Professional Documents
Culture Documents
Uli301u-Strateji̇ Ve Güvenli̇k
Uli301u-Strateji̇ Ve Güvenli̇k
STRATEJİ VE GÜVENLİK
Yazarlar
Prof.Dr. Mustafa AYDIN (Ünite 3, 4, 7, 8)
Prof.Dr. Sinem AÇIKMEŞE (Ünite 1, 2, 5, 6, 7)
Dr.Öğr.Üyesi Fulya EREKER (Ünite 3, 4, 8)
Öğr.Gör.Dr. Cihan DİZDAROĞLU (Ünite 7)
Editör
Prof.Dr. Mustafa AYDIN
Dr.Öğr.Üyesi Ahmet Halûk ATALAY
Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Anadolu Üniversitesine aittir.
“Uzaktan Öğretim” tekniğine uygun olarak hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır.
İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt
veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.
Öğretim Tasarımcıları
Prof.Dr. Murat Ataizi
Dr.Öğr.Üyesi Mestan Küçük
Kapak Düzeni
Prof.Dr. Halit Turgay Ünalan
Strateji ve Güvenlik
E-ISBN
978-975-06-2861-0
İçindekiler
Önsöz .................................................................................................................... vii
Önsöz
Bireylerin varlıklarını sürdürebilmek için su ve yiyecek kadar temel ihtiyaçlarından
birisi olan güvenlik, 1940’lardan bu yana Uluslararası İlişkiler disiplininin ana araştır-
ma meseleleri arasında yer alır. Soğuk Savaş yılları boyunca Stratejik Çalışmalar çatısında
strateji, savaş, jeopolitik ve caydırıcılık kimi çeşitli kardeş kavramlarla birarada anılan ve
devlet-merkezli, askeri sorunlara odaklanan güvenlik kavramı, Soğuk Savaşın son dö-
nemlerinde çehre değiştirdi. Özellikle de, Soğuk Savaşın sona ermesiyle birlikte birey ve
toplum güvenliği ya da çevre, gıda, sağlık, enerji güvenliği örneklerinde olduğu gibi farklı
sıfatlarla anlamlandırılan bir kavrama dönüştü. Güvenlik kavramı çerçevesinde gelişen ve
Stratejik Çalışmaların dar kalıbından sıyrılarak, Güvenlik Çalışmaları adını alan disiplin
ise, devlet ötesinde bireyden uluslararası sisteme kadar farklı aktörlerin geniş bir gün-
dem çerçevesindeki sorunlarını ele alan bir çalışma alanı görünümünü kazandı. Dünya-
nın saygın üniversitelerinde önceleri Strateji, Stratejik Çalışmalar ya da Strateji ve Savaş
gibi başlıklarda okutulan dersler, günümüzde artık Güvenlik, Güvenlik Çalışmaları ya da
Uluslararası Güvenlik gibi genel başlıklardaki lisans ve lisansüstü derslere dönüştü.
Güvenlik anlayışı ve eğitimindeki bu dönüşüm, Türkiye’de akademik dünyada uzun
yıllar yeterince ilgi çekmedi. Bunun sonucunda, dönüşen mantık çerçevesindeki güvenlik
anlayışı lisans-lisansüstü müfredatlara bir hayli geç girdi, akademik çalışmalar çok sınırlı
sayıda kaldı ve alana dair bir ders kitabı bugüne kadar hazırlanmadı. Bu çerçevede, eliniz-
deki bu kitap Strateji ve Güvenlik alanındaki bu boşluğu doldurmak üzere titiz bir çalışma
süreci sonucunda hazırlandı. Yazarlar, hem bir ders kitabı işlevini yerine getirecek, hem de
alandaki Türkçe literatüre katkıda bulunacak şekilde üniteleri kaleme aldılar.
Araştırmalarımızda bizlere destek olan asistan arkadaşlarımız Göksenin Üstün ve
Mühdan Sağlam’a, tasarımı titizlikle gerçekleştiren Açıköğretim Fakültesi dizgi ekibine,
bizlerle yakın temas ve sabır içerisinde yayın sürecini koordine eden Anadolu Üniversite-
si öğretim üyeleri Doç.Dr. Elif Toprak ve Dr.Öğr.Üyesi Ahmet Haluk Atalay’a teşekkürü
bir borç bilirim. Yazar arkadaşlarımla birlikte, Strateji ve Güvenlik alanındaki ders kitabı
boşluğunun giderilmesi için bizlere bu fırsatı tanıyan Anadolu Üniversitesi Rektörlüğü ve
Açıköğretim Fakültesi Dekanlığı’na müteşekkiriz.
Yoğun bir emeğin ve takım çalışmasının bir ürünü olarak ortaya çıkan elinizdeki bu
kitabın başta öğrenciler olmak üzere, Türkiye’de Güvenlik Çalışmaları alanında çalışanla-
ra ve konuya ilgi duyanlara yararlı olacağını umuyoruz.
Editör
Prof.Dr. Mustafa AYDIN
1
STRATEJİ VE GÜVENLİK
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Strateji kavramını tanımlayabilecek; taktik, askeri strateji ve genel strateji kav
ramları arasındaki farkları ayırt edebilecek,
Strateji düşüncesinin gelişimindeki dönüm noktalarını saptayıp, belli başlı stra
tejistlerin fikirlerini tartışabilecek,
Güvenlik kavramını tanımlayabilecek ve kavramın tanımlanmasında Soğuk Sa
vaştan günümüze nasıl bir dönüşümün gerçekleştiğini ifade edebilecek,
Güvenlik kavramının tanımlanmasındaki ana unsurları belirtebileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Strateji • Güvenlik
• Genel Strateji • Güvenlik Tehdidi
• Stratejist • Güvenlik Öznesi
• Taktik
İçindekiler
• STRATEJİ KAVRAMI
Strateji ve Güvenlik Strateji ve Güvenlik Kavramları
• GÜVENLİK KAVRAMI
Strateji ve Güvenlik
Kavramları
STRATEJİ KAVRAMI
Strateji kavramı Stratejik Çalışmalar disiplininin anahtar kavramıdır. Antik Yu Bu kitap boyunca Stratejik
Çalışmalar ifadesi akademik
nanda “strategos” general anlamına gelir. Strateji kelimesinin kökü olan “strategia” bir disipline karşılık
ise generalin sanatı veya işi demektir. geldiğinden büyük harfle
yazılacaktır.
TAKTİK, ASKERİ STRATEJİ VE GENEL STRATEJİ TANIMLARI
Dar anlamda strateji, Eski Yunan geleneğinde generallik sanatını, yani askeri araç
ların savaşın amacına ulaşmada kullanılmasını ifade eder. Prusyalı general Carl
von Clausewitz, 1832’de yayınlanan
Resim 1.1
“Savaş Üzerine” başlıklı çalışma
sında “stratejiyi savaşın amaçları Carl von Clausewitz (1780-1831): Prusyalı asker
ve savaş kuramcısı. İlk askeri deneyimini 13 yaşında
na ulaşmak için muharebenin araç Napoléon’un komutasındaki Fransız ordusuna
olarak kullanılması teorisi” şeklin karşı yapılan savaşta kazandı. 1812-1814 arasında
de tanımlamaktadır. Rusya’da ve 1815’te Waterloo’da Napoléon’a
Benzer şekilde, İngiliz askeri ta karşı savaştı. 1818’de Prusya Savaş Akademisi
yöneticiliğine getirildi. Ona göre savaş, siyasetin
rihçi Sir Basil Henry Liddell Hart’ın şiddet araçlarıyla sürdürülmesinden başka bir şey
1941’de ilk baskısını yapan “Strate değildi. Ünlü yapıtı “Savaş Üzerine” askeri düşünceyi
ji: Dolaylı Tutum” başlıklı eserinde olduğu kadar siyasal düşünceyi de etkilemiştir.
belirttiği üzere “strateji, politikanın
amaçlarının gerçekleştirilmesi için
askeri imkanların dağıtımı ve uy
gulanması sanatıdır”.
4 Strateji ve Güvenlik
Geniş anlamda strateji ise, Hart’ın tanımı ışığında bir ulusun ya da uluslar top
luluğunun siyasi amaçlara ulaşabilmek için tüm kaynaklarını koordine etmesini
ve yönlendirmesini içeren bir kavramdır. Genel strateji, yüksek strateji ya da
ulusal strateji olarak da anılan bu kavram bir milletin siyasi, ekonomik, askeri,
psikolojik kaynaklarını savaş ve barış zamanında hükümetin belirlediği ulusal si
yasi hedefleri elde etmeye yönelik en fazla desteği verecek şekilde yönlendirme bi
lim ve sanatıdır. Bu tanım, gücün askeri olmayan araçlarının da stratejinin belir
lenmesinde kullanılacağını açık biçimde ortaya koyar. Andre Beaufre tarafından
da belirtildiği üzere, strateji ekonomik, siyasi ve askeri araçları içerir ve koordine
eder (Beaufre, 1965).
Şekil 1.1
Taktik, Strateji
ve Genel Strateji
Tanımları
Okuma Parçası 1
Sun-Tzu der ki,
1. Savaş Sanatı’nın en pratik kavramı, düşman ülkesini tümüyle, zarara uğratma
dan ele geçirme fikridir. Yakıp yıkmanın kimseye faydası olmaz. Aynı şekilde, bir
orduyu da tümüyle ele geçirmenin nimetleri sınırsızdır.
2. Bu nedenle, savaşların tümünde savaşarak zaptetmek en üstün başarı demek
değildir. Üstün başarı düşmanın direncini savaşmadan kırmaktır.
3. (a) Komutanlığın en üstün meziyeti düşman planının çözüp kırmaktır.
3. (b) En iyi ikinci meziyet düşman güçlerinin birleşmesini engellemektir.
3. (c) Üçüncüsü ise düşman ordusuna savaş meydanında taarruzda bulunmaktır.
En kötü meziyet ise surlarla korunan bir kentin kuşatılmasıdır.
4. Savaşta ana kurallardan biri, mümkün olabildiğince surlarla korunan kentlerin
kuşatılmasından kaçınmaktır. Kuşatmada kullanılacak savaş gereçlerinin hazır
lanması bile aylar sürecektir.
5. Öfkesini kontrol etmesini bilmeyen komutan ordusunu düşman üzerine karınca
sürüsü gibi yollayandır. Bu taktik, ordusunun en az üçte birinin daha savaşın
başında boşu boşuna yok olmasından başka sonuç getirmez. Özellikle kuşatma
esnasında başa gelen en büyük felaket budur.
6. Akıllı lider düşman ordusunu savaşmadan, düşman kentlerini kuşatmadan ele
geçirmesini bilir. Düşman krallığını savaş meydanında uzun sürecek savaşlardan
çok savaş oyunları ile bitirir.
7. Ordusunu savaş meydanlarında boşuna kırdırmadığından imparatorluk tahtına
göz dikebilir. Böylece bir adam bile yitirmeden kesin zafere ulaşabilir. İşte buna
Stratejik Savaş denir.
8. Savaşta önemli bir kural: Elindeki ordunun gücü düşmandan on misli büyük ise
düşmanı kuşat; beş misli büyük ise saldır; iki misli büyük ise ordunu ikiye böl.
1. Ünite - Strateji ve Güvenlik Kavramları 7
göstermeleri gerektiğini ileri süren Melianlara karşı, adaletin bir çeşit uluslararası
ilişkiler modeli olduğuna, fakat herkesin eşit değerlendirilmesi anlamına gelmedi
ğine, aksine herkesin gücüne göre yerini bilmesi gerektiğine inanan Thucydides’in
Atinalı komutana verdirdiği cevap şöyledir:
“Adaletin şekli gücün eşitliğine dayanır; aslında güçlü gücü yettiğini yapar, zayıflar
sa kabul etmeleri gerekeni kabullenirler. ...Güvenli kural şudur: Kendi eşitine karşı
durmak, kendinden üstün olanlara karşı caydırıcılıkla karşılık vermek ve kendinden
altta olanlara anlayışla davranmak. …bu toplantı sona erdiğinde yeniden tekrar tek
rar düşünün: Burada tartıştığımız ülkenizin kaderidir; sadece bir ülkeniz var ve onun
geleceği sizin vermek üzere olduğunuz, iyi ya da kötü, tek bir karara bağlıdır.”
Modern dönemde strateji düşüncesinin gelişimi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.
Booth, Ken (1987). “The Evolution of Strategic Thinking”, John Baylis vd. (der.),
Contemporary Strategy. New York: Holmes&Meier, s. 30-71).
da tıpkı Napoléon gibi, savaşın yürütülmesi ile meşgul olmuş; bir başka deyişle sa
vaş taktikleri ve askeri strateji kavramları Jomini’nin düşüncelerini yönlendirmiştir.
Okuma Parçası 2
Yüksek Strateji:
Taktik, nasıl stratejinin daha aşağı seviyedeki bir uygulanışı ise; strateji de “yüksek
strateji”nin daha aşağı derecedeki kullanılışıdır. “Yüksek strateji”, savaş hedefini belir
lemesi gereken üst derecedeki temel politikadan farklı olarak, savaşın yönetimine esas
olan siyasetle hemen hemen aynı anlama geldiği gibi, “uygulama halindeki siyaset”
manasını da taşır. Çünkü, yüksek stratejinin görevi, bir milletin veya milletler gru
bunun bütün imkanlarını, temel politikanın tanımladığı amaç olarak harbin siyasal
hedefinin elde edilmesi için koordine etmek ve yönetmektir.
Yüksek strateji, silahlı kuvvetleri desteklemek için, milletlerin ekonomik imkanlarını
ve insan gücünü hem hesaplamalı ve hem de geliştirmelidir. Bu husus, moral gücü
de kapsar. Çünkü, halkın moral duygularının canlı tutularak yükseltilmesi, çok defa
daha belirli kuvvet kaynaklarına sahip olmak kadar önemlidir. Yüksek strateji, silahlı
kuvvetlerin kendi aralarında olduğu gibi, bu kuvvetlerle sanayi arasındaki güç bölü
münü de düzenlemelidir. Savaşma gücü, yüksek strateji araçlarından sadece biridir.
Bu strateji, düşmanın azmini zayıflatmak için, kendi mali, diplomatik, ticari ve bun
lar kadar önemli olan moral baskı gücünü de hesaba katmalı ve uygulamalıdır. İyi
bir düşünce, bir kalkan olduğu kadar, aynı zamanda bir kılıçtır. Buna göre, savaşta
şövalye ruhu, moral gücü kuvvetlendirdiği gibi, hasmın direnme azmini zayıflatan en
etkili bir silah da olabilir.
Stratejinin ufku savaşla sınırlandırıldığı halde, yüksek strateji bakışlarını savaşların
ötesine aşırarak harbi izleyecek barışa da yöneltir. Ayrıca, yüksek strateji, çeşitli araç
ları yalnız birleştirmekle kalmaz, gelecek barış durumuna emniyet ve refah yönün
den bir zarar vermeyecek biçimde bunların kullanılışını da düzenler. Birçok harpten
sonra görüldüğü üzere, bir barışın her iki taraf için de acı sonuç vermesi şu gerçeğe
bağlanabilir: Yüksek strateji alanı, stratejini aksine, büyük kısmı ile bilinmeyen bir
sahadır. Bu nedenle hala incelenme ve anlaşılma ihtiyacındadır.
Kaynak: Bu bölümün alındığı eser için bkz. Hart, Liddell (2002). Strateji: Dolaylı
Tutum. Çev: Cemal Enginsoy-Ankara:ASAM, s. 249-250.
• Nükleer silahların varlığı, strateji kavramını barışa daha yakın hale getir
miştir. Nükleer silahların yıkıcı gücü nedeniyle , düşman üzerinde zafer
kazanmak ikinci plana düşmüş, caydırıcılık stratejisi ön plana çıkmıştır.
Nükleer dönemde strateji düşüncesi hakkında bir örnek için bkz. Brodie, Bernard
(1978). “The Development of Nuclear Strategy”, International Security, Cilt 2, No
4, s. 65-83.
GÜVENLİK KAVRAMI
Kelime anlamıyla güvenlik kişilerin korkusuzca yaşayabilmeleri durumu ve zarar
veya tehlikeye karşı emniyet halidir. Bir başka deyişle, tehditle yüzleşme ve teh
dide rağmen hayatta kalma güvenliğin temel dinamikleridir. 1940’larda Stratejik
Çalışmalar adıyla doğan ve 1980’lerde Güvenlik Çalışmaları adını alan disiplinin
anahtar kavramıdır. 1980’lere kadar askeri strateji ve güvenlik kavramları nere
deyse eş anlamlı kullanılıyordu. 1980’lerden itibaren güvenlik kavramı farklı ta
nımlara işaret eden bir dönüşüm geçirdi.
Şekil 1.2
Güvenlik
“Güvenlik ölümlülerin baş düşmanıdır.” Hunter, G. K (der.) (1967). William Shakespea
Tanımları
re – Macbeth. Londra: Penguin Books, s. 103.
“Objektif anlamda güvenlik, kazanılmış değerlere yönelik tehditlerin varlığını ölçer, sübjektif
anlamda güvenlik ise bu değerlere saldırılacağına dair korkunun olmamasıdır.” Wolfers, Ar
nold (1962). Discord and Colloboration. Baltimore: John Hopkins University Press, s. 150.
“Güvenlik, zarar veya tehlikeye karşı emniyette olmak veya emniyette olduğunu hissetmek
tir” Terriff Terry vd. (1999). Security Studies Today. Cambridge: Polity Press, s. 1.
Güvenlik kavramı, Soğuk Savaşın başladığı 1940’lardan Soğuk Savaşın sona erdiği
1980’lere kadar neredeyse tamamen Stratejik Çalışmalar’ın gölgesinde tanımlanı
yordu. Yani, bu döneme kadar güvenlik, devletleri ilgilendiren askeri sorunlar çer
çevesinde devletlerin uyguladığı güç politikaları ile özdeşleştiriliyordu. 1980 öncesi
1. Ünite - Strateji ve Güvenlik Kavramları 13
dönemde güvenlik kavramının Stratejik Çalışmalar ötesinde tanımlanmasına dair Varşova Paktı: Varşova
girişimler yok denecek kadar azdı. Paktı olarak bilinen Varşova
Antlaşması Örgütü, 14 Mayıs
1980’lerden itibaren güvenlik Stratejik Çalışmalar’ın dar kalıbına sığmayan bir 1955’te SSCB, Arnavutluk,
kavrama dönüştü. 1980’lerin sonlarında, süper güçler arasındaki nükleer gerilim Bulgaristan, Çekoslovakya,
ortadan kalkarken, güvenliğin askeri sorunların yanı sıra yoksulluk, nüfus fazlalı Doğu Almanya, Macaristan,
Polonya ve Romanya arasında
ğı, çevre sorunları, siyasi baskılar, suç, ekonomik istikrarsızlık, hastalık, göç vb. so imzalanan ve Dostluk, İşbirliği
runlarla tehdit edildiği anlayışı yerleşmeye başlamıştı. Askeri nitelik taşımayan bu ve Karşılıklı Yardım Antlaşması
tehditler hep vardı, fakat Soğuk Savaş yılları boyunca askeri konuların gölgesinde ile kuruldu. Batı Almanya’nın
NATO’ya üye olmasına tepki
kalmıştı. SSCB lideri Mihail Gorbaçov’un Soğuk Savaşın tarihe karışması ile sonuç olarak kurulan bu örgüt,
lanacak politikalar benimsediği, Doğu Avrupa’da devrimlerin gerçekleştiği, Berlin üyelerinden herhangi birine
duvarının yıkıldığı, Varşova Paktının ve en nihayetinde de SSCB’nin dağıldığı yıl yönelik saldırıda kolektif
larda askeri tehditlerin uluslararası güvenlik ilişkilerindeki önemi arka plana itildi. müdafaa sağlama amacını
taşıyordu. Doğu Avrupa’da
Bu şekilde, uluslararası güvenlik ilişkilerini etkileyen yeni sorunların belirginleş sosyalist rejimlerin çöküşü
mesi, güvenliğin Stratejik Çalışmalar ötesinde tanımının yapılmasını gerektirdi. Bir neticesinde 1 Temmuz 1991’de
başka deyişle, güvenlik gündemine alınan yeni sorunların devletlerin karşılaştığı Prag Zirvesi’nde Paktın sona
erdiği ilan edildi.
askeri sorunların askeri gücün maksimizasyonu çerçevesinde çözümünü öngören
güç kavramı ile açıklanması mümkün değildi. Bu çerçevede, güvenlik kavramının
askeri tehditler ötesinde kavramsallaştırılmasına ihtiyaç duyuldu.
Soğuk Savaşın son yıllarında yal
nızca güvenlik tehditleri bazında de Resim 1.9
ğil, bu tehditlerden etkilenen ana Berlin Duvarı: Berlin
özneler bakımından da değişim göz şehrinin sosyalist
rejimle yönetilen Doğu
lenmişti. Yeni güvenlik gündemi artık Almanya ile Federal
yalnızca devletleri değil, bireylerden Almanya Cumhuriyeti
uluslararası sisteme, çok-uluslu şir arasındaki sınırlarını
çizen ve Soğuk Savaşın
ketlerden azınlıklara kadar ulusla ideolojik bölünmüşlüğünü
rarası politikanın farklı aktörlerini simgeleyen Berlin Duvarı,
etkilemeye başlamıştı. Ayrıca, Soğuk 1961’de Doğu Almanya
Savaş yıllarında uluslararası politika tarafından inşa edilmiş, 9
Kasım 1989’da da Soğuk
nın asıl aktörü olan devletin bu başat Savaşın bitişini yansıtan
niteliği devlet-dışındaki aktörlerin gelişmelerden biri olarak
varlığıyla sorgulanıyordu. Bu çerçe yıkılmıştır.
vede, devlet-merkezli güç analizleri
ile Stratejik Çalışmalar’ın örneğin, bir
devlete göç eden bir topluluğun söz
konusu devletin toplumu üzerinde oluşturduğu güvenlik tehditlerini açıklamak
olanaksızdı. Dolayısıyla, güvenliğin devlet-merkezli anlayış ötesinde kavramsal
laştırılması gereksinimi doğmuştu.
Güvenlik kavramının Stratejik Çalışmalar ötesinde de tanımlanmasıyla bir
likte güvenlik çok-boyutlu bir kavram olarak karşımıza çıkmıştır. Bugün artık tek
ve yeknesak bir güvenlik kavramından söz etmek mümkün değildir. Günümüzde
bireysel, ulusal, bölgesel, uluslararası, küresel güvenlik ile askeri, siyasi, toplumsal,
çevresel, ekonomik, insani güvenlik kavramları bir arada bulunmaktadır. Bir baş
ka deyişle, güvenlik kavramı, devletten grup ve bireyler ile biyosfere doğru dikey
olarak; askeri tehditlerden siyasi, ekonomik, sosyal, çevresel ve insani konulara
doğru yatay olarak ve ulus-devletten bölgesel-yerel hükümetler, uluslararası ku
ruluşlar, hükümet-dışı örgütler, kamuoyu, basın, piyasa ve doğa güçlerine doğru
genişletilmiştir (Rothshild, 1995).
14 Strateji ve Güvenlik
Güvenlik Özneleri
Kimin güvenliği sorusunun cevabını ortaya koymayan güvenlik kavramı bir an
lam ifade etmez. Günümüz Güvenlik Çalışmaları literatüründe güvenlik özne
lerinin kimler olduğuna dair bir uzlaşı yoktur. Her bir güvenlik teorisi bireyler
den uluslararası sisteme kadar değişen tercihlere sahiptir. Kimi teoriler yalnızca
herhangi bir öznenin güvenliğine odaklanırken –feministler ve kadın-, kimileri
de –örneğin, Kopenhag Okulu- güvenlik aktörleri bakımından çok boyutlu bir
anlayışı benimsemektedir. Çok boyutlu yaklaşımda, bireylerin, çeşitli etnik ve di
ni kimliklere sahip gruplardan oluşan toplumun, ulusun, devletin ve sistemin gü
venliğinin bir arada bulunabileceği görüşü hâkimdir.
Güvenlik Çalışmaları alt-disiplininde “kim için güvenlik” sorusuna yaklaşık
kırk yıl boyunca neredeyse hep bir ağızdan “devlet” yanıtı verilmişti. 1940’lardan
1980’lerin sonlarına kadar devam eden devlet-merkezli güvenlik anlayışının kö
keninde Stratejik Çalışmalar’ın başat gücünden kaynaklanan analitik ve normatif
nedenler bulunmaktadır. Stratejik Çalışmalar’ın dayandığı geleneksel realist an
layışta devletler Uluslararası İlişkilerin merkezindedir. Dolayısıyla, Uluslararası
İlişkiler analitik açıdan devletler arasındaki ilişkileri inceler. Normatif açıdan ba
kıldığında da, güvenliğin ana teminatı olan devlet, içeride bireyin güvenliğini sağ
layıp, diğer devlet ve toplumlardan yönelen tehditlere karşı en güçlü kolektif yanı
tı veren birimdir. Bu iki nedenle realist teoride güvenlik ilişkilerinin merkezinde
devlet vardır. Buna karşılık bu bakış açısında yalnızca devletin karşılaştığı güven
lik sorunları analiz edildiğinden devlet tarafından bireye yöneltilen tehditler göz
ardı edilmekte, yani bireyin güvenliği analiz kapsamı dışında bırakılmaktadır.
Devlet-merkezli yaklaşımda göz ardı edilen bireyin ana güvenlik öznesi olduğu
düşüncesi aslında 17. yüzyılın ortalarına kadar gerilere götürülebilir. Birey güven
1. Ünite - Strateji ve Güvenlik Kavramları 15
Sonuçta, kim için güvenlik sorusunun tek bir cevabı yoktur. Güvenlik teorile
rinin büyük bir kısmı tek bir aktöre yönelmek suretiyle güvenliği kavramsallaştır
sa da, yukarıdaki örneklerden de anlaşılacağı üzere Güvenlik Çalışmaları’nı tek ve
yeknesak bir aktör çerçevesinde şekillendirmek mümkün değildir. Tek bir güven
lik öznesi benimsemek yerine, somut analizler yapılarak; zaman, mekan ve ko
nuya bağlı uygun bir güvenlik öznesi tespit edilmesi daha sağlıklı bir yaklaşımdır
(Wyn Jones, 1996). Bu çerçevede, “güvenliği tehdit edilen şey” bazen birey, bazen
devlet, bazen de sistem düzeyinde kendini gösterebilir. Son yıllarda, Kopenhag
Okulunun da böylesine bir yaklaşım benimsediğini söylemek mümkündür.
Özet
Dar anlamda strateji, siyasi amaçlar için askeri kuv Güvenlik kavramı, Soğuk Savaşın başladığı 1940’lar
vetlerin kullanımı ya da kullanılması tehdidine ilişkin dan Soğuk Savaşın sona erdiği 1980’lere kadar nere
teori ve pratik olarak betimlenebilir. Geniş anlamda deyse tamamen Stratejik Çalışmalar’ın gölgesinde
strateji ise, bir ulusun ya da uluslar topluluğunun siyasi tanımlanıyordu. Yani, bu döneme kadar güvenlik,
amaçlara ulaşabilmek için tüm kaynaklarını koordine devletleri ilgilendiren askeri sorunlar çerçevesinde
etmesini ve yönlendirmesini içeren bir kavramdır. Ge devletlerin uyguladığı güç politikaları ile özdeşleştiri
nel strateji, yüksek strateji ya da ulusal strateji olarak liyordu. Soğuk savaş sonrasında ise güvenlik kavramı
da anılan bu kavram bir milletin siyasi, ekonomik, as , Güvenlik Çalışmaları alt disiplinin konu haline geldi.
keri, psikolojik kaynaklarını savaş ve barış zamanında Bu çerçevede güvenlik kavramının Stratejik Çalışmalar
hükümetin belirlediği ulusal siyasi hedefleri elde etme ötesinde de tanımlanmasıyla birlikte güvenlik çok-bo
ye yönelik en fazla desteği verecek şekilde yönlendirme yutlu bir kavram olarak karşımıza çıkmıştır. Diğer bir
bilim ve sanatıdır. söyleyişle, güvenlik kavramı, devletten grup ve birey
Stratejinin anahtar kavramı olduğu Stratejik Çalış ler ile biyosfere doğru dikey olarak; askeri tehditlerden
malar disiplini bir akademik alan olarak nükleer si siyasi, ekonomik, sosyal, çevresel ve insani konulara
lahlanma ve Soğuk Savaş ile birlikte gelişmiştir. Bu doğru yatay olarak ve ulus-devletten bölgesel-yerel
na karşılık, strateji düşüncesinin köklerini çok daha hükümetler, uluslararası kuruluşlar, hükümet-dışı ör
eskilerde bulmak mümkündür. Strateji düşüncesinin gütler, kamuoyu, basın, piyasa ve doğa güçlerine doğru
özünde savaş vardır, dolayısıyla strateji kavramının genişletilmiştir.
temellerini tarihte çeşitli savaşları anlatan ve savaş
ların nasıl yürütülmesi gerektiğini inceleyen eser ve
yazarlarda bulabiliriz.
18 Strateji ve Güvenlik
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi askeri strateji tanımında 6. Aşağıdakilerden hangisi, modern dönem stratejist
kullanılır? lerinden biri değildir?
a. Muharebenin savaşın amaçları doğrultusunda a. Jomini
kullanılması b. Machiavelli
b. Bir milletin siyasi, ekonomik, askeri ve psikolo c. Hart
jik kaynaklarını savaş ve barış zamanında ulusal d. Von Moltke
siyasi hedeflere ulaşmak için kullanılması e. Clausewitz
c. Harp sırasında düşmanı yanıltacak yöntemlere
başvurulması 7. Nükleer dönemin strateji anlayışı ile ilgili aşağıdaki
d. Muharebenin sevk ve idaresi ifadelerden hangisi yanlıştır?
e. Gücün tüm unsurlarının siyasi amaçlar doğrul a. Dönemin stratejistleri asker kökenlidir.
tusunda kullanılması b. Dönemin strateji uzmanları genellikle akade
mik kuruluşlarda görev yapan sivillerdir.
2. Strateji kavramının savaş-barış kavramıyla ilişkisi c. Dönemin stratejistleri farklı alanlarda uzmanlı
ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır? ğa sahiplerdir.
a. Sun-Tzu’ya göre stratejinin amacı, savaşın önlen d. Bilimsellik anlayışı nükleer dönemde strateji
mesi olduğundan, salt barış zamanını ilgilendiren bir düşüncesinin özünü oluşturmuştur.
kavramdır. e. Nükleer dönemde savaş tahrip gücü yüksek bir
b. Hart, askeri stratejiyi yalnızca savaş zamanına olgu olduğundan, caydırıcılık anlayışı çalışma
dair bir kavram olarak ele aldığı için Clause larda önem kazanmıştır.
witz’i eleştirmiştir.
c. Nükleer silahların tahrip gücü, savaşı savaşıl 8. Soğuk savaş döneminde güvenlik aşağıdakilerden
maz bir niteliğe büründürdüğünden strateji ba hangisi ile özdeşleştirilmiştir?
rış zamanını da ilgilendiren bir kavramdır. a. Askeri güç kullanımı ya da kullanımı tehdidi
d. Clausewitz anlayışta strateji yalnızca savaş za b. Çevre ve sağlıklı yaşam sorunları
manını ilgilendiren bir kavramdır. c. Ekonomik istikrarsızlıklar
e. Nükleer silahların gelişimi neticesinde strateji yal d. Refahın paylaştırılması
nızca savaş zamanını ilgilendiren bir kavramdır. e. Göç ve iltica faaliyetleri
3. Thucydides’e göre savaşın asıl nedeni aşağıdakiler 9. Soğuk Savaş döneminde güvenliği tehdit edilen özne
den hangisidir? olarak tekelleştirilen aktör aşağıdakilerden hangisidir?
a. Adalet arayışı a. Birey
b. Barışı sağlama b. Toplum
c. Onuru koruma c. Yapısal şiddete maruz kalan bireyler
d. Güç peşinde koşma d. Devlet
e. Haksızlıklara karşı çıkma e. Kadın
4. Aşağıdaki düşünürlerden hangisinde, strateji fikri 10. Bireyi güvenlik öznesi olarak kabul etmeyen yakla
nin izlerini bulmak mümkün değildir? şım aşağıdakilerden hangisidir?
a. Jean Jacques Rousseau a. Realist anlayış
b. Sun-Tzu b. Eleştirel güvenlik anlayışı
c. Liddell Hart c. İnsan güvenliği yaklaşımı
d. Thucydides d. Barış Araştırmaları
e. Machiavelli e. Post-yapısal güvenlik anlayışı
Yararlanılan ve Başvurulabilecek
Kaynaklar
Baldwin, David (1997). “The Concept of Security”, Re Paret, Peter (der.) (1986). The Makers of Modern Stra
view of International Studies, Cilt 23, No 1. tegy: From Machiavelli to the Nuclear Age. Prin
Baylis, John ve Wirtz, James J. (2002). “Introduction”, ceton: Princeton University Press.
John Baylis vd. (der.), Strategy in the Contempo Rothschild, Emma (1995). “What is Security?”, Dae
rary World: An Introduction of Strategic Studies. dalus: Journal of the American Academy of Arts
Oxford: Oxford University Press, s. 1-14. and Sciences, Cilt 124, No 3.
Beaufre, Andre (1965). An Introduction to Strategy. Thucydides (1972). History of the Peloponnesian
Londra: Faber. War (der. M. I. Finley, çev. Rex Warner). Harmond
Bond, Brian (1996). The Pursuit of Victory: From sworth: Penguin.
Napoleon to Saddam Hussein. Oxford: Clarendon UNDP (1994). Human Development Report 1994:
Press. New Dimensions of Human Security. New York:
Booth, Ken (1991). “Security and Emancipation”, Revi Oxford University Press.
ew of International Studies, Cilt 17, No 4. Walt, Stephen M. (1991). “The Renaissance of Security
Booth, Ken (1987). “The Evolution of Strategic Thin Studies”, International Studies Quarterly, Cilt 35,
king”, John Baylis vd. (der.). Contemporary Stra No 2.
tegy. New York: Holmes&Meier Wolfers, Arnold (1952). “National Security as an Am
Bull, Hedley (1968). Strategic Studies and its Critics bigous Symbol”, Political Science Quarterly, Cilt
World Politics, Cilt 20, No 4. 67, No 4.
Buzan, Barry; Wæver, Ole ve de Wilde, Jaap (1998). Se Wyn-Jones, Richard (1996). “Travel Without Maps:
curity: A New Framework for Analysis. Boulder, Thinking About Security After the Cold War”, M.
Londra: Lynne Rienner Publishers. Jane Davis (der.). Security Issues in the Post-Cold
Clausewitz, Carl von (1999). Savaş Üzerine. çev. H. War World. Cheltenham: Edward Elgar.
Fahri Çeliker. İstanbul: Özne.
Cawkwell, George (1997). Thucydides and the Pelo
ponnesian War. London: Routledge.
Cleary, Thomas (2004). Sun-Tzu - Savaş Sanatı (der.
Thomas Cleary, çev. Adil Demir). İstanbul: Kastaş.
Earle, Edward M. (1943): Makers of Modern Strategy:
Military Thought from Machiavelli to Hitler.
Princeton: Princeton University Press.
Gray, Colin S. (1982). Strategic Studies and Public Po
licy: The American Experience. Lexington: Uni
versity Press of Kentucky.
Handell, Michael I. (2001). Masters of War: Classical
Strategic Thought. Londra: Routledge
Hart, B. H. Liddell (2002). Strateji: Dolaylı Tutum.
çev. Cemal Enginsoy, Ankara: ASAM.
Howard, Michael (1983). Clausewitz. New York: Ox
ford University Press.
Jomini, Baron Antoine Henri (1992). The Art of War.
Londra: Greenhill Books.
Mearsheimer, John J. (1988). Liddell Hart and the
Weight of History. Ithaca, NY: Cornell University
Press.
2
STRATEJİ VE GÜVENLİK
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Stratejik Çalışmalar disiplinini tanımlayıp, alanın içeriğini açıklayabilecek,
Stratejik Çalışmaların gelişimindeki dönüm noktalarını tespit edebilecek,
Stratejik Çalışmaların doğuşuna yol açan gelişmeleri ifade edebilecek,
Stratejik Çalışmaların altın çağını tanımlayıp, bu dönemi ana özellikleri çerçe
vesinde inceleyebilecek,
Stratejik Çalışmaların neden duraklama dönemine girdiğini sorgulayabilecek,
1980’lerde Stratejik Çalışmalarda yaşanan dinamizmi nedenleriyle birlikte tartı
şıp, bu dönemde disiplini sorgulayan alternatif bakış açılarını karşılaştırabilecek,
Stratejik Çalışmaların mevcut durumunu analiz edebileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Stratejik Çalışmalar • Üçüncü Dünya Güvenlik Okulu
• Ulusal Güvenlik Çalışmaları • Alternatif Savunma ve
• Demokratik Barış Ortak Güvenlik
• Güvenlik Rejimleri • Barış Çalışmaları
İçindekiler
Jeopolitik
Etimolojik açıdan yer, zemin, toprak, yeryüzü anlamlarına gelen ‘geo’ ve politika kelimelerinden
oluşan jeopolitik, temelde siyasi coğrafyadan doğmuş bir bilim dalıdır. Coğrafyanın bilimsel bir
disiplin altında siyasi olarak yorumlanması gereğini ilk kez vurgulayan Halford Mackinder’in
1904’te Kraliyet Coğrafya Topluluğu’na sunduğu The Geographical Pivot of History (Tarihin
Coğrafi Ekseni) başlıklı çalışmasıyla jeopolitiğin bir çalışma alanı olarak doğduğu kabul edilir.
Buna karşın, ‘jeopolitik’ terimi ilk olarak İsveçli siyaset bilimci Rudolf Kjellén tarafından kulla-
nılmıştır. Nicholas Spykman’e göre jeopolitik, bir ülkenin güvenlik politikasının coğrafyaya göre
planlanmasıdır. Klaus Dodds tarafından yapılan ve günümüzde kazandığı anlamına daha
yakın bir tanım ise jeopolitiği, ulusal ya da uluslararası politikaların belirlenmesi sürecinde çe-
şitli coğrafi unsurların etkilerini ortaya çıkarmak ve açıklamak yoluyla dünyayı analiz etmeyi
sağlayan bir yöntem olarak betimler. Bu noktada, jeopolitiğin stratejiyle ilişkisi ortaya çıkmak-
tadır. Coğrafyanın politika yapımına dair sunduğu fırsatlardan ne ölçüde faydalanabileceği
doğrudan stratejiyle ilgilidir. Jeopolitik, bir ülkenin gücüne dair tüm unsurların belirlenen ulu-
sal hedefler doğrultusunda yönlendirilmesi ve kullanılması olarak tanımlanan ‘genel strateji’
kavramının da kapsamında yer alır. Bu çerçevede jeopolitik, gücün unsurları olarak değerlen-
dirilen coğrafi fırsatlardan yararlanma boyutuyla ilgilidir. Jeopolitik ayrıca askeri strateji ile de
yakından ilişkilidir. Bir devletin savunulmasında önemli yerler ya da tersine saldırgan güçlerin
lehine olacak coğrafi zayıflıklar askeri strateji için önemlidir; dolayısıyla bu durumun özellikle
çatışma dönemlerinde strateji ve taktik belirlenirken hesaba katılması gerekir.
24 Strateji ve Güvenlik
Resim 2.1
Büyük Güçler:
Uluslararası İlişkilerin realist teorisine göre uluslararası politikada meydana gelenleri
büyük devletler şekillendirir. Bu yaklaşımın önde gelen temsilcilerinden Kenneth Waltz’a
göre, devletlerin büyük güç niteliğine sahip olabilmesi için şu unsurların hepsinde aynı
anda üstün konumda olması gerekir: 1) Yüzölçümü ve nüfus; 2) Doğal kaynaklar; 3)
Ekonomik kabiliyet; 4) Askeri güç; 5) Siyasal istikrar ve yetki. Bu unsurlardan yalnızca biri
bakımından devletlerin büyük güç olması mümkün değildir. Benzer şekilde, bir devletin
nükleer güce sahip olması o devletin büyük güç olduğu anlamına gelmez. Büyük güçler,
nükleer silahlara sahip oldukları için değil, yukarıda belirtilen tüm unsurlar bakımından
rakiplerinden ileri olduklarından büyük güç niteliğine sahiptirler .
Öte yandan, Mearsheimer büyük güçleri Waltz’dan daha dar bir bakış açısıyla, göreli
askeri kabiliyetleri çerçevesinde tanımlar (Waltz, 1979). Büyük güç sayılabilecek
devletler, dünyadaki en güçlü devlete karşı yürütülecek topyekün konvansiyonel bir
savaşta karşı tarafa zarar verecek düzeyde askeri kapasiteye sahip olan güçlerdir.
Bir başka deyişle, Mearsheimer büyük güçleri salt askeri kabiliyetleri ekseninde
tanımlarken, Waltz daha geniş bir tanımsal perspektife sahiptir. Ayrıca, Waltz’un aksine
Mearsheimer büyük güç olmak için devletlerin mutlaka nükleer kabiliyete sahip olması
gerektiğini savunur (Mearsheimer, 2001).
Think-Tank
Araştırma Merkezleri: Sözcüğün birebir Türkçe karşılığı olmamasına rağmen, genellikle bu kavramın karşı-
1950’lerin başında lığı olarak “düşünce kuruluşu” ifadesinin kullanıldığı görülür. Düşünce kuruluşlarının
üniversiteler bünyesinde
kurulan bu araştırma ilk ne zaman ortaya çıktığı konusunda görüş ayrılıkları olmakla birlikte, bu kurum-
merkezleri şunlardır: Princeton ların esas itibarıyla 20. yüzyılın ürünü olarak ABD’de doğup geliştiği konusunda or-
Üniversitesi’nde Center tak kanı oluşmuştur. Buna ek olarak, kar amacı gütmeyen ve kamu politikaları ile
of International Studies, ilgilenen araştırma merkezleri olarak tanımlanmanın ötesinde think tank kavramının
Columbia Üniversitesi’nde
Institute of War and Peace bugün varlık gösteren tüm bu kuruluşları ortak çatıda toplayan genel ve kapsayıcı
Studies, Ohio Devlet bir tanımı da yapılmamıştır. Buna karşılık, kimi yazarlar çeşitli kriterlere dayanarak
Üniversitesi’nde Mershon think-tank’leri alt kategorilere ayırmıştır. Örneğin, konuyla ilgili en çok atıf yapılan
Center for International isimlerden Kent Weaver (1989)’e göre baskın şekilde akademik incelemeler yapan ve
Security Studies, Harvard
Üniversitesi’nde 1998’de “öğrencisiz üniversite” olarak tanımlanan merkezler (örneğin Brookings), hükümetin
Weatherhead Center istediği çalışmaları yapan ve “sözleşmeli araştırma kurumu” olarak adlandırılan ku-
for International Affairs ruluşlar (örneğin RAND Corporation) ve son olarak da “taraflı” politikalara sahip,
adını alacak olan Center ideolojik yandaşlıkları bulunan ve politika tartışmalarını yönlendirmeyi hedefleyen
for International Affairs,
Massachusetts Institute of birimler (örneğin Heritage Foundation) think-tank olarak anılır. Söz konusu düşünce
Technology’de Center of kuruluşları, doğrudan ya da dolaylı olarak ABD dış politikası üzerinde etkilidir ve ka-
International Studies. rar alıcılar da bu kuruluşların çalışmalarından ve tavsiyelerinden yararlanmaktadır.
Kitlesel karşılık stratejisi hakkında ayrıntılı bilgiyi İlter Turan’ın NATO’nun kuru
luşu ve 1970’lere kadar gelişimi ile ittifakın yarattığı sorunları detaylı olarak ince
leyen NATO İttifakının Stratejik ve Siyasi Sorunları (İstanbul: İstanbul Üniversitesi
İktisat Fakültesi Yayını, 1971) başlıklı kitabında bulabilirsiniz.
NATO’nun kurumsal yapısı, askeri teşkilatı, üyelik sistemi, karar alma mekanizma
ları ile farklı dönemlerde uygulanan stratejileri gibi tüm bilgilere, www.nato.int ad
resindeki resmi web sayfasından ulaşabilirsiniz.
2. Ünite - Stratejik Çalışmalar 27
Resim 2.2
NATO: Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO), 4 Nisan 1949’da ABD,
İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Kanada, Portekiz,
İtalya, Danimarka, Norveç ve İzlanda tarafından imzalanan Washington
Antlaşması ile kurulmuştur. 24 Ağustos 1949’da yürürlüğe giren ve
üyelerine yönelecek tehditlere karşı ortak bir güvenlik sistemi kuran
antlaşmanın 5. maddesi uyarınca taraflar herhangi bir NATO üyesine
yöneltilecek saldırıya karşı “ortak savunma” taahhüdü altına girmişlerdir.
1952’de Türkiye ve Yunanistan, 1954’te Almanya, 1982’de İspanya, 1999’da
Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, 2004’te Bulgaristan, Romanya,
Slovenya, Slovakya, Estonya, Litvanya, Letonya ve 2009’da da Arnavutluk
ve Hırvatistan’ın katılımlarıyla NATO günümüzde 28 üyeli bir uluslararası
örgüte dönüşmüştür. Merkezi Belçika’da olan NATO’nun en üst düzey karar
organı üye devletlerin dışişleri bakanlarının katılımıyla toplanıp oybirliği ile
karar alan Kuzey Atlantik Konseyi’dir. NATO’nun kurumsal yapılanmasında
askeri komuta birimleri ile sivil idari organları bulunmaktadır.
Stratejik Çalışmalar ve Uluslararası İlişkilerin realist teorisi arasında nasıl bir bağ
vardır? 2
Dördüncü olarak, Stratejik Çalışmalar bilimsellik iddiası ile yola çıkmıştır. Özel
likle Brodie stratejinin sistematik bir analiz çerçevesine sahip olması gerektiğini
savunmuş, ekonomi disiplininin metodolojik modelinin stratejiye uyarlanmasını
önermişti. Nitekim, metodolojik eğilim zaman içerisinde sosyal bilimlerden doğa
bilimlerine doğru kaymış, bu çerçevede de Stratejik Çalışmalar özellikle 1960’lardan
itibaren doğa bilimleri metodolojisine benzer bir yaklaşım izlemeye başlamıştır. Bu
28 Strateji ve Güvenlik
OPEC (Petrol İhraç Eden maması gerektiği ve devlet-merkezli analizlerin yetersiz olduğu anlayışı gelişmeye
Ülkeler Örgütü) ve OAPEC başlamıştır. 1973 OAPEC petrol ambargosu ile OPEC’in petrol fiyatlarını ani olarak
(Petrol İhraç Eden Arap
Ülkeleri Örgütü) artırması ve doların değerinin ani biçimde düşmesi, ekonomik güvenlik, yani eko
Petrol şirketlerinin düşük fiyatnomik sorunların güvenliği tehdit ettiği anlayışını gündeme getirmiştir.
politikalarından olumsuz yönde Güvenlik gündemine yerleşen diğer bir konu da kapsamlı bir şekilde ilk kez
etkilenen petrol ihraç eden
ülkeler Eylül 1960’da Bağdat’ta 1972’deki Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Konferansı’nda dile getirilen ‘çevresel
imzalanan bir anlaşma güvenlik’ kavramı olmuştur. Aynı dönemde, dünyanın ekonomik açıdan karşı
ile OPEC’i kurmuşlardır. lıklı bağımlı hale geldiği, ekonomik ve refah meselelerinin askeri güç karşısında
İmzacı tarafları İran, Irak,
Kuveyt, Venezüella ve Suudi
önem kazandığı ve devletin uluslararası ilişkilerdeki baskın konumunu çokuluslu
Arabistan’ın olduğu OPEC’in şirketler gibi ‘devlet-dışı’ aktörlere ve güçlere kaptırdığı anlayışı da gelişmiştir. Bu
şartlar altında, Stratejik Çalışmalar askeri sorunlara atfettiği önem ve devlet-mer
bugün kurucu üyeleri ile birlikte
toplam on iki üyesi (Katar, kezli bakış açısıyla bu tür sorunların incelenmesi bakımından yetersiz kalmıştır.
Libya, Birleşik Arap Emirlikleri,
Cezayir, Nijerya, Ekvator, İkinci olarak, Stratejik Çalışmalara détente döneminde en kapsamlı eleştiri
Angola) vardır. 1960’ların sonu 1970’lerin başında ciddi anlamda gelişen Barış Araştırmaları ala
nından gelmiştir. Barış Araştırmalarında güvenlik realist düşüncenin “güç mode
1967 Ortadoğu Savaşı’nın
ardından Arap devletleri liyle bağlantısı nedeniyle kirletilmiş bir kavram” olarak algılandığından, “güven
İsrail’e destek olan devletlere lik” yerine “barış” ana kavram olarak çalışılmıştır. Zaten, Barış Araştırmalarında
petrol ambargosu uygulamaya güvenliğin, barışın doğal bir sonucu olduğu ve sürekli barışın herkes için güvenlik
başlayınca Venezüella, İran ve
Endonezya gibi Arap olmayan sağladığı yaklaşımı benimsenmiştir. Bu çerçevede, Barış Araştırmacılarının gün
ülkelerin lehine haksız bir deminde şu sorular vardır:
rekabetin doğmasının ardından
9 Ocak 1968’de Beyrut’ta Libya, “Savaş ve benzeri açık çatışma davranışlarının nedenleri nedir, bunlardan nasıl ka
Kuveyt ve Suudi Arabistan çınılır, silahlanma yarışları nasıl başlar, gelişir ve önlenebilir, kalıcı barışa ulaşma
arasında imzalanan bir
anlaşmayla OAPEC kuruldu.
nın yolu uluslararası ve diğer sistemlerin entegrasyonu ya da çatışmaların çözümü
Bu kurucu üyelerle birlikte, için oluşturulacak kurumsal mekanizmalar mı, yoksa popüler ve politik kültürü
günümüzde örgütün toplam daha barışçı yapmak mıdır?” (Aydın, 2011).
on (Cezayir, Bahreyn, Mısır,
Irak, Katar, Suriye, Birleşik Arap Bu soruların muhatabı ise, Stratejik Çalışmaların tersine devletler değil, birey
Emirlikleri) üyesi vardır.
ler ve küresel toplumdur. Bu çerçevede, merkezinde nükleer gerilimin bireyler ve
1973 yılında Arap-İsrail bireylerden oluşan küresel toplum için yarattığı tehdit bulunan Barış Araştırma
Savaşı’nın patlak vermesiyle ları, diğerlerinin yanı sıra, “genel olarak bütün uluslararası veya global sistemin
birlikte OAPEC İsrail, ABD ve
bazı Batı Avrupa ülkelerine
güvenliği ile ilgilenir.”
petrol ambargosu uygulamaya Sonuç olarak, Stratejik Çalışmalar, “terör, iki kutuplu militer Soğuk Savaş sis
başladı. OPEC de OAPEC’in temi, süper güçlerin hâkimiyeti ve Üçüncü Dünyanın suiistimalinin buluştuğu
tutumuna destek vererek petrol bir denge” olarak nitelendirilmiş ve Barış Araştırmacıları tarafından yoğun bir
fiyatlarını aşırı düzeyde artırdı.
eleştiri bombardımanına tutulmuştur (Buzan ve Wæver, 2007). Détente dönemin
OPEC ve OAPEC hakkında de yaşanan durağanlık nedeniyle, bu eleştirilere karşı kendini geliştirme imkanını
ayrıntılı bilgiyi söz konusu bulamayan Stratejik Çalışmalar, 1970’lerin sonu ile 1980’lerin başında yumuşa
örgütlerin www.opec.
org ve www.oapecorg.org manın sona ermesiyle eski canlılığını ve başat gücünü bir süreliğine tekrar kazan
adreslerinde yer alan resmi web masına rağmen, eski parlak günlerine dönememiştir.
sayfalarında bulabilirsiniz.
Resim 2.4
Cruise Füzeleri: Cruise füzesi normal bir uçak
gibi uçan, fakat pilotu bulunmayan, içinde nükleer
patlayıcı ya da nükleer bomba olan savaş başlıklarını
taşıyan güdümlü silah sistemlerine verilen genel
bir isimdir. Bu füzeler ebat, menzil, hız ve nereden
atıldıklarında bağlı olarak, örneğin uzun menzilli
havadan-karaya, karadan-karaya füzelerden kısa veya
orta menzilli gemi-savar füzelere kadar büyük çeşitlilik
göstermektedir. Askeri amaçla kullanılan ilk “Cruise”
füzesi 2. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın Londra’yı
bombardıman için kullandığı V-1 uçan bombalardır.
Günümüzde bu füzelerin en meşhuru 1991 Körfez Krizi,
2001 Afganistan savaşı, 2003 Irak Savaşı ve 2011 Libya
krizinde kullanılan Tomahawk füzeleridir.
Kaynak:
http://www.tayyareci.com/makaleler/cruise.asp
32 Strateji ve Güvenlik
OKUMA PARÇASI
YILDIZ SAVAŞLARI (SDI, STRATEJİK SAVUNMA GİRİŞİMİ)
SSCB’ye karşı sürdürülen ideolojik ve teknolojik mücadelede daha atak bir politika
nın öncülüğünü yapan ABD Başkanı Ronald Reagan Temmuz 1982’de Ulusal Uzay
Programını, Mart 1983’te ise kamuoyunda “Yıldız Savaşları” olarak da anılan Stra
tejik Savunma Girişimini (Strategic Defence Initiative) başlattı. Aslında uzayın as
keri amaçlarla kullanılması daha önce başlamış, hem ABD hem de SSCB tarafından
bu amaçla çok sayıda uydu gönderilmişti. Ama bu gelişmeyle silahlanma yarışının
uzaya taşınması büyük hız kazanacaktı. ABD uzayda kuracağı bu sistemle Sovyet
balistik füzelerini havada etkisiz hale getirmeyi amaçlıyor ve böylelikle caydırıcılığın
artacağını ileri sürüyordu. Ama bu durumda iki tarafın birbirini yok etme yeteneğine
dayanan “dehşet dengesi” bozulacağı için buna karşı çıkıyordu. Ayrıca, bu girişimin
1972’de imzalanan Anti-Balistik Füzeler (ABM) anlaşmasına da aykırı olduğu ileri
sürülüyordu.
Her ne kadar silahlanma yarışının bir aşaması olarak görülse de, SDI 1980’lerde
ekonomik zorluklar çekmeye başlayan SSCB’yi benzeri bir girişime zorlayarak bu
ülkenin yıkılmasını hızlandırmak amacını da taşıyordu. Bunun yanında çok geniş
kapsamlı bir proje olan SDI, gerek askeri gerekse sivil alanda teknolojik gelişmeye
yapacağı katkılar açısından da önem taşıyordu. Bu yüzden, Soğuk Savaş’ın sona er
mesiyle gündemden düşen SDI, 2000’lerde başkan George W. Bush tarafından Ulusal
Füze Savunma Sistemi (“Füze Kalkanı”) adı altında tekrar gündeme getirilecektir.
Kaynak: Bu bölüm için bkz. Uzgel, İlhan (2001). “ABD ve NATO’yla İlişkiler”,
Baskın Oran (der.), Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşı’ndan Bugüne Olgular,
Belgeler, Yorumlar, Cilt II: 1980-2001. İstanbul: İletişim Yayınları, s. 36.
2. Ünite - Stratejik Çalışmalar 33
laşımı Barış Araştırmalarının bir alt-dalı olarak tasvir edilir hale gelmiştir. Barış
Araştırmacılarını, stratejistlere yaklaştıran diğer bir konu da bu alanda önceleri
temelde barış kavramı kullanılırken, 1980’lerden itibaren güvenlik kavramının yo
ğun olarak analiz edilmeye başlanmasıdır. Bu çerçevede, daha önceki dönemlerde
Güvenlik Çalışmaları’nın bir parçası olmayı reddeden Barış Araştırmaları, artık
alanın tıpkı Stratejik Çalışmalar gibi bir parçası haline dönüşmüştür.
Özet
Uluslararası İlişkilerin askeri boyutunu inceleyen ve
realist paradigmadan varsayımlarla yola çıkan Strate
jik Çalışmalar bir disiplin olarak 1940’ların ortalarında
nükleer silahlanmayla birlikte, savaşın savaşılmama
sı gereken bir olguya dönüşmesi sonucunda sivil uz
manlığa duyulan gereksinim sonucunda doğmuştur.
1955-1965 döneminde kitlesel karşılık stratejisinin
geliştirilmesiyle nükleer gerilimin zirveye ulaşması
nın ardından altın çağını yaşamaya başlayan Strate
jik Çalışmalar, bu dönemde disiplinlerarası, düşünce
merkezleri ağırlıklı, ABD-merkezli, politika-güdümlü,
aşırı rasyonel bir görünüme bürünmüş, bu özellikleri
nedeniyle de eleştirilmiştir.
Doğduğu andan itibaren nükleer gerilim üzerine uz
manlaşan Stratejik Çalışmalar, iki kutup arasında savaş
tehlikesinin azaldığı ve farklı boyutlarda anlaşmaların
sayılarının arttığı yumuşama (détente) döneminde ata
let içine girmiştir. Bir başka deyişle, alanın ana gün
dem maddesinin göreli önemini yitirmesi sonucunda
literatürde duraklama dönemi başlamıştır. Buna kar
şılık, 1960’ların ortalarında başlayıp 1970’lerde devam
eden bu dönemde, Stratejik Çalışmalar literatüründe
çok fazla bir gelişmenin gözlenmemiş olmasına kar
şın, sınırlı da olsa çeşitli yayın faaliyetleri ve alanın
akademiye taşınması gibi örneklerde görüldüğü üzere,
kurumsallaşma faaliyetleri mevcuttur. Buna rağmen,
alan hem içeriden gelişme gösterememiş, hem de Barış
Çalışmaları gibi farklı kulvardaki disiplinlerden eleşti
rilerle karşı karşıya kalmıştır.
1980’lerden itibaren Soğuk Savaşın nükleer gerilim
temposunun artmasıyla birlikte alanın canlanma dö
nemine girdiği, fakat hemen ardından da çeşitli farklı
güvenlik yaklaşımlarınca sorgulandığı ve bu nedenle
de tahtının sarsıldığı genel olarak kabul edilir. Alter
natif yaklaşımların doğuşu ve Soğuk Savaşın sona er
me belirtileri sonucunda, 1980’lerden itibaren Stratejik
Çalışmalar güvenlik analizinde artık ne yalnız ne de
başattır. Stratejik Çalışmalar, 1980’lerden itibaren gü
venliğin ana kavram olarak araştırıldığı Uluslararası
Güvenlik Çalışmaları disiplininin bir alt araştırma ala
nına dönüşmüştür.
2. Ünite - Stratejik Çalışmalar 37
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi Stratejik Çalışmaların 5. Stratejik Çalışmaların altın çağında aşağıdaki hu
araştırma konuları arasında yer almaz? suslardan hangisi bakımından eleştiriler dile getiril
a. Bireylerin yiyecek ve barınma ihtiyacı memiştir?
b. Büyük güçlerin savunma politikaları a. Aşırı rasyonellik
c. Nükleer caydırıcılık b. Üçüncü Dünyanın sorunlarının göz ardı edil
d. Silahsızlanma mesi
e. Savaşın ekonomik maliyeti c. Politika güdümlülük
d. Akademi merkezlilik
2. Aşağıdakilerden hangisi Stratejik Çalışmalar alanıy e. Vicdani ve ahlaki düzeydeki boşluk
la içerik bakımından eş anlam taşıyan bir disiplindir?
a. Alternatif Savunma 6. Stratejik Çalışmaların 1970’lerin başlarında du
b. Ulusal Güvenlik Çalışmaları rağan bir döneme girmesinin nedeni aşağıdakilerden
c. Güvenlik Rejimleri hangisidir?
d. Eleştirel Güvenlik Yaklaşımı a. İki kutup arasındaki nükleer gerilimin kutuplar
e. Barış Çalışmaları arasında savaş tehdidinin azalması ve anlaşma
ların akdedilmesiyle hafiflemesi
3. Stratejik Çalışmalar disiplininin doğuşunda sivil b. İki kutup arasındaki nükleer gerilimin Avru
uzmanlara duyulan gereksinim ile ilgili aşağıdaki ifa pa’ya SSCB ve ABD tarafından SS-20 ve Pers
delerden hangisi doğrudur? hing II ile Cruise füzelerinin yerleştirilmesi ne
a. Nükleer silahlanmanın başlaması ile birlikte ticesinde artması
nükleer tahrip gücü yüksek olan savaşı önlemek c. Avrupa’da alternatif güvenlik akımlarının doğ
için sivil uzmanların bilgi ve deneyimlerine ih ması
tiyaç vardır. d. ABD’nin tek kutuplu politika izlemeye başlaması
b. ABD İkinci Dünya Savaşı sonrasında ordusunu e. Soğuk Savaşın sona ermesi ve SSCB’nin dağıl
tasfiye edeceğinden sivil uzmanlara gereksinim ması
duymaktadır.
c. Askerler çok yüksek maaş talep etmektedirler. 7. Aşağıdakilerden hangisi, yumuşama ve stratejik ça
d. Sivil uzmanlar askerlerden daha deneyimli ve lışmaların duraklama döneminde, alanın kurumsallaş
bilgilidir. masına katkı sağlayan gelişmilerden değildir?
e. Nükleer silahların teknik özelliklerini en iyi si a. Barış Çalışmalarının doğması
vil uzmanlar bilmektedir. b. Üniversitelerde kürsülerin kurulması ve alanın
ders olarak okutulması
4. Stratejik Çalışmaların Altın Çağında aşağıdakiler c. Alanla ilgili dergilerin yayın hayatına başlaması
den hangisi gözlenmemiştir? d. Enstitülerin kurulması
a. Stratejik Çalışmalar realist akımın varsayımla e. Stratejik Çalışmaların Uluslararası İlişkilerin
rından yola çıkar. alt-disiplinine dönüşümü
b. Stratejik Çalışmalar doğa bilimleri yöntemle
rinden yararlanmaya çalışır. 8. Stratejistlerin göz ardı ettiği devletler arasında iş
c. Stratejik Çalışmalar ABD merkezlidir. birliğine dayalı davranışları, açık veya zımnî normlar
d. Stratejik Çalışmalar politikacılara hizmet eden ve kurallar çerçevesinde düzenleyen bir sistemi açıkla
akademik bir alandır. yan aşağıdakilerden hangisidir?
e. Stratejik Çalışmalar üniversitelerde gelişme a. Alternatif Savunma
gösteren bir alandır. b. Ortak Güvenlik
c. Güvenlik Rejimleri
d. Üçüncü Dünya Güvenlik Okulu
e. Demokratik Barış Yaklaşımı
38 Strateji ve Güvenlik
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Savaş kavramını farklı çatışma türleri çerçevesinde tanımlayabilecek,
‘Haklı Savaş’ kuramı çerçevesinde savaşların haklılığı konusunu tartışabilecek,
Savaşların nedenleri konusundaki alternatif açıklamalar arasındaki farklılıkları
ayırdederek savaşların nedenlerini belirtebilecek,
Savaşların kaynaklarıyla ilgili bilgiler ışığında, ‘savaşların insanlardan mı, dev-
letlerden mi, yoksa uluslararası sistemden mi kaynaklandığı’ sorusunu yanıtla-
yabilecek,
Yirminci yüzyıl savaşlarında uygulanan strateji ve taktikleri ifade edebileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Savaş • Savaşın Kaynağı
• Savaş Türleri • Haklı Savaş
• Savaşın Nedenleri
İçindekiler
Savaş Kavramı
Modern Dönem-Aydınlanma
• Thomas Hobbes: Hobbes’a göre savaş, devletlerarası ilişkileri belirleyen“doğa durumu”nun
bir uzantısıdır. Doğa durumu, düzen, hukuk ve adaletin var olmadığı ve insanların daha
fazla güç elde etme arzusundan kaynaklanan “herkesin herkesle savaştığı” durumdur.
İnsanlar, bu savaş halinden kurtulmak için bireysel özgürlüğünden ve kendini yönetme
yetkisinden vazgeçip bunu ortak bir güce, yani devlet ya da topluma devretmekte iken,
devletler arası alanda bu öngörülmemektedir. Çünkü Hobbes’a göre, devletler arasındaki
doğa durumu kazançlı, dolayısıyla da katlanılabilirdir.
• Jean-Jacques Rousseau: Rousseau, Hobbes’un aksine, savaşları insan doğasına
dayandırmaz. Savaş sosyal bir kurumdur ve bireyler arasında değil, devletler arasındaki
çatışmaları ifade eder. Savaşın kaynağı uluslararasındaki eşitsizliktir ve Rousseau bu
bağlamda, savaşların bir bakıma kaçınılmaz olduğunu öne sürmektedir. Bu düşüncesinin
ifadesini “savaşların tüm dehşeti, insanların onu önleme çabasından kaynaklanır” sözünde
bulabiliriz. Savaşların insanlardan değil, toplumsal eşitsizlikten kaynaklandığını düşünen
Rousseau’ya göre bu soruna uluslararası düzeyde çözüm bulmak, dolayısıyla da savaş
sorununu ortadan kaldırmak olanaklı değildir.
Modern Dönem-Ondokuzuncu Yüzyıl
• Carl Von Clausewitz: Savaşı, düşmana irademizi zorla kabul ettirmek için kuvvet kullanma
eylemi olarak tanımlayan Clausewitz’e göre, savaş politikanın başka araçlarla devamıdır.
Politik niyet amaç, savaş ise sadece bir araçtır. Politik amaçla, savaşın kendine özgü araçları
arasında çelişkiye düşülmemesini (savaşmanın, amacın önüne geçmesi gibi) sağlayacak
olan, Clausewitz’in savaş sanatı olarak adlandırdığı stratejidir.
• Georg Wilhem Friedrich Hegel: Ondokuzuncu yüzyıl düşünürü Hegel’e göre savaş
devletlerarası alana ait bir kavramdır. Savaş, Hegel’in düşüncesinde diğer birçok düşünürde
gördüğümüz gibi kaçınılmaz ve doğal olarak karşılanmakla kalmaz, aynı zamanda
yüceltilir de. Çünkü Hegel’e göre başarılı savaşlar, devletlerin gücünü sağlamlaştırır ve bu
yolla insanların ahlaksal sağlıklarını ve ulusal onurlarını korurlar.
• Antoine Henri Jomini: Savaşı bir sanat değil, bilim olarak tanımlamış ve bu çerçevede
savaşı geometrik yöntemlerle anlamaya ve açıklamaya çalışmıştır. Çağdaşı Clausewitz
gibi savaşlarda politikanın etkisini yok saymamakla birlikte, savaşın bilimsel olduğunu
varsaydığı pratik yönleriyle daha fazla ilgilenmiştir. Bu bağlamda savaşı strateji ve taktik
çerçevesinde ele almakla birlikte, “Savaş Sanatı’nın Ana Hatları” başlıklı eserinde savaş
türlerine dair yaptığı sınıflandırma, savaşları devletlerin güç arayışı ve güç dengesi
çerçevesinde değerlendirdiğini ortaya koymaktadır.
3. Ünite - Stratejik Çalışmalar ve Savaş 43
Savaş Türleri
Savaşlar farklı ölçütler çerçevesinde sınıflandırılmaya çalışılmıştır. Savaşın biçi-
mini ve niteliğini belirleyen unsurlar olarak, güç kullanan topluluğun niteliği ve
büyüklüğü, kullanılan şiddetin ve araçların türü, kullanılan yöntem gibi birçok
farklı ölçüte göre yapılmış sınıflandırmalara rastlamak mümkündür. Bu çerçeve-
de savaşlar, kullanılan ölçütlerin çeşitliliğine bağlı olarak çok farklı gruplara ay-
rılabilir. Savaşların yoğunluk dereceleri ve kapsadığı coğrafi alanın büyüklüğüne
göre topyekûn savaş-sınırlı savaş; kullanılan silahların türüne göre konvansiyonel
savaş-nükleer, biyolojik, kimyasal savaş; kullanılan yönteme göre düzenli savaş-
gerilla savaşı; savaşan tarafların niteliklerine göre uluslararası savaş-iç savaş-asi-
metrik savaş; savaşan tarafların nitelik ve bu niteliklerinden kaynaklanan güdü-
lere göre dini savaş-etnik savaş; ve son olarak, silahlı çatışma ile ideolojik çatışma
ayrımına göre sıcak savaş-soğuk savaş gibi ayrımlar yapılabilir.
Yukarıda örnek olarak verilen ayrımların mutlak olmadığı, bir kategoriye dahil ol-
manın diğer kategorileri dışlamayacağı ve aslında her bir savaşın, farklı ölçütlerle
ele alındığında birden fazla kategori çerçevesinde tanımlanabileceği unutulmama-
lıdır. Örneğin, bir çatışmanın belirli bir ölçüt çerçevesinde dini savaş olarak nite-
lendirilmesi, bir başka ölçüte göre iç savaş ve hatta daha kapsayıcı olarak sıcak savaş
altında değerlendirilmesine engel teşkil etmez.
Topyekûn savaş çatışan tarafların kesin zafer elde etme hedefiyle askeri, ekono-
mik ve hatta ideolojik tüm kaynaklarını seferber ettikleri savaşlardır. Belirli silah-
larla, belirli bir savaş alanında askerlerin çarpıştıkları savaşların aksine, topyekûn
savaşlarda ayrım yoktur. Nüfusun tamamı asker, ülkenin tamamı savaş alanıdır.
Asker ile sivil arasındaki ayırım kaybolur ve askerlerle birlikte siviller ile siville-
re ait alanlar da savaşa dâhil edilir. İkinci Dünya Savaşı topyekûn savaşın en iyi
örneklerindendir. Sınırlı savaş ise topyekûn savaşın aksine, hedefleri, kullanılan
silahlar ve savaş alanı açısından sınırlı tutulan savaşlardır. Avrupa’da din savaşları
ve Napoléon savaşları dışında, Birinci Dünya Savaşı’na kadar görülen savaşlar bü-
yük ölçüde bu özelliktedir.
Konvansiyonel savaş, konvansiyonel silah sistemlerinin kullanıldığı, çatışan
tarafların birbirlerinin savaşma iradesini kırmaya çalıştıkları, geleneksel çatışma
şeklini temsil eden savaşlardır. Bu savaşlarda nükleer, biyolojik ve kimyasal silah-
lar kullanılmaz, savaş geleneksel askeri strateji ve taktiklere göre yürütülür. Nükle-
er savaş, konvansiyonel silah sistemlerinin yanında, nükleer silahların kullanıldığı
savaşlardır. Nükleer silahlar şu ana kadar sadece İkinci Dünya Savaşı’nda ABD
tarafından Japonya’ya karşı kullanılmış, bu tarihten sonra kullanılmamış olmakla
birlikte, varlıkları askeri stratejiyi değiştiren ve şekillendiren bir unsur olmuştur.
Nükleer silahların ortaya çıkmasıyla birlikte, insanlık tarihinde ilk defa, nükleer si-
lahlara sahip devletler sıcak çatışmaya girmek zorunda kalmadan birbirlerini yok
etme yeteneğine sahip olmuştur. Soğuk Savaş döneminde süper güçler, misilleme
olarak diğerini tamamıyla yok edecek ikinci vuruş kapasitesine sahip oldukların-
dan, “karşılıklı teyit edilmiş yok etme” noktasına ulaşmışlardı. Bu durum düşmana
karşı savaşarak zafer elde etme stratejisini geri plana atmış ve bunun yerine askeri
3. Ünite - Stratejik Çalışmalar ve Savaş 45
Son olarak, Soğuk savaş taraflar arasında silahlı çatışmaya varmayan, çok yo-
ğun ideolojik ve siyasal mücadeleleri tanımlamak üzere kullanılmaktadır. Soğuk
Savaşın araçları genellikle, siyasal ve ekonomik faaliyetler, propaganda, casusluk
ve vekâleten yürütülen savaşlardır. Vekâleten savaş, iki tarafın birbirleri ile fiilen
silahlı çatışmaya girmeden, üçüncü tarafları kullanmak yoluyla karşı tarafa saldır-
ması olarak tanımlanabilir.
46 Strateji ve Güvenlik
Haklı savaş kuramı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Walzer, Micnael (2010). Haklı
Savaş, Haksız Savaş: Tarihten Örneklerle Desteklenmiş Ahlaki Bir Tez. İstanbul: Bo-
ğaziçi Üniversitesi Yayınları.
Haklı neden, jus ad bellum’un ilk ve en önemli koşuludur. Haklı savaş kuramcı-
larının hemen hepsi saldırı amacıyla yapılan savaşların “haklı” olamayacağını kabul
etmektedirler. Bu bağlamda, haklı bir savaşın nedeninin ancak savunma olabilece-
ği öne sürülür. Fakat hangi eylemin haksız bir saldırı sayılacağı konusunda görüş
birliği yoktur. Burada öne sürülen tek koşul, saldırı kapsamında da olsa, savaşın
amacının önceden yapılmış bir kötülüğe karşılık vermek olmasıdır. Hukuka uygun
otorite ile genel olarak devletin iktidarı kastedilir. Haklı savaş kuramında savaş ilanı
yalnızca hukuka uygun otoriteye aittir, aksi bir durumda savaşın haklı olma olasılığı
ortadan kalkacaktır. Hukuka uygun niyet ya da iyi niyet koşulunda genel kabul, sa-
vaşın kamu yararı için olması ve kişisel ya da ülkeyi genişletmek gibi haksız çıkarlar
için olmaması yönündedir. Haklı savaş kuramında, savaşın başarı şansının olma-
sı koşuluna da önem verilmektedir. Bu koşulun asıl vurgusu, insan ve ekonomik
kaynakların başarı şansı olmayan bir eylem için boşa harcanmamasıdır. Oranlılık
koşulu ise kuvvet kullanımının amacın ötesinde zarar vermemesiyle ilgilidir.
jus in bello: Savaşta adil Haklı Savaş kavramının ikinci temel ilkesi, jus in bello ilkesidir. Savaşta kuvvet
olma kullanımının haklılığını sağlamaya yönelik bu ilkenin iki önemli koşulu bulun-
maktadır; sivil dokunulmazlığı ve oranlılık.
3. Ünite - Stratejik Çalışmalar ve Savaş 47
Okuma Parçası
Mutlak Savaş, Gerçek Savaş
“Clausewitz, hem Aydınlanma döneminin son yıllarını, hem de Fransız İhtilali ve
Napoléon savaşlarını yaşamıştır. İhtilal ile Avrupa sisteminin gayri mütecanis bir ni-
telik kazanması, eski dönemin sınırlı manevra savaşlarının (les guerres en dentelle)
yerini büyük ordularla yürütülen halk savaşlarına bırakması ve Napoleon’un stra-
teji anlayışına getirdiği değişiklikler, makul siyasi amaçları fazlasıyla aşan hedefler
benimsenmesi, devletlerin siyasi rejimlerinin salt dış politika amaçlarının yanında
önemli bir savaş hedefi haline gelmesi, Clausewitz’in düşüncesinde izler bırakmıştır.
Clausewitz’in savaş teorisini geliştirdiği fikir ortamı, Aydınlanmanın mirasına eleşti-
rel bir gözle bakmaktaydı. Clausewitz Kant’ın sanat teorisinden esinlenmiştir. Estetik
kurallar gibi, savaş kurallarının da yaratıcı dehayı hapsetmemesi gerektiğini vurgu-
lamıştır. Kant’m sanat teorisini Aydınlanmanın askeri düşüncesinin eleştirisine uyar-
layarak kendi savaş teorisini geliştirmiştir. Aydınlanma çağının askeri düşünürleri sa-
vaş yönetiminde uyulması gereken akılcı ve nesnel ilkeler olduğunu ileri sürüyorlardı.
Matematik değerlendirmelere elverişli verileri dikkate alıyorlar, fakat manevi ve iradi
unsurlara gereken önemi vermiyorlardı. Böylece teori, maddi şeyler ve tek yanlı bir
etkinlik üzerine kuruluyordu. Clausewitz’in eseri, Aydınlanmanın bu anlayışına tep-
ki olarak doğmuştur. Onun deyişiyle, Aydınlanmanın savaş düşüncesi, kesin nicelik-
ler peşindedir; oysa savaşta hiçbir şey kesin değildir, aksine bütün hesaplar degişken
niceliklerle yapılır. Bu düşünce, yalnız maddi nicelik ve nitelikleri gözönüne almakla
yetinir; oysa, savaş hareketinin tümü manevi güçlerin etkisi altındadır. Yine bu teo-
riler sadece bir tarafın faaliyetleriyle ilgilenirler; oysa savaş iki tarafın sürekli olarak
birbirini etkileyen eylemlerinin alanıdır.
3. Ünite - Stratejik Çalışmalar ve Savaş 49
Kaynak: Okuma parçası için bkz. Karaosmanoğlu, Ali L. (2007). “Muhteşem Ortak-
lık: Kant ve Clausewitz”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 4, Sayı 14.
50 Strateji ve Güvenlik
Savaşın Nedenleri
Tablo 3.4 1. Görünen neden-temel neden: Görünen neden, savaşların ortaya çıkışını tetikleyen
Garnett’in Savaş neden olarak tanımlanabilir. Görünen nedene dair en iyi ve en fazla kullanılan örnek, Birinci
Nedenleri Dünya Savaşı’nın nedeni olarak Avusturya-Macaristan veliahdının Sırp bir milis tarafından
Sınıflandırması öldürülmesidir. Birinci Dünya Savaşı’nı bildiğimiz şekliyle tetikleyen görünürdeki
neden bu olaydır. Buna karşın esas neden, devletlerin politikalarından çok uluslararası
sistemin yapısal etkilerinin analiz edilmesiyle anlaşılabilecek nedendir. Birinci Dünya
Savaşı örneğinde savaşın çıkmasına yol açan esas nedenin sömürgecilik yarışı olduğunu
söyleyebiliriz. Çünkü savaşa giden süreçte devlet adamlarının savaşı önlemek amacıyla
yaptıkları girişimler, sömürgecilik yarışının sert rekabet koşulları içinde geçmesi nedeniyle
savaşın çıkışına engel olamamıştır.
2. Etkili neden-izin veren neden: Etkili neden, belirli bir savaşı ortaya çıkaran belirli
koşullara atfen kullanılır. Örneğin, A devletinin B devletinin sahip olduğu bir şeyi istemesi
durumunda etkili neden A devletinin isteğidir. Örnek vermek gerekirse, 2002’deki Irak
Savaşı’nın etkili nedeni ABD ve İngiltere’nin Saddam Hüseyin’i devirme ve ardından da
Irak’a demokrasi getirme arzularıdır. Buna karşın, bu etkili nedenlerin altında yatan,
izin verici nedenlerdir. İzin verici neden, aktif olarak savaşı çağrıştırmayan, fakat savaşın
çıkma olasılığını yaratan nedenlerdir. Kenneth Waltz’a göre, savaşlarda izin verici neden
uluslararası sistemin yapısından (anarşi) kaynaklanan, devletlerarası rekabetin savaşa
dönüşmesini engelleyemeyecek oluşumdur.
3. Ünite - Stratejik Çalışmalar ve Savaş 51
3. Yeterli neden-gerekli neden: Yeterli neden, ortaya çıktığında mutlaka savaş meydana
getiren nedendir. Örnek olarak, birbirinden ideolojik ve pratik anlamda nefret eden iki
devletin bulunması savaşın çıkması için yeterli bir neden olarak gösterilebilir. Buna karşın
yeterli nedenin varlığı, savaşların çıkması için gerekli bir neden olmayabilir. Gerekli nedenler,
savaşın çıkması için olmazsa olmaz nedenleri ifade eder. Örneğin silahlı kuvvetlerin varlığı
bir savaşın yaşanması için olmazsa olmaz nedenlerdendir. Savaş için silah gerekir, ama diğer
yandan silahların varlığı savaşın çıkışı için yeterli değildir. Bir başka açıdan, yeterli nedenler
zamanla değişebilir; belli bir dönemde savaşların çıkması için yeterli olan nedenler, daha
sonraki zaman dilimlerinde yeterli nedeni oluşturmayabilirler. Örneğin, hanedan bağları
geçmişte savaşların yeterli nedeni iken, bugün için geçerliliği kalmamıştır.
Yukarıda kısaca özetlenen bu sınıflandırma hakkında daha detaylı bilgi için bkz.
Garnett, John (2010). “The Causes of War and the Conditions of Peace”, John Baylis,
James J. Wirtz ve Colin S. Gray (der.), Strategy in the Contemporary World. Oxford:
Oxford University Press.
Savaşın nedenlerine dair teorik bir çalışma için bkz. Waltz, Kenneth (2009) İnsan,
Devlet ve Savaş: Teorik Bir Analiz Ankara: Asil Yayınevi, Waltz, Kenneth (2001).
Kitabın özgün baskısı için bkz. Waltz, Kenneth (2001). Man, The State and War: A
Theoretical Analysis. New York: Columbia University Press.
Savaşın Kaynağı
Savaşların kaynaklarıyla ilgili bilgiler ışığında, “savaşların insanlar-
dan mı, devletlerden mi, yoksa uluslararası sistemden mi” kaynaklan-
4 dığı sorusunu yanıtlamak.
Savaşın nedenleri konusunda farklı bakış açıları ortaya koyulmuştur. Bu bakış açı-
larını farklı analiz düzeylerinde değerlendirmek, savaşın nedenleri konusundaki
görüşleri düzenlememize yardımcı olacaktır. Çünkü “savaşlar neden kaynakla-
nır?” sorusuna verilen yanıtların farklılığı, temelde bu soruyu soranın nereden
baktığına, yani konuyu hangi analiz düzeyinde ele aldığına dayanmaktadır. Bu
çerçevede Garnett’ın savaşların nedenlerine dair sınıflandırması da temelinde
analiz düzeylerine dayanmaktadır.
Analiz Düzeyleri: Uluslararası ilişkiler alanında Devlet Analiz Düzeyi; devletlerin özellikleri ve bu özellikle-
aktör sayısının çok fazla oluşu, aktör ve süreçlerin rin uluslararası alanda devlet davranışlarına etkisiyle ilgili-
farklı kategorilere ayrılarak/analiz düzeyleri oluş- dir. Bu analiz düzeyinde uluslararası ilişkilerin temel aktörü
turularak çalışılmasına neden olmuştur. Herhangi devlettir. Bu nedenle, karar verme süreçlerine odaklanılarak
bir fenomenin analizi için araştırmacının bir baş- devletlerin politikalara nasıl karar verdiklerini anlamak,
langıç noktası olmalı, yani “neyi” çalışacağını bil- uluslararası ilişkilerin işleyişinin anlaşılmasına yol açacaktır.
melidir. Herşeyin -özellikle de uluslararası ilişkiler
Sistem Analiz Düzeyi; devletler ve devlet-dışı global aktör-
gibi aktör sayısının çok fazla olduğu bir alanda- ça-
ler arasındaki etkileşimle ilgilidir. Bu analiz düzeyine göre,
lışılması olanaksızdır. Çalışmanın bir odak noktası
dünyanın sosyal-siyasal- ekonomik yapısı ve etkileşim ka-
olmalıdır. Uluslararası ilişkiler alanında da temel
lıpları devletlerin ve diğer aktörlerin politikalarını etkiler.
olarak üç odak noktası vardır. Analiz düzeyleri ola-
Bu nedenle, dünyanın sosyal-siyasal-ekonomik yapısının ve
rak adlandırılan bu odak noktaları; birey, devlet ve
etkileşim kalıplarının anlaşılmasının, uluslararası ilişkilerin
sistem düzeyleridir.
işleyişinin de anlaşılmasına yol açacağı kabul edilir.
Birey Analiz Düzeyi; sıradan insanların ve daha Tek bir analiz düzeyine odaklanmak, diğer düzeylerin dış-
çok politika yapıcıların kişisel özellikleriyle ilgilidir. lanması anlamına gelmemelidir. Analiz düzeyleri sizin araş-
Bu analiz düzeyinde politikayı bireylerin yaptığı tırma sorunuza “nereden baktığınızı” belirler. Uluslararası
kabulüyle yola çıkılır. Bu bağlamda, uluslararası ilişkiler her düzeyde işleyen çok çeşitli unsurlardan etkilen-
ilişkilerin anlaşılması için insanların (bireysel ola- diğinden, her bir analiz düzeyinde farklı açıklamalar ortaya
rak ya da grup içinde) nasıl karar aldıklarının bi- konulması olanaklı olmaktadır. Bu bağlamda tek bir “doğru”
linmesi gerektiği kabul edilir. analiz düzeyi olduğunu söylemek doğru değildir.
52 Strateji ve Güvenlik
Yirminci yüzyıl savaşlarını, uygulanan strateji ve taktikleri çerçevesinde ele alan bir
çalışma için bkz. Mehmet Tanju Akad (1992). 20. Yüzyıl Savaşları: Stratejik, Taktik,
Teknolojik ve Jeopolitik Yönleriyle. İstanbul: Kastaş Yayınları.
56 Strateji ve Güvenlik
Özet
Savaş kavramı neredeyse insanlık tarihiyle yaşıt bir Sosyal Bilimler İkinci Dünya Savaşı’ndan beri savaşla-
kavramdır. Buna rağmen savaş kavramının net bir ta- rın nedenlerini açıklamak için yoğun çaba sarf etmiş-
nımı yapılamamış, dolayısıyla savaş kavramsal olarak tir. Bu noktada en kapsamlı açıklama John Garnett’tan
sınırlandırılamamıştır. Yine de bir çerçeve çizebilmek gelmiştir. Garnett’a göre savaşlar, görünen-esas neden,
açısından savaş, siyasal birimlerin hedeflerine ulaşabil- etkili-izin verici neden ve yeterli-gerekli neden ayrım-
mek amacıyla birbirlerine uyguladıkları düzenli şiddet larına dayanılarak kategorize edilebilir. Savaş neden-
olarak tanımlanabilir. lerinin yanı sıra, savaşın kaynağı da Waltz modelinde
Sun Tzu, Machiavelli ve Fredrich Hegel gibi isim- yola çıkılarak birey, birim (devlet) ve sistem; yani üç
ler farklı tarihlerde yaşayan düşünürler olmalarına imaj ekseninde değerlendirilebilir.
rağmen savaşın kaçınılmaz ve hatta gerekli olduğu
kanısına varmışlardır. Savaşın çeşitli düşünürlerce
gerekli bir olgu olarak tanımlaması eğilimine rağ-
men savaşın giderek şiddetlenmesi özellikle Birinci
Dünya Savaşı’ndan sonra insanları savaşı engelleme
ve barış arayışlarına sürüklemiştir. Bu çerçevedeki ilk
adım Milletler Cemiyeti’nin kuruluşudur. Uluslarara-
sı düzeyde savaşı yasaklama girişimleri MC ile sınırlı
düzeyde başlamış ve 1928 Briand Kellog Paktı ve Bir-
leşmiş Milletler Şartı ile uluslararası hukukta kuvvet
kullanımı yasaklanmıştır.
Gelişen teknolojinin savaş araçlarını da geliştirmesi ve
çeşitlendirmesi yeni savaş türlerinin doğmasına sebep
olmuştur. Geleneksel savaş araçlarını ve çatışma şeklini
öngören savaş konvansiyonel savaş olarak adlandırılır-
ken, konvansiyonel silahlara ek olarak nükleer silahla-
rın kullanıldığı savaş nükleer savaş adını almıştır. Daha
genel bir ifadeyle, savaşın biçimini ve niteliğini belirle-
yen unsurlar olarak, güç kullanan topluluğun niteliği ve
büyüklüğü, kullanılan şiddetin ve araçların türü, kulla-
nılan yöntem gibi birçok farklı ölçüte göre yapılmış sı-
nıflandırmalara rastlamak mümkündür. Bu çerçevede
savaşlar, kullanılan ölçütlerin çeşitliliğine bağlı olarak
çok farklı gruplara ayrılabilir. Savaşların yoğunluk de-
receleri ve kapsadığı coğrafi alanın büyüklüğüne göre
topyekûn savaş-sınırlı savaş; kullanılan silahların türü-
ne göre konvansiyonel savaş-nükleer, biyolojik, kimya-
sal savaş; kullanılan yönteme göre düzenli savaş-gerilla
savaşı; savaşan tarafların niteliklerine göre uluslararası
savaş-iç savaş-asimetrik savaş; savaşan tarafların nite-
lik ve bu niteliklerinden kaynaklanan güdülere göre
dini savaş-etnik savaş; ve son olarak, silahlı çatışma ile
ideolojik çatışma ayrımına göre sıcak savaş-soğuk sa-
vaş gibi ayrımlar yapılabilir. Bu noktada ortaya çıkan
ve gerekçesi itibarıyla bir nevi savaş türü olarak nite-
lendirebileceğimiz “haklı savaş” kavramı, savaşın onu
meydana getirecek haklı sebeplere ve bu sebeplerin
haklılığını destekleyecek adil düzeye sahip olmasıdır.
3. Ünite - Stratejik Çalışmalar ve Savaş 57
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdaki düşünürlerden hangisi savaşı insan do- 6. Aşağıdakilerden hangisi bir savaş türü değildir?
ğasından kaynaklanan nedenlerle açıklamaz? a. Nükleer savaş
a. Richard Dawkins b. Konvansiyonel savaş
b. Jean Jacques Rousseau c. Petrol Savaşı
c. Thomas Hobbes d. Gerilla savaşı
d. Machiavelli e. İç savaş
e. Thucydides
7. Aşağıdakilerden hangisi, bir savaşı haklı kılan öl-
2. Aşağıdaki düşünürlerden hangisi Aydınlanma Dö- çütlerden biri değildir?
neminde savaş ve strateji kavramlarını tanımlamıştır? a. Karizmatik bir liderin varlığı
a. Clausewitz b. Hukuka uygun otorite
b. Sun-Tzu c. Savaşa son çare olarak başvurulması
c. F. Hegel d. Haklı neden
d. Machiavelli e. Savaşın başarı şansının olması
e. Rousseau
8. Savaşın çıkması için olmazsa olmaz kabul edilen
3. Milletler Cemiyeti’nde savaşın yasaklandığı haller neden aşağıdakilerden hangisidir?
ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur? a. Yeterli Neden
a. Savaş tahkim, uluslararası yargı ve soruşturma b. Görünen Neden
süreçlerinde alınan kararların ardından karara c. İzin verici Neden
uyulmasının beklendiği üç aylık sürede yasaktır. d. Gerekli neden
b. Savaş tahkim, uluslararası yargı ve soruşturma e. Etkili Neden
süreçlerinde alınan kararların ardından alınan
karara uyulana kadar yasaktır. 9. Aşağıdakilerden hangisi, savaşların nedenleri ko-
c. Savaş tahkim, uluslararası yargı ve soruşturma nusunda kullanılan bir analiz düzeyi değildir?
süreçlerine başvurulursa tamamen yasaktır. a. Bölge Düzeyi
d. Savaş her durumda yasaktır. b. Birey Düzeyi
e. Savaş yasak değildir. c. Devlet Düzeyi
d. Etkileşim Düzeyi
4. Aşağıdakilerden hangisi, BM sisteminde savaşın e. Uluslararası Sistem Düzeyi
yasaklanmadığı hallerden biridir?
a. Meşru müdafaa durumunun ortaya çıkması 10. Savaşların kaynağını “üç imaj (birey-devlet-sis-
b. Bir devletin aşırı silahlanması tem)” ayrımına dayandıran yazar aşağıdakilerden
c. Bir devletin nükleer silahlara sahip olması hangisidir?
d. Ekonomik hegemonya tehdidinin ortaya çık- a. Emmanuel Kant
ması b. Carl von Clausewitz
e. Bir devletin BM’ye üye olmayı reddetmesi c. Hedley Bull
d. Thomas Hobbes
5. Aşağıdakilerden hangisi, “topyekûn savaş”a örnektir? e. Kenneth Waltz
a. İkinci Dünya Savaşı
b. Vietnam Savaşı
c. Soğuk Savaş
d. Körfez Savaşı
e. Napoléon Savaşları
58 Strateji ve Güvenlik
Yararlanılan ve Başvurulabilecek
Kaynaklar
Akad, Mehmet Tanju (1992). 20.Yüzyıl Savaşları: Stra- McInnes, Colin ve Sheffield, G. D (der.) (1988). Warfa-
tejik, Taktik, Teknolojik ve Jeopolitik Yönleriyle. re in the Twentieth Century: Theory and Practi-
İstanbul: Kastaş Yayınları ce. London: Unwin Hyman.
Aral, Berdal (2007). “Asimetrik Saldırı Savaşları, Siya- Paret, Peter (der.) (1986). Makers of Modern Strategy:
set ve Uluslararası Hukuk”, Uluslararası İlişkiler, from Machiavelli to the Nuclear Age. Oxford: Ox-
Cilt 4, Sayı 14. ford University Press.
Aydın, Mustafa (2001). “İkinci Dünya Savaşı ve Türki- Rapaport, Anatol (1992). Peace: an Idea Whose Time
ye: 1939-1945”, Baskın Oran (der.), Türk Dış Po- has Come. University of Michigen Press.
litikası: Kurtuluş Savaşı’ndan Bugüne Olgular, Suganami, Hidemi (1996). On the Causes of War. Ox-
Belgeler, Yorumlar, 1919-1980, Cilt I. İstanbul: ford: Clarendon Press.
İletişim. Suganami,Hidemi (2009). “Understanding Man, the
Biddle, Stephen (2004). Military Power: Explaining State, and War”, International Relations, Cilt 23,
Victory and Defeat in Modern Battle. Princeton, Sayı 3.
NJ: Princeton University Press. Tzu, Sun (1996). Savaş Sanatı. Çev. Sibel Özbudun-
Cashman, Greg ve Robinson, Leonard C. (2007). An Zeynep Ataman, İstanbul: Anahtar Kitaplar.
Introduction to the Causes of War. Lanham: Row- Vasquez, John A. (1993). The War Puzzle. Cambridge:
man and Littlefield Publishers. Cambridge University Press.
Clausewitz, Carl von (1999). Savaş Üzerine. çev. H. Vasquez, John A. (der.) (2000). What do we Know
Fahri Çeliker, İstanbul: Özne. about War? Lanham: Rowman and Littlefield Pub-
Collins, John (2001). Military Strategy: Principles, lishers.
Practices, and Historical Perspectives. Washing- Waltz, Kenneth (1988). “The Origins of War in Neore-
ton D.C.: Potomac. alist Theory”, Journal of Interdisciplinary History,
Doyle, Michael (1997). Ways of War and Peace. New Cilt 18, Sayı 4.
York: Norton & Company. Waltz, Kenneth (2001). Man, The State and War: a
Ereker, Fulya (2003). “İlkçağlardan Günümüze Haklı theoretical analysis. New York: Columbia Univer-
Savaş Kavramı”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 1, Sayı 3. sity Press.
Ferrill, Arthur (1997). The Origins of War: From the Walzer, Michael (2010). Haklı Savaş, Haksız Savaş:
Stone Age to Alexander the Great. Boulder, CO: Tarihten Örneklerle Desteklenmiş Ahlaki Bir
Westview Press. Tez. Çev. Mehmet Doğan, İstanbul: Boğaziçi Üni-
Hoffmann, Stanley (1963). “Rousseau on War and Pe- versitesi Yayınevi, 2010.
ace”, The American Political Science Review, Cilt Wright, Quincy (1983). A Study of War. Chicago: Uni-
57, Sayı 2, s. 317-333. versity of Chicago Press, Midway Reprint.
Howard, Michael (1984). The Causes of Wars. Camb-
ridge: Harvard University Press.
Garnett, John (2007). “The Causes of War and the
Conditions of Peace”, Baylis, John, Wirtz, James,
Gray, Colin S. ve Cohen, Eliot (der.) Strategy in the
Contemporary World. Oxford: Oxford University
Press.
Karaosmanoğlu, Ali L. (2007). “Muhteşem Ortaklık:
Kant ve Clausewitz”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 4
Sayı 14.
Kennedy, Paul (1981). Grand Strategies in War and
Peace. New Haven: Yale University Press.
Levy, Jack S. ve Thompson, William R. (2010). Causes
of War. Chichester: Wiley-Blackwell.
4
STRATEJİ VE GÜVENLİK
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Caydırıcılık kavramını, çeşitli caydırıcılık türleri ışığında tanımlayabilecek;
Caydırıcılık teorisinin dönüm noktalarını tespit edip, caydırıcılık kavramını
güncel gelişmelere uyarlayabilecek;
Oyun teorisinin genel varsayımlarını kavrayıp, Stratejik Çalışmalar alanındaki
konumunu saptayabilecek;
Oyun teorisini içerdiği çeşitli oyun türleri kapsamında tartışabilecek ve güncel
stratejik durumlara uyarlayabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Nükleer Caydırıcılık • Dehşet Dengesi
• Esnek Karşılık • Tavuk Oyunu
• Kitlesel Karşılık • Mahkûm İkilemi
• Karşılıklı Teyit Edilmiş Yoketme
İçindekiler
• STRATEJİK ÇALIŞMALARDA
Stratejik Çalışmalarda CAYDIRICILIK VE OYUN TEORİSİ
Strateji ve Güvenlik
Caydırıcılık ve Oyun Teorisi • CAYDIRICILIK
• OYUN TEORİSİ
Stratejik Çalışmalarda
Caydırıcılık ve Oyun Teorisi
Caydırıcılık Kavramı
düşmanı belirli bir davranış biçimini seçmesinin maliyetinin faydasından çok ola
cağına ikna etmektir. Glenn Snyder’a ait bir başka tanıma göre caydırıcılık, bir ta
rafın diğer tarafa belirli bir davranış karşısında cezai yaptırım uygulanacağını veya
ödül verileceğini açık ya da örtülü olarak belirttiği bir havuç-sopa taktiğidir. Bruce
Russett’e göre caydırıcılık, tarafların potansiyel düşmanın beklenen davranışlarına
dayalı bir fayda ve maliyet hesabı üzerine oturan bir stratejik etkileşim oyunudur.
Caydırıcılık stratejisinin zamanla farklı türleri ortaya çıkmış ve bunlar çeşitli
şekillerde sınıflandırılmıştır. En temel ayrım, caydırıcılık ile genişletilmiş caydırı
cılık arasındadır. Bunun yanında genel ve dolaysız caydırıcılık arasında da ayrıma
gidilmektedir.
Genişletilmiş caydırıcılık, bir devletin koruduğu müttefik devlete karşı düş
manca davranışları caydırmasıdır. Tanımdan da anlaşılacağı gibi burada genel an
lamda caydırıcılıktan farklı olarak, caydırıcı devlet kendisine yönelik bir tehdide
maruz kalmamakta, müttefiki kabul ettiği başka bir devletin karşı karşıya oldu
ğu olası saldırı tehdidini caydırmaya çalışmaktadır. Örneğin, İngiltere ve Fransa
arasında 1947’de imzalanan Dunkirk Antlaşması, İngiltere’nin Fransa’ya herhangi
bir saldırı halinde yardım edeceği taahhüdünü içerdiğinden Almanya’yı Fransa’ya
saldırmaktan caydırmayı hedeflemişti. Genişletilmiş caydırıcılık genel ve dolaysız
caydırıcılık olarak karşımıza çıkabilir.
Genel caydırıcılık, Soğuk Savaş döneminde ABD ve Sovyetler Birliği liderliğin
deki iki kutuplu düzende en yaygın görülen caydırıcılık türüdür. Burada caydırma,
kesin ve yakın bir saldırı olasılığı olmasa da, taraflar arasındaki ilişkilerin düzenlen
mesinde kullanılan bir yöntem olarak ortaya çıkmıştır. Dolaysız caydırıcılık ise, ta
raflardan en az birisi ciddi ve kesin bir saldırı planı içindeyse ve karşı taraf da misil
leme tehdidiyle bu saldırıyı önlemeye çalışıyorsa ortaya çıkan caydırıcılık türüdür.
Şekil 4.1
Caydırıcılık Türleri Taraflar Tehdit Düzeyi
Saldırgan Taraf Düşmanca ilişki durumu ve
Genel Caydırıcılık
Caydırıcı Taraf yakın-olası tehdit yoktur.
Saldırgan Taraf
Dolaysız Caydırıcılık Yakın-Olası
Caydırıcı Taraf
Saldırgan Taraf Düşmanca ilişki durumu
Genişletilmiş Genel
Caydırıcı Taraf ve yakın-olası tehdit
Caydırıcılık
Korunan Taraf yoktur.
Saldırgan Taraf
Genişletilmiş Dolaysız
Caydırıcı Taraf Yakın-Olası
Caydırıcılık
Korunan Taraf
Caydırıcılığın öncü teorisyeni, Stratejik Çalışmaların gelişiminde önemli bir isim olan Bazı çalışmalarda caydırıcılık
Bernard Brodie’dir. Brodie, İkinci Dünya Savaşı’nda Hiroşima ve Nagasaki’ye atom stratejisinin gelişimi, Soğuk
Savaş döneminin iki süper
bombası atılmasının ardından, “bugüne kadar askeri hedefimiz savaşları kazanmaktı, gücü ABD ile Sovyetler
fakat bu tarihten sonra temel amacımız onları önlemek olmalıdır” sözleriyle caydırıcı Birliği’nin birbirlerine
lığın temelini atmıştır. Bu tarihten sonra caydırıcılık aşamalı olarak gelişmiş, dönem karşı konumlarına göre de
dönemlerine ayrılmaktadır.
sel etkilerle şekillenerek, bir nükleer stratejiye dönüşmüştür. Caydırıcılık stratejisinin Örneğin, Bruce Russet’in
gelişini belirli dönemlere ayırmak mümkündür. Bu kapsamda, 1945-1962 arası Zor yaptığı dönemlendirme, 1945-
layıcı İkna Dönemi, 1962-1983 Karşılıklı Caydırıcılık Dönemi, 1983-1990 Savunmacı 1952 ABD’nin Nükleer Tekeli,
Caydırıcılık Dönemi ve 1990 sonrası Nükleer Stratejilerin Değişmesi Dönemi şeklin 1953-1957 ABD’nin Nükleer
Hakimiyeti, 1958-1966
deki ayrım Stratejik Çalışmalarda yaygın olarak kullanılmaktadır. ABD’nin Nükleer Üstünlük
Dönemi ve 1967-1983 ABD-
1945-1962 Dönemi Sovyetler Birliği Nükleer Eşitlik
Dönemi şeklindedir.
Bu dönem caydırıcılık stratejisinin ilk gelişme dönemi olmakla birlikte, birçok
yazar bu dönemi caydırıcılık değil, zorlayıcı ikna (compellence) kavramıyla ifade
etmeyi tercih etmektedir. Schelling’e ait olan bu ayrıma göre caydırıcılık, düşma
nın belirli politikalarını engelleme gibi negatif bir etkiye sahipken, zorlayıcı ikna
düşmanı belirli davranışları göstermeye ikna etmek şeklinde pozitif bir etkiye sa
hiptir. Yine de zorlayıcı ikna, ABD’nin nükleer güç tekelini elinde bulundurduğu
ve 1950’lerin ortalarından itibaren tekel olmayı sürdüremese de üstünlüğünü ko
ruduğu döneme ait bir stratejidir. Bu dönemde nükleer silahlar siyasal etki araç
ları olarak değerlendirilmiş ve ABD nükleer silah kullanma tehdidiyle pazarlık
avantajı sağlamaya çalışmıştır. Sovyetler Birliği 1949’da atom bombası yapmış ol
masına karşın operasyonel silahlara daha sonra sahip olacaktır. Resim 4.1
1950’li yıllar caydırıcılık teorisinin belirginleştiği ve keskinleşti
ği dönemdir. Kasım 1954’te NATO’nun benimsediği kitlesel karşı
lık stratejisi, komünizmden gelecek herhangi bir saldırıya karşılık
nükleer güçle karşılık verileceği beyanıdır. Kitlesel karşılık stratejisi,
ABD’nin aynı dönemde tahrip gücü yüksek hidrojen bombasını ge
liştirmiş olması nedeniyle etkili olmuştur. Yine de bu strateji birçok
uzman tarafından eleştirilmiştir. Kitlesel karşılık stratejisini eleşti
renler, kademeli caydırıcılığı önermekteydi. Kademeli caydırıcılık,
adından da anlaşılacağı gibi, askeri gücün taktik nükleer silahların
kullanımı yoluyla sınırlı nükleer savaşa kadar uzanacak şekilde ka
demeli olarak artırılmasını içermekteydi. Bu anlayış, özellikle nük SPUTNIK:
leer sınır bir kez aşıldı mı, savaşın sınırlı kalamayacağı, yani genel Dünyanın ilk yapay uydusu olarak kabul edilen 58
cm çapında ve 83,6 kg ağırlığındaki Sputnik 1, 4
nükleer savaşa varma olasılığının belirmesi nedeniyle eleştirilmiştir. Ekim 1957’de SSCB tarafından uzaya fırlatıldı.
1950’lerin sonlarında ise caydırıcılık stratejisinin nükleer si
lahları pazarlık amacıyla kullanma tehdidi üzerine kurgulanması
gündeme geldi. Bir başka deyişle, zorlayıcı ikna bağlamında caydırıcılığın geçerli
liği tartışılmaya ve bunun yerine caydırmaya dayalı bir stratejiye geçilmesi gerek
tiği önerilmeye başlandı. Bunun en önemli nedeni, 1957’de Sovyetler Birliği’nin
Sputnik 1 uydusunu fırlatmasının ardından ABD’nin Sovyetler Birliği karşısında
nükleer tekelini koruyamayacağının ortaya çıkmış olmasıydı. Çünkü Sputnik’i
uzaya fırlatan roketler, kıtalararası füzeleri gönderecek mekanizma olarak kulla
nılma potansiyeline sahipti ve ABD bu teknolojinin gerisinde kalmıştı.
64 Strateji ve Güvenlik
Caydırıcılık stratejisi ve oyun teorisinin gelişimine önemli katkıları olan ABD mer
kezli düşünce kuruluşu RAND’ın www.rand.org adresinde nükleer caydırıcılık ile
ilgili makale, rapor ve yorumlar bulabilirsiniz.
Küba krizinin Türkiye açısından bir değerlendirmesi için bkz. Sever, Ayşegül (1997)
“Yeni Bulgular Işığında 1962 Küba Krizi ve Türkiye”, Ankara Üniversitesi Siyasal
Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 52, No 1-4, s. 647-660.
Şekil 4.3
(Geleneksel )
Caydırıcılık
1. Saldırgan ve caydırıcı tarafların karar alıcıları rasyoneldir; mevcut koşulları rasyonel Teorisinin Temel
olarak değerlendirirler. Varsayımları
2. Nükleer silahlar gibi çok yüksek riskli tehditler saldırganlığı teşvik etmez, yatıştırır.
Kaynak: Holsti,
3. İki tarafın da değer sıralaması benzerdir, en azından büyük ölçekli şiddetten K. J. (1997).
kaçınma gibi temel değerleri paylaşırlar. International
Politics: A
4. Her iki taraf da nükleer silahların kullanımı gibi stratejik kararların alınmasında,
Framework for
karar alma yapısı üzerinde merkezi kontrole sahiptir. Analysis. New
Jersey: Prentice Hall
Nükleer terörizme dair önleyici stratejiyle ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Allison, Graham
T. (2006) Nükleer Terörizm: Önlenebilir Nükleer Felaket. İstanbul: Salyangoz Yayınları.
OYUN TEORİSİ
Oyun teorisi, pazarlık ve çatışmayı analiz etmenin özel bir yoludur. Teorinin en
önemli varsayımı, her tür sosyal durumun matematiksel değerlere indirgenebile
ceğidir. Oyun teorisinin önemli unsurları poker, satranç ve mal alımında yapılan
pazarlıklarda görülebilir. Oyun teorisi politikaya, daha çok karar alma, diplomasi,
stratejik caydırıcılık ve savaşa uyarlanmıştır. Oyun teorisinin en önemli özelliği,
sosyal durumları analiz ederken çatışmanın kötü birşey olmak dışında, insan ha
yatının bir parçası olduğunun göz önüne alınmasına olanak tanımasıdır.
Oyun teorisinin temel varsayımlarından birisi, iktisat biliminden ödünç alı
nan rasyonellik kavramıdır. Rasyonel birey, birçok alternatifle karşı karşıya olsa
da her zaman seçim yapabilen, alternatiflerini önceliklerine göre değerlendirebi
len, alternatifler içinde her zaman önceliklerini en fazla karşılayanı seçebilen ve
aynı alternatiflerle karşı karşıya kaldığı her seferde aynı kararı verebilendir.
Bir başka deyişle, oyundaki her tarafın tutarlı ve geçişli öncelikleri vardır.
Oyuncular kişi, grup ya da ülke olabilir. Her oyunda oyuncuların birbirinden
farklı hedefleri vardır ve her birinin farklı değer yüklediği ya da ödül saydığı bir
den fazla olası sonuçla karşı karşıyadırlar. Her oyuncu, diğer oyuncunun oyunun
sonucunu etkileyebilecek farklı çıkarları olduğunu hesaba katarak kendi ödülle
rini artırmaya çalışır. Bu ödüller, olası sonuçlar ve alternatif tercihler ödül matrisi
(payoff matrix) denilen bir grafikte gösterilir. Matrisler eş zamanlı yapılması gere
ken belirli tercihler ışığındaki stratejik durumları temsil ederler. Oyunların tümü
temel bazı özellikleri paylaşırlar:
i. Oyunda iki ya da daha fazla oyuncu olmalıdır;
ii. Oyun, oyunculardan biri ya da daha fazlasının alternatifler arasından se
çim yapmasıyla başlar;
iii. İlk seçim yapıldıktan sonra diğer oyuncunun alternatiflerini belli derecede
sınırlayan bir durum ortaya çıkar;
iv. Oyuncuların birbirlerinin seçimleri hakkında bilgisi olabilir ya da olmaya
bilir (oyuncuların birbirlerinin seçimlerini bildikleri oyunlara mükemmel
enformasyon oyunları denir);
v. Oyun başarılı seçimler içerirse “sona erdirme kuralı” vardır;
vi. Her oyun kesin bir durumla sona erer.
Oyun teorisiyle ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Özdamar, Özgür (2007). “Oyun Kura
mının Uluslararası İlişkiler Yazınına Katkıları”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 4, No 16,
s. 33-65.
Oyun Çeşitleri
Oyunlar iki kişili sıfır toplamlı oyundan n-kişili değişken toplamlı oyuna kadar
çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. En basiti birinin kazancı mutlaka diğerinin kaybına
işaret eden iki kişili sıfır toplamlı oyunlardır. Bu oyun düello gibi tam karşıtlığı içerir.
4. Ünite - Stratejik Çalışmalarda Caydırıcılık ve Oyun Teorisi 71
Fakat siyasal yaşam çok daha karmaşık unsurlar içerdiğinden, bu basit oyuna baş
ka unsurların da eklenmesi gerekir. Sıfır toplamlı iki kişili oyuna siyasal yaşama
daha uyumlu olması için eklenen ilk unsur başka oyunculardır. Bu ekleme oyunu
n-kişili sıfır toplamlı oyun yapar ve ödül matrisi karmaşık hale gelir.
Siyasal yaşama çok daha uygun bir oyun elde etmek amacıyla yapılacak baş
ka bir önemli değişiklik de oyunun değişken toplamlı (variable-sum) hale getiril
mesidir. Değişken toplamlı oyunlarda bir oyuncunun kazancı mutlaka diğerinin
kaybına denk gelmez; her iki oyuncunun da kazanç sağlayacağı, her ikisinin de
kaybedebileceği ya da her ikisinin de belirli oranlarda kayba veya kazanca ula
şabileceği durumlar olabilir. Oyuncular ödüllerini maksimize etmek konusunda
işbirliği içinde düşünülebilirler, fakat bu ödüllerin nasıl dağıtılacağı konusunda
çatışırlar.
Oyunlar iki ya da n kişili, sıfır toplamlı ya da değişken toplamlı olabildiklerin
den, dört farklı oyun çeşidinden söz edilebilir.
Şekil 4.4
Sıfır-toplamlı (zero-sum) Değişken-toplamlı (variable-sum) Oyun Çeşitleri
2-kişi 2-kişi sıfır-toplam (örneğin; 2 2-kişi değişken-toplam (örneğin; ABD-
kişilik poker, Rus ruleti, bazı SSCB silahlanma yarışı, “Tavuk Oyunu”
savaş çeşitleri) ve “Mahkum İkilemi” modelleri)
- şans oyununa dönüşür - gerçek hayata daha yak ındır
n-kişi n-kişi sıfır toplam (örneğin;, n-kişi değişken toplam (örneğin; ABD-
beşli poker, üç kişilik düello) SSCB-Çin silahlanma yarışı)
- çok karmaşıktır, analiz edilmesi zordur
Tavuk Oyunu
Tavuk oyunu birçok şekilde hazırlanabilir. En bilinen anlatımı çalıntı arabaları
nı birbirlerine doğru son süratle süren gençleri içeren oyundur. Bu oyunda her
oyuncunun iki seçeneği vardır: yoldan sapma ya da sapmama. Bu nedenle oyu
nun dört olası sonucu olacaktır. İki oyuncu da yoldan saptığında, ikisi de “tavuk”
olur ama hiçbiri prestij kaybetmez. A saptığında B sapmazsa, A “tavuk” olur ve B
prestijini artırır. Aynı şekilde, A değil B saparsa, bu sefer de B prestij kaybederken
A kazanır. Son olarak, ikisi de sapmadan yollarına devam ederse, çarpışırlar ve bu
oyun ölümle sonuçlanır.
72 Strateji ve Güvenlik
Şekil 4.5
Tavuk Oyunu
Matrisi
Stratejik Çalışmalar açısından tavuk oyunu ABD ile SSCB arasındaki krizler
de görülebilir. ABD A oyuncusu, SSCB de B oyuncusu olarak alındığında, sapma
nükleer savaşın eşiğinden dönme, sapmama nükleer savaş riskine rağmen kesin
kararlılık içinde olma anlamına gelmektedir. Tavuk oyunundaki başat strateji, So
ğuk Savaş döneminde neden bir nükleer savaş olmadığını açıklamaya yarar. Yine,
Küba Krizi’nde SSCB’nin nükleer savaştan kaçınmak için önemli oranda prestij
kaybına göz yummasını da açıklamaktadır.
Tavuk oyunu uluslararası ilişkilere uyarlandığında ve modele özellikle ön taah
hüt ve rasyonel-dışı durumlar eklendiğinde değişik olasılıklar ortaya çıkmaktadır.
Örneğin, Herman Kahn “Thinking About the Unthinkable” başlıklı çalışmasında ta
vuk oyununa rasyonel olmayan halleri eklemiştir. Burada A, yoldan sapmama ko
nusunda kesin kararlı olduğuna, dolayısıyla rasyonel olmadığına B’yi ikna etme
ye çalışmaktadır. Bunun için, araba yarışı örneğimizdeki oyunculardan A örneğin
arabadan boş içki şişeleri atarak B’yi sarhoş olduğuna ikna etmeye çalışabilir ya da
direksiyonu koparıp atarak, B’ye rasyonel olmadığını ve dolayısıyla kesinlikle sap
mayacağını göstermeye çalışabilir. A’nın sapmayacağına dair verdiği bu ön taahhüt
B’yi dört yerine sadece iki seçenekle karşı karşıya bırakır. A kesinlikle sapmayaca
ğına göre B, rasyonel bir oyuncu olarak sapmayı seçip kayıplarını minimize etmeye
çalışacaktır. Sonuç olarak A, B’yi ön taahhütleriyle rasyonel olmadığına inandırarak
kolayca zafer elde etmiş olur. Bu mantığı özellikle Soğuk Savaş dönemi SSCB-ABD
ilişkilerine uyarladığımızda, caydırıcılık stratejisinde gözlemlemek mümkündür.
Caydırıcılık stratejisinde önemli olan, karşı tarafı karşılıklı intihar anlamına gelse
de nükleer silahları kullanabileceğine ikna etmek olduğundan, bu durumda ödülü
elde edecek olan taraf, nükleer silahları kullanmaya en yakın duran olacaktır.
Şekil 4.6
ABD-SSCB Tavuk
Oyunu: Küba Füze
Krizi
Öte yandan, bu mantık ancak tek bir krize uyarlanabilir. Gerçek hayat ise sürek
li tekrarlanan oyunlardan oluşur ve taraflar öğrenme sürecinden geçerler. Bu bağ
lamda, uluslararası ilişkilerin araba yarışı yapan gençler örneğindeki gibi işleme
diği açıktır. Araba yarışı yapan gençler yarıştan sonra evlerine gidip olayı unutma
74 Strateji ve Güvenlik
olanağına sahipken, uluslararası ilişkilerde aynı oyunu tekrar tekrar oynayıp ha
yatta kalmak gerekir. O nedenle tek bir oyunda ön taahhütle hayatta kalma ve ka
zanma olasılığı %90 iken, karşılaşmaların tekrarlanması durumunda karşı tarafın
öğrenme süreci sonunda bu oran hızla düşer. Tek bir oyunda/çatışmada hayatta
kalma olasılığı %90 iken, ikinci oyundan itibaren bu olasılık %81’e düşmektedir.
Aynı mantıkla, yedinci karşılaşmadan sonra hayatta kalma şansı %50’nin altına
düşer. Bu durum tavuk oyununda rasyonel olmayan durumların sadece kısa dö
nemde işe yarayan bir taktik olduğunu göstermektedir.
Şekil 4.7
Tek Oyunda Oyun sayısı 1 2 3 4 5 6 7
ve Toplamda Tek oyun .9 .9 .9 .9 .9 .9 .9
Hayatta Kalma
(Bekâ) Olasılığı n oyun sonra .9 .81 .729 .656 .590 .531 .478
Mahkûm İkilemi
Stratejik Çalışmaların doğasına ışık tutabilecek ikinci oyun mahkûmun ikile
midir. Bu oyunun en bilineni, tutuklanan iki şüphelinin birbirinden ayrı tutula
rak sorgulanması örneğidir. Soruşturmayı yapan, şüphelilerin suçlu olduğundan
emindir ama elinde kanıt yoktur. Şüphelilere yalnızca itiraf etme ya da etmeme se
çenekleri sunulur. Şüphelilerin ikisi de suçlu olduklarını itiraf etmeyerek susarsa,
ikisi de hafif birer cezayla kurtulur. Her ikisi de itiraf ederse, ikisi de suçlanabilir
ama itiraf ettikleri için alabilecekleri en ağır cezadan daha az ceza alırlar. Fakat sa
dece birisi itiraf eder, diğeri susarsa itiraf eden işbirliği yaptığı için çok düşük bir
ceza alırken, diğeri en ağır cezayı alır.
Şekil 4.8
Mahkum İkilemine
Göre Silahlanma
Yarışı
4. Ünite - Stratejik Çalışmalarda Caydırıcılık ve Oyun Teorisi 75
Kaynak: Kadir Ayhan, “Kore Adasında Cesaret Oyunu”. Aralık 2010. (http://www.bilge-
sam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=922:kore-yarmadasnda-
cesaret-oyunu&catid=92:analizler-uzakdogu&Itemid=140.)
4. Ünite - Stratejik Çalışmalarda Caydırıcılık ve Oyun Teorisi 79
Özet
Stratejik Çalışmaların önemli bir ilgi alanını oluşturan Yıldız Savaşları (Star Wars) projesinin hayata geçirilme
caydırıcılık, temel olarak Soğuk Savaş döneminin, do siyle başlayan İkinci Nükleer Çağ döneminde Soğuk
layısıyla nükleer strateji çağının yarattığı bir kavram Savaş’ın sona ermesi nükleer caydırıcılık stratejisinde
dır. Terim olarak caydırma, insanlığın çatışma tarihi ile kimin caydırılacağı sorununu, dolayısıyla da caydırıcı
yaşıttır, fakat Stratejik Çalışmaların bir parçası olarak lık stratejisinde yeni değişiklikleri ortaya çıkarmıştır. 11
caydırıcılık stratejisi nükleer silah ve stratejilerin do Eylül 2001’de ABD’ye karşı gerçekleştirilen terörist sal
ğuşuyla ortaya çıkmıştır. dırılar sonrasında yoğun olarak Soğuk Savaş dönemi
Caydırıcılık, en genel anlamda karşı tarafı olası bir dav caydırıcılığının geçerliliğini yitirdiği tartışılmış, fakat
ranıştan vazgeçirmek için tehdit ve vaat gibi mekaniz caydırıcılık kısa sürede teorik alanda “dördüncü kuşak”
maların bilinçli olarak kullanılmasına yönelik stratejidir. çalışmalar tarafından yeni aktör ve koşullara uyarlana
Caydırıcılık stratejisinin zamanla farklı türleri ortaya rak, stratejik alanda ABD’nin ulusal güvenlik stratejile
çıkmış ve çeşitli şekillerde sınıflandırılmışlardır. Yapılan rinde yeniden yerini almıştır
en temel ayrım, caydırıcılık ile genişletilmiş caydırıcılık Caydırıcılık çalışmalarında en fazla kullanılan analiz
arasındadır. Genişletilmiş caydırıcılık, bir devletin ko yöntemi oyun teorisi olmuştur. Pazarlık ve çatışmayı
ruduğu müttefik bir devlete karşı düşmanca davranışı analiz etmenin özel bir yolu olan oyun teorisi her tür
caydırmasıdır. Öte yandan genel caydırıcılık Soğuk Savaş sosyal durumun matematiksel değerlere indirgenebile
döneminde ABD ve Sovyetler Birliği önderliğindeki iki ceği varsayımı üzerine kuruludur. Temel varsayımların
kutuplu düzende en fazla gözlemlenen caydırıcılık tü dan bir diğeri ise rasyonelliktir. Rasyonellik varsayımına
rüdür. Genişletilmiş caydırıcılık genel ve dolaysız olmak göre oyuncular birçok alternatif arasında seçim yapabi
üzere iki farklı yöntemle ortaya koyulmaktadır. Geniş len, alternatiflerinin tümünü kendi önceliklerine göre
letilmiş genel caydırıcılık devletler arasında düşmanca değerlendirebilen ve alternatifler içinde her zaman önce
ilişkilerin olduğu durumla ilgilidir, fakat herhangi bir liklerini en fazla karşılayanı seçebilen rasyonel aktörler
devlete karşı doğrudan askeri kuvvet kullanımı hazırlığı dir. Oyuncular kişi, grup ya da ülke olabilir. Her oyunda
görülmez. Genişletilmiş dolaysız caydırıcılıkta, saldırgan oyuncuların birbirinden farklı hedefleri vardır ve her biri
devletin, bir başka devlete karşı saldırı olasılığı yakın teh farklı değer yüklediği ya da ödül saydığı birden fazla ola
dittir, tehdide maruz kalan devlet ise bir başka devlet için sı sonuçla karşı karşıyadırlar. Her oyuncu, diğer oyun
korunan müttefik konumunda olduğundan, bu üçüncü cunun oyunun sonucunu etkileyebilecek farklı çıkarları
devlet açık ya da örtük olarak saldırganı caydırmak ama olduğunu da hesaba katarak kendi ödüllerini artırmaya
cıyla misilleme yapacağı tehdidinde bulunur. çalışır. Bu ödüller, olası sonuçlar ve alternatif tercihler
Caydırıcılık stratejisinin gelişinde 1945-1962 dönemi ‘oyun matrisi’ denilen bir grafikte gösterilir.
nükleer silahların siyasal etki araçları olarak değerlen Oyunlar iki kişili sıfır toplamlı oyundan, n-kişili değiş
dirildiği ve ABD’nin nükleer silah kullanma tehdidiyle ken toplamlı oyuna kadar çeşitli şekillerde ortaya çıka
kendisine pazarlık avantajı sağladığı dönemdir. Döne bilir. İki kişili sıfır toplamlı oyunlar oyun çeşitlerinin
min ortalarında caydırıcılık stratejisinin teorik anlamda en basitidir. En ideali olan n-kişili değişken-toplamlı
en dinamik gelişmesi olan ikinci dalga caydırıcılık ça oyunu değerlendirmek olanaksızdır. Buna karşın “ta
lışmaları ortaya çıkmıştır. 1962-1983 karşılıklı caydırıcı vuk oyunu” ve “mahkum ikilemi oyunu” gibi iki kişili
lık dönemi 1962’de ABD ile SSCB arasında çıkan Küba değişken-toplamlı oyun modelleri gerçekten bütü
Krizi’yle başlamıştır. Kriz sonrasında nükleer silahların nüyle uzak olmayan ve aynı zamanda analiz edilmesi
pazarlık aracı olarak kullanılması yerine savaşı önle mümkün olan oyun örnekleridir.
meye yönelik kullanılması söz konusu olmuş ve nükle Tüm oyunlar bazı temel özellikleri paylaşırlar: i) Oyunda
er stratejide 1950’lerin sonunda gelişen kitlesel karşılık iki ya da daha fazla oyuncu olmalıdır; ii) Oyun, oyuncu
stratejisinin yerini esnek karşılık stratejisi almıştır. Kar lardan biri ya da daha fazlasının alternatifler arasından
şılıklı caydırıcılık stratejisi süper güçler arasındaki nük seçim yapmasıyla başlar; iii) İlk seçim yapıldıktan sonra
leer silah yarışını artırmış ve dehşet dengesini ortaya çı diğer oyuncunun alternatiflerini belli derecede sınırla
kartmıştır. Bu durum ABD ile SSCB’yi 1969’da Stratejik yan bir durum ortaya çıkar; iv) Oyuncuların birbirleri
Silahları Sınırlandırma Görüşmelerinde (SALT) bir ara nin seçimleri hakkında bilgisi olabilir ya da olmayabilir;
ya getirmiştir. 1970’lerde teorik alanda bir farklılaşma v) Oyun başarılı seçimler içerirse “sona erdirme kuralı”
olarak üçüncü kuşak çalışmalar ortaya çıkmıştır. 1983’te vardır; ve vi) Her oyun kesin bir durumla sona erer.
80 Strateji ve Güvenlik
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi caydırıcılık türlerinden 5. Aşağıdakilerden hangisi “dördüncü kuşak” caydırı
biri değildir? cılık çalışmalarının ortak özelliklerinden biridir?
a. Caydırıcılık a. Devletlerarası ilişkiler dışına çıkarak daha fazla
b. Genel caydırıcılık devlet–dışı aktörlere odaklanması
c. Dolaysız caydırıcılık b. Caydırıcılık stratejisinin geçerliliğini yitirdiğini
d. Genişletilmiş Genel Caydırıcılık öne sürmesi
e. Dolaysız Genel Caydırıcılık c. Temel analiz birimlerinin devletler olması
d. Caydırıcılığın Soğuk Savaş döneminde olduğu
2. Aşağıdakilerden hangisi, karşılıklı caydırıcılık stra gibi güvenlik politikalarının temel stratejisi ol
tejisi döneminde ortaya çıkan “ikinci dalga” caydırıcı masını savunurması
lık çalışmalarının özelliklerinden biri değildir? e. Strateji geliştirme yerine teoriye odaklanması
a. Sınırlı rasyonellik ve rasyonel dışı olasılıklarını
analizlerine dahil etmeleri 6. Aşağıdakilerden hangisi oyun teorisinin nitelikle
b. Analizlerini büyük oranda oyun teorisine da rinden biri değildir?
yandırmaları a. Çatışmayı insan, dolayısıyla da devlet hayatının
c. Analizlerinde daha fazla ceza ve tehdit üzerine ayrılmaz bir parçası olarak görür.
odaklanmaları b. Pazarlık ve çatışmanın analiz edilmesiyle ilgili
d. Tam rasyonellik varsayımı çerçevesinde çalış bir teoridir.
maları c. Her tür sosyal durumun matematiksel değerlere
e. Caydırıcılık stratejisinin bir parçası olarak ödül indirgenebileceğini varsayar.
ve uzlaşmayı gözardı etmeleri d. Oyun teorisi caydırıcılık çalışmalarına bir alter
natif olarak ortaya çıkmıştır.
3. Aşağıdakilerden hangisi esnek karşılık stratejisinin e. Oyun teorisi en fazla caydırıcılık, karar alma,
niteliklerinden biri değildir? diplomasi ve savaş analizlerinde kullanılır.
a. Sınırlı nükleer savaşa uzanacak hesaplı bir tır
manma aşamasını içermesi 7. n-kişi değişken toplamlı oyunların özellikleri ile il
b. Konvansiyonel silahlarla yapılacak saldırıya karşı gili aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur?
nükleer silahlarla karşılık vermeye dayanması a. Bu oyun türünde bir oyuncunun kazancı mutla
c. Konvansiyonel silahlarla doğrudan savunmaya ka diğerlerinin kaybına denk gelir.
yer vermesi b. Üç kişilik düello bu tür oyunlara örnek gösteri
d. Taktik nükleer silahların kullanımını içeren bir lebilir.
tür kademeli caydırıcılık olması c. Çok karmaşık olduğundan analiz edilmesi çok
e. Genel nükleer savaşı içermesi zordur.
d. Mahkumun İkilemi oyunu bu türdendir.
4. Aşağıdaki ifadelerden hangisi ABD ve Sovyetler e. Soğuk Savaş dönemi silahlanma yarışını analiz
Birliği arasında imzalanan SALT I anlaşması ile ilgili etmede gerçeğe en yakın analizler bu oyun tü
değildir? rüyle ortaya koyulmuştur.
a. Çok başlıklı saldırgan füzelerle (MIRV) ilgili
kesin sınırlandırmaya gidilmiştir. 8. Aşağıdakilerden hangisi “Tavuk Oyunu”nun olası
b. Anti balistik füze (ABM) radarları ile ilgili kesin sonuçlarından biri değildir?
sınırlandırılmaya gidilmiştir. a. B oyuncusu prestij kazanırken, A oyuncusunun
c. SALT I 1972 yılında Moskova’da imzalanmıştır. korkak tavuk olması
d. Anti balistik füze (ABM) radarlarının sayısı sı b. A oyuncusu prestij kazanırken, B oyuncusunun
nırlandırılmıştır. korkak tavuk olması
e. Anlaşmaya taraf devletler anti balistik füzeler c. Her iki oyuncunun tavuk olması
den (ABM) başka devletlere vermeyeceklerini d. Her iki oyuncunun kaybı
taahhüt etmişlerdir. e. Her iki oyuncunun mutlak kazancı
4. Ünite - Stratejik Çalışmalarda Caydırıcılık ve Oyun Teorisi 81
Yararlanılan ve Başvurulabilecek
Kaynaklar
Allison, Graham T. (2006). Nükleer Terörizm: Önlene Rapaport, Anatol (1985). Two Person Game Theory.
bilir Nükleer Felaket. İstanbul; Salyangoz Yayınları. New York: Dover Publications.
Bennet, Peter G. (1995). “Modelling Decisions in In Russet, Bruce (1983). The Prisoners Insecurity: Nuc
ternational Relations: Game Theory and Beyond”, lear Deterrence, The Arms Race and Arms Con
Mershon International Studies Review, Cilt 39, trol. New York: W. H. Freeman and Company.
Sayı 1. Sagan, Scott (1994). “The Perils of Proliferation: Orga
Freedman, Lawrence (1986). “The First Two Genera nization Theory, Deterrence Theory and the Spread
tions of Nuclear Strategists”, Peter Paret, (der.) Ma of Nuclear Weapons”, International Politics, Cilt
kers of Modern Strategy: From Machiavelli to the 18, Sayı 4.
Nuclear Age. Oxford: Clarendon Press. Schelling, Thomas C. (1981). The Strategy of Conflict.
Goldstein, Avery (2000). Deterrence and Security in Boston: Harvard University Press.
the 21th Century. Stanford: Stanford University Sever, Ayşegül (1997). “Yeni Bulgular Işığında 1962
Press. Küba Krizi ve Türkiye”, Ankara Üniversitesi Sosyal
Holsti, K. J. (1977). International Politics: A Frame Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 52, No. 1-4.
work for Analysis. New Jersey: Prentice Hall. Snidal, Duncan (1985). “The Game Theory of Interna
Huth, Paul ve Russet, Bruce (1984). “What Makes De tional Politics”, World Politics, Cilt 38, Sayı 1.
terrence Work? Cases from 1900 to 1980”, World Tucker, Robert W. (1985). The Nuclear Debate: Deter
Politics, Cilt 36, Sayı 4. rence and the Lapse of Faith. New York: Holmes
Huth, Paul (1988). “Deterrence and the Outbreak of & Merer.
War”, The American Political Science Review, Cilt
82, Sayı 2.
Jervis, Robert (1979). “Deterrence Theory Revisited”,
World Politics, Cilt 31, Sayı 2.
Kahn, Herman (1960). On Thermonuclear War. Prin
ceton: Princeton University Press.
Kahn, Herman (1962). Thinking About the Unthin
kable. New York: Avon Books.
Kaplan, Fred (1991). The Wizards of Armageddon.
Stanford: Stanford University Press.
Knopf, Jeffrey W. (2010). “The Fourth Wave in Deter
rence Research”, Contemporary Security Policy,
cilt 31, Sayı 1.
Nye Joseph S. ve Welch David (2010), Küresel Çatış
mayı ve İşbirliğini Anlamak. Çev. Renan Akman.
İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Özdamar, Özgür (2007). “Oyun Kuramının Uluslara
rası İlişkiler Yazımına Katkıları”. Uluslararası İliş
kiler, Cilt 4, No 16.
Poundstone, William (1992). Prisoner’s Dilemma.
New York: Anchor Books.
Randall, Stone W. (2001). “The Use and Abuse of Ga
me Theory in International Relations: The Theory
of Moves”, Journal of Conflict Resolution, Cilt 45,
Sayı 2.
5
STRATEJİ VE GÜVENLİK
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Realist Güvenlik Çalışmalarının “güvenlik aktörü” kavramını nasıl tanımladı
ğını ifade edebilecek,
Realist Güvenlik Çalışmalarındaki “güvenlik tehdidi” tanımlamasını açıklaya
bilecek,
Realist paradigmanın “güvenlik ikilemi” ve “kutupluluk” kavramlarını tanım
layabilecek,
Realizmin güvenlik politikaları anlayışının temelini oluşturan “güç dengesi” ve
“dengeleme” kavramlarını açıklayabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Realist Güvenlik Çalışmaları • Kutupluluk
• Realizm • Güç dengesi
• Güvenlik İkilemi • Dengeleme
İçindekiler
Realist paradigma hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Aydın, Mustafa (2004). “Uluslararası
İlişkilerin Gerçekçi Teorisi: Kökeni, Kapsamı, Kritiği”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 1, No 1.
86 Strateji ve Güvenlik
Kaynak: Hobbes, Thomas (1992). Leviathan veya Bir Din ve Dünya Devletinin İçeriği,
Biçimi ve Kudreti, çev. Semih Lim. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Yukarıdaki
paragraf, kitabın iç kapağındaki tanıtım notunda yer almaktadır.
Devlet realist anlayışta hangi gerekçelere göre güvenliğin esas aktörü olarak benimsenir?
1
REALİZMDE GÜVENLİK TEHDİTLERİ
itibarıyla, realistler güvenlik tehdidinin niteliği konusunda ortak bir paydada bir
leşirler: Siyasal bir sorunun taraflarından biri ya da hepsi amaçlarına ulaşmak için
kuvvet kullanımına veya bu yönde bir tehdide başvurduğunda güvenlik sorunu
vardır.
Thucydides’ten bu yana realist görüşü benimseyen neredeyse bütün yazarlar,
insan topluluklarının kendi içlerinde olduğu kadar dış çevreleriyle ilişkilerinde
de kuvvet kullanımı ve/veya tehdidi ile karşı karşıya olduklarını belirtmişlerdir.
Hobbes’un insanlar arasındaki doğa hali kavramını genel uluslararası ilişkilere
uyarlayan realistlere göre, insan toplulukları amaçlarına ulaşma konusunda şid
det eğilimlidirler. Bu durumda her türlü gerilimde şiddete başvurulması olasılığı
yüksektir. Çağdaş realizmin öncülerinden Kenneth Waltz’a göre, “bir devletin,
diğer devletlerle ilişkisini şiddet gölgesi altında yürüttüğü söylenir. Bazı devletler
her an kuvvet kullanabileceği için, tüm devletler de aynı şeyi yapmak üzere hazır
bulunmalıdırlar... Devletler arasındaki doğa hali, savaş halidir” (Waltz, 1979). Do
layısıyla, realist paradigmanın entellektüel kökenlerinde olduğu kadar, günümüz
realizminde de kuvvet kullanımı ya da tehdidi devletlerin ya da devlet benzeri
birimlerin, karşılaştığı ve çözüm bulmak zorunda olduğu birincil güvenlik prob
lemidir. Waltz’un “Yunanistan’da Thucydides, Hindistan’da Kautilya’dan bu yana
kuvvet kullanımı ve bunun denetim olasılığı uluslararası siyasal çalışmaların te
mel uğraşısıdır” ifadesi de bu görüşü desteklemektedir.
Resim 5.2
Kenneth N. Waltz (1924-)
Neorealizmin öncüsü Prof. Kenneth N. Waltz, ABD’de California ve Columbia üniversitelerinde görev
yapmaktadır. Uluslararası İlişkiler teorisine özellikle analiz düzeyleri ve yapısal realizmin geliştirilmesi
konusunda önemli katkılar sağlamıştır. 1999’da Siyaset Bilimine katkılarından ötürü Amerikan Siyaset
Bilimi Derneği tarafından James Madison ödülüne layık görülen Waltz’un başlıca eserleri şunlardır: Man,
the State and War (1959), Foreign Policy and Democratic Politics (1967), Theory of International Politics
(1979), The Spread of Nuclear Weapons (2002, Scott Sagan ile), Realism and International Politics (2008).
Resim 5.3
Hans J. Morgenthau (1904-1980)
Uluslararası İlişkiler disiplinine klasik realizmin kurucusu olarak damgasını vuran Morgenthau,
CUNY, Harvard, Columbia, Northwestern, California ve Yale üniversitelerinde akademik çalışmalarını
sürdürmüş; ABD Dışişleri ve Savunma bakanlıklarına danışmanlık yapmış; 1974’de Amerikan Dış
Politikası Ulusal Komitesini kurmuştur. Başlıca eserleri şunlardır: Scientific Man versus Power Politics
(1946), Politics Among Nations: The Struggle for Power and Peace (1948), In Defence of National
Interest (1951), The Purpose of American Politics (1960), Truth and Power: Essays of a
Decade 1960-1970 (1970).
Klasik realistler insan doğasına verdikleri önem itibarıyla “biyolojik realistler” ola
rak da adlandırılırlar.
Klasik realizmin klasik bir eseri için bkz. Morgenthau, Hans J. (1970). Uluslararası
Politika: Güç ve Barış Mücadelesi, çev. Baskın Oran ve Ünsal Oskay. Ankara: Türk
Siyasi İlimler Derneği Yayınları.
90 Strateji ve Güvenlik
Literatürde yapısal realizm ve neorealizm genel olarak birbirinin yerine geçecek şe
kilde kullanılmaktadır. Waltz da kendini yapısal realist olarak tanımlar.
“Neo-realizmin merkezi Waltz’a göre, uluslararası politikada, bir devletin diğerine karşı kuvvet kullan
kavramları en açık şekilde
1970’lerin sonuna dogru ması olasılığına karşı “gerekli yetkiyle donatılan ve kendi kendine eylem yapabil
basılan iki çalışmada me kabiliyetine sahip üst bir otorite”nin bulunmaması olarak tanımlanan anarşi,
ortaya kondu: Hedley Bull, sistemin yapısının düzenleyici ilkesidir. Anarşinin tersi olan hiyerarşik düzende,
The Anarchical Society ve
Kenneth Waltz, Theory
yani merkezi bir hükümetin var olduğu ulusal sistemde, sistemin öznelerinin bir
of International Politics. birlerine karşı kuvvet kullanmalarını engelleyecek veya kuvvet kullananları ceza
Özellikle Waltz’un çalışması landıracak meşru otorite söz konusudur. Hiyerarşik sistemlerde “birimler diğer
1980’lerde Uluslararası İlişkiler lerinin varlığı karşısında güvenliklerini korumak ve kimliklerini devam ettirmek
çalışmalarının temel okuması
haline geldi.” için gerekli yollar geliştirme kaygısı olmaksızın çıkarlarının peşinde koşabilirler”.
“Waltz klasik realizmin Bir başka deyişle, bu tür bir sistemde birimler bekâ sağlamakla ilgilenmek zorun
temel unsuru olan anarşik da kalmazlar; zira bunu teminat altına alan yetkili bir üst otorite vardır. Buna kar
uluslararası sistem içerisinde
hareket eden bağımsız şılık, anarşik uluslararası sistemde, devletler kendilerini ancak kendi çabalarıyla
devletleri analizinin başlangıç koruyabilirler. Dolayısıyla, anarşik yapı self-help sistemini ortaya çıkartır.
noktası olarak alır. Fakat
bu geleneğin normatif
unsurlarını gözardı ederek Uluslararası Sistem ve Yapı
klasik realizmden uzaklaşır. Neorealizmin özünde, birimleri arasındaki siyasi ilişkileri biçimlendiren bir yapı
Morgenthau’nun aksine insan
doğasıyla ilgilenmez ve devlet olarak uluslararası sistem vardır. Waltz’a göre, “sistem, yapıdan ve etkileşim halinde
adamlığının etiğini analizi ki birimlerden oluşur”. Yapı tanımlanırken birimlerin özellikleri (örneğin devletlerin
dışında bırakır. Waltz’un ideolojik taahhütleri, siyasi liderlerin türleri, sosyo-ekonomik kuruluşlar) ile birim
büyük oranda pozitivist
modellerden etkilenen lerin etkileşimleri (örneğin devletler arasındaki kültürel, ekonomik ve askeri ilişki
Theory of International ler) dikkate alınmaz. Yapı tanımında gözönünde bulundurulan sistemdeki birimlerin
Relations’ı uluslararası birbirleriyle ilişkileri değil, bu birimlerin birbirlerine karşı göreli konumlarıdır. Bir
siyasi sistemin “bilimsel”
bir açıklamasını sağlamaya
başka deyişle, Waltz’a göre yapı sistemin parçalarının düzenlenmesini, birbirlerine
çalışarak bizi devletlerin belirli karşı sıralanmasını ifade eden bir kavramdır. Waltz, uluslararası politikanın yapısını
(öngörülebilir) şekillerde tanımlarken iki temel özellikten bahseder: Anarşi ve devletler arasındaki güç dağılı
davranmalarını beklemeye mı. Sistemin düzenleyici ilkesi olan anarşi, daha önceki ünitelerde de belirtildiği üzere
iter. Waltz’a göre en iyi
Uluslararası ilişkiler teorisi devletlerin itaat edeceği bir üst otoritenin bulunmamasını ifade eder. Tüm uluslara
sistemin yapısı, süreklilik ve rası sistemler anarşik olduğuna göre, tüm sistemlerin yapılarının aynı olması gerekir;
değişkenliklerine odaklanan fakat gerçekte durum böyle değildir. Farkı yaratan birimler arasındaki güç dağılımı
neo-realist sistem teorisidir.
Bu yaklaşımda, sistemin yapısı dır. Sistemin birimleri arasındaki kabiliyetlerin dağılımındaki değişim, yapının deği
ve özellikle sistem içinde şimine neden olur. Sistem düzeyinde kabiliyetlerin dağılımı ile kastedilen sistemdeki
gücün dağılımı temel analiz büyük güçlerin sayısıdır. Waltz’a göre, büyük güçlerin sayısında değişiklik meydana
noktasıdır.”
geldikçe, sistemde değişiklik meydana gelir. Waltz’un sistem düzeyinde güç dağılımı
Kaynak: Aydın, Mustafa olarak adlandırdığı bu özellik Uluslararası İlişkiler literatüründe kutupluluk teorisi
(2004). “Uluslararası İlişkilerin olarak anılmaktadır.
Gerçekçi Teorisi: Kökeni,
Kapsamı, Kritiği”, Uluslararası
İlişkiler, Cilt 1, No 1, s. 48. Self-help sisteminde herkes başına buyruk olduğundan, yani devletleri diğerleri
ne karşı kuvvet kullanımından imtina ettirebilecek merkezi bir otorite bulunmadı
ğından, bir devletin diğerine karşı kuvvet kullanması ihtimali her zaman mevcuttur.
5. Ünite - Realist Güvenlik Çalışmaları 91
Buna bağlı olarak, self-help ilkesinin geçerli olduğu bir sistemde kendisine karşı
kuvvet kullanılması ihtimali karşısında devletler bekâları konusunda kaygı duyar
lar. Bir başka deyişle, self-help sistemi kimsenin kimseye güvenmediği bir güven
sizlik ortamı yaratır. Böyle bir ortamda, sistemin dayatması sonucunda devletler
bekâ/güvenlik endişesine kapılırlar. Bu endişe içindeki devletler varlıklarını ko
rumak amacıyla askeri kapasitelerini, yani sistem içindeki göreli güçlerini artırma
yoluna giderler. Böylece anarşik uluslararası ortam devletleri kendi güvenliklerini
sadece kendi güçlerine dayanarak sağlamaya yönelik stratejiler üretmeye, önlem
ler almaya yönlendirir. Neorealizmin güvenlik tehdidi anlayışının özündeki gü
venlik ikilemi de tam bu noktada doğar.
Güvenlik İkilemi
gelen bir artış, B devleti için kendisine yönelik bir tehdittir; zira A’nın hangi amaç
la askeri güç artışına başvurduğu belirsizdir. A devleti yalnızca kendi savunma
kabiliyetini güçlendirmek amacıyla askeri faaliyetlerde bulunsa da, B devleti A
devletinin niyetini kesin olarak bilemeyeceğinden en kötü senaryoya, yani A’nın
B’ye saldırma niyeti bulunduğu ihtimaline göre hareket etmek zorunda kalacak
İki kutupluluk, sistem
içerisindeki gücün temel tır. Uluslararası anarşik yapının herkesin başının çaresine bakmasını gerektirdiği
itibariyle iki devlet etrafında düzende B devleti böyle davranmazsa A’yı durdurabilecek bir üst otorite yoktur.
toparlandığı yapı olarak Sonuçta, belirsizlik ortamındaki iki devletin birbirinden kuşku duyarak ve birbi
tanımlanır. Örneğin,
uluslararası sistem 17.
rine güvenmeyerek askeri gücünü karşılıklı olarak artırdığı bir kısır döngü ortaya
yüzyılda İngiltere ve İspanya çıkar.
arasında, Soğuk Savaş Yukarıdaki örnekte de görüldüğü üzere, A devleti bu yönde bir niyeti olmaksı
sırasında da ABD ve SSCB zın B devletinin güvensizliğine, ardından da B devletinin aldığı tedbirler kasıtsız
arasında iki kutupludur. Üç
kutuplulukta, sistemdeki biçimde A devletinin güvensizliğine neden olmuştur. Sonuç itibarıyla, “güvenlik
gücün dağılımı üç devlet ikilemi iki ya da daha fazla taraf arasında kimse bu sonucu istemese dahi savaşın
arasında gerçekleşir. Dört veya çıkabileceği bir durumu tanımlamaktadır. Yani, [ortada] statükoyu değiştirme
daha fazla devlet arasında ye çalışan revizyonist ya da devrimci bir devlet olmasa dahi savaş çıkabilecektir”
gücün dağıldığı sistem çok
kutuplu olarak tanımlanır. (Collins, 2004).
Napoléon Savaşlarından Kırım
Savaşı’na kadar devam eden Kutupluluk ve Güvenlik İkilemi
“Avrupa Uyumu” dönemi
ile Birinci ve İkinci Dünya
Neorealist anlayıştaki uluslararası anarşik yapıdan doğan güvenlik ikileminin,
Savaşları arası dönemdeki sistemin salt anarşi ilkesi ile tanımlanması halinde, sabit bir karaktere sahip ol
düzen çok kutupluluğa örnek ması beklenmektedir. Buna karşılık güvenlik ikilemleri, Waltz realizmindeki ya
teşkil eder. Uluslararası pıyı belirleyen anarşi dışındaki kutupluluk prensibi çerçevesinde farklı kutup sis
sistemde gücün, yarattığı
kültürel, ekonomik ve askeri temlerinde değişken sonuçlar doğurmaktadır. Waltz’a göre (1979) çok-kutuplu
etki ile tüm uluslararası yapılarda güvenlik ikilemlerinin savaşla sonuçlanması olasılığı daha yüksekken,
ilişkileri düzenleyecek tek bir iki-kutuplu sistemlerdeki güvenlik ikilemleri istikrar eğilimlidir. Benzer şekilde,
devletin elinde toplanması yapısal realist yazarlardan John M. Mearsheimer (1990) da iki kutuplu düzenin
haline ise tek kutupluluk
denir. Her ne kadar günümüz çok kutuplu düzenden daha barışçı olduğunu iddia eder. David Singer ve Karl
sisteminin tek kutuplu mu, çok Deutsch (1964) ise çok kutuplu sistemin istikrarı sağlamakta daha başarılı ola
kutuplu mu olduğu tartışmalı cağını, çünkü belirsizliğin karar vericileri çok daha dikkatli olmaya iteceğini öne
olsa da, Soğuk Savaş sonrası sürerler. Buradaki “dikkat”, geçmişte denenmiş doğru politikaları sürdürmek, sap
on yıllık dönemde ABD’nin
şekillendirdiği tek kutuplu bir malara kaymamak anlamına gelmektedir. Dahası, bağımsız aktörlerin sayısında
sistemin mevcudiyeti daha ki artışın, bir aktörün tek bir aktöre verebileceği dikkati böleceği ve ilginin fazla
ağır basan görüştür. sayıda aktöre dağılmasıyla da savaş olasılığının daha da düşeceğini iddia ederler.
Güç İki-kutuplu düzende denge hâkimdir. Güçler arasında denge olmaması durumu yay
Dengesi ve Denge hali caydırıcılık yaratır; yani taraflar gındır. Güçlü olan devletin caydırılması zorlaşır.
birbirine saldırmaktan kaçınır. Çok-kutuplu düzende ortaya çıkan dengesizlik
Caydırıcılık
sonucunda iki tip çatışma gözlenir:
Eşgüdümsel engeller:
Yukarıdaki tabloda özetlenen hususlar hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Mearshei
mer, John M. (1990). “Back to the Future: Instability in Europe After the Cold War”,
International Security, Cilt 15, No 1.
Morgenthau’ya (1967) göre Tüm realist yazarlara göre, kaynağı ve nedeni ne olursa olsun bir devletin güç
güç dengesi, belirli bir ilişki
modelini hedefleyen politika,
artırması diğeri için güvenlik tehdididir. Artan güç hegemonyanın ve kuvvet kul
gerçek bir ilişki hali, gücün lanımı ihtimalinin habercisidir; bu nedenle bekâ sağlamaya çalışan devletlerce bu
yaklaşık olarak eşit dağılımı güce karşı tedbirler alınmalıdır. Bir başka deyişle, realizmde bir devlet güç artır
ve gücün herhangi bir şekilde dığında diğer devletler buna karşı güvenlik politikaları benimseyecektir. Güven
dağılımı olarak dört farklı
şekilde tanımlanabilir. Ernst lik tehditleri ile karşılaşan ve güvenliğini sağlamak isteyen devletlerin gizlenme,
B. Haas’a (1953) göre güç tarafsızlık, dengeleme, güçlünün yanında yer alma, anlaşma, ateşkes, emperyal
dengesi, gücün dağılımı, hâkimiyet ve hatta etnik temizlik gibi yöntemlere başvurabilecekleri kabul edilse
eşitlik, hegemonya, istikrar/
barış, istikrarsızlık/savaş, de, realist yazında bu politikalar arasında en fazla yer tutan davranış biçimi den
genel olarak güç politikası, gelemedir.
tarihin evrensel hukuku ve
politika-oluşumu için sistem
ve rehber olarak sekiz ayrı
Güç Dengesi
anlama gelir. Martin Wight’a Neredeyse tüm realist yazarlar anarşik dünyadaki güvenlik sorunlarının çözümü
(1966) göre ise güç dengesi, için, devletleri sürekli olarak birbirine saldırmaktan men edecek yöntem olarak
gücün eşit biçimde dağılımına, dengelemeden bahsederler. Realistlere göre, bir devlet ya da devletler grubu sis
gücün eşit dağılımına
dair ilkeye, mevcut güç temde tamamen ya da kısmen hâkimiyet sağlayacak şekilde orantısız güç artırırsa,
dağılımına, büyük güçlerin diğer devletler bir araya gelip, kabiliyetlerini birleştireceklerdir. Başat gücün za
zayıf devletlerin topraklarını ferini önlemek amacıyla güç dengesi kurulması gerekliliği fikri Thucydides’e ka
eşit biçimde bölüşmelerine
dair ilkeye, güç dağılımındaki dar geriye götürülebilir. Literatürde dengeleme kavramı yukarıdaki ifadeden de
eşitsizlikleri önlemek üzere anlaşılacağı üzere kimi zaman güç dengesi kavramı ile özdeşleştirilse de, aslında
bir güç marjı bırakmaya, bu iki kavram birbirinden farklıdır. Bu çerçevede, bu başlıkta öncelikle güç denge
gücün eşit dağılımını
sağlamak için özel bir role,
si kavramının literatürde nasıl kullanıldığı açıklığa kavuşturularak dengelemenin
gücün dağılımdan avantaj tanımı yapılacak; ardından da realist teorinin dengeleme politikasının amaçları,
sağlamaya, hâkimiyete, tarafları, yöntemleri ve dayanakları hakkındaki önermeleri değerlendirilecektir.
uluslararası politikanın gücün Güç dengesi kimilerine göre, uluslararası sistemde gücün mevcut, ideal ya da
eşit dağılımını sağlama
yönündeki yineleyen eğilimine eşit dağılımını öngören bir çıktı, kimilerine göre bir devlet stratejisi, kimilerine gö
işaret etmektedir. re ise devletlerin dış politika davranışlarını ve sonuçta oluşan uluslararası çıktıları
açıklayan bir teoridir. Güç dengesi kavramına dair çeşitlilikleri Morgenthau’nun
5. Ünite - Realist Güvenlik Çalışmaları 95
OKUMA PARÇASI
Doğru ifade edildiği zaman güç dengesi kuramı, devletler hakkında bazı varsa
yımlardan işe başlar: Devletler, en azından varlıklarını korumak ve en çoğundan
evrensel başatlık arzusunda olan bütüncül faktörlerdir. Devletler ya da onlar adına
hareket edenler bir dereceye kadar makul bir şekilde, amaçlanan sonuçlara ulaşa
bilmek için ellerindeki araçları kullanırlar. Bu araçlar iki genel kategoriye girer: İç
gayretler (ekonomik varlığı artırma çabaları, askeri gücü artırma çabaları, zekice
stratejiler geliştirme çabaları) ve dış gayretler (kendi ittifakını güçlendirme ve büyüt
me faaliyetleri veya karşıt ittifakı zayıflatma gayreti). Çeşitli dış kombinezonlarda
saflara ayrılma oyunu üç ya da daha fazla oyuncu gerektirir ve bir güç dengesi sis
teminin de en azından bu sayıya gereksinme gösterdiği söylenir. Bu beyan yanlıştır.
Çünkü, iki devletli bir sistemde denge politikası yine devam eder, ancak başlangıç
halindeki bir dengesizlik iç çabaları yoğunlaştırarak bertaraf etmeye çalışılır. O halde
kuramın varsayımlarına onun işleyebilme şartlarını da katmamız gerekir: İki ya da
daha fazla sayıda devlet kendi kendilerine yardım etme durumunda bir arada yaşar
lar. Bu sistemde zayıflayan ülkenin yardımına gelecek ya da elindeki her türlü aracı
kullanarak güçlenmek isteyeni durduracak üstün bir gücün bulunmadığı bir hal mev
cuttur. O halde kuram, devletlerin varsayılan güdülerinden ve bunlara karşılık olan
hareketlerinden oluşmaktadır. Kuram, bu hareketlerin oluşturduğu sistemden doğan
kısıtlamaları betimlemekte ve beklenen sonuca işaret etmektedir; yani güç dengesinin
kuruluşunu anlatmaktadır. Güç dengesi kuramının aynen ekonomistlerin verdiği an
lamda bir mikro kuram olduğuna dikkati çekmek isterim. Sistem, aynen ekonomideki
Pazar gibi, kendi birimlerinin hareket ve karşılıklı etkileşimlerinden oluşmaktadır ve
kuram onların davranışları hakkındaki varsayımlara dayanmaktadır. Genellikle bü
yük güçlere bakış açısı olmasına rağmen, güç dengesi kuramı rekabet eden herhangi
bir devlet grubuna uygulanabilir. Ayrıca kuramdan, büyük ve küçük devletlerin iliş
kileri ve birbirlerine olan etkisi hakkında bazı beklentiler elde edilebilir. Bu beklen
tilere ulaşılması ayrıntılı incelemeyi gerektirir. Böyle bir incelemeyi zorunlu olarak
yapmadım.
Dengeleme
Literatürdeki genel kanı uyarınca, güç dengesi, hiçbir devletin mutlak hâkimiyet
ve diğer devletler üzerinde egemenlik konumuna sahip olamayacağı şekilde gü
cün sistemdeki dağılımını ifade eden ve çoğunlukla uluslararası politika çıktısı
olarak benimsenen bir kavramdır. Buna karşılık, yukarıda da belirtildiği üzere,
güç dengesinin bu çıktının gerçekleşmesini sağlayacak bir araç olarak da tanım
landığı görülmektedir. Güç dengesi bir politika olarak tanımlandığında aslında
dengeleme kavramına işaret edilmektedir. Bu nedenle, literatürde genellikle “den
geleme, bir devlet stratejisi ya da dış politika davranışı”, güç dengesi ise, “den
geleme davranışı sonucunda oluşan sistem ya da alt-sistem düzeyinde bir çıktı”
olarak tanımlanmakta ve kullanılmaktadır. Dengelemenin amacı yükselen bir gü
cün hegemonya kurmasını engellemektir; bu engelleme başarılı olursa güç den
gesi doğar. Bir başka deyişle, devletlerin güvenlik tehditleri karşısında dengeleme
stratejileri izlemeleri sonucunda güç dengesi kurulamayabilir.
Büyük devletlerin hangi yöntem ve araçlar eliyle dengeleme politikası izle Waltz’un öğrencisi Stephen M.
dikleri konusunda realist literatürde tam bir uzlaşı mevcuttur. Devletler, bir yan Walt’a göre ittifak, “iki veya
daha fazla egemen devlet
dan kendi askeri kabiliyetlerini artırarak, diğer yandan da ittifaklar kurarak ya arasında güvenlik işbirliği için
da mevcut ittifakları güçlendirerek yükselen bir gücü durdurmaya çalışacaklar yapılan formel ve informel
dır. Devletlerin potansiyel hegemon karşısında askeri kabiliyetlerini geliştirip, bu düzenleme”dir. Bu tanıma
göre, NATO formel bir ittifaktır;
doğrultuda ekonomik ve sınaî altyapılarını güçlendirmeye dayalı faaliyetlerine iç ABD-İsrail arasındaki ilişki
dengeleme yöntemleri adı verilmektedir. İttifaklar eliyle gerçekleştirilen faaliyet ise informel bir ittifak olarak
ler ise dış dengeleme yöntemleri olarak adlandırılmaktadır. Waltz’a göre, devlet adlandırılabilir.
ler güç dağılımındaki değişimler karşısında bekâ sağlamak için self-help prensibi
ışığında ekonomik kabiliyetlerin ve askeri gücün artırılmasına dair iç ve mevcut
ittifakın genişletilip, büyütülmesi ile karşı ittifakın zayıflatılıp, küçültülmesini sağ
layacak dış dengeleme araçlarına sahiptirler.
İttifaklar hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Walt, Stephen M. (1987). The Origins of
Alliances. Ithaca: Cornell.
Özet
Realist Güvenlik Çalışmaları, 1940’larda realist te Tüm realist yazarlara göre, kaynağı ve nedeni ne olur
orinin varsayımlarını kullanarak Stratejik Çalışmalar sa olsun bir devletin güç artırması diğeri için güvenlik
adıyla doğan ve 1980’lerde güvenliğin realist perspek tehdididir. Artan güç hegemonyanın ve kuvvet kulla
tiften analizine getirilen eleştirilerle çeşitlenerek dal nımı ihtimalinin habercisidir; bu nedenle bekâ sağla
lara ayrılan Güvenlik Çalışmalarının günümüzdeki maya çalışan devletlerce bu güce karşı tedbirler alın
alt kollarından birisidir. Realist Güvenlik Çalışmaları, malıdır. Bir başka deyişle, realizmde bir devlet güç
Uluslararası İlişkilerin realist paradigmasından farklı artırdığında diğer devletler buna karşı güvenlik politi
bir analiz çerçevesine sahip olmayıp, güvenliğin kav kaları benimseyecektir. Neredeyse tüm realist yazarlar
ramsallaştırılmasında realist teorilerin temel varsayım anarşik dünyadaki güvenlik sorunlarının çözümü için,
lardan yararlanır. Realist teori ailesinde ortak olarak devletleri sürekli olarak birbirine saldırmaktan men
savunulan varsayımlar aracılığıyla güvenliğin analiz edecek yöntem olarak dengelemeden bahsederler. Rea
edilmesi nedeniyle Uluslararası İlişkilerin realist teori listlere göre, bir devlet ya da devletler grubu sistemde
si, “realist güvenlik teorisi” olarak adlandırılmaktadır. tamamen ya da kısmen hâkimiyet sağlayacak şekilde
İçeriksel olarak ortaya çıkan bu içiçe geçmişlik, esas orantısız güç artırırsa, diğer devletler bir araya gelip,
itibarıyla, realist paradigmada güvenliğin uluslararası kabiliyetlerini birleştireceklerdir.
ilişkilerin başlıca sorunsalı olarak algılanmasından da
kaynaklanmaktadır.
Realist güvenlik anlayışında, realizmin içinde ne tür
ayrışmalar olursa olsun, bu soruya verilebilecek tek bir
cevap vardır: Devlet. Realist teoride güvenlik sorunları
ise kuvvet kullanımı ya da kullanılacağına dair tehdit
ile özdeştir. Thucydides’ten bu yana realist görüşü be
nimseyen neredeyse bütün yazarlar, insan toplulukla
rının kendi içlerinde olduğu kadar dış çevreleriyle iliş
kilerinde de kuvvet kullanımı ve/veya tehdidi ile karşı
karşıya olduklarını belirtmişlerdir.
Güvenlik tehditlerinin niteliği konusunda ortak yak
laşım benimseyen realist teori ailesi, bu tehditlerin
kaynağı üzerinde genel olarak ikiye bölünmüştür. Bir
tarafta güvenlik tehditlerinin devletlerin bilinçli ira
desiyle ortaya çıktığını iddia eden iradî, diğer tarafta
devletlerin iradesi dışında sistemin dayattığı dinamik
ler sonucunda güvenliğin sorun haline dönüştüğünü
öngören yapısal görüş bulunmaktadır. Uluslararası
politikayı insan doğası analojisi ile tanımlayıp, devlet
lerin davranışlarının insan davranışlarına benzediğini
ve uluslararası politika çıktılarının da devletlerin ira
desiyle şekillendiğini ifade eden klasik/siyasi realist
ler birinci görüşü benimserken; devlet davranışlarını
sistem düzeyinde açıklayan yapısal realistler güvenlik
tehditlerinin kaynağına dair ikinci görüşü öne çıkartır
lar. Yapısal anlayış, güvenlik ikilemi ve kutupluluk kav
ramlarıyla güvenlik tehditlerinin kaynağını ve sistemin
istikrarını açıklamaya çalışırlar.
5. Ünite - Realist Güvenlik Çalışmaları 99
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi, Realist Güvenlik Çalış 6. Kenneth M. Waltz aşağıdaki önermelerden hangi
malarında benimsenen varsayımlardan biri değildir? sini ileri sürmüş olamaz?
a. Esas olan bireylerin güvenliğidir. a. Kuvvet kullanımı devletlerin revizyonist irade
b. Devlet uluslararası politikanın temel aktörüdür. lerinden kaynaklanır.
c. Uluslararası sistem anarşiktir. b. Güvenlik tehdidi self-help düzeninden kaynak
d. Düzenin belirleyici ilkesi self-help’tir. lanan güvenlik ikileminden doğar.
e. Sistemde devletler arası güç mücadelesi mevcuttur. c. Sistemin yapısı güvenlik tehditlerinin ortaya
çıkma nedenidir.
2. Aşağıdakilerden hangisi, realist paradigmanın bir d. Güvenlik ikilemleri güç dağılımına bağlı olarak
alt kolu olarak kabul edilmez? istikrarlı ya da göreli barışçıl nitelik taşır.
a. Neorealizm e. İki kutuplu düzenler istikrarlıdır.
b. Yapısal realizm
c. Postyapısal realizm 7. Aşağıdaki dönemlerden hangisi çok-kutupluluğa
d. Klasik realizm örnek teşkil etmez?
e. Neoklasik realizm a. Napolyon Savaşları ile Kırım Savaşı arası dönem
b. Birinci Dünya Savaşı
3. Aşağıdakilerden hangisi güvenliğin realist okulun c. Avrupa Uyumu
da ana aktör olarak benimsenir? d. İkinci Dünya Savaşı
a. Bireyler e. Soğuk Savaş dönemi
b. Devletler
c. Uluslararası örgütler 8. Soğuk Savaş dönemi kutupluluk teorisi açısından
d. Çok uluslu şirketler aşağıdaki örneklerden hangisine uygundur?
e. Kabileler a. Üç-kutupluluk
b. Tek-kutupluluk
4. Aşağıdakilerden hangisi realizmin tehdit tanımı c. İki-kutupluluk
içinde kabul edilir? d. Çok-kutupluluk
a. Kuvvet kullanımı e. Kutupsuzluk
b. Çevre kirliliği
c. Göç 9. Dengeleme aşağıdaki hangi araçlar eliyle sağlanamaz?
d. Ekonomik istikrarsızlık a. Silahsızlanma
e. Kaçakçılık b. İttifak kurulması
c. Karşı ittifakın zayıflatılması
5. Güvenlik tehditlerinin uluslararası sistemin yapı d. Askeri kabiliyetlerin geliştirilmesi
sından kaynaklandığı görüşünü aşağıdaki yaklaşımlar e. Askeri kabiliyetlerin geliştirilmesi için sınai ka
dan hangisi ileri sürebilir? pasitenin güçlendirilmesi
a. Morgenthau realizmi
b. Klasik realizm 10. Çok kutuplu düzenlerde genellikle karşılaşılan
c. Neoklasik realizm dengeleme aracı aşağıdakilerden hangisidir?
d. Neorealizm a. İttifakların kurulup, bozulması
e. Biyolojik realizm b. Askeri kabiliyetlerin geliştirilmesi
c. Askeri kabiliyetlerin geliştirilmesi için sınai ka
pasitenin güçlendirilmesi
d. Deniz gücünün takviye edilmesi
e. Yeni savaş uçaklarının envantere katılması
100 Strateji ve Güvenlik
Yararlanılan ve Başvurulabilecek
Kaynaklar
Akgül-Açıkmeşe, Sinem (2011). “Algı mı, Söylem mi? Niebuhr, Reinhold (1932). Moral Man and Immoral
Kopenhag Okulu ve Yeni-Klasik Gerçekçilikte Gü Society: A Study in Ethics and Politics. New York:
venlik Tehditleri.” Uluslararası İlişkiler, Cilt 8, No. Scribner’s.
30. Paul, T.V., Wirtz, James ve Fortmann, Michel (der.)
Aksu, Fuat (2003). “Türk-Yunan İlişkilerinde Güvenlik (2004). Balance of Power: Theory and Practice
ve Güven Arttırma Çabaları”, Cem Karadeli (der.), in the 21st Century. Stanford: Stanford University
Soğuk Savaş Sonrasında Avrupa ve Türkiye. An Press.
kara: Ayraç Yayınları. Sheehan, Michael (1996). The Balance of Power: His-
Aydın, Mustafa (2004). “Uluslararası İlişkilerin Ger tory and Theory. Londra, New York: Routledge.
çekçi Teorisi: Kökeni, Kapsamı, Kritiği”, Uluslara- Uluslararası İlişkiler Kuramı ve Dünya Siyasal Siste-
rası İlişkiler Dergisi, Cilt 1, No 1. mi: Kenneth Waltz ve George H. Quester (1982).
Butterfield, Herbert (1951). History and Human Rela- çev. Ersin Onulduran. Ankara: A.Ü. Siyasal Bilgiler
tions. Londra: Collins. Fakültesi Yayınları.
Buzan, Barry (1991). People, States and Fear: An Vasquez, John A. ve Elman, Colin (der.) (2003). Rea-
Agenda for International Security Studies in the lism and the Balancing of Power: A New Debate.
Post-Cold War Era. Harlow, Londra. New Jersey: Prentice Hall.
Collins, Alan (1997). The Security Dilemma and the Walt, Stephen M. (1987). The Origins of Alliances. It
End of the Cold War. Edinburgh: Keele University haca: Cornell.
Press. Waltz, Kenneth N. (1979). Theory of International
Collins, Alan (2004). “State-Induced Security Dilem Politics. New York: Random House.
ma: Maintaining the Tragedy”, Cooperation and Wheeler, Nicholas J. ve Ken Booth (1992). “The Secu
Conflict, Cilt 39, No 1. rity Dilemma”, John Baylis ve N. J. Rengger (der.),
Evans, Graham ve Jeffrey Newnham (2007). Uluslara- Dilemmas of World Politics: International Issues
rası İlişkiler Sözlüğü, çev. Ahsen Utku. İstanbul: in a Changing World. Oxford: Clarendon Press.
Gökkubbe. Wight, Martin (1966). “The Balance of Power”, Herbert
Haas, Ernst B. (1953). “The Balance of Power: Presc Butterfield ve Martin Wight (der.), Diplomatic In-
ription, Concept, or Propoganda”, World Politics, vestigations: Essays in the Theory of Internatio-
Cilt 5, No 4. nal Politics. Londra: Allen&Unwin.
Herz, John J. (1950). “Idealist Internationalism and the Wolfers, Arnold (1951). “The Pole of Power and the
Security Dilemma”, World Politics, Cilt 2, No 2. Pole of Indifference”, World Politics, Cilt 4, No 1.
Kolodziej, Edward A. (2005). Security and Internati- Zinnes, Dana A. (1967). “An Analytical Study of the
onal Relations. Cambridge: Cambridge University Balance of Power Theories”, Journal of Peace Rese-
Press. arch, Cilt 4, No 3.
Mearsheimer, John M. (1990). “Back to the Future: Ins
tability in Europe After the Cold War”, Internatio-
nal Security, Cilt 15, No 1.
Morgan, Patrick (2007). “Security in International Po
litics: Traditional Approaches”, Alan Collins (der.),
Contemporary Security Studies. Oxford: Oxford
University Press.
Morgenthau, Hans J. (1967). Politics Among Nations:
The Struggle for Power and Peace, 4. B., New York:
Alfred A. Knopf.
Morgenthau, Hans J., Uluslararası Politika: Güç ve
Barış Mücadelesi, çev. Baskın Oran ve Ünsal Os
kay. Ankara: Türk Siyasi İlimler Derneği Yayınları.
6
STRATEJİ VE GÜVENLİK
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Soğuk Savaşın sona ermesinin ardından, Güvenlik Çalışmaları gündemindeki
değişiklikleri belirleyebilecek,
1990’lardan itibaren Güvenlik Çalışmalarının geleceğine yönelik ne tür sorgu
lamaların yapıldığını tespit edebilecek,
Güvenlik Çalışmalarındaki yeni yaklaşım ve teorileri açıklayabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Güvenlik Çalışmaları • Kopenhag Okulu
• Güvenlik Teorileri • Eleştirel Güvenlik Çalışmaları
• Yeni Güvenlik Çalışmaları • Güvenlik Epistemolojisi
İçindekiler
• GÜVENLİK ÇALIŞMALARINDA
GÜNDEM DEĞİŞİMİ
• GÜVENLİK ÇALIŞMALARININ
Strateji ve Güvenlik Güvenlik Çalışmalarında Değişim
SORGULANMASI
• GÜVENLİK ÇALIŞMALARINDA YENİ
YAKLAŞIMLAR
Güvenlik Çalışmalarında
Değişim
Tablo 6.1 Askeri güvenlik, devletlerin saldırı ve savunmaya dayalı silahlı kabiliyetleri ile
Buzan’ın Güvenlik birbirlerinin niyetleri konusundaki algılamaları arasında iki-düzeyli karşılıklı
Sektörleri Yaklaşımı
etkileşime ilişkindir.
Kaynak: Buzan, Siyasi güvenlik, devletlerin örgütsel istikrarı, hükümet sistemleri ve onlara
Barry (1991). meşruiyet veren ideolojilere ilişkindir.
People, States and
Fear: An Agenda Ekonomik güvenlik, devletin gücünü ve refahını kabul edilebilir düzeyde
for International sürdürebilmek için kaynaklara, finansmana ve pazarlara erişime ilişkindir.
Security Studies in Toplumsal güvenlik, dil, kültür, dini ve ulusal kimlik ile geleneklerin geleneksel
the Post-Cold War kalıplarının gelişimi için kabul edilebilir koşullar dahilinde sürdürülebilirliğine ilişkindir.
Era. Harlow, Londra:
Pearson Longman, 2. Çevre güvenliği, tüm diğer insani teşebbüslerin varlığının dayandığı gerekli destek
B., s. 19-20. sistemi olarak yerel ve gezegenin biyosferinin korunmasına ilişkindir.
Barry Buzan tarafından ortaya atılan beş güvenlik sektörü yaklaşımında ele alınan
1 kategoriler nelerdir?
Soğuk Savaşın sona ermek üzere olduğu yıllarda askeri güvenlik anlayışını
sorgulayan ve güvenlik gündeminin genişletilmesi yaklaşımını benimseyen ya
zarlar arasında Jessica Tuchman Mathews, Brad Roberts, Theodore Moran da bu
lunmaktadır. Mathews, güvenlik tanımının çevresel ve demografik unsurları da
içerecek şekilde genişletilmesini savunurken, Moran ekonomik, Roberts da insan
hakları konularının güvenlik gündemine dahil edilmesi gerektiğini savunmuşlar
dır. Soğuk Savaşın sona ermesiyle birlikte güvenlik gündeminin açlıktan kadın
sorunlarına, çevrenin kirletilmesinden ekonomik istikrarsızlıklara ve hatta salgın
hastalıklara karşı geniş bir yelpazede ele alınmasını destekleyen eserler artan bi
çimde yazına girmiştir.
Tablo 6.2 Çevre Sorunları Peter H. Gleick, Thomas Homer-Dixon, Norman Myers
1990’lardaki
Çalışmalarda Kadın Sorunları Ann Tickner, Rebecca Grant
Örneklenen Bazı Yeni Göç-Kimlik Myron Weiner, Ole Wæver
Güvenlik Tehditleri Ekonomik Bağımlılık Beverly Crawford
doksanlı yıllarda güvenlik gündeminin salt askeri konuların ötesinde, insan, dev
let, hatta üzerinde yaşadığımız gezegenin güvenliğini ilgilendiren başka hususları
da içerecek şekilde geliştirilmesi çağrıları ile karşımıza çıkmıştır” (Bilgin, 2010)
OKUMA PARÇASI
“Yeni Güvenlik Ne Değildir?
“Yeni Güvenlik” denildiğinde çoğunlukla güvenlik anlayışının daha geniş bir tehdit
yelpazesini içerecek şekilde genişle(til)mesi anlaşılmaktadır. Bu “yeni” tehditler, as
kerî tehditlerin yanı sıra ekonomik eşitsizlik ve adaletsizlik, çevre kirliliği ve doğal
kaynakların yok olması, etnik anlaşmazlıklar, uluslararası göç, uyuşturucu ticareti,
kaçakçılık vb. sorunları da içermektedir. Ancak, “yeni güvenlik” sadece gündemin ge
nişle(til)mesinden ibaret değildir. Gündemin genişle(til)mesi, “yeni güvenlik” anlayı
şının benimsenmesinin uygulamadaki yansımasıdır...Bir felsefe olarak yeni güvenlik
anlayış ve uygulamalarının merkezine insanın ihtiyaçlarını yerleştirmeyi hedefleyen
topyekûn bir yenilenme girişimidir. Güvenliğe yaklaşımdaki bu dönüşüm, daha bü
tüncül, güvenliğin askerî ve tüm boyutlarını içeren bir anlayışın benimsenmesi anla
mına gelir. Bunu yaparken sorulan temel soru şudur: Güvenlik kimin içindir? Verdiği
cevap da şöyledir: güvenlik insan içindir.
Yeni güvenlik yaklaşımı ile gündeme eklenen yeni tehditlerden Batı literatür ve uy
gulamasında “yumuşak güvenlik (soft security)” diye de bahsedilmektedir. Eskinin,
devletlerin sınırları dışından kaynaklanan askerî tehditleri ise “sert güvenlik (hard
security)” olarak adlandırılmaktadır. Gerçekten de kullanıldığında binlerce hat
ta yüz binlerce hayatı tehdit edebilecek kitle imha silahlarının dünya güvenliğine ve
üzerinde yaşadığımız gezegenin ve sonraki nesillerin geleceğine oluşturduğu tehdit
ile karşılaştırıldığında ekonomik, çevresel ve benzeri sorunlar “yumuşak” kalabilir.
Dünyanın bazı bölgelerinde (mesela Afrika’da) insanların yiyecek yemek, içecek su
bulamamaları ve bu yüzden göç etmek ya da yasa dışı yöntemlerle (mesela uyuştu
rucu ticareti) geçimlerini sağlamak durumunda kalmaları da “yumuşak tehditler”
olarak görülebilir. Ancak bu insanların içinde bulundukları güvensizlik ortamında
bu tehditler gayet sert bir şekilde hissedilmektedir. Diğer bir deyişle, “yumuşak-sert”
tehditler arasındaki ayırım içecek su, yiyecek yemek, barınacak yer gibi bazı konu
larda kendini güvencede hisseden (çoğu zaman Batı-merkezli) bir bakış açısından
yapıldığında anlamlı gibi görünse de, bu güvensizliklerle günbegün mücadele etmek
durumunda olan gelişmekte olan ülkelerin insanları için çok da anlamlı değildir. Ay
rıca küreselleşme ile gittikçe daha da adaletsiz bir hâl alan dünyadaki kaynak dağılı
mının yarattığı ortamın Batıyı da nasıl “sert” bir şekilde vurabileceği terör saldırıları
ile net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Diğer bir deyişle askerî tehditleri “sert”, diğerlerini
ise “yumuşak” olarak nitelendiren bu ve benzeri yaklaşımlar, yalnızca insani güven
sizliklere çare olmakta yetersiz kalmaz aynı zamanda bu güvensizliklerin kendilerini
yeniden üretmelerine de zemin hazırlar...
Kaynak: Bilgin, Pınar (2010). “Güvenlik Çalışmalarında Yeni Açılımlar: Yeni Gü
venlik Çalışmaları”, Stratejik Araştırmalar, Cilt 8, No 14, s. 79-80.
106 Strateji ve Güvenlik
...bazı yazarlar, güvenlik kavramının yoksulluk, AIDS, çevre sorunları, uyuşturucu ka
çakçılığı gibi konuları kapsayacak şekilde derinleştirilmesini önermektedir. ...güvenlik
çalışmalarını aşırı derecede genişletmek, kirlilik, çocuk istismarı ve ekonomik sorun
ların güvenlik tehdidi olarak görülmesini sağlar. Alanı bu şekilde tanımlamak, onun
entelektüel tutarlılığına zarar verir ve önemli sorunlara çözüm üretmeyi zorlaştırır.
Kaynak: Walt,Stephen M. (1991). “The Renaissance of Security Studies”, Internatio
nal Studies Quarterly, Cilt 35, No 2, s. 213.
Tablo 6.3 İlk görüşe göre, alan askeri konularla sınırlı tutularak, Uluslararası İlişkilerin alt-disiplini olarak
Güvenlik Çalışmaları varlığını sürdürmelidir. Bu çerçevede, Güvenlik Çalışmalarının Realist Güvenlik Çalışmaları ile
Disiplininin sınırlı kalması düşüncesi hakimdir (Bkz. Ünite 6).
Geleceğine Dair
Görüşler İkinci görüşe göre, Güvenlik Çalışmaları alt-disiplini yeni gündem ile birlikte anlamını yitirmiş
tir, bu nedenle Uluslararası İlişkiler genel çatısına yeniden entegre edilmelidir. Örneğin, Richard
Betts’e göre (1997), güvenlik kavramının çıkar ve refaha ilişkin tüm konularla özdeşleştirilmesi
sonucunda alanın sınırları belirsizleşmiştir. “Bir alt-disiplin konuya ilişkin tüm sorunları kapsayacak
kadar geniş, ana alan ve diğer alt-alanlardan ayrıştırılabilecek ve tutarlı bir araştırma alanı
olabilecek kadar da dar tutulmalıdır”. Benzer bir görüş de David Baldwin (1995) tarafından ileri
sürülmüştür: “Güvenlik Çalışmaları’nın kapsamının genişletilmesi, zaten alt-disiplin olan
Güvenlik Çalışmaları ile ana alan Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika çalışmaları arasındaki
belirsiz ayrımı daha da belirsiz hale getirmiştir...Belki de Güvenlik Çalışmaları alt-disiplinini
ortadan kaldırmanın zamanı gelmiştir.”
Üçüncü görüşe göre, alan askeri tehditler dışındaki sorunları da içerecek şekilde Uluslararası
İlişkiler disiplininin parçası olmaya devam etmelidir.
6. Ünite - Güvenlik Çalışmalarında Değişim 107
Bugün gelinen noktada, genel eğilimin üçüncü görüşle uyumlu olduğu söy
lenebilir. Yeni Güvenlik Çalışmaları genişleyen güvenlik gündemini de içerecek
şekilde Uluslararası İlişkilerin alt-disiplini olarak varlığını sürdürmektedir. Buna
karşılık, Güvenlik Çalışmalarının yeni tartışmalarına baktığımızda, gündemin ya
da güvenlik sektörlerinin ötesinde güvenlik özneleri, tehditlerin iç/dış boyutla
rı, güvenlik siyaseti ve Güvenlik Çalışmalarında epistemoloji gibi konuların yeni
yaklaşımların merkezine yerleştiği gözlenmektedir. Yeni Güvenlik Çalışmalarının
başlıca tartışmaları Buzan ve Lene Hansen (2009) tarafından beş soru çerçevesin
de yalın bir şekilde özetlenmiştir.
Bu tabloda yer alan birinci ve ikinci soruların cevapları ile ilgili tartışmaları Birinci
Ünitede bulabilirsiniz.
108 Strateji ve Güvenlik
Post-yapısalcı yaklaşımlar Literatürde güvenlik teorilerinin bütünü hakkında yapılan geniş bir değerlen
uluslararası ilişkilerin ne
olduğundan daha çok, dirme de Steve Smith’e aittir. Smith, 1999 tarihli makalesinde, geleneksel akım dı
Uluslararası İlişkiler disiplininin şında kalan belli başlı teorileri şu yedi başlık altında toplayıp, ana hatlarıyla özetle
söylemsel pratiklerinin mektedir: Alternatif Savunma ve Ortak Güvenlik, Üçüncü Dünya Güvenlik Okulu,
bunu nasıl inşa ettikleri ile
ilgilenmektedir. Kopenhag Okulu, İnşacı, Eleştirel, Feminist ve Post-Yapısal Güvenlik Çalışmaları.
Post-yapısalcıların verili tüm Güvenlik teorilerini genel olarak analiz eden diğer bir çalışma da Security Studies
sınırları yıkma amaçları, Today başlıklı kitaptır. Terry Terriff vd. (1999) tarafından kaleme alınan bu kitapta
yıktıklarının yerine yeni birşey
koymadıkları, dolayısıyla geleneksel güvenlik anlayışı ile birlikte Barış Araştırmaları, feminist ve post-poziti
disiplini yalnızca teorik bir vist yaklaşımlar ayrı bölümler halinde incelenmektedir. Benzer şekilde, realist, fe
çatışmaya sürükledikleri ve
gerçeklerden uzaklaştırdıkları minist, post-yapısal, Eleştirel Güvenlik Teorilerini ve Kopenhag Okulunu ayrı ayrı
en fazla eleştirilen yönleri analiz eden Michael Sheehan (2005), eleştirel güvenlik teorisinin uluslararası gü
olmuştur. Esasında post- venliğin çalışılmasındaki en geçerli yaklaşım olduğunu iddia etmektedir.
yapısalcılar da geleneksel
yaklaşımlarla aynı şekilde Türkçe literatürde bu yönde bir değerlendirmeye ilk kez Oktay Tanrısever’in
uluslararası ilişkiler alanının (2005) güvenlik kavramını incelediği makalede rastlanmaktadır. Bu makalede
savaş, anarşi, devlet gibi
geleneksel kavramları ile Uluslararası İlişkiler disiplininde güvenlik kavramının nasıl tartışıldığı incelen
diplomasi, strateji, uluslararası mekte; siyasal realizm, çoğulculuk, yapısalcılık ve eleştirel güvenlik kuramları
rejimler gibi geleneksel kapsamında güvenliğin nasıl kavramsallaştırıldığı ele almaktadır. Pınar Bilgin’in
konularıyla ilgilenmektedirler.
Fakat post-yapısalcılar 2010 yılındaki makalesi ise Yeni Güvenlik Çalışmaları kavramını Türkçe literatü
temel amaçlarını geleneksel re kazandırarak, Kopenhag Okulu ile Eleştirel Güvenlik Çalışmaları başta olmak
yaklaşımların bu kavram ve
konular aracılığıyla belirli üzere yeni güvenlik yaklaşımlarını ele almıştır.
anlayışları nasıl imtiyazlı hale Güvenlik Çalışmaları alt-disiplinini teşkil eden teoriler bakımından ABD ve
getirdiğini göstermek ve bu Avrupa’da farklı anlayışların hâkim olduğu görüşü sıklıkla dile getirilmektedir. Bu
bağlamda da uluslararası
ilişkiler kavrayışımızı çerçevede, 1980’lerde Avrupa’nın kendi güvenlik yaklaşımlarını oluşturmasının
geliştirmek olarak ortaya ardından, özellikle de 1990’larda güvenlik teorileri birisi ABD, diğeri de Avrupa
koymaktadırlar. merkezli olmak üzere iki kümede toplanmıştır.
venlik analizi ile ilgilenir hale gelmişlerdir. Hatta Avrupa’da gelişen güvenlik te
orilerinin Uluslararası İlişkiler teorilerinin gelişimine katkıda bulunduğu da iddia
edilmektedir. Örneğin, 1980’lerde, yerini postmodern yaklaşımların üstünlüğüne
bırakacakken, Booth ve diğerlerinin çabaları ile birlikte Eleştirel Güvenlik Çalış
malarının güvenliği açıklama konusundaki değeri anlaşılınca, eleştirel teori Ulus
lararası İlişkiler disiplinindeki saygınlığını geri kazanmıştır. Benzer şekilde, Av
rupa’da Kopenhag Okulunca geliştirilen söylem analizine dayalı “güvenlikleştirme
teorisi” Uluslararası İlişkiler genelinde söylem analizinin kullanılmasına öncülük
etmiştir. Sonuç itibarıyla, Uluslararası İlişkiler teorileri ABD’deki Güvenlik Çalış
maları’nı yönlendirirken, salt güvenliğe özgü teoriler Avrupa merkezli Güvenlik
Çalışmalarını şekillendirmiş ve Uluslararası İlişkiler teorilerini etkilemiştir.
ABD ve Avrupa merkezli Güvenlik Çalışmaları arasındaki farklılıkların köke
ninde epistemolojik ayrımlar da bulunmaktadır. Bu çerçevede, Uluslararası İliş
kiler disiplininde ABD’de hâkim olan rasyonel ve Avrupa’da başat nitelik taşıyan
yansıtmacı (reflectivist) teoriler arasındaki tartışmanın epistemolojik boyutu da
Güvenlik Çalışmaları alanında kendini göstermiştir. Wæver tarafından neorea
lizm ve neoliberalizmin birleştiği “neo-neo sentezi” olarak tanımlanan rasyonel
yaklaşımlarda, pozitivist yöntemlerden yararlanılmaktadır. Avrupa’da ise genel
olarak doğa bilimlerinin yaklaşımlarının sosyal bilimlerde kullanılmasına karşı
çıkan ve dolayısıyla pozitivizme meydan okuyan yansıtmacı (reflectivist) teori
ler etkilidir. Bu çerçevede, Avrupa’da gelişen Eleştirel, Feminist ve Post-modern
Güvenlik Çalışmaları’nda neden-sonuç ilişkileri ortaya koyan ampirik analizler
reddedilerek, güvenlik gözlemlere, değer yargılarına ve söyleme bağlı olarak post-
pozitivist yöntemlerle incelenmektedir.
ABD ve Avrupa’daki epistemolojik anlayışlar arasındaki farklılık, rasyonel ve
yansıtmacı teoriler kapsamında yer almayan -kimi yazarlarca her ikisi arasında
orta yol olarak tanımlanan- sosyal inşacılık akımının güvenliğe uyarlanmasında
da karşımıza çıkar. İnşacı yaklaşımda, devletlerin güvenlik alanındaki davranışla
rının materyal unsurlarca değil; normlar, kültür ve kimlik gibi normatif faktörler
tarafından inşa edildiği savı ileri sürülür. Amerikan inşacılığı olarak tanımlanan
ve Wendt’in geleneğini takip eden yaklaşımda nedensel ilişkiler, yani pozitivist
analizler söz konusudur. Nükleer ve kimyasal silahların kullanılması konusun
daki tabunun norm haline dönüşmesi ve bu norm nedeniyle devletlerin bu tür
silahları kullanmayacağı sonucuna ulaşılması Amerikan inşacılığındaki poziti
vizme örnek olarak gösterilebilir. Buna karşılık, Avrupa’da Güvenlik Çalışmaları
alanında inşacılığın temsilcilerinden biri olan Kopenhag Okulunda güvenlik po
zitivist yöntemlerle değil, söyleme dayalı olarak, yani post-pozitivist yöntemlerle
analiz edilmektedir. Sonuç itibarıyla, bir genelleme yapıldığında, ABD merkezli
Güvenlik Çalışmaları’nın pozitivist, Avrupa merkezli Güvenlik Çalışmaları’nın da
post-pozitivist epistemolojiye sahip olduğu görüşünü benimsemek mümkündür.
Son olarak, ABD ve Avrupa merkezli Güvenlik Çalışmaları güvenlik teorilerinin
işlevleri bakımından da farklılık arz etmektedir. Avrupa kökenli güvenlik teorile
rinin özünde güvenliğin kavramsallaştırılması bulunmaktadır. Avrupa, daha çok
güvenlik “bireysel, ulusal, cinsiyete dayalı veya toplumsal düzeyde mi ele alınmalı?”,
“askeri tehditler veya toplumsal, ekonomik, çevresel, insani, siyasi tehditler ışığında
mı değerlendirilmeli?”, “hangi metodolojik ve epistemolojik yaklaşımlar ışığında
analiz edilmeli?” gibi soruları tartışmaktadır. Bu sorulara verilen cevaplar netice
sinde de pratik incelenmektedir. Diğer bir ifadeyle, önce kavram oluşturulmakta,
ardından bu kavram pratiğe uyarlanmaktadır. Bu çerçevede, Avrupa kökenli gü
112 Strateji ve Güvenlik
venlik teorilerinin amacı teoriye ve akademiye hizmet etmektir. Buna karşılık, ABD
merkezli teoriler, güvenlik kavramının analizi ile ilgilenmemektedir. ABD’deki gü
venlik teorilerin genel olarak işlevi neden-sonuç ilişkileri ortaya koyarak politika
oluşturuculara yol göstermek, yani pratiğe hizmet etmektir.
Sonuç olarak, bugün vardığımız noktada Güvenlik Çalışmaları alt-disiplini
büyük ölçüde ABD ve Avrupa merkezli olarak kümelenen onlarca güvenlik teori
sine ev sahipliği yapmakta, her bir teori de güvenliği farklı şekilde kavramsallaş
tırmaktadır. Bu teorilerden herhangi birisinin tek başına alanın ana kavramı olan
güvenlik kavramını açıklayabildiğini iddia etmek ise olanaksızdır.
6. Ünite - Güvenlik Çalışmalarında Değişim 113
Özet
Güvenlik Çalışmaları, 1940’larda Stratejik Çalışmalar Güvenlik gündeminin genişlemesi tartışmasına paralel
adıyla doğarak, uzun yıllar boyunca realist bakış açısı olarak, Güvenlik Çalışmaları alanının geleceği konu
nın etkisinde kaldıktan sonra, günümüzde Realist Gü sunda üç farklı görüş ortaya çıkmıştır. İlk görüş, ala
venlik Çalışmaları da dahil olmak üzere pek çok gü nın askeri konularla sınırlı tutulmasını; ikinci görüş,
venlik teorisine ev sahipliği yapan kapsamlı bir disiplin alanın anlamını yitirmesi nedeniyle Uluslararası İliş
haline gelmiştir. Her ne kadar Soğuk Savaş yıllarında kiler disiplinine entegre edilmesini; üçüncü görüş de
eleştirilerle karşılaşsa da, esas olarak Soğuk Savaşın alan askeri tehditler dışındaki sorunları da içerecek şe
sona ermesi Güvenlik Çalışmaları’nda etkili olmuştur. kilde Uluslararası İlişkiler disiplininin parçası olmaya
SSCB’nin dağılması ve iki kutuplu düzenin sona erme devam etmesini içermektedir.Bugün gelinen noktada,
siyle Uluslararası İlişkiler disiplininde başlayan değişi genel eğilimin üçüncü görüşle uyumlu olduğu söyle
min Güvenlik Çalışmaları alt-disiplini bakımından üç nebilir. Yeni Güvenlik Çalışmaları genişleyen güvenlik
önemli sonucu olmuştur: Güvenlik gündeminin dönü gündemini de içerecek şekilde Uluslararası İlişkilerin
şümü, Güvenlik Çalışmalarının sorgulanması ve yeni alt-disiplini olarak varlığını sürdürmektedir.
yaklaşımların doğması ya da gelişmesi. Soğuk Savaşın sona erişinin Güvenlik Çalışmaları
1970’lerde başlayan, fakat nükleer gerilimin azaldı açısından bir diğer sonucu da alt-disiplinin pek çok
ğı détente (yumuşama) yıllarında askeri tehditlerin alt parçaya bölünmesidir. Aslında, Soğuk Savaşın her
belirleyiciliğinin gölgesinde kalarak, gelişme imkanı döneminde, ama özellikle sonuçlanmasına yakın za
bulamayan güvenlik gündemi, Soğuk Savaşın sona er manlarda Stratejik Çalışmalara alternatif çeşitli teori
mesiyle hızla genişlemeye ve yeni tartışmalara tanık ler mevcuttu. Fakat, güvenlik alanında teorik açıdan
olmuştur. Güvenlik gündeminin çevresel, ekonomik verimlilik esas olarak 1990’larda başlamıştır. Bu çer
ve benzeri sorunları kapsayacak şekilde genişletilme çevede, daha önceki dönemlerdeki çabaların istisnaî
si gerektiği anlayışının Batı yazınındaki temeli 1983’te niteliğe sahip olduğuna ilişkin bir yorumda bulunu
Barry Buzan ve Richard Ullman’ın eserleriyle atılmış labilir. 1990’larla birlikte farklı teorilerin ortaya atı
tır. Fakat, Soğuk Savaşın sona erişini takip eden ilk lıp, eskilerin gözden geçirildiğini görülür. Bu geliş
yıllardaki güvenlik literatürü ayrıntılı olarak incelen melerin sonucunda da, güvenlik teorilerinin karşılıklı
diğinde, karşımıza çıkan sayısız eser, genişleme tartış olarak birbirini eleştirdiği ve birbirlerinin eksiklerini
masının esas olarak Soğuk Savaş’ın sona ermesinin bir bulup gidermeye çalıştığı yoğun bir teori üretim dö
ürünü olduğunu gösterir. Bir başka deyişle, Soğuk Sa nemi başlamıştır.
vaş döneminde SSCB-ABD nükleer gerilimi nedeniyle
ikinci plana atılan askeri nitelik taşımayan sorunların
bu gerilim ortadan kalktığında Güvenlik Çalışmaları
kapsamında incelenmesi çoğunluk tarafından destek
lenen bir yaklaşım haline dönüşmüştür.
114 Strateji ve Güvenlik
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangileri, Soğuk Savaşın sona er 6. Aşağıdakilerden hangisi, Kopenhag Okulu’nun te
mesinin Güvenlik Çalışmaları üzerindeki etkileri ara mel yaklaşımları arasında değerlendirilemez?
sında yer almaz? a. Bölgesel güvenlik kompleksleri
a. Stratejik Çalışmaların başat gücünün artması b. Güvenlikleştirme
b. Güvenlik gündeminin dönüşümü c. Güvenlik sektörleri
c. Güvenlik Çalışmalarının sorgulanması d. Özgürleştirme
d. Yeni güvenlik tehditlerinin ve aktörlerinin var e. Güvenlik-dışılaştırma
lığının tartışılması
e. Yeni güvenlik yaklaşımlarının doğması ya da 7. Aşağıdaki yazarlardan hangisi, Kopenhag Okulu
gelişmesi temsilcilerinden biridir?
a. Michel Foucault
2. Aşağıdakilerden hangisi, Barry Buzan’ın güvenlik b. Ole Wæver
sektörleri yaklaşımındaki sektörler arasında yer almaz? c. Didier Bigo
a. Askeri güvenlik d. Peter Katzenstein
b. Ekonomik güvenlik e. Tarık Barkawi
c. Toplumsal güvenlik
d. Çevresel güvenlik 8. Aşağıdakilerden hangisi, Eleştirel Güvenlik Çalış
e. Siber güvenlik malarının temel kavramı olarak kabul edilir?
a. Güvenlik-dışılaştırma
3. Stephen M. Walt, Güvenlik Çalışmaları alanının b. Güvenlikleştirme
aşağıdaki sorunlardan hangisiyle ilgilenmesi gerektiği c. Özgürleştirme
ni savunur? d. Güvenlik inşası
a. Ekolojik sorunlar e. Güvenlik kültürü
b. Kuvvet kullanımı ya da kullanımı tehdidi
c. Mülteciler 9. Post-yapısal Güvenlik Çalışmalarında, güvenlik
d. Ekonomik istikrarsızlıklar bilgisine ulaşmak için aşağıdaki yöntemlerden hangisi
e. Başarısız devletler kullanılır?
a. Söylem analizi
4. Aşağıdakilerden hangisi, Soğuk Savaş sonrasında b. Nesnel epistemoloji
Güvenlik Çalışmaları alanının geleceğine dair tartış c. Öznel epistemoloji
malar arasında sayılmaz? d. Oyun teorisi
a. Güvenlik Çalışmalarının sadece çevre güvenliği e. Çatışma analizi
ile sınırlı tutulması
b. Güvenlik Çalışmalarının Uluslararası İlişkilerin 10. Aşağıdaki yazarlardan hangisi, Eleştirel Güvenlik
alt disiplini olması Çalışmaları alanının temsilcilerinden biri olarak kabul
c. Güvenlik Çalışmalarının Uluslararası İlişkiler edilir?
alanına entegre edilmesi a. Ken Booth
d. Güvenlik Çalışmalarının askeri sorunların ana b. Kenneth M. Waltz
liziyle sınırlı tutulması c. Hans Morgenthau
e. Güvenlik Çalışmalarının her türlü güvenlik teh d. Alexander Wendt
didini kapsaması e. Joseph Nye
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Soğuk Savaş sonrası dönemin tek süper gücü konumundaki ABD’nin Soğuk Sa
vaş sırasında, sonrasında ve 11 Eylül saldırılarının ardından güvenliği nasıl al
gıladığını belirleyebilecek,
Soğuk Savaş Dönemi’nin süper gücü, Soğuk Savaş sonrası dönemin ise büyük
gücü olan Rusya Federasyonu’nun güvenlik anlayışını ifade edebilecek,
Devlet-benzeri özellikleriyle büyük güç olarak anılan Avrupa Birliği’nin güven
lik yaklaşımını açıklayabilecek,
Soğuk Savaş sonrası dönemin diğer bir büyük gücü olan Çin’in güvenlik algıla
malarını ve izlediği stratejiyi analiz edebileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Büyük Güç • Rusya Federasyonu
• ABD • Avrupa Birliği
• 11 Eylül Saldırıları • Çin
• SSCB
İçindekiler
Soğuk Savaş sonrası dönemin tek süper gücü konumundaki ABD’nin Süper Güç: Süper güçler
birinci sınıf askerî/siyasi
Soğuk Savaş sırasında, sonrasında ve 11 Eylül saldırılarının ardından kabiliyetler ile bunları
1 güvenliği nasıl algıladığını belirlemek destekleyecek nitelikte
ekonomik kabiliyetlere ve
tüm bu kabiliyetlerini küresel
düzlemde uygulayabilme
Soğuk Savaş Dönemi’nin iki süper gücünden biri, Soğuk Savaş sonrasında ise yeteneğine sahip olan ve
dünyanın tek süper gücü olarak tanımlanan ABD’nin güvenlik politikalarını üç bu statüleri diğer güçlerce
tanınan güçlerdir. Bu kriterler
dönemde incelemek mümkündür: Soğuk Savaş Dönemi, Soğuk Savaş sonrası dö dikkate alındığında, 19.
nem ve 11 Eylül saldırıları sonrası dönem. yüzyılda İngiltere, Fransa ve
Rusya, Birinci Dünya Savaşı
sonrasında İngiltere, ABD
Soğuk Savaş Dönemi’nde ABD’nin Güvenlik Politikaları ve SSCB, İkinci Dünya Savaşı
ABD, 1787’deki kuruluşundan İkinci Dünya Savaşı’na kadar yalnızcılık politikası iz sonrasında ABD ve SSCB ile
Soğuk Savaş sonrasında ABD
lemiştir. Güney Amerika ülkelerinin bağımsızlıklarını kazanmaya başladıkları bir bu statüye sahiptir.
dönemde, ABD Başkanı James Monroe tarafından 1823’te ilan edilen bu politikanın
özünde, kendi kendine yetebilen Amerika kıtasının Avrupa sömürgeciliğine kapatıl
ması ve ABD’nin Avrupa’nın iç çekişmelerine müdahil olmaması anlayışı yatmaktadır.
Monroe doktrini olarak anılan bu politika çerçevesinde, ABD bir taraftan bir asırdan
fazla dönemin uluslararası (temelde Avrupa) çatışmalarından uzak durmuş, diğer ta
raftan Avrupa’nın kolonyal devletlerinin Amerika kıtasında hareketlerini engelleyerek
bölgede kendisi için güvenli bir “arka bahçe” oluşturmuştur. ABD yalnızcılık politi
kasını ancak İkinci Dünya Savaşı sırasında Pearl Harbor donanma üssünde saldırıya
uğraması sonucunda terk etmiş ve o zamana kadar izlediği “müttefik devletlere yakın
tarafsızlık” politikası yerine “savaşan taraf ” olarak savaşa katılmıştır (Aydın, 2001).
118 Strateji ve Güvenlik
Balkan İttifakı (1954): Soğuk Savaş Dönemi’nde iki süper Bağdat Paktı (1955): Başkan Eisenhower’la birlikte
gücün mücadele alanlarından birisi olan Balkanlar bölgesinde ABD’nin Orta Doğu politikasının gözden geçirilmesi
kurulacak bir pakt, ABD’nin SSCB’yi çevreleme politikası için neticesinde, SSCB’nin bölgeye yayılmasının önlenmesi
önemliydi. amacıyla çevreleme kapsamında Türkiye, Irak,
Bu çerçevede, 1954’te Türkiye, Yunanistan ve Yugoslavya arasında İran, Pakistan ve İngiltere arasında Şubat 1955’te
imzalanan antlaşmaya göre, taraflardan herhangi birisinin imzalanan antlaşmayla kurulmuştur. SSCB’nin
saldırıya uğraması hâlinde, diğer tarafların gecikmeksizin yardıma bölgeye girişini engellemek amacını taşıyan Pakt,
gitmesi öngörülmekteydi. Türkiye ve Yunanistan’ı Marshall Arap devletlerinin Pakta katılmamaları ve SSCB’yle iş
Planı’yla Batı Blokuna dahil eden ABD, Balkan İttifakıyla birlikte birliğine gitmeleri nedeniyle başarısız olmuştur.
Yugoslavya’yı da kendi tarafına çekebilmiştir.
ABD’nin ilk savunma bakanı politikanın ve ulusal güvenlik politikalarının belirlenmesinde başkan ve dışişleri
James Vincent Forresdal’dır.
bakanının yanında çok önemli bir kimlik kazanmıştır (Erhan, 2001). Ulusal Gü
venlik Yasası’yla birlikte getirilen bir diğer yenilik de Ulusal Güvenlik Konseyi’nin
kurulmasıdır. Konsey, ulusal güvenlik ve dış politika konularında başkana yardım
cı olmak ve danışmanlık yapmakla yükümlü hâle getirilmiştir. Bu çerçevede, Baş
kanın kıdemli ulusal güvenlik danışmanları ve kabine üyelerinin katılımıyla oluşan
Konsey, zamanla ulusal güvenlik ve dış politika konularının değerlendirildiği ön
celikli birim hâline gelmiştir.
Ulusal Güvenlik Danışmanı ise güvenliği ve dış politikayı ilgilendiren hemen
her konuda ABD Başkanı’nın danışmanlığının yanı sıra, izlenecek politikaların
olası etkileri konusunda başkanı bilgilendirmek ve konuyla ilgili birimler ara
sında koordinasyonu yürütmekle görevlidir. Herhangi bir dönemin Ulusal Gü
venlik Danışmanının güvenlik ve dış politika konularındaki etkisi, görevde bulu
nan ABD Başkanı’nın ve/veya danışmanın kişiliğiyle doğru orantılıdır. Örneğin,
Richard Nixon ve Gerald Ford’un başkanlıkları sırasında üst üste iki kez Ulusal
Güvenlik Danışmanlığı görevini yürüten Henry Kissinger döneminde, bu birim
ABD dış ve güvenlik politikalarının başlıca belirleyicisi olmuştur. Kissinger’ın
1973-1975 döneminde Dışişleri Bakanlığı ve Ulusal Güvenlik Danışmanlığı gö
revlerini bir arada yürütmesi de bu etkinin derecesinin bir göstergesidir.
Ulusal Güvenlik Konseyi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Rotkopf, David (2006),
Running the World: The Inside Story of the National Security Council and the Arc
hitects of American Power. New York: PublicAffairs.
Soğuk Savaş sonrası tek kutuplu dünya düzeninde süper güç olarak ortaya çıkan
ABD’nin, uluslararası sistemdeki egemenliğini sürdürebilmesi için izlemesi gere
ken stratejinin detaylarını, ABD Başkanı Jimmy Carter’ın 1977-1981 döneminde
Ulusal Güvenlik Danışmanlığı’nı yapmış Zbigniew Brzezinski’nin (2005) Büyük
Satranç Tahtası (İstanbul: İnkılap Yayınları) başlıklı kitabında bulabilirsiniz.
Yeni-Muhafazakarlık: Reagan ve Bush yönetimleri sırasında kuvvetlendirilmiş ve giderek Cumhuriyetçi yönetimler altında
bir tür iç çekirdek yönetim kadrosu oluşturabilmiş düşünce akımıdır (İrem ve Özen, 2006). Yeni-Muhafazakar anlayışın
temelinde, Amerikan önderliğinde “başkaldıran diktatörler ile düşman ideolojilere karşı koymayı ve mümkün olduğu her
yerde bunları yıkmayı;...Amerika’nın çıkarları ile liberal demokratik ilkelerin desteklenmesini; ve... insan kötülüğünün daha
aşırı hallerine karşı mücadele etmeye çalışana yardım sağlanmasını” gerektiren bir politika olan iyiliksever hegemonya
yatmaktadır (Fukuyama, 2006; İrem ve Özen, 2006). Bush dönemi sırasında iç ve dış politika yapımı üzerinde etkisi büyük
ölçüde artan bu akımın önde gelen savunucuları arasında dönemin Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Savunma Bakanı Donald
Rumsfeld, Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz yer almaktadır. ABD Başkanı Bush’un da yeni-muhafazakar düşünce
akımının destekleyicileri arasında olduğu bilinmektedir.
Bush’un “Şer Ekseni”ni tanımladığı bu konuşmasının tam metni için bkz. http://
www.whitehouse.gov/news/releases/2002/01/ print/ 20020129-11.html
ABD’de Yeni Muhafazakar görüşün doğuşu ve tarihsel gelişimine ilişkin detaylı bilgi
için bkz. Fukuyama, Francis (2006). Neo-conların Sonu: Yol Ayrımındaki Amerika.
İstanbul: Profil Yayıncılık.
Yeni-muhafazakar temellere dayanan Bush Doktrini çerçevesinde küresel te El-Kaide: 1980’lerin
sonlarında Osama Bin Laden
rörizme savaş açan ABD, 11 Eylül saldırını düzenleyen El-Kaide terör örgütünü (1957-2011) tarafından
ve lideri Osama bin Laden’i ülkesinde barındırdığı ve destek destek verdiği ge kurulan köktenci silahlı terör
rekçesiyle önce 2001’de Afganistan’a yönelik operasyon başlatmış; ardından kitle örgütü. ABD, BM Güvenlik
Konseyi, AB, NATO, İngiltere
imha silahına sahip olmanın yanı sıra, El-Kaide ve diğer İslami terör örgütleriyle ve Rusya gibi güçlerin terör
bağlantılı olduğu suçlamasıyla 2003’te de Irak’a yönelik bir operasyon başlatmıştır. örgütü listesinde yer alan
El-Kaide 11 Eylül saldırılarının
Söz konusu operasyonlar ABD’nin 11 Eylül terör saldırıları sonrasında izleyeceği sorumluluğunu üstlenmiştir.
politikanın tek taraflılığını da açıkça ortaya koymuştur. ABD bir yandan güvenli Örgütün lideri Osama Bin
Laden, 2011’de CIA tarafından
ğini sağlamak amacıyla tehdit olarak algıladığı unsurlarla mücadele ederken, diğer yürütülen bir operasyonda
taraftan da uluslararası sistemdeki hegemonyasını sürdürme çabası da gütmüştür. saklandığı Pakistan’da
öldürülmüştür.
Bu çerçevede, Orta Doğu’da ABD’nin varlığını tehdit edebilecek Rusya, Çin ve AB
gibi uluslararası aktörler ile ABD’nin çıkarlarını tehdit etme potansiyeline sahip
bölgesel güçlerin (örneğin İran) caydırılması da hedeflenmiştir (Ağır, 2006-2007).
Bush’tan görevi devralan Barack Obama’nın döneminde, Mayıs 2010’da açık
lanan “ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisi” belgesinde ABD’nin güvenlik politi
kalarında yeni-muhafazakar yönetim sonrasında yaşanacak değişikliklerin çerçe
vesi ortaya konulmuştur. Yeni stratejide Bush döneminde izlenen tek taraflılık ve
kuvvet kullanımı politikalarının yerine diyalogu ön plana çıkaran ve yumuşak güç
unsurlarını barındıran bir politika anlayışına vurgu yapılıyordu. Güvenlik, refah,
değerler ve uluslararası düzen olmak üzere dört ana eksene sahip olan yeni “Ulu
sal Güvenlik Stratejisi”nde Obama, terörizmden bölgesel çatışmalara, nükleer si
lahların yayılmasının önlenmesinden siber güvenliğe, küresel ısınmadan sürdü
rülebilir kalkınmaya kadar birbirinden farklı alanlara ilişkin güvenlik konularını
gündeme getirmiştir.
124 Strateji ve Güvenlik
Afganistan Savaşı: 11 Eylül Yeni dönemde, küresel düzlemde ABD’nin temel tehdit algılamasının toprak
saldırılarının ardından 7 Ekim
2001’de El-Kaide ile mücadele larında bir kere daha vurulmasına neden olabilecek füze sistemlerinin gelişmesi
etmek ve teröre destek veren ni önlemeye yöneldiği, uluslararası terörizmin destek bulmasının önüne geçmek
Afganistan’daki Taliban için dünyanın çeşitli bölgelerinde demokratikleşme ve liberalleşmeye destek ve
iktidarını ortadan kaldırmak
üzere gerçekleştirilen rileceği, uluslararası çok taraflı iş birliği yöntemlerinin daha fazla kullanılacağı,
operasyon. 2001’de ABD ve güvenliğin temeli olarak görülen ekonominin zayıflamasının önüne geçilmeye ça
İngiltere hava bombardımanı
ile başlayan bu operasyon, lışılacağı ve tüm bunlar yapılırken ABD ile diğer devletler arasında ortaya çıkmış
2006 yılında ISAF (Uluslararası olan askerî güç farklılığının korunmaya çalışılacağı anlaşılmaktadır.
Güvenlik Destek Gücü) adıyla
NATO komutasına geçmiştir.
Bu operasyonda yaklaşık RUSYA’NIN GÜVENLİK ANLAYIŞI
30.000 sivilin öldüğü tahmin
edilmektedir.
Soğ uk Savaş Dönemi’nin süper gücü, Soğ uk Savaş sonrası döne
min ise büy ük gücü olan Rusya Federasyonu’nun güvenlik anlay ı
2 şını ifade etmek
Resim 7.4 Soğuk Savaş Dönemi’nin iki süper gücünden biri olan SSCB’nin dağılmasını ta
kiben halefi Rusya Federasyonu uluslararası sistemdeki yerini almıştır. O tarih
Barack Obama
(1961-) te olmasa bile, günümüzde sahip olduğu niteliklerle büyük güç olarak varlığını
sürdürmeye devam eden ve uluslararası politikada etkisini hissettiren Rusya’nın
güvenlik anlayışındaki dönüşümü anlayabilmek için öncelikle SSCB’nin Soğuk
Savaş Dönemi’ndeki güvenlik yaklaşımına bakmak gerekir.
SSCB’nin Dağılması: Mart 1985’de Mihail Gorbaçov’un iktidara gelişini takiben uyguladığı glasnost (açıklık) ve perestroyka
(yeniden yapılanma) politikaları ile Sovyet Rusya’da siyasi, ekonomik ve toplumsal bir dönüşüm başlamıştır. Reformlar içte ve
dışta etkiler yaratarak, eski Sovyet coğrafyasında 21. yüzyılda yeni bir yapılanma sürecinin doğmasına yol açmış, Doğu Bloku’nun
çöküşüne, SSCB’nin dağılmasına ve Soğuk Savaş’ın sona ermesine temel teşkil etmiştir. Gorbaçov reformlarının dışarıdaki etkisi
ise İkinci Dünya Savaşı sırasında Sovyet Rusya tarafından işgal edilen ve savaş sonrasında sosyalist rejimler kurarak Sovyetler
Birliği’nin uydusu hâline gelen Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin 1989 sonrasında sosyalizm yörüngesinden çıkmaları olmuştur.
Doğu Avrupa’da yaşanan demokratikleşme süreci hem SSCB’nin bu ülkeler üzerindeki etkisini yitirmesine hem de SSCB
halkları arasında bağımsızlık hareketlenmelerin başlamasına yol açmıştır. Ekonomik kriz ve toplumsal ayaklanmalarla birlikte,
Gorbaçov’un beklemediği şekilde ortaya çıkan milliyetçi ayaklanmalar yüzyılın son imparatorluğunu 1991’de dağılmaya
götürmüştür. Bu süreçte tüm Sovyet cumhuriyetleri bağımsız birer devlet hâline gelmişlerdir.
7. Ünite - Büyük Güçlerin Güvenlik Politikaları: ABD, Rusya, Avrupa Birliği, Çin 125
Tablo 7.2
Tek Ülkede Sosyalizm: Stalin döneminde ortaya atılan fikir, sosyalizmin önce SSCB’de SSCB Liderlerinin
kurulması gerektiğini ifade etmektedir. Tek ülkede sosyalizmin kurulabilmesi için, SSCB’nin Güvenlik Doktrinleri
gelişmek için sarf ettiği çabanın diğer ülkelere tehdit olmadığının gösterilmesi, hatta onlarla
barış içinde bir arada yaşanabileceğini göstermek gerekmekteydi. Bu çerçevede, öncelikle
SSCB’de sosyalizm sağlam temellere oturtularak, ekonomik ve siyasi yapı bu doğrultuda
şekillendirilmiştir. Ülke içi sosyalist devrimin ardından ekonomik, sınai ve askerî atılımlar
yapılarak, SSCB dünyanın önemli güçlerinden biri hâline getirilmiştir. Bu suretle, SSCB sosyalist
bir devlet olarak varlığını kanıtlamış, buna karşılık sosyalist bir global devrim ile dünyaya
tehdit oluşturmaya çalışmamıştır.
Barış İçinde Bir Arada Yaşama: Kruşçev döneminde, 1956’da gerçekleşen Sovyetler Birliği
Komünist Partisi 20. Kongresi’nde kabul edilen “barış içinde bir arada yaşama” ilkesi, SSCB’nin
Doğu-Batı blokları arasında savaşın kaçınılmaz olmadığını kabul etmesi, kapitalist ülkelerle
savaşa varmayacak ılımlı ilişkiler kurulması anlamına gelmektedir. Bu politika, nükleer bir
savaşta her iki tarafından da yok olacağından hareketle, kapitalist ülkelerle SSCB’nin esas
mücadelesinin ekonomik ve teknolojik alanlara kaymasına vesile olmuştur.
Brejnev Doktrini: SSCB lideri Brejnev tarafından 12 Kasım 1968’de açıklanan politika uyarınca,
komünist ülkeler sınırlı bir egemenlik hakkına sahiptirler ve sosyalizm tehlikedeyse SSCB
müdahale etmekle yükümlüdür (Tellal, 2008). Doktrinin oluşumunda, 1968’de Çekoslovakya’da
yaşanan ve “Prag Baharı” olarak adlandırılan gelişmeler etkili olmuştur. Nitekim Çekoslovakya
lideri Alexander Dubcek’in siyasi demokratikleşme yönündeki girişimlerinin, 21 Ağustos
1968’de SSCB’nin işgaliyle bastırılmasının ardından SSCB’nin Doğu Bloku içerisinde yaşanacak
aykırılıklara izin vermeyeceği görülmüştür.
ABD’nin atom bombasına sahip olmasının yanı sıra izlediği “caydırıcılık” ve KOMİNFORM (1947):
“çevreleme” gibi stratejiler, bu dönemde SSCB’nin güvenlik politikasının ana hat SSCB, Bulgaristan, Fransa,
Polonya, Çekoslovakya,
larını belirlemiştir. SSCB, İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden kısa bir süre sonra Macaristan, İtalya, Romanya
1949’da ilk atom bombası denemesini yaparak, bu alandaki ABD tekelini kırmayı ve Yugoslavya komünist parti
liderlerinin katılımıyla 1947’de
başarmıştır. Nükleer caydırıcılık sağlamak amacıyla 4 Ekim 1957’de uzaya gönde Polonya’da düzenlenen
rilen Sputnik I uydusu Sovyetler Birliği’nin teknolojik alanda ulaştığı düzeyin gös konferansta kuruldu.
Komünist Enformasyon Bürosu
tergesi olmuştur (Tellal, 2008). Öte yandan SSCB, ABD’yle girilen yarışta nükleer (Communist Information
silahlarda olduğu gibi, konvansiyonel silahlarda da üstünlük sağlamak istemiştir. Bureau) olarak da adlandırılan
ve resmî adı “Komünist ve
Bu çerçevede SSCB, Soğuk Savaş Dönemi boyunca ülke içinde yaşanan siyasal ve İşçi Partilerinin Enformasyon
ekonomik sorunların üstesinden gelemezken, ABD’yle girdiği silahlanma yarışında Bürosu” olan bu yapılanmanın
temel hedefi, SSCB
üstün gelebilmek için tüm enerjisini savunma alanındaki rekabete yönlendirmiştir. önderliğinde tüm komünist
SSCB ayrıca ABD’nin çevreleme politikasıyla bağlantılı olarak oluşturduğu Tru partilerin faaliyetleri arasında
eş güdüm sağlanmasıydı.
man doktrini, Marshall yardımları, Balkan ve Bağdat Paktları ile NATO’nun kurul 1956 yılında dağılmıştır.
ması gibi stratejilerin yarattığı güvenlik tehditlerini bertaraf edebilmek için karşıt
stratejiler geliştirmiştir. ABD’nin uyguladığı Truman Doktrini ve Marshall Yardı
mı’na karşıt olarak, Eylül 1947’de Kominform’u ve Ocak 1949’da COMECON’u
kurmuş, 1 Ekim 1949’da Mao Zedong önderliğinde kurulan Çin Halk Cumhuriye
126 Strateji ve Güvenlik
COMECON (1949): ti’ni kendi yanına çekerek ABD karşısında üstünlük elde etmeye çalışmıştır. Benzer
Marshall Planı çerçevesinde
Avrupa’ya yapılacak yardımın şekilde, ABD’nin Batı’yı askerî anlamda NATO çatısı altında toplamasına karşılık
koordinasyonunun sağlanması olarak Mayıs 1955’te Varşova Paktını kurmuştur.
ve Avrupa’daki kalkınmanın
ortak bir şekilde yürütülmesi
amacıyla 1948’de kurulan Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Rusya’nın Güvenlik Anlayışı
Avrupa Ekonomik İşbirliği Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte uluslararası sistemde yaşanan dönüşüm
Örgütü’nün muadilidir.
1949’da SSCB, Bulgaristan, tüm dünyayı olduğu gibi, SSCB’nin halefi olarak 1991’de kurulan Rusya Federas
Çekoslovakya, Macaristan, yonunu da derinden etkilemiştir. Soğuk Savaş Dönemi boyunca izlediği güvenlik
Polonya ve Romanya arasında
ekonomik kalkınmayı politikalarını ABD kaynaklı Batı tehdidine göre şekillendiren SSCB’nin aksine,
hızlandırmak amacıyla Rusya’nın kuruluşunun ilk yıllarında farklı bir strateji izlendiği görülmektedir.
kurulmuştur. Karşılıklı
Ekonomik Yardım Konseyi Rusya’nın ilk Devlet Başkanı Boris Yeltsin, başkanlığının ilk yıllarında Batı’yı teh
resmî adını taşıyan bu dit olarak algılamayan ve Batı’ya uyumu öne çıkartan bir politika yürütmüştür.
örgüt, SSCB’nin dağılmasıyla
birlikte 1991’de üye devletler Ülke içinde yaşanan ekonomik ve siyasi krizlerin etkisiyle Soğuk Savaş sonrası
tarafından feshedilmiştir. dönemin başlangıcında Rusya’nın uluslararası sistemde etkili bir aktör olamaması
Yakın Çevre: 1992
da bu ılımlı politikanın nedenleri arasında görülebilir.
sonunda kabul edilen Rusya’da ulusal kimliğin yeniden tanımlanması süreci olarak da adlandırıla
Rusya Federasyonu Dış bilecek bu dönemde başlıca tehditlerin içeriden ve dağılma sürecinde Rusya’nın
Politika Doktrini belgesinde
tanımlanan bu kavrama göre, çevresinde yaşanan çatışmalardan algılandığı görülmektedir. Rusya’nın etrafında
Orta Asya ve Kafkasya’daki yaşanan çatışmaların etkisiyle ortaya çıkan göç sorunu, uyuşturucu çeteleri ve or
cumhuriyetler Rusya’nın
“yakın çevre ülkeleri” olarak ganize suçlar gibi konular Rusya’nın güvenliğini tehdit eden yeni unsurlar olarak
tanımlandı ve bu ülkelere algılanmıştır (Lepingwell, 1994). Bu çerçevede, ilk başta Batı yanlısı ılımlı politika
yönelik izlenecek politikaya
ilişkin ayrıntılar belirlendi lar izleyen Rusya Federasyonu’nun güvenlik algılaması kısa bir süre içinde değiş
(Tanrısever, 2005). miş, güvenlik politikaları da yeniden şekillenmiştir. Özellikle ABD’nin eski Sovyet
Avrasyacılık: Rus dış
coğrafyasında bağımsızlığını yeni kazanan ülkelere yönelik ilgisi ve bölgede enerji
politikasının en önemli kaynaklarına yönelik politikaları Rusya’yı tehdit algılaması ve güvenlik politika
unsurlarından birisidir. larını gözden geçirmeye sevketmiştir. Rusya’nın dönüşümünün ilk göstergesi, ya
Avrasyacılık, iki savaş arası
dönemde, yani 1920’lerde kın çevre (near abroad) politikasıdır. Yakın çevre doktrininin yanı sıra, yine bu
Rus dış politikasının temel dönemde benimsenen Rusya’nın yeni askerî doktrini de dönüşümün önemli bir
ilkelerinden biri hâline
gelmiş; Sovyet-Rusya’nın göstergesi olarak kabul edilebilir. Mayıs 1992’de Yeltsin’in girişimiyle yeniden can
çöküşünün başlangıç landırılan silahlı kuvvetlerin ilk işi yeni bir askerî doktrin yaratmak olmuştur. Söz
dönemlerinde, yani 1980’lerin
sonu ile 1990’ların başında konusu askerî doktrin çerçevesinde dikkat çeken unsurlar şu şekilde sıralanabilir:
Yeni-Avrasyacılık akımı i. Savunma pozisyonundan “ön-alıcı vuruş” kapasitesine dönmek;
olarak yeniden doğmuştur. ii. Nükleer silahların kullanılmamasından artan şekilde nükleer silahların
Özellikle, Putin döneminde
Yeni-Avrasyacı zihniyetin kullanılmasını da içeren bir politikayı benimsemek;
Rus dış politikasına hâkim iii. Nükleer olmayan caydırıcı güçlere artan şekilde vurgu yapmak;
olduğu iddia edilmektedir.
Günümüzde, Rusya’nın iv. Askerî teknolojik gelişmelere duyulan ihtiyacı vurgulamak (Slagle, 1994).
özgün bir kimlik ve jeopolitik Yeni dönemde Rusya’nın güvenliğini tehdit eden unsurlara karşı izlenecek gü
konuma sahip olduğunu
öngören Avrasyacı anlayış ABD venlik politikasını ortaya koyan bu doktrinler çerçevesinde Rusya’nın uluslararası
hegemonyasına karşı olup, çok alanda tekrar aktif nüfuz politikasına ve ABD ile rekabete döndüğü söylenebilir.
kutuplu bir uluslararası sistem
modeli önererek, Rusya’nın Fakat asıl dönüşümün Vladmir Putin’in devlet başkanı olmasıyla gerçekleşeceği
önceliğinin yakın çevresi nin altını çizmek gerekir.
olması gerektiğini vurgular. Mart 2000’de yapılan seçimler sonucunda Rusya devlet başkanlığı görevini dev
Yeni-Avrasyacılık hakkında ralan Vladimir Putin, Kafkasya ve Orta Asya’da güç kullanma tehdidinden kaçın
ayrınıtlı bilgi için bkz. mamış, Çeçenistan’a sert politikalar izlemeye devam etmiş ve Kafkasya’da askerî
Dugin, Alexandr (2004).
Rus Jeopolitiği: Avrasyacı güç bulundurma ve bu gücü arttırma politikasını sürdürmüştür. Putin, bir taraftan
Yaklaşım, İstanbul: Küre Avrasyacı bir yaklaşımla Yakın çevrede Rusya Federasyonu’nun etkinliğini artırma
Yayınları.
ya çalışırken diğer yandan Rusya’nın Avrupa ve ABD ile ilişkilerini de geliştirme
ye çaba harcamıştır. Putin, uluslararası piyasalarda petrol ve doğal gaz fiyatlarının
artışının da etkisiyle, Yeltsin döneminde parçalanma eşiğinde olan Rusya’yı tekrar
7. Ünite - Büyük Güçlerin Güvenlik Politikaları: ABD, Rusya, Avrupa Birliği, Çin 127
uluslararası alanda dikkate alınan bir ülke hâline getirmeyi hedeflemiştir (Kamalov,
2008). Putin döneminde, Yeltsin döneminde uygulanan güvenlik politikalarının ne
redeyse tümü yeniden tanımlanmış ve bu çerçevede Ocak 2000’de açıklanan “Ulu
sal Güvenlik Doktrini” benimsenmiştir.
Ocak 2000’de açıklanan belgeye göre Rusya’nın güvenliğine ilişkin tehditler şu şekil Tablo 7.3
de sıralanmaktadır: Rusya Federasyonu
Ulusal Güvenlik
• Kitle imha silahlarının ve onları gönderme araçları olarak kullanılan balistik füzelerin yayıl Doktrini
ması sorunu
• Uluslararası barış ve istikrarı korumakla görevli kuruluşlardan BM ve Avrupa Güvenlik ve
İşbirliği teşkilatının etkinliğinin zayıflaması
• Rusya’nın uluslararası arenada politik, ekonomik ve askerî etkinliğinin zayıflaması;
• NATO’nun Rusya sınırlarındaki bölgelere doğru genişlemesi
• Bağımsız Devletler Topluluğu içinde ilişkilerin zayıflaması
• BDT ülkelerinin sınırlarının hemen ötesinde çatışmaların ivme kazanması
• Rusya’dan toprak talebinde bulunulması (Kibaroğlu, 2001).
2001 sonrasında ABD’nin Afganistan ve Irak’ta yürüttüğü operasyonlarla Or Renkli Devrimler: Soğuk
Savaş’ın sona ermesiyle
ta Doğu’ya yerleşmesinin yanı sıra Gürcistan ve Ukrayna gibi ülkelerde ABD’nin birlikte, önce Doğu Avrupa’da
de desteğiyle yaşanan renkli devrimler Rusya’nın güvenlik kaygılarını artırmıştır. Sırbistan’da, daha sonra
Kafkaslarda Gürcistan ve
Tüm bu tehditlere karşılık Rusya’nın güvenliğini sağlamak için izlediği politikaları Ukrayna’da, son olarak da
şu şekilde sıralamak mümkündür: Orta Asya’da Kırgızistan’da
• Arka bahçesi olarak nitelendirdiği Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) demokratikleşme hareketleri
başlamıştır. ABD’nin
coğrafyasına yönelik ABD ilgisine karşılık, Latin Amerika (bölgede ABD desteğiyle başlayan rejim
karşıtı politika yürüten Küba, Venezüella ve Bolivya gibi ülkelerle) ülkele değişiklikleri barışçıl ve
şiddet içermeyen bir yapıya
riyle işbirliği içine girmek; sahiptir. Dönüşüm sürecinde
• ABD’nin Orta Doğu’da artan etkisine karşılık, ABD’nin haydut devletler kullanılan simgeler bu
süreçlerin “Renkli Devrimler”
olarak tanımladığı (Suriye, İran ve Kuzey Kore) ülkelere destek sağlamak; olarak adlandırılmasına neden
• ABD’nin Orta Asya ve Kafkasya’da Rusya’yı dışarıda bırakacak şekilde yü olmuştur. Bu çerçevede,
Gürcistan’da Kırmızı (Gül)
rüttüğü enerji projelerine karşılık, sahip olduğu enerji kaynaklarını dış po Devrim, Ukrayna’da Turuncu
litikasında aktif şekilde koz olarak kullanmak; Devrim, Kırgızistan’da Lale
• Orta Asya’daki ABD etkisine karşılık, Çin ile kuruluşuna öncülük ettiği Devrimi tanımlamaları
kullanılmıştır.
Şanghay İşbirliği Örgütü’nün uluslararası arenada aktif hâle gelmesini
sağlamak. Bağımsız Devletler
Topluluğu (BDT): 8 Aralık
Putin döneminin güvenlik algılamalarında NATO’nun genişleme politikası 1991’de SSCB’nin dağılması
diğer bir tehdit unsuru olarak belirmektedir. Nitekim 1999, 2004 ve 2009 yılla üzerine Rusya, Ukrayna ve
Beyaz Rusya devlet başkanları
rındaki genişlemelerde NATO’nun eski SSCB ülkelerini (Çek Cumhuriyeti, Ma tarafından kurulmuştur.
caristan, Polonya, Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya, Merkezi Minsk’te olan bu
siyasal ortaklığın mevcut
Slovenya, Arnavutluk ve Hırvatistan) üye olarak bünyesine katarak sınırlarına üyeleri Azerbaycan,
dayanması Rusya’nın endişelerini arttırmıştır. Buna ek olarak, ABD’nin İran ve Beyaz Rusya, Ermenistan,
Kuzey Kore’den algıladığı tehdide karşılık kurmayı planladığı Füze Kalkanı projesi Kazakistan, Kırgızistan,
Moldova, Özbekistan, Rusya
kapsamında, Çek Cumhuriyeti ve Polonya’ya yerleştirmek istediği füzeler de So ve Tacikistan’dır. Gürcistan,
ğuk Savaş Dönemi’nde izlenen çevreleme stratejisinin devamı olarak algılanmış 1993’te üye olmuş; 2008’teki
savaşın ardından 2009’da
tır. Bu kapsamda, Şubat 2007’de 43. Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı ko üyelikten ayrılmıştır.
nuşmada Putin, tek kutuplu dünya düzeninin artık sürdürülemez olduğunu ifade
ederek, ABD’nin tek taraflı olarak izlediği Füze Kalkanı politikasını sert bir dille
eleştirmiştir. Ayrıca, “füzesavar savunma sisteminin belirli parçalarını Avrupa’ya
128 Strateji ve Güvenlik
Şanghay İşbirliği konuşlandırma planları bize yardım etmez; tam tersine bizi rahatsız eder. Kimin
Örgütü: Çin, Rusya,
Kazakistan, Kırgızistan ve bir sonraki adıma, ki bu durumda bu adım kaçınılmaz bir silah yarışı olacaktır,
Tacikistan’ın 26 Nisan 1996’da ihtiyacı var?” sözleriyle ABD’nin yürüttüğü projenin nükleer silahlanma yarışı
Şanghay’da imzaladıkları nı tekrar başlatacağını ima etmiştir. Bu açıklama, Rusya’nın uluslararası güvenlik
“Sınır Bölgelerinde Askerî
Güvenin Derinleştirilmesi yaklaşımları açısından önemli bir dönüm noktası olmuştur.
Anlaşması”yla birlikte iyi Putin’in görev süresinin dolmasıyla birlikte Mayıs 2008’de yapılan seçimlerde
komşuluk ilişkileri ve bölgesel
güvenliğin tesis edilmesi devlet başkanlığı görevine Dmitry Medvedev’in gelmesiyle Rusya’nın güvenlik al
amacıyla oluşturulan yapı. gılarında ciddi bir farklılaşma yaşanmamıştır. Zira ülkenin politika yapımı büyük
Şanghay Beşlisi olarak anılan
grup, 2001’de Özbekistan’ın ölçüde başbakanlığa atanan ve 2012’de yeniden devlet başkanlığı görevine getiri
da dahil edilmesiyle len Putin’in kontrolünde kalmıştır. Yine de Medvedev’in göreve gelmesinden kısa
Şanghay İşbirliği Örgütü
adını aldı. 2001 sonrasında bir süre sonra, Gürcistan’ın 7-8 Ağustos 2008’de istikrar ve düzeni hakim kılmak
Rusya ve Çin’in, ABD’nin ve Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü yeniden tesis etmek amacıyla Güney Oset
Irak ve Afganistan’a yönelik ya’ya yönelik kapsamlı bir askeri operasyona kalkışması ve ardından Rusya’nın
operasyonlarla bölgede artan
etkisine tepki olarak örgütü buna müdahalesi gerek bölge gerek küresel çapta sonuçlara yol açan değişimleri
daha aktif bir hâle getirmeye de beraberinde getirmiştir. Rusya’nın müdahalesi ilk önce bölgesel bir Rus-Gürcü
çalıştıkları görülmüştür.
savaşı, sonrasında özellikle Medvedev’in 26 Ağustos’ta Abhazya ve Güney Oset
ya’nın bağımsızlıklarını tanıyan kararnameyi imzalamasıyla birlikte Rusya ile Batı
dünyası arasında bir tür yeni “Soğuk Savaş”ın başladığı şeklinde değerlendirmele
re yol açmıştır (Çelikpala, 2011).
Medvedev döneminde Rusya’nın 2020 yılına kadar “Ulusal Güvenlik Stra
tejisi”ni belirleyen yeni bir belge hazırlanmıştır. 12 Mayıs 2009’da onaylanan ve
güvenliği geniş bir çerçevede ele alan belgede, uluslararası güvenlikteki gelişme
ler, ulusal çıkarlar, öncelikler ve tehditler, askerî ve savunma alanlarında ulusal
güvenliğin sağlanması, vatandaşların refahı, ekonomi, bilim, teknoloji ve eğitim,
sağlık, kültür ve çevre gibi başlıklar yer almaktadır. Bu belgede, bir önceki Ulusal
Güvenlik Stratejisi’nde ortaya koyulan tehditler aynen korunurken güvenliğin ye
ni ve farklı boyutları da ele alınmıştır.
AB, ilk bakışta hukuki kişiliğe sahip bir uluslararası örgüt olarak nitelendirile
bilir. Buna karşılık, AB hiçbir uluslararası örgütün sahip olmadığı kendine özgü
yetki alanları (örn., AB’nin Ortak Tarım Politikasında üye devletlerin hiçbir söz
hakkı yoktur; kararlar uluslarüstü yöntemlerle alınır ve yürütülür) ve kurumsal
yapısı ile üye devletlerin toplamından ibaret bir uluslararası kuruluş değildir. Bu
çerçevede AB, uluslararası kuruluş özelliğine ek olarak, üye devletlerle birlikte eş
zamanlı olarak varolan ve devlet-benzeri özellikleri ile kendine özgü bir siyasi
yapıya sahip bir büyük güç olarak tanımlanmalıdır. Avrupa’daki bütünleşme sü
7. Ünite - Büyük Güçlerin Güvenlik Politikaları: ABD, Rusya, Avrupa Birliği, Çin 129
Bu dönemde Batı Avrupa için birincil tehdit SSCB’dir. Bir başka deyişle
1940-50’lerde Avrupa devletlerinin kendi aralarındaki güvenlik kaygıları birin
cil önemini yitirmiş, esas güvenlik sorunsalı Avrupa kıtasını aşarak bloklar arası
çatışma ekseninde tanımlanır hâle gelmiştir. Zira böyle bir savaştan olumsuz ola
rak etkilenecek ilk cephe Avrupa bölgesiydi. Sovyet tehdidi Avrupa’da salt aske
rî anlamda değil, SSCB’nin komünist yönetim anlayışını Doğu Avrupa’da olduğu
gibi Batıya da dayatması olasılığı ile ilişkilendirilerek, daha geniş bir siyasi-aske
rî tehdit olarak değerlendirilmiştir. Doğu-Batı savaşı olasılığının temel güvenlik
tehdidi olarak algılandığı bu dönemde, Almanya’nın ekonomik açıdan büyümesi
ve buna paralel olarak askerî anlamda güçlenmesi ile her ikisinin yarattığı etkiy
le Avrupa’yı yeniden savaşa götürmesi olasılığı da başta Fransa olmak üzere Ba
tı Avrupa tarafından tehdit olarak algılanmaya devam etmiştir. Bir başka deyişle
Avrupa devletleri için SSCB’den algılanan dış tehdidinin yanı sıra, iç tehdit olarak
da güçlenen/güçlenme olasılığı bulunan Almanya vardır. Ayrıca I. ve II. Dünya
Savaşlarının acılarının yeniden yaşanması ihtimali, yani topyekûn bir savaş fikri
de Batı Avrupa ülkelerinin tehdit algılamaları arasında yer almıştır.
Soğuk Savaş sırasında Batı Avrupa devletleri hangi sorunları başlıca güvenlik teh
ditleri olarak değerlendirmişlerdir? 1
130 Strateji ve Güvenlik
Schuman Planı ve AKÇT’nin doğuşu hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Akgül Açıkmeşe,
Sinem (2005). “Avrupa Birliği Yolunda İlk Adım”, Cumhuriyet Strateji, Cilt 1, No 28.
Soğuk Savaş’ın yumuşama döneminde Avrupa’nın güvenlik kaygılarının SSCB Derinleşme ve Genişleme:
Derinleşme, daha fazla
tehdidinden kısmen uzaklaştığı ve ekonomi-kalkınma gibi konular üzerinde yo politika alanlarının
ğunlaştığı söylenebilir. Soğuk Savaş’ın son döneminde ise ABD ve SSCB arasında bütünleşme sürecine dâhil
ki rekabetin de etkisiyle SSCB korkusu yeniden ön plana çıkmıştır. Son dönemde edilmesi ile AT kurumlarının
yetkilerinin artması olarak
SSCB korkusunun yanı sıra ABD ve Japonya’nın uluslararası sistemde ekonomik tanımlanır. Genişleme ise
olarak güçlenmesinin, bu nedenle de AT’nin küresel ekonomik rekabet gücünün üye sayısının artması olarak
ifade edilir. Bu iki politika
azalması olasılığının üye ülkeler tarafından tehdit olarak algılandığı görülmek AB içerisinde sürekli olarak
tedir. Bu korkular karşısında AT üyesi ülkelerin izlediği politika derinleşme ve birbiriyle rekabet hâlinde
olmuş, dönem dönem
genişleme yöntemleriyle daha güçlü bir aktör hâline dönüşmek olmuştur. biri ya da diğeri genel AB
politikalarını etkileri altına
almışlardır.
Tablo 7.4
Derinleşme Genişleme
AT’nin
Kuruluşundan
Füzyon Hareketi (1957 ve 1965’te imzalanan Soğuk Savaş’ın
metinlerle Konsey, Komisyon, Parlamento Birinci Genişleme (1973): İngiltere, İrlanda, Sonuna Kadar
ve Divan her üç Topluluk için ortak kurumlar Danimarka Başlıca Derinleşme/
hâline dönüşmüştür) Genişleme Adımları
AT bünyesinde “güvenlik” resmî olarak ilk kez Avrupa Siyasi İşbirliği mekanizması
çerçevesinde ele alınan bir alan olmuştur. Buna karşılık, bu dönemde güvenlik as
kerî boyutuyla değil, siyasi (silahsızlanma çabaları gibi) ve ekonomik boyutlarıyla
politika üretilen ve işbirliği yapılan bir alandır.
Tablo 7.5
Genişleme Soğuk Savaş Sonrası
1995’te Avusturya, İsveç ve Finlandiya’yı kapsayan beşinci genişleme dalgasının ardından Dönemde AB
AB, en kapsamlı genişlemesini 2004’te Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovenya, Güvenlik Politikaları
Slovakya, Estonya, Litvanya, Letonya, Kıbrıs ve Malta ile 2007’de Romanya ve Bulgaristan’ın
katılımlarıyla gerçekleştirmiştir. Genişleme politikası güvenlik sorunu yaratabilecek nitelikteki
Avrupa ülkelerini genişleme kriterlerini yerine getirdikleri takdirde AB üyesi yaparak güvenlik
sağlamayı hedefler.
ODGP
Maastricht Antlaşması ile üye devletlerin dış politika ve güvenlik konularında iş birliği
yapmaları ve bu doğrultuda ortak tutum-ortak eylem benimsemelerini öngören bir politika BAB: Temeli Mart 1948
Brüksel Antlaşması ile atılan
doğmuştur. Antlaşmada, ODGP kapsamında nihai olarak ortak savunma politikasının ve Mayıs 1955’te yürürlüğe
oluşumu da dahil olmak üzere güvenliğe ilişkin tüm sorunların ele alacağının belirtilmesi giren Paris Protokolleri ile
ile AB’nin söz konusu dönemde bir savunma aktörü olmadığı ancak bu çizgide geleceğe kurulan, 2010 yılında da
dönük bir perspektifin varlığı vurgulanmıştır. Maastricht Antlaşması ile ayrıca, AB’nin kendi AGSP’nin oluşumu ve Lizbon
Antlaşması’nın yürürlüğe
savunma politikasını oluşturana kadar savunmaya ilişkin konularda Batı Avrupa Birliği’nden girmesiyle işlevsiz kaldığı
(BAB) yararlanması öngörülmüştür. Bu suretle, BAB Maastricht Antlaşması sonucunda AB’nin gerekçesiyle üyelerince
savunma ayağı hâline getirilmiştir. feshedilen uluslararası örgüt.
Soğuk Savaş sonrası dönemin diğer bir büyük gücü olan Çin’in güven
4 lik algılamalarını ve izlediği stratejiyi analiz etmek
Çin, hızla büyüyen ekonomisinin yanı sıra nüfusu, toprak büyüklüğü, askerî gü
cü, nükleer silahları vb. özellikleriyle büyük güç olarak nitelendirilen aktörlerden
birisidir. Soğuk Savaş sonrasında askerî kapasitesini bir hayli geliştiren Çin’in eko
nomik büyümesinin de mevcut düzeyini koruması hâlinde yakın gelecekte süper
güç konumuna erişebileceği fikri ileri sürülmektedir.
Çin’in Soğuk Savaş sırasında ve sonrasında duyduğu başlıca güvenlik kaygıları nelerdir?
2
SSCB’nin dağılmasının ardından Çin’in Orta Asya’ya yönelik izlediği politika
temelde ülkenin güvenlik kaygılarıyla birebir örtüşmektedir. Hem Batı sınırları
nın hem de Sincan-Uygur Özerk Bölgesi (Doğu Türkistan)’nin güvenliği açısın
dan Çin’in Orta Asya ülkeleriyle iyi ilişkiler kurması büyük önem taşımaktadır.
Çin’in daima endişe ettiği azınlıkların yaklaşık %90’ı Doğu Türkistan, Tibet ve İç
Moğolistan gibi sınır bölgelerinde yaşamaktadır. Azınlık gruplarının sınır bölgele
rinde yaşaması ve ellerinde Çin’in kalkınması açısından büyük öneme haiz doğal
kaynaklara (Çin, petrol, doğal gaz ve diğer önemli madenlerin yaklaşık %40’ından
fazlasını bu bölgelerden temin etmektedir) sahip olması, Çin açısından etnik so
runları daha da hassas hâle getirmektedir (Çolakoğlu, 2006). Sınırlarında istikrarın
sağlanması ve enerji kaynaklarına ulaşım hedeflerinin yanı sıra bölgede Soğuk Sa
vaş sonrasında artan ABD ve Türkiye etkisi de Çin’in bölgeyle yakından ilgilenme
sini gerektirmektedir. Bir başka deyişle, Çin’in Orta Asya politikası, Soğuk Savaş
sonrası dönemde Çin’in güvenlik sağlama yöntemleri arasında ön plana çıkmıştır.
136 Strateji ve Güvenlik
Harita 7.1
Çin ve Doğu
Türkistan
Çin’in Soğuk Savaş sonrasında, özellikle de 11 Eylül sonrası uluslararası düzende Tayvan Sorunu: 1895-1945
yılları arasında Japonya’nın
temel güvenlik kaygısı ABD’nin küresel hegemonya kurmaya yönelik uygulamaları kontrolünde olan Tayvan,
dır. Çin, bu dönemin ilk yıllarında her ne kadar ABD’nin tek taraflı uygulamalarına İkinci Dünya Savaşı’nın
karşı gelse de ilişkilerin gerilmesinden kaçınmıştır. 1997’de açıkladığı yeni Güvenlik ardından ABD’nin kontrolüne
geçmiştir. 1950’li yılların
Konsepti’nde yer alan, “barış içinde bir arada yaşama” ilkesi doğrultusunda Çin, başında Sovyetlerin Çin’e
ABD ile ilişkilerinde karşılıklı fayda sağlayan ekonomik ilişkilerin kurulması, güven destek vermesine karşılık,
ABD’nin Tayvan’a bağımsızlık
artırıcı diyalog geliştirilmesi ve çatışmaların barışçı yoldan çözümü uygulamalarını için destek vermesi ile Tayvan
hedeflemiştir (Aydın, 2005). Bu çerçevede, özellikle 2001’de yaşanan terör saldırı sorunu başladı. 1954’de
ABD ile Tayvan arasında
ları sonrasında Çin de Rusya gibi ABD’yle terörle mücadele konusunda iş birliği Karşılıklı Güvenlik Antlaşması
ne gitmiştir. Oimao Chen’in yorumuyla, “Çin ve ABD samimiyete, yapıcılığa dayalı imzalandı. Fakat, ABD- Çin
diplomatik ilişkilerinin
bir ilişki kurmuştur. Devlet Başkanı Jiang Zemin ve Başkan Bush arasında Kasım kurulmasıyla birlikte Tayvan’a
2002’de yapılan Crawford Zirvesi’nde Bush, terörizme karşı verilen mücadelede yönelik ABD tutumu da
Çin’in ABD’nin müttefiki olduğunu bile açıklamıştır” (Chen, 2005). değişti ve ABD, Çin Halk
Cumhuriyeti’nin Çin halkını
İkili ilişkilerdeki gerilimin kontrol altında tutulması hedefine karşılık Tay temsil eden tek yasal hükûmet
van konusu taraflar arasında bir çekişme noktası olarak varlığını sürdürmektedir. olduğunu ve Tayvan’ın onun
bir parçası olduğunu kabul
Bu sorun aynı zamanda Çin-Japonya arasındaki gerginliğin de devam etmesine eden bir bildirge imzaladı.
neden olmaktadır. Buna ek olarak, 2001 sonrasında ABD’nin terörle mücadele Bununla birlikte ABD Başkanı
Reagan döneminde Tayvan’a
kapsamında Orta Doğu ve Orta Asya’da hâkimiyet kurmaya başlaması ve ek üs yönelik askerî destek nedeni
ler elde etmesi Rusya’yı olduğu gibi Çin’i de tedirgin etmiştir. Nitekim, ABD’nin ile sorun yeniden su yüzüne
çıktı. Yine de 1995’de ABD ile
bu girişimleriyle terörle mücadelenin yanı sıra büyük güçler olarak anılan Rusya Çin sorunu göz ardı ederek
ve Çin’i de dengelemek istemesi, Rusya ve Çin’in birbirleriyle daha da yakınlaş ilişkilerin devam ettirilmesine
masına neden olmuştur. 2001’de imzaladıkları antlaşma çerçevesinde aralarında karar verdiler (Akçadağ, 2010).
Bu sorunun hâlen varlığını
stratejik ortaklık kuran Rusya ve Çin, ABD’nin hedeflediği tek kutuplu dünya dü sürdürmesinin arkasında,
zenini kırmanın ve bu ülkenin uluslararası alanda tek başına eylemlerde bulun ABD’nin yükselen güç Çin’e
karşı elindeki bir kozu
masının önüne geçmenin yollarını aramaya başlamışlardır. Bu doğrultuda, Rus kaybetmek istememesinin
ya ve Çin’in son yıllarda ABD’nin tek taraflı politikalarına yönelik artan oranda olduğu açıktır.
Çin ve Tayvan arasındaki
itirazları görülmektedir. Bunların başında, İran’a nükleer faaliyetleri dolayısıyla ilişkiler de 1992’de sağlanan
yaptırım uygulamaya çalışan ABD’ye gösterdikleri tepki sayılabilir. Her iki ülke “Tayvan Uzlaşısı” çerçevesinde
devam etmektedir. Bu
nin ABD karşısında izledikleri politikalar, ABD’nin atacağı adımlarda bu ülkeleri çerçevede Çin, Tayvan’ın
dikkate almasını gerektirmektedir. İran’a yönelik BM Güvenlik Konseyinin Mayıs bağımsızlığını kabul
2010 tarihli yaptırım kararının ancak Çin ve Rusya ikna edildikten sonra çıkması etmemesine rağmen,
ilişkiler de facto iş birliği
bunun en açık örneğidir. içerisinde devam etmekte
Çin’in Mart 2011’de yayımladığı “Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi”nde savun fakat zaman zaman karşılıklı
gerginlik artırıcı açıklama
maya dayalı bir güvenlik politikası takip edileceği öngörülmektedir. Bu durum, ve uygulamalara da sahne
Çin’in uzun süredir devam etmekte olan ekonomik gelişimiyle yakından ilgilidir. olmaktadır.
Nitekim, belgede ekonomik gelişmeye yapılan vurgu dikkat çekmektedir. Belge
de, ulusal savunmayla ilgili olarak Çin’in belirlediği amaç ve görevler şu şekilde
sıralanmıştır:
1. Ulusal egemenliğin, ulusal çıkarların ve güvenliğin korunması;
2. Sosyal uyum ve düzenin sağlanması;
3. Ulusal savunma ve silahlı kuvvetlerin modernizasyonunun hızlandırılması;
4. Dünya barışı ve düzenin sağlanması.
Belgede askerî modernizasyon ve savunma harcamalarında artış dile getirilse
de Çin’in ekonomik gelişmesini sekteye uğratacak bir girişimden kaçınmak iste
yeceği ortadadır. Belgenin hemen başında Çin’in hegemonya peşinde koşan bir
ülke olmadığının vurgulanması izlenen barışçıl politikayla örtüşmektedir.
138 Strateji ve Güvenlik
Özet
Soğuk Savaş’ın sona ermesinden günümüze kadarki Soğuk Savaş Dönemi’nde Batı Avrupa ülkeleri arasın
dönemde sahip olduğu niteliklerle dünyadaki geliş da kurulan ve yarım yüzyılı aşkın bir süredir varlığını
meleri etkileyebilme potansiyeline sahip güçler olarak, devam ettiren Avrupa Birliği (AB), Soğuk Savaş sonra
ABD’nin yanı sıra Rusya Federasyonu, Çin Halk Cum sı dönemde ekonomik bütünleşmenin ötesine geçerek
huriyeti ve Avrupa Birliği (AB)’nin ön plana çıktığı gö eriştiği siyasal bütünleşme seviyesiyle birlikte uluslara
rülmektedir. rası sistemde önemli bir aktör hâline gelmiştir. Soğuk
Soğuk Savaş Dönemi’nin iki süper gücünden biri, So Savaş Dönemi’nde Batı Avrupa devletleri SSCB’nin
ğuk Savaş sonrasında ise dünyanın tek süper gücü ola askerî ve siyasi etkisini, Almanya’nın güçlenmesi fik
rak tanımlanan ABD, Soğuk Savaş Dönemi’nde yal rini ve Avrupa’da yeniden savaşın çıkması ihtimalini
nızcılık politikasından aktif uluslararası müdahaleciğe tehdit olarak değerlendirmişlerdir. Soğuk Savaş sonra
geçmiş ve SSCB’yi dengelemek veya SSCB karşısında sı dönemde AB’nin gündemindeki başlıca tehditler şu
üstünlük sağlamaya yönelik strateji izlemiş; Soğuk Sa şekilde sıralanabilir: İki Almanya’nın birleşmesiyle bir
vaş’ın ardından potansiyel rakipleriyle arasında beli likte yeniden su yüzüne çıkan Almanya korkusu, Orta
ren büyük dengesizliği korumayı güvenlik anlayışının ve Doğu Avrupa’daki komünist rejimlerin yıkılmasının
merkezine oturmuştur. 11 Eylül 2001’de ABD’nin New yarattığı istikrarsızlık ve Balkanlar’da yaşanan krizler.
York ve Washington şehirlerine yönelik terörist saldı AB, tüm bu tehditlerle mücadele için derinleşme ve ge
rıları başta ABD olmak üzere, tüm dünyanın güvenlik nişleme unsurlarıyla daha artan bütünleşme politikası
yaklaşımının değişmesine yol açmıştır. izlemiştir.
SSCB, II. Dünya Savaşı’nda ekonomisi büyük hasar Çin, hızla büyüyen ekonomisinin yanı sıra nüfusu, top
görmesine rağmen savaş sonrasında dünyayı şekil rak büyüklüğü, askerî gücü, nükleer silahları vb. özel
lendiren iki süper güçten biri olarak varlığını sür likleriyle büyük güç olarak nitelendirilen aktörlerden
dürmüştür. ABD’nin Soğuk Savaş süresince SSCB’nin birisidir. Soğuk Savaş Dönemi’nde iç güvenlik sorunla
liderliğini yaptığı Doğu Bloku’nu tehdit olarak algıla rı, sınır çekişmeleri ile kimi zaman ABD kimi zaman da
dığı gibi SSCB de bu dönemde güvenliğini tehdit eden SSCB ile rekabet Çin’in güvenlik sorunları gündemin
en önemli unsur olarak ABD’nin liderliğindeki Batı de yer almıştır. Soğuk Savaş sonrası dönemde Çin’in
Bloku’nu görmüştür. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle güvenlik kaygılarının temelinde ABD’nin hegemonya
birlikte Rusya’nın etrafında yaşanan çatışmaların et kurması korkusu, sınır sorunları, enerji kaynaklarına
kisiyle ortaya çıkan göç sorunu, uyuşturucu çeteleri ulaşım ve ekonomik gelişmenin sürdürülebilir olması
ve organize suçlar gibi konular Rusya’nın güvenliğini gibi unsurlar mevcuttur.
tehdit eden yeni unsurlar olarak algılanmıştır. Özellik
le ABD’de yaşanan 11 Eylül 2001 terör saldırıları son
rasında, ABD’nin Orta Asya ve Kafkaslarda etkisini
arttırması Rusya’nın tehdit algılamalarını ve güvenlik
politikalarını tekrar gözden geçirmesinin gerektiğini
ortaya koymuştur.
7. Ünite - Büyük Güçlerin Güvenlik Politikaları: ABD, Rusya, Avrupa Birliği, Çin 139
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi Soğuk Savaş döneminde 6. Aşağıdakilerden hangisi Rusya Federasyonu’nun
ABD’nin çevreleme politikası kapsamında kurduğu ya ABD’den algıladığı tehdidi bertaraf edebilmek için iz
pılanmalardan değildir? lediği politikalardan biridir?
a. Varşova Paktı a. Latin Amerika ülkelerinden Küba, Venezüella ve
b. NATO Bolivya gibi ülkelerle yakın işbirliğine gidilmesi
c. Bağdat Paktı b. Gürcistan ve Ukrayna’nın NATO üyesi olması
d. SEATO nın teşvik edilmesi
e. Balkan İttifakı c. ABD’nin Orta Asya ve Kafkaslarda etkili olma
sını sağlayacak kolaylıklar yaratılması
2. ABD’nin müttefiklerine askeri birlikler göndermek d. Batının enerji arzını kesintiye uğratmayacak
yerine, ekonomik ve askeri yardımda bulunmasını ön projelere imza atılması
gören doktrin aşağıdakilerden hangisidir? e. ABD ve Batı ile yakın işbirliğine girilmesi
a. Nixon Doktrini
b. Eisenhower Doktrini 7. Aşağıdakilerden hangisi Soğuk Savaş sonrası dö
c. Carter Doktrini nemde AB’nin izlediği güvenlik politikaları arasında
d. Reagan Doktrini yer almaz?
e. Truman Doktrini a. Füzyon hareketi
b. ODGP
3. Soğuk Savaş sonrası uluslararası sistemde ABD’nin c. AGSP
güç konumu nasıl tanımlanabilir? d. Genişleme
a. Süper güç e. Adalet ve İçişlerinde İşbirliği
b. Bölgesel güç
c. Büyük güç 8. Aşağıdakilerden hangisi Avrupa Güvenlik Strateji
d. Küçük güç si’nde tanımlanan tehditler arasında yer almamaktadır?
e. Orta-büyüklükte güç a. Komünizmin yayılması
b. Terörizm
4. George W. Bush’un Şer Ekseninde yer aldığını ileri c. Kitle imha silahlarının yayılması
sürdüğü ülkelerden birisi aşağıdakilerden hangisidir? d. Başarısız devletler
a. Kore e. Ulusötesi suçlar
b. Çin
c. Japonya 9. SSCB’nin dağılmasının ardından Çin’in Orta Asya’ya
d. Tayvan yönelik izlediği politikanın nedenleri arasında yer almaz?
e. Hindistan a. Bölge ülkelerinin Çin’e olan özel ilgisi
b. Azınlıkların büyük çoğunluğunun sınır bölge
5. Aşağıdakilerden hangisi Sovyetler Birliği’nin Soğuk lerinde yaşaması
Savaş döneminde izlediği stratejilerden biri değildir? c. Enerji kaynaklarına erişim
a. Esnek Karşılık Stratejisi d. Etnik sorunlarla mücadele
b. Barış İçinde Bir Arada Yaşama e. ABD’nin bölgeye artan ilgisi
c. Tek Ülkede Sosyalizm
d. Perestroyka (Yeniden Yapılanma) 10. Çin’in Mart 2011’de ilan ettiği Ulusal Güvenlik Stra
e. Glastnost (Açıklık) teji Belgesi’nde aşağıdaki hususlardan hangisi yer almaz?
a. ABD ile savaş
b. Ulusal egemenliğin, ulusal çıkarların ve güven
liğin korunması
c. Sosyal uyum ve düzenin sağlanması
d. Ulusal savunma ve silahlı kuvvetlerin moderni
zasyonunun hızlandırılması
e. Dünya barışı ve düzenin sağlanması
140 Strateji ve Güvenlik
Yararlanılan ve Başvurulabilecek
Kaynaklar
Ağır, Bülent Sarper (2006-2007). “Bush Dokrini: Küre
sel Bir Hegemonik İstikrar Arayışı mı?”, Uluslara
rası İlişkiler, Cilt 3, Sayı 12.
Akçadağ, Emine (2010). “Yükselen Güç Çin’in Dün
den Bugüne Dış Politika Analizi, Bilgesam. Erişim
Adresi: http://www.bilgesam.org/tr/index.php?op
tion=com_ content&view=article&id=605:yuekse
len-guec-cinin-duenden-buguene-d-politika-ana
lizi-&catid=92:analizler-uzakdogu&Itemid=140.
Akgül Açıkmeşe, Sinem (2005). “Avrupa Birliği Yolun
da İlk Adım”, Cumhuriyet Strateji, Cilt 1, No 28.
Akgül Açıkmeşe, Sinem (2005). “The Management of
Security in EU’s Neighbourhood: Union’s Tactics
Revisited”, Perceptions: Journal of International
Affairs, Cilt 10, No 3.
Armaoğlu, Fahir (1993). 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi,
1914-1990 (Cilt I: 1914-1980). İstanbul: Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları.
Aydın, Mustafa (2003). “Amerika Dünyadan Ne İsti
yor? ABD’nin Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi ve
Dış Politikası”, Stradigma, Sayı 4. Erişim Adresi:
http://www.stradigma.com/index.php?sayfa=ma
kale&no=60.
7. Ünite - Büyük Güçlerin Güvenlik Politikaları: ABD, Rusya, Avrupa Birliği, Çin 141
Aydın, Mustafa (2005). “Çin’in Stratejik Hesaplarında Lepingwell, John W.R. (1994). “The Russian Military
Orta Asya”, Mustafa Aydın (der.), Küresel Politika and Security Policy in the Near Abroad”, Survival,
da Orta Asya: Avrasya Üçlemesi I. Ankara: Nobel. Cilt 36, Sayı 3.
Aydın, Mustafa (2005). “Çin’in Stratejik Hesaplarında Nye, Joseph S. (1998). “US Security Policy: Challenges
Orta Asya”, Mustafa Aydın (der.), Küresel Politika For the 21st Century”, US Foreign Policy Agenda,
da Orta Asya: Avrasya Üçlemesi I. Ankara: Nobel. Cilt 3, Sayı 3.
Brzezinski, Zbigniew (2005). Büyük Satranç Tahtası. Özdemir, Haluk (2002). “11 Eylül: Post-Modern Sava
İstanbul: İnkılap Yayınları. şın Miladı ya da Dış Politika Mücadelelerinin Gö
Cameron, Fraser (2005). US Foreign Policy After the rünmeyen Boyutu”, Süleyman Demirel Üniversi
Cold War: Global Hegemon or Reluctant She tesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt 7, No 1.
riff?, New York: Routledge. Özen, Çınar (2002). “ESDP-NATO Relations: Conside
Caporaso, James (1996). “The European Union and rations on the Future of European Security Archi
Forms of State: Westphalian, Regulatory or Post- tecture”, Turkish Yearbook of International Rela
modern?”, Journal of Common Market Studies, tions, Cilt 33.
Cilt 34, No 1. Özkan, Behlül (2011). “Soğuk Savaş Sonrası Amerikan
Chen, Qimao (2005). “Çin’in Yeni Güvenlik Anlayışı ve Dış Politikası”, Stratejik Araştırmalar Dergisi, Cilt
Politikası”, Stratejik Öngörü Dergisi, Sayı 4. 9, Sayı 16.
Çelikpala, Mitat (2011). “Güney Kafkasya’da Jeni Je Politkovskaya, Anna (2004). Putin’s Russia, Londra:
opolitik Denge”, Cavid Veliev, Araz Aslanlı (der.), The Harvill Press.
Güney Kafkasya: Toprak Bütünlüğü, Jeopolitik Rotkopf, David (2006). Running the World: The Insi
Mücadeleler ve Enerji. Ankara: Berikan Matbaacı de Story of the National Security Council and the
lık, 289-312. Architects of American Power. New York: Publi
Çolakoğlu, Selçuk (2006). “11 Eylül Sonrası Değişen cAffairs.
Avrasya Dengeleri ve Çin-Orta Asya İlişkileri”, Or Slagle, James H. (1994). “New Russian Military Doctri
ta Asya ve Kafkasya Dergisi, Cilt 1, No 2. ne: Sign of the Times”, Parameters, No 24.
Dugin, Alexandr (2004). Rus Jeopolitiği: Avrasyacı Tanrısever, Oktay (2005). “Rusya Federasyonu’nun Or
Yaklaşım, İstanbul: Küre Yayınları. ta Asya-Kafkasya Politikası: Yakın Çevre Doktrini
Erhan, Çağrı (1996). “Avrupa’nın İntiharı ve İkinci nin İflası”, Mustafa Aydın (der.), Küresel Politikada
Dünya Savaşı Sonrasında Temel Sorunlar”, Anka Orta Asya: Avrasya Üçlemesi I. Ankara: Nobel.
ra Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Tellal, Erel (2008). “SSCB’yle İlişkiler”, Baskın Oran
Cilt 51, No 1-4.
(der.), Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşı’ndan
Erhan, Çağrı (1996). “Ortaya Çıkışı ve Uygulanışıyla
Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, 1919-1980,
Marshall Planı”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgi
Cilt I. İstanbul: İletişim.
ler Fakültesi Dergisi, Cilt 51, No 1-4.
Tellal, Erel (2008). “Çin-Sovyet Anlaşmazlığı Kutusu”,
Erhan, Çağrı (2001). “ABD’nin Ulusal Güvenlik An
Baskın Oran (der.), Türk Dış Politikası: Kurtuluş
layışı”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 56,
Savaşı’ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar,
Sayı 4.
1919-1980, Cilt I. İstanbul: İletişim.
Fukuyama, Francis (2006). Neo-conların Sonu: Yol
Tellal, Erel (2008). “Rusya’yla İlişkiler”, Baskın Oran
Ayrımındaki Amerika. İstanbul: Profil Yayıncılık.
(der.), Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşı’ndan
Jordan, Amos A. vd. (1999). American National Se
Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, 1980-2001,
curity, USA: The Johns Hopkins University Press.
Cilt II. İstanbul: İletişim.
Kamalov, İlyas (2008). Putin Dönemi Rus Dış Politikası:
Umbach, Frank (1996). “The Role and Influence of the
Moskova’nın Rövanşı, İstanbul: Yeditepe Yayınevi.
Military Establishment in Russia’s Foreign and Se
Kasım, Kamer (2011). “Büyük Güçlerin Kafkasya Poli
curity Policies in the Yeltsin Era”, The Journal of
tikaları”, Cavid Veliev ve Araz Aslanlı (der.), Güney
Kafkasya: Toprak Bütünlüğü, Jeopolitik Mücade Slavic Military Studies, Cilt 9, No 3.
leler ve Enerji. Ankara: Berikan Matbaacılık. Uzgel, İlhan (2008). “ABD ve NATO’yla İlişkiler”, Bas
Kibaroğlu, Mustafa (2001). “Rusya’nın Yeni Ulusal Gü kın Oran (der.), Türk Dış Politikası: Kurtuluş Sa
venlik Konsepti ve Askeri Doktrini”, Avrasya Dos vaşı’ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar,
yası: Rusya Özel, Cilt 6, Sayı 4. 1980-2001, Cilt II. İstanbul: İletişim.
8
STRATEJİ VE GÜVENLİK
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Türkiye’de güvenlik ve strateji kavramlarının nasıl anlaşıldığını saptayabilecek,
Türkiye’nin resmi güvenlik söylemini oluşturan güvenlik kültürünü belirleyen
unsurları tespit edebilecek,
Türkiye’nin Soğuk Savaş sırası ve sonrasındaki stratejilerini tartışabilecek,
Türkiye’nin güvenlik politikalarının gelişimini ve içeriğini değerlendirebilecek,
Türkiye’de güvenlik politikalarını belirleyen kurumsal yapıyı açıklayabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Türkiye • Güvenlik Kültürü
• Milli Güvenlik • Milli Güvenlik Kurulu
İçindekiler
Milli güvenliğin kavram olarak gelişimi konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Özcan,
Gencer (2010). “Türkiye’de Milli Güvenlik Kavramının Gelişimi”, Evren Balta Paker
ve İsmet Akça (der.), Türkiye’de Ordu, Devlet ve Güvenlik Siyaseti, İstanbul: Bilgi
Üniversitesi Yayınları, s. 305-349.
lik tanımı yapılmamaktadır. Bir başka deyişle, güvenliğin anayasal tanımı, hemen her
ülkede olduğu gibi Türkiye’de de genel ve muğlâk bırakılmıştır. Buna karşılık, anaya-
sanın toplam 18 maddesinde “güvenlik” kavramı özellikle çeşitli hak ve hürriyetlerin
sınırlandırılmasına dayanak olacak şekilde kullanılmıştır (Özcan, 2010).
Uzun yıllar Türkiye ulusal güvenlik sisteminin temel kuruluşlarından olan Milli
Güvenlik Kurulu (MGK) ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanunu’nun
ikinci maddesinde (milli) güvenlik, “devletin anayasal düzeninin, milli varlığının,
bütünlüğünün, milletlerarası alanda siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik dâhil bütün
menfaatlerinin ve ahdi hukukunun her türlü dış ve iç tehditlere karşı korunması
ve kollanması” olarak tanımlanmıştır. Her ne kadar söz konusu kanun, 24 Haziran
2018 seçimleri ardından hayata geçen yeni Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi kap-
samında kurumsal örgütlenme yapısında gerçekleştirilen değişiklikler çerçevesinde
yürürlükten kaldırılarak, 15 Temmuz 2018 tarihinde yayınlanan “Millî Güvenlik Ku-
rulu Genel Sekreterliğinin Teşkilat ve Görevleri Hakkında Cumhurbaşkanlığı Karar-
namesi” ile Milli Güvenlik Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’nin
yapısı yeniden düzenlenmiş ise de, ilgili kararnamede yürürlükten kaldırılan ka-
nunda yer alan milli güvenlik tanımı değiştirilmeden korunmuştur. Benzer şekilde,
hem yürürlükten kaldırılan Milli Güvenlik Kanunu hem de 15 Temmuz 2018 tarihli
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nde (milli) güvenlik politikası; “milli güvenliğin
sağlanması ve milli hedeflere ulaşılması amacı ile Milli Güvenlik Kurulunun belirle-
diği görüşler dâhilinde, Bakanlar Kurulu tarafından tespit edilen iç, dış ve savunma
hareket tarzlarına ait esasları kapsayan siyaset” olarak tanımlanmıştır.
Söz konusu ulusal güvenlik politikası Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi (MGSB)
olarak anılan bir belge çerçevesinde çizilmektedir. Kamuoyunda ‘Kırmızı Kitap’
olarak da bilinen MGSB, MGK’nın Temmuz 2018’de gerçekleştirilen yapısal de-
ğişime kadar Bakanlar Kurulu adına, bu tarihten itibaren ise Cumhurbaşkanı
adına hazırladığı ulusal güvenlik konusundaki en temel politika belgesidir. İlgili
kurumlar bu belge ışığında genel politika ve stratejilerini belirlerler. Gizli bir belge
niteliğinde hazırlanan MGSB, Türkiye Cumhuriyeti’nin bekâsı ve Türk Milleti’nin
refahına ilişkin izlenecek milli güvenlik siyasetinin esaslarını içeren; Türkiye
Cumhuriyeti’nin milli menfaati ve milli hedeflerini, milli hedeflere ulaşılması için
takip edilecek iç ve dış güvenlik ile savunma siyasetlerine ilişkin esasları kapsayan
bir yol haritası şeklinde tanımlanmaktadır.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) çeşitli belge ve açıklamalarından da resmi
güvenlik söyleminin unsurlarını çıkarmak olanaklıdır. TSK güvenliği ulusal ba-
ğımsızlığın, egemenlik ve toprak bütünlüğü ile ülkenin hayati çıkarlarının ko-
runması esaslarına dayandırmaktadır. Terörizm, Kitle İmha Silahları (KİS), uzun
menzilli füzeler ve bölgesel çatışmalar ile irticai faaliyetler Türkiye’nin karşı kar-
şıya olduğu güvenlik tehditleri olarak kabul edilmektedir. Bu çerçevede, TSK’ya
göre Türkiye’nin güvenlik politikası ile özdeş kabul edilen savunma politikasının
unsurları şunlardır:
• Bölgesinde bir güç ve denge unsuru olmak,
• Çevresinde barış ve güvenlik kuşağı oluşturmak,
• Bölgesinin barış ve güvenliğine katkıda bulunmak ve bunu geniş bölgelere
yaymak,
8. Ünite - Türkiye’de Strateji ve Güvenlik 145
rak kabul edildiği görülür. Bu bağlamda, Türkiye’de strateji askeri strateji ile özdeştir;
genel strateji ise ulusal (milli) güvenlik kavramı ile karşılanan bir terimdir. Kurumsal
olarak strateji sözcüğünü ilk sahiplenen kurum, Genelkurmay Başkanlığı olmuştur.
1967’de Harp Tarihi Başkanlığı bünyesinde Harp Tarihi Dairesi ve Stratejik Etüt Da-
iresi isimli iki daire oluşturulmuştur. Harp Tarihi Başkanlığı 1978’de Askeri Tarih
ve Stratejik Etüt Başkanlığı’na, 2004’te ise Askeri Tarih ve Stratejik Etüt ve Denetle-
me Başkanlığı’na (ATASE) dönüştürülmüştür. ATASE bünyesinde bulunan Stratejik
Araştırma ve Etüt Kurulu (SAEK) ise 2001’de bünyesine sivilleri de katarak, Stra-
tejik Araştırma ve Etüt Merkezi (SAREM) adını almış ve 2001’de kapatılana kadar
araştırma, yayın ve karar vericilere rapor üretme faaliyetleri ile Türkiye’de stratejik
düşüncenin gelişimine katkıda bulunmuştur.
Soğuk Savaş sonrası dönemde iki kutuplu uluslararası sistem ve nükleer savaş
tehlikesinin kısıtlayıcı çerçevesinin ortadan kalkmış olması, yeni uluslararası sis-
temin yarattığı güvenlik tehditleriyle de birleşince sivil alanda strateji kavramına
ilgiyi hızla artırmıştır. Aynı dönemde Türkiye için genel strateji üretmeye yöne-
lik düşünce kuruluşlarının sayısı da hızla artmıştır. İlk örnekler kamu kurumla-
rı bünyesinde kurulan veya bu kurumlarca desteklenen Dış Politika Enstitüsü,
Ortadoğu ve Balkan İncelemeleri Vakfı (OBİV), Stratejik Araştırmalar Merkezi
(SAM) gibi kuruluşlar olmuştur. Diğer yandan, resmi politikaların dışında farklı
görüşlerin üretilip tartışılması ulusal güvenlik ve çıkarlara dair pratik önerilerin
üretilmesine katkıda bulunacak platformlar olarak özel düşünce kuruluşları takip
eden yıllarda hızla çoğalmıştır. Bununla birlikte, özel düşünce kuruluşlarınca or-
taya koyulan ve benimsenen görüşlerin genel olarak son bir kaç yıla kadar resmi-
askeri bakış açısından çok da farklı olmadıkları söylenmelidir. Bunun en önemli
nedeni, nihayetinde sözü edildiği gibi temelde güvenlik kavrayışının ağırlıklı ola-
rak resmi bakış açısıyla uyumlu olmasıdır.
Türkiye’de stratejik düşünce ve düşünce kuruluşlarıyla ilgili ayrıntılı bilgi için Kanbo-
lat, Hasan ve Hasan Ali Karasar (2009). Türkiye’de Stratejik Düşünce Kültürü ve Araş-
“Osmanlı devleti, 1798 yılında tırma Merkezleri: Başlangıcından Bugüne Türk Düşünce Kuruluşları. Ankara: Nobel.
Napolyon’un Mısır seferinden
başlamak ve tüm 19. Yüzyıl
boyunca sürdürülmek üzere, dış
politikada bir ‘denge politikası’
TÜRKİYE’NİN GÜVENLİK KÜLTÜRÜ
izledi…Gerçekten, Osmanlı
devleti 1798’den başlayarak Türkiye’nin resmi güvenlik söyleminin oluşturan güvenlik kültürünü
çeşitli dönemlerde, Rusya’ya karşı
İngiltere’ye, Fransa’ya karşı Rusya
2 belirleyen unsurları tespit etmek.
ve İngiltere’ye, İngiltere, Fransa ve
Rusya üçlüsüne karşı Almanya’ya
dayanmak yolunu tutmuştur.
Çok kaba biçimde özetlemek
Türkiye’nin yukarıda açıklanan resmi güvenlik söylemi üzerinde belirleyi-
gerekirse, 1798’den 1878 yılına ci olan güvenlik kültürünü tarihsel ve coğrafi unsurlar oluşturur. Tarihsel açı-
kadar İngiltere’ye ve bu tarihten dan bakıldığında, Türkiye güvenliğini etkileyen fırsat ve sorunları Osmanlı
sonra Almanya’ya dayanılmıştır.”
“Napolyon’un 1798 yılında Mısır’a
İmparatorluğu’ndan devralmıştır. İmparatorluk döneminin etkileri, Cumhuriyet
saldırması sonucunda Osmanlı döneminin başlangıcından bu yana, Türkiye’nin komşuları ve Batılı müttefikleriy-
devleti, Avrupa’nın üçlü devletleri
kendisini yalnız bırakınca, Rusya le ilişkilerinde belirleyici rol oynamıştır.
ile bir ittifak imzaladı…bu ittifak, Türkiye’nin güvenlik kültüründe Osmanlı İmparatorluğu’nun etkisini ortaya koyan
açık hükümlerinde klasik bir askeri
yardımlaşmayı öngörüyordu. öğelerden ilki, “yalnız kalma ve toprak kaybı” korkularıdır. Osmanlı İmparatorluğu
Ancak, gizli hükümlerine göre,
Napolyon’un işgal ettiği yedi adanın
ondokuzuncu yüzyılda Avrupalı büyük güçlere bağımlı hale geldikçe, “ayrılma ve top-
Fransızlardan kurtarılması için, Rus rak kaybı korkusu” güvenlik kültürünün temel yönü haline gelmiştir. Bu korku esasın-
donanması Boğazlar’dan serbestçe
geçecek, ancak savaş bittikten sonra da Sevr Antlaşmasıyla pratiğe dökülmüş; özellikle Soğuk Savaşın sona ermesinin he-
Karadeniz’e dönecekti.” men ertesinde Türkiye’nin terörle mücadelesi ve Avrupa Birliği ile yürüttüğü sorunlu
Kaynak: Sander, Oral (1993). ilişkiler güvenlik söyleminde bu unsurların belirleyiciliğini artırmıştır (Bilgin, 2005).
Anka’nın Yükselişi ve
Düşüşü: Osmanlı Diplomasi Türkiye’nin güvenlik kültüründe Osmanlı İmparatorluğu’nun etkisini ortaya
Tarihi Üzerine bir Deneme. koyan öğelerden ikincisi, güç dengesi sistemidir. Osmanlı İmparatorluğu özellikle
Ankara: İmge, s. 159, 170.
8. Ünite - Türkiye’de Strateji ve Güvenlik 147
venlik politikası istikrara dayanır ve bölgede istikrarı bozacak her unsur Türkiye için
güvenlik sorunları oluşturur. Nitekim, Filistin sorunu, Arap-İsrail savaşları, İran-Irak
savaşı, Körfez savaşı ve daha yakın dönemlerde Irak’ın işgali ile Arap Baharı olarak
adlandırılan halk ayaklanmaları gibi kriz ve çatışmaların tümü Türkiye’nin yakın gü-
venlik bölgesinde meydana gelmektedir.
Bu noktada, Türkiye’nin coğrafi konumunun kendisine sağladığı bazı avantaj-
ları da göz ardı etmemek gerekir. Türkiye Soğuk Savaş döneminde, özellikle Sov-
yetler Birliği’nin çevrelenmesi bağlamında Batı için önemli bir stratejik konum-
da bulunduğundan, Batı ittifakının güvenlik şemsiyesi altında yer alarak kendi
güvenliğini de sağlamıştır. Buna karşılık, Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte
Türkiye’nin bu konumu önemli bir dönüşüm geçirmiş, Soğuk Savaş’ın sona erme-
siyle kendisini daha güvenli hissetmeyen az sayıdaki ülkeden birisi olarak kalmış-
tır. Sovyetler Birliği’nin dağılması Türkiye için önemli bir güvenlik sorununu orta-
dan kaldırmakla birlikte, dağılmanın yarattığı boşluk Türkiye’nin çevresinde yeni
güvenlik tehditlerine yol açmıştır. Türkiye bu dönemde ortaya çıkan yeni çatışma
alanlarıyla (Balkanlar, Kafkasya, Ortadoğu) çevrelenmiş olduğundan, Soğuk Sa-
vaş sonrasında önemini yitirdiği düşünülen stratejik konumu, kısa sürede yeniden
Türkiye’nin güvenlik algılamalarının dayanağı olarak işlemeye başlamıştır.
Türkiye’nin Stratejileri
Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle yeni tehdit odaklarının tanımlanması, Türkiye Soğuk Savaş sonrasında
için yeni bir strateji ihtiyacını doğurmuştur. 1990’lı yılların ilk yarısında askeri Avrupa Birliği’nin (AB)
Avrupa Güvenlik ve
stratejinin temel motivasyonu Soğuk Savaş sonrası dönemde yalnızca NATO’ya Savunma Politikası (AGSP)
dayanılarak güvenliğin sağlanamayacağı, dolayısıyla Türkiye’nin kendi stratejisi- kapsamında, NATO dışında
ni belirlemesi gerektiği düşüncesi olmuştur. Bu düşüncede Türkiye’nin Sovyetler kendi güvenliğini sağlayacak
bir yapılanma içine girmesi
Birliği’ni çevreleme kapsamında NATO için önemini yitirmesi, ayrıca Avrupa’da Türkiye için bir endişe kaynağı
NATO’yu dışarıda bırakacak bir güvenlik yapılanmasına dair girişimler nedeniyle olmuştur. Oluşturulan yeni
Avrupa güvenlik şemsiyesinden dışlanma endişesi etkili olmuştur. Bu çerçevede, Avrupa güvenlik alanının
dışında kalmak NATO’ya üye
ülkenin aynı anda iki bölgede savaşırken, içten gelecek saldırılara karşı da ha- olan, fakat AB üyesi olmayan
zırlıklı olmak üzerine kurulu yeni bir strateji gündeme gelmiştir. İkibuçuk Savaş Türkiye’nin söz konusu
Stratejisi olarak da adlandırılan bu stratejide Yunanistan’la birlikte güneyde Suri- dönemde güvenlik kaygılarını
ye, içerde de PKK önemli tehdit odağı olarak hesaba katılmıştır. artırmıştır.
İki buçuk savaş stratejisi için bkz. Elekdağ, Şükrü (1995). “İki Buçuk Savaş Strate-
jisi”, Yeni Türkiye: Dış Politika Özel Sayısı, Yıl 1, Cilt 3, s. 516-522’ye bakabilirsiniz.
1990’lı Yıllar
Bu dönemin başında Türkiye, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla ortaya çıkan boş-
luktan kaynaklanan çatışmaları tehdit olarak algılamış; SSCB’nin dağılmasının
ardından yaşanan istikrarsızlık ortamında özellikle Doğu Avrupa’da yürütülen
istikrar misyonlarında uluslararası toplumla birlikte hareket etmiştir. Esasında
güvenlik anlayışı bakımından istikrara çok fazla önem veren ve buna ihtiyacı olan
bir ülke olarak Türkiye’nin çevresinde meydana gelen istikrarsızlıklar karşısında
denge arayışında olmak dışında fazlaca bir seçeneği de yoktu. Geleneksel olarak
bölgesel çatışmalara karışmama politikası gütmüş olsa da, Türkiye bu dönemde
uluslararası koşullarla birlikte iç siyasi koşulların da etkisiyle Ortadoğu (Körfez
Savaşı) Kafkasya (Dağlık Karabağ) ve Balkanlarda (Bosna-Hersek ve Kosova)
krizlere taraf olmak zorunda kalmış ve aktif politika izlemiştir.
Bu çerçevede Türkiye, 1995’den bu yana Balkanlardaki NATO harekâtlarına
aktif olarak katılmaktadır. Türkiye, Bosna-Hersek’te IFOR (Operation Joint En-
deavour) ve SFOR (Stabilization Force), Kosova’da KFOR (Kosovo Force) ve
Makedonya’da “Essential Harvest”, “Amber Fox” ve “Allied Harmony” harekatla-
rının tümüne destek vermiştir. NATO’nun Bosna-Hersek’teki SFOR harekâtının
2004 yılı sonunda tamamlanmasının ardından, AB tarafından NATO imkân ve
Saraybosna’da IFOR kontrol yeteneklerinden yararlanılmak suretiyle EUFOR-ALTHEA isimli yeni ve ayrı bir
noktası. harekat başlatılmıştır. Türkiye ALTHEA Operasyonuna da destek vermiş ve en
fazla katkı sağlayan AB üyesi olmayan ülke olmuştur.
Ortadoğu Türkiye’nin daha 1980’li yıllarda tehlike olarak algıladığı bir bölge
olmuştur. Irak ve Suriye’nin bölgede etkin olma çabaları çerçevesinde silahlanma-
ları karşısında endişe duyan Türkiye, daha Körfez Savaşı başlamadan önce savun-
ma bütçesini artırma yoluna gitmiştir. Türkiye’nin bu yöneliminde Irak ve Suriye
ile Dicle ve Fırat nehirlerinin sularının paylaşımından kaynaklanan su sorununun
krize ve çatışmaya dönüşme ihtimalinin etkisi olmuştur. Soğuk Savaş sonrasında,
Irak’ın Kuveyt’i işgaliyle başlayan Körfez krizi, Türkiye’nin bölgeden algıladığı teh-
8. Ünite - Türkiye’de Strateji ve Güvenlik 151
OKUMA PARÇASI 1
Türkiye’nin gözünde savaş, güvenlik için son çaredir. Bu nedenle Türkiye caydırıcı bir dış
politikayı, ülke güvenliğinin ön savunma hattı olarak görür. Ancak, ne kadar yetenekle
yürütülürse yürütülsün, dış politika dayandığı askeri güçten daha kuvvetli olamaz.
Bu bakımdan Türkiye’nin barış içinde yaşaması, güçlü bir caydırıcı güce sahip olma-
sına bağlıdır. 21. yüzyılın eşiğinde Türkiye’nin karşılaştığı güvenlik sorunları ve bu
alanda alınması gerekli önlemler şöyle özetlenebilir:
• Türkiye’nin, bugün, karşı karşıya olduğu birden fazla komşusundan kaynaklana-
bilecek silahlı çatışma tehdidi, soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliği liderliğin-
deki Varşova Paktı’ndan NATO ülkelerine yönelen tehdide kıyasla daha acil ve
çok yönlü bir nitelik gösteriyor.
• Türkiye’nin artık NATO’nun kolektif savunmasından yararlanması söz konusu
değildir. Bekasına ve güvenliğine yönelecek her türlü tehdide, Türkiye bundan
böyle tamamen ulusal imkanlarına dayanarak karşı koymak durumundadır.
• Türkiye’nin komşularından biriyle çatışmaya girmek zorunda kalması halinda,
PKK terörüne dışarıdan sağlanacak destek artacak ve iç tehdit çok daha fazla
askeri kuvveti kendine angaje edecektir.
• Türkiye’nin yaşamsal hakları ve toprakları üzerinde hak iddia eden Yunanistan ve Su-
riye, ülkemize karşı çıkar birliği içindedir ve Türkiye’yi çökertmek amacıyla PKK’ya
her türlü yardımı yapmaktadır. Türkiye, bu ülkelere karşı savunma planlamasını, aynı
anda iki ayrı cephede çatışmaya zorlanacağı varsayımı üzerine dayandırmalıdır.
• Stratejik konumu ve alanı, ülkemize Yunanistan ve Suriye’ye karşı bir iç hatlar
stratejisi izlemek imkanını vermekle beraber, Türkiye savunma planlarını tek cep-
hede toplayacağı üstün kuvvetlerle burada kesin sonuç aldıktan sonra, kuvvetle-
rini diper cepheye kaydırarak orada da kesin sonuca yönelmek gibi bir harekat
konseptine dayandıramaz. Çünkü bu devletlerin ülkemize karşı harekatlarını
senkronize etmeleri kuvvetli bir ihtimaldir. Diğer bir deyişle, güvenli savunma,
Türkiye’yi hem Ege, hem de güney cephesinde yeterli nitelikte ve süratle takviye
edilebilir kuvvetlere dayanan bir strateji uygulamaya zorlamaktadır.
• Türk Rus ilişkilerini bulandıran sorunlar olmasına rağmen, Rusya’nın Türkiye için
acil tehdit oluşturmadığı ve iki ülkenin aralarındaki ortak çıkar alanını genişletmek
hususunda kuvvetli bir siyasal iradeye sahip olduğu söylenebilir. En kötü bir ihtimal-
le, Jirinovski tipindeki liderlerin iktidarındaki bir Rusya’nın Türkiye’ye saldırması
halinde, bunun bölgedeki tüm stratejik dengeleri değiştireceği ve Basra Körfezi’ni
de Rusya’nın nüfuzuna tehlikeli biçimde açacağı endişesi, savaşın bir noktasında
ABD’yi harekete geçirerek Türkiye’nin yardımına gelmeye teşvik edecektir.
• Böyle olunca, Türkiye’nin Kuzey’den gelebilecek tehdide karşı kuvvetlerini satıh savun-
ması konseptine göre ve büyük bir derinlik içinde kullanabileceği, ateş gücü yüksek ve
son derece çevik askeri birliklerle yapması en isabetli yaklaşım olacaktır. Bu kuvvetin iki
temel görevinden birincisi, kuzeyden bir saldırı halinde, kuvvetler arasındaki aleyhte
oranı oylama muharebeleri ve aktif savunmayla etkili biçimde telafi etmek olanağın-
dan yararlanmaktır. İkincisi de güney cephesi için takviye kuvveti oluşturmaktır.
• Bu söylediklerimiz, Türkiye’nin savunma planlamasını, “iki buçuk savaşa”, yani
Ege ve Güney cephelerinde aynı anda iki topyekün savaşı sürdürmeye ve bir de
içeride körüklenecek yarım savaşa hazır olacak şekilde yapması gerektiğini orta-
ya koymaktadır. Bu da Türkiye’nin savunma harcamalarını kayda değer şekilde
artırmasını gerektirecektir. Türkiye için öncelikli sorun, bekası ile refahı arasında
sağlıklı bir denge kurabilmektir. Bunun da yolunun ekonomimizin istikrara ve
dinamik bir yapıya kavuşturulmasından geçtiği açıktır.
Kaynak: Türkiye’nin İki Buçuk Savaş Stratejisi, Şükrü Elekdağ, Milliyet, 27 Kasım
1994, s. 19.
8. Ünite - Türkiye’de Strateji ve Güvenlik 153
11 Eylül Sonrası
Türkiye’nin güvenlik politikalarında ikinci değişim dönemi, 11 Eylül 2001’de
ABD’ye karşı gerçekleştirilen saldırılar sonrasında, NATO kapsamında gerçek-
leştirilen Afganistan operasyonu ve ABD’nin Irak’ı işgali sürecinde başlamıştır.
11 Eylül sonrasında Türkiye’nin stratejik önemi yeniden gündeme yerleşmiş ve
ABD’nin Irak işgaliyle birlikte Türkiye’de güvenlik politikalarının belirlenmesinde
jeopolitik vurgu yerini sağlamlaştırmıştır. 11 Eylül’ün ardından Afganistan’a asker BM Güvenlik Konseyi
gönderen ve NATO’nun Afganistan’daki ISAF (International Security Assistance tarafından yetkilendirilen
Force) gücünün komutasını üstlenen Türkiye, bu dönemde güvenlik politikaların- Uluslararası Güvenlik
Destek Gücü ISAF’ın Aralık
da proaktif yaklaşım benimsemeye başlamıştır. 2001’de Afganistan’da
Bu dönemde Türkiye’nin güvenlik politikalarının ana çerçevesi, küresel, böl- göreve başlamasının
gesel ve ikili olmak üzere ayrı, fakat birbirini tamamlayan düzeylerde oluşturul- ardından, Türkiye Şubat
muştur. Türkiye, küresel bir aktör olabilmek amacıyla uluslararası örgütlerde daha 2002’de ilk kuvvetlerini
Afganistan’a gönderdi ve
ağırlıklı rol oynamak üzere girişimlerde bulunmuştur. Türkiye’nin BM Güvenlik Haziran 2002-Şubat 2003
Konseyi geçici üyeliğine seçilmesi (2009-2010) ve NATO’dan IMF’ye, G-20’den İs- arasında Barış Gücünün
lam Konferansı Örgütü’ne üye olduğu örgütlerde ağırlığını artırmaya çalışması bu komutanlığını üstlendi.
kapsamda güdülen politikalar arasındadır. Benzer şekilde, bölgesel düzeyde etkili ISAF harekâtının komutasını
NATO’nun Ağustos 2003’te
bir aktör olma hedefi doğrultusunda bölgesel işbirliği girişimlerini de yoğunlaştır- devralmasının ardından
mıştır. Bu kapsamda Kafkasya İstikrar Platformu, Ortadoğu Serbest Ticaret Alanı, Türkiye Şubat 2004-Ağustos
Enerji İşbirliği Ağları gibi bir dizi bölgesel işbirliği projesi gündeme getirilmiştir. 2005 döneminde ikinci defa
Söz konusu uluslararası ve bölgesel girişimlerle uyumlu biçimde ikili ilişkileri ge- harekâtın liderliğini üstlendi.
liştirmek de yeni güvenlik politikalarının önemli bir ayağını oluşturmaktadır.
11 Eylül ve ABD’nin 2003 Irak işgali sonrasında Ortadoğu Türkiye için doğ-
rudan ya da uluslararası terörizm, kitle imha silahlarının yayılması, uluslararası
uyuşturucu kaçakçılığı, insan ticareti gibi dolaylı güvenlik tehditlerinin kaynağı
olmaya devam etmektedir. Bölgeye yönelik yeni güvenlik politikaları “komşularla
sıfır sorun politikası” olarak adlandırılan daha çok işlevsel işbirliğini vurgulayan
bir çerçeveye oturtulmuştur. Bu kapsamda, Türkiye’nin doğrudan tehdit algıladığı
Suriye ve Irak ile bölgesel dengeler açısından Lübnan, Filistin gibi daha önceden
doğrudan ilişki kurulmayan ülkelerle diplomatik bağlar geliştirilmiştir.
Ortadoğu’da görülen bu tür işlevsel işbirliği çabalarının bir benzerini Rusya ile
ilişkilerde de gözlemlemek mümkündür. 11 Eylül sonrasında Karadeniz-Akde-
niz-Hazar Havzası bölgesinde ABD-Rusya karşıtlığının yerini ABD-Rusya denge-
sinin alması Türkiye’nin enerji ve güvenlik politikaları açısından önemli sonuçlar
doğurmuştur. ABD’nin bölgede Rusya’yla rekabet yerine işbirliğine yönelmesi,
Türkiye’nin de kendi güvenlik beklenti ve kaygıları doğrultusunda ABD-Rusya
dengesini gözeterek politika üretme girişimlerine ve Rusya ile ikili işbirliğini ge-
liştirme çabalarına yol açmıştır. Gelinen noktada, iki ülke ilişkileri güvenlik çerçe-
vesinin dışına çıkartılmış, çeşitli alanlarda işbirliği ile gelişmeye başlamıştır.
Bu noktada Türkiye’nin güvenlik politikalarındaki değişimde, Avrupa Birliği’ne
(AB) üyelik sürecinin ortaya çıkardığı “Avrupalılaşma” olgusunun etkilerinden de
bahsetmek gerekir. Türkiye’nin değişen güvenlik ve dış politikalarına dair birçok
analiz, bölgesel güç olma eğilimini Avrupalılaşma kavramıyla ilişkilendirmekte-
dir. AB’nin Türkiye’nin güvenlik politikalarındaki değişime ilk etkisini, güvenlik
politikalarının belirlendiği yasal süreçleri AB’ye uyum yasaları çerçevesinde si-
villeştirmesinde bulmak olanaklıdır. Ayrıca, Türkiye’nin, Soğuk Savaş sonrasın-
da Avrupa için önemini yitiren jeopolitik konumunu yeniden vurgulayarak, bir
bakıma Avrupa için vazgeçilmez bir ortak olmaya çalıştığı da söylenebilir. Türki-
ye, özellikle enerji güvenliği çerçevesinde Ortadoğu ile Orta Asya ve Kafkaslarda
istikrar sağlayıcı rol üstlenerek, Avrupa güvenliği açısından vazgeçilemeyen ve
Avrupa değerleriyle uyumlu bir güç olma eğilimindedir.
154 Strateji ve Güvenlik
Şekil 8.1
2017 Anayasa
MGK GENEL SEKRETERİ
Değişikliği Sonrası
MGK Genel
Sekreterliği Teşkilat
Yapısı
GENEL SEKRETER
ÖZEL DANIŞMANLIĞI Kaynak: https://
www.mgk.gov.
ÖZEL KALEM HUKUK tr/index.php/
MÜDÜRLÜĞÜ MÜŞAVİRLİĞİ kurumsal/teskilat/
teskilat-semasi
PROTOKOL
MÜDÜRLÜĞÜ
SEFERBERLİK
BASIN VE
VE SAVAŞ SEKRETERYA ARAŞTIRMA VE PERSONEL VE
HALKLA
HAZIRLIKLARI HİZMETLERİ DEĞERLENDİRME İDARİ İŞLER
İLİŞKİLER
PLANLAMA DAİRESİ DAİRESİ DAİRESİ
DAİRESİ
DAİRESİ BAŞKANLIĞI BAŞKANLIĞI BAŞKANLIĞI
BAŞKANLIĞI
BAŞKANLIĞI
156 Strateji ve Güvenlik
Türkiye’nin ulusal güvenliğine dair en temel belge olan Milli Güvenlik Siyaseti
Belgesi de bu süreçler içinde ortaya çıkar ve kabul edilir. 2018 değişikliklerine
kadar, MGK Genel Sekreterliğinin Genelkurmay Başkanlığı öncülüğünde, ilgili
bakanlık ve kurumlarla koordinasyon halinde hazırladığı taslak ulusal güvenlik
siyaseti belgesi ilk olarak MGK’ya sunulur ardından MGK’da kabul edilerek tav-
siye kararı olarak Bakanlar Kurulu’nun onayına gönderilir, ve Bakanlar Kurulu
tarafından onaylanması halinde uygulanmaya alınırdı. Son değişikliklerin ardın-
dan, MGK Genel Sekreterliği tarafından hazırlanan Milli Güvenlik Siyaseti Bel-
gesi, MGK’da kabul edilmesinin ardından onaylanmak üzere Cumhurbaşkanı’na
sunulmaktadır. Bu çerçevede, söz konusu değişiklikler ile Türkiye’nin güvenlik
yapılanmasında bilginin elde edilmesi, yorumlanması ve kullanılması ile karar
alma süreçlerine kadar tüm basamaklar Cumhurbaşkanlığı şemsiyesi altında tek
elde toplanmıştır.
8. Ünite - Türkiye’de Strateji ve Güvenlik 157
Özet
Türkiye’de “strateji” ve “güvenlik” kavramları neredey- Yukarıda bahsi geçen tehditlerle mücadelede, Soğuk
se birbirinin yerine geçen bir kullanım alanına sahip- Savaş döneminde Türkiye’nin güvenlik politikalarının
tir. Güvenlik kavramı, kimi zaman “askeri strateji”yi temelini, Batı ittifakı içinde yer alma, ilişkilerini bu
çağrıştırırken; resmi söylemde kullanılan “ulusal gü- çerçevede şekillendirme ve Kuzey komşusu Sovyetler
venlik” ifadesinin tanımlarına bakıldığında, kavramın Birliği’nden gelen tehdidi bertaraf etme anlayışı oluş-
“genel strateji”yle benzeştiği görülür. turmuştur. Soğuk Savaş sonrası değişen uluslararası
Türkiye’de resmi güvenlik kavramı beka, ulusal bağım- ortam ve ortaya çıkan yeni tehditler geleneksel güven-
sızlık ve bütünlüğün korunması ile iç tehditler kapsa- lik politikalarını sürdürmeyi olanaksızlaştırmıştır. Bu
mında rejimin korunması unsurları ile tanımlanmak- çerçevede, Türkiye’nin güvenlik politikaları ilk olarak
tadır. Bu çerçevede, Türkiye’de güvenlik Soğuk Savaş Soğuk Savaşın sona ermesiyle uluslararası koşulların
sonrası dönemde bile büyük ölçüde geleneksel güven- yarattığı yeni güvenlik tehditleri karşısında 1990’lı yıl-
lik anlayışına paralel biçimde kavramsallaştırılmıştır. larda, daha sonra da uluslararası dengeleri değiştiren
Soğuk Savaş sonrası dönemde Türkiye’de güvenlik ala- 11 Eylül sonrasında tekrardan dönüşüm geçirmiştir.
nında en fazla çalışılan yeni konular enerji güvenliği ve Türkiye 1990’larda Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla
çevre güvenliği olmuştur. Soğuk Savaşın sona ermesi ortaya çıkan boşluktan kaynaklanan çatışmaları tehdit
ve yeni uluslararası sistemin ortaya çıkardığı yeni teh- olarak kabul etmiş, bu tehditlere karşı güvenliğini sağ-
ditler güvenlik söyleminin söz konusu yeni tehditleri lamayı öne çıkarmıştır. Ortadoğu, Kafkasya ve Balkan-
içerecek şekilde genişletilmesini getirmekle beraber, larda kriz ve gelişmelerde taraf olmuş, bu çerçevede ak-
geleneksel kavramsallaştırmayı değiştirmemiştir. tif politika izlemiştir. 11 Eylül sonrasında Türkiye’nin
Türkiye’nin resmi güvenlik kavramının temelini stratejik önemi yeniden gündeme gelmiş ve ABD’nin
oluşturan güvenlik kültürü tarihsel ve coğrafi et- Irak’ı işgaliyle birlikte Türkiye’de güvenlik politikala-
ken olmak üzere iki unsura dayanmaktadır. Osmanlı rının belirlenmesinde jeopolitik ve jeostratejik vurgu
İmparatorluğu’nun reel politiğe dayalı diplomasisi, yerini sağlamlaştırmıştır. Bu dönemde Türkiye’nin gü-
“ayrılma ve toprak kaybı korkusu” ile İmparatorlu- venlik politikalarının ana çerçevesi, küresel, bölgesel ve
ğun Ortadoğu’da yüzyıllar süren hâkimiyetinin yarat- ikili olmak üzere ayrı, fakat birbirini tamamlayan dü-
mış olduğu olumsuz algılamalar Türkiye’nin güvenlik zeylerde oluşturulmuştur.
kültürünü etkileyen tarihsel unsurlardandır. Bir başka 2010’dan itibaren gelişen Arap Baharı ve 2011’de
tarihsel unsur da batılılaşmadır. Onsekizinci yüzyılda Suriye’de başlayan iç savaş, çeşitli terör örgütlerinin
Osmanlı devletinde başlayan Batılılaşma, Türkiye’nin yanı sıra, bölge içi ve dışından farklı ülkelerin müdaha-
Batı odaklı politikalarını harekete geçirerek, Cumhu- lelerini beraberinde getirmiş, bu da Türkiye açısından
riyet döneminde Türkiye’nin Batılı devlet sistemi için- toprak bütünlüğü ve sınır güvenliği hassasiyetlerini en
deki yerini güvence altına alma çabasında önemli etkisi üst noktaya çıkartmıştır. Özellikle ABD’nin Suriye’de
olmuştur. PKK uzantılı örgütler ile çalışmayı tercih etmiş olma-
Türkiye’nin jeostratejik konumu hem dünya politi- sı ve 2015’den itibaren Rusya’nın da silahlı kuvvetleri
kasında normalde oynayabileceğinden daha etkili bir ile çatışmaya dahil olması, Türkiye açısından yakın
rol yüklemekte, hem de Türkiye’yi uluslararası siyasi çevresinde yeni bir güç mücadelesi ile ciddi terör teh-
dengelerin değişimi karşısında daha hassas hale getir- didini gündeme getirmiştir. Bu kapsamda Türkiye,
mektedir. Türkiye Soğuk Savaş döneminde Sovyetler topraklarına yönelebilecek tehditlere karşı sınır ötesi
Birliği’nin çevrelenmesi bağlamında önemli bir strate- operasyonlar ile önlem alma yoluna gitmiş, iç ve dış
jik konumda bulunduğundan, Batı ittifakının güvenlik güvenlik politikalarında askeri önlemleri yeniden öne
şemsiyesi altında yer alarak güvenliğini sağlamıştır. çıkartmıştır.
Buna karşın Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte
Türkiye’nin konumu önemli bir dönüşüm geçirmiştir.
Sovyetler Birliği’nin dağılması Türkiye için önemli bir
güvenlik sorununu ortadan kaldırmakla birlikte, da-
ğılmanın yarattığı boşluk Türkiye’nin çevresinde yeni
güvenlik tehditlerinin ortaya çıkmasına yol açmıştır.
158 Strateji ve Güvenlik
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi, Türkiye’nin resmi güvenlik 6. Aşağıdakilerden hangisi, NATO kapsamında ger-
ve savunma politikasının unsurlarından biri değildir? çekleştirilen ve Türkiye’nin katkıda bulunduğu barışı
a. Ülke toprağını genişletmek destekleme harekâtlarından biridir?
b. Komşularıyla işbirliğini geliştirmek a. UNOSOM
c. Bölgesel barış ve güvenliğe katkıda bulunmak b. ALTHEA
d. Ülkesel bütünlüğünü korumak c. UNPROFOR
e. Bölgesel bir güç ve denge unsuru olmak d. KFOR
e. MONUC
2. Aşağıdakilerden hangisi, resmi güvenlik kavram-
sallaştırmasının bir unsuru değildir? 7. Aşağıdakilerden hangisi, 1990’lı yılların ilk yarısın-
a. Terörizm da Türkiye’nin algıladığı güvenlik tehditleri arasında
b. Küresel Isınma yer almaz?
c. Kitle İmha Silahlarının Yayılması a. Bloklar arası silahlanma yarışı
d. Bölgesel Çatışmalar b. Yunanistan’la yaşanan krizler
e. İrticai faaliyetler c. Doğu Avrupa’da istikrarsızlık
d. Körfez Krizi sonrasında Kuzey Irak’ta güvenlik-
3. Aşağıdakilerden hangisi, Türkiye’nin geleneksel li bölge oluşturulması
güvenlik söylemini oluşturan güvenlik kültürü unsur- e. Balkanlar’da yaşanan istikrarsızlıklar
larından biri değildir?
a. Toprak kaybı korkusu 8. Aşağıdakilerden hangisi, Türkiye’nin 11 Eylül son-
b. Jeostratejik konum rası güvenlik politikasının esaslarından biri değildir?
c. Batılılaşma a. Bölgesel politika ve krizlere karışmama politi-
d. Güç dengesi kası
e. Ekonomik menfaatler b. Uluslararası örgütlerde ağırlıklı rol oynama
c. Yumuşak güç olma eğilimi
4. Ağağıdakilerden hangisi, Türkiye’nin Osmanlı d. Bölgesel işbirliğinin geliştirilmesinde aktif rol
İmparatorluğu’ndan miras edindiği bir güvenlik kültü- oynama
rü unsuru değildir? e. Komşularla işlevsel işbirliği
a. Çevresel sorunların güvenlik sorunu olarak dü-
şünülebilmesi geleneği 9. Aşağıdakilerden hangisi, Türkiye’de ulusal güvenlik
b. Osmanlı İmparatorluğuna yönelik olumsuz al- politikalarını belirleyen temel aktörler arasında sayılamaz?
gılamalar a. MGK
c. Batılılaşma b. Türk Silahlı Kuvvetleri
d. Güç dengesi c. Dışişleri Bakanlığı
e. Toprak kaybı korkusu d. Hazine ve Maliye Bakanlığı
e. Cumhurbaşkanı
5. Aşağıdakilerden hangisi, Türkiye’nin Soğuk Savaş sı-
rasında benimsediği askeri stratejiler arasında yer almaz? 10. Aşağıdakilerden hangisi, AB Uyum Yasaları çerçe-
a. NATO stratejileri ile uyumlu stratejiler vesinde MGK kanununda yapılan değişikliklerden biri
b. İleri savunma değildir?
c. SSCB’nin politikalarına paralel stratejiler a. MGK’nın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlan-
d. Caydırıcılık ması
e. Müttefiklere üs sağlama b. MGK’nın hükümetlere bildiren bir kurum ol-
maktan, tavsiye eden bir kuruma dönüşmesi
c. MGK’nın her ay yerine iki ayda bir toplanması
d. MGK’nın üye sayısının 13’e çıkarılması
e. Adalet Bakanının MGK toplantılarına katılması
8. Ünite - Türkiye’de Strateji ve Güvenlik 159
Yararlanılan ve Başvurulabilecek
Kaynaklar
Aydın, Mustafa (2000). “Determinants of Turkish Fo- Elekdağ, Şükrü (1995). “İki Buçuk Savaş Stratejisi”,
reign Policy: Changing Patterns and Conjunctures Yeni Türkiye: Dış Politika Özel Sayısı, Yıl 1, Cilt 3.
during the ColdWar”, Middle Eastern Studies, Cilt Ergüvenç, Şadi (1998). “Turkey’s Security Perceptions”,
36, Sayı 1. Perceptions Journal Of International Affairs, Cilt
Aydın, Mustafa (2001). “İkinci Dünya Savaşı ve Türki- 3, Sayı 2.
ye: 1939-1945”, Baskın Oran (der.), Türk Dış Po- Erickson, Edward J.(2004). “Turkey as Regional Hege-
litikası: Kurtuluş Savaşı’ndan Bugüne Olgular, mon-2014: Strategic Implications For the United
Belgeler, Yorumlar, 1919-1980, Cilt I. İstanbul: States”, Turkish Studies, Cilt 5 (3),s. 25-45.
İletişim. Fotiou, Eleni and Triantaphyllou, Dimitrios (2010).
Aydın, Mustafa (2003). “Securitization of History and “Assessing Turkey’s “Soft Power” Role: Rhetoric
Geography: Understanding of Security in Turkey”, versus Practice”, The International Spectator, Cilt
Southeast European and Black Sea Studies, Cilt 45, Sayı 1.
3, Sayı 2. Girogosian, Richard, (2007). “Redefining Turkey’s
Aydın, Mustafa (2006). “De-legitimizing Religion as a Strategic Orientation”, Turkish Policy Quarterly,
Source of Identity-Based Security Threats in a Glo- Cilt 6, Sayı 4.
bal World”, Connections: The Quarterly Journal, Kanbolat, Hasan ve Hasan Ali Karasar (2009).
Cilt 5, Sayı 3. Türkiye’de Stratejik Düşünce Kültürü ve Araş-
Aydın, Mustafa ve Sinem Akgül Açıkmeşe (2004). “To tırma Merkezleri: Başlangıcından Bugüne Türk
be or Not to be with Turkey: December 2004 Blues Düşünce Kuruluşları. Ankara: Nobel.
for the EU”, Turkish Policy Quarterly, Cilt 3, Sayı 3. Karaosmanoglu, Ali L. (2000). “The evolution of the na-
Bilgin, Pınar (2003). “Türkiye-AB İlişkilerinde Güven- tional security culture and the military in Turkey”,
lik Kültürünün Rolü”, Cem Karadeli (der.), Soğuk Journal of International Affairs, Cilt 54, Sayı 1.
Savaş Sonrasında Avrupa ve Türkiye, Ankara: Ay- Karaosmanoğlu, Ali ve Seyfi Taşhan (2004). The Euro-
raç Yayınevi. peanization of Turkey’s Security Policy: Prospects
Bilgin, Pınar (2005). “Turkey’s Changing Security Dis- and Pittfalls. Ankara: Foreign Policy İnstitute.
courses: The challenge of Globalisation”, European Kirişçi, Kemal (1997). “Post Cold-War Turkish Secu-
Journal of Political Research, Cilt 44. rity and the Middle East”, Middle East Review of
Bilgin, Pınar (2007). “Making Turkey’s Transformation International Affairs, Cilt 1, Sayı 2.
Possible: Claiming ‘Security- speak’-not Desecuri- Koçer, Gökhan (2002). “1990’lı Yıllarda Askeri Yapı ve
tization”, Southeast European and Black Sea Stu- Türk Dış Politikası”, ODTÜ Gelişme Dergisi, Cilt
dies, Cilt 7, Sayı 4. 29, Sayı 1-2.
Bilgin, Pınar (2010). “Güvenlik Çalışmalarında Yeni Müftüler Bac, Meltem (2000). “Turkey’s Role in the
Açılımlar: Yeni Güvenlik Çalışmaları”, Stratejik EU’s Security and Foreign Policies”, Security Dia-
Araştırmalar Dergisi, Cilt 8, Sayı 14 . logue, Cilt 31 (4), s. 489-502.
Bilgin, Pınar (2010). “Türkiye Coğrafyasında Yalnız Nilüfer, Narlı, (2000). “Civil-Military Relations in Tur-
Güçlü Devletler Ayakta Kalabilir: Jeopolitik Ger- key”, Turkish Studies, Cilt 1, Sayı 1.
çeklerin Türkiye’de Kullanımları”, Evren Balta Paker Oğuzlu, H. Tarık ve Uğur Güngör (2006). “Peace Ope-
ve İsmet Akça (der.), Türkiye’de Ordu, Devlet ve rations and the Transformation of Turkey’s Security
Güvenlik Siyaseti, İstanbul: Bilgi Üniversitesi Ya- Policy”, Contemporary Security Policy, Cilt 27,
yınları. Sayı 3.
Dış Politika Enstitüsü (1987). Türkiye’nin Savunması.
Ankara: Dış Politika Enstitüsü.
8. Ünite - Türkiye’de Strateji ve Güvenlik 161
Oğuzlu, Tarık (2007). “Soft power in Turkish foreign
policy”, Australian Journal of International Affa-
irs, Cilt 61 (1), s. 81-97.
Özcan, Gencer (2010). “Türkiye’de Milli Güvenlik
Kavramının Gelişimi”, Türkiye’de Ordu, Devlet ve
Güvenlik Siyaseti, der. Evren Balta Paker ve İsmet
Akça, İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Özcan, Gencer ve Kut, Şule (1998). En Uzun Onyıl:
Türkiye’nin Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Gün-
deminde Doksanlı Yıllar. İstanbul: Boyut Kitapları.
Paker-Balta, Evren ve İsmet Akça (2010). Türkiye’de
Ordu, Devlet ve Güvenlik Siyaseti. İstanbul: Bilgi
Üniversitesi Yayınları.
Sander, Oral (1993). Anka’nın Yükselişi ve Düşüşü:
Osmanlı Diplomasi Tarihi Üzerine bir Deneme.
Ankara, İmge.
Sayarı, Sabri (2000). “Turkish foreign policy in the
post-Cold War era: The challenges of multi-regio-
nalism”, Journal of International Affairs, Cilt 54,
Sayı 1.
Tellal, Erel (2001). “SSCB’yle İlişkiler”, Baskın Oran
(der.), Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşı’ndan
Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, 1919-1980,
Cilt I. İstanbul: İletişim s. 501-509.