Professional Documents
Culture Documents
İlber Ortaylı - Batılılaşma Yolunda
İlber Ortaylı - Batılılaşma Yolunda
BATILILASMA YOLUNDA
Tarih
MERKO
idrAPtMt
ÍÇÏNDEKÏLER
7 Önsöz
9 Tanzimat adam14e Tanzimat toplumu
'
gözlemler
124 Osman Hamdi'nin önundeki gelenek
134 Osmanh devletinde laiklik hareketteri üzerine
146 Hilâfet ve Türkiye Íslamdevletinde hil&fet
156 19. yüzyilda heteredox dinî gruplar ve Osmanh idatesi
161 Alevîtik, Nusaydlik ve Bâb2âli
'millet'
170 Osmanh Ïmparatorlugu'nda nizann
178 Ortodoks kilisesi
195 Tanzimat döneminde Balkan]ar'da ulusal kiliseler ve Rum
Ortodoks kilisesi
201 Son devirde Osmanh Musevîleri
216 Osmanh Yahudileri ve Türk dili
222 Osmanh modernlegmesi ve Sabetaychk
229 Harf devriminiri nedenleri üzerine
Önsöz 7
ÏlberOrtayh
24/05/2007
Tanzimat Adams ve Tanzimat Toplumu
*
En Uzun YR2ydt, Ïstanbul1983, s. 1/0-183.
ÍlberOrtayh, imparatorlugun
1 George Young, Corps de Droit Ottoman, Oxford at the Clarendon Press, 1905, s.XIL
de eski toplumdaki Osmanh efendisinin yagam tarzuu, dünya görügünü
bilinçli biçimde devam ettirdigi de açikttr.
Mustafa Regit Papa, A. Cevdet Papa, Ali ve Fuat pagalardan olugan
Tanzimat dördüsü, iktidari tutuca ve gärünügte reformcu bir kadrodan
devraldilar. Bu devir-teslim, eskilerin gözden dügmesi ve bir köpeye itil-
mesiyle gerçeklepti.Temkinli, hatta ürkek Mehmed Emin Rauf Papa
ye-
ni döneme uyum saglayamam19tt. Papa gençIiginde ilk sadrazamhgi si-
rasmda, reform girigimleri yüzünden Halet Efendi'nin ktgkirtmas1yla
Sultan Mahmud'un higmma ugramig ve son anda padigah, paganm ya-
kipikhhgun kastedip, "Kallâvi kendisine pek yaktytyor"' diyerek canuu
bagiglamigti. ÏhtiyarM. Emin Rauf Papa radikal girigimlere kargi istek-
sizligini, "Artik bu kallâvi bizi kurtaramaz," sözüyle ifade ederdi. Tanzi-
mat döneminin eledigi diger devlet büyükleri, elli beg ylldir nezaret rüt-
'geyh-ul
besini taglyan ve vuzera' denilen Hüsrev Papa, birbirlerinin ku-
yusunu kazan Akif Papa ve Pertev Paya gibi vezirlerdi. Hüsrev Papa giz-
li bir tutucuydu, Mehmed Ali olaymdaki geligmelerde lursuun ve hata-
Iarmm payi görüIdügünden Tekirdag'a sürgüne gönderildi. Akif Papa
ise rakibi Pertev Paga'nm katline neden oldu. Bu son kanh entrika idi ve
Pertev Paga'dan sonra Akif Paga'nm da ylldizisöndü ve sürgüne gönde-
rildi.2 Artik meydan Pertev Paga'nm yetigtirmesi olan ve yeni devrin
po-
litikacisi Mustafa Regit Paga'ya kalnugtL
Regit Paga, Sultan Mahmud dömemi Bâbiâlî bürokrasisinin genç üye-
lerindendi. Kaleme aldig1 belgelerdeki yazi ve anlatun padigahm hoqu-
na gitmig, koruyucusu Pertev Paya tarafmdan padigaha övülmüÿtü. Bu-
raya kadar klasik Osmanh kalemiyye snufunn yeteneklibir üyesiyle kar-
p karµyay1z. Reformcu hükümdar bu yetenekli gencin Fransizca ögren-
mesini ister; igte Regit Bey ise padigahm bu emrini yerine getirdiginde,
artik yeni devir bürokrasisinin öncüsü olacak bir kigilikti. Ögrendigi dil-
le dag dünyay1 tanumpti. Bâbiâlî'de süratie yükselen Regit Bey, 1834'te
Paris elçisi, sonra Londra elçisi, ardmdan hariciye müstegan ve az sonra
da vezirlik rütbesiyle hariclye nazin oldu. II. Mahmud'un ölümünde ha-
riciye nazirhgi üstünde kalarak Londra elçisiydi ve döner dönmez Tan-
zimat Fermam'm ilan ettirdi.3 1857'de 61 yagmda älene kadar beg kere
Osmanh Devieti'nin sadrazann olmug, hariciye nazirhgi, valilik, Meclis-
i Vak Meclis-i Tanzimat reislikleri gibi Bâbiâlî'nin yuksek görevlerinde
bulunmuqtu. Tanzimat döneminin diger ünlüleri de onun geçtigi yolu
izlediler. 19. yuzydm yüksek bürokratlan, bugün sadrazam,
yann nazir,
öbür gün vali, sonra gene sadrazam olabilirlerdi. Ama her görevde dev-
*
Kallâvi, sadrazamlarm giydigi kavuk.
2 Abdurrahman pref, Tarih Muhasebeleri,Kanun yay., Ïstanbul1978, s. 18,
3 a.g.e., s. 51 vd.
let yönetirnini çok yakmdan etkiledikleri bir gerçektir. Ali ve Fuat pa-
çalarm, daha sonra Midhàt Paga'mn, A. Vefik Paga'nm yagam çizgilerin-
deki bu paralellik 19. yüzydm devlet adamhšmda kurumsallagnug bir
gelenek gibiydi. 11
Regit Paga'mn yandaµ Ahmed Cevdet Papa daha ilginç bir hayat çiz-
gisine sahipti. Yüz yllönce yayasa, ilmiyye snufmm en ände gelen üye-
1erinden biri olarak kalacak Cevdet Paga; ilmiyye snufmdaki yüksek rüt-
besinden, yani kazaskerlikten niülkiye snufma geçig yapmig, vezir,ol-
mugtu. Osmanh tarihinde ilmiyye snufmdan mülkiye snufma geçig ya-
panlar az da olsa yardi, fakat böyle yüksek bir rütbeden geçig tek olay-
dB ve Tanzimat reformlarmm ilmiyye snufnun gücü ve dünya görügü
aleyhine geligtiginin ve laik bürokrasi ve dûnya görügünün berikilerin
änûne geçtiginin canh bir örnegidir. Cevdet Paga, Tanzimat döneminin
yenilikçi heyecanim veya dig diinyaya dönüklügünü degil; tutuculugu-
nu, ihmhhŠnu temsil eder. Bütün yazdiklarmda ve dügüncelerinde Or-
todoks bir Sünni Hanefi oldugu açiktir. Íslâmiyetonca hiçbir refornu
gerektirmeyecek kadar üstün bir düzen getirmigtir. ÏIk müderrialiginde
Süleymaniye medreselerinin saldirgan ve agzi kalabahk softelanm sus-
turup saygilarun kazanacak kadar bilgisi güç1üydü. Laik bürokrasiye
geçi; yapmadan önce Fransizcayiögrendi, Avrupa hukukunu güya ög-
rendi, Hammer tarihini okudu. Yazdigi tarih eski vakanüvislerin yön-
tem olarak ilerisinde, ama çagdag tarihçiligin çok gerisindedir. 18. ve 19.
yüzy11baglarmdaBalkanlar'daki ulusalci hareketleri, Arabistan Vahabi-
lerinin isyamru nasil degerlendirdigini biliyoruz, ama bunlara bakarak
Cevdet Paga'yi saf veya çaginm çok gerisinde bir adam olarak nitelemek
de mümkün degildir. Paganm yönetici olarak yazdtgi teftigraporlan, ha-
zirlad1þ nizamnameler zaman zaman tarihçiliginin çok ötesinde bir
gözlem ve degerlendirme yetenegine sahip oldugunu gösterir. Cevdet
Papa 19. yüzylan her bildigini ve dügündügünü yapmayan, sirrun me-
zara götüren devlet adamlarma tipik bir örnektir. Bizzat kaleme aldigi
Tarih-i Cevdet'teki.bilgi ve yorumlar eserin diger baslasmda çakarihm;
veya degigtiriknigtir.Nedeni resmi sansür degil, pagamn kendi sansürü-
dür. Cevdet Paga, yöneticilik söz konusu oldugunda tutuculuguna raga
men görüglerinden taviz vermekten çekinmemigtir. Bu tutumu eyyamci-
'hikmet-i
10 Ö. Hius Hof-St. Archiv, PA XII Türkei fog 27, 2 Jaenner1850 ve aym karton fog.
445,
yordu. Ancak bu Prusyahlarm reforma ne denli canla bagla hizmet ettik-
sirasmda önce Íngiltere'ye sigman sonra
leri güphelidir. 1830 devrimi
General Sknanowski maiyetindeki iki Polon-
Osmanh ülkesine gelen ve
16 yah subaym Osmanh hizmetine almmasim Avusturya, Rusya ve Prusya
etmiplerdi. Prusya elçisi Königsmark, bu olay üzerine
piddetle protesto
savurmugtu,11 Os-
Prusya'dan askeri uzman yollanmayacagt tehdidini
rahatsiz ediyordu.
manh'ya gerçekten hizmet edenler bûyûk devletleri
sûrgündeki Polonya hükumetini, yani Polonya Millî Ko-
Bâbiâll, 1831'de
komitenin Bâbialî nezdindeki temsilcisine elçi mu-
mitesi'ni tammig ve
AS11110smanli
amelesi yapangt1.12 Polonez Ve lviacar papalari ve memte-
kendileri degil, evlilik yaptildan ve akraba olduklan çevteye
lan sadece
hayat getirdiler. 19. yüzyilnt Osmanh yuksek simfi ara-
de yeni bir tarzi
ulusalo bir Batihlagma bu çevrede baglad1.°
smda
19. yüzyilda Ístanbulve büyük liman pehirlerinde yeni
bir hayat bag-
mobilyasi ve
ladi. Bu yeni hayat tarzi, sadece kâgir honaklar, Avrupa
alafranga sofra adablyla özetlenemez. Kadmlar egitim gärilyorlatda.Ga-
okunuyordu. Kaçgöç bû-
zete ve dergi okunuyordu, asil änemlisi roman
kadmi topium haya-
yük älçüde devam etmekle beraber yüksek snufm
kadm erkek ßörtü baglamigtl. Bazi
tma giriyordu ve gezinti yerlerinde
tekkelere kadmlar da devam ediyordu.
eskisinden
Toplumda hareketlenen, renklenen bir hayat yanmda,
Devlet tekkelerin yeyhierine ma-
farkh organize bir mistisizm de bagladt.
yardmu yapayordu; bir taraftan sayila-
av baglatiyor, yiyecek ve tamirat
tekkeler müritlerle birlikte istanbul'da meyhane sayisi da art-
n artan ve
maktaydi. Sonra punch içilen dükkânlar, balo denen batakhaneler... AI-
cezbesi bir arada her smif halki sarmaktaydi. Eczane
kol keyfiyle, ayin
gelenekler de sürüyordu. Ïstanbul h alki ¾
ve doktorun yanmda eski
yoglu'ndaki hekimden, üfürükçüye tagmir olmugtu. Ïmparatoriçe Euge-
Abdülaziz'le ziyaæte git-
nie Ïstanbul'daykenKüçûksu Kasn'm Sultan
mig, padigah imparatoriçeye holunu vennipti. Bu manzarayiçayirda top-
kalabahk arasmdaki alafranga zevat, ikisini kol kola gör-
Iarup seyreden
olmuytu. Bogaz'daki mehtap sefalan, sayfiyedeki
mekten pek memnun
Macar Mülteci-
givibelgelerinden E 7835 kitap 5, s.
Bunlann Kütahya Halep'e Yerleetiriimeleri', Türk-Macar Küffar Mana-
leri ve ve
sebetteri, Í.Ü.Ed. Fak. 1976, s. 173-179.
attigma
Mustafa Celâleddin Paga'mn ilk ulusala kitabt ve diiÿünceleri artaya
yolu izlemigtL Bu gibi aileler çocuk-
gõrmügtük. Oglu Ferik Enver Papa da aym
verdikleri egitim ve kaçgäçten urak yagantilanyla da usttabakanm mo-
larma
dernlegmesine yakm bir ärnek oldular.
kögklerde kadmh erkekli saz söz meclisleri tutucu çevrelerin ve A. Cev-
det paya gibilerin dedikodu ve elegtirilerine neden olayorsa da, yeni ha-
yat, bildigi gibi devam ediyordu. Alafrangahk laik egitimin ve laik bü-
rokrasinin derece derece benimsedigibir hayat tarziydi. Eski devirde in- n
bürokra-
ce yayam, ulema sunfmm büyuklerine özgüydü, gimdi ise sivil
si Inodern
ve pahah yaçam biçimine äncülük ediyordu. 'mani-
*
Sinasi'ninpairEvlenmesi adh komedisi bizim modern tiyatromuzun ilk eseri de-
gildir.Fahir Ïz 1958'de Viyana'da yazma bir Türkçe oyun bulmuytur. Pabuççu
KeggerAhmedin Maceralen diye äzettenecek bu oyundan daha bagka veya eskile-
ri de bulunabilir, ancak §inasi'nin oyunu o devirde temsil edilen ve tutunan ilk
tiyatro oyunu olma äzelligini korumaktad2r.
yaygmlagtirmak çabasmdaydilar. Tanzimat maarifinin en önemli giri-
imlerinden biri, ortaägretim alanmda inas rüpdiyeleri açarak kiz çocuk-
Iannm egitim olanagnu geligtirmek olmugtur. Kiz çocuklarmm say11an-
21
mn artmast ve 19. yüzyi1 sonunda egitim derecesinin liseye kadar yük-
selmesi ise yeni bir meslek grubunun ortaya çikiqua sagladt. Muallime
hammlar... Kadmm çahyma hayatma girigi, Türkiye tarihinde sanayiden
änce egitim alanmda olmugtur ki, bu geligme günümüz Türkiye'sinde
kadmm bürokrasideki güçlü durumunun bir nedenidir.14
Tanzimat dänemindeki kültürel açihmla ortaya elkan yeni aydm gru-
bunun üyeleri arasmda üst smtftan kadmlara da rastlanmaktadu Cev-
Fatma Aliye Hamm, Nigâr Hamm bu tip aydinla-
det Paya'mn kizi Sair
rm prototipidir. Büyük kentlerde kadm evin digma ç1kungtir. Bogazi-
çi'ndeki mehtap gezilerinden, Beyoglu'ndaki ahyveriglere kadar birçok
yerde kadmm toplumsal hayata girigini, Tanzimat'm devlet adamlarm-
dan Cevdet Papa, zenperestligin ve muayakanm artmasi olarak nitelen-
dirir.15 Sanayilegme ve kentlegmenin yavashšma ragmen toplumda ka-
dimn 19. yüzyildan beriihmh bir özgürlegme sûrecine girdigi görûlüyor.
Sanayileyen Avrupa'da kadm, özgürlügünün bedelini çok pahah öde-
mig, toplumsal hayatta yeni güçlüklerie kargilagmtytir. Benzer bir gelig-
me ülkemiz kadmlan için henüz baglamaktadtr, ama kopullarm farkhh-
gmdandolay1 Türkiye'de kadmm äzgürlük için ödedigi bedelin, Avru-
pah kadmmki kadar agir oldugu söylenemez. Su farkh kogullar, yakm
tarihimizdeki reformlarm sanayilegmeden önce özgürlük için uygun bir
zemin hazirlamasmdan ileri gelmektedir.
Tanzimat döneminin devlet adamlan, yürür1ükteki aile hukuku ve
evlenme geleneklerinin sorunlar yarattigmm farkmdaydilar. Rengârenk
dinî yapida herkese hitap edecek bir aile hukuku; bu konudaki yasama
programlan Sadrazam M. Emin Ali Paga'nm Fransiz Medenî Kanunu'au
kabul etme girigimine kadar varmaktadir, ama hiçbir cemaat bu konuda
müsait davranmadigmdan geleneksel evliligi düzenlemek için bazi fer-
man ve tembihler çakarmakla yetinmigIerdir. Bu ferman ve tembihler,
bir evkaf kâtibinin agiboyah küçük evi, ilmiyye ricalinden bir efendinin
kâganesinin yam baymda mahalle su yolcusunun kulübesi bulunur, bütün
bu insantar birbirleriyle her gün kargilagir, belirli bir sosyal dayamema,
saygi ve himaye kurallan içinde yagarlard1.Aym tarz hayat gayrimüslim-
lerin gehrin kenar bälgelerine silagtirdnug mahallelerinde de görültirdü.
Ama bazilarmin artan servetleri konak ve gik binalara, bu gik bina ve ko-
naklar siklagan semtlere y1gilmaya baglaymca; cemaat ruhunun yaçadigi
eski mahalleler de nitelik degigtirmeye baglad1. Aksaray'm ötesi orta hal-
li ve fakirlerin semti oldu. Tipki Avrupa'mn büyük bagkentlerinde oldu-
gugibi, ayri sosyal sruflarm yayadigi mahallelerde, farkh bir argo ve give
geligti.19.yüzydm Ïstanbul'undahenüz ilmiyye smifmm ände gelen efen-
dilerinin, büyük memur ve papalarm yagadigiFatih-Aksaray-Lalelisemt-
Ierinde Ístanbulgivesinin (agzuun) en makbulü konuquluyordu. Kasim-
paga sakinlerinin givegi, Karagümrük mahallesinin gelenekteri küçümse-
nirdi. Yangmlarm silip süpürdügü gehirde zengin konaklan ahgap da olsa
yangm duvarlari ve genig bahçelerle çevriliyor veya kâgir bina mimarîsi
geligiyordu. Gerçekte 18. yüzyildan beri Osmanh mimansi Avrupa'mn et-
kisi altmdayda. 18-19. yùzyil Ïstanbul'ununbazi kasir ve köykleri, Nuruos-
maniye Camiî, Selimiye Kiglasi gibi yapilan Osmanh barok mimarîsinin
örnekleri diye betimlenir. Kugkusuz barok mimad ve sanat için gerekli km
gullarm Osmanh toplumunda olup olmadig1 tartigilacakkonudur, kaldi ki
Avrupa'da barok devrin kaynagt ve niteligi de halen iyi anlagihp tarif edil-
mig degildit Ancak bu yüzyilda Orta Avrupa barogunun tamamIannug ve
daha lyi tammlannug bir üslup olarak bir ölçüde Osmanh ülkesini etkile-
digi de aç1kttr.Osmanh barogul? denen mimadnin ise özellikleri 18. Ve 19.
yüzyilda sadece bagkentte degil, tagradaki bazi kamusal yapilarda ve
âyan konaklarmda bile görülür. 19. yüzyilm ünlü Ermeni mimarlan Bal-
yanlar, bu ortamm yaratip zenginleptirdigi aileydi. Balyanlar bir yüzyil
boyu Dolmabahçe Sarayi'adan, Ortaköy Camiî'ne ve Beylerbeyi Sarayi'na
kadar onlarca hinay: yapmiglardir. Marag ve Kozan arasmdaki Belen kö-
yünden çakan, 1730'lardan beri faal olan bu aile Istanbul'un Beyazit Kule-
si, Bendler, Ç1ragan Saraya gibi yapilanyla gehre damgasuu vurnuptur."
17 Osmanh barobru deyimini kullanan ve 18. yüzyildan itibaren böyle bir niteleme-
yi yapan C E. Arseven'dir. Ekz. L'Art Turc (Türk Sanati), Cem Yaymevi, 1970.
Bu konudaki bir tartigma için Dogan Kuban, "Osmanh Mimarisinde Barok ve
Rokoko', Türk ÍslâmSanaty Ûzerine Denemeler,Ístanbul1982, s.115 vd.
18 Pars Tuglact, 'Osmanh Mimarisini Batthlagtiran Balyan Ailesi' YrifarBoyu Tarih,
Subat1983, s. 3942. Sem ayi Eyice'nin Balyanlar'm käkenini Belen olarak göster-
mesine kargihk P. Tuglact Kayseri'yi gästermektedir(?)
Balyanlar yerel süsleme, oymacihk, camcihk gibi geleneksel sanatlan ye-
ni yapt teknikleri ile kaynagtirm1;1ardir. Ortaya ç1kan eklektik mimarî,
19. yüzyila özgü begeniyi, egrisi ve dogrusu ile en genig biçimde yansi-
24 tir. Balyan ailesi geleneksel ingaat ustahšmdan modern mimarî egitimi-
ne ve mimarhga geçigi temsil etmekteydiler. Yaptiklan eserler ampir, ba-
rok, rokokonun izlerini taç1makia beraber, 19. yüzyihn özgün Osmanh
mimarîsi sayilmaktadir. Bu yüzyilda ÎstanbuYun modern mimarîsine
damgasmi vuran bir diger mimar grubu Fossati'lerdir. Fossati'lerin gü-
nümüze kalan eserleri azdir. Ïsviçreli olan Fossati'ler, Milam Biera Aka-
denlisi'nde yetigmigtir. Bu akademi 19. yüzyilda tamamen Rus Çarh-
gi'nm zevk ve talebine göre egitim yapiyordu, çünkü mezun mimarlara
orada i; bulunuyordu. Neorönesans dedigimiz üslupla çahyan Fossati'-
lerden Giuseppe, 1830'larda Ïstanbul'da yanan Rus sefaretinin mimandir.
19. yüzyil güzelligi ve görkeminden dolayi yeni binamn çann Istan-
bul'daki müstakbel saray1 olarak tasarlandigi dedikodusu da çikmigt1.
Fossati'ler Bâbiâlî çevresinin aradigt adamlar oldu.
Fossati'lerin Osmanh mimarîsine girigleri Ayasofya'mn tamiriyle
bagladi. Ayasofya'nm çatlaklarmdan dolayi tamiri geækiyordu. Sultan
Abdülmecid Balyanlafa iltifat etmeyerek tamir igini Fossati'leæ vermig
ve Temmuz 1849'da Ayasofya'nm onanmi bitmigti. Sultan Abdühnecid
bu arada mozailderi kaziy1p resmeden Fossati'ye bu mozaikleri bastir-
masi için para yardimmda bulunmuy ve Ayasofya mozaiklerinin ilk bas-
kist böylece yapunuptir. Fossati'lerin yapilan yöneticileri etkilediginden
Darülfünun (sonraki Adliye) binasom yapmu kendilerîne veriliyor. Ar-
kadan Ïran elçiligi de ontara yaptinhyor N Fossati'ler böylelikle Tanzi-
mat Türkiyesi'ndeki mimarî ile Rusya'daki mimarînin benzegmesini
saglamiglardir. Du ortakhkta neorönesans üslubun görkemi büyük rol
oynamaktadir. Kamusal binalar ve sayth konaklarm dtêmda, gehirler he-
nüz yangmlarm silip süpürdügü ahgap yapilardan vazgeçebilmig degil-
di. Ïzmir,Selanik gibi pehirler ve Ístanbul'daBeyoglu'nda dar bir bölge
kâgir konut mimarîsine ancak geçmigti. Tanzimat'm önderi olan Regit
Paÿa daha 1830'larda Londra elçiligindeyken kâgir yapilarm artinhnasi
ve bunun için ingaat ustasi yetistirilmesi geregi üzerinde durmuÿtu 20
Ancak toplum henüz pahah konut yapimma geçecek durumda degildi.
-
21 Güzin Dino, Türk Romaninm Doguçu, Cem Yaymevi, 1978- P. N. Boratav, Folklor
ve Edebiyat,Aday yaymlan, 1982, s. 310-312. Bema Moran, 'Âgik
Hikâyeleri ve
ÍIk Romanlaruniz', Elegtfri,Ocak 1983, s. 3M1.
AÜDTCFYayinla-
22 Güzin Dino, Tanzimat'inn Sonra Edebiyatta GerçeAçiligeDogru,
n, Ankara 1954, s. 34-37.
Bilgi Yaymlan,
Cevdet Kudmt, Türk Edebiyatr'ndaHikaye ve Roman (1859-1959),
Ankara 1971, s. 12 129.
sözlükleri ve ansiklopediyi de ortaya koymugtur. Sadrazam Ali Papa,
Güllü Agop'un Osmanh tiyatrosunu devletin finanse etmesini gereldi
görmüÿ ve bazi temsilleri de tegvik için izlemigtin A. Vefik Papa, tiyatro
26 çevirmenliginden sözlükçülüge kadar her alana el atmigtL Modernlegme
çabasmdakibir toplumda bunlar dogal ve faydah egilimlerdir. Ancak 19.
yüzyild kadar Türk toplumunun Bati kültürüne olan yabanc1hgi kendi-
sini özellikle tarihçilikte, iktisatta' ve topiumbilimde göstermektedir. Bu
toplumda bilgi birikimi, aragtirmayi ärgütleme ve kurumlagtirma çaba-
si ise smirh kalmigtir.Mart 1864'te Cemiyeti Ílmiyeyyi Osmaniye ilk kü-
tüphaneyi açana kadar bagkentte ve tagra gehirlerinde kûtüphane, yaz-
malarm yigildigt vakif depolari demekti. Tarih yazicilar için düzenlen-
mig argivler yoktu ve Osmanh tarihçiligi halen vakayinamelere dayam-
yordu. 19. yüzyilda Türkiye'de tarihçiligin buyük atihmlar yapip bilim-
sel temele oturdugunu söylemek mümkün degildir. Ancak yüzythu so-
nunda N. Kemal ve Mizanci Murat Bey gibileri tarafmdan tarih belli bir
tarth ve toplum bilinciyle baglarmy degildi. Tanzimat hareketinin devrim
olarak baglamadigunn bir göstergesi de budur. Tanzimat Türkiye tari-
hinde devrim degil, hazirlayia sonuçlar doguran bir harekettir.
Tanzimatçi devlet adamlarmm ilk kugagmm pragmatik reformculu-
gu,bir kugak sonra siyasal ideolojiye, grup ve kipi çekigmesi programh
bir siyasal muhalefete dönügtü. Mustafa Regit Paga'nm aydin mutlaka-
yetçiligiyle baglayan dänem, Midhat Paga'nm anayasalahgiyla nokta-
landi. 1860'larda Osmanh dügünce hayatmm en önde gelen üç kipisi, la-
ik ulusçu dügünceli olan Sinasi,2onun yam bagmda modernlegmeci Ïs-
Iamo Namik Kemal ve Ïslamc1hklalaiklik, Türkçülûkle Osmanhahk
arasmda gidip gelen Ali Suavi idi. Osmanh düpünürü henüz açik seçik
siyasal ideolojisini ve programim belirlemig degildi. Siyasal dügünce ve
muhalefet emekleme devrinde olmasma ragmen, geligmelere bakildigm-
da Osmanh ülkesinin geleneksel siyaset ve hayat tarzmdan çiktigt anla-
gihyordu. Bundan sonra Ösmanhtoplumunu modernleÿme olaymm ka-
hplari içinde degerlendirmek kaçamlmazd1. Modernlegmeye tepkiler de
kugkusuz güçlenmigti. Modernleyme her toplumda yeniye tepki dogu-
ran hir olaydir: Avrupa uygarhšma yüz elli sene önce giren Rrsya'da bi-
'geriye
le Aksakov, dönelim' diye hayloriyordu. Çagdaylagmamn getir-
digisbunahm Rusya'daki kadar yiddetli olmasa da, Osmanh toplumun-
da da tepki yaratti. Ïlk anda yöneticiler de muhalefetin rengini ve niteli-
ginianlayamadilar. ÇünküOsmanh toplumundaki her olay ve kurum
gibi, siyasal dügünce ve siyasal muhalefet de degigmigti.
*
Ìktisatbilimiyle ilgili bilinen en eski yazma, 1830'lara ait olup mütercirni belli
degidir. Dalia çok genel kavramlar ve Malthus nazariyesi üzerinde durmakta-
dir. Ilgili yazma tarafumzdan yayunlanmigtir. Yapa dergisi says 1/1983.
23 Berkes, Türkiye'de Çagdaplagma, Bilgi Yaymlari, Ankara 1973, s. 252.
YeniAydmlar
*
Takvimi Vekdyi,No: 832, 1288-20Ramazan.
dünyada var olmak için degigmek ve olaylara yön vermek gerektigini
anlamigti. Gelenegi korumak için onun bilincinde olmak gerekir. Varhgi-
m sürdürebilmek için Osmanh aydun, gelenegini ve ortamuu farkh an-
28 lay1;la da olsa degerlendirmeye ve eleptirmeye baglamigtl. Edebiyat zev-
kinden yönetime, Avrupa politikasindan modernlegmenin yöntem ve öl-
çüsüne kadar hirçok konu tartlyihyordu, hem de kahvehane sohbetiyle
degil basm ve yayin aracihglyla...
Osmanh Ïmparatorluguanayasal bir yönetime bu ortam içinde geçti.
1876 Arahg1'nda Kanun-u Esasi'yi bazi görüglerin tereine dig baskilarla
degil, ülkenin gelecegi için iç geligmelerin baskisiyla ilan ettirmiglerdi.
Büyük devletlerin bazilari Osmanh Devleti'nin anayasal bir monargi ol-
masma ilgisiz, bazilara da kargiydi.
19 Mart 1877de toplanan ilk Osmanh parlamentosu, etnik ve dinî
yönden o çagm kozmopolit Avrupa imparatorluklarmm parlamentola-
rmda bile görülmeyen bir renklilige sahipti. Mebusan Meclisi'nin bu
kozmopolit yapisi yüzünden megrutiyetin imparatorlugu yikima götü-
recegi, o günden bugüne çok tekrarlanan bir slogandir. Parlamento olsa
da olmasa da sadece Hiristiyan Balkan uluslarimn degil, Arap, Türk ve
Arnavut ulusalcihgrun da geligecegine kugku,yoktu. Zaten tarih, bag-
langiçta Íslamci Osmanhci bir çerçevede konfederatif programlar öneren
bu ulusçulari kaçimImaz bir biçimde bagimsizhk istemeye itmigtir.
Avrupa'nm iktisadî, kultürel ve toplurasal yönden en gerikalm1; im-
paratorIugu anayasal monaryiye kendinden daha geligmigRusya Çarh-
gt'ndanönce geçiyordu. Bu siyasal siçramayi hazirlayan reformlarm ül-
kenin siyasal kültüründe de önemli bir geligmeyarattigim kabul etmek
gerekir. Gùnümüz Türkiye'sinde bilinçle degerlendirilmesi gereken Os-
manh mirasi budur.
Tanzimat Döneminde Tanassur ve
Din Degigtirme Olaylart
1857 ylhada Musul'da vukua gelen bir tanassur olays ve bunun Bâ-
bâlî ve yerel yöneticiler tarafmdan çözümü bize çok ilginç geligmeleri
göstermektedir. Hiç güphe yok ki, tanassur Ïslâmdevletinde ölümle ce-
zalandmlacak bir suçtur Bu olayt ögrendigimiz sadâretin arz tezkiresi
,
kendi hallerine b1ralold1þ gösterilmek daha münasib olur ise de. deni-
ahâlînin tepkisinin ne
yor. Devamla, "Bunlarm durutnu ve Müslüman
ettirildigi mezkùr vilâyetteki Meclis-
olacaþnm Üskübvalisine tahkik ve
hal-i Íslâmiyet mefkud
i id are azâlarmm ifadesine gäre de bu makûlelerde
olub gimdiye degin bir iki defa tahvil-i mezheb ettikleri ve ahâlî-i Müsli-
anlagild1þndan bunlar aleyhin-
me tarafmdan bir gey denilmeyecegi dahi
de bir gey vuku bulmayacaþna delâlet eder," denmekteydi. Bu tezkirede
sözü geçen Girit ve Trabzon vilâyetlerindeki benzer vak'alar buralarda da
gizli Hiristiyan cemâatlerin varhgmm bilindigi ve zimnen tamnd1þm iga-
ret etmektedir. Aslmda bu vesikada, bu gibilerin bir defterinin düzenlenip
merkeze gönderildiginden de söz edilmektedir. Tabiî bunun 19. asir part-
lan içinde haraç veya cízye gibi vergiter tatlu ve tahakkuku için yapilma-
digi açiktir. Ancak idarenin bu cemâatler hakkmda Íslâmlardandaha fark-
h bit politika izledigi ve bilgi edinmeye önem verdigi anlagihyor. Meselâ,
Girit'te bu gibi tanassur eden galuslarm miras davalar da farkh bir gekil-
de çözümlenmigtir.S Girit'tekibu gibi gizli Hiristiyanlar hakkmda seyyah-
lann raporlarma dayanan bilgiler enönemli kaynaktir. Su zümrenin etnik
mengei de tartigilnugtir. Bunlarm adamn fethinden sonra mü1klerinikoru-
mak isteyen, eski Venedikliler olduklan ve zahiren Müslúmanhg1 kabul
ettiklerini ileri sürenler de olmuçtur.* Bu gibi topluluklann etnik ve dinî
mengeini aragtirmamn güçlügü ortadadir. Trabzon vilâyeti dahilinde var
olan bu gibi topluluklarm kahntilarma Hamginli denmekteydi.5 Pilolojik
historik ciddî aragtirmalara konu olmayan bu küçük topluluklann dinî-et-
nik mengei hep tartigma konusu olmuytur. Gizli valtiz âdeti digmda et-
nografik tetkikler de yeterli malumat verememektedir. Tanzimat dönemi-
nin bu konulara iligkin belgelerinde de tanassur olaylan veya gizli Hiris-
tiyatthgm görüldügu käy adlan verilmemektedir. Eu gibi yerleri bugünün
NWIIIMIEWSEfD-RIET Pr:WM .
mas.mmmmmm-......nn--.
katiyia ihtWa etmig olan Ahmed Efendi'ye âtiyye-i seniyye itasmdan söz
ediyor.14 Tanzimat siralarmda bölgede Bedirhan Bey'in Yezidîlere kargi
uyguladigt baskici fanatik harekât Bâbiâli'yi rahatsiz etmektedir. Dönem
boyu Ìngiltere bu grubun potektorasmi yüklenmig gibidir.15Ama belirt-
tigimiz gibi bazi Hiristiyanlarm digmda Musevî, Müslüman, Dürzî gibi
gruplar arasmda din degigtirme olaylarma sikça rastlanmadigt bilinmek-
tedir. Mezhep degigtirmek Tanzimat'tan sonra gayrimüslimler için daha
da serbest olmug, gruplar arasi çatigma ve hadiseler çthmadikça, dogrusu
Osmanh yönetimi bu gibi olaylarla megguI de olmamigtir.
Kugkusuz gayrimüslimlere getirilen bazi egit statü haklari ve hatta
tagra idâæsinin düzenlenmesinden sonra, onlarm memleket meclislerin-
de üyelik yoluyla idareye iytiraklerini saglayan yeni uygulama; mutaas-
sib Müslumanlar tarafmdan ilkönce kabul edilmig degildi. Daha dogru-
su sadece Müslümanlar degil, gayrimüslimlerin bazilan bile digerlerine
karµ eski imtiyaz1armi kaybetmekten dogan bir hognutsuzluk içine gir-
diler. Du dönemlerde kanµk evliliklere bile bazen koca bir cemântin na-
sil olaylar çikararak müdahale ettigi bilinmektedir.
Ïlk anda memleket meclislerinde gayrimüslim üyelere karp öbür
Müs1üman üyelerin tahkîrâne tavir taknup muhalefet ettikleri; Rum pat-
riginin gikâyetlerinden anlÄg1hyor16 Bâblâlî bu gibi geligmeleri änleme-
ye çahgiyordu. Buna karphk getirilen hürriyet ve egitlik prensipleri de
bazen gereginden daha genig yorumlandi. Prof. Ìnalctk'mverdigiörnek-
teki gibi: Konya Çamardi kazasi Megeli karyesi köylüleri cizye-i ger'iyye-
nin artik kaldirildigru ve ädemeyeceklerini bildirerek ayaklandilar.17
Tanzimat'm getirmek istedigi kurumlar çok yerde kepki doguniu, yanh;
anlapldi. Haleb'de Hiristiyan cemâatler ile Müslümanlar arasmdaki
münâferet eskisinden daha çok artti ve 1853 ylh sonbahan bundan mü-
tevellid hadiselerle.geçti ve hükümeti çok ugragttrd1.18
Tanzimat döneminde sansür daha çok bir gazete veya sümli yaym
orgamma än izinle kurulmasi biçiminde uygulanmaktadir. Ornegin
'yalmz
Eduard Blaque Bey'in usul-i ticarete dâir bir gazete için Dersa-
âdet'teki bir mahalde gazete tab'ina mezuniyet verilmesi' gibi bir irâ-
deye rastlamr.22 Digandan gelen kitaplar da sansür konusu olmaktadir.
Örnegin:'Dersaâdet'e gelmig olan bazi kitaplarm toplattir11masi ve ba-
dezin (bundan sonra) gelir ise gümrük tarafmdan inen olunmasma da-
ix' bagka bir tedbir almmighr? Bu gibi sadâret tezkirelerine rastlan-
'bon
degerlendirir.Anlagtlan Dogu'nun bazi orijinal icatlarmi pour
l'Occident Batl için lyi' olarak degerlendirenler de vardi. Nitekim, 19.
-
hk Osmanl: Parlamentosu ve
Osmanlz Milletlerinin Temsili'
*
Armagan Kanûn-: Esâsinin 100.Y±, AÜSBF,Ankara 1978, 5.169-182.
haksizhk derecesinde dügüktü. Macar milletvekilleri ise, çifte monarg2-
nin kurulmasma kadar aym haksizhga maruzdular. Rusya'da ise,
1905'ten sonra kurulan 'Duma'da gayri-Rus milletlerin, düpük oranda
temsiliözel bir statü ile saglanmigtL 47
Ilk Osmanh parlamentosunun bu konudaki istisnaî durumunun ne-
denlerini aç1klamak, sadece birtaktm dig siyasal baskilari ortaya koymak-
la mümkün degildir. Nedenleri, Osmanh imparatorluk geleneginde de
aramak geækiyor. Osmanh Imparatorlugu bir Akdeniz imparatorlugu-
dur. Ona tarihin üçüncü ve son Roma Ïmparatorlugu
olmaz. 'Roma Ímparatorlugu',
demek pek
Eskidünya'nm çok budunlu (kavim) gele-
yanÎiç~
neksel imparatorluklan için kullamlacak bir deyimdir. Bu imparatorluk-
larda, devlet ve toplum hayatmda kabul edilmek ve yänetime katilrnak,
etnik kökenden çok devletin ideolojisini benimsemek ve
onun kogullan-
na uyum saglamakla mümkündür. Bu Bizans ve Osmanhlarda oldugu gi-
bi, Tesmî dinin veya Antik Roma'daki gibiimparatorun kipiligini tanrisal-
lagttran kültünin üyesi olmaktir. Bu uyum, Bizans'ta Ortodoks kilisesine
mensubiyet ve ontm baç1olan imparatora sadakat, Osmanhlarda ise din-
i Ïslâm'amensup olmak ve hükümdara sadakat diye belirlenebilir Bu
statü etrafmda toplanan herkes, ister Dagistan ve Gürcistan'm uzak köpe-
1erinden, isterse Bosna ve Mora'dan gelsin, kigi olarak yöneticilige aday
ve grup olarak da millet-i hâkimiyye'ye mensuptur.
Gerçi 19. yüzyilda bu geleneksel kahbin kmlmaya baglandigi, bir yer-
de uluslagma sürecinin ve ulusalcihk akumnm bagladigt görûlüyor. Bu-
nunla beraber, eski düzen elan devam ediyordu. Diger yandan, dig dev-
letlerin gayrimüslim cemâatler lehine zaman zaman yaptiklart müdahale-
ler, imparatorlugun klâsik dönemdeki kozmopolit bürokrasisinin daha
renkli bir görünüm ve
yapiya ulagmasiyla neticelendi. XIX. yüzyilda ne
Avusturya, ne de Rusya'da hâkim ufusun (yâmbirincisinde Almanca ko-
nuçan Katolik Avusturyah'mn, ikincisinde ise Ortodoks Rus'un) digmda
herhangi bir dinî etnik gruptan sefir, nazir, devlet adarm görülemezdi. 19.
yüzyilm Osmanh Ímparatorlugu'nda ise Hiristiyan nazirlar, sefirler, vali-
Jer ve hattâ milletlerarasi konferans ve barig antlagmalarma gönderilen
gayrimüslim murahhaslara rastlamyor. Ílk parlamentonun yapismda da
bu kozmopolitizme rastlamak, o nedenle istinai bir durum degildir. Ïlk
mecliste dokuzu âyan azasi ve otuz yedisi meb'ûsân azasi olmak üzere,
toplam kirk alti gayrimüslim meb'ûs vardi. Bu ilginç görünümü sadece
büyük devletlerin baskilarma degil, bürokrasinin geleneksel kozmopolit
yapisma da dayanarak açiklamak gerekiyor.
Klâsik devirden beri Osmanh eyâlet idaresinde yerei gmplarm tem-
sili gelenegi, merkezî hükümet adma yürütmeyi elde bulunduran valile-
rin bagvurup, yararlandigi bir usuldü. Vergi tahsili, zarurî iglerin yapti-
*
Makalenin arkasmda, ayanve meb'ûsån azasuun listesi verilmigti.
rilmasi, reayanm temsileilerinden meydana gelen kurullarm yardum ile
saglamrd1. Megveret kuralma dayanan bu temsil görevi; ruhanî reisler,
Hiristiyan reaya adma kocabagilar ve memleket egrafrun temsilcileri
48 (âyanlar) tarahndan yerine getirillyordu. Vergi tevzi ve tahsili, sefer amn-
da gereken iglerin yerine getirilmesi gibi konularda yöneticilere yardun
sosyal fonksi-
gayesini tagiyan megveret usulü, bugüne kadar literatürde,
nitelendirilmigtir.
yonlan göz önüne almmadan, Islâmî bir kurum olarak
Oysa bu, geleneksel devletin güçsüzlügünü telâfi etmek için, vergi topla-
maktan kamu hizmetlerinin görülmesine kadar, her alanda bölge ileri ge-
lenlerinin yardimina bagvurmasi demektir. (Aym sistem, ortaçagm bagla-
rmda Avrupa'da da görülüyor. Almanya'da Rat, Rusya'da Veçedenen bu
kurullar, baglangaçta bir devamhhk ve hûkmi pahsiyet sahibi degilken, za-
manla gehirlerin güçlenmesive sosyal yapidaki degigmelerle ilâve haklar
elde etmi§ ve devamhhk kazannuglardtr.) Türkiye'de bu tür kurumlarm
devamlihk kazanmasi ve hükmî çahsiyete sahip olmalan, Tanzimat'tan
reformlarla mümkün olmuqtur. Resmen
sonra eyâlet idaresinde yapilan
Avrupa'dan beg asir sonra gerçekleyen bu sümç, daha önce de facto olarak
Balkanlar'da, bazi Akdeniz adalannda losmen gerçeklegmekteidi. Örnegin
K1bns adasmda, Hiristiyan reayanm temsilcilerinden kurulan ve demogere-
nitos denen bu heyet; zamaala ada ahâlisinin örgütlenmesinde ve bagim-
iilkenin her ye-
siz hareket etmesinde önemli bir etmen olmugtu. Esasen
rinde bu-tür kurullar ve onlarmönde gelen temsileileri, XVIII. yüzyil son-
larmdan itibaren; merkezin güçsüzlügunden istifade ile yürütme erkini
ele geçirip, devamh bir megveret gelenegi kurabilmielerdir. Balkanlar'da
bu kurullar, özellikle 19. yuzyilda Mazzini'nin fikirlerinden esinlenerek
örgütlenen ve çabgan 'Diaspora Revolutionnaire'ler haline geldiler ve Bal-
kan bagimsizhgmda önemli rol oynadilar.
Tarihsel ve toplumsal temelini de göz önüne aldigimizda, Osmanli
sahip ol-
parlamentosunun snufsal bir nitelikten çok, etnik bir renklilige
parlamenfolara göre onun belirgin ayirt edici äzelligidir.
masi, çagdaÿ ve
BununIa beraber, bu durum önemli bir etnik çatigmaya ve ulusal talep-
ler fleri sürülmesine neden olmam19tir. Parlamento, dig örgütler ve kitle
hareketleriyle organik baglar içinde degildi. (Zaten bunlar ya yoktu, ya
da.pek cihzdi.) Tartigmalar ve elegtiriler zaman zaman cihz kahyordu ve
ülkesel sorunlardan çok yerel sorun ve istekleri yansitiyorlardi. Gerçi bu
durum, özellikle kalabahk nüfuslu ve dig ticarete açàan vilâyetIerin ay-
din nitelikteki meb'ûslari tarafmdan ülkenin gerçekleri kavrandikça de-
ele almmaya baglanung-
giemeyeyüz tutmug, sorunlar ülkesel düzeyde
tir. Zaten ilk megrutî mecliste müslim ve gayrimüslim meb'ûslat arasm-
da, burjuva güçleri veya egilimleri temsil edenler de görülüyor. Ama ge-
ne de Osmanh parlamentosu örgütlü smifsal çikarlar ve etnik düzeyde-
ki isteklerin gerçeklegmesi için verilen mücadele açismdan, o çagm çok
budunlu imparatorluldarinda görülen atmosfere sahip degildi.
Ílk Osmanh parlamentosunun etnik görünümünde hükmedilen millet
temsilcilerinin oranmm, Avusturya parlamentosu ve ÇarhkRusyast 'Du-
ma'sma gäre, daha yüksek olmasma karyihk, etnik çatigmalar henüz aym
belirginlikte degildi. Milliyetçilik 19. yüzylhn bagmdan beri Osmanli Ïm- 49
paratorlugu'nun gayrimüslim ve gayri-Türk vilâyetlerine sizmaya bagla-
migtLT. Buna karphk, Tanzimatçilarm reform girigimlerinin odak noktasi
7 1875 ylhnda Diyarbalar Vilayet ÌdareMeclisi böyle lenkli bir yapida idL Meclis ta-
rihte egi görülmemig bir ruhban gûrasi halinde idi. ÍkiMüslim ve gayrimüslim se-
çilmig üye digmda; Rum metropolidi, Ermeni Protestan episkoposu, G11danimetro-
polidi, Ermeni Gregoryan murahhas vekili, Ermeni Katolik murahhas vekili, Sürya-
nî murahhas vekili, Süryant Katolik murahhas vekili ve mûfti bulunuyordu, bkz.
Sâlname-i Vilayet-i Diyarbalar, sene 1292 Meclis-i Ídare-iVilayat Bölümä.
8 Ömeþn: BOA, Î. Dahiliye 1291, no: 48005. Eu belgede, Manas Efendi'nin Kalei
Sultaniye Ticaret Mahkemesi misligine tayini arz ediliyor.
187Tde Gayrimüslim ÂyanAzas?
*
BJkonu,R. Devereux, The First Constitutional Period, JohnsHopkins Press. Bal-
timore 1963, adh eserde münakayah bir durum gösteriyor. Daha farkh ve eksik,
bazen yeni isimli liste var. Ancak bu ilk oturum, üyelerini hâvî bir listedir. Biz
1295 (1878)senesi Sâlnâme-i Devlet-i Aliyyei Osmaniyye'yi esas aldik.
*
Sâlnâme-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye, 1295, s. 100-10L
""
Lagofet, daha dogrusu Logothetolup, orta Yunancada defterdar, muhasebeci an-
lanuna gelir, Patrikhane muhasebecisi olan L Bey'in unvam yanhghkla hep
onun ismi olarak kaydedilmig ve 'Logofet, Lagofet' olmugtur. Asil ismini ögre-
nemedim.
Not: Meclis-iMeb'ûsân'daki meb'ûs sayisi muhtelif kaynaklarda 115,
116 ve Devereux, a.g.e.'de 119 olarak geçiyor (bkz. The first Ottoman
Constitutional Period). Gene gayrimüslim meb'ûs
say2si da benim tara-
f1mdan 40 olarak saptandig1halde, burakam da 47'ye kadar çikmaktadir. 53
Her halükârda oran üçte birin çok üstündedir.
Vesika: I
BOA, Ï., Dahiltye, no: 48003, 12 C 1291/27Temmuz 1874 tarihli,
ÀtufellüEfendim Hazretleri,
Manasttr vilâyeti Meclis-i idaresi azasmdan Avram ve sandik emini Yusuf
efendiler asdakadan (sâdiklardan)olub, umûr-i memûrelerini hass-i ifaya bezl-i
mesäi eylediklericihelle mûmâîleyhumsdan Avram Efendi'nin rütbesinin sâlise-
ye terfî'i ve Yusuf Efendi'nin dahi uhdesine müceddeden rütbe-i räbîe tevcîhi
ifâdesine dâir devletlû kaymakam
paça hatretlerinin tezkiresi leffen arz ve tak-
dtm kihnmig olmagla olbâbda emr u fermân-1hümâyûn-1cenâb-1cihânbänî
her
ne veçhile müteallik ve gerefsudûr buyrulur ise mantûk-1 mürdfi erzån idilecegi
beyäniyle tezkire-i senâvexî terkîm kihndi efendim. Fi l2 C sene 291/27 Temmuz
1874.
Derkenar (Mâbeyn-i Hümâyûn'un)
Marûz-u çâker-i kemineleridir ki
resîde-i dest-i ta'zîm olan igbu tezkîre-i sâmiye-i âsâfâneleriyle zikrolunan
tezkire-i manzûr-i äli-i hazzet-i pâdigâlu buyrulmuy ve ber mûcib-i istïzân
mûmâileyhümâdan Avram Efendinin rütbesinin sâliseye terfî'i ve Yusuf Efendi-
nin dahi uhdesine müceddeden rütbe-i rabi'e teveihi müteallik
ve gerefsudûr bu-
yurulan emr-i irâde-i seniyye-i hazret-i pâdiçâhi mantûk-1 münîfinden olarak,
mezkûr tezkire-i seniyye savb-i sâmi-i sadâret penâhîlerine iade lalmmig olmag-
la olbâbda emru ferman hazret-i veliyu'l-emrindir.
Fi 13C. sene 291 (28 Temmuz 1874)
Vesika: II
Sadâretin Arz tezkiresi
(Nikola Nakkaç Efendi'nin terfî'i hakkmda)
BOA, Ì.,Dâhïliyye, no: 47923, Guro-i C 1291/16 Temmuz 1874 tarihli
i
I
IL Abdillhamid Döneminde
Anayasal Rejim Sorunu'
ve ancak 1905'ten
bilirdi. Prusya Anayasas1'nda görüldugu biçimde bir kabine vardi, ama
meclis denetimine açik bir hükümet yoktu. Kaldi ki, Osmanh anayasal sis-
teminde hükümet bu açidan katiyen meclislerin mahatabi degildir. Ïcra,
yani hükümet meclislere kargt degil, saltanata karÿt sorumludur. Hükümet
ol-
programmm kabulü, güvenoyu gibi kurumlar yoktur. Bäyte kurumlar
madigi gibi, II. Abdülhamid'in meclisleri toplaniak ve dagitmak, sadra-
zamlan degigtirmek, riazirlan tayin etmek gibi tasarruflan ashnda anaya-
metinle mueyyideleri tasrih ve tarif
sa metnine kargi bir durum degildi ve
edilmemigti. Kisacasi eski mutlaktyetçi gelenek anayasal rejimde de de
vam etmekteydi. Bu anayasada temel äzgürlükler ve kipisel hak güvence-
leri, yani dogal hâkim, kanunsuz suç ve ceza olmaz gibi prensiplerin var-
hgi da çelifik bir biçimde, bir bagka pek orijinal bir maddeyle esash olarak
zedeleniyordu. Garip ve ünlü 113. madde ile; hükümdar res'en bir kimse-
nin siyasal suçlu veya siyasal yönden mahzurlu olduguna karar verebilir,
onu dogrudan, sürgün cezasma çarptirabilirdi. O takdirde, hükümdarm
daha meclis toplanmadan Midhat Paga'yi sürgüne yollamast ve 33 yll bo-
yu bu cezayi sistematik olarak uygulamasi da, megrutî bir rejimin amaç ve
ruhuna uymasa da, Kanûn-i Esâsî'ye pek uygundu. Kanûn-i Esâsî'deki za-
y1fkurumlardan biri de basm özgür1ùguydü. 12. madde, "Matbuat kanun
dainsinde serbesttà demekle basm özgürlügunun ihlâline açik bir kapi
"
5.187-188.
1 A. Batbie, Traité de Droit Public et Administratif, Paris 1855,
usul sorunla-
Meclis-i Meb'ûsân'm toplanmasi ve dagitilmasma iligkin
'ba
açik degildi. 73. maddede irade-i seniyye heyet-
n da Kanûn-i Esâsî'de
ayda yeni seçimle mebus seçilecegi' be-
i mebûsân fesh ile dagthhrsa, alti
lirtiliyor; ancak mechs feshedilmemigti, 1878 içinde sadece toplantilan 57
salnâmelerinde âyan
tatil edilmigti. Nitekim, o günden sonra da devlet
almigtit Bu hile-i per'iyyeyi kesinlikle önleye-
azasmm isimleri hep yer
cek bir hüküm yoktur. Kugkusuz; Kanûn-1 Esâsinin öngördügü rejimin
kurumlari, yani örgürlükler, 26. maddede de belirtílen, igkence ve sâir
ri-
eziyetin yasak oldugu gibi hükümler sürekli olarak ihlâl edilmigtir
paratorluk bürokrasisi eski ahykanhklanndan kolay vazgeçememigtir.
anayasal
Kisacasi 1293/1876 Arahk sonrasi Osmanh Ìmparatorlugu'nu,
monarÿi olarak niteliyoruz. Despotik uygulamalara ve kanunsuziuklara
ragmen, Kanûn-1 Esâsî yürür1ükten kalkrug sayilmiyor. Nitekim biçim-
ilân
sel bir gösteri olarak, Kanûn-1 Esâsî metni devlet salnâmelerinde,
edilen hatt-1hümayûn âyan listesiyle birlikte sürekli yayimlamyordu.
ve
Osmanh anayasasi Hamidiyye dönemi boyunca tezath bir rejimin belge-
kap11a-
siydi. Profesör Tunaya'nm bir deytyiyle? "Kanûn-1Esâsî kendini
despotizme imkân veriyordu, ama aym zaman-
rm ardmda bekleyenbir
aç11migti."
da o kapilar bir daha kapanmamak üzere yeni geligmelere
Parlamentarizmin Cografyast
iklimler-
II. Abdülhamid döneminde, Osmanh cografyasi nasil farkh
rejim
den ve morfolojiden olugan bir renklilik gösteriyorsa, parlamenter
yeknesak olmayan farkh renk-
ve uygulamalari yönünden de öyIesine
1erden olugan bir görünümdedir.
ç1k-
19. yüzyilda Osmanh siyasî cografyasmda özerk bölgeler ortaya
Bulgaristan Prensligi'nin
ti. Özellikle1878 Berlin Kongresi'nden sonra, böl-
kurulmasi ve bugünkü Guney Bulgaristan'm da Dogu Rumeli özerk
valí yerel meclisin
gesi olarak (Rumeli-i SarkîVilâyeti) Hiristiyan bir ve
yönetimine b1ralulmasi, bu bölgede hem meclisleœ hem de belirli ölçû-
gibi kurumlarm
de siyasal faaliyet, cemiyet kurma, basm özgürlügü ya-
vermigtir. anayasal müesseseleri inlataa ugrata-
amasma cevaz Çünkü bäl-
cak veya zedeleyecek bir polis gücünün burada diger imparatorluk
degildi.3 Dogu Ru·-
gelerinde oldugu gibi faallyet göstermesi söz konusu
*
Türk Parlamentoculugunun ilk Yüzyrlt,Siyasi ÍlimlerDernegi, Ankara 1978, s. 433-
448.
1 Y.T. Kurat, Henry layard'm ÌsfanbulEfçiligi,AÜDTCF Yay.Ankara 1968, s. 167 vd.
manda bozukluklarm sadece kendi bölgelerinde degil, ülkenin dört bir
yamnda hüküm süren, sefalet, bozuk idare gibi derin nedenlerden ileri
geldigini ögrendiler.2 Yüzydm ortalarmdan beri, Tanzimat hareketinin
2 getirdigi sarsmti ve tephi yaratan reformlar silsilesi, gimdi de megrûtiyet
rejimini ve onun kurumlarmi.yaratungti. 'Parlamento, meb'ûsân, müzâ-
kere' herhalde imparatorluk halkmm ilk anda anlayabilecegi, havram-
lardan degildi. Meyrûtiyet rejimi, içte oldugu kadar digarda da; pagkm-
hk ve problemler yaratiyordu. Nasil oluyordu da, aydmlanma devrin-
den beri Avrupa siyasal dügününde despotik yönetimin modeli sayilan
bir toplum, anayasal rejime geçiyordu. Çagdag dünyaya ve özellikle Av-
rupa'mn diger çokuluslu imparatorluklarmm parlamenter kurumlarma
veya anayasal hareketler bütününe göz attigunizda, bu yargilan hakh ça
karacak bir durum yok degildi. Avropa ülkelerinde bile parlamenter re-
jimin henüz sarsmtidan kurtuldugu söylenemezdi.
Orta Avrupa'daki uluslar hapishanesi ve Metternich'in diktatör yö-
netimini yaçayan kompu imparatorluk Avusturya-Macaristan, 1848'deki
kanh ihtilâlden sonra parlamenter rejime henüz yinni yedi y11önce geç-
migti, 1850'de Prens Schwarzenberg idaresi Sylvester Patent'le parla-
mentoyu dagittp, anayasal haklari rafa kaldirmigt1. Avusturya'mn
1859'da Ïtalyave Prusya kargismdaki yenilgileri, 1860'ta anayasal rejime
yeniden dönügü zorunlu laldi ve meclis 1860'ta toplandi. Ne var ki, im-
paratorluk da bir süre sonra Avusturya-Macaristan olarak, ikiye ayridt.
Çiftetaçh imparatorluk milliyetlerin çatigtigi bir ortam halinde idi. Ana-
yasal rejim gimdi bagka güçlüklerle karp karµyaydL
1866'daki çifte-monargi rejimine geçigin getirdigi buhranlar göz önüne
almdigmda, parlanienter rejimin Avusturya'da oturdugunu säylemek de
henüz güçtü. Rusya anayasastz ve parlamentosuz bir devasa imparator-
luktu. Kompu Ïran'dabu fikrin o çagda mevcut olup olmadigt henüz arag-
tirma konusudur.
Bütun bu gerçekleri göz önüne ald2gmuzda; ilk meclise geleneksiz
gagkm bir meclis demekte acaba hakh miydilar? Osmanh parlamentosu-
nun ve megrutî rejimin kurulug nedenlerini tartigmak, belirtildigi gibi bu
tebligin smirlan digmdadir. Biz, 1877'de toplanan ilk parlamentonun;
müzâkere ahykanhgi, fikri yapisi üzerindeki bazi yadsiyici iddialan ko-
nu edindik. Bu balomdan ilk parlamentomuzun bir gelenege sahip olup
olinadigru cevaplandirmak zorundayiz. Evet, gerçi Osmanh megrutî
meclisi, çagday olan parlamentolarm atmosferinden, sosyal yapismdan
daha farkh bir görünümdeydi. O çagm Batih parlamentolan simfsal ta-
bana oturan partilerin gruplagtigi, etnik sorunlarm, man-iktisadi politi-
kanm yanmda iççi sorunlarmm da tarhgildigi ve bütün bu sorunlarm ele
2 Mary Mills Patrick, Under Five Sultans, London 1929,s.150. Yazar megrutt dönem-
de Amerikan Kiz Koleji görevlilerinden idi.
ahm; biçiminin parlamento digi kaynaklardan geni; ölçüde beslendigi
kurumlardi. Avrupa, bir müddettir, tutucu hükümetlerin getirdigi sta-
tüyle genel oyu kabul etmig, parlamentolar artik etnik çatigmalar yamn-
da, simfsal yönden iççi simfmm da sözcülügünün yapildigi siyasal tem- e
sil kurumlan haline' gelmeye baglamigt1. Ancak ilginç olan, Bismarck'm
dedigi gibi genel oy çok gey degigtirmedi. "Bize oy veriyorlar," demigti.
Osmanh parlamentosu ise ilk balagta smifsal temellere dayanmaktan
çok, etnik göi ünümlü idi. Üstelikbu meclis parlamento diçi bir kurulug-
lar silsilesiyle ve kitle örgütleri ile organik baglar içinde degildi. Tarty-
malar, tenkitler, zaman zaman cihz kahyordu ve ülkesel sorunlardan çok,
mahallî sorun ve istelderi yansitan bir görünümdeydi. Gerçi bu durum,
özellikle kalabahk nüfuslu ve zengince vilâyetlerin aydm nitelikli
meb'ûslan tarafmdan, ülkenin gerçekleri kavrandikça degigti. Ulusal so-
rumluluk ve konulan ülkesel düzeyde ele alma egilimi dogdu. Diger
yandan, bu mecliste gayrimüslim ve Müslüman meb'ûslar arasmda, bur-
Juvagüçleri ve egilimleri temsil eden üyelerin de bulundugu görülüyor-
du. Ama gene de.Osmanh parlamentosu örgütlü s2mfsal çikarlar, ulusal
ve etnik düzeydekiisteklerin gerçeklegtirilmesiiçin verilenmücadele açi-
smdan; o çagm çokuluslu imparatorluklanmn, hattâ 1905'te kurulan Çar-
hk Rusyasi 'Duma'smm atmosferine sahip degildi. Ne var ki, bu nitelik,
bizatihi Osmanh megruti meclisinin, hiç degilse ça]Igma ve tegekkül tar-
zma baktigmuzda, köksüz, geleneksiz bir kurum oldugunu kamtlamaya
yeterli degildir. Gerçi Osmanh parlamentosu; endüstrilegemeyen, sosyal
bütünlegmesi zayrf bir ülkenin yapisma uygun bir millî meclisti, ama çok
eskilere uzanan bir tartigma ve temsil gelenegini de devam ettirmekte idi.
Ornegin, imparatorluk o tarihte, otuz yih bulan bir süredir, mahallî mec-
lis ve temsil gelenegine vilâyet idaæsinin bünyesinde sahipti.
Igte mahallî halkm temsilcilerinin biçimsel vilâyet yönetimine Natil-
masi; bir tartigma, karar alma ve elegtiri gelenegini idarenin genel bün-
yesi içine sokmugtu. Eu geligimi bu nedenle gözden geçirmekte yarar
vardir
Klâsik devirden beri Osmanh eyâlet idaresinde temail gelenegi, mer-
kezî hükümet adma yütütmeyi elde bulunduran valilerin bagvurdugu
bir kurumdur. Vergilerin kolay tahsili, zarurî iglerin yaptmImasi, reaya-
nm temsilcilerinden meydana gelen kurullarm yardum ile saglamrdi. Su
megveret kuralma dayanan temsil; ruhanî reisler, Huistiyan reaya adma
kocabaçalar ve memleket egrafmm temsilcileri (âyanlar) tarafmdan yeri-
ne getiriliyordu. Vergi tevzi ve tahsili, sefer anmda genken iglerin yeri-
ne getirilmesi gibi konularda yöneticilere yardim gayesini taylyordu.
Megveret, bugüne kadar sosyal fonksiyonlari göz önüne almmadan Íslâ-
mî bir kurum olarak nitelendirilmigtir. Oysa bu, geleneksel devletin güç-
süzlügünü telâfi etmek için vergi toplamadan kamu hizmetlerinin gö-
rülmesine kadar, her alanda bölge ileri gelenlerinin yardimma bagvurul-
baglarmda Avrupa'da da görülür.
masi demektir. Ayru sistem, ortaçagm
Almanya'da Rat, Rusya'da Vepçedenen bu kurullar baglangtçta bir de-
vamhhk ve hükmî çahsiyet sahibi degilken, zamanla gehirierin güçlen-
64 mesi ve sosyal yapidaki degigmelerle hak elde etmig ve devamhhk ka-
zanmiglardir. Türkiye'de bu tür kurumlarm devamhhk kazanmasi ve
¯¯
6 Nizamnâmenin etrafh bir tahlili için bkz. ÌsmailHakki Bey, Hukuk-t idare, L la-
sun, L tab't Dersaâdet Kanaat Matbaasi, 1327, s. 3045.
7 Bkz. Düstûr, L tertib, c.1, s. 608.
meli vilâyetlerinde dikkatte uygulannug, Anadolu vilâyetlerinde pek
dikkatlice uygulanmamigtir, Babil kulesini andiran bir etnik yapiya sa-
hip olan Mezopotamya vilâyetlerinde ise, özellikle uygulanmigti. Zaten
bu vilâyetlerin rengârenk idare meclislerindeki etnik çatigmalar; bir "Ar-
biter Mundi Ottomanorum" rolündeki valilere genig inisiyatif ve yetki ka-
zandirnugtir.S Bir anlaimanm olmadigt bu yerlenie, harc-1 âlem igler ha-
riç, önemli hiçbir konu görügülemezdi. Onemli sorunlar ise, devlet kapi-
sinm gizliligi ardmda çözüm beklemek zorundaydalar.
Engelhardt, "Valiler meclislerin bu kozmopolit yapisma sigmarak,
konsoloslann taleplerini de rahatçä reddedebiliyorlardi," demektedir?
1877 meclisinin meb'ûslar yeniden yapilan, umûmî seçimlerle degil
de, zaten seçilmig sayilan, vilâyet idare meclisindeki bu üyelerin
meb'ûsluk sifatmlkazanmasiyla kurulmugtur. Nitekim Engelhardt, vali-
lerin meb'ûsluk sifatmi çok defa kendi arzulayip, güvendikleri kimsele-
re âdeta tevcih ettiklerini ilâve ediyor ve diyordu ki: "Valiler kendi
adamlanna, kendi yetigtirmeleri olan memur ve agar mültezimlerine
meb'ûsluk s1fatim tevcih ettiler."10 Bununla beraber gelen meb'ûslar;
tartigma, seçim gibi konularda bir teerübe sahibi idiler ve bunu Ístanbul
meb'ûslarma bir üstün1ükleri olarak kabul ediyorlardt.11 Bu konuda il-
ginç bir yön de, Osmanh parlamentosunun seçmenlig; verilen vergiye
göre, varhkh simflara münhasir bir imtiyaz olarak birakma eþlimlidir.12
Istanbul vilâyetiilk defa seçim görüyordu. Burada ilk seçmerder ma-
halle muhtar ve imamlannca tesbit edildiler. Seçimlerin sonucunda; ev-
velce tesbit edilen kontenjan dolmamigt1. Meclise 33'ü gayrimüslim ol-
mak üzere 99 meb'ûs gelmigti.13Rumeli meb'ûslan, yan yanya Müslim
ve gayrimüslim, Anadolu meb'ûslan büyük ölçüde Müslüman'di. Me-
8 1875yllmda Diyarbalar vilayet idi ve meeliside böylerenkli bir yapida idi. Meclis
tarihte egi görülmemig bir ruhban pûrasi hali arz ediyordu. 2 müslim ve 2 gayri-
müslim seçilmig üye d1;mda; Rum metmpolidi, Ermeni Protestan episkoposu, Gil-
danî metropolidi, Ermeni Gægoryan murahhas vekili, Ermeni Katolik murahhas
vekili, Süryanî murahhas vekili, Süryanî Katolik murahhas vekih ve müfti bulunu-
yordu. Skz. Sâlname-iVilayet-iDiyarbalor,sene 1292, 'Meclis-i Idare-i Vilayet' bölü-
mü.
9 Engelhardt, Türkiye ve Tanzimat, çev. Ali Regad, Ístanbul1328, s. 98.
10 A.g.e., s. 354-355. Siyasal parti gibi kuruluglar olmadigmdan bir seçim yapilsa da
aym kimseler meb'ûs olurdu.
11 Edirne Meb'ûsu Rasim Bey· "Biz tagrahyiz. Bu igi elbette daha iyi biliriz. Biz
ibtida-i Tanzimattan beri bu igin içindeyiz. Ístanbuldaha bu sene intihaba gir-
di." H. T. Us, MMZB, 7 Nisan 1977 oturumu, s. 84-85.
12 A.g.e., 18 Nisan 1877 oturumu, s. 32. Meb'ûslar intihab hakkma mâlik olacakla-
rm 200 veya 500 kurug senevî vergi vermeleri konusunu tartiglyor, umumî se-
çim hakkmdan säz eden yoktur.
13 Sâlnåme-i Deviet-i Aliyye-i Osmaniyye, sene 1295 (1878), s. 102'de Heyet-i
Meb'ûsân azasi veriliyor. 110. sahifede ise âyan azasmm isimleri var. (8 gayri-
müslim 37 Müslim.)
zopotamya ve Arabistan meb'ûslan arasmda tek tük Hiristiyanlar vardi.
Bu sonuncular, mecliste hükümetin ve Müslüman meb'ùslann görügle-
rini destekliyorlardi. Vilâyet meclislerinin içinden yapalan seçimle, âde-
ta bir 'Vilâyet Meclisleri Umûmî Heyeti' meydana gelmigti. Meclis-i e
Meb'ûsyn tagra megveret meclisleri gibiydi. Bu nedenIe ilk parlamento-
muz; köklü smifsal, politik nitelikli mücadelelerde sivrilen, örgütsel ve
suufsal taban1 temsilen geIen üyelerden degil, bu mahallî temsilcilerden
meydana geliyor ve buna uygun bir fikri yapiya sahip bulunuyordu. '(i-
läyet idare meclislerinin ve diger kurullarm (Temyiz I3îvâni, Nâfta, Zira-
at, Maarif Komisyonu gibi) birçok nüfuzlu üyesi, meb'ùs olmugtu. Örne-
gin,Kastamonu meb'ûslan; 1867-1876 yillart arasmda vilâyet idare mec-
Usinde âdeta demirbag üye olarak bulunan, Haci Mustafa Efendi ile Sa-
lim Efendi idi. Gene Suriye meb'ûslarmdan Nikola Nakkap Efendi
1869'dan beri vilâyet meclisinde idi. Bursa Vilâyeti Meclis-i Ïdare azâh-
gim1870'ten beri yürüten SeyhBahaeddin Efendi ile aym meclis üyele-
rinden Pavlos Pavlidi Efendi Hüdavendigâr vilâyeti meb'ûslan olarak
geldiler.14Bu örnekler çogaltilabilir ve böyle olmasi da bu gartlarda do-
gald1.Seçim her geyden änce bir ärgür sorunudur. Osmanh ülkesinin bu
konuda bir tecrübesi yoktu. Sonra temsi1cilikve meb'ûsluk gibi sifatlar
için, herkes önce vilâyetlerde bu niteligi kazananlati uygun görüyordu.
Bu nitelik, çagdag Avrupa parlamentolarmm tersine Osmanh parlamen-
'vilâyetter
14 Vilâyet tegkilâtula ait kayatlar düzgün degildir Bundan bagka, baza vilâyet sal-
nâmelerinin eksik olmass, tam bir istatistikî tablo hazirlamanuza engel oldu. Bu-
nunla beraber hükmü dogrulayacak ärnek, salnâmelerde dahi bir hayli çoktur.
15 Ì. Ortayh, Tanzimat'fan Sonra Mahalif Idarder,s. 84,
I. mecliste, etnik çikarlar bile daha çok bölgesel bir hava içinde savunulu-
yordu. Ôrnegin,vilâyet ve belediye kanunlan tartigihrken, Ístanbul'un
imtiyazâtmdan yakmmayl meb'ûslar âdet haline getirmiëlerdi.16Bu par-
68 tikülarist egilimin; millî bir politika görüç ve savunuculuguna çevrilebil-
mesi için zaman geçti. Gene.de tenkitler; idarenin genel yapismdan çok,
falan veya filan vilâyetin yolsuz valisi, lursiz defterdan üzerinde yogun-
lagiyordu... Bölgecilik Müslumarilar kadar gayrimüslim meb'ûslarda da
görüluyordu, Rumeli Hiristiyanlarmm bölgesel milliyetçi ve hattâ burju-
va-milliyetçi nitelikteki isteklerine, Mezopotamya Hiristtyanlan hiç de
ayni nitelikte olmayan, tamamen yerel çikarlanm savunan itirazlarla
kargi çdayorlardi:17
Osmanh parlamentosunun; kurulugu için yapilan seçim ve seçilen
meb'ûslarm muzâkere ahgkanhgi ile mevcut taleplerinin niteligi açism-
dan temelini; vilâyet yänetiminin organlan olan, mahallî idare meclisle-
ri olugturmaktadir. Meclisin, ilk zamanki atmosferini de gene bu meclis-
lerin fikir iklimi etkiliyordu. Bu özellik, zamanla özellikle II. yasama dö-
neminde giderek kaybolmaya yüz tutacaktir. Unutmayalim ki, 1877
meclisi Türk parlamento hayatmda, 1960'lara kadar göze çarpmayan bir
cesaretin örnegini vermig, tabu sayilan dig politika konusunda aktif bir
izleyicilik ve tartigma ortamma girmigti. Bunun genië ölçüde parti disip-
lininin ve siyasî parti gruplarinm bulunmaylgmdan ileri geldigine güp-
Jugiri Kantan:1) nahiye, kaza, livâ ve vilâyet idare meclislerine üye seçilirken
Muslim-gayrimuslim aynm ve orammn kaldmlmasmi istediler. Bu milliyetçi
bir görügtü. Rumeli ve Oniki Adalar'da Rumlar çogunluktu. Buna karp Suriye
meb'úsu 9e diger Mezopotamya vilâyetierinin Hiristiyan meb'ûslan direndi.
MMZC 7 Nisan 1877 tarihli oturumu, s. 8085. Suriye Meb'ûsu Nufel Bey: "Çok
olan cemânt azayi seçer, ãbürleri seçilmeden kahr." Salim Efendi (Kastamonu):
"Meb'ûsu oldugum Kastamoni'da begyüzbin Íslâmvardar. Topu dörtbin Haris-
tiyan bulunur. Eger yan yanya olmazsa Hiristiyan'dan hiç aza olmaz." Suri-
ye'nin Hiristiyan meb'ûslan, Osmanh tebaasmm birlik ve bütünlügü üzerine
nutuklar atarak, öneriyi önlûyorIar.
he yoktur. Ílkparlamentomuz, digerlerinin tersine siyasal grup ve parti-
lerden çok, vilâyet temsilcilerinin olugturdugu bir kurumdu.
Meb'ûsân Meclisi'nin bu niteligi ÂyanMeclisi'nde görü1emez.Ìmpa-
ratorlugun yüksek rütbeli bülokrat ve askerlerinden olugan ve üyeleri 69
tayinle gelen Meclis-i Ayan; birinci meclisin tersine yerel sorunlar konu-
sunda ya bilgi sahibi degildi, ya debunlan tartigmaya tenezzül etmiyor-
du. Maamafih bu kurulun hukuk ve id are alanmdaki tecrübe ve bilgi üs-
tunlügünü göz ardi edemeyiz. Umumî politika, iç ve dig siyaset sorun-
hükümet' fikrinin gizlilik ilke-
'hikmet-i
larmda da, saltanata saygih ve
sine baghydilar. O yüzden onlar da yönetici elitin tutumu içerisinde bir
geyi tartigip itiraz etmemeye, irâde-i seniyyenin buyunlugunu bekleme-
ye hazirdilar. ilk yasama organlan arasmdaki bu derin fark, üyelerinin
yapisal kökeninden ileri gelmektedir.
70
IL Abdülhamid Devrinde
Tagra Bürokrasisinde Gayrimüslimler'
* Sultan1L Abdülhamid ve Devri Semineri, 27-29 Mayis 1992, ÍÜEF, Tarth Aragtirma
Merkezi, Ïstanbul1993, s. 163-171.
açilan Rumeli MüfettigligiEvrâkt ve Ylldiz belgelerinin yeni tasnif edilen
kisunlarmdan önemli bilgiler elde edilecegi açiktir. Bundan bagka, gerek
Osmanh ve gerekse Avrupa basuu, yeni kurulan muhtar statüdeki Bulgar
Prensligi'nin aryivleri ve bizdebulunmayan gazete koleksiyonlan ile Do-
guRumeli basuu; Balkan devletlerinin benzer malzemesi yeni bilgiler ge-
tirecektir. Hiç kugkusuz önemli bir kaynak devrin büyük devletlerinin
argivleridir. Nasil Osmanh argivleri, Rusya ve Almanya ve Avusturya
için çok änemli ise ve bu ülkelerin millî tarihleri bizim argiv malzèmè-
mizle yeni bilgi ve yonunlar kazaamaktaysa; bizim imparatorluk tarihi-
miz de, bu ülkelerin benzer malzemesi ile yeni boyutlar ilâve edilerek
yazilabilir. Aragtirmacilarumzm kullanmaya bagladiklan Britanya argiv-
leri (Public Reconi Office), Fransiz Digigleri ve diger aryivleri, Avustur-
ya-Macaristan'in argivleri (Haus Hof und Staatsarchive) ve diger fonla
n, Alman argivleri (son olarak Demokratik Alman Cumhuriyeti'nden
geçen Postdam'daki Zentral Staatsarchiv bizim tarihçiler tarafmdan pek
kullamlmamigtir), Rusya argivleri bu konularda zengin malzemeye sa-
hiptir. Özellikle sonuncusunun herhalde Balkanlar, Suriye ve Filistin'de-
ki konsolosluk agt bakunmdan 19. yüzyilm ikinci yansi için zengin olay-
lan içerdigi, yapilan negriyattan anlaµlmaktadar. Osmanh Rumelisi ve
Suriye-Filistin'deki olaylarm ve problemlerin anlayilmasi için bu gibi ar-
giv malzemesi kaçmilmaz olmaktadir. Galiba Sultan II. Abdülhamid
devrinin büyük problemleri ve bu problemlerin nasil çözüldügüne dair
yap11an c1hz degerlendirmeler digmda, bir devrin kompozisyonunu çi-
zebilmek için bu gibi kaynaklarm gerekliligi açiktir.1
IL Abdulhamid devrinde isnparatorlugun idarî cografyasmda göze
çarpan ilk husus, bazi muhtar idarelerin mevcudiyetidir. Bunlar; Bulgar
Prensligi, sonradan prensin vali tayin edilmesiyle Bulgaristan'la bütün-
1eyecek olan ama Berlin Kongresi'nden beri özel bir idamsi olan Dogu
Rumeli (yani Filibe'nin merkez oldugu Güney Bulgaristan), Sisam Ema-
reti, Cebel-i Lübnan Mutasarrifhgi ve Ìngiliziggalindeki Misir Hidivli-
akip senelerde ilk anda 92.137 tane her riitbeden memurun kaydiyla
hem devlet hayatma hizmet etmig ve hem de tarihçiligimiz için 196 adet
ciltten olugan büyük bir kaynak birakm19ti.4Böylelikle ilerideki bir tara-
bürokrasisi birçok özellikle-.
ma ve tasnifle Abdülhamid devrinin tagra
riyle daha lyi anlagilacaktir. Bu kayitlar yeni bilgiler verir, hattâ bu kay1t-
larda görülen bazi okullara maarif tarihiyle ilgili çahymalarda rastlan-
mamaktadir. Ömegin;Fransiz asilh olup Osmanh tabiyetine geçen parl .
Haziran
4 Atila Çetin,'SiciH-i Ahval Defterferi', Türk Dunyas: Taril: Dergisi,
1992/66, s. 34 vd.
5 BOA, Siciu-i Ahod! Defterferi,c.12, s 391.
6 BOA, Í.,MV., 12 N 1273/6 Mayas 1857 tarihii arz tezkiresi ve leffi.
olarak celp edip Farhîlerin nüfuzunu kudilarsa da, Osmanh otoritesinin
tesisinden soura durmn degigti.7 Rumeli eyâletlerinde de gayrimüslim-
lerin bu gekilde baz1idarî görevler edindigi; en azmdan 18. yüzyil bagm-
74 dan beri bazi muhtar gehir yönetimlerinin ortaya çaktigi, Bosna'daki ba-
z1 merkezlenie ve Arnavutluk'ta Voskopoj gibi merRezierde gayrimüs-
limlerin idarî görevler edindigi görülmekteydi? Tanzimat'tan sonra
meclis-i idareler ve nâfia ve ziraat komisyonlari, Menâfi-i Umûmiyye
sandiklari gibi komisyonlarda ve Vilâyet Temyiz Dîvâm ve karma tica-
ret mahkemelerinde gayrimüslim üyeler bulunmaktaydi. Giderek mer-
kezî idarenin tagra pubelerinde, mahkemelerde gayrimüslim memur, hâ-
kim ve zabita sayisi artti Bunlar her zaman mahallî memurlar degildi;
gittikçe merkezden tayin edilen gayrimüslirn memurlar da görülüyor-
du. Gayrimüslim memurlar merkezî.idarenin temsilcileri olarak teknik
ve fen dallarmm digmda silk-i adliyeye, dahiliye ve zabitaya intisab
ederlerdi. Eu geligmeyi dig Hiristlyan devletterin baskisma baglayarak
aipklamak pek dogru degildir. Devlet hayatmdaki kozmopolitizmin 18.
yüzyildan beri gekillenmesi ve 19. yüzyilda özellikle laik egitim kurum-
Iarmm yetigtirdigi gayrimuslim genç1erin tipki Müslümanlar gibi hiz-
mete girip muhtelif yerlere tayin edilmesi sör konusudur. Böylelikle
Tanzimat döneminde bu alanda gelenekselbümkrasinin bir kahbl degig-
mekte, yeni bir geligmegörülmektedir.
Nitekim Rumeli vilâyetlerinden olan Manastn'dan 26 Za 1321/19
Mart 1904 ve Selânik'ten 9 Za 1321/26 Subat1904 tarihinde mektûbî-i vi-
lâyet kaleminden sadârete gänderilen tezkire ve Kosova vilâyeti için Ru-
meli Vilâyât-i Sahanesi Müfettig-i Umumîhgi memuriyeti celilesinden
kaleme alman 16 Za 1321/4 Mart 1904 tarihli tezkirede, "Dahil-i vilâyet-
de hîdemât-i mülkiye ve adliye ve mäliye ve sâirede tebâ-yi Hiristiya-
niyye'den olarak müstahdem bulunan bi'l-umum memurînin isim ve
milletleriyle nev'î memuriyet ve tarih-i tâyin ve mikdar-1 maaglarm1 ve
nereli olduklariru mübeyyin bir defterin lüzum-1 tanzimi hakkmda irâde
üzerine leffen takdim kilman" defterlerde* memurlarm künyeleri göz
änüne ahorsa bu gerekçe görülüyor. Berlin Kongresi'nden sonra, Rume-
li islahat meselesi Osmanh Devleti'nin Avrupa devletleriyle zitlagtigt bir
konudur. Bu gibi cetveller sadece bu gibi beynelmilel müdahaleye bir ce-
vap için mi hazirlamyordu? Belki evet, ama devletin kendi iç teykilâtma
ve hassaten.
Hariclye Nezâreti ile smirhdir.10
Sözü geçen Rumeli vilayetierindeki Hiristiyan ve Musevî memurla-
rm cetveline baktigimizda, önemlice ve yüksek rütbeli olanlarmm ger-
kezî hukümetin tayiniyle geldiWerive mahallî halktan olmadiklan gö-
rulmektedir. ÖrneginManastar vilâyetine bakahm· Acemyan Efendi
(Nâfia mühendisi) Dersaâdetli bir Ermeni'dir. Ovakim Mutafyan Efendi
(kondüktör) Ünyelibir Ermeni'dir. Kiryos Efendi (merkez idadt Rumca
ve Fransizca muallimi) Konya Akgehir Rumlarmdandir, Florina kazas2
kaymakam muavini Bedros Efendi Sivas Ermenilerindendir. Mahkeme-i
bidayet azasmdan Filip Yuvakis Efendi, Kayseri Rumu'dur. Gene
aym
mahkeme azasmdan Anastas Efendi Ankara Rumlarmdandir (TFR-I-
UM-1321-12-26-2907/4). Manastir vilâyeti vali muavini Ïstefanaki Bey
ÏstanbulRumlarmdand1r.Adliye müfettigi Paskal Efendi ÍstanbulErme-
nilerindendir. Bidayet Mahkemesi'nin dört azasi istanbul Ermenilerin-
den, diger dört azasi ÏstanbulRumlarmdandir. Selanik vilâyeti vali
mu-
avini Kostantinidi Papa Îstanbul Rumu'dur. Selânik mahkeme azalan
içinde AnadoIulu Ermeni, Rum ve Süryanîler göze çarpmaktadtr (TFR-
I-UM- 1321-12-26 2907/2). Ohri vilâyeti bidayet mahkemesi reisi Filip
Efendi Kayseri Rumu'dur (TFR-I-UM-1321-21 2907/3). Bunun gibi Ko-
sova vilâyeti mahkeme-i istinaf azasmdan Yakob Faik Efendi Diyarba-
karh bir Süryanî'dir. Aym mahkeme azasmdan Corci Efendi Diyarbakir-
h Kaldanî'dir. Diger iki azamn biri Kayserili Rum ve digeri Sivash Erme-
ni'dir (TFR-I-UM-1321-12-26, 2907/7). Listeler renkli bir biçimde uza-
maktadir. Bulgar, Ulah, Mûsevîler daha çok yerel memuriyetlerde posta
ve maliye dairesinde veya kompu sancaklarda ögretmenlik görevinde
bulunmaktadirlar. Maamafih Musevî memurlarm maliye ofisinde
önemlice bir oranda görevde oldugu göze çarpmaktadir Bu uzun liste-
leri teferruatiyla nakletmek makalenin samrlarim agacagmdan, ancak ba-
zi rakamlar vererek konuyu kapatmak gerekmektedir. Du defterlerden
çakarttiguniz hülâsa rakamlar göyle sunulabilir: Yukanda ele ahnan Ma-
nastir vilâyeti defterine göre; 37 Rum-Ortodoks, 10 Ermeni,2 Katolik (bun-
Jar Makedonya ve BulgarKatoJik kilisesine bagh yem] memurlar), 4 U1ah,
3 Musevî memur ve Bulgar ve Sirb vardir. Ï1ginçolan Fener Patrikhanesi
Bulgar Eksarhhk Kilisesi'ni hâlâ tammamasma ragtnen (bu tamma ancak
Ikinci Dünya Savagi'ndan sonra oldu) Bâbiâlî bu kilisenin cemâatini
müstakilen zikretmektedir. Kosova vilâyetinde ise; Dahiliye dairesinde 1
*
tRusiamrast Midhat Paça ve Zamam Semineri,Ankara 1986, s. 227-233.
gisanayi mektebinin hocalanydi. Ïçlerinden en önde geleni Polonyah Ka-
ro1Brzozowski'ydi. Kara Avci diye bilinen bu kimse, onu Bagdad vilâye-
tinde de izlemig ve oradaki çahymalara yardimo olmugtur. Becerikli bir
¯¯¯
78 maliyeci, kitabet ve teknisyen kadrosunu toplayip örgütlemek Midhat
Pasa için önemli bir baçande. 19. yüzyllm ikinci yansmda bir Avusturya
valisi, hattâ bir ÇarhkRusyasi valisi için bu imkân zaten vanh. Ama Os-
manh Ïmparatorlugu merkeziyetçilik çagmda, artan bürokratik faaliyet-
1eri yürütecek kâtib kadrosundan, teknik altyaplyt kuracak teknisyenler-
den mahrumdu. Daha 1859 senesinde vilâyetlere yazzlan ve tensikat em-
reden bir yaziya; valiler ellerinde zaten yeterli sayida memur olmadigi
cevabru vermiglerdi. Midhat Papa, ulusçulugun kaynadijfp bir bölgeye
Osmanhci ideolojinin taraftan ve nitelikçe de Osmanh olan kozmopolit
bir kadroyla geliyordu?
Geldigi ülke, Bulgarlann yaçadtgi yerdi. Bulgar ulusala hareketi
1860'h yIllarda gerek ideoloji, gerekse örgütlenme olarak doruk noktasi-
na ulagrupti. Ìlksafhada Rum Patrikhanesi'nden kopmak ve milIî kilise-
1erini kurmak yolunda önemli adunlar atmiglardi. Íkinciolarak, bu yll-
Iarda komiteler halinde örgütlenmeyi luzlandirm191ard1. Yunan bagun-
sizhk hareketinden farkh olarak, Bulgaristan'm büyük Avmpa devletle-
rinden aym ölçüde bir destek aldigmi söylemek zordur. Sartlar, Bulgar-
lan kurtuluççu hareketlerini kendi baglanna örgütlemeye zorlamigtir. Bu
köylü kitlelerinin katildigi veya katilmak zorunda kaldiklan komiteler,
bir yerde özgün bir Balkan komitecilikhareketinin de baglangici sayil-
mahdir. G. Rakovski'nin Sirbistan'da kurdugu Verhorma Narodna Graj-
danska Naçaitstvo ve VasilLevski'nin Romanya'daki komiteleri Tima vi-
lâyetindeki hareketleri digaridan yönetiyordu. Bulgar ticaret burjuvazi-
si, etnik renldilik ve toleransm bulundugu Romanya'da, Osmanh Trak-
yasi'nda ve Ege bölgesinde geligmigti.Hattâ ilk Bulgar gazetesi Lyubos-
lovyeKonstantin Fotinov tarafmdan Ïzmifde çakanlnug, gene 1863'te Ïs-
tanbul'da Kiryos Petro ve Hristos Topçipligte tarafmdan bir gazete ç1ka-
nlmaktaydi. Bulgar egitimi Tanzimat bagmdan beri geligiyor ve zengin
çevreler tarafmdan finanse ediliyordu. Bulgaristan'da egitim bir sorun-
du. Kimi zaman Rusya'run okullan etkiledigi görülüyor, kimi zaman Fe-
ner Patrikhanesi'nin temsileileri Bulgar egitimciIerle çatiç1yor, onlarin
Rus ajani oldugunu Osmanh makamlarma ihbar ediyorlardi. Bu sorun-
lar l<asabadanvilâyete, vilâyetten Bâbiâlî'ye ve oradan yabanct sefaret-
hanelere dogru büyüyen problem dalgalan halini ahyordu. Midhat Pa-
1 BOA, Cevået Dahiliye, no: 5432, 2 C 1276/27 Arahk 1859 tarihIi Kastamonî vilâye-
'tagrada
tinden, Sadaret hükmine cevab, mustahdem ketehenin icab-rmaslahata
göre hadd-i kifåyeye tenzili hakkmdaki emrin, Kastamonî meclisinde okundugu
ve müstahdemin hadd-i kifâyede bile olmayub, hariçten valinin maag ile adam
kullandigi dati vaki olub, tenzilin mümkün olmadigi' bildiriliyor.
ça'nm politikasi bu durumda üç nokta üzerinde yogunlagti. Basm ve egi-
time Bulgar dilinde el atarak, Osmanh vatanseverligini ve Osmanh res-
mî kontro1ünü yerlegtirmek, ikincisi mahallî halkm yönetimde säz sahi-
bi olmasmi saglayarak, Tanzimat bagmdan beri görülen otokratik mo- 79
dernlegme yäntemini ber taraf edip, yönetimi daha liberal bir esasa oturt-
mak ve nihayet çetelerin faaliyetine daha aktif biçimde karp koymak.
Tuna vilâyetini genig.ölçüde Rusya'dan gelen muhacirlerle iskân etmek
de bu politikanm bir tamamlayicisi olarak degerlendiri1melidir.
Midhat Papa, Bulgarca gazete çikarip bazi kitaplar yayuntatti. Bulgal
okullarma Türkçe dersi ve Osmanh tarihi ve cografyasi gibi dersler koy-
durarak, Bulgarlann kendi dilinde egitim görmeleri yanmda, Osmanh
yurtseverligini kabul ettirmek çabasmda idi. Bu sayede özellikle Rus-
ya'dan, Sirbistan'dan gelen ihtilâlci negriyatin etkilerini ortadan kaldir-
mak istiyordu. Paga'nm bu projesi, aymyillarda Rusya Ïfnparatorlugu'n-
da Türk kabilelerini kazanmak için uygulanan Ilminsky projesini andir-
maktayd1. Ílminsky, Rusya Ïmparatorlugu'nun azmhklan olan Tatar ve
Türkik uluslarm böyle bir egitim ve yaymla entegrasyonunu amaçlamig-
ti. Midhat Paga'nm egitim politikasmm üç buçuk y11içinde kayda deger
sonuçlar sagladigan1 belirtmek gerekir. Bulgar okullarmdaki egitim, bu
politika dogrultusunda etkilenebilmig, Bulgarca kitap basum için impa-
ratorlukta (Misir hariç) ilk Vilâyet Matbaasi kumlmugtur. Eu matbaanm
asilönemliigi Duna yahut Tuna isimli Türkçe-Bulgarca vilâyet gazetesini
çIkarmak olmuqtu. Tuna bizdeki ilk vilâyet gazetesine ärnektir (daha ön-
ce Mistr'da çikan Vekay-iMasriyye'yi bu anlamda ele alamayxz). Bu gaze-
tenin tahli1i yapilruptir. Sanildigmm aksine; vilâyet haberleri, yerel tarih
ve iktisadî-beledî konular agirhkh olarak yer almakta idi. Bagdad ve Su-
riye'de de aym geyin devam ettigini belirtelim. Gerçekçi ve dengeli bir
egitim politikasigeregi, kâtib ve subay yetiptirecekokullardan çok teknis-
yen yetigtirecek okullarm geregini anlamigt1. Osmanh Ímparatorlu-
gu'nunRumeli vilayetlerinde, ardmdan Bagdad'da ilk sanayi mektepleri
kurmak Midhat Paga'nm igidir. Bu konudaki yardimc11anPolonez-Macar
teknisyenler bagta olmak üzere kendi maiyetindekilerdi.
.
Elimizde bir mazbata var... Buna göre Tulca sancagi, Mahmudiye ka-
zasi, Körçegme köylüleri; muhtar-i evvel ve muhtar-i sâni ve ihtiyar
meclisi üyeliklerine qu kimseleri intihab ettik diye matbu hir mazbata
sunuyor. Midhat Paça vilâyet yönetiminde Tanzimat bagmdan beri izle-
nen modern otokratik yönetimi terk eden ilk devlet adammuz, daha
dogrusu anayasaca demokratlann ilk temsilcisidir. Vilâyet halkma yöne-
time katilmak ve sorunlan kendileri çözmekte daha çok inisiyatif ver-
mig, bu inisiyatifi meclisler sayesinde kurumlagtirmig ve meclislerin se-
çimli üyelerinin, vilâyet, livâ, kaza düzeyinde düzgünce seçimine dikkat
ederek, köylerde aym biçimde seçimleri yaptirmaya dikkat etmigtir. Pa-
ga'nm Bâbiâlî ile bitmeyen mücadelesi valilere verilen yetkilerin kisithli-
iken asayi; konusunda ordu mü-
gikonusundayd1. Özelliklebagunsiz
Suriye'de
olarak kullanmasma Midhat Pa-
gîrinin, yetkilerini validen
pa'mn itiraz ettigi ve geœk mü.ÿirle, gerekse merkezle çatigtig1 görüldü.
halk idamye kat11d1kça, ulusaIci radikalizmin
80 Midhat Papa, mahallî
bertaraf edilecegi kamsmdaydt. Vilâyetler idaresinde adem-i merkezi-
yetçilik duçüncesi, Midhat Paga'dan Jän Türklere, özellikle Prens Saba-
hattin'e geçmigtir. Eu egitim 1921 Anayasast'nda çarpici bir ifade ile yer
'mutasamf
adamdi. 19, yüzyihn Dogu Avrupa'si, galiba böyle girigimci büyük yä-
neticileri yaratiyordu. Midhat Paga'nm memleket sandsklarmi o çagm
ölçüleri içinde banka olarak uiteleyemeyiz. Bunlar daha çok imece usu-
lü bir yardimlagmaya ve kisa vadeli faizli borç vermeye dayamyordu.
*
ÍÜHF ÌdareHukuku ve ilimleriDergisi, I/3 (Ístanbul
1982), 8. 137-148.
**
Avrupa'da mahallî idare veya serbest komün geleneginin dogu.gu ve geligmesi,
hukuk tarihçileri, sosyologlar arasmda halen tartigdan çetin bir konudur. Bu ge-
lenegi Eski Roma'mn fiscus kurumuna baglayarak açaklayanlar oldugu gibi, ta-
mamen Germanik kökenli kurum olarak aç1klayanlar da vardir. Türk okuyucu
bu tart1ÿmalart kisa elden ve etrafhca izleyebilmek gansma müteveffa profesör
Siddik SamiOrlar ve Charles Crozat sayesinde sahip olabilmigtir. Hükmî çahsi-
yet kurumunun geligmesiS. Sami One idareHukuku,c. I, istanbul1944, s.371-
400'de; C. Crozat, AmmeHukuku Derslerí, c. II, kisam1, Í.T. yay. 1944, 243-301 ara-
iligkin çegitli tezlert ele almaktadular.
st Avrupa'da komünterin geligmesine
kendi içinde var olan Eski Yunan polis'1 veya bunun bir imparatorluk fe-
derasyonu içinde biçim degigtirmigi diyebilecegimiz Roma sitelerinin (ci-
vitas) modern beledlye ile kavramsal ve hukukî bagru kurmak güçtür.
84 Eski Roma gehirlerinin imparatorluk içindeki özerk görünümleri aldati-
ci olmamahdir. Ïdarî-maE-yönden merkezin baskisi altmda idiler. Bu
baski ve merkezîlegme büyük ölçüde yargi alanmda da görülür. Esasen
hiçbir Roma gehrinin bagimsiz bir hukukî kipiligi yoktu. Roma'da birçok
kurumun bir tüzel kipilik sahibi olmadigi gärülüyor; hatta respublica bi-
le bir tüzel kipilik sayilamaz. Romanistler, bir ölçüde fiseus'un (maliye)
böyle bir statüsü olup olmadigim da henüz tartigmaktadirlar. O halde,
modern mahallî idarelerin tarihî kaynagim ve doguçunu Roma Ïmpara-
torlugu'nda aramak fazla iyimserlik olur. Gene maliye, idare ve kolluk
alanmda örnek ve mükemmele yakm tegkilâtlanma örnegi gösteren or-
taçag islâmgehirleri için idarî äzerklikten söz etmek gûçtür. Geleneksel
toplumlarda ulagun ve haberlegme teknolojisininilkelligi yüzünden böl-
geler ve gehirlerde bir dereceye kadar bir merkezkaç sistemi görülürse
de, bunun mahallî özerklik ve demokrasi anlamma gelmeyecegi açiktir.
Modern anlamdaki mahallî idare, merkezî idareyle birlikte ve ona rag-
men vardir. Eskiçagm polis veya sitelerinde devlet veya gehrin özdeglik
içinde oldugu görülüyor. Var olan demokrasi tiranhga dönügürse, ma-
hallî demokrasi diye adlandmlan mekanizma da felce ugrar. Oysa, mo-
dern çaglar Avn.1pa'smda merkezi hükümet gekli demokrasi, tiranhk ve-
ya diktatorya da olsa, mahallî yönetimin varhgnu surtlürdügü görül-
mektedir. Alti yüzyildan beri Avrupa'da mahalli idareler, kralhklara,
cumhuriyetiere, ihtilâllere ragmen, bünyelerini koruyarak ve geligtirerek
yayanuÿlardir.Bu kendi kendini yönetme sisteminin devamhhgi, kugku-
suz 20. yüzyil Avrupa demokrasisinin varhgim saglayan en büyük et-
kenlerden biridir.
Avrupa kitasuun her yerinde mahallî idare geleneginin doguçu ve
geliÿmesi egzamanh olmadigi gibi, egit luzda da olmadi. Zamanda ve ni-
telikteki bu farkhhgm sonuçlarmi Avrupa ülkelerinin siyasal ve idarî ha-
yatmda bugün de görmek mümkündür. Gerek bölgecilik (local patri-
otizm), gerekse mahalE idarelerin etkinligi yönûnden Iskandinavya'yi,
Britanya, Almanya, Fransa, Îtalyave Ïsviçre gibi ülkeleri aymölçülerle ve
aym düzeyde degerlendirmek mümkün degildir. Fransa'da ilk komün,
1065yilmda bir kralî fermanle bu statüyü elde eden Manse bölgesidir
(commundes Mans). Bu komün, bäylece ayri bir idarî örgüte, yarg1ya,ma-
liyeye ve milice burgeoíse denen kolluk kuyvetine sahip olmustur. Ancak
mahallî idarelerin Fransa'daki gûcli zaman1a merkezî kralhk tarafmdan
lasilmig ve bugünkü niteliklerine ulagmalil için büyük Fransiz Ïhtilâli'ni
beklemeleri gerekmigtir Flandre bölgesinde, Avusturya ve Almanya'da,
mahallî idareler uzun süren ama kesintisizbir evrimle bugürikü yapilari-
na ulagnuelardir. Britanya'daki mahallî idarelerin 11. yüzyddan beri gös-
terdikleri özerk geligme ise diger bir örnektir ve günümüz Britanya de-
mokrasisinin görkeminde baghca pay, bu ülkenin saglam ve kesintisiz ge-
ligen mahallî idarelerine aittir. Ortaçag Avrupasi'nm Ítalya'da, Kuzey Al-
manya Hansa gehirlerinde rastlanan oligarvik idare tipinin bu nedenlerle ¯¯¯
85
mahalli bir demokrasi gelenegi ile ilgisini kuramayiz. Rusya tarihçileri
arasmda 15. yüzyila kadar Kuzey Rusya'da Novgood WhirCumhuriye-
ti'nin oligarpik yönetimini tarihî demokratik bir baglang1ç sayanlar var-
dir. Eu yorumun da bir romantizmden ötede anlami yoktur. Avrupa geh-
rinin yönetimi, kugkusuz doguptan mahallî bir özerklik veya demokraši
niteligine sahip degildi. Bir sosyoekonomik evrim sonucu merkezî yöne-
timden bu äzerklik almnugti. Böyle bir süreci gözlemlemek için, Viyana
gehtinin 13. yüzyil bagmdan beri geçirdigi evrimi örnek olarak incele-
mekte yarar vardir. Ortaçag gehirIerinin çogu gibi Viyana da 12. yüzyll
sonuna kadar özerk bir idareye sahip degildi. phrin yargici ve belediye
bagkam derecesindeki'Stadtrichter', Habsburg büyük dükünün tayiniyle
gömvlendirilirdi. Önceleri istigarî görevi olan 24 kipilik meclis (Stadtrat)
tüccar ve esnaf loncalanum üyeleri arasmdan tayin ediliyordu ki, Habs-
burg'lu VI. Leopold'un 1221'de verdigi bir imtiyaz berahyla devamhhk
kazanar bir kuru1 hafine geldi. 1288'de, belediye bagkanmi (Bergemteis-
ter) seçmek için direnen Viyanahlan Habsburg dìikleri te'dib ettiler.1
Özerkbir gehir yönetimi Tunaboyu ülkelerinde daha geç gerçeklegebildi.
13. yüzyil sonuna kadar burada gehir yöneticisi, statü ve görevleriyönün-
den Osmanh kadisindan daha farkh degildi. Avrupa'da mahallî idarenin
geligme evreleri ve nedenlerini tarhymak konumuz digmda kalmaktadir,
ancak Osmanh mahallî idare geleneginin anlagilmasi balammdan etrafh-
ca bilinmelidir.
II
1 1221 tarihli berat, Viyana National BiM.Cod. lat. 352'de kay1th olup, gu makaleye
bagvurulabilir: Pelix Czeike, 'Vom Stadtrecht des Mittelalters zur Modernen
Verfassung'a, Wiener GeschichtsWaetter,Wier 1971, 260 vd.
çok dar saylda olmahdir. Mahkeme veya gehir kâtibi diyebilecegimiz bu
gibilerin her yerde bulunup bulunmadigi da kesinlik kazammy degildir.2
Kaddann belediye veya mahkeme gibi kurumsallagmayi temsil eden
86 ofisleri de yoktu. Hangi binaya yerlegirlerse orasi mahkeme veya beledi-
ye binasi sayiludi. Hattâ bagkent ÍstanbuYda bile belli bir kadihk ofisi ol-
madigi, ancak IL Mahmud döneminde Ïstanbul kadismm Bab-1 Me-
çîhat'mbir bälümüne yerleptirildigi ve devamh ofisinin burast oldugu bi-
linmektedi Ne kadmm, ne yardimet personelinin mahallî halk tarafm-
dan seçilip denetlenmesi veya idareye halk temsileilerinin belirli bir sta-
tü ve kural çerçevesinde katilmalari söz konusuydu. Ekonomik iglerde
(flyat tesbiti, narh konmast), kolluk gärevinin yerine getirilmesinde, ma-
lî iglemlerin yürütülmesinde (vergi tarh ve cibayeti gibi) kadt halkm ve
eenafm temsilcisi sayilan kimseleæ bagvurdugu takdirde yardimci olur-
lardi. Esnaf loncalarmm temsilcileri olan esnaf kethüdalarmn, gehir ile-
ri gelenlerinin (vücuh-i belde), ruhanî reislerin varhšma ragmen bu gibi
kimselerin gehir yönetimine kat11makiçin devamh kurullar halinde top-
lanmadiklarive çahymadiklari görülmekteydi.$uhalde, Tanzimat devrine
kadar Osmanh ülkelerinde gehir ve eyâlet idatesinden, valaflar gibi ekono-
mik-sosyal kuruluglardan,cemâat ärgütlerinden söz edilebilir ama, mahal-
lî idare gibi bir kavram ve kurumdan, hattâ idaieye yanhmet olan devam-
hhk kazammy mahallî kurullardan söz etmek kesinlikle mümkün degildir.
Ïmparatorlugun idarecileriile yerel halkm bir uzlaymaya gittilderi,kargihk-
h bir güçler dengesinin yasallagmastiçinde ortak karar veretek yönetimi
paylagttklari görülmüyor,Merkez bürokrasinin tekniknedenlerle yükumle-
nemeyecegi bazi hizmetleri mahal1î gruplara birakmasmm ne tutarh bir
adem-i merkeziyyet, ne de mahallî demokrasiyle ilgisi olmadigi açaktir.
'commune',
Belediye dahi, aslmda 'Gemeinde'gibi terimlerin tercümesi
degildir. Gerte iran gehirlerinde beledlye reisi, 'maire-Bürgermeister' te-
'gehrdax', 'gehrdarî'
rimleri karyihgt için belediye için gibi pek uyiimsuz
tabirler kullamhr. Bunlarm hepsibu alandaki geleneksizligin aksidir. As-
hada böyle bir gelenek olmadigi için demek de gerekmez. Bu, Ortadogu
medeniyetinin eskiligi ve Bati Avrupa'nm gehir kùltürüne geç girigi ve
kabile gelenekleri içinde gehri olupturmasi ve Roma hukuku prensiple-
rini uyarlamasiyla müesseselerini geligtirmesindenileri gelir.Kabile dü-
zeni mirasi ve Roma hukuk prensip ve kurumlari birbirinden ayrilmaz
biçimde bu yapiyi äzgür bir tarihî geligim ortammda olupturmuglardtr.
Tanzimat dönemi, idarî modernlegme ihtiyacmm giddetle duyuldu-
gu imparatorlegun son yüzyshdir. Eu idarî modernlegme ise, kaçimimaz
olarak hukukî, kültürel, siyasal ve sosyal degiçmeyle birlikte olmuÿtur.
tarh ve cibayeti daha önce cemâat idarelerinin, gehir ileri gelenlerinin re-
yiyle tesbit edilip mültezimler tarafmdan toplamrken, bu usulden vazge-
çildi. Ílkanda iltizam usulü de kaldmlmig, merkezden gönderilen yetki-
li muhassillar ve onlara yardimet olarak mahallî halkm temsilcilerive ru-
igler-
hanî reisterden olugan devamh kurullar (muhassiihk meclisleri) bu
le görevlendirilmigtï. Ancak Tanzimat önderleri kisa samanda merkezî
bir malî idareyi gerçekleptiœcek bürokratik altyapuun noksanhänu gör-
düler ve trajik bir biçimde iltizam usufüne dönüldü. Asayigin sagÏanma-
si ise, köy ve kasabalardaki halktan, bazi
loncalardan veya bu görevi iha-
le usulü ile yüklenen yasakça, muhtesib vs gibi kimselerden ahndi, zabti-
güçlendirildi. Bazi bagarisizhklarma ragmen Tanzimat liderle-
ye ärgütü
ri, merkeziyetçi bir devlet mekanizmasuu gerçekleytirmekte hayli yol al-
miglardi. Íqtebu modern merkeziyetçilik güçlendigi ölçüde, Osmanh
toplumunda modern anlamda mahallî idarelerin çekirdeginin olugtugu,
yerel gruplarm idareye katildigi görülüyor. Ordunun, mallyenin, mülkî
idarenin her dahnm liükümet kontrolüne ahnmak istendigi ve egitimin
de buna yönelik bir biçimde düzenlendigi ortamda, mahallî halkm tem-
silcilerinin yardumna bagvurmak da kaçmilmazdi. Suhalde 1840'1ardan
beri muhassilhk meclislerinde, sonra memleket meclislerinde, daha son-
vilâyet temyiz dîvânlarmda, zi-
ra vilâyet, livâ, kaza idare meclislerinde,
meclislerinde maha11î temsilci-
raat komisyonu, mal sandigi ve belediye
lerin bulunmast, sadece merkezî hükümet bürokratlarmm tek tarafh ta-
sarrufu veya inayetiyle gerçeklegmig degildir. Merkezî hükümet bu
gruplari diglayacak güçte de degildi, zaten o çagda sadece Osmanh dev-
letinin merkez bürokrasisi degil, Avrupa'nm hiçbir modern devlet örgü-
tü böyle totaliter bir güce sahip degildi. Demokratik degil, sadece kanu-
nî ve âdil bir idarenin gerçekleptirilmesiiçin idam edilenlere de damy-
mak ve onlarin yardunmi almak gerekliydi.
Tanzimat döneminin idarî reformlan, bu nedenle ülkemizde mahal1î
88 idarelerin dogugu için gereldi ortami da hazirlanupti. Kugkusuz Tanzi-
mat döneminin devlet adamlan, siyasai katalma, mahallî demokrasi gibi
bir siyasal programi benimsemig kimseler degillerdi. Hattâ böyle bir si.
yasal geligme onlan ürkütürdü. Onlarm istedikleri kanunî ve âdil bir
idarenin kurulmasiydi. ÖnlerindekiAvrupai model, ne Íngiltereve
ne
de Fransa'ydi; sadece Metternich Avusturyahat'ydi. Tanzimat önderleri-
nin Metternich'e olan hayranhklari ve onu izledikleri biliniyor. Metter-
nich de, Osmanh reformlarim onaylayan ve yakmdan izleyen bir devlet
adamiydi. Osmanh Ímparatorlugu nezdindeki Avusturya diplomatlart,
özellikle Eduard von Klezl, II. Mahmud döneminin reformlanm ayrmti-
lanna kadar ve olumlu bir degerlendirmeyle bagbakamna bildirmektey-
di.* Osmanh Împaratorluguasrî bir merkeziyetçi
yapi kazaruyoniu, bu
yapi yerlegtigi ölçüde mahallî idarelerin doguçu da kaçuulmazdi. 19.
yüzyil tarihimizin en önemli geligmelerinden biri igte budur.
III
4 Õst.Haus Hof und Stats Archiv, 6740 Türkei VI, Vana 1837-1838, 'Ìstanbul-Bü-
yükdere'den, Eduard von Klaezi'den Metternich'e raporlar.'
sahiplerinden 20-50 kigi olacakti. Bir araya toplanan bu seçmenlerin kar-
gisma adaylar ç1kanlacak ve tek tek her adayi isteyen seçmenler bir ya-
na, istemeyenler öbür yana geçeceklerdi. Oylann çogunlugunu elde
eden aday seçilecek, isteyen ile istemeyenler egit ise kur'a-i per'iyye'ye 89
bagvurulacakti.5 Kugkusuz nizâmnâme ile kurumlagan bu seçim usulü ¯
IV
Andreas Tietze'ye
*
Yaprt,Ekim-Kasun 1983, s. 3744.
1 C. Orhan Tiitengil, 'Türkçe'de hk iktisutKitabmm Konusu ve Yeni Bir Eser Üze-
rine Notlax', 101F Mecmuasi, c. 25, S. 1-2, Ekim 1965, s, 141-150;Z. E Fmdikoglu,
'ÍktisadîTefekkür Tarihimizden Bir Parça',1brahim Fazd Pelin'e Armagan, Ístanbul
1948, s. 221-230; M. Orhan Okay, 1ktisatta Milli Dar,ünceye Dogru', TürkKültürü,
XVIII, S. 207-208, s 72 vd.
**
Yazmaya ele geçirmedeki yanhuu ve metni incelemedeki tegviki için hocam Prof.
Tietze'ye tegekkürübir borç bilirim.
muytur? Du metinlerin baghca äzelligi, çok kiginin bildigi gibi, Osmanh
geleneksel düzeninin restorasyonunu amaçlayan eleptiriter olmalandir.
Klâsik Osmanh döneminin bu gibinasihatnâme ve Islabat lâyihalarr, ta-
94 nm ekonomisine dayah bir imparatorlugun yapismi temel olarak kabul
edip, Yeniçag Avrupasi'umiktisadî degigmesindenve o dünyanm ürünü
olup yeni dil ve kavramlar kullanan iktisadî dügünceden habersiz bir
üslûbla, imparatorlugun islahati haklanda öneriler getirmektedirler.
Osmanh toplumunda Avrupa iktisadî dügüncesine niçin yabanci ka-
Imdigi ve bildigimiz kadanyla niçin 19. yüzyildan itibaren bu dügünce-
nin benimsenmeye baglandigmm cevabi, Osmanh.iktisadt tarihini sag-
lam bilgilere dayanan zengin bir sentez halinde yazmak kadar zordur.
Hattâ, bu gibi tarihçilik ürünleri ortaya kondugu zaman bu soruya ce-
vap verilebilir demek, daha dogru olur.
19. yüzyil Osmanh.iktisat bilgisinin sözlügü, kismen klâsik devir Os- 'iktisat'
karquig1 kullamlan
zunün'da kullanmaktadir? Kâtip Çelebi'ye göre Menzil tedbîri ilmi, bir
hanenin reisinin, hane halki ve uçaklar arasmdaki iligkileri ve hane dü-
zenini nas11 kurup ayarlayacagma iligkin bilgi olarak tarif ediliyor. An-
cak bu bilginin ön plânda, kaynaklarm ve gelirin bölügümüne ve mas-
düzenienmesine degindigi açaktir. Menzil tedbîri ilmi, aile düzeyi-
raflarm
nin üstünde bütün topluma da yayllarak dügünülmesidir. Esasen 19. yüz-
yll Osmanh iktisadî dügüncesinde de, üretimin artinlmasi ve dogal kay-
naldann bunun için nas11kullamlmasi gerektigi gibi sorunlardan çok ser-
vet ve gelirlerin bölügümü konusu zihinleri meggul etmektedir.
Bugüne kadar bilinen ilk Türkçe iktisat kitaplan, Z. E Fmdikog-
lu'nun, ÍbrahimFazil Pelin'in kütüphanesinde buldugu Tasarrujiît-i Mül-
kiyye ve 1965 yllmda merhum sosyologumuz Cavit Orhan Tütengil'in ta-
mttigi Ilm-iTedbîr-i Mûlk adh eserlerdir Sonuncusu 1860'ta Londra'da
Charles Wells tarafmdan Türkçe yazahp tagbaski olarak bastmlmigtir.
Fmdikoglu, tamttigi risalenin yazan olarak Serendiz Argizan adh bir ta-
bibi gösteriyor. Serendiz Argizan, bu eseri Rossi diye bir yazann Econo-
mie Politique'inden yararlanarak Fransiz dilinde kaleme almig, Fransizca
2 Úmek olarak, bkz. A. Tiet2e, Mustafa Äli'sCounselforSultans of 1581, -Part I-ll Wi-
en; Öst.Akad. derWiss.,1982; Y Yücel, Kitab-iMesalihi'l-Müslimin ve
Mendfi'l-Mü-
minin, AÜDTCF yay., no: 307, Ankara 1981;Y.Yûcel, Kitâb-i Müstetab, AÜDTCF
yay., no: 216, Ankara 1974.Aynca, bkz. M. Kütükoglu, Osmanhlarda Narh Müesse-
sesi ve1640 TariFdiNarh Defteri, Ïzmir1984.
3 Bu fasil için, bkz. O. Saik Gökyay, Katib Çelebi: Yaçami, Kigiligive Yaprilarmdan
'ilm-i
Seçmeler,Türkiye Íç Bankast yay, Ankara 1982, s. 365. 1850'lerde tedbir-i
menzil', iktisat risalelerinin baghgadir. Bizim ele aldigimiz yazma baghgi ise
menzil deyimini kullanmaz; tedhir-i Emrân-1mülki'economie politique' karµhgt
kullamr.
metni de Aleko Sucu Osmanheaya çevirerek bastirmigtir. Gerçekte ise,
Fmdikoglu'nun tamttigi bu eserden önce, Mâliye Nâzm Mehmed Cavid
Bey, 1315 Hieri/1897-98 miladi tarihli kendi iktisat kitabmm birinci cil-
dinde, J. B. Say'den mülhem bir kitabm Ïlm-iTedbtr-iMenzil adiyla Sehak ps
Ebru tarafmdan 1850'lerde çevrildigini belirtir. Fmdikoglu'na göre, ele
aldigi risale, Rossi isimli bir yazarm, EconomiePolifique kitabmdan Tasar-
rufât-I Mülkiyye olarak çevrilmigtir. Ancak eser için Cavid Bey'in sözünü
ettigi kitaptan daha eski bir tarih vermekle beraber, bu tarih, kitabgi
künyesinde yoktur; dil özelliklerine dayanarak tahmin etmektedir (tah-
minen 1268 H/1851 M). Bu eser Sultan Abdülmecid'e takdim edilmigtir.
Mehmed Cavit Bey'in naklettigiiktisat kitaplanyla Fmdikoglu'nun ince-
ledikleri arasmda kimlik çatiçrnasi gärülmekte ve yazarlar J.B. Say'in iki
ayn kitabrun çevirisinibirbiriyle kangtinm; gibi görünmektedirler.Yahuz,
açik ve kesin olan bir pey, her iki eserin de 1850'ler civanna tarihlenehile-
cegidir. Tütengil'in tamttigi Wells'in kitabt ise, 1860 basunhdir. Bir Ïngiliz
tarafmdan Türkçe kaleme ahnan bu ikinci eser de iktisat bilgisini ve kav-
ramlan kisa ve yetersiz olarak tamtmaktadir. Eu bilgilere göre, Osmanh
toplumu yüzyihn ikinci yansinda iktisat bilgisiyle henüz tampma agama-
smdadir. Ancak, tamtdan bu risalelerin tag baskisi olarak basilmasi, ilgi-
nin yayilmaya bagladigmi gösterebilir?
Bizim ele aldigmuz, yazan (veyaderleyicisi) meçhul risale ise, sade-
ce yazma olarak kalmigtir. Viyana'da, Millî Kütüphane'nin ark Yazma-
Jan arasmda bulutunaktadir. Elimizdeki risale 86 sayfadan olugan bir
yazmadir ve 'Risâle-i tedbir-îümrân-1 mülkf adru tagimaktadir.5 Bunun
Economie Politique'ten bir çeviri oldugu düpünülebilir Risalenin yazan
veya derleyen müterciminin ada yazmada yer almadigt gibi, bagvurdu-
gu Avrupa kaynaklan da belirtilmemigtir. Ancak risale sahibi, özellikle
Malthuttan söz ederken, onun nüfus üzerme olan eserini otuz sene ön-
ce kaleme aldignu söylüyor ve yakmlarda bu konudaki tatutici bir ma-
kaleyi 56 sayih Takoîm-i Vekâyrdeneµettigini belittiyor (nüfusile ve ik-
tisadî durumla ilgili böyle iki makale, Takvîm-i Vekâyrnin 56. sayismda
degilse de 54 ve 55. sayilarmda, 'Umûr-i Hariclye' bölümünde çeviriola-
rak yer almaktadir.
Çevirininrisale sahibi tarafmdan yapildigi anlagih-
yor. 55. say1daki makale, Tedbtr-t ümrân-r mülkî ilmindeki hazîk-i hüke-
mâdan Estrada nâm Ïspanyolhir zâtm nüfus meselesi ve iktisadî kay-
naklar üzerindeki yazdiklarmm bir tercümesidir). Malthus'un meghur
denemesi l798'de basildigma ve 1831'den beri çakan Takvfm-i Vekâyrnin
54-56. sayilan da 1832 yihna rastlad2gma göre, elimizdeki yazmamn ta-
rihi 1833'ten daha geç olamaz. Herhalde Bâbiâlî'nin gayrimüslim tercü-
Osmanl2 Imparatorlugu ve
Alman Diplomasisi: "Drang Nach Osten"*
*
Türk Diplomasisi;20DYdhk
Çagdag Sureç, 15-17 Ekim1997, Ankara 1999, s.215-221.
"etmigtir.
ratorlugu ile bariççi bir politika izlemeyi tercih Hattâ Rusya ile
bütün perde arkasi iligkinin, Ïstanbul g ehreminlerinden olan, daha änce
de Rusya sefaretinde bulunan Riza Papa aracihglyla sürdürûldügü riva-
yet edilmektedir. Demek ki Balkanlar'da Avusturýa ve Ïtalya'nmemelle- 105.
ri, Íngiltereve Fransa'am Balkan milletlerini destelder tavri da Osmanh
Devleti'ni Almanya'ya yakmlagtiran nedenlerden biridir. Bugünkünün
aksine Almanya 19. yüzyilda Balkanlar'da aktif politika gütmeyen ve he-
nüz çtkarlanyla sahneye çikmamig bir devletti.
Alman-Osmanh yakmlagmasmi tersîm ve tesis eden diplomatik ilig-
kiler agt, esas itibariyle otoriter bir toplum ve devlet yapisma dayanlyor-
du. 'Otoritet rejim
'totaliteiden
farkh bir yapidir. Tek merkezli bir ide-
oloji ve idareden çok, belirli bir dünya görûçu (Weltanschauung) etrafm-
da biçimlenen bir toplum yapisi ve bir egitim sistemine dayamr. Otori-
de degildir. Parlamentonun, serbest ba-
'otokrasi'
tilir ve
lerin yükseltilmesi ve bazi halde kisilmasi halen devam eden ve otoriter
sistemin miras1 olan bir mekanizmadtr. Totaliter rejim yrkilabuir, ama
otoriter rejim yikilamaz, ancak uzun bir tarih içinde erir...
1 Der Arme Konrad, no: 8, 17 Okt. 1896, Hohenlohe raporu, Archiv de; Auswaerti-
ges Amt, Türkei 159, no: 1,bkz. 4-5.
Osmanh ülkesindeki Alman demiryolu yatirimlan ve teknolojik üs-
tünlük Alman diplomasisinin önemli birer aracidir. Bu 19. yüzyil için
ye-
nilik ve atihmdo Almanya bir demiryolu agt tesis ediyor. Bu demiryolu
¯¯
106 Fransizlann yaptigi Manisa-Kasaba veya ÌngilizIerin Aydm demiryoln
gibi degil; demiryolunun etrafmda aym zamanda müthip bir sosyal te-
sisler manzumesini bugün bile görüyorsunuz, hastaneleriyle, lojmanla-
nyla, demiryoluna baglanan poselerle... Bundan bagka Çumra'dagörül-
dügü gibi, sulama kanallanyla, Çukurova'daki gibi ziraatm islâluyla ye-
ni bir yatmm modeli giriyor. Bu kadar aktif bir yatmm söz konusu oldu-
gu vakit ister istemez diplomaside yeni vasitalar geligmekte; yani her iki
tarafm da bagh oldugu ve her iki tarafm da yönettigi ÿenisilahlar söz ko-
nusu oluyor. Bu, büyücü çiragma benzer bir olaydir. Wilhelmstrasse Kurt
Sanders ve Helfferich'i kullamr. Helfferich ve Sanders ise Wilhelmstras-
se ve Osmanh'yi kullamr. Bu ikili iligkiyi bilhassa Bagdat Demiryolu ko-
nusunda görmekteyiz. Her yeye ragmen punu söyleyeyim; gerek Anado-
lu Demiryollari Kumpanyasi ve onun geniglemesiolan Bagdat Demiryo-
lu Kumpanyasi adru alan girketlerde lisan Fransizca olmugtur. Fransiz
sermayesi hâkim olmug, Ingiliz sermayesi de girmigtir.Ve girketin Isviç-
reli müdürü Birinci Büyük Harb içinde Liman Von Sanders'in ve Istan-
bul'daki Alman kurmay heyetinin taleplerini her zaman dinlememekte-
'tagiyamam'
dir. Yani'gunu tagi' deyince diyor; ve harb ortasmda bile gir-
ket statüsünü koruyor ki bu ilginç bir yapidir. Bunun için diplomasi de
bu gibi yeni olugumlari (ki bu çok yenidir) 19. yüzyil sonu ve 20. yüzytl
bagi itibariyle göz önünde bulundurmak zorunday1z.
Bagdat Demiryolu malûmdur ki, tamamlanamayan bir hat olarak
kaldi. Bagdat-Basra arasim, birinci harbden sonra Ïngilizler;Bagdat'tan
kuzeye olan kismi da gene Ïngilizmanda idaresi tamamlamigttr. Bas-
ra'da en uç nokta Hamad'a kadar oluptu. Öte yandan Rusya kuzeyde
Ìran'da Henekin'e kadar demiryolu dögüyor ve kendince Basra körfezi-
ne ulagmayi hedefliyor. Mamafih Witte gibi akilh maliyeci bagbakan bu
nafile prestij projesinden vazgeçmigtir.
Nitekim Heniken'e ulagan Rus demiryolunun daha güneye inmesi
hedeflenmigken, Witte'ci çevreler, Transsibirya demiryolunun invasim
bu projeye tercih ettiler. Basra'ya kadar uzanacak demiryolunu ise Al-
manya'da kim istiyor? Kayzer IL Wilhelm istiyor, Genelkurmay'da Graf
von'Waldarsee istiyor. Askerler ve diplomattar
ve bir de birtakim yan
münevverler, kasaba ögretmenleri, militarist Pan-Cerman birligi üyelerí
istiyor. Gerçekten ticaret, sanayi ve bankacilikla ugraçan, sermayeyi yö-
neten gruplar bu konuda çok ihtiyath ve gerçekçidir. Sermayedarlarm bu
ihtiyatmi Rosa Luxemburg gibi militan iççi hareketi Uderleri de paylagi-
yor. Proje pahahdir ve bir noktadan sonra faidesiz yatirundir. Süvey; Ka-
nah açalmig; gemiyle naldiyata gäre Avrupa-Hind Denizi arasi demiryo-
luyla birkaç gün daha kisahyor, ama tapima masrafi denize göre yüksek.
Bir yandan Helfferich, "Sivas'a dahi uzanmaya degmez," derken; Bas-
ra'ya ve Bagdat'a gelen her vali Alman konsoloslarma, "Bu yol ne za-
man bitecek?" diye soruyor. ÇûnküDeviet-i Aliyye jandarmay1 ve aske-
ri sevk edecek emm ve kisa bir vasita ariyor, imparatorlugunu daha et- 107
kin biçimde kontrol etmek istiyor. Ve äbür yandan Mezopotamya ürün-
leri demiryoluyla daha süratli ve ucuz olarak merkeze gelecek; Anadolu
ve Arabistan imparatorluk ile bütünlegecek. Ìçtebu yatmm, diplomatik
amaç ve seçimleri çok etkileyecek bagh bagma bagnnsiz bir olayd2r. Ma-
mafih Kayzer, Osmanh idaresini sadece Basra degil, Kuveyt üzerinde de
hâkimiyetini pekigtirmesihususunda kipkirtiyor ve ingilizmüdahalesine
karçi sözde garanti ve destek veriyor. Sultan II Abdülhamid'in nadir al-
danmalarmdan biri bu skandaldir ve Íngiltere'ninkärfeze yerlegmesini
hizlandiracak biçimde sonuçlanmigtir. Temmuz 1897'de ilginç bir çatigma
çikti. Osmanhya tabi Necid Emiri ÍbnRagid,Sabah ailesinden Mübarek'le
çat19ti. Ïngiltere'nircevabi quydu: "Her Majesty's Government have ne-
ver admitted that Kuwait is under the protection of the Turkish Govern-
ment. But since it is practically under Turkish influence, it is doubtful,
whether we could deny the latter," deniyor. Eu dönemde Hindistan kral
naibi olan Lord Elgin de OsmanhlarmKuveyt'te katantina istasyonu kur-
malari, hattâ Britanya'mn hak iddia ettigi yerlerde de aym geyi yapmala-
rma itiraz etmedi. Buna ragmen Britanya Kuveyt üzerinde Osmanh hâki-
miyetini veya korunmasuu tanmuyor. Fakat Osmanh idaresini böyle bir
hâkimiyeti pekigtirmeyekykirtan Almanya'nm Íbn-iRagid'i SeyhMüba-
æk es-Sabah'a karç1kigkirtmäst da gerekli askerî tedbirler almarak önle-
2 Richard. Schofeld, I<uvoait and Iraq: Historical Claims and Territorial Disputes, The
Royal Institute of International Affaires, London 1991, s. 15-17.
tice he enjoys a fair degæe of independence," diyebiliyor. Bu Îngiliztari-
fi de Almanlan harekete geçirmeye yetmig olmahdir.
Aslmda Midhat Papa Bagdat valiligi (1869-72) sirasmda Bagdat'a yal-
¯
108 mz Osmanh'mn renklerini vermelde kalmamigttr. Onun baymdirhk fa-
aliyetleri bu cografyaya Osmanhhšm rengini birakmigtL Ama, Papa ay-
m zamanda Kuveyt üzerinde hâkimiyet tesis etme gayretindedir. Muh-
temelen Paga'mn döneminde Sabah ailesini'paga' olarak kaymakam tayin
etmesi gibi tasarruflan.nedeniyle Londra Berlin'e böyle ikin bir ifadede
bulunmugtu.
Ïligkilerdebelirli galuslann hediye ve rügvet ile satm almmasi söz ko-
nusudur. Bunu her iki tarafm da yaptigt anlagiliyor. Saraym cömert he-
diyeleri, tevcih edilen niganlar ve rütbelerle bazi misyon geflerinin bilgi-
lenmede kullamldigi aç1ktar. Mesela von der Goltz Paga'nm bir darbe
planlayan mektubu Woldersee'ye yazilmig ve bazi papalan elde ettigini
söyleyen satirlan IL Abdülhamid'in eline nasil geçmigtir?3 Von der Goltz
IL Abdülhamid'in perde üzerinde dig dünyaya gãsterdigi 'Bendeki Al-
man Papalan'ndan bir tanesidir, Kendisi Türk ordusunda sevilen ve say-
gi gören bir mügavir papaydi, Prusya Genelkurmay1ile de arast o dere-
cede kätüydü. Tabû Alman askeriydi ve gereken görevleri yapti: Ístihba-
rat ve Alman silâh sanayiî için Türk ordusunu tavsiyeletiyle bir pazar
haline getirnek. Bunda da papilacak bir yön yoktu, iki taraf da karg1hkh
istihbarati açiga vurmadan belirli ölçülerde devam ettirmig görünüyor.
1912-18 arasmda bu sureç Almanya lehine yogun bir biçimde geligmig-
tir.
Hepimizin bildigi gibi Yakmdogu'daki diplomatik misyonlar Ïngilte-
re açasmdan pöyle bir düzene göre kurulup igler:
Londra'da Foreign Office,Avrupa'daki bütün elçi, büyükelçi, orta elçi
ve konsoloslan tayin eder. Buna Ìstanbul dahildir, Rumeli dahildir, Trab-
zon, Ízmirve Ïskenderundahildir. Buna karç1hk Tahran'daki bûyükelçi-
yi ve civar bölgelerdeki konsoloslan India Government tayin ediyor. Bu
çok ilginç. Du demek ki India Government'in tayin ettigi diplomatlar
Londra ile çok hizla ve direkt bir temas halinde degiller. Acil bölge de-
gil,fakat bunlarm hepsi Ïngilizhariclyesinin en uzman kipileridir. Dos-
yalarma bakm, yazdiklan raporlara bakin, sahayi bilen, dili bilen adam-
lardir. Basra'daki konsolosu India Government tayin ediyordu. Baktilar ki
Osmanh Imparatorlugu ve Almanya ile çatigma çikti, hemen Lond-
ra'dan tayin etmege bagladilar. Sicak bölgenin içine girdi. Bu en entere-
san degigmelerden biri; niçin böyle bir durum ortaya çtkiyor? Ben kendi
tezimi çahytigim zaman Irak konusunda pahsen bölgedeki Alrnan kon-
soloslarun Richarz dahil, yazdiklanmn üç para ettiginifakat beg para et-
medigini säyleyebilirim. Zaten seyrek yazilan raporlardir. Malum ku-
Rusya ,
363.000.000 332.000.000 695.000.000
* Amme
ÍdaresiDergisi,c. 14, sayi 3, Eylül 1981,Ankara.
1 Leland JamesCordon, American RelationsWith Turkey 1836-1980, Univ. of Pennsly-
vania Press, fondon 1932, s. 52-53.
Fakat ticarî faaliyet digmda diger devletlerle loyas edilemeyecek deæ-
cede Osmanh devletinin dig ve iç sorunlarina kargi yansiz kalan ve kang-
mayan Amerikan diplomasisinin bir konuda
dinamik bir politika izledigi-
112 ni görüyoruz. ABD vatandaëlanmn misyonerlik faaliyeti... Bu dönemde
misyona mensup din adami veya laik Amefikan vatandaylannm kurduk-
lari okul, hastane, yetimhane gibi tesislerin çahgabilmelerini Amerikan
diplomatlan desteklemiglerdir. Du dänemde ABD, Bâbrâli'yi müdahalele-
riyle rahatsiz eden bir devlet degildi. ingiltere,Fransa, Almanya ve Rus-
mis-
ya'mn tersine, büyükelçilik düzeyinde de temail edilmiyordu. Ancak
yonerlik faaliyetinin desteklenmesi dolayisiyla 20. yüzyil bagmda Osman-
li Ìmparatorlugu'aunher yerinde Amerikan egitimi görmüg, Amerikan
aydm tabaka yetiytirile-
tarz-i hayatma ve politikasma sempati duyan bir
bilmigti. Bu sayededir ki Amerika, bir ölçüde Balkanlar'da, fakat özellikle
Anadolu ve en çok da Arap Ortadogusu'ada kendi politika ve ticaretine
yardimcl olacak genig gruplar kazannug bulunuyordu. Eu kazançta, Ame-
rikan misyonerlerinin büyük payi vardi. Nahif bir dini inançla ige giriÿen,
saf, gayretli, çahekan, zaman zaman mahallî yöneticileri inatçihklanyla çi-
leden çikaran, ama Katolik Cizvitlerle karplagtinlmayacak derecede poli-
tik nitelikten yoksun bu misyonerler, müstakbel ABD çikarlannm ve bag-
kaca bir yigm idarî ve etnik probleminplatformunu hazirlayan yan bilinç-
li veya bilinçsiz öncüler olmuglardir.
Protestanhgi yaymak isteyen bu misyonerler, Müslümanlar ve Orto-
doks Rumlar arasmda ganslartolmadigmi çabuk anlamaçIardt. Bundan
oldu. Ermeni kilise-
sonra yöneldikleri asil cemâat Ermeni Gregoryenler
si bu sayede yeni bir parçalanmaya daha ugrad1 ve Katolik ve Gregor-
faaliyetine ragmen, Ermeni-Protestan
yen Ermenilerin itiraz ve önleyici
kilisesi günden güne güçlendi. Protestanhgm yayilmasma kargi çikanlar,
sadece eski inançta sebat eden Ermeniler ve Katoliklerin hâmisi Fransa
degildi. Yerli Ortodokslann yöneticilerinin Bâbtâlî nezdindeki gikâyet ve
Ortodokslarnun ruhanî liderleri cemâ-
itirazlan bitmiyordu. Osmank ve
at ileri gelenleri, sik stk Osmanh makamlanna, Amerikan misyonerleri-
ni gikâyet ediyor ve cemâatlerini onlar aleyhine kigkirtlyorlardi. Osman-
h yöneticileri sirf isyan ve kangikhklan önlemek için,
misyonerlerin fa-
aliyetini yasaklaylp kendilerini yönetim bölgelerinden kovunca; bu sefer
de AUD elçisinin ve konsoloslarm bitmez tukenmez itirazlan baghyordu.
Btt durumu ABD elçilik raporlarmda da görmek mümkündür.2 Or o-
dokslann hâmisi Rusya Çarhgt,Protestan misyonerlerin faaliyetinden
Amerikan misyonerinin tu-
en çok rahatsiz olan devletti. Bir tarihte bir
tuklanmasuun nedeni, Rus sefarethanesinin müracaati idi. Amerikan
misyonunun gefi Dr. Schaufle ile büyükelçi Boutinev'in bu konudaki
1893, s. 187-188.
3 Cyrus Hamlin, My Life and Times, (2. ed.), Boston and Chicago
Archives, Despatches of U.S. Ministers To Turkey, M. 41, Roll
4 American National
47, no: 276, 16 Arahk 1886 tarihli rapor.
e1çilik ra-
5 American National Archives, Despatches...,3 Mart 1906 tarihli Ístanbul
poru, M. 46, RoH 71, no: 1308.
Arahk 1886 tarih-
6 American National Archives, Despatches...M. 46, Rolt 47deki16
li no: 23'deki Maârif Naziruun Türkça tamiminin kopyasi.
7 A.g.k., maslahatgüzarm famimi.
Buna ragmen, Protestan Amerikan misyonerlerinin, Katolik misyonerle-
re has kurnazca ve diplomatça siyaseti izleyemedikleri ve ruhsat elde
edemedikleri veya konuyla hiç ilgilenmedikleri, sonraki yillarda birçok
114 okulun (özellikle Suriye ve Lübnan'da) ruhsatsiz çahqmaya
¯
devam et-
melerinden anlagthyor. ÖrneginH. 1264 ve 1292 ylllarmda (M. 1847
ve
1875) açilan bazi okullar 1900'lerde yeni ruhsat elde etmigtir.S
Anado-
lu'da da durum pek farkh degildir.
11 Idavid Brewer Eddy, What Next in Turkey, The American Board, Boston, Massac
hussets 1913, s. 124.
12 Hamlin, a.g.e., 5. 221-222.
13 A.g.e., s. 213-214.
14 Everett Wheeler, The Duty of United States of America to American Citizens in Tur-
key, Fleming H. Revell Comp, New York 1896, s. 35.
15 ABD Digigleri argiv belgelerinde (Türkiye bölümü) en çok rastlanan vesika türü,
vatandaglik iglemleriyle IIgili olanlardir
kan misyon mektepleri Osmanh ülkesinde âdeta Amerikan vatanday
yetigtiren kurumlar olma iglevini yükümlenmig oldular.
Bu mekteplerin Osmanh Ïmparatorlugu'nun uzak köpelerine Bati kül-
¯
116 türünü ve hayat tarzuu ne derecede getimbildiklerinibilemiyoruz. Büyük
ölçüde toplumdan izole edilmig bir muhite ve belirli gruplara hitap eden
kuruluglar olarak kald11ar.
EK LÏSTE
*
Sälnâme-i Nezâret-î Maârif-i Umûmiyye, Dar-ü]-Hilâfet-ül-Âliyye, sene 1318, s.
968-1490 arasi.
**
American National Archives, Despatches of U.S. Minister to Turkey, M. 46.
Roll 71, s. 362, 25 Subat1903 tarihli Leishmann'm raporu.
içeriyordu. Lübnan ise; Cebel-i Lübnan özerk mutasamfhgi ve Beyrut
vilâyetinden oluguyordu (bu vilâyete Trablusgam ve Hayfa sancaklan
da dahildir).
117
Bu taksimata göre listede önce okulun adi, sonra bulundugu kaza,
sancak ve vilâyet verildi. Yetimhane, dispanser ve hastaneler aynca be-
lirtildi. Okullarm tarihleri bulunabildigi ölçüde verildi. Ruhsatsiz çah-
ganlar belirtildi.
Karg1Iagtirmaya ragmen her iki listenin yeterince sihhatli veriler ihti-
va etmemesi baghca sorun olmuytur. Bu konuda en mükemmel liste an-
cak Boston'daki Misyonerler Merkezi'nin argivlerinde hazirlanabilir ka-
nismdayiz. Bu okullarm talebe ve personel sayisi listede tespit edemedi-
gimizönemli bir noktadtr,
AMERÍKAN OKULLARI
Erkek Okulu . -
Tarsus-Mersin a.
1309 (1891)
Okul ve Kilise
"
Manisa Merkezi
Öclemig-izmir
"
Okul ve Kilise
"
Amerikan Erkek Koleji Merkez-Izrnir
Amerikan KIz Koleji Merker Ízmir "
" "
BASRA'DA
"
Arnerikan Kadin Semineri - - -
(Merci Avun)
Kilise ve Okul UI-Khiyun ,,
(Merci Avun)
Kilise ve Okul Mualleke "
Kaz Okulu « -
Teologi Semineri ,
120 KazOkulu
Antep Amerikan Koleli
Anteb . u
(Central Turkey College)
"
Kaz Yatih Okulu -
ilkokullar " r
K2zOkulu KassaWHaleb =
"
Kilise ve Okullar Bias
Kiz Yatih Okulu Bursa Hüda-
vendigâr
"
Yetimhane .
KASTOMONÎ
vilayetinde Amerikan okulu ve tesisi yoktur.
Kilise ve Okul Burdur KONYA
KOSOVA vilâyetinde Amerikan okulu ve tesisiyoktur.
HarputAaserikanKoleji Harput-Merkez MAMURETÛt.-ÄZiZ 130S(1908}
(Euphrates College)
Amerikan Kiz Koleji -
Anaokulu ve Yatih .
Okul
" "
Teoloji Semineri
Sanat Okulu
Teoloji Semineri -
Kiz Okulu
YEMEN
"Salname-i
SULTANÍYE (Çanakkale)
KALE-Í sancagmda Amerikan okulu yoktur.
1
Kurumun Cinsi Kaza ve Sancak Vilâyet
Yetimhane Hacin-Kozan Adana
"
Merkez Bitlig
"
Erzurum
"
Anteb Haleb
" "
Marag
"
e Urfa
"
Buna Hüdavendigar
-
Harput Mamuzet-ül-ôziz
Görün-Merkez Sivas
"
Merzifon-Amasya
Merket
Van
" "
ÌzmitSancajþ
Hastane Anteb Halep
Amerikan Haslanesi
ve Rispanseri Talas-Kayseri Ankara
.
Merkez g¡g¡s
-
Iazkiye Beyrut
Kurumun Cirisi Kaza vc Sancak Vilayet
*
Hastane Trablusgam
"
Dispanser Sidon
Hastane Sveyr Cebel-i Lübnan Mutasarnfh
Haslane ve
Dispanser Maahnetein .
Hastane ve
Dispanser Halput Mamuret-ül-âziz
"
Merzifon-Amasya Sivas
Merkez Van
Osman Hamdi'nin ÖniindekiGelenek'
*
1. Osman Hamdi Bey KongresiBildiriferi,2-5 Ekim 1990, Ïstanbul1992,
s. 123-131.
tartigmadan almmig göiiinüyor) Sarkda hâkimdir (insanlarbilse de bil-
mese de, istese de istemese de o kültür, o kahtun ve mirasla daha yakm-
dan ilgilidir. Bugün Osman Hamdi gibi, tablolarmda Sarkhattatlanm tu-
vale aksettirecek bir ressam yoktur en azmdan). Aslmda 19. yüzy11Batt- 125
¯
cihšmda Avrupahhk sorunu bir baloma 20. yüzyilda oldugu kadar bü-
yük bir sorunsal olmanugttr. ÖrneginAzerbeycan, Kazan gibi Rusya
çevre vilayetlerinin aydmlari arasmda da Rus medeniyeti ve onun men-
gei olan Avrupa, çok saygiyla ve ürkülmeksizin kabul edilmigtir. Aslui-
da Osman Hamdi'nin içine dogdugu 19. yüzyil Osmanh cemiyeti, Garb'i
tamma ve benimseme mücadelesindedir; fakat aym zamanda mensubu
oldugu Sarkmedenlyetini de geçmig asirlara göre daha yogun, daha ti-
tiz ve daha metodik bir biçimde incelemektedir. Farsça hiçbir asirda 19.
yüzyilda oldugu kadar sevilip edebiyati incelenmemigtir. Arapça ve ar-
dmdaki edebiyatla da bu as2rda daha yogun ve ustaca ilgüenilmigti.
Gerçi Bati dillerine ve felsefeye ilgi, 18. yüzyil Osmanh okumuglan-
nm her dil ve dinden gruplan arasmda yaygmhk kazanmytz. Õrnegin
bu yüzyilm ilk çeyreginde Ístanbul'daEflak beyzadesi Dimitri Cantimir
Fenerli beyzadelerden Padova'da tahsil gören Mavrokordato Kardepler,
Nefriyoglu gibi kibar bir Tûrk hep birlikte Aristoteles üzerine tesfirler
yapan, Latince ve Yunanca bilen böyle bir grup olugturuyordu. Öte yan-
dan aslen Macar olan Ïbrahim Müteferrika'nm yanmda ilginç bir kigi
vardi. Eski Galata kadisi olan ve Yanyah Hoca olarak da bilinen Meh-
med Esad Efendi, bildigi Rumcanm
yam sira Latinceyi de ögrenmig bir
ilmiyye mensubuydu. 18. yüzyilm bu geligmeleri 19. yüzyilda artik ku-
rumlagmig anlamda bir aydm (intelligentsia)zümænin varhšmi hazirla-
migti ve Tanzimat reformlarim sadece idarede degil hayatm her safha-
smda götürecek grup buydu. Okullara kadar resim dersleri ve Osmanh
hayatmda Battà anlamda ressamlar ortaya çakmigtt. Bu yeni olugumun
bayru asker ressamlar çekiyordu. 3 Cemaziyyelevvel 1275 (9 Arahk
1858) tarihli bir irade Üsküdarve Begiktag riigdiyelerine Mülazun Necib
ve Mülazim Salim efendilerin, iki yüz elliger kurug maagla resim hoca-
hklarma tayinmi_ emretmekteydi.I Benzeri tayinlerden sadece birisidir
bu. Bu yillarda Istanbul ve tagra mekteblerine Mekteb-i Harbiye çikigh
resim ögretmenleri tayin edîliyordu. Osmanh, hüsn-ü hattla resim sana-
.tim
1 Bagbakanhk Argivi (BA), I.D., 27764, 3CA 1275 (Arahk 1858); Tülin Erlan Çomh-
lu, 'Askerî Okullarda Ïlk Resim Dersleri ve Asker Ressamlannuz', Askerí Tarih
Bülteni, Subat1990/28, s. 39 vd.
2 BA, I.H., No: 7991-12CD 1274 (Ocak 1858).
h bagkentine ve saraya Ferenc Liszt ve bagka birçok vitûöz gelmekte,
Muzika-yi Hümayun, ülkeyi Batt müzigine açmakta ve Muzika-yi Hü-
mayun komutani Ethem Paya 'Frenk' usulü notayla
Osmanh musikisi-
126 nin en genig.koleksiyonunu derlemekteydi. Eski eserleri korumaya ve
anlamaya yönelik bir faaliyet ve genelde yeni bir anlayig vardi. Ayasof-
ya'mn tamiri esnasmda Fossati kardegler mozaik ve freskleri ortaya çi-
kartmig ve resmetmiglerdir. Bu pahah basklyi Fossatiler Rus çarma sun-
mak istemig ama çar gerekli parayi vermek istemedigi için, Sultan Ab-
dülmecid'in cömert yardimlanyla basilan bu fresk ve mozaikler, ona it-
haf edilerek uygarhga sunulmuytur.3 Subat1856'da Sultanahmet Mey-
dam'ndaki obeliks (Dikilitag) ile, Pers Savaglan sonunda Platea zaferi
adadiklan
üzerine Yiman §ehirlerinin Delphoi'deki Apollon Sunaga'na
ayag1 olan burmadiregin (Yilanh Sütun) etrafmm par-
trophaei'nin bir
makhkla çevrilmesi için irade çikar. Bu dönemde kentsel alandaki eski
eserlerin korunmasi, zaman ve uygarhk simrlamasi tammadan süregi-
rafyasimögzenmeyóbaç1amigttr.Öteyandande
ve cografyasmi ägrenmeye baglamigtir. Öteyandan
devlet, tiyatrolarm
ingastm ve yagamasim, malî olarak desteklemektedir. Mart 1867'de Te-
pebaç1'nda bir tiyatro ingasi için 3 bin m2'lik bir arazi satm almmast için
irade çakar. Naum T1yatrosu piyango ile desteklenmekte ve daha 1851'de
Beyrut'ta meclis-i ticaret azasi Maron Nakkay'm açtigt tiyatroya (ki
Tuhsat vari1mektedir.5 ÏmparatorlukBa-
Arapça eserler temsil edecekti)
tihlagiyor, Bati'ya ilgi artiyor ama Dogu'nun edebiyat ve tarihi de gene
Bat1'dan gelen bir esintiyle daha yogun ve bilimsel olarak inceleniyordu.
ÏbniHaldun tercümesini Ahmet Cevdet Papa tamamhyor; onun kaleme
Recently
3 BA, T.H.,No: 4813-16 Safer 1269 (Kasun 1852). Aya Sofia Constantinopleas
Resfored by Order of H. M. The Sultan Abdul Mejid adlyla basilan kitaplardan 20
adedinin 178,5 sterline ahamast hakkmda irade.
edeb ile geÿt-üguzar
4 BA,1.M,V., No: 830, 1268 (Mayis 1852) tarthli 'Mesirelerde
edilmesi'; aym fasnif, No: 5212-27 Safer 1261 (Mart 1845) tarihli'Vapurlarda kadm
1854)
erkek yerlerine dikkat edilmesi'; frad-Dah., No: 19680 20 Muhç 1271 (Ekim
tarihLi 'Kat denilen nebat hakkmda'.
5 BA, LD., No: 45223-14 RA 1289 (Mayis 1872);1.M.V., No: 5976:12 1266 {Apstos
1856).
aldigi tarihle artrk vakanüvislik gelenegi sona eriyor ve Osmanh modern
tarih yazicihšma adim atiyordu. Ancak Mütercim Asun'in 18. yüzy11so-
nunda çeviniigi Firuzâbadi'nin ünlü Arapça lügati Kamusü'l-Muhit,
el-
Okaynûsü'l-Basit ffl Tercemetî'I-Kamusi'l-Mûhit baghgiyla baskaya
ve- m
riliyor. Bâb1âlî Tercüme Odasi'ndan sahhak Ebro'nun
Bati iktisadmdan
.
kadar iyi tamtilan Bergama Zeus Sunagi, Almanlara y1gnu' diye, gö-
nül rahathg1yla nas11birakilabilirdi ki? Bu olaym arkasmda büyük olasi-
hkla Alman kayzerine dayulan siyasî borcun ve o siralarda yapilmakta
olan demiryollarmm etkisi vardi. Kugkusuz böyle olaylara rastlamyor-
du. Örneginbüyük devletlerin hükümdar allelerinden Türkiye'yi gezen
prenslere veya o sitada iligkilerin iyi oldugu bir devletin Ïstanbul'daki
sefirlerinden gördügüne imrenenleœ politika geregi bazi geyler hediye
ediliyordu. Ama bu hediyeler bilinçsizce degil, cigerden koparir gibive-
riliyordu. Temmuz 1845'te Rus grandüklerinden Konstantin Türkiye'ye
gelmig, Ïstanbulve Çanakkale'yi gezmigve Pirkâr denen köyde bir cami
avlusundaki eskibir kitabeyi begenmigti.Y1manca olan bu kitabe musal-
la tagi olarak kullanihyordu. Yazigmalardan sonra tag kendisine hediye
edildi. Gene IIL Selim devrinde, ÏngiltereelçisiNuruosmanlye Camiî av-
lusunda bir lahit kapagi begenmig, ancak böyle bir hedlyenin dedikodu
ve hognutsuzluk yaratacagindan korkuldugu için kapak, önce saraya ge-
tirilmig, oradan da kendisine gizlice verilmigtir?
Avrupa devletlerinin eski eser talepleri, siyasî nedenlerden ötürú
reddedilmiyordu. 2 Receb 1272'de ($ubat 1856) Avusturya'nm Ìstan-
bul'dakibuyükelçisi Baron Prokesch'e hazine-i celîleden bazi antik mes-
kûkâtm verilmesi için çikanlan iradede "Prokey, hazine-i celîlede mev-
cut bazi merkûkât-î atîkayt görmüg ve bu misullu âsâr-1atikamn cem'îne
pek hevesli bulunmuy oldugundan meskûkât-i mezkûreden birer mil<-
darnun yadigâr-i âlî olmak üzere kendisine îta ve ihsan buyurulmasi..."
deniyordu.10 O siralar Kirun Savagibitmig, Prokesch'in temsilcisi oldu-
guülke tarafsiz kaldigl için o da bu mükâfatt hak eden bir diplomat ol-
muytu. Kendisine verilen sikkeler gunlardir:
11 BA, I.D., No: 67046, Y Ramazan 1298 (Apstos 1881) kayd1 var, irade zuhur
etmedi.
12 BA, IX, No: 1478, 2 Muh. 1262 (1 Ocak 1846).
13 BA, J.D., No: 24347, 6 C 1273 ($ubat 1857).
14 BA,IX, No: 8441, 16 M 1275 (Aþ1stos 1858).
15 BA, 1.D., No: 24654, 18 B 1273 (Mart 1857).
anlayma gibisinden izinlerdi. ingilteredevlet-i fahimesinin Midilli'deki
konsolos vekili Mister Noto'nun bazi âsâr-1 atika ve kadime taharrisi için
Bodrum havalisinde yapacagi kazi için aldigi jznin bir yil daha uzat11ma-
si gibi bir irade (28 Cemaziyyelevvel 1274/Ocak 1858) çakan eserlerden 131
tek örnek olanlarmm saltanat-i seniyye müzesi için zabtolunmasmi, iki ve
daha ziyade olanlariam birinin saltanat-i seniyye müzerine degerinin ha-
fire verilmesini part kopuyor? Aym müzeye (Aya Ïrini Kilisesi) Selanik
valisi Yusuf Paga'nm gönderdigi mermer sanduka (lahit)gibisinden eger-
ler gelmekteydi? Ama örnegin Musul'da Fransizlara verilen kazi ruhsa-
ti üzerine18 onlarin ihraç ettikleri âsâr-i atikanm raporlari da geliyordu.
Ancak bu kazi raporlarmm ne denli saghkh 0) oldugu tartsmahydi.
Yukandaki ärnekleri yaygmlagtirmak gene de pek dogru degildir.
Tersine olaylar da çoktur. Y1manSavagi sirasmda, Dömeke meydan mu-
harebesmin galip komutam Gazi Ethem Papa Yunanistan'dan bazi eser-
ler getirmigti, Bunlarm bazilari bugün ÍstanbulArkeoloji Müzeleri'nde-
dir. Eski SarkEserleri Müzesi de dünyamn en eski çiviyazisi argivine sa-
hiptir. Osmanh eski eserler iradesinin düzenleyip yürüttügü kazilarda
elde edilen zengin koleksiyonIar bu müzeleri doldurur. Eski eser düg-
künlügü, samldigi gibi Osman Hamdi Bey ile baglarug degildir. O bir
gelenegin yetigtirdigi büyük bir Türk müzecisiydi. Daha Tanzimat döne-
minin baglarmda bu konuda saygm bir ärgütlenme ve faaliyet vana
ama, bu faaEyet parasizhk ve imkânsizhk yüzünden geligememigti. An-
lagudigi üzere, daha 1840'larda bütün vilayetlerdeki yäneticilere, bölge-
lerindeki eski eserleri araytp belirlemeleri ve degerlilerini Ístanbul'a
göndermeleri veya mahallinde müze kurmalan bildirilmigti. (Bu dö-
nemde müzenin adi müzehane olarak geçiyor.) O yillarda uzak yakm
her sancakta bu gibi aramalarm bagladigi anlagthyor.
Arahk 1847de Kudüs mutasarnft, Gazze sancagmda Askalan deni-
1en yerde, aragtirmalari sonucu bir sfenks kabartmasi bulundurdugunu
yaziyor. UzmanIara incelettigi bu somaki mermer eser, 3600 senelik (1)
olmahym19.19 Kabartmamn tasviri hazirlattmlnug ve bir raporla birlikte
Bâbrâlî'ye gänderilytigtir. Eu eserin bir yll içinde Ístanbul'a getirtildigi
izIeyen yazagmalardan anlayihyor. Ekim 1847de, Adana mal müdürü
Ahmed Ata Bey topladigi sikke, seramik gibi antik parçalarm bir envan-
'mehasin-i
terini Istanbul'a göndermiçti. Ahmed Ata Bey âsâr-1 asriyye-
*
Prof, Û.Y. Doganny'a Armagan, Ístanbul1982.
I
kat (yani mevcut kurumlarm äzüne ve meselelere kargi lakayt kalarak,
görünügte bir sadakat) ve Roma hiyerargisinin bu ölçüler içindekikonu-
mu ve degigimi, Avrupa tarihinin evrimini saglayan iki zit unsurdu,"3
demigti. Bäylece kilise ve devlet bir kargithk ve bir beraberlik, ama ayni 135
zamanda da bir yol ayrdigl içinde geligmelerinedevam etmigierdir. Ger-
çekten de Camlus Magnus 800 yilmda papanm elinden taç giydiginde,'
dünyevî otoritesini, ruhanî elitin düzenleyecegi kurallarla birlikte ve on-
lara ragmen (veya onlart istismar ederek) kullanacagim dügünüyordu
Kilise egitimi, hukuk hayatml ve toplum ideolojisini belirlemeye bagla-
di. Bir müddet sonra bu geligmeler, kiliseye kargi germanik lakaydi ve
gösteripteki sadakatin devamnu imkânsiz kddr. Avrupa'nm toplumsal
örgütlenmesi, invevestitur kavgasuu kazanan kilise tarafmdan yerine
getirilmeye baglandikça devlet-kilise çatigmast artti. Bu uzun mücadele-
yi burada özetleyecek degiliz. Ama laiklik Avrupa kitasmda kanh kav-
galarla tarihte ilk defadir ki bir toplum ve yönetim düzeni olarak ortaya
ç1kacaktir. Hem de bu geligme ancak yakm zamanlarda tamamlanacak-
t1T,
ve
yargida gefi hükümlerin egemen oldugu bir sistem olarak tammlar.
"Devletin dini, din-i Ílam'dtr,kanunlar Ïslamdininin kaynaldandu," di-
bir
ye tezlerini özetlerler ve bununla Osmanh Devleti'ni periata dayah
devlet olarak nitelerler. Buna kargthk bazi yazarlar, Osmanh toplumun-
da gayrimüslim gruplara da tolerans gösterildigini belirterek, bunun la-
. ikligin ta kendisi demek oldugunu ileri sûrerler. Gerçekten de Osmanh
Ímparatorlugutarihte Roma Ïmparatorlugu'ndan sonra dinî toleransin
hukümdarm kipiligine
en çok görüldügü, üstelik bu durumun zaman ve
bagh olmaksazm kurumsallagtigi bir devletti. Dinî gruplarm iktisadî, ad-
ruhanî lider-
lî, dinî ve maarife i1igkinigleri kendilerine birakumig, hatta
kamt-
ler ve kurumlara rütbe, imtiyazlar bahy edilmigtir. Bunun sayisiz
larmdan sadece birkaç1m verelim: Ocak 1454'te Gennadios'a resmen
gòsteri-
Rum Ortodoks patrikligi bah; edildiginde ona yapilan tären ve
bile nasip
len ihtiram gäz aheiyd12 ve böylesi, Bizans devri patrikterine
olmanupt1. Ermeni patrigi, Musevî hahambagi protokolde önde
gelen.þir
därt bir tarafmdaki manastirlar vergi ve
yere sahipti, Ïmparatorlugun
oldugu gibi, faaliyetlerini sürdürmeleriiçin
angarya bagigildigma sahip
sik sik ihtar
huzur ve güvenlikterinin saglanmasi mahallî yöneticilere
edilà hatta bazi manastirlara mirî hediyeler dahi gönderilirdi. Örnegin
Balkanlar'daki ünlü Rio Manastirfnin (Bulgaristan'da Sofya civari) 21
Ívan'dan aldigi imtiyaz Osmanh
Eylül 1378'de son Bulgar çari Sigman
döneminde de aynen tasdik edilmigti.
(Kasun 1465)
Manastirin argivindeki Evahiri Rebi'ulevel 870 tarihli
verihnig olup, bu imti-
imtiyaz berat1Fatih tarafmdan Filibe sahrasmda
göstermekte olup, bu tür beratlar ma-
yazm mütemadiyen yenilendigini argioinde bir kopyasi bu-
nast1rm aryivini doldermaktadir.3 Gene Yildiz
lunan, Yavuz Sultan Selim'in Aynaroz (Athos dagi) manastm kegiglerine
verdigi benzer bir imtiyaz beratuu belirtelim.4 Tolerans kurumunu
ileri
sürenler her cemaatin kendi iglerini kendinizi gördügünu belirtirler ki
bunun laiklik olup olmadigrun tartigmasmi
apag1da yapacagiz.
öncüluk ettigi bir yazar ise; Osmanh devlet ve
Ö.L. Barkan'in grup
toplum hayatmdaki uygulämada gefi mevzuattan çok, dünyevî otorite
oldugunu,
tarahndan konan kurallarm (ärfi sultanî) örf ve âdetin hâkim
pek kolay olmad1-
bu nedenle Osmanh Devleti'ne gefi devlet demenin
uygulamaya bakildigmda bu hükmü dog-
guu belirtirler.5Cerçekten de
eden
rulaÿacak bir durum vardir. Devlet hayatmi, toprak düzenini tayin
kanunnameler gefi hukukla uyum içinde degildir. Osmanh idaresi top-
gefi mevzuattan çok,
lum ve devlet hayatmin temel kurum ve iligkilerini
örff kanunlarla, hatta mahallî gelenek ve teamülle düzenlemeyi tercih
et-
konularda
migtir. Osmanh kadisi bile sadece toprak düzeni, maliye gibi
i
6 ÖrneginXVI. yüzyil Ankara Sez'iyesicillerine baktigmuzda kadmm Ïslamhuku-
kunun merb ve nikâh akdine iligkin kurallarindan çok, birtaktm mahallî örf ve
âdete göre hüküm verdigini görürüz. Namzedlik diye bir âdet
gäze çarpar ve kiz
çocuk çokküçük yagta baba tarahndan ahnan bir paraya kargihk nikâh için biri-
ne vaat edilir. Kadi Ïslamhukukunun merh konusundaki açik hükümlerinin ih-
181iolan bu durutnu kabul ederek hükümler vermigtir. Ornekler:
a).Ankara per'iyeSicili,Etnografya Müzesi H. 358 (M. 1551),No. 2, Kayst 1314'te: Ed-
hem adh biri, Ískenderveled-i Devlet adh bir z1mni hakkmda gikâyette bulunu-
yor ve 600 akçe kefalet borcunu ödemesini talep ediyor. Sebebi Ískender'inEd-
hem'in kizi Aype'yi nikâluna alan Kara Yeniçeri'ye kefil olmasidir. Kara Yeniçeri
kizi ahrken daha evvel onun namzedi olan ve bunun içfa 600
akçesayan simitçi
Yunus'a parayi verecegini vaat etmigtir.
b) Ankara ger'iyeSicil No. 1, Kayit 1010: Cüneyd bin Mustafa adh biri Bali bin Emir
Ahmed'i dava ediyor ve davahnm kiz kardeginin kiziKatun Bula'mn onun
nam-
zedi oldugunu fakat, buna ragmen bagkasina verildigini iddia ediyor. Namzed-
lik akdi merh ahkåruna aykiri oldugu halde kadi davacilan hakh görmektedir.
larda soruniu ve yükümlü tutulmuytur. Bundan bagka gayrimüslimlere
gästerilen tolerans, Sünnî olmayan Müslümanlara hiç gösterilmemigtir.
Bu nedenledir ki böyle bir düzeni laik olarak niteleyememekteyiz.
makam 139
Seriataait sorunlan çözmekle görevli olan geyhülislamdr. Bumüftüler
önemini 16. yüzy11daKemalpagazade ve Ebusuud Efendi gibi
sayesinde kazandi. 18. yüzyildan itibaren bagkent müftüsüne geyhülis-
lam denmigtir. 19. yüzy11da ise ger'iye naziri olarak heyeti vukelaya (ka-
bineye) girdiler. Klasik Osmanh devrinde geyhülislamlarm devlet igle-
rinde rolü yoktu. Fiilî hukuk alamna ntüdahale etmezlerdi. 16. yüzÿil
dan sonra sosyal rolleri artti. Esasen bu yüzyildan itibaren dinî basle da
ressamlar
artti. 15. yüzyilda Yunan heykelleri getiriliyor, G. Bellini gibi
faaliyet gösteriyordu. 17. ve 18. yüzy111ann mistisizmi ise neredeyse
minyatürü bile reddediyordu.16. yüzyildan itibaren toplumun dinsizli-
gesaptigmi iddia eden ve her âdet ve kurumu bid'at diye niteleyentaraftar Mol-
la Kabiz ve Ustünavi Mehmed Efendi gibi yobazlar türemig ve
toplamiglardir (Bunlarm Ïbni Taymiyya'dan esinlenmeleri mümkün-
dür.) 18. ve 19. yüzyillarda ise gelen felaketlerin tesellisi Íslamdinini bir
ideoloji haline getirmekte aramyordu.
Osmanh padigahlarrun ruhanî demesek bile dinî bir unvan olan hi-
lafet unvamna da sahip olduklarim belirtelim. Esasen egemenligin mey-
ruiyetini ilahî bir kaynaga dayandirmak da Osmanli devlet ve toplum
hayatmdaki ideolojinin laik olmadigam gösteren bir diger noktadir.
Osmanli padigahr 15. yüzyilda artik Oguz boylarnunbagkanhgindan
çok bir Roma kayzeri olmayi benimsemigtir. Buun yamnda bütün Islam
hükümdarlan gibi Müslümanlann koruyucusu, emin olduklarmi iddia
ederlerdi. Fetihten beri Misir Memluklerine karp takmilan tavir bunu
gösterir. Eu tutum imparatorluk olgusuyla bir bütünlük meydana geti-
rir. Esasen Osmanh hükümdarlanum hilafet müessesestyle olan iligkile-
rini incelemekte yarar vardir.
Osmanh padigahlan içinde Fatih Sultan Mehmet ve IL Bayezid'in
benzer unvam kullandiklari vakayinamelerdeki bilgilere dayamr. Özel-
likle Kemalpagazade Semseddin Ahmet 1494'te kaleme aldigi tarihinde
hem IL Mehmet'e (Fatih), hem IL Bayezid'e bu unvam yakigtirir.7 Resmî
tarihçinin bu gayreti politik bir genge dayamyor ohnahdir. Yavuz Se-
lim'in hilafet sembollerini hem de merasimle aldigi rivayeti, onun çag-
daylan tarafmdan degil de, 18. yüzyil vakarüvisiEnderunlu Ata tarafm-
dan ortaya atiluugtir. Üstelik Y avuz Selim bu unvam kullanmanny, sade-
7 ÏbniKemal, Tevarih-i Ali Osman, yay: grafettin Turan, TTk.1, Seri No. 5, Ankara
1954.
Kanuni Süleyman'da bile halife unvamna rastlanmaz. Zaten halife un-
vanmi tek Osmanhlar kullanmtyoxtlu. Hindistan'da Delhi hükümdarla-
n da kuBamyorlardi.
140 Hilafet unvammn kullamlmasi 1789 Aynah Kavak Tenkihnamesi ile
baÿIar. Kmm'm Rusya tarafmdan ilhaki tamnmakla beraber, Osmanh
hükûmdari bu Müsluman ülke üzerinde bilafetin kendisine bah; ettigi
ruhanî haklardan yararlanmak istiyordu ve bunun Rusya tarafmdan ta-
nmmasuu saglady Böylece artik hilafet adeta beynelmilel bir ruhanî ku-
rum halini aldi. Ornegin fiiliyatta Kmm ve Polonya Müslûmanlanmn
müftülügünü Bütün Rusyalar Çankendi güvendiklerinden birine tevcih
ediyorsa da, tayin ve emeklilik iglemleri güya Osmahh sultam tarafm-
dan yapihyordu.S Aynca çar her sene K1nm'da, Yalta'daki (Livadya)
'hog
yazhgma geldiginde, padigah bir temsilei göndererek geldiniz' di-
yordu.9 III. Selim'den itibaren hilafet unvam bäylece resmî unvanlar
arasmda yer aldi, 19. yüzytlda bu unvan hem hükümdar, hem halk ve
hem tüm dünya Müslügianlannca hararette benimsendi. Bilhassa Sultan
Abdülaziz ve IL Abdülhamid 'Halifei müslümin, zill'ullalu fi'raz' (Al-
lah'm yeryüzündeki gälgesi) gibi hem panislamist, hem de mutlak mb-
'za-
nargi görügünü yansitan bir unvan takmdilar. Sultan IL Abdülhamid
ti kudsiye i tacidari' gibi adeta cesaro-papist bir unvam yaztymalarda
kullanm19tir. Maliyesi iflas etmig, bütûn kurumlan sarsmt1 içindeki bir
ûlke bu dänemde beynelmilel alanda kendisinden beklenmeyecek giri-
gimler ve entrikalar düzenliyordu. IL Abdülhamid Ìngiltereve Rusya
imparatorluklarmm topraklarmdaki Íslamahali üzerinde nüfuzunu de-
vam ettirme çabasiridaydi. Mrsr'da, Cava'da, Hindistan'da halife ruha-
nî otoritesini kullanarak, Müslümanlar arasmda bazi girigimlerde bulu-
nuyordu. Bu araci kullanarak IL Abdülhamid, Hicaz demiryolu ingasi
için bütün dünya Müslümanlanndan iane topladt. Ancak hilafetin etkin
bir araç olmad1þ I. Dünya Savagi sirasmda anlayildi. 1924'te de hilafet
kaldmldiþnda tek önemli tepki Hind Müslümanlarmdan geldi.
Burada Osmanh yöneticilerinin Íslambirligi gibi bir ideali 19. yüzy1-
la kadar soren edinmediklerini belirtelim. Osmanhlar, Haristiyanlar ara-
si aynhklan politik amaçlarla desteklediler. Macar unitarizmini, Balkan-
Iafdaki bogomilizmi, Protestanhþ bu amaçla himaye ettiler. Bûyük Pet-
*
Scak bu unvanm bazi halde kullaruldigt görülüyor. "Haledet hilafetehu, zillu-
lah, hilafet penahi" gibi elkabm kullanildigt bir
yazigma için bkz, Ludwig FEKE-
TE, Einführung die Osmanisch Turkische DiplomatikBudapest 1926, H.943 (1536) ta-
rihti Veziriazam Ayas Paga'nm I. Ferdinand'a mektubu, Tafel L
8 Örnek:Bagbakanhk Argivi, Ìrade-Dahiliyye, yll 1259 (1840),sara no. 923, 'Varçova
müftüsü Hafiz Elendi'nin tekaüdlügü hakkinda œ'sen tezkire-i âIllye'.
9 Sultan II. Abdülhamid her sene Mabeyn-i Hümayun'dan Tahran Paga'yl Livadya
'hog
Sarayi'na gelen çara geldiniz' demeye gönderlyor,bunu ülkenin ruhani reisi
olarak yaplyordu. 329-330.
ro'dan kaçan starovertsleri ve ÍspanyaMusevîlerini ülkeye buyur etti-
ler. Her cemaat kendi kurallan ve dünyast içinde yagamaya devam etti.
Ancak modernlegen dünyanm kopullarma bu yapiyla uyum kolay olma-
yacakhr. Hukukî mevzuattaki bu çegitlilik ve dinsel farkhlagma 19. yüz- 141
yilda belirgin bir merkezîlegme, moderalegme ve kanunî yönetim siste-
mini benimseyen Osmanh Ìmparatorlugu'nda kaçuulmaz olarak yeni
Türklegme girigimlerini doþirmugtur.
'
piya ve bu tür bir yänetimin gereþ olan standart, derlenmig bir hukukî
mevzuata sahip olmasi kaçmilmaz olan Osmanh Ïmparatorlugu,mo-
islahatla beraber hu-
dernlegmenin ilk adunlaruu askerî mekteplerdeki
kuk alanmda atrugtir, demek pek yanhy olmaz.
Ímparatorlukdünyanm yeni ekonomik düzenine ayak uydurmak
için, ilk elde Fransiz Ticaret Kanunu'nu adapte etti (Kanunname-i Tica-
ret 1850 yih). Yeni kanuna göre faiz kabul ediliyor, ticarî davalarda ha-
liyle din ve mezhep aynmi söz konusu olmuyordu. Gene modern an-
'tü-
10 C. Üçok-
14 S. Ní. Arsal, "Tanzimat ve Laiklik', Tanzimat I., Ïstanbul Devlet Basunevi, 1940, s.
59-95.
•
geriataba¡i;unhhk ilkesinin getiriImesi 1876'da bulunmayan bir hususun ila-
vesidir.
gulamalar düalist yapiyi güç1endirmigtir. 1913'te çikanlan 'Kiliseler Ka-
nunu' ve 1915'te çikanhp, kisa yetersiz uygulamadan sonra, mütakere-
de kaldinlan 'Hukuk-u Aile Kararnamesi' medenî kanuna dogru yakla-
adamlarmt Medenî
144 gan ve ilerde mantik ve cesaret sahibi radikal devlet
¯
2 Bu göriigleri özet halinde Thomas Arnold, The Caliphate, Oxford 1924, s. 184-
189'da bulabiliziniz.
3 Vecdi Akyüz, Hilâfetin Satanata Dönügmesi,Ïstanbul1991, s.19L
yen veya bitaraf kalan akunlar vardir. Mürcie akum, anargiye kargi oto-
riteyi tercih ettigi için, hükümdara itaati ve imamet ve hilâfet makamm-
daki kiginin kötü ve adaletsiz davramplan için hükmün kiyamet günu-
148 ne birakilmasi gerektigini ileri sürüyordu. 9. milâdî asuda Ïslâmfelsefe-
'mutezîle'
7 Arnold, a.g.e., s. III; Mufaddal ibn Abi'l Fedah, Histoire dq Sultans Mamiouks, çev.
E. Blochet, s. 483'ten nakil
A. Von Kremer, Geschichteder herrschendenIdeendes Islams,1868, Leipzig 1961, Hil-
desheim, s. 414, Ebubekr Bakillarû'nin görügleri.
8 H.inalcik, IL Mehmed,Ì.A, V11, 514 s.514; Íbn-iKemal, Tevdrih-iÀlîOsman, 7. Def-
ter, yay. Serafettin Turan, T.T.K.Ankara 1991, s. 233 ve 235 GL Bayezid'den, hazret-
i Hakan-1 saîd Sultan Bayezid harun hilâfet zamanmda...; Fatih'in Bosna seferin-
den säz ederken de bu unvam kullamr).
Sexîfeyn (Mekke ve Medine hizmetkâri) unvanmin nedeni anlayihyor; o
bunu kullandi ve hutbede okutturdu. I. Selim'in bunun digmda hilâfeti
törenle ve beratla devraldigma dair çagdagi Osmanh ve Sarkkaynakla-
rmda bir malûmata rastlanmaz. Osmanh kançilaryasuun örnek metinle- 151
¯
rini içeren Feridun. Bey'in Müngeat adh eserinde evvelki sultanlar gibi
Kanunî Süleyman.için de bu unvamn kullamldigi görülür (Halîfe-i Rûyi
Zemîn veya Halîfe-i Müslimîn gibi). Devrin protokoler vesikalarmda,
meselâ Sadrazam Aya; Paga'nm ÌmparatorFerdinand'a yazdigi nâmede
'hâledet
L Süleyman'dan hilâfetehu' gibi invocatio (duâ) ile säz edilir.
Ancak gunu belirtmelidir ki, Sultan-Süleymanda bu unvam her zaman
kullanmig degildir.9
Hilâfet müessesesi herhalde on üç asirhk tarihi içinde en zor ve ilginç
dönemini 1919-1924 Türkiye'sinde yaçamigttr.1919'da Anadolu'da iggal
kuvvetlerine kargi mùcadele, 'Hilâfet ve Saltanati Kurtarmak' slogamm
ihmal etmiyordu.
Eylül1922'de zafer kazamlmca son sultan VI. Mehmed Vahdettin ül-
keyi terk etti ve saltanat makami, Ankara'daki Büyük Millet Meclisi ta-
rafmdan, veliahd Abdülmecid sadece halife. seçilerek (18 Kasun 1922)
lagvedildi. Saltanatm ömrünün çok uzun olmayacagi, ashnda 23 Nisan
1920'de, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Ankara'da toplamrken telâffuz
edilmiyorsa dahi, hissediliyordù. Ancak, hilâfet kurumu meb'ûslarm zi-
hinlerinde ve gönüllerinde aym gekilde mütâlâa edilmiyordu. Hilâfetin
kaldm1masiyla biten bu dönem, millî mücadeleyi fürüten kadrolar ara-
smda bile derin görüç ayrihklarma, mücadele ve gerilime, kopma ve
yurtdagma ilticalara sebep oldu. Meclisin, saltanat lagvedilince, 18 Ka-
sim 1922'de veliahd Abdülmecid Efendi'yi sadece halife olarak seçmesi
niçin önemliydi? 1.300yil içinde ilk defa bütün milleti temsil eden bir çû-
ra halifeyi seçiyordu. Zu Íslâm'milk asrmda Haricîlerin önerdigi siste-
min garip ve degigik gartlar altmda gerçekleymesiydi adeta. Vakia bu ha-
lifenin, siyasî iktidan yoktu. Ömrü uzun olmayacakti. Misir Exher ule-
mâsi ve Hind Müslümanlan hilafet komitesi bu seçimi onayladiklarnu
bildirdiler. Aynca Kinm'dan gelen bir heyet, Rusya Müslümanlar1Kong-
resi adma da cuma namazi hutbesi için halifeye müracaat etti, yani onu
tamd1.10
Süphesizsiyasî iktidara sahip olmayan ve iktidar araçlanm kullana-
mayan bir halifenin durumu 1924 $ubatve Mart aylarmdan çok önce
tartigilmaya baglannupti. Hilâfetin muhafazasuu isteyenler bile, Anka-
ra'daki iktidar ile Ìstanbul'daki hilâfet arasmdaki iligkilerin gelecegini
leri modern bir dünyada ayarlamak için bir model olamazd1. Diger yan-
dan hilâfet kurumu diy dünyada, ôzellikle Hind Müslümanlan açis1n-
dan gimdi bagka türlü bir änem kazanmigt1. Hattâ bu kurum tarihte gö-
rûlmeyen bir nitelemeye ve yeni bir karaktere kavugturulmak isteniyor-
du. 'Hilâfet-i Íslâmiye'kavranu burada tartigilmaya açilnugti.
Halifenin tahta çikigi, bir hükümdârmkinden farkhydi. Eyüb Sultan
Camiî'nde kdiç kuganma (yani bir nevi taç giyme) töreni yap21madi. Top-
kap1'da Mukaddes Emanetler ziyaret edildi. Hattâ dua, Türkçe okundu,
24 Kasim 1922 günkü bir törende halifenin Arap âlemiyle ilgisi kalmadi-
gmiTürkçe dua okunmastyla izah eden E. G. Mears gibi yazarlar var-
dir.11 Halife selefierinin sarayinda ikamet ediyordu. Cuma selâmhk tö-
renleri yapihyordu. Bu cuma selâmhklari az zamanda çegitliyorumlara
ve halife Abdülmecid'in saltanatiözledigi dedikodulanna neden oldu.
Kemalist iktidarm, hilâfeti saltanatin bir uzantasi olarak gördügü ve
iktidara tam sahip olmak için bu kurumu kaldarmak istedigi, o günden
bugüne literatürde ve siyasî mahfellerde hep tartigiluug, ileri sürülmüg-
tür. Bizzat Ïslâmcihanket ve dügünce ile ilgisi olmayan siyaset bilimci
ve tarihçiler, meselâ Mete Tuncay da bu görügü ileri sürmüglerdir. Fa-
kat Kemalist iktidarm hilâfeti, laik cemiyet kurulmasi için kaldtrdigmi
ileri süæn bir siyasî söylem veya açddama da ortaya çikti. Hilâfet kuru-
mu üzerinde tartigmalar 1924 Subatve Mart aylarmdan çok önce bagla-
migt1. Daha 1923 yllinda, Seyyid Bey'in Hildfetin Mahiyet-i Ser'iyyesi adh
risalesi, hilâfet kurumunun Ïslâmitikads ile baglantisi olmadigim savu-
nur.13 "Hilâfet dinî degil, dünyevî ve siyasi bir kurumdur," der. Daha
11 A.g.e., s. 68
12 A.g.e., s. 60-78.
Ankara, Türkiye Büyük Millet Meclisi
13 Seyyid Bey, Hilâfet'in Makiyet-i periyyesi,
Matbaast, N.D. (1923),s. 10. Sonradan Seyyid Bey'iri Meclis zabatlarmdaki ko-
nugmasi (aynbasim) bir risale olarak yeniden basildi.
den (yanidinî egitimin kaldm1masi ve yabanci okullarm Maarif Vekâle-
ti gözetiminde millî okullarla program uyumu saglamasmdan) söz edi-
yor ve aile hukukunda ve vatandag hukukunda Medenî Kanun'un geti-
æformo
rileceginden säz ediyordu. 1926'daki hukuk gündeme gelmi§ 153
ve iki yll önceden ilân edilmig demektir. Hilâfetin kaldir11masim takip
eden zaman içinde dinî egitim kurumlan kapatildi; Ïslâmîtarîkatlar da-
gitildi;tekkeler kapatildi ve K1yafet Kanunu çakanld1. Bu olayla muhte-
melen kültüœl velaik bir degigim birbirine baglanrmy olarak bir radikal
reform döneminé girildi. Kugkusuz bütün bu olaylar s1rasmda bir mÎllf-
yetçi hava da gô2e çarptyor. 1924 ylluun Mart-Nisan aylan boyunca ka-
patilan Fransiz ve Ítalyanmektepleriyle ilgili haberler gazetelerde tas-
vibkår bir biçimde yer ahyordu. Genig bir kitlenin geçmigtekikapitülas-
yon uygulamalarim tasvib etmedigi açikti. Fransiz sefaretinin kapatilan
Fransiz okullan konusunda çekimser kaldigi ve matbuata bu yönde de-
meçler verildigi görülüyor.1437 adet Fransiz ve Ïtalyanmektebi kapald-
magttr. Bu 37 adet okul (7'si Ïtalyan)maarif müfettiplerinin bir gün1ük
aragtirmast ile kapatildi. Buradaki tepki, eski imparatorlugun Ìslâmîya-
pm kadar, kozmopolit yapisma da yönelikti. Bu anlay17 yerini Türkçü
bir kavrama birakiyor ve laisist bir ifade biçimi kazamyor; laiklik ve
Türk milliyetçiligi bir arada geligiyordu.
Dinî egitim kummlari tefrik edilmeden tenkit ve hücum konusu olu-
yordu. Fransiz ve Ítalyanrahiblerin okullari için Vakît gazetesi bagmu-
harriri Mehmet Âsim,"Mektepler mabet degildir. Buralarda, dinî tasvir
bulundurulamaz. Bunun vicdan hürriyeti ile alâkasi da yoktur. Hele
Fransa kendisi, mektep ile kiliseyi kaç zaman önce birbirinden ayirmig-
tir," diyor.15 Rejim modern g4rüglü, Müslüman din adamlarmm yetigti-
rilmesi için Dârülfünûn (ÏstanbulÜniversitesi) ÏlahiyatFakültesi'ni yeni-
den kuruyor ve yeni bir ders prograru tesbit ediliyordu. Açihe dersini
Seyyid Bey veriyor, tefsir, kelâm, filah gibi klâsik Ïslâmîilimlerin adi tef-
sir tarihi, kelâm tarihi, hkih tarihi adun almigtir ve bol miktarda sosyo-
loji, psikoloji ve edebiyat tarihi gibi dersler ilâve edilmigtir.16 Laisist bir
akun birçok çevreyi sarmaktada 1924 ylh baglarmda Selânik dänmesi
(Sabbataist) ailelerin önde gelenlerinden Karakay Rügdü Bey dönmeli-
ginne oldugunu açtkhyor ve artik Cumhuriyet Türkiyesi'nde bu gibi
dügünce ve inanç gruplagmasmm yeri olmadigim söylüyordu. Ortahk
hareketlenmigtir. Buna karyihk, 12 Ocak 1924 tarihli Vakît gazetesinde
Musevî Hahambagisi Bacarano, dönmeligin ve Sabetay Zvi'nin kurdugu
tarikatm muhalif bir Yahudi tarikatt oldugu konusunda demeç vermek-
Osmanh Ímparatorlugu'nda
'millet'
geklinde örgütlenmenin ne de-
mek oldugunu biliyoruz. 'Ehl-i kitab' veya altinda Ï9-
'zimmî'-statusü
lâmm tamdigi farldl inanç topluluklan; özel statü, özel idarî-malî düzen-
lemeÏeileidare edilirdi. Ruhanî snuflan ve yöneticileri belliydi, inançla-
ri açikt1 ve sadece dinî degil, dünyevî igleri de ruhanî liderlerine biralol-
m1gt1.
Bu arada inançIarru belli etmeyen, gizienen veya daha ilginci, devle-
tin inançlarmi bilmezIikten geldigi gruplar da vardir. Osmanh Ïmpara-
torlugu'nda bazi H1ristiyan gruplar vardi ki (Chrypto-Christians), bunlar
asil dinlerini gizlerlerdi. Bunian bazi aragttrmalardan biliyoruz. Fpahsen
Tanzimat döneminde bu gibi bazi gizli Hiristlyan cemâatlerin Trabzon,
Girit, Makedonya bölgesinde hakikî inançIaruu aç1kladigmi ve ilginç bi-
çimde bunlann toplumsal reaksiyonla pek kargilagmadigim bir makale-
mizde ele aldik) $üphesiz gizli cemâatlerin içinde en ilginci; iyi incele-
nemeyen ve mensuplarmm ritüelini, akîdesini ve ibâdet gekillerini açik-
lamadigi topluluk Sabetaistlerdir. Dönme denen bu grup hakkmda bir
mensubu tarafmdan son zamanlarda baz1 makaleler yazihyor.2 Osman-
h Împaratorlugu,en kalabahk dinIer konglomerastyda. Tamnan, kurum-
laymig din ve mezhebler kadar; kendini gizleyen, resmen tanmmayan,
ancak kompu cemâatlerin tamdigi inanç veya ritüellere sahip gruplar da
vardi. BunIarm bazisi tarihin akigmda eridi gitti, bazilart ise aksine yagi-
yor ve zamanmuzda hayli önemli kültürel siyasî rol oynuyor. Sözü edi-
len cemäatIer Islâm dini içinde kategorize edilirken rafizî (heretik) ola-
rak adlandirihr; gene bazl yazarlar tarafmdan da yanhy olarak 'harici' is-
miyie an11an gruplardir. Devlet bunlari gayrimüslim diye görmez, ama
ulemâ ve bazen halk kendi digmda degerlendirir. Malî ve idarî alandaki
uygulamalar Müslüman Sünni cemâatten farkh degildir. Ídareninbu
gruplar hakktndaki görüg ve yaklaçamifarkhdir. Bu farkh görügü de ba-
4 BOA, Ï.,MV., no: 131213 M 1270/6 Ekim 1853; BOA, Í,, Dahiliye, no: 17209.
5 BOA, Yddtz Argivi, Hususî, no: 267-24: 7 Ca 1310/27 Kasim 1892 tezkire-i saniye,
daire-i sadåret.
6 JohnS. Guest, The Yezîdis,KPI, New York 1987, s. 116, 138.
7 BOA, Ï., Dahiliye, no: 32713, 4 S 1278/11 Aþstos 186L
miktarma göre tesisi kararlayttr11an okullann bir an evvel açtlmasim em-
rediyordu?
Bâb>âlî, görmezlikten geldigi bu gibi rafizî (heterodox) gruplarla ise il-
ginç iligkiler yürütüyorlu. Bunlar 19. asirda Suriye'de Lazkiye ve Antak- 159
ya'daki Nuseyrîler (Nuseyrîlere Alevî de deniyor) ve genig ve dagnuk
olarak Anadolu ve Rumeli'deki Alevî topluluklard1. Babiâli Nuseyriferi
sadece heretique veya saplan olarak görüyor; tabiî bu gruptan gayrimüs-
limler gibi cizye aluuyor ve onlan resmen bir gayrimüslim (millet)olarak
görmüyordu. Sayetbunlar Sünnî olduklarnu veya bu görüÿü kabul ettik-
lerini söylerse, tashih-i itîkad (inancm düzeltilmesi) deyimi kullatuhyor.
II Abdülhamid devrinde buraya gänderilen propagandistler sayesinde
Antakya ve Ïskenderun kazalarmdaki (bölge)Nuseyrîlerin tashih-i itîkad
ettikleri ve bunun için gereken yerlerde mektepler açalmast için kabine
(meclis-ivükelâ) karan almm19t1.9Burada dinî degil etnik bir bütünleptir-
me çabasi da görülüyor Resmî yaztyma ve tutum digtnda devlet adamla-
n ve ulemâ Nuseyriler haklanda ne dügünüyordu? Ulemâ ve idareci
zümrenin mensubu olan eski ilmiyye flyesi, kazasker tarihçi Cevdet Pa-
a, NuseyrîIer hakkmda oldukça garip bir ifade kullamr ve daha da ileri
giderek, rakibi Fuat Paga'mn kaympederi ve ailesi Nuseyrî oldugu için,
aileyi galiz bir ifadeyle, Ma'rûzât adh derlemesinde hafife ahr. Tarih'inin
1. cildinde Nuseyrîler için yaptig1yorum da böy1edir; Beyruggam, Lazki-
ye ve Trahlus daglarmda yagarlar der ve sevimsiz bir tasvirle bu fash ka-
patir.1 Verdigi bilgiler kismen dogru, kismen rivayettir. Dürzilerle bazi
benzerlik de kurar. Dürzîler ve Nuseyrîler özellikle gärünügte Müslü-
mandirlar ve birbirlerine benzerler; ama itikatlarrun derinliginde änem-
li farklar vardir. Fakat bu kapah toplumu, haliyle ciddî bir aragtirmayla
tammasi mümkün degildir. Nuseyrîler hakkmdaki fash gu cümleyle biti-
rir.. "Hafazan Allah'a min gurur-l akaîdehum."
Bununla birlikte idare adamt bu görüglerin digmda bir politika gü-
der. Selim Deringil'e göre; 26 Haziran 1890 tarihinde Lazkiye (Latakia)
mutasarnft Muhammed Hassa, Îstanbul'agönderdigi yazida Sahvun
bölgesi Nuseyrîlerinin Sünaî-Hanefî mezhebe geçtiklerini dilekçe ile bil-
dirip, bu mezhepte egitim için okullar ve camiler istediklerini, daha ön-
ce Markab ve Cebele bölgesi Nuseyrîlerinin de ayni geyi yaptiklanm;
bölgedeki Hiristiyan misyonerlerinin faaliyetine karpt acîlen bu istekle-
rui kargilanmasi, gerektigini belirtiyor Bâblâli de, misyonerlerin Nusey-
rî liderlerini malî yönden destekledigini, kargi tedbir olarak aym yeyin
8 BOA, Í., Hususiye no: 243/613, 1-4 R 1315/30 Agustas-2 Eylül 1897.
,
4 BOA, Ir-Dah, No: 32713/4, s. 1278 ve BOA, Ir-Har, No: 243/613/1-4 R 1315.
hâlde, gayr-i müslim bir millet gibi muamele görmedikleri, cizye ahn-
madigt ve kendi1erine askerlik yaptirildigi mâlumdur.5
5 BOA, Ir-Mec, Va. 3 Muh 1270-No:11312;BOA, Ir-Dah, No. 17203, gene BOA, YA-
diz Argivi IJmumiNo: 267-24/7 CA 1310,tezkire-i samiye.
6 BOA, Irade-Maanf, No: 67/804/1, 8 Rebiulâhir 1311 (19Ekim 1893).
7 Cevdet, Tarih, I, 332-4. Ma'ruzút, s.2.
önemli farklar vardir. Fakat bu kapah toplumlan, haliyle ciddî bir arag-
tirmayla tammy olmasi miimkün degildir. Teorik bilgi ve sözlü tahkikat
cümleyle bi-
ve rivayetle bilgi edinmigtir. Nusayrîler hakkmdaki fash çu
166 tirir: "Hafazan Allahu min purûrî akaidihim."
Bununla birlikte idare adaru bu görüglerin dqmda bir politika gü-
der. Selim Deringil'e göre: 26 Haziran 1890 tarihinde Lâzkiye (Latakia)
mutasarnfi Muhammed Hassa Ïstanbul'a gänderdigi yazida Sahyun
hälgesi Nusayrîlerinin Sünnt-Hanefî mezhebe geçtiklerini dilekçe ile bil-
dirip, bu mezhebin egitimi için okullar ve camiler istediklerini, daha ön-
ce Markab ve Cebele bölgesi Nusayrîlerinin de aym geyi yaptiklarmi;
bölgedeki Hiristiyan misyonerlerin faallyetine kargr acilen bu isteklerin
kargilanmasi gerektigini belirtiyor. Bâblâlî de misyonerlerin Nusayrî li-
derleri mâlî yönden destekledigini, karei tedbir olarak aym geyin yapil-
masi geœktigini, dügünüyor? Nusayrîlerin durumu, bölgedeki Hiristi-
yan misyonerlerin propagandast dolayistyla devletin dikkatini çekiyor.
Burada Suriye Nusayrîligi (Alavî) ile Anadolu käy Alevîhgi arasm-
daki benzerlikler ve aynhklar üzerinde duracak degiliz. Konumuz hari-
cîdir. Her iki halk da bâzi dinî liderler tarafmdan yönetiliyor, baglarmda
merkezî bir organ yoktu. Fakat Nusayrîlerin kendi aralarmdaki iligki da-
ha sikidir. Eu halk, bir zamanlar Türkmenlerle çevrili bir denizde Arap-
ça konugan bir etnik gruptu. Nusayri topluluklar arasmda iletigim kuv-
vetliydi. Meselâ, Lâzkiye ile Mersin'deki Nusayrîler aralarmda haberle-
giyor, kiz ahp veriyor, ortakhk kuruyor, ticaret yapiyordu. Mersin mmti-
kasmdakiAlevî Nusayritopluluk Lâzkiye'den göç etmigtir. Mamafih Pe-
ter Alford Andrews'in verdij!;i Adana için 22.356 ve Íçeliçin 9A30
raka-
Osmanh idaresi Alevîligi bir inanç grubu, hele bir olarak gör-
memigtir. Geçmig asirdakiidare ile Alevî köy topluluklari arasmdaki so-
þkluk veya idarenin onlara gösterdigi tolerans etrafh belgesel aragt1r-
mälara konu olmaktan çok bir edebiyat ve abartma mevzuudur. 19. yüz-
yil idatesi ise Anadolu-Rumeli Alevîleri hakkmda Nusayxîlerin aksine,
ihtiyatla ifade dahi kullanmaktan da çok susmay1 textih etmektedir. Nu-
sayrîler hakkmdaki görügler veya Yezîdîler hakkmda Mustafa Nuri Pa-
9 Peter Alfred Andrews, 'Ethnie Groups in the Republic of Turkey', Tubingen Atlas,
Wiesbaden 1989, s. 151-152.
ga'mn yaptigi degerlendirmelerin benzerine Anadolu Alevîleri hakkmda
rastlamak mümkün degildir.
Alevîler konusunda meselâ Nusayrîler ve Yezidîlenie oldugu gibi te-
rimler kullarulamiyor. 19. yüzytl Osmanh belgelerinde Anadolu veya 167
¯
12 Ramsaur, 'The Bektashi Dervishes and the Young Turks', The Moslem World,
XXXII, 1942; Tunaya, Türkiye'de SiyasiPartiler, c.I, ve III.
13 Cevdet Paµ, Tarih, c. 12. Dersaadet 1309, s. 180, Mehmet Esad ÜssiZafer, s. 205-
209, aynca R. E. Koçu, 'Arif Efendi', IstanbulAnsiklopedisi,II, 996.
zer tavir söz konusudur. Hurufilik hop görülmemig ve halen 15. asirda
mensuplan takib, tedib ve idam edilmig. Ticanîlik tarikati Ïslâm akide-
sine aykiri görülmemig ve fakat resmen tammp himaye gärmemigtir.14
Tanmmayan ve tasdik edilmeyen tarikatlar veya buna rnessup olanla- 169
nu tekke kurmalan devlet tarafmdan yasak edilir, dergâh ve tekkeleri ka-
patihrdi. Meselâ 1851'de Istanbul Anadoluhisan'nda tanmmayan bir tari-
kat geyhi, parlatanhlda vasiflandmhp, sürgün edilmigti. Mahalle muhtan
bâzi sekene-i mahalle ile beraber Meclis-i Vâlâ'ya bir arzuhal takdim,et-
mig ve Anadoluhisari'mn sadik ahalisinin mezkûr gyh Mustafa'dan gikâ-
yet ettigini ve takibini talep etmig. Meclis-i Vâlâ kararmda:35 "Göksu ta-
raflannda bâzi bî idrakler geyhim diyerek, izlâle müncasir olan Mustafa
nam gahsm taraf-i valî-i megîhatpenahîden sual ve tezkire olunan ahvâli,
seair-i is1âmiyyeye bakigaun sûi ef alde ohnasma ve bir mahalle nefyi"
mealindeki tezkire ve irade ile sürgününe karar verilmigti.
Meclis-i Vâlâ, Tanzimat devri boyunca tekkelerin düzenine, bäzi ih-
tiyaçlarria, beslenmelerine ve mâlî yardunlara karar veren organdi,
Meselâ Valide Sultan'm Cerrahî Dergâlu'na yaptigi bir bagiqut16 dahi
Meclis-i Vâlâ'dan geçmesi, bu alandaki merkezî kontrol politikasim
gösterir.
Buna kargilik Osmanh devlet idaresi Íran Siîligikonusundaki olum-
suz tavrim sonuna kadar devam ettirmig görünüyor. Alevîlik ve Bekta-
çîlik konusundaki suskun veya gärmezci, bâzrhalde kabul edici tavir
bu alanda sürdürûlmemigtir.
23 Subat1901 tarihli bir irade de bu içIemi tekrarhyordu.17 Fakat
Sianmakîde yönünden sözünü ettigimiz mezhep ve inanç1ar gibi mü-
talaa edilmedigi; ama aksine, siyasî bir alam olarak ciddî bir tehlike di-
ye gärüldügü açiktir.
19. yüzyll basmun ve kitabm yayild2gi bir asirdu. Säzlü tarih arag-
ttrmalar1 için geciktik, fakat hiç degilse basih ve yazih evrakm tetkiki
bu konuda yeni ve çarpici bilgiler getirebilir.
Bektaçîlik ve bilhassa köy Aleviligi siyasî bir direnige geçmedigi tak-
dirde devlet katmda mesele olarak mütalaa edilmez. Özellikle 19. yüz-
yllm liberal ulusçu veya radikal çevrelerinde ise Alevîlik milIî Türk
inanc1, folkloru olarak hayirhah bir bakigla mütalaa edilirdi.
*
Prof. Dr. Hâmide Topçuoglu'na Armagan, Ankara 1995.
tahta, tokmakla dövûlmek suretiyle cemaat ayine çagrihrdi. Bu usul hep
benimsendi; ancak 1856 Islahat Fermant hükümleriyle mutabakat halin-
de bu yasak kalkb1 ve çan çalmdi. Kudüs'teki mukaddes mezar kilisesi St.
Sepulchre denen Kamame Kilisesi'ne Rus çart dev bir çan hediye etti. ni
Ancak eski tahta oymak çalma ananesini Hiristiyanlar da benimsemig
olmah ki; bugün dahi ayin bagmda çanlarla birlikte aym yerde tahta tok-
mak vurulmaktadir. Gene degigik din mensuplannm ayrikiyafet giyme-
leri de bu gibi mükellefiyetlerdendir. Mamafih kdik kiyafet ayrimi ve ay-
ri mahallelerde oturma gibi zorunluluklari; gayrimüslim gruplar da be-
nimsemigtir. Gayrimüslim için de Müslüman'la kangmama, dinini ve
ananesini bu yolla devam ettirme gibi bir keyfiyet söz konusuydu. Bu
nokta mühimdir. Íslamdevletindeki ve ezcümle Osmanh'daki millet bi-
çiminde teykilâtlanma ve ferdin bu kesime aidiyeti modern dünyadaki
azmhk statüsü ve psikolojisinden hem objektif hem de sübjektif esaslan
itibariyle farkhdir.
Millet sözü gerçekten de dinî bir aidiyeti ifade eder. Bu kavrami bu-
günkü
'nation'
anlammda kullanmak, Sarkmilletlerine Osmanh asirla-
rmm, hassaten son asirda getirdigi bir kullanun biçimidit Fert dogdugu
millet komparumamnm içinde o cemaatin ruhanî, mâlî, idarl otoritesine
baj!;h olarak yaçar. Ancak ihtida ederse bu kompartimam degiytirir Ïs-
lam devleti gayrimüslimlerin ihtida (yanisadece Íslamageçmesi) digm-
da bir dinden öbürüne geçmesini hog görmez; pratikte de bu pek olma-
mietir. (Yahudi cemaatinden Hiristiyanhga, Hiristiyanlardan Yahudilige
geçig gibi.) Fakat Hiristiyan cemaatin kendi içinde mezhep degigtirme
olaylari gärülür. Nitekim Ermeni Gregoryenlerin Katolik ve Protestan;
Suryani Kadim (monofizist) cemaat azasmm Katolik, hatta Kobtlarm ve
19. asirda bazz Bulgarlarm Katolik olmast gibi olaylari kastedlyoruz. Mil-
let bir kavram degil bir içtimaî teykilatlanma, bir ruh hali ve tebaamn bir-
birine bak1pml ifade eder. Ekalliyet (minorité, azmhk) sözü devlet ve top-
lum hayatmuza imparatorlugun son on yillarmda girmigtir.
Millet kompartmanma mensub olan kimse; modern toplumdaki
azmhgm aksine bazi davranig ve tutum sergiler. Bu aidiyet fertlere aile
vekar verir. Kendi top-
ve sülale ve cemaat içinde bir glivenlik ve hatta
lumsal grubu içinde kendi annesi ve babadan ogla sözlü külturü içinde
yagar. Kompartimanlar arasmda ilighi azdir, çatigma azdir. Modern top-
lumdaki azmhk ferdi gibi çevre ile didigme, kimlik ispati, asimile olma
(çogunluk tarafmdan emilme) veya asimilasyona kargi direnme dolayi-
s1yla çatigmac1 davramelara girme gibi durumlar säz konusu degildir.
Aç1k toplum denen asrt smai cemiyetteki gruplagmalar, rekabet söz ko-
nusu degildir. Bu gibi rekabet ve cemiyet hayatmda kozmopolit
elitin
2 'Status of the Greek Orthodox Patriarch under the Ottomans', Turkish ReviewQu
arterly Digest, KIq 1922, s. 25 vd.
hambagisi ve Karaîm milletbagmdan söz ediliyor. Bu iki cemaatin ayrih-
gi daha çok idarî mall meseleler açasindan böyle gärülmüy olmaltdir?
Bulgarlar, Sirplar (bir ara 16. asirda Peç-Ïpek Patrikligi kurulmuy ise de
174 lagvedilmig ve Strp Kilisesi 19. asir bagma kadar bu açidan mevcut olma-
migtir), Ortodoks Arnavut ve Rum Ortodoks Araplar Hellen unsurla be-
raber Fener'de Rum-Ortodoks Patrikhanesi'nin ruhanî, malî, idarî ve hu-
kukî ve sansurcü (egitimve yaym sansürü) denetim ve yönetimine tahi
idiler (Fener semtinde patrikhanenin tagmmasi 16. yüzyil sonundadir).
Íçte19. yüzydda ulusçu hareketler suasmda bu unsurlarm Bâblâlf den
çok Rum (Hellen) unsurla ve patrikhaneyle mücadelesinin nedeni bu-
dur. Bu unsurlar arasmdaki çatigma ve olaylar cemaatlerin tarihinde de-
rin izler birakm1ÿ; bizatihî Makedonya ve Bulgaristan'da Katolik kilisesi
kurma ve bu mezhebe girme nedeni de bu gibi ulusçu duygular olmug-
tur. Zira Fener bu unsurlara ibadet ve egitimde kendi dillerini kullanma
izni vermiyor, yüksek rütbeli ruhbam hep Hellen unsur arasmdan tayin
ediyordu. Bu durum; Ortodoks Araplar arasmda da, o günden bugüne
bir huzursuziuk yaratti ve Grek-Katolik denen (Melkit) kiliseye geçme
egilimini artirdt Esasen ökümenik (universal) unvaniyla an11an ve itibar
ve kudretine Osmanh devrinde ulaçaa Ortodoks kilisesi, 19. yüzyilda
Sirp, Efläk Bulgar ve hatta Yunan kiliselerinin autocephal (özerk)olarak
kopmalarlyla zaytfladi.
Ìstanbul,Ïzmirve Selanik'te eskiden beri giderek Sayda, Trablusgam,
Halep gibi gehirlerde Osmanh devrinde yerlegen tüccar, zanaatçi Ital-
yanIar vardt Ancak 18-19. yüzyx11ardaÏtalyave Bati Avrupa'dan hayat
ve ekmek arayan türlü kavimden insanlar da buralara göç etti. Roma-
Katolik kilisesine tabi ve bizim ve Avrupalilarm 1evanten' dedigi bu
gruplar Latin milleti olarak idarî tasnife tabi tutulur. Bunlarm içinde Al-
manca, Macarca, Çekçe, Fransizca, Ïtalyancakonuganlar vardt; fakat za-
manla hepsi kendine özgü deyi; ve giveli bir Fransizca kullanmaya bag-
Iadt Latin milleti dogrudan Roma-Katolik ritüeline tabidir, o çagda kili-
selerinde ibadet Latince idi. EparkKatolikleri ise Ermeni-Katolik, Süryan-
Katolik, Kobt-Katolik ve 1860'da Bulgar-Katolik cemaatleri idi. Bunlar
ibadette kendi dillerini kullamrlar; Roma kilisesine tabi olmakla beraber,
kendi özgün ritüel ve hiyerargilerini bir nevi özerklik içinde korarlar;
Lübnan Marunileri ve Melkitler (Grek-Katolik) de bu cümledendir.
'
Ortodoks Kilisesi'
'86-87
*
ÇargambaSäylegilexi', Mülkiyeliler Birligi, Ankara 1987, s. 129-141,
bul'da dogar, yagar, ölürler, ama bir kilisenin içine girip de, burada pa-
zar âyini nas11 yapihyor, burlarm inanct nedir, dualan nedir, bayram
günleri nedir, inançlan nasil açtklamr diye merak etmezler. Hiristiyanlar
da Müslûmanhgi tammazlar. Kisacasi, kapalt kompartimanlar halinde 179
yagayan bir toplumduk ve halen öyle bir toplumuz. Sokaktaki insandan
vazgeçtik, okumug-yaznuglarm da bu konudaki bilgisizlik ve ilgisizlik-
leri, bürokrasiye de yansimaktadir.
Din külturüne kargi ilgi ve bilgilenme olayi bizim toplumumuzun
üyelerine gerçekten uzaktir Dinle ilgili, laik bir tutum, merak ve hoggö--
rü ciddî bilgiyle temellenmig degildir. Dinin sözü buna ragmen çok edi-
liyor, eksik bilgilere göre tarih yorumlamyor. Ortodoks kilisesi ve inanci
da bu bilgisizlik havasmm digmda kalmig degildir. Ortodoks kilisesi as-
Unda Türkiye topraklarmda, orta çaglarda yeëeren, geligen bir müesse-
sedir ve elan bu dinin mühim merkezlerinden biri. ve birincisi Ístan-
bul'dadir. Bunun üzerinde de çok tartigma yapihyor. Meselâ, biz laikligi
ilân ettik, 1924'te de halifeyi attik, Patrikhane'yi niye tutuyoraz diyorlar.
Bunu diyenler, hem sadece belli bir görüg sahibi degil; birincilerin tam
tersi, politik görüg ve dunya gärügü sahibi olanlar da ayru geyi söyleye-
biliyor. Bilmiyorlar ki, hiläfetle, patriklik aym gey degildir. Hilâfet bir
müessesedir ve bu müessesenin her geyden evvel siyasî erk sahibi olma-
si gerekir. Yani, MüslümanIarm halifesi olan kimsenin, imam olmasi,
Müslüman cemâatinin, daru'l- Íslâm'myöneticisi olmasi gerekir. Böyle
bir vasfi yoksa, zaten onun artik halifeligi de söz konusu degildir. Dola-
y1siyla, 1922 ila 1924 arasmdaki hilâfet bu anlamda temelsiz bir müesse-
sedir. Tarihte haþfenin yönetici olmadig1, kukla gibi bir bagka yõnetici-
nin yanmda durdugu durumlar vardir. Nitekim; Mogollar zamanmda,
Selçuklular zamanmda Bagdad halifesi bu cÌurumdaydt. Memlûk zama-
mnda Misifda Abbasî halîfesinin durumu budur. Ama hiç olmazsa titü-
ler olarak ona bir yöneticilik vasfiveriliyordu. Hiläfet bunun gibi bir yey
olmug bizde.de kisa bir süre. Meclis ve cumhuriyet rejiminin yamnda
güçsüz bir kurum olarak yayamig. Ama hilâfet aslmda, yäneticilik olma-
digi anda bitmigtir..Yönetici olmadtgi zaman, hilâfet denilen müessese-
nin böyle bir uhrevî, ruhanî bir makam gibi devami söz konusu degildir.
Halbuki patriklik için durum böyle degildir. Patrik dünyevî makamdan
aynlarak her zaman var olabilir ve öyle de olmuytur.
Bir diger yanhp da, Patrikhane'yî dünyadaki bütün Ortodokslarm
Roma'st gibi, Papahk gibi dügünmektir. Bu hata çok yapihyor. Hattâ rah-
metli Avctoglu' bile bir makalesinde, Feneideki patrikhane için, "Yüz
yirmi milyon Ortodoksun bap," diyor ki, hele makaleyi yazdigi tarihte
hiç geçerli bir rakam degildi. Herhalde Rusya, Bulgaristan, Yunanistan
vs. hesaplanarak, yüz yirmi milyon nüfus ortaya konuluyor ve Fener de
Demek ki, iki câmia arasmdaki asil mesele, papanm ulûhiyyet iddi-
'eb-i 'zat-1
.
Günümüzde Yunan kilisesinin ilahiyarçuarmdan Petros A. Botsis, 'Was ist Ort-
hodoxie' baghkh (Athen s.d.) polemik risalesinde papanm St. Petrus'un vekili ve
en üst ulûhiyyet keep eden rahib aldugu tezini aym gekilde reddediyor (s. 15-22).
Roma hukukunun teorik bölümünü Latince tertib ettirmi.ÿti. Kanunlan
Yunanca derlettigiiçin çok üzgündür, Maamafih bu Latin etkisi çabuk si-
linmigtir. 8. asirda meselâ, Ímparator III. Mikhael'in nazarmda; Latince,
Iskitlerin konugtugu bir barbar dilidir. Yine ll, asrm çok âlim ve çok fâ- 183
zil ve çok derin
yazan bir bagka Bizanshsi Psellus ise Latince bildigini de
iddia ediyor, ancak Cicero ile Caesar'i birbirine kanyttracak kadar bu
dünyanm kültüründen habersizdir.
Dolayisiyla Latin diliyle ibâdet eden, Latince yazan, bütün dogmala-
ri Latince tartigan bir dünya; Dogu kilisesi için çok uzaktt. Ìnsanlann
arasmda diyalog kuracak ortak bir araç olmaymca, ayrihk da kaçuul-
mazdir.
Sonra kugkusuz siyasî nüfuz söz konusudur. 9. asrm baymda
garl-
man Imparatorlugu ortaya çiknug Bati Avrupa'da; Dogu'da da Bizans
var. Bunlar artik iki ayn kuvvetti ve maruz kaldiklan tehlike aym degil-
di. Bizans Arablarla mücadele halindeydi. Sarlmanise, tam tersine,
Arablarla iyi geçinmekteydi. Bunlarm misyoner faaliyetleri de birbirle-
riyle çatigmaktaydt. Papahk Bulgarlan ve Ruslan kendine baglama ça-
basindaydi. Bizans da aym geyin pegindeydi ve bagardt. Pagan dünya
üzerindeki nüfuz mücadelesi bagka kavgalar da kaçmilmaz kildi.
Tabiî bütün bu derûnî kavgamn da filozofik, dogmatik bir görünümü
'filioque'
vardi ki, diye ifade edilebilir. Ortodoksi ve Katolisizmin gûnü-
müzde dahi birleymesi söz konusu oldugunda bu terim ortaya çiktyor.
'filioque'
Bu 8. asirdan beri büyük tarhyma konusudur. Çünkü 'oþdla'
an-
lamma gelir. Aslinda tam tartigilacakbir gey de degil, gayet basit bir olay.
Daha ziyade dedigim gibi, iki kilisenin artik çoktan parçalanmiçhgma
hizmet eden bir deyim. Ekanîm-i selâse (trinite),Baba, Ogul, Ruhu'l-Ku-
düs'ü ifade eder. Katolik ve Ortodoks herkes için bu aym geydir. Fakat
Ortodokslar için Ogul, Baba'nm ulûhiyyetini alan onun bir parçasi ola-
rak vardir. Katolik kilisesi ise Baba'dan ve Ogul'dan (jïlíoque)söz ettigi
için; bu terim yüzünden Ortodokslatca Tann'ya ortak kogmak, Tann'yi
ikiye epitlemekle, küfürle suçlamyor. Gerçi bu filioque'nin de sadece bir
yanhy tercüme ile ortaya çaktigi söyleniyor. 5. yüzyildaki konsül kararla-
ruun Yunaricadan Latinceye yanhy tercümesi olmahynug. Hülâsa kib
kirk yaran ve niteligi karanhk bu teolog kavgast, ïki kilisenin dogma ay-
'filioque'
nhgi gibi gärunüyor, Hülâsa
sorunu, iki kilise arasmda çatiÿma
kadar, birlegme de säz konusu olunca ortaya çikmahtadir.
Bütün bu görünümün ve aynmm digmda; Katolik kilisesi büyük bir
dünyevî kuyvettir. Roma'daki papanm yanmda en güçlü rahib-kardinal
olan bir devlet sekreteri vardir. Aym zamanda digigleri bakamdir. Vati-
kan'm her yerdeki temsilciliklerinigörüyoruz. Bunlara 'ambassadeur'
de-
'nuncius
JIalbuki Ortodoks kilisesi için böyle bir renklilik ve güç söz konusu
degildir. Ortodoksinin yayildigi alanlarda görecegiz ki, idarî yönden de,
itikat yönünden de, dil yönünden de, hiyerargi yönünden de çok büyük
farkhhklar vardar Bugunkü Ortodoks kilisesinde belki bir tek standart
unsur vardir; bir tek renk var<iir; o da Hellenizmdir. Yani bu kilisenin, bu
itikata sahip olanlarm bir bölüinünde Yunanhhk ve Yunan dili hâkimdir.
Bu bir gerçektir. Görünügte Ortodoks kilisesi dünyevî iktidarla, siyaset-
le Katoliklerden daha fazla ugrapiyor gibidir. Gärünügte diyorum; Kato-
likler siyasetle daha az ugragnuyorlar, ama onu örtüyorlar, daha kozmo-
polit bir görünümleri vardir. Halbuki Ortodokside bir Hellenizm, bir
Hellen ulusçulugu, Hellen rengi söz konusudur. Nitekim Kudüs Katolik
Grek (daha dogrusu Arab Katolik) kilisesi bagpiskoposu Luffi Iaham,
Rum-Ortodoks kilisesinin tamamen Hellenlegen ve Hellenlerden bagka 185
kimsenin patrik ve din adami olamadigi, oysa asil müminlerin Filistinli
Arablar oldugundan gikâyet eder (Hoffnung auf eine Oekumene in Jeru-
salem, Luthe Verlag, Käln 1985, s. 10).
Herhangibir Ortodoks din adamma rastladignuz zaman; isterse daj-
daki manastirm basit bir kepigi olsun, isterse bir metropolit olsun, biraz
konugtugunuz zaman, Katolikleri; kryptopopist, yalanct, paparun zayif
imanh mensuplan olarak itham eder. Dahasi var; "Bütün bu Hiristiyan-
hktaki bölünmeler, bu saçmahklar, Amerika'da çikan mezhebler, bu Ye-
hova Sahitlerigibi manasizhklar, Katolisismin günaludir, bälünme bu
Katolikliklebaglamigiar ve devam etmektedir, sebebi Katolisizmdir," der.
"Ortodoksluk ise, hiçbir zaman bölünmeyen, güçlü tek kilisedir, itikat-
tir," der. Fakat tabiî bu ashnda Ortodoksi için hiç dogru olmayan bir gö-
rügtür.
.
Bir kere itikat yönünden alahm, Hiristiyanhšm ilk bûyük konsülü
(Nicea) Iznik'tetoplandi (325yih). Orada bir bölünme baglamigtir. Rahib
Arius çikungtir; Arius'un fikirleri ve ilâhi teslis üzerindeki çok maddeci
görügleri kabul edilmemigtir ve aforoz edilmigtir ve Arianizm böylece
Kuzey'deki barbar kabileler arasma itilmigtir.
431'de Efes Konsülü'nde, Nasturîlerle henüz degil ama, Ístanbul pat-
riki Nestorios ile, akidesine kargi olantar arasmda kavga çikmigtir. 451'de
Khalkedon'da ise, Antakya ve Ïskenderiyepatrikleri, Ísa'dakiulûhiyyet-
le, Tann'daki ulûhiyyetin aynlamayacagim, ikisinin bir oldugunu ileri
sürmüglerdir; yani görünen Isa düpedüz Tann'mn kendisidir. Bu görügû
etti-
ve inanel o zamanki Ermenistan kilisesi ve Ïskenderiyekilisesikabul
reddetmesine ragmen tutunmuytur. Bu aynhktan, bildi-
giiçin, konsülün Misn'daki Kobt kilisesi (veya Kabtî kili
giniz gibi, Ermeni43mgoryen ve
sesi, bizdeki Kibtî kelimesi yanhp kullamhyor, Çingeneler için diyoruz)
Kibtiler ashnda Sark dillerinde Misn'daki Hiristiyanla-
ortaya çiknugtir.
ktsnudir bunlara bugünkü bir Ortodoks rahip, bir Yu-
rm önemli bir ve
nanh veya Rus rahip monophysist diye küçümseyerek bakar. Hem kili-
ad-
senin resmî doktrininde, hem de halk arasmda bu monofizism diye
Iandmlan inanca ve monofizist kiliselere kargi bir yabancilagma vardir.
Yani kilise tegkilâtlan, âdetleri itibariyle Ermeni-Gregoryenin, Rum Or-
todoksun, Misir Kobtlarmin arasmda bir yakmhk var gibi görünüyorsa
da bir ayrihk ve aralannda didigme de vardir. Sonra Misir Kobtlarmdan
da; Habegistan Kobt kilisesi aynldi ve Habey kilisesi 1960'tan beri müs-
takildir. Birbirleri ile de anlagmazhk içindedirler. Meselâ Kudüs'teki mu-
kaddes yerleri nasil paylaçacaklarmi bilemiyorlar. Araya Ïsrail'i koyu-
yorlar. Ïsrail,hem Habeglerie lyi, hem Misn'la iyi gimdi; o da ne yapaca-
gimbilemiyor içinde yer alamaymca büyük kilisenin. Kamame kilisesi-
nin damina manastir kurmug Habegler. Sonra tabiî Süryanî dedigimiz
kilisenin aynhga söz konusudur ve nihayet 431 Efes Konsülü'nden beri
186 Nasturîler de, yine Ïsa'mn ulûhiyyet-i selâsedeki yerine yänelik bir mü-
nakagayla Ïstanbul patrikinden aynlmiglardi. 451'de Bizans'tan ayrilan
monofizist kiliseleriise, bu adla degil, anti Khalkedon diye adlandirmak
gerekir.
Demek ki; Ortodoks kilisesi itikat bakunmdan bir birlik içinde degil
ve Katolisizmle Protestanizmden çok evvel bälünmelere ugramig bir ki-
lisedir.
Ìkincisi,bu kilise dogrudan dogruya dil ve hiyerargi bakirmndan bö-
lünmügtür. Bugün dünyadaki Ortodoks kilisesinin durumuna baktigt-
ruz zaman bunu görürüz.
Simdinormal olarak Hiristiyanhkta bagmdan beri beg tane patrik
vardir. Patrik dedigimiz, aslmda yalruz bölge piskoposlan arasmda ön-
de gelenleridir. Bunlar Roma, Istanbul, Antakya, Kudüs ve Iskenderiye
patrikleridir.
Roma dedigim gibi bu beÿ patrik içinde protokolde önde geleniydi.
ÌmparatorIustinianus da bunu bäyle tamrdt o zaman. Öbürleride yine
büyük patriklerdi. Bu en büyük beg piskoposun içinde Ïstanbulhariç, di-
gerleri;yani Roma, Antakya, Kudüs ve Ïskenderiye,Hiristiyanhgm ne-
yet ettigi, St. Paul'un ve St Pierre'in kiliseler kurdugu, ilk cemâatleri
olugturdugu, apostolik piskoposluldardir; yani havarilere ait episkopal
makamlardir. Bunlarm içinde sadece ÍstanbuYun bu vasfi yoktur. Çün-
kü, Ístanbulbildiginiz gibi, Huistiyanhšm ilk dönemlerinde kilise kuru-
lan, St. Paul'un veya St. Pierre'in gelip cemâat kurup, vaaz verip, ahäli-
yiiniana davet ettikleri bir yer degildir. Su çok ilginçtir. Yani Ankara'nm
meselâ mukaddes bir yer olmasi mümkün; çünkü St. Paul bu bölgede
Galatyahlara hitaben vaaz verdi ve Yeni Ahid'in, yani Ìncil'inbir bölü-
münde, Galatyahlara Mektop diye bir epistula
yer aldi. Su bakundan
Ankara'ya da ugramt; olabilir. Du bölge Hiristiyanhk akaidinin, inanct-
edildigi bölümlerden, yerlerden biridir. Korinth böyledir, Selâ-
- nm vaaz
nik böyledir, Efes böyledir, Antakya böyledir; ama Ïstanbuliçin bu söz
konusu degildir. Istanbul dogrudan dogruya Konstantin devrinde, Bü-
yük Roma Ímparatorlugu'nunve artik Hiristiyanligm resmen tanmdigi
ve Theodosius'tan beri de resmen din oldugu, bir imparatorlugun bag-
kenti oldugu için oradaki piskoposa da patriklik izâfe edilmiytir.
'primus
Eu patriklerin içinde, Roma kilisesi änce geliyor, bir tür inter
pares.' Roma ayrildigma göre, bugün geride därt tane patrik var. Orto-
doks kilisesi de bu esasa göre bölünmügtür. Antakya Patrikligi söz konu-
sudur, Kudüs Patrikligi söz konusudur, ÏstanbulPatrikligi säz konusu-
dur, dördüncü Ïskenderiye.Fakat bu Ískenderiye'dekipatriklik, biraz
önce sözünü ettigim Kobt kilisesi degildir. Kobtluga, yani monofisizme
geçmeyen, Grek-Ortodoks inanca sadik kalan, Misu'daki çok az say1da-
ki Yunanca konu.gatunbagh oldugu bir patrikhanedir; elan vard2r Bir za-
nianlar Iskenderiye en kalabahk Hellen gehriydi. Simdinüfuslan çok
azaldi. 187
Demek ki, bu därt patriklik vardir. Bunlar birbirinden müstakildir
görünügte. Ashnda iligkilerine Ortodoks inancm ve Hellenliligin getirdi-
gibir bag egemendir. Du dört patrikligin daireleri bellidir. Antakya, aga-
giyukari.bugünkü bütün Suriye-Lübnan ve Antakya ve Hiristiyanlann
bulundugu Kilikya ve yukan Mezopotamya'yi kapsiyor. Iskenderiye
Patrikligi ise, güya bütün Afrika'y1içeriyor. Kudüs Filistin'le ilgilidir, sa-
dece Filistin, yani Ïsrail ve Ürdün'ünbatisiyla simrh bir dairedir ve is-
tanbul Patrikligi dedigimiz zaman da güya dünyamn diger bölgeleri
'gü-
üzerindeki bir ruhanî örgüt söz konusudur. Tabiî bu geeig alan için
ya' deyimini kullanmak gerekir. Fakat bu patrikliklerin digmda, auto-
cephai dedigimiz özerk kiliseler vardir. Bunlar Kibns, Yunanistan, Bul-
garistan, Romanya, Çekya,Polonya, Rusya, Rusya'nm içinde Gürcistan
ve Sina kiliseleridir. Sina dedigimiz yer, bir cografî mekân degildir; sa-
dece dagm etegindeki St. Catherine manastmdr. Bu ayri bir cumhuriyet
gihidir ve autocephat bit kilisedir. Butlann ür.etinde dusmak gerekit.
Büyük patriklikten, Ístanbul'daki patriklikten Yunariistan kopmug-
tur. ÇünküYunan ayaklanmasmdan hemen sonra, bu kilise bir kere mil-
li simrlan itibariyle ve Ortodoksinin tek hür bölgesi olarak ayrihmytir.
Bulgaristan ise, hepinizin bildigi gibi, 1840'larda çakan bir mücadele ile
1870'te aynldi. Hattâ, birtakun Bulgarlar, artik bu Fener Patrikhanesi'nin
zulmünden kurtulahm diye, Katolik olmaya kalkmiglardir. Osmanh hü-
kümeti l870'te Bulgar kilisesiniözerk bir kilise, eksarhhk olarak tarumig-
tir. Fener ise, bu özerkligi tammanugtir. Ancak II. Dünya Savaç1'ndan
sonra, Fener, Bulgar kilisesinin autocephal oldugunu lûtfen tammigttr.
Aym.gey, Bulgarlardan biraz evve1Romanya kilisesi için söz konusudur.
Çekyave Polonya'daki Ortodokslarm ise, bizim Osmank Hükümeti ile
veya Fener Patrikhanesi ile bir ilgisi yoktur; onlar dogrudan dogruya
Rusya kilisesi kargismda, autocephaldirler. Finlandiya Ortodokslart ise,
yakm zamanda dogrudan Ístanbul'abagland11ar. Karelya ise elan Mos-
kova'mn sahasmdadir.°
*
Son birkaç yildaki geligmeter ilginç sonuçlara sebep olacak gibidir. Arnavut-
luk'ta Ortodoks Hiristlyanlar, Amavut olmaya nu, yoksa Ortodoks almaya
nu
agirhk verecekler görecegiz.
hâkimiyeti vardir Du yüzden Ortodoks inanca mensup sâir etnik grup-
lar bir memnuniyetsizlik içindedirler. Yani Suriye-Filistin'in Ortodoks
Arablar1; Arabcamn kullamlmamasi ve Arab asilhlarm hiyerargide terfi
192 edememesi yüzünden sogumuglardir bu kiliseden. 19. yüzyildan beri
Rum-Ortodoksinin yamnda Grek-Katolik kilisesinin güçlenmesi bu yüz-
dendir. Grek-Katolik kilisesinin Gmklikle alâkasi yok. ÇünkûArabca
kullanlyor, ama besbelli ki, Ortodoksluktan kopan bir cemâattir. Kudüs
Patrikligi'adeki Ortodoks manastarlari artik bombogtur. Buna ragmen
Yunanhhk Rum-Ortodoks kilisesinin vazgeçemeyecegi bir unsurdur.
Meselâ, Yunanistan'da Aynaroz manastirlanm ele alahm. Burada birçok
manastir vardir; Bulgar, S1rb, Rum, Rus vs. Ama bunlar da bogahyor.
de Yu-
ÇünküBulgaristan'la Rusya'dan artik rahip gelmiyor, gelenleri dolayisiy-
Balkan Pakti
nan hükümeti sokmuyor. Maregal Tito'yla bir ara
la anlapilmipti ve Sirb manastirlarma rahipler geliyordu. Fakat Aynamz
artik beynelmilel vasfru kaydediyor, süratle hellenize oluyor. Simdi bu
kilisenin Osmanhlar döneminde geçirdigi evrime kisaca ve ana hallan
ile bakahm. ÇünküOsmanhlar devrinde Ortodoks kilisesi için Copkun
Üçok'uniki konferansi vardir.' Ben burada bazi noktalari vurgulamak
istfyorum.
Fâtih Ístanbul'ufethettikten sonra, protokolde Ortodoks patrik1erine
tarihte gösterilmeyen bir yer vermig, iltifat etmigtir Gennadios'u tayin
ettigi zaman (bizim tarih kitaplanmizm tekrariadigt gibisadece Katolik
dügmanhgmdan degil. Latin düpmam olmayan ruhanî yok o zaman Bi-
zans'ta. Metropolit Bessarion Katolik taraftariyd1, birlegme taraftariydt,
Floransa Konsülü'ne gitti, kaldt orada, kardinal olda. Bizans'm son pat-
rigi M. Athanasios, Cennadios'tan daha fazla Latin ve Katolik dügma-
mydi. Ama onun hayati fetihle bitti. Burada Fâtih'inbagka bir politikast
vardir. Gennadios aym zamanda siyasî muhalefetin gözbebegi olan ve
etmeyi
kitlelerin çok tapmdtgi bir din adamiydi), Fâtih bundan istifade
Pammakaristos Kilisesi'ydi. Fakat 16.
dügündü, Ïlk patrikhane o zaman
asirda, bugünkü yerine, Aya Yorgi Kilisesi'ne (Fener) geçiyor. Fener as-
hnda eskiden beri Bizaris patrikhanesinin bulundugu, Rum aristokrasi-
sinin bulundugu bir yer degiL Sonradan olmuy. Osmanh devrinde Bi-
zans'taki durum yeniden restore ediliyor. Yani Bulgaristan, Romanya
JEflak-Bogdan), Sirbistan, tabiî bütür Yunanistan Ïstanbul'dakipatrikli-
ragmen nastl
ge baglamyor ve patrik birinci dereceyi ahyor. Fakat buna
oluyor da, Bulgar, Romen, S1rph,Osmanh devrinde Fenet Patrikhanesi'nin
yönetiminde ibâdet ve egitimde Rumca kullanmak zorunda oldugu halde
bu milletler kendi dillerini koruyabiliyorlar? Osmanh idaresinin burada
1 L S. Stavrianos, 'The Influence of the West on the Balkans', The Balkans in Tran-
Univ. of California Press, 1963, s. 193.
sition, ed. C. ve B. Jelavich.
2 A.g.m., s. 186-187; Fikret Adamr, Die MakedonischeFrage, Steiner-Wiesbaden 1979,
'an
6 Girardin'in raporu için: Fransiz DigigleriArgivi, C. P., Turouie, voL 18, s. 102, 13
Feb. 1686.
7 Osmanh tarihi konusunda pek iptidaï bir bilgi sardetmekle birlikte, Makedonya
Katolik Kilisesi için gu esere bakilmahdir. Rudolf Grulich, Die unierte Kirche in Ma-
zedonien (1856-1919), Augustinus Veri. VVürzburg 1977, s. 33-34.
8 Priedrich Heyer, Kirchengeschichtede; Heiligen Landes, Kohthammer-Stuttgart
1984, s. 203.
9 A.g.e., s. 210, Bu gibi bazi din degigtirme vakalari için C. B. Elliott, Travels in the
ThreeGreat Empires of Austria, Russia and Turkey, c. II, London 1838, s.227 ve 241.
den Slav unsurlann küçük gruplar halinde yeni kurulan ve garkKatolik-
leri meyanmda sayilan Makedonya ve 1860'larda da Bulgar-Katolik Ki-
lisesi'ne geçigi bundan ileri gelmekteydi. 1860'ta Ïstanbul'dakibirkaçbin
200 kigi, Bulgar kiliseleri için bagimsizhk isteyen bir harekete bagladi ve Bâ-
brâlî'denböyle bir talepte bulundular. Babiâlî'nin bu konuda tereddüdü,
dogacak bir çatigmadan çekinmesi ve Rusya'nm Fener Patrikha-
-kilisede
gan Tsankov yapiyordu. Mezkûr 1860 yih sonunda 2000 kadar Bulgar,
Ïstanbul'dabir nümayi; yapti ve ErmeniKatolik patriki Hason Efendi ve
Ïstanbul'dakiPapahk temsilcisine mûracaat ederek ark-Katolikleri ara-
smda sayllacak bir özerk Katolik Bulgar kilisesinin tamnmasuu sagladi-
lar.10 Bu kilise, buna ragmen sam1dtgi kadar yayllmadi, fakat bu olayla-
rt izIeyen ilk on sene içinde Ortodoks Bagamsiz Bulgar Eksarhiasi Bâbt-
âll tarafmdan tanmdt. Tabiî Fener'deki Rum-Ortodoks Patrikhanesi bu
kiliseyi, ancak IL Dünya Savãçi'ndan sonra tamdi. Bulgaristan ulusal ki-
lise hareketi Balkan Ortodokslan arasmda ulusal kiliselerin tamnmasim
luzlandirIruptir. 1879'da aym hareket, merkezi Belgrad olmak üzere Sirb
Kilisesi için, 1885'te de Romanya için söz konusudur. 1878'de Arnavut-
luk ligasi kuruldugunda bu halkm Ortodoks kesimi de, diger,dindeki
kardefieriyle Arnavut olduklarmi ve Osmanh Împaratorlugu'nunsadik
tebaast olduklarmt açaklayarak patrikhaneden ruhen ve hattâ pratik ola-
rak koptuklanm aç1klamtytir.
Kugkusuz kilisenin ideolojik ve siyasal önderliginin erimesinde, ba-
gunsizulusal kiliselerin dogmasi kadar önemli bir olay; bizzat Rum mil-
letinin seçkinlerinin gördükleri laik egitim ve Takvim4 Vakayi'nin Rum-
ca nüshasiyla baglaylp gideæk yayllan ve özellegen Rumca basm organ-
lan ve negriyattir. 19. yüzy11da bütün Tanzimat aydmlari gibi, Rumlarin
da önemli bir kesimi Osmanhhk gibi yan laik bir imparatorluk ideoloji-
si etrafmda toplandilar. Ulusaleilar kadar, bu grubu da bir vakia olarak
kabul etmeliyiz. Atina ve Londra sefiri Musurus Papa bu grubun örnek-
lerinden biridir. Gene Ermeninaztrlardan Dadyan Artin Papa Ermeniler
a,rasmdaki bu tip Osmanhlara örnek tegkil eder. Sayilan samldigmm ak-
sine hiç de az degildir ve yeni tetkiklerle daha çok ortaya çikmaktadir.
"who's
*
Tank Zafer Tunaya'ya Armagan, ÏstanbulBarosu yay., Ïsfanbul1992, s. 501-515.
rinde Arabca, hattâ Âramcakonuguluyordu. Ístanbul,Ïzmir,Selanik gi-
bi büyük liman gehirlerinde ayn sinagoglan olan ÍtalyanYahudi grupla-
n da vard2. (Omeþn Istanbul'da Yazici Sokaþ ve Karaköy'de 26Jfam
Sokagt'nda sinagoglan vardt ve gigli'dede onlara ayrt bir mezarhk tah- 203
sis edilmigti.)1 Italyan Yahudileriimparatorlukta uzun zaman önee yer-
legmeye baglamigt1. Ama yerli cemâatie kaynagma ve tebaaya geçmeleri
19. yüzyila özgü bir olaydir Bu konudaki belgelerde rastladtgimiza gö-
re, uyrukluk sorunu 19. yüzyd ortalannda ortaya çúamptir. Bilindigi gi-
bi Osmanh hukukunda her dinden Osmanh erkegi için yabanci uyrukhi
zevce almak mümkündü. F4kat kadm için yabanc1 uyruklu kocaya var-
mak mümkün degildi. Bu nedenle devlet, örnegin 19. yûzyd ortalannda
Toscana devletinin pasaportunu tagiyan Musevî erkeklerle, Osmanh
Mûsevîsi kadmlann evlenmelerinin sakça görülmeye baglanmas1 üzeri-
ne, duruma müdahale etmigtir. 2$ 1266/13 Haziran 1850 tarihinde çikan
bir fennan özellikle Selânik'te bu gibi olaylarm görliidügürfü ve yasak-
lanmasmi emrediyordu.2 Osmanh Musevîleri arasmdaki lisan renkliligi-
ne IL Meerûtiyet siralannda ideolojik bir renklilik de katúdi denebilir.
19. yüzyilm ikinci yarisurda laik bir egitim ve dünya görügü getiren
'Alliance Israelite Üniverselle' okullanndan sonra, bu sefer Osmanh
Musevîligi modernist bir ideoloji ile de tamgiyordu. 1910'da Anglo-Le-
vantin Banking Company, Istanbul'da bir gube açtL Sionist liderlerin en
ünlüleri bu bankamn bagmda, bundan sonra bu gehirde ve imparator-
lukta Sionist temsilei olarak gärev görmeye bagladilar. Su dönem, gerek
Osmanh Musevî milletinin yönetimi, gerekse Bâbiâli'nin tutumu aç1sm-
dan çok kannagik boyutlar arz eder ve literatürde bu konuda kolayca
verilen hükümlerin, sorunu anlamamizi daha da zorlagtirdigma kugku
yoktur. Kugkusuz Osmanh Ïmparatorlugu'nda Sionist hareketin temsil-
cis2nin, bu bankanm bagmda bahmmast onan gayrimsmîdurumuyfa R-
gilidir. Ama, Osmanh Ïmparatorlugu'nunbagkentinden yazilan rapor-
lar, sadece Sionist hareket açismdan degil, fakat son devir Osmanh yä-
netimi ve bagkentteki diplornasinin tarihi açasmdan da ilginç belgelerdir.
Osmanh Mûsevîlerinin Sionizm kargismdaki tutumlanm anlamak
için, önce onlarm modern çagm ulusçulugu kargisindaki tutumlarm1 an-
lamak gerekir. Osmanh Musevîleri için ulusçuluk makbul ve moda bir
akun olmanupts. Ashada politik balamdan etkin bir örgütlenme de göze
çarpmaz. Özellikleegitimin yapisma bakihnca da bu durum anlagihr.
Cemâatin maarif örgütünün yapist, Osmanh Yahudilerinin imparator-
luktaki ulusalci akimlar atmosferinden uzak olduldanm gösterir. He-
men bütün merkezlerde dint bilgilerin ögretildigi ilk tahsil kurumlarmm
4 2 Temmuz 1909/23 C 1327 tarihli pu tayin fermam ilginçtir. BOA, Karay ve Yahûd
Defterleri, s. 38-42:
"Niçân-1hümâyûn odur ki:
Münhal olan âsitâne-i âliyyem ve tevabii hahambaghšma bermûceb-i nizâm te-
gekkül eden heyet-i intihabiyye tarafmdan intihâb kalmmig clan kudvetu'l-mille-
ti'l-Mûseviyye HAYÍM NAHUM Elendi damet rütbetühunun icra-yi memuriye-
ti Adliyye ve Mezâhib Nezâreti'nden vukûbulan ig'âr ve Meclis-i Mahsûs-1 Vüke-
lã-y2 fîhhamca virilen karar üzerine tensib kilmmagla, mezkûr hahambaghšm
mûmaîleyh uhdesine tevcîhini mutazammm purût-u kadtmenin derciyle igbu be-
rat-i hümayûnu verdim ve buyürdüm ki: mumaileyh Hayim Nahum Efendi Ïs-
tanbul ve tevâbü millet-i Yehûdâ'nm hahambaç1s1 olub, kâffe-i memâlik-i mahrû-
samda bulunan millet-i Yehûda'nm hahamlan ve cemâat basilari ve gâir büyügü
ve kûçügü mumaileyhi üzerlerine hahambagi bilerek bahambaghga müteallik
umurlan da mumaileyhe müracaat edib ve yolunda olub ve sözünden tecâvüz et-
meyib, kendi âyinleri üzere itaat ve inkiyâzda kusur eylemiyeler..."
hem siyasî, hem de potokol yönünden üstün ve etkin bir makam hâline
gelmesi onun döneminde olmuëtur. Gerçekte "Ístanbul ve tevâbii millet-i
Yehûda'mn haham-baç1simn bütün memâlik-i mahrusa (Osmanh ülkele-
zod rindeki) Mûsevîlerinin ruhanî liderleri arasmda üstün durumda bulun-
masi" keyfiyeti IL Mahmud'dan beri tayin fermanlarmda belirtilir; ama
bu gerçek II. Megrûtiyet ve Hayim- Nahum'un liderliginde vurguland1.
Aym yll devlet salnamesinde (1327H.) Nahum'dan hahambagi ve diger
27 önemli merkezdeki reislerden baghahamdiye säz edilmektedir. Belirtil-
digi üzere Ïstanbul'dakihahambaquun butünMûsevîlerin dinî ve idarî li-
deri olma statüsü klâsik Osmanh devrinden beri gärülür. Musevî milleti-
nin yarn bagmda bundan bagka ayn bir mezhep olan Karay (çogulu Ka-
raim) grubu için Karay cemântbay1hšr statüsü vardi. H. 1255--1327/1839-
1909 yillan için Karay ve Yahûd Defterled iki cemâatle ilgili idarî strüktü-
rü gösterecek bir hayli yazigma ihtiva eder (meselâ imparatorluktaki Ïtal-
Kuzguncuk'ta ve bagka
yan Mûsevîler için Hasköy'de ve Bogaziçi'nde,
bir yerde Toskana Devleti'nin ricasiyla ayn bir mezarhk hazirlanmasi gi-
bi). Genellikle herhangi bir yerdeki haham tayinlerinde ve diger önemli
iglerde Ïstanbul'dakihahambagmm görügü almiyordu. Karaîm cemâati-
nin nüfus tahriri aynca yap111rdi.Bunda iki cemâatin mezhep farkhhgi,
ayn mahallede kurulan ayn sinagog (Karaim cemânti kinisa tabirini kul-
lamr) ve malî, idarî kompartunan farkhhgirol oynamaktaydt
ÏkinciMeyrûtiyet'le Musevi hahambagmm titulatürú (elkâb) belgeler-
"istanbul
seiner Dummheit hat er mir selbst erzaehlt, dass er bei dieser Gelegenhe-
it die Zionisten etwas verleumdet hat, denn im Grunde hasst er uns."°
Kupkusuz bu sert degerlendirme, Nahum'un Almanlar ve o paralelde bir
politikayi desfékiememesi ve çekingenliginden ileri gelen nötr tutumuna
kargi sert bir tepkidir. Diger yandan sava; sonrasmda Sionizmin Osman-
h Musevileri arasmda ne gibi bir etki kurabildigini de aragtirmak ihmal
edilmemesi gereken bir konudur.
Osmanh Ímparatorlugu ve yeni Türkiye'de Mûsevîlerin siyasal tutu-
mü ve toplumla bütunlegmeleri genelde çok özgün bir nitelik gösterir.
Onu genel Musevî tarihi veya anti-Sionist negriyata balop degerlendir-
2 Yeni tasnifler için BOA, Rumeli Umumî Müfettigliþ Evraki, TFR-IUM- 1326, 1321-
12-21-26, no: 2907/2, 3, 4, 7, 9, 10.
3 Ayfu dosya, TFR-I-UM-132142-26'da 2907/4, 2, 3, 7 nolu listeler.
4 Moye Grossman, Dr. Markus-Osmanli'dan Cumhuriyet'e Geçiple.TürkYahudileri'nden
Görunúmler, Ístanbul-1992,s. 29-Hannavasser gazetesi, 3.12 1911 nüshasmdan nakiL
5 BOA, Í.,AM., no: 6, 17 Ca 1318/12 Eylül 1900 (8 belge).
y1siyla hücum edilen bir grup da, Türkçeyi özgün telâffuz ile konugan
veya özellikle yagh kadmlann konugamadiklan Musevî grubuydu: Ah-
met Emin Yalman (kendisi SelânikIi Sebatayct gruptan) dahi, liberal tu-
tumuna ragmen dil milliyetçilexi arasmda yer almigtive Mûsevîlere §öy- 219
le hitap ediyordu: "Dünyanm hiçbir memleketi yoktur ki, orada yerlegen
Mûsevîler memleketin dilini benimsemesinler ve anadili haline koyma-
smlar. Çokgariptir, bunun yegâne istisnasi Türkiye'dir; Yahudilere asir-
lardan beri dost ve efendi muamelesi eden ve ifrat cereyanlarnun ilerle-
mesine imkân birakmayan Türkiye..." Yazar Íspanyolca ve Fransizcano
umumt yerlerde kullamlmasuu tenkit ediyordu (Ayhan Aktar, 'Cumhu-
riyetin Ìlk Y111arindaUygulanan Türkleytirme Politikalan', Tarih ve Top-
lum, Arahk 1996, s. 13). Du dil politikasi, Moiz Kohen Tekinalp gibiler ta-
rafmdan da takip edildi Bugünkü Türk Mûsevîlerinin Türkçe yi kullan-
mast ve onu iyi yazan bir grup olmasmda bu politikalar mi, yoksa siya-
sî, hukuki, iktisadî, kültürel bütünlegme mi rol oynad1, komi tartigthr.
23 Za 1317/24 Nisan 1900 taxihinde Dersaâdet Musevileri Hahamba-
gi Kaymakann (locum-tenens) Moshe Levi cenahlarmm imza ve mührüy-
le Adliye ve Mezâhib Nezâreti'ne verilen bir dilekçede Lisan-1 Osma-
nînin (Türkçenin) lisan-i millî olarak kabulünü talep etmekteydi. Özetle
dilekçede gu hususlar belirtilmektedir;
Asirlarca bizi himaye eden ve nimetini veren Osmanh saltanatma
gükran vesilesi olarak, sadik bir millet olan Museviler; Lisan-i Osrnanî yi
(Türkçe) kabul ederek, yaymak ve gimdiye kadarki lisanlan olan Ìspan-
yolcayt ortadan kald2rmak ve mevcut Musevî mekteplerinde asil dil ola-
rak Türkçeyi kabul ve tatbik etmek istlyorlar (bkz. belge 1). Bunun için
bir 'Tamim-i I isan-10smanî Komisyonu' (Osmanhcayi yayma komisyo-
nu) teykil edilmig olup, ekte bu komisyon azasuun isimleri takdim edil-
migtir. Maârif Nâztri (9 Mayis 1900), Hariciye Nâzin (28 May1s 1900),
Adliye Nâzin (25Mayis 1900) tarihlerinde bu talebi uygun gördülderini
sadârete (bagbakanhk)bildirmigler ve Osmanh kabinesi hahambagi kay-
makanu (locum tenens) tarafmdan verilen rapor üzerine, Musevilerin
dilini ÍspanyolcadanTürkçeye çevirmek ve yaymak için komisyonun
varhgmi ve faaliyetini 5 Eylül 1900 (10 Ca 1318) tarihinde kabul etmigtir
(bkz. belge 2). Bunun üzerine ayni gün saraydan irâde çakmigtir.
Eu komisyonun azalan Osmanh Yahudi cemâati içinde tanman ve
sonraki yillarda politik ve kültürel hayatta da rol oynayacak simalardir
(bkz. belge 3);
Tamim-i Lisan-1 Osmanî Komisyonu (Osmanhcayi yayma komisyo-
nu) üyeleri:
Bu listede bir tek kigi devlet memuru degildi. O da gelecegin (11 se-
ne sonra) imparatorluk haharnbagisi olacak Hayim Nehum efendidir.
Digerleri hepsi askerî ve mülkî erkândandir. Jak Mandil efendi saraym
hekimi olmugtur. Torunu Matilda ünlü Türk yazan YagarKemal Gökçe-
li ile evlidir. SarkDemiryollan hukuk mügaviri Jak Samanon'un torunu
Lizi Behmoaras (Salom, 23 Haziran 1995) da dedesi hakkmda biyografik
bilgi veriyor.6 Avram Galanti bu komisyondan söz.ederse de üyelerden
ve ilgili arzuhal ve iradelerden söz etmez. Osmanh cemiyetinde 1840'lar-
da Moiz Fresko gibi Yahudi aydmlann Tûrkçenin kabulünü önerdigini
de bu vesile ile hatirlatahm.
Bu genç Yahudi aydru, zikrettigimiz Yahudi aydmlann yanada
Prens Yusuf Izzettin ve Galib Papa gibi aristokrat Türklerle ahbabdir ve
edebî bir grup olugturmuglardir. 48 yagmda ölmügtûr, Ün1ütarihçi Av-
ram Galanti böyle bir girigim ve komisyondan bahsetmigse de, komis-
yen.üyeleri ve ilgili bürokratik procedure'den söz etmez. Bunlar bagba-
kanhk argivi fontlarmda mevcuttur. güphesizki, Galanti'nin Türkler ve
Yahudiler adh eserinde belirttigi gibi mekteplerdeki Türkçe girigiminden
evvel, Talmud ve Tevrat'm Türkçe tefsir tercümeleri de vardir.7 Fakat,
ciddî bir biçimde Türkçe okuma yazma ve konugmaya yönehk bir egi-
* Tiryaki, Sayi:
24, Mayis 1998, s.9-18.
1 Benzer gekilde Yemen'de art arda iki tane sahte mesihgukrKuheyl I (1861-65)ve
SukrKuheyl II (1868-75)çaknug. Üçüncübir Yahudi sahte mesih ise (1883-93)yil-
larmda ortaya çikan Yusuf Abdullah'tr. Her üçünün de Mûslümanlar arasmda
hemfikir ve mürifleri olmugtur. Hatta gukrKuheyI II Musevilerle Zeydigiîler ara-
smda sahiplenme konusunda bir çekigmeye bile neden olmuytur. Ekz. Bet-Zion
Eraqi Klorman, 'Müslim supporters of jewish Messiahs in Yemen', Middle Eastern
Studies, VoL29/4 1992, s. 714.
Sabetaycihšm Müslümanhkla sirf görünüç olarak nu ilgisi var, yoksa
muhteva olarak da baz1iligkileri var mi? Gizli bir inanç olarak hakkmda
fazla bilgi sahibi degiliz. Diger yandan o günden bugüne dolaçan bir ri-
vayet, 17. yüzyilm tüm dünyada (kiyametbekleyen millienarist) insan- 223
hgi için bu hareketin Yahudi olmayanlar tarafmdan da izlenip benimsen-
digi ve Sabetay'm mesih olarak selamlandigidir.2 BaziSabetaycilarm ne-
silden nesile kendi içlerinde tapidiklari bu bilgiyi belgelemek güçtür. An-
cak Selânik yöresiyle ailevî baglan olan ve o ülkenin kültürelkahp
ve ri-
vayet ve görügleriniönyargisiz olarak hayathikâyesinde nakleden Cahit -
oyu ani olarak meselesi ile yüz yüze geldi. Sebeb cemaatin ken-
di içinden çikmigtt. Bilindigi üzere Sabetaym izleyicileri Sabatai Zvi'nin
ölümünden sonra zaman içinde birbirine rakip ve kopuk üç partiye ay-
nlmigti. 1) Yakubî (veya Hamdi Bey grubu), 2) Karakaglar(yahut Osman
Baba grubu), 3) Kapancilar (yahut Íbrahim Aga grubu)... Bunlardan ikin-
ci gruba mensub Karakay Rügdi Bey bugün pek anlagilamayan bir sebeb-
'dönme'leri
le 1924 Ocak ayi bagmda Türkiye Büyük MilletMeclisi'ne gi-
kâyef eden, bunlan (yani kendisinin de dahil oldugu grubu) gayri Türk,
gayri-Islam ve Türklügu sömüren bir grup olarak itham etti ve bunlarm
Timanistan'la olan ahali mübadelesinde Tiirk olarak bu topraklara geti-
rilmemelermi, ancak hepsinin batil inamy ve tavirlarim biraktp Türklü-
giikabul etmeleri gartiyla Türkiye'de yagayan Türkler olarak-kabul edil-
melerini Millet Meclisi'nden istedi. Sebeb alle içi bir anlagnazhk ve di-
ger dönme liderleri bir tehdit ve intikamdir dendi. Kendisi Sabetayci
olan Ahmed Emin (Yalman) gazetesinde onu müflis, ahIâksiz diye suç-
ladi. Ancak basinda bir münakaga baglanugtL Sabetayct (dönme) inanci
üzerine birtakun rivayetler yazihp konuquluyordu. Neticede kendisi de
Sabetayci kökenli olan Ahmed Emin gazetesinde bu konuda dänmeleri
anlatan bir tefrikay1 10-22 Ocak 1924 tarihleri arasmda neÿretti ve dön-
melerin bu inançtan vazgeçen Iaik, ilerici, ulusalci, yurtsever bir kitle ol-
dugunu yazdudi. Bu Sabetaycilarm kendilerini ilk defa anlattiklari ve
tamttiklan bir yazi serisidir, bu bakimdan ilginçtir. Ancak yazanm ismi
'bir
yoktur tarih aragtincist' diye imza atilmigtr. Muhafazakâr Sebifür- 22:
¯
regad dergisi bayyazari Ebuzziya Tevfik ise Ahmed Emin'e hücum eden
yazilar yayimladi. Hüseyin Cahid (Yalçm) ise Tanin'de hem Karakap
Rügdi'yi tenkit ve itham eden, hem de Sebifürregad'i itham eden yazilar
yazdi. Sabetaycilarm Türk oldugunu, aksi görügün irkçihk ve Osmanh
imparatorluk realitesi ve Türkiye realitesi ile bandaymadigim ileri türü-
yordu. Bu nedenle, gimdi Türkiye smirlan digmda kalan Selânik Sabe-
taycilannm ahali mübadelesi dig birak1hp Türkiye'ye getirilmemeleri
münasebetsiz ve tehlikelidir diyordu? Karakay Rüçdi Bey'in bu dilekçe-
sinin nedeni pek belli degil Cemaatine duydugu bir kizgmhk ve ihbar
nu, yoksa, gerçekten mübadele yüzünden Selânik'te i; ve güçlerini bi-
rakmak istemeyen Sabetayci cemaate yardunci olmak
mi istedi? Zira o
stralarda Selânik'te Mustafa Bey, Yunan hükümetine müracaatla.kendi-
lerinin Türk ve Müslüman degil; aslen Yahudi olduklarun, bu yüzden
mübadele ile ev, i; ve yurtlanndan sürülerek gönderilmemelerini iste-
miyti. Konortas bu fikre yatkm görünmüç ise de, bazi bakanlar Sabetay-
c11armYunanistan'a Türk'ten daha zararh olduklanm ve bu yüzden der-
hal Türkiye'ye gönderilmelerini istemiglerdi?
'Dönmelef, yani Sabetaycihšm üzerindeki münakayamn arttigi gün-
lerde bazi gazeteciler Türkiye hahambagisi ünlü bilgin Haim Becera-
'dönmeler'le
no'ya da Yahudiligin ne dereceye kadar alakast oldugunu
sormuç1ardir. 12 Ocak 1924 tarihli mülakatmda hahambaµ, "Ben dinler
konusunda çok tetkikat yaptun, ancak bu Selânikliler konusunda bilgim
yoktur. Herkes ne kadar biliyorsa ben de o kadar biliyorum," diyor. An-
cak bir ara 'Sabatai Zvi kabilesinin Musevî itikadma kismen
ve muhalif
bir tarikat oldugunu' ilave ediyor? Sti mübhem, çekingen demeç bile as-
hnda, Sabatai Zvi vakasmdan sonraki iki asir içinde; bir Osmanh ve Tür-
'dönme"leri
kiye Yahudi dinî liderinin Selânik hakkmdaki ilk resmi aç1k
degerlendirmesidir. Ancak arkasi gelmemig ve Türkiye Yahudileri bu
konuda susmayi tercih etmiglerdir. Bu dönemi bir suskunluk izlenügtir.
'Dönme' denen unsurlarm durumunu, yeni Cumhuriyet'in Iaik ulusçu-
Iari ve Cumhuriyet Halk Partisi tartigmamista. Sansür bu gibi tartigma-
lan muhafazakâr çevrelerdeki ftsiltilara terk etmigtir. Karakap Rügdi.ola-
6 Sebilurregad,cild 23. sh.175; Abdurrahman Küçük, age sh. 232; Tanin, 5 Ocak 1924
(1340H).
7 Vakit, 4 Ocak 1924 (1340H).
8 Vækit, 12 Ocak 1924 (1340H) Hahambay Haim Becerano ile mülakat.
*
Bu kelime eenebi dillerle dahi deunme veya dönmek diye yazumakta, Sabetayci de-
israrla
yimi kullamImamaktadr.
olmahdir. En olayla
zorlamig
yi da bu konuda Sabetayc11arm susmasim
Sabetayci çevreler unutma ve susmayi, yeni toplumun laik vatandaghgi-
böyle laik-
m benimsemeyi tercih etmiglerdir. Esasen 19. yüzyildan beri
228 ulusalci toplumu isteyenferin arasmda onlar da vardi. Bununla beraber
dar bir antisemit çevre, laik ideolojinin önde gelen bazi pahsiyetlerini 'mason'
'dänme'
cak
uygulamaydi ve çegitli çevrelerden tephi gärmügtür. Ondan sonra da
buna benzer açik veya kapah bir uygulama görülmez.
Bugün Sabetaycilar kendilerini henüz açiklamaz, bu inanç üzerinde
bir aragtirma yapip yayimlamaz. (Tekistisnanm, ama hakikaten tekistis-
oldu-
nanm Tinjaki ve Toplumsal Tarih gibi dergilerde yazan Ilgaz Zorlu
belirtmek gerekir.) Öylegörünuyor ki bu inanç kimlige
gunutakdirle ve
sahip olanlar halen var fakat, sayilanm kimse bilmez. Herhalde son yet-
mig yllm laik geligmeleri ve yeni kent kültürü içinde, Sabetaycihk laik
ideoloji, fakat daha çok laik hayat tarzi içinde erimigtir. Üstelikbu laisiz-
min en ategliöncü ve uygulayicisi da bu grup olmugtur. Bu grup üzerin-
de halen Lucette Valensi'nin bir aragttrma yaptigru duyuyoruz. Tabil
Osmanh arpivleri, kanaatlerin aksine, hiçbir gey veremez. Onun için
aragtirmanm mülakat ve bazi kalmti belgeleri (yazih veya yazisiz) ara-
mak eklinde olmasi gerekir.
9 Faik Ökte,Varhk VergisiFaciast, Ìstanbul1947 (?),s. 85, 87, 195, bkz. A Küçük, age
s. 258,
Harf Devriminin Nedenleri Üzerine'
*
Türkiye Cumhuriyeti'nin YetmigBeg Yth Armagam, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu. Tûrk Tarih Kurumu Yaymlan, Dizi XVI, S. 80. Ankara 1998, s.
68-84
••
Yasa 1 Kasun 1928'de kabul edilip, 3 Kastm'dan baglayarak yürürlüge girmietir.
su ise, Latin harflerinin kabülü ile çözùlmügtür, Bu da harf devrimini
olanakh kilan ikinci noktadir. Alfabe tarihine baktigimizda Latin harfle-
ri,
yazmm geligiminin doruk noktasi olarak kargimiza çikar. Fonetik ba-
¯
230 kimdan en mütekämil alfabe oldugundan, sesIllerin (vokal)önemli ol-
dugu Türk dili için, Latin alfabesi en uygun görülmügtür. Bunu yazmin
geli.ÿimtarihinde saptamak mümkündür.
ÍIk yazi M.Ö.XXXILyüzyilda uygarhšm egigi olan Mezopotamya'da
Sümerler tarafmdan kullaruld1. Sümerce aglutinant (ek ve kök yapist ile
kurulan kelimelerden meydana gelen, iftisaki) bir dildi. Sümer dilinin
grameri, Mezopotamya'da daha sonra siyasî bir birlik kuran ve Samî bir
toplum olan Akadlar tarafmdan yazdnugttr. Bilinen Sümer metinleri bir
hece yazist olan çiviyazisi ile yazilmi.ptir ve resim yazismdan (pictograp-
hique) geligerek ortaya çakmigtar. Gerçi, Çin,Japonve Proto-Hind (Mo-
hanjo) kültürlerinin de yazilari vardt Ancak bu yazilar resim yazisi
olup, alfabetik degildir. Hitit hiyeroglifi, Aztek hiyeroglifi gibiyazilar da
böyledir. Fakat bunlarda tek ses gösteren baziiçaretler vardir Bu neden-
ledir ki Mezopotamya kültürlerinin kullandigi yazi, modern alfabeyi
doguracak bir baglangiç olarak uitelendirilmektedir. Güney Mezopo-
tamya'da, bugün Varka, Tevrat'ta ise Erek diye geçen eski Uruk gehrinde
Jordantarafmdan yapilan kazilarda, Uruk IV katmamnda ilk resim yazi-
lan ele geçti. Bu yazi tahminen Sümerlerin Mezopotamya'ya geliglerin-
den üç yüz yil sonrabulunmuytur. Sümer sitelerinin bu dönemdeki top-
'mabed
lumsal düzenine sosyalizmi' ad2 veriliyor. Eu düzende özelmül-
kiyet geligmemigti. Her toplulugun üyeleri y1gma tepeler üzerindeki ta-
pmaklar etrafmda yagamakta ve elde ettikleri ürlinü bu tapmaklardaki
rahiblere teslim etmekteydiler. Teslim edilen ürünlerin yaz2m, sayun ve
bälügümü rahipler tarafmdan yapihyordu. Rahipler getirilen ürünün
cinsi, miktan ve verenin adim kaydetmek için baziözel igaretler kullan-
dilar. Zamanla bu igaretleri her birinin anlayacaþ gekilde sistemleytirdi-
1er.Böylece resim yazisi dogmug oldu.1 Resim yazismdan daha sistema-
tik bir yazi olan çivi yazisma geçigin agamalan tam olarak aydinlanmig
degildir. Ama çivi yazist gekillgri dört-beg tane sesli harfi verebiliyordu.
Hele Ïranhlartüm igaretterin sayistru otuz dokuza indirerek çivi yazisim
neredeyse alfabetik bir agamaya getirdiler.
Ashnda uçses (akrofoni) dedigimiz yäntemle modern alfabenin teme-
-
2 Claude Cahen, Pre-Of f aman Turkey, Sidgwick and Jackson,London, 1968,s. 3-4.
Burada Türk topraklannda bir hayli sogdça ve sernitik belge ve kahnti bulun-
duþi bildiriliyor. Okuyucu, H. N. Orken, Eski Türk Yazrtlarr, C. II, TDK Yay. Ïs-
tanbul 1939, s. 188-206. Aynca eserierde bu bilgilere rastlayabilir.
metinier
3 A. von Gabain, Altfürkische Grammatik,Leipzig 1950, s. 15-28. Eu yazi ve
üzerindebagvurulacak temel kaynak.
Ímlâve Harf Degigtirme Sorununun Ortaya Çakapr
Yaz1 bürokratik örgütlerde temel bir teknik aygittir. Bir kay1t aract
olarak mal ve hizmet ahmlarmm denetimine yarar. Oyleyse üretimde n3
denetim olgusunu saglayan bir araç olarak teknik bir altyapisal ögedir, Bu
teknik aygitm içIerligini saglayacak gekilde mükemmellegtirilmesinin
toplumsal-teknolojikmoderalegmede büyük änemi varðir. Bu yargumzla
bir toplumun temel üretim birim ve araçlan arasmda yazty1ön siraya koy-
muyoruz. Ama üretimde modernleyme baçladigi an, im1â ve yazidaki ak-
sakhk ve uyumsuzluklar rahatsiz edici olur. Böylece egitim alamnda- ve
bürokratik örgütlerde reform yapan gruplar tarafmdan ele ahnmasi kaça-
m1mazdir. Bu nedenle gerek modernlegen yeni çaglar Avrupa'smda, ge-
rekse 19. yüzyil Türkiye'sinde aym ihtiyaç duyulmustur. Arap harflerinin
ya da tümüyle degigtirilmesikonusundaki tartigmalarm Türkiye ta-
'Islalu'
Birkaç yll sonra, gene aym konu üzerinde Namik Kemal ile Íran'mÎs-
tanbul büyükelçisi Mirza Melkom Han arasmda Hiirriyet gazetesinde bir
tartlyma açildi. Gazetenin 13 Rebiülalur 1281 (9 Agustos 1869) tarihli sa-
yismda Melkom Han; "Arap harflerinin halihazir durumu Ìslamçocuk-
12 Ülkütagir,a.g.e., s. 31-32.
13 Suhan Abdülhamid'in 1930'dan sonra yayunlanan bu görüg ve dügüncelerini
içaren defter, dilimize çavrilmigtir. Bkz. Sultan Abdülhamid, Siyasi Hataraftm,
çev. Salih Can, Hareket Yaymlari, Ístanbul,1974, s. 177-178.
14 Elif Naci, 'Harf Ínkilaba
.
ve Eski Bir Vesika', Cumhuriyet, 29 Haziran 1963.
15 Ülkütapir, a.g.e., s. 32'de Dobrucah A. H. Mustafa Bey'in bu dömemde Uygur
harflerinin kabulünü önerdigi bilirtiliyor.
16 Levend, a.g.e., s. 356-357.
ye yazilmahdir. a ly yapse diye çekilen fiil, ses uyumuna uygun
olarak I ly yapsa diye kullaruhp yazilmahdir. Bundan bagka,
.a
Türk fonetigi ile ilgisi olmayan g (ayn), (ti), , (sad) ve , (dad) harf-
leri kullanilmamahdir. Aynca kelimeler konuquldugu gibi yazilmah, es-
ki im1â terk edilmeliydi.17
Islahatçilann bu fikirlerini egitim yoluyla uygulamaya koyan iki dü-
günur ve-egitimci üzerinde durmak gerekir kamsmdayiz. Ustelik bu iki
egitimeinin bu yoldaki katkilar bugüne degin literatürde yadsmmigtir.
Bunlardan birincisi Sat1 Bey'dir. (Sonralan Arap ülkelerine göçen ve Sa-
t:-Al Husrî olarak tamnan ve Arap ulusalcihšmm teorisini yapan I¿igidir)
Sati Bey, megrutiyetin fikir iklimi içinde änemli bir dügünür ve egitimci-
dir. Daha çok fizik-pozitivist olan bu dügünür, bireyin egitimi sirasmda
bireyci bir topluma yönelik degerlerin kazandirlntasi ve uygulamah ög-
retime agirhk verilmesi taraftanydi. 1910 yllmda kendisinin kurdugu ve
bizdeki ilk örnek olan anaokuluna 'Yuva' adnu vermigtir; Burada Satt
Bey, Türk fonetigine uygun bir imlâyi esas almig ve çocuklara kisa za-
manda okuma yazma ögœtmigtir. Sati Bey'inkine benzer bir uygulama-
yi, daha önceden genig bir gekilde gerçeklegtiren ikinci kigi ise Ïsmail
Gaspirah (Gaspirinski) Bey'dir. Rusya periferisindeki Türk toplumlart,
üzerinde egitim ve basm organlari ile etkili olan bu dügünür, Türk fone-
tigine uygun imlâyi okullarda ägretmek için 1883'te Kinm Bahçesa-
ray'da ilk IJsul-ü Cedid mektebini kurmuy ve üç ayda okuma ögrettigi
görülünce 20 yil içinde Rusya periferisinin her yerinde bu okullarm sa-
makale
yist 5000'e çikmigtm Ayrica çakanhgt Tercüman gazetesinin bazi
ve haberleri bu imlâ ile yazihyordu. Kugkusuz bu imlâmn uygulanmasi
için Gaspirah, dilde de sadelegme yönüne gitmig ve Azeri-Oguz lehçele-
rinden alman kelimeleri bolca kullanm14ttr.18 Caspirahimlâ düzenleme-
si konusunda Tanzimat'tan beri rastladig1mix Osmanh dügünürlerinin
önerilerini de dikkate almig görünüyor.
Ïmlâ reformu konusundaki bu öneri ve uygulamalar megrutiyetten
sonra etlsili olmugtur. Basilan kitaplarda yeni imlâya bir õlçúde dikkat
edildigi, noktalamaya önem verildigi bilinen gerçeklerdendii. Buular di-
gmda örnegini daha önce Mirza Melkom Han'm verdigi ve tümü ile
Tür.k fonetigini dikkate alan bir yazmm geligtirilip,Enver Paga'nm em-
riyle orduda uygulamasma geçildigini belirtmigtik. Huruf-u Munfastla,
Enverî Yaz2,Hatti Cedid, Orda Elifbasedenilen bu alfabenin pratik olmadi-
j ,
çe y gibi noktahlarm kaldmlmasi önerilmekteydi. Ayrica, harflerin
bagta, ortada, sonda farkh yazilmasmm da kaldmlmas11stenmekteydi.E
Bütün bu tartigmalar 1927 yllmda kesilmektedir. O tarihten sonra ba-
smda yalnizca Latin harflerinin savunucularma rastlamyor. Anlagilan
Cumhuriyet yöneticileri bu konuda kesin ve kararh tutumlarmi duyur-
muglardir.
1927 ve 1928 ytllarmda Falih Rifki (Atay), Yunus Nadi, Mithat Sadul-
lah (Sander) basmda sürekli olarak Latin harflerinin propagandasmi
yapmaktadirlar. Bir ara Latin harflerinin savunuculugundan vazgeçen
Celal Nuri (Ìleri)gimdi gene Îkdam'daAhmet Cevat (Emre) Vakit'te bu
kafileye katilmiglardir. Mayis 1928'de Büyük Millet Mechsi, Arap asilh
Latin (1)rakamlarmi lcabul etmigtir. Bu kanunun görügmeleri s1rasmda,
'rakamlardan
aslen ulemadan olan Hasan Fehmi, bagka Latin hurufu-
nun ne zaman kabul edilecegini, gecikmesindeki sebebi' hükümete sor-
maktadir26 20 Mayis 1928'de bir dil encümeni kuruldu, Üyeler;Falih Rif-
kt, Yakub Kadri, Rugen Egref,.R. Hulusi, A. Cevad, Fazil Ahmet, M. Emin
ve ÏhsanBey'dir. Encümen, Latin harflerinin kabulü ve uygulanmasi soru-
nuyla ciddî olarak ugraç1yordu. 9 Agustos'ta Atatürk'ün Sarayburnu ko-
nugmasmdan sonra, bir ölçüde uygulamaya geçilmigtir.Agustos ay1içer-
sinde, ÍstanbulÜniversitesiRektärlügü, gelecek yil derslerin yeni harfler-
le yapilacagm1 aç1kladi. Latin harfleri kampanyasimyürütenlerin ände
ge-
lenlerinden Adliye Vekili Mahmut Esat (Bozkurt), Hukuk Fakültesi diplo-
malärmm yeni harflerle basilmasuu emretti.27 1 Kasim 1928'de Atatürk,
Meclis'i açaynutkunda, getirilen kanuntasarismdan söz ederek, Arap harf-
244
Yaym Katalogu
/ Roman
Vampirle Görügme / Anne Rice / Roman
Zaman Geriye Dänmez / Ferhan gayhman / Roman