Vilâyet Meclisleri Umûmî Heyeti' meydana gelmigti. Meclis-i e
Meb'ûsyn tagra megveret meclisleri gibiydi. Bu nedenIe ilk parlamento-
muz; köklü smifsal, politik nitelikli mücadelelerde sivrilen, örgütsel ve
suufsal taban1 temsilen geIen üyelerden degil, bu mahallî temsilcilerden
meydana geliyor ve buna uygun bir fikri yapiya sahip bulunuyordu. '(i-
läyet idare meclislerinin ve diger kurullarm (Temyiz I3îvâni, Nâfta, Zira-
at, Maarif Komisyonu gibi) birçok nüfuzlu üyesi, meb'ùs olmugtu. Örne-
gin,Kastamonu meb'ûslan; 1867-1876 yillart arasmda vilâyet idare mec-
Usinde âdeta demirbag üye olarak bulunan, Haci Mustafa Efendi ile Sa-
lim Efendi idi. Gene Suriye meb'ûslarmdan Nikola Nakkap Efendi
1869'dan beri vilâyet meclisinde idi. Bursa Vilâyeti Meclis-i Ïdare azâh-
gim1870'ten beri yürüten SeyhBahaeddin Efendi ile aym meclis üyele-
rinden Pavlos Pavlidi Efendi Hüdavendigâr vilâyeti meb'ûslan olarak
geldiler.14Bu örnekler çogaltilabilir ve böyle olmasi da bu gartlarda do-
gald1.Seçim her geyden änce bir ärgür sorunudur. Osmanh ülkesinin bu
konuda bir tecrübesi yoktu. Sonra temsi1cilikve meb'ûsluk gibi sifatlar
için, herkes önce vilâyetlerde bu niteligi kazananlati uygun görüyordu.
Bu nitelik, çagdag Avrupa parlamentolarmm tersine Osmanh parlamen-
'vilâyetter

tosunu bir gûrast' haline getirecek kadar agir basmaktaydi. Si-


yasal par tiler; sendikalar gibi kuruluglarm siyasal hayatta önemli rol oy-
nadigi ülkelerde; meb'ûslar mahallî temsileilik niteligini kaybeder ve
ulusal temsilcilik niteligini kazamr. Gerçi Osmanh meb'ûslan bu konu-
da luzh bir evrim geçirip, kayda deger ärnekler verdiler. Ancak mahalE
temsilcilik nitelikleri dolay2siyla genel oy gibi bir fikirden de yoksundu-
lar. Tersine vilayet kurullanrida oldugu gibi iki dereceli seçimi savunu-
yorlard1.15 Genel oy ülkesel çapta faaliyet gösteren sendika ve smif par-
tileri gibi kuruluglardan gelen temsileilerin savunacagi bir konudur.
Meb'ûslar ilk anda bir ülkenin sorunlarina tümuyle sahip çikan kipi-
ler degil; kendi bölgelerinin dertlerini anlatmaya gelen kimseler niteli-
gindeydi.Maamafih, bu durum zamanla degigti. Meclislerin müzakere
ve yönetim tarzi, megrutî meclise de sinmieti. Reis Ahmed Vefik Papa, es-
ki bir valiydi, kargismdaki meb'ûslar da eski vilâyet meclisIeri uyeleri...
Onlarm terikit, temenni ve taleplerini; A. Vefik Paga, bir valinin despot-
lugu ve hazircevaphgiiçinde karyihyor, müzâkere usulünü kendi sapti-
yor, yer yer hagin davraruÿlar ve azarlamalarla oturumlari yönetiyordu.

14 Vilâyet tegkilâtula ait kayatlar düzgün degildir Bundan bagka, baza vilâyet sal-
nâmelerinin eksik olmass, tam bir istatistikî tablo hazirlamanuza engel oldu. Bu-
nunla beraber hükmü dogrulayacak ärnek, salnâmelerde dahi bir hayli çoktur.
15 Ì. Ortayh, Tanzimat'fan Sonra Mahalif Idarder,s. 84,
I. mecliste, etnik çikarlar bile daha çok bölgesel bir hava içinde savunulu-
yordu. Ôrnegin,vilâyet ve belediye kanunlan tartigihrken, Ístanbul'un
imtiyazâtmdan yakmmayl meb'ûslar âdet haline getirmiëlerdi.16Bu par-
68 tikülarist egilimin; millî bir politika görüç ve savunuculuguna çevrilebil-
mesi için zaman geçti. Gene.de tenkitler; idarenin genel yapismdan çok,
falan veya filan vilâyetin yolsuz valisi, lursiz defterdan üzerinde yogun-
lagiyordu... Bölgecilik Müslumarilar kadar gayrimüslim meb'ûslarda da
görüluyordu, Rumeli Hiristiyanlarmm bölgesel milliyetçi ve hattâ burju-
va-milliyetçi nitelikteki isteklerine, Mezopotamya Hiristtyanlan hiç de
ayni nitelikte olmayan, tamamen yerel çikarlanm savunan itirazlarla
kargi çdayorlardi:17
Osmanh parlamentosunun; kurulugu için yapilan seçim ve seçilen
meb'ûslarm muzâkere ahgkanhgi ile mevcut taleplerinin niteligi açism-
dan temelini; vilâyet yänetiminin organlan olan, mahallî idare meclisle-
ri olugturmaktadir. Meclisin, ilk zamanki atmosferini de gene bu meclis-
lerin fikir iklimi etkiliyordu. Bu özellik, zamanla özellikle II. yasama dö-
neminde giderek kaybolmaya yüz tutacaktir. Unutmayalim ki, 1877
meclisi Türk parlamento hayatmda, 1960'lara kadar göze çarpmayan bir
cesaretin örnegini vermig, tabu sayilan dig politika konusunda aktif bir
izleyicilik ve tartigma ortamma girmigti. Bunun genië ölçüde parti disip-
lininin ve siyasî parti gruplarinm bulunmaylgmdan ileri geldigine güp-

16 MMZC16.Nisan 1877 tarihli oturum, s, 120. Kastamonî Meb'ûsu Salim Efendi:


"Kantar ve esnaf rüsumu tagralarda maliyeye ait, Ïstanbul'daise belediye daire-
"
1erine verilmig. Eu Ïstanbuligin bir istisnadir
Reis A. V. Paga: "Siz de Ístanbulgibi bir gehir yaparsantz olur." 23 Nisan 1877 ta-
rihli oturum, s. 157.
Astarcriar Kethüdas: Ahmed Efendi. "Zannolunuyor ki, Ïstanbulaz vergi verir. Ïç-
tigimiz suya kadar vergi veririz. Galiba tagra halki suyu bedava içiyordu. Sim-
di bir de pencerelerimize vergi koymak istiyorlar." Mehmet A. H. Efendi (Sivas):
"Ìnçallahbundan sonra, Ìstanbulhalki da vergiler verirler de, tagra halla ile mü-
savi olurlar." Gerçakte anayasanm 12. maddesine göre, "Bagkent Ïstanbul'dur
ve diger beldelerden fark ve imtiyaza yok tur Ancak belediye ve vilayet kanun-
"

lan bu maddeye ruhen uygun degildir.


17 ÌlberOrtayh, Tanzimat'tan Sonra Mahallî idareler,s.83-85.
ÖrneginRumeli meb'ûslanndan (Selânikli Mihalaki ve Vasilaki ile Yanya'dan
-

Jugiri Kantan:1) nahiye, kaza, livâ ve vilâyet idare meclislerine üye seçilirken
Muslim-gayrimuslim aynm ve orammn kaldmlmasmi istediler. Bu milliyetçi
bir görügtü. Rumeli ve Oniki Adalar'da Rumlar çogunluktu. Buna karp Suriye
meb'úsu 9e diger Mezopotamya vilâyetierinin Hiristiyan meb'ûslan direndi.
MMZC 7 Nisan 1877 tarihli oturumu, s. 8085. Suriye Meb'ûsu Nufel Bey: "Çok
olan cemânt azayi seçer, ãbürleri seçilmeden kahr." Salim Efendi (Kastamonu):
"Meb'ûsu oldugum Kastamoni'da begyüzbin Íslâmvardar. Topu dörtbin Haris-
tiyan bulunur. Eger yan yanya olmazsa Hiristiyan'dan hiç aza olmaz." Suri-
ye'nin Hiristiyan meb'ûslan, Osmanh tebaasmm birlik ve bütünlügü üzerine
nutuklar atarak, öneriyi önlûyorIar.
he yoktur. Ílkparlamentomuz, digerlerinin tersine siyasal grup ve parti-
lerden çok, vilâyet temsilcilerinin olugturdugu bir kurumdu.
Meb'ûsân Meclisi'nin bu niteligi ÂyanMeclisi'nde görü1emez.Ìmpa-
ratorlugun yüksek rütbeli bülokrat ve askerlerinden olugan ve üyeleri 69
tayinle gelen Meclis-i Ayan; birinci meclisin tersine yerel sorunlar konu-
sunda ya bilgi sahibi degildi, ya debunlan tartigmaya tenezzül etmiyor-
du. Maamafih bu kurulun hukuk ve id are alanmdaki tecrübe ve bilgi üs-
tunlügünü göz ardi edemeyiz. Umumî politika, iç ve dig siyaset sorun-
hükümet' fikrinin gizlilik ilke-
'hikmet-i
larmda da, saltanata saygih ve
sine baghydilar. O yüzden onlar da yönetici elitin tutumu içerisinde bir
geyi tartigip itiraz etmemeye, irâde-i seniyyenin buyunlugunu bekleme-
ye hazirdilar. ilk yasama organlan arasmdaki bu derin fark, üyelerinin
yapisal kökeninden ileri gelmektedir.
70
IL Abdülhamid Devrinde
Tagra Bürokrasisinde Gayrimüslimler'

Sultan II. Abdülhamid devri, Osmanh Împaratorlugu'nun, yani Orta-


dogu-Akdeniz imparatorluklarmin üçüncû ve sonuncusunun alb asar
süren hayatamn son otuz yihm kapsar. Bundan sonra bu tip imparator-
luklar, bir dördüncüsü olmamak üzere tarihin mah olmugtur. Kugkustz -

Osmanh mirast halen bu úlkelerde kültürel, siyasî izleriyle, yaçayan bir


tarih olarak devam etmektedir. Bu yaçayan tarih, her zaman tath amlar
ve izier olarak degil; Balkanlar'da ve Ortadogu'da oldugu gibi kan ve
barutla da kendisini hissettirmektedir, Bu nedenle Osmanh asirlanmn
her biri gibi Hamidiyye dönemi de gittikçe artan bir alâka ve aragtirma-
ya konu olmak durumundadir. Sultan II Abdülhamid'den sonraki on
yilda imparatorluk; Balkanlatdaki hâkimiyetini kaybedip, gûnümüz si-
mrlarma dogru Akdeniz adalanndan çekilecek ve nihayet Birinci Cihan
Savagi sonunda bugünkü anavatan topraklarm müdafaa için yeni bir
savagm baglamasi gerekecektir.Asimda, hükümdarm tahta çilagmm he-
men ardmdan baglayan Türk-Rus Savagi ile Balkan topraklari Ayastefa-
nos Antlagmasi'yIa hemen tamamen elden çtkmigken, 1878 Berlin Ant-
laymasi'nda yapilan tashihle imparatorluk Balkanlaf da otuz yll daha
yagayabilmiÿtir. Ancak bu hâkimiyet, artik idare ve maliyeye yogun Av-
rupa müdahalesi ve Avrupa devletlerinin tükenmeyen islahât talepleri
üzerine islahât proje ve uygulamalarlyla sûrmüÿ, imparatorluk dig poli-
tikada gerek Avrupa devletleri, gerekse yeni Balkan devletleri ve prens-
likleri arasmda denge diplomasisine yönelik bir siyaset devrine girmig-
tir. Bu bakimdan 1878-1908 arasi, özellikle Rumeli vilâyetierinde gerek
memurînin etnik kompozisyonundaki degigiklikler, gerekse Maârif Ne-
zâreti ve Dahillye Nezâreti'ne bagh pubeler; adliye tegkilâti ve jandarma-
d-aki islahât konusunda yeni vecheler, yeni uygulamalar göstermektedir.
Osmanh tagra bürokrasisinin bu yeni devrini anlamak için, çikan kanun
ve talimatnâmeler kadar; bürokratik igleyiçi takip edebilecegimiz Sicill-i
Ahvâl gibibiyografik kay2tlarm,devrin vilâyet gazetelerinin taranmasm-
dan ve nihayet son senelerde argivlerimizde tasnif edilip aragtiricilara

* Sultan1L Abdülhamid ve Devri Semineri, 27-29 Mayis 1992, ÍÜEF, Tarth Aragtirma
Merkezi, Ïstanbul1993, s. 163-171.
açilan Rumeli MüfettigligiEvrâkt ve Ylldiz belgelerinin yeni tasnif edilen
kisunlarmdan önemli bilgiler elde edilecegi açiktir. Bundan bagka, gerek
Osmanh ve gerekse Avrupa basuu, yeni kurulan muhtar statüdeki Bulgar
Prensligi'nin aryivleri ve bizdebulunmayan gazete koleksiyonlan ile Do-
guRumeli basuu; Balkan devletlerinin benzer malzemesi yeni bilgiler ge-
tirecektir. Hiç kugkusuz önemli bir kaynak devrin büyük devletlerinin
argivleridir. Nasil Osmanh argivleri, Rusya ve Almanya ve Avusturya
için çok änemli ise ve bu ülkelerin millî tarihleri bizim argiv malzèmè-
mizle yeni bilgi ve yonunlar kazaamaktaysa; bizim imparatorluk tarihi-
miz de, bu ülkelerin benzer malzemesi ile yeni boyutlar ilâve edilerek
yazilabilir. Aragtirmacilarumzm kullanmaya bagladiklan Britanya argiv-
leri (Public Reconi Office), Fransiz Digigleri ve diger aryivleri, Avustur-
ya-Macaristan'in argivleri (Haus Hof und Staatsarchive) ve diger fonla
n, Alman argivleri (son olarak Demokratik Alman Cumhuriyeti'nden
geçen Postdam'daki Zentral Staatsarchiv bizim tarihçiler tarafmdan pek
kullamlmamigtir), Rusya argivleri bu konularda zengin malzemeye sa-
hiptir. Özellikle sonuncusunun herhalde Balkanlar, Suriye ve Filistin'de-
ki konsolosluk agt bakunmdan 19. yüzyilm ikinci yansi için zengin olay-
lan içerdigi, yapilan negriyattan anlaµlmaktadar. Osmanh Rumelisi ve
Suriye-Filistin'deki olaylarm ve problemlerin anlayilmasi için bu gibi ar-
giv malzemesi kaçmilmaz olmaktadir. Galiba Sultan II. Abdülhamid
devrinin büyük problemleri ve bu problemlerin nasil çözüldügüne dair
yap11an c1hz degerlendirmeler digmda, bir devrin kompozisyonunu çi-
zebilmek için bu gibi kaynaklarm gerekliligi açiktir.1
IL Abdulhamid devrinde isnparatorlugun idarî cografyasmda göze
çarpan ilk husus, bazi muhtar idarelerin mevcudiyetidir. Bunlar; Bulgar
Prensligi, sonradan prensin vali tayin edilmesiyle Bulgaristan'la bütün-
1eyecek olan ama Berlin Kongresi'nden beri özel bir idamsi olan Dogu
Rumeli (yani Filibe'nin merkez oldugu Güney Bulgaristan), Sisam Ema-
reti, Cebel-i Lübnan Mutasarrifhgi ve Ìngiliziggalindeki Misir Hidivli-

gi'dir.Bu bölgelerin idaæsinde Bâblâli'nin farkh, fakat belirli ölçülerde


müdahaleci bir m1ü, ayni zamanda da tarudigr imeiyaziar vardfr. Mese-
lâ, merkezî idare sistemi içinde olmalarma tagmen, gerek parlamenter
rejimin igleyisi, gerekse sansur gibi idarî tedbirlerin uygulanmasi aç1sm-
dan Dogu Rumeli ve Cebel-i Lübnan'da farkh görünüm ve problemler
oldugu anlagdmaktadir?
IL Abdülhamid devrinde Yildiz Sarayt'tun Bâbiâlî'yi gölgede birakti-
give idarenin bazi bölümlerinin paralelinin sarayda kuruldugu çokça
1 Bu konuda bkz. Ï. Ortayh, 'ÍkindAbdülhamid Döneminde Anayasal Rejim Soru-
nu', Türkiye'de DemokrasiHareketferi, HÜEF Dergisi, c. 11,1986, s. 55-61.
2 Lübnan'daki sansür için Donald J.Cioeta, "Ottoman Censorship in Lelbanon and
Syria", IJMES, 10/1979, s. 167 vd.
tekrarlanan ve dogruluk vakladir. Vilâyetlerden ve hariçte-
pay1olan bir
ki sefaretlerimizden devamh bilgi akipi, Yildiz Sarayl'nda Mâbeyn-i
Umûmî ve Bagkitâbet ofislerini yirmi dört saat faaliyete sevk etmektedir.
72 Bu dänemde Bagkitâbet ve tahriratta Mülkiye Mektebi'nin baçarth me-
zunlarmdan alman genç kâtibler gece nöbetine de kahrlar ve telgraf ba-
ymda gelen tahrirati kabul ederler, vilâyetler gibi süferâ da devamh sa-
rayla yazigir ve önce oraya müracaat ederlerdi. Thnuslu Hayreddin Pa-
a'nm sadrazam olarak itiraz ettigi noktalardan birincisi budur. Verdigi
lâyihada, Bablâli'nin atlanmasi ve bilgi akigmm digmda btrakilmasmdan
ikâyet etmigti? Bu durum maalesef bazi valileri ve Salih Münir Paya gi-
bi süferayi devlet galerisinde Bâbiâlî nazirlarmdan daha çok göze çar-
pan portreler haline getirmigtir. Bilindigi üzere Sultan IL Abdülhamid
imparatorlukta teftig gezilerinde bulunmazdi. Fakat raporlarm ve sözlü
haberlerin digmda, devamh fotograflarla memâlik-i mahrusamn her ka
gesindeki ahâlînin âdet ve kiyafetinden, törenlerden, inçâat ve açuan
eserlerden haberdar olurdu. Bu egsiz, zengin albüm koleksiyonu yakm
tarihçiligimiz için yol gästerici bir kaynaktir Yukarida belirttigimiz du-
ruma ragmen Bäb1âli fonksiyonlarun kaybetmig bir bürokratik makine
degildir. Kayitlardan ve aryiv tasniflerinden de görülmektedir ki, tagra
ile olan yazismalar daha çabuk takip edilmekte, ihtisaslagma arttigmdan
çabuk degerlendirilmekte, faaliyet ve iq hacmi artmasma ragmen bu ih-
tisaslagma iglerin takibini daha kolaylagttrmaktadir. Lâyihalarda birta-
kun meselelerin, Tanzimat döneminin ehliyetli bürokratlarmdan eksik
kalmayan bir vukufla ele almdigt görülmektedir. Yazigmalarda tezkire-
lerin (arz tezkiresi) leffinden anlapIdigma gäre ast ve üstler arasmda ev-
rakm ulay1m sürati artmigtir. Bunun yam baÿmda evvelki devirlere naza-
ran önemli bir fark gärülmektedir; bazz meselelerin halli için (islah-1sa-
nayi, demiryolu, nafia ve maarif gibi) projeler hazirland1þ, bu lâyihala-

rm çogu ehliyetli bürokratlar.tarafmdan kaleme ahndigi gärûlmektedir.


Kisaca bümkrasi uzman ve teknokrat bir karakter kazanmaya baglamig-
tir. Türkiye Ímparatorlugu'nunTanzimat asrmdaki modernlegmesi de-
vam etmektedir.
Taÿra idamsi merkezî bûrokrasinin bu geligmelerinden etkilenmekte-
dir, IL Abdülhamid döneminde tagra bürokrasisinin iki ana özelligi var-
dñ. Birinciözellik; memur sayismdaki artig tir. Herhangi bir vilâyetin sal-
nâmelerinde belirli arahklarla yapuacak örnekleme ve say1mda bunu
görürüz, Bu memurlarm bilgi ve yeteneklerinde düzelme görülür; çün-
kü artik merkezdeki âlî mekteplerin mezunlari bu bürokraside yerlerini
artan oranda ahrlar. Bundan bagka, vilâyet gazeteleri gibi organiari takip
ettigimizde bir tür rapor ve izleme olaya görülmekte, bazi idareciler bu

3 ÏbnäleminMahmud Kemal Ïnal, Osmanh Deurinde Son Sadrazamlar,VL cüz, 4.


baski, s. 943 ve sözü geçen 21 Ca 1296/13 Mayis 1879 tarihli arize, s. 946-951.
nedenle faaliyet göstermekte ve taltif beklemektedirler. Egitimin sonuç-
lan almmaya baglanmigttr. Nitekim Sicill-i Ahvâl defterlerinde yapilan
taramalarda küçük ve büyük memurlarm biyografilerinde bunu gärmek
mümkündür. 1296 H/1879'da kurulan 'Sicill-iAhvâl Komisyonu' müte- 73

akip senelerde ilk anda 92.137 tane her riitbeden memurun kaydiyla
hem devlet hayatma hizmet etmig ve hem de tarihçiligimiz için 196 adet
ciltten olugan büyük bir kaynak birakm19ti.4Böylelikle ilerideki bir tara-
bürokrasisi birçok özellikle-.
ma ve tasnifle Abdülhamid devrinin tagra
riyle daha lyi anlagilacaktir. Bu kayitlar yeni bilgiler verir, hattâ bu kay1t-
larda görülen bazi okullara maarif tarihiyle ilgili çahymalarda rastlan-
mamaktadir. Ömegin;Fransiz asilh olup Osmanh tabiyetine geçen parl .

Dersaâdet'te alti sene masonlar (duvarci-


Saritene(Charles Charitené)'inbelirtiliyor.5
hk) mektebine devam ettigi Bu okul üzerinde bilgi yoktur.
Bir bagka konu burada memurlarm dilbilgisidir. Açikça görülüyor ki;
Rumeli vilâyetlerinde küçük memurlann arasmda bile 2-3 dil bilenler
kalabahk bir grup olugturmaktadar. Bilindigi üzere Tanzimat asunm me-
mur yetistiren yüksek ögrenim kurumlari (Mülkiye Mektebi, Hukuk
Mektebi, bilhassa Nuvvâb Mektebi ve Mekteb-i Sultanî gibi) IL Abdül-
hamid devrinde islahat ve
Inukemmellegme geçirmekte, ayn1 gekilde
teknokrat yetiytiren egitim kurumlari da tagra bürokrasisine gerekli ele-
saglamaya baglamaktadirlar. Íhtisaslagan bürokrasi, ihtisaslaçan
mam
egitimden gidasun almaktadir; ikinciözellik, tagra bürokrasisinde artan
sayida gayrimüslim memur istihdamidir. Özellikleson zamanda tasnife
açilan Rumeli Müfettigligi Evrâki'nda bu konuda baza cetvellere rastlan-
maktadu ki, apagida bunlarm tahlilini yapacag1z. Esasen Osmanh yük-
sek egitim kurumlarma Tanzimat baymdan beri belirli kontenjanla (gay-
rimüslim nüfus üçte bir diye tahmin edildiginden, gayrimüslim millet-
lerden talebe de üçte bir oramnda) gayrimüslim milletlerin gençlerinin
ahndigt görülüyor. Meselâ, gerek Ermeni cemâati, gerekse sonradan
müstakîl ekserlya haline gelen Bulgarlar, Rum-Ortodoks kontenjan aley-
hine Mekteb-i Tibbiyye'de kendi kontenjanlanmn artmlmasun istemig-
ler, Bâbtâlî de bu mùracaati kabul etmigti.6
Diger yandan tagra vilâyetlerinde 18. yüzyddan beri belli ofislerde ve
özellikle ma1î görevleri yerine getirme konusunda gayrimüslimlerin et-
kinligi artmaktaydi. Meselâ Suriye'de Musevt Farhî ailesi malt igler yü-
kümlenmigti ve sarraflik yapmaktaydi. Bunlarm devlet nezdindeki ra-
kipleri Huistiyan Bahrî ailesiydi. 1840'a kadar süren Misirh ÍbrahimPa-
müttefik
ga'nm yönetimi devrinde, yerel Hiristiyanlar Müslümanlari da

Haziran
4 Atila Çetin,'SiciH-i Ahval Defterferi', Türk Dunyas: Taril: Dergisi,
1992/66, s. 34 vd.
5 BOA, Siciu-i Ahod! Defterferi,c.12, s 391.
6 BOA, Í.,MV., 12 N 1273/6 Mayas 1857 tarihii arz tezkiresi ve leffi.
olarak celp edip Farhîlerin nüfuzunu kudilarsa da, Osmanh otoritesinin
tesisinden soura durmn degigti.7 Rumeli eyâletlerinde de gayrimüslim-
lerin bu gekilde baz1idarî görevler edindigi; en azmdan 18. yüzyil bagm-
74 dan beri bazi muhtar gehir yönetimlerinin ortaya çaktigi, Bosna'daki ba-
z1 merkezlenie ve Arnavutluk'ta Voskopoj gibi merRezierde gayrimüs-
limlerin idarî görevler edindigi görülmekteydi? Tanzimat'tan sonra
meclis-i idareler ve nâfia ve ziraat komisyonlari, Menâfi-i Umûmiyye
sandiklari gibi komisyonlarda ve Vilâyet Temyiz Dîvâm ve karma tica-
ret mahkemelerinde gayrimüslim üyeler bulunmaktaydi. Giderek mer-
kezî idarenin tagra pubelerinde, mahkemelerde gayrimüslim memur, hâ-
kim ve zabita sayisi artti Bunlar her zaman mahallî memurlar degildi;
gittikçe merkezden tayin edilen gayrimüslirn memurlar da görülüyor-
du. Gayrimüslim memurlar merkezî.idarenin temsilcileri olarak teknik
ve fen dallarmm digmda silk-i adliyeye, dahiliye ve zabitaya intisab
ederlerdi. Eu geligmeyi dig Hiristlyan devletterin baskisma baglayarak
aipklamak pek dogru degildir. Devlet hayatmdaki kozmopolitizmin 18.
yüzyildan beri gekillenmesi ve 19. yüzyilda özellikle laik egitim kurum-
Iarmm yetigtirdigi gayrimuslim genç1erin tipki Müslümanlar gibi hiz-
mete girip muhtelif yerlere tayin edilmesi sör konusudur. Böylelikle
Tanzimat döneminde bu alanda gelenekselbümkrasinin bir kahbl degig-
mekte, yeni bir geligmegörülmektedir.
Nitekim Rumeli vilâyetlerinden olan Manastn'dan 26 Za 1321/19
Mart 1904 ve Selânik'ten 9 Za 1321/26 Subat1904 tarihinde mektûbî-i vi-
lâyet kaleminden sadârete gänderilen tezkire ve Kosova vilâyeti için Ru-
meli Vilâyât-i Sahanesi Müfettig-i Umumîhgi memuriyeti celilesinden
kaleme alman 16 Za 1321/4 Mart 1904 tarihli tezkirede, "Dahil-i vilâyet-
de hîdemât-i mülkiye ve adliye ve mäliye ve sâirede tebâ-yi Hiristiya-
niyye'den olarak müstahdem bulunan bi'l-umum memurînin isim ve
milletleriyle nev'î memuriyet ve tarih-i tâyin ve mikdar-1 maaglarm1 ve
nereli olduklariru mübeyyin bir defterin lüzum-1 tanzimi hakkmda irâde
üzerine leffen takdim kilman" defterlerde* memurlarm künyeleri göz
änüne ahorsa bu gerekçe görülüyor. Berlin Kongresi'nden sonra, Rume-
li islahat meselesi Osmanh Devleti'nin Avrupa devletleriyle zitlagtigt bir
konudur. Bu gibi cetveller sadece bu gibi beynelmilel müdahaleye bir ce-
vap için mi hazirlamyordu? Belki evet, ama devletin kendi iç teykilâtma

7 Moshe Ma'oz, "Changes in the position of the Jewishcommunities of Palestine


and Syria...' , Studies on Palestine dwing the Ottoman Period, ed. M. Ma'oz, Magnes
press, Jerusalem1975,s. 146-151.
8 Virginia Paskaleva, 'Die Wirtschaftsbeziehungen der Bulgarischen Gebiete mit
Mitteleuropa im 18. und 19. Jahrhundert',Wirtschaftswege Hermann Kellenbenz
Fesfschrift, Klett Gotta 1978, s. 169.
9 BOA, Rumeli MüfettipHgi Urnum Evrah, TFR-1-UM 21.12.1321 taríbli evrak no:
2907/2, 3, 4, 7, 9, 10'daki cetveller.
ve artan Makedonya Balkan milliyetçiliginin kontrolü için bu hususlara
önem verdigi agikârdir. Eu konu henüz genig bir aragtirmaya ve tartig-
maya açiktir Bu vakte kadar Osmanh memu2îninin tetkikalmda istatis-
tikî malûmata pek rastlanmtyor. Carter Findley'in son devir bürokrasi- 75
sinde araytirdigi gayrimüslimler daha çok merkezî ofisler
¯¯

ve hassaten.
Hariclye Nezâreti ile smirhdir.10
Sözü geçen Rumeli vilayetierindeki Hiristiyan ve Musevî memurla-
rm cetveline baktigimizda, önemlice ve yüksek rütbeli olanlarmm ger-
kezî hukümetin tayiniyle geldiWerive mahallî halktan olmadiklan gö-
rulmektedir. ÖrneginManastar vilâyetine bakahm· Acemyan Efendi
(Nâfia mühendisi) Dersaâdetli bir Ermeni'dir. Ovakim Mutafyan Efendi
(kondüktör) Ünyelibir Ermeni'dir. Kiryos Efendi (merkez idadt Rumca
ve Fransizca muallimi) Konya Akgehir Rumlarmdandir, Florina kazas2
kaymakam muavini Bedros Efendi Sivas Ermenilerindendir. Mahkeme-i
bidayet azasmdan Filip Yuvakis Efendi, Kayseri Rumu'dur. Gene
aym
mahkeme azasmdan Anastas Efendi Ankara Rumlarmdandir (TFR-I-
UM-1321-12-26-2907/4). Manastir vilâyeti vali muavini Ïstefanaki Bey
ÏstanbulRumlarmdand1r.Adliye müfettigi Paskal Efendi ÍstanbulErme-
nilerindendir. Bidayet Mahkemesi'nin dört azasi istanbul Ermenilerin-
den, diger dört azasi ÏstanbulRumlarmdandir. Selanik vilâyeti vali
mu-
avini Kostantinidi Papa Îstanbul Rumu'dur. Selânik mahkeme azalan
içinde AnadoIulu Ermeni, Rum ve Süryanîler göze çarpmaktadtr (TFR-
I-UM- 1321-12-26 2907/2). Ohri vilâyeti bidayet mahkemesi reisi Filip
Efendi Kayseri Rumu'dur (TFR-I-UM-1321-21 2907/3). Bunun gibi Ko-
sova vilâyeti mahkeme-i istinaf azasmdan Yakob Faik Efendi Diyarba-
karh bir Süryanî'dir. Aym mahkeme azasmdan Corci Efendi Diyarbakir-
h Kaldanî'dir. Diger iki azamn biri Kayserili Rum ve digeri Sivash Erme-
ni'dir (TFR-I-UM-1321-12-26, 2907/7). Listeler renkli bir biçimde uza-
maktadir. Bulgar, Ulah, Mûsevîler daha çok yerel memuriyetlerde posta
ve maliye dairesinde veya kompu sancaklarda ögretmenlik görevinde
bulunmaktadirlar. Maamafih Musevî memurlarm maliye ofisinde
önemlice bir oranda görevde oldugu göze çarpmaktadir Bu uzun liste-
leri teferruatiyla nakletmek makalenin samrlarim agacagmdan, ancak ba-
zi rakamlar vererek konuyu kapatmak gerekmektedir. Du defterlerden
çakarttiguniz hülâsa rakamlar göyle sunulabilir: Yukanda ele ahnan Ma-
nastir vilâyeti defterine göre; 37 Rum-Ortodoks, 10 Ermeni,2 Katolik (bun-
Jar Makedonya ve BulgarKatoJik kilisesine bagh yem] memurlar), 4 U1ah,
3 Musevî memur ve Bulgar ve Sirb vardir. Ï1ginçolan Fener Patrikhanesi
Bulgar Eksarhhk Kilisesi'ni hâlâ tammamasma ragtnen (bu tamma ancak
Ikinci Dünya Savagi'ndan sonra oldu) Bâbiâlî bu kilisenin cemâatini
müstakilen zikretmektedir. Kosova vilâyetinde ise; Dahiliye dairesinde 1

10 Carter V. Findley, Ottoman Civil Oþcialdom, Princeton 1989,


s. M3.
Katolik, 2 Rum, 1 Musevi vardtr. Adliye dairesinde 1 Süryanî, 1 Kalda-
nî, 4 Rum, 4 Ermeni, S Bulgar, 11 Ortodoks (Sirp ve Ulah kastediliyor ol-
mah) ve 1 Musevt vardir. Maliye dairesinde 2 Bulgar ve 1 Ortodoks,
76 Maarif dairesinde, 4 Bulgar, 5 Rum-Ortodoks, Posta ve Telgraf idaresin-
de ise 2 Rum, 4 Musevî, 1 Katolik memur görevlidir. Aym vilâyetin Nâ-
fia dairesinde 1 Rum, 2 Katolik, Polis'te ise 14 Ortodoks (herhalde Orto-
doks Arnavut, Sirb ve Makedon kastediliyor), 12 Musevî, 28 Bulgar,
15 Rum, 4 Ulah polis memuru ve zabita âmiri çahemaktadx. Bu iki vilâye-
sayidir.
tin Hiristiyan ve Musevî memur sayisi hiç.de küçümsenmeyecek bir
Aym y11m salnâmeleri ile yapilacak etrafh bir kargilagtirmada da bu
görülebilic Tam sayilara vurulan mukayeseli bir tesbit tablosu ise bura-
da verilemeyecektir. Bütün bu memurlarin ve idare edilenlerm, idarî
mekanizma içindeki tavn ve yönetimin igleyigi ise güphesiz yazih kay-
naklarm çok genig taramasma dayanmahdir. Bu renkli emperyal görü-
nüm, Rumeli kitasmm elden çalagiyla çok lasa zamanda silindi. Yeni ku-
rulan Balkan devletçikleri, mahallî etnik unsurlarm bile bu gibi görevler-
den diglanmasi politikasun izlediler. Eu ön planda kadrolarm içinde ig-
bilir memurlarm yer almamast ve Balkan devletlerinin problemli, eksik,
ehliyetsiz kadrolarla yönetim hayatma baçIamalarma neden oldu. Bu
konuda Berlin Antlagmasi'ndan sonra Bulgaristan Prenslij!;i'nin sorun-
larla bogugmak zorunda kalan yeni bürokrasisini belgelemnig ve canh
bir biçimde tasvir eden Bernard Irry'nin eserinden gu pasaji nakletmek
gerekir: "Osmanh idaresi memur sayismda tasarrufa çok riâyet etmek-
teydi. Ruslar ise imparatorluklarmda bunun aksine anormal büyüklük-
te bir bürokratik gövde yarattilar. Dogu Rumeli'de ise Franstz sistemi
tatbik ediliyordu. Neticede burada eski 2 sancak ve 14 kaza alanmda, 6
department ve 28 kanton ihdas edildi. Memur ve jandarmakalabahšm-
dan köylüler pagkma dändüler. Harpten önce 2-3 jandarmamnbulundu-
otuza yakm görevli memur ortaya ç1kti." Bu du-
gubir küçük bölgede olarak bilinen memur sayisi,
rum düzelmedi, aksine 1879'da 2.800
1896'da 20.509'a çikmigtt.11 Bernard Lory ve yararlandigi Bulgar tarihçi-
lerinin bu tipteki çahqmalart büfün Balkan ülkeleri için yapudigi takdir-
de benzer bilgiler elde etmek mümkün olabilecektir. Süphesiz bu alanda
tarihçilerimizin daha etrafh ve
ileride yetipecek Balkanist ve Osmanist
-mukayeseli

aragtarmalarla Osmanh mirasmm problemlerini ve Sultan IL


Abdülhamid devrinin bümkratik yapasim daha iyi degerlendirecekleri
açiktu

Sort de l'Heritage Ottoman en Bulgarie 1878-1900', Varia Tur-


'le
11 Bernard Lory,
cica I, ed. Isis,1stanbul 1985, s. 67, Todorov ve Kantchov'a dayanarak yapt1þ tah-
liller.
-
77
Midhat Paga'mn Vilâyet Yönetimindeki
Kadrolart ve Politikast

Osman11 Ímparatorlugu'nda 1860'larda, reform ve ulusalci ayaklan-


malar, anayasaci liberalizm ve reaksiyon iç içe yagiyordu. Böyle bir or-
tamda Midhat Papa, modernlegen ve zamamna ayak uydurmak isteyen
ihtiyar bir imparatorluktaki yeni zihmiyeti temsil etmekteydi. Tuna, Nië,
Bagdad, Sam;her biri 19. yüzyilm ulusçu akimlanyla çalkalanan veya
endüstri dünyasmm yarattigi yeni iktisadï iligkiler ortamma giren mer-
kezierdi. Osmanh reformculugu bu degigen dünyaya nasil nyum sagla-
yacakti. Midhat Paga'mn yönetimi; bu zitlar dünyasmda reformcu Os-
manhcahgm geligiminin öyküsüdür denilebilir.
Midhat Paga, Tuna vilàyetine bir Osmanh valisi olarak geldi. Du vali,
Osmanhci dügüncenin de en ak tif adarnlydi. Gerek kendi fikirleri, gerek-
se maiyetindekiler, Tanzimat döneminin modernlegmeciideolojisini, Os-
manh yurtseverligini temsil ediyorlardi. Osmanhcihgm, 19. yüzyilm
ikinci yarismdaki ulusalcihk ortanuyla ne derece uyugabildigi ayn bir
sorundur. Ama Midhat Paga, klâsik dänemin yöneticilerinden farkh dü-
güncede, farkh kadrolarla göreve baglayan, Tanzimat dönemi insanmm
ve okumug (literati) bümkratmm niteliklerine sahip yeni bir yöneticiydi.
Osmanhc1hk, Osmanh yönetici smsfmm 19. yüzyildaki ideolojisiydi.
Midhat Paga'nm ilk kugak Tanzimatçilardan farkh bir yönü vardi. O
megrûtiyete, yani anayasal monargiye inanmig bir yöneticlydi. O halde,
sadece kanunî ve adil bir idareyi degil, yänetilenlerin yönetime katildi-
idareyi yerleptirmek gerekiyordu.
give ona sahip çakacaklari bir tarz-i arkadaylan
Midhat Paga'nm yakm çahyma da Osmanhca bir kadro
olugturuyordu. Tahrirat müdürü IsmailKemal Bey'di; Amavut'tu. 1878
yilmda Balkanlaim Osmanh Ïmparatorlugu'ndan kopma tehlikesi üzeri-
kurulan Prizren Birligi'nin äncülerindendi. Arnavut ulusçusuydu,
ne
ama Arnavutluk'un Osmanh ittihad1 içinde güçlenip yagayacagma ina-
naniardandi. Diger yakm bir çahyma arkadagi Ermeni Odian Efendi, Hir-
vat asdh Kihç Vasif Efendi ve nihayet yakm çahema arkadagl olan Ahmed
Midhat Efendi'ydi. Yanmdaki teknisyen kadrolan, 1849'da imparatorlu-
gasigman Polonyah ve Macarlardi. Bunlar kartograf, teknisyen ve açaca-

*
tRusiamrast Midhat Paça ve Zamam Semineri,Ankara 1986, s. 227-233.
gisanayi mektebinin hocalanydi. Ïçlerinden en önde geleni Polonyah Ka-
ro1Brzozowski'ydi. Kara Avci diye bilinen bu kimse, onu Bagdad vilâye-
tinde de izlemig ve oradaki çahymalara yardimo olmugtur. Becerikli bir

¯¯¯
78 maliyeci, kitabet ve teknisyen kadrosunu toplayip örgütlemek Midhat
Pasa için önemli bir baçande. 19. yüzyllm ikinci yansmda bir Avusturya
valisi, hattâ bir ÇarhkRusyasi valisi için bu imkân zaten vanh. Ama Os-
manh Ïmparatorlugu merkeziyetçilik çagmda, artan bürokratik faaliyet-
1eri yürütecek kâtib kadrosundan, teknik altyaplyt kuracak teknisyenler-
den mahrumdu. Daha 1859 senesinde vilâyetlere yazzlan ve tensikat em-
reden bir yaziya; valiler ellerinde zaten yeterli sayida memur olmadigi
cevabru vermiglerdi. Midhat Papa, ulusçulugun kaynadijfp bir bölgeye
Osmanhci ideolojinin taraftan ve nitelikçe de Osmanh olan kozmopolit
bir kadroyla geliyordu?
Geldigi ülke, Bulgarlann yaçadtgi yerdi. Bulgar ulusala hareketi
1860'h yIllarda gerek ideoloji, gerekse örgütlenme olarak doruk noktasi-
na ulagrupti. Ìlksafhada Rum Patrikhanesi'nden kopmak ve milIî kilise-
1erini kurmak yolunda önemli adunlar atmiglardi. Íkinciolarak, bu yll-
Iarda komiteler halinde örgütlenmeyi luzlandirm191ard1. Yunan bagun-
sizhk hareketinden farkh olarak, Bulgaristan'm büyük Avmpa devletle-
rinden aym ölçüde bir destek aldigmi söylemek zordur. Sartlar, Bulgar-
lan kurtuluççu hareketlerini kendi baglanna örgütlemeye zorlamigtir. Bu
köylü kitlelerinin katildigi veya katilmak zorunda kaldiklan komiteler,
bir yerde özgün bir Balkan komitecilikhareketinin de baglangici sayil-
mahdir. G. Rakovski'nin Sirbistan'da kurdugu Verhorma Narodna Graj-
danska Naçaitstvo ve VasilLevski'nin Romanya'daki komiteleri Tima vi-
lâyetindeki hareketleri digaridan yönetiyordu. Bulgar ticaret burjuvazi-
si, etnik renldilik ve toleransm bulundugu Romanya'da, Osmanh Trak-
yasi'nda ve Ege bölgesinde geligmigti.Hattâ ilk Bulgar gazetesi Lyubos-
lovyeKonstantin Fotinov tarafmdan Ïzmifde çakanlnug, gene 1863'te Ïs-
tanbul'da Kiryos Petro ve Hristos Topçipligte tarafmdan bir gazete ç1ka-
nlmaktaydi. Bulgar egitimi Tanzimat bagmdan beri geligiyor ve zengin
çevreler tarafmdan finanse ediliyordu. Bulgaristan'da egitim bir sorun-
du. Kimi zaman Rusya'run okullan etkiledigi görülüyor, kimi zaman Fe-
ner Patrikhanesi'nin temsileileri Bulgar egitimciIerle çatiç1yor, onlarin
Rus ajani oldugunu Osmanh makamlarma ihbar ediyorlardi. Bu sorun-
lar l<asabadanvilâyete, vilâyetten Bâbiâlî'ye ve oradan yabanct sefaret-
hanelere dogru büyüyen problem dalgalan halini ahyordu. Midhat Pa-

1 BOA, Cevået Dahiliye, no: 5432, 2 C 1276/27 Arahk 1859 tarihIi Kastamonî vilâye-
'tagrada
tinden, Sadaret hükmine cevab, mustahdem ketehenin icab-rmaslahata
göre hadd-i kifåyeye tenzili hakkmdaki emrin, Kastamonî meclisinde okundugu
ve müstahdemin hadd-i kifâyede bile olmayub, hariçten valinin maag ile adam
kullandigi dati vaki olub, tenzilin mümkün olmadigi' bildiriliyor.
ça'nm politikasi bu durumda üç nokta üzerinde yogunlagti. Basm ve egi-
time Bulgar dilinde el atarak, Osmanh vatanseverligini ve Osmanh res-
mî kontro1ünü yerlegtirmek, ikincisi mahallî halkm yönetimde säz sahi-
bi olmasmi saglayarak, Tanzimat bagmdan beri görülen otokratik mo- 79
dernlegme yäntemini ber taraf edip, yönetimi daha liberal bir esasa oturt-
mak ve nihayet çetelerin faaliyetine daha aktif biçimde karp koymak.
Tuna vilâyetini genig.ölçüde Rusya'dan gelen muhacirlerle iskân etmek
de bu politikanm bir tamamlayicisi olarak degerlendiri1melidir.
Midhat Papa, Bulgarca gazete çikarip bazi kitaplar yayuntatti. Bulgal
okullarma Türkçe dersi ve Osmanh tarihi ve cografyasi gibi dersler koy-
durarak, Bulgarlann kendi dilinde egitim görmeleri yanmda, Osmanh
yurtseverligini kabul ettirmek çabasmda idi. Bu sayede özellikle Rus-
ya'dan, Sirbistan'dan gelen ihtilâlci negriyatin etkilerini ortadan kaldir-
mak istiyordu. Paga'nm bu projesi, aymyillarda Rusya Ïfnparatorlugu'n-
da Türk kabilelerini kazanmak için uygulanan Ilminsky projesini andir-
maktayd1. Ílminsky, Rusya Ïmparatorlugu'nun azmhklan olan Tatar ve
Türkik uluslarm böyle bir egitim ve yaymla entegrasyonunu amaçlamig-
ti. Midhat Paga'nm egitim politikasmm üç buçuk y11içinde kayda deger
sonuçlar sagladigan1 belirtmek gerekir. Bulgar okullarmdaki egitim, bu
politika dogrultusunda etkilenebilmig, Bulgarca kitap basum için impa-
ratorlukta (Misir hariç) ilk Vilâyet Matbaasi kumlmugtur. Eu matbaanm
asilönemliigi Duna yahut Tuna isimli Türkçe-Bulgarca vilâyet gazetesini
çIkarmak olmuqtu. Tuna bizdeki ilk vilâyet gazetesine ärnektir (daha ön-
ce Mistr'da çikan Vekay-iMasriyye'yi bu anlamda ele alamayxz). Bu gaze-
tenin tahli1i yapilruptir. Sanildigmm aksine; vilâyet haberleri, yerel tarih
ve iktisadî-beledî konular agirhkh olarak yer almakta idi. Bagdad ve Su-
riye'de de aym geyin devam ettigini belirtelim. Gerçekçi ve dengeli bir
egitim politikasigeregi, kâtib ve subay yetiptirecekokullardan çok teknis-
yen yetigtirecek okullarm geregini anlamigt1. Osmanh Ímparatorlu-
gu'nunRumeli vilayetlerinde, ardmdan Bagdad'da ilk sanayi mektepleri
kurmak Midhat Paga'nm igidir. Bu konudaki yardimc11anPolonez-Macar
teknisyenler bagta olmak üzere kendi maiyetindekilerdi.
.
Elimizde bir mazbata var... Buna göre Tulca sancagi, Mahmudiye ka-
zasi, Körçegme köylüleri; muhtar-i evvel ve muhtar-i sâni ve ihtiyar
meclisi üyeliklerine qu kimseleri intihab ettik diye matbu hir mazbata
sunuyor. Midhat Paça vilâyet yönetiminde Tanzimat bagmdan beri izle-
nen modern otokratik yönetimi terk eden ilk devlet adammuz, daha
dogrusu anayasaca demokratlann ilk temsilcisidir. Vilâyet halkma yöne-
time katilmak ve sorunlan kendileri çözmekte daha çok inisiyatif ver-
mig, bu inisiyatifi meclisler sayesinde kurumlagtirmig ve meclislerin se-
çimli üyelerinin, vilâyet, livâ, kaza düzeyinde düzgünce seçimine dikkat
ederek, köylerde aym biçimde seçimleri yaptirmaya dikkat etmigtir. Pa-
ga'nm Bâbiâlî ile bitmeyen mücadelesi valilere verilen yetkilerin kisithli-
iken asayi; konusunda ordu mü-
gikonusundayd1. Özelliklebagunsiz
Suriye'de
olarak kullanmasma Midhat Pa-
gîrinin, yetkilerini validen
pa'mn itiraz ettigi ve geœk mü.ÿirle, gerekse merkezle çatigtig1 görüldü.
halk idamye kat11d1kça, ulusaIci radikalizmin
80 Midhat Papa, mahallî
bertaraf edilecegi kamsmdaydt. Vilâyetler idaresinde adem-i merkezi-
yetçilik duçüncesi, Midhat Paga'dan Jän Türklere, özellikle Prens Saba-
hattin'e geçmigtir. Eu egitim 1921 Anayasast'nda çarpici bir ifade ile yer
'mutasamf

almaktaydi.2 Midhat Paÿa, Tuna Nizâmnâmesi'nde de; sä-


'kaymakamt
müdü-
zünü ve unvanun despotça bularak kaymakama ve
vilâyet kanunu görügülür-
re çevirtmigti. Ílk Osmanh parlamentosunda
ken meb'ûslar, Midhat Paga'mn kullandigt bu unvanlarm kanunda yer
almasim israrla istediler. Midhat Papa bu geEgmelere ve demokrat tutu-
verecek bir mahallî özerkligin
i muna ragmen, ulusalci hareketlere güç
giddetle kargismda durmuytur. Tuna vilâyetinde kilit noktalarda Bulgar
memur az kullan1hyordu.3 Ayrica, Avusturya ve Rusya'nm Viyana Pro-
tokolû'nde (1855) israrla üzerinde durduklan, Balkanlar'da nahiye ida-
relerinin geligtirilmesi projesini engelleyenlerin bagindayd1. Nahiye
meclisleri çogunluk halktan seçilecek, müdür onlarm arasmdan tayin
edilecekti. ÍgteMidhat Paga bu hükmün getirecegi tehlike dolayisiyla;
nüfusun kompozisyonuna ragmen,
yerlegme hiyerargisinin geregine ve
Tuna vilâyetinde nahiyelerin geligmesini, kurulmasuu engelledi. Tuna
vilâyeti 7 sancaga ayrilmlyh ve 48 kaza vardi. Ama nahiye statüsündeki
yerlerin sayisi yüzleri agmasi gerekirken, sadece 15 tane idi. Midhat Pa-
pa'nm vilâyetin nûfusu üzerinde etkin bir degigikligi baglattiga görulü-
muhacirler bu yillarda bolca yerlepti-
yor. Rusya'dan gelen Çerkez-Tatar
rilmekte ve bizzat köyler ve kasabalar halkuun destegiyle toprak verilip,
onlara borçlantyor-
ev yapilmaktaydi. Halk harcamalan yapiyor, devlet
du. Sonra çogu zaman bu borç devlete bagiçIanfyordu. Sultan Abdülha-
mid de ileride Orta Anadolu'yu iskân etmek için bu metodu izlemekte
tereddüt etmeyecekti.
Midhat Paga'mn kurdugu memleket sandildan bizde ulusal kredi
kurumlarm1n baglangier sayillyor. Ïsteristemez 19. yüzyihn ilk yarismda
islahatçisi Kont Szec-
Macaristan tanmmm ve kredi kurumlarunn üntü
heny Íÿtvan'shatirhyoruz. Szecheny, Macar tanmmm islahi
ve tefeciligin
önlenmesi için taransal kredi kurumlaruu tasarlayan ve gerçeklegtiren
-

adamdi. 19, yüzyihn Dogu Avrupa'si, galiba böyle girigimci büyük yä-
neticileri yaratiyordu. Midhat Paga'nm memleket sandsklarmi o çagm
ölçüleri içinde banka olarak uiteleyemeyiz. Bunlar daha çok imece usu-
lü bir yardimlagmaya ve kisa vadeli faizli borç vermeye dayamyordu.

2 1921 Anayasasi'nm 11-14. maddeleri 'Vilâyet Sûralan';S.Gäzübûyük-S. Kili, Türk


Anayasa Metinferi, Ankara 1982, IL baski, s.94-95.
3 R. Davison, Reformin the Ottoman Empire 1856-1876,Princeton 1963, s. 154.
Ama olay komün maliyesi açismdan mühimdi, merkezî devlet kontro-
lünden ve müdahalesinden uzak komün maliyesinin temellerinin atil-
masi demekti. Memleket sandiklarmm nitelik ve geligmesi her yerde ay-
m olmadt Kimi yerlerde sermayedar ve belirli zümrelerin tekelinde idi, 81
ama Tuna vilâyetinde en yaygm ve güçlü yekliyle uygulandi. Bulgar ta-
rihçi Maria Todorova'ya göre, 1864-1866 arasmda sadece liusçuk'ta san-
dik sermayesi 883.000 kurugtan 3.665.093 kuruga çikti.4 Tirnova'da ise,
bu artig bey misliydi. Ïmeceusulü, sadece sermaye ve kredi piyasasiiçin
<iegil,
baymdirhk iglerinde de uygulandt. Bagig veya angaryamsi bir hiz-
metle köprüler ve yollar yapunau biliyoruz.Vidin-Selanik gosesinin, ya-
ni Tuna ile Akdeniz'in bu sayede birleptigini dügünmek yeterlidir. Ime-
ce usulü çabgma, bagig ve mahallî imkânlatla Varna limam ile Dunava
gölü arasmda bir kanal açalrmgtir. Bunun Varna limantnm geligmesi aç1-
smdan arz ettigiönem açiktir.5 Nig valiligi sirasmda da bu gibi tedbirler-
le refah ve güvenlik artmca, Nig isyamadan beri ülkeyi terk edip S1rbis-
tan'a ve Rusya'ya kaçan Bulgarlar geri gelmeye baglamigti. Midhat Pa-
a'mn Balkanlar'daki valilik yillarma ait bäyle arzuhaBerin sayisi kaba-
nktir.6
Ticareti geligtirmek için mahalli vapur girketleri Tuna ve Bagdad'da
kuruldugu gibi, ilk anda posta arabalari kumpanyasi da kurulmugtu,7
Bayindirhk hizmetleriiçin halkm angaryaya kopumu cebren olmuyordu.
Yapilan igler dolayisiyla egraf, ileri gelenler ve halk kendileri bu ige ka-
tilmigtir.Hamidîye döneminin Abidin Papa gibi valileri bu gibi igleriör-
gütlemekte Midhat Paga'yl izlemiylerdir. Ankara'ya demiryolu gelmesi
için Ankaralilarm bedenen çahymaya razi olduklarim bir dilekçeyle sa-
raya bildirdiklerini biliyoruz.8
Dahilî emniyet ve refahi saglayacak bu tedbirlere kargihk Midhat Pa-
ga Bulgar komitecilerine kargi etkin bir politika yüriïtmügtûr. Bu alanda
da yargilamaya ve suçu kanun dairesinde cezalandirmaya dikkat etmig-
tir. Dönem içinde, Bulgar komiteleri ile daha etkin mücadele edildigi an-
lagilmaktadir. Sayisiz örneklerden biri; 1864 yth içinde Tuna'da bir Rus
gemisinde silâh ele geçirildigini ve zabt edildigini bildirir.
Tarihî aç1dan Midhat Paga'mn trajik konumu burada ortaya ç1kmak-
tadar. Baganlari, yaratict yörtetimi ve demokratlagma istegi, Bâblâlî'nin
tutucu çevælerinin hoguna gitmemig ve onu bugüne kadar süren bir de-

4 M. Todorova, 'Obgçopoleznita Kasina Midhat Paga', istoriçeskiPregled, 1972/5, s. 6


vd.
5 BOA, Í., MM., no: 1010, sene 1278.
6 BOA, Ì Dahiliye, 1279 yih belgelerine bakilabilir.
,

7 BOA, L, MV, 26 C 1280/8 Arahk 1863, no: 22521.


8 ÌlberOrtayh,'Ankara ve Demiryolu', ODTÜMimarhk Fakülfesi, Tarih ÍçindeAnka-
ra, 1984, s. 209-10.
dikoduyla 'Mehmed Ali özentisi' olarak nitelemiglerdir. Diger yandan
Bulgar ulusçulugunun en geligtigi zamanda; Osmanho bir politika izle-
yemk, Bulgar ulusçularryla da çatigmaya dügmügtür. Avusturya ve Rus-
¯
82 ya ise, Balkanlar'm bu kesiminde Midhat Paga'mn reformlarla Osmanh
egemenligini güçlendirebilecegini dügünerek, Bâbiâlî üzerinde baskida
bulunmuglardu. Bâb>âlîmuhafazakârlart ise, bu entrikalara hayirhah bir
biçimde uymuglar ve pagayi geri çagararak SurâyiDevlet nazirhgma ta-
yin ettirmiglerdi.
19. yüzyrhn otokratik imparatorluklarrnda belirli bir devlet adami ti-
pi vardr. Ehliyetli, organizatör, çahykan yönetici tipi; tembel bir bürok-
rasiyi harekete geçirmekte ve yönetilene bir geyler veimeyi amaçlamak-
tadtr. Tolstoy'un Anna Karenina romamndaki Aleksandr Karenin; böyle
bir tipin tasviridir. Ancak, sahnedeki muhafazakâr ve otokrat tipli bu
devlet adamlarma, Kont Witte, Midhat Papa gibi liberal demokrat tu-
tumlu yeni yöneticiler grubunun katildigmi görürüz. Midhat Papa, ba-
ganlan ve bagaris2zhklanyla 19. yuzyil modernlegmesinin yarattigi libe-
ral devlet adamlarma bir örnektir. Onlarm trajedisi; otokrat imparator-
luklarm köhne yanlanyla, geligen liberalizmin aym bünyedeki çatigma-
smm bir sonucudur.
Midhat Paga, kadrolar yetigtirmeyi amaçlayan ve yänetim yetenegini
daha genig gruplara yayan Tanzimat bürokratlan kugagmm son temsil-
cisidir. Tuna vilâyetinde de yeni kadrolar, genç memurlar yetigtirmigtir.
Liberal bir monargi için mücadele veren, Tanzimat'm getirdigi kanun
devletiözlemini, anayasacihga dönügtüren Midhat Paga;.modern Türki-
ye'nin olugum sümcinde bu yönüyle önemlidir. Anayasacihgi salt kendi-
ne ait bir özlem ve hareket olarak kalmadt. 1867'de yarattig2havaya bir
ölçüde ulusçu Bulgar hareketi de katildi. 1867 yilmda Gizli Bulgar Ko-
mitesi Sultan Abdülaziz'e 21 maddelik bir anayasa taslagi sundu.9 'Hag-
metli Ímparator Efendimiz' diye baglayan öneri, Ferenç Deak'm hazirla-
digi federal Avusturya-Macaristan monargisi statüsünün yapisim izleye-
. mk; sultam, Osmanh Hakaiu ve Bulgar Çanolarak iki fedem ülkenin yö-
neticisi diye taniyordu. Ílk 16 maddede Bulgar yönetimi, 5 maddede
Bulgar kilisesinin statüsü düzenleniyordu. Ulusçu aynlmacihk ve radi-
kalizm; yerini kisa bir süre sürecek ve reddedilecek bir ilunhhga ve fede
rasyonculuga birakmigtt.bsmanh Ïmparatorlugutarihinin bilinen bu ilk
anayasa tasarisi, kugkusuz Tuna vilâyetindeki bayarih bir yönetim dene-
mesinin ve politikasmm izlerini tagiyordu.

9 Metin: HÆistovi- N. Gandjev, BolgarskeVozrajdane, 1969, Sofia BAN, c. E, s. 324-5.


Osmanlt Ídarî Modernlegme
Ímparatorlugu'nda ve i
Mahallî Idare Alanmdaki Geligmeler'
I

Mahallî idare, siyasî ve hukukî bir kavram ve sosyal-idarî bir kurum


olarak geç ortaçag Avrupa'suun ürünüdür. Sahip oldugu malî kaynakla-
rt kendi organlarmm kararlari dogrultusunda kullanan özerk bir malî-
idarl yapi ve bu yapmm tüzel kipilik kazanmasi yoluyla gehirlerin özgür-
leÿmesi gerçekte 12. yüzyil Avrupa'smda baglayan ve boyutlan bugüne
kadar uzanan bir tarihsel olgudur. Ne Eski Ywunan-Romagehir yönetimi,
modern
ne ortazaman Ïslâmülkelerindekiveya Bizans'takibeledî idareyi,
mahallî idarenin baglangici ve kaynagi olarak görmek pek dogru sayilma-
mahdir. $ehiruygarhgmm birkaç bin yllönceden Ortadogu-Akdeniz hav-
zasmda dogdugu ve gehir yönetiminin ilk parlak örneklerinin gene bu
bölgede görüldügunu yadsimak niyetinde degiliz, ilkçaglarm Mezopo-
tamya ve Misir gehirlerinin idarî-ekonomik yapisi uygarhk tarihinin
önemli agamasidir. Yunan-Roma uygarhgrun gehir demokrasisi birçok
kimselerce çagdag dünyadaki siyasal kultürün baglangict olarak dügünül-
mektedir. Ancak buradaki gehir yönetimi ister demokrasi, ister onun bo-
zulmuy biçimi tiranhk otsun, ne mahallî idare, ne de çagdag demokrasi ol-
mahal1î demokrasi bir kurum
gusu ile ilgilidir. Çagda§mahalH idare ve
olarak ancak genig bir alanda ve toplumun butün kurumlart üzerinde
kontrol fonksiyonu yürüten bir merkezî idarenin varhgi kargismda söz
konusudur. Yani devletin güçlenen erkine ragmen, tarihin akigl içinde bir
bölgenin veya gehrin malî-idarî alanda özerklik elde edip bunu güçlendir-
mesiyle mahallî idare denen hukukî varhk ortaya çikmigtir. Nihayet, yeni
çaglarm hukukî devriini, bir yerde bu tip idarelerin hukuki varhgim tamt-
*

masi, yani tüzel kipilik kazanmasidir. O halde, sadece kendi bagma ve

*
ÍÜHF ÌdareHukuku ve ilimleriDergisi, I/3 (Ístanbul
1982), 8. 137-148.
**
Avrupa'da mahallî idare veya serbest komün geleneginin dogu.gu ve geligmesi,
hukuk tarihçileri, sosyologlar arasmda halen tartigdan çetin bir konudur. Bu ge-
lenegi Eski Roma'mn fiscus kurumuna baglayarak açaklayanlar oldugu gibi, ta-
mamen Germanik kökenli kurum olarak aç1klayanlar da vardir. Türk okuyucu
bu tart1ÿmalart kisa elden ve etrafhca izleyebilmek gansma müteveffa profesör
Siddik SamiOrlar ve Charles Crozat sayesinde sahip olabilmigtir. Hükmî çahsi-
yet kurumunun geligmesiS. Sami One idareHukuku,c. I, istanbul1944, s.371-
400'de; C. Crozat, AmmeHukuku Derslerí, c. II, kisam1, Í.T. yay. 1944, 243-301 ara-
iligkin çegitli tezlert ele almaktadular.
st Avrupa'da komünterin geligmesine
kendi içinde var olan Eski Yunan polis'1 veya bunun bir imparatorluk fe-
derasyonu içinde biçim degigtirmigi diyebilecegimiz Roma sitelerinin (ci-
vitas) modern beledlye ile kavramsal ve hukukî bagru kurmak güçtür.
84 Eski Roma gehirlerinin imparatorluk içindeki özerk görünümleri aldati-
ci olmamahdir. Ïdarî-maE-yönden merkezin baskisi altmda idiler. Bu
baski ve merkezîlegme büyük ölçüde yargi alanmda da görülür. Esasen
hiçbir Roma gehrinin bagimsiz bir hukukî kipiligi yoktu. Roma'da birçok
kurumun bir tüzel kipilik sahibi olmadigi gärülüyor; hatta respublica bi-
le bir tüzel kipilik sayilamaz. Romanistler, bir ölçüde fiseus'un (maliye)
böyle bir statüsü olup olmadigim da henüz tartigmaktadirlar. O halde,
modern mahallî idarelerin tarihî kaynagim ve doguçunu Roma Ïmpara-
torlugu'nda aramak fazla iyimserlik olur. Gene maliye, idare ve kolluk
alanmda örnek ve mükemmele yakm tegkilâtlanma örnegi gösteren or-
taçag islâmgehirleri için idarî äzerklikten söz etmek gûçtür. Geleneksel
toplumlarda ulagun ve haberlegme teknolojisininilkelligi yüzünden böl-
geler ve gehirlerde bir dereceye kadar bir merkezkaç sistemi görülürse
de, bunun mahallî özerklik ve demokrasi anlamma gelmeyecegi açiktir.
Modern anlamdaki mahallî idare, merkezî idareyle birlikte ve ona rag-
men vardir. Eskiçagm polis veya sitelerinde devlet veya gehrin özdeglik
içinde oldugu görülüyor. Var olan demokrasi tiranhga dönügürse, ma-
hallî demokrasi diye adlandmlan mekanizma da felce ugrar. Oysa, mo-
dern çaglar Avn.1pa'smda merkezi hükümet gekli demokrasi, tiranhk ve-
ya diktatorya da olsa, mahallî yönetimin varhgnu surtlürdügü görül-
mektedir. Alti yüzyildan beri Avrupa'da mahalli idareler, kralhklara,
cumhuriyetiere, ihtilâllere ragmen, bünyelerini koruyarak ve geligtirerek
yayanuÿlardir.Bu kendi kendini yönetme sisteminin devamhhgi, kugku-
suz 20. yüzyil Avrupa demokrasisinin varhgim saglayan en büyük et-
kenlerden biridir.
Avrupa kitasuun her yerinde mahallî idare geleneginin doguçu ve
geliÿmesi egzamanh olmadigi gibi, egit luzda da olmadi. Zamanda ve ni-
telikteki bu farkhhgm sonuçlarmi Avrupa ülkelerinin siyasal ve idarî ha-
yatmda bugün de görmek mümkündür. Gerek bölgecilik (local patri-
otizm), gerekse mahalE idarelerin etkinligi yönûnden Iskandinavya'yi,
Britanya, Almanya, Fransa, Îtalyave Ïsviçre gibi ülkeleri aymölçülerle ve
aym düzeyde degerlendirmek mümkün degildir. Fransa'da ilk komün,
1065yilmda bir kralî fermanle bu statüyü elde eden Manse bölgesidir
(commundes Mans). Bu komün, bäylece ayri bir idarî örgüte, yarg1ya,ma-
liyeye ve milice burgeoíse denen kolluk kuyvetine sahip olmustur. Ancak
mahallî idarelerin Fransa'daki gûcli zaman1a merkezî kralhk tarafmdan
lasilmig ve bugünkü niteliklerine ulagmalil için büyük Fransiz Ïhtilâli'ni
beklemeleri gerekmigtir Flandre bölgesinde, Avusturya ve Almanya'da,
mahallî idareler uzun süren ama kesintisizbir evrimle bugürikü yapilari-
na ulagnuelardir. Britanya'daki mahallî idarelerin 11. yüzyddan beri gös-
terdikleri özerk geligme ise diger bir örnektir ve günümüz Britanya de-
mokrasisinin görkeminde baghca pay, bu ülkenin saglam ve kesintisiz ge-
ligen mahallî idarelerine aittir. Ortaçag Avrupasi'nm Ítalya'da, Kuzey Al-
manya Hansa gehirlerinde rastlanan oligarvik idare tipinin bu nedenlerle ¯¯¯
85
mahalli bir demokrasi gelenegi ile ilgisini kuramayiz. Rusya tarihçileri
arasmda 15. yüzyila kadar Kuzey Rusya'da Novgood WhirCumhuriye-
ti'nin oligarpik yönetimini tarihî demokratik bir baglang1ç sayanlar var-
dir. Eu yorumun da bir romantizmden ötede anlami yoktur. Avrupa geh-
rinin yönetimi, kugkusuz doguptan mahallî bir özerklik veya demokraši
niteligine sahip degildi. Bir sosyoekonomik evrim sonucu merkezî yöne-
timden bu äzerklik almnugti. Böyle bir süreci gözlemlemek için, Viyana
gehtinin 13. yüzyil bagmdan beri geçirdigi evrimi örnek olarak incele-
mekte yarar vardir. Ortaçag gehirIerinin çogu gibi Viyana da 12. yüzyll
sonuna kadar özerk bir idareye sahip degildi. phrin yargici ve belediye
bagkam derecesindeki'Stadtrichter', Habsburg büyük dükünün tayiniyle
gömvlendirilirdi. Önceleri istigarî görevi olan 24 kipilik meclis (Stadtrat)
tüccar ve esnaf loncalanum üyeleri arasmdan tayin ediliyordu ki, Habs-
burg'lu VI. Leopold'un 1221'de verdigi bir imtiyaz berahyla devamhhk
kazanar bir kuru1 hafine geldi. 1288'de, belediye bagkanmi (Bergemteis-
ter) seçmek için direnen Viyanahlan Habsburg dìikleri te'dib ettiler.1
Özerkbir gehir yönetimi Tunaboyu ülkelerinde daha geç gerçeklegebildi.
13. yüzyil sonuna kadar burada gehir yöneticisi, statü ve görevleriyönün-
den Osmanh kadisindan daha farkh degildi. Avrupa'da mahallî idarenin
geligme evreleri ve nedenlerini tarhymak konumuz digmda kalmaktadir,
ancak Osmanh mahallî idare geleneginin anlagilmasi balammdan etrafh-
ca bilinmelidir.

II

Klâsik dönemde Osmanh gehrinin idaresi ve yargi görevi, ilmiyye si-


mfmdan olan kadilara birakilunytt Kadisadece gehrin degil, civanndaki
köy ve nahiyelerin de mülki âmirive yargia idi ki, bu bir kaza dairesidir.
Merkez bürokrasisinin üyesi olan kadt, belirli bir süre için tayin edildigi
bu bölgede yargmm, kolluk iglerinin, malî görevlerin ve gehir yönetimi-
nin sorumlusuydu..Geleneksel devlette devamh görev gören ve kurum-
sallaçan bürokratik kadro çok dardir. Genellikle bûyük mernurlann per-
soneli onlarm özel hizmetlileridir. Kadt da, görev yerine kendi kapi halki
(özel personeli) ile gelir ve giderdí veya gittigi yerde bazt kimseleri istih-
dam ederdi. Osmanhlarda mahkeme görevlileri içinde degigmeyenler

1 1221 tarihli berat, Viyana National BiM.Cod. lat. 352'de kay1th olup, gu makaleye
bagvurulabilir: Pelix Czeike, 'Vom Stadtrecht des Mittelalters zur Modernen
Verfassung'a, Wiener GeschichtsWaetter,Wier 1971, 260 vd.
çok dar saylda olmahdir. Mahkeme veya gehir kâtibi diyebilecegimiz bu
gibilerin her yerde bulunup bulunmadigi da kesinlik kazammy degildir.2
Kaddann belediye veya mahkeme gibi kurumsallagmayi temsil eden
86 ofisleri de yoktu. Hangi binaya yerlegirlerse orasi mahkeme veya beledi-
ye binasi sayiludi. Hattâ bagkent ÍstanbuYda bile belli bir kadihk ofisi ol-
madigi, ancak IL Mahmud döneminde Ïstanbul kadismm Bab-1 Me-
çîhat'mbir bälümüne yerleptirildigi ve devamh ofisinin burast oldugu bi-
linmektedi Ne kadmm, ne yardimet personelinin mahallî halk tarafm-
dan seçilip denetlenmesi veya idareye halk temsileilerinin belirli bir sta-
tü ve kural çerçevesinde katilmalari söz konusuydu. Ekonomik iglerde
(flyat tesbiti, narh konmast), kolluk gärevinin yerine getirilmesinde, ma-
lî iglemlerin yürütülmesinde (vergi tarh ve cibayeti gibi) kadt halkm ve
eenafm temsilcisi sayilan kimseleæ bagvurdugu takdirde yardimci olur-
lardi. Esnaf loncalarmm temsilcileri olan esnaf kethüdalarmn, gehir ile-
ri gelenlerinin (vücuh-i belde), ruhanî reislerin varhšma ragmen bu gibi
kimselerin gehir yönetimine kat11makiçin devamh kurullar halinde top-
lanmadiklarive çahymadiklari görülmekteydi.$uhalde, Tanzimat devrine
kadar Osmanh ülkelerinde gehir ve eyâlet idatesinden, valaflar gibi ekono-
mik-sosyal kuruluglardan,cemâat ärgütlerinden söz edilebilir ama, mahal-
lî idare gibi bir kavram ve kurumdan, hattâ idaieye yanhmet olan devam-
hhk kazammy mahallî kurullardan söz etmek kesinlikle mümkün degildir.
Ïmparatorlugun idarecileriile yerel halkm bir uzlaymaya gittilderi,kargihk-
h bir güçler dengesinin yasallagmastiçinde ortak karar veretek yönetimi
paylagttklari görülmüyor,Merkez bürokrasinin tekniknedenlerle yükumle-
nemeyecegi bazi hizmetleri mahal1î gruplara birakmasmm ne tutarh bir
adem-i merkeziyyet, ne de mahallî demokrasiyle ilgisi olmadigi açaktir.
'commune',
Belediye dahi, aslmda 'Gemeinde'gibi terimlerin tercümesi
degildir. Gerte iran gehirlerinde beledlye reisi, 'maire-Bürgermeister' te-
'gehrdax', 'gehrdarî'
rimleri karyihgt için belediye için gibi pek uyiimsuz
tabirler kullamhr. Bunlarm hepsibu alandaki geleneksizligin aksidir. As-
hada böyle bir gelenek olmadigi için demek de gerekmez. Bu, Ortadogu
medeniyetinin eskiligi ve Bati Avrupa'nm gehir kùltürüne geç girigi ve
kabile gelenekleri içinde gehri olupturmasi ve Roma hukuku prensiple-
rini uyarlamasiyla müesseselerini geligtirmesindenileri gelir.Kabile dü-
zeni mirasi ve Roma hukuk prensip ve kurumlari birbirinden ayrilmaz
biçimde bu yapiyi äzgür bir tarihî geligim ortammda olupturmuglardtr.
Tanzimat dönemi, idarî modernlegme ihtiyacmm giddetle duyuldu-
gu imparatorlegun son yüzyshdir. Eu idarî modernlegme ise, kaçimimaz
olarak hukukî, kültürel, siyasal ve sosyal degiçmeyle birlikte olmuÿtur.

2 Ílber Ortayh, VOsmanh phirlerinde Mahkeme', AÜHF, B. N. Esen'e Armagan,


Ankara 1977, 257-258.
3 A g.m-, s. 246-247.
19. yüzyil Türkiye'sinde tanmda, sanayide gözden uzak tutulamayacak
bazi degigmelerin meydana geldigi de açaktir. Bu degigikliklerdir ki, ida-
re adamlan pek istekliolmasalar da, eyâlet
idaresinde mahallî gruplarm
idareye bir ölçüde katilmalarmi gerekli kilmigtir. Bu katilma nasil olmug- 87
siyasai tutumu neydi? Kimler
tur? Merkez bürokrasisinin bu konudaki
nasil bir seçimle idareye temsilei olarak katalrmy, merkezl hükümetin
temsilcileriyle nasil birlikte çahymiglar ve ne ölçüde etkili olmuglardir?
Nihayet bu geligmeler imparatorlugun genel yönetim mekanizmasi ve
siyasi geligmesinde ne demcede tesirli olmugtur? Bu sorularm cevabnun
aranmasi, günúmüz Türkiye'sindeki idarî siyasî yap1yi tammak açisin-
dan gereklidir.
19. yuzyila kadar imparatorluk idaresi bazi hizmetleri mahallî grup-
lara, dinî cemâatlere, valoftara birakmigtt. Tanzimatçalar bu gibi hizmet-
leri de olabildigince merkezî hükümet ärgütüne devrettiler. Meselâ, bazi
yol geçitlerinin korunmasi vergi bagigikhgi kargihšmda derbentçi denen
köylere birakilmigken; Tanzimat'tan sonra bu görev onlardan almnug,
hükümetin kolluk kuvvetlerinin sorumluluguna veri1migti. Vergilerin

tarh ve cibayeti daha önce cemâat idarelerinin, gehir ileri gelenlerinin re-
yiyle tesbit edilip mültezimler tarafmdan toplamrken, bu usulden vazge-
çildi. Ílkanda iltizam usulü de kaldmlmig, merkezden gönderilen yetki-
li muhassillar ve onlara yardimet olarak mahallî halkm temsilcilerive ru-
igler-
hanî reisterden olugan devamh kurullar (muhassiihk meclisleri) bu
le görevlendirilmigtï. Ancak Tanzimat önderleri kisa samanda merkezî
bir malî idareyi gerçekleptiœcek bürokratik altyapuun noksanhänu gör-
düler ve trajik bir biçimde iltizam usufüne dönüldü. Asayigin sagÏanma-
si ise, köy ve kasabalardaki halktan, bazi
loncalardan veya bu görevi iha-
le usulü ile yüklenen yasakça, muhtesib vs gibi kimselerden ahndi, zabti-
güçlendirildi. Bazi bagarisizhklarma ragmen Tanzimat liderle-
ye ärgütü
ri, merkeziyetçi bir devlet mekanizmasuu gerçekleytirmekte hayli yol al-
miglardi. Íqtebu modern merkeziyetçilik güçlendigi ölçüde, Osmanh
toplumunda modern anlamda mahallî idarelerin çekirdeginin olugtugu,
yerel gruplarm idareye katildigi görülüyor. Ordunun, mallyenin, mülkî
idarenin her dahnm liükümet kontrolüne ahnmak istendigi ve egitimin
de buna yönelik bir biçimde düzenlendigi ortamda, mahallî halkm tem-
silcilerinin yardumna bagvurmak da kaçmilmazdi. Suhalde 1840'1ardan
beri muhassilhk meclislerinde, sonra memleket meclislerinde, daha son-
vilâyet temyiz dîvânlarmda, zi-
ra vilâyet, livâ, kaza idare meclislerinde,
meclislerinde maha11î temsilci-
raat komisyonu, mal sandigi ve belediye
lerin bulunmast, sadece merkezî hükümet bürokratlarmm tek tarafh ta-
sarrufu veya inayetiyle gerçeklegmig degildir. Merkezî hükümet bu
gruplari diglayacak güçte de degildi, zaten o çagda sadece Osmanh dev-
letinin merkez bürokrasisi degil, Avrupa'nm hiçbir modern devlet örgü-
tü böyle totaliter bir güce sahip degildi. Demokratik degil, sadece kanu-
nî ve âdil bir idarenin gerçekleptirilmesiiçin idam edilenlere de damy-
mak ve onlarin yardunmi almak gerekliydi.
Tanzimat döneminin idarî reformlan, bu nedenle ülkemizde mahal1î
88 idarelerin dogugu için gereldi ortami da hazirlanupti. Kugkusuz Tanzi-
mat döneminin devlet adamlan, siyasai katalma, mahallî demokrasi gibi
bir siyasal programi benimsemig kimseler degillerdi. Hattâ böyle bir si.
yasal geligme onlan ürkütürdü. Onlarm istedikleri kanunî ve âdil bir
idarenin kurulmasiydi. ÖnlerindekiAvrupai model, ne Íngiltereve
ne
de Fransa'ydi; sadece Metternich Avusturyahat'ydi. Tanzimat önderleri-
nin Metternich'e olan hayranhklari ve onu izledikleri biliniyor. Metter-
nich de, Osmanh reformlarim onaylayan ve yakmdan izleyen bir devlet
adamiydi. Osmanh Ímparatorlugu nezdindeki Avusturya diplomatlart,
özellikle Eduard von Klezl, II. Mahmud döneminin reformlanm ayrmti-
lanna kadar ve olumlu bir degerlendirmeyle bagbakamna bildirmektey-
di.* Osmanh Împaratorluguasrî bir merkeziyetçi
yapi kazaruyoniu, bu
yapi yerlegtigi ölçüde mahallî idarelerin doguçu da kaçuulmazdi. 19.
yüzyil tarihimizin en önemli geligmelerinden biri igte budur.

III

Seçim konusu bizim tarihimizde Tanzimatçzlarm vilayet idaresinde


yaptiklan reformlar dolayisiyla gündeme geldi. Seçim usulüne, kumm-
sallagan ve devamhhk kazanan kurullara yerli halktan temsilei olarak
katilacak üyelerin saptanmasi nedeniyle bagvurulacakti. Ongörülen se-
çim usulü pek ilkeldi, bundan bagka yaygmhkla uygulanmadigi da ke-
sindir. Ancak önemli olan bir seçim usulünün öngörültnesi ve hukukî-
legmesidir.
Maliyenin islahl için vilâyetlerde sancak merkezierine gönderilen va-
li yetkisinde ve validen bagimsix yüksek rätbeli maliye memurlarmm,
yani muhassillarmm yamnda muhassil meclisieri kurulacakt1. Bu meë-
lisleæ muhassilm maiyyet memurlarmdan bagka, memleketin hâkimi,
müftisi, asker zabiti, ruhanî Ieisler ve memleket ileri gelenlerinden alti
kigi katilacakti. Sözü edilen alti kigi seçimle görevlendirileceklerdi. Mu-
hassil meclislerinin kurulug biçimiyle ilgili olarak, Meclis-i Ahkam-1 Ad-
liye'nin ha21rladigi nizâmnâmenin ilk bendinde seçimin usulü tarif edil-
meEtedir.Seçilecekkimseler bulundugu memleketin akilh, afif ve mute-
ber adamlarmdan olmahdir. Adaylar önce mahkemeye gelip isimlerini
kardettirecekler, sonra seçmenlerin oyuna bagvurulacakti. Seçmenler
ise, kazaya bagh köylerden kura ile saptanan beger kipi ve kaza merkez-
'akilh,
lerinde de yerlegme yerinin büyuklügiine gäre söz anlar, emlâk

4 Õst.Haus Hof und Stats Archiv, 6740 Türkei VI, Vana 1837-1838, 'Ìstanbul-Bü-
yükdere'den, Eduard von Klaezi'den Metternich'e raporlar.'
sahiplerinden 20-50 kigi olacakti. Bir araya toplanan bu seçmenlerin kar-
gisma adaylar ç1kanlacak ve tek tek her adayi isteyen seçmenler bir ya-
na, istemeyenler öbür yana geçeceklerdi. Oylann çogunlugunu elde
eden aday seçilecek, isteyen ile istemeyenler egit ise kur'a-i per'iyye'ye 89
bagvurulacakti.5 Kugkusuz nizâmnâme ile kurumlagan bu seçim usulü ¯

genig bir tabaum kattlmasmi saglamaktan uzakti. Aynca geregi gibi ve


yaygmhkla uygulanmadigun da belirtmigtik. Çagdaggäzlemcilerin be-
"meclislere
lirttigi, seçilenler 0) ya mülkî âmirin tayin ettikleri veya ben-
zer biçimde gayrimüslim cemâat ileri gelenlerinin saptadiklan ya da yük-
sek rütbeli memurlarla anlayilan mahallin ileri gelenleriydi.rr6Ancak bu
tür bir mekanizmayi 19. yüzy11mOsmanh Ïmparatorlugu için göze fazla-
ca batan bir kusur olarak görmemek gerekir. O çagda Rusya Ïmparator-
lugu'nda zemstvo'lar, Avusturya Ímparatorlugu'nun birçok yerinde idari
kurullara getirilen üyeler daha genigtabana dayanan bir seçimle saptam-
yor degildi?
Toplanan meclislerin, görev ve yetkilerini kesinlik ve açikhlda belir-
ten hiçbir nizâmnâme veya talimatnâme yoktu. Konuyacaklan konular
ne olacakti? Anlagtiklan noktalar bir karar ru, yoksa bir dilek niteligi mi
tagimaktayd2?Bunlar belirlenmig degildir. 1864'ten itibaren vilâyet, livâ
ve kaza idare meclisleri vilâyet bütçesini, giderleri, okul, hastane vs gibi
kuruluglar için yapilacak harcamalan tartigruglardir. Ancak merkezî hü-
kümet memurlarmm bu meclislerdeki seçimli üyelerden ve ruhanî reis-
lerden asil bekledigi, arazi anlagmazhklarnun çözümlenmesiydi. Meclis-i
idarelerin baçIang1çtan beri baghca iglevi köylüler ve käylüler arasmdaki
arazi anlagmazhklarun çözümlemek oldu. Kugkusuz meclis-i idamlerin
arazi sorunlarun ve anlaymazhklan her zaman hakkaniyetle çözdügü
dügünülemez. Mirl arazilerin belli gruplar tarafmdan yagmalanmasi ve
tapulanmasi iglemi bu kurullarda baglanny ve yogunlagmigtir. Üyelerin
yetkileri tarif edilmedigi gibi, yasayla belirlenmig bir güvenceleri de
yoktur. Çogu,mecliste konugtuklarmdan veya meclïste tart1;ilan konu-
lari diganda söz konusu ettiklerinden dolayisuçlanmaktayd11ar. Bunun-
la beraber Osmanh Imparatorlugu'nun tarihinde ilk defa kurumsallagan
ve mahallî halkm temsilcilerinin katildigi kurullardan söz etmek mùm-
kün olmaktadir ve bu ileri bir adimdir. Bu kurullarm bir tüzel kipilik ka-
zandigun ileri sürmek güçtür. Ancak bu yände bir geligme vardir. Hattâ
üyelere belirli bir miktar maa§ baglanungtir. Gerçi bu maaglann kimlere
ne miktarda ädenecegi kesinlik kazannug degildi. Hattâ inaag konusun-
da yolsuzluldar görälmesi üzerine, vazgeçildi. 1864 Vilayet Nizâmnâ-

5 A. Vefik, TekalifKavaîdt, c. II, Dersaâdet 1329, 26-27, nizâmnâmenin uygulanmasi


için ilgili olarak muhasalhklara gänderilen bir sadâret tezkiæsi ärnegi: BOÁ,Cev-
det Dahiliye, no: 16602, 23 Safer 1256/26 Nisan 1840 tarihli.
6 Halil Inalcik;'Tanzimat'm Uygulanmasi', Belleten,sayi l12, 1964, s. 634-635.
7 A.g.m., s. 635.
mesi'nde bu nedenle, vilâyet, livâ, kaza idare meclislerindeki seçimli
üyelerin faluî olarak çahymalan öngörülüyoidu.8 Fakat bu organlann
tüzel kipilik kazanmalan için aslî unsurlardan biti olan üyeligin anonim-
90 leptirilmesi, yani üyelerin niteliklerinin belirlenmesi hususu, 1840'tan
beri muhass11hk meclisleri ile ilgili nizâmnâmelerde, sonra 1864 Vilâyet
Nizâmnâmesi ve 1871 tarihli Daire-i Umûmiyye-i Vilâyet Nizâmnâme-
si'nde yerine getirilmigtir.Tabiî üyeler; mülkî âmir ve memurlar, ruhanî
reislerden ibantti. Seçimli üyeler ise, o yerin halkuu temsilen seçilen ya-
risi Mûslim, yanst gayrimüslim dört kigi idi. Su son kural Osmanh dev-
let geleneginde önemlibir geligim ve degigim demektir. 19. yüzyilm Os-
manh dügünürü megrûtiyet rejimini, parlamentoyu veya bu gibi mahal-
lî kurullart Ïslâmîmegveret gelenegi içinde açiklamaya çahylr ama, bu
gibi kurullan Íslâmî megveret gelenegi içinde ele almanm mümkün ol-
madtgi açIktir. Ídareyeve karar almaya belirli kurallar çerçevesinde gay-
rimüslimler de katthyordu. Kurullarm tegkil tarzr özünde laik bir teme-
le dayanmamakla birlikte, laik bir geligmeye yol açmigttr. Mahallî grup-
larm merkezî idarenin kararlarma hiç degilse dilekte bulunma yoluyla
katilmalari 1840'lardan itibaren bir kurumsallagma ve devamhhk kaza-
myordu. Bu geligmenin mahallî idarelerin doguçu açistndan gösterdigi
önem digmda, muhassilhk meclisleri ve onun devaru olan viläyet idare
meclislerinin Osmanh Ïmparatorlugu'nunparlamenter hayata geçiginde
de önemli bir katleda bulunduklarm1 belirtmek gerekir.

19 Mart 1877'de ilk Osmanh Meclis-i Meb'ûsâm toplandigmda, im-


paratorlugun därt bir yanmdan gelen meb'ûslar, büyük çogunlukla vilâ-
yet idare meclislerinin seçimle gelen üyeleri arasmdan valilerce veya
meclis üyelerinin ortak karanyla tayin edilen kimselerdi. Meb'ûs seçimi
için hazirlanan tâlimat-i muvakkate, vilâyet idare meclislermin seçilmig
üyelerinin ilk seçmen sayilarak meb'ûs seçilmelerini öngörüyordu ki,
pratikte meb'ûslar bunlarm arasmdan seçilmig veya valilerce tayin edil-
miglerdi. Örnegin,Kastamonî meb'ûslan, 1864-1876 yillari arasmda vilâ-
yet meclisinde üyelik yapan Haci Mustafa ve Salim efendiler, Suriye
meb'ûsu, 1869'dan beri vilâyet meclisinin seçilmig üyesi olan Nikola
Nakkap Efendi'ydi. Hüdavendigâr meb'ûslari da 1870'ten beri vilâyet
meclisinde bulunan pyh Bahaeddin ve Pavlos Pavlidi efendilerdi. Ör-
çogaltuabilir.9 Gelen meb'ûslar ilk anda eski götevlerinden gelen
.nekler

ahykanhkla, daba çok geldikleri yerlerin sorunlan üzerinde durdularsa


da, lasa zamanda ülkenin genel sorunlaruu kavrarug, hattâ dig politika-
yi bile tartigmaya baglamiglardi. Bu demokratik terbiyede yirmi yih apan
vilâyet idare meclisleri ve daha eskiye uzanan muhassilhk meclisleri ge-

8 Ì. Ortayh, Tanzimat'tan Sonra Mahallt Idareler,Ankara 1974, s. 22-23.


9 Kastamonî (1286-1293), Suriye (1286-1292), Hüdavendigâr (1287-1293) vilâyetleri
salnâmelerinden kargilagtumayla elde edilen bilgi.
leneginin büyük payi vardir. Meclis-i Meb'ûsân'm bir içtüzügü olmama-
vi-
sma ragmen meb'ûslar belli bir müzakere abykanhgina sahipti. Eski
lâyet müfettigi olan meclis reisi Ahmed Vefik Paga'mn otoriter bapkanh-
gmdan,meb'ûslarm tartigma âdabma kadaraçakti. her geyin eski vilâyet mec- 91
lislerindekitecrübe ve gelenege dayandigt Tagradan gelen meb'ûs-
lar seçim konusu tarttg1hrken, Ístanbullularm ilk defa seçim görduklerini,
kendilerinin ise
'ibtida-i
Tanzimat'tan beri seçim usulünü bildiklerini' ileri
sürüyorlardi.10
Vilâyetlerdeki meclis-i idarelerin digmda, yerli halkm temsileilerih--
den olugan Menâfi-i Umûmiyye sandiklari, Ziraat ve Nâfla komisyonla-
n, mahal1î üyelerin katildigt ticamt mahkemeleri memleketin iktisadî
hayatuu düzenlemekte küçümsenmeyecek rolü olan kurullardi. Rumeli
vilâyetlerinde özellikle Midhat Paga'nm valiligi sirasmda Tuna vilâye
tinde Menâfi-i Umûmiyye sandiklan önemli bir sermaye birikimini ger-
çekleptiren kuruluglar olmuglardi.11 Bu sermayenin kullamhp biçimi, ya-
tmm yapilacak alanlar mahallî sandik kurullarinca kararlagtirdiyordu.
Bununla birlikte sandiklar imparatorlugun her yerinde aym etkinlige ve
güce sahip degildi. Yerli tüccarm güçsüzlügü ve iktisadî geligmenin ya-
vaghgindan dolayl, mahalli idarelerin gerçek anlamda güçlenigini sagla-
yacak bu kuruluglar bir müddet sonra etkinliklerini tamamen kaybetti-
ler. Özellikle Osmanh-Rus savagmdan sonra sadece var olan Menâfi-i
Umûmiyye sandiklarmm degil, Osmanh gehirlerindeki eenafm gelenek-
sel avâriz sandiklarma bile devletçe ei konmuqtur; Ïktisadîkonularda ka-
rar alma güçsüzlügii ve sermaye kuruluglanna sahip olamamak baglan-
g1çtan beri ülkemizde mahallî idarelerin geligmesini önleyen bir olgu-
dur. 1860'lardan beri sözde her yerde var olan meclis-i belediyeler, üste-
lik ilk Osmanh Meb'ûsân Meclisi'nde 'Dersaadet ve Vilâyât Belediye Ka-
nunu'nun hazirlanmasina ragmen, geligememiglerdir.Güçlenen merke-
zî hükümet kargismda mahallî gruplarm iktisadî gücü de aym oranda
artmadigmdan Türkiye'de mahallî idareler änce iktisadî ve buna bagh
olarak da hukukî özerklik konusunda geri kalmiglardir.

IV

19. yüzyilda, Osmanh da merkeziyetçi


Ímparatorlugu'nda devlet fel-
sefesi ve egilimi egemendi. Modernlegme bürokratik örgütlerin büyü-
mesine neden olmugtur. Devlet faaliyetlerindeki ihtisaslagma, merkezde
ve vilâyetlerdeki örgütlerde ihtisaslagmay1 yaratmaktadir. Merkezî hü-
kümet sanayiden egitime kadar hayatm her alanru düzenleme egilimin-
dedir. Yabanci devletlerin misyonerieri ülkenin her yamnda sayisiz okul

10 H. Tank Us, Meclis-i MeVüsân Zafnt Ceridesi,Ïnikad,7 Nisan 1877, s. 84-85.


11 Maria Todorova, 'Obgçopoleznite Kasi na Midhat Paga', Ístoriçeski Pregled,
1972/5, 56-76.
ve sosyal kurum açarken, Bâbiâlî bürokrasisi hayirhah davranmasa bile
engel olamamaktaydt.12 Ama herhangi bir yerdeki halk kendi ihtiyacma
yönelik bir ç1rak veya ebelik okulu, ya da çobanhk ve tanm teknisyenli-
92 gi kursu açmak istese buna izin verilmeyecegine güphe yoktu. Yetimha-
ne veya sanayi mektebi kurmak, tagradaki mahallî änderlerin degil, an-
oluyordu. Merkezî hükümet çogu
cak gönderilen valilerin
girigimÌyle
yerde belediye örgütünü kurmamig ve belediye meclislerine uzun süre
tüzel kipilik kazandirmamistir Belediyelerden beklenen hizmetIerin bir
losuu vakiflarm, bir kismi merkezî hükümet organlarmm elinde oldu-
gundan,Ïstanbul'dabile beledlyenin etkin bir hizmet görmesi mümkün
degildi. Bir semtten diger bir semte suyolu veya kaldiryn dägemek için
iki-üç nezâret veya evkafla anlagmak gerekirdi. Kugkusuz beledlyelere
ayrilan malî kaynaklar da çok yetersizdi. Belediyeye yeni malî kaynak-
lar saglamak konusunda Bâbiâlî bürokrasisinden daha isteksiz davra-
nanlar ise tagra egrafi idi Yeni kaynak, yenivergi demekti. Bu egìlimiOs-
manh meb'ûslar meclisinde de görmek mümkündü.
Son devir Osmanh yöneticileri belediye örgütünü sadece düzenli ge-
hir hizmetlerinin gärülmesi için istediler. H. Megrùtiyet döneminde bele-
diyeler orgüt olarak geligtirilip, tüzel kipilik kazandiklan halde, önceki
devirden daha güçlü merkeziyetçi politik baskiyla yönetildiler ve her
yerde merkezî hükümete daha bagimh hale getirildiler.Bu politika impa-
ratorluktan cumhuriyete miras olarak kalmigtir. Hizh bir gehirlegmeyle
birlikte siyasal katilma sorununun da büyük boyutlara ulagtigi günümüz
Türkiye'sinde mahallî idareler halen geçmigingetirdigi uyumsuz yapiyi
tagunaktadirlar.

12 19. yüzydm sonunda Osmanh Împaratorlup'nda sadece ABD'nin kurdugu


okul ve yetimhane sayis1400'e yaklagiyordu. Ekz. Ï. Ortayh, 'Osmanh Ímpara-
torlup'nda Amerikan Okullan', Amme idaresi,1982, c. 14, sayi 3, 90-91.
13 H. T. Us, M.M.Z.C., 15. Inikâd, 16 Nisan 1877, 118.
. .
r 93
Osmanhlarda Ilk Telif Iktisat Elyazmast
¯

Andreas Tietze'ye

Dùçünen ve yazan kimselerin bulundugu her toplum gibi, Osmanh


toplumunda da bir iktisadî dügünce, ilk Osmanh vekayinâmeleri ile top-
lum ve devlet hayatma ait metinlerin kaleme almmaya baçIandigi devir
lerden beri var olagelmigtir. Ancak Osmanh toplumunda iktisadî dügün-
cenin bilinen klâsik, geleneksel niteligini degigtirmesi, daha dogrusu Ye-
niçag Avrupasi'nda yeni bir yöntem edinerek geligen iktisat bilgisinin ta-
nrup izlenmesi ne zaman olmugtur?
Soruyu cevaplamak zordur. Avrupa iktisadî düguncesi, pekâlâ 18. yüz-
yll sonlarmda Osmanh aydmmm ilgisini çekmig olabilir. Ancak iktisadî
dügüncedeki bu önemli degigmeyibelgeleyecek eldeki metinler bugün
için o kadar geriye gitmiyor. Yakm zamanlara kadar aragtirmacilar, Os-
manh toplumunda Batiiktisadî dügûncësi tarzmda kaleme ahnmig me-
tinleri en çok 1850'li yillara kadar götürebiliyorlardi.1 Viyana'da, Avus-
turya Millî Kütüphanesi SarkYazmalari bölümünde mevcut bir yazma
risale ile bu tarihi pimdiden sonra yirmi yll daha geriye götürebiliriz."
Ele alacagimiz küçük risale, 1830'lu yillarm bagina ait bir yazmadir ve
imdilik bu tarih, Osmanh toplumunun Avrupa iktisadî dügüncesiyle ve
iktisat ilmiyle tamstig1 zaman olarak kabul edilmelidir.
16-18. yüzyillarda Gelibolulu Mustafa Âli'ninSultanlara Nasihatler'in-
den veya daha önceki bazi nasihatnâme türü eserlerden baglayarak, Ko-
çi Bey Risalesi, Selânikî Tarihi, Hizru'l-Mülûk, vb kitaplarda, Osmanh top-
lumunda egemen olen ekonomik-sosyal görüglere bolca rastlanmakta-
dir. Memnuniyetle kaydetmek gerekir ki, bunlarm bir kismi tarihçi ve
dilbilimcilerin çahgmalariyla okuyucunun yararlanmasma da sunul-

*
Yaprt,Ekim-Kasun 1983, s. 3744.
1 C. Orhan Tiitengil, 'Türkçe'de hk iktisutKitabmm Konusu ve Yeni Bir Eser Üze-
rine Notlax', 101F Mecmuasi, c. 25, S. 1-2, Ekim 1965, s, 141-150;Z. E Fmdikoglu,
'ÍktisadîTefekkür Tarihimizden Bir Parça',1brahim Fazd Pelin'e Armagan, Ístanbul
1948, s. 221-230; M. Orhan Okay, 1ktisatta Milli Dar,ünceye Dogru', TürkKültürü,
XVIII, S. 207-208, s 72 vd.
**
Yazmaya ele geçirmedeki yanhuu ve metni incelemedeki tegviki için hocam Prof.
Tietze'ye tegekkürübir borç bilirim.
muytur? Du metinlerin baghca äzelligi, çok kiginin bildigi gibi, Osmanh
geleneksel düzeninin restorasyonunu amaçlayan eleptiriter olmalandir.
Klâsik Osmanh döneminin bu gibinasihatnâme ve Islabat lâyihalarr, ta-
94 nm ekonomisine dayah bir imparatorlugun yapismi temel olarak kabul
edip, Yeniçag Avrupasi'umiktisadî degigmesindenve o dünyanm ürünü
olup yeni dil ve kavramlar kullanan iktisadî dügünceden habersiz bir
üslûbla, imparatorlugun islahati haklanda öneriler getirmektedirler.
Osmanh toplumunda Avrupa iktisadî dügüncesine niçin yabanci ka-
Imdigi ve bildigimiz kadanyla niçin 19. yüzyildan itibaren bu dügünce-
nin benimsenmeye baglandigmm cevabi, Osmanh.iktisadt tarihini sag-
lam bilgilere dayanan zengin bir sentez halinde yazmak kadar zordur.
Hattâ, bu gibi tarihçilik ürünleri ortaya kondugu zaman bu soruya ce-
vap verilebilir demek, daha dogru olur.
19. yüzyil Osmanh.iktisat bilgisinin sözlügü, kismen klâsik devir Os- 'iktisat'

manh dügüncesinden kaynaklanmaktadir. Nitekim 19. yüzyilda


tedbîr-i menzil' deyimini Kâtib Çelebi,Keyf-üz-
'ilm-i

karquig1 kullamlan
zunün'da kullanmaktadir? Kâtip Çelebi'ye göre Menzil tedbîri ilmi, bir
hanenin reisinin, hane halki ve uçaklar arasmdaki iligkileri ve hane dü-
zenini nas11 kurup ayarlayacagma iligkin bilgi olarak tarif ediliyor. An-
cak bu bilginin ön plânda, kaynaklarm ve gelirin bölügümüne ve mas-
düzenienmesine degindigi açaktir. Menzil tedbîri ilmi, aile düzeyi-
raflarm
nin üstünde bütün topluma da yayllarak dügünülmesidir. Esasen 19. yüz-
yll Osmanh iktisadî dügüncesinde de, üretimin artinlmasi ve dogal kay-
naldann bunun için nas11kullamlmasi gerektigi gibi sorunlardan çok ser-
vet ve gelirlerin bölügümü konusu zihinleri meggul etmektedir.
Bugüne kadar bilinen ilk Türkçe iktisat kitaplan, Z. E Fmdikog-
lu'nun, ÍbrahimFazil Pelin'in kütüphanesinde buldugu Tasarrujiît-i Mül-
kiyye ve 1965 yllmda merhum sosyologumuz Cavit Orhan Tütengil'in ta-
mttigi Ilm-iTedbîr-i Mûlk adh eserlerdir Sonuncusu 1860'ta Londra'da
Charles Wells tarafmdan Türkçe yazahp tagbaski olarak bastmlmigtir.
Fmdikoglu, tamttigi risalenin yazan olarak Serendiz Argizan adh bir ta-
bibi gösteriyor. Serendiz Argizan, bu eseri Rossi diye bir yazann Econo-
mie Politique'inden yararlanarak Fransiz dilinde kaleme almig, Fransizca

2 Úmek olarak, bkz. A. Tiet2e, Mustafa Äli'sCounselforSultans of 1581, -Part I-ll Wi-
en; Öst.Akad. derWiss.,1982; Y Yücel, Kitab-iMesalihi'l-Müslimin ve
Mendfi'l-Mü-
minin, AÜDTCF yay., no: 307, Ankara 1981;Y.Yûcel, Kitâb-i Müstetab, AÜDTCF
yay., no: 216, Ankara 1974.Aynca, bkz. M. Kütükoglu, Osmanhlarda Narh Müesse-
sesi ve1640 TariFdiNarh Defteri, Ïzmir1984.
3 Bu fasil için, bkz. O. Saik Gökyay, Katib Çelebi: Yaçami, Kigiligive Yaprilarmdan
'ilm-i
Seçmeler,Türkiye Íç Bankast yay, Ankara 1982, s. 365. 1850'lerde tedbir-i
menzil', iktisat risalelerinin baghgadir. Bizim ele aldigimiz yazma baghgi ise
menzil deyimini kullanmaz; tedhir-i Emrân-1mülki'economie politique' karµhgt
kullamr.
metni de Aleko Sucu Osmanheaya çevirerek bastirmigtir. Gerçekte ise,
Fmdikoglu'nun tamttigi bu eserden önce, Mâliye Nâzm Mehmed Cavid
Bey, 1315 Hieri/1897-98 miladi tarihli kendi iktisat kitabmm birinci cil-
dinde, J. B. Say'den mülhem bir kitabm Ïlm-iTedbtr-iMenzil adiyla Sehak ps
Ebru tarafmdan 1850'lerde çevrildigini belirtir. Fmdikoglu'na göre, ele
aldigi risale, Rossi isimli bir yazarm, EconomiePolifique kitabmdan Tasar-
rufât-I Mülkiyye olarak çevrilmigtir. Ancak eser için Cavid Bey'in sözünü
ettigi kitaptan daha eski bir tarih vermekle beraber, bu tarih, kitabgi
künyesinde yoktur; dil özelliklerine dayanarak tahmin etmektedir (tah-
minen 1268 H/1851 M). Bu eser Sultan Abdülmecid'e takdim edilmigtir.
Mehmed Cavit Bey'in naklettigiiktisat kitaplanyla Fmdikoglu'nun ince-
ledikleri arasmda kimlik çatiçrnasi gärülmekte ve yazarlar J.B. Say'in iki
ayn kitabrun çevirisinibirbiriyle kangtinm; gibi görünmektedirler.Yahuz,
açik ve kesin olan bir pey, her iki eserin de 1850'ler civanna tarihlenehile-
cegidir. Tütengil'in tamttigi Wells'in kitabt ise, 1860 basunhdir. Bir Ïngiliz
tarafmdan Türkçe kaleme ahnan bu ikinci eser de iktisat bilgisini ve kav-
ramlan kisa ve yetersiz olarak tamtmaktadir. Eu bilgilere göre, Osmanh
toplumu yüzyihn ikinci yansinda iktisat bilgisiyle henüz tampma agama-
smdadir. Ancak, tamtdan bu risalelerin tag baskisi olarak basilmasi, ilgi-
nin yayilmaya bagladigmi gösterebilir?
Bizim ele aldigmuz, yazan (veyaderleyicisi) meçhul risale ise, sade-
ce yazma olarak kalmigtir. Viyana'da, Millî Kütüphane'nin ark Yazma-
Jan arasmda bulutunaktadir. Elimizdeki risale 86 sayfadan olugan bir
yazmadir ve 'Risâle-i tedbir-îümrân-1 mülkf adru tagimaktadir.5 Bunun
Economie Politique'ten bir çeviri oldugu düpünülebilir Risalenin yazan
veya derleyen müterciminin ada yazmada yer almadigt gibi, bagvurdu-
gu Avrupa kaynaklan da belirtilmemigtir. Ancak risale sahibi, özellikle
Malthuttan söz ederken, onun nüfus üzerme olan eserini otuz sene ön-
ce kaleme aldignu söylüyor ve yakmlarda bu konudaki tatutici bir ma-
kaleyi 56 sayih Takoîm-i Vekâyrdeneµettigini belittiyor (nüfusile ve ik-
tisadî durumla ilgili böyle iki makale, Takvîm-i Vekâyrnin 56. sayismda
degilse de 54 ve 55. sayilarmda, 'Umûr-i Hariclye' bölümünde çeviriola-
rak yer almaktadir.
Çevirininrisale sahibi tarafmdan yapildigi anlagih-
yor. 55. say1daki makale, Tedbtr-t ümrân-r mülkî ilmindeki hazîk-i hüke-
mâdan Estrada nâm Ïspanyolhir zâtm nüfus meselesi ve iktisadî kay-
naklar üzerindeki yazdiklarmm bir tercümesidir). Malthus'un meghur
denemesi l798'de basildigma ve 1831'den beri çakan Takvfm-i Vekâyrnin
54-56. sayilan da 1832 yihna rastlad2gma göre, elimizdeki yazmamn ta-
rihi 1833'ten daha geç olamaz. Herhalde Bâbiâlî'nin gayrimüslim tercü-

4 Tütengil, a.g.m., s. 142-144.


5 Viyana, National Bibliothek, CodexVindobonensisPalatinus, 43 yaprak, Mixt 1169.
Yazmamn son sahifesinde muhtemelisim ve tarih belitsizdir.
manlarmdan olan yazar; Arab, Fars ve Yiman dilinde bulunmayan ve sa-
dece Ïngilizve Fransiz dilleriyle edinilmesi mümkün olan bu bilgileri dil
bilmeyenlere aktarmak için risaleyi kaleme aldignu bildiriyor (yazma,s.
96 39 r).
Risalenin giriginde merkantilist bir yaklagim göze çarpmaktadir.
"Devlet diger devletlerle ve milletlerle olan ticarette kendi tebaasmm ç1-
karnu kollamah ve onun ticaretini digerlerine gön artiracak tedbirleri
gözetmelidir" (s. 3 v 4 r).
Yazar,Osmanh neerinde ah.plmig üslûbun digmda, derhal konuya gi-
riyor, ilk paragraftan itibaren iki sahife kadar, devlet hayatmda ve dün-
yada iktisadî sistemin niye degigtigini ve niçin yeni bir iktisat bilgisinin
gerektigini ve neden risaleyi kaleme aldigun pöyle açikhyor: "Eyyâm-1
mazîyede vücudi nâbud ve düvel-i salîfe zamanlannda eser ve haberi
mâdum ve mefkud olan ecza-1barut tuhur ve kudüs edib, anm mukte-
zäsmdan olan eslâha-i natiyyenin karîn-i lcâd ve hurûb ve kit'alde istî-
mali mutad olduktan sonra, usul-i muharebe ve andan matlûb olan za-
tebdil olmagla, düvel ve milel-i müteahhî-
fer ve galebe esbabi tagyir ve
renin pâir nizâmât-i dahiliye-i mülkiyelerinin tebdilini icâb ve ale'1 hu-
sus umrân-1mülkiyeye aid nizâm ve tedâbîrin ilm-i mazbut insabmâ ib-
lag ve îsâlini istîcab etmig oldugu beyamnda risâle-i muhtasaradir" (s. I
v-2 r-2 v). Bu açiklamaya göre, barut ve ategli silâhlann icadi ve kullam-
nuyla merkezî ordular ortaya çikmig; bunlarm egitimi ve donanmu, su-
bay ve ögretmenlerinin yetigtirilip maaglarmmödenmesi, devletin iç dü-
zeninde ve yänetimde degigiklikler yaratip, malî ve iktisadî düzen nite-
lik degiytirmigtir. Böylebir degigikligi merkezîlegen monargiler olayx ola-
rak açiklayan (ve bir boyutuyla dogru olan) görüg; yazar tarafmdan be-
nimsenmigtir. Yeniçag devleti, bünyesi ve iglevleri yönünden büyümüg,
geligmigtir. Yeni bir iktisadt Anlayi; ve iktisat bilgisi, bu olgudan dolay1
gerekli görülüyor. Risalede, iktisat tarihçilerinin kisaca ticari ve sonra si-
nai kapitalizm çagi dedikleri (itiraz edilmeyecek bir terim) dönemin ka-
merkezîyetçi degigiklik
mu yönetimi ve idari-askerî bünyede yarattigt
kapital birikimi gibi olgularla yapilacak
sermaye hareketinin büyümesive
bir aç1klamaya yeg tutulan degigkenler olarak ele almmaktadir, Ama tari-
hî yönden hiç de yanh; ve çok farkh bir açiklama sayalmamahdir bu...
edilecegi üzere, 18. yüzyil ve 19. yüzytl
Gerçi risalenin yazari, fark sonu
baglarmm iktisat literatüründeki ifade ve terimleri kullanmaktadtr ama,
giripteki bu açiklama bizce qu açtdan çekici, hattâ orijinaldir: 1820'lerden
beri orduda ve merkezî idaæde Yeniçag Avrupasi'ndakine benzer m-
form ve degigmeleri geçiren Osmanh imparatorluk yönetiminin sorun-
larma cevap vermek amaci güdülmekte ve buna uygun bir yaklayimla
risalenin kaleme ahndigi görûlmektedir. Eu yönüyle yazar, eserini orta-
yönetsel modernlegmeyi, benimsedigi
ya koydugu yillarda yùrütülen
kuramla uyum gösteren bir olgu olarak degerlendirmektedir.
Yazarin bu risaleyi kaleme almakta kendini de ilgilendirebilecek pra-
tik bir amact oldugu da bellidir. Devletin gizli, açtk, genel veya özel igle-
riyle ilgisi olmayan, tedbîr-î ümran-i mülkî (economie politique) ilmi ko-
nusunda bilgisi ve tecrübesi olan herhangi bir devlet ve ulustan kimse- 97
lerin, nâzir-i meclisin (yani ticaret meclisi nazmnm) yanmda, ona danig-
manhk yapmalan gereklidir. Bu gibi kimseler davet edilmeli ve dünya-
faaliyet izlenmelidir.
mn ekonomik durumu, kanunlar ve iktisadî-ticari
Böylece Avrupa devletlerinin iki yüz senede yarattiklan eserler, servet,
refah ve baymdirhk, ingallah Osmanh ü1kelerinde de yirmi yllda gerçek-
legebilecektir (s. 2 y). Yazar burada ilginç bir eldemede bulunur: Maziye
bakarak degil, yaçanan güne bakarak hareket etmelidir. Yani eskinin res-
torasyonuna yönelik bir iktisadî anlayiëla degil, günün partlarma uyup
tedbirler almahdir. Bunun için Ìbn-iHaldun'un bir tümcesine bagvuru-
anlamak için, diger de-
yor: "Bir devrin halki ve devrin gan ü göhretini
virlerle karg11agtirmay1p, Tauri'mn her devir için ortaya koydugu yöne
tim ve igleyige uymah ve devietve toplum iq1erinibu biçimde yola koyma-
ya gayret etmelidir" (s. 5 r).
Girig (Mukaddime)'teki bu teorik çerçeve diyebilecegirniz açiklama-
dan sonra, risale beg bölüm (fasil) ve bir sonucu (hatime) içermektedir.
Bu bölümlerin içerigini lasaca gözden geçirelim.
Fasl-1evvel (L Bölüm), s. 6 r-10 v arast:Bu bölümde iktisat biliminin te-
mel kavramlari tammlaniyor. Ïhtiyaçnedir, mal nedir gibi... IhtiyaçIarm
nedmt (kithk) ve örf ve âdete göm biçimlenecegi, artacag1üzerinde du-
ruluyor. Örneginparap, fes ve gapka gibi geylere kargi Hiristiyan ve
Muslümanlarn aym gereksittmeyi duymayacagi söyleniyor. Degerin öl-
çütú olarak lothk (nedret) ve emek gösterilmektedir.
Fasl-t sâni (2. Bölüm), s. 11 r-14 r: Üretimsürecinin ne oldugu açiklan-
üzerinde
diktan sonra, bu bölümde üretimin ögeleri (istihsalunsurlan)
duruluyor. Üretimfaaliyetini (a) tanm, (b) sanayi ve zenaat (amel-i hîref)
ve (c) ticaret olarak üçe
aymnaktadir. Üretimolaynu gerçekleptirenler
ise, (a) mütegebbisler (risalede,mübagirîn-i ummâl) olup, bunlar kâr ve
zarari yükümlenen,.üretim için sermaye ve
âlât-edavati saglayanlardir,
(b) ucretliter olup, günlük, ayhk ve yllhk ücret alan ve çoban, çirak, kal-
fa veya ticarette sandikkâr, mutemet gibi risk yüklenmeden çabganlar-
dar.
âlât,.edavat ve
Fasl-I sâlis (3. Bölüm),
s. 14 v-21 r: "Ístihsaldekullamlan
esbâb-i müstahsile-i emval beyatumdandir." Yani üretim araçlan üzerin-
de duruluyor. En basit ve açak örneklerle, bir malm üretimde kullamIma-
siyla (mal-1sermaye) üretim araci niteligini kazandigi açiklamyor. Ure-
tim araçlanm (a) mal-i sermaye, (b) amel-i beger (emek yerine say deni-
yor) olarak aynmhyor. Bu sayede (madde-i asliyye) hammadde iglenip
mamul mal haline getirilmektedir. Klâsik Osmanh döneminde ferman-
lardan kayatlara ve siyasî-edebî metinlere kadar malkelimesi, Arapça as-
Ima uygun olarak para anlammda kullamhrken, metinde mal sözcügü-
nün bugünkü anlamuu kazandigi görülmektedir.
Fasi-:rabî (4. Bölüm), s. 21 r-29 v: "Krymet-imal-1 sermayenin hakîkat-i
98 zât ve maliyeti ve anm husiil-1 mal emrinde tarîk-iistîmali ve efrâd-i nâsm
mülk ve tasarruflarmda sûret i teksir ve terakîmi beyanmdadir." Bir tü-
ketim mahnm kiymeti, tüketicinin verdigi degere, mahn kullamm imkâ-
mna ve derecesine göredir. Bu da ashnda bir sermaye mahnm da dege-
rini tayin eder. (Bu tümce, birinci bölümdeki deger kavrammm açik-
lamastyla çeligki içinde gibi görünmektedir.) Bir mahn üretiminde ser-
mayenin degeri de yer ahr; daha dogrusu, sermaye mah ürüne dönü-
o
gür. Kâr ölçüsünde sermaye artmhr ve i; büyür. Meselâ, bir sabuncu da-
ha fazia yag ahr ve sabun kazamm yeniler, böylece bu iglemden diger
üreticiler de yarar saglar.
Bu bölûmde devletin zenginliginin de bu yolla artacagivurgulamyor.
Risalede, Tanzirnat arifesinde yapilacal reformlar ve yeni iktisadî politi-
kaya uygun bir anlaysym yer aldigi, bu gibi ömeklerle açikça görülmek-
tedir.
Fasl-r hami (5. Bölüm), s. 29 v- ve devamt: Bu bölümde nüfus sorunu ele
aluunakta ve risalede orijinal bir egilim olarak, Malthus'un görûçü özet-
lenmektedir. Yazar, Malthus'un otuz sene önce kaleme aldigi-eser ve bu
konuda Avrupa gazete evrakmdan (!)yaptag1çeviriyiTakoim-iVekayf de
bastudigmdan säz ediyor (s. 33 r). En uzun bölüm budur ve risale sahi-
binin, daha önceki gazete çeviriferinden de anlagildigi üzere, Malthusçu
nüfus kuramma yalon ilgi duydugu açiktir. Hattâ risale sahibi, bir
an-
lamda iktisat bilgisinin, nüfus artrymm yaratacagt sorunlari kavramak
ve çözmek için bir çaæ oldugu kamsmdadu. Malthus'un bu konuda ver-
digi ärnek hesaplamalan nakleder; her dogan çocuk yagasa, yirmiden
fazla çocuklu evililikler yaygmlagir.Bir memleket nüfusunun artig yete-
negi, o memleketin nüfusunu her 26 yllda üç kat yükseltecek derecede-
dir. Yaniotuz milyonlu Fransa, 26 sene sonra 90 milyon nüfuslu ve 52 se
ne sora 270 milyon nüfuslu bir ülke olacaktir. Bu nedenle hastahk, sal-
gm, savag gibi tahripkâr olayla_rkaçmilmazdir. Risale sahibininbu konu-
lan daha çok Malthusçu yazarlarm Avrupa gazetelerindeki makalelerin-
den iziedigi anlaµlmaktadir.
Bundan sonra, girig bölümünde ileri sürülen dügüncelere atif yapila-
rak,yisalenin bu sorunlara dikkati çekmek ve tedbir-î ümrân-i mülkt ilmi-
nin ögrenilmesi ve ona göm tedbir almmast için yazildigi bildiriliyor. Ri-
sale sahibi, Malthus'un ünlü denemesi hariç, metinde hangi kaynaklari
kullandigmi belirtmemigtir (klasik Osmanh nesrinde pek görülmeyen
bir biçimde, yazar ek açudamalar yapmak için dipnotu kullanmaktadar).
Risalenin kaynaklan muhtemelen temel, orijinal eserleiden çok, bazi
vülgarize kitap ve makalelerdir. Risalede, fizyokratlardan, tabiî denge
kuramcalarma, J. B. Say'den Ricardo'ya kadar birçok iktisat kuramci-
smdan esintiler vardar Belki
yazar, bu ünlülerin yaptigi tamm ve ileri
sürmüg olduklan dügünceleri, onlarm isimlerini bile bilmeden ikincil
kaynaklardan naklen derlemigtir.
99
Bununla beraber, elimizdeki ilk iktisat kitabt (daha degrusu
risale), bütun nahif
yazma
yapisma ve üslûbuna ragmen, iktisat biliminin konu-
larina ve temel kayramlarma yazarm zekice yaklagtigi ve bunIarm ol-
dukça yanhysiz ögrenilip ögretildigi bir metin görünümündedir. Daha
önemlisi, bu gibi bilgi1erin ögrenimi ve okunmasi yaygmlagmamig Shra
bile, askerî endigelerle baglarrug Mahmudiyye reformlari dönemi Os-
manh adammm, degigen dünyanmiktisadî mekanizmasuu ve dügünce-
sini ögrenme istegi ve bazi tedbirler ahnmasi özlemi bu risalede
göze
çarpmaktadir.
Osmanh Ímparatorlugu'ndaSanayilegme
Anlayzytna Bir Ornek:
'Islah-t Sanayi Komisyonu' Olayr

19. yüzy11a girildiginde taramsal ve endüstriyel geligimgästeremeyen


imparatorlukta, tezgâh ve Lonca sanayiînin ugradigi çöküntü genel ola-
rak bilinmektedir Gene Tanzimatça grubun bazi dallarda, özellikle teks-
til ve porselen sanayiînde atdunlar yapip, bazi devlet fabrikalari kur-
duklan da bilinen gerçeklerdendir. Bunlarm sayilart, sermaye ve üretim
kapasiteleri üzerinde tam ve ayantih bilgi elde etmek qu an mümkün
degildir. 1835'te kurulan feshane ve çuha fabrikalari, ÏzrnitKâgit Fabri-
kasi, Beykoz Teçhizât-i Askeriyye Fabrikas1, Tophane, Beykoz-Ìnceköy
porselen fabrikalan gibi tesisler bunlardandir.1 Bu tesislerin bir kismi
rantablkogullar altmda ça14maya devam etmig, bir kisnu zaranm sürek-
li olarak hazine yardim1ylakapatmy, fakat tekstilde öncülük etmesi du-
günúlen önemli bir kisuu ise, yolsuzluk ve rezaletler serisi ile iflâs edip
kapanmigttr. Ülkenin genel üretim yapisanmve dig ticarî iligkiler sistemi-
nin bu geligmeyi önledigi açiktir.
Burada üzerinde durmak istedigimiz asil konu; Osmanh devlet
adamlarrun sanayilegme programi, daha dogru bir deyigle sanayilegme
anlayigidir. Hemen görülecektir ki, bu konada Osmanh devlet adami bir
bakuna gerçeklerden uzak äneriler getirmektedir, ama bu durumun ne-
deni de sanayilegme konusunda içinde bulunulan dilemmadir.
Sultan Abdulmecid döneminde büyük umutla girigilen sanayileyme
tegebbüsü, 1asa zamanda olumsuz sonuçlar verdi. Bu durumda 1860'lar-
dan itibaren sanayilegme konusunda baziyeni projeler ortaya kondu. Bu
sözde programi yürutmek için 'Islah-1 Sanayi Komisyonu'nun kuruldu-

gunugöräyoraz. Sultan Abdülazîz devrinin sanayilegme koitusunda


belli bagh tek eylemi sayilabilecek bu komisyon, Meclis-iVâlâ azasmdan
bazilarmm üyelige tayiniyle kuruldu. Komisyon reisi gene Meclis-i Välâ
azaimdan ve birçok komisyonlarda üyelik yapmi.9 olan Riza Efendi idi.
Yayunlanan talimatnameye göre bu komisyonun ugrayip çözümleyece-
gunlanhr:2
þ sorunlar
*
ODTÜGehpimDergisi, 1978 ÕzelSayisi, s. 123-130.
1 Õ. CelAl Sarç,'Tanzimat ve Sanayimiz', Tanzimat I, ÏstanbulMaârif Basunevi,
1940, s. 432-439,
2 Takvim-i Vekayî, no: 1027, 11 Tegrinisani 1284; ayrica bkz. Osman Nuri, Mecelle-i
Limûr-I Belediyye,Ìstanbul1338-1922, I, s. 718-724.
a) Halen %5 olan gümrük resmini artirmak,
b) Sergiler açarak sanayii tegvik etmek,
c) Sirketter (esnaftan) teykili ile sanayii geligtirmek,
d) Sanayi mektepleri açmak. 101

sKomisyon faaliyete muhtemelen 1280-1282/1863-1865 yillarmda geç-


migtir.3 Sanayi mektepleri Ïstanbul,Edirne, Tuna vilâyetlerinde çok son-
ralan açildi ise de, mezunlarma i; sahasi bulunamadigmdan dumura
ugradilar. Gümrük resimleri ise imparatorlugun son zamanlarmda bile
%8 oranma ancak yükseltilebilmigtir. Yerli tüccar için ise ihtisâb rüsurim
ve dahin gümrükler yüzünden bu oran çok daha yüksekti. Sanayi fuar
ve sergileri imparatorluk tarihinde göstermelik bir iki önemsiz olaydan
ibarettir. Bu talimatnamede komisyonun asil hedefinin esnafi, girketler
halinde örgütlemek oldugu görülüyor.
'esnafin

Nitekim talimatnamenin 3. maddesi; artik münferiden degil,


girket halinde çahymast' lüzumuna deginiyor. 4. madde, bu girketlerin
her suuf esnaf için lonca kethüdasive loncanm ileri gelen esnafmdan se-
çilen azadan kurulu hir idare cemiyeti tarafmdan yänetilecegini•belirti-
yor. Ancak 6. madde, girket idare cemiyetinin kararlan ve faaliyetinin
Meclis-i Vâlâ tarafmdan denetlenecegini belirtmektedir. BöyIece, daha
igin bagmda serbest girigime dayah kapitalist bir geligme kavrammin
yerlegmedigi ve girketlerin bürokratik kontrol ve güdüm altmda tutul-
mak istendigi anlayihyor.4 Bazi esnafm girketler halinde örgütlendiril-
mesini ängären komisyonun talimatnamesi, daha çok ikincil maddelerin
üretimi üzerinde duruyor, Örneginsimkey esnafi, saraç, altm varakçi es-
nafi bagta geliyor. Debbaglar 2000 kese altm, demittiler ise 5000 kese al-
tm sermaye koyarak birer girket kuracaklardir. Demirciler girketinin 100-
150 beygirlik makine ve telgraf telleri imâl etmesi öngörülüyor. Bu su-
dan projenin gerçekleytigine dair bir kayda rastlamadik. Bundan bagka
balmumu, kumaçça, yastikçi, dogramac1gibi, yirmi dalda çahgan esnafm
girketler halinde örgûtlenmesi öngörülmügtür. Bu konudaki girigimler
suya dügmügtür. Ciddt bir sanayive pazarlama söz konusu degildir. Sa-
nayilegme halinde ortadan kalkmasi gereken üreticilerle, yani esnafla bir
sanayilegme girigiminde bulunulmak isteniyordu. Nitekim bu girketle-
rin hiçbiri gerçeklegememigtir.
-

IL Abdülhamid döneminde ülkede ulagun, bürokratik örgütlenme,


egitimin yayilmasi alanmda kayda deger hazi geligmelergözlemlenmig-
se de, sanayide ciddî girigimler göze çarpmlyor ve sanayilegme alanm-

3 Osman Nuri, a.g.e., s. 718.


4 A.g.e., s. 724 ve devami; bu talimatnamenin son gekli olup 22 Temmuz 1290 (1873)
tarihini tagiyor.
daki bu çarpik tutum ve dügünce devam ediyordu. Yildiz Argivi'nde
Islah-1 sanayi raporu bu ger-
rastladigumz ve burada ele alacagmuz bir
çege igaret etmektedir.5
102 Bu raporda Ístanbul'da ve vilâyetlerde kurulan sanayi mekteplerinin
arzu edilen sonucu dogurmaylp iglerligini yitirdigi ve sanayiin tegviki-
islah
ne yarduna olmadigi belirtiliyor. Kurulacak bir sanayl komisyonu-
nun tekstil, camcthk, demircilik dallarmda mahallî sanayün çöküg ne-
denlerini aragtirmast isteniyor. Ïkinciolarak, bu mallara talep yaratilma-
st için refer gerektiginin aragtmlmasi ve üçüncü olarak mimarî ve inga-
Islalu
at dahnda eleman yetigtirilmesi için güzel sanatlar okulunun ge-
rektigi belirtiliyor. Dördüncü olarak kâgit ve cam üsetiminde öncelik1e
yerlisanayiin geligtirilmesi ve nihayet pamuklu dokumaahkta yerliüre-
timin geligtirilmesi gerektigi belirtiliyor. Ancak burada ilginç bir nokta
göze çarpiyor "Bu dalda fabrikalar kurulmast amaca ulagmaya mümkün
'pamuklu

kilmaz," deniyor Istenen gey, dokumamn ahäliye imâl ettiril-


mesi', yani küçük üretimin tegvikidir ki, böylece ciddî bir sanayi progra-
mindan sõz etmek mümkün olmuyor. Raporda bu husus açikça apagida-
ki gibiifade edilmektedir: "Tegekkül edecek komisyou tarafmdan müra-
caat olunmasi lâzun gelen tedâbir; evvelen memâlik-i mahrusa-i pahane
(de) vaktiyle sanayi hayli terakkî ederek oldukça ihtiyac-1 dahiliyemize
kifayet edecek derecede iken, gimdi bunlardan evvelki kadar istifade di-
lememekte olup, meselâ Ankara soflan, Bursa ve Haleb ipekli ve kumag-
lari ve Bilecik çatmalan ve vilâyât-1 gahanelerinin ekserinde imâl edil-
mekte olari alaca ile debbaghk ve Kütahya'mn çinileri ve hah imâli ve
bahusus sanayice derece-i vücûbda olan demircilik sanatlan heman
mahv u münkariz olmak derecesine gelmig olmagla bunlarm yine ma-
hallince ihyâsi ve ilerletilmesi tahtu'z-zeminde olmagla tegekkül edecek
hey'etin evvel enfinle; sanayi-i mezkûrenin inkirazur mucib olan esba-
bi ve badehu bunlann hal ve zamanm terakkisi nisbetinde islahi içün ne
gibi tegübbüsâta ibtidar edilmesilazun gelecegini arîz ve âmik teemmül
ve mülâhaza etmesi.
Sâniyen; mahsûlât-i dahiliyenin beyn-el ahâlî nazar-iitibâre almmasi
ve revâc-1 çâresinin istihsâli zunnmda ne yapmak lâzun gelecegini pîç-i
nazar-i mütâlaaya almasi.
Sâlisen; teb'a-i Islâmiyyeden fenn-i mimarîde hayli zevât-i meghûre
gehnig ise de her ne esbâba mebnî ise bir müddetten berû bu zenaât-i
âlîyeye ragbet edilmemig oldugu gibi, oymacihk ve hakkâkhk ve fenn-i
nakkag dahi gerüde kahm; oldugundan bunlann ilerledülmesi lâzime-
den bulundugu cihetle sâye-i terakkîvâye-i hazzet-i mülkdârîlerinde
el'ân mevcut olan ve hâl-i haziriyle intizâm ve mükemmeliyeti derece-i
matlûbede bulunan senâyi-i nefîse mektehinin bu nokta-i nazardan tev-

5 BOA, YgdazArgivi Evrakt, 12-88/35, ID Ca 1306/9 Ocak 1889.


sîi ve mekteb-i
sanâyîin dahi tanzîm ve islahi çâresin dügünmesi.
Râbien; cam ve kagit gibi pek çok sürümü olan egya içün memâlik-i
mahrûsa-i gâhâneden her serie milyonlarca paralar Avrupa'ya gitmekte
oldugu cihetle bu paralar harice çikmayarak dâhil-i memâlikde kalmak 103
ve pek çok ehâli-i Ïslâmiyyekullari dahi bu yüzden müstefid olarak er-
¯¯

bäb-i zenaâtden ustalar yetiptirilmek üzere muntazam fabrikalar inçâsi


zunmnda îcâb eden tedâbirin teemmül ve mülâhaza etmesi.
Hâmisen; ehâli ekseriyet üzem pamuk bezi iksâ ve istihlak etmektrol-
dugu.cihetle, bu yüzden dahi Avrupa'mn memâlik-i pâhâneden almak-
da oldugu para, cam ve kâþt içün çakan akçeden daha ziyâde oldugu ci-
hetle bunun dahi hârice çikmayarak dâhil-imemâlikde kalmasma bir çâ-
re bulunmasi ve fakat bunun içün fabrika inçâsi hâlinde maksad-i aksa-
um husulü mümkün olmayacagmdan, bunun ehâlîye îmâl ettirilerek, bu
yüzden pek çok efrâd-1Ïslâmiyye'nin istifâdesi çâredinin istihsâli."
Fi 10 Ca sene 306 ve fi 21 Kânûmevvel sene 304 tarihli raporda Mü-
ze-i Hümâyûn müdîri kullari Hamdi (muhtemelen Osman Hamdi) ve
mügir kullan (Said?) imzasi görüluyor.
Yüzyilm sonuna gelinmigtirama, Osmanh devlet adamlarisanayiley-
me at11mum gerçeklegtirmekiçin hâlâ esnaf ve fezgâh uretiminifeda et-
meye cesaret edememektedirler. Osmanh sanayiînin bu temel üzerinde
kurulup geligtirilmesineçahqilmakta ve tabiî girigimler bir yana, hazirla·-
nan raporlar bile çarptk bir nitelik göstermektedirler. Küçük üretimin ve
lonca düzeninin Avrupa'da 15. yüzyildan beri büyük olaylar ve istirap-
lar yaratarak y21aldigi,aym deneyin Japonya'dalasa zamanda yogun bi-
çimde tekrariandigt dügünülürse; Osmanh devlet adamlari böyle bir
toplumsal devrime cesaret edemediler denebilir. Ancak, sorun bu kadar
basit degildir. Tanmsal fazIayi yaratamayan ve kirsal alanda önemli de-
gipmelergeçiremeyen ülkede, fabrika endüstrisine gepecek partlas da
mevcut degildi. O nedenle, Osmanh sanayi programlarmm çarpik man-
tigi büyük ölçüde ülkenin tarimsal yapismdaki çarpildiklardan ileri gel-
mektedir samyoruz.
II. Megrûtiyet'ten.sonra da esnafi feda edemeyen bu sanayilegme
programlarma devam edilmig ve Osman Nuri Bey'in dedigi gibi6 kuru-
lan bazi esnaf girketleri yolsuzluk ve iflâs denemeleriyle ostadan kalk-
m1gt1r.

6 Osman Nuri, a.g.e., s. 728.


104 .

Osmanl2 Imparatorlugu ve
Alman Diplomasisi: "Drang Nach Osten"*

Almanya'mn Osmanh Ïmparatorlugu ile olan iligkilerinde tesis ettigi


diplomatik sistemi nasil tarif edebiliriz? Alman imparatorlugu esas iti-
bariyle bir kara devletidir ve Reich sözünü kozmopolit bir imparatorluk
degil, bir millî devletin Versailles'da kurulugu olarak anlamahyxz.
1878 Berlin Kongresi'nden sonra Osmanh Ïmparatorlugu'nun18. yüz-
yll sonundan itibaren nyguladigt politik dengenin unsurlan degigmekte-
dir. Ïngilterebirinci derecede güçIü devletta Fransa ise Ïngiltereile bag-
kalan arasmda vardan uyugmalari er ya da geç izlemek zonmdadtr. 18.
yüzyilda Fransa'run Osmanh Devleti lehine izledigi, politik diplomatik
arabuluculuk rolù; artik 1878'den sonra söz konusu olmamaktadir. Faz-
ladan Ïngiltereve Fransa'mn bundan böyle Osmanh Devleti'ni Rusya
aleyhine eskisi kadar desteklemeleri söz konusu degildir. Büyük devlet-
ve milliyetler' çagru olgu olarak
'ihtillâller

ler dünyanm bu parçasmda


kabul etmig görünüyorlar ve Balkanlar'm kopuçu konusunda, Osmanh
bütünlügünü koruma prensibinden vazgeçilmigtir. 1791 Zigtovi ve Yaq
antlagmalarmdan beri kendisi ile harb edilmeyen Avusturya (1867'den
beri Avusturya-Macaristan) gimdi kongrede Bosna-Hersek'i iggal ederek
Balkanlar üzerindeki mütecaviz emellerini kuvveden fiile çikarmaktadir.
Ìngiltere'demuhafazakâr hükümetler, hassaten Benjamin Disraeli, Os-
manh Devleti'nin birliginden yana bir politika izlemigtir. Hattâ Ïngiltere
bagbakam bu politikasmdan dolay1 parlamentoda 'Yahudi' diye tahkira-
ne bir protestoya da ugramigtir. Bagbakam kugkusuz pro-Türk
politikaya
iten saik Sefarad Yahudî mengeînden çok, Ìngiltere'ningerçek menfaatini
görebilmesiydi. Nitekim Gladstone ve Liberaller bu politikamn aksini iz-
ledilderinden; Balkan halklanmn milliyetçiligini desteklediler ve tarihin
bagladt. Di-
sop Roma ÏmparaterluguAvrupa topraldarmda gerilemeye
yanda Berlin Kongresi'nde Rusya umdugunn bulamadi; Avrupa
ger ugrunda dö-
onun kargismdaydi, asil önemlisi romantik bir hava içinde,
vügtükleri Balkan Slavlan, Alman politikasuu ve kültürünü ve tabiî Al-

manya ile iktisadî baglantry1 Rusya'ya tercih ediyorlardi. Du durumda


Rusya, özellikle büyük smaî yatirunlarm yapildigi III. Aleksandr döne-
minde (ki kendisi Mirotvoretz, sulhsever unvamni tagir) Osmanh Ïmpa-

*
Türk Diplomasisi;20DYdhk
Çagdag Sureç, 15-17 Ekim1997, Ankara 1999, s.215-221.
"etmigtir.

ratorlugu ile bariççi bir politika izlemeyi tercih Hattâ Rusya ile
bütün perde arkasi iligkinin, Ïstanbul g ehreminlerinden olan, daha änce
de Rusya sefaretinde bulunan Riza Papa aracihglyla sürdürûldügü riva-
yet edilmektedir. Demek ki Balkanlar'da Avusturýa ve Ïtalya'nmemelle- 105.
ri, Íngiltereve Fransa'am Balkan milletlerini destelder tavri da Osmanh
Devleti'ni Almanya'ya yakmlagtiran nedenlerden biridir. Bugünkünün
aksine Almanya 19. yüzyilda Balkanlar'da aktif politika gütmeyen ve he-
nüz çtkarlanyla sahneye çikmamig bir devletti.
Alman-Osmanh yakmlagmasmi tersîm ve tesis eden diplomatik ilig-
kiler agt, esas itibariyle otoriter bir toplum ve devlet yapisma dayanlyor-
du. 'Otoritet rejim
'totaliteiden
farkh bir yapidir. Tek merkezli bir ide-
oloji ve idareden çok, belirli bir dünya görûçu (Weltanschauung) etrafm-
da biçimlenen bir toplum yapisi ve bir egitim sistemine dayamr. Otori-
de degildir. Parlamentonun, serbest ba-
'otokrasi'

ter mjim Rusya tipi bir


som daima müdahaleye aç1k ve zorba tedbirlerle kulagt çekilebilen, bir
hükümetin parlamentodan çok hükümdara karpi sorumlu bulundugu
sistemdir bu. Alman dig politikasi kapah kapilar ardmda diplomatlar,
askerler tarafmdan tespit edilir ve kitleler basm ve cemiyetler yoluyla bu
politikayi desteklemeye çagrdir ve yönlendirilirler. Belirtildigi üzere kit-
leler bu rejimi, bu sansürü ve bu tekmerkezlilige egilimi desteklemeye
hazirdir. Alman toplumunda Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg da
yazip faallyet gösterebiliyordu; ama gazete
toplatmak da Ìngiltereve
Fransa'ya göre çok kolay bir igti. Hür (!)basmm nastlkontrol altmda tu-
tulduguna bir örnek; Der Arme Konrad adh sosyalist parti orgaru, bir ta-
paraziti nasil yagiyoir diye yazm-
'devletin
rihte Sultan Abdülhamid için
etti ve arunda Bagbakan
ca; Berlin sefirimiz Tevfik Papa gazeteyi gikâyet
Hohenlohe-Schillingfüst'ün emriyle gazete toplattir11di.1 Bu gibi tasar-
ruflann diç politikada. Wilhelmstrasse'ye kazandirdig1 manevra kabili-
yetini göz önüne almak lâzim. Bugün diplomasimiz, Almanya'da bu sis-
temin bir tarihî miras olarak belirgin ölçüde devam ettigini anlamahdir.
Zannediliyor ki Ïngittere, Fransa ve Almanya digigleri aym prensiple ig-
liyor. Hayn, ilk ikisinde pluralist sistemin elemanlari çok eskiden beri ra-
demokratik çogulcu
yina oturmuy ve igleyig kazanmty; Almanya'da ise
sistemin çikardigi sesler, anayasal sistem geægi tolere edilir, ama isten-
günkü politika ile ayugmayan sester ise, hasir alti edilir. O an-
meyen o
da hükümetin politik manevralarma yararh ise hoparlörün sesi yüksel-
sesi hakkm sesi' formülü ileri sürülür. Bazt halde bazi ses-
'halkm

tilir ve
lerin yükseltilmesi ve bazi halde kisilmasi halen devam eden ve otoriter
sistemin miras1 olan bir mekanizmadtr. Totaliter rejim yrkilabuir, ama
otoriter rejim yikilamaz, ancak uzun bir tarih içinde erir...

1 Der Arme Konrad, no: 8, 17 Okt. 1896, Hohenlohe raporu, Archiv de; Auswaerti-
ges Amt, Türkei 159, no: 1,bkz. 4-5.
Osmanh ülkesindeki Alman demiryolu yatirimlan ve teknolojik üs-
tünlük Alman diplomasisinin önemli birer aracidir. Bu 19. yüzyil için
ye-
nilik ve atihmdo Almanya bir demiryolu agt tesis ediyor. Bu demiryolu

¯¯
106 Fransizlann yaptigi Manisa-Kasaba veya ÌngilizIerin Aydm demiryoln
gibi degil; demiryolunun etrafmda aym zamanda müthip bir sosyal te-
sisler manzumesini bugün bile görüyorsunuz, hastaneleriyle, lojmanla-
nyla, demiryoluna baglanan poselerle... Bundan bagka Çumra'dagörül-
dügü gibi, sulama kanallanyla, Çukurova'daki gibi ziraatm islâluyla ye-
ni bir yatmm modeli giriyor. Bu kadar aktif bir yatmm söz konusu oldu-
gu vakit ister istemez diplomaside yeni vasitalar geligmekte; yani her iki
tarafm da bagh oldugu ve her iki tarafm da yönettigi ÿenisilahlar söz ko-
nusu oluyor. Bu, büyücü çiragma benzer bir olaydir. Wilhelmstrasse Kurt
Sanders ve Helfferich'i kullamr. Helfferich ve Sanders ise Wilhelmstras-
se ve Osmanh'yi kullamr. Bu ikili iligkiyi bilhassa Bagdat Demiryolu ko-
nusunda görmekteyiz. Her yeye ragmen punu söyleyeyim; gerek Anado-
lu Demiryollari Kumpanyasi ve onun geniglemesiolan Bagdat Demiryo-
lu Kumpanyasi adru alan girketlerde lisan Fransizca olmugtur. Fransiz
sermayesi hâkim olmug, Ingiliz sermayesi de girmigtir.Ve girketin Isviç-
reli müdürü Birinci Büyük Harb içinde Liman Von Sanders'in ve Istan-
bul'daki Alman kurmay heyetinin taleplerini her zaman dinlememekte-
'tagiyamam'
dir. Yani'gunu tagi' deyince diyor; ve harb ortasmda bile gir-
ket statüsünü koruyor ki bu ilginç bir yapidir. Bunun için diplomasi de
bu gibi yeni olugumlari (ki bu çok yenidir) 19. yüzyil sonu ve 20. yüzytl
bagi itibariyle göz önünde bulundurmak zorunday1z.
Bagdat Demiryolu malûmdur ki, tamamlanamayan bir hat olarak
kaldi. Bagdat-Basra arasim, birinci harbden sonra Ïngilizler;Bagdat'tan
kuzeye olan kismi da gene Ïngilizmanda idaresi tamamlamigttr. Bas-
ra'da en uç nokta Hamad'a kadar oluptu. Öte yandan Rusya kuzeyde
Ìran'da Henekin'e kadar demiryolu dögüyor ve kendince Basra körfezi-
ne ulagmayi hedefliyor. Mamafih Witte gibi akilh maliyeci bagbakan bu
nafile prestij projesinden vazgeçmigtir.
Nitekim Heniken'e ulagan Rus demiryolunun daha güneye inmesi
hedeflenmigken, Witte'ci çevreler, Transsibirya demiryolunun invasim
bu projeye tercih ettiler. Basra'ya kadar uzanacak demiryolunu ise Al-
manya'da kim istiyor? Kayzer IL Wilhelm istiyor, Genelkurmay'da Graf
von'Waldarsee istiyor. Askerler ve diplomattar
ve bir de birtakim yan
münevverler, kasaba ögretmenleri, militarist Pan-Cerman birligi üyelerí
istiyor. Gerçekten ticaret, sanayi ve bankacilikla ugraçan, sermayeyi yö-
neten gruplar bu konuda çok ihtiyath ve gerçekçidir. Sermayedarlarm bu
ihtiyatmi Rosa Luxemburg gibi militan iççi hareketi Uderleri de paylagi-
yor. Proje pahahdir ve bir noktadan sonra faidesiz yatirundir. Süvey; Ka-
nah açalmig; gemiyle naldiyata gäre Avrupa-Hind Denizi arasi demiryo-
luyla birkaç gün daha kisahyor, ama tapima masrafi denize göre yüksek.
Bir yandan Helfferich, "Sivas'a dahi uzanmaya degmez," derken; Bas-
ra'ya ve Bagdat'a gelen her vali Alman konsoloslarma, "Bu yol ne za-
man bitecek?" diye soruyor. ÇûnküDeviet-i Aliyye jandarmay1 ve aske-
ri sevk edecek emm ve kisa bir vasita ariyor, imparatorlugunu daha et- 107
kin biçimde kontrol etmek istiyor. Ve äbür yandan Mezopotamya ürün-
leri demiryoluyla daha süratli ve ucuz olarak merkeze gelecek; Anadolu
ve Arabistan imparatorluk ile bütünlegecek. Ìçtebu yatmm, diplomatik
amaç ve seçimleri çok etkileyecek bagh bagma bagnnsiz bir olayd2r. Ma-
mafih Kayzer, Osmanh idaresini sadece Basra degil, Kuveyt üzerinde de
hâkimiyetini pekigtirmesihususunda kipkirtiyor ve ingilizmüdahalesine
karçi sözde garanti ve destek veriyor. Sultan II Abdülhamid'in nadir al-
danmalarmdan biri bu skandaldir ve Íngiltere'ninkärfeze yerlegmesini
hizlandiracak biçimde sonuçlanmigtir. Temmuz 1897'de ilginç bir çatigma
çikti. Osmanhya tabi Necid Emiri ÍbnRagid,Sabah ailesinden Mübarek'le
çat19ti. Ïngiltere'nircevabi quydu: "Her Majesty's Government have ne-
ver admitted that Kuwait is under the protection of the Turkish Govern-
ment. But since it is practically under Turkish influence, it is doubtful,
whether we could deny the latter," deniyor. Eu dönemde Hindistan kral
naibi olan Lord Elgin de OsmanhlarmKuveyt'te katantina istasyonu kur-
malari, hattâ Britanya'mn hak iddia ettigi yerlerde de aym geyi yapmala-
rma itiraz etmedi. Buna ragmen Britanya Kuveyt üzerinde Osmanh hâki-
miyetini veya korunmasuu tanmuyor. Fakat Osmanh idaresini böyle bir
hâkimiyeti pekigtirmeyekykirtan Almanya'nm Íbn-iRagid'i SeyhMüba-
æk es-Sabah'a karç1kigkirtmäst da gerekli askerî tedbirler almarak önle-

niyor. Sonunda Îbn'ur Rapid de 28 Mayis 1901'de Britanya protektorasuu


kabul ediyor.2 Bu skandal Alman güdümünün ve desteginin pek güve-
nilmez oldugunu göstermigtir.Pahah bedel ödeyen IL Abdülhamid Al-
manya'ya, artik ilerde Ìttihatçalarm safdil tavrmm aksine fazla güvenme-
yecek, sadece Alman askerî yardmu dig dünyaya karp adeta bir Karagöz
perdesindeki abartilrug ittifak gibi gösterilecektir. (Benim Alman gene-
rallerim var, Kayzer dostum var dercesine.) Bu sayede Rusya ile sulh
içinde geçinilecek, Avusturya'mn Balkanlar'daki emelleri dizginlenebi-
lecek; Íngilizve Fransiz diplomasisinin saygisizhgt önlenmeye çahgila-
caktir.
Ashnda bu olayda Alman diplomasisi Türkiye'yi belirsiz bir hedef ve
yolda kullanmaktan çok, kendi teknik bilgisizliginin de kurbam olmug-
tur. Schoefield'in aragtirmasmda da açakça göralüyor ki, Istanbul'daki
Ïngiliz büyüke1çisi Sir Philippe Currie Türklerin Kuveyt'te hâkimiyet
haklan olmadignu' kabaca ifade ederken, aym ingiltere Almanya'ya kar-
gi, "Shaikh Mübarek, technically a subject of the Ottoman Sultan, in prac-

2 Richard. Schofeld, I<uvoait and Iraq: Historical Claims and Territorial Disputes, The
Royal Institute of International Affaires, London 1991, s. 15-17.
tice he enjoys a fair degæe of independence," diyebiliyor. Bu Îngiliztari-
fi de Almanlan harekete geçirmeye yetmig olmahdir.
Aslmda Midhat Papa Bagdat valiligi (1869-72) sirasmda Bagdat'a yal-

¯
108 mz Osmanh'mn renklerini vermelde kalmamigttr. Onun baymdirhk fa-
aliyetleri bu cografyaya Osmanhhšm rengini birakmigtL Ama, Papa ay-
m zamanda Kuveyt üzerinde hâkimiyet tesis etme gayretindedir. Muh-
temelen Paga'mn döneminde Sabah ailesini'paga' olarak kaymakam tayin
etmesi gibi tasarruflan.nedeniyle Londra Berlin'e böyle ikin bir ifadede
bulunmugtu.
Ïligkilerdebelirli galuslann hediye ve rügvet ile satm almmasi söz ko-
nusudur. Bunu her iki tarafm da yaptigt anlagiliyor. Saraym cömert he-
diyeleri, tevcih edilen niganlar ve rütbelerle bazi misyon geflerinin bilgi-
lenmede kullamldigi aç1ktar. Mesela von der Goltz Paga'nm bir darbe
planlayan mektubu Woldersee'ye yazilmig ve bazi papalan elde ettigini
söyleyen satirlan IL Abdülhamid'in eline nasil geçmigtir?3 Von der Goltz
IL Abdülhamid'in perde üzerinde dig dünyaya gãsterdigi 'Bendeki Al-
man Papalan'ndan bir tanesidir, Kendisi Türk ordusunda sevilen ve say-
gi gören bir mügavir papaydi, Prusya Genelkurmay1ile de arast o dere-
cede kätüydü. Tabû Alman askeriydi ve gereken görevleri yapti: Ístihba-
rat ve Alman silâh sanayiî için Türk ordusunu tavsiyeletiyle bir pazar
haline getirnek. Bunda da papilacak bir yön yoktu, iki taraf da karg1hkh
istihbarati açiga vurmadan belirli ölçülerde devam ettirmig görünüyor.
1912-18 arasmda bu sureç Almanya lehine yogun bir biçimde geligmig-
tir.
Hepimizin bildigi gibi Yakmdogu'daki diplomatik misyonlar Ïngilte-
re açasmdan pöyle bir düzene göre kurulup igler:
Londra'da Foreign Office,Avrupa'daki bütün elçi, büyükelçi, orta elçi
ve konsoloslan tayin eder. Buna Ìstanbul dahildir, Rumeli dahildir, Trab-
zon, Ízmirve Ïskenderundahildir. Buna karç1hk Tahran'daki bûyükelçi-
yi ve civar bölgelerdeki konsoloslan India Government tayin ediyor. Bu
çok ilginç. Du demek ki India Government'in tayin ettigi diplomatlar
Londra ile çok hizla ve direkt bir temas halinde degiller. Acil bölge de-
gil,fakat bunlarm hepsi Ïngilizhariclyesinin en uzman kipileridir. Dos-
yalarma bakm, yazdiklan raporlara bakin, sahayi bilen, dili bilen adam-
lardir. Basra'daki konsolosu India Government tayin ediyordu. Baktilar ki
Osmanh Imparatorlugu ve Almanya ile çatigma çikti, hemen Lond-
ra'dan tayin etmege bagladilar. Sicak bölgenin içine girdi. Bu en entere-
san degigmelerden biri; niçin böyle bir durum ortaya çtkiyor? Ben kendi
tezimi çahytigim zaman Irak konusunda pahsen bölgedeki Alrnan kon-
soloslarun Richarz dahil, yazdiklanmn üç para ettiginifakat beg para et-
medigini säyleyebilirim. Zaten seyrek yazilan raporlardir. Malum ku-

3 Ï. Ortayh, Osmanh imparatortugu'nda


Ainun Nüfu2:u,ikinci basla, 1983, s. 78.79.
yazumigtLr.
Halbuki aym dönemin içinde Basra'daki India
rent yaziyla
Government'in veya Londra'nm tayin ettigikonsoloslarm raporlan müt-
hig degerli geylerdir, bunlar kitap halinde yayimlanmaya deger belgeler-
dir. Bölgeyi çok iyi tammaktadirlar, 19. yüzyilm son on yllmda daktilo 109
kullamhyor. Bu çok ilginç... Çünküdaktilo yeni çiktmg bir alet ve adam-
lar bunu kullamyorlar Bu bürokrasinin niteligini gösteriyor. British India
çok cimridir. Herkesin masasi bile tayin edilir. Lüks masa bile yüksek
memur için bir imtiyazdir. Fakat daktilo kullamhyor. Ve buradan tabiî
alman bilgi son derece ilginç ve ayrmtthdir.
1900 y11mda Almanya ve Osmanh Devleti arasmda ne oluyor? Simdi
herkes Kayzer Wilhelm fazla zeki degil ve yalanci diyecek. Bu gibi gey-
ler hem dogrudur hem degildir, iktidarda bulunan kigi en azmdan bizim
kadar zeki ve bizim kadar yalancidir. Bunu da hesaba katmak zorunda-
yiz. Yani Osmanh Ïmparatorlugu'nu 1898'de ziyaret ettiginde Kayzer
Wilhelm kalkip Abdülhamid'i kigkirt1yor, "Siz Íngilizierebakmaym, Ku-
veyt sizin ecdad mirasunz, saldmverin," diyor. Kimi saldirtacak, tabiî
kendi sahamizda bulunan Necid Emiri Ïbnu'r-Rapid'i, Sabah ailesinin
üzerine saldirtacak. Tabiî Sultan Abdülhamid tedbirli oldugu için, "He-
men niye saldirahm?" diyor, igi sallantida birakiyor. Fakat faaliyet bagh-
'demiryolunu

yor. Hemen 1899 Kasum'nda bir irade çikmig, kärfezin so-


nuna kadar uzatasmiz' diye. Ve Ocak 1900'de Alman mühendislerin ba-
y çektigi demiryolu fen heyeti ilk saptamalari yapiyor. Ancak bundan
hemen sonra Ïngiltereartik Berlin nezdinde de yumugak davranmanm
faydasi olmayacagim anlanu; olacak ki, 1898 yilmda, "Kuveyt'e ne Al-
manya, ne Rusya, ne de Osmanh Devleti'nin hat çekmesine müsaade et-
meyiz," diye bize ültimatom veriyor. Aym yll 1900'de padigahm irade-i
seniyyesinin ç1kmasi ve demiryolu iginin ciddiyet kazanmasi üzerine,
1900 Haziram'nda BerEn sefiri olan Nagel, Bülow'a, "Kuveyt'in üzerin-
deki hükümranhgi tammayiz," diyor. Buna ragmen 1901'de maalesef Ïn-
giltere'nin Almanya'dan aldigi sözünü ettigimiz çifte tarif ve diger taraf-
tan da Almanya'nm buna güvenerek Osmanh'yi kigkirtmasi, bütün ihti-
-çünku

yata ragmen demiryolu yapilma safhasma girmistir- hiç degilse


Bagdat-Basra arasmm tamamlanmasi dügünülmektedir), Sultan Abdül-
hamid Íbnu'rRapid'i Sabah ailesinin üzerine saldirtlyor. 1901-1909 yil-
lan arasmdaki bu çatigmada tabiî Sabah ailesi Ïngiltere'dengöntügü mü-
zaheretle Ìbni Ragid'i püskürtüyorlar ve kesin talimat "memorandum'

geliyor: "Bundan böyle hiçbirimizin Kuveyt'te hâkimiyeti yoktur. Hele


sizin hiç yoktur." Bu talimat Ïngiltere'dengeliyor ve bu kesin bir kopug-
tur. Yani zamanmda Midhat Paga'nm Bagdat valiligi sirasmda atilan
adimlarla tartigmah bir hükümranhšm-somutlagmakta oldugu bir saha-
da, Bâblâlî'nin, daha dogrusu Yildiz Saray1'nm da ihtiyath politikasma
'concert'
ragmen maalesef bu yeni girdigimiz dolayisiyla Alman diploma-
sisi bizi büyük politik yamlgiya itiyor ve bu da Kuveyt'in kesin olarak
Osmanh'dan kopmasma neden oluyor. Kuveyt tekrar uzaklapyor, kur-
makta oldugumuz sistem batrmytir ve bu hazîn bir geligmedir.Basra üze-
110 rinde yazdtgim küçük bir tetkikte de ifade ediyorum ki,4 II. Abdülhamid
yillari Basta vilayetinin en çok geligtigi ve imparatorlukla iktisadî ba-
kimdan en bütünleÿtigi yillardir. O kadar ki l906 yihnda buradan 50 bin
ton tahil ve 40 bin balya yünü Avrupa'ya sevk ediyoruz. Çokilginç bir
geligme ve önemli bir gelir art1µ baglamigt1. Fakat pimdi bu bölgede de-
miryolu inga edemiyorduk ve elimizde Fao ve Kuveyt gibi bir bölge ol-
madigi için; buradaki liman ve hinterland tehlike altindada, yani iktisa-
dî geligmesi açasindan tehlike altmdadir, çünkü bölge askerî bakundan
emin degildir. Dolayisiyla bu tip bir diplomasinin, yanibirbirine gablon-
lanmig, yeni tip bir Balkan politikasmm; maalesef 1878'den sonra Os-
manh Ímparatorlugu'nu öbür Balkan devletterinin politik karakteri içi-
ne çektigi görülüyor. Bu yeni tip diplomasi çok güdümlüdür ve Berlin
kolay gey1er vaat ettigi ve bazi geyleri yönlendirdigi için, Osmanh'yt ba-
zi yönlere ve olaylara sürnkleyebilmektedir. Bu sürüklenme sonunda
hepimizin malûmudur ki, yanhy ata oynamigiz ve bir yamlgmm içine
girmigizdir.

4 Ï. Ortayh, 'Basra limam ve XIX. yûzyilda Osmanh-Arap dünyasa', Hacettepe Ûni-


Konferans:Tebliþeri,1979 Ankara, 5.221-232.
versitesi Türk-Arap fligicileri
Osmanlz Ímgaratorlugu'ndaAmerikan Okullar:
Uzerine Bazz Gözlemler'
Aziz hocam,Prof. SehaMeray'm amsma

19. yüzyllda ABD, siyaset arenasma henüz büyük güçler arasmda


çrkmayan bir devlet olarak bilinir. Avrupa devletlerinin nüfuz alanmi
göz önünde tutarsak bu dogru bir yargidrr. Bu nedenledir ki, Osmanh
'ehven-i
devlet adamlari arasmda ABD'ye karp ger' bir güç olarak yak-
Iayma egilimi beslendigini de biliyoruz. Gerçi bu devletin 19. yüzyil bo-
yunca Osmanh Ímparatorlugu'yla ilgilenmedigi ve faaliyet göstermedi-
gi pek söylenemez. Daha 1876'da ABD ile Osmanh ticareti, hacim baki-
mmdan, dördüncü sirada yer ahyordu. Agagidaki tabloda bu durumu
görüyoruz.1

ithalat Ïhracat Toplam Ticaret


(ABDdolan clarak) (ABDdolan alarak) (ABD dolan olarak)

Büyük Britanya LS23.302.000 1.292.799.DDO 3.066.101.000

Almanya 1.203.980.000 905.000.000 2.108.980.000

Fransa 797.680.000 715.120.000 1.512.800.000

ABD 420.350.000 594.918.000 1.015.268.000

Rusya ,
363.000.000 332.000.000 695.000.000

* Amme
ÍdaresiDergisi,c. 14, sayi 3, Eylül 1981,Ankara.
1 Leland JamesCordon, American RelationsWith Turkey 1836-1980, Univ. of Pennsly-
vania Press, fondon 1932, s. 52-53.
Fakat ticarî faaliyet digmda diger devletlerle loyas edilemeyecek deæ-
cede Osmanh devletinin dig ve iç sorunlarina kargi yansiz kalan ve kang-
mayan Amerikan diplomasisinin bir konuda
dinamik bir politika izledigi-
112 ni görüyoruz. ABD vatandaëlanmn misyonerlik faaliyeti... Bu dönemde
misyona mensup din adami veya laik Amefikan vatandaylannm kurduk-
lari okul, hastane, yetimhane gibi tesislerin çahgabilmelerini Amerikan
diplomatlan desteklemiglerdir. Du dänemde ABD, Bâbrâli'yi müdahalele-
riyle rahatsiz eden bir devlet degildi. ingiltere,Fransa, Almanya ve Rus-
mis-
ya'mn tersine, büyükelçilik düzeyinde de temail edilmiyordu. Ancak
yonerlik faaliyetinin desteklenmesi dolayisiyla 20. yüzyil bagmda Osman-
li Ìmparatorlugu'aunher yerinde Amerikan egitimi görmüg, Amerikan
aydm tabaka yetiytirile-
tarz-i hayatma ve politikasma sempati duyan bir
bilmigti. Bu sayededir ki Amerika, bir ölçüde Balkanlar'da, fakat özellikle
Anadolu ve en çok da Arap Ortadogusu'ada kendi politika ve ticaretine
yardimcl olacak genig gruplar kazannug bulunuyordu. Eu kazançta, Ame-
rikan misyonerlerinin büyük payi vardi. Nahif bir dini inançla ige giriÿen,
saf, gayretli, çahekan, zaman zaman mahallî yöneticileri inatçihklanyla çi-
leden çikaran, ama Katolik Cizvitlerle karplagtinlmayacak derecede poli-
tik nitelikten yoksun bu misyonerler, müstakbel ABD çikarlannm ve bag-
kaca bir yigm idarî ve etnik probleminplatformunu hazirlayan yan bilinç-
li veya bilinçsiz öncüler olmuglardir.
Protestanhgi yaymak isteyen bu misyonerler, Müslümanlar ve Orto-
doks Rumlar arasmda ganslartolmadigmi çabuk anlamaçIardt. Bundan
oldu. Ermeni kilise-
sonra yöneldikleri asil cemâat Ermeni Gregoryenler
si bu sayede yeni bir parçalanmaya daha ugrad1 ve Katolik ve Gregor-
faaliyetine ragmen, Ermeni-Protestan
yen Ermenilerin itiraz ve önleyici
kilisesi günden güne güçlendi. Protestanhgm yayilmasma kargi çikanlar,
sadece eski inançta sebat eden Ermeniler ve Katoliklerin hâmisi Fransa
degildi. Yerli Ortodokslann yöneticilerinin Bâbtâlî nezdindeki gikâyet ve
Ortodokslarnun ruhanî liderleri cemâ-
itirazlan bitmiyordu. Osmank ve
at ileri gelenleri, sik stk Osmanh makamlanna, Amerikan misyonerleri-
ni gikâyet ediyor ve cemâatlerini onlar aleyhine kigkirtlyorlardi. Osman-
h yöneticileri sirf isyan ve kangikhklan önlemek için,
misyonerlerin fa-
aliyetini yasaklaylp kendilerini yönetim bölgelerinden kovunca; bu sefer
de AUD elçisinin ve konsoloslarm bitmez tukenmez itirazlan baghyordu.
Btt durumu ABD elçilik raporlarmda da görmek mümkündür.2 Or o-
dokslann hâmisi Rusya Çarhgt,Protestan misyonerlerin faaliyetinden
Amerikan misyonerinin tu-
en çok rahatsiz olan devletti. Bir tarihte bir
tuklanmasuun nedeni, Rus sefarethanesinin müracaati idi. Amerikan
misyonunun gefi Dr. Schaufle ile büyükelçi Boutinev'in bu konudaki

46, Roll 65,


2 American National Archives, Despatcheso(LI.S Ministers to Turkey, M.
no: 113, September 28, 1899 tarihli rapor.
münakayast ilginçtir. Elçi, "Efendimiz ÇarHazretleri, OsmanÌ1 Impara-
Protestanhgt as1a izin vermeyecektir," diyordu.3
torlugu'nda yaymamza
Osmanh Ímparatorlugu'ndailk Amerikan okulu 1824'te Beyrut'ta
açaldi. 1824'ten 1886'ya kadar imparatorluktaki Amerikan egitim kurum-
113
1840'larda ku-
lannm sayisi 400'e yaklagti. Bunlar, çogunlukla 1830'lar ve
rulmugtu ve ruhsatsiz olarak faaliyetlerinisürdürüyorlardi (O.smanh ma-
arif salnameleri buna ragmen bu ruhsatsiz okullan maarif müesseseleri
arasmda saymaktan çekinmiyorlard1. Du konuda bir damgikh dövüy ol-
duguna güphe yoktur).1869'da Osmanh Devleti'Maârif Nizâmnâmesi'ni
ruhsatsiz çahy-
ç1kartti. Bunun 1, 29. maddesine göre yabana okullarm
degildi ruhsat almalan gerekiyottlu. Buna ragmen bir-
mast mümkün ve
çok okul ancak 1880'ler ve 1890'larda ruhsat almiglardir ve devletin bu
konuda ciddî bir müdahalesine de rastlanmanugtir.

1874 yumda Suriye vilâyetinde bu nizâmnâmeye dayandarak, ruh-


satsiz çahytiklan gerekçesiylebazi Amerikan
okullan mahallî yäneticiler
tarafmdan kapatúdi. Bununla beraber, ortaya çikan tatsizhk, Suriye vali-
si Esad Paga'mn,
"...nizâmnâmenin
çaki§tarihinden evvel kurulan okul-
larm durumu igbu nizâmnâmede de belirtilmediginden, mezkûr mek-
teplerin faaliyete devam1"4 geklindeki karan yüzünden, Suriye, Beyrut
zamanlara kadar faaliyet-
ve Lübnan'da bu okullar kapatilmanug ve son
lerini
'bilâruhsat'
sûrdürmüglerdir. Ancak ülkenin her yerinde, fiilî bir
üreyen Amerikan okul ve kurum-
durum sonucu çahyan ve mantar gibi
larmm birçok konuda yänetim için bir bag agnsi teykil ettigini göruyo-
vilâyetindeki Amerikan misyoner kurumlan; diger
ruz. Örnegin, Beyrut
eenebi okul ve kurumlar getirdikleri egya için gümrük ädemezken,
gümrükte kargilagtildan farkh muameleden yakmmaktadirlar.5
Bununla beraber, Maârif ÑazmMünif Paga'nm2 Ra 1304 / 16 Arahk
'ruhsatsiz

1886 tarihli bir memorandutriuna (tamîm) göre, çahyan okul-


alabileceklerdir 6 Maârif Ni-
lar da müracaat ettikleri takdirde ruhsat
zâmnâmesi'itin 129'uncu maddesinin ve nezâretin umumî tamîminin
verdigi bu haktan yararlamlmasi gerektigini, maslahatgüzar Pendleton
King blitün Amerikan misyonerlerine bildirdi ve derhal mahallî idare
âmirlerine müracaat edip uyum içinde çahgmalan ve akilhca davranip
istedi.7
sempatik bir hava yaratmalan ve uygun taktik kullanmalanm

1893, s. 187-188.
3 Cyrus Hamlin, My Life and Times, (2. ed.), Boston and Chicago
Archives, Despatches of U.S. Ministers To Turkey, M. 41, Roll
4 American National
47, no: 276, 16 Arahk 1886 tarihli rapor.
e1çilik ra-
5 American National Archives, Despatches...,3 Mart 1906 tarihli Ístanbul
poru, M. 46, RoH 71, no: 1308.
Arahk 1886 tarih-
6 American National Archives, Despatches...M. 46, Rolt 47deki16
li no: 23'deki Maârif Naziruun Türkça tamiminin kopyasi.
7 A.g.k., maslahatgüzarm famimi.
Buna ragmen, Protestan Amerikan misyonerlerinin, Katolik misyonerle-
re has kurnazca ve diplomatça siyaseti izleyemedikleri ve ruhsat elde
edemedikleri veya konuyla hiç ilgilenmedikleri, sonraki yillarda birçok
114 okulun (özellikle Suriye ve Lübnan'da) ruhsatsiz çahqmaya
¯
devam et-
melerinden anlagthyor. ÖrneginH. 1264 ve 1292 ylllarmda (M. 1847
ve
1875) açilan bazi okullar 1900'lerde yeni ruhsat elde etmigtir.S
Anado-
lu'da da durum pek farkh degildir.

Du okullarm kurulmast da bir mesele oluyordu. Gerek hükümet,


rekse her din ve irktan
ge-
ahâli, bu okullarm kurulmasuu hoÿ görenler,
ara-
zi ve bina kiralayan ve satanlara iyi gözle bakmiyordu? Ama Amerikan
misyonerleri okul yamnda, dispanser
ve hastane açarak saghk hizmetle-
nni de birlikte götürmek gibi bir yolizlediler. MahalH halka bazi hizmet-
ler götürerek, aralarmda taraftar toplama ve tutunma çaresine bagvur-
dular. Açtiklan okullarda okuyanlarm diganda is bulamamasi säz konu-
suydu. Õzellikle Protestanhga girmekle suçlanan Ermeni gençlerin ve
diger Hiristiyanlann, cemâat yönetiminin tekelinde ve kontrolünde olan
igyerlerine girebilmeleri ve tezgâh sahibi olmalan imkâmnm, onlann
elinden ahnacagi dügünülerek, bu kimselem toplumda bulunmayan
mo-
dern ve nadir zenaatlann ägretilmesiiçin "industrial
school'lar da kurul-
du. C. Hamlin bu sonuncu kuruluglarm nedenini etrafhca açiklamakta-
dir.10

19. yüzyilda sayilarmm 400'e yaklagtigt resmî raporlarda belirtilen


bu okullann, Ek'te venligimiz listede de hepsini gãrmek mürfikün degil-
dir. Gene bu makalenin Ek'inde sayilan yetimhane ve hastane gibi tesis-
lerin tam gerçek sayiyi vermedigi de açiktir. Ancak liste bize Amerikan
okul ve sosyal hizmet kurumlannm cografî dagilmu hakkmda
kesin bir
fikir vermektedir.

Listeye bakildiginda, Amerikan misyonerlerinin faaliyet alamnm Suri-


ye, Lübnan, Filistin, Dogu Anadolu, yukan Mezopotamya,
Çukurovave
kismen de Orta Anadolu oldugu gärülmektedit. Selânik, Manastir, Íçkod-
ra, Kosova ve Yanya gibi önemli Rumeli eyâletlerindeki kurumlar yok de-
necek kadardir. Önemlibir ltür ve ticaretmerkezi olan Selânik'te bu yll-
larda Amerikan misyoner kurumlan görülmüyor. Ïçkodra'daÏtalyan,

8 Sâlnâme-i Nezaret-i Maârif-i lImûmiyye, sene 1318/1900, s.1387.


9 ÖrneginRobert College arazisi ancak A. Vefik Paga'dan ahnabildi. Sadâœt
makann dahi
pagamn bu hareketini hoggörmedi, etrafta dedikodu yayildi. Papa
ise 'Paris sefareti eenasmda tahsisatm tam venlmedigi ve borç1andigi, bu neden-
le ne halt etse müstahak oldullarmt söylemigtfr. Ekz. Cyrus Hamlin,
a-g,e., s.
474-478; Osman Nuri Ergin, Türkiye Maârif Tarihi,
c. 2, Ístanbul,1940, s. 649-650,
10 Ham[in, a.g.e., s. 292.
Fransiz, Avusturya egitim kurumlan oldugu halde, Amerikaldar faal de-
gildi.Gene kalabahk Edirne vilâyeti de bu cümledendir. garktaise bunun
tersine, bazen küçük kasabalar ve himsenin ayak basmadtgi vilâyetierde
Amerikan misyonerlerinin yogun bir gekilde bulundugu görülüyor.Yuka- 115

rida saydigmuz bölgelerin etnik niteligine baktigiruzda gärülen özellik


gudur: Amerika, Ermeniler ve SarkKatoliklerini kendine hedef olarak seç-
mig, ordar arasmda faaliyet göstermeyi yeglemigtir.Ermeni cemânti bazi
hallerde Amerikart misyonerlerine kargi olumlu tutum takmmig, hattâ
yardimci olmugtur. Örneginmisyoner David Brewer Eddy, 1910'larda
Van'daki faaliyetlerini anlatirken, "Van'da 1872'de kurulan okul geligi-
varken, 1910'da bu sayi 325'e
yor. 1905'te erkek okulunda 120 ögænci
ulagtt. Talebenin %75'i Gregoryen Ermenilerden; bunlarm bazilarim ra-
hipler yolluyor ve bir losun masraflari da piskoposluk kargihyor," de-
mekteydi.11 Buna kargihk Gægoryen ve Katolik Ermenilerin baglangiçta
bu Protestan propagandasmdan genellikle rahatsiz olduklarl çok aç1kti.
Cyms Hamlin, 1840'larda istanbul'daki faaliyetlerinin, Ermeni patrigi
'memleketlerine

tarafmdan engellendigini, patrigin defalarca, geri dön-


melerini, Ermeni gençligin egitimi iglerine karqmamalarmi ihtar httigi-
ni' anlatir.12 Hattâ bir keresinde patrigin sekreteri Baron Niyan; mektebe
devam eden ögrenci ve veli1erinin isimlerini istelmig ve bu kimselerin
hapsedilecegini bildirmigti.13 Zamanla bu direnig gevgemig olabilir. An-
cak, bir Ermeni Protestan cemâatinin kurulup geligmesinde Amerikan
misyoner1erinin büyük paya varda.

ABD'nin Türkiye hakkmda iyi hisler beslemedigi, misyonerlerinin


faaliyetinin daima bu yönde desteklendigi açaktir. Daha 1896'da Everett
P. Wheeler, "Biz Türkiye'de Hiristiyanlar ve H1ristiyanhk için okul, has-
.

tane açiyoruz, ilâç gätürüyoruz, modern hbbi ve egitimi kuruyoruz.


Türk bizi istemeyebilir ama oramn sahibi Türkler degil ki..." diyordu.14
Bu tür negriyat eksik degildi. Esasen Amerikan diplomatlari hiçbir za-
man misyonerlerin bu gibi agirihklarmi fænlemek için ciddî bir girigim-
de bulunmamiglar, Bâbiâli'yi suçIu göstermeyi âdet edinmiglerdi, Bir
yandan da bir göçmen ülkesi olarak ABD gayrimüslim Osmanh tebaasi-
na en çok vatandaghk hakki veren bir devletti.15 Bu nedenle de Ameri-

11 Idavid Brewer Eddy, What Next in Turkey, The American Board, Boston, Massac
hussets 1913, s. 124.
12 Hamlin, a.g.e., 5. 221-222.
13 A.g.e., s. 213-214.
14 Everett Wheeler, The Duty of United States of America to American Citizens in Tur-
key, Fleming H. Revell Comp, New York 1896, s. 35.
15 ABD Digigleri argiv belgelerinde (Türkiye bölümü) en çok rastlanan vesika türü,
vatandaglik iglemleriyle IIgili olanlardir
kan misyon mektepleri Osmanh ülkesinde âdeta Amerikan vatanday
yetigtiren kurumlar olma iglevini yükümlenmig oldular.
Bu mekteplerin Osmanh Ïmparatorlugu'nun uzak köpelerine Bati kül-
¯
116 türünü ve hayat tarzuu ne derecede getimbildiklerinibilemiyoruz. Büyük
ölçüde toplumdan izole edilmig bir muhite ve belirli gruplara hitap eden
kuruluglar olarak kald11ar.

EK LÏSTE

Osmanh Ímparatorlugu'ndaAmerikan Okullan, Yetimhane,


Teoloji Semineri. Hastane ve Dispanserler

Bu liste 1318/1900 tarihli Maârif Sâlnâmesi ve American National


Archives'de bulunan 'Despatches of U.S Ministers to Turkey' adh seride-
ki 25 Subat1903 tarihli bir listenin kargilagtirilmasi ile hazirlandi." Os-
manh resmî listesi Amerikan raporuna göre üç yll evvel olup kurumla-
rm sayisi dügük gärünüyor. Amerikan listesi teferruathdir. Ancak Os-
manh listesinde mekteplerin ruhsat tarihi de verilmektedir. Listede o za-
manki vilâyet taksimatma uyuldugu görülecekti. Bazi cografî yerlerin
bügünkü ismi tesbit edilemedi, bunlar belirtildi. Eski isimlerin yenileri
verildi:

Ankara vilâyeti : Bugünkü Kirgehir ve Kayseri'yi


Bitlis : Bitlis ve Mup'u
Halep : Antep, Urfa, Maraq, Antakya'yt
Sivas : Amasya, Tokat ve Sivas'1
Erzurum : Erzincan, Erzurum'u
Edirne : Gelibolu, Tekirdag, Kirklarell,
Gümülcine'yi
Aydm : Ïzmir,Aydm, Manisa (Saruhan),
Mentege (Mugla), Denizli'yi
Hüdavendigâr : Bursa, Kütahya, Bahkesir, Bilecik'i
Adana : Mersin, Adana'yl
Diyarbakir : Mardin, Diyarbaktfi
Trabzon Bütün Dogn Karadeniz'i
-

*
Sälnâme-i Nezâret-î Maârif-i Umûmiyye, Dar-ü]-Hilâfet-ül-Âliyye, sene 1318, s.
968-1490 arasi.
**
American National Archives, Despatches of U.S. Minister to Turkey, M. 46.
Roll 71, s. 362, 25 Subat1903 tarihli Leishmann'm raporu.
içeriyordu. Lübnan ise; Cebel-i Lübnan özerk mutasamfhgi ve Beyrut
vilâyetinden oluguyordu (bu vilâyete Trablusgam ve Hayfa sancaklan
da dahildir).
117
Bu taksimata göre listede önce okulun adi, sonra bulundugu kaza,
sancak ve vilâyet verildi. Yetimhane, dispanser ve hastaneler aynca be-
lirtildi. Okullarm tarihleri bulunabildigi ölçüde verildi. Ruhsatsiz çah-
ganlar belirtildi.
Karg1Iagtirmaya ragmen her iki listenin yeterince sihhatli veriler ihti-
va etmemesi baghca sorun olmuytur. Bu konuda en mükemmel liste an-
cak Boston'daki Misyonerler Merkezi'nin argivlerinde hazirlanabilir ka-
nismdayiz. Bu okullarm talebe ve personel sayisi listede tespit edemedi-
gimizönemli bir noktadtr,
AMERÍKAN OKULLARI

Egitim Kummunun Kaza ve Vilâyet Ruheat yda


118
Ada Sancak (Bilinenler yazada)

Erkek Yabh Okulu Metsin ADANA 5 Subat1309 (1891)


"

KazYahh Okulu Merkez w -

Kaz Yabh Okulu, KiBse Sis-Kozan


4 Mart 131§ (1895)
-

Km Okulu Hacin, Kazan


" "

Erkek Okulu . -

" " " " "


Sanat Okulu

Erkek Okulu 2 Tegrin-isani


.

Tarsus-Mersin a.

1309 (1891)

Anaokulu Kayseri ANKARA

Erkek YatzhOkulu Talas-Kayseri


" " "
Kaz Yatih Okulu, Kilise

Oku] ve Kilise Akhisar-Saruhan AYDIN

Okul ve Kilise
"
Manisa Merkezi

Öclemig-izmir
"

Okul ve Kilise
"
Amerikan Erkek Koleji Merkez-Izrnir
Amerikan KIz Koleji Merker Ízmir "

Anackulu ve Tesisleri Merkez-Ízmir -

BAÖDAT'TA Amerikan akulu ve diger tesis yok

" "
BASRA'DA

Amerikan Koleji Beyrut Merkez BEYRUT 1240'ta (1824)açahmg.


Ruhsatsiz çahyyor

"
Arnerikan Kadin Semineri - - -

Uygur Kocabagoglu, Anadolu'daki Amerihr (19.yiltydda AmerikanMisyoner Okul-


*

lart), Arba, Ìstanbul1989, bu konuda bekleneni veriyor.


Eþtim Kurumunun Kaza ve yimyet Ruhsat yah
Ada Sancak (Bilinenier yar dda)
Teoloji Semineri Suku'l Garb BEYRUT
Erkek Yahh Okillu • - - ---
119

K:z Lisesi (Nablus) Yahudiye -

Akademi ve Sanat Sidon


Okulu
Kiz lizesi »,

Erkek Yanh Okulu Sveyr


Kaz Semineri Trabiusgam
Erkek Lisesi Abein
Erkek Yahh Okulu Lazkiye
Kaz Yatih Okulu '

Beyrut Amerikan Okulu Beyrut-Merkez -

Kilise ve Okul Humus "

Kilise ve Okul ible's-Suki ,,

(Merci Avun)
Kilise ve Okul UI-Khiyun ,,

(Merci Avun)
Kilise ve Okul Mualleke "

Kilise ve Okul Bugbun "

Kiz Yabh Okulu BitWMerkez BÌTLÏS


Kaz ve Erkek Ìlkokulu Derkevank* (Bitlis) "

Kaz ve Erkek Ílkokulu Mogunk' (Bitlis) -

Erkek Okulu Mug "

Kaz Okulu « -

Kaz ve Erkek Ílkokulu Tuk*


CEZÂÍR-Í BAHR-i SEFit (Ege Adalan'nda) x.merikan<kulu yoktur.
Erkek Okuin ve Tesislati DÍYAR-
BAKIR
Kiz Okulu ve Tesisleri ,,

Teologi Semineri ,

Kiz YatzhOkulu Merkea ERZU-


RUM
Erkek YatzhOkulu -

EDÍRNE vilayetinde Ameríkan okul tesisleri yoktur.

Bugûnkü isimleri bulunamanughr


E'gitim Kurumunun Kaza ve Vilâyer Ruhsat y1h
Ada Sancak (Bilinenler yaz:Idt)
Erkek Okulu Suveydiye HALEB

120 KazOkulu
Antep Amerikan Koleli
Anteb . u
(Central Turkey College)
"
Kaz Yatih Okulu -

ilkokullar " r

Kilise ve Okullar Geral "

Kilise ve Okullai Cabbin *

K2zOkulu KassaWHaleb =

Amerikan Kiz Koleji Mara§


"
Teoloji Semineri
Okul ve Kilise Urfa
Kilise ve Okullar Haleb (Merkez) .

Kilise ve Okullar Antakya .

Kilise ve Okullar Beylan «

"
Kilise ve Okullar Bias
Kiz Yatih Okulu Bursa Hüda-
vendigâr
"
Yetimhane .

igKODRA vilâyetinde Amerikan okulu yoktur.


Rumelihisan Amerikan Koleji(Robert College) ÏSTANBUL
ÜsküdarAmerikan Kiz Koleji Misyon
Okulu (Rahibe egitimi için) Kumkap1'dada
Kilise ve Okul Ain-i Zehaltah CEBEL-I LUBNAN
MUTASARRIFLId]
Kiliseve Okui Abein
Kilise ve Okul Zahleh (Õzerkve äzel
stattilü bölge)

KASTOMONÎ
vilayetinde Amerikan okulu ve tesisi yoktur.
Kilise ve Okul Burdur KONYA
KOSOVA vilâyetinde Amerikan okulu ve tesisiyoktur.
HarputAaserikanKoleji Harput-Merkez MAMURETÛt.-ÄZiZ 130S(1908}
(Euphrates College)
Amerikan Kiz Koleji -

Anaokulu ve Yatih .

Okul
" "

Teoloji Semineri

1318 (1900)yah Sâlnâme-i Nezaret-i Maârif-i Umûmiyyesi, bu vilayette hiçbir


Amerikan kurumunun aduu bildirmiyor
Ej[;itim Kurumanun Kaza ve Viläyet Ruhsat ysh
Adi Sancak (Bilineuler yazaldr)
Amerikan Kiz Koleji Manastir MANAS 1L6.1308 (1890)

MUSUL viläyetinde Amerikan okulu ve tesisi yoktur.


SELÂNÌK - -

Metzifon Amerikan Merzifon-Amasya SÌVAS Mart 1315 (1897)


Koleji (A'notolia n College)

Amerikan Kaz Kolejl


" "
SÏVAS Mart 1315 (1897)

Sanat Okulu
Teoloji Semineri -

Okul ve Kilise Gürün-Merkez


Kiz Okulu
"
Erkek Okulu ve Kilise
"
Okul ve Kilise
Okul ve Kilise Tokat
Kiz Lisesi SURÍYE* 14 Tegrinevvel 1309
gam
(1891)
Erkek Lisesi
Okul Merkez TRABZON

TRABLUSGARB vilâyetinde Amerikan okulu ve tesisi yok tur.


Erkek Okulu Merkez VAN
"

Kiz Okulu

YANYA vilâyetinde Amerikan okulu ve resisi yoktur.


" " "

YEMEN

"Salname-i

Nezâret-i Maarif-i Umûmiyye'de gerçek olmayan ve muglak bir sayi


var. Fakat Amerikan belgelerinde Suriye konusunda bir bilgi yok.
MERKEZE BAÒLI MUTASARRIFLIKLARDAKÍ
(SANCAK)
AMERÏKAN OKULLARI

Egitim Kurumunun Kaza ve Vilâyet Ruhsat yah


Adi Sancak (Bilinenter yazilda)
Erkek Lisesi Bagçecik N Haziran 1893
BÌNGA2Í
saucagmda (Libya kuzey) Amerikan okulu yoktur.
ÇATALCA sancagmda Amerikan okulu yok tur.
Krz Yatih Okulu Ramallah KUDÜS
"
Erkek Yatth Okulu
Amerikan Arkeoloji
Okulu

SULTANÍYE (Çanakkale)
KALE-Í sancagmda Amerikan okulu yoktur.

MUHTELÍF YERLERDEKÍYETÍMHANE, HASTANE


VE DÏSPANSERLER

1
Kurumun Cinsi Kaza ve Sancak Vilâyet
Yetimhane Hacin-Kozan Adana
"
Merkez Bitlig
"
Erzurum
"
Anteb Haleb
" "
Marag
"
e Urfa
"
Buna Hüdavendigar
-
Harput Mamuzet-ül-ôziz
Görün-Merkez Sivas
"
Merzifon-Amasya
Merket
Van
" "
ÌzmitSancajþ
Hastane Anteb Halep
Amerikan Haslanesi
ve Rispanseri Talas-Kayseri Ankara
.
Merkez g¡g¡s
-
Iazkiye Beyrut
Kurumun Cirisi Kaza vc Sancak Vilayet

*
Hastane Trablusgam
"
Dispanser Sidon
Hastane Sveyr Cebel-i Lübnan Mutasarnfh
Haslane ve
Dispanser Maahnetein .

Hastane ve
Dispanser Halput Mamuret-ül-âziz

"
Merzifon-Amasya Sivas
Merkez Van
Osman Hamdi'nin ÖniindekiGelenek'

Osmanh Ïmparatorlugu'nuntarihinde Tanzimat sadece bürokrank


reformlar silsilesinden ibaret bir dänem olmayip aym zamanda zihni-
yette ve tarz-i hayatta vukua gelen bir degigme demektir. Bu dönemde
aruk Osmanh tarihini butün Osmanh milletleri ve onlarm seçkinleri bir-
likte yapmaktadir. Ancak bu gruplann birlikteligi sadece olumlu ve
ayumlu olarak görülmemelidir. Planlanmig bu beraberlik digmda, ayak-
lanma ve ulusçuluk gibi olugumlarla birlikte geligenbir bagka tarih yap-
vechesi de
ma süreci daha vardir. Bu asnn kültür tarihinin en önemli bir
Bati'nm, istesek de istemesek de hayatirniza girmig olmasidir. Taraftarlar
sade-
ve kargitlar Bati'yi yagatmakta ve tartigmaktadir. Aynca bu mesele
ce Müslümanlar için varid degildi, imparatorlugun gayrimüslimleri de
Bati'yi yagamak konusunda olurnlu veya olumsuz tavir almaktayd1.

ÇünküBati etkisi, var olan benimsenmig cemaat kurumlarmi, kiliseyi,


ruhbam, inanci ve ananeyi sarsmaktaydi. Protestanhk Osmanh ülkesinin
Hiristiyanlan arasinda sadece birkaç misyonerin kurdugu kilise, okul ée
bu mezhebe giren bazi Hiristiyanlarm sebep oldugu hadiseler zinciri
alarak kalmamakta; bütün bir zihniyet, hayat tarzi ve davram; degi.fik-
ligine neden olmaktaydi. Bu sarsmtiya en eski H1ristiyan topluluklan
nasil kargi duracakti. Tipk: Müstüman yurttaglari ve hemgehrileri gibi,
Bati'yt tamyip benimseyerek, laiklegerek, ortak cografya ve tarihlerinin
mirasma sahip ç1karak; aile yapisim, kadrun konumunu, âdet ve gelene-
Cevap Osmanhhk oldu. Okumuglarm ortak direni-
ginasil korumaltyd1. oldu
gi Osmanhhk adma ve Batt'mn kargismda ve digmda kalarak, Ba-
ti'yi benimseme tutumunun adt böyle kondu.
Bu nedenle Osman Hamdi'nin çagdaylatim bu dönemin ve bu kültü-
rel çevrenin içinde degerlendirmek gerekir. Aslmda Polonya asilh Mus-
tafa Celaleddin Papa (Borzecki) ile Frans1z kültürüne baghhk gösteren
Osman Hamdi Bey veya daha Türkçü Ziya Paga gibileri yer yer Osman-
hhktan çok bir Türklügü, bazen isim, bazen de o kültür ve edebiyati zik-
rederek vurgulamig olsalar da, 19. yüzytl Türkçülügünü, IL Megruti-
yet'le ve Cumhuriyet dönemiyle kargilagttrmak inümkün degildir. Su
boyut önemlidir ve 19. yüzyil Osmanhhšmda Avrupaî ögeler kadar (ki
bunlar ekseriye 20. yüzyil aydnundan daha büyük bir içtahla ve fazla

*
1. Osman Hamdi Bey KongresiBildiriferi,2-5 Ekim 1990, Ïstanbul1992,
s. 123-131.
tartigmadan almmig göiiinüyor) Sarkda hâkimdir (insanlarbilse de bil-
mese de, istese de istemese de o kültür, o kahtun ve mirasla daha yakm-
dan ilgilidir. Bugün Osman Hamdi gibi, tablolarmda Sarkhattatlanm tu-
vale aksettirecek bir ressam yoktur en azmdan). Aslmda 19. yüzy11Batt- 125
¯

cihšmda Avrupahhk sorunu bir baloma 20. yüzyilda oldugu kadar bü-
yük bir sorunsal olmanugttr. ÖrneginAzerbeycan, Kazan gibi Rusya
çevre vilayetlerinin aydmlari arasmda da Rus medeniyeti ve onun men-
gei olan Avrupa, çok saygiyla ve ürkülmeksizin kabul edilmigtir. Aslui-
da Osman Hamdi'nin içine dogdugu 19. yüzyil Osmanh cemiyeti, Garb'i
tamma ve benimseme mücadelesindedir; fakat aym zamanda mensubu
oldugu Sarkmedenlyetini de geçmig asirlara göre daha yogun, daha ti-
tiz ve daha metodik bir biçimde incelemektedir. Farsça hiçbir asirda 19.
yüzyilda oldugu kadar sevilip edebiyati incelenmemigtir. Arapça ve ar-
dmdaki edebiyatla da bu as2rda daha yogun ve ustaca ilgüenilmigti.
Gerçi Bati dillerine ve felsefeye ilgi, 18. yüzyil Osmanh okumuglan-
nm her dil ve dinden gruplan arasmda yaygmhk kazanmytz. Õrnegin
bu yüzyilm ilk çeyreginde Ístanbul'daEflak beyzadesi Dimitri Cantimir
Fenerli beyzadelerden Padova'da tahsil gören Mavrokordato Kardepler,
Nefriyoglu gibi kibar bir Tûrk hep birlikte Aristoteles üzerine tesfirler
yapan, Latince ve Yunanca bilen böyle bir grup olugturuyordu. Öte yan-
dan aslen Macar olan Ïbrahim Müteferrika'nm yanmda ilginç bir kigi
vardi. Eski Galata kadisi olan ve Yanyah Hoca olarak da bilinen Meh-
med Esad Efendi, bildigi Rumcanm
yam sira Latinceyi de ögrenmig bir
ilmiyye mensubuydu. 18. yüzyilm bu geligmeleri 19. yüzyilda artik ku-
rumlagmig anlamda bir aydm (intelligentsia)zümænin varhšmi hazirla-
migti ve Tanzimat reformlarim sadece idarede degil hayatm her safha-
smda götürecek grup buydu. Okullara kadar resim dersleri ve Osmanh
hayatmda Battà anlamda ressamlar ortaya çakmigtt. Bu yeni olugumun
bayru asker ressamlar çekiyordu. 3 Cemaziyyelevvel 1275 (9 Arahk
1858) tarihli bir irade Üsküdarve Begiktag riigdiyelerine Mülazun Necib
ve Mülazim Salim efendilerin, iki yüz elliger kurug maagla resim hoca-
hklarma tayinmi_ emretmekteydi.I Benzeri tayinlerden sadece birisidir
bu. Bu yillarda Istanbul ve tagra mekteblerine Mekteb-i Harbiye çikigh
resim ögretmenleri tayin edîliyordu. Osmanh, hüsn-ü hattla resim sana-
.tim

bir arada ögreniyordu. Aym yillarda ünlü ressam Ayvazovski'ye,


Sultan Abdülmecid'e takdim ettigi tablolar nedeniyle dördüncü rütbe-
den bir nigan verilmigti? Ancak Ayvazovski Osmanh saray1 tarafmdan
taltif edilen ressamlarm en ünlüsü olmakla beraber tek degildi. Osman-

1 Bagbakanhk Argivi (BA), I.D., 27764, 3CA 1275 (Arahk 1858); Tülin Erlan Çomh-
lu, 'Askerî Okullarda Ïlk Resim Dersleri ve Asker Ressamlannuz', Askerí Tarih
Bülteni, Subat1990/28, s. 39 vd.
2 BA, I.H., No: 7991-12CD 1274 (Ocak 1858).
h bagkentine ve saraya Ferenc Liszt ve bagka birçok vitûöz gelmekte,
Muzika-yi Hümayun, ülkeyi Batt müzigine açmakta ve Muzika-yi Hü-
mayun komutani Ethem Paya 'Frenk' usulü notayla
Osmanh musikisi-
126 nin en genig.koleksiyonunu derlemekteydi. Eski eserleri korumaya ve
anlamaya yönelik bir faaliyet ve genelde yeni bir anlayig vardi. Ayasof-
ya'mn tamiri esnasmda Fossati kardegler mozaik ve freskleri ortaya çi-
kartmig ve resmetmiglerdir. Bu pahah basklyi Fossatiler Rus çarma sun-
mak istemig ama çar gerekli parayi vermek istemedigi için, Sultan Ab-
dülmecid'in cömert yardimlanyla basilan bu fresk ve mozaikler, ona it-
haf edilerek uygarhga sunulmuytur.3 Subat1856'da Sultanahmet Mey-
dam'ndaki obeliks (Dikilitag) ile, Pers Savaglan sonunda Platea zaferi
adadiklan
üzerine Yiman §ehirlerinin Delphoi'deki Apollon Sunaga'na
ayag1 olan burmadiregin (Yilanh Sütun) etrafmm par-
trophaei'nin bir
makhkla çevrilmesi için irade çikar. Bu dönemde kentsel alandaki eski
eserlerin korunmasi, zaman ve uygarhk simrlamasi tammadan süregi-

der. Osmanh'nm 600 yilhk hayatmdakiilk örnekler degildir bunlar, ama


19. yüzyilda bu alanda bir yogunlayma görülür. Bir yanda ordudaki su-
bay ressamlarm faaliyet gösterdigi Ïstanbul'da,öbür yandan kadm ve
erkeklerin mesire yerlerinde edepli davranmalan için sik sik iradeler, ya-
saklar çikar,4 vapurlarda harem-selamhk usulüne dikkat edilmesi iste-
nirdi. Osmanh, 400 yildir yönettigi Yemen'de
'kat'
denen ve çignenen bir
ile Ekim
bitkinin ne oldugunu o stralarda tahkik etmeye baglar. Bir irade
edilen nebatm
1854'te 'Yemen ahalisinin tenavül eyIedikleri kat tesmiye
numunesinin irsal olundugundan' söz ediliyor. Osmanh artik vatan cog-

rafyasimögzenmeyóbaç1amigttr.Öteyandande
ve cografyasmi ägrenmeye baglamigtir. Öteyandan
devlet, tiyatrolarm
ingastm ve yagamasim, malî olarak desteklemektedir. Mart 1867'de Te-
pebaç1'nda bir tiyatro ingasi için 3 bin m2'lik bir arazi satm almmast için
irade çakar. Naum T1yatrosu piyango ile desteklenmekte ve daha 1851'de
Beyrut'ta meclis-i ticaret azasi Maron Nakkay'm açtigt tiyatroya (ki
Tuhsat vari1mektedir.5 ÏmparatorlukBa-
Arapça eserler temsil edecekti)
tihlagiyor, Bati'ya ilgi artiyor ama Dogu'nun edebiyat ve tarihi de gene
Bat1'dan gelen bir esintiyle daha yogun ve bilimsel olarak inceleniyordu.
ÏbniHaldun tercümesini Ahmet Cevdet Papa tamamhyor; onun kaleme

Recently
3 BA, T.H.,No: 4813-16 Safer 1269 (Kasun 1852). Aya Sofia Constantinopleas
Resfored by Order of H. M. The Sultan Abdul Mejid adlyla basilan kitaplardan 20
adedinin 178,5 sterline ahamast hakkmda irade.
edeb ile geÿt-üguzar
4 BA,1.M,V., No: 830, 1268 (Mayis 1852) tarthli 'Mesirelerde
edilmesi'; aym fasnif, No: 5212-27 Safer 1261 (Mart 1845) tarihli'Vapurlarda kadm
1854)
erkek yerlerine dikkat edilmesi'; frad-Dah., No: 19680 20 Muhç 1271 (Ekim
tarihLi 'Kat denilen nebat hakkmda'.
5 BA, LD., No: 45223-14 RA 1289 (Mayis 1872);1.M.V., No: 5976:12 1266 {Apstos
1856).
aldigi tarihle artrk vakanüvislik gelenegi sona eriyor ve Osmanh modern
tarih yazicihšma adim atiyordu. Ancak Mütercim Asun'in 18. yüzy11so-
nunda çeviniigi Firuzâbadi'nin ünlü Arapça lügati Kamusü'l-Muhit,
el-
Okaynûsü'l-Basit ffl Tercemetî'I-Kamusi'l-Mûhit baghgiyla baskaya
ve- m
riliyor. Bâb1âlî Tercüme Odasi'ndan sahhak Ebro'nun
Bati iktisadmdan
.

ve tarihinden yaptigi tertüme ve derlemeler yanmda Ïstanbullular Iran-


h pair Hafiz'a yogun ilgi duyuyor ve Iranhlardan çok Hafiz gerhi telif
ediyorlardi. Ïstanbul'unher yerinde kadmlara dahi gerbet ve çay içinde
gizlice kanyak ve rom kangtirip satan 'punççi'6

dükkânlan türedigi gibi


gekerlemeciligi tegvik için Francesko Vallaury'nin dükkânma 'gekerle-

meci-i gehriyari' serlevhasinm asilmasma izin veriliyordu? Viyana'mn


imparatorluk gekerlemecisi Demmel gibi ÏstanbuYda daha niceleri taltif
edilecekti. Osman Hamdi bey'in dogdugu yillarda Osmanh'da âsâr-t ati-
kaya karp olan ilgi de birden artnug ve resmîlegmigti. Toplama
ve en-
vanter tespit çahymalan da bu tarihlerde baglar. Resim, müzik
ve arke-
oloji derken Osman Hamdi'nin boy
atacagi ortam adeta olugmaktadir.
Aslolan her ilim qubesinin kendi tarihini bilmek zorunda olmasidir.
Bu kaide arkeoloji ilmi için de geçerlidir ve Türk arkeolojisi de biraz da-
ha yakm asirlarla ilgilenmek ve Osmanh-Türk toplumunda antik dün-
yaya duyulan ilginin tarihini bilmek durumundadir. Èöylebir ilgilenme
ve bilgilenmenin, bilim adammm çahytiga ve entelektüel hesaplagma
içinde bulundugu zamam ve mekâm, yani hâlihazir ve geçmigteki
çev-
resini tammak için kaçmilmaz oldugu da aç1ktu
Osmanh ülkeleri, birkaç binyildir uygarhšm eit zengin merkezlerini
olugturmug olan Anadolu, Suriye-Filistin gibi bölgeleri kapstyor, impa-
ratorlugun dogal zenginlikleri kadar, tariht zenginlikleri de Bati Avrupa
koleksiyonculari ve müzelerinin iytahm1 kabartlyordu. 19. yüzyil Bati
Avrupa'simn bu alandaki iddia ve talehi bugünkünden daha fazla, daha
israrh
ve pervasizdt. Eu da akla, ülkedeki eski eserler acaba yeterince ko-
runabiliyor ve degerleri anlagilabiliyor mu sorularma getiriyordu. Birin-
ci soruyu evet diye cevaplamak
zor, ama ikincisine de hayir demek yan-
hÿ. Bat1Avrupa, 18. ve 19. yüzyillarda, kendini, kultür tarihinin her tür-
lü malzemesini degerlendirecek ve sahiplenecek; uygarkgm bekçisi bir
dünya olarak niteliyordu. Aslmda Avrupa küItür çevresi (Kulturkreis),
eski eserlerin deger kazanmasi konusunda bilgi birikiminin bulundugu
bir düi)yayd1. Aynca bu IIgi ve bilgisi sadece kendi Hiristiyan kültür
çevresinin kahplarlyla smirh degildi. Devletlerin ve varhkh smtflarm
bütçelerinde, eski eserleri koruyacak, meydana çakartacak bol miktarda
para bulunuyordu. Eski eserlerin tamnmasi, egitim kadar önemli görü-
lüyor ve sadece belirli bir zümrenin ugragisi olmaktan çikar11mak isteni-

6 BA, IMV., No: 4582, 22 Safer 1266 (Ocak 1850).


7 BA, LH., No: 8463, 17 M 1275 (Aj'pastos 1858).
soylularm
yordu. 18. yüzyilm aydmlanmaci dügünürleri, hükümdar ve
görebilmesini istiyordu. Diderot'nun ansiklæ
koleksiyonlanm herkesin
pedisindeki
'müze'
maddesi, imtiyazh smifm kapah koleksiyonlannm,
I 128 müzelerde herkese açalmasi gerektiginden söz eder. 1789 Fransiz Devri-
açik bir müze ha-
mi'nden sonra yapilan iglerden biri Louvre'un halka 'pinokothe-

linde düzenlenmesidir. Ïlk müzenin Atina'da Akropolis'teki


benzer bir ku-
que' oldugu; Ptolemaioslar devrinde de Ïskenderiye'de
Roma-Bizans'a ise müzesiz devir denir.
rum olmasi ihtimal dahilinde.
Roma'da kardinaller, gehir-
Rörlesans Floransasi'nda Medici'ler, papa ve
tropik nebat hayvan türlerini içe-
lerde patriciler, eski kitap, eski eser, ve
botardk bahçeleri kurmuglardir. Du merak bü-
ren müzelerle, zooloji ve
olmakla birlikte, koleksiyonlar hususî, kralhga
tün Avrupa'ya yayilmig
aydmlanmaci dügünürle-
ait ve hep halka kapahdir. Dolayisiyla Fransiz
zenginlikleriherkesin görmesini telkin etmeleri yeterli degildir.
rinin, bu
'Museum de la
27 Temmuz 1793 tarihli bir kararname ile Louvre Sarayi,
düzenlenmig halka açilmigtir Bu olay müzeciligin
Republique' olatak ve
yaygmlagmasmda baglang1ç noktasidir.
eserlerden anlama-
19. yüzyilda Osmanh toplumu ve aydmlari eski
nitelendirilir. Bu yaygm fakat dogralugu güpheli
yan bir toplum olarak
parçasi' olarak ni-
'tag

kamya göre, eski dünyamn kahntist eserler gûya


telendirilmigtir. Bu iddia, daha çok, eski eserleri, mavi gök kubbenin ve
Berlin'in soguk
Akdeniz güneginin altmdan kaldirip Londra, Paris ve
müzelerme yrgmak isteyenlerin tekrarladigi bir söz olmakla birlikte, bi-
zim aranuzda da yaygm bir inançtir. Oysa, bütün dünyada halkm genig
eserleri, hele gündelik yagamina ve kullammma
kesimi tarih boyu, eski
Sed-
yabanct olan tarihsel kalmtilan, pek äyle bagnna basmamigtir. Çin
civardaki köylülerin yagmasma ugra-
di, asirlardir, ev yapmak isteyen
mig ttr. Misir piramitleri mezar
luzsizlarimn elinden çok çekmigtir. Antik
bazilannm
heykellerin, ilk Hiristiyanlar, ya kafasmi koparmig, yahut
vaftiz (!) etmiglerdir. Kale yapmu ve tamiratta kul-
üzerine haç kaziyarak
kitabeler her yerde görülür, Daha birkaç yil önce Paris'teki Place
lamlan
des Vosges yapsatçi müteahhitlerin elinden zor kurtanlmigtir. Eski esere
refah egitimle geligir ve ancak son çagm bir egilimidir. Her
saygt, ve
aslmda,
memlekette eski eseri degerlendiren ve bunun için didinenler,
vardi aydin zümna içinde ol-
kitap merakhlan örneginde oldugu gibi, ve
eserden anlayan
dugu kadar, devleti yönetenler arasmda da eski ve say-
gösterenlere rastlanmaktayd1. Örnegin, Aydin vilayeti salnamelerinde
gi sahife sahife anla-
(yillik), Efes ve Bergama'nm nasil gezilmesi gerektigi
tilmigtir. Bu mükemmel arkeolojik gezi rehberini hazirlayan ve hazarla-
efes Bergama'ya
'tay
yagam' diye bakma-
tan Osmanh bürokratlarmm ve
tespitlerin vilayetteki memurlar tarafmdan ya-
digt açtktir. Çünkübazi
Kalesi hakkmdaki mügahede, çizilen
pildigt görülür. Örnegin Bodrum
rehber
resim ve krokiler bunu gösterir ve dogrusu günümüzde yazilan
kitaplarda gözden kaçan bazi noktalar bu eski metinlerde yer almakta-
dir.S

Hierî 1308 (Miladî 1890) tarihli vilayet salnamesinin tam 80 sahifesi


bazi plan ve kokilerte Ízmirve Ege'nin önemli bütun harabeleri için ya- 129
zdmig ilginç bir rehber olarak düzenlenmigtir. Bu rehber hiç de bagtan
bu
savma olmaylp titizce ve dikkatlice hazirlanmigtir. Vilayet yilhgmda
'tag

kadar iyi tamtilan Bergama Zeus Sunagi, Almanlara y1gnu' diye, gö-
nül rahathg1yla nas11birakilabilirdi ki? Bu olaym arkasmda büyük olasi-
hkla Alman kayzerine dayulan siyasî borcun ve o siralarda yapilmakta
olan demiryollarmm etkisi vardi. Kugkusuz böyle olaylara rastlamyor-
du. Örneginbüyük devletlerin hükümdar allelerinden Türkiye'yi gezen
prenslere veya o sitada iligkilerin iyi oldugu bir devletin Ïstanbul'daki
sefirlerinden gördügüne imrenenleœ politika geregi bazi geyler hediye
ediliyordu. Ama bu hediyeler bilinçsizce degil, cigerden koparir gibive-
riliyordu. Temmuz 1845'te Rus grandüklerinden Konstantin Türkiye'ye
gelmig, Ïstanbulve Çanakkale'yi gezmigve Pirkâr denen köyde bir cami
avlusundaki eskibir kitabeyi begenmigti.Y1manca olan bu kitabe musal-
la tagi olarak kullanihyordu. Yazigmalardan sonra tag kendisine hediye
edildi. Gene IIL Selim devrinde, ÏngiltereelçisiNuruosmanlye Camiî av-
lusunda bir lahit kapagi begenmig, ancak böyle bir hedlyenin dedikodu
ve hognutsuzluk yaratacagindan korkuldugu için kapak, önce saraya ge-
tirilmig, oradan da kendisine gizlice verilmigtir?
Avrupa devletlerinin eski eser talepleri, siyasî nedenlerden ötürú
reddedilmiyordu. 2 Receb 1272'de ($ubat 1856) Avusturya'nm Ìstan-
bul'dakibuyükelçisi Baron Prokesch'e hazine-i celîleden bazi antik mes-
kûkâtm verilmesi için çikanlan iradede "Prokey, hazine-i celîlede mev-
cut bazi merkûkât-î atîkayt görmüg ve bu misullu âsâr-1atikamn cem'îne
pek hevesli bulunmuy oldugundan meskûkât-i mezkûreden birer mil<-
darnun yadigâr-i âlî olmak üzere kendisine îta ve ihsan buyurulmasi..."
deniyordu.10 O siralar Kirun Savagibitmig, Prokesch'in temsilcisi oldu-
guülke tarafsiz kaldigl için o da bu mükâfatt hak eden bir diplomat ol-
muytu. Kendisine verilen sikkeler gunlardir:

En or: Alexandre Magnus, 76 pieces; Philippus, 28 pieces


En argent: Lysimachy, 5 pieces; Philetairy, 10 pieces; Antiochus, 40 pi-
eces

8 Aydm VilayetineMohsus SalnameH. 2308, s. 80MS5. Îonya,Aiolia, Lydia, Frigya


ve Karia tarihlerinden bahseder.
9 BA, IX, No: 1478; Turgut Ipksal, 'Eski Eserlerimizin Yagmalanmasma Ait Ör-
nekler', BelgelerleTürk Tarihi, sayi 4, s. 27-31,
10 BA, IX, No: 6778, B 1272 (10 Mart 1856); aym tasnif, No: 5457, 23 L 1270 (Tem-
muz 1854).
Bu gibiihsanlarda bir mübadeleveya degigim zihniyeti de yoktu. Ge-
ne aym sava; yillarmda Èrusyaelçisine de Sevval1270'te (Temmuz 1854)
Ízmir'de bulunan üç antika hediye edilmig, Ramazan 1298 (Agustos
¯
130 1880) tarihli bir irade ile "Bergama (Aydin vilayeti dahili) da eda edilen
hafriyattan ihraç olunan bazi âsârm Berlin müzerine îtasi..." emredilmig-
tir, Ïradelertasnifi katalogunda kay1tli iradenin metni argivde olmadigi
için hangi eserlerin verildigini bilemiyoruz. Bergama kazisi ile ilgili ef-
saneler müzeciler arasmda kugaktan kugaga geçmigtir. Gûya Almanlarm
almak istedigi sunagt vermemek için, vali, Ïzmitden bir garnizon yolla-
mig, ama sonunda iradei seniyye ile Almanlar sunagi almig. Iskender
Lahdi için de Osman Hamdi Bey'in, "Kayzere bu lahdi içinde cesedimle
hediye edersiniz," dedigi anlatihr.
Eenebi devletlere pegke; çekilen âsâr-i atikadan bir grubu da Mauso-
leum'un parçalariyla Haçhlar'm inga ettigi Bodrum Kalesi'ndeki bazi an-
tik parçalar olugturur. Mösyö Kanin (Canning?) Bodmm Kalesi'nde bu-
lunan bazi miisavver taglan, yerlerine digerlerini koydurmak partryla ta-
lep ediyor ve bunlann ihracma musaade ediliyordu.12 Oysa bundan 10
'âsâr-i

yil sonra, yani Qubat1857de ayni kalenin duvarlarmdaki atika-


dan mermer bir arslan bagmm, mahallinden ihraci halinde asia mazarrat
tegkil etmeyecegi misullu, mahalli doldurularak Tophane mügiri devlet-
lu paga.hazzetlerininbir lata tezkiresinden ve buna binaen müzeye nak-
linden' söz ediliyor ve emir veriliyor.13 Sözü geçen Tophane Mügiri Fet-
.hi 'hapmetlu
Ahmed Paga'dir. Haziran 1858'de Lahey sefiri Karaca Bey
Flemenk krah hazzetlerinin meskûkât koleksiyonu için mevcut eski ve
yeni Osmanh sikkelerinin gönderilmesinden memnun olacagim' yazi-
yordu.l* Ama aym yillarda Sisam kaymakami Kife Bey 'Anadolu'nun
mahall-i münsabesinde baz1 âsâr-i atikanin keyf ve taharrisiyle buluna-
cak geylerin Dersaadet'e nakli için bir yüzbin gurug tahsis edilirse, Avru-
pa'nm maghur müzeleri gibi bir müzenin dogacagmdan' söz edlyofl5
Aslmda olay açiktir. Bugün nasil ki Türk gençlerine ve halka göstermek
için Avrupa müzelèrinden sergi tertipletip Turkiye'ye getirmek için çir-
putanlar yanmda, diganya gezi sergileri yollayanlar ve klasik arkeoloji
dahada ün yapan, hayatuu verenlerle bu kazilara aynlan tahsisati tenkit
edenler varsa, o gün de bu gibi eserlerin peginedügenler veya onlari dip-
lomatik iligkiler için gözden çikarardar vardi. Kazi izinleri de bu yillarda
verilmeye baglanmigti ama, bunlar daha çok define arayanlarla yapilan

11 BA, I.D., No: 67046, Y Ramazan 1298 (Apstos 1881) kayd1 var, irade zuhur
etmedi.
12 BA, IX, No: 1478, 2 Muh. 1262 (1 Ocak 1846).
13 BA, J.D., No: 24347, 6 C 1273 ($ubat 1857).
14 BA,IX, No: 8441, 16 M 1275 (Aþ1stos 1858).
15 BA, 1.D., No: 24654, 18 B 1273 (Mart 1857).
anlayma gibisinden izinlerdi. ingilteredevlet-i fahimesinin Midilli'deki
konsolos vekili Mister Noto'nun bazi âsâr-1 atika ve kadime taharrisi için
Bodrum havalisinde yapacagi kazi için aldigi jznin bir yil daha uzat11ma-
si gibi bir irade (28 Cemaziyyelevvel 1274/Ocak 1858) çakan eserlerden 131
tek örnek olanlarmm saltanat-i seniyye müzesi için zabtolunmasmi, iki ve
daha ziyade olanlariam birinin saltanat-i seniyye müzerine degerinin ha-
fire verilmesini part kopuyor? Aym müzeye (Aya Ïrini Kilisesi) Selanik
valisi Yusuf Paga'nm gönderdigi mermer sanduka (lahit)gibisinden eger-
ler gelmekteydi? Ama örnegin Musul'da Fransizlara verilen kazi ruhsa-
ti üzerine18 onlarin ihraç ettikleri âsâr-i atikanm raporlari da geliyordu.
Ancak bu kazi raporlarmm ne denli saghkh 0) oldugu tartsmahydi.
Yukandaki ärnekleri yaygmlagtirmak gene de pek dogru degildir.
Tersine olaylar da çoktur. Y1manSavagi sirasmda, Dömeke meydan mu-
harebesmin galip komutam Gazi Ethem Papa Yunanistan'dan bazi eser-
ler getirmigti, Bunlarm bazilari bugün ÍstanbulArkeoloji Müzeleri'nde-
dir. Eski SarkEserleri Müzesi de dünyamn en eski çiviyazisi argivine sa-
hiptir. Osmanh eski eserler iradesinin düzenleyip yürüttügü kazilarda
elde edilen zengin koleksiyonIar bu müzeleri doldurur. Eski eser düg-
künlügü, samldigi gibi Osman Hamdi Bey ile baglarug degildir. O bir
gelenegin yetigtirdigi büyük bir Türk müzecisiydi. Daha Tanzimat döne-
minin baglarmda bu konuda saygm bir ärgütlenme ve faaliyet vana
ama, bu faaEyet parasizhk ve imkânsizhk yüzünden geligememigti. An-
lagudigi üzere, daha 1840'larda bütün vilayetlerdeki yäneticilere, bölge-
lerindeki eski eserleri araytp belirlemeleri ve degerlilerini Ístanbul'a
göndermeleri veya mahallinde müze kurmalan bildirilmigti. (Bu dö-
nemde müzenin adi müzehane olarak geçiyor.) O yillarda uzak yakm
her sancakta bu gibi aramalarm bagladigi anlagthyor.
Arahk 1847de Kudüs mutasarnft, Gazze sancagmda Askalan deni-
1en yerde, aragtirmalari sonucu bir sfenks kabartmasi bulundurdugunu
yaziyor. UzmanIara incelettigi bu somaki mermer eser, 3600 senelik (1)
olmahym19.19 Kabartmamn tasviri hazirlattmlnug ve bir raporla birlikte
Bâbrâlî'ye gänderilytigtir. Eu eserin bir yll içinde Ístanbul'a getirtildigi
izIeyen yazagmalardan anlayihyor. Ekim 1847de, Adana mal müdürü
Ahmed Ata Bey topladigi sikke, seramik gibi antik parçalarm bir envan-
'mehasin-i
terini Istanbul'a göndermiçti. Ahmed Ata Bey âsâr-1 asriyye-

16 BA, IR., No: 8335, 28 CA 1274 (Ocak 1858).


17 BA, I.D., No: 16351, 2 RA 1269 (Arahk 1852).
18 BA, I.H., No: 5148, 12 R 1270 (Ocak 1854).
19 BA, I.D., No: 2807, 27 L 1263 (Ekim 1847).Raporda nahif bir üslupla sfenks'in ne
oldugu, Oidipus tragedyasmdan örneklerle nakledilmektedir. Ìdarecilerbu alan-
da ilgili ve hilgili olmasalar bile eski eser arama, bulma ve gönderme emrinin
Bâbialfden geldigi anlaµImaktadar.
yi cenab-1 mülükâneye ilaveten, saye-yi gevketvayeyi hazret-i mülükâ-
nede tahsis olunmuy olan', yani kisacasi devrin güzel eserleri arasmda,
padigah tarafmdan kurulan müzeye konmak üzere takdim ediyor bu bu-
132 luntulan.20
16. yüzyilm gik ve Avrupa.modasma düqkün, Italya'yi Osmanh sara-
yma tagiyan ve kendisi de muhtemelen Ïtalyanasilh olan Kanuni'nin ün-
lü sadrazamt, önce Makbul, sonra Maktul lakab1yla amlan ÏbrahimPapa
Budin'den getirttigi üç güzeller heykelini Sultanahmet Meydam'ndaki
konagimn (Ïbrahim Paya Sarayi) önüne diktirmigti. SairFigani'nin hievi-
ne ve ahalinin gulgulesine sebep olan bu heykeller neden sonra ortadan
kaldiraldi. Osmanli tarihinde zaman zaman antik dünyaya kargi böyle
amatär ilgiler duyan kipiler görülmügtür. Ama 19. yüzyilda artik giderek
profesyonellegen bir ilgiden ve bu ilgiyi götüren, yayan bir zümreden
säz etmek mümkündür.Osmanh aydúu, dig dünyaya ve kenditoplumu-
nun digmda, tarihe ilgi duymaya, kisacasizamanda ve mekânda hareke-
te, daha dogrusu emeklemeye baglamigt1. Eu emekleme dönemi bugün
hâlâ luzh bir kopuya dönügmüg degil, onun i¾ Tanzimat'm aydm gele-
negini pek küçümseyebilecek bir durumda degiliz. Bu yillanla Osmanh
idaresi sagda solda, vilayetlerde ve çevrelerinde bulunan antik sikkele-
rin üçte bir kadanm bulana veriyor, gerisini kendi ahyordu. Diger yan-
dan define aramak isteyen yerli ve yabancilara bu partla izin veriliyor-
du.21 g nedenle 1880'de çakartdan 36 maddelik 'Subhi Papa Nizamna-
mesi'nin esasi böyle clugmuy gibidir. Âsâr-1 atika mevzuatuu bundan
sonra Osman Hamdi Bey 1slah edecektir. Vilayetierde bazi valilerin bu
konuda gayret gösterdigi ve eski eser topladigt gönilür. Aym yillarda
müze ÇiniliKögk'e tagm1my, daha sonra Osman Hamdi Bey döneminde
de Vallaury'nin plamm çizdigi bugünkü büyük imparatorluk müzesine
geçilmiÿtir.22
19 Eylül 1890 tarihli Sabah gazetesi 'Amasra'da halen eczacuik yapan
refeth Ahmet Refik efendinin elde etmig oldugu 16 parça eski eserin ter-
tip olunan resimlerinin bi'lvasita Müze-i Hümaýun müdürü atufetli
Hamdi beyefendi hazretlerine arzedildigi ve Ahmet Refik efendinin bu
babdaki gayret ve hizmetinin takdir edilip, gayan-i mükafat bulundu-
gu'nuyaziyordu? Osman Hamdi Bey'in mensubu oldugukültür daim-

20 BA, 1.D., No: 8060 ve No: 8207.


21 BA, J.M.V., No: 8023, 13 CA 1268 (Mart 1852), Siverek Samsat'ta Gägoglu Meh-
med'in hanesinden zuhur eden meskûkât; aym tasnif, No: 6220, Midilli cezire-
sinde Butre köyände çikan gumüy sikkeler, Rusya'da Ìspandoni'nindefine
taharrisine izin; BA, I.M.V., No: 5255, Receb 1267 (Mayis 1851).
22 Bu konularda Semavi Eyice'nin 'Arkeoloji Müzeleri', ÏstanbulAnsiklopedisi, c.2,
s. 1025-1032'deki makalesine bagvurulmahdir.
23 Sabah,4 Safer 1308 (19Eylül 1890).
si halkalar halinde uzak Anadolu ve Rumelikentlerine ve her yagtan Os-
manldara dogru yayilmakta, onlari etkisi altma almaktadir. Ïmparatorlu-
gun 19. yüzyilmda bu aydmlar yeni bir dünyayi kurmak isteyen kugagi
olugturmaktadirlar. 13'
Osmanh Devleti'nde Laiklik
Hareketleri Üzerine'

Osmanh Devleti'nin toplumsal, idaiî ve siyasî düzeninin laik olup ol-


madigi çokça tartigilan bir konudur. Bu tartigmanm yam bagmda Os-
manh devlet ve toplum hayatmda zamanla dogan ánemli geligmeterin
yarattig;i hukuk, yönetim ve toplum düzenindeki degigmeler sonucu or-
taya çakan ikilegmeleri çogu gözümüzden kaçtigi gibi, toplum düzeni ve
kurumlardaki degigmeleri bu açidan yeterli biçimde inceleyemedigimiz
de söylenebilir,
Osmanh toplum düzeninin laik veya ger'i oldugu konusundaki tar-
trymalara girmeden önce laik kavrammdan ne anlagilmast geæktigi üze-
rinde durmahyiz. Laique, Laicusladini, kavram olarak ruhban snufma
ve rubaniyete ait olmayan düÿün ve yagam biçimini ifadede kullam1an
bir deyimdir. Genel sanmm tersine dünyada laik tutumlu din yoktur.
"Tanri'nm hakki Tann'ya, sezarin hakki sezara," diyen Hiristiyan dini-
nin temelde böyle bir felsefe ve toplum tarzi üzerine kurulmadigi ve di-
nî toplumun, Avrupa tarihinin uzun yüzyt1Iarru kapsadigi açiktir. Bar-
bar akmlari sonunda Avrupa, yeni bir dõnem ve düzene girdi. Roma Ïm-
paratorlugu yikilmigti ve barbar kabilelerin, kabile düzeni kitada yeni
imparatorlugun yönetim düzenini, hiyerargi ve hukukî mevzuatim be-
lirleyecek tek güç, Roma gelenegini devam ettiren kilise örgütü idi. Bu-
rada Avrupa tarihinin geligimini saptayan bir äzellikten söz etmek gere-
kir Görünügte Roma kilisesinin hiyerargisi yeni germanik topluma ege-
ashnda germanik gelenegin temel-
men olmuy gibi görünuyorsa da, igin
de bir degigtiren ve devindiren etkisi vard1. Avrupa tarihinin kavimler
göçü sonunda olugumunu saptayan bir ikilem söz konusudur burada...
Hegel Helen-Hiristiyan Avrupa'nm olugumunu betimlerken; barbarla-
Im (ona göre germanik dünyamn) Roma dini ve müesseselerini ve hiye-
targisini tamamlammy olarak aldiklarmi, yeni kabul ettikleri Hiristiyan
dininin konsüller ve kilise babalan tarafmdan çoktan gekillendirildigini
belirterek, "Bu neden1e dig görünügte Germen dûnyastada yeni bir tin
(Geist) vardi. Su tin dünyayi yenileyecek tindir ve ondaki öznelligin di-
renigi esasta mutlak bir degigikligin meydana gelmesi demektir. Germen
kavminin bünyesindeki ihmb kaygisizhk, öznelcilige dayanan bir sada-

*
Prof, Û.Y. Doganny'a Armagan, Ístanbul1982.

I
kat (yani mevcut kurumlarm äzüne ve meselelere kargi lakayt kalarak,
görünügte bir sadakat) ve Roma hiyerargisinin bu ölçüler içindekikonu-
mu ve degigimi, Avrupa tarihinin evrimini saglayan iki zit unsurdu,"3
demigti. Bäylece kilise ve devlet bir kargithk ve bir beraberlik, ama ayni 135
zamanda da bir yol ayrdigl içinde geligmelerinedevam etmigierdir. Ger-
çekten de Camlus Magnus 800 yilmda papanm elinden taç giydiginde,'
dünyevî otoritesini, ruhanî elitin düzenleyecegi kurallarla birlikte ve on-
lara ragmen (veya onlart istismar ederek) kullanacagim dügünüyordu
Kilise egitimi, hukuk hayatml ve toplum ideolojisini belirlemeye bagla-
di. Bir müddet sonra bu geligmeler, kiliseye kargi germanik lakaydi ve
gösteripteki sadakatin devamnu imkânsiz kddr. Avrupa'nm toplumsal
örgütlenmesi, invevestitur kavgasuu kazanan kilise tarafmdan yerine
getirilmeye baglandikça devlet-kilise çatigmast artti. Bu uzun mücadele-
yi burada özetleyecek degiliz. Ama laiklik Avrupa kitasmda kanh kav-
galarla tarihte ilk defadir ki bir toplum ve yönetim düzeni olarak ortaya
ç1kacaktir. Hem de bu geligme ancak yakm zamanlarda tamamlanacak-
t1T,

Germanik bünyede varhgi ileri sürülen bu özgür1ük ve dogal la-


isizm, modern anlamdaki laik düzene inkilap etmesi için uzun zaman
geçmesi gerekti. Tarunm zenginleptigi, manifaktürün geliptigi ve gehir-
legme denen olaym bagladigi Avrupa'da mil1î pazar íligkileri de yogun-
lagti. Geligmenin bu safhasmda Avrupa hayatmm, yeni Avrupa insani-
nm iligkilerini dúzenlemek yeni bir hukukçu metotla mümkündü. Bo
nedenle 13. ve 15. yüzyillar boyu Avrupa dünyasmda laik hareketin ba-
im ne Hussitterne Unitarist kilise mensuplan, ne Balkanlax'daki Bogo-
miller ve hatta Ïtalyan Rönesanst'nm Pietro Pomponazzi'si ve benzerle-
ri degil, düpedüz hukukçular çektiler. Almanya'daki kilise çevrelerinin
eski düzeni sessizce ve sabirla kemiren bu yeni Romanistler için
'Juristen
sind böse Hukukçular kötü H1ristiyanlardr' meseli bunu gästermekte-
-

dir.. Bu devirde Justinianus'un kodifikasyonundan sonra Glossatörler


döneminde sadece perh ve ezber gelenegi ile sürdürülen Roma hukuku
kaynaklarma yeni bir anlay1pla yaklagildi. Roma hukuk sisteminin prin-
cipia ve kunimlari etüt edilerek bu ilkeler 191gmda yeni hayat düzeninin

1 G.W. F. Hegel, Vorlesungen über die Philosophieder Geschichte,4. Bölüm, 'Germa-


nische Welt', ilk alti paragraf.
*
Dogu'da Bizans'ta imparator patrigin elinden taç giydiginde bu patrigin otorite
ve görevinin imparatorca tasdik edilmesi deinektir. Büyuk bazilikalardaki nart-
hex, imperyal loca gibi bölümler dünyevî otoritenin kilise üzeríndeki håkimiye-
tini gösterir. 1L asir sonuna kadar Avrupa'da da boyleydi. Aix la Chapelle ve
Sepyr katedrallerinde bu imperyal localar ve narthex tipi tören koridórlan vardir.
Papahk bu dönemden sonra üstünlügü kazamnca, kiliselerdünyevî otoriteye hiç-
bir yer vermez ve mimariden bile atarlar. BU tarihten sonradir ki papamnmonar-
ka taç giydirmesi anun hâkimiyetini tasdik anlamma gelir.
l

sorunlanm çörmek ve iligkileri düzenlemek yoluna gidildi. Hukuk dü-


zeninde gerçek kipi esas almdi. Su standartlagtirma ve kodifikasyonu
kamu kurumlarmdaki laiklegme ve standart hukuk uygulamasi izledi.
136 Ancak devletin ve toplum düzeninin laikleçmesi,Avrupa tarihini doldu-
olaylardan sonra gerçek-
ran mezhep kavgalarr, din savaglari gibi kanh
legebilmigtir. Laik toplum düzeni Avrupa kttasmda da gok güç ve geç
yerlegmigtfr
Laik toplum düzeninin tannnnu burada ele almahyiz. Böyle bir ta-
rum muhtelif biçimde yapilagelmigtir. Kimi zaman her din ve inanca
mensup gruplarm tolere edildigi, kimi zaman da toÿlum hayatino dü-
zenlenmesinde dinî kaynaklann digmda kaynaklara dayanan hukuk
normlarman egemenoldugu bir hukuk düzeni anlag1hr. Oysa bu iki ko-
qui laik bir toplumda bulunmasi gerekli, áma yeterli özellikler degildir.
Laik toplum standart ve monist bir yänetim düzeninin ve her din ve cin-
siyete mensup insanlarm egit kogullarlabagh oldugu bir hukuk mevou-
atmm bulundugu toplum düzeni demektir. Yani bir toplumda dinî hoy-
görü olabilir (Eski Roma ve Osmanhimparatorluklarmda oldugu gibi),
din d1µ kaynaklardan esinlenen veya bu gibi kaynaklarm agirhk kazan-
digi bir hukuk mevzuatt uygulanabilir (Osmanh, Eski Roma, Bizans ve
Cengiz imparatorluklan gibi), ama toplumda her dinî cemaat aym yasa-
larla yönetilmiyorsa, kadm ve erkek için dinî inanca dayah farkh düzen-
leme ve norm varsa (mirasta egitsizlik, toplum hayatma katihmda kisit-
lama ve farkhhk gibi), hatta sadece belirli bir sm1f için örnegin rubban
için imtiyazlar tanmmig ve yönetici elitin imtiyazlarunn megruiyeti tan-
risal bir kaynaga dayandmlarak açildantyorsa, orada laiklikten söz edi-
lemez.
Kisacasi tüm toplumsal smiflar için aym hukukî mevzuatm uygulan-
masi, hiç kimseye dinsel ayricahk ve üstünluk tammayan bir toplum dü-
zeni diye tammlanan laikligin, merkeziyetçi modern toplum yapistyla
özdeg oldugu, ancak o sayede gerçeklegebilecegi açiktr. Laiklik bir yer-
de modern toplumun önkogullarmm gerçekleymesine baghdr. Ancak
toplumun belirli bir geligme düzeyinde bu ideoloji modern bir toplu-
mun geligimini hizlandrabilir de...
-

,Osmanh Devleti gefi bir devlet miydi? Bu sorunun cevaplan çoktur


bir konudur. Bazi yazarlar Osmanh Devleti'ni yönetim ve
.tartiplan

ve
yargida gefi hükümlerin egemen oldugu bir sistem olarak tammlar.
"Devletin dini, din-i Ílam'dtr,kanunlar Ïslamdininin kaynaldandu," di-
bir
ye tezlerini özetlerler ve bununla Osmanh Devleti'ni periata dayah
devlet olarak nitelerler. Buna kargthk bazi yazarlar, Osmanh toplumun-
da gayrimüslim gruplara da tolerans gösterildigini belirterek, bunun la-
. ikligin ta kendisi demek oldugunu ileri sûrerler. Gerçekten de Osmanh
Ímparatorlugutarihte Roma Ïmparatorlugu'ndan sonra dinî toleransin
hukümdarm kipiligine
en çok görüldügü, üstelik bu durumun zaman ve
bagh olmaksazm kurumsallagtigi bir devletti. Dinî gruplarm iktisadî, ad-
ruhanî lider-
lî, dinî ve maarife i1igkinigleri kendilerine birakumig, hatta
kamt-
ler ve kurumlara rütbe, imtiyazlar bahy edilmigtir. Bunun sayisiz
larmdan sadece birkaç1m verelim: Ocak 1454'te Gennadios'a resmen
gòsteri-
Rum Ortodoks patrikligi bah; edildiginde ona yapilan tären ve
bile nasip
len ihtiram gäz aheiyd12 ve böylesi, Bizans devri patrikterine
olmanupt1. Ermeni patrigi, Musevî hahambagi protokolde önde
gelen.þir
därt bir tarafmdaki manastirlar vergi ve
yere sahipti, Ïmparatorlugun
oldugu gibi, faaliyetlerini sürdürmeleriiçin
angarya bagigildigma sahip
sik sik ihtar
huzur ve güvenlikterinin saglanmasi mahallî yöneticilere
edilà hatta bazi manastirlara mirî hediyeler dahi gönderilirdi. Örnegin
Balkanlar'daki ünlü Rio Manastirfnin (Bulgaristan'da Sofya civari) 21
Ívan'dan aldigi imtiyaz Osmanh
Eylül 1378'de son Bulgar çari Sigman
döneminde de aynen tasdik edilmigti.
(Kasun 1465)
Manastirin argivindeki Evahiri Rebi'ulevel 870 tarihli
verihnig olup, bu imti-
imtiyaz berat1Fatih tarafmdan Filibe sahrasmda
göstermekte olup, bu tür beratlar ma-
yazm mütemadiyen yenilendigini argioinde bir kopyasi bu-
nast1rm aryivini doldermaktadir.3 Gene Yildiz
lunan, Yavuz Sultan Selim'in Aynaroz (Athos dagi) manastm kegiglerine
verdigi benzer bir imtiyaz beratuu belirtelim.4 Tolerans kurumunu
ileri
sürenler her cemaatin kendi iglerini kendinizi gördügünu belirtirler ki
bunun laiklik olup olmadigrun tartigmasmi
apag1da yapacagiz.
öncüluk ettigi bir yazar ise; Osmanh devlet ve
Ö.L. Barkan'in grup
toplum hayatmdaki uygulämada gefi mevzuattan çok, dünyevî otorite
oldugunu,
tarahndan konan kurallarm (ärfi sultanî) örf ve âdetin hâkim
pek kolay olmad1-
bu nedenle Osmanh Devleti'ne gefi devlet demenin
uygulamaya bakildigmda bu hükmü dog-
guu belirtirler.5Cerçekten de
eden
rulaÿacak bir durum vardir. Devlet hayatmi, toprak düzenini tayin
kanunnameler gefi hukukla uyum içinde degildir. Osmanh idaresi top-
gefi mevzuattan çok,
lum ve devlet hayatmin temel kurum ve iligkilerini
örff kanunlarla, hatta mahallî gelenek ve teamülle düzenlemeyi tercih
et-
konularda
migtir. Osmanh kadisi bile sadece toprak düzeni, maliye gibi

und seine Zeit, F.Bruchrnann, München, 1959,


2 Franz Babinger, Mehmedder Eroberer
s, 110-111.
Izd, Rilskiyat manastir, Sofya
3 D. Ihçiyev, Turkei Dokumenti na RilskiyaManatira,
1910, bu vesikalann bazilartni içerir.
Vemn Yavuz Selim'in Ferman
4 B.A., Yrldiz Argivi, 'Aynaro2 Papazlanna Mülkiyet
Sureti', Ylldiz 24 (128).
Müesseselerinin Ser'iIigi Mese-
5 Ö.L. Barkan, 'Osmanh imparatorlupTeekilât ve
lesi', Íst.Ûniv.H uk. Fak. Mec., 1945, C. XI, Sayi 3-4, s. 203-224.
degil, hatta bazen aile hukukuna iligkin sorunlarda bile periattan çok örf
ve âdet hukukuna baŒvurmayi tercih etmigtir.6 Ulemamn bazi konular-
da verdigi fetva, "Ser'imaskalat degildir, UI'ulemr ne ise äyle o1sa..."
138 yeklindedir. Buradaki Ul'ulemr dünyevî otoritenin koydugu kanunlar-
dir. Ancak bütün bunlara ragmen Osmanliörgütlenmesine baktigimizda
ger'i ve geleneksel bir düzenle karµlagiriz. Bu soruna yaklayim biçimi
toplumsal örgütlenmeyi incelemek olmahdir.
Laik devletin ulkeninher yaninda her vatandag için aym mevzuatm
uygulandigi, yönetsel ve adlî kurallann standardize edildigi, merkezi-
yetçi bir devlet olmak oldugunu belirtmigtik. Tabiî bu özellikle dinî ku-
rallarin ve ayrimlarm kalkmas1, yani
ayri cinsten (kadmve erkek), ayri
dinden insan gruplarma aym mevzuatin uygulanmasi demektir.
Su nedenle Osmanh yönetiminde o çagm Avitpa'sma göre bir dinî
tolerans Osmanli hukuk düzeninde dindigi uygulamalarm yaygmhgim
gördügümüz halde; Osmanh devlet ve toplum düzeninilaik diye adlan-
diramayiz. Bunun baghca nedeni; toplumun æsmen dini mensubiyet
esasina dayanan milatadiverilen gruplara bälünmesi, vergilerin bu esa-
sa göre tarh ve tevziî, yargi düzeninin ve egitimin bu anlay1g içinde dinî
l cemaat liderleri tarafmdan örgütlendirilip yürütülmesidir. Bu ise adlî ve
yönetsel örgütlenmede bir tür dine dayah ademi merkeziyetçilik ve çe-
gitlilik demektir. Millet ayrimmda ise dil ve irk esasi gözetilmezdi. Aym
dili konuyan Ermeniler mensup olduklari kiliseye göre, Ermeni, Ermeni-
Katolik ve 19. yüzyilda bir de Ermeno-Protestan milletleri olarak
geçer-
di. Buna kargthk Bulgarlar ve Rumlar ayni millet sayihyordu. Türkler,
Arnavutlar, Araplar Ïslammilleti idi. Ïmparatorlukdagtlana kadar, nü-
fus say1mmda bile etnik ayrrn degil, dinsel gruplama esas ahnmigtir. Di-
nî cemaat örgüt ve liderleri; yargi, egitim, maliye ve belediyeye ait konu-

i
6 ÖrneginXVI. yüzyil Ankara Sez'iyesicillerine baktigmuzda kadmm Ïslamhuku-
kunun merb ve nikâh akdine iligkin kurallarindan çok, birtaktm mahallî örf ve
âdete göre hüküm verdigini görürüz. Namzedlik diye bir âdet
gäze çarpar ve kiz
çocuk çokküçük yagta baba tarahndan ahnan bir paraya kargihk nikâh için biri-
ne vaat edilir. Kadi Ïslamhukukunun merh konusundaki açik hükümlerinin ih-
181iolan bu durutnu kabul ederek hükümler vermigtir. Ornekler:
a).Ankara per'iyeSicili,Etnografya Müzesi H. 358 (M. 1551),No. 2, Kayst 1314'te: Ed-
hem adh biri, Ískenderveled-i Devlet adh bir z1mni hakkmda gikâyette bulunu-
yor ve 600 akçe kefalet borcunu ödemesini talep ediyor. Sebebi Ískender'inEd-
hem'in kizi Aype'yi nikâluna alan Kara Yeniçeri'ye kefil olmasidir. Kara Yeniçeri
kizi ahrken daha evvel onun namzedi olan ve bunun içfa 600
akçesayan simitçi
Yunus'a parayi verecegini vaat etmigtir.
b) Ankara ger'iyeSicil No. 1, Kayit 1010: Cüneyd bin Mustafa adh biri Bali bin Emir
Ahmed'i dava ediyor ve davahnm kiz kardeginin kiziKatun Bula'mn onun
nam-
zedi oldugunu fakat, buna ragmen bagkasina verildigini iddia ediyor. Namzed-
lik akdi merh ahkåruna aykiri oldugu halde kadi davacilan hakh görmektedir.
larda soruniu ve yükümlü tutulmuytur. Bundan bagka gayrimüslimlere
gästerilen tolerans, Sünnî olmayan Müslümanlara hiç gösterilmemigtir.
Bu nedenledir ki böyle bir düzeni laik olarak niteleyememekteyiz.
makam 139
Seriataait sorunlan çözmekle görevli olan geyhülislamdr. Bumüftüler
önemini 16. yüzy11daKemalpagazade ve Ebusuud Efendi gibi
sayesinde kazandi. 18. yüzyildan itibaren bagkent müftüsüne geyhülis-
lam denmigtir. 19. yüzy11da ise ger'iye naziri olarak heyeti vukelaya (ka-
bineye) girdiler. Klasik Osmanh devrinde geyhülislamlarm devlet igle-
rinde rolü yoktu. Fiilî hukuk alamna ntüdahale etmezlerdi. 16. yüzÿil
dan sonra sosyal rolleri artti. Esasen bu yüzyildan itibaren dinî basle da
ressamlar
artti. 15. yüzyilda Yunan heykelleri getiriliyor, G. Bellini gibi
faaliyet gösteriyordu. 17. ve 18. yüzy111ann mistisizmi ise neredeyse
minyatürü bile reddediyordu.16. yüzyildan itibaren toplumun dinsizli-
gesaptigmi iddia eden ve her âdet ve kurumu bid'at diye niteleyentaraftar Mol-
la Kabiz ve Ustünavi Mehmed Efendi gibi yobazlar türemig ve
toplamiglardir (Bunlarm Ïbni Taymiyya'dan esinlenmeleri mümkün-
dür.) 18. ve 19. yüzyillarda ise gelen felaketlerin tesellisi Íslamdinini bir
ideoloji haline getirmekte aramyordu.
Osmanh padigahlarrun ruhanî demesek bile dinî bir unvan olan hi-
lafet unvamna da sahip olduklarim belirtelim. Esasen egemenligin mey-
ruiyetini ilahî bir kaynaga dayandirmak da Osmanli devlet ve toplum
hayatmdaki ideolojinin laik olmadigam gösteren bir diger noktadir.
Osmanli padigahr 15. yüzyilda artik Oguz boylarnunbagkanhgindan
çok bir Roma kayzeri olmayi benimsemigtir. Buun yamnda bütün Islam
hükümdarlan gibi Müslümanlann koruyucusu, emin olduklarmi iddia
ederlerdi. Fetihten beri Misir Memluklerine karp takmilan tavir bunu
gösterir. Eu tutum imparatorluk olgusuyla bir bütünlük meydana geti-
rir. Esasen Osmanh hükümdarlanum hilafet müessesestyle olan iligkile-
rini incelemekte yarar vardir.
Osmanh padigahlan içinde Fatih Sultan Mehmet ve IL Bayezid'in
benzer unvam kullandiklari vakayinamelerdeki bilgilere dayamr. Özel-
likle Kemalpagazade Semseddin Ahmet 1494'te kaleme aldigi tarihinde
hem IL Mehmet'e (Fatih), hem IL Bayezid'e bu unvam yakigtirir.7 Resmî
tarihçinin bu gayreti politik bir genge dayamyor ohnahdir. Yavuz Se-
lim'in hilafet sembollerini hem de merasimle aldigi rivayeti, onun çag-
daylan tarafmdan degil de, 18. yüzyil vakarüvisiEnderunlu Ata tarafm-
dan ortaya atiluugtir. Üstelik Y avuz Selim bu unvam kullanmanny, sade-

ce 'Haim u Haremeynuggerifeyn' gibi bir unvanla yetinmigtir. Ferman-


larda ve anlagmalarda son derece çaçaah bir elkab (titülatür)kullanan

7 ÏbniKemal, Tevarih-i Ali Osman, yay: grafettin Turan, TTk.1, Seri No. 5, Ankara
1954.
Kanuni Süleyman'da bile halife unvamna rastlanmaz. Zaten halife un-
vanmi tek Osmanhlar kullanmtyoxtlu. Hindistan'da Delhi hükümdarla-
n da kuBamyorlardi.
140 Hilafet unvammn kullamlmasi 1789 Aynah Kavak Tenkihnamesi ile
baÿIar. Kmm'm Rusya tarafmdan ilhaki tamnmakla beraber, Osmanh
hükûmdari bu Müsluman ülke üzerinde bilafetin kendisine bah; ettigi
ruhanî haklardan yararlanmak istiyordu ve bunun Rusya tarafmdan ta-
nmmasuu saglady Böylece artik hilafet adeta beynelmilel bir ruhanî ku-
rum halini aldi. Ornegin fiiliyatta Kmm ve Polonya Müslûmanlanmn
müftülügünü Bütün Rusyalar Çankendi güvendiklerinden birine tevcih
ediyorsa da, tayin ve emeklilik iglemleri güya Osmahh sultam tarafm-
dan yapihyordu.S Aynca çar her sene K1nm'da, Yalta'daki (Livadya)
'hog
yazhgma geldiginde, padigah bir temsilei göndererek geldiniz' di-
yordu.9 III. Selim'den itibaren hilafet unvam bäylece resmî unvanlar
arasmda yer aldi, 19. yüzytlda bu unvan hem hükümdar, hem halk ve
hem tüm dünya Müslügianlannca hararette benimsendi. Bilhassa Sultan
Abdülaziz ve IL Abdülhamid 'Halifei müslümin, zill'ullalu fi'raz' (Al-
lah'm yeryüzündeki gälgesi) gibi hem panislamist, hem de mutlak mb-
'za-
nargi görügünü yansitan bir unvan takmdilar. Sultan IL Abdülhamid
ti kudsiye i tacidari' gibi adeta cesaro-papist bir unvam yaztymalarda
kullanm19tir. Maliyesi iflas etmig, bütûn kurumlan sarsmt1 içindeki bir
ûlke bu dänemde beynelmilel alanda kendisinden beklenmeyecek giri-
gimler ve entrikalar düzenliyordu. IL Abdülhamid Ìngiltereve Rusya
imparatorluklarmm topraklarmdaki Íslamahali üzerinde nüfuzunu de-
vam ettirme çabasiridaydi. Mrsr'da, Cava'da, Hindistan'da halife ruha-
nî otoritesini kullanarak, Müslümanlar arasmda bazi girigimlerde bulu-
nuyordu. Bu araci kullanarak IL Abdülhamid, Hicaz demiryolu ingasi
için bütün dünya Müslümanlanndan iane topladt. Ancak hilafetin etkin
bir araç olmad1þ I. Dünya Savagi sirasmda anlayildi. 1924'te de hilafet
kaldmldiþnda tek önemli tepki Hind Müslümanlarmdan geldi.
Burada Osmanh yöneticilerinin Íslambirligi gibi bir ideali 19. yüzy1-
la kadar soren edinmediklerini belirtelim. Osmanhlar, Haristiyanlar ara-
si aynhklan politik amaçlarla desteklediler. Macar unitarizmini, Balkan-
Iafdaki bogomilizmi, Protestanhþ bu amaçla himaye ettiler. Bûyük Pet-

*
Scak bu unvanm bazi halde kullaruldigt görülüyor. "Haledet hilafetehu, zillu-
lah, hilafet penahi" gibi elkabm kullanildigt bir
yazigma için bkz, Ludwig FEKE-
TE, Einführung die Osmanisch Turkische DiplomatikBudapest 1926, H.943 (1536) ta-
rihti Veziriazam Ayas Paga'nm I. Ferdinand'a mektubu, Tafel L
8 Örnek:Bagbakanhk Argivi, Ìrade-Dahiliyye, yll 1259 (1840),sara no. 923, 'Varçova
müftüsü Hafiz Elendi'nin tekaüdlügü hakkinda œ'sen tezkire-i âIllye'.
9 Sultan II. Abdülhamid her sene Mabeyn-i Hümayun'dan Tahran Paga'yl Livadya
'hog
Sarayi'na gelen çara geldiniz' demeye gönderlyor,bunu ülkenin ruhani reisi
olarak yaplyordu. 329-330.
ro'dan kaçan starovertsleri ve ÍspanyaMusevîlerini ülkeye buyur etti-
ler. Her cemaat kendi kurallan ve dünyast içinde yagamaya devam etti.
Ancak modernlegen dünyanm kopullarma bu yapiyla uyum kolay olma-
yacakhr. Hukukî mevzuattaki bu çegitlilik ve dinsel farkhlagma 19. yüz- 141
yilda belirgin bir merkezîlegme, moderalegme ve kanunî yönetim siste-
mini benimseyen Osmanh Ìmparatorlugu'nda kaçuulmaz olarak yeni
Türklegme girigimlerini doþirmugtur.
'

Tanzimat'tan Sonra Kurumlarda Laiklegme Baglangtet

19. yüzyil dünyasinm kopullan içinde merkeziyetçi ve bürokratik ya-

piya ve bu tür bir yänetimin gereþ olan standart, derlenmig bir hukukî
mevzuata sahip olmasi kaçmilmaz olan Osmanh Ïmparatorlugu,mo-
islahatla beraber hu-
dernlegmenin ilk adunlaruu askerî mekteplerdeki
kuk alanmda atrugtir, demek pek yanhy olmaz.
Ímparatorlukdünyanm yeni ekonomik düzenine ayak uydurmak
için, ilk elde Fransiz Ticaret Kanunu'nu adapte etti (Kanunname-i Tica-
ret 1850 yih). Yeni kanuna göre faiz kabul ediliyor, ticarî davalarda ha-
liyle din ve mezhep aynmi söz konusu olmuyordu. Gene modern an-
'tü-

lamdaki girketler dahi, Ïslamhukukunda yer almayari bir müessese,


zel kipilef olarak kanunda yer alnuglardir. 1863 ylhnda da 'Ticaret-i Bah-
riye Kanunnamesi' kabul edildi. Bu sonuncusu da denizci Avrupa ulus-
larmm kanunlanndan hazirlannugti.10 Üstelikticarî davalara bakacak
mahkemeler de, geri häkimlerden degil, nizamiye mahkemesi hâkimleri
denen yeni hukukçulardan ve mahallin tüccarmdan olugan karma ku-
rullardi. Tanzimat Devri'nin aydm sadrazaru Ali Paga, Fransiz Medenî
Kanunu'nu kabul ettirmek istedigi halde, A. Cevdet Paga'mn bagmi çek-
figi muhafazakâr grup, 1868-1876 ydlan arasmda 16 kitaptan meydana
gelen Mecelle-i ahkâm-I Adliye adh eseri hazirladilar. Mecelle esasta Is-
lamm Hanefî fikhmm esaslarma dayanmak1a birlikte, fasillarm düzenle
nigi ve eserin sistematigi göz önüne almdigmda, Bati hukukunun üstün-
lügü kurul üyelerince ister istemez kabul edilmig görülmektedir. Niha-
yet,.aile hukukuna ve çahsm hukukuna ait konularm bu eserde düzen-
lenmeyigi, periatça görüç sahiplerinin modern dünya kopullan kargism-
da çamsizliklerini kabul ettiklerinin açak belirtisidir.
Yargi usulünde de, nizamî mahkemelerin kurulup yargi alamma
günden güne gefi mahkemeler aleyhine geniplemesi Tanzimat'tan sonra
görülen bir geligmedir. Nihayet 1828'de gikartlan Teykilat-iMehakim Ka-
avukathk için çi-
nunu ile savcihk, 1879'da noterlik ve daha änceden de
kanlan bir ferman (1875yih) ve asil önemlisi ceza mahkemelerindeki
hükümlerin sayismm artirilmasi ve temyiz merciînin tegekkülu ile, Islam

10 C. Üçok-

A. Mumcu, Türk Hukuk Tarihi, A,Ü.Huk. Fak. Yay.338, Ankara 1976.


hukukunun monist yargdama usulü agir bir darbe yemigtic Zira dava-
da vekâlet, kamunun veya bireyin mahkeme änünde savunulmasi gibi
esaslar islamda hukukunun monist yargilama usulü ge-
yoktur.,Íslam
çerliydi.11 Modernlegen Osmanh
142 yargi düzeninde istinaf ve temyiz gibi
müesseselerle mahkemeler bit hiyerargiye baglamyor ve bir tür denetim
geliyordu ki, kadmm müstakil (mahkemenin istiklal prensibi) ve huku-
ken tek otorite oldugu Ïslamîsistemden oldukça uzaklagilmigtir.

Düalist Bir Hukukî Yapt

Kamu hukuku alanmda da ger'i mevzuat veörgütlenmeden ilk aynl-


ma 1840'ta Ceza Kanunu'nun kabulü ile olmugtur ve 14 Temmuz
1851'de yeniden dûzenlenen Ceza Kanunnamesi, smif ve mezhep ve din
farki gözetmeksizin bütün Osmanhlara uygulanmak üzere yürürlüge
girmigtir. Ancak Tanzimat döneminin hukuk sisteminin düalist niteligi
en çok bu alanda görülecek ve trajik denecek problemler dogacaktir. Bü-
tün tebaa için hazirlanan bu kanunun hükümlerine göre agir ceza dava-
larmda saver resmen kamu adma dava açtig1halde isteyenleri davamn
(Müslim veya gayrimuslim) kendi cemaat mahkemelerinde kendi peri-
atma göre niyetini talep edebiliyorlardr. Böy1eceärnegin ceza mahkeme-
sinde görülüp, verilen hükme ragmen davac1 taraf kadiya müracaat ede-
rek verilen hapis cezasmi uygulattirmayip, diyet almakla yetinebilirdi.
Bu düalizmin yarattigt problemler devam edegelmigtir.12
Tanzimat döneminde modern anlamda standart bir hukukî uygula-
ma getiæn ve laiklige dogru en önemli adim sayilabilecek olay, 1858 ta-
rihli Arazi Kanunnamesi'dir. Gerçi kanun Ïslamhukukunun esaslarma
göre vakif arazi ve mirî arazi gibi kategoriler tespit etmiyse de esasta
mülkiyet ve miras konusunda mühim sayilacak laik hukümler getirmig
tir. Arazi konusundaki bu yenilik esas olarak klasik Osmanh devrinde
de toprak sistemine ait düzenlemelerin gerti degil de, örfi (dünyevî) hu-
kuk aracihgiyla yapilmasmdan ileri gelmektedir. 3
Kamusal alanda laiklegme sürecinin luzlandigi bir bölüm de tagra
idaresidir. Tanzimatçi bürokratlar daha ilk elde, tagra yänetimini islah
etmeyi, kanunî bir yönetim kurmayt ve malî sistemin bu yolla düzeltile-
bilecegini dügündüler. Yönetimde moderalegmeyi saglamak için, yerel
halkm temsilcilerinin idarî karar organlannm çahymasma katilmalarnu
ve idareye yardunci olmalarm kaçuulmaz bir part olarak görüyorlardi.

Islam..., Deux. Edit., Leiden-Brill,


11 Emile Tyan, Histoire de POrganisation Juridique:
1960, s. 212.
12 C. Üçok A. Mumcu, a.g.e., s. 321-323.
-

33 O. L. Barkan, 'Türk Toprak Hukuku Tarihinde Tanzimat ve 1274 (1858)Tarihli


Arazi Kanunnamesi', Türkiye'de ToprakMeselesi,Gözlem Yaymlan, s. 291-375.
1864'te çikarilan ve bazi yerlextle denenen Vilayet Nizamnamesi'nden
sonra 1871 yih bagmda çikardan Ìdare-iUmumiye-i Vilayet Nizamname-
si va 1878'deki.ilk parlamentomuzun kabul ettigi Dersaadet ve Vilayet
Belediyè Kanunu kamu yönetimi alanmda laiklegme sürecini luzlandin- 143
ci etkiler yaptilar. Bu nizamnamelen ve belediye kanununa göre vilayet,
liva, kaza idare meclislerinde ve gehirlerde meclisi belediyelerde memur-
lardan bagka ahalinin temsili esas kabul ediliyor ve Müs1üman ve gayri-
müslim ahalinin temsilinde eÿitlik sistemi amaçlamyordu. Bu idare karar
organlarmdan bagka vilayet temyiz divarunda memleket sandigt, ziraat
komisyonu gibi ihtisas organlarmda yan yartya temsil ilkesinin kanunî
teminat altma almdigmi görüyoruz. Esasen, laik bir devlet düzeninde gö-
rülmeyecek bu hassasiyet, Islamin megveret kuralmi temelden zedele-
migtir. Yani ilk defadir ki gayrimüslim ahalinin idareye kattlmast, huku-
ken bir devlet düzeni haline getiriliyordu. (Fiiliyatta bu duruma klasik
devirde de rastlamyordu.) Nihayet 1876 Anayasasi ile devlet sistemi dö-
nügü, olmayan bir biçimde modern laik geligme surecme girmigtir.
O çagm hukukçu ve bazi duçünürlerinin rejimi Ïslamdakimegveret
prensibi ve kurumuna baglayarak açiklamalarma ragmen anayasal ku-
rumlar, özellikle parlamento, megveret prensibiyle alakasiz ve ters bir
nitelige sahipti. Devletin dininin din-i Íslamoldugu ve padigahm 'hali-

feligi' özellikle belirtilmesme ragmen, anayasa seçme ve seçilme yoluy-


la her dinden bütün tebaanm idareye katilmasmi ve simrh da olsa yürüt-
me erki üzerinde temsili organIar vasitastyla denetimini öngörüyordu
ve böyle bir görevi ilk defadir ki gayrimüslimler de üstleniyordu. 1876
Anayasasi bir Íslamülkesinde ilk defadir ki laik devlet düzeninin temel-
lerini hazirlayan bir belgedir. Esasen daha 1839 Tanzimat Fermam'nda,
Ïslamdininin üstünlügü vurgulamyor. Müslümanlarm menfaat ve refa-
hmm saglanmasi için yap11masi gerekenler stralamyor ise de, devletin
dinî gruplara dayanan ve homojen olmayan yönetiminin ilunh bir tasfi-
yesi de gäze çarpryordu. Açik yargi, tebaanm egitligi ve gayrimüslimle-
re daha fazla kamusal hak ve ödevler verilmesi askerlik ve memuriyet
fermanm belirgin bir niteligidir.14 pri karakterine ragmen, ferman saye-
sinde Bati hukukunun bazi temel kurumlari ilk defadir ki Íslamtoplu-
munun içine giriyor ve düalist bir yapi geligtiriyordu.
Ikinci Megrutiyet dönemi, bir bakima anayasa degigildiklerini göz
önüne aldigirmzda laiklik ýönünden bir ölçüde gerileme sayilsa da,' ge-
nelde IL Meyrutiyet laikleyme yönünden bir geçip dönemi olarak adlan-
dirilabilir. Bu dönemde çikanlan bazi kanun ve kararnameler, bazi uy-

14 S. Ní. Arsal, "Tanzimat ve Laiklik', Tanzimat I., Ïstanbul Devlet Basunevi, 1940, s.
59-95.

geriataba¡i;unhhk ilkesinin getiriImesi 1876'da bulunmayan bir hususun ila-
vesidir.
gulamalar düalist yapiyi güç1endirmigtir. 1913'te çikanlan 'Kiliseler Ka-
nunu' ve 1915'te çikanhp, kisa yetersiz uygulamadan sonra, mütakere-
de kaldinlan 'Hukuk-u Aile Kararnamesi' medenî kanuna dogru yakla-
adamlarmt Medenî
144 gan ve ilerde mantik ve cesaret sahibi radikal devlet
¯

Kanun'u bir an evvel kabul etmeye zorlayan geligmeier dogurdular. Ni-


hayet Birinci Dûnya Savagi'nm getirdigi lhtiyaç dolayisiyla, medrese ta-
lebesinin askerlik muafiyetinin kaldmlmasi ve daha önceden cizye-i
getiyenin lagvedilerek gayrimüslimlerin de askere almmasi gibiuygula-
malar laiklige yaklagtino etkiler yarattigi gibi, aym zamanda da idare ve
toplum hayatmda gefi ve laik unsurlarm bir arada buluumasmdan ileri
gelen sancilan artirmiglardir.
Tanzimat'la baylayan uygulama laiklige dogru bir gidigtir,ama, çelig-
ki kangildigm da büyümesine neden olmuytur. 19. yüzyil dügünür ve
yöneticisi geœkli reformlan yan Íslamci ve yan Batici bir dilemma (ikir-
ciklenme) içinde tasarlayip, yürütmeye çabalamaktadir Bu niteligisade-
ce Osmanh toplumunun i¢nden çikan islam duçünürIerinde degil, bü-
tün Ïslamülkelerinin modernlegme taraf tan dügünürledade görüyoruz.
Nanuk Kemal, Seyyid Ahmet Han, Cemaluddin Efgani, modernlegtir-
meyi kolaylagtiracak kogullarm Islamdaki ictihad sistemi ve kurumu
içinde mümkün oldugunu savunurlar. Her Müslüman bir ictihad ileri
sürebilir. Íslammcemaati adma belirli bir kurulun ileri sürdügu ictihad
itiraz görmez veya çogunlugun tasvibi ile kargilamrsa Ïslamîbit ictihad-
dir. Anayasal rejimi Islami içma ve megveret kurah ve her yeniligi (hat-
ta Bati hukukunun temel kurumlannm kabulünü bile) Ïslamî
ictihad sis-
temi içinde mümküti gören ve böyle adlandmlan bu görügler, dualist bir
geligmeyi önleyememigtir. Bu düalizm yeni düzenin egitim sisteminde
de ortaya çikmaktadir.
Tanzimat'tan önce egitim düzeninde bir ikilegme baglamigti. Merke-
ziyetçi modern bir devlet kendiideolojisini agalamak ve ihtiyao olan bü-
rokrat kadrolan yetigtirmek için, en azmdan yurttaglann din ve inanç
farknu pek dikkate almayan tarafsiz egitim veren bir sistem kurmak zo-
rundadir. Klasik dönemde her simf halk ve her dinî grup için, tamauuy-
la dini egitimin hâkim oldugu Osmanh Ímparatorlugu'nda,19. yüzyil
bagmdan itibaren orduda ve nihayet mulki idaredeki modernlegme do-
layisiyla laik nitelige yakm modem egitim veren okullar kuruldu ve
bdhlar dinî egitim kurumlarmm bagmda ve onlarm aleyhine yayi-
yam
lip, geligmeyebagladilar. Gayrimüslimler de ilkegitime geçme ihtiyaom
duydular. Osmanh Ïmparatorlugutebaaya adaletin iki çegit mahkemede
(ger'i ve nizamî) iki ayn sistemdeki kanunlarla dagitildigi, egitimin iki
tür okulda yapudigi, bürokraside iki smif memurun yan yana çahetigi
(daha dogrusu birbiriyle çekigtigi), iki tür dünya görügünün birbiriyle
çatigtigi bir toplum sistemi halinde ömrünü tamamladi. Bunun idarî ve
sosyal hayatta yarattigi sanalan, son nesil Osmanh aydmlan çektiler. II.
Megrutiyet dönemi bu sanciya dindirme çareleri öneren reçetelerle açil-
dt, fakat siyasî ve idarî kadrolar bu sancly1 dindirmeden perde kapandi.
Bu nedenle yeni Türkiye 1925'te tevhidi tedrisat ve 1926'da hukuk
devrimiyle laik kurumlarm temelini radikal bir biçimðe atti. Bu son Os- 145
manh asrmm yarattiga ikiligi ortadan kaldirdi. 1928'de Türkiye Cumhu-
riyeti Anayasasi'na laikligin ilk olarak girmesi bu geligmelerjn bir sonu-
cudur.
Laik düzene geçigle son Osmanh asrmdaki modernlegmenin yaratti-
gi gereksinimlerden dogan yeni kurumlarm eskileriyle olan çatigmasi-
mn yarattigi kargaçamn ortadan kaldmlmasi hazlandm1migtir. Laik dün-
görügü ve devlet düzeniyle modern toplumlara özgü siyasal yap1ya,
ya
yönetim sistemine ve hukukî düzenin mükemmelleymesine geçigmüm-
kün olmuytur. Aym dili konugan ve aym kültürel mirasa sahip bir halkin
mezhep ayrshklari ve çatigmasi içinde yagamasma son verilmek isten-
migtir.
Tarihsel geligim içinde, siyasal modernlegmenin ön parti sosyal ve
ekonomik geligmedir. Ancak bu yeterli degildir. Ekonomik modernleg-
meye girigi Turkiye kadar eski olan bazi Ortadogu ülkelerinde (Misir,
Ïran) siyasal kurumlagmalarin ve ideolojinin ülkemizdekine göre çok
daha geridüzeyde bulundugunu ve nihayet aksakhklarma ragmen Türk
demokrasisi duzeyinde bir demokrasinin bu ülkelerde henüz bulunma-
dignu göz önüne getirdigimizde, 20. yüzyil bagmdaki Türkiye'nin degig-
mekte olan sosyal yapismm laik devrimlerinden etkilenip yönlendigi
açiktir.
Türkiye'de siyasal moderalegmenin Bata toplumlarmdakine benzer
biçimde geligebilmesi ve demokratik bir toplumsal mücadelenin varh-
laik ideolojininönemli vardar. Tarihin belirli bir geligmeanm-
gmda payl
da ideolojik bir degigmenin yapisai degigmelereluz verip, oniarl yönlen-
direcegi çegitli tarihsel örneklerle sabittir. 19. yuzyildan beri degigmeye
baglayan ve bu degigimin sanc11anm çeken Türk toplumunda laiklik ve
onunla bir bütun meydana getiren devrimlerin, sosyal-siyasal geligmeyi
h2zlandmo etkiler yarattiklarnu görüyoruz.
Hilâfet ve Tiirkiye Íslâm Devletinde Hilâfet'

Halife; kelime anlamiyla ardil, succesor (Nachfolger) demektir. Eu an-


lannyla, Íslâmcemâatinde reis, yänetici ve Muslümanlarm peygamberi-
nin vekili olarak kullamhr. Ancak, bu anlamlann
ve yetkilerin hangisine
sahip oldugu tarhymahdir. Hilâfet kurumu daha bagmdan, yani Müslû-
manlarm peygamberi Hz. Muhammed'in (S.A.V.) vefatmdan beri (632
ylh) münakagah olan; mahiyeti ve me§ruiyetiise (legitimity)1slam siyasal
dügüncesinin baghca sorunsallarmdan biridir. Bir bagka deyigle, hilâfet
ashada teoride tartymah ojan, fakat praf žkte çözümlenen bir kurumduz
Bununla birlikte, pratikteki problemler de hilâfetin tarihinj en ilginç ve
aragtirmaya deger kilan bir yöndür. Bugün hilâfet kurumu lagvedilmig-
tir ve restorasyonunun pek mümkün olmamasi da bu yamyla ilgilidir.
MüslümanIarm kutsal kitab1 Kur'an'da (vahiy) halife sözü birkaç ke-
re geçer. Fakat bu, daha çok Hz. Âdemve Hz. Davûd gibi peygamberler
için bildirilen bir niteliktir. Hz. Âdemiçin (Kur'an, U 30), meleklerin ar-
dth ve Allah'm yeryüzündeki nizâmmi saglayan, onun adma hükme-
den; Hz. Davûd (Kur'an XXXVIE,26) için ise, 'Allah'm onu insanlara ha-
kikati anlatmak için, Allah'm yolundan aynlmamalanm saglamak için
(halife) olarak gönderdigi' bildirilmektedir. Müslümanlann tarihinde ilk
halife olan Ebubekir, Allah'in halifesi,unvamm reddeder ve "Ancak ha-
zir olmayana halife olunur," der. Ebubekit'in halife unvanmi kullandigi .

güphelidir (Caetani, Annali Îslâmanno II, 63/11'den naklen Wensinck-J.


H. Kramers, Handwörterbuch des islâm,1941, s. 251). Kendisinden sonra
gelen halife Ömerise, Resulullah'm halifesi unvanru Ebubekir'e bir say-
'emîr-ü'l-rnü'minîn'

gi gösterisi olarak reddeder ve unvamm benimser.


Bununla birlikte, Ïslam tarihinde halifetu'llah unvamm Hasan bin Sabit
bir giirinde halife Osman için kullanmig, Emevî hukümdan Abdülmelik
ise, muhtemelen Bizans rotokolüneözenerek bu unvam almigtir. Abba-
sîhalifelerinden el Memun (9. asir) bu unvam zaman zaman kullanmiç-
tir. A3il ilginci, el Nâsir.(1180-1225)Selçukî denetimi altmda zaylf bir ik-
tidar sahibi olarak bu unvant kullanmigtir. El Nâsr'm unvanma 'Kaffet-
ûl Müslimîn' sözunü de eklemesi,1 onun bu makami neredeyse üniver-
sal bir dinî makam olarak yorumlamasiyla ilgili olmahdir. Ancak, bunu
bir papahk niyabeti, ilâhî makam anlamtada almamahdir Íslâm cemâ-
*
Türkiye Günlügü, say1: 31, (Ankara 1994), s. 25-31.
1 Bernard I.awis,
ThePoliNcalLanguageofislam, Universityof Chicaga 1988, s. 4M5.
atinde bu anlamda bir klerikalizm, bir ruhanî snuf ve kurum yoktur.
Íslâmcemâatinin liderligi meselesi, daha baglangiçta muhtelif siyasî
gruplar arasmda mahiyet ve megruîyyet açismdan münakagah olmug-
tur. Íslâmhukukçulan (fukaha)ve siyaset teoricilerinin hilâfet kurumu- 147
na bakiplari üç kategoride toplanabilir ki; bu gärügler, büyük ölçüde ha-
life Hz. Alive Samvalisi Muâviye arasmdaki Siffin Savag'ndan (M. 657)
sonra gekillenip ortaya çikmigtir
a} Hilâfetin Kureyg kabilesinden birine (Hz. Peygambefin kabilesi) ait
olmasi gerektigini Ïslâmsiyasî doktrininde en etkili biçimde el Maver èl
Ahkamu's Sultanlyye adh eserinde savunor. Bu eserde, halifede bulunmasi
gereken partlar da sayihp tartigihr. Askerî ve idarî kabiliyet, cesaret ve fazi-
let, vücut ve ruhça saghk, yeterli bilgi sayilan partlar arasmdadir. Ïslâm-
'hilâfet' 'imâmet'i
doktrini ve kadmlara yasaklanug gibi görünüyor.Ancak,
bu konuda Kur'an'da aykm bir hüküm yoktur. "Eger Sabâ melikesi örne-
giniahrsak kadmlarm liderligi üzerinde dügünülebilir de..." gärügu son
zamanm modernistleri tarafmdan ileri sürûlmektedir (Süleyman Ateg),
b) Ïkincigörüg hilåfetin, daha dogru deyimle imâmetin peygamber
soyuna, yani Ali ibn Ebu Talîb ile peygamberin kizi Fatima'nm torunla-
nna (ehl-i beyt'e) ait olmasidir. Bu görügün taraftarlari, yani ¶îa firkasi,
hilâfetin Müs1ümanlarm peygamberi tarafmdan veda haecmdan sonra,
onun damadi ve kuzeni Hz. Ali'ye verildigini ileri sürerler. Devrin Ïslâm
ulemâsmdan el Sehristanî bu görügleri bildirir (Kitabu'l-milel nel-nihal).
c) Üçüncügrup, Siffin Savagive Hakem olaymdan sonra, iki tarafa da
(yani Muâviye veya Ali) katilmayan ve bundan dolayi Haricî (diptaka-
lan) diye adlandir11an göräg sahipleridir.2 Onlara göm, halife Íslâm ce-
mâatinin lideridir ve seçimle gelmelidir. Soyluluk veya Kurey; kabile-
sinden olmak part degildir. Dindar, bilgili, liderlik vasfina sahip bir Müs-
luman; gayri Arap veya bir köle dahi olsa halife seçilebilir. Ídaresiahlâk
ve fazilete dayanmayan, periattan aynlambir halîfe azil ve hattâ idam bi-
le edilebilir. Bu radikal görüy aslmda samldigmdan daha uzun zaman
yagamigtir ve zamanm modernist Íslâmakimlari içinde de yeniden yo-
ruma tabi tutulmaktadir.
Hilâfetin Muâviýe'den itibaren bir irsî monargiye dönüymesiyle, si-
yasî iktidara itaat ve Samhalifelerinin megruîyeti meselesi söz konusu
oldu. Burada konunun asil odak noktasi bîat, yani halifenin megruîyeti-
ni tamma, cemâat ile hükümdar arasmda bir akid gibidir. Ïslâmfakihle-
'ei
ri Ebu Ya'la el Furra Ahkâmu's- Sultâniyye' ve Belazurî Ensâb adh eser-
lerinde 'bfar iglemini bu gekilde formüle etmigler ve bu büyük ölçüde
kabul edi1migtir.3 Ïslâmmonargisinin karµsmda olan veya onu destekle-

2 Bu göriigleri özet halinde Thomas Arnold, The Caliphate, Oxford 1924, s. 184-
189'da bulabiliziniz.
3 Vecdi Akyüz, Hilâfetin Satanata Dönügmesi,Ïstanbul1991, s.19L
yen veya bitaraf kalan akunlar vardir. Mürcie akum, anargiye kargi oto-
riteyi tercih ettigi için, hükümdara itaati ve imamet ve hilâfet makamm-
daki kiginin kötü ve adaletsiz davramplan için hükmün kiyamet günu-
148 ne birakilmasi gerektigini ileri sürüyordu. 9. milâdî asuda Ïslâmfelsefe-
'mutezîle'

sinin hellenizasyonu demek.olan akum mensuplan, hilâfetin


monargik tegkilâtlanigma karÿ1 tartigmada tarafsiz veya suskun siyaset
takip ettiler. Bazi radikal akunlar ise, daha önceki Harictlerin görügünü
benimseyerek; halifenin adaletsiz oldugu takdirde azlinin gerekli oldu-
gunuileri sürmüglerdir. Nihayet Emevî hanedam bir loyamile görevden
uzaklagtinlmigti. Íslâmulemâsigenellikle Ebu Hanife örneginde oldugu
gibi, otorite ve devletin digmda kalmayive tenkit ve dogru yolu göster-
me görevini benimsemiplerdir. Abbasiler devrinde teoride Ïranasilh Ïb-
nu'l-Mukaffa'nm bagi çektigi bir akim hilâfetin yetkileri ve konumu iti-
bariyle eski Iran monarldan gibi olmasnu änermektedir. Imam-1 azam
Ebu Hanife gibi fakihler bu görügü engelleme gayretindeydiler.
Tarihi itibariyle Sam'dakiEmevî halifeleri emîr-ül-mü'minîn olarak
imparatorlugun bütün ordularmm ve idarenin bagidir. Ímam clarak Ïs-
lâm cemâatinin ibadet esnasmda adma hutbe okunan lideridir. Abbasî
devrinde (750'den itibaren) Íslâm peygamberinin akrabas1 olan bu aile
halîfenin aym titulatürü ve ihti.ÿami daha parlak bir biçimde sürdürme-
sini de sagladive monargik yapibuna ragmen daha münakapasiz olarak
kabul edildi, Bu devirde Arap olmayan Ïranh ve Türk gibi unsurlar or-
duya ve idareye daha çok girdi. Aym zamanda siyasal teori, felsefe ve
ilimlerde de kozmopolit kadrolar söz sahibi oldu. imparatorlukmonar-
gik bir sistem içindeydi ve kalabahk bir kâtib grubundan çikan Ïbnu'l-
Mukaffa gibileri rejimin megruiyetini formüle ediyorlardi. Ancak bir ta-
raftan imparatorluk parçalanmaya da baglamigt1. Aglebiler (Tunus), Sa-
manîler, Tahirîler (Horasan) gibibu yeni siyasî güç1eritammak zorunda
kalan Bagdad halifeleri, bir tür baglantlyi devam ettirmek için bu yeni
hükümdarlara emîr-ülûmerâ gibi unvan ve beratlar veriyor. Nihayet 11.
astrda Buveyhî ve Selçukî örneginde gárüldügü gibi
'sultanhk'
müesse-
sesi ortaya çikmigti. Burada artik halifenin siyasî hiçbir otoritesi yoktur.
Ona (Buveyhî veya Se1çukîsultanma) sultan olarak vekâlet vermigtir ve
dinî bir lider konumundadir. Bununla birlikte Abbasî döneminde halife
unvam ve hilâfet kurumu da rekabetten kurtulamada. Milâdî 928' de,
'halife'
Endülüs Emevî hükumdarl IIL Abdurrahman unvamm benim-
sedi. Nihayet Misir Fatimîleri l2. asrmsonlarmda (1171)Sultan Selahad-
din tarafmdan ortadan kaldirilana kadar Abbasî halifesinin en büyük.
rakibiydiler. Hz. Ali ve Fatuna soyundan geldikleri için kendiIerini giî
mezhebin koruyucusu ve ehl-i beyt mensubu olarak gerçek halife ve
imam ilân etmiÿlerdi. Hattâ unutmayahm, bugünün Islâm dünyasom
ünlü merkezi el Ezher Üniversitesi'nin kurulugu da bu devirdedir ve Siî
siyaset ve imamet görügünü iglemek ve yaymakla göreve girmigtir.
1256 yihnda Hüläg, Bagdad't istilâ ve halife el Mustasîm'i idam et-
tirene kadar da, Abbasî halifeleri otoriter bir idarenin ve tahtm üstünde
degillerdi. Buveyhî hanedam (ki Siîolmalanna ragmen, halifeyi nufuz 145
ve idareleri altmda yerinde birakmayt tercih ettiler) ve onlardan sonra
da Selçukîler aym durumu devam ettirdiler. Sonuncular Sünni mezhe-
bin sadik hamîleri olarak Bagdad halifesi ile ili.ÿkileri kendine özgü bir
saygi gösterisi ve perde arkast otorite iligkileriyle sürdürmügler ve-'sul-
'gehingah'

tanu's- selâtin' yahut gibi bir unvam kendi imparatorluklan-


nm Kliçük Asya'daki vassâllanyla olan iligkilerinde de ustahlda kullan-
miglardL4
Fakat Hülâgü'nün kanh istilasindan sonra Abbasî hanedannun
iki üyesi Memlûk Sultam Baybars'a sigmd11ar 1261 y11mdabirincisi, ardm-
dan 1262'de digeri halife olarak ilân edildi. Ama Memlûk saraymdaki Ab-
basî halifeleri bir daha Kahire'den Bagdad'a dönemedikleri gibi; durum-
lan da Mukaddes Roma-Germen imparatorunun yamnda ve Avrupa sa-
raylarmda gezinen, Kudus dügtükten sonraki Kudüs kralmdan daha
farkh degildi.
Abbasî egemenliginin Hülâgü'nün Bagdad'i istilasiyla kanh biçimde
sona ermesi ve ailenin son fertlerinin Misir Memlûkleri yanma sigmma-
'hilâfet'
siyla baglayan yeni dãnemde; unvani asImda muhtelif bölgeler-
de hüküm süren bazi Müslüman hükümdarlar tarafmdan kullamlnugtr
Íki astrhk bir dönem içinde, yeni tarihî tetkiklerle sayisi artabilecek bazi
örnekler verelim. Meselâ 1271'de Sivas'ta inga ettirdigi medresede III.
'halife' 'hakan'
Glyaseddin Keyhusrev kitabede kendisi için ve unvanla-
run kullamr. By dönemde bir parçalanma geçizen Ìspanya'daki Müslü-
man devletçilderinin hükümdarlan da bu unvam ayn ayn benimserler.
1500-1510 ylllannda Orta Asya'da hüküm süren Özbekhükümdari Mu-
hammed Saybanî tahtmdan hilâfet makami olarak söz eder.5 16-17. asir-
Iarda Osmanhlar digmda tek Sünnî hanedan ve devlet olan Hind-Babür
devletinde, Ekber Sah'tanberi merkezierinden 'Dâr-ül-hilâfet' diye söz
edilmektedir. Osmanhlarm aksine Ekbefin altm sikkesinde de bu unva-
na rastlamr.6 Esasen Abbasîlerden sonra
'sultan'
unvam hâkimiyet ve
hâkimiyetin mengeînin Allah'dan geldigini gösteren bir unvandir. Ïl-
hanh hükümdartCazanMahmud Han 1260 Ayn Callut Savagtndan son-
ra fethettigi Sam'dabu görügü açikça ilân etmig; sultanhgm Allah vergi-
si oldugu vè Misif daki halife ve Memlûkilerin tasdikini gerektirmedigi-

4 V. V. Bartold, 'HaIif i Sultan', Soçinenija,VI, Moskova 1936, s. 30-31,


5 T. Arnold, a.g.e., s. 116, 118; C. Huart, 'Epigraphie Arabe d'Asie Mineure', Revue
Semitique, c. III, s. 369.
6 Arnold, a.g.e., s.159; S. Lane-Poole, Catafogueoffndían Coins in theBritish Museum,
The Moghal Empetors, London 1886, s. DOOGIL
nisöylemigtir. Bu dönemde artik hilâfet ve Kureyg arasmdakibaghhk ve
zorunluluk da siyasî literatürde açakça gereksiz görülüyordu?

, 150 Osmanh Devleti ve Hilâfet

Kugkusuz bu durumun devanu, siyasî çartlar ve cografyadaki degi-


gimle bagka bir mecraya girdi. 15-19, asarlar boyu islâmcamiasmm en
güçlü temsilcisiOsmanh Devleti'nde hilâfet kurumunun durumu neydi,
bäyle bir kurum bagmdan beri var maydi? Yeni çagar tarihiboyunca Av-
rupa medeniyetiyle en yogun temas ve çatigma içindeki bu toplum ve
devletin Batt kurumlan karpsmdaki direnci ve Osmanh kurumlannm
degigen dunyaya göre biçimlenmesi söz konusudur. Hilâfet, Osmanh
asirlannda Avrupa siyaseti ile olan fligkilerin agirhkh etkisi altmda yeni-
den bir biçimlenme geçirecektir.L Selim'in Misn'1 fethiyle hilâfeti aldigi,
daha çok sonraki tarihlerde ortaya atilan ve zamanumzda okul kitapla-
rma kadar giren bir iddiadtr. Du iddia, aslen bir Osmanh Ermenisi olup,
sonra Ìsveç tabiyetine geçen ve Ísveç'idiplomat olarak ÍstanbuYda da
temsil eden mütebahhir (erudite) tazihçi Mouradgea D'Ohhson'un Os-
manli kaynaklarmm tetkikiyle ve Osmanh ketebe takum ve hukukçula-
r1yla olan münasebet ve tartigmalarla kaleme aldiþ ünlü eserinde ileri
'bu
sürülmügtür. Tdleau General de Empire Ottoman'da ortaya attlan,
devralman hilâfet' olayi sonralan da çok tekrarlannugtir. Muhtemelen,
d'Ohhson bu olayt naklederken, temasta bulunduþx Osmanh hukuk ve
devlet adamlarimn telkinlerinin etkisi altmda kalnugtar. Gerçekte Os-
manh hükümdarlarmm L Selim'den änce de zaman zaman hilâfet unva-
mm kullandiklan görülmektedir. Meselâ IL Mehmed (Fatih) kanunnâ-
mesinin dibacesinde bu unvaru kullannugtu IL Bayezid'io de bu unva-
m kulland1þ tarihçi ibn-iKemal tarafmdan ileri sürülmügtü.8 Ama gunu
ehemmiyetle belirtmelidir ki, Osmanh hükümdarlan Ïslâmdünyasmda-
ki üstün durumlarru Hac yollarma hâkim olmak, Sam-Hicaz koruyucu-
lugunu üstlenmekte görmüglerdir. Nitekim, hocaruz Prof. Inalcak daha
II. Mehmed'den itibaren Osmanh hükümdarlarmm Memlûkler kargism-
da bu göreve talip oldugunu belirtir. Bu temsilî bir otoriter görev ve un-
vandir ve Ïslâmâlemi karpsmda sadece hilâfet unvanmdan daha yücel-
ticidir, I. Selim'in 1517'de kesinlikle üstlendigi 'Hâdim-ül-haremeyn-üg-

7 Arnold, a.g.e., s. III; Mufaddal ibn Abi'l Fedah, Histoire dq Sultans Mamiouks, çev.
E. Blochet, s. 483'ten nakil
A. Von Kremer, Geschichteder herrschendenIdeendes Islams,1868, Leipzig 1961, Hil-
desheim, s. 414, Ebubekr Bakillarû'nin görügleri.
8 H.inalcik, IL Mehmed,Ì.A, V11, 514 s.514; Íbn-iKemal, Tevdrih-iÀlîOsman, 7. Def-
ter, yay. Serafettin Turan, T.T.K.Ankara 1991, s. 233 ve 235 GL Bayezid'den, hazret-
i Hakan-1 saîd Sultan Bayezid harun hilâfet zamanmda...; Fatih'in Bosna seferin-
den säz ederken de bu unvam kullamr).
Sexîfeyn (Mekke ve Medine hizmetkâri) unvanmin nedeni anlayihyor; o
bunu kullandi ve hutbede okutturdu. I. Selim'in bunun digmda hilâfeti
törenle ve beratla devraldigma dair çagdagi Osmanh ve Sarkkaynakla-
rmda bir malûmata rastlanmaz. Osmanh kançilaryasuun örnek metinle- 151
¯

rini içeren Feridun. Bey'in Müngeat adh eserinde evvelki sultanlar gibi
Kanunî Süleyman.için de bu unvamn kullamldigi görülür (Halîfe-i Rûyi
Zemîn veya Halîfe-i Müslimîn gibi). Devrin protokoler vesikalarmda,
meselâ Sadrazam Aya; Paga'nm ÌmparatorFerdinand'a yazdigi nâmede
'hâledet
L Süleyman'dan hilâfetehu' gibi invocatio (duâ) ile säz edilir.
Ancak gunu belirtmelidir ki, Sultan-Süleymanda bu unvam her zaman
kullanmig degildir.9
Hilâfet müessesesi herhalde on üç asirhk tarihi içinde en zor ve ilginç
dönemini 1919-1924 Türkiye'sinde yaçamigttr.1919'da Anadolu'da iggal
kuvvetlerine kargi mùcadele, 'Hilâfet ve Saltanati Kurtarmak' slogamm
ihmal etmiyordu.
Eylül1922'de zafer kazamlmca son sultan VI. Mehmed Vahdettin ül-
keyi terk etti ve saltanat makami, Ankara'daki Büyük Millet Meclisi ta-
rafmdan, veliahd Abdülmecid sadece halife. seçilerek (18 Kasun 1922)
lagvedildi. Saltanatm ömrünün çok uzun olmayacagi, ashnda 23 Nisan
1920'de, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Ankara'da toplamrken telâffuz
edilmiyorsa dahi, hissediliyordù. Ancak, hilâfet kurumu meb'ûslarm zi-
hinlerinde ve gönüllerinde aym gekilde mütâlâa edilmiyordu. Hilâfetin
kaldm1masiyla biten bu dönem, millî mücadeleyi fürüten kadrolar ara-
smda bile derin görüç ayrihklarma, mücadele ve gerilime, kopma ve
yurtdagma ilticalara sebep oldu. Meclisin, saltanat lagvedilince, 18 Ka-
sim 1922'de veliahd Abdülmecid Efendi'yi sadece halife olarak seçmesi
niçin önemliydi? 1.300yil içinde ilk defa bütün milleti temsil eden bir çû-
ra halifeyi seçiyordu. Zu Íslâm'milk asrmda Haricîlerin önerdigi siste-
min garip ve degigik gartlar altmda gerçekleymesiydi adeta. Vakia bu ha-
lifenin, siyasî iktidan yoktu. Ömrü uzun olmayacakti. Misir Exher ule-
mâsi ve Hind Müslümanlan hilafet komitesi bu seçimi onayladiklarnu
bildirdiler. Aynca Kinm'dan gelen bir heyet, Rusya Müslümanlar1Kong-
resi adma da cuma namazi hutbesi için halifeye müracaat etti, yani onu
tamd1.10
Süphesizsiyasî iktidara sahip olmayan ve iktidar araçlanm kullana-
mayan bir halifenin durumu 1924 $ubatve Mart aylarmdan çok önce
tartigilmaya baglannupti. Hilâfetin muhafazasuu isteyenler bile, Anka-
ra'daki iktidar ile Ìstanbul'daki hilâfet arasmdaki iligkilerin gelecegini

9 L. Fëkete, Einführung in die Osmanisch-TürkischeDiplomatik,Budapeyte 1926, s.


5, Tafel; Feridun Bey Müngent:H, s.6 67.
10 Mete Tuncay, Türkiye Cumhunyeti'nde TekParti Yönetiminin Kurulmasi, Ankara
1982, s. 70.
kesin bir biçimde tarif edemiyorlardi. Hatirlayacagimiz üzere... tarihteki
ömek, Abbasî halifelerinin son zamanlan ve Memlûk hanedamyla MI-
sn'da olan iligkilerinin dunimuydu. Ama bu örnek; saltanatm kaldml-
152 masmdan sonra Osmanh hamedam ve yeni cumhuriyet arasmdaki iligki-
¯

leri modern bir dünyada ayarlamak için bir model olamazd1. Diger yan-
dan hilâfet kurumu diy dünyada, ôzellikle Hind Müslümanlan açis1n-
dan gimdi bagka türlü bir änem kazanmigt1. Hattâ bu kurum tarihte gö-
rûlmeyen bir nitelemeye ve yeni bir karaktere kavugturulmak isteniyor-
du. 'Hilâfet-i Íslâmiye'kavranu burada tartigilmaya açilnugti.
Halifenin tahta çikigi, bir hükümdârmkinden farkhydi. Eyüb Sultan
Camiî'nde kdiç kuganma (yani bir nevi taç giyme) töreni yap21madi. Top-
kap1'da Mukaddes Emanetler ziyaret edildi. Hattâ dua, Türkçe okundu,
24 Kasim 1922 günkü bir törende halifenin Arap âlemiyle ilgisi kalmadi-
gmiTürkçe dua okunmastyla izah eden E. G. Mears gibi yazarlar var-
dir.11 Halife selefierinin sarayinda ikamet ediyordu. Cuma selâmhk tö-
renleri yapihyordu. Bu cuma selâmhklari az zamanda çegitliyorumlara
ve halife Abdülmecid'in saltanatiözledigi dedikodulanna neden oldu.
Kemalist iktidarm, hilâfeti saltanatin bir uzantasi olarak gördügü ve
iktidara tam sahip olmak için bu kurumu kaldarmak istedigi, o günden
bugüne literatürde ve siyasî mahfellerde hep tartigiluug, ileri sürülmüg-
tür. Bizzat Ïslâmcihanket ve dügünce ile ilgisi olmayan siyaset bilimci
ve tarihçiler, meselâ Mete Tuncay da bu görügü ileri sürmüglerdir. Fa-
kat Kemalist iktidarm hilâfeti, laik cemiyet kurulmasi için kaldtrdigmi
ileri süæn bir siyasî söylem veya açddama da ortaya çikti. Hilâfet kuru-
mu üzerinde tartigmalar 1924 Subatve Mart aylarmdan çok önce bagla-
migt1. Daha 1923 yllinda, Seyyid Bey'in Hildfetin Mahiyet-i Ser'iyyesi adh
risalesi, hilâfet kurumunun Ïslâmitikads ile baglantisi olmadigim savu-
nur.13 "Hilâfet dinî degil, dünyevî ve siyasi bir kurumdur," der. Daha

sonra kanunun mecliste müzâkenleri sirasmda adliye vekili olan bu Ís-


lam âlimi (aym zamanda Ïzmirmeb'ûsu) bir yil evvel kaleme aldigi risa-
leye dayanarak hilâfetin ilgasi geregini muhalifleœ kargi savunmugtur.
Hükümet bu konuda kararhydi. Cumhuriyet rejimi, hilâfeti siyasî ikti-
dardan koparmiytt ve gimdibu siyast iktidarsazhk nedeniile (ashndate-
oriye uygun olarak) hilâfeti ilga ve hanedam yurtdigma sürme hazir-
11gmdayd1.Hilâfete karµ siyasal söylemin en çarpict örnegi, cumhurbag-
kam Gazi Mustafa Kemal'in (Atatürk) 2 Mart 1924'te meclise irâd ettigi
nutukta görülür. Mustafa Kemal; Tûrkiye'de tedrisatm birlegtirilmesin-

11 A.g.e., s. 68
12 A.g.e., s. 60-78.
Ankara, Türkiye Büyük Millet Meclisi
13 Seyyid Bey, Hilâfet'in Makiyet-i periyyesi,
Matbaast, N.D. (1923),s. 10. Sonradan Seyyid Bey'iri Meclis zabatlarmdaki ko-
nugmasi (aynbasim) bir risale olarak yeniden basildi.
den (yanidinî egitimin kaldm1masi ve yabanci okullarm Maarif Vekâle-
ti gözetiminde millî okullarla program uyumu saglamasmdan) söz edi-
yor ve aile hukukunda ve vatandag hukukunda Medenî Kanun'un geti-
æformo
rileceginden säz ediyordu. 1926'daki hukuk gündeme gelmi§ 153
ve iki yll önceden ilân edilmig demektir. Hilâfetin kaldir11masim takip
eden zaman içinde dinî egitim kurumlan kapatildi; Ïslâmîtarîkatlar da-
gitildi;tekkeler kapatildi ve K1yafet Kanunu çakanld1. Bu olayla muhte-
melen kültüœl velaik bir degigim birbirine baglanrmy olarak bir radikal
reform döneminé girildi. Kugkusuz bütün bu olaylar s1rasmda bir mÎllf-
yetçi hava da gô2e çarptyor. 1924 ylluun Mart-Nisan aylan boyunca ka-
patilan Fransiz ve Ítalyanmektepleriyle ilgili haberler gazetelerde tas-
vibkår bir biçimde yer ahyordu. Genig bir kitlenin geçmigtekikapitülas-
yon uygulamalarim tasvib etmedigi açikti. Fransiz sefaretinin kapatilan
Fransiz okullan konusunda çekimser kaldigi ve matbuata bu yönde de-
meçler verildigi görülüyor.1437 adet Fransiz ve Ïtalyanmektebi kapald-
magttr. Bu 37 adet okul (7'si Ïtalyan)maarif müfettiplerinin bir gün1ük
aragtirmast ile kapatildi. Buradaki tepki, eski imparatorlugun Ìslâmîya-
pm kadar, kozmopolit yapisma da yönelikti. Bu anlay17 yerini Türkçü
bir kavrama birakiyor ve laisist bir ifade biçimi kazamyor; laiklik ve
Türk milliyetçiligi bir arada geligiyordu.
Dinî egitim kummlari tefrik edilmeden tenkit ve hücum konusu olu-
yordu. Fransiz ve Ítalyanrahiblerin okullari için Vakît gazetesi bagmu-
harriri Mehmet Âsim,"Mektepler mabet degildir. Buralarda, dinî tasvir
bulundurulamaz. Bunun vicdan hürriyeti ile alâkasi da yoktur. Hele
Fransa kendisi, mektep ile kiliseyi kaç zaman önce birbirinden ayirmig-
tir," diyor.15 Rejim modern g4rüglü, Müslüman din adamlarmm yetigti-
rilmesi için Dârülfünûn (ÏstanbulÜniversitesi) ÏlahiyatFakültesi'ni yeni-
den kuruyor ve yeni bir ders prograru tesbit ediliyordu. Açihe dersini
Seyyid Bey veriyor, tefsir, kelâm, filah gibi klâsik Ïslâmîilimlerin adi tef-
sir tarihi, kelâm tarihi, hkih tarihi adun almigtir ve bol miktarda sosyo-
loji, psikoloji ve edebiyat tarihi gibi dersler ilâve edilmigtir.16 Laisist bir
akun birçok çevreyi sarmaktada 1924 ylh baglarmda Selânik dänmesi
(Sabbataist) ailelerin önde gelenlerinden Karakay Rügdü Bey dönmeli-
ginne oldugunu açtkhyor ve artik Cumhuriyet Türkiyesi'nde bu gibi
dügünce ve inanç gruplagmasmm yeri olmadigim söylüyordu. Ortahk
hareketlenmigtir. Buna karyihk, 12 Ocak 1924 tarihli Vakît gazetesinde
Musevî Hahambagisi Bacarano, dönmeligin ve Sabetay Zvi'nin kurdugu
tarikatm muhalif bir Yahudi tarikatt oldugu konusunda demeç vermek-

14 VaHt, 9 Nisan 1924.


15 VaHt, 9 Nisan 1924.
16 VaHt, 8 Mayis 1924.
teydi. Laiklik antiklerikal, fakat Türkçü bir tepkiyi de birlikte getirdi. Bir
meb'ûs ismini vermeden 10 Mart 1924 tarihli Vatan gazetesinde, "Inkilâ-
bm tamamlanmast için gerekli olan iglem, patrikhaneler ve hahambagi-
¯
154 hklarm da hilâfet gibi kaldirilmasidir. Ïslämi tedrisat kurumlan gibi
Rum, Ermeni, Musevî mektepleri de kapatilmahdu," diyordu.17
$üphesizOsmanh hilafetinin son birkaç on yih Hindistan Müslüman
hareketinin tarihi ile iç ice geçen bir tarihî dönemdir. 'Hind Hilifet Ko-
mitesi' genelde hilâfetin aynlmasi ve cumhuriyet yönetimi ile (daha
dogrusu Millet Meclisi hükümeti) birlikte var olmasmi olumlu kargila-
nugtir. Sünnî Müslümanlar digmda Aga Han ve Seyyid Emir Ali de bu
tarz çözümü tebrik ve tegvik etmiglerdir.18 Zaten Osmanh Devleti'nin
son zamanlarmda Hind Müslümanlarnun ünlü liderlerinden Mevlâna
Azad, Osmanh hilâfetinin Avrupa emperyalizmine karyi Asya direnigini
yönlendirecek bir kurum oldugu üzerinde duruyordu. O, hattâ M. 628
yilindaki Hudeybiye Bangi'm örnek göstererek Hindu ve Müslûmanla-
nn ittifak halinde bu harekete kattlmalan önerisinde bulunmugtur. Eylül
1919'da 'Ali Indian Khilafat Conference'ta, Britanya mallarina boykot
ilân edilmesi istenmigtir. Valaa Gandhi burada, sadece barig genlikleri-
nin protestosuyla yetimlmesiniistemigti, ama Pencab ve Bengal gibi yer-
lerde Müslüman hilâfet komiteleri 1929 yih boyunca Ïngilizlerekargi ik-
tisadî boykot tegebbüslerini sürdürdüler. Hindistan Müslümanlan için,
hilâfetin kaldmlmasi güphesiz büyük bir sarsmti oldu. Bir Hind Müslü-
man tarihçinin ifade ettigi gibi bundan sonra Müslümanlar artak Hind
topragmda birlikte yaçadiklan diger dinden kardepleriyle kendi toplum-
larmm kurtulugu için yol aramahydilar." Kanaatimizce bu anlayi; ve
strateji Hind Müslüman liderleri arasmda da yerlegmeye baglamigt1. Biz-
zat Mevlâna Azad'm bundan sonraki hayat ve siyasî kariyeri bunun bir
örnegidir.
Son Osmanh halifesi Abdülmecid ve hanedan üyeleri çok kisa zaman
içinde yurtdi.yma çikar11dilar.Maddî ve manevî sikmtdar içinde uzun bir
sürgün hayati bagladi. 9 Mart 1924 tarihli gazeteler Misir kralmm hane-
dan üyelerini mülteci olarak kabul etmedigini yaztyordu. Bu arada Irak
ye Mavera-1 Sarîa(Transjordan) Krah Hüseyin'e hilâfet teklif edildigi,
bunu kabul ettigi bildiriliyordu, Fakat Ïslâm81emi SerifHüseyin'in hilâ-
fet äddiasmi ciddiye almayacaktu, Vatan gazetesi bagmuharriri Ahmed
Emin (9 Mart 1924), hanedan üyelerinin sürgünü için, "Bu insanlara acr-
'hane·
mahyxz, ama igin esasmi unutmayalun," diye baglayan yazismda,
danm Türkiye'ye yaptigikötülük ve yükledigi borçIardan' söz ediyordu.

17 Vatan, 10 Mart 1924.


18 Mete Tuncay, a.g.e., s. 76-77.
19 Mushiru'l-Hasan, Nationalism and Communal Politics in India, Yeni Delhi 1991,
s. 129-130 ve 172-173.
Benzeri yazi ve mektuplar ve tagra gazetelerinden yapilan iktibaslar ga-
zetelerde yer ahyordu.
Son halife Abdülmecid sikmtih sürgün hayatmdan sonra1944'te Pa-
ris'te öldü. Naâgmm Türkiye'ye nakIl uzun görügmelerden sonra De- 155
mokrat Parti devrinde de imkânsiz görüldü. Nihayet 30 Mart 1954'te
Medine'de lytüslümanlarm peygamberinin civarma Cennet-ûl-Bakî me-
zaritþna nakledilip, gömüldü. SundîIerin halihazir geleneklerine göre
kendisiiçin gösteriëli ve yazith bir mezar yapilamadigindan, bugün kab-
rini tam olarak tesbitin mümkün olmadigi söyleniyor.20

20 Murat Bardakç1, Son Osmanhlar, Osmanh Hanedamnm Sürgün ve Miras Ís-


Öyküsu,
tanbul 1991, s. 49.
19. Yüzytida Heterodox Dinî Gruplar ve
Osmanlz Idaresi*

Osmanh Ímparatorlugu'nda
'millet'
geklinde örgütlenmenin ne de-
mek oldugunu biliyoruz. 'Ehl-i kitab' veya altinda Ï9-
'zimmî'-statusü

lâmm tamdigi farldl inanç topluluklan; özel statü, özel idarî-malî düzen-
lemeÏeileidare edilirdi. Ruhanî snuflan ve yöneticileri belliydi, inançla-
ri açikt1 ve sadece dinî degil, dünyevî igleri de ruhanî liderlerine biralol-
m1gt1.
Bu arada inançIarru belli etmeyen, gizienen veya daha ilginci, devle-
tin inançlarmi bilmezIikten geldigi gruplar da vardir. Osmanh Ïmpara-
torlugu'nda bazi H1ristiyan gruplar vardi ki (Chrypto-Christians), bunlar
asil dinlerini gizlerlerdi. Bunian bazi aragttrmalardan biliyoruz. Fpahsen
Tanzimat döneminde bu gibi bazi gizli Hiristlyan cemâatlerin Trabzon,
Girit, Makedonya bölgesinde hakikî inançIaruu aç1kladigmi ve ilginç bi-
çimde bunlann toplumsal reaksiyonla pek kargilagmadigim bir makale-
mizde ele aldik) $üphesiz gizli cemâatlerin içinde en ilginci; iyi incele-
nemeyen ve mensuplarmm ritüelini, akîdesini ve ibâdet gekillerini açik-
lamadigi topluluk Sabetaistlerdir. Dönme denen bu grup hakkmda bir
mensubu tarafmdan son zamanlarda baz1 makaleler yazihyor.2 Osman-
h Împaratorlugu,en kalabahk dinIer konglomerastyda. Tamnan, kurum-
laymig din ve mezhebler kadar; kendini gizleyen, resmen tanmmayan,
ancak kompu cemâatlerin tamdigi inanç veya ritüellere sahip gruplar da
vardi. BunIarm bazisi tarihin akigmda eridi gitti, bazilart ise aksine yagi-
yor ve zamanmuzda hayli önemli kültürel siyasî rol oynuyor. Sözü edi-
len cemäatIer Islâm dini içinde kategorize edilirken rafizî (heretik) ola-
rak adlandirihr; gene bazl yazarlar tarafmdan da yanhy olarak 'harici' is-
miyie an11an gruplardir. Devlet bunlari gayrimüslim diye görmez, ama
ulemâ ve bazen halk kendi digmda degerlendirir. Malî ve idarî alandaki
uygulamalar Müslüman Sünni cemâatten farkh degildir. Ídareninbu
gruplar hakktndaki görüg ve yaklaçamifarkhdir. Bu farkh görügü de ba-

+ ÍslâmAraphrmalan Dergisi, l/I (Ístanbul1996,67, s.63-68.)


1 Í. Ortayh, 'Tanzimat Döneminde Tanassur ve Din Degigtirme Olaylan', Tanzi-
mat'm150.Yds tIluslararast Sempozyumu,TTK.1989Ankara,TYK.1994, s.481487.
2 Ilgaz Zorlu, 'Atatürk'ünÍlk Ögretment gmsi Efendi', Toplumsal Tarih, Ocak
1994/1, s. 5%0; "Sabetaycahk ve Osmanh Mi.stisizmi", Topiumsal Tarih 1994/10,
s. 22-24; 'Sabetaycdar 1-2', Tiryaki, sayx 2, 3, Ìstanbul1994, s. 4‡47.
zen açiklar, bazen de aç1klamazlar. Argivlerdeki resmî yazigmalar ve ba-
zi tarihçi ve ulemânm görüpü ele ahmrsa, Ìslâmabagh heterodox grup-
lar için 19 yüzyilda ilginç görüç ve uygulamalar vardir
Sözünü edecegimiz üç grup Suriye-Lübnan-Filistin'de kalabahk bir 157
grup teykil eden, iyi tegkilâtlanmig; Arabca konugmalarma ragmen, artik
âdeta ayri bir ethnie olarak yagamuu sürdüren Dûrzîler; Kuzey Irak ve
Güneydogu Anadolu'da yasayan Yezîdîler ve Anadolu ve Rumeli'nin
her yerinde yagayan Alevîler ve bazen Alevî diye amlmakla beraber, Su-
riye-Antakya bölgesinde yagayan Nuseyrîlerdir. Bu gruplara devletin'
bakig1 ve idare ile olan iligkilerinde hukukî, idarî, malî uygulama çok il-
ginçtir ve aslmda birbirinden de farkhdir. Kugkusuz bunlar gibi mûtalaa
edilmeyen ve kurumlagan bir mezhep olan Qîahakkinda da Osmanh
idaresi imparatorluk dahilinde bazi kargi tedhirler almaktadir.
Son iki yilda argivlerimizde, tasnif edilerek okuyucuya açalan 'Ïrâde-i
Hususiyye' ve 'Yddiz Evraki' fonlan yeni bilgiler getirmektedir. Bunlar-
dan bazilarmm igigmda bu saydigimiz topluluklarm resmî çevrelerde na-
sil mütalaa edildiklerini ele alabiliriz.
19. yüzyil boyu Osmach idatesinin en çeligkili politikasi Yezîdîler
üzerindedit Hiç kugku yok ki, Osmanh ulemâsi bunlara kargi yogun bir
iIgi göstermemigtir.Önümüzdekibilinen ilk derli tophi deneme, 1892'de
bölgede valilik yapan Mustafa Nuri Paga'nm, Abede-i Ïblisadh eseridir
(Ìstanbul 1910). Eski Íslâm ulemäsmm meselâ Ïbn-iTeymîyye'nin Mec-
muatu'r Resaffi'l-Kübra's1 gibi bunlar hakkmdaki tractatlar ne kadar oku-
nuyordu, bilmiyoruz. Ama hem Osmank ulemâsi, hem çevredeki halk
Yezîdileri Müslüman olarak mütalaa etmemiytir Îdare ise Yezidîleri ver-
gi, askerlik gibi konularda nasil bir muameleye tabi tutuyordu? Ne Ìs-
lâm, ne de gayrimüslimler gibi, diye cevab verebiliriz. Yezîdîlerden ciz-
ye-i ger-'iyye almdigma dair bir kayit yoktur. Hattâ kendilerinin diger
Mûslümanlar gibi askerlik yükümlülügu de vardir. Bu hizmetin yerine
getirilmesi bazen idare ile ihtilâflara da neden oluyordu, 7 Z 1277/17 Ma-
yis 1861 tarihli bir irâde Erzurum valisine ilginç bir emir veriyor; buna gö-
re Rusya'dan Bayezid sancagina gelen 200 hane Yezidî halk, bedel-i âgar
ve resm-i agnam gibi vergileri veriyor. Ancak bunlar kura-i ger'iyye ile as-
kere almmaktadir. Yezîdîler askerlikten muaf tutulmak istiyorlar. Baha-
neleri ise, askerin mavi üniforma giymesi ve bunun mezheplerine ayki-
ri olmas1ymig. Ïrâde bunlara ayri üniforma giydirilmesini, aksi takdirde
muaf tutulup bedel-i askeriye öderlerse, bütün civardaki cahil Kürd agi-
retterinin de askere almmasinm zorlaçacagnu bildiriyor.3 (Cahil bir ta-
lam ekrâd ve agâîre muafiyet için açik kapt birakmak olur). Askerlik hiz-
meti yapan, kendilerinden cizye (capitation) almmayan Yezid11erin,inanç-
larim terk etmeleri ise ihtida (convert)ve (geref-iÍslâm ile mügerref ol-

3 BOA, L, MM, no: 895, 7 Za 1277/17 Mayis 1861.


mak), Íslâmiapereflenmek diye ziklediliyor. 19. yüzyil boyunca bunun
örnekleri çok görülür. Yezîdîler için (ihtidâ)tabiriisrarla kullamhr.Oysadi-
gergruplar için tashih-i itîkad (inancrdüzeltme) tabiri kullaruhrdi 6 Ekim
158 1853/3 M 1270 tarihli bir irâde, Mug sancaginda kain (oturan)Yezîdt taife-
sinden (grubundan)daha änce bazi adamlanyla (müteallikati)ihtida etmig
olan Ahmed Efendi'ye bir mükâfat (atiyye-iseniyye) verilmesini emreder.
Gene bu yillara ait bir irâde ile Sehr-iZor eyâletinde Íslâmile gereßenen
(peref-iÏslâmile mügerref olan) SeyhMustafa'ya 150 kurug maag tahsis
edilir.* Sultan II Abdülhamid devrinde be uygulama devam etmigtir.
Yezîdî agireti ümerâsmdan (liderlerinden)Kastamonu'ya gönderilmek
üzere Sivas'a getirilen Ali Paga'nm ihtida ettigi ve açîretinin dahi ihtida
edecegi anlagildigmdan bu agiretten Hamidiyye Alaylari'nm tegkiline
gayret edilecegi,5 bunun Sivas vilâyetinden telgrafla bildirildigi anlagih-
yor. (7 Za 1310/27 Kasim 1892 tarihli sadrazam tezkiresi.) Bu inanç de-
kadar samimidir? Anlag11an bu Bâbiâlî'nin de sorunu de-
gigiklikleri ne
gildi, huzursuzluk çikmasm yeter, diye dügunulüyordu. Nitekim Mid-
hat Papa, Bagdad valisi iken (1872)Yezîdîleri askere almaya çahymig, li-
derleri Mîr Hüseyin Bey'in ve etrafmm 1200 imzah dilekçesi üzerine bu
iglemden vazgeçmigtir. Sultan Abdülaziz'in aynca Mîr Hüseyin Bey'i ka-
'kapi
bul edip çuhadart' unvannu verdigi biliniyor. Gene Abede-i Ïblisya-
zan Mustafa Nuri Papa bölgede valiyken, Lalig'teki kutsal ziyaretgâlu ta-
mir ettirmig.6
Benzer durumdaki Dùrzïlerden de cizye gibi vergiler almmaz ve
kura-i ger'iyye usulü ile asker toplanird1.4 9 1278/1 Agugtos 1861 tarih-
li bir irâde, Cebel-i Duruz halkmdan Arabistan ordusuna asker ahndigi
halde, açakça belirtilmeyen durum ve nedenler dolayisiyla o y1l asker
ahnmamasi isteniyor? Açikça belirtilmeyen durum; o yilki Lübnan olay-
lan, yani Dürzî-Marunî çatigmasi ve asayië bozuklugudur. Dürzîler,
Sünnî-Hanefî hukuku tatbik ettiklerindenkamu hayatmda bir sorun teg-
kil etmiyorlardi. Fakat asil önemlisi toplu oturmalan, iktisaden kuvvetli
ve ärgütlü ve savaçç1 bir grup olmalan, Osynanh idaresini onlara olum-
lu yaklaymaya zorluyordu. Sözünü ettigimiz tarihte Marunî-Dürzî çatig-
malan yeni sakinleymig ve 9 Haziran 1861'de, Cebel-i Lübnan'm yeni
statüsü (reglementorganique), büyük devletlerce tasdik edilmigti. Dürzî-
ler güçlü bir baski grubuydu. IL Abdülhamid devrinde Dürzîlerin Os-
manh sistemiyle bütünlegmeleri için okul açma faaliyetine luz verilmig-
ti. 4 1315/2 Eylul 1897 tarihli bir padigah irâdesi Cebel-i Duruz'un nüfus

4 BOA, Ï.,MV., no: 131213 M 1270/6 Ekim 1853; BOA, Í,, Dahiliye, no: 17209.
5 BOA, Yddtz Argivi, Hususî, no: 267-24: 7 Ca 1310/27 Kasim 1892 tezkire-i saniye,
daire-i sadåret.
6 JohnS. Guest, The Yezîdis,KPI, New York 1987, s. 116, 138.
7 BOA, Ï., Dahiliye, no: 32713, 4 S 1278/11 Aþstos 186L
miktarma göre tesisi kararlayttr11an okullann bir an evvel açtlmasim em-
rediyordu?
Bâb>âlî, görmezlikten geldigi bu gibi rafizî (heterodox) gruplarla ise il-
ginç iligkiler yürütüyorlu. Bunlar 19. asirda Suriye'de Lazkiye ve Antak- 159
ya'daki Nuseyrîler (Nuseyrîlere Alevî de deniyor) ve genig ve dagnuk
olarak Anadolu ve Rumeli'deki Alevî topluluklard1. Babiâli Nuseyriferi
sadece heretique veya saplan olarak görüyor; tabiî bu gruptan gayrimüs-
limler gibi cizye aluuyor ve onlan resmen bir gayrimüslim (millet)olarak
görmüyordu. Sayetbunlar Sünnî olduklarnu veya bu görüÿü kabul ettik-
lerini söylerse, tashih-i itîkad (inancm düzeltilmesi) deyimi kullatuhyor.
II Abdülhamid devrinde buraya gänderilen propagandistler sayesinde
Antakya ve Ïskenderun kazalarmdaki (bölge)Nuseyrîlerin tashih-i itîkad
ettikleri ve bunun için gereken yerlerde mektepler açalmast için kabine
(meclis-ivükelâ) karan almm19t1.9Burada dinî degil etnik bir bütünleptir-
me çabasi da görülüyor Resmî yaztyma ve tutum digtnda devlet adamla-
n ve ulemâ Nuseyriler haklanda ne dügünüyordu? Ulemâ ve idareci
zümrenin mensubu olan eski ilmiyye flyesi, kazasker tarihçi Cevdet Pa-
a, NuseyrîIer hakkmda oldukça garip bir ifade kullamr ve daha da ileri
giderek, rakibi Fuat Paga'mn kaympederi ve ailesi Nuseyrî oldugu için,
aileyi galiz bir ifadeyle, Ma'rûzât adh derlemesinde hafife ahr. Tarih'inin
1. cildinde Nuseyrîler için yaptig1yorum da böy1edir; Beyruggam, Lazki-
ye ve Trahlus daglarmda yagarlar der ve sevimsiz bir tasvirle bu fash ka-
patir.1 Verdigi bilgiler kismen dogru, kismen rivayettir. Dürzilerle bazi
benzerlik de kurar. Dürzîler ve Nuseyrîler özellikle gärünügte Müslü-
mandirlar ve birbirlerine benzerler; ama itikatlarrun derinliginde änem-
li farklar vardir. Fakat bu kapah toplumu, haliyle ciddî bir aragtirmayla
tammasi mümkün degildir. Nuseyrîler hakkmdaki fash gu cümleyle biti-
rir.. "Hafazan Allah'a min gurur-l akaîdehum."
Bununla birlikte idare adamt bu görüglerin digmda bir politika gü-
der. Selim Deringil'e göre; 26 Haziran 1890 tarihinde Lazkiye (Latakia)
mutasarnft Muhammed Hassa, Îstanbul'agönderdigi yazida Sahvun
bölgesi Nuseyrîlerinin Sünaî-Hanefî mezhebe geçtiklerini dilekçe ile bil-
dirip, bu mezhepte egitim için okullar ve camiler istediklerini, daha ön-
ce Markab ve Cebele bölgesi Nuseyrîlerinin de ayni geyi yaptiklanm;
bölgedeki Hiristiyan misyonerlerinin faaliyetine karpt acîlen bu istekle-
rui kargilanmasi, gerektigini belirtiyor Bâblâli de, misyonerlerin Nusey-
rî liderlerini malî yönden destekledigini, kargi tedbir olarak aym yeyin

8 BOA, Í., Hususiye no: 243/613, 1-4 R 1315/30 Agustas-2 Eylül 1897.
,

9 BOA, Í., Maârif no: 67/804/1, 8 R 1311/19 Ekim 1893.


10 Cevdet, Tarih, c. I. 1309, s. 332-334; ayni yazar, Ma'rûzät, yay. Y.Halaçoglu, Ístan-
bul, 1980, s. 2.
yapilmasi gerektigini dügünüyordu.11 Nuseyrîlerin durumu, bölgedeki
Hiristiyan misyonerlerin propagandast dolayis1yla devletin dikkatini çe-
kiyordu.
160 19. yüzyil boyu Nuseyrtler hakkmda kullamlan ifadeler veya resmî
yazigmalarda ortaya konan görüglerinbenzerine, Anadolu Alevilerihak-
kmda gahit olmak mümkün degildir. 19. yüzyil Osmanh belgelerinde
Anadolu veya Rumell'deki Alevî gruplarm ihtidâ(!) ettiklerine dair bel-
gelere rastlamty degiliz. Muhtemelen bu konudaki suskunluk, devletin
Alevî gruplarm farkh ritüelini görmezlikten gelmesi ile izah edilebilir.
Nitekim, imparatorluk cografyasm1âdetleri ve inanç gruplarlyla taruyan
Ahmed Cevdet Paga, birçok din ve mezhep üzerinde bilgi verip yorum
yaptigi halde, Alevllik konusunda susmay1 tercih etmigtir. Bu suskunlu-
gun muhtelif sebepleri vardir. 19. yüzyilm idarecisi herhalde konnyu
görmezlikten geliyordu. Adliye ve Mezâhib Nezáreti'ne ait irâdelerde
II. Abdülhamid devri boyunca Alevîlerle ilgili bir tek kayda rastladim; (4
Ekim 1898) tarihinde Akçadag kazasi (Malatya) Domkili käyünde Sün-
nîler ve Alevîler arasmda vuku bulan mukâtele (kargihkh öldürme) hak-
kmda adlî tahkikat yapilmasmdan vazgeçilmesi, nazirm tezkiresiyle em-
rediliyor.12 Ïlâve edelim ki; Semseddin Sami, Kamûs-ül- a'lam, c. 1., s.
226'da 'Agçadag' maddesinde, bölge Mevtlerinden hiç söz etmiyor. Bu-
rada geleneksel suskunluk ve mezhep arasi gerginlik ve taraflann birbi-
rini diglama tutumunu örtbas etme ve görmeme egilimi görülüyor. Ad-
liye Nezâreti'nin politikas1da Cevdet Paga'mn suskunlugundan farkh
degildir. Kaldi ki, Cevdet Papa çok uzun yillar Adliye Nâziri olmuy ve
muhtemelen bu konudaki politikay1 da tesbit etmigtir. Su konuda 19.
asirda yerleptigi anlaplan Türk ulusçu tutumun da etkisi olabilir
Kugkusuz Osmanh idaresi, Basra vilâyeti gibi yerlerde tranhgiî ule
mâmn propagandasma karei tedbirler ahyordu (mezheb-i $îa'run
men'üçin). Bu mezhebi yayan iranji ulemâya karµ bölgeye özel maagh
müderris ve din görevlileri tayin ediliyordu. 23 Qubat 1901 tarihli bir irâ-
de de bu iglemi tekrarhyor.13 Fakat Qîa'amakîde yönünden sözünü etti-
gimizmezhep ve inançlar gibi mütalaa edilmedigi; ama aksine, siyasî bir
alam olarak ciddî bir tehlike diye görüldügü açtktir. 19. yüzyil basimm
ve kitabin yaytidigt bir asirdir. Sözlü tarih aragtirmalart için geciktik, fa-
kat basth ve yazih evrakm tetkiki bu konuda yeni çarprei bilgiler getire-
Bilfr.

11 S. Deringil, 'The Invention of Traditionin the Late Ottoman Empire', Comparative


Studies in Societyand History, vol. 35,1993/1, 8.15-16.
12 BOA, I., AvM, no: 1196/1118/5, 18 Ca1316/4 Ekim 1898.
13 BOA, I., AvM, no: 439/2775/1, 4 Za 1318/23 ubat 1901.
Alevîlîk, Nusayrîlîk ve Bâbtâlî• re

Osmanh Alevîligi nedir? Alevîlik akîdesi, ritueli, ibâdet biçimleri, li-


turjisi (dua metinleri ilâhileri) ile tarifi yapiluug, kabul edilmig ortakta-
tehism'ive ögretisi olan bir inanç mid1r? Yoksa tamamen bir ahlâk siste
mi, bir dünya görüçü müdür? Galiba her ikisi için de evetler ve hayirlar
izhar1 mümkündür. Alevîligin kesin hay1r denebilecek yam ise; merkezî
bir teykilâtlanmasi,bir ruhban simf ve hiyerargisinin olmadigidir. Bu ne-
denle günümüzde Türk Alevîligi Türkiye çapmda bir tegkilâtlamma ve
bu meyanda Diyanet Íÿleri'nde de bir bölüm isterken; bizzat Alevi dügü-
nür ve liderler tarafindan ortaya konan programlar farkhdir ve bunlann
nasil gerçeklegecegi de muhtelif cepheleriyle bir problem olarak ortada
durmaktadir.
Alevilik esas itibariyle (bâziistisnaî gruplar hariç) Türk unsura has
bir inançttr. Bu nedenle çok tekrarlanan bir nokta, yani Türk Samanizmi
ile temel baglantisi açiktir. Ancak bu tarihî-kültürel bagm mahiyetive te-
ferruatt, folklor ve din tarihi alamnda baçanh bilimsel monografilerle
aydmlatilmaruptir. Saniyen Türk Samanizmi konusundaki bilgi ve yo-
rumlar henüz karanhktadir. Su konudaki son yorum M. Eliade gibi bil-
ginIerin eserleri iµgmda, Samanizmi Zerdüglükteki gibi düaf (ikilemli)
karakterde bir inanç olarak görmek ve degerlendirmektir. Sahsenbu gö-
rüg popüler bir yazar olan JeanPaul Roux'da dahi görülebilmektedir.1
Türkiye Aleviliginin kaynaklan bahsinde ihmal edilen ikinci soru;
Alevîligin topraklarmuzda görtilen gizli H1ristiyanhk (Chrypto-Chreti-
anisme) Sabbataist Yahudilik gibi (Chrypto Judaist)cemaatlerle rituel ve
folklorik iligkisi olup olmadagidir. Aleviligin mensuplarnun bir lasuu bu
dinlere geçmigmidir veya o inançlardan Alevîlige geçen olmug mudur?
Bu sorunun cevabi aranmamig, gereken tetkikler yapilmanuyt1L
Meselâ 17. asirda Sabbatai Zvi'yi Mesih olarak benimseyenler sadece
Yahudiler miydi? Millenarist (kiyamet günü geldigine inanan) dügünce
ve beklentilerin hâkim oldugu 17. asir dünyasmda Zvi'ye birtakim Türk-
men gruplardan, Hristiyanlardan da katilan olabilir miydi? Bizzat Se-
lânik Sabetaycalari içinde Sâmi asilh olmadiklarmi iddia edenler vardir.
Nitekim Selânikli Müslüman bir aileden olan romanci Cahit Uçuk, bu

Tarihî ve Kültürel Boyutlanyla Türkiye'de Alevfler, Bektaçîler, Nusayriler, Ensar


Negriýat, Ístanbul1999.
1
JeanPaul Roux, Histoire des Turcs, Fayard, Paris 1985. Mircea Eliade, Shamanisme,
Pantheon Books, New York 1964.
zümre hakkmda, "SahsenMüslümanlar bu tarikata (öyle diyor) diger
dialerden Hiristiyan ve Müslümanlarm girdigini säylerlerdi," diyor.2
Belgesi bulunmayan bu yaygm söylenti ve kanaat aragtmlmahdir. Çün-
162 kü Yemen'de bunu destekleyecek benzer olaylar belgelenebilmektedir.
1861-65'te Yemen'de ortaya çikan SukurKuheyl I, sahte mesihti. IL Qu-
kur Kuheyl 1868'de ortaya çikti. 1888'de Yosef Abdullah ortaya çikti. Bu
üçünü de destekleyen Müslümanlar vardi ve bunlar âhir zaman mesih-
leri olarak bu adamlara itaat ettiler.3 Bu Müslümanlann muhtemelen
Zeydî olmaktan çok Yemen'de az bildigimiz Mûslüman inanç gruplan-
na mensup olmalan mümkündür. Gene ilk elde Ïslânukabul eden bâzi
zümrelerin, Girit ve Arnavutluk'ta oldugu gibi Bektaçî ama daha çok
köy Alevîligi gibi dinî inanç gruplarma intisab ettigi malûmdur. Resmî
Sünnî Islâm bu gibi yeni muhtedîIere pek câzib gelmiyor olmahdir. Ay-
nca devletin Islâmî kurumlanm genig ölçüde tegkil edemedigi Girit gibi
yerlerde bu hal yaygm olmahdir Dogu Anadolu'da da henüz yeterince
aragtirilmayan böyle küçük gruplarin varhgi bilinmektedir.
Du konuda bir suskunluk söz konusudur. Nihayet devlet Alevîlige ve
diger bu gibi diglamyor bilinen mezheplere kargi nasil bir tutum ve gö-
rüy sahibidir? Resmî Ïslâm acaba Alevîligi dighyor, te'dîb ve takip mi
ediyordu? Her zaman mi ediyordu? Bunun da cevabi verilmemigtir. Mo-
dernlegmeci ve Türkçü gruplar Alevîligi ilerilik, açúdik, banççalhk, ka-
dm-erkek epitligi olarak yorumladilar. Cumhuriyet'in belirli grup aydi-
m için Alevilik sola açik bir inançtir. Fakat bunun digmda Alevîlige kar-
gi gedîd ve ithamci davranan yönetici bir çevre her zaman var m1yd1? Bu
sorulara cevap verirken; zaman zaman demelidir, çünkü Yavuz Selim
Han politikast Osmanh asarlan içiit tipik ve devamh bir uygulama degil
gibidir. Daha ziyâde Alevîligi görmezlikten gelen bir görüg Osmanh
asirlari için çok tipik ohnahdir ve özellikle 19. yüzyil muhafazakârlari
diyebilecegimiz çevrelerde bu durumu daha açtk olarak gözlemek
mümkündür.
19. yüzytl Ïslânn,bilhassa devlet sözcülügünü üstlenen çevreler, Ale-
vîlik konusunda suskun kalmayi tercih etmig görünüyorlar. Demek ki
Türk unsur arasmdaki bu dinî ihtilâf onlan itiraf edemeyecekleri bir ra-
hatsizhk içine sokmug ve herhangi bir degerlendirmede bulunmaktan
kaçmrniglardir. Dikkati-çeken nokta; bu asirda Alevîlik ile benzer du-
'millet'
rungla olan, yani k1âsik idarî yapi ve teykilâti içinde megruiyet
kazanmayan bazi mezhepler hakkmda fikir beyan edilip, tutum ahndigi
halde; Alevîlik için bu gibi beyanlarm söz konusu olmamasidir.

2 Cahit Uçuk, Bir ÍmparatorfukÇökerken, Yapi Kredi Yay., Ïstanbul1995, s. 79.


3 Cahit Uçuk, Bir Ìmparatoriuk Çökerken,Yapt Kredi Yay.,Ïstanbul1995, s. 79. Batem-
ya Bat Zion Eraqi Klorman, 'Muslim Supporters of JewishMessiahs in Yemen',
Middle Eastern Studies, vol. 29/4. 1993, s.714 vd.
geklinde örgütlenmenin ne demek oldu-
'millet'
Osmanh Devleti'nde
gunu biliyoruz. 'Ehl-i Kitap' veya 'Zimmî' statüsü altmda Ïslâmmbir ba-
kima tamdigi farkh inanç topluluklari; äzel statü, özel idârî-mâlî düzen-
Iemelerle idare edilirdi. Ruhanî simflan ve yöneticileri belliydi. Ínançla- 163
r1açikti ve sâdece dinî degil, dünyevî igleri de ruhanî liderlerine birakil-
migt1. Dolayasiyla Musevîlikte ruhban smifi yoksa da, din gärevli1eribel-
li bir hiyerargi ile cemaat reisi statüsünü almigttr ve hatta akideye iligkin
meselelerde de bunlar yetkili makamdi. Bu statüdeki dinî görevlilerin
etkisi, Sabbatai Zvi olaymda görülmügtür. Müslüman tebaa için ise böy-
le bir teykilâttan söz edilemez. Ïslâm,devletin kendisi idi. Ehl-i Sünnet
digindaki zümrelerin bu gekilde örgütlenmesi ve idarî bir hiyerargi için-
de liderlerini tayin sõz konusu degildi. Var olan liderler de fiiliyatta
(Dürzî ve Yezidî geyhleri) idare taraftadan muhatab almsalar bile, bir
millet teykilâtmm bagi (einarh)olarak tanmmazlardi.
19. yüzyilda II. Mahmud reformlan en bagta, Yeniçeriligin ilgasi; Bek-
tagî tekkelerinin kapatilmasive tekkelerin kayyumiugunun Nakgibendî-
lere verilmesi ve asil önemlisi, Bektaçîlerin takib ve te'dîbiyle sonuçlan-
di. Bugün literatürde bu olay bâzl yazarlarca yanhg olarak Alevîligin ta-
kib ve te'dîbi ile aynîlegtiriliyor. Oysa müesseselegmig Bektaçîligin her
daim Alevîlik ile bir olmadigi, Bektaçî dergâhlarmda köy Alevîligi ritü-
elinden çok Bektaçîligin kendi âdabmm izlendigi, Sunnî ve gayr-i müs-
limlerin de tarikata intisaba veya baglantisi oldugu malumdur. Alevî de-
deligi ile Bektagî babahgt ve postniginliginin de ne kadar ilgisi kurulabi-
lir, bu bir sorundur. Nitekimbugün artik ortaya çikan Alevî cemevleri ve
dergâhlar, meselâ Ístanbul'un az saytdaki Bektaçî zümreleri tarafmdan
pek ilgi görmemekte ve ziyaret edilmemektedir. SüphesizBektaçî edebi-
yati Alevîler tarafindan benimsenir, ama Alevîligin äzgün katki ve folk-
lorik zenginliginin Bektaçîlerte her zaman tamndigt ve izlendigi söyle-
nebilir mi?
Osmanh Devleti, tarihteki en kalabahk dinler konglomerasiydi. Tani-
nan, kurumlagmig din ve mezhepler kadar; kendini gizleyen, resmen ta-
mnmayan, ancak kompu cemaatlerin tamdigiinanç veya ritüellere sahip
gruplar da vard1. Bunlarm bâzisi tarihin akigmda eridi gitti. Bâzilan ise
aksine yagiyor ve zamanimizda hayli änemli kültürel, siyasî rol oynuyor.
Sözü edilen bu cemaatter Ïslâmdini içinde smiflandmhrken, Ranzi (he-
retik) olarak adlandmlmalan ashnda bir zaruret geregidir ve pek dogru
bir deyim degildir. 'Heterodox' gibi bir kavrami ise Türkçeye çevirmeyi-
gimiz filolojik bir meseleden çok itikada iligiktir. Haristiyanhkta ilâhî bir
niyâbet iddiasi taglyan rubban smifmm; kilisenin yeniden ortaya koydu-
gu,yorumladigt, tasdik ettigi bir akidenin digmda kalanlan yeya muha-
lifieri tarumlama biçimi bir genig lügat yaratti. Heterodox (dogru yolda
olmayan), heretique (Rafizi) gibi deyimlerin ardi gelmez. Bu deyimleri
bizdeki zendeka (zmdik), irtidad (mürted) gibi deyimlerle eëlegtirmek
de pek kolay olmuyor. ÇünküHiristiyanhk-Müslümarthk arasmda para-
1ellik kurmak da mümkün degil.
'haricî'
164 Bu gruplar gene bâzi yazarlar tarafmdan da yanhg olarak di-
ye nitelendiriliyor. Bu da pek toptanci ve gerçekle ve Islâmm tarihî ya-
pistyla bagdagmayan bir smiflandirmadir. Devlet bunlan gayr-i müslim
diye gärmez. Ama ulema ve bazen halk kendi digmda degerlendirir. Ce-
maat ve devlet iligkilerinde mâli ve idad alandaki uygulamalar, Müslü-
man Sünnî cemaate yapilan muameleden farkh degildir; fakat idarenin
bu gruplar hakkmdaki gärüy ve yaklagimi farklidir. Bürokratlar (mülkî
erkân) bu farkh görüpü de bazen açiklar, bazen aç1klamazIar. Argivler-
dekiresmî yazigmalar ve bâzi tarihçilerin ve ulemânm görügü ele almir-
sa, Íslâmdaki Iteterodox(!)gruplar için 19. yüzyilda ilginç görüç ve uygu-
lamalar vardir.
Sözunü edecegimiz üç grup Suriye, Lübnan, Filistin'de kalabahk bir
grup teykil eden; iyi teykilatlannug,Arapça konupmalarma ragmen artik
'ethnie'
âdeta ayn bir olarak yaçammi sürdüren Dürzîler, Kuzey Irak ve
Güneydogu Anadolu'da yagayan Yezidîler ve Anadolu ve Rumeli'nin
her yerinde yagayan Aleviler ve Alaví diye amimakla beraber, Suriye,
Antakya bölgesinde yaçayan Nusayrîlerdir. (Nusayrîler kendileri bu
isimle amlmaktan hoglanmaz.) Bu gruplara devletin bakigi ve idare ile
olan iligkilerinde hukukî, ídarî, mâlî nygulama çok ilginçtir ve aslmda
birbirinden de farkhdir. Kugkusuz bunlar gibi mütalaa edilmeyen ve
kurumlaÿan bir mezhep olan giahakkmda da Osmanh idaresi impara-
torluk dahilinde bâzi kargi tedbirler almaktadir.
Son iki yllda argivlerimizde, tasnif edilerek okuyucuya açalan 'Îrade
Hususiye' ve 'Yddiz Evralo' fonlan yeni bilgiler getirmektedir. Bunlardan
bâzilanmn igigmda bu saydigimiz topluluklarm resmî çevrelerde nasil
mütalaa edildiklerini ele alabiliriz.
Bâbiâli, Dürziler'in Sünnî fiklum tatbik etmesinden dolayi amme ha-
yatmda bir problem teykil etmemeleri, toplu yagamalan, kuvvetli sosyal
hiyerarpi, iktisäden kuvvetli ve savaççi olmalan nedeniyle; bu grubu Ïs-
lâm ümmeti içinde görmüg, vergi vermeleri ve hele askerlik yapmalan
nedeniyle devletle Dürzîler arasmda .iyi iligki kurulmugtur. Dürzîler
hakkmda ulemâmn reyi ve görügü politikaya yansimaruptir ve hatta
Cebel'deki liderlerin Mâ'ânî Emir Fahreddin (XVIL asir), SihabîEmir
Begir (IX. asir) gibilerinin belirli otonomisi dahi olmuytur.* Dürzîlerin
Osmanh cemiyetinin ve resmî Ïslâmaentegrasyonu için IL Abdülhamid
devrinde okul açma faaliyetine luz verilmigti. Yezidîlerle de ayru düz-
'geref-i
lemde iligki yürütülmügtü. Bunlar gayet Sunniinanca geçerse Is-
'ihtida

lâm ile mügerref olmalanndan' veya ettiklerinden' söz edildigi

4 BOA, Ir-Dah, No: 32713/4, s. 1278 ve BOA, Ir-Har, No: 243/613/1-4 R 1315.
hâlde, gayr-i müslim bir millet gibi muamele görmedikleri, cizye ahn-
madigt ve kendi1erine askerlik yaptirildigi mâlumdur.5

SüphesizOsmanh idaresi Alevî aduu alan Nusayrïlere Yezîdîlerden


daha farkh bakar. Ama Nusayrîlerin degerlendiriligi ve ele aluuça Ana- 1 5
dolu ve Rumeli'nin her tarafmda yaçayan Türk-Alevt gruplardan da
farkhd2r.
Bâblâlî ise, görmezlikten geldigi bu gibi Rafiz1 (heterodox) grupiarla il-
ginç iligkiler yürütüyordu. Bunlar 19. asirda Suriye'de Lâzkiye ve An-
takya'daki Nusayrîler (veya Alevî de deniyor), genig ve dagmik olarak
Anadolu ve Rumeli'deki Türk-Alevî topluluklardi. Bâb-i Alî Nusayrneri
sadece sapkm (heretique)olarak görmüyor; ama bu zümreden gayr-i
müslimler gibi cizye alnuyor ve onlan resmen bir gayr-i müslim (millet)
topluluk olarak da görmüyor. Sayetbunlar Sünnî olduklan veya bu gö-
rügü kabul ettiklerini söylerse, Yezidîlerin aksine fashih-i i'tikûd (inancm
düzeltilmesi) deyimi kullamhyor. II. Abdülhamid devrinde buraya gön- -

derilen propagandistler (tebligei) sayesinde Antakya ve Iskenderun ka-


zalarmdaki Nusayrîlerin fashih-i i'tikâd ettikleri ve bunun için gereken
yerlerde mektepler açilmasi için hükümet (Meclis-i Vükelâ) karan ahn-
mig.6 Burada dinî degil, etnik ve entegrasyon (bütünleptirme) çabasi da
görülüyor.
Resmî yazigma ve tutum diginda devlet adamlan ve ulema Nusayrî·-
ler hakkinda ne dugünüyordu? Ulema arasmda yetigen ve göhret bulan,
mülkiyye silkine geçerek idareci zümrenin mensubu olan eski kazasker
tarihçi Ahmed Cevdet Papa, Nusayrîler hakkmda oldukça garip bir ifa-
de kullamyor ve daha ileri giderek; rakibi Fuat Paga'nm kaympederi ve
ailesi Nusayrî oldugu için, Fuat Paga'nm haremini pagamiza yalagmaya-
cak galiz bir ifadeyle, Ma'ruzât adh derlemesinde hafife abr: "Fuat Papa
o rütbe Rayitsiz idi ki, familyasmin 1rz u nâmusunca lâubaliyâne harekâ-
tam bildigi halde igmaz eÿIerdi; çünkü zevcesi hammm pederi Ahmed
Efendi, Nusayrî tâifesinden olup, Nusayrîlerde ise irz u hamiyyet dâiye-
Ieri olmad2gmdan, hammm mübalâtsizhgi pederinden mevrus olup
vs..."
Tarih'inin 1. cildinde Nusayrîler için yaptigt yorum da böyledir Bey-
rut, pm, Lâzkiye ve Trablus daglarmda yaçarlar der ve namus anlay1g-
larma ait olumsuz bir tasvirle bu fash kapatar 7 Verdigi bilgiler k1smen ri-
vayettir. Paga, Nusayrîler ve Dürzîler arasinda bâzi benzerliklere de iga-
ret eder. Ona göre: Dürzîler ve Nusayrîler äzellikle görünügte Müslü-
derin/Iþde
mandirfar ve birhirterúie benzerfer; ama firicidlarmm

5 BOA, Ir-Mec, Va. 3 Muh 1270-No:11312;BOA, Ir-Dah, No. 17203, gene BOA, YA-
diz Argivi IJmumiNo: 267-24/7 CA 1310,tezkire-i samiye.
6 BOA, Irade-Maanf, No: 67/804/1, 8 Rebiulâhir 1311 (19Ekim 1893).
7 Cevdet, Tarih, I, 332-4. Ma'ruzút, s.2.
önemli farklar vardir. Fakat bu kapah toplumlan, haliyle ciddî bir arag-
tirmayla tammy olmasi miimkün degildir. Teorik bilgi ve sözlü tahkikat
cümleyle bi-
ve rivayetle bilgi edinmigtir. Nusayrîler hakkmdaki fash çu
166 tirir: "Hafazan Allahu min purûrî akaidihim."
Bununla birlikte idare adaru bu görüglerin dqmda bir politika gü-
der. Selim Deringil'e göre: 26 Haziran 1890 tarihinde Lâzkiye (Latakia)
mutasarnfi Muhammed Hassa Ïstanbul'a gänderdigi yazida Sahyun
hälgesi Nusayrîlerinin Sünnt-Hanefî mezhebe geçtiklerini dilekçe ile bil-
dirip, bu mezhebin egitimi için okullar ve camiler istediklerini, daha ön-
ce Markab ve Cebele bölgesi Nusayrîlerinin de aym geyi yaptiklarmi;
bölgedeki Hiristiyan misyonerlerin faallyetine kargr acilen bu isteklerin
kargilanmasi gerektigini belirtiyor. Bâblâlî de misyonerlerin Nusayrî li-
derleri mâlî yönden destekledigini, karei tedbir olarak aym geyin yapil-
masi geœktigini, dügünüyor? Nusayrîlerin durumu, bölgedeki Hiristi-
yan misyonerlerin propagandast dolayistyla devletin dikkatini çekiyor.
Burada Suriye Nusayrîligi (Alavî) ile Anadolu käy Alevîhgi arasm-
daki benzerlikler ve aynhklar üzerinde duracak degiliz. Konumuz hari-
cîdir. Her iki halk da bâzi dinî liderler tarafmdan yönetiliyor, baglarmda
merkezî bir organ yoktu. Fakat Nusayrîlerin kendi aralarmdaki iligki da-
ha sikidir. Eu halk, bir zamanlar Türkmenlerle çevrili bir denizde Arap-
ça konugan bir etnik gruptu. Nusayri topluluklar arasmda iletigim kuv-
vetliydi. Meselâ, Lâzkiye ile Mersin'deki Nusayrîler aralarmda haberle-
giyor, kiz ahp veriyor, ortakhk kuruyor, ticaret yapiyordu. Mersin mmti-
kasmdakiAlevî Nusayritopluluk Lâzkiye'den göç etmigtir. Mamafih Pe-
ter Alford Andrews'in verdij!;i Adana için 22.356 ve Íçeliçin 9A30
raka-

mi ihtiyatla kargilanmahdir.9 Ama Anadolu-Rumeli Alevîleriyle, Hatay


ve Suriye Alevîleri arasmdaki en büyük fark güphesiz lisandir. Bir ara iç
göç ve gehirleyme Arapçay1eritmeye baglarugken, son yillarda Nusayrî
topluluklar arasmda Arapça, bir dirilme göstermektedir.
Bugün için Antakya ve Çukurova Nusayrîliginin Araphk ile ulusal bir
kimlik aynîlegmesi içinde oldugu söylenemez. Ama Nusayrtler Sünnî
topluluklari lle aynîlegmemeyi de belli bagh bir strateji olarak gärürler.
'millet'

Osmanh idaresi Alevîligi bir inanç grubu, hele bir olarak gör-
memigtir. Geçmig asirdakiidare ile Alevî köy topluluklari arasmdaki so-
þkluk veya idarenin onlara gösterdigi tolerans etrafh belgesel aragt1r-
mälara konu olmaktan çok bir edebiyat ve abartma mevzuudur. 19. yüz-
yil idatesi ise Anadolu-Rumeli Alevîleri hakkmda Nusayxîlerin aksine,
ihtiyatla ifade dahi kullanmaktan da çok susmay1 textih etmektedir. Nu-
sayrîler hakkmdaki görügler veya Yezîdîler hakkmda Mustafa Nuri Pa-

8 Selim Deringil, 'The Invention of Tradition in late Ottoman Empire', Comparative


.1993/1,

Studies in Societyand History, vol XXXY, 8.15-16.

9 Peter Alfred Andrews, 'Ethnie Groups in the Republic of Turkey', Tubingen Atlas,
Wiesbaden 1989, s. 151-152.
ga'mn yaptigi degerlendirmelerin benzerine Anadolu Alevîleri hakkmda
rastlamak mümkün degildir.
Alevîler konusunda meselâ Nusayrîler ve Yezidîlenie oldugu gibi te-
rimler kullarulamiyor. 19. yüzytl Osmanh belgelerinde Anadolu veya 167
¯

Rumeli'deki Alevî gruplarm ihtida (!)ettiklerine dair belgelere rastlarny


degiliz. Bäyle bir tâbir kullanmazlar Alevîler hakkmda. Avamî ve sözlü
bazibetimlemeler vardir ve Sünnî-Alevî çatigmast bu nedenle devlet rhe-
torique'inden (säylem)kaynaklanmaz. Muhtemelen bu konudaki sus-
kunluk, devletin Alevî gruplarm farkh ritüelini görmezlikten gelmesi ile
izah edilebilir. Nitekim imparatorluk cografyasim âdetleri ve inanç
gruplanyla tamyan Ahmed Cevdet Papa birçok din ve mezhep ûzerinde
bilgi verip yorum yaptagi halde; Alevîlik konusunda susmay1 tercih et-
migtir. Bu suskunlugun muhtelif sebepleri vardir. 19. yüzyslm idarecisi
herhalde konuyu görmezlikten geliyordu. Adliye ve Mezahih Nezare-
ti'ne ait irâdelerde II. Abdülhamid devri boyunca Alevîlerle ilgili bir tek
kayda rastladim. 18 Cemâziye'l-evvel 1316/4 Ekim 1898 tarihinde Akça-
dag kazas1(Malatya) Domkili köyünde Sünnîler ve Aleviler arasmda vu-
ku bulan mu.katele hakkmda adlî tahkikat yapilmasmdan vazgeçilmesi,
nazirin tezkiresiyle emrediliyor." Ïlâveedelim ki; Semseddin Sami dahi
IGimûsu'l-A'fâm, c. 1, s. 226'da 'Agçadag' maddesinde bölge Alevîlerm-
den hiç söz etmiyor. Burada geleneksel suskunluk ve iki mezhep arasi
gerginlik ve karµhkh diglama tutumunu ärtbas etme ve görmeme egili-
mi gärülüyor. Adliye Nezâreti'nin politikasi da Cevdet Paga'mn suskun-
lugundan farkh degildir. Kaldi ki Cevdet Papa çok uzun yillar adliye na-
z1r1olmuy ve muhtemelen bu konudaki politikaya da tespit etmigtic Bu
konuda 19. asirda yerlegmeye baglayan Türk milliyetçi tutumun da etki-
si olabilir.11 ÍkinciMegrutiyet'te Mevlevî, Bektaçî ve Melâmi gibi tarikat

10 BOA, Arade-Adliye ve Mezahib, no: 1196/1118/5, 18 Cemaziyel evvel 1316.


11 Bu konuda Studies in Ottoman Transformation,'Les Orders Mystiques et L'Admi-
nistration Ottoman â l'Epoque du Tanzimat' s. 151-156, adh makalemizde Tan-
zimat devrinde merkezî hükümetin tekkeleri ve tarikatlarl kontrol usulüne de
þilmektedir.
Klâsik Osmanh devrinde bu gibi mezheplerden çok, bazi tarikat ve dergâh men-
suplart takibata ugrada. Meselä 16. asra ait gu mühimme hükümlerini görelim:
Sekkelerin etrafma üzüm dikip, hamr yapan agiklarm istanbul'agänderilmeleri
hakkmda' 2 RA 968/10-XI 1561 tarihli hüküm: (Mühimme 3) veya "Kaliakra
nam hisardakiSaru Saltuk zäviyesi asiklan eh]-ibid'at m1yoksa ehl-i sünnet vel-
cemaat nudir? Nicedür bildiresiz..." (14M 967/15 Ekim 1559 tarihli Mühimine 3).
Aym tarihlerde 'Tekkelerde ehl-î sünnetten olmayan âgildarm men edilmesine
dair Varna kadisma ve nâzir-1 emval olan Mehmed'e hüküm' (Mühimme 3,
473/172 29 M. 967-1559ylh Kas2m).Kisacas: büyük kitlelenien çok, propaganda
yaparak etran kendine çekecek dervig zùmreieri takip edilmektedir. Tanzi-
mat'tan sonra devlet bu konuda çok daha dikkatlidir ve galiba tebaa da aym öl-
çiide dikkatli ve siyast nizamla ters dügmeme gayretindedir. Tekkeler ve parlatan
dervig ve mügid namma kimseler gene takip edilip surülmektedir.
ehlinin birlegip cemiyetler tegkiliylehükümeti, Ïttihadve Terakki'yi des-
tekledigi biliniyor. Esasen Íttihatçilann bu gibi tarikatlara dahil oldugu
da malum. Amma hükümet esasta Sünni-Alevî gibi ayrimlan zikretmek
168 ve taraf tutmak cihetine o zaman da gitmemigti.Tek parti dönemi için de
12 Literatürde Tartk Zafer Tunaya
aym gey söylenebilir ve daha önce E.
Ramsaur bu konuya temas etmiglerdir.
Cevdet Paga; H. Mahmud devrinde Baktaçîlerin takibi ve dergâhlan-
nm kapatumasi konusunda da ihtiyath ve âdil bir üslûp kullanmaktadz.
Özelliklebâzi münevver kimselerin, laskanç ulemâmn zulmüne ugra-
masim gayet tesirli bir biçimde nakleder. Nitekim Cevdet Paça Bektaçî-
lik iftirasi ile sürülen zevati da saylyor: "Garibdir ki bu sitada Anadolu
payeluleiden Melekpagazâde Abdülkâdir Bey, Mekke-i Mükerreme pa-
yelulerinden vak'anüvis-i sabik SanizâdeMehmed Ataullah Efendi ve
gik-a-sâlis defterdan meghur Ïsmail Ferruh Efendi dahi Bektaçîlikle it-
ham olunarak; Abdülkâdir Bey Manisa'ya, ganizâde Menemen'e, Ferruh
Efendi Bursa'ya süruldüler... Bunlarm Bektaçîlikle hiç teallûk ve münâ-
sebetleri yok idi," der. Kisacasi Begiktag Cemiyet-i Ïlmiyyesidëdigimiz
özel ilmî grup dagilm19ti ve ulemâ ve üdebâmn zarif kipileri birilerinin
gazabma ugrarmytt. "O zaman megahîr-i felâsife-i Íslâmiyye'denolan
Begiktagh Kethüdazâde Efendi dahil3 haftada iki gün ol meclise devam
ile gerek felsefîyata ve gerek edebiyata dair olan mübahesätda bulunur-
'ayakh
mug." Kendisini Cevdet Papa kütüphane' diye tammlar. Garb ve
Sark mûsikisinden, Fars dilindeki derinliginden söz eder: Nitekim Ket-
hüdazâde'nin mütevazi ve dürüst hayah üzerinde anekdotlar elyazma
mecmualarla elden ele dolagmytir.
"Genellikle Bektaçîler Seyhu'l-Íslâm önünde imtihan edildikte $i-
îlerin usulü uzere(takiyye)yolunu seçerek Sünnt göründüler," der. Cev-
det Papa Tanzimat däneminin Bektaçîlik ve Alevîlik konusundaki akl-1
selimini temsil eder. Nitekim Tanzimat dönemi bürokratlan II. Mahmut
devrinin aksine Bektaçîlik ve Melâmîlikle böyle amansizca ugragmak -

yäntemini terk etmiglerdir. Zamanla bu tarikatlann bir rehabilitasyonu


da saglandi. Fakat genelde bütün tarikatlar üzerinde gözetleme, dene-
tim ve suurlayict bir mekanizma geligtirdiler. Tekke devlete yamandi,
devlet tekkenin gözeticisi ve hamisi oldu.
-

.Devletin Vahhabîlik ve Ísmailiyyegibi mezhepleri tantmadigi, hop


görmedigi; buna karythk Dürzîlik ve Yezidîlik gibi inançlar1Íslâm ina-
myi dqmda gördügü halde idarî yänden sabir gösterip, eritme ve sa-
kinleptirme yoluna gittigi bilinlyor. Aym gekilde tarikatlar için de ben-

12 Ramsaur, 'The Bektashi Dervishes and the Young Turks', The Moslem World,
XXXII, 1942; Tunaya, Türkiye'de SiyasiPartiler, c.I, ve III.
13 Cevdet Paµ, Tarih, c. 12. Dersaadet 1309, s. 180, Mehmet Esad ÜssiZafer, s. 205-
209, aynca R. E. Koçu, 'Arif Efendi', IstanbulAnsiklopedisi,II, 996.
zer tavir söz konusudur. Hurufilik hop görülmemig ve halen 15. asirda
mensuplan takib, tedib ve idam edilmig. Ticanîlik tarikati Ïslâm akide-
sine aykiri görülmemig ve fakat resmen tammp himaye gärmemigtir.14
Tanmmayan ve tasdik edilmeyen tarikatlar veya buna rnessup olanla- 169
nu tekke kurmalan devlet tarafmdan yasak edilir, dergâh ve tekkeleri ka-
patihrdi. Meselâ 1851'de Istanbul Anadoluhisan'nda tanmmayan bir tari-
kat geyhi, parlatanhlda vasiflandmhp, sürgün edilmigti. Mahalle muhtan
bâzi sekene-i mahalle ile beraber Meclis-i Vâlâ'ya bir arzuhal takdim,et-
mig ve Anadoluhisari'mn sadik ahalisinin mezkûr gyh Mustafa'dan gikâ-
yet ettigini ve takibini talep etmig. Meclis-i Vâlâ kararmda:35 "Göksu ta-
raflannda bâzi bî idrakler geyhim diyerek, izlâle müncasir olan Mustafa
nam gahsm taraf-i valî-i megîhatpenahîden sual ve tezkire olunan ahvâli,
seair-i is1âmiyyeye bakigaun sûi ef alde ohnasma ve bir mahalle nefyi"
mealindeki tezkire ve irade ile sürgününe karar verilmigti.
Meclis-i Vâlâ, Tanzimat devri boyunca tekkelerin düzenine, bäzi ih-
tiyaçlarria, beslenmelerine ve mâlî yardunlara karar veren organdi,
Meselâ Valide Sultan'm Cerrahî Dergâlu'na yaptigi bir bagiqut16 dahi
Meclis-i Vâlâ'dan geçmesi, bu alandaki merkezî kontrol politikasim
gösterir.
Buna kargilik Osmanh devlet idaresi Íran Siîligikonusundaki olum-
suz tavrim sonuna kadar devam ettirmig görünüyor. Alevîlik ve Bekta-
çîlik konusundaki suskun veya gärmezci, bâzrhalde kabul edici tavir
bu alanda sürdürûlmemigtir.
23 Subat1901 tarihli bir irade de bu içIemi tekrarhyordu.17 Fakat
Sianmakîde yönünden sözünü ettigimiz mezhep ve inanç1ar gibi mü-
talaa edilmedigi; ama aksine, siyasî bir alam olarak ciddî bir tehlike di-
ye gärüldügü açiktir.
19. yüzyll basmun ve kitabm yayild2gi bir asirdu. Säzlü tarih arag-
ttrmalar1 için geciktik, fakat hiç degilse basih ve yazih evrakm tetkiki
bu konuda yeni ve çarpici bilgiler getirebilir.
Bektaçîlik ve bilhassa köy Aleviligi siyasî bir direnige geçmedigi tak-
dirde devlet katmda mesele olarak mütalaa edilmez. Özellikle 19. yüz-
yllm liberal ulusçu veya radikal çevrelerinde ise Alevîlik milIî Türk
inanc1, folkloru olarak hayirhah bir bakigla mütalaa edilirdi.

14 Ahmedîlik, Bahaîlik gibiinançlar: B. Lewis, The Jewsof Islam, Princeton 1984, s.


20.JohnS. Guest, The Yezidis, London 1987. Yezidîler ve Osmanh idaæsi için
BOA, IMV, No: 11312/3 Mart 1270 tarihliirade Mu; Sancagl'ada ihtida eden Ye
zidîler BOA, ÍradeMec. Mah. No: 895 gurre-i CA 1277, YezidîIer ve kur'ai pefiy-
ye.
15 14 Eylül 1851, IMV, Nr. 5733 16 Mu. 1267/21 Kasim TB50,
16 BOA. IMV. No: 11131 18 Za 1287/14 Eylül 1851.
17 BOA, Írade-Adliye ve Mezahib, No: 439/2775/14 2.ilkaade 1318.
Osmanlz Ímparatorlugu'nda'Millet' Nizamt

Osmanh Devleti bir Müslüman devletti ve halihazir tarih çizgisi iti-


bariyle son Íslâmimparatorlugu olma vasfmi tagunaktadir. Epüphesizbu
devletin tarihe kangmasi demek, bu tarihin älümû demek degildir, tarih
elan yaç1yor; Osmanh sistemi bugünkü dünyamn hadiseleri içinde ka-
Imtilariyla vardir. Íslâmimparatorlugundan önce (ki bu devir ikinci ha-
life Hz. Ömerzamamadaki fütuhatla baglar) daha Ïslâmdevletinin ve ta-
rihinin baçIangicmda Medine-i münevverede gayrimüslim cemaatle ya-
gama uygulamasi baglamigtr. Binaenaleyh Daful Ïslâmiçinde kitap eh-
li olan gayrimüslim zümrelerin zzmmî statüsü altmda hukuk ve mükel-
lefiyeti olmuçtur. Íslâm devletinde gayrimuslimler himaye altindadir.
Buna kargihk bazi vergi mükelleflyeti (tarnnda harac) altmdadirlar ve
kafa vergisi (cizye)äderler. Mamafih bu iki konunun zengin tefermati
vardir. Íslâmimparatorlugunun daha ilk asrmda harac vermekle mükel-
lef gayrimüslimlerin ihtida etmesiyle vergi geliri azaldigmdan; bir müd-
det sonra verginin matrahi mükellefin kendi degil, arazisi olacak biçim-
de tefsir edilmig ve arazi harací olarak sunflandinlmigttr Burada tatbi-
kattaki bazi meselelèrin de Halid bin Velîd (Irak fatihi),zamanmda, eski
Sasani dihkan'larm (köy rüesasmm) gömvlendiriImesi ile çözüldügü ma-
lumdur. Cizye gibi bir bag vergisi de uygulamada Roma, Bizans; Sasani
imparatorluklarmda da (capitatio, kephaletikon, gezit) ad1 altmda dev-
let dini d1pmdaki unsurlardan ahnmaktaydi. Cizye islâm hukukunun
esaslan içinde askerlik mükellefiyetine kargihk almmaktadir. Íslâmtari-
hinde bu tabir Osmanh'nm son asrmda, yani Tanzimat'tan sonra kalk-
mig ise de, vergi gayrimüslimlerden bedel-i askerî adi altmda almmigtir.
Ne var ki kimi gayrimüslimlerin orduda ve donanmada asker oldugu
malûmdur. Hatta donanmada nefer olatak da bulunuyorlardi. Bundan
bagka bazi Müslüman gençlerin de bu bedeli ödeyip askerlikten muaf
old'ugu
görülmügtür. Sair yönden Birinci Cihan Savaga'nda askerlik mu-
afiyeti genig ölçüde lagvedilmig, gayrimüslimler de orduya ahnmigttr.
Ordunun meslek simflarmda bir hayli gayrimüslim zabit vardir. Bundan
bagka Ïslâm imparatorlugu eski imparatorluklarm bu sahadaki âdet ve
kurumlarmdan uygun görûnenleri kabul etmigtir. Mesela Sasani Ímpa-
ratorlugu'nda Hiristiyan kiliselerinin çan çalmasi uygun görûlmez, bir

*
Prof. Dr. Hâmide Topçuoglu'na Armagan, Ankara 1995.
tahta, tokmakla dövûlmek suretiyle cemaat ayine çagrihrdi. Bu usul hep
benimsendi; ancak 1856 Islahat Fermant hükümleriyle mutabakat halin-
de bu yasak kalkb1 ve çan çalmdi. Kudüs'teki mukaddes mezar kilisesi St.
Sepulchre denen Kamame Kilisesi'ne Rus çart dev bir çan hediye etti. ni
Ancak eski tahta oymak çalma ananesini Hiristiyanlar da benimsemig
olmah ki; bugün dahi ayin bagmda çanlarla birlikte aym yerde tahta tok-
mak vurulmaktadir. Gene degigik din mensuplannm ayrikiyafet giyme-
leri de bu gibi mükellefiyetlerdendir. Mamafih kdik kiyafet ayrimi ve ay-
ri mahallelerde oturma gibi zorunluluklari; gayrimüslim gruplar da be-
nimsemigtir. Gayrimüslim için de Müslüman'la kangmama, dinini ve
ananesini bu yolla devam ettirme gibi bir keyfiyet söz konusuydu. Bu
nokta mühimdir. Íslamdevletindeki ve ezcümle Osmanh'daki millet bi-
çiminde teykilâtlanma ve ferdin bu kesime aidiyeti modern dünyadaki
azmhk statüsü ve psikolojisinden hem objektif hem de sübjektif esaslan
itibariyle farkhdir.
Millet sözü gerçekten de dinî bir aidiyeti ifade eder. Bu kavrami bu-
günkü
'nation'
anlammda kullanmak, Sarkmilletlerine Osmanh asirla-
rmm, hassaten son asirda getirdigi bir kullanun biçimidit Fert dogdugu
millet komparumamnm içinde o cemaatin ruhanî, mâlî, idarl otoritesine
baj!;h olarak yaçar. Ancak ihtida ederse bu kompartimam degiytirir Ïs-
lam devleti gayrimüslimlerin ihtida (yanisadece Íslamageçmesi) digm-
da bir dinden öbürüne geçmesini hog görmez; pratikte de bu pek olma-
mietir. (Yahudi cemaatinden Hiristiyanhga, Hiristiyanlardan Yahudilige
geçig gibi.) Fakat Hiristiyan cemaatin kendi içinde mezhep degigtirme
olaylari gärülür. Nitekim Ermeni Gregoryenlerin Katolik ve Protestan;
Suryani Kadim (monofizist) cemaat azasmm Katolik, hatta Kobtlarm ve
19. asirda bazz Bulgarlarm Katolik olmast gibi olaylari kastedlyoruz. Mil-
let bir kavram degil bir içtimaî teykilatlanma, bir ruh hali ve tebaamn bir-
birine bak1pml ifade eder. Ekalliyet (minorité, azmhk) sözü devlet ve top-
lum hayatmuza imparatorlugun son on yillarmda girmigtir.
Millet kompartmanma mensub olan kimse; modern toplumdaki
azmhgm aksine bazi davranig ve tutum sergiler. Bu aidiyet fertlere aile
vekar verir. Kendi top-
ve sülale ve cemaat içinde bir glivenlik ve hatta
lumsal grubu içinde kendi annesi ve babadan ogla sözlü külturü içinde
yagar. Kompartimanlar arasmda ilighi azdir, çatigma azdir. Modern top-
lumdaki azmhk ferdi gibi çevre ile didigme, kimlik ispati, asimile olma
(çogunluk tarafmdan emilme) veya asimilasyona kargi direnme dolayi-
s1yla çatigmac1 davramelara girme gibi durumlar säz konusu degildir.
Aç1k toplum denen asrt smai cemiyetteki gruplagmalar, rekabet söz ko-
nusu degildir. Bu gibi rekabet ve cemiyet hayatmda kozmopolit
elitin

1 B.A., ADVNH, 1263.2.20/22-51 Yenicevardar'a bagh yerlenie kiliselerde çan çal-


masma mâni olunmamasi...
içine girmek için rekabet ve çekigme gibi tutumlar, Osmanh cemiyetinde
son asirdaki uluslagma ve modernlegme ile baglam19tir.,19. asirda her
dinden bir grup genç imparatorlugun egitim müesseselerinde bûtün di-
172 gerkompartunanlardan insanIarla birlikte egitilmig, bürokrasiye girmig,
yükselmig ve Osmanh seçkinleri içinde yer almigken; bir grup bu süre-
em digmda kalm24, ulusçu akimlar ve çatigmalara katilung; diger kalaba-
hk üçüncü grup ise asirlardan beri sürdürdugü hayatt köylü ve gehirli
zanaatkâr ve esnaf olarak devam ettirmìçtir. Son asirda gayrimüslim
co-
maatlerin içindeki çatigmalar OsmanL otoriteleri ile çatigmalardan çok
daha baskmdir Kilise kendi cemaati üzerinde otoritesini kaybetmekte-
dir. Asil önemlisi17-18. yüzyillarda Katolik Cizvit ve Lazarist rahiplerin
propaganda ve tegkilatlanmasi; 19. yüzyilda da daha ziyade Amerikan
misyonerlerin Protestan propaganda ve faaliyeti Ermeni cemaatini bö-
len, iç çatigmaya sevk eden ve bu dagt1ma kargismda cemaat üyelerini
ulusçu akimlara iten bir manzara arz etmektedir. Bunun yanmda Rum-
Ortodoks milleti fetihten beri sadece Hellen degil, fakat Slavlan, Arna-
vut ve Arap unsurlan da ihtiva ettiginden; burada ulusçu akunlar kilise-
yi bölmekte ve zayiflatmaktadir. O kadar ki 1829'daki Yunan bagunsiz-
hgmdan sonra Fener Patrikhanesi, Yunan kilisesinin kendini autocephal
(özek) ilan edip, aynldigim görmektedir. Feneideki patrikhane 19. yüz-
yll boyu zayifladigiru, kendine tabi ruhlarm koptugunu dehgetle
yaga-
m19tir. Buna kargihk Yahudi cemaati ananesi, tutumu ile Batfya kargi ol-
mug; yavag yava; Osmanh idaresi ve bürokrasisi içinde etkisini artirmig
ve devlete sadik kalmayi tercih etmiÿtir. Bati tipi ulusçulugu bir Haristi-
yan ideolojisi olarak görmüg ve iltifat etmemiglerdir.
Millet teykilati nedir? Bir bölgenin Datulislâm'a katilmasmdan sonra
buradaki kitap ehlinin (ehl-i zimmet) bir ahfdname, hukuk ve himaye
bah; edici bir ahit ile Íslamdevletinin idaresi altma girmesinden dogan
bir teykilat, bir hukukî varhktir. Bu tarifin diginda, milletin hukukî vec-
hesinin farkh ve aynntih yönleri vardir. Bu ahîdname tek tarafh bir ta-
sarruftur. Osmanh Ïmparatorlugutarihtekison Ïslamimparatorlugu ola-
rak bu konularda bir mükemmellegme
ve hukuki-idarî yapida baztmü-
gahhas vecheler ortaya koyma durumundadir.
Osmanh ilerlemesi 14 ve 15. yüzyilda hareketli, degigen dünya part-
larmda vukua geldi. Bu iki asirhk dönemin geraîti Ïslaminilk asirlarm-
daki dünyadan farkhdir. Fütühat için Osmanh askerî gücü ve askerî tek-
nigi, politikayla hassaten uzun vadeli politik uygulamalarla birlikte yü-
rümek zorundaydi. Prof. Halil Ïnalcik'mdeyimiyle gayrimüslimler Os-
manh idaresi altmda dört farkh devir ve agamadan geçmigtir.Ïlk fütühat
döneminde propaganda fetihten sonra köylü, gehirli zanaatkâr, ruhban
ve toprak sahiplerine bazen Íslamhukukunu bile zorlayan imtiyazat; fe-
tih öncesi hukuk müessese ve kaidelerini tatbik etmig, eski düzen agir
partlar içeriyorsa, lagvetmig, eski yönetici gruplar ve toprak sahiplerini
askexî zümreye sokmuglardir. Bu politika ve sisteme istimalet denir.2 Fe-
tihten sonra da durumun degigmesiiçin mücbir sebepler olmadikça bu
statü devam eder. Balkanlar'da zamanla eski feodal zümænin ya Müslü-
man cemiyet içinde eridigi veya bu durumlarim kaybettikleri gözleni- 173
yor. Ama Osmanh cemiyet nizann bu muhtelif dinlerin millet nizamt
içinde varhšnu sürdürmesi geklinde olmuytur. Millet teykilatibir sosyal
smillama esasma da müstenit degildir. Her millet grubu içinde Osmanh
toplumunun imtiyazhlari olabilir. Genellikle askeri tabiri altinda smiflan-
dmlan ve hizmet karythgmda belirli veya hemen tüm vergilerden menf-
zümre, her millet grubunda vardir Mesela Martolos dedigimiz H1risti-
yan askerler, voynuk dedigimiz sipahi statüsündeki Bulgar savagçalar,
muhtelif dinden derbentçiler veya bir Rum metropolid, bir Ermeni vartabed
veya amira zümresi üyesi (memurlar) Ermeniler veya bir haham ve ha-
hambaqi tipkt bir Müslüman müderris, mütevelli vs gibidir. Askerî suu-
fm diganda reaya dedigimiz vergi veren, angarya yükümlüsü ve silah ta-
g1yamayan genig zümteye Müslüman, Hiristiyan, Yahudi herkes dahil-
dir. Bunlarm yükümlülüklerinde kalem farki olur. Bir kismmm (Muslü-
manlartn) cizye vermemesi digerlerinin vermesi gibi. Bunu Eski Ro-
ma'daki civis-fides ayrimma da pek benzetemeyiz. Roma Ímparatorlu-
gu'ndacivis (yurttag)kavranu zamanla latium arazisi digma tagmigtir,
Ïncil'dekiünlü lasasa göre Tarsuslu bir haham olan St. Paul bir vaazi si-
rasmda oradaki Centurion tarafmdan tevkif edilip zincirlendiginde, "Ci-
vis Romanus sum Roma vatandaç1ylm," demieti. Centurion äzür dile-
-

yerek zincirlerini çözdü ve serbest birakta (Yeni Ahit, 'Resullerin Ïçleri',


XXH, 25-29). Burada civis/fides'e tabiolana göre belirli vatandaghk hak-
larma ve muafiyetlere sahip biridir. Yönetici olmasi veya bäyle bir yetki-
si olmasi gerekmez. Oysa Osmanh düzeninde askerî simf üyesi haklar
degil, belirli hizmetler karghgmda sadece imtiyaz ve yetkisiolan kipidir.
Onun civis gibi belirli haklan yoktur. Bu hizmet statüsüne de her millet-
ten (yani dinden) seçkinler sahiptir. Bunlarm illa irsî olarak devami da
gerekmez. Írsen buna sahip olanlar gibi, hizmetle sahip olanlar daha
çoktur.
Millet tegkilatt etnik (kavmî) ve lisan aidiyetine göre degil, din ve
mezhep aidiyeti esasma dayanir. Ermenilerin hepsi Ermeni milleti ola-
rak degil; Gregoryen (Ermeni), Ermeni-Katolik (Katolik) ve 19. yüzyilda
da Protestan olarak üç millet halinde teykilatlanmigti. Bir süre Süryani
kadim cemaati Ermeni cemaati ile birlikteydi. Bunun nedeni ikisinin de
'anti<haicedon'
(Kadiköy konsülü) karµtt denen monofizisist mezhep
içinde olmalaridir. Musevî milleti ise Karaim mezhebindeki Yahudiler
ile hem bir arada hem degildi. Ferman ve iglemlerde Musevi milleti ha-

2 'Status of the Greek Orthodox Patriarch under the Ottomans', Turkish ReviewQu
arterly Digest, KIq 1922, s. 25 vd.
hambagisi ve Karaîm milletbagmdan söz ediliyor. Bu iki cemaatin ayrih-
gi daha çok idarî mall meseleler açasindan böyle gärülmüy olmaltdir?
Bulgarlar, Sirplar (bir ara 16. asirda Peç-Ïpek Patrikligi kurulmuy ise de
174 lagvedilmig ve Strp Kilisesi 19. asir bagma kadar bu açidan mevcut olma-
migtir), Ortodoks Arnavut ve Rum Ortodoks Araplar Hellen unsurla be-
raber Fener'de Rum-Ortodoks Patrikhanesi'nin ruhanî, malî, idarî ve hu-
kukî ve sansurcü (egitimve yaym sansürü) denetim ve yönetimine tahi
idiler (Fener semtinde patrikhanenin tagmmasi 16. yüzyil sonundadir).
Íçte19. yüzydda ulusçu hareketler suasmda bu unsurlarm Bâblâlf den
çok Rum (Hellen) unsurla ve patrikhaneyle mücadelesinin nedeni bu-
dur. Bu unsurlar arasmdaki çatigma ve olaylar cemaatlerin tarihinde de-
rin izler birakm1ÿ; bizatihî Makedonya ve Bulgaristan'da Katolik kilisesi
kurma ve bu mezhebe girme nedeni de bu gibi ulusçu duygular olmug-
tur. Zira Fener bu unsurlara ibadet ve egitimde kendi dillerini kullanma
izni vermiyor, yüksek rütbeli ruhbam hep Hellen unsur arasmdan tayin
ediyordu. Bu durum; Ortodoks Araplar arasmda da, o günden bugüne
bir huzursuziuk yaratti ve Grek-Katolik denen (Melkit) kiliseye geçme
egilimini artirdt Esasen ökümenik (universal) unvaniyla an11an ve itibar
ve kudretine Osmanh devrinde ulaçaa Ortodoks kilisesi, 19. yüzyilda
Sirp, Efläk Bulgar ve hatta Yunan kiliselerinin autocephal (özerk)olarak
kopmalarlyla zaytfladi.
Ìstanbul,Ïzmirve Selanik'te eskiden beri giderek Sayda, Trablusgam,
Halep gibi gehirlerde Osmanh devrinde yerlegen tüccar, zanaatçi Ital-
yanIar vardt Ancak 18-19. yüzyx11ardaÏtalyave Bati Avrupa'dan hayat
ve ekmek arayan türlü kavimden insanlar da buralara göç etti. Roma-
Katolik kilisesine tabi ve bizim ve Avrupalilarm 1evanten' dedigi bu
gruplar Latin milleti olarak idarî tasnife tabi tutulur. Bunlarm içinde Al-
manca, Macarca, Çekçe, Fransizca, Ïtalyancakonuganlar vardt; fakat za-
manla hepsi kendine özgü deyi; ve giveli bir Fransizca kullanmaya bag-
Iadt Latin milleti dogrudan Roma-Katolik ritüeline tabidir, o çagda kili-
selerinde ibadet Latince idi. EparkKatolikleri ise Ermeni-Katolik, Süryan-
Katolik, Kobt-Katolik ve 1860'da Bulgar-Katolik cemaatleri idi. Bunlar
ibadette kendi dillerini kullamrlar; Roma kilisesine tabi olmakla beraber,
kendi özgün ritüel ve hiyerargilerini bir nevi özerklik içinde korarlar;
Lübnan Marunileri ve Melkitler (Grek-Katolik) de bu cümledendir.
'

Musevî milleti Osmanh topraklarmda en dagruk ve en çok dilli bir


cemaatti. Ïspanya'dangelenleœ Sefarad denir ve Judeo-Espanyol (Ladi-
no) konugurlardi. 18-19. yüzyillarda Dogu ve Orta Avrupa'dan göç e-
denler (Ashkenasi Yahudiler) Yidig diye bir dil konugurdu. Ímparator-
lukta, Mezopotamya'da Aramca, sair magnk ülkelerinde Arapça konu-
çar Yahudiler vard1. Su millet öbürleri gibi bir merkezin silo rabti altm-

3 B.A., gayrimüslim cemaat defterleri, Yahudive Karni defterferi,cilt 18, s. 38-42.


daki bir cemaat degildi. ÇüngüYahudilikte de Ïslämiyetgibi nihban si-
nift ve kilise yoktur. Zamania Osmanh politikasmm da tegvikiyle 19.
yüzyilda (bilhassa II. Abdülhamit devrinde hahambagi kaymakamt
Moshe Halevy ve II. Meyrutiyet'te hahambagt Haim Nahum devri) Ïs-
ns
tanbul'daki hahambaymmöbür cemaatler üzerindeki üstünlügünün res-
mîlegmesi saglandt Osmanh kançilaryasimn klasik devir kayúlarmda
'kefere'
bazi ahvalde Haristiyanlar için tabiri kullaruldigi halde, Yahudi-
'kefere

ler için bu deyim kullamlmaz, ve Yahudi taffesi' denir. Musevî-


lerle Hiristiyanlar, äzellikle I-fellen Rum-Ortodokslar arasmdaki münfe-
ret malûmdur. Her Pesah bayrammda Rumlar Yahudilerin aleyhinde,
'katt
çocuk kaçarip katlettikleri cürmü' suçlamasiyla devlet ve mahkeme-
'abes

ye müracaat ettiklerinden; Bâblâlî bu gibi davamn' dinIenmemesi-


ni fermanlarla tenbih etmigtit. Su gibi olaylar 19. yüzyilda da görülmüç
ve Bâbiâlî özellikle Yahudi cemaatini bu gibi Rum baslolarmdan koru-
mak ve tagkinhklan yasaklantak durumunda kalnugttr.4
Osmanh sistemi içinde, dairumu degigik iki dinî zümre vardi. Dürzî-
ler ve Yezîdiler... Íslamulemasi bu iki zümreyi Ïslamümmetinin içinde
saymak durumunda degildir. Müslümanlar bu iki zümreyi organik ola-
rak cemaatin üyesi diye göreinemiglerdir. Ancak iki grubu millet olarak
nitelemek de mümkün degildi. Yezidîlerin Ïslamitiksdi içinde görülme
diklerine dair resmî tutumu bazi belgelerde de görmek mümkündür.
Mesela Kastamonu'da sürgürtde olan bazi Yezidîliderlerinin kendiferini
'ihtida

ve agiretlerini ettirecelderine' dair söyledikleri, 1892 tarihIi bir sa-


daret tezkîresinde görülüyor.5Gene 1857 ve 1858 tarihlerine ait iki irade-
de; biri Sehrizorsancagt, digeri Bayezid sancagma Rusya'dan gelen Ye-
zidîlerin 'Seref-iIslâm ile mügerref olmalarmdan' söz edilmektedir.6
Dürzîlerin kendi aralarmda teykilatlanmalan ve idarî malî otoritele-
nuam bsk emaat ha¾rà temas etukku, hahassa W61 tankä 17 mad-
deyle yürürlüge giren ve 16 Eylül 1864'te yeniden düzenIenen 'Cebel-i
Lübnan Nizamnamesi'ne gäte, muhtar Cebel-i Lübnan idatesine cema-
at temsili esasma gäre katddaklar malûmdur. Ancak hukuk yönünden
Sünnî-Haneff fiklu ile önemli ölçüde mutabik olduklan da malûmdur.
Su sahada bir mesele ve nizas çakartmama yolu seçitmigtir. Kaldi ki Dür-
zîler kura-i per'iyye ile askere de mesele çikarmadan almlyorlardi.7
üphe yok ki Osmanh millet teykilatt alti asn aym yapi içinde geçir-
memigtir. Hassaten Tanzimat'tan sonra cemaatlerin her biri, laik unsur-
larm da cemaat idatesine kat11matalebiyIe yavag yavag birer nizamname

4 B.A., I.M.V., No: 5129, 2 Saban1266/Haziran 1850.


5 B.A., Y. A. Hus. 267-24, 7 Ca 1310.
6 B.A., LM.V., No: 17209, 7 Safer 1274; Irad. Meclis-i Mahsus, No: 895, 27 Sevval
1274.
7 B.A., LD., No: 32712, 4 Safer 12î8-
ç1karttirmig ve patrik ve ruhanî kurullarm yamnda millet meclislerinin te-
gekkülü safhasma girilmigtir. Bäytece millet teekilati adeta bir çahsiyet-i
hükmiye kazamyor; cemaatlerin vaktf, okul ve içtimaî tesislerinin idare-
176 si ve denetimi bu meclislerin eline geçiyordu. Patrikhanelerin yetkileri
azabyor, ruhban dryilaik unsurlarm idarede ve fikir liayatmda rolü arti-
yordu. Bu gibi kurumlagmalar aslmda ulusçuluk ve ayrihkçihgi dogu-
bu mil-
ran ve artiran sebepler miydi? Bir bakima evet, ama öbür yandan
let meclisleri ulusçu egilim ve hareketlere karµ da Bâblâlî'nin kontrol ve
yönlendirme mekanizmalan olarak rol oynamiglardir. 19. yüzyilda Os-
manh dünyasi ulusçu akunlarm dig ve içteki patlamasma açakti. Millet
tegkilatmi Tanzimat devri yöneticisi, cemaatlerin içinde Osmanhet bir
elit yetigtirmek ve bu organlan kullanarak gayrimüslim cemaatleri yö-
netmek için bir platform haline getirmigtir. 19. yüzyilda Osmanh millet
tegkilatmm yeniden düzenlenmesi; asrm çetin partlan gäz önüne ahmr-
sa, dâhiyane bir bulugtur. Ïmparatorlugu kompartunanlara dayanarak
'kiliseler
yönetme sistemi, IL Megrutiyet yillarmda kanunu' ile vazgeçi-
len ve bu hata sonucu millet gruplan arasmdaki gerilimin azalmasiyla
ulusçu hareket ve birlegmeleri artiran sonaçIar dogurmuytur.
Osmanh millet teykilati, Müslüman topraklarmm kaybedildigi, yani
Müslüman tebaamn daful harbde yaçama durumunda kaldigi bir dö-
nemde, Avusturya, Ïtalya gibi devletlerle eski Osmanh tebaasimn bazi
haklarnu korumak için yapilan müzakerelerde de simetrik bir model
olagmugtur denebilir. Daful harbde yagayan Müslümanlann hukuku ne
olacakti, nasil bir teykilatlanma lazimd1? Endülüs'teki trajik örnekten be-
ri tartigilan ama vuzuha az kavugan teorik ve hukukî bir mesele bütün
agirhg1yla ortadaydi. Osmanh hilafeti ise modern dünyamn, koloniya-
list politikalan kargismda bu meseleyle yogun olarak karyi kargiya kal-
migtir. 1908'de Bosna-Hersek'in Avusturya-Macaristan tarafmdan res-
men ilhakmdan sonra Ístanbul'dakibüyükelçi Marki Pallavicini ile ya-
palan protokolde (tenkihname)Bosna Müslümanlarnun reis-ul ulema's1
ve ruhanî dairenin ve evkafm Istanbul'da Makam-1 Megihat-u Islâmi-
ye'ye bagh olmasi, tayin ve azillerin Ístanbultarafmdan yapalmasi, Trab-
lusgarb'm Ítalyatarafmdan ilhaki üzerine de benzer antlagmanm oraya
tatbiki gibi hükümler, bilinen bir modelin digta uygulanmasidir,
Osmanh millet nizami tarihin sui generis (kendine özgü) bir olay1dir.
Ett bir idarî tegkilatlanma özgünlügü kadar, Osmanh cemiyetinin özgün
içtimaî kültüæl ortammda geligen bir tegkilatlanmadtr. Ne koloniyalist
imparatorluklarda azmhk milletlerin durumuyla, ne de federatif yap1-
larla benzeptirilemez. Osmanh mirasuu devralan Ortagark ülkelerindeki
zümmlerin durumu da bununla
ve Balkaniar'daki farkh din ve dilden
baglantih degildir. Balkanlafda azmhk sorunu çözülemeyen bir hukuk-
suziuk yumagidtr. Ortagark ülkelerinde ise farkh din bazen aym dilden
gruplar arasmdaki nyugma, bir politik uzlagma durumundadir. Zaman
zaman dengeler, politik geligmelerle altüst olmaktadir Misr'da Kobtlar-
la Müslümanlar, Suriye ve Lübnan'daki gerilim ve çatigmalar buna ör-
nektir.
Osmanh millet nizanu belli bir cografyada yagayanlar kadar, dag1mk 177
yerleyme biçimi gösteren ve bazen aralarmda dil vahdeti olmayan (Mu-
sevîler gibi) gruplarm da imparatorlugun ämrü boyunca kültürel degil-
se de dinî kimliklerini korumasuu saglamigtir. Hatta o kadar ki bu sis-
tem sayesinde, dinî kompartimanm içinde geçigme ve kimlik özümse-
meleri olmugtur. Bazi Bulgarlar Ye Haristiyan Arnavutlar Hellenlegmig,
aym gekilde Anadolu'nun Karamanh denen Türk asilh Türkçe konugan
Ortodoks Hiristiyanlari tarihlerini Hellen olarak kapamak zorunda kal-
m1ptir. Ayni gekilde Müslüman olan bazz unsurlar da, dilleri farkh olsa
da, Türk kimligini benimsemig veya buna bitigmigtir (Pomaklar gibi).
Bütün bu kültürel cografya ve tarih henüz sarih sonuçlar getiren bir tet-
kik ve bilginin digmdadir. Millet sistemi, bazi Avrupa tipi milliyetçilige
temel olamaz. Bati tipi milliyetçilik bu sistemle çatigarak ve onun silin-
mesiyle gelebilmigtir. Bizatihi millet sözünün (nation) ve milliyetçilik
(nationalisme)gibi terimlerin tercümesi olamayacagi aç1ktir. Terim uyug-
mazhgi, tarihî yönden uyugmazhgi da aksettirmektedir. Buna ragmen
tarihî tecrübe, millet sisteminin yeni milliyetçiligin biçimleniÿinde de
özellikle Mûslüman havimler arasmda yeni bir kaynaptmci kimlik oluy-
turulmasma yanhmci oldugunu gästeriyor. Su çeligik geligme, belirt-
tigimiz gibi bu kavimlerin tarihi bütün hadiseli safhalariyla birlikte
yaçamalarmdan ileri gelmektedir.
178

Ortodoks Kilisesi'

Ïmparatorluk,dinler bakunmdan en renkli ve kalabahk listeye sahip-


ti. Türkiye, bugünkü suurlan içinde dahi, dünyada pek az ülkede rastla-
nacak dinî bir çeyitlilik gösterir. Bu, Hiristiyanhk açasindan äzellikle böy-
ledir. Ü1kemizde var olan bütün kiliseleri (yanicemäatleri) saymaya kal-
karsam, iki elin parmaklan yetmez. Eu bir mübalâga degil, isterseniz sa-
yahm; Rum Ortodoks Kilisesi, Ermeni Gregoryen, Ermeni-Katolik, Er-
meni-Protestan, Süryani Kadim dedigimiz Süryanî Ortodoks, Süryani
Katolik, Kaldanî eski kilisesi ve Kaldanî Katolik, Nasturî Kilisesi (bizde
u sira hemen hemen hiç üyesi kalmadi ve Nasturîlik de bir ara üç pat-
riklige aynlmigt1). Cumburiyet devrinde ortaya çikanbir niza dolayisiy-
Ia Türk-Ortodoks kilisesinin ortaya çikipi... Gördügünüz gibi iki el bitti.
Kiliseler bitmedi. Bu saydiklarm, üstelik bu topraklarda dogan ve geli-
gen veya önemli merkezleri burada olan kiliselerdi. Roma-Katolik, Ang-
likan, Protestan gibi Avrupa kökenli kiliselerin Türkiye'de küçük de ol-
sa bulunan cemâatlerini saymaya kalksak, iki elin parmaklari da yet-
mez.
Yine aym gey Mûseviler için söz konusudur. Hem bildigimiz Talmud
(Tevrat) -Torah gelenegini izleyen Mûsevîler, hem de Karaîm dedigimiz,
ayîn ve gelenekleri, duâlan itibariyle onlardan farkh uygulamalan olan
Mûsevîlervardir (sayllari epey azalmakla birlikte Karaim cemâatinin Ìs-
tanbul Hasköy'de eski bir kinisalan lsinagogdemezler] da vardir.
'memleketimizin

Çoktekrarlanan bir söz de, yüzde doksan dokuzu


Müslüman' säzüdür. Mezheb, akîde, ibâdet biçimleri itibariyle renklilik
ve bölümlenme Müslümanlar için de söz konusudur. Yani, Türkiye as-
hnda sayilmayacak kadar çok dinî cemâatin ülkesidir. Bu dinler buna
ragmen aym akîdeye; Hazreti ibrqþim'inögretisine, tek Tanr1'ya, aym
inanç sistemine dayamr. Yani Budizm, Konfüçyanizm vs. gibi ayn dinî
kültürel çevreler söz konusu degildir. Ama sayalamayacak kadar bölüm-
lenmig, üç büyük dinin parçalarrun çoguna Türkiye'de rastlamr. Bu ka-
dar çegitlilik nerede olabilir? Amerika'da olur, ama orasi göçmen ü1kesi-
dir, burasi ise dinlerin otokton topragidir. Tüm bunlara ragmen, Türki-
ye'de insanlar dinleri tammaz1ar ve merak etmez1er. Örnegin,Ìstan-

'86-87
*
ÇargambaSäylegilexi', Mülkiyeliler Birligi, Ankara 1987, s. 129-141,
bul'da dogar, yagar, ölürler, ama bir kilisenin içine girip de, burada pa-
zar âyini nas11 yapihyor, burlarm inanct nedir, dualan nedir, bayram
günleri nedir, inançlan nasil açtklamr diye merak etmezler. Hiristiyanlar
da Müslûmanhgi tammazlar. Kisacasi, kapalt kompartimanlar halinde 179
yagayan bir toplumduk ve halen öyle bir toplumuz. Sokaktaki insandan
vazgeçtik, okumug-yaznuglarm da bu konudaki bilgisizlik ve ilgisizlik-
leri, bürokrasiye de yansimaktadir.
Din külturüne kargi ilgi ve bilgilenme olayi bizim toplumumuzun
üyelerine gerçekten uzaktir Dinle ilgili, laik bir tutum, merak ve hoggö--
rü ciddî bilgiyle temellenmig degildir. Dinin sözü buna ragmen çok edi-
liyor, eksik bilgilere göre tarih yorumlamyor. Ortodoks kilisesi ve inanci
da bu bilgisizlik havasmm digmda kalmig degildir. Ortodoks kilisesi as-
Unda Türkiye topraklarmda, orta çaglarda yeëeren, geligen bir müesse-
sedir ve elan bu dinin mühim merkezlerinden biri. ve birincisi Ístan-
bul'dadir. Bunun üzerinde de çok tartigma yapihyor. Meselâ, biz laikligi
ilân ettik, 1924'te de halifeyi attik, Patrikhane'yi niye tutuyoraz diyorlar.
Bunu diyenler, hem sadece belli bir görüg sahibi degil; birincilerin tam
tersi, politik görüg ve dunya gärügü sahibi olanlar da ayru geyi söyleye-
biliyor. Bilmiyorlar ki, hiläfetle, patriklik aym gey degildir. Hilâfet bir
müessesedir ve bu müessesenin her geyden evvel siyasî erk sahibi olma-
si gerekir. Yani, MüslümanIarm halifesi olan kimsenin, imam olmasi,
Müslüman cemâatinin, daru'l- Íslâm'myöneticisi olmasi gerekir. Böyle
bir vasfi yoksa, zaten onun artik halifeligi de söz konusu degildir. Dola-
y1siyla, 1922 ila 1924 arasmdaki hilâfet bu anlamda temelsiz bir müesse-
sedir. Tarihte haþfenin yönetici olmadig1, kukla gibi bir bagka yõnetici-
nin yanmda durdugu durumlar vardir. Nitekim; Mogollar zamanmda,
Selçuklular zamanmda Bagdad halifesi bu cÌurumdaydt. Memlûk zama-
mnda Misifda Abbasî halîfesinin durumu budur. Ama hiç olmazsa titü-
ler olarak ona bir yöneticilik vasfiveriliyordu. Hiläfet bunun gibi bir yey
olmug bizde.de kisa bir süre. Meclis ve cumhuriyet rejiminin yamnda
güçsüz bir kurum olarak yayamig. Ama hilâfet aslmda, yäneticilik olma-
digi anda bitmigtir..Yönetici olmadtgi zaman, hilâfet denilen müessese-
nin böyle bir uhrevî, ruhanî bir makam gibi devami söz konusu degildir.
Halbuki patriklik için durum böyle degildir. Patrik dünyevî makamdan
aynlarak her zaman var olabilir ve öyle de olmuytur.
Bir diger yanhp da, Patrikhane'yî dünyadaki bütün Ortodokslarm
Roma'st gibi, Papahk gibi dügünmektir. Bu hata çok yapihyor. Hattâ rah-
metli Avctoglu' bile bir makalesinde, Feneideki patrikhane için, "Yüz
yirmi milyon Ortodoksun bap," diyor ki, hele makaleyi yazdigi tarihte
hiç geçerli bir rakam degildi. Herhalde Rusya, Bulgaristan, Yunanistan
vs. hesaplanarak, yüz yirmi milyon nüfus ortaya konuluyor ve Fener de

* D. Avcioglu, "Patrikhane sorunu", YeniGazete,5.3.1970, s. 2.


onun bagi sayihyor. Halbuki, Ortodoksluk için böyle bir vahdet, böyle
bir büyük kitle olma dunimu hiçbir zaman söz konusu degildir. Biraz
sonra konuya girdigimizde görecegiz ki, Katoliklikle Ortodoksi arasm-
¯
180 da büyük fark vardir. Hem kilisenin birligi bakmundan (yani vahdet),
hem dayandiklan kültür ortam1 bakmundan, hem itikad bakunmdan
çok farkhdir Biri birisine epitleptirilemez ve patrikin durumu ile papamn
durumu arasmda, gerek iki kilisenin ruhanî hiyerargisi, dünyevî kuvvet-
Ierle iligkisi ve geœkse iç idarelerinde dünyevî kurumlann temsili baki-
mmdan çok büyük aynhklar vardir.
Evvelen; Ortodokske1ûnesiyanligdegildir, fakat tam dogru da degif-
dir. Ortodoks hepinizin bildigi gibi, sapmaz, dogru inançh adam demek-
tit. En bit vasanandirmadu. Yani siz bu dinde olan birisine, "Siz Orto-
doks musunuz?" dediginizde, tabû ki, hay1r demez, "Evet ben Ortodok-
sum," der. Ama patrikligin adi Ortodoks patrikligi degildir; belki gör-
mügsünüzdür, ÖkümenikPatriyark'tir (Üniversal). Kilise bütün dünya-
ya hükmettigi iddiasmdadir. Tabiî bu iddia gerçekle bagdagmamaktadir
Dünyada 16. yüzyilda tutunan Protestantizmi gäz änünde tutmaz-
sak, Katolik ve Ortodoks kilisesi niye ayndir? Niçin bir Katolisizm var-
dir? Niye bir Ortodoksi vardir? Bu aralanndaki ayrrhk ne zaman ortaya
çikmigtir?
Tarihe baktigmiz zaman, aslmda Roma'daki Papa ile, istanbul'daki
Patrik'in çattymasom apagi yukan Sarlman devrinde bagladigru görür-
sünüz. Sarlmandevrinin de, Bizans'ta, Makedonya sûlalesi dedigimiz
bir Rönesans dönemine; yani Bizans'm yeniden kuvvetlendigi, Arablara
7-8. yüzydlarda kaptirdigt bazi topraklari yeniden aldigi, büyük bir dip-
lomatik beceri ve propagandayla pagan, yani çoktannh Slavlan I-Ì1risti-
yanlagtirdigi, Bizans'm medeniyetinin, hukuk sisteminin, isminin yeni-
den partadigi bir döneme rastladignu görürüz. Yani, ashnda Sarlman'm
vârisleri ile Makedonya sülalesinin yänettigi Dogu Roma arasmda bir
unvan ve iktidar patlamasi söz konusudur. Bu dönemde Batihlarm, ya-
ni arlman ekolünün ve Roma'daki papahšm ileri sürdügü bir gerekçe;
Ístanbul'datoplanan bir konsülün ikonaklastlari, yani putkiranlan œd-
detmesi sirasmda, ortaya çikan teolojik yorumlardir, IIL Leo'nun 726'da
topladigt konsüL Halefi V Konstantin bu kararlan uygulatti ve 754'te
topladigt konsülde ikona tapinanlan ünlü aziz SanbYahya da (Joannis
Ðimascenus) dahil olmak üzere afaroz ettirdi. Íkonaklast hareket 8. asir-
da, özellikle Anadolu'da ve Suriye'deki Hiristiyan ahâlînin; aziz tasvir-
leri ve Ïsa tasvirlerini ve hele bunlann aziz1erle aynîleptirilmesini dinsiz-
lik, zmdikhk olarak nitelemesidir. Asimda sorun o kadar kolay degiL
Íkonlan yapan ve satan manastirlarm da bunu satamayacagmi, bu igle-
min küfür oldugunu, ruhban smifmm birtakim topraklan da elde tutma-
smm mümkün olmadigmi söyleyerek isyan çikarmalaridir. Anadolu ka-
ngmigtir o devirde. Bizans Trakyasi ise, bu görüg ve harekete karyiydi.
Nihayet asrm sonunda Bizans, karar vermigtir: Ïkonaklastisizm (putkm-
cihk) kâfirliktir diye ve bu hareket bastirlnugttr. 787'de Imparatoriçe Ire-
ne'nin Íznik'te toplattigt bir konsül karanyla. Oysa Batt Kilisesi {Roma)
bu konsülün karanm mddediyor. Sarlman kendi öyle pek ikon seven bi- 181
ri degildir ama, ashnda bugün hepimiz biliyoruz ki, Katolik kilisesi için-
de putlann, tasvirlerin birtakun aziz kahntdannm (relique)kudsiyyeti
vardir. Demek ki, bu bir sebeb olamaz.
Sonra IX. asrm ortasmda 850'lerde, Roma'daki Papa I. Nicolas ile Ìs-
tanbul'daki Patrik Photios (St. Photios denir, Ortodoks kilisesinin azizle-
rindendir) arasmda bir dinî tartigma ve karghkh aforozlayma söz konu-
sudur. Ruhban I. Nicolas'm ileri sürdügü gemkçeler dogrudan dogruya,
Ortodokslarm Roma'mn üstünlügünü tammamalandar. Yani, Roma'da-
ki ruhbary Aziz Peter'in ve Aziz Paul'un Roma'da çarmtha gerildigini,
dolayisiyla Roma'daki papamn onlarm vekili olarak kudsiyyet ve önce-
lik kazandigru söylüyor. Papa devamla, "Patrik bu vekâ1etimizi tammi-
ruhbant
yor, dolayistyla kiliseye ve Hiristiyanhga kargi çilahyor, Bizans
küfür içindedir," diyor, St. Photios ise diyor ki: "Hayir biz papay1 tam-
nz, hattâ saygt da gösteririz, ona ruhban arasmda birincilik de tamriz.
Fakat papanin bizim üzerimizde ruhanî ve uhrevî bir üstun1ûgü ola-
maz."
Ashnda St. Photios, devrinin tanman bir hümanistidir, yani Yunan-
Latin gelenegini bilen, kilise doktrini üzerinde etkili fikir ve yazilan olan
bir rahibdir ve sonradan azizlik mertebesine çakarilmigtir. Fakat baçIa-
ortalarmda 1054'te
yan kavga kesintilerle sürmügtür. Nihayet 11. astm
Roma'daki papa, Kaniinal Humbert'i Ístanbul'a y ollamqtir ve Kardinal
Humbert, dogrudan dogruya bir aforoz fermamm papa adina, Ayasof-
ya'mn mihrabma biräkip çakmigtir; yani Bizans ruhbamyla konugma-
miettr bile. Bunun uzerineBizans da tabiî kargi vaziyet almigttr. Böyle-
likle iki kilise birbirierini dinsizlikle, küfürfe itham ederek, aforoz etmig
oluyorlar. Ama bütün bu olaylara ragmen, kavga genig halk kitlelerine
yayilmig degildi ve ashnda iki kilisenin iligkileri devam edegelmigtir za-
man zaman. Hatta biliyorsunuz, 13, 14 ve 15. asirlarda iki kiliseyi birley-
tirme çabalari da vardar. As21OrtódokslarlaKatoliklerin birbirleriyle kan
dügmam olmalari, genig kit1elere nefretin yayalmasibildigimiz gibi, 1204
Haçh Seferi'nden souradir. 1054'teki aforoz vakasinm nedeni ise; o za-
man Katolik italyanlarm ticaret yapmak için Bizans'ta koloniler kurma-
lari, hattâ Ïstanbul'da Galata'ya yerlegip, beraberlerinde rahibleriyle Ka-
tolik tipi bir ibadet ve liturjiyi getirmeleridir. Su olay Patriklik'in hogu-
ayinleri yasak edip kiliseleri kapatti.
na gitmedi ve o kiliselerdeki o tip
Sebeb budur. Fakat 1204'te Haçhlar Ístanbul'u adamakilh talan edip,
ahâlîyi kihçtan geçirince,bundan sonra iki dünya, iki millet arasmda de-
rin bir nefret bagladi. Ortodokslar kendilerini o kadar ay1rdi ki, Katolik
olanlara komünyon ekmegi vermezlerdi. Oysa, herhangi bir Katolik ki-
lisesine kim giderse gitsin, rahibin änüne çöktügü zaman komünyon ve-
rilir, dinini mezhebinisormazlar. Ama Ortodokslar, Ortodoks olarak vaf-
182 tiz edilmemiglere vermezler. Bu âdet bu dönemden kalma, Ïsa'nm
'seni

ümmetinden saymiyoruz' görügünün bir ifadesidir.


Îki dinî grup arasmdaki nefretin nedenleri derindir. Bir kere papanm
üstünlügü meselesi vardir, bu hiç degigmemigtir. 12. asirda Ízmit,yani
Nikomedya piskoposu olan Niketas'm yazdigi bir denemeye baktL 1W1Z
zaman, "Roma'daki papa kim oluyor da, kendisinde ulûhiyyet görüp bi-
zim üstümüze çakiyor? O bizierin kardegi degil de, efendisi oluyor ve
bizleri köle olarak görüyor," gibi bir ana fikir vardir. 1846 yilmda Rus
dügunürü, Slavyanofillerden ve kilisenin önemli teologlanndan Aleksis
Chomiakov'un bir ingilizeyazdigi mektuba bakarsak, gene aym fikirle-
ri görürüz; "Bütün Katolikler cryptopapistta yani Tanri'nm kullart de-
gil,Roma'daki kepige kulluk etmektedir ve bunlar hangi hakla Hiristi-
yan câmiasi ve Tanri'nm insanlari üzerinde bir üstünlük kuruyorlar?"
diye sormaktadir (W. J. Birkbeck, Russia and EnglÍsh
Churchs, s. 950; T.
Ware, the Orthodox Church, Harntondsvvorth 1964 s. 255-257).
,

Demek ki, iki câmia arasmdaki asil mesele, papanm ulûhiyyet iddi-
'eb-i 'zat-1

asi ve üstün1ügüdür. Papaya hitap edildiginde; mukaddes',


kudsiyetpenâhileri' gibi deyimler kullamhr Bunu kabul etmiyor Orto-
doks kilisesi. ÇünkäOrtodoks kilisesine göre, üç tane derece vardir ruh-
ban arasmda; bildiginiz (asket) keyië, sonra papaz, yani cemâati aydmla-
tan, ibadeti yaptiran ve nihayet piskopos. Piskoposun rahanî bir vasfx
vardir ve rahiblerin üstünde bir yöneticidir. Patrik ise, ilahî bir makara
degildir; piskoposlardan bir tanesinin bir idareci-koordinatär olmasidir.
Yani Ortodoks kilisesinde aslmda ulûhiyyet kesp etmig tek bir yüksek
ruhanî yoktur -kilisesinde

Halbuki Roma papaya bu ulûhiyyet verilmektedir. Hele


19. yüzy11da papanm yamlmazhgt da kabul edilmigtir ve hükümleri tar-
tigilmaz olmugtur. Ortodoks kilisesinde piskoposlar (metropolit) bekâr
olmak zorundadir Papazlar evlenebilir. Katolik kilisesi ruhbam ise, top-
tan bekârdir ve rahib olmayan manastir üyeleri dahi evlenemezler. Tabiî
ikinci önemli sorun kültür ve dil meselesidir. Yani Ítalya'da merkezle-
gen, Latin diline ve kültürüne dayanan ve o iklimin havasiyla yegemn
bir din; Dogu Akdeniz için yabancidir. Yani, Dogu kilisesiher zaman için
Yunancayi kullanmaktadir veya Süryanîler gibi Aramcayi, ölü dillerden
birini kullanmaktadir. Dil farki önemlidir. Gerçi Bizans'ta Iustinianus
devrinde Latince üstün bir dildir, lustinianus, hattâ (Institutiones) denen

.
Günümüzde Yunan kilisesinin ilahiyarçuarmdan Petros A. Botsis, 'Was ist Ort-
hodoxie' baghkh (Athen s.d.) polemik risalesinde papanm St. Petrus'un vekili ve
en üst ulûhiyyet keep eden rahib aldugu tezini aym gekilde reddediyor (s. 15-22).
Roma hukukunun teorik bölümünü Latince tertib ettirmi.ÿti. Kanunlan
Yunanca derlettigiiçin çok üzgündür, Maamafih bu Latin etkisi çabuk si-
linmigtir. 8. asirda meselâ, Ímparator III. Mikhael'in nazarmda; Latince,
Iskitlerin konugtugu bir barbar dilidir. Yine ll, asrm çok âlim ve çok fâ- 183
zil ve çok derin
yazan bir bagka Bizanshsi Psellus ise Latince bildigini de
iddia ediyor, ancak Cicero ile Caesar'i birbirine kanyttracak kadar bu
dünyanm kültüründen habersizdir.
Dolayisiyla Latin diliyle ibâdet eden, Latince yazan, bütün dogmala-
ri Latince tartigan bir dünya; Dogu kilisesi için çok uzaktt. Ìnsanlann
arasmda diyalog kuracak ortak bir araç olmaymca, ayrihk da kaçuul-
mazdir.
Sonra kugkusuz siyasî nüfuz söz konusudur. 9. asrm baymda
garl-
man Imparatorlugu ortaya çiknug Bati Avrupa'da; Dogu'da da Bizans
var. Bunlar artik iki ayn kuvvetti ve maruz kaldiklan tehlike aym degil-
di. Bizans Arablarla mücadele halindeydi. Sarlmanise, tam tersine,
Arablarla iyi geçinmekteydi. Bunlarm misyoner faaliyetleri de birbirle-
riyle çatigmaktaydt. Papahk Bulgarlan ve Ruslan kendine baglama ça-
basindaydi. Bizans da aym geyin pegindeydi ve bagardt. Pagan dünya
üzerindeki nüfuz mücadelesi bagka kavgalar da kaçmilmaz kildi.
Tabiî bütün bu derûnî kavgamn da filozofik, dogmatik bir görünümü
'filioque'
vardi ki, diye ifade edilebilir. Ortodoksi ve Katolisizmin gûnü-
müzde dahi birleymesi söz konusu oldugunda bu terim ortaya çiktyor.
'filioque'
Bu 8. asirdan beri büyük tarhyma konusudur. Çünkü 'oþdla'

an-
lamma gelir. Aslinda tam tartigilacakbir gey de degil, gayet basit bir olay.
Daha ziyade dedigim gibi, iki kilisenin artik çoktan parçalanmiçhgma
hizmet eden bir deyim. Ekanîm-i selâse (trinite),Baba, Ogul, Ruhu'l-Ku-
düs'ü ifade eder. Katolik ve Ortodoks herkes için bu aym geydir. Fakat
Ortodokslar için Ogul, Baba'nm ulûhiyyetini alan onun bir parçasi ola-
rak vardir. Katolik kilisesi ise Baba'dan ve Ogul'dan (jïlíoque)söz ettigi
için; bu terim yüzünden Ortodokslatca Tann'ya ortak kogmak, Tann'yi
ikiye epitlemekle, küfürle suçlamyor. Gerçi bu filioque'nin de sadece bir
yanhy tercüme ile ortaya çaktigi söyleniyor. 5. yüzyildaki konsül kararla-
ruun Yunaricadan Latinceye yanhy tercümesi olmahynug. Hülâsa kib
kirk yaran ve niteligi karanhk bu teolog kavgast, ïki kilisenin dogma ay-
'filioque'
nhgi gibi gärunüyor, Hülâsa
sorunu, iki kilise arasmda çatiÿma
kadar, birlegme de säz konusu olunca ortaya çikmahtadir.
Bütün bu görünümün ve aynmm digmda; Katolik kilisesi büyük bir
dünyevî kuyvettir. Roma'daki papanm yanmda en güçlü rahib-kardinal
olan bir devlet sekreteri vardir. Aym zamanda digigleri bakamdir. Vati-
kan'm her yerdeki temsilciliklerinigörüyoruz. Bunlara 'ambassadeur'
de-
'nuncius

gil, apostolicus' denir. Bir yerde kordiplomatigin bagmda


yer
ahrlar. Bütün dünyada yatinmlan olan, bankalan ve bütün dünyada
emlâki olan, hayir kurumlan, pmpaganda misyonlan, saghk kurumlan
vs olan bir tegkilâttir Vatikan. Kiliseye renk ænk insanlar bagh. Conclau
(Kardinal Meclisi) toplandiginda Afrika zencisinden, Hintli kardinal-
den, Çinlive JapondanGüney Afrikahya, Amerikahya kadar, hepsi ora-
184 dadir ve bu bir bütün dünyadir aslmda. Buradaki hiyerarçi belirlidir. Bu
hiyerarginin içinde insanlarm dereceleri belirlidir ve bu bütün kalabah-
gmyaptigt her i; Vatikan'm denetimindedir. Kaç kurug ahrlar? Kaç ku-
rug sarf ederler? Nerede ne ige yatirim yaparlar? Nasil hayir yaparlar?
Burdann hepsi Vatikan'm bilgisi dahilindedir ve bütün dünyada muaz-
zam bir misyon teÿkilâts vardir. Bu da Vatikan'm bilgisi ve yänetimi al-
tindadir.
15-16. asirdan beri bütün dünyanm dillerini ögrenen ilk büyük filo-
loglar Katolik rahibleridir; nereye hangi dili bilen adam yetigtirilecek, bu
plânlanu. Meselâ, Paris civarmda Manse'da bir Benedicten manastin
vardir. Ïçindekiher bir rahib birincí smif filologdur; nadir Kafkas dille-
rinden, Çinceye kadar bilen insanlardir.
Katolisizmde bir özerk yapi var gibi görünür. Yamlticidir, Bakarsak
Afrika'daki kilisede yerel âdetlerin, tamtam çalmak gibi, yerel eski pa-
gan âdetlerin güya âyîne sokuldugunu görüyorsunuz. Ama hiçbir gekil-
de o bir muhtâriyeti ifade etmez; itikatta ve duada, her gey Vatikan'm
bilgisi, müsaadesi, anlayigi nisbetinde olmaktadir. Düpünün ki, II. Dün-
ediliyor-
ya Savagt sonrasma kadar, bu kilisede, her yerde Latince ibâdet
du; ister ganghay'da, ister Bavyera'da, ister Ïspanya'dabir kiliseye gidil-
sin, (Latince) aym dilden ibâdet ediliyordu. Ancak 1960'larda millî dille-
re müsaade ettiler. Ïstisnasibunun, SarkKatolikleriydi.Yani Ermeni-Ka-
tolik, Süryariî-Katolik, Marunî, Kobt-Katolik gibi daha çok Osmanh Ím-
paratorlugu'ndaki Katolik kiliseleri ile Roma'daki papa, kendi dillerini
kullanma konusunda daha evvelden anlagm19t1.Onlar kendi dillerinde
ibâdet ederlerdi; begendikleri adami da patrik o1arak Roma'nm tasdiki-
ne sunarlardt; orasi da tasdik ederdi. Ama bunun digmda Roma her ge-
yi kontrol ederdi, halen de öyledir. Güya millî dillerle ibâdet ediliyor ve
yerel dinî önderlere itimat ve saygi gösteriliyor; hiçbir zaman Cracovv
Bagpiskoposluguna bir italyan tayin edilmiyor; böyle bir gey säz konu-
su degil, ama gene her gey o dünyamn içindedir ve bu monolitik bûyük
bir müessesedir.
-

JIalbuki Ortodoks kilisesi için böyle bir renklilik ve güç söz konusu
degildir. Ortodoksinin yayildigi alanlarda görecegiz ki, idarî yönden de,
itikat yönünden de, dil yönünden de, hiyerargi yönünden de çok büyük
farkhhklar vardar Bugunkü Ortodoks kilisesinde belki bir tek standart
unsur vardir; bir tek renk var<iir; o da Hellenizmdir. Yani bu kilisenin, bu
itikata sahip olanlarm bir bölüinünde Yunanhhk ve Yunan dili hâkimdir.
Bu bir gerçektir. Görünügte Ortodoks kilisesi dünyevî iktidarla, siyaset-
le Katoliklerden daha fazla ugrapiyor gibidir. Gärünügte diyorum; Kato-
likler siyasetle daha az ugragnuyorlar, ama onu örtüyorlar, daha kozmo-
polit bir görünümleri vardir. Halbuki Ortodokside bir Hellenizm, bir
Hellen ulusçulugu, Hellen rengi söz konusudur. Nitekim Kudüs Katolik
Grek (daha dogrusu Arab Katolik) kilisesi bagpiskoposu Luffi Iaham,
Rum-Ortodoks kilisesinin tamamen Hellenlegen ve Hellenlerden bagka 185
kimsenin patrik ve din adami olamadigi, oysa asil müminlerin Filistinli
Arablar oldugundan gikâyet eder (Hoffnung auf eine Oekumene in Jeru-
salem, Luthe Verlag, Käln 1985, s. 10).
Herhangibir Ortodoks din adamma rastladignuz zaman; isterse daj-
daki manastirm basit bir kepigi olsun, isterse bir metropolit olsun, biraz
konugtugunuz zaman, Katolikleri; kryptopopist, yalanct, paparun zayif
imanh mensuplan olarak itham eder. Dahasi var; "Bütün bu Hiristiyan-
hktaki bölünmeler, bu saçmahklar, Amerika'da çikan mezhebler, bu Ye-
hova Sahitlerigibi manasizhklar, Katolisismin günaludir, bälünme bu
Katolikliklebaglamigiar ve devam etmektedir, sebebi Katolisizmdir," der.
"Ortodoksluk ise, hiçbir zaman bölünmeyen, güçlü tek kilisedir, itikat-
tir," der. Fakat tabiî bu ashnda Ortodoksi için hiç dogru olmayan bir gö-
rügtür.
.
Bir kere itikat yönünden alahm, Hiristiyanhšm ilk bûyük konsülü
(Nicea) Iznik'tetoplandi (325yih). Orada bir bölünme baglamigtir. Rahib
Arius çikungtir; Arius'un fikirleri ve ilâhi teslis üzerindeki çok maddeci
görügleri kabul edilmemigtir ve aforoz edilmigtir ve Arianizm böylece
Kuzey'deki barbar kabileler arasma itilmigtir.
431'de Efes Konsülü'nde, Nasturîlerle henüz degil ama, Ístanbul pat-
riki Nestorios ile, akidesine kargi olantar arasmda kavga çikmigtir. 451'de
Khalkedon'da ise, Antakya ve Ïskenderiyepatrikleri, Ísa'dakiulûhiyyet-
le, Tann'daki ulûhiyyetin aynlamayacagim, ikisinin bir oldugunu ileri
sürmüglerdir; yani görünen Isa düpedüz Tann'mn kendisidir. Bu görügû
etti-
ve inanel o zamanki Ermenistan kilisesi ve Ïskenderiyekilisesikabul
reddetmesine ragmen tutunmuytur. Bu aynhktan, bildi-
giiçin, konsülün Misn'daki Kobt kilisesi (veya Kabtî kili
giniz gibi, Ermeni43mgoryen ve
sesi, bizdeki Kibtî kelimesi yanhp kullamhyor, Çingeneler için diyoruz)
Kibtiler ashnda Sark dillerinde Misn'daki Hiristiyanla-
ortaya çiknugtir.
ktsnudir bunlara bugünkü bir Ortodoks rahip, bir Yu-
rm önemli bir ve
nanh veya Rus rahip monophysist diye küçümseyerek bakar. Hem kili-
ad-
senin resmî doktrininde, hem de halk arasmda bu monofizism diye
Iandmlan inanca ve monofizist kiliselere kargi bir yabancilagma vardir.
Yani kilise tegkilâtlan, âdetleri itibariyle Ermeni-Gregoryenin, Rum Or-
todoksun, Misir Kobtlarmin arasmda bir yakmhk var gibi görünüyorsa
da bir ayrihk ve aralannda didigme de vardir. Sonra Misir Kobtlarmdan
da; Habegistan Kobt kilisesi aynldi ve Habey kilisesi 1960'tan beri müs-
takildir. Birbirleri ile de anlagmazhk içindedirler. Meselâ Kudüs'teki mu-
kaddes yerleri nasil paylaçacaklarmi bilemiyorlar. Araya Ïsrail'i koyu-
yorlar. Ïsrail,hem Habeglerie lyi, hem Misn'la iyi gimdi; o da ne yapaca-
gimbilemiyor içinde yer alamaymca büyük kilisenin. Kamame kilisesi-
nin damina manastir kurmug Habegler. Sonra tabiî Süryanî dedigimiz
kilisenin aynhga söz konusudur ve nihayet 431 Efes Konsülü'nden beri
186 Nasturîler de, yine Ïsa'mn ulûhiyyet-i selâsedeki yerine yänelik bir mü-
nakagayla Ïstanbul patrikinden aynlmiglardi. 451'de Bizans'tan ayrilan
monofizist kiliseleriise, bu adla degil, anti Khalkedon diye adlandirmak
gerekir.
Demek ki; Ortodoks kilisesi itikat bakunmdan bir birlik içinde degil
ve Katolisizmle Protestanizmden çok evvel bälünmelere ugramig bir ki-
lisedir.
Ìkincisi,bu kilise dogrudan dogruya dil ve hiyerargi bakirmndan bö-
lünmügtür. Bugün dünyadaki Ortodoks kilisesinin durumuna baktigt-
ruz zaman bunu görürüz.
Simdinormal olarak Hiristiyanhkta bagmdan beri beg tane patrik
vardir. Patrik dedigimiz, aslmda yalruz bölge piskoposlan arasmda ön-
de gelenleridir. Bunlar Roma, Istanbul, Antakya, Kudüs ve Iskenderiye
patrikleridir.
Roma dedigim gibi bu beÿ patrik içinde protokolde önde geleniydi.
ÌmparatorIustinianus da bunu bäyle tamrdt o zaman. Öbürleride yine
büyük patriklerdi. Bu en büyük beg piskoposun içinde Ïstanbulhariç, di-
gerleri;yani Roma, Antakya, Kudüs ve Ïskenderiye,Hiristiyanhgm ne-
yet ettigi, St. Paul'un ve St Pierre'in kiliseler kurdugu, ilk cemâatleri
olugturdugu, apostolik piskoposluldardir; yani havarilere ait episkopal
makamlardir. Bunlarm içinde sadece ÍstanbuYun bu vasfi yoktur. Çün-
kü, Ístanbulbildiginiz gibi, Huistiyanhšm ilk dönemlerinde kilise kuru-
lan, St. Paul'un veya St. Pierre'in gelip cemâat kurup, vaaz verip, ahäli-
yiiniana davet ettikleri bir yer degildir. Su çok ilginçtir. Yani Ankara'nm
meselâ mukaddes bir yer olmasi mümkün; çünkü St. Paul bu bölgede
Galatyahlara hitaben vaaz verdi ve Yeni Ahid'in, yani Ìncil'inbir bölü-
münde, Galatyahlara Mektop diye bir epistula
yer aldi. Su bakundan
Ankara'ya da ugramt; olabilir. Du bölge Hiristiyanhk akaidinin, inanct-
edildigi bölümlerden, yerlerden biridir. Korinth böyledir, Selâ-
- nm vaaz
nik böyledir, Efes böyledir, Antakya böyledir; ama Ïstanbuliçin bu söz
konusu degildir. Istanbul dogrudan dogruya Konstantin devrinde, Bü-
yük Roma Ímparatorlugu'nunve artik Hiristiyanligm resmen tanmdigi
ve Theodosius'tan beri de resmen din oldugu, bir imparatorlugun bag-
kenti oldugu için oradaki piskoposa da patriklik izâfe edilmiytir.
'primus
Eu patriklerin içinde, Roma kilisesi änce geliyor, bir tür inter
pares.' Roma ayrildigma göre, bugün geride därt tane patrik var. Orto-
doks kilisesi de bu esasa göre bölünmügtür. Antakya Patrikligi söz konu-
sudur, Kudüs Patrikligi söz konusudur, ÏstanbulPatrikligi säz konusu-
dur, dördüncü Ïskenderiye.Fakat bu Ískenderiye'dekipatriklik, biraz
önce sözünü ettigim Kobt kilisesi degildir. Kobtluga, yani monofisizme
geçmeyen, Grek-Ortodoks inanca sadik kalan, Misu'daki çok az say1da-
ki Yunanca konu.gatunbagh oldugu bir patrikhanedir; elan vard2r Bir za-
nianlar Iskenderiye en kalabahk Hellen gehriydi. Simdinüfuslan çok
azaldi. 187
Demek ki, bu därt patriklik vardir. Bunlar birbirinden müstakildir
görünügte. Ashnda iligkilerine Ortodoks inancm ve Hellenliligin getirdi-
gibir bag egemendir. Du dört patrikligin daireleri bellidir. Antakya, aga-
giyukari.bugünkü bütün Suriye-Lübnan ve Antakya ve Hiristiyanlann
bulundugu Kilikya ve yukan Mezopotamya'yi kapsiyor. Iskenderiye
Patrikligi ise, güya bütün Afrika'y1içeriyor. Kudüs Filistin'le ilgilidir, sa-
dece Filistin, yani Ïsrail ve Ürdün'ünbatisiyla simrh bir dairedir ve is-
tanbul Patrikligi dedigimiz zaman da güya dünyamn diger bölgeleri
'gü-
üzerindeki bir ruhanî örgüt söz konusudur. Tabiî bu geeig alan için
ya' deyimini kullanmak gerekir. Fakat bu patrikliklerin digmda, auto-
cephai dedigimiz özerk kiliseler vardir. Bunlar Kibns, Yunanistan, Bul-
garistan, Romanya, Çekya,Polonya, Rusya, Rusya'nm içinde Gürcistan
ve Sina kiliseleridir. Sina dedigimiz yer, bir cografî mekân degildir; sa-
dece dagm etegindeki St. Catherine manastmdr. Bu ayri bir cumhuriyet
gihidir ve autocephat bit kilisedir. Butlann ür.etinde dusmak gerekit.
Büyük patriklikten, Ístanbul'daki patriklikten Yunariistan kopmug-
tur. ÇünküYunan ayaklanmasmdan hemen sonra, bu kilise bir kere mil-
li simrlan itibariyle ve Ortodoksinin tek hür bölgesi olarak ayrihmytir.
Bulgaristan ise, hepinizin bildigi gibi, 1840'larda çakan bir mücadele ile
1870'te aynldi. Hattâ, birtakun Bulgarlar, artik bu Fener Patrikhanesi'nin
zulmünden kurtulahm diye, Katolik olmaya kalkmiglardir. Osmanh hü-
kümeti l870'te Bulgar kilisesiniözerk bir kilise, eksarhhk olarak tarumig-
tir. Fener ise, bu özerkligi tammanugtir. Ancak II. Dünya Savaç1'ndan
sonra, Fener, Bulgar kilisesinin autocephal oldugunu lûtfen tammigttr.
Aym.gey, Bulgarlardan biraz evve1Romanya kilisesi için söz konusudur.
Çekyave Polonya'daki Ortodokslarm ise, bizim Osmank Hükümeti ile
veya Fener Patrikhanesi ile bir ilgisi yoktur; onlar dogrudan dogruya
Rusya kilisesi kargismda, autocephaldirler. Finlandiya Ortodokslart ise,
yakm zamanda dogrudan Ístanbul'abagland11ar. Karelya ise elan Mos-
kova'mn sahasmdadir.°

Osmanh hâkimiyeti dolayisiyla daha önce kazandigt (3. Ökumenik


Konsil'de) autocephalie perçinlenen Roma Ortodoks kilisesiise Kibns'tir.
ÇünkübBdiginizgibi,Xibns'tal<i cemâatin dünyevî yöneticisi olarak da
Osmanh hükümeti oradaki episkoposu tamnuptir; o hem ruhanî liderdi,

Suyakmlarda Estonya'daki küçük Ortodoks cemâat büyük gürültüyle Moskova


Patrikligi'nden kopup Feneste biat etti. Bu olay da Moskova ve Fener'in arasun
açtt.
hem vergileri toplardi, hem idarî igiere bakardi ve Demosgerentos deni-
len halk pûrasmm bagkamydi. Bu Osmanhlar ile gelen bir özerkliktir ve
o yüzden de Kibns adasmda biz.çekildikten sonra da, Ïngilizyänetimin-
188 de de ve sonra da bu usul devam etmigtir ve o yüzden de Makarios'un
hem kilisenin bagi, hem de cumhurbagkam olmasi bu durumun yaratti-
bir olay olmuytur.
gi
Antakya Patrikligi ise, yakm zamanlarda (Grek Ortodoks diyemeye-
cegiz artik, çünkü Grekligini birakmigtir) Arabca kullanmaya baÿladi.
Ortodoks, Arabca kullanan ve merkezi de Antakya'dan ain'a giden bir
patrikhanedir. Antakya'da eski patrikhanenin kilisesine devam edenler,
âdeta yirmi kigi kadar tutan bir sülâledir. (O yüzden de artik kilisenin
harem kisnu biraktlnug, hepsi birbiriyle akraba oldugu için kadm erkek
aym yerde, apagi tarafta ibâdet ediyorlar. Sarkkiliselerinde de, biliyor-
sunuz kadinlar tipki camilerdeki gibi yukanda, kafesli yerde ibâdet
ederler. Eski devirlerde Bati'da da öyleydi. Yani ilk önce ayn oturdular,
imdi kangik oturuyorlar.)
Demek ki, bäyle bir bölümlenme söz konusudur. Bugün için en kala-
bahk Ortodoks kilisesi Rusya kilisesidir. Rusya 9. asirda Hiristiyanlay-
migtir. Bizans kanunlanru almigtir. Fakat kilisede pek kisa süre hariç hiç-
bir zaman Rumca kullam1mamigtir. Daima eski Slovince ibâdet edilmig-
tir ve ashnda Bizans, diplomasi ustast olarak bu kilisenin diline de karty-
maruptir. Özellikle 15. asarda, Ïstanbulfethedildikten sonra ise Rusya,
artik kendini Ortodoksinin merkezi, hâmisi olarak takdim etmigtir dün-
yaya ve bu kilisenin Fener'le idarî, malî yönden ortak tarafl yoktur Hiç-
bir gekilde de yoktur. Ortak yönleri liturji, yani ibâdettir. 17. asirda
Romanovlar zamanmda, Rusya kilisesinin bagmda olan Patrik Nikon
bütün dinî metinleri, ibâdet geklini ve hiyeraryiyi gözden geçirmigtir.Ol-
dugu gibi Bizans'm liturjisini, yani burada kullamlan ibâdet ÿeklini, du-
alan, hiyerargiyi aynen Rusya'ya kabul ettirmigtir. Tabiî kabul ettirmek
kolay olmamiÿtir, büyük kavgalar çikuugtir o devirde. Storoverts denilen
eski inanç sahipleriile, yenilik taraftarlan arasmda çok kanh kavgalar ol-
mugtur. Yani biz üç parmakla m1 istavroz çakanrtz, iki parmakla mi, gu
duayi mi ederiz, diye millet bölünmügtür. Ínsanlar atege gitmiglerdir
inatlan yüzunden, katliâm olmurtur; bir kismi da biliyorsunuz, bizim
top aklatimiza sigmmigtir o zaman. Dogu Anadolu'da, Marmara civa-
nnda Malokan denilen, bu eski inanct saklayan Ruslar vardi, yani Os-
manh Ïmparatorlugu'nasigmmiglardi o kavga strasmda.
Demek ki, liturji ve dogma bakunmdan iki kilise birbirine egitlenmig-
tir; yani görünügte, herhangi bir Rus'un, Atina'da bir kiliseye gidip dua
etmestade itikat ve ibâdet baktmmdan bir sakmca yoktur. Aym geyleri
Y1manca dinleyecektir Fakat iki kilisenin idaresi arasmda büyük fark
vardir. Söyleki; Büyük Petro, Rusya kilisesinin yönetimini, yani Mukad-
des Sinodu tamamiyle devletin denetimi altina alnugtir. Çar,Prokurator
denen bir sivil memur tayin ederdi ve Sinodu o yänetir, patrikten çok
onun sözü geçerdi. Bu memurlarm en korkunçlarmdan biri de biliyorsu-
nuz, HL Aleksandr'm hocasi Pobedonovtzev'di. Tarihteki büyük aniise-
mitlerdendir. Rusya'da Yahudi pogromlarnu tertipleyen, sadece Yahudi- ¯
189
leri degil, Müslümanlari vs'yi de topraklarmdan sürdürten, Bagkirlarm
topraklarmi aldirtan, panslavizmin teorisyenlerinden, gayet reaksiyoner
bir adamdl.
Rusya kilisesinin bütün dünyadaki emlâki ve yönetimi de farkhdir.
Yani mukaddes topraklarda da emlâki ve topraklart äbürlerinden ayn-
du, hiç kimse, hiç kimseninkine karigmaz. Bu iki Ortodoks kiliseden bi-
risinin dili Rumcadir, birisinin dili Rusçadir. Birisinde Helenizm hâkim-
dir ötekinde kendi Slavizmi, kendi Rusçulugu hâkimdir, Yani bunlar
idaxî, malî yönden ayn kiliselerdir. Rus kilisesi l917 devriminden sonra,
ikiye bölünmügtür; Paris'te sürgündeki Rus kilisesi kurulmuytur, sonra
New York merkez seçilmigtir. Öbürü ise, Stalin devrinde pek sesi çikma-
yan, ama IL Büyük Savag'tan sonra restore edilen, bildiginiz Mosko-
va'deki patrikliktir. Bugün iki Rus kilisesi vardir. Du da çok mühimdir.
Meselâ, IsraiYdeki Rus kilise emlâki ikiye bölünmügtür. 1948'de kurul-
duge zaman Ïsraildevleti; Rus kilisesinin oradaki topraklarmi anlagma
sonucu, Sovyetler Birligi'ne yani Moskova kilisesine vermig. Fakat 1967
savagmda iggal ettigi Filistin, Seriavadisindeki Rus kilise topraklanm ise
vermemig Sovyet kilisesine. Oras! New York'a bagh ve ikisinin de hiye-
rargisi, örgutii ayridir. Demek ki, böyle bir bölünme de söz konusudur.
Bu gibi bölünmelerin digmda Kibns, Ïstanbul'dakiPatrikhane, Yuna-
nistan kilisesi, Sina, Kudüs Patrikligi ve ÍskenderiyeRum Ortodoks Pat-
rikligi arasmda kugkusuz ki, organik bir bag vardir. Bunlar Yunancayi
kullamrlar liturjide ve rahipler hepsi aym kaynaktandir. Yani Kudüs'e
gittiginiz zaman Peleponezli, Selânikli insanlan görürsûnüz, Ïskenderi-
ye'de aym geyi görürsünüz. K1bns'taki kilise mensuplan ise ora halkm-
dan daha çok, ama yine bunlarla bir iligkisi var, Rumca konuquyorlar.
Dolayisiyla bir iletigim söz konusudur. Bizim Fener'deki patrikhanenin
ökümeniklik (üniversal)vasfmi burada artik tartigmamn yeri gelmigtir.
Patrikhanenin, bu yerlerin hiçbirisinin üzerinde söz hakki yoktur. Hattâ
Yunanistan, Albaylar Cuntasi devrinden beri, Patrikhane artik bizim
topraklanruza tagmsin demektedir. Çünküorada hiçbir gey yapamiyor,
çok kuvvetsiz, Yunanistan'a tagmma zamam gelmigtir demektedir. Ama
tagmm1yor; tagmmamasiiçin de bazisebepler var. Sebeplerden bir tane-
si Türkiye'deki Ortodoksinin, Yunanistari'la o kadar da halühamur ol-
maya niyeti olmamasidir, çok kipinin sandigmm tersine. Ananenin, tari-
hî gelenegin tesiriyle, kendisiyle Küçük Asya'daki ve Bizans'm kalmtisi
bir zümre oldugunun bilincinde ve onu temsil ediyor.
Bu patrikhanenin kontml ettigi, dünyadaki merkezlere gelince; hiç
samldig1 kadar çok degildir. Amerika üzerinde kontrolü vardir. Çünkü
Amerika'daki Rum Ortodoks Kilisesi, agtocephal degildir, dogrudan
güya Fener Patrikhanesi'ne baghdir. Avustralya için de aym gey söz ko-
nusudur. Çokdaha ilginç bir durum patrikhaneye bagh Finlandlya'daki
190 Ortodoks kilisesidir. ÇünküFinlandiya'daki Ortodokslar ashnda Rus-
ya'ya bagliydilar. Fakat 1917 ihtilâli olunca hem Sovyetler'den koptular,
hem de zaten Rus kilisesinden koptular. Onun için 1923'te, gayret göste-
rip özerk olarak Fener Patrikhanesi'ne bagland11ar. Dolayistyla Fener
patrikinin güya orada bir söz hakki vardir Igte buradaki bu Okümenik
Patrikarya'nm bütün nüfuzu budur. Sayahm gimdi: Türkiye'deki 2500
Rum Ortodoks, Avustralya ve Amerika'daki bir milyonu agkm kipiyle,
Finlandiya'daki yirmi bin kipi. Hepsi budur. Fenerin bütün beynelmilel-
ligi, ruhanî alam bundan ibaætfir. ÜstelikKuzey ve Güney Amerika'da-
ki Ortodokslarm kendi bagma buyruktugu ve Fener'le çatigmalan ma-
lumdur.
Patrikhanenin Amerika ile iligkileri son derece ilginçtir. ÇünküAme-
rika zengin bir memleket; Amerika çok çegitli insanlarm bulundugu bir
memleket ve Amerika büyük asimilasyon, yani erime problemlerinin
bulundugu bir mernleket. Bugün iki milyon Amerikan Rum-Ortodoks-
lanmn bir kismt; bizim Ïstanbul'lane ilgimiz olabilir, Yunanistan'a bag-
lanahm diyorlar. Bir k1smi ise, "Allah aykma biz bir Kudüs, bir Ískende-
riye kadar da degil miyiz ki, Allah'm yarattigi bu yeni kita üstünde niye
ayn patriklik olmayahm?" diyorlar. Böyle münakagalar var ve Orto-
dokslugun âdet ve örfü orada çok degigik. Meselâ, ben Amerika'da bazi
Ortodoks kiliselerinde düpedüz sira kuruldugunu, bankta kadm erkek
kangik oturdugunu gördüm ki, bu diger ülkelerdeki kiliselerde olacak
bir gey degildir. Çünkü,Ortodoks kiliselerinde ayakta durularak ibâdet
edilir. Yani her gey degigiyor, orada Yahudilik bile degigiyor. Reformist
sinagoglar çikmigtir. Amerika garip bir ülke ve bu garipliklerden Orto-
doks kilisesi de payim ahyor. Ashnda Amerika'daki bagpiskoposlugu
Venizelos kurdurmuytu ve bir müddet Yunanistan kilisesine bagh olarak
devam etmigti. Fakat ondan sonra Venizelos'un hempehrisiolan oradaki
bagpiskopos, ÍstanbulFener patrigi olunca, birdenbire Türkiye'ye bag-
landilar. Türkiye'de de o zaman, mübadeleye ragmen tahminen iki yüz
bin kadar Rum-Ortodoks yagiyordu. Amerika da Turkiye'ye bagh alsun
dediIer, hepinizin bildigi gibi, Athenagoras da aslmda, Amerika'daki
Ortodokslann bagpiskoposuydu. Yunan kilisesinin; Yunanistan, ABD,
Turkiye arasm¾aki iligkilerinin çok iyi oldugu bir zamanda, IL Dünya
Savagi'ndan sonra, patrik olarak Fenefe gelmigtir.
Bugün için Yunan kilisesinin artak Fener üzerinde etkisi yoktur ve ay-
m gekilde Fener'in de Amerika üzerinde etkisi yoktur. ÇünküABD, son
derece büyük nüfuz mücadelelerinin, kavgalann, anlaymazhklann, ha-
reketlerin oldugu bir dünyadir
Ortodoksi ashnda bugün, Katolik kilisesinin aksine diinya üzerinde
etkisi olan bir din, bir kilise degildir. Daha çok kendi millî bünyesi
içine
kapannugtir. Bu kapamklihk teoloji bilgisinde, ruhanîlerin 11gi ve bilgi-
sinde de görülür. Osmanh Ïmparatorlugu'nagelen Ïngilizseyyahlardan
biri 1830'lania, Fener'deki Patrik cenaplariyla konugtugu
zaman, hayretle 191
onun 'Canterbury bagpiskoposuvun kim oldugimu, ne görev gördügünü
bilmedigini' mügahâde etmig (biliyorsunuz Canterbury bagpiskoposu,
Anglikan kilisesinin en yüksek rütbeli rahibidir). C. B.Elliott, Travels in the
Three Great Empires of Austria, Russia and Turkey, c.1, 1838, 230. Demek
s.
ki, Rum-Ortodoks kilisesinin daha o tarihlerde dünyadan tecrit edilritig-
bir hali vardi. Dünyadaki H1ristiyanhk ve din1erin duremu hakkmda da
fazla bilgileri yoktur ki, bu durum misyoner faaliyetin olmadigmi da gös-
terir.
Vakia bugün Yunan kilisesi (daha dogrusu ABD Ortodokslart) biraz
misyoner faaliyetlerde bulunuyor ve Afrika'da yirmi bin kadar kipiyi di-
ne kazandirdiklarmi säylüyorlar ise de; Afrika'da Katoliklerin, Protes-
tanlann ve Arab parasiy1a çahgan Müslümanlarin yaptiklan misyoner
faaliyet yanmda, devede kulak bile degildir.
Bu millî kiliselerde bugün durum aslmda nedir? Arnavutluk'taki Or-
todoks kilisenin autocephaiie'sinden säz etmek mümkün degildir, çün-
kü çok ciddî bir laik ülkeydi. Arnavutluk ateistti ve dinî kurumlaymala-
rm durumu malumdu. Yunanistan kilisesindeki hiyerargi daha ilginçtir.
1950'lerde rahiplerin därtte biri okuma yazma bilmiyormug. Ama Yuna-
nistan'da
papaz dediginiz zaman, äyle dinî bilgisi kuvvetli ve Katolikle-
rin köy papazi gibi, kendini cemâatin digma
ve üstüne çekecek bir adam
dügünmeyin. Köy papazi marangozluk yapar, domates yetigtirir,evlidir.
Käyün din i.91erinebakan bir adamdir. Hattâ bizim käy imamlarmdan
bile daha dünyed bir hava içindedir. Ístanbul'daki Ortodoks papazlan
da Yunanistan'dakinden daha farkh bir egitim ve yagayag içindedirler Íç-
lerinde bayagi bilgili olanlan vardu. Bu egitimden ileri gelmektedir. Ya-
km zamanlara kadar Fener Patrikhanesi'nin egitim merkezi, hepinizin
bildigi gibi, Heybeliada'daki seminerli ve Ortodoks dünyasi içinde ta-
nmm1pt1. Yunanistan'da ise teoloji sivil fakültelerde yapilmaktadir, yani
aynen bizim ilahiyat fakülteleri gibi. Bu yüzden Almanya'ya gidip egi-
tim gören laik ilahiyatçilar Yunan kilise mënsuplarmdan daha çok tani-
mr. Yani laik teolog grubu dogrudan dogruya Alman egitimli. Meselâ
Rus kilisesinde dunim daha degigikti. Orada, ihtilâlden evve1Kiev'deki
Ruhban Akademisi'nde, Varpova gibi yerlerde yetigen papazlar vardi ve
bazilan da iyi filologdu.
Rum-Ortodoks kilisesinde Yunanh ruhbanm ve .Yunan dilinin kesin

*
Son birkaç yildaki geligmeter ilginç sonuçlara sebep olacak gibidir. Arnavut-
luk'ta Ortodoks Hiristlyanlar, Amavut olmaya nu, yoksa Ortodoks almaya
nu
agirhk verecekler görecegiz.
hâkimiyeti vardir Du yüzden Ortodoks inanca mensup sâir etnik grup-
lar bir memnuniyetsizlik içindedirler. Yani Suriye-Filistin'in Ortodoks
Arablar1; Arabcamn kullamlmamasi ve Arab asilhlarm hiyerargide terfi
192 edememesi yüzünden sogumuglardir bu kiliseden. 19. yüzyildan beri
Rum-Ortodoksinin yamnda Grek-Katolik kilisesinin güçlenmesi bu yüz-
dendir. Grek-Katolik kilisesinin Gmklikle alâkasi yok. ÇünkûArabca
kullanlyor, ama besbelli ki, Ortodoksluktan kopan bir cemâattir. Kudüs
Patrikligi'adeki Ortodoks manastarlari artik bombogtur. Buna ragmen
Yunanhhk Rum-Ortodoks kilisesinin vazgeçemeyecegi bir unsurdur.
Meselâ, Yunanistan'da Aynaroz manastirlanm ele alahm. Burada birçok
manastir vardir; Bulgar, S1rb, Rum, Rus vs. Ama bunlar da bogahyor.
de Yu-
ÇünküBulgaristan'la Rusya'dan artik rahip gelmiyor, gelenleri dolayisiy-
Balkan Pakti
nan hükümeti sokmuyor. Maregal Tito'yla bir ara
la anlapilmipti ve Sirb manastirlarma rahipler geliyordu. Fakat Aynamz
artik beynelmilel vasfru kaydediyor, süratle hellenize oluyor. Simdi bu
kilisenin Osmanhlar döneminde geçirdigi evrime kisaca ve ana hallan
ile bakahm. ÇünküOsmanhlar devrinde Ortodoks kilisesi için Copkun
Üçok'uniki konferansi vardir.' Ben burada bazi noktalari vurgulamak
istfyorum.
Fâtih Ístanbul'ufethettikten sonra, protokolde Ortodoks patrik1erine
tarihte gösterilmeyen bir yer vermig, iltifat etmigtir Gennadios'u tayin
ettigi zaman (bizim tarih kitaplanmizm tekrariadigt gibisadece Katolik
dügmanhgmdan degil. Latin düpmam olmayan ruhanî yok o zaman Bi-
zans'ta. Metropolit Bessarion Katolik taraftariyd1, birlegme taraftariydt,
Floransa Konsülü'ne gitti, kaldt orada, kardinal olda. Bizans'm son pat-
rigi M. Athanasios, Cennadios'tan daha fazla Latin ve Katolik dügma-
mydi. Ama onun hayati fetihle bitti. Burada Fâtih'inbagka bir politikast
vardir. Gennadios aym zamanda siyasî muhalefetin gözbebegi olan ve
etmeyi
kitlelerin çok tapmdtgi bir din adamiydi), Fâtih bundan istifade
Pammakaristos Kilisesi'ydi. Fakat 16.
dügündü, Ïlk patrikhane o zaman
asirda, bugünkü yerine, Aya Yorgi Kilisesi'ne (Fener) geçiyor. Fener as-
hnda eskiden beri Bizaris patrikhanesinin bulundugu, Rum aristokrasi-
sinin bulundugu bir yer degiL Sonradan olmuy. Osmanh devrinde Bi-
zans'taki durum yeniden restore ediliyor. Yani Bulgaristan, Romanya
JEflak-Bogdan), Sirbistan, tabiî bütür Yunanistan Ïstanbul'dakipatrikli-
ragmen nastl
ge baglamyor ve patrik birinci dereceyi ahyor. Fakat buna
oluyor da, Bulgar, Romen, S1rph,Osmanh devrinde Fenet Patrikhanesi'nin
yönetiminde ibâdet ve egitimde Rumca kullanmak zorunda oldugu halde
bu milletler kendi dillerini koruyabiliyorlar? Osmanh idaresinin burada

dizisinde ve IIL Askeri Tarih Semineri'nde, 1986,


* TTK Atatürk konferanslan
Ankara.
YaniBulga-
en önemli yam, manastirlarin otonomisini tanump olmasidir.
ristan'daki (Rilo Manasttr1) gibi Sirbistan'daki manastirlar, rahiplerin ye-
tigtigi yerlerdi ve burlara malî özerklik, vergi muafiyetleri tanmmig. Me-
selâ, Kral $igman bir berat vermig Rilo Manastm'na, bizim sultanlar he- 193

men onu yeniliyor ve devamh hediyeler veriyorlar. Dolayisiyla, Hellen


asilh olmayan Ortodokslar kendi manastirlarmda egitim görmek, aray-
tirma yapmak, parlalarmi toplamak, kütüphanelerini kurmak, gelen hal-
k1 egitmek gibi görevleri rahatça yapabiliyorlar. Manastirlarm her biri
bir hac yeridir, orada halkm gelip gecelemesi sevaptir. Geliyorlar, Ara-
hiplerin hikâyelerini dinliyor, telkinleri altmda kahyorlar, hediyeler ve-
riyorlar. Manastirlara Osmanh politikasinm bu özerkligi göstermesi, Fe-
nerrin bütün üstünlügüne ragmen, Slavlarm hellenizasyonunun¡önlen-
mesinde etkili olmuytur. Nitekim Bulgar tarih ve dil aragtirmálarma,
Sirb tarih ve dil aragtirmalarma öncülük eden simalarm bagmda rahiple-
rin gelmesi tesadüf degildir.
Fener'de idarî yönden pek fazla bir degigiklik olmamigtir. Çünkü
yüz elli dokuz patrigin Osmanh devrinde yüz begi azledilmig, yirmi ye-
disi istifa etmig, bey alti kipi de birkaç kere azledilip, yeniden tayin edil-
mig. Bunda Bâbiâli'nin politikasi kadar, cemaatin içindeki itigmeler,
menfaat çatigmalan, gruplagmalarm dabüyük rolü var ve Osmanh dev-
rinde gerek patrikhanenin, gerekse Bâbiâlî'nin en büyük problemlerin-
den birisi, Rum metropolitlerinin bölgelerindeki tarz-1idaresi olmuçtur
ki, bizzat reaya çok gikâyet etmigtir. Sik sik burlarm ma1î yolsuzluklart
vs için tedbirler dügünülmektedir. Hâttâ 1849 yllma ait bir fermanda da
(H. 1265) Rum metropolitlerin islah-1 ahvâl için patrikhanede bir meclis
teykiline dair emir var.
Genel Islahat Fermani'ndan sonra 1279/1859-60 M Rum Patrikhane-
si'nin islahi zimmnda, patrikhane-i mesture'de toplanan bir komisyon;
nas11patrik seçilecek, meclisler nasd çaligacak diye bir nizâmnâme hazir-
ladi ve bu arada 117 adet metropolitlik isim be isim tesbit edilmigtir.
Rum Patrikhanesi'nin ve metropolitterin, bazen dinler aras1meseleler çi-
kardig1 bilinmektedir. 19. asmia, en büyük olay da antisemitizmdir. Sik
sik igneli fiça hikâyeleriyle Rumlar, gikâyet ediyorlar YahudileríBablâli'ye:
"Bunlar çocuk kesiyorlar, igneli fiçadangeçiriyorlar,hamursuza katiyorlar
kamm," diye ve muhtelif fermanlarlaböyle saçma davalarm dinlenmeme-
si için kadilara ferman1ar veriliyottlu. Bunlardan en büyük ve gürilltülüsù
de yine 19. yuzyil sonunda Ízmir'de almugtur. Tarih ve Toplum'da, Esth er
Benbassa bunun için uzunca bir makale yazdi (Tarih ve Topium, say1 30,
1986). Genelde her Pesah'ta Yahudilerin Rumlarm hücumuna uçamasuu
da Elliott, a.g.e., c.1, s. 449'da naklediyor.
Kiliseler arasmda, özellikle bu Balkan kiliseleri autocephalie (özerk-
lik) kazandiktan sonra, mal mülk ve emlak kavgasi olmugtur. Bu bitmez
tukenmez bir davayd1 ve- açaktir ki, Sultan Hamid bu tip münazaadan
pek güzel istifade etmekteydi. Çünkübu tip kavgalar ruhban arasmda
kalmiyor, bu yüzden Balkan daglarmdaki komitacilar da birbirini ylyor-
lardL
ikinciMeyrûtiyet'ten sonra, artik bir nevi bürriyet, uhuvvet ve dü-
¯
194 zen için ÏttihadTerakki tesirmdeki hükümetler, bu konuya egildi. 3 Tem-
muz 1910'da, Kiliseler Kanunu çikarihmptir Bunu uzun uzun anlatacak
degilim. Fakat bunun baghca etkilerinden birisi; bugün bile geçerli ola-
cak bir saglamhk derecesinde, bütün Balkan ve bu Ortadogu bölgesinde
kilise em1âkinin bu kiliseler arasmda taksim edilmesi ve lastasm konma-
si, hiyerarginin tesbit edilmesi, Bâbiâli ile kiliseler arasmdaki iligkilerin
tesbit edilmesidir. Du önemli bir olaydir, ÍkinciMeyrûtiyet'in bence en
kayda deger laik icraati ve kahci müesseselerinden biridir. Tabiî Hami-
diye rejimi taraftarlari da bu olayive kanunu, "Ah igte basiretsizler, kav-
ga eden kiliseleri birleptirdiler," geklinde yorumlamaktadirlar. Bu yo-
rumda da tabiî bir gerçek payi vardit
Lozan'dan sonra hepinizin bildigi gibi, 30 Kasim 1921'de, daha evvel
Anadolu'da Rumca bilmez, Türkçe konuqur, Türk Hiristiyanlan temsil
eden Papa Eftim, bir Türk Ortodoks patrikhanesikuruldugunu ilân etmig-
tir. 6 Arahk 1923'te, Venizelos'un dostu olan Giritli Meletios'un patriklik-
ten istifa etmesi üzerine, Kadikäy metropoliti olan Gogorius patrik se-
çilmigtir. 1925'te Gregorius'u tammamigtir Türk hukümeti. Türkiye si-
mrlan digmda dogdugu için, mübadeleye tâbidir denmigtir. 1925'te o si-
mr di i edildikten sonra, yerine ÍznikMetropoliti Vasilius gelmigtir ve
patrikhane bugünkü statüsüne ve idaresine de o gekilde oturmuytur.
Burada patrikhanenin idare tarzma lasaca deginelim: Patrik bir papa
gibi her geye karar verme yetkisine sahip degildir. St Sinod Meclisi'ne,
yani on iki metropolitten olugan ruhanî meclise damsmak zorundadir
Ídarîkonularda patrikhanenin logothet denen muhasebe müdürü (bu
unvan Bizans'ta maliye nazirlarma verilirdi) büyük yetkilere sahiptir ve
laik idad memur zümresinin kadrosunu da o yänetir asimda. Her kilise-
nin yanmda yine laik cemâat üyelerinden olugan bir ephoria, yani dernek
vardir. Uyelerle birlikte, kilisenin yönetimine, vakiflarm denetimine ba-
karlar. Du teykilât yapisi, bugün için de devam etmektedir. Kanunda sa-
yilan 117 piskopostuk, metropolittik elan devam etmektedir. Meselâ Mut
diye bir yer vardir, Mersin'den geçince Konya'ya dogru, orada ararsamz
bir tane Ortodoks bulamazsunz, ama o bir metropolitliktir ve Mut'un da
metropoliti vardir. Alagehir'de de (Philadelphia) aym gekilde Rum-Orto-
doks artik yoktur, ama orasi da çok önemli bir metropolitliktir. Vebu met-
opolitler patrikhane nezdinde muhtelif görevler görürler. Yani, eski hi-
yerargi elan devam etmektedir. Ülkemizde bugün Ortodoks vaktflar,
okullar patrikhane denetiminde degildir; her birinin kendi vakif idare
hey'eti ve kilise cemiyeti (ephoria)sorumlu makamdir ve patrikhane
Rum-Ortodoks yurttaglarm ruhanî merciîdir.
Tanzimat Döneminde Balkanlar'da Ulusal i
Kiliseler ve Rum-Ortodoks Kilisesi'

Osmank Ìmparatorlugu'ndakilise deyince akla ilk önce 'Rum-Ode


doks Patrikhanesi' ve buna tabi Huistiyanlarm gelmesidogaldir. "Frenk'in
ekmegindense Türk'ün kihct evlâdu." 15. yüzyd boyu Bati ve Dogu kilise-
lerinin birlegmesine hakh olarak karyi çakan bu zihniyet, Ïstanbul'unfethi-
nin tamamlanmasiyla, imparatorlukta idarî, adlî, dinî, malî ve egitim yö-
nünden imtiyazh ve diger gayrimüslim tebaaya kargi son derecede ustün-
lügü olan bir kurumun ortaya çikmasuu da saglamigtir. Gerçektehepimi-
zin bildigi gibi, Türklerin imparatorlugu, Bizans'm yikihymdan çok ön-
ce gayrimüslim tebaaya Balkanlar ve Bati Anadolu'da hükmetmekteydi
ve gayrimüslimlerin idaresi yönünden tarihteki diger Íslâmdev1etierin-
de az gärülen bir tecrübeye sahip olmu.ytu. Bu tecrübede Hiristiyan te-
baanm çoklugu ve çegitli kompartmanlara mensup olugu, Bati ile ilgisi
birinci derecede rol oynanugttr. Yani, Osmanh idaresi ve adlî mekaniz-
mast, Ïstanbul'unfethinden örtce bu önemli sorunu çözümlemek ve part-
lara uyum saglamak ve birlikte yagama tarzuu kurmak yolunda daha
kurulug döneminde ahykanhk kazannugte Fetihten
.imparatorlugun

sonra; kilisenin hiyerargisinin, imtiyazlarmm ve nüfuz alanmm, tesbitin-


de boyutlan bugün bile tartigilan politikanm anlaµlmasmm, ancak
M53'e kadar Osmanh gayrimushm cemâatlerinin hayatmmve idare tar-
zuun yerli ve yabanci ve Osmanh Balkan dillerindeki kayitlarm tetkiki
ile mümkün olacagi açiktir.
Gerek klâsik çagda, gerekse 19. yüzyilda, Osmanh kiliselerinin tarihi
bu nedenle birbirinden aynlmaz bir biçimde metodik inceleme ve bilgi
birikimine muhtaçtir. Osmanh Ìmparatorlugu kadar diger dinlerin ve
cemâatlerin hayatuu bilmeyi gerektiren bir konu yoktur. Osmanh mo-
dernlegmesi de, önemli bir boyntuyla Balkanlar ve Ortadogu bölgesin-
deki Hiristiyan cemâatlerin Batt ve Bâblâlî kargismdaki tutumlan, reak-
siyonlannm tarihidir. Çokkere peginen iriandtgumzm tersine, kiHseler
Bati'yi arkalarma ahp ona tabi olarak Bâbiâlî ile çatigmig degilleniir. Ba-
tt'mn etkileri, Osmanh gayrimuslimlerini de çogu zaman Müslüman
muhafazakâr çevæler kadar rahatsiz etmigtir. 17 ve 18. yüzydlania Ba-

* Tanzimat'm150. YddönlimüUlusfamrast Sempazyumu,25-27 Aralik 1989, T.C. Kül-


tür Bakanhþ Millî Kütüphane Bagkanhþ, Ankara 1991, 5.385-388.
ti'dan gelen Katolisizmin etkileri ve 19. yüzyilda Protestanhšm etkileri,
klâsik kilise yönetimini rahatsiz etmig ve tepki duymalarma neden ol-
mugtur. Tanzimat dönemi reformlan bir yerde klâsik Rum-Ortodoks
¯¯¯
196 Patrikhanesi'nin ve hattâ Ermeni-Gregoryen kilisesinin erime tarihidir
denebilir. Bu erimenin nedeni Bati'nin dinî propagandast kadar, impara-
torlukta dogan yeni Osmanh dünya görügü ve laiklegmeye baglayan egi-
tim ve basmdir.
Fener'deki Rum-Ortodoks Patrikhanesi, çok önceden kiliseye bagh
muhtelif dilden etnik cemâatlerin içinde dogan Bat1Avrupa tesirine ve
özellikle laiklegme egilimlerine kargi mücadele vermek zorunda kalnug-
tir. Nihayet, uluslagma çagmda kilise günden güne nüfuz alanuun daral-
digim görmügtür. Aslmda uluslagma çagmda gärecegimiz ulusal kilise-
lerin dogugu ve Fener'den kopma süreci, Balkan kavimlerinin tarihinde
yatan bir eskiörgütlenmeye de dayanmaktadir. Sirb ve Bulgar kiliseleri-
nin ayrilmasada bu özellik göze çarpar. Her geye ragmen ulusal ayak-
lanma ve bagunstzhk sonucu, Yunanistan kilisesinin Fener'den ayrilma-
si önemli ve yeni bir geligmeydi. 1771'de Sirb kilisesinin laik din adam-
larmdan Dositei Obradoviç, "Martasttrlarumz lüzumsuz, insanlar aydm
bir egitim görüp batddan kurtulmah ve Allah'a öyle yaklagmahdir,"
'deiste'
der.1 Bu tip bir dünya ve din görügü, kupkusuz S1rblarmAvus-
turya ile kuuluklan egitim, kültür ve ticaret iligkilerinin bir neticesidir.
Avusturya, Sirblarm topraklarmda yagamasuu ve egitim görmelerini bir
yerde tegvik etmigti. Gene aym dönemlerde Aynaroz'daki manastirlarda
Sirb ve Bulgar rahipleri Yunan ulusçulugunun etkisi altmda kendi tarihî
benliklerini de aramaktaydilar. 18. yüzyil sonlarmda Hillander Manas-
tirfndaki bir Bulgar kegig, Paissij Hillanderskij popüler bir üslûbla kale-
me aldigt Slav-Bulgar Tarihfnde, Bulgarlara dillerini ve tarihlerini ve ül-
kelerinin ganh geçmigini ögrenmelerini vaaz ediyordu. Bütun Ortodoks
kilisesi için bu egilimi genelleptirerneyiz. Bunlar Fener Patrikhanesi'nin
çizgisi digmdaki geligmelerdir.Çünkü,Rum-Ortodoks patrikhanesi kul-
landigi dil ve akîdesi itibarlyle halâ Bizans ortaçagma sadikti ve bu sa-
dakat dolayisiyla ulusalci bir dünya görügünü benimsemekten çok, kilï-
seyi restore eden Osmanh yönetimine sadakati tercih etmekteydi.2 Kili-
senin bu dönemdeki teolojik münakagalari ve dinler konusunda ortaya
koydugu gärügler, Islämdan çok bati Katolisizmi ve Protestanhga yäne-
lik bir mücadeledir. Fenerli beyler, Fransiz Ïhtilâli'nin getirdigi fikirlere
pek çabuk karyi çikmiglar, sonralan genç Mmanistan'ida hesaptan çakar-

1 L S. Stavrianos, 'The Influence of the West on the Balkans', The Balkans in Tran-
Univ. of California Press, 1963, s. 193.
sition, ed. C. ve B. Jelavich.
2 A.g.m., s. 186-187; Fikret Adamr, Die MakedonischeFrage, Steiner-Wiesbaden 1979,
'an

s. 48-49; Clogg R., 'Dhidaskaita Patriki' (1798), Orthodox reaction to French


Revolutionary PIppaganda', MES 5 (1969),s. 104-105.
miglar ve amaç olarak Osmanh Ïmparatorlugu'nu Türk ve Hellenlerin
mügterek bir imparatorlugu olarak geligtirmeyi tercih etmiplerdir. Fener
Fatrikhanesi, Yunan ayaklanmasmda ölen ve aziz olarak amlan bir ta-
œddetmigtir.3
kun tarihi kipilerin azizligini tammay1 uzun bir süre Fe- 197

netin Bati kargiti tutumu, kugkusuz Rönesans'a kadar uzanmaktadir. 16.


asir sonunda Patrik Kyril Loukaris'in Ïncil'ihalk diline (Dimefiki) çevir-
digi ve Protestanhga yakm fikirler besledigi biliniyor. Katolik propagan-
daya kargi savagirken, Ístanbul'daki Protestan diplomat ve misyonlarm
destegini aranug ve giderek Protestan çevreierin tesiri altmda kalÍmg ve
Confessions adiyla Cenevre'de çok sonra 1629'da basilan eserinde, Calvi-
nist fikirlerin agir bastig1 görülmugtür (Timothy Ware, The Orthodox
Church, Penguin-1973, s. 106). Alti defa patriklige tayin ve azil edilen, si-
yasî entrikalar zinciri içinde ylldizi sönen bir ruhanî kipiliktir.
Ama bu gibi egilimler kendisinden sonra piddetle yasaklandi ve kili-
se dil olarak da Koinae dedigimiz Bizans dönemi Yunancasuu kulland1.
Osmanh, egemenligi Sirblar, Bulgarlar, Ortodoks Arnavullar ve Arab-
larm dirû, malî yönetimini de Fener Patrikhanesi'ne vermigti. Bununla
birlikte imparatorlukta bütün Yunanca konuganlar Ortodoks mezhepte
degildi. Ïonadalarmda, Chios'ta (Sakiz) apagi yukan 11.000 Katolik var-
di. Buna Müslüman dinine geçenleride ilâve edersek, imparatorlukta Yu-
nanca üç alfabeyle yazihrdi. Yani, Frango-Chiotiki denen Latin harfleriy-
le yazilan ve el Camiya dedigimiz Arab harfleriyle yazilan Yunanca me-
tinIeri de, Yunan alfabesiyle yazilan Ytmancaya ilâve etmemiz gerekir.
Patrik butün kilise evkafina hükmederdi. Vârissiz terekelere patrikhane
sahip olurdu. Egitimi ve basun iglerini sansürcü olarak denetler ve ceza-
landirdiklarnu sürgüne yollayabilirdi. Bu iglerde de Osmanh kolluk kuv-
vetterinin müzaheretini görürdü. Patrigi sadece Dîvân-i Hümâyûn yargi-
layabilirdi. Kilisenin tesbit ettigi bölgelerdeki metropolitler de oralarda
patrigin mutlak yetkili temsileileriydi. Bu yetkiler Ermeni Patrikhanesi
için de söz konusuydu. Ancak gayrimüslim tebaa arasmda Rum Orto-
doks Patrikhanesi tabileri itibarlyle en yaygm ve kalabahk nüfusa hük-
mediyordu ve Fener'deki patrikler diger gayrimüslim ruhani reisler ara-
smda protokol bakumndan öneelik sahibiydiler. Aym gekilde bu kilisenin
önemli bir destegi Babiâli nezdinde nüfuz ve görev dereceleri kudretli
olan Fenerli beyler dedigimiz, Fener'deki Rum aristokrasisi idi. Fener
soylularmm hepsi Bizans'tan kalma safkan Rumlar degildi. Ìçlerinde Ro-
vardi.4 Fener-
men, Bulgar,.Hiristiyan Arnavut ve italyanasilh aileIer de

3 Demetrios Tsakonas, Geist und Gesellscimftin Griechenland, Bouvier Verlag, Bonn


1965, s. 19 ve 22.
4 Fenerli aristokrasihakkmda mufassal bilgt için bkz. M. D. Sturdza, Grandes famil-
HistohquE
les de Grece d'Albanie et de Constantinople (Dictionnaire EÉÛBngüÌOgŠggfi
Paris 1983.
li beylerin devlet nezdindeki nüfuzlan da, tipki patrilder gibi Tanzi-
mat'tan sonra yava; yavag agmacak ve diŠer gayrimüslimunsurlann seç-
kinIeri de bu alanda onlarla eg rütbe ve movkie kavugacaktir. Asimda Er-
198 meniler için bu süreç, 18. yüzyilda baglamig ve güçlü bir Amira zümresi
dogmuytu.
Rum patriklerinin protokoldeki öncelikleri, eyâletlerde de metropo-
litlere tegmil edilmigti. Yani bir bölgede Rum-Ortodokslar ne kadar az
olursa olsun, ruhanî reisler arasmda mettopolitter öncelikli bir yere sa-
hipti. Diger gayrimüslim cemâatlerin, Tanzimat'tan sonra Ermeni-Gre-
goryen, Marunî, Süryanî gibi cemâatlerin riufusunun daha kalabahk ol-
dugu bölgelerde, bu ldâsik protokoler imliyaz kaldmldi ve Marunî, Ka-
tolik, Ermeni, Süryanî tebaadan kim kalabahksa, onlarm ruhanî reisleri-
ne idarî-malî meselelerde daha fazla söz hakla ve temsil önceligi tanm-
di.5 Nasil oldu da Fâtih Sultan Mehmed devrinde muhtegem yetkilere ve
gönïnúme Aavugan Rum-Ortodoks Fadkägfnm yetki ve afaru agmdt?
Afmma, evvelen Yunan ayaklanmastyla kopan Yunanistan kilisesi, niha-
yet Tanzimat boyunca geligen laik egitim ve basm ve nihayet diger gay-
ri-Yunan Hiristlyanlarm ulusal kilise hareketleriyle luzlanmigtir, Balkan-
lar'da sayica az taraftari olmakla beraber, 18. yüzy1ldan beri geligen Ma-
kedonya ve nihayet Bulgar-Katolik kilise hareketinin de bu çözülmede
manevî bir pay1vardir. Çünkübu sonuncular itikad ve akîde meselesin-
den degil, ulusal dilde ve ulusal ruhbanla toplumsal yagamlaruu surdür-
me isteginin ifadesiolarak geligtilerve Ortodoks kilisesinin parçalanma-
smda dolayh bir rollèri oldu. Bulgar eksarhiasmm bu olaylar sonucu do-

guçu,bu nedenle önemlidir. Diger yandan, Ermeni ve Rum patrikhane


meclislerinin tegkili (bunlata millet meclisleri deniyor) ve kilisenin kont-
rolü digmda laik egitim gören Hiristiyan gençlerinvarhgi, bu kurumun
kendi milleti içindeki nüfuzunu kirmigttr. Bilindigi üzere 1235 T1rnova
Patrikligi ve Stefan Dugan tarafmdan 1341'de teykil edilen Ohrid-Peç
Patrikligi Bulgaristan ve Sirbistan'm müstakil ulusal kiliseleri mesabe-
sindedir. Osmanh fetihleriile bu kiliseleria bagunsizhét ilk anda devam
etti ise de; 1453'te bütün Balkan Ortodokslan Ïstanbul'dakiRum-Orto-
doks patriginin ruhanî, adE, malî, idari üttünlügüne tabi oldular ve ba-
gimsizhklan sona erdi. Sokullu Mehmed Papa sayesinde 16. yüzyilda ye-
niden bagunsizhgim elde.eden Peç Patrikligi de 1767'de bir daha lagve-
dildi. Bu dönemden beri Bulgarlar arasmda bagimsiz kilise özlemi var-
di ve bir ara 17. yüzyilda baz18ulgarlarm Roma'ya tabi diger SarkKato-
likleri gibiözerk bir Katolik kilise teykil etmek istedikleri biliniyor. Ïstan-
bul'daki Fransa büyükelçisi Girardin 13 Subat1686 tarihli bir raporun-

5 BOA, Ì., MV., no: 383, 15 S 1273/15 Ekim1856.


da; bazi Bulgarlarm Fransa kralmm bu konuda himaye ve muzahentini
istediklerini bildiriyor.6 1773'te Cizvitler Osmanh ülkelerinden kovulun-
ca bu yerlerdeki Katolik misyon Lazaristlere geçti. ÖrneginLazarist ra-
hip Girolomo Bono'nun 1742'de Selanik'te kurdugu kilisede Fransizca, 199
Ìtalyancave Yunanca âyin yap2hyordu? Giderek bu mezhep küçük
gruplar arasmda yayddi. Ortodoks-Rum kilisesinden kopug 19. yüzyd-
da genel bir egilimdi. Ashnda Íslâmdevletinde din degigtirme sadece ih-
tida (yani Íslâmageçig)biçiminde mümkùndü, Yoksa bagka dinler ara-.
smda geçig kabul edilmiyordu. Oysa 19. yüzyilda diger mezheplerden,
örnegin Protestanhga ve Katolisizme geçig bagladi. 1850'de Íngiltere,
Protestanhga geçigi kolaylagtiracak müsaadeyi elde etti ve Protestan
misyonerler Rum ve Ermeni kiliselerinin itiraz ve änlemesine ragmen
daha kolay faaliyet gösterebildiler. Eu süreç, Suriye ve Filistin'de daha
da belirgindi. Örnegin1830'da Arab Hiristiyanlarm yüzde 90'1Rum-Or-
todoks kilisesine baghyken, 19. yüzyil sonunda bu oran yüzde 30'a ka-
dar dügtü.8 Protestan misyonerlerin bölgede Arab Hiristiyanlar, Marunî-
ler, hattâ Dürzîler arasinda faaliyet göstermesi yanmda, Rum-Ortodoks
kilisesinin yüksek rütbeli ruhbanm tayminde Arablara iltifat etmemesi
ve dil sorunu, yükselen Arab ulusçulugunun (äzellikle bu akim H1risti-
yanlar arasmda güçlü idi) taleplerine cevap verememig ve onlar1Protes-
tan ve Katolik misyonlarm kucagma itmigtir. Rum kilisesinin bu tutu-
munu, dönemin Rus kilise görevlilerinden Porfirij (opolejenii jerusalems-
kih tzerkwi) adh risalesinde, Ortodoks kilisesinin Arab müminleœ ve is-
teklerine karpi lâkaydiligini elegtirir.9
Balkanlaida Rum-Ortodoks Kilisesi'nin zay1flamasi, gürültülü bir fi-
nalle, Ulusal Bulgar Kilisesi'nin kurulugu ile tamamlannugttr denebilir.
Ama belirtildigi üzere, Fener'in zayiflamasmda asil cesamtlendirici örnek,
bagunsiz Yunanistan'dan dogdu. YeniYunanistan'm lideri Kapod'istria Ís-
tanbul'dan gelen Fener temsilcisinigüphe ile kargilamtyt1. 1829-31 arasmda
Yunan Kilisesi Fenef den koptu ve kendini autocephal olarak ilân etti. Ola-
ym etkisi görüldü. 1830'lar Bulgaristan'm her yerinde, özellikle Filibe gibi
kangik etnik yapifi gehirlerde, Bulgarlar ve Rum ruhban arasmda bazen
kan dökülmeye kadar varan kavgalarla geçti. Eu yillarda ümidini kaybe-

6 Girardin'in raporu için: Fransiz DigigleriArgivi, C. P., Turouie, voL 18, s. 102, 13
Feb. 1686.
7 Osmanh tarihi konusunda pek iptidaï bir bilgi sardetmekle birlikte, Makedonya
Katolik Kilisesi için gu esere bakilmahdir. Rudolf Grulich, Die unierte Kirche in Ma-
zedonien (1856-1919), Augustinus Veri. VVürzburg 1977, s. 33-34.
8 Priedrich Heyer, Kirchengeschichtede; Heiligen Landes, Kohthammer-Stuttgart
1984, s. 203.
9 A.g.e., s. 210, Bu gibi bazi din degigtirme vakalari için C. B. Elliott, Travels in the
ThreeGreat Empires of Austria, Russia and Turkey, c. II, London 1838, s.227 ve 241.
den Slav unsurlann küçük gruplar halinde yeni kurulan ve garkKatolik-
leri meyanmda sayilan Makedonya ve 1860'larda da Bulgar-Katolik Ki-
lisesi'ne geçigi bundan ileri gelmekteydi. 1860'ta Ïstanbul'dakibirkaçbin
200 kigi, Bulgar kiliseleri için bagimsizhk isteyen bir harekete bagladi ve Bâ-
brâlî'denböyle bir talepte bulundular. Babiâlî'nin bu konuda tereddüdü,
dogacak bir çatigmadan çekinmesi ve Rusya'nm Fener Patrikha-
-kilisede

nesi'nden yana takmdigi tavirdan ileri gelmekteydi. Selanik, Edirne gibi


yerlerde bu dönemde Bulgar-Katolikhanketi yayilmaya baglad1. Bu ha-
reketin teorik öncülügünü 1859'dan beri Bolgaria gazetesini ç1karan Dra-

gan Tsankov yapiyordu. Mezkûr 1860 yih sonunda 2000 kadar Bulgar,
Ïstanbul'dabir nümayi; yapti ve ErmeniKatolik patriki Hason Efendi ve
Ïstanbul'dakiPapahk temsilcisine mûracaat ederek ark-Katolikleri ara-
smda sayllacak bir özerk Katolik Bulgar kilisesinin tamnmasuu sagladi-
lar.10 Bu kilise, buna ragmen sam1dtgi kadar yayllmadi, fakat bu olayla-
rt izIeyen ilk on sene içinde Ortodoks Bagamsiz Bulgar Eksarhiasi Bâbt-
âll tarafmdan tanmdt. Tabiî Fener'deki Rum-Ortodoks Patrikhanesi bu
kiliseyi, ancak IL Dünya Savãçi'ndan sonra tamdi. Bulgaristan ulusal ki-
lise hareketi Balkan Ortodokslan arasmda ulusal kiliselerin tamnmasim
luzlandirIruptir. 1879'da aym hareket, merkezi Belgrad olmak üzere Sirb
Kilisesi için, 1885'te de Romanya için söz konusudur. 1878'de Arnavut-
luk ligasi kuruldugunda bu halkm Ortodoks kesimi de, diger,dindeki
kardefieriyle Arnavut olduklarmi ve Osmanh Împaratorlugu'nunsadik
tebaast olduklarmt açaklayarak patrikhaneden ruhen ve hattâ pratik ola-
rak koptuklanm aç1klamtytir.
Kugkusuz kilisenin ideolojik ve siyasal önderliginin erimesinde, ba-
gunsizulusal kiliselerin dogmasi kadar önemli bir olay; bizzat Rum mil-
letinin seçkinlerinin gördükleri laik egitim ve Takvim4 Vakayi'nin Rum-
ca nüshasiyla baglaylp gideæk yayllan ve özellegen Rumca basm organ-
lan ve negriyattir. 19. yüzy11da bütün Tanzimat aydmlari gibi, Rumlarin
da önemli bir kesimi Osmanhhk gibi yan laik bir imparatorluk ideoloji-
si etrafmda toplandilar. Ulusaleilar kadar, bu grubu da bir vakia olarak
kabul etmeliyiz. Atina ve Londra sefiri Musurus Papa bu grubun örnek-
lerinden biridir. Gene Ermeninaztrlardan Dadyan Artin Papa Ermeniler
a,rasmdaki bu tip Osmanhlara örnek tegkil eder. Sayilan samldigmm ak-
sine hiç de az degildir ve yeni tetkiklerle daha çok ortaya çikmaktadir.
"who's

19. yüzyil Osmanh toplumunun who"su henüz hazirlanmig de-


Laik egitimi 18. yüzy11da ancak Avrupa'da okuyarak edinen gay-
gildir.
rimüsliinferin saylSL, 19. yüzydda arth. Osmanh yüksek okullart bunu

10 f. Ortayh, 'Dejatel'nost Bolgarskoi Katoliçeskoi Tserkvi', Pervi Meidunaroden


KongressPo BolgaristiAn,Sofia BAN 1982, s. 6%9, Bulgar Katolik kilisesi hareke
ti üzerine.
sagladi. Galatasaray (Mekteb-i Sultanî), baglangtçta ruhanî reislerin hiç
hoguna gitmemigti. Ama bir müddet sonra, Topkapih mütevazi bir Er-
meni genci Ohannes Aryaruni burada okudu ve ilerinin Ermeni patrigi
oldu.11 Kilisenin ideolojive telkinleri ve dünya görügü onun sansürü di- 201
mda kalan yaym organlanyla zayifhyordu. Bu agmma, genelde Erme-
ni-Gregoryen kilisesi için de dogrudur ve yukanda saydiginuz sebeple-
ruhanî yöneticileriyanmda,
re dayanir. Ozellikle, 19. yüzydda kiliselerin
laik zenginlerden ve zenginlegen zenaatkâr ve esnâftan gelen üyelerle
kurulan meelisler tarafmdan da denettenip onlarm idareye iëtirak etme-
leri de önemli bir geligmeydi. Fakat Balkan eyâletlerinde klâsik Rum-Or-
todoks kilisesinin erimesi, genellikle ulusalci Slav alamlarmm geligmesi
maarif, idare basin alanmda getirdigi reformlar saye-
ve Tanzimat'm ve
sinde hizlanmigtir. Su nedenledir ki, Tanzimat dönemine, bir yerde,
Rum-Ortodoks kilisesinin aymma tarihi demek pek de gerçekdigi bir de-
gerlendinnesayilmamahdir,

11 K. Pamukçuyan, 'ArµruniOhannes', istanbulAnsiklopedisi,II, 1063.


2o2 Son Devirde Osmanl: Musevîleri'

Osmanh megrûtiyetinin siyasal ve sosyal tarihi içindeki en ilginç un-


surlardan biri de Osmanh Mûsevîligidir. 1908 Temmuzu'nda Osmanh
Ïmparatorlugu'ndamegrûtiyet ilân edildiginde, Musevî milleti ilginç bir
sosyo-politik konumdaydt Cemânt içinde megrutî rejim taraftarlan etkin
oldugu gibi, Hamidiyye rejimine sempati duyanlar da vardi. Bu tutum,
Müslüman Türklerinkine paralellik gösterir. Nitekim, bu düalizm Yahu-
di cemâatinin yönetim kademelerine de yansumptL O zamandan beri tek-
rarlanan ve bilinen olay; IL Abdülhamid'in 1909'da 31 Mart vakasmdan
sonra tahttan indirilmesi üzerine hahambagi (kaymakam) Moshe Le-
vi'nin istifa etmesidir. Aslmda galiba eski yönetim, yerini Jön Türklerin
taraftan olan partlye hadise ç1karmaksizm terk etmek yolunu seçmigti.
Ïkinci Meyrùtiyet yillarmda Osmanh Mûsevîlerinin genel durumu
öyle äzetlenebilir. Cografî yönden Müsevîler, imparatorlugun en genig
alana yayilan grubudur. Bütün Arab vilâyetlerinde ve eski Osmanh ege-
menlik bölgeleri olan Magrib ve Misifda, Trablusgarb'da (Libya), Ye
men, Suriye, Lübnan ve Filistin digmda Mezopotamya ve Güneydogu
Anadolu'da, Orta Anadolu'da, äzellikle Bati Anadolu'da hemen her
kentsel merkezde ve Ïzmitdegenig bir cemâat halinde yagiyorlarda.Av-
rupa eyâletlerinde de Edirne, Selanik ve Gelibolu gibi kalabahk merkez-
ler digmda Bosna, Güney Bulgaristatt ve Makedonya'da birçok kentler-
de Musevî cemâatine rastlamak mümkündü. Osmanh Yahudiligi, aslm-
da Sefardi gn.iptan, yani Ïspanyave Akdeniz'den göçen Mûsevîlerden
oluguyordu. Fakat özellikle Dogu Avrupa ve Rusya'dan gäçlerin artma-
siyla her yerde Aykenazî gruplar da göze çarpmaktaydi. Dit bakimmdan
Osmanh ÍmparatorluguMûsevîlerini sadece bu iki grupla smirlayama-
yiz; zira Mûsevîler kadar degigik dil konuçan bagka bir grup yoktur. Do-
guAvrupa'dan ve Rusya'dan gelen dag1mk göçmen gruplarm (Açkena-
zî) konugtugu ve ibâdet esnasmda da kullamlan Yidig denen dildi. Ön-
celeri Aykenazî sinagoglari ayriyd1, ancak zamanIa eridiler ve yerli Sefa-
rad cemâatle kaynagtilar. Agkenazi sinagoglaribugün Ístanbul'dadil de-
gilsoy ve gelenek dolayistyla ibâdete devam ediyor. Íspanya'dangelen
asil kalabahk cemâatin diliJudeo-Espagnol (Ladino) d1pmda, imparator-
lugun genig cografyasiiçinde, özellikle Mezopotamya ve Arab vilâyetle-

*
Tank Zafer Tunaya'ya Armagan, ÏstanbulBarosu yay., Ïsfanbul1992, s. 501-515.
rinde Arabca, hattâ Âramcakonuguluyordu. Ístanbul,Ïzmir,Selanik gi-
bi büyük liman gehirlerinde ayn sinagoglan olan ÍtalyanYahudi grupla-
n da vard2. (Omeþn Istanbul'da Yazici Sokaþ ve Karaköy'de 26Jfam
Sokagt'nda sinagoglan vardt ve gigli'dede onlara ayrt bir mezarhk tah- 203
sis edilmigti.)1 Italyan Yahudileriimparatorlukta uzun zaman önee yer-
legmeye baglamigt1. Ama yerli cemâatie kaynagma ve tebaaya geçmeleri
19. yüzyila özgü bir olaydir Bu konudaki belgelerde rastladtgimiza gö-
re, uyrukluk sorunu 19. yüzyd ortalannda ortaya çúamptir. Bilindigi gi-
bi Osmanh hukukunda her dinden Osmanh erkegi için yabanci uyrukhi
zevce almak mümkündü. F4kat kadm için yabanc1 uyruklu kocaya var-
mak mümkün degildi. Bu nedenle devlet, örnegin 19. yûzyd ortalannda
Toscana devletinin pasaportunu tagiyan Musevî erkeklerle, Osmanh
Mûsevîsi kadmlann evlenmelerinin sakça görülmeye baglanmas1 üzeri-
ne, duruma müdahale etmigtir. 2$ 1266/13 Haziran 1850 tarihinde çikan
bir fennan özellikle Selânik'te bu gibi olaylarm görliidügürfü ve yasak-
lanmasmi emrediyordu.2 Osmanh Musevîleri arasmdaki lisan renkliligi-
ne IL Meerûtiyet siralannda ideolojik bir renklilik de katúdi denebilir.
19. yüzyilm ikinci yarisurda laik bir egitim ve dünya görügü getiren
'Alliance Israelite Üniverselle' okullanndan sonra, bu sefer Osmanh
Musevîligi modernist bir ideoloji ile de tamgiyordu. 1910'da Anglo-Le-
vantin Banking Company, Istanbul'da bir gube açtL Sionist liderlerin en
ünlüleri bu bankamn bagmda, bundan sonra bu gehirde ve imparator-
lukta Sionist temsilei olarak gärev görmeye bagladilar. Su dönem, gerek
Osmanh Musevî milletinin yönetimi, gerekse Bâbiâli'nin tutumu aç1sm-
dan çok kannagik boyutlar arz eder ve literatürde bu konuda kolayca
verilen hükümlerin, sorunu anlamamizi daha da zorlagtirdigma kugku
yoktur. Kugkusuz Osmanh Ïmparatorlugu'nda Sionist hareketin temsil-
cis2nin, bu bankanm bagmda bahmmast onan gayrimsmîdurumuyfa R-
gilidir. Ama, Osmanh Ïmparatorlugu'nunbagkentinden yazilan rapor-
lar, sadece Sionist hareket açismdan degil, fakat son devir Osmanh yä-
netimi ve bagkentteki diplornasinin tarihi açasmdan da ilginç belgelerdir.
Osmanh Mûsevîlerinin Sionizm kargismdaki tutumlanm anlamak
için, önce onlarm modern çagm ulusçulugu kargisindaki tutumlarm1 an-
lamak gerekir. Osmanh Musevîleri için ulusçuluk makbul ve moda bir
akun olmanupts. Ashada politik balamdan etkin bir örgütlenme de göze
çarpmaz. Özellikleegitimin yapisma bakihnca da bu durum anlagihr.
Cemâatin maarif örgütünün yapist, Osmanh Yahudilerinin imparator-
luktaki ulusalci akimlar atmosferinden uzak olduldanm gösterir. He-
men bütün merkezlerde dint bilgilerin ögretildigi ilk tahsil kurumlarmm

1 Naim Güleryüz, 'Ístanbulitalyan Musevî Cemâati', 17 Arahk


Salom, 1986, no.1980,
s. 2.
2 BOA, I., MV., no: 5129, 2 $ 1266/13 Haziran 1850,
bulunmasma änem verilmigtir. Dindarhk ve dinî kimligi saglayacak bir
egitim yeterli görülmekteydi. Dolayisiyla ulusalci ve laik egitimin veri-
lebilecegi daha üst düzeydeki egitim kurumlanm Osmanh cemaat ör-
204 gütleri meydaria getirmernig ve gençIeri bir düzeyden sonra kendi hali-
ne birakmigtir. Dolayisiyla modern, laik üst düzey egitimini Osmanh
Mûsevîlerine Alliance Israelite gibi kendi cemâatlerinin kurmadig1 ku-
ruluçIar getirmigtir Bunun dagmda Osmanh Musevî gençleri hemen her
türlu okulda ve mali imkâm olmayanlar ise burs sisteminin yaygm ola-
rak uygulandigi Osmanh egitim kuntmlarmda okumuglardir. Ashnda
Osmanh üst bürokrat kesimi içinde Osmanhlagmig Musevî seçkinlerin
varhšx da bundan ileri gelmektedir. Bir sayisal veriyle durumu aç1klaya-
biliriz: Îstanbul'da 1909/1327 H. yih içinde, devlet salnamesine gäre 7
adet Musevî rüçdiyesi (ortaokul) vardir. Ílkokullarda yaygmdir, ama
Musevî cemâatiyle ilgisi olan daha yûksek kurumlar hahambagihk veya
ilgili vak1flar tarafmdan kuralmuy degildir. Daha yüksek derecede egi-
tim veren Alliance okullart yabanci kökenliydi ve baglanglçta bilindigi
gibi Osmanh Musevî milleti idaœcilerinin ve dinî liderlerin kargi ç1ktigi
kurumlardi. Aym durum bagka yerlerde, örnegin Aydm vilâyetinde de
görülüyor. Izmifde Musevî ilk tahsil kurumlan yaygmken, rügdiye sa-
y1stnda azalma görülüyor ve o yillarda daha yüksek egitimi Musevî ce-
mâati kendi düzenlemiyor, gençler bagka okullara ve Mekteb-i Mülkiye,
Hukuk, Tibbiye gibi kurumlara gidiyorlardt. Osmanh nazirlan, sefirleri,
valileri arasmda Musevî seçkinlerine rastlanmlyordu, ama muhtelif ne-
zâœtlerin, Maliye örgütünün, Sihhiye örgütiinün yüksek kademelerin-
dekiOsmanh Mûsevîsibürokrattarm sayist küçümsenecek gibi degildi.3
Nihayet, imparatorluktaki bazi unsurlar gibi, Musevî aydinlan arasmda
da iki dilli olanlar, Türkçeyi anadili gibi bilenler az degildi. Zaten Muse-
vî gençIigin okudugu tüm okullarda Türkçe dersi oldugu gibi, II. Mep-
rûtiyetle Musevî okullan öncü bir uygulama ile Türkçe lisans derslerini
artird2 ve programlara Türkçe okutulan Osmanh tarihi ve Osmanh cog-
rafyasi gibi dersler koydular Bu ikili egitim
yapisuun Galatasaray (Mek-
teb-i Sultanî)'dan sonra ilk uygulayanlan Musevî mektepleri oldugu an-
lagthyor (bu nygulamanm 1925'te bütün yabanc1 okullara nygulanan
program için örnek olup olmadigi aragtinlmaya deger). Örnegin Ha-
hambagmm kethüdasi Moiz Fresco'nun 1888-1890 yillarmda Ízmifde
Üstài adh, Türk dilinde, fakat Íbrariîharfli bir gazete çtkardigru biliyo-
ruz. Nesim Maziiyah, IL Meyrûtiyet döneminde Ìttihad,Moiz Kohen ise,
1915-18'de ÏktisadiyâtMecmûasr'ni çakarnuglardir. Nihayet Avram Galan-
ti de bu dönemin sivrilen iki dilli Osmanh aydmlarmdandi.

3 Avram Galanti, Türkler ve Yahudifer, Ïstanbul1928, s. 128-136. Musevt memurlar


komusunda Bagbakanlik Osmanh Argivfndeki yeni tasniflerden çtkan bazi bilgi-
leri yakmda yayunlayacagaz.
Mûsevîler megratiyet hareketini destekleyen äncü bir gruba sahipti-
ler. Nesim Maziyah, Albert Ferid Asseo, Paris'te Mepveret gazetesi gru-
bundan Albert Feva, meghur Emmanuel Karasso ve Nesim Russo Ïttihad-
ci grupla, daha Sultan Abdülhamid devrinde temasta olan politikacilar- ¯
205
di. Du gruba son dönemin ünlü simalarmdan Avram Galanti'yi de ekle-
yelim. Ahmed Riza ile muhalefet yillarmda temasa geçen ve destekle-
yen, Misir Cemiyyet-ilsraillyyesi adh örgütte yer almigti. Musevî aydm-
lar II. Megrûtiyet'i tam desteklediIer. Bu destegi bazi Balkan uluslaripm
veya Rum ve Ermeni aydmlari gibi bir ulusal uzlagma olarak degil, dog-
rudan Osmanh patriyotizmi çerçevesinde gösterdiler. Nitekim dönemi
içinde laik bir ulueçuluk olan Sionizme de iltifat edilmemig ve impara-
torlugun diger unsurlarma karp Yahudiler hep uzak kalmiglardir. Bul-
garlar, Ruin ve Ermeniler seçimlere ulusal programlarla girerken, Mûse-
vilenie bu egilim hiç olmanug; hattâ bazi Arnavut ve Arablarm aksine,
millî kulüpler dahi tegkil etmemiglerdir. Fakat Mûseviler diger yandan
siyasal hayatla daha çok ilgilenen, Íttihadve Terakki'yi destekleyen ko-
numdaydilar.
Ikinci Megrûtiyet parlamentosunda Mûsevîler 1877ye göœ daha etki-
li bir grupla temsil ediliyorlard1(1877'de Avram Aciman, Menahim Salih;
Bosna'dan Ziver ve Yanya'dan Daviçon Irvi vard1). Simdiistanbul'dan
Vitali Faraci, Selanik'ten Emanuel Karasso, Ízmir'denNesim Mazliyah,
Bagdad'dan Hezekiyel Sason vardi. ÂyanMeclisi'nde Daviçon Karmano .

ve Behor Egkinazi bulunuyordu. Balkan Harbi'nden sonraki devrede Se-


lânik kaybedilince Emanuel Karasso, Ìstanbul'dan seçildi.
Osmanh Musevileri, II. Megrûtiyet dönemine yakm tarihimizin ilginç
simalarmdan biri olan Hahambaµ Hayim Nahum'un temsilciligi ve yö-
netimi altmda girdiler.4 Nahum'un kipiligi, bugün bile tarihçiler arasm-
da tartigma konusudur. Ama kariyerinin Íttihadve Terakki ile yükselme
gösterdigi ve hahambaµhgin Osmanh Musevileri üzerinde hem idarî,

4 2 Temmuz 1909/23 C 1327 tarihli pu tayin fermam ilginçtir. BOA, Karay ve Yahûd
Defterleri, s. 38-42:
"Niçân-1hümâyûn odur ki:
Münhal olan âsitâne-i âliyyem ve tevabii hahambaghšma bermûceb-i nizâm te-
gekkül eden heyet-i intihabiyye tarafmdan intihâb kalmmig clan kudvetu'l-mille-
ti'l-Mûseviyye HAYÍM NAHUM Elendi damet rütbetühunun icra-yi memuriye-
ti Adliyye ve Mezâhib Nezâreti'nden vukûbulan ig'âr ve Meclis-i Mahsûs-1 Vüke-
lã-y2 fîhhamca virilen karar üzerine tensib kilmmagla, mezkûr hahambaghšm
mûmaîleyh uhdesine tevcîhini mutazammm purût-u kadtmenin derciyle igbu be-
rat-i hümayûnu verdim ve buyürdüm ki: mumaileyh Hayim Nahum Efendi Ïs-
tanbul ve tevâbü millet-i Yehûdâ'nm hahambaç1s1 olub, kâffe-i memâlik-i mahrû-
samda bulunan millet-i Yehûda'nm hahamlan ve cemâat basilari ve gâir büyügü
ve kûçügü mumaileyhi üzerlerine hahambagi bilerek bahambaghga müteallik
umurlan da mumaileyhe müracaat edib ve yolunda olub ve sözünden tecâvüz et-
meyib, kendi âyinleri üzere itaat ve inkiyâzda kusur eylemiyeler..."
hem siyasî, hem de potokol yönünden üstün ve etkin bir makam hâline
gelmesi onun döneminde olmuëtur. Gerçekte "Ístanbul ve tevâbii millet-i
Yehûda'mn haham-baç1simn bütün memâlik-i mahrusa (Osmanh ülkele-
zod rindeki) Mûsevîlerinin ruhanî liderleri arasmda üstün durumda bulun-
masi" keyfiyeti IL Mahmud'dan beri tayin fermanlarmda belirtilir; ama
bu gerçek II. Megrûtiyet ve Hayim- Nahum'un liderliginde vurguland1.
Aym yll devlet salnamesinde (1327H.) Nahum'dan hahambagi ve diger
27 önemli merkezdeki reislerden baghahamdiye säz edilmektedir. Belirtil-
digi üzere Ïstanbul'dakihahambaquun butünMûsevîlerin dinî ve idarî li-
deri olma statüsü klâsik Osmanh devrinden beri gärülür. Musevî milleti-
nin yarn bagmda bundan bagka ayn bir mezhep olan Karay (çogulu Ka-
raim) grubu için Karay cemântbay1hšr statüsü vardi. H. 1255--1327/1839-
1909 yillan için Karay ve Yahûd Defterled iki cemâatle ilgili idarî strüktü-
rü gösterecek bir hayli yazigma ihtiva eder (meselâ imparatorluktaki Ïtal-
Kuzguncuk'ta ve bagka
yan Mûsevîler için Hasköy'de ve Bogaziçi'nde,
bir yerde Toskana Devleti'nin ricasiyla ayn bir mezarhk hazirlanmasi gi-
bi). Genellikle herhangi bir yerdeki haham tayinlerinde ve diger önemli
iglerde Ïstanbul'dakihahambagmm görügü almiyordu. Karaîm cemâati-
nin nüfus tahriri aynca yap111rdi.Bunda iki cemâatin mezhep farkhhgi,
ayn mahallede kurulan ayn sinagog (Karaim cemânti kinisa tabirini kul-
lamr) ve malî, idarî kompartunan farkhhgirol oynamaktaydt
ÏkinciMeyrûtiyet'le Musevi hahambagmm titulatürú (elkâb) belgeler-
"istanbul

de göyle geçer: ve tevâbii Yahûd taifesi hahambagis1... iftiha-


ru'1-mille-ti'l- Mûseviyye... hutîmet avakîbehu bi'l-hayr." Bununla bir-
likte Hayim Nahum için, hahambagx olduktan sonra yart resmî ve gayri-
resmî belgelenle, matbuatta, "Memâlik-i Osmaniyye Musevi milletinin
reis-i ruhanîsi, hahambagi rütbelû Hayim Nahum efendi..." deynnis kul-
lamlmaktaydi. Kendisi birinci dereceden mecidî nigan tagimaktaydi ve
protokoldeki ve hükümet nezdindeki itibar ve nüfutu kuvvetliydi. Bu
titulaturde, Ittihad ve Terakki ideolojisi kadar, Nahum'un rolünü de gör-
mek gerekir ve esasen imparatorluktaki diger gayrimüslim grupIarm
ileri gelenlerinin Nahum'u hedef almalarmm bir nedeni de, bu itibarh
konumuydu. Gerçi imparatorluk tarihinde, özellikle Rumeli kitasmdaki
Rum-Ortodoks ahâlî, Musevî cemâatini igneli ftçi ve çocuk katli suçla-
malariyla yöneticilere gikäyet edip dava açmayiöteden beri yaygtn hale
'abes

getirmigtir. En gibi gikâyetieri devlet, dinlemek' deyimiyle pegimen


yasak eden fermanlar da çikarmigtt.6 Ama olaylar tekrarlamyordu. 19.
yüzyil ortalarmda Yanya, Tirhala gibi eyâletler; güya iki kipinin rüyada
Meryem Ana'yi gördügü ve Yahudiler aleyhinde bazi mesajlar aldiklarl

5 BOA, aym defter, hüküm 17 Ca 1259/15 Haziran 1843.


6 BOA, M., no: 78, s. 616. 25 M 1018/30 Nisan 1609. Bu konuda Uriel Heyd, Studi-
es in Old Ottoman Criminni Izw, edi. Menage, Oxford 1973, s. 223.
rivayeti üzerine bir anda yüzlerce kipinin verdigi dilekçelerle antisemit
çalkantrya girdi.7
Gene 19. yüzyll sonunda Ïzmir'deçok hadiseli bir benzer kan cürmü
davasi dolayisiyla çikan çabgmalar, Esther Benbassa tarafmdan yayim- 207
lanmigtir.
Ìmparatorlukta Kahire, Ìskenderiye (imparatorluga sadece hukuken
hidivlik olarak bagh olmasma ragmen), Kudüs, Ïzmir,Sam,Trablusgarb,
Beyrut, Musul, Yanya, Tokat, Rodos, Bursa, Manastir, Selanik, Edirne (bu
siralarda baghahamönce Meit, sonra Becerano), Girit, Haleb, Çanakkale,
Bingazi, Trablusgam, Celibolu, Sayda, Yafa, Bagdad, Safed'de bagha-
hamlar vard1. Osmanh vilâyet salnameleri bunlari baghaham olarak be-
lirtir ve Ïstanbul'dakihahambagimn alunda yari müstakil dinî cemâat
idareleridir. Ikinci Meyrûtiyet yillarmda ticarî faaliyetler ve ekonomik
refah yönünden Musevî cemilati henüz kayda deger bir geligme göster-
memigtir. Seçkin Mûsevîler tababet, hukukçuluk ve devlet memurlugu
gibi görevleri yerine getiriyordu. Paul Dumont'a göre, bu yillarda mese-
lâ Silivri'de 7000 Yahudi nüfus içinde, 50.000 frank serveti olan sadece
bir kipi vardi.9 Küçük ticaret ve zenaatler Selanik ve Ízmirgibi merkez-
1erde bile henüz yaygm bir geçim alamydi. 1907'deki bu durum zaman-
la degigecektir. Ama henüz, at gelir getiren zenaatler (kundurachk,eski-
cilik, çerçilik, ufak tamir igleri gibi) büyük kentlerdeki Mûsevîler arasm-
da yaygmdi. Bundan bagka Mûsevîler imparatorlugun ugradigi toprak
kaybmdan Müslümanlarla birlikte en çok zarar gören ve muhacir olan
bir gruptu. Bu, büyük ölçiide H1ristiyan idarelerden, en azmdan Müslü-
manlar kadar hognut olmamalarmdan ileri geliyordu. Örnegin,Kmm sa-
vagi sirasmda da muhtemelen yerli Müslüman halkla beraber Osmanh ve
müttefik kuvvetleri desteklemig olmahlar ki,
savagm bitiminde baglayan
Müsfuman muhacerefine K1rim Milsevíferi de kalifdifar. IS Ra 1273 / 13
Kasim 1856 tarihli bir irâdede, Kinm ahâlîsinden ve Yahûd milletinden
olup Dersaâdet'e nakl ve hieret etmig.olanlar için iskân edilecek bir ma-
hal seçilmesi ve kendilerine rikâb-i merâhimât-i cenâb-i mülûkâneye (pa-
digaha) takdim eyledikleri ar2uhal dolay2siyla, Kmm'dan hicot edenle-
rin Rumeli canibindeki mahallem yerleptirildigi ve bunlar da Kmmh ol-
duklari için oralarda münasip mahallere yerlegtirilmeleri emrolunuyor
(BOA, Î., Dahiliye, no: 23899). Bir müddet sonra 1 Ocak 1857'de çikanlan
bir irâde ise, bu gibi muhacirlerin Osmanh uyruguna geçmeleri ve yeni ha-

7 BOA, 1.,Hariciyye, no: 3902, 1267/1850-51.


8 Esther Benbassa,
'1901'de
Ìzmir'deCereyan Etmig Bir Kan Ïftiras1Vakast', Tarih ve
Topium, 1986 Haziran, saye 30, s. 44-50.
9 Paul Dumont, 'Jevvish Communities in Turkey During the Last Decades of the
Nineteenth Century in the Light of Azthives of the Alliance Israelite Üniverselle',
CIrristians and Jerosin the Ottoman Empire, ed. B. Lewis-B. Braude, New York 1982
c. 1, s. 217.
yatlarmi düzenlemek için toprak verilmesi ve vergi muafiyeti saglanmasi
gibi durumlan düzenlemekteydi (BOA Ï. 5 Dahiliye, no: 24120 ve 24122,
,

3 Ca 1273). Bu gibi göçler geligen olaylarla devam etti. 1877-78 Osmanh-


208 Rus Savagt,1912 Balkan Savaç1sonucu Rumeli'den Müslümanlarla birlik-
te Mûsevîler de göç etti ve 20. yüzyil bagmda muhaceret, Dogu Avru-
pa'dan gelenleri de göz önüne ahrsak, Osmanh Musevî toplumunda fakir-
lik ve problemler yaratti. Ama diger yandan Musevî burjuvazisi özellikle
II Meyrûtiyet ydlarmda, tipki yeni bir Türk burjuvazisi gibi dogma ve yük-
selme agamasmdayd1. Bu geligmehenûz ayrmtilanyla tetkik edilmemig bir
konu olarak Osmanh tarihçiliginin önunde durmaktadir.
IL Megrûtiyet'te Osmanh Musevîligi ve Sionizm konusu spekülasyo-
aragtirilan bir konudur. Araÿtirma-
nu çok yap11anama o nisbette de az
lar kimi zaman Sionizmin Osmarth Mûsevîleriile olan iligkileri üzerinde
yogunlaquugtir;ama Osmanh Musevîliginin bu alomla temasa geçmesi-
ni saglayacak neden ve ögeler gerçekten nedir sorusu üzerinde durul-
mamigtir. Bir bagka deyigle 19, yüzyil sonu ve 20. yüzyd bagmda Osman-
h Musevîliginin kültürel, ekonomik, dinî, siyasî, tarihi aragtirmalart he-
nüz çocukluk agamasmda oldugu halde; çogunlukla Sionizme kargi Os-
manh Yahudiliginin tutumu ve yaklagimi hazar bir hipotez olarak kabul
edilmig ve âdeta Polonya, Rusya veya Bati Ayrupa Musevîligi gibi ele
almmigttr. Sionizm 19. yüzy1hn bütün ulusalciliklari gibi laik bir ulusçu-
luktu. Yahudî dini ve akaidi kadar, Avrupa muhitinin etki ve tepkileri
içinde yegerenbir dügünceydi ve yaythp geligtigialan itibariyle Sionizm,
Dogu Avrupa ulusçuluklarmdan biridir. Kugkusuz vatan edinmek eme-
linde olan bir hareket olarak, izledigi politika çok farkh olacakhr. Ígtebu
farkhhk dolayislyla da Sionizm Osmanh ülkesinde gerek Mûseviler, ge-
rek yäneticiler ve aydmlar tarafmdan degigik biçimde algxlanrmy ve de
tepkiler yamada, bazen göze çarpacak ölçüde tepkisizlikle de kar-
gigik ayduunm kafasmda
planmigtir. Ulusçuluk alomi Osmanh yöneticisi ve
komiteler halinde örgütlenen, hattâ silâhh mücadeleye bagvuran Bulgar
ulusçulugu, Ermeni ulusçulugu ve Makedonya'deki etnik gmplar çatly-
mastyla aynîlegmigti. Bu nedenle Sionizm hareketi; niteligi, faaliyet tarzi
itibarlyle önemli tepkiler dogurmadig1 gibi, zaman zaman bazi Osman-
h yöneticilerinin ve aydmlarmm sempatiyle baktigi, hattâ pek sicak ba-
kilmayan Avrupa H1ristiyan dünyasma karp bir direnig olarak degerlen-
-

dirilmigtir. Galiba Sionistlere sempatiyle bakan Ahmet Agaoglu'nun bu


niteligini de gene istanbul'dakiSionist temsilei Dr. Lichtheim dogru ola-
rak teghis etmigti]O Sionizm çok kiginin alg11adigmm tersine, homojen
dügüncede üyelerden olugan bir alam degildi. Alman Yahudileriyle Rus
Yahudi1erinin politik farkhhgi dügünce ve pogramlara kadar yansmug-

10 Richard Lichtheim, Rückkerhr-Lebenserinnerungen aus der Frühzeit des Deutscherl


Zionismus, Stuttgart 1970, s. 188.
ti. Rus Sionistler içlerinde her akuna mensup, her yagtan üyelerin de bu-
lunmastyla, göze çarpiyordu. Osmanh Musevileri, içinde bulunduklan
partlar itibarlyle bu Avrupaî akimla nas11 temasa geçerdi ve nas11bir tu-
tum aludi? Bu sorunun cevaplan üzerinde durmak geækir. Imparator- 209
lugun ulusçulukla en geç temasa geçen unsurlanndan birisi Türklerse,
öbürünün Mûsevîler oldugunu söylemek mümkündür. Osmanh Muse-
vîligi 19. yüzyil Avrupa kültürüyle geç temasa geçmigti; ulusçulugu so-
yut bir kavram olarak ögrenip hayata uygulamast hem bu açidan, hem
de cografî dagrukhgi dolayistyla beklenemezdi. Diger yandanulusçulu-
gu,18. yüzytl sonundan beri Balkan uluslan, özellikle Hiristiyan unsur-
lar birbirinden ögrenmig ve Osmanh yönetimine kargi baglang1çta birbi-
rini desteklemigtir. Yunan ayaklanmasi, Sirb ayaklanmastna bir yeyler
borçludur. Bulgar ulusçuluk hareketinin dogugu (ulusçu gruplar Phili-
-

ke Hetairia), Yunan hetairialanna çok gey borçludur ve Yunan ayaklan-


masmda, Bulgar gänüllülerinin rolü bilinmektedir. Oysa Hiristiyan kar-
degligi digmda kalan ve imparatorlugun Hiristiyan unsurlarmm antise-
mitizmini hisseden Osmanh Mûsevîlerinin onlar arasmda yayilan bu gi-
bi akunlara ilgi ve sempati duymasma imkân yoktur. Kaldi ki, Musevi-
ler imparatorlukta dag1mk bölgelerde, ayra dil ve kültür çevrelerinde ya-
gayan daha çok kentli bir toplumdur. Osmanh Museviligi aslmda dili ve
ädetleri itibariyle de Dogu ve Bat1Avrupa Yahudiligiyle de ne kadar ilig-
ki ve etkilegim içinde idi? Bu konuda da fazIa olumlu cevap verecek bil-
giler pek mevcut degildir. Kisacasi imparatorlugun sonunda Osmanh
Musevîliginin modern ulusçu akimlara mensup olmasi için objektif part-
lar görülmemektedir ve Osmanh patriyotizmi, yani 19. yüzy21mürünü
olan modern Osmanherhk akmu Yahudi seçkin çevrelerde daha fazla il-
gi görüyor gibidir.
Bunlarm digmda Osmanh Musevîligi modernleyme dönemine de,
Alliance Israelite gibi Sionizme sempati duymayan bir egitim ve sosyal
yardimlagma kurumunun etkisi altmda girmektedir. Gene Filistin'de
Mûsevilerin yerlegmesinde önemli rolü olan bir bagka yardunlagma ve
egitim kurumu 'Hilfsverein der Deutschen Juden'de Sionizm aleyhm-
deki kurulugtu. Lichtheim, 1 Haziran 1915 tarihli raporunda bu sonun-
cu örgütün engelleyici çahymalarmdan ve Efraim Cohn Reiss'in kendile-
rini Osmanh makamlari nezdinde yiloci faaliyette bulonmakIa itham et-
tiginden dert yanmaktadir.11Belki bu gibi geligmelerin Osmanh Mûse-
vîlerinin Sionizme kargi cephe almalar1 gibi bir durum yarattigi söylene-
akuna
mez, ama cemâat, tarihî ve kültürel yapisi itibariyle bu modern
yabanct kahrug, ilgisiz veya tarafsiz davranmigte. Sionizmin bununla
birlikte büyük merkezlerde bazi gruplarla temasa geçtigi ve taraftar ka-
zandigi aragtirmacilarm üstünde birleptigi bir gerçektir.Ama bu taraftar-

11 Isaiah Friedman, Germany Turkey and Zionism 2897-1918,Oxford 1977, s. 249.


larm, cemânt içinde önemli ikna edici bir rol oynayamad1klan, Dogu Av-
rupa'nm tereine Sionizmin cemâat önderleri ve halk içinde popüler bir
ideoloji ve hareket olmadigi anlagilmaktadir.
¯
210 Sionizm, Avrupa'mn 19. yüzyildaki laik irkçihgina tepki olarak çakti.
Ghetto'dan çikmay1 ümit eden Avrupa Yahudileri, eski Haristlyan anti-
semitizminin arkçt bir nitelik kazandigim gõrdükten
sonra, Yahudi vata-
m için daha somut bir program ve hareketin etrafmda toplanmaya bag-
ladi. Çegitli çevrelerin Sionizme kargi tepkisi farkhyd1. Papahk 1897'de
Osmanh yönetimini Sionizme karµ uyarmak için kardinal Bonetti'yi'
resmen görevlendirmigti. Ama bu olaym vukua geldigi sirada daha ba-
gimsizdügünen ÍngilizKatolikligi, yani Westminister çevresi adma Kar-
dinal Vaughan, Sionizme ve Musevîlige sempatisini belirtiyor, hattâ Ís-
lâm dininin Musevîlige karyt Hiristiyanlardan daha toleransh oldugunu
bile ilâve ediyordu.12 Osmanh bürokratlari ve aydm çevreieriiçinde, Av-
rupa'daki antisemitizmden dolayh veya dolaysiz etkilenen bazi kimse-
lerin oldugu biliniyor, ama genellikle Osmanh seçkinleri Sionizm konu-
sunda pegin fikiriere ve belirli bir davramÿa sahip degillerdi, özellikle
Kudüs mutasarnflan ile Beyrut valilerinin Sionist yerleymelere karµ iz-
ledigi politikalar; bundan bagka Bâbiâli'nin, parlamento üyelerinin ve
bazi gazetelerin birbirinden farkh, zamandan zamana degigen politika-
larmda bunlan güdülendiren sâikleri aramak gerekmektedir. Ortaya ko-
nan örnekler, Sionizm ve Osmanh politikasi konusunda hemen hiçbir
organ veya zümreyi kesin çizgilerle betimlemeyi imkänsiz kilar. Buna
ragmen Osmanh politikasi ve idatesinin Sionizm kargismda genelde
nötr oldugunu söylemek mümkündür. Dr. Jacobson'unIstanbul'dan 8
Kasim 1909'da Dr. VVoifssohn'a yazdigi bir rapor; Sionizm konusunda
Osmanh yäneticileri ve Osmanh Musevîleri arasmdaki önyargilan veya
bilgisizlik ve ilgisizligi anlamaya yarar. Bu dönemde Sionist temsiIcilere
sempatiile bakan Celal Nuri Bey (Ïleri), Sionist temsilci Dr. Viktor Jacob-
son ile Evkaf Naziri Harnada Paya arasmda bir randevu ayarlar ve Ce-
lâl Nuri onu Sionist olarak takdim edince, nazir gaka yollu, "Ha, demek
Filistin'de Yahudi devletinikuracaksruz?" der ve Dr. Jacobson'unizaha-
tmm bitmesini beklemeden, "Evet, bu manasizhklarm sebebi bizIere ge-
len her Musevinin kesinlikle Sionist olmadigim söyleyip söze baglamasi
ve Filistin'deki yerlegmeler ile ilgili müracaatindan önce bunu tekrarla-
masidir. Biz Türklere, bu duruµida haliyle Sionistlere kargi pupheyle
bakinaktan bagka iç kalmlyor," der. Sionizmi ciddiye almayan tutum da
bu dönemde yaygin olmahydi (CZA, a 19/7.2- Jacobson'danWolfs-
sohn'a rapor Constantinople, 8. XI. 1909 tarihli). Sionist temsilciler Ïstan-
bul'da Anglo-Palestine Company'nin kurdugu Anglo-Levantine Bank'm gu-

+ Ístanbul'dakipapahk temsilcisi (Delegue Apostoligue).


12 Die Welt, no: 18, s. 7, 2 October 1897;
no: 17, s. 3-4.
be yöneticileri olarak bulunmaktaydilar. Jacobsonve Lichtheim bu tem-
sileilerin arasmda en önemli iki portredir. Osmanh Ímparatorlugu'nun
son on yilmda Sionizmin de bag1msizhk, hattâ belirlisuurlar içinde mut-
lak bir özerklik degil; ancak idarî ve kültürel bir äzerklik program1yla 21/ ¯

ortaya çiktigi göriilmektedir ki iligkilerde bu unsuru gäz ardi etmemek


gerekmektedir. Nihayet Sionizmin Trablusgarb Savagi, Birinci Dûnya Sa-
vagi gibi olaylarda Osmanh yönetim ve politikasma destekledigi veya
destekler göründügü; bu nedenle de diytaki kamuoyunun aleyhte kam-
panya ve baslalarmdan bunalan; gerek d2; devletlerin, gerekse digta ye
içte birtakim bagka gruplarin destegini arayan Osmanh yönetici çevrele-
rinin Sionist hareketten rahatsiz olmadiklara anlagilmaktadir. Dügman
olmayan, destekler görünen gruplara karµ bu tutum dogal kargilanma-
hdtr. Her geye ragmen, iligkiler tek boyuttu olarak ele ahnamayacak ka-
dar kangik bir yumak haliradedir. Bu gibi destek gästerilerinden Sionist
örgütler kaçmmadalar. Örnegin,SionistlerinBalkan Savagi'nda tibbî yar-
dim için orduya katilacak bir grup ve Birinci Cihan Savagi'nda da Os-
manh birliklerine yaniim için gönüllü birlikler kurma konusunda giri-
gimleri görülmektedir. Ashnda Sionist gruplarm Osmanh birliginin de-
vamimve Osmanh idaresini Filistin'deki yerlegme için en uygun bir var-
hk olarak gördükleri de açakg13 Ba nedenlerle örnegin Hicaz demiryo-
lu yapmuna bile Sionist organizasyon teberruda bulunmak istedi. Kug-
kusuz ki, aym dönemde Birinci Dünya Savagt'nda Sionist gruplarm ba-
zilarinm ilerleyen Britanya kuvvetleriyle temasa geçtikleri ve onlara is-
tihbarat hizmetleri arz ettikleri de bilinen vakiad2r. Du denge politikast,
Osmanh egemenliginin son zamanlannda belirgin biçimde ortaya çik-
migtir.
bir olay, eskiKudüs valisi Ekrem Bey'in 1907 senesin-
Çoktekrarlanan 'tehlikeli
de, özellikle Rusya'dan gelen Musevilerin unsurlar oldugu' ve
'devletin
selâmeti açismdan göçün önlenmesi ve kontrollerinin gerektigi-
ni' dahiliye nazarma telkin etmesidir14 Aym mutasarnfm Kudüs'te bu-
lundugu sirada bunun aksi bir tutumda oldugu ve dogrusu Rusya Yahu-
dilerimn göçüne kapi etkin tedbirlerden söz etmedigi bilinlyor. Osmanh
yöneticismin bu politikalarinda günün partlarmm, degigen yapilarm et-
kin oldugu keyfiyetine, tek örnek bu degildir
Osmanh yöneticileri, Sionizm.konusunda güpheci olmakla birlikte,
zaman zaman takdirden ve hatta Sionistlerle temastan çekinmemiglerdir.
Kudüs mutasarnfmm aldigi bir borç üzerine Levontin, 3 Mayis 1904'te

13 Central Zionist Archive, 39-A II a2, 3, 4. Sympathieaktionen der Zionistischen


Organisation der Türkei in Türkisch-Ïtalienischen Kriege-Entwurf von Dr M.
Nordau, 5 October 1911; aytu biçimde A11d/Z2 Sionistlerin Hicâz demiryoluna
baþç girigimleri de burada zikrediliyor.
14 L Friedman, a.g.e., s. 141, aynca CZA., A 19/7 Jacobson'dan Wolfssohn'a 10 Sep-
tember 1908 tarihli rapor.
Herzl'e yu raporu yazlyordu: "Mutasarnf beni acele çagudi ve maliye na-
zmndan aldigt bir telgraf.ûzerine benden 3000 sterling daha borç istedi."
Mutasarnfm daha önce de sikmtih durumlgrda Sionist liderden-böyle
212 borç aldigi anlagihyor. Levontin, "Bu yilki koyun vergisi (resm-i agnam)
iyi olacak, bu meblaþ da ödemekte bir mahyur görmüyorum," diyor.15
Bu arada ilginç olan durum maliyedeki sikinh yüzünden yöneticiterle
Sionist koloni arasmda dogan bu gibi alacak-borç iligkilerinin literatür-
de sadece yerel yöneticilerin bir hatasi, hattâ suiistimali olarak gästeril-
mesidir.16 IL Meyrûtiyet döneminde de, Talât Paga'dan diger Íttihad ve
Terakki liderlerine kadar bazi kimselerin, Filistin'in kalkmmasi ve vergi
gelirlerinin artmasmda Sionist koloniteri takdirle izledigi görülüyor. An-
cak diger yandan Arab-Yahudi çatigmasuun artmasi, büyük devletlerin
kolonizasyondan kendi çikarlari dogrultusurida istifade ve müdahalele-
ri dolayistyla, toprak alumnm önlenme tegebbüsleri görülmektedír.
Özellildebu nedenle Talât Papa, Rusya tebaahlarm Osmanh uyruguna
'öffentlich-rechflich'

geçmeleri üzerinde israrla durmugtu. Sionistlerin


deyimiyIe ifâde ettikleri kültürel özerklik ye idareye katilma talepleri
Osmanh parlamentosunda göç, kolonizasyon ve bagimsizhk faaliyeti
olarak tenkit edildiginde (özellikle Cosmidi Efendi tarafmdan), Sad-
razam Hakki Paga Sionist emellerine karp tedbir almacag1m bildirdi.
Sio1ùst31her3erhenmo31sso3m unun ùzeñíieMr3m'kuiçu o3anMa3òg
Paga'ya 10 Agustos 1911 tarihinde qu mektobu yaziyor:" "Votre altesse
n'a pas besoin de Iongues explications pour comprendre que le terme
'droit

[1öffentlich-rehctlich] que Yexpression française public' ne rend


qu'imperfaitement appliqué à des relations entre l'individu ou un group
'âmme-hakla-
d'individue.." geklinde baglayan açiklamasinda, terimin
n'ndan ötede bir talep ifade etmedigini açaldiyordu.
Basmda Ebüzziya Tevfik, antisemit ve anti-Sionist bir tavir almqti.
Buna karghk Ahmed Agayeff (Agaoglu Ahnted) ve Esad, Sion dostu ola-
rak bilhassa Sionist temsilei Jacobson tarafindan gästeriliyor. Ancak bu
konularda daha sogukkanh bir degerlendirmeci olan halefi Lichtheim,
bunlarm Sion dostu olmaktan çok, Íngilizlerekarp ve diger ulusalci Os-
manh gayrimüslim unsurlara kargi Musevileri ve Sionistleri destekler gö-
ründüklerini belirtmektedir.18 Dr. Abdullah Cevdet Yahudiligin ve Si-
onist hareketin sempatizamdir. Ancak Alemdar gazetesi ve Ebüzziya Tev-
fik devamh antisemit ve anti Sionist bir negriyat yapmaktadirlar. Diger
taraftan Sionist temsilciler tarafmdan antisentit olarak degerlendirilen ik-
dam ve Peyâm yazan Ali Kemal'in pek de öÿle olmadigi, d4 devletlerin

15 CZA, ZI/541 Levontin'den Herzl'e, Jaffa3 Mag 1904.


16 M. Kemal Öke,Siyonizm ve Filistin Sorunu, Ïstanbul1982, s. 90.
17 CZA., Z2/1, s.401-410, 'Türkische Parlamentsangriffe auf den Zionysmus', Dr.
VYolfssohn'dan Sadrazam Hakki Paga'ya, (Käln) Cologne, 1DApril 1911.
18 Lichtheim, Rückkehr, s. 188.
bazilartnm Sionizmi destekler görünmesinden dolayi, Sionizme kargi ol-
dugu görülüyor. Nitekim, dönem içinde antisemit bir kadronun yänetti-
giAlman politikasi, özellikle Ïstanbul'dakiAlman imparatorluk temsilei-
Ieri; Büyüke1çi Wangenheim'in sirf Almanya'am Filistin'deki çikarlanna 2/3
uyar dügüncesiyle Sionizme destek oldugu, hattâ 19. yüzyilda antisemi-
tizmin gampiyonu olan Rusya'am Ístanbul'dakidiplomatlanmn bile Rus
pasaportlu Filistin kolonizatärlerine benzer egilimlerle pek karyi olma-
diklan bilinmektedir? Anti-Sionist politikanm veya Sionizm sempad-
zanhgnun bu nedenle hiçbig Osmanh çevresinde bir firka üyeligi veya
muhalif veya iktidar taraftan olmakla pek paralelligi yok gibi görün-
mektedir. Gene Ïttihadç11arm muhalifi Rizâ Tevfik, Sionizme sempati
duyan bir dügünürdü. Bir yerde Sionizm hakktnda Türk yöneticilerin
bilgisizligi de bu ilgisizligin bir belirtisidir. Savag yillarmda Cemal Pa-
pa'nm Sionizme kargi uygulamalan nedeniyle mahkemeye verilen Dr.
Ruppin'in hattralarmdaki gu ifade dikkate degerdir.20 "Türkische Offizi-
ere die als Richter fungierten hatten von Zionizmus nicht die geringste
Ahnung, und mit den Zivilrichtern vvelche die Anklage vorbereiteten
stand es nicht besser..." Yani, Türk askerî yargiçlarm Sionizm hakkmda
hiçbir gey bilmediklerini ve adliye silkindeki, sivil yarg1ç ve iddianame-
yi hazirlayan savc11arm da onlardan daha fazla bir gey bilmedigini söy-
lüyor. Savag içinde Cemal Papa ve yardimasi Bahaeddin, Sionist koloni-
zatörlere karg1 bir tavir içindedir. Yalruz Cemal Papa ve Bahaeddin'in
Arablara kargi da ayni sert tutumu izledilderini biliyoruz. Bu daha çok
bölgenin huzurunu despot bir idam ile saglayip Arab ve Musevî grupla-
rm çekigmesine meydan vermemek gibi bir tavirla açiklanabilir. Beyrut
Valisi Bekir Sami, Sionist liderleæ kargi sempatizandir. Bagkentte Talât,
Cavid ve Haci Adil Sionist göçe karça uygulamalarda bulunan liderler-
di;21 ancak iktisadî bagarilari dolayis1yla Sionizme karÿi nätr kalmiglar-
dir. Kaldi ki, savag. içinde Alman elçisi Wangenheim ve ABD eiçisi
Morgenthau'nun Sionist göçü destekleyen politikalaruun hükümet tara-
fmdan önlenmedigi de biliniyor. Íttihadve Terakki liderleri Osmanhlay-
mayi gart koparak, Filistin'de Yahudi varhšmi kabule egilimli görünü-
yorlar.
Osmanh Mûsevîlerinde de bu dönemde Sionizme kargi suskun ve ih-
tiyatlr bir tavir gözlemleniyor. Onlarm bu tutumu Ïstanbul'dakiSionist
temsilcileri de baglang1çta yamltmig, zaman zaman kizdirnugtir. Onlarm

19 CZA., Z3/51 8 Februar 1915, Wangenheim'dan, Lichtheim'a telgraf CZA.,


Z3/49 s. 24M4. Jacobson'dan Tschlenow'a Rusya sefàretindeki gärüpme hak-
kmda, 2 Mai 1914.
20 Arthur Ruppin, TageMcher Briefe Erinnerungen, Judischeveriag,Atheneaum
1985, s. 264.
21 CZA., Z3/43-00186, «Hact Adil Sionist dostu olduldanm ama göçe karpi olduk-
larm:» söylemig, 4 Januar1912 tarihli.
raporlarmda ve yazigmalarmda bu lazginhgm izierini görmek müm-
kündür. ÖrneginBatzaria Efendi'nin kod ada 'Aprilnarr' olarak geçmek-
tedir. Kudüs'tekiOsmanh Mûsevîlerinden Yarg1çHammon, Jacobsonta-
214 rafmdan Meclis-i Meb'ûsân seçimlerinde aday olmaya teqvik edilmig ve
kendisinin Sionistleri temsil edebilecek bir kiqi oldugu yolunda Dr. Ja-
cobson tarafmdan degerlendirme yapdnugtir.Jacobson,Hammon için 11
Kasim 1912'de, "Sionist degilse de, bu konuda anlayipi var, namuslu ve
lyi tanmm19bir genç yarg1ç,"diyor.E Anlagilan Hammon da söz gümüg-
se sükût altmdir demeyi tercih edenlerdendi. Nitekim, Ístanbul'dakiSi-
onist temsilciler E. Karasso, N. Mazliyah gibi ileri gelen Musevî meb'ûs-
larla da anlaçamamaktadirlar.
Jacobsonve Lichtheim'm en çok hayal kmkhšma ugradiklart ve bir
inüddet sonra nefret ettikleri kigi hahambagi Hayim Nahum oldu. Na-
hum, o günden bugüne literatürde de yanh; degerlendirilen bir tarihî ki-
iliktir. Maliye Nâziri Cavid Bey'i, Talât Paga'yt, hattâSeyh-ül-Íslâm Mu-
sa Kâzim Efendi'yi sionist çikarlarma hizmet eden kipiler olarak gösteren
belirli literatürün Nahum'u da aytu kategoriye kolayca soktugu görülür.
Oysa Nahum için 16 Subat1912'de Lichtheim, 'Nahum zu stürzen und
medjlis-i cismanî zu haiten-laik konseyi yerinde biralop, Nahum'u alaga-
gi ettirmekten' söz etmektedir? Gerçekte Nahum frankofil ve Alman
aleyhtan gruplardandi. Bu tutumunu, Osmanh ÍmparatorluguAlman-
ya'nm yanmda savaga girince de devam ettirmigtir. 14 Arahk 1914 tari-
hinde Ístanbul'danJacobson;Auerbach'a, Nahum'un Alman elçiliginde
elçi Wangenheim'la olan görügmesini naklediyor; buna göre Nahum,
frankofil olsa da, germanophobe olmadigmi büyükelçiye söylemig.Licht-
heim bu mülakat üzerine, Nahum'la olan konugmasim da degerlendirk
ken, onun Sionistlerden pek hoglanmadignu qu ifade ile belirtiyor:24

seiner Dummheit hat er mir selbst erzaehlt, dass er bei dieser Gelegenhe-
it die Zionisten etwas verleumdet hat, denn im Grunde hasst er uns."°
Kupkusuz bu sert degerlendirme, Nahum'un Almanlar ve o paralelde bir
politikayi desfékiememesi ve çekingenliginden ileri gelen nötr tutumuna
kargi sert bir tepkidir. Diger yandan sava; sonrasmda Sionizmin Osman-
h Musevileri arasmda ne gibi bir etki kurabildigini de aragtirmak ihmal
edilmemesi gereken bir konudur.
Osmanh Ímparatorlugu ve yeni Türkiye'de Mûsevîlerin siyasal tutu-
mü ve toplumla bütunlegmeleri genelde çok özgün bir nitelik gösterir.
Onu genel Musevî tarihi veya anti-Sionist negriyata balop degerlendir-

22 CZA., Z3/43-0014, 11 Nov. 1912, Jacabson'dan Auerbach'a.


23 CZA., Z3/43 d. 16 Februar 1911, Lichtheim'dan Auerbach'a.
24 CZA., Z3250, 2.XII,1914, Lichtheim'm raporu.
* "Malûm hamâkatiyle bana, Sionistlere bu arada (sefârette)biraz bühtanda bu-
Iundugunu söyledi. Ashnda bizden nefret ediyor."
mek mümkün degildir. Kaynaklarm tetkiki ve mukayeseli olarak deger-
lendirilmesi kaçuulmazdir. Galiba muhterem hocanuz Prof. T.Zafer Tuna-
ya'mn çahyma ve aragttrma yöntemi ve IL Meerûtiyet'in siyasal hayatm-
da Mûsevilerin rolü üzerindeki degerlendirmesi bu yöndeydi ve önemli 215
bir baglangici olupturmaktaydi.E

25 Tank Zafer Timaya, Türkiye'de Siyasal Parfiler-IkinciMeprûtiyet Dönemi, c.1, Ìs-


tanbul, Hürriyet Vakfi yay., 1984, s. 555-563; burada 'Museviler ve Örgütleri -

Osmanh ÜlkesindeSiyonizm Sorunlan' baghkh bölüm Íttihadve Terakki'yi Ya-


hudi dostu, fakat Siyonist olan ve olmayan Musevileri ayiran bir ärgür olarak
niteler.
Ïarail'lidiplomat Neville J. IvÍandel,The Arabs and Zionism before World War,
Univ. of California Pmss 1976.
ÍttihatçaTürk meb'uslann ve Rum meb'uslarm (bu yanhg) Arablan Sionistlere
karça desteklemedigini söylüyor. Eu kitap Sionist argiv belgelerini genig ölçüde
kullamyor. Fakat Osmanh kaynaklarun ve Arab kaynaklarun yeterli kullan-
madig1 görülüyor. Bu nedenle abartzh hiikümlere rastlamyor
Osmanl: Yahudileri ve Tiirk Dili

19. astrda Yahudiler bütün dünyada dilproblemiyle karpikargiya gel-


difer. Çünküegitim yaygmlaymty, gazete ve kitap hemen hemenher eve
girmigti ve asil önemlisi herkes milliyetçiydi; millî kimligi ifade vasitala-
nnm baymda da dil geliyordu. En büyük problem Yahudilerin bulun-
duklan ülkeyle bütünlegmeleri ve ulusal dili çok iyi bilen, ulusal edebi-
yata katkida bulunan münevverlerle ortaya çakti. Acaba Yahudi toplu-
mu millî dilleri mi konugmahyd1? Ortadogu, yani Osmanh ülkelerinde-
ki Yahudiler muhtelif dilleri konuquyordu. Bunlann Ìbrancaveya Yidig
gibi Yahudilere äzgún diller oldugunu söylemek zor; Judeo-Espagnol gi-
bi Yahudi renklerini alan ve o cemäste özgü bir ispanyollehçesi Osman-
h Yahudileri arasmda hâkim dildi. Ne var ki, bu dilde egitim ve yaym 19.
yüzy1hn ihtiyaçlanna cevap veremezdi ve asrî medeniyete, Osmanh Ya-
hudilerinin bu dille uyum saglamalan mümkün görünmüyordu. Malum
oldugu gibi; Türkiye Yahudilerine modern egitimi Alliance Israelite Üni-
verselle'in getirmesi, modern egitim diIinin Fransizca olmasi (üstelikbu
okullar bu dili çok iyi ögretiyordu), toplum hayatmda da Judeo-Espag-
nol'un gerilemesine ve seçkin zümrenin günlük hayatta Fransizca konu-
gup yazmaya baglamasiyla neticelendi. Nitekim, Türkiye Yahudilerinin
hayatmda Judeo-Espagnol gazeteden çok Fransizca gazete vardir ve
bunlar uzun ömürlü ohnuptur. Asd önemlisiilmi kitap ve edebi yaymlar
(romanIar ve meselâ Avram Galanti'nin kitaplan) Fransizca yazilmig ve
basilmigtir (40yildir bu durum degigti).Artik Türk Yahudileri herkes gi-
bi sadece Türkçe yaziyor ve Türkçe okuyor, Salom ve Tin¡aki gazeteleri
temelde Türkçe çiktyor. Türk Musevî yazarlan roman ve hikâyeleriyle
Türkçe edebiyat dunyasmda yerini ahyor. $urasimönemle belirtelim;
19. yüzyil ortalarma kadar Osmanh Yahudi toplumunun dil sorunu ol-
dugu säylenemez. Ama asnn ikinci yansmda Franstzcanm girmesiyle,
bu linguistic denge bozuldu. Judeo-Espagnol için gerileme baglayacakti;
iki dil arasmdaki tartiemaya görüg ve tavar olarak bir üçüncüsü, yani
Türkçe taraftarlart da katilacakti.
Türkçenin 19. yüzyd sonlanndan itibaren Yahudi aydmlar arasinda
kabul gören bir dil oldugu basm hayatmdan da anlaç1hyor. Örneginha-
hambagt (Chiefrabby) kethüdasi Moiz Fresco 1888-1890 yillannda Ïz-
mir'de Ostadadh Türkçe (fakat Íbranîharfli) bir gazete çakanyordu. IL
Meyrûtiyet döneminde Nesim Mazliyah Ïttihad,Moiz Kohen ise 1915-18
ylllarmda iktisadiyât mecmuasuu çakarruplard1.1 Maamafih Moiz Kohen
Tekinalp'in cumhuriyet döneminde sadece Türkçeyi degil, tamamen
Türklegmeyi savundugu malumdur.
Cografi yönden Mûsevîler imparatorlugun en genigalana yaydan gru- 217
budur. Bütün Arab vilâyetlerinde, Mezopotamya'da yaçarlaid1.Arabça di-
ymda yukan Mezopotamya'da Âramcave Kürdçe konuganlar vardi, Ìsrail
kurulduktan sonra bu nüfus gäç edince Âramca änemli bir darbe yedi.
Bati Anadolu'da Ízmirbagta, hemen her kent merkezinde Bursa'da,
Orta Anadolu gehirlerinde cemâatler (kahal) vardi. Buralarda Judeo-Es-
pagnol temel dildi. Gene Osmanh Avrupasi'nda da, Selanik bir Yahudi
ehri denecek kadar kalabahk cemâate sahipti. Tarihî demografik tetkik-
ler 16. asirdan beri gehirde Yahudiligin egemen oldugunu ortaya koyu-
yor. 19. yüzydda maarif hayatmm merkezî devlet tarafmdan yeniden dü-
zenlenmesi ile gayrimüslim Osmanh okullarma Türkçe zorunlu olarak
kondu. Bu kaideye gayrimüslimler içinde en çok itaat eden ve Türk dili,
Türk edebiyati, Türk tarihi ve cografyasim okutanlar Yahudiler oldu; 'Al-
liance Israelite Üniverselle' okullan kurulunca da ayni yol izlendi.
Osmanh Yahudilerinin özgün dili Judeo-Espagnol, Osmanh üIkesine
göç eden Dogu ve Orta Avrupah Açkenazî Yahudilerin konugtugu Yidig,
asimile etmigti. Fakat
Ítalya'dan göç edenlerin konuptugu Ítalyancay1
Franstzca ve Fransiz etkisi kargismda aym baçanyi gösteremedi. Franstz
dili, bu içine kapanmig ve iki as1rdir ekonomik kültürel çöküntü içinde-
ki cemäati dünyaya açan ve dirilten bir rol oynamaktaydi. Türkçenin Ju-
deo-Espagnol'un (halk arasmda Tûrklerin Yahudice dedigi) yerini alma-
dügünüyorlardi? Bu konuda sarih bilgi-
suu isteyenler Fransizca için ne
miz yoktur. Vakia bu talepte bulunan önde gelen Yahudi aydmlarmm

hepsinin lyi Fransizca bildikleri malumdur. Musevî Alliance okullarinda


gerçi temel egitim Fransizca idi ama, 1925'te çikan Tevhîd-i Tedrisat (egi-
timin standartlagmasi) Kanunu'ndan sonraki gibi bir program vardi. Bu
konuda Alliance okullan, âdeta Galatasaray (Mekteb-i Sultanî) ile para-
lel bir program izlemekteydi. Türkçe ve Fransizcaya egit derecede õnem
veriliyordu. Türk tarihi, Türk cografyasi, Turk dili ve edebiyatma agirhk
okullardaki egitim
veren bu programlarm, belki 1925'ten sonra yabanct
curriculum'unun düzenlenmesine model oldugu dügünülebilir. Bu ne-
denle, Musevî mekteplerinde yazih Türkçe lyi ögrenilirdi. Bilinmeyen
bir gerçek, imparatortugun yüksek rütbeli yöneticileri arasinda çok faz-
la sayida Musevî olmamasma ragmen, merkezde bakanhklarda, tagra
idaresinde özellikle Mallye Nezâreti'nde kalabahk sayida Musevi me-
ögrenilmesiyle sag-
murun bulunmasidir. Bu, okullarda Türk dilinin iyi
lanan bir avantajdi. Sözünü ettigimiz memurlar, Nâfia ve Ziraat komis-

1 Bu listeler için Nesim Benbanaste, Türk MusevfBasom


Örneklerte Tarihçesi, Istan-
bul 1988, s. 57-62.
yono ve Menâfi-i Umûmiyye Sandig1(umumî tasarruf kredi sandigi) gi-
bi mahallî kurullardaki üyeler degillerdi sadece, merkezî hükümet tara-
fmdan tâyin edilen memurlardan söz ediyoruz (Carter Findley'in son
218 devir Osmanh bürokrasisinde zikrettigi gayrimüslimler daha çok mer-
kezî ofisler ve özellikle Hariclye Nezareti'ndedir. Bkz. Carter Eindley,
Ottoman Civil Officialdom, Princeton, 1989, p. 143-168). Argivlerimizde
tasnif edilip açalan yeni vesika fontlan bize bu konuda yeni bilgiler veri-
yor. Ru meli Vilâyât-i gahanesi Müfettig-i Umumiligi Memuriyet-i Celile-
si'nden gönderilen 16 Za 1321/4 Mart 1904 tarihli bir raponia Manastir,
Selânik ve Kosova vilâyetlerinde Adliye, Mülkiye ve Maliye'de çahyan
gayrimüslim memurlarm listesi veriliyor?
Bu listelere gõre, Manastir vilâyetinde üç Musevî memur merkezden
tayin edilmig, Kosova'da Dahiliyye Dairesi'nde bir Musevî, Adliye Da-
iresinde yine bir Musevî vardir. Burada posta idaresinde dört Musevî
memur vardir. Ayni yerin Nâfia Dairesi'nde 12 adet Musevî zabita me-
muru vardir. Bu bölgelerdeki Musevî nufus azdi ve Osmanh Ïmparator-
lugu'nda memur sayisi da kalabahk olmadig1için rakamlar küçümsene-
cek miktarda degildir?
20. yuzyil bagmda imparatorlugun Yahudi nüfusu en az 400.000 kigi
tahmin ediliyor. BunIarm 120.000 kadart Filistin'de ve civarmda, 200 bin-
den fazlasi imparatorlugun çekirdek bölgesinde yagiyordu; burada dil
olarak Judeo-Espagnol hâkimdi-ve Italyanca ve Yidig gibi bagka dilleri
eritmigti. O kadar ki, Aykenazi sinagoglarmda bile dil, kisa zamanda Ju-
deo-Espagnola dönügmügtür. Bizzat Açkenazi cemântinin bilgin din
adanu Rav. Dr. Markus kurdugu lisenin açrhy töreninde Türk dilinin
üzerinde önemie durulmasuu belirtir.* Vebu örnek Musevî egitimciler
tarafindan takip edilmigtir. Anlaµlan son devir Osmank Yahudilerine
bakarsak; genig halk tabakasi arasmda 'Osmanhhk' ve 'Türkçe' bilinci
yoksa da, münevverler arasmda bir 'Osmanhhk' bilinci vardi; bunu ba-
zdan daha uç noktaya, 'Türklük'e kadar götürdüler. Türk dilinin Ïspan-
yolca yerine Osmanh yahadilerinin millî dili olarak kabulünü ve yerley-
mesini isteyen ele alacagmuz girigim ve kurulan komisyon bu bakundan
önemlidir.5

Burada bir konunun üzerinde durmahy1z. Cumhuriyet'in ilk yillarm-


da"Vatanday Türkçe Konug' kampanyasi strasmda, bu kampanya dola-

2 Yeni tasnifler için BOA, Rumeli Umumî Müfettigliþ Evraki, TFR-IUM- 1326, 1321-
12-21-26, no: 2907/2, 3, 4, 7, 9, 10.
3 Ayfu dosya, TFR-I-UM-132142-26'da 2907/4, 2, 3, 7 nolu listeler.
4 Moye Grossman, Dr. Markus-Osmanli'dan Cumhuriyet'e Geçiple.TürkYahudileri'nden
Görunúmler, Ístanbul-1992,s. 29-Hannavasser gazetesi, 3.12 1911 nüshasmdan nakiL
5 BOA, Í.,AM., no: 6, 17 Ca 1318/12 Eylül 1900 (8 belge).
y1siyla hücum edilen bir grup da, Türkçeyi özgün telâffuz ile konugan
veya özellikle yagh kadmlann konugamadiklan Musevî grubuydu: Ah-
met Emin Yalman (kendisi SelânikIi Sebatayct gruptan) dahi, liberal tu-
tumuna ragmen dil milliyetçilexi arasmda yer almigtive Mûsevîlere §öy- 219
le hitap ediyordu: "Dünyanm hiçbir memleketi yoktur ki, orada yerlegen
Mûsevîler memleketin dilini benimsemesinler ve anadili haline koyma-
smlar. Çokgariptir, bunun yegâne istisnasi Türkiye'dir; Yahudilere asir-
lardan beri dost ve efendi muamelesi eden ve ifrat cereyanlarnun ilerle-
mesine imkân birakmayan Türkiye..." Yazar Íspanyolca ve Fransizcano
umumt yerlerde kullamlmasuu tenkit ediyordu (Ayhan Aktar, 'Cumhu-
riyetin Ìlk Y111arindaUygulanan Türkleytirme Politikalan', Tarih ve Top-
lum, Arahk 1996, s. 13). Du dil politikasi, Moiz Kohen Tekinalp gibiler ta-
rafmdan da takip edildi Bugünkü Türk Mûsevîlerinin Türkçe yi kullan-
mast ve onu iyi yazan bir grup olmasmda bu politikalar mi, yoksa siya-
sî, hukuki, iktisadî, kültürel bütünlegme mi rol oynad1, komi tartigthr.
23 Za 1317/24 Nisan 1900 taxihinde Dersaâdet Musevileri Hahamba-
gi Kaymakann (locum-tenens) Moshe Levi cenahlarmm imza ve mührüy-
le Adliye ve Mezâhib Nezâreti'ne verilen bir dilekçede Lisan-1 Osma-
nînin (Türkçenin) lisan-i millî olarak kabulünü talep etmekteydi. Özetle
dilekçede gu hususlar belirtilmektedir;
Asirlarca bizi himaye eden ve nimetini veren Osmanh saltanatma
gükran vesilesi olarak, sadik bir millet olan Museviler; Lisan-i Osrnanî yi
(Türkçe) kabul ederek, yaymak ve gimdiye kadarki lisanlan olan Ìspan-
yolcayt ortadan kald2rmak ve mevcut Musevî mekteplerinde asil dil ola-
rak Türkçeyi kabul ve tatbik etmek istlyorlar (bkz. belge 1). Bunun için
bir 'Tamim-i I isan-10smanî Komisyonu' (Osmanhcayi yayma komisyo-
nu) teykil edilmig olup, ekte bu komisyon azasuun isimleri takdim edil-
migtir. Maârif Nâztri (9 Mayis 1900), Hariciye Nâzin (28 May1s 1900),
Adliye Nâzin (25Mayis 1900) tarihlerinde bu talebi uygun gördülderini
sadârete (bagbakanhk)bildirmigler ve Osmanh kabinesi hahambagi kay-
makanu (locum tenens) tarafmdan verilen rapor üzerine, Musevilerin
dilini ÍspanyolcadanTürkçeye çevirmek ve yaymak için komisyonun
varhgmi ve faaliyetini 5 Eylül 1900 (10 Ca 1318) tarihinde kabul etmigtir
(bkz. belge 2). Bunun üzerine ayni gün saraydan irâde çakmigtir.
Eu komisyonun azalan Osmanh Yahudi cemâati içinde tanman ve
sonraki yillarda politik ve kültürel hayatta da rol oynayacak simalardir
(bkz. belge 3);
Tamim-i Lisan-1 Osmanî Komisyonu (Osmanhcayi yayma komisyo-
nu) üyeleri:

220 a) Rüsumat emâneti celïlesi fercüme kalemi müdür muavini Haruna-çizâde


saadeflujak bey
b) Bahriye Nezâreti celîlesi sertercümam kaymakam izzettu Moiz bey
c) Daire-i celîle-i Hâriciye ve umûr-i pehbenderîkaleminden Hakî izzellu Yu-
suf bey
d) Maârif Nezdreti cefilesi encümen-i teffi; ve muayene azaamdan refetlu Ïshak
efendi
e) Daire-i celîle-i Hâriclye ve umûr-i ticariye kaleminden izzetlu JakMenage
f) Ístiçâreodast müpavirlerinden izzellu ishakYença efendi
g) Ebbbâ-i bahriyeden kolagast refeilu Viktor efendi
h) Muallimin-i Mûseviyyeden hahamHayim Nahum efendi, sonraki hahamba-

i) parkdemiryollart idâresi hukuk mügâviri refettu JakSamanon efendi


.

Bu konuda Jak Samanon'un büyük torun çocugu Lizi Behmoaras


21 Haziran 1995
benden aldigi vesika ve aile hatiralanyla Salom'un
nüshasinda bir makale hazirlad1.
k) Ettbbâ-i mülkiyeden refetlu JakMandil efendi

Bu listede bir tek kigi devlet memuru degildi. O da gelecegin (11 se-
ne sonra) imparatorluk haharnbagisi olacak Hayim Nehum efendidir.
Digerleri hepsi askerî ve mülkî erkândandir. Jak Mandil efendi saraym
hekimi olmugtur. Torunu Matilda ünlü Türk yazan YagarKemal Gökçe-
li ile evlidir. SarkDemiryollan hukuk mügaviri Jak Samanon'un torunu
Lizi Behmoaras (Salom, 23 Haziran 1995) da dedesi hakkmda biyografik
bilgi veriyor.6 Avram Galanti bu komisyondan söz.ederse de üyelerden
ve ilgili arzuhal ve iradelerden söz etmez. Osmanh cemiyetinde 1840'lar-
da Moiz Fresko gibi Yahudi aydmlann Tûrkçenin kabulünü önerdigini
de bu vesile ile hatirlatahm.
Bu genç Yahudi aydru, zikrettigimiz Yahudi aydmlann yanada
Prens Yusuf Izzettin ve Galib Papa gibi aristokrat Türklerle ahbabdir ve
edebî bir grup olugturmuglardir. 48 yagmda ölmügtûr, Ün1ütarihçi Av-
ram Galanti böyle bir girigim ve komisyondan bahsetmigse de, komis-
yen.üyeleri ve ilgili bürokratik procedure'den söz etmez. Bunlar bagba-
kanhk argivi fontlarmda mevcuttur. güphesizki, Galanti'nin Türkler ve
Yahudiler adh eserinde belirttigi gibi mekteplerdeki Türkçe girigiminden
evvel, Talmud ve Tevrat'm Türkçe tefsir tercümeleri de vardir.7 Fakat,
ciddî bir biçimde Türkçe okuma yazma ve konugmaya yönehk bir egi-

6 Lizi Behmoaras, 'JakSamanon Efendi ve Türkçe Açki Asrumz Dogarken', Salom,


21 Haziran 1995, s. 5.
7 Avram Galanti, Tùrkler ve Yahudder, Ïstanbul1947 s. 156, 162.
tim görmek için bilinen ilk girigim budur ve Türk Yahudilerinin Türk-
çeyle butünlegme tarihi için bu änemlidir. Komisyonun çahymalan ûze-
rine fazla bilgi yoktur. Fakat zaten bu tarihlerden itibaren Íspanyolca,
Yahudi cemâati arasmda çok kere eve münhasir kalnug, okullarda terk 221
¯¯

edilmigti. Gazetelerde ve ibadette daha uzun zaman kullam1migsa da,


gittikçe gerilemigtir. Bugün Türkiye Yahudileri için Judeo-Espagnol artik
arkaik bir dildir.
222 Osmanla Modernleymesi ve Sabetayctlzle

16 Eylül 1666'da hem Yahudilik, hem de Türklye tarihi için önemli


bir olay meydana geldi. Bir müddettir beklenen Mesih oldugunu iddia
eden ve imparatorlugun birçok käyesinde, hatta Dogu Avrupa'daki Ya-
hudilerin bile bir kesimini ikna eden Sabetai Zvi Sùltan IV. Mehmed ta-
rafmdan Edirne'ye getirtilmig ve orada divanda yargilammyt1.Ìzmir'de
kazandigi etkiden dolay1, hahamlann gikâyeti ve huzursuzluk bunun
nedeniydi. Bizzat Seyhülislam Vanî Mehmet ,Efendi yarg1çlardanda.
Ölümemahkûm edilecegini ögrendigi son anda bir tereddût ve ardm-
dan bir telkinle Müslümanhgi kabul etti ve Aziz Mehmet Efendi adim al-
di. Bunu kendisine telkin eden muhtedî bir Yahudi olan hekimbagi Ha-
yatîzade'ydi. Sabatai Zvi bagiglandi, kendisine 150 akçe yevmiye bag
landive kapucubaphk memuriyetinden emekli edildi. Maiyyetine de ben-
zer rütbe ve armaganlar verildi. Kendisine inananlarla birlikte özellikle
hadiselere sebeb oldugu Ízmit'iterk edecekti. Bundan sonra Selânik geh-
ri cemaatinin baghca yerleyme yeri oldu. Sabetai bundan sonra Arnavut-
luk'a geçmig ve orada ölmügtür. Kendisine inananlar Mesih'in tekrar
'dönme' 'av-

dönmesini bekliyorlard1, Sabetaym cemaatine Türkler veya


deti', eski dindaglan, yani Yahudiler ise sazanikos (renkleridegigen bir
bahk oldugundan) demekteydi. Cemaat ise kendine inananlan, ma'ami-
nim diye adlandmr. Ashnda Sabetaycihk bazilarmm sandigmm aksine
basit bir gizli din degildir. Bir lasun Yahudiler Zvi'nin korktugunu dü-
günüp beise kapildi. Miiridlerin kimi eski inamga döndü. Kimisi onu iz-
ledi. Kavga Dogu Avrupa'ya da s1çradi, Frankistler cemaatin içinde hu-
zursuzluk yaratti. Fakat asil kanyikhk histeriografide sürüyor, bu vaka-
yt Osmanh Yahudiliginin 17. asirdan sonraki dekadansmm nedeni ola-
rak gösterenler var.1 Esasen Türkiye tarihçiliginde de paralel bir yakla-
gimla gerilemeyi Ïslamdin adamlarma hasredenler vardi. Laik tarihçiler
bazen dine gereginden çok önem verirler.

* Tiryaki, Sayi:
24, Mayis 1998, s.9-18.
1 Benzer gekilde Yemen'de art arda iki tane sahte mesihgukrKuheyl I (1861-65)ve
SukrKuheyl II (1868-75)çaknug. Üçüncübir Yahudi sahte mesih ise (1883-93)yil-
larmda ortaya çikan Yusuf Abdullah'tr. Her üçünün de Mûslümanlar arasmda
hemfikir ve mürifleri olmugtur. Hatta gukrKuheyI II Musevilerle Zeydigiîler ara-
smda sahiplenme konusunda bir çekigmeye bile neden olmuytur. Ekz. Bet-Zion
Eraqi Klorman, 'Müslim supporters of jewish Messiahs in Yemen', Middle Eastern
Studies, VoL29/4 1992, s. 714.
Sabetaycihšm Müslümanhkla sirf görünüç olarak nu ilgisi var, yoksa
muhteva olarak da baz1iligkileri var mi? Gizli bir inanç olarak hakkmda
fazla bilgi sahibi degiliz. Diger yandan o günden bugüne dolaçan bir ri-
vayet, 17. yüzyilm tüm dünyada (kiyametbekleyen millienarist) insan- 223
hgi için bu hareketin Yahudi olmayanlar tarafmdan da izlenip benimsen-
digi ve Sabetay'm mesih olarak selamlandigidir.2 BaziSabetaycilarm ne-
silden nesile kendi içlerinde tapidiklari bu bilgiyi belgelemek güçtür. An-
cak Selânik yöresiyle ailevî baglan olan ve o ülkenin kültürelkahp
ve ri-
vayet ve görügleriniönyargisiz olarak hayathikâyesinde nakleden Cahit -

Uçuk (Bir Imparatorluk Çökerken, Yap1Kredi yayuu, 1stanbul1995, s. 79) o


"$ehrin
dönemde Selânik'te dolaçan bu rivayete deginlyor. Müslüman-
lan da söylenti arasmda; bu tarikata (öyIe diyor) diger dinlerden Hristi-
yan ve Müslümanlarm girdigini, padigahm da bu nedenle hepiniz Müs-
lüman olmazsamz boynunuz vurulacak diye Sabatai Zvi'yi tehdit etti-
gini,bunun üzerine hepsinin görünügte Müslümanhgt kabul ettigi..."
eklinde bir rivayettir bu. Belgelere
yansimayan bu säylenti dogruysa;
Saray'm ve Osmanh idaresinin Sabatai Zvi ve taraftarlanm zahiren de
olsa Islam'a döndürerek büyük bir idam faaliyetini ve kriz atlatmay; be-
cerdigi açiktir. Halkm bu tefsir ve inancmm tarihi bir temeli de olmah-
dir. Kuvvetle muhtemelen, bir kisun mensublar Yahudilikten degil bag-
ka dinden gelmelerdir. Cahit Uçuk da Selânik'te Sabataî Zvi cemaatinin
oruç-namaz gibi Müslüman adetlerine riyayetkâr oldugunu nakledlyor.
19. yüzyilda Selânik'te bu cemaatin iktisadî ve kültürel bakimdan herke-
si geçtigi anlagihyor. Nitekim Mayis 1901'de Selânik'e vali olan Mehmet
Tevfik Bey hatiralarmda Fevziye Mektebleri'nin (mektebleribu cemaatin
kurdugunu zikretmiyor ve belki bilmiyor) diger mekteblerin fevkinde
oldugunu, iyi memur yetigtirdigini belirtmektedir. (Bir devlet adammm
[Mehmed Tevfik Biren111.Abdülhamid ve Meyrutiyet demi hattratart,cild I,
Arma yaym, Istanbul 1993, s. 170). Sabetayolar sonraki asarlarda Edirne
ve bazi Rumeli gehirlerinde 1912-1913 Balkan savaglanndan soara Müs-
lümanlarla birlikte imparatorluga göç ederek Ïstanbulve Ïzmirgibi ge-
hirlere de yerleptiler Osmanh Ìmparatorlugu'nda böyle bir millet grubu
yoktu. Hele 20. yüzyilda kimin Sabetaya oldugu kayitla belli degildi ve
ritüellerinden vazgeçtikleri için birçok mensubu bakimmdan da önemli
bir egilim olma vasfmi kaybetti. Bilhassa Kemalist laisizm Türk toplu-
munda bu meseleyi adamakilh silmig ve k1y1ya itmigtir. Esasen geçmig
asirlarda da Sabetaycilar idare nezdinde Müslümandi ve 19. yüzyil mo-
dernlegmesi boyunca bu adi konmamig asimilasyonun hadisesiz bir ge-
kilde ilerleme kaydettigi görülüyor. Makalemizin konusu da bu mo-
dernleyme süreci olacaktir.
Sabetaycdarm basit bir gizli din ve gizli Yahudi mezhebi olmadiklan

2 Fmdikli Mehmed, SUahdarTarihi, cild 1, s. 431, Sene 1077 8/1666.


(Ïspanya'daki Maranoslarm aksine) gu iki husustan da anlaghr. 19. yüz-
yll ve öncesinde, Sefarad Yahudiler ya JudeoEspagnol konugmuy sonra
Fransizca kullanmigken, Sabetaycilann 19. asirdan itibaren ev dili Türk-
onlan aforoz etmiyti, ama Sabetaycilar
224 çe olmugtu. Ortodoks Musevîler
bu konuda onlardan daha katlydi. Ïkincive önemli unsur, Mesih'i bek-
leyen (yani Sabatai Zvi) bu cemaat her iki dinin ibadetini çok sofuca ye-
rine getirmekteydi Nitekim Osmanh Ímparatorlugu'nun ücra köpelerin-
deki gizli Hiristiyan cemaatler sadece idarenin kayttlartkargismda Müs-
lüman olduklarun söyler ve ibadeti pek yerine getirmezken, Sabetayci-
larm bu sofu davrarugi dikkati çeker ve kendi mistisizmleri bakunmdan
önemli bir noktadir. Nitekim 1856 Islahat Fermam sonrasi, Girit, Make-
donya, Dogu Sirbistan, bilhassa Arnavutluk ve Dogu Karadeniz'de birta-
kim gizli Huistiyan cemaatler artik bir hürriyet havasi sezdiklerinden es-
ki dinlerini açakladi ve kimliklerini saklamadilar? Halbuki Selânik'teki
kalabahk Sabetayc1 cemaat böyle bir açiklamada bulunmadi ve üstelik
görünügte Ìslamiibadeti gene softica devam ettirdi ve kendi eski ritüeli-
onlar da resmen
ne devam etti. Bilinen hahamlari olmalarma ragrnen,
aç11danmadi; gene Talmud-Tevrat Yahudileriyle iligki kurmadilar ve
inançIari hakkmda hiçbir aç1klama yapan risale kaleme alan ç1kmadi
(son zamanlarda bu konuda yazan ÍlgazZorlu hariç). Tam aksine eski
devrin tüccar ve zenaatçi Sabetayc11aridaha çok egitime önem verdi ve
Osmanh bürokrasisinde dalla çok gärev aldilar. Daha çok yurtsever ha-
reketlere karryti ve nitelikli serbest meslekler icra ettiler. Nitekim bu dö-
nemde çakardiklarmi bildigimiz tek yaym orgam da ne dinî ne de siyasî-
dir. Ama säzünü ettigimiz organ laik ve medenî bir gençlik yetiptirmeye
yönelik iki haftahk bir dergidir. Duderginin üzerinde duracag1z. Osman-
h nüfus sayunlari din esasina göre olur. Selânik Sabetaycilari Yahudiler
arasmda degil, Mûslümanlar arasmda kayst edilir. 19. yüzyildan itibaren
bir açiklama gene söz konusu degildir. Devlet bu cemaati tammaz; ce-
maatin de gizli bir örgütlenme içinde kendi kay1tlarim tuttugu güpheli-
dir. Zaten Sabetai Zvi'den sonra cemaat kendi içinde parçalanmigttr ve
bu gibi bir örgüt ve gizli kayit ve nüfus sayunmm da fazla bir gey gös-
termeyecegi açiktir. Bu nedenle Sabetaycilarm sayisi geçmigte ve günü-
müzde kimsenin vâkif olmadig bir sirdn
Selânik Sabetaycilarm elimizde bilinen ilk periyodikorgani Gonca-i
Edeb adh bir on beg günlük meemuadir. Ïlknüshasi I Mart 1299'da (1882)
~

3 Bu konada rivayetler: Slousch N: 'Lesdeunmes, une secte judeo-musulmane de


Salonique', Revuedu monde musulman, No XU, Faris-1908'de yer ahr.
ÍbrahimA. Gövsa, Sabetay Sevi, Resimii Yeni Lugat ve Ansildopedi, I-V Ístanbul,
1939.
Abdurrahman Küçük, Dönmeler ve Dönmelik Tarihi, Ötüken, istanbul,Sine D,
5.155.
ç11amqtir.Asil redaktörü Fazh Necib Bey'di. Bu risalede Sabetaycihga a-
it bir telkin ve bilgi yoktur. Gençlere hitap eder, fakat dinden söz etmez.
Daha dogrusu kozmopolit bir Türk tarikat1 olan Mevlevttarikati (men-
sublan arasmda, Yahudi ve Hiristiyarilar devamli) çok övülur; Selânik 225
Mevlevî dergâhmdaki âyinler ve dergâhm duvarlapndaki yazilardan
söz edilir.4 Bu kozmopolit tarikat, Batihlagmig kozmopolit çevrelerde
çok seviliyordu. Bu dergi; edebî yazi, piir (bazilart çok amatörce), seya-
hatriameler, Victor Hugo tercümeleri (hep laik yazarlar seçiliyor), sonra
entellektüel bir genç nasil yetipir ve davramr gibi yazilar ihtiva ediyor.
Bun)arin çogu nahif ve tagra havasi düzeyindedir. Fakat amaç egitim,
daha iyi egitim ve dünyaya aç11madir. Açikça gôrülüyor, Musevîlerden
änce Batihlayma ve egitim ile Sabetaycdar daha önce durumlarim yük-
selttiler (emancipelvebir yerde Bati Avrupa'da Musevîlerin kendi cemi-
yetlerine yaptiklan kültürel katkiyi, Türk cemiyetinde Sabetaycilar yap-
tilar. Nitekim bir müddet sonra kurulacak Fevziye ve Terakki gibi gerçek
anlamdaki gymnasiumlar-laikegitime änem vermigtir. Onlarm bugänku
devami olan Ipk Lisesi de (Istanbul)kanunî zorunluluk olan din dersle-
rini laik bir retorique ile sürdurmektedir. Gonca-i Edeb egitime önem ve-
rir, her saytda kimya, biyoloji terimleri üzerinde açiklamalar yer ahr.
Aç11an okullardan söz eder. Abdülhamid devri modasma uygun olarak
açilan okullar ve egitimde ilerlemeden söz etmek. Bu rejimin ve sansü-
run de hoguna gider. Fakat derginin amaci sansürle uyugmaktan çok,
Battlilagmaydi. Anlagilan modernist Sabetayci seçkinIer modern Bati egi-
timiyle, kapah cemaat hayat biçiminin degigecegine de inaniyotlardi.
Normalde bu gazetede dinî bahislerin yer aldigru görmek zor (Mevlevi-
ligi methetmek digmda). Ancak dönmelik üzerine bir seri yazi negredi-
len Vatan gazetesi l924 Ocak aymda (10 Ocak 1924'te) Gonca-i Edeb mec-
bunlarm Sabatai
muasim progressiv modern dönmelerin çikardignu ve
Zvi'yi burada parlatanhkla itham.ettiklerini yazar.5 Ben bu pasaji tesbit
edemedim. 'Bir tarih aragtiricisi' imzah bu seride gençlerin bu batil mez-
hepten hoglanmayip, izdivaç yoluyla Müslüman Türk gruba kavugmak
niyetinde olduklar.i söyleniyordu. Selanik Sabetaycilari Istanbul'agöç et-
tiklerinde benzer mektebleri kurdular ve laik ulusalc1 bir Türk egitim
sisteminde öncti oldular. 19. yüzyil boyu Selânik, Edirne, Ìstanbul'daya-
bilgilerimiz yok.
çayan Sabetayc11arm modernlegme sürecine dair Resin

4 Í. Ortayh. 'Tanzimat Döneminde Tanassur ve Din Degiptirme Olaylarf, Tanzi-


mat3n 150. YrfrSempozyumu,Türk Tarih Kurumu, Ankara 1989, s. 1-7.
Girit için, BA, Jr. Meç. Mah. No: 357,14 C1274 (30-1-1858)
Üsküpiçin BA, Irad-Han No: 8922, 25 L 1275 (28-VI-1859) ve Arnavutluk için,
Bardhyl Graceni; 'Le Crypto-christianisme dans la region du Shpat au cours de la
derniere période Ottoman', Studia Albanica, XXVI/2 1989, s. 93-102.
5 Vatan, 20 Ocak 1924, s. 2, 'Tarihin Esratengiz Bir Sahifesi.' Bir tarih müdekkiki.
Ancak mecmuamn yazarlarmm memur zümresinden oldugu, Ístan-
bul'dan giden bazi zevatm yazi ve demeçlerinin basildigi; okuyucularm
civar Edirne'ye kadar uzandig1 anlagihyor.
226 Gazetenin egitimi ve yazarlarm kipiligi; Sebataycilar arasmda Os-
manh bürokrasisine bir katuma egilim ve eyleminin oldugu, yabanct dil
egitimi sayesinde dig ticarette de Müsluman Türkler ve Yahudilerden
daha niteliklive lyi durumda olduklan anlagihyor.
Bu arada dönme denen Sebataycilar laik bir ulusalc1hgi benimseyen
grup olarak Jön Türk hareketi ve Íttihadve Terakkiiçin<ie de yer alnug-
lardar. Nitekim imparatorlugun ünlü maliye nazin Mehmed Cavid Bey,
ki aym zamanda kuvvetli bir iktisatça idi, Sabetaycidir. Cavit Bey salta-
nat ve hilâfetin aynlmasuu isteyenlerdendi. Diger bir maliye nazin olan
Nüzhet Faik, dahiliye nazirlanndan Mustafa Arif ve maarif mûstegan ve
hukuk profesörü Muslihiddin Adil, Sabetayct kökenliydiler. Türk mat-
buatmm önemli simasi, Vatan gazetesi sahibi Ahmed Emin (Yalman) da
Sabetayciidi ve bu konnda ilk tef rika 1924 Ocak aymda onun gazetesin-
de yayunlandi. Orduda, matbuatta ve Ìttihadve Terakki parti çevrelerin-
de Sabetaycilar vardi. Bunlardan ünlü Hasan Tahsin (Osman Nevres)
1919 yih 15 Mayis'mda Yunan kitalan Ízmirleçikarken onlara ilk kurgu-
nu sikti ve dimnigi baglatan kahraman olarak tarihe geçti. Onunla birlik-
te direnen ve vurulan bir zabit, kolordunun saghk zabiti Selânikli E2ükrü
Bey de bir Sabetayclydi. Hasan Tahsin (Osinan Nevres) Íttihatve Terakki
grubu içinde anar gizme varan fikirleriyle tamnan ilginç bir gahsiyetti.
Cumhuriyet dönemi baglarmda 1924 yib Ocak aymda Türkiye kamu-
'dönme'

oyu ani olarak meselesi ile yüz yüze geldi. Sebeb cemaatin ken-
di içinden çikmigtt. Bilindigi üzere Sabetaym izleyicileri Sabatai Zvi'nin
ölümünden sonra zaman içinde birbirine rakip ve kopuk üç partiye ay-
nlmigti. 1) Yakubî (veya Hamdi Bey grubu), 2) Karakaglar(yahut Osman
Baba grubu), 3) Kapancilar (yahut Íbrahim Aga grubu)... Bunlardan ikin-
ci gruba mensub Karakay Rügdi Bey bugün pek anlagilamayan bir sebeb-
'dönme'leri
le 1924 Ocak ayi bagmda Türkiye Büyük MilletMeclisi'ne gi-
kâyef eden, bunlan (yani kendisinin de dahil oldugu grubu) gayri Türk,
gayri-Islam ve Türklügu sömüren bir grup olarak itham etti ve bunlarm
Timanistan'la olan ahali mübadelesinde Tiirk olarak bu topraklara geti-
rilmemelermi, ancak hepsinin batil inamy ve tavirlarim biraktp Türklü-
giikabul etmeleri gartiyla Türkiye'de yagayan Türkler olarak-kabul edil-
melerini Millet Meclisi'nden istedi. Sebeb alle içi bir anlagnazhk ve di-
ger dönme liderleri bir tehdit ve intikamdir dendi. Kendisi Sabetayci
olan Ahmed Emin (Yalman) gazetesinde onu müflis, ahIâksiz diye suç-
ladi. Ancak basinda bir münakaga baglanugtL Sabetayct (dönme) inanci
üzerine birtakun rivayetler yazihp konuquluyordu. Neticede kendisi de
Sabetayci kökenli olan Ahmed Emin gazetesinde bu konuda dänmeleri
anlatan bir tefrikay1 10-22 Ocak 1924 tarihleri arasmda neÿretti ve dön-
melerin bu inançtan vazgeçen Iaik, ilerici, ulusalci, yurtsever bir kitle ol-
dugunu yazdudi. Bu Sabetaycilarm kendilerini ilk defa anlattiklari ve
tamttiklan bir yazi serisidir, bu bakimdan ilginçtir. Ancak yazanm ismi
'bir
yoktur tarih aragtincist' diye imza atilmigtr. Muhafazakâr Sebifür- 22:
¯

regad dergisi bayyazari Ebuzziya Tevfik ise Ahmed Emin'e hücum eden
yazilar yayimladi. Hüseyin Cahid (Yalçm) ise Tanin'de hem Karakap
Rügdi'yi tenkit ve itham eden, hem de Sebifürregad'i itham eden yazilar
yazdi. Sabetaycilarm Türk oldugunu, aksi görügün irkçihk ve Osmanh
imparatorluk realitesi ve Türkiye realitesi ile bandaymadigim ileri türü-
yordu. Bu nedenle, gimdi Türkiye smirlan digmda kalan Selânik Sabe-
taycilannm ahali mübadelesi dig birak1hp Türkiye'ye getirilmemeleri
münasebetsiz ve tehlikelidir diyordu? Karakay Rüçdi Bey'in bu dilekçe-
sinin nedeni pek belli degil Cemaatine duydugu bir kizgmhk ve ihbar
nu, yoksa, gerçekten mübadele yüzünden Selânik'te i; ve güçlerini bi-
rakmak istemeyen Sabetayci cemaate yardunci olmak
mi istedi? Zira o
stralarda Selânik'te Mustafa Bey, Yunan hükümetine müracaatla.kendi-
lerinin Türk ve Müslüman degil; aslen Yahudi olduklarun, bu yüzden
mübadele ile ev, i; ve yurtlanndan sürülerek gönderilmemelerini iste-
miyti. Konortas bu fikre yatkm görünmüç ise de, bazi bakanlar Sabetay-
c11armYunanistan'a Türk'ten daha zararh olduklanm ve bu yüzden der-
hal Türkiye'ye gönderilmelerini istemiglerdi?
'Dönmelef, yani Sabetaycihšm üzerindeki münakayamn arttigi gün-
lerde bazi gazeteciler Türkiye hahambagisi ünlü bilgin Haim Becera-
'dönmeler'le
no'ya da Yahudiligin ne dereceye kadar alakast oldugunu
sormuç1ardir. 12 Ocak 1924 tarihli mülakatmda hahambaµ, "Ben dinler
konusunda çok tetkikat yaptun, ancak bu Selânikliler konusunda bilgim
yoktur. Herkes ne kadar biliyorsa ben de o kadar biliyorum," diyor. An-
cak bir ara 'Sabatai Zvi kabilesinin Musevî itikadma kismen
ve muhalif
bir tarikat oldugunu' ilave ediyor? Sti mübhem, çekingen demeç bile as-
hnda, Sabatai Zvi vakasmdan sonraki iki asir içinde; bir Osmanh ve Tür-
'dönme"leri
kiye Yahudi dinî liderinin Selânik hakkmdaki ilk resmi aç1k
degerlendirmesidir. Ancak arkasi gelmemig ve Türkiye Yahudileri bu
konuda susmayi tercih etmiglerdir. Bu dönemi bir suskunluk izlenügtir.
'Dönme' denen unsurlarm durumunu, yeni Cumhuriyet'in Iaik ulusçu-
Iari ve Cumhuriyet Halk Partisi tartigmamista. Sansür bu gibi tartigma-
lan muhafazakâr çevrelerdeki ftsiltilara terk etmigtir. Karakap Rügdi.ola-

6 Sebilurregad,cild 23. sh.175; Abdurrahman Küçük, age sh. 232; Tanin, 5 Ocak 1924
(1340H).
7 Vakit, 4 Ocak 1924 (1340H).
8 Vækit, 12 Ocak 1924 (1340H) Hahambay Haim Becerano ile mülakat.
*
Bu kelime eenebi dillerle dahi deunme veya dönmek diye yazumakta, Sabetayci de-
israrla
yimi kullamImamaktadr.
olmahdir. En olayla
zorlamig
yi da bu konuda Sabetayc11arm susmasim
Sabetayci çevreler unutma ve susmayi, yeni toplumun laik vatandaghgi-
böyle laik-
m benimsemeyi tercih etmiglerdir. Esasen 19. yüzyildan beri
228 ulusalci toplumu isteyenferin arasmda onlar da vardi. Bununla beraber
dar bir antisemit çevre, laik ideolojinin önde gelen bazi pahsiyetlerini 'mason'
'dänme'

yanhg veya dogm fisilti gazetesinde veya olmakla it-


ham etmeyi sürdürmüglerdir. 'varhk

Harb içinde 1942'de çakardan fazla kazançtan ahnmak istenen


meselesine ilginç bir biçimde
'dönme'

vergisi' uygulamalart sitasmda


bümkrat yönetici çevreler yeniden el atmigtir. Vergi kategorileri içinde
'D' cetvelinin dönmelere konan vergiler oldugunu o zamanki Ïstanbul
defterdari Faik Ökte yazrmétir.9Ma1ûmdur ki en yüksek varlik vergisi
meblagt da bu kategoridekiBezmen ailesiiçin tahakkuk ettirilmigti. An-
vergisi' Türkiye malî tarihinde çabuk terk edilen rezilane bir
'varhk

cak
uygulamaydi ve çegitli çevrelerden tephi gärmügtür. Ondan sonra da
buna benzer açik veya kapah bir uygulama görülmez.
Bugün Sabetaycilar kendilerini henüz açiklamaz, bu inanç üzerinde
bir aragtirma yapip yayimlamaz. (Tekistisnanm, ama hakikaten tekistis-
oldu-
nanm Tinjaki ve Toplumsal Tarih gibi dergilerde yazan Ilgaz Zorlu
belirtmek gerekir.) Öylegörünuyor ki bu inanç kimlige
gunutakdirle ve
sahip olanlar halen var fakat, sayilanm kimse bilmez. Herhalde son yet-
mig yllm laik geligmeleri ve yeni kent kültürü içinde, Sabetaycihk laik
ideoloji, fakat daha çok laik hayat tarzi içinde erimigtir. Üstelikbu laisiz-
min en ategliöncü ve uygulayicisi da bu grup olmugtur. Bu grup üzerin-
de halen Lucette Valensi'nin bir aragttrma yaptigru duyuyoruz. Tabil
Osmanh arpivleri, kanaatlerin aksine, hiçbir gey veremez. Onun için
aragtirmanm mülakat ve bazi kalmti belgeleri (yazih veya yazisiz) ara-
mak eklinde olmasi gerekir.

9 Faik Ökte,Varhk VergisiFaciast, Ìstanbul1947 (?),s. 85, 87, 195, bkz. A Küçük, age
s. 258,
Harf Devriminin Nedenleri Üzerine'

3 Kasim 1928'de" Türkiye modern dünya kogullan içinde çok cesur


bir denemeye girdi. Alfabe degigtirmek tarihte ilk kez görülen bir olay'
degildi. Hatta en bagta Türkler, tarih boyu birkaç kez alfabe degigtiren
bir toplum olarak bu olaym önde gelen örnegi sayllabilirler. Ne var ki al-
fabenin degigtirilmesi, ilk ve ortaçag toplumlan için köklü bir degigiklik
sayilmayabilir. Yazi ve kay1t igleri ile dar bir bürokratik kadronun birkaç
rahib ve pairin ugragtigt geleneksel toplumlarda yazi ile ilgisi olmayan
genig y1gmlarböyle bir degigimden haberli bile olmamiglardir. Ïlkçagm
parlak uygarhk örneklerini veren Ahamaniglbr Ïraruçiviyazismi, Sasanî-
ler ÏramPahlavi denilen kökü Aramî alfabesine dayah yazlyi kullanmig
ve Araplar Ïran'ifethedince Arap alfabesi bunlarm yerini almigti. Eu son
olay her ne kadar eski Íranuygarhgom kaynaklanm bir süre karanhkta
birakmigsa da, 9-10. yüzyillarda eski kültürün restorasyono olanak ka-
zanmigti. Çünkugeleneksel toplumun bir özelligi, kültür ürünlerinin
sözlü olarak saklanmasidir. Böylece eski Ïran kültürünün destan, yiir
masal gibi ürünleri, hatta dinî metinleri buyuk oranda halkm tüm ke-
simlerinin belleginde yagadigmdan, sonraki dönemlerde yeniden yazih
olarak saptanmasi mümkün olmuçtur. Iran'm ünlü çairi Farsçanm üsta-
di Firdevsî (Firdosî) bile $ehname'sini bu tip sözlü anlatimlardan derle-
migtir.
Oysa basmm, kitaplarm ve eski çaglara oranla yaygin egitimin görül-
dügü modern çaglarda, böyle bir degigiklik kolay cesaret edilip yürütü-
lecek bir iy degildi. Nitekim toplumlar bu konuda çok ürkek ve tutucu
davranmaktadir. Degigimden önemli say1da kigi ve kümeler olumsuz bi-
çimde etkilenir ve yeninin benimsenmesi birçok güçlük yaratin
Bunlara karym Türk inkilâbmm bu konudaki Israrh tutumu nasil
olup da bayanya ulagmigtar. Baganya gerçekleptirmeye yardim eden ilk
nokta; 1928 Türkiye'sinde Arap harflerine muhalif, kökü 19. yüzyilm ilk
yansma kadar uzanan edebt ve fikrî bir akmun varhgidar. Du akmun
varolug nedenini ve yayihyra bu yazida göstermeye çahyacag1z. Arap
harflerinin yerine Türk dili için en uy gun alfabenin hangisi olacagi soru-

*
Türkiye Cumhuriyeti'nin YetmigBeg Yth Armagam, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu. Tûrk Tarih Kurumu Yaymlan, Dizi XVI, S. 80. Ankara 1998, s.
68-84
••
Yasa 1 Kasun 1928'de kabul edilip, 3 Kastm'dan baglayarak yürürlüge girmietir.
su ise, Latin harflerinin kabülü ile çözùlmügtür, Bu da harf devrimini
olanakh kilan ikinci noktadir. Alfabe tarihine baktigimizda Latin harfle-
ri,
yazmm geligiminin doruk noktasi olarak kargimiza çikar. Fonetik ba-
¯
230 kimdan en mütekämil alfabe oldugundan, sesIllerin (vokal)önemli ol-
dugu Türk dili için, Latin alfabesi en uygun görülmügtür. Bunu yazmin
geli.ÿimtarihinde saptamak mümkündür.
ÍIk yazi M.Ö.XXXILyüzyilda uygarhšm egigi olan Mezopotamya'da
Sümerler tarafmdan kullaruld1. Sümerce aglutinant (ek ve kök yapist ile
kurulan kelimelerden meydana gelen, iftisaki) bir dildi. Sümer dilinin
grameri, Mezopotamya'da daha sonra siyasî bir birlik kuran ve Samî bir
toplum olan Akadlar tarafmdan yazdnugttr. Bilinen Sümer metinleri bir
hece yazist olan çiviyazisi ile yazilmi.ptir ve resim yazismdan (pictograp-
hique) geligerek ortaya çakmigtar. Gerçi, Çin,Japonve Proto-Hind (Mo-
hanjo) kültürlerinin de yazilari vardt Ancak bu yazilar resim yazisi
olup, alfabetik degildir. Hitit hiyeroglifi, Aztek hiyeroglifi gibiyazilar da
böyledir. Fakat bunlarda tek ses gösteren baziiçaretler vardir Bu neden-
ledir ki Mezopotamya kültürlerinin kullandigi yazi, modern alfabeyi
doguracak bir baglangiç olarak uitelendirilmektedir. Güney Mezopo-
tamya'da, bugün Varka, Tevrat'ta ise Erek diye geçen eski Uruk gehrinde
Jordantarafmdan yapilan kazilarda, Uruk IV katmamnda ilk resim yazi-
lan ele geçti. Bu yazi tahminen Sümerlerin Mezopotamya'ya geliglerin-
den üç yüz yil sonrabulunmuytur. Sümer sitelerinin bu dönemdeki top-
'mabed
lumsal düzenine sosyalizmi' ad2 veriliyor. Eu düzende özelmül-
kiyet geligmemigti. Her toplulugun üyeleri y1gma tepeler üzerindeki ta-
pmaklar etrafmda yagamakta ve elde ettikleri ürlinü bu tapmaklardaki
rahiblere teslim etmekteydiler. Teslim edilen ürünlerin yaz2m, sayun ve
bälügümü rahipler tarafmdan yapihyordu. Rahipler getirilen ürünün
cinsi, miktan ve verenin adim kaydetmek için baziözel igaretler kullan-
dilar. Zamanla bu igaretleri her birinin anlayacaþ gekilde sistemleytirdi-
1er.Böylece resim yazisi dogmug oldu.1 Resim yazismdan daha sistema-
tik bir yazi olan çivi yazisma geçigin agamalan tam olarak aydinlanmig
degildir. Ama çivi yazist gekillgri dört-beg tane sesli harfi verebiliyordu.
Hele Ïranhlartüm igaretterin sayistru otuz dokuza indirerek çivi yazisim
neredeyse alfabetik bir agamaya getirdiler.
Ashnda uçses (akrofoni) dedigimiz yäntemle modern alfabenin teme-
-

lini atanlar eski Misirhlardir..Hiyeroglifte her resmin (iyaretin) kargihþ


olan kelimenin bag harfleri kullamlarak sesli ve sessiz harfler ortaya çak-
ti. Örnegin,öküz=k alef, ev= O = beth, igaretlerini alahm. Burada iki iga-
retten a ve b sesleri ahamakta ve yan yana ya da alt alta yazildiklarmda
ab kelimesi ortaya çtkmaktadtr. Böylelikle, bu tür fonemlerin daha çok

1 Füntzan Kinal, 'ÇiviYazistrun Dogugu ve Geligmesi', DTCF Tarih Araphrmalan


Dergisi, C. VII, S. 12-13, Ankara 1973, s. 5-7.
kullamldigi Misir hiyeroglifi bir antamda modern alfabenin baglangici
sayllabilir. Gerek resim, gerekse çivi yazismda hece yöntemine bagh ka-
Imdig1halde, gimdi ses yöntemine geçiliyordu, Sami dilleri konugan top-
lumlar bu alanda Akdeniz uygarhšmm äncüsü olacak ve alfabe giderek 231
modern yap2sma kavugacaktir.
Çiviyazisi ve hiyeroglif apagi yukan M.Õ.L yüzydda yerlerini tü-
müyle daha geligken ve sistematik alfabelere biraktdar. Bunlardan biri
hiyeroglif ve çivi yazisma göm harfleri yirmi ikiye indiren ve
ses yöntes -

mine dayanan Fenike alfabesidir. Fenike alfabesi; 1. aleph, 2.


vav, 3. yodh
harfleri ile 1. A, 2. O,U, 3. Y. Ì. seslilerini içeriyordu. Fenike alfabesinden
çikan bir kol ise Suriye'de Aramî, Ïran'da Pahlavî, sonralar1 Araplarda
Kuji ve Neshf, Süryanîlerde Estrangelosve dolayh olarak da Turfan
yazit-
Iarmda gördügümüz Uygur alfabelerinin temelini olugturmugtur. Feni-
ke alfabesinin asil geligme alam, M.Ö.XI. yüzyilda Íonadalan
ve Yuna-
nistan olmuçtur. Yunanhlar;
'ayn'
a-e, y-i, u-o seslilerini aldiklan gibi, Sade-
rin gibi sessizlerini de sesli harf olarak aldilar. BäyIece M.Ö.403'te
Attika'mn resmi alfabesi olarak kabul edilen klasik Yunan alfabesi orta-
ya çikmigtir.
Yunan alfabesine göre daha sistematik bir alfabe olan Latin alfabesi
baglangiçta yirmi bir harften oluguyordu. Augustus devrinde Y ve Z
harfleri eldendi. Latin yazismda (C) fonemiyle verilen Yunanblarm (K)
harfi Latin alfabesinde yer almaz. Bununla beraber sonralari bazi keli-
meler için istianaî olarak kullamImigtir. Latin alfabesi hece
yöntemiyle
kurulmuytur. Kolay okuyup yazmaya ve standart imlâya olanak hazir-
lamaktadir. Bu nedenle bugün dünyada çeyitli gruptan dillerin en
yay-
gm olarak kullandiklari alfabedir. Bazi dillerin gereksinimlerini kargila-
mak için harf alti ve üstü igaretler (diacritique'ler) kullamhr. (Örnegin,
Türkçedeki Q,Ç ve Õ;Çekçedeki 6 I Almancadaki Ä gibi...) Bo konuya
ilerde yeniden deginilecektir.
Bir toplumda zaman içinde degigen ve geligen toplumsal iligkiler
ne
deniyle daha standart ve mükemmel bir imlâya gerek duyulur. Bu da bir
yerden sonra alfabeyi etkileyip degigime zorlamaktadir. Alfabe dogdu-
gu günden beri degigmektedir ve halen de son geklini aldig1 söylene-
mez. Türk dilini konuyanlar da tarih boyu kullandiklan alfabeyi dört
kez degigtirmiçIerdir.

Tarihte Türk Alfabeteri

Radlov ve Thomsen gibi türkologlarm bilim dünyasma tamttiklan


Orhun yazitlan, Türklerin bilinen ilk yazth amtidir. Bu yazitlardaki ilk
alfabe, onu kullanan siyasal grubun adi olan 'Göktürk' terimiyle adlan-
dinhr (M.Ö. 732). Thomsen 1893 ylhnda Orhun vadisinde bulunan bu
yazitlarm sirrmi çözdügünde, bilim dünyasi bir olayla kargilagtL GÖk-
türkler yazigma iglerinde Sugdaklan (Sogdianahlar) kullamyorlardi. Bü-
yük bir olasilikla bu yazi Sugdaklar tarafmdan geligtirilmigtir. Eu alfabe-
nin äzelligi ise içinde yalutzca dört tane seslinin bulunmasidu Bu seslife-
232 rin ince ya da kahn olarak degerlendirilmesi,yanma geleasessizin ince ya
da kalm oluguna baghdir. Bu nedenle sessizler ince ve kahn olarak birkaç
tanedir. Yazi bitigik yazilmaz, kelimeler ustüste konan iki nokta ile ayri
lir. Dolayis1yla Gäktürk alfabesi bürokratik hizmetler için nygun olmaylp
daha çok amtsal bir yaz1çegidiolarak kalmiptin Bu yazi türüne bagka yer-
lerde de rastlanir. Örnegin, Peçenekler ve Hiristiyanhktan önce Macarlar
amtsal yazitlarda böyle runik bir yazi kullanmiglardar. Bu-örneklere Maca-
ristan'm Szekel bölgesinde Nagy Szént Miklós'da rastianmigtir.2
8 ve M. yüzyillar arasmda yalmzca Uygurlar tarafmdan degil, Otta
Asya'nm diger Türk toplumlan tarafindan da kullamlan Uygur alfabesi
kültür tarihimizde Gäktürk alfabesine oranla daha çok yaygmhk kazan-
nuptir. Bu yaz2y2 Zerdügtîler, Masturî Hiristiyanlar ve Budistler de kul-
Ianmiglardtr.3 Özellikle Mogol Ímparatortugu döneminde Uygur alfabe-
si, resmi yazigmalarda daha çok kullamldi. Bunun nedeni, Türk ses ya-
bürokrafik kayatlarda iglekli-
pisim ifadeye elverigli olmamasma kargm,
Uygurlardan ve
ge sahip oluguydu. Zaten imparatorluk bürokrasisi de
diger Türk toplumlardan seçilen kimselerden olugmugtu. Uygurcada Sa-
mîlerin; I (a, e,), a (u, o, ü) ve J (i,iYami kargilayan üç sesli vardt. Ìglek-
ligine karym bu alfabenin Türk im1âsim kargilayamamasi, Arap harfleri-
nin kabul edilme nedenlerinden biri olabilir. 11-13. yüzyillardan bagla-
yarak Arab alfabesi artik Türk soyundan toplumlar arasmda yaygm ola-
rak kullamhyordu. Ïranldarm tersine Türklerin Arap harflerini kendi
dillerine uygun bir biçimde degigtirdikleri söylenemez. Seslilerin yeri-
nin çok önemli oldugu ve higdtih sessiz harflerin de (Ç,S gibi) kullaml-
digi dilimizde, yuzyillar boyu Arap alfabesinin üç seslisiyle yetinilmig-
tir. P= y Ç 5 ve J = 3 gibi harfler ise alfabemize Ìranhlaryoluyla gir-
=

migtir. Özellikle imlâmizin konuqulan dili arkadan izlemesi olayt (oda=


ota, demirci= teymurci, maydonor=midenuvaz gibi) imlâmizda dagi-
mkhk, kuraIsizhk yaratrug ve ahykanhk kazamlmasi (meleke) geregi gi-
bi önemli sorunlar yaratmigtar. Ïytebu nedenlerden ötürü, XIX. yüzyilda
'islalu'

baylayan modernleyme hareketleri, Arap harflerinin ya da Latin


-

harflerinin kabulü glbi seçenekler etrafmda yogun bir tartigma baglat-


nuptir.

2 Claude Cahen, Pre-Of f aman Turkey, Sidgwick and Jackson,London, 1968,s. 3-4.
Burada Türk topraklannda bir hayli sogdça ve sernitik belge ve kahnti bulun-
duþi bildiriliyor. Okuyucu, H. N. Orken, Eski Türk Yazrtlarr, C. II, TDK Yay. Ïs-
tanbul 1939, s. 188-206. Aynca eserierde bu bilgilere rastlayabilir.
metinier
3 A. von Gabain, Altfürkische Grammatik,Leipzig 1950, s. 15-28. Eu yazi ve
üzerindebagvurulacak temel kaynak.
Ímlâve Harf Degigtirme Sorununun Ortaya Çakapr
Yaz1 bürokratik örgütlerde temel bir teknik aygittir. Bir kay1t aract
olarak mal ve hizmet ahmlarmm denetimine yarar. Oyleyse üretimde n3
denetim olgusunu saglayan bir araç olarak teknik bir altyapisal ögedir, Bu
teknik aygitm içIerligini saglayacak gekilde mükemmellegtirilmesinin
toplumsal-teknolojikmoderalegmede büyük änemi varðir. Bu yargumzla
bir toplumun temel üretim birim ve araçlan arasmda yazty1ön siraya koy-
muyoruz. Ama üretimde modernleyme baçladigi an, im1â ve yazidaki ak-
sakhk ve uyumsuzluklar rahatsiz edici olur. Böylece egitim alamnda- ve
bürokratik örgütlerde reform yapan gruplar tarafmdan ele ahnmasi kaça-
m1mazdir. Bu nedenle gerek modernlegen yeni çaglar Avrupa'smda, ge-
rekse 19. yüzyil Türkiye'sinde aym ihtiyaç duyulmustur. Arap harflerinin
ya da tümüyle degigtirilmesikonusundaki tartigmalarm Türkiye ta-
'Islalu'

rihinde bürokratik örgütterdeki ve egitim alanmdaki reform denemeleri


kadar eski oldugunu ve onlarla atbagi gittigini belirtmigtik. Bu durum salt
Türkiye tarihine özgü degildir, Yeniçaglarm bagmdan bu yana Latin ve Ki-
ril (Rus-Bulgar-Sirb) alfabelerini kullanan, modernlegen toplumlar imlâ re-
formlari yürütmüy ve alfabeleri üzerinde degigiklikler yapmiglardinYaga-
yan dillerin hiçbirinde ortaçag boyunca standart bir imlâ yoktu. Eski bü-
rokrat kadrolar ve dar bir aydm tabakanm kullandigi yazi bellege ve ahg-
kanhga dayanmaktayd1. Öyleki, nerdeyse her yazarm kendine göre bir
imlâsi vardi. Herkesin kabul ettigi standart imlâ kurallan ve okunmast ba-
sit bir yazi yoktu. Aslmda buna ihtiyaç duyulmarmytir. Çünkül8. yüzyila
degin okuryazar oram% 5-10'u geçen ülke yoktur. Ornegin Alman imlâ æ-
formu, Íncil'inAlmanca'ya çevrildigi reformasyondönemine degil, Prusya
Kralhgi'nm güçlendigi ve Ïmparatoriçe Maria Theresia'nm Avusturya yö-
netimini modernlegtirdigi döneme rastlar. Ìmparatoriçenin13 Agustos
1770fermamyla ilkokul egitimi genelleptirilirken,yaym yagamrda canlam-
yordu.,Bu, Alman diliimlâsnun düzelmesine, daha dogrusu düzeltilmesi-
ne neden oldu. 18. yüzyil bagmda Büyük Petro, Rusya bürokrasisini ve egi-
tim yaçarum çagm gereklerine göreyeniden düzenliyordu. Bu nedenle es-
ki kilise Slavcasmm kahntisi olan Rus harflerini ve imlâsim da 1710 yilm-
da yeniden düzenlettirdi. 1713'te Vedemosti(Haberler) adh gazeteyi çakart-
tirarak, Rusya'da basin hayatuu baglatti.Okuma yazma bilgisinin yayilma-
suu gerektiren bu gibi hareketler önlerinde engel olarak Rus alfabesini bu-
luyordu. Onun için imlâ düzeltilerek alfabeden 18.harf çikart11di.4Rus al-
fabesindeki ikinci önemli düzeltme iglemi, 1921'de Sovyetter döneminde
gerçeklegtirilmigtir. Fransa'da ise Kardinal Richelieu konuçulan dile uygun
standart bir imlâ düzenlemesi için ünlü Fransiz Akademisi'ni kurdurmug-
tur

4 S. N. Syrov, Stmnitsiy Istorii,Íz. RusskiYazak, Moskva 1975, s. 116-117.


Genellikle faaliyetleri artan, etkinlik alam büyüyen bürokrasilerde
eleman ihtiyaci da artmaktadir Ama diger yandan yazi konusundaki
ah.ÿkanhgi ve yetenegi eski bürokrat tabaka ve gruplarmki ile kargilagti-
234 nlamayacak kadar az olan yeni memurlarm bürokratik örgütleæ girme-
si güçtür. Çünkügeligen toplumsal yagam maliye, adliye ve egitim ör-
gütlerinin eleman gereksinmesini arbrmigtr. Ote yandan modernlegen
ordulann yeni subay kadrolan artik eskisi gibi okuma yazma bilmeyen
'talimname-
kahramanlardan degil, topografya, matematik, mekanik ve
leti okuyup anlayabilen kipilerden olugturulmak zorundayda. Eu mo-
dern savag adamlarmm ise; bir Çinmandarini, bir Osmanh divan kâtibi
ya da bir manastir rahibi gibiömürleriniyaziya ve karmagik imlâya ada-
yacak kimseler olamayacaklari açiktir.Modernlegen ordularda kolay bir
imlânm geligtirilme gereginin de bu reformlarda etkisi várdir. Bundan
bagka, yaym yagammm geligmesi, genig y1gmlarm okuma yazmayi ko-
layca kavramasuu geæktiriyordu. 18. yüzyddan beri Ïngilizce, Fransaz-
ca, Ítalyanca,Rusça, Almanca gibi Bati dillerinin imläsimn geçirdigi de-
gigiklikler böyle bir büyük toplumsal degigime ve modernlegen bûrok-
rasinin ihtiyaçlanna dayanmaktadir.
Alfabe ve imlâ degigmeleri konusundaki ikinci önemli etken, birinci
etkenin de içinde bulundugu bu zincirleme toplumsal geligmelerin so-
nucu olarak ortaya çaknugtir. Bu etken ulusaledik akunlandir. Bati Avru-
pa toplumlari 19. yüzyila sanayilegme ve kentleyme, yaygm egitim gibi
olgularla giverken ortaya çakan vatandaghk, epitlik, ulusalcihk gibi dü-
günce ve eylemler, Dogu Avrupa'mn boyunduruk altindaki toplumlan-
m da etkileyerek ulusalci bilincin uyanmasmi sagladi. Bu nedenlerden
ötürü 19. yüzy11; tarih, filoloji, etnoloji gibi bilimlerin geligmesi için uy-
gun bir ortamm dogdugu dönemdir.
18. yüzydda imlâ reformlanmn ne gibi nedenlerle yapildigru yukarda
açaldamaya çahytik. 19. yüzyil ise belirtildigi gibi, uIusalcihk bilinci dola-
y1slyla, tarih ve filoloji aragtumalanmn geligtigi bir çagdir. Dil araptuma-
lan sonucu, o zamana degin karmakangik olarak kullamlan filoloji ve lin-
guistik terimleri, iki ayn disiplinin adi oldular. Filoloji, söz konusu bir di-
le iligkin hetinlerinkargilagtirmah bilimi ve o dilin tarihsel evriminin sap-
tanmasi; linguistik ise, sentaks ve morfoloji (yani grameri) içeren bir bi-
limsel disiplin oldu. Macar filolog Samuel Gyarmathy XVIII yûzyilm so-
nunda bu dallardaki incelemeleriyle Macarca ve Fince'nin akrabahgru
saptadi. Filoloji ve linguistik aragtirmalan bir yandan Bati uluslarmm ta-
rih bilincini ve ulusalcthgim besledigi gibi, bir yandan da daha standart
ve dogru bir imlânm yerlegtirilmesiiçin çaba gösterilmesine neden olu-
yordu. Kasacasi, dilbilim aragtirmalari, örgüt ve iligkiler sistemi anonimle-
gen, yazih kültür ürünlerinin yaçamm önemli parçasi haline geldigi Avru-
pa endüstri toplumlarmm gereksinimine hizmet ettigi gibi, toplumlann
ulusalcibilincini de yönlendiriyordu. Aydmlar, standart imlâ ve basit ku-
ralh yazly1bir ulus için övünç kaynagi saymaktayd11ar. Böyle bir ortam-
da Romenler, Latin kökenli bir dil konuyan bir ulus olarak, Slavlarla
mügtereken kullandiklan Kiril alfabesini atip 1860'ta Latin alfabesini ka-
bul ettiler. 19. yüzyil sonunda Osmanh Ímparatorlugu'nda,Arnavutlar ¯
235
Latin harflerinin kabulü sorununu tartigmaya baglad11ar. 30 Eylül
1879'da kurulan 'Cemiyet-i Ïlmiyye-iArnavudiye' Latin harflerinin ka-
bulü porununa ciddiyetle egildi.5 Bu Cemiyet, bir Ortodoks, bir Katolik
ve bir Müslüman Arnavut'tan olugan bir kurula Abetare (ABC) denilen
bir alfabe hazarlatti. Böylece Arnavut okullarmm kullanmasi için Latin
ve Grek harflerinden meydana gelen bir alfabe hazirlanmig ve Arnav'ut-
lar bu alfabeyle egitim ve kültürel yagamlarmi sürdürmeye baglanuglar-
dir Ílginçolan gmseddig/Samî'nin Kaamus-u Türkî ve Kaamus'ul AIâm
da islah edilmig bir imlâ kuHamrken, Arnavue dili için Latin harflerine
dayanan bir alfabe önermesidir.
ÍgteOsmanh Ïmparatorlugu 19. yüzyilda böyle bir ortamda yagiyor
ve modernlegme sürecine gixïyordu. Bürokratik merkeziyetçilik, yaygm
egitim çabalan, çapragik ve karmaµk imlây1bir.sorun haline getirmig ve
baçIamigtL
yazi üzerinde tartigmalar

Osmants Ímparatorlugu'ndaReformlar ve Alfabe Sorunu

Geleneksel toplumda bürokratik örgütlerin kadrolan dardir. Ïçlemle-


ri az oldugundan bürokratik kayitlar da simrhdtr. Böyle bir örgütte ka-
ylt sistemleri ve yazigmalar da genig y1gmlarm deg, küçuk bir yänetici
tabakamn denetimi altmdadir. Okuma yazma oram dügüktür ve yüksel-
tilmesi için gerek de duyulmaz. Bu durumda karmagik ve ahekanhga
dayanan im1â bir sorun haline gelmemigtir. Hatta bürokrasinin içinde
bazi uzmanlagnug bölümlerin memurlan kendilerine özgü bir yazi ve
kayit sistemine sahiptirler. (Örnek; Avusturya devlet argivlerinde bulu-
nan 18. yüzylla kadarki belge ve kay1tlarm çegitli dillerde [Latince veya
Ïtalyanca-Fransizca] tutuldugu görülür. Kullamlan Almanca bile yaban.
ci terim ve deyimlerle doludur. Bundan bagka kullanilan kaligrafi türle-
ri az kimsenin tahathkla okuyabilecegi yazi türleriydi. Dönemin bazika-
y1tlanm okumak uzmanlarm i.gidir).
Venedik devlet argivleri yan Latince ve gotik türü bir yaziyla kaleme
alman belgeler ve hay1tlarla doludur. Belirtildigi gibi Büyük Petro'dan
önee, Rus bümkrasisi, kilise Slavcasi kalmtasi bir yazi türünden rahatsiz.
olmamigtir. Osmanh bürokrasisinin ahykanhklan da bu durumun-tipik

5 Fevziye A. Tansel, Arap Harfferinin Islahr ve Degigtidimesi Hakkmda Ílk Tegebbüsler


ve Netkeleri, T.T.K.Bellten, C. XVII,Say116, s. 245.
6 L. S. Stavrianos, The Balkans Since 1453, Holt Reinhart and Winston, New York
1958, s. 505
bir örnegidir. Her memurun güzel yazi yazmas1 yetmez, adeta hattat ol-
mast istenir. Yaziÿmalarda edebî bir uslûb yaratmasi dogal görülür ve
takdirle kargilamr. Bir niganamn ve hattâ bir divan-1hümayun kâtibinin
¯¯
236 kendine özgü edebî üslûbu fermanlara ve yazigmalara iglemesi, begeni-
len dogalbir davramytir. Kanunî devrinin ünlü nigancisi Celâlzade Mus-
tafa (Koca Niganct) bu bürokrat tipinin en parlak ärnegiydi. Divan-1hü-
mayundan çakan fermanlar, divanî denen bir yazi türnyle kaleme ahmt-
di. Maliyeci grup, siyakat denen bir yaz1ve rakam türü kullarurdi. Eu ya-
z1yi okuyup anlayanlar da yine kendileri olurdu. Bugün bile bu belgele-
ri çok az sayida uzman tarihçi degerlendirebilmektedir. Kisacasi devlet
argivlerinin bürokrasi üyeleri digmda kimseye hitab etmesine gerek gö-
rülmüyordu. Ama imparatorluk 19. yüzyilda modernlegme sürecine gi-
rince hükümet merkezindeki bürolarda ve vilâyetlerde memur ihtiyaci
artmigtir. Ustelik bürokrasinin yeni adaylannm, hukuk, maliye, yabano
dil, cografya bilmeleri, daha önemliydi. Zaten bu çok sayida memurun
'edib'

tümünün yetenekli hattat ve kipiler olmalari mümkün olmadigm-


dan, Tanzimat bürokrasisinin kayatlarmda ve yazigmalarinda bir üslûp
sadeleymesi, bir basillik gärûlmektedir. Bu sadelegme, fermanlarm hitab
ve elkab bölümlerindeki (titulaturde)yazigma kurallarmda görüldügü gi-
bi, kaligrafide de görülür. Tüm bürolarm belge ve yazigmalari nesih yazi
ile yazihnaktadir. Zaten tersi de dügünülemez. Çünkühükümet merke-
zi ile en uzak vilâyet arasmdaki yazigmalar bile eskisine oranla çok art-
migtir Böylece Tanzimat dönemi kendiliginden ilk yazi düzenlemesinin
yapildigi, yönetimin her kesiminde standart yazi türünün kullamldig1
bir dönem oldu.
Ülkede ortaokullar (rügdiyeler)her yerde açihyor, yeni yeni sivil
okullar kuruluyordu, Yaygmlagtirilmak istenen egitim dolayisiyla Arap
harflerinin güçlügü, özellikle Türk dili ile bu alfabenin uyugmazligi so-
runu kendini duyurdu. Bu sorunlarla salt Osmanh bürokrasisi üyeleri
degil, egitim ve dügün alamada yeni bir uyamp dänemine giren Çarhk
Rusyasi periferi vilâyetlerindeki Müslüman aydmlar da ugragmaya bag-
Lamigti. Bu gruba girenler 19. yüzyil baglarindan beri ulusalci bir bilinç-
yazarlardL Sözü geçen
le tarih ve dil araghrmalari yapan egitimciter ve
önerileriyle ige girigip, Latin harflerinin ka-
"imlâ
1slahatt'
her iki grup da
bulünü savunmaya kadar igi vardmhlar.
. ,Osmanh Ïmparatorlugu digmdaki ulusalci aydmlarm ilk ömegine 19.
yuzyd baglarmda ÇarhkRusyasi'nda rasthyoruz. Azerbaycanh olup, Hi-
ristiyanhga geçen (Aleksandr) Mirza IGîzunBey (kendisi 1835'te Ìmpara-
torluk Bilimler Akademisi üyeligine seçilmig, 1840'ta Ingiliz Kraliyet Bi-
lim Cemiyeti üyesi olmuytur) Türk lehçeleri ve dilleri üzerindeki araÿhr-
malariyla tanmmig bir bilgindir. En bilim adami, Türk dilleri için ortak
bir dil ve imlâ önermektedir. Yine 1863'te Ïstanbul'agelen Azerbaycanh
ünlü dramaturg Mirza Fethali Ahundzade, Osmanh Cemiyet-i Ílmiyesi'ne
sundugu, 20 Safer 1280 (6Agustos 1863) tarihlibir äneride, imlâmn düzel-
tilmesini önermektedir. Ancak Cemiyet bu öneriyi olumlu ve yararh gör-
mekle birlikte, imlâmn bu yeniöneriyle pek de kolaylagmayacagnu belirt-
migtir. Ahundzade ashnda Türkçenin I.atin harfleriyle yazilmasi gerektigi 237
görügünde olan bir dügünürdü. 'Imla islahati' projesi Fuat Papa ve Cemi-
'ihtiyat'

yet tarafmdan gerekçesiyle reddedilmig, fakat Ahundzade'ye bir


Mecidi nigan ihsan buyrulmuytur.T
Aym dänemiçinde Osmanh devletadamlan, daha ihtiyath ve gerçel-
çi öt11emler öneriyorlardt. Du äneriler; 'Arap harflerinin islain, yani imlâ-
mn Türk diline uydurulmasi...' dügüncesi etrahnda toplanmaktadir. Bu,
daha önce gördügümüz Büyük Petro tipi bir yenilikçiliktir.Tarih, mo-
dernlegme dönemine daha geç giren Osmanh Ïmparatorlugu'ndabenzer
partlan yaratmaktadir. Nitekim; Ahundzade'den bir yil önce Osmanh dev-
let adanu Münif Papa (Efendi) bir imlâ 1slahi önerisiyle ortaya çikmigti.
Münif Papa 13 Zilkaade 1278'de (12Mayis 1862) Osmanh Cemiyet-i Il-
mîyyesi'ne sundugu önergede, o gün kullamlmakta olan yazi üzerindeki
eleptirilerini pu dört noktada toplanugti,

1. Dilin imlâsmdakikuralsizhk, okumayi aligkanhga dayandirmakta-


dir. Örnegin,kürk ( JJ ), on (al), uç (gal) kelimeleri birkaç türlü
okunabilir.
2. Arapça, Farsça tamlamalar okumayi daha da güçlestirir. Gerçekten
de Arap harfleri, okumakla kelime dagarcigmi artirmaz, ancak keli-
me dagarcigi yüklü olanlann rahat okuyabilecekleri bir yazidir.
3. Büyük harf olmamasi, cümlelerin izlenmesini güç1egtirir.
4. Arap harfleri baski iglerinde güçlük dogurur. Bagta, ortada ve son-
da ayri yazilmalan nedeniyle, bir dizgi kasasmda 30-40 tane degil,
100'ü agkm harf gereklidir.8

Birkaç yll sonra, gene aym konu üzerinde Namik Kemal ile Íran'mÎs-
tanbul büyükelçisi Mirza Melkom Han arasmda Hiirriyet gazetesinde bir
tartlyma açildi. Gazetenin 13 Rebiülalur 1281 (9 Agustos 1869) tarihli sa-
yismda Melkom Han; "Arap harflerinin halihazir durumu Ìslamçocuk-

7 Ahundzade'nin layihasmi ise Cemiyet cevabmda, "Fevaîd ve muhassenati tasdik


ve teslim olunmug ise de, milcerred icrasmda derkâr olan mügkulat-i azîmi ve es-
ki âsâr-l islamiyyenin nisyamnda müeddi olacagmt" ileri sürüyordu. Ekz. Agâh
Sirn Levend, Türk Dilinde Geligmeve Sadelegme Safhalan, T.D.K./D 31, T.T.K.
Basimevi, Ankara 1949, s. 170; aynca bkz. Q.Ülkütaµr,Atatürk ve Harf Devrimi,
TDK Yayun, Ankara 1973, s. 19; Ahundzade projesine Cemiyet'in cevabi hakkm-
da ayrmtih bilgi için bkz. Tansel, e.g.m., s. 225-226.
8 Münif Paga'mn bu projesi Mecmua-i Fünun Hic, 1270/M. 1868 say1 14, s. 74-
77dedir. Ekm.S. Ülkütapr,a.g.e., s. 17.
larmm maarif ve terakküne mâni olmaktadir," diyerek harflerin yeniden
düzenlenmesini ve apagidakiiglerin yapilmasuu öneriyordu:

238 1. Sesfiharflerin artirdmasi,


2. Harflerin ayrr yazzimast,
3. Hareke sisteminin getirilmesi. (Hareke, Arap alfabesinde seslilerin yeri-
ne kullamlan igaretierdir.)

Nanuk Kemal, Melkom Han'a aym gazetede verdigi cevapta ve sonra-


lari yayunlanan bagka mektuplarmda, Arap harflerini oldugu gibi savun-
du? Namik Kemal'in buradaki savunmasi ve ileri sürdügû tez sonralan
Arap harflerini savunanlarca tekrar ele almagelmigtir. Namik Kemal, oku-
ma güçlüklerinin Fransiz ve Ïngilizdillerinde de bulundugunu söylüyor-
du. Ancak Namik Kemal, Osmanh imlâsmm yalmzca güçlük degil bazi
tutarsizhklan da barmdirdigmi zikretmemeyi tercih etmigtir. Aym kelime-
nin birkaç türlü okunabilmesi, imlânm saygin bir düzeyi olmadigim gös-
terir. Reform isteklilerinin tüm çabalan da bu durumu düzehmekti. Mir-
za Melkom Han daha sonralar1 Londra'da büyükelçi iken 1885 yihnda
Durub-u Emsal adh bir kitap bastirdi.10 Mirza Melkom Han burada, över-
digi projeyi uygulamaya koyuyordu. Harfler ayn ayn basilnupts. Ustelik
imlânm Türkçeye uydurulmasi için sesliler bol bol kullamhyordu. Böyle-
likle sonralan Huruf-u Munfasila adiyla Enver Papa tarafmdan orduda kuß
lamlacak olan bu alfabe, Mirza Melkom Han tarafmdan ortaya atilmigtt.
Eu yazi türü verecegimiz örnekte de görülecegi gibi okumayi kolaylagtm-
yorsa da yazmak için pek pratik degildir. Örnegin, ak akçe kara gün için-
dir. Bunu yazi biçiminde yaziyordu. Nanuk Kemal ve Mirza Melkom Han
arasmdaki tartxÿmasüretken Terakki gazetesinde Hayreddin Bey, 'Maarif-
i Umumiye' adh makalesinde Rusya'yt örnek göstererek elif bada degigik-
ligiöneriyor ve Ebüzziya Tevfik Bey'le tartigmaya giriyordu.11Bu tür tar-
tigmalarm ÍkinciMegrutiyet'ten sonra yogunlagtiguu, ustelikdaha cüret-
kâr degigiklik öneriteri de yapildigim görüyoruz. 19. yüzy11boyunca Ali
Suavi, Semseddin Sami, Ebüzziya Tevfik gibi aydmlar önerilerini hep
Arap harflerinin düzeltilmesi etrafmda yogunlagtirnuglardi. Oysa gimdi
Latin harflerinin kabulünden söz edenler de vardir.
latin harflerinin kabulünü änerenler içinde Abdullah Cevdet, Hüse-
yin Cahit (Yalçm) ve Celal Nuri (Íleri) bagta gelir. Bunlar Arap harfleriyle
Türk yazi dilinin karigskhktan kurtulamayacagim, bu harflerle híçbir dü-

9 F. A. Tansel, a.g.m,, s. 231 ve Melkom Han'm Farsça mektubunun metni ile


Nanuk Kemal'in özel mektuplamu vermektedir.
10 Server Îskit,Türkiye'de Negriyat Hareketleri Tarihine Bir Baky Devlet Basimevi,
Ístanbul1939, Ek'teki fotogaf
11 E A. Tausel, a.g.m., s. 234-238.
zenlemenin mümkün olmadigim ileri sürüyorlardi. Türk dilinin ve egiti-
minin geligmesinin ancak Latin harflerinin kabulü ile mümkün olacagnu
savunmaktaydilar. Hüseyin Cahit Bey, uygulama için Arnavutlarm Latin
harflerini almasuu ärnek gösterirken, Celâl Nuri, hiç degilse bir sancak 239
merkezinde birkaç yil bu sistemin uygulanmasmi istiyordu. Bu öneri ve
tartigmalarm sonucunda Arnavut halkmi temsil eden bir grup, Meclis-i
Mebusan'a Latin harflerinin kabulü için bir 'takrii'
de verdirmigtir. Ançak
Sinop mebusu Hasan Fehmi Efendi, bu takrir aleyhine
§eyhülislam'dan
bir fetva alarak, yasalaymasimänlemittir.12
Latin hartlerinin, kendini gizleyen bir taraftari da Sultan IL Abdülha-
mid gibi görunüyor. Ona göre: "Halkmuzm büyük cehaletine sebep, oku-
ma yazma ögrenimindeki güçlüktür. Bu gûç1ügünnedeni ise harflerimiz-
dir." Sultan Abdülhamid, "Belki bu igi kolaylagttrmak için Latin alfabesi-
ni kabul etmek yerinde olur," demektedir.13 ÍkinciAbdulhamid'in tersine
bu konuda inandigim cesaretle savunanlar da vardir. Manastir vilâyeti-
nin Görice Sancagi'nda Kuran-1Kerim ve Ulûm-u Diniye muallimi olan
Hafiz Ali Efendi, Latin harflerine taraftar oldugu için iginden atilmietir.
Ancak Manastir Valisi Ali Münif Paga'mn ricastyla 4 Kasun 1327 (16
Ocak 1911) tarihinde yeniden ige almm14tir.14 Taraftarlarmm artmasma
karym, Latin harflerinin kabulü sorunu nygulamada cesaretsižlik nede-
niyle hasir alti edilmektedir Arap harflerinden memnun olmayanlar
ïçinde Uygur harflerinin kabulünü savunanlar da vardir.15
Fakat ÏkinciMeyrutíyet döneminde Arap harflerinin
.
'islahi'
taraftarlari
dügüncelerini kismen uygulamaya koyabildiler. Ìranhlarm daha VIII-IX.
yüzyillarda Arap harflerini bir ölçüde kendi dillerine uydurabilmelerine
kargm, Türklerin ayru titizligigösteremediginibelirtmigtik. Oysa Türk di-
linin ek käk yapisma ve ses uyumu temeline dayanan morfolojik äzelligi
(analitik fleksibl), bu tür düzenlemeleri kaçmilmaz kilmaktadir. Bu dä-
nemde islahatçilarm bapnda gelenler, Milash ÏsmailHakki, ÏsmailHakki
(Baltactoglu), Celal Sahir (Erozan) ve Cihangirli M. Qinasi'dir.16 Bunlardan
Ismail Hakki ve Cihangirli M. Sinasi, 1912'de 'TadîI-i Huruf Mãselesi' adh
bir risale yayimlayarak önerilerini sundular. Bu kipiler, seslilerin bol bol
kullamlmasmi istemekteydiler. Õrnegin ya dve olarak yazilan kelime,
we deve o1arak; y,Iolnmy diye yazilan kelime Agg olunmuy di-

12 Ülkütagir,a.g.e., s. 31-32.
13 Suhan Abdülhamid'in 1930'dan sonra yayunlanan bu görüg ve dügüncelerini
içaren defter, dilimize çavrilmigtir. Bkz. Sultan Abdülhamid, Siyasi Hataraftm,
çev. Salih Can, Hareket Yaymlari, Ístanbul,1974, s. 177-178.
14 Elif Naci, 'Harf Ínkilaba
.
ve Eski Bir Vesika', Cumhuriyet, 29 Haziran 1963.
15 Ülkütapir, a.g.e., s. 32'de Dobrucah A. H. Mustafa Bey'in bu dömemde Uygur
harflerinin kabulünü önerdigi bilirtiliyor.
16 Levend, a.g.e., s. 356-357.
ye yazilmahdir. a ly yapse diye çekilen fiil, ses uyumuna uygun
olarak I ly yapsa diye kullaruhp yazilmahdir. Bundan bagka,
.a

Türk fonetigi ile ilgisi olmayan g (ayn), (ti), , (sad) ve , (dad) harf-
leri kullanilmamahdir. Aynca kelimeler konuquldugu gibi yazilmah, es-
ki im1â terk edilmeliydi.17
Islahatçilann bu fikirlerini egitim yoluyla uygulamaya koyan iki dü-
günur ve-egitimci üzerinde durmak gerekir kamsmdayiz. Ustelik bu iki
egitimeinin bu yoldaki katkilar bugüne degin literatürde yadsmmigtir.
Bunlardan birincisi Sat1 Bey'dir. (Sonralan Arap ülkelerine göçen ve Sa-
t:-Al Husrî olarak tamnan ve Arap ulusalcihšmm teorisini yapan I¿igidir)
Sati Bey, megrutiyetin fikir iklimi içinde änemli bir dügünür ve egitimci-
dir. Daha çok fizik-pozitivist olan bu dügünür, bireyin egitimi sirasmda
bireyci bir topluma yönelik degerlerin kazandirlntasi ve uygulamah ög-
retime agirhk verilmesi taraftanydi. 1910 yllmda kendisinin kurdugu ve
bizdeki ilk örnek olan anaokuluna 'Yuva' adnu vermigtir; Burada Satt
Bey, Türk fonetigine uygun bir imlâyi esas almig ve çocuklara kisa za-
manda okuma yazma ögœtmigtir. Sati Bey'inkine benzer bir uygulama-
yi, daha önceden genig bir gekilde gerçeklegtiren ikinci kigi ise Ïsmail
Gaspirah (Gaspirinski) Bey'dir. Rusya periferisindeki Türk toplumlart,
üzerinde egitim ve basm organlari ile etkili olan bu dügünür, Türk fone-
tigine uygun imlâyi okullarda ägretmek için 1883'te Kinm Bahçesa-
ray'da ilk IJsul-ü Cedid mektebini kurmuy ve üç ayda okuma ögrettigi
görülünce 20 yil içinde Rusya periferisinin her yerinde bu okullarm sa-
makale
yist 5000'e çikmigtm Ayrica çakanhgt Tercüman gazetesinin bazi
ve haberleri bu imlâ ile yazihyordu. Kugkusuz bu imlâmn uygulanmasi
için Gaspirah, dilde de sadelegme yönüne gitmig ve Azeri-Oguz lehçele-
rinden alman kelimeleri bolca kullanm14ttr.18 Caspirahimlâ düzenleme-
si konusunda Tanzimat'tan beri rastladig1mix Osmanh dügünürlerinin
önerilerini de dikkate almig görünüyor.
Ïmlâ reformu konusundaki bu öneri ve uygulamalar megrutiyetten
sonra etlsili olmugtur. Basilan kitaplarda yeni imlâya bir õlçúde dikkat
edildigi, noktalamaya önem verildigi bilinen gerçeklerdendii. Buular di-
gmda örnegini daha önce Mirza Melkom Han'm verdigi ve tümü ile
Tür.k fonetigini dikkate alan bir yazmm geligtirilip,Enver Paga'nm em-
riyle orduda uygulamasma geçildigini belirtmigtik. Huruf-u Munfastla,
Enverî Yaz2,Hatti Cedid, Orda Elifbasedenilen bu alfabenin pratik olmadi-

17 ÍsmailHakki, Cihangirli M. Sinasi,Tadil-i Huruf Meselesi,Nefaset matbaasi, Ís-


islalu",
tanbul 1330 (1912);bu fikirlerini ÍsmailHakki "Harflerin Türk Yurdu, 8
Mart 1328 (1910)No: 8'deki makalesinde yaymIandt.
18 Örney 23 EylüI 1895 (Ortodoks Rus Tak. Göre) tarihli Tercüman'da yer alan
bir haberde; "Yere atub, ayak ile basub... hanelerine kaytmaya mecbur bulun-
dular" gibi kelimelere rasthyoruz.
'harb
muhaberatuu sekteye gerekçesiyle birakildigmi
ugratacagi'
gi ve
biliyoruz." Birinci Dünya Savagi'nda Galiç-
Sukadarru da belirtelim ki,
ya cephesinde haberlegme Latin harfleri ile yapihyordu.
Bütün bu uygulama ve giriçimler yeni Türkiye Devleti'ne bir miras 241
olarak geçmi.ptir.Ancak bu miras bir yeyi gösteriyor ki, o da, Arap harf-
1erinin modern bürokraside ve yaygm egitimde kullamlabilecek bir araç
olmadigiydi: Bu nedenle 1920'lerde Latin harflerinin kabulü konusu
Türkiye içinde ve digmda tekrar canhhk kazandi. Daha 1923 yilmda Íz-
mir ÍktisatKongresi'nde, delegeleiden biri Latin harflerinin kabulü için
bir öneride bulundugunda Kazun Paça (Karabekir), "Latin harflerinin
kabulü meselesi, Avrupahlarca bizi bölmek ve Ïslam âleminden kopar-
mak için ortaya atilan bir nifak tohumudur," diyor ve Arnavutlarla
Azerbaycanhlarm bu yüzden çoktan pigman oldugunu ekliyordu. Görü-
lüyor ki, yeni Türkiye Cumhuriyeti daha ilk günlerinden bu tartigmalar-
la karyt kargtya kalacaktar.
1925'te Bakû'da toplanan Türkoloji Kongresi'nde Bekir Çobanzâde,
Hasan Sabn Ayvarof, Agamalioglu tüm Türk dillerini konuganlar için
Latin harflerinin kabulünü savundular ve bir genel alfabe projesi öner-
diler. Bu kongreye katilan Köprülüzade Mehmet Fuat Bey'in tutumu ög-
Tenilemedi."
Ancak kendisi, Arahk 1926'da Millî Mecmua'da yayunla-
konusu ile ihtisas sahibi olmayanlarm ug-
'harßer

nan bir makalesinde,


ragmamasi gerektigi halde, herkesin bu konuyu i; edindigi, bir milletin
maarif ve kültür hayatmda harflerin önemsiz bir mesele oldugu, Latin
harfleriyle medeni terakki saglanamayacagi, zaten yeni alfabenin yara-
tacagt zorluklar dolayisiyla tutunamayacagi'm yazmaktadir.22Köprülü
o siralarda yeni harflerin aleyhindedir. Nitekim Türk Ocagi'nda verdigi
açiklamigtir.E Türk Ocagi'nda veri-
bir konferansta da bu dügüncelerini
len konferans, Darülfünun müderrislerinden pkib (Hüsnü) Bey'in Ak-
oldugund, bir yabanct
gam gazetesinde çakan ve Türkçenin ilkel bir dil
dilin kabulû gerektigini savunan yazisi üzerine verilmfytir. Bu dügünce-
'ilmin
sesi olarak', Latin harfleri-
ye karpi dogan hakh tepkileri Köprülü,
ne kargi bir kampanya yürütmelde kullanruytic Fuat Kõprülü, Türk im-
lâsi ile Arap harflekinin ne derecede bagdagtig1 sorunu üzerinde dur-

19 Bkm.ÖrduSainamesi, Ìstanbul1330 (1914).


20 Gündüz Okçun (derleyen),Türkiye lktisetKongresi1923 izmir,Haberler, Belgeler,
Yorumlar, S.B.F., (ikincibasig), Ankara 1971, s. 318-320.
21 Bakû Türkoloji kongresi için bkz: Thedor Menzel 'Der. II. Türkologische Kong-
ress in Baku (26.1Lbis 6.IIL 1926)' Sonderdruck aus der Z. Der
Islam bd. XVI,
Berlin Leipzig 1926, s. 176.
22 Käprülüzade Mehmet Fuat, 'Harf Meselesi', Millî Mecmua, c. 7, no: 75,
Kânunevvel 1926, s. 1206-1207.
473-426'da
23 Konferansm metni, Türk Yurdu, c. 4, no: 19, Temmuz 1926 sayisi, s.
yer ahnaktadn.
maksizm, Namik Kemal'in bu konudaki itirazlan etrafmda Arap harfle-
rinin savunmasuu yaplyordu. 1926 yih bir yerde, bu konudaki tartigma-
lann doruk noktasm1 teykil eder. Aym yll içinde Ali Seydi Bey, benzer fi-
242 kirlere dayanarak Latin harflerínin aleyhinde bulunan bir risale yayim-
lamigt1r. Ali Seydî Bey'in baghca itiraza, Arapça kelimelerin Latin harfle-
ri ile yazilamayacagidiru Gerçekten de bu tür itirazIara cevap, 1930'lar-
da harf devriminin hemen ardmdan baglayan dilde sadelegme hareketi
ile oldu. Bu s1ralarda Dr. ÌsmailSükrü,Latin harflerinin kabulüne karç1
ç1kmakta fakat Arap harflerinde de önemli bir düzenlemeyi gerekli gör-
mektedir. Çxkardigt broçür, Latin Harfierinden ve Arap Harfierinden Daha
ÏyisiniBulahm admi tapyordu. ÍsmailSükrü'nündaha iyisi dedigi alfabe-
de; ti & 21 & dad y sad ,, ayn g gibi yabanct sesli harflerin ve yin
, , ,

j ,
çe y gibi noktahlarm kaldmlmasi önerilmekteydi. Ayrica, harflerin
bagta, ortada, sonda farkh yazilmasmm da kaldmlmas11stenmekteydi.E
Bütün bu tartigmalar 1927 yllmda kesilmektedir. O tarihten sonra ba-
smda yalnizca Latin harflerinin savunucularma rastlamyor. Anlagilan
Cumhuriyet yöneticileri bu konuda kesin ve kararh tutumlarmi duyur-
muglardir.
1927 ve 1928 ytllarmda Falih Rifki (Atay), Yunus Nadi, Mithat Sadul-
lah (Sander) basmda sürekli olarak Latin harflerinin propagandasmi
yapmaktadirlar. Bir ara Latin harflerinin savunuculugundan vazgeçen
Celal Nuri (Ìleri)gimdi gene Îkdam'daAhmet Cevat (Emre) Vakit'te bu
kafileye katilmiglardir. Mayis 1928'de Büyük Millet Mechsi, Arap asilh
Latin (1)rakamlarmi lcabul etmigtir. Bu kanunun görügmeleri s1rasmda,
'rakamlardan
aslen ulemadan olan Hasan Fehmi, bagka Latin hurufu-
nun ne zaman kabul edilecegini, gecikmesindeki sebebi' hükümete sor-
maktadir26 20 Mayis 1928'de bir dil encümeni kuruldu, Üyeler;Falih Rif-
kt, Yakub Kadri, Rugen Egref,.R. Hulusi, A. Cevad, Fazil Ahmet, M. Emin
ve ÏhsanBey'dir. Encümen, Latin harflerinin kabulü ve uygulanmasi soru-
nuyla ciddî olarak ugraç1yordu. 9 Agustos'ta Atatürk'ün Sarayburnu ko-
nugmasmdan sonra, bir ölçüde uygulamaya geçilmigtir.Agustos ay1içer-
sinde, ÍstanbulÜniversitesiRektärlügü, gelecek yil derslerin yeni harfler-
le yapilacagm1 aç1kladi. Latin harfleri kampanyasimyürütenlerin ände
ge-
lenlerinden Adliye Vekili Mahmut Esat (Bozkurt), Hukuk Fakültesi diplo-
malärmm yeni harflerle basilmasuu emretti.27 1 Kasim 1928'de Atatürk,
Meclis'i açaynutkunda, getirilen kanuntasarismdan söz ederek, Arap harf-

24 Ali geydi,Latin Harfleri LisammrzaKabil-i Tatbik Midir? ÍkdamMatbaasi, Ïstan-


bul 1340 (1926).
25 Ísmail
gükrü,Infin Alfabesi, latin Harfleri ve Arap Harflerinden Daha Îyisini
Bulahm, Kader Matbaasi, Ístanbul1926.
26 Faik Regit Unat, 'Latin Alfabesinden Türk Alfabesine', Türk Dili, c. 2, S. 23,
Apstos 1953, s. 721-737,
27 Sami N. Özerdim,Harf Devriminin Öyküsü, T.D.K., no: 202, s. 17-21.
lerini savunan görüglerin inandmci olmadigini, bu kugagm, gelecek ku-
gaklarm egitimi ve ilerlemesi için, ahykanhklanndan fedakârhk etmek zo-
runda oldugunu bildirdi.E Gerçekten de yeni harflere direnme, yazikonu-
sundaki yetenegini kaybetmek korkusundan da geliyordu. . 243
Devrimin ilk anda sarsici etkileri görüldü, 1 Ocak 1929'dan baglaya-
rak Latin harflerinin istisnasiz uygulanmasi, ders kitab2 stoku yapan ba-
zi yaymevlerinin iflâsma neden olurken, gazetelerin satiplan da ilk ay-
larda dügtü. Harf devrimini kisa sürede gerçekleptirmekbiçimindekitu
radikal uygulama, Falih Rifki'ya göre, Atatürk'ün, 'Latin harflerinin de
Envetï yazmm akibetine ugrayabilecegi' yolundaki endigesinden kay-
naklamyordu.29 Fakat bu sarsmti dönemi, lasa sürede sona ermigtir.
Türkiye'de yeni harflerin kabulünden önce, Latin harfleri 1924'te
Kafkasya'da Azeriler, Kumik ve Karaçaylar tarafmdan, 1927'de de Öz-
bekler ve Kazanhlar tarafmdan kabul edilmigtir. Ancak, amlan yörelerde
Latin harfleri uygulamasi smirh bir deneme niteliginde kalmigtar. Oysa
literatürde bu konuda bir yamlgi devam edegelmektedir.30 Türkiye'de
Latin harflärinin kabulünden sonra, Soxyetlef deki Türk cumhuriyetler-
de de Latin harfleri yaygmhk kazanmigtir Üstelik1928 sonlarmda K1-
run'da ve Kazakistan'da da Latin harfleri nygulamaya baglanmigtir. La-
tin alfabesi yaym yaçaru ve egitim düzeyinin oldukça dügük bulundu-
gubir dönemde kabul edildiginden, degigikligin büynk soruniar yarat-
tigi säylenemez. Eger bu tür bir yenilik hareketi gecikseydi, daha büyük
sorunlar yaratacagma kugku yoktur. Nitekim, Iran'da da Latin harfleri-
nin kabufü tarbymalan uzum zamandir sürdügü halde, degigiklige kim-
se cesaret edememigti. 1946'da Ebulkasim Azâd Meragi tarafmdan kuru-
lan 'Encümen-i Taraftaran-1Elifbay1Asân'm faaliyeti, bu konuda bir bag-
langiç oldugu halde, tartigmalar yakm zamana kadar sürmügtü.31 Ben-
zer tartigmayt yapan bir grup Ísrail'dede vardu.
1 Kasun 1928'de kabul edilen alfabe, o zamana kadar fleri sürülen al-
fabe projelerinden daha mükemmeldi. Ashnda Türkçede Latin harfleri-
nin Tanzimat'tan beri telgraflarda, bazi sözlüklerdea2 Yunan harflerinin
ise Karaman Rumlarmm Íncil'lerinde kullamldigun biliyoruz.* Ancak,
1928 devrimi ile getirilen alfabe, bu örneklere göre Türk fonetigine daha

28 Zalnt Ceridesi, c. 5, Birinci Ínikad,Birinci Celse, I Tegrînisani l928, s. 5.


29 Falih Rifla Atay, Çankaya, Dogan Karde; Mat. Sa. A.¶, Ïstanbul1969, s. 440.
30 Bernard Lewis, EmergenceOf Modern Turkey, Oxford University Pmss London,
1961, s.271'de Sovyet Türkik cumhuriyetlerinde Latin harflerinin kabul edilme
sinin Türkiye'yi etkitemek amacim tayidignu söyler. Eu yanhp yarglya, olaya et-
rathca incelemedigi için varmaktadit
31 'Alfabe' Türk Ansiklopedisi,c. II, MEB Basunevi, Ístanbul1966, s. 63.
32 Örnegin;Artin Hindoglu, Dictionnaire AbrégéTurc-Français, Vienne 1838.
33 Panaia Diatiki, Giani Teurati Senf,Atinata.Georgi Polumeri'nin Basmas'inde tab
olunmuëtur, 1838.
.
uygundu. Sadelegen ve-konuguldugu gibi yazahnaya baglanan Türkçe
için bu harflerden bagkasi da düÿünülemezdi.

244
Yaym Katalogu

1929'da Plaklarda Dinledigz Sanatkârlar / H. S. Gezgin| Seyfe i


27 Mayis / Nazh Ihcak / Tarih
Ajda'tun Elmaslan / Mehmet Murat Somer / Polisiye
Albayun Beni Nezahat ÌleEvlendir / ÍlhamiAlgör / Roman
Altt Bardakta Dünya Tarihi / Tom Standage / Ìnceleme
Amanvermez Avni'nin Serüvenleri L Cilt / E.Sami/ Polisiye
Amanvermez Avni'nin Serûvenleri 2. Cilt / ESami / Polisiye
ÂgikGarip ile @ah Senem / Adnan Özyalçmer / Halk Hikayesi
Athkarmeada Bir Tur Daha / Tiziano Terzani / Anlatr
Atlasm Yüku / JeanetteWinterson / Mitoloji
At Sirtmda Anadolu / Frederick Burnaby / Tarih
Avrupa'da Demokrasi ÜzerineDü§ünceler / G. Mazzini / Deneme
Bay Pergembe / G,K. Chesterton / Roman
BaysizSüvari / Washington Irving / Ôykü
Batihlagma Yalunda / îlber Ortayh / Tarih
Best Of ( Perihan Magden / Deneme
Birileri Kadmlarmuzi Fena Kandmyor / H. Sonsuz Çelikta; / Deneme
Bir Sen Kaldm Yalnizhk Gelince / Ali Poyrazoglu / Öyküler
Bir SapkaBir Tabanca / Celil Oker / Polisiye
Bulutlar Kuranu / Stephane Audeguy / Roman
Bulutlarm Prensi / Gianni Riotta / Roman
Bono'nun Odasmda / Michka Assayas / Söylegi
Cedric 1 ilkDersler / Laudec, Cauvin / Çocuk
Cedric 2 Kar Tatili / Laudec, Cauvin / Çacut
Cedric 3 Tehlikeli Oyunlar / Izudec, Cauvin / Çocuk
Cedric 4 Benim Becerikli Babam / Laudec, Cauvin / Çocuk
Cedric 5 Ah QuSinekler / Laudec, Cauvin / Çocuk
Cumhuriyetin Kara Kutusu / Yavuz Donat / Ana
Ç1plak Ceset / Celil Oker / Polisiye
Darwin Komplosu / JohnDamton / Roman
Dehget Migferi / Viktor Pelevin / Mitoloji
Dillerin Gizli DünyAst / Cevdet Kudret / Deneme
Din ve Psikiyatri / Irvin D. Yalom / Deneme
Dilz Yazu 10DYazi / Haydar Ergillen / Deneme
Edgafin Laneti / Marc Dugain / Roman
El Yordamiyla / Claudia Magris / Roman
Eyvah Açk / Sylvie Overnoy / Roman
Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku / ÎlhamiAlgör / Roman
Farkh Rüyalar Sokag:| Nazh Eray / Roman
Ferhad ile $irin/ Feridun Andaç / Halk Hikayesi
FBrin Einstein Dosyasi / Fred Jerome/ Inceleme
Erom Tallinn To Turkey / Henrik Liljegren / Memoir
Gece Yolculugu / JanCostin Wagner / Polisfye
Citmek / Tahar Ben Jelloun/ Roman
Güzel Sanatlarm Bir Dah Olarak Cinayet / T. De Quincey/ Deneme
Hayatm Sessizliginde / Ash Erdogan / SiirselDGzyaz:
Hayalhane / Berrin Karakap / Roman
Hangimiz Uþamadik Sanki Haksizhklara / P. Magden / Deneme
ÍçimdekiTimsah / Ali Poyrazoglu / Anfata
lçi Yoksul / Tahir Musa Ceylan / Roman
Ïstanbul'daSemai Kahveleri ve Meydan gairlerij O, C. Kaygsh / Halkbilim
ÎstanbulKitabi / Kolektif / Anlatr
ÏkiGençKazm Romaru / Perihan Magden / Roman
Isa'ya Göte Incil / JoséSaramago / Roman
Kalemin Ucu / Cevdet Kudret / Deneme
Kalfa ile Krahça / ÍlhamiAlgör / Roman
Kapitalizmi Kapitalistlerden Kurkarmak /R. G. Rajan L Zingales / IgDünyas
Karda Kalan Íz / Ali Koçak / Öykü
Kartal Yuvasi / Anna Kavan / Roman
Kûçûk Ada / Andrea Levy / Roman
Krampanlu Ceset / Celil Oker / Polisiye
Lizka ve Erkekleri / Aleksandr Ikonnikov / Roman
Mavi Kanh Prenses / Jean-Patrick Manchette / Polisiye
Merhaba Tembellik / Corinne Maier / Deneme
Miguel Sakagt / V.S. Naipaul / Roman
Mitlerin Kisa Tarihi / Karen Armstorig / Mitoloji
Nefertiti'nin Esran / Pierre Boulle / Roman
N'Gustro Vakasi / Jean-Patrick Manchette / Polisiye
Oguisuz / Walter Veltroni / Anlati
Once Kalbim / Ayge Emze / Saghk
ÖdünçYaçamlar / Ali Poyrazoglu / Anlat:
Ölüm Bir Skandal / Haydar Ergülen / Qiir
ÕlümBir Varrrug Bir Yokmuy | JoséSaramago / Roman
Politik Yazdar / Perilian Magden / Deneine
Penelopia / Margaret Atwood / Mitoloji
Refakatçi / Perihan Magden / Roman
Safran San / ÎnciAral / Roman
SavrulanIar / Esmahan Aykol / Roman
Smav Stresi / Bengi Semerci / Saghk
Suursiz Canavarlar / Uzodinma Iweala / Roman
Sinekkupu'nun Kizi / Luis Alberto Urzea / Roman
Stilist / Aleksandra Marinina / Polisiye
Sudan Adam / John Irving / Roman
afak Portreleri / Erdal Safak/ Deneme
SuBenim Ülkem/ Mehmet Ali Kihçbay / Deneme
üpheli Bir Ölüm/ Esmahan Aykol / Polisfye
Tarihin Dänügü / JoschkaFischer / Düguce
Talin'den Tilrkiye'ye / Henrik Liljegren / Aru
Ufuklarm Efendisi Osmanldar / JasonGoodwin / Tarih
ÜzgûnKediler Gazeli / Haydar Ergülen / giir
Veronica / Nicholas Christopher / Roman
-Yqlmz Adam Adnan Menderes / Nazh Iheak / Am
Yaradamm12 Medya / Marshall McLuhan / Ìnceleme Araphrma
Yeniçeri Agaci / JasonGoodwin / Roinan
Yddiziara Yolculuk / Nicholas Christopher / Roman
Yitik Adanm Öyküsü / JoséSaramago / Roman
Vatan Dersleri Hal ve Zaman Mektuplan I lbrahim Yildmm
-

/ Roman
Vampirle Görügme / Anne Rice / Roman
Zaman Geriye Dänmez / Ferhan gayhman / Roman

You might also like