EF 1 Özet

You might also like

Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 4

İlk bölümde gittikçe artan süreleriyle hapishane izlenimi veren okulların birey ve toplum

üzerindeki olumsuz etkilerinden, bireyleri kendi isteklerine ve düşüncelerine göre


yetiştirdiğinden ve okullu bir toplumun okulsuzlaştırılmasının ne demek olduğu ve asla eşit
bir okullaşmanın olmayacağı anlatılmış.
Okulların öğrencilerin gerçek yaşamla eğitim süreçlerini birbirine karıştırması için
yetiştirdiğini ve ne kadar çok işlem varsa o kadar başarı mantığı güdüldüğü anlatılmıştır. (s.7)
Ayrıca öğrencilerin hayal güçlerinin hizmet için eğitildiğine de dikkat çekilmiştir (s.7) Yani
aslında okul bireyi kendi özünden uzaklaştırmaktadır. Ve bireyin yaratıcılığını, sorgulayıp
düşünme yetisini yok edip tekdüze ve bağımlı toplum oluşturmaktadırlar. İnsanların hastahane
ve okullara bağımlı hale geldiklerinden ve kendi kendilerine yaptıkları işleri olumsuz olarak
görmeye başladıkları anlatılmış ve bu sebepten dolayı sadece okulların değil direk toplumun
okulsuzlaştırılması gerektiği söylenmiştir. (s.9)
Illich fakir ve zengin çocukların aynı şartlarda okula gittiklerinde bile aralarında belirgin
farkların bulunduğunu söylemiş sebeplerini de çocukların aralarındaki sosyal yaşam,
ekonomik sebepler gibi nedenlere bağlı olduğunu bu yüzden yoksulların birçok eğitim
olanaklarından geri kalıp orta sınıf çocuklara oranla daha geriden geldiklerini göz önüne
alarak eşitliğin sadece laf olarak bahsinin geçtiğini anlatmaktadır. Bu eksiklikleri gidermek
içinde bireyi bağımlı hale getiren sertifikalara değil fon yardımlarına ihtiyaç olduğunu
söylemiştir. (s.13)
Illich okullardaki artışın silahlardaki artış kadar yıkıcı olduğunu sadece daha az görünür
olduğunu söyleyerek de okulların sadece bize bunları hissettirmeden yaptığını söylemek
istemiştir. (s.16)
Bu bölümde ayrıca zorunlu eğitimin insanları sınıflara ayırdığını; öğrenim ve adaletin zorunlu
okullaşmayla sağlanamayacağı anlatılmıştır. (s.18) Ulusal eğitimin toplumsal rollerinin de
bireylerin geçmişinden ayrılması gerektiği belirtilmiş. (s.19)
Okulun bir diğer yanılgısı öğrenmenin de öğretim sonucu oluştuğudur. Öğrenmelerin çoğu
bazı istisnalar hariç okul dışında ve tesadüfen kazanılırlar. (s.19) Ayrıca okul beceri ve
öğrenmeyi birbirinden ayıramayan yetersiz bir kurumdur. (s.23)
Illich’e göre ayrıca eğitim kredi kartı şeklindeki eğitim kredileri ayrım yapılmadan
toplumdaki her bireye verildiğinde aranan beceriler çok daha hızlı ve iyi edinilecek, ayrıca
imkan eşitliği de bu şekilde sağlanabiliyor olacaktır. Ayrıca beceri merkezlerinin
kurulmasıyla istihdam sağlanacaktır. (s.21)

2. bölüm
İkinci bölümde okul ve öğretim kelimelerinin esnekleştiğinden ve dolayısıyla asıl anlamlarını
kaybettikleri söylenmiş. (s.33) Bu sebepten dolayı eğitim alternatifleri araştırılırken öncelikle
okulun anlamı konusunda bir fikir birliğine varılması gerektiğinden ve bununda birkaç
yolunun olduğundan söz edilmiştir. Yazara göre; modern okulların gizli fonksiyonlarının
listelenmesi, müşteri analizi yapılması ve batı kültürünü inceleyip antropolojik verilerden elde
edilen bilgileri de toplayarak okulun yaptığı fonksiyonları yerine getiren kurumları bulabiliriz.
(s.33)
Illich’e göre “Okul yaşa özel, zorunlu bir müfredat izlenen ve tam katılım gerektiren
öğretmen bağımlı bir süreçtir.” (s.34) Yani bu tanımdan yola çıkarak okulun kişileri yaşlara
göre sınıflandırdığını anlayabiliriz. Ayrıca bu sınıflandırmanın; “Çocuklar okula aittir.
Çocuklar okulda öğrenir. Çocuklara sadece okulda eğitim verilebilir.” olmak üzere 3 öncüle
dayandığı söylenmiştir. (s.34) Yani çocukların öğrenmeleri sadece okulla sınırlı hale
getirilmiş yani bireyler okula muhtaç duruma gelmiştir.
Okulsuzlaşma ile çocukların ergenlik-gençlik dönemlerinde diğer yaş gruplarına karşı oluşan
ayrımcılığına son verilebilineceği söyleniyor. (s.36) Çünkü taraflar arasında gözle görülebilir
bir ayrım ve kopukluk vardır.
Okullar aslında vadettiği öğreteceği bilgilerden ziyade öğretmenler için iş imkanı oluşturan
yapılardır. Yapısından dolayı da katılımcılarının zaman ve enerjileri üzerinde otorite kurar ve
bu şekilde öğretmenleri de gözlemci, terapist ve vaiz gibi kalıplara sokar. (s.38)
Ayrıca okulun gizli müfredatı da zaten toplumdaki bazı kişilere uyguladığı ayrımcılığa suç
ekler. Ve okul bu gibi nedenlerden dolayı büyümekte olan tüketici toplumuna giriş ritüeli
olarak hizmet eden bir kurum olma görevini üstlenmiştir. (s.41)

3.bölüm
Modern üniversite, para veya güç sahiplerince denenip sınıflandırılanlar hakkında ayrılma
imtiyazı bağışında bulunur. Aslında “okul, kurulu düzen için iyi birer hizmetçi olduklarını
kanıtlayanları seçip ayıran bir kurumdur.” (s.43) Yani aslında okul bireylere bilgi öğretmekten
ve ziyade oluşturulan para temelli düzene hizmetçi aramaktadır. Ve bu düzene girebilmeleri
içinde bireylerden sertifika, diploma gibi bazı yeterlilikler bekler. Illich’e göre ise
“Sertifikalandırılmış üniversite mezunları fiyat etiketlerini üstlerinde taşıyan bir dünyaya
uygun düşer.” (s.44)
Üniversitelerin eskiden araştırma topluluğu oluşturan bölgesel bir hareketlilik merkeziyken
şuan araştırmalar ve hatta eğitimle yok denecek kadar az bir ilişki içerisinde oldukları
söylenmiş. (s.45)
“Okullar artık güçlü kiliseler için geçerli 3 işlevi yerine getirmeye başlamıştır: Okul hem
toplum mitinin kaynağı, hem bu mitin tezatlarının kurumsallaştığı ve hem de mit ile gerçeklik
arasında uyumsuzluğu tekrar üretecek ve gizleyecek olan ritüel mekanıdır.” (s.47) Aslında
“okul tüketim mitinin başlangıcı olup öğretimin öğrenmeyi ürettiğini öğretir. “ (s.48) Ayrıca
okul eğitimde değerin de okula devamla ve de süreç sonundaki not ve sertifikalarla
üretileceğini söylemektedir. (s.48)
Okullar her şeyi (kurumsallaştırılmış değerler hatta bireylerin hayal güçlerini ) sayılarla ifade
edilebilen bir dünyaya indirger. Ancak bireysel gelişme ölçülebilir bir meta değildir. (s.49) Ve
bunu kabullenen bireyler kendileri olmaktan uzaklaşarak ve kendilerine ait olan bir şeyi
yapamayıp sadece yapılmış olan üzerinde değerlendirmede bulunurlar.Yani kendi hayal
güçlerini başkalarının ellerine bırakırlar.
“Okul en hızlı gelişen birer iş sektörüdür.” (s.56) Burda aslında okulun bireylerin
gelişiminden ziyade kurumlara eleman yetiştiren yani piyasaya hizmet eden bir yapı olduğu
ortaya konulmuştur.
Okullar öğrencilerin her şeye gücü yetmesi konusunda eksiklik duygusuyla büyümesini ve
öğretmenlere de aşağılayıcı bir bağlılık duymalarına neden olur. Buda bireyi başkalarına
bağımlı hale getirirken ayrıca bireydeki özgüveni de yok ettiği gibi tekrar kazanabilmesini de
engeller hale getirir. (s.55) Öğrenciler okulun bu fikrini benimsediğinde yabancılaşır ve
yaratıcılıklarından mahrum hale gelirler. Halbuki okullaşmanın bu yıkıcı etkilerine karşılık
“okulsuzlaşma insanı özgürleştiren bir hareketin temellerini teşkil etmektedir. “ (s.57)

4. bölüm
Bu bölümde ise kurumların görünümlerinden bahsedilmiş ve bunlar ihtiyaçlara göre
sınıflandırılmıştır. Illich’e göre arzu edilebilir bir gelecek bağımsız ve birbiriyle ilişki
kurdurabilen bir yaşam modeline bağlıdır. “Gelecek de etkin yaşamı destekleyen kurumları
seçmemize bağlıdır ve bu noktada ihtiyacımız olan şeylerden biri de kişisel gelişimi
destekleyen kurumları tanımamıza sebep olacak bir dizi kriterdir. “(s.63-64)
Illich bu modeli incelemeye almış ve kurumları sağ ve sol spektrumlara ayırmıştır. Aslında
her iki tarafta da hizmet kurumları bulunur ancak aralarında belirgin farklar vardır. En etkili
modern kurumlar olan ve de ayrıca müşterinin beyin yıkama, saldırı, hapis gibi durumlara
maruz kaldığı sağ tarafa karşılık müşteriyi özgür ve arzusuna göre hareket etmesini olanak
sağlayan sol taraf spektrumun iki tarafını oluşturmaktadır. (s.66)
Modern teknolojiler 3 ana kategoriden oluşurlar ve bu kategorilerden biri olan “insanı modern
üretici- tüketici yapan hizmet kurumlarının” başını da okullar çeker. (s.71) Okullar yanlış
hizmetlerdir ve de bu “hizmetlerin en sinsisi ve en içe yayılanlarıdır.” (s.71)
Ayrıca “okullar her ne kadar halka açık gözüken kurumlar olarak kendilerini tanıtsalar da
aslında yeteneklerini tutarlı bir halde kanıtlayanlara açık kurumlardır. “(s.71) Yani
kendilerinin altında çalışacak ve sorgulamayan yardımcılarının önünü açan devletin tekelinde
olan bir kurumdur.
Yazara göre toplumun mutlu bir geleceğinin olabilmesi için hizmet kurumlarında yeni bir tarz
ve önce yeni bir eğitim canlandırılmalıdır. (s.76)

5. bölüm
Özgür okul hareketi beyin yıkamayı disiplinle karıştırır ve öğretmene de yıkıcı otorite rolünü
biçer. (s.77)
Şuan ki eğitim kurumları tamamen öğretmen çıkarına hizmet ederler ancak ihtiyacımız olan
herkesin öğrenip diğerlerine de öğrenmelerine yardımcı olacağı ve buna ortam sağlayabilecek
kurumlardır. (s.83)

6. BÖLÜM
Bu bölümde Illich öğrencilerin diplomalı öğreticilere bağımlılığı ve yetersiz kaynaklar gibi
nedenlerle farklı öğrenme türleri arayışına yönelme olduğunu, zaten bilgilerin büyük bir
bölümünün okulun dışında edinildiğini dolayısıyla da çözümün de insanın çevreyle ilişkisini
eğitimle birleştirerek buna uygun araçların kullanılması gerektiğini söylemiştir. Bireyin
öğrenme edimini yaşamıyla bütünleştirmesi gerektiğini ve bu edim için de kişinin kendi
kendine motive olabileceği bir öğrenme türünün tercih edilebileceğini anlatmıştır. (s.85-86)
“Okullaşmış zihniyete sahip bir birey, dünyayı sadece gerekli giriş kartına sahip olan
bireylerin girebildiği, sınıflandırılmış piramit paketleri olarak algılamaktadır.” (s.89) Ki böyle
bir sistem diplomayı esas alan öğrenimi herkesin ulaşımına kapatır ve sınıflaştırma eğilimi
gösterir. Halbuki asıl amaç öğrenime katılmayı kolaylaştırmak ve sınıflandırma olmadan
edimi gerçekleştirebilmek olmalıdır. (s.89)
Illich’ e göre isteyen herkesin ulaşabileceği networklere ihtiyaç duyuluyor. (s.90) Ve “Fırsat
Ağı” adını verdiği ve her yaş grubunu kapsayan bu öğrenim ağlarıyla başka bireylere
bağımlılığı ortadan kaldırmayı ve bireylerin tamamen özgürce eğitim alabilmelerinin mümkün
olduğunu söylüyor. Ayrıca bu şekilde eğitimi zaman ve mekanla sınırlandırmanın da ortadan
kalkacağını istenilen her an eğitime ulaşılabileceğini çıkarıyoruz.
Illich’e göre önerdiği bu ağlar sayesinde bireylerin araç gereçlere ulaşımı kolaylaşacak,
bireyler arzu ettiği alanları belirleyip bu alanlarda eğitimler alabilecek, aynı ilgi alana sahip
bireyler iletişime geçip birbirleriyle tartışıp bu alan üzerinde birbirlerini geliştirebilecekler.

7. BÖLÜM

Illich bu bölümde
“Umut, doğa tanrıçasına duyulan imana dayanmaktadır. Beklenti ise burada kullanacağımız
gibi insan tarafından planlanan ve kontrol edilen sonuçlara dayanma anlamına gelmektedir.
Umut kendisinden bir hediye beklediğimiz kişiye duyulan istekte odaklanmaktadır. Beklenti,
iddia etme hakkına sahip olduğumuz şeyi üretebilecek tahmin edilebilir bir süreçten
memnuniyeti sabırsızlıkla beklemektir.’’(s:129)
İnsanlar zamanla isteklerinin ucu bucağı olmayacak şekilde arttığını ve bunları kontrol altında
tutmaya çalışmasıyla yani Illich’in betimlemesiyle Prometheus olmaya başlamıştır ve bu
şekilde fark etmeden de olsa kendini ateşe atmaktadır. Kendilerinin ürettiği sistemin onları
içlerine aldığını, kendi kurdukları tuzaklara kendilerinin düştüğünü anlatmaktadır. (s.125)
Illich “Okul yaşadığımız topluma ihtiyaç olduğuna inandıran bir reklam ajansıdır.” İfadesiyle
okulun da bu amaçlara hizmet ettiğini anlatmaktadır. (s.130)
Planlı şeylerin arzulanabileceği görüşü bizi her talep için kurum kurulabilir sonucuna
yönlendirir. (s.124) Ve insanlar bu kurumlara tamamen kendilerini teslim etmiş, kurumların
her şeyi yapabileceği görüşünü hayatlarının merkezlerine koymuşlardır Kendilerini planlama
ve otorite kurmaya programlamışlar. Illich işte önce bu programlamanın yok edilmesi
gerektiğini, insanların beklentiler üzerinde umudu değerli kılmalarını ve kısaca insanların
Epimetheus olmalarını söylüyor.

You might also like