Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 143

T.C.

AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ
Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi (AKUZEM)
ORTAK DERSLER

TÜRK DİLİ II
DERS NOTU

Konu
Hafta 1 DÖNEM BAHAR Öğretim Elemanı ÖĞR.GÖR.TALHA TUNÇ

AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD I / DERS NOTU / AKUZEM


DERSİN KAPSAMI

1. ZARFLAR VE ZARFLARIN TÜRKÇEDE KULLANILIŞI


1.1. Zaman Zarfları
1.2. Yer (yön) Zarfları
1.3. Hâl (durum) Zarfları
1.4. Azlık-Çokluk (miktar) Zarfları
1.5. Soru Zarfları
1.6. Zarfların Cümlede Kullanılışı
2. EDATLAR VE EDATLARIN TÜRKÇEDE KULLANILIŞI
2.1. Çekim Edatları (asıl edatlar)
2.2. Bağlama Edatları (bağlaçlar)
2.3. Ünleme Edatları (Ünlemler)

2
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD I / DERS NOTU / AKUZEM
1. 1. ZARFLAR VE ZARFLARIN TÜRKÇEDE KULLANILIŞI

Bir fiilin, bir fiilimsinin, sıfatın veya kendi türünden bir başka kelimenin anlamını yer (yön), zaman, ölçü, nitelik, soru bakımından
belirten veya sınırlayan kelimelere zarf (belirteç) denir.
Tekin, çok çalışıyor.
fiil
Çok konuşma insanı gözden düşürür.
fiil ismi
Bu çok pahalı bir elbise olmalı.
sıfat
Bugünlerde çok fazla uyuyorsun.
zarf
Aşağı kata indi.
sıfat isim
Aşağıya indi.
İsim
Aşağı indi.
zarf fiil

Sıfatlar ve zarflar çekim eki almazlar.

3
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD I / DERS NOTU / AKUZEM
1.1. Zaman Zarfları

Fiilin anlamını zaman kavramıyla sınırlandıran, belirten akşam, akşamleyin, artık, bazen, daha, dün, er, erken, henüz, hiçbir zaman, gece,
geç, gündüz, güzün, öğleyin, önce, sabah, şimdi, sonra, yarım saat önce, yarın gibi zaman isimleridir.
Yükleme sorulan ne zaman sorusuna cevap olan kelime veya kelime grupları, (zaman bildiren kelimelerde bazı çekim eklerini alsalar bile)
cümlede zaman bildiren zarf tümleci olurlar:
Toplantıya, saat 15.30’da başlanacak.
Ülkesine, bütün Avrupa’yı gezdikten sonra döndü.
Babasının gittiğini duyunca üzüldü.

4
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD I / DERS NOTU / AKUZEM
1.2. Yer (yön) Zarfları

Bu zarflar boşlukta bir yer ifade eden ve sayıları çok olmayan aşağı, beri, dışarı, geri, içeri, ileri, karşı, öte, yukarı gibi yer isimleridir. Bunların hemen
hepsinde bir yön ifadesi olduğu için zarf olarak fiilin yönünü gösterirler:

Beri gel, barışalım.


Biraz geri çekil.
Lütfen, içeri buyurun.

5
1.3. Hâl (durum) Zarfları

Bir fiilin, sıfatın veya bir başka zarfın anlamını nasıllık-nicelik bakımından etkileyen, belirten zarflardır.

uslu (durun), iyice (öğrendik), böyle (olmaz), sora sora (buluruz), hızlı (oku), tek tek (anlattı), doğru (söyle), yorgun (görünüyorsun), türkü
çağırarak (arıyor)

6
1.4. Azlık-Çokluk (miktar) Zarfları

Azlık-çokluk (miktar, ölçü, derece) bakımından fiilleri, fiil şekillerini, sıfatları ve zarfları belirten az, biraz, çok, daha, en, pek gibi kelimelerdir.
En zarfı tipiktir. Diğerlerinden farklı olarak tek başına kullanılmaz ve bir anlam ifade etmez. Sıfat ve zarfların önünde aşırılık ifade eder. Onların en yüksek
derecesini bildirir:

En güzel şiiri senin için yazdım.


sıfat

7
1.5. Soru Zarfları

Fiil, sıfat ve zarflarla ilgili soru ifade eden nasıl, neden, ne kadar, niçin, niye gibi kelimelerdir:

Nasıl yazıyorsunuz?
Niye çattın, yâr kaşlarını?
Neden konuşmuyorsun?
Ne kadar kaybettin?

8
1.6. Zarfların Cümlede Kullanılışı

1. Cümlede söylenmek istenilenin daha açık, özel ve ölçülü ifadesinde uygun zarfların doğru yerde kullanılması önemlidir:
Yoruldum. cümlesi, “Dün akşam çok yoruldum.” cümlesine göre daha kapalı ve genel anlamlıdır.

2. Niteleme sıfatı olarak kullanılan bir çok kelime de zarf olarak kullanılabilir. (Büyük lokma ye, büyük konuşma.) Ancak zarf olarak kullanılması
gereken bir kelimenin cümlede yanlış yerde kullanılması söylenmek istenilenle söylenenin birbirinden farklı olmasına ve anlatım bozukluklarına yol
açar:
Toplantıda güzel konuştunuz. (Konuşma eylemi güzel yapıldı.)
Güzel toplantıda konuştunuz. (Güzel sözü, toplantının sıfatı oldu.)
Evinize ücretsiz teslim edilir. (Taşıma için para alınmaz.)
Ücretsiz evinize teslim edilir. (Ücretsiz olan evinize teslim edilir.)
Başım çok ağrıyor. (Ağrının şiddeti belirtiliyor.)
Çok başım ağrıyor. (Uygun değildir.)

3. Son zamanlarda sıfatın veya zarfın derecesini belirten çok, daha, en gibi zarfların yerine acayip, afet, dehşet, felâket, korkunç, manyak, müthiş
gibi kelimeler kullanılmaktadır ki bu dil açısından çok yanlıştır:

Korkunç güzel saz çalıyor.


Babam manyak para gönderiyor.
Bugün kendimi müthiş hissediyorum. (İyi mi, kötü mü?)

9
2. EDATLAR VE EDATLARIN TÜRKÇEDE KULLANILIŞI

Edatlar, tek başlarına kullanıldığında anlamı olmayan, isim ve isim soylu kelimelerden sonra gelerek bağlı olduğu isimle cümledeki diğer kelimeler
arasında benzerlik, yer, yön, tarz, zaman gibi yönlerden anlam ilgisi kuran, görevli kelimelerdir.
Bu tanımdan hareketle edatların bazı özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:
1. Tek başlarına anlam taşımazlar: dolayı, göre, gibi, için, rağmen vb.
2. Cümlede iki kavram ( iki kelime veya kelime grubu) arasında anlam ilgisi kurmaya yararlar: senin kadar çalışkan, akıllı düşman gibi.
3. Çekime girmeyen bağımsız kelimeler olduğu için dildeki eksiz unsurlardır: ama, dahi, dek, gibi, ne.....ne, hatta, hem.....hem, kadar vb.
4. Bir nesne veya eylemi karşılamayan yardımcı kelimelerdir:
Size göre yanlış olabilir.
5. Örnekleri az olmakla birlikte bazı çekim edatları isim gibi de kullanılabilir: Bu kadarı yeter de artar bile. Sizin gibisini görmedim.
6. Biçim bakımından kelime; işlev bakımından isim çekimi eki durumunda bulunabilir: Bu elbiseyi kızım için aldım. (=Bu elbiseyi kızıma aldım.)

Türkçede edatlar
1. Çekim edatları (asıl edatlar),
2. Bağlama edatları (bağlaçlar),
3. Ünlem edatları (ünlemler)
olmak üzere üç grupta incelenir.

10
2.1. Çekim Edatları (asıl edatlar)

Sonuna geldiği isimle cümledeki diğer kelimeler arasında benzerlik, zaman, yer, başkalık vb. gibi bakımlardan türlü ilgiler kuran edatlardır: ait, ara,
başka, beri, böyle, dair, değin, dek, dışarı, diye, doğru, dolayı, evvel, geri, gayri, gibi, göre, için, ileri, ile, kadar, kadarınca, karşı, nazaran, önce, öte,
ötürü, özge, rağmen, sıra, sonra, taraf, tek, üzere vb. gibi. Bu edatlar çekim eki görevindeki edatlar olup isimlerden sonra gelerek onların çeşitli zarf
hâllerini yaparlar.
Çekim edatları sonuna geldiği isimle eksiz (yalın hâl); yaklaşma hâli eki, ayrılma hâli eki veya ilgi hâli ekiyle birleşerek edat grubunu oluştururlar.
Mustafa gibi cömert.
Sel ile gelen, yel ile gider.
Çalıştığım yerde dünya kadar iş var.
bize ait, bugüne değin, şimdiye dek, akşama doğru, sanata dair, bize göre, eve kadar
benden başka, dünden beri, sözüm meclisten dışarı, milattan önce, dostluktan yana
senin gibi, kimin için, sizin ile (sizinle), şunun kadar.
Çekim edatları işlevlerine göre şöyle gruplandırılabilir:
Yer, yön edatları: değin, dek, doğru, içeri, kadar, karşı, öte, taraf, üzre, yana vb.
Zaman edatları: beri, böyle, evvel, geri, önce, sonra vb.
Benzerlik edatı: gibi.
Sebep edatları: diye, dolayı, için, ötürü, üzere vb.
Vasıta ve beraberlik edatları: birle, ile. (Arabayla geldik.)
Başkalık edatları: başka, gayri, özge vb.
Miktar edatı: kadar.
Diğer hâl edatları: ait, dair, göre, nazaran, rağmen vb.

11
2.2. Bağlama Edatları (bağlaçlar)

Kelimeleri, kelime gruplarını veya cümleleri biçim ya da anlam yönüyle birbirine bağlayan edatlardır: ama, ancak, belki, çünkü, da (de), eğer,
hâlbuki, hiç değilse, ile, ise, ki, lâkin, meğer, nasıl ki, öyle, öyle ki, sanki, şu var ki, tâ, üstelik, ve, veya, yahut, yalnız, yani, yoksa, zira gibi.
Bağlama edatları (bağlaçlar) beş grupta toplanır:
a) Sıralama edatları
İki kelimenin arasına girerek arka arkaya gelen unsurları bağlamaya yarayan dahi, ile, ilâ, ve edatlarıdır:
Karagöz ile Hacivat, Suç ve Ceza vb.
b) Denkleştirme edatları
İki kelime, kelime grubu veya cümlenin arasına girerek birbirinin yerini tutabilecek iki unsuru birbiriyle denkleştirme, karşılaştırma ilgisiyle bağlayan
veya, veyahut, ya, yahut edatlarıdır: kavun veya karpuz, masa veya sıra, seni böyle gören ya deli diyecek ya gülüp geçecek vb.
c) Karşılaştırma edatları
Karşılaştırılan grupları veya unsurları, mukayese ilgisiyle bağlayan ama....ama, da(de)....da(de), gerek....gerek, ha....ha, hem....hem, ister....ister,
ne....ne, ya....ya gibi edatlardır.
Eyere de yakışır semere de.
İster öldür ister güldür.
Ne şair yaş döker ne âşık ağlar. (F.Nafiz)
Ya o zaman yalan söyledi ya şimdi.
Bu edatlar, karşılaştırılan unsurlardan biri, hepsi veya hiçbiri ifadesiyle üç türlü işlevi yerine getirirler:
Ya akıl ver ya para. Ya paranı ya canını. (birini)
Hem kel hem fodul. (hepsi)
Ne kızı veriyor ne dünürü küstürüyor. (hiçbiri)
ç) Cümle başı edatları
Cümleler arasında türlü anlam ilgileri kurarak onları birbirine bağlayan edatlardır: âdeta, ama, ancak, bari, belki, çünkü, eğer, fakat, gerçi, güya,
hâlbuki, hatta, hele, illâ, illâ ki, kaldı ki, keşke, lâkin, madem, mademki, meğer ki, nasıl ki, nitekim, oysa ki, öyle ki, sanki, şayet, şöyle ki, tâ ki, üstelik,
yalnız, yani, yeter ki, yoksa, zaten …
d) Sona gelen edatlar
bile, da (de), dahi, değil, ise, ki, ya gibi edatlardır. Baksan a! Ben de özledim. Sağır Sultan bile duydu. Bu da geçer yahu! Hele bir nefes alayım da.
Adam sen de. Sorsam mı ki. Böyle de yatılmaz ki. Onlar şehirliydi biz ise köylüydük. (İse edatı, şart kipi ekiyle karıştırılmamalıdır.) Yorgun değilsin ya. Ev
12
kira değil ya varsın küçük olsun. vb.
2.3. Ünleme Edatları (Ünlemler)

Her türlü duyguyu, heyecanı (sevinç, keder, ıstırap, teselli, nefret, korku, hayıflanma, coşku, üzüntü vb.), düşünceyi anlatan veya
yansımaları, seslenmeleri; onay, red, sorma ve gösterme gibi anlatım biçimlerini ifade eden edatlardır.

Ünlemler, seslenme edatları, sorma edatları, gösterme edatları ve cevap edatları olmak üzere beşe ayrılırlar:
a) Ünlemler
Duygu ve heyecanları ifade eden edatlarla doğadaki seslerin yansımalarıdır: ah, ay, çat, eyvah, hoşt, küt, mırıl mırıl, of, oh, pat, püf, vah,
vay, yuh vb.
b) Seslenme edatları
Hitap (seslenme) için kullanılan a, ay, be, bre, ey, hey, hu, le, ulan, ya, yahu gibi seslenme sözleridir. Bu edatlar, genellikle hitap edilen
isimlerle birlikte kullanılırlar: a çocuğum, ay oğul, ey Türk gençliği vb.
c) Sorma edatları
Başka kelimelere bağlanmadan soru için kullanılan edatlardır: acaba, acep, hani, niçin.
ç) Gösterme edatları
Birini veya bir şeyi göstermek için kullanılan edatlardır: işte (edebî dilde), aha, daha, ta, te (ağızlarda), nah( argoda).
d) Cevap edatları
Değil, evet, hay hay, hayır, peki, yok gibi kabul veya red bildiren edatlardır. Bunlara konuşma dilinde daha çok geçen elbette, oldu, olur,
tabiî, tamam, yoo gibi sözleri de ekleyebiliriz.

13
KAYNAKÇA

Karaağaç, Günay (2013). Türkçenin Dil Bilgisi, Akçağ yay., Ankara.


Karasoy, Y. Yavuz, O. Direkci, B. Kayasandık, A.(2016). Uygulamalı Türk Dili ve Kompozisyon Bilgileri Antalya: Sözen.
Korkmaz, Zeynep. Ercilasun, A.B., Zülfikar, H., Parlatır, İ., Akalın, M., Gülensoy, T., Birinci, N. (2001). Türk Dili ve Kompozisyon Bilgileri, Yargı
yay.Ankara.
Yavuz, K. Yetiş, K., Birinci, N. (2001). Üniversite Türk Dili ve Kompozisyon Dersleri, Bayrak yay., İstanbul.

14
HAFTALIK KONU DEĞERLENDİRME SORULARI

1 Zarf görevinde kullanılması gereken bir kelimenin cümlede yanlış yerde kullanılması nasıl bir anlatım bozukluğuna yol açar?

Daha, en, pek, çok, fazla gibi zarfların yerine acayip, korkunç, müthiş, dehşet, felaket, afet, manyak… gibi kelimelerin kullanılması
2 doğru mudur?

Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “güzel” kelimesi farklı görevde kullanılmıştır ?

A) Adrasan’daki çam ormanı penceremden ne güzel görünür.


B) O güzel sesin etkisiyle bir an durakladı.
3 C) Güldüğünde, ışıltıyla parlayan güzel dişleri ortaya çıkıyordu.
D) Sarışın, mavi gözlü çocuğun güzel bir yüzü vardı.
E) İyi insanlar, o güzel atlara bindiler, çekip gittiler.

“Yalnız” sözcüğü aşağıdaki cümlelerin hangisinde bağlaç görevinde kullanılmıştır?


A) Çocuk yalnız uyumaya bir türlü alışamamıştı.
B) İhtiyar, on yıldır bu evde yalnız kalıyor.
4 C ) Tevfik Fikret, bu yolda yalnız kaldı.
D) Tamam, geliriz; yalnız çok oturmayız.
E) Dil hakkında yeterli bilgiyi yalnız Bekir Hoca’dan alabilirsiniz.

15
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ ORTAK DERSLER TD I DERS NOTU / AKUZEM
T.C. AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ
Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi (AKUZEM)
ORTAK DERSLER

TÜRK DİLİ II
DERS NOTU

Konu
Hafta 2 Dönem BAHAR Öğretim Elemanı Öğr. Gör. Arzu TIRAK ASLAN

AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD II / DERS NOTU / AKUZEM


DERSİN KAPSAMI

CÜMLE BİLGİSİ
1. KELİME GRUPLARI 1.14. Anlam İlişkisi Yönünden Kelime Grupları
1.14. 1. Deyimler
1.1. İsim tamlaması 1.14. 2. Atasözleri
1.2. Sıfat tamlaması 1.14. 3. Özdeyişler
1.14. 3. İkilemeler
1.3. Aitlik grubu 1.14. 4. Kalıplaşmamış Söz Öbekleri
1.4. Tekrar grubu (İkilemeler)
1.5. Birleşik isim
1.6. Birleşik fiil
1.7. Unvan grubu
1.8. Edat grubu
1.9. Ünlem grubu
1.10. Bağlama grubu
1.11. Sayı grubu
1.12. Fiil grupları
1.13. Kısaltma grupları

2
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD II / DERS NOTU / AKUZEM
CÜMLE BİLGİSİ- 1. KELİME GRUPLARI

Cümle bilgisi (söz dizimi, sentaks): Cümleyi oluşturan kelime veya kelime gruplarının yapısını, bunların cümlede sıralanışlarını,
görevlerini ve cümlenin yapısını inceleyen dil bilgisi dalıdır.

Anlatılmak istenen duygu, düşünce veya olayın sözlü ya da yazılı olarak dilin kurallarına uygun biçimde ifadesi kolay
değildir. Sağlam cümle kurma yeteneğinin kazanılması, dili kullanma alışkanlığının geliştirilmesine, bilgi birikimine, çok
okumaya ve plânlı bir eğitime bağlıdır.
Cümleyi bir gerdanlığa benzetirsek, cümledeki kelime ve kelime grupları da bu gerdanlığı oluşturan parçalar gibidir. Bir
kuyumcu bu gerdanlığı meydana getiren parçaların her birini nasıl özenle seçip bunları belli bir ölçü ve düzen içerisinde,
kendisinden de bir şeyler katarak birleştirip bir bütün oluşturuyorsa eğitim almış kişiler de sağlam ve düzgün cümleler
kurabilmelidir.
Kelime grubu, birden fazla kelimeden oluştuğu hâlde cümledeki görevi bakımından bir kelimeden farksız olarak yerine göre
bir kelime gibi çekim eki alabilen, yapı ve anlam bakımından bütünlük taşıyan dil birliğidir: bir içim su, kitap mitap, Kel Ali,
pahalı elbise, sen ve ben, sizin için, sora sora, yükte hafif, Türkçe defteri, yün kazak vb.
Kelime Gruplarının Özellikleri
a) Kelime grupları tek kelimeyle karşılanamayan nesne, hareket ve kavramları karşılamaya
yararlar: Kara yolu, canı sıkılmak
b) Kelime grupları, nesne ve hareketleri daha geniş olarak belirtmeye yararlar.
c) Kelime grupları, yapıca ve anlamca bir bütünlük gösterirler. Cümle içinde tek bir kelime gibi
vazife görürler. Ancak bazı konuşmada ve şiirlerde grubu oluşturan ögelerin yerleri
değişebildiği gibi iki öge arasına başka kelimler de girebilir.
d) Kelime gruplarındaki her unsur kendi içerisinde başka kelime grubu oluşturabilir.
e) Bir kelime grubunun diğer kelime ve kelime gruplarıyla ilişkisini sağlamak için grubun
sonuna, yani asıl ögeye ek getirilir. Grubun sonuna gelen çekim eki, bağlandığı kelimenin
değil, bütün grubun eki olur.

Kelime gruplarının başlıcaları şunlardır:

3
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD II / DERS NOTU / AKUZEM
1.1. İSİM TAMLAMASI

Birden fazla ismin iyelik, tür, nitelik vb. ilgilerle oluşturduğu kelime grubudur:
Akdeniz akşamları, benim ödevim, defne yaprağı, gül kokusu, hesap makinesi, insanlık hâli, masa örtüsü, öğrencilerin sınavı, öğretmenin kalemi vb.
Belirtili isim tamlaması :
adamın iyisi
dayımın oğlu
Konya’nın havası
köyün yolu
Belirtili isim tamlamalarında sıfat, tamlayan veya tamlanandan önce getirilebilir. Anlam sıfatın yerine göre değişir:
eski masanın örtüsü (eski olan, masadır.)
masanın eski örtüsü (eski olan, örtüdür.)
Belirtisiz isim tamlaması :
Amasya elması
belediye başkanı
gül kurusu
söz varlığı
Belirtisiz isim tamlamasında tamlayan isim genel ve belirsiz olmasına rağmen tamlanana bağlılık daha kuvvetlidir.

çalışma masası
bulaşık makinesi
çay bardağı
duvar saati
hesap makinesi

4
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD II / DERS NOTU / AKUZEM
1.1. İSİM TAMLAMASI

Belirtisiz isim tamlamalarında tamlayanla tamlanan arasına başka kelimeler girmez:


çilek reçeli, çocuk ayakkabısı, erkek gömleği, kaşar peyniri, taş fırın ekmeği
Bu sebeple millî eğitim eski müdürü, Malatya eski valisi, devlet eski bakanı, makine yüksek mühendisi gibi tamlamalar yanlıştır.
devlet eski bakanı eski devlet bakanı
devlet çalışkan bakanı çalışkan devlet bakanı
cep bozuk telefonu bozuk cep telefonu
Tamlama belirtili olursa araya başka kelimeler girebilir:
motorların saatlerdir süren sinir bozucu gürültüsü,

Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray, Kadıköy, Topkapı gibi örneklerde (galatı-meşhur olarak) tamlanan eki atılarak dil yanlışı
yapılmıştır. Son zamanlarda bu yanlışlığın çeşitli sebeplerle gittikçe yaygınlaştığı görülmektedir:
bayan giyim, çocuk ayakkabı, kemer patlıcan, yaprak sarma, Karadeniz çay, demlik poşet, bayan terlik, nevresim takım, yemek
tabak, oto teyp, ciğer tava, tavuk döner, şiş kebap, Kumru Sokak, Lise durak, gül bahçe, Zafer çarşı gibi örnekler Türkçenin
yapısına uymaz.

Zincirleme isim tamlaması:

çocuk kitapları sergisi, insanların dürüstlüğünün göstergesi, okulun giriş kapısı, tavşanın suyunun suyu vb.

5
1.2. SIFAT TAMLAMASI

Bir ismin kendisini niteleyen veya belirten bir sıfat unsuruyla oluşturduğu kelime grubuna sıfat tamlaması denir.
Sıfat tamlaması eksiz bir tamlamadır. Sıfat olarak kullanılan kelime çekim eki almaz:
büyük şehir, eski konak, inatçı keçi, karlı dağlar, sıcak çorba, soğuk su, temiz toplum, üç arkadaş
Bir isme birden fazla sıfat bağlanabilir:
akıllı uslu, terbiyeli, iri yapılı, çalışkan bir genç

Altın saat, demir kapı, gümüş yüzük, plastik kova, yün çorap gibi örneklerin takısız isim tamlaması değil, sıfat tamlaması olduğu unutulmamalıdır.
kırmızı kalem,
altın saat altından yapılmış
demir kapı demirden yapılmış kapı
Dikkat:
okumuş adam adam okumuş (tur)
yakacak odun odun yakacak

6
1.3. AİTLİK GRUBU

-ki aitlik ekiyle yapılan bu grup, cümlede zamir veya sıfat görevinde bulunur:

çalışkan öğrencininki, sizinki, tarihten önceki, üniversite ile çarşı arasında gidip
gelen dolmuşlardaki

7
1. 4. TEKRAR GRUBU (İKİLEMELER)

Kuvvetlendirme, çokluk ve devamlılık işlevlerinden birini yerine getirmek üzere aynı türden iki kelimenin eksiz olarak arka arkaya getirilmesiyle yapılan
kelime grubudur:
bir bir (anlattı), çoluk çocuk, deli dolu, gide gide (bir söğüde dayandım), sora sora (Bağdat bulunur), yumuk yumuk (eller) vb.

Tekrar grupları yapılışlarına göre dörde ayrılır:


Aynen tekrarlar
adım adım, dura dura, derin derin, güle güle, göz göz, gürül gürül, ikişer ikişer, tatlı tatlı, tıkır tıkır, yavaş yavaş

Eş anlamlı tekrarlar
açık saçık, eğri büğrü, falan filan, ipsiz sapsız, saç sakal, saçma sapan, toz toprak, yana yakıla
Zıt anlamlı tekrarlar
acı tatlı, alt üst, aşağı yukarı, bata çıka, büyük küçük, düşe kalka, içli dışlı, iyi kötü
İlaveli tekrarlar
adam madam, ev mev; apaçık, büsbütün, dümdüz, kapkara, mosmor, yemyeşil

İlaveli tekrarlarda m, p, r, s seslerinden yararlanılır:


bembeyaz, kıpkırmızı, tertemiz, koskoca

8
1.5. BİRLEŞİK İSİM

Bazı yer adları ve ikili üçlü bütün kişi adları birleşik isim grubunu oluşturur:

Çanakkale, Sarıyer, Şereflikoçhisar, Yenişehir; Ahmet Caferoğlu, Ahmet Hamdi Tanpınar, Faruk
Nafiz Çamlıbel, Faruk Kadri Timurtaş, Necmettin Hacıeminoğlu, Reşat Nuri Güntekin

9
1.6. BİRLEŞİK FİİL

Bir eylemi karşılamak üzere isim veya fiile bir yardımcı fiilin getirilmesiyle yapılan
kelime grubudur. Yapılışlarına göre üçe ayrılır:

a) İsme yardımcı fiil getirilerek yapılan birleşik fiiller:


affet-, alay et-, kabul et-, şükret-, telefon et-, terk et-, hasta eyle-,
kul eyle-;namaz kıl-; gürültü yap-, spor yap-; adam ol-, dost ol-, kör ol-, yapmış
bulun-, gelmiş bulun-
b) Fiile yardımcı fiil getirilerek yapılan birleşik fiiller:
durabil-, gelebil-, gülebil-, satabil-, yazabil- (yeterlik);
alıver-, çekiver-, soruver-, takıver- (tezlik);
bakıp dur-, gidedur-, süregel-, bakakal-, oturakoy- (sürerlik);
düşeyaz-, öleyaz- (yaklaşma)
c) Anlamca kaynaşmış, deyimleşmiş birleşik fiiller:
baş kaldır-, el aç-, çile çek-, diş bile-, gönül ver-, kol gez-, nazar değ-; başa gel-,
baştan çıkar-, canını al-, deliye dön-, elden ayaktan düş-, elini eteğini çek-, kolunu
kanadını kır-, yoldan çık-

10
1.7. UNVAN GRUBU

Kişi adıyla bir unvan veya akrabalık isminin ek almadan oluşturduğu gruptur.
Unvan veya akrabalık adı kişi adından sonra gelir:
Hüseyin Çavuş, Mehmet Efendi, Oğuz Kağan, Muharrem Bey, Sevim
Hanım; Ayşe nine, Fahriye abla, Kenan amca, Meral teyze, Zeki dede

Unvan veya akrabalık ismi başa getirilirse birleşik isim olur:


Dede Korkut, Genç Osman, Albay Yetkin, Molla Kasım

11
1.8. EDAT GRUBU

Bir ismin, kendisinden sonra gelen çekim edatıyla oluşturduğu kelime grubudur.
bana göre, bir hafta kalmak üzere, bizim için, dönemin sonuna doğru,
rektörlükten bildirildiğine göre, saman altından su yürüten biri gibi, senin güzel
hatırın için, testereyle

12
1.9. ÜNLEM GRUBU

Bir seslenme edatıyla ismin ek almadan oluşturduğu kelime grubudur:


ay oğul, be kardeşim, ey Türk gençliği, ey bu topraklar için toprağa
düşmüş asker, ey millet, ey yiğit, yâ Ali vb.

Örneklerde görüldüğü gibi edat önce, isim veya isim görevindeki


kelime grubu sonra gelir.

13
1.10. BAĞLAMA GRUBU

Sıralama işlevindeki ve, ile, ilâ (-den ......-e kadar) edatlarıyla kurulan
kelime grubudur:

güzel ve çirkin, Mai ve Siyah, sen ve ben; doğruyla yanlış, Tahir ile
Zühre, teyzesinin kızıyla yeğeni, yerle gök, seksen ilâ doksan

14
1.11. SAYI GRUBU

üç, beş, elli, yüz, bin, milyon, milyar (isim)

beş yüz, yetmiş bin, on milyar (sıfat tamlaması)

on sekiz, yirmi dört, sekiz yüz on dokuz (sayı grubu)

256, 39.876, 845.697.437

15
1.12. FİİL GRUBU

a) Fiil ismi grubu: Fiillerden, -ºş; -ma, -me; -mak, -mek ekleriyle türetilen isimlerin kendilerinden önce gelen unsurlarla birlikte oluşturdukları kelime
grubudur.
alış veriş yapmak, pazara gitmek, resim yapmak,
ileri görüşlü olma, etkili ve güzel konuşma
Ankara’ya yürüyüş, sıkışık trafikte köprüden geçiş
on beş yıl görev yaptığı okulundan ayrılış

b) Sıfat-fiil grubu: Sıfat-fiilin, kendisine bağlı unsurlarla oluşturduğu kelime grubudur.

annesine hiç çekmeyen (kız),


havadan gelen (para),
temiz havada yürüyüş yapan (adam),
modası geçmiş (lâflar)

c) Zarf-fiil grubu: Fiillerden zarf-fiil ekleriyle türetilen kelimelerin kendilerinden önceki unsurlarla bir araya gelerek oluşturduğu
gruptur:
sabahtan akşama kadar sağda solda konuşup, kaldığını sandığı dersten geçtiğini öğrenince, sınıfın ortasında birden
ağlamaya başlayınca, bugüne kadar kimseye eyvallah etmeden, bütün günahları için tövbe ederek, söylene söylene

16
1.13. KISALTMA GRUBU

Kelime gruplarıyla cümlelerin kısalıp yıpranması ve kalıplaşma ile ortaya çıkan gruplardır: baş başa, baş üstüne, eller yukarı (kalksın), günaydın
(olsun), güle güle (gidiniz), o gün bugün, omuz omuza, yan yana, yüz yüze gibi. Bu grupların herhangi bir kuralı olmamakla birlikte genellikle iki
isim unsurundan oluşur:
a) İsnat grubu: Biri diğerine isnat edilen iki isim unsuru isnat grubunu meydana getirir: alnı açık, ayak yalın, baş açık, bağrı yanık, başı
boş, canı tez, eli eçık, gözü açık, karnı tok, sırtı pek, saçı uzun gibi.
b) Belirtme grubu: iyiliği takdir, kitabı ithaf, memuru teftiş
c) Yaklaşma grubu: ayağına çabuk, başa belâ, başına buyruk, cana yakın, dile kolay, sözüne sadık
ç) Bulunma grubu: ayda bir, dam üstünde saksağan, elde bir, işinde uzman, solda sıfır, tarihte bugün, yükte hafif, yüzde elli
d) Ayrılma grubu: anadan doğma, candan arkadaş, gönülden ırak, içinden pazarlıklı, kafadan kontak, kıldan ince, kılıçtan keskin,
kulaktan dolma, sonradan görme
e) İlgi grubu: benim ev (-im), bizim oğlan, sizin hoca, teyzemgilin bahçe
f) Vasıta grubu: Vasıta eki (-la, -le) alan bir ismin başka bir isim unsuruyla oluşturduğu kelime grubudur. Bu grup sıfat-fiil veya zarf-fiil
grubundan kısalmıştır: babasıyla dargın, çiçeklerle süslü (araba), çuvalla para, sizinle arkadaş (olan) (gençler)

17
Kelime grubu, birden fazla kelimeden oluştuğu hâlde cümledeki görevi bakımından bir kelimeden farksız olarak
yerine göre bir kelime gibi çekim eki alabilen, yapı ve anlam bakımından bütünlük taşıyan dil birliğidir: bir içim su,
kitap mitap, Kel Ali, pahalı elbise, sen ve ben, sizin için, sora sora, yükte hafif, Türkçe defteri, yün kazak vb.
Kelime gruplarından özellikle isim tamlamalarının doğru kurulmasına dikkat edilmelidir. Kütahya porselen, Dilektepe
Sokak, radyo üniversite, bayan giyim, cep telefon, abone no, fırın kebap gibi kullanımlar yanlıştır. Doğrusu; Yıldız
pastahanesi, Kütahya porseleni, Dilektepe Sokağı, Üniversite radyosu, bayan giyimi, cep telefonu, abone numarası,
fırın kebabı biçimindedir.

18
1.14. Anlam İlişkisi Yönünden Kelime Grupları

1.14. 1. Deyimler

Genellikle birden çok sözcüğün gerçek anlamlarının dışında yeni bir anlam taşıyacak biçimde kalıplaşmış olarak
kullanılmasına deyim denir. “elpençe, zilzurna, eloğlu” gibi tek sözcükten oluşan ve deyim özelliği gösteren sözcükler
de vardır.

*Deyimlerde biçimsel değişiklikler yapılamaz. Eş anlamlısı dahi olsa başka bir sözcük yerine bir başkası kullanılamaz:

Örnek:
Söylenenlere kulak asmıyor bildiği gibi davranıyordu.
Annesine sürekli karşılık verdiğinden kadıncağız küplere binmişti.
El becerisi sayesinde ustasının gözüne girmiş beğenisini kazanmıştı.

DEYİM DEĞİŞİKLİK YAPILMIŞ HALİ AÇIKLAMA

Kulak asmamak Kulak asmak YANLIŞ

Küplere binmek Fıçılara binmek YANLIŞ

Göze girmek Kulağa girmek YANLIŞ

19
1.14. 1. Deyimler

*Kimi deyimler sadece gerçek anlama gelecek şekilde kullanılmaktadır:

DEYİM ANLAMI

Hem suçlu hem güçlü GERÇEK

İsmi var cismi yok GERÇEK

Çoğu gitti azı kaldı GERÇEK

İyiye iyi kötüye kötü GERÇEK

Ağzına bir şey koymamak GERÇEK

Yükte hafif pahada ağır GERÇEK

20
1.14. 1. Deyimler

*Kimi deyimler hem gerçek hem mecaz anlama gelecek şekilde kullanılmaktadır

DEYİM ANLAMI

Kapısı açık olmak GERÇEK V MECAZ

Yüzü kızarmak GERÇEK VE MECAZ

Eli açık olmak GERÇEK VE MECAZ

Uzun hikâye GERÇEK VE MECAZ

*Deyimler farklı zaman ve kişi ekleri alıp çekimlenerek cümle içinde kullanılabilirler. Bu yönleriyle
Özdeyişlerden ve Atasözlerinden daha rahat bir kullanıma sahiptirler. Aşağıda çekime girmiş deyimleri
görüyoruz.

Örnek:
Konuşulanlara mutlaka kulak kabartırlar.
Konuşulanlara kulak kabartıyormuşuz.
Konuşulanlara kulak kabartacakmış.

21
1.14. 2. Atasözleri

Daha iyiye güzele ve doğruya varmak için uyulacak ilkeleri, yapılması gereken davranışları bir uyarı ya da öğüt biçiminde aktaran
sözlerdir. Ataların uzun deneme ve tecrübelerine dayanan bu sözler tıpkı deyimlerde olduğu gibi günümüze kadar kulaktan kulağa
aktarılarak gelmiştir.

*Geniş zaman kipiyle çekimlenenler genel yargı bildirirken emir kipiyle çekimlenenler öğüt verir, yol gösterir.

Örnek:
Kavganın iyisi olmaz. (Genel yargı bildirir.)
Can maldan tatlıdır. (Genel yargı bildirir.)
Para dediğin el kiridir. (Genel yargı bildirir.)
Vakitsiz öten horozun başını keserler. (Genel yargı bildirir.)
Çirkefe taş atma üstüne sıçrar.(Ahlak)
Dost ile ye iç alışveriş etme! (Öğüt)
Mum dibine ışık vermez. (Genel yargı bildirir.)
Bugünün işini yarına bırakma! (Öğüt)
Akıl akıldan üstündür. (Genel yargı bildirir.)
Damlaya damlaya göl olur. (Genel yargı bildirir.)
Kefenin cebi yoktur.(Öğüt)
Sütten ağzı yanan…(Günlük yaşamdan)
Kızını dövmeyen…(Töre)
Baykuşun kısmeti ayağına gelir.(İnanç) 22
Deyimler ve Atasözleri Arasındaki Farklar

*Deyimler bir anlatım biçimidir. Bir kavramı en güzel, en etkili biçimde anlatmayı amaçlar. Deyimlerde öğüt verme ve bilgece söz söyleme çabası
yoktur.

Örnek:
Attan inip eşeğe binmek, Etekleri zil çalmak, Ok yaydan çıkmak, bin dereden su getirmek vb. deyimlerdeherhangi bir öğüt ya da yargı yoktur.

Örnek:
Ağaç yaş iken eğilir, ne ekersen onu biçersin, Kusursuz dost arayan dostsuz kalır, Erken kalkan yol alır vb. atasözlerindeöğüt ve yargı ifadelerini
görebiliriz.

*Bazı deyimler cümle biçimindedir. Yargı bildirdiklerinden atasözleri ile karıştırılırlar. Bu durumda atasözleri ile deyimler arasındaki en önemli farkın öğüt
olduğunu söyleyebiliriz.

Örnek:
Dağ fare doğurdu, delik büyük yama küçük, Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı, Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş, Karamanın koyunu
sonra çıkar oyunu, Yorgan gitti kavga bitti, Al birini vur ötekine, Geçti Bor’un pazarı sür eşeği Niğde’ye vb.

*Birçok atasözü deyim olarak kullanılabilirken deyimleri atasözü olarak kullanmak neredeyse imkânsızdır. Yukarıdaki örneklerde yer alan
deyimleri atasözü gibi kullanmaya kalktığımızda ne kadar anlamsız olduğunu görebiliriz.

ATASÖZÜ DEYİM

Ayağını yorganına göre uzat! Ayağını yorganına göre uzatmak


Doğmadık çocuğa don biçilmez. Doğmadık çocuğa don biçmek
İtle yatan bitle kalkar. İtle yatıp bitle kalkmak
Otu çek köküne bak! Otu çekip köküne bakmak
Aman diyene kılıç kalkmaz. Aman diyene kılıç kaldırmak

23
Deyimler ve Atasözleri Arasındaki Farklar

*Bazı sözler hem atasözü hem deyim özelliği taşır. Ancak bunların sayıları oldukça azdır. Aşağıda örnek olarak verdiğimiz bu sözler öğüt olarak
kullanıldıkları zaman atasözü, konuşma biçimi olarak kullanıldıkları zaman da deyim niteliği taşırlar.

Örnek:
Buğday ekmeğin yoksa buğday demeye dilin de mi yok!
Üzümünü ye bağını sorma!
Sen ağa ben ağa bu ineği kim sağa!
Açtırma kutuyu söyletme kötüyü!
Çam sakızı çoban armağanı.
Atın ölümü arpadan olsun.
Keçi canı derdinde koyun yağı derdinde.

24
1.14. 3. Özdeyişler

Ünlü kişilerin söylediği kısa ve derin anlamlı sözlerdir. Şöhretli bir kimseden duyulan ve beğenilen bu sözler atasözleri gibi kulaktan
kulağa aktarılırlar. Yalnız değiştirilmeden aslına sadık kalınarak aktarılırlar. Veciz, derin anlamlı düşünen insana yaraşır sözlerdir.

İyiliği yalnız iyiler anlar kötülüğü herkes (Cenab Şehabettin)


Ülkeler verimli, bereketli oldukları oranda değil, özgür oldukları oranda gelişir. (Oscar Wilde)
Düşmanların en büyüğü düşmanlığını saklayandır. (Hz.Ali)
Davranışlar herkesin kendini seyrettiği aynadır. (Goothe)
Ne kadar bilirsen bil, bütün bildiğin karşındakinin anladığı kadardır. (Mevlana)
Vatan sıhhate benzer kaybedildikçe değeri anlaşılır. (Cenab Şehabettin)
Önyargıyı parçalamak atomu parçalamaktan zordur. (Einstein)

25
1.14. 3. İkilemeler

Anlatıma güç kazandırmak amacıyla çeşitli anlam ilişkileriyle oluşturulmuş birden fazla sözcüğün kalıp biçiminde kullanılmasıyla
meydana gelmiş söz öbekleridir. Şu yollarla oluşturulurlar:

a-Aynı Anlamlı: kılık kıyafet, ses seda, köşe bucak...


Partide giyecek kılık kıyafet almam gerekiyor.
Ondan ses seda çıkmasını bekliyoruz.

b-Zıt Anlamlı Sözcüklerle: aşağı yukarı, ileri geri, az çok, er geç ....
Az çok elinden her iş gelir.
Buradan aşağı yukarı45 km uzaklıkta bir köy.

c-Yakın Anlamlı Sözcüklerle: doğru dürüst, delik deşik, eş dost…


Biz doğru dürüst bir mazeret de uydurabilirdin.
Torbanın her yanını böcekler delik deşik etmişler.

ç-Aynı Sözcüğün Tekrarıyla: duya duya, ağır ağır, yavaş yavaş ...
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Gidiyorum gurbeti gönlümde duya duya

d-Biri Anlamlı Biri Anlamsız Sözcüklerle: eğri buğrü, eski püskü, ufak tefek, kitap mitap…
Dar patikalardan eğri büğrü keçi yollarından geçerek ilerliyordum.
Ufak tefek minicik elleriyle oyunlar oynuyor yavrucak.

e-Her İkisi Anlamsız Sözcüklerle: eciş bücüş, ıvır zıvır, abur cubur, abuk subuk ...
Gecenin şu saatinde anlattığı abuk subuk hikâyelere gülmemizi bekliyor bir de!
Beslenmemize dikkat edip abur cubur yiyeceklerden uzak duralım.

26
1.14. 4. Kalıplaşmamış Söz Öbekleri

Herhangi bir kurala bağlı kalmaksızın halkımız tarafından günün koşullarına göre bulunmuş sözlerdir. Bu gibi sözlerde erin bir
düşünceyi, öğüdü ya da felsefi bir bakışı aramayız. Tıpkı deyimlerde olduğu gibi o anki durumu özetlemeye yarayacak sözleri
buluruz bu ifadelerde. Dilimizde pek çok örnekleri bulunan bu tarz ifadelere kalıplaşmamış söz öbekleri denir.

Örnek:
Göz göre göre bize olan borcunu inkâr ediyor.
Bu otomobil neresinden baksan çok para eder.
Bizi eğlenceye yarım ağızla davet etti.
Olayları fotoğraf acımasızlığıyla yansıttı.
Geçmişe sürekli özlem duymak çağla beraber yürümek demek değildir.

27
HAFTALIK KONU DEĞERLENDİRME SORULARI

1. Aşağıdaki tekrar gruplarından hangisi kuruluşu yönüyle diğerlerinden farklıdır?


a) Aşağı yukarı üç adım ileriye doğru yürüdü.
b) Bu çocuk, doğru dürüst bir şey yemez oldu.
c) Ticarette kâr da zarar da kardeştir.
d) İyi kötü günlerde hep yanımda oldu.
e) Bu konu hakkında az çok bilgim var.

Sensiz dünyam bomboş, her şeyim yarım


Sen hiç tükenmeyen, hiç bitmeyensin
Vefalı dostlarım, can kitaplarım
Bana bu şiiri yazdıran sensin.
(Rıza Akdemir)
2. Yukarıdaki dörtlükte aşağıdaki kelime gruplarından hangisi yoktur?
a) İyelik grubu b) Tekrar grubu c) Sıfat-fiil grubu
d) Belirtme grubu e) Sıfat tamlaması

3. Aşağıdaki kelime gruplarından hangisi diğerlerinden farklıdır?


a) Memleketimiz için b) Yaşadığım gibi c) Leylâ ile Mecnun
d) Denizlere doğru e) Bir zafer borusu gibi

28
HAFTALIK KONU DEĞERLENDİRME SORULARI

SORU: Aşağıdaki metinde geçen kelime gruplarını bulunuz ve grubun adını yazınız.

Bugün Avrupa’da işçi olarak çalışan Türk köylüleri arasında, her halde beş on saz şairi vardır. Akşamları fabrikadan berhanelerine

(berhane: büyük, harap, kullanışsız ev) yorgun argın dönünce kendi kendilerine sazla veya sözle kim bilir neler söylerler? Bir meraklısı çıksa da

bunları toplasa ve neşretse, Türk halkının psikolojik ve sosyal görüşü hakkında kıymetli bilgiler edinirdik.

Büyük Alman şairi Goethe, bir milletin yabancı milletleri tanımadan kendi kendisi hakkında bilgi edinemeyeceğini söyler. Yabancı

milletler mukayese yoluyla bize kendimizi daha iyi tanıtır. Onların davranışlarını, örf ve âdetlerini, yaşayış tarzlarını, şehirlerini, köylerini görünce

“biz böyle değiliz” deriz, eksiklerimize üzülür, üstün taraflarımızla övünürüz. Avrupa’ya giden her Türk ister istemez böyle mukayeseler yapar.

Farklar bize kendi kendimizi tanıtır.

(Mehmet Kaplan, Edebiyatımızın İçinden)

29
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ ORTAK DERSLER TD I DERS NOTU / AKUZEM
KAYNAKLAR

Karasoy, Y. Yavuz, O. Direkçi, B. Kayasandık, A. (2017). Uygulamalı Türk Dili ve Kompozisyon Bilgileri. Konya: Palet.
Zeynep Korkmaz ve ark., Türk Dili ve Kompozisyon Bilgileri, 6. Baskı, Ankara: Yargı Yayınevi, 2003.

30
T.C. AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ
Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi (AKUZEM)
ORTAK DERSLER

TÜRK DİLİ II
DERS NOTU

Konu
Hafta 3 DÖNEM BAHAR Öğretim Elemanı ÖĞR. GÖR. ALİ KARAGÖZ

AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD I / DERS NOTU / AKUZEM


DERSİN KAPSAMI

1. CÜMLE

2. CÜMLENİN UNSURLARI (ÖGELERİ)


2.1. Yüklem
2.2. Özne
2.2.1 Özne-Yüklem Uygunluğu
2.3. Nesne
2.3.1. Belirtili Nesne
2.3.2. Belirtisiz Nesne
2.4. Dolaylı Tümleç (Yer Tamlayıcısı)
2.5. Zarf Tümleçleri
2.6. Cümle Dışı Unsurlar

3. CÜMLE TAHLİLİ VE UYGULAMASI

2
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD I / DERS NOTU / AKUZEM
1. CÜMLE

Bir duyguyu, bir düşünceyi, bir hareketi, bir olayı, okuyan veya dinleyende herhangi bir soruya meydan vermeyecek şekilde tam
olarak anlatmaya yarayan kelime veya kelime dizisine cümle denir.
İçinde fazla kelime bulunmadığı hâlde anlatılmak istenileni eksiksiz ifade edebilen cümle, cümlelerin en güzelidir. Özlü sözler, bu nitelikteki
cümlelerdir.
Titiz yazarlar ve güzel konuşanlar cümlelerindeki kelime sayısını düşüncelerinin genişliğine göre ayarlarlar. Cümleye eklenen her
yeni kelime, cümlenin daha açık ve anlaşılır olmasına hizmet etmelidir.
Aşağıdaki örneği, cümleye eklenen her yeni kelimenin kattığı anlama göre inceleyiniz:
Geldi.
Yalçın geldi.
Yalçın dün geldi.
Yalçın, dün arabasıyla geldi.
Yalçın, dün arabasıyla köye geldi.
Yalçın, dün Almanya’dan arabasıyla köye geldi.
Oğlum Yalçın, dün Almanya’dan arabasıyla köye geldi.
Yıllardan beri yolunu dört gözle beklediğim büyük oğlum Yalçın, dün öğleden sonra Almanya’dan yeni aldığı kırmızı renkli opel
marka arabasıyla yolu hâlâ asfaltlanmayan köye, tozu dumana katarak geldi.

3
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD I / DERS NOTU / AKUZEM
2. CÜMLENİN UNSURLARI (ÖGELERİ)

2.1. Yüklem
Cümlenin üzerine kurulduğu temel ögedir. Cümlenin ağırlığını, yükünü üzerine alan, taşıyan, yüklenen ögedir. Diğer ögeler yüklemin
tamamlayıcısı ve destekleyicisi durumundadır.
Türkçede asıl unsurun sonda bulunması ilkesine göre yüklem cümlenin sonunda bulunur. Ancak günlük konuşmalarda, şiir dilinde ve
atasözlerinde yüklemin yeri değişebilir:
Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak.
Sakla samanı; gelir zamanı.
Yüklem tek kelime olabileceği gibi kelime grubu da olabilir. Birden fazla kelimeden oluşan yüklemlere yüklem grubu da denir:
Karlı dağlar atalarımın yurdudur. (isim tamlaması)
Bu, bir hafta önce kaybolan pırlanta yüzüktü. (sıfat tamlaması)
Eşyanızı buraya bırakabilirsiniz. (birleşik fiil)
Ülkeler fethetmiş komutan gibisin. (edat grubu)
Kırk sekizin yarısı yirmi dörttür. (sayı grubu)
Bir cümlede yüklem dışındaki ögeler birden fazla olabilir. Ancak bir cümlede bir yüklem bulunur. Söz dizimindeki yüklem sayısı, cümle
sayısını gösterir:
Bugünkü iş bitmiş, yemek yenmiş, ocak başında sohbet başlamıştı. ( üç cümle)
Tamburu eline alır, etrafa göz atar, coşar, çaldıkça çalardı. (dört cümle)
Bir cümlede özellikle vurgulanmak, belirtilmek istenen unsurlar yükleme yaklaştırılır.
Cümlelerde, anlaşılmaları için açık ipucu, belirtiler bulunması durumunda yüklemler düşürülebilir. Böyle yüklemsiz cümlelere kesik cümle
denir:
— Sınav kâğıdını kim teslim etmedi?
— Selma. (teslim etmedi)

4
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD I / DERS NOTU / AKUZEM
2. CÜMLENİN UNSURLARI (ÖGELERİ)

2.2. Özne
Yüklemin gösterdiği işi, oluşu, hareketi, durumu üzerine alan, fiilden ayrılmayan ögedir. Cümlede yapanı veya olanı yalın hâlde karşılayan özne, (çokluk
ve iyelik eki dışında) çekim eki almadan fiile bağlanır:

Çocuklar, sabahtan beri parkta oynuyorlar.


Çocuk bakıcısı, işini çok seviyordu.
Göktuğ, siparişleri tam vaktinde getirdi.

Kelime ve kelime grupları cümlede özne görevinde bulunabilir:


Konuşmak ihtiyaç olabilir ama susmak sanattır. (fiil ismi)
Gülay abla, bugün yorgun görünüyordu. (unvan grubu)
Ömrünün en güzel çağları bu verimsiz topraklarda geçti.(isim tml.)
Dinamitle balık avlayanlar pişmandı. (sıfat-fiil grubu)

Cümlede aynı yükleme bağlanmış birden fazla özne olabilir:


Kitabı, defteri, kalemi, hiçbir şeyi yoktu.

Öznesinin kelime veya kelime grubu olarak açıkça söylenmediği cümlelerin bu ögesi yüklemdeki kişi ekinden anlaşılır. Kişi ekinin gösterdiği zamir,
cümlenin öznesidir. Böyle öznelere gizli özne de denir. Bu tip öznelerde anlam bakımından değil, biçim bakımından bir gizlilik söz konusudur:
“Sen bir ceylân olsan ben de bir avcı,
Avlasam çöllerde saz ile seni.”
(Âşık Veysel)
(Ben) Bütün bir yaz gelmeni bekledim.
(Sen) Sözünü vaktinde yerine getirmezsin.
(Biz) Kusurumuz ne kadar çoksa o kadar kusur ararız.
(Siz) Bugünleri çok arayacaksınız.

5
2. CÜMLENİN UNSURLARI (ÖGELERİ)

Hitap unsurları (ünlemler), yükleme bağlanmadıkları için özne değil cümle dışı unsur olurlar:
“Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın”
(Mehmet Akif )
“Şair, sen üzüldükçe ve öldükçe yaşarsın.”
(Faruk Nafiz)
Hocam, bu konuyu anlatmadınız.
Cümlede özneyi bulmak için yüklem -an / -en’li sıfat-fiil hâline getirilerek kim, ne sorusu sorulur:
Yerinde sayanlar, yürüyenlerden daha ziyade ayak patırtısı ederler.
(Cenap Şahabettin)
(ayak patırtısı eden kimler? - yerinde sayanlar)
Yolun kenarında kırmızı bir araba duruyordu. (duran ne? - kırmızı bir araba)
2.2.1 Özne-Yüklem Uygunluğu
Türkçede cümle, yüklem ve özne üzerine kurulduğu için bu iki öge arasında teklik-çokluk (sayı) ve kişi bakımından uygunluk vardır. Ancak
aşağıda sıraladığımız bazı özel durumlarda bu uygunluğun olmadığı görülür:
2.2.1.1. Teklik-çokluk uygunluğu: Türkçede genellikle özne ve yüklem arasında sayı bakımından bir uygunluk vardır. Kişi ve kişi zamirleri özne
olduğu zaman özne teklikse yüklem de teklik; özne çokluksa yüklem de çokluk olur:
Görevli, biraz önce geldi.
Bu hafta öğrenciler sınava hazırlanıyorlar.
Aşağıda sıralanan bazı özel durumlarda özne ile yüklem arasında teklik-çokluk bakımından bir uygunluk aranmaz:

Bitki, hayvan, cansız varlık ve kavram isimleri (soyut isimler) çokluk eki alarak cümlede özne olursa bunlar, teklik yükleme bağlanır: Ağaçlar çiçek
açtı. Bülbüller ötüyor. Leylekler göç ediyor. Şehirler de insanlar gibi değişiyor. Kitaplar, insanın ufkunu genişletir. Yıllar su gibi akıp gidiyor.
Kötülükler unutulmalıdır. Bu sıkıntılar ne zaman bitecek?
Yukarıda örneklenen özneler kişileştirilirse, özneyle yüklem teklik-çokluk bakımından uygunluk gösterir: Bülbüller ağıt yakmaya başladılar. Sokaklar
benim gibi yalnız kaldılar.
Organ adları çokluk eki alarak özne olursa teklik yükleme bağlanır: Kulaklarınız iyi işitmiyor galiba? Ellerim dondu. Dizlerim ağrıyor. Gözlerim
görmez oldu.
Özne görevindeki teklik ve çokluk topluluk isimleri teklik yükleme bağlanır:
Meclis tatile girdi. Sürü, çobanın insafına kaldı. Ordular, savaşa hazırdı.
Özne görevindeki hareket isimleri teklik yükleme bağlanır: 6
Koridorda koşuşmalar, gidip gelmeler başladı.
2. CÜMLENİN UNSURLARI (ÖGELERİ)

2.2.1.2. Kişi uygunluğu: Özneyle yüklem arasında kişi bakımından bir uygunluk bulunur. Özne hangi kişi ise yüklem o kişiyi gösteren kişi ekini alır:
Siz öğrenmek için gayret ediyorsunuz
Sen, ben ve o (yani biz) bu sınavı kolayca kazanırız.
Sen ve o (yani siz) çalışmıyorsunuz.
Ben ve o (yani biz) saat üçe kadar ders çalıştık.
Şengül ve ben (yani biz) sergiye gitmedik.
Alçak gönüllülük göstermek, böbürlenmek, nezaket ve saygı göstermek gibi bazı sebeplerle özne bir kişi olduğu hâlde çokluk olarak kullanılır ve buna
bağlı olarak da yüklem çokluk olur:
Araştırmamızı bu noktada derinleştirelim. (alçak gönüllük)
Biz her işin üstesinden geliriz. (böbürlenme)
İnternet bağlantısını siz mi kuracaksınız? (nezaket)
Sayın Valimiz, şirketimizi ziyaret ettiler. (saygı)

2.3. Nesne
Nesne, cümlede yüklemin bildirdiği, öznenin yaptığı işten etkilenen ögedir.
Nesne, yükleme belirtme hâli ekiyle (-ı, -i, -u, -ü) bağlanır. Cümlede belirtme hâli ekini alan kelime veya kelime grubu sadece nesne görevinde
bulunabilir.
2.3.1. Belirtili Nesne
Belirtme hâli ekini alan nesneler belirtili nesnedir. Nesneler bazen belirtme hâli ekini almadan da yükleme bağlanabilir.
Belirtili nesneyi bulmak için yükleme kimi, neyi soruları sorulur:
Gülleri, çekerek büyütemezsiniz. (Neyi büyütemezsiniz? - gülleri)
Cesaret, insanı zafere; korkaklık ölüme götürür. (Seneca)
(Kimi götürür? - insanı)
Başını acemi berbere teslim eden cebinden pamuğunu eksik etmesin.
(Neyi eksik etmesin? - pamuğunu)

2.3.2. Belirtisiz Nesne


Belirtme hâli ekini almayan nesnelere belirtisiz nesne denir.
Belirtisiz nesneyi bulmak için yükleme ne sorusu sorulur:
Kütüphaneden ödünç kitap almaya gittiler.
(Ne almaya gittiler? - ödünç kitap)
Bir cümlede birden fazla nesnenin olması durumunda nesneler, belirtili veya belirtisiz aynı cinsten olmalıdır:
Bahçıvan Mehmet, bahçedeki gülleri, karanfilleri, lâleleri bir bir sulardı. 7
2. CÜMLENİN UNSURLARI (ÖGELERİ)

2.4. Dolaylı Tümleç (Yer Tamlayıcısı)


Dolaylı tümleç, yüklemi yaklaşma, bulunma, ayrılma bildirerek tamlayan ögedir. Dolaylı tümleç fiilin yerini ve yönünü gösterdiği için bu ögeye
yer tamlayıcısı da denir.
Dolaylı tümleç yaklaşma hâli (-a, -e), bulunma hâli (-da, -de; -ta, -te) ve ayrılma hâli (-dan, -den; -tan, -ten) ekleriyle yükleme bağlanan kelime
veya kelime grubudur. İsim veya isim soylu bir kelime ya da kelime grubunun dolaylı tümleç olabilmesi için bu hâl eklerinden birini mutlaka
alması şarttır.
Dolaylı tümleci bulmak için yükleme kime, kimde, kimden; neye, nereye, nerede, nereden sorularından uygun olanı sorulur:
Güneş girmeyen eve doktor girer.
“Eyvâh! Beş on kâfirin îmanına kandık;
Bir uykuya daldık ki cehennemde uyandık.”
(Mehmet Akif)
“Düz ovadan sarpa çekme yolunu
Ver mektebe okutsunlar oğlunu
Doğru at adımın sakın kolunu
Zehirli akrebe, yılana ne deñ.” (deñ: dersin)
(Âşık Veysel)
“Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda, pazarda seyrân beğenmez.”
(Seyrânî)
Akacak kan damarda durmaz.
İşten artmaz, dişten artar.

8
2. CÜMLENİN UNSURLARI (ÖGELERİ)

Yaklaşma, bulunma ve ayrılma hâli ekini alan zaman, hâl ve miktar zarflarının dolaylı tümleç değil, zarf tümleci olduğu unutulmamalıdır:
“Sabahtan uğradım ben bir güzele.”
(Karacaoğlan)

Perdeler birbiri ardınca birden kapandı.


Eylülde gel.

2.5. Zarf tümleçleri


Yüklemi yer, yön, zaman, durum, miktar, vasıta, şart, soru bakımından tamamlayan zarflar, cümlede zarf tümleci olur:
Bugün bana ise yarın sana.
Ne öğretirseniz öğretiniz ama doğru ve güzel öğretiniz.
Bugünlerde haberleri dinlemekten çok sıkılıyorum.
Ev sahibiyle aranız nasıl açıldı?
Akıl, insanın külâhında bir çividir. Ara sıra yumruk yemeden kafanın içine girmez.
Kapıyı vurdum ve içeri girdim.
İnsan eğitimle doğmaz ama eğitimle yaşar.
Zarf tümleçlerini bulmak için yükleme ne zaman, nasıl, ne şekilde, ne gibi, neyle, kiminle, niçin, ne kadar, hangi yöne gibi sorular sorulur:
Biraz geç kaldınız. (ne kadar geç kaldınız?)
Sabaha doğru, saat üçte geldi. (ne zaman geldi?)
Sora sora Bağdat bulunur. (Bağdat nasıl bulunur?)
Babasının dönüşünü tam iki ay, sabırsızlıkla bekledi.(ne kadar, nasıl?)
Kimseyi üzmek istemediği için sesini çıkarmıyor. (niçin?)
Maçı sayıyla kazandı. (nasıl, neyle?)

Edat grupları cümlede zarf göreviyle kullanıldığı için bunların edat tümleci olarak değil zarf tümleci olarak gösterilmesi uygundur.

9
2. CÜMLENİN UNSURLARI (ÖGELERİ)

2.6. Cümle Dışı Unsurlar


Cümlenin kuruluşuna katılmayan ve dolaylı olarak cümlenin anlamına yardımcı olan edatlar (bağlama edatları, ünlem edatları, hitaplar, ara
sözler) cümle dışı unsurlardır. Cümlenin ögeleri bulunurken bunlar dikkate alınmaz:

Mehmet, son günlerde sorumluluklarını ihmal ediyorsun.


Evet, şimdi seni de dinleyelim.
Eyvâh! Ne yer ne yâr kaldı.
Şimdi, efendiler -müsaade buyurursanız- size bir sual sorayım

3. CÜMLE TAHLİLİ VE UYGULAMASI


Cümlenin kuruluşunda yer alan kelime ve kelime gruplarını, cümleyi oluşturan ögeleri ve bunların özelliklerini bilmek, kurallı ve doğru cümle kurma
becerisini geliştirmeye yardımcı olacaktır.
Aşağıdaki örnekleri incelerken kelime ve kelime grupları arasında ilginin nasıl kurulduğuna, asıl ve yardımcı unsurların sırasına dikkat ediniz.
1. Bileğin gücü, yürekten gelir.
gelir: yüklem
bileğin gücü: özne (ne?)
yürekten: dolaylı tümleç (yer tamlayıcısı) (nereden?)
2. Kabukta dolaşan böcek, meyvenin tadını alamaz.
alamaz: yüklem
kabukta dolaşan böcek: özne (ne ?)
meyvenin tadını: belirtli nesne (neyi?)
3. Suçlar insanların yüzünde görünseydi, aynalar satılmazdı.
(P. Ustinov)
görünseydi : yüklem
suçlar: özne (ne?)
İnsanların yüzünde: dolaylı tümleç (nerede?)
4. Brütüs’ün yaşadığı yerde Sezar ölmeye mahkûmdur.
(Schiller)
mahkûmdur: yüklem yaşadığı yerde: dolaylı tümleç (nerede?)
Sezar: özne (kim?) ölmeye: dolaylı tümleç (neye?)
10
KAYNAKÇA

Karaağaç, Günay (2013). Türkçenin Dil Bilgisi, Akçağ yay., Ankara.


Karasoy, Y. Yavuz, O. Direkci, B. Kayasandık, A.(2016). Uygulamalı Türk Dili ve Kompozisyon Bilgileri Antalya: Sözen.
Korkmaz, Zeynep. Ercilasun, A.B., Zülfikar, H., Parlatır, İ., Akalın, M., Gülensoy, T., Birinci, N. (2001). Türk Dili ve Kompozisyon Bilgileri, Yargı
yay.Ankara.
Yavuz, K. Yetiş, K., Birinci, N. (2001). Üniversite Türk Dili ve Kompozisyon Dersleri, Bayrak yay., İstanbul.

11
HAFTALIK KONU DEĞERLENDİRME SORULARI

Aşağıdaki sorulardan hangisinin cevabı özne de yüklem de değildir?


A) – Hangisi daha çok kazanıyor?
- Ortadaki
B) – Soruları çözdün mü?
- Çözdüm.
1 C) – Telefondaki kimdi?
- Babam
D) – Bunları kime anlattın?
- Hiç kimseye.
E) – Arabanın içinde ne vardı?
- Kutu.

Aşağıdaki cümlelerin hangisinde yüklemden önce gelen sözlerin tümü özne görevindedir?
A) Tahtalı Dağı’nın tatlı serinliği bizi sarhoş etmişti.
B) Yol yapım çalışmaları bir ay boyunca sürecek.
2 C) Akıl danışacak ne bir dost ne bir arkadaş bulabildim.
D) Serik köylülerinin bitmez tükenmez sorunları vardı.
E) Şikayetleri en ince ayrıntılarına kadar değerlendireceğiz.

"Kuş cıvıltıları baharı müjdeliyordu insanlara serin sabahlarda."


Bu cümlede sırasıyla yükleme yöneltilecek hangi soruların cevabı vardır?
A) Ne neyi kime nerede
3 B) Kim kimi neye ne zaman
C) Ne neyi kime ne zaman
D) Neyi ne kime nerede
E) Neyi kimi kime ne zaman

Aşağıdaki cümlelerin hangisinde nesne vurgulanmıştır?


A)Aylardan beri bu zavallılara bakıyoruz.
B) Tarımsal ilaçlar insan sağlığını olumsuz bir şekilde etkiliyor.
4 C) Ekspo 2016 konserini çok beğendi.
D) Köylüler bir hafta içinde meraları sürdü.
E) Önceki gün onu çok aradım. 12
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ ORTAK DERSLER TD I DERS NOTU / AKUZEM
T.C. AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ
Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi (AKUZEM)
ORTAK DERSLER

TÜRK DİLİ II
DERS NOTU

Konu
Hafta 4 Dönem BAHAR Öğretim Elemanı MERAL BAYRAM

AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD II / DERS NOTU / AKUZEM


1. CÜMLE ÇEŞİTLERİ

1.1 Yüklemin Yerine Göre Cümleler

a) Kurallı Cümle:
Türkçede asıl unsurlar sonda, yardımcı unsurlar önce geldiği için cümlenin en önemli ve asıl ögesi olan yüklem genellikle
cümlenin sonunda yer alır. Yüklemi sonda olan cümle, kurallı cümledir. Cümlede özellikle belirtilmek istenen unsurlar yükleme
yaklaştırılır:

Kayıhan, / bu akşam/ pencerenin önünde/ oturuyordu.

Kayıhan, /pencerenin önünde/ bu akşam / oturuyordu.

Bu akşam/ pencerenin önünde/ Kayıhan/ oturuyordu.

2
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD II / DERS NOTU / AKUZEM
b) Devrik Cümle:
Yüklemi sonda olmayan cümle, devrik cümledir. Devrik cümlelere şiir dilinde daha çok rastlanır. Günlük konuşmalarda,
atasözlerinde ve deyimlerde de zaman zaman devrik cümleler görülür. Cümlede yüklemin dışındaki ögelerin yer değiştirmesi
durumunda cümlenin kurallılığı bozulmaz.

˝ Bir kökte uzamış sarmaşık gibi


Dökülmüş gerdana saçların güzel.ˮ
( Âşık Veysel Şatıroğlu)

3
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD II / DERS NOTU / AKUZEM
˝ Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce.ˮ
( Cahit Sıtkı Tarancı)

*Sensiz kaldım bu yerde.

*Gülme komşuna, gelir başına.

*Çocuktan al haberi.

4
1.2. Yüklemin Türüne Göre Cümleler

a) Fiil Cümlesi
Yüklemi çekimli bir fiil veya fiil grubu olan cümle, yükleminin türüne göre fiil cümlesidir. Her türlü hareket, iş, oluş fiil cümleleriyle
karşılandığı için fiil cümleleri isim cümlelerine göre daha çok kullanılır.
Yükleminin geçişli fiil olması durumunda, fiil cümlelerinde cümlenin bütün ögeleri bulunabilir.

˝ İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;


Önce hafiften bir rüzgar esiyor,
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar ağaçlarda.ˮ
( Orhan Veli Kanık)

5
b) İsim Cümlesi
Yüklemi ek-fiille çekimlenmiş bir isim veya isim grubu olan cümleler ve yüklemi isim unsuru +değil +ek –fiil +kişi ekinden
oluşan cümleler, yükleminin türüne göre isim cümlesidir.

˝ Ormanlar koynunda bir serin dere


Dikenler içinde sarı gül vardır.ˮ
( Rıza Tevfik Bölükbaşı)

˝ Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin.


Benim doğduğum köyler de güzeldi.ˮ
( Cahit Külebi)

6
˝ Ölmek değildir, ömrümüzün en feci işi
Müşkül budur, ölmeden evvel ölür kişiˮ
( Yahya Kemal Beyatlı)

* İsim cümlelerinin olumsuzunu yapmak için değil ve yok kelimeleri kullanılır:

Düşüncelerini söylemekten korkan ben değilim.

Ağzı var, dili yok.

7
1.3. Anlamlarına Göre Cümleler

a) Olumlu Cümle

Yargının gerçekleştiğini bildiren cümleler, olumludur. Bu cümlelerin yüklemi varlık, olma veya bulunma bildirir:

Kurt kocayınca köpeğin maskarası olur. ( Atasözü)

Gerçek belirince yalan ortadan kalkar. ( Atatürk)

Beklediğimiz haber nihayet geldi.

8
Yapısı bakımından olumsuz görünen bazı cümleler anlam bakımından olumludur. Cümlede olumsuz iki unsurun
bulunması cümleyi olumlu yapar:

Nasıl cevap vereceğini bilmiyor değildi. (= biliyordu)

Allah’tan korkmayan yoktur. ( =herkes korkar)

Yapı bakımından olumsuz bazı cümleler soru yoluyla olumlu bir anlam kazanabilir:

Siparişlerinizi getirmez olur muyum? (= getiririm)

9
b) Olumsuz Cümle
Yargının gerçekleşmediğini, yapılmadığını bildiren cümleler, anlam bakımından olumsuzdur.
Fiilden fiil yapan –ma-, -me-, olumsuzluk eki, değil edatı ve yok kelimesi cümleleri olumsuz yapan unsurlardır:

Cebimde beş kuruş para yok .

Bundan sonra kimse kimseyi kandırmayacak.

10
Yapı bakımından olumlu olan bazı cümleler soru ekiyle olumsuz bir anlam kazanabilir:

Matematik sınavından 95 almak kolay mı ? ( Kolay değil.)

Babamın yanında hiç sigara içebilir miyim? ( İçemem.)

ne……..ne bağlama edatıyla kurulan cümleler de anlam bakımından olumsuzdur. Cümlede bu unsur varsa yüklem mutlaka olumlu
olmalıdır:

˝ Ne hasta bekler sabahı


Ne taze ölüyü mezar
Ne de şeytan, bir günahı
Seni beklediğim kadar.ˮ
( Necip Fazıl Kısakürek)

11
Kendisinden sonra mi soru eki gelen değil edatı, olumlu veya olumsuz isim ve fiil cümlelerinde yüklemden sonra gelerek,
cümleye pekiştirici ve onaylatıcı bir anlam katar. Eklendiği yüklemi olumlu veya olumsuz yönde etkilemez:

Usta bir kalemden çıkmış güzel bir şiir, değil mi?

Size ressam olduğundan hiç bahsetmedim değil mi?

Bu duvar nasıl olsa boyanacak değil mi?

Hakan’ı şımarık bulmuyorsunuz değil mi?

12
c) Soru Cümlesi

Herhangi bir şeyi öğrenmek için soru unsurlarıyla kurulan cümleler, soru cümleleridir. Soru cümleleri genellikle, soru eki mı
(mi, mu, mü) ile yapılır. Ayrıca hani, hangi, kim, kaç, nasıl, ne, neden, niçin gibi soru kelimeleriyle de soru cümleleri kurulur.
Soru cümlesi olumlu veya olumsuz olabilir.

Doktor içeride mi?

Niçin bu kadar geç kaldınız?

Üniversitemizi nasıl buldunuz?

13
Cümlede soru eki hangi kelimeden sonra gelirse onu sorar:

Aybars mı dün arabasıyla geldi?

Aybars dün mü arabasıyla geldi?

Aybars dün arabasıyla mı geldi?

Aybars dün arabasıyla geldi mi?

14
1.4. Yapılarına Göre Cümleler

Yapılarına göre basit, birleşik, bağlı ve sıralı olmak üzere dört çeşit cümle vardır:

a) Basit Cümle
Tek yüklemi bulunan, tek yargı bildiren cümleler yapı bakımından basit cümledir. Yüklem dışındaki diğer ögelerin sayısı
önemli değildir. Basit cümleler hem isim hem fiil cümlesi olabilir. Türkçede cümleler genellikle basit yapılıdır.

Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz.

Akıllı düşman, akılsız dosttan yeğdir.

15
Yapısında isim-fiil, zarf-fiil, sıfat-fiil veya bu tür kelimelerden yapılmış kelime grupları bulunan cümlelerde bu unsurlar bağımsız
yargı bildirmedikleri için, böyle cümleler de yapı bakımından basit cümle sayılırlar:

Bu kadar yolu yaya gitmek zor olabilir.

Gülü seven dikenine katlanır.

Ayaklarını sürüyerek yerine geçti.

16
b) Birleşik Cümle

İçinde birden fazla yargının bulunduğu cümleler, birleşik cümledir. Bu yapıdaki cümlelerde esas yargıyı üzerinde bulunduran bir
temel cümle ve bu temel cümleyi çeşitli yönlerden tamamlayan yan cümleler bulunur.

Türkçede şartlı birleşik cümle, ki’li birleşik cümle ve iç içe birleşik cümle olmak üzere üç çeşit birleşik cümle vardır:

Şartlı Birleşik Cümle: İçinde şart kipi bulunan cümledir. Şart kipi, diğer fiil çekimlerinden farklı olarak bitmiş bir hareket göstermez, bir
yargı ifade etmez.

17
Bu yapıdaki cümlede şart kipini taşıyan yardımcı cümle önce, temel cümle sonra gelir. Şart cümlesi temel cümleyi genellikle şart, zaman, sebep,
benzetme gibi anlamlarla tamamlar ve temel cümlenin zarfı olur:

Derslerine düzenli çalışırsan sınıfını kolay geçersin.

Pazar günü hava güzel olursa gezmeye gideceğiz.

˝ Artık demir almak günü gelmişse zamandan


Meçhûle giden bir gemi kalkar bu limandan.ˮ

18
Ki’li Birleşik Cümle: -ki bağlama edatıyla yapılan birleşik cümledir. Ki edatı, çekimli bir fiilden sonra gelince bağlama edatı olur. Bu
cümlelerde ki edatına kadar olan kısım asıl unsur, ki edatından sonraki kısım yardımcı unsurdur. Bu sıralanış Türkçeye aykırıdır. Ki edatı
çıkarılınca cümle Türkçedeki sıralanışa uyar:

Duydum ki unutmuşsun gözlerimin rengini. ( Gözlerimin rengini unuttuğunu duydum.)

Ki’den önceki unsurun isim olması halinde ki, yardımcı cümleyi asıl cümleye bağlamaz, asıl cümlenin yüklemini onun isim unsuruna
bağlar:

Limon ki bol vitaminli bir meyvedir, kışın yetişir. ( Bol vitaminli bir meyve olan limon kışın yetişir.)

19
İç İçe Birleşik Cümle: Bir cümlenin herhangi bir görevle başka bir cümlede yer almasıyla meydana gelen birleşik cümledir.
Araya giren cümle, temel cümledeki anlamı tamamlayan yardımcı cümle olarak nesne veya diğer unsurlardan birinin
parçası olur:

Edebiyatçı ˝ İçinizde ‘Han Duvarları’nı okuyan var mı?ˮ dedi.

Hayır, o değil, şu uzun boylu adam, dedi.

20
c) Bağlı Cümle
Birden fazla cümlenin fakat, ama, lakin, ve, veya gibi edatlarla bir özneye bağlanarak oluşturduğu cümledir. Her biri bağımsız
olan bu cümleler arasındaki ilgi, bağlama edatlarıyla kurulmakta ve pekiştirilmektedir:

Konuşmayı erken öğrendim ama susmayı öğrenmem için yaşlanmam gerekti.

˝ Ölmek kaderde var, bize üzüntü vermiyor


Lâkin vatandan ayrılışın ızdırabı zor.ˮ
( Yahya Kemal Beyatlı)

21
c) Sıralı Cümle

Tek başına bağımsız yargı bildiren iki veya daha fazla cümlenin bir anlam bütünlüğü içinde sıralanmasıyla kurulan cümledir. Yüklemleri
çekimli fiil olan sıralı cümleler, birbirinden virgül veya noktalı virgülle ayrılır:

Alacağını tahsil etmek için önce telefon etmiş, sonra biriyle haber yollamış, olmayınca kendisi gitmek zorunda kalmıştı. ( Yüklemleri birbirine
bağlayan –tı, kip ekidir.)

Aradaki ilginin ortak cümle ögeleriyle sağlandığı sıralı cümle bağımlı sıralı cümle, ilginin sadece anlam yönüyle kurulduğu cümle bağımsız
sıralı cümledir.

Çetin, kantinde bizi bekliyormuş, hemen yanımıza geldi, kolumuzdan tutup masasına götürdü. ( Özne, ortaktır.)

22
CÜMLE ÇÖZÜMLEMELERİ

23
1. Bileğin gücü, yürekten gelir.

gelir: yüklem
bileğin gücü: özne
yürekten: dolaylı tümleç( yer tamlayıcısı)

Yüklemin yeri bakımından kurallı, anlamına göre olumlu, yapısına göre basit cümle; yükleminin türüne göre fiil
cümlesidir.

24
2. Kabukta dolaşan böcek, meyvenin tadını alamaz.

alamaz: yüklem
kabukta dolaşan böcek: özne
meyvenin tadını: belirtili nesne

Cümle yükleminin yeri bakımından kurallı, anlamına göre olumsuz, yapısına göre basit cümle; yükleminin türüne göre fiil
cümlesidir.

25
3. Timsahın ağzını düşünen, kıymetli inciye kavuşamaz.
( Sâdi)
kavuşamaz: yüklem
timsahın ağzını düşünen: özne
kıymetli inciye: dolaylı tümleç

Yükleminin yeri bakımından kurallı, anlamına göre olumsuz, yapısına göre basit cümle; yükleminin türüne göre fiil
cümlesidir.

26
4. Suçlar insanların yüzünde görünseydi, aynalar satılmazdı.
(P. Ustinov)

satılmazdı: yüklem
aynalar: özne
suçlar insanların yüzünde görünseydi: asıl cümlenin zarf tümleci
görünseydi: yüklem
suçlar: özne
İnsanların yüzünde: dolaylı tümleç

Yükleminin yeri bakımından kurallı, anlamına göre olumsuz, yapısına göre şartlı birleşik cümle; yüklemin türüne göre fiil cümlesidir.

27
5. Gençler grup halinde, yetişkinler ikişer ikişer, ihtiyarlar yalnız yürürler.

Burada üç tane cümle vardır.


yürürler: (ortak) yüklem
gençler, yetişkinler, yaşlılar: her biri ayrı ayrı öznedir.
grup halinde, ikişer ikişer, yalnız: ayrı ayrı zarf tümleçleridir.

Yükleminin yeri bakımından kurallı, anlamına göre olumlu, yapısına göre bağımlı sıralı cümle; yükleminin türüne göre fiil
cümlesidir.

28
6. Brütüs’ün yaşadığı yerde Sezar ölmeye mahkûmdur.
(Schiller)
mahkûmdur: yüklem
Sezar: özne
Brütüs’ün yaşadığı yerde: dolaylı tümleç
ölmeye: dolaylı tümleç

Cümle, yükleminin yeri bakımından kurallı, anlamına göre olumlu, yapısına göre basit; yükleminin türüne göre isim cümlesidir.

29
7. Herkes insanlığı değiştirmeye çalışıyor, kimse kendini değiştirmeyi aklından geçirmiyor.

Burada iki cümle vardır:


çalışıyor: yüklem
herkes: özne
insanlığı değiştirmeye: dolaylı tümleç
aklından geçirmiyor: yüklem
kimse: özne
kendini değiştirmeyi: belirtili nesne

Yükleminin yeri bakımında kurallı, anlamına göre birincisi olumlu, ikincisi olumsuz, yapısına göre bağımsız sıralı cümle, yükleminin
türüne göre fiil cümlesidir.

30
8. Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendisinde kuvvet bulacaktır.
(Atatürk)
kuvvet bulacaktır: yüklem
Türk çocuğu: özne
kendisinde: dolaylı tümleç
ecdadını tanıdıkça: zarf tümleci
daha büyük işler yapmak için: zarf tümleci

Yükleminin yeri bakımından kurallı, anlamına göre olumlu, yapısına göre basit; yükleminin türüne göre fiil cümlesidir.

31
9. Çobanı aslan olan koyun sürüsü, çobanı koyun olan aslan sürüsünden daha iyidir.
(Atasözü)
daha iyidir: yüklem
çobanı aslan olan koyun sürüsü: özne
çobanı koyun olan aslan sürüsünden: dolaylı tümleç

Yükleminin yeri bakımından kurallı, anlamına göre olumlu, yapısına göre basit; yükleminin türüne göre isim cümlesidir.

32
10. Hiçbir zaman çıktığın kapıyı hızlı çarpma, geri dönmek isteyebilirsin.

İki cümle vardır. Birinci cümlenin ögeleri:

çarpma: yüklem
(sen) : gizli özne
çıktığın kapıyı: belirtili nesne
hızla: zarf tümleci (hâl zarfı)
hiçbir zaman: zarf tümleci (zaman zarfı)

İkinci cümlenin ögeleri:

isteyebilirsin: yüklem
(sen): gizli özne
geri dönmek: belirtisiz nesne

Yükleminin yeri bakımından kurallı, anlamına göre olumlu, yapısına göre bağımlı sıralı cümle; yükleminin türüne göre fiil cümlesidir.

33
11. Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal.

Hakk’a tapan milletimin hakkıdır: yüklem


istiklal: özne

Bu cümle yükleminin yeri bakımından devrik, anlamına göre olumlu, yapısına göre basit cümle; yükleminin türüne göre isim cümlesidir.

34
12. Sahipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.
(Mehmet Akif Ersoy)

Beyitte iki cümle vardır. Birinci cümlenin ögeleri:

haktır: yüklem
sahipsiz olan memleketin batması: özne

Bu cümle yükleminin yeri bakımından kurallı, anlamına göre olumlu, yapısına göre basit cümle; yükleminin türüne göre isim cümlesidir.

İkinci cümlenin ögeleri:

batmayacaktır: yüklem
bu vatan: özne
sen sahip olursan: zarf tümleci

Yükleminin yeri bakımından kurallı, anlamına göre olumsuz, yapısına göre şartlı birleşik cümle; yükleminin türüne göre fiil cümlesidir.

35
HAFTALIK KONU DEĞERLENDİRME SORULARI

Aşağıdaki cümlelerde kelimelerin yerleri değiştirilmiştir. Bunları kurallı cümle olarak sıralayınız.
a. iyidir, şerefsiz, ömürden, bir, bir, ölüm, daha, şerefli
1 b. pahalıdır, pahalıdır, ama, daha, öğrenmek, cehalet, çok
c. çetin, Türk, için, işler, yaratılmıştır, başarmak

Aşağıdaki cümleleri ögelerine ayırınız ve bu cümleleri çeşitlerine göre sıralayınız.


a. Bilgisayarın açma düğmesine basılır basılmaz, bilgisayar önce kendini test eder.
2 b. Bilgisayardaki bellek miktarı, disket ve hard disk sürücüleri, klavye vb. aygıtlar veya diğer parçalar kontrol edilir.
c. Bilgisayardaki arızayı gidermek gerekir.

36
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ ORTAK DERSLER TD II DERS NOTU / AKUZEM
Kaynaklar
Karasoy, Y. Yavuz, O. Direkçi, B. Kayasandık, A. (2017). Uygulamalı Türk Dili ve Kompozisyon Bilgileri. Konya: Palet.

Zeynep Korkmaz ve ark., Türk Dili ve Kompozisyon Bilgileri, 6. Baskı, Ankara: Yargı Yayınevi, 2003.

Hamza Zülfikar ve ark., Türk Dili ve Kompozisyon, 6. Baskı, Bursa: Ekin Yayınevi,2014

37
T.C. AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ
Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi (AKUZEM)
ORTAK DERSLER

TÜRK DİLİ II
DERS NOTU

Konu SÖZLÜ KOMPOZİSYON TÜRLERİ VE UYGULAMASI

Hafta 5 DÖNEM BAHAR Öğretim Elemanı ÖĞR.GÖR.AYKUT ÇELİK

AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD I / DERS NOTU / AKUZEM


SÖZLÜ KOMPOZİSYON TÜRLERİ VE UYGULAMASI

SÖZLÜ KOMPOZİSYON
Sözlü kompozisyon, dilin malzemesini oluşturan kelimelerin bir düzen içerisinde anlamlı bir bütün oluşturacak biçimde sözle ifade
edilmesidir. Sözlü kompozisyonun amacı, kişiye kendi meramını açık, anlaşılır, tam ve doğru bir şekilde ifade etme becerisi
kazandırmaktır.
Konuşma
Herhangi bir düşüncenin, olayın, isteğin... dinleyenlere sözle anlatılmasına konuşma denir. İnsan (belki de tabiatının bir gereği
olarak) duygu ve düşüncelerini başkalarıyla paylaşmak, bildiklerini diğer insanlara öğretmek, herhangi bir gerçeği ifade etmek,
ilgi duyduğu konuları öğrenmek... amacıyla konuşmaya ihtiyaç duyar. Bu ihtiyacın en güzel biçimde, usulüne uygun olarak
karşılanması, konuşmanın önemini kavramak ve güzel konuşma ilkelerine uymakla mümkündür.
GÜZEL KONUŞMANIN ÖNEMi
İnsanı diğer canlılardan ayıran önemli özelliklerden biri olan konuşmanın, usulüne göre yapılması hemen her alanda başarılı
olmanın temel şartlarındandır. Başarılı yöneticilerin, tanınmış avukatların, liderlerin, toplum içinde saygın bir yeri olan kişilerin
ayırıcı vasıflarından biri de güzel ve etkili konuşmalarıdır. Böyle insanlar düşüncelerini güzel konuşma sanatının incelikleriyle
ifade ettikleri için kendilerini dinletmesini bilirler ve herkesin kalbini kazanırlar. Zira bunlar, Aristo’nun dediği gibi düşündüklerinin
hepsini söylemez fakat söylediklerini düşünür de söylerler. Konuşma sanatını bilmeyen birisi ne kadar akıllı, ne kadar değerli
olursa olsun, kendisini dinletemez, muhatabını inandıramaz, etrafındakileri kendisinden uzaklaştırır, konuşmaya başladığı andan
itibaren kendisine zarar vermeye başlar.

2
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD I / DERS NOTU / AKUZEM
SÖZLÜ KOMPOZİSYON TÜRLERİ VE UYGULAMASI

Güzel konuşmanın önemini veciz olarak özetlemek için, konuyla ilgili özlü sözlerden bazıları aşağıya alınmıştır:
Söz biliyorsan konuş ibret alsınlar, bilmiyorsan sus adam sansınlar.
İnsanın eti yenmez, derisi giyilmez, tatlı dilinden başka nesi var?
İstediğini söyleyen istemediğini işitir.
Dilin kemiği yoktur, ama kemik kırar. (Atasözü)
Her sözü söyleme, yerin kulağı var. (Atasözü)
Dilin cismi küçük, cürmü büyüktür. (Atasözü)
İnsanlar konuşa konuşa anlaşırlar. (Atasözü)
Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır. (Atasözü)
Dilim, seni dilim dilim dileyim. (Atasözü)
Söz gümüşse sükût altındır. (Atasözü)

Söylediklerinizi dinletmek için kimseyi kolundan tutmayın, zira insanlar sizi dinlemek istemiyorlarsa onları tutacak yerde çenenizi tutsanız daha
iyi edersiniz. (Chesterfield)
Güzel söz söyleme sanatı varsa, bir de güzel anlama ve dinleme sanatı vardır. (Epiktetos)
Kuşlar ayaklarıyla; insanlar dilleriyle yakalanırlar. (T. Fuller)
Ya susun ya da susmaktan iyi şeyler söyleyin. (Pisagor)
Konuşma, insanın aklını kullanma sanatıdır. (Eflatun)
Konuşma, aklın fihristidir. (Seneca)
Can sıkıcı bir adam olmak isterseniz, aklınıza gelen her şeyi söyleyin. (Voltaire)

3
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD I / DERS NOTU / AKUZEM
SÖZLÜ KOMPOZİSYON TÜRLERİ VE UYGULAMASI

GÜZEL KONUŞMA (RETORİK)


Güzel konuşma; yerine, zamanına, kişisine uygun olarak yapılan konuşmadır. Neyi, nerede, ne zaman, kime nasıl söyleyeceğini bilen bir
kişinin güzel konuşmayla ilgili önemli bir problemi yok demektir. Hazırlıklı veya hazırlıksız herhangi bir sözlü anlatımın güzel ve etkili olması,
konuşma yanlışları yapılmamasına bağlıdır. Şu hâlde, güzel konuşmayı içinde konuşma yanlışlarının olmadığı sözlü anlatım şeklinde
tanımlamak da mümkündür.
KONUŞMA YANLIŞLARI

Konuşma yanlışları çevreye, eğitime, dilin kurallarını bilme seviyesine, alışkanlıklara ve kişiye göre değişmekle birlikte bunları;
1. Alışkanlıklardan kaynaklanan davranışla ilgili konuşma yanlışları,
2. Söyleyiş tarzıyla ilgili konuşma yanlışları,
3. Konuşma kurallarını bilmemekten kaynaklanan konuşma yanlışları, olmak üzere üç başlık altında toplayabiliriz.

1.ALIŞKANLIKLARDAN KAYNAKLANAN DAVRANIŞLA İLGİLİ KONUŞMA YANLIŞLARI


Kibirlenmek
İlgisizlik
Konuşanın sözünü kesmek
Kendini yetersiz görmek
Alay etme alışkanlığı
“İstediğini söyleyen istemediğini işitir.”
Bir toplantıda sonradan görme gençlerden biri aklınca Âkif’i küçük düşürmek için alaylı bir sesle:
― Üstat, siz baytardınız değil mi, diye sorar.
Âkif gayet sakin, cevabını yapıştırır:
― Evet, bir yeriniz mi ağrıyordu?
Boşboğazlık
Söylenmemesi gereken bir sözü yerli yersiz söyleme alışkanlığıdır.
Kulaklarının büyüklüğüyle ünlü Galileo’ye edepsizin biri:
― Üstat, kulaklarınız bir insan için biraz büyük değil mi, demiş.
Galileo:
― Doğru, demiş. Benim kulaklarım bir insan için biraz büyük; ama seninkiler de bir eşek için fazla küçük sayılmaz mı?
4
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD I / DERS NOTU / AKUZEM
SÖZLÜ KOMPOZİSYON TÜRLERİ VE UYGULAMASI

Gevezelik, Usulsüz eleştiri yapmak, İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır.


Yapmacıklık, Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.
Övünmek, Dedikodu etmek, Kesin konuşmak
2. SÖYLEYİŞ TARZIYLA İLGİLİ KONUŞMA YANLIŞLARI

Etkili ve güzel bir konuşmada konunun içeriği kadar söyleyiş tarzı da önemlidir. Neyi, ne zaman, nerede, nasıl söyleyeceğini bilmeyen bir
kişinin güzel konuşması çok zordur. Herhangi bir isteğin ifadesinde, seçilen kelimelerin ve söyleniş tarzının kişiler üzerinde farklı etkiler
uyandıracağı unutulmamalıdır. Aşağıdaki cümleler, bu konuyu örnekleyen özlü sözlerdendir:
•Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır. (Atasözü)
•Hoo var, öküz durdurur; hoo var saban kırdırır. (Atasözü)
Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı, bal ile yağ ede bir söz. (Yunus Emre)
Aynı kelimeleri tekrarlamak
Söyleyiş yanlışları yapmak, anlamsız sesler çıkarmak
Argo sözleri kullanmak ve kaba konuşmak
Argo: Kullanılan ortak dilden ayrı olarak aynı meslek ya da topluluktaki insanların kullandığı özel dil ya da sözcük dağarcığı; serserilerin,
külhanbeylerinin kullandığı söz ya da deyim (Türkçe Sözlük)
Kendisine ve çevresindekilere saygısı olan aydın bir insanın konuşmasında argoya ve kaba sözlere rastlanmaz.
3. KONUŞMA KURALLARINI BİLMEMEKTEN KAYNAKLANAN KONUŞMA YANLIŞLARI
Güzel ve etkili konuşma kurallarını bilmeyen, bu konuda deneyimi olmayan, konuşma sırasında yapılan yanlışlıkların neler olduğundan
habersiz bir konuşmacının başarılı bir sunuş yapamayacağı, konuşmasının yanlışlarla dolu olacağı muhakkaktır. Konuşmacı, karşılaştığı
kötü örnekleri kendisine devamlı ölçü kabul ederse başarılı olamaz. Üslûp yanlışları Plânsızlık

5
SÖZLÜ KOMPOZİSYON TÜRLERİ VE UYGULAMASI

GÜZEL KONUŞMA KURALLARI


1. Muhatabınıza önem veriniz, saygılı olunuz ve övünmeyiniz.
2. Dinlemesini biliniz.
3. Samimî olunuz ve yapmacıklıktan sakınınız.
4. Yere, zamana, duruma, muhataba uygun bir konu seçiniz ve boş konuşmayınız.
5. Çevrenizdekilere sık sık nasihat vermeye kalkışmayınız.
6. Konuşurken kelime seçimine, bunları doğru söylemeye ve üslûbunuza özen gösteriniz.
7. Mümkün olduğu kadar sağlam cümleler kurmaya çalışınız.
8. Sesin insanın kişiliğini yansıtan önemli bir unsur olduğunu unutmayınız.
9. Sesinizin tonunu duygu ve düşüncenizin özelliğine göre ayarlayınız.
10. Konuşmada jest ve mimiklerden aşırılığa kaçmadan, gerektiği ölçüde söz ve düşüncenin ahengine uygun olarak yararlanınız.
11. Bir sunuş konuşması yapmanız gerektiği mutlaka hazırlık yapınız.
12. Dinleyicilerinizle göz irtibatını kesmeyiniz.
13. Konuşma sırasında doğruyu güzel bir üslûpla ifade etmeye özen gösteriniz.
SÖZLÜ KOMPOZİSYON TÜRLERİ
A. HAZIRLIKLI KONUŞMALAR
Bir topluluğa hitaben yapılan sunuş konuşmaları hazırlıklı konuşmalardır. Bu konuşmalar siyasî, hukukî, ilmî, dinî, ticarî vb. gibi hangi türden
olursa olsun hepsinde dinleyici grubunu göz önünde bulundurarak uygun bir konu seçmek, konuşma plânı yapmak ve hazırlanmak şarttır.
HAZIRLIKLI KONUŞMALARDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR
1. Konuşmayı kimler dinleyecek?
2. Konunun tespiti
3. Konuşma plânının çıkarılması ve konunun hazırlanması
4. Hazırlığın denenmesi
5. Sunuştan önce yapılması gerekenler
-Gerekli malzemeler, kaynaklar, dokümanlar kontrol edilmelidir.
-Konuşma yapılacak yerin önceden görülmesinde yarar vardır.
-Donanım kontrol edilmelidir. (Ses düzeni, sunular vs.)
-Gereksiz eşya kaldırılmalıdır.
-Dinleyiciler ön kısımda toplanmalıdır.
-Kıyafet uygun olmalıdır.
6. Sunuş
Konuşmacı kürsüye canlı adımlarla gelmelidir.
Konuşmacı dış görünüşüyle, sesiyle dinleyicileri etkileyebilmelidir. 6
Dinleyiciler karşısında rahat olmalıdır.
SÖZLÜ KOMPOZİSYON TÜRLERİ VE UYGULAMASI

- Konuşma plânındaki sıraya göre sunuş yapılmalıdır.


- Söze “Biraz başınızı ağrıtacağım, kusura bakmayın. Aslında içinizde bu konuyu benden daha iyi bilenler var ama görev bana verildi. Bildiğim
kadarıyla anlatmaya çalışayım.” gibi, konuşmanın etkisini azaltacak ifadelerle başlamamak gerekir.
- Ses tonu dinleyenlerin ilgilerini canlı tutacak şekilde konuya göre ayarlanmalı; konu, ses, söyleyiş, jest ve mimikler uyum içinde olmalıdır.
- Konuya uygun nükte, fıkra, hatıra veya küçük bir hikâye anlatmak uygun olabilir.
- Sunuşta göz irtibatı çok önemlidir.
- Konuşmacı dinleyicileri gözleyerek onların tepkilerini kontrol etmeli ve konuşmasını buna göre ayarlamalıdır.
- Samimî, saygılı ve hoşgörülü olmalı, başkalarını kıracak ölçüsüzlüklere, kaba sözlere ve argoya yer vermemelidir.
- İyi bir giriş ve iyi bir sonucun konuşmanın en etkili bölümleri olduğu unutulmamalıdır.
- Konuşmacı kendisine ayrılan süreye uymaya özen göstermeli, sorulacak sorulara açık, kısa ve kesin cevaplar verilmelidir.
HAZIRLIKLI KONUŞMALAR
NUTUK (SÖYLEV)
Bir dinleyici grubuna belli bir düşünceyi, bir duyguyu aşılamak; önemli açıklamalarda bulunmak için yapılan coşkulu konuşmalara nutuk denir.
Nutuk siyasî, içtimaî, millî, ahlâkî, hukukî, askerî olabilir. Nutuktan amaç heyecanlandırarak bir düşünceyi aşılamaktır.
Victor Murdock’un “Söze iyi başlayın, iyi bitirin, arasını neyle doldurursanız doldurun.” sözü, nutukta özellikle giriş ve sonuç bölümünün önemli
olduğunu göstermesi bakımından dikkat çekicidir. “Gençliğe Hitabe” ile biten Atatürk’ün Nutuk’u bu türün en başarılı örneklerinden biridir.
KONFERANS
Alanında uzman birinin bir konu hakkında, duygu ve düşüncelerini açıklamak, öğretmek amacıyla yaptığı hazırlıklı konuşmaya konferans denir.
Konferansçı istediği konuyu anlatabilir. Konferanslar bilimsel konularda daha çok verilmekle birlikte güncel konularda da verilebilir. Konferanstan
amaç dinleyenleri coşturmak veya onlara bir fikir aşılamak değil, dinleyicileri belli bir konuda bilgilendirmektir.
- Konferans şöyle bir plânla sunulabilir:
- 1. Seslenme
- 2. Konferansın amacı
- 3. Konunun kısaca özeti
- 4. Sorulabilecek soruların cevapları
- 5. Sonuca götüren açıklamalar
- 6. Sonuç

7
SÖZLÜ KOMPOZİSYON TÜRLERİ VE UYGULAMASI

MÜLÂKAT (GÖRÜŞME)
Kendi alanının uzmanı ünlü kişileri etraflıca tanıtmak veya toplumu ilgilendiren önemli bir konuyu aydınlatmak üzere uzmanlarla (veya ünlülerle) yapılan
görüşmelerin aktarıldığı gazete yazılarına mülâkat (görüşme) denir.
Mülâkatlar genellikle şu plâna göre hazırlanır (veya yapılır):
•Görüşülecek kişiyle mülâkat için yer ve zaman belirlenir.
•Mülâkatı yapacak kişi konuşacağı konuyla ilgili olarak iyi bir hazırlık yapar.
•Muhatabına soracağı soruları yazar ve bunları bir sıraya kor.
•Görüşmeye başlamadan kendisini tanıtır, iyi bir giriş konuşmasını yapar.
•Konuyu kısaca özetler ve sorularını sorar.
•Mülâkatta kararlaştırılan konunun dışına çıkılmaz, özel görüş ve yorumlara yer verilmez, ayrıntıya girilmez. Dilin açık ve sade olmasına özen gösterilir.
•Görüşme (mülâkat) bir işe alınacak kişiler arasından seçim yapmak amacıyla da yapılabilir. Böyle bir görüşmede başarılı olmak için aşağıdakilerin
bilinmesinde yarar vardır:
1.Mülâkat için yer ve zaman belirtilmemişse mutlaka randevu alınır ve görüşmeye vaktinde gidilir.
2.İyi bir kıyafetin en iyi tavsiye mektubu olduğu unutulmaz.
3.İçeri girdikten sonra komisyon, selâmlanmalı, kişi kendini tanıtmalı ve soruları cevaplamaya hazır olduğunu belirtmelidir.
4.Sorular dikkatle dinlenmeli ve sadece sorulanlar cevaplanmalı, söz gereksiz yere uzatılmamalıdır. Bu arada tuzak sorular sorulabileceği de hesaba
katılarak temkinli konuşulmalıdır.
Konuşma kurallarına mümkün olduğu kadar uyulmaya çalışır. Çünkü komisyon üyeleri adayı konuştururken konuşmada açıklık, anlatım ve ikna, anlama
ve idrak kabiliyeti, zihnî kıvraklık, kendine güven ve tolerans gibi ölçütlerle değerlendirme yapacaklardır.
5.Görüşme tamamlandıktan sonra teşekkür edilir ve iyi dileklerle oradan çıkılır.
TARTIŞMA
Bir grubu (veya çoğunluğu) ilgilendiren, daha önceden belirlenen bir konu hakkında farklı düşünceleri olan kişilerin konuyla ilgili görüşlerini açıklamak,
konuyu (veya sorunu) çözmek, muhatabın zayıf yönlerini aramak amacıyla bir araya gelerek yaptıkları karşılıklı konuşmaya tartışma denir.
Tartışma konusu; üzerinde konuşmaya ve araştırma yapmaya değer nitelikte olmalı, kanıtlanmış konular üzerinde ısrar edilmemeli, normal bir ses tonuyla
konuşulmalı, saygılı olunmalı, dedikodu etmekten, bağırıp çağırmaktan, konu dışına çıkmaktan ve konuşanın sözünü kesmekten kaçınılmalıdır. 8
SÖZLÜ KOMPOZİSYON TÜRLERİ VE UYGULAMASI

TARTIŞMALARDA BAŞKANIN GÖREVLERİ


1. Konuyu özellikleri ve sınırlarıyla dinleyicilere belirtmek
2. Konuşmacıları dinleyicilere tanıtmak
3. Tartışmayı başlatmak
4. Konuşmacıların konu dışına çıkmalarını engellemek
5. Herkese eşit konuşma süresi vermek
6. Konuşmacılara yerine göre sorular yöneltmek
7. Tarafsız olmak
8. Tartışma kurallarına uymayanları uyarmak
9. Kısa özetler yaparak konuyu toparlamak
10. Tartışmanın sonucunu açıklamak
Bir dinleyici grubu önünde yapılan münazara, açık oturum, panel, forum ve bilgi şöleni toplu tartışma çeşitlerindendir.
MÜNAZARA
Birer cümle hâlinde ifade edilen bir tezle antitezin, iki grup arasında bir hakem heyeti -jüri- huzurunda tartışıldığı konuşmalara münazara denir.
Tartışmalarda yarışma kaygısı olmadığı hâlde, münazaralar birer fikir ve söz yarışmasıdır.
Tartışmalar için geçerli olan kurallar münazaralar için de geçerlidir.
Bir başkan yönetiminde, jüri önünde yapılan münazarada gruplardaki konuşmacı sayısı bir ile dört arasında değişebilir.
BİLGİ ŞÖLENİ
Bir konunun çeşitli yönleri üzerinde, aynı oturumda, konunun uzmanı değişik kimseler tarafından (çoğunlukla akademik konularda) yapılan seri
konuşmalara bilgi şöleni (sempozyum) denir.
Bilgi şöleni, diğer konuşma türlerine göre daha ilmî ve ciddî bir sohbet havası içinde geçer.
Bilgi şöleninden amaç, konuyu tartışmak değil, uzmanları tarafından olumlu ve olumsuz yönleriyle değerlendirilen konuya bir çözüm üretmektir.
Konuşmaların sonunda oturum başkanı, konuyu özetler ve çıkan sonucu dinleyicilere aktarır.
Bilgi şölenini, oturum başkanı yönetir. Konuşmacı üyelerin sayısı üç ile altı arasında değişebilir. Üyelerin konuşma süreleri genellikle beş dakikadan az, yirmi
dakikadan çok olmaz. Bilgi şöleni, konunun önemine ve uzunluğuna göre oturumlar hâlinde, ayrı salonlarda birkaç gün boyunca da sürebilir. Bu nitelikteki
konuşmalar genellikle akademik konularda olur.
AÇIK OTURUM
Geniş halk kitlelerini ilgilendiren bir konunun, uzmanlarınca bir başkan yönetiminde dinleyici grubu önünde tartışıldığı konuşmalara açık oturum denir. Açık
oturum, büyük bir salonda dinleyiciler önünde yapılabileceği gibi stüdyoya davet edilen dinleyiciler önünde veya dinleyici grubu olmadan da radyoda ya
da televizyonda yapılabilir.
9
SÖZLÜ KOMPOZİSYON TÜRLERİ VE UYGULAMASI

Konuşmacı sayısının üç veya beş kişi olarak tespit edildiği açık oturumlarda başkan önce konuyu açıklar, sonra konuşmacıları tanıtır ve sırayla söz verir.
Başkanın konu hakkında bilgi sahibi olması gerekir. Başkan, sırasıyla ve dönüşümlü olarak konuşmacılara sorular yöneltir, gerektiğinde kısa bir
değerlendirme yapar. Tartışma boyunca tarafsız olmak, konuşmacılara verilen süreyi dengeli bir şekilde ayarlamak, tartışma kurallarının dışına çıkılmasını
engellemek başkanın görevleri arasındadır.
Açık oturumun süresi konuya göre ayarlanmalıdır.
PANEL
Toplumu ilgilendiren bir konunun dinleyiciler önünde, sohbet havası içinde, uzmanları tarafından tartışıldığı konuşmalara panel denir. Açık oturum ile panel
özellikleri yönüyle birbirlerine çok benzerler. Hatta bazı kitaplarda panel ile açık oturum aynı konuşma türü olarak verilir. Arada sadece üslûp farkı vardır.
Panelin sonunda, dinleyiciler panel üyelerine soru sorabilirler. Tartışma dinleyicilere de geçerse o zaman tartışma, forum şekline dönüşür.
FORUM
Bir başkanın yönetiminde, toplumu ilgilendiren bir konuda, farklı gruplardan oluşan dinleyicilerin söz sırası alarak konuşma kuralları içerisinde yaptıkları
tartışmalara forum denir.
Forum, panelin devamında yapılacaksa başkan, panelin süresini bir saat, forumun süresini de yarım saat olarak sınırlayabilir. Bu durumda panelden sonra
forum yapılacağı konuşmalara başlanmadan duyurulmalıdır.
Esasen forumdan amaç belli kararlara varmak değil, konuyu değişik anlayışlarla, farklı boyutlarıyla ortaya koymaktır.
Forumda söz alan dinleyiciler, konuyla ilgisi olmayan özel sorunlarına değinmemelidir. Sorular kısa, açık ve net olmalı, tartışma saygı kuralları içerisinde,
kırıcılıktan uzak, samimî bir hava içerisinde yapılmalı, tartışmadan beklenen amaca yardımcı olunmalıdır.
SEMİNER
Herhangi bir konuyla ilgili yapılan araştırma sonuçları hakkında bilgi vermek ve bu bilgiler üzerinde tartışma amacıyla birkaç yetkilinin yönetimi altında
düzenlenen toplantılara seminer denir.
Üniversitelerde bir öğretim üyesinin denetimi altında genellikle yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin yaptıkları araştırmalarla ilgili rapor hazırlama; tartışma
biçiminde yönetilen grup çalışmaları da seminerdir. Süresi konuya bağlı olarak değişen seminerler, genellikle akademik özellik taşırlar.

10
KAYNAKÇA

Karaağaç, Günay (2013). Türkçenin Dil Bilgisi, Akçağ yay., Ankara.


Karasoy, Y. Yavuz, O. Direkci, B. Kayasandık, A.(2016). Uygulamalı Türk Dili ve Kompozisyon Bilgileri Antalya: Sözen.
Korkmaz, Zeynep. Ercilasun, A.B., Zülfikar, H., Parlatır, İ., Akalın, M., Gülensoy, T., Birinci, N. (2001). Türk Dili ve Kompozisyon Bilgileri,
Yargı yay.Ankara.
Yavuz, K. Yetiş, K., Birinci, N. (2001). Üniversite Türk Dili ve Kompozisyon Dersleri, Bayrak yay., İstanbul.

11
HAFTALIK KONU DEĞERLENDİRME SORULARI

1 AYDIN BİR İNSAN NİÇİN GÜZEL KONUŞMAK ZORUNDADIR?

2 GÜZEL KONUŞMAYI BİLMEK, KİŞİYE HANGİ YARARLARI SAĞLAYABİLİR?

3 KONUŞMACININ İNANDIRICILIĞI NELERE BAĞLIDIR?

4 DİNLEDİĞİNİZ HAZIRLIKLI KONUŞMALARDA SIKÇA YAPILAN YANLIŞLAR NELERDİR?

12
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ ORTAK DERSLER TD I DERS NOTU / AKUZEM
HAFTALIK KONU DEĞERLENDİRME SORULARI

Aşağıdaki hazırlıklı konuşma çeşitlerinden hangisinde konuşmacı sayısı ve konuşma süresi için bir kısıtlama vardır?
1 A) Forum B) Bilgi şöleni C) Konferans D) Münazara E) Açık oturum

Aşağıdaki hazırlıklı konuşma çeşitlerinden hangisi özelliği yönüyle diğerlerinden ayrılır?


2 A) Söylev B) Açık oturum C) Panel D) Münazara E) Forum

Bilim ve sanatla ilgili belli bir konuda yazar, bilim adamı, sanatçı veya bir düşünürün, özel toplantılarda dinleyicilerine karşı düşüncelerini,
bilgilerini açıklamak, öğretmek amacıyla yaptığı konuşmalara ______ denir. Bilimsel bir düşünceyi, akademik bir konuyu, orijinal bir görüşü
anlatmak, bir tezi savunmak bu türün en belirgin amacıdır.
3
Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) mülakat B) münazara C) konferans D) panel E) Forum

______ bir başkanın yönetiminde, küçük bir tartışmacı grubunun izleyiciler önünde belli bir konuya ilişkin görüş ve düşüncelerini belirttikleri grup
tartışmasıdır. Bir başkan tarafından yönetilir ve konuşmacı sayısı beş altı arasında değişir. Sonunda başkan konuşmaları toparlayarak görüşleri
4 özetler.
Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Sempozyum B) Münazara C) Konferans D) Panel E) Sunum

13
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ ORTAK DERSLER TD I DERS NOTU / AKUZEM
T.C. AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ
Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi (AKUZEM)
ORTAK DERSLER

TÜRK DİLİ II
DERS NOTU

Konu
Hafta 6 DÖNEM BAHAR Öğretim Elemanı ÖĞR. GÖR. Ö. BAHADIR İLTER

AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD I / DERS NOTU / AKUZEM


DERSİN KAPSAMI

1. HAZIRLIKSIZ KONUŞMALAR

1.1 ADRES SORMA, YER TARİFİ

1.2 FIKRA ANLATMA

1.3 KUTLAMA

1.4 ÖZÜR DİLEME

1.5 SOHBET ETMEK

1.6 SORUYA KARŞILIK VERME

1.7 TANIŞMA VE TANIŞTIRMALAR

1.8 TELEFONLA KONUŞMA

1.9 TEŞEKKÜR ETME

2. GÜZEL KONUŞMAYI BİLİYOR MUYUM?

2
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD I / DERS NOTU / AKUZEM
1. HAZIRLIKSIZ KONUŞMALAR

1.HAZIRLIKSIZ KONUŞMALAR

Kişi konuşmaya başladığı andan itibaren terbiyesi, görgüsü, bilgisi, dünya görüşü, ahlâkı, kelime hazinesi, sosyal çevresi, bölgesi... hakkında muhatabına
ipucu vermeye başlar. Bu sebeple kuşlar ayaklarıyla insanlar dilleriyle yakalanırlar. “Dilim, seni dilim dilim edeyim.” atasözünde de bu incelik vardır. Hatta
bazen, susmak, konuşmaktan daha iyi bir etki bırakabilir. “Söz biliyorsan konuş ibret alsınlar, bilmiyorsan sus, adam sansınlar.” Sözü bunu veciz olarak ifade
eder.

“Mehmet Âkif hastayken kendisini ziyarete gelenler arasında kılığıyla kıyafetiyle büyük bir adam izlenimini veren birisi içeriye girince üstat,
edebinden dolayı yatağında toplanma ihtiyacı hisseder. Geçmiş olsun dileklerinden sonra bu heybetli şahıs, Âkif’e şöyle bir soru yöneltir:
― Gök kuşağının altından erkek geçerse kız, kız geçerse erkek olurmuş. Peki hünsa geçerse ne olur?
Âkif’in karşılığı şu olur:
― Böyle bir sorudan sonra ayağımı dilediğim kadar uzatabilirim.

Herhangi bir hazırlığa ihtiyaç duymadan yapılan karşılıklı konuşmalarda da içtenlik, inandırıcılık, tatlı dillilik, doğruluk, dürüstlük ve saygı ön
plândadır.

1.1 ADRES SORMA, YER TARİFİ

Bir adres veya yer sorulduğunda sorulan yer kesin olarak bilinmiyorsa soranı yanıltmamak ve zaman kaybını önlemek için adresin tam olarak
bilinmediği açıkça söylenmelidir. Birtakım tahminlerde bulunarak yanlış yönlendirmeden sakınmak gerekir. Adres tarif edilirken mümkün olduğu kadar sade
bir tarif yapılmalı, dolambaçlı yollar tercih edilmemelidir. Sorulan yerin yakınlarında hemen herkesçe bilinen (anıt, istasyon, park, stadyum gibi) bir yapı, bir
mekân varsa kişiye önce burayı bilip bilmediği sorulmalı; biliniyorsa tarif buradan itibaren yapılmalıdır. Mesafe için isabetli tahmin yapılamıyorsa ölçü
vermekten sakınmalıdır.

3
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD I / DERS NOTU / AKUZEM
1.2 FIKRA ANLATMA

Herhangi bir konuşma sırasında yeri gelir de bir fıkra anlatmak gerekirse;

• Fıkra, dinleyicilerin kültür seviyesine uygun olmalı.


• Herkesten önce gülünmemelidir.
• Fıkra; yerine, zamanına ve kişisine uygun olmalıdır.
• Ağız özellikleri iyi bilinmiyorsa yazı diliyle anlatılmalıdır.
• Fıkranın esprisi uygun yerde ve biçimde anlatılmalıdır.
• Dinleyiciler anlatana müdahale etmemelidir.

KONUŞMAYI ÖĞRENMEK

Gevezenin biri, konuşma sanatını öğrenmek için Sokrates'in okuluna kaydolmak ister fakat Sokrat, diğer okullara göre iki kat para isteyence,
adam itiraz etmeye başlar. Sokrat, adamın sözünü keserek şöyle der:
- Sana bir değil iki şey öğreteceğim. Birincisi konuşmayı, ikincisi susmayı. Bu yüzden iki kat para istiyorum.

1.3 KUTLAMA

İstenen bir sonucu almak, beklenen bir işi başarmak gibi sebeplerle yapılan kutlamalarda, duyulan sevinç ve memnuniyet; yapmacıklığa
düşmeden, abartıya kaçmadan samimî bir üslûpla yapılmalıdır. Tebrik edilen kişi de tevazu göstermeli ve karşı tarafa teşekkür etmelidir:
― Piyeste rolünüzü çok güzel oynadınız. Tebrik eder, başarılarınızın devamını dilerim.
― Teşekkür ederim.

4
1.4 ÖZÜR DİLEME

İnsan, yaratılışı gereği bazen kusurlu davranışlarda bulunabilir, hatalar yapabilir. Bu normaldir. Fakat kişi hatasını fark ettikten sonra bu
olumsuz durumu ortadan kaldırmak için en kısa zamanda özür dilemiyorsa, bu durumda birincisinden daha büyük bir yanlışı yapmış olur.
• Özür dilemeyi gerektirecek sözlerden ve davranışlardan kaçınınız.
• Özür dilemek gerektiğinde zaman geçirmeden, samimî bir üslûpla özür dilenmelidir.
• Özür dilemek korkaklığın, pısırıklığın, sünepeliğin bir ifadesi değil, insan olmanın bir gereğidir.
• Kendisinden samimiyetle özür dilenen kişi de affetmesini bilmelidir.
• Hiç gerek olmadığı hâlde söze özür dileyerek başlamak da uygun değildir.

1.5 SOHBET ETMEK

Topluluk hâlinde yaşayan insanlar çevresindekilere duyduklarını, bildiklerini, anlayışlarını anlatmak; onlarla ortak konuları
paylaşmak isterler. Bizim kültürümüzde sohbet etmenin özellikle temel ihtiyaçlar gibi ayrıcalıklı bir yeri vardır. Arkadaşlıklar,
dostluklar, hayat arkadaşlıkları çoğunlukla sohbetle kurulur, sohbetle pekişir.
Karşılıklı saygının, anlayışın, nezaketin, samimiyetin, dürüstlüğün olduğu; dedikodunun, yalanın, kaba sözlerin ve argonun
bulunmadığı bir sohbet ortamı, kalıcı dostluklar için zemin hazırlayacaktır.

1.6 SORUYA KARŞILIK VERME

Herhangi bir şeyi öğrenmek amacıyla soru sorulacağı zaman önce izin istenmeli, sorunun karşılığı alındıktan sonra da
teşekkür edilmelidir. Kendisine soru yöneltilen kişi cevabı bilmiyorsa yalan yanlış bir şeyler söyleyerek muhatabını yanıltmamalı, özür
dileyerek bilmediğini ifade etmelidir. Bir arkadaş grubunda veya bir toplantıda kişiye yöneltilen soru, gruptan bir başkasının
uzmanlık alanına giriyorsa tereciye tere satma durumuna düşmemek için soru, uygun bir üslûpla uzmanına yönlendirilmelidir.

5
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD I / DERS NOTU / AKUZEM
1.7 TANIŞMA VE TANIŞTIRMALAR

Birbirini tanımayan, fakat çeşitli sebeplerle bir arada bulunan kişiler birbirleriyle tanışmak gereğini duyabilirler. Esasen selâmdan sonra kelâma
geçmeden muhatap tanınmalı, konuşma ona göre sürdürülmelidir. Tanışmada kişiler önce adlarını birbirlerine söylerler, ardından tanıştıklarına memnun
olduklarını ifade ederler. Tanışmalarının nedeni olan konuya daha sonra geçerler.
Tanıştırmada tanıyan, birbirlerini tanımayanları belli kurallara göre adlarını söyleyerek tanıştırır. Bu kurallar şöyledir:
• Yaşı, ünü, makamı küçük olanlar büyüklere,
• Erkekler kadınlara,
• Misafirlikte sonra gelenler öncekilere adı ve kim olduğu kısaca söylenerek tanıştırılır.
• Toplu tanıştırmalarda ise isimler tek tek söylenir.
• El sıkışmada büyükler küçüklere, kadınlar da erkeklere ellerini önce uzatırlar.

1.8 TELEFONLA KONUŞMA

• Vakit telefon etmek için uygun olmalıdır.


• Telefon ederken numara dikkatli bir şekilde çevrilmeli veya tuşlanmalıdır.
• Telefon eden kişi selâm verdikten sonra hemen kendisini tanıtmalıdır.
• Kısaca hâl hatır sorduktan sonra niçin telefon edilmişse o konuya geçilmelidir.
• Konuşma tamamlandıktan sonra iyi dileklerle telefon kapatılmalıdır.
• Cep telefonları usulüne uygun bir şekilde kullanılmalı ve kapatılması gereken mutlaka kapatılmalıdır.

ÇOK ŞÜKÜR

- Alo.
- Pardon galiba yanlış numarayı çevirdim.
- Dikkat etsene geri zekalı.
- Geri zekalı sensin. Üstüne bir de bit beyinlisin.
- Ne! Sen kiminle konuştuğunu biliyor musun? 6
- Hayır.
KAYNAKÇA

Karaağaç, Günay (2013). Türkçenin Dil Bilgisi, Akçağ yay., Ankara.


Karasoy, Y. Yavuz, O. Direkci, B. Kayasandık, A.(2016). Uygulamalı Türk Dili ve Kompozisyon Bilgileri Antalya: Sözen.
Korkmaz, Zeynep. Ercilasun, A.B., Zülfikar, H., Parlatır, İ., Akalın, M., Gülensoy, T., Birinci, N. (2001). Türk Dili ve Kompozisyon Bilgileri, Yargı
yay.Ankara.
Yavuz, K. Yetiş, K., Birinci, N. (2001). Üniversite Türk Dili ve Kompozisyon Dersleri, Bayrak yay., İstanbul.

7
HAFTALIK KONU DEĞERLENDİRME SORULARI

OKUDUĞUNUZ OKULUN (ÜNİVERSİTE / FAKÜLTE / YÜKSEKOKUL / MESLEK YÜKSEKOKUL) MEKTUP ADRESİNİ EZBERE YAZABİLİR MİSİNİZ?
1

HASTALANDINIZ VE EVDE İSTİRAHAT EDİYORSUNUZ. SINIF ARKADAŞLARINIZ EVİNİZE GELMEK İŞTİYOR. EVİNİZİN YOLUNU OKULUNUZDAN İTİBAREN
2 NASIL TARİF EDERSİNİZ?

3 OKUDUĞUNUZ BÖLÜMÜNÜN E – POSTA ADRESİNİ YAZAR MISINIZ?

4 BÖLÜM SEKRETERİNİZİN İSMİNİ VE SEKRETERLİĞİN TELEFON NUMARASINI YAZAR MISINIZ?

8
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ ORTAK DERSLER TD I DERS NOTU / AKUZEM
T.C. AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ
Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi (AKUZEM)
ORTAK DERSLER

TÜRK DİLİ II
DERS NOTU

Konu
Hafta 7 Dönem BAHAR Öğretim Elemanı Betül Bilgin

AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD II / DERS NOTU / AKUZEM


DERSİN KAPSAMI

1. KOMPOZİSYONDA ANLATIM BİÇİMLERİ VE DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI


1.1. Anlatım Biçimler
1.1.1. Öyküleyici Anlatım
1.1.2. Betimleyici Anlatım
1.1.3. Açıklayıcı Anlatım
1.1.4. Tartışmacı Anlatım
1.2. Düşünceyi Geliştirme Yolları
1.2.1. Tanımlama
1.2.2. Örnekleme
1.2.3. Tanık Gösterme (Kanıtlayıcı Anlatım)
1.2.4. Karşılaştırma

2
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD II / DERS NOTU / AKUZEM
1. KOMPOZİSYONDA ANLATIM BİÇİMLERİ VE DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI

1.1. Anlatım Biçimleri


Her anlatım farklı bir amaca yönelik olarak gerçekleşir. Yazarın iletmek istediği mesaja, yazının konusuna ve türüne göre çeşitli anlatım biçimleri
gelişmiştir. Anlatım biçimleri iletilen mesajın en etkili biçimde aktarılmasını sağlar. Anlatımda canlılığı sağlayan etkenlerden biri de uygun anlatım biçiminin
uygun yerde ve durumda kullanılmasıdır.

1.1.1. Öyküleyici Anlatım

Gerçek veya tasarlanmış bir olayın belli bir noktadan alınıp neden sonuç ilişkisi içinde geliştirildiği ve sonuca ulaştırıldığı anlatım biçimidir.

Öyküleyici anlatımda olay belirleyicidir. Olayın ilgi ve merak uyandıracak yönleri ele alınır. Burada çatışma unsuru yaratmak son derece önemlidir.
Olay, kişiler ya da kişi işlevinde kavram ve diğer varlıklar arasındaki karşılaşma veya çatışma sonucu ortaya çıkar.

Olay; kişiler, yer ve zaman örgüsüyle birlikte verilir.

Hareket söz konusu olduğundan genellikle fiil cümleleriyle ilerler.

Roman, hikâye, tiyatro türlerinde öyküleyici anlatım ağırlıklı olarak kullanılır. Gezi yazısı, anı, biyografi gibi türlerde de bu anlatım biçiminden
yararlanılır.

Öyküleyici anlatımda bir anlatıcı bulunur. Yazarla anlatıcı aynı kişi değildir, sanat metinlerinde anlatıcı kurmaca kişidir. Anlatıcı; olayı, mekânı,
kişileri ve zamanı üç temel bakış açısından biriyle anlatır:

İlahî Bakış Açısı: Üçüncü kişili anlatımdır. Anlatıcı her şeyi bilir.

Gözlemci Bakış Açısı: Üçüncü kişili anlatımdır. Anlatıcı olan biteni kamera sessizliğiyle arkadan izler, gördüğü kadarını anlatır.

Kahraman Anlatıcının Bakış Açısı: Birinci kişili anlatımdır. Anlatıcı olayın kahramanlarından biridir ve olayı o kahraman kadar bilir.

3
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD I / DERS NOTU / AKUZEM
1.1. ANLATIM BİÇİMLERİ

Örnek
Geceleyin saat on bir sularıydı, bir kitabı bitirmek için odamda oturuyordum, o sırada birden açık pencereden bahçedeki huzursuz çığlıkları ve
bağırtı seslerini duydum. Otelin karşı tarafında gözle görülür bir haraketlilik hissediliyordu. Meraktan çok huzursuzluktan hemen koşarak karşıya kadar elli adım
atmıştım ki konukların ve personelin gürültülü bir telaş içinde olduklarını gördüm. Kocası Namur’dan gelen arkadaşıyla her zamanki saatte domino oynarken,
Bayan Henriette sahile inen taraçada akşamları yaptığı yürüyüşten dönmediği için bir felaket yaşanmış olmasından korkuluyordu. (Stefan Zweig, Bir Kadının
Yaşamından Yirmi Dört Saat)
Örnek

Önce babadan yetim kalan küçük Hasan anası da ölünce uzak akrabaları ve konu komşunun yardımıyla halasının yanına, Filistin’in sapa bir
kasabasına gönderiliyordu.

Hasan vapurda oyalandı; gırıl gırıl işleyen vinçlere, üstleri yazılı cankurtaran simitlerine, kurutulacak çamaşırlar gibi iplere asılı sandallara, vardiya
değiştirilirken çalınan kampanaya bakarak çok eğlendi, beş yaşında idi; peltek, şirin konuşmalarıyla da güvertede yolcuları epeyce eğlendirmişti.

Fakat vapur, şuraya buraya uğrayıp bir sürü yolcu bıraktıktan sonra sıcak memleketlere yaklaşınca kendisini bir durgunluk aldı. Kalanlar, bilmediği
bir dilden konuşuyorlardı ve ona İstanbul’daki gibi “Hasan gel! Hasan git!” demiyorlardı. Adı değişir gibi olmuştu. “Hassen” şekline girmişti. (Refik Halit Karay,
Eskici)

Örnek

Turgut ertesi sabah çok erken uyandı. Güneşin ilk ışıkları odaya yeni doluyordu. Sıkıntılı rüyalar görmüştü. Neler gördüğünü toparlamaya çalıştı,
Selim’le ilgili bir olay hatırlayamadı. Bütün gece uğraşmış olduğu bir konunun rüyasına girmemesi garip geldi ona. “Sersem gibiyim. Biraz daha uyusam…” diye
düşündü. Yanında yatan karısına baktı. Nermin’in vücudu yorganın kıvrımları arasında kaybolmuştu, yalnız saçları görünüyordu. Yorgan hafifçe inip kalkmasa,
yatakta canlı bir varlık olduğunu anlamak zordu. (Oğuz Atay, Tutunamayanlar.)

4
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD II / DERS NOTU / AKUZEM
1.1. ANLATIM BİÇİMLERİ

1.1.2. Betimleyici Anlatım


Bir varlığın, yerin veya kavramın göz önünde canlandırılacak biçimde anlatılmasıdır. Bu anlatımda betimlenen varlığın karakteristik özellikleri
belirginleştirilir. Onu diğerlerinden ayıran özellikleri öne çıkarılır.
Betimlemede gözlem ve iyi bir görüş noktası seçmek önemlidir. Bilinçli, titiz bir gözlemle ayrıntılar seçilir ve bu ayrıntılar canlandırılmak istenen resim
için önemlidir. Çünkü betimlenen şeyin kendine has taraflarını vurgular.
Betimleyici anlatımda sıfatlardan, benzetmelerden, imgelerden, izlenimlerden yararlanılır.
Hikâye, roman gibi olay yazılarında kişiler, yer ve zaman betimlenerek canlandırılır. Gezi yazısı ve biyografi türlerinde de betimlemeye sıkça yer verilir.

5
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD II / DERS NOTU / AKUZEM
1.1. ANLATIM BİÇİMLERİ

Örnek
Toros Dağları’nın etekleri ta Akdeniz’den başlar. Kıyıları döven ak köpüklerden sonra doruklara doğru yavaş yavaş yükselir. Akdeniz’in üstünde
daima top top ak bulutlar salınır. Kıyılar dümdüz, cilalanmış gibi düz killi topraklardır. Killi topraklar et gibidir. Bu kıyılar saatlerce içe kadar deniz kokar. Tuz kokar.
Tuz keskindir. Düz, killi, sürülmüş topraklardan sonra Çukurova’nın bükleri başlar. Örülmüşçesine sık çalılar, kamışlar, böğürtlenler, yaban asmaları, sazlarla kaplı
koyu yeşil, ucu bucağı belirsiz alanlardır bunlar. Karanlık bir ormandan daha yabanî, daha karanlık. (Yaşar Kemal, İnce Memet)

Örnek
Gülbahar orta boylu, dolgundu. Duru, açık bir teni vardı. Buğday benizliydi. O, kız kardeşlerinden başka türlüydü. Ağrı Dağı kadınları gibi üst üste
dökmeli fistanlar giyer, saçlarını kırk örgü yapardı. Gerdanlığı altındı. Ayak bileklerine Ağrı Dağı kadınları gibi altın, inci, zümrüt halhallar takardı. Çok zekiydi. Az
konuşur, hep inceden gülerdi. Öteki kardeşleri erkek olsun, kız olsun saraydan çok az dışarı çıkar; çok az halkın arasına katılırlardı. Gülbahar böyle değildi. O,
hep halkın arasındaydı. (Yaşar Kemal, Ağrı Dağı Efsanesi)

Örnek

Şimdi katedralin önündeyim. Meydan kalabalık. Tapınağı geriye çekilerek seyredebiliyorum. Bir ağırlık gibi çökmüş yere, sağlam, güçlü ve kararlı.
Büyük kapının mermer kemerleri oylum oylum kabartmalarla dolu. Azizler, şehitler, havariler; bunlar görmeden bakıyorlar dünyaya, varlıklarını unutmuşlar. Bir
zaman dünyayı onlar unutmuşlardı, şimdi dünya onları unutmuş. Ağır ağır uzanıyor başları bir yerlere, göz kapakları düşünceli, ağır… Bir gülümseme yok bu
yüzlerde, acı ve çile var yalnız. (Selahattin Batu, İspanya Büyüsü)

Örnek

Eylül sabahının bu kapanık ve serin gününde bahçenin bütün ağaçları durgun ve karanlık… Havuzların suları, bulutlu gökyüzünün yansımalarıyla
kirli bir katran renginde… Neşesiz fıskiyeler havada tutunamıyor. Derinden derine, perişan kuş feryatları, bin tempoda hayvan bağırmaları duyuluyor. İnsan
daha kapıdan girerken bir gurbet ve ıstırap bahçesinin eşiğine ayak bastığını anlıyor. (Ahmet Haşim, Bize Göre)

6
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD II / DERS NOTU / AKUZEM
1.1. ANLATIM BİÇİMLERİ

1.1.3. Açıklayıcı Anlatım


Bilgilendirmek amacıyla kullanılan anlatım biçimidir. Anlatıcı, ele aldığı konuda alıcısının bilgisi olmadığı varsayımından yola çıkar. Amaç bir
konuyu anlaşılır kılmaktır. Açıklayıcı anlatımda üslup kaygısı yoktur. Çünkü amaç sanat yapmak değil bilgi vermektir.
Bu anlatım biçiminde tanımlama, örnekleme gibi düşünceyi geliştirme yolları sık sık kullanılır.
Açıklayıcı anlatım makale, deneme, fıkra, eleştiri gibi düşünce yazılarında ağırlıklı olarak kullanılır.

Örnek
Anadolu romanları deyimini kullanmamızın; bazı romanlara, Anadolu’yu işledikleri için bu adı vermemizin iki temel sebebi vardır. Bunlardan
birincisi, Anadolu’nun aydınlarımız tarafından belli bir tarihten itibaren bütün vatan coğrafyasının sembolü olarak kullanılmasıdır. İkinci sebebi de; önceleri
“Halka Doğru” sonraları “Mektepten Memlekete” sloganlarıyla yeni nesillere benimsetilmek istenen sosyolojik düşünceye bağlı, yerli bir anlayışın bütün
aydınlarımız tarafından benimsenmesidir. (Alemdar Yalçın, Cumhuriyet Dönemi Türk Romanı)

Örnek
Dil çalışmaları ile ilgili olarak iki konuda Atatürk’ün düşünceleri hiç değişmemiştir: Türkçenin ilim metotlarıyla araştırılması ve terim konusu. 1930
yılından itibaren bütün konuşmalarında ve faaliyetlerinde Atatürk, bu iki konu üzerinde önemle durmuştur. Dil Kurumunun da bir ilim kuruluşu, bir akademi
hâline gelmesini istemiştir.

Atatürk, bizzat bir geometri kitabı yazacak (1937) ve bugün kullandığımız pek çok matematik terimini bizzat türetecek derecede terim işiyle ilgilidir.
“Alan, çap, yarıçap, çember, kiriş, yay, açı, üçgen, dörtgen, köşegen, ikizkenar, eşkenar, yamuk, artı, eksi, çarpı, bölü” gibi matematik terimleri Atatürk
tarafından türetilmiştir. (Ahmet B. Ercilasun, Dilde Birlik)

7
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD II / DERS NOTU / AKUZEM
1.1. ANLATIM BİÇİMLERİ

1.1.4. Tartışmacı Anlatım


Tartışmacı anlatım bir yargı, bir düşünce ya da öneriyi önemsizleştirmek, değiştirmek amacıyla kullanılır. Önce üzerinde durulan düşünce, yargı,
öneri verilir. Sonra bu düşüncenin neden doğru olmadığı, geçersizliği, yanlışlığı nedenleriyle birlikte gösterilir. İleri sürülen savlar nedenlere bağlanmazsa
inandırıcı olmaz. Tartışmada asıl amaç gerçeğe ulaşmak, bir sonuca varmaktır.
Bu anlatım biçiminde tanımlama, örnekleme, karşılaştırma, tanık gösterme gibi düşünceyi geliştirme yolları sık sık kullanılır. Tartışmacı anlatım makale, deneme,
fıkra gibi düşünce yazılarında ağırlıklı olarak kullanılır.

Örnek
Oktay Rıfat’ın eski şiirlerini okurken bir şey dikkatimi çekti. Kitaplarının yeni baskılarında bazı sözcükleri değiştirmiş. Eski bulduğu sözcükleri yenileriyle
değiştirmiş. Söz gelimi, ‘Günüm neşeyle uzun’ dizesini, ‘Günüm sevinçle uzun’ haline getirmiş.
Bir şiiri yeniden yazmak başka, onun bazı sözcüklerini dil kaygısıyla değiştirmek başka. Gerçekte, otuz yıl önce yazılmış bir şiiri yeniden yazma
çabasını da pek anlamıyorum ben. O şiiri belli bir dönemin belli bir duyarlık ortamının, belli bir dil bağlamının ürünüdür. Ve olduğu gibi kalmalıdır. Kitap hâline
gelmiştir, eleştirilerde anılmıştır, antolojilere o hâliyle girmiştir.
Dil kaygısıyla bazı sözcüklerin yenileriyle değiştirilmesi ise bence daha sakıncalı bir şey. Şiiri bir yapaylığa götürür. Şairin, kendi yapıtındaki sözel
eytişime pek inanmadığını da gösterir. Gerçi yeni seçilmiş sözcük de şairin sözcüğüdür. Ama otuz yıl önceki sözcüğü değildir.
Bir nokta daha var. Şair otuz yıl önce yazdığı dizeyi bir bütün olarak yazmıştı (sözcüklerin tek tek toplamını yapmamıştı; dize, kendiliğinden, o güne
göre birbirini besleyen sözcüklerin bir çeşit bileşimi olarak toptan ortaya çıkmıştı). Diyelim şair dizelerde sözcük değişikliği yapacak, o zaman da dizeyi yeniden
kurması gerekmeyecek midir? (Cemal Süreya, Sözcükleri Değiştirmek)

8
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD II / DERS NOTU / AKUZEM
1. 2. DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI

1.2. Düşünceyi Geliştirme Yolları


1.2.1. Tanımlama
Bir kavramın, terimin veya sorunun belirgin özellikleriyle tanıtılmasına tanımlama denir. Tanım kısaca “Nedir?” sorusuna verilen cevaptır. En fazla bir
iki cümleden oluşur ve genellikle paragrafın başında yer alır. Tanım cümleleri “denir” sözcüğü ile veya “-dir” ekiyle biter. Açıklayıcı ve tartışmacı anlatım
biçimlerinde kullanılır.

Örnek
Kültür kelimesi Latince “ekin ekmek” manasına gelirmiş. Mikrop cinsinden canlı bir varlığın özel bir ortam içinde çoğalmasına da kültür denir. Bir
ferdin veya bir milletin manevî kıymetlerini işlemesi, çoğaltması ve geliştirmesi de kültür adını alır. Kültürlü bir insan birçok şeyleri okumuş, düşünmüş ve iyice
sindirmiş olan insandır. Kültürlü bir millet; maddî ve manevî imkânlarını geliştirmiş, iptidailikten yüksek bir medeniyet seviyesine ulaşmış olan bir millettir. İster
toprak gibi maddî ister ilim ve sanat gibi manevî olsun, işlenen ve geliştirilen her şey “kültür” adı altında toplanabilir. (Mehmet Kaplan, Kültür)

9
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD II / DERS NOTU / AKUZEM
1. 2. DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI

1.2. Düşünceyi Geliştirme Yolları


1.2.2. Örnekleme
Açıklanarak çeşitli noktaları aydınlatılan konunun zihinlerde somutlaştırılması, daha iyi anlaşılması için örnekler verilir. Verilen örneklerle ileri sürülen
düşünceler arasında açık ve kesin bir ilişki olması gerekir. Örneklerin sıra dışı ve ilgi çekici olması önemlidir.

Örnek
Örneğin, günümüzde organ nakli ameliyatlarının bu kadar kolay yapılmasında İbni Sina’nın XII. yüzyılda yazdığı tıpla ilgili kitaplarının büyük katkısı
vardır. Çünkü damar naklinin yapılabileceğini söyleyen ilk tıp bilginlerinden biri odur. Aynı şekilde bugünkü otomobil de varlığını yüzyıllar önce bulunan
tekerleğe borçludur. Bu tür bilimsel gelişmeler medeniyetin hiçbir ülkeye ve millete mal edilemeyeceğinin açık birer işaretidir.

10
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD II / DERS NOTU / AKUZEM
1. 2. DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI

1.2. Düşünceyi Geliştirme Yolları


1.2.3. Tanık Gösterme (Kanıtlayıcı Anlatım)
İleri sürülen düşüncelerin bazı görüşlerle desteklendiği ve kanıtlamaya gidildiği anlatım yoludur. Burada okuyucuyu inandırmak ve ikna etmek
belirleyicidir. Başkalarının aynı konuda söylediği sözler yazı içerisinde alıntı olarak gösterilir ya da dipnotla kime ait olduğu belirtilir.

Örnek
Rengin, en ufak bir biçim ustalığından yardım görmeden yalnız başına bir şifa veya bir sıkıntı kaynağı olabileceğine; bir hareket, bereket kaynağı
olabileceğine zaman zaman hepimiz şahit olmuşuzdur. Matisse “Duvarları baştan başa güzel resimlerle donanmış bir hastanede hastaların daha çabuk
iyileşeceğine inanıyordum…” derken bazı renklere yüzde yüz güvendiğini belli etmiyor mu? (Bedri Rahmi Eyüboğlu, Yeşilin Hakkını Yeşile Verelim)

11
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD II / DERS NOTU / AKUZEM
1. 2. DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI

1.2. Düşünceyi Geliştirme Yolları


1.2.4. Karşılaştırma
Birden fazla kavram, görüş, varlık veya sorunun aralarındaki benzerliklerini ya da farklarını ortaya koymak için başvurulan anlatım yoludur. Her yazı
türünde kullanılabilir.

Örnek
Hüzünle sıkıntıyı birbirine karıştırıyor olabilirim, reddin bu iki biçimini. Hüzünlü isem bana bir şey verilmemiş demektir. Sıkıntı üzerime düştüğünde
(sıkıntının üzerime düştüğünü düşünmeyi yeğlerim)ise ben bana bir bağış olarak verilen her şeyi reddederim. (J.B. Pontalis, Pencereler)

Örnek
Postacı Münir önceleri yalnızca postacı olarak gelirdi Ötegeçe’ye. O da tıpkı eski postacımız Halil Efendi gibi haftada birkaç kez, önce Cahan’ın
karşı kıyısında görünür, ırmağa dikey olarak inen birkaç dar sokağa girip çıkar, sonra ince köprüden geçip bizim oraya gelir. Getirdiği mektupları alıcılarına birer
armağan gibi sunduktan sonra tıpkı Halil Efendi gibi bahçelerin aşağısına düşen tozlu sokaktan geri dönerdi. Ama daha o günlerde bile Postacı Münir’i Postacı
Halil’e yaklaştırmak bir tür ölçüsüzlük, hatta neredeyse bir haksızlık gibi gelirdi bize. Postacı Münir başkaydı. (Tahsin Yücel, Komşular)

12
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD II / DERS NOTU / AKUZEM
KAYNAKÇA

YAKICI Ali, YÜCEL Mustafa, Üniversiteler İçin Türkçe-1 Yazılı Anlatım, Bilge Yayınları, Ankara, 2004.
BOZKURT Fuat, Türkiye Türkçesi, Kapı Yayınları, İstanbul,2004.
ATEŞ Kemal, Türk Dili, İmge Yayınları, Ankara, 2011.
KARAALİOĞLU Sait Kemal, Sözlü/Yazılı Kompozisyon Sanatı, İnkılap Kitapevi, İstanbul, 1992.

13
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD II / DERS NOTU / AKUZEM
HAFTALIK KONU DEĞERLENDİRME SORULARI

Aşağıda verilen Montaigne’e ait denemede kullanılan anlatım biçimlerini nelerdir? İnceleyiniz.

ARAMA SEVGİSİ
Demokritos sofrasına gelen incirleri yerken bir bal kokusu almış ve hemen bir araştırmadır başlamış kafasında, o güne dek incirlerinden
almadığı bu koku nerden gelebilir diye. Merakını gidermek için kalkmış sofradan, incirlerin toplandığı yeri görmeye gitmek istemiş. Sofradan niçin
kalktığını duyan hizmetçi kadın gülmüş: Boşuna zaman kaybetmeyin, demiş; incirleri bal çanağına koymuştum toplarken. Demokritos'un canı
sıkılmış bu araştırma fırsatını kaçırdığı, bir merak konusu elinden alındığı için. Hadi be sen de, demiş hizmetçi kadına, keyfimi kaçırdın; ama ben
yine de bal kokusu incirde kendiliğinden varmış gibi nedenini araştıracağım. Böyle demiş ve yanlış, kendi varsaydığı bir etkiye doğru nedenler
1 bulmaktan geri kalmamış. Ünlü ve büyük bir filozofun bu hikayesi, sonunda bir kazanç umudu olmaksızın, bizi seve seve bir şeylerin ardına
düşüren araştırma tutkumuzu apaçık anlatıyor. Plutarkhos'un anlattığı buna benzer bir örnekte de adamın biri arama zevkini yitirmemek için
kuşkulandığı gerçeğin kendisine söylenmesini istemez: Kana kana su içme zevkini yitirmemek için hekimin kendisini sıtmadan kurtarmasını
istemeyen hasta gibi.
Tıpkı bunun gibi, ruhun her türlü beslenişinde zevk çok kez tek başınadır, hoşumuza giden her şey besleyici ya da sağlığa yararlı değildir.
Düşüncemizin bilimden aldığı da, ne karın doyurduğu, ne de sağlık getirdiği halde hazdır yine de.
Her şeyin bir adı bir de kendisi vardır. Ad, nesneyi gösteren, arılatan bir sestir ad, nesnenin, özün bir parçası değildir; nesneye eklenen
yabancı, nesne dışı bir takıntıdır.

14
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ ORTAK DERSLER TD II DERS NOTU / AKUZEM
HAFTALIK KONU DEĞERLENDİRME SORULARI

Aşağıdaki paragrafta kullanılan anlatım biçimleri nelerdir? İnceleyiniz.


Geceye doğru güneşten yüzümün derisi pul pul olmuş, yaralı ellerimle eteklerimin yırtıklarını kapatmaya çalışarak içeri girince, teyzem
2 saçını başını yolar, bir kucak parlak tüy yığını altında ara sıra pembe ağzını açarak esneyen ve o haliyle alık ve tembel Van kedilerine benzeyen
Necmiye'yi bana misal gösterirdi. Usluluğu, okumuşluğu, nazikliği, terbiyesi ve daha bilmem neleri ikide birde başıma kakılanlardan biri de
Kâmran’di. (Reşat Nuri Güntekin, Çalıkuşu)

Aşağıdaki paragrafta hangi anlatım biçimi ve düşünceyi geliştirme yolu kullanılmıştır? İnceleyiniz.
Dünya edebiyatında olduğu gibi edebiyatımızda da ölümle ilgili çok güzel şiirler vardır. Yahya Kemal “Sessiz Gemi” sinde ölümü limandan
3 ayrılan bir gemiye benzeterek anlatmıştır. Ahmet Haşim’de “Merdiven” in son basamağıdır ölüm. Cahit Sıtkı ise “Otuz Beş Yaş” a sığdırmıştır
ölümü. Herkesin ilgiyle okuduğu, daha ismi aklıma gelmeyen yüzlerce şiir…

Aşağıdaki paragrafta hangi anlatım biçimi ve düşünceyi geliştirme yolu kullanılmıştır? İnceleyiniz.
Roman, öykü, tiyatro, gibi yazınsal türler başka dillere çevrilebilir. Bu türlerin çevirisi çok kolaydır. Çevirmenin büyük bir çaba göstermesi
4 gerekmez. Ancak şiirin çevirisi mümkün değildir. Paul Valery de “Şiir bir dilden başka bir dile çevrilemeyen şeydir.” demiştir. Eğer şiir başka bir dile
çevrilirse ortada şiir denen bir şey kalmaz.

5 Öyküleyici ve betimleyici anlatım biçimlerinin iç içe kullanıldığı bir paragraf oluşturunuz.

15
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ ORTAK DERSLER TD II DERS NOTU / AKUZEM
T.C. AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ
Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi (AKUZEM)
ORTAK DERSLER

TÜRK DİLİ II
DERS NOTU

Konu
Hafta 8 Dönem BAHAR Öğretim Elemanı ÖĞR.GÖR. DÜRÜYE KARA

AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ / ORTAK DERSLER / TD II / DERS NOTU / AKUZEM


DERSİN KAPSAMI

1.YAZILI KOMPOZİSYON TÜRLERİ


1.1. Olay Yazıları
1.1.1. Hikâye (öykü)
1.1.2. Roman
1.1.3. Masal
1.1.4. Fabl
1.1.5. Destan
1.1.6. Efsane
1.1.7. Halk Hikâyesi
1.1.8. Tiyatro
1.1.9. Senaryo
1.1.10. Hatıra (anı)
1.1.11. Günlük
1.1.12. Gezi Yazısı (seyahatname)
1.1.13. Röportaj
1.1.14. Haber Yazısı
2. UYGULAMA

2
1. YAZILI KOMPOZİSYON TÜRLERİ

1.1. Olay Yazıları


Kişi,yer ve zaman öğeleri kullanılarak serim, düğüm, çözüm planına göre "kurgulanarak" yazılan bir ya da birçok olay ya da durumun
anlatıldığı sanat metinlerine-edebi metinlere olay yazıları denir.
1.1.1. Hikâye (öykü)
Yaşanmış veya yaşanması mümkün olan olayların okuyucuya haz verecek şekilde anlatıldığı kısa edebî yazılara hikâye (öykü) denir.
Hikâyelerde esas itibariyle bir asıl olay bulunur. Bazen bu asıl olayı tamamlayan yardımcı olaylara da rastlanır. Hikâyelerde belli bir zaman
diliminde ve sınırlı bir mekânda yaşanan olay (veya olaylar) anlatıldığı için çevrenin ve kahramanların tanıtımına pek yer verilmez.
Manzum tarzda yazılan hikâyeler de vardır. Mehmet Âkif ve Tevfik Fikret bu tarzın başarılı edipleri arasındadırlar.
Hikâye Çeşitleri: Hikâyeler oluşumlarına göre olay Hikâyesi ve durum Hikâyesi olmak üzere ikiye ayrılır.
a.Olay Hikâyesi: Olay Hikâyesi, ele alınan olayların mantıksal bir gelişim içerisinde verildiği Hikâyelerdir. Bu tür Hikâyelerde olaylar;
serim, düğüm ve çözüm bölümlerine uygun olarak anlatılır. Olayların gelişiminde kişi, yer ve zaman ögeleri göz önünde bulundurulur. Bu tür Hikâye
Fransız edebiyatında Maupassant tarafından geliştirildiği için Maupassant tarzı Hikâye adı da verilir.
b.Durum Hikâyesi: Olaylardan çok sosyal olgulara, duygu ve düşüncelere önem veren Hikâyelere durum Hikâyesi denir. Durum
Hikâyesinde; duygu, düşünce ve hayaller ön planda olduğundan Hikâyenin diğer ögeleri; zaman, yer ve yaşam koşulları ikinci planda yer alır.
Bunlar anlatımda okuyucuya sezdirilir. Bu tarz Hikâye Rus edebiyatında Anton Çehov tarafından başlatıldığı için Çehov tarzı Hikâye
olarak da adlandırılır.
Türk edebiyatında; Ömer Seyfettin ve Refik Halit Karay olay Hikâyesinin, Sait Faik Abasıyanık ve Memduh Şevket Esendal da durum
Hikâyesinin önemli temsilcilerindendir.
1.1.2. Roman
Yaşanmış veya yaşanması mümkün olayların yer ve zaman belirtilerek etraflıca anlatıldığı, uzun edebî yazılara roman denir.
Hikâyede tek olay bulunmasına karşılık romanda birbirine bağlı olaylar bulunur. Romandaki olaylardan her biri hikâyeye konu olabilir.
Romanlar işledikleri konulara ve üslûplarına göre tarihî roman, macera romanı, polisiye roman, töre romanı, psikolojik roman, nehir
roman gibi çeşitlere ayrılabilir.
Hikâye ve romanlarda gerçeğe uygunluk aranır.
Hikâyede tek olay bulunmasına karşılık romanda birbirine bağlı olaylar bulunur. Romandaki olaylardan her biri hikâyeye konu olabilir.
Kahramanların ve çevrenin tanıtımına hikâyelerde pek yer verilmezken romanlarda kahramanların ve çevrenin tanıtımı yeri geldikçe değişik
bölümlerde birbirini tamamlayacak şekilde yer alır. Romanı okuyup bitiren bir kişi yazarın anlattığı kahramanları, olayı ve çevreyi göz önünde
canlandırabilir. 3
1. YAZILI KOMPOZİSYON TÜRLERİ

1.1.3. Masal
Olağanüstü kişilerin (veya kahramanların) başlarından geçen olağanüstü olayların yer ve zaman belirtilmeden anlatıldığı
yazılara masal denir. Masallar, halk masalları ve sanat masalları olarak ikiye ayrılabilir: Halk masalları toplumun değer yargılarını, anlayışını,
kültürünü, dünya görüşünü yansıtan anonim ürünlerdir. Sanat masalları ise (toplumda görülen aksaklıkları yermek, bir düşünceyi ortaya
koymak gibi) belli bir amaca yönelik olarak yazılan masallardır. Özellikleri şunlardır:
1. Olağanüstü konular vardır. Mesela masal kahramanları yaşlanmaz.
2. Kahramanlar gerçeküstü özelliklere sahip olabilir.
3. Yer ve zaman belirsizdir.
4. Her masaldan bir öğüt, bir ders çıkarılabilir. Masallar eğlendirici ve eğiticidir.
5. Masallarda kalıplaşmış bir tekerleme ile başlar.
6. Masallarda olağanüstü varlıklar (cin, peri, melek) bulunabilir.
7. Masallar kalıplaşmış tekerlemelerle biter ve sonunda mutlaka gökten üç elma düşer.
8. Masallar hep mutlu sonla biterler.
9. Niteliği ne olursa olsun her şeyiyle hayal ürünüdürler.
10. Olaya dayalı sanatsal kurmaca metinlerdir.
11. Sözlü edebiyat ürünüdür.
12. Kişiler ya çok iyi ya da çok kötüdür.
13. Yazarları yoktur. Halk düşüncesinin, Halk kültürünün ortak ürünüdür.
14. Masallarda yer kavramı sembolik bir biçimde yer alır. Genellikle uzak mekanlarda geçer. Bahsedilen yer isimlerinin çoğu
hayalidir. Ne zaman,hangi yerde bulundukları asla bilinmez.
1 5. Masallarda gerçek yer isimleri de belirtilir. Fakat masallarda anlatılanlar gerçekte bu yerler değildir.

4
1. YAZILI KOMPOZİSYON TÜRLERİ

1.1.4. Fabl
Sonunda bir ahlak dersi vermek amacıyla kaleme alınan, konusu bitkiler, hayvanlar veya cansız varlıklar arasında geçtiği
düşünülen ve genellikle manzum olan edebî yazılara fabl denir. Kişilerin veya topumun aksayan yönleri fabl aracılığıyla düzeltilmeye çalışılır.
Hayalî varlıklar ve olaylar gerçeğe ne kadar yakın olursa fabl o derecede etkili ve başarılı olur. Teşhis ve intak sanatlarından
yararlanılarak anlatıma canlılık ve güzellik katılır.
Fablın sonunda kıssadan hisse alınabilecek bir dersin verilmesi onu masaldan ayıran özelliklerin başında gelir.
Hint filozofu Beydeba’nın Kelile ve Dimne’si ile La Fontaine’in Fabllar’ı bu türün başarılı örneklerindendir. Orhan Veli’nin La
Fontaine’in Masalları adıyla manzum olarak Türkçeye kazandırdığı çalışma da anılmaya değerdir.
1.1.5. Destan
Aslı Farsça olan destan (dâstân, destân), Fransızca épopée, Yunanca epos şiir karşılığıdır.
Destan; kak, Batır, Batur, Buka, Bukadır, Bahadır, Boğa, Böke, Yiğit, Cigit, Koç, Koçkar, Arslan, Kaplan, Pars, Ejder ve kahramanlık
kavramlarının, epik karakterli bir yaşayışın zaman, yer ve olaylar içindeki yansımalarının olay örgüsü ile biçimlendirilmiş
anlatımlarıdır.
Destan sözcüğü bugün dilimizde iki edebî türü karşılamak üzere kullanılır:
a. Destan: Toplumu geniş ölçüde ilgilendiren olayları konu edinen 8-11 heceli dizelerden oluşan ve kıta sayısı yediden yedi yüze
kadar varan anonim veya bireysel halk şiirlerine destan denir.
b. Destan: Milletlerin yaşadıkları tarihî olayların efsanevî ve mitolojik unsurlarla yoğrularak oluşturduğu millî karakter taşıyan uzun
manzum eserlerdir.
Destanların özellikleri şunlardır:
Destanlardan tarihî kaynak olarak faydalanılabilir.
Destanlar, mitlerden sonra en eski ikinci tür olarak kabul edilir.
Kaşgarlı Mahmut eserinde destan türü için “koşuk” “yır” terimlerini kullanmıştır.
Kuman, Kırım ve Çağataycada bu tür için “irtegi” terimi kullanılır.
Kazak ve Kırgızlar ise bu tür için “comok” terimini kullanmışlardır.
Destanlar, kutsal anlatılar değildir.
Epik destan geleneğine göre anlatı hemen başlayıp hemen bitmez.
Anlatı durağanlıktan coşkunluğa doğru bir seyir izler.
Anlatı yeniden durgunluğa ulaşarak son bulur.
Epik destan geleneğinin en önemli kuralı “dikkati başkahraman üzerine toplamak”tır.
Yeryüzündeki en eski epik destan geleneği, Türklere aittir.
Sakalar Dönemi: Alp Er Tunga Destanı , Şu Destanı
Hun Dönemi: Oğuz Kağan Destanı , Attila Destanı
Göktürk Dönemi: Bozkurt / Göktürk Destanı Ergenekon Destanı 5
Uygur Dönemi: Türeyiş Destanı ,Göç Destanı
1. YAZILI KOMPOZİSYON TÜRLERİ

1.1.6. Efsane
Efsane, batı dillerine aynı Latince kökten "legendus" sözcüğünden gelmiştir. Efsane, Farsça bir sözcük olup "efsane"
diye kullanılmaktadır. Türkçede efsane karşılığı olarak "söylence" önerilmiştir.
Kişi, yer ve olayları konu alan, inandırıcılık özelliğine sahip, çoğu zaman olağanüstülüklere yer veren, belirli bir üsluba
ve şekle bağlı olmayan, kaynaklarını genellikle geçmişin derinliklerinden alan kısa, yalın, ağızdan ağıza aktarılan ortak (anonim)
halk anlatılarıdır.
Genelde ortak (anonim) halk edebiyatının, özelde ise Türk halk edebiyatının en önemli ürünlerinden olan
"efsaneler", dünya halk kültürlerindeki çeşitli ortak motifler üstüne kurulmuşlardır. Taşıdıkları sosyolojik, psikolojik, etik, ekonomik
iletilerle aynı zamanda bir "halk eğitim aracı" oldukları da görülür.
Efsanelerin konularını belirli bir olay, yer veya kişi oluşturur.Bu nedenle de efsanelerin "inandırıcılık" özellikleri vardır.
Konularına göre sınıflandırılırlar ve evrensel bir halk kültürü oluştururlar. Halk kültürünün değerli kalıtlarından olan efsanelerin
ayrıca, gelenek ve görenekleri korumak, insanlara ders vermek, konu aldıkları olaylara, kişilere ve yerlere saygınlık kazandırmak,
insanların iyiye, güzele yönelmelerini sağlamak, yaşama umudunu ve sevincini artırmak gibi toplum yaşamında önemli işlevleri
vardır.
Bu açıklamalardan hareketle efsane konusunda, şu saptamaları yapabiliriz:
Efsaneler dilden dile anlatılagelmiş, çok eski anlatılar olup ortak (anonim) halk edebiyatı ürünleridir.
Efsanelerin konuları bir kişiye, bir olaya veya bir yere dayandırılır.
Efsanelerde anlatılanların, bir ölçüde de olsa, inandırıcılık özelliği vardır. (Özellikle efsane derleme çalışmaları
sırasında, anlatıcının gerçekliğine inandığı ve dinleyenin de inanmasını istediği, tarafımdan gözlenmiştir).
Efsanelerde çoğu zaman, olağanüstülük ağır basar. Bu nedenle de dinleyeni, bilinmeyen giz dolu bir dünyaya
götürerek saygı ve ilgi uyandırır.
Efsaneler, bir bakıma, mitlerin modernleşmiş şekilleri olarak ifade edildikleri için, kutsal ögeler de taşırlar.
Efsaneler, belirli bir şekilleri olmayan ve konuşma diliyle anlatılan, kısa halk anlatılarıdır.
EFSANE ÖRNEKLERİ;
ŞAHMERAN VE BİR İNANIŞIN EFSANESİ
LOKMAN HEKİM EFSANESİ
TAŞ KESİLME:
Ay Tutulması;
Cin, peri, Cazı (cadı), Davun, minnet ile ilgili efsaneler.
Kükreyen Dağlar Efsanesi;
Ala Geyik Efsanesi, 6
1. YAZILI KOMPOZİSYON TÜRLERİ

1.1.7. Halk Hikâyesi


Sözlü olarak halk arasında yaşayan, çoğu zaman gerçekliğe yakın aşk ve kahramanlık gibi olaylara dayalı
hikayelere “Halk hikayesi” ya da “Halk öyküsü” denir. Halk hikayelerinin oluşumunda destanlar önemli rol oynamıştır. En eski
anlatım geleneğimiz olan destanlar yerini zamanla halk hikayesi geleneğine bırakmıştır. Bu nedenle halk hikayeleri için destan ile
modern hikayeciliğin arasındaki bir köprüdür yorumu yapılabilmektedir. Türk edebiyatında özellikle 16. yüzyılda Anadolu’da halk
arasında bu hikayelerin yaygınlaştığı görülür. Genel olarak halk hikayeleri destan geleneğinin bir devamı olarak görülür. Özellikle
15. yüzyıldan sonra destan geleneğinin kaybolduğu ve onun yerine halk arasında bu hikayelerin anlatıldığı bilinir. Halk hikayeleri
destanın devamı niteliğinde olduğu için yer yer destansı özellikler gösterdiği görülür. Türk edebiyatında destandan halk
hikayesine geçiş eseri olarak “Dede Korkut Hikâyeleri” kabul görür. Dede Korkut Hikayeleri hem halk hikayesinin hem de
destanların özelliğini taşır. Bu da eserin geçiş dönemi eseri olduğunu gösterir. Halk hikayeleri aynı zamanda araştırmacılar
tarafından hikayeye ve romana geçiş eserleri şeklinde yorumlanır.
Konularına göre halk hikayeleri iki başlıkta incelenir.
Aşk Hikayeleri: Bu hikayelerinin merkezinde konu olarak aşk bulunur. Türk halk öyküleri içerisindeki en fazla kullanılan
tema aşk temasıdır. Aşk temalı halk hikayelerinin başlıca örnekleri şunlardır: Kerem ile Aslı, Ercişli Emrah ile Selvihan, Tahir ile Zühre,
Ferhat ile Şirin…
Kahramanlık Hikayeleri: Bu tür hikayelerin merkezinde ise bir kahramanlık bulunur. Kahramanlık temalı halk hikayesi
örnekleri ise şunlardır: Köroğlu, Dede Korkut Hikâyeleri, Hayber Kalesi, Battal Gazi, Danişmend Gazi…

7
1. YAZILI KOMPOZİSYON TÜRLERİ

1.1.8. Tiyatro
Herhangi bir olay, durum veya tasarının sahnede canlandırılması amacı ile yazılmış eserlere "dramatik metinler"
denir. Bu metinlerin sahnede canlandırılması ile ortaya çıkan sanat da tiyatro olarak adlandırılır. Tiyatro kelimesi Eski Yunan'da
"bir oyunun oynandığı yer"i karşılamaktaydı. Tiyatro belirli bir metne dayalı olarak sahnelendiği için hem edebî bir tür hem de
güzel sanatların bir dalı olarak değerlendirilir. Tiyatro metinleri genellikle sahnede canlandırılmak üzere yazılır ancak çok nadir de
olsa sadece okunmak üzere kaleme alınmış tiyatro eserleri de bulunmaktadır.
Batılı anlamda tiyatro türü Türk edebiyatına Tanzimat Dönemi'nde girmiştir. Tanzimat'a kadar Türk
edebiyatında Karagöz, kukla, orta oyunu ve meddah hikâyeleri, köy seyirlik oyunları gibi türler tiyatro türünün yerini tutmuştur.
Şinasi'nin "Şair Evlenmesi" adlı eseri, Batılı anlamda tiyatronun edebiyatımızdaki ilk örneği kabul edilir. Şinasi'den sonra Nâmık
Kemâl, Ahmet Mithat Efendi, Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamid gibi yazarlar tiyatro türünde eserler kaleme almıştır.
Ahmet Vefik Paşa'nın Batı tiyatrosundan yaptığı uyarlamalar da bu türün ülkemizde yerleşmesinde etkili olmuştur.
Geleneksel Türk Tiyatrosu
Karagöz,
Ortaoyunu,
Meddah,
Köy Seyirlik Oyunları
Kukla
Çengi
Modern Tiyatro Türleri
Trajedi
Komedi
Dram
Müzikli Tiyatro: Opera, Operet, Opera Komik, Vodvil, Bale

8
1. YAZILI KOMPOZİSYON TÜRLERİ

. 1.1.9. Senaryo
Senaryo, bir filme konu olacak olayın, hikâyenin, romanın sinema tekniğine göre sahnelere bölünerek açıklamalar ve diyaloglar
tarzında hikâye edildiği yazılardır. Senaryo, sesli filmler çekilmeye başlandıktan sonra ortaya çıkan ve teknik imkânların sinemada her geçen gün
daha fazla kullanılmasıyla gittikçe önem kazanan bir türdür. Senaryolar filmlerin çekilmesine temel oluştururlar. “İyi bir senaryodan kötü bir film
yapılabilir ama kötü bir senaryodan iyi bir film asla yapılamaz.” (Rene Clair)
Senaryo; süje, eşel ve tretman denen aşamalardan geçtikten sonra senaryo hâline gelir. Filme çekilecek konu sinemaya göre önce
özet şekilde kabataslak yazılır (Süje). Sonra konu içindeki olayların birbirleriyle bağlantısı bir plân dahilinde kurulur. Buna şema da denir (Eşel).
Daha sonra ayrıntılar dahil edilerek konu genişletilir, karakterler çizilir ve konuşmalar yazılır (Tretman). Bu aşamada sinematoğrafik hikâye kurgusu
ve işlenişi bakımından filmlik bir şekil alır. Son olarak senaryo yazarı kendisini eleştirel bir gözle filmin tenkidini yapan seyirci yerine kor ve sinema
tekniğinin inceliklerini de hesaba katarak senaryosuna son şeklini verir.
1.1.10. Hatıra (anı)
Toplum hayatında önemli görevler üstlenmiş, toplumu ilgilendiren önemli olayları bizzat yaşamış veya bu olaylara şahit olmuş kişilerin
bu olayları duyurmak için sanat değeri taşıyan bir üslûpla yazdıkları yazılara hatıra denir.
Hatıralarda dürüstlük, samimiyet, doğruluk ve tarafsızlık ön plânda olmalıdır. Ancak hatıralar –çoğunlukla- yazanın kendi bakış
açısına göre anlatıldığı için aynı olaylar hakkında farklı kimseler tarafından yazılan hatıralar arasında bazı farklılıklar olabilir. Bu sebeple hatıralar -
her ne kadar- yaşanmış olaylarla ilgili olsalar da tarihî bir belge olarak doğrudan kullanılamazlar.
Hatıra ile günlük birbirine karıştırılmamalıdır. Günlük adından anlaşılacağı üzere yaşanırken, günü gününe yazılır. Hatıralar ise aradan
zaman geçtikten sonra yazılır. Hatıra yazarı gerçekleri dile getirmek ve tarafsız olmak anlayışıyla anlattığı döneme ait çeşitli belgelerden,
mektuplardan, dergilerden, gazetelerden de yararlanabilir.
Hatıra yazılarını ilginç yapan yönlerden biri de tarihe, topluma, sanata... yön veren insanların özel bilgiler vermiş olmasıdır.
1.1.11. Günlük
Bir kimsenin düzenli olarak, günlük olaylarla ilgili yorumlarını, bunlardan kaynaklanan o günkü anlayışlarını, düşüncelerini, üstüne tarih
atarak kaleme aldığı kısa yazılara günlük veya günce denir.
Günlük, bir anlamda günü gününe yazılan hatıralar olarak değerlendirilebilir. Okuyucular dikkate alınmadan yazılan günlükler,
özeldir. Duyguların, düşüncelerin yoğun olduğu anlarda sıcağı sıcağına yazılan günlüklerin anlatımı geliştirmede önemli bir yararı vardır.
Günlükler bir deftere yazılabileceği gibi daha kullanışlı olması bakımından bir ajandaya da yazılabilir.
1.1.12. Gezi Yazısı (Seyahatname)
Gezi yazısı, yurt içine veya yurt dışına yapılan gezilerde gezilip görülen yerlerin anlatmaya değer ilginç yönlerinin kaleme alındığı
edebî yazıdır.
Gezi yazılarında gezginin dikkatini çeken ve farklı bir özellik gösteren insanlar, tarihî ve tabiî güzellikler, farklı kültürler gibi konular
güncel olaylarla da bütünleştirilerek edebî bir üslûpla anlatılır.
Günümüzün (ulaşım, haberleşme, radyo, televizyon, bilgisayar, internet VCD gibi) teknik imkânları gezi yazılarının önemini ve 9
ilginçliğini kısmen de olsa azaltmakla birlikte tarihî değeri olan seyahatnameler hâlâ önemini korumaktadır.
1. YAZILI KOMPOZİSYON TÜRLERİ

1.1.13. Röportaj
Röportaj, gazetecilerin bir yeri, bir kurumu ziyaret ederek, o yerin özelliklerini, orada gördüklerini kişisel düşünceleriyle birleştirip imkânlar
ölçüsünde fotoğraflarla belgeleyerek kaleme aldıkları yazılardır. Radyo veya televizyon habercisinin bir araştırma veya soruşturma sonucunda hazırlamış
olduğu programa da röportaj denir.
Röportajda esas olan, bir araştırma veya soruşturma sonucunda elde edilen bilgilerin kamuya duyurulmasıdır. Bu yönüyle haberin
genişletilmiş biçimi olarak düşünülebilir. Ancak haberde yorum son plândayken, röportajda öne çıkar. Röportajı yapan, kişisel görüşlerini, yorumlarını ve
haberlerini bir anlamda belgelemek için fotoğraflardan veya video görüntülerinden yararlanır.
Röportaj; bir yerin, bölgenin veya topluluğun özelliklerini tanıtmak amacıyla yapılabileceği gibi bir alanın uzmanı olan (veya olmayan)
kişilerin herhangi bir konudaki düşüncelerini öğrenmek ve bunları kamuya duyurmak amacıyla da yapılabilir. Ancak böyle bir durumda röportajdan bir
yarar gözetilecekse soruyu veya konuyu uzmanına sormak gerekir.
1.1.14. Haber Yazısı
Haber, bilinen bir zamana ait olayı en kısa sürede muhatabına ileten, geniş bir kitleyi ilgilendiren ve değeri ilgilendirdiği kişi sayısıyla ölçülen
yazıdır. Bütün basın dünyasının bildiği Lord Northcliffe’in “Bir köpek, bir adamı ısırırsa bu bir haber değildir; fakat bir adam bir köpeği ısırırsa bu bir
haberdir.” sözü haberin ne demek olduğunu veciz bir şekilde ifade eden cümle olarak sıkça kullanılır.
Gazetelerin çıkış sebebi haber verme olduğu için haber, gazetenin ruhu ve temel unsurudur. Dolayısıyla habersiz, gazete olmaz. Fakat radyo,
televizyon ve internetin yaygınlaşması gazetecilerin haberi bir an önce verme işini zora sokmuştur. Çünkü gazetedeki en yeni haber bir gün öncesine
aittir. Bu yüzden günümüzde gazeteler, bol fotoğraflı, ayrıntılı ve yorumlu haber vermeye yönelmişlerdir.
Haber; gazetede, televizyonda, radyoda veya internette nerede yayınlanırsa yayınlansın sağlam kaynaklardan alınmalı, doğru olmalı,
çoğunluğu ilgilendirmeli, özgün olmalı, kişilerin özel hayatına, hürriyetine zarar vermemelidir. Tam bir haberde (gazetecilikte 5 N ilkesi olarak da bilinen) şu
beş sorunun cevabı olmalıdır: Ne (veya kim)? Nerede? Ne zaman? Nasıl? Niçin?
Haberde giriş ve gövde olmak üzere iki bölüm bulunur. Giriş bölümünde birkaç cümle ile olayın kısa bir özeti verilir, haberin ayrıntıları gövde
bölümünde yer alır. Okuyucu, seyirci veya dinleyici ilgisini çeken haberlere yöneleceği için haber başlıkları ve bu başlıkların haber metniyle uyumu son
derece önemlidir.
Bağlı olduğu basın yayın organları için haber toplayan ve bunları yazan kişilere muhabir denir. İyi bir muhabir, “çabuk ve sessiz hareket eder;
kesin sualler sorar; olayları, hareketleri, tepkileri az çok önceden sezinler; günün haberlerini bilir, gazete ve dergileri dikkatle okur, belli başlı yayınları izler; iyi
eğitim görmüştür; geniş bilgilidir. Ukalâ değil, uyanıktır; terbiyesiz değil, ısrar eder; sır yoldaşı değil, inandırma yeteneği vardır; falcı değil, ileriyi görür;
çekingen değil, dikkatlidir; miskin değil, terbiyelidir; münakaşacı değil, azimlidir.”

10
2. UYGULAMA

Aşağıdaki metinlerin türlerini boşluklara yazınız.


Günlerden bir gün Oğuz Kağan, Tanrı’ya yalvarırken karanlık bastı. Gökten bir gök ışık indi. Güneşten ve aydan daha parlaktı. Bu
ışığın içinde alnında kutup yıldızı gibi parlak bir ben bulunan çok güzel bir kız duruyordu. Bu kız gülünce Gök Tanrı da gülüyor, kız
ağlayınca Gök Tanrı da ağlıyordu. Oğuz bu kızı sevdi ve bu kızla evlendi. Günler ve gecelerden sonra bu kız üç oğlan çocuk
doğurdu. Çocuklara Gün, Ay ve Yıldız isimlerini verdiler. (…………………………………….)

Okula gitmeden bir veya iki yıl kadar önce okumayı öğrenmiştim. Mahallemizde lisede okuyan bir komşumuz vardı. Bir gün beni
oyalamak için renkli kalemlerle çizdiği haritaları boyamamı istemişti. Bunun bedeli olarak da Çocuk adlı derginin birkaç sayısını
hediye etmişti. Büyük boyda, bol resimli, hikayeli bir dergiydi. Hayatımda gördüğüm ilk dergiydi. (………………………………..)

Saklıkent tam bir doğa harikası. Yaz aylarında yerli ve yabancı turistlerin uğrak yerlerinden bir tanesi, Akdağ’ın eteklerinde
kayalar arasında yer alan bu yerin suyu, yazın bile ayaklarınızı donduracak kadar soğuk oluyor. Yüzyıllar boyu akan kar sularının
açtığı oldukça derin kanyon olan Saklıkent, adrenalin sevenler için ideal bir tırmanış ve yürüyüş platformu aynı zamanda.
(…………………………………….)

Malezya Havayollarına ait bir uçağın 8 Mart 2014 tarihinde Hint Okyanusu üzerinde kaybolduğu bildirildi. Uçağın teknik bir arıza
nedeniyle düştüğü açıklandı. (……………………………………………………..)

Bugün erkenden sahile indim. Daha sonra denize girdim. Arkadaşlarım da daha sonradan geldi ve onlarda denize girdiler.
Birlikte yüzmeye başladık. Bir süre denize girip çıktık, birbirimiz ile yüzmede yarışıyorduk. Hep birinci oluyordum, yüzmede baya
iyiydim. (………………………………………….)

Lokman Hekim, inanışa göre bütün hekimlerin piri, üstadıdır. Her çiçeğin, her otun özelliklerini tanıyan Lokman, ilaç yapar,
derilere deva bulunmuş. Bütün dünyayı dolaşmış. Çukurova'ya gelince ovanın bereket ve güzelliğine hayran olarak Misis'e
yerleşmiş. Çevredeki bütün hastaları iyileştirmiş. Anık hastalığın ne olduğunu unutan Çukurovalılar, ölümsüz hayatın peşine
düşmüşler. Kendileri için ölümsüzlük ilacını yapmasını istemişler. (…………………………………………………….)

11
KAYNAKÇA

Aktaş, Ş. ve Gündüz, O. (2013). Yazılı ve Sözlü Anlatım / Okuma - Dinleme - Konuşma - Yazma. Ankara: Akçağ Yayınları.
Ergin, M. (2012). Türk Dili. İstanbul: Bayrak Yayınları.
Gencan, Tahir, N. (2007). Dilbilgisi. Ankara: Tek Ağaç Eylül Yayıncılık.
Gülensoy, T. (2010). Türkçe El Kitabı. Ankara: Akçağ Basım Yayım Pazarlama A.Ş.
Karaağaç, G. (2013). Türkçenin Ses Bilgisi. İstanbul: Kesit Yayınları.
Peyami Safa (2000). Yalnızız. Ötüken Neşriyat A.Ş.
Türk Dil Kurumu (2016). Yazım Kılavuzu (haz. Şükrü Halûk Akalın). Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu
Yayınları.
Parlatır, İ. (2015). Türk Dili ve Kompozisyon. Noktalama İşaretleri ve Kısaltmalar, 315-357. Bursa: Ekin Basım ve Yayın Dağıtım.

12
HAFTALIK KONU DEĞERLENDİRME SORULARI

Anı ile ilgili olarak aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?


A)Anlatıcı, olayları yaşayan ya da tanıklık eden kişidir.
B)Genellikle betimleyici ve kanıtlayıcı anlatımdan yararlanılır.
1 C)Siyasi, edebi, askeri ve sosyal içerikli olabilir.
D)Tarihe ve edebiyata kaynaklık eder.
E)Anlaşılır, içten bir anlatım yöntemi kullanılır.

Günlük türü ile ilgili olarak aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?
A)Birinci kişi ağzından yazılmış kısa yazılardır.
B)Günlük konuşma dili kullanılır.
2 C)Kişisel yazılar olduğu için içten bir üslubu vardır.
D)Yazıldığı günün tarihini taşır.
E)Dil, sanatsal ve heyecana bağlı işlevde kullanılır.

I. Olmuş ya da olabilecek olayları anlatır.


II. Derin karakter tahlilleri yoktur.
III. Romana göre daha kısa bir türdür.
3 IV. Hikâyede kişi kadrosu geniştir.
V. Öykünün öğeleri arasında olay, zaman ve mekân yer alır.
Yukarıda hikâye (öykü) hakkında verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?
A) I B) II C) III D) IV E) V

Aşağıdakilerden hangisi fablın özelliklerinden değildir?


A) Olay kahramanlarının genellikle insan dışı varlıklardan seçilmesi.
B) Sonunda ahlâk ve hayat dersi verilmesi.
4 C) Teşhis ve intak sanatına yer verilmesi.
D) Olayın çoğunlukla kır, orman veya köyde geçmesi
E) Süslü ve sanatlı bir dilin kullanılması

13
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ ORTAK DERSLER TD II DERS NOTU / AKUZEM

You might also like