Professional Documents
Culture Documents
Arkti̇k Enerji̇ Di̇plomasi̇si̇
Arkti̇k Enerji̇ Di̇plomasi̇si̇
Arkti̇k Enerji̇ Di̇plomasi̇si̇
Enerji Diplomasisi
İstanbul - 2015
Yay›n No :
İşletme-Ekonomi Dizisi :
Ö N S Ö Z
HAZİRAN 2015
Prof. Dr. Hasret ÇOMAK
İstanbul Arel Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi
İçindekiler V
İ Ç İ N D E K İ L E R
ÖNSÖZ.......................................................................................................... III
ENERJİ SAVAŞLARI
Emine Kılıçaslan...........................................................................................87
Mesut ŞÖHRET**
Giriş
Günümüzde enerji güvenliği siyasi, ekonomik, askeri ve sosyal boyutları olan
oldukça geniş bir kavrama karşılık gelmektedir. Soğuk Savaş sonrası dönemde orta-
ya çıkan yeni güvenlik tehditleri bağlamında enerji güvenliği, uluslararası ilişkiler-
deki dönüşüme paralel, enerji pazarında gelişen yeni yapısal değişiklikler doğrultu-
sunda devletlerin ve uluslararası örgütlerin dış politika stratejileri içinde önemli bir
yer tutmaktadır. Son yıllardaki çeşitli gelişmeler Örneğin Avrupa’nın ithal petrol ve
gaza olan bağımlılığının giderek artması, Çin ve Hindistan gibi yükselen ekonomi-
lerin giderek artan enerji ihtiyaçları, en somut uygulamasını Rusya’nın enerji poli-
tikalarında bulan kaynak milliyetçiliği, kritik enerji altyapılarını hedef alan enerji
terörizmi, özellikle tankerin geçiş yaptığı dar suyollarındaki korsanlık faaliyetleri,
fosil yakıtların bu yüzyılın ortasından itibaren tükeneceği veya üretimlerinin zirve
noktasına yönündeki beklentiler; iklim değişikliği konusundaki kaygılar enerji gü-
venliğinin uluslararası güvenlik tartışmalarında önemli bir konu haline gelmesine
sebep olmuştur.1
Bu gelişmelerin temelinde Michael Klare’in tabiriyle “yeni enerji jeopoliti-
ğinde” veya yeni enerji düzeninde olduğumuz gerçeği yatmaktadır. Klare’e göre
* Bu çalışma daha önce 23–24 Eylül 2014 tarihlerinde Kocaeli Üniversitesinde düzenlenen
Uluslararası Enerji ve Güvenlik Kongresinde bildiri formatında sunulmuştur. Yazar tarafından
yeniden güncellenmiştir.
** Dr.; Gaziosmanpaşa Üniversitesi Öğretim Görevlisi. E-mail: sohretmesut@yahoo.com
1 Emre İşeri ve A. Oğuz Dilek, “Yeni Enerji Jeopolitiğinde NATO’nun Enerji Güvenliğinde Ta-
mamlayıcı Rolü ve Türkiye’nin Potansiyel Katkıları”, Akademik Bakış Dergisi, Cilt 5, Sayı
10, 2012, s. 231.
2 Enerji Diplomasisi
2 Michael Klare, Rising Powers, Shrinking Planet: The New Geopolitics of Energy, New
York, Metropolitan Books 2008, s. 14–31.
3 Robert O. Keohane, After Hegemony: Cooperation and Discord In The World Political
Economy, New Jersey, Princeton University Press, 1984, s.18-25.
4 Roy Smith, Imad El-Anis, and Christopher Farrands, International Political Economy In
The 21st Century: Contemporary Issues and Analyses, Essex, Pearson Education Limited,
2011, s.1-4.
5 Davut Ateş, “Küresel Ekonomik Kriz, Devlet ve Dış Politika”, Uluslararası İnsan Bilimleri
Dergisi, Cilt 7, Sayı 1, 2010, s.929.
Mesut Şöhret 3
6 Pınar İpek, “Enerji Güvenliğinin Ekonomi Politiği ve Türk Dış Politikası” Dış Politika Teori-
leri Bağlamında Türk Diş Politikasının Analizi Cilt I, Ertan Efegil ve Rıdvan Kalayci (der.)
Ankara, Nobel Yayıncılık, 2012, s.225.
7 Davut Ateş ve Gülizar Samur Gökmen, “Bir Akademik Disiplin Olarak Uluslararası Politik
Ekonominin Sınırları”, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 15, Sayı 1, 2013, s.63.
8 İpek, a.g.e, s.226.
4 Enerji Diplomasisi
Tablo 1:
Yıllara Göre Dünya’nın Artan Enerji İhtiyacı (1990 – 2035)9
*Compound average annual growth rate. **Includes traditional and modern biomass uses.
Grafik 1:
Enerji Kaynaklarına Göre Dünyadaki Öncelikli Enerji Talebi
5 000 2010
Mtoe
2035
4 000
3 000
2 000
1 000
0
Oil Coal Gas Renewables Nuclear
Harita 1:
Petrolün Dünyadaki Önemli Ticari Akış Hareketleri12
Tablo 2:
2013 Yılı İtibariyle Bazı Bölge ve Ülkelerin Petrol Ticaret Miktarları13
Bir başka önemli değişim, enerji arz ve talep merkezlerindeki kaymadır. Rus-
ya ve Orta Asya ülkeleri, OPEC dışı yeni enerji arz bölgesi, Çin ve Hindistan ise
enerji talebi en hızlı artan bölge olarak ortaya çıkmışlardır. Yeni enerji arz ve talep
bölgelerinin yanında bölgeler arası enerji taşımacılığıyla önem kazanan transit ül-
keler, boru hatları ve kritik boğazlar, sadece enerji geçiş güvenliğini değil, küresel,
bölgesel ve yerel düzeyde güvenlik yaklaşımının önemini arttırmıştır. Zira Dünya
petrol taşımacılığının 2/3’ü tankerlerle yapılmaktadır.14
Harita 2:
Dünyadaki Önemli Dar Suyolları (choke points)
Üzerinde Gerçekleştirilen Petrol ve Doğalgaz Ticareti (2010- 2035)15
14 Tanker deniz trafiği için önemli boğazlar şunlardır: Hürmüz Boğazı (Umman / İran), Bab-el
Mandab (Yemen / Eritre, Kızıl Deniz- Aden Körfezi- Arap Denizi), Türk Boğazları, Süveyş
Kanalı (Mısır, Kızıl Deniz- Akdeniz), Malacca (Malezya/Singapore, Hint Okyanusu- Güney
Çin Denizi- Pasifik) ve Panama Kanalı (Panama, Pasifik Okyanusu- Karayip Denizi- Atlantik
Okyanusu).
15 World Energy Outlook 2012, s.79.
8 Enerji Diplomasisi
bulunan Hürmüz, Süveyş, Malaga ve Türk Boğazları gibi dar suyollarından (choke
points) geçerek bir kıtadan diğerine enerji nakletmektedirler.16
Harita 3:
Doğalgazın Dünyadaki Önemli Ticari Akış Hareketleri17
ya da doğal gaz ithalatına bağımlı ülkelerle bu enerji kaynaklarını ihraç eden ülkeler
arasında asimetrik bir bağımlılık mevcuttur. Hatta güç dengesini de bir çeşit karşı-
lıklı bağımlılık olarak düşünen bazı eklektik realistler, enerji piyasasındaki çoku-
luslu petrol şirketleri ve devlet petrol şirketlerini bu asimetrik bağımlılık kapsamına
alırlar.19 Diğer taraftan petrol ve doğalgaz ihraç eden devletler açısından ise söz
konusu ürünlerin pazarlanması ve satışı konusunda ithalatçı devletler açısından bir
sorun bulunmaktadır. Örneğin politik ve ekonomik sebeplerle ithalatçı devletlerin
bu ürünleri başka petrol ihraç eden devletlerden temini durumunda zarara uğra-
yabilmektedir. Bu konuda verilebilecek en güncel örnek ABD ve AB ülkelerinin
nükleer enerji konusundaki çalışmalarından dolayı İran’a uyguladıkları petrol ve
doğalgaz ambargosu gösterilebilir. Bu bağlamda enerji güvenliği, gerek ithalatçı
gerekse ihracatçı devletler için ekonomik açıdan değil, siyasi açıdan ele alınmalıdır
ve ulusal güvenliğin temel unsurlarındandır.
Enerji güvenliği, realist yaklaşıma göre uluslararası sistemde devletler temel
aktörler olarak kabul edildiklerinden ve diğer aktörlerin etkileri olmadığından veya
sınırlı olduğundan devletler tarafından sağlanır. Bir başka deyişle Petrol İhraç Eden
Ülkeler (OPEC) gibi uluslar arası örgütlerin etkileri kabul edilmemektedir. Ancak
1973’te yaşanan petrol krizinde de görüldüğü gibi OPEC gibi uluslar arası örgütle-
rinde uluslar arası sisteme etkileri olabilmektedir. Zira 1973 petrol krizinde dünya
petrol ticaretinin sekteye uğraması, petrol sektöründe güç dengesinin değişmesine
neden olmuştur. Esas itibariyle ABD 1971’den sonra en büyük petrol üreticisi ko-
numunu yitirmiş ve petrol üretiminde üstünlük Suudi Arabistan ve genel olarak
OPEC ülkelerine geçmiştir. Bir başka deyişle 1960’ta kurulan OPEC’in petrol am-
bargosunu 1973’te uygulayabilmesi, petrol sektöründe değişen güç dengesini ifade
etmektedir.
Enerji güvenliği bağlamında dış politika davranışlarını açıklamada kullanılan
bir başka kavram, “doğal kaynak milliyetçiliğidir”. Buna göre enerji güvenliği, söz
konusu devletin uluslararası sistemdeki yerine ve enerji arz ya da talep düzeyine
göre hem amaç hem de araç olabilir. Örneğin, enerji kaynaklarına sahip veya kay-
naklardan yoksun olma durumu, devletlerin uluslararası sistemde kontrolünü ya da
gücünü arttırma amacı olabilir. “Petrol/doğal kaynak çatışmaları” olarak da nitele-
nen uluslararası sistemde kontrolünü veya gücünü arttırma amacıyla enerji kaynak-
larına sahip ülkeler üzerinde kontrol sağlama ya da askeri harekâtta bulunma, son
yıllarda dış politika tartışmalarında ivme kazanmıştır.20 Örneğin Çin devlet enerji
şirketinin (China Shenhua Energy Company) Ortadoğu dâhil Afrika ve Latin Ame-
rika gibi geniş bir coğrafyada enerji ve diğer ham madde kaynakları için yatırımlar
21 Kerim Has, “Rus Enerji Sektöründe Parlayan Yıldız: Rosneft”, 17 Temmuz 2013, http://www.
usakanalist.com/detail.php?id=646 (Erişim 20.04.2015).
22 İpek, a.g.e, s.231.
Mesut Şöhret 11
24 Halis Çetin, “Liberalizmin Temel İlkeleri”, Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bi-
limler Dergisi, Cilt 2, Sayı 1, 2001, s. 229, ss.217-235.
25 Gökhan Koçer vd., Uluslararası İlişkiler: Giriş, Kavram ve Teoriler, Ed. Haydar Çakmak,
deyişle artan faydaya rağmen, hangi tarafın ne kadar kazanacağı konusunda anlaş-
mazlık olabilir.28
Karmaşık karşılıklı bağımlılığın (complex interdependence) temel özellikleri-
ni enerji güvenliği açısından ele aldığımızda şu 3 noktanın öne çıktığını söylemek
mümkündür.
(1) Enerji güvenliğine etki eden birçok unsurun olması: Yani enerji güvenliği
noktasında sadece devletler tek başlarına belirleyici değillerdir. Zira bu yaklaşım
uluslararası ilişkileri birim düzeyinde analiz etmektedir. Bunun nedeni yaklaşı-
mın, “birim düzeyindeki nedenlerin sistem düzeyindeki sonuçlarıyla ilgilenmekte-
dirler.”29 Aynı zamanda neoliberalizme göre devletler rasyonel aktörlerdir. Ancak
neoliberaller “devletten başka aktörlerin de varlığını kabul etmektedirler.”Neolibe-
rallere göre, uluslararası ilişkilerde devletlerden başka birey, uluslararası örgütler,
baskı grupları gibi birçok aktör vardır. Ancak küreselleşme sürecine rağmen, enerji
piyasasının süregelen oligopolistik yapısı, enerji ihraç eden ülkelerde devlet şir-
ketlerinin artan rolü ve rejimlerin kısıtlı etkisi nedeniyle bu kanallarda bir daralma
olduğu savunulabilir.
(2) Sorunlar arasında hiyerarşik sıralamanın olmaması: Yani konuların yük-
sek öncelikli ve düşük öncelikli olmaması ve ayrıca iç politika arasında bir ayrım
gözetilmemesi bunların birbiriyle yakın ilişki içinde oldukları söylenebilir. İç siya-
setteki farklı sosyal grupların (sanayiciler, tüketiciler, çevreciler, özel enerji firma-
ları, devlet enerji şirketleri ve hükümet, vb.) enerji ihraç/ithal eden ülkelere yönelik
farklı görüş ve çıkarlarının olduğunu, hatta enerji güvenliğinin bu bağlamda sadece
güvenlik boyutuyla değil, ekonomik ve çevre boyutlarıyla dış politikada diğer ulu-
sal güvenlik sorunlarıyla aynı düzeyde tutulduğunu düşünebiliriz. Bu durum enerji
güvenliğinin çok boyutlu olduğunu göstermektedir.
(3) Askeri güç kullanımının en aza indirgenmesi: askeri gücün rolünün, özel-
likle gelişmiş ülkeler arasında azaldığı vurgulanmaktadır. Fakat gelişmiş ve geliş-
mekte olan ülkeler arasında da, temel güvenlik sorunları dışında kalan ekonomik
ve siyasi uyuşmazlıklarda askeri güç kullanımı ya da tehdidinin giderek azaldığı
belirtilmektedir. Genel olarak liberallere göre, liberal demokratik devletler arasında
işbirliği mümkündür. Bununla birlikte, “devletleri karşılıklı olarak işbirliğine razı
edecek çok sayıda faktör bulunmaktadır.”30 Devletleri işbirliğine götüren nedenlerin
başında uluslararası örgütler, uluslararası hukuk, devletlerin rasyonel davranması
(devletlerin göreli kazançlar yerine mutlak kazançlar ile ilgilenmesi) gibi etkenler
vardır. Ancak Realistlere göre “Askeri yeteneğe sahip devletlerin anarşik ortamda is-
tedikleri siyasal sonuçları daha kolay elde ederek güvenliklerini sağlama konusunda
daha becerikli oldukları kabul edilir. Realizm dışındaki kuramlarda, dönüşen küresel
ilişkiler çerçevesinde artık bu ayırımın somut zemininin bulunmadığı ifade ediliyor
olsa da, iktisadi alandaki gelişmelerin hala devletlerin denetiminde yani devletler
arası ikili veya çok taraflı anlaşma ya da örgütler yoluyla gelişiyor olması ve istendi-
ğinde müdahale edilebileceği teziyle realistler bu ayırımda hala ısrarcıdır.”31
Liberal Kuram’da Enerji güvenliği ve dış politika ilişkisinde çok taraflılığın
önemini vurgulayan en önemli örnek, 1973 petrol krizi öncesi ve sonrası petrol
piyasasını düzenleyen rejimdeki değişimdir. Liberal yaklaşımın parçası olan rejim
kuramına göre petrol rejiminde değişiklik, sadece OPEC ülkelerinin uyguladığı
ambargo sonucu gerçekleşmemiştir. Bilakis petrol rejimindeki değişim, çok uluslu
petrol Şirketleri ile bunların hükümetleri, OPEC ülkeleri ve Amerikan bağımsız
petrol şirketlerinin farklı pazarlık gücü ve değişen pazarlık dengesi doğrultusunda
devlet ve devlet dışı aktörlerin dış politikaya ve uluslararası kurumlara etkisiyle
açıklanabilir.32
Enerji güvenliği dış politika ilişkisinde karşılıklı bağımlılık doğrultusunda,
çatışma olmasını ya da çatışma olasılığının kalkmasını analiz ederken önerilen öl-
çütlerin en zayıf yönü, beklenen amacımızın değerinin farklı aktörlerce nasıl algı-
landığı ve dış politika oluşumuna hangi aktörlerce aktarıldığıdır. Enerji güvenliği
kapsamında dış politikayı etkileyen devlet ve devlet dışı aktörlerin çıkarları ve stra-
tejileri incelendiğinde, benzer fayda ya da zarar hesabına rağmen farklı tercihler-
de bulunmaları, liberal yaklaşımın öngörüleri doğrultusunda açıklanamamaktadır.
Bir başka deyişle farklı aktörler arasındaki stratejik etkileşim, enerji ithalatında/
ihracatında aynı tehdit/fırsat söz konusu olsa bile özgün yerel kurumların etkisiyle
beklenen rasyonel davranışlardan ayrı hem maddi hem düşünsel (fikirsel) etkenler-
le şekillenebilir.33 Örneğin Arap ülkelerinin büyük bir kısmı İsrail devletini tanıma-
dıkları gibi bu ülkeye petrol ve doğalgaz satmak istememektedirler.
diğer çıkar grupları (sanayici birlikleri, çevre ve tüketici haklarını savunan sivil
toplum örgütleri, vb.) arasında gelişen stratejik etkileşimin, yerel kapitalizme özgü
şartlarda maddi ve düşünsel etkenlerle nasıl oluştuğunu açıklamamız gereklidir.
Bir başka deyişle inşacı yaklaşıma göre, sadece enerji pazarındaki güç dağılımı ve
aktörlerin rasyonel davranışlarıyla şekillenen bir stratejik etkileşimi inceleyerek,
enerji güvenliğinin dış politikaya etkisini açıklamak yetersizdir. Kısaca, kapitalizm
türlerinde yer alan özgün ulusal kurumlar, aktörlerin tercihlerini etkilerler.
İnşacı kuram açısından yerel yapılar uluslararası ilişkiler etkileşimini kullan-
ması açısından önemlidir. Örneğin, AB’nin ortak bir enerji pazarı oluşturma çaba-
larına karşın üye devletlerin enerji güvenlikleri doğrultusunda farklı dış politika
tercihlerinde bulunmaları, yerel yapıların farklı özellikleri ile açıklanabilir. AB’nin
genelde artan bir enerji ihtiyacı olmasına rağmen, üye devletler arasında enerji ih-
tiyacı ve tedariki bakımından farklılıklar vardır. Üye devletlerin enerji bağımlılığı
ile enerji ithalatını büyük oranda bir ülkeden yapma düzeyi az veya fazla olabi-
lir. Yani üye devletler farklı oranlarda olmakla beraber, enerji piyasasında aynı tür
maliyet (enerji bağımlılığı) ve tehditle (enerji ithalatının Rusya gibi bir ülkeden
yapılma oranı) karşı karşıyadırlar. Fakat benzer maliyet ve tehditlere maruz üye
devletlerin, ortak bir enerji pazarı oluşturmaya yönelik tercihleri beklenen rasyonel
tercihlerden farklıdır.34 Dolayısıyla üye devletler ve enerji şirketleri, mevcut mali-
yet ve tehditleri gidermek için enerji ithal edilen devletler ve bunların özel/devlet
enerji şirketleriyle, tarihsel süreçte devlet-özel sektör ilişkisi sonucu gelişen liberal
piyasa ekonomisi veya koordine piyasa ekonomisi bağlamındaki ulusal kurumla-
rın etkisiyle stratejik bir etkileşime girerler. Bir başka deyişle, stratejik etkileşim,
devletlerin yerel enerji pazarının yapısını (oligopolistik ya da liberal) ve enerji şir-
ketlerinin uluslararası enerji pazarındaki faaliyetlerini (stratejik ortaklık kurma ya
da piyasa ekonomisine göre sözleşme yapma) şekillendiren liberal ya da koordine
piyasa ekonomisi sonucu oluşur.
Yerel yapıların dış politikaya etkisine bir başka örnek, 1973 petrol krizi sı-
rasında benzer maliyet ve tehditlere rağmen gelişmiş ülkelerin farklı dış politika-
larıdır. şöyle ki ABD’nin federal devlet yapısı kapsamında hükümet, farklı çıkar
gruplarının baskısına karşı daha açıktır. Bu yüzden ani gelişen bir krizi takiben
dış politika yapımı zorlaşmaktadır. Diğer yandan Fransa’nın merkezi devlet yapı-
sı, benzer bir krizde daha etkin dış politikanın belirlenmesini kolaylaştırmaktadır.
Nitekim 1973 petrol krizi sonrasında Fransa, enerji arz güvenliğini hızlı ve tutarlı
34 Pınar İpek ve Paul A. Williams, “Firms’ Strategic Preferences, National Institutions and the
European Union’s Internal Energy Market: A Challenge to European Integration”, Europe-
an Integration Online Papers (EIoP), 2010, Vol. 14, Article 15, http://eiop.or.at/eiop/tex-
te/2010-015a.htm (Erişim 22.04.2015).
16 Enerji Diplomasisi
bir politikayla, enerji firmalarını destekleyerek, petrol ihraç eden eski kolonileriyle
ilişkileri geliştirerek ve alternatif enerji kaynağı nükleer enerji yatırımlarıyla arttır-
maya çalışmıştır. ABD ise, aksine federal devlet yapısı içinde çıkarları birbirinden
farklı çevreci grupların, Amerikan petrol şirketlerinin, sanayicilerin ve diğer grup-
ların baskıları nedeniyle daha kararsız bir dış politika izlemiştir. Özet olarak, enerji
pazarında benzer maliyet ve tehditlere rağmen, enerji güvenliği kapsamında farklı
dış politika tercihlerini, yerel kapitalizm bağlamında ulusal kurumlar ile uluslarara-
sı ilişkilerin etkileşimi şekillendirebilir.
35 Robert O. Cox, Production, Power, and World Order: Social Forces in the Making of
History, New York: Columbia University Press, 1987, s.1.
36 Andreas Bieler, “The Struggle over EU Enlargement: a Historical Materialist Analysis of
European Integration”, Journal of European Public Policy, Ağustos 2002, Vol. 9, No. 4,
s.580-581, ss.575-597.
Mesut Şöhret 17
haping Security Strategy for the Post-Containment Era, Richard D. Sokolsky, (Ed.),Was-
hington, 2003, s.15.
18 Enerji Diplomasisi
The Geopolitics of Energy into the 21st Century”, Centre for Strategic and International
Studies Report, Washington, 2000, s. 51-54.
Mesut Şöhret 19
43 Gelecekte AB’nin petrol boru hatları ile almayı tercih edeceği düşünülmektedir. Bunun için
öne sürülebilecek iki önemli neden mevcuttur: enerjinin arz güvenliğinin sürdürülmesi ve çev-
renin korunması. AB’nin petrolün taşınmasında kullanılan tankerlerin yarattığı çevre kirliliği
ve muhtemel deniz kazalarından duyulan endişelerle boru hatlarının kullanımını artırmak is-
teği, 2001 yılında AB’nin resmi yayını olan Yeşil Kitap’ta açıkça ifade edilmiştir. Ayrıca son
dönemde gündeme gelen boru hatları bu öngörüyü destekleyen gelişmelerdir.
20 Enerji Diplomasisi
Grafik 2:
Dünyadaki Mevcut Petrol Üretim ve Tüketiminin Bölgelere Göre Dağılımı48
Esasında Asya’nın hızlı biçimde gelişen ekonomileri için enerji arzının güven-
liği biraz daha farklı bir anlam ifade etmektedir. Zira, Asya ülkeleri, başta Japonya,
Güney Kore ve Çin olmak üzere petrol ihtiyaçlarını Orta Doğu ülkelerinden karşı-
lamaktadırlar.49 Gelecekte doğal gazın da sıvılaştırılmış halde ihracatının ekonomik
rekabet gücüne kavuşması ile birlikte Asya ülkelerinin yine Orta Doğu’dan doğal
gaz alımlarını artıracakları tahmin edilmektedir. Tüm bu enerji naklinin deniz yolu
taşımacılığı ile gerçekleştirildiği düşünüldüğünde, Asya ülkeleri açısından enerji
arzının güvenliği iki noktada yoğunlaşmaktadır. Bunlar
Görüldüğü gibi Hem enerji kaynağına ulaşmada ABD deniz gücü şemsiyesine
duyulan gereksinim hem de çevresel ve ekonomik kaygılarla tanker trafiğine duyu-
lan güvensizlik, önümüzdeki yıllarda başta Çin olmak üzere Asya ülkelerini Orta
Doğu dışındaki petrol ve doğal gaz kaynak ülkelerine yönlendirebilecektir.50 Bu
çerçevede söz konusu ülkeler, AB benzeri bir politikayı seçerek, ihtiyaç duydukları
petrol ve doğal gazı Orta Asya ülkeleri ile RF’den (Sibirya ve Sahalin Adası vb.)
boru hatları ile alma yoluna gidebileceklerdir.51
1900’de dünyada yıllık 150 milyon varil petrol üretilirken, 2000’de bu ra-
kam 28 milyar varile ve 2006 yılında ise 31 milyar varile yükselmiştir. Ancak 2006
yılında 9 milyar varil civarında yeni petrol kaynağı bulunabilmiştir. Petrol üreten
ülkelerin pek çoğunda yıllık petrol üretim miktarları tepe noktasına ulaşmış du-
rumdadır. Gelecekteki üretim eğilimlerini öngörebilmek için rezerv/üretim ilişkisi
kullanılmaktadır. 1956’da M.King Hubbert, petrol üretiminin yapısını dikkate ala-
rak, yeni rezerv keşiflerinin tepe noktası ile üretimin tepe noktası arasında geçen
Pazarları (ABD, AB, Çin Ve Hindistan) Üzerindeki Etkileri”, Güvenlik Stratejileri Dergisi,
Yıl 6, Sayı 11, s.56-57.
55 Hubbert Zirvesi-Olduvai Teorisi, a.g.m.
Mesut Şöhret 23
BP’nin 2014’te yayımladığı Dünya enerji raporuna göre 2013 sonunda dünya-
daki ispatlanmış petrol rezervlerinin miktarı 1687,9 milyar varil düzeyine ulaşmış-
tır. Aynı raporu göre mevcut kullanım miktarı bu şekilde devam ettiği taktirde söz
konusu petrolün ömrü yaklaşık 53.3 yıl olarak öngörülmektedir. Aynı rapora göre
1993 – 2013 yılları arasındaki dünyadaki ispatlanmış petrol rezervlerinin bölgelere
göre dağılımı da yer almaktadır. Söz konusu bu dağılıma göre petrol rezervlerinin
Ortadoğu, Avrupa ve Avrasya, Afrika ve Asya Pasifik bölgesinde göreceli olarak
azaldığı görülürken genel itibariyle Amerika kıtasında arttığı görülmektedir. Bu
grafiğe göre yaklaşık 20 yıl içinde Ortadoğu’daki ispatlanmış petrol rezervleri %
63,6’dan % 47,9 seviyelerine gerilemiştir. Aynı dönemde Orta ve Güney Amerika
bölgesinde ise rezervler %7,7’den % 19,5’ çıkmıştır.
Grafik 3:
2013 Yılı İtibariyle Dünyadaki İspatlanmış Petrol Rezervi Oranı56
Grafik 4:
1993 – 2013 Yılları Arası Dünyadaki İspatlanmış Petrol Rezervlerinin
Bölgelere Göre Dağılımındaki Değişim57
Petrol rezervlerinin tükenmeye başladığını gösteren bir diğer veri de, yeni
keşfedilen yatakların ve toplam rezerve olan petrol katkılarının sürekli azalmasıdır.
Yaklaşık 40 yıl önce, her yıl bulunan petrol yataklarının toplam rezerve olan ortala-
ma katkısı 55 milyar varil/yıl olurken, bu değerler 2004–2005 yıllarında 12 milyar
varile düşmüştür. Ayrıca teknik verilerde global petrol rezervlerinin tükendiğini
göstermektedir. Petrol üreten ülkelerdeki petrol yataklarının yıllık üretim kapasi-
teleri, kuyular tam kapasite ile çalıştığında dahi, düşmeye başlamıştır. Bir petrol
kuyusundaki mevcut basınç miktarı, o kuyudan üretilecek petrol miktarını etkile-
mektedir. Buna göre bir petrol yatağında sondaj kuyu sayısı arttıkça üretim miktarı
önce artmaktadır fakat belli bir süre sonra üretim miktarı düşmeye başlamaktadır
ve bu eğilime göre her bir petrol yatağına ait çan eğrileri oluşturulabilmektedir.
Günümüzde petrol üreten pek çok ülkenin sahip olduğu petrol rezervlerine ait çan
eğrilerinde düşüş başlamıştır.58 Bir başka deyişle söz konusu ülkelerin petrol üre-
timleri önümüzdeki yıllarda azalma eğilimine girerek başka yeni rezervler keşfedil-
mediği sürece tükenme eğilimine girecektir. Elbette bu durumun gerek petrol ihraç
eden gerekse petrol ithal eden ülkeler açısından Ekonomi Politik birçok sonucu
olacaktır.
57 A.y.
58 Sevim, “Petrol Rezervlerinin…”, s. 57.
Mesut Şöhret 25
Tablo 2:
Petrol Üreten Ülkelerin Rezervlerinin Tepe Noktasına
Ulaştığı/Ulaşacağı Yıllar59
Grafik 5:
1861 – 2013 Yılları Arasındaki Ham Petrol Fiyatının Değişimi61
Diğer taraftan önemli fosil yakıtlardan biri olan doğalgaz konusunda da ben-
zer bir durum söz konusudur. Her ne kadar yapılan tahminlere göre doğalgazın
ömrü petrole göre daha uzun olarak hesaplansa da rezervlerin azaldığı görülmek-
tedir. Aşağıda yer alan grafikte görüldüğü gibi dünyadaki ispatlanmış doğalgaz
rezervlerinin miktarı 2013 sonu itibariyle 185,7 trilyon (tcm) cubic metres ve yak-
laşık 55,1 yıl bir tükenme süresi bulunmaktadır. Ayrıca tarihsel süreçte doğalgaz
miktarının dramatik bir şekilde Ortadoğu bölgesinde azaldığı görülmektedir. Buna
karşılık günümüzde ispatlanmış petrol rezervlerinin en çok 33,8 trilyon tcm İran
ile 31,3 tcm ile Rusya Federasyonunda olduğu görülmektedir. Şüphesiz bu durum
bu ülkeler açısında olumlu bir gelişme olsa da her iki ülkenin uluslar arası toplum
ile yaşadığı sorunlar nedeniyle doğalgazın önümüzdeki dönemde ekonomi politik
bir araç olarak bir dış politika aracı olarak kullanılma potansiyeli olduğunu göster-
mektedir.
62 A.e., s. 21.
28 Enerji Diplomasisi
Grafik 7:
1993 – 2013 Yılları Arası Dünyadaki İspatlanmış Petrol
Rezervlerinin Bölgelere Göre Dağılımındaki Değişim63
63 A.y.
64 Türkiye’nin ve Dünya’nın Enerji Profili, http://www.yildiz.edu.tr/~okincay/dersnotu/Ener-
jiProfili.pdf (25.04.2015).
Mesut Şöhret 29
İngiltere kömür çağı denilen 19. yüzyılın süper gücü iken, 1945 yılından sonra
bu liderlik petrole hâkim olan ABD’ye geçmiş, ancak geçişin gerçekleştiği 1914-
1945 yılları arasındaki dönem savaşları dünyaya çok pahalıya mal olmuştur. En kri-
tik dönem olarak kömürün tepe noktasına ulaştığı 1913 yılında yaşanan gelişmeler
oldukça önemlidir.65 Zira son yüzyıl içinde yaşanan çatışmaya varan bazı önemli
krizler, Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı, Kore Krizi, Küba Krizi, Viet-
nam Savaşı, Arap-İsrail Savaşları, Süveyş Krizi, Birinci Körfez Operasyonu, İkinci
Körfez Operasyonudur. Söz konusu krizlerin bazılarının oluşumunda başrolde ve
bazılarının oluşumunda da yan rollerde mutlaka enerji jeopolitiği ve enerji güven-
liği kavramları yer almıştır.66 Bu olayların dışında elbette farklı sebeplerle ulusal
veya uluslararası krizler meydana gelmektedir. Ancak söz konusu bu çatışmaların
öncelikle enerji paylaşımı sorunuyla ilgili olduğunu yani ekonomi politik yönleri-
nin olduğunu söylemek mümkündür.
65 Volkan Ş. Ediger, “Yeni Yüzyılın Enerji Güvenliğinde Karşılıklı Bağımlılık Bir Zaruret”, Do-
ğal Gaz Dergisi, Sayı 131, 2007, s.32.
66 Cenk Sevim, “Küresel Enerji Jeopolitiği ve Enerji Güvenliği”, Yaşar Üniversitesi Dergisi,
fazla kömür üreten ülkesi olan İngiltere’de, 1800 yılının başında 10 milyon ton olan
maden kömürü üretimi 1850’lerde 5 misline, 50 milyon tona çıkmış ve 1900’da,
225 milyon tona ulaşmıştır. Dünyada ise 20. yüzyıl başında büyük kömür üretici-
lerinin gerçekleştirdiği gelişmelerle ve yeni üreticilerin ortaya çıkmasıyla maden
kömürü üretimi 1 milyar tonu aşmıştır. Kömürün sanayide kullanımının artmasıyla
1900-1914 yıllarında kömür üretimi ani bir yükseliş ile iki kat artmış ve 750 milyon
tondan 1500 milyon tona ulaşmıştır. Ortaya çıkan bu üretim artışı, 1870’li yıllardan
itibaren başta İngiltere’de olmak üzere Avrupa’da görülen sanayileşmenin ihtiyaç
duyduğu enerjiyi karşılamak için gerçekleşmiş olduğu söylenebilir.68 Söz konusu
yüksek miktardaki kömürün paylaşım sorunu dünyaya 1914–1918 yılları arasında
büyük bir felaket yaşatmıştır.
Tablo 3:
1905 Yılı Dünya Kömür Üretimi69
Grafik 8:
1920–2000 yılları arasında kişi başına düşen petrol Üretimi75
rak tarihe geçmiştir. OPEC üyesi ülkelerin ambargosu neticesinde petrol fiyatları
yaklaşık %400 civarı artmış ve bunun karşılığında İsrail BM’in arabuluculuğunu
kabul ederek geri adım atmak zorunda kalmıştır.81
İran-Irak Savaşı: Görünürde sınır anlaşmazlığı, yani Şatt-ül-Arab’ın payla-
şımı gibi sebeplerden kaynaklandığı ifade edilse de, enerji kaynağı bölgesi ülkele-
rin birbirleri ile savaşması ve petrole yön vermede hegemonya mücadelesi olarak
tanımlanabilir.82 İslam Devriminden sonra ortaya çıkan karışıklık esnasında Irak
1980 yılında İran’a saldırmıştır. Çıkan savaş petrol üretimini %10 düşürerek günlük
bir milyon varile geriletmiş ve fiyatlar 14 $’dan 35 $’a yükselmiştir. Her iki ülke
de petrole dayalı bir kalkınma modeli benimsemiş ve fiyat dalgalanmalarından ol-
dukça etkilenmişlerdir. Irak, petrol ihracını genel olarak boru hatları ile yaparken,
İran daha ziyade Basra Körfezi’nden tankerler vasıtası ile yapmaktaydı. Dolayısıyla
savaşın Irak açısından en stratejik hedefleri İran’ın petrol tankerleri iken, İran da
Irak’ın nakil tesislerini hedef almıştır. Savaş sonunda Savaşın sonucunda İran-Irak
sınırı değişmemiştir. İki ülkenin birbirlerinin petrol tesislerine saldırılar düzenleme-
si sonucu petrol üretimi düştü, petrol fiyatları arttı. Savaş boyunca Irak, kendisini
destekleyen devletlerden borç alarak silah satın almıştı. Bu borçları ödemekte zor-
lanması, 1990 yılında Kuveyt’e saldırarak oradaki petrol kuyularını ele geçirmeye
çalışmasına yol açtı. Bu tavrı da Irak’ı uluslararası ilişkilerde yalnızlığa sürükledi
ve desteksiz bırakmıştır.83
1. Körfez Savaşı: 1988’de İran-Irak Savaşı’nı bitiren ateşkes imzalandığında
Irak borç batağında, halkı da sosyal patlamanın eşiğindeydi. Irak’ın borçlarının bü-
yük kısmı Suudi Arabistan ve Kuveyt’eydi. Irak iki ülkeden de borçlarının silinme-
sini istedi, ancak iki ülke de bunu reddetmiştir. Irak ayrıca Kuveyt’i OPEC’in petrol
üretimi için belirlediği kotayı aşmakla suçluyordu. Kendisi de bir petrol üreticisi
olan Irak üyesi olduğu OPEC’in 18$’lık fiyat politikasına uyulmasını istiyordu.84
81 Olçar, a.g.e.,s.113.
82 Kocaoğlu, a.g.e, s.75.
83 Iran–Iraq War, http://en.wikipedia.org/wiki/Iran-Iraq_War (Erişim 27.04.2015)
84 Buna rağmen Kuveyt ile Birleşik Arap Emirlikleri sürekli olarak petrol üretimlerini artırıyor-
du, Irak ise en azından İran-Irak Savaşı’ndan İran saldırıları ve bir ekonomik skandal nede-
niyle oluşan kayıplarının karşılanmasını istiyordu. Sonuç olarak petrol fiyatlarındaki gerileme
-varil fiyatı 10$’a kadar geriledi- Irak için, 1989 yılındaki ödemeler dengesi açığına denk gelen
7 milyar $ kayba neden oldu. Bu nedenle Irak hükümeti savaş nedeniyle hasar gören altyapısı-
nı onarmasının ötesinde, temel harcamalarını bile yapamaz bir haldeydi. Irak’la birlikte Ürdün
bu petrol üretim politikasına karşı mücadele etmelerine rağmen çok az başarılı olabildiler. Irak
hükümeti mevcut durumu bir tür ekonomik savaş olarak tanımladı, Kuveyt’i yönlü sondaj yön-
temiyle Irak sınırı içindeki Rumeyla petrol sahasından yararlanmakla suçlamıştır. Bkz. Birinci
Körfez Savaşı, http://tr.wikipedia.org/wiki/Körfez_Savaşı (Erişim 27.04.2014).
Mesut Şöhret 35
Temmuz 1990’ın başlarında Irak, şikayetçi olduğu Kuveyt’in kota politikası ne-
deniyle bu ülkeyi askeri harekatla açık biçimde tehdit etti. 23 Temmuz’da CIA’in
Irak’ın Kuveyt sınırına 30.000 asker kaydırdığını raporlaması üzerine Basra Körfe-
zi’ndeki ABD filosu alarm durumuna geçti. 15 Temmuz 1990’da Saddam hükümeti
isteklerini açık biçimde Arap Ligi’nden istedi; “Bazı Arap hükümdarlarının poli-
tikaları Amerikan yanlısı...Onlar Arap çıkarlarının ve güvenliğinin zayıflatılması
için Amerika tarafından teşvik ediliyorlar”85 sözleriyle birlikte Kuveyt ve BAE’den
tazminat telebinde bulunup aksi takdirde askeri güç kullanma tehdidini savurdu.
31 Temmuz 1990’da Irak ile Kuveyt heyetleri aralarındaki petrol anlaşmazlığı ne-
deniyle Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde bir araya geldi. Cidde görüşmelerinin
sonunda Irak, Rumeyla nedeniyle uğradığı kaybın telafisi için Kuveyt’ten 10 milyar
$’lık tazminat talebine karşılık Kuveyt 9 milyar $ önerdi. Irak’ın buna cevabı ise
Kuveyt’i işgal etmek oldu. 2 Ağustos 1990’da Irak Kuveyt’in başkenti Kuveyt şeh-
rini bombalayarak işgali başlattı.
85 Youssef M. Ibrahim, “Iraq Threatens Emirates And Kuwait on Oil Glut”, 18 Temmuz 1990,
http://www.nytimes.com/1990/07/18/business/iraq-threatens-emirates-and-kuwait-on-o-
il-glut.html? (Erişim 27.04.2015).
36 Enerji Diplomasisi
Enerji güvenliği kavramı altında deniz güvenliği konusunun önemli bir yeri
vardır. Ayrıca tarih boyunca deniz yolları ve enerji kavramları gerek küresel dü-
zeyde ve gerekse bölgesel düzeydeki ekonomik faaliyetlerinde merkezinde yer
almıştır. Yeryüzünün %70’i denizlerle kaplıdır. Yaklaşık 2,2 milyar insan dünya
sahillerinin 100 km. içerisinde yaşamaktadır. Birleşmiş milletlere üye ülkelerin de
%81’nin denize kıyısı bulunmaktadır. Dünya okyanus ve denizleri üzerinde küresel
ticaretin yaklaşık %90’lık bölümü gerçekleşmektedir. Deniz yollarıyla taşınan stra-
tejik ürünlerden bir tanesi de petroldür. Küresel ölçekte doğal gazın yaklaşık %95’i
boru hatlarıyla taşınırken ham petrolün sadece %35’i boru hatlarıyla taşınmakta
kalan %65’lik bölümü taşınmasında deniz yolları kullanılmaktadır.89
Enerji güvenliği ve deniz güvenliği arasındaki ilişkide ham petrolün yükleme
ve boşaltma terminal limanları ile terminaller arasındaki deniz ulaştırma rotalarının
boğaz, geçit ve kanallar ile düğüm noktalarının emniyeti ve güvenliği kritik rol
oynamaktadır. Günümüz deniz trafiğinde stratejik olarak kabul edilen ve herhangi
bir nedenle kapanması halinde uluslararası enerji güvenliğine büyük zarar verecek
potansiyele sahip altı tane düğüm noktası bulunmaktadır. Bu düğüm noktaları, Hür-
müz Boğazı, Malakka Boğazı, Süveyş Kanalı, Bab El Mendab Boğazı, İstanbul-Ça-
nakkale Boğazları ve Panama Kanalıdır.
Hürmüz Boğazı, İran Körfezini Umman Körfezi ve Arap Denizine bağlamak-
tadır. Hürmüz Boğazının ene dar noktaları arasındaki uzunluk 21 deniz milidir.
Hürmüz Boğazındaki günlük ortalama ham petrol hareketliliği 17 milyon varil ci-
varındadır. Günümüzde Hürmüz Boğazı’ndaki ham petrol hareketliliğinin dağılımı
Asya-Pasifik bölgesine 6,8 milyon varil, Japonya’ya 4 milyon varil, Avrupa’ya 3
milyon varil, ABD’ye 2,2 milyon varil ve Çin’e 1,5 milyon varil şeklindedir.90 Ayrı-
ca Uluslar arası Enerji Ajansı’nın verilerine göre dünyadaki bölgeler arasında enerji
tüketimi konusunda çeşitli farklılıkların olduğu görülmektedir. Aşağıdaki grafikte
özetlendiği gibi dünyadaki enerji üretimi ile tüketimi arasında bölgelere göre göre-
celi olarak orantısal bir zıtlık bulunmaktadır. Bu durum ister istemez enerji konu-
sunda ülkeler arasında çatışma olasılıklarını da beraberinde getirmektedir.
Gün geçtikçe artmakta olan global enerji ihtiyacının karşılanmasında, temel
kaynaklar arasında yerlerini koruyacak olan petrol ve doğalgazı temini konusunda
arz bölgeleri, tüketim bölgeleri, transit bölgeler daha büyük stratejik öneme sahip
olacaklardır. Bugün için petrol arzında en yüksek önem seviyesine sahip Basra Kör-
fezi’nin azalan global petrol rezervleri ile birlikte bundan 20 yıl sonra da jeopoli-
tik önemini koruyacağı kuskusuzdur. Hazar, Sibirya ve Alaska bölgelerindeki yeni
petrol sahalarının bulunmasına rağmen Ortadoğu bölgesi halen dünyadaki petrol
rezervlerinin 2/3’ne sahiptir bu nedenle Ortadoğu bölgesi gelecekte de petrol ko-
nusunda dışa bağımlı olan ülkelerin mücadele sahası olmaya devam edecektir ve
halihazırda global petrol arzının %50’sini karşılayan Körfez ülkeleri artan enerji
talebi ve global petrol rezervlerin azalmasıyla 2025 yılında global petrol arzının
%75’ni karsılar duruma gelecektir.91
Harita 5:
2035 Yılı Öncelikli Enerji Talebi Öngörüsü93
Sonuç
Fosil yakıtlar (kömür, petrol ve doğalgaz) ticari değer taşımaya başladığından
itibaren yaşanan ekonomik ve politik çatışmaların temel kaynağı haline gelmiştir.
Bugün gelişmiş ülke olarak gösterilen ülkelerin birçoğu bu kalkınmışlıklarını enerji
bölgelerine yaptıkları müdahalelere veya bu bölgelerden sorunsuz ve ucuza temin
ettikleri enerji kaynaklarına borçludurlar. Tarihsel süreç incelendiğinde büyük yı-
kımlara sebep olan çatışmaların büyük çoğunluğunun enerji kaynaklarına ulaşım ve
arz güvenliğinin sağlanması için yapıldığı görülmektedir.
Ancak bazı çatışmalarda nedenler öyle iyi gizlenmiştir ki enerji politik sebep-
lere ulaşmak oldukça zorlaşmıştır. Örneğin 1. ve 2. Dünya Savaşlarının asıl sebebi
(başta kömür ve petrol olmak üzere) enerji politiktir. Bunun dışında yaşanan yerel
çatışmalar, diplomatik baskılar, mikro milliyetçi ayrılıkçı hareketler ve bölücü terör
olayları ya enerjinin üretildiği yerlerde ya da enerji nakil hatlarının hemen yakının-
da bulunan yerlerde yaşanmış olması tesadüf sayılmamalıdır. Bu varsayım ülkelerin
enerji nakil hattı üzerinde bulunmasına veya enerji kaynağı olup olmadığına ve
kaynağa komşu bulunup bulunmadığına göre dış baskı ve müdahalelere maruz ka-
lıp kalmayacağı hakkında bazı ipuçları verebilmektedir.94
Enerji güvenliğine politik açıdan baktığımızda, enerjide dışa bağımlı olan ül-
kelerin özellikle dış politika ve enerji politikalarının arasında bağlar bulunduğuna
görmek mümkündür. Bundan dolayı enerjide dışarıya bağımlı ülkelerin dış politika-
larında kimi zaman yeteri kadar aktif olamadıklarını görülmektedir. Özellikle bazı
enerji üreticilerinin enerjiyi bir dış politika aracı olarak kullanmaya başlamaları
kimi zaman bağımlı ülkelerin ulusal egemenliklerini tehdide kadar gitmektedir.
Enerji güvenliğine ekonomik açıdan baktığımızda ise, özellikle sanayisi ge-
lişmiş veya gelişmekte aynı zamanda da enerjideki dışa bağımlılık problemini
çözememiş ülkeler büyük sıkıntılarla karşılaşma ihtimallerine sahiplerdir. Bu tarz
ülkeler yaşanabilecek bölgesel veya küresel enerji krizlerinden ciddi şekilde yara-
lar alabilirler. Örneğin bir yandan dış enerjiye bağımlı sanayilerinde yaşanabile-
cek aksamalar direkt olarak ülke ekonomisine ve ülke içi enflasyona etki edebilir.
Bunun yanı sıra, bağımlı devletler uluslararası enerji piyasalarını domine edeme-
diklerinden yaşanabilecek olası fiyat hareketliliklerinden de ciddi anlamda zararlar
görebilirler. Bu tarz fiyat hareketlilikleri enerji ithalatının yüksek yüzdelere sahip
olduğu ülkelerde ithalat ihracat dengelerini bozarak uzun vade de etkisi kuvvetli dış
ticaret açıklıklarına sebep olabilir.
Bu nedenle Enerjinin ekonomi politik açıdan önemi dünyadaki fosil yakıtlar
bittikten sonra da artarak devam edeceğini söylemek mümkündür. Çünkü gelecekte
ülkelerin ekonomik sistemlerinin büyümesi ve muhafaza edilmesi yine enerji te-
dariki ile mümkün olacağından enerji dünya üzerinde ekonomik ve politik olarak
varlığının sürdürecektir. Günümüzde enerji kaynakları açısından yaşanan yoğun re-
kabet, enerji kaynaklarının yetersizliği ve tükenmekte olan fosil kaynaklara sağlıklı
alternatiflerin geliştirilememesi tüm ülkeleri derinden etkilemektedir. Çünkü Petrol
ve doğalgaz kaynaklarının kısıtlı kullanım sürelerinin olması ve söz konusu kay-
nakların dünya üzerindeki dengesiz dağılımı, küresel politikaların belirlenmesinde
enerji arz güvenliğinin başrolde olmasına neden olmaktadır.
1973 petrol krizi ve 2005–2006 doğal gaz krizi, enerji güvenliğini bir kavram
olarak hayatımıza yerleştirmeye başlamıştır. Ama bu, sadece enerji güvenliğinin
arz güvenliği boyutunu kapsayan ve korkulara cevap bulmaya çalışan bir başlan-
gıç olarak değerlendirmek mümkündür. Asıl sorun, yüksek talebin devam etmesi
durumunda arzın ne kadar yetip yetmeyeceği ve arzın üzerindeki fiyat baskısının,
küresel ekonomik büyümeyi ne kadar etkileyip etkilemeyeceğidir. Elbette hiçbir
devlet, diğer devletin ekonomik büyümesine katkı sağlamak için kendi büyümesin-
den fedakârlıkta bulunmayacaktır. Ama küresel ekonomik büyümenin yavaşlama-
sı ve durgunluğa girmesi, her devleti bir biçimde etkileyecektir. Bu yüzden enerji
güvenliği, herkesin sorumluluğu olan yeni bir anlayışı gerektirmektedir. Özellikle
enerji tüketimleri yüksek olan gelişmiş ülkelerde fosil kaynakların kısıtlı olması,
42 Enerji Diplomasisi
Kaynakça
2013 Dünya Enerji Görünümü, http://www.elektrikport.com/teknik-kutuphane/2013-dun-
ya-enerji-gorunumu-%5Bozel-dosya%5D/11294#ad-image-0 (Erişim 27.04.2015)
Akdoğan, Gökhan, “Liberalizm: Temel İlkeleri ve Düşünürleri” 14 Kasım 2013, http://aka-
demikperspektif.com/2013/11/14/liberalizm-temel-ilkeleri-ve-dusunurleri/ (Erişim
21.04.2015)
Arı, Tayyar: Uluslararası İlişkiler Teorileri: Çatışma, Hegemonya, İşbirliği, MKM Yayın-
cılık, Bursa, 2013
Ateş, Davut: “Küresel Ekonomik Kriz, Devlet ve Dış Politika”, Uluslararası İnsan Bilimleri
Dergisi, Cilt 7, Sayı 1, 2010, ss. 912 – 937
Ateş, Davut: “Uluslararası İlişkiler Disiplininin Oluşumu: İdealizm / Realizm Tartışması ve
Disiplinin Özerkliği”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 1, 2009, ss.11–25
Ateş, Davut ve Gökmen, Gülizar Samur: Bir Akademik Disiplin Olarak Uluslararası Politik
Ekonominin Sınırları”, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 15, Say 1, 2013, ss.45–71
Aydal, Doğan: Petrolsüz Dünya, Truva Yayınları, İstanbul, 2008
Bieler, Andreas: “The Struggle over EU Enlargement: a Historical Materialist Analysis of
European Integration”, Journal of European Public Policy, Ağustos 2002, Vol 9, No.
4, ss.575–597
Birinci Körfez Savaşı, http://tr.wikipedia.org/wiki/Körfez_Savaşı (Erişim 27.04.2015)
BP Statistical Review of World Energy 2014,
http://www.bp.com/content/dam/bp/pdf/Energy-economics/statistical-review-2014/BP-statis-
tical-review-of-world-energy-2014-full-report.pdf (Erişim 19.04.2015)
Mesut Şöhret 43
Brown, Lester R.: Plan B 3.0: Mobilizing to Save Civilization, Earth Polıcy Instıtute, W.W.
Norton & Company, New York and London, 2008
Cox, Robert O.: Production, Power, and World Order: Social Forces in the Making of
History, New York: Columbia University Press, 1987
Çetin, Halis: “Liberalizmin Temel İlkeleri”, Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bi-
limler Dergisi, Cilt 2, Sayı 1, 2001, ss.217–235
Duncan, Richard C.: “The Peak Of World Oil Production and The Road To The Olduvai Gor-
ge”, Pardee Keynote Symposia, Geological Society of America Summit 2000, Reno,
Nevada, November 13, 2000, http://dieoff.org/page224.htm (Erişim 26.04.2015)
Dünyada ve Türkiye’de Enerji Görünümü, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Raporu,http://
www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Dunyada_ve_Turkiyede_Enerji_Gorunumu.pdf
(Erişim 27.04.2015)
Ediger, Volkan Ş.: “Yeni Yüzyılın Enerji Güvenliğinde Karşılıklı Bağımlılık Bir Zaruret”,
Doğal Gaz Dergisi, Sayı 131, 2007, ss.30 – 37
Falvin, Christopher and Lenssen, Nicholas: Enerjide Arayışlar-Yaklaşan Enerji Devrimi-
nin El Kitabı, İstanbul, TEMA Vakfı Yayınları, 1994
Global Conflict Tracker 28 April 2014, Council of Foreign Relations, http://www.cfr.org/glo-
bal/global-conflict-tracker/p32137#!/ (Erişim 28.04.2015)
Goldman, Marshall I.: Petrostate: Putin, Power, and the New Russia, Oxford, Oxford Uni-
versity Press, 2010
Has, Kerim, “Rus Enerji Sektöründe Parlayan Yıldız: Rosneft”, 17 Temmuz 2013, http://
www.usakanalist.com/detail.php?id=646 (Erişim 20.04.2015)
Hubbert Zirvesi-Olduvai Teorisi, http://finansalpusula.com/makale.aspx?id=511 (Erişim
24.04.2015)
Ibrahim, Youssef M.: “Iraq Threatens Emirates And Kuwait on Oil Glut”, 18 Temmuz 1990,
http://www.nytimes.com/1990/07/18/business/iraq-threatens-emirates-and-kuwa-
it-on-oil-glut.html? (Erişim 27.04.2015)
Iran–Iraq War, http://en.wikipedia.org/wiki/Iran-Iraq_War (Erişim 27.04.2015)
İpek, Pınar: “Enerji Güvenliğinin Ekonomi Politiği ve Türk Dış Politikası” Dış Politika Teo-
rileri Bağlamında Türk Diş Politikasının Analizi Cilt I, Ertan Efegil ve Rıdvan Ka-
layci (der.) Ankara, Nobel Yayıncılık, 2012, ss. 225–249
İpek, Pınar ve Williams, Paul A., “Firms’ Strategic Preferences, National Institutions and the
European Union’s Internal Energy Market: a Challenge to European Integration”, Euro-
pean Integration online Papers (EIoP), 2010, Cilt 14, Makale 15, http://eiop.or.at/
eiop/texte/2010-015a.htm (Erişim 22.04.2015)
İşeri, Emre ve Dilek, A. Oğuz: “Yeni Enerji Jeopolitiğinde NATO’nun Enerji Güvenliğinde
Tamamlayıcı Rolü ve Türkiye’nin Potansiyel Katkıları”, Akademik Bakış Dergisi, Cilt
5, Sayı 10, 2012, ss.229–248
Keohane, Robert O.:After Hegemony: Cooperation and Discord In The World Political
Economy, New Jersey, Princeton University Press, 1984
44 Enerji Diplomasisi
Mesut ŞÖHRET*
Giriş
Uluslararası İlişkilerde caydırıcılık (deterrence) genel olarak düşman bir dev-
letten gelebilecek herhangi bir saldırıyı engellemek amacıyla anında ve güçlü bir
misilleme yapma tehdidi etkili biçimde kullanmaya dayanan askeri güç stratejisi
olarak ifade edilmektedir. Bu kapsamda düşman veya rakip bir devletin yapmayı
düşündüğü düşmanca bir eylemi yapmaktan vazgeçirmek için kullanılan çoğunluk-
la sert güç unsurlarını içeren bir durumu ifade etmektedir. Söz konusu bu strateji
çok uzun zamandan beri devletler arası ilişkilerde uygulanmakla birlikte asıl öne-
mini 2. Dünya Savaşı sonrasında oluşan Soğuk Savaş döneminde birbirine rakip
blokların nükleer silahların kullanımının engellenmesi noktasında büyük önem ka-
zanmış ve bu önemini günümüze kadar korumuştur.
Günümüz şartlarında askeri gücü veya ekonomik kapasitesi ne olursa olsun
bir devletin nükleer güce sahip olması söz konusu devlete uluslararası sistem içinde
ayrı bir prestij ve güç kazandırarak ayrıcalıklı bir konuma getirmekte, adeta sistem
içinde ayrı bir dokunulmazlık (special immunity) kazanmasına neden olmakta ve
ilgili devletin diğer devletler arasındaki caydırıcılık özelliğinin pekişmesine neden
olmaktadır. Bu nedenle nükleer güce sahip olmak ister barışçıl amaçlarla kullanıl-
mak için olsun, isterse sert güç kullanmak amacıyla ve caydırma amacıyla olsun
günümüzde birçok devlet tarafından sahip olunması arzu edilen bir güçtür. Özel-
likle komşuları ile sorun yaşayan veya mevcut uluslararası sistem içinde yer alma-
yan veya uluslararası sistemde olsa bile sistem içinde kendini güvende hissetmeyen
devletler açısından nükleer güce sahip olmak bir var oluş (existence) sorunu haline
gelmektedir.
Fakat, nükleer güce sahip olmak bir devlet için mevcut şartlarda hiçte kolay
bir durum değildir. Çünkü bunun için devletlerin bilimsel ve teknolojik alt yapıyı
geliştirmek gibi uzun vadeli ve pahalı girişimlerin yanında uluslararası sistem için-
deki bazı siyasal engelleri de aşmaları gerekmektedir. Ayrıca bir devletin nükleer
güce sahip olması sistem içindeki güç dengesini (balance of power) değiştirece-
ğinden bu genellikle uluslararası sisteme etki eden büyük devletler tarafından ço-
ğunlukla istenmemektedir. Bu nedenle devletler arasında birçok alanda bilimsel ve
teknolojik işbirliğine gidilmesine karşın, nükleer teknoloji transferi ya da bilimsel
paylaşım konularında, siyasal bazı değerlendirmelere bağlı olarak, ciddi sorunlar
da ortaya çıkmaktadır. Bu sorunların temelinde, yeni bir devletin nükleer güce sa-
hip olduğu zaman, bu alandaki imkan ve kabiliyetlerini hangi alanda kullanacağı
sorusu yatmaktadır. Zira nükleer güç kullanma arzusundaki devlet, elektrik enerjisi
üretmek, tıpta teşhis ve tedavide kullanmak ve tarımda verimliliği arttırmak gibi
barışçıl amaçlar için kullanmak istediğinde ve buna diğer devletleri ikna ettiğinde
her ne kadar itirazlar olsa da genel olarak kabul görmektedir.
Diğer taraftan Askeri amaçlar için kullanmak istediğinde ise, uluslararası sis-
temdeki ağırlığı bulunan ve söz konusu devletin rakip devletleri bunu engellemek
için her türlü enstrümanı kullanma yoluna gittikleri görülmektedir. Bu açıdan bir
devletin barışçı amaçlar için dahi olsa nükleer güce sahip olması veya olmaya çalış-
ması uluslararası ilişkilerde bir ülkenin iç meselesi olmaktan çıkıp uluslararası bir
sorun haline dönüşebilmektedir. Bu nedenle bir devletin nükleer güce sahip olması
o devletin sistem içindeki caydırıcılığı açısından ve dolayısıyla devletlerin sistem
içindeki güç arayışları bakımından hayati öneme sahip bir konu olarak görüldüğünü
söylemek mümkündür. Zira nükleer gücün önemli bir caydırıcılık unsuru olarak
devletlerin dış ilişkilerinde özellikle 2. Dünya Savaşından sonra bir dış politika
aracı olarak sıklıkla kullanıldığı görülmektedir.
1 Haluk Özdemir, “Uluslararası İlişkilerde Güç: Çok Boyutlu Bir Değerlendirme” Ankara Üni-
versitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 63, Sayı 3, 2008, s.116, ss. 113-144.
50 Enerji Diplomasisi
2 Zeliha Sağlam, “Güç Kavramı ve Ortadoğu’da Değişen Dengeler Üzerinden Güç Okuması”
http://www.ihhakademi.com/wp-content/uploads/2014/02/Güç-kavramı-ve-Ortadoğuda-deği-
şen-dengeler-üzerinden-güç-okuması.pdf (Erişim 04.05.2015).
3 Joseph S. Nye, “Soft Power”, Foreign Policy, No. 80, 1990, s.156–157, ss. 153–171, http://
www.jstor.org/stable/1148580 (Erişim 04.05.2015).
Mesut Şöhret 51
Uluslararası ilişkilerde güçten söz edildiğinde esasında ilk akla gelen, onun
şiddet veya zor yoluyla (by force) açığa çıkmasıdır. Örneğin ABD’nin Soğuk Savaş
sonrası süper güç konumunu koruyabilmesi, deniz-aşırı operasyonlar yapabilme
kapasitesine sahip olan ordusu ile mümkün olabilmiştir. Ayrıca askeri güç, ekono-
mik güçle desteklenmedikçe ya da ekonomik çıkarlar askeri güçle korunamadıkça
ne askeri ne de ekonomik güç tek başına bir anlam ifade eder.
Yukarıdaki iki güçlülük göstergesi de, “milli güç unsurları” olarak adlandı-
rılan hususların devletlerin gelişmişlik seviyesine göre arttığını ya da azaldığını
söylemek mümkündür. Genel olarak bakıldığında, milli gücün “hesaplanmasında”
4 Joseph S. Nye, “The Changing Nature of World Power,” Political Science Quarterly, Vol.
105, No. 2, 1990 s. 177, ss.177–192.
5 Çağrı Erhan, “Dış Politikanın Yürütülmesinde Askerî Gücün Önemi”, http://www.turkiyega-
zetesi.com.tr/prof-dr-cagri-erhan/545332.aspx (Erişim 04.05.2015).
52 Enerji Diplomasisi
askerî gücün ön plana çıktığını söyleyebiliriz.6 Ancak “en büyük orduya sahip olan
devlet, dünyanın en güçlü devletidir” demek her zaman doğru değildir. Çünkü çok
büyük bir orduya sahip olmak, uluslararası alanda istediklerini her zaman yaptıra-
bilmek anlamına gelmemektedir. Örneğin 1.ve 2. Dünya Savaşları ve Soğuk Savaş
döneminde, çok güçlü ordulara sahip olmalarına rağmen, politikalarını başka ül-
kelere benimsetmekte çok zorlanan birçok devlet bulunmaktadır. Diğer taraftan,
askerî gücü tamamen dışarıda bırakarak, sadece ekonomik büyüklük, büyüme hızı
ve dış ticaret hacmi gibi ekonomik verilere bakılarak da güç hesaplaması yapmak
mümkün değildir. Bu nedenle gücü, genel geçer ve evrensel unsurlar yoluyla tanım-
lamak yerine çok boyutlu olarak her politika bağlamında yapıya ve tarafların sahip
oldukları avantajlara bakarak ele almak gerekir. Her aktör gücün farklı unsurlarını
kontrolü altında bulundurduğu için elindeki kaynak ve yeteneklere dayanarak di-
ğerleri üzerinde etki meydana getirmeye çalışır.
Bu bakımdan gücü tanımlarken onu sadece bir yönüyle değil birçok bileşe-
ni ile açıklayabiliriz. Devletlerin kaynaklarıyla yeteneklerini kullanmaları da diğer
aktörlerin diplomatik müzakereler ve pazarlıklarında etkilidir. Bir devletin soyut
yeteneklerinden elde ettiği itibarı da aynı zamanda anarşik uluslararası sistemde
kendisine güvenilirlik sağlayan bir unsur olarak değerlendirilebilir. Bunun yanında
gücün “Steven Lukes tarafından sınıflandırılan genel olarak üç boyutunun bulundu-
ğunu söylemek mümkündür.”7
6 19. Yüzyılın sonundan itibaren jeopolitik ve strateji alanlarının gelişmesiyle birlikte, “milli
gücün” nasıl ve hangi değişkenlere dayanılarak tanımlanabileceğine dair çalışmalar hız kazan-
mıştır. Uluslararası ilişkiler akademisyenlerinin, uzmanların ve stratejik çalışmalarla iştigal
edenlerin neredeyse 90 yıla yaklaşan çalışmaları sonucunda, üzerinde mutabakata varılmış bir
milli güç tanımından bahsetmemiz mümkün değildir. Hangi uluslararası ilişkiler yaklaşımını
benimsemiş olduğunuza bağlı olarak, “güç” kavramına yüklediğiniz anlam da değişebilir. Bkz.
Erhan, a.g.m.
7 Keith Dowding, “Three-Dimensional Power: A Discussion of Steven Lukes’ Power: A Radical
View” Political Studies Review, Vol. 4, No. 2, 2006, s.136-137, ss. 136-145.
8 Steven Lukes, “Power: A Radical View”, http://isites.harvard.edu/fs/docs/icb.topic1458086.
files/lukes_power.pdf (Erişim 05.05.2015)
Mesut Şöhret 53
dan değerlendirirsek bir devletin (A) yapmak istediği bir eylemi başka bir devlete
(B) yaptırmama kapasitesine güç denir. Bu durumda A devleti B devletini yapmayı
istediği bir eylemi sahip olduğu güç (askeri, ekonomik, diplomatik veya diğer milli
güç unsurları) ile engellediğini söylemek mümkündür. Örneğin Ortadoğu’da çevre-
si kendisini hiç istemeyen ve sevmeyen Arap devletleri ile çevrili olan İsrail devleti
varlığını sahip olduğu askeri, ekonomik, diplomatik güç ile sürdürebilmektedir. Bu
devlet aynı zamanda sahip olduğu ancak şimdiye kadar resmi olarak kabul etmediği
nükleer gücünü bir caydırıcı unsur olarak kullanarak kendisine düşman olan bir
çevrede varlığını sürdürebilmektedir.
Bir aktörün davranışının nedeni olarak başka bir aktörü göstererek gücü ta-
nımlamaya çalışan bu yaklaşıma göre güç, belirli bir aktörün sahip olduğu kaynak-
lar veya yeteneklerle ilişkili bir kavramdır. Bununla birlikte bir aktörün diğerinin
davranışlarını etkilemesi güçten söz edebilmek için yeterli değildir. “Bir güç iliş-
kisinden söz edebilmek için taraflardan birinin (gücü kullanan tarafın), diğerinin
davranışlarını kendi çıkarlarına ters düşecek şekilde yönlendirmesi gerekir. Yani A
ülkesi, B’nin yönlendirmesiyle kendi çıkarlarına aykırı hareket ediyorsa, B’nin A
üzerinde güç kullandığında söz edilebilir. Lukes’a göre başka bir aktörün davranış
değişikliğine neden olurken kullanılabilecek ikna yöntemleri güç olarak nitelene-
mez. Çünkü iknada davranışı değişen aktör belki de kendi çıkarına olan bir durumu
görmüş ve davranışını değiştirmiş olabilir.”9 Bu noktada yine İsrail örneğini kulla-
nacak olursak Arap devletlerinin İsrail devletine saldırmamakla belki de kendileri
açısından en mantıklı seçimi yapmaktadırlar. Zira daha önce 3 kez saldırdıkları bu
devleti yenememişlerdir. Ayrıca İsrail’in nükleer gücünü kullanma olasılığının ol-
ması şu aşamada bu devlete saldırmamayı gerektirmektedir. Bu yüzden Arap dev-
letleri bir bakıma kendi çıkarlarını korumak adına böylesi bir eylemden vazgeçtik-
leri söylenebilir.
Esasında gücün 1. boyutunda gücün, doğrudan aktörlerin sahip olduğu bir
yetenek olduğunu ve kolaylıkla gözlemlenebilen somut uygulamalarla karşımıza
çıktığını söyleyebiliriz. “Bu noktada gücü, sonuçlar üzerinde kontrol kapasitesi, ya
da sonuçları belirleyebilme yeteneği olarak da tanımlamak mümkündür. Bu neden-
le de gücü somutlaştıran en önemli unsur çok önemli kilit konularda karar verme
süreçlerine katılımdır.”10
lacak sorun ve konuların kısıtlanması, bir tarafın çıkarlarına hizmet eden ya da ona
avantaj sağlayacak ayrıcalıklardan yararlanma gibi eylemsiz ya da kolayca göz-
lemlenemeyen güç uygulamalarından söz edilebilir. Buna göre, gündem konularını
belirli aktörler için güvenli olacak konularla sınırlandırarak da güç kullanılabilir.
Bu yolla güce sahip olan aktörlerin tercihleri ve çıkarlarını olumsuz etkileyebilecek
konular gündeme bile gelmemektedir.
Peter Bachrach ve Morton Baratz’ın “Two Faces of Power” çalışması, gücün
ikinci boyutunu ortaya çıkarmaya yöneliktir. Burada, diğer aktörler üzerinde doğru-
dan etki, karar alma süreçlerine katılım ve kararları yönlendirme gibi açık yöntem-
ler yerine, kulis çalışmalarıyla ve gözden uzak bir biçimde gündemin belirlenmesi
(agenda-setting power) gibi kolaylıkla gözlemlenemeyen yöntemlere vurgu yapıl-
maktadır.11 Nye, “güç” kavramını “bir aktörün istediği sonuçları elde etmek için
diğerlerini etkileme kapasitesi” olarak tanımlamakta, “diğerlerini etkilemenin” ise
zorlama, teşvik, cazibe olmak üzere üç temel yöntemi bulunduğunu belirtmektedir.12
Bu yöntemler dışında bazı durumlarda karar almama ya da eyleme geçmeme
şeklinde uygulamalar da söz konusu olabilir. Buna göre güç, daha önceden oluştu-
rulmuş bir yapı veya sistem içerisindeki kurumsal uygulamalar şeklinde karşımı-
za çıkar. Bu durumlarda güç, gözlemlenecek bir çatışma veya tarafların doğrudan
doğruya karşı karşıya gelmesi söz konusu olmaksızın kullanılır. Gücü somut karar-
larda gözlemlemeye çalışmak yerine, kararların alındığı kurumsal çerçeveye bak-
mak gerekir. Bu durumlarda, yaratılan sistem içerisinde “hakim değerler, siyasal
inançlar, süreçler ve kurumlar sürekli ve tutarlı bir şekilde bazı aktörlere diğerleri
karşısında çıkar sağlamaktadır”13 Sistem bir kez kurulduktan sonra sistemik gücü
elinde bulunduran aktörler gücü göstere göstere kullanmaktansa doğal ve günlük
uygulamalar içerisinde gizleyerek aynı etkiyi yaratmaya çalışırlar. Bu süreçler “ön-
yargıların mobilizasyonu”14 olarak adlandırılmaktadır. Buna göre güç, belirli bir
aktörün doğrudan sahip olduğu bir kavram ya da yetenek değil, kurumsal yapıların
izin verdiği ölçüde kullanılacak ve yararlanılacak bir ilişki türüdür. Bu durumda
esas itibariyle gücün kullanımını somut olarak kolayca görmek pek mümkün ola-
maz ancak onu meydana getiren kuralların uygulandığı ve ihlal edildiği durumlar
kolayca görülebilir.
11 Peter Bachrach and Morton S. Baratz, “Decisions and Non-decisions: An Analytical Fra-
mework”, American Political Science Review, Vol. 56, No. 4, 1962, ss. 947–952, http://
www.columbia.edu/itc/sipa/U6800/readings-sm/bachrach.pdf (Erişim 05.05.2015).
12 Joseph S. Nye, “Notes for a Soft-power Research Agenda”, Power in World Politics, Felix
Berenskoetter and Michael J. Williams (Ed.), London, Routledge, 2007, ss. 162–172.
13 Bachrach ve Baratz, a.g.e. s.950.
15 Susan Strange, “An Eclectic Approach”, Craig N. Murphy and Roger Tooze (ed.), The New
International Political Economy, Boulder, Lynne Publishers, 1991, s.34.
16 Susan Strange, States and Markets, London, Pinter Publishers, 1988, s.27.
lations, Walter Carlsnaes, Thomas Risse, Beth A. Simmons (Ed.), Sage Publications, Lon-
58 Enerji Diplomasisi
mik Değişim ve Askeri Çatışmalar, Birtane Karanakçı, (Çev.) İstanbul, İş Bankası Kültür
Yayınları, 2009, s. 21.
60 Enerji Diplomasisi
Grafik 1:
2012 Yılında Dünya Elektrik Üretiminin Enerji Kaynaklarına Göre Dağılımı32
üretimine sayısız katkı sağlamaktadır. Bu nedenle nükleer gücün diğer enerji kay-
naklarına göre bir takım avantajları bulunmaktadır. Bunlar;
➢ Nükleer güç üretimi diğer kömür,doğal gaz veya petrol kullanarak elekt-
rik üreten teknolojilere göre çok daha az miktarda karbondioksit salınıma
neden olur. Yani nükleer santrallerin sera gazı emisyonları daha az oldu-
ğundan küresel ısınmayı hızlandırıcı etkileri daha düşüktür.34
➢ Nükleer enerji teknolojisi hazır bir teknolojidir ve geliştirilme aşamasını
bitirmiştir
➢ Bir nükleer santralden yüksek rakamlarda elektrik enerjisi elde edilebi-
lir35
Ancak nükleer santrallerin risksiz ve %100 güvenilir bir enerji kaynağı olma-
dıklarını da unutmamak gerekir. Buna karşılık nükleer santralin yapıldığı bölgenin
deprem riskleri, diğer çevresel etmenler, terör vb. faaliyetler sonucu uygulanacak
sabotaj riski vs. göz önüne alındığında doğru seçildiği takdirde, nükleer santralle-
rin çevre ve insan sağlığına zarar verme riskleri diğer enerji kaynaklarına nazaran
oldukça azdır.
34 Nükleer enerji sera gazı salınımı göz önüne alındığında en temiz enerji kaynağıdır. Nükleer
santraller yerine fosil yakıt kullanan santraller kullanılsaydı atmosfere yıllık olarak 1,2 milyar
ton karbon verilecekti. Bu veriler incelendiğinde, fosil yakıtların çevre ve insan sağlığına etki-
leri uzun vadede nükleer santrallere nazaran çok daha fazladır. Bkz. Çetin, a.g.m.
35 Çetin, a.g.m.
Mesut Şöhret 65
Grafik 2:
Nükleer Enerji Kapasitesi ve Reaktör Sayılarının Tarihsel Gelişimi36
36 Günümüzde Nükleer Enerji, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Raporu, Temmuz 2010, s. 1.
66 Enerji Diplomasisi
Grafik 3:
1971–2013 Yılları Arası Nükleer Santrallerden Üretilen Elektrik Miktarları37
Diğer taraftan devletlerin artan enerji ihtiyaçlarına paralel olarak nükleer güç
santrallerinin gelecek yıllarda sayılarının ve elektrik üretim kapasitelerinin artması
beklenmektedir. Zira Dünya Atom Enerjisi Ajansı’nın Şubat 2015 verilerine göre
yapımı devam eden 70 nükleer reaktörün devreye girmesiyle günümüzde üretilen
elektrik enerjisinin % 20’lik kısmı bu santrallerde üretilecektir. Bu durum mev-
cut üretim kapasitesinin % 20 oranında artışı anlamına gelmektedir. Benzer şekilde
planlanan 160 nükleer güç reaktörünün devreye girmesiyle de mevcut üretimin %
50 oranında artacağı hesaplanmaktadır. Bu verilerden çıkarılacak bir başka sonuçta
önümüzdeki dönemde artan enerji talebiyle ekonomik amaçlı da olsa önümüzdeki
yıllarda nükleer güce sahip devlet sayısının artacağı beklenmektedir. Ayrıca tablo-
dan da görüleceği gibi yapımı devam eden ve nükleer santral yapımına karar veren
devlet sayısı mevcut şartlarda 48 olacaktır. Buna göre BM’ye üye devlet sayısı-
nın da şu an itibariyle 193 olduğu hesaplandığında şu şartlarda örgüte üye her 4
devletten 1’inin nükleer güce sahip olduğu veya 2030 yılına kadar sahip olacağı
görülmektedir.
Sadece barışçıl amaçlarla nükleer güç kullanmakta olan ve kullanacak olan
devletlerin dünya üzerinde dağılımına bakıldığında özellikle Avrupa, Asya ve Ame-
rika kıtasında yoğunlaştığı görülmektedir. Bu nedenle olası bir nükleer santral ka-
zası durumunda söz konusu kıtalarda yer alan nükleer güç kullanarak enerji üretme-
yen devletlerinde ortaya çıkacak muhtemel radyasyon serpintisine maruz kalacağı
ortadadır. Özellikle Avrupa ve Asya’da mevcut devlet sayılarının fazla olduğu dü-
şünüldüğünde yaklaşık 105 devletin olası radyasyon serpintisine maruz kalacağı
dikkate alınmalıdır. Bu resme değişik bir açıdan baktığımızda yakın gelecekte nük-
leer güce sahip olmayan ülkeler de olası bir nükleer felaketten kaçamayacaklardır.
Bu durumu Türkiye’deki nükleer güç tartışmaları ile ilişkilendirecek olursak Tür-
kiye’nin nükleer güce sahip olmaması onu çevresindeki ülkelerde yer alan nükleer
santrallerden kaynaklanacak olan felaketlerden korumayacaktır. Örneğin Ermenis-
tan’da faaliyet gösteren eski nesil nükleer reaktörde meydana gelecek bir nükleer
santral kazası Türkiye’nin kuzey ve doğu bölgelerinde radyoaktif serpintilere neden
olacaktır. Aynı şekilde Bulgaristan’da meydana gelebilecek bir felaket ülkenin Mar-
mara bölgesinin radyasyon serpintisine maruz kalmasına neden olacaktır. Kısaca
özetlemek gerekirse nükleer güce sahip olmamak Türkiye’nin hiçbir şekilde nük-
leer bir felaketten etkilenmeyeceği anlamına gelmemektedir. Çünkü Türkiye’nin
çevresindeki neredeyse yakın ve uzak tüm komşuları bu gücü kullanmaktadır.
Tablo 1:
Nisan 2015 İtibariyle Nükleer Güç Santralleri ve Nükleer Gücün Ülkelerin
Elektrik Üretimindeki Payı39
39 World Nuclear Power Reactors & Uranium Requirements, Updated April 2015, http://wor-
ld-nuclear.org/info/Facts-and-Figures/World-Nuclear-Power-Reactors-and-Uranium-Require-
ments/ (Erişim 08.05.2015).
Mesut Şöhret 69
Nükleer güçten enerji üretimi 2011 yılı mart ayında Japonya’nın Fukuşima
nükleer santralinde yaşanan felaketinin ardından bir miktar kesintiye uğramıştır. Al-
manya ve İsviçre gibi bazı ülkelerin nükleer enerji kullanımından kademeli olarak
çekileceğini açıklamasına karşın, birçok ülke için nükleer enerjinin hala çok önemli
olduğu görülmektedir. Londra merkezli istihbarat şirketi Globaldata tarafından ya-
pılan son araştırmaya göre, “dünyada yeni bir “nükleer rönesans” yaşanması bek-
lenmektedir. Ancak nükleere yönelenlerin bu defa gelişmekte olan ülkeler olacağı
öngörülmektedir. Buna göre bugün nükleer santrale sahip olmayan 45 ülke daha
önümüzdeki dönemde, nükleer kullanan ülkeler arasına katılacağı beklenmektedir.
Bunun yanında Nükleer yakıt çubuklarına en yüksek talebin Asya-Pasifik bölgesin-
den geleceği öngörülürken, bu bölgedeki mevcut 117 nükleer reaktörün yanısıra,
2013 ila 2020 arasında 89 reaktörün daha devreye alınması beklenmektedir. Aynı
dönemde “yükselen nükleer ülkeler” arasında ise nükleer yakıt çubukları için önde
gelen pazarların Birleşik Arap Emirlikleri ile Türkiye olacağı ön görülmektedir.
Rapora göre, ayrıca Türkiye’nin 2020’ye kadar toplam 979 ünitelik nükleer yakıt
çubuğu talebi olacağı hesaplanmaktadır.”40
Esas itibariyle nükleer gücün uluslararası rekabet ortamında ekonomik bir
değer olarak kullanılmasında herhangi bir sakıncası yoktur, Ancak nükleer ener-
jinin bir güç aracı olarak kullanılması, yani bir silaha dönüştürülmesi uluslararası
sistemde korkuların artmasına neden olmakta ve bu güce sahip olmayan devletler
açısından da askeri olarak caydırıcılık unsuru olarak kullanılmaktadır.
ğer güç öğelerini en üst düzeyde tutmaya özen göstermek zorundadır. Ancak askeri
gücün sadece savunma amacıyla kullanılmadığı herkesçe bilinmektedir. Bu nedenle
önemli bir husus silahların kendisi değil, bu silahların hangi amaçlarla (hangi siya-
si kazanımlar için kullanıldıklarıdır). Silahlarla ilgili bir diğer nokta ise, bunların
askeri açıdan değil, daha da önemlisi, siyasal açıdan, ya da siyasal çerçeve içinde
değerlendirilmeleri gereğidir. Bu konuda elbette devletler açısından en önemli he-
def nükleer silahlardır.
Bir devletin, ulusal güvenlik çıkarlarının zorunlu kıldığı hallerde kuvvete baş-
vurmaktan çekinmeyeceğini inandırıcı biçimde ortaya koyması çoğu zaman etkili
olur. Tabii, bunun için o ülkenin yeterli güce ve gücü kullanacak siyasi idareye sahip
olması gerekmektedir.42 Savunma gücünün barış zamanında en etkili biçimde kulla-
nılması için diplomasi ile silahlı kuvvetlerin çok yakın bir uyum ve iş birliği içinde
olmaları gereklidir. Askeri gücün dış politikada etkin bir unsur olabilmesi, büyük
ölçüde silahlı kuvvetlerin etkinliğine bağlıdır. Uluslararası politikada önemli bir rol
oynamak isteyen devletler, daima güçlü ordulara sahip olmaya önem vermiştir.
“Bu nedenle bir devletin askeri gücünün uluslararası sistemde etkinliğini be-
lirleyen faktörleri genel olarak şu şekilde sıralayabiliriz:”43
1) Nükleer silahlara sahip olma.
2) Dış ülkelerde askeri varlık bulundurma, güç projeksiyonu (üsler, denizaşı-
rı varlıklar vb.), stratejik kuvvet kaydırma (ulaştırma) ve takviye yeteneği.
3) Stratejik ve taktik haberleşme kabiliyetleri.
4) Modern teknolojinin keskin uçlarını kullanan, çevik ve etkili (isabetli ve
tahrip gücü yüksek) ateş desteği ile takviye edilmiş manevra kabiliyetleri.
5) Küresel ve bölgesel coğrafyalarda süratli, zamanında ve emniyetli bir şe-
kilde kuvvetlerinin lojistik desteğini, barınma ve idamesini sağlayacak
kabiliyetler
Uluslararası sistemde askeri bir üstünlük aracı olarak görülen nükleer silahlar,
“atomların parçalanması ve birleşmesi sonucunda ortaya çıkan çok yüksek mik-
tardaki nükleer enerjiden faydalanılarak’ üretilmektedir. Atom bombası, hidrojen
bombası, serseri nükleerler gibi farklı şekillerde olabilen bir nükleer silahın kulla-
nılması hem patlama, ısı ve ışık etkisiyle hem de radyasyon yaymak suretiyle can-
lı hayatın ölümüne yol açmaktadır. Ayrıca, bu radyoaktivite uzun yıllar sürmekte,
42 Onur Öymen, Ulusal Çıkarlar, Küreselleşme Çağında Ulus-Devleti Korumak, Remzi Kita-
bevi, İstanbul, 2003, s.165.
43 Sait Yılmaz, “Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi”, Beykent Üniversitesi
insan ve çevre için kalıcı sağlık problemlerine yol açmaktadır.”44 Bir başka deyişle
ifadeyle, nükleer silah kullanımı, Hiroşima ve Nagazaki’nin bombalanmasından
anlaşıldığı üzere, sadece insanları yok etmemekte, ayrıca çevreyi, biyolojik hayatı
ve hatta insanlık değerlerini yok etmektedir.45
Nükleer silahların sahip olduğu bu korkutucu etkilerine rağmen uluslararası
sistemde 2. Dünya Savaşı sonrasında Doğu ve Batı blokları arasında tam bir nükleer
silah çılgınlığı yaşanmış ve nükleer silah sayıları zaman içinde giderek artmıştır.
“Nükleer korku veya tehdit, bir dönem uluslararası toplumu ABD ve Sovyetler Bir-
liği liderliğinde iki kutuplu hale getirmiş ve iki kutup arasındaki rekabet ortamında
askeri güç aracı olarak nükleer silahlar daha da geliştirilmiştir. Bunun en büyük
nedeni nükleer silâhların, fiziksel zararları kadar, diplomatik pazarlıklar açısından
da önemli rol oynamasındandır.”46
Bu nedenle özellikle Soğuk Savaş döneminde bu silahların sahip olduğu po-
tansiyel etkiler bu güce sahip devletlerin askeri ve siyasi ihtiyaçlarını karşılamada
önemli olduğu görülmüştür. “Nitekim nükleer silâhların kullanılması veya kullan-
ma tehdidinin belirli durumlarda meşru olduğunu iddia edenler, bu argümanlarını
desteklemek üzere, nükleer caydırıcılık doktrin ve uygulamasını dayanak göster-
mişlerdir. Kendilerinin daima diğer devletlerle de uyum içinde, meşru müdafaa du-
rumunda veya hayati güvenlik menfaatlerine silâhlı saldırı ile tehdit durumunda
bu silâhların kullanılması hakkını saklı tuttuklarını belirtmişlerdir. Nükleer caydı-
rıcılığın, aslında nükleer silâhlara sahip olmayı ve bu kozu, yeni bir dünya savası-
nın başlamasını önlemede kullanmaya dair ilân edilmiş bir hazırlığı haklı kıldığı
söylenemez. Ancak, bu hususun, uzunca bir süredir barışın sürdürülmesine katkıda
bulunduğuna dair yaygın bir kanı da mevcuttur.”47
Genel itibariyle Soğuk Savaş döneminde ve sonrasında güvenlik anlayışı ulus-
lararası sistemin yapısına göre değişmiştir. Soğuk Savaş döneminde iki kutup ha-
ricindeki ülkeler birbirlerini tehdit olarak görmemişlerdi. Güvenlik anlayışı askeri
çoğunluğa ve günün teknolojik silahlarının kullanılma oranına göre belirlenmiştir.
Uluslararası ortamda bu dönemde, ülkeler devlet merkezli ve güç eksenine dayalı
politikalar sergilemişlerdi. “Soğuk Savaş sonrası dönemde yeni güvenlik anlayışı
çok kutuplu olup bütün alanlara yayılmıştır (ekonomi, enerji, çevre, sosyo-kültür
44 Ayşe Nur Tütüncü, “Nükleer Silâhların Kullanımının Yasaklanması Sorunu”, Anadolu Üni-
versitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 2, 2004, s. 10-11, ss.9-26.
45 John Scales Avery, “Flaws in the Concept of Nuclear Deterrence”, Cadmus Journal, Vol. 1,
ve eğitim). Ülkeler artık devlet merkezli ve güç eksenine dayalı askeri güç yerine,
ekonomik anlamda güçlenmeye, sosyo-kültür ve eğitim alanlarına önem vermeye
ve yeni enerji kaynakları temin etmeye başlamıştır. Ülkeler kendi güvenlikleri için
nükleer silah edinme çabaları göstermektedirler. Nükleer silah hem güç, hem cay-
dırıcılık niteliği olan bir korunma yolu, hem de düşmana karşı gerektiğinde kullanı-
lacak bir tehdittir. Çok kutuplu dönemde artık ülkeler birbirlerine potansiyel tehdit
olarak bakmaktadırlar ve bu ülkelerin birbirlerini tehdit olarak algılaması, nükleer
silah üretimi ve teminin artmasına neden olmuştur.”48
Bu durumun en büyük nedeni nükleer silahların devletlere sağladığı güç üs-
tünlüğünden kaynaklanmaktadır. “Nükleer silahlar günümüzde askeri ve stratejik
üstünlük ve işlevsellikten ziyade siyasi müzakerelerde eli güçlendiren bir kart, bu-
nun da ötesinde psikolojik ve ideolojik üstünlük ve baskı aracı haline gelmiş du-
rumdadır.”49 Zira bu silaha sahip devletler uluslararası sistem içinde sınıf atlamakta
ve kendisinden çekinilen, korkulan devlet haline gelmektedir. Örneğin günümüzde
nükleer silaha sahip olan 5 devletin (ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa) aynı
zamanda BM’nin daimi üyesi olması tesadüf değildir. Söz konusu devletlerin nere-
deyse hepsi yarım yüzyıldır nükleer silaha sahip ülkelerdir. Ayrıca Nükleer Silahla-
rın Yayılmasını Önleme Antlaşması’na (NPT)50 göre bu ülkelerin nükleer silahları
olması meşru sayılıyor. Dolayısıyla nükleer silaha sahip oldukları için de uluslara-
rası politikaya yön verme haklarını kullanma imkanına sahip olmaktadırlar.
Bu bağlamda BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi nükleer beş ülke diğer
aktörlerin nükleer silaha sahip olma isteğini kontrol altına almaktadır ve bu anlaş-
maya taraf olmaya çağırmaktadır. Bu yüzden herhangi bir ülke tarafından güvenlik
anlayışını tehdit eden bir adım gerçekleşince söz konusu ülkeler önce müzakere
yoluyla sonra daha sert biçimde kendi tavırlarını ve isteklerini dile getirmektedir.
Örnek olarak İran’a bakılabilir. İran’ın nükleer programı Batılı devletler tarafın-
dan bölge ve dünya güvenliği ve istikrarı için sakıncalı bulunmuştur ki nükleer
public/HaberDetay.aspx?Dil=tr&hid=11905&q=psikolojik-tavasin-tehlikeli-cephanesi-nukle-
er-silahlar (Erişim 11.05.2015).
50 Bu antlaşmaya göre bu beş devletin diğer ülkelere nükleer silah veya teknolojisini sağlaması,
diğer ülkelerin de nükleer silah gücü için çalışması yasaklanıyordu. Bu antlaşmayı imzalama-
yan Hindistan, Pakistan ve İsrail ve anlaşmadan çekilen Kuzey Kore de şu anda nükleer silah
sahibi olan ülkeler arasındadır. Bkz. Tuncay Uslu, “Türkiye’nin Nükleer Silah Gereksinimi”,
http://www.gaziemetgazetesi.com/Y1887_213_turkiyenin-nukleer-silah-gereksinimi.html
(Erişim 11.05.2015).
74 Enerji Diplomasisi
Harita 2:
Günümüzde Nükleer Silaha Sahip Devletler53
51 Graham Allison, “How to Stop Nuclear Terror”, Foreign Affairs, Vol. 83, No. 1, 2004, s. 65,
ss. 64 – 74.
52 Ancak günümüzde Avustralya, Avusturya, Kanada, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Finlandiya,
Almanya, Macaristan, İrlanda, İtalya, Hollanda, Norveç, Polonya, Slovakya, İspanya ve İsveç
gibi bazı devletler nükleer silah geliştirme potansiyeline sahip olmakla birlikte bu silahları
üretmemişlerdir. Bu tercihlerinin altında yatan sebep kuşkusuz bu devletlerin çoğunun kom-
şuları ile güvenlik sorunu yaşamamalarındandır. Ayrıca bu devletlerin birçoğu NATO üyesi
olduklarından bu askeri örgütün koruması altında bulunmaktadır.
53 List of States With Nuclear Weapons, http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_states_with_nucle-
kısa bir süre sonra ortaya atılmıştır. Rusya’nın nükleer ve roket alanındaki ilerlemelerinden ve
nükleer savaş ihtimalinden korkan Amerikalı nükleer planlama uzmanları, atom çağında savaşı
yeniden tanımlamak için çok çalıştılar. Diğerlerinin yanı sıra Bernard Brodie, William Kauf-
mann, Albert Wohlstetter ve Herman Kahn gibi Amerikalı strateji uzmanları en sonunda top-
yekûn nükleer misilleme tehdidinin Sovyetler Birliği’nin ya da Birleşik Devletler’in birbirleri-
ne karşı nükleer silahları kullanmalarını önleyeceği konusunda uzlaştılar. Caydırıcılık teorisi,
ilk başlangıç saldırısında hepsinin ortadan kaldırılmasını önlemek için her iki tarafın da birden
fazla erken uyarı sistemi ve çok sayıda silah sevkiyat aracı ve nükleer harp başlığı muhafaza
etmesi ilkesine dayandırıldı. Bu şekilde, her iki taraf da farklı nitelikte fırlatma platformları
ile ve her iki tarafın da ilk saldırıda karşı tarafın tüm silah stokunu tahrip edebileceğine inan-
mayacağından emin olmak için dayanıklı bir kumanda ve kontrol sistemi kurdu. Karşılıklı ga-
rantili imha tehlikesi Soğuk Savaş sırasında her iki tarafı da rehin almıştı ve nükleer stratejinin
oluşturulmasını etkilemiştir. Bkz. Sinan Ülgen, “Türkiye’nin Nükleer Programının Güvenlik
Boyutu: Nükleer Diplomasi ve Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Politikaları” Ekonomi
ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi, Discussion Paper Series Eylül 2011, s.25–26.
76 Enerji Diplomasisi
licy.
60 Mevlütoğlu, a.g.m.
78 Enerji Diplomasisi
için deneme atışları veya çeşitli gövde gösteriyle bunu dost ve düşman herkese ilan
etmektedir. Benzer şekilde elinde nükleer silahı olan bir devlet rakip devlet veya
devletlere karşı bu silahlara sahip olarak bu üstünlüğünü göstermektedir. Öyle ki
çoğu zaman kullanmasa da çeşitli zamanlarda veya gerginlik durumlarında yaptık-
ları nükleer silah denemeleriyle rakiplerine gözdağı verebilmektedir. Bu nedenle
eğer rakip devlet söz konusu silahlara sahip değilse çoğunlukla geri adım atarak
gerginliği tırmandırmama yoluna gitmektedir. Bu durumda nükleer güce sahip ol-
mayan bir devlet ile nükleer güce sahip olan bir devlet arasında bir güç veya siklet
farkı ortaya çıkmaktadır. Çünkü elinde nükleer silah bulunduran devlet ile bu si-
lahlara sahip olmayan devlet adeta düelloya çıkan iki adamın birinin silahlı diğe-
rinin silahsız olmasına benzer bir durumdur. Zira caydırıcılık bakımından nükleer
silahlar elinde bu silahtan olmayan bir devletin kara, hava ve deniz kuvvetlerinin
toplamından daha etkilidir ve bir kaç nükleer bombanın kullanılması bu üç ana
kuvveti de askeri olarak anlamsız hale getirmektedir. Çünkü nükleer silahların yok
edici etkileri bir ordunun konvansiyonel olarak sahip olabileceği kapasitenin tama-
mından çok çok fazladır.
Bu yüzden nükleer silaha sahip olmak uluslararası sistem içinde özellikle rakip
devletler arasında birbirlerine karşı kullanabilecekleri son derece caydırıcı bir unsur
olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin Hindistan’ın 1974’te Poharan şehrinde ilk
nükleer denemesini yapması üzerine 3 kez savaştığı komşusu Pakistan’a karşı güç
dengesini lehine çevirmiştir. Bu durumda Pakistan kendi güvenliğini ciddi bir tehdit
içerisinde hissetmiş ve hedefini nükleer güce sahip ilk İslam ülkesi olmak olarak
belirlemiştir. Bunun için yapılması gereken askeri, ekonomik, siyasi tüm adımları
atarak nükleer güç haline gelmiştir.61 Bu doğrultuda dönemin Pakistan başbakanı
Zulfikar Ali Butto devletin nükleer güç haline gelme noktasında kararlılığını “Kuru
ot yiyeceğiz, aç kalacağız ama nükleer bomba yapacağız”62 şeklinde ifade etmiştir.
Bu amaca ulaşmak için Pakistan ilk olarak 1976’da nükleer araştırma laboratuarla-
rını kurarak 6 yıllık süre içerisinde her türlü yasağa ve diplomatik baskıya rağmen
uranyum geliştirme tekniği elde etmiştir. Bu süreçte gereken ve Pakistan Ordusu’na
verilmeyen bir çok malzeme özel şirketler aracılığıyla ülkeye getirtilmiştir. Dev-
let, halk, asker, özel teşebbüs el ele vererek çekilen onca zahmet sonucu, Pakistan
dünyanın 7. nükleer gücü olmayı başarmıştır. Zira Hindistan’ın 10 Mayıs 1998’de
gerçekleştirdiği 3 nükleer denemenin ardından Pakistan tarihi bir dönemece geldi
ve tüm dünyanın baskılarına rağmen dönemin başbakanı Navaz Şerif, genelkurmay
Başkanı Cihangir Karamat ve nükleer programın ardındaki beyin olan ünlü fizikçi
Abdülkadir Han nükleer silah deneme konusunda geri adım atmadılar. 28 Mayıs
1998’de Belucistan eyaletinde art arda 5 nükleer deneme gerçekleştirerek nükleer
silah sahibi ayrıcalıklı devletler kulübüne girmiştir.
Yukarıdaki örnekte de görüldüğü gibi aslında Pakistan’ın nükleer silah sahibi
bir ülke olmasını sağlayan tetikleyici unsur ezeli rakibi Hindistan’ın bu silahlara sa-
hip olmasıdır. Bu nedenle Hindistan’ın nükleer silaha sahip olması rakip devlet olan
Pakistan üzerinde büyük bir tehdit unsuru olarak algılanarak ülkenin de nükleer si-
laha sahip olmasıyla neticelenmiştir. Bu duruma neden olan esas unsur ise iki devlet
arasındaki güvenlik ikileminden (security dilemma) kaynaklanmıştır. Zira Pakistan
kendisine rakip olarak gördüğü Hindistan’ın nükleer silaha sahip olmasını bir beka
sorunu olarak algılamıştır. Çünkü Pakistan’ı bu düşünceye iten durum söz konu-
su silahların sahip oldukları yok edici potansiyel güç ve en güçlü konvansiyonel
silahtan bile daha üstün olmasındandır. Çünkü eğer Pakistan nükleer silaha sahip
olmasaydı muhtemel bir çatışma durumunda birkaç tane nükleer silaha sahip olan
Hindistan tüm Pakistan ordusunu yerle bir edecek potansiyele sahip olacaktı. Bu ne-
denle daha önceki bölümlerde ifade ettiğimiz gibi gücün tanımı açısından yetenek-
lerin varlığı değil, diğer aktörlerle karşılaştırıldığında ifade ettiği anlam önemlidir.
Diğer taraftan nükleer silahı bulunan ülkeler caydırıcı oldukları kadar prestij
sahibi de olmaktadır, diğer uluslararası konularda ve diplomatik görüşmelerde de
avantaj sağlamaktadırlar. Nükleer silaha sahip ülkelerin dış politikada başları her
sıkıştığında “gerekirse nükleer silah kullanırız” şeklindeki tehditleri nükleer silah-
ların kendisine sahip olan ülkelere verdiği güven ve cesaretin büyüklüğünü göster-
mektedir. Örneğin eski İsrail Başbakanı Ariel Şaron’un Arap tehdidine karşı “Petrol
Araplarda ise kibrit bizde”63 sözü de nükleer silahların caydırıcılık ve özgüven ar-
tırıcı özelliğini gösteren bir örnek olarak değerlendirilebilir.
Uluslararası ilişkilerde nükleer silahların asıl büyüsü ve caydırıcılığı yaygın
olmayışları ve kullanılmamalarındaydı. Kimyasal ve biyolojik silahlar kolay üre-
tilmeleri ve öldürücülükleri nedeniyle nükleer silahlar kadar tehlikeli sayılabilir,
ancak nükleer silahlara sahip olmanın ayrıcalığı bir güvenlik psikolojisi meydana
getirmektedir. Bu nedenle “nükleer silahlar günümüzde askeri ve stratejik üstünlük
ve işlevsellikten ziyade siyasi müzakerelerde eli güçlendiren bir kart, bunun da öte-
sinde psikolojik ve ideolojik üstünlük ve baskı aracı haline gelmiş durumdadır.”64
public/HaberDetay.aspx?Dil=tr&hid=11905&q=psikolojik-tavasin-tehlikeli-cephanesi-nukle-
er-silahlar (Erişim 12.05.2015).
80 Enerji Diplomasisi
Diğer taraftan İran, Kuzey Kore gibi Batı tarafından istenmeyen devletlerde küresel
hegemonyaya karşı tavırlarını ve karşıtlıklarını nükleer çalışmalarına hız vererek
göstermektedirler. Her iki ülke de nükleer silahlarının kendilerini daha güvende his-
setmelerini sağlamayacağının farkındadırlar; ancak sisteme karşı tavırlarını nükleer
silah çalışmalarıyla ifade ettiklerini söylemek mümkündür. Bu nedenle uluslararası
sistem içinde iddiası olan veya rakipleri olan bütün devletler mutlaka nükleer silah
elde etmeye çalışmaktadır. Bu silahı elde eden güçler de Uluslararası sistemde sınıf
atlamakta, çekinilen ülke haline gelmektedir.
Sonuç
Devletler ve diğer aktörler açısından ele alındığında uluslararası ilişkilerde
genel olarak “güç kavramından iki farklı şekilde söz edilebilir:”65
1) Bir şeyi yapabilme kapasitesi veya yetenek olarak güç (“power to”):
Buna göre örneğin bir devletin nükleer enerji veya nükleer silah üretecek
bir teknolojiye ve “ekonomik güce sahip olması”66 o devletin belirli bir
kapasitesinin ve yeteneğinin olduğunu dolayısıyla buna sahip olamayan
devletlere göre göreceli olarak güçlü olduğunu gösteren bir durumdur. Bu
durum söz konusu devleti anarşik uluslararası sistem içinde ayrıcalıklı bir
konuma getiren ve güçlü bir aktör olarak algılanmasına neden olan bir
unsurdur.
2) Birisi üzerinde kontrol sağlanması olarak güç (“power over”): Devlet-
lerin sahip oldukları kapasite ve yetenekleri uluslararası sistemde diğer
aktörler üzerinde kontrol sağlaması veya başka bir devletin kontrolünden
etkilenmemesi açısından oldukça önemlidir. Çünkü anarşik uluslararası
sistemde bir aktörün sahip olduğu kapasite ve yetenekler diğer aktörler
üzerinde kontrol sağlaması bakımından oldukça önemlidir. Bir başka de-
yişle devletler uluslararası sistemde yer alan diğer devletler üzerinde belir-
li bir kontrol sağlaması veya diğer devletlerin kendi üzerlerinde kurduğu
kontrolden çıkabilmek için belirli bir kapasiteye veya yeteneğe ulaşmak
durumundadırlar. Bu açıdan bakıldığında başka aktörler üzerinde kontrol
sağlamak için en önemli yollardan biri kuşkusuz nükleer güce ve özellik-
le de nükleer silahlara sahip olmaktır. Bu nedenle Uluslararası ilişkilerde
ister barışçıl amaçlar için isterse askeri amaçlar için olsun nükleer güce
sahip olmak günümüzde birçok devlet tarafından nihai hedef olarak görül-
mektedir. Bunun en büyük nedeni nükleer gücün özellikle uluslararası si-
yasette tüm kötücüllüğüne rağmen önemli bir caydırıcılık aracı ve de statü
sembolü olarak görülmesindendir. Çünkü bu güce sahip olan devletler bir
anlamda dokunulmazlığa erişmektedirler. Zira bir devletin nükleer güç sa-
hibi olabilmesi belirli bir teknolojik ve ekonomik birikime sahip olması-
na bağlıdır. Bu nedenle nükleer güç kullanma yeteneğine sahip bir devlet
uluslararası sistem içinde belirli bir ağırlığa ve prestije sahip olmaktadır.
Bunun yanında nükleer olarak güçlü bir devlet oluşturmak rejime içeride
kendi gücünü arttırma imkanını sağlamaktadır. Örneğin Hindistan, Pakis-
tan ve Kuzey Kore gibi halkının büyük kısmının fakirlik içinde yaşarken,
devlet imkânlarının ordu ve askeri güç için harcanması bu şekilde meşru
hale getirilmiş olmaktadır.
Kaynakça
Akpınar, Mahmut: “İran’ın Nükleer Gücü Kime Tehdit”, http://www.mahmutakpinar.com/ira-
nin-nukleer-gucu-kime-tehdit.html (Erişim 07.05.2015)
Allison, Graham: “How to Stop Nuclear Terror”, Foreign Affairs, Vol. 83, No. 1, 2004, ss.
64–74
Avery, John Scales: “Flaws in the Concept of Nuclear Deterrence”, Cadmus Journal, Vol. 1,
No. 4, 2012, ss. 87–92
Bachrach, Peter and Baratz, Morton S.: “Decisions and Non-decisions: An Analytical Fra-
mework”, American Political Science Review, Vol. 56, No. 4, 1962, ss. 947–952, http://
www.columbia.edu/itc/sipa/U6800/readings-sm/bachrach.pdf (Erişim 05.05.2015)
Baldwın, David A.: “Power and International Relations,” Handbook of International Re-
lations, Walter Carlsnaes, Thomas Risse, Beth A. Simmons (Ed.), Sage Publications,
London, 2013, ss.273 – 297,
http://www.princeton.edu/~dbaldwin/selected%20articles/Baldwin%20%282013%29%20
Power%20and%20International%20Relations.pdf (Erişim 06.05.2015)
Baylis, John: “Uluslararası İlişkilerde Güvenlik Kavramı”, Uluslararası İlişkiler Dergisi,
Cilt 5, No. 18, 2008, ss.69 – 85
Çelik, Harun: “Pakistan Aç Kaldı Bombayı Yaptı” http://www.aksiyon.com.tr/dunya/pakis-
tan-ac-kaldi-bombayi-yapti_509081 (Erişim 11.05.2015)
Çetin, Duygu: “Enerji Üretiminin Ekonomideki Etkileri ve Nükleer Santraller”, http://www.
teias.gov.tr/eBulten/makaleler/2013/nukleersantreller.html (Erişim 07.05.2015)
Demircioğlu, Beytullah: “Nükleer Silah Gerçeği”, http://dergi.altinoluk.com/index.php?say-
fa=yillar&MakaleNo=d249s057m1 (Erişim 13.05.2015)
Dowding, Keith: “Three-Dimensional Power: A Discussion of Steven Lukes’ Power: A Radi-
cal View” Political Studies Review, Vol. 4, No. 2, 2006, ss. 136 – 145
Erhan, Çağrı: http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=6920 (15.09.2014)
Günümüzde Nükleer Enerji, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Raporu, Temmuz 2010, s.1
İran’ın İlk Nükleer Santrali Faaliyete Başladı, http://www.ntv.com.tr/arsiv/id/25249538/ (Eri-
şim 08.05.2015)
Joyner, Christopher C.: “Countering Nuclear Terrorism: A Conventional Response”, The
European Journal of International Law, Vol. 18 No. 2, 2007, s. 233–234
Kanapiyanova, Juldiz: ,“Güvenlik Anlayışı ve Ülkelerin Nükleer Silaha Başvurma Nedenle-
ri”, http://eurasianri.org/main/turkce-guvenlik-anlayisi-ve-ulkelerin-nukleer-silaha-bas-
vurma-nedenleri/?lang=tr (Erişim 10.05.2015)
Kennedy, Paul: Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri:16. Yüzyıldan Günümüze Eko-
nomik Değişim ve Askeri Çatışmalar, Birtane Karanakçı, (Çev.) İstanbul, İş Bankası
Kültür Yayınları, 2009, s. 21
Keohane, Robert O. and Nye, Joseph S.: Power and Interdependence, New York, Longman,
2001, s.46
Köse, Talha: , “Psikolojik Savaşın Tehlikeli Cephanesi: Nükleer Silahlar”, http://arsiv.setav.
org/public/HaberDetay.aspx?Dil=tr&hid=11905&q=psikolojik-tavasin-tehlikeli-cepha-
nesi-nukleer-silahlar (Erişim 12.05.2015)
List of States With Nuclear Weapons, http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_states_with_nucle-
ar_weapons (Erişim 10.05.2015)
Lukes, Steven: “Power: A Radical View”, http://isites.harvard.edu/fs/docs/icb.topic1458086.
files/lukes_power.pdf (Erişim 05.05.2015)
Mesut Şöhret 85
ENERJİ SAVAŞLARI
Emine KILIÇASLAN*
Giriş
Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi’nin önemi eski siyasal aktörlerin yerine
dünya sahnesine yeni siyasal aktörleri taşımasından kaynaklanmaktadır. Bu yeni si-
yasal aktörler yaptıkları devrimlerin ışığında dünyada siyasi, ekonomik ve kültürel
açıdan kendi ideolojilerini yaygınlaştırarak egemen güç olmayı hedeflemişlerdir.
Dünyanın bu yeni ekonomik sisteminin gücü sanayilerin kurulması ve bu sanayiler-
de üretimin sürmesi için gereken hammaddenin yanında makinaların çalışması için
gerekli olan enerji kaynaklarına dayanmaktaydı.
Bu bağlamda Batı için sanayileşme; kömür, petrol, doğalgaz gibi temel enerji
kaynaklarına sahip olmak güçlü ve zengin bir ülke olmanın önkoşulu olarak görül-
mektedir. Buradaki en derin çelişki ise bu kaynaklara sahip yoksul, gelişmemiş ve
zayıf ülkelerin bu nedenle saldırıya, savaşa ve işgale uğrayarak gelişememesi ve
kendi kaynaklarını üretim için kullanamamasında yatmaktadır.
Sanayi Devrimi’nden bugüne kadar hiç değişmeyen şey ise enerji kaynak-
larınca zengin olunan bölgelerde çok yoğun yaşanan savaş, çatışma ve krizlerin
hiç bitmeden yenilenerek sürmesidir. Çünkü sanayileşmiş Batılı ülkeler dünyada
varolan enerji kaynaklarına sahip olabilmek için kıyasıya rekabet içine girmişlerdir.
Bu rekabet pek çok durumda Batılı ülkelerin hem kendi aralarında hemde başka
ülkelerle çatışmasına neden olmuştur. Aslında bakılınca bu savaşların asıl amacının
enerji kaynaklarına sahip olarak ya da bu kaynakları kontrol ederek, dünyanın güçlü
ve lider ülkesi ya da lideri olmak anlamına geldiği de görülmektedir.
Bu çalışmada, dünyada yaşanmış olan savaş, çatışma ve krizlerin, enerji kay-
nakları ile olan ilişkisi kurulacaktır. Ayrıca bu savaşların görünen sebepleri ile arka
planda görünmeyen sebepleri karşılaştırılarak güçlü ülkelerin enerjiye ulaşmak için
* Trakya Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü Doktora Öğrencisi ve Öğretim Görev-
lisi.
88 Enerji Diplomasisi
1 R. B. Ferguson, “Materialist Cultural and Biological Theories on Why Yanomami Make War”,
Anthropological Theory 1, (2001), s. 99-116.
Emine Kılıçaslan 89
I. Dünya Savaşı 1914-1918, II. Dünya Savaşı 1939-1945 tarihleri arasında ya-
pılmıştır. II. Dünya Savaşı sadece Almanya ve Fransa ile sınırlı kalmamıştır. Dün-
yadaki diğer pek çok devlettte bu savaşlara katılmışlardır. I. ve II. Dünya savaşla-
rında 100 milyon civarında insan ölmüş, yaralanmış ve sakat kalmıştır. Bu savaşlar
sonucunda o dönemin engelişmiş sanayi ülkeleri olan, İngiltere, Fransa ve Almanya
üretim güçlerinin dörtte üçünü savaş sonunda kaybetmişlerdir.
2 Oral Sander, Siyasi Tarih İlk Çağlardan -1918, İmge Kitapevi, Ankara, 1989, s.244.
3 Christopher Falvin, Nicholas Lenssen, Enerjide Arayışlar-Yaklaşan Enerji Devriminin El
Kitabı, İstanbul, TEMA Vakfı Yayınları 1994, s.34.
90 Enerji Diplomasisi
4 Niyazi Acun, Dünya Petrol Tarihi ve Türk Petrolü, İstanbul, Saka Matbaası, 1949, s. 145.
5 H. Uluğbay, İmparatorluktan Cumhuriyete Petropolitik, Ankara, Turkish Daily News Ya-
yınları, 1995, s.92.
Emine Kılıçaslan 91
milyon varile, 1935’te 2000 milyon varilden 1940 yılında yaklaşık2350 milyon
varile ulaşmıştır. 1945 yılında savaş bittiğinde ise 3000milyon varile çıkmıştır. I.
Dünya Savaşı ve II. Dünya Savaşı arası dönem de kömür üretimi 1.500 ton iken
petrol üretimi 1.600 milyon varil olarak kömürün önüne geçmiştir. Tam 5 yıl son-
ra 1940’da ise petrol üretimi 2.400 milyon varile yükselirken, SSCB’nin maden
kömürü üretimi artışına rağmen dünya kömür üretimi önemli ölçüde gerilemiştir.6
6 http://www.eia.doe.gov/neic/speeches/Caruso061305.pdf).(Erişim, 28.04.2015).
7 H., Kissinger, Diplomasi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 11. Basım, 2012, s.223-224.
8 Daniel Yergin, Petrol-Para ve Güç Çatışmasının Epik Öyküsü, Çev. Kamuran Tuncay, An-
kara, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1995, s. 383.
92 Enerji Diplomasisi
savaşı kaybetmiştir. Yani enerji kaynakları birçok devletin kaderinde en etkili aktör
konumuna dönüşmüştür.9
Müttefik devletler ise Almanya’nın güç kaybetmesini istiyorlardı. Bu nedenle
Almanya’ya Norveç’ten giden İsveç kömür cevherinin durdurulması için uğraşmış-
lardır.10
Almanya Doğu cephesinde Moskova’ya saldırmıştır. Oradan güney yönüne
saldırıya geçerek Kafkaslar’dan İran’ı almayı planlamıştır. Bu şekilde buradaki
petrol kaynakları Alman’ların eline geçecektir. Alman ordusu 1942 Mayıs ayında
Kırım’ı almış ve Maikop Petrol Bölgesi ile SSCB Kimya Endüstrisinin 1/3’ünü ve
kömür ve elektrik kaynaklarının yarısını ele geçirmiştir. SSCB orduları Stalingrad’a
çekilmiş ve Stalingrad ‘da mücadele üç ay sürmüştür. Almanlar, Stalingrad’ı ele
geçirip buradan Bakü Petrollerine ulaşmayı hedeflemiştir.11
Şekil 1:
II. Dünya Savaşı’nın yaşandığı ve Almanya tarafından işgale
uğrayan bölgeler.
9 Christopher Tugendhat, Oil The Biggest Business, London, Eyre-Spottiswoode, 1968, s.6.
10 Sander, s. 128.
11 Sander, a.g.e., s. 171-172.
Emine Kılıçaslan 93
Sonuç olarak II. Dünya Savaşı da petrol paylaşım savaşı olarak tarihteki yerini
almıştır. Kömür çıkarımı sorunları ile petrol kullanımının ve taşınmasının kömüre
göre kolaylığı, petrolü ön plana çıkarmaya başlamış ve bu durum, petrol kaynakla-
rına sahip olmayan ülkeleri endişelendirerek petrol bölgelerine sahip olma eğilimi-
ni arttırmıştır.12 Bu bağlamda yukarıda yer alan harita da görüleceği gibi II. Dünya
Savaşı’ında Almanya’nın ana hedefi petrol bölgelerini ele geçirerek egemenlik kur-
mak buradan güçlenerek egemen devlet olmaktır.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra, dünya petrol üretimi olağanüstü yükselerek,
1945’de yıllık 3.000 milyon varile ulaşmıştır. Petrol üretiminin bu gelişimine, do-
ğal gaz ve nükleer enerji üretiminin ilk ürünleri de eklenmiş ve böylelikle enerji
kaynakları çeşitlenmiştir. Ancak petrol daha stratejik bir unsur haline gelmiştir.13
12 Yergin, a.g.e.,s.625.
13 Mehmet Kocaoğlu, Petro-Strateji, İstanbul, Harp Akademileri Basım Evi, 1996.
94 Enerji Diplomasisi
16 Mehmet Ali Çakmak, İki dünya Savaşı Arasında Ortadoğu, http://afakkulubu.org. (Erişim,
05.05.2015)
17 Malcolm Kerr, The Arab Cold War: Gamal ABD-al Nasir and His Rivals, 1958-1970, Lon-
don, New York, Published for the Royal Institute of International Affairsby Oxford University
Press, 1971’den Meliha B. Altunışık, “Ortadoğu ve ABD: Yeni Bir Döneme Girilirken”, Orta-
Emine Kılıçaslan 95
Yayınları. 2008.
Emine Kılıçaslan 97
İngiltere 75 yıl boyunca kontrol ettiği Süveyş Kanalı, Mısır’a geçince başta
İngiltere olmak üzere Batı, en önemli petrol yolunu kaybetmiştir. Bu kriz İngilte-
re’nin enerji temin maliyetlerinin artması ve dış borçlarının ödenemez hale gelmesi
ile sonuçlanmıştır.25
Şekil 3:
Orta Doğu Çatışma Bölgeleri26
dünyaya ilan etti. Bu gelişmelerin hemen öncesinde İngiliz birlikleri bölgeyi terk
etmeye başlamışlardı.29
Küba Krizinin ardından ABD enerji güvenliğini temin için, asıl hedefi Orta Doğu
bölgesi olan, Çevik Kuvvet uygulamasını başlatmıştır.38
38 Kocaoğlu , a.g.e.,s.128.
39 Z. Henriques, “The Invisible Conflicts in the Democratic Republic of the Congo (DRC)”, 129-
143, Journal of Ethnicity in Criminal Justice, Vol 4 (1/2), 2006, s.135-136.
40 S. Atvur, Kongo Krizi Hakkında Bir Değerlendirme” Stratejik Araştırmalar Dergisi / Jour-
vaşı, 419-432, Dünya Çatışma Bölgeleri (ed.: K. İnat- B. Duran- M. Ataman), Nobel Yayın-
cılık, Ankara, 2007.
102 Enerji Diplomasisi
43 J.Dobbins, J. v.d., “Congo”, 5-28, UN’s Role in Nation-Building: From the Congo to Iraq,
The Rand Corporation, (Santa Monica, 2004). “DR Congo: Humanitarian Crisis Deepens
as PeaceProcess Falters”, http://www.hrw.org/english/docs/2008/09/24/congo19881_txt.htm
(erişim tarihi: 10.04.2015).
44 Henriques, “The Invisible Conflicts in the Democratic Republic of theCongo (DRC)”, s.140.
laştıracak polis gücüne sahip, yazılı olmayan kendi kurallarını uygulayan, devlet
içinde küçük bir devlet konumuna gelmiştir.46
Kongo’daki madenler, yalnızca ülke içindeki güç mücadelesinin odak nokta-
sında yer alan unsurlardan biri değildir. Kongo krizine komşu devletler olan Ugan-
da ve Ruanda, Kongo’nun doğusundaki maden kaynaklarından (elmas, tantalum ve
altın) gelir elde etmektedirler. Örneğin Ruanda ordusunun 1999-2000 yılları ara-
sında tantalum ticaretinden ayda yaklaşık 20 milyon $ kazandığı tahmin edilmek-
tedir.47 Yasadışı olarak yürütülen bu ticaret aynı zamanda savaşan güçleri finanse
de etmektedir. Bu çatışmalardan doğan istikrarsızlık ve otorite boşluğu, yasadışı
faaliyetleri daha da güçlendirmektedir.
Vietnam Savaşı
II. Dünya savaşı sırasında Vietnam Japonların eline geçmiştir ve bu savaşta
Japonlar yenileceklerini anlayınca, ülkede milliyetçi duyguları körükleyerek bölge
halkını silahlandırmıştır. Sonra da İmparator Bao Dai’nin yönetimine bırakarak çe-
kilmiştir. Savaş bittiğinde ise ülke Fransız’lar ve İngiliz’ler tarafından işgal edilmiş-
tir. Bu nedenle Çin ve ABD Viet Minh ve önderi Ho Şi Minh’i destekliyorlardı. Viet
Minh ülkedeki en güçlü milliyetçi örgütlerden biriydi Fransa ile yaşanan çatışmalar
sonucu Vietnam 17. Enlem çizgisinden ikiye bölünmüştür.
ABD Vietnam ilişkileri II. Dünya Savaşında Vietnama verilen destekle baş-
lamıştır ama Başkan Truman döneminde bu ilişkinin boyutu değişmiştir. Çünkü
ABD dünya üzerindeki rolünü değiştirmeye başlamıştır ve ABD’nin politikalarında
“Demir Perde” ve “Çevreleme” gibi kavramlar belirleyici olmaya başlamıştır. Baş-
kan Truman Avrupa’daki çevreleme politikasını Vietnam’ıda içine alacak şekilde
genişletmek istemiştir.
Başkan Eisenhower döneminde ise ABD, Fransa’ya Vietnam’daki iç savaş-
ta yardım etmeye başlamıştır çünkü Çin’in Kuzey Vietnam’a yapacağı yardım ve
destek ABD’yi korkutmuştur. ABD ve Vietnam arasındaki gerginlik 1954-1956 ara-
sında tırmanmaya başlamıştır. Ho Şi Minh’in Moskova ve Pekin’le yaptığı dostluk
antlaşması da ABD’yi telaşlandırmıştır.
ABD ve Vietnam ile daha öncesinde de Vietnam ve Fransa ile yaşanan sa-
vaş, dünyanın güç dönüşümün habercisi olmuştur. Bu bağlamda Paktların birbirini
çevreleme ve enerji bölgelerinin/nakil hatlarının kontrol edilmesine yönelik bir sa-
vaş olması nedeniyle oldukça önemlidir. Kuzey Vietnam, SSCB ve Çin desteğinde,
Güney Vietnam ise ABD ve diğer kapitalist devletlerin desteğinde olan devletler
olmuştur. ABD’den çok uzak olan bu ülkede yapılan savaşın nedeni, aslında petrol
tankerlerinin güvenliği olarak bakılmalıdır. Vietnam bugün Asya-Pasifik bölgesinin
üçüncü petrol rezervine sahip ülkesidir.48
Kıbrıs Krizi
Kıbrıs krizi, uluslararası bir uyuşmazlık olarak, 1955 yılından bu yana Türk
dış politikasının ana konularından birini oluşturmaktadır. Türkiye’nin Kıbrıs kri-
zine taraf olmasının temel nedenleri; Ada’nın geçmişte49 Türk hâkimiyetinde ve
Ada’nın, Türkiye’nin Akdeniz kıyılarına yakınlığı nedeniyle jeopolitik/jeostratejik
açıdan50 önemli olmasından kaynaklanmaktadır.
Osmanlı’dan bugünlere problemlerin bitmediği Ada da İngilizler hâkim olma-
ya başlayınca self-determinasyon ilkesi uygulanmaya çalışmıştır, 1956-1958 yılları
arasında sorunun çözümü için çeşitli planlar ortaya konmuş51 herhangi bir sonuca
varılamamıştır.
Ayrıca, 1963 “Kanlı Noel Olayları” olarak tarihe geçen silahlı şiddet eylemleri
de 1963-1964 “Kıbrıs Krizi”nin başlangıcını oluşturmuştur. Türkiye ve Yunanis-
tan’ın NATO üyesi olması ve ilişkilerinin gerginleşmesinin NATO’nun güneydoğu
kanadında yarattığı/yaratacağı çatlak karşında ABD devreye girerek sorunun çözü-
mü için ağırlığını ortaya koymuştur.52
ise en büyük) adasıdır. Ada’nın, Mısır’ın kuzeyi (300 km.), Lübnan’ın batısı (90 km.), Tür-
kiye’nin güneyi (60 km.) ve Yunanistan’ın güneydoğusu (360 km.) arasındaki konumlanışı,
ona eski zamanlardan bu yana jeopolitik/jeostratejik bir değer yüklemektedir. Adanın üç kıta
arasındaki konumlanışının yarattığı bu avantajlı pozisyon, Doğu Akdeniz’de güçlü olma ça-
bası içerisindeki güçler açısından önem arz etmektedir. Kıbrıs’ın jeopolitik/jeostratejik önemi
konusunda bkz. Osman Metin Öztürk, Stratejik Açıdan Doğu Akdeniz ve Kıbrıs, Altınküre
Yayınları, Ankara 2003.
51 Aslında İngiltere 1947’den itibaren temelde birbirine benzeyen ve adaya çeşitli düzeylerde
muhtariyet öngören çeşitli planlar ortaya koymuştur. Söz konusu planlar şunlardır: LordWins-
ter Planı (1947), Jackson Planı (1948), 1. Macmillan Planı (1955), 1. Harding Planı (1955), 2.
Harding Planı (1956), Radcliffe Planı (1956), Foot Planı (1957), 2. Macmillan Planı (1958) ve
Spark Planı (1958).
52 ABD’nin resmi dokümanlarında Kıbrıs Sorunu’nun ele alınışı ve ABD’nin sorunun çözü-
münde devreye girişi konusunda bkz. Alexander Kitroeff, “Documents: Cyprus, 1950-1954;
Emine Kılıçaslan 105
The Prelude to the Crisis, Part I: 1950”, Journal of theHellenic Diaspora, Vol. 15, No: 1-2
(Spring-Summer 1988), pp. 71-102; Alexander Kitroeff, “Documents: Cyprus, 1950-1954;
The Preludetothe Crisis, Part II: The View of the United States”, Journal of the Hellenic Di-
aspora, Vol. 15, No: 3-4, pp. 19-36, (Fall-Winter 1988).
53 http://www.dw.de/do%C4%9Fu-“akdenizde-sular-durulmuyor”/a-18066707 (Erişim;
24.04.2015).
106 Enerji Diplomasisi
Şekil 4:
Şattü’l-Arap Bölgesi enerji kaynakları açısından önemli bir bölgedir.
54 Amatzia Baram, “Shatt Al-Arab”, EI, Leiden 1996, IX, 368; J. V. Harrison, The Shatt-el-A-
rab, AsianAffairs, Germany, c. XXIX, 1942 s.44.
55 Alexander Melamid, “The Shatt Al-Arab Boundary Dispute”, The Middle East Journal,
56 Stephen Hemsley Longrigg, Oil in the Middle East, London-New York-Toronto 1954, s.19
57 Melamid, , a.g.e. s.353
58 J. F. Standish, “British MaritimePolicy in the Persian Gulf”, Middle Eastern Studies, c.III/4,
1967, s.350.
59 Edmonds, C. J., “The Iraqı-Persian Frontier: 1639-1938”, Journal of the Royal Society for
Asian Affairs, c.VI, (1975).
60 Hünseler, a.g.e., s.19.
61 McLachlan Keith, “The Iran-Iraq Boundary Question”, The Iranian Journal of Internatio-
nal Affairs, c.III-IV, 1993, s.94.
108 Enerji Diplomasisi
64 David Trachtenberg, ‘Finding The Forest Among The Trees: The Bush Administration’s Nati-
onal Security Policy Successes’, Comparative Strategy, Cilt. 23, No. 1, 2004, s.6.
65 Faruk Sönmezoğlu, Uluslararası Politika ve Dış Politika Analizi, 3. Baskı, İstanbul: Filiz
Steel (Pakistan), Itochu ve INPEX (Japonya)’dir. İleride katılması halinde, konsorsiyumun bir
kısım hissesi Rus Gazprom’a verilecektir.
67 Ayhan, Veysel, İmparatorluk Yolu: Orta Doğu ve Petrol,Bursa: Dora Yayınevi, 2009, s.
370-373.
110 Enerji Diplomasisi
Orta Asya bölgesi, Soğuk Savaş boyunca ve SSCB dağıldıktan sonra ABD için
çok önemli olmamıştır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Hazar Denizi’nin
hukuki statüsü ile ilgili krizler ortaya çıkmıştır. Bu krizlerin en önemli nedeni, Ha-
zar’a kıyısı olan ülkeler Rusya ve İran Hazar’ın bir göl olduğunu iddia ederken,
Azerbaycan ve Kazakistan deniz olarak kabul etmektedir. Türkmenistan’ın tutumu
ise burada belirsizdir.
ABD, Orta Asya’daki çıkarlarını ön plana almış ve bölge ile daha yakından
ilgilenmeye başlamıştır. Özellikle ABD’nin ulusal güvenlik stratejileri açısından bu
bölgenin önemi artmaktadır. 11 Eylül 2001 saldırısının ardından, ABD, Orta Asya
cumhuriyetleriyle daha yakın işbirliği yapmaya çalışmaktadır.
Orta Asya cumhuriyetlerinden olan Kazakistan’da petrol hem deniz dibi (off
shore), hem de karasal (onshore) rezervuarlardan üretilmektedir. Sovyetler’in yı-
kılmasından sonra, Kazakistan Cumhuriyeti’nin Hazar denizine bakan kıyılarının
uzunluğu 2.320 km’yi bulmaktadır. Hazar petrolünün önemli miktarına sahip olan
Kazakistan’da, şimdiye kadar 160 hidrokarbon yatağı keşfedilmiştir69
Özbekistan ise dünyanın en büyük 8’inci doğal gaz üreticisidir. Petrol üretimi-
ni kendi tüketimini karşılayacak kadar yapmaktadır. Özbekistan’ın 600 milyon-1.5
milyar varillik kanıtlanmış petrol rezervi bulunmaktadır. Fakat bu rakamların kısa
sürede daha da yükseleceği düşünülmektedir. 190 adet petrol ve gaz sahası vardır
(2004). Bunların % 60’ı Buhara-Kiva bölgesindedir ve Özbekistan petrol üretimi-
nin % 70’i buradan gelir.
68 Stephen Kinzer, İpek Yolu’nda Kara Altın, Mustafa Erdem Sakınç (ed.), 11 Eylül’den Afga-
nistan’a ABD İmparatorluğu, Ankara: Ütopya Yayınevi, 2004, s. 214-215.
69 TİKA, Kazakistan Ülke Raporu, 1995, s. 31.
Emine Kılıçaslan 111
ise olası petrol rezervi ayrıca 101 tcf ispatlanmış, 159 tcf ise olası doğalgaz rezervi
olduğu tahmin edilmektedir.70
Brzezinski’nin yön verdiği yeni Amerikan ulusal çıkar anlayışına göre, Orta
Doğu, Hazar Havzası ve Orta Asya enerji kaynakları ve bu kaynakların uluslarara-
sı pazarlara taşınma güzergâhları, Avrasya’nın çatışma alanlarıdır. Dünyaya hâkim
olabilmek için, söz konusu enerji kaynakları ve güzergâhları kontrol edilmeli ve bu
bölgelerdeki çatışma alanları üzerinde tam denetim sağlanmalıdır.71
Orta Asya enerji savaşlarında ana aktörler; ABD, Rusya ve Çin’in de üyesi
bulunduğu (ŞİÖ) Şanghay İşbirliği Örgütü olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu güçler
arasındaki etkileşim Orta Asya üzerinde ikinci büyük oyun olarak adlandırılmak-
tadır.72
ABD’nin bu bölgede etkin olmayı istemesinin tarihi bir önemi de vardır. İlk
defa Avrasya dışı bir güç, Avrasya’da öncü olmayı hedeflemektedir. Ancak Orta
Asya’ya asıl etkisi Afganistan’da terör ile savaşma bahanesiyle rejimi devirerek
buraya yerleşmesi ve komşu ülkelerden özellikle Özbekistan’da üs kazanmasıydı.
Ancak bugüne gelindiğinde Orta Asya ülkeleri ABD’ye sırt çevirerek birer birer
Rusya’ya yaklaşırlarken, diğer taraftan da Afganistan’daki karmaşa biteceğine art-
maya başlamıştır. 73
Orta Asya’yı Rusya açısından önemli kılan faktörler, doğalgaz, petrol ve stra-
tejik derinliktir.74Rusya’nın bölgeye yönelik dış politikasının temel hedefi istikrar,
sınır güvenliği ve işbirliği olmuştur.75
Ekonomik kalkınmanın temelinde enerji olduğunu düşünen Rusya, enerji ko-
nusunda önemli bir yeri olan Orta Asya’da ayrılıkçılığa dayalı bölünme tehdidi al-
gıladığı için ŞİÖ’nü etkin bir güvenlik örgütü olarak kullanmak istemektedir.76 ŞİÖ,
ra, 2011.
114 Enerji Diplomasisi
Azerbaycan ise bölgenin en önemli ülkesidir, doğal gaz, petrol ve demir cev-
heri bakımından zengin kaynaklara sahiptir. Petrolün ilk üretim yeri Bakü ve çevre-
sidir. Bölgedeki en önemli merkez olma konumunu sürdürmektedir.
radeniz sahilinin birkaç mil açığında bulunan ve Tiflis’in kontrolü altındaki Supsa
limanına, aynı zamanda Grozni çevresinde Dağıstan’dan geçen bir demir yolunun
inşa edilmesinden sonra Novorosisk’e gitmektedir.
Sonuç olarak Kafkasya bölgesi çatışmaları Azerbaycan-Ermenistan Çatışması
(Karabağ Meselesi), Çeçenistan, Abhazya ve Acaristan olayları şeklinde isimlendi-
rilebilir.86 Dağlık Karabağ Azerbaycan, Ermenistan ve İran’ı kontrol edebilen ol-
dukça stratejik bir bölgede yer almaktadır. Çeçenistan çok önemli petrol nakil hat-
ları üzerinde bulunmakta ve Rusya ve Batı’nın petrol politikalarının çok önemli bir
unsuru durumundadır.87 Azerbaycan petrolünün tek yolu Rusya’nın Karadeniz’deki
Novorovski Limanı’na sadece Çeçenistan’dan ve Kuzey Kafkasya’nın diğer yerle-
rinden geçen mevcut boru hatları ile nakledilmesi gerekmektedir. Rusya bu petrol-
den geçiş geliri elde etmek ve Azerbaycan’a karşı siyasi bir koz olarak kullanmak
istiyorsa mutlaka Çeçenistan’ı kontrol altına almak zorundadır.88 Acara ile Abhazya
topraklarında bulunan Batum, Poki ve Sukhimi Limanları nakil hatlarının son du-
rakları konumundadır bu nedenle bu limanların kontrolleri oldukça önemlidir. Bu
bölgede yaşanan çatışmalar hem petrol kaynaklarının hem de enerji nakil yollarının
kontrolünü açısından yaşanmaktadır. Yukarı Karabağ sorunu her nekadar Azerbay-
can ve Ermenistan arasında yaşanmış siyasi, etnik ve dini bir problem gibi görül-
se de petrol burada da belirleyici problemlerden olmuştur. Bu bağlamda Türkiye,
Azerbaycan’ın talepleri çerçevesinde Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı
ve Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu Projeleri’nde Ermenistan’a Dağlık Karabağ soru-
nundaki tutumundan ötürü yer vermemiştir.89
tent/uploads/docs/MR3.PDF1999.
116 Enerji Diplomasisi
91 James Cotton, “Against the Grain: The East Timor Intervention”, Survival, Vol. 43, No. 1,
2001, s. 133.
92 U.N. Security Council Resolution, S/RES/1264 1999.
93 Derek McDougall, “Intervening in the Neighbourhood: Comparing Australia’s Role in East
Timor and the Southwest Pacific”, International Journal, Sonbahar, 2007, s.875.
94 Derek McDougalla.e., s.875.
95 Newsweek, 24 Aralık; 1990 s.11.
96 Robert J. Lieber, Iraq and the World Oil Market: Oiland Power After the Gulf War, Amat-
zia Baram ve Barry Rubin (der.), Iraq’s Road ToWar, New York, St.Martin’s Press, 1993, s.
85-105.
Emine Kılıçaslan 117
Musul-Kerkük Sorunu
Musul sorunu da aynı diğer sorunlar gibi, petrole sahip olma, petrol alanları
üzerinde söz sahibi olma ile ilgilidir. Bu yüzyılın başında dünyanın şekillenmesinde
97 Dick Cheney’nin 103. Ulusal Kongre’de konuya ilişkin yaptığı açıklama için bkz.,The White
House, Office of Press Secretary, “Vice President Speaks at VFW 103rd National Conventi-
on”, 26 Ağustos 2002, http://www.whitehouse.gov/news/releases/2002/08/20020826.html.
98 Sedat Laçiner, “Irak Savaşı: Nedenleri ve Sonuçları Üzerine Bir Deneme”, USAK Stratejik
Gündem, http://www.usakgundem.com/makale.php?id=153.
99 Yergin, a.g.e., s.78.
100 Christopher Falvin ve Lenssen Nicholas, Enerjide Arayışlar-Yaklaşan Enerji Devriminin
El Kitabı, İstanbul, TEMA Vakfı Yayınları 1994, .s. 53.
101 Kocaoğlu, a.g.e, s.126.
102 Yergin, a.g.e., s.885.
103 Kleveman, a.g.e, s.290.
118 Enerji Diplomasisi
önemli rol oynayan İngiltere, Musul’u Irak toprakları içerisine dâhil ettirmeye ça-
lışmıştır. Bu önemli petrol bölgesi üzerinde bu şekilde söz sahibi olmuştur.
Osmanlı Devleti, 1888-1918 yılları arasında Almanya ile yakınlaşma içerisi-
ne girmiştir.104 Bu dönemde Almanlara, Irak’ta petrol arama imtiyazı verilmiştir.
İngilizler, Irak’ta Alman’lardan bu imtiyazı kendilerine almak için imtiyaza sahip
olabilmek için İstanbul’da Osmanlı devleti temsilcileri ile görüşmüştür.
Lozan Konferansı’nda da üzerinde en fazla görüşülen konular arasındadır. Lo-
zan’da İsmet İnönü, Türk tezini etnografik, hukuki, tarihi, coğrafi, ekonomik, askeri
ve stratejik açılardan ele almış, bilimsel ve akılcı delillere dayandırmak suretiyle
konuyu izah etmiştir. İsmet Paşa görüşmelerde, etnografik açıdan Musul vilayetin-
de yerleşik nüfusun son resmi istatistiklere göre 500.000105 olduğunu vurgulamıştır.
Tarihsel olarak Musul’un XI. yüzyıldan beri Türk egemenliğinde olduğunu savu-
nan İsmet Paşa, Musul’un coğrafi açıdan Anadolu’nun uzantısı olduğunu belirtmiş,
ekonomik bakımdan da Musul’un Diyarbakır’a ve Akdeniz limanlarına bağlı oldu-
ğunu açıklamıştır.106
Musul-Kerkük krizine ayrıca IŞİD terör örgütünün faaliyetleri açısından da
bakmalıyız. IŞİD sadece, Şii-Sünni çatışması değildir. Musul’da etkili olan IŞİD,
Kerkük’e doğru ilerlemektedir. Ayrıca IŞİD,kontrol edilemezse uzun vadede o
bölgedeki tüm enerji denklemini değiştirebilir. Şu an Irak topraklarında kalan ve
önemli bir petrol üretim merkezi olan Kerkük’e yönelik IŞİD’den gelebilecek her-
hangi bir tehdit özellikle orada yaşayan Türkler üzerinden, Türkiye’yi zor durumda
bırakacaktır.
Sonuç olarak IŞİD o bölgelerde petrol kaynakları ve petrol boru hatlarının
geçmesi nedeniyle çok ciddi bir sorun olarak gözükmektedir. Eğer IŞİD, Kerkük
petrol boru hatlarını kontrol ederse, enerji alanında ciddi krizler yaşanacaktır.
104 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi 1914-1980, C.I., Türk. İş. Bank. Yay., Ankara, 1994,
s.45-46.
105 Seha L. Meray, “Lozan Barış Konferansı, Tutanaklar”, Belgeler, İstanbul, 1993, s.345.
ladığı gün 100 $’a yükselmiş ve olayların üçüncü ayında yani Mart 2011’de ise 114
$ seviyesine çıkmıştır.
İtalya ve Fransa Libya’nın petrol ve doğalgaz açısından en büyük müşterileri
durumundadır. İtalya ve Libya arasında 520 km uzunluğundaki yeşil akım doğalgaz
boru hattı ile Libya doğalgazı İtalya’ya taşınmaktadır. İtalya, Libya’da krizin baş-
lamasıyla birlikte Rusya, Norveç ve Cezayir’den almış olduğu doğalgaz miktarını
artırma yoluna girmiştir.
Libya’daki günlük petrol üretimi kriz öncesi dönemde 1,8 milyon varil düze-
yindeydi. Libya’daki neredeyse tüm petrol ve doğal gaz üretim tesisleri kara böl-
gelerinde -onshore- üretim yapmaktadır. Bu durum üretim maliyetlerini düşürürken
söz konusu tesislerin bölgesel siyasi istikrarsızlıklardan doğrudan etkilenmesine
neden olmaktadır. 2011 yılındaki Libya’daki siyasi iktidarsızlık enerji sektöründe
en çok Avrupa ‘da ki petrol rafinerilerini ve dolayısıyla da Brent petrol fiyatını
olumsuz olarak etkilemiştir. Libya petrolü küresel petrol arzı içinde sadece %2’lik
bir orana sahiptir.
Bu sebeple Libya’daki kriz nedeniyle ortaya çıkan Libya petrol arzındaki ke-
sinti Avrupa’daki petrol fiyatlarını -Brent petrol fiyatı- olumsuz olarak etkilenmesi-
ne ve büyük bir hızla yükselmesine neden olmuştur. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da
ki siyasi istikrarsızlık sonucunda petrol ithal eden ülkelerin ve petrol şirketlerinin
dikkatlerini Hazar Bölgesine ve Rus petrol kaynaklarına yöneltmesi beklenmektedir.
Libya’ya kıyasla Suriye, enerji kaynakları bakımından çok daha zayıftır. Pet-
rol ve doğalgaz kaynaklarının çok azını ihraç etmektedir. Enerji kaynakları bakı-
mından zengin olan bu bölgede İran ile Suriye yakın müttefiktir. Çünkü Suriye
İran’ın Akdeniz sahiline ulaşması için önemli bir ülkedir.
Irak, Lübnan ve Suriye’deki giderek daha fazla kutuplaşan siyasi ortam böl-
gedeki enerji kaynaklarının geleceği bakımından önemli ölçüde istikrarsızlığa ve
endişeye yol açmaktadır.107
107 www.academia.edu/4871881/Suriye_Krizi_ve_İranın_Enerji_Akışı_Üzerinde_Hakimiyet_
Kurma_İsteği (Erişim; 26.04.2015).,.
120 Enerji Diplomasisi
Kaynakça
Acun Niyazi, Dünya Petrol Tarihi ve Türk Petrolü, İstanbul, Saka Matbaası, 1949.
Açma Bülent, Yenişen Kübra, Kafkasya’nın Ekonomik Potansiyeli ve Dönüşümü İçin Po-
litika ve Stratejiler, http://www2.bayar.edu.tr/yonetimekonomi/dergi/pdf, (Saat 15:53,
1.05.2015).
Armaoğlu, F., 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi 1914-1980, C.I., Türk. İş. Bank. Yay., Ankara, 1994,
s.45-46.
Asal Yasin, Uğur, Dağlık Karabağ Sorunu’nun Çatışma Çözümü Perspektifinden Ana-
lizi, http://www.bilgesam.org/Images/Dokumanlar/0-265-2014062512asya_bol2.pdf
(Saat, 23:54, 30.04.2015).
Atvur, Senem,“Kongo Krizi Hakkında Bir Değerlendirme”,Stratejik Araştırmalar Dergisi /
Journal of Strategic Studies 1 (3), 2009,126-146.
Atay, Mehmet, 21. YY’ın Başlarında Türkiye Ve Orta Asya’nın Yeni Jeopolitik Konumu, Je-
opolitik, Yıl:1 Sayı:2, Bahar-2002, s.37-38. 13 a.e., s.44.
Baram, Amatzia, “Shatt Al-Arab”, EI Leiden 1996, IX, 368; J. V. Harrison, “TheShatt-el-A-
rab”, Asian Affairs, Germany 1942, c. XXIX.
Brett, Alexander “The Caspian Basin Also Contains A Sea of Oil”, The Observer Londra,
11.12.2005.
Cheney Dick, The White House, Office of Press Secretary, 103rd National Conventi-
on”,26.08. 2002, http://www.whitehouse.gov/news/releases/2002/08/20020826.html.
Cotton, James, “Against the Grain: The East Timor” Intervention1 Survival, Vol. 43, No. 1,
2001.
Çakmak, Mehmet Ali, İki dünya Savaşı Arasında Ortadoğu, http://afakkulubu.org. (Erişim,
05.05.2015).
Çolakoğlu, Selçuk, “Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Geleceği Ve Çin”, Uluslararası İlişkiler,
Cilt:1 Sayı:1, Bahar 2004, s.177.
Dobbins, J. v.d.,Congo, 5-28, “UN’s Role in Nation-Building: From the Congo to Iraq, The-
Rand Corporation”, (Santa Monica, 2004). ).”DR Congo: Humanitarian Crisis Deepens
I- Introduction
It could be said that energy sector, energy production and energy distribution
gained unprecedented importance for all us in the 21th century. This century has
also demonstrated that the energy security is a precondition for economic stability
and an indivisible part of a state’s overall security. Especially growing demand
on energy resources day by day means that the future energy security of Eurasia
very much depends on diversification of sources of energy supplies and enhancing
security of the energy network. This paper proposes that the major potential for
Eurasian energy security in Afghanistan and its immediate neighbors lies in the re-
vival of trade and transportation links like Turkmenistan, Tajikistan and Uzbekistan
and more distant Kazakhstan and Kyrgyzstan. While counting the name of these
countries we cannot underestimate Russia’s weight and importance in Eurasia and
thus the paper also purposes the relations between the European Union and Russia
by taking into account the recent energy wars especially started after the invasion
of Crimea by Russia. It is because the paper offers a general perspective to Eurasian
energy security, we embark on our study with touching upon the radical Islam and
drug trafficking in Afghanistan and Central Asian countries and try to put forward
why Eurasian energy security is dependent on eradicating these security problems.
By doing this, this paper will also assess the risks associated with utilization of Cen-
tral Asia and the Caucasus as a logistical backyard to the war on terror in Afghani-
* This study is an extended version of the article presented at International Security and Energy
Congress in Kocaeli University. September 2014.
** Associate Professor of International Relations, Istanbul AREL University,
E-Mail: ugurozgoker@arel.edu.tr
*** Research Assistant of International Relations, Istanbul AREL University,
E-mail: serdaryilmaz@arel.edu.tr
126 Enerji Diplomasisi
stan and lack of a longer term strategy to confront internal problems of each of the
region’s countries. At the end, before we put forward our general energy approach
to the Eurasian energy security, we will touch upon the significance of Turkey for
the Eurasian energy security and point out why this region does matter for Turkey.
The arising instability and lack of properly functioning political and econom-
ic structures in Afghanistan causes great security concerns for the Central Asian
states. Progress in Afghanistan, on the other hand, has the potential to transform
the entire region since the challenges facing Afghanistan such as issues of security,
governance and economics are regional in character. Particularly, the reconstruction
of Afghanistan is considered as a viable path of economic recovery in Central Asia.
First, reconstruction of the Turkmenistan- Afghanistan- Pakistan pipeline, which
was abandoned in the 1990s, would lead to a new market for Turkmen gas. Second,
international funding could jump start Soviet-era hydroelectric stations in Kyrgyz-
stan (Kambarata) and Tajikistan (Rogun), and both countries could gain not only
by selling electricity to Afghanistan but by creating more electricity for domestic
markets.
Third, the transportation projects such as the so-called Northern Distribution
Network (NDN) would help economic development in the region in many ways.
For example, as supplier and transit states, Central Asian countries would gener-
ate considerable amount of activity in trade. In addition, the improvement of the
transportation infrastructure will help develop the remote impoverished parts of the
region by connecting them to major transnational trade routes. Finally, reconstruc-
tion of existing trade and transportation routes and building new ones would help
Afghanistan to diversify its sources of income away from the drug trade. This paper
will also assess the risks associated with utilization of Central Asia as a logistical
backyard to the war on terror in Afghanistan and lack of a longer term strategy
to confront internal problems of each of the region’s countries. First, transnation-
al supply routes carry the risk of becoming convenient targets for militant groups
within Central Asia with the expansion of Afghan conflict to the north. Second,
NDN is likely to deteriorate the already problematic democracy and human rights
records of Central Asian countries because of the US and the West’s needs to main-
tain good working relations with the governments in the region. Third, international
investment on development projects may increase corrupt practices in Central Asia
and replicate the same problem in Afghanistan.
After eight years of NATO engagement in Afghanistan the international com-
munity has yet to set in place political, economic or security structures that will
ensure the long-term stability of that country. The lack of functioning structures
in Afghanistan is a cause of great concern for the Central Asian states, especially
Uğur Özgöker / Serdar Yılmaz 127
the three (Tajikistan, Turkmenistan and Uzbekistan) that share its borders. Already
problematic relationships between Central Asian states are further complicated by
the situation in Afghanistan. Simply Afghanistan forms the link between regions
and it has witnessed a great meddling from various sides in recent decades. The fall
of the Taliban in the aftermath of September 11, has contributed to the importance
of Afghanistan as a key transport routes for increased trade and security cooperation
between Central Asian states and their neighbors to the south such as Pakistan and
India. This paper attempts to summarize those challenges and opportunities that the
current geopolitical context provides to security and trade relationships between
Afghanistan and states in Central Asia. Challenges can be broadly labeled as the
influence of Islamic radicalism and drug trafficking from Afghanistan into Central
Asia. Opportunities can be summarized as better security environment and econom-
ic development through projects such as Northern Distribution Network. Paper also
discusses possibilities of destabilization as a result of US attempts to diverse supply
routes to Afghanistan from Pakistan to Central Asia.
again in 2008, and in 2009 the US began contingency planning for an increased role
for the 3rd Special Forces Group (Airborne) in Central Asia.1
There two main sets of interrelated challenges that the situation in Afghanistan
presents to the states in Central Asia; continued influence of Islamic radicalism in
Central Asia2 and the booming drug trade that passes through Afghanistan and Cen-
tral Asia into Europe and Russia.3 To start with the former, in the 1990s the Taliban
have set the new agenda Islamic radicalism in the entire region. Four of the five
Central Asian republics- Uzbekistan, Kazakhstan, Kyrgyzstan and Tajikistan in ad-
dition to Iran, Turkey, Russia and India have backed anti-Taliban Northern Alliance
with arms and money to stop the Taliban’s advance. To this day leaders in Central
Asia rightfully remain concerned by the continued presence and influence of rad-
ical Islamism in their region. Latter challenge is about the flow of narcotics from
Afghanistan via multiple routes in the region to foreign markets and the populations
of these transit corridors who are increasingly becoming consumers themselves.
Radical Islam
Arriving in Central Asia in the mid-seventh century, Islam became the domi-
nant religion in the region by the eighth century.4 Until the rise of the Soviet Union
in the twentieth century Islam continued to be the major force shaping the culture
and identity of Central Asian peoples. Two variants of Islam can be mentioned
corresponding to an opposition between tribal zones and the urban city centers that
were conquered by Muslim Arabs. This latter form is a product of the religious
schools (madrassas) of Samarkand and Bukhara and is often fundamentalist Islam.
The dominant figures are the clergy. Islam in tribal zones on the other hand was
imposed and penetrated through the intermediary of Sufi brotherhoods such as the
Yasawiyya, which incorporate elements deriving from the shamanistic traditions of
Turkic nomads. Overall the Islam in Central Asia was quietist,5 following the liberal
1 Deirdre Tynan, “Central Asia: Pentagon Plans for Deployment of Special Forces to States
outside Afghanistan”, Eurasia Insight, 17 September, 2009, http://www.eurasianet.org/depart-
ments/insightb/articles/eav091709.shtml, accessed 22 April 2013.
2 Ahmed Rashid, “Islam, Oil and the New Great Game in Central Asia” London: I.B Tauris and
Co Ltd, 2002, ss. 143-156.
3 Rollie Lal, “Central Asia and its Neighbors: Security and Commerce at the Crossroads” Was-
hington DC: RAND Corporation Press, 2006, ss. 19-22.
4 Mehrdad Haghayeghi, “Islam and Politics in Central Asia”, New York: St. Martin’s Press,
1996, s. 2
5 David Lewis, “Temptations of Tyranny in Central Asia”, London: Hurst Publishers, 2008, s.
185.
Uğur Özgöker / Serdar Yılmaz 129
Hanafi Sunni School which is known because of its respect for individual freedoms
as in Afghanistan and throughout the Indian subcontinent , only to be challenged by
Wahhabism6 starting in the 1970s.
What does the future hold for Central Asia’s radical Islamic groups? First,
while some might argue that in the post 9/11 era Islamic militancy in Central Asia is
in demise, the trajectory of groups like Hizb-ut Tahrir (HT) and Islamic Movement
of Uzbekistan (IMU) has laid the foundation for a trend that will likely persist.7
Especially given the fact that dissatisfaction with and opposition to authoritarian
regimes and corrupt ruling elite are growing, we will likely to see revitalization of
radical groups. Second, external factors such as war on terror in Afghanistan and
regional instability have been and will continue to be substantial for the dynamics
of Islamist mobilization in Central Asia. These regional and international security
threats provide excellent opportunities for Islamists to further mobilization of their
constituents. Third, political extremism and organized crime will likely continue
to feed the militant mindset in the region. Income from organized crime such as
drug-trafficking and hostage taking help fund extremist groups. Political extremism
and militancy in turn creates better conditions for these groups since it destabilizes
society and exert pressure on governments. Finally it is clear that central authorities
in the region, especially Uzbekistan, are convinced that the iron fist is the best way
to protect the stability and security of their country. This repression and conse-
quential exclusion of Islamic groups from legitimate governmental procedures will
continue to cause them to seek out different ways to express their grievances.
Drug Trafficking
As a bastion of moderate Islamism and straddling key land routes between
East Asia and Europe, Central Asia presents itself as a key strategic region from a
security perspective. Tajikistan, Turkmenistan and Uzbekistan form the front line of
this traffic with long, ill-protected borders with Afghanistan totaling 2387 km. Ac-
cording to United Nations, Office on Drugs and Crime (2007), in 2007, opium culti-
vation in Afghanistan rose to 193,000 hectares, a 17 percent increase over 2006. An
unprecedented 8,200 tons of opium can be harvested, making Afghanistan virtually
the sole supplier to the world’s deadliest drug accounting for 93 percent of global
opiates market. UN Office on Drugs and Crime (2009) also reports that the total
6 Wahhabism in the strict sense practice puritan religious doctrine preached in Saudi Arabia.
7 Keith Martin, “Whither Central Asia’s Islamic Radicals? A comparative framework for exa-
mining political Islam in Central Asia” Central Asia and the Caucasus, Journal of Social and
Political Studies, special issue titled Political Islam and Conflicts in Russia and Central Asia,
October 1999.
130 Enerji Diplomasisi
volumes of opiates smuggled through the so called “Northern Route” through Turk-
menistan, Uzbekistan and Tajikistan, soared with not less than 70% from 720mt in
2003 to 1,230mt in 2007. Today, 21 % of all heroin smuggled from Afghanistan
transits the “Northern Route” to the Russian Federation and Europe in 2006 with
undetermined amounts also trafficked to Western China (Xinjiang Province). With
excess production in Afghanistan, going far beyond the world demand for opiates,
an increasing amount of drugs are absorbed locally along the routes.8
Central Asia’s borders present a unique opportunity for intercepting trade,
foremost illicit drug trafficking but equally secondary activities such as the traf-
ficking of precursor chemicals and weapons. Currently, the risk of detection for
smugglers is not high through most of the Central Asian-Afghan crossings. Fur-
thermore, irregular crossings of the Afghan border are present various smuggling
options. Strengthened border interdiction capacities in this area will bring addition-
al benefits not just for drug control but also in regard to improved security against
terrorism, smuggling of Weapons of Mass Destruction (WMD), small arms, human
beings, and various other illegal activities. Finally, Central Asia’s borders with Chi-
na and the Islamic Republic of Iran are also briefly examined as similar initiatives
will have to be introduced with these countries if the interdiction capacities in Cen-
tral Asia are to be maximized.
III- Opportunities
There is considerable interest in Afghanistan’s role as a transit route for trade
especially in energy sector from Central Asia to South Asia. Increasing the trade
in energy sector is especially attractive because South Asia is forecast to be a ma-
jor consumer of Central Asian energy on the one hand9 and Afghanistan needs to
diversify its sources of income away from drug trade. However, although Central
Asian states have an interest in fostering trade and transport linkages both with and
through Afghanistan, they face serious difficulties in maintaining security for the
routes.
While problems such as political instability and insecurity persist in the region
despite the US presence and assistance, the states in Central Asia would be even
less capable of preventing the growth of illegal trade and extremist groups through-
out the region in the absence of a U.S. role in Afghanistan. Therefore, it is likely
8 Martha Brill, Olcott, “Central Asia: Living in Afghanistan’ Shadow”, Norwegian Peace Centre
Brief, No. 1, November 2009.
9 One of the main proposals was the construction of trans-Afghan pipeline to supply gas from
Turkmenistan to Pakistan via Afghanistan.
Uğur Özgöker / Serdar Yılmaz 131
that these states, the United States and others such as Iran and Russia who share
an interest in promoting peace and security in Asia will have reasons to continue
cooperation.
10 Former Secretary Hillary Clinton stated that Afghanistan will be U.S. President Barack Oba-
ma’s “highest priority” and the administration is considering “a multidimensional network” to
enhance the NATO efforts in Afghanistan during her confirmation hearing. For full transcript
of Clinton’s confirmation hearing to the Senate Foreign Relations Committee see <http://www.
npr.org/templates/story/story.php?storyId=99290981> Also Cooley, Alexander “The Afghani-
zation of Central Asia” Eurasia Insight, 11 December 2009.
11 Stephen Blank, “Afghanistan: Examining Implications of a Central Asian Supply Line for
carry the risk of becoming convenient targets for militant groups within Central
Asia. Afghan arena of conflict threatens to expand to the north to countries like
Tajikistan and Uzbekistan.12 Second, NDN is likely to deteriorate the already prob-
lematic democracy and human rights records of Central Asian countries because of
the US and the West’s needs to maintain good working relations with the govern-
ments in the region. Third NDN may increase corrupt practices in Central Asia and
thus replicate the same problem in Afghanistan.
Transit
One success is the $37 million Afghanistan-Tajikistan bridge across the Pyanj
River which opened in August 2007, and is built to allow up to one thousand trucks
a day. There are also plans for a new railroad link between Uzbekistan and Afghan-
istan, which will greatly facilitate the movement of goods into the latter country.
Highways in many parts of Central Asia have been improving, as national efforts
have aimed to end Soviet-era transportation interdependencies and to facilitate
commerce within countries. Such efforts include the modernized roads linking prin-
cipal cities in Uzbekistan and Kyrgyzstan, and partially realized projects to link
up Kazakhstan’s principal cities with its new national capital in Astana. Howev-
er, according to Olcott,13 major transnational projects such as the EU-supported
TRACECA (Transport Corridor Europe-Caucasus-Asia), and more recent projects
of the Asian Development Bank remain incomplete, partly because the relatively
low volumes of trade across the region do not justify the kind of investments nec-
essary to achieve them.
IV- Energy: a need for the EU, and a power for Russia
Interdependence of the EU and Russia in the areas of trade and energy com-
pel the parties to cooperate with each other in many areas as the most consistent
policies with the EU have been on energy. The relations between Russia, which has
rich natural gas, oil and coal resources, and the EU, which is dependent on these
resources in the social and economic aspects, gained a great momentum especially
with the disintegration of the USSR. In fact, the Medium-Term Strategy document
issued in 2000 highlighted that Russia would take the responsibility for meeting
the long-term and reliable energy and raw material needs of the EU, and aimed to
develop the partnership in the energy sector. Since the EU does not have the energy
12 For example Taliban hijacked two fuel tankers in Kunduz in September 2009 that had been
shipped via Tajikistan route.
13 Martha Brill, Olcott, “Central Asia: Living in Afghanistan’ Shadow, 2009.
Uğur Özgöker / Serdar Yılmaz 133
resources, the Union is dependent for the foreign sources in this regard. Russia has
the world’s largest natural gas reserves and has the second largest coal reserves, in
addition to this, Russia is an indispensable partner for EU now due to the oil it has.14
6.5% of the EU’s energy consumption is met by renewable energy, and 14.7% by
nuclear power, 15.1% by coal, 26.1% by natural gas and 37.4% by oil resources. In
other words, 65% of the Union’s energy consumption comes from oil and natural
gas15 and this will increase over the years as shown in the following table.
Energy import dependence of the 12 new member countries that were includ-
ed with the recent expansion is at the highest level, and this increases the EU’s
dependence on Russia in the energy field. For example, before the 2004 expansion,
20% of the natural gas imports and 17% of the oil demands of the EU were met by
Russia. Yet after the expansion, the EU started to meet its demands of 40% of natu-
ral gas, 34% of oil and 25% of coal from Russia. And in total, the European Union
that supplies 81% of petroleum, 54% of natural gas consumption and 38% of solid
fuels from the foreign sources, is in the first position in imports in the global energy
market.16 By saying this it should also be emphasized that it’s a false impression
to assume that only the EU needs Russia, indeed the European market is a huge
income for Russia, and EU’s investments on oil, natural gas and electricity areas in
Russia are very high.17
Politikasında Türkiye’nin Önemi), AKADEMİK BAKIŞ Journal, Issue: 25 July - August 2011,
p.5.
16 European Commission, “Annex to the Green Paper: A European Strategy for Sustainable,
Competitive and Secure Energy - What is at stake - Background document”, {COM(2006) 105
final}, Brussels, SEC(2006) 317/2.
17 Charles Grant and Katinka Barysch, “The EU-Russia Energy Dialogue”, 19.05.2004, http://
However, things have changed rapidly after the invasion of Crimea by Rus-
sia. Though the final outcome of the Ukrainian crisis is uncertain, two things are
already clear. Especially after the election of Putin, Russian Federation has revealed
itself as non-Western, and would not play by the rules of the West as it does not see
the world as the West does. Russia was quite aware of the importance of Ukraine
and knew that Ukraine into the Western camp would complete NATO’s inadmissi-
ble encirclement of Russia. Putin is not overly concerned, taking into account that
he acts according to his head, about the economic damage the sanctions will cause.
As for the EU, which realized deeply the dimensions of its energy dependence on
Russia with the 2006 Russian-Ukraine energy crisis, taking a serious step enacting
project as an attempt to create (alternative or new) opportunities in energy supply.
Yet, Russia was swift to prevent this attempt by making bilateral agreements with
countries to isolate the EU and deepen its energy dependency to Russia. However,
now the EU does not remain indifferent to alternatives projects and the members
have begun acting with one voice, especially after what happened in Ukraine which
is now under the protecting umbrella of the EU. It may not allow Russia to exercise
his power on the whole territory of Ukraine at any cost. The EU also is not alone
in this case as the USA is now a part of the game. That is where the Great Game18
comes back in.19
After the USA and EU leaders approved punishing new sanctions on Mos-
cow, we argue that short-term oriented, state-centric and partly oil and gas focused
energy policies in the near future may be compromising Central Asian countries’
ability to secure sufficient and sustainable energy supplies for both economic and
population needs for the foreseeable future. We are saying this because the relation
with the EU and Russia is about implementing mutual sanctions and threatening
one another at the moment. Here is some examples: “If there are sanctions related to
energy, further limits for our financial sector we will have to respond asymmetrical-
ly,” Russian Prime Minister Dmitry Medvedev said, adding that Russia may target
flights over Russia. “We proceed from the fact that we have friendly relations with
18 After passing the bloodiest 20th century we may discuss that the Great Game has begun again
with the invasion of Crimea. In the 19th century, the Great Game was the rivalry between
the British and Russian empires for Central Asia. It seemed as though the Russian bear and
the British lion were destined to meet head-on. England was anxious that Russia’s relentless
expansion would sooner or later threaten the jewel in the imperial crown, India. Britain sought
influence or control in much of Central Asia, to buffer the “crown jewel” of its empire – British
India.
19 Serdar Yılmaz, Never Say Never, Who Will Share the Same Fate as Ukraine?, 13.05.2014.
Eurasian Research Institute, Ahmet Yesevi University, Kazakhstan, access Date\ 01/09/2014
http://eurasianri.org/main/never-say-never-who-will-share-the-same-fate-as-ukraine/
Uğur Özgöker / Serdar Yılmaz 135
our partners and that is why the sky over Russia is open for flights. But if they put
limits on us we will have to respond.”20
20 Mircea Birca, Russia threatens to close airspace amid Western sanctions, Eurasia Press and
News, http://eurasia.ro/?p=55123\ Access Date. 09.09.2014
21 ‘‘Turkish Policy Toward Central Asia”, http://www.todayszaman.com/newsDetail_getNewsB-
bul, 2011.
23 Zbigniev Brzezinski, The Grand Chessboard, New York, Basic Books, 1997.
136 Enerji Diplomasisi
This region plays an important role as the main transit route between Eu-
rope and China. Caspian Sea provides diversification of Turkey’s energy import
for domestic consumption and it might make Turkey as a substantial transit hub
in Eurasia with Nabucco and TANAP.26 According to Balcer,27 this region is a key
arena of competition and constitutes Russia’s underbelly, Iran’s backyard and gate
to Afghanistan where Turkey seeks military and economic engagement together
with regional and global security. Turkey is accompanied by the Turkic republics
within the framework of NATO’s Partnership for Peace as Kazakh and Kirghiz offi-
cers have participated in training exercises so far. Another importance of the region
for Turkey is the similarity of culture and identity that “it is home to millions of
Muslims and Turkic people”. Turkey as a country is regarded as the main promoter
24 İdris Bal, Turkey’s Relations With the Westand the Turkic Republics; the Rise and the Fall of
Turkish Model, London, Ashgate, 2000.
25 Towards a Turkish Economic Union, can be found at www.economics inislam.net/6.html, Ac-
signed in June 2012 with an estimation of 7 billion dollar cost. In this project, 16 billion cubic
meters of gas per year from Azerbaijan of which about 6 billion cubic meters will be alloca-
ted to Turkey and set to be completed in 2018. The project, regarded as a promising one, has
been emerged with the cooperation of Turkey and Azerbaijan. It has a capacity to supply the
gas needs of Europe and Turkey. SOCAR 80%, BOTAŞ 15% and TPAO 5% are the founding
members of the consortium whereas BP, Statoil and Total S.A. have been invited to become
minority shareholders. More information about TANAP can be found at http://www.tanap.
com/en/
27 Adam Balcer, Betwen Energy and Soft Pan-Turkizm: Turkey and The Turkic Republics, Tur-
of the idea of collaboration, science and education between Turkic states and peo-
ples. In a sense, these republics are a kind of laboratory to discern many different
tastes, and safeguard cultural, ethnic and religious diversity. Today, they are being
monitored by other countries including Turkey for their economic modernization
and attempt to be open to foreign countries in order to attract foreign capital invest-
ments in their studies such as construction, telecommunication and infrastructure
and energy sector being in the first place. In addition to that, Turkish investors have
put huge amounts of investments in the region that Turkey in a way should pursue a
long-term politics towards the region. The transportation to the region is not at the
required level, the information about Turkic republics are generally obtained from
English or Russian resources and the fail in the development of satellite and other
publishing politics affect Turkish investors.28
Turkey had declared that making foreign trade, customs taxes, decreasing or,
if possible, eliminating taxes, and implementing a common external tariff trade as
a process of liberalization with Iran - Pakistan – Bangladesh – Azerbaijan – Turk-
menistan – Uzbekistan – Kazakhstan – Kyrgyzstan - Tajikistan and Afghanistan
would make no harm to the Customs Union with the EU. In other words, what the
EU was expecting from Turkey was to be able to export duty-free/quota-free indus-
trial goods with lower taxes to the Central Asian countries and import cheap natural
gas and oil sources and other raw materials from Central Asian countries through
Turkey. Furthermore, what we assume is that effective and efficient use of the Orga-
nization of the Black Sea Economic Cooperation (BSEC), located in Istanbul, will
settle the continuous economic commitment of the countries of Central Asia and
the Caucasus to Turkey. It will also resolve the EU’s “Energy Security” problem
and will make it possible for the EU to easily enter new markets. Thus, the EU will
be forced to accept Turkey’s EU membership and Turkey will become the leader
country in the Balkans, the Black Sea basin, the Eastern Mediterranean, the Middle
East and the Caucasus Region.29
28 Sedat Laçiner, Kazakhstan Turkey Relations (Kazakistan Türkiye İlişkileri),18 Mayıs 2007.
http://www.usak.org.tr/makale.asp?id=592, Accessed Date, 03.03.2013.
29 Uğur Özgöker & Serdar Yılmaz, Does the Central Asia Really Matter for the TFP?, 1st Interna-
tional Conference, Strategizing Turkey: The Davutoğlu Era in Turkish Foreign Policy, Istanbul
Kültür University, 26-27 October 2013, Istanbul.
138 Enerji Diplomasisi
countries gives us limited leverage. While the current financial climate makes it
unlikely that major regional projects will be funded, more attention could be giv-
en to providing loans and grants that would stimulate cross-border links between
small and medium-sized businesses. Second, While many of the region’s leaders
are willing to participate in international negotiation, none of them has an original
understanding of how to restore peace in Afghanistan. This includes Kazakhstan’s
president Nursultan Nazarbayev, whose country chaired the Organisation for Secu-
rity and Cooperation in Europe in 2010. From NATO’s point of view, however, it
might be more effective to take advantage of the support being offered by regional
leaders to broaden the arena of negotiation. Third, Relations with Russia need to be
treated carefully. Moscow wants NATO to succeed but not to stay too long in Mos-
cow’s backyard and, ideally, to leave Moscow’s power enhanced in the process. In-
creased cooperation might lead to manipulation by Russia to further its advantage.
NATO must be vigilant that the Northern Distribution Network does not lead to
Russian domination of Central Asian borders because many convoys will originate
in Baltic ports.
As for Turkey, she should never miss the chance to become one of the most
important crossroads in the frenzy flow of energy in the Eurasia as can be stated
that countries are using their control of energy as a political coercion and influence
over the other countries as Russia constitute the primary example of this. Turkey’s
position in Central Asia will depend, to a certain degree, on its ability to condense
economic and political relations with the Turkic republics. Close relations, histori-
cal ties and approximation with these republics could be of great benefit to Ankara
in counterbalancing Moscow. It is known that Russia has used its historical and
political ties to sign agreements with Kazakhstan, Turkmenistan, Uzbekistan, Iran
and Azerbaijan and increased the prices for the gas supplied from these countries
so as to leave the EU desperate to purchase gas/oil from herself. As we argue that
as long as the EU member countries speak with one voice it will not be an issue
to find and create alternatives energy routes, however, the member states tend to
defend their national interests the EU may have hard times regarding the diversifi-
cation of energy routes. Especially after the invasion af Crimea sanctions war has
started between the EU and Russia as the EU and the USA have imposed restric-
tive measures30 against the Russian Federation in response to the illegal annexation
of Crimea and deliberate destabilisation of a neighbouring sovereign country. Just
30 For more informations regarding the EU sanctions against Russia over Ukraine crisis, and
Statement by the President of the European Council Herman Van Rompuy on further EU re-
strictive measures against Russia, pls see (11/09/2014), pdfhttp://europa.eu/newsroom/high-
lights/special-coverage/eu_sanctions/index_en.htm, Access Date, 12.09.2014.
Uğur Özgöker / Serdar Yılmaz 139
before that, during the NATO Wales Summit the press release from NATO on 4th
of September put forward that “we, the Heads of State and Government of the
NATO-Ukraine Commission, stand united in our support of Ukraine’s sovereignty
and territorial integrity within its internationally recognized borders”.31 NATO is
concerned regarding Russian stances undermine the security of Ukraine and have
serious implications for the stability and security of the entire Euro-Atlantic area.
We cannot conclude this study by referring the declaration of the new Europe-
an Energy Security Strategy32 in May 2014 for the EU that sets out a list of short-,
medium- and long-term actions to reduce dependence on Russian gas. The Strategy
begins with key facts about he EU’s gas dependence on Russia. According to the pa-
per, Europe imports 53% of its energy and this has increase for the last decade. The
EU is produced domestically only a third of the gas it consumes. Although the EU
has a better security of gas supply today than it did in 2006 or 2009, six countries
remain 100% dependent on Russian gas. The paper also elucidates that 18 other
members import some Russian gas to some extend . Only Ireland, the UK, Portugal
and Spain import no gas from Russia at all. In total, Russia supplies 39% of Eu-
rope’s imported gas. Then the strategy paper purposes some strong messages like,
the Ukraine crisis has brought energy efficiency back up the political agenda, emer-
gency plans and back-up mechanisms will be developed for increasing gas stocks
and reducing energy demand, the Commission says infrastructure investments by
dominant suppliers must adhere to all internal market and competition rules and
this is clear message to Gazprom. In a nutshell, the strategy paper is providing ways
with how Europe can become less dependent on Russia and questioning whether
this is feasible for Europe. We assume that seeing if it is feasible or not is dependant
on the Commission calls for Europe to speak with one voice.
In conclusion, our general approach to the Eurasian energy security is the
following:
It is extremely important that the energy dialogue continues and all parties
are able to have their voices heard.
Consumers and producers have to adhere to the “fair rules of game” as the
interests of all players of energy game have to be considered properly and
equally.
31 Joint Statement of the NATO-Ukraine Commission, Press Release (2014) 124, Issued on 04
Sep. 2014. http://www.nato.int/cps/en/natohq/news_112695.htm, Accessed Date, 12.09.2014
32 European Commission, European Energy Security Strategy, Brussels, 28.5.2014, COM(2014)
References
Adam, Balcer, Betwen Energy and Soft Pan-Turkizm: Turkey and The Turkic Republics, Tur-
kish Policy Quarterly, Volume 11, Number 2, 2012.
Bal, İdris, Turkey’s Relations With the West and the Turkic Republics; the Rise and the Fall of
Turkish Model, London, Ashgate, 2000.
Blank, Stephen “Afghanistan: Examining Implications of a Central Asian Supply Line for
Afghanistan”, Eurasia Insight, 22 January 2009.
Birca, Mircea, Russia threatens to close airspace amid Western sanctions, Eurasia Press and
News, http://eurasia.ro/?p=55123\ Access Date. 09.09.2014.
Brzezinski, Zbigniev, The Grand Chessboard, New York, Basic Books, 1997.
Cooley, Alexander “The Afghanization of Central Asia” Eurasia Insight, 11 December 2009.
Davutoğlu, Ahmet, Stratejik Derinlik, Türkiye’nin Uluslararası Konumu, Küre Yayınları, Is-
tanbul, 2011.
Ercan, Murat, Importance of Turkey in the Energy Policy of Europe (Avrupa Birliği’nin Enerji
Politikasında Türkiye’nin Önemi), AKADEMİK BAKIŞ Journal, Issue: 25 July - Au-
gust 2011.
European Commission, “Annex to the Green Paper: A European Strategy for Sustainable, Com-
petitive and Secure Energy - What is at stake - Background document”, {COM(2006)
105 final}, Brussels, SEC(2006) 317/2.
European Commission, European Energy Security Strategy, Brussels, 28.5.2014, COM(2014)
330 final http://ec.europa.eu/energy/doc/20140528_energy_security_communication.
pdf, Accessed Date, 12.09.2014.
EU sanctions against Russia over Ukraine crisis, and Statement by the President of the Euro-
pean Council Herman Van Rompuy on further EU restrictive measures against Rus-
sia, pls see (11/09/2014), pdfhttp://europa.eu/newsroom/highlights/special-coverage/
eu_sanctions/index_en.htm, Access Date, 12.09.2014.
Uğur Özgöker / Serdar Yılmaz 141
Haghayeghi, Mehrdad “Islam and Politics in Central Asia”, New York: St. Martin’s Press,
1996.
Grant, Charles and Barysch, Katinka, “The EU-Russia Energy Dialogue”, 19.05.2004, http://
www.cer.org.uk/pdf/briefing_eu_russia.pdf, Access Date, 04.01.2013.
Laçiner, Sedat, Kazakhstan Turkey Relations (Kazakistan Türkiye İlişkileri),18 Mayıs 2007.
http://www.usak.org.tr/makale.asp?id=592, Accessed Date, 03.03.2013.
Lal, Rollie “Central Asia and its Neighbors: Security and Commerce at the Crossroads” Was-
hington DC: RAND Corporation Press, 2006.
Lewis, David “Temptations of Tyranny in Central Asia”, London: Hurst Publishers, 2008.
Joint Statement of the NATO-Ukraine Commission, Press Release (2014) 124, Issued on
04 Sep. 2014. http://www.nato.int/cps/en/natohq/news_112695.htm, Accessed Date,
12.09.2014
Martin, Keith. “Whither Central Asia’s Islamic Radicals? A comparative framework for exam-
ining political Islam in Central Asia” Central Asia and the Caucasus, Journal of Social
and Political Studies, special issue titled Political Islam and Conflicts in Russia and
Central Asia, October 1999.
Naumkin, Vitaly N. “Radical Islam in Central Asia: Between Pen and Rifle, New York: Row-
man and Littlefield Publishers, 2005.
Olcott, Martha Brill, “Central Asia: Living in Afghanistan’ Shadow”, Norwegian Peace Centre
Brief, No. 1, November 2009.
Olcott, Martha Brill “Islam and Fundamentalism in Independent Central Asia” in Yaacov Ro’i,
ed., Muslim Eurasia: Conflicting Legacies, Portlan: F. Cass, 1995.
Özgöker, Uğur and Yılmaz, Serdar, Does the Central Asia Really Matter for the TFP?, 1st
International Conference, Strategizing Turkey: The Davutoğlu Era in Turkish Foreign
Policy, Istanbul Kültür University, 26-27 October 2013, Istanbul.
Rashid, Ahmed “Islam, Oil and the New Great Game in Central Asia” London: I.B Tauris and
Co Ltd, 2002.
Roy, Olivier, “The New Central Asia: The Creation of Nations”, New York: New York Uni-
versity Press, 2000.
Tynan, Deirdre “Central Asia: Pentagon Plans for Deployment of Special Forces to States
outside Afghanistan”, Eurasia Insight, 17 September, 2009, http://www.eurasianet.org/
departments/insightb/articles/eav091709.shtml, accessed 22 April 2013.
Smith, Mark, “Russia’s Energy Diplomacy”, 19.05.2004 http://www.da.mod.uk/CSRC/docu-
ments/Russian/F75, Access Date, 04.01.2013.
Towards a Turkish Economic Union, can be found at www.economics inislam.net/6.html, Ac-
cessed Date, 09.07.2013.
‘‘Turkish Policy Toward Central Asia”, http://www.todayszaman.com/newsDetail_getNews-
ById.action?load=detay&link=141729. Accessed on 30.06.2011.
United Nations, Office on Drugs and Crime “Securing Central Asia’s Borders with Afghan-
istan” September 2007, http://www.unodc.org/documents/regional/central-asia/Micro-
142 Enerji Diplomasisi
NATO’NUN
ENERJİ GÜVENLİĞİ POLİTİKALARI
Sertif DEMİR*
Giriş
Enerjinin birey, toplum, devlet ve uluslararası camia için önemi gittikçe art-
maktadır. Çünkü gönenç ve güvenceli yaşama ulaşma bunu devam ettirme modern
yaşamın vazgeçilmezleri olmuştur. Bu vazgeçilmezlerin temel koşulu ise makul fi-
yatta, güvenceli ve yeterli bir enerji akışının sağlanması ile yakından ilgilidir. Kabul
edilebilir fiyatta, güvenceli ve yeterli bir enerji akışının sağlanması “enerji güven-
liği” olarak adlandırılmaktadır. Enerji güvenliği artık modern güvenlik anlayışının
bir parçası olarak görülmeye başlamıştır. Bu kapsamda makalede önce güvenlik
kavramını ve bunun uluslararası ilişişler disiplinindeki yansımaları daha sonra ise
enerji güvenliği bu anlayışlar içindeki yeri incelenecektir.
Artan öneminden dolayı, günümüzde devletlerin yanı sıra artık uluslararası ör-
gütlerde enerji güvenliği bir şekilde müdahil olmaktadır. Batı dünyasının güvenlik
örgütü NATO’da enerji güvenliği konusunda politika belirleyici bir rol üstelenmiş
ve üye devletlere enerji güvenliği konusunda ortak politikalar üretmesi, danışman-
lık hizmeti ve eğim desteği sağlamaktadır. Bu bağlamda makalenin ikinci bölümün-
de NATO’nun enerji güvenliği politikaları incelenecektir.
* Doç Dr.; İzmir Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bolümü Öğretim Üyesi.
sertif.demir@izmir.edu.tr
144 Enerji Diplomasisi
7 İrfan Kaya Ülger; “Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasının Arka Planı, Oluşumu ve Temel
Anlaşmazlık”; Uluslararası Güvenlik Sorunları ve Türkiye, Seçkin yayınları, Ankara, 2002,
s.85.
8 Gürkaynak, a.g.e., s.4.
9 Joseph Nye, “Soft Power”, Foreign Affairs, 1990, s.153-171.
146 Enerji Diplomasisi
yaşanan olaylar; iki kutuplu bir yapının betimlediği bir güvenlik kavramının olgu-
ları anlama ve irdelemede doğru sonuçlar veremeyeceği endişesi ve yaşanan somut
olaylar, anılan güvenlik kavramının genişletilmesi ihtiyacını ortaya çıkarmıştır.10
Diğer yandan söz konusu algı değişikliği güvenliğe yönelik risk ve tehditler
içinde ortaya çıkmıştır. Günümüzde çeşitli faktörlere bağlı olarak, uluslararası te-
rörizm asimetrik etkisi nedeniyle önemli bir tehdit olarak algılanmaktadır. Ayrıca
sınırların geçirgenliği ve ulus ötesi hareketlilik, güvenliğin iç ve dış boyutu arasın-
daki farkı azaltmıştır. Ayrıca, terörizm, göç, örgütlü suçlar, nükleer silahların yayıl-
ması riski, gibi unsurlar da güvenlik boyutuna dâhil edilmişlerdir.11 Bunların yanı
sıra, girdi veya başka amaçla kullanılan bir maddenin yetersizliği veya o maddenin
üretim / dağıtımındaki bir kesilmeden ötürü, birey ve toplumların yaşam kalitesi
doğrudan etkilenmesi olgusu var ise, o zaman bu olgularda da güvenlik perspektifi-
ne dahil edilmeye başlamıştır. Örneğin, enerji kaynaklarının yetersizliği, enerji ula-
şım hatlarının kesilmeler, kuraklık, su kaynaklarının azalması gibi olgular da artık
güvenlik kavramı ile anılır olmuştur. Ayrıca gelir dağılımı bozukluğu, işsizlik veya
ekonomik krizler de artık devletlerin iç istikrar ve barışını bozma riskleri nedeniyle
güvenliği olumsuz etkileyebilen faktörler olarak değerlendirilmektedir.
Enerji Güvenliği
Enerji genel anlamda iş yapabilme yeteneği olarak tanımlanır ve bu tanımlama
genel kabul görmektedir. 1973 yılından sonra yaşanan tarihsel gerçekler ülkelerin
en önemli gereksiniminin enerji olduğu gerçeğini bizlere öğretmiştir. Dünyadaki
tüm ülkeler, eğer kendisi enerji kaynağına sahip değilse, ucuzluk, yeterlilik ve sü-
reklilik faktörleri dikkate alınarak bu gereksinimi karşılamak istemektedir. Enerji
kaynağına sahip olma dünyada önemli nüfuz mücadelelerine neden olmuş ve olma-
ya devam etmektedir. Bu mücadeleler bazen savaşlarla sonuçlanmıştır.
Yukarıda belirtildiği üzere günümüzde klasik tehditlerin dışında yeni tür teh-
ditler ortaya çıkmış ve küresel güvenliği tehdit etmektedir. Bunlardan makalenin
konusu olan enerji güvenliği, önemli bir güvenlik olgusu olarak tanımlanmaya
başlamıştır. Enerjinin uluslararası ilişkilerde bir güvenlik olgusu olması, tamamen
onun yeryüzündeki varlığı ve ona duyulan gereksinim derecesi ile ilgilidir. Enerji
kaynağını oluşturan hammaddenin sınırlı olması ve belli bölgelerde yoğunlaşması,
alternatif enerji kaynaklarının geliştirmesinin zorluğu, son 20-30 yıllık dönemde
dünyadaki bazı devletlerin aşırı büyümeleri ve enerjiye olan ihtiyacının artmaları ve
10 Raffaella A Del Sarto; “Security and Democracy: A Reprise”, European Security, Vol. 15,
No. 4, December 2006, s. 507-517.
11 A.e., s. 507-517.
Sertif Demir 147
yine yeni yüzyılda bazı devletlerin enerji rezervlerini dış politikada bir güç olarak
kullanmaya başlaması enerjinin bir güvenlik olgusu olarak ortaya çıkışına ve üze-
rinde politikalar geliştirmesine neden olmuştur.
Dünya liderliği ile enerji kaynaklarının türleri arasında doğrudan bir ilişkinin
varlığı iddia edilebilir. Çünkü 19. yüzyılda buharlı makine teknolojisi ve daha sonra
kömürün ana enerji hammaddesi olduğu dönmede İngiltere küresel hâkimiyeti tem-
sil ediyordu. Bu süreç aşağı yukarı İkinci Dünya Savaşı’na kadar sürmüştür. Petro-
lün enerjinin ana hammaddesi olduğu süreçte, önce İngiltere, daha sonra ABD’nin
küresel hegemonyası ortaya çıkmıştır. Bu anlamda 20. yüzyılda dünyadaki siyasal
ve ekonomik güç, önceleri İngiltere ve daha sonra Amerika Birleşik Devletleri’nin
oluşturduğu politikalar çerçevesinde şekillenmiştir. Özetle, İngiltere’nin kömür çağı
denilen 19. yüzyılın süper gücü iken, 1945 yılından sonra bu liderlik petrol çağının
hâkim olan ABD’ye geçmiştir. Günümüzde petrol ile birlikte doğal gaz enerjinin
ana kaynaklarını oluşturmaktadır. Yeni küresel güç, ABD; hem petrol hem de doğal
gazın enerjinin temel maddesi olduğu süreçte küresel hâkimiyetini sürdürmekte-
dir. Bu süreçte bir yanda Japonya dâhil Batı, diğer yanda ise Brezilya, Hindistan,
Çin ve Rusya’nın yer aldığı BRIC ülkeleri yer almaktadır. Bu küresel rekabet bir
tarafın lehine olacak şekilde gelişme göstermemiştir. Ancak, doğal gaz ve petrolün
hâkim olduğu günümüz dünyasında, Batı dünyasında ekonomik zayıflama ve yak-
laşık dört yüzyıllık hâkimiyetinde gerileme, doğu veya diğerleri dediğimiz grup ise
ekonomik olarak gelişme ve küresel güç olma yolunda ilerleme görülmektedir. Bu
süreçte petrol ile birlikte doğal gaz başta olmak üzere diğer yeni nesil enerji türleri
rekabet aracı olmaktadır.
Yukarıda ifade edilen ilişki ağını başlatan yani kömürden petrole geçesinin ge-
rekliliğini ortaya koyan kişi Winston Churchill’dir. Churchill Birinci Dünya Savaşı
öncesi, İngiliz Deniz kuvvetlerinde kömür yerine petrolün enerji kaynağı olarak
kullanılması sağlayan kişidir.12Dolayısı ile artık İskoçya’dan güvenli kömür yeri-
ne,İran’dan yani daha uzak mesafelerden ve daha güvensiz yollardan ana ülkeye
petrolün sevki söz konusu olmuştur. Bu da dünya tarihinde enerji kaynağı ve hatla-
rının enerji güvenliği olarak ulusal güvenliğinin bir öğesi olmasını başlangıcı asıla-
bilir.13 Bundan ötürü, İngiltere, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devletini hedef
olarak almış ve çoğunlukla Arapların bulunduğu Osmanlı topraklarındaki zengin
petrol yataklarının bir şekilde kontrol etmiştir.
Enerji güvenliği, temelde, enerjinin çıkarıldığı bölge veya ülkeden, kabul edi-
lebilir bir fiyat üzerinden, kesintisiz bir şekilde ve yeterli miktarda tüketici ülkeye
12 Daniel Yergin, “Ensuring Energy Security”, Foreign Affairs, Volume 85, No. 2, s. 69.
13 Yergin, a.g.e., s. 69.
148 Enerji Diplomasisi
17 Zbigniew Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası, (Çev.: Ertuğrul Dikbaş ve Ergun Kocabıyık),
rolünün %55’ini, doğal gazının ise %40’ını Orta Doğuda18, yine, dünya petrolünün
% 9’nu, doğal gazının ise % 31’i de Karadeniz-Kafkaslar-Hazar Havzasında yer
alması19 bu bölgeler üzerinde jeopolitikçi uzmanların yoğunlaşmasının bir nedeni
olmuştur. Orta Asya’nın enerji kapasiteleri bu rakamlara dahil edildiğinde, Avrasya
bölgesinin ne kadar önemli olduğu görülmektedir.
Geçmişte yaşanılan önemli tarihsel olaylar enerji güvenlik konsepti ve enerji
kaynaklarının önemini artırmıştır. Enerjinin önemi, ilk olarak 1973 yılında İsrail
ve Arap Devletleri arasında yapılan Yum Kippur savaşında, İsrailli tutan devletlere
karşı petrol ihraç eden Arap Devletlerinin petrol ambargosu uygulaması ve petrolün
fiyatını artırması ile ortaya çıkmıştır.20 Ardından 1979 yılında başlayan Irak-İran
Savaşı petrol fiyatlarını bir kat artmasına neden olmuştur. Bu olay enerji güvenliği
olgusunu kavramlaştırmış ve uluslararası bir nitelik kazanmasına neden olmuştur.
Benzer şekilde ABD’deki 11 Eylül terör saldırısı da güvenlik algısını farklılaştır-
mış21 ve enerji güvenliği ülkenin ekonomik ve ticari istikrarının önemli bir olgusu
olmuştur. Dolayısı ile dünyada bugünkü enerji güvenliği sistemi 1973 petrol krizine
karşı oluşturulmuştur. Burada amaç, sanayileşmiş ülkeler arasında, ani fiyat yük-
selişlerine ve petrolün bir silah olarak kullanılmasına karşı işbirliğini sağlayarak
negatif etkileri en aza indirmektir. Bu amaçla, zengin sanayileşmiş ülkelerin üye
olduğu Uluslararası Enerji Ajansı kurulmuştur.22
Geçmişte büyük güçler arasında yaşanan nüfuz çatışmaları, doğrudan enerji
kontrolüne yönelik olmazsa bile arka planda enerji yataklarının kontrol edilme-
si fikride yer almıştır. Örneğin, Kafkasya ve Orta Asya, 19. Yüzyılda Rusya ile
İngiltere arasında “Büyük Oyun” olarak adlandırılan çekişmede bölgedeki enerji
kaynakları da kısmen etkili olmuştur. Bu yüzden, SSCB’nin dağılması ile ortaya
çıkan rekabet ve nüfuz mücadelesi “Yeni Büyük Oyun” şeklinde23 adlandırılmalara
neden olmaktadır. Bunun nedeni Karadeniz-Kafkaslar-Hazar-Orta Asya bölgesinin
jeo-politik, jeo-stratejik ve jeo-ekonomik olarak artan değeridir. Ancak unutmamak
lazım ki enerjinin politik bir öğe olarak oldukça farklı bir algıya sahip olmaya baş-
laması, kısmen Soğuk Savaş sonrası süreçle ilgilidir.24
Enerji güvenliğinin bir olgu olarak ele alınmasında, küreselleşme ve diğer
faktörlerle artan ekonomik gelişme rol oynamıştır. Küreselleşmenin yarattığı kar-
şılıklı bağımlılık ortamında bir ülkede enerji güvenliğini tehlike düşürecek olası
bir krizin, diğer ülkeleri de etkileme potansiyeli artmıştır. Ayrıca, küreselleşmenin
“spillover” “yayılma” etkisinden ötürü, olası bir enerji krizinin veya güvensizlik
durumunun tüm dünyayı etkileyeceği açıktır. 1973 yılında petrol üreticisi Arap dev-
letlerinin küresel enerji krizi yaratacak şekilde petrol fiyatlarının artırmaları bunun
ilk ve belirgin örneğidir.
Yine, Hindistan ve Çin’in artan ekonomik büyümeye bağlı olarak büyük bir
enerji tüketicisi olarak çıkmaları ve petrol ve doğal gaza alternatif güvenilir ener-
ji kaynaklarının geliştirilmesinin yetersizliği enerjinin bir güvenlik olgusu olarak
dikkate alınmasını ön plana çıkarmıştır. Ayrıca 2005-2006 döneminde Rusya’nın,
Ukrayna’nın kendi etkisinden çıkmasını önlemek amacıyla doğal gaz fiyatını artır-
ması, enerjinin kaynağına sahip olan ülkelerin, tüketici ülke üzerinde enerjiyi bir
baskı aracı olarak kullanmasını önünü açmıştır.25
Bütün bunların yanı sıra, dünyadaki enerji kaynakları ve enerji tüketilmesi
bölgeler ve kıtalar bakımından düzensizdir. Örneğin doğal gazın en büyük tüketici
Avrupa, en büyük tedarikçi ülkesi Rusya Federasyonu (RF) dur. Tedarikçi ve tü-
ketici devletler arasında bu eşitsizlik durumu,“bağımlılık” olgusunu yaratmıştır.26
Askeri anlamda bu durum, enerji konusunun “güvenlikleşmesine” ve “askerileşme-
sine” neden olmaktadır.27
1973 yılında petrol üreticisi Arap devletlerin petrolü bir dış politika aracı ola-
rak kullanmaları, 1979 yılında bu silah bir kez daha kullanarak petrol fiyatlarını
artırmaları, 1980-1988 İran-Irak Savaşı’nda çatışmalar dolayısı ile Hürmüz Kör-
fezi’nde petrol tankerinin akışının kesilmesi, Irak’ın 1990 yılında Kuveyt’i işgal
ederek buradaki petrol yataklarını kontrol etmesi, RF’nin 2006, 2008 ve 2009 yıl-
larında Ukrayna’ya yönelik doğal gazın akış miktarı ve fiyatını dış politikanın bir
yaptırım aracı olarak kullanması ve bunun sonucunda Türkiye dahil pek çok Avrupa
ülkesinin doğal gaz kesintisinden olumsuz etkilenmesi, son olarak 2008 Ağustos
24 Pamir, a.g.e., s. 4.
25 Paul Gallis, “NATO and Energy Security”, CRS Report for Congress, December 21, 2006,
p. 1.
26 Toni Mileski, “NATO - Energy Security Discourse”, p. 1, http://www.researchgate.net/pub-
28 Andrew Monaghan, “NATO and Energy Security after the Strasbourg-Kehl Summit”,
NATO Defence College Report, June 2009, p. 1.
29 Monaghan, a.g.e., s. 1.
30 Barry Buzan, Ola Walfer, Jaap de Wilde, Security: A New Framework for Analysis, Lynne-
32 Gallis, a.g.e., s. 4, 5.
Sertif Demir 153
33 Julijus Grubliauskas, “NATO’s Energy Security Agenda: Science Cooperation and Part-
nership Opportunities”, http://www.nato.int/cps/en/natolive/78209.htm (Erişim 23.05.2015).
34 NATO Stratejik Konsept 1999, http://www.nato.int/cps/en/natolive/official_texts_27433.htm
36 Mileski, a.g.e., s. 5.
37 Legendre, a.g.e., s. 1-2.
38 NATO Riga Summit Declaration, 29 November 2006, paragraf 44, http://www.nato.int/docu/
biridir. NATO’nun katma değer yaratma alanlarında birisi olan eğitim desteği bu
merkez tarafından verilmeye başlanmıştır.
2012 NATO Şikago Zirvesi’nde yukarıda belirtilen temel enerji prensip ve po-
litikalarına vurgu yapılmış, ayrıca Litvanya’da açılan Enerji Güvenliği Mükemme-
liyet Merkezi’nin önemi ifade edilmiştir.44 Son olarak Eylül 2014’te Galler’de yapı-
lan Zirve’de NATO’nun enerji güvenliği konusu, Ukrayna’da başlayan iç çatışma,
Kırım’ın Rusya tarafından iltihakı, Batının Rusya’ya karşı yaptırımları dolayısı ile
önem arz etmeye başlamıştır. NATO’nun 2014 yılında Galler’de yapılan son NATO
Zirvesi’nde özetle, istikrarlı ve güvenilir enerji temini ile enerji yolları, tedarikçileri
ve kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve enerji ağlarının birleştirilmesinin kritik önem
taşıdığı45 belirtilmiştir. Son Zirve’de NATO enerji güvenliğine ilişkin ortaya çıkan
Ukrayna krizinin etkilerini dikkate alarak, enerji yolları, tedarikçileri ve kaynakla-
rının çeşitlendirilmesi ve enerji ağlarının birleştirilmesinin önemi vurgulanması ile
NATO’nun önümüzdeki süreçte, öncelik ve sorumluluk devletlerde olmak üzere,
daha aktif bir tutum takınacağı gözükmektedir. Yukarıda belirgin özelliklerin irde-
lenen NATO’nun enerji güvenliği politikası, son Zirve ile birlikte daha netleşmiş ve
somut bir hale dönüşmüştür.
Ancak unutmamak gerekir ki Ukrayna Krizinin başlangıcında Almanya baş-
ta olmak üzere diğer Avrupalı devletler, Rusya’ya karşı sert tepki vermemişlerdir.
AB’nin Rus doğal gazına olan bağımlılığı, ortalama olarak % 34 (bazı üyelerin
% 100)46 Rusya’ya bağımlı olması, AB ve hatta ABD’nin Moskova’ya karşı sert
tedbir almasını engelleyen en büyük faktör idi. Ancak Rusya’nın istikrar bozucu
yeni emperyal politikaları uluslararası tepkilerin şiddetini artırmış ve bu sert tepki
Moskova’nın doğal gaz silahını kullanmasını önlemiştir. Bu kriz aynı zamanda Av-
rupa ve Amerika’nın alternatif enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve yeni enerji
türlerinin bulunması, yani enerji güvenliği konusunda yeni arayışlara itmiştir.
Bütün bu gelişmelere rağmen, NATO Müttefikleri enerji güvenliği konusunda
duraksama göstermektedir. Bunun nedeni,47 üye ülkeleri arasında enerji konusun-
daki farklılaşan ulusal çıkarlardır, çünkü bazıları bunun kendi ulusal ekonomik ko-
nusu olduğunu düşünerek, uluslararası alanda tartışılmasını istememektedir. Ayrıca
bazı üyelerin Rusya’ya enerji yönünden bağlılığı dolayısı, bu konuların NATO için-
de verimsiz tartışılmalara yol açmasını istememektedir. Ayrıca, çeşitli uluslararası
aktörler enerji konusuna doğrudan veya dolaylı olarak ilgilenmektedirler. Son ola-
rak çoğunlukla ekonomik bir konu olan enerji güvenliği hususuna, askeri bir güven-
lik örgütü olan NATO’nun doğrudan müdahil olması, konunun ‘askerileştirmesine’
neden olacağı48 kuşkusu yaratmaktadır.
NATO içinde enerji olgusunun, bir güvenlik problemi mi, yoksa çoğunlukla
ekonomik, teknik ve ticari bir doğası olan bir konu olduğu bağlamından açık bir
tanımlama yapılmamıştı. Ancak zaman içinde NATO katkısının çok az olabileceği
veya tartışmalı alanlara çekilme riski ile yüz yüze kalacağı49 düşünülmüş ve bu
yüzden örgütün askeri niteliği göz önünde bulundurularak, enerji güvenliği alanın-
da çok daha ileri adımlar atılmamıştır. Stratejik Konsept 2010’da belirtildiği üzere,
Bu kapsamda NATO’nun enerji güvenliği politikası, temelde danışmanlık yapmak
ve enerji güvenliğine katkı yapmak amacıyla katma değer yaratacağı alanlarda yo-
ğunlaşarak kapasitesini daha da geliştirmektir. Böylece güvenlik etkisiyle birlikte
stratejik enerji geliştirme farkındalığına katkı yapmayı hedeflemektedir.50
Sonuç olarak, NATO’nun enerji güvenliği faaliyetleri; başlıca üç alanda yo-
ğunlaşmaktadır. Bunlar;51
- Güvenlik etkisiyle birlikte stratejik enerji geliştirme farkındalığına katkı
yapılması,
- Kritik enerji yatırımların korunmasına destek verilmesi ve askeri alanda
enerji etkinliğinin artırılması
- Stratejik enerji geliştirme farkındalığı amacı ile, enerji güvenliğine etki
edebilecek gelişmeleri yakından takip edilmesi, bunları müttefik üyelerle
görüşmek danışmak, karşılıklı istihbarat paylaşmak, eğitimler gerçekleş-
tirmek ve ilgili uzmanların katılımı ile fikir üretme toplantıları icra edil-
mesi şeklinde sınıflandırılabilir.
Kritik enerji yatırımların korunmasına destek verilmesi konusunda, genellikle
eğitim ve tatbikatlarla müttefik üyelere destek sağlanmaktadır. Enerji yatırımların
korunması doğrudan üye ülkelerin sorumluluğunda olmasından dolayı, NATO’nu,
katma değer yaratabileceği alanlarda üye ülkelere yardım etmektedir. Ayrıca, deniz
48 A.e., s. 2.
49 Monaghan, a.g.e., s. 2.
50 NATO’s Role in Energy Security, paragraf 1, http://www.nato.int/cps/en/natolive/topi-
52 A.e.
53 A.e.
54 Grubliauskas, a.g.e.
56 Grubliauskas, a.g.e.
Sertif Demir 159
Sonuç
Enerji toplum, devlet ve uluslararası alanda gittikçe artan önemi sahip olmaya
başlamış, çünkü gönenç ve güvenceli yaşama ulaşma bunu devam ettirme modern
yaşamın vazgeçilmezleri olmuştur. Kabul edilebilir fiyatta, yeterli ve güvenceli
bir enerji akışının sağlanması “enerji güvenliği” olarak adlandırılmaktadır. Enerji
kaynağını oluşturan hammaddenin sınırlı olması ve belli bölgelerde yoğunlaşması,
alternatif enerji kaynaklarının geliştirmesinin zorluğu, son 20-30 yıllık dönemde
dünyadaki bazı devletlerin aşırı büyümeleri ve enerjiye olan ihtiyacının artmaları ve
yine yeni yüzyılda bazı devletlerin enerji rezervlerini dış politikada bir güç olarak
kullanmaya başlaması enerjinin bir güvenlik olgusu olarak ortaya çıkışına ve üze-
rinde politikalar geliştirmesine neden olmuştur.
Artan öneminden dolayı, günümüzde devletlerin yanı sıra artık uluslararası
örgütlerde enerji güvenliği bir şekilde müdahil olmaktadır. NATO’da enerji ikma-
lindeki bir kesintinin üye devletlerin toplumların gönenç kalitesinde bir düşmeye
neden olması, üye devletlerinin pakt dışında başka bir güce enerji yönünden aşı-
rı bağımlılığın yaratacağı riskler ve askeri gücü olumsuz etkilemesi nedenleriyle
enerji güvenliğini günümüzün önemli bir gerçeği olarak algılamıştır. Diğer yandan,
NATO sadece askeri bir ittifak değil, aynı zamanda politik-güvenlik gündemi olan
ve günümüzde küresel niteliği artan ve Erol’un ifadesiyle “küresel jandarma”58
olarak adlandırılan bir örgüttür. Bundan ötürü istikrarlı ve güvenli enerji ikmali
müttefiklerin ulusal çıkarları kadar NATO içinde önemli olduğu anlayışı ön plan
çıkmıştır.
NATO’nun enerji güvenliğine müdahil olmasının temel nedeni, Rusya’nın
enerji gücünü dış politikada bir araç olarak kullanmaya başlaması ve bundan NATO
ve AB üyesi devletlerin olumsuz etkilenmesidir. Bu konuda, 2006, 2008 ve 2009
yıllarında Ukrayna ve yine 2008 yılında Gürcistan’da yapılan saldırı sırasında orta-
57 Mileski, a.g.e., s. 5.
58 Mehmet Seyfettin Erol, Sıcak Barış”ın Yeni Örgütü: NATO, Barış, Ankara, 2012, s. v.
160 Enerji Diplomasisi
ya çıkmış ve 2013 Kasım ayından beri devam eden Ukrayna krizinde enerji güven-
liğinin yaşamsal bir konu olduğu algısı pekişmiştir. NATO’da bu olaylara bağlantılı
olarak özellikle 2006 yılından sonra, enerji güvenliği konusunda strateji ve pren-
sipler geliştirmiştir.
Enerji güvenliği temel olarak ulusal bir konudur ve üye devletlerin egemenlik
sahasına girmektedir. NATO bu bilinçle, üye devletlerin iç işlerine müdahale etme-
den onlara danışmanlık ve eğim desteği sağlamaktadır. Ortak politika üretilmesi
konusunda işbirliği yapmaktadır. Ayrıca,farklı amaçlarla icra ettiği operasyonlarla
dolaylı olsa enerji güvenliğine katkıda bulunmaktadır. Sonuç olarak NATO’nun bu
süreçte sakınması gereken husus, enerji olgusunu askerileştirmemeli, dublikasyon-
dan kaçınmalı, üye ülkelerin ekonomik politikalarına müdahil olmaktan kaçınma-
lıdır.59
Kaynakça
Amrullayev, Emin vd., “Energy Security in the European Union; th eImpact of Gas As a Do-
minant Source of Energy”, Capstone Project, Spring 2012, https://sipa.columbia.edu/
sites/default/files/FOR%20PUBLICATION_CNA.pdf (Erişim 25.7.2014).
Brzezinski, Zbigniew, Büyük Satranç Tahtası, (Çev.: Ertuğrul Dikbaş ve Ergun Kocabıyık),
Sabah, İstanbul, 1998.
Buzan, Barry, Ola Walfer, Jaap de Wilde, Security: A New Framework for Analysis, Lynne-
ReinnerPublishers, Colorado,1998.
Buzan, Barry, People, States and Fear: An Agendafor International Security Studies in
the Post Cold War Era, ECPR Press, 2008.
Çakmak, Haydar, Avrupa Güvenliği, Akçağ Yayınları, Ankara, 2003.
Demir, Sertif, “Avrupa Güvenlik Mimarisinin Tarihsel Gelişimi ve Türkiye’nin Bu Güvenlik
Mimarisindeki Yeri”, Güvenlik Stratejileri Dergisi, No. 9, 2009, 9-40.
Demir, Sertif, “Karadeniz, Kafkasya ve Hazar Bölgeleri Enerji Kapasitelerinin Türkiye’nin
Enerji Güvenliği Açısından Önemi”, Kafkasya ve Uluslararası Kafkasya Kongresi /
International Caucasia Congress, 26-27 Nisan 2012, Kocaeli, 616-634.
Erol, Mehmet Seyfettin, Sıcak Barış”ın Yeni Örgütü: NATO, Barış, Ankara, 2012.
Gallis, Paul, “NATO and Energy Security”, CRS Report for Congress, 21 December 2006.
Gareth Winrow, “Geopolitics and Energy Security in the Wider Black Sea Region”, Southeast
European and Black Sea Studies, Vol. 7, No. 2, June 2007, 217–235.
Gönlübol, Mehmet, Uluslararası Politika: İlkeler,-Kavramlar-Kurumlar, S Yayınları, An-
kara, 1993.
59 Grubliauskas, a.g.e.
Sertif Demir 161
Grubliauskas, Julijus, “NATO‘s Energy Security Agenda: Science Cooperation and Part-
nership Opportunities”, http://www.nato.int/cps/en/natolive/ 78209.htm (Erişim
23.05.2015).
Gürkaynak, Muharrem, Avrupa’da Savunma ve Güvenlik, Asıl yayınevi, Ankara, Ağustos,
2004.
Legendre, Thierry, “The North Atlantic Treaty Organization’s Future Role in Energy Secu-
rity”, The White head Journal of Diplomacy and International Relations, Summer/
Fall 2007, 1-7.
Mileski, Toni, “NATO Energy Security Discourse”, http://www.researchgate.net/ publicati-
on/236851802 (Erişim 26.05.2015).
Monaghan, Andrew, “NATO and Energy Security after the Strasbourg-Kehl Summit”,
NATO Defence College Report, June 2009.
NATO Stratejik Konsept 1999, http://www.nato.int/cps/en/natolive/official_texts_ 27433.
htm, (Erişim 25.05.2015).
NATO Riga Summit Declaration, 29 November 2006, http://www.nato.int/docu/pr/ 2006/
p06-150e.htm, (Erişim 25.05.2015).
NATO Bucharest Summit Declaration, 3 April 2008, http://www.nato.int/cps/en/ natolive/
official_texts_8443.htm?mode=pressrelease, (Erişim 25.05.2015).
NATO Strasburg-Kehl Summit Declaration, 4 April 2009, http://www.nato.int/cps /en/na-
tolive/news_52837.htm, (Erişim 25.05.2015).
NATO Stratejik Konsept 2010, paragraf 13, http://www.nato.int/nato_static_fl2014/ assets/
pdf/pdf_publications/20120207_strategic-concept-2010-tur.pdf, (Erişim 25.05.2015).
NATO Chicago Summit Declaration, 2012, http://www.nato.int/cps/en/natolive/ official_
texts_87593.htm, (Erişim 26.05.2015).
NATO Wales Summit Declaration, 05 Sep. 2014, http://www.nato.int/cps/en/natohq/ offici-
al_texts_112964.htm, (Erişim 26.05.2015).
NATO’s Role in Energy Security, http://www.nato.int/cps/en/natolive/topics_ 49208.htm,
(Erişim 25.05.2015).
Nye, Joseph, “Soft Power”, Foreign Affairs, 1990, 153-171.
Pamir, Necdet, “Kafkaslar ve Hazar Havzasındaki Ülkelerin Enerji Kaynaklarının Türkiye’nin
Güvenliğine Etkileri”, Harp Akademileri Semineri, 2007.
Pamir, Necdet, “The Black Sea: A Gateway to Energy Security and Diversification”, Southe-
ast European and Black Sea Studies, Vol. 7, No. 2, June 2007, 245–263.
Passing, D., 2050, Koton Yayınları, İstanbul, 2010.
Rühle, Michael, “NATO and Energy Security”, IP Global Edition, No. 3, 2011, 1-4.
Sarto, Raffaella A Del; “Security and Democracy: A Reprise”, European Security, Vol. 15,
No. 4, December 2006, 507–518.
Sevim, Cenk, “Küresel Enerji Jeopolitiği Ve Enerji Güvenliği”, Journal of Yasar University,
Vol. 26, No. 7, 2012, 4378-4391.
162 Enerji Diplomasisi
Ülger, İrfan Kaya; “Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasının Arka Planı, Oluşumu ve Te-
mel Anlaşmazlık”; Uluslararası Güvenlik Sorunları ve Türkiye, Seçkin Yayınları,
Ankara, 2002.
Williams, Paul D., Security Studies an Introduction, Routledge, London, 2008.
Yergin, Daniel, “Ensuring Energy Security”, Foreign Affairs, Volume 85, No. 2, 69-82.
Yüce, Çağrı Kürşat, “1990 Sonrası “Yeni Büyük Oyun” ve Hazar Havzasının Önemi”, USAK
Gündem, http://www.usakgundem.com/makale.php?id=187, (Erişim 20.12.2011).
Ufuk Cerrah 163
Ufuk CERRAH*
Giriş
Küresel ekonomik sistem içerisinde görece önemli bir yere sahip olan ülke-
lerin iç ve dış politikalarının istikrarı, ekonomilerinin sürdürülebilirliliği ve dünya
serbest piyasa ekonomisinin işleyişi küresel enerji politikalarıyla doğrudan ilişkili-
dir. Ekonominin temel girdisi olan enerjiye güvenli, istikrarlı ve kesintisiz bir şekil-
de ulaşılması, enerji fiyatlarının arz ve talep ekseninde serbest piyasa koşullarında
belirlenmesi, enerji kaynak alanlarının ve enerji aktarım hatlarının güvenliğinin
sağlanması günümüz enerji politikalarının önemli parametreleri olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bununla birlikte, bir yandan enerji arzı yapan aktörler açısından talep
çeşitliliği yaratılması ve diğer yandan da enerji talep eden aktörler açısından arz
çeşitliliğinin sağlanması da önem arz etmektedir. Enerji temininde dışa bağımlılığı
azaltmak maksadıyla kaynak çeşitliliğine gidilmesi de hükümetlerin önemli gün-
dem maddeleri arasında yer almaktadır. Bu nedenle enerji uluslararası ilişkiler di-
siplini içerisinde önemli bir konu ve başlık olma özelliğini korumaktadır. Enerji arzı
yapan ülkeler, enerji talep eden ülkeler ve enerji aktarım hattı olan ülkeler arasın-
daki ilişkiler ve bu bölgelerdeki güvenlik sorunları uluslararası ilişkiler disiplininin
önemli analiz konuları arasında yer almaktadır. Enerji politikaları coğrafya, politi-
ka, ekonomi ve güç faktörleri göz önüne alınarak oluşturulduğu için enerji konusu
aynı zamanda jeopolitikanın ve onun bir alt çalışma alanı olan jeoekonominin de
gözde konuları arasında sayılmaktadır.
Günümüzde enerji konusu analiz edildiğinde petrol ve doğalgaz haklı ola-
rak listede öncelikli yerini almaktadır. Fosil yakıtlar günümüzde hâlen en önemli
ve ağırlıklı enerji kaynağı olmaya devam etmektedir. Petrol, doğalgaz ve kömür
küresel ekonomi açısından stratejik önemini korumaktadır ve Uluslararası Enerji
Ajansının verileri en azından bu yüzyıl boyunca bu kaynakların stratejik önemi-
Avrupa Birliği yeterli petrol ve doğal gaz kaynaklarına sahip olmadığı için bu
stratejik enerji kaynaklarını dış pazarlardan temin etmektedir. Avrupa Birliği’nin
enerji temin ettiği aktörler başta Rusya olmak üzere Hazar Havzası, Orta Doğu ve
Kuzey Afrika’da bulunmaktadır. Fakat bu bölgelerin ve Avrupa’ya ulaşan enerji
aktarım hatlarının geçtiği güzergâhların genel bir istikrarsızlık içinde bulunduğu
görülmektedir. Ukrayna, Güney Kafkasya, Hazar Havzası, İran, Ortadoğu, Kuzey
Afrika ve Doğu Akdeniz bu kapsamda ön plana çıkmaktadır. Bu nedenle yaptığımız
analizlerimizde bu bölgelerde yaşanan jeopolitik problemlerin Avrupa Birliği enerji
güvenliğine etkilerini de ele aldık.
1 EU Energy in Figures Statistical Pocketbook 2014, Publications Office of the European Union,
Luxembourg, 2014, http://ec.europa.eu/energy/sites/ener/files/documents/2014_pocketbook.
pdf, (Erişim 21.04.2015).
Ufuk Cerrah 165
Cenevre müzakere sürecinin bir sonucu olarak, 2 Nisan 2015’te bu konuda çerçeve
antlaşması imzalanmış olmasına rağmen nihai bir antlaşma henüz imzalanamamış-
tır ve İran konusu hassasiyetini korumaktadır. Suriye, IŞİD, Libya, Yemen sorunları
ve Genişletilmiş Ortadoğu’da Arap Baharının yarattığı istikrarsızlık hâlen devam
etmektedir. Tüm bu jeopolitik problemler genel olarak küresel enerji güvenliği ve
özel olarak da Avrupa Birliği enerji güvenliğini doğrudan etkilemektedir. Yaptığı-
mız çalışmada biz Avrupa Birliği enerji güvenliği konusunu bu açıdan ele alarak
inceledik.
doğalgaz
%25
Şekil 1:
Enerji güvenliği konusu AB gündemine ilk defa 1970’li yıllarda yaşanan pet-
rol krizleri ile girmiştir.4 AB açısından enerji güvenliği Avrupa pazarlarına ve ulus-
lararası pazarlara enerjinin kesintisiz olarak, yeterli miktarlarda, güvenilir ve çeşitli
tedarikçilerden ve istikrarlı fiyatlarla ulaştırılmasıdır. Bununla birlikte temiz ener-
ji kaynaklarına erişim, enerji kullanımında yüksek verimliliğin sağlanması, enerji
kullanımında kaynak çeşitlendirmesine gidilmesi, yerli enerji üretim imkânlarının
araştırılması ve bütün bunlarla bağlantılı olarak çevrenin korunması AB açısından
büyük önem taşımaktadır.
Dünyanın en büyük enerji ithalatçısı konumunda bulunan AB’nin enerjide
dış piyasalara bağımlılık oranı hâlihazırda %55 seviyelerinde bulunmaktadır. AB
ihtiyacı olan petrolün %84’ünü ve doğal gazın ise %64’ünü ithal etmektedir.5 AB
4 Jan Frederick Braun, “EU Energy Policy Under the Treaty of Lisbon Rules: Between a New
Policy and Business as Usual”, EPIN Working Paper No:31, 2011, http://papers.ssrn.com/sol3/
papers.cfm?abstract_id=2001357, (Erişim 25.09.2014).
5 Energy Production and Imports, http://epp.eurostat.ec.europa.eu/statistics_explained/index.
php/Energy_production_and_imports, (Erişim 25.09.2014).
Ufuk Cerrah 167
ihtiyacı olan enerjiyi Kuzey Afrika, Ortadoğu, Hazar Havzası, Rusya ve Kuzey
Denizi’nden (Norveç) temin etmektedir. AB ihtiyacı olan enerji kaynaklarını pet-
rol ve doğalgaz boru hatları ile ve deniz aşırı ülkelerden ise tankerlerle kıtasına
taşımaktadır. Enerji arz güvenliğinin sağlanması açısından hem bu enerji kaynak
alanlarının ve hem de enerji aktarım hatlarının güvenliği ve istikrarı büyük önem
taşımaktadır.
Nijerya Norveç
5% 12%
Şekil 2:
AB’nin petrol ve doğalgaz temininde önemli bir kaynak ülkesi Kuzey Denizi
vasıtasıyla Norveç’tir. AB ithal ettiği doğalgazın %28.2’sini ve petrolün de yaklaşık
%15’ini Norveç’ten almaktadır.6 Avrupa kıta sisteminin bir parçası olan fakat Birlik
üyesi olmayan Norveç’ten petrol ve doğalgaz alımına ilişkin bir sorun bulunma-
makla birlikte Kuzey Denizi enerji kaynaklarının 2030’lu yıllarla birlikte tükenme-
ye başlayacağı tahmin edilmektedir.
Harita 1:
2011 yılında başlayan “Arap Baharı” süreci AB’nin komşusu enerji zengini
Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da büyük bir istikrarsızlık yaratmıştır. Hâlihazırda Mısır
ve özellikle Libya istikrarsızlık içinde bulunmaktadır. Tunus ve Cezayir’deki du-
rum ise hassastır. AB’nin petrol ve doğalgaz ithal ettiği Afrika ülkesi Nijerya’da ise
kuzeyde yaşayan Müslümanlar ile güneyde yaşayan Hıristiyanlar arasında çatışma-
lar bulunmaktadır. Aşırı dinci (fundamentalist) bir terör örgütü olan Boka-Haram
örgütü Nijerya’da istikrarsızlık kaynağı olmaya devam etmektedir.
Doğu Akdeniz’de; Suriye’de 2011 yılında başlayan istikrarsızlık ve iç savaş
devam etmektedir. Kronikleşmiş Kıbrıs sorunu ve Filistin sorunu hâlen çözüleme-
miştir. Doğu Akdeniz’de keşfedilmeye başlanan enerji kaynakları hem fırsatları
hem de riskleri beraberinde getirmektedir. Son yıllarda Birleşik Devletler, Rusya,
İngiltere ve diğer Avrupa devletlerinin Doğu Akdeniz’e olan ilgisi artmıştır. Gü-
nümüzde Doğu Akdeniz yalnız enerji aktarım hattı olma noktasında değil, aynı
zamanda enerji kaynak alanı olma özelliği de taşımaktadır. Bölgede İngiltere’nin
Kıbrıs’ta, Rusya’nın ise Suriye’nin Tartus şehrinde askeri üsleri bulunmaktadır.
Birleşik Devletlerin ise Türkiye ve Girit adasında askeri üsleri bulunmakta ve aynı
zamanda Washington yönetimi Doğu Akdeniz’de güçlü bir donanma bulundur-
maktadır. Hem enerji kaynak alanlarının hem de enerji aktarım hatlarının güven-
liği açısından Doğu Akdeniz’de Kıbrıs sorununun çözümü ve buna bağlı olarak
deniz yetki alanlarının belirlenmesi çözülmeyi bekleyen önemli sorunlardır. Güney
Kıbrıs’ın AB üyesi olması, Türkiye’nin AB’ye aday müzakere sürecinde bir ülke
konumunda bulunması ve AB’nin enerji güvenliği konusu hep birlikte değerlendi-
Ufuk Cerrah 169
rildiğinde Kıbrıs sorununun çözümü ve buna bağlı olarak Doğu Akdeniz’de deniz
yetki alanlarının belirlenmesi önümüzdeki günlerin en önemli gündem maddele-
ri olacaktır. 2014 yılının Şubat ayında Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin olarak
BM’nin arabuluculuğunda müzakere süreci yeniden başlamıştır. Birleşik Devletler
Başkan Yardımcısı Joe Biden 2014 yılının Mayıs ayında Ukrayna temaslarının ar-
dından adayı ziyaret etmiş ve müzakere sürecine olan desteğini açıklamıştır. Bu
ziyaret Washington Yönetimi tarafından 1962 yılından buyana Kıbrıs’a gerçek-
leştirilen en yüksek seviyeli ziyaret olma özelliği taşımaktadır.7 Bu noktada enerji
güvenliği ve buna bağlı olarak Doğu Akdeniz’deki jeopolitik sorunların çözülme-
sinde bölge ülkelerinin yanı sıra Birleşik Devletler, Rusya ve AB ülkelerinin belir-
leyici konumda olacaklarını ifade edebiliriz. Irak ve İran hariç AB’nin enerji temin
ettiği Körfez ülkeleri ise görece istikrarlı durumda bulunmaktadırlar. Arap Baharı
süreci bu ülkeleri etkilese de iktidarda bulunan otoriter yönetimler kontrolü tekrar
ele almış görünmektedirler. Amerikan işgalinin ardından Irak’ta oluşan istikrarsız-
lık durumu hâlen devam etmektedir. Ülke üç bölgeye ayrılmış ve kuzeyde Kürt-
ler, güneyde Şiiler ve orta kesimde Sünniler arasında sürdürülebilir bir anlaşma
sağlanamamıştır. Irak’ın sahip olduğu petrol ve doğalgazın uluslararası piyasalara
istikrarlı bir şekilde ulaştırılabilmesi için ülkede bütünlüğün ve güvenliğin sağ-
lanması büyük önem taşımaktadır. Kuzey Irak’ta bulunan Bölgesel Kürt Yönetimi
Türkiye ile işbirliği yaparak Avrupa pazarlarına ulaşmaya çalışırken, güneydeki
Şiiler ise İran ile yakın ilişkiler geliştirmektedir. 2015 yılında Bağdat ile Bölgesel
Kürt Yönetimi arasında kalan bölgeyi IŞİD terör örgütü işgâl etmiş durumdadır.
Uluslararası toplum hâlihazırda IŞİD ile mücadele etmektedir. AB Tahran’ın nük-
leer programı nedeni ile İran’a 1 Temmuz 2012’den itibaren petrol ve 1 Temmuz
2013’ten itibaren ise doğalgaz ambargosu uygulamaktadır.8 İran’ın nükleer progra-
mına ilişkin olarak AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisinin mo-
deratörlüğünde P5+1 olarak bilinen müzakere süreci devam etmektedir. Müzake-
relere İran’ın karşısında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimi üyesi 5 ülke;
ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin ile birlikte Almanya katılmaktadır. Cenevre’de
yapılan müzakere süreci Mart 2015 sonlanmış ve 2 Nisan 2015 tarihinde çerçeve
antlaşması imzalanmıştır. Taraflar Haziran 2015 sonuna kadar nihai antlaşmaya
varmayı hedeflemektedirler.
7 Helena Smith, “US Vice-President Joe Biden Pushes Energy Cooperation in Visit to Cyprus”,
http://www.theguardian.com/world/2014/may/22/us-vice-president-joe-biden-visits-cyprus-e-
nergy-cooperation, (Erişim 25.09. 2014).
8 Cornelius Adebahr, “Easing EU Sanctions to Iran”, Carnegie Endowment for Internatio-
nal Peace, http://carnegieendowment.org/2014/06/16/easing-eu-sanctions-on-iran, (Erişim
25.09.2014).
170 Enerji Diplomasisi
İran konusunda sağlanacak bir antlaşma hem bölge hem de küresel güvenlik
açısından büyük önem taşımaktadır. Bu kapsamda küresel ve bölgesel enerji güven-
liğinin temin edilmesi açısından da antlaşmanın önemli olduğunu ifade edebiliriz.
Cenevre müzakere süreci, 2 Nisan 2015 tarihinde imzalanan çerçeve antlaşma ve
2015 Haziran sonunda imzalanması beklenen nihai antlaşma önemli sonuçlar doğu-
racak niteliktedir. Öncelikle İran’a uygulanan ambargolar tedricen kaldırılacak ve
bu durum son yıllarda ciddi sıkıntılar yaşayan İran ekonomisinin kurtulmasına ve
küresel ekonomik sisteme entegre olmasına yol açacaktır. Bununla birlikte İran sa-
hip olduğu petrol ve doğalgazı başta Avrupa olmak üzere küresel piyasalara daha is-
tikrarlı şekilde aktaracaktır. Bu durum Türkiye dahil bölge ekonomilerinin istikrara
kavuşmasına katkı sağlayacaktır. İran konsunda sağlanacak nihai antlaşma Avrupa
Birliği açısından arz çeşitliliğinin sağlanması, daha ucuz, daha güvenli ve daha is-
tikrarlı enerji teminine fırsat verecektir. Bununla birlikte söz konusu müzakere süre-
ci ile birlikte dünyanın en büyük ekonomisi ABD ile İran arasında 1979 yılından bu-
yana kopmuş olan ilişkilerin cılız da olsa tekrar tesis edilmeye başlanması da büyük
önem taşımaktadır. İran ile yürütülen müzakereler her ne kadar ABD-İran ilişkileri
üzerinden okunsa da bu sürecin mimarı AB olmuştur. Ab Dışişleri ve Güvenlik Po-
litikası Yüksek Temsilcisi sürece liderlik etmiş ve müzakerelerin bu aşamaya gel-
mesini sağlamıştır. Enerji temini ve enerji güvenliği, bölgesel ve küresel güvenlik
açısından İran’ın sisteme entegre edilmesi AB için büyük önem taşımaktadır.
İran konusunda müzakere süreci bu şekilde başarılı bir biçimde gelişirken baş-
ta İsrail olmak üzere Körfez’de bulunan Sunni Arap ülkeleri durumdan rahatsız
olmuşlardır. Suudi Arabistan ve Katar İran’ın ABD ve AB ile bir masada müzakere
edebilmesinden ve muhtemel bir antlaşmaya varabilme ihtimalinden büyük rahat-
sızlık duymuşlardır. Arap Baharı süreci ile birlikte özellikle Ortadoğu coğrafyasın-
da Sunni-Şiî eksenli bir kutuplaşmanın olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz. İran
liderlindeki Şiî dünyası, Irak Şiîleri (Güney Irak), Suriye (Şam Yönetimi), Lübnan
(Hizbullah vasıtasıyla), yönetimleri Sunni olsa da halklarının önemli bir kesimi Şiî
olan Katar, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri üzerinde etkinlik kurmaktadır. Or-
tadoğu’da oluşan bu jeopolitik durum 2011 yılının Aralık ayında ABD’nin Irak’tan
askerlerini çekmesi ile birlikte daha belirgin bir hâl almıştır. Suriye’de devam eden
savaşı ve son olarak 2015 yılı Mart ayında başlayan Yemen krizini İslâm dünyası
içerisindeki bu Sunni-Şiî kutuplaşması üzerinden okunması gerektiğini değerlendi-
riyoruz. Ortadoğu’da yaşanan bu gelişmeler genel olarak küresel enerji güvenliğini
özel olarak da AB enerji güvenliğini yakından ilgilendirmektedir.
Mısır’da iktidara gelen Müslüman Kardeşler’in Batı destekli bir darbe ile yö-
netimden uzaklaştırılması ve Sisi yönetimi ile Türkiye arasındaki ilişkilerin kop-
ması, Yine Türkiye ile İsrail arasında 2010 yılı Mayıs ayından buyana devam eden
Ufuk Cerrah 171
9 Bilge Adamlar Kurulu Raporu, Rapor No:60, İstanbul, 2014, s.11-14, http://www.bil-
gesam.org/Images/Dokumanlar/0-96-2014042413kafkasya-raporu-internet1.pdf, (Erişim
25.09.2014).
172 Enerji Diplomasisi
Egypt Others
1% 8%
Trinidad and
Tobago
1%
Russia
Libya 30%
3%
Nigeria
4% Algeria
14% Norway
30%
Qatar
9%
Şekil 3:
10 Hasan Selim Ozertem, “Ukrayna’daki Krizin Avrupa Enerji Guvenliğine Etkisi”, USAK Ana-
list Dergisi, Ankara, Temmuz 2014, s.80-81.
11 Doğal Gaz Piyasası 2013 Yılı Sektor Raporu, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, Ankara,
2013, s.4-5.
12 Petrol Piyasası 2013 Yılı Sektor Raporu, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, Ankara, 2013,
s.2-4.
Ufuk Cerrah 173
Irag
Diğer
3%
19% Russia
Azerbaijan
34%
4%
Nigeria
4%
Kazakhstan Norway
Libya 14%
6% 10%
Saudi Arabia
6%
Şekil 4:
Enerji ihraç eden ülkeler açısından da talep güvenliği konusu önemli bir para-
metredir. Bu noktada AB dünyanın en büyük pazarı ve aynı zamanda güvenilir ve
istikrarlı bir aktördür. Rusya kendi doğalgaz ve petrolünün önemli bir bölümünü
Avrupa’ya ihraç etmektedir. AB de Rusya’nın enerji kaynaklarına istikrarlı ve gü-
venli bir şekilde ulaşmak istemektedir. Bu nedenle AB ile Rusya arasında jeo-eko-
nomik alanda karşılıklı bir bağımlılık söz konusudur.
174 Enerji Diplomasisi
Eastern Europe
23%
CIS
27%
Other Western
Europe
7%
Germany
20%
France
6% Turkey
Italy 10%
7%
Şekil 5:
Europe
75%
Şekil-6
13 Emine Filoğlu, “Dünya’da ve Türkiye’de Doğal Gaz ve Shale Gas (Kaya Gazı) Teknolojileri
ve Ticareti”, Uluslararası Enerji ve Çevre Konferansı Sunumu, 25.04.2013.
14 AB Nükleer Güvenlik Düzenlemelerini Sıkılaştırıyor, http://www.euractiv.com.tr/enerji/artic-
Harita 2:
15 Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik, Küre Yayınları, İstanbul, 39. Baskı, 2009, s.109-115.
178 Enerji Diplomasisi
1990’lı yıllarda görece zayıf durumda bulunan Rusya ise kendi iç sorunları
ile uğraşmak durumunda kalmıştır. Çeçenistan sorunu Moskova’nın 10 yıllık ener-
jisini tüketmiş, sonuçta Rusya Kuzey Kafkasya’da kontrolü sağlamıştır. SSCB’nin
dağılmasının ardından Moskova yönetimi eski SSCB üyelerini Bağımsız Devletler
Topluluğu (BDT) adı altında bir arada tutmaya gayret etmiş ve onlarla siyasi, askerî
ve ekonomik ilişkilerini muhafaza etmek istemiştir. Fakat Baltık ülkeleri BDT’ye
katılmamışlardır. Ukrayna ise BDT’ye daha sonradan Moskova’nın baskıları ile
1993 yılında dâhil olmuştur.16
Moskova yönetimi için 1990’lı yıllardaki önemli bir diğer öncelik ise Rus-
ya Federasyonu dışında yaşayan Rusların çıkarlarının bulundukları ülkelerde (eski
SSCB ülkeleri) korunması olmuştur. Eski SSCB ülkelerinde yaklaşık 30 milyon
Rus kökenli insan yaşamaktadır. Ukrayna’da 9 milyon, Kazakistan’da 4 milyon,
Beyaz Rusya’da 1,5 milyon, Kırgızistan’da 500.000, Özbekistan’da 800.000 ve
Tacikistan’da ise 50.000 kişilik Rus nüfus yaşamaktadır. Bununla birlikte Mol-
dova’nın ayrılıkçı Transdinyester bölgesinde yaşayan 500.000 kişinin 180.000’i
Rus’tur.17 Baltık ülkeleri Estonya’da 350.000, Letonya’da 800.000 ve Litvanya’da
da 220.000 Rus kökenli insan yaşamaktadır.18 Moskova yönetimi Rusya Federas-
yonu dışında yaşayan bu Rus nüfusun haklarını korumak ve çıkarlarını takip etmek
için “Yakın Çevre” politikası olarak bilinen dış politika doktrinini açıklamıştır. Bu
kapsamda Moskova Rus kökenli insanların yaşadığı Baltık ülkeleri, Beyaz Rusya,
Ukrayna, Moldova, Güney Kafkasya ve Orta Asya bölgelerini yakın çevre olarak
tanımlamıtır. Bu bölgeler Moskova’nın yakın çıkar alanı olarak görülmüş ve diğer
küresel ve bölgesel aktörlerin bu bölgelerde etkinlik kurmasına Moskova her zaman
karşı çıkmıştır. Fakat Estonya, Letonya ve Litvanya’nın NATO ve AB üyeliği Mos-
kova’nın bu hedefe ulaşmasını engellemiştir. Bu nedenle Rusya geriye kalan Beyaz
Rusya, Moldova, Ukrayna, Güney Kafkasya ve Orta Asya ülkelerinin Batı ile olan
yakın ilişkilerini kontrol altına almaya çalışmıştır. Özellikle Ukrayna, Moldova ve
Gürcistan’ın Avrupa-Atlantik kurumlarına (AB ve NATO) üye olma niyetleri Mos-
kova yönetimini ciddi bir şekilde rahatsız etmiştir.
Rusya yakın çevre olarak tanımladığı bölgeleri kontrol altına almak için o
ülkelerde yaşayan Rus nüfusunu kullanmış ve onları korumak için sık sık o ül-
kelere müdahalede bulunmuştur. Bu kapsamda 1997 yılında yaşanan çatışmaların
16 Aleksandr Dugin, Rus Jeopolitiği Avrasyacı Yaklaşım, çev.Vügar İmanov, Küre Yayınları,
İstanbul, 2003, s.359-360.
17 Olesya Aldushenko, “Russia interested in the Russian diaspora living abroad”, Russia Beyond
19 Zbigniew Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası, çev. Yelda Türedi, İnkilâp Yayınları, İstanbul,
2005, s.133.
20 M. Vedat Gündüz, Kafkasya’da Siyaset, Kadim Yayınları, Ankara, 2012, s. 254-256.
180 Enerji Diplomasisi
21 Bilge Adamlar Kurulu Raporu, Rapor No:60, İstanbul, 2014, s.17-20, http://www.bil-
gesam.org/Images/Dokumanlar/0-96-2014042413kafkasya-raporu-internet1.pdf,(Erişim
25.09.2014).
Ufuk Cerrah 181
euractiv.com.tr/enerji/article/ukrayna-ile-rusya-arasindaki-odeme-anlasmazligi-yeni-dogal-
gaz-krizi-beklentisine-yol-acti-029672, (Erişim 03.09.2014).
Ufuk Cerrah 185
artmıştır. Kırım’da yaşayan 2 milyon halkın %59’u Rus, %12’si ise Tatarlardan
oluşmaktadır ve geriye kalanlar ise Ukraynalıdır. Bu bölgede yaşayan halk, yaşanan
olaylar karşısında kendi meclisleri vasıtasıyla bağımsızlık için referandum kararı
almışlarıdır. 16 Mart 2014’te yapılan referandumla Kırım bağımsızlığını ilân etmiş
ve Rusya’ya katılmaya karar vermiştir. Bu karar Rusya tarafından kabul edilmiş
ve böylece Kırım Rusya tarafından ilhak edilmiştir. Bu ilhak uluslararası kamuoyu
tarafından kabul edilmemiştir.
Kırım’ın ilhakı Ukrayna’da yaşanan krizi daha da derinleştirmiş, Kiev yö-
netimi ile Moskova arasındaki ilişkiler daha da bozulmuştur. ABD ve AB Rusya
üzerinde baskı oluşturmuş, Kırım’ın ilhakında sorumlu gördükleri bazı Rusya ve
Ukrayna vatandaşlarına yaptırım kararı almışlardır. Bu kişilerin seyahatlerine kı-
sıtlama getirilmiş, ticari faaliyetleri askıya alınmış ve hesapları dondurulmuştur.
Kırım’ın ilhakından sonra Rusya’nın Karadeniz havzasında stratejik üstünlük sağ-
ladığı değerlendirilmektedir.
Kırım’ın ilhakından sonra Ukrayna’nın doğusunda Harkiv, Luhansk ve Do-
netsk’te Moskova’nın desteği ile gösteriler daha da artmıştır. Ukrayna bu bölgelere
müdahalede bulunmuş ve fakat silahlı gruplar karşısında başarılı olamamıştır. Bu-
nunla birlikte Rusya Ukrayna’nın doğu sınırına asker yığmış ve askeri tatbikatlar
icra etmeye başlamıştır. Gelinen bu durum krizi daha da derinleştirmiş, Batı Uk-
rayna’ya desteğini açıklamış ve yaptırım uyguladığı kişi sayısını arttırmıştır. ABD
yaptırımlar konusunda daha ısrarcı davranırken, Rusya ile ekonomik ilişkileri olan
Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri yaptırımlara karşı çıkmıştır. Rusya ile AB arasındaki
ticaret hacmi yaklaşık 330 milyar dolardır.28 Rusya ile ABD arasında ise ticaret
hacmi yaklaşık 38 milyar dolardır. Bu rakamlar da göstermektedir ki ekonomik
açıdan Rusya ve AB birbirlerine bağımlıdırlar. Bu nedenle ekonomik yaptırımlar
konusunda ABD ile AB arasında görüş farklılıkları bulunmaktadır. Bu durum Mos-
kova’nın elini güçlendirmektedir. Bununla birlikte Polonya ve Baltık ülkeleri ken-
dilerini Rusya’nın yakın tehdidi altında gördükleri için yaptırımların arttırılmasını
ve kendi ülkelerinde NATO’nun varlığının arttırılmasını istemişlerdir.
25 Mayıs 2014 seçimlerini Ukrayna’da Batı yanlısı Petro Poreşenko kazanmış,
seçimler ülkenin doğu ve güneyi ile Kırım’da yapılamamıştır. Rusya kendi üze-
rindeki baskıları azaltmak ve ekonomik yaptırımları hafifletmek için seçimlerden
önce Ukrayna’nın doğusundaki tatbikatlarını durdurmuş ve askerlerini geri çekmiş-
tir. Bu durum Batı tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. Rusya Petro Poreşen-
ko’yu tanımış ve onunla sorunun çözümü için dolaylı müzakereler gerçekleştirmiş-
29 Nick Cunningham, “Russia Needs to Sell Gas More Than EU Needs to Buy It”, http://oilp-
rice.com/Energy/Energy-General/Russia-Needs-to-Sell-Gas-More-than-EU-Needs-to-Buy-it.
html, (Erişim 04.03.2014).
30 “Ukrayna ile Rusya Arasındaki Doğalgaz Görüşmeleri Sonuçsuz Kaldı”, http://www.eurac-
tiv.com.tr/enerji/article/ukrayna-ile-rusya-arasindaki-dogalgaz-gorusmeleri-sonucsuz-kal-
di-029816, (Erişim 16.06.2014).
Ufuk Cerrah 187
Ukrayna’da Kiev yönetimi ile ayrılıkçılar arasında 5 Eylül 2014 tarihinden bu-
yana bir ateşkes durumu söz konusu olsa da ülkenin güney ve doğusundaki çatışma-
lar devam etmekte ve Kırım’ın Rusya tarafından işgâl edilmiş durumu sürmektedir.
Ukrayna özellikle 2003 yılından itibaren Rusya ile Batı (ABD ve AB) arasında ya-
şanan jeopolitik rekabete konu olmuştur. Avrasya’da doğu ile batıyı birbirine bağ-
layan coğrafî konumu ile Ukrayna jeostratejik öneme sahip bir ülkedir. Ukrayna’da
ülkenin doğu ve güneyinde yaşayan Ruslar ve Rusça konuşan Ukraynalılar Mosko-
va ile yakın ilişkiler geliştirmek istemektedir. Ülkenin bu kesimi ekonomik olarak
Rusya ile entegre olmuş durumdadır. Milliyetçi Ukraynalılar ise ülkenin orta ve batı
kesimlerinde yaşamakta, genellikle tarımla uğraşmakta ve AB ülkeleri ile tarıma
dayalı ticari ilişkiler geliştirdikleri için AB’ye uyum sağlamak ve üye olmak iste-
mektedirler. Ukrayna’nın doğu ve batı kesimlerinin mevcut bu durumu Ukrayna’da
meydana gelen gelişmelerin de temel sebebidir. ABD ve AB ile Rusya arasındaki
rekabet Ukrayna’daki bu ayrışma üzerinden yürütülmektedir.
Ukrayna’nın hem kendisi hem de AB üyesi ülkeler ekonomileri için gerekli
olan enerjinin önemli bir kısmını Rusya’dan ithal etmektedirler. Enerji konusunda
Rusya’ya bağımlılık Ukrayna’da %60, AB’de ise %30 seviyelerindedir. Bu bağım-
lılık Ukrayna ve AB’de hassasiyet yaratmaktadır. Buna karşılık olarak Rusya’da
enerji ihracatının 2/3’ünü Avrupa’ya yapmaktadır. Rus ekonomisi enerji ihracatına
dayanmakta, AB üyesi ülkelerden de ithalat yapmaktadır. Kısacası AB ve Rusya
arasında ekonomik karşılıklı bağımlılık oluşmuş durumdadır. Ukrayna bu ekono-
mik karşılıklı bağımlılığın düğüm noktasıdır. Ukrayna’da yaşanan kriz bu neden-
le AB ve Rusya’da ciddi rahatsızlık yaratmış ve ekonomik kayıplara yol açmıştır.
Rusya ile yakın ekonomik ilişkileri olan Almanya, İtalya ve Fransa gibi büyük ül-
kelerle, bazı Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri ulusal ekonomik çıkarlarını düşünerek
Rusya’ya uygulanan yaptırımlara karşı çıkmıştır.
5 Eylül 2014’te yapılan ateşkes sonrası dönemde Poreşenko ülkenin doğu ve
güney bölgelerinde yaşayan ayrılıkçılara özerklik verilmesi ve ağır suçlara karışma-
yan tutukluların serbest bırakılması için çalıştıklarını açıklamıştır. Kırım’ın Rusya
tarafından işgâl edilmiş durumu ise sürmektedir. Ukrayna ile Rusya arasında doğal
gaz fiyat anlaşmazlığı devam etmekte ve Kiev’in Moskova’ya ödenmemiş doğal
gaz borcu bulunmaktadır. Önümüzdeki günlerde bu konuların çözümü gerekecek-
tir. Ekonomik krizden kurtulmaya çalışan AB ekonomisi için enerjinin istikrarlı bir
şekilde temini ve özellikle kış aylarında büyük önem taşıyan doğal gazın Avrupa’ya
kesintisiz aktarılması önem arz etmektedir.
188 Enerji Diplomasisi
Sonuç ve Değerlendirme
Soğuk Savaş’ın sona ermesi bir dönemi sona erdirmiş ve yeni bir uluslararası
sistemin doğmasına zemin hazırlamıştır. Tek kutuplu dünya söylemlerine karşın
uluslararası sistem Batı’nın görece güç kaybı ve diğerlerinin de güç kazanması ile
çok kutuplu bir yapıya doğru evrilmiştir. 11 Eylül terör saldırıları ve ardından Bir-
leşik Devletlerin Afganistan ve Irak harekâtları İslâm dünyası ile Batı’nın karşı kar-
şıya gelmesine neden olmuştur. Artık uluslararası sistemdeki ayrışma medeniyetler
üzerinden okunmaya başlanmıştır.
2003 yılında Washington’un Ortadoğu’ya müdahalesi enerji fiyatlarında artışa
neden olmuş ve enerji ihracatçısı ülkelerin finansal sermaye birikimleri artmıştır.
Bu kapsamda Putin yönetimi ile siyasi istikrarı yakalayan Rusya, eski küresel güç
konumuna dönmek için siyasi, ekonomik ve askerî çabalarını arttırmıştır. Mosko-
va’nın bu politikası ABD (NATO) ve AB’nin tepkisine neden olmuştur. AB’nin
Rusya’ya olan enerji bağımlılığı ve karşılıklı ekonomik bağımlılık Avrasya coğraf-
yasındaki jeopolitik ilişkileri de doğrudan etkilemiştir. Rusya sahip olduğu enerji
kaynaklarının ve bu enerji kaynaklarını dünya pazarlarına ulaştıracak aktarım hat-
larının güvenliğini en öncelikli politika olarak belirlemiştir. Bununla birlikte yaptığı
ikili antlaşmalarla Hazar havzası enerji kaynaklarını da kontrol etmek istemiştir.
Hazar havzası enerji kaynaklarının kendi üzerinden Batı pazarlarına ulaştırılması
Moskova tarafından öncelikli bir politika olarak belirlenmiştir.
Rusya’nın sahip olduğu enerji kaynaklarının Avrupa pazarlarına ulaştırılma-
sında en ekonomik yol olan boru hatları Ukrayna üzerinden geçmektedir. Enerji
aktarım hattı ülkesi olması nedeni ile Ukrayna Rusya tarafından stratejik öneme
sahip bir ülke olarak görülmüştür. Bununla birlikte Rusya’nın sınırlanması ve enerji
üzerindeki tek elinin kırılması açısından Ukrayna, Moldova ve Gürcistan gibi ül-
keler de Batı tarafından stratejik öneme sahip ülkeler olarak değerlendirilmiştir. 21
Kasım 2013’te başlayan Ukrayna krizini Avrasya’daki jeopolitik rekabetin bir so-
nucu olarak okumak gerektiğini değerlendiriyoruz ve bu krizin orta ve kısa vadede
de çözümünün zor olacağını düşünüyoruz.
Rusya ve Hazar Havzası enerji kaynaklarının dünya ve Avrupa piyasalarına
istikrarlı bir şekilde ulaştırılmasında hâlen önemli sorunlar bulunmaktadır. Bu so-
runların merkezinde de Rusya yer almaktadır. Enerji güvenliği konusu analiz edilir-
ken Ukrayna, Moldova, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan, Kazakistan ve Türk-
menistan sorunlarının hep birlikte bir bütün olarak analiz edilmesi gerekmektedir.
Bununla birlikte İran (enerji kaynak alanı) ve Türkiye (aktarım hattı) gibi bölgesel
aktörlerin konumları da doğru okunmalıdır. Bu iki bölgesel aktörün Rusya ve Batı
(ABD-AB) ile olan dinamik ilişkileri ve Güney Kafkasya ve Orta Asya üzerin-
Ufuk Cerrah 189
deki etkinlikleri iyi değerlendirilmelidir. Arap olmayan bu iki ülke Sunni ve Şiî
İslâm dünyasının önde gelen aktörleridir. Bölgede hem işbirliği hem de rekabetin
bütün örneklerini gösterebilecek tarihsel hafızaya sahiptirler. Yine bu iki aktörün
Arap-İslâm dünyası ile olan ilişkileri ve bölgede yaşanan gelişmelere müdahil olma
kapasiteleri de küresel enerji güvenliğini doğrudan etkileyen faktörlerdir. İran’ın
nükleer müzakere süreci, Türkiye’nin yeni dış politikası, İsrail’in konumu ve Kıb-
rıs sorunun çözümü küresel enerji güvenlik denkleminin önemli parametreleridir.
Enerji güvenliği politikalarının inşasında bu parametrelerin dikkatlice analiz edil-
mesi gerekmektedir.
İslâm dünyasında son yıllarda yaşanan Sunni-Şiî eksenli kutuplaşma ve re-
kabet de enerji politikalarına doğrudan yansımaktadır. Suudi Arabistan ve diğer
körfez ülkelerinin Basra Körfezi’nde ve Yemen’de İran’la karşı karşıya gelmeleri
bu rekabetin en önemli göstergesidir. Batı ile yakın ilişkileri bulunan Sisi yöneti-
mindeki Mısır’ın ve İsrail’in konumları da ayrıca bu enerji güvenliği denklemine
dahil edilmelidir. Enerji zengini Sudan ve Nijerya gibi Afrika ülkelerinde yaşanan
törör olayları ve istikrarsızlıklar ile Cezayir’in ve özellikle de Libya’nın içinde bu-
lunduğu durum Avrupa Birliği enerji güvenliğini doğrudan etkilemektedir. ABD ve
Avrupa’nın dışında Afrika’da küresel bir aktör olarak Çin’in de varlık gösterdiği
görülmektedir. Özellikle Çin’in Sudan konusunda önemli yatırımları bulunmakta-
dır. Dolayısıyla AB; Afrika ve Afrika’nın sahip olduğu enerji kaynakları konusunda
Çin gibi bir aktörü de dikkate almak zorundadır.
Avrupa Birliği kendi enerji güvenliğini temin edebilmek maksadıyla; ABD,
Rusya, Çin gibi küresel aktörleri; İran, Türkiye ve Mısır gibi bölgesel aktörleri;
enerji kaynak alanları ve enerji aktarım hatları üzerindeki jeopolitik problemleri
gözönünde bulundurmak durumundadır. Bu ise ortak bir dış ve güvenlik politikası
ile mümkün görünmektedir. Ortak dış ve güvenlik politikası konusunda Brüksel yö-
netiminin fazla başarılı olduğu söylenemese de 2007 yılında imzalanan ve 1 Kasım
2009 tarihinde yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması ile bu konuda önemli adımlar
da atılmıştır. Bu antlaşma ile Avrupa Birliği’nde kayda değer yetkilere sahip dışiş-
leri ve güvenlik politikalarından sorumlu bir yüksek temsilcinin atanması önemli
bir gelişmedir. Avrupa Birliği bunun meyvelerini de hemen almaya başlamış gerek
P5+1 olarak bilinen İran’ın nükleer müzakereleri konusunda gerekse Kosova ve
Sırbistan arasındaki müzakerelerde söz konusu yüksek temsilci önemli ve başarılı
misyonlar üstlenmiştir. Yine Avrupa Birliği üyelerinin bazılarının Fransa liderliğin-
deki Libya operasyonu da bu kapsamda değerlendirilmelidir. Kısacası ortak bir dış
ve güvenlik politikası inşa etmeden Avrupa Birliği’nin enerji güvenliğini sağlaması
mümkün değildir. Enerji güvenliği konusu jeopolitik bir meseledir ve bu şekilde ele
alınmayı gerektirmektedir.
190 Enerji Diplomasisi
Avrupa Birliği enerji güvenliği konusunun bir boyutunu ortak dış ve güvenlik
politikası oluştururken, diğer yönünü de Birlik çapında ortak bir enerji politikasının
inşası oluşturmaktadır. Avrupa Birliği geniş ve ortak bir pazarı temsil etmektedir
ve bu pazarın rekabet gücünü arttırabilecek ortak enerji politikalarına ihtiyacı bu-
lunmaktadır. Örneğin Rusya’nın farklı fiyatlardan farklı Avrupa Birliği üyesi dev-
letlere enerji sağlaması rekabet ilkesine aykırı görünmektedir. Üye ülkeler ortak
enerji politikasının yokluğuna dayanarak, ulusal çıkarları temelinde kendi enerji
politikalarını Avrupa Birliğine rağmen uygulamaktadırlar. Bu noktada ortak pazar
içinde rekabetin arttırılması ve korunması, arz güvenliğinin sağlanması ve sürdürü-
lebilir kalkınma temelinde çevreye duyarlı Birlik enerji politikalarının geliştirilme-
si gerektiğini ifade edebiliriz. Lizbon Antlaşmasına kadar bu yönde Birliğin almış
olduğu bir karar bulunmamasına rağmen, bu antlaşma ile birlikte enerji ve enerji
güvenliği konusunun ayrı bir başlık altında ele alındığı da görülmektedir. Avrupa
Komisyonu, Birliğin enerji politikasını, reform ve yeniden organizasyon yoluyla
yeni bir “Avrupa Enerji Birliği”ne dönüştürme amacı kapsamında, ilk etapta 1 Ka-
sım 2014 tarihinde Enerji Birliğinden sorumlu bir Başkan Yardımcısı atamış, 25
Şubat 2015 tarihinde de “İleriye Dönük İklim Değişikliği Politikası ile Dirençli
bir Enerji Birliği için Çerçeve Strateji” belgesini yayımlamıştır.31 Avrupa Birliği
enerji politikasının temelini; enerji arzı güvenliğinin sağlanması, tam entegre ortak
Avrupa enerji pazarının oluşturulması, enerji talebini azaltmaya katkı için enerji ve-
rimliliğinin artırılması, ekonominin karbonsuzlaştırılması ve araştırma, yenilikçilik
ve rekabetçilik oluşturmaktadır.
Özetle Avrupa Birliği enerji güvenliğinin sağlanması bir yandan ortak bir dış
ve güvenlik politikası ile diğer yandan da Birlik çapında ortak bir enerji politikası
ile mümkün görünmektedir. Avrupa Birliği hem enerji kaynak alanlarının hem de
enerji aktarım hatlarının güvenliğine yönelik politikalar inşa ederken, diğer yandan
da Birlik seviyesinde oluşturacağı ortak enerji politikası ile tam bir enerji birliğini
tesis edebilmelidir.
Kaynakça
“AB Nükleer Güvenlik Düzenlemelerini Sıkılaştırıyor”, http://www.euractiv.com.tr/enerji/ar-
ticle/ab-nukleer-guvenlik-duzenlemelerini-sikilastiriyor-029799, (Erişim 12.06.2014).
Adebahr, Cornelius: “Easing EU Sanctions to Iran”, Carnegie Endowment for International
Peace, http://carnegieendowment.org/2014/06/16/easing-eu-sanctions-on-iran, (Erişim
25.09.2014).
Aldushenko, Olesya: Russia interested in the Russian diaspora living abroad, Russia Beyond
the Headlines, 1 October 2012, http://rbth.com/articles/2012/10/01/russia_interested_
in_the_russian_diaspora_living_abroad_ 18739.html, (Erişim 25.09.2014).
Bilge Adamlar Kurulu Raporu, “Karadeniz’deki Gelişmeler ve Türkiye, Rapor No:62, İs-
tanbul, 2014, s.11, http://www.bilgesam.org/Images/Dokumanlar/0-96-2014090344ka-
radeniz1.pdf, (Erişim 11.09.2014).
Bilge Adamlar Kurulu Raporu, Rapor No:60, İstanbul, 2014, http://www.bilgesam.org/Ima-
ges/Dokumanlar/0-96-2014042413kafkasya-raporuinternet1.pdf, (Erişim 25.09.2014).
BP Statistical Review of World Energy, June 2013, http://www.bp.com/content/dam/bp/pdf/
statisticalreview/statistical_review_of_world_energy_2013.pdf, (Erişim 25.09.2014).
Braun, Jan Frederick: “EU Energy Policy Under the Treaty of Lisbon Rules: Between a New
Policy and Business as Usual”, EPIN Working Paper No:31, 2011, http://papers.ssrn.
com/sol3/papers.cfm?abstract_id=2001357, (Erişim 25.09.2014).
Brzezinski, Zbigniew: Büyük Satranç Tahtası, çev. Yelda Türedi, İnkilâp Yayınları, İstanbul,
2005.
Buchan, David: Europe’s Energy Security - Caught Between Short-term Needs and Long-
term Goals, The Oxford Institute for Energy Studies, July 2014, s.5., http://www.
oxfordenergy.org/2014/07/europes-energy-security-caught-between-short-term-nee-
ds-and-long-term-goals/, (Erişim 25.09.2014).
Cunningham, Nick: “Russia Needs to Sell Gas More Than EU Needs to Buy It”, http://oilp-
rice.com/Energy/Energy-General/Russia-Needs-to-Sell-Gas-More-than-EU-Needs-to-
Buy-it.html, (Erişim 04.03.2014).
Çakmak, Haydar: Avrupa Birliği’nin Etnik Yapısı, Kripto Yayınları, Ankara, 2012.
Davutoğlu, Ahmet: Stratejik Derinlik, Küre Yayınları, İstanbul, 39. Baskı, 2009.
Doğal Gaz Piyasası 2013 Yılı Sektör Raporu, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, Ankara,
2013.
Dugin, Aleksandr: Rus Jeopolitiği Avrasyacı Yaklaşım, çev.Vügar İmanov, Küre Yayınları,
İstanbul, 2003.
Energy Production and Imports, http://epp.eurostat.ec.europa.eu/statistics_explained/ index.
php/Energy_production_and_imports, (Erişim 25.09.2014).
EU Energy in Figures Statistical Pocketbook 2014, Publications Office of the European Uni-
on, Luxembourg, 2014, http://ec.europa.eu/energy/sites/ener/files/ documents/2014_po-
cketbook.pdf, (Erişim 21.04.2015).
Filoğlu, Emine: “Dünya’da ve Türkiye’de Doğal Gaz ve Shale Gas (Kaya Gazı) Teknolojileri
ve Ticareti”, Uluslararası Enerji ve Çevre Konferansı Sunumu, 25.04.2013.
Fisher, Max: “What is the Ukraine Crisis?”, http://www.vox.com/cards/ukraine-everyt-
hing-you-need-to-know/what-is-the-ukraine-crisis, (Erişim 03.09.2014).
Gündüz, M. Vedat: Kafkasya’da Siyaset, Kadim Yayınları, Ankara, 2012.
http://www.ab.gov.tr/index.php?p=80&l=1, (Erişim 26.04.2015).
192 Enerji Diplomasisi
Özertem, Hasan Selim: “Ukrayna’daki Krizin Avrupa Enerji Güvenliğine Etkisi”, USAK
Analist Dergisi, Ankara, Temmuz 2014.
Özgöker, Uğur: “Yeni Soğuk Savaş Eşiğinde: Ukrayna ve Kırım”, http://www.euractiv.com.
tr/politika-000110/analyze/ugur-ozgoker-yeni-soguk-savas-esiginde-ukrayna-ve-ki-
rim-029313, (EriŞim 12.03.2014).
Petrol Piyasası 2013 Yılı Sektör Raporu, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, Ankara, 2013.
Pouyanné, Patrick: “Increasing European Energy Production”, Brussels, 2014, http://ec.euro-
pa.eu/energy/events/doc/20140521_essc_presentation_patrick_pouyanne.pdf, (Erişim
25.09.2014).
Russian troops storm Ukrainian bases in Crimea, http://www.bbc.com/news/world-euro-
pe-26698754, (Erişim 22.03.2014).
Smith, Helena: “US Vice-President Joe Biden Pushes Energy Cooperation in Visit to Cyp-
rus”, http://www.theguardian.com/world/2014/may/22/us-vice-president-joe-biden-vi-
sits-cyprus-energy-cooperation, (Erişim 25.09. 2014).
Sorkina, Marina: “Shanghai Cooperation Organisation (Geopolitics at the Crossroads of Eura-
sia)”, http://lib.ugent.be/fulltxt/RUG01/001/458/385/RUG0100145838520110001 AC.
pdf, (Erişim 10.08.2014).
The Eurasian Union The other EU, The Economist, http://www.economist.com/news/euro-
pe/21613319-why-russia-backs-eurasian-union-other-eu, (Erişim 23 August 2014).
“Ukrayna ile Rusya Arasındaki Anlaşmazlık Yeni Doğalgaz Krizine Yol Açtı”, http://www.eu-
ractiv.com.tr/enerji/article/ukrayna-ile-rusya-arasindaki-odeme-anlasmazligi-yeni-do-
galgaz-krizi-beklentisine-yol-acti-029672, (Erişim 03.09.2014).
“Ukrayna ile Rusya Arasındaki Doğalgaz Görüşmeleri Sonuçsuz Kaldı”, http://www.euractiv.
com.tr/enerji/article/ukrayna-ile-rusya-arasindaki-dogalgaz-gorusmeleri-sonucsuz-kal-
di-029816, (Erişim 16.06.2014).
Uluslararası Ekonomik Göstergeler Raporu, TC Kalkınma Bakanlığı, Ankara, 2013.
Sezin İba Gürsoy / Adnan Seyaz 193
Giriş
Dış politikalara yön veren unsurlar arasında ülkelerin kimlik anlayışlarının,
askeri ve ekonomik güçlerinin, istikrarlı bir yönetime sahip olup olmamalarının,
içerisinde bulunduğu ittifakların, uluslararası örgütlere üyelik veya bu örgütlerle
olan ilişkilerinin sayılmasına çok alışığız. Ancak, tıpkı Fransa ve Almanya’nın uğ-
runa savaşmayı göze aldığı Ruhr Bölgesi’nin kömür ve çelik gibi yeraltı kaynak-
larının kullanımı da dış politika kararlarını etkilemiştir. Benzer şekilde uluslararası
arenadaki bölgesel ve küresel güçlerin Ortadoğu ülkelerine yönelik dış politika ka-
rarlarının bu ülkelerin doğal kaynaklarına göre farklılaştığını görmekteyiz. Üstelik
endüstri devriminin etkisi ve ilerleyen teknoloji savaş araçlarının gelişmesinde ve
çoğalmasında kendisini hissettirmiş buna bağlı olarak enerji kaynaklarının önemi
artarken dış politika kararlarını da etkilediği gözlenmiştir.
Günümüzde enerji, ulaşım araçlarının kullanılabilmesinden sanayi tesisleri-
nin çalışabilmesine, ısınmadan ülke güvenliğinin sağlanmasında sürekliliğe kadar
hayati derecede öneme sahiptir. Dolayısıyla ülkeler, enerjinin temin edilmesi, trans-
ferinin sağlanması, depolanması gibi safhalarının sürekli işleyebilmesini sağlamak
amacıyla tutarlı ve gerçekçi enerji politikalarına ihtiyaç duymaktadır. Bu kapsamda
enerji açısından kendi kendine yeterli olmayan bir ülkenin amacı enerji arz gü-
venliğinin sağlanması, kaynakların çeşitlendirilmesi, rekabet koşullarının hüküm
sürmesi, en düşük ücretle en kaliteli enerjinin kullanıma sunulabilmesi olmalıdır.1
* Yrd. Doç. Dr.; Kırklareli Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi.
** Araş. Gör.; Kırklareli Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Görevlisi.
1 H. Naci Bayraç, “Küresel Enerji Politikaları ve Türkiye: Petrol ve Doğalgaz Kaynakları Açı-
sından Bir Karşılaştırma”, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 10 (1),
Haziran 2009, ss. 118-119.
194 Enerji Diplomasisi
Önümüzdeki 30 yıl içerisinde dünya enerji talebinin %50 oranında artacağı göz
önünde bulundurulduğunda, bu amaçların gerçekleştirilmesi ülkelerin öncelikle
kendi güvenliklerini sağlamada sonra dış politika tercihlerinde ön plana çıkmak-
tadır.2Bu şartlar altında enerji arzını sağlayan ülkelerin talep eden ülkelere nazaran
kendilerine artan bağımlılıklarını küresel güç mücadelesinde kullanmaya çalışacağı
aşikardır. Enerji talep eden ülkelerse kaynak çeşitliliğini artırarak bu bağımlılığı
azaltmayı hedefleyeceklerdir. Bu yüzden de Kıbrıs adası açıklarında keşfedilen do-
ğalgaz yatakları gibi her yeni kaynak keşfi ya da son dönemde Türk Akımı olarak
adlandırılan hat gibi her yeni boru hattı bölgesel ve küresel ölçekte önem kazan-
maktadır.
İşte buradan hareketle, bu çalışmada, Sovyetlerin dağılmasından günümüze
kadar uzanan süreçte Rusya Federasyonu’nun enerji politikalarını bölgesel ve kü-
resel ölçekte göz önüne alarak değerlendirmeye çalışacağız. Her ne kadar nükleer
teknolojinin ihracı bu anlamda önemli bir yere sahip olsa da doğalgaz ve petrol
ihracı Rusya açısından sırasıyla birinci ve ikinci sırada yer almaktadır. Dolayısıyla
bu çalışmada biz de Rusya enerji politikaları ve dış politika bağlantısını incelerken
iki önemli değişken olarak doğalgaz ve petrole odaklanacağız. Rusya enerji po-
litikalarının zaman içinde dış politikasında dar bir etkiden geniş bir etkiye doğru
geçtiğini açıklamaya çalışacağız. Bu çerçevede ilk etapta Rusya’nın toparlanma
yıllarını incelerken enerji sektörünün ekonomideki yeri anlatılmaya çalışılacak, ar-
dından Rusya dış politikası enerji politikasıyla ilişkilendirilecektir. Son bölümde
ise Rusya’nın enerji konusunu dış politikada daha etkin olmak adına bir araç olarak
ne şekilde kullandığı, komşu ülkelerle bağımlılık oranları ortaya konularak, enerji
bağımlılığına alternatif çözümler incelenecektir.
2 Ö. Andaç Uğurlu, Çevresel Güvenlik ve Türkiye’de Enerji Politikaları (Örgün Yayınevi: İstan-
bul, 2009), s. 23.
3 Bu yorumlardan en göze çapanlarından biri için bkz: Francis Fukuyama, “The End of History”,
National Interest (Summer 1989)
4 George Bovt, “Who Will Win The New Cold War?”, The Moscow Times, 31 Mart 2015.
Sezin İba Gürsoy / Adnan Seyaz 195
5 David M. Kotz ve Fred Weir, Gorbaçov’dan Putin’e Rusya’nın Yolu: Sovyet Sisteminin Çökü-
şü ve Yeni Rusya (İstanbul: Kalkedon, 2012), ss. 333-336.
6 1989 yılında kurulan Rusya’nın en büyük ve dünyanın en fazla doğalgaz çıkaran şirketidir:
http://www.gazprom.com/
7 Mühdan Sağlam, Gazprom’un Rusyası: Rusya’da Devletin Dönüşümü (Ankara: Siyasal Kita-
bevi, 2014), s. 115-118.
8 A.e.
196 Enerji Diplomasisi
alma imkânı verilecektir. Enerjinin dış politika aracı olarak kullanılması açısından
bu durumun iyi şekilde anlaşılması hayli önemlidir. Aşağıda 2006 yılında yaşanan
Ukrayna krizi gibi örneklerden bahsettiğimizde konu daha da netleşecektir. Yukos
Olayı9 bu konuda en net örnek olarak verilebilir. 14,7 milyar varil petrol, 7,9 tril-
yon metre küp doğalgaz rezervine ek olarak 1200 dolum istasyonu bulunan ve Rus
petrolünün yaklaşık % 20’sini çıkaran şirket hakkında Aralık 2003’te soruşturmalar
başlamış, Khodorovsky tutuklanmış, vergi kaçırma suçu tespit edilmiş ve hesap-
larına el konulmuştur. Alacakların temini için satışa çıkarılmış ve açılan ihalede
sonradan Rosneft’e10 ait olduğu ortaya çıkan adı duyulmamış Baykal Finans Grubu
ihaleyi almıştır.11 Keşif ve çıkarma işlemlerinin yanı sıra bu kaynakların transfe-
rinde de iki kamu şirketi başı çekmektedir. Petrolde Transneft12, doğalgazda ise
Gazprom sahip oldukları ve projelendirdikleri boru hatları ile günümüzde sektöre
hâkim konumdadırlar.
15 “Energy Strategy of Russia: For the Periodupto 2030”, Rusya Federasyonu Enerji Bakanlığı,
Moskova, 2010. http://www.energystrategy.ru/projects/docs/ES-2030_(Eng).pdf (Erişim: 9
Nisan 2015).
16 US Energy Information Administration, “Russia: Country Report”, March 2014, s. 1. http://
Şekil 1:
En Geniş Kanıtlanmış Doğalgaz Rezerv Sahibi Ülkeler, 2013
(trilyon“cubic feet”)
Görüldüğü gibi hem petrol hem de doğalgazda önemli rezervleri elinde bulun-
duran Rusya, bunları sattığı ülkeleri yeri geldiğinde elindeki enerji kartını kullanarak
zor durumda bırakmayı tercih edebilmektedir. Özellikle Suriye’de yönetimin gele-
ceği, Kırım meselesi, Yemen’e askeri müdahale gibi güncel uluslararası sorunlarda
ters düştüğü Batı ile ilişkiler de ister istemez bu durumdan etkilenmektedir. Doğu
Avrupa ve Baltık Bölgesi’nde Rusya ile komşu konumuna gelen NATO ülkelerinin
dünya enerji tüketiminin %27’sini tükettiği göz önüne alındığında dış politikada
enerji kartının ciddiyeti daha iyi anlaşılmaktadır.18 Üstelik ittifak üyelerinin yarı-
sından fazlasının (Türkiye, İspanya, Yunanistan, Almanya, Fransa vd.) enerjide dışa
bağımlılık oranı yüzde 50 veya daha büyüktür. Sadece doğalgaz düşünüldüğünde
bile Doğu Avrupa ve özellikle Baltık ülkelerinde bu oran yüzde yüzü bulmaktadır.
Bu çerçevede Rusya enerji politikaları hem ülkenin dış politikası hem de küresel
siyaset açısından önem kazanmaktadır. Örneğin Şahin, Rusya’nın insan hakları, de-
mokrasi ve siyasal haklar açısından yetersiz bulunduğunu ve G8 gibi platformlarda
18 Mehmet Efe Biresselioğlu, “NATO’nun Değişen Enerji Güvenliği Algısı: Türkiye’nin Olası
Konumu”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt 9, No: 34 (Yaz 2012); İçinde: Mitat Çelikpala,
Enerji Güvenliği: NATO’nun Yeni Tehdit Algısı (İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2013),
s. 3.
Sezin İba Gürsoy / Adnan Seyaz 199
temsil edilmesine ABD senatörleri John McCain ve Joe Lieberman’ın karşı çıktığı-
nı ancak enerji krizinin başında bulunduğu terörizmle mücadele, nükleer silahların
yayılmasının önlenmesi gibi bir dizi problem etkisiyle bunun uygulanamadığını be-
lirtmektedir.19 Rezervler, bağımlılık ve küresel anlamdaki konumu açısından Rusya
Federasyonu’nun bir de enerji politikalarını nasıl belirlediğine göz atalım.
19 Kenan Şahin, “Rusya Federasyonu Enerji Sektörünün Yapısı, Sektörde Yaşanan Gelişmeler ve
Rusya Federasyonu’nun G8 Başkanlığı”, s. 8.
20 “History of Rosneft”, s. 1. http://www.rosneft.com/printable/about/history/ Erişim: 12 Nisan
2015.
21 Rusya Federasyonu Temsilciler Meclisi’nin alt kanadına verilen ad.
modity/natural-gas
200 Enerji Diplomasisi
Şekil 2:
Ham Petrol Fiyatları, 1985-2015
26 Padma Desai, “Putin’s Russia”, Foreign Affairs, May/June 2008 Issue, Vol. 87, No: 3.
27 Marshall I. Goldman, Petrostate: Putin, Power, and the New Russia (New York: Oxford Uni-
versity Press, 2008), ss. 98-99.
28 Piyasadaki rekabet mekanizmasının aksine, sadece kar değil aynı zamanda ülke çıkarlarının
rezervlerine sahip olan ve bu enerji kaynaklarını (petrol, doğalgaz, uranyum, kömür) önemli
sayıdaki devlete ihraç eden ülke.
30 Goldman, a.g.e., s. 100.
202 Enerji Diplomasisi
31 Sina Kısacık, “1990 ve 2000’li Yıllarda Rus Dış Politikasında Temel Eğilimler”, Politika Aka-
demisi, 25 Ağustos 2012, s. 2. http://politikaakademisi.org/1990-ve-2000li-yillarda-rus-dis-po-
litikasinda-temel-egilimler/ Erişim: 13 Nisan 2015.
32 A.e.
33 Gürcistan’da Gül Devrimi (2003); Ukrayna’da Turuncu Devrim (2004); Kırgızistan’da Lale
Enerji Kartı
Ülkede liderliğin Yeltsin’den Putin’e geçişi ile aktif bir dış politikaya yönelen
Rusya’nın enerji kaynaklarına bakışı da değişmiştir. Dış politikada enerjinin rolü
konusunda gitgide daha fazla farkındalık oluşmuş ve küresel güç olma hedefi ile
enerji ihracatından elde edilen gelirlerin üzerinde yükselmeye başlamıştır.36 İhracat
gelirlerinin yarısından fazlasını (%68, 2013)37 oluşturarak ekonomiye inanılmaz
katkıda bulunan enerji ihracatı, bir başka açıdan, dış politikada bir araç olarak kul-
lanılması bakımından ilgi alanımıza girmektedir. Öyle ki, Rus doğalgaz ihracatının
en büyük ithalatçısı Avrupa ülkeleridir.
Baltık ülkeleri ve Belarus doğalgaz ithalatlarının tamamını Rusya’dan yaptık-
ları için ve hem politik hem de ekonomik olarak bağımlı durumdalar.38 Diğer Avru-
pa ülkeleri farklı tedarikçileri olduğundan pazarlık edebilseler dahi bağımlılık oranı
AB genelinde %25 civarındadır. Şekil 4’te görüldüğü gibi Batı Avrupa’da çok daha
az olsa da Doğu Avrupa’da bağımlılık oranı %50 ve üstü şeklinde seyretmekte ve
dörtte üçü de Ukrayna topraklarından Batıya aktarılmaktadır. 2006 Ukrayna Krizi
işte tam da bu sebeple ortaya çıkmış, istenilen fiyatı ödeyemeyen Ukrayna Batıya
transfer edilen gazdan aldığı ücretin artırılmasını talep etmiştir. Taraflar anlaşma
sağlayamayınca transit hatlardan sevk edilen doğalgazı alan Ukrayna diğer ülkelere
yapılan sevkiyatı kesmiş ve Avrupa bir anda doğalgaz kriziyle karşı karşıya kalmış-
tır. Bu konuda Duma’nın uluslararası ilişkiler komitesinde temsilci olarak görev
yapan Konstantin Kosaçev, Rusya’nın enerjiyi dış politika silahı olarak kullandığı
iddiasını önce yalanlasa da sonrasında şöyle devam ediyor:
“Rusya eğer isterse Avrupa’nın enerji bağımlılığını bir silah ola-
rak kullanabilir. Bu yüzden AB, en kısa zamanda Rusya’ya olan güven
sorununu gidermek zorundadır. Avrupa tarafından Rusya’nın yapması
gerektiği söylenen uzun bir liste var: petrol boru hatlarının farklı hat-
larla bağlanması, yabancı şirketlere enerji sektöründe ihaleler verilmesi
vb. Bunlar sadece enerji konusu ile ilgili olanlar. Rusya neden bu tür
istekleri karşılamak ve tek taraflı olarak açılımlar yapmak zorundadır?
Bu isteklerinin Medvedev tarafından gerçekleştirilmesini bekliyorlar. Bu
talepler yerine getirilirse, Medvedev’in daha demokrat ve liberal bir lider
olacağını dile getiriyorlar. Bizim için demokrat, ilk önce onu seçenlerin
eğilimleri doğrultusunda hareket eden kişi demektir. AB ülkeleri bugün
gaz ihtiyaçlarının %60’ını, petrol ihtiyacının ise %80’ini dışarıdan temin
etmektedirler. Ve bu bağımlılığın Avrupa Komisyonu’nun tahminlerine
göre 2030 yılında %80 ve %90 seviyelerine ulaşması beklenmektedir.
Dünya petrol rezervlerinin yaklaşık %75‘i İslam ülkelerinde bulunmak-
tadır. Dünyanın en büyük doğalgaz rezervleri ise Rusya’dadır. Bu bakım-
dan AB, partnerini iyi seçmelidir.”39
Avrupa Birliği içerisinde yaşanan çok seslilik, Doğu ve Batı Avrupa ülkele-
rinin farklı politikaları tam da Kosaçev’in işaret ettiği noktadan kaynaklanmakta-
dır. İspanya, Fransa, İngiltere gibi Rusya’ya çok az ya da hiç bağımlılığı olmayan
ülkelerin politikası haliyle yüzde yüz bağımlılığa sahip Baltık ülkelerinden farklı
olacaktır. Hatta az bir süre önce ekonomik kriz yaşayarak borçlarını ödeyemeyen
Yunanistan’ın AB’ye savurduğu tehditler, Aleksis Çipras’ın seçim zaferi ve ardın-
dan Kırım ilhakı sonrası uygulanan yaptırımlara rağmen Türk Akımı’nda Rusya’yla
işbirliğine girişmesi enerji kartının dış politikadaki rolünü gözler önüne sermekte-
dir. Görüldüğü gibi, Rusya’nın ihracattan elde ettiği gelirlere ihtiyacı düşünüldü-
ğünde basit bir şekilde karşılıklı bağımlılık olarak tanımlanabilecek olan bu durum,
taraflar arasında herhangi bir gerilim yaşandığında ise farklı bir hal almaktadır. Bir
başka örnek ise Gül Devrimi ve Turuncu Devrim sonrası bu ülkelere sevk edilen
doğalgazda fiyat artışına gidilmesidir.40
39 Halit Gülşen, “Rusya-AB Anlaşmazlığı ve Dış Politika Aracı Olarak Enerji”, Euractiv, 6 Şubat
2009.
40 A.g.e.
Sezin İba Gürsoy / Adnan Seyaz 205
Rus tarafı reddetse de karşı karşıya kalındığında Avrupa ülkelerinin Rusya ko-
nusunda farklı tutumlar benimsemesinde Rusya’ya enerji bağımlılığının etkisinin
olmadığını iddia etmek oldukça zordur. Zira Avrupa ülkeleri tarafından 2014 yılın-
da Kırım’ın ilhakına ciddi bir tepki verilememiştir. Ekonomik yaptırımlar benim-
senmiş olsa da Avrupa Birliği ile ortaklık anlaşması imzalama aşamasına gelen bir
Doğu Avrupa ülkesinin toprak bütünlüğünü bozan bu açık müdahale bir oldubittiye
gelmiştir. Şüphe yok ki bunda Avrupa ülkelerinin Rusya’ya olan bağımlılığı etkili
olmuştur. Benzer şekilde Türkiye, Kırım’ın ilhakını tanımasa, Suriye’de Esad’ın
gitmesi konusunda Rusya ile farklı düşünse ve hatta Kıbrıs ile ilgili sorun yaşasa
da Putin 2014 sonunda Türkiye’ye gelmiştir. Erdoğan’ın bu konudaki şu sözleri
iddiamızı destekler niteliktedir:
Kaynak: Michal Harmata and Virginijus Sinkevicius, “Gazprom vs. Chevron: A Battle of Titansover the Future
of an Energy Island”, Beyond the EU, July 19, 2013.
Şekil 4:
AB Ülkelerinde Rus Doğal Gazı Bağımlılığı
“Ne yazık ki Suriye konusunda Rusya ile hemfikir değiliz. Biz bu konuyu de-
falarca konuştuk ancak sadece zaman kaybettik. Rusya, Esad rejimini destekleme-
ye devam etmektedir. Bunun ötesinde, aramızdaki ekonomik ilişkiler mükemmel
durumda.”41
41 Semih İdiz, “Türk-Rus İlişkileri Anlaşmazlıklara Rağmen Yolunda”, Al Monitor, 21 Kasım 2014.
206 Enerji Diplomasisi
42 33 milyar dolara varan ticaret hacmi, nükleer santral anlaşması ve milyonlarca Rus turistin
ülkeyi ziyaret etmesi diğer etkenler olarak belirtilmelidir.
43 Ali Tekin ve Paul A. Williams, EU-Russia Relations and Turkey’s Role as an Energy Corridor,
2009: A Comprehensive Assessment”, Oxford Institute for Energy Studies, February 2009, NG
27.
Sezin İba Gürsoy / Adnan Seyaz 207
Şekil 5:
Avrupa’da Ana Petrol ve Gaz Boru Hatları
45 Güney Akım’ın iptali hakkında daha fazla bilgi için: “Pipe Down”, The Economist, December
6 2014. http://www.economist.com/news/europe/21635504-russias-cancellation-big-pipeli-
ne-has-taught-its-friends-lesson-pipe-down Erişim: 17 Nisan 2015.
208 Enerji Diplomasisi
46 Avrupa Birliği’nin yıllık doğal gaz tüketiminin yakın gelecekte 700 milyar m3 olması beklen-
mektedir. Kaynak: J. Roberts, The Turkish Gate: Energy Transit and Security Issues (Brus-
sels, Centre for European Policy Studies, 2004), ss. 3-4.
47 “Turkey moves ahead with Azeri Pipeline as Russian Proposal Lags”, The Moscow Times, 17
March 2015.
48 “Pipe Down”, The Economist, December 6 2014.
49 Ali Tekin ve Paul A. Williams, EU-Russia Relations and Turkey’s Role as an Energy Corridor,
s. 352.
Sezin İba Gürsoy / Adnan Seyaz 209
olması enerji koridoru olması açısından Türkiye’yi seçenekler arasında en üst sıra-
ya çıkarmaktadır.
Tablo 1:
Ülkelerin Teknik Olarak Yeniden Kazanılabilir Kaya Gazı Rezervleri
Sonuç
Dünya nüfusunun giderek artması, sanayinin ve teknolojinin gelişmesine pa-
ralel olarak enerji tüketimi hızla artmaktadır. Gün geçtikçe artan enerji ihtiyacı, en
yaygın enerji kaynağı olarak kullanılan petrol ve doğal gazın ekonomik ve strate-
jik değerinin artmasına neden olmaktadır. Küresel çapta yaşanan gelişmeler enerji
fiyatlarının artmasına neden olurken ülkeler arası rekabeti de doğrudan etkiler ko-
55 Richard Anderson, “Kaya Gazı Üretimi Her Ülkede Uygulanabilir mi?”, BBC Türkçe, 7 Nisan
2014.
Sezin İba Gürsoy / Adnan Seyaz 211
numa gelmiştir. Örneğin Avrupa Birliği gibi tüketici ülkelerde enerji konusu eko-
nomik sorunlara neden olurken, özellikle Rusya Federasyonu gibi enerji zengini
ülkeler açısından bir ulusal çıkar meselesi haline gelmektedir.
Soğuk Savaş sırasındaki ideoloji ve askeri rekabet üzerine şekillenen ilişkiler,
Soğuk Savaşın ardından yerini ekonomik temellere dayalı ilişkiler haline getirmiş-
tir. Rusya özellikle Soğuk Savaş sonrası serbest piyasaya geçiş süresinde ülke eko-
nomisinin doğal kaynaklara olan bağımlılığı nedeniyle de enerji politikalarına ağır-
lık vermeye başlamıştır. Vladimir Putin’in 2000 yılında Rusya Federasyonu’nun
seçilmiş ikinci başkanı olmasıyla birlikte Rusya’da değişim ve yeniden yapılanma
süreci başlamıştır. Bu süreçte Rusya’nın enerji kartını diğer ülkelerle yaptığı müza-
kerelerde, ikili ticaret anlaşmalarından sınır sorunlarına kadar etkin bir unsur olarak
kullandığı gözlenmektedir.
Bu noktada doğalgaz krizlerinin yaşandığı günümüzde Avrupa’nın Rus do-
ğalgazına bağımlılığı ve Rusya’nın bunu bir dış politika aracı olarak kullandığı
hissedilmektedir. Fakat bununla birlikte bu etkileşimin ve bağımlılığın karşılıklı
olduğunu düşünenlerde mevcuttur. Hatta doğal gaz ithalatçısı Avrupa’nın Rusya’ya
olan bağımlılığından ziyade, Rusya’nın Avrupa’ya olan bağımlılığından söz eden
bir takım görüşler söz konusudur. Bu anlamda Rusya’nın en önemli müşterileri AB
üyeleri olduğu düşünüldüğünde Rusya’nın ihtiyaç duyduğu dövizin stratejik kay-
nağı olarak AB görülmektedir. Dolaysıyla AB, Rusya’nın ihraç ettiği doğalgaz ve
petrole daha fazla ihtiyaç duyuyor ve gelecekte ihtiyaç duyacaksa, Rusya’nın ken-
disi de, aynı düzeyde artan enerji kaynakları ihracatını engelsiz gerçekleştirmeye
ihtiyaç duyacaktır. Bu ilişkiyi karşılıklı nitelendirmek gerekebilir.
Rusya gibi geleneksel aktörlerin belirleyiciliğinde, ana tüketici AB ile oyuna
girmeye çalışan Azerbaycan, İran gibi unsurlar arasında Türkiye ve Ukrayna gibi
geçiş ülkelerinin konumları öne çıktığını söylemek gerekmektedir. Türkiye gibi
hızla büyüyen ekonomiye sahip ülkeler enerjiye yönelik artan ihtiyaçlarının yanı
sıra coğrafi konumları nedeniyle de geçiş(transit) ülkesi olarak dikkat çekmekte-
dirler. Türkiye’nin 2000’li yıllarda hızla artan enerji ihtiyacı, Putin yönetimindeki
Rusya’nın da başta doğalgaz olmak üzere enerji kaynaklarının ihracını dış poli-
tikada bir öncelik olarak görmesiyle birleşerek, iki tarafı ortak çıkarlar etrafında
birleştirmiştir. Enerji denklemleri ve Batı’nın Rusya ile iyi geçinme mecburiyetinde
olması Türkiye’yi Rusya ile ilişkilerinde özel bir konuma getirdiğini düşünenler,
ilişkilerin uluslararası enerji şirketlerinin çıkar algılamaları ve büyük aktörlerin ter-
cihleri doğrultusunda yeniden şekilleneceğini düşünmektedir.56
56 Mitat Çelikpala, “Enerji Alanında Rekabet Yeniden Hareketleniyor: Türkiye Merkezli Geliş-
melere Genel Bir Bakış”, Ortadoğu Analiz, Cilt 4, Sayı 41, 2012.
212 Enerji Diplomasisi
Yaşanan tüm bu karşılıklı bağımlılığı, Rusya’nın elindeki enerjiyi bir dış po-
litika silahı olarak kullanabilme kapasitesini bertaraf etmek için yeni çözüm ara-
yışları devam etmektedir. Bu arayışların başında yer altı katmanlarına yatay sondaj
metodu ile su, kum ve kimyasal madde zerk edilmesiyle oluşan çatlaklardan kaya
içerisinde var olan gazı veya petrolü çıkarma işlemi olan kaya gazı gelmektedir. Bu
yöntem neredeyse hiç enerji kaynağı olmayan Avrupa ülkeleri arasında ciddi bir
ilgi odağı haline gelerek Avrupa’nın hem daha ucuz hem de daha temiz bir enerjiye
ulaşmasına olanak verecek bir durum. Bununla birlikte Avrupalı devletlerin birçoğu
kaya gazı araştırmalarını geliştirerek, AB’nin uzun süredir devam eden Rus gazına
bağımlılığını sonlandırmayı da amaçlamaktadırlar. Tüm bu olumlu beklentilere rağ-
men kaya gazı AB devletleri ve kamuoyları arasında çevreye verecek olumsuz et-
kileri açısından tartışılmaktadır. Bu sebeple uluslararası enerji politikalarında kaya
gazına bağlı olarak bir paradigma değişiminin olup olmayacağını söylemek için
henüz erkendir.
Kaynakça
Anderson, Richard. “Kaya Gazı Üretimi Her Ülkede Uygulanabilir mi?”, BBC Türkçe, 7 Ni-
san 2014.
Argun, Başkan. European Union-Russian Federation Energy Trade Relationship: A Partial
Regime Formation Process (1991-2008), Doktora Tezi (2011), Orta Doğu Teknik Üni-
versitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü.
Bayraç, H. Naci. “Küresel Enerji Politikaları ve Türkiye: Petrol ve Doğalgaz Kaynakları Açı-
sından Bir Karşılaştırma”, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,
10 (1), Haziran 2009.
Biresselioğlu, Mehmet Efe. “NATO’nun Değişen Enerji Güvenliği Algısı: Türkiye’nin Ola-
sı Konumu”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt 9, No: 34 (Yaz 2012); İçinde: Mitat
Çelikpala, Enerji Güvenliği: NATO’nun Yeni Tehdit Algısı (İstanbul: Bilgi Üniversitesi
Yayınları, 2013)
Bovt, George. “Who Will Win The New ColdWar?”, The Moscow Times, 31 Mart 2015.
Chun, Hongchan. Russia’s Energy Diplomacy toward Europe and Northeast Asia: A Compa-
rative Study, Asia Eur J (2009) 7: 327–343, DOI 10.1007/s10308-008-0206-y.
Çelikpala, Mitat. “Enerji Alanında Rekabet Yeniden Hareketleniyor: Türkiye Merkezli Geliş-
melere Genel Bir Bakış”, Ortadoğu Analiz, Cilt 4, Sayı 41, 2012.
Desai, Padma. “Putin’s Russia”, Foreign Affairs, May/June 2008 Issue, Vol. 87, No: 3.
“Dünya Enerji Görünümü”, T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Sayı 93, 11-18 Ağustos
2014.
“Energy Strategy of Russia: For the Period up to 2030”, Rusya Federasyonu Enerji Bakanlığı,
Moskova, 2010. http://www.energystrategy.ru/projects/docs/ES-2030_(Eng).pdf Eri-
şim: 9 Nisan 2015.
Sezin İba Gürsoy / Adnan Seyaz 213
Esakova, N. The Development of the Energy Security Regime between Russia and Europe,
European Energy Security, DOI 10.1007/978-3-531-19201-7_3, VS Verlagfür Sozi-
alwissenschaften | Springer Fachmedien Wiesbaden, 2012, ss. 135-267.
Goldman, Marshall I., Petrostate: Putin, Power, and the New Russia (New York: Oxford Uni-
versity Press, 2008)
Gülşen, Halit. “Rusya-AB Anlaşmazlığı ve Dış Politika Aracı Olarak Enerji”, Euractiv, 6 Şu-
bat 2009.
Harmata, Michaland Virginijus Sinkevicius, “Gazprom vs. Chevron: A Battle of Titans over
the Future of an Energy Island”, Beyond the EU, July 19, 2013.
“History of Rosneft”, s. 1. http://www.rosneft.com/printable/about/history/ Erişim: 12 Nisan
2015.
“How is Shale Gas Produced?”, The Department of Energy, http://energy.gov/sites/prod/files/
2013/04/f0/how_is_shale_gas_produced.pdf Erişim: 1 Mayıs 2015.
İdiz, Semih. “Türk-Rus İlişkileri Anlaşmazlıklara Rağmen Yolunda”, Al Monitor, 21 Kasım
2014.
Kaya, İslam Safa. Uluslararası Enerji Politikalarına Bir Bakış: Türkiye Örneği, Uluslararası
Enerji Hukuku Sempozyumu’nda sunulan bildiri, 11-12 Mayıs 2012.
Kazokoğlu, Cüneyt. “Kaya Gazı ve Petrolünün Geleceği”, BBC Türkçe, 29 Haziran 2013.
Kısacık, Sina. “1990 ve 2000’li Yıllarda Rus Dış Politikasında Temel Eğilimler”, Politika
Akademisi, 25 Ağustos 2012, s. 2. http://politikaakademisi.org/1990-ve-2000li-yillar-
da-rus-dis-politikasinda-temel-egilimler/ Erişim: 13 Nisan 2015.
Kotz, David M. ve Fred Weir, Gorbaçov’dan Putin’e Rusya’nın Yolu: Sovyet Sisteminin Çö-
küşü ve Yeni Rusya (İstanbul: Kalkedon, 2012)
Petrov, Nikolai. From Managed Democracy to Sovereign Democracy”, Center forPoliti-
cal-Geographic Research, PONARS Policy Memono. 396, December 2005.
“Pipe Down”, The Economist, December 6 2014.
Pirani, Simon, Jonathan Stern and Katja Yafimava, “The Russo-Ukraininan Gas Dispute of
January 2009: A Comprehensive Assessment”, Oxford Institute for Energy Studies, Feb-
ruary 2009, NG 27.
Porfiriev, B. N. New Global Trends in Energy Power Development-Challenges and Risks for
the Russia Integration into the World Economy, ISSN 1075_7007, Studies on Russian
Economic Development, 2015, Vol. 26, No. 1, pp. 32–36.
Roberts, J. The Turkish Gate: Energy Transit and Security Issues (Brussels, Centre for Euro-
pean Policy Studies, 2004)
“Russia: GDP percapita, 1989-2015”, http://www.tradingeconomics.com/russia/gdp-per-capi-
ta Erişim: 30 Nisan 2015.
Sağlam, Mühdan. Gazprom’un Rusyası: Rusya’da Devletin Dönüşümü (Ankara: Siyasal,
2014)
214 Enerji Diplomasisi
Sevastyanov, Sergey. The More Assertive and Pragmatic New Energy Policy in Putin’s Rus-
sia: Security Implications for Northeast Asia, East Asia (2008) 25.35–55. DOI 10.1007/
s12140-008-9040-5.
Sevim, Cenk. Küresel Enerji Politikaları ve Yeni Enerji Düzeni, Türkiye 12. Enerji Kongresi
2012, Ankara, Türkiye.
Şahin, Kenan. “Rusya Federasyonu Enerji Sektörünün Yapısı, Sektörde Yaşanan Gelişmeler
ve Rusya Federasyonu’nun G8 Başkanlığı”, T.C. Dışişleri Bakanlığı Yayınları, Ulusla-
rarası Ekonomik Sorunlar Dergisi, Sayı XX.
Tekin, Ali ve Paul A. Williams, EU-Russia Relations and Turkey’s Role as an Energy Corri-
dor, Europe-Asia Studies, Vol. 61, No. 2, March 2009, 337-356.
“Turkey moves ahead with Azeri Pipeline as Russian Proposal Lags”, The Moscow Times, 17
March 2015.
“Türkiye Büyümede Vites Küçülttü”, Milliyet Blog, 8 Ekim 2014.
“Türkiye’yi Bekleyen Yeni Tehlike: Kaya Gazı” Radikal, 9 Mart 2015.
Uğurlu, Ö. Andaç. Çevresel Güvenlik ve Türkiye’de Enerji Politikaları (Örgün Yayınevi: İs-
tanbul, 2009)
US Energy Information Administration, “Overview Data for Russia, 30 May 2013”, http://
www.eia.gov/countries/country-data.cfm?fips=rs#pet Erişim: 7 Nisan 2015.
US Energy Information Administration, “Russia: Country Report”, March 2014: http://www.
eia.gov/countries/analysisbriefs/Russia/russia.pdf Erişim: 1 Nisan 2015.
Vatansever, Adnan. “Russia’s Oil Exports: Economic Rationale versus Strategic Gains” Ener-
gy and Climate Program, No: 116, (December 2010).
Nurhan Verda Özyer 215
Giriş
“Dünya Ticaret Örgütü – bu konuya dikkatinizi çekmek istiyorum – mutlak
olarak ne iyidir ne de kötüdür. Ve iyi davranışın ödülü de değildir. DTÖ bir araçtır.
Bu aracı kullanmayı bilenler daha güçlü olur. Bu aracı kullanamayanlar veya kul-
lanmak istemeyenler ile korumacı kota ve tarifelerin arkasına saklananlar çökerler.
Bunlar stratejik olarak tamamen çökerler.
Ülkemiz hala dünya ticaretinin şekillendirilmesi sürecinden ‘dışlanmış’ du-
rumdadır. Bizlere, dünya ticaretinin şekillendirilmesinde yer alma izni verilmedi.
Bu durum Rus ekonomisinin durgunluğa girmesine ve rekabetçiliğinin düşmesine
neden oldu.
DTÖ üyeliği küresel piyasalarda Rus ulusal çıkarlarını korumak için bir araç
olmalıdır. Ve gerçekleştirmek durumunda olduğumuz işlerin tamamlanması için
dışsal bir zorlayıcı araç da olmalıdır.”1
2 Emerging Economies, the Geopolitcis of the BRICs Nations, Stratfor, ABD, 2012, s 101.
Nurhan Verda Özyer 217
li ve karmakarışıktır. Her iki proje –liberal ve Sovyet Çarcı – Rus halkı ve tarihi
için mahiyet itibariyle birer açmazdır. … [Burada] özel ideolojik proje anlamında
“üçüncü yol”a zaruri bir ihtiyaç duyulmaktadır.”3
“Ekonomide gerçek “üçüncü yol”, klasik şeklini “büyük alanların ekonomik
otarşisi” prensibini formüle eden Friedrich List’in eserlerinde bulmuştur. … List
tarafından öne sürülen ekonomik hiyerarşi şu basit formülle ifade edilebilir: Öl-
çüleri açısından, fertlerin çıkarlarını ilgilendiren iktisadi hayatın alanları piyasa
prensiplerine göre idare edilmeli ve “özel mülkiyete” dayanmalıdır. Burada evler,
büyük olmayan üretim, küçük toprak mülkleri vs söz konusudur. İktisadi faaliyetin
şu veya bu türünün önemi arttıkça, “özel mülkiyet” ve özel faktör kolektif çıkarlarla
çelişkiye düşebileceğinden üretim şekli kolektif mülkiyetin niteliğini kazanmalıdır.
… Neticede devlet ve devletin stratejik statüsü ile doğrudan ilişkili olan ekono-
mik alanlar denetlenmeli, sübvanse edilmeli devlet mercilerince yönetilmelidir. …
“Üçüncü yol” ekonomik eğilimi, “büyük alanların otarşisi” prensibi, uygulandığı
yerde milli-devlet teşekkülünün azami kapasitesini talep etmektedir. List, bu teo-
rileri yetersiz demografi, kaynak ve sanayi kapasitesine sahip ülkelerde gerçek-
leştirmenin imkansız olduğunda ısrar etmekteydi. Bunun için de, kendi döneminde
Almanya, Prusya ve Avusturya’yı bir endüstriyel – mali blokta birleştirecek olan
“Zollverein”, “gümrük entegrasyonu” şartını öne sürmekteydi. … Dolayısıyla,
“üçüncü yol” ekonomi kendi teorisinde şimdiden, özne olarak “ulus devlet”i değil,
İmparatorluğun çağdaş örneği olan jeopolitik entegrasyonu öngörmektedir. Aksi
halde, ya milli güçlerin haddinden fazla yüklenmesi (SSCB’nin çöküş nedeni), ya
da daha güçlü ve bağımsız bir komşuya (Avrupa, Japonya vs) bağımlı olma du-
rumu ortaya çıkacaktır. … Bu durumda, günümüzdeki jeopolitik koşullara uygun
olan Zollverein’ın yeni versiyonu, “Avrasya gümrük entegrasyonu” projesi ortaya
konulabilir. … [“Üçüncü yol ekonomi” planların hayata geçirilmesinde] merkezi-
yetçilik öncelikle stratejik ve siyasi olmalıdır, hiçbir surette ekonomik olmamalıdır.
… Şüphesiz ki ekonominin stratejik yönleri, yani kaynaklar, stratejik hammaddeler
ve askeri sanayi [merkezi] bir yönetime sahip olmalıdır. Fakat sanayinin diğer dal-
larında ve aynı zamanda mali konularda vilayetlere [ve diğer birimlere] azami öz-
gürlük verilmelidir. … Merkezin otoritesinde yalnızca stratejik üretim ve planlama
kalacaktır. Bu da, ekonominin ekseni olarak değil, zaten mevcut otonom bölgesel
ağ üzerine koyulan bir küresel süper yapı olarak gerçekleşecektir. Bu durumda her
iki alan birbirini etkilememelidir. Ev edilmesi, sosyal güvenlik veya gıda maddeleri
ile teçhiz edilme, hiçbir surette o bölgede bulunan sanayi ve stratejik işletmenin
ekonomik verimliliğine (bugün olduğu gibi) bağımlı kalamaz. … Genellikle ekono-
3 Aleksandr Dugin, Rus Jeopolitiği – Avrasyacı Yaklaşım, Küre Yayınları, İstanbul, Temmuz
2003, s 17-19
218 Enerji Diplomasisi
mi temel prensibe, yani azami stratejik merkeziyetçiliğin yanı sıra azami bölgesel
çoğulculuk ve “liberalizm” prensibine göre yönetilmelidir.”4
Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere, ekonomik anlamda Dugin libe-
ralizmi dışlamamakta, hatta bireylerin iktisadi yaşamını yönlendiren temel prensip
olarak ortaya koymaktadır. İktisadi anlamda, imparatorluğu yönlendiren ‘devlet
aklının’ sadece stratejik kaynaklar üzerinde kontrol kurmasının yeterli olacağını
belirtmektedir. Söz konusu imparatorluğu oluşturan birimler ise, kendi yönetim sis-
temlerini (piyasacı da olabilir, komünist de) kendi belirleyeceklerdir. Ancak, bir
çeşit gümrük birliğini zorunlu görmektedir.
Üçüncü yolun hayata geçirilmesinde gene Rus jeopolitiğinin ilginç bir özelliği
ortaya çıkmıştır. Rusya, bilindiği üzere, Ağustos 1998’den Temmuz 1999’a kadar
bir sıra olumsuzluk ile karşı karşıya kalmıştır. Doğu Asya’da yaşanan kriz, ihraca-
tın ve kamu gelirlerinin büyük bir kısmını oluşturan malların fiyatlarını düşürerek,
Rusya’nın dış borçlarını ödeyememesine ve yurt dışına sermaye kaçışına ve so-
nuçta finansal krize neden olmuştur. Finansal piyasalar ve ruble çökmüş, modern
ekonomik yaşam neredeyse durmuştur. Bu tarihlerde tüm bunlara ek olarak yeni bir
Çeçenistan savaşı da başlamak üzereydi.
“[90’ların sonunda] Rus gücü kendi sınırlarının dışında da çöktü. Polonya,
Çek Cumhuriyeti ve Macaristan 1999’da NATO’ya katıldı. [Yugoslavya’nın NATO
güçleri tarafından bombalanması da eklendiğinde] Ruslar küçük düşürüldüler, güç-
lerini kaybettiler ve dünyayı etkileme yeteneklerini kaybettiler – hatta bu durum
kendi ülkelerinin bazı bölümleri için de geçerli oldu.
Bu durum karşısında, Rusya’daki güç grupları tam bir çöküşü engellemek için
Boris Yeltsin’den daha güçlü bir ulusal lidere ihtiyaçları olduğunu karar verdiler.
1999 yazında, Yeltsin’in kalp krizlerinden bir tanesinden hemen sonra, oligarkla-
rın5 ve siloviki6 üyelerinin temsilcileri biraraya geldiler. Her iki taraf biliyordu ki,
oligarklarsiloviki adayını reddedeceklerdi. Aynı şey oligark adayı için de geçerliy-
di. Bu durum karşısında ülkenin üçüncü –ve daha küçük- güç grubuna ulaştılar: St.
Petesburg klanı.
Bu klanın diğer iki klana göre iki önemli farklılığı vardı: Birincisi, gücü bü-
yük ölçüde tarihsel olarak Moskova’ya göre daha Avrupalılaşmış ve daha batı yö-
nelimli düşünüş yapısına sahip olan Baltık Rusyası ile sınırlıydı. Bu nedenle hem
oligarklar hem de siloviki bu klanın ülkenin geri kalan kısmında kendi güç mer-
kezlerini tehdit edebileceğini düşünmüyorlardı. İkinci olarak, güçlerinin ülkenin
bir kısmı ile sınırlı olması ve 1990’lar boyunca bu bölgenin büyük ölçüde de facto
bağımsız idare edilmesi nedeniyle, StPetesburg klanı ekonomik yönetim, istihbarat
derleme, askeri güç ve politik manipülasyon da dahil olmak üzere devlet gücünün
bütün araçlarını kullanabiliyordu.
Bu çerçevede, kabaca şöyle bir yorum yapabiliriz: Dugin terminolojisi ile de-
vam edersek, ‘üçüncü yol’ taraftarlarının hayata geçirdiği proje ile Stratfor tarafın-
dan tanımlanan ‘jeopolitik zorunluluk’ aslında aynı noktayı değişik şekillerde orta-
ya koymaktadır. Ayrıca, aşağıda daha ayrıntılı inceleneceği üzere, Rusya’nın DTÖ
giriş müzakereleri bu yol haritası çerçevesinde yapılmış ve büyük ölçüde başarıya
ulaşmıştır. Diğer bir değişle, Batı bloğu DTÖ üzerinden Avrasya Birliği projesini
zımni olarak kabul etmiştir. Ukrayna (ve hatta Gürcistan) çatışmaları iki bloğun etki
alanı sınırını yeniden çizme müzakerelerinden başka bir şey değildir. Yaptırımlar da
müzakere masasında oynanan kozlardan birisidir. Bu nedenle, her iki bloğun doğru-
dan bir ‘sıcak’ çatışmaya girmesini beklemek anlamlı olmayacaktır.
7 Lauren Goodrich, Peter Zeihan, George Friedman, The Crucible of Nations: The Geopolitics
of the Caucasus, Stratfor, ABD, 2011, s 47-48
8 Emerging Economies, the Geopolitcis of the BRICs Nations, Stratfor, ABD, 2012, s 103-104
220 Enerji Diplomasisi
9 http://stat.wto.org/CountryProfile/WSDBCountryPFView.aspx?Language=E&Country=RU
10 1947 yılında imzalanan Anlaşma. En son hali olduğunu belirtmek için GATT 1994 ifadesi
kullanılır.
Nurhan Verda Özyer 221
11 Russia’s Accession To The Wto: Exchanging Economic Freedom For Voice, http://www.e-ir.
info/2012/08/20/russias-accession-to-the-wto-exchanging-economic-freedom-for-voice (son
ulaşım 13.05.2005)
222 Enerji Diplomasisi
12 Rusya DTÖ’ye değil de GATT’a başvurmuştur, zira Dünya Ticaret Örgütü Uruguay Round
sonunda kurulmuştur ve 1993 yılında Uruguay Round bitmemişti.
13 Report Of The Working Party On The Accession Of The Russian Federation To The World
Trade Organization, (WT/ACC/RUS/70, WT/MIN(11)/2), 17 November 2011, s 1, http://doc-
sonline.wto.org/imrd/directdoc.asp?DDFDocuments/t/WT/min11/2.doc
14 Bu kapsamda hazırlanan dokümanlar JOB simgesiyle numaralandırılır ve üye ülkelere verilen
internet şifresi üzerinden DTÖ web sayfasından indirilebilmektedir. Üye ülkeler bu doküman-
ları inceledikten sonra görüşlerini çeşitli kanallardan iletirler.
15 Report Of The Working Party On The Accession Of The Russian Federation To The World
Trade Organization
16 William H. Cooper, Russia’s Accession to the WTO and Its Implications for the United States,
US Congressional Research Service, 15 Haziran 2012, s 4.
Nurhan Verda Özyer 223
Diğer taraftan, DTÖ’ye giriş müzakere sürecini yürüten bir ülke, en baştan
GATT ve DTÖ Eki Anlaşmaları (bazıları hariç olabilir) kabul ettiğini baştan orta-
ya koymaktadır. Bir de ‘DTÖ+’ (veya WTOplus) olarak bilinen bir durum vardır.
Müzakereler diğer ülkelerle toptan yapılabildiği gibi tek tek de yapılmakta olup,
herhangi bir ülkenin aldığı tavizin otomatik olarak diğer ülkeler için de alındığı ka-
bul edilmektedir. Bu tavizlerin mevcut DTÖ hükümlerinden daha fazlasını içermesi
mümkün olabilmektedir. Bu nedenle, Rusya’nın DTÖ’ye giriş müzakereleri incele-
nirken, sadece DTÖ kuralları değil, bu taahhütlerin de incelenmesi gerekmektedir.
Bu çerçevede, diğer üye ülkelerin müzakereler sırasında Rusya’dan önemli derece-
de taviz alabilmek için ciddi çaba harcadıklarını tahmin etmek güç olmayacaktır.
Taahhütlerin İncelenmesi17
DTÖ müzakerelerinde Rusya açısından en önem arz eden konuların başın-
da hidrokarbonlar ile bazı metal ve materyallerde uygulanmakta olan ihracat ver-
gilerinin devamını sağlamak yer almıştır18. Rusya kamu gelirleri içerisinde petrol
ve doğalgazın yurtdışına satışı sırasında alınan ihracat vergilerinin önemli bir yeri
bulunmaktadır. Enerji ürünlerinin uluslararası ticareti konusu, diğer ürünlerin ti-
caretinden bazı daha farklı özellikler göstermesine karşılık, DTÖ anlaşmalarında
spesifik olarak ele alınmamıştır. Ayrıca, GATT Anlaşması gereğince de ihracat ko-
taları yasaklanmakla birlikte, ihracat vergileri yasaklanmamaktadır. GATT Anlaş-
ması’nın 11.inci maddesinde19, ihracat sınırlamalarının kota veya lisans vs şeklinde
yapılamayacağı, ancak, vergi veya harç gibi sınırlamaların olabileceği belirtilmek-
tedir. Gene Dünya Ticaret Örgütü sayfasında20, bu konunun gri bir alan olduğu, an-
cak, GATT Anlaşması’nın ihracat vergilerini açık bir şekilde yasaklamadığı belirtil-
17 Temel kaynak şu rapordur: Report of the Working Party on the Accession of the Russian Fede-
ration to the World Trade Organization
18 Diğer önemli konuların arasında şu iki husus önem arz etmektedir: Rusya, yabancı otomotiv
yatırımlarında belli oranda yerli malı parça kullanma şartını temel hedef olarak ortaya koy-
muştur. Bu çerçevede, DTÖ üyelik müzakereleri sırasında, TRIMs (Ticaret Bağlatılı Yatırım
Önlemleri Anlaşması) kapsamında 2018 yılına kadar bu şartın devamı Rusya tarafından ödün
olarak alınmıştır. Ayrıca, Rusya 2011 yılında ithal araba ve kamyonlar için bir çeşit geri dö-
nüşüm ödemesi getirmiş olup, bu ödeme yerli üretime getirilmemiştir. Avrupa Birliği ve Ja-
ponya’nın bu durumu DTÖ’de gündeme getirmesi üzerine Kasım 2013 tarihinde Rusya aynı
ödemeyi yerli üretim için de getirmiştir. (O’Neal, a.g.e. s 4)
19 Gümrük Tarifeleri Ticaret Genel Anlaşması GATT 1947, 31 Aralık 1953 tarihli Resmi Gazete,
http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/8597.
pdf&main=http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/8597.pdf, s 7885
20 Dr. BarisKarapinar, Export Restrictionsand the WTO Law: Regulatory Deficiency or Unin-
“DTÖ üyeliği küresel [mal] piyasalarında Rus ulusal çıkarlarını korumak için
bir araç olmalıdır. Ve gerçekleştirmek durumunda olduğumuz işlerin tamamlanma-
sı için dışsal bir zorlayıcı araç da olmalıdır.”
Rusya’nın gerçekleştirmek durumunda olduğu ‘işler’ nelerdir?
“Rusya 2015 yılında Avrasya Birliği’ni kurmak hedefindedir, zira Rusya’ya
göre bu tarihte ABD ilgisini Avrasya’ya döndürecektir. Washington Irak’taki yü-
kümlülüklerini nihai olarak toparlamaktadır. Benzer şekilde, 2015 civarında Afga-
nistan’da muharebe operasyonlarını sonlandırmayı ve güçlerini azaltmayı planla-
maktadır. Bu nedenle, 2015 yılında ABD askeri ve diplomatik ilgisini başka bir yere
yöneltebilecektir. [ABD’nin Rusya’yı yeni çevreleme politikası da dikkate alındı-
ğında] bu durum Soğuk Savaş’ın yeni bir versiyonu için sahneyi hazırlamaktadır,
ancak bu seferki bir önceki kadar uzun soluklu olmayabilir. Putin’in Rus impara-
torluğunu başka bir şekilde tekrar kurmaya çalışmasının başka bir nedeni daha
bulunmaktadır. Putin şunu iyi bilmektedir ki, Rusya bir sonraki ciddi krizden sonra
kendini toparlayamayabilir, zira Rusya ölmektedir. Rusya’nın demografik yapısı
dünyada en kötüler arasındadır.… Rusya güçlü bir ekonomi olmadan önemli bir
güç olabilir, ancak, hiçbir ülke insanları olmadan küresel güç olamaz. Bu nedenle
Putin demografik yapısı zayıflatmadan Rusya’yı güçlendirmeye ve güvenliğini sağ-
lamaya çalışmaktadır.”23
Görünen o ki, Rusya’nın jeopolitik şartlardan kaynaklanan ‘imparatorluk veya
birlik’ kurma ihtiyacı ve bunu ülkeler açısından kısa sayılabilecek bir zaman zarfın-
da yapma zorunluluğu, bu ülkeyi bu sefer fazla risk almadan ‘daha önce denenmiş
ve başarıya ulaşmış’ yolları kullanma seçeneğine itmiş gibi gözükmektedir. Daha
basit bir ifadeyle, Rusya imparatorluğunu kurarken fazla risk alamaz ve bu nedenle
de ‘sınıf farklılıklarını ortadan kaldırma amacı çevresinde emperyalizmle savaşan
halkların kenetlendiği’ modeller yerine riski daha düşük bir model tercih edilmiş
gibi gözükmektedir. Diğer bir değişle, eşitlik yerini var olma ihtiyacına bırakmış
gibi gözükmektedir.
Ve gene diğer bir değişle, sınıf farklılıkları konusu çoktan rafa kaldırılmış,
halkların kenetlenmesi yerine, halkların kenetlendirilmesi hedefi ortaya çıkmıştır.
Aslında Stratfor ve Dugin tarafından açıkça söylenemeyen kavram, Brzezinski ta-
rafından Avrupa Birliği için tanımlanmıştır. Brzezinski’ye göre Avrupa Birliği, “te-
mel politik hedefi, sınırları içinde dünyanın en rahat bakımevini yaratmakmış gibi
hareket”24 etmektedir. Brzesinki’nin Avrupa’nın uluslararası güvenlik konusundaki
23 Emerging Economies, The Geopolitics of the BRICs Nations, Stratfor, ABD, 2012, s 103-104.
24 Zbigniew Brzezinski, Stratejik Vizyon: Amerika ve Küresel Güç Buhranı, Timaş Yayınları,
2012, İstanbul, s 47.
Nurhan Verda Özyer 227
“Yakın zamana kadar Sovyet Sonrası dönemde bölgesel entegrasyon geniş öl-
çüde temenni şeklindeydi. Buna karşın, en son girişim olan Avrasya Gümrük Bir-
liği, daha iyi hukuki çerçeve, kanıtlanmış tamamlama iradesi ile uluslararası ve
DTÖ normları ile harmonize edilmiş kurallar sisteminin uygulamaya konulması
nedeniyle daha gerçekçi ve uygulanabilir durmaktadır.”25
Bu iki rejim arasındaki ilişki, [Avrasya Birliği tarafları arasında] Kasım 2011’de
yürürlüğe giren ‘Çok Taraflı Sistem İçinde Gümrük Birliği’nin Çalışmasına İlişkin
Anlaşma’ ile tanımlanmıştır. Bu Anlaşma’ya göre Avrasya Gümrük Birliği’ne üye
bir ülke, DTÖ’ye üye olduğu zaman, bu ülkenin DTÖ Üyelik Protokol’ü, Avrasya
Gümrük Birliği hukukunun bir parçası olacaktır. [Diğer bir değişle, Avrasya Güm-
rük Birliği’ne taraf olan ülkelerin DTÖ yükümlülükleri (müzakereler çerçevesinde
verilen tavizler veya DTÖ +dahil), otomatik olarak Avrasya Gümrük Birliği yasal
25 Rilka Dragneva and Kataryna Wolczuk, Russia, the Eurasian Customs Union and the EU:
Cooperation, Stagnation or Rivalry?, Chatam House, Briefing Paper, Ağustos 2012, http://
papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_id=2125913(son ulaşım 09 Mayıs 2015), s 1
228 Enerji Diplomasisi
29 Gaël Raballand, Antoine Kunth, Richard Auty, Central Asia’s Transport Cost Burden and Its
Impact on Trade, Economic Systems 29, 2005, p 6–31.
30 David Jay Green Armin Bauer, The Costs of Transition in Central Asia, Journal of Asian Eco-
olan enerji ihtiyacı ve Rusya’nın geniş kaynakları, bir çeşit işbirliği için ortak zemin
hazırlanmasını zorunlu kılıyordu. Sadece enerji ticareti değil, yatırım, transit taşı-
macılık, enerji verimliliği ve anlaşmazlıkların hallini de kapsayan bu Anlaşma ilk
başta 1991 yılında bir deklarasyon ile gündeme gelmiştir. Aralık 1994’de Lizbon’da
imzalanan Anlaşma ve eki Protokol, Nisan 1998’de yürürlüğe girmiştir. Söz konusu
Anlaşma kapsamında, Brüksel’de bir de Sekreterlik kurulmuştur32.
Anlaşma’nın ticaret ile ilgili bölümü ham petrol, doğal gaz, yakacak odun ve
elektrik gibi geniş bir ürün grubunu kapsamaktadır. Anlaşma’da ayrıca, temel olarak
serbest ticaretin ve Dünya Ticaret Örgütü (ilk imzalandığında GATT) kurallarının
temel alınacağı hükme bağlanmıştır. Yatırım konusunda, ise, yabancı yatırımcıların
yapacakları doğrudan yatırımların ayrımcılık, kamulaştırmalar, sözleşmelere uyul-
maması, savaş nedeniyle doğan zararlar vb konularda yatırımcıları koruma amaçlı
hükümler bulunmaktadır. Ancak, söz konusu Anlaşma’da doğal kaynaklar üzerinde
ulusal egemenlik kavramının kabul edileceği de hükme bağlanmıştır33.
Transit taşımacılık ile ilgili konulara geçmeden önce üye ülkeler hakkında
bilgi vermek faydalı olacaktır. Halihazırda, Afganistan, Arnavutluk, Ermenistan,
Avusturya, Azerbaycan, Belçika, Bosna Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Güney
Kıbrıs, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Estonya, Avrupa Birliği ve EURATOM, Fin-
landiya, Fransa, Gürcistan, Almanya, Macaristan, İrlanda, İtalya, Japonya, Kaza-
kistan, Kırgizistan, Litvanya, Lüksemburg, Malta, Moldova, Moğolistan, Hollanda,
Polonya, Portekiz, Romanya, Slovakya, Slovenya, İspanya, İsveç, İsviçre, Tacikis-
tan, Makedonya, Türkiye, Türkmenistan, Ukrayna, Birleşik Krallık ve Özbekistan
söz konusu Anlaşmayı imzalamış ve onaylamışlardır. İmzalamakla beraber onay
sürecini tamamlamamış ülkeler ise, Avustralya, Belarus, İzlanda, Norveç ve Rusya
Federasyonu’dur34.
Rusya Federasyonu, 20 Ağustos 2009 tarihinde Enerji Şartı Anlaşması ve ilgili
Protokol’e taraf olmayacağını bildirmiş olup, bu tarihe kadar geçici olarak uygu-
lamıştır35. Rusya’nın 2009 yılında Anlaşma’ya taraf olmayacağını açıklamasının
temel nedeni transit taşımacılık ile ilgili konulardır. Şubat 2000 tarihinde Transit
32 Türkiye’nin AB ve DTÖ Eski Daimi Temsilcisi Selim Kuneralp halihazırda Genel Sekreter
yardımcısı olarak görev yapmaktadır. http://www.encharter.org/index.php?id=683&L=0 (son
ulaşım 16.05.2015).
33 Andrei Konoplyanik, Thomas Wälde, Energy Charter Treatyandits Role in International Ener-
gy, Journal Of Energy& Natural Resources Law, Cilt 24 No 4 2006, s 540, http://www.enchar-
ter.org/fileadmin/user_upload/DSG/Publications/2006/410-JENRL-11.2006.pdf (son ulaşım
16.05.2015).
34 http://www.encharter.org/index.php?id=61 (son ulaşım 16.05.2015).
35 http://www.encharter.org/index.php?id=414#c1338.
Nurhan Verda Özyer 231
Konulara İlişkin Enerji Şartı Protokol’ü görüşülmeye başlanmış olup, Aralık 2002
tarihinde ise çok taraflı görüşmeler tamamlanmıştır. Anlaşma’nın yedinci maddesi,
GATT’ın transit taşımacılık ile ilgili (ve bugüne kadar çok da gündeme gelmeyen)
beşinci maddesine dayanmakta olup, bu hükme göre doğalgaz veya elektrik gibi
enerji ürünlerinin taşındığı hatların kullanımında ayrımcılık yapılmayacaktır.36 Di-
ğer bir değişle, Rusya, Kazakistan veya Türkmenistan üzerinden gelecek doğalgazı
kendi kaynaklarından gelen doğalgaz ile aynı muameleye (fiyat ve taşıma şartla-
rı gibi) tabi tutacaktır. Enerji Şartı Anlaşması’nın en temel hedeflerinden birisini
yansıtan bu hüküm ve Protokol, tüketici ve üretici ülkeler açısından arz ve talep
güvenliğini sağlamayı hedeflemektedir. Ancak, bu durum Rusya açısından sıkıntı
yaratacağı için süreç Rusya’yı anlaşmayı onaylamayacağını bildirmeye kadar gö-
türmüştür. Diğer taraftan, Rusya halen Enerji Şartı Konferansı’na taraftır.
Rusya’nın ve Avrupa’nın yukarıda belirtilen tutumları, 21. Yüzyılda Avrasya
enerji diplomasisinde ilginç girişimlere ve dengelerin oluşumuna zemin hazırla-
mıştır. Rusya’nın üretici ülke olarak DTÖ kurallarını temel alan Enerji Şartı An-
laşması’na ihtiyacı bulunmaktadır. Zira DTÖ kurallarının enerji sektörüne de uy-
gulanması, Rusya’nın mevcut pazarlarında talebin daha istikrarlı olmasına katkı
sağlayacaktır. Ancak, aynı Rusya’nın transit ülke olarak Enerji Şartı Anlaşmasını
onaylaması çıkarlarına uymamaktadır. Hem Avrupa hem de Rusya bu durum karşı-
sında iki farklı ve birbiriyle tamamen çatışan strateji geliştirmişlerdir.
Avrupa, Enerji Birliği kapsamında, enerji sektöründe ‘ayrıştırma – unbund-
ling’ şartını getirmeye çalışmaktadır. Bu şart, her ne kadar üye olmayan ülkeleri
kapsamasa da, doğalgaz, petrol ve elektrik gibi enerji ürünlerinin üretilmesi, transiti
ve perakende satışında aynı firmaların faaliyet göstermesinin önüne geçilmeye ça-
lışılmaktadır37. Diğer bir değişle, ulusal düzeyde dikey entegrasyonu engelleyerek,
sektörde tekelleşmenin önüne geçilmeye çalışılmaktadır. (Bu çerçevede, Rusya’dan
gelecek enerji ürünü, sınırı geçtikten sonra bu kapsamda değerlendirilecektir.)Av-
rupa Birliği’nin ‘ayrıştırma’ kavramını ortaya atmasının nedenlerinden birisi, Rus-
ya’nın monopoli gücüne karşılık monopsoni gücünü kazanmaya çalışmasıdır38.
(monopolide tek üretici istediği fiyatı dikte etme gücüne sahipken, monopsonide
sues Inside andOutsidethe EU, NG 75, The Oxford InstituteforEnergyStudies, Nisan 2013,
http://www.oxfordenergy.org/wpcms/wp-content/uploads/2013/04/NG-75.pdf (son ulaşım
16.05.2015).
38 Robert D. Kaplan, Eugene Chausovsky, Pipelines of Empire , Stratfor, 13.11.2013,http://www.
stratfor.com/weekly/pipelines-empire#axzz3BabDUHFg.
232 Enerji Diplomasisi
ise tek alıcı istediği fiyatı dikte etme gücüne sahiptir). Rusya, tek tek ülkelerle fiyat
konusunda pazarlık ederken daha güçlü olmaktadır. Ancak, kapsamlı ve tutarlı di-
zayn edilmiş bir Avrupa Enerji Birliği, Rusya’nın monopoli gücünü kırabilir. Rus-
ya, dünyanın en büyük enerji üreticilerinden birisi olarak, sadece üretici ve sınıra
kadar da taşıyıcı olarak kalmak istememektedir. Çeşitli yatırımlar ve alıcı ülkeler-
deki enerji sektöründe dikey entegrasyon yoluyla bu piyasalarda güç kazanmaya
çalışmaktadır39. İşte, yukarıda bahsedilen ayrıştırma prensibi ise Rusya’nın özel-
likle Avrupa Birliği enerji piyasasında daha fazla güç kazanmasının önüne geçmeyi
hedeflemektedir. Rusya ise, Avrupa Birliği Üçüncü Enerji Paketi’ni ve ayrıştırma
koşulunu, 8 Mayıs 2014 tarihli başvurusuyla DTÖ Anlaşmazlıkların Halli Mekaniz-
ması’na taşımış olup40, ilk aşama olan karşılıklı danışmaların başlatılması41 talebini
iletmiştir. Bu girişim de, Rusya’nın DTÖ’yü enerji diplomasisinde araç kullanma-
sına önemli bir örnektir. Söz konusu başvuru için panel kurulması ve AB aleyhine
karar çıkması halinde, Rusya zararının tazminini talep edebilecektir. Bu durum da,
Rusya’ya müzakere masasında bir koz daha sağlamaktadır.
Diğer taraftan, Rusya, üye ülkelere tek tek daha uygun şartlar önererek, Enerji
Birliği projesini engellemeye çalışmaktadır42. Örnek olarak, Polonya daha uygun
şartlar karşılığında Rusya ile müzakerelere devam etme ve sözleşme imzalama yö-
nünde tavır takınmaktadır43. Rusya, ayrıca, enerji ürünlerindeki fiyat dalgalanma-
larından daha az etkilenmek için alıcı ülkeleri uzun vadeli sözleşmelerle kendine
bağlamaya çalışmaktadır.
Rusya, Baltık Denizi üzerinden hat kurarak (Kuzey Akım), Ukrayna ve Bela-
rus’u bypass etmeye hedeflemektedir44. Ancak, Rusya’nın Avrupa’nın enerjide dışa
bağımlığını uzun vadeli gelir kaynağına çevirmesinin önündeki en önemli engel-
lerden birisi sıvılaştırılmış gaz terminalleri yoluyla, kaynak çeşitliliği sağlamasıdır.
Ukrayna krizi sırasında, Almanya’nın Rus gazına bağımlılığını inceleyen bir
Sonuç
Sonuç olarak, tüm bu diplomasi hamlelerinin ortak noktası, çatışma ve uzlaş-
ma alanı olarak, diğer hususların yanında, DTÖ hükümlerini de temel almasıdır.
Bu çerçevede, yazının başında belirtilen ve Putin tarafından 2002 yılında yapılan
konuşmayı yeniden hatırlamak faydalı olacaktır.
“Dünya Ticaret Örgütü – bu konuya dikkatinizi çekmek istiyorum – mutlak
olarak ne iyidir ne de güçlü olur. Bu aracı kullanamayanlar veya kullanmak iste-
meyenler ile korumacı kota ve tarifelerin arkasına saklananlar çökerler. Bunlar
stratejik olarak tamamen çökerler.
Ülkemiz hala dünya ticaretinin şekillendirilmesi sürecinden ‘dışlanmış’ du-
rumdadır. Bizlere, dünya ticaretinin şekillendirilmesinde yer alma izni verilmedi.
Bu durum Rus ekonomisinin durgunluğa girmesine ve rekabetçiliğinin düşmesine
neden oldu.
DTÖ üyeliği küresel piyasalarda Rus ulusal çıkarlarını korumak için bir araç
olmalıdır. Ve gerçekleştirmek durumunda olduğumuz işlerin tamamlanması için
dışsal bir zorlayıcı araç da olmalıdır.”46
Bu çerçevede, yaşlanan ve azalan nüfusu ile geniş enerji kaynaklarına sahip
olması bir araya gelince, Rusya geleceğini daha fazla teminat altına almak için
‘enerji diplomasisi’ oyununda daha maharetli bir oyuncu olmayı seçmiş gibi gözük-
mektedir. Bunun için uzun yıllardır uyguladığı uluslararası anlaşmaları dışarıdan et-
kisiz hale getirmeye çalışmak stratejisi yerine, faaliyetin tam merkezinde yer alarak
bu gelişmeleri kendi istediği yönde etkilemeye çalışmayı tercih ediyormuş gibi gö-
zükmektedir. Gene bu durum, DTÖ sistemi için uzun yıllardır bir şekilde görünmez
olan enerji sektörünün birdenbire sistemin tam merkezine gelmesine neden olabilir.
Kaynakça
Aleksandr Dugin, Rus Jeopolitiği – Avrasyacı Yaklaşım, Küre Yayınları, İstanbul, Temmuz
2003.
Annual Address to the Federal Assembly of the Russian Federation, 18 April 2002, The Krem-
lin, Moscow.
Annual Address to the Federal Assembly of the Russian Federation, 18April 2002, The Krem-
lin, Moscow, http://archive.kremlin.ru/eng/speeches/2002/04/18/0000_type70029ty-
pe82912_70662.shtml , (son ulaşım 13.05.2015).
Dr. Baris Karapinar, Export Restrictionsand the WTO Law: Regulatory Deficiencyor Unin-
tended Policy Space, World Trade Institute, University of Bern, http://www.wto.org/
english/res_e/publications_e/wtr10_21may10_e.htm (son ulaşım 13.05.2015).
Zbigniew Brzezinski, Stratejik Vizyon: Amerika ve Küresel Güç Buhranı, Timaş Yayınları,
2012, İstanbul.
David G. Tarr, Russian WTO accession: Achievements, Impacts, Challenges, http://en.irakliy.
com/d/462408/d/eng-9.pdf, (Son ulaşım 30 Eylül 2014).
Emerging Economies, the Geopolitcis of the BRICs Nations, Stratfor, ABD, 2012.
David Jay Green Armin Bauer, The Costs of Transition in Central Asia, Journal of Asian Eco-
nomics, Vol. 9, No. 2, 1998.
Felix Goryunov, Russia Can Join the WTO, But Shouldn’t, Russia Beyond the Headlines,
4 Kasım 2011, http://rbth.co.uk/articles/2011/11/04/russia_can_join_the_wto_but_
shouldnt_13702.html (son ulaşım 13.05.2015).
Gümrük Tarifeleri Ticaret Genel Anlaşması GATT 1947, 31 Aralık 1953 tarihli Resmi Ga-
zete, http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/
arsiv/8597.pdf&main=http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/8597.pdf.
Lauren Goodrich, Peter Zeihan, George Friedman, The Crucible of Nations: The Geopolitics
of the Caucasus, Stratfor, ABD, 2011.
http://stat.wto.org/CountryProfile/WSDBCountryPFView.aspx?Language=E&Country=RU
Irina Tochitskaya, Russia’s Accession to the WTO: Impacts and Challenges, CASE Network
E-briefs, January 2012, www.case-research.eu , (son ulaşım 13 August 2014)
Robert D. Kaplan, Eugene Chausovsky, Pipelines of Empire ,Stratfor, 13.11.2013, http://www.
stratfor.com/weekly/pipelines-empire#axzz3BabDUHFg.
Molly O’Neal, Stirred, Not Shaken: Russia in the WTO, Scholar Research Brief, Irex, (funded-
by US Department of State), www.irex.org (son ulaşım 21.07.2014)
Yulia Selivanova, The WTO and Energy WTO Rules and Agreements of Relevanceto the Ener-
gy Sector, ICTSD International Centrefor Tradeand Sustainable Development Program-
me on Tradeand Environment Issue Paper No. 1, Ağustos 2007, http://www.ictsd.org/si-
tes/default/files/research/2008/05/the20wto20and20energy.pdf (son ulaşım 16.05.2015)
The EU Threatens Gazprom’s Monopoly in Europe, Stratfor, 15.10.2015, http://www.stratfor.
com/geopolitical-diary/eu-threatens-gazproms-monopoly-europe#axzz3BabDUHFg
Nurhan Verda Özyer 235
Giriş
Bilindiği gibi dünya üzerinde fosil kaynaklardan üretilen enerji hala dünya
nüfusunun büyük bir bölümünün enerji ihtiyacını karşılamaktadır. Alternatif kay-
nakların kullanımı konusundaki gelişmelerin beklenen hızda olmaması bu kay-
naklara olan bağımlılığın devam etmesine neden olmaktadır. Uluslararası Enerji
Ajansının verilerine göre fosil kaynakları dünya’nın enerji ihtiyacının %80’ini kar-
şılamaktadır. Yine aynı verilere göre yakın gelecekte bu durumun pek fazla değiş-
meyeceği öngörülmektedir. Bu yüzden, Arktik bölgesinde bulunduğu tahmin edilen
geniş enerji kaynakları bölge ülkelerinin dikkatinin buraya yoğunlaşmasına neden
olmuştur.1 Diğer yandan, bölge ülkeleri Kuzey Kutbu’nda buzların erimesi ile bir-
likte oluşacak olan deniz yolları için kendi kıyılarından başlamak üzere 200 mil
kadar uzaklığa kadar “münhasır ekonomik bölge” (Exclusive Economic Zone) ilan
etmişlerdir. Fakat bu yer altı zenginliklerinin paylaşılmasıyla ilgili durum henüz
tam olarak netliğe kavuşmamıştır. Bu yüzden bir yandan bölgede ki ülkeler askeri
faaliyetlerini artırırken, Rusya, Kanada, Norveç ve son olarak Danimarka Birleşmiş
Milletler’e (BM) başvurmuş ve bölgenin kendi kıta sahanlığı dâhilinde olduğunu
söyleyerek hak talebinde bulunmuştur. Danimarka bu hak talebini yoğun araştırma-
lar sonucu ‘Lomonos Sırtı’ adlı su altında kalan sıra dağların Grönland’ın bir parça-
sı olduğunu kanıtlamasının ardından yapmıştır.2 Ayrıca, Arktik bölgesinde küresel
* Yrd. Doç. Dr.; Kocaeli Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve Ulus-
lararası Hukuk Anabilim Dalı Başkanı.
** Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Yüksek
Lisans Öğrencisi.
1 Cüneyt Kazokoğlu, “8 Ülkenin Gözü Neden ‘Kutup Bölgesinde?’, http://www.bbc.co.uk/turk-
ce/haberler/2014/02/140220_kutup_dairesi_enerji (Erişim 11.05.2015).
2 Euro News, http://tr.euronews.com/2014/12/16/danimarka-kuzey-kutbu-nda-hak-iddia-edi-
yor/ (Erişim 11.05.2015).
238 Enerji Diplomasisi
ısınmanın etkisiyle buzulların büyük ölçüde eridiği ifade edilmektedir. Bazı bilim
adamları bölgedeki buzulların 2030 ile 2040 yılları arasında tamamen eriyebilece-
ğini ifade ederken, bazıları ise küresel ısınmanın etkisinin devam edeceğini ancak
buzulların yüzlerce yıl daha kalacağını iddia etmektedirler.3
Arktik bölgesindeki rekabeti şiddetlendiren unsur sadece enerji kaynakları
olmamış, bunun yanında buzulların erimesi ile ortaya çıkacak deniz ticaret yolu,
balıkçılık faaliyetleri ve güvenlik de buna eklenmiştir. Aslında Arktik bölgesinde-
ki bu rekabet 2007 yılında Rusya’nın bölgeye asker gönderip bayrak dikmesiy-
le hızlanmıştır. Bu duruma tepki gösteren Kanada Dışişleri Bakanı 15’ci yüzyılda
yaşanılmadığını ve her isteyenin istediği yere bayrak dikemeyeceği ifade etmiştir.
Sadece Kanada değil diğer bölge ülkeleri de bu girişimden çok rahatsız olmuşlardır.
Dolayısıyla Rusya’nın Gürcistan’da uyguladığı oldubittiyi (Fait Accompli) burada
uygulayamayacağı söylenebilir. Bu bölgede gerilimin son dönemde artarak devam
etmesinin başlıca sebepleri enerji talebinin artmaya devam ediyor oluşu, ulusla-
rarası hukukun sorunun çözümü konusunda yetersiz kalması ve buz kütlelerinin
erimesidir.4
3 Robin Mckye, “What Melting Arctic Ice Tells About Our World”, http://www.theguardian.
com/environment/2013/oct/14/melting-arctic-ice-our-world (Erişim 11.05.2014).
4 Nihat Yılmaz, Ali Çiftçi “Arktika Bölgesi’nin Siyasal Önemi ve Siyasal ve Hukuksal Statüsü-
nün Karşılaştırılması” Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
Sayı: 31 Güz 2013, s.2-3.
Serdar Örnek / Baransel Mızrak 239
Kurumu yaptığı araştırmalarda Arktik bölgesinde 90 milyar varil petrol, 1,669 tril-
yon metreküp doğalgaz ve 44 milyar varil doğal gaz sıvısı olduğunu tespit etmiştir.5
Bu gelişmelerle birlikte bölge ülkelerinin rekabetinin daha da şiddetleneceği düşü-
nülmekte ve gerekli önlemler alınmazsa kuzey denizindeki doğal hayatın daha da
tahrip olacağı öngörülmektedir.
Bölge ülkeleri arasında rekabete neden olan kaynaklar sadece petrol ve do-
ğalgazla sınırlı değildir. Bölgede altın, elmas, kurşun, çinko, demir, bakır, gümüş,
kömür, uranyum ve nikel gibi kaynaklarında olduğu söylenmektedir. Bu kaynakla-
rında artan maliyeti dikkate alındığında Arktik ülkelerinin girişimlerini artırmaları
içten bile değildir. Arktik bölgesinde dünya’daki toplam petrol rezervinin %22’si
bulunduğu düşünülmektedir.6 Bu petrol kaynakları daha çok ABD, Danimarka ve
Kanada’nın hak iddia ettiği yerlerdeyken, doğalgaz rezervleri daha çok Rusya’nın
hak iddia ettiği bölgelerde bulunmaktadır. Bu doğalgaz kaynakları ise dünyadaki
keşfedilmemiş doğalgaz rezervinin %30’una denk geldiği düşünülmektedir.7
Bu bölgede küresel ısınma sonucunda buzulların erimesi ile önemli güven-
lik sorunları ortaya çıkacak gibi görünmektedir.8 Önceden, buzulların varlığı ül-
kelere bir güvenlik sağlarken bu buzulların çözülmesi yeni güvenlik sorunlarını
da beraberinde getirmiştir. Açılan su ve uluslararası ticaret yolları ile potansiyel
enerji kaynakları bölgenin jeopolitiğini ve istikrarını fazlasıyla etkilemiştir. Buna
en güzel örneklerden birisi daha önce de belirtildiği gibi Rusların tartışmalı olan
kuzey kutbundaki bir bölgeye egemenliklerinin bir simgesi olarak Rusya bayrağını
dikmesidir.9
Aslında 1954 yılından itibaren bu Arktik güzergâhı askeri amaçlar için kulla-
nılmakta ve bu güzergâh ülkelere büyük avantajlar sağlamaktaydı.10 Günümüzde
5 Charles K. Ebinger, Evie Zambetakis, “The Geopolitic of Arctic Melt”, Wiley (on the behalf of
the Royal Institute of International Affairs), Vol: 85 No: 6, s.1215-1216, http://www.jstor.org/
stable/40389013 (Erişim 10.05.2015).
6 Yılmaz, Çiftçi “Arktika Bölgesi’nin Siyasal Önemi ve Siyasal ve Hukuksal Statüsünün Karşı-
laştırılması”, s.4-5.
7 Emine Akçadağ, “Arktika’da Güç Mücedelesi” www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_
content&view=article&id=1966%3Aarktikada-guec-muecadelesi&catid=183%3Aenerji&Ite-
mid=140 (Erişim 12.05.2015).
8 Population Council, “Report to the European Council on Climate Change and International Se-
curity” Population and Development Council Review, Vol:34 No: 3, September 2008, s.589.
9 Population Council, “Report to the European Council on Climate Change and International
Security” s.591.
10 Joseph S. Roucek, “The Geopolitics of the Arctic”, American Journal of Economics and
ise küresel ısınma sonucu buzulların erimesiyle bölgede açılacak yolların uluslara-
rası ticarette önemli kolaylıklar sağlayacağı düşünülmektedir. Örneğin, Londra’dan
Yokohama’ya bölgedeki buzullar nedeniyle Süveyş Kanalı üzerinden 21000 km
mesafe üzerinden gidilmekteyken, bu buzulların erimesiyle bu mesafe kuzey de-
nizi üzerinden 14000 km’ye inecektir. Bu güzergâhın rahatlıkla daha fazla tercih
edileceği söylenebilir. Bu nedenle Arktik bölgesi Avrupa ve Asya arasındaki tica-
rette önemi artan yerlerden birisi olacak ve uluslararası ticaretin artmasını daha da
kolaylaştıracaktır. Bu bakımdan, bölgedeki ülkelerin de uluslararası ticarette önemi
artacak olan bir bölgeyi elde etmeleri onlara uluslararası siyasette önemli kazanım-
lar sağlayacaktır.11
Bu arada, hükümetler arası bir kurum olarak Arktik Konseyi’nden bahsetmek
yerinde olacaktır. 1996 yılından itibaren faaliyette olan bu Konsey sürdürülebilir kal-
kınma, insani kalkınma ve çevresel koruma konularında forum işlevi görmektedir.
Bu konsey Rusya, Kanada, Danimarka/Grönland, ABD, Norveç, İsveç ve Finlandiya
gibi Arktik ülkelerden oluşmaktadır. Bu konseyin aldığı kararlar tavsiye hükmünde-
dir ve bölgedeki değişimlere cevap verir bir nitelikte de değildir.12 Ancak Konseyin
bilimsel araştırmalar ve bölgedeki yerli halkı, gözlemci devletleri ve sivil toplum
kuruluşlarını da kapsayıcı çalışmalar yapması gibi başarılı yönleri de bulunmaktadır.
Örneğin, Konsey bölgedeki iklim değişikliği, gemi taşımacılığı, petrol ve doğal gaz
ile ilgili gelişmelerle ilgili sorunlara temas eden ve tavsiyeler içeren bir rapor sun-
muştur. Bu olumlu girişimlere rağmen bölgedeki real politik kaygıların daha üstün
geleceği ve bölgedeki kaynakların paylaşımı sorununun daha ağır basacağı düşünül-
mektedir. Fakat bölge ülkelerinin diğer üçüncü ülkelerle işbirliği içerisinde olması
ve ekonomik faaliyetlerini sürdürülebilir kalkınmayı göz önünde bulundurarak yap-
ması bölgede barış ve huzur ortamı adına fırsat sağlayabilir. Ancak küresel ısınmanın
bölgede yarattığı devam eden olumsuzluklar ve genel olarak şu ana kadar yapılanlar
göz önüne alındığında kalıcı barış ve huzur ortamından söz etmek zordur.13
Gröland’da 2008 yılının Mayıs ayında bakan seviyesinde beş Arktik ülkesi
–Kanada, Danimarka, Norveç, Rusya ve ABD- arasında bir konferans düzenlen-
miştir. Bu konferansın Arktik Okyanusundaki temel sorunların değerlendirilmesi
amacıyla yapıldığı söylenmiştir. Konferans sonunda taraflar bölgedeki çevre so-
rununda artan bir işbirliği mekanizması gerçekleştireceklerini ifade ederek, doğal
11 Yılmaz, Çiftçi “Arktika Bölgesi’nin Siyasal Önemi ve Siyasal ve Hukuksal Statüsünün Karşı-
laştırılması”, s.6-7.
12 Noreen Parks, “Calls For A New Governance of Arctic Waters”, Ecological Society of Ame-
14 American Society of International Law, “United States Joins in Arctic Declaration, Supports
Existing Arctic Legal Regime”, The American Journal of International Law, Vol: 102 No:
4 October 2008, s.872-873, http://www.jstor.org/stable/29546171 (Erişim 12.05.2015).
15 Hüseyin Pazarcı, “Uluslararası Hukuk”, Turhan Kitabevi, Ankara 2009, s.277-279.
242 Enerji Diplomasisi
16 Nich Amies, “Kuzey Kutbu İçin Büyük Mücadele”, Çeviren: Julide Danışman http://www.
dw.de/kuzey-kutbu-için-büyük-mücadele/a-15283968 (Erişim 12.05.2015).
17 Ebinger, Zambetakis, “The Geopolitic of Arctic Melt”, s.1226.
18 ‘Danimarka Kuzey Kutbu’nda Hak İddia Ediyor”, Euro News 16 Aralık 2014, http://tr.euro-
news.com/2014/12/16/danimarka-kuzey-kutbu-nda-hak-iddia-ediyor/ (Erişim 12.05.2015).
19 Yücel Acer, İbrahim Kaya, “Uluslararası Hukuk: Temel Ders Kitabı”, USAK Yayınları,
Ankara, 2010, s.167.
20 Yılmaz, Çiftçi “Arktika Bölgesi’nin Siyasal Önemi ve Siyasal ve Hukuksal Statüsünün Karşı-
laştırılması”, s.8-9.
Serdar Örnek / Baransel Mızrak 243
onaylamayarak Arktik bölgesinde 200 mile kadar olan denizaltındaki toprak alanın-
dan vazgeçtiğini ifade etmişlerdir.21
Şekil 1:
Ülkeler Bazında Arktika Bölgesindeki Hak İddia Edilen Bölgeler
Taraf ülkeler haricinde Avrupa Birliği ve Çin de bölgedeki rekabete dâhil ol-
maya çalışmaktadır. Bu doğrultuda, AB ve Çin BM Deniz Hukuku Sözleşmesinin
58’ci maddesinde öngörülen açık denizlerde seyrüsefer serbestliği ve denizaltı boru
hattı döşeme haklarının daha da genişletilmesini istemektedir. Bu ülkeler ayrıca
açık denize çıkan boğazların uluslararası sayılmak suretiyle geçişlerin serbestleş-
tirilmesini de talep etmektedir. Ancak Kanada terörizm, yasadışı göç ve sınır ötesi
suçlar gibi risklerden ötürü boğazların serbestleştirilmesinin sakıncaları olduğunu
belirtmiştir. Global açıdan bu suçlarda ve bilhassa insan kaçakçılığı ve yasadışı göç
konularında yaşanan artış Kanada’nın bu anlamda söylediklerini doğrulamaktadır.
Arktik bölgesinde Çin’in aktif politikaları artık yadsınamaz boyuttadır. Önceden
Çin’in Konsey’de kalıcı gözlemci statüsü elde edebilmek amacıyla bilhassa İzlanda
ve İsveç ile iyi ilişkiler kurmaya çalıştığı ve sonradan kalıcı gözlemci statüsünü elde
ettiği bilinmektedir. Bu ülkenin bu kadar istekli tutumunun altında yatan sebep, hiç
şüphesiz Arktik yoluyla deniz yollarının kısalması ve bu sayede Amerika ve Avrupa
ile olan ticaretinin daha ekonomik hale gelecek olmasıdır. Bu sayede Çin’in taşıma
maliyetlerinde yıllık 60-120 milyar dolarlık bir azalma olacağı düşünülmektedir.
Bu gerçeklere rağmen, Çin bölgeye olan ilgisini çevresel kaygılarla gerekçelendir-
mektedir ki Çin’in ülkesindeki çevre politikaları göz önünde bulundurulduğunda
bu açıklama pek inandırıcı bulunmamaktadır. Çin’in bu tutumu karşısında Kanada,
bölge haricindeki ülkelerin bölgedeki sorunlara müdahil olmamasını talep etmekte-
dir.25 Bu arada Çin’in yanında, Güney Kore, Japonya ve Hindistan da Arktik bölge-
sinde bilimsel araştırmaları desteklediklerini ve bu bölgenin insanlığın ortak mirası
(common heritage of humankind) olarak bütün devletlere açık olması gerektiğini
düşündüklerini açıklamışlardır.26
Sonuç
Arktik bölgesinde küresel ısınma sonucunda buzulların erimesi ve küçülmesi
ile birlikte yer altı kaynaklarının çıkarılmasının kolaylaşması ve yine Artik böl-
gesinin ticari gemiler için alternatif güzergâh olarak belirmesi Arktik ülkelerinin
yanında Çin, Güney Kore, Japonya ve Hindistan gibi ülkelerinin de bu yeni çıkan
fırsatlardan olabildiğince yararlanma çabası içerisine girmelerine neden olmuştur.
Arktik enerji kaynaklarının tespitinin ve buzulların çözülmesiyle ortaya çıkan yeni
ticari güzergâhın uzun dönemde ne kadar fayda sağlayacağı bir muamma olmakla
birlikte, gerekli önlemler alınmazsa yaşanabilecek çevresel felaketlerin uzun dö-
nemde gelecek kuşaklara büyük zarar vereceği kesindir. Bölgenin hukuki netlik
25 Sinem Vardaryıldız, “Küresel Isınma Yeni Jeopolitik Savaşların Habercisi”, Usak Analist
Dergisi Sayı: 16 Haziran 2012, s.43-45.
26 Ebinger, Zambetakis, “The Geopolitic of Arctic Melt”, s.1222-1223.
246 Enerji Diplomasisi
Kaynakça
Acer, Yücel/ Kaya, İbrahim: Uluslararası Hukuk: Temel Ders Kitabı, USAK Yayınları, An-
kara Ekim 2010
Akçadağ, Emine: “Arktika’da Güç Mücedelesi” www.bilgesam.org/tr/index.php?op-
tion=com_content&view=article&id=1966%3Aarktikada-guec-muecadelesi&-
catid=183%3Aenerji&Itemid=140 (Erişim 12.05.2015)
American Society of International Law, “United States Joins in Arctic Declaration, Supports
Existing Arctic Legal Regime”, The American Journal of International Law, Vol: 102
No: 4 October 2008, http://www.jstor.org/stable/29546171 (Erişim 12.05.2015)
Amies, Nich: “Kuzey Kutbu İçin Büyük Mücadele”, Çeviren: Julide Danışman, http://www.
dw.de/kuzey-kutbu-için-büyük-mücadele/a-15283968 (Erişim 12.05.2015)
http://tr.euronews.com/2014/12/16/danimarka-kuzey-kutbu-nda-hak-iddia-ediyor/ (Erişim
12.05.2015)
Mckye, Robin: “What Melting Arctic Ice Tells About Our World”, http://www.theguardian.
com/environment/2013/oct/14/melting-arctic-ice-our-world (Erişim 12.05.2015)
Kavas, Alp Yüce: “Rusya’nın Arktik Politikası ve Türkiye”, http://www.bilgesam.org/tr/in-
dex.php?option=com_content&view=article&id=1966%3Aarktikada-guec-muecadele-
si&catid=183%3Aenerji&Itemid=140 (Erişim 14.05.2015)
Kazokoğlu, Cüneyt: “8 Ülkenin Gözü Neden ‘Kutup Bölgesinde?’, http://www.bbc.co.uk/
turkce/haberler/2014/02/140220_kutup_dairesi_enerji (Erişim 11.05.2015)
K. Ebinger, Charles / Zambetakis, Evie: “The Geopolitic of Arctic Melt”, Wiley (on the be-
half of the Royal Institute of International Affairs), Vol: 85 No: 6, http://www.jstor.
org/stable/3486242 (Erişim 11.05.2015)
Serdar Örnek / Baransel Mızrak 247
Kullerud, Lars/ Ræstad, Nils: “Oil and Gas Resources in the Barents Sea”, http://www.grida.
no/publications/et/at/page/2543.aspx (Erişim 14.05.2015)
Parks, Noreen: “Calls For A New Governance of Arctic Waters”, Ecological Society of
America, Vol:8 No:10, December 2010, http://www.jstor.org/stable/29546171 (Erişim
12.05.2015)
Pazarcı, Hüseyin: Uluslararası Hukuk, Turhan Kitabevi, Ankara 2009
Population Council, “Report to the European Council on Climate Change and International
Security”, Population and Development Council Review, Vol:34 No: 3, September
2008
S. Roucek, Joseph: “The Geopolitics of the Arctic”, American Journal of Economics and
Sociology, Vol:42, No: 4 October 1983, http://www.jstor.org/stable/3486242 (Erişim
11.05.2015)
Sabah Gazetesi, 15.05.2015
Vardaryıldız, Sinem: “Küresel Isınma Yeni Jeopolitik Savaşların Habercisi”, Usak Analist
Dergisi Sayı: 16 Haziran 2012
Yılmaz, Nihat / Çiftçi, Ali: “Arktik Bölgesi’nin Siyasal Önemi ve Siyasal ve Hukuksal Statü-
sünün Karşılaştırılması”, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitü-
sü Dergisi Sayı: 31 Güz 2013.
248 Enerji Diplomasisi
Uğur Özgöker / Hüseyin Çelik 249
Giriş
İngiltere geçen yüzyıldan beri Kıbrıs ile ilgisini kesmemiş, her platformda ada
üzerinde söz sahibi olduğunu göstermiştir. Kıbrıs adası üzerinde İngiltere’nin iki
üssü bulunmakta ve bu üsler ada yüz ölçümünün yüzde 2,76’sına denk gelmektedir.
İngiltere bu şekilde hem kendi güvenlik stratejilerini sürdürmekte, hem de Akdeniz
ve Ortadoğu politikalarını geliştirmekte bunun doğal sonucu olarak bu bölgede ti-
cari, ekonomik, stratejik ve askeri ağırlığını muhafaza etmektedir.
Kıbrıs’ın doğusunda keşfedilen doğal gaz rezervleri Kıbrıs meselesini tekrar
dünya gündeminin üst sıralarına taşımıştır. Rum Yönetimi doğalgazı bütün Kıbrıs-
lılar ile paylaşabileceklerini açıklamış ve ardından Batı’nın baskısıyla Kıbrıs mü-
zakereleri hız kazanmıştır. Bu süreçte ABD ve AB’nin tavırları olduğu kadar Kıbrıs
Cumhuriyeti kurucu anlaşmasının da etkisi olduğu açıktır. Bunlar yaşanırken garan-
tör üç devletten birisi olan İngiltere’nin tavrı merak konusudur.
1960 Anayasası ve Londra, Zürih anlaşmalarına göre “Egemen Üs Bölgesi”
statüsündeki İngiliz üsleri İngiltere’nin adadaki varlığını meşrulaştırma ve hukuki-
leştirmektedir. İngiltere “Egemen Üs Bölgesi” statüsündeki İngiliz üsleri sayesinde
üzerine Rumlar kendi aralarında plebisit (halk oylaması) yaptılar. 1953 yılında Ada
Valisi’ne Yunanistan’a bağlanma ile ilgili plebisit sonucunu içeren bir müracaatta
bulundular. Vali bu talebi reddetti. Ardından mahalli seçimler yapıldı. Rumların ar-
dından Türkler de örgütlenmeye başladı. Rum halkı İngilizlerin adadan çekilmesini
ve derhal Yunanistan’a bağlanılmasını istiyordu. Türkler ise ikiye ayrılmıştı. Dr.
Fazıl Küçük ’ün önderliğinde bir grup, İngilizler ile meşru yollardan mücadele edil-
mesini savunuyordu. Diğer grup ise daha uzlaştırıcı ve yumuşak usullerle amaca
varmayı hedefliyordu (Aydemir, 1999:203).
Kıbrıs Rum Baş Piskoposu Makaryos, Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasını
hedefleyen çalışmalar yapıyordu. Bu amaçla Albay Grivas’ı Yunanistan’dan çağırdı
ve bir tedhiş örgütü olarak EOKA’yı (Kıbrıslı Savaşçıların Milli Organizasyonu)
kurdurdu. 1955 yılında bu örgüt İngilizlere ve Türklere saldırılar yaptı. Bu tarih-
lerde Hürriyet başyazarı ve sahibi Sedat Simavi Kıbrıs ile ilgili yazılar yazmaya
başladı ve Türk kamuoyu Kıbrıs ile ilgilenmeye başladı.
1955 yılında İngiltere kendi meselesi olarak düşündüğü şeyleri uluslararası
platforma taşımama prensibinden vaz geçerek Yunanistan ve Türkiye’yi meseleyi
görüşmek üzere Londra’ya davet etti. Toplantıda bir karar alınmadı. Makaryos’un
itirazı üzerine İngilizler Makaryos’u tutukladılar ve Hint Okyanusu’nda bir ada-
ya sürgüne gönderdiler. Türkiye adanın taksim edilmesinden yanaydı. 1957 yılının
ocak ayında taksim için gösteri yapan Türklere İngilizler ateş açtı ve yedi Türk
hayatını kaybetti. Bunun üzerine Türkiye’de gösteriler yapıldı. 1958 yılında toplam
kırk üç Türk’ün ölmesi üzerine Türkiye İngiltere’ye nota verdi ve eğer İngiltere
acz gösterir ise Türkiye’nin adaya müdahale edeceğini bildirdi. Aynı yıl içerisinde
Makaryos sürgünden kurtulmuş ve Atina’ya yerleşmişti. Dr. Fazıl Küçük bağım-
sızlık fikrini reddetti. Fakat Türkiye adada Türk askeri bulundurma şartıyla Ada-
nın bağımsızlığını kabul etti. 11 Şubat 1959 tarihinde Zürih’te Kıbrıs Cumhuriyeti
konusunda anlaşmaya varıldı ve taraflar 19 Şubat tarihinde Londra’da anlaşmayı
imzaladılar.1960 yılında kurulan Cumhuriyet idaresi 1974 yılına dek devam etti.
1974’den sonra Kıbrıs fiili olarak ikiye ayrıldı. Adanın hukuki ve siyasal ya-
pısı ile ilgili henüz bir anlaşmaya varılamadı. Yıllarca süren görüşmeler ve planlar
meyvesini veremedi. Bu bildirinin yapıldığı Aralık 2014’de yani kırk yıldır Kıbrıs
sorunu çözülememiş durumdadır.
ettiğinin de göstergeleri olabilir. Sir Alan Meale şunları eklemiştir: “Yapmamız ge-
reken Türkiye’nin Kıbrıs’tan gitmesini istemektir. Bizim işimiz sormak değil, bizim
işimiz talep etmektir”1.
Kıbrıs’taki iki SBA (Egemen Üs Bölgeleri) alanları olan Akrotiri ve Dheke-
lia üsleri Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından kuruluş anlaşmasındaki Madde 1’de belir-
tilmiştir. Bunlar adanın 98,1 mil karesini kapsamaktadır. Eğer Annan planı kabul
edilmiş olsaydı, Britanya hükümeti her iki bölge alanından 49,7 mil kareyi feragat
etmesi gerekirdi. Bu karar kuruluş anlaşmasına ek bir protokol olarak Annan III eki,
Lahika C (Appendice II)’de belirtilmiştir. Protokol gereği feragat edilmiş alanlar
belgede tarif edilmiştir. Lahika C, Madde 10’un yeni maddesi olan Madde 3’de ‘…
Birleşik Krallığın belirttiği takip eden günlerde diğer bölgelerin anayasal gerekli-
liklerini ve kapsamını tamamlamaları gerektiği…” protokolün hayata geçirilmesi
için vurgulanmıştır. SBA’ların uluslararası statüsü gereği, Kıbrıs’ın arada kalan böl-
gelerde kıta sahanlığı iddia edemeyeceği şekilde daraltılmıştır (Pottier, 2009:40).
Bu şekilde üslerin potansiyel ekonomik yönü saklı tutulmaya çalışılmıştır.Bu ne-
denle Annan III protokolünün 5. Maddesinde şu belirtilmiştir:
1 http://www.cypriotfederation.org.uk/index.php?option=com_seyret&Itemid=0&task=video-
directlink&id=23
254 Enerji Diplomasisi
“Birleşik Krallığın tayin edeceği yeterli derecede kalifiye bir kişinin çalış-
maları doğrultusunda Akrotiri ve Dikelya Egemen Üs Bölgeleri arasındaki kara
sınırları açıkça ve etkin bir şekilde çizilmelidir. Bu kişi bu işe protokolün hayata
geçirilmesinden en geç bir ay sonra başlamalı ve dokuz ay içerisinde bitirilmeli-
dir. Tayin edilmiş bu kişi kendisini destekleyecek yardımcı teknik danışmanları
görevlendirebilir” (Pottier, 2009:40).
denk gelecek şekilde NAVTEX seyrüsefer duyurusu ile ilan etmesinin ardından
Rum hükümeti Ekim 2014 başlarında görüşmelerden çekilmiştir.
İngiltere’nin Akrotiri ve Dikelya üs bölgelerinde karasuları ilan etmesi sure-
tiyle kıyı devletin üstünlük çıkarlarına üstünlük tanınmış olmaktadır. Çünkü dev-
let, iç sularda, kara ülkesinde haiz olduğu bütün yetkileri, aynı sınırlamalara tabi
olarak kullanabilir (Toluner, 1989:109). Savaş gemilerinin seyri, tatbikatlar, ticari
gemilerin seyri ve limanlardan istifade etmesi gibi karasuları egemenliğinden do-
ğan avantajlar bulunmaktadır. Devletin karasularını ilan ettikten ve bu bölgeden
istifade etmesinden sonra kıta sahanlığı konusu gündeme gelmektedir. Kıta sahan-
lığı tanımı 1958 yılında şu şekilde yapılmıştır: “(a) Kıta sahanlığının kıyıya bitişik
fakat karasuları bölgesi dışındaki 200 metre derinliğe kadar veya bu sınırın ötesin-
de bulunup ta üzerindeki sular derinliğinin oradaki doğal kaynakların işletilmesine
olanak verdiği noktaya kadar uzanan, su altı alanlarının deniz yatağını ve toprak
altını (b) adaların kıyılarına bitişik aynı su altı alanlarının deniz yatağı ve toprak
altını” kapsamaktadır. Bu tanımlamalardan yola çıkarak ilgili ülkenin bu kıta sahan-
lığı bölgesinde doğal kaynaklarını işleme hakkı olduğu görülmektedir. İngiltere’nin
üsler bölgesinde karasularını ilan ettikten sonra uygun bir zamanda kıta sahanlığı
konusunu getireceği veya doğal gaz bölgelerinden ekonomik olarak istifade ede-
ceği değerlendirilmektedir. Çünkü kıyı devletinin bu bölge üzerindeki hakları, tek-
nolojik bakımdan işletebilme olanağı belirdikten sonra kendiliğinden doğmaktadır
(Toluner, 1989:198).
İngiltere siyasi ve askeri çıkarlarına uygun olarak sürdürdüğü Kıbrıs ile ilgisi
ekonomik alana taşınmaktadır. Yıllar boyu adaya hâkim olan İngiltere 1960 yılın-
dan sonra çıkarlarını anlaşmalara taşımış ve Adadaki üsleriyle bunu perçinlemiştir.
Kıbrıs Cumhuriyeti dışındaki oluşumlar İngiltere’nin çıkarlarıyla uyuşmamaktadır.
İngiltere’nin ada ile ilgisini ekonomik alana taşımasıyla birlikte bu ihtiyacı daha
çok artacağı değerlendirilmektedir. İngiltere’nin açıklamaları ve davranışları bunu
destekler mahiyettedir. Örneğin 30 Ekim 2014 tarihinde yayınlanan KKTC Dışiş-
leri bakanlığı enformasyon dairesi bültenine göre Brüksel’de 23-24 Ekim tarihin-
de yapılan AB zirvesinde David Cameron “Kıbrıs sorunu çözülmeden Kıbrıs’ın
MEB’i olur mu?” dediği ve Rum yönetiminin Doğu Akdeniz’de tek yanlı ilan ettiği
“Münhasır Ekonomik Bölge”ye itiraz ettiği ifade edilmiştir2.
Yine aynı zirvede Fileleftheros gazetesi “Londra ve Ankara El Ele... Came-
ron AB Önünde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin MEB’ine İtiraz Etti” başlığıyla yansıttığı
Brüksel çıkışlı haberinde İngiltere’nin, Güney Kıbrıs’ı Doğu Akdeniz’deki hidro-
2 http://www.arcaajans.com/haber/guncel/cameron-apos-dan-rumlarin-sozde-munhasir-ekono-
mik-bolgesine-reaksion/480564/
256 Enerji Diplomasisi
karbon yataklarını işletmeye yönelik her türlü faaliyetini askıya almaya zorlamak
istediğini yazdığı belirtilmiştir3.
Zirvede Cameron’a Almanya Başbakanı Angela Merkel’in cevap verdiği ve
“bütün devletlerin MEB’i varsa Kıbrıs’ın neden olmasın?”dediği iddia edilmiştir4.
Yine aynı zirvede Londra ve Ankara (ve de Washington) hidrokarbon yatakla-
rının Kıbrıs sorunu çözülmeden işletilmemesi gerektiğini düşündüğü ifade edilmiş-
tir. Bu ülkelerin Avrupalı muhataplarına her fırsatta, yatakların, Ada’daki iki toplum
tarafından, iki oluşturucu devlet ve ‘yeni ortaklık’ mantığında işletilmesi gereken
doğal zenginlik olduğu vurgulanmıştır5.
Üstelik kendi MEB’ini ilan eden Güney Kıbrıs’ın kendisine ait deniz alanını
kontrol etmek için sahip olduğu radar sisteminin (Radyo Frekans Teşhis - radio
frequency identification) sözde “Münhasır Ekonomik Bölge”nin yarısını görme-
diği belirtilmiştir. Politis gazetesinin “MEB’in Yarısı Kör” başlıklı haberinde, Gü-
ney Kıbrıs’ın kıyı radar sistemine sahip olmak amacıyla içeriğinde gerek bakımı
gerekse geliştirilmesinin de bulunduğu, İsrail “ELTA IAI” şirketi ile Rum polisi
arasında 2003 yılında sözleşme imzalandığını belirtmiştir. Gazete radarlara iliş-
kin sözleşme içerisinde yer alan radar sisteminin geliştirilmesine ilişkin maddenin,
sözleşmenin imzalanmasından bu yana beş yıl geçmesine rağmen uygulanmadı-
ğını yazmıştır6. Rumların İsrail ile ortak projelere girişmeleri, MEB konusunda
da İsrail’in Rumlara desteğini sürdürmesi dikkat çekmektedir. On bir yılı aşkın
süredir Radar cihazlarını temin edememesi bu desteği kontrollü olarak sürdürdüğü
anlamına gelmektedir7.
8 Ekim 2014 tarihinde Kıbrıs Haber Ajansı’nın Kıbrıs’taki son gelişmelerle
ilgili bir değerlendirme yapması istenen Britanya Dışişleri Bakanlığı’nın sözcüsü,
“Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarından doğan Münhasır Ekonomik Böl-
gesi’nde mineral kaynaklar araştırmasını tanıyoruz ve bu kaynakların Kıbrıs’taki
tüm toplumların faydası için araştırılması gerektiği yönündeki görüşümüzün aynı
kaldığını ifade ederiz” demiştir8. Burada İngiltere’nin MEB konusundaki tutumu
bölgenin Kıbrıs Cumhuriyeti’ne ait olduğu yönündedir. Çünkü eğer Rumlara ait bir
MEB İngiltere’nin çıkarlarına uygun değildir. Zira Kıbrıs Cumhuriyeti’nin varlığı
3 A.y.
4 A.y.
5 A.y.
6 http://www.gundemkibris.com/guney-kibrisin-sozde-munhasir-ekonomik-bolgesinin-yari-
si-kor-95847h.htm
7 A.y.
8 http://www.abhaber.com/ingiltereden-rumlara-destek/
Uğur Özgöker / Hüseyin Çelik 257
Sonuç
Kıbrıs Rum Yönetimi halen 1960’da ilan edilen Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yet-
kilerini tek elde toplamakta ve bunu kullanmaktadır. Kıbrıs adası etrafında bulunan
doğal gaz ve petrol yatakları uluslararası ilginin bu bölgeye odaklanmasına neden
olmuştur. İsrail, Mısır ve büyük petrol şirketleriyle yapılan anlaşmalar Kıbrıs Cum-
huriyeti adına yapılmakta ve dünyaya ilan edilmektedir. Bu nedenle Türk tarafı da
otomatik olarak anlaşmanın tarafı olmaktadır. Eğer Rum tarafı Türk tarafı gibi ba-
ğımsızlığını ilan etmiş olsa idi anlaşmadan doğan imkânları kendi kullanacak ve
Türk tarafına bir şeyler bırakmayacaktı.
İngiltere MEB’nin Kıbrıs cumhuriyetine ait olduğunda ısrar etmekle garan-
törlüğünden doğan haklarını devam etmesini arzu etmektedir. “Bağımsız Devlet”
konumunda olan İngiltere üsleri sayesinde bu bölgedeki enerji potansiyelini kendi-
si de değerlendirmek istemektedir. Üs bölgeleri açıklarında karasuları ilan etmesi
ve kıta sahanlığı konusunun gündeme gelmesi beklenmektedir İngiltere’nin bunun
ardından Münhasır Ekonomik Bölgesi de ilan edeceği dikkate alınmalıdır. Ayrı-
ca İngiliz şirketlerinin bölge doğalgaz yataklarında söz sahibi olmaya başlaması
İngiltere’nin bu bölgeyle ilgilendiğini göstermektedir. İngiltere’nin ada üzerindeki
varlığını askeri alandan ekonomik alana taşıdığı da gözden kaçmamaktadır.
İngiltere’nin Annan Planıyla kendi üslerini olduğu kadar adadaki varlığını
ve de karasularını güvence altına almak istemesi kendi hükümranlık alanını kalıcı
olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Sonuç olarak İngiliz Uluslar Toplulu-
ğu’nun bir üyesi olarak konumlandırılan Akrotiri ve Dikelya üsleri ile İngiltere’nin
Kıbrıs adasının petrol ve doğal gaz potansiyelini kendi çıkarları doğrultusunda kul-
lanacağı ve bu doğrultuda enerji politikaları üreteceği değerlendirilmektedir.
Kaynakça
Aydoğdu, Ahmet (2005). Kıbrıs Sorunu Çözüm Arayışları. Asil Yayın: Ankara.
Denktaş, Rauf (2008). Kıbrıs Elli Yılın Hikayesi. Akdeniz Haber Ajansı Yayınları: İstanbul.
İnanç, Gül (2007). Büyükelçiler Anlatıyor: Türk Diplomasisinde Kıbrıs (1970-1991). İş Ban-
kası Yayınları: İstanbul.
Pottier, Tim (2009). “A Comparative Analyses of the Five Versions of the Annan Plan”, Reu-
nifying Cyprus The Annan Plan and Beyond. Edited by Andrekos Varnava and Hubert
Faustmann. I.B.Tauris&CoLtd, London.
258 Enerji Diplomasisi
Tamçelik, Sayalp (1997). Avrupa Birliği Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Münasebetlerinin Ku-
zey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne İktisadi, Siyasi ve Hukuki Tesirleri. Nil Yayınları: İz-
mir.
Toluner, Sevin (1989). Milletlerarası Hukuk Dersleri. Beta: İstanbul.
http://www.abhaber.com/ingiltereden-rumlara-destek/
http://www.arcaajans.com/haber/guncel/cameron-apos-dan-rumlarin-sozde-munhasir-ekono-
mik-bolgesine-reaksion/480564/
http://www.cypriotfederation.org.uk/index.php?option=com_seyret&Itemid=0&task=video-
directlink&id=23
http://www.gundemkibris.com/guney-kibrisin-sozde-munhasir-ekonomik-bolgesinin-yari-
si-kor-95847h.htm
Tolga Demiryol 259
Tolga DEMİRYOL*
Giriş
2011 yılında Kıbrıs açıklarında doğal gaz rezervlerinin keşfi, söz konusu kay-
nakların adada bir refah ve barış unsuru olup olamayacağı sorusunu gündeme ge-
tirmiştir.1 Her ne kadar bölgede tespit edilen 140 milyar metreküplük doğal gaz
rezervi küresel dengeleri değiştirebilecek zenginlikte olmasa da,2 Kıbrıs’ın sınırlı
enerji tüketimi dikkate alındığında bu rezervler adanın enerji güvenliğini uzun yıl-
* Yrd. Doç. Dr.; İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi İİBF Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi
Bölümü Öğretim Üyesi.
1 Kıbrıs doğal gaz keşiflerinin adadaki barış sürecine etkilerini ele alan belli başlı çalışmalar
şunlardır: Matthew J. Bryza, “Eastern Mediterranean Natural Gas: Potentialfor Historic Break-
throughsamong Israel, Turkeyand Cyprus,” Turkish Policy Quarterly Vol. 12, No. 3, 2013, s.
35–44; Ioannis N. Grigoriadis, “Energy Discoveries in the Eastern Mediterranean: Conflictor
Cooperation?,” Middle East PolicyVol. 21, No. 3, 2014, s. 124–33; Ayla Gürel and Laura Le
Cornu, “Can Gas Catalyse Peace in the Eastern Mediterranean?,” The International Spec-
tator Vol. 49, No. 2, 2014, s. 11–33; Aphrodite’s Gift: Can Cypriot Gas Power a New Di-
alogue?, International Crisis Group, 2012, http://www.crisisgroup.org/~/media/Files/europe/
turkey-cyprus/cyprus/216-aphrodites-gift-can-cypriot-gas-power-a-new-dialogue.pdf (Erişim
22.02.2014).; Aristotle Tziampiris, The Emergence of Israeli-Greek Cooperation, Springer
International Publishing, 2015; Walid Khadduri, “East Mediterranean Gas: Opportunitiesand
Challenges,” Mediterranean Politics Vol. 17, No. 1, 2012, s. 111–17, doi:10.1080/1362939
5.2012.655049 (Erişim 23.05.2014).; Chrysostomos Pericleous, “Cyprus: A Last Window of
Opportunity?,” Insight Turkey, Vol. 14, No. 1, 2012, http://file.insightturkey.com/Files/Pdf/
insight_turkey_vol_14_1_2012_pericleous.pdf (Erişim 11.07.2014).; Ross Wilson, “Turks,
Cypriots, and the Cyprus Problem: Hopesand Complications,” Mediterranean Quarterly
Vol. 25, No. 1, 2014, s. 105-10.
2 Brenda Shaffer, Energy Resourcesand Markets in Eastern Mediterranean Region, The
German Marshall Fund of the United States, 2012, http://www.gmfus.org/archives/energy-re-
sources-and-markets-in-the-eastern-mediterranean-region/. (Erişim 11.01.2014).
260 Enerji Diplomasisi
lar garanti edecektir. Kıbrıs doğal gazının ihracatından elde edilecek gelir, ekono-
mik kriz ve onyıllardır süren siyasi izolasyonun kıskacındaki Rum ve Türk ekono-
mileri için hayati bir kaynak yaratacaktır. Bölgede devam eden sondaj çalışmaları
sonucunda daha zengin3 rezervlerin keşfedilmesi halinde ise beklenilen ekonomik
fayda katlanacaktır.
Doğal kaynakların Türk ve Rum kesimleri için ortak ekonomik faydalar va-
dettiği önermesinden hareket eden bazı araştırmacılar, söz konusu keşiflerin ada-
daki siyasi çözümsüzlüğü aşmak adına önemli bir fırsat teşkil ettiğine işaret et-
mişlerdir.4 Enerjinin Kıbrıs’a barış getireceği önermesinin ardında yatan mantık
oldukça açıktır: Doğal gazın keşfi ve keşfedilmeyi bekleyen başka rezervler olduğu
beklentisi, Türk ve Kıbrıs Rum yönetimleri arasındaki tarihsel uyuşmazlığın fırsat
maliyetini yükseltmekte ve adadaki “bölünmüşlüğün hafifletilmesi ya da tamamen
sonlandırılmasına doğrudan dolar cinsinden bir değer” biçmektedir.5 Bu varsa-
yımdan hareket ederek, enerji işbirliğinin sağlayacağı mutlak faydayı siyasi çatış-
malar nedeniyle kaybetmekten kaçınacak rasyonel aktörlerin siyasi çözüm yolunda
gerekli adımları atmayı tercih edeceği iddia edilebilir.
Ne var ki keşifleri takip eden üç yılı aşkın süre zarfında Kıbrıs çözüm süreci-
nin seyri, doğal kaynakların tarafları siyasi çözüme yaklaştıracağı yönündeki bek-
lentileri karşılayamamıştır. Umulanın aksine doğal gaz adadaki siyasal dinamikleri
daha da karmaşıklaştırmış ve çözüme giden yolda tarafların önüne yeni engeller
çıkarmıştır. Enerji kaynaklarının kimin tarafından ve nasıl değerlendirileceğine ta-
raflar arasındaki dair derin görüş ayrılıkları, adada 2013’ten beri Birleşmiş Milletler
(BM) aracılığında sürdürülen yeniden birleşme görüşmelerini kesintiye uğratmıştır.
7 Ekim 2014 tarihinde Cumhurbaşkanı Anastasiades’in müzakere masasından kalk-
masıyla askıya alınan barış görüşmelerinin tekrar başlaması ancak Nisan 2015’teki
KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından gündeme gelmiştir.
Bu çalışmada Kıbrıs açıklarında doğal gaz keşiflerinin ve bölgede süregelen
sondaj çalışmalarının, adadaki siyasal süreçlere etkileri tartışılacaktır. Çalışmanın
esas aldığı zaman dilimi Kıbrıs’ta doğal gaz arama faaliyetlerinin ön hazırlıklarının
başladığı 2003 yılından Mayıs 2015’e kadar uzanan dönemdir. Araştırmanın temel
bulgusu bu süre zarfında doğal kaynakların Kıbrıs’ta uzlaşıdan ziyade çatışmayı
3 Bir tahmine göre Kıbrıs açıklarında 1250 milyar metreküp doğal gaz vardır.http://www.na-
turalgaseurope.com/east-med-pipeline-the-game-changer-europe-chooses-to-ignore-23628
(Erişim 23.04.2015).
4 Michael Clarke, “Cyprus: The Mouse That May Yet Roar,” Mediterranean Quarterly Vol. 25,
No. 1, 2014: s. 95–104, doi:10.1215/10474552-2420236 (Erişim 17.02.2014); Wilson, a.g.e.
5 A.e., s.105.
Tolga Demiryol 261
besleyen bir unsur olduğudur. Türkiye, KKTC ve GKRY ortak ekonomik çıkarları
gerçekleştirmeye odaklanmak yerine enerji kaynakları üzerindeki rekabetin güven-
lik boyutunu öne çıkarmış ve bu dahem enerji işbirliğini hem de barış sürecini zora
sokmuştur.
Her ne kadar bu çalışma Kıbrıs müzakerelerinin geleceğine dair kesin bir pro-
jeksiyonda başvurmamıza izin vermese de, bulgular şuna işaret etmektedir: enerji
kaynakları barış için tek başına yeterli bir faktör değildir. Doğal kaynaklardan ba-
rışa giden yolun kısaltılması için uyuşmazlığın taraflarının mutlak ekonomik çıkar-
ları önceleyen ve enerjiyi pozitif toplamlı bir oyun olarak algılayan bir anlayışı be-
nimsemeleri şarttır. Aksi halde enerji kaynakları bu çalışmada ortaya konan çeşitli
mekanizmalar aracılığıyla taraflar arasında çatışma yaratan ve mevcut çatışmaları
derinleştiren bir işlev görecektir.
Kıbrıs’ta enerji kaynaklı çatışmalar üç başlık altında ele alınacaktır. Bunlardan
ilki, Kıbrıs deniz yetki sahaları sorunudur. 1970’lerden günümüze süregelen kıta
sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgeler (MEB) sorunları, bölgede doğal kaynak-
ların varlığının tespitiyle birlikte yeniden alevlenmiştir. Doğal kaynaklar üzerin-
de kontrol sahibi olma arzusundaki Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Mısır,
Lübnan ve İsrail ile ikili anlaşmalar imzalayarak, deniz yetki sahalarını Türkiye ve
KKTC aleyhinde genişletmiştir. Rum kesiminin bu tavrı, Türkiye ve KKTC tara-
fından bir egemenlik ihlali ve son kertede ulusal güvenliğe yönelik bir tehdit ola-
rak algılanmıştır. Türkiye ve KKTC, GKRY’nin bu çabalarına “karşılıklılık” ilkesi
uyarınca yanıt vererek, 2011 yılında Türkiye-KKTC Kıta Sahanlığını Sınırlama An-
laşmasını imzalamışlar ve akabinde Kıbrıs’ın ihtilaflı sularında kendi doğal gaz ve
petrol arama faaliyetlerine başlamışlardır.
Keşifler neticesinde yükselen yeni bir uyuşmazlık alanı ise doğal kaynaklar-
dan elde edilecek gelirin ne zaman ve nasıl paylaşılacağı konusudur. Rum yönetimi,
adanın doğal kaynaklarının Türk toplumu da dahil olmak üzere tüm Kıbrıs’a ait
olduğunu prensipte kabul etmekle birlikte, söz konusu kaynakların ancak ve ancak
adada kapsamlı bir siyasi çözüme varıldıktan sonra Türk kesimi ile paylaşılacağı-
nı iddia etmektedir. Rum tarafı siyasi çözümsüzlük sürdükçe Kıbrıs’ı uluslararası
planda temsil etme hakkının kendilerinde olduğunu öne sürmektedir. Buna karşılık
Türkiye ve KKTC’nin ortak tezi ise Rum tarafının adayı tek başına temsil etme id-
diasının 1960 yasal düzenlemelerine aykırı olduğudur. Türkiye ve KKTC gelir kay-
naklarının nasıl değerlendirileceği konusunda ortak bir uzlaşıya varılana dek Rum
kesiminin doğal gaz arama ve geliştirme faaliyetlerinde bulunamayacağında ısrarlı-
dır. GKRY ise sondaj çalışmalarında bulunma haklarını “pazarlık edilemez” olarak
niteleyerek her türlü dışarıdan müdahaleye şiddetle karşı çıkmaktadır. Rusya, Ame-
rika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupa Birliği (AB) tarafından da desteklenen bu
262 Enerji Diplomasisi
tansiyele sahip olduğu bilinmektedir.6 Bölge son yıllarda önemli keşiflere sahne
olmuştur. 2000 yılında İsrail’in Gaza Marine ve Mari-B sahalarında doğal gaza
rastlanmasının ardından hız kazanan sondaj çalışmaları, 2009’da 280 milyar met-
reküplük Tamar ve 2010’da 532 milyar metreküplük Leviathan sahalarının keşfiyle
sonuçlanmıştır. 2013 yılında üretime geçen Tamar İsrail’in iç tüketimini karşılar-
ken, Leviathan’dan elde edilecek gazın yüzde 40’i ihraç edilecektir. Kıbrıs adasının
Afrodit olarak bilinen 12 numaralı sondaj sahası ise, Leviathan’a yaklaşık 34 km
mesafede, İsrail ve Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgelerini ayıran çizginin hemen
batısında yer almaktadır. İlk tespitlerde 140 ila 226 milyar metreküp arasında oldu-
ğu tahmin edilen rezerv büyüklüğü, daha sonra revize edilerek 140 milyar metreküp
olarak kesinleştirilmiştir. Bu miktarın Kıbrıs’ın enerji ihtiyacını 150 yıl boyunca
karşılayabileceği tahmin edilmektedir.7
Bölgenin önemli potansiyeline rağmen, Kıbrıs ve İsrail sularında varlığı kanıt-
lanmış toplam doğal gaz miktarı (1250 milyar metreküp) henüz küresel piyasaları
şekillendirecek ve “oyunun kurallarını değiştirebilecek” büyüklükte değildir.8Özel-
likle de yükselen küresel enerji arzı ve düşüşe geçen petrol fiyatları dikkate alın-
dığında, Doğu Akdeniz’in doğal gaz rezervlerinin dünya piyasalarında ne kadar
rekabetçi olacağı tartışmaya açıktır. Doğu Akdeniz doğal gazının küresel piyasalar
açısından önemi belirsiz de olsa, İsrail ve Kıbrıs doğal gazının en büyük avanta-
jı enerji tüketimi artmakta olan bölgesel piyasalara yakınlığıdır. Nispeten düşük
taşıma maliyetleriyle ulaşabilecek konumda olan Ürdün ve Filistin, sınırlı doğal
gaz tüketimlerine rağmen, dikkate değer bölgesel pazarlarlardır. Yakın dönemde
artan enerji tüketimi nedeniyle net bir enerji ithalatçısı konumuna geçen Mısır, daha
sonra ayrıntılı olarak tartışılacağı gibi, Kıbrıs ve İsrail’den gaz satın almayı planla-
maktadır.
Yıllık 400 milyar metreküpün üzerindeki doğal gaz tüketimiyle AB, fosil ya-
kıtlarının AB enerji portföyündeki azalan payına9 rağmen, Doğu Akdeniz doğal
gazı için en önemli yakın pazar konumundadır. Halen doğal gaz ihtiyacının yüzde
30’unu Rusya’dan ithal eden AB, 2006 ve 2009 Ukrayna gaz kesintileri ve Uk-
6 Assessment of Undiscovered Oil and Gas Resources of the Levant Basin Province, Eas-
tern Mediterranean,” US Geological Survey, 2010, http://pubs.usgs.gov/fs/2010/3014/pdf/
FS10-3014.pdf. (Erişim 17.02.2012).
7 Ebru Oğurlu, “Rising Tensions in the Eastern Mediterranean: Implications for Turkish Foreign
Policy,” Istituto Affari Internazionali, 2012, s.11. http://mercury.ethz.ch/serviceengine/Files/
ISN/141637/ipublicationdocument_singledocument/a4f2eacb-86ee-49ba-b096-445f5df-
bf1c4/en/iaiwp1204.pdf. (Erişim 17.04.2013).
8 Shaffer, a.g.e.
9 Energy Roadmap 2050 EuropeanCommission, Belgium, 2012; European Energy Security
Strategy, European Commission, Belgium, 2014.
264 Enerji Diplomasisi
rayna’da devam eden iç savaşın ardından, Avrupa’nın enerjide tek bir tedarikçiye
bağımlılığını azaltacak yeni kaynaklar ve ihracat yolları arayışı içerisindedir. Bu
bağlamda AB, “güney doğal gaz koridoru” üzerinden erişilmeye çalışılan Hazar
(ve şartlar elverirse Türkmenistan ve İran) doğal gazının yanı sıra, son dönemde
Doğu Akdeniz gazını AB’ye taşıyacak yeni bir enerji koridorunu da gündeme al-
mıştır.
Doğu Akdeniz enerji kaynaklarını Avrupa’ya nakletmek için ortaya atılan pro-
jelerden ilki Kıbrıs’ı Girit adası üzerinden Yunanistan’a bağlaması öngörülen Doğu
Akdeniz Boru Hattı projesidir. Yunanistan Kamu Gaz Şirketi (DEPA) tarafından
önerilen ve AB tarafından Ortak Çıkar Projeleri listesine alınan bu projenin yılda 8
milyar metreküp taşıma kapasitesine sahip olması planlanmıştır. Kıbrıs gazının yanı
sıra İsrail ve ileride keşfedilmesi olası Lübnan (ki yaklaşık 750 milyar metreküp-
lük bir potansiyel tahmin edilmektedir) gazını da Avrupa’ya nakletmesi öngörülen
projenin gerçekleşmesinin önündeki en önemli engel projenin teknik zorluğu ve
yüksek maliyetidir.10
Tartışılan bir diğeri ihracat yöntemi ise sıvılaştırılmış doğal gazdır (SDG).
Boru hattına kıyasla daha esnek bir seçenek olan SDG, Kıbrıs ve İsrail’i sadece Av-
rupa piyasasına bağlı kalkmaktan kurtaracak ve doğal gazınesnek bir fiyatlama ile
dünya pazarlarına ihracatını mümkün kılacaktır. Ancak SDG seçeneği ile ilgili aşıl-
ması gereken bazı sorunlar vardır. Öncelikle Kıbrıs ve İsrail gazını işleyecek SDG
terminalinin nerede inşa edileceği tartışılmıştır. İsrail, güvenlik nedeniyle tesislerin
kendi topraklarında olmasını tercih etmekle birlikte, arazi sorunları, çevresel riskler
ve kamuoyunun tepkisi nedeniyle bu seçeneğin gerçekleştirilmesi zordur.11Son dö-
nemde hızla gelişen yüzen SDG platformları karasal SDG terminallerine bir alter-
natif olarak gündeme gelmiştir. Ancak standart bir SDG terminaline göre yaklaşık
iki kat daha maliyetli olan yüzen SDG tesisi, en azından şu anki kanıtlanmış rezerv
miktarları göz önüne alındığında, gerçekçi görünmemektedir.
Mevcut SDG alternatifleri içerisinde en ileri seviyede olanı, Güney Kıbrıs’ın
Vasilikos kentine inşa edilmesi öngörülen terminaldir. 26 Haziran 2013 tarihinde
Leviathan’ın da en büyük hissedarları olan Noble Energy ve Delek Group şirketleri
GKRY ile Vasilikos’ta bir SDG terminali kurmak üzere protokol imzalamışlardır.
Tesisin 2016 yılında tamamlaması ve ihracatın 2020’de başlaması öngörülmüştür.
Ne var ki, 10 milyar dolar maliyeti olan Vasilikos terminalini karlı kılmak için Afro-
10 Simone Tagliapietra, “Towards a New Eastern Mediterranean Energy Corridor? Natural Gas-
Developments Between Market Opportunitiesand Geopolitical Risks,” Fondazione Eni Enri-
co Mattei Working Papers, 2013, http://www.feem.it/getpage.aspx?id=5321&sez=Publicati-
ons&padre=73 (Erişim 17.04.2014).
11 A.e., s.20.
Tolga Demiryol 265
dit gazi tek başına yeterli olmayacaktır. Yeni rezervlerin keşfi—ki geliştirilmeleri
zaman alacaktır— dışındaki tek seçenek Leviathan gazının en azından bir kısmının
sıvılaştırılmak üzere Vasilikos terminaline yönlendirilmesidir. Ancak İsrail hükü-
meti bölgesel pazarlara ulaşan bir boru hattı gibi ikincil bir ihracat seçeneği garan-
tisi olmadan kendi toprakları dışında kurulacak bir terminale gaz vermeyi taahhüt
etmekten kaçınmıştır.
Doğu Akdeniz Gaz Boru Hattı’nın maliyeti ve SDG seçeneklerine dair çeşitli
güçlükler dikkate alındığında, konunun uzmanları Leviathan ve Afrodit sahaların-
dan çıkarılan gazın İsrail’den Türkiye’ye Kıbrıs üzerinden bir doğal gaz boru hat-
tıyla taşınmasının en ideal çözüm olduğu konusunda hemfikirdirler. Bu seçenek
yaklaşık 2,5 milyar dolarlık maliyetiyle alternatiflerinden çok daha hesaplı görün-
mektedir.12Düşük maliyetinin yanı sıra bu projenin alternatiflerine göre avantajı
satın alma gücü çok daha fazla olan Türkiye ve AB pazarlarına doğrudan erişim
sağlayacak olmasıdır. Türkiye hızla yükselen bir enerji piyasasıdır; 2012 yılında
46,3 milyar metreküp olan doğal gaz tüketiminin 2030’da 76,8 ila 83,8 milyar
metreküpe ulaşması beklenmektedir.13Ayrıca enerjide dışa bağımlılığını azaltmak
isteyen Ankara, enerji ihracat kaynaklarını ve yollarını çeşitlendirme stratejisi izle-
mektedir.14Bu bağlamda Doğu Akdeniz doğal gazını portföyüne eklemek Türkiye
için de kritik bir önem taşımaktadır. Belki de daha önemlisi, Doğu Akdeniz gazının
Türkiye üzerinden ihracatı, Ankara’nın çok önem verdiği bölgesel enerji merkezi
olma yolunda önemli bir adım teşkil edecektir.
Doğu Akdeniz gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılması için gereken
altyapı büyük oranda mevcuttur. Doğal gaz Akdeniz kıyısındaki Ceyhan’a ulaştı-
ğında, Türkiye piyasasında tüketilmek üzere ülkenin gelişmiş boru hattı şebeke-
sine gireceği gibi, aynı zamanda planlanan Trans-Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı
(TANAP) ve Trans-Adriyatik Boru Hattı (TAP) ile Türkiye üzerinden Avrupa’ya
yeniden ihraç edilebilecektir. Dolayısıyla Kıbrıs üzerinden Türkiye’ye uzanacak bir
doğal gaz boru hattı Doğu Akdeniz enerji koridorunu güney doğal gaz koridoruyla
15 Sayın Genel Sekretere Doğal Gaz Çıkarılması Ve Avrupa’ya Taşınmasıyla İlgili Yazılı
Öneri Sunduk, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı, 2012, http://kktcb.org/
content02.aspx?id=3&sayfa=48&content=2324&select=2. (Erişim 11.03.2015).
16 Sertaç H. Başeren, “Kıbrıs Hidrokarbon Sorunu: Sondaj Krizi,” Enerji ve Diplomasi Cilt 1,
si, komşu devletler arasında ikili anlaşmalar yoluyla gerçekleşmektedir fakat söz
konusu anlaşmalar çoğu zaman konuya taraf olan üçüncü devletler tarafından ta-
nınmamakta, geçersiz sayılmaktadır. Türkiye ve KKTC’nin ortak tercihi Doğu Ak-
deniz’deki yetki sahalarının konuya taraf olan tüm aktörlerin katılımıyla çok taraflı
platformlarda karara bağlanması yönündedir. Buna karşılık GKRY, Türkiye’nin
Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesine (UNCLOS) taraf olmadığına işa-
ret ederek kıtasahanlıklarını Türkiye ve KKTC’yi sürecin dışında tutarak belirleme
yoluna gitmiştir.
Mısır’la yapılan ikili anlaşmanın ardından GKRY, 2 Nisan 2004’te bir ya-
sal düzenleme ile kendi MEB’inin sınırlarını çizmiştir. Söz konusu yasa sayesinde
GKRY, deniz yetki sahaları sorununun o dönemde üzerinde müzakerelerin yürütül-
düğü Annan planında ele alınmasının da önüne geçmiştir. Annan planı yetki sahala-
rının belirlenmesi hususunu adada kurulacak federal devlet tarafından çözülmesini
öngörüyordu. GKRY çıkardığı yasa aracılığıyla yetki sahalarını potansiyel hidro-
karbon rezervlerini de içerecek şekilde tek taraflı olarak belirlemiş oldu.
18 James Stocker, “No EEZ Solution: The Politics of Oil and Gas in the Eastern Mediterranean,”
The Middle East Journal Vol. 66, No. 4, 2012, s. 584-585.
268 Enerji Diplomasisi
2007’de söz konusu 13 parselin 11’ini içeren bir uluslararası ihale açmıştır. İhale-
nin ilk etabında uluslararası enerji şirketlerinden teklif toplanmasına rağmen hiçbir
şirkete ruhsat verilmemiştir. Ekim 2008’de tekrar edilen ihalede ise Noble Energy
şirketi daha sonra Afrodit olarak adlandırılacak 12 numaralı parsel için ruhsat alma-
ya hak kazanmıştır.
GKRY’nin deniz yetki sahalarını tek taraflı olarak belirleme ve uluslarara-
sı enerji şirketlerine doğal gaz ve petrol aramak için ruhsat verme çalışmalarına,
T.C.Dışişleri Bakanlığı bir dizi basın açıklaması ve Birleşmiş Milletler nezdinde
yapılan bazı girişimlerle yanıt vermiştir. Örneğin 30 Ocak 2007 tarihli T.C. Dışişleri
Bakanlığı basın açıklamasında şu ifadelere yer verilmiştir:
Konu aynı zamanda Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında da sıklıkla ele alın-
mıştır. Örneğin Haziran 2007 tarihli toplantının basın açıklamasında şöyle denil-
miştir:
19 Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Doğu Akdeniz’deki Ülkelerle Deniz Yetki Alanlarını İl-
gilendiren İkili Anlaşmalar Yapma Gayretlerini Hk., T.C. Dışişleri Bakanlığı, http://www.
mfa.gov.tr/no_18---30-ocak-2007_-guney-kibris-rum-yonetimi_nin-dogu-akdeniz_deki-ulke-
lerle-deniz-yetki-alanlarini-ilgilendiren-ikili-anlasmalar-yapma-gayretlerini-hk_-.tr.mfa. (Eri-
şim 11.03.2015).
Tolga Demiryol 269
(Erişim 11.04.2015).
22 http://www.denizhaber.com/HABER/26818/1/egemen-bagis-donanma.html (Erişim
11.02.2015).
23 http://www.reuters.com/article/2011/09/19/turkey-cyprus-idUSL5E7KJ11H20110919 (Erişim
11.02.2015).
270 Enerji Diplomasisi
rantiye almıştır. Söz konusu anlaşma ayrıca aşağıda ele alınacak İsrail-GKRY-Yu-
nanistan yakınlaşmasının da önemli bir yapıtaşını teşkil etmektedir.
GKRY-İsrail MEB anlaşmasına Türkiye karşılıklılık ilkesi çerçevesinde KKTC
ile benzer yasal düzenlemelere giderek yanıt vermiştir. 15 Eylül 2011’de T.C. Dışiş-
leri Bakanlığı basın bildirisinde “Yapılan görüşmeler neticesinde GKRY’nin Adanın
güneyinde sondaj faaliyetlerine başlaması halinde Türkiye ile KKTC arasında bir
Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması yapılması hususunda mutabakata varılmış-
tır“ denilmektedir.24 Rum tarafının 19 Eylül’de sondaj çalışmalarına başlamasını taki-
ben, 21 Eylül 2011’de Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Eroğlu tarafından New
York’ta “Türkiye-KKTC Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması” imzalanmıştır.25
İmzanın ardından Cumhurbaşkanı Eroğlu söz konusu anlaşmanın Rum yönetimine
karşı önleyici bir tedbir olduğunu vurgulamış, Başbakan Erdoğan da GKRY’nin geri
adım atması durumunda Türkiye’nin de geri adım atacağını belirtmiştir.26
Türkiye-KKTC Kıta Sahanlığı anlaşmasının dikkate değer bir yönü, anlaşma-
nın GKRY kıyıları önünde de sınırlandırma yapıyor olmasıdır. Bu şekilde Kıbrıs
Türklerinin sadece kuzey kesiminde değil tıpkı Rumlar gibi adanın tamamında eşit
ve ayrılmaz hakları olduğu vurgulanmak istenmiştir.27 Anlaşmaya dair T.C. Dışişle-
ri Bakanlığınca yapılan açıklamada, GKRY’nin geri adım atmaması durumunda bir
sonraki hamlenin ne olacağı da açıkça ortaya konmuştur: “Daha önce kamuoyuy-
la çeşitli vesilelerle paylaşıldığı üzere, müteakip adım, KKTC tarafından Adanın
çevresindeki deniz alanlarında Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na petrol ve
doğalgaz arama ve çıkarma ruhsatları verilmesi olacaktır.”28
Diplomatik hamlelerin yetersiz kalması üzerine, 22 Eylül 2011 tarihinde
KKTC hükümeti TPAO’ya Kıbrıs’ın güneyinde doğal gaz ve petrol arama ruhsatı
vermiştir. TPAO’ya ruhsatlanan sahalardan ikisi GKRY’nin üzerinde hak iddia et-
taraflar bir “gelir havuzu” ya da “ortak fon” oluşturur ve doğal kaynaklardan elde
edilen gelir daha sonra üzerinde anlaşılan şartlar uyarınca taraflar arasında paylaşıl-
mak üzere burada toplanır. Bu yöntemin avantajı aktörlere aralarındaki çatışmaları
giderene dek doğal kaynakları değerlendirme fırsatı vermesidir. Ortak havuzda biri-
ken gelir miktarı arttıkça, siyasi çözümsüzlüğün fırsat maliyeti de yükseleceğinden,
siyasi çözüme ulaşma olasılığının kuvvetlenmesi esastır.
Türkiye ve KKTC, Rum kesiminin tüm adayı tek başına temsil etme iddiası-
nın 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasına aykırı olduğunu iddia etmektedir. T.C.
Dışişleri Bakanlığının ilgili basın açıklamasında konuyla ilgili şu ifadelere yer ve-
rilmiştir:
Kıbrıs Rum tarafı tek yanlı olarak tüm Ada adına, Ada’nın bütü-
nüne ait olan doğal kaynaklar konusunda söz söyleme, girişim yapma
ve/veya anlaşma imzalama hak ve yetkisine sahip değildir. Bu tür yasal
dayanaktan yoksun faaliyetler, Ada’da ve bölgede gerginlik yaratmakta,
kurucu halk olan Kıbrıs Türklerinin Ada’nın doğal kaynaklarından eşit
33 http://www.hurriyetdailynews.com/turkey-offers-private-company-solution-for-cyprus-dril-
ling-tension.aspx?pageID=238&nID=74779&NewsCatID=510 (Erişim 03.04.2014)
34 http://www.hurriyetdailynews.com/default.aspx?pageid=438&n=turkey-to-continue-cyp-
35 GKRY’nin Doğu Akdeniz’de Petrol ve Doğalgaz Arama Faaliyetleri Hk. T.C. Dışişleri
Bakanlığı, http://www.mfa.gov.tr/no_-181_-5-agustos-2011_-gkry_nin-dogu-akdeniz_de-pet-
rol-ve-dogalgaz-arama-faaliyetleri-hk_.tr.mfa
36 Gürel ve Le Cornu, a.g.e., s. 18.
37 Eissler ve Arasıl, a.g.e., s. 74.
38 http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/en/ec/145397.pdf (Erişim
11.11.2014).; http://www.wsj.com/articles/eu-warns-turkey-to-respect-cyprus-sovereignty-o-
ver-disputed-waters-1414162562. (Erişim 11.11.2014).
39 http://www.theguardian.com/world/2014/may/22/us-vice-president-joe-biden-visits-cyprus-e-
nergy-cooperation. (Erişim 03.04.2015).
274 Enerji Diplomasisi
defalar Kıbrıs’ın egemenlik haklarının ihlalinin kabul edilemez olduğunu ifade et-
miştir.40
Uluslararası toplumun büyük kesiminin açık desteğini alan GKRY Afrodit’e
komşu parsellerde doğal gaz arama çalışmalarını sürdürmektedir. Ankara’nın,
GKRY’nin 2012’de açtığı ihaleye katılan uluslararası şirketleri Türkiye’deki enerji
projelerinden men edeceği tehdidin erağmen 15 şirket/konsorsiyum ihalede teklif
vermiştir. Bu ihale sonucunda halen Noble Energy ve ortaklarının işlettiği 12 nu-
maralı parsele ek olarak 2, 3 ve 9 numaralı parsellerde İtalyan ENİ ve Güney Koreli
KORGAS şirketlerinin ortak olduğu konsorsiyuma ve10 ve 11 numaralı parsellerde
de Fransız şirketi TOTAL’e ruhsat verilmiştir. 5, 6, 7 ve 8 numaralı parsellerde tek-
lif alındığı halde ruhsat verilmemiş; 1,4 ve 13 numaralı parsellerde ise teklif alın-
mamıştır. Başeren’in de işaret ettiği üzere GKRY en azından şimdilik Türkiye’nin
kıta sahanlığını ihlal eden alanlarda ruhsatlandırma yapmamıştır.41 Ancak uluslara-
rası şirketlere arama yapmaları için ruhsat verilen alanlardan bir kısmı KKTC’nin
2011’de TPAO’ya ruhsat verdiği alanlarla çakışmaktadır.
GKRY’nin Türkiye’nin protestolarına rağmen ihtilaflı alanlarda ruhsatlan-
dırmaya girişmiş olması, Ankara’nın sahip olduğu önleyici diplomatik kapasitenin
sınırlarına işaret etmektedir. ABD ve Rusya’nın açık desteğini ve AB üyeliğini en
avantajlı şekilde kullanan GKRY, bölgedeki faaliyetlerini genişletme çabası içe-
risindedir. Bunun en önemli nedeni ise Afrodit sahasında tespit edilen 140 milyar
metreküplük doğal gazın, GKRY’nin tercih ettiği ancak maliyetlerinin yüksekliği
nedeniyle gerçekleştirme aşamasına geçiremediği Doğu Akdeniz Doğal Gaz Boru
Hattı ve Vasilikos SDG terminali projelerini finanse etmek için yetersiz olmasıdır.
Ruhsatlandırılan diğer parsellerde doğal gaz rezervlerinin keşfi halinde, GKRY’nin
sadece KKTC ve Türkiye’ye karşı değil aynı zamanda İsrail’e karşı da pazarlık
gücü artacaktır. Ancak şu da ifade edilmelidir ki ENİ-KORGAS konsorsiyumu ve
TOTAL tarafından bölgede yürütülen sondaj faaliyetleri henüz olumlu sonuç ver-
miş değildir. Ocak 2015’te Fransız TOTAL’in 10 ve 11 numaralı parsellerdeki ara-
ma faaliyetlerine ara vereceğine hatta bölgeden tamamen çekileceğine dair raporlar
da yayınlanmıştır.42
40 http://www.thecypriotpuzzle.org/vladimir-putinany-violation-of-cyprus-sovereign-righ-
ts-is-unacceptable/. (Erişim 16.05.2015).
41 Başeren, a.g.e., s. 45.
42 http://www.cyprusgasnews.com/archives/6991/total-to-withdraw-from-cyprus-explorati-
43 Aristotle Tziampiris, a.g.e,; Jon B. Alterman ve Haim Malka, “Shifting Eastern Medi-
terranean Geometry,” The Washington Quarterly Vol. 35, No. 3, 2012, s. 111–25, do-
i:10.1080/0163660X.2012.706512 (Erişim 03.04.2015).;http://www.geopolitical-info.com/
en/geopolitics/greece-cyprus-and-israel-change-the-military-balance-in-the-mediterranean.
(Erişim 02.02.2015).
44 Alexander Murinson, “Strategic Realignmentand Energy Security in the Eastern Mediterrane-
Hava Kuvvetleri eğitim uçuşları için Yunanistan hava sahasını kullanmaktadır. Tür-
kiye’nin Doğu Akdeniz’de İsrail ve ABD ile her yıl ortaklaşa düzenlediği “Güve-
nilir Denizkızı” (Reliable Mermaid) tatbikatından Temmuz 2010’da çekilmesinin
ardından Türkiye’nin yerini İsrail’in davetiyle Yunanistan almıştır.45 Yunanistan,
İsrail ve ABD’nin katılımıyla düzenlenen ve yeni adı “Noble Dina” olan hava ve
deniz tatbikatlarında Akdeniz’de ortaya çıkabilecek kriz durumlarına karşı ortak
harekât hazırlıkları yapılmaktadır. Örneğin 2012 yılında gerçekleştirilen “Noble
Dina” tatbikatında adı konulmamış (ancak yetkinlikleri itibariyle Türkiye donan-
masını çağrıştıran) bir askeri gücün Akdeniz’deki doğal gaz tesislerine saldırması
senaryosu işlenmiştir.46
Yunanistan-İsrail ilişkilerine paralel olarak GKRY-İsrail ilişkileri de 2010’dan
sonra hızla gelişmiştir. Şubat 2012’de İsrail Başbakanı Netanyahu Güney Kıbrıs’ı
ziyaret etmiş ve Kıbrıs’a resmen ayak basan ilk İsrail başbakanı sıfatını kazanmış-
tır. Bu ziyaret sırasında İsrail Hava ve Deniz Kuvvetlerine Kıbrıs hava sahasını ve
karasularını kullanma hakkı veren bir “arama kurtarma” anlaşması imzalanmıştır.47
Şubat 2012’de GKRY ve İsrail arasında bir askeri işbirliği anlaşması imzalanmış-
tır. Netanyahu’nun ziyaretini takiben iki ülke dışişleri bakanları arasında muhtelif
görüşmeler gerçekleşmiştir. Nisan 2013’te İsrail GKRY ile ortak bir askeri tatbikat
amacıyla Kıbrıs’a savaş gemileri göndermiştir. Mayıs 2013’te ise İsrail Savunma
Bakanı Moshe Ya’alon ve GKRY Savunma Bakanı Fotis Fotiou Tel Aviv’de bir ara-
ya gelmişler ve iki ülkenin enerji güvenliği konusunda işbirliğini tartışmışlardır.48
Görüşmenin ardından yaptığı açıklamalarda Savunma Bakanı Fotis Fotiou, GKRY
ve İsrail arasındaki işbirliğini güçlendirmeyi ve derinleştirmeyi hedeflediklerini
söylerken, söz konusu işbirliğinin “hiç kimseyi tehdit etmediğini” de vurgulamış-
tır.49 Son olarak Şubat 2014’te GKRY ve İsrail “Onisilos-Gideon” adlı ortak bir
askeri tatbikat düzenlemişlerdir.50
Yunanistan ve GKRY, İsrail’in yanı sıra bölgenin bir diğer önemli siyasi ve
askeri gücü olan Mısır’la da son dönemde yakın bir ilişki kurmuştur. Yunanistan,
GKRY ve Mısır Dışişleri Bakanları 29 Ekim 2014’de Lefkoşe’de bir araya gelmiş-
lerdir. Üçlü toplantının ardından yapılan basın açıklamasında söz konusu ülkelerin
enerji konusundaki ortak duruşları vurgulanmış ve Türkiye’ye Kıbrıs açıklarında
yürüttüğü sismik araştırmalara son vermesi için çağrıda bulunulmuştur.51 8 Kasım
2015 tarihinde Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, Yunanistan Başbakanı Samaras ve GKRY
lideri Anastasiades’le Kahire’de bir araya gelmiş ve Türkiye’nin Kıbrıs’ın ilan et-
tiği MEB’indeki arama faaliyetlerini kınayan bir açıklama yapmışlardır.52 Kahire
Deklarasyonu olarak da adlandırılan bu açıklamada Mısır’ın Kıbrıs gazi için hem
bir önemli bölgesel pazar hem de bir ihracat güzergâhı olduğunun altı çizilmiştir.
Önemli bir doğal gaz üreticisi olan Mısır, son dönemde artan iç talebi nede-
niyle doğal gaz ithal etmek zorunda kalmıştır. Buna ek olarak Mısır’ın atıl sıvı-
laştırılmış doğal gaz tesislerinin, GKRY’den nakledilecek gazın sıvılaştırılmasında
kullanılması ve Kıbrıs gazının dünya pazarlarına Mısır üzerinden ihracatı gündeme
gelmiştir. Kahire Deklarasyonunu takiben GKRY ve Mısır’ın Enerji Bakanları 25
Kasım 2014’te tekrar bir araya gelmişler ve Kıbrıs’tan Mısır’a doğal gaz ihracatını
görüşmüşlerdir.53 16 Şubat 2015 tarihinde GKRY ve Mısır arasında Mısır’ın ener-
ji altyapısının Kıbrıs gazının ihracatı için kullanılmasını öngören bir ortak niyet
beyanı imzalanmıştır.54 Son olarak Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, Yunan Başbakanı
Tsipras ve GKRY lideri Anastasiades 29 Nisan 2015’te Lefkoşe’de bir araya gele-
rek ülkeleri arasındaki enerji projeleri başta olmak üzere üçlü işbirliği olasılıklarını
tartışmışlardır.55
51 Joint Communiqué after the Trilateral Meeting of the Foreign Ministers of Cyprus-G-
reece-Egypt, Ministry of Foreign Affairs of the Republic of Cyprus, http://www.mfa.gov.
cy/mfa/mfa2006.nsf/All/3C6E907088701D2FC2257D8000461858?OpenDocument.(Erişim
03.05.2015).
52 Egypt – Greece – Cyprus Trilateral Summit Cairo Declaration, Republic of Cyprus Pres-
sand Information Office http://www.moi.gov.cy/moi/pio/pio.nsf/All/C9E12F410347FB37C-
2257D8A004CF2C5?OpenDocument. (Erişim 03.04.2015).
53 Joint Declaration, Ministry of Energy, Commerce, Industry and Tourism, http://www.mcit.
gov.cy/mcit/mcit.nsf/All/F77028E4CA413D49C2257D9E002DBDEE?OpenDocument&p-
rint. (Erişim 01.03.2015).
54 http://www.jpost.com/Israel-News/Cyprus-Egypt-sign-MoU-on-gas-export-from-Aphrodi-
te-reservoir-391234 (Erişim 03.04.2015).; http://www.naturalgaseurope.com/mou-betwe-
en-cyprus-and-egypt-signed-in-cairo-a-milestone-towards-monetization-of-aphrodite.-22159.
(Erişim 03.04.2015).
55 http://www.balkaneu.com/tsipras-sisi-anastasiades-meeting-underway-regional-issues-o-
il-gas/ (Erişim 03.03.2015).
278 Enerji Diplomasisi
Doğu Akdeniz’de enerji rekabetinin getirdiği siyasi ve askeri güç dengesi de-
ğişiklikleri ve ortaya çıkan ittifaklarda önemli bir rol oynayan bir aktör de Rus-
ya’dır. Daha önce de tartışıldığı üzere Kremlin, Rum Kesiminin adanın kıta sahan-
lığı ve doğal kaynakları üzerindeki egemenlik iddialarına açık destek vermektedir.
Hatta GKRY ile Türkiye arasındaki deniz yetki sahası tartışmalarının en yoğun ol-
duğu 2011 yılının sonlarında Rusya aralarında Amiral Kuznetsov uçak gemisinin de
olduğu bir grup savaş gemisini Kıbrıs adası açıklarına göndererek GKRY’ye destek
vermiştir.56 Kremlin’in bu koruyucu tavrı, Rusya’yı “Türkiye’den gelecek tehditle-
re karşı bir kalkan” olarak niteleyen Rum kesimini memnun etmiştir.57 Rusya’nın
desteği aynı zamanda Yunanistan ve İsrail tarafından da olumlu karşılanmaktadır.58
Rusya son yıllarda ABD ve NATO’nun bölgedeki etkinliğinin kademeli olarak
geri çekilmesini fırsat bilerek Doğu Akdeniz’deki siyasi, ekonomik ve askeri var-
lığını güçlendirme stratejisi izlemektedir. Bu stratejide özellikle GKRY ile iyi iliş-
kiler önemli bir yer tutmuştur. Kıbrıs adası Rusya askeri stratejisi için merkezi bir
konumdadır. Rusya’nın Akdeniz’deki tek donanma üssü Suriye’deki Tartus limanı-
dır. Suriye’de devam eden iç savaş ve Kremlin’in yakın ilişki içinde olduğu Esad
rejiminin geleceğine dair belirsizlikler, Rusya için Kıbrıs’ın stratejik önemini daha
da arttırmıştır. Uzun süren diplomatik çabalar sonucunda Rusya ile GKRY Şubat
2015’te Rus savaş gemilerinin Kıbrıs limanlarını kullanmasına izin veren bir askeri
anlaşma imzalamıştır. Bu izin karşılığında Rusya GKRY’ye 2011’de sağladığı 2,5
milyar avroluk yardımı yeniden yapılandırma sözü vermiştir. Söz konusu anlaş-
manın imzalandığı Moskova ziyareti sırasında GKRY lideri Anastasiades AB’nin
Rusya’ya uyguladığı yaptırımları eleştirmiş ve iki ülke arasındaki askeri işbirliğinin
arttırılacağını vadetmiştir.59
Rusya GKRY’nin yanı sıra Yunanistan ile de ilişkilerini geliştirmek çabasın-
dadır. Mayıs 2015’te Yunanistan Başbakanı Tsipras ile Rus Devlet Başkanı Putin
bir araya gelmiş, iki ülke arasındaki enerji işbirliğinin geleceğini tartışmış ve bir
ticari işbirliği anlaşması imzalamışlardır.60 Yine bu anlaşma vesilesiyle 2016 “Yu-
56 http://www.defencegreece.com/index.php/2011/11/russian-navy-nears-cyprus-drilling-zone/.
(Erişim 03.03. 2015).
57 Stephan Blank, “Turkey Falls Out With Russia: Another Sign of a Foreign Policy in Crisis,”
Turkey Analyst Vol. 4, No. 22 (2011), http://www.turkeyanalyst.org/publications/turkey-a-
nalyst-articles/item/284-turkey-falls-out-with-russia-another-sign-of-a-foreign-policy-in-cri-
sis.html (Erişim 07.08. 2014).
58 Mankoff, a.g.e., s. 5.
59 http://www.wsj.com/articles/putin-highlights-closer-russia-cyprus-ties-1424882012 (Erişim
07.05. 2015).
60 http://www.naturalgaseurope.com/greece-russia-gas-deal-threaten-eu-energy-se-
curity-23487?utm_source=Natural+Gas+Europe+Newsletter&utm_campaign=-
Tolga Demiryol 279
nanistan-Rusya İlişkileri Yılı” ilan edilmiştir. Putin, Aralık 2014’te ortaya attığı
“Türk Akımı” boru hattının Yunanistan için çok önemli bir gelir kaynağı olacağını
ve hatta Yunanistan’ı bir bölgesel enerji merkezi haline getireceğini vurgulamıştır.
Tspiras-Putin görüşmesinden çıkan bazı haberlere göre Kremlin Yunanistan’a doğal
gaz fiyatında indirimleri ve yeni mali yardım programları önermiştir.61
Doğu Akdeniz’deki enerji keşiflerinin bölgedeki güç ve çıkar dağılımında
meydana getirdiği önemli değişiklikler ve bu değişiklikler neticesinde ortaya çıkan
yeni siyasi ve askeri ittifaklar, Kıbrıs sorununun güvenlik boyutunu belirginleştir-
miştir. GKRY, Yunanistan, İsrail ve Mısır ekseninde ortaya çıkan yakınlaşmalar ve
Rusya’nın söz konusu bölgesel güç konfigürasyonlarına destek veren bir aktör ola-
rak bölgede artan ekonomik, siyasi ve askeri ağırlığı, Türkiye’nin hem Akdeniz’in
enerji kaynaklarına hem de Kıbrıs sorununa yaklaşımını yakından şekillendirmiştir.
Bu bağlamda iki unsur öne çıkmaktadır.
Birincisi, GKRY ve Yunanistan’ın bölgenin enerji jeopolitiğinde öne çıkması,
Türkiye’nin kritik bir enerji transit ülkesi ve orta vadede bir bölgesel enerji merkezi
olma iddiasını olumsuz etkilemektedir. Özellikle son dönemde hem Doğu Akde-
niz’den hem de Rusya’dan Avrupa’ya enerji nakli planlarında adı sıklıkla anılır olan
Yunanistan, bu bağlamda Türkiye’yle enerji nakil yolları üzerinde rekabet eder hale
gelmiştir.62 GKRY de Afrodit gazının ivmesini kullanarak, kendisini Doğu Akde-
niz’de şekillenmekte olan doğal gaz üretim ve ticaret kompleksinin merkezi olarak
konumlandırmayı amaçlamaktadır.63 Aynı şekilde GKRY, Yunanistan ve hatta İs-
rail’le son dönemde yakın işbirliği içerisine girmiş olan Mısır, kritik jeopolitik ko-
numunu ve mevcut enerji altyapısını en iyi şekilde değerlendirerek bölgenin enerji
mimarisinde belirleyici amaçlamaktadır. Rusya da Gazprom ve Novatek şirketleri
vasıtasıyla Doğu Akdeniz enerji projelerinde pay sahibi olmuştur. Türkiye’nin, ana
hatları ve aktörleri belirlenmekte olan bu yeni “büyük enerji oyununun” dışında
kalması halinde, sadece Ankara’nın enerji merkezi olma hayalleri değil aynı za-
manda Akdeniz havzasında siyaseten etkin olma amacı da sekteye uğrayacaktır.
İkinci olarak, GKRY ve Yunanistan’ın İsrail, Mısır ve Rusya ile enerji mer-
kezli bir siyasi ve askeri işbirliğine girmeleri Ankara’da Türkiye’nin Doğu Akdeniz
havzasında “çevrelendiği” algısını yaratmıştır. Türkiye–İsrail ile ilişkileri tarihsel
9b7243f76c-RSS_EMAIL_CAMPAIGN&utm_medium=email&utm_term=0_c95c-
702d4c-9b7243f76c-307788737. (Erişim 04.05. 2014).
61 http://greece.greekreporter.com/2015/04/08/tsipras-putin-sign-new-trade-deal-and-renew-g-
Sonuç
Bu çalışma doğal kaynakların Kıbrıs’ta bir uzlaşı unsuru mu yoksa bir çatışma
nedeni mi olduğu sorusundan hareket ederek, 2003’ten 2015’in ikinci çeyreğine
kadar geçen zaman diliminde Kıbrıs enerji diplomasisinin temel unsurlarını ince-
lemiştir. Söz konusu dönemde, doğal gazın adada tarihsel uyuşmazlıkların bir kıs-
mını alevlendirdiği, taraflar arasında bazı yeni çatışmalara neden olduğu ve bölge
devletleri arasında yeni bir rekabet ortamı yarattığı gözlemlenmiştir. Kıbrıs’ta doğal
gaz arama çalışmalarının ve keşiflerinin neden olduğu çatışmalar üç ayrı başlıkta
incelenmiştir: deniz yetki sahaları sorunu, doğal gaz gelirinin paylaşımı meselesi
ve enerji rekabetinin bölgede yarattığı yeni siyasi ve askeri ittifaklar. İç içe geçmiş
olan bu üç sorun nedeniyle bölgede kapsamlı bir enerji işbirliği henüz mümkün
olmadığı gibi KKTC ve GKRY arasındaki müzakereler de bu süreçten olumsuz
etkilenmiştir.
Adada Ekim 2014’te Türkiye ve KKTC arasındaki sondaj krizi nedeniyle as-
kıya alınan müzakerelerin 15 Mayıs 2015 tarihinde yeniden başlaması kuşkusuz
olumlu bir gelişmedir. Barış sürecinin bundan sonra nasıl şekilleneceğini kestirmek
mümkün olmasa da enerji kaynaklarının bu süreçte oynayacağı rolün belirlenme-
sinde karar alıcıların tercih ve stratejileri önemli rol oynayacağı tahmin edilebilir.
Doğal kaynakların adada rekabet ve çatışma yerine işbirliği ve uzlaşı vesilesi ol-
ması için tarafların ortak ekonomik çıkarlarını güvenlik endişelerinin önüne koyan,
enerjiyi “pozitif toplamlı bir oyun” olarak algılayan bir anlayışı benimsemeleri
önem arz etmektedir. Aksi halde Kıbrıs’ın doğal zenginlikleri, 2003-2015 döne-
minde olduğu gibi bir rekabet ve çatışma unsuru olarak karşımıza çıkmaya devam
edecektir.
Tolga Demiryol 281
Kaynakça
20 Haziran 2007 Tarihli Toplantı, MGK, http://www.mgk.gov.tr/index.php/20-hazi-
ran-2007-tarihli-toplanti. (Erişim 12.03.2015).
2015-2019 Stratejik Planı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Ankara, 2014.
Alterman, Jon B.; Malka, Haim: “Shifting Eastern Mediterranean Geometry,” The Washin-
gton Quarterly Vol. 35, No. 3, 2012, s. 111–25, doi:10.1080/0163660X.2012.706512
(Erişim 03.04.2015).;
Assessment of Undiscovered Oil and Gas Resources of the Levant Basin Province, Eas-
tern Mediterranean,” US Geological Survey, 2010, http://pubs.usgs.gov/fs/2010/3014/
pdf/FS10-3014.pdf. (Erişim 17.02.2012).
Başeren, Sertaç H.: “Kıbrıs Hidrokarbon Sorunu: Sondaj Krizi,” Enerji ve Diplomasi Cilt 1,
Sayı. 1, 2015, s. 28–53.
Blank, Stephan: “Turkey Falls Out With Russia: Another Sign of a Foreign Policy in Crisis,”
Turkey Analyst Vol. 4, No. 22 (2011), http://www.turkeyanalyst.org/publications/tur-
key-analyst-articles/item/284-turkey-falls-out-with-russia-another-sign-of-a-foreign-
policy-in-crisis.html (Erişim 07.08. 2014).
Bryza, Matthew J.: “Eastern Mediterranean Natural Gas: Potential for Historic Breakthrou-
ghsamong Israel, Turkey and Cyprus,” Turkish Policy Quarterly Vol. 12, No. 3, 2013,
s. 35–44
Clarke, Michael: “Cyprus: The Mouse That May Yet Roar,” Mediterranean Quarterly Vol.
25, No. 1, 2014: s. 95–104, doi:10.1215/10474552-2420236 (Erişim 17.02.2014)
Ediger, Volkan Ş; Devlen, Balkan; McDonald, Deniz Bingöl: “The Great Game in the Levant:
Energy Geopolitics in the Eastern Mediterranean,” Uluslararası İlişkiler Vol. 9, No.
33, 2012, s. 73-92.
Eissler, Eric R; Arasıl, Gözde: “Maritime Boundary Delimitation in the Eastern Mediterrane-
an,” The RUSI Journal Vol.159, No. 2, 2014, s. 74–80, doi:10.1080/03071847.2014.9
12809. (Erişim 03.03.2015).
Egypt – Greece – Cyprus Trilateral Summit Cairo Declaration, Republic of Cyprus Pres-
sand Information Office http://www.moi.gov.cy/moi/pio/pio.nsf/All/C9E12F410347F-
B37C2257D8A004CF2C5?OpenDocument. (Erişim 03.04.2015).
Energy Roadmap 2050 EuropeanCommission, Belgium, 2012.
European Energy Security Strategy, EuropeanCommission, Belgium, 2014.
GKRY’nin Doğu Akdeniz’de Petrol ve Doğalgaz Arama Faaliyetleri Hk. T.C. Dışişleri
Bakanlığı, http://www.mfa.gov.tr/no_-181_-5-agustos-2011_-gkry_nin-dogu-akdeniz_
de-petrol-ve-dogalgaz-arama-faaliyetleri-hk_.tr.mfa. (Erişim 10.02.2015).
Grigoriadis, Ioannis N.: “Energy Discoveries in the Eastern Mediterranean: Conflictor Coope-
ration?,” Middle East PolicyVol. 21, No. 3, 2014, s. 124–33.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Doğu Akdeniz´deki Ülkelerle Deniz Yetki Alanlarını İl-
gilendiren İkili Anlaşmalar Yapma Gayretlerini Hk., T.C. Dışişleri Bakanlığı, http://
www.mfa.gov.tr/no_18---30-ocak-2007_-guney-kibris-rum-yonetimi_nin-dogu-akde-
282 Enerji Diplomasisi
niz_deki-ulkelerle-deniz-yetki-alanlarini-ilgilendiren-ikili-anlasmalar-yapma-gayretle-
rini-hk_-.tr.mfa. (Erişim 11.03.2015).
Gürel, Ayla; Le Cornu, Laura: “Can Gas Catalyse Peace in the Eastern Mediterranean?,” The
International Spectator Vol. 49, No. 2, 2014, s. 11–33; Aphrodite’s Gift: Can Cypri-
ot Gas Power a New Dialogue?,
International Crisis Group, 2012, http://www.crisisgroup.org/~/media/ Files/europe/tur-
key-cyprus/cyprus/216-aphrodites-gift-can-cypriot-gas-power-a-new-dialogue.pdf
(Erişim 22.02.2014).
Joint Communiqué after the Trilateral Meeting of the Foreign Ministers of Cyprus-Gre-
ece-Egypt, Ministry of Foreign Affairs of the Republic of Cyprus, http://www.mfa.gov.
cy/mfa/mfa2006.nsf/All/3C6E907088701D2FC2257D8000461858?OpenDocument.
(Erişim 03.05.2015).
Joint Declaration, Ministry of Energy, Commerce, Industryand Tourism, http://www.mcit.
gov.cy/mcit/mcit.nsf/All/F77028E4CA413D49C2257D9E002DBDEE?OpenDocu-
ment&print. (Erişim 01.03.2015).
Khadduri, Walid: “East Mediterranean Gas: Opportunities and Challenges,” Mediterranean
Politics Vol. 17, No. 1, 2012, s. 111–17, doi:10.1080/13629395.2012.655049 (Erişim
23.05.2014).
KKTC Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması İmzalanmasına İlişkin Dışişleri Bakanlı-
ğı Basın Açıklaması, T.C. Dışişleri Bakanlığı, http://www.mfa.gov.tr/no_-216_-21-ey-
lul-2011-turkiye-_-kktc-kita-sahanligi-sinirlandirma-anlasmasi-imzalanmasina-ilis-
kin-disisleri-bakanligi-basin-ac_.tr.mfa. (Erişim 10.02.2015).
KKTC Temsilcileriyle Gerçekleştirilen Teknik Görüşmeler Hk., T.C. Dışişleri Bakanlı-
ğı, http://www.mfa.gov.tr/no_206_-15-eylul-2011_-kktc-temsilcileriyle-gerceklestiri-
len-teknik-gorusmeler-hk_.tr.mfa. (Erişim 10.02.2015).
Leigh, Michael: “Energy – A Geoolitical Game Changer?,” The International Spectator
Vol 49, No. 2, 2014, s. 1–10, doi:10.1080/03932729.2014.906929 (Erişim 01.03.2015).
Mankoff, Jeffrey: “Resource Rivalry in the Eastern Meditarranean: The View from Washin-
gton,” The German Marshall Fund of the United States, 2012, http://www.gmfus.org/
archives/resource-rivalry-in-the-eastern-mediterranean-the-view-from-washington/.
(Erişim 10.10. 2014).
Melikoğlu, Mehmet: “Vision 2023: Forecasting Turkey’s Natural Gas Demand between 2013
and 2030,” Renewable and Sustainable Energy Reviews Vol. 22, 2013, s. 393–400,
doi:10.1016/j.rser.2013.01.048. (Erişim 13.04.2015).
Murinson, Alexander: “Strategic Realignmentand Energy Security in theEasternMediterra-
nean,” BESA Center PerspectivesPapers, No. 159, 2012, http://www.biu.ac.il/SOC/
besa/docs/perspectives159.pdf (Erişim 03.05.2014).
Oğurlu, Ebru: “Rising Tensions in the Eastern Mediterranean: Implications for Turkish Fo-
reign Policy,” Istituto Affari Internazionali, 2012. http://mercury.ethz.ch/serviceengine/
Files/ISN/141637/ipublicationdocument_singledocument/a4f2eacb-86ee-49ba-b096-
445f5dfbf1c4/en/iaiwp1204.pdf. (Erişim 17.04.2013)
Tolga Demiryol 283
http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/en/ec/145397.pdf (Erişim
11.11.2014).
http://www.cyprusgasnews.com/archives/6991/total-to-withdraw-from-cyprus-explorati-
on-blocks-10-and-11-of-the-cypriot-eez/ (Erişim 14.05.2015).
http://www.defencegreece.com/index.php/2011/11/russian-navy-nears-cyprus-drilling-zone/.
(Erişim 03.03. 2015).
http://www.economist.com/blogs/newsbook/2012/02/israel-and-cyprus?zid=309&ah=80d-
cf288b8561b012f603b9fd9577f0e (Erişim 03.03.2015).
http://www.feem.it/getpage.aspx?id=5321&sez=Publications&padre=73 (Erişim 17.04.2014).
http://www.geopolitical-info.com/en/geopolitics/greece-cyprus-and-israel-change-the-mili-
tary-balance-in-the-mediterranean. (Erişim 02.02.2015).
http://www.hurriyet.com.tr/planet/20224243.asp (Erişim 03.04.2015).
http://www.hurriyetdailynews.com/default.aspx?pageid=438&n=turkey-to-continue-cyp-
rus-gas-drill-2011-10-03 (Erişim 03.04.2014)
http://www.hurriyetdailynews.com/turkey-offers-private-company-solution-for-cyprus-dril-
ling-tension.aspx?pageID=238&nID=74779&NewsCatID=510 (Erişim 03.04.2014)
http://www.jpost.com/Israel-News/Cyprus-Egypt-sign-MoU-on-gas-export-from-Aphrodi-
te-reservoir-391234 (Erişim 03.04.2015)
http://www.milliyet.com.tr/yeni-haber/dunya/dunyadetay/25.11.2008/1020761/default.htm.
(Erişim 11.04.2015).
http://www.naturalgaseurope.com/east-med-pipeline-the-game-changer-europe-choo-
ses-to-ignore-23628 (Erişim 23.04.2015).
http://www.naturalgaseurope.com/greece-russia-gas-deal-threaten-eu-energy-secu-
rity-23487?utm_source=Natural+Gas+Europe+Newsletter&utm_campaign=9b72
43f76c-RSS_EMAIL_CAMPAIGN&utm_medium=email&utm_term=0_c95c702d
4c-9b7243f76c-307788737. (Erişim 04.05. 2014).
http://www.naturalgaseurope.com/mou-between-cyprus-and-egypt-signed-in-cairo-a-miles-
tone-towards-monetization-of-aphrodite.-22159. (Erişim 03.04.2015).
http://www.reuters.com/article/2011/09/19/turkey-cyprus-idUSL5E7KJ11H20110919 (Eri-
şim 11.02.2015).
http://www.thecypriotpuzzle.org/vladimir-putinany-violation-of-cyprus-sovereign-righ-
ts-is-unacceptable/. (Erişim 16.05.2015).
http://www.theguardian.com/world/2014/may/22/us-vice-president-joe-biden-visits-cyp-
rus-energy-cooperation. (Erişim 03.04.2015).
http://www.wsj.com/articles/eu-warns-turkey-to-respect-cyprus-sovereignty-over-dispu-
ted-waters-1414162562 (Erişim 11.11.2014).
http://www.wsj.com/articles/putin-highlights-closer-russia-cyprus-ties-1424882012 (Erişim
07.05. 2015).
Murat Yorulmaz 285
Murat YORULMAZ*
Giriş
1978 yılında Çin Komünist Partisi’nin lideri Deng Xiaoping’in iktidara geç-
mesiyle “ekonomik kalkınma” ve “uluslararası toplumla bütünleşme” ekseninde
bir politika yürütülmeye başlanmıştır.1 1979 yılında başlayan piyasa ekonomisi-
ne geçiş reformlarının yapıldığı modernizasyon programını 1985 yılında küresel
entegrasyon politikalarıyla pekiştiren Çin, ekonomisini yabancı sermayeye açarak
kalkınma hamlesini ileri boyutta gerçekleştirmiştir. Çin’i kapalı bir ekonomik sis-
temden dışa açık ve piyasa ekonomisine geçmesini sağlayan politikaların uygula-
yıcısı Deng, dış ticaretin refah yaratarak böylece Çin’de iç çatışmaları önleyici bir
ortam yaratılacağını öngörmüştür.2
Kapalı bir ekonomiden yabancı sermayeyi çeken cazip bir ekonomiye dönü-
şen Çin, 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne katılmasıyla örgütün gerektirdiği
yapısal değişiklikleri gerçekleştirerek küreselleşme önemli adımlar atmış ve bunun-
la birlikte ucuz işgücü pazarının cazibesiyle de yabancı yatırımları çekerek üretimi-
ni arttırmıştır. Çin bu aşamada önüne bazı yaptırımlar konulsa da büyümesini sür-
* Yrd. Doç. Dr.; Trakya Üniversitesi Havsa MYO Yönetim ve Organizasyon Bölümü Öğretim
Üyesi
1 Wang Li, “Chinese Defense Conceptand Its Strategy Since 1979”, Security and Defense
Perspectives Beyond 2010, Sait Yılmaz (Ed.), İstanbul, İsis Yayıncılık, 2010, s. 113.
2 George Friedman, Gelecek 100 Yıl: 21. Yüzyıl İçin Öngörüler, İstanbul, Pegasus Yayıncılık,
2009, 1.Baskı, s. 127.
286 Enerji Diplomasisi
dürmüş ve 2010 yılında dünya tekstil ve giyim ihracatında ilk sırada yer almıştır.3
Dünya Ticaret Örgütü’nün 2014 yılı verilerine göre Çin’in 2014 yılı ticaret hacmi
382,46 milyar dolara ulaşmış ve 2013 yılına göre % 47,2’lik bir artış göstermiştir.4
Bu değerler ve Çin’in yükselen ihracat grafiği dikkate alındığında Çin’in günü-
müzde ABD’nin arkasından dünya mal ticareti açısından ikinci sıraya yerleştiğini
söylemek mümkündür.
Ekonomik kalkınma hamlesiyle başlayan süreç, enerji güvenliği alanındaki
hamlelerle devam ederek Çin’i ABD, Rusya ve AB karşısına büyük bir güç olarak
çıkartmaktadır. Bununla birlikte “Barışçıl Kalkınma” politikası sürdüren Çin, ça-
tışmacı dış politikadan uzak durarak ekonomik kalkınmasının sürdürülebilirliğini
sağlamaktadır.5
Endüstrileşme ve kentleşmenin iki önemli sürükleyici faktör olarak ortaya
çıkması bağlamında son otuz yıllık süreçte Çin’de hızlı bir ekonomik gelişim gö-
rülmektedir. Bu ikiz gelişimin temel girdilerinden biri olarak enerji talebi Çin’i net
bir şekilde kömür, petrol ve doğal gaz ithalatçısı konumuna taşımaktadır Çin’in
fosil yakıtlara özellikle de petrol ithalatına olan bağımlılığı gün geçtikçe ekonomik
gelişime paralel olarak artmakta ve bu durum da Çin’in kendi içerisinde ve Asya
Pasifik’teki ticari ortakları arasında enerji ticaret akışını olumsuz etkilediği gibi Çin
yönetimi ve aynı zamanda uluslararası aktörler açısından bir güvenlik ve ekonomik
sorun ortaya çıkarmaktadır. Çin’in artan ekonomik gelişimi paralelinde gelecekte
enerji talebinin daha da fazla artacağı ve bu durumun da bir arz sorununu gündeme
getireceği öngörülmektedir.
Çin’in günümüz ve gelecekteki enerji talebine ilişkin analiz çerçevesinde ça-
lışma, Çin’in enerji güvenliği stratejilerine ve doğabilecek arz sorununa yönelik
Çin’in çözüm arayışlarının neler olduğu üzerine odaklanmaktadır. Bu bağlamda
Çin’in enerji arzını güvence altına almak için enerji, ekonomik gelişim ve politik
güç arasında ulusal ve uluslararası seviyede bir bağ kurduğu ve günümüzde var olan
uluslararası enerji denetim kurallarını benimsediği gibi onların gelişimine de katkı
da bulunduğu tartışılmaktadır.
Çin’in enerji arzı – özellikle petrol ve önemli ölçüde de doğal gaz – tedarikçi
bazı ülkeler ile olan çatışmalar, komşu ülkeler ile sınırlı arz kaynakları üzerindeki
rekabet ve küresel enerji alanında güçlü bir aktör ve dünyanın süper gücü Amerika
Birleşik Devletleri (ABD) ile olan çatışma gibi sebeplerden ötürü istenilen ölçüde
3 Özlem Arzu Azer, “Çin’in Enerji Güvenliği Bağlamında Kafkasya ve Orta Asya Politikası”,
International Conference On Eurasian Economies 2012, Alma-Ata/Kazakistan, 2012, s. 233.
4 https://www.wto.org/english/res_e/booksp_e/wtr14-2b_e.pdf (Erişim 04.12.2014).
5 Zbigniew Brzezinski, Tartışma, FB Özel Raporu, ForeignPolicy, Mart-Nisan 2005, s.30-34.
Murat Yorulmaz 287
güvence altına alınmış değildir. Bu açıdan Çin, enerji güvenliği hususunda mevcut
geçici sorunlara ve orta vadeli kalıcı sorunlara çözüm aramada elinde birçok aracı
bulundurmaktadır. Bu bağlamda Çin’in küresel boyutta aktif bir enerji diplomasi
uygulaması içine girmesi, işbirliği çabaları ve enerji nakil hatları konusunda ortak-
lık girişimleri önemli örnekler arasında gösterilebilir. Çin’in bu çabaları özellikle
Doğu ve Güneydoğu Asya’daki komşuları ile olan ilişkilerindeki inişli çıkışlı grafik
ve rekabetten dolayı istenilen sonucu tam anlamıyla verememektedir.
Çalışmada Çin’in enerji tüketiminin giderek arttığı ve bu durumun Çin’in
gelecekte enerji güvenliğini olumsuz etkileyeceği gibi ortaya enerji arz sorununu
da çıkaracağı savunulmaktadır. Çin’in enerji tüketimi çalışmanın bağımsız değiş-
kenini, enerji güvenliği ve arz sorunu ise bağımlı değişkeni oluşturmaktadır. Bu
bağlamda çalışmada cevabı aranan ilk soru Çin’in enerji tüketiminin artmasının
sebepleri; ikinci soru ise, enerji tüketiminin ve ithalatının artmasının Çin’in enerji
güvenliğine gelecekte nasıl etki edeceğidir.
Yukarıda çalışmaya ilişkin ortaya konan hipotezin çözümlenmesi içinşu yol
haritası izlenecektir:
Çalışmanın ilk bölümünde Çin’in enerji tüketimine ve buradan hareketle de
enerji güvenliğine analitik olarak yer verilecektir. Bu bağlamda Çin’in petrol ve
doğal gaz tüketim ve ithalat stratejisi tedarik altyapısı incelenerek analiz edilecektir.
Analiz sürecinde özellikle Çin Hükümeti’nin politik uygulamalarına ve bu uygula-
maların çıktılarına da vurgu yapılmaktadır.
Çalışmanın ikinci bölümünde ise Çin’in enerji güvenliği politikaları, jeopoli-
tik konumu ve potansiyeli bağlamında değerlendirilmektedir. Değerlendirme içeri-
sinde Çin’in küresel bir enerji aktörü olarak altyapı yatırımları ve jeopolitik çatışma
potansiyeli incelenmektedir. Değerlendirme enerji, ekonomik güç ve politik güç
üçgeninde ulusal ve uluslararası ölçekte ele alınmaktadır.
Son olarak çalışmada Çin’in jeopolitik konumu ve gücü bağlamında bölgesel
çatışmaları engelleme gücü, mevcut uygulamalar ve işbirlikleri ele alınmaktadır.
Uluslararası Enerji Ajansı (IEA)’na göre 2009-2015 yılları arasında petrol tü-
ketiminin %70 oranında artması ve 2015 itibariyle küresel petrol talebinden Çin’in
%42 oranında bir pay alması beklenmektedir. Çin’in toplam enerji tüketimi 2002-
2012 döneminde %200 oranında artış göstermiş durumdadır.
Çin’in enerji tüketimi 1980’lerin başından beri yıllık ortalama % 10’luk eko-
nomik gelişimi takiben son yirmi yılda üç katına yükselmiştir. Çin, 1990 yılında
dünya yurtiçi gayri safi hasılanın %1.8’ine ulaşırken 2010 yılında bu oranı %7.5,
2014 yılında ise %8 arttırmıştır. Grafik 1-4’te de görüldüğü üzere Çin’in ekonomik
gelişiminin sürmesi beklenmekte ve bu gelişimin de enerji tüketimini gelecek yıl-
larda daha da arttıracağı düşünülmektedir.
Grafik 1:
Çin’in Ekonomik Gelişimi (Gayri Safi Milli Hasıla Değeri / Milyon $)
Kaynak:www.tradingeconomics.com
Grafik 2:
Çin’in Enerji Tüketimi (1965 – Tahmini olarak 2025)
Grafik 3:
1993-2015 Yılları Arasında Çin’in Petrol Üretimi ve Tüketimi
(Milyon Varil/Günlük)
Kaynak: www.tradingeconomics.com
Grafik 4:
Çin’in Enerji İthalatı (1980-2035)
Kaynak:www.tradingeconomics.com
Çin’in sürdürülebilir ekonomik gelişimi, uzun bir süre 2000-2010 arası dö-
nemde tüketimi iki kat artan “kömür tüketimi” temelinde şekillenmiştir. Kömürün
2010 yılında Çin’in enerji tüketimi içindeki payı %68’e yükselmiştir. Sonuç olarak,
290 Enerji Diplomasisi
Çin küresel kömür tüketimindeki payını son yirmi yılda %24’ten %46’ya yükselt-
miştir. Kömür temel olarak elektrik üretiminde ve ağır sanayide kullanılmaktadır.
Çin’in toplam enerji tüketiminde %19’luk paya sahip petrolün tüketim ora-
nı 1990’dan 2000’e kadar olan dönemde neredeyse üç kat artmıştır. (Bkz. Grafik
3-4) Bu da öncelikli olarak endüstri ve elektrik santrallerine sebep olmaktadır. Son
yıllarda ulaşım sektöründe ve özel araç sayısında önemli bir artış gözlemlenmek-
tedir. Bunun sonucu olarak da Çin’in küresel petrol tüketimi içinde payı giderek
artmaktadır. Bu yükseliş trendinin devam edeceği ve 2030’lara kadar olan yirmi yıl-
lık sürede Çin’in küresel petrol tüketimi içindeki payının %15’e kadar yükseleceği
öngörülmektedir. Bu durum gerçekleştiği takdirde Çin, petrol ithalatında dünyanın
birinci ülkesi olacaktır.
Doğal gaz tüketimi açısından bakıldığında, Çin şuana kadar orta seviyeli bir
tüketici konumunu korumaktadır. Tüketim seviyesi, 2010-2014 yılları arasında
Çin’in enerji tüketim oranının sadece %4’lük kısmı kapsamaktadır. Ancak Çin’in
artan enerji talebi dikkate alındığında, bu oranının 2035’e kadar üç kat artacağı
öngörülmektedir. Bunun temel sebebi de elektrik santrallerinde, ağır sanayide ve
merkezi ısıtmada doğal gaz kullanılmasıdır.
Grafik 2 Çin’in 1965 ile tahmini olarak 2025 yılları arasındaki enerji tüketim
oranlarını göstermektedir. Grafiğe bakıldığında Çin’in enerji tüketiminin giderek
arttığı, bu artışın Çin’in fosil kaynakları kullanma oranını yükselttiği ve bu duru-
mun da küresel bir soruna yol açacağı söylenebilir. Öte yandan Çin günümüzde
dünyanın en fazla kömür tüketen ülkesidir. Bu tüketim hızı devam ettiği sürece
Çin’in gelecekte küresel kömür tüketiminin yarısına sahip olacağını söylemek
mümkündür. Aynı zamanda Çin’in gelecek 15-20 yıllık süre içerisinde küresel pet-
rol ve nükleer enerji tüketiminde de ilk sırayı alacağı öngörülmektedir. Bugün itiba-
riyle Çin, nükleer enerji santrallerinde dünya elektrik tüketiminin %3’ünü üretirken
gelecek yıllarda küresel nükleer enerjinin ¼’ini üretir konuma gelecektir. Çin’in bu
yükselen enerji tüketim değerleri arasında önemli bir artış gösteren diğer bir enerji
türü de doğal gazdır. Çin bugün küresel doğal gaz tüketiminin %3’üne sahip olsa da
gelecek yıllarda küresel toplam tüketimin ¼’ine sahip olacaktır. Doğal gaz kullanı-
mındaki bu artışın da Çin’in doğal gaz ithalatını %40 arttıracağı öngörülmektedir.
Diğer önemli bir husus da Çin’in yenilebilir enerji tüketimindeki artan payıdır. Ge-
lecek yirmi yıl içerisinde Çin’in küresel yenilebilir enerji tüketimi içindeki payının
%6’dan %14’e çıkacağı düşünülmektedir.
Çin’in bu yükselen enerji tüketim grafiği yanında mevcut rezervlere bakıldı-
ğında Çin’in dünya kömür tüketiminde ikinci sırayı almasına rağmen mevcut kö-
mür rezervlerinin bugünkü tüketim oranı üzerinden 32 yıl daha yeterli olduğu ifade
edilmektedir. Aynı şekilde doğal gaz rezervlerinin 26 yıl daha yeterli olduğu ifade
edilse de artan enerji tüketimi karşısında Çin’in enerji talebi artmakta ve Çin, enerji
Murat Yorulmaz 291
ithalatı adına kendine yeni kanallar aramak ve dışa bağımlı kalma gibi durumlarla
karşı karşıyadır.
Özetle, Çin’in artan enerji tüketimine paralel olarak enerji talebinin arttığı ve
bu durum da Çin’in enerji güvenliğini olumsuz etkilediği açıkça görülmektedir. Bu
bağlamda tüketim değerleri dikkate alındığında Çin’in enerji güvenliği stratejisinin
gelecek yıllarda öncelikli olarak petrol ve doğal gaz üzerine odaklanması gerektiği
söylenebilir.
kısa ya da uzun vadeli tedarik risklerine karşı önlem almaktır. Çin ve Çinli aktörler
pazar içerisinde yeni ve Batı’nın aktörlerine nazaran tecrübesiz olsalar da bu durum
kendilerine Batılı güçlerin ve pazar içindeki Batılı aktörlerin faaliyet alanlarını ve
kapasitelerini geliştirmeleri açısından çekici bir alternatif oluşturmaktadır. Çin pet-
rol ve doğal gaz ihraç eden ülkelere imtiyaz konusunda politik, ekonomik ve ticari
açılardan yakın işbirliğini öngören çözüm paketleri sunmaktadır.8
Şunu da belirtmekte fayda vardır. Çin menşeili petrol şirketleri, Çin hükümeti-
nin bir parçası veya uzantısı gibi hareket etmemekte aksine pazarın bir aktörü olarak
Afrika’da ya da uluslararası pazarın herhangi bir yerinde bağımsız hareket etmek-
tedir. Bu bağlamda Çinli petrol şirketlerinin mevcut kaynaklarını Çin iç pazarı için
elde tutmayıp açık pazarlarda yüksek tekliflerle satması örnek olarak gösterilebilir.
Uluslararası pazarda hem yatırımlar hem de petrol ve doğal gaz ticaretinde
Çin’in yükselen değeri ve güçlenen konumu son on yılda farklı evrelerle gerçekleş-
mektedir. Çin mevcut uluslararası şirketlerden petrol ve doğal gaz ithalatına odak-
lanmak yerine Çin pazarını küresel ölçekli fiyat dalgalanmalarına karşı korumak
için kendi kaynaklarını da açıkça paylaşmak istemektedir.9 Çin bugüne kadar edin-
miş olduğu tecrübe ile uluslararası enerji pazarlarının politikleştirilmiş bir yapıya
sahip olduğunu ve uluslararası bankaların spekülatif stratejilerinin ve aktivasyon-
larının fiyatları öngörülemeyen şekilde yükselttiğini bilmekte ve bundan dolayı da
kendi uluslararası enerji stratejisi ile daha ucuz ve sorunsuz bir şekilde enerji arzını
güvence altına almayı hedeflemektedir. Öte yandan Çin, Uluslararası Enerji Ajansı
ile yakın ilişkilerde bulunarak da enerji güvenliğine önem vermektedir. Bu bağlam-
da Çin günümüzde petrol rezerv stoklarını yaklaşık 30-35 günlük limitte tutarken
bu oranı giderek arttırması ve önümüzdeki yıllarda 100 günlük limite çekme hedefi
örnek olarak gösterilebilir. Bu yaklaşımın Çin’in gelecekte dünya pazarındaki fiyat
dalgalanmalarından ve arz dengesizliğinden daha az etkilenmesine yol açacağını
söylemek mümkündür.
8 Daniel Yergin,The Quest; Energy, Security, and the Remaking of the Modern World, Pen-
guin Press, New York, 2011, s. 213.
9 Mandip Singh, “China’s Strategic Petroleum Reserves: A Reality Check”, Institute for De-
fense Studies and Analyses, IDSA Issue Briefs (21/05/2012), http://www.idsa.in/issuebrief/
ChinasStrategicPetroleumReserves_MandipSingh_210512 (Erişim 19.12.2014).
294 Enerji Diplomasisi
Tablo 1:
Çin’in Nakil Hatları Üzerinden Doğal Gaz İthalatı
10 John Seaman, “Energy Security, Transnational Pipelines and China’s Role in Asia”, French
Institute of International Relations, 2010, s. 24.
Murat Yorulmaz 295
cek 15-20 yıllık süreç içerisinde doğal gaz ithalatının %6’sını karşılayabileceği söy-
lenebilir. Bu bağlamda bahse konu boru hatları sayesinde Çin’in doğal gaz ithalatının
gelecek yıllarda yaklaşık %51 oranında garanti altına alındığı öngörülebilmektedir.
Öte yandan Çin ile Rusya arasındaki ilişkiler dikkate alındığında Çin ile Rusya
arasında halen mevcut bir boru hattı bulunmamaktadır. Doğal gaz ithalatı açısından
Çin’in Rusya ile ilişkilerinde en önemli bağı sıvılaştırılmış doğal gaz (Liquefied
Natural Gas - LNG) oluşturmaktadır. Ancak gemilerle nakliyatı gerçekleştirilen
LNG de Çin’in doğal gaz ithalatının %1’lik kısmını karşılamaktadır. Çin’in LNG
ithalatı, ülke içindeki tüketimin altı yıllık süreçte (2000-2006) 1 milyon m3’ten 20
milyon m3’e yükselmesine paralel olarak 2006 yılında başlamıştır.11 Ekonomik
açıdan bakıldığında Çin’in boru hatları ile Orta Asya’dan doğal gaz ithal etmesi,
LNG’nin gemilerle nakliyatının gerçekleştirilmesine oranla daha pahalıya mal ol-
makta ve bu durum da Çin’in her geçen gün LNG ithalatını arttırmaktadır. Çin’in
mevcut ve planlanan doğal gaz boru hatları ve LNG terminalleri aşağıdaki haritada
gösterilmektedir.
Harita 1:
Çin’in Mevcut ve Planlanan Doğal Gaz Hatları ile LNG Terminalleri
Kaynak:www.tradingeconomics.com
11 Sara O’Haraand Hongyi Lai, “China’s ‘Dash for Gas’: Challeneges and Potential Impacts on
Global Markets”, Eurasian Geography, 52 (4), 2011, s. 515.
296 Enerji Diplomasisi
12 Erica S. Downs, “Money Talks: China-Russia Energy Relations after Xi Jinping’s Visit to
Moscow”, http:// www.brookings.edu/blogs/up-front/posts/2013/04/01-china-russia-ener-
gy-relations-downs (Erişim 18.12.2014)
Murat Yorulmaz 297
13 Bo Kong, “Governing China’s Energyin the Context of Global Governance”, Global Policy,-
Vol. 2 (1), Special Issue, September 2011, s. 53.
298 Enerji Diplomasisi
boru hattıdır. Boru hattının yapımına Çin’in 25 milyar dolarlık katkısı ile 2009’da
başlanmış ve boru hattı üzerinden ilk sevkiyat 2011 yılında başlamıştır. Taraflar
arasında yapılan anlaşma gereği Çin’in 25 milyarlık kredisine karşılık olarak boru
hattı üzerinden Rusya Çin’e yıllık 15 milyon ton olmak kaydıyla yirmi yıl petrol
tedarik edecektir. Ancak birçok Çinli uzman Rusya’nın bu kapasiteye sahip olup
olmadığı konusunda ve Avrupa’nın petrole Çin’den daha fazla ödemesi hususunda
doğabilecek sorunlara ilişkin endişelerini sık sık dile getirmektedir.14
Çin’in uluslararası ikinci petrol boru hattı ise Kazakistan ile bağlantı kuran boru
hattıdır. Kazak kaynaklarına göre Çin, Kazakistan’daki petrol üretiminin %40’ını it-
hal etmektedir. Boru hattı petrol tedarikine 2006’da başlamış ve 2011 yılında günlük
400.000 varil kapasiteye ulaşmıştır.15 Myanmar ile olan yeni petrol boru hattının
yapımı ise 2013 yılında tamamlanmış ve bu boru hattının gelecek yıllarda Çin’in
petrol ithalatının ortalama %3,5’unu karşılayabileceği ifade edilmektedir.
Çin’in komşu ülkelerden petrol ithalatının şuan ki veriler ışığında gelecek 15-
20 yıl içerisinde Çin’in tahmini petrol ithalatının %10’unu karşılayabileceği öngö-
rülmektedir. (Bkz. Tablo 2) Bu oran 2006-2010 yılları arasında %20 iken giderek
düşmektedir. Temel sebep ise araç sayısındaki artış ve petrolün kullanım alanının
genişlemesi doğrultusunda tüketimin giderek artmasıdır.
Tablo 2:
Çin’in Mevcut Petrol Boru Hatları
Çin ve komşu ülkeleri arasındaki sularda yer alan yüksek kapasiteli ve karlı
doğal gaz ve petrol rezervleri, doğal gaz ile petrol arzına ilişkin en önemli güvenlik
14 Linda Jakobson, Paul Holtom, Dean Knox ve JingchaoPeng, “China’s Energy and Security
Relations with Russia”, Stockholm International Peace Research Institute – Policy Paper, 29
Ekim 2011, s. 34.
15 John Seaman, a.g.e., s. 23.
Murat Yorulmaz 299
riskini oluşturmaktadır. Bu hususta ilgili komşu devletler ile Çin arasındaki reka-
betin ve bölgesel sorunların mevcut riske ivme kazandırabileceği söylenebilir. Bu
yüzden doğal gaz arz güvenliğinde olduğu gibi Çin’in petrol arz güvenliğine ilişkin
de acil önlemler alması ve alternatif boru hatları için gerekli adımları atması gerek-
mektedir.
Sonuç
Çin’in hızla gelişen ekonomisi ve artan enerji tüketimi kendisini kömür, doğal
gaz ve petrol ithalatına bağımlı kılmaktadır. Önümüzdeki yıllarda Çin’in tükettiği
kömürün sadece az bir oranı ithal edilecek ve bu durumda Çin’e kritik bir enerji
güvenliği problemi oluşturmayacaktır. Ancak doğal gaz ve petrol ithalatı için aynı
şeyleri söylemek mümkün değildir.
Çin’in bugünkü enerji tüketim hızı dikkate alındığında 15-20 yıllık süre içeri-
sinde Çin küresel doğal gaz tüketiminin ¼’ine sahip olacaktır. Ancak Çin enerji arzı
konusunda sahip olduğu üç önemli boru hattı ile gelecek 15-20 yıllık süre içerisinde
ithalat talebinin karşılanmasında herhangi bir sorun yaşamayacak gibi görünse de
alternatif tedarikçiler ile tedarik hatları bulunmazsa, alternatif enerji kaynakları ya-
ratılmaz ve bu kaynakların kullanımı yaygınlaştırılmazsa, bölgesel istikrar ve çevre
ülkelerle ilişkiler adına içeride ve dışarıda aktif politikalar üretilmez ve işbirliği
ağları genişletilmezse bu durumun ters bir ivme kazanma olasılığı çok yüksektir. Bu
bağlamda Çin’in öncelikle dışa olan bağımlılığını azaltma yoluna giderek elindeki
mevcut potansiyel kaynakları kazanıma çevirmesi gerekmektedir. Bilindiği üzere
Çin’in kömür rezervleri oldukça yüksek ve Çin bu rezervlerin yer aldığı madenler-
den yüksek oranda kaya ve metan gazı elde etme şansına sahiptir. Bu gerçekleştiği
takdirde Çin özellikle doğal gaz ithalatı konusunda Rusya’ya ve Orta Asya ülkele-
rine olan bağımlılığını azaltabilir.
Kalkınma planlarında fosil yakıtların kullanımındaki artışın azalacağı belirtil-
se de Çin 2013 yılında dünyanın en fazla petrol ithal eden birinci ülkesi olmuştur.
Mevcut tüketim verileri dikkate alındığında Çin önümüzdeki 15-20 yıllık süreçte
dünya petrol tüketiminin yarısına sahip olacaktır.
Çin’in hızla gelişen ekonomisi karşısında artan enerji talebine ve bu talebin
zaman içerisinde bir enerji güvenliği ve arz sorunu doğurabileceği düşüncesinden
hareketle yukarıda belirtildiği şekilde alternatif çözümler bulmadığı takdirde ekono-
mik gelişimini sürdürmek adına dışa olan bağımlılığı giderek artacaktır. Bu bağım-
lılık bugün itibariyle kendisine yeterli cevap bulabilse de Çin’in çevre ülkeler ile is-
tikrarsız ilişkileri, enerji tüketen konumda olması, dar pazar seçimi, alternatif enerji
kaynaklarına gereken önemin verilmemesi ve uygulamaların yetersizliği, alternatif
boru hatlarının oluşturulmaması, uluslararası enerji pazarlarındaki sert rekabet ve
büyük güçlerin Güney ve Doğu Çin Denizi’ne dönüş hedefleri dikkate alındığın-
da önümüzdeki 15-20 yıllık süreçte Çin’in enerji güvenliği ve arzına ilişkin ciddi
problemlerle karşılaşacağını söylemek mümkündür. Sonuç olarak Çin’in küresel
gücünün sürekliliğini sağlayacak, enerji güvenliği ve arz sorununa çözüm bulacak
anahtar rol sahip olduğu ekonomik büyüklük ve ‘yumuşak güç’ politikalarıyla hâki-
Murat Yorulmaz 301
Kaynakça
Azer, Özlem Arzu: “Çin’in Enerji Güvenliği Bağlamında Kafkasya ve Orta Asya Politikası”,
International Conference On Eurasian Economies 2012, Alma-Ata/Kazakistan, 2012.
Bambawale, Malavika Jainand Benjamin K. Sowacool, “China’s energy security: The perspe-
ctive of users”, Applied Energy, 88, 2011, s. 1949–1956.
Chester, Lynne, “Conceptualising energy security and making explicit its polysemic nature”,
Energy Policy, 38 (2), 2010, s. 887–895.
Downs, Erica S., “Money Talks: China-Russia Energy Relations after Xi Jinping’s Visit to
Moscow”, http://www.brookings.edu/blogs/up-front/posts/2013/04/01-china-russia-e-
nergy-relations-downs (Erişim 18.12.2014).
Dünya Ticaret Örgütü: https://www.wto.org/english/res_e/booksp_e/wtr14-2b_e.pdf (Erişim
04.12.2014).
Friedman, George: Gelecek 100 Yıl: 21.Yüzyıl İçin Öngörüler, İstanbul, Pegasus Yayıncılık,
2009, 1.Baskı.
Jakobson, Linda, Paul Holtom, Dean Knox ve Jingchao Peng, “China’s Energy and Security
Relations with Russia”, Stockholm International Peace Research Institute – PolicyPa-
per, 29 Ekim 2011.
Kong, Bo, “Governing China’s Energy in the Context of Global Governance”, Global Policy,
Vol. 2 (1), Special Issue, September 2011.
Li, Wang, “Chinese Defense Concept and Its Strategy Since 1979”, Security and Defense
Perspectives Beyond 2010, Sait Yılmaz (Ed.), İstanbul, İsis Yayıncılık, 2010.
O’Hara, Sara and Hongyi Lai, “China’s ‘Dash for Gas’: Challeneges and Potential Impacts on
Global Markets”, Eurasian Geography, 52 (4), 2011.
Seaman, John, “Energy Security, Transnational Pipelines and China’s Role in Asia”, French
Institute of International Relations, 2010.
Singh, Mandip, “China’s Strategic Petroleum Reserves: A Reality Check”, Institute for Defen-
se Studies and Analyses, IDSA Issue Briefs (21/05/2012), http://www.idsa.in/issuebrief/
Chinas Strategic Petroleum Reserves_MandipSingh_210512 (Erişim 19.12.2014).
Yergin, Daniel, The Quest; Energy, Security, and the Remaking of the Modern World,
Penguin Press, New York, 2011.
302 Enerji Diplomasisi
Volkan Tatar / Gözde Şadan 303
* Yrd. Doç. Dr.; İstanbul Arel Üniversitesi, İİBF Öğretim Üyesi ve Dekan Yardımcısı.
** Arel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Yüksek Lisans
Öğrencisi
1 http://worldpopulationreview.com/countries/china-population/
2 Susan V. Lawrence Specialist in Asian Affairsand Michael F. Martin Specialist in Asian Affairs
“Understanding China’s Political System”, Specialist in Asian Affairs 20, 2013 Congressional-
researchservices, http://fas.org/sgp/crs/row/R41007.pdf.
3 Age dependencyratio - old (% of working-agepopulation) in Chinahttp://www.tradingecono-
mics.com/china/age-dependency-ratio-old-percent-of-working-age-population-wb-data.html.
4 Nüfus durumu,http://turkish.cri.cn/chinaabc/chapter1/chapter10401.htm.
304 Enerji Diplomasisi
özellikle 1990’ların ikinci yarısından sonra gittikçe yükselen oranda şehirleştiği gö-
rülmektedir5. Buradan hareketle ÇHC’de sanayileşmenin artması ve şehirlerde iş
imkânlarının kırsalın önüne geçtiği tespitinde bulunulabilir. Şehirde maddi anlamda
kazancın gittikçe artması ve sanayileşme, daha fazla nüfusu şehirlere çekecektir.
Şehir nüfusunun artarak çoğalması ve şehirlerde kurulacak aileler ise alışverişi de
o oranda yükseltecektir6.
Yaptığı ekonomik atılımlarla kendisinden bahsedilen ÇHC, 2013 verileri
dikkate alındığında Gayri Safi Yurtiçi Hasıla anlamında dünyanın ikinci en büyük
ekonomisidir7. 2012 yılında 6.193 dolar olankişi başına düşen Gayri Safi Yurtiçi
Hasıla (GSYH), günümüzde 8.154 Amerikan Dolar’ı seviyesine ulaşmıştır8. Kısa
dönemlerde yüksek seviyelerde gerçekleşen ekonomik anlamda büyümenin bir di-
ğer göstergesidir.
Dış Ticaret göstergeleri incelendiğinde, neredeyse istikrara kavuşmuş yük-
sek oranlı bir büyüme yine ÇHC ekonomisi üzerinde rahatlıkla söylenebilir9.
Bunun yanında ithalat-ihracat dengesi, sürekli pozitiftir. Şekil 1 incelendiğinde,
ÇHC’nin 2010-2012 yılları arasında ithalat ve ihracatının arttığı görülecektir. Bu
da ÇHC’nin ekonomik olarak güçlendiği ve zenginliğinin sürekli arttığı anlamında
gelmektedir.
Şekil 1:
Dış Ticaret Göstergeleri10
5 http://www.tradingeconomics.com/china/rural-population-percent-of-total-population-wb-da-
ta.html.
6 Çin Halk Cumhuriyeti ülke raporu, TETSİAD, Aralık 2013http://www.tetsiad.org/files/down-
loads/bilgi_bankasi/ulke_raporlari/CinUlkeRaporu.pdf
7 Gayri Safi Yurtiçi Hasıla Tablosu, Dünya Bankası, http://data.worldbank.org/indicator/
NY.GDP.MKTP.CD.
8 Devletlerin Kişi Başına Gelir Tablosu, The World Bank, http://data.worldbank.org/indicator/
NY.GDP.PCAP.CD.
9 China’s GDP, http://www.tradingeconomics.com/china/gdp-per-capita-ppp.
10 TETSİAD, a.g.e.,s. 4, http://www.tetsiad.org/files/downloads/bilgi_bankasi/ulke_raporlari/
CinUlkeRaporu.pdf
Volkan Tatar / Gözde Şadan 305
Şekil 2:
ÇHC Kişi Başına Gelir Tablosu 2005-201514
2010 sonrası ise ekonominin ve kişi başına düşen milli gelir anlamında büyü-
menin yavaşlamadığını, aksine hızlandığını rahatlıkla söylenebilir. Ayrıca büyüme
anlamında istikrar sağlanmış ve dış yatırımların ülkeye çekilmesi, devletin ekono-
china-economic-update-june-2014.
13 http://data.worldbank.org/indicator/NY.GNP.PCAP.CD/countries/CN?display=graph
CinUlkeRaporu.pdf
306 Enerji Diplomasisi
Şekil 3:
Kişi Başına Düşen Gayri Safi Yurtiçi Hasıla17
NY.GDP.PCAP.CD
17 http://data.worldbank.org/
Volkan Tatar / Gözde Şadan 307
bölgeler haricinde ulaşmanın ya imkansız ya da çok zor olduğu petrol, maliyeti git-
tikçe artan bir üründür. Şekil 5’deki kullanım alanına bakıldığında özellikle ulaşım
ve sanayi çok büyük bir oranı oluşturmaktadır.
Şekil 5:
Petrolün Kullanım Alanları18
Bu noktada özellikle sanayisi ve buna yakın olarak taşıt pazarı gelişen bir
ülkenin, petrol ihtiyacının da artacağı rahatlıkla söylenebilir. Sanayileşmenin so-
nucunda hem ürün hem de taşımacılığın artması, ÇHC’nin petrole olan ihtiyacı ve
ticaretinin artacağı gerçeğini ortaya çıkarmaktadır. Şekil 6 incelendiğinde, gerek
ticari gerekse kişisel taşıt ÇHC’de büyüyen bir sektördür. Her yıl daha fazla taşıt,
üretilmekte, satılmakta ve ithal edilmektedir. ABD’den sonra en fazla araç sayısına
sahip ÇHC’de araba artışı, milyonlarla ve rekorlarla birçok haberde kendine yer
bulmaktadır19. Uluslararası Motorlu Taşıt Üreticileri Örgütü’nün (OICO) verileri
incelendiğinde ÇHC’nin Almanya ve Japonya ile en büyük üreticiler konumunda
olduğu görülmektedir20. Hatta Japonya ve ABD’nin üretiminin ÇHC üretimi gibi
yüksek oranlarda artmadığı da bir diğer veridir21.
18 http://www.xroilprice.com/Uses_For_Oil.html
19 http://www.milliyet.com.tr/otomobil-sayisi-1-milyara-ulasti/ekonomi/ekonomide-
tay/26.08.2011/1431425/default.htm.
20 http://www.oica.net/category/production-statistics/
21 Mehmet Dinç, Türkiye’de Otomobil Kasa Tipi Ve Yakıt Tercihini Etkileyen Faktörlerin belir-
Şekil 6: 22
22 http://www.statista.com/statistics/233743/vehicle-sales-in-china/
23 TETSİAD, a.e., http://www.tetsiad.org/files/downloads/bilgi_bankasi/ulke_raporlari/CinUl-
keRaporu.pdf s.7
24 TETSİAD, a.ehttp://www.tetsiad.org/files/downloads/bilgi_bankasi/ulke_raporlari/CinUlke-
Raporu.pdf s.7
25 TETSİAD, a.ehttp://www.tetsiad.org/files/downloads/bilgi_bankasi/ulke_raporlari/CinUlke-
Raporu.pdf s.7.
26 http://www.milliyet.com.tr/cin-ilk-buyuk-petrol-rezervi/ekonomi/detay/1972356/default.htm.
Volkan Tatar / Gözde Şadan 309
Şekil 7:
CHC’nin Petrol Üretimi ve Tüketimi, 1993-2016
Şekil 8:
10 Petrol İthalatçısı Ülke
27 Oral Sander, Siyasi Tarih, İlkçağlardan 1918’e, Ankara, İmge Kitapevi, 21. Baskı, Sander
s.271.
28 Sander a.g.e., s.271-272.
30 Qimao Chen, New Approaches in China’s Foreign Policy: The Post-Cold War Era, Asian Sur-
vey, Vol:33 No:3, Mar.1993, pp.237-251, s.237, University of California Press.
31 http://data.worldbank.org/country/china
32 BMGK’nin 3930. Oturumunda ÇHC Temsilcisi, Kosova için benzer görüşleri dile getirmiştir.
33 Keesing’s Record of World Events, Volume 39 (1993), s.39698. Keesing’s Record of World
Events, Volume 39 (1993), Editedby Roger East, 60 Year of Publication, Cambridge, Longman.
34 Dr. Emine Akçadağ, “Yükselen Güç Çin’in Dünden Bugüne Dış Politika Analizi”, BİLGE-
SAM, 2010, http://www.bilgesam.org/incele/865/-yukselen-guc-cin%E2%80%99in-dun-
den-bugune-dis-politika-analizi/#.VVplizHlrIU
35 http://www.sectsco.org/EN123/
36 GaoFeiTheShanghaiCooperationOrganizationandChina’s New Diplomacy s. 11, http://www.
clingendael.nl/sites/default/files/20100700_The%20Shanghai%20Cooperation%20Organiza-
tion%20and%20China%27s%20New%20Diplomacy.pdf
37 http://www.sectsco.org/EN123/
38 GaoFeiTheShanghaiCooperationOrganizationandChina’s New Diplomacy s. 11, http://www.
clingendael.nl/sites/default/files/20100700_The%20Shanghai%20Cooperation%20Organiza-
tion%20and%20China%27s%20New%20Diplomacy.pdf
Volkan Tatar / Gözde Şadan 313
ekonomik gücü artırma çabası, enerjiye ulaşma ve ucuz enerji temin etmeyi de içer-
mektedir. Ekonomik gücünü artırmasında, kalifiye insan gücüne yönelmesi, pazarlar
için elzem önemde olan lojistik ve deniz gücünü artırması gibi yumuşak gücüne
artırmaya yönelik birçok faaliyeti bulunmaktadır. Örneğin hem pazar olarak hemde
enerji ve maden kaynakları bakımından zengin Afrika’da aktif duruma girmesinin
altında yatan da budur39. Özellikle ‘Çin Afrika İşbirliği Forumu (FOCAC)’ içerisin-
deki çalışmalarla, ÇHC bölgedeki sempati ve etkinliği artırma çabası içerisindedir40.
Petrol alımında, farklı ülkeler ile çeşitlendirme temel olarak bu çabayı göstermek-
tedir. ÇHC birçok ülkeden ham petrol alarak, bir veya birkaç ülkeye bağımlı olmak
istememektedir. Şekil 11’de görüldüğü gibi, % 19’a yakın bir oranda Suudi Arabis-
tan’dan petrol ithalatı yapan ÇHC, % 8-9 gibi oranlarla Rusya, Umman, Irak ve İran
gibi birçok ülkeden ve daha düşük oranlarda birçok ülkeden petrol almaktadır. Daha
önce açıklanan Şanhgay İşbirliği Örgütü’nde de yer alma ve aktif olmanın altında
yatan da hem pazarları hem de enerjiyi elde bulundurmadır. Birçok toplantı da ÇHC
bu konuya değinmekte ve diğer ülkelerle işbirliğine gitme çabasına girmektedir.
Şekil 11:
ÇHC’nin Petrol İthal Ettiği Ülkeler41
39 Akçadağ, a.g.e.,http://www.bilgesam.org/incele/865/-yukselen-guc-cin%E2%80%99in-dun-
den-bugune-dis-politika-analizi/#.VVplizHlrIU
40 www.focac.org/eng/.
41 Gökhan Binzat, Yükselen Süper Güç Çin’in Enerji İhtiyacı ve Çinli petrol Firmalarının Yurt dışı
Şekil 12:
ÇHC Ordu Harcamaları
42 http://www.sde.org.tr/tr/authordetail/cinin-askeri-harcamalari-ve-dogan-endiseler/783
43 http://www.reuters.com/article/2015/03/04/us-china-parliament-defence-idUSKB-
N0M009120150304
44 http://www.cihan.com.tr/tr/haber/%C3%87in-askeri-harcamalar%C4%B1-y%C3%BCz-
de-10-art%C4%B1r%C4%B1yor_7613-CHMTY5NzYxMy80
Volkan Tatar / Gözde Şadan 315
şımı güvence altına alma çabası ve ülke için elzem önemde olan petrolün güvenlik
altına alınma isteği, deniz gücündeki artışın sebebini açıklar gibidir. Somali açıkla-
rına ve Aden körfezine gönderilen 3 gemiden oluşan ÇHC Filosu, modern tarihinin
ilk denizaşırı görevi olmasının yanında, ÇHC’ye ulaşan malların % 40’ının güzer-
gahı olan önemli bir ticari bölgeyi koruma amaçlıdır45.
Sonuç
Dünyanın en köklü yerleşik uygarlıklarından biri olan ÇHC, bugün nüfus, yü-
zölçümü, GSMH gibi birçok alanda ilk sıralardadır. Özellikle son dönemde eko-
nomik alandaki ilerleme, gelişen sanayinin ve yabancı yatırımlarının da rüzgarıyla
birlikte, devleti oldukça güçlü bir konuma getirmiştir. Yüksek oranlarda yakalanan
yıllık büyüme ve sürekli artan kişi başına gelir, bugün hissedilme aşamasında olsa
da ilerde krizlere ulaşabilecek bir ‘enerji’ ihtiyacın habercisi gibidir.
ÇHC için söylenebilecek en önemli husus, büyük bir pazar olmasının yanında
büyük bir üreticidir. Birbirini etkilemesi normal olan bu iki durumun ise birtakım
sonuçları vardır. Üretici olması sebebiyle ürünlerin, öncelikle deniz taşımacılığı ve
ardından diğer yöntemlerle pazarlara ulaşması gerekmektedir. Bu noktada deniz
taşımacılığının güvenliği ve deniz filosuna son dönemde yapılan yardım bunun
göstergesidir. İlave olarak büyük bir pazardır. Sanayi ürünleri ve otomobil ithali
kadar, enerji ithalatında da üst sıralardadır. Bu noktada, hem tüketim hem de üretim
aşamasında kullandığı başta petrol olmak üzere, her türlü enerji girişi ülke açısın-
dan hayati öneme sahiptir. Bir enerji krizi, ÇHC’yi birçok anlamda oldukça zor
duruma sokar. Bunun farkında olan ÇHC,araştırma faaliyetlerini artırmış ve çeşitli
haberlere konu olan Güney Çin denizinde büyük bir petrol rezervi bulmuştur46.
Rezervin tahmini olması, çıkarma sırasındaki zorluklar ve başka ülkelerinde böl-
geye akın etmesi şimdiden tahmin yürütebileceğimiz sorunlardan bazılarıdır. Fakat
veriler ışığında daha açık olan nokta ise ÇHC’nin genelde enerji ihtiyacı, özelde
petrol ihtiyacına her geçen gün daha da artacağıdır47. Şanghay İşbirliği’ndeki enerji
alanındaki çabasının yanında, sadece son on yılın büyüme raporları ele alındığın-
da bile ÇHC’nin, daha fazla araştırmaya girişeceği, bunun da denizlerde öncelikli
olacağı kanısındayız. Her geçen gün orduya ayrılan pay ve bu pay içerisinde Deniz
Filosunun güçlenmesi ve modernizasyonu da düşünüldüğünde, çok yakın gelecekte
olmasa bile, Çin’i çevreleyen denizlerin ısınacağı bir tahmin olmaktan çok gerçek
olma sınırına yaklaşmaktadır.
45 Akçadağ, a.g.e.,http://www.bilgesam.org/incele/865/-yukselen-guc-cin%E2%80%99in-dun-
den-bugune-dis-politika-analizi/#.VVcrzTHlrIU).
46 http://www.sabah.com.tr/ekonomi/2011/11/13/cin-213-milyar-varillik-petrol-rezervi-buldu.
47 http://www.bloomberght.com/haberler/haber/1077955-cinin-enerjiyle-imtihani.
316 Enerji Diplomasisi
Kaynakça
Akçadağ, Emine: “Yükselen Güç Çin’in Dünden Bugüne Dış Politika Analizi”, BİLGESAM,
2010,http://www.bilgesam.org/incele/865/-yukselen-guc-cin%E2%80%99in-dun-
den-bugune-dis-politika-analizi/#.VVplizHlrIU, (Erişim 03.03.2015)
Binzat, Gökhan: “Yükselen Süper Güç Çin’in Enerji İhtiyacı ve Çinli petrol Firmalarının Yurt
dışı Yatırımları”,21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, (2014), http://www.21yyte.org/tr/aras-
tirma/cin-halk-cumhuriyeti/2014/05/09/7582/yukselen-super-guc-cinin-enerji-ihtiya-
ci-ve-cinli-petrol-firmalarinin-yurtdisi-yatirimlari(Erişim 12.02.2015).
Bloomberght, 08.02.2012
Chen, Qimao: New Approaches in China’s Foreign Policy: The Post-Cold War Era, Asian
Survey, Vol:33 No:3, Mar.1993, pp.237-251, University of California Press.
China Economic Update, 2014, http://www.worldbank.org/en/country/china/publication/chi-
na-economic-update-june-2014. (Erişim 03.02.2015).
Cihan Haber Ajansı, 04.03.2015
Çin Halk Cumhuriyeti Ülke Raporu, TETSİAD, 2013, http://www.tetsiad.org/files/downloa-
ds/bilgi_bankasi/ulke_raporlari/CinUlkeRaporu.pdf (Erişim 17.02.2015).
Devletlerin Kişi Başına Gelir Tablosu, The World Bank, http://data.worldbank.org/indicator/
NY.GDP.PCAP.CD, (Erişim 27.02.2015).
Dinç, Mehmet: “Türkiye’de Otomobil Kasa Tipi Ve Yakıt Tercihini Etkileyen Faktörle-
rin belirlenmesi”, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2012
http://193.140.180.119/tez/T01284.pdf(Erişim 29.01.2015).
Fei, Gao: The Shanghai Cooperation Organizationand China’s New Diplomacy, (2010),
http://www.clingendael.nl/sites/default/files/20100700_The%20Shanghai%20Coope-
ration%20Organization%20and%20China%27s%20New%20Diplomacy.pdf , (Erişim
16.04.2015)
Gayri Safi Yurtiçi Hasıla Tablosu, Dünya Bankası, http://data.worldbank.org/indicator/
NY.GDP.MKTP.CD. (Erişim 14.03.2015)
Keesing’s Record of World Events, Volume 39 (1993), s.39698.,EditedbyRoger East, 60
Year of Publication, Cambridge, Longman.
Lawrence, Susan V. and Martin, Michael F.: “Understanding China’s Political System”,
Congressional Research Services, (2013), http://fas.org/sgp/crs/row/R41007.pdf, (Eri-
şim 26.04.2015).
Milliyet Gazetesi, 20.11.2014
Milliyet Gazetesi, 26.08.2011
Sabah Gazetesi, 13.11.2011
http://www.sde.org.tr/tr/authordetail/cinin-askeri-harcamalari-ve-dogan-endiseler/783 (Eri-
şim 08.10.2014)
Sander, Oral: Siyasi Tarih – İlkçağlardan 1918’e, Ankara, İmge Kitapevi.
UN Documents, BM Güvenlik Konseyi Kararı, (1998), http://www.un.org/depts/dhl/resguide/
scact1998.htm 1 Kasım 2011(Erişim 22.01.2015).
Volkan Tatar / Gözde Şadan 317
http://turkish.cri.cn/chinaabc/chapter1/chapter10401.htm(Erişim 30.02.2015)
http://worldpopulationreview.com/countries/china-population/(Erişim 09.05.2015)
http://www.reuters.com/article/2015/03/04/us-china-parliament-defence-idUSKB-
N0M009120150304 (Erişim 11.11.2014)
http://www.oica.net/category/production-statistics/(Erişim 25.02.2005)
http://www.sectsco.org/EN123/(Erişim 19.01.2015)
http://www.statista.com/statistics/233743/vehicle-sales-in-china/(Erişim 24.02.2015)
http://www.tradingeconomics.com/china/gdp-per-capita-ppp(Erişim 05.03.2015)
http://www.tradingeconomics.com/china/rural-population-percent-of-total-populati-
on-wb-data.html(Erişim 24.04.2015)
http://www.xroilprice.com/Uses_For_Oil.html(Erişim 10.05.2015)
www.focac.org/eng/(Erişim 15.01.2015)
318 Enerji Diplomasisi
Ainur Nogayeva 319
Ainur NOGAYEVA*
Introduction
One of the reasons that the region is a center of attention for powers great /
small and regional / non-regional is the natural resources that it possesses. His-
torical experience has taught us that ideas of global domination originate from a
shortage of resources.1 In other words, there is a close relationship between energy
resources and world leadership. It is not possible for a dominant power that assumes
world leadership to continue its leadership without taking full control of an energy
resource. It is well known how far England, which became the world leader in a
period when coal was extremely important as a source of energy and continued its
leadership until the end of the Second World War, advanced in science and tech-
nology. The most important factor that helped the USA, which replaced England
as the world leader in 1945, was its efforts in the field of oil industry that it began
in 1859. In other words, development and survival of a great power becomes pos-
sible through its industrialization. The industry’s blood is energy resources. In this
context, reaching energy resources and being able to meet energy needs becomes a
security concern rather than a necessity.
* Associate professor, Dr., Department of International Relations, L.N. Gumilyov Eurasian Nati-
onal University, Astana/Kazakhstan, mail: aynur_nogayeva@yahoo.com, nogayeva_am@enu.
kz
1 Viktor Ryabchuk, “Problemy Voennoj Nauki i Voennogo Prognozirovanija V Uslovijah Intel-
lektual’no-Informacionnogo Protivoborstva”, Voennaja Mysl’, No. 5, 2008, p.70, http://www.
mil.ru/files/vm5_2008.pdf, (Accessed 10.02.2009).
320 Enerji Diplomasisi
2 John Cherian, “The Politics Of Pipelines,” Frontline, Vol. 22, No. 13, 18 June- 1 July
2005, http://www.hinduonnet.com/fline/fl2213/stories/20050701000805900.htm, (Accessed
12.02.2011)
3 “Dünyanın Petrolü Kimin Elinde?”, http://muhasebeturk.org/ sektor-haberleri/1403-dunya-
nin-petrolu-kimnm-elinde.html (Accessed 19.06.2008).
4 Strategija Nacional’noj Bezopasnosti Rossijskoj Federacii do 2020 goda, Sovet Bezopas-
nosti Rossijskoj Federacii, No. 537, 12 May 2009, http://www.scrf.gov.ru/documents/99.html
(Accessed 20.05.2008).
5 Petrol Rezervi Azalıyor, Çin’in Talebi Artıyor”, http://www.ntvmsnbc.com/news/446851.asp,
(Accessed 20.05.2008).
6 Vladimir Paramonov, Aleksei Strokov, “Sistemoobrazuyushie Problemy Na Puti Ekonomic-
Ainur Nogayeva 321
The countries with the most natural gas in the region are Turkmenistan, Ka-
zakhstan and Uzbekistan respectively, whereas oil is the most abundant in Kazakh-
stan, Uzbekistan and Turkmenistan. The countries in the region that are rich in
precious metals (gold reserves) are Uzbekistan (4th in the world) and Kazakhstan
(8th in the world).
heskoj İntegracii Rossii İ Stran Central’noj Azii: “Globalizacia” Protiv “Regionalizacii”, ISAP,
http://easttime.ru/reganalitic/1/183.html, (Accessed 29.01.2011).
7 Ministry of Energy and Mineral Resources of the Republic of Kazakhstan and Kazenergy
Association, http://www.memr.gov.kz/?lng=rus&mod=oil, http://www.kazenergy.com/index.
php?option=com_content& task=view&id=733&Itemid=64 (Accessed 29.01.2011).
8 19th Kazakhstan “Oil and Gas” International Exhibition and Conference in Almaty on 5-8 Oc-
tober 2011, http://www.mioge.ru/RU/world/kioge/-, (Accessed 27.02.2011). According to the
information obtained from the same source, natural gas is 3 trillion cubic meters, and estimated
reserves are 8 trillion cubic meters.
9 “Energeticheskij Potencial Kazahstana”, http://www.fondsk.ru/article.php?id=1706, (Acces-
sed 29.01.2011).
10 BP Statistical Review of World Energy. June 2014, www.bp.com/.../bp/.../statistical-review-
Karachaganak: The reserves that are extracted include more than 1.2 billion
tons of oil and condensates and more than 1.35 trillion cubic meters of natural gas;
Tengiz: About 1.125 billion tons of oil;
Apart from these, the largest oil-gas deposits are Uzen, Karamandıbas, Jetı-
bay, Janajol, Kenbay, Kalamkas, Karajanbas, Kumkol and others.11 Kazakhstan
ranks 9th in terms of confirmed oil reserves and thus is among the first 15 countries
in this regard.12
Table 1:
Oil Reserves of Central Asian Countries
Sources BP Statistical Oil & Gas INOGATE According to the
Review Journal program Countries’ Ministries
Countries (billion barrels) (billion (million barrels) of Energy
barrels)
End of End of 2009 End of 2009 2006 2010
2005 2007 2013
Kazakhstan 39.6 39.8 39.8 30.0 30.000 21 (2.9 30 billion 4,8 billion tons
bil.tons) (=65.8 billion barrels)
Turkmenistan 0.5 0.6 0.6 0.6 0.600 6,300 600 -
thousand
Uzbekistan 0.6 0.6 0.6 0.6 0.594 594 530 million tons
Tajikistan - - - - 0.012 12 12 1033 million tons of
oil and gas
Kyrgyzstan - - - - 0.040 89,5 milli- 40 289 million tons of
on tons oil and gas
International companies, on the other hand, estimate Kazakhstan’s oil and gas
reserves both on the coast and on land at about 12-13 billion tons. Apart from the
oil deposits that are on the coast, oil and gas condensate reserves on land correspond
to 2.9 billion tons.13 Production changed from 52.4 million tones to 83.8 million
tonnes between 2003- 2013.14
11 The 19th International Oil & Gas (MIOGE) Exhibition and Conference, http://www.mioge.ru/
RU/world/kioge/- , (Accessed 27.02.2011)
12 Polina Sergeeva, “Neft’ i Gaz Po-Kazahstanski”, Chapter 1, http://www.ia-centr.ru/ex-
Oil reserves of Uzbekistan, which is another country where oil is found in the
region, are estimated to be 600 million barrels (about 82 million tons).15 According
to the data given in the January 1st 2009 edition of Oil&Gas Journal, Uzbekistan’s
oil reserves are 0.594 billion barrels.16 According to INOGATE’s data, on the oth-
er hand, estimated oil reserves are 940 million barrels. According to report of BP
(June 2014) proved reserves of Uzbekistan at the end of 2013 –0.1 thousand million
tonnes or 0,6 thousand million barrels.
Uzbekistan has 86 industrially extracted oil reserves but most of these reserves
are scattered across the country and are concentrated mostly in the Fergana and
Surhanderya regions. A large volume of the estimated oil reserves in the Fergana
region are in the middle section which can not be reached due to the depth of the
layers. An oil deposit where 20 thousand tons of oil can be extracted was opened in
the neogene layer in the region.17
Turkmenistan: According to the data from the state company “Turkmen-
geologıya”, the amount of oil discovered as of early 2007 is 20.38 billion tons.18
According to the INOGATE program data, there are currently more than 160 oil and
gas deposits, 30 oil and oil-gas deposits and 130 gas and gas condensate deposits.
The hydrocarbon reserves, including the Caspian Sea Turkmen Region reserves,
can be divided into the following categories:
• Current reserves:
Perspective reserves: 43.21 billion tons of natural fuel;
Raw material reserves: 28.38 billion tons of natural fuel;
• Discovered reserves:
Perspective reserves: 6,30 milyar tons of natural fuel;
Raw material reserves: 4.77 billion tons of natural fuel.19
15 “Central Asia Regional Electricity Export Potential Study”, Washington D.C: Europe and
Central Asia Region World Bank, June 2004, p.6, http://centralasia.usaid.gov/datafiles/_uplo-
ad/WB_REEPS_20040610.pdf (Accessed 20.12.2009).
16 World Proved Reserves of Oil and Natural Gas, Most Recent Estimates, Energy Infor-
mation Administration, http://www.eia.doe.gov/emeu/international/reserves.html (Accessed
20.10.2009).
17 “Energy.Uzbekistan”, http://www.inogate.org/russian/countries/uzbekistan.html (Accessed
20.01.2009).
18 “Uglevodorodnyj Potencial: Sostojanie i Perspektivy. Po Materialam GK ‘Turkmengeologija”
Neftegazovaja Vertikal, No. 20, 2007 http://www.ngv.ru/article.aspx?articleID=24912 (Ac-
cessed 20.12.2009).
19 “Energy.Turkmenistan, http://www.inogate.org/html/countries/turkmenistan.htm (Accessed
20.01.2009).
324 Enerji Diplomasisi
Turkmenistan’s confirmed oil reserves, which stand at 0.6 billion barrels20 ac-
cording to the January 2009 edition of the Oil & Gas Journal, were also determined
to be 0.6 billion barrels (0,1 thousand million tonnes) by the June 2014 report of BP.
Tajikistan: According to the data from the Energy and Industry Ministry of
Tajikistan, the volume of oil, gas, and condensate that have been discovered so far
is less than 1 % of the reserves. These reserves are estimated to be 1033 million tons
of fuel.21 According to the experts, Tajikistan possesses more than 113 million tons
of oil and 863 cubic meters of gas. More than 80 % of the country’s oil-gas reserves
are in the southwest, whereas the rest are concentrated in North Tajikistan.
Kyrgyzstan: According to the data from the Kyrgyzstan Ministry of Industry,
Energy and Fuel Resources, there are 289 million tons of fuel raw material reserves
in the country’s fields.22 According to this data, the oil reserves of the region as of
2009 vary between 31 and 41 billion barrels, which correspond to 4.54 % of the
world oil reserves. Although the region’s oil reserves are not very high as a whole,
it should be noted that the region has more oil than many OPEC members, Middle
Eastern and African countries.
20 World Proved Reserves of Oil and Natural Gas, Most Recent Estimates, Energy Infor-
mation Administration, http://www.eia.doe.gov/emeu/international/reserves.html (Accessed
20.12.2009).
21 Ministry of Energy of the Republic of Tajikistan, www.minenergo.tj/davomash_ru/neftprom_
have adequate resources for alternative markets and that Turkmenistan possesses
only enough gas that will suffice to meet its obligations to Russia through agree-
ments.
According to Turkmen authorities, the country’s total gas potential is estimat-
ed to be 45.4 billion tons of fuel, including the currently produced 30.6 billion tons.
About 180 oil, gas and gas condensate deposits have been opened on Turkmeni-
stan soil, of which only one third is now being used.24 According to a statement
by Turkmenistan’s president Berdımuhammedov, Turkmenistan “is among the 5
biggest energy countries in the world in terms of energy resources”.25 According
to different estimates, the country’s natural gas reserves vary between 94.00 and
980.000 trillion ft3.
Production: Turkmenistan’s natural gas production reached its culmination
during the Soviet era with 80 billion cubic meters.26 Independent Turkmenistan
was able to attain this same figure only 17 years after the collapse of the USSR.
The country produced 66 cubic meters of natural gas in the year 2006.27 25 oil-gas
deposits are being operated in fields belonging to the state-owned “Türkmenneft”
company and oil and gas production volume is increasing. High hopes of increasing
oil production are concentrated on the Southern Yolotan-Osman gas deposit where,
according to experts, there are vast hydrocarbon reserves.28
Studies conducted by the English firm Gaffney, Cline & Associates revealed
that this deposit has the world’s 5th largest reserve. As a result of the latest explo-
rations conducted in the area, it was claimed that the deposit has a minimum of 4
trillion cubic meters and a maximum of 14 trillion cubic meters of natural gas. This
figure is greater than the reserves of Shtokman, which is Russia’s largest natural gas
deposit that has 3.7 cubic meters of gas reserves.29 According to the data of Turkish
officials, Turkmenistan’s natural gas reserve was estimated to be 28 trillion cubic
meters in 2006. 2.5 trillion cubic meters of natural gas is planned to be produced
until 2020.30
The Turkmenistan administration is very aware of the importance of its natural
gas resources. Therefore, they decided to systematize all the institutions connected
with this natural resource and manage them from the “center”. On June 1, 1996,
a state institution called “Türkmengeologiya” was established in place of the old
production company in order to “improve geological exploration branches, explore
all of Turkmenistan’s underground riches, search for and determine new oil, gas,
solid fuel and water resources, and increase hydrocarbon and mineral raw material
reserves”. To this end, all facilities of geology, field geophysics, and deep explo-
ration probes were incorporated into this institution, which was granted the status
of ministry and the head of the institution was given the status of minister. Now
an independent production management complex, “Türkmengeologiya” is held ac-
countable to the President and the Cabinet as a judicial body.31
Kazakhstan: According to the estimates of The Republic of Kazakhstan Min-
istry of Energy and Natural Resources Geology and the Underground Treasures
Conservation Office, the total reserves of the country’s gas deposits are over 3 tril-
lion cubic meters, (of which 1 trillion m3 is reprocessable),32 whereas potential
reserves are estimated to be 6 to 8 trillion cubic meters.33
According to information gathered from different sources, Kazakhstan’s con-
firmed natural gas reserves vary between 3.0 and 3.4 trillion cubic meters,34 and
constitute 1.7 % of the world’s reserves. The natural gas production volume of Ka-
zakhstan was 26.3 billion cubic meters in 2005.35 Thus, according to official data,
the Republic of Kazakhstan ranks 15th in the world in terms of gas reserves that
have been discovered.
Production: According to Energy Ministry’s data, about 27 billion cubic me-
ters of natural gas was extracted in 2007.36
Sources BP Statistical Oil & Gas ENI, World Oil According INOGATE
Review Journal and Gas Review to the data
(trillion billion cubic of Energy
Countries (trillion metre3) (trillion ft3) ft3) meters) Ministries
End of End of End End of End of 2009, 1994 2006 2008 2009
1997 2006 2013 2009 2013 1- January
3,3 2.407
Kazakhstan 1.87 1.90 1.6 64.4 53.9 100.00 1.840 1.900
trillion m3 trillion m3
Turkmenistan 28 2,661 trillion m3
2.71 2.67 17.6 286,2 617,3 100.00 3.200 2.900 3
trillion m * (7.94-2009)
Uzbekistan 1,89 1.84
1.63 1.74 1.1 59.4 38,3 65.00 1.750 1.860
trillion m3 trillion m3
16 million m3 5,66
Tajikistan - - - - - 0.200 10 10
(as of 2008) billion m3
35 Global Enerji Güvenliği ve Hazar Bölgesi, Cenevre: United Nations Economic Com-
mission for Europe, 2009, http://www.unece.org/energy/se/pdfs/comm15/ECE.ENER-
GY.2006.3.Add.1_r.pdf , (Accessed 02.03.2009)
36 “Perspektivy Gazovoj Otrasli Kazahstana”, Kazakshtan Journal, No. 3, 2006, http://www.
38 Türkiye İle Türk Cumhuriyetleri ve Bölge Ülkeleri İlişkileri Özel İhtisas Komisyonu Ra-
According to this data, the natural gas reserves of the Central Asia region
make up about 6 % of the world’s natural gas reserves.39
Uranium Reserves
Central Asia is also rich in uranium resources. Kazakhstan has 12% of the
world’s uranium resources, in 2009 it became the world’s leading uranium produc-
er, with almost 28% of world production, then 33% in 2010 and 38% in 2013.40
Uzbekistan is another country that possesses significant uranium potential. Accord-
ing to the data of the International Atomic Agency, Uzbekistan ranks is the world’s
seventh-ranking uranium supplier, and is expanding production.41 According to the
same source, the estimated uranium reserves are 111.000 tons in 2007. According
to the data of “Goskomgeo”, the Uzbekistan State Geology and Mineral Resourc-
es Committee, the country’s searched and estimated uranium reserves are 185.800
tons as of 2008.42
Besides the aforementioned energy resources, the region is rich in minerals
such as gold, silver and copper.
Conclusion
Central Asia possesses rich natural resources especially raw energy materials.
When we take into consideration the fact that former American foreign minister
Henry Kissinger defined petrol as the world’s most strategic material and that gas
is used as a weapon, we can say that while these resources come to mean meeting
energy needs for some powers, for other powers, they mean the advantage of resell-
ing these resources. The natural resources of the region, about which there is much
speculation, cause the region to be compared with other “energy-rich” areas. Ac-
cording to different estimations, the gas reserves of the region are equal to those of
Saudi Arabia’s, i.e. 232 trillion cubic feet, whereas oil reserves are estimated to be
between 17 and 49 billion barrels. This means that the region is comparable to Qatar
at least and Libya at the most. In this context, it is stated in the 2008 report of the
39 “Dünya Doğal Gaz Rezervleri Tüketimi ve Muhtemel Gelişmeler”, T.C. Başbakanlık Dış Tica-
ret Müsteşarlığı, www.dtm.gov.tr/dtmadmin/upload/EAD/.../dgg.doc , (Accessed 13.01.2009)
40 Uranium and Nuclear Power in Kazakhstan”, World Nuclear Association, http://www.wor-
American National Intelligence Council that fossil resources will continue to be the
main energy source until 2025. It is pointed out that while the Middle East will con-
tinue to be the prioritized and major source, Central Asia, Russia, Western Africa,
Venezuela, Brazil and Indonesia will emerge as new areas of production. Therefore,
energy resources, attest to the importance of Central Asia, because natural resources
such as oil and natural gas are among the resources that are in greatest demand in
the world. Speculations that oil reserves will run out within half a century leads to
search for alternative energy resources and to political competition due to increased
demand in the economic field on the other.
To sum up, a new political order, (the New World Order), emerged after the
disintegration of the USSR and the areas of influence began to be shared again.
Energy resources of the Central Asia region and the transportation lines that lead to
them gained importance in the sharing of influence in this part of the world. In this
context, the region, due to the economic significance of oil and natural gas reserves,
also became the center of attention of regional powers such as Russia, China, Tur-
key, Iran, and the USA, which wish to assert their influence on the region, owing to
historical, political and security reasons.
Bibliography
19th Kazakhstan “Oil and Gas” International Exhibition and Conference in Almaty on 5-8
October 2011, http://www.mioge.ru/RU/world/kioge/-, (Accessed 27.02.2011).
Akchulakov, Bolat, “Strategija Razvitija TEK Kazahstana”, Kazenergy Journal, No.3, 2006,
http://www.kazenergy.com/index.php?option=com_ content&task=view&id= 733&Ite-
mid=64 (Accessed 21.10.2009).
BP Statistical Review of World Energy. June 2014, www.bp.com/.../bp/.../statistical-re-
view-2014/BP-statistical-review-of-world-energy-2014-full-report.pdf (Accessed
19.05.2015).
“Central Asia Regional Electricity Export Potential Study”, Washington D.C: Europe and
Central Asia Region World Bank, June 2004, http://centralasia.usaid.gov/datafiles/ _up-
load/WB_REEPS_20040610.pdf (Accessed 20.12.2009).
Cherian, John, “The Politics Of Pipelines,” Frontline, Vol. 22, No. 13, 18 June- 1 July 2005,
http://www.hinduonnet.com/fline/fl2213/stories/20050701000805900.htm , (Accessed
12.02.2011)
“Dünya Doğal Gaz Rezervleri Tüketimi ve Muhtemel Gelişmeler”, T.C. Başbakanlık Dış
Ticaret Müsteşarlığı, www.dtm.gov.tr/dtmadmin/ upload/EAD/.../dgg.doc , (Accessed
13.01.2009)
“Dünyanın Petrolü Kimin Elinde?”, http://muhasebeturk.org/ sektor-haberleri/1403-dunya-
nin-petrolu-kimnm-elinde.html (Accessed 19.06.2008).
330 Enerji Diplomasisi
ENERJİ DİPLOMASİSİ VE
HAZAR HAVZASI
Giriş
Enerji küreselleşen dünyamızda önemi gitgide artan bir konu haline gelmiştir.
Özellikle de sanayi alanındaki gelişmeler ve teknolojik ilerlemeler enerji alanının
değerini ve gelişimini daha da artırmıştır.
Diplomasi bir ülkenin belli bir konu hakkındaki görüşlerini resmi temsilci-
leri vasıtasıyla diğer ülkelere aktarması sürecine denir. “Enerji diplomasisi ise;
bir ülkenin gücünden ve biriminden kaynaklanan, genelde stratejik hedeflere ulaş-
mayı amaçlayan ve dış politika hedeflerinin gerçekleştirilmesine katkı sağlayan
çok yönlü faaliyetler ve temaslar olarak nitelendirmektedir.”1 Enerji diplomasisi
ile diplomasi arasında farklar bulunmaktadır. “Geleneksel diplomasi kısa dönemli
amaçlara yönelikken enerji diplomasisi daha uzun vadeli hedeflere yönelir, ener-
ji diplomasisinin hedefleri geleneksel diplomasinin hedeflerinden daha karmaşık
niteliktedir, geleneksel diplomaside kısa dönemli başarı veya başarısızlıklar söz
konusu olabilirken, enerji diplomasisi bir süreç olup, bu süreçte yapılanların dış
politika hedeflerine ne kadar hizmet ettiği veya hedeflerden ne kadar saptığı önem
taşımaktadır. Enerji diplomasisi içinde yer alan bazı aktörlere geleneksel diploma-
side rastlanmaz.”2
Enerji, uluslararası ilişkilerde önemini kaybetmeyen hatta giderek önemi daha
da artan bir alandır. Enerji alanında devletlerle beraber çok uluslu şirketlerde büyük
* Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi ve Yalova Üniver-
sitesi Armutlu Meslek Yüksekokulu Öğretim Görevlisi.
1 Hakan Akbulut, “Enerji Diplomasisi”, http://www.mfa.gov.tr/enerji-diplomasisi.tr.mfa
(05.04.2015).
2 Hakan Akbulut, “Enerji Diplomasisi”, http://www.mfa.gov.tr/enerji-diplomasisi.tr.mfa
(05.04.2015).
334 Enerji Diplomasisi
rol oynamaktadır. Zira enerji nakil hat inşasında bu şirketlerin payı önem arz et-
mektedir. “Devletlerin ve çok uluslu şirketlerin, yürüttükleri enerji politikalarında
üç ana hedef göze çarpmaktadır: enerji kaynaklarının güvenliğinin, enerjinin ula-
şım güvenliğinin ve fiyat istikrarının sağlanması. Bunların yanı sıra, kullanılmak
istenen enerjinin düşük maliyetle elde edilmesi ve talep edilen miktarla ve kalitede
pazarlara ulaştırılması hedeflenmektedir.”3
Hazar Havzası
“Hazar bölgesinde ilk petrol rafinerileri 1870’li yıllarda Nobel kardeşler, Mar-
cus Samuel ve Rohschild ailesi tarafından kurulmuştur. Birinci Dünya Savaşı’na
kadar Orta Doğu petrolleri her ne kadar biliniyorduysa da, Rus petrolünün (Azer-
baycan petrolü) ucuz olması ve taşıma yollarının daha gelişmiş olması sebebiyle en
önemli kaynak yine Bakü’ydü. SSCB’nin dağılmasının ardından Hazar bölgesindeki
en önemli enerji kaynaklarının Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan’da olduğu
ortaya çıkınca, Hazar Havzası’nın dünya devletlerinin ilgisini çekmesine sebep ol-
muştur. Uluslararası Enerji Ajansı’nın verdiği rakamlara göre, Hazar bölgesi ulus-
lararası alanda enerjinin yeni jeopolitiği olarak tanımlanmaktadır.”4
Neden Hazar bölgesi enerji politikalarının temel aktörüdür? Çünkü bölge aynı
zamanda hukuki statüsü, kıyıdaş devletler arasında tartışmalı durumda olması ve
bu ihtilafın, taraflar arasındaki ilişkilerde baskı unsuru olarak kullanılmasına neden
olması hasebiyle de önem arz etmektedir.
Hazar bölgesi jeopolitiği önem arz eden diğer bir noktadır. “Küresel siya-
set ortamında kapsamlı bir stratejik inceleme yapmayı kapsayan jeopolitik, aynı
zamanda devletin dış ilişkilerinin yönlendirilmesi ve yorumlanmasıdır. Jeopolitik
çalışma; bölgenin coğrafi tasvirini, çevre ülkelerle ilişkiyi, bölgenin tabii kaynakla-
rını, siyasi olayları ve bölgede söz sahibi olan devletin veya devletler topluluğunun
jeopolitik ilgilerinin irdelenmesini kapsamalıdır. Jeopolitik gücü olan ülkeler ulus-
lararası alanda, politik alanda, ekonomide, kültürde baskın olan taraflardır.”5 “Bir
devletin jeopolitik gücü; dünya üzerindeki yeri (ada, kenar, kıta veya kıta içi devlet
olması); bölgesel güç merkezlerine yakınlığı, sahip olduğu enerji kaynakları veya
bu kaynaklara yakınlığı veya uzaklığı ve iklimi ile doğrudan ilgilidir.”6 Hazar Hav-
zası da bulunduğu jeopolitik konum ve ülkeler itibariyle stratejik öneme sahiptir.
En genel anlamda Hazar Havzası; Rusya, Kazakistan, Türkmenistan, İran ve
Azerbaycan ile çevrili bölgedir. Ancak Hazar petrollerinin pazarlanması sürecinden
etkilenen ve Hazar gölüne doğrudan kıyısı olmamakla birlikte Özbekistan, Gür-
cistan ve Ermenistan’ı da bu alana dâhil edenler bulunabilmektedir. “Orta Asya ve
Hazar ülkeleri, nükleer güce sahip dört ülke tarafından çevrelenmiştir: Rusya, Çin,
Hindistan, Pakistan. Bir diğer komşu olan Türkiye, hem bölge ülkeleriyle tarihi
ve kültürel paylaşımları dolayısıyla hem de NATO üyesi vasfıyla rekabette yerini
almaktadır. İran da tarihi bağları ve nükleer programı sayesinde bölge ülkeleri
üzerinde etkin olmaya çalışmaktadır. ABD ise “terörle savaş” politikası ile Afga-
nistan’a girmiş, Al-Qaida ile mücadele edebilmek için askeri üsler kurmuş ve bu
şekilde komşu ülkelerin arasında rekabette yerini almıştır.”7 Hazar bölgesi hem
enerji üretim, hem enerjinin nakli hem de silahlanmaya sebep olması bakımından
önem taşımaktadır. “ABD’nin ekonomik olarak bölgeye girmesinden sonra, NATO
aracılığıyla askeri açıdan da nüfuzu, Rusya’nın Hazar donanmasını güçlendirme-
sine sebep olmuştur. Buna karşılık, daha önce Hazar’da donanması bulunmayan
Kazakistan ve Türkmenistan da deniz gücü oluşturmuştur.”8
6 İsmail Yücel, “Jeopolitik Güç Oluşturma Kriterleri ve Milli Güç Açısından Türkiye’nin De-
ğerlendirilmesi”, http://www.ismailyucel.com.tr/makaleler/jeopolitik-guc-olusturma-kriterle-
ri-ve-milli-guc-acisindan-turkiyenin-degerlendirilmesi , (08.10.2012).
7 Turan, a.g.e,s. 50.
8 A.e, s. 51.
9 Hakan Kantarcı, Kıskaçtaki Bölge Kafkasya, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul: 2006, s.
72-73.
336 Enerji Diplomasisi
org/tr/makale-detay/1185-orta-asya-enerji-ve-guc-mucadelesinde-4-hazar-zirvesinin-onemi.
(05.05.2015).
12 Orta Asya Enerji ve Güç Mücadelesinde 4. Hazar Zirvesinin Önemi, http://www.turksam.
org/tr/makale-detay/1185-orta-asya-enerji-ve-guc-mucadelesinde-4-hazar-zirvesinin-onemi.
(05.05.2015).
13 Orta Asya Enerji ve Güç Mücadelesinde 4. Hazar Zirvesinin Önemi, http://www.turksam.
org/tr/makale-detay/1185-orta-asya-enerji-ve-guc-mucadelesinde-4-hazar-zirvesinin-onemi.
(05.05.2015).
Kübra Deren Ekici 337
zar bölgesinin doğal gaz ve petrol rezerv miktarları şu şekilde belirtilmiştir: “İran
ve Rusya’nın da Hazar Denizi’ne yakın bölgeleri de dâhil olmak üzere, Hazar böl-
gesinde 16 ila 32.5 milyar varil petrol rezervi bulunmaktadır. Bu rakamın 15.6 ila
32.1 milyar varillik kısmı, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan ve Kazakistan’a
aittir. Bu rakamlar neticesinde Hazar bölgesinin ABD (22 milyar varil) ile Kuzey
Denizi (17 milyar varil) sahalarından daha fazla petrol rezervine sahip olduğunu
görebilmekteyiz. Doğal gaz rezervlerine bakarsak, bölge devletleri, dünya devlet-
lerinin her geçen gün artan doğal gaz ihtiyaçlarını karşılayacak yeterli rezerve
sahiptir.”14 “Petrol haricinde ise, varlığı kanıtlanmış rezerv olarak ise 6.7-9.2 tril-
yon metreküp, tahmin edilen rezerv olarak ise 8 trilyon metreküp doğalgaz bulun-
maktadır. Uygun ihraç ve yatırım koşulları altında Hazar Havzasında 2010 yılında
3.9 milyon varil/gün ve doğalgaz miktarının da 201 milyar metreküp/yıla ulaşacağı
değerlendirilmektedir.”15
Hazar’ın statü problemine ilişkin süreçte dikkat çekici olan husus, ülkelerin
görüşlerini ve tutumlarını değiştirebilmektedirler. “Burada amaç ortak bir noktaya
varmak da olabilir. Fakat dikkate değer başka bir nokta ise iktisadi ehemmiyet ta-
şıyacak özellikteki ülkelerin Hazar’da enerji kaynağı rezervine sahip yeni yataklar
keşfetmeleri ile ilgilidir.”17
“Azerbaycan havzayı bir sınır gölü olarak ele alınabileceğini ve açık deniz
statüsünü de kabul edebileceğini vurgular. Rusya’nın bu konu hakkında üç temel
politikası vardır. 1921 ve 1940 yıllarında SSCB ve İran arasında imzalanan anlaş-
malarla münhasır egemenlik alanının yalnız balıkçılık için tanınan 10 millik kıyı
şeridinden ibaret olduğunu, bunun dışındaki bölgelerde ise ortak kullanıma açık ol-
duğunu savunmuştur. Rusya’nın ikinci politikası 1996’dan itibaren 40-45 millik kıyı
şeridi dışında ortak kullanım şeklindedir. Böylece Rusya Hazar’ın bölünmesini ka-
bul yönünde bir adım daha atmıştır. 1998’den sonra üçüncü bir politika benimsemiş
kaakademisi.org/hazarin-hukuki-statusu-sorunu-cozume-kavusturulabilir-mi/ (10.05.2015).
Kübra Deren Ekici 339
bu politikada ise Kazakistan ile Hazar’ın statüsüne ilişkin bir uzlaşma metni ka-
bul etmiştir. Buna göre Hazar’ın deniz tabanını eşit uzaklık ilkesine göre tamamen
bölmüşler, su kütlesini ise eşit kullanıma bırakmışlardır. Kazakistan Hazar’ı bir iç
deniz olarak nitelendirmiştir. 1982 BMDHS’nin uygulanmasını istemiştir. Aslında
Kazakistan Azerbaycan’a zıt olarak deniz yatağının paylaşılmasını sularının da
münhasır yetki alanı dışındaki yerlerin ortak kullanımda olmasını istemiştir. İran
Hazar’ın bir göl olduğunu ve beş kıyıdaş devlet tarafından ortaklaşa kullanılması
gerektiğini ve diğer devletlerin kullanımına kapalı olması gerektiğini savunmakta-
dır. İran’a göre 10 millik kıyı şeridi dışında olan yerlerin dışındaki bölgelerin ortak
kullanılması gerekmektedir. İran uzun süre Rusya’nın tezini desteklemekle birlikte
1998’de imzalanan Rusya-Kazakistan Anlaşması ile İran ve Rusya’nın Hazar’da-
ki yolları ayrılmıştır. Azerbaycan ve Kazakistan’ın kendi kıyılarına yakın alanda
petrol çıkarmasına karşı çıkmıştır. Türkmenistan son zamanlarda tutumunu yine
değiştirmiş ve Hazar’ın statüsü konusunda kıyıdaş devletlerin onayladığı bir anlaş-
ma olana kadar İran ve SSCB’nin anlaşmalarına uyacağını belirtmiştir. Bu demek
oluyor ki hem su dibinin hem de su kütlesinin ortak kullanımını savunmuştur.”18
Küresel Aktörler
“Hazar Denizi’ne kıyısı olan Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Rusya
ve İran bölge hinterlandında yer alan Özbekistan Hazar bölgesindeki temel enerji
üreticileridir.”19 Türkiye tarihi bağları nedeni ABD ve Çin ise bölge üzerinde kur-
mak istediği hegemonya ile bölge üzerinde önem taşımaktadır. “Hazar petrolleri-
nin önemini artıran asıl neden ise, başlıca talep merkezlerinin 20 yıl içinde ithal
petrole bağımlılık oranlarında belirgin bir artış beklenmesidir.”20 Aşağıda küresel
aktörlerden bazılarının bölge ile ilgili durumları analiz edilmiştir.
Türkiye: Türkiye Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkasya arasında yer alan jeopo-
litik ve jeostratejik açıdan öneme sahip bir ülke konumunda bulunmaktadır. Aynı
zamanda Türkiye parlamenter demokratik yönetimi, laik anayasal sistemi ve Müs-
lüman nüfusu ile modern kültürel kimliğinden de kaynaklanmaktadır. İçinde bu-
lunduğumuz jeopolitik ortam ise hem Soğuk Savaş dönemine benzemeyen yeni bir
ortam oluşturmakta ve hem de Türkiye’nin Avrasya coğrafyasında büyük (stratejik)
ve geniş (jeopolitik) düşünmesine imkânlar sağlayarak yeni fırsatlar ve jeostratejik
seçenekler sunmakta. Bu seçenekleri aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür:
Avrasya Macerası, 1989-2006, (Avrasya Üçlemesi II), Nobel Basım Yayın, 2007, s. 148.
20 Pala, a.g.e, s. 150.
340 Enerji Diplomasisi
ilişkileri için bir işbirliği sahası olurken, genel niteliği “ekonomik işbirliği ve siyasi
rekabet” olan Türkiye Rusya ilişkilerinde, özellikle enerji nakil hatları konusunda,
rekabetin en yoğun yaşandığı bölge olmuştur.”22
“Türkiye’nin Kafkaslar-Hazar- Orta Asya bağlantı politikası üç temel taktik
prensibe bağlıdır: 1-Kuzey Kafkas cumhuriyetlerinin Rusya Federasyonu içindeki
statülerinin kademeli bir şekilde güçlendirilerek Hazar-Karadeniz bağlantısının bu
cumhuriyetler üzerinden gerçekleşmesini temin etmek 2-İran ile ideolojik gerilim-
lerle gölgelenen ilişkilerin dinamik ve rasyonel bir ekonomik işbirliği çerçevesinde
sağlamlaştırılarak Rusya’nın Orta Asya ve Kafkaslar üzerindeki etkisini dengele-
mek ve 3-Orta Asya ülkeleri arasındaki her türlü işbirliğini teşvik etmektir.”23 “Dı-
şişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na göre Hazar Havzası’nda Türkiye’nin izlemesi
gereken taktikler, bölge devletlerinin Rusya’ya karşı statülerinin kademeli olarak
güçlendirilmesi ve Hazar-Karadeniz bağlantısının bu cumhuriyetler üzerinden
gerçekleşmesinin temin edilmesi ve İran ile aramızdaki ideolojik gerilimleri son
vererek ekonomik işbirliğini sağlamlaştırmak yoluyla Rusya’nın bölge üzerindeki
etkisini dengelenmesidir.”24
Ayrıca Türkiye, geniş Hazar Havzası hidrokarbon kaynaklarının doğrudan
Batı pazarlarına ulaştırılmasını öngören Doğu-Batı Enerji Koridorunun gerçekleş-
tirilmesinde önemli bir rol üstlenmiştir. Zira Kafkasya ve Orta Asya’yı Avrupa’ya
bağlayan boru hattı projeleri ile Batı ve bölge arasındaki entegrasyon sağlanacaktır.
“Doğu-Batı Enerji Koridorunun en önemli bileşenini oluşturan Bakü-Tiflis-Ceyhan
(BTC) Ham Petrol Boru Hattı, Azeri-Çırak-Güneşli (AÇG) sahasından başlayarak,
Azerbaycan ve Gürcistan üzerinden, çevresel açıdan hassas Karadeniz ve Türk Bo-
ğazlarını by-pass ederek, Türkiye’nin Akdeniz kıyısındaki Ceyhan’daki terminale
ulaşmaktadır. Günde 1 milyon varil (yaklaşık olarak dünya petrol arzının % 1,5’i)
petrol ihraç kapasitesine sahip boru hattı, 1760 km ile en uzun ikinci boru hattı ol-
mak özelliğini taşımaktadır. BTC boru hattından ilk petrol 4 Haziran 2006 tarihin-
de, Ceyhan’da tankere yüklenmiştir. 5 Ocak 2009 tarihi itibariyle BTC üzerinden
653 tankere yaklaşık toplam 520 milyon varil petrol yüklemesi yapılmıştır.”25
Rusya: Rusya için Hazar bölgesi arka bahçe olarak nitelendirilmekte ve bü-
yük önem arz etmektedir. Rusya enerji kaynakları yolu ile alanda tekrar güç kazan-
çaba göstermektedir. “Orta Asya hidrokarbon kaynaklarını enerji ihtiyacı için ön-
celikli olarak gören Çin, Rusya’nın petrol ve doğalgaz dağıtım yollarını elinde bu-
lundurmasından ve bölge ülkeleri üzerinde baskı kurmasından ekonomik çıkarları
zedeleneceği düşüncesiyle, son derece rahatsızdır. Ancak Orta Doğu’daki enerji
kaynaklarının üretim ve dağıtımının ABD’nin kontrolünde olması nedeniyle, Orta
Asya ülkeleri ve Rusya ile projeler geliştirmeyi tercih etmektedir.”29
Amerika Birleşik Devletleri: Hazar petrol kaynaklarının, Basra Körfezi kay-
nakları kadar zengin olması ABD açısından önem arz etmektedir. ABD eski Sovyet
cumhuriyetlerinin uluslararası sisteme entegre olmaları ve enerji kaynaklarının gü-
venli bir şekilde uluslararası pazarlara taşınmasını temel hedef olarak belirlemiştir.
“Hazar bölgesinde ABD’nin genel hedeflerini şöyle sıralayabiliriz: demokratikleş-
meyi hızlandırmak, entegrasyonu sağlamak, yeni kurulan devletlerin egemenlikleri-
ni pekiştirmek, kendi şirketlerinin fayda maksimizasyonu için bölgede petrol üretimi
ve nakli için gerekli koşulları düzenlemek, Batı dünyasının gelecekte petrole olan ih-
tiyaçlarının karşılanması için Ortadoğu’ya olan bağımlılığı azaltmaktır.”30 “Ame-
rikan yönetimi ısrarla iki projenin gerçekleşmesi için elinden gelen gayreti gös-
termektedir: Bakü-Ceyhan petrol ve Trans-Hazar doğal gaz boru hatları projeleri.
Doğu-Batı istikametlerinden petrol ve doğal gaz kaynaklarının dünya piyasalarına
sunulması neticesinde elde ettikleri gelirlerle, bölge devletleri Rusya’nın kontrolün-
den çıkacaktır. Aynı zamanda bu devletler, kendi ülkelerinde sosyal barışı sağlama
imkânı da bulacaklardır. Bu devletler bir yandan demokratikleşme yönünde önemli
adımlar atarken, öte yandan mevcut bölgesel sorunları barışçı yollarla çözecekler-
dir. Örneğin, Dağlık-Karabağ, Güney Osetya ve Abhazya meseleleri gibi.”31
Sonuç
Hazar Havzası sahip olduğu enerji kaynakları hasebiyle küresel aktör ve kıyı-
daş devletlerin mücadele alanı olmaya devam edecektir. Türkiye alanda önemli bir
rol haline gelebilir.
“Türkiye’nin bölge ile ilgili yapması gerekenleri kısaca şöyle özetleyebiliriz:
Türkiye, bu bölgelerde petrolün ekonomide tekel haline gelmesini engelleyecek ön-
29 A.e, s. 58.
30 Timuçin Kodaman, “Hazar Havzasında Stratejik Oyun”, Süleyman Demirel Üniversitesi, İkti-
sadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Y. 2005, C.10, S.1, s.254-255.
31 Ertan Efegil, “Washington’un Hazar Havzası Politikası ve Türkiye”, s. 191, http://www.go-
Kaynakça
AKBULUT Hakan, “Enerji Diplomasisi”, http://www.mfa.gov.tr/enerji-diplomasisi.tr .mfa
(05.04.2015).
BRZEZİNSKİ Zbigniew, Büyük Satranç Tahtası, Amerika’nın Küresel Üstünlüğü ve Bunun
Jeostratejik Gereklilikleri, Yelda Türedi, (çev.), İstanbul: İnkılap Kitabevi, 2005.
DURAN İsmail, SEZGİN Orhan, “Avrupa Birliği’nin Jeopolitik Güç Mücadelesine Türki-
ye’nin Tam Üyeliğinin Etkileri”, https://docs.google.com/viewer?a=v&q=cache :e DL-
FXXr6-yIJ:www.arastirmax.com/system/files/dergiler/262/makaleler/1/6/arastirmax_
3300_pp_153-168.pdf+so%C4%9Fuk+sava%C5%9F+sonras%C4%B1+jeopolitik&h-
l=en& pid=bl&srcid=ADGEESj711LN9_k-dhc3SJo7Xwp6vq5Rn-Ju74t6krdj_ywdr-
dIaEuwkxJIXi3 YuujtX58vyjse9K4lhNpJdNfyNfRcqGsJvzjCR8CdCZbCSWlRu-A-
CSTAb28JsCEDT0HoQo gaafR -Qu&sig=AHIEtbQkeouwU5fJaewR7fVp4q424ePvkw
(01.10.2012).
EFEGİL Ertan, “Washington’un Hazar Havzası Politikası ve Türkiye”, http://www.
google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=1&ved=0C-
B 0 Q F jA A &url =ht t p%3A%2F%2Fwww.2 1yyte.org%2F as s ets %2F uploa-
ds%2Ffiles%2F187-202%2520ertan.PDF&ei=PhtJVcioLsmvsQG25oDYAg&us-
g=AFQjCNG7PAKmjEL6oBoQpFwXBmsCWjIueg (05.05.2015).
32 Sedat Laçiner, “Hazar Enerji Kaynakları ve Enerji Siyaset İlişkisi”, 2006, s. 74, http://www.
usak.org.tr/ dosyalar/dergi/vRPhzIqgAaUzEbsqIgyiYdXFvT60sp.pdf (10.05.2015).
33 Yeni Global Oyun ve Hazar’ın Statüsü, http://www.turksam.org/tr/makale-detay/601-ye-
ni-global-oyun-ve-hazar-in-statusu (10.05.2015).
Kübra Deren Ekici 345
Azime TELLİ*
Giriş
Soğuk Savaş sona ermesi ile birlikte bağımsızlığına kavuşan eski Sovyet Sos-
yalist Cumhuriyetler Birliği üyesi cumhuriyetler, ciddi sorunlarla karşı karşıya kal-
mıştır. SSCB’nin dağılması sonrasında siyasi ve ekonomik istikrarsızlıkların yanı
sıra başta etnik çatışmalar ve sınır anlaşmazlıkları olmak üzere güvenlik sorunla-
rıyla karşılaşan yeni cumhuriyetler büyük güçler arasındaki güç mücadelesinin de
odağı haline gelmiştir. Uluslararası sistemde eski gücüne kavuşmak isteyen Rusya
Federasyonu ile SSCB’nın dağılmasıyla Avrasya Bölgesi’nde oluşan güç boşluğunu
doldurmak isteyen ABD arasında yaşanan jeopolitik rekabette Azerbaycan kilit ülke
olarak öne çıkmıştır. Azerbaycan’ın, Soğuk Savaş sonrası dönemde dünya sistemin-
de baş döndüren bir hızla öne çıkmasında sahip olduğu enerji rezervlerinin yanı sıra
jeopolitik konumu da etkili olmuştur. Açık denizlere doğrudan çıkışı olmayan Orta
Asya ve Hazar’ın Batı’ya açılan kapısı konumunda bulunan Azerbaycan, 1991 yı-
lında bağımsızlığını kazandıktan sonra Rusya ve ABD’nin güç mücadelesine sahne
olmuştur. Bağımsızlığının ilk yıllarında Dağlık Karabağ’ın işgali başta olmak üzere
siyasi ve ekonomik istikrarsızlık sorunları ile karşı karşıya kalan Azerbaycan, tüm
sorunlarının çözümü için enerji rezervlerini bir araç olarak kullanmayı tercih etmiş-
tir. Haydar Aliyev döneminde şekillenen denge dış politikası Azerbaycan’ın enerji
politikasını da etkilemiş olup Azerbaycan enerji kartını çatışma yerine iş birliğinden
yana kullanmayı tercih etmiştir.
olmak üzere Batılı ülkeler ile iş birliği yaparak sağlamaya yönelmiştir. SSCB dö-
nemindeki baskıcı rejimin toplumda oluşturduğu demokrasi ve özgürlük özlemi de
toplumun demokrasi ve insan haklarının sembolü olan Batı’ya entegre olma politi-
kasına destek olmasını sağlamıştır. Azerbaycan’ın bağımsızlık sonrasında dış dün-
yaya açılarak enerji kaynaklarını bağımsız olarak geliştirmeye ve enerji arzından
sağlanacak gelirle ülkeyi siyasi ve ekonomik olarak istikrara kavuşturmaya yönelik
enerji politikasının nirengi noktasını Rusya’nın gücünü ABD ve diğer Batılı güçle-
rin desteği ile dengelemek oluşturmuştur.7
ABD’nin, Azerbaycan’a yönelik ilgisinde ise Rusya ve İran faktörü etkili ol-
muştur. Rusya’nın, Avrasya’dan Avrupa’ya enerji akışında tekelleşmesine isteme-
yen ABD, Clinton döneminden itibaren bölgeye yönelik stratejisini bu doğrultuda
geliştirmiştir. Rusya’nın, Hazar ve Orta Asya enerji kaynakları üzerinde SSCB dö-
neminden kalan hakimiyetini kırmak isteyen ABD bu amaçla Hazar’ın enerji arz
eden ülkelerinin Rusya karşısında güçlendirilmesi için siyasi ve ekonomik destek
sunmuştur. Rusya’nın enerji arzı üzerindeki tekel gücünün zayıflatılması, Amerika
açısından müttefiği ve stratejik ortakları olan Avrupa ülkelerinin Rusya’ya olan ba-
ğımlılıklarının azaltılması anlamına gelmektedir. Amerika’nın izlediği bu strateji
aynı zamanda Moskova’nın post-Sovyet cumhuriyetler üzerindeki baskınının da
zayıflaması ve böylece bu cumhuriyetlerin demokratikleşme süreçlerinin hızlan-
masını da katkı sunmaktadır. Amerika’nın Hazar ve Orta Asya’ya yönelik jeopolitik
esaslı bu stratejisi açısından Kafkaslar, özellikle de Azerbaycan, hem ABD, hem de
AB açısından mihenk taşı durumundadır.8
ye ve Ermenistan’dır. Bölgenin güçlü devletleri ile komşu olmasının yanı sıra etnik
sorunların yaşandığı Ermenistan ve Gürcistan ile de komşu olan Azerbaycan’ın,
Dağlık Karabağ sorunu nedeni ile Ermenistan ile diplomatik ilişkisi bulunmamak-
tadır.10 Ayrıca Azerbaycan, Hazar’a kıyısı olan Kazakistan ve Türkmenistan ile de
kıyıdaş devlet olmak itibariyle komşudur. Brenda Shaffer’a göre, Azerbaycan’ın dış
politikasını 1918’de eski SSCB’ye karşı bağımsızlığını ilan ettiği günden bu yana
6 fatör sürekli olarak etkilemektedir:11 Bu faktörlerin başında komşularına yönelik
dış politikasının yanı sıra dış ticaret politikasının belirlenmesinde de önemli bir
engel teşkil eden coğrafi konumudur. Kapalı ülke konumunda bulunan Azerbaycan,
açık denizlere ulaşabilmek için en az bir ülkenin topraklarını kullanmak zorundadır.
İkinci faktör, ülkenin Avrupa ve Asya arasında köprü konumunda bulunması ve
sahip olduğu zengin enerji kaynaklarıdır. Rusya, Türkiye ve İran gibi büyük kom-
şuları olan Azerbaycan’ın görece olarak küçük olması üçüncü faktördür. Dördüncü
faktör ise, petrol ve doğal gaz ihracatcısı olmanın dış politika sürecinde sağladığı
fırsatlar ve yarattığı sınırlamalardır. Beşinci faktör ise sınır sorunlarının yaşandı-
ğı Kafkas devletleri ile çevrili olmasıdır. Altıncı faktör ise etnik Azeri nüfusunun
büyük çoğunluğunun İran’ın Güney Azerbaycan olarak kabul edilen bölümünde
yaşamasıdır. Söz konusu altı faktör incelendiğinde konum, komşular ve doğal kay-
naklar gibi jeopolitik unsurlardan oluştuğu görülmektedir. Bu faktörler arasında en
çok öne çıkanlar ise Azerbaycan’ın açık denizlere çıkışının olmaması ve bu noktada
sahip olduğu enerji kaynakları ile bu kaynakların transferi olmaktadır.12
Dünyadaki 40’dan fazla kapalı devletten biri olan Azerbaycan, açık denizlere
Türkiye, İran ve Rusya gibi güçlü komşuları üzerinden çıkma imkanına sahiptir.
Bunun yanı sıra, Azerbaycan’ın, doğu-batı ve güney-kuzey arasındaki geçiş bölgesi
olan Kafkaslar’da yer alması ülkenin stratejik kaderini etkileyen bir diğer unsurdur.
Bu durum ülke için hem bir fırsat hem de bir tehdit oluşturmaktadır. Geçiş nokta-
tüm topraklarını Çarlığa bırakan Gülistan Antlaşmasını yapmak durumunda kalmıştır. 1827’de
kaybettiklerini geri alma çabası, anılan bu son iki hanlığın da kaybıyla sonuçlanan Türkmen-
çay Antlaşmasını getirmiştir. O kadar ki Rus orduları Tebriz’i bile işgal etmiş ve Şah barış di-
lemek durumunda kalmıştır. Ruslar bundan bir yıl sonra Yunan isyanlarının bir sonucu olarak
Osmanlı Devleti’ne savaş açmışlar ve 1829’da Edirne Antlaşmasıyla Yunanistan’da bağımsız
bir devlet kurulduğu gibi, Kafkasya’da da Ahıska ve Ahalkelek gibi iki stratejik merkez Rus
Çarlığı topraklarına katılmıştır (Erkan Yılmaz, Bağımsızlık Dönemi Azerbaycan Cumhuri-
yeti’nin Dış Politikası, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Çanakkale, Çanakkale Onsekiz
Mart Üniversitesi, 2007, s. 2).
10 Kavus Abusev, “The Nagorno Karabagh Conflict as a part of the “New” Eurasian Geopolitics”,
12 Avinoam Idnan, Brenda Shaffer: “The Foreign Policies of Post-Soviet Landlocked States”,
sında bulunmak tarihi İpek Yolu’nun yanı sıra günümüz enerji transfer koridorunda
yer almak enerji ve ulaşım koridoru olma imkanının yanı sıra yayılmacı politikalara
hedef olmak anlamına da gelmektedir.13
Bağımsızlık sonrası dönemde içinde bulunduğu savaş ortamı ve ülke içindeki
istikrarsızlıklar Azerbaycan’ı14 bağımsızlığının ilk yıllarında zor durumda bırak-
mıştır. Bu ortamda stratejik bir tercih yapan Azerbaycan, başta ABD olmak üzere
Batı ile siyasi ve ekonomik ilişkilerini güçlendirme, bölgenin önemli güçleri olan
Rusya, İran ve Türkiye ile ilişkilerini dengeleme, piyasa ekonomisine geçerek ser-
best ticaretin önünü açmak, güvenilir transfer rotası oluşturabilmek için Gürcistan
başta olmak üzere bölge ülkeleri ile stratejik iş birliği geliştirmek, Hazar Denizi’nin
statüsü sorununun çözülerek offshore kaynakların geliştirilmesi, Orta Asya ve Kaf-
kaslar’dan Avrupa’ya tranfer koridoru açılmasını desteklemek (Transport Corridor
Europe Caucasus Asia TRACECA) ve boru hattı alt yapısının çeşitlendirilmesi po-
litikalarını benimsemiştir.15
Rusya’nın kontrolündeki “Kuzey-Güney Koridoru”16na alternatif olarak “Do-
ğu-Batı Koridoru”17nu geliştiren ABD açısından Azerbaycan, hem kaynak ülkesi
hem de transfer ülkesi olarak öne çıkmıştır. Orta Asya ve Hazar’ın sahip olduğu pet-
rol ve doğal gaz rezervlerinin Rusya ve İran’ın kontrolünde olmayan bir güzergah-
tan taşınmasını hedefleyen proje kapsamında Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı
Projesi (BTC), Bakü-Tiflis-Erzurum Doğalgaz Hattı Projesi (BTE) ile Trans-Hazar
Doğalgaz Hattı Projesi ortaya atılmıştır. ABD tarafından üç ayaklı olarak geliştiri-
len “Doğu-Batı Koridoru”nun, Trans-Hazar ayağı aradan geçen yirmi yıldan fazla
18 Zafer Ateş, “Doğu-Batı Enerji Koridoru: 2 Tamam, 1 Eksik”, Dışişleri Bakanlığı Uluslara-
rası Ekonomik Sorunlar Dergisi, XXIII, www.mfa.gov.tr/dogu-bati-enerji-koridoru_-2-ta-
mam-1-eksik.tr.mfa/ (Erişim 17.12. 2014).
19 Haluk Alkan, Azerbaycan Paradoksu: Azerbaycan’ın İç ve Dış Paradoksu, Ankara, USAK
Harita 1:
Azerbaycan’ın Başlıca Petrol ve Doğalgaz Sahaları
20 A.e., s. 144.
21 Kasım, a.g.e., s. 18.
22 Ziya Bünyadov, Azerbaycan Tarihi Sayı 1, Bakü, Azerbaycan Devlet Neşriyatı, 1994, s. 326.
23 Qubad İbadoğlu, Black Gold Under Transparency Light, Bakü, Neqsi-Cahan Yayınevi,
2005, s. 9.
24 Daniel Yergin, The Prize: The Epic Quest for Oil, Money, and Power, New York, Free
Press, 2009, s. 26-27.
25 Salman S. Nuriyev, Oil and European Policy, Bakü, Mütercim Yayınları, Nuriyev, 2002, s. 18.
26 Aras, Osman Nuri: Azerbaycan’ın Hazar Ekonomisi ve Stratejisi, İstanbul, Der Yayınları,
2001, s. 21.
356 Enerji Diplomasisi
27 Sabit Bagirov, Azerbaycan’ın Petrol Anlaşmaları, Bakü, Şafak Yayınevi, 2004, s. 46.
28 Mir Yusif Mir-Babayev, “Azerbaijan’s Oil History. A Chronology Leading up to the Soviet
Era”, Azerbaijan International, Summer, 2002, s. 7.
29 Osman Nuri Aras, Azerbaycan Ekonomisi: Makro Ekonomik ve Sektörel Analiz, Bakü,
Kafkasya Araştırmaları Merkezi, 2003, s. 118.
30 Rovshan İbrahimov, Energy and Azerbaijan: History, Strategy and Cooperation, Baku,
SAM, 2013, s. 16.
31 A.e., s. 16.
32 Thomas De Waal, Black Garden: Armenia and Azerbaijan through Peace and War, New
York, New York University Press, 2003, s. 117-118.
33 Svante E. Cornell, Azerbaijan Since Independence, New York, M.E. Sharp Inc, 2011, s. 78.
Azime Telli 357
meye bağlı olarak azalan petrol üretimi ile 1990’lı yılları karşılayan Azerbaycan,
piyasa ekonomisine geçmek üzere harekete geçmiştir (Bagirov, 2012). Sovyet dö-
neminde tamamen kamulaştırılan enerji sektörünün piyasa ekonomisi koşullarına
uyumlu hale getirilmesi ülkenin içinde bulunduğu finansal kriz nedeniyle kolay
olmamıştır. Bu noktada özellikle Batılı yabancı sermayenin ülkeye çekilebilmesi
Azerbaycan’ın hızlı bir dönüşüm sürecine adım atmasını sağlamıştır. Petrol kozunu
başarılı bir şekilde kullanan Haydar Aliyev, Batılı şirketlerin BTC Antlaşması’na
dahil olmasını sağlamıştır. Bu adımla birlikte ülke içinde istikrarı yakalayan Aliyev,
dış politikada ise denge siyaseti izlemeye başlamıştır. Yeniden Rusya’nın kontro-
lüne girmemek için Batı ile yakın ilişkiler kuran Azerbaycan, bir yandan da Rus-
ya’nın tepkisini azaltmak için enerji projelerine Rusya’yı da dahil etmiştir.34
Rusya’nın arka bahçesi olarak kabul ettiği, çeşitli sıcak çatışmaların olduğu
Güney Kafkasya’ya petrol kozunu kullanarak Batılı devlet ve şirketlerin ilgisini
çekmeyi başaran Azerbaycan için özellikle ABD’nin desteğini sağlamak Rusya’nın
taleplerine ve baskısına karşı önemli bir açılım sağlamıştır. Azerbaycan’ın enerji
kaynakları üzerindeki hakimiyetini ve Güney Kafkasya’daki hakim pozisyonunu
kaybetmemek için Dağlık Karabağ sorununda Ermenilerle birlikte hareket eden
Rusya, Azerbaycan petrolünün Rus boru hattı sistemi dışında bir alternatif ile taşın-
maması için ülkenin iç siyasetine de müdahale etmiştir.35
Kaynak: http://www.haberazerbaycan.com/haber/70/bakuden-turkiyeye-280-milyon-ton-petrol-akti.
html/ (Erişim 21.02.2015).
Azerbaycan’da yeni bir dönemin başlaması anlamına da gelmektedir. Net ham pet-
rol ihracatçısı olan Azerbaycan bu hattın inşaası ile hem doğal gaz ithalatına son
vermiş, hem de net doğal gaz ihracatçısı durumuna gelmiştir.
BTC ile Rusya ve İran’ı by-pass ederek petrolünü dünya pazarına ulaştıran
Azerbaycan, BTE ile Rus doğal gazına olan bağımlılığını sona erdirerek Rusya’ya
karşı daha bağımsız hareket etmeye başlamıştır. Bununla birlikte doğal gazın Av-
rupa tüketimindeki yerinin giderek artması ve Avrupa ülkelerinin Rusya’ya bağım-
lılığının yükselmesi nedeni ile kaynak çeşitlendirmesi açısından Azeri doğal gazı
yeni bir alternatif olarak öne çıkmıştır. Rusya-Ukrayna krizinin patlak vermesi ve
giderek tırmanmasıyla birlikte Azeri doğal gazı hacminin ötesinde büyük bir öneme
sahip olmuştur.36
Dünyadaki en büyük 9. gaz sahası olan Şah Deniz’in (ŞD) halihazırda sade-
ce birinci fazı faaliyette bulunmaktadır. Adını sahip olduğu rezervlerin öneminden
alan ŞD yatağında 1.2 trilyon kübik metre gaz bulunmaktadır (Mahmadov, 15 Ekim
2010). ŞD-2’nin 2014 yılında üretime başlaması öngörülmüş olmasına rağmen Tür-
kiye ve Azerbaycan arasındaki ilişkilerin, Türkiye’nin “Ermenistan açılımı” süre-
cinde dalgalanması üzerine tarafların arasında yaşanan ŞD-1 gaz fiyatına ilişkin
anlaşmazlık sebebiyle ŞD-2’nin faaliyet geçmesi 2018 yılına sarkmıştır. ŞD-2 yata-
ğında çıkartılacak ilave doğal gaz Türkiye’yi boydan boya geçecek olan TANAP ile
Türkiye’ye ve sonrasında TAP ile Avrupa’ya ulaştırılacaktır.
Azerbaycan doğal gaz kaynaklarının Avrupa’nın dikkatini çekmeye başla-
masında Rusya-Ukrayna krizinin özel bir önemi bulunmaktadır. Rusya-Ukrayna
krizlerinin 2006 yılında patlak vermesi ve sonra zaman içinde kesintiye uğramakla
birlikte tırmanmaya devam etmesi sonucu Avrupa’ya giden gazın kesilmesine va-
ran gelişmelerin yaşanması sonucunda Azerbaycan, Rus gazına alternatif arayan
AB’nin Hazar Bölgesi’ne yönelik projelerinde kilit ülke konumuna gelmiştir. Azer-
baycan’ın jeopolitik önemine vurgu yapan Socor37, “Azerbaycan, Nabucco ve Gü-
ney Gaz Koridoru’nun ilk ayağı için vazgeçilmez bir gaz arz ülkesidir. Aynı zaman-
da Azerbaycan, aynı güzergahı izleyecek olan Orta Asya doğal gaz kaynaklarının
taşınması açısından da vazgeçilmez bir ülkedir.” tespiti ile Azerbaycan’ın, petrolün
yanı sıra doğal gaz alanında da bölgenin en hassas konuma sahip ülkesi olduğuna
dikkat çekmiştir.
36 www.ft.com/intl/cms/s/0/b969395e-ed1c-11da-a307-0000779e2340.html#axzz1jf12YgUh/
(Erişim 21.12.2014).
37 Vladimir Socor, “Southern Corridor, White Stream: the Strategic Rationale”, 30.11. 2009,
www.jamestown.org/single/?tx_ttnews%5Btt_news%5D=35676&no_cache=1#.VMdafdLk-
fpp/ (Erişim 27.01.2015).
360 Enerji Diplomasisi
and International Commitments”, Energy and Azerbaijan: History, Strategy and Coopera-
tion, Rovshan Ibrahimov (Ed.), Baku, SAM, 2013, s. 56.
41 Adını Giuseppe Verdi’nin ünlü operasından alan Nabucco Projesi’nin, Güney Gaz Koridoru
projeleri içinde yılda 31 bcm/y’lik taşıma kapasitesiyle en fazla kapasiteye sahip boru hattı
olması ve Rusya’ya doğal gaz bağımlılığı çok yüksek olan Orta ve Merkezi Doğu Avrupa
ülkelerine gaz sağlayarak Rusya’nın enerjiyi bahsekonu ülkeler üzerinde bir baskı aracı olarak
kullanılmasını engelleyeceği düşünülmüştür. Bu sebeple Nabucco operasının sahnesinde Babil
Azime Telli 361
Kralı Nabucco’nun “Kralların Kralı” ilan edilmesine benzer şekilde, proje de “Boru hatları-
nın Boru hattı” şeklinde nitelendirilmiş ve yakın zamana kadar Avrupa Komisyonu’nun en
fazla desteğini almıştır. Güney Gaz Koridoru’nun gündeme geldiği andan itibaren en çok öne
çıkan proje olan Nabucco, Avrupa’nın enerji arz güvenliğinin sağlanması açısından stratejik
bir öneme sahip olmuştur. Çünkü proje Rus doğal gazına yüzde 100’e varan oranlarda bağımlı
durumda olan Doğu Avrupa ülkeleri Bulgaristan, Romanya ve Macaristan’ı kapsamaktadır. Bu
nedenle proje Washington, Brüksel ve Berlin tarafından siyasi olarak desteklenmiş olmakla
birlikte projenin gerçekleşmesi mümkün olmamıştır. Azeri gazının Avusturya’nın Baumgarten
enerji merkezine (hub) taşınmasını öngören proje kapsamında yıllık 31 bcm gaz taşınması
öngörülmüş olup 3900 kilometre gibi oldukça uzun ve yüksek maliyetli bir boru hattının inşa
edilmesi planlanmıştır. Nabucco projesinin uzunluğu göz önünde bulundurulduğunda kapa-
sitesinin yetersiz bulunması ticari olarak projenin çıkmaza girmesine yol açmıştır. Şah Deniz
gazının tek başına Nabucco projesinin kapasitesini karşılamaktan çok uzak olmasının yanı
sıra Avrupa’nın en önemli gaz arz kaynağı olan Rusya’nın, Nabucco’yu tehdit olarak görmesi
de projenin önemli bir diğer açmazı olarak öne çıkmıştır. Nabucco projesinin gaz ihtiyacının
önemli ölçüde Rusya tarafından karşılandığı Güney Doğu Avrupa ülkelerine yönelik olma-
sı Rusya tarafından ciddi bir tehdit olarak görülmüştür. Azerbaycan ve Türkiye’nin, TANAP
konusunda nihai yatırım kararı almasınına ardından Nabucco projesi revize edilmiştir. Na-
bucco Batı adı verilen revize projenin uzunluğu 1300 km olup yıllık kapasite olarak 23 bcm
öngörülmüştür. Nabucco Batı hattının Türkiye-Bulgaristan sınırından TANAP ile bağlanması
planlanmıştır. Bulgaristan, Romanya, Macaristan ve Avusturya’dan geçecek olan projenin ge-
leceği TAP’ın tercih edilmesi ile tamamen belirsizliğe mahkum olmuştur. Anthony Livanios,
“Shah Deniz Gas: Key to the Southern Corridor”, Natural Gas Europe, October 2012, www.
naturalgaseurope.com/shah-deniz-gas/ (Erişim 17.01.2015).
362 Enerji Diplomasisi
Dünyanın en büyük doğal gaz pazarı olan AB’nin arz güvenliği açısından 10
bcm/y önemli bir rakam olmamakla birlikte ŞD gazının Avrupa’ya ulaşması, Hazar
rezervlerinin gelecekte Avrupa’ya akışını sağlayacak olan koridorun açılması açı-
sından büyük önem taşımaktadır. Güney Gaz Koridoru’nun açılmasını sağlayan ŞD
gazı hakkında konuşan AB Enerjiden Sorumlu Komiseri Günther Oettinger, “Şah
Deniz II sahasından yıllık olarak ihraç edilecek olan 10 bcm’lik doğal gaz AB’nin
toplam ihtiyacının karşılanması açısından oldukça az bir miktardır. Elbette bu mik-
tar AB’nin yıllardır devam eden mücadelesinin karşılığı olmamakla birlikte Şah
Deniz gazı ile birlikte Güney Gaz Koridoru açılmış olacak ve böylece gelecekte Ha-
zar’dan, Avrupa pazarında doğrudan gaz akışı sağlanacaktır.” demiştir.42 Güney
Gaz Koridoru’nun açılmasında ilk nihai yatırım kararı TANAP olurken, ardından
da Türkiye üzerinden Şah Deniz gazının TAP43 ile taşınması yönünde nihai yatı-
rım kararı alınmıştır. Böylece, Azerbaycan ve Türkiye, Güney Gaz Koridoru’nun
kilit ülkeleri olarak öne çıkmıştır. Azerbaycan’ın arz ettiği gazın Avrupa ülkelerine
transferinde Türkiye adeta bir “altın kapı” konumundadır.44
Güney Gaz Koridoru’nun açılmasını sağlayacak olan TANAP’ın yapımına
2015 yılında başlanmış olup Türkiye’ye 2018 yılı içinde ilk doğal gazın ulaştırıl-
ması planlanmaktadır.45 TANAP’ın yıllık kapasitesinin 2020 yılına kadar 16 bcm/y,
2023 yılına kadar 23 bcm/y ve 2026 yılına kadar 31 bcm/y olması planlanmıştır.
Azeri gazının 31 bcm/y kapasitesini aşması beklenmezken TANAP’ın boş kapasite-
sinin ancak Türkmen gazının gelecekte devreye alınması ile tamamlanması beklen-
mektedir. TANAP, Azerbaycan’ın gelecekte transfer ülkesi olmak yönündeki hedefi
42 Günther Oettinger, Keynote Speech delivered at the First Annual Frankfurt Gas Forum, Frank-
furt, Germany, 29 November, 2012.
43 TAP, Türkiye-Yunanistan sınırı yakınlarından başlayarak Yunanistan’dan Arnavutluk’a uza-
nan, Arnavutluk’tan Adriyatik Denizi’ni geçerek Güney İtalya’ya ulaşan doğal gaz boru hattı-
dır. TAP, 550 km Yunanistan’da, 210 km Arnavutluk’ta, 105 km Adriyatik Denizi’nin altında,
5 km İtalya’da olmak üzere yaklaşık 870 km uzunluğunda tasarlanmıştır (TAP, 2015-d). ŞD-2
gazından gelecek 10 bcm/y gazı temin ederek yaklaşık 7 milyon konuta gaz sağlamayı hedef-
leyen proje, gaz talebinin olması ve ilave gaz bulunabilmesi durumunda taşıma kapasitesini 20
bcm/y’e kadar artırılabilecektir (TAP, 2015-c). Enerji arz güvenliğine verdiği önem çerçeve-
sinde Yunanistan’da Kipoi ve Arnavutluk’un kıyısında bulunan Fier yakınlarında 2 kompresör
istasyonuyla, yine Arnavutluk’ta bir gaz depolama tesisi inşa ederek olası arz kesintisi veya
mevsimlik talep artışı gibi durumlarla baş edebilmeyi planlamaktadır. Ayrıca boru hattının
yaklaşık 8 bcm/y kadar bölümü ters akım (reverse flow) özelliğine haiz olarak dizayn edilecek-
tir. Bu sayede bir kriz durumunda gaz akışının ters istikamete çevrilerek ihtiyacı olan noktaya
gönderilebilmesi amaçlanmaktadır (TAP, 2015-d).
44 Livanios, a.g.e., s. 4.
45 Drew Leifheit, “TANAP: From a pıece of paper ınto a piece of steel”, 01.11.2014, www.
açısından önem taşımaktadır. Yıllık 16 bcm’lik doğal gaz taşınması ile kullanıma
girecek olan TANAP Boru Hattı projesinde boruların çapının maksimum 60 bcm
kapasiteye çıkabilecek şekilde olmak üzere 56 bcm olarak belirlenmiştir.46 Hazar’ın
doğusundaki kaynakların Avrupa’ya taşınmasında transfer ülke olmayı hedefleyen
Azerbaycan, böylece ekonomik çıkarlarını olduğu kadar jeopolitik menfaatlerini
de güçlendirecektir. Hazar kaynaklarının transferinde söz sahibi olmanın sağlaya-
cağı gücü çok erken fark eden Azerbaycan, gelecekte Türkmen gazının Avrupa’ya
ulaştırılmasında hayati öneme sahip olacak yeni bir boru hattının hayata geçirilmesi
kararını alarak elini güçlendirmiştir.47
TANAP, Azerbaycan için, yeni ihracat olanakları ve dış ilişkilerin çeşitlendi-
rilmesini sağlama imkanı sunmaktadır. Projenin Hazar’ı Batı’ya açarak istikrarlı
bir gelir kaynağı sağlama potansiyeli de bulunmaktadır. TANAP ile Azerbaycan
ilk kez kendi boru hattı ile kendi gazını Türkiye aracılığı ile Avrupa’ya doğru-
dan satmaya başlayacaktır. Azerbaycan’ın kendisine ait boru hattını transit hizmeti
için ücret ödemek zorunda kalmadan kullanması, Avrupa’da Azeri gaz fiyatını re-
kabetçi hale getirecektir. Bu nedenle Azerbaycan yönetimi bu projeyi; “Azerbay-
can’dan Avrupa’ya doğrudan bir yol” ve “Azerbaycan’ın geleceğe yolu” olarak
tanımlamaktadır. TANAP, sayesinde Azerbaycan; enerji tedarikçisi ülke, transit
ülke (Trans-Hazar boyutu), kendi sınırları dışındaki yatırımcı ülke olarak güçlü bir
rol üstlenecektir.48
Sonuç
Avrupa ve Asya’nın buluşma noktası olan Hazar Havzası’nın jeopolitik öne-
minin Soğuk Savaş sonrası dönemde yeniden önem kazanması ile tekrar başlayan
güç mücadelesi bölgesel aktörlerin yanı sıra bölge dışı aktörleri de harekete geçir-
miştir. Hazar Havzası’nın sahip olduğu enerji kaynaklarının Sovyetler döneminde
teknik ve finansal yetersizlikler nedeniyle geliştirilememiş olması Kuzey Denizi
ve Orta Doğu’da yeni rezerv keşiflerinin durma noktasına geldiği 20. Yüzyıl’ın
sonunda Hazar’da adeta yeni bir petrole akın dönemini başlatmıştır. Hazar’ın ba-
ğımsızlığını yeni kazanan eski Sovyet cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarının yegane
garantisi olan enerji rezervlerini geliştirecek birikim ve bunları dünya pazarlarına
ulaştıracak imkana sahip olmamaları bölgeyi dış güçlerin etkisine açık ve cazip
hale getirmiştir. Hazar Denizi’nin yüzde 16’lık kısmı Azerbaycan’ın milli sektörü
46 Gulmira Rzayeva, “A Complitaced Corridor: Gas to Europe- it’s not just economics”, Cauca-
sus International, Vol. 2, No:2, Summer 2012, s. 149.
47 Livanios, a.g.e., s. 12.
48 Burcu Gültekin Punssman, “Azerbaycan-Türkiye İlişkilerinde Bir Adım: Trans Anadolu Boru
olup tahmin olunan petrol rezervlerinin yüzde 30, doğal gaz rezervlerinin yüzde
21’i Azerbaycan’ın payında bulunmaktadır.49 Azerbaycan, hem sahip olduğu enerji
rezervleri hem de açık denizlere çıkışı olmayan Hazar rezervlerinin taşınmasında
alternatif bir koridor açılmasına imkan sunan konumuyla küresel ve bölgesel güç-
lerin ilgi odağı olmuştur.
Azerbaycan, bağımsızlık sonrası dönemde bir dizi sorunlar yumağıyla boğu-
şurken ülkenin geleceği adına stratejik bir tercih yapmıştır. Tarihi, siyasi ve ekono-
mik bağlarına rağmen Rusya Federasyonu ile arasındaki bağımlılık ilişkisine son
vermeyi seçen Azerbaycan, bağımsızlığının yegane garantisi olan enerji kaynak-
larının geliştirilmesi ve dünya enerji piyasasına ulaştırılmasında ABD başta olmak
üzere Batı ile iş birliğine gitmeyi tercih etmiştir. Enerji kaynaklarının geliştirilmesi
için gereken finansman ve teknoloji desteğini Batı’dan sağlayan Azerbaycan, Dağ-
lık Karabağ sorununu bölgeyi kontrol etmek için bir kaldıraç gibi kullanan Rusya
Federasyonu’na karşı ABD’nin desteğini arkasına almıştır. Rusya’nın kontrolünde
olmayan “Doğu-Batı Koridoru”nun açılmasını sağlayarak sadece kendi petrol ve
doğal gazı için değil bölge enerji kaynaklarının Avrupa’ya transferi için güzergah
çeşitlendirmesinin gerçekleşmesini sağlayan Azerbaycan, tek bir ülkeye ve tek bir
kaynağa bağımlı olmama stratejisi izlemiştir.50 Enerji piyasasına petrol ülkesi ola-
rak bağımsızlık sonrası dönemde dahil olan Azerbaycan, daha sonra doğal gaz re-
zervlerinin geliştirilmesi ile kaynak çeşitlendirmesini sağlarken alternatif transfer
koridoru açılmasını sağlayarak güzergah çeşitlendirmesi yapmış, ayrıca BTC ile
Kazak ve Türkmen petrolünün taşınmaya başlamasıyla transfer ülkesi konumu elde
eden Azerbaycan, doğal gaz konusunda da transfer ülke olmak konusunda bölge
ülkeleri ile görüşmelerini sürdürmektedir. Azerbaycan enerji diplomasisi bağımsız
enerji politikası belirlemek, enerji anlaşmalarını bağımsız bir şekilde yapmak ve
bölgesel güçlerle enerji alanında iş birliğini sağlayarak bölgesel istikrarın korun-
ması ve geliştirilmesinde enerji rezervlerinin geliştirilmesi ve transferinin “enerji
silahı” olarak değil “barış dalı” olarak kullanılması şeklinde oluşturulmuştur.51
Kaynak ve güzergah çeşitlendirmesi hedeflerine ulaşan Azerbaycan, enerji değer
zincirinin her aşamasına yönelik yatırımlar yaparak kaynak ülkesi olmanın ötesinde
enerji alanında yatırımcı ülke olarak öne çıkmayı hedeflemektedir.52
49 Khoshbakht Yusifzade, “The Development of the Oil and Gas Industry in Azerbaijan”, Azer-
baijan International, 4, 2, Summer 1996, http://azer.com/aiweb/categories/magazine/42_fol-
der/42_articles/42_socarkhoshbakht.html/ (Erişim 15.12.2014).
50 Bagirov, a.g.e., 2004, s. 27.
51 Çağrı Erhan, Aysun Gürbüz, “Azerbaycan’ın Enerji Politikası”, Kafkasya’nın Yükselen Yıl-
dızı: İlham Aliyev Döneminde Azerbaycan, Çağrı Erhan (Ed.), Ankara, Atatürk Araştırma
Merkezi, 2013, s. 312.
52 Rzayeva, a.g.e., 2013, s. 56.
Azime Telli 365
Kaynakça
Abilov, Shamkhal: “Hazar’ın Hukuki Statüsü”, 23.10.2013, www.hazar.org/content/yayinlar/
hazar_in_hukuki_statusu_305.aspx/ (Erişim 09.12.2014).
Abushev, Kavus: “The Nagorno Karabagh Conflict as a part of the “New” Eurasian Geopoliti-
cs”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No: 60-3, s. 1-32.
Adams, Terry D.: “Baku Oil Diplomacy and “Early Oil” 1994-1998”, Azerbaijan in Global
Politics: Crafting Foreing Policy, Alexandros Petersen, Fariz İsmailzade (Ed.), Baku,
ADA, 2009. s. 225-257.
Aiyeva, Leila: Oil Factor in Conflict and Democracy Deficit in Azerbaijan, Kazakhstan
and Russia, Baku, CNIS, 2014.
Akbulut, Hakan: “Enerji Diplomasisi”, Dışişleri Bakanlığı Yayınları Uluslararası Ekono-
mik Sorunlar Dergisi, 2, Mayıs 2001, www.mfa.gov.tr/enerji-diplomasisi.tr.mfa/ (Eri-
şim 12.12.2014).
Aliyev, İlham: “Azerbaijan: The New Source of Energy of the 21st Century”, Strenghening
Democratic Institutions Project, JFK, 21.11.2007, www.cia.org/azerbaijannewsour-
ceofenergy.html/ (Erişim 15.12.2014).
Aliyeva, Leila: “Happiness is… multiple pipelines”, 06.03.2009, http://www.balcanicauca-
so.org/eng/Regions-and-countries/Azerbaijan/Happiness-is-multiple-pipelines-44896/
(Erişim 17.12.2014).
Alkan, Haluk: Azerbaycan Paradoksu: Azerbaycan’ın İç ve Dış Paradoksu, Ankara,
USAK Yayınları, 2010.
Aras, Bülent; İşeri, Emre: The Nabucco Natural Gas Pipeline: From Opera to Reality,
SETA Policy Brief, 2009.
Aras, Osman Nuri: Azerbaycan’ın Hazar Ekonomisi ve Stratejisi, İstanbul, Der Yayınları,
2001.
Aras, Osman Nuri: Azerbaycan Ekonomisi: Makro Ekonomik ve Sektörel Analiz, Bakü,
Kafkasya Araştırmaları Merkezi, 2003.
366 Enerji Diplomasisi
Ateş, Zafer, “Doğu-Batı Enerji Koridoru: 2 Tamam, 1 Eksik”, Dışişleri Bakanlığı Uluslara-
rası Ekonomik Sorunlar Dergisi, XXIII, Kasım 2006, www.mfa.gov.tr/dogu-bati-e-
nerji-koridoru_-2-tamam-1-eksik.tr.mfa/ (Erişim 17.12. 2014).
Aydın, Mustafa: “Oil, Pipelines and Security: The Geopolitics of the Caspian Region”, The
Caspian Region: A Re-emerging Region Vol. I, Moshe Gammer (Ed.), London and
New York, Routledge, 2004, s. 3-31.
Aydın, Mustafa (2005). Küresel Politikada Orta Asya (Avrasya Üçlemesi I). Ankara: Nobel
Yayınevi.
Aydın, Mustafa: Kafkaslar Değişim Dönüşüm (Avrasya Üçlemesi), Ankara, Nobel Yayın-
cılık, 2012.
Azerbaijan and Its Neighbourhood in 2003-2013: Reforms, Development and Future
Perspectives, SAM, Baku, 2014., SAM, Baku, 2014.
Bagirov, Sabit: “Azerbaijan’s strategic choice in the Caspian region”, The Security of the
Caspian Sea Region, Chuffrin G. (Ed.), Oxford, Oxford University Press, 2001, s. 178-
194.
Bagirov, Sabit: Azerbaycan’ın Petrol Anlaşmaları, Bakü, Şafak Yayınevi, 2004.
Bagirov, Sabit: “Azerbaijan’s Oil Revenues: Ways of Reducing the Risk of Ineffective Use”,
Ocak 2007, www.policy.hu/bagirov/ResearchPaper.pdf (Erişim 14.12.2014).
Bagirov, Sabit: “Azerbaijani Oil: Glimpse of a Long History”, 2012, http://sam.gov.tr/wp-con-
tent/uploads/2012/01/1.-AZERBAIJANI-OIL-GLIMPSES-OF-A-LONG-HISTORY.
pdf/ (Erişim 10.01.2015).
Bilgin, Mert: Avrasya Enerji Savaşları, İstanbul, IQ Yayınları, 2005.
Blank, Stephen: Azerbaijan’s Security Azerbaijan’s Security and U.S. Interests: and U.S.
Interests: Time for a Reassessment, Silk Road Paper 2013, Stockholm, 2013.
Bowden, J.: “Azerbaijan: From gas importer to gas exporter”, Russian and CIS Gas Markets
and their Impact on Europe, S. Pirani. (Ed.), Oxford, Oxford University Press, 2009,
s. 203-234.
Brezezinski, Z.: Büyük Satranç Tahtası: Amerika’nın Küresel Üstünlüğü ve Bunun Jeost-
ratejik Gereklilikleri, çev. Y. Türedi, İstanbu, İnkilap Kitabevi, 2005.
Bünyadov, Ziya: Azerbaycan Tarihi Sayı 1, Bakü, Azerbaycan Devlet Neşriyatı, 1994.
Cafersoy, Nazım: “Bağımsızlığının 20. Yılında Azerbaycan”, Güney Kafkasya: Toprak Bü-
tünlüğü, Jeopolitik Mücadeleler ve Enerji, Cavid Veliyev, Araz Aslanlı (Der.), An-
kara, Berikan Yayınevi, 2011, s. 13-57.
Ceferov, Nazım: “Bağımsızlığının 20. Yılında Azerbaycan”, Kafkasya Toprak Bütünlüğü,
Jeopolitik Mücadeleler ve Enerji, Cavid Veliev, Araz Aslanlı (Der.), Ankara, Güney
Berikan Yayınevi, 2011, s. 13.57.
Ciarreta, Aitor; Nasirov, Shahriyar: “Analysis of Azerbaijan Oil and Gas Sector”, 2012,
www.usaee.org/usaee2011/submissions/OnlineProceedings/Ciarreta_Nasirov-Article1.
pdf/ (Erişim 14.12.2014).
Azime Telli 367
Ciarreta, Aitor; Nasirov, Shahriyar: “Development Trends in the Azerbaijan Oil and Gas Sec-
tor: Achievements and Challanges”, Energy Policy, No: 40, 2012, s. 282-292.
Cornell, Svante E.; İsmailzade, Fariz: “Implications for Azerbaijan”, 2005, www.silkroadstu-
dies.org/new/inside/publications/BTC.pdf/ (Erişim 25.07.2013).
Cornell, Svante E.: Azerbaijan Since Independence, New York, M.E. Sharp Inc, 2011.
Cutler, Robert M: “Azerbaijan’s Place in Euro-Caspian Energy Security”, Azerbaijani Focus,
No: 3, Ekim-Kasım 2010, s. 83-99.
Cutler, Robert M.: “Turbo-Caspian Energy Security and the Caucasus: Threats and Opportu-
nities”, Caucasus International, Vol. 2, No:3, Sonbahar 2012, s. 45-57.
Çelik, Kenan: “Azeri Petrolünün Dünü ve Bugünü”, Journal of Qagqaz University, Vol. II,
Vo. II, 1999, s. 59-71.
Demirtepe, M. Turgut: Dağlık Karabağ Sorunu: Dar Alanda Büyük Sorun, USAK Rapor-
ları: 11-07, Ankara, USAK Yayınları, Eylül 2011.
De Waal, Thomas: Black Garden: Armenia and Azerbaijan through Peace and War, New
York, New York University Press, 2003.
Dikkaya, Mehmet: “Azerbaycan-Türkiye İlişkileri: Doğalgaz Diplomasisi Buzları Eritir mi?”
Stratejik Düşünce, Aralık 2011, s. 57-60.
Dikkaya Mehmet; Demirci, Onur: “Petrol, Doğalgaz ve Ötesi: Modern Azerbaycan’da İlham
Aliyev Döneminin Ekonomi Politiği”, Kafkasya’nın Yükselen Yıldızı: İlham Ali-
yev Döneminde Azerbaycan, Çağrı Erhan (Ed.), Ankara, Atatürk Araştırma Merkezi,
2013, s. 201-225.
Dikkaya Mehmet; Demirci, Onur: “Azerbaycan’ın Küresel Ekonomiye Eklemlenme Çabaları:
1992-2002 Dönemi”, Yeni Türkiye, Cilt 2, Yıl: 9, Sayı: 53-54, Temmuz-Ağustos 2013,
s. 1497-1512.
Dikkaya Mehmet, Demirci, Onur: “Azerbaycan’ın Küresel Ekonomiye Eklemlenmesinde
Haydar Aliyev’in Rolü”, Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi (Haydar Aliyev Özel Sa-
yısı), Yıl: 11, Sayı 22, Eylül 2013, s. 185-198.
Dudau, Radu: “The Shah Deniz End Game and the Plight of the Southern Corridor.” Cauca-
sus International, Vol. 2, No. 2, Summer 2012, s. 93-109.
Ergun, Ayça: “Azerbaycan’da Sovyet Sonrası Dönemde Değişim ve Dönüşüm”, Kafkaslar
Değişim Dönüşüm Avrasya Üçlemesi III, Mustafa Aydın (Der.), Ankara, Nobel Yayın-
cılık, 2012, s. 7-43.
Erhan, Çağrı: Kafkasya’nın Yükselen Yıldızı: İlham Aliyev Döneminde Azerbaycan, An-
kara, Atatürk Araştırma Merkezi, 2013.
Erhan, Çağrı; Gürbüz, Aysun: “Azerbaycan’ın Enerji Politikası”, Kafkasya’nın Yükselen
Yıldızı: İlham Aliyev Döneminde Azerbaycan, Çağrı Erhan(Ed.), Ankara, Atatürk
Araştırma Merkezi, 2013, s. 297-353.
Friedman, George: “Geopolitical Journey: Azerbaijan and America”, 11.06.2013, www.strat-
for.com/weekly/geopolitical-journey-azerbaijan-and-america#axzz3M4ws5rwa/ (Eri-
şim 16.12.2014).
368 Enerji Diplomasisi
lüğü, Jeopolitik Mücadeleler ve Enerji, Cavid Veliyev, Araz Aslanlı (Der.), Ankara,
Berikan Yayınevi, 2011, s. 313-344.
Khanna, Parag: Yeni Dünya Düzeni, Yeni Yükselen Güçler 21. Yüzyılda Dünyayı Nasıl
Belirliyor?, İstanbul, Pegasus, 2011.
Klare, Michael T.: Rising Powers, Shrinking Planet The New Geopolitics of Energy, New
York, Metropolitan Books, 2008.
Kleveman, Lutz: Yeni Büyük Oyun Orta Asya’da Kan ve Petrol, çev. Hür Güldü, İstanbul,
Everest Yayınları, 2003.
Leifheit, Drew: “TANAP: From a pıece of paper ınto a piece of steel”, 01.11.2014, www.
naturalgaseurope.com/tanap-magsud-mammadov/ (Erişim 22.01.2015).
LeVine, Steve: Oil and the Glory The Pursuit of Empire and Fortune on the Caspian Sea,
New York, Random House, 2007.
Linke, Kristin; Victor, Marcel: “Beyond Turkey: The EU’s Energy Policy and the Sout-
hern Corridor”, Kasım 2010, www.fes.kiev.ua/Dokument/beyond_turkey.pdf/ (Erişim
11.01.2015).
Livanios, Anthony: “Shah Deniz Gas: Key to the Southern Corridor”, Natural Gas Europe,
October 2012, www.naturalgaseurope.com/shah-deniz-gas/ (Erişim 17.01.2015).
Mammadov, Agil: Bağımsızlık Sonrası Azerbaycan Dış Politikasında Enerji Faktörü,
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Sakarya, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Ağustos 2012.
Mammadov, Turan: “Azərbaycan Təhlükəsizliyin Təmin Edilməsində Neft Amilinin Rolu”,
Turan Stratejik Araştırmalar Merkezi, Cilt 3, Cayı 11, 2011, s. 78-89.
Mammadova, Sevinj: “Natural Gas Supply to Europe: Azerbaijan’s Energy Policy”, Cauca-
sus International, Vol. 2, No:3, Autumn 2012, s. 159-175.
Mammadyarov, Elmar: “The Foreing Policy of Azerbaijan: Affecting Factors and Strategic
Priorities”, Azerbaijan in Global Politics Crafting Foreing Policy, Alexandros Peter-
sen, Fariz İsmailzade (Edit.), Baku, Azerbaijan Diplomatic Academy, 2009, s. 11-25.
Mammadguliyev, M.: “Azerbaijan‟s Foreign Economic Relations”, Azerbaijan in Global
Politics Crafting Foreing Policy, Alexandros Petersen, Fariz İsmailzade (Edit.), Baku,
Azerbaijan Diplomatic Academy, 2009, s. 199-215.
Mardanov, Samir: “Azerbaycan’ın Dış Politika Hedefleri ve Ulusal Güvenlik Stratejisi”,
Kafkasya’nın Yükselen Yıldızı: İlham Aliyev Döneminde Azerbaycan, Çağrı Erhan
(Ed.), Ankara, Atatürk Araştırma Merkezi, 2013, s. 55-103.
Merdanov, Samir: “Azerbaycan-ABD İlişkilerinde Belirsizlik Dönemi (1991-1994)”, Çankırı
Karatekin Üniversitesi Uluslararası Avrasya Strateji Dergisi, 2(1), 2005, s. 47-70.
Mir-Babayev, Mir Yusif: “Azerbaijan’s Oil History. A Chronology Leading up to the Soviet
Era”, Azerbaijan International, Summer, 2002, s. 34-40.
Musabeyov, Rasim: “Azerbaijan-Russia Bilateral Relations: Economics Prevails Politics”,
Azerbaijani Focus, No: 3, October-December 2010, s. 141-149.
370 Enerji Diplomasisi
Nesipli, Nesip: “Azerbaijan’s Geopolitics and Oil Pipeline Issue”, Perceptions, C. IV, Co. 4,
Aralık 1999-Şubat 2000, s. 114-122.
Nesibli, Nesib: Azerbaycan Geopolitikası ve Neft, Bakı, Xezer Universiteti Neşriyyatı,
2000.
Nuriyev, Salman S.: Oil and European Policy, Bakü, Mütercim Yayınları, 2002.
Pashayev, Hafiz: “Azerbaijan-U.S. Relations: From Unjust Sanctions to Strategic Partners-
hip”, Azerbaijan in Global Politics Crafting Foreing Policy, Alexandros Petersen,
Fariz İsmailzade (Edit.), Baku, Azerbaijan Diplomatic Academy, 2009, s. 95-120.
Petersen, Alexandros: Integration in Energy and Transport Amongst Azerbaijan, Georgia
and Turkey, The London School of Economics and Political Science, London, 2012.
Popov, Eduard: “Russia-Azerbaijan: Status and Prospect of Cooperation”, Azerbaijani Fo-
cus, No: 3, October-December 2010, s. 13-27.
Pritchin, Stanislav: “The New Azeri Gas Strategy”, Turkish Policy Quarterly, Vol. 9, No: 2,
Summer 2010, s. 123-127.
Punssman, Burcu Gültekin: “Azerbaycan-Türkiye İlişkilerinde Bir Adım: Trans Anadolu Boru
Hattı (TANAP)”, Hazar Raporu, Issue 01, Fall 2012, s. 16-21.
Robert, M. Cutler: “Azerbaijan’s Place in Euro-Caspian Energy Security”, The South Cauca-
sus 2021: Oil, Democracy and Geopolitics, Fariz İsmailzade, Glen E. Howard (Ed.),
Washington, The Jamestown Foundation, 2012, s. 107-131.
Roberts, John: “The Nabucco natural gas pipeline is dead. Long live Nabucco!”, 05.07. 2010,
www.blogs.platts.com/2010/07/05/nabucco_is_dead/ (Erişim 17.01.2015).
Roberts, John: “Caspian Pipeline Politics and European Energy Security”, The South Cauca-
sus 2021: Oil, Democracy and Geopolitics, Fariz İsmailzade, Glen E. Howard (Ed.),
Washington, The Jamestown Foundation, 2012, s. 85-107.
Rzayeva, Gulmira: “Azerbaijan’s: Eurasia’s Energy Nexus?”, Turkish Policy Quarterly, Vol.
9, No: 2, Summer 2010, s. 55-71.
Rzayeva, Gulmira: “A Complitaced Corridor: Gas to Europe- it’s not just economics”, Cauca-
sus International, Vol. 2, No:2, Summer 2012, s. 141-161.
Rzayeva, Gulmira: “Azerbaijan and Energy Security of Europe: Balancing National Priorities
and International Commitments”, Energy and Azerbaijan: History, Strategy and Co-
operation, Rovshan Ibrahimov (Ed.), Baku, SAM, 2013, s. 55-80.
Sagheb, Nasser; Javadi, Masoud: “Azerbaijan’s ‘Contract of the Century’ Finally Signed
with Western Oil Consortium”, Winter 1994, www.azer.com/aiweb/categories/magazi-
ne/24_folder/24_articles/24_aioc.html/ (Erişim 13.12.2014).
Sapmaz, Ahmet: Rusya’nın Transkafkasya Politikası ve Türkiye’ye Etkileri, İstanbul, Ötüken,
2008.
Shah, Ali; Adnan, Syed: “Geopolitics of the Caspian Sea Region: A Russian Perspective”,
2011, www.issi.org.pk/old-site/ss_Detail.php?dataId=192/ (Erişim 01.10.2013).
Seferov, Rahman: “Azerbaycan’da Petrol Üretiminin Tarihsel Süreç İçerisindeki Değişimi”,
Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S. 18, 2005, s. 285-297.
Azime Telli 371
Zeinolabedin, Y. vd.: “The Geopolitics of Energy in the Caspian Basin”, International Jour-
nal of Environmental Research, Vol. 5, No. 2, Spring 2011, s. 501-508.
Ziyadov, Taleh: “Baku Prepares For New Phase In U.S.-Azerbaijani Strategic Relations”, The
Jamestown Foundation Eurasia Daily Monitor, Volume 3, Issue No.71, 2006, s. 45-
67.
www.aljazeera.com.tr/ulke-profili/ulke-profili-azerbaycan/ (Erişim 28.12.2014).
www.eia.gov/forecasts/aeo/pdf/0383%282013%29.pdf/ (Erişim 12.01.2014).
www.eia.gov/forecasts/aeo/ (Erişim 15.11.2014).
www.eia.gov/countries/country-data.cfm?fips=aj/ (Erişim 15.04.2013).
www.eia.gov/countries/cab.cfm?fips=AJ/ (Erişim 03.05.2013).
www.eia.gov/countries/analysisbriefs/Caspian_Sea/caspian_sea.pdf/ (Erişim 03.02.2015).
www.ft.com/intl/cms/s/0/b969395e-ed1c-11da-a307-0000779e2340.html#axzz1jf12YgUh/
(Erişim 21.12.2014).
www.iea.org/Textbase/subjectqueries/keyresult.asp?KEYWORD_ID=4103/(Erişim
28.11.2014).
www.iea.org/Textbase/npsum/WEO2013SUM.pdf / (Erişim 15.03.2014).
www.iea.org/publications/freepublications/publication/weio2014.pdf/ (Erişim 01.12.2014).
www.tap-ag.com/search/Trans-Adriatic%20Pipeline%20Concludes%20Shareholder%20Ag-
reement%20with%20SOCAR,BP%20and%20TOTAL/ (Erişim 12.01.2015).
www.tap-ag.com/the-pipeline/the-big-picture/the-eu-status/ (Erişim 14.01.2015).
www.tap-ag.com/about-us/ (Erişim 14.01.2015).
www.tap-ag.com/the-pipeline/the-big-picture/southern-gas-corridor/ (Erişim 13.01.2015).
www.tap-ag.com/the-pipeline/project-timeline/tap-project-milestones/ (Erişim 14.01.2015).
M. Oktay Alnıak / Pelin Bolat 373
1. Giriş
Endüstri Devrimi’nin başlamasıyla birlikte, devletlerin millî ve milletlerarası
politikalarının şekillenmesinde enerji kaynaklarına sahip olabilme isteği önemli
bir rol oynamıştır. Hızla gelişen teknoloji ve artan dünya nüfusu enerji kaynakla-
rına özellikle de fosil kaynaklara olan talebi daha da artırmıştır. Bu talebin her ge-
çen gün artması fakat bununla birlikte fosil kaynakların dünya üzerindeki oransız
dağılımı küresel kararlılığın düşmesine sebep olmaktadır. Bunun bir sonucu ola-
rak da sosyo-ekonomik krizler ortaya çıkmaktadır1. Bu noktadan yaklaştığımız-
da da Orta Doğu belki en fazla karışıklık yaşayan bölgedir. Bu karışıklıklar Su-
dan’daki yerel savaşlar, Irak ve Afganistan’daki ülkesel savaşlar ve Filistin-İsrail
çatışmaları olarak kendini göstermiştir. Bölgedeki bu durum sadece bu bölgenin
ülkelerini değil, aynı zamanda bu ülkelerle ilişkileri olan Türkiye gibi ülkeleri de
etkilemektedir2.
Türkiye Cumhuriyeti toprakları çok stratejik bir noktada yer alır. Bir yandan
Balkanlar’a, bir yandan Kafkaslar’a, bir yandan da Ortadoğu’ya ulaşır. Bunun yanı
sıra, Türkiye toprakları sanayileşmiş Batı ile enerji kaynaklarına ev sahipliği ya-
pan Orta Doğu ve Kuzey Afrika (Middle East and North Africa: MENA) Bölge-
sinde arasında yer alır. Bu konumu, Türkiye’ye kendi boyutlarını aşan bir önem ve
Orta Doğu ve Avrupa arasında köprü olan Türkiye, Ortadoğu da son dönem-
de kritik bir ülke konumuna gelmiştir. Amerika Birleşik Devletleri askerlerinin
Irak’dan çıkması ile birlikte Türkiye yeni kazan-kazan stratejileri geliştirerek Irak
ile güçlü etkileşimleri olan bir ülke olarak Ortadoğu’daki yerini daha da sağlamlaş-
tırmalıdır. Bu stratejiler ise Irak’ı yeni bir organizasyon gibi ele alan bir yaklaşımla
birlikte stratejik düşünme süreçlerinin sonunda oluşturulmalı ve uygulanmalıdır.
Ortadoğu’daki çatışmalar yüzünden yıllarca sefalet içinde yaşamış olan bölgenin
insanlarının da refah düzeylerinin düzeltilmesi konusunda da hassas davranılma-
lıdır. Bununla birlikte Ortadoğu denince ilk olarak akla çatışmalar ve siyasi ka-
rarsızlıklar gelse de aslında MENA bölgesi olarak adlandırılan, Ortadoğu-Kuzey
Afrika coğrafyası Körfez Ülkeleri gibi zengin, hayat standartları bakımından yük-
sek seviyede olan ülkeleri de kapsamaktadır. Dolayısıyla aslında MENA Bölgesi
hem problemlerle uğraşan bazı ülkeleri, hem de büyük pazarların gelişebileceği
ülkeleri kapsamaktadır. Bundan dolayı Türkiye’nin Ortadoğu üzerinde uygulayaca-
ğı etkin stratejiler, sadece Ortadoğu krizleriyle ilgili olmamalı aynı zamanda hem
sosyal yönü olan hem de teknik yönü olan sosyo-ekonomik alanlarda işbirlikleri ve
ortaklıklar kurmak olmalıdır. Son yıllarda yapılan uluslararası enerji ve ekonomi
kuruluşlarının yaptığı çalışmalardan yola çıkarak Türkiye-MENA Bölgesinde ge-
liştirilebilecek alanların yenilenebilir enerji ve eğitim alanları olduğu söylenebilir.
Dolayısıyla bu çalışmada, MENA Bölgesi için her iki konuda da mevcut durum
incelenmiş ve potansiyel işbirlikleri önerilmiştir.
4 Deploying Renewables 2011: Best and Future Policy Practice,OECD/IEA, Paris, 2011.
376 Enerji Diplomasisi
ülkelerinden enerji kaynaklarına sahip ülkelerde, elektrik enerji üretimi için yüksek
devlet sübvansiyonları sağlanırken, enerji kaynaklarına sahip olmayan ülkelerinde
enerji üretimi maliyeti yüksektir. Bu ülkelerde enerji ihtiyacının, GDP nin %10’u
olduğu ve otuz yıllık bir süreç içinde %50 ye çıkacağı beklenmektedir. 2010 yılında
MENA Bölgesi için enerji tüketimi 1, 121 TWh iken bu talebin 2050 yılında 2950
TWh olması da öngörülmektedir5. Bununla birlikte, hayat standartlarının yüksel-
mesi ve geniş çaplı endüstriyel yatırım programları ile artan enerji ihtiyacının %98
lik kısmının fosil yakıtlardan sağlanması ile Ortadoğu bölgesi sadece ulusal enerji
kaynaklarının azalması ve enerji ekonomisi kayıpları riski ile değil aynı zamanda
iklim-çevre sorunlarıyla karşı karşıya kalmıştır6. Bölgedeki enerji güvenliği ile ilgi-
li çatışmalar nüfusun giderek artıyor olması, şehirleşme hızı, su kıtlığı, fosil tabanlı
yakıtlardan kaynaklanan sera gazı emisyonlarının iklim değişikliklerine sebebiyet
vererek gıda sıkıntısı yaratma riski gibi sebeplerden dolayı, Ortadoğu ülkelerinde
yenilenebilir enerji teknolojileri alanında hareketlenmeler görülmektedir. Bu bö-
lümde, Ortadoğu Bölgesinde enerji politikalarını yeniden şekillendirecek olan bu
hareketleri anlamak ve Türkiye ile yapılabilecek işbirlikleri üzerine öneriler sunul-
ması amaçlanmıştır. Bununla birlikte Ortadoğu Bölgesindeki mevcut yenilebilir
enerji trendi anlatılarak, Türkiye ile teknoloji yönetimi kapsamında nasıl işbirlikleri
geliştirilebileceği üzerine görüşler sunulmuştur.
MENA bölgesinde toplam enerji tedariğinin, 2010 yılı için 800 Mtoe olarak
verilmiştir. 2007 yılı ile kıyaslandığında toplam %14.9 luk bir artışın olduğu be-
lirtilmektedir. Artan enerji ihtiyacının nedeni nüfus artışına paralel olarak ısınma,
soğutma ve deniz suyu arıtma sistemleri için yerel elektrik ihtiyacına olan talebin
artması olarak açıklanabilir. Toplam enerji tedariğinde, MENA bölgesi için ye-
nilenebilir enerji payının 2007 den 2010 a kadar %1 seviyelerinde kaldığı görül-
mektedir. Fakat yenilenebilir enerji teknolojilerinin maliyetlerinin düşmesi ve fosil
yakıtların maliyetlerinin artması, özellikle rüzgar ve güneş enerjisi teknolojilerinin
bölgenin tüm ülkelerinin artan enerji ihtiyacını karşılaması açısından ele alınmasını
gerektirmiştir. Şekil-1 de görüldüğü üzere, MENA bölgesi petrol ihraç eden ülkeleri
(NOEC) ve petrol ithal eden ülkeleri (NOIC) için güneş enerjisi bazlı güç üretimi
için en yüksek yıllık büyümeye sahiptir.
5 Role and potential of renewable energy and energy efficiency for global energy supply,
German Federal Environment Agency; 2009.
6 MENA Renewable Energy Status Report, RES21Secretariat, Paris, 2013.
M. Oktay Alnıak / Pelin Bolat 377
Şekil 1:
2008-2011 yılları arasında ortalama enerji kaynağına göre elektrik üretimi artışı7
Şekil 2:
NOEC ve NOIC ülkelerinde 2008-2011 yılları arasında yenilenebilir
enerji kaynaklı elektrik üretimi10
11 W.D. Jr. Johnston, Solar Voltaic Cell, New York, Marcel Dekker, 1980.
12 MENA Renewable Energy Status Report, a.g.e.
13 Franz Trieb, Christoph Schillings, Thomas Pregger, Marlene O’Sullivan, “Solar elec-tricity
imports from the Middle East and North Africato Europe”, EnergyPolicy, Cilt 42, 2012,
s.341–353
M. Oktay Alnıak / Pelin Bolat 379
14 Bobvan der Zwaan, Lachlan Cameron, Tom Kober, “Potential for renewable energy jobs in the
Middle East”, Energy Policy, Cilt 60, 2013, s.296-304.
15 Alireza Aslani, Marja Naaranoja, Bahnam Zakeri, “The prime criteria for private sector partici-
pation in renewable energy investment in the Middle East (casestudy: Iran)”, Renewable and
Sustainable Energy Reviews, Cilt 16, Sayi 4, 2012, s. 1977-1987.
16 Investment potential in EMENA: mapping investment potential in renewable energy,
resource efficiency, and water in emerging Europe, Central Asia, and the Middle East
and North Africa, World Bank Group, Washington DC, 2013.
380 Enerji Diplomasisi
17 Enerji ve Çevre Teknolojileri Stratejisi. Ankara: Vizyon 2023 Projesi, TUBITAK Enerji ve
Çevre Teknolojileri Strateji Grubu, Ankara, 2004.
382 Enerji Diplomasisi
18 Bilgi ve İletişim Teknolojileri Özel İhtisas Komisyonu (Bilgi Teknolojileri Alt Komisyon
Raporu), DPT-Devlet Planlama Teşkilatı, Ankara, 2007.
19 Dış Ekonomik İlişkiler Özel İhtisas Komisyonu Raporu, DPT-Devlet Planlama Teşkilatı,
Ankara, 2007.
20 Sanayi Politikaları Özel İhtisas Komisyonu Raporu, DPT-Devlet Planlama Teşkilatı, Anka-
ra, 2007.
21 Yusuf Işık, Lizbon Stratejisi Işığında Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Bilgi Ekonomisi Doğ-
22 Education in the Middle East & North Africa: A Strategy Towards Learning for Develop-
ment, World Bank Group, Washington DC, 1998.
23 Adriana Jaramillo, Internationalization of Higher Education in MENA: Policy Issues As-
ler olmaktadır. Birçok MENA ülkesinde eğitim harcamalarının GDP payı yüksek
seviyelerde olmasına rağmen, harcanan kaynakların sosyal ve ekonomik sonuçları
bekleneni karşılayamamaktadır26.
Yukarıda bahsedilenler üzerine söyleyebiliriz ki MENA Bölgesinde eğitim ve
AR-GE yatırımları gelişmeye açık fakat süreçleri içerisinde işleyişleri açısından
problemler ile karşılaşılan alanlardır. Bu problemli alanlarda Türkiye, yapılacak iş-
birlikleri ile bölgede güç kazanabilir. Bu alanlarda oluşturulabilecek işbirlikleri bir
sonraki bölümde ortaya konulmuştur.
Birleşik Arap Emirliklerinde 58, Suudi Arabistan’da 27, Bahreyn de ise 11 tane
U.S, Avrupa ve Avustralya merkezli özel eğitim kurumu açılmıştır30. Suudi Arabis-
tan, Umman ve Birleşik Arap Emirlikleri için 2008-2011 yılları arasında özel yük-
seköğretim kurumlarına olan öğrenci kayıtları incelendiğinde özel yükseköğretim
kurumları için %11 lik bir artış görülmekteyken, devlet yükseköğretim kurumların-
da bu artış %7 olmuştur.
Bölgede yerel ve tanınmış eğitim kurumlarının da şubelerinin de dâhil olduğu
yabancı yatırımcıların kurdukları özel eğitim kurumları olmasına rağmen, bölgesel
eğitim standartları uluslararası eğitim standartlarının altındadır. 2003 yılından itiba-
ren planlanan özel eğitim yatırımlarının, 21 tanesi tamamlanmıştır. Diğer pazarlar
ile kıyaslandığında, potansiyeli çok fazla olmasına rağmen büyüme hızında diğer
pazarlardan geri kaldığı da görülmektedir. Sektörün karmaşık yapıya sahip olması
bu yavaş ilerlemeyi açıklayabilir31.
Türkiye,bu alanda iyi bir yatırımcı potansiyeline sahiptir. Eğer planlı bir sis-
tem izlenebilirse, bölge de bu alanda atılım yapabilir. Özel yükseköğretim alanında
yapılacak yatırımlar için, Türk yatırımcıların göz önünde bulundurması gereken
önemli stratejiler aşağıda verilmiştir:
From The Region’s Leading Organisations, Education Investment-IIR Middle East, Birleşik
Arap Emirlikleri, 2013.
30 Profanter Annemarie, The Middle East at a crossroad: An educational revolution, Procedia
4. Sonuç
Tarihi sürece bakıldığında Osmanlı İmparatorluğu döneminden başlayarak
bugüne uzanan altı asırdır bölge ile beraber acı-tatlı yaşanmış bir eğitim ve kültür
faaliyeti görülür. Ta ki, petrol denilen enerji kaynağının önemi ortaya çıkana kadar,
bölgedeki 20 civarındaki ülke ile çok iyi ilişkiler içinde olan İmparatorluğun nüfuz
bağları stratejik biçimde kesilmiş ve tarihi süreçte son yüz yıldır İngiltere, Fran-
sa ve ABD yandaşı olan, sonra bunun zararını gören,ancak girdaptan çıkamayan
yeni bir MENA toplumu yaratılmıştır. Her fırsatta bölgede yar almaya çalışan ABD
zamanın teknolojilerindeki zafiyet nedeniyle 1940’ lı yıllara kadar sahaya ineme-
miş, fakat bu stratejilerin oluşmasına diplomatik nüfuzu ile daima yön vermiştir. 6
Haziran 1944 yılında Normandiya çıkarmasıyla başlayan Amerika’nın Avrupa’da-
ki fiili durumu, Almanya’dan 2000’li yıllarda çekilmesiyle sonuçlanırken, bu defa
söz konusu MENA ülkelerinde enerjiyi adil bölüşmek adına bir daha bu bölgeden
ayrılmamıştır. Yaklaşık 30 yıl süren savaşlar, bölgede barış adına ne varsa hepsinin
tahrip olmasına sebep olmuştur. Sokakta, evde, işte, okulda, camide emniyetin ol-
madığı bir ortam, insanların güvence altında yaşamalarına imkan vermemektedir.
Bu şartlarda ilim, bilim, eğitim konularında gelişme sağlanamaz, insanlar bir lokma
ekmeği huzur içinde yiyemezler. Dikkat edilirse 1980-1988 yılları arasında süren
Irak-İran Harbi, taraflara milyarlarca dolarlık zarar vermiş ve bir milyon insanın
ölmesine sebep olmuştur. Akabinde 1990 yılında gerçekleşen birinci körfez hareka-
tıyla bölge koalisyon güçlerinin doğrudan işgaline uğramıştır. 2002 yılında Irak’ın
ikinci defa tekrar koalisyon güçlerince işgali ile başlayan harekat on yıllık bir sa-
vaşın sonunda komşu ülkenin yıkımına sebep olmuş ve komşu ülkenin ve bölgenin
yıllarca kalkınamayacak şekilde tahrip edilmesi sağlanmıştır. Senelerce Afganis-
tan’da sürdürülen yıkım faaliyeti bu defa Irak, İran, Suriye, Yemen, Mısır, Tunus,
Libya gibi bir bölgeyi kıskacına almıştır. MENA ülkeleri ya anılan işgale maruz
kalmışlar veya bu türbülanstan olumsuz olarak etkilenmişlerdir. İşte bu nedenlerle,
MENA bölgesi Türkiye açısından üzerinde önemle çalışılması gereken bir alandır.
Bu bölge ülkeleri ile geliştirilebilecek işbirlikleri sayesinde, hem kendi ülkemizde
hem de MENA bölgesinde yenilenebilir enerji teknolojileri ile uğraşan şirket sayısı
artırılacaktır. Bu teşebbüs, aynı zamanda bu konuda temel yetenek geliştirmemizi
sağlayacaktır.Böylelikle MENA bölgesinde yenilenebilir enerji sistemlerinin be-
nimsenmesi sürecinde, Türkiye gerek eğitim aktiviteleri, gerek ana ve yan sanayi
işbirlikleri ile bölgedeki enerji politikalarının gelişmesinde önemli rol oynayabi-
lecek ve güç kazanacaktır. Dahası, aynı kültürü yüzyıllar boyunca paylaşmış olan
M. Oktay Alnıak / Pelin Bolat 389
Kaynakça
Alnıak, M. Oktay: Değerlerimiz ve Türkiye, Yüzüncüyıl Yayınevi, 2009.
Alnıa, M. Oktay; Bolcan, Aybike; Bolat, Pelin: “Ortadoğu’nun Stratejik ve Entellektüel Gücü
Türkiye”, Dünya Jeopolitiğinde Türkiye, Hasret Çomak (ed),, İstanbul, Hiperlink Ya-
yınları, 2011, s.159-192
Annemarie, Profanter: “The Middle East at a crossroad: An educational revolution”, Pro-
cedia - Social and Behavioral Sciences, Cilt15, 2011, s. 1257-126.
Aslani, Alirez; Naaranoja, Marja; Zakeri, Bahnam: “The prime criteriaforprivatesectorpartici-
pation in renewableenergyinvestment in the Middle East (casestudy: Iran)”, Renewable
and Sustainable Energy Reviews, Cilt 16, Sayi 4, 2012, s. 1977-1987.
Bilgi ve İletişim Teknolojileri Özel İhtisas Komisyonu (Bilgi Teknolojileri Alt Komisyon
Raporu), DPT-Devlet Planlama Teşkilatı, Ankara, 2007.
Deploying Renewables 2011: Best and Future Policy Practice, OECD/IEA, Paris, 2011.
Dış Ekonomik İlişkiler Özel İhtisas Komisyonu Raporu, DPT-Devlet Planlama Teşkilatı,
Ankara, 2007.
Enerji ve Çevre Teknolojileri Stratejisi. Ankara: Vizyon 2023 Projesi, TUBITAK Enerji
ve Çevre Teknolojileri Strateji Grubu, Ankara, 2004.
Education in the Middle East & North Africa: A Strategy Towards Learning for Deve-
lopment, World Bank Group, Washington DC, 1998.
Jaramillo, Adriana: Internationalization of Higher Education in MENA: Policy Issues As-
sociated with Skills Formationand Mobility, Worldbank Publications, 2011.
Isık, Yusuf: Lizbon Stratejisi Işığında Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Bilgi Ekonomisi
Doğrultusunda Gelişme Perspektifleri, 14. Ulusal Kalite Kongresi, İstanbul, 2005.
InvestingforGrowth: NavigatingSuccessful And SustainableInvestments in Education in
the GCC Region, PathenonGroup – IIR Middle East, 2013.
Investment potential in EMENA: mapping investment potential in renewableenergy,
resource efficiency, and water in emerging Europe, Central Asia, and the Middle
East and North Africa, World Bank Group, Washington DC, 2013.
Johnston W.D. Jr: Solar Voltaic Cell, New York, Marcel Dekker, 1980.
390 Enerji Diplomasisi
Zhaleh ABDI*
Introduction
The Atoms for Peace program was first articulated by President Eisenhow-
er in an address to the United Nations General Assembly in 1953. He called for
the establishment under the UN of an international atomic energy agency and for
the use of nuclear materials in serving “the peaceful pursuits of mankind”. In this
context nuclear cooperation with Iran and other countries in the developing world
was established. In 1967, Tehran’s research reactor was fueled with highly enriched
uranium provided by the United States. Iran signed the Non-Proliferation Treaty in
July 1968 on the day it was opened for signature1.
The Atomic Energy Organization of Iran (AEOI) established in 1974. Its
headquarters is in Tehran. AEOI is responsible for implementing regulations and
operating nuclear energy installations in Iran. Akbar Etemad was the first head of
this organization. Currently Ali Akbar Salehi takes over this responsibility. After
Islamic revolution in Iran in 1979 government changed the structure, principles
and goals of AEOI. In August 1974, the Shah said, “Petroleum is a noble material;
much too valuable to burn...We envision producing, as soon as possible, 23,000
megawatts (MW) of electricity using nuclear plants”. In 1976 under Mohammad
Reza Shah Pahlavi reign, and 2 years after establishing AEOI, under Atoms for
Peace Program, the negotiations started to establish first nuclear power plant in 17
kilometers southeast city of Bushehr with German companies. But work stopped in
1979 and German companies denied to continue their work after Islamic Revolu-
tion2. Experience of Iran- Iraq war for 8 years without any external support made
clear for Iranian politicians that they need to rely on their own forces. So, in 1988
Ali Akbar Hashemi Rafsanjani, speaker of Iran’s parliament, called for reconstruc-
tion of nuclear power plants for being independent and powerful.
Though China and Russia have provided technology to Iran3, the “brain” be-
hind the Iranian nuclear program is believed to be Dr. Abdul Qadeer Khan, the
father of Pakistan’s nuclear program, who passed secrets and equipment to Iranian
officials. Khan became involved in helping Iran in the mid-1990s. Pakistani inves-
tigators told the IAEA that centrifuges built by Iran closely resemble the design of
Pakistani centrifuges. Khan also helped the Iranians to set up a secret procurement
network involving companies and middlemen around the world4.
In 1995, Iran signed a contract with Russian Ministry for Atomic Energy for
finishing the plant. But until 12 September 2011 when it officially opened there
was lots of financial, technical challenges and political pressures for not finishing
the plant5. Currently there is another 2 nuclear power plant in Iran: IR-40 in Arak
with 40 MW capacity and Darkhovin Nuclear Power Plant in Darkhovin with 360
MW capacity. Iran has different kinds of power stations such as fossil, geothermal,
hydroelectric, solar, Tidal & wave power, wind, photo electrochemical cell6.
In 1970s, when Shah announced his plans for 20 nuclear power reactors, pro-
gram received lots of support in regional and international area. Specifically world
powers like USA, France and Germany supported Iran. In August 2002, an Iranian
opposition group, the National Council of Resistance (a front for the Mojaheden-e
Khalq, a militant Marxist-Islamist cult that helped topple the shah and now calls
for the overthrow of the Islamic Republic), revealed information about Iran’s unde-
clared nuclear enrichment facilities in Natanz and heavy-water production plant in
Arak. The revelation ignited an international crisis7. There are ongoing negotiations
between Iran and other world powers in this case. They reached an interim deal with
2 Abbas Milani, “The Shah’s Atomic Dreams,” Foreign Policy, 29 December 2010.
3 “China Releases Details Of Nuclear Program With Iran,” Associated Press, 4 November
1991.
4 Tom Bielefeld and Hassan Abbas, “The Kahn Job: The Mullahs’ Physicist,” Bulletin of the
Atomic Scientists, Vol.63, No. 4, 2007, s. 72–73.
5 ISIS, “ Iran’s Nuclear History From the 1950s to 2005”, ISIS http://www.isisnucleariran.org/
assets/pdf/Iran_Nuclear_History.pdf (Erişim 27.04.2015).
6 “Fehreste Nirugahhaye Iran”, http://fa.wikipedia.org/wiki/%D9%81%D9%87%D8%B1%-
D8%B3%D8%AA_%D9%86%DB%8C%D8%B1%D96 (Erişim 23.04.2015).
7 Olli Heinonen, “Iran’s Nuclear Ambitions and Future Prospects”, Belfer Center for Science
and International Affairs, http://belfercenter.ksg.harvard.edu/files/Iran%20nuclear%20am-
bitions%20and%20future%20prospects.pdf (Erişim 22.04.2015).
Zhaleh Abdi 393
Iran in November 2013 that involved some sanctions relief in exchange for Tehran
freezing its nuclear program. Talks have now been extended until the end of June,
2015.
In this study, I will provide information about Iran’s nuclear program with
concentrating on nuclear decision making in Iran and Iran’s nuclear doctrine, pro-
viding time table of ongoing negotiations and U.S.A’s foreign policy toward Iran.
Iran’s decision making process is complicated because there are different kind
of laws and other centers and agents of ultimate power. In this part I will try to give
you an image of Iran’s nuclear decision making process
The Atomic Energy Council: Officially, Iran’s general nuclear policy is direct-
ed by the Atomic Energy Council, also sometimes known as the Supreme Atomic
Energy Council or the Nuclear Energy Council. The Atomic Energy Council was
created by the same law in 1974 that created the Atomic Energy Organization. The
1974 law states that the Atomic Energy Council has 15 members and “approves the
overall national policy and nuclear programs, as well as the regulations and issues
directives to ensure the smooth functioning of such activities.” 15-member Atomic
Energy Council is composed of the president, cabinet ministers, head of the AEOI,
and four nuclear scientists8.
- Determining the defense and national security policies within the frame-
work of general policies determined by the Leader.
Membership of the SNSC also reflects its focus on defense and national secu-
rity. It does not include the head of the AEOI, but rather the heads of the military
branches, including the Islamic Revolutionary Guards Corps. It also includes the
president, head of the judiciary, head of the legislature, chief of the Supreme Com-
mand Council of the Armed Forces, the head of the Management and Planning
Organization, foreign minister, defense minister, interior minister, information min-
ister, and two representatives of the supreme leader10.
The Supreme Leader: Supreme leader Ayatollah Ali Khamenei has ultimate
say over Iran’s nuclear program. All major decisions on the nuclear issue, whether
signing the Additional Protocol or suspending uranium enrichment, would require
his approval. Ayatollah Khamenei has repeatedly disavowed nuclear weapons but
also rejected calls for Iran to give up its nuclear program. In June 2004, he said,
“The Iranian nation, based on the logic of Islam, has never pursued access to nu-
clear arms. At the same time, it reserves its right to develop nuclear technology as a
national goal”11. According to Islamic Sharia in Iran, making and proliferation any
kind of mass destruction weapons are Haram/illegal. In 1990 Ayatollah Khamenei
gave a fatwa in this subject and after him, all of Shia Mujtahids confirmed his fatwa.
This was 8 years before Iran start uranium enrichment12.
The constitution of Iran gives the supreme leader sweeping powers, including
the “delineation of the general policies of the Islamic Republic of Iran after consul-
tation with the Nation’s Exigency [Expediency] Council” and “supervision over the
proper execution of the general policies of the system.” The supreme leader is also
the commander of the armed forces, has the power to declare war and peace, has
the power to dismiss the president, and is the final arbiter in disputes before the Ex-
pediency Council, which decides disputes between the leader-appointed Guardians
Council and the elected Majles or parliament13.
10 Reza Khazaneh, “Iran’s Nuclear Program and Its Official Aim of Producing Nuclear Energy,”
Institut Français des Relations Internationals, 2008, www.ifri.org/files/politique_etrangere/
(Erişim 30.04.2015).
11 BBC News, “Ayatollah Khamenei: Karborde Selahe Hastei Ra Heram Midanim”, BBC News,
03.05.2015)
Zhaleh Abdi 395
14 Robert Lirwak, “ Nuclear Chess: Calculating America’s Moves”, Wilson Center: Middle
East Program, s. 11
15 Khosrow B. Semnani, “The Ayatollah’s Nuclear Gamble”, Omid for Iran, 2012. http://nuc-
leargamble.org/wordpress/wp-content/uploads/2012/09/Ayatollahs-Nuclear-Gamble-Full.pdf
(Erişim 28.04.2015).
16 Balatarin, “ Ba Tavafge Hastei Khub Movafegam”, Balatarin, 07 Şubat 2014, https://www.
balatarin.com/topic/2015/2/9/1015648 (Erişim 03.05.2015).
17 “Tahrimhaye Zalemane Aleyhe Iran Bayad Yekja Laghv Shavad”, 02 Nisan 2015, http://www.
khanehkheshti.com/62196/%D8%AA%D8%AD%D8%B1%DB%8C% (Erişim 04.05.2015).
18 “Khamenei Accuses US of Creating Iran Nuclear Weapons ‘Myth’”, 25 November 2014,
http://rt.com/news/251013-khamenei-iran-nuclear-weapons/, (Erişim 04.05.2015).
396 Enerji Diplomasisi
Hasan Rouhani
Hassan Rouhani has been a key figure in Iran’s political life since the revolu-
tion in 1979. Once back in Tehran and a part of Ayatollah Khomeini’s government,
Rouhani began an astonishing string of important governmental positions: secre-
tary and representative of the Supreme Defense Council (1983-88), commander
of the Iranian air defenses (1985-91), deputy commander of Iran’s armed forces
(1988-89), national security adviser to the president (1989-97) and secretary of the
Supreme National Security Council (1989-2005)20.
While he was secretary of the Supreme National Security Council, Rouhani
was the lead negotiator for Iran during the nuclear negotiations between Iran and
the West, where his demeanor and clerical background earned him the nickname
“diplomat sheikh.” When Mahmoud Ahmadinejad, of whom Rounhani was a vocal
critic, became president in 2005, Rouhani resigned from his post as secretary after
16 years21. In 2013 in presidential election in Iran as a reformist candidate, Rouhani
promised that he would help the Iranian economy recover. And of course the nucle-
ar agreement was tied to that because of the sanctions. Rouhani called his presiden-
tial election win a “victory of moderation over extremism”. His success was partly
owed to another reformist candidate, Mohammad Reza Aref, dropping out of the
race in Mr Rouhani’s favour after supporters called on the two to form a coalition22.
Iran’s President Hasan Rouhani is looking to pursue a foreign policy of mod-
eration to revive deadlocked nuclear talks with the west after tough financial sanc-
tions have brought the Islamic Republic’s economy to a standstill. Rouhani knows
19 http://www.wsj.com/articles/iran-supreme-leader-calls-nuclear-weapons-allegations-a-my-
th-1429452472 (Erişim 25.04.2015).
20 “Zendeginame”, http://rouhani.ir/zendeginame.php (Erişim 26.04.2015).
21 Hasan Rouhani, Amniyyate Melli ve Diplomsiye Hastei, Tehran: Majmae Tashkhise Mesle-
if he wants to win more seats in next parliamentary election, then he really needs the
nuclear deal. For Rouhani the nuclear negotiations are the first step for constructive
interaction with the world. he wants to improve relations with countries Iran was
already friendly with, while fixing relations that are tense.“It is not that we want to
settle the nuclear issue and that’s it...In today’s world, progress, development and
stability in the region and world is not possible without cooperation and coordina-
tion”23
Javad Zarif
Mohammad Javad Zarif was born to a religious traditional family in Tehran in
1959. He completed his primary and secondary schools in the Alavi School. Due to
the political and security conditions of the time, he decided to continue his educa-
tion in the United States. During his studies in the US, Zarif was an activist of the
Islamic Association of Students in Canada and the US. He began his undergraduate
studies in International Relations in San Francisco State University in 1977. He
then earned his PhD in International Law and Politics from the Graduate School
of International Studies at the University of Denver in 198824. He has held various
significant diplomatic and cabinet posts since the 1990s. He was the Permanent
Representative of Iran to the United Nations from 2002 to 2007. Zarif was one of
delegate of Iran’s nuclear negotiations with west n 2004.
As foreign minister Zarif has managed the difficult trick of starting to nor-
malize Iran’s ties with the international community, especially Washington, while
keeping hard-liners at bay back home25. It seems Zarif is the most popular minister
since Islamic Revolution in Iran. He is using different social networks to communi-
cate with his people and other world actors. He is known with diplomacy of smile or
smile diplomacy in nuclear negotiations. He has crucial diplomatic role in nuclear
negotiations. He wants a deal but he cannot ignore Tehran’s red lines.
23 http://www.wsj.com/articles/iran-nuclear-deal-is-first-step-to-mending-ties-president-hasan-
rouhani-says-1428076798orld. (Erişim 01.05.2015).
24 “Biography and CV of H.E. Mohammad Javad Zarif” http://www.mfa.gov.ir/index.aspx?sitei-
in Middle East. The Shah of Iran trusted USA government and agents in any way. In
one point of view we can say Islamic revolution in Iran should be viewed as societal
rejection of Shah’s authoritarian rule and his western partners like Israel and USA.
The seizure of the American embassy by radical students in October 1979, and
failure of diplomatic efforts and political and economic sanctions to solve hostage
crisis for 444 days made it an international disaster and changed Iran-USA relations
in each and every way. Even they did not receive each other political and diplo-
matic delegations26. During Iran- Iraq war, USA was silent even when Iraqi forces
used chemical weapons against Iranian forces, however Reagan’s administration
approved a convoluted covert program to provide weapons via Israel to Iran, in
the belief that Iran’s moderates would support rapprochement with USA. President
George H.W Bush in 1989 made a gesture to Iran, declaring “Good will begets good
will”27. But Khomeyni’s successor, Ali Khamenei as Supreme Leader was more
radical and he emphasized on Anti - Americanism. The Clinton administration, end-
ing the 1980s policy of alternately cultivating relations with Iraq or Iran to maintain
a regional balance of power, adopted a strategy of “dual containment.” After the
1991 Gulf War, the term “rogue state” entered the official U.S. foreign policy. Iran
along with Iraq, North Korea and Libya was included in rouge states countries. In
1997, parallel to Mohammad Khatami’s presidency and his “a dialogue of civili-
zations” idea the political atmosphere in international and regional levels got soft-
er. In March 2000, Secretary of State Madeleine Albright announced the lifting of
U.S. sanctions on Iran’s non-oil exports and signaled the possibility of further trade
liberalization if Iran ended its external conduct of concern. In 2002, Bush in his
state of the union speech, included Iran in the “axis of evil”, right after Iran helped
USA in Afghanistan for fighting with terrorism28. The election of Ahmadinejad in
2005, made Iran’s political atmosphere radical and sensitive. Ahmadinejad ended
the EU-3 negotiated uranium enrichment suspension. Obama signaled a shift from
the Bush policy in his inaugural address, telling Iran, North Korea, and other ad-
versarial states that they are “on the wrong side of history,” but that America would
“extend a hand if you are willing to unclench your fist”. Obama labeled Iran and
North Korea, “outliers” rather than the Bush-era moniker of “rogue states”29 The
26 Mansour Bnakdarian, “ U.S. - Iranian Relations 1911-1959”, Iran Chamber Society, http://
www.iranchamber.com/history/articles/pdfs/us_ir_1911_1951.pdf (Erişim 22.04.2015).
27 “Negahi be Naghshe Amrika Der Cenge Tahmiliye Erag Aleyh Iran”, Tebyan, http://www.
Timeline: 2002-2015
Instead of describing the Iran and 5+1 negotiations i prefer to prepare a time-
line of ongoing negotiations between Iran and world powers which in my opinion
will be more helpful for understanding the events and progress of negotiation:
14 August 2002: The National Council of Resistance of Iran holds a press
conference revealing that Iran is constructing an enrichment plant in Natanz and a
heavy water production plant in Arak.
http://freebeacon.com/national-security/irans-new-u-n-ambassador-urged-resistance-to-israel/
(Erişim 20.04.2015) for more information http://www.parstimes.com/history/us_iran.html(E-
rişim 20.04.2015).
400 Enerji Diplomasisi
unsc_res1737-2006.pdf.(Erişim 28.04.2015).
Zhaleh Abdi 401
21 August 2007: The IAEA and Iran agree on a “Work Plan” for Iran to resolve
longstanding questions about Iran’s nuclear activities, which include possible work
related to nuclear weapons development.
14 June 2008: The P5+1 present a new comprehensive proposal to Iran updat-
ing its 2006 incentives package. The new proposal includes an initial “freeze-for
freeze” process wherein Iran would halt any expansion of its enrichment activities
while the UN Security Council agreed not to impose additional sanctions on Iran.
1 October 2009: The P5+1 and Iran agree “in principle” to a US-initiated,
IAEA-backed, proposal to fuel the Teheran Research Reactor (TRR). The proposal
entails Iran exporting substantial amount of its 3.5 percent enriched uranium in
return for 20 percent enriched uranium fuel for the TRR. In the end, Tehran did not
confirm the agreement.
9 June 2010: The UN Security Council adopts Resolution 1929, which ex-
pands sanctions against Iran37
January 2012: The EU bans all member countries from importing Iranian oil
beginning 1 July 2012.
unsc_res1803-2008.pdf.(Erişim 28.04.2015).
37 United Nations Security Council Resolution 1929, www.iaea.org/newscenter/focus/iaeairan/
6 August 2013: President Rouhani calls for the resumption of serious negotia-
tions with the P5+1 on Iran’s nuclear program.
26 September 2013: Foreign ministers of the P5+1 countries meet with Iranian
Foreign Minister Mohammad Javad Zarif on the sidelines of the UN General As-
sembly meeting. The parties agree to meet again on 15 October in Geneva.
11 November 2013: IAEA Director General Yukiya Amano and Ali Akbar sign
a Framework for Cooperation Agreement, which lays out initial practical steps to
be taken by Iran within the following three months to provide access and informa-
tion on heavy water production, uranium mines and research reactors planned to be
built. The cooperation between parties is “aimed at ensuring the exclusively peace-
ful nature of Iran’s nuclear program through the resolution of all outstanding issues
that have not already been resolved by the IAEA.”
20-24 November 2013: Iran and the P5+1 meet in Geneva and, at the end, sign
an agreement called the Joint Plan of Action. It lays out specific steps for each side
in a six-month first-phase agreement, and the broad framework to guide negotia-
tions for a comprehensive solution within the next six months.
19 July 2014: Iran and the P5+1 announce that they will extend the talks
through 24 November 2014.
5 September 2014: The IAEA’s quarterly report on Iran’s nuclear program
shows that Iran is complying with the interim deal, but did not provide the IAEA
with information about past activities with possible military dimensions (PMDs) by
the Aug. 25 deadline.
18 September 2014: Talks between Iran and the P5+1 resume in New York
City on the sidelines of the UN General Assembly. Both sides say that little progress
was made at the end of the talks.
14-16 October 2014: Iran and the P5+1 meet in Vienna to continue negotia-
tions. Officials say that they remain focused on reaching an agreement by the Nov.
24 deadline and progress was made during the talks.
November 2014: Deadline is extended to end of June 2015, with the target of
reaching a framework understanding by end of March.
24 December 2014: Iran’s Foreign Minister Mohammad Javad Zarif says in a
letter to his foreign counterparts that Iran’s goal remains to reach a comprehensive
nuclear deal that assures the world its nuclear program is exclusively peaceful.
15-18 January 2014: The P5+1 and Iran meet in Geneva to continue negotia-
tions.
Zhaleh Abdi 403
38 Arms Control Association, “Timeline of Nuclear Diplomacy with Iran”, Arms Control As-
sociation, http://www.armscontrol.org/factsheet/Timeline-of-Nuclear-Diplomacy-With-Iran
(Erişim 02.05.2015).
404 Enerji Diplomasisi
By the time I am writing this article, Iran and 5+1 reached a framework for
deal. Based on deal:
- Iran agreed to reduce it’s installed centrifuges by approximately 2/3. Iran will
go from having about 19,000 installed today to 6,104 installed under the deal, with
only 5,060 of these enriching uranium for 10 years. All centrifuges will be IR-1s,
Iran’s first-generation centrifuge.
- Iran agreed to not enrich uranium over 3.67% for the following 15 years.
- Iran agreed to reduce it’s current stockpile of 10,000kg of low-enriched ura-
nium to 300kg of 3.67% enriched uranium for the following 15 years.
- Iran agreed to not build any new facilities for the purposes of uranium en-
richment for the following 15 years.
- Iran’s breakout time will be extended from the current time of 2-3 months to
a full year39.
Many U.S. states have passed their own sanctions against Iran, and even in the
context of a final nuclear agreement these sanctions may stay in place. States such
as California, Oregon, Florida, Texas, Colorado, Pennsylvania, Maryland, and New
York have their own state policies in place that divest public funds from businesses
conducting business with Iran.40
The Iranians released their own “fact-sheet” pertaining to the framework
agreement, which stood in stark opposition to the one released by the White House.
On the Iranian fact sheet, it claimed that the agreement was limited to only five
years, and during the agreement period 10,000 centrifuges would continue to op-
erate at the Fardow facility. The Iranian text also specifies that the rest of their
non-operational centrifuges would be kept in the facilities themselves instead of a
UN monitored storage facility, and that all sanctions are to be immediately lifted
once the agreement takes effect. A “reversability” measure was also included in the
fact sheet, stating that “In case of the two sides’ non-commitment to their undertak-
ings, there will be a possibility for reversing all measures”41.
39 U.S Department of States,” Parameters for a Joint Comprehensive Plan of Action Regarding
the Islamic Republic of Iran’s Nuclear Program”, U.S Department of States, 2 Nisan 2015,
http://www.state.gov/r/pa/prs/ps/2015/04/240170.htm, (Erişim 01.05.2015).
40 Reuters, “Deal or Not, U.S. States Will Keep Sanctions Grip on Iran”, Reuters, 13 Nisan
2015, http://www.reuters.com/article/2015/04/13/us-iran-nuclear-states-idUSKBN0N-
40CX20150413 (Erişim 05.05.2015).
41 Fars News, “Exclusive: Iranian Parliament Releases “Factsheet” for Revision of Lau-
Iranian and P5+1 officials reconvened on April 22, 2015, to begin the difficult
task of trying to pull together a final deal by June 30 that will satisfy all parties
involved. This round of negotiations included EU diplomat Helga Schmid, Iran’s
deputy Foreign Minister Abbas Araghchi, and technical experts from the P5+1 and
Iran. The main issues still to be worked out are the pace and timing of sanctions
relief, as well as finalizing the number of allowable centrifuges.
Since Iran’s nuclear program became public in 2002, the UN, EU and several
individual countries have imposed sanctions in an attempt to prevent it from devel-
oping military nuclear capability. Iran insists its nuclear activities are exclusively
peaceful, but the world’s nuclear watchdog has been unable to verify this. The four
rounds of UN sanctions included:
- A ban on the supply of heavy weaponry and nuclear-related technology to
Iran
- A block on arms exports
- An asset freeze on key individuals and companies.
The EU also imposed its own sanctions, among them:
- Restrictions on trade in equipment which could be used for uranium enrich-
ment
- An asset freeze on a list of individuals and organizations that the EU believed
were helping advance the nuclear programme, and a ban on them entering the EU
- A ban on any transactions with Iranian banks and financial institutions
- Ban on the import, purchase and transport of Iranian crude oil and natural
gas - the EU had previously accounted for 20% of Iran’s oil exports. European
companies were also stopped from insuring Iranian oil shipments. Japan and South
Korea have also imposed sanctions similar to those of the EU.42
Conclusion
There are different aspects of studying or describing Iran’s nuclear program.
In this study i prepared a brief history of Iran’s nuclear program, nuclear decision
making in Iran, Iran’s key actors views and opinions about nuclear program, U.S’s
42 “ Iran Nuclear Crisis: What Are The Sanctions?”, BBC News, 30 March 2015, http://www.
bbc.co.uk/news/world-middle-east-15983302 (Erişim 02.05.2015) For more information : “
U.S. And EU Sanctions Against Iran”, 29 October 2014, http://www.islp.org/sites/default/
files/Iran%20Sanctions%20Report.pdf (Erişim 02.05.2015) .
406 Enerji Diplomasisi
policy toward Iran and at last Iran- world powers nuclear negotiations timeline and
most recent progresses in this area.
As Ervand Abrahamian argued the last 30 years have been marked by an un-
willingness to talk on the part of both sides. Today, for the first time, both sides are
interested in meaningful dialogue which has created a sense of optimism43. After
years of challenges it seems Islamic Republic of Iran and world powers are going
to have a serious deal on nuclear program. This might be scare other regional and
international actors who does not wish for Iran’s acceptance in international area
and its increasing regional power based on what is going on right now in Middle
East but it can be a relieve for Iranian people who were under sanctions for more
than 3 decades. Sanctions affected all of aspects their lives. The truth is Iran needs
close relations with other actors and this is not something that they can avoid it
forever. However there is another point of view. As Waltz argued in a region like
Middle East, country as Iran is surrounded with actors like Israel, Pakistan, India
who has nuclear weapons in illegal ways and countries such Saudi Arabia, Katar,
Afghanistan and Iraq who has close security and intelligence relations with USA
and Israel as enemies of Iran, Iran as an actor needs to have source of defense and
trust. And in any circumstances this is not legal or fair to have dichotomist standards
about in such matters. If world powers keep their promises toward Iran and versus,
at last we will see as Stephan Walt said “Iran’s nuclear program is not in fact the
real issue. The more important issues are Iran’s future relations with the outside
world and whether the deal paves the way for reintegrating that country into the
world economy and the broader international community”44.
References
Arms Control Association, “Timeline of Nuclear Diplomacy with Iran”, Arms Control
Association, http://www.armscontrol.org/factsheet/Timeline-of-Nuclear- Diploma-
cy-With-Iran (Erişim 02.05.2015).
Asre Iran, “Aref: Be Nefe Aghaye Rouhani Kenar Reftem TA MArdom Rahattar TAs-
mim Begirend”, Asre Iran, 14 Haziran 2014, http://www.asriran.com/fa/news/
279571/%D8%B9%D8%A7%D8%B1%D9%81-%D8%A8 (Erişim 29.04.2015).
Balatarin, “Ba Tavafge Hastei Khub Movafegam”, Balatarin, 07 Şubat 2014, https://www.
balatarin.com/topic/2015/2/9/1015648 (Erişim 03.05.2015).
BBC News, “Ayatollah Khamenei: Karborde Selahe Hastei Ra Heram Midanim”, BBC News,
17 April 2010, http://www.bbc.co.uk/persian/iran/2010/04/100417_an_ nuclear_sum-
mit_iran.shtml (Erişim 22.04.2015).
Bielefeld, Tom and Abbas, Hassan, “The Kahn Job: The Mullahs’ Physicist,” Bulletin of the
Atomic Scientists, Vol.63, No. 4, 2007, s. 72–73.
“Biography and CV of H.E. Mohammad Javad Zarif” http://www.mfa.gov.ir/index. aspx-
?siteid=3&siteid=3&pageid=2119 (Erişim 01.05.2015).
“China Releases Details Of Nuclear Program With Iran,” Associated Press, 4 November
1991.
Bnakdarian, Mansour ,“U.S. - Iranian Relations 1911-1959”, Iran Chamber Society, http://
www.iranchamber.com/history/articles/pdfs/us_ir_1911_1951.pdf (Erişim 22.04.2015).
Fars News, “Exclusive: Iranian Parliament Releases “Factsheet” for Revision of Lausanne
Statement”, Fars News, April 15, 2015, http://english.farsnews.com/ newstext.aspx-
?nn=13940126001122 (Erişim 05.05.2015).
“Fehreste Nirugahhaye Iran”, http://fa.wikipedia.org/wiki/%D9%81%D9%87%D8%
B1%D8%B3%D8%AA_%D9%86%DB%8C%D8%B1%D96 (Erişim 23.04.2015).
Ganune Assasiye Cumhuriye Eslamiye Iran, Fasle 13, Maddeye 176, http://rc.majlis. ir/fa/
law/show/133640 (Erişim 28.04.2015).
Heinonen, Olli, “Iran’s Nuclear Ambitions and Future Prospects”, Belfer Center for Science
and International Affairs, http://belfercenter.ksg.harvard.edu/files/Iran%20 nucle-
ar%20ambitions%20and%20future%20prospects.pdf (Erişim 22.04.2015).
“Iran- U.S Relations: Imagining A New Paradigm”, 2009, s. 5 http://islamuswest.org/ events_
Islam_and_the_West/Iran-US-relations/Iran-US-Relations.pdf (Erişim 05.05.2015).
“Iran Nuclear Crisis: What Are The Sanctions?”, BBC News, 30 March 2015, http://www.bbc.
co.uk/news/world-middle-east-15983302 (Erişim 02.05.2015).
ISIS, “Iran’s Nuclear History From the 1950s to 2005”, ISIS, http://www.isisnucleariran.org/
assets/pdf/Iran_Nuclear_History.pdf (Erişim 27.04.2015).
Jami az Nevisendegan, Revayeti Kutah Az Tahrim, Tehran: Andishkadeye Rahbordiye Tab-
yin, http://1-20.ir/files/a-brief-narration-of-the-sanctions.pdf (Erişim 03.05.2015).
“Khamenei Accuses US of Creating Iran Nuclear Weapons ‘Myth’”, 25 November 2014,
http://rt.com/news/251013-khamenei-iran-nuclear-weapons/ (Erişim 04.05.2015).
Khazaneh, Reza, “Iran’s Nuclear Program and Its Official Aim of Producing Nuclear Energy,”
Institut Français des Relations Internationals, 2008, www.ifri.org/files/politique _etran-
gere/ (Erişim 30.04.2015).
Kredo, Adam, “Iran’s New U.S Ambassador Urged ‘Resistance to Israel’”, 10 Şubat 2015,
http://freebeacon.com/national-security/irans-new-u-n-ambassador-urged-resistance
-to-israel/ (Erişim 20.04.2015)
408 Enerji Diplomasisi
Milani, Abbas: “The Shah’s Atomic Dreams”, Foreign Policy, 29 December 2010.
Mohammad Javad Zarif: Iran’s Man on a Diplomatic Mission”, The Guardian, 25 November
2013, http://www.theguardian.com/world/2013/nov/25/mohammad-javad- zarif-iran-
profile (Erişim 04.05.2015).
“Negahi be Naghshe Amrika Der Cenge Tahmiliye Erag Aleyh Iran”, Tebyan, http://www.
dsrc.ir/View/article.aspx?id=2429 (Erişim 22.04.2015).
“Rahberi az Negahe Ganun”, http://www.leader.ir/langs/fa/index.php?p=leader_law (Erişim
03.05.2015).
Reuters, “Deal or Not, U.S. States Will Keep Sanctions Grip on Iran”, Reuters, 13 Nisan
2015, http://www.reuters.com/article/2015/04/13/us-iran-nuclear-states-idUSKBN
0N40CX20150413 (Erişim 05.05.2015).
Robert Lirwak, “Nuclear Chess: Calculating America’s Moves”, Wilson Center: Middle
East Program.
Rooz Online, “Fatwaye Hastei Khamenei Ganuni Mishavad?”, Rooz Online, 18 Haziran
2014, http://www.roozonline.com/persian/news/newsitem/article/-7364532072. html
(Erişim 01.05.2015).
Rouhani, Hasan, Amniyyate Melli ve Diplomsiye Hastei, Tehran: Majmae Tashkhise Mesle-
hate Nezam, 2012, s. 141.
Sanger, David E. and Shanker, Thom, “Obama’s Nuclear Strategy Intended as a Message”,
New York Times, 6 April 2010, www.nytimes.com/2010/04/07/world/07arms . htm-
l?scp=9&sq=David+ (Erişim 22.04.2015).
Sazmane Enerjiye Atomiye Iran, http://www.aeoi.org.ir/Portal/Home/Default.aspx? Catego-
ryID=bcaf733e-53a6-49d2-bea7-4610e155d89c (Erişim 28.04.2015).
Semnani, Khosrow B., “The Ayatollah’s Nuclear Gamble,” Omid for Iran, 2012. http://nu-
cleargamble.org/wordpress/wp-content/uploads/2012/09/Ayatollahs-Nuclear-Gam-
ble-Full.pdf (Erişim 28.04.2015).
“Tahrimhaye Zalemane Aleyhe Iran Bayad Yekja Laghv Shavad”, 02 Nisan 2015, http://
www.khanehkheshti.com/62196/%D8%AA%D8%AD%D8%B1%DB%8C% (Erişim
04.05.2015).
The Guardian, “Obama Holds Historic Phone Call with Rouhani and Hints at End to Sanc-
tions”, 28 September 2013, http://www.theguardian.com/world/2013/sep/27/obama-
phone-call-iranian-president-rouhani (Erişim 20.04.2015).
“U.S. and EU Sanctions Against Iran”, 29 October 2014, http://www.islp.org/sites/ default/
files/Iran%20Sanctions%20Report.pdf (Erişim 02.05.2015).
U.S Department of States, “Parameters for a Joint Comprehensive Plan of Action Regarding
the Islamic Republic of Iran’s Nuclear Program”, U.S Department of States, 2 Nisan
2015, http://www.state.gov/r/pa/prs/ps/2015/04/240170.htm (Erişim 01.05.2015).
U.S. Department of State, “Atoms for Peace Agreement with Iran,” Department of State
Bulletin 36, April 5, 1957.
Zhaleh Abdi 409
Introduction
Iran’s energy profile is unique. It holds the world’s second largest proven nat-
ural gas reserves and is the world‘s fourth-largest oil reserves. Yet conversely, Iran
has no major gas export projects, and more than 40% of oil production is consumed
in its domestic market. In addition, Iran is a net importer of gasoline and also elec-
tricity and spendsa huge part of its state budget on importing petroleum products.
Oil revenues make up about 80% of total export earnings and approximately 40
– 50% of state revenue. 70% of Iranian-produced gas is consumed domestically.1
Iran’s energy policy is much tied up in its foreign policy. For a better under-
standing of Iran’s energy policy, we have to understand its foreign policy and the
role hydrocarbon resources play in it. A former Iranian foreign minister at the 1997
UN summit stated that: “Iran’s highest policy priority… is to strengthen trust and
confidence and peace in our immediate neighborhood.” It is clear that attention to
security and international relations were the main elements in such a decision at
the time, but it should equally be noted that energy,as well as Iran’s cultural and
historical outlook, have been reserved as major tools in achieving these goals. Iran’s
20-Year Plan, launched in 2005, concentrates on regionalism and calls for Iran to be
the region’s top economic and technological power by 2025.2
With regard to Iran’s multiple agreements with its neighbors in the energy
field, it is clear that energy connectivity has been a significant parameter in Iran’s
regional politics, and due to its importance, Iran has not hesitated to invest in her
infrastructure.5 Iran is trying to facilitate a localization of the technology as required
for the construction of a gas pipeline.6Many analyst have predicted that Iran will be
become an energy importer due to its energy track. A huge growth in energy pro-
duction has coincided with a relatively marginal rise in domestic consumption. For
a better understanding of the implications of this current state of affairs, one must
bear in mind the following points:
3 Ibid
4 http://csis.org/files/attachments/120529_Khajehpour_Russia_Turkey_in_Iran_National_Stra-
tegy.pdf, (accessed on 12 .01. 2015)
5 Ibid
6 http://csis.org/files/attachments/120529_Khajehpour_Russia_Turkey_in_Iran_National_Stra-
tegy.pdf, ( accessed on 12 .01.2015)
Omid Shokri Kalehsar 413
• Iran’s ability to retain much of oil production capacity due to recent sanc-
tionstargeting the energy sector
• The future of gas production and gas fulfillment strategy
• Tendencies in domestic energy consumption in the shadow of subsidiary
reforms as well as a movement towards greater energy efficiency.7
Studies indicate that there are no clear expectations about achieving the
planned production of 5 mbpd by 2015.8 Iran’s current gas production capacity
constitutes 500 mcm/d and the country has plans to increase this to 1.480 by 2015.
Iran consumes 1.7 mpbd (2.2% of global crude oil production). Iran intended to in-
crease refinery capacity to 985000 barrels/day by 2014, but it must import gasoline
due to the growth of its gasoline demand along with price elasticity resulting from
subsidiaries being lifted.9
7 Ibid
8 http://csis.org/files/attachments/120529_Khajehpour_Russia_Turkey_in_Iran_National_Stra-
tegy.pdf, ( accessed on 12.01.2015)
9 Ibid
10 Abou Mohammad Asgharkhani, “Elzamate Amaliyatiye va Manfhumiye Tadvin e Diploma-
ration and extraction in the energy sector could create a special position for every
country.11
In the years 1998 – 2003, Iran invested about $50 billion in the oil industry;
$30 billion of which went to developing gas fields and increasing production lev-
els. $18 billion was invested in the petrochemical industry alone. The adaption of
suitable energy diplomacy could help elevate Iran’s position on both a national and
international level. Finally, active participation in the world sphere, andconversely,
neglect of energy diplomacy, could result in underdevelopment.12
Energy diplomacy is using diplomatic instruments for presenting an interna-
tional era and preserving its place in the international system.
Requirements of Iran’s energy diplomacy:
There is a direct link between oil and national security, as can be seen reg-
ularly in how political crises regularly affect an increase oil prices on the world
market. Iran’s economic dependence on oil products alone is fraught with security
concerns. Iran shares a number of oil and natural gas fields with her neighbors and
this becomes a matter of national security when other countries extract oil and gas
from such fields. But Iran lacks sufficient investment in exploitation and extraction
and is thus tied here. Saudi Arabia is planning to increase its oil production to reach
13 million barrel per day (at present, its production is 6 million). In addition, Iraq
is planning to increase its oil production to 12 mbpd. Such a situation will no doubt
decrease Iran’s share in the world market.14
A lack of investment in oil and gas industries carriesthe following conse-
quences:
1. A lose in the world energy market
2. A decrease in Iran’s role in OPEC
3. Rapid extraction by Iran’s neighbors from shared fields
4. Increasing national risk (due to a decrease of oil revenues) and a trouble
repaying foreign financial obligations15
To give a comprehensive review ofIran’s national energy strategy, taking
into account factors as varied as climate conditions, geographical position, energy
recourse, level of industry and technology, leadership, public demand, technical
knowledge, etc. the Islamic Republic of Iran can be assessed in four parts:
1- Strategic Plan of Energy: Implying for more exports in energy sector
1) Increasing export volume of oil, gas, petrochemical products, etc.
2) Increasing exports of all kinds of energy products
3) Increasing exports of technical knowledge related to energy
4) Increasing export of diversity of energy technology and related indust-
ries.
2- Operational Energy Plan: Changing base of national power from a single
energy sources to a variety of different energy resources and a basis of resources
with regard to logical and proportional division and distribution.
1) Determination on the share of fuel energies divided into natural gas, oil,
and coal- in a base of resources of national power.
2) Determination on the share of nuclear energy in base of national power.
3) Determination on the share of renewable energy in base of national
power16
addition, the last Statistical Review of World Energy published by BP reveals that
Iran is the world’s first gas reserves holder with 33.6 trillion cm3.20 Iran holds the
world’s first natural gas reserves, but the gas sector is developing mostly to meet
domestic demand. Natural gas accounts for about 59% of Iran’s total domestic en-
ergy consumption while oil consumption accounted for 39% of total energy use in
2010.21
Oil
The Oil & Gas Journal as of January 2013 estimated that Iran holds 154 bil-
lion barrels of proven oil reserves. Such an amountrepresents 9% of the world’s
total reserves and more than 12% of OPEC reserves.
More than 50% of Iran’s onshore oil reserves are restricted to five huge fields.
The Marun field (22 billion barrels) is the largest. Others include the Ahwaz (18 bil-
lion barrels) and Aghajari (a billion barrels) fields. Over 80% of Iran’s oil reserves
are located in the Kuzestan Basin, in the southwest. Iran also holds reserves in the
Caspian Basin, according to FACTS Global Energy (FGE); these reserve amount to
about 100 million barrels.22
On May 10 2012, Mehr News Agency announced that Iran found a new oil
reserve on the Iranian shores of the Caspian Basin with a capacity of 8-10 bb.
Mehr News reported that the Ministry of Petronius will officially announce this
field in the coming months. Mehr News also announced that in the meantime Iran
had discovered new natural gas reserves in the Caspian Sea with a capacity of 50
trillion cm3.23 In 2012, Iran produced about 3.5 million barrels per day, of which
3.0 million bbl/d was crude oil. Production volume was 17% in contrast the same
period in 2011 in which time Iran produced 4.2 million bbl/p. Estimates by the end
of 2012 show that Iranian oil exports decreased by 1-million bbl/d compared with
the previous year. All consumers however decreased their purchases from Iran due
to American and EU sanctions. In 2012, Iran’s net oil export revenues measured
about $69 billion,down from $96 billion the previous year.24
20 http://www.presstv.ir/detail/2013/06/13/308845/iran-worlds-top-gas-reserves-holder-bp/ ( ac-
cessed on 23.04.2015)
21 Ibid
22 US Energy Information Administration, Independent Static & Analysis, Iran Reports, http://
www.eia.gov/countries/analysisbriefs/Iran/iran.pdf (accessed on 25 .04.2015)
23 http://www.mehrnews.com/detail/News/1598665 (accessed on 23.03. 2015)
24 US Energy Information Administration, Independent Static & Analysis, Iran Reports, http://
www.eia.gov/countries/analysisbriefs/Iran/iran.pdf ( accessed on 25.04.2015)
418 Enerji Diplomasisi
According to the Fifth Five Year Development Plan, the National Iranian Gas
Company (NIGC) had to reach to 328 million cm3 export capacity of natural gas
via pipelines and LNG. Carrying on negations with consumer countries such as Ku-
wait, Bahrain, Jordan, India and European countries about natural gas exports as
well as the NIGC has to complete the pipeline to export gas to Europe and Pakistan
(pipeline form second phases Assaluye filed until Bazargan border length 1818 km,
110 million cm3 per days and another pipeline from Iranshahr to Pakistan length
255 km with 21.5 million cm3 capacity). The NIGC must continue its negotiations
with major active international firms in the oil and gas sectors such as Shell, Total,
and Petronas, for the construction of the Pars and Persian LNG factories.27 Crude
oil production capacity looks to increase to 5 million bbl/d by 2015. In addition, it
is mentioned in the Fifth Five Year Development Plan that Iran requires $35 billion
per year upstream investment in the natural gas and oil sector, most investments
would come from foreign firms under buy-back contracts. It should be noted that
in the previous development plan implemented (2005-2010), Iran could attract only
about $10 billion for total upstream investment. That plan has faced some problems
due to western sanctions in the period of its initial implementation.28
balance, but the last piece of data indicated that during July 2011 to June 2012 it
proposed that Iran’s net natural gas imports have increased and reached 84 Bcf over
that period.30
The strategic dimension of energy is not only for its quantity but also for its
distribution in the world. Energy studies are directly linked to security because of
a lack of balance in their distribution. Iran has weaknesses in all areas of it energy
diplomacy, beginning with theory, and secondly due to a lack of specificity in law.
Iran’s energy diplomacy is not only dependent on production, but also depends on
production and exploitation methods, technology, and trade methods. According to
the last Statistical Review of World Energy, released on 13 June 2013, BP classed
Iran as the world’s foremost holder of gas reserves, witha proven total of 33.6 tril-
lion cubic meters.31 More than 85% of Iran’s natural gas reserves are located in
non-associated fields. These fields have required more development and invest-
ment, including South and North Pars, Kish, and Kangan-Nar. The South Pars field
is the most important natural gas field in Iran and holds almost 47% of Iranian’s
natural gas reserves and approximately 35% of its total natural gas production.32
30 Natural Gas Exports from Iran, US Energy Information Administration, Independent Static &
Analysis, A report required by section 505 (a) of the Iran Threat Reduction and Syria Human
Rights Act of 2012, http://www.eia.gov/analysis/requests/ngexports_iran/pdf/full.pdf ( acces-
sed on 12.03.2015)
31 http://www.imra.org.il/story.php3?id=61258, (accessed on 24 .02.2015)
32 Natural Gas Exports from Iran, US Energy Information Administration, Independent Static &
Analysis, A report required by section 505 (a) of the Iran Threat Reduction and Syria Human
Rights Act of 2012, http://www.eia.gov/analysis/requests/ngexports_iran/pdf/full.pdf (acces-
sed on 12.03.2015)
33 http://www.mehrnews.com/detail/News/2107325, (accessed on 12 Jan 2015)
Omid Shokri Kalehsar 421
The rushed opening of the South Pars phases 15 and 16 broughtcriticism from
energy analyst and Iranian media. Mehdi Eetesami, president of Iran Marine In-
dustrial Company (Sadra), argued that 35 monthswas not enough for development
of South pars phases and such a decision was political and unrealistic. Accord-
ing to Eetesami, the Ahmadinejad administration gave the financial resources only
to complete the development of the 12th, 15th and 16th phases of the program.34
Duringthe Ahmadinejad era,especiallyin the second term, none of these phases
came to stream – in fact, even the promised 35-month development plan of the
South Pars failed.35 Musa Souri, former Managing Director of Pars Oil and Gas
Company (POGC), speaking about the South Pars field, noted that, “this field is
shared with Qatar but that country has been using modern American technologies
to extract gas. Qatar extracts $8 billion from 15 and 16 phases at present, while
Iran has 9 developingplans for the remaining phases inSouth Pars.According to
forecasts, every developing plan takes 35 month. If Iran delays its extraction by a
single year it may loss $72 billion, but if we extract according to our plan, we can
obtain $72 billion.”36
Gas Pipelines
Iran has extensive domestic natural gas and oil pipelines. This pipeline net-
work involves 12 pipelines that are between 63 and 630 miles long. The pipeline
which connects the Bandar Abbas refinery to the Isfahan refinery is the longest. Its
capacity is 300 thousand bbl/d. The second longest pipeline connects the Ahvaz
oil field to the Tehran refinery. Its capacity is 300 bbl/d.37In addition, Iran owns
some international pipelines which are used to transport oil and natural gas. Iran is
planning to build new pipelines in the future, but the current number includes the
following:
34 isna.ir/fa/news/92050804090/%D8%AA%D9%88%D8%B3%D8%B9%D9%87-35-%-
D9%85%D8%A7%D9%87%D9%87-%D9%BE%D8%A7%D8%B1%D8%B3-%-
D8%AC%D9%86%D9%88%D8%A8%DB%8C-%D8%B3%DB%8C%D8%A7%-
D8%B3%DB%8C-%D8%A8%D9%88%D8%AF-%D8%A7%D8%AE%D8%AA%-
D8%B5%D8%A7%D8%B5(accessed on 10 March 2015) .
35 “Faze 15, 16 Parse Junubi Nesfe Nime Rahandazi Shod” http://www.mehrnews.com/TextVer-
37 US Energy Information Administration, Independent Static & Analysis, Iran Reports, http://
2- Oil Pipelines
Iran has five separate domestic oil pipelines. Two oil pipelines connect the
country’s largest refinery at Abadan in the Khuzestan region with the Arak refinery.
Iran is planning to sign oil pipeline agreements with Iraq that link the southern Iraqi
city of Basra with Abadan.41
38 Iran Oil& Gas Report, Includes BMI’s Forecast, Business Monitor International,www.busi-
nessmonitor.com,p.45
39 Ibid
40 Iran Oil& Gas Report, Includes BMI’s Forecast, Business Monitor International,www.busi-
nessmonitor.com,pp.44-45
41 Ibid
Omid Shokri Kalehsar 423
natural gas and other products at a higher price and under the best conditions for
supplying the technology required to invest in Iran.42 The Iranian political economy
lacks a coherent approach towards energy policy making in the international dimen-
sion and especially in accessing efficient energy diplomacy (a lack of national strat-
egy and long term planning) as well as a lack of informed discourse on the technical
and political visions of energy. The main weakness lies in the ministry cabinet, as
there are few ministers who specialize in energy issues to merit their involvement
in the implementation of the framework and handling of licenses assigned to the
Ministry of Petroleum. Decisions in this area are also done with a limited number
of managers.43 With any increase in oil prices, the government’s commitments will
be increased and made without attention to income taxes and with a lack of com-
mitment to capacity. The fuly negative price shock resulting from this, made all the
worse by the lack of commitment on the part of officials, causes inevitable delays
in projects.44Energy experts believe that the technologies used for constructing Iran
nuclear power stations are not up to date and will be out of date in the near future.
It should be noted that the construction process of the Bushehr nuclear power plant
began twenty to thirty years ago, and other investments in this field took twenty
to thirty years as well. It may be that the main concern on which Iran spends huge
sums to develop, nuclear technologies may give Iran further technical and environ-
ment problems in the future. And for such conditions, the best solution is to develop
technical cooperation with the International Energy Agency and through their insis-
tence ensure Iran develops using the latest technology.45
42 Hossein Pour Ahmadi, Mehdi Zolfaghari, “Diplomasiye Enerji va Manafee Melli Jomhiriye
Eslami”, Danesh e Siyasi, Vol.5, No,1. Bahar, Tabestan 1388, p.24.
43 Hossein Pour Ahmadi, Mehdi Zolfaghari, “Diplomasiye Enerji va Manafee Melli Jomhiriye
Eslami”, Danesh e Siyasi, Vol.5, No,1. Bahar, Tabestan 1388, p.24.
44 Ibid.
45 Abbas Maleki, Siyasat Ghozariye Enerji, Energy, Sharif University of Technology Publicati-
ons, 1390.p 81.
46 Ibid.
424 Enerji Diplomasisi
• The first step in oil production is recovering crude oil productive capacity
of 2005
• Making efforts for marketing and increasing the export of crude oil capa-
city and other petrochemical products
• Giving priority to increasing gas production from the South Pars field
• Taking maximum advantage of oil diplomacy with the aim of reducing
problems in the oil industry
49 http://www.radiofarda.com/content/f12_south_pars_gas_project_faces_difficulties/
The strategic purpose of the Iranian oil and gas industry in the next two de-
cades can be to “gain a greater share of global energy demand”. This means max-
imizing the benefits of international energy markets and increase dependency on
other countries, thus finding a strategic position for Iran in the global energy mar-
ket. Maximizing oil income requires the adaption of coordinated measures, increas-
ing export volume and stability or increasing the price of oil.
NIOC has to become an international company and its operations should be
expanded beyond Iran’s geographical borders. It is the world’s fourth oil compa-
ny. It has to maximize national interest and income within in Iran’s geographical
borders but not be limited to Iran. It should invest and cooperate in the world’s oil
upstream projects and so can obtain prosperity for the country and preserve and
guaranty Iran’s interests, such as the stability of oil, natural gas and LNG markets
in the long run.50
Iran and world powers agreed on an interim deal in 2013 which saw it gain
around $7bn in sanctions relief in return for curbing uranium enrichment and giving
UN inspectors better access to its facilities. The world powers also committed to
allow Iran’s access to $4.2bn in frozen funds.
Japan and South Korea also imposed sanctions similar to those of the EU.As
well as more recent sanctions aimed at Iran’s financial, oil and petrochemical sec-
tors, the US has imposed successive rounds of sanctions since the 1979 Tehran hos-
tage crisis, citing what it says is Iran’s support for international terrorism, human
rights violations and refusal to co-operate with the IAEA.
(accessed on 29.04.2015)
428 Enerji Diplomasisi
foreign companies were waiting for the alleviation of sanctions over Iran oil and
natural gas and even began negations with Iran before the “Lausanne Agreement”
was reached. Iran is interested in continuing with companies and is ready to made
initial agreementssome once the final agreements are signed and sanctions are lift-
ed.Other foreign companies are waiting for the lifting of sanction before launching
negotiations.55
Iran and China had made certain energy agreements before the EU and US
sanctions, and Iran is preparing to award new oil projects to Chinese companies.
Iran has awarded new phase of an oil field development project to China National
Petroleum Corporation International (CNPCI).“We have reached agreement with
the Chinese for the second phase of the North Azadeghan field and CNPCI has
agreed to produce 25,000 bpd in the second phase.56
Iran has revealed that EU companies are interested in new oil deals, and ac-
cording to Iranian officials, some Chinese and Russia firms have also informed the
Ministry of Petroleum of their interest. The details of what deals are available will
be unveiled in a conference in London in September.The new format of Iran’s oil
deals – the Iran Petroleum Contract (IPC) – will be a modification of traditional
buy-back risk service contracts and has been specifically designed to increase the
attractiveness of Iranian projectsfor foreign investors. The IPC offers various stages
of development, explorations and production to the contractors as an integrated
package.The companies need to have therequired technology and expertise as well
as thecompetent ability needed to implement the projects. They firms alsoneed to be
ready to transfer their technical oil expertise to Iranian companies.57
US companies also are interested to invest in Iran oil and gas sector. First
week of May 2015, Reuters report that US oil delegations to visit Iran. Abbas
Sheri-Moghaddam, Iran deputy Oil Minister, said that“we will witness the involve-
ment of major international American oil and gas companies in Iran in the future”.
55 http://www.shana.ir/fa/newsagency/239936/%D8%B4%D8%B1%DA%A9%D8%AA%-
D9%87%D8%A7%DB%8C-%D8%AE%D8%A7%D8%B1%D8%AC%DB%8C-%-
D9%85%D9%86%D8%AA%D8%B8%D8%B1-%D9%84%D8%BA%D9%88-%D8-
%AA%D8%AD%D8%B1%DB%8C%D9%85%D9%87%D8%A7-%D9%88-%DA%A9%-
D9%86%D9%81%D8%B1%D8%A7%D9%86%D8%B3-%D9%84%D9%86%D8%AF%-
D9%86-%D9%87%D8%B3%D8%AA%D9%86%D8%AF (accessed on 04.05.2015)
56 http://www.presstv.com/Detail/2015/05/05/409557/Iran-oil-China-Azadegan, (accessed on
5.5.2015)
57 http://www.presstv.ir/Detail/2015/05/05/409525/iran-oil-opec-sanctions-sanction-nucle-
ar-nuclear-deal-nuclear-talks-geneva-senate-congress-zarif-kerry-obama-rouhani- (accessed
on 5.5.2015)
Omid Shokri Kalehsar 429
By 2013, Iran’s Oil Minister said that seven Western oil companies were welcome
to return to Iran to explore oil after international sanctions are lifted, including US
majors ExxonMobil and ConocoPhillips58.
Iran is planning to construct new gaspipelines, with the aim of boostingits gas
transfer capacity. The country plans to increase natural gas transfer capacity by 300
millioncubic meters.59 Iran is also toresume oilswap after sanctions removal. With
the advancement of Iran’s international status and lifting EU and US sanctions, oil
swap operations will be expedited. During 1999-2009, Iran earned $880 million
through Kazakhstan oil swap. “Iran’s favorable geographical location leaves us no
choice but to resume oil swap which will hopefully be restarted in the near future.”
To increase the capacity to swap oil, the National Iranian Oil Company hadcon-
structed a large number of infrastructures which have mostly remained idle since
the oil swap operations were suspended. The Caspian Sea’s littoral states do not
have access to high-sea and this gives Iran the opportunity to create proper mech-
anism to receive oil, transfer them to domestic refineries as feedstock and hand
over the same amount of oil extracted from the country’s southern oil field to swap
companies.60
Pending debts to Iran stand at around $18 billion, with British,Korean, Indian
and Greek processors owing much of the sum, according to one Iranian official.
Iran’s frozen assets aboard have prohibited banks from processing the transactions
necessary for these payments to be made to Iran.British Petroleum (BP), Royal
Dutch Shell, Indian oil refiners and South Korean petrochemical and polymer com-
panies top the list pending oil payments. Between $4-5 billion of NIOC’s money is
blocked in India. Shell’s debt to Iran total values $2.8 billion, a sumwhich has to be
cleared a day after a nuclear deal is fully reached.61
58 http://uk.reuters.com/article/2015/05/04/uk-iran-usa-energy-idUKKBN0NP0R620150504,
(accessed on 4.5.2015)
59 http://www.presstv.com/Detail/2015/02/15/397750/Iran-to-boost-gas-transfer-capacity, (ac-
cessed on 6.5.2015)
60 Iran to resume oil swap after sanctions removal, https://www.zawya.com/story/Iran_to_resu-
project. This means that Iran’s gas production would stand at least 1,100 mcm/d
by 2019. According to official statisticsreleasedin March last year,around 40% of
the country’s total produced gas, or 91 bcm, was consumed by the housing sector.
This number has increased by more than two percent in comparison with previous
year. If Iran increases its natural gas production by 100 mcm/d by end of 2015, the
country could cope with growing domestic consumption and minimize liquid fuel
consumption at power plants. However, the problem of gas injection into oil field
would remain unsolved.62
62 http://www.naturalgaseurope.com/prospect-of-irans-gas-production-usage-and-export-23322,
(accessed on 23.4.2015).
63 http://www.naturalgaseurope.com/irans-gas-dispute-oman-pakistan-agreements-23376, (ac-
cessed on 30.4.2015).
64 Ibid.
Omid Shokri Kalehsar 431
Iran-Iraq Pipeline
Iran-Iraq gas pipeline is the 100-kilometer pipeline stretches from Charmaleh
in Ilam province to Naft-Shahr on the Iran-Iraq border. According agreement be-
tween two conteris,Iran will initially export 4 mcm of gas to Iraq per day and this
figure will later increase to 25 mcm.On completion, the project will solve a major
portion of Iraq’s energy problems, particularly its electricity shortage.65
onal-politics-and-pipelines-in-the-context-of-global-game-changers-032/ (accessed on
10.02.2015)
432 Enerji Diplomasisi
Azerbaijani and Turkmen gas through new pipelines to the European Union. This
new pipeline will be built in Iran and transport gas from these countries through
Turkey and to the EU. These countries can export about 25 to 30 million mcm/d
to EU.69 As the EU energy chief mentioned, the EU has discussed the possibility
of transiting Turkmenistan’s gas via Iran with Turkmenistan’s president.According
to the European Commission vice president, Maros Sefcovic, bothsides have dis-
cussed the idea of building a pipeline through Iran, since diplomatic relations with
Iran are developing positively. At present, the EU is working on the “Southern Cor-
ridor” route to transfer Azerbaijani gas. However, the main issue is that Azerbaijan
does not have enough gas to make the pipeline a viable source of power – thus
theEU maintained the possibility of importing natural gas from Iran.70 Iran has the
potential to be a main supplier ofnatural gas to the EU, but the major challenge in
getting Iranian gas to EU seems to be Iran’s under-investment in due to US, and
indeed European, sanctions which have restrained the national oil and gas sector
(not helped by outstanding infrastructural constrains,such as Iran’s geographical
distribution of resources relative to its consumption as well as a lack of production
and export infrastructure in the country) have impeded this. Iran is the third largest
natural gas producer after Russia and the US, but its gas sector remains underdevel-
oped. The bulk of production is used to meet growing domestic demand. In 2013,
gas production increased by less than one percent, to 167 bcm, while domestic
consumption reached 162 bcm.71
Iran has several options to export its gas to European Markets, through Turkish
territories to Greece via (potential) Iran-Turkey-Europe Pipeline and Interconnec-
tor-Turkey-Greece-Italy via Trans-Anatolian Pipeline and Trans Adriatic Pipeline
(in the expansion capacity), including the Greece-Bulgaria Interconnector and Io-
nian-Adriatic Pipeline, to Bulgaria via former Nubucco-West or existing intercon-
nector in Southwest Europe. Since the decision was made to liftsanctionson Iran’s
energy sector, Azerbaijan officially announced that was ready to consider offers for
69 http://www.naftnews.net/view/16762/%D8%A7%D8%AD%D8%AA%D9%85%D8%A7%-
D9%84-%D8%B5%D8%A7%D8%AF%D8%B1%D8%A7%D8%AA-%DA%AF%-
D8%A7%D8%B2-%D8%A8%D9%87-%D8%A7%D8%B1%D9%88%D9%BE%D8%-
A7-%D8%A8%D8%A7-%D9%87%D9%85%DA%A9%D8%A7%D8%B1%D-
B%8C-%D8%A7%DB%8C%D8%B1%D8%A7%D9%86%D8%8C-%D8%AA%D8%-
B1%DA%A9%D9%85%D9%86%D8%B3%D8%AA%D8%A7%D9%86-%D9%8-
8-%D8%A2%D8%B0%D8%B1%D8%A8%D8%A7%DB%8C%D8%AC%-
D8%A7%D9%86- ( accessed on 20.4.1025)
70 http://www.presstv.ir/Detail/2015/05/01/408978/Iran-EU-Turkmenistan-gas, ( accessed on
1.5.2015)
71 http://www.azernews.az/analysis/81221.html, ( accessed on 29.4.2015)
Omid Shokri Kalehsar 433
sale of part of their sharesin the TANAP project. Turkey’s Minister of Energy and
Natural Resources Taner Yildzalso mentioned that it would “be possible for Iran
to take a stake in the TANAP project as long as certain commercial conditions are
fulfilled.” At the same time, Headof CommunicationofTAP, Lisa Givert said that
“TAP is open to addition of new shareholders”, which means that after removing
sanctions over Iran energy sector, TAP Consortium might also consider Iran’s par-
ticipation in the project.72
As mentioned, Iran could be a realistic option on the table or EU natural gas
supplier, but there are challenges to bring Iranian gas to European Market, firstly,
even if EU Commission leaves the 50% of TAP’s total capacity of third party ac-
cess,100% of the initial capacity of TAP, as well as that TANAP are secured by
25-year long-term agreement to pump Shah Deniz gas. Thus Azeri gas has already
found its consumers, while Iran has not defined itspotential customers and supply
requirements. Consequently, there is still not a certain legal framework to transport
Iranian gas to European market. Secondly, Iran’s participant in TANAP does not
necessarilymean that Iran will supply its gas via TANAP once it joins the Consor-
tium. Iran is represented in the Shah Deniz Consortium with its NICO. This enables
Iran to participate in the transportation of Azeri gas only for the initial capacity both
TANAP and TAP. Thirdly, if Iran plans to deliver to EU huge amount of gas in the
expansion capacity of TANAP and TAP, its potential customers will need relevant
interconnectors with relevant capacity. In this regard, Iran can recover the Nubuc-
co-West pipeline, whose initial capacity was 20bcm/a. Fourthly, it is clear that sanc-
tions have affected the Iranian energy sector with damages of sanctions including
delays in the developments of its gas field in the Persian Gulf, and high domestic
consumption issues. After sanctions are lifted Iran needs at least 5-6 years to prepare
its export to EU, for construction of new pipelines and development of new fields.73
Iran officially stated that it has removedgas transports to Europe from its pri-
orities because of the continent’s waning economic value. “Given the gas price
decline in Europe, the economic viability of the project has probably decreased.
Besides, the market share of single, shipments and LNG has grown,” said CEO of
NationalIranian Oil Company, Rokkendin Javad, in May 2015. According to Min-
ister of Petroleum, the gas price in Europe has made infrastructure projects such as
pipelines not economically viable.74
72 http://www.naturalgaseurope.com/removal-of-iran-sanctions-and-southern-gas-corri-
dor-23389 ( accessed on 29.4.2015)
73 http://www.naturalgaseurope.com/removal-of-iran-sanctions-and-southern-gas-corri-
LNG Industry
According to the outline of the fourth five–year Iranian National Develop-
ment Plan (2005-2009), the country aimed to produce 70 million tons of LNG
from South Pars, North Pars, Ferdosi, Gholshan gas fields by launching six LNG
production facilities. Iran has signed LNG agreement with French Total, Spanish
Repsol, Dutch-British-Shell and Malaysian Petronas. Due to sanctions, all these
firms withdrew from the Iranian LNG industry and Iran practically lost around
27 million tons of its LNG production capacities. By 2008, Iransigned $25 billion
worth of contracts to develop its gas fields and produce LNG with the Chinese
SINOC group, Chinese CEPA, Polish state-owned gas company (PGNiG) and Ma-
laysian Petrofield. All companies left the Iranian LNG sector.75 Iran is now plan-
ning to invest in LNG projects and has invited foreign companies to invest in the
sector. AsAli-Akbar Safaei, the head of National Iranian Tanker Company (NITC)
“the LNG project is vital for Iran. Markets in the East and the West need Iran’s gas
and we can produce production-transport-consumption chain in this sector,”76 Iran
officially invited German firms to invest in Iran LNG sector and discussed with
Simens and Lurgi, tow companies that were active in Iran LNG sector before the
sanctions.77
(accessed on 8.5.2015).
78 http://www.presstv.ir/Detail/2015/04/27/408256/Iran-gas-South-Pars-development, (accessed
on 27.4.2015).
Omid Shokri Kalehsar 435
(LPG) and 1.05 million tons of Ethane. According to South Pars development plan
all remain phases will be online at the end of 2018.79
Iran aims to recover and completely renovate its oil and natural gas production
capacity by planning to invest $180 billion into it. According to Minister of Petro-
leum Bijan Zanghaneh, Iran needs about this much to revive and renovate its oil
and gas and petrochemical industries by 2022. As Zanganeh states, Iran has been a
reliable energy supplier, adding that the country wants to regain its position in the
market. Iran’s exports must return to the level they enjoyed before the sanctions, at
a minimum of 4 million bpd. For achieving such goals, Iranneeds between 7 month
to three year to produce 5.7 bpd.80
Conclusion
The P5 + 1 nuclear agreement and the removal of sanctions on the Iranian
energy sector has provided a great opportunity for Iran to recover its oil, natural
gas, LNG and production capabilities. Furthermore, in the near future this will be
positive for the Iranian economy as a whole and the oil and gas industry in partic-
ular. Bijan Namdar Zangeneh, the Oil Minister who greeted a press conference in
April 2015, expressed that Iran was ready for a rapid increase in oil exports after
the lifting of sanctions and emphasized that maintaining the share of Iran’s oil sales
at OPEC and said the rate would be likely to return to the state it enjoyed before
sanctions.
It seems that the outline for a development plan on the oil and gas sector is
ready, but the main question remains as to how it will be able to increase oil pro-
duction capacity in the international market as well as how much energy is needed
for the development of the oil industry.
According to the OPEC website, the country has oil reserves of 157 billion
barrels, or about 13.1 percent of the oil reserves of OPEC, putting Iran at similar
level of significance to Venezuela and Saudi Arabia. Despite this important poten-
tial in terms of oil reserves, production and export has never been in a capacity to
79 http://www.shana.ir/fa/newsagency/239546/%D8%AA%D9%84%D8%A7%D8%B4-%-
D8%A8%D8%B1%D8%A7%DB%8C-%D8%B1%D8%A7%D9%87-%D8%A7%-
D9%86%D8%AF%D8%A7%D8%B2%DB%8C-%DA%A9%D8%A7%D9%85%D9-
%84-%D9%BE%D8%A7%D9%84%D8%A7%DB%8C%D8%B4%DA%AF%D8%A7%-
D9%87-%D9%81%D8%A7%D8%B2-19-%D9%BE%D8%A7%D8%B1%D8%B3-%-
D8%AC%D9%86%D9%88%D8%A8%DB%8C(accessed on 28.4.2015).
80 http://www.presstv.ir/Detail/2015/05/07/409935/Iran-oil-trade-germany, (accessed on
7.5.2015)
436 Enerji Diplomasisi
fully seize upon its potential, even if the pre-sanctions rate of barrel production
reached 6 million (decreasing to 2.5 million barrels during the sanction period –
about one million barrels of exports).81
With regard to the nuclear declaration in Switzerland and increasing the pos-
sibility of sanctions, some media and analysts to assess the future prospects of oil
production began. In the meantime, a number of oil production in Iran is considered
a potential high jump and even up to eight million barrels have estimated. But many
oil industry officials and activists, these numbers are unrealistic. A month ago,
“Rokneddin Javadi” Managing Director of National Iranian Oil Company, the oil
production capacity in the drilling industry’s development depends. He said Iran’s
oil production capacity is now about four million barrels per day.82
The natural gas sector is slightly different. Iran could be an option for Europe
to reduce dependency on Russian gas, and this is an issue which Iranian oil officials
have repeatedly mentioned. It should be noted that a high consumption of gas in
the country in the amount of gas injected into storage tanks and export (to Oman,
Iraq and Pakistan) reduces the volume of gas available for export. Another barrier
in this area is the lack of necessary infrastructure for gas exports to Europe. Under
these conditions it is possible Western countries may not be able to wait as such a
process requires at least 10 years.To improve conditions for its oil and gas sectors
Iran needs capital and technology that can be provided by international oil company
access. Several informal talks between officials from the Ministry of Petroleum of
Iran’s clerical government and representatives of international companies has been
done. An example of the talks in September 2013 during the annual meeting of the
United Nations and the OPEC summit in Vienna took place the same year. These
companies have declared interest in participating in Iran’s oil and gas sector, but
not at any cost.
In the event of a positive outcome from the nuclear talks between Iran and the
West and the rapid removal of sanctions, Iran’s oil production capacity to increase.
To sum up, Iran has a potential to be a game changer in world energy markets,
particularly the oil market. New technologies and investment by foreign companies
after the lifting of sanctions would help Iran find its place on the world market as
well as within OPEC. The increased revenue will help the Iranian economy and
improve the living standards enjoyed by ordinary Iranians. Iran has to prepare a
81 http://sedayiran.com/fa/news/56011/%D8%AF%D9%88%D8%B1%D9%86%D9%85%-
D8%A7%DB%8C-%D8%B5%D9%86%D8%B9%D8%AA-%D9%86%D9%81%-
D8%AA-%D9%BE%D8%B3-%D8%B1%D9%81%D8%B9-%D8%AA%D8%AD%D8-
%B1%DB%8C%D9%85-%D9%87%D8%A7 (accessed on 12.5.2015).
82 Ibid.
Omid Shokri Kalehsar 437
program for reducing domestic energy consumption and giving more importance
to energy efficiency.
References
Asgharkhani, Abou Mohammad , “Elzamate Amaliyatiye va Manfhumiye Tadvin e Diploma-
siye Enerji”, Institute for International Energy Studies (ISES), http://www.energy-
diplomacy.ir/Data//ContectFiles/29-11-90-002.pdf (accessed on 10 .02.2015).
“Barnameriziye Esteratejik Dar Sherkate Melli Gas Iran” A. Kimiyagari Vol.2 No.3,
2012, www.asrekimyagari.com/asrkimiagari/News.aspx?NID=157 (accessed 22.04.
2015).
Ebrahim Mottaghi,Diplomaciye Energiye Iran, Olghoha Ravandha,” Institute for Inter-
national Energy Studies (ISES), http://www.energydiplomacy.ir/Data//ContectFi-
les/29-11-90-004.pdf (accessed on 12.12. 2014).
Iran, Oil& Gas Report, Includes BMI’s Forecast, Business Monitor International, www.
businessmonitor.com.
Kinnander, Elin, “The Turkish-Iranian Gas Relationship: Politically Successful, Commer-
cially Problematic”, Oxford Institute for Energy Study,2010, http://www.oxfordenergy.
org/wpcms/wp-content/uploads/2010/11/NG38-TheTurkishIranianGasRelationship-E-
linKinnander-2010.pdf (accessed on 20.03.2015).
“Matne Kamele Barnameye Pnajome Toseye Jomhoriye Eslamiye Iran (1390-134)”, http://
www.bazresi.ir/portal/Home/ShowPage.aspx?Object=News&CategoryID=11a-
5bf88-40f5-4b58-8ba5-7b9e6140f78d&WebPartID=b6fe6c90-8d74-472a-9b36-9ae69f-
6339f5&ID=526831a5-eb54-409a-bf37-3e1c04045b07 (accessed on 22.04.2015).
Maleki, Abbas, Siyasat Ghozariye Energy, Sharif University of Technology Publications,
2011.
Meister, Stefan, Energy Security in the South Caucasus. The Southern Gas Corridor in its
geopolitical environment, Dgap, No.2, Jan 2014.
Natural Gas Exports from Iran, US Energy Information Administration, Independent Static &
Analysis, A report required by section 505 (a) of the Iran Threat Reduction and Syria
Human Rights Act of 2012, http://www.eia.gov/analysis/requests/ngexports_iran/pdf/
full.pdf (accessed on 12.03.2015).
Pour Ahmadi, Hossein, Zolfaghari, Mehdi, “Diplomasiye Enerji va Manafee Melli Jomhiriye
Eslami”, Danesh e Siyasi, Vol.5, No,1. Bahar, Tabestan 1388.
Shaffer, Brenda, Energy Politics, University of Pennsylvania Press, USA, 2009.
US Energy Information Administration, Independent Static & Analysis, Iran Reports, http://
www.eia.gov/countries/analysisbriefs/Iran/iran.pdf (accessed on 25.04.2015).
http://www.azernews.az/analysis/81221.html, (accessed on 29.4.2015).
http://www.bbc.com/news/world-middle-east-15983302 (accessed on 30.3.2015).
438 Enerji Diplomasisi
http://www.presstv.ir/Detail/2015/05/07/409935/Iran-oil-trade-germany, (accessed on
7.5.2015)
http://www.presstv.com/Detail/2015/02/15/397750/Iran-to-boost-gas-transfer-capacity,( ac-
cessed on 6.5.2015)
http://www.radiofarda.com/content/f12_south_pars_gas_project_faces_difficul-
ties/25034029.html (accessed on 3.01.2015)
http://www.shana.ir/fa/newsagency/206420 (accessed on 12.30.2015)
http://www.shana.ir/en/newsagency/239641/Iran-Needs-Foreign-Investment-for-Oil-Fields,
(accessed on 29.04.2015)
http://www.shana.ir/fa/newsagency/239936/%D8%B4%D8%B1%DA%A9%D8%AA%-
D9%87%D8%A7%DB%8C-%D8%AE%D8%A7%D8%B1%D8%AC%DB%8C-%-
D9%85%D9%86%D8%AA%D8%B8%D8%B1-%D9%84%D8%BA%D9%88-%D8-
%AA%D8%AD%D8%B1%DB%8C%D9%85%D9%87%D8%A7-%D9%88-%-
DA%A9%D9%86%D9%81%D8%B1%D8%A7%D9%86%D8%B3-%D9%84%-
D9%86%D8%AF%D9%86-%D9%87%D8%B3%D8%AA%D9%86%D8%AF (
accessed on 04.05.2015).
http://www.shana.ir/fa/newsagency/239546/%D8%AA%D9%84%D8%A7%D8%B4-%-
D8%A8%D8%B1%D8%A7%DB%8C-%D8%B1%D8%A7%D9%87-%D8%A7%-
D9%86%D8%AF%D8%A7%D8%B2%DB%8C-%DA%A9%D8%A7%D9%85%D9-
%84-%D9%BE%D8%A7%D9%84%D8%A7%DB%8C%D8%B4%DA%AF%-
D8%A7%D9%87-%D9%81%D8%A7%D8%B2-19-%D9%BE%D8%A7%D8%B1%-
D8%B3-%D8%AC%D9%86%D9%88%D8%A8%DB%8C (accessed on 28.4.2015).
http://sedayiran.com/fa/news/56011/%D8%AF%D9%88%D8%B1%D9%86%D9%85%-
D8%A7%DB%8C-%D8%B5%D9%86%D8%B9%D8%AA-%D9%86%-
D9%81%D8%AA-%D9%BE%D8%B3-%D8%B1%D9%81%D8%B9-%D8%A-
A%D8%AD%D8%B1%DB%8C%D9%85-%D9%87%D8%A7 (accessed on
12.5.2015).
http://uk.reuters.com/article/2015/05/04/uk-iran-usa-energy-idUKKBN0NP0R620150504,
(accessed on 4.5.2015).
http://www.naturalgaseurope.com/prospect-of-irans-gas-production-usage-and-export-
23322, ( accessed on 23.4.2015).
http://www.naturalgaseurope.com/irans-gas-dispute-oman-pakistan-agreements-23376,(ac-
cessed on 30.4.2015).
http://www.naturalgaseurope.com/removal-of-iran-sanctions-and-southern-gas-corri-
dor-23389 (accessed on 29.4.2015).
http://www.naturalgaseurope.com/removal-of-iran-sanctions-and-southern-gas-corri-
dor-23389 (accessed on 29.4.2015).
http://www.naturalgaseurope.com/iran-eyes-resuming-huge-lng-project-with-ger-
many-23582 (accessed on 8.5.2015).
http://www.themoscowtimes.com/business/article/eus-energy-chief-on-the-hunt-for-non-rus-
sian-gas/519117.html(accessed on 15.04.2015)
440 Enerji Diplomasisi
http://www.presstv.ir/Detail/2015/05/01/408978/Iran-EU-Turkmenistan-gas, (accessed on
1.5.2015)
http://www.presstv.ir/Detail/2015/05/07/409897/Iran-gas-europe-tanap (accessed on
7.5.2015)
http://en.trend.az/iran/2061289.html (accessed on 3.9.2012)
http://www.shana.ir/en/newsagency/240774/Iran-Seeks-Investors-for-LNG, (accessed on
8.5.2015)
http://www.presstv.ir/Detail/2015/04/27/408256/Iran-gas-South-Pars-development, (accessed
on 27.4.2015)
https://www.zawya.com/story/Iran_to_resume_oil_swap_after_sanctions_removal-ZAW-
YA20150427070914/, (accessed on 2.5.2015)
Çağla Gül Yesevi 441
Giriş
Nye, 1990 yılında yazdığı makalesinde, sözlüğe göre güç unsurlarının nüfus,
yüzölçümü, doğal kaynaklar, ekonomik büyüklük, askeri kapasite ve siyasal istik-
rarla tanımlandığını ve geleneksel olarak gücü ölçmenin yolunun savaşlar olduğu-
nu belirtmektedir. Nye, gücün bu tanımının geçerliliğini yitirdiğini ve teknolojinin,
ekonomik büyümenin ve eğitimin, daha önemli ekonomik güç unsurları haline gel-
diğini belirtmektedir.1 Sert güç, bir devletin, istediklerini gerçekleştirebilmek için
zorlayıcı güç unsurlarını kullanması olarak tanımlanmaktadır. Yumuşak güç; askeri
olmayan unsurları, kültürel gücü ve ekonomik gücü ihtiva etmektedir. Bir ülkenin
ekonomik gücü; ülkenin uygulamalarına bakılarak yumuşak güç yanında sert güç
olarak da nitelendirilebilmektedir. Yumuşak gücü nitelendirdiğimizde iyi niyet-
li olma (benignity), görkemli (brilliant) ve cazip (beauty) olma gibi özellikleri de
içerdiği anlaşılmaktadır. Bir devletim iyi niyetli olması, diğer devletlerle iyi ilişkiler
içinde olması, zararsız, saldırgan olmayan siyasalar üretmesi anlamına gelmektedir.
Görkemli bir devlet, geçmiş askeri başarılara ve gelişmiş bilimsel ve teknolojik
yapıya, zengin, etkin bir kültüre ve barışçıl bir topluma sahip olan güçlü bir eko-
nomidir. Cazibe merkezi olan devlet, başka devletler tarafından beğenilen ve takip
edilen değerlere, fikirlere, düşüncelere ve vizyona sahip olan bir devlettir. Böyle bir
cazibeye sahip olabilmek için, o devletin diğer devletlere kimlik, güvenlik, topluluk
bilinci ve paylaşılan değerler sunması gerekmektedir.2
* Yrd. Doç. Dr.; İstanbul Kültür Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası
İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi. Der Kitabevi-Derin Yayınları’ndan 2015 yılında basılan Tür-
kiye’nin Enerji Görünümü: Stratejiler ve İlişkiler adlı kitabın eş yazarıdır.
1 Joseph S. Nye, “Soft Power”, Foreign Policy, No.80, 1990, s.154
2 Alexander L. Vuving, “How Soft Power Works”, APSA Annual Meeting, Toronto, 3 Eylül
2009, s.3-11.
442 Enerji Diplomasisi
3 Atilla Sandıklı, “Yumuşak Güç Savaşları”, Uluslararası Güvenlik Kongresi Bildiri Kitabı,
Hasret Çomak (Ed.), Kocaeli, Kocaeli Üniversitesi Yayınları, Nisan 2014, s.189-190.
4 Anja Fabiani, “Soft and Smart Power in the light of Leadership with Some Policy Remarks
on the Western Balkans”, European Perspectives- Journal on European Perpectives of the
Western Balkans, Vol. 5, No. 2 (9), October 2013, s.115.
5 Nye, J. S., a.g.m., s.163.
Çağla Gül Yesevi 443
%61 Fars
%16 Azeri Türkü
Yüz Ölçümü 1.648.195 km² Etnik Yapı
%1,3 Rus
%13 Diğer
%99,4 Müslüman
%90-95 Şii
80.840.713 (2014
Nüfusu Dini Yapı %5-10 Sünni
tahmini)
%0.6 diğerleri
lerine girişmiş; ancak bu yeni tutum Batılı ülkeler tarafından hoş karşılanmamış
ve Mussaddık, 1953 yılında, bir darbe sonucunda yönetimden uzaklaştırılmıştır.
Mussaddık, TP-Ajax adı verilen CIA operasyonuyla yönetimden uzaklaştırılmıştır.
CIA ajanları bu darbe esnasında İranlı askerlerden destek almışlardır.8 İran’ın enerji
milliyetçiliği yönünde attığı adım, hüsranla sonuçlanmış ve İran’ın enerji sektörünü
kontrol etmesi engellenmiştir.
ABD Başkanı Eisenhower’ın tanımladığı “Barış İçin Atom” programı, 1950’li
yıllarda ortaya konmuştur. Barış için Atom projesi, ülkelerin artan enerji ihtiyaçla-
rını, nükleer enerjinin barışçıl yollarla üretilmesiyle çözümlenebilmesini amaçla-
mıştır. Nükleer silahların, başka ülkeler tarafından üretilmesini engellemek ve sü-
reci kontrol altında tutabilmek, ABD açısından önem taşımıştır. Bu bağlamda, İran,
nükleer enerjiyle ilgili ilk çalışmalarına, 1950’li yıllarda, ABD’nin desteğini ala-
rak başlatmıştır. 1957 yılında, ABD ve İran arasında, nükleer enerjinin sivil amaçlı
kullanımına ilişkin işbirliği antlaşması imzalanmıştır. İran’ın ilk nükleer araştırma
reaktörü 1967 yılında kurulmuştur. Soğuk Savaş döneminin kamplaşmasında, İran-
ABD işbirliği gözlemlenmiştir. Bu iş birliği sayesinde, İran, Nükleer Silahların Ya-
yılmasının Önlenmesine İlişkin Antlaşma’ya 1968’de imza atmış ve 1970’de onay-
lamıştır. İran, nükleer personelinin eğitimi ve reaktör inşaatı konusunda, 1970’li
yıllarda, Batılı devletlerle işbirliği içinde olmuştur.9
Merkezi Viyana’da bulunan Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK),
1957 yılında kurulmuştur. Kendisini, Birleşmiş Milletler ailesinin, “Barış için
Atom” örgütü olarak tanımlamıştır. Güvenli ve barışçıl nükleer enerji elde edil-
mesini amaçlamaktadır. Nükleer enerjinin, sağlık, barış ve refah için kullanılması
gerekliliği üzerinde çalışmalarını sürdüren UAEK nükleer materyallerin askeri ola-
rak kullanımını engellemeye çalışmaktadır. Nükleer Silahların Yayılmasının Ön-
lenmesine İlişkin Antlaşma (Non-proliferation Treaty) 1968 yılında imzalanmış ve
1970 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu antlaşma uluslararası sistemin yapılanmasının
önemli ve pek çok ülke tarafından “adil olmayan” yönünü gözler önüne sermekte-
dir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi de olan ABD, Rusya,
Fransa, İngiltere ve Çin, “nükleer silah sahibi ülkeler” olarak kabul edilmişlerdir.
Nükleer silah sahibi olmayan antlaşmaya taraf ülkeler ise UAEK’in güvenlik dene-
timini kabul etmekle yükümlü olmuşlardır. Günümüzde antlaşmaya taraf olmayan
ülkeler; Hindistan, İsrail, Kuzey Kore ve Pakistan’dır.10
11 A.g.m.
12 Tayyar Arı, Irak, İran, ABD, İstanbul, Alfa Yayınları, 2004, s.332-341.
Çağla Gül Yesevi 447
13 Radoslaw Fiedler, “Hard Power dismisses soft power: The United States’ relations with the
Iranian Islamic Republic in the shadow of the nuclear program”, Przegląd Politologiczny,
No.3, 2013, s.35-36.
14 Atilla Sandıklı, Bilgehan Emeklier, “İran’ın Dış Politika Vizyonu ve Jeopolitik Hedefleri”,
Bilgesam, http://www.bilgesam.org/incele/1866/-iran-in-dis-politika-vizyonu-ve-jeopoli-
tik-hedefleri/#.VRvJE1IcQqQ (Erişim 04.04.2015).
448 Enerji Diplomasisi
15 Mehmet Fatih Özkan, Güral Baba, “Unpredictable Power Broker: Russia’s Role in Iran Nuc-
lear Capability Development”, Ortadoğu Etüdleri, Vol.6, No.2, 2015, s.119.
Çağla Gül Yesevi 449
16 A.g.m.,s.120-125.
17 Yesevi, a.g.e.
18 BBC, “İran nükleer krizinde son rapor”, 30.08.2012, http://www.bbc.co.uk/turkce/haber-
19 Yesevi, a.g.e.
20 A.g.m.
Çağla Gül Yesevi 451
21 Atilla Sandıklı, Bilgehan Emeklier, İran Krizinin Türkiye’ye Olası Etkileri. İstanbul, Bilge-
sam, 2012, s.19.
22 Çağla Gül Yesevi, Burcu Yavuz Tiftikcigil, Türkiye’nin Enerji Görünümü: Stratejiler ve
İran, İsrail’e karşı İran’ın resmi ajansı IRNA’nın 2012 yılındaki haberine göre,
İran Devrim Muhafızları Hava-Uzay Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Emir Hacı-
zade Malatya Kürecik’te ve Basra Körfezi’nde NATO tarafından kurulan füze kal-
kanlarının yeni geliştirdikleri Arm adlı balistik füzeye karşı savunmasız olduğunu
söylemiştir. Hacızade, bu sistemlerin kurulduğu ülkelerin güvenliğini sağlamak için
değil, siyonist İsrail rejimini korumak amacıyla yapıldığını, öne sürmüştür. İsrail’in
kendileriyle boy ölçüşemeyeceğini, siyonist rejimin İran’a saldıracak güçte olma-
dığını belirtmiştir. Ayrıca, İsrail’in, Lübnan’daki Hizbullah’la bile baş edemediğini,
İran’a saldıramayacağını, İsrail’in ABD olmadan, böyle bir işe kalkışmayacağını
vurgulamıştır.27 Bu durumda, İran, IŞİD’e karşı savaşta aynı saflarda yer aldığı ve
nükleer mutabakata vardığı ABD ile ilişkilerini güçlendirmiş ve akıllı bir güç olarak
hareket etmiştir.
İran’ın ABD ile ilişkilerini geliştirmesinden önceki dönemde, güçlü bir İsra-
il-ABD iş birliği gözlemlenmiştir. İran’ın nükleer programının yavaşlatılması ve
durdurulması amacıyla, İran’ın tesislerine pek çok sabotajda bulunulmuştur. Kulla-
nılan malzemelerin değiştirilip, farklı malzemelerin kullanılmasıyla, tesisler zarar
görmüştür. Konu ile ilgili ABD-İsrail işbirliğini resmileştiren anlaşma ise Ağustos
2007’de gerçekleşmiştir. Mossad’ın başındaki Meir Dagan, NicholasBurns’le yap-
tığı görüşmede, İsrail’in İran stratejisini açıklamıştır. Buna göre, BM tarafından
uygulanacak diplomatik baskı ve müeyyideler önem taşımıştır. Yayılmanın önlen-
mesi, ana hedef olarak belirlenmiştir. İranlıların, bomba üretiminde ihtiyaç duyulan
malzemelere ulaşmalarının engellenmesi kararlaştırılmıştır. Dünya bankalarının,
İran’la ticaret yapmalarının önlenmesi bir diğer gereklilik olarak gündeme gel-
miştir. Rejim değişikliği, anlaşmaya varılan diğer konu olarak belirlenmiştir. Bunu
gerçekleştirmek için öğrenci ayaklanmalarının desteklenmesine ve etnik huzursuz-
luğun kışkırtılmasına karar verilmiştir. İran nüfusunun, %50’sini Kürtlerin, Azeri-
lerin, Beluşilerin, Arapların ve Türkmenlerin oluşturduğu gerçeği kullanılacak veri-
lerden biri olarak görülmüştür. İsrail’in İran stratejisinin en önemli ayağını, İran’ın
nükleer projesine karşı önlemler alınması, oluşturmuştur. ABD Başkanı Bush, Ma-
yıs 2007’de, CIA’ye İran’ın nükleer projesini geciktirme amaçlı gizli operasyonları
başlatma yetkisi vermiştir. Bu kararın ardından, Batılı gizli servisler, proje için ge-
reken hammaddeleri, yedek parçaları ve teçhizatları, sabote etme kararı almışlardır.
Dialem nükleer tesisi, Parçin deneme tesisi ve Natanz tesisi zarar görmüştür. İran’ın
pek çok tesisinde kazalar ve sabotajlar meydana gelmiştir. İran, ambargolar yüzün-
den, Batılı istihbarat servisleri için çalışan Doğu Avrupa şirketlerine başvurmak zo-
runda kalmış ve bozuk ürünleri satın almıştır. Bunun yanında, Tinner ailesi, CIA’ye
Libya ve İran’ın nükleer programlarını ifşa etme konusunda yardım etmiştir.28
27 Hürriyet, “İran, NATO’nun radar üslerine karşı yeni füze geliştirdi”, 02.07.2012.
28 M. Bar-Zohar, N. Mishal, Mossad, İstanbul, Koton Kitap, 2012, s.35-39.
454 Enerji Diplomasisi
29 A.g.e., s.39.
30 Ali Kuzu, Mossad, İstanbul, Kariyer Yayıncılık, s.134.
31 Zohar, Mishal, a.g.e., s.40-42.
32 J. Philips, “An Israeli Preventive Attack on Iran’s Nuclear Sites: Implications for the US”,
33 E. Blanche, “Iran-Israel Covert War”, The Middle East, July 2009, s. 28-31.
456 Enerji Diplomasisi
06.09.2012).
Çağla Gül Yesevi 457
(Erişim 30.10.2014).
458 Enerji Diplomasisi
40 Stephen G. Carter, “Iran, Natural Gas and Asia’a Energy Needs: A Spoiler for Snactions?”,
Middle East Policy, vol. 21, no. 1, Spring 2014, p.42-54.
Çağla Gül Yesevi 459
tutmaya çalışmaktadır. ABD vatandaşlarının, pek çok alanda olduğu gibi özellikle
enerji konusunda İran’da iş yapmaları yasaklanmıştır.41 Yaptırımların kaldırılması
ve 2014 yılında düşüş trendine giren petrol fiyatlarının normal seviyelerine yüksel-
mesi, İran’ın ekonomik sorunlarını çözebilecektir.
41 EIA, 2014.
42 Sandıklı, Emeklier, a.g.e., s.2.
43 A. Akdevelioğlu, Ö. Kürkçüoğlu, “İran’la İlişkiler”, Türk Dış Politikası (1919-1980), Baskın
46 Baskın Oran, Türk Dış Politikası 1919-1980, İstanbul, İletişim, 2008, s.799-806.
47 Baskın Oran, Türk Dış Politikası Cilt II:1980-2001, İstanbul, İletişim Yayınları, 2004, s.124-
125.
48 Akdevelioğlu, Kürkçü, a.g.m., s. 579-586.
Çağla Gül Yesevi 461
www.dailysabah.com/opinion/2014/09/01/turkishiranian-relations-addressing-the-asymmet-
ries (Erişim 30.10.2014).
53 EPDK, EPDK 2011 Faaliyet Raporu, Ankara, 2012, s.70.
462 Enerji Diplomasisi
üzerine, Enerji Bakanı Taner Yıldız, kendilerini sadece İran’dan gaz temininin ilgi-
lendirdiğini, karşılığında patates bile verilebileceğini belirtmiştir.54
2012 yılının yaz aylarında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin
İran’dan doğalgaz alımında talep edildiği gibi yaptırımlara uyamayacağını, açıkça
ifade etmiştir. Bakan Yıldız, enerji arzı sağlayan ülkeleri çeşitlendirdiklerini, sorun
yaşamayacakları yönünde bir çok kez demeç vermiştir. İran’ın, nükleer programını
durdurmaması üzerine, AB ve ABD petrol ambargosu uygulamasına, 1 Temmuz
itibariyle, başlamışlardır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Yıldız, ABD’nin aldığı
kararın hukuken bir bağlayıcılığı olmadığını, ama ABD’nin stratejik ortakları ol-
duğunu ifade etmiştir.55 ABD, aldığı yeni kararla, İran’dan petrol alımlarını düşür-
meye devam edecekleri gerekçesiyle, Türkiye ile birlikte 9 ülkeye, önceden alınan
yaptırım muafiyetini uzatmıştır.
EPDK’nın, 2013 Petrol Piyasası Sektör Raporu’na göre, 2011-2013 yılları ara-
sında ham petrol ithalatında İran ve Rusya’nın payı düşüş eğiliminde iken Irak’ın
payı artmıştır. EPDK’nın 2013 Doğalgaz Piyasası Raporuna göre, İran, Türkiye’nin
doğalgaz ithalatının %15’ini, Rusya %58’ini karşılamaktadır.56 2013 yılında 2012
yılına göre, Türkiye’nin ham petrol ithalatında, İran’ın payı %39’dan %28’e, Rus-
ya’nın payı %11’den %8’e düşmüş; Irak’ın payı ise %19’dan %32’ye çıkmıştır.57
2003 yılında devreye giren İran-Türkiye doğalgaz boru hattı ile 10 milyar
m³ doğalgazın Türkiye’ye nakledilmesi konusunda iki ülke anlaşmışlardır. Ancak
gereken miktar, İran tarafından tam olarak iletilmemiştir. Hattan iletilen doğalgaz
2006, 2007 ve 2008 yıllarında kesintiye uğramıştır. İran, doğalgazı iç tüketimi için
kullanmıştır.58 2007 yılında, 6,16 milyar m3, 2008’de 5,8 milyar m3, 2010’da 7,7
milyar m3, 2011’de 8,3 milyar m³ gaz bu hattan nakledilmiştir. 2007 yılında iki ülke
İran’ın Güney Pars gazını ve Türkmen gazını Türkiye’ye nakletmek için boru hattı
inşa edilmesi konusunda mutabakat zaptı imzalanmıştır. Doğu Anadolu’da doğal-
gaz istasyonu kurulması konusunda planlar bulunmaktadır.59 Türkiye-İran arasında
54 T24, “Doğal Gaz Karşılığında Bize ne verildiği Önemli Değil”, 05.12.2012, http://t24.
com.tr/haber/enerji-bakani-yildiz-dogalgaz-karsiliginda-ne-verildigi-bizim-icin-onemli-de-
gil,218996 (Erişim 07.12.2012).
55 Radikal, 04.12.2012
56 EPDK, “Doğalgaz Piyasası Sektör Raporu”, Ankara, 2013, http://www.epdk.gov.tr/docu-
ments/dogalgaz/rapor_yayin/Ddp_yayin_rapor_2012.pdf (Erişim 21.08.2014).
57 Habertürk, 22.05.2014.
58 S. Cagaptay, T. Evans, The Geopolitics of Natural Gas: Turkey’s Energy Policy and the
Future of Natural Gas, 16.12.2013, Houston, Baker Institute for Public Policy Rice Univer-
sity, s.22.
59 T. Babalı, The Role of Energy in Turkey’s Relations with Russia and Iran, Washington,
CSIS, 29.05.2012.
Çağla Gül Yesevi 463
ması rekabet içinde bulunulan diğer ülkelerin tahrik edilmesine yol açabilmekte-
dir.64 İran, bu anlamda yumuşak gücünü kullanırken bölge ülkelerin rahatsız etmiş
olduğundan bölge ülkelerinin iş birliğine gitmeleri ve koalisyon oluşturmaları so-
nucuyla karşılaşmıştır. Bu durum, İran’ın yumuşak güç unsuru olan Şii ideolojisi ve
enerji potansiyelini başarılı olarak uygulamadığını göstermektedir. Hürmüz Boğa-
zı, uluslararası petrol ticareti açısından son derece önemli bir konumdadır. İran’ın
Hürmüz Boğazı’nı kontrol edebilecek konumda olması, Körfez ülkelerinin, İran’ı
enerji alanında da tehdit olarak algılamasına neden olmuştur.65
Suudi Arabistan, Şii ideolojisini ciddi bir tehdit ve İran’ın potansiyel gücü-
nü önemli bir rakip olarak görmektedir ve İran’ın bölgedeki güvenlik dengesini
bozduğunu belirtmektedir. Suudi Arabistan’ın Dışişleri Bakanı Suud bin Faysal,
2009 yılının Mart ayında gerçekleştirilen Arap Ligi toplantısında Arap dünyasını
İran tehdidine karşı birlik olmaya çağırmıştır. Suudi Arabistan’a göre, İran’ın, Irak,
Lübnan ve Filistin’deki faaliyetleri göz önüne alınınca, İran’ın geliştirmekte olduğu
nükleer programı, tüm bölge için tehdit oluşturmaktadır. Körfez Ülkeleri, İran’a
karşı uygulanan uluslararası yaptırımların etkisini arttırmaya yönelik faaliyetlerde
de bulunmuşlardır. Çin, Hindistan ve Türkiye’ye petrol ve doğalgaz satışlarını art-
tırmaya çalışmışlardır.66
2011 yılında Bahreyn’deki barışçı gösterilerin bastırılması için Suudi Arabis-
tan, Bahreyn’e asker göndermiştir. İran, Suudi Arabistan’ın Bahreyn’deki siyasi
reform taleplerini içeren halk hareketini şiddet yoluyla bastırmasına tepki göster-
miştir. Aynı dönemde toplanan Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi Dışişleri
Bakanları toplantısında yayımlanan bildiride, İran’ın Körfez ülkelerinin iç işlerine
müdahale ettiği öne sürülmüştür. Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi, İran’ın,
ülkelerin iç işlerine yönelik müdahalesini şiddetle kınadığını duyurmuş ve İran’ın
müdahaleci politikalarına son vermesini istenmiştir. Suudi Arabistan ve Birleşik
Arap Emirlikleri’nin ortaklaşa düzenledikleri askeri müdahale ise örgüt tarafın-
dan “meşru” olarak nitelendirilmiştir.67 Bahreyn ve Suudi Arabistan, Körfez Arap
Ülkeleri İşbirliği Konseyi’nin 14 Mayıs 2012 tarihinde yapılan toplantısında daha
yakın bir işbirliğinde bulunmayı kararlaştırmışlardır. İran’ın içişlerine ve nüfusları-
nın Şii kesimine müdahalede bulunmasından hoşnut olmadıklarını belirtmişlerdir.68
67 YDH, “Körfez İşbirliği Örgütü’nden İran Karşıtı Bildiri”, 4 Nisan 2011, http://ydh.com.tr/
ve Bahreyn’in Ekonomik Açıdan Önemi”, Ortadoğu Analiz, Cilt 4, Sayı 42, 2012, s.78.
Çağla Gül Yesevi 465
Körfez Ülkeleri arasında ortak pazar kurulması, gümrük birliği kurulması yönünde
adımlar atılması, ortak enerji şebekeleri, su sistemi konularındaki iş birliği, karşı-
lıklı bağımlılığı doğurmuştur ve bu durum, İran yumuşak güç unsurlarının bölgede
zorlayıcı (sert) güç unsurları olarak algılanmasını sağlamıştır.
Sonuç Yerine
Bu çalışmada, İran’ın yumuşak güç unsurları üzerinde durulmuştur. İran’ın
Şii ideolojisi ve enerji kaynakları açısından zenginliği, önemli bir transit ve kay-
nak ülke olması, yumuşak güç unsurları olarak görülmektedir. İran, nükleer enerji
programı nedeniyle, iyicil bir güç olarak tanımlanmamış ve nükleer silah üretimi
amacında olduğu değerlendirmesinde bulunulmuştur. İran’ın nükleer enerji prog-
ramının geçirdiği evreler ve bunun İran’ın uluslararası ilişkilerine ve dış politika
yapım sürecine etkileri anlatılmıştır. İran’ın nükleer enerji programı yumuşak güç
unsuru değil sert güç unsuru olarak algılanmıştır. Bunun neticesinde, ciddi ulus-
lararası yaptırımlara maruz kalan İran, diğer enerji sektörlerini geliştirememiş ve
bölgesel akıllı bir güce dönüşememiştir. Son dönemde nükleer enerji konusunda
varılan mutabakat, İran’ın akıllı bir güce dönüşmesini sağlayabilecek önemli bir
fırsattır. İran’a uygulanan yaptırımların kaldırılması gündemdedir. İsrail, bu ön an-
laşmayı güvenliği açısından tehdit olarak görmektedir. İran’ı tehdit olarak gören
ülkeler listesinde Şii nüfusa sahip Körfez ülkeleri de bulunmaktadır. Yaptırımların
kalkmasıyla, İran var olan enerji kaynaklarını geliştirebilecek ve bir enerji merkezi-
ne dönüşerek bölgesel gücünü ve etkisini arttırabilecektir. Türkiye ve İran arasında
enerji alanında iş birliği yanında enerji transiti ve enerji merkezi olma konularında
rekabet yaşanabileceği görülmektedir.
Kaynaklar
1News Sitesi. “Türkiye’nin aldığı İran doğalgazı Azerbaycan doğalgazına göre 155 dolar daha
pahalı”, 23.01.2014, http://www.1news.com.tr/turkiye/20140123012608785.html (Eri-
şim 24.01.2014).
A. Akdevelioğlu, Ö. Kürkçüoğlu, “İran’la İlişkiler”, Türk Dış Politikası (1919-1980), Baskın
Oran (Ed.), İstanbul, İletişim Yayınları, 2008.
Akkaya, Gülşah Neslihan, Körfez İşbirliği Konseyi: Krallar Kulübü ve Değişen Bölgesel
Düzen, Ankara, SETA, 2013.
Arı, Tayyar, Irak, İran, ABD, İstanbul, Alfa Yayınları, 2004.
Babalı, T., The Role of Energy in Turkey’s Relations with Russia and Iran. Washington,
CSIS, 29.05.2012.
Bar-Zohar, M.; Mishal, N., Mossad, İstanbul, Koton Kitap, 2012.
466 Enerji Diplomasisi
Başkan, Birol, “Körfez’in İran Sorunu: Güvenlik İkileminde Çoklu İlişkiler”, Akademik Or-
tadoğu, Sayı 2, 2013, 39-63.
BBC,“İran nükleer krizinde son rapor”, 30.08.2012.
Blanche, E., “Iran-Israel Covert War”, The Middle East, July 2009.
Cagaptay, S. Evans, The Geopolitics of Natural Gas: Turkey’s Energy Policy and the
Future of Natural Gas, Houston, Baker Institute for Public Policy Rice University,
16.12.2013.
Carter, Stephen G., “Iran, Natural Gas and Asia’a Energy Needs: A Spoiler for Snactions?”,
Middle East Policy, Vol. 21, No. 1, Spring 2014, 41-61.
Daily Sabah, “Turkish-Iranian Relations: Addressing the Assymetries”, 01.09.2014, http://
www.dailysabah.com/opinion/2014/09/01/turkishiranian-relations-addressing-the-asy-
mmetries (Erişim 30.10.2014).
EIA, “Country Analysis Brief: Iran”, http://www.eia.gov/countries/cab.cfm?fips=IR (Erişim
30.10.2014).
EIA, “Country Analysis Briefs: Iran”, http://www.eia.gov/EMEU/cabs/Iran/pdf.pdf (Erişim
06.09.2012).
EPDK, “Doğalgaz Piyasası Sektör Raporu”, Ankara, http://www.epdk.gov.tr/ documents/do-
galgaz/rapor_yayin/Ddp_yayin_rapor_2012.pdf (Erişim 21.08.2014).
EPDK, EPDK 2011 Faaliyet Raporu, Ankara, 2012.
Fabiani, Anja, “Softand Smart Power in the light of Leadership with Some Policy Remarks on
the Western Balkans”, European Perspectives - Journal on European Perpectives of
the Western Balkans”, Vol. 5, No. 2, October 2013, s. 113-136.
Fırat, M., Kürkçüoğlu, Ö., “Misak-ı Milli’den Sevres’e Arap Politikası”, Türk Dış Politikası
(1919-1980), Baskın Oran (Ed.), İstanbul, İletişim Yayınları, 2008.
Fiedler, Radoslaw, “Hard Power dismisses soft power: The United States’ relations with the
Iranian Islamic Republic in the shadow of the nuclear program”, Przegląd Politologic-
zny, No.3, 2013, 27-38.
Habertürk, 22.05.2014, http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2012/08/120830_iran_ nucle-
ar.shtml (Erişim 01.09.2012).
Hürriyet, “İran, NATO’nun radar üslerine karşı yeni füze geliştirdi”, 02.07.2012.
Hürriyet, “Nükleerde Tarihi Antlaşma”, 3 Nisan 2015, http://www.hurriyet.com.tr/ dun-
ya/28631473.asp (Erişim 03.04.2015).
Kuzu, A., Mossad, İstanbul, Kariyer Yayıncılık.
Larrabee, F.S., Nader, A., Turkish-Iranian Relations in a Changing Middle East, Santa
Monica, RAND, 2013.
Nye, Joseph S., “Soft Power”, Foreign Policy, No. 80, 1990, s. 153-171.
Nyego, P., Taner, O. “Turkish-Iranian Rapproachment and the Future of European and Asian
Energy”, Atlantic Council Issue Brief, April 2014.
Çağla Gül Yesevi 467
Oran, Baskın, Türk Dış Politikası Cilt I: 1919-1980, İstanbul, İletişim, 2008.
Oran, Baskın, Türk Dış Politikası Cilt II: 1980-2001, İstanbul, İletişim Yayınları, 2004.
Özkan, Mehmet Fatih, Baba, Güral, “Unpredictable Power Broker: Russia’s Role in Iran Nuc-
lear Capability Development”, Ortadoğu Etüdleri, Vol. 6, No. 2, 2015, s. 112-134.
Öztürkler, Harun, “Körfez Arap Ülkelerinin İşbirliği Konseyi ve Birleşik bir Suudi Arabistan
ve Bahreyn’in Ekonomik Açıdan Önemi”, Ortadoğu Analiz, Cilt 4, Sayı 42, 2012, s.
77-83.
Philips, J., “An Israeli Preventive Attack on Iran’s Nuclear Sites: Implications for the US”,
Backgrounder, No. 2361, 15.01.2010.
Radikal, 04.12.2012.
Sandıklı, Atilla, “Yumuşak Güç Savaşları”, Uluslararası Güvenlik Kongresi Bildiri Kitabı,
Hasret Çomak (Ed.), Kocaeli, Kocaeli Üniversitesi Yayınları, Nisan 2014.
Sandıklı, Atilla, Emeklier, Bilgehan, “İran’ın Dış Politika Vizyonu ve Jeopolitik Hedefleri”,
Bilgesam, http://www.bilgesam.org/incele/1866/-iran-in-dis-politika-vizyonu-ve-jeo-
politik-hedefleri/#.VRvJE1IcQqQ (Erişim 04.04.2015).
Sandıklı, Atilla, Emeklier, Bilgehan, İran Krizinin Türkiye’ye Olası Etkileri. İstanbul, Bil-
gesam, 2012.
Sinkaya, Bayram, “Implications of the Arab Spring for Iran’s Policy Towards the Middle
East”, Ortadoğu Etüdleri, Vol. 6, No. 2, 2015, s. 54-78.
Star, “Rusya: İran’a saldırı felaket olur”, 06.09.2012, http://haber.stargazete.com/ guncel/rus-
ya-irana-saldiri-felaket-olur/haber-686692 (Erişim 07.09.2012).
T.C. Dışişleri Bakanlığı, “İran’ın Ekonomisi”, http://www.mfa.gov.tr/iran-ekonomisi.tr.mfa
(Erişim 30.10.2014).
T24, “Doğal Gaz Karşılığında Bize ne verildiği Önemli Değil”, 05.12.2012, http://t24.com.
tr/haber/enerji-bakani-yildiz-dogalgaz-karsiliginda-ne-verildigi-bizim-icin-onemli-de-
gil,218996 (Erişim 07.12.2012).
The World Factbook, “Iran”, 2014, https://www.cia.gov/library/publications/ resources/
the-world-factbook/geos/ir.html (Erişim 15.12.2014).
Vuving, Alexander L., “How Soft Power Works”, APSA Annual Meeting, Toronto, 3 Eylül
2009, s. 1-20.
YDH, “Körfez İşbirliği Örgütü’nden İran Karşıtı Bildiri”, 4 Nisan 2011, http://ydh.com.tr/
HD8909_korfez-isbirligi-orgutunden-iran-karsiti-bildiri.html (Erişim 04.04.2015).
Yesevi, Çağla Gül, “Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ve Iran”, 30 Nisan 2012, http://www.
enerjienergy.com/artikel.php?artikel_id=348 (Erişim 05.04.2015).
Yesevi, Çağla Gül, Tiftikcigil, Burcu Yavuz, Türkiye’nin Enerji Görünümü: Stratejiler ve
İlişkiler, İstanbul, Der’in Yayınları, 2015.
Zaman, “Mussaddık’ı CIA devirmiş”, 17 Nisan 2000, http://arsiv.zaman.com.tr/2000/ 04/17/
dunya/7.html (Erişim 05.04.2015).
468 Enerji Diplomasisi
Fatma Aslı Kelkitli 469
Giriş
Dünyanın en büyük yirmi ekonomisi içinde yer alan İran’da petrol ve do-
ğal gaz gelirleri gayri safi milli hasılanın %20’sini, hükümet gelirlerinin %60’ını,
ihracat gelirlerinin ise %80’den fazlasını oluşturmaktadır.1 2012 yılında ABD ve
Avrupa Birliği’nin İran’ın petrol ve doğal gaz ihracatı üzerindeki kısıtlamaları ge-
nişletmeleri sonucunda petrol gelirleri bir önceki yıla nazaran %47 azalmış2, bunun
sonucunda da İran ekonomisi %26 oranında daralmıştır.3 Enerji gelirleri ve buna
paralel olarak gayri safi milli hasıladaki düşüş 2013 yılında da devam etmiş, İran
ekonomisi ancak P5+14 ülkeleri ile üzerinde mutabakata varılan ve ülkenin ham
petrol ihracatını azaltmaya yönelikçabalara ara verilmesini öngören Ortak Eylem
Planı’nın Ocak 2014’te yürürlüğe girmesinden sonra bir nebze olsun belini doğ-
rultmayı başarabilmiştir. Özellikle Çin’e ve Hindistan’a petrol satışının artmasıyla
ekonomi tekrar büyüme trendine girmiştir.
Ağırlıklı olarak enerji gelirlerine dayanan ve bu nedenle talep değişiklikleri,
fiyat dalgalanmaları ve ambargolardan kolayca etkilenen kırılgan bir yapıya sahip
olan İran ekonomisinin geleceği İranlı yöneticileri de kaygılandırmaktadır. Bu is-
* Yrd. Doç. Dr.; İstanbul Arel Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İliş-
kiler Bölümü Öğretim Üyesi.
1 Iran Country Report, Economic Overview, Euler Hermes Economic Research, 16 December
2013, http://www.eulerhermes.com/economic-research/country-reports/Pages/Iran.aspx (Eri-
şim 24.01.2015).
2 Sean Evers, “Iran’s Energy Sector Gears Up for Post-Sanctions Era”, The National,
15.10.2014.
3 Islamic Republic of Iran, Gross Domestic Product, Current Prices,http://www.imf.org/exter-
nal/pubs/ft/weo/2014/02/weodata/weorept.aspx?sy=2010&ey=2015&scsm=1&ssd=1&sort=-
country&ds=.&br=1&pr1.x=39&pr1.y=8&c=429&s=NGDP_RPCH%2CNGDPD%2CNG-
DPDPC%2CPPPGDP%2CPPPPC&grp=0&a=(Erişim 24.01.2015).
4 ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve Almanya.
470 Enerji Diplomasisi
tikrarsız ve öngörülemez durumla mücadele edebilmek için İran devleti 2009 yı-
lında açıkladığı Beşinci Kalkınma Planı’nda Ulusal Gelişim Fonu’nu kurduğunu
açıklamıştır. Buna göre yıllık petrol ve doğal gaz gelirlerinin en az %20’si bu fonda
toplanmakta ve burada biriken para sanayi, teknoloji, tarım, altyapı ve ulaştırma
yatırımlarında kullanılmaktadır.5
İran hükümeti orta ve uzun vadede ülkenin petrol ve doğal gaza olan bağımlı-
lığını azaltmayı hedeflese de enerjiekonomiye olan girdisi nedeniyle daha uzun yıl-
lar İran’ınkilit sektörü olmayı sürdürecektir. Bu nedenle bu çalışmada İran’ın enerji
diplomasisi petrol vedoğal gaz sektörlerinde uyguladığı politikalar çerçevesinde
tartışılacaktır. Makalenin ilk kısmında İran’da enerji alanındaki temel karar verici
kurumlar incelenecek daha sonra ise ayrı bölümler halinde bu karar vericilerin pet-
rol ve doğal gaz sektörlerindeki faaliyetleri ve politikaları mercek altına alınacaktır.
5 Declaration of the General Policies of the Fifth Development Plan by the Grand Leader of the
Revolution, 01 October 2009, https://www.princeton.edu/irandataportal/laws/supreme-leader/
khamenei/declaration-fifth-dev-pla/ (Erişim 25.01.2015).
6 Country Analysis Brief Iran, U.S. Energy Information Administration, 21 July 2014, s.4, http://
www.eia.gov/countries/analysisbriefs/Iran/iran.pdf (Erişim 03.02.2015) ve “Supreme Energy
Council Meeting Today”, SHANA, 04.03.2014.
7 Iranian Ministry of Energy News Agency, 06 February 2015, http://news.moe.gov.ir/default.
aspx?lang=en-US (Erişim 05.02.2015).
Fatma Aslı Kelkitli 471
di yakın çevresinde yer alan ve güvendiği kişileri getirmek için çaba harcamakta ve
bu uğurda diğer güç odaklarıile yoğun bir mücadele içine girmektedir. İran’da Pet-
rol Bakanlığı ve İran Ulusal Petrol Şirketi uzun yıllar eski cumhurbaşkanı Haşimi
Rafsancani’nin ailesinden gelen kişiler tarafından yönetilmiştir.8 Mahmud Ahme-
dinejad Ağustos 2005’te cumhurbaşkanı seçilir gelmez bu durumu değiştirmek için
yoğun mesai harcamış, sonunda Devrim Muhafızı kökenli yeni kadroları petrol ve
doğal gaz sektörlerinde kilit görevlere getirmeyi başarmıştır.9
4 Ağustos 2013 tarihinde göreve gelen Ahmedinejad’ın halefi Hasan Ruhani
ilk iş olarak 15 Ağustos 2013’te Devrim Muhafızı kökenli Enerji Bakanı Rüstem
Gasemi’yi daha önce birçok İran kabinesinde (Mir Hüseyin Musavi, Haşimi Raf-
sancani, Muhammed Hatemi) enerji ve petrol bakanı olarak görev yapmış enerji
sektörünün duayenlerinden Bijan Namdar Zanganeh ile değiştirmiş10, Zanganeh de
Ulusal Petrol Şirketi, Ulusal Petrokimya Şirketi ve Ulusal Gaz Şirketleri’nin başla-
rına kendi gibi petrol ve doğal gaz endüstrilerinde deneyimli profilleri getirmiştir.11
Ruhani, Enerji Bakanlığı görevine ise Devrim Muhafızları’nın eski Tahran istih-
barat sorumlusu Hamid Çitçiyan’ı getirerek, bu önemli güç merkezini enerji karar
mekanizmasından tamamen dışlamak istemediğini de göstermiştir.
İran İslam Devrimi sonrası 1979 yılında yürürlüğe giren yenianayasanın 81.
maddesine göre ticaret, sanayi, tarım, hizmetler, maden çıkarma sektörlerinde şir-
ketlerin veya kurumların oluşturulmasında yabancılara imtiyaz verilmesi yasaktır.12
İran, 1994’te yürürlüğe soktuğu Bütçe Yasası ile 81. maddenin uygulanmasında
biraz da olsa esnekliğe gitmiş, yabancı petrol ve doğal gaz şirketleri ile geri-alım
anlaşmaları yapılmasına cevaz vermiştir.13 Buna göre yabancı petrol ve doğal gaz
şirketleri İran’da petrol ve doğal gaz keşif, geliştirme ve çıkartma projelerinde yer
alabilecekler fakat gerçekleştirecekleri bu projelerde hisse sahibi olmayıp satış ge-
8 Fareed Mohamedi, “The Oil and Gas Industry”, The Iran Primer, United States Institute of
Peace, http://iranprimer.usip.org/resource/oil-and-gas-industry (Erişim 15.02.2015).
9 Mahnaz Zahirinejad, “The Role of Political Structure in Iran’s Energy Decision Making Poli-
cy”, Journal of Third World Studies, Vol. 29, No. 1, Bahar 2012, s.242.
10 Sumit Dutta, “The World’s Biggest Oil & Gas Companies & the Industry Giants Who Lead
Them”, Oil & Gas IQ Countdown 2014, November 2013, s. 8, http://no.sotskurs.no/wp-con-
tent/uploads/2013/12/The-Worlds-Biggest-Oil-Gas-Companies-2014.pdf(Erişim 15.02.2015).
11 “Iran Oil Minister Replaces State Oil, Gas Chiefs”, Reuters,11.09.2013, “Iran: Battle Looms
Over Remake for Domestic Oil Industry”, Energy Intelligence, 13.09.2013 ve Ian Hanner,
“Top 10 CEOs in Oil and Gas”, Exploration World, 15.09.2014.
12 Islamic Republic of Iran Constitution, http://www.iranonline.com/iran/iran-info/government/
constitution-6-2.html (Erişim 15.02.2015).
13 Nima Nasrollahi Shahri, “The Petroleum Legal Framework of Iran: History, Trends and the
Way Forward”, China and Eurasia Forum Quarterly, Vol. 8, No. 1, 2010, s. 121-122.
472 Enerji Diplomasisi
lirlerinden belirlenmiş bir pay alacaklardı. İran-Irak Savaşı’nın İran’ın enerji alt-
yapısını tahrip etmesi ve ülkeyi ekonomik açıdan darboğaza sokmasıhükümetin
zengin petrol ve doğal gaz yataklarını geliştirecek yatırımları hayata geçirmesini
engellemiş, yabancı sermayenin teknik bilgisine, deneyimine veteknolojisine muh-
taç kalmasına neden olmuştur. İran ayrıca yaptırımlardan ve kısıtlamalardan buna-
lan enerji sektörünü canlandırabilmek için Şubat 2014 tarihinde ilan ettiği ve adını
İran Entegre Petrol Sözleşmesi koyduğu yeni bir anlaşma modeli üzerinde çalış-
maktadır. Buna göre İran ile petrol ve doğal gaz yatırım anlaşması imzalayacak olan
yabancı şirket İran Ulusal Petrol Şirketi ile proje ortağı olacak, keşif, geliştirme ve
üretim fazları tek bir proje içinde değerlendirilip her aşama için ayrı anlaşmalar ya-
pılmayacak ve anlaşmanın süresi geri-alım sözleşmelerinden daha uzun olup 15-25
yıl arasında değişecektir.14
İran hükümetinin enerji ile ilgili bir diğer önemli gündem maddesi Aralık
2010’da yürürlüğe giren devlet desteği reform programının başarılı bir şekilde
tamamlanmasının sağlanmasıdır. Tahran, sekiz yıl süren İran-Irak Savaşının İran
halkı üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak ve bir refah devleti olarak sosyal ada-
leti sağlamak amacıyla 1980’lerin başından itibaren enerji, temel gıda maddeleri,
ilaçfiyatlarını ve elektrik, su ve kanalizasyon hizmetleri gibi kamu hizmetlerinin
fiyatlarını pazar fiyatlarının çok altında tutmaktadır.15 Bu durum İran’da bu ürün
ve hizmetlerin tüketimini arttırırken bütçeye ağır yük getirmektedir. 2013 yılında
İran gayri safi milli hasılasının %25’i bu tüketici sübvansiyonlarına harcanmıştır.16
Reform programına göre öncelikle petrol ve petrol ürünlerinin fiyatları Basra Kör-
fezi petrol fiyatlarının %90’nından az olmamak üzere, doğal gaz fiyatı ise ortalama
ihraç fiyatlarının en az %75’i kadar arttırılacaktı.17 Artan enerji fiyatlarının İran
halkını fazla mağdur etmemesi için ülke çapında nakit transferleri gerçekleştiril-
mesi öngörülüyordu. Programın ikinci aşamasında ise petrol ve doğal gaz fiyatları
%30 daha zamlanacaktı. Her ne kadar geniş çaptaki uluslararası yaptırımlar İran
ekonomisini sarsıp, enflasyonu arttırdıysa ve nakit transferleri reform programının
amacından sapıp daha çok halkın üzerindeki mali yükleri hafifletmek için kullanıl-
dıysa da program en azından ana hedeflerinden biri olan petrol ve petrol ürünleri
tüketiminde azalmayı sağlamıştır.18 Hükümetin bundan sonraki hedefi enerji fiyat-
14 “Iran Works to Attract IOCs”, Arabian Oil and Gas, 06 June 2014, http://www.arabianoilan-
dgas.com/article-12570-iran-works-to-attract-iocs/(Erişim 15.02.2015).
15 Semira N. Nikou, “The Subsidies Conundrum”, The Iran Primer, United States Institute of
Peace, http://iranprimer.usip.org/resource/subsidies-conundrum(Erişim 15.02.2015).
16 “Cheaper Oil: Winners and Losers”, The Economist, 25.10.2014.
17 Elham Hassanzadeh, “Recent Developments in Iran’s Energy Subsidy Reforms”, Policy Brief,
The International Institute for Sustainable Development, October 2012, s. 1.
18 A.e., s. 6.
Fatma Aslı Kelkitli 473
19 Benoit Faucon and Bill Spindle, “Oil Price Drop, Nuclear Deal Delay Unsettle Iran’s Eco-
nomy: President Rouhani Oversaw Fragile Recovery”, The Wall Street Journal, 22.12.2014.
20 2013 World Proved Reserves, http://www.eia.gov/countries/index.cfm?view=reserves (Erişim
21.02.2015).
21 2013 World Oil Production, http://www.eia.gov/countries/index.cfm?view=production (Eri-
şim 21.02.2015).
22 Top World Oil Net Exporters, 2013, http://www.eia.gov/countries/index.cfm?topL=exp (Eri-
şim 21.02.2015).
23 Cyrus Bina, “Petroleum and Energy Policy in Iran”, 07 August 2009, http://mrzine.monthlyre-
view.org/2009/bina070809.html (Erişim 21.02.2015).
24 Mohamedi, a.g.e.
25 Gawdat Bahgat, “Iran’s Role in Europe’s Energy Security: An Assessment”, Iranian Studies,
Vol. 43, No. 3, 2010, s. 343.
26 Siret Hürsoy ve Hatice Hande Orhon, “Modern Dünya Sisteminde Sermaye Birikimi ve İran’ın
Enerji Politikaları”, Ege Stratejik Araştırmalar Dergisi, Cilt 3, Sayı 2, 2012, s. 71.
474 Enerji Diplomasisi
üretim alanlarından biri olarak kabul edilmektedir. Kuzey ve güney olmak üzere
iki kısıma ayrılan petrol sahasının kuzey bölümünü geliştirme yetkisi Ocak 2009
tarihinde imzalanan 1,8 milyar dolarlık bir antlaşmayla Çin Ulusal Petrol Şirketi’ne
verilmiştir.27 58 petrol kuyusunun bulunduğu petrol sahasının geliştirilme projesi
iki fazdan oluşmaktadır. %67’si tamamlanan birinci fazdapetrol üretiminin 2015
yılı içerisinde başlaması öngörülmektedir. Bu faz tamamlandığında kuzey Azade-
gan petrol sahasının İran’ın günlük petrol üretimine 75.000 varillik bir katkısı ola-
caktır.28 İran güney Azadegan petrol sahasının geliştirilmesi için ise 2004 yılında
Japon petrol şirketi Inpex ile iki milyar dolarlık bir konsorsiyum antlaşması imzala-
mıştı. Antlaşmaya göre konsorsiyumda Inpex’in %75, İran Ulusal Petrol Şirketi’nin
ise %25 hissesi olacaktı. ABD’nin İran üzerindeki yaptırımlarından ürken Inpex
2006 yılında konsorsiyumdaki hisse oranını %10’a indirmiş29, İran da bunun üze-
rine 2009 yılında Çin Ulusal Petrol Şirketi’ni Inpex’in yerine konsorsiyuma almış-
tı. Aradan geçen beş yıllık süre zarfında Çinli firmanın performansından memnun
kalmayan İran Petrol Bakanlığı sözleşmeyi Nisan 2014’te feshettive Çinli şirke-
tin yerini İranlı firmalarla doldurdu.30 Aksaklıklar ve gecikmelerden dolayı güney
Azadegan petrol sahasında üretim kuzeydekine nazaran oldukça geri rakamlarda
seyretmektedir. Nisan 2014 itibari ile günlük üretim 29.000 varildir.31
2002 yılında Huzistan eyaleti sınırlarında keşfedilen Yadavaran petrol sahası
İran’ın bir diğer önemli potansiyel petrol kaynağıdır. İran Yadavaran’ı geliştirmek
için Çinli Sinopec firması ile Ekim 2004 tarihinde bir mutabakat zaptı imzalamış-
tı. Antlaşmaya göre Sinopec Yadavaran’ı geliştirmesine ilaveten 30 yıl boyunca
İran’dan 250 milyon tonluk LNG satın alacak ayrıca Yadavaran faaliyete geçtikten
sonra da 25 yıl boyunca piyasa fiyatlarından günlük 150.000 varil petrol ithal ede-
cekti.32 Proje şu anda rayında gidiyor görünmektedir. Nisan 2014’te günlük petrol
üretimi 25.000 varilden 50.000 varile çıkmıştır.33 Hedef 2015 yılında üretimi gün-
lük 85.000 varile çıkarmaktır.34
İran’ın üzerinde çalıştığı diğer petrol projeleri ise Yaran, Azar, Güney Pars35,
cy, 13.01.2015, “Azar Oilfield Extraction From September 2015”, Iran Daily, 10.10.2014 ve
“Iran to Offer South Pars Oil Layer to Foreign Investors”, Trend Azerbaijan, 21.02.2015.
36 Dalga Khatinoglu, “The Case of Ukraine, Russia’s Oil MoUs with Iran”, Trend Azerbaijan,
13.05.2014.
37 Country Analysis Brief Iran, a.g.e., s. 9.
38 Bezen Balamir Coşkun, “İran’ın Enerji Kaynakları ve Küresel Enerji Jeopolitiği”, Zirve Üni-
versitesi Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (OSAM) Stratejik Analiz Serisi, Cilt
1, Mayıs 2010, s. 17.
39 Hossein Askari ve Roshanak Taghavi, “Iran’s Financial Stake in Caspian Oil”, British Jour-
nal of Middle Eastern Studies, Vol. 33, No. 1, 2006, s. 11.
40 “Iran to Boost Oil Refining Capacity”, Press TV, 22.02.2015.
41 National Iranian Oil Refining & Distribution Company, Refining Companies, http://en.niordc.
ir/index.aspx?fkeyid=&siteid=77&pageid=359 (Erişim 22.02.2015).
42 Mohammad Hassani, “Performance of Iran’s Oil Sector: Oil Revenues and Developmental
Challenges, 1970-2003”, India Quarterly: A Journal of International Affairs, Vol. 62, No
1, 2006, s. 158.
476 Enerji Diplomasisi
sıdır. Bu durumu ortadan kaldırmak için İran hükümeti rafinerilerden yıllık gelirle-
rinin %30’unu mevcut üretim planlarını güncellemek ve ürün kalitesini yükseltmek
için kullanmalarını istemiştir. İran beş yıllık bir plan dahilinde özellikle İsfahan,
Shahid Tondgouyan (Tahran), Şiraz ve Tebriz rafinerilerinde ürün kalitesini arttır-
mayı amaçlamaktadır.43 İran ayrıca kendi toprakları dışında rafineri kurma ve mev-
cut rafinerilerin kapasitesini arttırma ve onarma çalışmaları içine de girmiştir. İran
Ulusal Petrol Şirketi’nin Endonezya, Malezya, Suriye, Vietnam ile rafineri kurma,
Suudi Arabistan, Senegal, Sri Lanka ile rafineri kapasitesini arttırma ve Zimbabwe
ile rafineri restorasyon ve yeniden inşa antlaşmaları vardır.44 Fakat İran Ulusal Pet-
rol Rafineri ve Dağıtım Şirketi Başkanı Abbas Kazemi’nin ifadesiyle bu projelerde
şu ana kadar kaydedilen ilerleme sıfırdır.45
İran petrolünün alıcı listesinde Çin, Hindistan ve Japonya en üst sıralarda
bulunmaktadır. İran’ın bir numaralı petrol müşterisi olan Pekin 2014 yılında Tah-
ran’dan 27.5 milyon ton ham petrol ithal etmiştir. 46 Çin, hem İran’la gerçekleştirdi-
ği ortak petrol projeleri hem de İran’ın enerji sanayi ve altyapısına verdiği teknolo-
jik, teknik ve finansal destek nedeniyle İran için çok değerli bir ortaktır. Bu nedenle
Tahran, Pekin’in petrol ithalatının önemli bir ksımını endüstriyel ekipman ve tek-
noloji transferi ile karşılamasına izin vermektedir.47 Hindistan, 20 milyon ton ham
petrol alımıyla, Çin’in ardından ikinci sırada yer almaktadır.48 Coğrafi yakınlık ve
Hindistan’ın artan enerji ihtiyacı Yeni Delhi’yi Tahran için ideal müşteri konumu-
na sokmaktadır. Fakat Hindistan ABD’nin İran ile ilgili yaptırım kararlarına uyma
noktasında Çin’e nazaran daha hassas davranmaktadır. Bu bağlamda 2005 yılında
Hindistan’ın İran ile imzaladığı ve İran’ın Yadavaran ve Cufeyr petrol sahalarını
geliştirmesini öngören antlaşma bir türlü hayata geçirilememiştir.49 Mart 2011 tari-
hinde Fukushima’da gerçekleşen nükleer felaketten sonra 54 nükleer reaktörünün
sadece iki tanesini kullanımda bırakan Japonya50 yoğun enerji ihtiyacının büyük
bal.com/upstream/drilling-and-production/30072014/Iranian-oil-gas-sector-EIA/ (Erişim
28.03.2015).
53 “Iran Eyes 1 bcm/d Gas Output in March 2016”, News Archive, National Iranian Gas Company,
Pars doğal gaz geliştirme projesinin Mart 2015 itibariyle ilk 12 fazı tamamlanmış
bulunmaktadır. Kuzey Pars, Kish, Gülşen, Tabnak, Kangan-Nar, Firuz B, Hayyam,
Madar, Serdar-ı Cengel, Lavan, ve Firdevs İran’daki diğer önemli doğal gaz sahala-
rıdır.55 İran hükümeti doğal gaz alanlarının geliştirilmesi görevini çoğunlukla İranlı
firmalara verirken Fransa, Rusya, İtalya, Norveç, Malezya, Çin ve Angola’ya ait
enerji şirketleri de çeşitli fazların geliştirilmesine katkıda bulunmuştur.
İran 2013 yılında 9.3 milyar metreküplük doğal gaz ihracatı gerçekleştirmiş-
tir.56 1996 yılında İran’la imzaladığı doğal gaz alım antlaşması gereğiTebriz-Doğu-
beyazıt boru hattından 8.7 milyar metreküp doğal gaz ithal eden Türkiye İran’ın en
büyük doğal gaz müşterisidir.57 İran gazının diğer iki önemli alıcısı ise Ermenistan
ve Azerbaycandır. 2007 yılında açılışını İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedine-
jad ve Ermenistan Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan’ın birlikte yaptığı Tebriz-Sar-
daryan boru hattı aracılığıyla İran’dan yılda 450 milyon metreküp doğal gaz satın
alan Ermenistan bu gazın büyük kısmını Hrazdan santralinde enerji üretmek için
kullanmaktadır.58 Azerbaycan ise kara bağlantısının olmadığı Nahçıvan bölgesinin
enerji ihtiyacını karşılamak için İran’dan Salmas-Nahçıvan boru hattı ile yıllık 250
milyon metreküp59 civarında doğal gaz satın almaktadır.
Zengin doğal gaz kaynaklarının varlığına rağmen İran doğal gazın iç pazar-
da konutların ısıtılması, sanayi sektörüne enerji girdisi, elektrik üretimi ve ulaşım
için yoğun miktarda kullanılmasından dolayı talebi karşılamak amacıyla 1997
yılından beri dışarıdan doğal gaz alımları yapmaktadır. İran’ın 2013 yılında 4.7
milyar metreküp doğal gaz ithal ettiği Türkmenistan en önemli doğal gaz satıcısı-
ch 2015, http://www.iraniangas.ir/Portal/Home/ShowPage.aspx?Object=NEWS&CategoryI-
D=4cd46ada-b65f-4830-abd3-f972dc23f6ac&WebPartID=b05b729f-9999-48df-9b96-01d81
b214d55&ID=1eb0fc42-6463-4a85-ae28-9f853f8b3f28 (Erişim 28.03.2015).
55 Country Analysis Brief Iran, a.g.e., s. 20-27.
56 OPEC Members’ Facts and Figures, 2013, 2014 OPEC Annual Statistical Bulletin, s.8,
http://www.opec.org/opec_web/static_files_project/media/downloads/publications/ASB2014.
pdf(Erişim 28.03.2015).
57 2005-2013 Yılları Doğal Gaz İthalat Miktarları (milyon Sm3), Enerji Piyasası Düzenle-
me Kurumu Doğal Gaz Piyasası 2013 Yılı Sektör Raporu, s. 20, http://www.epdk.gov.
tr/documents/dogalgaz/rapor_yayin/Dpd_Rapor_Yayin_Sektor_Raporu_2013.pdf (Erişim
28.03.2015).
58 Arman Gasparyan, “Iranian Energy Policy towards the South Caucasus from the Perspective
of Neo-Liberalism Theory”, Spectra Journal Vol. 3, No. 1, 2014, http://spectrajournal.org/
article/view/116/124 (Erişim 28.03.2015).
59 Emin Akhundzada ve Seray Özkan, “İran Enerji Görünümü”, Hazar Strateji Enstitüsü Ener-
ji ve Ekonomi Araştırmaları Merkezi, Aralık 2014, s. 5, http://www.hazar.org/UserFiles/
yayinlar/raporlar/iran_Turkce_3_.pdf(Erişim 28.03.2015).
Fatma Aslı Kelkitli 479
dır.60 İki devlet Ağustos 1996 tarihinde Rusya’yı bypas edecek bir doğal gaz boru
hattının inşası için antlaşma yapmış61, Aralık 1997’de İran Cumhurbaşkanı Mu-
hammed Hatemi’nin ve Türkmenistan Cumhurbaşkanı Saparmurat Niyazov’un
katılımıyla Korpeje-Kurt Kui doğal gaz boru hattı açılmış ve Türkmenistan’dan
İran’a ilk petrol ihracatı başlamıştır. Ocak 2010 tarihinde faaliyete geçen Devle-
tabad-Serahs-Hangeran doğal gaz boru hattı ile de Tahran ve Aşkabat arasındaki
enerji işbirliği daha da artmıştır.62 İran, Türkmen gazına ilaveten Azerbaycan’dan
da özellikle kış aylarında kuzeydoğu bölgelerinin yakıt ihtiyacını karşılamak için
doğal gaz ithal etmektedir.
İran doğal gaz ihracatını dolayısıyla gelirlerini artırmak için doğal gaz boru
hattı inşa projelerine de devam etmektedir. Bu bağlamda tasarlanan boru hatların-
dan biri olan İran-Irak doğal gaz boru hattı projesi Eylül 2014 tarihinde tamam-
lanmıştır. İran‘ın Kirmanşah eyaletinden Irak sınırındaki Neftşehr kentine kadar
uzanan 270 kilometrelik boru hattının buradan Bağdat santrallerine pompalanıp El
Mansure elektrik santralini beslemesi planlanmaktadır.63 İran ilk yıl içinde Irak’a
günlük dört milyon metreküp doğal gaz ihraç etmeyi öngörürken ileriki yıllarda bu
rakamın günlük 25 milyon metreküpe çıkmasını hedeflemektedir.64
İran Pakistan’a uzanacak bir doğal gaz boru hattı yapımı üzerinde de çalış-
maktadır. 11 Mart 2013 tarihinde İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ve
Pakistan Cumhurbaşkanı Asıf Ali Zerdari tarafından İran’ın liman kenti Chaba-
har’da temeli atılan 2.775 kilometrelik boru hattından Pakistan’ın ilk etapta günlük
yaklaşık 23 milyon metreküp doğal gaz alması planlanmaktadır.65 Hattın İran bölü-
mü büyük ölçüde tamamlanırken Pakistan kısmının inşaatıkararlaştırılan takvimin
çok gerisinde kalmıştır. Bunda Pakistan’nın yaşadığı ekonomik ve teknik sorunlar
kadar ABD’nin ve Suudi Arabistan başta olmak üzere Pakistan’ın Körfez bölgesi
müttefiklerinin İslamabad’ın Tahran ile enerji bağlarını kuvvetlendirmesine olum-
suz bakmalarının da etkisi vardır. İran-Pakistan boru hattına başlarda Hindistan’ın
da katılması düşünülürken Yeni Delhi’nin 18 Temmuz 2005 tarihinde Washington
60 A.e., s. 6.
61 Süha Bölükbaşı, “The Controversy over the Caspian Mineral Resources: Conflicting Percepti-
ons, Clashing Interests”, Europe-Asia Studies, Vol. 50, No. 3, Mayıs 1998, s. 407.
62 Aidarbek Amirbek, “Avrupa Birliği ve Türkmenistan: Boru Hatlarına Dayalı İşbirliği”, US-
GAM, 04.08.2011, http://www.usgam.com/tr/index.php?l=807&cid=462&bolge=13&ko-
nu=16 (Erişim 28.03.2015).
63 “İran-Irak Arasında Doğalgaz Boru Hattı Tamamlandı”, Dünya, 07.09.2014.
64 “Official: 14 Consortiums Ready to Invest in Iran-Iraq Gas Pipeline”, Fars News Agency,
13.02.2015.
65 Stephen G. Carter, “Iran, Natural Gas and Asia’s Energy Needs: A Spoiler for Sanctions?”,
Middle East Policy Council, Vol. 21, No. 1, Bahar 2014, s. 48.
480 Enerji Diplomasisi
ile sivil nükleer enerji işbirliği antlaşması imzalamasından sonra bu konu gündem-
den düşmüştür.66
Zengin doğal gaz kaynaklarının varlığına rağmen yetersiz teknoloji, mali güç-
lükler ve uluslararası yaptırımların etkisiyle yabancı sermayenin ülkede yatırım
yapmaktan çekinmesi nedeniyle İran’ın doğal gaz gelirleri petrole kıyasla potansi-
yelinin oldukça altındadır. Bu durumun farkında olan İran hükümeti özellikle ithal
gaza olan bağımlığını azaltmak için bir an önce Güney Pars sahasındaki çalışmala-
rın tamamlanması için çaba harcarken, bir yandan da gaz işleme tesisleri ve yeraltı
gaz depoları kurmaktadır.67 2007’de yapımına başlanılan Tombak’taki LNG (sıvı-
laştırılmış doğal gaz)terminalinin tamamlanması da bir diğer önemli uzun vadeli
hedeftir.
İran’da doğal gaz sanayi elektrik üretimine yaptığı katkı açısından da oldukça
önemli bir yere sahiptir. İran ekonomik kalkınma planlarında her ne kadar elektrik
üretimindehidro ve jeotermal enerji, rüzgar, güneş ve biyokütle enerjisi gibi ye-
nilenebilir enerji kaynaklarının ağırlığını artırmayı hedeflediğini beyan etse de68
elektrik üretiminde aslan payını hala doğal gaz (%69) ve petrol (%25) almaktadır.69
Hidro enerjinin toplam elektrik üretimindeki payı %6 iken diğer yenilenebilir enerji
kaynaklarının oranı %1’in altında seyretmektedir.70 İran Buşehr nükleer santralinin
tam kapasite ile çalışmasını sağlayıp Darkovin’de yeni bir nükleer tesis inşa edere-
k71elektrik üretiminde nükleer kaynakların payını artırmak istemektedir. Böylelikle
doğal gaz kaynakları çoğunlukla iç tüketimi karşılamak için değil büyük ölçüde
ihracat amacıyla kullanılabilecektir.
Sonuç
Milli gelirinin büyük kısmının petrol ve doğal gaz ihracatına dayanması, ener-
ji firmalarının büyük çoğunluğunun devlete ait olması ve uyguladığı geniş kapsamlı
66 Shebonti Ray Dadwal, “India-Iran Energy Ties: A Balancing Act”, Strategic Analysis, Vol. 36,
No. 6, Kasım-Aralık 2012, s. 933.
67 Hedayat Omidvar, “Iran’s Aggressive Natural Gas Expansion Plans”, GNV Magazine,
2010, http://www.gnvmagazine.com/eng/opinion-iran_s_aggressive_natural_gas_expansion_
plans-53 (Erişim 28.03.2015).
68 Islamic Republic of Iran Management and Planning Organization, Law of the Fourth Eco-
nomic, Social and Cultural Development Plan of the Islamic Republic of Iran, 01.09.2004,
http://unpan1.un.org/intradoc/groups/public/documents/APCITY/UNPAN021522.pdf (Erişim
28.03.2015).
69 Akhundzada ve Özkan, “İran Enerji Görünümü”, a.g.e., s. 10.
70 A.e.
71 Country Analysis Brief Iran, a.g.e., s. 31.
Fatma Aslı Kelkitli 481
sosyal yardım programlarıyla İran birçok açıdan1970 yılında Hüseyin Mahdavy ta-
rafından ortaya atılan rantiye devlet tanımına uymaktadır. Nükleer programı nede-
niyle başta ABD olmak üzere Batı dünyasının hışmını üzerine çeken ve ekonomik
yaptırımlara maruz kalan İran bu nedenle rantiye devlet modelinin özellikle sosyal
yardım noktasında tıkanmaya başlamıştır.
Enerji sektöründeki sübvansiyonlar ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan yo-
ğun petrol ve doğal gaz tüketimi bütçeye ekstra yük bindirmekte kısıtlamalar ve
yaptırımlar nedeniyle zaten zor günler geçiren ülkenin mali durumunu daha da boz-
maktadır. Tahran’ın uzun vadeli hedefi petrol ve doğal gaz gelirlerinin bir kısmını
sanayi, teknoloji ve altyapı projeleriiçin kullanarak tek ihraç kalemine dayanan bu
sağlıksız ekonomik model yerine daha sürdürülebilir ve etkin bir sisteme geçiş ya-
pabilmektir. Bu hedefe ulaşabilmek için de ilk etapta ülkedeki petrol ve doğal gaz
tüketimini azaltmak için bu enerji kaynaklarının fiyatlarını artırmıştır.
Tahran ayrıca enerji dışı sektörlere kaynak sağlamak amacıyla petrol ve doğal
gaz endüstrilerinden gelen gelirleri artırma çabası içine girmiştir. Bu minvalde yeni
petrol alanları keşfedilip geliştirilmeye çalışılırken mevcut rafinerilerin işlediği
ürünlerin kalitesinin yükseltilmesine çalışılmaktadır. Doğal gaz sektöründe de ben-
zer şekilde bir yandan yeni sahalar kullanıma açılırken bir yandan da boru hatları
inşa edilerek ihracat gelirleri arttırılmaya çalışılmaktadır. Nükleer tesislerini elekt-
rik üretimi için yoğun şekilde kullanmaya başlayan İran en azından iç tüketiminin
büyük kısmını buradan üretilen elektrik ile karşılayıp doğal gazını daha yüksek
oranlarda dışarıya satmayı planlamaktadır.
Kaynakça
“1st Phase of North Azadegan Oil Field to Come on Stream Next Year”, Islamic Republic
News Agency, 21.07.2014.
2005-2013 Yılları Doğal Gaz İthalat Miktarları (milyon Sm3), Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumu Doğal Gaz Piyasası 2013 Yılı Sektör Raporu, s. 20, http://www.epdk.gov.tr/
documents/dogalgaz/rapor_yayin/Dpd_Rapor_Yayin_Sektor_Raporu_2013.pdf(Erişim
28.03.2015).
2013 World Oil Production, http://www.eia.gov/countries/index.cfm?view=production (Eri-
şim 21.02.2015).
2013 World Proved Reserves, http://www.eia.gov/countries/index.cfm?view=reserves (Erişim
21.02.2015).
Akhundzada, Emin ve Seray Özkan: “İran Enerji Görünümü”, Hazar Strateji Enstitüsü
Enerji ve Ekonomi Araştırmaları Merkezi, Aralık 2014, s. 5, http://www.hazar.org/
UserFiles/yayinlar/raporlar/iran_Turkce_3_.pdf(Erişim 28.03.2015).
482 Enerji Diplomasisi
Amirbek, Aidarbek: “Avrupa Birliği ve Türkmenistan: Boru Hatlarına Dayalı İşbirliği”, US-
GAM, 04.08.2011, http://www.usgam.com/tr/index.php?l=807&cid=462&bolge=13&-
konu=16 (Erişim 28.03.2015).
Askari, Hossein ve Roshanak Taghavi: “Iran’s Financial Stake in Caspian Oil”, British Jour-
nal of Middle Eastern Studies, Vol. 33, No. 1, 2006.
“Azar Oilfield Extraction From September 2015”, Iran Daily, 10.10.2014.
Bahgat, Gawdat: “Iran’s Role in Europe’s Energy Security: An Assessment”, Iranian Studies,
Vol. 43, No. 3, 2010.
Behera, Abhimanyu: “India-Iran Energy Ties: Problems and Prospects”, India and Iran in
Contemporary Relations, R. Sidda Goud, Manisha Mookherjee (Ed.), Hyderabad,
Centre for Indian Ocean Studies, Osmania University, 2014.
Bölükbaşı, Süha: “The Controversy over the Caspian Mineral Resources: Conflicting Percep-
tions, Clashing Interests”, Europe-Asia Studies, Vol. 50, No. 3, Mayıs 1998.
Carter, Stephen G.: “Iran, Natural Gas and Asia’s Energy Needs: A Spoiler for Sanctions?”,
Middle East Policy Council, Vol. 21, No. 1, Bahar 2014.
“Cheaper Oil: Winners and Losers”, The Economist, 25.10.2014.
“China’s 2014 Iran Oil Imports Up 28%”, Iran Daily, 23.01.2015.
“China, Iran Sign Biggest Oil & Gas Deal”, Xinhuanet, 30.10.2004.
Coşkun, Bezen Balamir: “İran’ın Enerji Kaynakları ve Küresel Enerji Jeopolitiği”, Zirve
Üniversitesi Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (OSAM) Stratejik Analiz
Serisi, Cilt 1, Mayıs 2010.
Country Analysis Brief Iran, U.S. Energy Information Administration, 21 July 2014, s.4,
http://www.eia.gov/countries/analysisbriefs/Iran/iran.pdf (Erişim 03.02.2015).
Dadwal, Shebonti Ray: “India-Iran Energy Ties: A Balancing Act”, Strategic Analysis, Vol.
36, No. 6, Kasım-Aralık 2012.
Declaration of the General Policies of the Fifth Development Plan by the Grand Leader of
the Revolution, 01 October 2009, https://www.princeton.edu/irandataportal/laws/supre-
me-leader/khamenei/declaration-fifth-dev-pla/ (Erişim 25.01.2015).
Dutta, Sumit: “The World’s Biggest Oil & Gas Companies & the Industry Giants Who Lead
Them”, Oil & Gas IQ Countdown 2014, November 2013, s. 8, http://no.sotskurs.no/
wp-content/uploads/2013/12/The-Worlds-Biggest-Oil-Gas-Companies-2014.pdf(Eri-
şim 15.02.2015).
Evers, Sean: “Iran’s Energy Sector Gears Up for Post-Sanctions Era”, The National,
15.10.2014.
Faucon, Benoit and Simon Hall: “China’s Sinopec Doubles Oil Output at Iranian Project”,
The Wall Street Journal, 10.06.2014.
Faucon, Benoit and Bill Spindle: “Oil Price Drop, Nuclear Deal Delay Unsettle Iran’s Eco-
nomy: President Rouhani Oversaw Fragile Recovery”, The Wall Street Journal,
22.12.2014.
Fatma Aslı Kelkitli 483
Gasparyan, Arman: “Iranian Energy Policy towards the South Caucasus from the Perspective
of Neo-Liberalism Theory”, Spectra Journal Vol. 3, No. 1, 2014, http://spectrajournal.
org/article/view/116/124(Erişim 28.03.2015).
Hanner, Ian: “Top 10 CEOs in Oil and Gas”, Exploration World, 15.09.2014.
Hassani, Mohammad: “Performance of Iran’s Oil Sector: Oil Revenues and Developmental
Challenges, 1970-2003”, India Quarterly: A Journal of International Affairs, Vol.
62, No. 1, 2006.
Hassanzadeh, Elham: “Recent Developments in Iran’s Energy Subsidy Reforms”, Policy
Brief, The International Institute for Sustainable Development, October 2012.
Hong, Zhao: “China’s Dilemma on Iran: Between Energy Security and a Responsible Rising
Power”, Journal of Contemporary China, Vol. 23, No. 87, 2014.
Hürsoy, Siret ve Hatice Hande Orhon: “Modern Dünya Sisteminde Sermaye Birikimi ve
İran’ın Enerji Politikaları”, Ege Stratejik Araştırmalar Dergisi, Cilt 3, Sayı 2, 2012.
“İran-Irak Arasında Doğalgaz Boru Hattı Tamamlandı”, Dünya, 07.09.2014.
“Iran: Battle Looms Over Remake for Domestic Oil Industry”, Energy Intelligence,
13.09.2013.
Iran Country Report, Economic Overview, Euler Hermes Economic Research, 16 December
2013, http://www.eulerhermes.com/economic-research/country-reports/Pages/Iran.aspx
(Erişim 24.01.2015).
“Iran Eyes 1 bcm/d Gas Output in March 2016”, News Archive, National Iranian Gas Com-
pany, 16 March 2015, http://www.iraniangas.ir/Portal/Home/ShowPage.aspx?Object=-
NEWS&CategoryID=4cd46ada-b65f-4830-abd3-f972dc23f6ac&WebPartID=b05b72
9f-9999-48df-9b96-01d81b214d55&ID=36f4cf6c-bf2b-4af7-bfe8-c05d6fd2e1f3 (Eri-
şim 28.03.2015).
“Iran Launches Major Gas Project”, News Archive, National Iranian Gas Company, 17 March
2015, http://www.iraniangas.ir/Portal/Home/ShowPage.aspx?Object=NEWS&Categor-
yID=4cd46ada-b65f-4830-abd3-f972dc23f6ac&WebPartID=b05b729f-9999-48df-9b9
6-01d81b214d55&ID=1eb0fc42-6463-4a85-ae28-9f853f8b3f28 (Erişim 28.03.2015).
“Iran Oil Minister Replaces State Oil, Gas Chiefs”, Reuters, 11.09.2013.
“Iran to Boost Oil Refining Capacity”, Press TV, 22.02.2015.
“Iran to Increase Oil Extraction From Joint Field with Iraq”, Iranian Students’ News Agen-
cy, 13.01.2015.
“Iran to Build 11 New Refineries”, Mehr News Agency, 08.06.2014.
“Iran to Offer South Pars Oil Layer to Foreign Investors”, Trend Azerbaijan, 21.02.2015.
“Iran Works to Attract IOCs”, Arabian Oil and Gas, 06 June 2014, http://www.arabianoilan-
dgas.com/article-12570-iran-works-to-attract-iocs/(Erişim 15.02.2015).
“Iranian Companies to Make Up for Chinese Setback in South Azadegan Field”, Islamic Re-
public News Agency, 14.09.2014.
484 Enerji Diplomasisi
“Iranian Firms Replace Chinese at South Azadegan Oil Field”, Financial Tribune, 15.09.2014.
Iranian Ministry of Energy News Agency, 06 February 2015, http://news.moe.gov.ir/default.
aspx?lang=en-US (Erişim 05.02.2015).
Islamic Republic of Iran Constitution, http://www.iranonline.com/iran/iran-info/government/
constitution-6-2.html(Erişim 15.02.2015).
Islamic Republic of Iran, Gross Domestic Product, Current Prices,http://www.imf.org/external/
pubs/ft/weo/2014/02/weodata/weorept.aspx?sy=2010&ey=2015&scsm=1&ssd=1&-
sort=country&ds=.&br=1&pr1.x=39&pr1.y=8&c=429&s=NGDP_RPCH%2CNGDP-
D%2CNGDPDPC%2CPPPGDP%2CPPPPC&grp=0&a=(Erişim 24.01.2015).
Islamic Republic of Iran Management and Planning Organization, Law of the Fourth Econo-
mic, Social and Cultural Development Plan of the Islamic Republic of Iran, 01.09.2004,
http://unpan1.un.org/intradoc/groups/public/documents/APCITY/UNPAN021522.
pdf(Erişim 28.03.2015).
Khatinoglu, Dalga: “The Case of Ukraine, Russia’s Oil MoUs with Iran”, Trend Azerbaijan,
13.05.2014.
Lloyd, Claira: “Oil and Gas: Iran”, Energy Global, 30 July 2014, http://www.energyglobal.
com/upstream/drilling-and-production/30072014/Iranian-oil-gas-sector-EIA/ (Erişim
28.03.2015).
Mohamedi, Fareed: “The Oil and Gas Industry”, The Iran Primer, United States Institute
of Peace, http://iranprimer.usip.org/resource/oil-and-gas-industry(Erişim 15.02.2015).
Nada, Garrett: “Iran and Asia 2: Japan Is Torn, Oil Hungry But Anti-Nuke”,The Iran Primer,
United States Institute of Peace, http://iranprimer.usip.org/blog/2014/jan/30/iran-and-a-
sia-2-japan-torn-oil-hungry-anti-nuke(Erişim 24.02.2015).
National Iranian Oil Company, Joint Ventures, http://www.nioc.ir/portal/home/?general-
text/81026/81171/69635/ (Erişim 22.02.2015).
National Iranian Oil Refining & Distribution Company, Refining Companies, http://en.niordc.
ir/index.aspx?fkeyid=&siteid=77&pageid=359 (Erişim 22.02.2015).
Nikou, Semira N.: “The Subsidies Conundrum”,The Iran Primer, United States Institute
of Peace, http://iranprimer.usip.org/resource/subsidies-conundrum(Erişim 15.02.2015).
“Official: 14 Consortiums Ready to Invest in Iran-Iraq Gas Pipeline”, Fars News Agency,
13.02.2015.
“Oil Refineries Tasked to Improve Output Quality”, SHANA, 04.02.2015.
Omidvar, Hedayat: “Iran’s Aggressive Natural Gas Expansion Plans”, GNV Magazine, 2010,
http://www.gnvmagazine.com/eng/opinion-iran_s_aggressive_natural_gas_expansion_
plans-53 (Erişim 28.03.2015).
OPEC Members’ Facts and Figures, 2013, 2014 OPEC Annual Statistical Bulletin, s.8,
http://www.opec.org/opec_web/static_files_project/media/downloads/publications/
ASB2014.pdf(Erişim 28.03.2015).
Overview, Japan, U.S. Energy Information Administration, 30 January 2015, s. 6, http://www.
eia.gov/countries/analysisbriefs/Japan/japan.pdf (Erişim 24.02.2015).
Fatma Aslı Kelkitli 485
Shahri, Nima Nasrollahi: “The Petroleum Legal Framework of Iran: History, Trends and the
Way Forward”, China and Eurasia Forum Quarterly, Vol. 8, No. 1, 2010.
Soble, Jonathan: “Japanese Energy Group to Quit Iran Oilfield”, Financial Times, 30.09.2010.
“Supreme Energy Council Meeting Today”, SHANA, 04.03.2014.
Top World Oil Net Exporters, 2013, http://www.eia.gov/countries/index.cfm?topL=exp (Eri-
şim 21.02.2015).
Verma, Nidhi: “India Oil Imports from Iran Jump Sharply in 2014”, Reuters, 16.01.2015.
Wan, Xiao: “CNPC to Develop Azadegan Oilfield”, China Daily, 16.01.2009.
Zahirinejad, Mahnaz: “The Role of Political Structure in Iran’s Energy Decision Making Poli-
cy”, Journal of Third World Studies, Vol. 29, No. 1, Bahar 2012.
486 Enerji Diplomasisi
Tuğçe Varol 487
Tuğçe VAROL*
* Yrd. Doç. Dr.; Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Siyaset Bilimi ve
Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi.
1 İsmail Altunsoy, “Kuraklık, Elektrik Üretiminde Doğalgazın Payını %55’e Çıkardır”, Zaman,
22 Eylül 2014, http://www.zaman.com.tr/ekonomi_kuraklik-elektrik-uretiminde-dogalga-
zin-payini-yuzde-55-e-cikardi_2245837.html (Erişim 21.04.2015).
2 Carlos Pascualve Jonathan Elkin, “Introduction”, Energy Security: Economics, Politics,
Strategies, and Implications, Carlos Pascualve Jonathan Elkin (Ed.), The Brookings Institu-
tion, 2010, s. 1.
488 Enerji Diplomasisi
3 A.y.
4 Micheal Ratner, Paul Belkin, Jim Nichol ve Steven Woehrel, “Europe’s Energy Security: Op-
tions and Challenges to Natural Gas Supply Diversification”, CRS-R42405, 20 Ağustos 2013,
https://www.fas.org/sgp/crs/row/R42405.pdf (Erişim20.04.2015).
5 Gal Luftve Anne Korin, “Energy Security: In the Eyes of the Beholder”, Energy Security
Challenges For the 21st Century: A Reference Handbook, GaLuftve Anne Korin (Ed.),
Greenwood Pub., 2009, s. 6.
6 RT, “Ruble Hits New 2015 Record, Resilientto Sinking Oil”, 8 Nisan 2015, http://rt.com/
business/247813-ruble-new-2015-high/ (Erişim 08.04.2015).
7 Carlos Pascual, Evie Zambetakis, “The Geopolitics of Energy – From Security to Survival”,
Energy Security: Economics, Politics, Strategies, and Implications, Carlos Pascual, Jonat-
han Elkin (Ed.), The Brookings Institution, 2010, s. 9.
Tuğçe Varol 489
hen’e göre bir ülkenin güç iddiasında bulunabilmesi için dört unsura sahip olması
gerekmektedir; güçlü bir ordu, ekonomisinin artı vermesi, ideolojik liderlik ve et-
kili yönetim.8 Bu bağlamda enerji jeopolitiği açısından ülkelerin dünya üzerindeki
yerleri ve sahip oldukları enerji kaynakları dış politikada üstlendikleri rolleri anla-
mamıza yardımcı olmaktadır. Süper güç iddiasında bulunan ABD ve buna karşılık
çok kutuplu bir dünya düzeni politikasını takip etmeye çalışan Rusya ve Çin, enerji
jeopolitiğini kendi çıkarları doğrultusunda ayrı ayarı yorumlamaktadırlar. Örneğin;
kendi kendine yetme iddiasındaki ABD, son yıllarda meyvesini almaya başladı-
ğı kaya gazı teknolojisi ile ürettiği gaz miktarını arttırdığı gibi gaz fiyatlarını da
ucuzlatmıştır. ABD’de yaşanan “kaya gazı devriminin” hemen ardından ABD ga-
zının Avrupa’ya satılıp satılmayacağı konuşulmaya başlanmıştır. Eğer ABD gazı
tankerler ile Avrupa kıtasına ulaşacak olursa, bu durumun Avrupa ve Asya enerji
jeopolitiğini derinden etkilemesi beklenmektedir çünkü hali hazırda Rusya, Avru-
pa’nın doğalgaz ihtiyacının %30’una yakınını karşılamaktadır. Buna ilave olarak
Rusya yeni projeler ile de Avrupa gaz piyasasındaki yerini arttırmaya çalışmaktadır.
Henüz Avrupa açısından ucuz olmayan ABD gazının optimal bir fiyat ile kıtaya
ulaşması halinde Rusya’nın Avrupa enerji jeopolitiğini okuma retoriğinde bir deği-
şiklik olabilir. Rusya ve Çin’in imzaladığı doğalgaz anlaşması neticesinde Mosko-
va esasen doğuya yönelik bir enerji stratejisi başlatmış durumdadır. Bu bağlamda
Çin’de Rusya’nın Avrupa’ya karşılık doğuya dönme stratejisini Moskova ile yaptı-
ğı doğalgaz görüşmelerinde fiyat indirimi talepleri ile karşılamaktadır. Görüldüğü
üzere ABD’de başlayan kaya gazı teknolojisinin sonuçları Avrupa’dan Çin’e kadar
enerji jeopolitiğinde yeni hamlelere karşı ülkelerin dış politika hazırlıklarını etkile-
yebilmektedir.
Bu çalışmanın konusu olarak enerji jeopolitiği kavramına baktığımızda ise
IŞİD terör örgütünün tüm Orta Doğu enerji güvenliği ve politikalarını etkilediği gö-
rülmektedir. IŞİD’ın varlığını sürdürdüğü ve saldırılar düzenlediği bölge özellikle
petrol kaynakları ve tesisleri ile önem arz ettiği kadar, pek çok uluslararası boru hat-
tı projesinin de geçiş noktasında bulunmaktadır. Buna ilave olarak IŞİD’ın Suriye
ve Irak topraklarında faaliyetlerini sürdürmesi bölgenin enerji jeopolitiğini başka
noktalardan etkileyebilirken, IŞİD’a karşı başlatılacak olan uluslararası operasyon
ise bölgenin enerji jeopolitiği açısından bambaşka sonuçlar doğurabilecektir.
Türkiye Güney
Kıbrıs
Suudi
Arabistan Katar
SURİYE
Mısır
Şekil 1:
IŞİD’ın Orta Doğu’da Enerji Etki Alanı
Arap Baharı
- Tunus
2010 yılı sonralarına doğru demokrasi talebi ile Tunus’tan başlayarak Libya
ve Mısır’a yayılan oradan da Orta Doğu’nun çeşitli ülkelerinde gerçekleşen olaylar
dünya siyasi tarihine Arap Baharı olarak geçmiştir. Uzun yıllardır baskıcı ve otori-
ter rejimler altında yaşayan Kuzey Afrika halklarının sokaklara dökülmesi netice-
sinde üç ülkede devrim gerçekleşmiş ve Tunus, Mısır ve Libya’da ki tarihi rejimler
çökmüştür. “Arap Baharı” olaylarının ilk başladığı ülke olan Tunus’ta bir gencin
ekonomik sorunlar ve işsizlik nedeniyle kendisini yakmasının ardından Tunus halkı
23 yıldır ülkeyi yöneten Zeynel Abidin Bin Ali’yi protesto etmek amacıyla sokak
eylemleri başlatmışlardır.9 Halk hareketlerine daha fazla direnemeyen Zeynel Abi-
9 Duygu Dersan Orhan, “Orta Doğu’nun Krizi: Arap Baharı ve Demokrasinin Geleceği”, Atılım
Sosyal Bilimler Dergisi, 3, 2013, s. 22.
Tuğçe Varol 491
din ise 2011 yılı başında ülkesini terk etmek zorunda kalmıştır. “Yasemin Devrimi”
olarak da anılan Tunus devrimi sonucunda ülkede uzun zamandır baskı altında olan
İslami Hareketler, siyasete dahil olmaya başlamışlar ve Tunus’ta ki “İslami Hare-
ket” lideri RaşidGannuşi, Tunus’a dönmüş ve yapılan ilk seçimlerde de Başbakan
olmuştur. Ancak Tunus’ta devrimin kısa sürede ve kansız olarak gerçekleşmesine
rağmen, domino etkisi ile yayılmaya başlayan halk hareketleri Libya, Mısır ve ar-
dından Suriye’de iç savaşa yol açmıştır.10 Diğer yandan Selefi hareketlerin Tunus’ta
güç kazanması ile birlikte ülkede siyasi suikastlar yaşanmaya başlamış ve ülkede
siyasi istikrarsızlık başlamıştır.11
- Mısır
Uzun yıllar Mısır’ı yöneten Hüsnü Mübarek de Mısır halkının özellikle Tah-
rir Meydanında ki protestolarına daha fazla direnemeyerek görevini bırakmak zo-
runda kalmıştır. Ardından yapılan seçimlerde ise İslamcı bir hareket olarak bilinen
Müslüman Kardeşlerin adayı Muhammed Mursi başkanlığa seçilmiştir.12 Göreve
gelir gelmez Mısır Savunma Bakanını ve Genel Kurmay Başkanı’nı değiştirmeye
çalışmıştır. Buna ilave olarak, Mursi’nin izlediği İslamcı politikalar karşısında tek-
rar sokaklara dökülen Mısır halkı karşısında Mursi de görevini bırakmak zorunda
kalmıştır.13 Mısır devlet başkanı olduğunda demokrasi vaat eden bir konuşma ya-
pan Mursi, zamanla İslami motivasyonu ağır olan bir anayasa ve ülkenin İslami
kurallara göre yönetilmesini talep eden bir lider haline gelmiştir. Mursi’den sonra
göreve gelen eski Savunma Bakanı ve Genel Kurmay başkanı Sisi ise her ne kadar
“Darbe” yapmakla suçlanarak Türkiye tarafından dışlansa da, ABD ve İsrail tara-
fından Müslüman Kardeşlerin Mısır yönetiminden uzaklaştırılması memnuniyet ile
karşılanmıştır. 2011 ve 2014 yılları arasında siyasi inişler ve çıkışlar yaşayan Mısır,
Sisi ile birlikte İsrail ile olan ilişkileri de tekrar geliştirmeye başlamıştır. Mısır’ın İs-
rail ile enerji ilişkiler gelişmeye başlamakla beraber Sisi, Gazze ve Mısır arasındaki
tünelleri yok ettiği gibi, Gazze sınırını açması konusunda diğer Arap ülkelerinden
uyarılar olmasına rağmen sınırı açmayı reddetmiştir.14
10 Konur Alp Koçak, “Yasemin Devrimin’den ‘Arap Baharı’na Tunus”, Yasama Dergisi, 22,
2012, s. 26.
11 A.e., s.46.
12 Müge Aknur, “The Muslim Brotherhood in Politics in Egypt: From Moderation to Authoritari-
anism?”, Uluslararası Hukuk ve Politika, 9:33, 2013, s. 2.
13 A.e., s.3.
14 Edyt Dickstein, “A New Role For Egypt: Sisi’s Government and the Arab-Israeli Conflict”,
Harvard International Review, 36(2), Kış 2014-Bahar 2015, http://hir.harvard.edu/archi-
ves/8465 (Erişim25.04.2015).
492 Enerji Diplomasisi
- Libya
Tunus ve Mısır’da başlayan halk hareketlerinin ardından 2011 yılının Şubat
ayında Libya’da da halk hareketleri 42 yıllık Kaddafi rejimine karşı başlamıştır.
Ancak Kaddafi liderliğindeki rejim halk hareketlerini bastırmak üzere aşırı güç kul-
lanımına başlaması ve insan hakları ihlallerinin üzerine Libya’nın önce Arap Bir-
liği üyeliği askıya alınmış ve ardından da BM Güvenlik Konseyi Kaddafi’nin aşırı
güç kullanması nedeniyle suçlayıp yaptırım kararları almıştır.15 17 Şubat Devrimi
olarak adlandırılan Kaddafi karşıtı hareket 5 Mart tarihinde Libya’da Ulusal Geçiş
Konseyi’nin kurulduğu ilan etmiştir. Ülke içerisinde çatışmaların artmasına ve iç
savaş ortamının doğması neticesinde 17 Mart 2011 tarihli 1973 sayılı BM kararı ile
Libya üzerinde uçuşa yasaklı bölge uygulamasına, sivillerin korunması için askeri
güç kullanılmasına ve BM üyesi devletlerin Libya’daki sivilleri korumak üzere ge-
rekli tüm tedbirleri almasına karar vermiştir.16 Kaddafi’nin devrilmesinin ardından
ise eski Adalet Bakanı ve Halk Komitesi Genel Sekreteri Mustafa Muhammed Ab-
dulcelil liderliğinde kurulan geçici hükümet Türkiye dahil pek çok Batılı ülke tara-
fından da tanınmıştır.17 BM Güvenlik Konseyi kararı ile Libya üzerinde ilan edilen
uçuşa kapalı alana sadece NATO güçlerinin sivilleri korumak amacı ile girmesine
izin verilmesi ve ardından operasyonun tamamen bir NATO operasyonuna dönüş-
mesi özellikle Rusya tarafından eleştirilmiştir.18 Çeşitli uluslararası görüşlere göre
de BM Güvenlik Konseyi’nin 1973 sayılı kararı sadece uçuşa kapalı alanı ve böy-
lece sivillerin korunmasını içermektedir. Ancak hemen ardından başlayan NATO
uçaklarının Libya’yı bombalamasının yasal bir dayanağı bulunmamaktadır.19 Ör-
neğin Wilson’ın aktardığı Güney Afrika örneğine göre; Güney Afrika temsilcile-
ri BM Güvenlik Konseyi oylamasında 1973 sayılı kararı destekleyerek sivillerin
korunmasını hedeflediklerini ancak niyetlerinin rejimi değiştirmek ya da bireyleri
hedeflemek olmadığını, Libyalıların kendi geleceklerini, yabancıların değil, kendi-
lerinin karar vermesi gerektiğini belirtmişlerdir.20
15 Gürkan Doğu, Bülent Durgun, “Arap Baharı ve Libya: Tarihsel Süreç ve Demokratikleşme
Kavramı Çerçevesinde Bir Değerlendirme”, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, 2012, 15, s. 80.
16 Zafer Akbaş, Zeynep Aslan Düzgün, “Libya’daki Arap Baharı’na Yönelik Türk Dış Politikası-
na Konstrüktivist Bir Yaklaşım”, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, Güz 2012, 8:2,
s. 68.
17 A.e., s. 69.
18 RT, “Russia Accuses NATO of Going Beyond UN Resolution on Libya”, 17 Nisan 2011,
http://rt.com/news/russia-nato-un-resolution-libya/ (Erişim18.04.2015).
19 Gary Wilson, “The United Nations Security Council, Libya and Resolution 1973: Protection of
Civillians a Tool For Regime Change?”, The Arab Spring – New Pattern For Democracy and
International Law, Carlo Panorove Gary Wilson (Ed.), Martinus Nijhoff Pub., 2013, s. 111.
20 A.e., s. 112.
Tuğçe Varol 493
21 John Ward Anderson, “Meeting of Gaddafi and Sarkozy Draws Criticism”, The Washington
Post, 10 Aralık 2007, http://www.washingtonpost.com/wp-dyn/content/article/2007/12/10/
AR2007121001375.html (Erişim 12.04.2015).
22 Tuğçe Varol, “Arap Baharı Enerji Savaşımı?”, 21.Yüzyıl Türkiye Dergisi, Mayıs 2012, s. 85.
23 Isis Almeida, “Libyan Gas Flows to Italy Climb as Russian Supplies Threatened”, Bloom-
21.04.2015).
494 Enerji Diplomasisi
yapılan saldırılar nedeniyle üretim yeniden düşmüş ve 2015 yılı mart ayı itibariyle
günde 500 bin bbl’e ulaşmıştır. Buna ilave olarak Rusya’nın elinde lisansları ol-
masına rağmen giriş yapamadığı Libya sahalarında bugün Fransız Total, ABD’li
Marathon, Hess ve ConocoPhilips gibi şirketler faaliyetlerde bulunmaktadır.25
Şekil 2:
2010-2014 Arası Libya Petrol Üretimi
Arap Bahar’ından önce İsrail’e doğalgaz ihraç eden Mısır, rejim değişikliği
neticesinde büyüme oranı 2010 yılında 5.1’den 2011 yılında 1.8’e düşmüştür. Mı-
sır’ın ekonomik kriz nedeniyle ülke içerisinde enerji faturalarını sübvanse etmesi
nedeniyle önemli ölçüde bütçe açığı ortaya çıkmış ve Mısır yabancı şirketlerin pa-
rasını ödeyemez hale gelmiştir. İstikrarsızlık bir yana, ödemelerini de alamayan
yabancı enerji şirketleri de Mısır’da ki yatırımlarını durdurmak zorunda kalmıştır.26
2014 yılı içerisinde Mısır, Norveç ile yüzer bir LNG terminali konusunda ve Rusya,
Cezayir, Fransa, İsrail ve Güney Kıbrıs ile de LNG ithalatı konusunda görüşmeler-
de bulunmuştur.
25 Benoit Faucon, “Libyan Oil Production Jumps Despite New Attacks on Fields”, The Wall
Street Journal, 3 Mart 2015, http://www.wsj.com/articles/libyan-oil-production-jumps-des-
pite-new-attacks-on-fields-1425405557 (Erişim 21.04.2015).
26 EIA – Egypt, 7 Kasım 2014, http://www.eia.gov/countries/cab.cfm?fips=eg (Eri-
şim21.04.2015).
Tuğçe Varol 495
Son olarak Arap Bahar’ının bir başka sonucu da petrol fiyatlarının hızla artışı
olarak gerçekleşmiştir. 2008-2009 küresel ekonomik kriz sırasında 40 dolara kadar
gerileyen petrol fiyatları özellikle Rusya, Suudi Arabistan ve İran gibi petrol ihra-
catının ekonomilerinde büyük yeri olan ülkeleri olumsuz etkiledikten sonra 2012-
2014 yılları arasında petrol fiyatının 100 doların altına inmemesi (Mart 2012 127.47
dolar) ile bu ülkelerin ekonomilerinin toparlanmasına yol açmıştır.
Şekil 3:
1990-2015 Arası Petrol Fiyatları27
29 A.e., s. 31.
30 Assad Al-Salehve Loren White, “Dissecting on Evolving Conflict: The Syrian Uprising and
the Future of the Country”, ISPU and NAF, Haziran 2013, s. 11.
31 IshaanTharoor, “Putin May Have Been Right About Syria All Long”, The Independent, 25
Harita 1:
Suriye’nin Enerji Kaynakları ve Altyapısı
Suriye enerji sektörü 2012 yılından itibaren çok ciddi zarar görmüş ve üretim
sahaları sürekli el değiştirir hale gelmiştir. Buna ilave olarak yaptırımlar ve çatışma-
lar nedeniyle yeni yatırımların da gerçekleşememesi nedeniyle Suriye enerji kay-
nakları üretimi çok zor üretilir durumdadır. IMF tahminlerine göre Suriye GSMH’sı
%40 oranında düşmüş ve 2014 yılı ortalarına doğru da üç yıllık ekonomik kaybın
144 milyar dolar olduğu açıklanmıştır. Arap Baharı öncesi günlük 400 t/bbl olan
petrol üretimi, Suriye rejiminin elinde kalan sahalarda 16.500 bbl’e düşmüştür.34
Diğer yandan doğalgaz alanında ise daha farklı bir durum söz konusudur. Doğalgaz
ülkenin elektrik altyapısına katkı sağladığından dolayızaman zaman kesintiler olsa
da çarpışan taraflar, doğalgaz üretimine zarar vermekten kaçınmaktadırlar. Suri-
ye’de petrol alt yapısının zarar görmesi nedeniyle Şam rejimi 2011 yılına kadar
34 Suleyman Al-Khalidi, “Syria’s Economy Heads Into Ruin: UN Sponsored Report”, Reu-
ters, 28 Mayıs 2014, http://www.reuters.com/article/2014/05/28/us-syria-economy-idUSKB-
N0E81WL20140528 (Erişim21.04.2015).
498 Enerji Diplomasisi
bütçeye %20 katkı sağlayan petrol ihracatından mahrum kaldığı gibi günümüzde
petrol ithalatına mecbur hale gelmiştir. Bu noktada İran, Suriye’nin yardımına ye-
tişmiş ve 2013 yılında Suriye ve İran arasında imzalanan anlaşma sayesinde Suriye,
İran’dan petrol ithal etmeye başlamıştır. İran’dan Suriye’ye petrol Irak üzerinden
kamyonlar ve hatta Mısır’ın SUMED boru hattı aracılığıyla Akdeniz üzerinden ta-
şınmaktadır.35
EIA verilerine göre Suriye’nin ispatlanmış petrol rezervleri 2014 yılında 2.5
milyar bbl ve doğalgaz rezervi ise 2013 yılı için 238 bcm olarak tespit edilmiştir.36
Suriye’nin petrol rezervleri harita 1’de görüldüğü üzere ülkenin kuzey doğusundan
başlayarak ardından ortasından geçerek güney batı da Humus şehrinin güneyine
doğru dağılım göstermektedir. Bu iki ana petrol bölgesi de birbirilerine bir boru
hattı ile bağlıdır. Buna ilave olarak 2011 yılındaki Arap Baharı ve hemen ertesin-
deki Suriye’ye karşı uluslararası yaptırım kararlarına kadar Suriye günde 250 t/
bbl petrol ihraç edebilmekteydi. Bu miktarın ise önemli bir kısmı başta Almanya,
İtalya, Fransa olmak üzere önemli AB ülkeleri tarafından ithal ediliyordu.37 Ancak
bugün Suriye rejimi kendi ülkesindeki petrol kaynaklarının kontrolünü kaybettiği
IŞİD’den zaman zaman kaçak olarak petrol almak zorunda kalmaktadır.38
Suriye’nin doğalgaz rezervleri de yine mevcut petrol sahalarına yakın alan-
larda yer almakla birlikte, Doğu Akdeniz’de Levant gaz rezervinin Suriye mün-
hasır ekonomik bölgesini de kapsadığı keşfedilmiştir. Bu bağlamda Suriye’nin bir
iç savaş ortamında olmasına rağmen Rusya ile 25 Aralık 2013 tarihinde doğalgaz
alanında imzaladığı anlaşmada Suriye’nin doğalgaz kaynakları açısından umut ve-
rici olduğu göstermektedir. Anlaşmaya göre Rus Soyuzneftegaz Suriye sahalarında
15 yıl boyunca keşif çalışmaları yapma hakkı elde etmiştir.39 Buna ilave olarak
35 David Butter, “Fuelling Conflict: Syria’s War For Oil and Gas”, Carnegie Endowment For
International Peace, 2 Nisan 2014, http://carnegieendowment.org/syriaincrisis/?fa=55195
(Erişim 22.04.2015).
36 EIA – Syria, 18 Şubat 2014, http://www.eia.gov/countries/cab.cfm?fips=sy (Erişim
22.04.2015).
37 Irina Ahmed ZainAidrous, “Armed Conflict in Syria and Its Implications For the World Oil
and Gas Market”, Russian International Affairs Council, 26 Kasım 2013, http://russian-
council.ru/en/inner/?id_4=2747#top (Erişim 26.04.2015).
38 NBC News, “Syrian Regime, Iraqi Kurds Among Those Buying ISIS Oil: Official”, 23 Ekim
2014, http://www.nbcnews.com/news/world/syrian-regime-iraqi-kurds-among-those-bu-
ying-isis-oil-official-n232381 (Erişim 26.04.2015).
39 Simon Hendersen, “Russia-Syria Offshore Gas Deal Injects New Factor Into Peace Talks”,
The Washington Institute, Policy Alert, 27 Aralık 2013, http://www.washingtoninstitute.org/
policy-analysis/view/russia-syria-offshore-gas-deal-injects-new-factor-into-peace-talks (Eri-
şim 25.04.2015).
Tuğçe Varol 499
Suriye’nin petrol ve doğalgaz açısından bir başka umut vaat eden bölgesi ise İngiliz
Gulfsand Petroleum şirketine %50 verilen 26. Blok sahalarıdır. Söz konusu böl-
geden uluslararası yaptırımlar nedeniyle İngiliz şirketin çekilmesinin ardın bugün
bölge IŞİD ve Kürt grupları arasında çatışma alanları haline gelmiştir. Aşağıdaki
harita 2’de görüldüğü üzere 26. Blok’un dışında kalan ve Kamışlı/Kobani bölgesi-
nin doğusunda bulunan petrol sahalarının bir kısmının da Türkiye sınırından içeri
girdiği görülmektedir.40
Harita 2:
Suriye Petrol ve Doğalgaz Kaynakları ve Blok 26 Sahaları
40 Energy-Pedia, “Syria: Gulfsands Petroleum Provided Syria Block 26 Production and Operati-
on Share”, 17 Ekim 2011, http://www.energy-pedia.com/news/syria/gulfsands-petroleum-pro-
vides-syria-block-26-production-and-operations-update (Erişim25.04.2015).
41 Bülent Aras, “Arap Baharı Sonrası Jeopolitik, IŞİD veTürkiye”, Orta Doğu Analiz, Kasım-A-
42 Zana Khasraw Gulmahammad, “The Rise and Fall of the Islamic State of Iraq and Al-Sham
(Levant) ISIS”, Global Security Studies, 2014, 5:2, s. 5.
43 The Washington Post, “Foreign Fighters Flow to Syria”, 27 Ocak 2015, http://www.was-
hingtonpost.com/world/foreign-fighters-flow-to-syria/2015/01/27/7fa56b70-a631-11e4-a7c2-
03d37af98440_graphic.html (Erişim 02.04.2015).
Tuğçe Varol 501
neticesinde Mısır’ın 20 yıl boyunca İsrail’e gaz satması beklenirken, İsrail’in kendi
kaynaklarını üretim aşamasına getirmesi sayesinde İsrail, Mısır’a gaz satar hale
gelmiştir.44 Arap gaz boru hattının çok az bir yatırımla tam tersi yönde çalıştırılarak,
İsrail gazının Mısır’a ulaşması planlanmaktadır. Diğer yandan saldırılar nedeniyle
gazsız kalan bir başka Arap ülkesi olan Ürdün de İsrail’den gaz satın alma anlaşma-
sı yapmak zorunda kalmıştır.45
Harita 3:
Suriye’ye Gelen Yabancı Militanların Ülkelere Göre Dağılımı, Ocak 2015
44 YNET, “Israel’s Tamar Group to Sell $1.2 billion of Gas to Egypt via Pipeline”, 18 Mart 2015,
http://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L-4638479,00.html (Erişim19.03.2015).
45 Karen Ayat, “Israel to Sell Gas From the Tamar Field to Jordan”, Naturalgas Europe, 8 Ni-
lngworldnews.com/iran-iraq-gas-pipeline-almost-complete/(Erişim 17.04.2015).
49 Dmitriy Minin, “The Geopolitics of Gas and the Syrian Crisis: Syrian Opposition Armed to
Thwart Construction of Iran-Iraq-Syria Gas Pipeline”, Global Research, 19 Eylül 2014, http://
www.globalresearch.ca/the-geopolitics-of-gas-and-the-syrian-crisis-syrian-opposition-ar-
med-to-thwart-construction-of-iran-iraq-syria-gas-pipeline/5337452 (Erişim 18.04.2015).
50 Jeremey Bender, “One Paragraph Explains How ISIS Managed to Seize Iraq’s Second-Lar-
eline geçmiştir.51 Musul’dan sonra Irak içerisine doğru ilerlemeye başlayan IŞİD’ın
bir sonraki hedefi ise Saddam Hüseyin’in doğduğu kent olarak bilinen Tikrit kenti-
dir.52 Ardından ise IŞİD, Kerkük kentini ele geçirmek üzere saldırılara başlamıştır.
Irak ordusunun IŞİD’ın saldırdığı yerlerden çekilmesi nedeniyle Kerkük’ün sa-
vunmasını Kürdistan Özerk Bölgesinin (KÖB) askeri yapılanması olan Peşmerge
güçleri yapmak zorunda kalmıştır.53 Üzerinden bir yıl geçmesine rağmen Kerkük
kenti halen IŞİD’ın eline geçmemiştir ancak bu arada Peşmerge güçleri de kentin
kontrolünü tamamen ele geçirmiştir.
IŞİD saldırılarının Amerikan şirketlerinin Kuzey Irak’taki varlıklarına da teh-
like yaratmasının ve IŞİD vahşetinin her türlü yayın araçları vasıtasıyla tüm dünya-
ya yayılmasının ardından ABD Başkanı Obama 7 Ağustos 2014 tarihinde Amerikan
güçlerinin Irak devletinin de yardım talebi doğrultusunda vurulmaya başlanacağını
ilan etmiştir. Obama’nın açıklamasında ki önemli nokta ise Amerikan askerinin ka-
radan çarpışmayacağı ama Irak güçlerinin eğitimi konusunda destek vererek ha-
vadan operasyon yapacağını belirtmesidir.54 Bu nedenle günümüze kadar IŞİD’a
karşı kısıtlı bombalamalar dışında bir uluslararası kara operasyonu başlatılamamış-
tır. Oluşturulan uluslararası koalisyonda ki ABD; Avusturalya, Belçika, Kanada,
Danimarka, Fransa, Ürdün, Hollanda ve İngiltere, Irak’a karşı hava saldırılarına ve
ABD, Bahreyn, Kanada, Ürdün, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ise
Suriye’ye yapılan hava saldırılarına destek vermektedirler.55 Diğer yandan IŞİD’ın
son olarak ABD Savunma Bakanlığı tarafından kontrol ettiği bölgenin haritası aşa-
ğıdaki harita 4’te gösterilmektedir. Harita da görüldüğü üzere IŞİD’ın 2015 Nisan
ayı itibariyle Suriye ve Irak içerisindeki yapılanmasında henüz kayda değer bir ge-
rileme gerçekleştirilememiştir.
51 Ned Parker, Isabel Coles, Raheem Salman, “How Mosul Fell: A General’s Story”, Reuters, 14
Ekim 2014, s.7, http://graphics.thomsonreuters.com/14/10/MIDEAST-CRISIS:GHARAWI.
pdf (Erişim 04.04.2015).
52 BBC News, “Iraq Crisis: Militants ‘Seize Tikrit’ After Taking Mosul”, 11 Haziran 2014, http://
www.bbc.com/news/world-middle-east-27800319 (Erişim11.04.2015).
53 Erin Banco, “ISIS Attacks Near Kirkuk oil Fields; Kurdish Fighters Vow to Crush Jihadist
Group”, International Business Times, 17 Haziran 2014, http://www.ibtimes.com/isis-at-
tacks-near-kirkuk-oil-fields-kurdish-fighters-vow-crush-jihadist-group-1603508 (Erişim
11.04.2015).
54 David Hudson, “President Obama Makes a Statement on the Crisis in Iraq”, The White Hou-
se Blog, 7 Ağustos 2014, https://www.whitehouse.gov/blog/2014/08/07/president-obama-ma-
kes-statement-iraq (Erişim 15.04.2015).
55 Defense. Gov, “Airstrikes in Iraq, Syria Hit ISIL Tactical Positions, Equipment”, 27 Nisan
2015, http://www.defense.gov/news/newsarticle.aspx?id=128679 (Erişim 27.04.2015).
Tuğçe Varol 505
Harita 4:
IŞİD’ın Suriye ve Irak’ta Kontrol Ettiği Alanlar – Nisan 201556
görüldüğü üzere IŞİD ele geçirdiği sahalarda üretime devam etmeye çalışarak ve
ardından elde ettiği petrolü de satarak örgüte gelir elde etmektedir. Pek çok ulusla-
rarası rapora konu olan petrol fiyatının $100 civarında iken IŞİD’ın ürettiği petrolü
kaçak olarak $25 ve $60 arası satarak, günde örgüte $3 milyon gelir sağladığı düşü-
nülmektedir. Buna ilave olarak IŞİD’ın elindeki Musul kentindeki kısıtlı kapasitede
ki Gayara rafinerisini de işlettikleri bilinmektedir.57 Böylelikle IŞİD yalnız petrol
üretmemekte aynı zamanda kullandığı araçlar için benzin de üretebilmektedir. Bu
bağlamda ya IŞİD’ın elindeki petrol sahalarını ve petrol rafinerilerini işletebilecek
düzeyde militanlar bulunmakta, ya bu tesislerdeki personel IŞİD baskısı altında
çalışmakta ya da tesis çalışanları bizzat IŞİD sempatizanı olduğu düşünülmektedir.
Tüm bombalamalara rağmen IŞİD’ın günde 10-20 bin bbl arası petrol üretiminde
bulunduğu ve en az $500 bin gelir sağladığı tahmin edilmektedir.58 ABD Dışişleri
Bakanı Kerry’nin IŞİD’ın sattığı kaçak petrolü Suriye, Kürt bölgesi ve Türkiye’den
alıcı bulunduğunu belirtmesi üzerine Türkiye tarafından resmi bir yalanlama gel-
miştir.59 Ancak Türkiye Enerji Bakanı tarafından yapılan yalanlama açıklamasın-
dan sadece iki gün önce Hatay’a bağı bir noktada 2300 metre uzunluğunda gizlice
döşenmiş bir boru hattından Türkiye tarafına işlenmiş yakıt kaçırıldığı Türk Silahlı
Kuvvetleri tarafından tespit edilmiştir.60 Diğer yandan KÖB’ndeIŞİD’dan kaçak
petrol aldığı için çeşitli tutuklamalar gerçekleşmiştir.61 IŞİD’ın kaçak petrolünü
zaman zaman ihtiyaçtan Suriye rejiminin de almak zorunda olduğu düşünülecek
olursa IŞİD’ın düşmanlarına petrol satarak dünyanın en zengin örgütü haline geldi-
ği görülmektedir.
57 Fox News, “Details of Oil Fields in Syria, Oil Locations in Iraq, Under Control of Islamic Sta-
te Group”, 25 Eylül 2014, http://www.foxnews.com/world/2014/09/25/details-oil-fields-in-sy-
ria-oil-locations-in-iraq-under-control-islamic-state/ (Erişim 28.04.2015).
58 Steve Levine, “ISIL is Suffering a Big Oil Hit”, Quartz, 15 Ekim 2014, http://qz.com/281270/
isil-is-suffering-a-big-oil-hit/ (Erişim28.04.2015).
59 Anadolu Ajansı, “Turkey Denies ISIL Oil Imports”, 18 Eylül 214, http://www.aa.com.tr/en/
news/391334--turkey-denies-isil-oil-imports (Erişim 17.04.2015).
60 Benoit Falcon, Ayla Albayrak, “Islamic State Funds Push Into Syria and Iraq With Labyrinthi-
ne Oil-Smuggling Operation”, The Wall Street Journal, 16 Eylül 2014, http://www.wsj.com/
articles/islamic-state-funds-push-into-syria-and-iraq-with-labyrinthine-oil-smuggling-opera-
tion-1410826325 (Erişim 13.04.2015).
61 Alexander Whitcomb, “First Kurds Arrested For Smuggling ISIS Oil, Rudaw. Net, 13 Kasım
2014, http://rudaw.net/english/kurdistan/131120142 (Erişim 16.04.2015).
Tuğçe Varol 507
Harita 5:
IŞİD’ın Elindeki Petrol Sahaları62
62 Levine, a.g.e.
63 Joe Parkinson, Dian Nissenbaum, “US, Allies Training Kurds on Using Sophisticated We-
aponry Against Islamic State”, The Wall Street Journal, 21 Eylül 2014, http://www.wsj.
com/articles/u-s-allies-training-kurds-on-using-sophisticated-weaponry-against-islamic-sta-
te-1411339625 (Erişim 19.04.2015).
508 Enerji Diplomasisi
yacak ayrı bir petrol boru hattı inşa edilmiş ve Kerkük-Ceyhan petrol boru hattının
Fişhabur pompalama istasyonunun üstünde ve Türkiye sınırının altında boru hattı
ile birleşmesi sağlanmıştır. Fakat Ceyhan limanından ilk tankere yüklenen Kürt pet-
rolüne uluslararası petrol piyasasında haftalarca alıcı bulunamamıştır. 6 Haziran’da
Musul’a gerçekleşen IŞİD saldırısının ardından çaresiz kalan ve hatta Bağdat’ın
düşeceğinden endişe eden o tarihte Maliki yönetimindeki Bağdat, ilk Kürt petrolü-
nü taşıyan tankerin İsrail tarafından satın alınmasını çaresizlikle izlemek zorunda
kalmıştır.64 Bu bağlamda İsrailli bazı yetkililer de Kürdistan ilan edilirse ilk tanıyan
ülke olacaklarını da açıklayarak Kürt petrolünü uluslararası hukuka aykırı olarak
almalarına rağmen meşrulaştırma gayretleri sarf etmektedirler.65
Böylece Ceyhan limanından satışı başlayan Kürt petrolünün de parası Türk
Halk Bankasında birikmeye başlamıştır. Ancak Erbil ve Bağdat arasındaki petrol
konusundaki mesele IŞİD sorununa rağmen uzun süre çözülememiş ve Bağdat,
Türkiye uluslararası mahkemeye başvurarak şikayet etmiştir. Son gelinen nokta
da ise Erbil’in merkezden aldığı geliri keserek Erbil’i anlaşma masasına gelmeye
mecbur bırakan Bağdat yönetimi, KÖB’nin inşa ettiği boru hattından geçen tüm
petrolün gelirinin önce Bağdat’a gelmesi karşılığında Türkiye ile arasındaki ulus-
lararası hukuki sorunu da durdurmuştur. IŞİD nedeniyle çalışamaz durumda olan
Kerkük-Ceyhan petrol boru hattı nedeniyle Kerkük petrolü de dahil olmak üzere
Kuzey Irak petrolü yeni hat üzerinden KÖB’nden Türkiye’nin Ceyhan limanına
ulaşmaktadır. Henüz Erbil ve Bağdat arasındaki yetki ve özerklik meseleleri netice-
lenemediği gibi KÖB, Peşmerge bayrağını Irak’ın dışındaki topraklarda da dalga-
landırmaya başlamıştır.
2014 yılının Eylül ayında IŞİD’ın Türkiye sınırına komşu bir bölge olan
Suriye’deki Kamışlı/Kobani bölgesine saldırması KÖB’nin jeopolitik stratejisini
Irak’tan Suriye’ye çevirmesine neden olmuştur.66 Barzani yönetiminin daha önce
anlaşamadığı Salih Müslim yönetimindeki YPG güçlerinin kontrol ettiği kanton-
lardan birisi olan Kamışlı/Kobani, bir anda Erbil’in gündemine gelmiştir. Kamışlı/
Kobani’den kaçan insanları Türkiye sınırından içeriye akmaya başlaması ile bir-
likte Türkiye’de bir anda IŞİD ile tekrar karşı karşıya kalmıştır. Bunun üzerine
Barzani’nin Peşmerge güçlerini Türkiye üzerinden Kamışlı/Kobani’ye göndermek
64 Julia Payne, “Israel Accepts First Delivery of Disputed Kurdish Pipeline Oil”, Reuters,
20 Haziran 2014, http://www.reuters.com/article/2014/06/20/us-israel-iraq-idUSKB-
N0EV0X620140620 (Erişim 20.04.2015).
65 Fehim Taştekin, “Kürt Devletine İsrail Selamı”, Radikal, 1 Temmuz 2014, http://www.radi-
istemesi üzerine Türkiye bir kez daha kenara sıkışmıştır. KÖB lideri Barzani’nin
yaptığı “Coğrafi koşullar Kobani’ye Peşmerge göndermemize engel”67 açıklaması-
nın ardından başlayan sokak ayaklanmaları neticesinde Türkiye, Peşmerge’nin Ka-
mışlı/Kobani’ye savaşmak için geçmesine izin vermek zorunda kalmıştır. Kamışlı/
Kobani’de Peşmerge’nin IŞİD’i püskürtmesinin ardından ise Barzani, Peşmerge
güçlerinin ele geçirilen bölgelerden geri çekilmeyeceğini açıklamıştır.68
Sonuç olarak KÖB’nin yetki alanı Suriye’nin içine doğru genişlemiştir. Ka-
mışlı/Kobani’nin KÖB açısından stratejik olmasının sebebi ise sahip olduğu kay-
naklar değil ancak Kürdistan’ın Akdeniz’e çıkış yolu üzerinde olmasından ileri
gelmektedir. KÖB’nin de stratejisi IŞİD püskürtüldükçe açılacak olan Suriye’nin
kuzeyindeki hat boyunca ilerlemek ve böylece denize çıkış yolu sağlamaktır. Bu
sayede Kürdistan gelecekte kaynaklarını dünya pazarlarına Türkiye ya da Bağdat’a
bağımlı kalmadan ihraç edebilecek ve bağımsızlığını koruyabilecektir. Aksi halde
Türkiye, IŞİD, Bağdat ve İran dörtgeninde sıkışmış bir Kürdistan’ın gelir sağlaması
ve devletini ayakta tutması kolay gözükmemektedir. Kaldı ki Erbil yönetimi şu anda
maaşlarını ödeyebilmek için her ay Bağdat’tan aldığı gelire muhtaç durumdadır.
Harita 6:
Suriye’de Kürt Kantonları69
com/en/kurdistan/2015/04/15/barzani-says-peshmerga-won-t-withdraw-from-captured-areas
(Erişim 27.04.2015).
69 Fehim Taştekin, “Rojava’da Özerklik Pekişiyor”, Hürriyet, 23 Ekim 2014, http://www.hurri-
Sonuç
Enerji güvenliği ve enerji politikaları dünya siyasetinin ve jeopolitik çıkarların
ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Artık sadece kaynaklara sahip olmak değil
onları güvenli yollardan pazarlara ulaştırmak veya geçiş yolu üzerinde olmak, ül-
keler için dış politika parametreleri haline gelmiştir. Diğer taraftan “Arap Baharı”
hareketlerinin 2010 yılından itibaren Kuzey Afrika’dan başlayarak Körfez ülkele-
rine kadar etkilerini göstermesinin neticeleri bölge açısından oldukça ağır olmuş-
tur. Enerji kaynaklarına sahip olan Libya ve Mısır eski günlerini arar niteliktedir.
Arap Baharı sonrası devrilen diktatörlüklerin ardından beklenen demokrasi ve in-
san hakları hareketlerinin gelişimi yerine İslami hareketler daha fazla hareket alanı
bulmuşlardır. Bunun sonuçlarından bir tanesi de IŞİD’ın bugünkü varlığıdır. IŞİD,
uluslararası bir terör örgütü olarak her ne kadar Suriye be Irak’ta geniş faaliyet ala-
nına sahip olsa da artık Libya’da ki petrol sahalarına da zarar verebilmekte, üçüncü
bir ülke olan Libya’da da kendini gösterebilmektedir.
IŞİD’ın ilk olarak adının duyulduğu Suriye toprakları enerji kaynakları açı-
sından dünya için büyük bir anlam taşımasa da Suriye’nin Akdeniz’de ki varlı-
ğı uluslararası boru hatları açısından çıkış noktası niteliğindedir. Arap Bahar’ının
Suriye’ye ulaşması ile birlikte Suriye’den geçecek boru hatları projeleri askıya
alınmış veya yarım kalmıştır, ancak bunun sonucu olarak Doğu Akdeniz’de yeni
bir blok ortaya çıkmıştır: İsrail, Güney Kıbrıs ve Mısır. Enerji kaynaklarına çıkış
yolu arayan Güney Kıbrıs ve İsrail için Mısır yeni bir alternatif olarak belirmiş ve
Türkiye’de Doğu Akdeniz jeopolitiğinde yalnızlaştırılmıştır. Türkiye’nin beklediği
Katar’dan Suriye’ye ve oradan Türkiye’ye ulaşacak boru hattı projesi de Esad’ın
devrilememesi nedeniyle gündemden şu an için düşmüş gözükmektedir. Bunun ye-
rine Türkiye, IŞİD tehlikesi, Kürdistan’ın kurulması ve Suriye’nin kuzeyine yayıl-
ması, Bağdat ile ilişkilerin normalleştirilmesi gibi sorunlar ile uğraşırken kendini
bulmuştur çünkü Türkiye’nin Erbil ile geliştirdiği tek taraflı enerji ilişkisinin meşru
olmayan zemini artık tıkanmıştır. Sonuç olarak Türkiye’nin Orta Doğu ülkeleri olan
ticareti azalmış, özellikle ilişkiler Libya, Mısır ve Suriye ile sıfır noktasına inmiştir.
Buna ilave olarak Türkiye, Afganistan benzeri yaklaşık 6 milyon insanın yaşadığı
tahmin edilen bir terör örgütü yapılanması ile komşu haline gelmiştir.
Bu çalışma henüz yazım aşamasında iken IŞİD’a karşı bir kara operasyonu
başlatılmış durumda değildir ancak hava operasyonlarının da yetersiz olduğu ve
IŞİD’ı kısa sürede yok edemeyeceği gözlemlenmektedir. Bu bağlamda IŞİD’ın böl-
gedeki uzun süreli varlığının sonuçları ekonomik ve siyasi anlamda bölge ülkeleri
için ağır olacaktır. Örneğin ABD’ye göre Esad, IŞİD varlığını sürdürdüğü sürece
görevde kalmalıdır çünkü aksi halde tüm Suriye, IŞİD’ın eline geçebilir ve IŞİD,
İsrail-Lübnan sınırına dayanabilir ki IŞİD’ın şu ana kadar İsrail için bir tehdit oluş-
Tuğçe Varol 511
Kaynakça
Ahmed Zain Aidrous, Irina: “Armed Conflict in Syria and Its Implications For the World Oil
and Gas Market”, Russian International Affairs Council, 26 Kasım 2013, http://russi-
ancouncil.ru/en/inner/?id_4=2747#top (Erişim 26.04.2015).
Akbaş, Zafer; Aslan Düzgün, Zeynep: “Libya’daki Arap Baharı’na Yönelik Türk Dış Politi-
kasına Konstrüktivist Bir Yaklaşım”, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, Güz
2012, 8:2, 57-81.
Aknur, Müge: “The Muslim Brotherhood in Politics in Egypt: From Moderation to Authorita-
rianism?”,Uluslararası Hukuk ve Politika, 9:33, 2013, 1-25.
Al-Khalidi, Suleyman: “Syria’s Economy Heads Into Ruin: UN Sponsored Report”, Reuters,
28 Mayıs 2014, http://www.reuters.com/article/2014/05/28/us-syria-economy-idUS-
KBN0E81WL20140528 (Erişim 21.04.2015).
Al-Saleh, Assad; White, Loren: “Dissecting on Evolving Conflict: The Syrian Uprising and
the Future of the Country”, ISPU and NAF, Haziran 2013.
Almeida, Isis: “Libyan Gas Flows to Italy Climb as Russian Supplies Threatened”, Bloomberg
Business, 15 Ağustos 2015, http://www.bloomberg.com/news/articles/2014-08-15/lib-
yan-gas-flows-to-italy-climb-as-russian-supplies-threatened (Erişim 03.04.2014).
Altunsoy, İsmail: “Kuraklık, Elektrik Üretiminde Doğalgazın Payını %55’e Çıkardır”, Za-
man, 22 Eylül 2014, http://www.zaman.com.tr/ekonomi_kuraklik-elektrik-uretimin-
de-dogalgazin-payini-yuzde-55-e-cikardi_2245837.html (Erişim 21.04.2015).
Anadolu Ajansı, “Turkey Denies ISIL Oil Imports”, 18 Eylül 214, http://www.aa.com.tr/en/
news/391334--turkey-denies-isil-oil-imports (Erişim 17.04.2015).
Anderson, John Ward: “Meeting of Gaddafi and Sarkozy Draws Criticism”, The Washin-
gton Post, 10 Aralık 2007, http://www.washingtonpost.com/wp-dyn/content/article/
2007/12/10/AR2007121001375.html (Erişim 12.04.2015).
Aras, Bülent: “Arap Baharı Sonrası Jeopolitik, IŞİD veTürkiye”, Orta Doğu Analiz, Ka-
sım-Aralık 201, 6:65,10-13.
512 Enerji Diplomasisi
Ayat, Karen: “Israel to Sell Gas From the Tamar Field to Jordan”, Naturalgas Europe, 8
Nisan 2015, http://www.naturalgaseurope.com/israel-to-sell-gas-from-the-tamar-field-
to-jordan-23072 (Erişim 22.04.2015).
Banco, Erin: “ISIS Attacks Near Kirkuk oil Fields; Kurdish Fighters Vow to Crush Jihadist
Group”, International Business Times, 17 Haziran 2014, http://www.ibtimes.com/
isis-attacks-near-kirkuk-oil-fields-kurdish-fighters-vow-crush-jihadist-group-1603508
(Erişim 11.04.2015).
BBC Türkçe, “IŞİD, Kobani’de YPG KarargahınıEleGeçirdi”, 9 Ekim 2014, http://www.bbc.
co.uk/turkce/haberler/2014/10/141011_isid_kobane_anbar (Erişim 21.04.2015).
BBC News, “Iraq Crisis: Militants ‘Seize Tikrit’ After Taking Mosul”, 11 Haziran 2014, http://
www.bbc.com/news/world-middle-east-27800319 (Erişim 11.04.2015).
Bender, Jeremey: “One Paragraph Explains How ISIS Managed to Seize Iraq’s Second-Lar-
gest City”, Business Insider, 14 Ekim 2014, http://www.businessinsider.com/ how-i-
sis-managed-to-take-mosul-2014-10 (Erişim 19.04.2015).
Butter, David: “Fuelling Conflict: Syria’s War For Oil and Gas”, Carnegie Endowment For
International Peace, 2 Nisan 2014, http://carnegieendowment.org/ syriaincrisis/?-
fa=55195 (Erişim 22.04.2015).
Cohen, Soul Bernard: Geopolitics – The Geography of International Relations, Rowman
and Littlefield Pub., 2015.
Defense.Gov, “Airstrikes in Iraq, Syria Hit ISIL Tactical Positions, Equipment”, 27 Nisan
2015, http://www.defense.gov/news/newsarticle.aspx?id=128679 (Erişim 27.04.2015).
Defense.Gov, 10 Nisan 2014, http://www.defense.gov/DODCMSShare/NewsStoryPhoto/
2015-04/scr_20150410_ISIL_Map_Unclass_Approved.jpg(Erişim 27.04.2015).
Dickstein, Edyt: “A New Role For Egypt: Sisi’s Government and the Arab-Israeli Conflict”,
Harvard International Review, 36(2), Kış 2014 - Bahar 2015, http://hir.harvard. edu/
archives/8465 (Erişim 25.04.2015).
Doğu, Gürkanve Durgun, Bülent: “Arap Baharı ve Libya: Tarihsel Süreç ve Demokratikleşme
Kavramı Çerçevesinde Bir Değerlendirme”, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2012, 15, 61-90.
EIA – Egypt, 7 Kasım 2014, http://www.eia.gov/countries/cab.cfm?fips=eg (Erişim
21.04.2015).
EIA – Libya, 25 Kasım 2014, http://www.eia.gov/countries/cab.cfm?fips=ly (Erişim
21.04.2015).
EIA – Syria, 18 Şubat 2014, http://www.eia.gov/countries/cab.cfm?fips=sy (Erişim
22.04.2015).
Energy-Pedia, “Syria: Gulfsands Petroleum Provided Syria Block 26 Production and Opera-
tion Share”, 17 Ekim 2011, http://www.energy-pedia.com/news/syria/gulfsands-petro-
leum-provides-syria-block-26-production-and-operations-update (Erişim 25.04.2015).
Engdal, F. William: “The Secret Stupid Saudi-US Deal on Syria, Oil Gas Pipeline War”, Glo-
bal Research, 26 Ekim 2014, http://www.globalresearch.ca/the-secret-stupid-saudi-us-
deal-on-syria/5410130 (Erişim 17.04.2015).
Tuğçe Varol 513
NRT, “Barzani: Peşmerge Won’t Witdraw From Captured Areas”, 15 Nisan 2015, http://nrttv.
com/en/kurdistan/2015/04/15/barzani-says-peshmerga-won-t-withdraw-from-captu-
red-areas (Erişim 27.04.2015).
Orhan, Duygu Dersan: “Orta Doğu’nun Krizi: Arap Baharı ve Demokrasinin Geleceği”, Atı-
lım Sosyal Bilimler Dergisi, 3, 2013, 17-29.
Parker, Ned; Coles, Isabel; Salman, Raheem: “How Mosul Fell: A General’s Story”, Reuters,
14 Ekim 2014, http://graphics.thomsonreuters.com/14/10/MIDEAST-CRISIS: GHA-
RAWI.pdf (Erişim 04.04.2015).
Parkinson, Joe; Nissenbaum, Dian: “US, Allies Training Kurds on Using Sophisticated We-
aponry Against Islamic State”, The Wall Street Journal, 21 Eylül 2014, http://www.
wsj.com/articles/u-s-allies-training-kurds-on-using-sophisticated-weaponry-against-is-
lamic-state-1411339625 (Erişim 19.04.2015).
Pascual, Carlos ve Elkin, Jonathan: “Introduction”, Energy Security: Economics, Politics,
Strategies, and Implications, Carlos Pascualve Jonathan Elkin (Ed.), The Brookings
Institution, 2010.
Pascual, Carlos; Zambetakis, Evie: “The Geopolitics of Energy – From Security to Survival”,
Energy Security: Economics, Politics, Strategies, and Implications, Carlos Pascual-
ve Jonathan Elkin (Ed.), The Brookings Institution, 2010, 9-36.
Payne, Julia: “Israel Accepts First Delivery of Disputed Kurdish Pipeline Oil”, Reuters,
20 Haziran 2014, http://www.reuters.com/article/2014/06/20/us-israel-iraq-idUSKB-
N0EV0X620140620 (Erişim 20.04.2015).
Phillips, Christopher: “Syria’s Bloody Arab Spring”, LSE IDEAS, Special Report, Mayıs
2012, 37-42.
Ratner, Micheal; Belkin, Paul; Nichol, Jim; Woehrel, Steven: “Europe’s Energy Security: Op-
tions and Challenges to Natural Gas Supply Diversification”, CRS-R42405, 20 Ağustos
2013, https://www.fas.org/sgp/crs/row/R42405.pdf (Erişim 20.04.2015).
RT, “Ruble Hits New 2015 Record, Resilient to Sinking Oil”, 8 Nisan 2015, http://rt.com/
business/247813-ruble-new-2015-high/ (Erişim 08.04.2015).
RT, “Russia Accuses NATO of Going Beyond UN Resolution on Libya”, 17 Nisan 2011,
http://rt.com/news/russia-nato-un-resolution-libya/ (Erişim 18.04.2015).
Rudaw, “Barzani: Coğrafi Koşullar Kobani’ye Peşmerge Göndermemize Engel”, 25 Eylül
2014, http://rudaw.net/turkish/kurdistan/250920147 (Erişim 24.04.2015).
Taştekin, Fehim: “Kürt Devletine İsrail Selamı”, Radikal, 1 Temmuz 2014, http://www.ra-
dikal.com.tr/radikal.aspx?atype=haberyazdir&articleid=1199506 (Erişim 21.04.2015).
Taştekin, Fehim: “Rojava’da Özerklik Pekişiyor”, Hürriyet, 23 Ekim 2014, http://www.hur-
riyet.com.tr/dunya/27438837.asp (Erişim 23.04.2015).
Tharoor, Ishaan: “Putin May Have Been Right About Syria All Long”, The Independent, 25
Ağustos 2014, http://www.independent.co.uk/voices/comment/putin-may-have-been-
right-about-syria-all-along-9688838.html?hc_location=ufi (Erişim 12.04.2015).
The Guardian, “Kerry Urges Syrians to Fight ‘ISIS First’ as Obama Rules Out Combat Mis-
Tuğçe Varol 515
* PhD Candidate at University of Liège, Belgium and affiliated researcher at the Center for
International Relations Studies (CEFIR) of University of Liège.
1 Hillary, Clinton, “Energy Diplomacy in the 21st Century”, United States State Depart-
ment’s Bureau of International Information Programs, 12.10.2012, http://iipdigital.usem-
bassy.gov/st/english/texttrans/2012/10/20121018137692.html#axzz3UafkSk7b (accessed
17/05/2015).
2 Kirsten, Westphal, “Energy Policy between Multilateral Governance and Geopolitics: Whither
Europe?”, Internationale Politik und Gesellschaft, vol. 4, 2006, p. 47.
3 Nouriel, Roubini, Brad, Setser, “The effects of the recent oil price shock on the U.S. and global
economy”, New York University Stern School of Business, 2004, http://www.stern.nyu.edu/
experience-stern/about/departments-centers-initiatives/centers-of-research/volatility-institute/
research/associated-faculty/topics (accessed 19/05/2015).
518 Enerji Diplomasisi
curity became an essential one for countries’ political and economic stability. More,
since the 1973 oil embargo, it has been continued to retain an important place in the
debates related to the energy. In this regard, it is worthy to mention that nowadays
the oil embargoes are “literally impossible” and that due to several factors: “the ex-
istence of a global and liquid oil market for oil”, the extended oil strategic reserves
developed by the consuming countries and the fact that the oil price cannot be influ-
enced “through national and even international policy intervention.”4 Unless the
oil, which is, largely subject to market mechanisms, the gas is a “regionally traded
commodity.”5 Hence, even in the case we will witness the development of a global
gas market; the long-term contracts are likely to remain predominant.6
Despite the growing efforts deployed last years to introduce the use of renew-
able energies on a wider scale, the fossil fuels yet represent the major energy source
utilized in the world. The fossil fuels must be assessed into a geopolitical context
especially due to two main factors: they are mainly concentrated in a geographical
area which stretches “from Siberia to the Caspian Basin, the Persian Gulf to the
Arabian Peninsula”7 and they are non- renewable8. Thus, in 2014, 47, 9 percent of
the world’s proved oil reserves9 and 43, 2 percent of the natural gas proved reserves
are located in the Middle East.10
4 Andreas Goldthau, Jan Martin Witte, “The Role of Rules and Institutions in Global Energy:
An Introduction”, in Global Energy Governance: The New Rules of the Game, Andreas
Goldthau, Jan Martin Witte (Ed.), Brookings Institution Press, 2010, p. 5.
5 Andreas Goldthau, Jan Martin Witte, ibid. p. 5.
6 Andreas Goldthau, Jan Martin Witte, ibid., p. 6.
7 Kirsten, Westphal, “Energy in an Era of Unprecedented Uncertainty: International Energy Go-
vernance in the Face of Macroeconomic, Geopolitical and Systemic Challenges”, in Tran-
satlantic Energy Futures: Strategic Perspectives on Energy Security, Climate Change
and New Technologies in Europe and the United States, David Koranyi (Ed.), Center for
Transatlantic Relations, 2011, p. 4.
8 Raphael, Metais, “Ensuring Energy Security in Europe: The EU between a Market-based and
Geopolitical Approach”, EU Diplomacy Paper, 3/2013, College of Europe, 2013, p. 10.
9 BP, “Statistical Review of World Energy 2014”, June 2014, p..6. http://www.bp.com/en/glo-
bal/corporate/about-bp/energy-economics/statistical-review-of-world-energy.html (accessed
16/05/2015).
10 BP, ibid., p. 20.
11 B. Kruyt, D.P. van Vuuren, H.J.M. de Vries, H. Groenenberg, “Indicators for Energy Security”
18 Ibid, p.6.
19 Daniel, Yergin, “Ensuring Energy Security”, Foreign Affairs, Volume 85, No 2, 2006, p.70.
20 Ibid, p. 71.
21 Daniel, Yergin, ibid., p. 76.
22 Benjamin, K., Sovacool, “Introduction: Defining, measuring and exploring energy security”,
in The Routledge Handbook of Energy Security, Benjamin, K., Sovacool (Ed.), Routledge,
2011, p. 9.
23 Benjamin, K., Sovacool, ibid., p.11.
24 Benjamin, K., Sovacool, ibid., p. 9.
25 Nina, Bachkatov, L’énergie diplomate. Enjeux et effets de la diplomatie énergétique de la
Fédération de Russie, Bruxelles, Editions Bruylant, 2012, p.186.
Madalina Sisu Vicari 521
to fulfill its energetic needs without disruptions or hostile measures taken against
it; for a transit-energy country , the concept of energy security is related both to
consumer and producer countries, the latter being interdependently related to the
transit-countries , as any modification of energy-transport infrastructure is costly
and takes a long time to be achieved.
All in all, the energy security is a complex, broad and multi-dimensional con-
cept, largely determined by the context in which it is elaborated. Hence, the ener-
gy security conceptualization depends on the type of the stakeholder to which it
addresses (international organization, producer-, transit-, and consumer-country),
whereas the energy security interconnected dimensions are shaped up by the aims
and policies pursued by the stakeholders, and subsidiary by the nature of the mar-
kets (the oil market is largely a global integrated one, whereas the gas markets are
regional).
26 European Commission (1995), “An Energy Policy for the European Union”, COM(95) 682
final, Brussels, 13.12.1995, p.4.
27 European Commission (1995), ibid., p. 22.
28 European Commission (2000), “Green Paper. Towards A European strategy for the security of
policy, aimed to cover the following goals: the establishment of a policy aimed
at securing and diversifying the energy supplies, especially the gas supplies, the
setting up of energy partnerships with producers, transit countries and other inter-
national actors, the establishment of a dialogue with major the energy producers/
suppliers (OPEC, Gulf Cooperation Council, Russia) and the creation of a common
regulatory space around the Europe, by widening its energy market through the
inclusion of the EU’s neighbours. In this regard, the Commission states its aim of
building up a pan-European Energy Community, established by the inclusion in
the Energy Community Treaty of the South-Eastern countries, but also by the cre-
ation of the common electricity and gas markets with the Maghreb’s, respectively
Mashrek’s countries.29 Turkey is considered a “strategic partner”, which could be
“encouraged to join the South East European Energy Community Treaty.”30 It is
important to mention that this is the first reference of Turkey as strategic partner of
the European Union. The security of energy supply remains an important element
of the EU’s energy security, but it starts to be approached, for the first time, as a
component of the external energy policy, and also in relation with the diversifica-
tion of supply.
The security of supply as the major objective of the EU’s “new energy policy”
is emphasized also in the 2008 Energy Security and Action Plan31. The diversifica-
tion of supply, in conjunction with the promotion of six projects of infrastructure are
considered “essential to the EU’s energy needs”32 and to its “energy security priori-
ties.”33 The necessity of an external energy policy which would enable the Europe-
an Union to speak coherently and with one voice is underlined in this document.34
Turkey is mentioned specifically in the context of the Energy Community Treaty
development, which would create an “enlarged energy market based on common
rules.”35 There is also a second reference to Turkey, indicating its particular role as
transit country for the Southern Gas Corridor’s supplies: “transit for the gas pipe-
lines will need to be agreed with transit countries and notably Turkey.”36
29 European Commission (2006), “Green Paper. A European Strategy for Sustainable, Competi-
tive and Secure Energy”, COM (2006) 105 final, Brussels, 08.03. 2006, p.15-16
30 European Commission (2006), ibid., p.16.
31 European Commission (2008), “Second Strategic Energy Review. An EU Energy Security and
Solidarity Action Plan”, COM(2008) 781 final, Brussels, 13.11.2008, p. 3.
32 European Commission (2008), ibid., p. 4.
33 European Commission (2008), ibid., p.6.
34 European Commission (2008), ibid., p. 3.
35 European Commission (2008), ibid., p.7.
36 European Commission (2008), ibid., p.5.
524 Enerji Diplomasisi
37 European Commission (2010), “Energy 2020. A strategy for competitive, sustainable and se-
cure energy”, COM (2010) 639 final, 10.11. 2010, p.18.
38 European Commission (2010), ibid., p. 18.
39 European Commission (2010), ibid, p. 19.
40 European Commission (2010), ibid., p. 18.
41 The main developments are the adoption of the Third Energy Internal Market Package, and the
entering into force of the Lisbon Treaty. Third Energy Internal Market Package aims at comp-
leting the liberalization of the internal energy market and it consists of: Directive 2009/72/EC
concerning common rules for the internal market in electricity, Directive 2009/73/EC concer-
ning common rules for the internal gas market, Regulation (EC) No 713/2009 establishing an
Agency for the Cooperation of Energy Regulators , Regulation (EC) No 714/2009 on conditi-
ons for access to the network for cross-border exchange of electricity and Regulation (EC) No
715/2009 on conditions for access to the natural gas transmission networks.
The Lisbon Treaty includes a specific chapter (XXI) on energy and, through the Article 194,
lays out the main aims of the European Union’s energy policy, which largely remains an in-
tergovernmental matter: to ensure the functioning of the energy market; to ensure security of
energy supply in the Union, to promote energy efficiency and energy saving and the develop-
ment of new and renewable forms of energy; and to promote the interconnection of energy
networks. These aims should be carried out in the spirit of solidarity, as the Article 122(1)
requires it.
Madalina Sisu Vicari 525
sification of the routes; they are viewed as elements of the external energy policy,
whose development is regarded “crucial to complete the internal energy market.”42
In this vein, the European Commission considers that the building up of the “ex-
ternal dimension”43 of the EU’s internal energy market, together with partnerships
agreed with energy suppliers will contribute to the security of supply. Turkey is spe-
cifically mentioned in the document as a country which has the potential to become
an important has hub and gas transit country for the European Union. Turkey’s
accession to the Energy Community Treaty and the opening of the energy chapter in
the accession negotiations are weighed as important elements for the development
of the cooperation between Ankara and Brussels: “Turkey will be soon linked to the
EU power grid and could become a major gas hub and gas transiting country for
the EU. Progress in negotiations of Turkey’s accession to the Energy Community
Treaty and progress towards the opening of the energy chapter in the accession ne-
gotiations would help deepen cooperation and establish a solid framework for gas
transport through Turkey.”44
The 2006 and 200945 Ukrainian gas crisis and the 2014 Crimea’s annexation
are reflected in the European Energy Security Strategy, issued in 2014. There-
fore, the greatest vulnerability of the EU’s security of supply is considered the
“strong dependence from a single external supplier”, namely Russia, particular-
ly for the Union’s gas imports.46 In this regard, the diversification of the external
supplies-along with the improving of the EU’s internal energy interconnections- is
among the measures which are considered to address the energy security concerns.
The 2014 European Energy Security Strategy specifically mentions Turkey in the
context of the establishment of the Southern Gas Corridor; it is assessed that “the
42 European Commission (2011), “On security of energy supply and international cooperation
– ‘The EU Energy Policy: Engaging with Partners beyond Our Borders’ ”, COM (2011) 539
final, Brussels, 07.09.2011, p.2.
43 European Commission (2011), ibid., p.3-4.
44 European Commission (2011), ibid., p.7.
45 Following a gas price row between Russia and Ukraine, on January 1, 2006, Gazprom cut off
the gas supplies too Ukraine; the European consumers were affected, as the gas volumes de-
livered to Europe significantly fell. The dispute was settled on January 4, 2006. The 2009 gas
crisis was also caused by a dispute on gas price. On 1 January 2009, Gazprom cut all supplies
for Ukrainian consumption, while supplies to Europe continued. On 6 January 2006, after clai-
ming that the Ukrainian side had stolen nearly 65 000 cubic meters of gas, Gazprom drastically
reduced the gas volumes to Europe and on 7 January the deliveries to Europe were completely
cut off. On 19 January 2009 the two sides announced they settled the dispute and Gazprom and
Naftogaz signed an agreement on gas supplies running until 2019.
46 European Commission (2014), “European Energy Security Strategy”, COM (2014) 330 final,
Brussels, 28.05. 2014, p.3.
526 Enerji Diplomasisi
47 European Commission (2014), “European Energy Security Strategy”, COM (2014) 330 final,
Brussels, 28.05. 2014, p.3
48 European Commission (2015a), “A Framework Strategy for a Resilient Energy Union with a
and the Southern Corridor”, Kristin Linke, Marcel Viëtor (Ed.), International Policy Analysis,
Friedrich Ebert Stiftung, November 2010.
Madalina Sisu Vicari 527
new supply route became essential after the 2006 Ukrainian gas crisis. The afore-
mentioned 2008 Energy Security and Action Plan acknowledges the Southern Gas
Corridor as one of the European Union’s “highest energy security priorities.”50 The
document underlines the necessity of a joint work between the Commission, the
Member States, Azerbaijan, Turkmenistan, Iraq and Mashreq countries for securing
the gas supplies and building up the necessary pipelines; Uzbekistan and Iran are
mentioned as potential suppliers, but only on a longer-term perspective.
A year later, in 2009, the “Declaration of the Southern Corridor Summit” is
signed in Prague by the European Union, Azerbaijan, Egypt, Georgia and Turkey.
The Southern Corridor’s main aim is to “establish direct connections between both
sides of the Caspian Sea as one of the main important elements of the effective en-
ergy cooperation and favour the interconnection of the Southern Corridor with the
EU through strategic infrastructure projects necessary for carrying natural gas by
pipelines or ships.”51
50 European Commission (2008), “Second Strategic Energy Review. An EU Energy Security and
Solidarity Action Plan”, p.4.
51 According to the “Declaration of the Southern Corridor Summit”, “the Southern Corridor con-
cept is a synergy of the following documents”: the Partnership and Co-operation Agreements
between the EU and Azerbaijan, the EU and Georgia, the EU and Kazakhstan, and the EU and
Uzbekistan; the Association Agreement between the EU and Turkey and the EU and Egypt;
the European Neighbourhood Policy, including the Action Plans, the Eastern Partnership,
EU-Central Asia Strategy and the Black Sea Synergy; the Memoranda of Understanding on
strategic energy partnership between the EU and Egypt, EU and Kazakhstan, EU and Turkmen-
istan and EU and Azerbaijan; the Declaration of the Budapest Nabucco Summit of 27 January
2009; the Declaration of the Sofia Energy Summit of 24-25th April 2009; the Baku Initiative
and the Energy Road Map endorsed on the occasion of the Astana Ministerial Conference
of 30 November 2006; the Baku Energy Summit Declaration of 14th November 2008; the
Ministerial Statement on the Nabucco gas pipeline project of 26th June 2006; Agreements on
transportation of oil and gas through the Baku-Tbilisi-Ceyhan and Baku-Tbilisi-Erzurum oil
and gas pipelines of 1999 and 2001 respectively; Agreement among the Republic of Turkey,
the Hellenic Republic and Italian Republic concerning the development of the Turkey, Greece,
Italy Transportation Corridor of 26 July 2007 in Rome; the European Council Conclusions of
8-9 March 2007, 16 October 2008 and 20th March 2009; the European Commission’s Second
Strategic Energy Review of 13 November 2008; Decision No 1364/2006/EC of the European
Parliament and of the Council concerning trans-European energy networks (TEN-E); Com-
mission Decision granting financial aid for an action of 2.12.2008 in the field of the trans-Eu-
ropean energy networks (TEN-E); the EU-financed INOGATE technical feasibility studies on
the Trans-Caspian-Black Sea Gas Corridor as well as the feasibility study on the Caspian De-
velopment Corporation (CDC); the European Commission’s Communication on the extension
of the major trans-European transport axes to the neighbouring countries, of 31 January 2007;
the transport cooperation and initiatives involving the EU and the countries of the Southern
Corridor http://eu-un.europa.eu/articles/fr/article_8715_fr.htm (accessed 20/05/2015)
528 Enerji Diplomasisi
The 2009 Ukrainian gas crisis, which was more severe than the 2006 one,
triggered the necessity to speeding up the Southern Gas Corridor implementation;
hence, the European Commission asked for the opening of “the Southern Corridor
as a matter of urgency.”52
The Commission had initially envisaged that nearly 10-20 percent of the EU’s
gas demand by 2020 might be supplied through the Southern Gas Corridor. It also
identified as possible suppliers Azerbaijan, Turkmenistan, Iraq “and others, notably
in the Central Asian region”53, letting room for Kazakhstan and, possible, Iran.
Three years later, in the 2014 European Energy Security Strategy, the Commission
reduces the estimations related to the gas volumes and foresees that by 2020, 10 bil-
lion cubic metres of the gas produced in Azerbaijan will reach the European market.
Though, it mentions that the infrastructure in Turkey could be able to transport up
to 25 billion cubic metres of gas to Europe and that, on longer term, other suppli-
ers could be added to the Southern Gas Corridor: Turkmenistan, Iraq and Iran (if
case of the sanctions lifting)54. At the same time, the Trans Anatolian Gas Pipeline
(TANAP) and the Trans Adriatic Pipeline (TAP) - are designated “key security sup-
ply infrastructure projects.”55 Finally, the 2015 Energy Union Package calls for the
“intensification” of the work on the Southern Gas Corridor.56
Therefore, now the Southern Gas Corridor is considered by EU one of its
“highest energy security priority”, whereas TANAP and TAP pipeline projects are
regarded as “key security supply infrastructure”. In this regard, it is worth mention-
ing that “since the mid-1990s, the United States had advocated building pipelines
from the Caspian region to the west”57. The United States support for the Southern
Gas Corridor was grounded on the beliefs that this project could help in reducing
Russia’s influence in the Caspian region, isolating Iran, creating new energy export
routes and decreasing Europe’s dependence on the Russian energy supplies. Con-
sequently, the United States backed “the participation of international energy firms
in projects that could develop oil and gas from the energy-rich countries around the
52 European Commission (2011), “On security of energy supply and international cooperation -
“The EU Energy Policy: Engaging with Partners beyond Our Borders”, p.6.
53 European Commission (2011), ibid., p. 5.
54 European Commission (2014), “European Energy Security Strategy”, p.16.
55 European Commission (2014), ibid., p.22.
56 European Commission (2015a), “A Framework Strategy for a Resilient Energy Union with a
Forward-Looking Climate Change Policy”, p.4.
57 Michael Ratner, Paul Belkin, Jim Nichol, Steven Woehrel, “Europe’s Energy Security: Options
and Challenges to Natural Gas Supply Diversification”, CRS Report for Congress, Congressi-
onal Research Service, 11.07.2013, p.13.
Madalina Sisu Vicari 529
Caspian Sea (by pipeline) and Middle East region (principally by LNG) to Europe
and other US allies58”, though in the first years of the Obama administration the
risks associated to the Russian dependence on gas have been decreased, as a result
of Washington’s attempt to reset its relation with Russia.59
Nevertheless, securing the supplies for the Southern Gas Corridor has been
a challenging matter. Along with the high financial costs, and Russia’s strategy to
maintain its controls over the Caspian gas supplies to Europe60, the failure to secure
the gas volumes was also a main reason which triggered Nabucco’s cancellation.61
Initially, the Southern Gas Corridor’s infrastructure consisted in three main pipe-
lines: the Interconnector Turkey–Greece–Italy (ITGI), with a transport capacity of
10 billion meters per year, the Trans Adriatic Pipeline (TAP), with a capacity of 10
billion meters per year and the Nabucco pipeline, with a transport capacity of 31
billion meters per year.62 In 2011, the TANAP pipeline entered the Southern Gas
Corridor competition while the Nabucco pipeline was significantly reduced to a
smaller project, Nabucco West. The architecture of infrastructure of the Southern
Gas Corridor significantly changed as Nabucco West did not succeed in acquiring
the Shah Deniz’s consortium preference for the transport of gas volumes to Eu-
rope. Now, the Southern Gas Corridor consists of three projects: the existing South
Caucasus Pipeline (SCP) which will be expanded in order to accommodate larger
58 Tom, Smeenk, “Russian gas for Europe. Creating Access and Choice, Clingendael Internatio-
nal Energy Program”, Number 2010/2, 2010, p.170.
59 Tom, Smeenk , ibid., p.171.
60 In 2007, Russia announced the construction of the South Stream pipeline, which was projected
to become fully operational in 2015, by supplying up to 15 billion cubic gas meters. It was
projected to achieve full capacity at the end of 2018, by supplying 63 billion cubic meters to
European markets. The pipeline was planned to start at Krasnodarskiy Krai (the Russian Black
Sea shore), pass under the Turkish Exclusive Economic Zone of the Black Sea and end up on
the Bulgarian coast. The South Stream project was considered by the analysts as a Russia’s
strategic attempt to secure its market share in Europe by deterring the construction of Nabucco.
The South Stream project was cancelled in December 2014 and replaced with a smaller-scale
project, named the Turkish Stream. The European Commission has been firmly opposing to the
realization of the Turkish Stream.
61 The Nabucco pipeline was a project initiated in 2002 and was designated to construct a gas
corridor which would have brought the gas mainly from the Caspian region, but also from
other potential suppliers (Iraq, Egypt, Iran) via Turkey, Bulgaria, Romania, and Austria to the
Western European markets. The project was considerably backed by the European Union. With
high costs estimations for its building, Nabucco project failed in securing the suppliers for the
pipeline and it was cancelled in 2013.
62 Julia Kusznir, “The Southern Gas Corridor: Initiated by the EU, Completed by Others? TA-
NAP, TAP, and the Redirection of the South Stream Pipeline”, Caucasus Analytical Digest, No
69, 26.01.2015, p. 6.
530 Enerji Diplomasisi
volumes, and TANAP and TAP pipelines projects.63 TANAP length is projected to
be 1,850 km-long and the pipeline will run from the Georgian-Turkish border to the
Turkish-Greek border. It is planned to transport a capacity of 18 billion cubic meters
per year: 6 billion cubic meters will be supplied to Turkey by 2018 and 10 billion
cubic meters will be delivered to the European markets by 2019. TANAP will be
linked to and further receive gas from the SCP pipeline, which will be expanded
to accommodate up to 25 billion cubic meters per year. In the future, the TANAP’s
capacity is expected to increase, up to 31 billion cubic meters per year.
The TANAP’s stakeholders are Azerbaijan’s SOCAR (58 percent of the shares),
Turkey’s BOTAŞ (25 percent of the shares) and BP (12 percent of the shares). TAP
pipeline will be 870 km-long and will run from Turkey-Greece border to Italy, via
Greece, Albania and the Adriatic Sea. The project is expected to be operational in
2019 and to have a transport capacity of 10 billion cubic meters per year, which may
be further expanded to 20 billion cubic meters. The TAP’s stakeholders are Azer-
baijan’s SOCAR (20 percent of the shares), BP (20 percent of the shares), Norway’s
Statoil (20 percent of the shares), Belgium’s Fluxys (19 percent of shares), Spain’s
Enagás (16% of shares) and Switzerland’s Axpo (5 percent of shares).
As it was mentioned above, the Southern Gas Corridor is considered by the
European Union a “highest energy security priority”. But would this corridor suc-
ceed in reducing EU’s dependence on Russia? On short term, the 10 billion cubic
meters per year supplied by the Southern Gas Corridor would not “radically change
the overall EU gas security of supply architecture, as it will basically represent
less than 3% of the EU gas import requirements”64. However, through a network
of interconnectors which “should facilitate reverse flows between Turkey and Bul-
garia, Bulgaria and Greece, Bulgaria and Serbia, Bulgaria and Romania, Romania
and Hungary, Croatia and Slovenia, Austria and Italy”, the Southern Gas Corridor
could reach Southern, Central and Eastern Europe, ensuring the diversification of
supply for the countries in these regions and, further, greater security of supply and
the integration of regional markets.”65 On longer term, if additional gas volumes
will be added to the Southern Corridor either from Azerbaijan or other potential
suppliers, not only the Southern, Central and Eastern European markets could di-
versify their supplies, but, through the reverse flow capacities, the Western and
Northern European markets, too.66
an Report, Caspian Strategy Institute, Spring 2014, Issue: 07, 2014, p.37.
66 Manfred, Hafner, ibid., p. 31.
Madalina Sisu Vicari 531
Therefore, on longer term, there are prospects for the Southern Gas Corridor
to enhance the EU’s energy security. It could importantly contribute to both supply
security and supply diversification of the Southern, Central and Eastern Europe-
an gas markets, which are largely dependent on the Russian gas imports. Though,
that requires the achieving of a network of interconnectors which would enable
the reverse flows between the countries of these regions and supplementary gas
volumes which would be transported through the corridor. Under the same condi-
tionalities-reverse flows capacities (though at a smaller scale than in the case of the
Southern-Eastern flank) and additional gas volumes-, the Southern Gas Corridor
could contribute to the Western and Northern European markets’ diversification of
supply. However, in this case, the diversification of supply through the Southern
Gas Corridor would be driven mostly by further price competitiveness and less by
the vulnerability on a single external supplier.
Turkey: a strategic component of the Southern Gas Corridor and of the EU’s
energy security
As it was indicated in a previous subchapter, the European Commission’s com-
munications outlining the issue of EU’s energy security have specific references
to Turkey. The 2006 Green Paper, the 2008 Second Strategic Energy Review, the
Energy 2020, the 2011 EU Energy Policy address the role of Turkey in the Union’s
energy security in relation with the extension of Energy Community Treaty. It is
considered that Turkey’s membership into the Energy Community would lead to
market integration and convergence of rules with the EU.
Turkey’s strategic role in the Southern Gas Corridor is acknowledged in the
2008 Second Strategic Energy Review, in the 2011 EU Energy Policy-which up-
grades the role that Turkey may play in this regard-as it could become a major gas
hub and gas transiting country for the EU-, and the 2014 European Energy Security
Strategy. The latter specifically estimates that Turkey’s energy infrastructure could
accommodate up to 25 billion gas cubic meters to the European market. The open-
ing of the energy chapter in the accession negotiations is addressed in only one
document, the 2011 EU Energy Policy, and it is made in a rather elusive note, which
reflects both sides’ political sensibilities with regard to the issue.
The developments related to Turkey’s membership into the Energy Community
and to the energy negotiations chapter are reflected in the 2015 Energy Union Pack-
age’s approach to Turkey. As Turkey limited its participation to the Energy Commu-
nity to observer status and the energy negotiations chapter is frozen since 2009, the
2015 Energy Union Package makes no reference to them; it only states that EU will
establish a strategic energy partnership with Turkey, an important transit country.
532 Enerji Diplomasisi
67 European Commission(2015b), “EU-Turkey High Level Energy Dialogue and Strategic Ener-
gy Cooperation”, Statement, Kars, 17.03.2015.
68 European Commission (2015b), ibid.
69 Yildiz, Taner, “Turkey’s Energy Policy, Regional Role and Future Energy Vision”, Insight
Concluding Remarks
Energy security is a complex, multi-dimensional concept, which largely de-
pends on the context in which it is elaborated. That includes the type of the stake-
holder to which it addresses (international organization, producer-, transit-, and
consumer-country), the aims and policies pursued by the stakeholders, and, in sub-
sidiary, the nature of the markets (oil markets or gas markets).
Though there is not an explicit and commonly-accepted definition of the EU’s
energy security, the security of supply, along with the diversification of energy
sources, supply and routes are critical dimensions of EU’s energy security and have
been continuing to shape up EU’s initiatives in the external energy policy field.
The Southern Gas Corridor could enhance the EU’s energy security and con-
tribute to supply security and supply diversification of the Southern, Central and
Eastern European gas markets mainly. Accordingly, the European Union considers
the Southern Gas Corridor one of its “highest energy security priorities.”
Turkey’s contribution to EU’s energy security, especially regarding its role in
the Southern Gas Corridor project, has been largely acknowledged by EU’s official
discourse and lately by the establishing of the strategic energy partnership between
the EU and Turkey. More, through its engagement in cooperative actions, Turkey
is playing a critical role in shaping up the Southern Gas Corridor’s implementation
and development.
Bibliography
BP, “Statistical Review of World Energy 2014”, June 2014,
http://www.bp.com/en/global/corporate/about-bp/energy-economics/statistical-re-
view-of-world-energy.html (accessed 16/05/2015).
Clinton, Hillary, “Energy Diplomacy in the 21st Century”, United States State Department’s
Bureau of International Information Programs, 12.10.2012,
http://iipdigital.usembassy.gov/st/english/texttrans/2012/10/20121018137692.html#axzz3U-
afkSk7b (accessed 17/05/2015).
Declaration of the Southern Corridor Summit”, Prague, 08.05. 2009, http://eu-un.europa.eu/
articles/fr/article_8715_fr.htm (accessed 20/05/2015)
European Commission (1995), “An Energy Policy for the European Union”, White Paper,
COM (95) 682 final, Brussels, 13.12.1995.
European Commission (2000), “Green Paper. Towards A European strategy for the security of
energy supply”, COM (2000) 769 final, Brussels, 29.11.200.
European Commission (2006), “Green Paper. A European Strategy for Sustainable, Competi-
tive and Secure Energy”, COM (2006) 105 final, Brussels, 08.03.2006.
European Commission (2008), “Second Strategic Energy Review. An EU Energy Security and
Solidarity Action Plan”, COM (2008) 781 final, Brussels, 13.11.2008, p.3.
European Commission (2010), “Energy 2020. A strategy for competitive, sustainable and se-
cure energy”, COM (2010) 639 final, 10.11.2010.
European Commission (2011), “On security of energy supply and international cooperation –
‘The EU Energy Policy: Engaging with Partners beyond Our Borders’ ”, COM (2011)
539 final, Brussels, 07.09.2011.
European Commission (2014), “European Energy Security Strategy”, COM (2014) 330 final,
Brussels, 28.05.2014.
European Commission (2015a), “A Framework Strategy for a Resilient Energy Union with a
Forward-Looking Climate Change Policy”, COM (2015) 80 final, Brussels, 25.02.2015.
European Commission (2015b), “EU-Turkey High Level Energy Dialogue and Strategic Ener-
gy Cooperation”, Statement, Kars, 17.03.2015.
European Commission (2015c), “Joint press statement of the Advisory Council on the Sout-
hern Gas Corridor”, 12.02.2015.
European Commission (2015d), “Ashgabat Declaration”, 1.05.2015.
Goldthau, Andreas, Witte, Jan Martin, “The Role of Rules and Institutions in Global Ener-
gy: An Introduction”, in Global Energy Governance: The New Rules of the Game,
Andreas Goldthau, Jan Martin Witte (Ed.), Brookings Institution Press, 2010, pp. 1-24.
Hafner, Manfred, “The Southern Gas Corridor and the EU Gas Security of Supply: What’s
Next?”, Caspian Report, Caspian Strategy Institute, Fall 2014, Issue: 08, 2014.
International Energy Agency, “Energy Supply Security: The Emergency Response of IEA
Countries”, 2014 www.iea.org/media/freepublications/security/EnergySupplySecu-
rity2014_PART1.pdf (accessed 18/05/2015).
Madalina Sisu Vicari 535
Kruyt, B., van Vuuren, D.P., de Vries H.J.M., Groenenberg H., “Indicators for Energy Secu-
rity”, Energy Policy, Volume 37, Issue 6, 2009, pp. 2166-2181.
Kusznir, Julia, “The Southern Gas Corridor: Initiated by the EU, Completed by Others?
TANAP, TAP, and the Redirection of the South Stream Pipeline”, Caucasus Analytical Di-
gest, No 69, 26.01.2015.
Linke, Kristin, Viëtor, Marcel, “Introduction”, in “Beyond Turkey The EU’s Energy Policy
and the Southern Corridor”, Kristin Linke, Marcel Viëtor (Ed.), International Policy
Analysis, Friedrich Ebert Stiftung, November 2010.
Luft, Gal, Korin, Anne, “Energy Security: In the Eyes of the Beholder”, in Energy Security
Challenges for the 21st Century: A Reference Handbook, Luft, Gal, Korin, Anne
(Ed.), Santa Barbara, California, Praeger Security International, 2009, pp.1-17.
Metais, Raphael, “Ensuring Energy Security in Europe: The EU between a Market-based and
Geopolitical Approach”, EU Diplomacy Paper, 3/2013, College of Europe, 2013.
Nina, Bachkatov, L’énergie diplomate. Enjeux et effets de la diplomatie énergétique de la
Fédération de Russie, Bruxelles, Editions Bruylant, 2012.
Pirani, Simon, Stern, Jonathan, Yafimava, Katja, “The Russo-Ukrainian gas dispute of January
2009: a comprehensive assessment”, NG 27, The Oxford Institute for Energy Studies,
Oxford, February 2009.
Ratner, Michael, Belkin Paul, Nichol, Jim, Woehrel, Steven, “Europe’s Energy Security: Op-
tions and Challenges to Natural Gas Supply Diversification”, CRS Report for Congress,
Congressional Research Service, 11.07.2013.
Roubini, Nouriel, Setser, Brad, “The effects of the recent oil price shock on the U.S. and glo-
bal economy”, New York University Stern School of Business, 2004, http://www.stern.
nyu.edu/experience-stern/about/departments-centers-initiatives/centers-of-research/vo-
latility-institute/research/associated-faculty/topics (accessed 19/05/2015).
Sabadus, Aura, “Southern Gas Corridor and the Potential for Genuine Diversification”, Caspi-
an Report, Caspian Strategy Institute, Spring 2014, Issue: 07, 2014.
Saghir, Jamal, O’Sullivan, Kyran, “Towards a Sustainable Energy Future”, in Global Issues
for Global Citizens, Bhargava, Vinay (Ed.), Washington D.C., The World Bank, 2006,
pp.245-264.
Smeenk, Tom, “Russian gas for Europe. Creating Access and Choice, Clingendael Internatio-
nal Energy Program”, Number 2010/2, 2010.
Sovacool, K., Benjamin, “Introduction: Defining, measuring and exploring energy security”,
in The Routledge Handbook of Energy Security, Sovacool, K., Benjamin, K (Ed.),
Routledge, 2011.
Westphal, Kirsten, “Energy in an Era of Unprecedented Uncertainty: International Energy
Governance in the Face of Macroeconomic, Geopolitical and Systemic Challenges”, in
Transatlantic Energy Futures: Strategic Perspectives on Energy Security, Climate
Change and New Technologies in Europe and the United States, Koranyi, David
(Ed.), Washington D. C., Center for Transatlantic Relations, 2011, pp.1-26.
536 Enerji Diplomasisi
Westphal, Kirsten, “Energy Policy between Multilateral Governance and Geopolitics: Whither
Europe?”, Internationale Politik und Gesellschaft, vol. 4, 2006, pp.44-62.
World Economic Forum in partnership with Cambridge Energy Research Associates, “The
New Energy Security paradigm”, The Energy Vision Update, Spring 2006.
Yergin, Daniel, “Ensuring Energy Security”, Foreign Affairs, Volume 85, No 2, 2006, pp.
69-83.
Yildiz, Taner, “Turkey’s Energy Policy, Regional Role and Future Energy Vision”, Insight
Turkey, Volume 13, Number 3, 2010, pp. 33-38.
Merve Özdemirkıran 537
ANKARA-BAĞDAT-ERBİL ÜÇGENİNDE
KUZEY IRAK PETROLÜ
Merve ÖZDEMİRKIRAN*
Giriş
Sanayileşmiş, yetmiş beş milyonun üzerinde bir nüfusa ve 1,5 trilyon dolarlık
gayri safi yurt içi hasılaya sahip Türkiye yüksek düzeyde enerji ihtiyacı olan bir
ülkedir. Buna rağmen doğal gaz ve petrol gibi doğal kaynaklarının olmaması ya da
ihtiyacının çok altında rezervlerinin bulunması nedeniyle Türkiye enerji konusun-
da başta Rusya, Irak, Azerbaycan, Kazakistan gibi söz konusu doğal kaynaklara
sahip ülkelere bağımlı haldedir. T.C. Başbakanlık Türkiye Yatırım Destek ve Tanı-
tım Ajansı’nın tahminlerine göre 2023’e kadar enerji ihtiyacı her yıl ortalama %7
oranında artacak olan Türkiye, iki nükleer santral projesi (Mersin, Sinop), su, rüz-
gâr, güneş, jeotermal gibi yenilenebilir enerji türlerinin enerji ihtiyacını karşılama
oranını %30’a çıkarma hedefiyle1 içerde kendi enerji ihtiyacını gidermek için giri-
şimlerde bulunmaktadır. Ne var ki bu girişimlere ragmen 2017’de elektrik ihtiyacı
363,000 GW’a ulaşacak olan Türkiye’nin enerji konusunda kendi kendine yeten bir
ülke olmaktan hala uzaktadır.2
Türkiye doğal kaynaklar konusundaki eksikliğine, dışa bağımlılığını ve bu
dışa bağımlılığın yol açtığı ve açabileceği siyasal sorunlara bir çözüm olarak böl-
gesel bir enerji koridoru/enerji merkezi3 haline gelmeyi bir dış politika stratejisi
* Dr.; Bahçeşehir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi.
1 T.C. Başbakanlık Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansının verilerine, kurumun resmi in-
ternet adresinden ulaşılabilir: http://www.invest.gov.tr/tr-TR/sectors/Pages/Energy.aspx
2 Ayrıntılı rakamlar ve Türkiye’nin enerji gereksinimleri ve bu konudaki stratejileri için bkz.
T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2015-2019 Stratejik Planı. http://www.ener-
ji.gov.tr/File/?path=ROOT%2F1%2FDocuments%2FStratejik+Plan%2FETK-
B+2015-2019+Stratejik+Plani.pdf adresinden erişilebilir.
3 “Enerji koridoru”, “enerji merkezi” kavramlarına ilişkin tartışma için bkz. Mert Bilgin, “Tur-
538 Enerji Diplomasisi
key’s Energy Strategy: What Difference Does it Make to Become an Energy Transit Corridor,
Hub or Center?” UNISCI Discussion Papers, Vol. 23, 2010, ss. 113-128.
Merve Özdemirkıran 539
4 Murat Yetkin, Tezkere: Irak Krizinin Gerçek Öyküsü, İstanbul, Remzi Kitabevi, 2004, s.16-
17.
5 A.e., s. 41.
6 D. Reynié’ye göre 3 Ocak-12 Nisan 2003 arasında 2978 savaş karşıtı gösteriye 35,5 milyon
kişi katılmıştır. Bkz. Dominique Reynié, La fracture occidentale, Paris, La Table Ronde, 2004
540 Enerji Diplomasisi
bakan Baş Danışmanı olan Ahmet Davutoğlu’nun çok boyutlu ve proaktif dış poli-
tika anlayışı ön plana çıkmaya başlamıştır.7 Öte yandan, Orta Doğu bölgesi gerek
A. Davutoğlu’nun, gerekse parti yöneticilerinin verdiği özel önemle geçmişe göre
daha fazla üzerine eğilinilen, dış politikada öne çıkan bir bölge haline gelmiştir.8
Bu çerçevede Irak, A. Davutoğlu’nun geliştirdiği komşularla sıfır sorun poli-
tikasının9 öncelikli uygulama alanlarından biri oldu. Özellikle 2003’ten Irak anaya-
sasının kabul edildiği 2005’e kadar olan dönemde Türkiye Irak’la olan komşuluk
ilişkilerine öncelik vermenin ötesinde Irak’taki mevcut aktörlerle ayrı ayrı ve Da-
vutoğlu’nun ifadesiyle eşit mesafede ilişkiler kurdu. Öte yandan 2005 anayasasıyla
resmen Türkiye’nin sınır komşusu haline gelen ve de facto bir devlet olarak işleyen
IBKY ile de komşuluk ilişkilerini doğrudan siyasi ve diplomatik olmasa da ticari
faaliyetlerin gelişmesine olanak sağlayarak olumlu yönde geliştirdi.10 Ticaret ve
inşaat faaliyetleriyle temelleri atılan, 2010’da Türkiye Erbil Başkonsolosluğu’nun
açılmasıyla resmi bir hal alan Ankara-Erbil ilişkileri, Kasım 2013’te dönemin Baş-
bakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın daveti üzerine Mesut Barzani’nin bir heyetle Di-
yarbakır’a gelmesiyle hükümetler arası bir ittifak görüntüsüne büründü.
İkili ilişkilerin geçmişteki pek çok siyasi açmaza ve Kürt sorunuyla ilişkili an-
laşmazlık ve çatışmaya rağmen gelişmesi ve IBKY’nin Bağdat’tan görece bağımsız
olarak Ankara’yla ilişki kurabilir hale gelmesinin en önemli sebebi Ankara-Erbil
arasında kurulan ekonomik ilişkilerdir. Giriş bölümünde “cumhuriyetçi, federal,
demokratik ve çoğulcu bir sistemle geleceğe ümitle bakan” bir Irak halkı tasvir
eden Irak anayasası 2005 yılında geçici Irak parlamentosunda kabul edilip yürür-
lüğe girince 1991’den beri federalizm talebinde bulunan Kürtler resmen siyasal bir
özerkliğe kavuşmuş oldular. Yeni Irak’ın toplumsal sözleşmesi olan 2005 anaya-
sasının petrol gelirlerinin paylaşımına ilişkin maddelerine göre IBKY Irak petrol
gelirlerinin %17’sine sahip olma hakkı kazanmıştır. Irak’ın federal yapısı IBKY’ni
hem siyasal hem de ekonomik bir özerkliğe kavuşturmuştur.
Ulusal petrol gelirlerinden alınan payla Kürt yöneticiler bölgelerinin ekono-
mik gelişimi, kalkınması en önemlisi de yeniden yapılandırılması konusunda hare-
7 Ahmet Davutoğlu’nun proaktif dış politika anlayışı için bkz. Ahmet Davutoğlu, Stratejik De-
rinlik Türkiye’nin Uluslararası Konumu, İstanbul, Küre Yayınları, 2007.
8 Meliha Benli Altunışık, “Worldviews and Turkish Foreign Policy in the Middle East”, New
Perspectives on Turkey, No. 40, 2009.
9 Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik, a.g.e.
10 Merve Ozdemirkiran, Construire un Etat, briser des tabous. Les hommes d’affaires de
kete geçmişlerdir. 1991’den sonra Irak’a uygulanan ambargonun yanı sıra Bağdat
hükümetinin de Kürt bölgesine uyguladığı ekonomik kesintiler nedeniyle 2005 ana-
yasasının kabulüne kadar “çifte ambargo”11 altında yaşan Kürt bölgesinin ekonomi-
si sınır ticaretine hakim, çoğu yasadışı olan oluşumların kontrolüne girmiştir.12 G.
Stansfield’e göre ambargo ve BM tarafından kontrol edilen “petrol karşılığı gıda”
programı nedeniyle tarımı hayli zayıflayan Kürt bölgesini ithal ürünlere bağımlı
hale getirmiş, enformel sektörlerin gelişmesine ve toplumun çok küçük bir kesi-
minin aşırı zenginleşmesine neden olmuştur.13 Özetle, 2005 yılında Irak’ın petrol
gelirlerinin %17’sini alma hakkı kazanan IBKY’nin ekonomik alt yapısı son derece
zayıftır, hiçbir sanayi üretimi yapılmadığı için ekonomi tamamen dışa bağımlıdır.
Bu nedenle IBKY’nin öncelikli hedeflerinden biri, elde edilen ekonomik özerk-
lik sayesinde bölgenin ekonomik alt yapısını inşa etmek olmuştur. Bu kapsamda
yabancı yatırımcılar bölgeye davet edilmiş ve Yatırım Yasası’yla desteklenmişler-
dir.14 Nitekim, IBKY’nin resmi internet sitesi de açıkça yabancı yatırımcılara çağrı
yapmakta, bölgenin kalkınması için yabancı yatırımların elzem olduğuna dikkat
çekilmektedir. Petrol, Kürtler için yalnızca bir zenginlik ve bölgelerinin refaha ka-
vuşması için bir kaynak olarak değil aynı zamanda gelecekte olası bir bağımsızlık
halinde kendi kendilerine yetebilecek bir ekonomik sistem kurmak için de bir araç
olarak görülmektedir. Her ne kadar anayasanın kabulünün üzerinden on yıl geçme-
sine rağmen gerekli alt yapı sağlanamamış ve yabancı yatırımların özellikle üretim
alanında olanları türlü nedenlerle başarısızlığa uğramış olsa da15, özellikle bölgenin
11 D. Lawrence’a göre 1991’de göreli bir siyasi özerkliğe kavuşan Kürtler bunu tamamlayacak
ekonomik kalkınma şansı için 20 yıldan fazla beklemek durumunda kalmışlar, bu çifte ambargo
dönemini ulus inşası süreçlerinde paradoksal bir dönem olarak yaşamışlardı. David Lawrence,
“Iraqi Kurds Enjoy a De Facto State”, International Reporting Project The Paul H. Nitze
School of Advanced International Studies of the Johns Hopkins University, 30 Haziran 2000.
12 Michael Leezenberg, “Urbanization, Privatization, and Patronage : The political economy of
Iraqi Kurdistan”, in Faleh A. Jabar, Hosham Dawod (ed.), The Kurds Nationalism and Poli-
tics, Beirut, SAQI, 2006, s. 162.
13 Gareth R. V. Stansfield, Iraqi Kurdistan: Political Development and Emergent Democra-
cy, London, Routledge, 2003, s. 57.
14 IBKY yöneticileri Yatırım Yasalarının Orta Doğu bölgesinin en yatırımcı dostu yasası olmakla
övünmektedirler. Pekçok resmi görevliye ve Erbillilere göre yabancı yatırımcının, özellikle
Türklerin Kuzey Irak’a gelmeleri bu yasa sayesindedir. Bkz. Merve Ozdemirkiran, a.g.e. ss.
191-192 ve ss. 214 ve 217.
15 Yatırıma önem veren bir söylem tutturan ve yabancı yatırımcıya Kuzey Irak’ın yatırım alt
yapısını inşa etme çağrısı yapan bölgesel Kürt hükümeti uygulamada üretim faaliyetlerini çok
sınırlı tutmakta, üretim yapan yatırımcıya kucak açmamakta ve ekonomik kalkınmasını tıpkı
Dubai gibi petrol gelirlerine indirgemekte, üretime bir türlü geçememektedir. Yazar, doktora
çalışmasında bu durumu “dubaileşme” olarak isimlendirmekte ve IBKY’nin ekonomi politika-
sını farklı açılardan irdelemktedir. Bkz. Merve Ozdemirkiran, a.g.e. ss. 304-313.
542 Enerji Diplomasisi
19 Özden Zeynep Oktav, “Çok boyutlu Türk Dış Politikasına Bir Örnek: Türkiye-Irak-Bölgesel
Kürt Yönetimi Arasında Gelişen İlişkiler ve Nedenleri”, Ortadoğu Etütleri, Cilt 2, Sayı 2,
Ocak 2010, s. 59.
20 “Turkish investments surpass $ 620 million in northern Iraq,” Hürriyet Daily News,
25.07.2010.
21 “Investor sees Kurdish Oil as Turkey’s Chance since Ottomans”, Hürriyet Daily News,
10.12.2012.
544 Enerji Diplomasisi
22 Tolga Demiryol, “The Eastern Partnership and the EU-Turkey Energy Relations”, Baltic Jour-
nal of European Studies, Vol. 4, No. 2, 2014.
23 Mert Bilgin, “Energy and Turkey’s Foreign Policy: State Strategy, Regional Cooperation and
dish Oil: The Iranian Connection”, Ortadogu Analiz, Cilt 5, No 50, Subat 2013.
548 Enerji Diplomasisi
Kaynakça
Aldecoa, Francisco, Keating, Michael: Pradiplomacy in Action: The Foreign Relations of
Subnational Governments, Portland, Frank Cass, 1999.
Benli Altunışık, Meliha: “Worldviews and Turkish Foreign Policy in the Middle East”, New
Perspectives on Turkey, No. 40, 2009.
Bilgin, Mert: “Turkey’s Energy Strategy: What Difference Does it Make to Become an Energy
Transit Corridor, Hub or Center?” UNISCI Discussion Papers, Vol. 23, 2010.
Bilgin, Mert: “Energy and Turkey’s Foreign Policy: State Strategy, Regional Cooperation and
Private Sector Involvement”, Turkish Policy Quarterly, Vol. 9, No. 2, 2010.
Bilgin, Mert: “Energy Policy in Turkey: Security, Markets, Supplies and Pipelines”, Turksh
Studies, Vol. 12, No. 3, September 2011.
Bozarslan, Hamit: “Le Kurdistan d’Irak aujourd’hui”, Critique Internationale, Vol. 4, No:
29, 2005.
Çetin, Çetiner: “Enerjide Dev İşbirliği: Irak Kürdistan Bölgesi Türkiye’nin bölgedeki en güç-
lü partneri oluyor”, Yeni Şafak, 27.11.2013.
Davutoğlu, Ahmet: Stratejik Derinlik Türkiye’nin Uluslararası Konumu, İstanbul, Küre
Yayınları, 2007.
Demiryol, Tolga: “The Eastern Partnership and the EU-Turkey Energy Relations”, Baltic
Journal of European Studies, Vol. 4, No. 2, 2014.
Dombey, Daniel: “Turkey and Iraq Kurds close to energy deal”, Financial Times, 12.12.2012.
Ergan, Uğur: “Bağdat Kuzey Irak hava sahasını kapattı”, Hürriyet, 31.11.2013.
Merve Özdemirkıran 549
Erdil, Merve: “Kürt petrolü Uzakdoğu’dan ABD’ye dünyanın dört bir yanında dolaşıyor”,
Enerji Enstitüsü, 29.09.2014.
İşeri, Emre, Dilek, Oğuz: “The Nexus of Turkey’s Energy And Foreign Policy With Iraqi
Kurdish Oil: The Iranian Connection”, Ortadogu Analiz, Cilt 5, No 50, Subat 2013.
Lawrence, David: “Iraqi Kurds Enjoy a De Facto State”, International Reporting Project
The Paul H. Nitze School of Advanced International Studies of the Johns Hopkins
University, 30 Haziran 2000.
Leezenberg, Michael: “Urbanization, Privatization, and Patronage : The political economy of
Iraqi Kurdistan”, in Faleh A. Jabar, Hosham Dawod (ed.), The Kurds Nationalism and
Politics, Beirut, SAQI, 2006.
Oğuzlu, Tarık: “ABD’nin Irak’tan Çekilme Planları ve Demokratik Açılım”, Ortadoğu Ana-
liz, Cilt 1, Sayı 1, Kasım 2009.
Oktav, Özden Zeynep: “Çok boyutlu Türk Dış Politikasına Bir Örnek: Türkiye-Irak-Bölgesel
Kürt Yönetimi Arasında Gelişen İlişkiler ve Nedenleri”, Ortadoğu Etütleri, Cilt 2, Sayı
2, Ocak 2010.
Ozdemirkiran, Merve: Construire un Etat, briser des tabous. Les hommes d’affaires de
Turquie entre la construction étatique du Gouvernement Régional du Kurdistan
(GRK) et la politique étrangère de la Turquie, yayınlanmamış doktora tezi, Institut
d’Etudes Politiques de Paris, Haziran 2013.
Reynié, Dominique: La fracture occidentale, Paris, La Table Ronde, 2004.
Rosecrance, Richard: The Rise of Trading State, New York, Basic Books, 1986
Semin, Ali : Türkiye-Irak İlişkilerinde Normalleşme Arayışları ve Enerji Faktörü, BİLGE-
SAM, 7 Aralik 2013.
Stansfield, Gareth R. V.: Iraqi Kurdistan: Political Development and Emergent Democra-
cy, London,Routledge, 2003.
Yetkin, Murat: Tezkere : Irak Krizinin Gerçek Öyküsü, Istanbul, Remzi Kitabevi, 2004.
Yılmaz, Serpil: “Kuzey Irak’ı Türkler inşa ediyor”, Milliyet, 05.04.2007.
“Ankara-Bağdat arasındaki tansiyon düşüyor”, Enerji Enstitüsü,01.12.2013
“Ceyhan’dan 8 milyon varil petrol pompalandi” Milliyet, 28.08.2014
“Investor sees Kurdish Oil as Turkey’s Chance since Ottomans”, Hürriyet Daily News,
10.12.2012.
“Kuzey Irak Petrolü Devrede”, BBC Türkçe, 02.06.2009.
“Kuzey Irak Kürt Bölgesi’nden Türkiye’ye Petrol Boru Hattı Neredeyse Tamamlandı”, Enerji
Enstitüsü, 06.10.2013.
“Kürt petrolü 300 000 varile çıktı”, Al Jazeera Turk, 08.11.2014.
“Neçirvan Barzani: Petrol akışı yılbaşından önce”, T24, 27.11.2013.
“Turkish investments surpass $ 620 million in northern Iraq,” Hürriyet Daily News,
25.07.2010.
“Türkiye’nin 200 yıllık petrol ihtiyacını karşılayabilir”, Dünya, 27.05.2014.
550 Enerji Diplomasisi
SC-29, 30 Kasım 2013, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsünün IKBY ile Enerji Alanında İşbirliği-
ne Dair Bir Soruya Cevabı, Bkz. http://www.mfa.gov.tr/sc_29_-30-kasim-2013_-disis-
leri-bakanligi-sozcusunun-ikby-ile-enerji-alaninda-isbirligine-dair-bir-soruya-cevabi.
tr.mfa
T.C. Başbakanlık Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansının verileri http://www.invest.gov.
tr/tr-TR/sectors/Pages/Energy.aspx
T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2015-2019 Stratejik Planı. http://www.enerji.gov.tr/
File/?path=ROOT%2F1%2FDocuments%2FStratejik+Plan%2FETKB+2015-2019+St-
ratejik+Plani.pdf
Serdar Örnek / Baransel Mızrak 551
Giriş
Latin Amerika bölgesi nüfusu ve ekonomik potansiyeli ile dünya üzerinde her
geçen gün artan bir öneme sahiptir. Türkiye’nin de bu bölgedeki politikaları gele-
cekte büyük devlet olma ideali açısından çok büyük önem arz etmektedir. Ancak
küresel bir güç olma vizyonu taşıyan Türkiye’nin Latin Amerika gibi ülkelerle olan
ilişkilerine bakıldığında, diğer güçlerin Latin Amerika ile olan ilişkilerine göre daha
alt seviyelerde seyrettiği görülmektedir.
Türkiye bu açığını kapatabilme adına bir dizi girişimlerde bulunmuş, Dışişleri
Bakanlığı bu bölgeye açılımı başlatmak üzere 1998’de “Latin Amerika ve Karayip-
ler Eylem Planı” nı yürürlüğe koymuştur. Bu bağlamda Davutoğlu’nun Dışişleri
Bakanlığı’nın başına getirilmesiyle Latin Amerika politikalarında bir haraketlilik
gözlenmiş ve bölgede daha aktif olmanın yolları aranmıştır. 2006 yılında program
gözden geçirilerek yeni bir Latin Amerika politikası izlenmiştir. Bu bağlamda karşı-
lıklı ziyaretler artırılmış, siyasi, ticari, ekonomik, askeri, kültürel ve teknik işbirliği
anlaşmaları ile ilişkilere yeni bir boyut kazandırılmaya çalışılmıştır.
Bölgeyle ekonomik ilişkilerin gelişimi amacıyla bir dizi iş konseyi, fuarlar ile
Türkiye’nin bölgede daha iyi tanıtılması için kültürel etkinlikler düzenlenmiştir.
Ayrıca bölgedeki Türkiye temsilciliklerinin artırılmasına önem verildiği görülmek-
tedir. Ekonomik olarakta dünya’daki güçlerin rekabet alanı haline gelmiş olan Latin
Amerika’nın Türkiye ile ticari ilişkilerinin toplam hacmi 2011 yılı itibariyle sadece
8 milyar dolar olarak kaydedilmiştir. Bu rakamın hızla artırılması gerekmektedir.
* Yrd. Doç. Dr.; Kocaeli Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve Ulus-
lararası Hukuk Anabilim Dalı Başkanı.
** Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Yüksek
Lisans Öğrencisi
552 Enerji Diplomasisi
Siyasi İlişkiler
Türkiye’nin Latin Amerika ile geçmişi Osmanlı dönemine kadar gitmektedir.
Osmanlı-Latin Amerika ilişkileri daha çok sosyo-kültürel boyutta ilerlemiş, siyasi
ilişkilerimiz başta coğrafi uzaklıktan dolayı olmak üzere çok gelişememiştir. Os-
manlı’nın yıkılmasına yakın 1910 yılında Arjantin ile bir Konsolosluk antlaşma-
sı, 1929 yılında ise Kültürel İşbirliği Antlaşması, Brezilya ile de 1927 yılında bir
Dostluk antlaşması imzalanmıştır.2 Şili ile de 26 Ocak 1913 yılında “Konsolosluk
İlişkileri Sözleşmesi” imzalanmış, bu sözleşmenin 100’cü yıl dönümü 2012 yılında
Şili Cumhurbaşkanı Sebastian Pinera’nın Türkiye’yi ziyareti ile kutlanmıştır. Aynı
zamanda, Şili 1926 yılında imzalanan “Dostluk ve İşbirliği Anlaşması” ile Latin
Amerika’da Türkiye’yi tanıyan ilk devlet olma ünvanını elde etmiş ve bu da iki ülke
arasındaki ilişkilere tarihi bir anlam kazandırmıştır.3 Bu arada Uruguay ile de 1929
yılında bir dostluk antlaşmasına imza konulmuştur. Soğuk savaş döneminde ise iki
kutuplu dünya yapısı Türkiye ve Latin Amerika’nın yakınlaşmasını engellemiştir.
Batı bloğunda kendine yer edinen Türkiye Latin Amerika ile olan ilişkilerine me-
safe koymak durumunda kalmış ilişkiler daha çok kültürel alanda gerçekleşmiştir.
Soğuk Savaşın sona ermesiyle birlikte, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 1995
yılında Arjantin, Brezilya ve Şili’ye yaptığı ziyaretler ile dönemin Dışişleri Bakanı
İsmail Cem’in 1998-1999 yıllarında Arjantin, Brezilya, Şili, Venezuela ve Küba’ya
yapmış olduğu ziyaretler ikili ilişkiler açısından önemli bir adım olmuştur.4
1998 yılında Dışişleri Bakanlığı tarafından “Latin Amerika ve Karayipler Ey-
lem Planı” hazırlanmasıyla ilişkilerde planlı bir gelişim için adım atılmıştır. 2006
yılı itibariyle revize edilen bu planla ticari ve ekonomik ilişkileri geliştirmek için
1 www.mfa.gov.tr/i_-turkiye_nin-latin-amerika-ve-karayiplere-yonelik-politikasi-ve-bolge-ul-
keleri-ile-iliskileri.tr.mfa (Erişim 02.01.2015)
2 Eren Okur, “Türkiye-Latin Amerika İlişkileri”, www.bilgesam.com.tr/tr/index.php?option=-
com_content&view=article&id=406:turkiye-latin-amerika-iliskileri&catid=89:analizer-lati-
namerika&Itemi (Erişim 02.01.2015)
3 www.tccb.gov.tr/haberler/170/84459/cumhurbaskani-gulden-sili-cumhurbaskani-pinera-onu-
runa-aksam-yemegi.html (Erişim 03.02.2014)
4 Selahattin Alpar, “Latin Amerika ile İlişkilerimiz”, Tasam Stratejik Öngörü, Sayı:8 2011,
s.82
Serdar Örnek / Baransel Mızrak 553
7 www.mfa.gov.tr/i_-turkiye_nin-latin-amerika-ve-karayiplere-yonelik-politikasi-ve-bolge-ul-
keleri-ile-iliskileri.tr.mfa (Erişim 03.01.2015).
8 www.tbmm.gov.tr/develop/owa/dostluk_gruplari.grup (Erişim 04.01.2015).
9 www.mfa.gov.tr/yurtdisi-teskilati.tr.mfa (Erişim 04.01.2015).
10 www.mfa.gov.tr/yerleşik-diplomatik-ve-konsuler-misyonlar.tr.mfa (Erişim 04.01.2015),
şim 04.01.2015).
Serdar Örnek / Baransel Mızrak 555
15 Francisco Resendiz, “Enrique Pena Nieto Iıega a Turquia para visita de Estado”, www.eluni-
1,3 milyar dolara ulaştığını söylemiş mevkidaşı ile 2023 yılına kadar iki ülkenin
ticaret hacmini 5 milyar dolara çıkarmayı hedeflediklerini söylemiştir. Nieto 2013
Türkiye ziyaretinde çalışmaları başlayan Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey’in iliş-
kilerin geliştirilmesine katkı sağladığını söylemiştir. 4 adet anlaşma imzaladıklarını
belirten Erdoğan, BM, G20 ve OECD gibi kuruluşlarda beraber çalışan iki ülkenin
birlikteliğinin daha da ileriye taşınacağını söylemiştir. İki ülkenin de dünyanın en
çok ziyaret edilen 10 ülkesi arasında olduğunu ifade etmiş ve bu konuda iki ülkenin
işbirliğinin önemli olduğunu söylemiştir. 2017 yılının Türkiye –Meksika diplomatik
ilişkilerinin kuruluşunun 90’cı yılı olduğunu söyleyen Erdoğan 2017 veya 2018’i
kültür yılı ilan edilmesi gerektiğini söylemiştir. İki ülkenin de hak ettiği dünyanın
en büyük 10 ekonomisi arasında yer alacağını ekleyen Erdoğan, Serbest Ticaret
Anlaşması’nın bir an önce faaliyete geçmesi üzerinde çalıştıklarını ifade etmiştir.16
Bu arada, önümüzdeki yıllarda 300 milyar dolarlık bir altyapı programları bütünü
uygulayacak olan Meksika’nın bu faaliyetlerinden olabildiğince pay kapmak iste-
yen müteahhit şirketlerimizde bölgeye sık sık ziyaretlerde bulunmaktadırlar.17
Ekonomik İlişkiler
Latin Amerika 1.8 trilyon dolarlık ekonomik büyüklüğü, 700 milyar doları
aşan dış ticaret hacmi ve nüfus potansiyeli ile dünya’da önemli bir Pazar olarak
yerini korumaktadır. Latin Amerika bu potansiyeli ile sözü geçen güç olma vizyo-
nu taşıyan Türkiye için göz ardı edilemeyecek bir bölge haline gelmiştir. Türkiye
bu kapsamda bölge ile olan ekonomik ilişkilerini geliştirme adına iş konseylerinin
kurulması, THY aracılığıyla direkt uçuşların başlatılması ve karşılıklı ziyaretlerin
geliştirilmesi adına birçok girişimlerde bulunmuştur.
Türkiye’nin Latin Amerika ile ekonomik ilişkilerine bakıldığında ise bir hayal
kırıklığı ile karşılaşılabilir. 2004 yılı verilerine göre Latin Amerika ile olan ticari
ilişkilerimizin toplam hacmi yaklaşık 5.338.125 milyar dolar olarak kaydedilmiştir.
Tabi ki bu rakam inişli ve çıkışlı bir seyir izlemesine rağmen artan oranda devam
etmektedir.18 2011 yılı itibari ile dış ticaret hacmimiz 8 milyar dolara ulaşmıştır.
Geçen yıllara oranla artan seyir izleyen bu rakam umut verici olsa da söylenen ve
hedeflenen Türkiye vizyonu için yeterli bir rakam olmadığı açıktır.19 Bu durumun
20 www.hispananatolia.com/seccion/2/id,9691/id_cat,2/turquia-quere-mejorar-sus-relacio-
nes-commerciales-con-latinoamerica (Erişim 05.01.2015).
21 www.ekonomi.gov.tr/sta/ (Erişim 05.01.2015).
2013 yılının Aralık ayında Meksika Devlet Başkanı Enrique Pena Nieto’nun
tarihi ziyaretinde ise Meksika ile önemli ticari konular görüşülmüştür. 2000 yılında
Meksika ile Avrupa Birliği arasında gümrük birliği antlaşması imzalanmış ancak
Meksika bu antlaşmayı Türkiye ile imzalamamıştır. Türkiye’de AB ile Gümrük Bir-
liğine dâhil olduğu için Meksika mallarına gümrükte sıfır vergi uygulamış fakat
Türk malları Meksika gümrüklerinde vergilendirilmeye tabi tutulmuştur. Bu hak-
sızlığın giderilmesi için paraflanan Yatırım ve Çifte Verginin Önlenmesi Antlaş-
masının önemi vurgulanmış ve hemen yürürlüğe girme temennisi dile getirilmiştir.
İki ülkenin ticaretinin 10 yılda 1 milyar doları bulduğunu ifade eden Enrique Pena
Nieto, bu rakamın Meksika ticaretinin sadece %1’i olduğunu ve rakamın daha da
artırılması gerektiğini ifade etmiştir. İki ülke arasında yatırımların artması ve iki
ülke halklarının birbirlerini tanıması için vizelerin kaldırılması gerektiği ifade edil-
miş ve bir an önce Serbest Ticaret Anlaşmasının faaliyete geçmesi yönünde karar
almıştır.25
2006 yılı itibariyle Latin Amerika’nın uluslararası ekonomide artan önemi göz
önüne alınarak ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla “Latin Amerika Ülkeleri ile Ticari
ve Ekonomik İlişkilerin Geliştirilmesi Stratejisi” hazırlanmıştır. Buna uygun ola-
rak, Karma Ekonomik Komisyonu (KEK) olan ülkelerin yanında Karma Ekonomik
Komisyonu (KEK) mekanizmasına sahip olunmayan Latin Amerika ülkeleri ile de
bu mekanizma’nın kurulması için çaba sarf edilmektedir. Bu mekanizma ile birlik-
te bölge ülkeleri ile ticareti çeşitlendirilme, ekonomik bağlarımızı kuvvetlendirme
ve en önemlisi düzenli istişare ve karar mekanizmasının başlatılması amaçlanmak-
tadır.26 Bu bağlamda, bölge ülkelerinden Arjantin, Brezilya, Ekvator, Guatemala,
Guyana, Jamaika, Kolombiya, Küba, Meksika, Paraguay, Peru, Şili ve Uruguay
ile Karma Ekonomik Komisyon (KEK) mekanizmaları için gerekli hukuki altyapı
tamamlanmıştır.
Latin Amerika’daki ticaret hacmine göz atılırsa 2011 verilerine göre ilk sırayı
2.958 milyar dolar ile Brezilya’nın oluşturduğu görülür. Brezilya’dan sonra 844,6
milyon dolar ile Meksika, 789 milyon dolar ile Kolombiya, 704 milyon dolar ile Ar-
jantin ve son olarakta 604 milyon ile Şili yer almaktadır. Fakat, Arjantin gibi büyük
bir ülkenin ekonomik potansiyeli göz önüne alındığında yapılan ticaret rakamının
ne kadar küçük olduğu kolaylıkla anlaşılabilir.27
Bu arada Türkiye’nin dış ülkelerle ilişkilerine büyük katkılar sağlayan Türk
İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), Latin Amerika’ya açılımı çer-
çevesinde bölge ülkeleri ile sağlık, tarım ve ticaret alanlarında ilişkilerin gelişmesi
için programlar düzenlemeye devam etmektedir.28
Türkiye’nin Latin Amerika’ya olan açılımın önemli bir ayağını da Türk Hava
Yolllarının (THY) bölgeye artıracağı seferler oluşturmaktadır. Hali hazırda Brezil-
ya’da Sao Paulo ve Arjantin’de Buenos Aires’e direkt uçuşları bulunan THY, 2014
yılı hedeflerinde mevcut olan bu 2 noktayı, 2’si aktarmalı olmak üzere 6’ya çıkar-
mak istemektedir. Bu yeni seferler Türkiye’nin Latin Amerika ile ticari ilişkilerinin
yanı sıra sosyo-kültürel ilişkilerine de büyük katkı sağlayacaktır.29
Sosyo-Kültürel İlişkiler
Latin Amerika ile olan ilişkilerin kökeni 19. yy yılına kadar kadar uzanmaktadır.
Bu dönemde I.Dünya Savaşına kadar Osmanlı İmparatorluğu’ndan Latin Amerika
ülkelerine aralıklarla göçler yaşanmıştır. Osmanlı tebaası olan bu topluluklar gittikleri
yerlerde “El Turco” olarak anılmışlardır.30 Örneğin Latin Amerika’nın en büyük ül-
kelerinden biri olan Arjantin’de kökenleri Osmanlıya dayanan büyük bir Seferad Ya-
hudi topluluğu ile büyük bir Ermeni topluluğu bulunmaktadır. Türkiye’ye büyük hay-
ranlık besleyen ve Şili, Uruguay ve Arjantin gibi ülkelerde yaşayan bu insanlar hala
Osmanlı-Türk geleneklerini unutmamışlardır. Diğer yandan soyadı Türkçe olan bu
kişiler arasında Türkçeyi bilen insanlarda çoğunluktadır. Bu insanların Türkiye-Latin
Amerika ilişkilerinin kültürel boyutuna büyük bir renk katacağı şüphesizdir.31
Ayrıca Türkiye Latin Amerika ülkelerine kalkınma ve teknik işbirliği gibi
konularda ekonomik yardımlar yapmıştır. Yakın zamanda Türkiye Haiti ve Şili’de
yaşanan depremlerde Haiti’ye 1 milyon dolar, Şili’ye de 500 bin dolar nakti yardım
yapmış ve bu yerlerde yaşanan insani trajedilere sessiz kalmamıştır.
27 http://www.mfa.gov.tr/i_-turkiye_nin-latin-amerika-ve-karayiplere-yonelik-politikasi-ve-bol-
ge-ulkeleri-ile-iliskileri.tr.mfa (Erişim 05.01.2015).
28 www.tika.gov.tr/haber/tika-latin-amerika-ulkeleri-ile-ilgili-calismalarina-basladi/238 (Erişim
05.01.2015).
29 “Haber Ajansı, qha.com.ua/turk-hava-yollari-2014-te-kitalar-arasi-ataga-hazirlaniyor-
127326tr.html (Erişim 06.01.2015).
30 www.tika.gov.tr/haber/latin-amerika-artik-cok-daha-yakin/422 (Erişim 06.01.2015).
31 Zafer Özcan, “Güney Amerika’daki Kayıp Osmanlılar”, www.aksiyon.com.tr/aksiyon/ha-
ber-20965-26-guney-amerikadaki-kayip-osmanlilar.html (Erişim 06.01.2015).
560 Enerji Diplomasisi
33 Sedat Laçiner, “Ermeni Sorunu, Diaspora ve Türk Dış Politikası”, Uluslararası Stratejik
Araştırmalar Kurumu (USAK), Ankara, 2008, s. 508-510.
34 Ankara Üniversitesi, “ankara üniversitesi bülten”, Baskı 127, Sayı: 127, 2009, s.19.
35 www.latinamerika.ankara.edu.tr/basin/2%20Hürriyet%20Ankara%20-%20Nisan%202009.
ya’dan oluşmaktadır.37 Bu örgüt yapı itibari ile Avrupa Birliği ile benzer özellikler
taşımaktadır. Sahip olduğu ülke sayısına bakınca siyasi ve ekonomik açıdan büyük
fırsatlar sunduğu kolaylıkla söylenebilir. Türkiye’nin Latin Amerika açılımı çer-
çevesinde bu örgütle kuracağı ilişkiler büyük önem taşımaktadır. Güney Amerika
ülkelerine olan ihracatımızın 2/3’ünü MERCOSUR’un üyesi olan 4 ülke ile gerçek-
leşmektedir. MERCOSUR ülkelerine olan ihracatımız 2010 yılında %83 artış gös-
termiş ve 1,2 milyar ABD dolarına ulaşmıştır. İthaalatta ise bu rakam 2010 yılında
%28 artarak 2,9 milyar dolar seviyesine yükselmiştir. Aynı zamanda MERCOSUR
ile Türkiye arasında Siyasi İstişare ve İşbirliği Mekanizması Mutabakatı Zaptı 16
Aralık 2010 itibari ile imzalanmıştır. Bu sayede düzenli siyasi istişarelerin yapıl-
ması hedeflenmektedir. Bu gelişme ile Türkiye’nin Latin Amerika açılımı yolun-
da önemli bir kazanım sağlanmıştır. Ayrıca, ilişkilerin önemli bir kolunu oluşturan
serbest ticaret antlaşmasının imzalanmasına yönelik müzakereler 22 Nisan 2008
yılında Buenos Aires’te yapılmıştır. 1 Temmuz 2008 tarihinde ise MERCOSUR ile
çerçeve antlaşması imzalanmıştır. 2011 yılı itibari ile de Türkiye MERCOSUR’a
gözlemci üyelik için başvuruda bulunmuştur.38
Türkiye MERCOSUR ülkeleri ile son yıllarda gerçekleştirdiği yakın ilişkiler
sayesinde Latin Amerika ile dış ticaretinde 2010 yılında önemli bir artış sağlamıştır.
Türkiye’nin bölgeye ihraç ettiği ürünler otomobil parçaları, makine, demir ve çeik
levha, dış lastik, tütün, gübre, fındık, çamaşır makinesi, buzdolabı, traktör, metal
işletme makineleri olurken bölgeden demir cevheri, kahve, pamuk, yağlı tohum
ve meyveler, hayvansal yağlar, soya fasulyesi ve yağı, petrol yağları, mısır, yün
ve pirinç ithal etmiştir. Fakat Türkiye açısından MERCOSUR ülkeleri ile yapılan
ticarette ciddi açık mevcuttur. Bunun sebebi 2010 yılında MERCOSUR ile Serbest
Ticaret Anlaşmasının yürürlüğe sokulamamasıdır.
MERCOSUR ülkelerinden Brezilya ile Türkiye’nin dünya siyasetinde aktif
bir güç olma yolunda beraber gerçekleştireceği işbirliği uluslararası siyasette daha
aktif olmalarında kolaylaştırıcı bir işlev görecektir. Türkiye Latin Amerika açılımı
çerçevesinde Brezilya’yı stratejik bir ortak olarak görürken, Brezilya’da Türkiye’yi
Ortadoğu’ya açılımında önemli bir partner olarak görmektedir. 2010 yılında Brezil-
ya Dışişleri Bakanı Celso Amorim’in Türkiye’yi ziyaretinde Medeniyetler İttifakı
projesinde birliktelik kararı ve bakanlıklar arasındaki ilişkilerin düzenli istişare se-
viyesine çıkarılması gibi kararlar alınmıştır. Bunun yanı sıra Brezilya ile Türkiye
arasında Stratejik Eylem Planı üzerinde mutabık kalınmış ve enerji alanında işbirli-
ği olanaklarının artırılması kararı alınmıştır.
37 www.mercosur.int/t_generic.jsp?contentid=3862&site=1&channel=secteria&seccion=3
(Erişim 07.01.2015).
38 www.mfa.gov.tr/guney-ortak-pazari.tr.mfa (Erişim 07.01.2015).
Serdar Örnek / Baransel Mızrak 563
39 Ayşe Aslıhan Çelenk, “Türkiye-Latin Amerika İlişkileri” SETA Türk Dış Politikası Yıllığı,
2011, s.482-492.
40 Haber Vitrini, www.habervitrini.com/gundem/erdogan-bugun-latin-amerikaya-gidiyor-
463968/ (Erişim 07.01.2015).
564 Enerji Diplomasisi
Türkiye’nin yakın diyaloğa giriştiği bir diğer AND ülkesi ise Venezuela olmuş-
tur. 2009 yılında ivme kazanan ekonomik ve diplomatik ilişkiler 2010 yılında’da de-
vam etmiştir. aynı yılın Kasım ayında Venezuela Dışişleri Bakanı Nicolas Maduro
Moros, 18 yıl sonra Türkiye’yi ziyaret eden ilk Venezuela dışişleri bakanı olmuş ve
iki ülke arasında enerji antlaşmaları imzalanmıştır. Buna göre Venezuela’daki hid-
rokarbon kaynaklarının aranması, üretilmesi, rafine edilmesi, depolanması, taşın-
ması ve pazarlanması konularında Türk Petrolleri Anonim Ortaklığı imtiyaz sahibi
olmuştur. Diğer yandan genç diplomatların eğitimi konusunda bakanlıklar arasında
işbirliğinin sağlanmasının yanı sıra parlamentolar arası işbirliğinin geliştirilmesi
kararı da konuk Dışişleri Bakanının ziyareti sırasında alınmıştır.41 Venezuela’da
2010 yılnda bir gelişme yaşanmış ve uyuşturucu kaçakçılığı yaptıkları iddaasıy-
la Türk petrol tankeri Aqua’nın 23 mürettebatının tutuklandığı bildirilmiştir. Uzun
süre tutulan gemi Türk Dışişleri’nin girişimi sonucu serbest bırakılmıştır.42
Enerji İlişkileri
Latin Amerika’nın en önemli ülkelerinden biri olan Brezilya’nın Meksika ile
birlikte 2009 yılı itibari bir strateji değişikliğine giderek yatırımcılar için petrol sek-
töründe yatırım olanaklarını arttırma kararı aldığı görülmektedir. Petrolün yanı sıra
hidroenerji, elektrik ve rüzgâr enerjisi konularında da yatırım olanakları iki ülkede
de artırılmıştır. Latin Amerika’nın AB, Çin, Rusya ve ABD gibi güçlerin dikkatini
çeken birçok zenginliği mevcuttur. Dünya petrollerinin %10’una sahip olan OPEC
üyesi Venezuela, dünyanın etanol deposu Brezilya ve zengin yeraltı kaynaklarıyla
Bolivya gibi ülkelerin Türkiye tarafından göz ardı edilmesi mümkün değildir.43
Brezilya’ya bakıldığında enerji konusunda petrol ve hidroelektriğin başlıca
enerji kaynağı olduğu görülmektedir. Bunun yanı sıra demir cevheri, boksit ve
manganez rezervleri de önemli kaynaklardır. Petrol enerji tüketiminin %45’ini kar-
şılamakla birlikte doğalgaz tüketimi de hızla artmaktadır. Hidroelektrik konusun-
da ise Brezilya dünyanın en büyük üreticisidir. Petrol rezervleri açısından Latin
Amerika’da Venezuela ve Meksika ardından en zengin üçüncü ülkedir. 2009 yılında
Rio de Jenario açıklarında derin sularda petrol ve doğalgaz kaynakları Brezilya’yı
bölgede çok daha önemli bir ülke yapacak ve doğalgaz- petrol ihracatçısı ülke ko-
numunu kazandırabilecektir. Bu arada güneş, rüzgâr enerjisi, bio enerji gibi alter-
natif kaynaklarla ilgili de projelerin yapıldığı bilinmektedir. Belirtmemiz gereken
diğer bir önemli nokta ise Brezilya’nın büyük mineral kaynaklarına sahip olduğu
44 “Brezilya Ülke Bülteni” Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK), İstanbul, 2011, s.9-10.
45 World Energy Outlook TUSİAD, Ankara, 2013 s.8.
46 “Türkiye Latin Amerika Hedefinde Hızla İlerliyor”, DEİK Güncel, İstanbul, 2009, s.12.
tekeli söz konusuydu. Devlete ait Pemex şirketi Meksika körfezinde petrol üreti-
mini gerçekleştirmekteydi. Ancak Pemex’in deniz petrolünü çıkarmada yaşadığı
teknik sorunlar ve Meksika’daki petrol üretiminin düşüşü üzerine Meksika hükü-
meti 2013 yılında petrol sektörünü yabancı sermaye’ye açmıştır. Böylece yabancı
firmalar maden arama ve işletme ruhsatı almaya başlamışlardır. Meksika dünya’nın
en büyük gümüş üreticisi ülkelerinden de biridir ve dünya gümüş üretiminin %20
,7’sini gerçekleştirmektedir. Çinko ve kurşun üretiminde de ön sıralarda yer almak-
tadır.48 Meksika ile Türkiye arasında DEİK bünyesinde 2008 yılında Türkiye-Mek-
sika İş Konseyi kurulmuştur. Bu iş konseyinin de faaliyetleri ile birlikte maden
konusunda çeşitli protokoller imzalanmıştır.49 Meksika’dan Türkiye petrokimya
ürünleri, işlenmemiş gümüş, taş kömürü ve ham altın ithal etmektedir. Meksika’da
yeni rezervlerin keşfedilmemesi durumunda petrol kaynaklarının yakın bir gelecek-
te biteceği öngörülmektedir. Bu anlamda Türkiye ve Meksika’nın enerji arz güven-
liğini sağlamada işbirliğine gitmeleri önemlidir.50
Arjantin’de maden kaynakları açısından Latin Amerika’nın zengin ülkelerin-
dendir. Kurşun, çinko, kalay, bakır, demir cevheri, manganez, petrol ve uranyum
önemli maden kaynaklarıdır. Arjantin’in Bolivya ve Şili sınırında da önemli mine-
ral kaynakları bulunmaktadır. Madenler yabancı yatırımına 1993 Maden Yatırım
Kanunu ile açılmıştır.51 Arjantin önemli doğalgaz kaynaklarına da sahiptir. Ülkede
hidroelektrik santrallerinden önemli oranda enerji üretilmektedir.52 Türkiye Arjan-
tin ticaretine baktığımızda azot, fosfor, potasyum, demir-çelik tellerden örme halat,
kablo ve hidrojen peroksit gibi enerji ürünleri yer almıştır. Ayrıca iki Ülke arasında
“Nükleer Enerjinin Barışçıl Amaçlarla Kullanılması Konusunda İşbirliği Antlaşma-
sı” imzalanmıştır.53 Arjantin’in enerji potansiyeline bakıldığında Türkiye açısından
önemli fırsatların bulunduğunu söyleyebiliriz.
Venezuela Dışişleri Bakanı Nicolas Maduro Moros’un Türkiye’yi ziyaretinde
iki ülke arasında enerji antlaşmaları imzalanmıştır. Bu antlaşmada Venezuela’da-
ki hidrokarbon kaynaklarının aranması, üretilmesi, rafine edilmesi, depolanması,
taşınması ve pazarlanması konularında Türk Petrolleri Anonim Ortaklığı imtiyaz
48 “Meksika Ülke Raporu” T.C. Meksiko Büyükelçiliği Ticaret Müşavirliği, Meksiko, 2014,
s.19-20.
49 Işık Özel “Ekonomik Küreselleşme Sürecinde Türkiye-Meksika İlişkileri” s.24.
50 “Meksika 5’ci Büyük Olma Yolunda”, Turkish Time-Global Export HSCB A.Ş. s.5-9.
51 “Arjantin Ülke Raporu”, Esin Şen, T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı, Ankara 2011,
s.4.
52 “Arjantin Ülke Raporu”, Esin Şen, T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı, Ankara 2011,
s.8-9.
53 Şen, “Arjantin Ülke Raporu”, s.27-28.
Serdar Örnek / Baransel Mızrak 567
sahibi olmuştur.54 Şili ile ise enerji alanında işlenmemiş bakır, odun, kâğıt, kimya-
sallar, adi metaller, elektrikli ve mekanik ticareti yapılmaktadır. İkili ziyaretlerde
her vesileyle bu alandaki ilişkilerin geliştirilmesine çalışılmaktadır.55
Sonuç
Fakat bölgede Türkiye’nin daha aktif ve etkin bir rol oynayabilmesi için Bü-
yükelçiliklerin açılmasına önem verilmeli, Türk Hava Yolları (THY) aracılığıyla
bölgeye yapılan uçuşlar arttırılmalı, ticari fuarlara daha fazla önem verilmeli ve
bölge ülkeleri ile Serbest Ticaret Anlaşmalarının imzalanmasında daha kararlı bir
tutum izlenmelidir.
Bunların yanı sıra Türkiye bölge de okuyan öğrencilere burs imkanı sunmalı,
öğrenci değişim programlarını artırmalıdır. Ayrıca Yunus Emre Enstitüsü ve TİKA
gibi kurumlarla kültürel aktiviteler artırılarak bölgede Türkiye tanıtımı daha aktif
bir şekilde yapılmalıdır. Çünkü bölge halkı Türkiye hakkında maalesef yeterli bilgi-
ye sahip değildir. Türkiye’nin en büyük eksikliklerinden birisi de bölgeyi gerçekten
bilen ve etkin siyasa uygulanma sürecinde yardımcı olabilecek uzman eksikliğidir.
Bu bağlamda bölgenin dilleri olan İspanyolca ve Portekizce’yi iyi bir şekilde kul-
lanabilen daha nitelikli uzman yetiştirilmesi hayati önem taşımaktadır. Bunun için-
de bölgeye gönderilecek öğrenci ve akademisyenlere araştırmaları için yeterli mali
teşvikin sunulması bu kişilerin Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu şekilde yetişmeleri için
gereklidir.
Kaynakça
Akşam Gazetesi, 05.01.2014.
Alpar, Selahattin “Latin Amerika ile İlişkilerimiz”, Tasam Stratejik Öngörü, Sayı:8, Ankara,
21.06.2011.
“Ankara Üniversitesi Bülten”, Ankara Üniversitesi, 2009, Baskı: 127, Sayı: 127 www.la-
tinamerika.ankara.edu.tr/basin/2%20Hürriyet%20Ankara%20%20Nisan%202009.pdf ,
(Erişim 06.01.2014).
“Brezilya Ülke Bülteni” Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) İstanbul 2011.
Cihan Haber Ajansı, 05.01.2014.
Çelenk, Ayşe Aslıhan “Türkiye-Latin Amerika İlişkileri” SETA Türk Dış Politikası Yıllığı,
Ekim 2011, Ankara.
Haber Vitrini, 07.01.2014.
Hispano-Turco, 03.01.2014.
Hispanatolia, 05.01.2014.
İhlas Haber Ajansı, 05.01.2014.
Kanlı, Fatma Günce “Türkiye-Latin Amerika ve Karayipler İlişkileri” Tasam Yayınları Latin
Amerika ve Karayipler Raporu I Çalıştay Raporu, Eylül 2009.
Kırım Haber Ajansı, 06.01.2014.
Laçiner, Sedat “Ermeni Sorunu, Diaspora ve Türk Dış Politikası”, Uluslararası Stratejik
Araştırmalar Kurumu (USAK), Ankara, Kasım 2008, latinamerika.ankara. edu.tr/ba-
sin/7%20Lamer%20açılışı%20Temmuz%202009.pdf (Erişim 03.01.2014).
“Meksika Ülke Raporu” T.C. Meksiko Büyükelçiliği Ticaret Müşavirliği, Meksiko Ekim
2014.
Mercosur,www.mercosur.int/t_generic.jsp?contentid=3862&site=1&channel=secteria&sec-
cion=3, (Erişim 07.01.2014).
“Meksika 5’ci Büyük Olma Yolunda”, Turkish Time-Global Export Dergisi, HSCB Türki-
ye Ağustos 2013, http://www.timakademi2023.org/wp-content/uploads/2013/07/GLO-
BAL-EXPORT-AGUSTOS-2013.pdf (Erişim: 04.01.2015).
Okur, Eren “Türkiye-Latin Amerika İlişkileri”, www.bilgesam.com.tr/tr/index.php?option=-
com_content&view=article&id=406:turkiye-latin-amerika-iliskileri&catid=89:anali-
zer-latinamerika&Itemi (Erişim: 02.01.2014).
Özcan, Zafer “Güney Amerika’daki Kayıp Osmanlılar”, www.aksiyon.com.tr/aksiyon/ha-
ber-20965-26-guney-amerikadaki-kayip-osmanlilar.html (Erişim tarihi: 06.01.2014).
Özel, Işık “Ekonomik Küreselleşme Sürecinde Türkiye-Meksika İlişkileri”, SETA Analiz
Sayı:116, Şubat 2015.
Resendiz, Francisco “Enrique Pena Nieto Iıega a Turquia para visita de Estado”, www.eluniver-
sal.com.mx/nacion-mexico/2013/epn-turquia-visita-973152.html (Erişim: 04.01.2014).
Sabah Gazetesi, 04.01.2014.
Serdar Örnek / Baransel Mızrak 569
Giriş
21. yüzyılın ortalarından itibaren enerji kaynağı elde etme çalışmaları hız ka-
zanmıştır. Ülkelerin ekonomik büyümelerine bağlı olarak artan bu arayış özellikle
1970’lerde ortaya çıkan petrol krizi sonrası ülkeleri nükleer enerjiye yönlendirmiş-
tir. 1970 ve 1980’li yıllarda dünyada nükleer güç santrallerinin sayısı sürekli artış
göstermiştir. 1990’larda ise süreç tersine dönmüş, nükleer enerjiye yönelik talep
azalmıştır. 1979’da ABD’de ve 1986’da Rusya’da yaşanan kazalar, dünya ekono-
misinde yaşanan durgunluk ve başta doğalgaz olmak üzere yeni enerji kaynakları-
nın keşfi bu durumun nedenleri arasındadır.
Nükleer enerji, atomun çekirdeğinden elde edilen bir enerji türüdür. Nükleer
reaktörler ise atom çekirdeklerinin parçalanmasıyla oluşan nükleer enerjiyi elektrik
enerjisine dönüştüren sistemlerdir. Dünya’da ticari amaç için kurulan ilk nükleer
(Obninsk Nükleer Enerji Santrali) 1954 yılında santral Sovyetler Birliği tarafından
inşa edilmiştir. Günümüzde dünya elektrik üretiminin %13’ü nükleer enerji santral-
lerinden karşılanmaktadır. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun (IAEA) verile-
rine göre 2013 yılı sonu itibarıyla 32 ülkede toplam 434 nükleer santral faaliyette
bulunmaktadır. 15 ülkede ise 72 adet nükleer santralin yapımı devam etmektedir.
Türkiye %72 oranında enerji ithalatına bağımlıdır. Doğalgazın %98’i, petro-
lün %92’si ve kömürün %30’u ithal edilmektedir. Türkiye’nin ekonomik büyümesi-
ne bağlı olarak yıllık elektrik enerji tüketim talebi %7-8 oranında artmaktadır. Başta
doğalgaz ve petrol olmak üzere enerji kaynaklarında dışa bağımlılığın azaltılması
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın (ETKB) Stratejik hedeflerinin başında gel-
mektedir. Bu çerçevede enerji arz güvenliğini esas alan temel strateji ve politikala-
rından biri “Nükleer Enerjinin Sisteme Entegrasyonu” olarak belirlenmiştir.
* Yrd. Doç. Dr., İstanbul Gedik Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Ulusla-
rarası Ticaret Bölümü Öğretim Üyesi.
572 Enerji Diplomasisi
Türkiye’de biri Mersin Akkuyu ve biri Sinop’ta olmak üzere iki nükleer sant-
ral kurulması kararı alınmıştır. Bu iki santralde yılda yaklaşık 80 milyar kWh elekt-
rik üretilmesi öngörülmektedir. 2023 yılına kadar bu iki nükleer santralin devreye
alınması ve üçüncü bir santralin yapımına başlanması planlanmaktadır. Türkiye’de
kurulacak olan nükleer santrallerin 2020 yılına kadar elektrik enerjisi üretimi için-
deki payının %5 olması amaçlanmaktadır. Stratejik Plan’da 2014 yılına kadar, nük-
leer enerji santral inşasına başlanması ve 2023 yılında ise yenilenebilir enerjinin
elektrik enerjisi üretimi içerisindeki payının en az %30 düzeyine çıkarılması yönün-
de hedefler belirlenmiştir.
Bu çerçevede çalışmada dünya nükleer enerji görünümü incelendikten sonra
Türkiye’nin enerji durumu ele alınacaktır. Çalışmanın son bölümünde Türkiye’nin
nükleer enerji stratejileri ve politikaları analiz edilecektir.
Şekil 1:
2013 Yılı Dünya Enerji İhtiyacının Temininde Enerji Kaynaklarının Payı, %
Nükleer; 4,5
Yenilenebilir; 1,3
Hidro; 2,4
Biotuel; 10
Kömür; 29,1
Doğalgaz; 21,3
Petrol; 31,4
Kaynak: IAEA, Energy, Electricity and Nucleer Power Estimates for the Period up to 2050, s. 35.
Şekil 2’de dünyada üretilen elektriğin enerji kaynaklarına göre dağılımı ve-
rilmektedir. Buna göre üretilen toplam elektriğin %40,6’sı kömürden sağlanırken,
kömürü %22 payla doğalgaz izlemektedir. Elektrik üretiminde nükleer enerjinin
payı ise %13’dür.
0,0% 5,0% 10,0% 15,0% 20,0% 25,0% 30,0% 35,0% 40,0% 45,0%
Kaynak: T.C. ETKB, Nükleer Güç Santralleri ve Türkiye, s. 3. ve T.C. ETKB, Elektrik, 2014.
Şekil 2:
Dünyada Üretilen Elektriğin Enerji Kaynaklarına Göre Dağılımı, %
574 Enerji Diplomasisi
640
634
620 624 626 621 619
626
614
600 598 600
580
560 563
559
540
520
2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013
Şekil 3:
Dünya Nükleer Enerji Tüketimi, Milyon Ton Petrol Eşdeğeri
(million tonnes oil equivalent)
Tablo 1:
Bölgelere Göre Nükleer Enerji Tüketimi, Milyon Ton Petrol Eşdeğeri
(million tonnes oil equivalent)
2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2013’deki
Pay, %
Kuzey Amerika 201.1 210,2 209,4 212,0 215,4 215,4 213,0 213,8 211,9 206,9 213,7 37,9
Güney ve Orta Amerika 4,7 4,4 3,8 4,8 4,4 4,8 4,7 4,9 4,9 5,0 4,7 0,8
Avrupa ve Avrasya 284.8 287,9 285,4 287,0 275,9 276,5 265,1 272,9 271,5 266,7 263,0 46,7
Ortadoğu 0,05 0,3 0,9 0,2
Afrika 3,0 3,2 2,7 2,4 2,7 3,1 3,1 2,9 3,2 2,8 3,1 0,6
Asya Pasifik 104,6 119,0 125,2 128,7 123,3 119,7 128,2 131,7 109,1 78,1 77,8 13,8
DÜNYA TOPLAM 598,3 624,7 626,4 634,9 621,7 619,4 614,0 626,2 600,7 559,9 563,2 100
OECD 505,7 530,4 532,4 537,6 521,8 516,8 511,6 521,1 488,9 444,5 447,0 79,4
OECD Dışı 92,6 94,3 94,0 97,3 99,9 102,6 102,4 105,1 111,8 115,4 116,1 20,6
Avrupa Birliği 226,0 228,9 226,0 224,3 211,9 212,5 202,5 207,6 205,3 199,9 198,5 35,3
Eski Sovyetler Birliği 56,0 56,4 56,4 58,4 60,0 60,0 58,8 59,3 60,1 61,1 58,5 10,4
1985 yılında dünyadaki reaktör sayısı 363, 2000’de 435, 2010’da 441’dir.
2013 yılı sonu itibarıyla dünyada 434 reaktör faaliyet göstermektedir (Tablo 2). Bu
reaktörlerin toplam nükleer enerji kapasitesi 371,7 gigawatts elektriktir (GW(e)).
2013 yılının sonunda 72 reaktörün yapımı devam etmektedir. Bu 72 adet reaktörün
48 tanesi Asya’da bulunmaktadır. Elektrik üretiminde nükleer enerjinin payının en
yüksek olduğu ülkeler Fransa (%73,3), Belçika (%52,1), Slovakya (%51,7), Ma-
caristan (%50,7), Ukrayna (%43,6) ve İsveç’tir (%42,7). Bu oran Kore’de %27,6,
ABD’de %19,4, Rusya’da %17,5, Almanya’da %15,4, Hindistan’da %3,5 ve Çin’de
2,1, ve Japonya %1,7’dir (Tablo 3).
Tablo 2:
Yıllar İtibarıyla Faaliyet Gösteren Nükleer Reaktör Sayısı ve Net Kapasite MW(e)
Tablo 3:
Ülkelere Göre Reaktör Sayıları ve Elektrik Üretimi İçindeki Payı
(2013 Yılı Sonu İtibarıyla)
Ülkeler Faaliyetteki Nükleer Enerjinin İnşa Halindeki
Reaktör Sayısı Elektrik Üretimindeki Reaktör Sayısı
Payı %
ABD 100 19,4 5
Almanya 9 15,1
Arjantin 2 4,4 1
Belçika 7 52,1
Belarus 1
Bir.Arap Emirlikleri 2
Brezilya 2 2,8 1
Bulgaristan 2 30,7
Çek Cumhuriyeti 6 35,9
Çin 20 2,1 29
Ermenistan 1 29,2
Finlandiya 4 33,3 1
Fransa 58 73,3 1
Güney Afrika 2 5,7
Hindistan 21 3,5 6
Hollanda 1 2,8
İngiltere 16 18,3
İran 1 1,5
İspanya 7 19,7
İsveç 10 42,7
İsviçre 5 36,4
Japonya 48 1,7 2
Kanada 19 18
Kore 23 27,6 5
Macaristan 4 50,7
Meksika 2 4,6
Pakistan 3 4,4 2
Romanya 2 19,8
Rusya 33 17,5 10
Slovakya 4 51,7 2
Slovenya 1 33,6
Ukrayna 15 43,6 2
Toplam 434 72
Kaynak: IAEA, Nuclear Power Reactors In the World, s. 11-12.
Burcu Yavuz Tiftikçigil 577
Tablo 4:
Dünya Toplam ve Nükleer Elektrik Üretim Kapasitesi Tahminleri
2013 2020 2030 2050
Toplam Toplam Toplam Toplam
Nükleer Nükleer Nükleer Nükleer
Elek. Elek. Elek. Elek.
GW(e) GW(e) % GW(e) GW(e) % GW(e) GW(e) % GW(e) GW(e) %
Düşük
5705 371,7 6,5 6989 390,1 5,6 9958 400,6 4 20302 412,9 2
Tahmin
Yüksek
7587 463,5 6,1 11767 699,2 5,9 1091,7 5,4
Tahmin
Kaynak: IAEA, Energy, Electricity and Nucleer Power Estimates for the Period up to 2050, s. 17.
Tablo 5:
Dünya Toplam Elektrik Üretimi ve Nükleer Enerjinin Payı Tahminleri
2013 2020 2030 2050
Toplam Toplam Toplam Toplam
Nükleer Nükleer Nükleer Nükleer
Elek. Elek. Elek. Elek.
TW-h TW-h % TW-h TW-h % TW-h TW-h % TW-h TW-h %
Düşük
21365 2358,6 11 25635 2854 11,1 35709 3099 8,7 76412 3327 4,4
Tahmin
Yüksek
27599 3330 12,1 42733 5328 12,5 8799 11,5
Tahmin
Kaynak: IAEA, Energy, Electricity and Nucleer Power Estimates for the Period up to 2050, s. 21.
Tablo 6:
2003-2013 ve 2013-2030 Dönem Ortalama Yıllık Artış Oranları ve Tahminleri; %
Latin Amerika 1,1 0,9 2,1 3,3 - 5,2 3,2 5,2 - 7,4 0 3,4 - 8 0 3,0 - 7,6
Batı Avrupa 0,5 0,3 -0,8 1,2 - 1,7 0,7 1,4 - 2,3 -1,3 -2,1 - 1,2 -1 -2,9 - 0,3
Doğu Avrupa -0,4 -0,2 0,2 0,8 - 1,9 1 1,8 - 2,9 0,6 2,5 - 5,4 0,4 1,6 - 4,5
Afrika 2,7 2,1 1,9 3,7 - 7 3,5 6,7 - 8,6 0,7 0,4 - 10,8 0 0,0 - 10,3
Orta Doğu ve Güney Asya 2 1,2 3,7 4,7 - 5,4 5 7 - 7,4 7,7 10,9 - 15,3 8,8 8,6 - 12,9
Güney Doğu Asya ve Pasifik 1 1,1 2 2,6 - 2,8 3,8 4,3 - 5,1
Uzak Doğu 1,6 0,3 6 2,1 - 3,5 6,8 2,7 - 4,2 3,9 7,8 - 11,4 3,0 - 6,7
Dünya Ortalaması 1,3 0,9 2,4 2,2 - 3,3 3 3,1 - 4,2 -0,7 1,6 - 4,9 0,3 0,4 - 3,8
Kaynak: IAEA, Energy, Electricity and Nucleer Power Estimates for the Period up to 2050, s. 49, 53.
2 Ulvi Adalıoğlu, “Türkiye’de Nükleer Enerjinin Tarihçesi”, Dışişleri Bakanlığı, Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı, TÜBİTAK, Türkiye Enerji Forumu 2002, İstanbul, 11-13 Aralık 2002,
s. 2
Burcu Yavuz Tiftikçigil 579
Tablo 7:
Türkiye’de Nükleer Enerjinin Tarihçesi
1956 Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi’nin (ÇNAEM) Kurulması
1956 Başbakanlığa bağlı Atom Enerjisi Komisyonu (AEK) kuruldu.
1957 Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’na üye olundu.
İstanbul Teknik Üniversitesi bünyesinde Nükleer Enerji Enstitüsü (İTÜ-NEE) ku-
1961 rulmuştur.
ÇNAEM’de 1 MWth güçteki TR-1 reaktörü inşa edilmiş ve merkez resmen açılmış-
1962 tır.
1966 Ankara Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi (ANAEM) kuruldu.
1967 6821 sayılı Yasaya dayalı “Radyasyon Sağlığı Tüzüğü yürürlüğe konmuştur.
1968 Radyasyon Sağlığı Yönetmeliği yürürlüğe konmuştur.
1972 Türkiye Elektrik Kurumu (TEK) içinde Nükleer Santraller Dairesi kurulmuştur.
1976 Akkuyu mevkii nükleer santral sit alanı olarak lisanslanmıştır.
1979 İTÜ-NEE’de 250 kWth güçteki Triga Mark II reaktörü faaliyete başlamıştır.
1980 Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması (NPT) kabul edildi.
4 ETKB, Nükleer Güç Santralleri ve Türkiye, Nükleer Proje Uygulama Daire Başkanlığı, Yayın
No. 2, s. 4-11.
Burcu Yavuz Tiftikçigil 581
50,0%
43,8%
45,0%
40,0%
35,0%
30,0% 25,4% 24,8%
25,0%
20,0%
15,0%
10,0%
4,0%
5,0% 2,0%
0,0%
Petrol Doğalgaz Kömür Hidrolik Diğer
(Yenilenebilir
vb.)
Kaynak: T.C. ETKB, Nükleer Güç Santralleri ve Türkiye, s. 3. ve T.C. ETKB, Elektrik, 2014.
Şekil 4:
Türkiye’de Üretilen Elektriğin Enerji Kaynaklarına Göre Dağılımı, %
50 000 000
0
2014
2013
2012
2011
2010
2009
2008
2007
2006
2005
2004
2003
2002
2001
Kaynak: TÜİK, (27.02.2015). 2000
30,00
25,00 25,41
23,91
22,67 22,22 22,47
20,00 20,75 21,22 20,68 20,14
19,92
18,20 17,85 17,50
16,69
15,00 14,77
10,00
5,00
0,00
2014 2013 2012 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001 2000
6 ETKB, Nükleer Santraller ve Ülkemizde Kurulacak Nükleer Santrallere İlişkin Bilgiler, Nük-
leer Enerji Proje Uygulama Daire Başkanlığı, Yayın No: 1, s. 6.
7 ETKB 2015-2019 Stratejik Planı, s. 25-112.
584 Enerji Diplomasisi
Tema 1 kapsamında;
Amaç 2-Hedef 4: Nükleer enerjinin elektrik enerjisi üretim portföyüne dahil
edilmesi sağlanacaktır.
- Akkuyu NGS için elektrik enerjisi iletim hatlarının tamamlanması
(31.12.2018)
Amaç 2-Hedef 11: Nükleer santrallerde yerli yakıt olarak kullanılmak üzere
uranyum ve toryum kaynaklarımızın aranması ve geliştirilmesi sağlanacaktır.
Bu amaç çerçevesinde belirlenen stratejiler:
- NGS projeleri için belirlenen takvimlere uyulması için gerekli takip yapı-
lacak ve önlemler alınacaktır.
- NGS projeleri için nükleer güvenlik ve emniyet ile ilgili yapılacak lisans-
lama başvuruları öncelikle ele alınacak tır.
- Akkuyu NGS’nin ilgili iletim hatlarının planlara uygun ve santralin dev-
reye girmesi ile senkronize bir şekilde ilerlemesi sağlanacaktır.
- NGS’lerin lisanslanması, denetimi ve yaptırımlar gibi konularda ihtiyaç
duyulacak yasal ve düzenleyici altyapının, Uluslararası Atom Enerjisi
Ajansı tarafından belirlenen norm ve standartlara uygun şekilde oluşturu-
larak uygulanması sağlanacaktır.
Tema 3 kapsamında;
Amaç 6-Hedef 4: Nükleer enerjiye ilişkin gerekli mevzuat ve kurumsal altya-
pı çalışmaları tamamlanarak gerekli plan ve programlar oluşturulacaktır.
Bu amaç çerçevesinde belirlenen stratejiler:
- Nükleer tesislerin güvenli ve emniyetli bir şekilde kurulması, işletilmesi
ve işletmeden çıkarılmasını içerecek şekilde nükleer enerjiye dair mevzu-
at, kurumsal altyapı, plan ve programlar tamamlanacaktır.
Tablo 8:
Türkiye’de Nükleer Enerji’nin Avantaj ve Dezavantajları
AVANTAJLAR DEZAVANTAJLAR
- Yakıt maliyetlerinin düşüklüğü - Nükleer atıkların yarattığı tehlike
- Dışa bağımlılığın azalması - Nükleer kazaların doğa ve insanoğlu üzerin-
- Temiz enerji kaynağı deki yıkıcı etkileri
- Yüksek enerji üretimi - Nükleer santrallerin yapım süresinin uzun
- Teknolojisi hazır, geliştirilme aşaması ta- olması
mamlanmış - İlk yatırım maliyetinin yüksekliği
- Düşük üretim maliyeti - Nükleer enerji üretimi ana maddesi olan
- Uzun ekonomik ömür uranyumun zor bulunması
- Nükleer silah tehdidi
10 ETKB, Nükleer Santraller ve Ülkemizde Kurulacak Nükleer Santrallere İlişkin Bilgiler, s. 44.
11 ETKB, Nükleer Güç Santralleri ve Türkiye, s. 19.
588 Enerji Diplomasisi
Sonuç
Nükleer enerji, atomun çekirdeğinden elde edilen bir enerji türüdür. Nükleer
reaktörler ise atom çekirdeklerinin parçalanmasıyla oluşan nükleer enerjiyi elekt-
rik enerjisine dönüştüren sistemlerdir. Nükleer enerji santrallerinin sayısı özellikle
1970’lerde ortaya çıkan petrol krizi sonrası dönemde artış göstermiştir.
Günümüzde dünya elektrik üretiminin %13’ü nükleer enerji santrallerinden
karşılanmaktadır. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun (IAEA) verilerine göre
2013 yılı sonu itibarıyla 32 ülkede toplam 434 nükleer santral faaliyette bulunmak-
tadır. 15 ülkede ise 72 adet nükleer santralin yapımı devam etmektedir.
Türkiye % 72 oranında enerji ithalatına bağımlıdır. Doğalgazın %98’i, petro-
lün %92’si ve kömürün %30’u ithal edilmektedir. Türkiye’nin ekonomik büyüme-
sine bağlı olarak yıllık elektrik enerji tüketim talebi %7-8 oranında artmaktadır. Bu
artış oranını karşılamak için mevcut kurulu güce yıllık 4000-5000 MW ilave ya-
pılması gerekmektedir. Başta doğalgaz ve petrol olmak üzere enerji kaynaklarında
dışa bağımlılığın azaltılması Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın Stratejik he-
deflerinin başında gelmektedir. Bu çerçevede enerji arz güvenliğini esas alan temel
strateji ve politikalarından biri “Nükleer Enerjinin Sisteme Entegrasyonu” olarak
belirlenmiştir.
Türkiye’de biri Mersin Akkuyu ve biri Sinop’ta olmak üzere iki nükleer sant-
ral kurulması kararı alınmıştır. Bu iki santralde yılda yaklaşık 80 milyar kWh elekt-
rik üretilmesi öngörülmektedir. 2023 yılına kadar bu iki nükleer santralin devreye
alınması ve üçüncü bir santralin yapımına başlanması planlanmaktadır. Türkiye’de
kurulacak olan nükleer santrallerin 2020 yılına kadar elektrik enerjisi üretimi için-
deki payının % 5 seviyesinde olması amaçlanmaktadır.
ETKB’nin 2015-2019 yıllarının kapsayan Stratejik Planı’nda 2019 yılı sonu-
na “Nükleer enerjinin elektrik enerjisi üretim portföyüne dahil edilmesi” hedefler
arasında yer almaktadır. Bu çerçevede 2018 yılı sonunda Akkuyu NGS için elektrik
Kaynakça
Adalıoğlu, Ulvi; “Türkiye’de Nükleer Enerjinin Tarihçesi”, Dışişleri Bakanlığı, Enerji ve Ta-
bii Kaynaklar Bakanlığı, TÜBİTAK, Türkiye Enerji Forumu 2002, İstanbul, 11-13 Ara-
lık 2002, http://www.nukte.org/node/122 (Erişim 20.02.2015).
BP, BP Statistical Review of World Energy, June 2014.
BP, Nuclear Energy Section. http://www.bp.com/en/global/corporate/about-bp/energy-eco-
nomics/statistical-review-of-world-energy/review-by-energy-type/nuclear-energy.html.
(Erişim 01.03.2015).
Ekonomi Haber, “80 Öğrenci Daha Rusya’ya Gidecek”, http://ekonomi.haber7.com/gun-
dem-veriler/haber/1292514-nukleer-enerji-icin-80-kisi-daha-rusyaya-gidecek (Erişim
09.02.2015).
ETKB Nükleer Enerji Proje Uygulama Dairesi Başkanlığı, Nükleer Enerji Proje Uygula-
ma Dairesi Başkanlığı Hakkında, http://www.nukleer.gov.tr/ ( Erişim 25.02.2015).
ETKB, 2015-2019 Stratejik Planı.
ETKB, Elektrik. http://www.enerji.gov.tr/tr-TR/Sayfalar/Elektrik (Erişim 07.11.2014).
ETKB, Nuclear Power Program and NPP Projects In Turkey, Nuclear Energy Project Imple-
mentation Department, Report No. 2, March 2013.
ETKB, Nükleer Enerji, http://www.enerji.gov.tr/tr-TR/Sayfalar/Nukleer-Enerji (Erişim
10.01.2015).
ETKB, Nükleer Güç Santralleri ve Türkiye, Nükleer Proje Uygulama Daire Başkanlığı, Yayın
No. 2.
ETKB, Nükleer Santraller ve Ülkemizde Kurulacak Nükleer Santrallere İlişkin Bilgiler, Nük-
leer Enerji Proje Uygulama Daire Başkanlığı, Yayın No: 1.
590 Enerji Diplomasisi
Giriş
Ekonomik büyüme ve enerji tüketimi arasındaki ilişki, birçok çalışmaya konu
olmuştur. Çeşitli ülke grupları arasında yapılan çalışmalarda, genellikle, iki değiş-
ken arasında nedensellik anlamında çift yönlü, ilişkinin yönü bağlamında ise pozitif
bir ilişki tespit edilmiştir.
Dışşal büyüme teorisi (Neoklasik İktisat Teorisi) enerjinin ekonomik büyüme
için yansız olduğunu ileri sürmektedir. İçsel büyüme teorilerine göre enerji üretim
için önemli bir girdidir ve nihai malların üretiminde doğrudan kullanılır. Özellikle
Sanayi Devrimi’nden sonra üretimde makineleşme sonucu üretimin yani ekonomik
büyümenin enerji faktörüne bağımlılığı artmıştır. Bu dönemden sonra enerji, üretim
sürecinin önemli bir girdisi olarak kabul edilmeye başlanmıştır.
Türkiye ekonomisi 2014 yılının başı itibarıyla dünyanın 16. ve Avrupa’nın 6.
büyük ekonomisi olmuştur. Türkiye ekonomisinin 2003-2013 döneminde ortalama
büyüme oranı %5’dir. Türkiye’de ekonomik büyümeye bağlı olarak enerji tüketimi
de sürekli artış göstermektedir. Elektrik enerjisi tüketim artış oranı son 12 yılda or-
talama % 5,67 seviyelerinde gerçekleşmiştir. Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA)
tahminlerine göre Türkiye’de 2015-2030 arası dönemde enerji tüketimi artış oranı
yıllık ortalama % 4,5 seviyesinde gerçekleşecektir.
Bu çerçevede çalışmanın amacı, Türkiye’de ekonomik büyüme ve enerji tü-
ketimi arasındaki ilişkiyi analiz etmektir. Bu bağlamda Granger Nedensellik Tes-
ti uygulanmıştır. Verilerin düzenlenmesinde ve modellerin analizinde E-Views8.1
programından yararlanılmıştır. Ekonometrik çalışmada kullanılan veriler, yıllık
* Yrd. Doç. Dr., İstanbul Gedik Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Ulusla-
rarası Ticaret Bölümü Öğretim Üyesi
592 Enerji Diplomasisi
Şekil 1:
Harcamalar Yöntemiyle Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (1998 Fiyatlarıyla)
Büyüme Hızı, %
Burcu Yavuz Tiftikçigil 593
Tablo 1:
Türkiye ve Dünya’da Büyüme Tahminleri, %
Dünya Türkiye
2014 3,3 3
IMF
2015 3,5 3
2014 3,3 3
OECD
2015 3,7 3,2
2014 2,6 3,1
Dünya Bankası
2015 3 3,5
Kaynak: Ekonomi Bakanlığı, Ekonomik Görünüm, Ocak 2015, s. 4.
Kaynak: ETKB, Dünya ve Ülkemiz Enerji ve Tabii Kaynaklar Görünümü, 1 Ocak 2015 İtibarıyla, Strateji
Geliştirme Daire Başkanlığı, s. 15.
Şekil 2:
Türkiye Elektrik Enerjisi Tüketim Artış Oranı
5 Türkiye Petrolleri, Ham Petrol ve Doğal Gaz Sektör Raporu, Mayıs 2014, s. 27 ve ETKB,
Dünya ve Ülkemiz Enerji ve Tabii Kaynaklar Görünümü, Ekim 2014, s. 7.
Burcu Yavuz Tiftikçigil 595
Tablo 2:
Türkiye’de Dış Ticaret, Milyar Dolar
2014
2012 2013
(Ocak-Kasım)
İhracat 152,5 151,8 144,5
Enerji İhracatı 7,7 6,7 5,7
Enerji İhracatının Toplam İhracat İçindeki Payı, % 5 4,4 4
İthalat 236,5 251,7 220,5
Enerji İthalatı 60,1 55,9 50,5
Enerji İthalatının Toplam İthalat İçindeki Payı, % 25 22,2 23
Literatür
Ekonomik büyüme modelleri “Dışsal Ekonomik Büyüme Modelleri”
(Neo-Klasik Büyüme Modelleri) ve “İçsel Büyüme Modelleri” olmak üzere ikiye
ayrılmaktadır. Neredeyse tüm büyüme çalışmaları fiziki ve insan kaynakları biri-
kiminin, üretim teknolojisindeki gelişmelerin, sürdürülebilir para ve maliye politi-
kalarının ekonomik büyümenin ana itici faktörleri olduğunu belirtmektedirler. Bu
değişkenler dışında uzmanlaşmaya dayalı uluslararası ticaret, kalifiye ve kalifiye
olmayan işgücü dağılımı ekonomik büyümeyi etkileyen ana değişkenler arasında
yer almaktadır.6
Neoklasikler enerjinin ekonomik büyüme için yansız bir değişken olduğunu
ileri sürerler. Robert Solow tarafından ortaya atılan Neo-Klasik Büyüme Modeli’ne
göre uzun dönem ekonomik büyüme; verimlilik, sermaye birikimi, nüfus ve tekno-
lojik gelişmelere bağlıdır. Modele göre ekonomik büyümenin en önemli belirleyici-
si sermaye birikimidir. Neo-Klasik Model, büyüme sürecini teknolojik gelişme ve
nüfus artışıyla açıklamaktadır. Modele göre büyüme oranı; işgücündeki fiziki artış
oranı ve teknik gelişme oranının toplamına bağlıdır.
İçsel Büyüme Modelleri; teknolojik gelişme, insan kaynakları, bilgi, eğitim
yatırımları, yenilik yapma kapasitesi, yenilikçi girişimciler ve Ar-Ge faaliyetlerinin
ekonomik büyüme üzerindeki etkilerine vurgu yapmaktadır.7 1990’larda ortaya atı-
lan İçsel Büyüme Modelleri “Yeni Büyüme Modelleri” olarak tanımlanmıştır. Mo-
dele göre uzun dönem ekonomik teknolojik gelişme tarafından belirlenen büyüme
toplam faktör verimliliğindeki artışa bağlıdır. Teknolojik gelişme, yapılan yenilik-
ler sonucu ortaya çıkan yeni bir ürün, süreç ve pazar formunda olabilir.8
8 H. Izushu, H., “What What Does Endogenous Growth Theory Tell about Regional Economies?
Empirics of R&D Worker-based Productivity Growth”, Regional Studies. Vol. 42.7, August
2007, s. 948 ve A. Hamid ve J. H. Pichler, H., “Macro Determinants of Growthand Producti-
vity in the Context of Endogenous Growth Theory”, Interdisciplinary Journal of Contempo-
rary Research in Business, June, Vol. 3 Issue 2, 2011, s. 1850-1854.
9 D. I. Stern D. I., “Energy and Economic Growth”, Department of Economics, 2003, s. 5-8.
10 B. Güvenek ve V. Alptekin , “Enerji Tüketimi ve Büyüme İlişkisi: OECD Ülkelerine İlişkin Bir
Panel Veri Analizi”, Enerji, Piyasa ve Düzenleme. Cilt: Sayı:2, 2010, s. 175-176
Burcu Yavuz Tiftikçigil 597
Veriler ve Metodoloji
Türkiye’de Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GDP-cari fiyatlarla, ABD Doları) ve
enerji tüketimi (EC-kt eşdeğeri petrol11) arasındaki ilişkininincelenmesi amacıyla
yapılan ekonometrik çalışmada kullanılan veriler, yıllık bazda olmak üzere 1980-
2012 dönemini kapsayan 33 yıllık veriden oluşmaktadır. Uygulamalarda önceve-
rilerin logaritmaları alınmış ve daha sonra analizler gerçekleştirilmiştir. Çalışma
kapsamında yararlanılan veriler söz konusu veriler için; enerji tüketim verileri IEA
resmi internet sayfasından, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla verileri ise, Dünya Bankası
resmi internet sayfasından temin edilmiştir. Verilerin düzenlenmesinde ve model-
LGDP LEC
27.5 12.0
27.0
11.6
26.5
11.2
26.0
10.8
25.5
10.4
25.0
24.5 10.0
1980 1985 1990 1995 2000 2005 2010 1980 1985 1990 1995 2000 2005 2010
Şekil 3:
LGDP ve LEC’in Grafiği
Çalışmada incelenen LGDP ve LEC verilere ilişkin olarak, verilerin sahip ol-
dukları temel istatistiksel değerler Tablo 3’de özetlenmiştir.
Tablo 3:
LEC ve LGDP Serilerine İlişkin Temel İstatistiksel Sonuçlar
LGDP LEC
Ortalama 26.019 11.035
Standart Sapma 0.846 0.383
Skewness 0.200 -0.179
Kurtosis 1.841 1.995
Jarque Bera 2.066 1.564
Olasılık 0.355 0.457
Tablo 4:
Birim Kök Test Sonuçları (Düzeyde)
Tablo 6:
Granger Nedensellik Testi Sonuçları
Sonuç
Kaynakça
Aqeel A. ve Butt S.: “The Relationship Between Energy Consumption and Economic Growth
in Pakistan”, Asia-Pasific Development Journal. Vol. 8, No. 2, 2001, 101-110.
Asafu, J.-A.: “The Relationship Between Energy Consumption, Energy Policies and Econo-
mic Growth: Time Series Evidence from Asian Developing Countries”, Energy Econo-
mics, 22, 2000, 615-625.
Aydın, Fatma Fehime: “Enerji Tüketimi ve Ekonomik Büyüme”, Erciyes Üniversitesi İktisadi
ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı 35, Ocak-Temmuz 2010, 317-340.
Aytaç, Deniz: “Enerji ve Ekonomik Büyüme İlişkisinin Çok Değişkenli VAR Yaklaşımı ile
Tahmini”, Maliye Dergisi, Say 158, Ocak-Haziran 2010, 482-492.
Benjamin S. Cheng ve Tin Wei Lai:“An Investigation of Co-Integration and Causality Betwe-
en Energy Consumption and Economic Activity in Taiwan”, Energy Economics. Volume
19, Issue 4, October 1997, 435-444.
Bhattarai, K. R.: “Economic Growth: Models and Global Evidence”, Business School, Uni-
versity of Hull Cottingham Road, HU6 7RX, United Kingdom, 2004, http://www.hull.
ac.uk/php/ecskrb/ecogrowth.pdf. (Erişim 01.09.2012).
Cesaratto, S.: “Saving and Economic Growth in Neoclassical Theory”,Cambridge Journal of
Economics,1999, 23, 771-793.
Dünya Bankası İstatistikleri. 2014.
EIA, Turkey Aralık 2014.
Ekonomi Bakanlığı, Ekonomik Görünüm, Ocak 2015.
ETKB, 2015-2019 Stratejik Planı.
ETKB, Dünya ve Ülkemiz Enerji ve Tabii Kaynaklar Görünümü, 1 Ocak 2015 İtibarıyla,
Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı.
ETKB, Dünya ve Ülkemiz Enerji ve Tabii Kaynaklar Görünümü, Ekim 2014, http://www.
enerji.gov.tr/Resources/Sites/1/Pages/Sayi_06/Sayi_06.html (Erişim 01.01.2015).
Burcu Yavuz Tiftikçigil 603
Güvenek, B. ve Alptekin V.: “Enerji Tüketimi ve Büyüme İlişkisi: OECD Ülkelerine İlişkin
Bir Panel Veri Analizi”, Enerji, Piyasa ve Düzenleme, Cilt: Sayı: 2, 2010, 172-193.
Hamid, A. ve J. Pichler, H.: “Macro Determinants of Growth and productivity in the Context
of Endogenous Growth Theory”, Interdisciplinary Journal of Contemporary Research
in Busines,. June 2011, Vol. 3 Issue 2, (1850-1871).
Izushu, H.: “What Does Endogenous Growth Theory Tell about Regional Economies? Empi-
rics of R&D Worker-based Productivity Growth”, Regional Studies, Vol. 42.7, August
2008, 947–960.
Mucuk, Mehmet ve Doğan Uysal: “Türkiye Ekonomisinde Enerji Tüketimi ve Ekonomik Bü-
yüme”, Maliye Dergisi, Sayı 157, Temmuz-Aralık 2009, 105-115.
Özata, Erkan: “Türkiye’de Enerji Tüketimi ve Ekonomik Büyüme Arasındaki İlişkilerin Eko-
nometrik İncelemesi”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 26, Nisan
2010.
Pehlivanoğlu, F., Yavuz Tifitikçigil, B. ve Abasız: “Energy Consumption and Economic
Growth Relationship in the E7 Countries”, International Research Journal of Finance
and Economics. ISSN: 1450-2887, Issue: 105, 2013, 129-137.
Seung-Hoon, Yoo: “The Causal relationship between Electricity Consumption and Economic
Growth in the ASEAN Countries”, Energy Policy, Vol 34, Issue 18, December 2005,
3573-3582.
Stern, D. I.: “Energy and Economic Growth. Department of Economics”, Sage 3208, Rens-
selaer Polytechnic Institute, 110 8th Street Troy, NY, 12180-3590, USA, 2003, https://
localenergy.org/~localene/pdfs/Document%20Library/Stern%20Energy%20and%20
Economic%20Growth.pdf. (Erişim Kasım 2012).
TÜİK, Temel İstatistikler, Ulusal Hesaplar (Mart 2015).
Türkiye Petrolleri, Ham Petrol ve Doğal Gaz Sektör Raporu, Mayıs 2014.
Uluslararası Enerji Ajansı İstatistikleri. 2014.
Yanar, Rüstem ve Güldem Kerimoğlu: “Türkiye’de Enerji Tüketimi, Ekonomik Büyüme ve
Cari Açık İlişkisi”, Ekonomi Bilimleri Dergisi, Cilt 3, No. 2, 2011, 191-201.
Yapraklı, Sevda ve Z. Çağlar Yurttankaçmaz: “Elektrik Tüketimi ile Büyüme Arasındaki Ne-
densellik: Türkiye Üzerine Ekonometrik Bir Analiz”, Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi
ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 13, Sayı 2, 2012, 195-215.
604 Enerji Diplomasisi
Dinçer Dedeoğlu / Çağlar Yurtseven 605
Giriş
Ekonomiyle ilgisi olsun ya da olmasın herkesin sıkçaişittiği bir kavram var:
ekonomik istikrar. Öyle ki bu kavram yerel ve uluslar arası yatırımlara yön veriyor,
yurt dışından yerel ekonomilere gerçekleşen nakit akışında belirleyici oluyor, bu ve-
silelerle döviz kurlarından faize birçok ekonomik göstergenin belirlenmesinde aktif
rol oynuyor. Ekonomi literatüründe ekonomik istikrar en basit biçimiyle, büyüme
oranlarında önemli dalgalanmaların olmaması ve sürekli olarak düşük enflasyon
durumu olarak tanımlanmaktadır. Kısacası ekonomik istikrardan üretimin aşırı bir
şekilde daralıp genişlememesi, fiyatların kısa dönemli ölçüde değişmemesini anlı-
yoruz. Üretim ve işsizliğin genel olarak aynı yönlü hareket ettiği düşünüldüğünde,
ekonomik istikrarsızlık durumunda artan enflasyon ve işsizlik, ülke insanını önemli
ölçüde rahatsız edecektir. Ekonomik istikrarın bir diğer yönü de, dış dengeyle yani
ödemeler bilançosu dengesiyle ilgilidir. Dış ödeme açık ve fazlalarının giderilmesi
istikrar açısından gereklidir. Tüm bu tanımamaları bir araya getirdiğimizde üretimi-
ni, fiyat seviyesini, işsizlikoranını ve ödemelerbilançosunueşanlı olarak dengeli bir
düzeyde tutabilen ülkelerin ekonomik istikrara sahip olduğunusöylemek mümkün
olacaktır.
Türkiye’de ekonomik istikrar, gündemin en önemlikonularından biri olagel-
miş ve gerek politik söylemlerde, gerek gündelik konuşmalarda sıcak bir başlık
olma özelliğini hep korumuştur. Ekonomik istikrarınTürkiye’dehaklı olarak bu hü-
viyeti kazanıp kazanmadığını görebilmek amacıyla, Türkiye ekonomisinin büyüme
ve enflasyon rakamları Bölüm 2’de tarihsel bir perspektif içerisinde incelenmiştir.
Bu bölümde yer verilen rakamlardan, Türkiye’de enflasyonun uzun yıllar boyunca
3 James Hamilton, “Oiland the Macro economy Since World War II”, Journal of Political Eco-
nomy, Vol. 91, 1983, s. 228-248.
James Hamilton, “A Neoclassical Model of Unemployment and the Business Cycle”, Journal
of Political Economy, Vol.96, s.593-617.
James Hamilton, “This Is What Happened to the Oil Price– Macro economy Relationship”,
Journal of Monetary Economics, Vol. 38, s. 215-220.
Hillard Huntington, “Crude Oil Pricesand U.S. Economic Performance: Where Does the Asy-
mmetry Reside?”, Energy Journal, Vol. 19, No. 4, 1998, s. 107-132.
George Kahn, Robert Hampton, “Possible Monetary Policy Responses to the Iraqi Oil Shock”,
Federal Reserve Bank of Kansas City Economic Review, November/December, 1990, s.
19-32.
Knut A. Mork, “Business Cyclesand the Oil Market”, Energy Journal, Vol.15, Special Issue,
1994, s. 15-38.
John Tatom, “Arethe Macro economic Effects of Oil Price Changes Symmetric?”, Carnegie–
Rochester Conference Series on Public Policy, Vol. 28, Spring, 1998, s. 325-68.
4 Papapetrou, Evangila, “Oil Price Shocks, Stock Market, Economic Activity and Employment
in Greece”, Energy Economics, Vol. 23, No. 5, 2001, s. 511-532.
Micha Gisser, Thomas Goodwin, “Crude oil and the macro economy: Tests of some popular
notions”, Journal of Money CreditBanking, Vol.18, No.1, s. 95-103.
Noel Uri, “Changing crude oil price effects on US agricultural employment”, Energy Econo-
mics, Vol.18, No.3, 1996, s. 185-202.
5 John Burbridge, Alan Harrison, “Testing for the effects of oil-price rises using vector autoreg-
ressions”, International Economic Review, Vol. 25, No. 1, s. 459-484.
Mary Finn, “Energy prices hocks, capacity utilization and business cycle fluctuations”, Insti-
tutefor Empirical Macroeconomics Discussion Papers, No. 50, 1991.
Dinçer Dedeoğlu / Çağlar Yurtseven 607
In-Moo Kim ve Prakash Loungani, “The role of energy in real business cycle models”, Jour-
nal of Monetary Economics, Vol. 29, 1992, s. 173-189.
Preston Miller, Thomas Supel, Thomas Turner, “Estimating the effects of theoil-priceshock”,
Quarterly Review, Vol. 4, No. 1, 1980, s. 10-17.
6 Michael Le Blanc ve Menzie Chinn, “Do High Oil Prices Presage Inflation? The Evidence
from G-5 Countries”, UC Santa Cruz Economics Working Paper, No. 561, 2004.
7 Hakan Çetintaş, “Türkiye’de enflasyon ve Büyüme”, İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi,
Cilt. 28, Mart, 2003, s. 141-153.
608 Enerji Diplomasisi
140000
120000
REEL GSYİH(Milyon TL)
100000
80000
60000
40000
20000
1923 1928 1933 1938 1943 1948 1953 1958 1963 1968 1973 1978 1983 1988 1993 1998 2003 2008 2013
YIL
30
25
20
BÜYÜME ORANI(%)
15
10
5
0
-5
-10
-15
1923 1928 1933 1938 1943 1948 1953 1958 1963 1968 1973 1978 1983 1988 1993 1998 2003 2008 2013
YIL
Kaynak: TDM
1963 yılında ilk kez 5 yıllık kalkınma planı hazırlanarak ilk 5 yıl için büyüme-
oranı %7 olarak planlanmış, dönem sonunda 5 yıl için gerçekleşen büyüme oranı
%6,7 olmuştur. Kamu kaynaklı yatırımlarla desteklenen bu büyüme aynı zamanda
kamu borçlarında da artış yaşanmasına yol açmıştır. 1970’lerden itibaren, yüksek
enflasyonun en büyük problem haline geldiği ve büyüme üzerinde negatif etkile-
rinin görüldüğü, 2000’li yıllara dek sürecek bir dönem başlamıştır. Yüksek enflas-
yonun söz konusu olmasında, kamu borçları (kamu harcamaları) ile kamu açıkla-
rının emisyon ile finanse edilmesi, askeri harcamalar ile ithal girdilerin fiyatlarının
yükselmesi (özellikle ham petrol fiyatları), önemli roller oynamıştır.8 Bu dönemde
Türkiye ekonomisinin dünya konjonktüründen büyüme anlamında olumlu yönde
etkilendiği yıllar da olmuş, örneğin 1972 yılında 10 Ağustos istikrar programının da
etkisiyle %9,2 büyüme düzeyine ulaşılmıştır.
110
100
90
80
TÜFE DEĞİŞİM(%)
70
60
50
40
30
20
10
1970
1972
1974
1976
1978
1980
1982
1984
1986
1988
1990
1992
1994
1996
1998
2000
2002
2004
2006
2008
2010
2012
2014
YIL
Kaynak: IFS
-10000
CARİ İŞLEMLER HESABI(Milyon $)
-20000
-30000
-40000
-50000
-60000
-70000
-80000
1984 1987 1990 1993 1996 1999 2002 2005 2008 2011 2014
YIL
Kaynak: IFS
13
12
İŞSİZLİK ORANI (Yıllık %)
11
10
6
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
YIL
Kaynak: IFS
700
650
600
PETROL TÜKETİMİ(1000 Varil)
550
500
450
400
350
300
250
1980
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
YIL
Kaynak: IFS
100
90
80
70
Petrol Fiyatı ($/Varil)
60
50
40
30
20
10
0
1960
1961
1962
1963
1964
1965
1966
1967
1968
1969
1970
1971
1972
1973
1974
1975
1976
1977
1978
1979
1980
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
YIL
Kaynak: BP Statistical Review
Dinçer Dedeoğlu / Çağlar Yurtseven 613
Toplam mal ithalatının toplam ithalata oranı yıllar itibariyle Grafik 7’de ve-
rilmiştir. Buna göre hammadde ve aramalı ithalatının toplam ithalata oranı yüksek
seyretmektedir. Bu da petrolün cari açık oluşturmadaki önemine işaret etmektedir.
2014
2013
2012
2011
2010
2009
2008
2007
2006
2005
2004
2003
2002
2001
2000
1999
1998
1997
1996
0 10 20 30 40 50 60 70 80 90 100 110 120 130 140 150 160 170 180 190 200 210 220 230 240 250
(%)
Kaynak: TÜİK
Literatür Taraması
İlgili yazın incelendiğinde, petrol fiyatlarının ülkelerin ekonomik performans-
ları üzerindeki etkilerini araştıran birçok çalışmanın bulunduğu görülmektedir.
Çalışmalarda, petrol fiyat şoklarının makroekonomik büyüklükler üzerinde nasıl
etkiler doğurduğu, mevcut etkilerin zaman içinde nasıl ve ne yönde değiştiği, petrol
fiyatlarındaki değişikliklerin hangi mekanizmalar yoluyla ekonomiye iletildiği gibi
sorulara cevap arandığı görülmektedir. Tang ve diğerleri9 söz konusu literatürün üç
ana başlık altında toplanabileceğini ifade etmiştir. Buna göre birinci grup, petrol
şoklarının ekonomik aktiviteyi etkileme mekanizmalarını teorik olarak inceleyen
9 Weiqi Tang, Libo Wu and Zhong Xiang Zhang, “Oil Price Shocks and Their Short-and Long-
Term Effects on the Chinese Economy”, Energy Economics, Vol. 32, 2010, s.3- 14.
614 Enerji Diplomasisi
10 Mark A. Hooker, “Are oil shocks inflationary? Asymmetric and nonlinear specifications ver-
sus changes in regime”, Journal of Money, Credit, and Banking, 34, 2004, s.540-561.
11 Jose De Gregorio, Oscar Landerretche, Christopher Neilson, “Another Pass-Through Bites the
Dust? Oil Prices and Inflation”, Working Papers Central Bank of Chile, No. 417, 2007.
12 Blanchard, Oliver J., JordiGali, “The macro economic effects of oil shocks: Why are the 2000s
s. 126-133.
Dinçer Dedeoğlu / Çağlar Yurtseven 615
Veri ve Yöntem
fiyatlamayı esas almaktadır.19 Üretim zinciri, üretimden tüketime kadar uzanan aşa-
maların bütününü ifade etmektedir. Dolayısıyla tüketici fiyatları enflasyonu üretim
zinciri boyunca arza, talebe, döviz kuruna, üretici fiyatlarına ve tüketici fiyatlarına-
gelen tüm şokları içermektedir. Herhangi bir t zamanındaki enflasyonun birtakım
bileşenlerden oluştuğu varsayılan model 5 denklem ile ifade edilmektedir. Örneğin
(5) numaralı denklem göz önüne alındığında herhangi bir t zamanındaki tüketici
fiyatları enflasyonu, bir dönem önceki (t-1 zamanındaki) tüketici fiyatları enflasyo-
nuna ilişkin bilgiye dayalı olarak tüketici fiyat enflasyonunun koşullu beklentisini,
t dönemindeki tüketici fiyat enflasyonu şokunu ve üretim zinciri olarak adlandırılan
sürecin önceki aşamalarında gerçekleşen sırasıyla arz, talep, döviz kuru ve üretici
fiyat şokları gibi bileşenlerden oluşmaktadır.20
(1)
(2)
(3)
(4)
(5)
Modelde yer alan değişkenler aşağıdaki gibidir:
: Petrol fiyatındaki yüzde değişim
: Çıktı açığı
: Döviz kurundaki yüzde değişim
: Üretici fiyat enflasyonu
: Tüketici fiyat enflasyonu
: Sırasıyla arz, talep, döviz kuru, üretici fiyat
ve tüketici fiyat şokları21
19 Söz konu modelin teknik detayı için McCarty (2000), Leigh ve Rossi (2002), Kara ve Öğünç
(2008) ve Dedeoğlu ve Kaya (2014) çalışmaları incelenebilir.
20 Modelin öngördüğü üretim zinciri dikkate alındığında değişken sıralaması petrol fiyatı, çıktı
açığı, döviz kuru, üretici fiyatları ve tüketici fiyatları şeklinde belirlenmiştir. Ancak Türkiye
gibi gelişmekte olan ülkeler açısından kur değişimlerinin dışsal olabildiği göze çarpmaktadır
dolayısıyla ekonomik büyüklükleri ve beklentileri etkileme potansiyeline sahip olan söz konu-
su dışsal faktör değişken sıralamasında çıktı açığının önünde yer almaktadır.
21 Modelde arz şoku döviz cinsinden petrol fiyatı şoku ile talep şoku çıktı açığına gelen şok ile ve
kur şoku ise kurda meydana gelen değer kaybı ile tanımlanmıştır.
Dinçer Dedeoğlu / Çağlar Yurtseven 617
Söz konusu VAR modeli Ocak 1986 ve Aralık 2014 tarihleri arası dönem için
10’ar senelik periyotlariçin tahmin edilerek22 bu tahminlerden birikimli etki-tepki
fonksiyonları23 elde edilmiştir. Sonraki aşamada her bir 10’ar senelik periyot için
petrol fiyat enflasyonunun üretici ve tüketici fiyat enflasyonuna geçişkenliği hesap-
lanmıştır. Hesaplama literatür takip edilerek şu biçimde yapılmıştır:
t: periyot
s:zaman ufku
10’ar yıllık dönemler için, 228 adet geçişkenlik katsayısı elde edilmiştir.24
Ampirik analizde 1986 Ocak, 2014 Aralık arası dönem için aylık veri kulla-
nılmıştır. Petrol fiyatı dolar cinsinden ortalama petrol fiyatıdır. Petrol fiyatı Dünya
Bankası’nın “GEM commodities” veri tabanından elde edilmiştir. Nominal döviz
kuru(TL/$), tüketici fiyat endeksi, üretici fiyat endeksi ile mevsimsel etkilerden
arındırılmış sanayi üretim endeksi ise IMF’nin IFS veri tabanından elde edilmiştir.
TÜFE ve ÜFE“Census X12” metodu kullanılarak mevsimsel etkilerden arındırıl-
mıştır. Çıktı açığı Hodrick-Prescott filtresi kullanılarak bulunmuştur.
Sonuç
Grafik 8 ve 9’da, 228 adet 10’ar senelik dönemin,6 ay, 1 yıl ve 2 yıllık zaman
ufukları için hesaplanan geçişkenlik katsayıları sunulmuştur. Trendi daha açık bi-
22 348 aylık toplam dönem için, 228 adet 10’ar senelik dönemi kapsayan tahmin yapılmıştır. İlk
10 senelik periyot Ocak 1986 -Aralık 1995 arasındaki dönemi son 10 senelik periyot ise Ocak
2005 - Aralık 2014 arası dönemi kapsamaktadır. VAR tahminleri yapılırken optimal gecik-
me değerleri Akaike, Hannan-Quin ve Scwarz gibi enformasyon kriterinin her biri ayrı ayrı
kullanılarak belirlenmiş ve geçişkenlik katsayıları hesaplanmıştır. Elde edilen üç geçişkenlik
katsayısı tahminlerinin ortalaması alınmıştır. Maksimum gecikme değeri 8 olarak seçilmiştir.
23 Etki tepki fonksiyonu, herhangi bir hata terimindeki bir standart sapmalık şokun modelde yer
alan değişkenlerin cari ve gelecek dönemdeki değerlerine olan etkisini gösteren fonksiyon
olarak tanımlanabilir.
24 Ampirik analiz, Dedeoğlu ve Kaya (2014) çalışmasını güncelleyerek takip etmektedir.
618 Enerji Diplomasisi
.1 .12
.08 .1
.06 .08
.04 .06
.02 .04
0 .02
-.02 0
-.04 -.02
-.06 -.04
-.08 -.06
13
25
37
49
61
73
85
97
109
121
133
145
157
169
181
193
205
217
228
13
25
37
49
61
73
85
97
109
121
133
145
157
169
181
193
205
217
228
1
Geçişkenlik(6) Geçişkenliğin 12 Aylık Hareketli Ortalaması Geçişkenlik(12) Geçişkenliğin 12 Aylık Hareketli Ortalaması
.12
.1
.08
.06
.04
.02
0
-.02
-.04
-.06
13
25
37
49
61
73
85
97
109
121
133
145
157
169
181
193
205
217
228
1
.04 .06
.03 .05
.02 .04
.01 .03
0 .02
Geçişkenlik
Geçişkenlik
-.01 .01
-.02 0
-.01
-.03
-.02
-.04
-.03
-.05
-.04
-.06 -.05
-.07 -.06
-.08 -.07
20
39
58
77
96
115
134
153
172
191
210
228
1
20
39
58
77
96
115
134
153
172
191
210
228
1
Geçişkenlik(6) 12 Aylık Hareketli Ortalama(6) Geçişkenlik(12) 12 Aylık Hareketli Ortalama(12)
.07
.06
.05
.04
.03
.02
Geçişkenlik
.01
0
-.01
-.02
-.03
-.04
-.05
-.06
-.07
-.08
20
39
58
77
96
115
134
153
172
191
210
228
1
Karayolları, 1950 yılına gelinceye kadar toplam 10368 km’ye ulasan demir
yollarını besleyecek sistemin bir parçası olarak düşünülmüştür.26 Ancak 1950 yılın-
dan sonra Marshall yardımlarının da teşvikiyle, km yapım maliyeti çok daha ucuz
olan karayoluna doğru bir yönelim kendini göstermiştir. Karayolları demir yollarını
besleyen görevinden uzaklaşarak ulaşım politikasının temel ögesi halini almıştır.
Bu dönemde demir yollarına yapılan yatırımlar da durma noktasına gelmiştir. 2014
yılına gelindiğinde toplam demiryolu hat uzunluğu 12000 km civarındadır ve yolcu
taşımacılığının %2’si, yük taşımacılığının ise %4’u demiryollarında yapılmaktadır.
1 Mart 1950’de kurulan Karayolları Genel Müdürlüğü’nün çalışmalarıyla, kara-
yoluyla ulaşılmayan nokta kalmamıştır. 1980’lere kadar çok büyük kısmı tek yol,
kalan kısmı ise çift yol olarak inşa edilen karayolları ağı 1980’den sonra ücretli,
yüksek standartlı otoyollarla da tanışmıştır. 2000’den sonra ise mevcut kara yolu
ağındaki çift yol oranı hızla yukarı tırmanmıştır. Günümüzde 43449 km tek yol,
22305 km çift yol ve 2155 km otoyoldan oluşan karayolları ağı, Türkiye ulaşım
sektörünün en önemli öğesi olma özelliğini sürdürmektedir. Yurt içi yük taşımacılı-
ğında karayollarının payı %92, yolcu taşımacılığında ise %90 düzeyindedir.27
3 yanı denizlerle çevrili olmasına rağmen, yurt içi yük taşımasında deniz yolu-
nun payı %3 civarındadır. Bu oran yurt dışı yük taşınmasında %80 civarındadır ve
son yıllarda önemli bir değişim de göstermemiştir.28 Hava yollarıyla taşınan yolcu
sayısı ise özellikle son yıllarda giderek artmaktadır. 2003’te 40 milyon olan toplam
yolcu sayısı 2013’te 160 milyon olarak gerçekleşmiştir.29 Türkiye’deki toplam yol-
cunun %8’i havayollarında taşınmaktadır.30
Kaynakça
Blanchard, Oliver J.; Gali Jordi: “The macroeconomic effects of oil shocks: Why are the
2000s so different from the 1970s?”, International Dimensions of Monetary Policy,
Jordi Gali, Mark J. Gertler (Ed.), University of Chicago Press, Chicago, 2010.
Burbridge, John; Harrison Alan: “Testing for the effects of oil-price rises using vector autoreg-
ressions”, International Economic Review, Vol. 25, No. 1, 1984.
Çetintaş, Hakan: “Türkiye’de enflasyon ve Büyüme”, İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi,
Cilt. 28, Mart, 2003.
Chen, Shiui-Sheng: “Oil price pass-through into inflation”, Energy Economics, Vol. 31, 2009.
Dedeoğlu, Dinçer; Kaya, Hüseyin: “Pass-through of oil prices to domestic prices: Evidence
from an oil-hungry but oil-poor emerging market”, Economic Modelling, Vol. 43(C),
2014.
Evangila, Papapetrou: “Oil Price Shocks, Stock Market, Economic Activity and Employment
in Greece”, Energy Economics, Vol. 23, No. 5, 2001.
Finn, Mary: “Energy price shocks, capacity utilization and business cycle fluctuations”, Insti-
tute for Empirical Macroeconomics Discussion Papers, No. 50, 1991.
Gisser, Micha; Goodwin Thomas: “Crude oil and the macroeconomy: Tests of some popular
notions”, Journal of Money Credit Banking, Vol.18, No.1, 1986.
Gregorio, Jose De; Landerretche, Oscar; Neilson, Christopher: “Another Pass-Through Bites
the Dust? Oil Prices and Inflation”, Working Papers Central Bank of Chile, No. 417,
2007.
Hamilton, James: “A Neoclassical Model of Unemployment and the Business Cycle”, Jour-
nal of Political Economy, Vol.96, 1988.
Hamilton, James: “Oil and the MacroeconomySince World War II”, Journal of Political Eco-
nomy, Vol. 91, 1983.
Hooker, Mark A.: “Are oil shocks inflationary? Asymmetric and nonlinear specifications ver-
sus changes in regime”, Journal of Money, Credit, and Banking, 34, 2004.
Huntington, Hillard: “Crude Oil Prices and U.S. Economic Performance: Where Does the
Asymmetry Reside?”,Energy Journal,Vol. 19, No. 4, 1998.
622 Enerji Diplomasisi
1 Armağan Kuloğlu, “Enerji Politikasının Güvenlik Boyutu”, Stratejik Analiz, Cilt: 3, Sayı:
27, Temmuz 2002, Ankara, s. 116.
Sibel Akova / Figen Beyhan 625
almıştır. Ayrıca; enerji fiyatlarının sürekli olarak artış ve değişkenlik göstermesi ile
enerji temin güvenliği konuları, dünya ülkelerinin sosyal ve siyasi gündeminde ilk
sırayı alan konulardır.
Türkiye, enerji arz güvenliği konusunda, kendi kendine –henüz- yetebilen
bir ülke değildir. Enerji elde etmek üzere, en fazla kullanılan petrol ve doğalgaz
kaynakları bakımınından zengin olmayan Türkiye, Dünya enerji enerji kaynakları
zenginliği sıralamasında, düşük enerji potansiyeline sahip ülkeler arasında yer al-
maktadır. Ancak, ülkemiz hidroelektrik enerji ve kömür rezervleri adına, azımsana-
mayacak miktarda enerji zenginliğine haizdir. Ayrıca; jeopolitik –coğrafik- konumu
itibariyle, jeotermal enerji, rüzgar enerjisi, güneş enerjisi gibi yenilenebilir enerji
kaynakları bazında önemli potansiyele sahiptir. Ülkemizde, üretilen enerjinin dört
katı bir tüketim gerçekleşmekte olup, enerji hususunda dışa bağımlılığın azaltılması
adına, kaynakların verimli kullanımı yönünde, enerji potansiyelinin doğru ölçümü-
ne ve etkin enerji politikalarına ihtiyaç duyulmaktadır. Zira; enerji bağımsızlığı,
ulusal güvenlik ve ülkenin bağımsızlığı kavramlarına eşdeğer nitelikte bir öneme
haizdir. Gelecek yıllarda, yenilenebilir enerji talebi, dünya ülkeleri arasında hızla
artarak, kullanımı yaygınlaşacaktır. Kritik konumda yer alan enerji arz güvenliği ile
Türkiye’nin, mevcut kaynakların etkin kullanımı, enerji potansiyelinin belirlenmesi
ve jeopolitik konumu itibariyle, geçiş yolları üzerinde yer alması sebebi ile bir ener-
ji köprüsü misyonu edinimi, %70 oranında seyreden dışa bağımlılığını azaltacaktır.
Enerji arz güvenliği, dünya ülkelerinin olduğu gibi, yeterli enerji kaynağına
sahip olmayan ve enerji ithal etmek durumunda olan Türkiye’nin de enerji politi-
kasının en önemli maddesini teşkil etmektedir. Türkiye, zengin enerji kaynaklarına
sahip, enerji ihraç eden ülkeler arasında yer almadığından, güvenilir, temiz, sürekli
ve çeşitli ülkelerden veya enerji kaynaklarından mümkün olan en uygun tutarlar ile
enerji girdisinin sağlanması ile verimli tüketilmesi konularını uhdesinde barındıran
enerji arz güvenliği konusunda stratejik nitelikte planlar kurgulamak durumundadır.
Enerji kaynakları bakımından zengin, kendi enerji kaynaklarını uluslararası piyasa-
da pek çok ülkeden yeterli talebe haiz, oldukça yüksek tutarlar ile enerji ihracatını
fiyatlandırabilen enerji talep güvenliği rahatlığını yaşayan ülkeler dahi enerji po-
litikalarını, enerji güvenliği doktrini doğrultusunda tasarlamalı ve uygulamalıdır.
Zira, enerji güvenliği, bölgesel çatışmalar, güç dengeleri doğrultusunda pek çok
ülkenin enerji kaynaklarına “en” yoğunluğunda sahip olma istekleri ve politika-
ları, dünya üzerinde en fazla kullanım potansiyeline sahip fosil yakıtların yakın
bir gelecekte tükenme beklentisi, enerji projelerinin yürütülmesi hususunda gerekli
finansman ihtiyacının temininde karşılaşılan güçlükler, enerji üretiminde çevre fak-
törünün gözetilmesi ve çevreye verilebilecek olası zararların (özellikle fosil enerji
kaynaklarının kullanımı sonucu ortaya çıkan kükürt ve karbon esaslı gazların sa-
lınımı neticesinde, sera etkisinin oluşması ve bu etki ile dünya genelinde küresel
626 Enerji Diplomasisi
3 T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, “2015 – 2019 Stratejik Planı”, www.strateji.gov.
tr, E.T: 22.04.2015.
Sibel Akova / Figen Beyhan 629
Enerji forumu yapılanmalarında aktif rol üstlenerek, ulusal enerji politikasını, Av-
rupa Birliği Müktesebatı ile uyumlaştırmaya gayret göstermektedir.
“Avrupa Birliği’nin enerji politikasının tohumları Avrupa Birliği’ni kuran üç
Kurucu Antlaşma’dan ilki olan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT) Ant-
laşması’nda atılmıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, ezeli rakipler Fransa ve
Almanya’nın demir çelik kaynaklarının devletlerüstü bir otoritenin yönetimine
devredilmesi sonucu, üç Kurucu Antlaşma’ya ve enerji politikasının şekillenmesine
damgasını vuran gelişmeler yaşanmaya başlanmıştır.”4 1951 Paris Antlaşması’nın
akabinde, 25 Mart 1957 yılında, altı ülke (Altılar adı ile anılan kurucu ülkeler; Bel-
çika, Federal Almanya Cumhuriyeti, Fransa, İtalya, Lüksemburg ve Hollanda’dır.)
Roma’da biraraya gelerek, Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu’nu (AAET) oluştur-
muşlardır. Kömür ve çelik ürünlerinin serbest dolaşımına imkan tanıma fikri ile
yola çıkılan oluşumda, sürdürülen istikrarlı ve planlı çalışmalar ile nükleer enerji
için ortak Pazar yaratılması oluşumlarına değin enerji hususunda egemen politikalar
yürütme başarısı gösterilmiştir. 1973 yılında, tüm dünya ülkelerini etkileyen, eko-
nomik dengeleri değiştiren Petrol Krizi ve öncesinde yaşanan gelişmeler, Sovyet-
ler Birliği’nin hızla artış gösteren petrol üretiminin neticesinde dünya pazarlarına
ucuz (ekonomik kabul edilebilirlik), fiyat ile petrol satarak girmesi, öte yandan da
ABD’nin de zorunlu petrol kotaları aracılığı ile kendi pazarını denetleme davranışı,
düşük fiyat politikalarından etkilenen üretici konuma haiz ülkelerin 1960 yılında
petrol fiyatlarının yükseltilmesi amacı ile biraraya gelerek, Petrol İhraç Eden Ülke-
ler Örgütü (OPEC)’nün kurulmasına sebebiyet vermiştir. Ortadoğu coğrafyasında
süregelen, ancak 1960’lı yıllarda hız kazanan siyasi çatışmalar neticesinde yaşanan
İsrail Devleti ile Arap ülkeleri arasında mevcut olan çıkar çatışmaları, 1967 yılında
Arap ülkelerini biraraya getirerek, Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri Örgütü (OAPE-
C)’nün kurulması ile rekabetin alevlenmesine neden olmuş, üretici ülkeler ile tü-
ketici ülkeleri ve dahi petrol şirketlerini karşı karşıya getirmiştir. Çıkar çatışmaları,
güç ve egemenlik güdüsünden hareket ile petrol krizinden etkilenen Avrupa ülke-
leri, gelecekleri adına anlam taşıyan önlemler alabilmek adına OECD yapılanması
altında Uluslararası Enerji Ajansı’nı (IEA) oluşturmuş, uluslararası boyutta enerji
programlarının geliştirilmesine başlamışlardır. Avrupa Birliği üye ülkeleri arasında-
ki işbirliği elzemdir. Ayrıca; üye ülkeler arasında mevcut olan enerji piyasalarındaki
farklılıklar giderilmeye çalışılmakta ve üye ülkeler arasında uyum sağlama yönün-
de teşvikler ve yatırımlar desteklenmektedir.
Enerji iletiminde ana enerji arterlerinden biri olma rolünü üstlenen (Avrupa
Birliği’ne petrol ve doğalgaz sağlayan dört ana arter; Rusya, Norveç, Cezayir, Tür-
4 “Avrupa Birliği’nin Enerji Politikası”, İKV, No 13, İstanbul, İKV Yayınları, 15 Soruda 15
AB Politikası Serisi, 2003, s.5.
Sibel Akova / Figen Beyhan 631
Dönüşüm/Güneş Pili ve Stirling Motoru), rüzgar hızının yüksek olması nedeni ile
de Türkiye rüzgar haritasının çıkarılması suretiyle, rüzgar (rüzgar türbini ve rüz-
gar tarlaları) enerjisinden en yüksek düzeyde faydalandırılması ve yenilenebilir
enerji zenginliğinin yatırımlar ile teşvik edilmesi gerekmektedir. 1910’lu yıllarda
Türkiye’de kullanılmaya başlanan elektrik enerjisinin üretilmesi sürecinde, doğal-
gaz enerjisinin kullanımı yerine, ülkemizde yer alan hidroelektrik santrallere yatı-
rımlar yapılarak, yenilenebilir enerji kaynakları kapsamı dahilinde yer alan zengin
kaynakların kullanımının teşviki, Türkiye’yi Avrupa Birliği enerji politikalarına
yaklaştıracak, müktesebata uyumu sağlayacak, sınırlı enerji kaynaklarına ikame
oluşturacak, dışa bağımlılık azalacak, fosil yakıtların çevreye (KYOTO protoko-
lüne uyum sağlanarak, karbon emisyonlarında azalmaya gidilmesi hususu önem
arz etmektedir.) verdiği zararları indirgeyecektir. Ve dahi Türkiye, ulusal enerji po-
litikasını, uluslararası enerji politikaları boyutuna taşıyarak, enerji arz güvenliği
kapsamında, ekonomik istikrar ile büyüme ve enerji güvenliği ile gelişimi hedefle-
rine yaklaşmış olacaktır. Zira AB üyelik sürecinde meşakkatli bir mesafe kat eden
Türkiye, jeopolitik ve jeostratejik konumunu iyi değerlendirmelidir. Türkiye ile
Avrupa Birliği arasında mevcut yapısal farklılıklar olsa da enerji kaynakları ham-
maddelerini yakın ve benzer bölgelerden temin ettiklerinden, enerji politikalarında
farklı düzeylerde yer almalarına rağmen, dışa bağımlılık oranları bir hayli yüksek
orandadır. Kalkınmanın motoru olan enerji alanında Avrupa Birliği ile Türkiye’nin
çıkarları ortaktır. Bu düşünceden hareket ile Türkiye ve Avrupa Birliği’nin, enerji
arz güvenliği sağlama yolunda enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi, istihdam ya-
ratma, güvenilir (kesintisiz-emre amade), temiz (çevreye uyumlu) ve sürdürülebilir
enerjinin temini konularında kesiştiklerini ifade etmek yanlış olmayacaktır. Avrupa
Birliği, üyelik adına aday olan Türkiye’ye enerji terminali olma yönünde alternatif
oluşturabilecek, “Doğu-Batı Enerji Koridoru” (enerji terminali) olma misyonunu
atfetmiştir. Yıllardır enerji kaynaklarını savurgan şekilde kullanan Türkiye, Avrupa
Birliği ülkeleri ile enerji konusunda ortak hareket etmeli, ortak enerji politikaları
kurgulamalıdır. Ancak Türkiye, özellikle enerji arz güvenliği konusunu, kendi iç
meselesi olarak değerlendirmekte ve ortak enerji politikaları ile birebir örtüşen ta-
sarrufları hayata geçirememektedir. İnsanlığın geleceğine garantörlük edebilecek
kıymette hayati önem arz eden enerji verimliliği ve enerji tasarrufu çalışmalarında,
tüm gelişmiş ülkelerde sağlanan başarılı uygulamalar, devletin hemen her sektörde
olmak üzere uygulama pratiklerini mali yardımlar ve kanuni yaptırımlar ile des-
tekleri ile gerçekleştirilmiştir. Bu sebeple, Türkiye’de teşvik mevzuatının gözden
geçirilmesi, enerji verimliliği proje desteklerinin ayrı bir kalem olarak değerlendi-
rilmesi ve ilgili kararların sadece kağıt üzerinde kalmaması gerekmektedir. Türki-
ye’de enerji politikalarının en büyük sorunsalı olan devlete ait enerji politikalarının
varlığı ve mevcut enerji politikalarının hükümetlerin süreli ömürlerine bağlı olarak
Sibel Akova / Figen Beyhan 633
değişmesi ile şekillenmesi sebebi ile sahip olduğumuz başat enerji kaynaklarının
kullanılmasının engellenmesidir. Küreselleşmenin baş döndüren bir hızla gerçek-
leştiği günümüzde, tamamen bağımsız nitelikte bir enerji politikasının kurgulan-
masının da mümkün olamayacağını ifade etmek gerekmektedir. Ayrıca Türkiye,
enerji köprüsü veya terminali olma hususunda, yalnızca Avrupa Birliği’ne bağlı
olarak hareket etmemeli, kendi menfaatleri ve ulusal çıkarları doğrultusunda, özel-
likle zengin enerji kaynaklarına sahip, Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan ve
Azerbaycan gibi bölge ve komşu ülkeleri ile tarihi, kültürel, sosyal ve ekonomik
bağlarımızın altı çizilerek, başarılı ilişkiler geliştirmeli, uluslararası oluşumlar iyi
takip edilerek, doğru okunmalıdır. Rusya’nın yokluğu ile pek çok projenin kısa
süre içerisinde hayata geçemeyeceği aşikardır, bu sebeple Rusya ile rekabet stra-
tejilerinden ziyade, dostluk ve kardeşlik çerçevesinde işbirlikleri gerçekleştirmek
gerekmektedir.
Türkiye, dinamik ve genç nüfusu, jeopolitik ve jeostratejik konumu, geliş-
mekte olan istikrarlı ekonomisi ile düya ülkeleri arasında önemi azımsanamayacak
kıymette bir ülkedir. Güçlü ordusu ile güvenlik politikasını, istikrarlı gelişimi ile
dış politikasını, genç nüfusu ile Avrupa Birliği ekonomisini güçlendirme kudretine
haizdir. Tüm olumlu yönlerine rağmen, Avrupa Birliği adaylık süreci içerisinde,
Türkiye’nin tam üyeliğinin gerekli ölçüde destek alamadığını ifade etmek yanlış
olmayacaktır. Avrupa Birliği’nin tek Pazar anlayış ve savının işleyişi, büyük ölçüde
enerjinin güvenliği unsuru için de tek Pazar anlayışının kurgulanması ile geçerlilik
kazanacaktır. Türkiye’nin tek Pazar işleyişine dahil edilmesi, ortak alt yapı yatırım-
larında etkin olması, enerji arz güvenliği argümanlarını Avrupa Birliği müktesebatı
ile uyumlu hale getirmesi, enerji ihtiyacı ile arz güvenliğini kısmen de olsa garanti
altına almasını sağlayacaktır. Zira enerji ekonomisi dünya ülkelerinin kalkınma po-
litikalarında temel belirleyici olduğu gibi Türkiye’nin gelişme seyrini de etkileyebi-
lecek kudreti haizdir. Bu sebeple Türkiye, Enerji ekonomisini dinamik, gelişmelere
duyarlı, küresel tehditlere karşı kararlı ve güçlü şekilde oluşturmak durumundadır.
Gelecek yıllarda, enerjide oluşabilecek ihtiyaç ve talebi karşılamak üzere, azımsa-
namaz miktarda yatırım yapmak gereklidir. Gerekli yatırımları yapabilmek adına
da ülke ekonomisinin ve ulusal koşulların uygunluğu ile teknolojinin geliştirilmesi
büyük önem arz etmektedir. Ancak, Avrupa Birliği ile Türkiye arasında hedefle-
nen uyumun gerçekleşmesinde, reform çalışmalarının ağır ilerlemesi ve mevcutta-
ki yüksek enerji üretim maliyetleri büyük engel teşkil etmektedir. Ayrıca Türkiye,
Avrupa Birliği müzakere sürecinde, enerji alanında, çevre standartları, verimlilik,
tam rekabet şartlarının sağlanması, toplumsal önceliklerin korunması ve serbestleş-
menin tamamlanması konularında bir dizi ağır ve yaptırımı güç mevzuat ile karşı
karşıya kalmıştır.
634 Enerji Diplomasisi
9 http://www.dfpni.gov.uk/eu_directive.pdf
10 Resmi Gazete No:27075, http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2008/12/20081205-9.htm;
Resmi Gazete No:26510, http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2007/05/20070502-2.htm
638 Enerji Diplomasisi
TEİAŞ, Ankara.
13 http://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX:32010L0031&from=EN
zenlemeler ile binaların enerji sınıfına göre bir vergilendirme sistemi getirilecek ve
yılsonundan sonra tüm bina alım - satım ve kiralamalarında “Enerji Kimlik Belge-
si”nin ibraz edilmesi zorunlu olacaktır.
Enerji Kimlik Belgesi, verildiği binanın enerji performansını göstermektedir
ve A ile G harfleri aralığında sahip olduğu enerji sınıfını ortaya koymaktadır. A ve-
rimli binayı, G ise verimsiz binayı temsil etmektedir. Bir bina olması gereken yapı
ve yalıtım standartlarını tam olarak sağlıyorsa, binanın olması gereken standartları
sağladığını gösteren C enerji sınıfını almaktadır15.
Tüm AB üyesi ülkelerin üzerinde çalışmakta olduğu bu konu AB uyum süre-
cinde bulunan Türkiye için de bir zorunluluktur. Bu kapsamda, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı’nın Temmuz 2011’ de yayımladığı “İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı
(2011-2023)” yapılar için aşağıdaki hedefleri ortaya koymuştur16;
“Hedef B1.1: 2023 yılında en az 1 milyon konut ile toplam kullanım alanı 10
bin m² üzerindeki ticari ve kamu binalarında standartları sağlayan ısı yalıtımı ve
enerji verimli sistemlerin oluşturulması.
Hedef B1.2: 2017 yılına kadar bütün binalarda, BEP Yönetmeliği ve diğer
enerji verimliliği yönetmeliklerinin etkin olarak uygulanması.
Hedef B1.3: Binalarda 2013 yılı sonuna kadar enerji verimliliği, yenilenebilir
enerji ve BEP ile ilgili olarak gerekli finansal desteği sağlayacak araçların geliş-
tirilmesi.
Hedef B1.4: 2017 yılına kadar tüm binalara “Enerji Kimlik Belgesi” veril-
mesi.
Hedef B1.5: Kamu kuruluşlarının bina ve tesislerinde, yıllık enerji tüketiminin
2015 Yılına kadar %10 ve 2023 yılına kadar %20 azaltılması.
Hedef B2.1: 2017 yılından itibaren yeni binaların yıllık enerji ihtiyacının en
az %20’sinin yenilenebilir enerji kaynaklarından temin edilmesi.”
15 bep.gov.tr.
16 http://www.csb.gov.tr/db/nigde/webmenu/webmenu8210.pdf.
640 Enerji Diplomasisi
yaygın olarak kabul gören başlıca standartlar ISO, ASTM ve ASHRAE tarafından
yayınlamışlardır.
ISO (International Organization for Standardization) 162 üye ülkesi olan dün-
yanın en büyük standart geliştirme ve yayınlama organizasyonudur. İlk olarak 1990
yılında yayınladığı “ISO 14000-Çevre Yönetim Standartları” serisi ile çevresel de-
netleme, performans değerlendirme, ürün standartları geliştirme ve yaşam döngüsü
değerlendirmesi konularında asgari düzey tariflenmiştir. ISO 14001-Çevre Yönetim
Standardı’nda doğal kaynak kullanımının azaltılması, toprağa, suya, havaya verilen
zararların en aza indirilmesi amacıyla risk analizlerini öneren bir yönetim mode-
li ortaya konmaktadır. İçeriğinde genel gereksinimler, çevre politikası, planlama,
uygulama ve operasyon, düzeltici ve önleyici faaliyetler ile yönetim modelinin
gözden geçirilmesi konuları yer almaktadır. ISO 14040-Çevresel Yönetim-Yaşam
Boyu Değerlendirme Standardı’nda yapı ürünlerinin ve sistemlerinin çevresel etki-
lerinin değerlendirilmesi ve bu etkilerin azaltılmasına yönelik geliştirilen “Yaşam
Döngüsü Değerlendirme Yöntemi” ile kullanım alanları tanımlanmaktadır. ISO
15392-Bina Yapımında Sürdürülebilirlik Standardı yapılarda yaşam boyunca sür-
dürülebilir gelişme hedeflerinin uygulanabilmesine yönelik genel ilkeleri tanımla-
maktadır17-18-19.
ASTM (American Society for Testing and Materials), kuruluşu 1898 yılına da-
yanan dünyanın en köklü standart oluşturma organizasyonlarından biridir. Yaklaşık
120 ülkedeki 30 000’den fazla kamu ve özel sektör çalışanı profesyonellerden olu-
şan bir üye topluluğuna sahiptir. Kuruluşun E60.01 alt komitesi tarafından sürdü-
rülebilir gelişme konularında üretilen başlıca standartlar şunlardır: E1991-5: Yapı
Malzemelerinin/Ürünlerinin Çevresel Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi (YDD)
Standardı; E2129-10: Yapı ürünlerinin sürdürülebilirliğinin Değerlendirilmesi İçin
Veri Toplanmasına Yönelik Standart, E2432-11: Yapılarla İlgili Genel Sürdürüle-
bilirlik İlkelerine Yönelik Standart, E2635-14: Yapılarda Su Korunumuna Yönelik
Standart, E2114-08: Yapılarda Sürdürülebilirlik İle İlgili Genel Terminoloji, E2396-
97-98-99: Yeşil Çatı Sistemleri İle İlgili Standart20.
ASHRAE (American Society of Heating, Refrigerating and Air-Conditioning
Engineers) 1984 yılında kurulmuş ve 51 000 üyesi bulunan, insan sağlığı ve kon-
foruna yönelik bina alt sistemlerinin geliştirilmesi ve sürdürülebilir bir gelecek için
17 www.iso.org.
18 Türk Standartları Enstitüsü, “Çevre Yönetimi-Hayat Boyu Değerlendirme-İlkeler ve Çerçe-
ve”, TS EN ISO 14040, 2007.
19 International Standart Organization, “Sustainabile Construction Standart”, ISO 15392, 2008.
20 www.astm.org.
Sibel Akova / Figen Beyhan 641
21 www.ashrae .org.
642 Enerji Diplomasisi
Sonuç
Türkiye, hızla artan enerji talebi sebebi ile dünya üzerinde Çin’den sonra te-
melde elektrik ve doğalgaz aynı zamanda da petrol talebi ile birlikte, ekonomik ve
sosyal gelişmelerin ışığında gelecekte enerji ekonomisi en hassas ülkelerden biri
konumundadır. Ülkemizde, gün geçtikçe artan enerji ekonomisi talebi, mevcut şart-
larda enerji ithalatı bağımlılığını gündeme getirir iken, enerji arz güvenliği ve enerji
verimliliğinin arttırılmasına dair çalışmaların artması, yenilenebilir enerji kaynak-
ları ile enerji payının artırılması hususları Türkiye’nin enerji politikalarının başat
unsurunu oluşturmaktadır.
Orta ve uzun vadede enerji talebi artışı en hızlı ülkelerden biri olan Türki-
ye’nin, petrol (kara altın) ve doğalgaz başta olmak üzere, çeşitlilik arz eden enerji
ithalatına bağımlılığı artar iken, günümüzde %26 oranında olan yerel kaynakların
arama, çıkarım ve kullanımının arttırılması aynı zamanda da dışa bağımlılığın azal-
tılması, iklim değişiklikleri ile mücadele argümanlarının güçlendirilerek, kaynağın
elde edilme kolaylığı sağlanarak, yenilenebilir enerji kaynakları yatırımlarının art-
tırılarak, enerji verimliliği ve enerji arz güvenliği politikalarının geliştirilmesi el-
zemdir. Yenilenebilir enerji adına, jeotermal potansiyeli ile dünya ülkeleri arasında
yedinci, Avrupa ülkeleri arasında birinci sırada yer alan ve 26 Ocak 2009 tarihi
itibariyle Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IRENA) kurucu üyelerinden biri olan Tür-
kiye’nin, ulusal enerji arz güvenliği potansiyeli en yüksek ülkelerden biri olarak,
hidroelektrik kaynaklarının, biyokütle (biyomas), mevsimsel ısı depolama, enerji
tesislerinin modernizasyonu, güneş ve rüzgar enerjilerinin geliştirilmesi ile yatırım
olanaklarının iyileştirilmesine yönelik çabaların ve çalışmaların artırılması büyük
önem taşımaktadır. Bu düşünceden hareket ile enerji verimliliğinin arttırılmasına
yönelik çabalar ile bir yandan Avrupa ülkelerinin enerji güvenliğine katkı sağlan-
ması, güzergah çeşitliliği ve kaynak ülke meseleleri ile yenilenebilir enerji payının
arttırılması hususunda nükleer enerjiden faydalanılması konuları gün geçtikçe öne-
mini arttırmaktadır.
Avrupa Birliği uyum sürecinde, aday ülke konumunda olan Türkiye, mevzu-
atını Avrupa Birliği Müktesebatı ile uyumlaştırma çabalarının yanı sıra, bölgesel
enerji işbirliğine olan duyarlılığını ve gösterdiği önemi ifade etmek adına, Enerji
Topluluğu çalışmalarına gözlemci olarak katılarak, müzakere sürecine müdahil ol-
muştur. Günümüzde ekonomik, siyasi, sosyal ve toplumsal süreç içerisinde, enerji
Sibel Akova / Figen Beyhan 643
Kaynakça
“Avrupa Birliği’nin Enerji Politikası”, İKV, No 13, İstanbul, İKV Yayınları 15 Soruda 15
AB Politikası Serisi, 2003.
“Enerji Verimliliği Kanun Tasarısı”, www.basbakanlik.gov.tr , E.T: 21.03.2015.
“Avrupa Birliği Direktifleri”, enver.eie.gov.tr, E.T: 19.04.2015.
“Çevre Yönetimi-Hayat Boyu Değerlendirme-İlkeler ve Çerçeve”, Türk Standartları Ens-
titüsü, TS EN ISO 14040, 2007.
Değirmenci, Füsun: “Avrupa Birliği Enerji Politikalarındaki Gelişmeler ve Enerji Politi-
kaları”, TEİAŞ, Ankara.
“Global Economic Justice, The Global Environment, Securing A Sustainable Future”,
Brundtland, G.H., 1992, Revelle, Jones And Bartlett Publishers, Boston, London.
Kışlalıoğlu, Mine, Berkes Fikret: “Ekoloji ve Çevre Bilimleri”, Remzi Kitabevi, 2003.
Kuloğlu, Armağan: “Enerji Politikasının Güvenlik Boyutu”, Stratejik Analiz, Cilt: 3, Sayı:
27, Temmuz 2002, Ankara.
Resmi Gazete No: 27539, http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2010/04/20100401-5.htm,
E.T: 29.03.2015.
Resmi Gazete No:26510, http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2007/05/20070502-2.htm,
E.T: 11.04.2015.
644 Enerji Diplomasisi