Professional Documents
Culture Documents
Türk Edebiyatının Dönemleri
Türk Edebiyatının Dönemleri
Dil anlayışı
Dil coğrafyası
Kültürel farklılaşma
Dinî hayat
Sanat anlayışı
1.SÖZLÜ EDEBİYAT:
Dış etkilerden uzaktır.
yalın bir dil kullanılır.
Yabancı dillerden çok az sözcük almıştır.
Hece ölçüsü kullanılmıştır.
Kafiye, yarım kafiyedir.
Nazım birimi dörtlüktür.
Bu dönem ürünleri anonimdir.
Yuğ, sığır, şölen adı verilen törenlerde söylenen şiirler dönemin ürünlerini meydana getirir
Daha çok doğa, kahramanlık, aşk ve ölüm konuları işlenmiştir.
Bu dönem şairlerine “Ozan, Baksı, Kam, Şaman” adları verilir.
Şairler şiirlerini kopuz adı verilen saz eşliğinde söyler
Dönemin edebi türleri “sav, sagu, koşuk ve destan” dır.
Sav: Atasözleri, özlü sözlerdir.
Sagu: Ölünün arkasından söylenen şiirlerdir. Halk edebiyatında “ağıt”, Divan
edebiyatında “mersiye” adı verilir.
Koşuk: Sevgi, aşk, doğa konularında söylenen coşkun şiirlerdir. Halk
edebiyatında “koşma” adını alır.
Destan: Olağanüstü olayları ve kahramanları anlatan uzun manzum yazılardır.
2-YAZILI EDEBİYAT
Türklerin yazıyı kullanmasıyla başlar.
Yazılı dönem eserlerinde edebi bir dil kullanılmıştır.
Yazılı eserlerde döneme özgü özellikler görülür.
MS 8. yüzyılda yazılan Göktürk Yazıtları (Göktürk Kitabeleri, Orhun Abideleri/Anıtları) ile
Uygur metinleri Türk edebiyatının ilk yazılı ürünleri kabul edilmektedir.
8. yüzyıldan önce yazıldığı bilinen Yenisey Yazıtları’nda gelişmiş bir Türkçe kullanılmadığı için
bu yazıtlar ilk yazılı, örnek olarak değerlendirilmez.
Göktürklerde, Göktanrı inancı vardır. Göktanrı inancı Göktürk Yazıtları’na da yansımıştır.
Göktürkler milli bir alfabe olan Göktürk alfabesini kullanmışlardır.
Uygurlar Budizm ve Maniheizm inancının yansıdığı metinler yazmışlardır. Uygur alfabesini
kullanmışlardır.
Bu dönemde hem dini hem din dışı konular işlenmiştir.
Türkler 10. yüzyıldan itibaren kitleler hâlinde İslamiyet’i kabul etmeye başlamış ve İslam kültürünün
etkisiyle yavaş yavaş yeni bir edebiyat ortaya çıkmıştır. Divan ve Halk edebiyatı olma üzere 2 ye ayrılır.
1)DİVAN EDEBİYATI
Yüksek Zümre Edebiyatı, Klasik Türk Edebiyatı, Saray Edebiyatı, Klasik Türk Edebiyatı veya Eski
Türk Edebiyatı gibi farklı adlandırmaları vardır.
13. yy. – 19. yy. ortalarına kadar etkisini sürdürmüştür.
Yüksek zümreye hitap eden bir edebiyattır. Yüksek zümre derken kastedilen medrese eğitimi
almış, saray ve çevresinde yaşayan kişilerdir.
Kaynaklarını Fars (İran) ve Arap edebiyatından alır.
Divan şairlerinin amacı biçim bakımından mükemmeli yakalamaktır. Bundan dolayı içeriği çok
fazla önemsemezler.
Sosyal sorunlara çok az değinirler ve halka seslenmek gibi bir amaçları yoktur.
Soyut bir edebiyat olduğu için günlük hayattan uzaktır.
Divan şiirinin konusu aşk, güzellik, şarap, doğa, tasavvuf vs. gibi konulardır.
Arapça ve Farsça tamlama ve sözcükler sıkça kullanılır, bu dillerin etkisi altındadır.
Divan edebiyatında dil oldukça ağırdır ve söz sanatlarına sıkça yer verilir. Sanatlı ve süslü bir
dil kullanılır. Kullanılan dil Arapça, Farsça ve Türkçenin karısımı olan ve Osmanlıca adı verilen
bir dildir.
Nazım birimi beyittir. (Beyit, ikili dize) Anlam beyitte tamamlanır. Yani şiirin tamamına değil
sadece beyitlere bakılır.
Parça güzelliği esas alınır.
Göz için kafiye anlayışı vardır.
Bütün şiirlerde aruz ölçüsü kullanılmıştır.
Mazmun (kalıplaşmış sözler) sıkça kullanılır.
Nazıma (şiire) nesirden (düz yazıdan) daha fazla önem verilmiş.
Şairler şiirlerinde mahlas adı verilen takma isimler kullanmışlardır.
13. yüzyılda Hoca Denhani ilk Divan şairi olarak kabul edilir.
Şiirlerin ismi yoktur. Yazıldığı türün adıyla ya da redifiyle anılır.
Gazel ,kaside, mesnevi… gibi Arap ve Fars edebiyatından alınan nazım şekilleri kullanılmıştır.
2) HALK EDEBİYATI
Halk edebiyatı ürünlerinin genellikle sözlü bir nitelik göstermesi ve aydın, hakim çevrelerce
küçümsenmesi onun yazılı kaynaklara geçmesini kısıtlamıştır. Bu nedenle halk, bu ürünleri yüzyıllarca
gözü gibi korumuş, kulaktan kulağa ve kuşaktan kuşağa aktararak bugünlere getirmiştir. Bu aktarım
sırasında bazı eserlerin yaratıcısı unutulmuş ve bu eserler halkın ortak malı olarak varlığını
sürdürmüştür.
Söyleyeni belli olmayan, ağızdan ağza, kulaktan kulağa yayılan, halkın ortak malı olan
ürünlerin oluşturduğu halk edebiyatı koludur.
Şiirler; hece ölçüsüyle, genellikle yarım ve cinaslı uyaklar kullanılarak dörtlüklerle
söylenmiştir.
Mani, türkü, ninni, masal, destan, halk hikâyeleri, atasözü, tekerlemeler ve bilmeceler;
karagöz, orta oyunu ve meddah gibi halk oyunları bu dönemin başlıca ürünleridir.
Aşık veya ozan denilen kişilerin, saz eşliğinde söyledikleri şiirlerden oluşur.
Genelde sözlü olmasına rağmen şairler, şiirlerini “cönk” dedikleri defterlerde toplamışlardır.
Şairler, sazlarını omuzlarına alarak köy köy, kasaba kasaba, şehir şehir dolaşmışlardır.
Şiirlerde anlatım içten, canlı ve yalındır.
Şairler, halkın içinden çıktığından halk dilini kullanmışlardır.
Nazım birimi dörtlüktür.
Koşma, semai, destan, varsağı gibi nazım şekilleri kullanılmıştır.
Hece ölçüsünün 7’li, 8’li ve 11’li kalıplarına ağırlık verilmiştir.
Aşk, tabiat, gurbet, ayrılık, ölüm, özlem, kıskançlık, yiğitlik, toplumun sorunları, insan
davranışları, bunlarla ilgili eleştiriler konu olarak işlenmiştir.
Şiirlerin son dörtlüğünde şairin adı veya mahlası geçer.( tapşırma)
Genellikle yarım ve cinaslı kafiye kullanılmıştır.
Benzetme (teşbih) ve kişileştirme (teşhis) dışında edebi sanatlara fazla yer verilmemiştir.
Bazı ürünlerde yöresel özellikler görülür.
Şiirler genellikle hazırlık olmaksızın irticalen yani içe doğduğu gibi söylenir.
Şiirler, işlenen konulara göre “koçaklama, güzelleme, taşlama, ağıt” gibi adlar alır.
Aşık Edebiyatı hayali olaylardan çok, gerçekçiliğin ön plana çıktığı bir edebiyattır.