Literary Translation-4th Assignment-Yusuf Ali UZUNBOY

You might also like

Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 2

Yusuf Ali UZUNBOY

121018822

İskenderiye Dörtlüsü
Anlatmam gerekiyor ki dış dünyadan düzenli olarak gelen tek ziyaretçimiz, haftada bir, her
zaman aynı saatte, aynı hızda, alacakaranlıktan hemen sonra güney burnunu geçen Smirni
kargosudur. Kışın açık denizler ve rüzgârlardan dolayı görünmez bir hale gelir ama şimdi
oturup onu bekliyorum. İlk başta sadece motorların hafif gürültüsü duyulur. Sonra bu şey,
denizin ipek gibi köpük çizgisini yararak burnun etrafından pürüzsüzce geçer, Ege gecesinin
güve yumuşaklığında ışıl ışıl aydınlanmıştır, yoğun ama dış hatları belli olmayan bir ateş
böceği bulutu gibi hareket eder. Hızlıca yol alır, belki de yarım kalmış ünlü bir şarkıyı veya
sonraki gün çocukla yıkandığım çakıllı uzun kumsalda dalgalarla yıkanmış olarak bulacağım
bir mandalina kabuğunu arkasında bırakarak ilerideki burnun etrafında çabucak gözden
kaybolur.

Çınarların altındaki küçük zakkum gölgelikleri, işte benim yazıhanem. Çocuk yattıktan
sonra, deniz lekeli eski masada oturuyorum, ziyaretçiyi bekliyorum, o geçmeden önce gaz
lambasını yakmak istemiyorum. Burada ismini bildiğim tek gün perşembe günü. Saçma
gelebilir ama içinde hiç çeşitlilik barındırmayan bu adada, bir çocuğun okul yemeğini
beklediği gibi ben de haftalık ziyareti bekliyorum. Teknenin getirdiği mektuplar için belki
de yirmi dört saat beklemek zorunda kalacağımı biliyorum. Ama küçük geminin pişmanlık
duymadan kaybolduğunu asla görmedim. O gittikten sonra da iç çekerek lambayı yakıp
kâğıtlarıma dönüyorum. Böyle bir acı içerisindeyken yavaş yavaş yazıyorum. Bir keresinde
yazmakla ilgili konuşurken Pursewarden, sanatçıların yazı yazarken delilik kuruntusuna
kadar acı çekmelerinin tamamen gerekli olduğunu söyledi; ‘kendini bir tık daha zorla ve
kendine şunu söyle delirsem bile umurumda değil ve böylece daha hızlı olacağını
göreceksin, engeli aşacaksın.’ (Bütün bunların ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum ancak
kendi isteğiyle verdiği para işimi gördü ve hala işle borç yüzünden ruhumu şeytana satmamı
engelleyen birkaç sterlinim var.)

Bu haftalık eğlenceyi biraz detaylı anlatıyorum çünkü bir haziran akşamı beni afallatan bir
hızla Balthazarın bir anda pat diye içeri soktuğu resmin içindeydi, sağır eden yazacaktım,
burada konuşacak kimse yok ama beni afallattı. Bu akşam mucize gibi bir şey oldu. Küçük
vapur her zamanki gibi gözden kaybolmaktansa 150 derecelik bir kaviste bir anda döndü ve
kendi ışığının tüylü kozasında yatmak ve kendi sembolu bile doğruluğu arıyormuş gibi
gözüken uzun ve ağır çapa zincirini, yarattığı altın göletin ortasına atmak için lagüne girdi.
Benim gibi ruhu karaya hapsolmuş bütün yazarlar için dokunaklı bir manzaraydı bu, daha
doğrusu hiçbir yere yelken açamayan şişedeki bir gemi gibi olan ve onu bir Kızılderilinin,
beyazların ilk gemisinin Yeni Dünya kıyılarına değmesini izlediği gibi izlemiş olmalıyım.

Karanlık, sessizlik şimdi küreklerin düzensiz şap şaplarıyla bozuldu; daha sonra, bir asır
sonra, şehir ayakkabısı giydirilmiş ayakların çakılların üzerinde çıkardığı şakırtılarla. Boğuk
bir ses emir verdi. Sonra sessizlik. Fitili düzeltmek ve böylece kendimi bu normdan ayrılma
büyüsünden korumak için lambayı yakarken, arkadaşımın kapkaranlık yüzü, keçi gibi- sanki
yeraltından çıkarak, mersin ağacının kalın dalları arasından hortladı.
İçimize bir nefes çektik ve sarı ışıkta birbirimize gülümseyerek durduk: koyu Asur bukleleri,
Pan’ın sakalı.’Hayır- benim!’ dedi Balthazar gülerek ve birbirimize çılgınlar gibi sarıldık.
Balthazar!
Akdeniz gülünç derecede küçük bir deniz; tarihinin derinliği ve muhteşemliği, bizi
göründüğünden daha muhteşem olduğuna inandırır. İskenderiye gerçekten, hakkını vermek
gerekirse hayal edilenden az değil, güneyin sadece birkaç yüz kilometre ötesinde.
‘Smirni’ye gidiyorum’ dedi Balthazar, ‘orada bunu sana yollayacaktım’. Eski ve yaralı
masanın üzerine ona gönderdiğim devasa el yazması yığınını koydu- kâğıtlar şimdi
kurutulmuş ve cümle, paragraf ve soru işaretleri arasındaki kocaman bir boşluğa yıldız
konulmuş. Mephisto havasına karşı oturarak daha koyu, daha kararsız bir ses tonuyla dedi
ki:

You might also like