Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 321

fîî â ı . .

Alini Kitaplar
Yay ıııeri g g
BU DİZİNİN DİĞER KİTAPLAR) ;

Üçüncü Dalga / ALVIN TOFFLER


Yükseliş ve Düşüş / ALİ GEVGİLİLl
Kişilik / Prof. Dr. ÖZCAN KÖKNEt
Güzellik / MOISSEJ KAĞAN
Çocuk ve Suç / Doç. Dr. HALÛK YAVUZER
Kozmos / Prof, Dr. CARL SAĞAN
Herkes İçin Sanat / SEZER TANSÜĞ
Yazın Kuramı / R. WELLEK - A. WARREN
Kişilikten Kaçış / Prof. Dr. ÖZCAN KÖKNEL

BİLİM SEL SORUNLAR DİZİSE


Yarınlar içia umutla
BARIŞ YETKlN’e
Yayın hakkı (Copyright) : Altın Kitaplar Yayınevi / 1983

BİRİNCİ BASKI : NİSAN 1983


DİZGİ ve BASKI: ALTIN KİTAPLAR MATBAASI,
Btç.Dr.ÇEl’İıV YETKİN

Türkiye'de
TEK PARTİ
YÖNETİMİ
Prof. Dr. Kıvanç Ertop'a,
kitabı okuyarak eleştirdiği,
gerekli düzeltme ve öneriler
yaptığı için teşekkür ederim.

Olay, kaynak ve belgelerin araştırılması, der­


lenmesi ve değerlendirilmesi Mehmet Tezkan'
m yardım ve katkısıyla gerçekleştirilmiştir.
ÖNSÖZ
Hiçbir ku şa k kendinden önceki «nesiller » gibi d ü ­
şünm eye m ecbur değildir. Hiçbir ku şa k geleceğin in ­
sanlarını kendisi gibi d ü şü n m eye zorunlu kılam az. «Bu­
gün» ü yaşayanlar, gelecektekiler tarafından yargılana­
caklarını bilm ekle ödevlidirler. Nasıl kendileri önceki­
leri yargılam ışlarsa... E n b ü yü k m a h kem e hiç k u ş k u ­
suz ta rih ’tir.
insanlar ve toplum lar tarihin akışı içinde — en doğ­
ruyu d ü şü n m ü ş olsalar bile — istedikleri gibi h a reket
edem eyeceklerine göre, içinde bulundukları koşullar
yargılayıcıların d ik k a tin i çekm elidir. Bilim sel bir y ü ­
k ü m lü lü k olarak.
Tarih yargılanan ve yargılayan kuşakları yanya-
na yaşatarak, «coexistence » içinde gelişir. Y üzyılları
kapsayan bu geçit resm inde, bireyleri, m illetleri, top-
lum ları, devletleri bu tablonun öğeleri olarak görürüz.
Ü lkem izde bu tü r araştırm alar yapılırken bazı dö­
nem ler sanki ta b u ’dur. Oysa her siyasal fikir, k u ru m
ve oluş her zam an değerlendirilebilir. Eleştirilebilir.
G eçm iş’le gelecek arasındaki yerin i ta rtışm a ya açık
olarak alır. Yoksa din a m izm in i y itirir ve katılaşır.
Sayın D oçent Dr. Çetin Y e tk in ’in yen i kita b ın a bir
önsöz yazm aya davet edildiğim zam an bu düşüncelere
kapıldım .

__ 7 _
Dr. Y e tk in ’in «T ü rkiye’de T ek Parti Y ö n etim i » as­
lında uzunca bir araştırm a p lânının bir bölüm ü. Yazar
geniş bir başlık altında kısm î bir ko nuyu, 1930-1945 yıl­
larını kaplayan dönem i incelem ekte.
B u on beş yıllık dönem üzerine eğilişini bazı gerek­
çelere bağlıyor. Şöyle ki: 1930 yılında toplum sal sın ıfla ­
rın iyice belirlenm eleri ve ayrışm aları sonucu görü­
len yapısal değişm e yen i bir a tılım gerektirir. B u bilinç­
lenm eye ko şu t olarak dış siyasal etkilerin baskısı ölçül­
m elidir (Ö zellikle Sovyetler Birliği, İta lya ve A lm a n ya ’­
daki gelişm eler).
Ve Dr. Y e tk in ’in tarihsel bakışla vardığı bir olgu
şu: B u dönem deki gelişm eler ve uygulam alar daha son­
raki olaylara ka y n a k olm uşlardır. Her dönem bir son­
rakinin yaratıcısıdır. Örneğin, T erakkiperver C u m h u ri­
y e t ve Serbest C u m h u riyet fırka la rın ın D em okrat Par-
ti’ye k a yn a k lık etm eleri gibi, on beş ve daha sonraki
yıllarda 1930-1945 dönem inin etkileri ağır basmış, y e ­
n i oluşların toh u m la rın ı serpmişlerdir.
Dr. Y e tk in ’e, özellikle bu son görüşünde, h a k ver­
m em ek gerçeklere a ykırı düşer. Şu halde incelediği dö­
n em nasıl daha sonrasını etkilem işse, aynı dönem in de
kendisinden öncekilerin etkisinde kaldığı kabul edilm e­
lidir.
T ü rkiye’de «h â kim partiye ve «te k pa rti » (vesayet
partisi) rejim leri 1908’de başlatılm ıştır. İ ttih a t ve Te
rakki Fırkası (C em iyeti) 1908-1913 arası çoğulcu (çok
partili) rejim in egem enidir. 1913-1918 dönem indeyse
başka partileri «ta sfiye » ederek te k p a rti rejim ini kur
m u ştu r. Beşer yıllık bu iki dönem h em T ürkiye B ü yü k
M illet Meclisi H ü kü m eti, hem de C um huriyet rejim le­
rine çok şeyler bırakm ıştır. M eşrutiyet her iki rejim irin­
de de yaşam ını sü rd ü rm ek istem iştir.
«Serbest F ırka » d en eyim in in de araştırıcısı nlan
Dr. Y e tk in 1920-1930 dönem inin önem li yıllarım atlaya­
rak 1930’a geliyor ve 1945’e ka d a rki siyasal oluşları ge­
niş bir kaynakçaya ve belgelere dayanarak izliyor.
F akat ya zım ın başında da değindiğim gibi, Dr. Y e t­
kin b ü yü k ağırlığı dış siyasal koşulların etkisine, h a tta
baskısına verdiği için iç siyasal dinam iğin etkisi ü zerin ­
de istediği boyutlarda duram am ıştır. B u ko n u yu daha
sonraki araştırm alarına bırakm ıştır. K ita b ın bu bakım
dan tam am lanacağı vaadi bizi sevindirm ektedir.
B u kadarıyla bile genç ku şaklar zinciri içindeki bir
araştırıcıya sorulacak sorular vardır ve olması da do­
ğaldır. K itapla ilgili değerlendirm eler bunları açığa çı­
karacaktır.
K uşkusuz, geçiciliğini ( te k p a rti olarak) zam an
zam an b elirtm ekten çekinm em iş olan C.H.P. (C.H.F.)
n in değişkenliği ve iç çatışm alarının hen ü z incelenm e­
m iş olması Dr. Y e tk in ’in çalışm alarını zorlaştırm ıştır.
C.H.P., ideolojisini açıklıkla saptayam am ış bir par­
tidir. Y eni sorunları karşılayabilm ek için değişik zam an
dilim lerine ve akım lara u ym a uğraşıları ona fa rklı gö­
rünüm ler kazandırm ıştır. Ne var ki, her te k p a rti gibi,
çoğulculuğu kendi içinde ya ra ttığ ı için, istikrarsızlıklar
ve çelişkilerden kurtu la m a m ıştır.
B u gözlem den bir başka gözlem doğabilir.
T ek parti liderlerinin v ü c u t verdikleri kuram larla
ilgili sözleri ve tanım ları, bu k u r u m la n n işlevlerini açık­
lam ak bakım ından her zam an yeterli ka yn a k sayı­
lam azlar. Ç ünkü bu ku ru m la r doğrudan doğruya P ar­
t i n i n «sadık kullan» olm am ışlardır.
Örneğin, H alkevleri bu tü r ku ra m la rd a n d ır. S a yı­
ları azım sanam ayacak kadar çok ve yararlı olan bu k ü l­
tü r k u ru m la n n ın bir bölüm ü belirli bir bağım sızlık ve
kam uoyunda saygınlık kazanabilm işlerdir. Parti bu t u ­
tum larını kabul ettiğ i gibi, 1950 seçim inde m u h a lifle­
rinin bir bölüm ünü de a yn ı kurum larda b u lm uştur.
Ayrı ve incelenm eye değer bir k u ru m da «Talebe
Yurtlarındır. Parti, her öğrencinin ödediği aylığa be­
lirli bir parasal yardım eklem iştir. Birçok öğrenciyi de
parasız olarak bu yu rtla ra ka b u l etm iştir. B u işlere ba­
ka n a yn ı zam anda m illetvekili bir m ü fe ttiş, burada ba­
rınan y ü k s e k öğretim öğrencilerinin ilerde ikin ci seç­
m en olarak P arti’y i destekleyeceklerini söylem işti. 1950
genel seçim inde bu iddianın gerçeğe dayanm adığı, h a ­
tırı sayılır genç bir m u h a lefetin ortaya çıktığ ı görül­
m üştür.
K aldı ki, PartV nin ku rd u ğ u k u r u m la n n aşağıdan
yu ka rı bir çizgide, kendisini etkilem iş oldukları da
anım sanm alıdır.
B unlar hep incelenecek sorunlardır.
Bir önsöz ya za rken böylesine öznel düşüncelere dal­
m a k bile Dr. Y e tk in ’in çalışm asına canlılık veriyor.
B en im gibi te k p a rti dönem inin sınırlı çoğulculuğu
içinde yaşam ış olan bir insanın a rtık antlaşm ış gerçek­
lerle bir kez daha rastlaşm asını sağlıyor. B u çalışm a­
nın kapsadığı yıllarda henüz doğm am ış olanlara gelin­
ce, onlar yen i kazıların ortaya çıkardığı ueski eserler­
le » karşılaştıklarına inanacaklardır. F a ka t bu eserler
h enüz m ü zelik olm am ışlardır.
Dr. Y e tk in 'in fikirlerine katılabilirsiniz ya da ka tıl­
m ayabilirsiniz, ne olursa olsun bugüne kadar üzerinde
hiç durulm am ış, az d u ru lm u ş konularla başbaşa kala­
caksınız. B elki de o n u n kadar sert eleştirilere va rm a ­
yabilirsiniz. F a ka t yazar okuyucularına bu olanakları
veriyor.
Prof. Dr. T arik Zafer TUN A Y A

10 _
İÇİNDEKİLER

GİRİŞ .............................................................. 17

BİRİNCİ BÖLÜM

TEK «FIRKALI» YÖNETİMDEN


PARTİ DEVLETİNE

BİRİNCİ K ESİM : C.H.P.ne Ü LKEN İN TEK


KURULUŞU N İTELİĞ İN İN
K A ZA N D IRILM A SI
- Çoğulcu Yapının Sonu - ........ 27
1. Giriş ........................... .................................. 27
2. Gazi M ustafa Kem al : «—B ütün m illiyetçi
ve cum huriyetçi kuvvetlerin bir yerde
toplanması lâzımdır.» ........ .......................... 29
3. C.H.F. Yazarlarının Arayış
ve Ö nerileri .................................................. 31
4. Siyasal P artilerle İlgili Uygulama ............... 43
5. T ürk O cakları’nm Kapatılması ................... 52
6. T.B.M.M. Üyelerinde Değişiklik
-Seçim lerin Yenilenm esi- .......................... 64
7. Basınla İlgili U ygulam a ............................... 67
8. Ü niversite Reform u ....................................... 72
9. C.H.F. ve D ernekler ....................................... 78
10. H alkevleri ...................................................... 87

İK İN C İ K ESİM : PA R Tİ DEVLETİN E GİDEN


YOLDA C.H.P.NİN
«HALKÇILIK» VE
«DEVLETÇİLİK» İLK EL ER İ ... 91
1. Genel Olarak C.H.P.nin İlkeleri ................... 91
2. H alkçılık .......................................................... 96
3. Devletçilik ...................................................... 105
4. Devletçilik, Kadro Dergisi ve
İş Bankası ...................................................... 112

ÜÇÜNCÜ K ESİM : PA R T İ VE DEVLETİN


B İR LEŞTİR İLM ESİ .............. 128

İKİNCİ BÖLÜM

DEVRİMLER VE GÜNLÜK YAŞAM

BİRİNCİ KESİM : DEVRİM LERİN TEM ELLERİ


VE AM AÇLARI .......................... 135

1. Ulusçuluk ...................................................... 135


2. B atılılaşm a - Çağdaşlaşma .......................... 137
3. Azgelişmişlik ve D evrim ler .......................... 141

İK İN C İ K ESİM : GÜNLÜK YAŞAMDAN


KESİTLER ............... 147
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

«MİLLÎ ŞEF» DÖNEMİ

BİRİNCİ K ESİM : C.H.P.NİN «M İLLÎ ŞEF»


KAVRAM I ................................... 157

İK İN Cİ K ESİM : SİYASAL G ELİŞM ELER ........... 175


1. Millî Şef Dönemi Başlarken A tatürk’e
K arşı O lanlar ve C.H.P.nin Yapısında
Biçimsel Değişiklik .......................................... 175
2. Tek P a rti Yönetimi,
II. D ünya Savaşı ve H alk ............................ 182
3. V arlık Vergisi ................................................. 203
4. Basın ........................................................... 216

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

TEK PARTİ YÖNETİMİNİN


SONA ERMESİNİ GEREKTİREN
DIŞ SİYASAL NEDENLER

BİRİNCİ KESİM : «M ÜTTEFİKLER» VE


TÜRKİYE ................................... 225

İK İN Cİ KESİM : SAVAŞI M ÜTTEFİKLERİN


KAZANM ASI KA RŞISINDA
C.H.P..................................................... 242
ÜÇÜNCÜ K E S İM : BİR DEĞERLENDİRME ........... 250

SONUÇ ......................................................................... 255

EKLER
EK 1 — C.H .P.nin 10 M ayıs 1931’de
yapılan Üçüncü K urultayında
benim senen «Ana Vasıfları» .......... 259
EK II — C.H.P.nin 9 Mayıs 1935’de yapılan
D ördüncü K urultayında kabul
edilen «Tüztik»ü .......................... 261
EK III — C.H.P. Tüzüğünde yapılan ve
26 A ralık 1938’de O lağanüstü
K urultayda O naylanan Değişiklik
ve Ekler ..... .................................... 285
EK IV — C.H.P.nin 9 Mayıs 1935’de yapılan
Dördüncü K urultayında parti
genel sekreteri Recep P ek er’in
P a rti program ve Tüzüğündeki
değişiklikleri açıklayan söylevi ... 286

KAYNAKÇA ...................................... ........... 293

DİZİN ........................................................... ......... 309


Kı s a l t ma l a r

a.g.k. : adı geçen kitap


a.g.y. : adı geçen yazı
A.İ.T.I.A. : A nkara İktisadî - Ticarî
İlim ler Akademisi
A.Ü.S.B.F. : A nkara Üniversitesi Siyasal
Bilgiler Fakültesi

A.Ü.S.B.F..D. : A.Ü.S.B.F. Dergisi


bkz. : bakınız
C. : cilt
Ç9V. : çeviren
İİ.T .L A . : İstanbul İktisadî-Ticarî
İlim ler Akademisi
Î.Ü.H.F. : İstanbul Üniversitesi H ukuk
Fakültesi
R.G. : Resmî Gazete
s. ; sayfa
T.B.M.M. : Türkiye B üyük M illet Meclisi
T.B.M.M.,T.D. : T.B.M.M. T utanak Dergisi
T.B.M.M.,Z.C. : T.B.M.M. Z abıt Ceridesi
vd. : ve devam ı
yyn. : yayın, yayı m
GİRİŞ

Serbest C um huriyet Fırkası (S.C.F.) yöneticilerinin p a rti­


lerini 17 Kasım 1930 günü kapatm alarıyla T ürkiye’nin tarihinde
yeni bir dönem başlar. İkinci D ünya Savaşının bitim inde çok
partili düzene geçilmesiyle sona erecek olan bu dönem in tem el
özelliği, bu süre içinde ülkeye C um huriyet H alk F ırk ası’nın
(C.H.F.) (1) tek başına egemen olmuş bulunm asıdır. Gerçi
1923 - 1930 arasında da C.H.F. ik tid ar partisidir. Siyasal geliş­
m elere bu açıdan bakılarak C.H .F.nm 1923 -1950 arasında da
iktidar partisi olduğu ve ülke yönetim inin onun elinde bulun­
duğu, bu nedenle de 1930 yılını ayrı bir dönemin başlangıcı
olarak ele alm anın gerçeklere uym adığı, yapay b ir ayırım ol­
duğu ileri sürülebilir. Ne var ki, h er şeyden önce 1930 önce­
si dönemde ne «devletçilik», ne siyasal b ir sistem olarak «tek
parti» ve ne de «millî şef» k u ram ların ın izlerine rastlayanla­
yız. Öte yandan konu uluslararası ortam da ele alındığında,
1930’lardan başlayarak Türkiye’yi etkisine alan ekonom ik ve
siyasal koşullarda da köklü ve yapısal değişikliklerin ortaya

(2) Daha sonra «Cumhuriyet Halk Partisi» (C.H.P.)

17 — F. : 2
«çıktığım görm ekteyiz. Türkiye bu yeni koşullardan büyük öl­
çüde etkilenm iştir. K aldı ki, S.C.F. girişim inin başarısızlıkla
sonuçlanması, çok partili dem okratik yaşam arayışlarının bir
yana bırakılm ası için bir gerekçe oluşturm uş ve ancak İkinci
D ünya Savaşının bitim inde yeni koşullar altında çok partili bir
dönem e geçilebilm iştir.

II

1930 yılının son ayları, C.H.F.mn kitlelerin ekonom ik so­


ru nlarını çözmedeki başarısızlığının saydam laştığı aylardır.
S.C.F. olayı kitlelerdeki hoşnutsuzluğun su yüzüne çıkm asını
sağlam ış ve C.H.F.mn siyasasının başarısızlığını belirginleştir-
m iştir(2). G erçekten de Gazi M ustafa Kem al’in H aşan Rıza So-
y ak ’a söylemiş olduğu şu sözleri anımsamamız, bu gerçeğin tek
başına bile yeterli bir kanıtıdır :

«Bunalıyorum çocuk, biiyük bir ıstırap içinde bunalıyorum !


G örüyorsun ya, h e r gittiğim iz yerde m ütem adiyen (sürekli
olarak) dert, şikâyet dinliyoruz, ile r taraf derin bir yokluk,
m addî m anevî perişanlık içinde...» (3)

Bu durum 1923 -1930 arasında izlenen ekonomik siyasanın


başarısızlığının açık bir yankılam şıydı. O halde, sorunları çöz­
m ek için yeni bir atılım yapılm alı, yeni bir uygulam a getiril­
meliydi! Ülkenin sorunlarına yeni bir anlayışla ve yeni k u ra m ­
larla çözüm aranm alıydı! İşte, 1930 yılı sonlarından başlayarak
gün geçtikçe geliştirilen yeni bir siyasal ve ekonom ik anlayı­
şın ülkeye egem en olm asının tem el nedeni, bu gerçeğin bilin-

(2) Bkz. ÇETİN Y ETK İN : Serbest Cumhuriyet Fırkası Olayı, K ara-


can yyn.; İstanbul, 1982.
(3) HAŞAN RIZA S O Y A K : Atatürk’ten Hatıralar, Yapı ve K redi
B ankası yyn., İstanbul, 1973, C. II, s. 405.

— 18 —
cine bu tarihte varılm ış olm asıdır (4).
Konuya, «devletçilik» açısından değinm iş olan Dr. Boratav'-
m deyişiyle :
«Yönetici kadrolar, ciddî bir iktisadı hamle dönemine giril­
mediği takdirde, ayaklarının altında sallanmakta olan ze­
min üzerinde uzun süre duramayacakları endişesine, Ser­
best Fırka denemesinin ortaya koyduğu gerçekler sonunda/
kapılmış olsalar gerektir. Serbest Fırka’nm kendi kendisini
feshinden bir yıl kadar sonra başlayacak olan devletçi ham­
lelerin zorunluğuııa böylece adım adım inanılmaya başlana­
caktı.» (5)
Öte yandan S.C.F.nın kapanm asından hem en sonra patlak
veren M enemen olayı, siyasal iktidarın kitleler üzerindeki gücü­
nü gösterm esi gerektiği düşüncesini uyandırırken, devrim ilke­
lerinin halka benim settirilebilm esi için de yoğun eğitim ve
propaganda girişim lerinde bulunulm asıyla sonuçlanm ıştır (6).

(4) G erçekten de C um huriyet yönetim inin bazı özel nedenleri olan


çevreler dışında h alk kitlelerinde hoşnutsuzluk y aratm ış ola­
bileceği hiç düşünülm em iş, tersine h alk m C.H.F.mn uygulam a­
larım sevinçle karşıladığı sanılm ıştır. Ö rneğin, S.C.F. genel baş­
kanı F ethi Bey (O kyar) ve ark ad aşların ın îzm ir gezilerinden
önce G azi M ustafa Kemal, hüküm eti eleştirm ekte olduğu için
halk ın F ethi Beye tepki gösterebileceğini düşünerek S.C.F. yö­
neticileri için İzm ir valisinin korum a önlem leri alm asını iste­
m iştir. İlginçtir ki, F ethi Bey ve ark ad aşları da, îzm ir lim anına
toplanan 50.000’i aşkın kişinin k en d ilerin i protesto etm ek am a­
cıyla mı, yoksa karşılam ak için mi gelm iş olduğunu son ana dek
anlayam am ışlardır. (Bkz. YETKİN: a.g.k., s. 168).
(5) KORKUT BOR ATA V : 100 Soruda Türkiye’de Devletçilik, G er­
çek yyn., İstanbul, 1974, s. 49-50.
(6) M enem en olayının bu açıdan b ir değerlendirilm esi için bkz.
A m erika Birleşik D evletleri A nkara B üyükelçisi J. G rew ’den
A m erika B irleşik D evletleri Dışişleri B akanına 27 Ocak 1931 gü n ­
kü m ektııp (JO SE PH GREW : Atatürk ve înönü - Bir Amerikan
Elçisinin Hatıraları, Çev. M uzaffer Aşkın, K itapçılık Tic. Lt. Şt.
yyn., İstanbul, 1966, s. 116-121.)

— 19 —
B u gelişmelerse, kendilerine özgü birtakım siyasal k u ram ların
■oluşturulmasıyla birlikte varlık kazanm ıştır.
Bu atılım hangi yönde olm uştur? Sorunların çözümünde
yeni yaklaşım lar olarak nelere başvurulm uştur? İşte, bu çalış­
m ada üzerinde duracağım ız ilk konu budur.

III

K onunun ikinci yönü, sınıfsal gelişm eler alanındadır. 1930


yılında a rtık iyice biçim lenm iş ve ayrışm ış olan toplum sal sı­
nıfların, doğal olarak bu girişim ve değişikliklerle yapısal b ir il­
gisi olm uştur. A yrıca bu gelişmeler, toplum sal yapıya, am açla­
n an doğrultuda bir çeki düzen verilm esiyle de sonuçlanm ış­
tır. Şu halde, gelişen ve kökleşen sınıfsal yapıya koşut olarak
iç siyasal gelişm elerin sergilenm esi, ele aldığımız konunun ikin­
ci yönünü oluşturm aktadır.

IV

1930’larda yeni bir atılım yapılm asına gereksinm e duyul­


m asında ve sınıfsal biçimlenişe koşut olarak ortaya çıkan geliş­
m elerde dış siyasal koşulların bir etkisi var m ıdır? Varsa ne ol­
m u ştu r? Bu sorunlar da yanıtlanm ası gereken bir başka konu
olarak karşım ıza çıkm aktadır. G erçekten de dünya ekonomik
bunalım ının aşılması am acıyla başvurulan ve siyasal alanda da
an latım ın ı bulan yöntem lerin, İkinci D ünya Savaşı öncesi ulus­
lararası durum un, özellikle Rusya, A lm anya ve İtalya’nın si­
yasal yapılarındaki oluşum ların bu dönemde ülkem izi hangi açı­
lardan ve ne ölçüde etkilem iş olduğu önemli ve izleri çok uzun
sürecek gelişim lerdir.

İkinci D ünya Savaşı yıllarını, dış siyasal etki ve esinlen­


m elerin en yoğun olduğu yıllar olarak ayrı bir dönem niteliği

— 20 —
içinde görm ekteyiz. B u yıllarda izlenen siyasa, geçmiş yılların
birikim iyle birlikte birtakım kaçınılm az sonuçlar doğuracak;
dem okratik ve to taliter devletlerarası bir çekişme biçim inde ge­
lişen savaşın birincilerin yengisiyle bitm esi, ülkem izde yeniden
çok partili düzene geçilmesini gerektirecektir. F a k a t «Demok­
r a t P a rti'n in iktidara gelme sürecinde burjuvazinin tu tu m u ne
olm uştur?» sorusuna verilecek yanıt, kökleri 1930’lara uzanan
olaylar zincirinin bir halkasının anlatım ı olarak belirecektir.
B u arada, îkinci D ünya Savaşı yılları içinde T ürkiye’deki iç
siyasal gelişm elerin uluslararası koşullardan hangi yönde ve ne
ölçüde etkilendiği, bu etkilerin günlük yaşam a nasıl yansıdığı
üzerinde duracağım ız öteki konulardır. Bu gibi konuların irde­
lenerek belirli sonuçlara ulaşılm asıyla günüm üzün birçok si­
yasal sorununun daha iyi anlaşılabileceğini sanıyoruz. Çünkü
bu dönemin toplum sal ve siyasal yaşam ım ızda açtığı d erin izler
hâlâ silinmiş değildir. Öte yandan örneğin, b ir «Varlık V ergi­
si» olayının bu çerçeve içinde ele alınm ası, olayların nasıl bir
süreç içinde gelişmiş olduğunu bize gösterecektir.

VI

Konuya bir başka açıdan bakıldığında, 1930 yılından baş­


layarak bir yandan, T erakkiperver C um huriyet F ırkası’mn
1925’deki yıkıntıları üzerinde, bir y andan da S.C.F.nın b ıra k tı­
ğı yerden, D em okrat P a rti’nin bir çekirdek olarak önceleri belli
belirsiz, sonraları da belirgin bir biçimde oluşm aya başladığım
görürüz. Başka bir deyişle, D em okrat P a r ti’nin dayanacağı k it­
lesel tem el ele aldığım ız bu dönem içinde gelişm iştir. D em okrat
P a rti toplum sal b ir birikim in sonucudur. Bu birikim se, her şey­
den önce bu partinin em eğinin ve çalışm asının değil, fak at ik­
tid arın uygulam alarının ürünüdür. B u gerçek kavranm adıkça da
günüm üz siyasal olaylarının doğru bir değerlendirilm esinin y a ­
pılm ası olanaksızdır. T arık Zafer Tunaya tek p arti dönemine
ilişkin bilgilerim izi derinleştirm ek zorunluluğu bulunduğunu

— 21 —
*
BÎRÎNCt BÖLÜM

Tek «Fırkalı»
Yönetimden
Parti
Devletine
Birinci Kesim

C.H.P.NE ÜLKENİN T E K KURULUŞU


NİTELİĞİNİN KAZANDIRILMASI
-ÇOĞULCU YAPININ SONU-

§ 1.

GÎRÎŞ

18 Haziran 1936 günlü ve C.H.P. Genel Başkan Vekili îsm et


İnönü imzalı genelgede şu satırları okumaktayız :
«C.H.P.nin memleketin siyasal ve sosyal hayatında güttüğü
yüksek amaçların gerçekleştirilmesini arttırmak ve hızlan­
dırmak için bundan sonra parti faaliyetleriyle hükümet ida­
resi arasmda daha sıkı bir yakınlık ve daha amelî (eyle­
me dayanan) bir beraberlik sağlanmasına Genbaşkurca ka­
rar verilmiştir. Bu am açla:
1 — İçişleri Bakanı Genyönkımıl üyeliğine alınmış ve
ketndisine partinin genel sekreterlik görevi verilmiştir.
2 — Bütün illerde, il parti başkanlığına ilin valisi memur
kılınmıştır.
3 — Genel müfettişler, bölgeleri dahilinde bütün dev­
let işlerinin olduğu gibi, parti faaliyet ve örgütÜMiin de yük-

— 27 —
»ek murakıp (denetçi) ve müfettişidirler.
.......»(D
18 Ş ubat 1937 günlü ve 3115 sayılı yasa uyarınca yapılan
A nayasa değişikliğiyle de, daha önce 9 M ayıs 1935’de başlayan
D ördüncü K u ru lta y ’da benim senm iş olan tüzüğün ikinci bölü­
m ündeki «C.H.P.nin A na Vasıfları» A nayasanın 2. m addesi ola­
rak kabul edilm iştir. Bu «ana vasıflar», C.H.P.nin cum huriyet­
çi, ulusçu, halkçı, devletçi, layik ve devrim ci olduğunu belirten
ve «altı ok» olarak anlatım ını bulm uş olan nitelikleridir.
Bu genelge ve Anayasa değişikliğiyle parti devleti anlayışı
gelişme aşam alarını bitirm iş olm aktaydı. Böylece D ördüncü
K urultay tüzüğünde 3. m addede öngörülen «... T ürk ulusunun
yönetim şekli (kuvvet birliği) esasına dayanır...» ilkesi ve tüm
ik tid arın tek elde toplanm ası am acı bütünüyle gerçekleşm iş
oluyordu. F ak at bu amaca ulaşılabilm esi için toplum un çoğul­
cu yapısının gereği olan ya da varolabilm eleri ancak liberal b ir
siyasal ortam da olanaklı bulunan kurum ve kuru lu şların kapa­
tılm aları veya C.H.P.nin bir organı durum una getirilm eleri de
b ir zorunluluk olarak belirm iştir. İşte, biz de önce, bu sonuca
ulaşılırken hangi kurum ve kuruluşların ne gibi yöntem ve ge­
rekçelerle yaşam larının son bulm uş ve hangilerinin p arti çiz­
gisi içine alınm ış olduğu üzerinde duracağız.

(1) HİKM ET B İL Â : C.H.P. T arihi 1919-1979, Ankara, 1979, s. 116.

— 28 —
§ 2.

GAZİ MUSTAFA KEMAL : «-BÜTÜN


MİLLİYETÇİ VE CUMHURİYETÇİ
KUVVETLERİN BİR YERDE
TOPLANMASI LÂZIMDIR.»

Gazi M ustafa Kemal, S.C.F.mn kapatılm asına rastlayan


günlerde bir y u rt gezisine çıkm ıştır. B u gezinin ana am acının,
halkın sorunlarının yerinde saptanm ası ve bunlara b ir çözüm
aranm ası olduğunu söyleyebiliriz. Bu gezi sırasında Gazi M us­
tafa K em al’in 29 Kasım 1930’da Trabzon’da yaptığı konuşm a
yeni bir dönemin başlam akta olduğunun ilk belirtilerindendir.
Gazi bu konuşm asında şöyle dem iştir :
«... Karşımızda birçok fırkalar varmış gibi hergün daha faz­
la bir faaliyetle çalışmak, fikirlerimizi halk kütlelerinin içi­
ne yaymak ve köylerimize kadar götürmek mecburiyetin­
deyiz.
Her an tarihe karşı, cihana karşı hareketimizin hesabı­
nı verebilecek bir vaziyette bulunmak lâzımdır. Tasavvur
(tasarım ) ve faaliyetlerimizde bu kadar hassas ve müte­
yakkız (uyanık) bulunmak suretiyle muhalifsiz bir fırkanın
mahzurlarını bertaraf etmiş (sakıncalarını giderm iş) olu­
ruz.» (1)

(1) Hâkimiyeti Milliye, 30 Teşrinisani 1930.,

— 29 —
Bu sözlerde dikkati çeken nokta, Gazi M ustafa K em al’in
gerçekte tek partili düzeni sakıncalı gördüğü, ancak bir zorun­
luluk durum una gelmiş olan bu tü r bir yönetim in sakıncaları­
nın ortadan kaldırılm asına çalışılması gerektiğini açıklam akta
olmasıdır. Ne var ki, artık tek partili bir düzenin uygulanacağı
da aynı zam anda açıklanm ış olm aktadır.

II

Gazi M ustafa K em al yeni bir döneme geçildiğini belirten


ve bunun nedeniyle gerekçesini ortaya koyan asıl açıklam asını,
T ü rk O caklan’nın kapatılm ası gerektiğini belirten ve Ruşen
E şre fe verdiği dem eçte yapm ıştır :
«Milletin tarihinde bazı devirler v ard ır ki; m uayyen m ak­
satlara (belli am açlara) erebilm ek için m addî ve m anevî
ne kadar kuvvet varsa hepsini b ir araya toplam ak ve aynı
istikâm ete sevketm ek (yöne yöneltm ek) lâzım gelir...
M em leketin ve inkılâbın (devrim in) içerden ve dışardan
gelebilecek tehlikelere karşı m asuniyeti (korunm ası) için
b ütün m illiyetçi ve cum huriyetçi kuvvetlerin bir yerde top­
lanm ası lâzım dır... Aym cinsten olan kuvvetler m üşterek
gaye (ortak am aç) yolunda birleşm elidir.» (2)

G örüldüğü gibi, ulusun ortak amacı için tüm toplum sal


güçlerin birleşm esi gerektiğini Gazi M ustafa K em al açıkça or­
taya koym akta ve bunun gerçekleştirilm esi için çağrıda bulun­
m aktadır. Şu halde, bu dönemdeki gelişm eleri h er şeyden önce
bu açıdan değerlendirm ek gerekm ektedir. Bu dsğerlendirm eyi
yaparken de, dünya çapında gün geçtikçe ağırlaşan koşulların
T ürkiye’yi de etkilediği, T ürk devrim inin henüz pek genç oldu­
ğu ve bu arada M enem en olayının C.H.F. çevrelerinde kaygı
uyandırm ış olduğu gibi gerçekler de unutulm am alıdır.

(2) Vakit, 2f> M art 1933.

— 30 —
§ 3.

C.H.P. YAZARLARININ
ARAYIŞ ve ÖNERİLERİ

Gazi M ustafa K em al’in tüm toplum sal güçlerin tek elde


toplanm ası zorunluluğunu açıkladığı günlerde ve p arti devleti­
ne geçiş sürecinin hem en başında, C.H .F.m n sözcülüğünü yapan
ve çoğu m illetvekili olan yazarların yeni bir siyasal düzen a ra ­
yışı içinde oldukları görülm ektedir. Ülke yönetim i yeni b ir ni­
teliğe kavuşarak belirginleştikçe, C.H.F.m n resm î b ir ideoloji­
ye ulaştığını ve bunun «altı ok» biçimind« anlatım ını bulduğunu
bilm ekteyiz. A ncak bu ilkelerin daha henüz kesinlik kazanm a­
dığı ilk aşam ada ya da p arti devleti anlayışıyla sonuçlanan bu
sürecin başlangıcında, C.H.F. yazarları ayrıca gerekçeler göstere­
rek nasıl b ir siyasal sistem den yana olduklarını açıklam ışlar ve
yeni dönemi kendi görüş açılarına göre biçim lendirm ek istemiş­
lerdir. Bu görüş ve öneriler, dönem in ve sonraki gelişm elerin
anlaşılm ası bakım ından büyük önem taşım aktadırlar.

II

Örneğin, C.H.F.mn yayın organı olan Hâkimiyeti Milliye


gazetesinde Zeki M esut (Alsan) bu am açla yazdığı b ir yazısın­
da, devlet yönetim inde eleştiri ve denetim in sağlanm ası için b ir

— 21
m uhalefet partisinin varlığının bir zorunluluk olm adığım öne
sürm ekte ve T ürkiye’de devrim ilkelerini savunan partilerin dı­
şında başka b ir partinin zaten düşünülem eyeceğini belirtm ek­
tedir.
Yazara göre,
«Memlekette diğer bir fırkanın vücuduna kanunî imkân
bırakmayan faşizm de tenkit ve mürakabe keyfiyetini ken­
di içinde teinin etmektedir. Tabiî, hiçbir faşist, faşizmin
umdelerini tenkit etmeği hatırına getirmez. Fakat umdele­
rin hayata tatbikinde binbir m esele vardır ki, bu sahada fır­
kacılıktan ziyade ihtisas mevzuubahis olur. İhtisas ise, fikir­
lerin serbest ifadeleri ile, serbest çarpışmaları ile tezahür
eder. Bu noktai nazardan tek fırkalı memleketlerde bile ten­
kit ve mürakabe vazifesinin icrası için esas itiban ile ortada
bir mani bulunmadığı kanaatindeyiz.» (1) (*).
Aynı yazar bir başka yazısında ise, partilerin asıl varlık ne­
deninin gerçekte yalnız eleştiri ve denetim olmadığını, fakat
b ir ülkenin siyasal ve ekonomik yaşam ındaki yeni gereksinm e­
ler olduğunu, partilerin genellikle rejim uyuşm azlıklarının, eko­
nom ik sistem başkalıklarının, sınıf savaşım larının sonucunda
doğduğunu belirtm ekte, oysa T ürkiye’de rejim le uyuşm azlık öne
sü rü lerek bir siyasal p arti kurulm asının olanaksız olduğunu

(1) «Tek Fırka île M urakabe»; Hâkimiyeti Milliye, 4 K ânunuevvel


1930.
(*) Ülkede ba$ka bir partinin varlığına yasal olanak bırakmayan
faşlım de eleştiri ve denetimi kendi içinde sağlamaktadır. Doğal
olarak, hiçbir faşist, faşizmin ilkelerini eleştirmeyi hatırına ge­
tirm iş. F a k a t ilkelerin yaşama uygulanmasında binbir soran var­
d ır ki, bu alanda particilikten çok uzmanlık sözkonusu olur.
Uım anîık ise düşüncelerin özgürce anlatımlarıyla, özgürce çar-
pj-malarıyla belirir. Bu görüş açısından tek partili ülkelerde
bile eleştiri ve denetim görevinin yerine getirilmesi için öz yö­
nünden ortada bir engel bulunmadığı kanısındayız.»

. 32 —
açıklam aktadır. Çünkü her şeyden önce, devrim ilkeleri dışında
el kinlik gösterecek bir p artinin varlığı düşünülem ez. Ekonom ik
.siyasada değişiklik am açlayan bir p artin in kurulm asına gelince,
•S.C.F. buna bir örnektir. Ne var ki, kısa sürede bu p arti nite­
lik değiştirerek ortaya bir rejim sorunu çıkarm ıştır. Sınıfsal te­
mele dayalı olarak p arti kurm ak içinse, ülkem izde köylüler, iş­
çiler ve esnaf gibi topluluklar henüz kendi çıkarlarını savunacak
düşünsel düzeye ulaşabilm iş değildir. K aldı ki, bizde particilik,
karşılıklı çekişm elere ve suçlam alara dönüşmekte, bir kargaşalık
kendisini gösterm ekte gecikm em ektedir. O halde, eleştiri ve de­
netim in siyasal p a rtile r olmaksızın da yapılabileceğini kabul e t­
mek gerekm ektedir. (2)
Yine Zeki M esut’a g ö r e :
«Bir milletin en büyük kuvvet menbaı vatandaşlar atasın­
daki birlik ve karşılıklı sevgidir. Bu birlik ve sevgi m illî
hayatın hemen her safhasında kendini göstermelidir. Bey­
nelmilel hayat mücadelesinde muvaffakiyetin ilk şartı, hiç
şüphesiz kuvvetli olmaktır. Milletlerin en büyük kuvvet
âmili ise bünyelerindeki tecanüs, fertleri arasındaki tesanüt
ve mefkûrelerindeki birliktir. Diğeri ile didişen, birbirini
düşman telakki eden vatandaşlar, asıl millet düşmanlarının
bilerek veya bilmeyerek, emellerine hizmet etmiş olurlar.»
(3) (*)

(2) «Çok F ırk alı M urakabe»; Hâkimiyeti Milliye, 5 Kânunuevvel


1930.
(3) «Millî Birlik»; Hâkimiyeti Milliye, 11 T eşrinisani 1930
(*) «Bir ulusun en büyük güç kaynağı vatandaşlar arasındaki birlik
ve karşılıklı sevgidir. Bu birlik ve sevgi ulusal yaşamın hemen
her aşamasında kendini göstermelidir. Uluslararası yaşam savaşı­
mında başarının ilk koşulu, hiç kuşkusu* güçlü olmaktır. Ulus­
ların en biiyük güç etkeni ise yapılarındaki türdeşlik, bireyleri
arasındaki dayanışma ve ülkülerindeki birliktir. Birbiriyle di­
dişen, birbirini düşman gören vatandaşlar, asıl ulus düşmanla­
rının bilerek ya da bilmeyerek emellerine hizmet etmiş olur­
lar.»
— 33 — F. : 3
III

îş Bankası çevresinden ve S iirt m illetvekili M ahm ut (Soy­


dan) ise, S.C.F. olayında halkın acı gerçeklerle yüz yüze kalm ış
olduğunu öne sürm ekte ve bu nedenle de halka başka ülkelerde­
ki siyasal rejim ler konusunda bilgi verm enin yararlı olacağını
söyledikten sonra Y ugoslavya’dan söz etm ektedir. Bu m illetve­
kiline göre, «Yugoslavya’da kelim enin bütün kuvvet ve mâ-
nasıyle sıkı bir diktatörlük» bulunm aktadır. Ancak bu d iktatör­
lük gerçekleştirm iş bulunduğu devrim i halka sevdirm ek için
h er olanağı kullanm aktan geri kalm am aktadır. Böylece yazar,
Yugoslavya’daki bu diktatörlüğün olum lu bir yönetim biçimi ol­
duğunu savunarak yazısını sürdürm ekledir. (4)

IV

Dönemin etkili kişilerinden Falih R ıfkı’nın (A tay) doğru­


dan doğruya ve açıkça kom ünist ve faşist partilerin yönetim bi­
çim lerinin T ürkiye’de uygulanm asını istediğini görmekteyiz.
İlk önceleri Sovyetler B irliği’ndeki uygulam ayı bazı sınırlandır­
m alarla ve «bizim fırkam ız devlet idaresine karşı kom ünist fır­
kasının vaziyetini alamaz. Bu büsbütün başka ve bizim için ay­
kırıdır. Fakat halk yığınlarına karşı komşu fırkanın inkılâpçı
m etodlarından istifade edebilir (devrimci yöntem lerinden ya­
ra rla n a b ilir).»(5) diyerek bu görüşünü açıklayan Falih Rıfkı,
Rusya ve İtalya’ya yaptığı geziden sonra çok daha kesin öne­
rile r ortaya atm ıştır. G erçekten de 1931 yılında yayınlanan
Yeni Rusya adlı kitabında dem ektedir k i :
«Rusya’dan ben bir ders getiriyorum : Bu ders, Türk ihtilâ­
lini organize etmek, yeni gençliği yetiştirmek ve Türk ce-

(4) «Başka M em leketlerde»; Hâkimiyeti Milİ!ye( 19 K anunuevvel 1930


(5) «İnkılâpçı M etodlar»; Hâkimiyeti Milliye, 19 Teşrinisani 1930

— 34 —
miyetini birkaç hamlede terbiye etmek usulleridir... Rus­
ya’dan komünist değil, fakat daha şuurlu olarak geliyo­
rum :
Türkiye’nin iktisat ve inşa plânını yapmak, İnkılâp Fır­
kasını komünist ve faşist, yani eski nizamdan (düzenden)
yeni bir nizama geçen memleketlerin fırkalarından örnek
alarak kurmak,
Bürokrasi yerine ihtilâlci metodlar almak, hiç durmak­
sızın büyük yığının terbiyesine geçmek.» (6)
Falih Rıfkı, İtalyan faşizminin anti - dem okratik tutum unu
ve totaliter uygulam alarını da şu sözlerle övüyor :
«Halk çocuğunun anasının karnından çıkar çıkmaz yattığı
beşik fırka kucağıdır.
Bir ye*ıi cemiyet başka türlü yoğrulamaz. Roma’nın ye>
ni mahallelerinde liberalizm ve demokrasiye aykırı birçok
şeyler görülse de 1921 anarşisinden, fakirliğinden, gevezeli­
ğinden, başıboşluğundan hiçbir eser göremedim.
Demokrasinin arkasından Ostiya’nın sivrisineği, Roma
kırının batağı, İtalyan ahlâkının inzibatsızlığı (başıboşluğu),
İtalyan sokağının pisliği kalktı ve İtalyan milliyetperveri­
nin eğilmiş başı yukarıya kalktı.» (7) (8)
Öte yandan, F alih Rıfkı, T ürkiye’deki basından yakınm ak­
ta, basını ve bir m ahkem enin verdiği b ir k ararı eleştiren b ir ya­
zısında T ürk toplum unun anarşiye sürüklenm ekte olduğunu sa­
vunarak,

(6) FALİH R IF K I: Yeni Rusya, A nkara, 1931, s. 170-172


(7) FA LİH R I F K I : Moskova-Roma, M uallim A hm et H alit K itapha-
nesi yyn., İstanbul, 1932, s. 108-109
(8) A yrıca bkz. FALİH R IFK I : «Dünkü İtalya ve B ugünkü İta l­
ya»; Cumhuriyet, 23 Mayıs 1932

— 35 —
«Hürriyet cenneti buna denir. Anarşi yapıyor diye komünist
mebusları bile zindana atan Fransa’ya değil!
Halep çok geri ve Asyalı olduğu için şüphesiz onunla
kıyas yapmağa tenezzül edilmez.
Kesilmiş başların düşeceğinden bahseden Hitler’in fır­
kası da ancak Almanlar gibi henüz alışmamış, yetişmemiş,
bugünkü medeniyet seviyesinden (uygarlık düzeyinden)
dört beş asır kadar aşağı milletlere rehberlik edebilir.
Disiplin ve fırka gibi sefil müesseselerin bizim gibi in­
kılâplarının yüzüncü yıldönümünü kutlamağa hazırlanan
cemiyetler arasında ne işi var?» (9)
demektedir. (10)
Ne var ki, Falih Rıfkı, C.H.F.m eleştiren tüm basını «alçak»
olarak nitelendirm ekte bir sakınca görm em iştir. «Alçaklar» baş­
lıklı ve 1931 yılı H aziran ayında yayınlanm ış bir yazısında şu
satırları okuyoruz :

(9) «Başlıklar»; Hâkimiyeti Milliye, 17 K ânunuevvel 1930


(10) B u gibi görüşleri daha iyi değerlendirebilm ek için yine Falih
R ıfkı A tay ’m on beş yıl sonra yazacak olduğu «Kanlar İçinde
B oğulan Rejimler> başlıklı b ir yazısına burada kısaca değin­
m ek yerinde olacaktır. F alih Rıfkı, faşizm in ne anlam a geldi-
gini bu yazısında şöyle açıklam ıştır :
«İki dünya h a rb i arasındaki diktatoryalar, birkaç yıl içinde
ta rih in büyük b arb arlık devri hikâyelerini gölgede bıraktılar.
B unlar yalnız yabancı devletlere k arşı değil, m illetleri için de
kendileri ile b eraber olm ayanlara k a rşi) en basit ve tab ii ah ­
lâk ve insanlık ödevlerini hiçe saym ışlardır. Kadınlı, çocuklu,
ih tiy arlı yüzbinlerce kişiyi işkence edip öldürm ek, fırın lard a
yakm ak, k asabaları ve köyleri canlı cansız v arlık ları ile tem el­
den yok etm ek, başka m em leketlerde suikast tu zakları kurm ak,
akla hayale gelebilecek h er tü rlü cinayetler, hiçbir hesap günü
düşünm eksizin em redilm iştir. Rom a’da başlıyacağı söylenen ye­
ni bir yargılam ada faşizm in başlıca lid erlerin in nasıl suçlarla
sanıklanm ış olduğuna bakınız. Y ugoslavya kıralım öldürm e su-

— 36 —
«... hiç şüphe etm eyin iz: bütün bu muhalif gazeteciler, hep­
si, bir kelime ile, alçaktırlar. Balkanlardan Amerika’nın öbür
ucuna kadar böyle mahlûklar (yaratıklar), casus ve baba
katili gibi en iğrenç mücrimlerle (suçlularla) bir sıraya ko­
nur ve şahsî hürriyetleri bile kendi ellerine teslim ed ilm ez:
Biz ise gazete denilen müesseseyi teslim etmişiz.» (11)

Falih R ıfkı’ya koşut olarak Yakup K adri (Karaosm anoğ-


lu), S.C.F.nm tek yararını C.H.F.mn eksik ve güçsüz yanlarını
ortaya çıkarm ış olm asında görm ekte ve C.H.F.mn «bazı parlâ-
m entocu A vrupa m illetlerinde em salini (örneğini) gördüğüm üz
fırkalar»dan olmaması ve «henüz kapanm am ış olan inkılâp dev­
resinin» örgütü olarak gelişmesini sürdürm esi gerektiğini yaz­
m aktadır. (12) Y akup K adri bir başka yazısında da, A vrupa’ya

ikastm ı tertiplem ek, N egüs’ü k ald ırıp k açırm ak teşebbüslerini


hazırlam ak) K ral Zogo’yu öldürm eye kalkışm ak, P a rıs’de K a­
setti kard eşleri vurm ak, Rom a’da yabancı büyükelçiliklerden
on altı bine yakın vesika çalarak A lm a n la r’a teslim e tm e k...
bütün b u n lar b ir çetenin, h erhangi özel servisin değil, bir yeni­
çağ devletinin başlıca işleri arasındadır. F ak at daha neler, hele
A lm anya da yıkılıp n rh v e r ve o rtak ların ın sırları büsbütün
açıldığı zam an daha nasıl tü y ler ü rp ertici facialar öğreneceğiz!
M illetlerarası m ünasebetlerde b ir ahlâk, bir k an u n düzeni
kurulm asından bahsediyoruz. M illetler içinde ahlâk ve k an u n
h ükm ünü y ürütecek rejim ler lâzım dır. Bu rejim ler ancak, halk
egem enliği üstü n e dayanabilir. Ve ancak serbest halk denetle­
mesi altın d a zulüm lerin, cinayetlerin ve onların kend ilik lerin ­
den doğuracakları h arb teh lik elerin in önüne geçilebilir.» (Ulus,
22 Ocak 1945)
(11) BAKÎ SIJHA E D İP O Ğ L U : Falih Rıfkı Atay Konuşuyor, Ber-
kalp K itabevi, A nkara, 1945, s. 81
(12) «C um huriyet H alk Fırkası»; Hâkimiyeti Milliye, 29 Teşrinisani
1930
— 37 —
karşı Sovyetler B irliği’ni övm ekte ve «emperyalist âlem» dediği
batılıların bu ülkenin rejim ini «birtakım boş yaygaralarla, çığ­
lıklarla bozmak» istediklerini öne sürm ektedir. (13) (14)

VI

Vakit gazetesinde ise Sadri Ethem , siyasal p artiler için sayı


ve çoğunluğun ikinci plânda düşünülm esi gereken şeyler oldu­
ğunu ve S.C.F.nm katıldığı son belediye seçim lerinin «opportu-
nistler, iş adam ları, yarı m üm inler»den korkulm ası gerektiğini
ortaya koyduğunu açıkladıktan sonra yazısını şöyle bitirm ekte­
dir :
«Türk inkılâbının ve inkılâp fırkasının elini uısrfiacağı bir
insan v a r : İdealist; kullanacağı bir silâh v a r : İnkılâpçı ter­
biye.» (15)

VII

Cum huriyet gazetesinde Yunus Nadi (Abalıoğhı), T ürkiye’­


de disiplinli bir ortam a gereksinm e duyulduğunu, bunun da
C.H.F.nca sağlanabileceğini belirten bir yazısında, parti devle­
ti anlayışına da açıkça değinm ekle ve ulusun geleceğinin sap­
tanm asında ve yönetim de C.H.F.mn meclis ve hüküm et ölçü­
sünde sorum luluklar yüklenm iş olduğunu açıklam aktadır. (16)
Başka bir yazısında ise, İtalyanları yüzyılın en ileri toplum u
durum una yükselten faşizmin, T ürk devrim ini gittikçe arta ra k
övmesinin ve beğenm esinin T ürkiye’ye güç verdiğini ileri sür-

(13) «Rusya’da N eler Oluyor?»; Hâkimiyeti Milliye, 7 K ânunuev­


vel 1930
(14) Y akup K adri K araosm anoğlu’nun Kadro dergisinde yer alan
görüşlerine ilerde ayrıca değineceğiz.
(15) «Beynelmilel Üç Serseriye K arşı B ir Adam»; Vakit, 22 T eşri­
nisani 1930
(16) «Meclis ve F ırk a la r Faaliyeti»; Cumhuriyet, 3 Teşrinisani 1931

38 —
m ektedir.(17) A yrıca Yunus Nadi, İsm et Paşa ile M ussolini'yi
karşılaştıran bir yazısında da dem ektedir k i :
«Yeni İtalya’nın, faşist İtaly a’nın ne olduğım u iyice anlam ak
için onu yaşam akla beraber bugün b ü tü n selâhiyetleri (yet­
kileri) kendi şahsında hülâsa etm ekte (toplam akta) bulu­
nan M. M ussolini’yi görm ek kâfidir. Duçe, İtaılyan m illetinin
aynı zamanda ileri atılm ış yüksek bir fik ıi de tecelli ettiren
(gerçekleştiren) ifadesidir. Faşizm, M. M ussolini’nin şahsın­
da tıpkı ok gibi fırlayan bir fikrin bükülm ez b ir kol ile ta t­
bikat safhasına (uygulam a evresine) geçirilmiş şeklidir...»
(18) (19)

V III

C.H.F. yazarlarının yazılarından örnekler vererek, yeni bir


siyasal düzen m odelinin nerede ve nasıl arandığını belirtm eye
çalıştığım ız bu paragrafı, yine C um huriyet gazetesinde yayın­
lanm ış bulunan ve çocuklarla ilgili bir yazıdan bir bölüm ala­
ra k sürdürm ek istiyoruz :

«Çocuk, devletindir. F ertler bunu anlam ak istem ezler; fa­


kat devlet, bu ferdî iradeye kıym et verm emeğe m ecburdur;
çünkü çocuk, ana ve baba da devletindir.
Çocuk hakkındaki kanunlar, yalnız bizde değil, hem en
her yerde eksiktir. D evrin devlet telâkkisi (anlayışı) henüz
lâzımı (gereği) gibi yerleşm em iştir. Bugünkü devletler Ispar-

(17) «Başlı Başına B ir Tarih»; C um huriyet, 22 Mayıs 1932


(18) «İsmet Paşa ile Mussolini»; C um huriyet, 3 H aziran 1932
(19) C um huriyet gazetesi y azarlarından M. N erm i de H itler’i öv­
m ekte ve onu «A lm anya'nın kalkınm ası», «kudretini, ta rih î ro ­
lünü derin kavram ış bir şahsiyet» olarak n itelendirm ektedir.
(«H itler ve Yeni A lm anya»; C um huriyet, 8 Mayıs 1932).

- 39 —
talılar kadar bile devletçi olamıyorlar. Halbuki devletçilik
ilk çağın değil, asıl bugünün toplu yaşama yoludur. Bugünkü
insanların kafaları, ilmin aydınlattığı telâkkilerden çok ge­
ridir. Ferdin ancak devlet birliği içinde bütün inkişafını (ge­
lişm esini) alabileceğini bilenler çok azdır. Fert bir devlet
organizasyonu içinde değil de ıssız bir adada yaşayabiisey-
di, istediği kadar bencil olabilirdi. Halbuki devlet bir reali­
tedir; fert ise o realitenin bir hücresidir.
Çocuk devletindir. Buna inanmak lâzımdır. Çocuğun ye­
tiştirilmesini doğumundan itibaren devlet bakımına, devlet
kontrolüne bırakmak lâzımdır.» (20)
Selim S ırrı (Tarcan) da, «İtalya’da H alk ve Gençlik Teşki­
lâtı» başlıklı bir yazısında, faşist gençlik örgütlerini övmekte,
bu örgütleri Türkiye için birer m odel olarak gösterm ekte ve en
ilginç olanı da, İtalyan faşistlerinin uluslararası kardeşlik duy­
gularını geliştirdiği için izciliğe karşı olduklarını onaylayarak
sözlerine eklem ektedir. (21)

IX

B u örneklerden a ç ı k ç a a n l a ş ı l a c a ğ ı üzere, S.C.F. ve M ene­


m en olayından sonra C.H.F. yazarları da yeni bir atılım a giri­
şilmesi gerektiği düşüncesinde birleşm işlerdir. Bu atılım ın da,
her şeyden önce, C.H.F.m n yapısında gerçekleştirilm esi, üze­
rinde anlaşılan bir görüş olarak belirm ektedir. Fakat bu görü­
şe varılırken model olarak gösterilen rejim ler ya da partiler,
« o t o r i t e r » , dahası « t o t a l i t e r » nitelik taşıyanlardır.
Oysa Gazi M ustafa K em al böyle bir modelden söz etm iş
değildir. Gerçi dönem in koşullarının gereği olarak «otoriter» bir

(20) KAZIM NAMİ (DURU) : «Çocuk D evletindir»; Cumhuriyet,


26 Nisan 1932
(21) Ülkü, C.I, sayı 3, N isan 1933, s. 241-242

40 —
rejim den yana olduğunu açıklam ıştır, am a onun faşizm, nazizm,
ya da kom ünizm in yöntem lerine özendiğini gösterecek hiçbir
belirti bulunm am ası bir yana, bu gibi rejim lere karşı olduğu­
nu da bilm ekteyiz. Konu, C.H.F.nı Gazi M ustafa K em al’in ki­
şiliğiyle özdeşleştirilm eden ele alınırsa, partili yazarların bu
çabaları gerçekçi bir biçimde değerlendirilebilir. U nutm am ak
gerekir ki, son çözümlemede 1930’larm C.H.F.sı, bir siyasal
p a rtid ir ve onun da bir sınıfsal tem eli vardır. O halde, bu a ra ­
yış ve önerileri ilk önce bu açıdan yorum lam alıyız.
B una karşılık, işin ilginç olan yanı, örnek gösterilen ülke­
lerin siyasal rejim lerinin çatışm a durum unda olmasıdır. Hem
faşist ve hem de kom ünist p artiler aynı açıdan ele alınm akta­
dır. G erçekten de bir yandan S.S.C.B. övülürken, bir yandan da
F ransızların kom ünist m illetvekillerini tutuklam aları alkışlan­
m aktadır. Şu halde, bu dönemin bu aşam asında kom ünizm ve
faşizm bir sistem olarak değil, fakat b ir «parti» anlayışı çerçe­
vesinde tartışm a konusu yapılm ıştır, dem ek yerinde olacaktır.
1930 ve hem en sonraki yıllarda C.H.F. yazarlarının arayışı için­
de bulundukları şey, ülkede disiplin sağlayacak, devrim ilkele­
rinden sapm ayacak ve bunları toplum a aşılayabilecek, sağlam
b ir siyasal örgütleniş biçim idir. Şurası bir gerçektir ki, am aç­
ları arasında bir uçurum bulunan kom ünist ve faşist partiler,
disiplinli bir p arti örgütü kurm ak konusunda birleşirler. îşte,
C.H.F.m n gerçekleştirm ek istediği de böyle bir p arti örgütüdür.
Daha önce de kısaca değinm iş olduğum uz gibi, 1930 yılının
olayları, ülkenin yöneticilerinde daha güçlü bir siyasal iktidar
anlayışının zorunlu olduğu kanısını uyandırm ıştır. 1930 yılında
ise güçlü siyasal iktid arlar otoriter rejim lerle yönetilen ülkeler­
de bulunm aktadır. Bu nedenle de C.H.F. yazarları dikkatlerini
bu ülkelere çevirm işlerdir. Bundan dolayı da ilk uygulam anın
faşist ve kom ünist partilerin örgütlenm eleri doğrultusunda y a­
pılm ası, bu partilerin model alınm ası istenm ektedir. G erçekten
de Falih Rıfkı A tay daha sonraları şöyle d iy e c e k tir:

_ 41 —
«— Evet.. Rusya’ya gittiğimde dikkatimi bir şey çekti. Bu
ihtilâlciler, hemen hemen bizim Anadolu halkı kadar geri
bir halkla, hemen hemen Türkiye’de olduğu kadar geri
memleket şartları içinde süratle büyük bir garp (batı) dev­
leti kurmaya çalışıyorlardı. Bunların yığın terbiyesi, rejim
terbiyesi metodlarından bizim istifade etmemiz (yararlan­
m am ız) lâzım geldiğini gördüm. (Yeni Rusya) yı bu bakım­
dan yazdım. Bu kitapta komünizmin muvaffak (başarılı) ol­
duğuna veya olacağına dair hiçbir kelime olmadığı halde,
sırf terbiye metodlarına ait m etihler... [vardır]... Faşizme
de im aıcı metodlaıda hayran kalmıştım. İtalya’dan yazdığım
mektuplarda ve bir küçük eserde bunu anlatmağa çalıştım.»
(22)

Bu anlayışın günlük siyasal yaşam da önemli bir sonucu


olacaktır. C.H.F. faşist ya da kom ünist partilerin örgütlenm e
biçim lerinden ne denli esinlenmiş olursa olsun, bu parti ik tid arı­
nın tem el siyasası, gerektiğinde, bu sistem lerin dışında ve hatta
bunlara karşı bir çizgi izleyecektir. Örneğin, ilerde üzerinde
duracağım ız gibi, S.S.C.B.nin başarıları alkışlanır ve uyguladı­
ğı yöntem ler övülürken, T ürkiye’deki kom ünistler sıkı bir bi­
çimde izlenecek ve gün geçtikçe artan sayılarla tutuklanacak­
lardır. Ya da İkinci D ünya Savaşı günlerinde, gerekli görül­
düğünde bu kez A lm an yanlıları aynı yazgıyı paylaşacaklardır.
Bu aşam ada kesin olarak ortaya çıkan ve bundan sonraki
gelişm eleri etkileyecek olan sonuç, C.H.F.m n artık başkaca bir
siyasal p artinin kurulm asına olanak tanım ayacak olması ve
kendisi dışındaki öteki kuruluş ve örgütlerin varlığına teker
tek er son verecek bulunm asıdır.

(22) ED İBO Ğ LU : a.g.k., s. 36

— 42 —
§ 4.

SİYASAL PARTİLERLE ÎLGÎLÎ UYGULAMA

Bilindiği gibi, S.C.F. 12 Ağustos 1930’da kurulm uş, ancak


17 Kasım 1930 yöneticilerince kapatılm ıştır. Etkinliğini sü rd ü r­
düğü bu süre içinde bazı üyelerine ve yandaşı olan gazetecile­
re karşı kovuşturulm alara başlanılm ış bulunuluyordu. Öte yan­
dan S.C.F.nm katılm ış bulunduğu belediye seçim lerinin ortaya
çıkardığı sorunların b ir bölümü, bu parti kapandıktan sonra da
bazı gelişmelere neden olmuş bulunm aktadır.
29 Eylül 1930’da A dana’da A bdüikadir K em alî’nin (Ö ğüt­
çü) başkanlığında «Ahali C um huriyet Fırkası» (A.C.F.) adı al­
tında kurulan parti ise ele aldığımız dönem başladığında henüz
varlığım sürdürüyordu. Buna karşılık, 29 Ağustos 1930’da E dir­
ne’de kurulan «Türkiye C um huriyet Amele ve Çiftçi P artisi»nin
çalışmasına, kom ünist eğilim li olduğu gerekçesiyle hüküm etçe
izin verilm em işti. (1) Öte yandan bu dönemde, daha önce 5 H a­
ziran 1925’de kapatılm ış bulunan «Terakkiperver C um huriyet

(1) TEKİN E R E R : Türkiye’de Parti Kavgaları, 2. basım , T ekin


yyn., İstanbul, 1966, s. 63; F. HÜSREV TÖKİN : Türk Tarihinde
Siyasî Partiler ve Siyasî Düşüncenin Gelişmesi (1839-1965), Elif
yyn., İstanbul, 1965, s. 75

— 43 —
F ırkası»nm (T.C.F.) yeniden kurulacağı söylentilerinin çıktığı­
nı görm ekteyiz.
C.H.F. iktidarı, S.C.F.m n son k alıntılarını kesinlikle or­
tad an kaldırm ış, A.C.F.m kapatm ış, gerek S.C.F.mn ve gerekse
T.C.F.nm yeniden siyasal yaşam a atılm ası olasılığına karşı da
kesin bir tutum takınm ıştır. B elirtm ek gerekir ki, bu davranış­
lar, bir tek parti iktidarının izlemesi gereken siyasanın doğal
sonuçlarıdır.

II

S.C.F., C.H.F.nı sarsmış, onu hırpalam ış ve geniş halk k it­


lelerinin iktidar partisine karşı birleşm elerini sağlam ıştı. (2)
Şimdi, her şeyden önce bu etkinin silinmesi gerekiyordu. Bu
amaca yönelik en belirgin yöntem olarak, a rtık bu partinin var­
lığı sona erm iş olmasına karşın, C.H.F. yanlısı basında oldukça
uzun b ir süre S.C.F.na eleştirilerin yöneltilm esi ve çeşitli olay­
lardan onun sorum lu tutulm ası gerektiğinin öne sürülm esi yo­
luna başvurulduğu gözlem lenm ektedir. C.H.F.nm bu tu tu m u n ­
da, bir yandan da çeşitli başarısızlıkların S.C.F. üzerine yıkıl­
m ak istenm iş olduğunu sezmemek de olanaksızdır. (3)

(2) Bkz. Y ETK İN : a.g.k., s. 109-127


(3) Y akup K adri K araosm anoğlu, çok son raları yazacağı anılarında
bu gerçeğe değinecek ve diyecektir ki :
«... Serbest F ırk an ın kapanm asıyla İsm et Paşa gene b ir ga­
ileden (sıkıntıdan) k u rtu la ra k geniş b ir nefes almış, daha doğ­
rusu, -kendi tesiri olm aksızın- dördüncü b ir İnönü zaferi kazan­
m ış oluyordu. ‘İnkılâpçı’, ‘devletçi’, ‘la y ik ’ H alk P a rtisi için­
de, onu ne h ü k ü m et reisi ne P a rti Genel B aşkan V ekili olarak
sorguya çekm ek ve ona şu sözleri söylem ek hiç kim senin ak lın ­
dan geçm iyordu: (-Paşa H azretler^ yedi y ıllık idarenizden son­
ra görüyoruz ki p artim izin ilk elerini m em lekete yerleştirm ek
hususunda hem en h içb ir gayret sarf bulunm am ışsm ızdır. H alkı
Osm anlı saltan atı devrindeki cehaletinden, geriliğinden b ir

— 44 —
S.C.F.mn izlerinin silinm esi sürecinde en göze çarpıcı olay,
seçim lerde bu p artin in Sam sun’da kazanm ış olduğu belediye
başkanlığının geçersiz sayılm asıdır. Bu am açla önce Sam sun
valisine işten el çektirilm iş ve vali seçim lerde görevini kötüye
kullandığı gerekçesiyle «bakanlık em rine» alınm ıştır. (4) B ir so­
ru ştu rm a açılmış ve konu «Mülkiye Teftiş Heyeti»nce seçim le­
rin geçersiz sayılm ası ve yenilenm esi gerektiği görüşü belirti­
lerek içişleri Bakanlığına iletilm iştir. (5) (6) Bundan başka,

adım öteye götürm em işsinizdir. inkilâpçılık ve layiklik babın­


da (konusunda) bizi m illî m ücadele y ıllarında H alife ordularının
bile cü ret edem edikleri b ir koyu taassup reaksiyonu karşısında
bırakmışsınızdır. Y anlış b ir şekilde ta tb ik a ta başladığınız devlet­
çilik ise, bizi, ancak b irtak ım ‘b u h ra n v erg ileri’ ile önlem eye ça­
balanan m alî ve ekonom ik kriz içine sürüklem iş bu lu n u y o r...
Yok, yok! B ütün bu hatalarınızın, ihm allerinizin sorum luluğu­
nu F ethi Beyin ya da Serbest F ırk an ın ü stüne yüklem eğe k al­
kışm ayınız. C um huriyet rejim in i te h d it eden hadiseler (olaylar)
F ethi Beyle S erbest F ırk a erk ân ı (ileri gelenleri) İzm ir’e, B alı­
k e sir’e ayak basar basm az b ird en b ire p atlak verm iş ve bu h â ­
diseleri çık aran lar b ir anda y erin dibindeki m antar gibi b itiv er­
miş değillerdir ya!)
Evet, H alk P artisi içinde, şu sa tırla rı yazan gazeteci m illet­
vekili de dahil olm ak üzere, böyle b ir (autocrtique) (kendi k en ­
dini ten k it) yoluna gitm ek ve dev rim nizam ının geçirdiği sa r­
sıntının asıl sebeplerini, m em leket gerçekleri üzerine eğilerek,
objektif ve rasyonel b ir ten k it yoluyla m eydana çıkarm ak hiç
kim senin aklından geçmediği gibi bu olaylar sanki m ahallî birer
zabıta vakasıym ışçasına idare ve em niyet am irlerinin so ru ştu r­
m alarına, k o ğuşturm alarına bırakılm ıştır.» (YAKUP KADRÎ
KARAOSMANOĞLU : Politikada 45 Yıl, Bilgi yyn., A nkara,
1968, s. 107-108)
(4) Hâkimiyeti Milliye, 27 T eşrinisani 1930
(5) Hâkimiyeti M illiye( 24 K ânunuevvel 1930
(6) Gazi M ustafa K em al’in y u rt gezisinde Sam sun belediye başkanı
ile karşılaşm ası sırasında ona görevden çekilm esini önerm iş ol­
duğunu da A hm et H am di Başar açıklam aktadır. (AHMET HAM-
Dİ BAŞAR: Atatürk’le Üç A y ve 1930’dan Sonra Türkiye, İstan ­
bul 1945, s. 38-39)
— 45 —
«Devlet Şurası Um um î Heyeti» S.C.F.m n kazanm ış olduğu on
iki seçim çevresinde, buralarda yapılan seçim lerin yasalara uy­
gun olmadığı sonucuna vararak, sonuçların geçersiz sayılm asına
ve seçim lerin yenilenm esine k arar verm iştir. (7) Böylece S.C.F.
m n r e s m e n d e seçimi kazandığı Sam sun’da ve öteki bazı
yerlerdeki belediye başkanlarınm bağımsız olarak bile görevde
kalm alarına göz yum ulm am ış olm aktadır.
S.C.F. adayı olarak K uşadası’nda seçimi kazanmış olan be­
lediye başkanı da, önceki b ir konuşm asında Cum hurbaşkanına
karşı yakışıksız söz kullanm ış olm asından dolayı tutuklanm ış­
tır. (8)
B u arada C.H.F. yayın organı olan gazetelerin, başka olay­
la r nedeniyle tutuklanan ya da haklarında soruşturm a açılan ba­
zı kişilerin S.C.F. ile ilişkileri olduğunu öne sürerek bu partiye
karşı b ir kam uoyu yaratm ak istedikleri görülm ektedir. Ö rne­
ğin, M enemen olaylarıyla ilgili şu hab er bu tutum u belgeleye­
cektir :
«Mefsuh (feshedilmiş, kapatılm ış) Serbest Fırkaya m ensup
olup son hâdise m ünasebetiyle tevkif edilen Celâl, kolcuzâ-
de İbrahim , hocazâde A hm et Efendilerin ifadeleri alınm ış ve
iki gün m evkuf (tutuklu) kaldıktan sonra serbest b ırakıl­
m ışlardır...» (9)
Seçim kam panyası sırasında işlendiği öne sürülen çeşitli
suçlardan dolayı S.C.P’. üyeleri ve yandaşlan için soruşturm a­
lar sü rd ü rü lü rk e n ,(10) C.H.F.ndan bu partiye geçmiş m illet­
vekillerine karşı da yıpratıcı bir yol izlenm iştir. G erçekten de
İstanbul m illetvekili H aydar Beyin (Ali H aydar Yuluğ) devam ­
sızlık nedeniyle m illetvekilliğinin kaldırılm ası yoluna gidil-

(7) Cumhuriyet, 28 T eşrinisani 1930


(8) Vakit, 3 K ânunusani 1931
(9) Vakit, 10 K ânunusani 1931
(10) Ö rneğin bkz. Vakit, 18 K ânunusani 1931

— 46 —
miş, (11) (12) yine İstanbul m illetvekili Süreyya Paşanın (İl­
m en) istediği izin Meclis Başkanlığınca verilmemiş, gönderdiği
rapor da geçersiz sayılmış, bunun üzerine Süreyya Paşa m illet­
vekilliğinden çekilm iştir. Süreyya Paşanın anılarında yazdığına
göre, daha önceden hak etm iş olduğu ödeneği de kendisinden
geri alınm ıştır. (13) Fethi Bey (Okyar) ile Ağaoğlu A hm et Bey
ise 1931 m illetvekili seçim lerinde aday gösterilm eyecekler, ay­
rıca Ağaoğlu A hm et Bey bir süre sonra İstanbul D arülfünu-

(11) Vakit, 17 K ânunusani 1931


(12) Bu konudaki k a ra r şöyle alınm ıştır :
«... M illet M eclisi bugün K âzım Paşanın riyasetinde (baş­
kanlığında) toplandı. R iyaset D ivanın İstanbul m ebusu H aydar
Bey h akkında hazırladığı tezkere okundu. Bunda bu zatın izin
alm aksızın iki aydan fazla b ir m üddet Meclis’e devam etm ediği
ve b u m üddete ait tah sisatın da verilm ediği T eşkilâtı Esasiye
K anunundaki (A nayasadaki) em ir ve sarahate binaen (açıklığa
dayanarak) m ebusluktan ıskâtı (düşürülm esi) lâzım geleceği bil­
diriliyordu.
Tezkere o k u n d u k tan sonra reis dedi ki:
— Bu k a ra r h ak k ın d a H aydar Beye m alûm at (bilgi) verilm iş­
tir.
H aydar Bey de M eclis’e b ir rap o r gönderm işti. R aporda iki
aydır m ide k an am asından rahatsız olduğu zikrediliyordu (söy­
leniyordu).
Rapor h ak k ın d a m ebuslardan bazıları, Olmaz, k an u n sarih ­
tir. (açık tır), dediler.
Reis :
— Bu hususta Teşkilâtı Esasiye k an u n u sarih tir, dedi ve r i­
yaset divanın teklifini reye koydu. H em en bü tü n m ebuslar el­
lerin i kald ırd ılar.
B ir m e b u s :
— M üttefikan (oybirliğiyle) kabul edildi, dedi.
Y usuf A kçora B e y :
— H ayır, ekseriyetle (çoğunlukla). Cevabını verdi.»
(Vakit,. 20 K ânunusani 1931)
(13) SÜREYYA İLMEN : Dört Ay Yaşamış Olan Zavallı Serbest Fır­
ka, M uallim F u at G ücüyener yyn., İstanbul, 1951 s. 75

— 47 —
n u ’ndaki görevinden çıkarılacaktır. (14) (C.H.F.na bağlılıklarım
yenileyen öteki m illetvekilleri ise eski partilerine yeniden alın­
m ışlardır). Fethi Bey’in, 1931 seçim leri sözkonusu olduğunda,
«şeraiti hazıra dahilinde siyasî hayattan çekilm ek zarureti k ar­
şısında kaldım.» (*) dediği belirtilm ektedir. (15) Fethi Bey
em ekliliğini isteyecek ve kendisine yüz elli lira kadar bir em ek­
li aylığı bağlanacaktır. (16)
Ü lkenin S.C.F.mn izlerinden arındırılm ak istenm esinde ne
ölçüde titiz davranılm ış olduğunu, sanıyoruz ki, şu gazete ha­
beri yeterince kanıtlayabilecek niteliktedir :
«Hariciye V ekâleti (Dışişleri Bakanlığı) P aris Sefareti kâ­
tiplerinden Haşim N ihat Bey hakkında takibat yapılm ası
için A nkara M üddeium um îliğine (Savcılığına) m üracatta
bulunulm uştur. Mesele ş u d u r :
F ethi Bey Serbest F ırkayı kurduğu zamaıı vergilerin
ağırlığı ve İktisadî b u h ran m evzuları (konuları) etrafında
ortaya birtakım fikirler atılm ış, Haşim N ihat Bey de bu ce­
reyanlardan (akım lardan) ilham alarak P a ıis ’de (T ürk B uh­
ranının Sebepleri ve Çareleri) isim li Fransızca bir kitap neş­
retm iş tir (yayınlam ıştır).
Hariciye V ekâletinin m üracaatına sebep işte bu eserdir.
Vekâlet, m em urlarının siyasetle uğraşam ayacaklan hakkın­
da kanun m addelerine istinat ederek (dayanarak) dâva aç­
m ıştır. M uhakem e yakında burada görülecek, dâva müd-
dei (davacı) tarafın lehine neticelenirse Haşim N ihat Beyin
m em uriyetten çıkarılm ası lâzım gelecektir.» (17)

(14) Bu kesim de § 7. «Ü niversite R eform u»na bkz.


(15) Vakit, 10 M art 1931
(16) Vakit, 13 M art 1931
(17) Cumhuriyet, 1 T eşrinisani 1931
(*) «İçinde bulunduğumuz koşullar altımda siyasal yaşamdan çe'
kilmek zorunda kaldım.»

— 48 —
III

S.C.F.mn yanısıra kurulm uş olan bir başka p artinin de


A.C.F. olduğunu belirtm iş bulunuyoruz. İşte, S.C.F.mn kendi­
sini kapatm asından hem en sonra bu p arti de B akanlar K urulu
kararıyla 21 Ocak 1930’da kapatılm ıştır (18) Ne var ki, A.C.F.nın
kurucusu A bdülkadir Kem ali, p arti daha kapatılm adan önce,
y u rt dışına, Suriye’ye, kaçm ıştır. Kendisi kaçmış ve A.C.F. da
kapatılm ış olmasına karşın, A bdülkadir K em alî’yi yıpratm ak
am acıyla uzun süre yayın yapıldığını görm ekteyiz. G erçekten
de örneğin, p artinin kapatılm asından tam altı ay sonraki bir
haberde şöyle d en ilm ek ted ir:
«Suriye’den gelen haberlerden m ahut (bilinen) A bdülkadir
K em alî’nin sefil ve serseriyane bir hayat geçirdiği anlaşıl­
m akladır. A bdülkadir K em ali A ntalya’da gençlik tarafından
lâik olduğu gibi taşlarla karşılandıktan sonra sefil ve çok
perişan bir vaziyete düşm üş ve A ntalya’da banaaim ayacağı-
nı anladığından yaya olarak K alep’e gitm iştir.
Haîep’de ilk iş olarak yüzelliliklerle tem asa geçen
K em ali orada bir kitap neşretm iştir. Fakat bu kitap üm it
ettiği kadar büyük bir rağbet görmemiş, h a ttâ k itap tan A n­
talya ve İskenderun’da bir tek nüsha bile satılm am ıştır.
M am afih (Bununla birlikte) A bdülkadir K em ali kendi
kitaplarının rağbet göreceğine hâlâ inanm aktadır. Ve başka
k itaplar daha hazırlam aktadır. B unlar (Ben ve O nlar),
(A navatanı Neden T erkettim ), (Suriye’yi N asıl B uldum ),
(T ürkiye’deki H ayatım ) isim lerini taşıyacakm ış; K em ali
bu kitaplarla çok para kazanacağım üm it etm ekte olmasına
m ukabil (karşın) bunlara gene kendisi gibilerden başkaları

(18) T Ö K ÎN : a.g.k., s. 75

— 49 — F. : 4
rağbet etmemektedir. Bilhassa (özellikle) Antalya ve İsken­
derun’da derin bir nefretle karşılanmaktadır.» (19)

IV

C.H.F.mıı üzerinde titizlikle durduğu bir konu da T.C.F.nm


veya S.C.F.’nm yeniden canlandırılm aya ya da kurulm aya kal­
kışılm ası olasılığı olm uştur.
örn eğ in , Vakit gazetesinde «Terakkiperverlik dirilebilir
mi?» başlığı altında, önce «Vatana m azarrat (zarar) getirdiği
kanaatiyle hüküm etçe kapatılan bir fırkaya hayat verm eğe im ­
kân yoktur» denilm ekte ve sonra da, R efet Paşanın böyle bir
girişim i olmadığını açıkladığı belirtilm ekte, Gazi M ustafa Ke-
kal’in Söylev’inde bu partin in neden kapatıldığının açıkça söy­
lenm iş olduğu yinelenerek «Bu şekilde kapatılm ış olan bir te ­
şekkülün tekrar dirilm esine im kân verm ek biraz fazla olur» so­
nucuna ulaşılm aktadır. (20)
C um huriyet gazetesinde de Yunus Nadi, «Serbest F ırka Si­
yaset Sahnesine A vdet Edecek mi (Geri Dönecek m i)?» başlık­
lı yazısında, yetkili bir kişiden edindiği bilgiye göre bunun
olanaksız olduğunu yazm aktadır. (21)
25 H aziran 1931 günlü V akit’de ise şu satırları okuyoruz :
«Tekziplere rağmen mefsuh (feshedilmiş, kapatılm ış) Ser­
best Fırkanın İzmir taraflarında dirileceği haberlerini tek­
rar edenlere karşı mefsuh Serbest Fırkanın o zamanki lide­
ri Fethi Bey kati cevabı venni,; ve bu suretle bu haberlerin
uydurma olduğu tamamen meydana çıkmıştır. Fethi Bey bu
hususta şunları söylem ekledir :
—- Bu haberleri muhalif gazeteler uydurmuşlar, benim

(19) V akit, 13 H aziran 1931


(20) 21 T eşrinisani 1930 günlü sayı
(21) 18 N isan 1931 günlü sayı

- - 50 —
böyle bir şeyden haberim olmadığı gibi böyle b ir teklif ka­
bul etm ekliğim ihtim ali de yoktur. Esasen Serbest Fırka
yeniden ihya edilecek (diriltilecek) de değildir.»
Bu, tekil bir haber değildir. O günün basını incelendiğinde
şu durum gözümüze ç a rp m a k ta d ır: Sık sık S.C.F.mn şurada
burada yeniden kurulm ak istendiği bir haber olarak verilm ek­
te, ancak bu haber Fethi Beye tezkip ettirilm ekte ve bunun
olanaksız olduğuna ilişkin bir demeç alınıp yayınlanm aktadır.
Diyebiliriz ki, bu gibi yinelem elerle, kam uoyunda böyle bir
olasılığın bulunm adığı kanısı pekiştirilm ek istenm iştir.

Şu halde, S.C.F.m n kendisini kapatm ış olması ve kalıntıla­


rının da C.H.F.nca ortadan kaldırılm asıyla, iktidar partisinin en
güçlü rakibi siyasal alandan tüm üyle tem izlenm iş olduktan baş­
ka, gerek bu partinin ve gerekse başka bir partinin yeniden
kurulabileceği düşüncesi de kitlelerden silinm eye çalışılmış bu­
lunm aktadır. Böylece bir siyasal p arti olarak C.H.F.nm karşı­
sında başkaca herhangi bir örgütlenm e olasılığı da kaldırılm ış
ve bu açıdan bu partinin tek siyasal örgüt, daha başka b ir de­
yişle de, tek - parti olma niteliği pekiştirilm iştir. Ne v a r ki, si­
yasal p arti kim liğinde olmasa bile, C.H .F.nm karşısında henüz,
toplum da etkinliği olan ya da olabilecek daha birçok kuruluş
bulunm aktadır.
§ 5.

TÜRK OCAKLARI’NIN KAPATILMASI

T ürk Ocakları K urultayı 10 Nisan 1931’de toplanarak M er­


kez Heyeti’nin raporunu dinlemiş ve bu raporun incelenmesi
için biri «Raporları Tetkik», ötekisi de «Hesapları Tetkik» ol­
m ak üzere iki «Encümen» oluşturmuş, Reşit Galip, Hakkı Ta­
rık, Dr. Fuat, Necip Ali ve M ükerrem Beylerden kurulu olan
bilinci encümenin kurultaya .sunduğu öneriyi oybirliğiyle be­
nimseyerek Türk O cakları’mn kapatılmasını vo bu kuruluşun
tü m malvarlığının C.H.F.na devredilmesini kararlaştırmıştır.
«Merkez Heyeti» raporunda,
«Son bir sene zarfında m em leket toprakları üzerinde zu­
h u r eden bazı vakayı b ü tü n vatanperverlerin kalbi üzerin­
de tesiri elan zail olmamış bulunan kuvvetli izler bıraka­
rak çok ileri gittikleri fikirleri m uhafazakârlıkla tanınm ış
b ir m uhitte yerleştirebilm ek için b ü tü n inkılâp kuvvetle­
rinin tanzim ve tev h it edilmesi lüzum u büyük reisim izin
inkılâp ricalinin zihinlerinde gittikçe büyüyordu. B unun
içindir ki, Gazi H azretleri son zam anlarda, tesis buyurduk-

— 52 —
lan fırkanın kadrolarını milliyetperver hızla ve cumhuri­
yetçi genç zümrelerle büyütmeği arzu buyurdular...»(1) (*)
denilm ekteydi. «Raporları Tetkik Encüm eni»nin benim senen
önerisinde de;

«Büyük Reisin bu arzularının vücut bulması için ean atma­


yı biz yasamızın kağıt üzerinde değil, Türk gönüllerine y a z­
d ığ ı mefkurenin tahakkukuna (ülkünün gerçekleşm esine)
doğru atılmış en kuvvetli adımlardan biri sayarız. (2)
tüm cesi yer alm aktaydı.
Bu kapatm a ve birleşm e işlem leri Gazi M ustafa K em al’in
isteği üzerine gerçekleştirilm iştir. Gazi M ustafa K em al’in bu
isteğini daha önce bir demeç biçiminde Ruşen E şrefe açıklam ış
olduğunu belirtm iş bulunuyoruz. (3) C.H.F. yazarları da, Gazi
M ustafa K em al’in bu demeci üzerine T ürk O cakları’nm kapa­
tılm asını yorum larlarken, tüm toplum sal güçlerin tek elde
toplanm ası gereği üzerinde durm uşlardır. Örneğin, Vakit gaze­
tesinde M ehm et Asım (Us), açıkça «Serbest F ırka tecrübesi
ile M enemen hâdisesi şunu gösterdi ki bu aziz em anetin [= C um -

(1) Vakit, 11 N isan 1931


(2) «HALKEVLERİ»; C.H.P. İstanbul İl G ençlik Kolu yyn., İstanbul,
1963, s. 9
(3) Bkz. bu kesim de, § 2. «Gazi M ustafa K e m a l: ‘B ütün m illiyetçi
ve cum huriyetçi k u v v etlerin b ir yerde toplanm ası lâzım dır.’»
<*) «Son b ir yıl içinde ü lke to p rak ları üzerinde başgösteren bazı
olaylar b ü tü n v atan sev erlerin kalbi üzerinde etkisi daha henüz
yok olm am ış b u lu n an güçlü izler b ıra k a ra k çok ileri gittikleri
fî?d rle ri tu tu cu lu k la tanınm ış b ir çevrede yerleştirebilm ek için
bütün devrim güçlerinin düzenlenm esi ve birleştirilm esi gereği bü-
yS.k başkanım ızın, devrim in ileri gelenleriıSn zihinlerinde git­
tikçe büyüyordu. S u n u n içindir ki, Gazi H azretleri son zam an­
larda, k u rm u ş o ldukları p a rtin in k ad ro ların ın ulusçu hızla ve
cum huriyetçi genç züm relerle büyütm eyi arzu buyurdular.»

— 53 —
huriyetin] m uhafaza vazifesi karşısında T ürk gençliğine daha
uzun bir zam an C um huriyet H alk F ırkası’nm rehberlik etm esi
lâzımdır.» (4) derken, C um huriyet gazetesinde de Yunus Nadi,
T ü rk ler artık ulusal bir toplum olduklarına göre, vatandaşla­
rın ayrı ayrı kuruluşlarda toplanm alarının ulusal bütünlük kav­
ram ına aykırı olacağını yazm aktadır. (5)

II

Şu halde, T ürk O cakîarı’nm kapatılm aları ve tüm m alvar­


lıklarının C.H.F.na devredilm esi, dönemin siyasal yapısı içinde
doğal bir gelişim dir. Ancak niteliğini daha önce belirtm eye ça­
lıştığımız bu süreç, neden önce T ürk O cakları’nda başlatılm ış­
tır? Daha başka bir deyişle de, özel b ir neden daha var m ıdır?
Hem en belirtelim ki, T ürk O cakları’m n siyasal bir güç ni­
teliğini kazanm aya başlam ış olması, bu sürecin bu kuruluşun
kapatılm asıyla başlatılm asının tem el nedenini oluşturm uştur. (6)
Ne var ki, T ürk O cakları’nın siyasal b ir nitelik kazanm ası,
C.H.F.m n çizgisinde değil, fakat ona karşı bir yönde olm uştur.
Dolayısıyla Ocakların kapatılm ası, karşıt bir gücün varlığına
son verilm esi anlam ım taşım aktadır. C.H.F.nca bu kuruluş, yal­
nız bir toplum sal gücün, kurum un daha p artinin bütünlüğü
içinde denetlenip kaynaştırılm ası olarak değil, fakat aynı za­
m anda «muhalif» bir kuruluşun da çalışm alarına son verilm esi
ve örgütünün ortadan kaldırılm ası olarak ele alınm ıştır.

(4) «Fesih mi, İlhak mı?»; V akit, 13 N isan 1931


(5) «Türk Ocağı, T ürk Birliği»; C um huriyet, 28 M art 1931
(6) S.C.F.m n kapatılm asıyla yeni b ir dönem in başladığım belirtm iş
bulunduğum uza göre, bu dönem i n itelen d iren gelişm elerden
olan bu sürecin de A .C.F.nın kapatılm asıyla başladığı düşünüle­
bilir. A ncak bu p artin in önem li b ir v a rlık gösterem em iş olması
bir yana, kapatılm asının, S C.F.nda olduğu gibi, 1923-1930 arası
dönem i sona e rd iren b ir olay olarak değerlendirilm esinin daha
uygun olacağı kanısındayız.

— 54 —
Konuyu S.C.F. günlerine dek geriye götürm ek gerekir.
T ürk O cakları’nın birçok üyesi bu partin in çalışm alarına katıl­
mış bulunuyordu. Bunda S.C.F.’nm bazı kurucularının ve ye­
rel yöneticilerinin T ürk O cakları’ndan olm alarının da etkili ol­
duğu anlaşılm aktadır. (7) Bu durum iktidarın se rt tepkilerine
yol açm akta gecikm em iştir. Örneğin, daha 24 Eylül 1930’da Ak­
şam gazetesinde, «mühim bir k arar alınm ak üzeredir... Bu ka­
rarın neticesi olarak başka siyasî fırkalara m ukayyet (kayıtlı)
bulunan azaiarm (üyelerin) Ocak’dan istifa m ecburiyetinde ka­
lacakları tabiîdir...» denilm ekte; 30 Eylül 1930 günlü Hâkimi­
yeti Miliiye gazetesinde ise, O caklar yasasının T ürk Ocakları
üyelerine başka partilere girm eyi yasakladığı belirtilm ektedir.
3 Ocak 1931 günlü V akit gazetesinde de, «Mefsuh Serbest F ır­
kaya m ensup bilum um (tüm ) Aydın m ünevverleri (aydınları)
T ürk Ocağında toplanarak hâdiseleri tetkik (incelediklerinin)
ve m ütalaa etliklerinin (üzerinde düşündüklerinin)» belirtilm iş
bulunm ası ilginç olsa gerektir.
T ürk Ocakları Başkanı H am dullah Suphi’nin (Tanrıöver)
anılarından öğrendiğimize göre, C.H.F. ile kendisi arasında da
görüş ayrılığı bulunm uştur. H am dullah Suphi fırka yönetim inin
aksayan yönlerini Gazi M ustafa K em al’e anlatarak eleştirilerde
bulunm uş, bunun üzerine de Gazi, o halde onun da Serbest
C um huriyet Fırkası’na katılm ası gerektiğini bildirm iş, ancak
T ürk Ocakları Başkanı bunu kabul etm em iştir. H am dullah Sup­
hi bu konuşm anın şöyle sürdüğünü anlatm aktadır :
«... Atatürk Fathi Beye hitap e tti:
— Fethi Bey intihabatta (seçimlerde) sen Hamdullah
Suphi Beyin ismini kendi listene koymayacaksın. Ben de

(7) Ağaoğlu Ahmet, Dr. Reşit Galip, M ehm et E m in T ü rk O cakları’-


nın yöneticileri arasında bulunuyorlardı. Öte yandan K ars il
başkanı C ihangiroğlu İbrah im A ydın da T ürkçülük akım ının
ünde gelen kişilerindendi.

— 55 —
t kendi listeme koymayacağım.
... Sustum ve o benim müteessir (üzgün) ve kırgın ha­
lim i gördü... bana tekrar hitap e t t i:
— Hamdullah Suphi Bey siz Türk Ocaklan’mn reisisi­
niz değil mi?
— Evet Paşam.
— O halde bütün Türk Ocakları’nı muhalif partiye mi
vereceğiz? Siz olduğunuz yerde kalınız.» (8)
G erçekte T ürk O cakları siyasal olayların içinde yer alm aya
başlam ış bulunuyordu. B unun başka tü rlü olması olanaksızdı
da! Yunus N adi’nin de o zaman belirttiği gibi, «Hars m üesseseleri
(k ü ltü r k u ru m la n ) olduğu için Ocaklar siyasetle iştigal etm ez­
lerdi (meşgul olm azlardı) diye farzederiz. M em leket hayatının
kargısında m em leket gençliğinin siyasetle iştigal etm em esinden
daha garip ne olabilir? Eğer ocaklar hakikaten siyasetle iştigal
etm iyor idi ise pek m antıksız bir vaziyet içinde bulunuyorlardı
dem ek olur» (9) biçim inde düşünm em iz gerekecektir. Bu neden­
le de O caklıların S.C.F. içinde etkinlik gösterm iş olm alarını
h er şeyden önce bu açıdan değerlendirm ek yerinde olacaktır.
Ne var ki, bu siyasal etkinlik yalnız bu yönde olm am ıştır. S.C.F.
dışında da O cakların ik tidarın karşısında yer aldığını, hüküm e­
tin izlediği siyasaya aykırı bazı eylem ve girişim lerde bulun­
duğunu görm ekteyiz. T ürk Ocakları bünyesinde yer almış olan
Haşan F erit Cansever’e göre, O caklılar siyasal etkinlik içinde
bulunm uşlar ve Gazi M ustafa K em al bunların bir gün bir siya­
sal p arti kim liği içinde C.H.F.’nm karşısına çıkabileceğini dü­
şünm üştür. H a tta bazı p arti denetçileri, «Ocaklıları bu halde
bırakacak olursanız adam bile asacaklar» biçiminde görüşler öne
sürm üşlerdir. B ir denetçi de, T ürk O cakları’nın örgütlendiği

(8) M USTAFA BAYDAR : H am dullah Suphi T anrıöver ve A n ıla n ,


M enteş K itabeyi, İstanbul, 1967, s. 333-315
(9) «Türk Ocağı...», başlıklı yazı.

56
yerde, C.H.F.mn örgütlenem ediğini bildirm iştir. (10) T ürk Ocak­
la rın ın Başsekreterliği görevim yürütm üş olan Uluğ İğdem ir
de, O cakların 1930 Belediye Seçim lerinde kendi adaylarım gös­
term eye kalkışm asının bu kapatılm ada önemli bir etkisi oldu­
ğunu belirtm ektedir. (11) Şurası b ir gerçektir ki, biraz aşağıda
b ir başka açıdan inceleyeceğimiz üzere, T ü rk O cakları doğrudan
doğruya siyasal am açlar gütm eye başlayan b ir kuruluş niteliği­
ni alm ış bulunuyordu.

III

T ürk O caklan’m n savunduğu T ürkçülük anlayışının zam an­


la değiştiği ve O caklıların ırkçı ve T urancı görüşler beslediği,
kapatılm alarında bunun da etkisi olduğu öne sürülegelm iştir.
G erçekten de Haşan Rıza Soyak, daha 1924 yılmcîa T.B.M.M.
M uhafız kıtasından bazı subayların T ürk Ocağı’na üye olmak
istediklerinde, bu subaylar içiıı ırk açısından soruşturm a yapıl­
m ak ve saf T ürk olup olm adıklarının saptanm ak istenm iş oldu­
ğunu, bunun da M uhafız K ıtası K om utanı İsm ail H akkı Bey
(Tekçe) başta olmak üzere subayların sert tepkisine yol açmış
bulunduğunu anlatm aktadır. (12)
Öte yandan M ustafa Baydar, T ürk Ocakları için yazılan ba­
zı m arşlarda, Türkiye C um huriyeti sınırları dışında kalm ış T ürk-
leri kapsayan p antürkist devlet anlayışının dile getirilm iş ol­
duğunun öne sürülebileceğini belirtm ektedir. Ö rn e ğ in :
Gökde sancak, elde süngü, kalbde T anrı biz,
D ünyaya hâkim olmak isteriz.
M ektebim iz T ü rk Ocağı, bayrağım ız yüce parlak.
ya da,

(10) BAYDAR: a.g.k., s. 71-73


(11) aynı yerde.
(12) SOYAK: a.g.k., C. II, s. 475

— 57 —
K albde m illî duygu, elde dehre hâkim al sancak
Y ürü yüksel göklere çık, bu yer sana pek küçük
gibi dizelerde bu anlayış, gerçekten de kendini belli etm ektedir.
Denildiğine göre de, bu durum , Sovyetler B irliği’nin A nkara Bü-
yükelçisince Dışişleri Bakanı Tevfik R üştü’ye (Aras) yakınm a
konusu yapılm ıştır. (13) H am dullah Suphi T anrıöver de daha
sonraları, «Bazı m em leketlerin sefirleri, Ocağı daim a endişe
veren faaliyetlerin m erkezi olarak bilirler ve ufak fasılalarla
(aralarla) Hariciye V ekâletine gelerek m üessesem izden şikâyet­
te bulunurlardı. T ürk m illî şuurunun h u dutların dışına yayılm a­
sını ve kendi m em leketlerine girm esini b ir tehlike sayıyorlardı.
Şim al (kuzey) m em leketlerinden birinin bahriye nezareti, neş­
rettiğ i salnâm ede (yıllıkta) T ürk O cakları’nı Asya K undakçıları
diye kaydeder.» diyecektir. (14)
Şu durum a göre ve o dönemdeki T ü rk - Sovyet iyi kom şu­
luk ilişkilerini anım sadığımızda, T ürk O cakları’mn bu tutu m la­
rın ın kapatılm alarının « ö z e l » nedenlerinden birini oluştur­
duğunu söyleyebiliriz.

IV

B elirtilm esi gereken bir başka gerçek daha bulunuyor. 1930


-1931 yılları A vrupa’da ve Japonya’da faşizmin hızla tırm an ­
dığı yıllardır. İtalya’da faşist güçlerin şiddete başvurarak ik­
tidarı ele geçirdiklerinden bu yana yıllar olmuş, M ussolini
iktidarını iyice sağlam laştırm ış, «Kara Göm lekliler»in ünü dün­
yayı sarm ıştır. H itle r’in «S.A.»ları ise A lm anya’da başarının
eşiğine gelm işlerdir. Japonya’da faşist güçler kısa bir süre son­
ra başbakanı evinde öldürerek hüküm etin yeniden ve belirli bir

(13) BAYDAR: a.g.k., s. 70-71


(14) HAMDULLAH SU PH İ TANRIÖVER: Miiessesemesin Mazisine
B ir Bakış; T ürk Y urdu Dergisi, K asım 1954, sayı 238, s. 331

58 -
doğrultuda kurulm asını sağlayacaklardır. îşte, T ürk O cakları’m n
kapatılm asını b ir de bu açıdan değerlendirm ek gerekm ektedir.
T ürk O cakları’ııa karşı bazı solcu çevrelerden yapılan eleş­
tirile r üzerine H am dullah Suphi’nin T ürk Ocağı M erkezinde
15 Kasım 1930’da yapm ış olduğu konuşma, bu açıdan bakıldığın­
da konuya ışık tutacak niteliktedir. Bu konuşm asında H am dul-
.lah Suphi, Ocaklılara şöyle seslen m işti:

«... İtalya’yı yerli bir bolşevizm hareketinden kurtarmış


olan milliyetçi hareket vardır. Fakat İtalya’nın timsali (sim­
gesi) olan Buçe’yi, Mussolini’yi tanırsınız. O nun aleyhine
yazılacak tek bir kelime, söylenecek bir söz tasavvur edil­
mek imkânı olmayan bir şeydir. Böyle bir küstah hareket
faşist gençliğin kahredeceği bir darbesini keııdi üzerine çe­
ker.
Kurtuluşa nasıl eriştiğini bildiğiniz Türk vatanı üze­
rinde millî timsale yazı ile, resimlerle hüımetsizîik edenler
meydanı boş buldukları iiçin cesaretlerini mütemadi (sürek­
li olarak) arttırıyorlar. Türk gençliğinin kalbindeki m illi­
yetçi hassasiyet bu gibi vakaların cezasını jandarmaya, po­
lise, mahkeme salonlarına terketmemelidir. Sizin vicdanınız­
dan doğacak bir ikaz sesiniz bu yıkıcı cereyanların önüne
geçmelidir. Meydanın boş olmadığım, gençliğin nankörleri
takip edeceğini gösterm elidir...»(15)

D ikkat edilirse, H am dullah Suphi, devlet güçlerini bir ya­


na bırakarak gençliği faşist yıldırm a yöntem lerini uygulam ak
üzere eyleme çağırm aktadır. Ancak daha da önemlisi, asıl eleş­
tirilen H am dullah Suphi olduğuna göre, kendisiyle Duçe ara-

(15) «Türk O cağının Tarihçesi ve İftira la ra K arşı H am dullah Sup­


h i’nin K onuşm ası»; T ü rk Y urdu Dergisi, B irincikânun 1930, sayı
26-230, s. 22

— 59 —
sında b ir koşutluk da kurm aktadır. N itekim , daha sonraları H am ­
dullah Suphi, A tatü rk ve kendisi için diyecektir k i :
«... hiçbir zaman ikinci adam olmaya tahammül edemez­
di.» (16)
Şu halde, H am dullah Suphi T anrıöver’e göre, o, birinci
adam olduğundan, buna katlanam ayan A tatürk, T ürk Ocakla-
n ’m kapatm ıştır!
İşte, konuya bu açıdan bakılınca, T ürk Ocakları’nın neden
kapatıldığım açıklarken, Ord. Prof. Dr. E nver Ziya K aral, «1930
-1931 yılları Nazizm in ve Faşizm in A vrupa'yı teh d it ettiği, ü r­
k ü ttü ğ ü yıllardır. A tatü rk böyle bir durum un tehlikelerinden
gençliği korum ak endişesini duym uş olabilir.» (17) dem ekle
önemli bir gerçeği belirtm iş olm aktadır. Sam et Ağaoğlu’nun şu
sözleri de aynı gerçeğe ışık tu tm a k ta d ır: «Ocaklara askerlik
eğitim i gördürülm esi başka tü rlü yorum lanıyor, H am dullah
Suphi’nin Ocakları gerektiğinde b ir işaretle herşeyı yapabile­
cek kuvvet haline getirm ek istediği söyleniyordu.» (18)
Bu konuda sonuç olarak, aşırı ulusçu eğilim leri de gözönli-
ne alınacak olursa, o dönemin koşullarında T ürk O cakları’nın
faşizme özenmiş olabileceği kolaylıkla söylenebilir. K aldı ki, o
dönemde fagist düşüncenin birçok çevrede yaygınca benim sen­
miş okluğu da anım sanm alıdır.

H alkevleri’nin kapatılm ası ve T ürk O cakları’nın yeniden


açılması sırasında ve sonrasında, O cakların neden kapatılm ış

(16) BAYDAR: a.g.k., s. 75


(3 7) BAYDAR: a.g.k., s. 73
(18) T ü rk Y urdu D ergisi Özel Sayısında, Ş ub at 1967, (BAYDAR:
a.g.k., s. 74’den).

60 —
olduğu tartışm a konusu yapılm ış bulunm aktadır. Bu arada T ürk
O cakları'nı savunanlar, özellikle ırkçılık - T urancılık suçlam ala­
rın ı yadsım ışlar, bu kuruluşun yalnızca ulusçu bir yapıda oldu­
ğunu belirtm işlerdir.
İsm et İnönü, H alkevleri’nin kapatılm asıyla ilgili yasanın
T.B.M.M.nde görüşülm esi sırasında, 6 Ağustos 1951 günü, T ürk
O cakları’nın nasıl ve neden kapatılm ış olduğunu şöyle açıklam ış
bulunm aktadır :
«Bu devirde büyük inkılâplar oldu. Yedi senelik tecrübe in­
kılâp esaslarını yayıp anlatacak v e memlekette inkılâplarla
ahenkli olarak geniş bir kültür birliğine dayanan m illî ce­
miyeti temin edecek bir teşekkülün eksikliğini gösterdi. Bu
esnada Atatürk Türk Ocakları liderlerini topluyor; Ocakla­
rın faaliyetleri üzerinde saatlerce müzakere (görüşme, da­
nışma) cereyan ediyor. Neticede Atatürk ile Türk Ocakla­
rı liderleri Ocaklar’ın faaliyetine son verilmesine karar ve­
riyorlar.» (19)
Başbakan A dnan M enderes aynı oturum da İnönü’ye verdi­
ği yanıtta, T ürk O cakları’nm o zam anki C.H.F. ile aynı görüşte
olduğu savını sert bir biçimde reddetm iştir. M enderes’e g ö r e :
«Halk Partisi bir zaman bütün milleti içine aldığını iddia
eden bir teşekkül idi. Onun başındakiler ise bu bâtıl ve kâ-
zip (yalancı, aldatıcı) hayalin gururuna kendilerini kaptır»
mışlardı.» (20)
Aynı birleşim de kürsüye gelen H am dullah Suphi Tanrı-
över ise T ürk O cakları’m n kendiliğinden kapandığını yalanla­
mış, A tatü rk ’ün bu k ararı kendilerine zorla aldırttığını öne sü r­
m üş ve dem iştir k i :

(19) T.BM.M.Z.C., 9. Dönem, 1. T oplantı; 109. Birleşim , 2. O turum ,


C. IX, s. 612
(20) aynı yerde.

— 61 —
«... Talebe Birlikleri, Muallimler Birliği, Türk Ocakları, Ga­
zeteciler Cemiyeti, İhtiyar Subaylar Cemiyeti, Türk Kadın­
lar Birliği ve saire, bir sürü intihar! Bu vakalar yakın (ta­
rihimizin çok hazin bir safhasıdır. Sebep, ilân edilmiş olan
sebep şu bütün kuvvetleri bir elde toplamak arzusudur. Mi­
sal saridir (örnek bulaşıcıdır). Rusya’da bir Naıodnidom ve
Komsamol var tek partinin emrinde. Almanya’da tek parti
ve onun emrinde Hitler Yugend teşkilâtı var. Şefin iradesi
mutlaktır. Bu şef Mussolini’nin tek partisi de partinin em­
rinde Balilla teşkilâtını kurdu. Mareşal Antenesku Demir
Muhafızlar teşkilâtının başındadır. İşte misaller, işte 1sira­
yet membaları...»(21)

Daha sonraki günlere gelince, örneğin A bdülhak Şinasi Hi-


sar’a göre, T ürk O cakları’nın ırkçılıkla bir ilgisi olm am ıştır, tü ­
m üyle tersine, batılı anlam da b ir ulusçu kuruluş niteliğini ta ­
şımış ve ulusal k ü ltü r alanında görev yapm ıştır. (22) (23) Türk
Yurdu Bergisi’nde ise «Türk Yurdu» imzalı bir yazıda 1955’de
şöyle d e n ilm e k te d ir:

«Türk Ocağının iddiası, T ü ık m illetinin lıalkı, T ürk m ille­


tinin şerefi ve onun her tehlikeden m asun olm ak lâzım ge­
len istiklâli ve istikbali (bağımsızlığı ve geleceği) idi.
Ocak bir fikirdir, bir aşktır, bir im andır. F ik ir ve aşk,
levhaları indirm ekle, kapıları kapatm akla öldürülür m ü?...

(21) aynı yerde, s. 613 vd.


(22) ABDÜLHAK ŞİNASİ H İS A R : «Bir M illî H ars M erkezi O lan
Ocak»; Türk Yurdu, Eylül 1954, sayı 3 (236), s. 171
(23) Ne v ar ki, H isar, Ocağı eleştirenler için şöyle dem ektedir:
«... İhtim al ki g ay rişu u ru n larm d a kendilerinin irken bir m il­
lete m ensubiyetlerini duyarak, Ocağı kendi y erleri saym adık­
la rı görülüyor.» (aynı y erde).

— 62 —
Türk Ocağı m illî hudutların haricinde fiilî hiçbir işti­
gal (uğraşı) sahası kabul etmemiş ve etmeyecektir.» (24)

VI

Bu söylediklerim izin ışığı altında T ürk Ocakları’m n kapa­


tılış nedenlerini iki ayrı açıdan ele alabiliriz : İlk olarak konu
«genel neden» yönünden değerlendirilm elidir. Tüm güçlerin tek
elde toplanması siyasasının bir gereği olarak O cakların C.H.F.
içine alınıp bu parti içinde eritilm eleri genel nedeni oluştur­
m uştur. İkinci olarak ise, «özel nedenler» gelm ektedir. Bu özel
nedenlerden ötü rü de, parti - devleti anlayışının gerçekleştiril­
mesiyle sonuçlanacak olan süreç, T ürk O cakları’nm kapatılm a­
sıyla başlam ıştır. «Özel nedenler» derken, doğrudan doğruya
T ürk Ocakları’yla ilgili nedenleri belirtm ek istiyoruz. B unlar
da, a) Türk Ocakları’nııı gün geçtikçe C.H.F. karşısında yer
alan siyasal bir kuruluş niteliğini kazanm ası, b) T ürkçülük
görüşünün O caklarda giderek ırkçı ve pantürki-st b ir renge bü­
rünm esi ve bunun o günün T ürk - Sovyet iyi ilişkilerine ters
düşmesi, c) Siyasal bir güç kimliğine bürünm eye başlam ış olan
T ürk Ocakları’nda ayrıca bir de örgütlenm e ve uygulam a ala­
nında faşizme karşı açık bir eğilim görülm esi olarak b elirtile­
bilir. (26)

(24) TÜRK YURDU: «Ocağımız»; Türk Yurdu, Mayıs 1955, sayı


244, s. 809
(26) Şunu da ayrıca b elirtm ek gerekir ki, T ürk O cakları’n m k ap a­
tılm asının nedeni ne olursa olsun, C.H.F.nm izlediği siyasa da
nasıl değerlendirilirse değerlendirilsin, değişm eyecek olan ger­
çek, A ta tü rk ’ü n devlet anlayışına, siyasal görüşlerine, 1931 yı­
lında aykırı b!r noktaya ulaşm ış b ulunduğu için bu O cakların
kapatılm ış olduğudur.

— 63 —
§ 6.
*

T.B.M.M. ÜYELERİNDE DEĞÎŞÎKLÎK


-SEÇİMLERİN YENÎLENMESl-

Yeni b ir dönem açılırken yeni b ir meclis de gerekliydi.


Üçüncü T.B.M.M. üyeleri gerek siyasal açıdan ve gerekse ekono­
m ik siyasa açısından liberal bir anlayışın ülkede geçerli olduğu
sırada seçilmişlerdi. (1) Öte yandan bu meclis S.C.F. olayını da
yaşam ıştı ve üyeleri içinde hâlâ eski Serbest F ırk alılar bulu­
nuyordu. işte, bu nedenlerle seçim ler yenilenerek bir bölüm ü
yeni üyelerden oluşan yeni bir meclisin varlığı sağlanm ıştır.
Seçim lerin yenilenm esine, C.H.F.nm «umumî reisi» olarak
Gazi Musl.ıfü K em al’in «fırka gurup reisliği »ne yaptığı yazılı
bir öneri üzerine gidilm iştir. Bu öneri şöyledir :
«Son aylarda C.H.F.nm memleketteki, B.M.M.ndeki ve hü­
kümetteki İdarî ve siyasî faaliyeti aleyhinde bir hava yara­
tılmağa çalışıldığı malûmdur.
Asırlarca mühmel bırakılmış (ilgisizliğe uğramış) olan

(1) «Siyasal açıdan liberal» derken, b u n u n devrim ilkeleri alanı


dışında k alan siyasal yaşam için sözkonusu olduğunu belirtm ek
istiyoruz.

__ 64 _
bir memlekette ve bir m illet hayatında birçok eksiklikler
ve ihtiyaçlar olması tabiîdir. Bundan başka m illeti kurtarı­
cı, esaslı bir siyasetin tatbikatından memnun olmayacak
kimselerin bulunacağı şüphesizdir. Yüksek esasları göreme-
yerek veya görmek istemeyerek m illetin bütün düşünceleri
ve duyguları teşviş (bulandırm aya) ve tadile (değiştirm eye)
çalışılmıştır. Bunun için yer yer kullanılmış vasıtalar ve ve­
sileler dikkate ve intibata şayandır (izlemeye değerdir),
Buna rağmen m illet kütlesinin doğru görüşü ve iyi hissi bo­
zulmamıştır. Üç ayı geçen zamandan beri hemen bütün
memlekette yaptığım tetkiklerde bu hareketi yerinde ve
yakından gördüm. Bununla beraber hakikate göz yumanlar
ve hakikati olduğundan başka göstermeye çalışanlar da ol­
muştur. Fırkamın, m illet ve memleket için en hayırlı, isa­
betli programın kendi programı olduğuna ve milletimizin
kendisiyle beraber bulunduğuna tam kanaati vardır.
Fırkamız milletin kendisine olan emniyet ve itimadım
en şüpheli ve tereddütlü nazarlar karşısında her zaman is­
pat edecek vaziyettedir. Bir defa bunun için bundan başka
önümüzdeki yıllarda tatbiki muvaffık (uygun) gördüğüm
tedbirlerde milletin iştirak ve mutabakatı (katılm a ve gö­
rüş birliği) derecesini anlamak için umumî reisi bulundu­
ğum C.H.F.na mensup mebusların intihaplarını (seçimleri­
ni) yenilemelerini muvaffık mütalaa ediyorum. Her türlü
teşebbüslerimizde ilham ve kuvvet kaynağı olan m illetimi­
zin hakkımızdaki itimadı tekrar tecelli edince m illî mefkû-
remize yürümekte dayandığımız temelin ne kadar sarsılmaz
olduğu bir kez daha görülmüş olacağı kanaatindeyim.» (2)
Bu öneri, fırka grubunda 4 M art 1931 günlü toplantıda
oybirliğiyle benim senm iştir.
T.B.M.M.nde ise Meclis Başkanı Kâzım Paşanın (Özalp)
kapanış konuşm asında seçim lerin yenilenm esi k ararının «ef-

(2) Vakit, 5 M art 1931

- 65 F. : 5
kâr-ı um um iyenin hakikî ifadesinv vuzuh ve katiyetle tespit
için»(*) verildiğini belirttiği 27 M art 1931 günlü toplantıda «ta­
til» k ararı alınm ıştır. (3)
II
Seçim lere C.H .F.ndan başka partin in katılm adığı ve aday­
ların bu partinin yöneticilerince saptandığı anım sanırsa, yeni
m illetvekillerinin tüm ünün siyasal ik tidarın eğilim lerini taşı­
yan kim selerden oluşm uş bulunduğu kendiliğinden anlaşıla­
caktır.
Yeni meclise girem eyen m ebuslar arasında T alat (A nkara),
Rasim (Bilecik), Senih (B ursa), N akiyeddin (Elazığ), Tahsin
(E rzurum ), Ali Fethi (G üm üşhane), Ali H aydar (İstanbul),
S üreyya Paşa (İstanbul), Ağaoğlu A hm et (K ars), İbrahim
(Kocaeli), Refik İsm ail (Sinop), M ehm et Em in (Şebinkarahi­
sar) B eyler bulunm aktadır. Bunlar, anım sanacağı üzere, S.C.
F.na girm iş olan m illetvekilleridir. Şu halde, S.C.F. nda görev
alm ış herhangi bir kim senin yeni m ecliste bulunm asına olanak
tanınm am ıştır. (4)
Ayrıca, S.C.F.mn varlık gösterm iş olduğu yerlerin C.H.F.lı
m illetvekillerinin de genellikle değiştirilm iş oldukları görül­
m ektedir. G erçekten de A dana’da iki, A ntalya’da üç, B alıkesir’­
de altı, B ursa’da dört, İstan b u l’da on, İzm ir’de üç, K ars’da üç,
Sam sun’da dört m illetvekili yeni meclise girem em iş, yerlerine
başkaları seçilmiştir.

(3) Vakit, 27 M art 1931


(4) Feth i (O kyar) ve A hm et (A ğaoğlu)’nun kendilerinin ad ay lık la­
rın ı koym am ış olduklarını b elirtm ek gerekir. S üreyya Paşa (İl­
m en) ile Ali H aydar (Y uluğ) seçim lerin yenilenm esinden daha
önce m illetvekilliğinden çık arılm ışlard ır (bkz. bu kesim de § 4.)
ö te k i kişilerin b ir bölüm ü ise daha sonra yeniden m illetvekili
seçileceklerdir.
(*) «Kamuoyunun gerçek ifadesini açıkça ve kesinlikle sapta­
mak için.»

— 66 —
§ 7.

BASINLA ÎLGÎLİ UYGULAMA

Bu süreçte, basında da gerekli düzenlem elerin yapılm ası


gecikm em iştir. Basının bu dönemde siyasal iktidarın istekleri
doğrultusunda yoğrulm ası doğal bir gelişim dir. Ancak konuyu
S.C.F.m n yaşam ını sürdürdüğü günlere dek geriye götürürsek,
o dönemde basının bir kesim inin C.H.F.nı sert bir biçimde eleş­
tirm iş olduğunu görürüz. C.H.F. yönetim i ilk tepkisini, İzm ir’­
de S.C.F.m destekleyerek m uhalefete geçen gazetelere karşı
gösterm iş ve 14 Eylül 1930’da Yeni A sır gazetesi yazarlarından
Behzat A rif ve yazı işleri m üdürü A bdullah Abidin, Hizm et
gazetesi başyazarı Zeynel Besim ve yazı işleri m üdürü Bedri
Beyler tutuklanm ışlardır (1) B ununla birlikte, gerek bu iki ga­
zete ve gerekse A rif O ruç’un çıkardığı Y arın ve Zekeriya (Ser-
tel), Selim Ragıp (Emeç), L ütfü (D ördüncü) ve Ekrem (Uşak-
lıgil) in yayınladıkları Son Posta gibi gazeteler eleştirilerim sü r­
dürm üşlerdir. F ak at bu arada B ehzat A rif ve A bdullah Abidin’-
in üç yıl altı ay ağır hapis cezasına çarptırıldıklarını görm ek­
teyiz. (2)

(1) Bkz. YETKİN: a.g.k., s. 174


(2) Hâkimiyeti Milliye, 29 T eşrinisani 1930

— 67 —
Bundan başka Yarın gazetesinden A rif O ruç ve Süleym an
T evfik’in İzm it valisini suçlayan bir yazıdan dolayı yedi ay ha­
pis cezasına, aynı gazetenin yazı işleri m üdürünün b ir hakaret
davasından beş ay hapis cezasına çarptırılm aları ve yine Y arm
gazetesine karşı «Yere Batsın Böyle Belediye» başlıklı yazıdan
dolayı ceza davası açılması, (3) basm a karşı belli bir tu tu m u n
belirginleşm eye başladığını ortaya koym aktadır.
Bu m ahkûm iyet kararlarıyla birlikte, hüküm ete karşı olan
gazetelerin daha değişik b ir yol izlemeye başladıkları göze çarp­
m aktadır. A rtık doğrudan doğruya hüküm et ya da kam u görev­
lileri değil, C.H.F. eleştirilm eye başlanılm ıştır. Böylece de hiç
olmazsa basının b ir bölüm ü eleştiri görevini belli bir ölçüde ye­
rine getirebilm iş oluyordu. (4) Buna karşılık C.H.F. çevresin­
den ve Vakit başyazarı M ehm et Asım (Us) «Hıyanet mi. T en­
kit mi?» başlıklı yazısında şöyle dem ektedir :
«Çünkü bunlar biliyorlar ki doğrudan doğruya B. Meclis
aleyhine neşriyat yaparlarsa kanunî müeyyidelerle (yaptı­
rım larla) karşılaşacaklardır. Günün birinde büyük bir ada­
let darbesine maruz kalacaklardır (uğrayacaklardır). Fakat
aynı neşriyat C.H. Fırkası aleyhine yapılırsa kanunî ceza­
dan muaf (bağışık) kalacaklardır. Halbuki bugünkü B.M.
Meclisinin yüzde 95 azası C.H. Fırkasına mensup olduğuna
nazaran (göre) bu fırkayı çürütmek aynı zamanda M. Mec­
lisi azasım çürütmek demektir. Hattâ C.H. Fırkasının ma­
nevî şahsiyetini lekelemek onların nazarında (gözünde)
M. Meclisini lekelemekten daha müessirdir (etkilidir). İşte
bunun içindir ki bu gazeteler de açıktan açığa yürüdüğü he­
defe dolaşık yollardan daha korkusuzca yürünmektedir.» (5)

(3) V akit, 8 Tem m uz 1931


(4) D oğrudan doğruya h ü k ü m et siyasasını eleştiren Z ekeriya S er-
tel üç yıl ağır hapis cezasına çarp tırılm ıştır. (ZEKERİYA SER-
T E L : Hatırladıklarım, 1905 - 1950; İstanbul, 1968, s. 199 - 200).
(5) Vakit, 14 Tem m uz 1931

— 88 —
II

Aynı günlerde Elazığ m illetvekili Fazıl A hm et (Aykaç),


A ksaray m illetvekili A hm et Süreyya, Ordu m illetvekili A hm et
İhsan (Tokgöz) T.B.M.M. Başkanlığına verdikleri b ir önergede,
basm a karşı kesin önlem lerin alınm asını istem işlerdir. Bu m il­
letvekilleri önergelerinde dem ektedirler k i :
«Bazı gazetelerin takip ettikleri istikam et vatandaşların si­
yasî izan (kavrayış) ve m edenî vicdanı üzerinde sarih
(açık) bir fikir şekaveti (haydutluğu) icra ederek m asum
ru h ları tam am en zehirleyecek m ahiyetler (nitelikler) al­
maya başladı. Hale hiç bir faydası olmadığı gibi, atiye (ge­
leceğe) de bir çok vaham et (tehlikeli durum ) ve zarar ha­
zırlayan bu felâketli cereyan karşısında hüküm et ne düşü­
nüyor?
M illî varlığı istilâya başlayan şu zehirli havadan âm ­
m enin (kam unun) vicdanı pek m ustarip tir (acı çekm ekte­
d ir). Binaenaleyh (Dolayısıyla) B.M.M.ııin vaziyeti m üta­
laa (durum u irdeleyerek) ile bu hususta bir k a ra r verm e­
sini elzem (zorunlu) görüyoruz.» (6)
T.B.M.M. 15 Ağustos 1931 günü toplanarak bu konuyu gö­
rüşm eye başlam ış ve 25 Tem muz 1931 günlü oturum unda da
«M atbuat K anunu»nu (Basın Yasası’nı) kabul etm iştir. Bu ya­
sanın en önde gelen özelliği, genel siyasasına aykırı yayın y a­
pıldığında hüküm etin gazete kapatm a yetkisinin bulunduğu­
nun öngörülm üş olmasıdır. H üküm ete bu yetkiyi tanıyan 25
Tem m uz 1931 günlü ve 1881 sayılı bu yasanın (7) 50. maddesi
şö y le y d i:

(6) Vakit, 9 Temmuz 1931


(7) Bkz. Düstur, 3. Tertip, C. XII, s. 1069-1085; Resmî Gazete,
8 Ağustos 1931, sayı 1867
«Memleketin umumî siyasetine dokunacak neşriyattan do­
layı İcra Vekilleri Heyeti karan ile gazete veya mecmualar
muvakkaten (geçici olarak) tatil olunabilir. Bu suretle ka­
patılan gazete veya mecmuanın neşrine devam edenler hak­
kında 18 inci madde hükmü tatbik olunur.
Bu suretle kapatılan bir gazetenin mesulleri (sorum lu­
ları) tatil müddetince (süresince) başka bir isim ile gazete
çıkaramaz.»
18. m addede de yüz liradan beş yüz liraya kadar ağır para
cezası alınacağı, eylem yinelendiğinde ise bir aydan altı aya ka­
d ar hapis cezasıyla birlikte üç yüz liradan aşağı olm am ak üze­
re ağır para cezası verileceği öngörülm üştü.
Y asanın ikinci önemli özelliği ise, kim lerin gazetecilik ya­
pabileceklerine ilişkin bölüm dür. Bu kim seler, yasanın 12. m ad­
desinde ayrıntılı bir biçimde gösterilm işlerdir.

III

Siyasal iktidarın yayınlanm asına izin verebileceği gazete


tü rü ve M atbuat K anunu ile uygulam ada güdülen amaç, İçişle­
ri Bakanı Ş ükrü K aya’nm 1934 yılı M atbuat Aîm anağı’nda çı­
kan «Gazete» başlıklı yazısında açıkça ortaya konulm uştur :

«... Matbuat yaşadığı muhitin (çevrenin) siyasî rejimine de


intibak eder (uyum sağlar). Her rejim kendisine muvafık
(uygun) bir vatandaş tipi aradığı gibi bir matbuat tipi de
arar. Esaslı inkılâp yapan memleketler, gazetelerini de in­
kılâbın yürüyüşüne ve ahengine uydurmayı inkılâbın yer­
leşmesinin, bütünleşmesinin bir zarureti addediyorlar i (zo­
runluluğu sayıyorlar). Gazeteler de bu ahenge uymayı bir
m illî vazife sayıyorlar. Dahilî ve haricî siyasette inkılâp
ülküsünü elbirliği ile ilerletmeğe çalışan veyahut o gayeye
imale edilen (eğilimli kılm an) matbuatın son misalleri

70 —
Rusya’da, İtalya’da ve çok yakın zamanlarda Almanya’da
görülmektedir.
... Devletin matbuatla alakadar (ilgili) olmasını kabul
etmemek muassır (çağdaş) devletçilik nazariyesi ile telif
olunamaz (kuram ıyla bağdaştırılam az). Bu alakanın en ma­
kul ve makbulü ve bugünkü ihtiyaca en iyi cevap verecek
olan tarzı, matbuatın devletle teşriki mesaisidir (işbirliği­
dir)...» (8)
25 Mayıs 1935’de toplanan Birinci Basın K u ru ltay ı’nda, B a­
sın Genel D irektörü V edat Nedim (Tör) de «Ulusal basının
devrim potansiyeline, devlet siyasasına ve ulus ihtiyaçlarına u y ­
gun olmasını sağlam ak»tan söz ederken (9), bir başka açıdan ay­
nı gerçeği dile getirm iş olm aktadır.
Böylece artık tüm basın C.H.F.nm sözcüsü durum una gel­
miş oluyordu.

(8) ŞÜKRÜ K A Y A : Sözleri ve Y azıları, 1927-1937; derleyen Ekrem


Ergüven, İstanbul, 1937, s. 305-309
(9) BASIN YAYIN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ: 1. Basın Kongresi, A n­
kara, 1935 s. 20

_ 71 —
§ 8.

ÜNİVERSİTE REFORMU

1933 yılında gerçekleştirilen «Üniversite Reformu», C.H.F.


iktidarm ca genel olarak bilimsel ve teknik bir açıdan ele alın­
mış olm akla birlikte, özel olarak b ir yandan da T ü rk Devrim i-
nin ilkelerini savunacak ve siyasal ik tidarın desteği olacak bir
üniversite oluşturulm ası amacıyla da yapılm ıştır. Bu amaç,
«D arülfünun m üderrisleri» (Ü niversite öğretim üyeleri) arasın­
da yapılan geniş «tasfiye» ile kendisini açıkça belli etm iş bu­
lunm aktadır. Hem en belirtelim ki, bu reform dan çok daha ön­
cesinden başlayarak C.H.F. çevrelerinde D arülfünun’a karşı bir
dizi eleştirilerin yöneltilm iş, hatta bazı «m üderrisler» üzerinde
durulm uş bulunulduğunu, bu kurum un sık sık bir sorun ola­
rak ortaya atılm ış olduğunu görm ekteyiz. «Darülfünun»dan
«Üniversite»ye geçilirken ve bu kurum çağdaşlaştırılırken, ay­
nı zam anda «ideolojik» açıdan da rejim e uygun olm ayanlar elen­
miş, devrim çizgisini benim seyenler ya da benim seyecekleri
varsayılanlar işbaşına getirilm iştir.

II
Ü niversite R eform unun aynı zam anda bu açıdan gerçekleş­
tirildiği, gerçekleştirilm ek istendiği, h er şeyden önce bu konu

— 72 —
üzerine yazılan yazılarda açıkça ortaya konulm uş bulunm akta­
dır. Örneğin, D arülfünun’a sürekli olarak eleştiriler yöneltm iş,
tartışm alara girişm iş olan Kâzım Nam i (Duru) :
«... İstiklâl, istiklâl! artık senelerdir Darülfünunlular ağ­
zından düşmeyen bu kelime, hezeli (gülünç) bir mahiyet
aldı!...
Bu istiklâl iddiası (1) üç sebeple çürüktür: 1) İstik­
lâl ilmindir, 2) Darülfünun devlet bütçesinden sarfediyor,
3) Devletçilik prensibine uymuyor...»
dedikten sonra, bilim in gerçekten bağım sız (özerk) olduğunu,
buna sınır konulam ayacağını, ancak bağımsız olanın D arülfü­
nun değil, bilim in kendisi olduğunu, isteyenin D arülfünun dı­
şında bilimle uğraşabileceğini belirtm ekte ve ayrıca bu kuruluş
devlet bütçesinden para aldığına göre, elbetteki devlete karşı
sorum lu olması gerektiğini ileri sürm ekte ve en önemlisi de şu
görüşü ortaya koym aktadır :

«Türkiye Cumhuriyeti, C.H.F.nm idaresindedir. Biz, haddi­


zatında (aslında) tek fırkalı bir devlet değilsek de ıbugün
fiilen bir fırkamız vardır, Türk Hükümeti de bu fırkanın
hükümetidir. Şu halde iktidarı elinde bulunduran ekseriyet
fırkasının programındaki prensipler Türkiyemizde tamamı
tamamına tatbik edilmek lâzım gelen prensiplerdir. Pek iyi
biliyoruz ki bu prensiplerden biri, bence pek mühimmi
(önem lisi), (devletçiliktir). Bazı kimseler devletçiliği hemen
hemen İktisadî sahaya -o da kısmen- şamil (kapsar) addet­
mektedirler; halbuki ben bu kelimeyi, bütün şumulüyle
(kapsam ıyla) alıyorum, en doğru hareket de budur; çünkü
hükümet, hem halkçı, hem inkılâpçı olur da devletçi olmaz
olur mu? Nasıl halkçılık, inkılâpçılık şamil bir mânada kul-

(1) B urada sözkonusu olan «D arülfünunun özerkliği»dir.

- 73 —
lanılıyorsa, devletçiliği de öyle almak zarurîdir. Bu itibarla
devletçilik İlmî sahaya bile şamil olur.
Devletçi bir hükümet, Darülfununu kendi başına bıra­
kamaz; ilm î spekülâsyon yapıyoruz diye hükümetin pren­
siplerini yıkıcı fikirler de neşredilebilir...»(2)

Bu yazı, üniversite Reform undan bir yıl önce kaleme alın­


m ıştır. Şu halde, C.H.F.nda bu konuda önceden belirlenm iş bir
görüş vardır ve birtakım ön çalışm alardan sonra bu reform ya­
pılm ıştır.
R eform un yapıldığı günlerde ise M. N erm i’nin «Gazi Tür-
kiyesi’nde İnkılâp ve Üniversite» başlığını taşıyan bir yazısın­
da, yeni üniversitenin devrim ilkelerini yaym ak için kurulm ak­
ta olduğunu, bilim in a rtık bir lüks olm aktan k u rtularak devle­
te hizm et edeceğini açıkladığını okum aktayız. (3) Yine örneğin,
H alil N im etullah’a göre, bu reform la Türklük, yabancı öğeler­
den arınm ış ve «bütün y ü rüyüşünü tanzim edecek (düzenleye­
cek)» bir kurum a kavuşm uştur. (4) B ir başka yazar, C.H.F.nm
«halkçılık» ilkesi üzerinde sık sık duran ve bu konuyu işleyen
N usret Kem al (Köym en) de, Ü niversite Reform unun ülkede
girişilm iş bulunan uygarlık savaşının b ir parçası olduğunu be­
lirtm ekte, (5) M ehm et Saffet ise bu reform u bir «devrim» ola­
rak nitelendirdikten sonra, bunun tarih ve dil devrim inden son­
ra üçüncü sırayı kapladığını, am acının b ir «kadro» değişikliği­
nin değil, fakat bir «zihniyet»in değişm esinin sağlanm ası oldu­
ğunu açıklam aktadır. (6) A ynı yazar b ir başka yazısında da, üni-

(2) «Ne İstiklâli?»; Cumhuriyet, 28 Ağustos 1932


(3) Cumhuriyet, 11 Tem m uz 1933
(4) «İstanbul Ü niversitesi»; Cumhuriyet, 21 Ağustos 1933
(5) «İstanbul Ü niversitesi ve B ir T erbiye Esası»; tîlkü, C. II, sayı
11, B irincikânun 1933j s. 381
(6) «Ü niversite İnkılâbı»; Ülkü, C. II, sayı 7, Ağustos 1933, s. 8

— 74 —
versitenin T ürk devrim ine(7) uygun bir yapıda olması gerek­
tiğini vurgulam ış bulunm aktadır.

III

1933 Ü niversite Reform unun hangi am açla gerçekleştirildi­


ği konusunda, Kadro dergisi yazarlarının tu tum ları da aydın­
latıcıdır. K adro’nun yapısına ve konum uzdaki yerine ilerde de­
ğineceğiz. (8) B urada yalnızca bu derginin bu olayı hangi açı­
dan değerlendirm iş olduğunu belirtm ekle yetiniyoruz.
D erginin sekizinci sayısında B urhan Asaf (Belge) açıklan­
mış bulunan T ürk tarih tezi karşısında T arih Kongresinde Da-
rü lfü n u n ’un çok gerilerde kaldığını belirtirken (9), on dördüncü
sayıda Şevket Süreyya (Aydem ir) D arülfünun’u n devrim ide­
olojisini işleyemediğini, h a tta karşı - devrim ci düşünceleri sa­
vunduğunu, toplum çıkarlarına aykırı b ir tu tu m izlediğini öne
sürm ekte (10), on beşinci sayıda V edat Nedim (Tör) ise, devri­
m in b ir zorunluluğu olan devletçiliği D arülfünun’un gözden
düşürm eye çalıştığım , bunun gerçekte bir suç sayılm ası gerek­
tiğini açıklam aktadır. (11) Vedat N edim ’in bir başka yazısında,
devletçiliğe karşı çıkan bir öğretim üyesi için «Kırk yıllık Ya­
ni, olur m u Kani?» denildiği gibi, «Liberal m ektebin b ir sadık
m isyonerinin de su katılm am ış, integral bir devletçi olmasına
im kân var m ıdır?» sorusunu ortaya attığını görüyoruz.(12)

(7) «K ültür İnkılâbım ız»; Ülkü, C. I, sayı 5, H aziran 1933, s. 353


(8) Bkz. Bölüm B ir / Kesim İki / § : 4
(9) «Arkada K alan D arülfünun»; Kadro,C.I, sayı 8, Ağustos 1932
(10) «D arülfünun, İnkılâp H assasiyeti ve C avit Bey İktisatçılığı»;
Kadro, C. II, sayı 144, Şubat 1933, s. 5-11
(12) «Devletin Y apıcılık ve İdarecilik K udretine İnanm ak G ere­
kir»; Kadro, C. II, sayı 15; Mayıs 1933, s. 15
(12) «Türk Devletçiliği İhtibas D evletçiliği Değildir»; Kadro, C. I,
sayı 17, Mayıs 1933, s. 16

— 75 —
Ü niversite Reform u uygulam aya konulduktan sonra ise
B urhan Asaf’m değerlendirm esi şöyledir :
«Liberalizm gibi onun hürriyet mefhumu (kavram ı) da şu
halde hayatın arkasında kalmış bulunuyor... Liberalizmin
iflâsını resmen tescil eden memleketlerde, darülfünunlara
müdahale, bütün diğer müdahaleler kadar tabiî görülmüş­
tür. Bugün Rusya, İtalya ve Almanya’da darülfünunların
liberal devirlerdeki istiklâlleri kalmadığı gibi ilimdeki ha­
reket noktalarını liberal görüşler teşkil etmiyor (oluştur­
m uyor) ...» (13)

IV

Ü niversite Reform u Dr. Reşit G alip’in 19 Eylül 1932’de M il­


lî Eğitim B akanlığına getirilm esinden sonra gerçekleştirilm iş­
tir. Dr. Reşit Galip devrim lere içtenlikle bağlı b ir kişi olarak
ün yapm ış bulunuyordu. T ürk O cakları’ndan yetişmiş, ancak bu
Ocağın kapatılm asına katkısı olmuş, İzm ir suikastıyla ilgili da­
vada İstiklâl M ahkem esi üyeliği yapmış, S.C.F.mn kurucuları
arasında bulunm uş, ancak kısa sürede bu partiden ayrılm ış­
tı. (14) Dr. Reşit Galip Ü niversite Reform u sırasında, D arülfü-
nu n ’da kendisine ayrılan bir daireye yerleşerek işleri buradan
yü rü tm ü ştü r. (15)
«Reform» sonucunda yüz elli bir öğretim üyesinden dok­
san ikisi kadro dışı bırakılm ış, yalnızca elli dokuzu üniversi­
tede kalm ıştır.

(13) «Üniversitenin Mânası»; Kadro, C. IIı sayı 20, Ağustos 1933,


s. 27
(14) Dr. Reşit Galip için bkz. SAMET AĞAO Ğ LU: Babamın Ar-
daşları 3. Basım, İstanbul, 1969; A. ŞEVKET ELMAN: Dr. Reşit
Galip, Ankara, 1953
(15) C um huriyet, 14 Temmuz 1933

— 76 —
K adro dışı bırakılanların fakültelere göre dağılım ı şöyle-
d i r : Tıp, 30; Fen, 17; îlâhiyat, 5; H ukuk, 15; Edebiyat, 7; Ec­
zacılık, 5; Dişçilik O kulu 5.(16)
Yeni düzenlem ede Rektörlüğe N eşet Ömer, Edebiyat F a­
kültesi Dekanlığına K öprülüzâde F uat, Fen Fakültesi D ekanlı­
ğına Kerim , H ukuk Fakültesi D ekanlığına Tahsin Beyler, Tıp
Fakültesi D ekanlığına Tevfik Salim Paşa, İslâm T etkikleri Ens­
titüsü M üdürlüğüne İsm ail Hakkı, Eczacılık Okulu M üdürlüğü­
ne Akif, Dişçi O kulu M üdürlüğüne Kâzım Esat Beyler getiril­
m işlerdir. (17)
Böylece C um huriyet yönetim i kendisine bağlı ve devrim il­
kelerini savunacak «çağdaş» bir üniversiteye kavuşm uş oluyor­
du.

(16) Aynı gazeteye göre kadro dışı b ırak ılan lar şunlardır : Tıp F a­
kültesi : K adri Reşat, Ziya N uri, Esat, Besim Öm er Paşalar,
Süreyya Ali, K erim Sebatı, O rhan Abdi, H am di Suat, Hâdi F a ­
ik, H aşan Reşat, Talha, S aad ettin Vedat, K enan Tevfik Ziya,
S erver Kâmil, H üseyin Ali Beyler, m uallim S alahattin, F u at
Fehim M ustafa N evzat ve M ahir Beyler, m üderris m uavini
U beyt Refik, H aydar, H ikm et, İsm et Kâmil, Niyazi, B urhan F a­
zıl, İb rah im Şevki Bey, Fen F akültesi : M ustafa, H üsnü H am it
Sait, E sat Şerefeddin, Cevat M azhar, Fatin, N am i Esaf, M us­
tafa Selim, A hm et M üştak, B u rh a n e ttin Şükrü, B u rh an e ttin
Ferit, L igor> Ali Vehbi, Ö m er Şevket, Tevfik, M alik Beyler;
îlâh iy at Fakültesi : Nimet, Fuat, H üseyin Avni, İsm ail H akkı ve
Şekip Beyler; H ukuk Fakültesi : Ağaoğlu A hm et, Etlıem Akif,
Cevdet F erit, H acı Adil, A ynızâde Tahsin, Zühtü, A hm et Reşid
K enan Öm er, M uslihiddin Adil, A bdu rrahm an M ünip, M ünir,
Cevat, M ithat, M em duh, Vehbi Beyler; E debiyat Fakültesi :
Ali M uzaffer İsm ail H akkı, Naim, Behzat, A hm et Refik, Ali
Ekrem , A vram G alanti, Y usuf Şerif, F erit, H alil N im etullah,
Ali Macit, H am it B eyler; Eczacı M ektebi : Hulusi, Server Kâmil,
K azım N uri, M azhar H üsnü, Halil ve M ahir B eyler; Dişçi M ek­
tebi : M ustafa M ehmet, H üseyin Talat, M azhar H üsnü, H alit
ve M ahir Beyler.
(17) aynı gazete.

77 —
§ 9.

C.H.P. VE DERNEKLER

T ürk O cakları’ndan sonra öteki dernek ve kuruluşlar da


çalışm alarına son vererek m alvarlıklarını C.H.F.na ya da H alk­
e v le rin e devretm işlerdir. Bu derneklerin kendilerini kapatm a
k a rarların ın gerekçeleri hem en hem en aynıdır. K ararlarda, a r­
tık am açlarının C.H.F. iktidarm ca gerçekleştirilm iş olduğu, baş­
kaca bir çalışmaya gerek kalmadığı, C.H.F. içinde çalışm anın
daha yararlı olacağı açıklanıyordu.
Biz burda kapatılan bu derneklerden tüm üyle ayrı yapıda
olan ve am açları birbirinden değişik bulunan ikisini, Mason
D erneği ile K adınlar B irliği’ni ele alarak inceleyeceğiz. Bu iki
derneğin -gereksiz yinelem elere düşm eden- varlıklarının nasıl
son bulduğunun belirtilm esiyle bu alandaki gelişm eleri değer­
lendirebilecek yeterli bilgi sağlanm ış olacaktır.

II

Mason «üstat»larından K em alettin Apak, Ana Çizgileriyle


Türkiye Masonluk Tarihi adlı kitabında Mason D erneği’nin ka­
patılm ası olayını anlatırken der k i :

— 78 —
r

«Şimdi T ürk M asonluğu teşkilâtının yirm i yedi yıllık bir


faaliyetten sonra tam olgunluk çağına geldiği b ir sırada
mesaisini (çalışmasını) durdurup uykuya girdiği 1935 se­
nesine gelm iş bulunuyoruz.
... m illetlerarası mason âlem ince takdirle sevilip tanı­
nan ve nihayet hukukî hüviyetini ilgili m ercilere resm en ve
sarahaten (açıkça) tescil ettirm iş bulunan T ürk masonluğu;
başta bizzat (Büyük M aşrık) olm ak üzere (M uhibbani H ü r­
riyet, Vefa, Resne, Ziyayı Şark) M ahfilleri (dernek çevre­
leri) gibi daha birkaç sene evvel yirm i beşinci güm üş bay­
ram larını kutlam ak m azhariyetine (ergisine) erişen teşek­
külleriyle temiz adını hâlelendirip, birkaç eski m ahfilin de
yine çok yaklaşan güm üş bayram larını teside (kutlam aya)
hazırlanırken 1935 senesi Ekim ayında birdenbire faaliye­
tini durdurm ak em rivâkiiyle (olupbittiyle) karşı karşıya
geldi.
Henüz pek o kadar uzak olm ayan... bu elemli hâdise için
verilecek kati hükm ü tarihe ve gelecek mason nesillerine bı­
rakm ak belki daha doğru olacaktır.» (1)
Bu olay basında, örneğin 14 Teşrinievvel 1935 günlü Cum­
h uriyet gazetesinde yazıldığı gibi, «îç İşleri Bakanlığından ve­
rilen em ir üzerine Türkiye Mason Localarının faaliyetlerine ni­
hayet verilm iştir.» denilerek kam uoyuna duyurulm uştur. Oysa
o sırada İçişleri B akanı olan Ş ükrü K aya’nın kendisinin de m a­
son olduğunu biliyoruz. Şu halde, bu kapatm a buyruğunun İç­
işleri B akanlığından gelmediği kendiliğinden açıktır. G erçekten
de yine üst düzeyde b ir m ason olan ve A tatü rk ’ün özel hekim ­
liğini yapmış bulunan M. K em al Öke, A tatü rk ’ün ölüm ünden
sonra yayınlanan bir yazısında, M ason Derneği’nin kapatılm ası-

(1) KEMALETTİN A P A K : Ana Çizgileriyle Türkiye Masonluk


Tarihi (T ürkiye Mason D erneği tarafın d an dernek üyelerine
mahsus olarak b astırılm ıştır), İstanbul, 1958, s. 161

— 79 —
m A ta tü rk ’ün istem iş olduğunu açıklam aktadır. (2)
Öte yandan A ta tü rk ’ün Mason D erneği’nin kapatılm ası ge­
rektiğini bildirm esinden sonra, ileri gelen m asonlar, onun bu
k ararının değişmesini sağlam ak am acıyla birçok girişim de bu­
lunm uşlardır. Ancak bu girişim ler sonuçsuz kalm ış ve Ş ükrü
K aya bunun bir zorunluluk olduğunu, kendilerince kapatm a
k ararı alınmazsa, bir yasayla bunun yapılacağını bildirm iştir.
B unun üzerine istenilen bildiri im zalanarak içişleri Bakanına,
yani Ş ükrü K ay a’ya verilm iştir. (3)
Anadolu A jası’nm konuyla ilgili 10 Ekim 1935 günlü habe­
ri şöyledir :
«Mesul ve m aruf (sorum lu ve tanınan) im zalar altında ajan­
sımıza verilm iştir :
T ürk Mason Cem iyeti M em leketim izin sosyal tekâm ü­
lünü (gelişmesini) ve günden güne artan m uazzam terak ­
kilerini (ilerlem elerini) nazarı itibara (gözönüne) alarak
ve Türkiye C um huriyetinde hâkim olan dem okratik ve
cidden lâyik prensiplerin tatbikatından doğan iyilikleri m ü­
şahede ederek (gözlemleyerek) faaliyetine -bu hususta hiç­
b ir kanun olmaksızın- nihayet verm eği ve b ü tü n m allarını
m em leketin sosyal ve kü ltü rel kalkınm asına çalışan Halkev-
leri’ne teberrüü (bağışlam ayı) m uvafık (uygun) görm üş­
tür.» (4)
Mason D erneği’nin kapatılm asının nedenini de, bu bölümde
incelem ekte olduğumuz genel siyasal çizginin dışında aram a­
m ak gerekil*. G erçekten de M asonluk üzerine ayrıntılı bir in ­
celeme yapmış olan İlham i Soysal da, M ason Derneği’nin k a­
patılm asının C.H.P. dışında kalan örgütlere yaşam hakkı tanın-

(2) M. KEMAL ÖKE : «Ulu A tam ızın Son G ünleri», ¥edigün) sayı
303, 27 B irincikânun 1938, s. 10
(3) A P A K : a.g.k., s. 163
(4) APAK : a.g.k., s. 164

— 80 —
m am asının bir sonucu olduğunu belirtm ekte (5), K em alettin
A pak da aynı gerçeğe değinm ektedir. (6) M. K em al Öke ise,
A ta tü rk ’ün kendisine bu derneğin kapatılm ası gerektiğini bildi­
rirken, «Madem ki M asonluk m illiyetçidir, halkçıdır, cum huri­
yetçidir, H alk Fırkasının um deleri (ilkeleri) de bundan başka
b ir şey olmadığına göre M asonluğun hikm et-i vücudu (varolm a
nedeni yoktur.» dediğini söylem ektedir. (7)
B ununla birlikte, T ürkiye’de o sırada M ason D erneği’nin
de T ürk Ocakları gibi, siyasal bir güç niteliğini kazanm ış olup
olmadığı üzerinde de durulm alıdır. K onuya bu açıdan bakılın­
ca, h er şeyden önce belirtm ek gerekir ki, dönem in önde gelen
birçok devlet adam ının Mason D erneği üyesi olmuş bulunm ası
ilginçtir. Örneğin, belirtm iş olduğum uz üzere, İçişleri B akanı
Ş ük rü K aya’dan başka T.B.M.M. başkanı Kâzım Özalp, A nka­
ra Valisi N evzat Tandoğan, D anıştay başkanı Reşit M im aroğlu
gibi etkin görevlerde bulunan birçok kişi masondu. (8) Bu ne­
denle Mason Derneği hiçbir siyasal etkinlikte bulunm am ış ol­
saydı bile, bu gibi kişilerin C.H.F. dışında b ir örgüte üye ol­
m alarını sürdürm elerine, dönemin koşullan içinde olanak tan ın ­
m ayacağı kendiliğinden anlaşılır bir durum olsa gerektir. K aldı
ki, Mason D em eği’nin örgütlenm ede izlediği kapalılık yönte­
m inin de C.H.F.nca siyasal açıdan değerlendirilm iş olması da
güçlü bir olasılıktır. Burada, Mason D erneği’nin siyasal b ir ö r­
g ü t niteliğini kazanm aya başladığını iktidara düşündürm üş ola­
bileceğini sandığım ız ve bir m asonun yaptığı bir konuşm ayı an-

(5) ÎLHAMÎ S O Y S A L : Dünya’da ve Türkiye’de Masonlar ve Ma­


sonluk, 3. basım, D er yyn., İstanbul, 198Qt s. 290 - 291
(6) APAK : a.g.k., s. 167
(7) Ö K E : a.g.y., s. 10
(fi) Bu konu ve genel olarak m asonluk için A pak ve Soysal’ın adı
geçen k itap ların d an başka bkz. FARUK ÜLKÜ - A. SEMİH
YAZICIOĞLU : Dünya’da ve Türkiye’de Masonluk, Başak yyn.,

81 — F. : 6
m am ız bir örnek olarak aydınlatıcı olacaktır. «Selâmet M ahfi­
lim d e yapılan bir konuşm ada denilm iştir k i :
«... Ritleri (gelenek ve töreleri) itibarı ile gizli çalışan bu ce­
m iyet... yer yer sarsıntılara hattâ inkıtaa (kesintiye) uğrasa
dahi fikri asla mabvolmayacaktır. Zira hiçbir kuvvet düşün­
mek kabiliyetini kazanmış olan insanlarda hürriyet ateşini ve
kemale (olgunluğa) erişmek isteğini söndüremez... Her za­
mandan ziyade birbirimize yanaşmak, safları boşaltmamak lâ­
zım. Aramızdaki sevgi ve ittihat (birlik) ancak bizi haricin
taaruzundan himaye edebilir. Unutmayalım ki kuvvet it­
tihattadır. M ü t t e h i t (birleşm iş) v e ş u u r l u b i r
ekalliyet (azınlık) b a ş ı b o ş b i r e k s e r i y e t i
(çoğunluğu) d a i m a i d a r e e t m i ş t i r . » (9)
B unun yanı sıra, «Büyük Ü stat M uavini» M ehmet Ali Haş-
m et’in 25. Yıl B ayram ı dolayısıyla yaptığı konuşmada, «... he­
piniz biliyorsunuz ki M asonluk sevgili m em leketim ize h ü rriy e t
tohum larını ekm ek için A vrupalılar tarafından sokulm uş­
tur...» (10) derken ya da F ahrettin K erim (Gökay) aynı bay-

İstanbul, 1965; NEBİL S A R P E R : Dünya Fran Masonluk Ta­


rihi (1962 yılında Fazilet Locasında yapılm ış konuşm anın n o t­
ları) İstanbul, 1963; İZZET NURİ GÜN - YALÇIN ÇELİKER:
Masonluk ve Masonlar - İsimler, Belgeler, Y ağm ur yyn., İsta n ­
bul, 1878; A.G. MICHAEL : Mason Diktatörlüğü - Belgeler,
İsimler, Masonik Sözlük, İhya yyn., İstanbul, 1974; NECDBT
S E V İN Ç : Ordular, Masonlar, Komünistler, Dede K o rk u t yyn.,
İstanbul, 1975; NECDET E G E R A N : Gerçek Yüzüyle Mason-
fcık, A nkara, 1972; PAUL NAUDON : Tarihte ve Günümüzde
Masonluk, §ev. Sem ih Tiryakioğlu, İstanbul, 1978; RIFA T CE­
VAT A T IL H A N : Masonluk Nedir? İstanbul, 1937; MİTHAT
GÜ RA TA : Masonluk Nedir, Ne Değildir? A nkara, 1971.
(9) B üyük Şark, sayı 18, Son K ânun, Şubat, M art 1935, s. 23
<10) aynı dergi, sayı 17, Son T eşrin - İlk K ânun 1934, s. 15

— 82 —
ram da verdiği söylevde, «Bu m üesseseyi kapitalist züm renin
âleti gibi gösterm ek istiy o rlar...» (11) diye yakınırken, gerçekte
Mason D erneği’nin uluslararası başka örgütlerle olan ilişkisini
dile getirm iş oluyorlardı.
Mason D erneği’nin kapatılm asını, m asonların kendileri de,
başka bir açıdan olm akla birlikte, siyasal nedenlere bağlam ak­
tadırlar. Örneğin, bir mason yetkilisi olarak K em alettin Apak’a
göre, «... diktotaryal ve totaliter zihniyetli bazı yabancı m em ­
leketlerdeki kom ünist ve faşist rejim lerin o zam anlar takip et­
tikleri m asonluk aleyhtarı politikanın serpintilerinden alm an
ilham lar... gibi bir sürü dış tesirler vardı.»(12) İşte, yazara gö­
re, Mason Derneği bu etkilerle kapatılm ıştır. 14 Teşrinievvel
1935 günlü C um huriyet gazetesindeki haberde de, «bu suretle
son zam anlarda İtalya, Alm anya ve Rusya’da olduğu gibi Ma­
son teşkilâtı m em leketim izde de ilga edilmiş (kaldırılm ış) olu­
yor.» denilm ektedir.
Gerçi C.H.F.nm kendi örgütlenm esi açısından faşist ve ko­
m ünist partilerin, daha önce de belirttiğim iz üzere, biçimsel
- yapısal özelliklerinden yararlandığı, bu partilerin örgütsel b ir
model olarak alındığı doğrudur. A ncak Mason D erneği’nin fa­
şizm in ve kom ünizm in etkisinde kalınarak, daha başka b ir de­
yişle de, bu siyasal sistem ler benim senerek ve «dikta» kurm ak
am acıyla kapatılm ış olduğunu öne sürm ek, siyasal ve bilimsel
gerçeklere tüm üyle aykırıdır. Ç ünkü bir kez, faşizm in ve ko­
m ünizm in m asonluğa karşı olm aları çok değişik gerekçelere bağ­
lıd ır ve özellikle İtalya’da o dönemde g e r ç e k t e rejim le
m asonluk arasında ne ölçüde b ir çatışm a olduğu da ayrı bir
konudur. Bu nedenle aynı anda bu iki rejim in de birden etki­
sinden söz etm ek gerçeğe uygun olm am aktadır, ö te yandan
C.H.F.nm ve A ta tü rk ’ün bu alanda kom ünizm den etkilenm iş
olduğu savı hiç de ciddiye alınabilecek bir görüş değildir. Bu

(11) aj’uı dergi, sayı 17, Son Teşrin . İlk K ânun 1934, s. 18
(12) A P A K : a.g.k., s. 161-162

— 83 —
k uruluşun kapatılm asını da, «Toplumda etkinliği olacak tek ör­
güt, C.H.F. olmalıdır.» anlayışı çerçevesinde ele alm ak gerek­
m ektedir.
Mason D erneği’nin kendine özgü ilkeleri vardır. Bu ilke­
lere karşı ise A ta tü rk ’ün, «Ben, başkalarının yaptığı prensiple­
re değil ancak kendi prensiplerim e uyarım .» demiş olduğu be­
lirtilm ektedir. (13) O halde, şunu da söyleyebiliriz ki, M ason
D erneği’nin ilkeleriyle A ta tü rk ’ün genel başkanı olduğu C.H.
F.nın ilkeleri aynı doğrultuda olm am ıştır.

III

Öte yandan aynı yıl Mason D erneği’nin kapatılm asından


birkaç ay önce, 18 N isan 1935’de İstanbul’da U luslararası K a ­
dın Birliği Kongresi toplanacaktı. Bu kongrenin hazırlıklarına
b ir süredir başlanılm ış ve Yıldız S arayı’m n M erasim Köşkü de
kongre için ayrılm ıştı. (14) Otuzdan fazla ülkenin K adınlar
Birliği üyelerinin katıldığı bu toplantıya basında büyük önem
verildiğini görm ekteyiz. H atta 18 Nisan 1935 günlü Cum huri-
y6l’de bu toplantının uluslararası parlam enterler kongresinden
çok daha önemli olduğu bile belirtilm iştir.
Kongre, İstanbul vali ve belediye başkanı M uhittin Üstün-
dağ’m yaptığı bir konuşm ayla açılmış, T ürk K adm Birliği baş­
kanı Latife Bekir de konuşmasında, «Türkiye’de bir kadınlık
m eselesi yoktur ve burada erkek gibi kadm da bir tek şefin
idaresi altında m em leketin iyiliği için çalışmaktadır.» dem iş­
tir. (15) Kongreyi, 21 N isan’da Tepebaşı Şehir Tiyatrosu’nda,
22 N isan’da İstanbul Ü niversitesi konferans salonunda yapılan
toplantılar izlemiş, bu arada çeşitli uluslardan kadınlar, T ürk

(13) ÖKE : a.g.y., s. 10


(14) Cum huriyet, 21 Ş ubat 1935
(15) C um huriyet, 19 N isan 1935

- 84 —
kadınlığının C um huriyet döneminde elde etmiş olduğu haklar
konusunda dem eçler verm işler, konuşm alar yapm ışlardır. (16)
Ne var ki, bu galişm elerden hem en sonra, 2 M ayıs 1935’de
T ürk Kadın Birliği gensl başkanı Latife B ekir’in şu dem ecinin
basında yayınladığını görüyoruz :
«Teşkilâtı Esasiye Kanununun tadili ile Türk kadınına ve­
rilen müsavi (eşit) haktan dolayı Birliğimizin lağvı (kaldı­
rılm ası) düşünülmüşse de bundan bir sene evvel Uluslar­
arası Kadın Birliği’nin 12. Beynelmilel Kadın Kongresinin
hükümetimizin müsaadesi ile şehrimizde toplanması takar­
rür etmişti (kararlaştırılm ıştı). Haddi zatında Birliğimiz
Uluslararası Kadın Cemiyeti’nin tabiî bir azası olduğu bi­
naenaleyh onun lağvı demek beynelmilel kadınlar kurumu-
nun ilgası olacağından bu hareketten vazgeçilmişti. Beynel­
milel kongrenin hüsnü (iyi) suretle bitmesinden sonra bu
mesele birliğimizin en yakın bir tarihte yapacağı toplantı­
da görüşülecektir.» (X7)
Bu demeçle birlikte basında artık T ürk K adınlar B irliği­
ne gerek olmadığı yolunda yoğun bir kam panya başlatılm ıştır.
Bu kam panya sırasında öne sürülen görüşler şöylece özetlene­
bilir : C um huriyet devrim leriyle T ürk kadınları her tü rlü hak­
larını elde etmiş, erkeklerle eşit olm uşlardır. K adm B irliğinin
amacı da bundan başka bir şey değildir. Bu amaç gerçekleşti­
rildiğine göre de, T ürk K adm B irliği’nin varlık nedeni ortadan
kalkm ış dem ektir. Bu B irlik siyasal bir kuruluş da değildir.
Böyle bir nitelik taşım adığı için de çalışm alarını sürdürm esi­
nin bir anlam ı kalm am ış dem ektir. Yılda birkaç kez bir, iki ço­
cuğu giydirm ek, böyle bir birliğin yaşamasını gerektirecek bir
çalışma sayılamaz. Kaldı ki, eğer ortada hâlâ bir sorun kalmış^

(16) Cumhuriyet, 22 ve 23 N isan 1935


(17) Cumhuriyet, 3 Mayıs 1935

— 85 —
sa, bu, k a d m -e rk e k kavgasıyla değil, fakat elbirliği yapılarak
çözülebilir. (18) (19)
10 M ayıs 1935’de de T ürk Kadiri Birliği son toplantısını
yaparak başkan Latife B ekir’in, «Kadın Birliği ülkülerine ka­
vuşm uştur. T ürk kadınlığına b ü tü n hakları tanınm ıştır. B un­
dan sonra K adm B irliği’ne ihtiyaç yoktur. B irliğin feshini talep
ediyorum .» (20) biçim indeki önerisi üzerine birlik kendisini ka­
patm a kararını alm ıştır.

(18) Ö rneğin bkz. Son Posta, 3 Mayıs 1935 ve ZEKİ MESUT A L­


SAN : «K adınlar Kongresi», Ü lkü, C. V, sayı 27, Mayıs 1935,
s. 217
(19) B elirtm ek gerekir ki, buna karşılık Sabiha Z ekeriya (S ertel),
«K adınların siyasî h ek alm aları, p arlam en tarizm ve dem okra­
si içinde ken d ilerin e pek az şey tem in etm iştir. K adınlar bu
siyasî h ak ları ald ık ları halde İktisadî, İçtim aî (toplum sal) ezil­
m eleri o rtad an kalkm am ıştır.» («K adınlık ve Sulh,» Cumhuri­
yet, 26 Nisan 1935) dem ekte ve Y unus Nadi de, «T ürkiye’de
kadınlığa h ak tanınm ası idealist rejim in yalnız doğru yolu
gösteren kuv v etli b ir işareti gibi alınm alıdır, o kadar. B una
göre ülkem izdeki d u ru m d an dolayı k ad ın d an daha çok rejim i
alkışlam ak ve daha çok gene onu kutlam ak yerinde olur. K a­
dına, kadınlığa ve k ad ın so rununa gelince o burada da başka
herh an g i b ir ü lkede olduğu gibi ve en aşağı o k ad ar ayakta
bulunuyor, dem ek h âlâ yerinde sü rü n ü p duruyor. («A rsıulusal
K ad ın lar Birliği K ongresi Dolayısı ile Kadın,» Cumhuriyet, 29
N isan 1935) d iyerek b ir gerçeğe p arm ak basm aktaydı.
(20) San Posta, 11 M ayıs 1935

— 86 —
§ 10 .

HALKEVLERİ

D aha önce T ürk Ocakları’nm m alvarlığının H alkevleri’ne


verildiğini belirtm iştik. îşte, bu andan başlayarak H alkevleri
T ürkiye’nin siyasal gelişm elerinde önemli bir yer tutm uştur.
Halkevleri, 10 -18 Mayıs 1931’de toplanan C.H.F. Üçüncü
B üyük Kongresinde alınan bir k a ra r uyarınca kurulm uş ve
T ü rk O cakları’m n binalarında çalışm alarına başlam ıştır. An­
cak H alkevleri ilk kez oıa dört yerde 19 Şubat 1932’de «res­
men» açılm ıştır. Demek ki, kuruluş tarihi bakım ından da ele
âldığım ız dönem içinde önem taşım aktadır.
«Halkevleri İdare ve Teşkilât T alim atnâm esbnin 1. m ad­
desine göre, «Halkevi, C .H .Partisinin C um huriyetçilik, M illi­
yetçilik, Halkçılık, Devletçilik, L ayiklik ve İnkılâpçılık pren­
sipleri için çalışan bir kurum dur.» (1)
HALKEVLERİ ŞU GELİŞM E Ç İZG İSİN İ GÖSTERM İŞTİR: (2)
Açıldığı yıl H er yıı yeniden Y ıllara göre H er yıl açılan
açılan sayıs-ı «Halkodası»

1932 14 14
1933 41 55

— 87 —
1934 25 80
1935 23 103
1936 33 136
1937 31 167
1938 43 210
1939 163 373
1940 6 379 141
1941 2 388(+ ) 59
1942 3 389 ( + ) 22
1943 4 394(+ ) 15
1944 3 406 ( + ) 143
1945 17 4 3 8 (+ ) 2338
1946 1 4 5 5 (+ ) 1396
1947 4 6 3 (+ ) 110
1948 4 6 9 (+ ) 97
1949 474 ( + ) + 50

— 4371
65

4306

II

H alkevleri, C.H.F. (daha sonraki adı ile C .H .P.)m n ilkele­


rin i toplum içinde yaym ak, izlenm ekte olan siyasayı anlatıp be­
nim setm ek için çalışan bir kurum olm uştur. Burada İsm et İnö­
n ü ’nün daha önce T ürk O cakları’nın kapatılm asıyla ilgili pa-

(1) Halkevleri, s. 10
(2) aynı yerde, s. 14
( + ) Toplam farkı, Halkodası'ndan H alkevi’ne çevrilm kuruluşlar­
dan doğmaktadır.

- 88 —
ragrafta değindiğimiz ve T.B.M.M.nde 6 Ağustos 1951’de yap­
m ış olduğu konuşm asını anımsamamız, H alkevleri’nin hangi
am açla kurulduklarını bize açıkça kanıtlayacaktır. İnönü şöyle
dem işti :
«Bu devirde büyük inkılâplar oldu. Yedi senelik tecrübe in­
kılâp esaslarını yayıp anlatacak ve memlekette inkılâplarla
ahenkli olarak geniş kültür birliğine dayanan Millî cemiye­
ti temin edecek bir teşekkülün eksikliğini gösterdi.»
işte, bu «teşekkül» H alkevleri olmuştur.
İnönü’nün, H alkevleri’nin birinci açılış yıldönüm ü nedeniy­
le yapmış olduğu konuşm a ise, bu kuruluşun işlevini daha da
açık bir biçimde belirtm ektedir :
«Halkevleri, C.H.F.nm kendi prensiplerinin ne olduğunu ve
bu prensiplerin memlekette nasıl tatbik edildiğini her gün
halkımıza söylemek için de başlı başına bir merkezdir. C.
H.F .mn prensiplerini her gün söylemek, nasıl tatbik edildi­
ğinden her gün malûmat (bilgi) vermek lâzımdır... Halk­
evleri fikir olarak ve müessese olarak mesuliyet mevkiinde
bulunan siyasî partimizin, bütün özünü, varlığını halkın
geniş tabakalarına anlatması ve sevdirmesi için mühim bir
merkezdir... Halkevleri, vakit vakit siyasî icraatımızdan
(siyasal uygulam alarım ızdan) dahi vatandaşlarımıza açık
alınla, temiz yürekle hesap vereceğimiz bir yer olacaktır.» (3)
P a rti genel sekreteri Recep P eker de 1935 yılında H alkevle­
r i’nin am açlarını sıralarken, bunların, «halkı bir arada ve birlik­
te çalıştırm ak esasının kurulm ası», «halkı bir kütle haline ge­
tirm ek» olduğunu belirtm iş bulunm aktadır. (4)
C.H.F.nm izlediği siyasanın konum uzu ilgilendiren yönleri

(3) aynı yerde, s. 17, 18, 21


(4) aynı yerde, s. 22

— 89 —
üzerinde ilerdeki bölüm lerde duracağız. Bu aşam ada ortaya çı­
kan gerçek, varlıkları sona eren kuruluş ve derneklerin yerine
C.H.F. iktidarm ca H alkevleri’nin geçirilm iş bulunduğu ve si­
yasal açıdan H alkevleri’nin bu p artinin ilkelerini ve uygulam a­
larını kitlelere benim setm ek ve toplum u istenilen biçimde yön­
lendirm ek işlevini üstlenm iş olduğudur.

— 90 —
ikinci Kesim

PARTİ D EV LETİN E GİDEN YOLDA


C.H.P.NİN «HALKÇILIK» VE
«DEVLETÇİLİK» İL K E L E R İ

§1.

GENEL OLARAK C.H.P.NİN İLKELERİ

Bilindiği gibi, C.H.P., T.B.M.M.nde bulunan «Anadolu ve


Rum eli M üdafaai H ukuk G rubu»nun bir siyasal partiye dönüş­
türülm esi sonucunda kurulm uştur. Bu grup 1923 seçim lerine gi­
rerk en dokuz «umde»yi (ilkeyi) içeren bir bildiri yayınlam ış ve
daha sonraları da bu «umde»ler (ilkeler) bu p artinin program ı­
nın özünü oluşturm uştur. Bu ilkeler genellikle güvenlik, eko­
nom ik kalkınm a, kredi gibi konularla ilgilidir. A yrıca «Umde -
l»de «Hâkim iyet bilâ kaydü şart (kayıtsız ve şartsız) m illetin­
dir.» denilm ekte ve bunun nasıl gerçekleştirileceği açıklanm ak-
ta, «Umde-2»d’e «Saltanat» karşısındaki tutum belirtilm ekte­
dir. (1)

(1) «Dokuz U m de»nin tam m etni için bkz. B İL Â : a.g.k., s. 745 - 747

91 —
P a rtin in kuruluşu izleyen dönem inde ayrı bir m etin biçi­
m inde program ı olmamış, p arti tüzükleri («nizâmnâm eleri»)
içinde program ilkeleri de yer alm ıştır. Bu ilkeler de sayıca az­
dır ve gerçek bir p arti program ı niteliğinde değildir. Ulusal
K u rtu lu ş Savaşının siyasal plandaki doğal sonuçlarının ve te­
m elleri daha savaş sırasında atılan am açların belirtilm esi yeter­
li görülm üştür.
İşte, bu nedenle 9 Eylül 1923’de kabul edilen «Halk Fırkası
Nizâmnâmesi» aynı zam anda partin in program ını da oluştur­
m uştur. Bu tüzüğün program m addeleri niteliğinde olan «Umu­
mî Esasları» şöyledir :
«Madde 1 — H .F .[m n ]... gayesi, m illî hâkim iyetin halk
tarafından ve halk için uygulanm asına rehberlik etm ek ve
Türkiye’yi uygar bir devlet haline yükseltm ek ve T ürkiye’­
de bütün kuvvetlerin üstünde kanunun koruyuculuğunu hâ­
kim kılm aya çalışm aktır.
Madde 2 — H.F. nazarında halk m efhum u (kavram ı),
herhangi bir sınıfa m ünhasır (özgü, sınırlı) değildir. Hiç bir
im tiyaz iddiasında buluşm ayan ve genellikle kanun nazarın­
da m utlak bir eşitliği kabul eden b ü tü n fertler halktandır.
Halkçılar, hiçbir ailenin, hiçbir sınıfın, hiçbir cem aatin, hiç­
bir ferdin im tiyazlarını kabul etm eyen ve kanunlardan y a ­
rarlanm adaki m utlak h ü rriy e t ve istiklâli tanıyan fertlerdir.
Madde 3 — H .F.na her T ürk ve dışarıdan gelip T ürk uy­
ru k ve harsını kabul eden her fert girebilir.
... »(2)
P a rtin in 15 Ekim 1927 günlü İkinci K urultayında ise bu
«Umumî Esaslar»da bazı değişiklikler yapılm ıştır. B una göre :
«Madde 1 — C.H .F.............. Cum huriyetçi, Halkçı, M il­
liyetçi siyasî b ir cem iyettir...

(2) BİLÂ : a.g.k., s. 64

— 92 -
Madde 2 — Devlet şekli ... Cumhuriyettir.
Madde 3 — Fırka, devlet ve millet işlerinde din ile dün­
yayı birbirinden ayırmayı en önemli esaslardan sayar.
Madde 4 — C.H.F., kanun nazarında mutlak bir eşitliği
kabul eder ve hiçbir ailenin ve hiçbir sınıfın ve hiçbir ce­
maatin, hiçbir ferdin imtiyazlarını tanımayan fertleri halk­
tan ve halkçı kabul eder.
Madde 5 — Vatandaşlar arasında en kuvvetli bağ, dil
birliği, his birliği, fikir birliği olduğuna inanan fırka, Türk
dilini ve kültürünü hakkıyle yaymak ve geliştirmeyi esas
kabul eder...»(3)
Hem en belirtelim ki, 1923 tüzüğünde gerçekten program
maddesi olanlar birinci ve ikinci m addelerdir. B ununla birlikte
üçüncü madde p artin in ulusçuluk anlayışının dar b ir anlayış ol­
m adığını gösterm ektedir. Buna karşılık asıl birinci m addede da­
ha 1923 yılında, işin başlangıcında, C.H.F.nm «devrimci» yönü
belgelenm ekte ve tem el amaç olarak T ürkiye’nin uygar b ir dev­
let düzeyine getirilm esi belirtilm ektedir ki, C um huriyet Çev­
rim lerinin tem elini işte parti tüzüğünün bu m addesi oluştura­
caktır. İkinci m adde ise, en az birincisi ölçüsünde önem taşı­
m aktadır. Bu madde, partinin «halkçılık» anlayışının özü nite­
liğindedir; aynı zam anda Osmanlı siyasal düzenine açık b ir tep­
ki olarak karşım ıza çıkm aktadır.
1927 tüzüğü, program açısından b ir parça daha kapsam lı ol­
duğu gibi, bazı önemli değişiklikler de içerm ektedir. G erçekten
de üçüncü m adde layiklik anlayışım ilk kez açıkça belirtm ekte­
dir. Beşinci m adde ise, Gazi M ustafa K em al’in «ulusçuluk» an­
layışının bu tüzükteki b ir anlatım ından başka b ir şey değildir.

II

«Devletçilik» ilkesi b ir kavram olarak belirgin bir biçimde

(3) aynı yerde, s. 81 - 82

— 93 —
ilk kez İsm et P aşanın 30 Ağustos 1930’da Sivas’da yaptığı ko­
nuşm a sırasında ortaya konulm uştur. D em iryolunun Sivas’a
ulaşm ası dolayısıyla ve S.C.F. genel başkanı Fethi Beyin eleş­
tirilerine bir yanıt olmak üzere yaptığı bu konuşm asında İsm et
Paşa şöyle dem iştir :
«Liberalizm nazariyatı, bu memleketin güç anlayabileceği
bir şeydir. Biz, iktisadiyatta, hakikaten mutedil (ılım lı) dev­
letçiyiz.» (4)
İsm et Paşa bu sözleriyle 1923 İzm ir İktisat K ongresinden
beri uygulanagelen liberal siyasadan vazgeçileceğini açıklam ış
oluyordu.
Gazi M ustafa K em al ise 1931 yılının Ocak ayında İzm ir’de
yaptığı b ir konuşm ada «fırkamızın takip ettiği program , ekono­
m ik açıdan devletçidir.» diyecek(5), p artinin 9 Mayıs 1931’de
başlayan Üçüncü K urultayında da İsm et Paşa, «Cum huriyetçi,
M illiyetçi, Halkçı, Devletçi, L ayik ve İnkılâpçı fırkamız» söz­
lerini kullanacaktır. (6)
Bu Üçüncü K urultayda, parti tüzüğünden ayrı bir program
da yapılm ış ve C.H .P.nin «Altı Ok»u olarak anlatım ını bulan il­
keleri tek tek sıralanm ıştır. Bu program da «devletçilik» ile ilgili
m adde ise şöyledir :

«Ferdî mesai ve faaliyeti esas tutmakla beraber müm­


kün olduğu kadar az zaman içinde milleti refaha ve memle­
keti mamuriyete (bayındırlığa) eriştirmek için m illetin umu­
mî ve yüksek menfaatlerinin icap ettirdiği işlerde bilhassa
İktisadî sahada devleti fiilen alâkadar etmek mühim esas-
larımızdandır.» (7)

(4) Cumhuriyet, 31 Ağustos 1930


(5) BİLÂ : a.g.k., s. 106
(6) aynı yerde.
(7) aynı yerde, s. 107

— 94 —
III

Bu ilkelerden «Cum huriyetçilik» yeterince açıktır ve her­


kesçe bilinm ektedir. K aldı ki, bu ilkenin tek p arti iktidarı ya
da parti devleti anlayışıyla doğrudan yapısal bir ilişkisi yok­
tur. Aynı durum «Layiklik», «Ulusçuluk» ve «Devrimcilik» ilke­
leri için de sözkonusudur. Buna karşılık, «Halkçılık» ve «Dev­
letçilik» ilkeleri ve bunlarla ilgili uygulam alar, ele aldığım ız dö­
nem in siyasal ve özellikle sınıfsal yapısının anlaşılm asında bü­
yük önem taşım aktadır. B unun yanı sıra, bu uygulam alarla ilgili
«İş Bankası,» «Kadro Dergisi» gibi öteki bazı gelişm eler de olay­
ları bütünleyici niteliktedir. İşte, çalışm am ızın bu kesiminde,
«Halkçılık» ve «Devletçiliksin tek parti yönetim i ve bu yöneti­
m in ulaşacağı parti devletini açıklığa kavuşturacak ytmleri üze­
rinde duracak ve ayrıca K adro dergisiyle İş Bankası’m n tem sil
ettiği çevrelerin bu gelişm eler içindeki yerlerkıi belirlem e giri­
şim inde bulunacağız.

— 95 -
§ 2.

HALKÇILIK

İlk p arti tüzüğünde «halk m efhum u, herhangi bir sınıfa


m ünhasır değildir» biçim inde anlatım ını bulduğunu, ikinci tü ­
zükte ise doğrudan doğruya «halkçılık» olarak açıklandığını be­
lirttiğim iz bu ilke, C.H .P.nin ayırıcı özelliklerindendir.
M ustafa K em al Paşa, daha A ralık 1922’de bazı gazetelere
verdiği bir demeçte, «... barıştan sonra halkçılık esası üzerine
dayanan ve H alk Fırkası adiyle siyasî bir fırka kurm ak niy etin ­
deyim.» (1) diyerek C.H .P.nin «halkçı» olacağını belirtm iş bu­
lunuyordu. «Halk» sözcüğüyle tüm ulusu kapsayan b ir kavram
dile getirilm işti. Bu parti, halkın bir bölüm ünü değil, daha doğ­
ru su toplum sal b ir sınıfı değil, bütü n ü n ü tem sil edecekti. M uşta­
la K em al Paşa bu görüşünü şöyle açıklam ıştır :

«... başka memleketlerde fırkalar, mutlaka İktisadî maksat­


lar üzerine kurulmaktadır. Çünkü o memleketlerde muhte­
lif sınıflar vardır. Bir sınıfın menfaatini korumak için kuru­
lan siyasî bir fırkaya karşılık, diğer bir sınıfın menfaatini

(1) BÎLÂ : a.g.k., s. 53

— 96 —
korumak maksadiyle bir fırka kurulur. Güya bizim mem­
leketimizde de ayrı ayrı sınıflar varmış gibi kurulan fırka­
lar yüzünden şahit olduğumuz neticeler malumdur. Halbu­
ki, Halk Fırkası dediğimiz zaman, bunun içine bir kısım de­
ğil, bütün m illet dahildir.
Bir defa halkımızı gözden geçirelim : Biliyorsunuz! ki
memleketimiz çiftçi memleketidir. O halde, milletimizin bü­
yük çoğunluğu çiftçi ve Çobandır. Bu böyle olunca, buna
karşı büyük arazi ve çiftlik sahipleri akla gelir. Bizde böyle
büyük araziye kaç kişi maliktir? Bu arazinin miktarı nedir?
Tetkik edilirse görülür ki, memleketimizin genişliğine na­
zaran, hiç kimse, büyük araziye malik değildir. Bundan do­
layı, bu arazi sahipleri de himaye edilecek insanlardır. Son­
ra sanat sahipleri ile kasabada ticaret eden küçük tüccarlar
gelir. Tabiî olarak, bunların menfaatlerini temin ve korumak
zorundayız.
Çiftçilerin karşısında olduğunu farzettiğimiz büyük
arazi sahipleri gibi, bu ticaret erbabının karşısında da bü­
yük sermaye sahibi insanlar yoktur. Kaç milyonerimiz var?
Hiç. Bundan dolayı, biraz parası olanlara da düşman olacak
değiliz. Aksine, memleketimizde birçok milyonerlerin hatta
milyarderlerin yetişmesine çalışacağız.
Sonra işçiler gelir. Bugün memleketimizde, fabrika, ima­
lathane vesaire gibi kuruluşlar çok sınırlıdır. Mevcut işçi*
lerimizin m iktan yirmi bini geçmez. Halbuki, memleketi
ilerletmek için çok fabrikalara muhtacız. Bunun için de işçi
lâzımdır. Bundan dolayı, tarlada çalışan çiftçilerden farkı
olmayan işçiyi korumak ve onlara yardım etmek lâzımdır.
Bundan dolayı, tarlada çalışan çiftçilerden farkı olmayan
işçiyi korumak ve onlara yardım etmek lâzımdır. Bundan
başka, aydın fikir işçileri ile âlimler gelir. Bu aydınlarla
âlimler kendi kendilerine toplanıp halka düşman olabilirler
mi? Bunlara düşen vazife, halkın içine girerek onları aydın­
latmak, onlara öncü olmaktır.

_ 97 — F. : 7
İşte ben milletim izi böyle görüyorum. Bu nedenle, çe­
şitli meslek erbabı, birbirinin menfaatine yardımcı olduğun­
dan onları sınıflara Ayırmak imkânı yoktur. Ve heyet-i umu-
miyesi (tüm ü) halktan ibarettir...»(2)
1931 yılında yenilenen m illetvekili seçim lerinden önce Gazi
M ustafa K em al’in kam uoyuna açıkladığı 20 N isan 1931 günlü bil­
dirisinde de bu konuda şöyle d e n ilm e k te d ir:
«Türkiye Cumhuriyeti halkını ayrı ayrı sınıflardan mürek­
kep değil ve fakat ferdî ve içtîmaî hayat için işbölümü iti­
barı ile m uhtelif mesai erbabına ayrılmış bir camia telâkki
etmek esaslı prensiplerimizdendir.
a) Çiftçiler, b) küçük sanat erbabı ve esnaf, c) ame­
le ve işçi, d) serbest meslek erbabı, e) tüccar, f) memur­
lar, Türk camiasını teşkil eden başlıca zümrelerdir. Bunla­
rın herbirinin çalışması diğerinin ve umumî camianın saadeti
için zarurîdir. Fırkamızın bu prensiple istihdaf ettiği gaye
sınıf mücadelesi yerine İçtimaî intizam ve tesanüt tem in et­
mek ve birbirini nakzetmeyecek surette menfaatlerde ahenk
tesis eylemektir. Menfaatler kabiliyet ve çalışma derecesi
ile mütenasip olur...»(3) (*)

(2) Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, CII, s. 97 - 98, Bkz. B ÎL A ;


a.g.k.t s. 57 - 58
(3) Vakit, 21 N isan 1931
(*) «Türkiye Cumhuriyeti halkını ayrı ayrı sınıflardan oluşmuş
değil ve fakat bireysel v e toplumsal yaşam için işbölümü yö­
nünden çeşitli çalışma kümelerine ayrılmış bir topluluk olarak
düşünmek tetnel ilkelerimizdendir.
a) çiftçiler, b) küçük sanat erbabı ve esnaf, c) am ele ve,
işçi, d) serbest meslek erbabı, e) tüccar, f) memurlar, Türk
topluluğunu oluşturan başlıca kümelerdir. Bunların her biri­
nin çalışm ası ötekisinin ve genel topluluğun m utluluğu için
zorunludur. Partimizin bu ilkeyle hedef edindiği amaç, sınıf-
savaşımı yerine, toplumsal düzenlilik ve dayanışma sağlamak ve,
birbirini bozmayacak biçimde çıkarlarda uyum kurmaktır. Çı­
karlar yetenek ve çalışm a derecesine uygun ohw.»
— 98 —
Bu halkçılık anlayışının, ilk kez, tü m halkın o rtak b ir amaç
u ğruna dövüştüğü Ulusal K urtuluş Savaşı daha sona erm eden
önce ortaya atılm ış olduğu gözden kaçırılm am alıdır. B u aşama­
da toplum um uz, b ir birlik ve dayanışm a içinde düşm an karşı­
sında bulunm aktadır ve ulusal bağım sızlık için verdiği savaş he­
nüz kesinlikle sonuçlanm am ıştır. B u sırada halkın b ir b ü tü n ola­
ra k ele alınıp düşünülm esi gerekli ve gerekli olduğu ölçüde de
doğaldır. C.H.F.nm kuruluş aşam alarında da şu durum sözko-
n u s u d u r : Sonuncusu Ulusal K urtuluş Savaşı olan b ir dizi sa­
vaşlar, ülkeyi tam b ir yoksulluğun içine sürüklem iştir ve b u
nedenle de diyebiliriz ki, ülkedeki tüm toplum sal sınıflar sanki
yoksullukta birleşm iş bulunm aktadırlar. (4) K onuya bu açıdan

(4) Bu gerçeğe «Serbest C um huriyet F ırk a sı Olayı» adlı kitabım ız­


da değinm iş bulunuyoruz. Ancak, o çalışm am ızda belirttiğim iz
bazı gerçekleri bu kez bu açıdan b u rad a yinelem ek zorunlulu­
ğu n u duym aktayız. Ş unları b elirtm iştik :
«Geriye dönerek Ulusal K u rtu lu ş Savaşım ızın b ittiği gün­
lere b ir göz attığım ızda, C um huriyet dönem i başladığında h a l­
kın yorgun, b itk in ve yoksul olduğunu görürüz. Ç ünkü bu sa­
vaş, azgelişm iş ve h a ttâ y arı - söm ürge d u ru m u n a düşürülm üş
- b ir ü lk en in yaptığı ve on yıl sü ren b ir savaşın son aşam asıdır.
K aldı ki, ü lk en in U lusal K u rtu lu ş Savaşı başlarındaki ekono­
m ik yapısı dahi ilkel b ir ta rım ve hem en hem en hiç yok de­
necek b ir en d ü strid en oluşm aktaydı. G erçekten de, bu dönem ­
de Doğu A nadolu’da piyasa ekonom isi söz konusu değildir ve
lıem en tüm üyle feodal ilişkiler y ü rü rlü k ted ir. Ege ve Ç ukur­
ova dışında k alan öteki bölgelerde 1 1 -5 0 dönüm to p rak lı iş­
letm elerin bulunduğu, ancak, u ygulanan ilkel yöntem ler ve
ulaşım daki olanaksızlıklar sonucunda b u n ların yalnız b ir bölü­
m ü n ü n k ü çü k çapta pazarlam aya yönelebildikleri, bu n a k arşılık
tem elde k en d i gereksinm elerini k arşılam ak tan öteye geçem edik­
le ri göze çarp m ak tad ır. Buna k arşılık yalnız Ege ve Ç ukur­
o v a’da piyasaya yönelm iş tic a rî am açlı tarım sal ü re tim b u lu n ­
m aktadır. N üfusunun yüzde sekseni k ırsal alanda yaşayan ül-
kede^ bu bölge dışında, denilebilir ki, k apalı b ir ta rım ekono­
m isi geçerlidir ve b ü y ü k k en tler bu yüzden zam an zam an sıkın­

—- 99 —
bakıldığında, halkçılık ilkesinin, toplum un, tüm sınıf ve kesim ­
leriyle birlikte, bir sınıf ötekisine yeğ tutulm adan, kalkındırıl­
m asını am açlam ış olduğunu görm ekteyiz.

II

Ne var ki, toplum um uzun gerek kendi iç dinam iği ve gerek­


se izlenen - ilkeleri 1923 İzm ir İk tisat Kongresinde belirlenm iş
olan - ekonom ik siyasanın sonucunda, kısa sürede b u «sanki yok­
sullukta ortak» durum dan sıyrılm m ış, sınıfsal ayrışım kendisini
gösterm ekte gecikm em iştir. Öte yandan Osm anlı D evletinin ba­
zı kişilere ve topluluklara tanıdığı ayrıcalıklar da geçm işte kal­
dıkça, «halkçılık», toplum sal - sınıfsal gerçeklere ters düşm eye
ve «var» olan sınıfları «yok» saym ak anlam ını taşım aya başla­
m ıştır.
B urada önemli b îr tarihsel gerçeği belirtm ek gerekir: Daha
önce de, 15 Eylül 1923 - 10 H aziran 1924 ve 28 Ş ubat 1925 - 15
M art 1925 tarih leri arasında da iki kez p arti genel sekreterliği

tıy a düşm ekte, h a ttâ bu alanda dışalım yoluna başvurm ak zo­


ru n d a k alm ak tad ırlar. E ndüstriye gelince, yüzde seksen beşi­
n in yab an cıların elinde bulun m asın ın yanısıra İstanbul ve İz­
m ir'd e küm elenm iş d urum dadır. B üyük en d ü stri k u ru lu şu yo k ­
tu r, işyerlerinde işçi sayısı beş kişiyi geçm em ektedir. U lusal
K u rtu lu ş Savaşının b itim inde b u geri duru m un daha da k ö tü ­
leşm iş olduğu açıktır. G erçekten de, savaşın sonunda şehit ve
ölü sayısı 2,5 m ilyon kişiye ulaşm ış ve tü m nüfus 13.269.606
kişiye inm iştir. D ışsatım da ve devlet gelirinde 19U ’e göre h e ­
m en hem en aynı o ran larla 2 /3 ’lü k b ir düşm e görülm ektedir.
1914 ile 1923 arasın d ak i fiyat ortalam ası artışı, yüzde 1279’a
ulaşm ıştır. C um huriyet rejim i işte b u m ad d î tem el üzerine k u ­
ru lm u ş ve y aşatılm ıştır. İsm et P aşan ın Lozan A ntlaşm asının
T.B.M.M.nde görüşülm esi sırasındaki söylevinde, (Tem in e tti­
ğimiz vatan-m içinde bulu n d u ğ u ıstırab ı ve bilhassa içinde b u ­
lund u ğ u fakr ü h arab iy i bilm eyen kim se olm adığı gibi h a ri­
cinde bilm eyen kim se de yoktur.) sözleriyle bu acı gerçek açık­
ça dile getirilm iş bulunm aktadır.» (s. 18 - 19)

— 100 —
(kâtibium um î) görevini üstlenm iş olan Recep (P eker)in, 20 Ma­
yıs 1931’de yeniden bu göreve getirilm esiyle (5) C.H .F.nm «ide­
o lo jis in d e önemli değişiklikler olm uştur. Recep P e k e r’in p arti
devletine ilişkin görüşlerini ilerde inceleyeceğiz. (6) B una k ar­
şılık, 18 H aziran 1936’ya dek bu görevde kalacak olan Recep
P e k e r’in «halkçılık»tan ne anladığım ve yönettiği bu partiyi
hangi yöne çekmek istediğini görelim.
1931 yılı Eylülünde İstanbul’da D arülfünun’da b ir konferans
veren Recep P e k e r halkçılıktan ne anladığını şöyle açıklıyordu :
«... Millet ve M illiyet mefhumlarını anlamış vatandaşların
kütleleşmesi ancak bu mefhumların halkçılık zihniyeti ile
incelenmesi ve saflaşması sayesinde mümkün olur... C.H.F.
tek vatandaşın olduğu kadar çalışma zümrelerinin hususî
menfaatlerini de devletin ve memleketin umumî menfaatle­
ri çerçevesi içinde tem in olunabileceğine kanidir... biz sı­
nıflaşmayı reddediyor bunun yerine milletçe kütleleşmek
fikrini müdafaa ediyoruz...»(7)
Genel sekreter, 23 H aziran 1932’de T.B.M.M.nde de halk­
çılığı tanım larken :
«Halkçılık kanunlar önünde Türk vatandaşlarının mutlak ve
kati müsavatını emreder. Halkçılık Türkiye’de imtiyazlı ta­
bakaların mevcudiyetlerini reddeder, selbeder. Halkçılık sı­
nıf mücadelesini kabul (etm ez)... çalışma zümreleri arasın­
da ahenk tesisini takip eder...»(8) (*)

(5) MİLLET HİZM ETİNDE 40 YIL - C.H.P., A nkara, 1963, s. 64-65


(6) bkz. bu bölüm de ikinci kesim.
(7) C um huriyet, 19 Teşrinievvel 1931
(8) C um huriyet, 24 H aziran 1932
(*) «Halkçılık yasalar önünde Türk vatandaşlarının salt v e kesin
eşitliğini buyurur. Halkçılık Türkiye’de ayrıcalıklı katmanların
varlığım yadsır, engeller. Halkçılık sınıf savaşımını kabul (et­
mez) ....... çalışma kümeleri arasında uyum kurulmasını iz­
ler.......»

— 101 —
dem iş bulunm aktadır.
İş K anunu, T.B.M.M.nde görüşülürken, 8 H aziran 1936’da
Recep P e k e r’in aynı konuya ilişkin sözleri ise şöylece özetlene­
bilir : Bu yeni yasa b ir rejim yasasıdır. Liberalizm e karşıdır,
çünkü liberalizm işçi ve patronu karşı karşıya getirir. B u yasa,
y u rtta şla rın sınıflaşm asını ve dolayısıyla bölünm esini engelleye­
cektir. «Yeni İş K an u n u sınıîçılık şuurunun doğmasına ve ya­
şam asına im kân verici hava b ulutlarım ortadan silip sü p ü re ­
cektir.» (9)
P eker, tnkiiâp D ersleri N o tlan ’nda konuya b ir başka açıdan
değinm ekte ve halkçılık ilkesi uygulanan T ürkiye’de eğer y u r t­
taşlar arasında birtakım «farklar» varsa, bunların «hayatın ica­
bı» sayılm ası gerektiğini belirtm ektedir. (10)
Tüm bunlara karşın, Recep P e k e r’in doğrudan doğruya so­
rum lu olduğu p a rti örgütlenm esinde, 1935 yılında «vilâyet ida­
re heyeti» üyelerinin sınıfsal konum larının m esleklerine göre
90 tacir, 44 il ve belediye genel meclisi üyesi, 31 varlıklı çiftçi,
10 fabrikatör, 24 avukat, 17 doktor ve eczacı, 7 banka m üdürü,
14 emekli general ve subay, 4 öğretm en olarak ortaya çıkm a­
sı, (11) C.H .P.nin belli b ir çevrenin siyasal örgütü durum una
gelm iş olduğunu gösterecek başlı başına bir olgudur. (12)

III

Bazı p a rti «ideologlan»nm daha «halkçılık»tan ne anladık­


larım belirtelim .
N usret K em al (K öym en)e göre :
«Halkçı bir devletin en büyük vazifesi halkı m üm kün olduğu

(9) Ü lkü, C. V II, sayı 41, Tem m uz 1936, s. 325 - 327


(10) A nkara, 1936, s. 54
(11) TURHAN TO K G Ö Z : «Gerçekçi Sosyalizm», Yön, 19 E ylül 1962
(12) C.H.P.nin sınıfsal yapısına ilerde y eri geldikçe ayrıca değine-
kadar süratle kendi kendi idare edecek kültür ve şuur se­
viyesine vardıracak tedbirler almak ve halk arasından bu
seviyeye varanları etomatik bir surette memleket idaresine
ortak edecek şekiller koymaktır. Şüphe yok ki bir yarım
akıllı, veya şuuru aykırı tesirler altında aksayan bir adamla
şuuru mükemmel ve hür bir adama memleket idaresinde
aynı hakkı vermek doğru olmaz. Milleti idare hakkı bu eh­
liyete malik olanlara, ve tam olarak, verilmek lâzım­
dır...»(13) «Anlayış olarak halkçılık şu demektir: vatandaş­
lar arasında fertlerin veya zümrelerin fertler ve kümeler
üzerinde herhangi bir şekilde tahakkümüne (zorbalık etm e­
sine) meydan verecek ırsî veya kısbî (kalıtsal ya da sonra­
dan edinilen) farklar tanımamak, devlet eliyle yapılan bü­
tün işlerde bütün vatandaşları eş tutmak (tır)... »(14)
D aha sonraları da Reşat Şem settin S irer halkçılığın hangi
anlam a gelebileceğini,
«fakat halkçılığımız mevcut diğer demokrasilerden farklı­
dır, onlara benzemez. Başı boş sermayenin ve gemsiz endü-
vidüalizm (denetim siz bireycilik) ve liberalizmin m illet
fertleri arasında korkunç refah farkları doğurmasına ve bu
yüzden İçtimaî tezatlar (toplum sal karşıtlıklar) ve sınıf mü­
cadeleleri doğmasına meydan vermeyecektir.» (15)
diyerek belirtecek, Sam et Ağaoğlu da Recep P e k e r’in iş yasası
dolayısıyla söylediklerinin b ir uygulam asını şöyle y a p a c a k tır:
«Millî iktisat bakımından uyulacak kaidelerin birinci ana
prensibini istihsalin (üretimin), istihsalde çalışan sermaye
ve işçi için m illî ve sosyal bir vazife elması fikri teşkil eder...

(13) «Halkçılık»; Ülkü, C. I, sayı 3, Nisan 1933, s. 187


(14) «İnkılâp İdeolojisinde Halkçılık»; Ülkü, C. III, sayı 13, M art
1934, s. 41
(15) «Ü lkülerim izin Kaynağı»; Ülkü (Yeni S eri), 1 îk in citeşrin 1941,
sayı 3, s. 3 - 4

— 103 —
İstihsali m illî bir vazife telâkki etm eyen (saymayan) bir iş-
çi ve işverenin arasında, kendilerine mahsus menfaatlerin
çarpışmasından doğan, devamlı bir mücadele vardır. Böyle
bir durumda ise ne işçi ve ne de işverende adalet duygusu
yoktur. İstihsal m illî bir vazife olunca devlete düşen esaslı
işler meydana çık ar: grev ve lokavtı yasak etmek, mamulün
fiyatım, vasıflarm, miktarım tayin ve tespit etmek ve buna
benzer diğer hususları bir düzene koymak.» (16)

(16) «Milli İk tisa tta İşçi ve İşv eren M ünasebetleri»; Ü lkü (Yeni Se­
ri), 1 Ağustos 1942, sayı 21, s. 5

— 104 —
DEVLETÇİLİK

C.H.P.nin altı okundan biri olan «devletçilik» ilkesi ve uy­


gulam ası, gerek bu p artin in 1930’lardan başlayarak a rtık iyice
belirginleşm ekte olan yapısının ve gerekse b ir süre sonra son
biçim ini alacak bulunan parti devleti anlayışının tanım lanm a­
sında önemli ve ilginç b ir olgudur.
Devletçilik uygulam asına geçilmesiyle, am açlananlar ve bu
uygulam anın ortaya çıkardığı sonuçlar arasında i l k b a k ı ş t a
bazı aykırılıklar vardır. N eden devletçilik uygulam asına geçildi­
ğini açıklarken Dr. K orkut Boratav, h e r şeyden önce 1923 - 1931
arası dönemde izlenen ekonomik siyasanın «ekonomik bağım sız­
lık» ve «hızlı kalkınm a»yı gerçekleştirem ediğinin görülm üş bu­
lunm asını belirtm ektedir. B u dönemde ne yeterli ölçüde yabancı
kapital sağlanabilm iş ve ne de yerli özel kapital başarılı olabil­
m iştir. B unun yanı sıra, özel girişim ciler, büyük ve sürekli ya­
tırım ları gerektiren, ülke çıkarına olan m adencilik gibi alanlara
el atm am ışlar, çabuk gerçekleştirilecek k ârlı işlere yönelm ekle
yetinm işlerdir. Ü stelik dünya ekonomik bunalım ının başgöster-
m esi ve liberal - kapitalist sistem in büyük b ir sarsıntı geçirmesi,
liberalizm e olan güveni sarsm ıştır. B una karşılık Şovyetler’in bu

— 105 —
bunalım ı sarsıntısız atlatm ası, h a tta planlı ve hızlı b ir kalkınma-,
yı başarm akta olması, ülke yöneticilerinin dikkatlerini bu dev­
letin ekonom ik siyasasına çevirm elerine yol açm ıştır. İşte, bu
gerçekler karşısında geriye tek b ir yol kalıyordu: «Devletin bizzat
kendi sanayiini kurm ası; tem el alt-yapı y atırım larına bizzat
girişm esi ve bunu yaparken de ekonom ik hayatın diğer yönleri
üzerindeki kontrolünü arttırm ası.» (1)

II

Devletçilik uygulam ası başlıca iki açıdan olm uştur : a) dev­


letin kendisinin yatırım larda bulunm ası, b) devletin ekonomik
yaşam ı bazı önlem ve kararlarla yönlendirm esi. Ancak b unlar
yapılırken, tem el bir başka ilke de ortaya konulm uştur. Örneğin,
daha önce «halkçılık» açısından değindiğim iz ve seçim lerin yeni­
lenm esi nedeniyle 20 Nisan 1931’de yayınlanan bildiride devlet­
çilik,
«Ferdî mesai ve faaliyeti esas tutmakla beraber mümkün ol­
duğu kadar /az zaman içinde milleti refaha ve memleketi ma-
muriyete eriştirmek için milletin umumî ve yüksek m enfa­
atlerinin icap ettirdiği işlerle bilhassa İktisadî sahada devle­
ti fiilen alâkadar eder ve faal kılmak» (2)

olarak tanım lanm ıştır. Recep P ek er ise aynı konuda devletçili­


ğin, «serbest ticaret ve m ülkiyet haklarını tanım ayan, serbest
serm ayenin çalışmasına m üsaade etm eyen ve b ü tü n ik tisat faa­
liyetlerini benim seyen aşırı devletçilik fikirlerine yol açm aya­
cak» olduğunu açıklıyordu. D evletçiliğin görevlerinin neler ol­
duğunu anlatırken de, «... fertle rin ve şirk etlerin yapabilecek­
leri işlerden onların sem ereli ve m uvaffak (verim li ve başarılı)

(1) BORAT A V : a.g.k., s. 136- 139, 138


(2) V akit, 21 N isan 1931

— 106 —
olarak çalışabilecekleri şeraiti tanzim etrr}eği (koşulları düzen­
lem eyi) de devletin vazifesi sayıyoruz.» dem ekteydi. (3)
Bu konudaki en açık ve kesin tanım lam ayı ism et P aşa 1933
yılında Kadro dergisinde yayınlanan «Fırkam ızın D evletçilik
Vasfı» başlıklı yazısında yapmış bulunm aktadır. îsm et Paşaya
göre :
«... En serbest zannolunan (sanılan) bir sanat veya ticaret,
müreffeh (gönençli, sıkıntısız) olabilmek İçin, mutlaka dev­
letin yardımına ve müdahalesine ihtiyaç göstermektedir.
Türlü krizlerden dolayı, en serbest nice müesseseler i,
seneîerdenberi, sert fırtınalara karşı tutunduran, DEVLET’-
tir. Ticaret gibi en serbest sahada, dar vaziyete düşen tüc­
carları (meselâ tütün tüccarlarım) korumak için, hükümet,
geçen senelerde hususî tedbirler almıştır. İnhisarlar (tekel­
ler), her sene hasat zamanında, piyasaya müdahale ederler.
Ve, bir sene, devlet inhisarı ve devletçilik aleyhinde haya-
lât (düşler) kuran nice müteşebbisler (girişim ciler) görmü-
şümdür ki, mevsiminde inhisarların piyasaya müdahale et­
mesi için, bütün idraklerim sarfederler.»(4) (5)
Demek ki, «devletçilik» gerçekte aynı zam anda özel girişim ­
cilere destek sağlam ak am acını da taşım ıştır. (6) G erçekten de

(3) Recep (P e k e r)in E kim 1931’de İstan b u l D arülfünun’da v e rd i­


ği konferans, C um huriyet, 19 T eşrinievvel 1931
(4) Kadro, C. II, T eşrinievvel 1933, sayı 22, s. 5
(5) İsm et P aşanın bu yazısını, 9 T eşrinisani 1933 günlü C um huri-
y et’de yay ın lan an «Başvekilim izin K ıym etli Bir Yazısı» adlı
m akalesiyle öven İstan b u l m ebusu A lâettin Cemil de, devletin
b ireyi korum ak, onun yapam ayacağı işleri yapm ak am acıyla
devletçilik yoluna başvurd u ğ u n u açıklam aktadır.
(6) Şu yo ru m ve açıklam alar d a ' devletçilikten ne anlaşıldığını bel­
geleyecek ö rn e k le rd e n d ir: «D evletin ik tisa tta k i m üdahalesinde
takip ettiği gayenin ferd in m enfaati olduğundan b ir dakika şüp­
he edilemez. D evletin him ayesi ad etâ ferde kargı b ir sigorta

— 107 —
«Birinci Beş Yıllık Sanayi Plânı»nın Başbakanlığa sunuş yazı­
sında açıkça denilmektedir k i :
«Bu programa hususî teşebbüs erbabı tarafından tesisine
imkân görülmeyen sanayi şubeleri ithal edilerek devlet ve­
ya m illî müesseselerin teşebbüsleri olarak kurulmaları dü­
şünülmüştür. Ancak bu ana sanayi, hususî teşebbüs ve sa­
nayi erbabına da daha çok geniş ve faideli ‘industrie’ (yarar­
lı sanayi) imkânları bahşedecektir. Devlet teşebbüsü ile ku­
rulacak olan ana demir sanayii hususî müteşebbislerin ye­
niden tesis edecekleri makine, tel, çivi, döküm, boru, civata,
vida vesaire fabrikalarına ve sanayie ucuz ve kolay tedarik
edilir yarı mamul emtia verecektir. Yeni bez dokuma sana­
yimiz, mevcut m illî fabrikalarımızın inkişaflarına bir pay
bıraktığı gibi pamuk, ip ve halat, kadife, pelüş, kordele, şe­
rit, pasmanteri eşyası ve pamuk örme sanayiine de yeni faa­
liyet imkânları bahşedecektir. Bunlar gibi etrafında hususî
teşebbüslerle takviye edilebilecek ve memleketin sınaî in­
kişafı ile mütenasip (orantılı) olarak yükselip kuvvetlene­
bilecek bir çok sanayi şuabatı (şubeleri) doğacaktır ki, bun­
ların hakkı hayatları da bugünkü şartlar altında teessüs;
eden mümassillerine (kurulan benzerlerine) kıyasen daha
ziyade tahtı em niyette (güvenlik altında) olacaktır. Sanayi

kum panyası h alin d ed ir...» (A LAETTÎN CEMİL: «D evletçilik­


te M üdahaleli İktisat», Cumhuriyet, 27 M art 1933); «... ana sa­
nayii devlet eliyle k u rm a k ... h u su sî teşebbüse yol gösterm ek...
m em leket sanayii için m ütehassıs (uzm an) v e bilgili işçi yetiş­
tirm ek ...» (NUSRET K EM A L: «Bizim Plânım ız», Ülkü, C. III,
sayı 13, M art 1934) s. 1 7 -1 8 ); «Türk Devletçiliği, m illet m en­
faatin in zaru rî kılm adığı h allerde h ususî m enfaatlerle savaşm a­
yı p a rti program ı ile kendine yasak etm iştir. B undan ö tü rü d ü r
ki şim diye kad ar, m evcut ve k u ru lm u ş b ir hususî teşebbüse,
v atan d aşın elindeki sınaî ve tic a rî b ir k u rum a el uzattığı gö­
rülm em iştir.» (ESAT T E K E L İ: «Devletçiliğimiz ve H ususî Te­
şebbüs, Ulus, 28 Ocak 1945).

— 108 —
programımızın tahakkuku ile (gerçekleşmesiyle) memleket
İktisadî hayatına ilâve edilecek iş hacminin neticesi olarak
husul bulacak (oluşacak) servet terakümünün (birikim inin)
sanayide plâsman arayacağına ve yukarıda bahsettiğimiz
müştak (buna dayalı) sanayiinin süratle inkişaf edeceğine
muhakkak nazarıyla bakılabilir.» (7)

III

Devletçiliğin uygulanm ası için gerekli olan parasal kaynak


nereden sağlanm ıştır? Devletçilik uygulam asında, «halkçılık» il­
kesiyle birlikte düşünülüp yanıtlanm ası gereken asıl soru budur.
Bu parasal kaynaklardan en önemlisi vergi gelirleridir. Dev­
let, devletçilik uygulam ası için gereken parayı en başta «ver­
g ile r le sağlam ıştır.
Bu noktada çarpıcı bir gerçekle karşılaşılm aktadır. 1929-
1935 yılları arasında kazanç vergisi ortalam a 12.000.000 lira ol­
muş, bunun %60’ı ücretlilerce (m em ur, işçi vb.), 1/45’i ise ta ­
cirler ve sanayicilerce ödenm iştir. (8) Dem ek ki, ücretlilerin bu
açıdan devlet gelirine katkısı %60 olurken, devletçilik uygula­
m asından doğrudan doğruya yararlan an kesim in bu gelire k a t­
kısı ancak %2 dolayındadır.
Öte yandan devlet, kendi ürettiği m alların ham m addesini
düşük fiyatlarla almış, pazarlam asına gelince bunları yüksek fi­
y atla iç pazara sunm uştur. (9) Prof. Dr. K em al K a rp a t’m de­
yişiyle, «Gerçekte T ürk devletçiliği b ir devlet kapitalizm iydi,
çünkü devlet, elindeki iktidarı b ir özel serm ayedar gibi serm aye
biriktirm ek için kullanıyordu. Bunu, vergdi kaynaklarım ve

(7) BORATAV : a.g.k., s. 160 - 161


(8) TANER T İM U R : Türk Devrtimi ve Sonrası (1919-1946), Doğan
yyn., A nkara, 1971, s. 181
(9) KEM AL H. K A R P A T : Türk Demokrasi Tarihi - Sosyal, Eko­
nomik, Kültürel Temeller, İstanbul, 1967, s. 81

— 109 —
yerli p a z arla n söm ürm e yolu ile yapıyordu. Siyasî kaygılar
toplum sal ve ekonomik am açlardan önce geliyordu; ham m adde­
ler düşük fiyatla alm ıyor, devlet m am ulleri ise m aliyetlerinin
birkaç _misli yüksek fiyatla satılıyordu, işçinin korunm ası, iş­
sizlik teşkilâtı, sigortalar, sosyal güvenlik ve yardım , kısacası
toplum sal tedbirler tâ 1946 yılm a kadar ihm al edildi... Bu doğ­
rusu tek taraflı b ir devletçilikti; halkın çoğunluğuna ağır y ü k ler
yükleyerek onlardan ferag at bekliyor, istem eyerek de olsa k ü ­
çük b ir azınlığın yararın a işliyordu. Sonra devletçilik tam da
değildi... meselâ işletm elerin çıkardığı köselelerden [özel sek­
tö r tarafından] h er çeşit ayakkabı yapılarak serbest fiyatla sa­
tılıyordu.» (10)

IV

Bu söylediklerim izi bir örnek olayla belgelem ek istiyoruz.


İstanbul - İzm ir - İskenderiye - P ire arasında devletçe yap­
tırıla n «İskenderiye H attı» diye anılan gemi seferlerinin, zarar
ettiği gerekçesiyle 1933 yılının H aziran ayında kaldırılm asına
k a ra r verilm iştir. Ancak, «ihracaat tacirleri»nin başvurusu üze­
rine ilk aşam ada bu h a ttın kaldırılm asından vazgeçilm iştir. 27
H aziran 1933 günlü Cumlıuriyet’de «İhracaat Tacirleri Çok
M emnun» başlığı altında şu haberi okum aktayız :

«Seyrisefainin (Denizyolları İşletm esinin) İskenderiye se­


ferlerinin ilgasından vazgeçilmesi bilhassa ihracaat tacirle­
rini çok memnun etmiştir. Çünkü İskenderiye seferi saye­
sinde Mısır ve Pire’ye ihracaatımız üç misli derecede art­
mıştır.
Vaziyete vâkıf olan b&şlıca ihracaatçıların noktai na-

(10) KARPAT: a.g.k., s. 8 1- 82


zarlarım (görüşlerini) hulâseten (özetle) aşağıya kaydedi­
yoruz :
— İskenderiye hattında zahiren görünen (görünüşteki)
260.000 liralık açık hakikatte mevcut değildir. Bu masrafı
yapmaktan kaçınmak memlekete 10 milyon lira kaybetti­
rir. İhraç yeri bulmakta müşkülâta (güçlüğe) uğradığımız
şu buhranlı zamanlarda İskenderiye hattı kaldırılırsa... ec­
nebilere kaptırmış oluruz. Bu hattı 260.000 liralık bir mas­
raf için değil, hattâ icap ederse dört beş yüz bin lira sarf-
ederek kuvvetlendirmeli, ihracı müşkül bazı mallarımız^'
meccanen (parasız olarak) naklettirmelidir...»
30 H aziran 1933’de ise Yunus Nadi, «Başvekil Paşa H z.nden
Kica E d iy o ru z : İskenderiye Seferleri Devam Etm elidir» başlı­
ğını koyduğu yazısında şöyle d e m e k te d ir:
«... İktisat vekilimiz Celâl Beyefendi son seferden sonra
bir sefer daha yapılmasını idareye bildirdi... Son üç sene
içinde İstanbul ve İzmir limanlarından İskenderiye’ye 23
milyon liralık, Pire’ye 7,5 milyon liralık eşya taşıyan bu se­
ferleri kaldırmak yazık olur... Seyrisefainin İskenderiye
hattının senelik açığı 260.000 liradır... En yüksek m illî men­
faatlerimiz namına bu ciheti bir defa daha ehemm iyetle ve
başvekil hazretlerine arz ve hattın ilgasından sarfınazar
edilmesini (kaldırılm asından vazgeçilm esini) memleket na­
mına hassaten (özellikle) rica ediyoruz.»

—111 -
DEVLETÇİLİK, KADRO DERGİSİ
VE İŞ BANKASI

' i

H alkçılık anlayışı çerçevesinde uygulanan devletçilik ilke­


sinin ve bu tem eller üzerine k urulan p a rti devletinin gerçek ni­
teliğinin anlaşılm asında en önemli gelişme, Kadro dergisi ve
İş B ankası’m n bu ilke karşısındaki konum ları ve sonunda Kad-
ro ’nun kapatılm ası olayıdır.
Kadro dergisinin ilk sayısı Ocak 1932’de çıkm ıştır. Dergi
neden yayın yaşam ına atıldığım şöyle b e lirtm iş ti:
«Türkiye, bir inkılâp içindedir. Bu inkılâp durmadı... İnkı­
lâp bitaraf bir nizam (yansız b ir düzen) değildir. Onun için­
de yaşayanların, taraftar olsunlar veya olmasınlar, ona in­
tibak etmeleri (uyum sağlam aları) lâzımdır. İnkılâp, ona
taraftar olanların iradelerine, taraftar olmayanların iradele­
rinin, kayıtsız ve şartsız, bağlanması demektir. İnkılâbın
irade ve menfaati, inkılâbı duyan ve yürüten azlık, fakat
şuurlu bir avangardın (bilinçli b ir öncülüğün), azlık fakat
ileri bir KADRO’nun iradesinde temsil olunur... Türkiye
bir inkılâp içindedir... Ancak... inkılâba İDEOLOJİ olabi­
lecek bir fikriyat (düşünce) sistemi içinde terkip (oluştu­
rulm uş) ve tedvin edilmiş (kurallaştırılm ış) değildir.» (1)

(1) C. I, sayı 1, II. K ânun 1932, s. 3

— 112 —
İşte, Kadro yazarları bu ideolojiyi işleyip oluşturacaklarını
söylüyorlardı. Dergiyi, Yakup K adri (K araosm anoğlu), Şevket
Süreyya (A ydem ir), İsm ail H üsrev (Tökin), B urhan Asaf (Bel­
ge), Şevki (Yazman) çıkarm ışlardı. A ncak sonraları daha baş­
kaları da dergide yazacaklardır. Kadro’da öne sü rü len görüş­
ler, ana çizgileriyle Şevket Süreyya’n ın 5 Ocak 1931’de T ü rk
Ocağı’nda verdiği bir konferansta açıklanm ış bulunuyordu.

II

Biz de K adrocuların görüşlerini incelerken, önce Şevket Sü­


rey y a'n ın 1932 yılında İnkılâp ve Kadro adıyla k itap olarak ya­
yınlanm ış bulunan bu konferansında öne sürdüğü düşüncelerini
özetleyerek belirtelim .
Şevket Süreyya Aydem ir, İnkılâp ve K adro’nun 1968’de
yapılan ikinci basım ının «Qnsöz»ünde şöyle d e m e k le d ir:

«... Görüşlerimize göre eski Türkiye, zaten bir y a n sömür­


geydi. Harap, sermayesiz bir ülkeydi. Sanayisizdi. Şehir,
kasaba ayan (ileri gelenleri) ve eşrafı ve toprak ağaları ile,
İstanbul ve İzmir’de yabancı ülkelerle ticarî hareketlere
aracılık eden dar ve zayıf bir levantenler zümresinden baş­
ka keskin sm ıf ayrılıkları da yoktu. O halde çağdaş suuf ay­
rılıklarının doğmasını, tabiî karma bir ekonomi düzeni için­
de önlemek pekâlâ mümkündü. Bunun için de, Batının
XIX. yüzyıl tipinde klâsik ve sınıflar yaratıcı demokrasisi
yerine, güdümlü bir demokrasinin gerçekliği üzerinde du­
ruyorduk. İ k t i d a r p a r t i s i n i n t u t u m v e p r e n ­
s i p l e r i d e b u y d u.» (2)

İşte, 1931 yılında, bu tem el görüşe bağlı olarak Şevket S ü­


reyya, yeryüzünde iki çelişki, iki kavganın bulunduğunu, bun-

(2) Bilgi yyn., A nkara, 1968ı s. 20-21

— 113 — F. : 8
la rın a) sanayileşm iş toplum larda sınıf kavgası, b) söm ürgeci
devletlerle söm ürgeler ya da y arı söm ürgeler arasındaki ulusal
k u rtu lu ş savaşı olduğunu söylüyordu. (3) Şevket Süreyya’ya gö­
re, y arı feodal, söm ürgeleşm iş ülkelerde, batıdaki gibi sınıf kav­
g aları yoktur. Bu nedenle de bu tü r ülkelerde tüm ekonom ik y a­
şam ın planlı b ir biçim de devlet eliyle geliştirilm esi sonucunda,
sınıfsız b ir toplum yapısına ulaşılacaktır. (4) Öte yandan batıda,
ulusların toplum sal b ir b ü tü n olm aktan çıkarak sınıf kavgala­
rın ın başladığı ve böylece de ulusal varlığın tehlikeye düştüğü
b ir dönemde, T ürk devrim i «sınıfsız ulus» sloganını ve devletçi­
liği ortaya atm ıştır. (5)
T ü rkiye’nin önünde duran sorunlarsa şunlardır : a) geri
teknolojiden' ve ekonom ik bağım lılıktan kurtulm ak am a bu a ra­
da «bütün» b ir ülke olmak, b) üretim araçlarını, yöntem ini
çağdaş düzeye ulaştırm ak, ancak bu arada sınıf kavgasına ola­
nak tanım am ak, c) T ü rk toplum unun gelişmesi için, ulusal ba­
ğım sızlığı hiçbir biçimde kısıtlam am ak koşuluyla, yabancı ül­
kelerle işbirliği yapm ak. (6)
Siyasal rejim konusuna da değinen Şevket Süreyya, klasik
dem okrasinin artık yetersiz bir rejim olduğunu belirtm ektedir.
B atı dem okrasisi yaşam ın akışının gerisinde kalm ıştır. K endi
deyişiyle :
«Gerek millet içinde, gerek m illetler arasındaki tezatların
(karşıtlıkların), çelişmelerin bu kadar keskinleştiği, ihtilat-
lar peyda ettiği (başka sorunları doğurduğu) bir devirde,
bilhassa sosyal disipline muhtaç memleketler için artık tat­
min edici ve ilerletici bir nizam olarak pek çok yetersizlik­
leri ileri sürülebilir.» (7)

(3) s. 46
(4) s. 55
(5) s. 93
(6) s.155
(7) s. 168

- 114 —
Şevket Süreyya’ya göre, T ürk devleti, ulusal k urtuluş sa­
vaşı tem eli üzerine kurulm uş T ürk ulusçuluğuyla yoğrulm uş­
tur. Bu nedenle de kendisi em peryalist olamayacağı gibi, ülke
içinde de anti - kapitalisttir. A nti - kapitalist derken söylenm ek
istenen şey, b ir sanayi ve serm aye yoğunluğu sonucunda b ir sı­
nıfın ötekisini söm ürm esine olanak tanınm ayacak olmasıdır. Bu
da, «teknik ve ekonom ik gelişmenin, plânlı b ir devlet kontrolü»
ve karm a ekonom iyle sağlanm ası sayesinde olur. (8)
B u söylenenler, ulusal kurtuluş savaşlarının niteliğine ve
gelişme çizgisine, a) uluslararası ekonom ik bağım lılıkları ve
uluslararası kavgaları ortadan kaldıracağı, b) ulus içinde de
ekonom ik çıkar çatışm alarını ve sınıf kavgalarını yok edeceği
için uygundur. (9) Ç ünkü ulusal ku rtu lu ş savaşları bir toplum
içinde çıkarları birbiriyle çelişik sınıflarla değil, çıkarları aynı
yönde olan ve birbirleriyle bütünleşen «iş gurupları»yla yapı­
lır. (10) Böyle bir toplum da da tek p arti ve şef sistem inin bu­
lunm ası gerekir. (11) Toplum da «kollektif ru h disiplini» olm a­
lıdır. (12) Oysa «liberal batı parlam entolarında, hepsi de halk
adına konuşan, am a hepsi de birbirine karşı çıkan, b irbirini in­
k â r eden, birbirleri ile çelişen parlam ento oyunları»ndan başka
b ir şey yoktur. (13)

I II

İşte, K adro’da bu görüşler işlenerek genişletilm iştir. Ö rne­


ğin, sınıfsız toplum ve devletçilik anlayışıyla ilgili olarak, V e­
dat Nedim (Tör) şöyle d e m e k te d ir:

(8) s. 190-191
(9) s. 232
(10) s. 250
(11) s. 251
(12) s. 264
(13) s. 277

— 115 —
«Sınıfsız ve tezatsız bir m illet olmak gayemizdir.
Fakat henüz tezatsız ve sınıfsız bir m illet değiliz.
Yalnız bizde, sınıf ayrılıkları, siyasal hayatımızda hâkim
bir rol oynayacak kadar açılmamıştır. Yani Türkiye Devle­
ti, bir sım f devleti değildir.

İleri teknikli bir Türk iktisadiyatı ve sınıfsız ve tezat-


sız bir Türk m illeti ancak devletçi bir iktisat siyasetinin ese­
ri olacaktır. Bu itibarla Türk m illetinin sınıflaşmasına m ey­
dan vermeden, ileri teknikli bir iktisada kavuşm ası1demek,
aynı zamanda İçtimaî endişeleri de göz önünde bulunduran
bir İktisadî devletçilik demektir.» (14)
Y ine V edat N edim bir başka yazısında, T ürk devrim ini
Fransız devrim iyle karşılaştırm akta, ikisi arasındaki başkalı­
ğ ın şundan ileri geldiğini sö y le m e k te d ir: Fransız devrim i bel­
li bir sınıfın ku rtu lu şu n u amaçlamış, bu nedenle de sonuçta or­
tay a b ir sınıf devleti çıkm ıştır. Oysa T ü rk Ulusal K u rtu lu ş Sa­
vaşı belli b ir sınıfın kurtuluşunu am açlam am ış, bu nedenle de
T ü rk devleti b ir sınıflaşm anın değil, fak at b ir uluslaşm anın so­
nucunda oluşm uştur. (15) B urhan Asaf’a göre de, İtalyan faşiz­
m i ile T ü rk devrim i arasında da önem li b ir ayrılık vardır, o da,
faşizm sınıf çelişkilerini çözümleyecek yerde, bu çelişkiyi teh ­
likesiz b ir biçimde kararlılığa (dengeye) dönüştürm üş, buna
karşılık T ü rk ulusal k u rtu lu ş devrim i, sınıflaşm am ış b ir ulus
yapısı içinde gelişmiş ve sonraki aşam asında da sınıflaşm ayı
engelleyecek önlem ler alm ıştır. (16)
Dem ek ki, K adroculara göre, ulusal ku rtu lu ş savaşından sı-

(14) «Sınıflaşm ak v e İk tisa t Vaziyeti»; Kadro, C. I, sayı 11, îkinci-


tc-şrin 1932, s. 17 - 21
<15) «Devletin Y apıcılık ve İdarecilik K u d retin e İnanm ak G erekir.»
Kadro, C. II, sayı 15, M art 1933, s. 14
(16) «Faşizm ve T ürk M illî K u rtu lu ş H areketi»; Kadro C. I, sayı 8,
Ağustos 1932, s. 38

— 116 —
nıfsız b ir ulu s olarak çıkan T ü rk toplum unun sınıflaşm ası en­
gellenm eli, kalkınm a girişim lerinin sınıflaşm aya yol açm asına
olanak tanınm am alı, kalkınm a devletçilik uygulam asıyla sağ­
lanm alıdır. K adrocular devletçiliğin sınıflaşm ayı engelleyeceği
görüşündedirler.
Öte yandan K adrocuların İtalya, A lm anya ve R usya’dan
b ü y ü k ölçüde etkilenip esinlendikleri de görülm ektedir. «Kad­
ro» im zasıyla çıkm ış olan b ir yazıda b u n u n çok açık bir örneği­
ni görebiliriz :
«Faşist İtalya, buğday h arbinin zafer rakkam larm ı ka­
ra göm leklilerin genç yığınlarıma b ire r bayrak gibi, b ire r ih ­
tilâl kokardası gibi taşıttı.
Sovyet Rusya, birinci beş yıllık plânın soluğu dinm e­
den ikinci beş yıllık plânın ham le hesabına geçti.
Yeni Alm anya, iktidara geçtiği gün, radyolarının ağzı­
nı dünyaya çevirdi ve sesin değiştiğini haykırdı.» (17)
Oysa bu yazıya göre, bu konularda biz çok «çelebi» davra-
m yorm uşuz. Şevket Süreyya da şöyle yazıyordu :
«İtalya’da bîr faşist lideri Bir B aliiia’ya so ru y o rd u :
-— Doçenin buğday siyaseti nedir?
Balilla, faşist liderinin sualine derhal cevap v e riy o r:
— Doçenin buğday siyaseti, yiyeceği buğdayın bir kıs­
m ını hariçten (dışardan) g e tiren İtaly a’yı, kendi buğdayını
kendi yetiştiren m em leket haline getirm ektir. Ç ünkü faşist
İtalya, yiyeceği ekm eği başkalarının elinden kabul e t­
mez.» (18)
Y akup K ad ri’nin kalem inden de şu satırları okuyoruz :
«Rusya... bize, konstruktif, yani, yapıcı ve kurucu b ir in k ı­
lâp tipi gösterm iş oluyor... Faşizm , eski İta ly a ’nın iskeleti

(17) (B aşlıksız), K adro, C. II, sayı 14; Ş ub at 1933, s. 3


(18) «Genç Nesil Meselesi»; Kadro, C. I, sayı 4, N isan 1932, s. 5

— 117 —
üstünde yeni bir İtalya, yeni, genç ve canlı bir İtalya kur­
muştur.. .»(19)
B urhan A sa fın şu sözlerinde ise, b ir başka esinlenm enin
izlerini görm em ek olanaksızdır :
«Almanya’daki yahudi aleyhtarlığı, umarız ki, bizimkilere
bir ders olur. Türk kadar misafirperver olmak için, Türk
kadar tarih içinde efendi millet olmuş olmak lâzımdır. Fa­
kat, her misafirliğin sonu, ya evdekilere karışmak yahut
misafirliği uzatmamak değil midir?» (20)
B urhan Asaf, K adrocuların dem okrasi karşısındaki tu tu m ­
larım da şöyle dile getirm iştir :
«1 — Demokrasi, haddizatında (aslında) ve kendi mânası
içinde mevcut bir şey değildir, 2 — Demokrasi, kapitaliz­
m in siyasî ve İdarî kılıfından ibarettir...»(21)
Şevket Süreyya da, K adrocuların nasıl bir siyasal rejim den
yana olduklarım açıklarken, bu rejim in disiplinli ve o to riter
olacağını, devrim ilkelerini yerleştirm ek için zor kullanılacağını
belirtm ektedir. (22)

IV

K adrocuların, siyasal gelişm eler içinde bu düşünceleriyle


birlikte, am a ayrı b ir önem verilerek ele alınm ası gereken ba-

(19) «A nkara - M oskova - Rom a»; Kadro, C. II, sayı 13, îk in c ik ân u n


1933, s. 29
(20) «Bizdeki A zlıklar»; Kadro, C. II, sayı 16, N isan 1933, s. 52
(21) «Rejim ler Nasıl, N için Değişiyor?»; Kadro, C. I, sayı 12. Bi-
rin cik ân u n 1932, s. 28
(22) «Beynelm ilel F ik ir H arek etleri A rasında T ü rk N asyonalizm i
II»; Kadro, C. II, sayı 21, E ylül 1933, s. 10

— 118 —
zı değerlendirm eleri daha olm uştur. B unu da bir, iki örnekle
belgeleyelim :
Y akup K adri, Moskova m etrosunun nasıl büyük b ir coş­
kuyla ve ulusal bir dava olarak yapılm akta olduğunu b e lirttik ­
ten sonra,
«Bizde Ankara’nın plânından kaç kişinin haberi var? Ci­
nayet ve şehvet hikâyeleriyle ve yahut sadece Hollywood
malûmatiyle (haberleriyle) dolu gazetelerimiz, bilmem, bir
kere oisun bunun ana hatlarından bahsettiler mi?» (23)
dem ekte ve T ürkiye’deki egem en çevrelerden söz ederken de,

«İnkılâp Türkiyesinde haricî tehlike türlü türlü şekil ve kı­


yafette kendini gösterebilir. O bize yeşil bayraklı bir şeyh
veya kızıl bayraklı bir ihtilâlci suretinde (biçiminde) görü­
nebileceği gibi bir beyaz bandıralı l i b e r a l şeklinde de
görünür. Ye maatteessüf (ne yazık ki,) bu liberallerin büyük
bir kısmı bugün yalnız a. amızda bulunmakla kalmıyor. İs­
tiklâl ve Millet aşkının çocuğu olan Gazi Türkiyesi’nde rey,
selâhiyet (yetki), nüfus ve vazife sahibi oluyor.»(24)
görüşünü öne sürm ektedir.
Devletçilik anlayışının ise V edat N edim ’in kalem inden çıkan
yazılarda zam an zam an belli çevreleri tedirgin edecek boyutlara
vardığını görüyoruz :

«Devlet, dipsiz ambar doldurmaya memur bir hayır mües-


sesesi midir ki, ondan mütemadiyen (sürekli olarak) kayıt­
sız ve şartsız himaye (korunm a) ve yardım beklenip duru-

(23) «A nkara - M oskova - Roma»; K adro, C. I, sayı 12, B irincikâ-


nun 1932, s. 34
(24) «A nkara - Moskova - Roma»; Kadro, C. I, sayı 11, İkinciteş-
rin 1932, s. 40

— 119 —
lur?... İktisat Vekâleti teşkilâtının yeniden kurulması [ge­
rekir]...» (25)
«... yeni Türk devletini hususî teşebbüs erbabının menfaat­
lerini diğer zümrelerin aleyhine olarak koruyan bir Avru­
p a lI burjuva devleti derkesine (düzeyine) indirmek, inkılâ­
bımızın asliyetine (temeline) ve istiklâline karşı bir lâuba­
lilik teşkil etmez m i?... Saflar artık kesin çizgilerle ayrıl­
malı : İnkılâbımızın prensiplerine sadık h a k i k î Türk
Devletçileri bir yana, ihübasa (baskı ve kısıtlamaya) uğra­
mış liberaller öbür yana!» (26)
«[C.H.F. programındaki] ferdî mesai ve faaliyeti, liberal
imânada şahsî teşebbüs, hususî menfaat ve serbest rekabet
diye tefsire (yoruma) kalkışınca, o vakit maddenin alt kıs­
mı tamamen mânasızlaşır.» (27)
«Memleketimizde en ziyade himaye ve teşvik gören zümre,
sanayiciler zümresi olduğu halde, bunlar sırf sermaye, tek­
nik ve bilgi seviyelerinin g e r i l i ğ i ve y e t e r s i z ­
l i ğ i yüzünden, hiçbir vakit memnun görünmezler ve
daima daha fazla himaye isterler... Devletçi bir sanayi siya­
seti, bu b i r t a r a f l ı zümre siyasetine, tabiîdir ki, niha­
yet verecektir... Çünkü, milletin küçük bir azlığı lehine iş­
leyen böyle bir himayecilik siyaseti, inkılâbımızın h a l k ­
ç ı l ı k ve m i l l i y e t ç i l i k prensipleriyle tezat teşkil
eder.» (28)

(25) «İktisat işlerin d e D evlete Veto H ak k ı ve İk tisa t V ekâleti»;


Kadro, C. I, sayı 10, B irin citeşrin 1932, s. 16
(26) «Türk D evletçiliği Ihtib as D evletçiliği D eğildir»; Kadro, C. II,
sayı 17, Mayıs 1933, s. 21
(27) aynı yazı, s. 20
(28) «Devletçilik K arşısında Z üm re M enfaati ve M ünevver M uka­
vem eti»; Kadro, C. II, sayı 21, Eylül 1933, s. 16

— 120 —
V

K adro dergisi, 1935 yılının Ocak ayında yayınlanan 35 - 36.


sayısından sonra kapandı.
Kadro, C.H.F.nm «halkçılık» ve «devletçilik» ilkelerini
açıklayan, bunları b ir ideolojiye dönüştürm eye çabalayan b ir
dergiydi. D erginin sahibi olan Y akup K adri de daha sonraları
bu konuda aynı görüşü öne sürecek ve C.H .F.nm ilkelerinin
«izah ve tefsiri»nden (açıklam a ve yorum undan) başka b ir şey
yapm adıklarını açıklayacaktır. (29) Öte yandan biraz yukarda
Ş evket S üreyya’nın görüşlerini açıklarken, onun da İnkılâp ve
K adro’nun ikinci baskısının «Önsöz»ünde tem elde «iktidar p a r­
t i s i n i n ilkelerini savunduklarını belirttiğine değinm iş bu lu n u ­
yoruz.
Ne v ar ki, K adro dergisine önce C.H.F. genel sekreteri Re­
cep (Peker) karşı çıkm ış ve onu başka p arti yetkilileri izlemiş­
tir. Y akup K adri K araosm anoğlu’nun belirttiğine göre, Recep
P e k e r ve C.H.F. «Merkez îdare Heyeti» K adro’da çıkan yazı­
larda yabancı ideolojilerin etkisi bulunduğunu ileri sürm üşler­
dir. (30) A nlaşıldığına göre de, bu «yabancı ideoloji» kom ünizm ­
dir. Yine Y akup K adri K araosm anoğlu’nun yazdığına göre, Va­
sıf Çınar, başta Recep P eker olm ak üzere bazı kişilerin Gazi
M ustafa K em al'e K adro’nun ekonom ik gelişm eleri baltalayıcı,
T icaret V ekilinin izlediği yolu engelleyici ve rejim in tem elle­
rin i sarsıcı yayınlarda bulunduğundan yakındıklarına ve K ad-
ro ’yu, Y akup K adri’yi «şiddetli b ir yaylım ateşi»ne tu ttu k la rın a
tan ık olduğunu kendine söylem iştir. (31)

(29) YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU : Zoraki Diplomat, 2. ba­


sım, Bilgi yyn., A nkara, 1967, s. 25
(30) YAKUP KADRİ KARA O SM A N O Ğ LU : Politikada 45 Yıl, Bilgi
yyn., A n k ara< 1968, s. 94
<31) KARAOSM ANOĞLU: Zoraki Diplomat, s. 5 - 6

— 121 —
B urada şunu da belirtelim ki, C.H.F. dışındaki ya da doğru­
d an doğruya bu p artin in sözcüsü olm ayan çevrelerden de K ad­
roculara çeşitli eleştiriler yöneltilm iştir. B unların arasında Ağa­
oğlu A hm et’in önce Cumhuriyet gazetesinde b ir yazı dizisi,
sonra da kitap olarak (32) yayınlanan eleştirilerini, Peyam i Sa-
fa’nm aynı gazetedeki ve H üseyin C ahit’in (Yalçın) Fikir Ha­
reketleri dergisindeki yazılarını sayabiliriz. (33) F akat bizi asıl
ilgilendiren eleştiriler, C.H.F. yöneticilerinden ve İş Bankası
çevresinden gelenlerdir.
İsm et P aşanın Kadro’da yayınlanan «Fırkam ızın D evletçi­
lik Vasfı» başlıklı yazısı (34) üzerine, İş Bankası «İdare Meclisi
Reisi» ve S iirt m ebusu M ahm ut (Soydan) (35), 5 Teşrinisani
1933 tarih li M illiyet gazetesinde, İsm et P aşanın bu yazısıyla
C.H .F.nm devletçiliğini kom ünist bir devletçilik gibi gösteren­
lerin görüşlerine karşı çıkm ış olduğunu açıklam ış ve Kadro’da
öne sürülen savları kom ünist ideoloji olarak nitelendirm iştir. İş
B ankası’nın «İdare Meclisi Reisi»ne göre, bazı sorum suz kişiler,
C.H .F.nm program ında y er alan «devletçilik» ilkesini kom ünist,
M arksist bir p a rtin in devletçiliği olarak yorum lam ak istem ek­
tedirler. B u sorum suz çevrelerce öne sürülen görüşler, kom ü­
n ist p a rti kongresinde belirtilen görüşlerdendir. Oysa C .H .F.nm
devletçiliği,
«hususî teşebbüsleri tahrip eden, onları sistematik bir şe­
kilde imha (yokolm aya) ve mkıraza (çöküntüye) sürükle-

(32) AHMET AĞAOĞLU : Devlet ve Fert, İstanbul, 1933


(33) Bu eleştirilerin bir özeti için bkz. KORKMAZ ALEMDAR r
Basında Kadro Dergisi ve Kadro Hareketi ile ilgili Bazı Görüş­
ler, Kadro, Tıpkı Basım, A.Î.T.İ.A. yyn., 1, Cildin başında, s. 21
-40.
(34) Bkz. Birinci B ö lü m /İk in ci K esim /§ 3.
(35) M ahm ut Soydan’m bazı görüşleri için bkz. Birinci B ölüm /B i­
rinci K esim /§ 3. ve S.G.F.na ilişkin eleştirileri için bkz. YET­
KİN : a.g.k., s. 112, 150, 211, 219

— 122 —
yen, vatandaş faaliyetlerine imkân bırakmayan, bütün is­
tihsal vasıtalarını ve mevzularını münhasıran (üreîtim araç­
larını ve konularını tekel biçim inde) kendi eline geçirme­
ğe azmetmiş mutlak bir devletçilik»
değildir. M ahm ut Bey yazısının sonlarında da,
«... ferdî ve hususî faaliyetler, m illî faaliyet istikamet ve
çerçevesine girince Halk Fırkası devletçiliğini tatbik eden
Türk devletinin himaye ve muavenetinden (yardım ından)
bir an şüphe etmemelidir.»
dem ekteydi. (36)

VI

İşte, bu gibi eleştiriler ve yayınlar sonucunda Kadro dergi­


si kapatılm ış ve Yakup K adri Tiran elçiliği göreviyle T ürkiye’­
den uzaklaştırılm ıştır.
D aha önce de değindiğim iz gibi, Kadro olayı, C .H .F.nm
«halkçılık» ve «devletçilik» ilkelerinin gereği gibi anlaşılm asın­
da ve artık iyice biçim lenm eye başlam ış olan parti devletinin
sınıfsal tem elinin ortaya çıkarılm asında önemli bir ölçüttür.
Ancak bu konuda çözümleyici b ir değerlendirm e yapm adan ön­
ce «İş Bankası» üzerinde de kısaca durm am ız gerekiyor.
Bu banka, 26 Ağustos 1924’de kurulm uştur. Serm ayesinin
250.000 lirası Gazi M ustafa K em al tarafından verilm iştir. (37)
K urucusu M ahm ut Celâl (B ayar)dır. İdare Meclisi Reisliğini

<36) Bu yazı, «Başvekilin M akalesi : F ırkam ızın D evletçilik Vasfı»


ü st başlığı ve «İsmet Paşa H azretleri F ırka P ro gram ındaki
D evletçilik V asfım , K om ünist ve M arksist B ir F ırk an ın Prog­
ram ına H âkim D evletçiliğin Avnı Gibi G österm eğe Yeltenen,
G ayrim esul U nsurların İddialarına Set Çekmiş Oluyor» a lt
bağlığıyla yayınlanm ıştır.
<37) 50, İŞ — 1924 - 1954; İş Bankası yyn., A nkara, 1974, s. 31

_ 123 —
ise 1937’e dek M ahm ut Soydan yapm ıştır. (38) 39)
İsm ail Cem’in Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi’nde be­
lirtildiğine göre, «K urtuluş Savaşından gelm e nüfuzlu politika­
cılar ile sivrilm iş eşraf ve tüccarı biraray a getiren bu özel b an ­
ka devlet gücüyle, kısa zam anda gelişecek ve bu sayede b ir çok
kapitalist im al edecektir. Banka içinde, kendilerini iş h ay atın ın
göbeğinde bulan K u rtu lu ş Savaşı tem silcileri de iş h ay atın ın
tadına kolayca v ara c a k la rd ır... İ ş B a n k a s ı G u r u b u ola­
ra k tanınacak ve bu g urubun adı, a f f a i r i s m e tartışm ala­
rında sık sık işitilecektir:»(40) F alih Rıfkı A tay da Çankaya’da,
«Şöyle bir sistem kurulm ak isteniyordu : D evletin yapacağını
banka yapm alı idi. Şüphesiz arada bankanın yapacağı iş ve
yerli nüfuz kom isyoncuları asıl hisseyi paylaşacaklardı.» dem ek­
tedir. (41)
Bizim için bu çalışm ada önemli olan gerçek şudur : Ele al­
dığımız dönemde İş Bankası, etkin siyasal kişilikleri olanların
yönetim inde ve özel girişim cileri destekleyen bir k uruluştur.

VII

Şimdi, buraya dek söylenenleri topluca değerlendirirsek, şu


gerçeklerle karşılaşırız :

• Başlangıçta gerçekçi b ir yaklaşım olduğu söylenebilecek


olan «halkçılık» ilkesi, giderek toplum sal sınıflaşm ayı yok sa-

(38) B ankanın A na Sözleşm esinde gösterilen k u ru cu la rı ve bu söz­


leşm enin 2. m addesinde b elirtilen am açları için bkz. ay n ı y e r­
de, s. 37 - 38
(39) iş B ankası’nın 1935 yılm a dek olan gelişim i ve girişim leri için
bkz. aynı yerde, s. 225
(40) İSM AİL C E M : Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi, Cem yyn..
İstanbul, 1970, s. 220
(41) FA LİH R IF K I A T A Y : Çankaya, İstanbul, 1969, s. 456

— 124 —
yan bir anlayışa dönüşm üştür.
® «Devletçilik» bu sınıflardan birinin yararına fakat geniş
halk kitlesinin zararına uygulanan bir yöntem niteliğini ka­
zanm akta gecikm em iştir.
• Halkçılık ve devletçilik ilkelerini kendileri açısından yo­
rum layan özel girişim ci kesim, C.H .F.nm yönetici kadroları
içinde bulunm uş ve îş Bankası bu kesim in bir örgütü olm uştur.
@ Aynı yöneticiler siyasal açıdan «otoriter» bir devlet an­
layışına sahip çıkm ışlardır.
• K adrocular, sınıfsız toplum anlayışı açısından «halkçı­
lık»! savunm uşlar, C.H .F.nm «otoriter» devlet görüşünü des­
tekleyip katkıda bulunm uşlar, ancak «devletçilik» anlayışını
özel sektörün çıkarlarını baltalayacak b ir yörüngeye sokm ak is­
teyince, C.H.F.nm bazı yöneticilerinin ve özellikle İş Bankası
G rubunun tepkilerini üzerlerine çekm işler ve bu nedenle de
dergileri kapatılm ıştır.

Ayrıca şu da önemle belirtilm elidir ki, K adrocular, sosyalizm ­


den çok, faşizm den etkilenm iş bulunm aktadırlar. Toplum sal sı­
nıflara ilişkin görüşleri bunun en açık kanıtıdır. B u nedenle de
siyasal rejim açısından özgürlükçü bir düzene, dem okrasiye k a r­
şıdırlar. H er ne kadar bu eğilim leri devrim cilik adına ise de,
sınıfsal gerçekleri yadsıyarak böyle b ir devlet yönetim ini öner­
mek, belli bir sınıf egem enliğinden başka bir gelişme çizgisin­
de sonuçlanacak değildir. Onların, 1932-1935 T ürkiyesi’ndeki te k
kusurları, yalnızca, iktidarda olan sınıfın ekonom ik siyasasının
bazı kötüye kullanılan yönleri üzerinde durm uş olm alarıdır.
U nutm am ak gerekir ki, Musolini ve H itler de h er fırsatta libe­
ralizm i eleştirm işlerdir. K adrocuların İtaly a ve A lm anya’dan
esinlenm iş oldukları ise yadsm am ayacak bir gerçektir. S.S.C.B.-
nden etkilenm elerine gelince, bu konuda söylenecek şey, bu ü l­
kenin rejim inin asıl siyasal yönünden, başka bir deyişle de oto­
rite r yönünden, sonra da «plan» kavram ından etkilenm iş olduk­
larıdır. Çünkü K adrocuların öne sürdükleri görüşler, M arksiz-

— 125 —
m e tüm üyle k a rşıttır. T an er T im ur’un deyişiyle, «K adrocular
M arksizm in tem el kategorisini, sınıf kavgasını reddetm ektedir­
ler.» (42)
İlginç olan ş u d u r : İş Bankası’m n kurucusu ve gerçek yö­
neticisi olan Celal Bayar, 1932-1937 yılları arasında «İktisat Ve­
k ile d ir. Bu, devletçiliğin Celal B ayar tarafından uygulanm ası
dem ektir. Celal B ayar 1937-1939 yılları arasında da «Başvekil»
olacaktır. Celal B ayar’m bu görevleri konusunda D r. B oratav di­
yor k i : «İş Bankası gurubunun en önem li siması iken serm aye
çevreleri ile kurduğu yakın bağların koparılm ası anlam ına gelir
m i? Biz, bu kanıda değiliz. Kanım ızca, Celal Bayar, 1930’u izle­
yen yıllarda rejim in ayakta durabilm esi için tarih î ve objektif
b ir zorunluluk halini alan devletçi politikaların kontrolsüz ve öl­
çüsüz dozlarda gelişmem esini sağlam ak m isyonunu ifa etm ek
(görevini yerine getirm ek) durum unda idi ve bunu da başarıyla
gerçekleştirdiği söylenebilir... devletçilik 1939’a kadar, İş B anka­
sı gurubunun en seçkin tem silcisinin sorum luluğu ve ölçülü yö­
netim i altında yürütülm üştür.» (43)

(42) T İM U R : a.g.k., s. 218. A ncak T im u r’a göre. K adrocular özel


serm ayeye k arşı çık tık ların d an faşist de değillerdir.
<43) Y akup K adri K araosm anoğlu, Celal B ay ar’ın İk tisat V ekilliği­
ne atanm asını şöyle an la tır : «İş B ankası U m um M üdürü Celâl
B eyle (B ayar) İdare Meclisi Reisi S iirt m illetvekili M ahm ut
Beyin, birkaç günden beri âdeta bizlere görünm ekten çekinir
gibi Y alova’ya gidip gelişlerini, bir-iki saat A ta tü rk le tem as e t­
tik ten ve kısa b îr süre Ç ınaraîtı kahvesinde ‘rautad zevat’ (her
zam anki kişiler) ile başbaşa verip k o n u ştu k tan sonra, akşam a
kalm aksızın hem en İstan b u l’a dönüşlerini görerek o m eselele­
rin İş B ankasıyle İsm et Paşa ya da h ü k ü m et arasında b ir an-
laşm am azlıktan çıkm ış olabileceğini tah m in ediyordum ... M ustafa
Ş eref b ir ik tisat profesörü id i... b ir çeşit güdüm lü ekonom i po­
litik asın a m eyilli oluşu da iş âlem inde b irtak ım tepkilere yol
açm ış b ulunuyordu. Böylece İk tisat V ekâleti sanayileşm e ve eko­
n om ik gelişme ham lelerim izi destekleyecek y erde köstekleyen b ir

— 126 —
İşte, önce tek-parti sistem inde ve bununla iç içe olarak par­
ti devletine geçiş sürecinde ve halkçılık ile devletçilik ilkeleri
çerçevesinde C.H .F.nm genel sınıfsal yapısı budur.

h ü küm et cihazı la n m n ı (sanısını) u yandırm aya başlam ıştı.


Oysa, öte yanda b ir İş B ankası vard ı ki, hem en b ü tü n sınaî ve
ticarî teşebbüslere yard ım etm ekte ve h a ttâ çoğuna bizzat k a tıl­
m aktan geri k alm am akta idi. Bu m alî m üessesenın başında bu­
lu n an M ahm ut Celâl B eyden başka biri değildi. Şu halde Celâl
B eyin m em leketin en yetkili iktisatçısı olduğuna inanm ak lâ­
zım gelmez m iydi? İtira f ederim ki A tatü rk de buna inanmış-
ve bu inancını b ir çok vesilelerle açıklam ıştır... A ta tü rk ... İ k ti­
sat V ekâleti-İş B ankası m eselesini, M ustafa Şeref B eyin istifası
ve yerine M ahm ut Celâl (B ayar) B eyin getirilm esi su retiy le
k endi bildiği gibi h alletm iştir...» (Politikada..., s. 131)

— 127 —
Üçüncü Kesim

PARTİ VE D EVLETİN B İR LEŞTİR İLM ESİ

C.H.P.nin 1935 yılında toplanan kurultayında, parti prog­


ram ve tüzüğündeki değişiklikleri açıklayan parti genel sekre­
teri Recep Peker şöyle diyordu:
«Yeni programın göze çarpan ve kendini duyuran başlıca
farikası (ayırıcı özelliği) yeni Türkiye’de zaten baştan beri
devletle bir ve beraber çalışan Cumhuriyet Halk Partisi
varlığının devlet varlığı ile biribirlerine daha sıkı bir suret­
le yaklaşmasıdır.» (1)
Peker bu yakınlaşmanın C.H.P.nin yeni benimsenecek olan
altı ilkesi nedeniyle gerçekleşeceğini söylemekteydi. Peker’e gö­
re, parti o güne dek izlemiş olduğu çizgiyi artık devlete «mal
e tm e k le y d i (2). Peker’in Almanya’da çıkan bir dergide yayın­
lanan «Uluslaşma - Devletleşme» adlı makalesinde belirttiği

(1) RECEP P E K E R : «1935 C.H.P. K u ru ltay ın d ak i Söylevi»; Ülkii,


C. V, sayı 28, H aziran 1935, s. 248
(2) aynı yerde, s. 250

— 128 —
üzere ise, «Türkiye’de parti, yurdun tek ulusal partisi, devleti ve
ulusu birbirine» bağlam aktaydı. (3)
F akat «devlet» nedir? Daha doğrusu, C.H.P. yöneticileri
devlet kavram ından ne anlam ışlardır? P a rti ve devletin birleş­
tirilm esi sözkonusu olduğuna ve bu birleşm e «resmen» de 1
H aziran 1936 günlü genelgeyle gerçekleştirildiğine göre (4),
«parti» ile kaynaşan bu «devlet» nasıl algılanm ış ve tanım lan­
m ıştır? Öte yandan bireyin bu devlet karşısındaki konum u ne­
dir?
İşte, bu sorulara verilecek y anıtlar C.H .P.nin 193S’da «res­
men» uygulam aya koyduğu devlet anlayışının tanım ının Öğele­
rini oluşturacaktır.

II

A tatü rk tarafından 1936 yılında görevden uzaklaştırıhnca-


ya dek, aynı zam anda C.H.P.nin bir ideologu gibi çalışan ve
b ir parti kuram ı geliştirm ekte en önemli rolü oynayan Recep
P e k e r için, « İ n s a n lı ı ğ ı n e n b ü y ü k e s e r i d e v l e t -
t i r.» (5) T ürk devleti ise, uluslagarak birliğe ulaşmış, sınıflaş­
m ayı engelleyerek sınıf devleti olm aktan kurtulm uştur. K aldı
ki, C.H.P.nin devlet anlayışı, m odern devlet anlayışının b ir
yankılanışıdır. Ç ünkü batıda feodal, liberal devlet aşam aların­
dan geçen ve son olarak da bir sınıf devletine dönüşen «dev­
let», T ürkiye’de sınıf tem eline dayanm am ış, fakat ulusal olmuş­
tur. (6)
Devlet ve birey arasındaki ilişkiye gelince; yine P ek er’e
göre, « İ n s a n l a r , t e k t e k b a k ı l d ı ğ ı z a m a n d e ­
ğ e r l e r i s ı f ı r d ı r.» (7) Demek ki, bireyin ancak devlet için-

(3) Ü lkü, C. VII, sayı 41, Tem m uz 1936, s. VII


(4) Bkz. bu bölüm de Kesim B ir/§ 1. Giriş
<5) «Uluslaşma - Devletleşme», s. I
(6) aynı yerde, s. IV
<7) PE K E R : a..g.k., s. 46

— 129 — F. : 9
de bir toplum sal varlık olarak değeri sözkonusu olabilm ektedir.
H ak ve özgürlükler, toplum un iradesini dile getiren T.B.M.M.
aracılığıyla belirlenir. Bu konuda ulusun çıkarları tem el ölçü­
dür. Liberalizm de hak ve özgürlükler insan olm anın b ir sonu­
cudur. T ürkiye’de ise y u rttaş olm aktan kaynaklanır. Y urttaş ise
kollektif değerlerin hizm etindedir. (8) «Millî birliğin bir tek ve
klavuz teşekkülü» olan C.H.P.nin «delâletiyle» (aracılığı ve yol
göstericiliğiyle) «hayvani ferdiyetim izi m illî şahsiyetim iz içinde
ve canavarca oburluklarım ızı kökünden kesen bir sosyal düzen»
gerçekleştirilm ektedir. (9)
T ürk devletinde en önemli ülkü, ulusal birliktir. Çünkü
dağılan çöker, bu nedenle de «daima bir, daim a toplu» ol­
m ak, (10) «tek b ir kalb gibi» çarpm ak gerekir. (11) Bu birliği
C.H.P. sağlam aktadır. Bu nedenle de C.H .P.nin yalnızca adı
«parti»dir, yoksa o, «bütün m illeti aynı hedef istikam etinde top­
layan muazzam b ir aile kucağı»dır. (12) ism et İnönü’nün 6 M art
1939’da İstanbul Üniversitesi öğrencilerine verdiği söylevde be­
lirttiği üzere, C.H.P. «m em leketin b ü tü n m enfaatlerini ve bü­
tü n evlâtlarını kucaklayan bir siyasî aile haline gelmiştir.» (13)
Başbakan Dr. Refik Saydam ise 28 Mayıs 1939’daki C.H .P.nin
5. K urultayında şöyle dem ekteydi: «C.H.P. demek, T ürk m illeti
dem ektir ve C.H.P. demek, T ürk devleti dem ektir; bu mefhum-

(8) YAVUZ A B A D A N : «Siyasî H ay atta Ü lkünün Gerçekleşmesi»;


Ü lk ü -Y e n i Seri, 1 İk in citeşrin 1941, sayı 3, s. 2
(9) PEYAMİ S A F A : «Cemiyet, P arti, İdeal»; Cum huriyet, 13 M a­
yıs 1939
(10) RECEP P E K E R : «Yeni H alkevlerini Açma Nutku»; Ü lkü, C.
VII, sayı 37, M art 1936, s. 5
(11) ŞÜKRÜ K A Y A : «H alkevlerinin 5. Açılış Y ıldönem indeki Söy­
levi»; Ü lkü, C. IX, sayı 48, M art 1937, s. 4
(12) YUNUS N A D İ: «C.H.P. K urultayı»; C um huriyet, 26 B irincikâ-
n u n 1938
(13) Ülkü, C. X III, sayı. 74, N isan 1939, s. 99

— 130
lar birbirine o kadar sıkı bir şekilde bağlıdır ki, birini diğerin­
den ayırm ak imkânsızdır.» (14) Bu sonuca ulaşılm asının ^gerekli
olduğunu da, İsm et İnönü daha önce, 26 Mayıs 1935’deki C.H.P.
K urultayını kapatırken yaptığı konuşm ada belirtm iş bulunu­
yordu :
«Gerek devrim prensiplerinde, gerek devlet idaresinde bütün
ulusu kucaklayan bir partinin temel programının egemen
olması, işlerin hem sağlamlığı, hem de bir ana yolda şaş­
madan ve şahıslarla ilgili olmayarak, durmayarak yürüme­
si için esas şarttır.«(15)
İşte, bu anlayış çerçevesinde, İsm et İnönü’nün 1 H aziran
1936 günlü genelgesiyle; içişleri bakam , parti genel sekreteri;
illerin valileri, parti il başkanları; denetçiler, bölgelerinde parti,
denetçileri yapılarak ve arkasından da C.H .P.nin ilkeleri A naya­
saya konularak, parti-devlet birliği gerçekleştirilm iş bulunm ak­
tadır.

III

B u açıklam alarım ıza göre ortaya çıkan sonuçlar şö y le d ir:

• C.H.P. T ürkiye’de sınıfsız b ir toplum olduğunu savun­


m uştur.
Oysa sınıfsız bir toplum olam ayacağı apaçıktır.
• C.H.P. tüm ulusu tem sil ettiğini öne sürm üştür.
Oysa özellikle devletçilik uygulam ası, C.H .P.nin hangi sı­
nıfsal tem ele dayanm aya başladığını açıkça gösterm iş
bulunm aktadır.

(14) Ülkü, C. X III, sayı 76, H aziran 1939, s. VII


(15) Ü lkü, C. V, sayı 28? H aziran 1935, s. 245

— 131 —
• C.H.P. kendisini devletle birleşip bütünleşm iş varsaym ış-
tır.
Bu nedenle de devletle birleştiği varsayılan, gerçekte b ir
parti değil, b ir toplum sal sınıf olm uştur.
Ne v a r ki, tüm bu gelişm eler T ürk devletinin siyasal olu­
şum unun tam am lanm ası olarak tanım lanm ıştır. (16)

(20) NTJSRET K Ö Y M E N : «Kemalizm ve Politika Bilgisi;» Ülkii,


C. VII, sayı 41, Tem m uz 1936, s. 321

— 132 —
İKÎNCl BÖLÜM

Devrimler
Ve
Günlük
Yasam
Birinci Kesim

□EVRİM LERİN TEM ELLER İ VE AMAÇLARI

§1.

ULUSÇULUK

Ulusçuluk, C um huriyet Dönemi devrim lerinin en önemli te ­


m elidir. B ir başka açıdan bakıldığında ise, ulusçuluğun kendisi
de bir anlam da b ir devrim dir.
A tatü rk ulusçuluğu, ulusal devletin tam anlam ıyla ve ulu­
sal bilinçle gerçekleştirilm esini amaçlamış, bu nedenle de Os­
m anlılığa, feodal k alıntılara karşı olmuş, ama yine aynı nedenle
de birleştirici olmak en büyük özelliğini oluşturm uştur. Öte
yandan Ulusal K urtuluş Savaşı ile birlikte gelişen bu ulusçuluk
anlayışı, doğası gereği anti-em peryalist olm uştur. Bu gelişim
çizgisi onu «yeni ulusçuluk» kuram ının öncüsü durum una ge­
tirm iş bulunm aktadır.
Dr. Em re K ongar’m deyişiyle, «Batı toplum larını andıran

— 135 -
çağdaş bir yapı yaratm aya yönelik b ü tü n devrim ler, güçlü bir
ulusçuluk havası içinde gerçekleştirilm iştir.» (1)

II

C um huriyetin en önemli tem eli olan «ulusçuluk» üzerinde


ayrıca durm ayacağız. K aldı ki, hangi koşullar içinde geliştiği
düşünüldüğünde, A tatü rk ulusçuluğunun anlam ı tartışm asız bir
biçimde kendiliğinden apaçıktır.
Buna karşılık, Osm anlılık anlayışının Osmanlı D evletinin
söm ürgeleşm esiyle eşanlam lı olduğunu, Osm anlılık içinde T ürk
ulusunun uluslaşm asının engellenm iş bulunduğunu anım satm ak
isteriz. B unun içindir ki, Ziya Gökalp, «Bu m illetin yakın bir
zam ana kadar kendisine m ahsus (özgü) b ir adı bile yoktu. T an­
zim atçılar ona : (Sen yalnız Osmanlısm. Sakın başka m illetlere
bakarak sen de m illî bir ad isteme! Millî bir ad istediğin daki­
kada Osmanlı İm p aratorluğunun yıkılm asına sebep olursun.)
dem işlerdi. Zavallı T ü rk vatanım ı kaybederim korkusuyle (Val­
lahi T ürk değilim, O sm anlılıktan başka hiçbir İçtimaî züm reye
m ensup değilim.) demeğe m ecbur edilmişti.» demiş bulunm ak­
tadır. (2) Bu tu tu m u n ise, ulusal bilinci nasıl körleştirecek ol­
duğu kendiliğinden ortadadır. Oysa ulusal devletin ilk koşulu,
ulusal bilinçtir. İşte, ele aldığım ız dönem içinde gerçekleştirilen
T ürk Dil D evrim i ile T ürk Tarih D evrim inin amacı bu bilincin
gelişmesini ve kökleşm esini sağlam ak olm uştur.

(1) EMRE K O N G A R : İm p arato rlu k tan G ünüm üze T ürk iy e'n in


Toplum sal Yapısı, 3. Basım , Bilgi yyn., A nkara, 1979, s. 143
(2) ZİYA G Ö K A L P : T ürkçülüğün Esasları, 3. Basım, V arlık yyn.,
İstanbul, i 958, s. 34

— 136 —
§ 2.

BATILILAŞMA - ÇAĞDAŞLAŞMA

D evrim lerin bir başka ve belirleyici özelliği de, batılılaş­


ma ve bu yolla çağdaşlaşma isteğidir. Şapka, hukuk, harf, ka­
dın hakları gibi devrim lerin tem elindeki düşünce, batılılaşm a
ve çağdaşlaşmadır.
Burada, yönetici kadronun yetişme biçim inin bu konuda e t­
kili olduğu söylenm elidir. Hem en tü m ünün batılı bir eğitim
görm üş olması, devrim lerin bu çizgiyi izlemesinde önemi yad-
sm am ayacak bir ağırlık taşım ıştır. F ak at daha da önemlisi, ele
aldığım ız bu dönemde -kuşkusuz 1923-1930 arasında da- gerek
bilimsel, gerek teknolojik ve gerekse kü ltü rel açıdan en ileri
toplum larm batılı olması, bunların bir m odel olarak ele alınm a­
sını gerektirm iş olmasıdır, Bilittısel - pozitivist düşüncenin
b atıda gelişmiş olmasının bu alanda en önemli etken olduğunu
söyleyebiliriz.

C um huriyet dönemi batılılaşm a girişim leriyle Tanzim at dö­


nemi batılılaşm a girişim leri arasında önemli ayrılıklar bulundu­
ğunu da görmekteyiz. G erçekten de her şeyden önce, C um huri­
yetin batılılaşm ası Osmanlıcı değil, ulusçudur. İkinci olarak,

— 137 —
Tanzim atçılar gibi, k u rulu düzenin reform larla yaşatılm ası
am açlanm am ış, tüm üyle tersine yeni bir devlet ve toplum düze­
ni gerçekleştirilm ek istenm iştir. En önemlisi ise, Tanzim at batı­
lılaşm ası söm ürgeleşm e anlam ına gelirken, C um huriyette siyasal
ve ekonomik açıdan tam bağımsız ve ulusal b ir devlet am açlan­
m ış olmasıdır.

II

Batılılaşm a-çağdaşlaşm a çerçevesinde düşünüldüğünde, en


önemli gelişme, C um huriyetin layiklik anlayışında görülür.
Islâm iyetin b ir din olmasının yanı sıra, aynı zam anda hem
kam u ve hem de özel hukuk alanını düzenleyen bir yapıda ol­
ması; bu alanlara ilişkin dinsel kurallar bütününün çağın geri­
sinde kalm ış bulunduğunun düşünülm esi, layik devlet düzenine
geçilm esinin ilk nedenidir. Ancak bunda, Osmanlı D evletinin
teokratik özelliklerinin bulunm uş ve T ürkiye C um huriyetinde
Osm anlılık ile tüm ilişkilerin koparılm ak istenm iş olmasının da
küçüm senem eyecek bir etkisi olmuş olsa gerektir.
B ir başka önemli olgu da, model olarak ele alm an çağdaş-
ileri batı toplum larınm layik bir düzene sahip bulunm alarıdır.
Batı toplum larm da layikliğin burjuvazinin bir ideolojisi olma­
sı, burjuvazinin feodal sınıfa karşı bu ideolojiyi benim seyerek
geliştirm iş bulunm ası da, ülkem izde 1923 İzm ir İktisat Kong­
re sin d e n bu yana geliştirilm ek istenen ulusal burjuvazi açısın­
dan da tu tarlı bir uygulam a olm uştur.
Layiklik anlayışının ilk doğal sonucu hukuk devrim idir. Bi­
lindiği gibi, T ü rk M edenî K anunu, İsviçre’den; T ürk Ceza K a­
nunu, İtaly a’dan, Ceza M uhakem eleri U sulü K anunu, A lm anya’­
dan ve H ukuk Usulü M uhakem eleri K anunu, İsviçre’den alın­
m ıştır. Bu durum , batılılaşm a ve layiklik arasındaki sıkı ilişki­
yi bir başka açıdan daha gözler önüne serm ektedir. T ürk M e­
denî K anunu’nun o zam anki A dalet B akanı M ahm ut E sat (Boz-

— 138 —
k u rt)u n imzasını taşıyan gerekçesi, bu konuya ışık tutacak ni­
teliktedir. Bu gerekçede:
«Hayat yürür; ihtiyacat süratle değişir, din kanunları, mut­
laka ilerleyen hayatın huzurunda şekilden ve ölü kelime­
lerden fazla bir kıymet, bir mânâ ifade edemezler. Değiş­
memek, dinler için bir zarurettir. Bu itibarla dinlerin sadece
bir vicdan işi olarak kalması, asrı hazır medeniyetin esasa-
tından ve eski medeniyetle yeni medeniyetin en mühim fa­
rikalarından birisidir. Esaslarım dinlerden alan kanunlar
tatbik edilmekle oldukları camiaları nazil oldukları iptidaî
devirlere bağlarlar ve terakkiyata mâni bellibaşlı müessir
ve âmiller sırasında bulunurlar...»(1) (*)
denildikten sonra, çağdaşlaşm anın batılılaşm a anlam ına geldiği
ve çağdaşlaşıp batılılaşm anın kesin bir zorunluluk olduğu ise
şu sözlerle b e lirtilm iş tir:
«... Türk milletinin kararı muassır medeniyeti bilâ kaydü
şart tekmil prensipleri ile kabul etmektir... muassır mede­
niyeti almak ve benimsemek kararıyle yürüyen Türk m il­
leti, muassır medeniyeti kendisine değil, kendisi muassır
medeniyetin icabatma her ne bahaya olursa olsun ayak uy­

(1) «Türk K anunu Medenîsi», 4 Nisan 1926’da yayınlanm ış, 4 Ekim


1926’da y ü rü rlü ğ e girm iştir.
(*) «Yaşam yürür; gereksinmeler hızla değişir, din yasaları, her ne
olursa olsun ilerleyen yaşam karşısında biçimden ve ölü sözcük­
lerden fazla bir değer, bir anlam taşımazlar. Değişmemek din­
ler için bir zorunluluktur. Bu nedenle dinlerin yalnızca bir vic­
dan işi olarak kalması, şimdiki yüzyıl uygarlığının temellerin­
den ve eski uygarlıkla yeni uygarlığın en önemli özelliklerin­
den birisidir. Temellerini dinlerden alan yasalar uygulanmakta
oldukları toplulukları ortaya çıktıkları ilkel dönemlere bağlar­
lar ve ilerlem eye engel belli başlı etken ve nedenler arasında
bulunurlar...»

139 —
durmak mecburiyetindedir. Yaşamak kararında olan bir
millet için bu şarttır...»(*)
İleri bir toplum olm anın genel koşulu açıklanırken de :
«Asrı hazır medeniyetine mensup devletlerin ilk farikası din
ile dünyayı ayrı görmektir.» (**)
denilm ektedir.

III

1930 yılm a dek, eğitim birliğine gidilmesi (1924), hilâfetin


kaldırılm ası (1924), Şeriye ve Evkaf V ekâletinin kaldırılıp yar­
gı birliğinin sağlanm ası (1924), şapka ve giysilerle ilgili yasanın
uygulam aya konulm ası (1925), tekke, zaviye ve tü rbelerin kapa­
tılm ası (1925), A nayasadan dinsel hüküm lerin çıkarılm ası
(1927), batı sayı sistem inin benim senm esi (1928), L atin alfebe-
sinin uygulanm asına geçilmesi (1929), hep batılılaşm a-çağdaşlaş-
m a am acıyla gerçekleştirilm iş bulunuyordu. 1930’dan sonra ise,
m etre ve kilo birim leri benim senm iş (1931), soyadı yasası kabul
edilm iş (1934), kadınlara m illetvekili seçme ve seçilme hakkı
tanınm ıştır (1934). Tüm bunların, ayrıca batılılaşm a ve çağ­
daşlaşm ayı am açlayan öteki birçok uygulam anın sonucunda ül­
kemizin çehresi değişmeye başlam akta geçikm em iştir.

(*) «... Türk ulusunun kararı çağdaş uygarlığı kayıtsız şartsız tüm
ilkeleriyle kabul etmektir... çağdaş uygarlığı almak ve benim­
semek kararıyla yürüyen Türk ulusu, çağdaş uygarlığı kendi­
sine değil, kendisi çağdaş uygarlığın gereklerine her ne paha­
sına olursa olsun ayak uydurmak zorundadır. Yaşamak kara
rında olan bir ulus için bu gereklidir...»
(**)«Bu yüzyılın uygarlığından olan devletlerin ilk ayırıcı özelliği,
din ile dünyayı ayrı görmektir.»

_ 140 -
§ 3.

AZGELİŞMİŞLİK VE DEVRİMLER

Tüm bu devrim ci girişim lerin gerçekte tek bir ortak am acı


v a r d ı r : T ürkiye’nin azgelişmişliğini aşmak, yenmek! Uluslaş­
ma, batılılaşm a-çağdaşlaşm a isteğinin dayandığı tem el düşünce
budur.
Hem en belirtelim ki, «azgelişmişlik», kavram olarak, ancak
ikinci D ünya Savaşının bitim inden sonra ortaya atılm ıştır. Bu
nedenle C um huriyet devrim lerinin ülkenin azgelişmişliğini aş­
m aya yönelm iş olduğunun ileri sürülm esi, belki de ilk bakışta
şaşırtıcı gelecektir. Ne var ki, M ustafa K em al Paşa daha 4 Ocak
1922’de Hâkimiyeti Milliye gazetesinde A frika’dan söz ederken
şöyle demiş bulunuyordu :
«...Afrika insanları belki hürriyeti şahsiyelerini daha evvel
idrak etmişlerdi. Fakat fırsat bulamadılar; müstevliler ve
onların mütecaviz orduları kendilerini tazyikten hiç bir va­
kit hali kalmadı. Fakat bu tazyik ne kadar kuvvetli olursa
olsun, bu fikir hareketine karşı duramayacaktır. İnsanlığa
müteveccih fikir hareketi ergeç muvaffak olacaktır. Bütün
mazlum m illetler bir gün zalimleri mahv ve nâbut edecek­
tir. O zaman dünya üzerinden zalim ve mazlum kelimeleri

— 141 —
kalkacak, insanlık kendisine yakışan bir haleti içtimaiyyeye
mazhar olacaktır. Bizim milletimiz o zaman bu gayeye va­
sıl olan milletler arasındaki tekaddümiyle iftihar edecektir.
Bugün aralarında tecanüs bulunduğunu gördüğümüz
devletler mazlumları daha sıkı zinciri esarette bulundurmak
ve bu suretle onların emeklerinden ettikleri istifadelerle
zevklerini tatmin etmek için aralarında bir çok muahedeler
yapmışlardır. Fakat bu muahedeler kıymetli olmayan kâğıt
parçasından başka bir şey değildir...»(1)
1933’de ise Gazi şöyle diyordu :
«Bugün, güllün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün
şark milletlerinin uyanışlarını da öyle görüyorum. İstiklâl
ve hürriyetine kavuşacak olan çok kardeş millet vardır...
müstemlekecilik (söm ürgecilik) ve emperyalizm yeryüzün­
den yok olacak ve yerlerine m illetler arasında hiç bir renk,

(1) H IF Z I TOPUZ : Kara Afrika, M illiyet yyn., İstanbul, 1971, s. 17


(*) «... Afrika insanları belki kişisel özgürlüklerini daha önce an­
lamışlardı. Fakat fırsat bulamadılar; istilacılar ve onların sal­
dırgan orduları onlara baskı yapmaktan hiçbir vakit geri kal­
madı. Fakat bu baskı ne denli güçlü olursa olsun bu fikir ha­
reketine karşı duramayacaktır. İnsanlığa yönelik fikir hareke­
ti er geç başarılı olacaktır. Bütün mazlum (zulüm gören) ulus­
lar bir gün zalimleri (zulmedenleri) yok edeceklerdir. O za­
man dünya üzerinden zalim ve mazlum sözcükleri kalkacak,
insanlık kendisine yakışan bir toplumsal duruma erişecektir.
Bizim ulusumuz o zaman bu amaca ulaşan uluslar arasındaki
önceliğiyle övünecektir.
Bugün aralarında türdeşlik gördüğümüz devletler, maz­
lumları daha sıkı tutsaklık zincirinde bulundurmak ve bu yol­
la onların etneklerinden sağladıkları yararlarla zevklerini gi­
dermek için aralarında birçok anlaşma yapmışlardır. Fakat bu
anlaşmalar değerli olmayan kâğıt parçasından başka bir şey de­
ğildir...»

— 14 2 —
din ve ırk farkı gözetmeyen bir ahenk ve işbirliği çağı hâ­
kim olacaktır.» (2) (3)
Şu halde, A tatü rk daha değişik bir term inoloji kullanm ış
olsa da, «gelişmişlik X azgelişmişlik» karşıtlığını belirtm iş, da­
hası bunun em peryalizm le olan ilgisini belgelem iş bulunm akta­
dır.

II

Azgelişmiş b ir ülkenin özelliklerini burada anım sayacak


olursak, devrim lerin bu özellikleri ortadan kaldırm ayı amaçla­
dığı daha açık bir biçimde görürüz. Bilindiği gibi, azgelişmiş
bir ülke ötekilerinden şu özelliklerle ay rılır :
1 — Beslenme olanaklarının (besleyici ü rünlerin) yeter­
sizliği,
2 — Toplumsal, bedensel (fiziksel) ve zihinsel yetersizlik­
lerin önemli ve tehlikeli boyutlar kazanm ası, okum a - yazm a
bilm em e oranının yüksekliği, toplu hastalıklar ve çocuklarda
görülen ölümde yüksek oran,
3 — K aynakların gereği gibi değerlendirilem em esi ya da

(2) CAVÎT ORHAN T Ü T E N G İL : Azgelişmiş Ülkelerin Toplumsal


Yapısı, İstanbul, 1966, s. 6 - 7
(3) Kaldı ki, T üten g il’in de belirtm iş olduğu gibi, ülkem iz azgeliş­
m işliği yenm e savaşında öncülük yapm ış b ir ülkedir. N itekim ,
M ustafa K em al P a şa ’m n 1922 yılında söylem iş o ld u ğ u : «Türki­
y e’nin bugünkü m ücadelesi yalnız kendi nam ve hesabına ol­
saydı belki daha kısa, daha az k an lı olur ve daha çabuk bite­
bilirdi. T ürkiye azîm ve m ühim b ir gayret sarfediyor. Çünkü
m üdafaa ettiği (savunduğu) b ü tü n Imazlum milletlerin, b ü tü n
Şark ın dâvasıdır ve b u n u nihayete getirinceye k ad ar T ürkiye,
kendisiyle b erab er olan Şark m illetlerin in b erab er yürüyeceğin­
den em indir.» (TÜTENGÎL : a.g.k., s. 6) sözleri b u n u n açık k a­
nıtıd ır.

143 —
kaynaklarla ilgili savurganlığın büyük boyutlara ulaşması,
4 — Tarım kesim inin çok geniş olmasına karşılık, tarım sal
üretim in düşüklüğü,
5 — K ent nüfusunun toplam nüfusa oranının çok düşük
olması ve «orta sınıfsın çok zayıf bulunm ası,
6 — Sanayileşm enin dar b ir bölgede sınırlı b ir biçimde or­
taya çıkmış olması ve bunun bile tam am lanm am ış bulunm ası,
7 — Üçüncü sektörün asalak bir durum a gelmesi ve gide­
rek büyüm esi,
8 — Kişi başına düşen ulusal gelirin çok az olması,

(4) B u özelliklere daha fazla açıklık getirm ek için G. Cazes ve J-


Domingo’nun o rtak çalışm aları olan Azgelişmişliğin Kriterleri
(Le Critieres du Sous-Developpement Geopolitique du Tiers-
Monde, B real, 1975, s. 18-20) adlı y apıta başvurm ak gereklidir.
Y apıtın «Azgelişmişliğin K lasik G östergeleri ve Ö lçütleri» bö­
lüm ünde aşağıdaki yaklaşım a rastlan m ak tad ır :
«a) D em ografik d ü z e n le m e : Doğum oranının artışı, doğur­
ganlık, çocuklarda görülen ölüm o ran ın ın yüksekliği, ortalam a
yaşam a süresinin kısalığı, toplum genelinde genç kuşağın ora­
nı ve işsizlik ve çalışam az d urum da olm a oranının yüksekliği,
b) T üketim le ilgili d u r u m : N iteliksel ve niceliksel olarak
beslenm enin yetersizliği, m ekanik en erji tü ketim inin kişi ba­
şına düşen ortalam asının düşüklüğü,
c) E konom ik örgütlenm e ve ü retim i içeren olaylar: Ö bür sek­
törlere oranla birinci sektörün geriliği, üçüncü sektörün asalak
hale gelmesi, bu sektörün belirli k o lların ın iç içe oluşu, ekono­
m ik yapının kendi içinde b irb irin e k ö tü b ir şekilde bağlanm a­
sı, düşük ü retim in yaygınlık kazanm ası, ark aik teknik, düşük
randım an, ham m adde dışsatım ının ağır basması, serm aye b iri­
kim inin çok düşük b ir düzeyde olması ve üretim e dönük y atı­
rım ların yetersizliği,
d) Sosyolojik d ü z e n le m e : Yaşam düzeyinin düşüklüğü ve
kişi başına düşen o rtalam a ulusal gelirin zayıflığı (yetersizli­
ği), toplum sal yapının parçalanm ışlığının açıkça görülm esi, o r­
ta sınıfın olm am ası ya da çok zayıf olması, işsizliğin ve kötü
iş k o şullarının yaygınlığı, k ü çü k yaştak i çocukların çalışm a ora-

__ 144 __
9 — İşsizliğin yaygınlaşması, kötü iş koşulları ve gizli iş­
sizliğin büyümesi,
10 — Ekonomik koşulların dışa bağım lı olması,
11 — Toplum sal dengesizliğin tehlikeli boyutlara ulaşm ası,
12 — Toplum sal ve ekonom ik yapının büyük ölçüde parça­
lanm ış olması (hem feodal, hem kapitalist yapıların bulunm ası),
13 — N üfus patlam ası,
14 ■
— Toplum sal ve ulusal bilinçlenm e düzeyinin yetersiz­
liği,
15 — K adının farklı statüsü,
16 — Altyapı yatırım larının gerçekleştirilem em iş olma­
sı. (4)

m nm yüksekliği, kadm h ak ların ın kısıtlı olması ve k a d ın ların


bağım lılığı, okum a yazma bilm eyenlerin yüksekliği, sağlık hiz­
m etlerinin yetersizliği, sosyal y ard ım ların eksikliği,
e) Siyasal düzenlem e: O t o r i t e r r e j i m t i p i ­
n i n s ı k l ı ğ ı , ekonom ik ve diplom atik bağım lılık, eko­
nom ik d u rgunluk kargısında politik bilinçlenm e düzeyinin eko­
nomiye a>ak uyduram am ası,
f) A lansal d ü zen lem e: Ulusal bölgeler arasında ekonom ik
sirkülasyon (yayılım ) ve ulaşım ın ve altyapı yatırım larının y e ­
tersizliği nedeniyle iyi b ir b ü tü n lü k kurulam ayışı, kıyı bölge­
lerinin büyüm esi, ara bölgelerin parçalanm ışlığı ve b irbiriyle
karşıt b ir görünüm alması, büyük yerleşim m erkezlerinde eko­
nom ik toplaşm a ve insangücü yığılm ası.
Y ukarıdaki göstergelere, günüm üz sosyo-ekonomik koşulla­
rı doğrultusunda iki önemli ölçüt daha eklenm iştir :
B irinci ö lç ü t: Elde m evcut finansın (p ara), uluslararası
p arala r k arşısındaki düzensizliği ve çeşitli düzenlem elerle değe­
rini y itirm esi...
îkinci ö lç ü t: Teknolojik so rundan ortaya çıkm aktadır. B u­
rada sadece gerikalm ışlık sözkonusu değildir. Örneğin, ilkel te k ­
nik, araştırm a yetersizliği, yeniliği yayam am a gibi. B unun dı­
şında teknolojik yönden gittikçe dışa bağım lılık sözkonusudur.»
(CEZMİ S E V G İ: Azgelişmişliğin Coğrafyası - Ekonomik ve
Sosyal, Kuramsal v e Alansal Yaklaşımlar, ders notu, teksir, İz­
mir, 1982, s. 60-61)

__ 145 _ F. : 10
Şu halde, ülkem izde, ister feodal ve teokratik yapıyı de­
ğiştirm eye yönelik olsun, ister kadınlara eşitlik tanınm ası ol­
sun, ister harf devrim i olsun, isterse öteki ve ekonomik yönü
ağır basan devrim ler olsun, tüm ünün tem el am acının T ürkiye’­
yi azgelişm işlikten k u rtarm ak olduğu tartışm asız bir gerçektir.

III

Ne var ki, T ürkiye’nin istenilen bir biçimde kalkm am a-


mış olduğu, azgelişm işliğin çem berini kıram adığı ortadadır. Bu
başarısızlığın gerçek nedeninin anlaşılabilm esi, azgelişm işliğin
kökeninin doğru saptanm asına bağlıdır. D aha başka bir deyişle
de, b ir ülkeyi azgelişmiş yapan bu özelliklerin neden ortaya
çıktığının bilinm esiyle, bu başarısızlık gerçekçi bir biçimde çö­
züm lenm iş olacaktır. Şim dilik tek p a rti yönetim inin dev­
rim ci girişim lerinin « o b j e k t i f » olarak hangi am açla ger­
çekleştirilm ek istendiklerim belirtm ekle yetinm iş bulunuyoruz.

— 146 —
îkinci Kesim

GÜNLÜK YAŞAMDAN K E S İT LE R

G iderek bir p arti devleti rejim ine dönüşen tek p arti yöne­
tim i, 1923 yılında başlatılan çağdaşlaşm a - batılılaşm a girişim ­
lerini, ele aldığımız dönemde de, biraz önce değinmiş olduğumuz
gibi, özellikle A ta tü rk ’ün ölüm üne dek sürdürm üştür. B unun
sonucunda da ülkem izin genel görünüm ünün değişmiş olduğu
b ir gerçektir. Buna karşılık, Ulusal K urtuluş Savaşındaki ön­
cülüklerini C um huriyet döneminde, daha başka bazı çevrelerle
bütünleşerek ve bu kez yeni T ürkiye’nin yöneticileri olarak
sürdüren toplum sal güçlerin, halkçılık ve devletçilik ideoloji­
sinin de desteğiyle toplum içinde elde ettik leri yer ve bu yerin
nitelikleri, birtakım olumsuz gelişm eleri de birlikte getirm iştir.
B u nedenle de 1930 yılından başlayan dönem, ikili bir görünüm
taşım ış bulunm aktadır. Birincisi, çağdaşlaşma - batılılaşm a g iri­
şim leri sonucunda beliren; İkincisiyse, C.H.F.nm tem sil ettiği
toplum sal güçlerin ekonom ik ve günlük yaşam daki tutum ve
uygulam aları sonucunda ortaya çıkmış olan görünüm dür.
Bu gelişmeleri Y akup K adri K araosm anoğlu’nun kalem in­
den şöyle özetleyebiliriz :

— 147 —
«Milliyetçi Türk garpçısı (batilisi) için garpçılığın en fca-
rakteristik vasfı, garplılığa Türk üslûbunu, Türk damgasını
vurmaktır. Şapka, bize hâkim değil, biz şapkaya hâkim ol­
malıydık. Garplılaşma, muayyen (belirli) bir hayat prensi­
bidir... Bu prensip, ancak, m illî iradenin, millî isteğin, m illî
kültürün ve nihayet m illî âhlâkın hizmetçisi, emirberi ol­
mak şartıyledir ki, yaratıcı ve kurucu rolünü oynayabilirdi.
Garplılık namına Garbın (vice)lerİni (kötülüklerini) almak­
ta, yarın öbür gün, Garp medeniyetinin yıkılıp çökmesine
sebep olacak unsurları bu taze, arı vatan topraklarına taşı­
makta ve aşılamakta ne mâna vardı? Biz, Garp namına
Garpta hüküm süren çürümüş bir sınıfın istihlâk ve istih­
sal (tüketim ve üretim ) şartlarını kendimize tatbike uğ­
raşmaktayız. Tıpkı, tehlikeli bir ilâcı kendi kanma aşılayan
bir ilim fedaisi gibi.» (1) (2)
Yine Yakup K adri K araosm anoğlu’nun deyişiyle, «... m ese­
le İktisadî inkişaf (gelişme) noktasına gelince dayanıp kalm ış­
tır. Yani bu kapital (büyük) dâva önünde T ürk inkılâpçısının
iradesi sarsılm ıştır.» (3) Daha sonraları ise bir başka yazar, «Bu­
nun asıl sebebi, bizce, ihtilâlci kadronun Osm anlı İm paratorlu­
ğunun kısır fikir hayatı içinden yetişerek gelmiş olmasıdır. Si­
yasî ve ekonomik hayatla bir bütün haline gelen hiçbir fikir
sistem i bu ortam da gelişm em iştir. M ustafa Kem al ve çevresin­
deki sam im î ihtilâlcilerin büyük eksiği budur. B unun içindir

(1) YAKUP KADRİ KARAOSM ANOĞLU: Ankara; 4. Basım,


Remzi K itabevi, İstanbul, 1972, s. 106 (Bu sözleri, rom anın k a h ­
ram an ların d an Neşet Sabit söylem ektedir).
(2) Bu rom an, te k p a rti yönetim inin nasıl yozlaştığını ve kim lerle
işbirliği y ap ar durum a geldiğini an latm ak ta ve bu açıdan b a­
kıldığında, siyasal yönden de önem taşım ak tadır.
(3) YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU «Büyük İnkılâp ve Kü­
çük Politika»; Atatürk - Bir Tahlil Denemesi, B irikim yyn., İs­
tanbul, 1981, s. 173

— 148 —
ki, birkaç ay evvel İzmir’den denize döktükleri emperyalist or­
duların bugün gene İzmir’de kabul ettikleri serbest teşebbüs
ekonomisinin çocukları olduğunu görmemiştir. O vakit çelim­
siz olduğu için karşılarında iki büklüm emir bekleyen serbest
teşebbüs erbabının biraz palazlanınca kendilerine kafa tutaca­
ğını ve yeniden dışardaki emperyalist çevrelerle halkı sömür­
mek için pazarlığa girişeceğini görmemişlerdir.» (4) derken önem­
li bir gerçeğe değinmiş olacaktır.

II

«23 Nisan Hâkimiyet-i Milliye bayramı nedeniyle C.H.F.


Cağaloğlu’ndaki merkez binasında Cumartesi akşamı m ü­
kemmel bir balo vermiştir. Baloya İstanbul’un bütün ma­
ruf (tanınmış) simaları davetli idiler. Davetliler kapıda fır­
ka heyet-i idaresini (yönetim kurulunu) teşkil eden reis
Cevdet Kerim, Euknettin, Hüsnü, Esat, Mekki Beyler ta­
rafından istikbal edilmekte (karşılanmakta) idiler. Binanın
üst ve orta katlarındaki salonlarında iki cazbant terennüm
ediyordu. İki zengin büfe dâvetlilerin emrine amade
idi... Sabaha kadar dans edilmiş ve balo çok eğlenceli, ne­
şeli ve samimî olmuştur. Baloya iştirak edenler arasında gü­
zel tuvaletlere tesadüf ediliyordu. Bu meyanda (arada) Me­
ziyet Ali Hanımla Nemlizâde Mustafa Beyin Aliye Prıskızh
hanımın tuvaletleri ve Belkis Hanımın siyah saten üzerine
beyaz stras’u çok zarifti. Müskirat İnhısan (içki tekeli) mü­
dürü Asım Beyin refikaları hanım ile Sadiye İsmail -Müş­
tak, Feride Muzaffer, Fatma Ali Haydar, Fatmp Nail Cemil
Hanımlar da çok güzel giyinmişlerdi. İyi dans edenler ara­
sında Belkıs ve Güzin Hanımlar nazır-ı dikkati celbediyor-
iardı.
Balo sabahleyin nihayet bulmuştur.»

(4) TURHAN TOKGÖZ : «Mustafa K em al ve H alk P artisi Devri»;


Yön, 6 H aziran 1962, sayı 25, s. 17

— 149 —
«Fırka Balosu Çok Güzel Oldu» başlığı altında 25 Nisan
1932 günlü C um huriyet gazetesinde bu haber (5) yayınlandığı
günlerde, gazetelerde başka birtakım haberler daha y er alm ış­
tır. Sözgelişi, aynı gazetenin üç gün sonraki, yani 28 Nisan 1932
günlü sayısında, «İnhisardan 800 m em ur çıkarılacak» olduğu be­
lirtilm ekte, 23 H aziran 1932 günlü sayıda ise, «Maliye vekili
m em ur adedinin h er sene azaldığını ve bu sene 41900’e indiğini
söyledi» denilm ektedir. Öte yandan «Muallim M ekteplerbni b i­
tiren yeni öğretm enlerin atam alarının yapılam adığım 5 Eylül
1932 günlü C um huriyet’de okuduktan sonra, 11 M art 1933’de
«70 m em ur açıkta m ı kalacak? Ş ark dem iryollarında tensikat
şayiaları (işten çıkarm a söylentileri)», 23 H aziran 1933’de «Seyri-
sefainde beklenen ta s fiy e -63 m em ur tek aü t (em ekli), 30 kişi
kadro harici oldu» başlıklarını görm ekteyiz. 9 K ânunusani 1932
günlü C um huriyet’de de U rla Belediye B aşkanm ın şu demeci
yayınlanm ış b u lu n m ak tad ır: «... hepim iz açlığa m ahkûm uz.
K asabam ızda h ay at durm uştur. Belediye kasasında m etelik yok­
tur. Çünkü halk para veremiyor.»

(5) Prof. Dr. T u ran Güneş, «C.H.P. H alk tan Nasıl Uzaklaştı?» baş­
lıklı b ir yazısında bu «balo»lara da değinm ekte ve «Öyle sanı­
yorum ki C.H.P.nin k u ru lu şu n d ak i bünyesini teşhis edebilm ek
için, A ta tü rk ’ü n bu ana hedefini gözden kaçırm am ak gerekir.
Batılılaşm a am eliyesine en y ak ın züm reler C.H.P.nin k u ru ld u ­
ğu senelerde, m ahallî eşraf ve m em urlardı. A tatürk, inkılâbını
yaym ak için, devlet teşkilâtı olarak m em urları, p a rti teşkilâtı
olarak da m ahallî eşrafı k ullanm ıştır. B unun sebepleri aşik âr­
dır. B ir kere, C um h u riy etin k u ru lu ş senelerinde T ü rk iy e’n in
nispeten aydın züm resini b u n lar teşkil ediyorlardı. İkincisi, m e­
m u rlar, devlet m akinasm ın çark ları olarak, tabiatiyle devlet
icraatın a bağlıydılar; eşraf da devletle ve bineanaleyh ik tid a r­
da b u lu n an larla en sıkı tem ası olan b ir züm re teşkil ediyordu.
V ilâyetlerdeki C um huriyet balolarını h atırlay an lar, Vali B eyin
yanında, belde eşrafının da eşleriyle b irlikte, şöyle salonun bir
k enarına iliştiğini unutm am ış olacaklardır.» (Yön, 20 A ralık
1961, sayı 1; s. 14)

— 150 —
H alk kitlesi için günlük yaşam ın nasıl geçtiğini anlayabil­
m ek için birkaç gazete haberine daha göz g ezd ireb iliriz;
«Kalamış Vapur Hâdisesi —
Polis müdürü Ali Rıza Bey muhabirimize demiştir k i : ‘Va­
ka haiz-i ehemmiyet (önemli) değildir. Fiile çıkamamış bir
grev teşebbüsünden ibarettir...’

Seyrisefainin Yaptığı Tahkikat —


Seyfisefain dairesinden müdür muavini Tahir, İşletme mü­
dürü Burhanettin ve kalem-i mahsus (özel kalem ) müdürü
Befik Beylerden mürekkep (kurulu) bir heyet dün hâdise
tahkikatına devam etmiş ve grev hâdisesinin mürettibi (ha­
zırlayıcısı) oldukları anlaşılan tayfaların vazifelerine niha­
yet vermiştir.» (6)

«Klavuzlar Grev Yaptı —


Seyrisefain klavuzları idareye müracaat ederek tahsisatla­
rının (ödeneklerinin) arttırılmasını istemişler ve buna şim ­
diki halde imkân bulunmadığım öğrenince istidalarını ver­
mişlerdir... hâdiseye müddeiumumîlik vaziyet etmiştir
(savcılık el k o ym uştur)... vekâletten dün Ticaret-i Bahriye
Müdürlüğüne gelen bir telgrafta klavuzların 48 saat zarfın­
da işlerine avdet etmedikleri (dönm edikleri) takdirde azle­
dilmeleri (işten çıkarılm aları) bildirilm iştir...»(7)

«Gene Ekmek Buhranı —


İstanbul halkının bir aydan beri çektiği ekmek derdi, nar­
ha zam yapıldığı halde halledilememekte, ikide birde hemen
her sene bir ekmek yolsuzluğu görülmektedir. Halk elinde
parası olduğu halde ekmek bulamıyor.» (8)

(6) Cumhuriyet, 13 N isan 1932


(7) Cumhuriyet, 4 K ânunusani 1933
(8) Cumhuriyet, 6 İkinciteşrin 1935

— 151 —
III

Şurası da belirtilm elidir ki, halkın durum u yöneticiler ve


ik tid ara yakın yazarlarca da zam an zam an dile getirilm iştir. Ö r­
neğin, Falih Rıfkı şöyle yazıyordu :

«Biıgün Ankara Adliyesinin koridorları köylü ve kasabalı,


kadm erkek, bir yığın halk ile dolu idi. Niçin toplandıkla­
rını sordum :
— Hapis olacaklar, cevabım aldım.
Ağalar yüzde iki yüz bin bu kimseleri borca boğmuş­
lar, şüphesiz sermayelerini ve üstünü almışlar, ihtikâr (vur­
gunculuk) payının bir kısmını da koparmak için hapse yol­
lamışlardır.
Bir iki asır evvel olsaydı kendi samanlıklarına kapaya­
caklardı. Şimdi o zahmetleri de yoktur.

Bir adam niçin ödemez? Ya parasız olduğu için, ya parası


olup da batakçı olduğu için... Bugün üstünde çalışılacak iş,
ancak kanunun bu ikinci sınıfı cezalandırıp cezalandırmadı­
ğını, bu çeşit adamları nasıl takip ettiğini gösterir madde­
lerdir.
Bir gün ‘Medenî olduğumuz için vazgeçeceğimiz’ bir
maddeyi, bugün kanuna koymak için bulacağımız mazeret
ne olabilir? Medenî olmadığımız mı?» (9)
Yine örneğin, P a rti Genel Sekreteri ve İçişleri B akanı Ş ük­
r ü K aya da, açıkça :
«... Anadolu ortasında bir mâmure (bayındırlık) içinde bu-

(9) «Politika» sü tu n u n d a «Hapis» başlıklı yazı, Hâkimiyet-i Milliye,


21 K ânunuevvel 1930
lunuyoruz. Fakat buradan beş kilometre uzakta kendi ırkı­
mızdan, kanımızdan -tertemiz bir cevher gibi- olan Türk ço­
cuklarının ne halde olduğunu... görürsünüz... vatandaşları­
mızın köylerdeki ve kırlardaki hali, maddî hayatı bizim ha­
yatımızın ve bilgilerimizin çok dünundadır (altındadır)...»(10)
diyebilm iştir.
Aynı çevrelerce dile getirilm iş bulunan bazı gerçeklerden
birkaçını burada bir yorum yapm aksızın anacak olursak, tek par­
ti - p arti devleti yönetim inin bir özelliğini daha anlam ış oluruz.
Asım Us :
«1931 senesinde kibrit şirketi meselesinden (Bankanın ifa­
desine göre) Refik Şevket 69 bin, Saadettin 30 bin, Mişon
Ventura 30 bin, Cemal Hüsnü 3 bin beş yüz, Hüseyin Emin
60 bin lira almışlardır. Bu paralar kibrit şirketi imtiyazını
alan Amerikalı Hofman’dan alınmıştır.» (11)

Falih Rıfkı A ta y :
«Bir gün, daha sonra Yavuz - Havuz skandalında hüküm gi­
yenlerden bir m illetvekili ile trende konuşuyordum. O da
1923 fıkarasmdan i d i :
— Seni bir açık otomobilde gördüm. Kapalısını sattın mı?
diye sordum.
— H ayır... dedi, bir de açık aldım. Biliyor musun, iki
otomobil almak daha ekonomik..
Bu sözle ne demek istediğini hâlâ anlayamamışımdır.
Bir gün de mütarekede küçük bir lalacağı İçin bir tanı­
dığını denize atmakla tehdit eden bir küçük maaşlının Flor-

(10) H alkevleri’nin 5. açılış yıldönüm ünde H alkevi’ndeki söylevin­


den, Ü lkü, C. IX, sayı 49, M art 1937, s. 4 - 5
(11) ASIM U S : Hatıra Notları, İstanbul, 1966, s. 82

— 153 —
ya’daki evi önünde otomobili, denizde de kotrası duruyor­
du» (12)
Cumhuriyet, 10 K ânunusani 1932 :
«Soruyoruz: Şeker Fiatı Niçin Yükseliyor?
Gıdalarımız arasında yüksek bir m evkîi olan şeker fiatı art­
maya başlamıştır. Bu hâdise bizi diğer bir vaka ile karşılaş­
tırıyor. Vak’a da, şeker fiatının yükselmesi dolayısıyle yüz-
binlerce liranın farkı fiat karşılığı her gün halkın cebinden
çıkıp tüccarın cebine girmesinden ibarettir. Halbuki şeker
istihsal olunan memleketlerde fiat yükselmiş değildir...
Aynı zamanda ne gümrük, ne de inhisar resimleri artmış­
tır...»
Öte yandan pek yakında patlak verecek olan II. D ünya Sa­
vaşı ile birlikte halk kitlesinin durum u daha da kötüleşirken,
yolsuzluk söylentileri daha da artacak ve birtakım «harb zen­
ginleri» ortaya çıkacaktır.

(12) FALİH R IFK I A T A Y : Ç ankaya 1881 -1938, İstanbul, 1969, s.


-i 57

— 154 —
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

«Millî Şef»
Dönemi
Birinci Kesim

C.H.P.NİN «MİLLÎ ŞEF» KAVRAMI

P a rti devleti yönetim i, A tatü rk ’ün ölüm üyle yeni b ir dö­


neme girm iştir.
A tatü rk ’ün ölüm ünden hem en sonra başlayan ve çok p ar­
tili düzene geçilmesine dek süren bu dönemde, C.H.P. Genel
Başkanı ve C um hurbaşkanı İsm et İnönü’ye «Millî Şef» denilm iş
ve bu döneme de genellikle «Millî Şef Dönemi» adı verilm iştir.
«Millî Şef Dönemi», tek partili yönetim in bir önceki dönemin­
den değişik bazı özelliklere sahip olm uştur. M illî Şef Dönem i­
nin İkinci D ünya Savaşı ile aynı yıllara rastlam ası ve bu sa­
vaşın ilk yıllarında Alm anya ve m üttefiklerinin başarılar elde
etmesi, tek partili yönetim in bu dönem inin başkalıklar göster­
m esinin başlıca nedenidir. Ama en önemlisi, A tatü rk ’ün ölüm ün­
den sonra ortaya atılan «Millî Şeflik» kavram ı ve bu kavramın;
siyasal yaşam daki yeridir.

— 157 —
II

Ş unu belirtm em iz gerekir ki, A ta tü rk ’ün ölüm ünden sonra


C um hurbaşkanı seçilen İsm et İnönü’ye m illî şef denilm iş ol­
m akla birlikte, T ü rk siyasal yaşam ında bu kavram ın ortaya
atılışı daha eskilere gitm ektedir. Zam an zam an bu kavram üze­
rinde durulm uş ve oluşturulm aya çalışılm ıştır. Örneğin, daha
24 Teşrinisani 1930 günlü V akit gazetesinde Sadri Etem « Ş e d ­
den söz etm ekte, yaşam ın form ülünü ancak parti şefinin v er­
diğini b elirttikten sonra «şef»i, «Türk m illetinin insan şeklini alan
tim sali» olarak tanım lam aktadır. (1) F ak at «şef» kavram ı üze­
rinde asıl duran ve «millî şef» deyim ini ilk kullananların ba­
şında C.H.P. Genel S ekreteri Recep P ek er gelir. Peker, 1933’de
şöyle d e m e k tey d i:
«... m illî şeflerin hükümlerine candan uyan ve inanan d i­
s i p l i n l i bir cemiyet kurmak dâvasmdayız.»(2)
P ek er b ir süre sonra da «şef»i, ruhundaki coşku ve sıcak­
lıkla çevresini ısıtan ve aydınlatan, insanları kendisine ve b ir­
birlerine bağlayan, saptadığı amaca ilerleten bir kişi olarak ta ­
nım lam ış ve şefin etkinliği olmaksızın hiçbir toplum da dirlik
ve düzenlik olam ayacağını öne sürm üştür. (3) P ek er’in C.H.P.ne
yeni girenlere A nkara H alkevi’nde 22 N isan 193ö’da yaptığı ko­
nuşm ada da, «parlâm enter liberal devlet» anlayışım eleştirdik­
te n sonra, bu tü r devletin en iyi örneği olan Fransa’nın bile bu­
nalım döneminde ancak «millî iradeyi tem sil ve tatb ik kudre­
tinde olan b ir tek adam ın, K lem anso’nun tek iradesi»ne teslim
olm akla başarıya ulaşabildiğini öne sürdüğünü görüyoruz. (4)

(1) «İnkılâpçı Terbiye» başlıklı yazı.


(2) RECEP (PEK ER) : «Disiplinli H ürriyet»; Ü lkü, C. I, sayı 3,
N isan 1933, s. 179
(3) RECEP P E K E R : a.g.k., s. 63-64
(4) Ü lkü, C. VII, sayı 39, m ayıs 1936, s. 161-162

— 158 —
Ne var ki, A ta tü rk ’den sonra İsm et İnönü’nün C um hurbaş­
kanı seçilmesine dek «millî şeflik» T ürk siyasal yaşam ının b ir
kurum u niteliğini kazanm am ıştır. Bu nedenle A tatürk, burada
anlatm aya çalıştığım ız anlam da bir «millî şef» değil, ülkem izin
«bânisi» (kurucusu), halkım ızın önderi, devletim izin «reisi»,
«ebedî şef»tir. Siyasal tarihim izde bir tek kişiye «millî şef» de­
nilm iştir, o da İsm et İnönü’dür. (5)

III

İsm et İnönü’ye «resmen» «değişmez m illî şef» denilmesi,


C.H .P.nin 26 A ralık 1938’de toplanan olağanüstü kurultayında
yapılan tüzük değişikliği sırasında olm uştur. Aslında kurultayın
1939 yılında toplanm ası gerekiyordu. F ak at A tatü rk ’ü n ölüm ü
üzerine p artinin yeni genel başkam nm seçilebilmesi için k u ru l­
tay tarihi öne alınm ış (6) ve bu arada parti tüzüğünün bazı
m addeleri değiştirilm iştir. D eğiştirilen 3. maddede, C.H .P.nin
«değişmez» genel başkam nm İsm et İnönü olduğu öngörülm üş­
tür. (7) İşte, bu tüzük değişikliğinin gerekçesinde p arti Genel
Sekreteri Refik Saydam ’m «millî şef» deyim ini kullandığını, (8)
kurultayda konuşan kurultay başkanı Celâl B ayar’m da İnönü’­
yü «millî şef» olarak adlandırdığını görm ekteyiz. (9) (10) Tüzük
değişikliğinin gerekçesinde ayrıca, bu değişikliğin,
«Millî şef İsm et İnönü’nün Değişmez Genel Başkan oldu­
ğunu tespit ve ifade m aksadı ile»

(5) Bu konuda örneğin bkz. NADÎR NADİ : Perde Aralığından, 2.


Basım, C um huriyet yyn., İstanbul, 1965, s. 16
(6) Cumhuriyet, 26 B irincikânun 1938
(7) BİLÂ : a.g.k., s. 141
(8) Ülkü, C. X II, sayı 71,İkincikânun 1939, s. VI
(9) BİLÂ : a.g.k., s. 141
(10) B urada şunu da belirtelim ki, bu k u ru ltay d a en genç iki üye­
den biri olarak A dnan M enderes yazm anlık görevini y ü rü tm ü ş­
tür.
— 159 —
yapılm ış olduğu da belirtilm iştir. (11)
K u ru ltay a C .H .P.nin 375 m ebusu ve 216 delege katılm ış ve
tü zü k değişikliği katılanlarm oybirliğiyle gerçekleştirilm iştir.
îşte, bu k urultaydan başlayarak C um hurbaşkanı ism et İnö­
n ü a rtık her yerde «millî şef» diye anılacak ve bu onun «resmî»
b ir ünvanı olacaktır. Örneğin, bir gün sonraki, yani 27 A ralık
1938 günlü C um huriyet gazetesinde ilk kez «millî şef» deyim i
kullanılm ıştır. Ş unu da belirtm ek gerekir ki, gerçi A ta tü rk ’ün
ölüm ünden sonra bazı yazarlar İnönü için bu deyim i kullan­
m ış bulunuyorlardı, fakat bu durum kişisel bir adlandırm adan
öte siyasal bir değer taşım ıyordu. N itekim , C um huriyet gazete­
si ancak bu kuru ltay d an sonra İnönü için «millî şef» demeye
başlam ıştır.

IV

Bu tüzük değişikliğinde «millî şef»in tanım ı da yapılm ış­


tır. «Gerekçe»ye göre, C.H.P. dar anlam da bir siyasal p arti de­
ğildir. Çünkü hem en tüm vatandaşları çatısı altında toplam ış­
tır. O halde, b ü tü n «miilet»in partisidir. Bu nedenle de bu p ar­
tin in şefi, doğal olarak «millî» şeftir.
M illî şefin işlevi ise iki noktada toplanm ıştır :
® Bir ulusun bireyleri siyasal düşünceleri doğrultusunda
gruplaşırlar. Oysa bunların biraraya toplanm ası gerekir. B unu
ise ancak bir şef yapabilir.
• Şef, değişik siyasal düşünceleri alır, b irleştirir ve bun­
ları bir ilke durum una dönüştürür. Bu ilkeleri toplum a aşılar,
zihinlere yerleştirir, ulus bireylerini siyasal alanda y etiştirir. Şu
halde, m illî şef toplum daki bölünm eleri engelleyecek ve b irey­
leri kendisinin saptadığı ilkeler doğrultusunda eğitecektir.
Millî şefin neden «değişmez» olduğuna gelince, tüzük de­
ğişikliğinin gerekçesinde bu da şöyle a ç ık la n m ıştır: Şefin sık

(11) Ülkü, aynı sayı, s. VI

— 160
sık değişmesi, p a rtin in otoritesine za ra r verir. K aldı ki, tüm
ulusun şefinin, m illî şef olmuş b ir yüksek kişinin, bu şefliğinin
her d ört yılda bir devam edip etm eyeceğinin görüşülüp ta rtı­
şılması uygun olm ayan b ir tu tu m d u r. B u durum şefin otoritesi­
ni sarsar. O halde, m illî şef, «değişmez» olm alıdır. Şunu da be­
lirtelim ki, şefin değişmezliği demek, aynı zam anda şefin so­
rum suzluğu dem ektir. Ç ünkü şef, ne yaparsa yapsın, nasıl bir
siyasa izlerse izlesin, değiştirilem eyeceğine göre, sorum suz ol­
m aktadır. T üzük değişikliğine göre, şefin görevi ancak şu üç du­
rum da sona e rm e k te d ir: 1) ölüm, 2) görev yapam ayacak de­
recede hastalık, 3) istifa. Demek ki, a rtık bu üç durum dışın­
da, m illî şef h er ne yaparsa yapsın görevini sürdüreceğinden, o
tam anlam ıyla sorum suz ve denetim dışıdır.
M illî şef kavram ının en özlü tanım ı ise, C.H.P. m erkez ku­
ru lu n u n denetim i altında ve bu k urulun sağladığı parayla ya­
yınlanan Ülkü dergisinde A hm et K utsi T ecer tarafından yapıl­
m ıştır. Tecer’e göre :

«Millî Şef demek, m illî hayatım ızın uyanık başı dem ektir.
O, m addî ve m anevî cepheleriyle m illî hayatı bir b ü tü n ola­
ra k yalnız tem sil etm ez, güder ve yeder (peşi sıra götü­
rü r) .» (12)

Ü lkü dergisinin im zasını taşıyan b ir başka tanım da ise :


«Ö, bizi teşkil eden m anevi kıym etlerin, uzun ta rih içinde
T ü rk m illetini, yaşam anın ve ölüm ün efendisi yapan büyük
kıym etlerin tâ kendisidir.» (13)

denilm ektedir.

(12) AHMET KUTSİ TEC ER : «Dünden Bugüne», Ülkü, Yeni Seri,


sayı 3, 1 İk in citeşrin 1941, s. 19
113) ÜLKÜ : «Cum hur Reisim iz İnönü»; Ülkü, Y eni Seri, sayı 36, 16
M art 1943, s. 1

— 161 — F. : 11
V

B u tanım ın ne anlam a geldiğini yeterince anlayabilm ek için


C.H.P. çevrelerinde nasıl algılanm ış olduğunu da belirtm em iz
gerekir. G erçekten de örneğin, «ulusal yaşamı» «gütmek» ve
«yedmek»ten ne anlaşılm ıştır ve bu nasıl yapılacaktır?
B elirtildiğine göre, m illî şef, ulusun babasıdır. (14) O, bir
«m ürebbi»dir (eğiticidir), onun gerçek özelliği budur, tüm ça­
bası ulusu yetiştirm ek içindir. (15) Şef, ders verir. (16) Başbu­
ğun, yani m illî şefin sözleri herkes için bir derstir. (17)
Öte yandan m illî şef, ulusun iradesini tem sil eder, T ürk u lu­
sunun bahtını avucunda tu ta r, o kendi kişisel iradesini açıkla­
dığında bizim özgürlük ve egem enlik aşkım ız konuşm uş olur.
O, bizim yaşam a iradem izi gerçekleştirecektir. T ü rk ulusu ge­
leceğini güvenle ona teslim etm iştir. B undan daha doğal b ir şey
olamaz. (18) M illî Şef İnönü’nün em rinde olmak gerekir, çünkü
İnönü’nün em rinde olmak demek, T ürk ulusunun em rinde ol­
m ak dem ektir. (19)
İşte, bu nedenlerle m illî şef İsm et İnönü’nün buyruklarına
koşulsuz ve tartışm asız olarak uym ak gerekir. B u durum a iki
örnek olay gösterirsek, uygulam ada m illî şef ve «emir» kav­
ram larının nasıl algılanm ış olduğu daha iyi a n la şıla c ak tır: Baş­
bakanlık görevine C um hurbaşkanı İsm et İnönü tarafından ata-

(14) HALİM BAKİ KUNTER : «Millî Şefim izin Gençliğe Ö ğütleri»;


Ülkü, Yeni Seri, sayı 17, 1 H aziran 1942, s. 13
(15) REŞAT ŞEM SETTİN S İR E R : «U nutulm az Bir Yolculuk»; aynı
dergi, s. 9
(16) AHMET KUTSİ TECER : «H alkevleri Y ıldönüm ünde»; Ülkü,
Yeni Seri, sayı 11, 1 M art 1942, s. 1
(17) SİR E R : a.g.y., s. 7
(18) ÜLKÜ : «Cum hur Reisim iz...», s. 1
(19) ÜLKÜ : «On D okuzuncu Yıla B asarken»; Ülkü, Yeni S eri) sayı
3, 1 İk in citeşria 1941, s. 1

— 162
nan Refik Saydam 27 Ocak 1939’da T.B.M.M.nde hüküm et prog­
ram ını okuduktan sonra, güven oylam asından önce yapılan ko­
nuşm alar sırasında M anisa m illetvekili Refik Şevket înce şöyle
d e m iş tir:
«Hükümet için, m illî şeflerimizin gösterdiği kimselere, doğ­
rudan doğruya onun güvenine sahip olduğu için güvenmek­
liğimiz, m illî şefimize karşı m illî ve vicdanî bir görevimiz­
dir.» (20)
Şu halde, hüküm et program ının ne olduğu hiç önemli de­
ğildir. Başbakan ve bakanların da kim oldukları b ir önem ta ­
şım am aktadır. Önemli olan, m illî şefin bu hüküm ete güven­
m iş olmasıdır. O istediği için güvenoyu verilm elidir. «Emir»
anlayışını belirleyecek b ir başka örnek olayı ise, Asım Us’un
Hatıra Notları’nda okum aktayız : Prof. M uzaffer Şerif, Ziya
G ökalp’in «Gözlerimi kaparım , vazifemi yaparım.» sözünü eleş­
tirerek, «Niçin gözlerim i kapayım , gözlerim i açarım ve vazife­
m i daha iyi yaparım .» demiş ve tutuklanm ıştır. B elirtildiğine
göre, M uzaffer Şerif, işe İnönü’nün karışm ası ve isteği üzerine
serbest bırakılm ıştır. ( 21) Dam adı M etin Toker de, yakından
bildiği m illî şef İnönü’den söz ederken onu bize şöyle ta n ıt­
m aktadır :
«Meclis, hükümet hukuken vardılar. Fakat politikayı biz­
zat ve doğrudan doğruya İsmet İnönü idare ediyordu... Mil­
lî şefin mahzurlu (sakıncalı) saydığı her şey Türkiye’de ya­
saktır... Bundan dolayıdır ki, gazetelere gelen emirler ara­
sında bazan, nasıl yorumlar da yazılması gerektiği bildirili­
yordu... Başka emirlerde ise m illî şef ile hattâ m illî şefin
ailesiyle ilgili haberlerin büyük verilmesi bildiriliyordu. Bu,
mutlak hâkim İsmet İnönü’nün kudretini dosta düşmana

(20) MAHMUT G O L O Ö L U : Millî Şef Dönemi, (1934 - 1945), A nka­


ra, 1974, s. 6
(21) s. 599

— 163 —
gösterecekti. Bundan dolayıdır ki, bütün harb y ılla n esna,
sında (sırasında) Cumhurbaşkanım bir konserde, bir tem­
silde, at yarışlarında gösteren fotoğraflar ‘devlet zoru’ ile
çarşaf çarşaf yayınlandı...»(22)

VI

M illî şef kavram ını ele aldığım ızda gözümüze çarpan önem '
li b ir özelliği de, şefin yüceltilm iş ve onda neredeyse insanüstü
niteliklerin bulunduğunun varsayılm ış olmasıdır. G erçekten de
daha C.H.P. tüzük değişikliğinin gerekçesinde İsm et İnönü,
«yeni rejimin bütün müesseselerini kendi eliyle kuran, bü­
tün m illetçe tabiî ve m illî bir insiyakla (içgüdüyle) millîj
şef tanınan»
b ir kim se olarak nitelendirilm iştir. Am a iş burada kalm am ış bu­
lunm aktadır.
B urada Ülkü dergisinde yayınlanm ış olan üç ayrı yazıyı ö r­
nek olarak ele alıp m illî şefin nasıl yüceltildiğini, onda ne gibi
üstü n nitelikler bulunduğunun öne sürülm üş olduğunu göre­
lim.
İlk örneğim iz R eşat Şem settin S ire r’in 1942 yılında yazm ış
olduğu «Unutulmaz B ir Yolculuk» başlıklı yazısı olacak. Bu ya­
zıda m illî şef İnönü ile yapılan b ir y u rt gezisi anlatılm aktadır,
S irer’e göre, İnönü, tarih in büyük diye nitelendirdiği, adını
yüzyılların ötesine taşıdığı insanlardandır. O nun ru h u sevgi ve
şefkatle doludur. Yaşam ında y ıllar önce b ir kez gördüğü b ir
kim seyi, hem en herkesi, örneğin, b ir küçük çocuğu, ordunun
tü m subaylarını adlarıyla çağırabilecek b ir belleğe, yaradılıştan
yüksek bir zihin ve düşünce yeteneğine sahiptir. İyi b ir sporcu
olduğu ölçüde iyi b ir m üzisyendir. Sirer, «millî şefin yabancı

(22) METİN T O K E R : Tek P a rtid e n Çok P artiye, Milliyet! yyn., İs­


tanbul, 1970, s. 21, 2 4 -2 6

— 164 —
profesörlerle konuşurken yanında bulunup da g u ru r duym am ak
imkânsızdı» diyerek yazısını sü rd ü rü y o r ve bu profesörler T ü r­
kiye’de görevli oldukları halde doğru d ü rü st Türkçe konuşa­
m azlarken, İnönü’nün onlarla Almanca, Fransızca ve İngilizce
konuştuğunu, onun yıllarca önce bu ülkelerde yalnızca birkaç
ay kalm ış olduğunu belirtiyor. Sirer, ayrıca şefin ordum uzda
yeni kullanılm aya başlayan b ir topun niteliklerini uzm anlara an­
lattığını, boş zam anlarını elektrik dinam oları üzerindeki bilgisi­
ni a rttıra ra k değerlendirdiğini, bu arada da dünya edebiyatını
incelediğini açıklıyor. (23)
İkinci örneğimizse, C ahit Tanyol’u n 1944 yılında yazdığı
«Millî Şefin B eyannâm esi ve Üslûp Üzerine» başlıklı yazısı...
İnönü’nün A ta tü rk hakkm daki «Beyannâmesi»ni (bildirisini)
ele alan bu yazıda Tanyol onu, insanlığın «ferdî» değil, fakat
«maşerî» (ortak, toplum sal) yönünü tem sil eden, toplum un bir
din gibi ortaklaşa kabul ettiği bir kahram an olarak n itelendir­
m ekte, bu kahram anın bir dönemin, b ir toplum un gizli eğilim ­
lerini açığa vurduğunu belirtm ektedir. Tanyol, m illî şefin y a­
zısındaki «üslûp» içinse diyor k i:
«Asıl şaşılacak şey, onun, büyük sanat adam larına has (öz­
gü) olan bu engin dili; hiçbir söz hünerine, hiçbir m uhay­
yele (hayal gücü) oyununa lüzum görm eksizin yapabilm e­
sidir... Eğer güzel sözler için heykeller dikmek, âbideler
kurm ak, m abetler yapm ak m üm kün olsaydı, bu söze y u rt
dağlarının sükûnetli doruklarındaki m ânayı ak settiren bir
âbide şekli düşünm ek lâzım dı... Hiç şüphe yok ki o, T ü rk
edebiyatında yeni bir üslûbun m üm essilidir (tem silcisidir).»
Tanyol’a göre, bu yazıda bir «mucize» vardır. (24)
Üçüncü olarak da aynı derginin yazı kurulunca yazıldığı
anlaşılan «Cum hur Reisimiz İnönü» başlıklı yazıdan birkaç
tüm ce okuyalım :

(23) Yeni Seri, sayı 17, 1 H aziran 1942, s. 6 - 9


.(24) Ülkü. Yeni Seri, sayı 76, 16 İk in citeşrin 1944; s. 17 - 18

— 165 —
«Şeref ve kahramanlığın timsali.»
«... bu çelik bakışlı adam imkânsız denecek derecede kuv­
vetli bir realite duygusuna mâliktir (sahiptir).»
«her adım attığı yerden, bir yıldız kümesi ezilmiş gibi, za-»
fer ve hürlük aydınlığının fışkırdığını gördüğümüz büyük
adam.» (25)
İşte, bu sözler de m illî şefi tanım lam ak için söylenm iş
bulunm aktadır.
V II
Millî şefin nasıl tanım lanm ış olduğuna çözümleyici b ir açı­
dan baktığım ız zaman, onun b irtakım niteliklere sahip olarak
tasarlanm ış bulunduğunu görürüz. B unlar, m illî şefin bir kah­
ram an olması, kişiliğinde tüm ulusu tem sil etm esi, iradesini
açıkladığında ulusun da iradesini açıklam ış bulunm ası, ulusun
tüm yazgısını avucunda tutm ası, sözlerinin ders niteliğini taşı­
ması, olağanüstülük, onun em rinde olm anın ulusun em rinde
olm akla aynı şey olduğu gibi tasarım lardır.
Öte yandan dikkatim izi siyasal düşünce alanına çevirecek
olursak, bazı çarpıcı olgularla karşılaşırız. Örneğin, İngiliz dü­
şü n ü rü Thomas C arlyle’m gerçeğin tartışm alarla, ölçüp biçm e­
lerle değil, fakat önseziyle bulunabileceğini belirttiğini (26) ve
toplum sal sorunların tek çözüm yolunun tek kişiye boyun eğme
olduğunu, büyük insanların, k ahram anların toplm mlan yönetti­
ğini, toplum !arın isteklerini sezip dile getirdiklerini öne sür­
düğünü görürüz. (27) İlginçtir ki, İtalyan faşist yazar P alm ieri
ise, 1929’da Faşizmin Felsefesi adlı kitabında «Duçe», yani Mus-
solini için şöyle y a z m a k ta d ır:

(25) Ülkü, Yeni Seri, sayı 36, 16 M art 1943, s. 1


(26) ERNST CASSTRER: The MytJı of the State; O xford U niver-
sity Press, 1946, s. 193
(27) THOMAS ’ CARLYLE : On Heroes and Hero - Worship and the
Heroic in the History : London, 1948, L ecture I, s. 239

— 166 —
«Bu kahraman, Carlyle’in bu kahramanı kimdir? Kahraman
odur ki, bir iç görüşün mistik ışığı ile herşeyin tâ yüreğine ^
nüfuz edebilir; tüm gerçeklerin en büyüğü ve en derinini
bulup ortaya çıkarabilir.» (28)
Nasyonal sosyalist kuram cı E rnest Rudolf H uber’e göre ise,
halkın iradesi ancak «führer» aracılığıyla anlaşılabilir. F ü h re r
kendi kişisel iradesini açıkladığında, toplum un da iradesini açık­
lam ış olur. F ü h re r’in iradesinin gerçekleşm esi, halkın iradesi­
nin gerçekleşm esi dem ektir. (29) B ir başka nasyonal sosyalist
yazar, Höhn de dem ektedir ki :
«Onun yeri halkın ve hareketin bağrıdır. Önder... halkı iler­
lem eğe çağırır. Onu teşvik eder ve eylemde onun önünde
gider.» (30)
Yine H uber’in belirttiğine göre, nasyonal sosyalist devletin
üç tem el öğesi vard ır : Ulus, fü h rer (yani önder ya da «m ür­
şit») ve parti. (31) B unların içinde en önemli olan fü h re r’dir.
Öte yandan A lm anya'da 1 A ralık 1933’de çıkarılan «Parti ve
D evlet Birliği» yasasıyla parti ve devlet birleştirilm iş ve p arti
devleti sistem i geçerli kılm ıştır. İşte, b ir p arti devletinin ba­
şında bulunan führer, ulusun iradesini ve isteklerini ifade ede­
bilecek tek kişidir. (32)
Şimdi, İtalya ve A lm anya’ya ilişkin bu açıklam alarım ız
karşısında ve 1936 yılında, ülkem izde de C.H.P. ile devletin bir-

(28) CARL COHEN : Communisnı, Faseism and Dem ocracy - T he


Theocratica! Foundations; R andom House, New York, 1963,
s. 386-387
(29) COH EN : a.g.k., s. 401-403
(30) A. H. CAMPBELL : «Faseism and Legality»; Law Q uarterly
Review, C. LX II, 1946, s. 146
(31) A. HALÛK Ü L M A N : «Alman N asyonal Sosyalist Partisi»;
A.U.S.B.F.D., C. X II, sayı 5, 1957, s. 162
(32) ÜLM AN: a.g.y., s. 162

— 167 —
leştirilerek illerin valilerinin p arti il başkanı, içişleri bakanının
p a rti genel sekreteri yapılm ış olduğu anım sandığm da, m illî şe­
fin tanım ı ve kavram ın algılanışı da gozönüne getirildiğinde,
m illî şef ile İta ly a ’nın «duçe»si, A lm anya’nın «führer»i arasın­
daki yapısal benzerliği görm em ek olanaksızdır. (33)

vm
Milli şefin tanım lanış biçimi, onda bulunduğu varsayılan
nitelikler ve en önem lisi de kaynağının faşizm olması, bu kav­
ram ın anti - dem okratik özelliğini kendiliğinden gözler önüne
serm ektedir. Şimdi, b ir an için nereden, nasıl etkilenilm iş oldu­
ğunu b ir yana bırakarak, m illî şefin göreve getirilişi ve görevi­
ni sü rdürüşü üzerinde durup, bu açıdan da anti - dem okratik yö­
nünü belirtelim .
H er şeyden önce, m illî şefin «değişmezlik»i ilkesi, k avram ın
anti - dem okratik niteliğini açıkça gösterm ektedir. Ş unu da he­
m en belirtm ek gerekir ki, tüzük değişikliği sırasm da bu «de­
ğişmez» sözü yazılm am ış olsaydı bile, kavram ın içeriği ve m an­
tıksal yapısı, onun yine de kendiliğinden «değişmez» olarak ka­
bulünü gerektirecekti. Ç ünkü m illî şefe verilen anlam dan ve
tan ın an niteliklerden sonra, bu «makam»daki kişinin değişebilirli-
ğini öne sürm ek gerçekten de tam b ir çelişki olurdu. N itekim ,
buna ilişkin tüzük değişikliği gerekçesinde de bu gerçeğe deği-

(33) Bu konuda N adir N adi şöyle diyor : «P arti tüzüğünde yapılan


değişikliğin çeşitli n edenlerini b u g ü n şöyle ö zetley e b iliriz: O
yıllard a to ta lite r yönetim m odası salgın halinde idi A lm anya,
İtalya, R usya ve Jap o n y a gibi devlet ve m em leketlerin yanısıra
İb erik y arım adasında, O rta A v ru p a’da ve B alk an lar’da îrili
ufak lı b ir sü rü p a ra - faşist rejim k u ru lm uştu. U fukta belirm e­
ğe başlayan savaş b u lu tla rı çoğ,u m illetleri koyun sü rü leri h a ­
linde b ire r çobanın etrafın d a toplanm aya zorluyordu. D em okra­
siye; ihtiyarlam ış, devrini yaşam ış, verim siz bir yönetim siste­
mi diye bak an ayd ın lar günden güne artıyordu.» (a.g.k., e. 16-17)

— 168 —
nilm iş ve ayrıca konunun «otorite» açısından ele alınm ış oldu­
ğunu belirtm iş bulunuyoruz.
İsm et İnönü m illî şefliğe nasıl getirilm iştir? D ikkat edilir­
se, o, seçimle m illî şef yapılm ış değildir. Yapılan şey, b ir tüzük
değişikliğiyle İsm et İnönü’nün değişmez genel başkan olması
ve bu arada m illî şef olarak tanınm asıdır. İnönü’nün değişmez
genel başkan oluşu, yalnızca tüzük değişikliği açısından b ir «oy­
lama» sonucudur. Başkaca bir oylam a ya da seçim a rtık sözko-
nusu değildir. Şu halde, C.H.P. genel başkam nm yalnızca gö­
reve getirilişi anında bir «oylama» yapılm ıştır. Ne var ki, bu,
çeşitli adaylar arasında yapılan bir seçim sonucunda değil fakat
bir tüzük değişikliğiyle olmuştur.
İkincisi, C.H .P.nin değişmez genel başkam nm , aynı zam an­
da tüm ulusu tem sil eden m illî şef olduğu varsayılm ıştır. İsm et
İnönü’nün parti değişmez genel başkanı yapılışı kökeninde bir
«seçim»e değilse bile bir «oylama»ya dayanm ışsa da, tüm ulu­
su tem sil eden m illî şef olması bakım ından ortada b ir oylama
dahi yoktur, bu yalnızca bir varsayım dır.
Şu halde m illî ş e f :
1 — P a rti genel başkanlığına bile çeşitli adaylar arasından
seçimle gelmemiş olması,
2 — Tüm ulusu tem sil ettiği savının ise h içbir biçimde bir
seçim ya da halkoylam asıyla ilgili bulunm am ası,
3 — «Değişmez» olduğu varsayılarak ilerde de bir seçim
yapılm asının olanaksızlaştırılm ası,
nedenleriyle bu açıdan da anti - dem okratik b ir kurum olarak
karşım ıza çıkm aktadır. (34)

(34) Siyasal lid erleri birçok açıdan sınıflandırabiliriz. Ö rneğin, şim ­


di incelediğim iz gibi_ göreve geliş biçimi ya da y etk ilerin in sını­
rı, açık-gizli lid erlik gibi sın ıflan d ırm alar yapılabilir. E n önem ­
li sınıflan d ırm alard an birin i de Max W eber yapm ıştır. W eber’-

169 —
IX

Bu ana dek kavramsal ve kuramsal açılardan millî şefin


tanımını ve değerlendirmesini yaptık. Şimdi de Türkiye’deki sı­
nıfsal gelişmelerle ilgili yönünü görelim.
9 Eylül 1923 günlü «Halk Fırkası Nizamnâmesi»nin 2. mad­
desinde :
«Halk mefhumu, herhangi bir sınıfa münhasır değildir. Hiç­
bir imtiyaz iddiasında bulunmayan ve genellikle kanun na­
zarında mutlak bir eşitliği kabul eden bütün fertler halk­
tandır...»

in sınıflandırm ası geleneksel, rasyonel - h u k u k î ve karizm atik


olarak üç bölüm lüdür. Ö rneğin, b ir k ral birinci tipe, dem okra­
tik ü lk elerin seçilm iş lid erleri ikinci tip e j M uham m ed ve İsa
da üçüncü tipe ö rn ek tirler. F ak at F ried rich ve B reszinski’nin
«Totaliter Diktatörlük ve Otokrasi» adlı k itap ların d a da b e lirt­
tik leri gibi, to taliter d ik tatö rlü k lerin o rtaya çıkm ası üzerine,
W eber’inkini de içerm ek üzere eski sın ıflan d ırm alar yetersiz kal­
m ıştır. Bu yazarlar, «totaliter liderlik»i tan ım lark en onun,
«kuvvetli m an tık î terim lerle kalıplanm ış m antık ötesi heyecan­
landırıcı cazibe üzerine» k u ru ld u ğ u n u ve önemli b ir özelliğinin
de, «güden (lider) ile g üdülenlerin m y th ’sel (daha doğrusu bü-
yüsel) bir şekilde ben lik lerin i b irleştirm eleri» olduğunu b e lirt­
m ekted irler. Bu to ta lite r lider, halkla, «bir çeşit dinsel b irlik h a -
linde»dir. (C. FRİEDRİCH — Z. BRZESINSKI: Totaliter Dikta­
törlük ve Otokrasi; çev. Oğuz O naran, T ü rk Siyasî İlim ler D er­
neği yyn., A nkara, 1964, s. 27 - 29) Şim di, m illî şef kav ram ın a bu
açıdan baktığım ızda, ülkem izde o dönem de hiç olmazsa birçok
C.H .P.linin İsm et İn ö n ü ’yü bu anlayış içinde görm ek istem iş ol­
duğunu söyleyebiliriz. G erçekten de biraz önce belirtm iş oldu­
ğum uz ve m illî şef için söylenen, «Türk m illetinin insan şeklini alan
tim sali», «millî iradeyi tem sil ve ta tb ik k u d retin d e olan tek
adam», «millî h ay a tı... güder ve yeder», «kıym etlerin tâ k e n d i­
si», «ulusun b a h tım avucunda tu tar» , «bir din gibi toplum un o r­
taklaşa k ab u l ettiğ i kahram an» gibi değerlendirm e ve yargılar,
kavram ın an ti - d em okratik n iteliğinin yanı sıra, o to rite r re n ­
gini de k an ıtlam ak tad ır.

— 170 —
denilm iş olduğunu ve bu «halk» kavram ının «halkçılık» olarak
anlatım ını bulm uş, halkçılığın ise giderek sınıfsız toplum an ­
layışıyla sonuçlanm ış olduğunu belirtm iş bulunuyoruz. (35)
Öte yandan C.H .P.nin tüm ulusu aynı düzeyde tem sil e tti­
ği, tüm ulusun p artisi olduğu öne sürülm üştür. M illî şef döne­
m inde (öncesinde de) başka siyasal p artile rin kurulm asına izin
verilm em iştir. G ördüğüm üz gibi, m illî şefe tanınan n itelikler
arasında «birleştirici olmak», «halka siyasal bilinç aşılamak»,
«ders verm ek» de bulunuyordu. Şimdi, sınıfsal farklılaşm a g er­
çeğini yadsıyarak tüm bireylerin çıkarlarını aynı ölçüde tem sil
ettiğini öne süren bir p a rtin in şefinin «millî» olması son derece
doğaldır. B unun tersi öne sürülecek olsaydı, C.H.P.’nin toplum un
ancak bir bölüm ünü tem sil eden bir p arti olduğu kabul edil­
m iş olurdu. Başka bir deyişle, şöyle bir uslam lam a karşısında­
yız d e m e k tir:
T ürk toplum u sınıflara ayrılm am ıştır.
C.H.P. tüm toplum un partisidir.
O halde, bu p artin in şefi tüm toplum un şefidir, yani m i l i i
şeftir.
îşte, tüzük değişikliğinin gerekçesinde m illî şef için yapılan
tanım ın dayandığı tem el düşünce budur. N itekim , bu değişik­
liğin yapıldığı kuru ltay d a Şem settin G ünaltay :
«C.H.P. muayyen bir sınıfın menfaatini korumak... için ku­
rulmuş bir parti değildir...»
dedikten sonra,
«... bu ruh [ = m illî ru h ]... bu heyecan [= m illî heyacan]...
her fertte aynı surette inkişaf...»
etm eyeceğini ve bunun ancak,
«yüksek şuuru ile temayüz eden müstesna şahsiyetlerde» (*)

(35) Bkz. Bölüm B ir / Kesim İki /' §. 2.


(*) «Yüksek bilinciyle kendini gösteren olağanüstü kişiliklerde»

171
kaynağım bulacağım belirtirken (36), sınıfsız toplum anlayışıyla
m illî şef arasındaki bağlantıyı ortaya koym uş bulunm aktadır.
İsm et İnönü’nün kendisinin de, 6 M art 1939’da İstanbul’da
üniversite gençliğine yaptığı söylevde, C .H .P.nin ülkenin tü m
çıkarlarını ve tü m ev latların ı kucaklayan b ir «siyasî aile» oldu­
ğunu söylediğini ve m illî şef İnönü’den sonra B aşbakan Refik
Saydam ’ın da 28 M ayıs 1939’daki C.H.P. 5. K u ru lta y ı’nda
«C.H.P. demek, T ü rk m illeti dem ektir.» dediğini de belirtm iş
bulunduğum uz anım sanacaktır. (37)
Oysa C.H .P.nin sınıfsal b ir tem eli, uyguladığı toplum sal ve
ekonom ik siyasanın belirlenm esinde sınıfsal «tercih»lerinin b u ­
lunduğu, tarih sel ve bilim sel bir gerçektir. Ş u halde, m illî şef
kavram ı, aynı zam anda o dönemde toplum u yöneten sınıfın ide­
olojisinin uygun ve gerekli gördüğü bir kavram dır. (38)

Söylediklerim izi özetlersek :


• A ta tü rk ’ü n ölüm ünden şok p artili dem okratik düzene

(36) C um huriyet, 27 B irin cık ân u n 1938


(37) Bkz. Bölüm Üç / K esim B ir
(38) Bu d u ru m k avranm adıkça, m illî şef kav ram ın ın n eden
ortay a atılm ış olduğunu anlam ak zorlaşm aktadır. Ö r­
neğin, Şevket S üreyya A ydem ir’in k onuyu ele alışında,
bu kav ram ı bu açıdan düşünm em iş olm ası nedeniyle, kendi sor­
duğu so ru la n yine kendisinin yanıtsız bıraktığı görülm ektedir.
N itekim , A ydem ir, « ...İn ö n ü ... m illî şef ve C.H.P.nin de değiş­
mez başkanı olarak ilân edildi. B unun olağanüstü b ir m ânası
olm ası lâzım dı. Ç ünkü : m illî şef, norm al dem okrasi nizam ının
taşıyabileceği b ir otorite değildi. M illî şef, ancak şeflik siste­
m inin b ir ü stü n iradesi olabilirdi. Şeflik sistem i ise, ancak oto­
rite r b ir re jim biçim idir. Böyle b ir rejim , şekiller ne olursa ol­
sun, çoğunluğun iradesini azınlığın irade-sine bağlayan b ir k a h ­
ram an, b ir te k ad am iradesi dem ektir.» (ŞEVKET SÜREY-

— 172 —
geçilinceye dek ülkem izde en önemli siyasal k u ram ların başın­
da m illî şeflik gelm iştir.
• M illî şefin ü stü n b ir kişiliğe sahip olduğu varsayılm ıştır.
• M illî şef, ülkenin yazgısını tek başına elinde tu tan , bü­
tüncül yetkilerle donatılm ış bir liderdir.
® D üşünsel planda m illî şef kavram ı, faşist ve nasyonal
sosyalist kuram lardan esinlenerek ortaya atılm ıştır.
• L ider tipi olarak da to taliter - d iktatör tiplerle ortak
noktalara sahiptir.
• M illî şef, göreve getirilişi, görevde kalışı ve uygulam a
açısından da anti - dem okratik bir kavram dır.
• C.H.P. ik tidarının sınıfsal ideolojisine uygun b ir anlayı­
şın sonucudur. (39)

YA AYDEMİR : İkinci Adam, C. II 1938 - 1950, 2. Basım, Rem zi


K itabevi, İstanbul, 1968, s. 51) d ed ik ten sonra, İn ö n ü ’ye bu y e t­
kilerin verilm esinin nedenini j^eterli siyasal güce sahip olarak
A tatü rk dev rim lerin i sürdürm ek^ tam am lam ak olabileceğini
söylem ektedir. A ydem ir’e göre, bu gibi y etk iler A ta tü rk ’e bile
tanın m am ıştı ve İn ö n ü ’ye düşen iş şim di devrim leri tam am la­
m aktı. (s. 52). Ne v a r ki, A ydem ir sözlerini şöyle sü rd ü rm ek te­
dir : «İnönü acaba b u ta rih î sorum luluğunu yerine getirebilm iş,
yani A ta tü rk ’ü devam ettirm iş ve ikm al edebilm iş (tam am la­
mış) m id ir?... dev leti... m üdahaleci b ir m illî cum huriyete yö­
neltm eyecek olunca, m illî şef, o to riter re jim ve değişmez baş­
kan nizam ı (düzeni) ilân etm eye ned en lüzum görülm üştür?
İşte so ru n u n asıl düğüm noktası b u rad ad ır. Ve bu soru, bugüne
kadar cevaplndırılm am ıştır... h alk ın sosyal yapısında etk ileri
olacak inkılâpçı m üdahalelere yönelem em iş olması, onun h a y a t
hikâyesini yazacaklar için, ileride de, çözülem eyen b ir istifham
(soru) olarak k alacak tır...» (s. 6 0 -6 1 ).
(39) Ş unu da b elirtm ek gerekir ki, m illî şeflik, o gün y ü rü rlü k te
olan anayasal düzen içinde yeri b u lu n m ay an b ir k u ru m d u r.
G erçekten de m illî şef, y etk ileri ve yapısı bakım ından cum ­
hurbaşk an lığ ı k u ru m u n u çok aşan b ir anlayıştır. M illî şefe ta ­
nınan y etk iler ve onda b ulunduğu v arsay ılan nitelikler, öteki
anayasal k u ru lu şla rı anlam sızlaştırm aktadır. Tüm toplum un ge-

— 173 —
reksinm elerini sezecek, toplum u yönlendirecek, b u y ru k larla dev­
leti ve ülkeyi yönetecek, h erk esin ve h e r şeyin üstü n d e olan
m illî şefin k arşısında ne T.B.M.M.nin ve ne de h ü k ü m etin b ir
anlam ı k alm am ak tad ır. Bu k u ru lu şlar, ancak m illî şefin b u y ru k ­
ların ı uygulam akla y üküm lü b ire r m em u rlar k u ru lu niteliği
içinde karşım ıza çık m ak tad ırlar. N itekim uygulam ada da bu
böyle olm uştur. İşte bu n ed en led ir ki, az önce belirtm iş oldu­
ğum uz gibi, R efik Saydam h ü k ü m eti için T.B.M.M.nda güven
oylam ası yapıldığında, Refik Şevket İnce, m illî şef bu h ü k ü m et
üyelerini uyg u n bulduğuna göre, M eclis’in de u y gun bulm ası
gerektiğini, yapılacak başka b ir şey bulunm adığını açıklarken,
sadece v aro lan d u ru m u dile getirm iş oluyordu.

— 174 —
İkinci Kesim

SİYASAL G ELİŞM ELER

§1.

MÎLLÎ ŞEF DÖNEMİ BAŞLARKEN


ATATÜRK’E KARŞI OLANLAR VE C.H.P.NÎN
YAPISINDA BÎÇÎMSEL DEĞÎŞÎKLÎK

İsmet İnönü’nün m illî şeflik görevini üstlenmesinden son­


ra 25 Ocak 1939’da, daha önce Atatürk tarafından başbakanlığa
getirilmiş olan Celâl Bayar çekilmiş, yerine Refik Saydam atan­
mıştır. Ertesi gün de hükümet programı okunarak Meclis’den
güvenoyu alınmıştır. Aynı oturumda seçimlerin yenilenmesine
de karar verilmiştir. (1)

<1) Yeni h ü k ü m etin Celâl B ay ar’ın istifasın ın üzerinden iki saat


geçmeden k u ru la ra k T.B.M.M.nde açıklanm ış olm ası ilginçtir.

— 175 —
A ltıncı dönem T.B.M.M. ilk toplantısını 3 N isan 1939’da
yapm ıştır.
II

A ltıncı dönem T.B.M.M.ne aday gösterilen m illetvekilleri­


n in 125’i yeni adlardır. (2)
M ahm ut Goloğlu, bu yeni Meclis’in «A tatürk zam anındaki
bazı arkadaş kırgınlıklarına uğrayan kim seleri de içine alan»
b ir özellik gösterdiğini belirtm ektedir. (3) B una karşılık o gün­
lerin bir tanığı olarak N adir Nadi, bu tu tu m u n İnönü açısından
da A ta tü rk ’e «karşı» b ir davranış olarak değerlendirilebileceğini
açıklam aktadır. (4) (5)

Olayı gazetelerden izlersek, -haberin şöyle verilm iş olduğunu


görürüz:
«Celâl B ayar kabinesi bugün istifa etm iş, yeni kabine D ahi­
liye Vekili İstan b u l m ebusu B. Refik Saydam tarafın d an teşkil
edilm iştir. K abinenin istifası şu şekilde olm uştur :
P a rti guru b u b u g ü n l l ’de R eisicum hurun riyaseti (başkan­
lığı) altında toplanm ış, içtim a (top lan tı) 40 dakika k ad ar sü r­
m üştür. B unu m ü teak ib en (izleyerek) v ekiller heyeti B. Celâl
B ay ar’m riy aseti altın d a toplanm ıştır.
Meclis öğleden sonra saat 15’de T ekirdağ m ebusu F aik Öz-
tr a k ’ın başkanlığında toplanm ıştır. Reis kabinenin istifası hak-
k m d ak i R iyaseticum hur tezkeresini okuyacağını um um î heyete
bildirm iştir.
T ezkere o k u n d u k tan sonra yeni k ab in en in teşkiline im kân
b ırakm ak üzere celse 15’i 10 geçe ta til edilm iştir.
Saat 17’ye 10 k ala ikinci celse B. Rafet C antez’in başkanlı­
ğında toplanm ıştır.
Celse açıldıktan sonra yeni k ab in en in teşkiline d air Reisi­
cum h u r tezkeresi okunm uştur.» (A kşam , 26 K ânunsani 1939)
(2) Akşam, 25 M art 1939
(3) G O LO Ğ LU : a.g.k., s. 11
(4) NADÎR N A D İ: a.g.k., s. 19
(5) A tatürk, Söylev’inde bu gibi kişileri, başlıca, C u m h u riy et’e
karşı olm ak, d in i siyasete âlet etm ek, layikliği benim sem em ek...
ile suçlam aktadır.

— 176 —
Bu arada, o günlerde A ta tü rk ’ün zam anında genellikle dev-
rim leri benim sem edikleri için y u rt dışına gitm iş olanlar da bi­
r e r ikişer geriye dönm eye başlam ışlardır. Örneğin, A ta tü rk ’e
karşı önce m andacılığı, sonra da Osm anlılığı savunm uş olan H a­
lide Edip 1939 yılı başında sürekli yerleşm ek üzere T ürkiye’ye
dönm üş ve bir süre sonra da İngiliz Edebiyatı T arihi Profe­
sörlüğüne atanm ıştır. Ne v ar ki, aynı Halide Edip, özellikle
A ta tü rk ’ü n dil devrim ini, bir süre sonra «şoVenist»likle suçla­
yacaktır. (6) (7)
Şunu da belirtm ek yerinde o la c a k tır: A ta tü rk tarafından
başbakanlıktan uzaklaştırılarak yerine Celâl B ayar’ın atanm ış
olm asının İnönü’de A ta tü rk ’e karşı b ir «kırgınlık» uyandırm ış
olduğunu da düşünm ek (ve bu kez de Celâl B ay ar’m başbakan­
lıktan ayrılm asını belli b ir ölçüde buna bağlam ak), pek de y a ­
dırgatıcı b ir değerlendirm e olmasa gerektir. B u gelişmelerim
yalnızca «kırgınlıkları giderm ek» gibi bir am açla ortaya çıktı­
ğını söylemek (8) olanaksızdır. Ç ünkü bu gibi kim seler yenideni
baştacı edilirlerken, A ta tü rk ’ün bakanlarından olan Ş ü k rü K aJ
ya, Tevfik R üştü Aras ve ona yine yakınlığıyla tanınan K ılıç
Ali m ebus yapılm am ışlardır. «Yeni» kırgılıklar yaratılm ıştır]
B u arada, İnönü’nün C um hurbaşkanı olm asından önceki dö­
nem de işlendiği öne sü rü len b irtakım yolsuzlukların da b ird e n
ortaya çıkarılm aya başlanm ası ilginçtir. (9)

(6) Bkz. HALİDE ED İP : Türkiye’de Şark, Garp ve Amerikan Te­


sirleri, s. 165 - 167
(7) A yrıca bkz. ÇETİN Y ET K İN : «Dil K onusunda Siyasal B ir Y ak­
laşım», Sanat Olayı, M art 1982, sayı 15, s. 22 - 23
(8) B u düşünceye b ir örnek için bkz. A Y D E M İR : İkinci Adam,
s. 46
(9) B u durum karşısın d a o günlerde V âlâ N u rettin şöyle yazıyordu:
«Birbiri ark asın d an birkaç fena iş ortay a çıktı ve h ü k üm eti, ef­
kâr-ı um um iyeyi (kam uoyunu) işgal ed iy o r... B ir bakım a, te­
essüfe şayan gibi g ö rü n ü y o r: ‘Ne fen a... Böyle kısa b ir zam an
içinde a rk a ark a y a kaç iş böyle!..’ » («O rtaya Çıkan F enalık­
lar»; Akşam, 27 K ânunusani 1939).

— 177 F. : 12
III

M illî şef dönem inin başlangıcında, C.H .P.nin yapısında da


bazı değişiklikler gerçekleştirilm iştir.
Önce, Refik Saydam , C.H .P.nin genel başkan vekili olmuş,
p arti genel sekreterliğine ise içişleri bakanının getirilm esi ge­
rekirken (10), E rzurum m ebusu F ikri T uzer'e bu görev veril”'
m iştir.
C .H .P.nin 29 M ayıs 1939’da m illî şefin b ir söyleviyle açı­
lan 5. K u ru lta y ’ın d a ( ll) da bazı önemli k ara rla r alınm ıştır. B ir
kere, p arti ve devlet birliğinin gerçekleştirilm esi için üç yıl ön­
ce alm an k arard an geri dönülmesi kararlaştırılm ış ve bu k a ra r
genel başkanlık divanınca 7 H aziran1 1939’da uygulam aya ko­
nulm uştur. Ne var ki, bu yeni kararla, valilerle p artinin işbir­
liğinin sona erm iş olduğu sanılm am alıdır. G erçekten de C.H.P.
genel sekreterliğince bu konuda valiliklere ve yerel p a rti baş­
kanlıklarına gönderilen genelgede şöyle d e n ilm e k te d ir:
«... Y en i nizâm nâm e parti gen el sekreterin in devlet vekili
olarak girm esini tem in ettiğinden esasen p arti hüküm et be-!
raberliği esasını m ahfuz (saklı) tutm uş olduğundan, esa­
sen p arti ve hüküm etinin yüksek b ir m em uru bulunan
vali arkadaşlarım ın şim diye k a d a r olduğu gibi bundan son­
ra da teşkilâtım ıza azam î yardım ve him ayede bulunm aları­
nı tabiî b u lu y o ru m ...» (12)

IV

B u kuru ltay d a alm an b ir başka önemli k a ra r da, «M üsta­


kil (Bağımsız) Gurup» konusundadır.

(10) bkz. B irinci Bölüm / B irinci K esim / § 1. Giriş


(11) A kşam > 30 M ayıs 1939
(12) Bu genelge, C.H.P. genel sek reteri F. T uzer ta rafın d an im za­
lanm ıştır, (Akşam , 6 Tem m uz 1939).

178 —
İsm et İnönü k urultayı açış konuşm asında, kurulm ası düşü­
nülen «M üstakil Gurup» için,
«Büyük Kurultaya sunduğumuz tüzük tasarısında, Büyük
Millet Meclisinde, Cumhuriyet Halk Partisinin bir de Müs­
takil Gurubu’nu düşündük. Büyük Kurultaydan görev alan
ve Parti Genel Başkamnm farksız başkanlığında çalışacak
olan, inzibat ve intizam (disiplin ve düzenlilik) içinde, bi­
linçli ve çalışkan bir bağımsız gurubun yürütme 'yerinde
olan milletvekilleri çoğunluğuna ve hükümetine esaslı bir
yardım sağlarken, büyük m illetimize de, kendi işleri için
yeni bir tem inat hazırlayacağım um uyoruz.» (13)
dem ekte; genel sekreter F ikri T uzer de, bu grupun «Büyük
M illet M eclisinde... m urakabe uzvunun (denetlem e organının)
doğmasını tem ine m atuf (sağlam aya yönelik)» olduğunu açık­
lam akta idi. ^14)
D eğiştirilen tüzükte ise «M üstakil Gurup» şöyle tanım lan­
m ıştır :
«Partili mebuslardan kurultay umumî heyetinde seçilen
21 arkadaş meclis içinde müstakil bir hüviyet taşırlar. Bun­
lar gurup müzakerelerine (görüşm elerine) iştirak etmekle
beraber mütelea beyan (görüş ileri sürmez) ve reye iştirak
edemezler. Buna karşı meclisin umumî heyetinde mütelea-
larını beyan ederler ve reylerini kullanırlar. Müstakil gu­
rup kendi azalariyle umumî toplantı yapar, kararlar verir,
müzakere usulü meclis gurubunun hükümlerine tâbidir.
Müstakil gurup heyeti umumiyesi partiye mensup olmayan
mebusları müzakerelerine muvakkat (geçici) veya daimî
olarak dâvet edebilirler. Müstakil gurup kendi azası içinde
üç kişilik bir idare heyeti teşkil eder. Partiye mensup me-

(13) GOLOĞLU: a.g.k., s. 17


(14) Akşam, 1 H aziran 1939

— 179 -
b usların en çoğunun teşkil ettiği umumî heyete parti guru­
bu, partiye mensup mebuslardan bu suretle kurultay tara­
fından seçilen 21 azanın teşkil ettiği heyete de parti müsta­
kil gurubu denir.
Parti müstakil gurubunun reisi partinin değişmez genel
başkamdir. Reis vekili müstakil mebuslar arasından onup,
tayin ettiği zattır.
Partili müstakil mebuslardan vukuubulacak münhallere
münasibini (açılacak boş yerlere uygun olanı) genel başkan­
lık divanı seçer.
Parti müstakil gurubu parti teşkilâtına dahil olduğu gibi
münasibini (açılacak boş yerlere uygun olanı) genel başkanlık
divanı seçer.
işte, bu tüzük değişikliği gereğince 3 H aziran 1939’da «Müs­
tak il Gurup» üyeleri seçilm işlerdir. (16) (17)
«M üstakil G urup»un kurulm ası kimi yazarlar ve çevrelerce,
çok partili düzene geçmeyi am açlayan b ir adım olarak değer­
lendirilm iş bulunm aktadır. Ancak H ilm i U ran’m da belirttiği
gibi, Meclis’de «M üstakil Gurup» üyeleri, öteki p arti üyelerin­
den daha «çekingen» davranm ışlardır. (18) Gerçekte b ir dene­
tim organı olarak kam uoyuna açıklanan «M üstakil Gurup,» hü­
küm eti hem en h e r uygulam asında alkışlam aktan başka bir iş
yapm ış değildir. A m a bu onaylam a, kam uoyunca, bir denetim
işlevi yüklenm iş kişilerce yapılm ış olarak değerlendirilm iştir.

(15) C um huriyet, 1 H aziran 1939


(16) Cumhuriyet, 1 H aziran 1939
(17) D aha sonra say ıları arta c a k olan «M üstakil G u ru p su n ilk ü y e ­
leri şu n lard ır : Dr. H üsam eddin K ural, A tıf A kkuş, Fazlı Güleç,
Em in A rslan Tokat, Zeki M esut A lsan, Aziz A kyürek, İzzet A rı-
kan, Ali R ana T arhan, A hm et Ş ü k rü Esm er, Ziya K aram ürsel,
Şchim e Yunus^ Ali Rıza Türel, S adri E rtem , E m rullah B arkan,
Rıdvan Nazif, H üsnü K itapçı, F uad Sirm en, K em alettin K âm i,
A b d u rrah m an Naci, N azım Poroy. (Cumhuriyet, 4 K asım 1939)
(] 8) URAN: a.g.k., s. 344

— 180 —
«M üstakil G urup»la ilgili bir haber bunu kanıtlam aya yetecek­
tir. 14 Eylül 1939 günlü gazetelerde şu satırları okuyoruz:
«Müstakil Gurup Toplantısı
Ankara 13 (A.A.) — C.H.P. Müstakil Gurup Vekilliğin­
den :
C.H.P. Müstakil Gurubu 13 Eylül 1939 tarihinde saat
15,00’de reis vekili Ali Kana Tarhan’ın reisliğinde toplana­
rak hükümetin, başvekilin Meclisdeki beyanatında (deme­
cinde) ifade edilen ve Hariciye Vekili tarafından Parti gu­
rubunun dünkü toplantısında izah olunan haricî siyaset
hakkında müzakerelerde bulunmuş ve bu siyaseti tamamı
ile tasvip etm iştir (o n a yla m ıştır).
M üzpkere saat 19.00’da nihayet bulm uştur.»
D enilebilir ki, «M üstakil Gurup» en çok eleştirilm esi gere­
ken konularda, en çok alkış tu tan lard an oluşm uştur. İlerde in­
celeyeceğim iz V arlık V ergisinin T.B.M.M.nde görüşülm esi sıra­
sında izlediği yol, bu tutum un örneklerindendir.
Ş unu da unutm am ak gerekir ki, m illî şeflik k urum unun ol­
duğu bir ülkede, «M üstakil Gurup» gibi girişim ler eğer b ir a l­
datm aca değilse, açıkianandan başka b ir am aca yöneliktir. Çün­
kü, niteliklerini incelediğimiz m illî şeflik İsm et İnönü’ye ta n ı­
nırken, bir yandan da çok partili dem okratik düzene geçm enin
am açlandığını söylem ek bir anlam taşıyam ayacaktır. N itekim ,
taşım am ıştır da!

— 181 —
§ 2.

TEK PARTÎ YÖNETİMİ,


II. DÜNYA SAVAŞI VE HALK

A ta tü rk ’ün ölüm ünden sonra m illî şef olarak, onda bile b u ­


lunm ayan yetkilerle kendisini donatan, birtakım insanüstü nite­
liklere sahip olduğu varsayılan îsm et İnönü, A ta tü rk ’le çatış­
m ış olan eski hilafetçileri, saltanatçıları, m andacıları, tu tu cu la­
rı onurlandırırken ya da C.H.P. saflarına alırken, dünya kendi­
sini b ir genel savaşın içinde bulm uştur. İsm et İnönü’nün cum ­
hurbaşkanı ve m illî şef olm asından kısa b ir süre sonra II. D ün­
ya Savaşı b ü tü n şiddetiyle patlak verm iştir. Bu nedenle bu ilk
aylar dışında, m illî şef dönemi II. D ünya Savaşı ile aynı yıllara
rastlam aktadır. Öte yandan T ürkiye bu savaşa girm em eyi ba­
şarm ış olmakla birlikte, II. D ünya Savaşından derinden derine
etkilenm ekten de geri kalm am ıştır.
T ürkiye’nin savaşın dışında tutulabilm iş olması, İsm et İnö­
n ü ’nün ve öteki C.H.P. yöneticilerinin h er zam an övgü ve say­
gıyla anılm ası gereken büyük başarılarıdır. Ne v a r ki, II. D ün­
ya Savaşı boyunca ülke içinde uygulanan siyasanın olum suz
sonuçlan da olm uştur. Öylesine ki, b ir dönem için «ihtikâr»
(vurgunculuk), «harb zengini», «yoksulluk» sözcükleri denilince,,
akla gelen şey «C.H.P.»ydi.

182 —
II

Önce A vrupa’da başlayıp gelişen savaş, T ürkiye’de anında


birçok m alın piyasadan çekilm esine ve fiyatların alabildiğine
yükselm esine yol açm ıştır. Daha 1939 Eylülünde fiy atların hız­
lı a rtışlar kaydettiği görülm ektedir. Ö rneğin, kalay 280 k u ruştan
12 liraya, dem ir 8 kuru ştan 18 ku ru şa fırlam ıştır. (1) F iy atlar
cam da % 100, fayansta % 100, hırd av at m alzem esinde % 15-20,
çinkoda % 50 oranında yükselm iştir. (2) A ralık ayında ise, çu­
val fiyatı 40 k u ru ştan 120 kuruşa (çuval fiyatındaki artış, top­
ta n olarak çuvalla satılan yiyecek fiyatlarını da ayrıca etkile­
m iştir), Eylülde 22 kuruş olan k uru fasulye A ralıkta 28 kuruşa,
aynı sürede pirinç 22 kuruştan 38 kuruşa, kutu çay 5 k u ruştan
7,5 kuruşa çıkm ıştır. (3)
T ürkiye’de 1933’den İ939’a dek önemli fiyat artışları olma­
m ıştı. F ak at bu tarih te n başlayarak sürekli b ir tırm anış kendi­
sini gösterm iş bulunm aktadır. Bu dönemde fiyat artışı h er yıl
ortalam a % 200 - 300 dolayındadır. Örneğin, ekm ek fiy atların ­
daki artış şöyledir : (4)

1933 1934 1935 ... 1939 1940 1941 1942 1943


A nkara 8.00 800 8.17 10.09 11.07 12.24 24.99 40.90
İstanbul 7.92 8.60 10.45 9.01 10.73 13.25 25.72 39.08
İzm ir 7.92 8.08 9.92 9.91 11.00 12.62 24.48 39.44
(Fiyatlar, kuruş ve santim olarak verilm iştir)

(1) Akşam, 18 Eylül 1939


(2) Akşam, 30 Eylül 1939
(3) Akşam, 16 K ânunuevvel 1939
(4) T.*C. B aşvekâlet İstatistik Umum M üdürlüğü> Fiyat İstatistikleri
(1933-1943); A nkara, 1944, s. 4

— 183 —
P irinç fiyatındaki artış da şudur (5)

1933 1934 1935 1939 1940 1941 1942 1943


A nkara 18.33 20.83 20.00 27.45 28.45 38.30 89.41 148.79
İstanbul 21.58 22.30 25.17 30.02 34.60 46.96 94.84 180.12
İzm ir 24.44 28.85 26.25 28.81 35.72 44.86 110.75 116.81

Kesme şekerdeki durum sa şöyledir: (6)

1933 1934 1935 1939 1940 1941 1942 1943


A nkara 48.28 45.00 36.00 32.00 40.33 49.50 168.37 344.67
İstanbul 42.92 41.11 32.88 30.24 38.32 47.50 168.32 343.25
İzm ir 41.34 38.50 31.17 30.69 39.00 49.24 165.38 339.37

G enel olarak toptan eşya fiyatlarına da bir göz atalım (7).

Bitkisel be­ Hayvan ve Sanayi ham­


sin madde­ hayvansal maddeleri,
lerindeki fi­ besin mad­ yarı ma- Genel
yat ortalaması deleri orta­ mul mad- endeks
laması deler orta­
laması

1940 123.3 121.8 134.5 126.6


1941 179.8 174.8 176.3 175.3
1942 424.9 386.6 261.2 339.6
1943 894.5 752.8 319 590.1
1944 539.4 520.9 355.6 458
(1938 fiyatları 100 olarak kabul edilm iştir.)

(5) aynı yerde, s. 5


(6) aynı yerde, s. 9
(7) FAİK ÖKTE : Varlık Vergisi Faciası : Nebioğlu yyn. evi, İstan-
bul, (tarihsiz) s. 31

— 184 —
III

M illî şefin A ltıncı Dönem T.B.M.M.ni 1 Kasım 1939’da açış


söylevinde belirttiği gibi, «Beynelmilel tabiî m ünasebetlere sı­
kı sıkıya bağlı olan ticaret işlerim izin b ü tü n um um î zorluklar­
dan m üteessir olması, içtinabı kabil olm ayan bir zaruret»ti. (*)
A ncak b ir savaş olasılığının belirm esiyle başgösteren stokçuluk,
karaborsacılık da A vrupa’da savaşın yoğunlaşm ası üzerine, özel­
likle dar gelirlilerin yaşara koşullarım dayanılm az b ir kerteye
getirm iş bulunuyordu. Örneğin, 18 Eylül 1939 günlü gazetele­
rin belirttiğine göre, piyasadan birçok m al çekilmişti, buluna­
bilenlerse «fahiş» fiyatlarla satılıyordu.
Bu gelişm elerden, kam uoyu önünde, tacirlerin ve sanayi­
cilerin sorum lu tutulm ası yoluna gidilm iştir. G erçekten de
C.H.P.li bir yazar şöyle diyordu : «Millî vicdanın bu tarzda bir
tecavüz önünde bir n efret isyanı duym ası icap eder (gerekir).
Ve bu duygu bazı ruhlarda haklı olarak doğm uştur. E ğer tüc­
carım ızdan, sanayici ve sairem izden (ve ötekilerden) bazıları
m illî duygulardan şayet habersizm iş gibi davranırlarsa niçin
bunları m illî him aye altında korum ak isteyelim ? M adem ki
kendileri T ürk cem iyetinin parasından başka bir şeyi itibara la­
ik görm em ektedirler (değer verm em ektedirler); o halde T ürk
cam iası (topluluğu) da onlara vicdanlarının bir pul bile etm e­
diğini gösterem ez mi?» (8) T.B.M.M.ncîe ise Çoruh m ebusu
M azhar M üfit Kansu, verdiği bir soru önergesinde : «V urgun­
culuk (ihtikâr) şiddetle devam ediyor ve hattâ A nadolu’ya da
yayılm ıştır. M em urlar ve orta sınıf halk, bu yüzden acılar için­
dedir. V urgunculuğun sürdürülm esine m eydan verm em ek için

(8) FAZIL AHMET AYKAÇ : «Ticarî N am us ve Millî Şef»; Akşam,


10 Temrrluz 1939
(*) «Uluslararası olağan ilişkilerim ize sıkı sıkıya bağlı olan işle n ­
m işin bütün genel zorluklardan olumsuz yönde etkilenmesi,
kaçınılması olanaksız bir zorunluluktu.»

— 185 —
şiddetli tedbirler alınm ası zam anı çoktan gelm iştir.» dem ek­
teydi. (9)
İşte, bu ortam da T.B.M.M.nde 18 Ocak 1940’da 3780 sayılı
«Millî K orunm a K anunu» kabul edildi. (10)
Bu yasanın 1. m addesine göre; «Fevkalâde hallerde (ola­
ğanüstü durum larda) D evletin bünyesini iktisat ve m illî m ü­
dafaa bakım ından takviye (desteklem e) m aksadı ile İcra Ve­
killeri H eyetine, bu kanunda gösterilen şekil ve şartlar daire­
sinde (çerçevesinde) vazife ve selâhiyetler (yetkiler) verilm iş­
tir.» denilm ekte ve bu «fevkalâde haller» ise, a) genel ya da
bölgesel seferberlik, b) devletin b ir savaşa girm e olasılığı ve
c) T ürkiye’yi ilgilendiren yabancı devletler arasındaki savaş
olarak gösterilm ektedir. Bu yasayla, hüküm ete tanınan yetki­
ler arasında, üretim i denetlem ek ve düzenlemek, çalışma y ü ­
küm lülüğü koymak, ü retilen m alları belli bir kâr tanıyarak sa­
tın alabilm ek, gerekli görülen m alları stoklam ak, m allara değeri
karşılığı elkoyabilm ek, günlük çalışma süresini üç saate kadar
arttırab ilm ek gibi y etkiler bulunm aktadır. Y asanın 21. m adde­
sinde ise, toplum un ve ulusal savunm anın gereksinm elerini k ar­
şılayabilm ek için tüketim m alları üzerine sınırlam a konulabi­
leceği öngörülm üştür. 26. madde tarım sal ü rünün hüküm etçe
satın alınabileceğini hükm e bağlarken, kira bedelleri 30. m ad­
deyle dondurulm akta, 31. m addeyle de fiyat denetim i g etiril­
m ektedir. Öte yandan Millî K orunm a K anununa aykırı dav­
ran a n lar için çeşitli para ve hapis cezaları konulmuş, 60. m ad­
dede de bu cezaların ertelenem eyeceği belirtilm iştir.
M illî K orunm a K anunu ile işlerin düzeleceği sanılm ış ya
da bu yolda bir kam uoyu oluşturulm ak istenm iştir. Bu yasa­
nın çıkarılm ası üzerine Sadri Ertem , «Büyük M illet Meclisi de
aklı selimi (sağduyusu) ile m illeti nazariyelere göre değil, va-

(9) GOLOĞLU : a.g.k., s. 60


(10) Bkz. D üztur, T ertip 3f C. X X I, s. 433 vd.; E.G., 26 K ânun-
sani 1940

186 —
kıalara (olgulara) göre idare etm eği şiar (ilke) edinm iştir. Va­
kıa şudur ki, T ürkiye’de m üstesna (olağandışı) zam anlarda
devletin İktisadî faaliyetlere geniş m ikyasta (ölçüde) m üda­
halesi zarurî b ir hal alm ıştır.» (11) derken, C.H .P.nin o günler­
deki bakış açısını dile getirm iş oluyordu. T icaret B akanı Naz-
m i Topçuoğlu da, «.Sebepsiz her tü rlü fiyat yükselişi kanun na­
zarından ihtikârdır.» (12) dem ekteydi.
Yasanın uygulanm asına 19 Ş ubat 1940’da başlanılm ış ve
hüküm et iller arasında işbirliğini sağlam ak üzere bir «Koordi­
nasyon Heyeti» kurm uştur. (13) B aşbakan Refik Saydam 29
Ş u b at 1940’da radyoda yaptığı konuşm asında, yasanın uygula­
m aya konulm asının nedenini şöyle a ç ık la m ıştır:
«Zarurî ih tiy a ç b elirm ed ik çe vatan d a şla rım ın norm al ha­
ya tın a karışm ak, h ü k ü m et iç in h iç arzu ed ilm ey en b ir h a ­
reket ola ca ğ ım sö y lem iştim . F ak at, g ittik ç e m ad d î v e m a­
n e v î ıstırab ı artan, bizim g ib i harb d ışın daki m ille tle r in de
İktisadî h a y a tla rın a tesird en h a li k alm ayan (etkilem ekten
geri kalm ayan) b u gü n k ü harbin, m em lek etim izd ek i a k isle ­
rine (yankılarına) karşı koym ak, su lh (barış) d ev resin in
icaplarına u y g u n y a p ılm ış norm al v a sıfta k i kanunlarla m ü m ­
k ü n olam a y a ca ğ ın ı görünce, M illî K oru nm a K an u n u n u n ver­
diği se lâ h iy e te istin a d en (dayanarak) tatbika başladık.» (14)

Yasanın uygulam asının nasıl olduğuna kısaca göz atacak


olursak, örneğin, İstan b u l’da 120 çuval şeker stok eden Nikola-
ki Seferoğlu’nun iki yıl iki ay süreyle K ırşehir’e sürgün edil­
diğini. (15) Sam sun’da M ustafa Alcîıkaçtı’m n fazla fiyatla şe-

(11) SADRİ ER TEM : «Millî K orunm a K anunu»; Tan, 24 îk in cik ân u tı


1940
(12) Tan, 13 M art 1940
(13) C um huriyet, 21 Şubat 1940
(14) Cum huriyet, 1 M art 1940
(15) Tan, 27 M art 1940

— 187 —-
k e r satm asından dolayı on beş gün tu tu k lu kaldıktan sonra iki
yıl A m asya’ya sürgün edilip beş yüz lira ağır para cezasına
çarptırıldığını, S iirt’de yine başka b ir tac irin aynı cezaya çarp­
tırıldığını (16)... görürüz. Bu, böyle sü rü p gidecektir. Öte y an ­
dan M ayıs 1940 sonunda devlet un stoku yapm aya başlam ış, (17)
11 N isan 1940’da 17. no.lu kararnam eyle k ira lar dondurulm uş­
tur. (18) 13 N isan 1942’de çıkarılan kararnâm ede ise, «Millî Ko­
runm a K anununun 8. m addesine istinaden, nebati yağ, m arga­
rin ve emsali yem eklik yağ im al ve istihsal eden sanayi m ües-
seselerinin istihsal kabiliyetlerini tanzim etm ek (üretim kapa­
sitelerini düzenlem ek) ve bu yağların im al ve istihsaline lü­
zum gördüğü zaman ve yerde elkoym ak ve b unların satış şe­
killerini tâyin ve tespit etm ek (belirlem e ve saptam a)» yetkisi
Ticaret Bakanlığına verilm iştir. (19) Yine örneğin, 10 H aziran
1944 günlü kararnâm e gereğince, İstanbul ve Eskişehir’de bu­
lunan bazı fabrikaların m akinelerine -değeri karşılığında- elko-
nulm uştur. (20)
D aha 20 M ayıs 1940’da ise 24. no.lu şu kararnâm e yayınlan­
mış bulunuyordu :

«...
1 — Darphane ve damga matbaası işyerlerinde Millî
Korunma Kanunun 19. maddesi hükümleri dahilinde günde
3 saate kadar fazla mesai yapılmasına müsaade verilmiştir.
2 — Birinci maddede mezkûr (adıgeçen) işyerleri Millî Ko­
runma Kanunun 19. maddesi hükümleri dairesinde hafta ta­
tili kanunundan istisna edilmiştir (ayrı tu tu lm u ştu r) .»(21)

(16) Tan, 5 N isan 1940


(17) Tan, 23 Mayıs 1940
(18) Ulus, 12 N isan 1940
(19) D üstur, T ertip 3, C. XXII, s. 445
(20) D üstur, T ertip 3, e. XXV, s. 317-318
(21) Tan, 21 Mayıs 1940

— 188 —
25 no.lu kararnâm e ise şö y le y d i:
«1 — Bilumum (tüm ) sanayi ve işyerleri Millî Korunma
Kanunun 19. maddesi hükümleri dairesinde hafta tatili ka­
nunundan istisna edilmiştir.
2 — Her nevi (tür) iplik dokuma imalathane ve fabri-
kaiariyle Sümerbank’a bağh bilumum fabrikalarda Millî
Korunma Kanunun 19. maddesi hükümleri dairesinde gün­
de 3 saate kadar fazla mesai yapılmasına müsaade verilmiş­
tir.» (22) (23)
H üküm etin tüm yaşam ı nasıl yönlendirm eye çalıştığını bu­
rada bir örnek belgeyle kanıtlayabilm ek olanaklıdır. Yüzlerce
benzeri arasında, örneğin, 7 Ağustos 1941’de kabul edilen ka­
rarnâm e şöyledir :
«19/11/1940 tarih ve 2/14703 sayılı kararnameye ektir:
Keskin (3) ve Ödemiş (238) sayılı motosikletlerin
seyrüseferine (gidiş - gelişine) müsaade edilm esi... İcra Ve­
killeri Heyetince 7/8/1941 tarihinde kabul olunmuştur.»
Bu kararnâm enin altında C um hurbaşkanının ve tüm bakan­
lar kurulu üyelerinin im zaları vardır. (24)
IV
Bu önlemler, halk kitlesi için yaşam koşullarını b ir parça
olsun düzeltm eyi bile başaram am ıştır. Tersine, bazı haksız ka­
zançlara olanak sağladığı gibi, halkın daha da yoksullaşm asıy­
la sonuçlanm ıştır. Örneğin, «Devlet, pam uk fiyatına n arh koy­
m uştu. F a k ir köylüden aldığı pam uğu kendi fabrikalarında iş-

(22) aynı yerde.


(23) Çalışma yüküm lü lü ğ ü çalışabilm e yaşı da d ü şürülerek Zongul­
dak ve E reğli m aden yöresinde, dem iryolu ve lim anlarda da
geçerli kılınm ıştır. Bu gibi, işyerlerindeki çalışm a koşulları için
bkz. KURTHAN F İŞ E K : Türkiye’ds Kapitalizmin Gelişmesi ve
İşçi Sınıfı; Doğan y y n ; A nkara, 1969, s. 78 - 79
(24) Düstur, T ertip 3, C. XII, s, 1502; R.G., 14 Ağustos 1941

— 189
liyor ve kum aş olarak bunu halka yüksek fiyatla satıp bütçeye
gelir sağlıyordu. Ne var ki, tekstil endüstrisi örneğin şeker e n ­
düstrisi gibi devletin tekelinde değildi. Süm erbank’m yanısıra
birtakım özel kişiler de dokuma fabrikası işletiyorlardı. B unlar,
ya kendi tarlalarında yetiştirdikleri, ya da fakir köylüden (narh
gereğince) ucuza aldıkları pam uğu kum aş haline getiriyorlar,
sonra bunu devlet gibi yüksek fiyatla piyasaya sü rü y o rlar­
dı.» (25) Yine bunun gibi gazetelerin sürüm ü gözönünde tu tu l­
m adan her gazeteye aynı oranda kâğıt verilmesi, sürüm süz ga­
zete sahiplerinin karaborsacılık yaparak haksız kazanç sağla­
m alarına yol açmıştı. (26) H üküm etin toprak ürünlerini kendi­
sine satm aya köylüyü zorunlu tutm asında ise, ekm ek fiyatla­
rın ın yükselm esini önlem ek am acıyla fiy atlar piyasanın altında
tutulm uş, fakat bu önlem in tüm yükü böylece de köylünün sır­
tına yüklenm işti. Köylü, ailesinin gereksinm esi ve tohum luk
olanının dışında kalan tüm ü rünü devlete satm ak zorundaydı.
Toplanan bu ü rü n stoklanıyocdu. Oysa bu arada köylüden açlık­
ta n ölenler bile olm uştu. (27) Buna karşılık Başbakan Ş ük rü Sa­
raçoğlu T.B.M.M.nde 5 Ağustos 1942’de ülkenin içinde bulunduğu
sıkıntıya değinirken,

« ... zen g in v e p aralı adam lar için bir m e se le m e v c u t d e ğ il­


d ir ...» (28)

diyordu. 7 Kasım 1945 günlü C u m h u riy et gazetesine göre, İz­


m ir’de düzenlenen b ir raporda, «Harbden evvel ticaret âlem in­
de büyük iş yapan firm alar dokuz iken bugün kırk b ir olmuş­
tu r. Gene buna göre İstanbul’da ticaret hayatı sırrına erilm ez

(25) NADİR N A D Î: a.g.k., s. 109


(26) aynı yerde
(27) K A R PA T: a.g.k., s. 9 4 -9 5
»(28) KAZIM Ö Z T Ü R K : T ürk iy e Cumhuriyeti Hükümetleri ve Prog­
ram ları; Ak yyn., İstanbul. 1968, s. 256

— 190 —
b ir piyasa m anzarası verm ektedir.» denilm iş olması anlam lı ol­
sa gerektir.
Öte yandan üst düzeydeki kim i kam u görevlilerinin, m e­
busların ve hatta bakanların bazılarının bile karaborsacılık,
stokçuluk yaptıkları, ülkenin içinde bulunduğu zor koşullardan
y ararlan arak çeşitli yollarla büyük kazançlar sağladıkları söy­
lentileri de almış yürüm üş bulunuyordu. Başbakan Refik Say­
dam, T.B.M.M.nde 30 Ocak 1942’de bu söylentilere karşı çıka­
rak diyordu ki :

«... Hangi vekil ne toplamış? Bunu kendilerinden saraha­


ten (açıkça) isterim... Büyük bir şehirde değiliz. Aynı ma­
hallerin hemen çocukları ve komşuları gibiyiz, karşı kar-
şıyayız. Hepimizin evine ne giriyor, ne çıkıyor hepimiz bi­
liriz... Hiçbir vakit bir hükümet uzvuna bu şekilde, müp­
hem (belirsiz) isnatlar (dayanaklar) yaparak bozguncu bir
ruh doğmasına meydan veremem.» (29)

Oysa bu başbakan bu tarih ten sekiz ay sonra öldüğünde


terekesi saptanırken evinde çuvallarla stoklanm ış çeşitli m allar
bulunacaktır. (30) Ülkenin başbakanının tutum u bu idiyse, o
günlerdeki genel havanın ne olduğu apaçık ortada olsa gerek­
tir. N itekim , Refik Saydam ’m kendisi de T.B.M.M.nde 25 Ma­
yıs 1942’de :

«Devlet teşkilâtı (A) dan (Z) ye kadar baştan başa bu


memleketin ihtiyacı il» telif edilebilecek (uygun olabilecek)
şekilde tebdil edilmek (değiştirilm ek), lâzımdır.»(31)
demiş bulunm aktadır.

(29) T.B.M.M., T.D., C. X X III, Dönem 6, İçtim a 33, Celse 1, s. 178


(30) NADİR N A D İ: a.g.k., s. 107 - 108 v e ’A. US: a.g.k., s. 541
(31) T.D., C. XXIV, Dönem 6, İçtim a 62, Celse, 1, s. 270

— 19Î —
Y

İşin gerçeği aranırsa, tüm kam uoyu yönlendirm e çabaları­


na karşın, M illî K orunm a K anunu toplum un yalnızca belli bir
kesim ini koruyucu nitelik taşım aktaydı. Örneğin, yasanın 41.
maddtesi şö y ley d i:
«Eskiden her dört hektar arazi için bir çift öküz Millî Mü­
dafaa mükellefiyetinden (yüküm lülüğünden) istisna edilir.»
T aner Tim ur bu m adde için şöyle d e m e k te d ir: «Böylece
40 dönüm den az arazisi olan küçük çiftçiler b ü tü n öküzlerini
m illî m üdafaa m ükellefiyeti olarak devlete verm eğe m ecbur
kılınm aktadır. O dönemde (şimdi de olduğu gibi) tarım da k ü ­
çük m ülkiyetin çok yaygın olduğu düşünülürse, bu m addenin
ne kadar önemli olduğu ortaya çıkar. G erçekten bu m addeye
göre küçük çiftçiler en önemli üretim araçlarını devlete v e r­
m ek suretiyle tarım yapm a olanağını geniş ölçüde kaybetm ek­
tedirler.» (32) Yine örneğin, yasanın 26. m addesinin 2. fıkrasın­
da şöyle deniliyor :
«Memleket mahsûllerinden (ürünlerinden) birinin ihracı
hükümetçe tahdit veya men edilmesinden (sınırlanm ası ya
da yasaklanm asından) dolayı dahilî satış fiyatında düşük­
lük arız olursa (ortaya çıkarsa) müstahsili (üreticiyi) bu
yüzden maruz kalacağı zarardan vikaye (korum a) için hü­
kümet, bu mahsûlleri ya değer pahası ile satın alır veyahut
bunların birinin terhini (rehin edilm esi) mukabilinde
(karşılığında) müstahsillere para ikraz edilmesini (ödünç ve­
rilm esini) temin eder.»

<32) T İM U R : a.g.k., s. 231 - 232. T im ur, b ir m ebusun bu durum a


ilişkin olarak T.B.M.M.nde söylediği, « ...h ü km ün b ü tü n ağ ırlı­
ğı 40 dönüm den az h u b u b a t (tah ıl) ek en çiftçiler üzerine çöke­
cektir. N etice itibarı ile (sonuç olarak) zenginler öküz m ükel­
lefiyetinden k u rtu la c a k ve fak irler bunu çekecektir...» biçim in­
deki sözlerini de an m ak tad ır, (s. 232)

- 192 —
Bu m addeden açıkça anlaşılacağı üzere, bu gibi durum larda
«ihraeaatçı»ya «kâr garantisi» verilm iştir. Öte yandan «sanayi
ve m aadin m üesseseleri»nin ürü n lerin i «m uayyen b ir kâr
ilâve ederek» satın alabilen devletin (madde 11), bu tü r
kuruluşların sahiplerine gerekli krediyi de sağlayacağı öngörül­
m ü ştü r (madde 12). Bu yasanın nasıl tek yanlı uygulandığına
bir başka örnek de, «pamuk»a elkonulm ası ve elkonulan bu pa­
m uğun dağıtılm asında izlenebilir. Resm î Gazete’de 7 Eylül
1945’de yayınlanan 606 no.lu kararnam enin 2. m addesine göre,
«El konulan pam ukları Ticaret B akanlığının 7/9/1945 ta rih ve
6103 sayılı Resmî Gazetede yayınlanan fiyat esası üzerinden
Ekonomi Bakanlığınca verilecek talim at gereğince toplam ak ve
ihtiyaç sahiplerine satm akla Süm erbank görevlendirilm iştir.»
K ararnâm enin 9. m addesinde belirtildiğine göre, bu «ihtiyaç sa­
hipleri» fabrikalardır. İşte, bu nedenlerledir ki, T aner Tim ur,
«Millî K orunm a K anunu uygulam ası, çeşitli m addelerin tevziatı
(dağıtım ı), fiyat kontrolündeki tu tarsızlıklar ve ith a la t - ih ra­
cat olanakları yaratm a gibi yollarla toprak ağaları ve ticaret
burjuvazisi içinde b ir kesim in palazlanm asına yol açtı. B ürok­
rasinin, bunlarla işbirliği halinde olan b ir gurubu da aynı sü ­
reç içinde (harb zenginleri) kategorisine dahil oldular.» de­
m ektedir. (33)
VI

II. D ünya Savaşı süresince m illî şef yönetim inde olan T ü r­


kiye’de, halkın durum unun ne olduğunu daha iyi anlayabilm ek
için bir de kısaca «vergi» konusuna değinelim .
17 Mayıs 1940’da kabul edilen 3828 sayılı yasayla (34) ka-

(33) TİM U R: a.g.k., s. 2 37- 238


<34) «Fevkalâde V aziyet Dolayısı ile Bazı Vergi ve Resim lere Zam
icrasına ve Bazı M addelerin M ükellefiyet M evzuuna A lınm ası­
na D air K anun»; Düstur, T ertip 3, C. XXI, s. 842 vd., R.G., 21
Mayıs 1940

— 193 — F. . 13
zanç vergisi (çeşidine göre) %50, %25, % 10, hava kuvvetlerine
y ardım vergisi %100, m uam ele vergisi %1Q0 artırılm ış, şeker­
den kilo başına 7 kuruş vergi alınm aya başlanmış, çaydan alm an
vergiye kilo başına 25 kuruş, bazı giyim eşyasından alm an ver­
giye %10 zam yapılmış, her çeşit taşım acılık %25 üzerinden
vergiye bağlanm ıştır. T ü tü n ve içkiden alm an vergilerle tekel
kibritinden alm an vergiler de arttırılm ıştır.
B u yasaya ek olarak 29 Mayıs 1941’de kabul edilen 4040 sa­
yılı yasayla (35) da koyun, kıl keçisi, tiftik keçisi, sığır, m anda,
at, katır, deve, eşek ve dom uzlar üzerinden vergi alınm aya baş­
lanm ıştır. Bu vergiler hayvan başına 10 k u ruştan 125 kuruşa
kadardır. A yrıca kepek üzerindeki vergi bağışıklığı kaldırılm ış­
tır. Posta m addeleri başta olm ak üzere başka bazı m addeler de
vergilendirilm iş, öteki vergilerin birçoğu ise arttırılm ıştır. Bu­
nu 29 Mayıs 1941’de de kabul edilen 4041 sayılı yasa izlemiş (38)
ve bununla da şeker ve glikozdan alm aa vergiler yükseltilm iş­
tir. Ayrıca 17 M ayıs 1944’de benim senen 4565 sayılı yasa (37)
kazanç vergilerini yeniden arttırm ıştır.
II. D ünya Savaşı nedeniyle konulan bu vergilerin birçoğu
dolaylı vergilerdir. Başka bir deyişle, yükünü halk kitlesinin
çekmiş olduğu vergilerdir. F ak at b ir başka vergiyle de, T oprak
M ahsûlleri Vergisi ile, doğrudan doğruya Köylüye b ir kez daha
yüklenilm iştir.
Burada, T.B.M.M.nde 19 Nisan 1944’de, 4 H aziran 1943 gün­
lü ve 4429 sayılı yasaya dayanılarak alınm akta olan «Toprak
M ahsûlleri Vergisi»ni değiştiren 4553 sayılı «Toprak M ahsûlleri
Vergisi K anunu» üzerinde yapılan görüşm elere değinecek olur­
sak, bazı C.H.P.li m ebusların ağzından k ö y lü sü n durum unu da­
ha iyi anlam ış oluruz. Bu yasa toprak ürünleri üzerine konul-

(35) D üstur, T ertip 3, C. X X II, s. 637 vd., R.G., 31 Mayıs 1941


(36) «Şeker ve G likozdan A lm an İstih lâk V ergisinin A rttırılm asına
D air Kanım»; aynı yerde, s. 655, R.G., 31 Mayıs 1941
(37) D üstur, T ertip 3, C. XXV, s. 235 vd„ R.G., 26 Mayıs 1944

- 194
m uş bulunan %8 oranındaki vergiyi %10’a çıkarm akta ve ba­
zı ürünlerden «aynen» (ürün olarak), bazı ürünlerden de «nak­
den» (para olarak) alınm aktaydı. V erginin kapsam ına şu ü rü n ­
ler g irm e k te y d i: a) «Hububat» : A kdarı, arpa, buğday, çavdar,
çeltik, kaplıca, kum dan, kuşyemi, m ahlût, m ısır, yulaf; b) «Bak­
liyat» : K uru bakla, bezelye, börülce, fasulye, m ercim ek, no­
hut; c) «Diğer m ahsûller» : Afyon, antepfıstığı, ayçiçeği, fın­
dık, kendir (tohum ), keten (tohum ), kuru incir ve üzüm , na­
renciye, pam uk, pancar, patates, susam, tütün, zeytin. (38) (39)
Yasanın 29. m addesine göre, «aynen» ödenecek verginin,
yani ürünün, yüküm lü tarafından kendi olanak ve aracıyla
teslim edilmesi gerekiyordu. Ancak eğer teslim yeri 25 km .den
uzaksa, kendisine kilom etre başına kiloda üç para taşım a üc­
reti veriliyordu (madde 31/2). Yoksa herhangi bir taşım a ücreti
sözkonusu değildi.
İşte, bu kez, 19 Nisan 1944’de bu vergiyi %8’den %10’a çı­
k a ra n ve uygulam ada bazı değişiklikler yapan tasarı T.B.M.M.
ııae görüşülürken, ilk söz alanlardan biri olan Eskişehir m ebu­
su Em in Sazak, bu artışa karşı olduğunu açıkladıktan sonra
şöyle diyecektir :
«... Ben görüyorum ki, bu hububat ekenler, çiftçilerin hep­
si de böyledir ya, ayağında çarığı olmayan, üstüne Örtecek
yorganı olmayan, odunun üzerine başım koyup yatan kim­
dir dediğimiz vakit, işte bu vergi mevzuuna (konusuna) da­
hil olan insanlardır. İnsaf edin arkadaşlar, erbabı namus­
tan (namus eri) olan memurlara acımamak elden gelmez,
feci bir vaziyettedirler ama, bacağında donu, ayağında ça-

<38) Yasaya ekli 1- no.lu cetvel, Düstur, T ertip 3, C. XXV, 2. Ba­


sım, s. 209
(39) Vergisi aynen ödenecek ü rü n le r ş u n la r d ı: A kdarı, arpa, b u ğ ­
day, çavdar, çeltik, m ahlût, m ısır, yulaf; bakla, bezelye, bö­
rülce, fasulye, m ercim ek, nohut; pam uk, zeytin. (-2-no.lu cetvel,
aynı yerde, s. 21&)

— 195 —
rığı, üstüne örtecek yorgam olmayanların, yanında onlara
o kadar acınmaz... Şehirliye bir defa Varlık Vergisi diye
dokundun, her taraftan vaveylâ (çığlık) koptu. N eyi ucuz­
lattın ki bunu arttırıyorsun? Verdiğin küreği mi ucuzlattın,
sapan demirini mi ucuzlattın?... Onlar ne dersen yapar.
Çiftçiden başka bugün hiç kimseye denemez ki elindeki buğ­
dayı ver, sen mısır ekmeği, m eşe pelidi ye. Bu yalnız çift­
çiye denir... Yüzde sekizi yüzde iki arttırmakla eskisini da­
hi alamayacaktır. Niçin arttırıyorsun birader, sana ne yap­
tı?... Bu adam ayağına bir don bulsa niçin onu yine çıplak
bırakmaya çalışıyorsun?...»(40)

Ordu m ebusu Hamdi Ş arlan’m ise, K aradeniz kıyılarında­


ki m ısır üreticilerinin gerçekte kendi yiyeceğini kısarak bu
vergiyi ödediğini söylediğini görüyoruz. (41)
T utanaklarda, A. B inkaya’nm (K astam onu) ilginç bir ta r ­
tışm ayı başlattığı izlenm ektedir. B inkaya’ya göre :

«... şimali (kuzey) Anadolu ve bizim Kastamonu mıntıka­


mız gibi fakir olan mıntıkalar daha ziyade bu mahsülii gös­
tererek [=kaplıca] (*) vergiden bunu istisna etmenizi çok
rica ederiz, biz bu mahsülü hayvanlarımıza yediriyoruz,
buğday, arpa ve mısır bulamadığımız samanlarda da bu
hayvan yemini biz ekmek yapıp nafaka ediyoruz diye çok
sızlandılar... Esasen bendeniz köylü içinde yetişmiş feir köy­
lü çocuğu olduğum için bunların çok haklı olduklarını da
teslim ediyorum... bu kaplıca... hayvanlara bilhassa öküz­
lere verilen katıktır... Bineanaleyh icabında fıkara sınıfı­
nın yiyeceğini temin edecek olan bu maddenin vergi cetve­

(40) T D , C V III-IX, Dönem 7, İçtim a 44, Celse 1,


s. 66
(41) aynı yerde, s. 70
(*) Taneleri ufak bir cins buğday

— 196 —
linde bulunmasında bendeniz hiçbir fayda görmüyo­
rum...» (42)
İ. Yalçın da (Elazığ), «Kaplıca» konusunda şunları söyle­
m iş :
«... Sonra arkadaşlar; bunu köylü, zarurette (sıkıntıda) ka­
lırsa buğdayı ve arpayı bulamadığı zaman yer. Hattâ o ka­
dar darbımesel (özdeyiş) haline gelmiştir ki kuvVettenj
mahrum (yoksun) bir insanı tarif ederken kaplıca ekmeği
mi yiyorsun derler. Aksine olarak güçlii, kuvvetli bir adam
kendisini tarif ederken, ben küçüklüğümde kaplıca ekmeği
yemedim, der. Yani köylü ve halk kaplıcanın kuvveti olma­
dığını böylece anlatmak ister. Bu kadar insanı besleyecek
bir kudretten mahrum bir nesneyi şimdi köylü, bilhassa fa-
bir köylü kısmından istiyoruz... Çok fakir olan, açlıkla mü­
cadele eden bu köylülerimizin işini kolaylaştırmak bakımın­
dan bunun listeden çıkarı imasının faydalı olacağı kanısın­
dayım.» (43)
K aplıcayı ekenlerin kim ler olduklarını bir başka açıdan
T. Taşkıraıı (K astam onu) şöyle a n la tıy o r:
«... Bu maddeyi hangi vatandaşlarımızın ekmekte oldukla­
rını bizzat gözlerinizle görmüş olursanız... hiç bir zaman
kaplıcanın listeye konmuş olmasına vicdanen razı olmazsı­
nız. Şahsen gördüğüme göre en kısır ve o kadar verimsiz
topraklarda ekilmektedir ki, bu maddeyi ekmekle m eşgul
olan vatandaşlar bellerine ip bağlayıp bir ucunu ağaca sa­
rarak bu maddeyi ekmektedirler.» (44)
B ir başka ü rü n için de Tunceli m ebusu H. Üçöz’ü dinleye­
lim :

(42) aynı yerde, s. 81


(43) aynı yerde, s. 83 - 84
(44) aynı yerde, s. 85
«(Tunceli’de) halkın yegâne (tek) ektikleri ve yedikleri
malısül akdarı ve kumdandır. Kumdarıdan hemen diyebili­
rim ki, taş gibi katı bir ekmek yapılıyor. Bunu yiyen halk
24 saat hazmedemeyecek vaziyettedir. Bunların yegâne şi­
kâyetleri ve dertleri, bu kumdarıdan hiç olmazsa verginin
alınmamasıdır.» (45)
Bu oturum da öne sürülen bazı görüşler de şöyle :
A. N. D em irağ (Sivas) :
«... mahsulatı araziye (toprak ü rü n leri vergisi) dediğimiz
şey, hiç saklam ağa liizum yoktur ki eski bildiğimiz âşar(*)
vergisidir. Bunu ne kadar saklasak, hangi şekilde ifade eder­
sek edelim, bunun eski âşar vergisi olduğu meydanda­
dır.» (46)
İ. M. Uğur (Sivas) :
«Uzun senelerden beri biliyorsunuz ki, köylümüz devletten
neyi esirgemiş ki, bunu esirgesin. Köylü devlete herşeyini
seve seve verir.» (47)
M aliye Bakam F u a t A ğralı (Elazığ) :
«Geçen sene vergi olarak 250.000 ton toplanmıştır.» (48)

VII

Bu dönemde uygulanan vergi siyasasının toplum un geniş


kesim lerinin yaşam koşullarını bu ölçüde ağırlaştırm asına kar­
şın, belirli bir sınıfın yararın a nasıl çalıştığını, dönemin İsta n ­
bul defterdarı Faik Ökte şöyle anlatm aktadır :

(45) aynı yerde, s. 83


(46) ayın yerde, s. 68
(47) nyr.ıyerde, s. 71
(48) aynı yerde, s. 77
(* )Eskiden toprak ürünlerinin harmanından sonra onda bir ora­
nında aiuıaıı vergi (ondalık)

— 198 —
«Kazanç vergisine göre müteahhitler istihkakları üzerinden
yüzde 1,5 vergiye tâbidir. Bu nispet 3,3’e kadar çıkarılmış­
tır. Müteahhit teşebbüsün kârı üzerinden ayrıca vergi ver­
mez. Hakikatte (Gerçekte) kesilen verginin kâr ve zararla
alâkası yoktur. Müteahhit bunu bir masraf olarak öder. Oİ
kadar ki daireler muhammen (tahm in edilen) bedel tâyi­
ninde (belirlenm esinde) taahhüt vergisini de hesap eder­
ler. Binnetice (sonuçta) bu vergiyi devlet ödemiş olur.
Harb senelerinde milyarı bulan devlet bütçesinin yarısından
çoğu taahhüt mevzuu teşkil etmiştir. Harb sonu türedi m il­
yonerleri bu zümreden yetişmiştir. Vaki ikazlara (yapılan
uyarılara) rağmen Maliye bu gurubu teklife (yüküm lendir-
m eye) cesaret edememiştir. İstihlâk (tüketim ) vergilerinin
arttırıldığı, büyük müstehlik (tüketici) kitlelerinin ezil­
diği bu devrede müteahhitlerin vergi dışı bırakılmasını ve­
ya zayıf bir vergiyle teklifleriyle iktifa edilmesini (yetinil-
m esini) malî tarihimiz asla affetmeyecektir.» (49)
Oysa 25 Ocak 19.39’da Başbakan Refik Saydam hüküm et
program ım T.B.M.M.nde açıklarken dem işti k i :
«Her vesile ile çiftçi ve köylü vatandaşlarımızın vergi yü­
künü tahfif (hafifletm ek) ve köylerimizin iktisaden sürat­
le kalkınmasını temin etmek ve hayat ucuzluğuna matuf
(yönelik) tahfifleri iktisat kaidelerinin salim (kurallarının
sağlam ) istikametlerinde mütemadiyen (sürekli olarak) ta­
hakkuk ettirmek (gerçekleştirm ek) en samimî emellerimiz
arasındadır.» (50)

VIII

Biraz yukarıda ekm ek fiyatlarındaki artışı belirtm iştik.


1941 yılından başlayarak T ürk halkının en önde gelen besin

(49) ÖKTE : a.g.k., s. 26


(50) Ö ZTÜ RK : a.g.k., s, 230 - 231

199 —
kaynağı olan ekm ek için ne gibi k ara rla r alınm ış olduğu, o
dönemde halkın içinde bulunduğu koşulları anlam ak bakım ın­
dan gerçekten aydınlatıcıdır.
«Ekmek» konusu önce «Tek tip ekm ek çıkarılm ası hakkın­
da 115 num aralı koordinasyon kararı» ile ele alınm ıştır. (51) Bu
k a ra rın 1 ve 2. m addelerinde şöyle d e n ilm e k te y d i:
«Ankara, İstanbul ve İzmir şehirleri belediye hudutları da­
hilinde yalnız, ecnebi (yabancı) maddesi çıkmış 100 kilo
buğdaydan 84 - 86 kilo arasında un alınacak surette tek tip
olarak imal edilen unlarla bu unlardan yapılan ekmekler
istihsal olunur (elde ed ilir)... (Bu) unların imalinde kulla­
nılacak buğday harmanlarına, bu harmanların asıllarmda
mevcut çavdarla birlikte azamî %15’i geçmeyecek nispette
çavdar katılır...»
6 H aziran 1941’de bü kararnâm eye b ir «Ek» kabul edilm iş­
tir. Buna göre :
«... unların imalinde kullanılacak buğday harmanlarına bu
harmanların asıllarmda mevcut çavdarla birlikte %15’e ka­
dar çavdar katılır. Şu kadar ki Toprak Mahsûlleri Ofisinin
buğday alım ve stok vaziyetlerine göre zaruret hissedilen
zamanlarda Ticaret Vekilinin tensibiyle (onayıyla) bu nis­
pet %20’ye iblağ olunabileceği (çıkarılabileceği) gibi çav­
darla birlikte yekûnu %50’yi geçmemek üzere ekmek har­
manlarına ayrıca %30’a kadar da arpa karıştırabilir...»
Bu önlem ler yetersiz kalm ış ve 13 Ocak 1942’de çıkarılan
247 sayılı koordinasyon kararıyla ekm ek «vesika»ya bağlanm ış
ve yedi yaşm a kadar olan çocuklara günde 187,5 gram, yedi
yaşından yukarı olanlara 375 gram , ağır işçilere de 750 gram
ekm ek verileceği öngörülm üştür. (52) 27 Ağustos 1942’de de

(5J) Düstnr, T ertip 3, C. X X II, s. 292 - 294, R.G., 21 Ş ubat 1941


(52) Düstur, T ertip 3, C. X X III, s. 150;R.G., 19 K ânunsam 1942

— 200 —
«Prevantoryom ve Sanatoryom daki hastalarla hastahanelerde
tedavi altında bulunan verem lilere» günde 450 gram ekm ek ve­
rilebileceği kararlaştırılm ıştır. (53) 2 M art 1942’de ekm eklik una
%25 oranında m ısır unu karıştırılacağı bild irilm iştir.(54) Aynı
yıl N isan ayında ekmeğe ayrıca bakla da karıştırılm ası öngörül­
m üştür. (55)
Ne var ki, Refik Saydam ’ıı ölüm ü üzerine hüküm eti kuran
Başbakan Ş ükrü Saraçoğlu T.B.M.M.nde 5 Ağustos 1942’de,
«Türk ırkının başlıca gıdası olan ekmeği çok küçülttük. Bü­
tün bunlara rağmen ekmek darlığını ve sıkıntısını hâlâ ber­
taraf edemedik (giderem edik).»
demiş bulunm aktadır. (56) (57)

IX

II. D ünya Savaşı sırasında «İaşe M üsteşarı M uavini» ola­


rak görev yapm ış olan Şevket Süreyya Aydem ir, o günlerde
«sabah güneş doğarken gözünü yeni güne açan her vatandaş,
o gün sofrasına bir dilim ekm ek koyup koyam ayacağını... kay-
gıyle düşünüyordu.» (58) dedikten sonra, «yurdun %75 halkını
teşkil eden köylü kütlesini kasıp kavuran fiyat sefaleti»ni(59)

(53) aynı yerde, s. 1823 - 1824; R.G., 2 Eylül 1942


(54) aynı y erd ej s. 312; R.G., 11 M art 1942
(55) Cumhuriyet^ 14 N isan 1942
(56) ÖZTÜRK : a.g.k., s. 252
(57) İlginç b ir gazete haberi şöyledir: «2 m etre 25 sanlim boyunda
ve 160 kilo ağırlığındaki Bilecikli Ö m er ism inde birisi, dün
sabah vilâyetde Dr. L ütfi K ırd a r’a m ü racaat ederek 300 gram
ekm ekle k endini id are edem ediğini ve ağır vücudu göz önünde
tu tu la ra k kendisine daha fazla m ik tard a ekm ek verilm esini r i­
ca etm iştir.» (Cumhuriyet, 15 N isan 1942)
(58) AYDEMÎR: İkinci..., s. 199
(59) aynı yerde, s. 205

201 —
anlatır. Refik Saydam ’dan sonra başbakanlığa atanan Ş ü k rü
Saraçoğlu ise T.B.M.M.ndeki 5 Ağustos 1942 günlü konuşm a­
sında der k i :
«İnönü Türk milletine, Türk m illeti de İnönü’ye çok yara­
şıyor.» (60)

( 6Ü) Ö Z T Ü R K a.g.k., s. 248

202 —
§ 3.

VARLIK VERGİSİ

Varlık Vergisi, toplum sal ve siyasal yaşam ım ızda önem li ve


olumsuz izler bırakm ış bir uygulam adır. Bu izler iç siyasal ya­
şamımızda kendini gösterm iş olduğu gibi, dış siyasal ilişkilerde
de önemli sonuçlar doğurm uştur. B unun yanı sıra, V arlık Ver­
gisi, C.H .P.nin siyasal esinlenme kaynaklarının m illî şef kavra­
m ı altında uygulam ada ne boyutlara varabileceğini de kanıtla­
yan bir olgudur.
T.B.M.M.ııin 11 K asım 1942 günlü oturum unda görüşüle­
rek kabul edilen «Varlık Vergisi Kanunusm un gerekçesinde, bu
verginin «gelir ve varlık sahiplerinin m alları ve fevkalâde ka­
zançları üzerinden alınm ak ve b ir defaya m ahsus olmak üzere»
uygulanacağı belirtilm iş ve amaeınınsa, «kazanç ve gelir sahip­
lerini ve daha ziyade İktisadî şartların darlığından doğan güç­
lükleri istism ar ederek (söm ürerek) elde ettikleri kazançları ile
m ütenasip (orantılı) derecede vergi verm eyenleri» vergilendir­
m ek olduğu öne sürülm üştür.
On yedi m addeden oluşan bu yasaya göre, büyük çiftçiler,
2500.—- lira gelir getiren ya da değeri en az 5000.— lira olan ta ­
şınmaz mal sahipleriyle yerine göre şirket ortakları bu verginin

203
uygulam a alanı içine alınm ışlardır. K im in ne vergi vereceği, o
y e rin en büyük «mülkî âm iri», m al m em uru, tacirler ve bele­
diyelerden seçilen üyelerden oluşan bir «komisyon»ca belirle­
necektir. Bu kom isyonun saptayacağı oranlara karşı itiraz ola­
nağı tanınm am ış olup, verginin on beş gün içinde ödenmesi
gerekm ektedir. On beş günlük sürenin bitim inden başlayarak
iki hafta içinde verginin cezalı olarak ödenebileceği öngörül­
m üştür. Vergi yine ödenmezse, bu kez zorunlu çalışma yü k ü m ­
lülüğü doğacaktır. Vergi borçlusunun, eşinin, birlikte oturan
ana baba ya da çocuklarının m allarına verginin alınm asını sağ­
lam ak amacıyla elkonulabilecektir. Vergi borcunu ödeyeme-
yerek çalışma yüküm lülüğü altına girenlerin, bu zorunlu ça­
lışm alarının sonunda ellerine geçmesi gereken paranın yarısı
vergi borcuna karşılık kesilecektir.
Bu vergiyi İstanbul’da uygulam akla görevli olanların başın­
da geien İstanbul D efterdarı Faik Ökte sonraları Varlık Vergisi
Faciası adlı kitabında bu yasa için şöyle dem iştir.

«... bu kanunun bir vergi kanununa benzer tarafı yoktur.


Kanun kazanç, bina, arazi vergileri yolundan giderek bü­
tün m ükellef (vergi yüküm lüsü) zümrelerine hitap etmek
istemiştir... Gelir Vergisi mevcut olmayan bir memlekette
bu şekilde bir sermaye vergisi ihdas edilemez (oluşturula-
m az). Verginin tarhının (tu tarın ın belirlenm esinin takdire
bırakılm ası, bize dâvayı daha başından kaybettirmiştir.
Mairuh (tu tarı belirlenm iş) vergiye karşı itiraz ve temyiz
yollarının kapalı olması, maliye ilminin asla affedemeyece­
ği bir hatad ır... Mükellefe derdini dinletecek kazaî, idarî
merci kalmamıştır... Mükellefin eşinin, kendisiyle oturan
usul ve fUruğunun (ana, baba ve büyükana, büyükbaba
v.b. ile evlat ve to ru n v.b.) menkul ve gayrimeııkulünün
ve verginin teminatını teşkil ettiğine dair olaıı hüküm, hiç­
bir hukukî esasla telif edilemez. Mükellefin zilyet bulundu­
ğu (elinde bulundurduğu, kullandığı) menkul mallara ait

— 204 —
istihkak dâvalarının dinlenemeyeceğine mütedair (ilişkin)
olan hüküm de böyledir. Bu kayıtlarla muvazaa (dariışık-
lılık) yolları önlenmek istenmiştir. Vergiyi ödemeyenler
hakkında çalışma mükellefiyetinin tatbik edileceği hükmü­
nü muassır (çağdaş) zihniyetle izah mümkün değildir. Ça­
lışma ile kazanılacak gündeliğin yarısının vergiye mahsup
edileceği (kesileceği) hükmü cidden gülünçtür. Faraza (di­
yelim ki), 100 bin lira borç için çalışma yerine sevkedilen
ve 2 lira gündelikle çalıştırılan bir mükelleften kesilen bi­
rer lira ile borcunun 250 seneden fazla bir zamanda kapa­
tılması m üm kün olabilmektedir. Sevk ettiklerimiz arasında
borcu 100 bin liradan fazla olan yüzlerce m ükellef m ev­
cuttu.» (1)

II

Varlık V ergisinin yasalaştırıldığı 1942 yılı Kasım ayı, II.


D ünya Savaşının ülkem izde neden olduğu sıkıntı ve darlık lar­
dan yararlanan kişi ve çevrelerin vurgunculuğunun, karaborsa­
cılığının, her tü rlü haksız kazanç sağlam alarının doruğuna
ulaştığı bir zam andır. Nitekim, M illî Şef İsm et İnönü, T.B.M.
M .nin yeni toplantı dönem ini açarken 1 K asım 1942’de dem iş­
tir ki :

«Şuursuz bir ticaret havası, haklı sebepleri çok aşan bir pa­
halılık belâsı, bugün vatanımızı ıstırap içinde bulunduruyor.
Bu halin umumî harbden doğan, kendi hususî şartlarımızla
ilgili olan sebeplerini ve çarelerini Cumhuriyet hükümeti
sizin yüksek nazarlarınıza etrafıyle serip anlatacaktır. Emi­
nim ki millet ve memleketin hayrına olan en isabetli ted­
birleri bulacaksınız. Bizim gördüğümüz en tehlikeli hasta-

(1) ÖKTE : a.g.k., s. 75

— 205 —
lık, iki seneden beri cemiyetimiz içinde Cumhuriyet hükü­
metlerini muvafftak etmemek (başarılı kılm am ak) için es­
tirilmiş olan zehirli havadır... Bulanık zamanı, bir daha ele
geçmez fırsat sayan eski batakçı çiftlik ağası ve elinden
gelse teneffüs ettiğimiz (soluduğum uz) havayı ticaret m e­
tal (malı) yapmaya yeltenen gözü doymaz vurguncu tüc­
car... büyük bir milletin bütün hayatına küstah bir surette
kundak koymağa çalışmaktadırlar. Üç, beş yüz kişiyi geç­
meyen bu insanların vatana karşı aşikâr (apaçık) olan za­
rarlarını gidermek yolu elbette vardır.,. Ticaretin ve iktisa-
sadî faaliyetlerin serbestliğini bahane ederek milleti soy­
m ak hakkım hiç kimseye, hiçbir züm reye tanımamalıyız.» (2)
M illî şef bu sözleri söylediğinde, gerçekte ülkede halk k it­
leleri arasındaki yoksulluk her yanı sararken ve buna koşut
olarak da hoşnutsuzluk, diyebiliriz ki, patlam a noktasına gel­
miş bulunuyordu. Bu yoksulluğa neden olanlar da apaçık orta
yerde durm aktaydılar. İsm et İnönü bu kişileri bu denli sert bir
biçimde suçlarken, b ir bakım a halkın duygularını dile g etir­
m iş oluyordu.
V arlık Vergisi K an u n tasarısı, İnönü’nün bu konuşm asının
hem en arkasından T.B.M.M.ne getirilm iştir. Başbakan Saraçoğ­
lu tasarıyı Meclis’e sunarken,

«Alelûmum (genel olarak) eşya fiyatlarının bugünkü deli­


ce artışında filvaki (her ne kadar) istihsal azlığının, ith a­
lât noksanının, yanlış tedbirlerin bilhassa doymak bilm eyen
hırsın ve ihtikârın geniş hisseleri vardır... Uzun tetkikler­
den sonra hazırlanan bu kanun layihası (tasarısı) başlıca
üç matrahtan (kaynaktan, tem el değerden) para toplayacak­
tır. Bunlar ehemmiyet sırasıyle şunlardır: tüccarlar, emlâk
sahipleri, büyük çiftçilerdir. Harb yıllarında en çok parayı

(2) Z.C., C. X X V III, D evre 6, İçtim a 4, Celse 1, s. 4

_ 206 —
tüccarlar kazandığı için bu varlık vergisinin en büyük yü­
künü bittabi (kuşkusuz) onlar taşıyacaklardır.» (3)
diyerek İnönü’yü yinelemiş bulunm ası da, ülkenin b u genel gö­
rü n ü m ü n ü n bir yankılanışm dan başka bir şey değildi.
T.B.M.M.nde bu yasa görüşülürken , Saraçoğlu’ndan sonra
ilk söz alan ve «M üstakil Gurup» adına konuşan Ali R ana T ar-
han, bu yasayı aynı çizgideki başka yasaların da izlemesi ge­
rektiğini açıklam ış; T arhan’dan sonra kürsüye gelen Refik İn­
ce bu tasarıyı getirdiği için hüküm ete teşekkür etm iş ve V arlık
V ergisinin «hukuk prensiplerine m uhalif olduğu yolunda varit
olacak (akla gelebilecek) itirazlara cevap olarak şunu söyle­
rim : hukuk; hayatın icaplarını takip ettiği gündür ki şayan-ı
h ü rm e ttir (saygıya değerdir).» dem iştir. Öteki konuşm acılardan
M uhittin Baha P ars, sevincini belirtm iş; R asih K aplan m üca­
dele gününün geldiğini açıklamış; S üreyya Ö rgeevren tasarının
çok iyi olduğunu, üzerinde görüşm eye bile gerek olm adığım
söylem iştir. Tasarı oylanm ış ve görüşm eye katılan üç yüz elli
m ebusun oybirliğiyle benim senm iştir. (4) (5)
Bu oylam aya katılarak «kabul» oyu verenler arasında şu
m ebuslar da bulunm aktadır : Berç T ü rk e r (A fyonkarahisar),
A dnan M enderes (A ydın), İstam at Ö zdam ar (Eskişehir), Refik
K oraltan (İçel), F uad K öprülü (K ars), Ali Fuad Cebesoy (Kon­
ya), Yunus N adi (M uğla). (6) (7) (8)

(3) aynı yerde, İn ik a t 3, Celse 1 s. 21


(4) aynı yerde, s. 28 vd.
(5) O ylam aya k atılm ay an ların sayjsı 76, boş m ebusluk sayısı ise
3’dür.
(6) aynı yerde, s. 33 - 36
(7) O ylam aya k atılm ay an lar arasında Dr. T aptas (A nkara), F ethi
O kyar (B olu), Celâl B ayar (İzm ir), Dr. A bravaya M arm aralI
(Niğde) b u lu n m ak tad ır.
(8) İstanbul m ebusu K âzım K arabekir, görüşm eler sırasında yasa­
nın adı üzerinde durm uş, ancak özüne k arşı çıkm am ıştır. K a­
rab ek ir şöyle d em iştir : «A rkadaşlar, çok yerinde olan bu k an u n

— 207 —
m
Varlık Vergisi açıklanan bu amaç doğrultusunda mı uygu­
lanmıştır?
Bu sorunun yanıtını, o günlerin yetkili bir kişisinden, bi­
raz önce sözünü ettiğimiz ve bu verginin en geniş uygulama ala­
nı olan İstanbul’da defterdarlık yapmış bulunan Faik Ökte’den
izleyelim ve önce Ökte’nin verdiği, vergilerini süresinde öde­
yem eyen ve Erzurum Aşkele’ye çalışma kampına gönderilen ilk
kırk beş kişinin adlarım, ödemeleri gereken vergiyi ve ne öde­
diklerini belirten çizelgeyi görelim : (9)

Sıra
no. Şube Mükellef Vergisi Ödediği

1 Mercan Hamparsun Erkman 400.000 5.000


2 » Setrak Vartaryan 400.000 10.000
3 » Yedvart Fmdıklıyan 400.000 40.000
4 » Böhor Benbasat 400.000 47.000
5 » Moiz Benbasat
6 » Yasef Bozanto

h ak k ın d a birkaç söz söylem ek istiyorum . Evvelâ (Önce) K a­


n u n u n adı V arlık V ergisidir. V arlık, bizde, m âlum olduğu (bi­
lindiği) üzere daha ziyade m evcudiyet m ânasm adır (G ü rü ltü ­
le r)... İkincisi; serv et m ânasına kullandığım ız zam anda dahi bu
k an u n u n m uhtevasıyle (içeriğiyle) b iraz tezat teşkil ediyor.
Ç ünkü vergiyi serv et sahibi olanlar değil, aşırı kazanç öahioi
olanlar v erecektir. Eğer E ncüm en m ünasip görürse b u n u n adı­
na A şırı K azanç V ergisi K an u n u diyelim . (H ayır sesleri, g ü rü l­
tü le r)... K anun yerin d ed ir...» (aynı yerde, s. 27-28).
(9) ÖKTE: a.g.k., s. 152 - 153 (V ergisi gösterilm em iş olanların,
kendi adından önce çizelgede y er alan y ü k ü m lü n ü n vergisin­
den sorum lu o ldukları -örneğin b irlik te y aşayan usul fitruğ gi­
bi- anlaşılm ak tad ır).

— 208 —
7 » Arşak Çuhacıyan 400.000 800
8 » Nesim Saban 300.000 10.710
9 » Leon Saban
10 » Samoel Varon 280.000 4.000
11 Yermiye Varon
12 Gabriyel Gabriyeloğlu 240.000 8.100
13 » Abraham Gabriyeloğlu
14 » Yahaskiyel Gabriyeloğlu
15 » Yorgi Beygo 200.000 100
16 » Roben Alolof 200.000 17.350
17 » Mihael Çuhacıyan 200.000 —
18 » Viktor Benerdato 200.000 6.500
19 Kulekapı Garp Franko 375.000 1.000
20 » Mihran Yarman 200.000 2.970
21 » Gabis Baykur
22 Eyüp Artin Çerkesyan 240.000 —
23 » Anastas Kazbek 450.000 —
24 » Artin Topaloğlu 210.000 600
25 » Kosti Papazoğlu 225.000 —
26 » Aleksi İstavridis 63.000 ■

27 » Yorgaki Muratoğlu 600.000 14.000
28 Eminönü Yorgi Mina Canbazoğlu 300.000 3.000
29 » Mina Kesimidis
30 Yenicami Filip Levi 225.000 698
31 » Mordahay Kastelyano 360.000 1.000
32 » Izaksiyan 500.000 25.000
33 Galata Nesim Kazez 210.000 1.500
34 » Zümbül Kazez
35 » Canik Varter 300.000 1.000
36 » Leon Faraci 300.000 34.000
37 Fatih Yakova Papazoğlu 210.000 2.430
38 » Kiryako Teberrükoğlu 200.000 1.500
39 Samatya Moriz Taranto 320.000 20.000
40 » Alfred Taranto 320.000 -

- 209 — F. : 14
41 » Leon T uraslan 160.000 —
42 Hocapaşa N ahm e Pesah 200.000 20.400
43 » Şekip A dut 375.000 4.000
44 Tophane Nikolaki K aram anoğlu 400.000 2.000
45 » K onstantin K iirkçüoğlu 200.000 200

Çalışma kam pına gönderilm ek üzere 2057 kişi toplanm ıştır.


B unun 1869’u İstan b u l’dandır. Aşkale’ye gönderilenlerin sayısı
ise 1400 olup, 1229’u İstan b u l’dan gönderilm iştir. Çalışm a kam ­
pında bulundukları sırada içlerinden 21 kişi ölm üştür. Ölüm
oranı % l,5’dur.(10)
Ökte, M aliye B akanlığının İstanbul D efterdarlığına bir ya­
zı göndererek, özellikle azınlıkların b ü y ü k haksız kazançlar el­
de ettiklerini belirttiğini, bu nedenle de bunların ayrı b ir «cet­
v e ld e toplanm asının istendiğini açıklam akta, (11) bunun üzerine
de M üslüm an vergi borçlularının (M ), «gayrimüslim» vergi
borçlarının (G ), dönm elerin (D), «ecnebiler»in (E) işaretli cet­
vellerde toplanıp gösterildiğini yazm aktadır. (12) (E) ler, (M) ler
oranında vergilendirilm işlerdir. A ncak A lm anya ve İtalya gibi
«mihver» devletlerinin vatandaşı olan Y ahudiler bu eşitliğin dı­
şında bırak ılm ışlard ır.(13) (D )lerin ödeyecekleri vergi, (M )le-
r in iki katı olarak saptanm ıştır. (14) F aik Ökte dem ektedir ki:
«M gurubunun vergileri gayet hafifti; h a ttâ b ir kısım m ükel­
lefler kendilerine neden bu kadar az vergi ta rh edilm iş olduğu­
na h a y re t etm işlerdir... V erginin ilân günü sevincinden k u r­
ban kesen m ükellefler vardır.» (15)
Ödenecek verginin kaç lira olacağının nasıl saptandığına
gelince, bu konuda da Ökte şu bilgiyi v e rm e k te d ir:

(10) aynı yerde, s. 158


(11) a y n ı yerde, s. 46-47
(12) aynı yerde, s. 48
(13) ay n ı yerde, s. 81
(14) aynı yerde, s. 85

— 210 —
«Millî Emniyetin rakkamları Vali, Partinin rakkamları par­
ti müfetişi tarafından bana intikal etmekte (gelm ekte) idi.
Partiden gelen rakkamlarda Ürgüplü’nün müfrit (aşırı)
idealist damgası vardı. Bu cereyan bidayette (başlangıçta)
hepimizi sarmıştı. Başta ben olmak üzere hepimiz bu genç
ateşli çocuğa hayrandık. Fakat tahakkukun son günlerinde
ifrata (aşırılığa) sürüklendiğimizin farkına vardık. Bir mi­
sal bunu aleniyete (açığa) vu rd u : Cetvelleri asacağımıza
iki gün kala Ürgüplü bana bir not göndermişti. Beyoğlu’nda
kunduracı Nuri Çekiç’e 50.000 lira vergi tarhını istilzam
ettiren (gerektiren) bir rakkamı bildiriyordu. Notu Şevket’e
gösterdim. (Yanlış olacak, 50.000 belki vergi değil de mat­
rahtır.) dedi. Telefonu açıp Ürgüplü’ye sordum ve 50.000
lira vergi tarhı için mükellefin en az 1 milyonu olması lâ­
zım geldiğini hatırlattım. Bana (Evet, vurguncudur, bir
milyonu yaptı.) dedi...
Ara sıra konuşmalar oluyordu:
— ....... ne kadarlıktır?
— 500.000
— Milyonluk.
— Ne biliyorsun?
— Sen ne biliyorsun?
— Ortalama bir rakama git...
Bu çırpmışlar bir rakamda düğümleniyordu. Varlık Ver­
gisi böyle tarh edilm iştir...»(16)
Ve en ilginci de defterdarın şöyle demiş bulunm asıdır:
«Şunun bunun keyfine, hıncına âlet olmaktan da artık bık­
mıştım.» (17)

(15) aynı yerde, s. 129


(16) aynı yerde, s. 73 - 76
(17) aynı yerde, s, 174

— 211 —
Şu satırlar da yine aynı görevlinin:
«Varına yoğuna el koyduğumuz m ükelleflere ait eşyanın
satış bedeli vergiyi karşılayamadığı zamanlarda mükellefi
ne hakla bir de çalışma m ükellefiyetine tâbi tuttuk? Hele
mükellefin samimi olduğunu, vergide hata ettiğimizi bildi­
ğimiz zamanlar bu mükellefiyet, tam manasıyle zulüm de­
ğil m i?»(18)

IV

V arlık Vergisi uygulam asının, özellikle «müttefik» devlet­


ler, yani A lm anya’ya ve yandaşlarına karşı savaşan ülkeler a ra ­
sında yankıları büyük olm uştur. Bu konuya ilerde ayrıca deği­
neceğiz. (19) B urada yalnızca özellikle A m erika Birleşik D ev­
letlerin d ek i çeşitli çevrelerle yakın ilişkiler içinde olduğu bili­
nen A hm et Em in Y alm an’m b ir gözlem ini belirtm ekle yetini­
yoruz : «... nazi usulleriyle girişilen istibdat (yönetim de baskı)
hareketi, m üttefik devletler dahil olduğu halde, her tarafta iti­
barım ızı yıkmış, bize karşı şiddetli bir tepki yaratm ıştı. G adre
(haksızlığa) uğrayanların tü rlü tü rlü yollardan sızan şikâyetle­
ri üzerine dünyanın h er tarafına dağılan akrabaları ve dostları
bize karşı şiddetli protesto eylem lerine girişm işlerdi... çok geç­
m eden gadre uğrayanların üzerine ecnebi kaynaklardan lü tu f
ve yeni im kân yağdı.» (20)
U luslararası siyasa alanında, V arlık Vergisi, C.H.P.ni Özel­
likle II. D ünya Savaşının bitim inde çözümü zor sorunlarla k a r ­
şı karşıya bırakacaktı.

(18) aynı yerde, s. 208


(19) Bkz. D ördüncü Bölüm.
(20) AHMET EMİN Y A L M A N : Gördüklerim, Geçirdiklerim, C. III
(1922 - 1944). İstanbul, 1970, s. 376

— 212 —
V

V arlık V ergisinin ırkçı niteliğini yadsım ak olanaksızdır.


V erginin uygulanış biçimi bunun kesin kanıtıdır. (21) D aha baş­
ka bir deyişle de, bu vergi uzun süredir C.H.P.nde oluşagelen
düşünsel çerçevenin bir sonucudur. V arlık V ergisinin kabul edil­
diği günlerde, A lm anya’nın savaşla b ü y ü k başarılar kazanm ış
olması da olayda önem taşım aktadır. G erçekten de bu yıl M ayıs­
ta A lm anlar H arkof’da Ruslara karşı büyük b ir başarı kazan­
m ışlar, H aziranda A frika’da T obruk’u alm ışlar, Tem m uzda da
A lm an birlikleri R cstov’a ulaşm ışlardı. Denizlerde de A lm an
den izaltılan çeşitli başarılar sağlam aktaydılar.(22)
Bu vergiyi değerlendirirken üzerinde durulm ası gereken bir
uygulam a da «dönmeler» ile ilgili olanıdır. «Dönmeler», bilindi­
ği gibi, önceleri Yahudi olarak Selânik’e yerleşmiş, fakat sonra­
dan M üslüm anlığı kabul etmiş, T ürk adlarım almış, T ü rk va­
tandaşıdırlar. Bu nedenle de, dönm eler için yapılan uygulama­
dan söz ederken Faik Ökte, «... sinir m anzum em izden (siste­
m im izden) H itler’in isterik raşaları (ürperişleri) geçmeye baş­
ladı.» dem ektedir. (23)
Hilm i U ran da -C.H.P.nin en üst düzey yöneticilerinden bi­
ri olarak- şu dikkate değer açıklam ayı yapm ış bulunm aktadır :
«... vergiyi muayyen bir müddet içinde vermeyenler yerin­
den yurdundan edilerek Erzurum’un Aşkale kazasına sür*

(21) T an er T im u r’a göre de: «V erginin... ırkçı ideolojinin etkisi ile


azınlıklara karşı kullanılm ış olduğu b ir gerçektir.» (a.g.k., s.
243). Burum la b irlik te T im ur şunu da söy lem ektedir: «Millî
K orunm a K an u n u n u n uygulanm ası ile ortaya çıkan savaş zen­
ginleri arasında m usevî, rum ve erm eni kökenli v a tan d a şla rı­
mız önemli b ir o ran teşkil ediyordu.» (aynı yerde).
(22) Bkz. G O LO Ğ LU : a.g.k., s. 160
(23) Ö K T E : a.g.k.. s. 85

— 213
gün edilmişler ve orada bedenî kabiliyetlerine göre bede­
nen çalıştırılmak suretiyle tazyik edilmişlerdi (zorlanm ış­
lardı). Kanunun esasen m akbul olmayan hükümleri ise tat­
bikatta büsbütün gadri ve adaletsizliği intaç eden tecelliler
(doğuran sonuçlar) gösterm işti... Vergi Türkiye Büyük Mil­
let Meclisi’ndeıı çıkan bir kanunla tahsil edilmiş ve kanu­
n u n tatbiki şekli de o vakit hepim izin gözü önünde cereyan
etm iş olduğu için eser lamamiyle H alk Partisinindir. Ve
eğer varsa, günahı da hepim izindir.» (24) (25)

VI

Milli Şef İnönü, T.B.M.M.’nde 1 K asım 1942’de yaptığı ko­


nuşm asında, halk kitlesinin içinde bulunduğu durum un sorum ­
lusu olarak ulusun yaşam ına «küstah bir şekilde kundak koy­
mağa» çalışan ve «ticaretin ve iktisadi faaliyetlerin serbestliği
ni bahane» edenleri gösterm işti. Ama uygulam ada bu kişiler
azınlıklar arasından seçilm iştir. D iyebiliriz ki, böylece de hal­
kın gözünde onun yoksulluğunun sorumlularının bulunup ceza­
landırıldığı imgesi yaratılm ıştır. Buna karşılık öteki ve azın­
lıklardan olm ayan vurguncular, ulusun yaşam ına kundak ko­
y a n la r bir ölçüde aklanm am ış m ıdır? Perde Aralığından adım
verdiği anılarında N adir Nadi bu konuda şöyle der: «... kulak­
tan kulağa fısıldanan, hatta yüksek sesle anlatılan özel gerçek­
lere göre bu kanun piyasayı azınlık u nsurlarının egem enliğin­
den k u rtarıp T ü rk ler’e açm ak gibi... bir ikinci amaç taşıyordu.
Yani (bundan böyle m illeti azınlık zenginleri soymasın da T ürk
zenginleri soysun) m u demek istiyordu bu gerekçe? K an unun

(24) URAN : a.g.k., s. 386 387


(25) Buna k a r ş ılı^ bu yasayı ve uygulam ayı savunan ve «İnönü
verginin uygulanm asını ve problem lerini y akından ve d ik k atle
izledi.» diyen (AYDEMİR: İkinci..., s. 229) Şevket Süreyya Ay-
dem ir’e göre, bu vergi b ir zorunluluk sonucuydu, (aynı yerde,
s. 204).

_ 214 —
uygulanış tarzı, yazık ki yukarıdaki soruyu doğrulam aktan öte­
ye, ne hak, ne hukuk, ne sosyal adalet, h a tta ne de ırkçılık ilke­
leriyle bağdaşm ayacak derecede keyfî ve to taliter bir zihniyeti
açığa vurm uş oldu.» (26) (27) (28)

(26) s. 178
(27) N adir Nadi ayrıca şunu da b elirtm ek ted ir : «A zınlıklar a rasın ­
da h ay atın ı günü gününe kazan an b e rb e r çırağı, tornacı, kalfa,
terzi gibi işçiler de vardı; h a ttâ b u n ların sayısı varlık lıların k i-
ni k at k a t ağıyordu. B u n ları top tan beşer yüz lira vergiye bağ­
layan h ü k ü m et (beş yüz lira 1942’de b ü y ü k para idi) ta rla sın ­
da yarıcı çalıştıran toprak ağalarına, tekstil fabrikası işleten
A danalı zenginlere, devlete iş gören kom isyonculara, m ü tea h h it­
lere hem en hiç dokunm adı.» (aynı yerde, s. 178 - 179).
(28) N adir N adi’n in bu uygulam ayı ırkçılık ilkeleriyle bile bağdaş­
m ayacak n itelik te görm esinin nedeninin, ırkçılığın dahi b e lir­
li ilkeleri olm asından dolayı olduğu an laşılm aktadır.

— 215 —
¥

§ 4.

BASIN

M illî şef dönem ini belirginleştiren bir başka olgu da basın


alanındadır.
Bu dönemde de, gerçi basın özgürlüğünün sınırlarını ilk
ağızda önceki yasal düzenlem e çizm iştir. Ancak «millî şef» kav­
ram ı uyarınca da, basının m illî şefin verdiği bu y ru k lar ve
«ders»ler doğrultusunda davranm ası gerekm iştir. G erçekten de
A nkara’da yapılan Basın Birliği K ongresi’nde içişleri B akanı
F aik Ö ztrak şöyle diyordu :
«Milletin gözbebeği olan Millî Şefimiz ve Reisicumhuru­
muz İsmet İnönü’nün her vesile ile matbuat ve onun hürri­
yeti hakkında bize ne güzel dersler verdiğini hepiniz bilir­
siniz. Matbuatın esas prensipleri demek daha doğru olan bu
işaretlere uymak hepimiz için m illî ve vatanî vazife oldu­
ğunu hatırlatmak benim için borçtur.» (1)
1881 sayılı Basın Y asasının bazı m addeleri bu yönde değiş­
tirilm iştir. 24 Nisan 1940 günü T.B.M.M.nde görüşülen 3812 sa-

(1) Akşam, 11 Temmuz 1939.

— 216 —
yılı yasayla yapılan değişiklikler sonucunda Basın Y asasının 30.
maddesi şu biçimi a lm ış tır:
«Millî duyguları inciten ya da bu amaçla m illî tarihi
yanlış gösteren yazıları yayımlayanlar elli liradan beş yüz
liraya kadar paıa cezası ile cezalandırılırlar.
T ü rk Ceza Kanununun 156. maddesinin açıklığı dışında
kendilerine verilen görevin yapılmasından ötürü Büyük
Millet Meclisi üyesinden, B akanlar Kurulundan ve resmî ku­
rullarla devlet memurlarından biri ya da birkaçı hakkında
isim ve madde gösterilmeyerek belirsiz ve kötü sanı doğu­
racak nitelikte saldırgan yazı ve resimlerle Büyük Millet
Meclisinin ve Bakanlar Kurulunun ve resmî kurullarla dev­
let memurlarının tümünün ya da bir bölümünün şeref ve
haysiyeti ihlâl olunursa (onur ve saygınlığına dokunursa) üç
aydan altı aya kadar hapis ve yüz liradan eksik olmamak
üzere ağır para cezası hükmolunur.»(2)
Bu m addenin birinci fıkrasıyla tarih in ancak «resmî» görüş
çerçevesinde ele alınabileceği açıkça ortadadır. İkinci fıkrayla
ise, T ü rk Ceza K anununun suç olarak öngördüğü d urum lar dı­
şında bile yapılacak y ayınların suç sayılm ası yoluna gidilm iş
olm aktadır.
Y asanın 35. m addesinde yapılan değişikliklerden biri sonur
cunda da bu m addenin (G) bendi şöyle olm uştur :
«Memleketin güvenliği ile ilgili meseleler hakkında yapıl­
makta olan soruşturmalardan ve yine devlet güvenliği ba­
kımından alınan tedbirlerden söz eden yazılar yasmaktır.»

n
N adir Nadi bir gazeteci olarak bu dönemde basının d u ru ­
m unu şöyle a n la tır : «Millî Şefe, hüküm ete ve C.H.P.ye dil uzat-

(2) Bkz. GOLOĞLU : a.g.k., s. 83

— 217 —
m ak yasaktı. H üküm etin genel tutum u hiç bir şekilde tenkit
edilemezdi.» (3) «Her gün (Oh, ne iyi ediyorsunuz, bundan iyisi
can sağlığı!) diye yukarıya alkış tutacaksın. Baştaki sağa sapar­
sa sen bir adım arkadan sağa, sola saparsa sen yine bir adım a r­
kadan sola. O yerinde durursa sen de olduğun yerde m ıhlana­
caksın; yürürse yürüyeceksin, hep a rk a d a n ...» (4)
İşte, birçok ünlü yazarım ız, hüküm etin çizdiği yolda yaz­
m adıkları için bu dönemde çeşitli cezalara çarptırılm ışlardır. (5)
R ıfat İlgaz için 1 Ağustos 1944’de verilen bir m ahkûm iyet hük­
m ünün gerekçesinden izleyeceğimiz şu kısa bölüm bile, o dö­
nem de basın özgürlüğünün hiç bulunm adığının kesin bir k a n ıtı­
dır :
«.....
1 — (Ç ocu klarım ) b a şlık lı şiird e :
Tahsil çağındaki çocukların yoksul ve aç olduklarını. te-
min-i maişet (geçimini sağlam ak) için hariçte çalışarak mek­
tebe gelmediklerini, mamafih, (bununla birlikte), bu açların
gözü tok, kendilerine değil, diğerlerine acıyarak ve fisebilül-
lah (hiçbir karşılık beklem eden) yardım edecek kadar di­
ğerkâm (başkalarını düşünen), feragat (gönül tokluğu) sa­
hibi insanlar olduğu mânası çıkıyor ve bu arada (Orta As­
y a ’dan konuştuk laf kıtlığında) demek suretiyle m illiyetçi­
lere taş attığı;
2 — (Remzi) başlıklı parçasında ise :
Bir fakir talebenin perişan halini tasvir ediyor (ne var
bunda sıkılacak, utanmak bize düşer) demek suretiyle cemi­
yetimize tarizde (taşlam ada) bulunduğu, çocuk dersini bil­
miyor, fakat herşeyın piyasasını ve karaborsayı bildiğini ve
bunun kendisine yeter olduğunu söylüyor (bilmediğin şahsî

(3) NADİR N A D İ: a.g.k., s. 22


(4) aynı yerde, s. 110
(5) Bkz. ÇETİN Y E T K İN : Siyasal İktidar Sanata Karşı, Bilgi yyn.
A nkara, 1970
218
zamirler olsun) demekle cemiyetimizin içyüzüne tarizde bu­
lunduğu...»
belirtilerek (Rıfat İlgaz’ın Sınıf adlı kitabındaki on dokuz şiir
böyiece ayrı ayrı incelenm iştir) yazar cezalandırılm ıştır. Ne
var ki, işin ilginç yanı, bilirkişilerin bu şiirlerde hiçbir suç öğe­
si görm em iş olm alarına karşın, m ahkem e k ararının gerekçesin­
de, hüküm et bu kitabı toplatm ış bulunduğuna göre suç öğesi
taşıdığının açık olduğunun belirtilm iş bulunm asıdır. (6)

III

Tek parti yönetim i sona ererken bile, kendisine yöneltilen


eleştiriler ve dış siyasal koşullardaki değişiklikler üzerine, 4
A ralık 1945’de gerçekleştirilen ve Tan, Görüşler, Yeni Dünya,
Gün, La Turqui.e gazete ve dergilerinin bazı topluluklarca bası­
larak h er şeyin yıkılıp parçalanm ası olayı, bu dönem süresince
hiçbir zam an b ir parça olsun basın özgürlüğünün bulunm am ış
olduğunun en açık göstergesidir.
İstanbul Sıkıyönetim K om utanlığı bu olay üzerine şu bildi­
riyi yayınlam ıştır :

«Dün 4. 12. 1945 Salı günü, üniversite öğrencilerinin bir


kısmı iki basımevi ile birkaç kitabevine taarruz etmişler
(saldırm ışlar) ve bu hareketlerine m ani (engel) olmak iste­
yen hükümet inzibat kuvvetlerini dinlemeyerek tasarladık­
ları suçu işlemişlerdir. Bunlar hakkında derhal takibata ve
tahkikata (kovuşturm a ve soruşturm aya) başlanmıştır. Bu
çok müteeasif (üzücü) harekete kaüyen (kesinlikle) müsa-
ham a edilmeyecektir (hoşgörü gösterilm eyecektir). Bu ve
benzeri hareketlerin şiddetle karşılık göreceğini ve bu gibi

(6) aynı yerde, s. 128 - 136

— 219 —
kütle toplantılarının yasak edilmiş bulunduğunu beyan ve
ihtar ederim.
Sıkıyönetim Komutanı
Korgeneral Asım Tmaztepe» (7)
Oysa bu olaylar, C.H.P. m ebusu H üseyin C ahit Yalçın ta­
rafından yazıldığı anlaşılan b ir yazı üzerine çıkm ıştı. «Kalkın
Ey Ehli Vatan» başlığını taşıyan bu yazıda deniliyordu ki :
«... Dünyanın hiçbir memleketinde bundan dalıa fazla mat­
buat hürriyeti olamaz. Beşinci kolon varsın, memlekette
matbuat hürriyeti yok diye feıyad etsin. Varsın, fikir hür­
riyeti yok diye şikâyet etsin... Bu işte cevap hükümete düş­
mez. Söz eli kalem tutan gazetecilerin ve h ü r v a t a n-
d a ş 1 a r ı n d ı r .»(8)
4 A ralık 1945 olayının doğrudan doğruya C.H.P.nee düzen­
lenm iş bulunduğu kanıtlanm ış bir gerçek tir.(9) Kolluk güçle­
rin in ise saat 15.00’e dek süren olaylar sırasında etkili hiçbir
önlem alm am ış oldukları da apaçıktır. (10)

(7) Ulus, 5 A ralık 1945


(8) Tanin, 3 A ralık 1945
(9) Bu konudaki k a n ıtla r topluca, S. SERTEL : R om an Gibi (1919-
1950), A nt yyn., İstanbul, 1969, s. 334 -352 ve M. ZEKERİYA
SE R T E L : Hatırladıklarım (1905-1950), İstanbul 1968, s. 267-274’-
de belirtilm iş b ulunm aktadır.
(10) B urada, daha önce tü m m uhalif basını «alçak» olarak n itelen ­
dirm iş olan F alih Rıfkı A tay’m bu olay üzerine yazdığı yazı
C.H.P. çevrelerin in basın özgürlüğü karşısındaki tu tu m u n u b ir
kez daha ortaya koyacaktır :
«Üç nokta üzerinde du rm ak is tiy o ru z : Biri, bu gönçler n ü ­
m ayişinin (gösterisinin) hazırlıksız b ir heyecan eseri olm asıdır.
T ah rik in (k ışk ırtm an ın ), doğrudan doğruya bozguncu gazete­
ler ta rafın d an gelmiş olduğuna şüphe edilemez. Bu gazeteler
C um huriyet h ü k ü m etin in T ürk dem okrasisini geliştirm e yolun­
daki hoşgörürllilüğünü ve sabrını, bizzat rejim i sarsm ak, Bü-

- 220 —
yük M illet M eclisini itib ard an düşürm ek, devlet nizam ım ve
k an u n la r otoritesini hiçe saydırm ak için söm ürm ek, b u m illetin
k u rtu lu ş ve k alkınm a çağını b ir istibdat devri gibi tan ıtm ak
istem işlerdir. Şahıs ve k urum nam us ve şerefine hiçbir insaf
ve sorum hissi duym aksızın küstahça dil uzatm ışlardır. B üyük
Millet M eclisine karşı hücum ve sald ırıları açıkça yasak eden
k an u n lara m eydan okum uşlardır. H üküm et bu taşkınlığın y a ­
tışıp tabiî ve ölçülü tartışm alar devrine girileceğini um arak,
elindeki y etk ileri kullanm am ış ve geçici sayılan h e r b u h ran ın
ilk tepkilerini hem en k arşılam ak istem em iştir. H alk sağduyu­
sunun hakem liğine ve gerektiği zam an nizam kan u n ve otori­
tesinin tam işleyeceğine itim a tta n doğan bu hoşgörürlük ve sab­
rın bile, rejim düşm anlarının ancak cesaretini arttırm ağ a y a ­
ram ası ve h ü k ü m etin çekingenliğine verilm esi esef edilecek şey
değildir. Rejim e, meclise v r hük ü m ete tâg irler (yalancılıkla suç­
lam alar) ve k ü fü rlerle pek ucuz bir kahram anlık kazanm ak ya­
rışı, sollu, sağlı birkaç gazeteyi M eşrutiyet ve C um huriyet de­
v irlerin in bazı hâzin h âdiselerinden önceki fesat yuv aların a çe-
viriverm iştir.» («İstanbul’daki Nümayiş», Ulus, 6 A ralık 1945).
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Tek Parti
Yönetiminin
Sona Ermesini
Gerektiren
Dış Siyasal
Nedenler
Birinci Kesim

«MÜTTEFİKLER» VE TÜRKİYE

II. D ünya Savaşının bitm esiyle birlikte T ürkiye’de de ye­


ni bir dönem başlam ış ve çok partili siyasal düzene geçilm iştir.
Oysa biliyoruz ki, Türkiye bu tarihe dek tek parti yöneti­
m i çerçevesinde yönetilm iş ve m illî şeflik rejim i geçerli kılın­
m ıştır.
Çok partili düzene II. D ünya Savaşının bittiği günlerde
geçilmiş olması, şu soruların yanıtlarının aranılm asını kendili­
ğinden ve kaçınılm az bir biçimde hem en ortaya çıkarm aktadır:
Çok partili düzene geçişte II. D ünya Savaşının bitm esinin b ir
etkisi var m ıdır? Varsa, bu etki nereden kaynaklanm ıştır? Dış
baskı olmasa bile, uluslararası siyasal koşullar m ı böyle b ir dü­
zene geçilmesini gerektirm iştir? Ya da savaşın sona erm esiyle
a rtık kısıtlayıcı önlem lere başvurulm asına gerek kalm adığı için
m i bu geçiş sağlanm ıştır?
G erçekten de II. D ünya Savaşının bitm eye kesin olarak yüz
tutm asıyla ülkem izde dem okratikleşm e sürecinin başlam ış olma­
sı, önemle üzerinde durulm ası gereken b ir gelişim dir. Öte yan­
dan bu sorulara verilecek yanıtlar, T ürkiye’nin dünden bugü­
ne oluşagelerek uzanan siyasal yapısına da ışık tutacaktır.

— 225 — F . : 15
II

Ülkem izdeki «demokratikleşm e»nin dış siyasal koşullarla il­


gili olup olmadığım saptayabilm ek için, h er şeyden önce, o gün­
lerde «Üç Büyükler» denilen A m erika Birleşik D evletleri, B ü­
yük B ritanya ve Sovyet Sosyalist C um huriyetleri Birliği’nin
II. D ünya Savaşı boyunca geliştirm iş oldukları ortak siyasa
üzerinde kısaca da olsa durm ak gerekm ektedir.
îlk olarak, 14 Ağustos 1941 günü A.B.D. Başkanı Roosevelt
ve İngiltere B aşbakanı Churchill tarafından açıklanan «Atlan­
tik B ey an n âm esin d e (Bildirisi’nde), h er ulusun dilediği yöne­
tim biçimini özgürce seçm esinin bu iki devletçe bir istek olarak
ortaya konulduğunu görüyoruz. (1) Bu Beyannâm e’nin ardından
1 Ocak 1942’de, Üçlü P a k t devletlerine karşı savaşm akta olan
yirm i yedi devlet, Beyaz S aray’da, A tlantik B eyannâm esi’nde-
ki ilkeleri benim sediklerini ve bu ilkeleri savaşın amacı olarak
gördüklerini belirttikleri «Birleşmiş M illetler Beyannâmesi»ni
açıklam ışlardır. (2) 1945 yılının 3-11 Şubat günleri arasında ger­
çekleştirilen Yalta K onferansı’nda Roosevelt, C hurchill ve Sta-
lin 25 Nisan 1945’de San Fransisco’da Birleşm iş M illetler K on­
fera n sın ın toplanm asını kararlaştırm ışlar ve ayrıca k u rtarılan
A vrupa devletlerinin gelecekleriyle ilgili olarak da bu devlet­
lerin sorunlarını «demokratik» yöntem lerle çözümlemeleri ve
«her ulusun kendi hüküm et biçimini kendi istediği gibi seçm ek
hakkı» üzerinde durdukları bir demeç yayınlam ışlardır. (3). Öte
yandan San Fransisco K onferansı’na katılm ak hakkını elde ede­
bilm ek için, 1 M art 1945’e dek Alm anya ve Japonya’ya savaş

(1) SEHA L. M ERAY: Devletler Hukukuna Giriş, C. II, 3. basım,


A.Ü.S.B.F., yyn., A nkara, 1965, s. 178
(2) M ERAY: a.g.k., s. 179
(3) A. HALÛK ÜLMAN : İkinci Cihan Savaşının Başından Truman
Doktrinine kadar Türk-Amerikan Diplomatik Münasebetleri
1939-1947, A.Ü.S.B.F.. yyn., A nkara, 1961, s. 51

— 226 —
ilan etm ek ve Birleşm iş M illetler Beyannâm esi’ni im zalam ış
olmak gerekm ekteydi.(4) (5)
Bu arada 17 Temmuz 1945 - 2 Ağustos 1945’de Trum an,
Churchill ve S talin arasında yapılan Potsdam K onferansı’nın
sonunda yayınlanan üçlü bildirinin 10. bölüm ünde şöyle denil­
m iştir :
«Üç hükümet, ilgili oldukları sürece, savaş süresince taraf­
sız kalan ve yukarıda belirtilen nitelikleri taşıyan ülkelerin
Birleşmiş Milletler’e üye olma isteklerini destekleyecekler­
dir.
Bununla birlikte üç hükümet, mihver devletlerinin des­
teğiyle kurulan, kökenleri, bünyesi ve saldırgan devletlerle
olan sıkı bağları göz önüne alınınca bu üyeliğe hak kazan­
mak için gerekli nitelikleri taşımayan şimdiki İspanya hü­
kümetinin böyle bir istekte bulunmasının kendileri tarafın­
dan hoş karşılanmayacağını açıklamak zorunluluğunu du­
yar.» (6)
G örüldüğü gibi, «m üttefik devletler» bu savaşın son am acı
olarak, yeryüzünde özgürlükçü ve dem okratik bir devletler
topluluğunun gerçekleşm esini belirgin b ir siyasa biçiminde or­
taya çıkarm ış bulunuyorlardı. Gerçekte II. D ünya Savaşının to­
talite r diktatörlüklerin saldırgan dış siyasalarının sonucunda
çıkm ış olması ve bu devletlerden özellikle A lm anya’nın savaş
sırasındaki ırkçı tutum u ve bilinen olaylar, böyle b ir siyasanın
belirginleşm esinin tem el nedenidir. Savaş boyunca b ir Sovyet
diplom atı olarak görev yapmış ve T ahran K onferansı’nda danış­
m an olarak bulunm uş olan V alentin B erojkov’un da belirttiği

(4) bkz. M ERAY: a.g.k., s. 188-181


(5) T ürkiye C um huriyeti 23 Şubat 1945’de A lm anya ve Japonya’ya
savaş ilan etm iştir
(6) TAHRAN, YALTA VE POTSDAM KONFERANSLARI; çev.
F ah ri Yazıcı, Sinan yyn., İstanbul, 1972, s. 370

— 227 —
üzere, faşizm ve nazizme kargı dünya kam uoyunda beliren tep­
kiler, batılı yöneticiler ve bu arada özellikle Roosevelt üzerin­
de büyük bir duyarlılık oluşturm uş bulunuyordu. (7) Öylesine
ki, savaş term inolojisinde «dem okratikleştirm e» diye bir sözlük
bile ortaya atılm ıştır. (8) Batılı devlet adam ları da demeç ve
söylevlerinde dem okratik yapıda olm ayan devletlere karşı ol­
duklarını ve bu gibi ülkelerde dem okrasinin gerçekleşm esi için
gereken önlem lerin alınm asının uygun olacağını sık sık açıkla­
m ışlardır. Örneğin, C hurchill 13 M ayıs 1945 günlü radyo konuş­
m asında «Dünyada kanun ve adalet hâkim olmadıkça, totaliter­
likle zabıta rejim leri Nazi m ütecavizlerinin (saldırganlarının)
yerine kaim kaldıkça (geçtikçe), H itlercileri cezalandırm ak pek
hafif bir m âna ifade edecektir.» demiş ve «uğrunda savaşılan
şerefli prensiplerin unutulm ayacağını» vurgulam ıştır. (9) Churc-
h ill’in partisi İn g iltere’de seçim lerde başarı gösterem eyip İşçi
P artisi iktidara geldiğinde ise, bu p artin in «İcra K om itesi Baş­
kam» Prof. Laski’nin b ir ajans m uhabirine verdiği demeçte, p ar­
tisinin «m illetlerin isteğine uygun olm ayan rejim lerin destek­
lenm esine yardım etm eyeceğini» söylediğini görm ekteyiz. (10)
Şu halde, II. D ünya Savaşının bitim inde başta A.B.D. ve
İngiltere olmak üzere batılı devletlerde, gerek uluslararası or­
ta k eylem düzeyinde ve gerekse kam uoyunda, dem okratik re ­
jim e sahip olm ayan ülkelere karşı köklü bir tutum ve davranış
bulunm aktadır.
İşte bu noktada bir gerçeği yineleyerek saptam am ız gere­
kir. Gördük ki, o dönemde T ürkiye’de tek p arti egem enliği
v a rd ır ve kişi hak ve özgürlükleri -bir ölçüde de savaş koşul­
larının zorlam asıyla- hem en hem en tüm üyle kısıtlanm ıştır. K ı­
sacası. 1945 yılında ülkem izde dem okratik b ir rejim in y ü rü rlü k ­
te olmadığı kesin bir gerçektir.

(7) VALENTİN B E R O JK O V : T ahran 1943; çev. Hasaıı Âli Ediz,


Bilgi yyn., A nkara, 1970, s. 172
(8) A. US : a.g.k., s. 600
(9) Ulus, 14 Mayıs 1945
(10) Ulus, 12 Ağustos 1945
— 228 -
m
Ne var ki,yalnız bu durum a bakarak, bunun çok partili dü­
zene geçişi tek başına gereKtirecek bir neden olduğunu öne sü r­
mek olanaksizdır. B unun birçok neden arasında yalnız «bir» n e ­
den olduğunu söyleyebiliriz. (11) Ancak bu durum un bile «bir»
neden olabilmesi, daha başka bazı nedenlerin bulunm asına bağ­
lı olm uştur. G erçekten de bu nedenin, daha başka bir deyişle de
bu gerçeğin yanı başında, bazı daha başka uygulam a ve kurum ­
lar da vardır ki, bunların uluslararası ortam da önemli sonuç
ve yankılara yol açtığını görm ekteyiz.
Önce, T ürkiye’nin izlemiş olduğu dış siyasa «m üttefikler»de
bazı tepkilere yol açmış bulunuyordu. B urada bu konunun ay­
rın tılarına girm em izin olanağı bulunm uyor. B ununla birlikte,
T ürk - Alm an Antlaşm ası, bu iki devlet arasındaki ticaret ve
Türkiye’nin kendisine yapılan b ü tü n baskılara karşın, A lm an­
y a’ya karşı savaşa girm em iş olması üzerinde kısaca durm ayı
gerekli görm ekteyiz. (12)
Türkiye ile Alm anya arasında 18 H aziran 1941’de on vıl
süreli bir dostluk antlaşm ası imzalanmış ve bu antlaşm a 25 H a­
ziran 1941’de T.B.M.M.nde onay!anm ıştır.(13) (14) İşin ilginç

(11) Ülke içi birikim ve tep kilerin incelenm esi ayrı bir çalışm am ı­
zın konusudur.
(12) II. D ünya Savaşında T ü rk iy e’nin izlemiş olduğu «yansızlık»
siyasası ve A.B.D.nin durum u için bk?„ A. HALÛK Ü L M A N :
La N eutralite T urque et les Etats-L'ııis P en dant La 2 em e Gııer-
re M ondlale; Prof. Dr. Yavuz A badan’a A rm ağan, A.Ü.S.B.F.,
yyn., A n k ara 1969
(13) Bu antlaşm ayla iki devlet karşılıklı olarak ülkelerinin toprak
bütü n lü ğ ü n ü ve dokunulm azlığını tanıyorlar, b irb irlerin e karşı
doğrudan ya da dolaylı düşm anca davran ışlardan kaçınm a y ü ­
küm lülüğünü getiriyorlar ve gerektiğinde ortak çık arlar için
ikili görüşm eler yapılacağını öngörüyorlardı.
(14) Antlaşm a T.B.M.M.nde g ö rüşülürken o zam an Dışişleri B akanı
olan Şükrü Saraçoğlu dem iştir ki:

— 229 —
olan bir yanı da şudur : A lm anya'nın A nkara Büyükelçisi Von
Papen kendi dışişleri bakanına 17 H aziran 1941’de «gizli» kay-
dıyla gönderdiği telgrafında «Antlaşma, istediğinize göre 19
H aziran sabahı yayınlanacaktır. Alm an ve T ürk radyoları 18
H aziran’ı 19’a bağlayan geceki yayınlarında hiçbir şeyden b a h ­
setm eyeceklerdir. Böylece bildiri, iki ülkenin basınında sadece
19 H aziran sabahı yayınlanacaktır. Saraçoğlu, T ürk radyo ve
basınının antlaşm aya gereken sıcak ilgiyi gösterm esini sağla-

<28. 2. 1941’de A lm an Devlet B aşkanı H itler, T ürk Devlet


Başkanı İn ö n ü ’ne b ir m ektup yazdı. Bu m ektup T ürk resm î m a­
kam ları üzerinde derin etki yaptı ve D evlet B aşkanım ızm k a r­
şı ve paralel m ü talealarıyle karşılandı. 4. 5. 1941’de de H itler,
Reichstag’da söylediği bir n u tu k ta T ürkiye için, T ürk Devlet
Adam ları için ve özellikle büyük A tam ız A tatü rk için güzel ve
güzel olduğu k ad ar doğru m ü taleaiar y ü rü ttü ve hüküm ler ver­
di. K alplere ve vicdanlara hitap etm esini çok iyi bilen H itler,
açıkça söylediği bu m ütaleaları ve h ü k ü m leri ile T ürk m illeti­
nin, T ürk çocuğunun kalbini h arek ete geçirdi. Böylece planı çi­
zilmiş ve tem eli atılm ış olan T ürk-A lm an dostluk binasının y a­
pım ı için çalışm a sırası kalfalara ve işçilere gelmişti. B ir y a n ­
dan iki devlet başkam nın arasında ikinci kez m ektuplar verilip
alınırken, öte yandan da Von Papen ve ark adaşları ile Ş ükrü
Saraçoğlu ve arkad aşları h ü k ü m etlerin d en aldıkları talim atlara
uyarak Türk-A lm an dostluk an ıtın ın yapım ına, daha doğru bir
deyim leı canlandırılm asına koyuldular. Bu çalışm alarda iki ta ­
raf da yalnız d ü rü stlü k te n ve açık y ü re k te n yapılm ış bir tek
yolda yürüdü.
B undan başka biz A lm anlarla olan görüşm elerim izin önem li
safh aların d an İngiliz dostlarım ıza h ab er v erd ik ve yer y er danışıp
görüştük. Bu danışm a ve konuşm alarım ızdan da A lm an dostla­
rım ıza h ab er verdik. İşte böylece ve sadece doğru yoldan y ü ­
rü y erek bugün h uzurunuza çıkan esere ulaştık. Bu noktada bu
iş için teşek k ü re değer hizm etler görm üş olan A lm an Devlet
A dam ı ve B üyük Elçi D ostum Von P a p e n ’in adını sevgi ve
tak d irle anm ayı görev sayıyorum .» (T.B.M.M., Z.C., C. XIX, Dev­
re 6, İçtim a 2, Celse .1)

230 —
yacaktır.» (15) (16) diyordu. Bu antlaşm a im zalanır im zalan­
maz, 22 H aziran’da Alm anya, Sovyetler’e saldırm ıştır. Ç ünkü
artık, Prof. Dr. F ahir A rm aoğlu’nun da belirttiği üzere, Al­
m anya sağ kanadım güvenceye almış bulunuyordu. (17) (18)
îşte, bu antlaşm a İngiltere ve A m erika’nın tepkisiyle karşı­
laşm ıştır. O ölçüde ki, hatta A.B.D. «Ödünç Verme ve K irala­
ma K anunu»na göre T ürkiye’ye yapm akta olduğu yardım ı kes­
m ekte duraksam am ıştır. (19)
Ne var ki, Türkiye, İngiltere ve Fransa arasında 1939’da
im zalanm ış olan «Üç Taraflı Yardım» antlaşm ası da bu arada
y ü rü rlü k te bulunuyordu. (20) Gerek bu antlaşm a çerçevesinde

(15) İKİNCİ DÜNYA SAVAŞININ GİZLİ BELGELERİ — A lm anya


Dış İşleri B akanlığı A rşivinden A lm anya’nın T ürkiye P olitika­
sı 1941-1943; çev. M uam m er Sencer. May yyn.. İstanbul. 1968,
s. 35
(16) S. Sertel, «Bu antlaşm adan sonra, H itler A lm anyası’m n dâve-
tiyle bir çok gazeteciler A lm anya’ya ak tılar. M em lekette A l­
m an dostluğu propagandası gelişti.» (a.g.k., s. 232) derken, bu
nedenle b ir gerçeği yansıtm aktadır.
(17) FAHİR H. ARM AOÖLU: Siyasî T arih 1789-1960, 2. Basım,
A.Ü.S.B.F., vyn., A nkara, 1973, s. 734
(18) T ü rk iy e’n in bu antlaşm ayı yapm asının önemli b ir nedenini Ar-
m aoğlu şöyle açıklam aktadır : «Türkiye için Sovyetlerden du­
yulan endişe hiç bir zaman kaybolm am ıştı. T ürkiye bunu A l­
m anya’dan gizlem emişti. A lm anya’nın ezilm esinin ve dolayısı
ile bir Sovyet zaferinin kendisi bakım ından doğuracağı kötü
ihtim alleri gayet iyi görüyordu.-) (a.g.k., s. 735-736.)
(18) Von P ap en ’in A lm an Dışişleri B akanlığına verm iş olduğu 5
Ocak 1942 günlü rapo rd a geçen sözler de konuyu aydınlatıcı
nitelik ted ir : «Türkiye uzun tarih in d en almış olduğu derslerle
m illet olarak v a r lığ ın ın Almaıı-Rüs Savaşm a sıkı sıkıya bağlı
olduğunu b ilm ek ted ir... C um hurbaşkanı (İnönü), T ü rkiye’n in
tarafsız oluşunda, halen İng iltere’den çok m ihver devletlerinin
çıkarı olduğunu belirtti.» (GİZLİ BELGELER^ s. 52, 55).
(19) Ancak 3 A ralık 1941’de bu yardım yeniden başlayacaktır.
(20) Bkz. Düstur, T ertip 3, C. XXI, s. 15 vd., R.G., 9 Teşrinisani 1939

— 231 —
ve gerekse savaşın genel gidişi nedeniyle, m üttefikler T ürki­
ye’n in kendi yanlarında savaşa girm esini sağlam aya çalışm ışlar­
dır. Bu am açla yapılan çeşitli girişim ve baskılar arasında en
önem lileri olarak şunları sayabiliriz : 1943 yılının Ocak ayında
yapılan Adana K onferansı’nda İnönü ve C hurchill bu konuda
görünüşte anlaşm ışlardır. 19 Ekim 1943’de «Üç Büyükler»in dış­
işleri bakanları arasında Moskova’da başlayan konferansta ba­
kanlar, T ürk havaalanlarının hem en kullanılm asını ve o yılın
sonunda dek T ürkiye’nin kesinlikle savaşa katılm asını k a ra r­
laştırm ışlar ve İngiliz Dışişleri B akanı Eden, T ürk Dışişleri
Bakanı N um an M enem encioğlu’nu K ah ire’ye çağırarak bu ka­
rarı 5 Kasım 1943’de bildirm iş, ancak bu istek geri çevrilm iş­
tir. 4 A ralık 1943’de İnönü’nün de katılm asıyla gerçekleştirilen
K ahire Buluşması sonunda da T ürkiye’nin savaşa katılm ası sağ­
lanam am ıştır. 14 Ocak 1944’de A.B.D. A nkara Büyükelçisi T ü r­
kiye’nin savaşa katılm ası gerektiğini kesin bir biçimde b ild ir­
m iştir. Bu gelişm eler sonucunda, 3 Ş ubat 1944’de T ürkiye’ye
yapılan A m erikan ve İngiliz yardım ı durdurulm uştur. (21)
A yrıca şunu da belirtm ek gerekir ki, bu savaşa katılm am a
durum u, daha başka b ir deyişle de «fiilî tarafsızlık» siyasası,
öne sürüldüğüne göre, gerçekte A lm anya’nın çıkarm a işlem iş­
tir. Sovyetler’e saldırdığında A lm anya’nın Türkiye açısından
sağ kanadını güvenceye bağlam ış olduğunu belirtm iş bulunu­
yoruz. Bu nedenle de herkesten önce Sovyetler, bu gerçeğin
üzerinde önemle durm uşlardır. (22) Örneğin, Sovyet H arb ve
İşçi Sınıfı dergisi 2 Eylül 1943 günlü sayısında bu görüşü be­
lirtm iş bulunm aktadır. (23) (24)

(21) Bu konuda toplu bilgi için bkz. DOĞAN AVCIOĞLU: Millî K u rtu ­
luş T arihi - 1838’den 1995’e, 4. K itap, 4. Basım, Tekin yyn., İs­
tanbul, 1979, s. 1540 vd.
(22) A R M A O Ğ L U : a.g.k., s. 737
(23) ÜLMAN : ...T ü rk -A m erik an ..., s. 41
(24) Von P a p e n ’in de b ir raporunda, İsm et İn ö nü’nün de aynı gerçe-
eğ değinm iş olduğunu yazdığını bu kesim de not 18’de b e lirt­
eli ş bulunuyoruz.

— 232
IV

Savaş boyunca süren T ürk - Alm an ticareti de m üttefiklerin


tepkisini doğuran bir başka olgudur.(25) Nitekim , II. D ünya
Savaşı sırasında U laştırm a Bakanlığı yapm ış olan F ahri E rgin’-
in belirttiğine göre, İngiliz am irali K elly gelerek şöyle yakm-
m ıştır : «Kahve veriyoruz A lm anlar a hediye ediyorsunuz, gaz,
benzini biraz fazla versek, onları da A lm anlar’a vereceksiniz.
Büyük ölçüde A lm anya’ya balık ihraç ederek onları besliyor­
sunuz.» (26) (27) Ancak bu konuda asıl önemli olan, A.B.D. ile
İngiltere’nin 19 Nisan 1944’de bir nota vererek T ürkiye'nin Al­
m anya’ya krom satm asını durdurm asını istemiş olm alarıdır. Bu
nota üzerine de 21 Nisan 1944’de Alm anya’ya krom gönderilm e­
sine son verilm iştir. (28)

M üttefik devletlerle Türkiye arasında sorun y aratan olay­


lardan bir başkası da, A lm an ve İtalyan savaş gem ilerinin Bo-
ğazlar’dan geçmelerine izin verilm iş olduğu savıdır. Bu sav,
S.S.C.B.nin biraz aşağıda üzerinde duracağım ız ve Türkiye ye

(25) A lm anya ile ticaretin gelişm esinin nedenleri için bkz. A. HA­
LÛK ÜLMAN-ORAL SANDER : Türk Dış Politikasına Yön Ve­
ren Etkenler 1923-1968, II, A.Ü.S.B.F., D., C. XXVII. M art 1972,
sayı 1, s. 17-18.
(26) FAHRÎ ERGİN: «İkinci Dünya H arbi ve Türkiye»; Yakın Tarihi­
miz, C. IV, sayı 52, 21 Şubat 1963, s. 394
(27) F ah ri E rg in ’e göre, II. D ü n y a S a v a s ı n d a T ü r k iy e ' n in A l m a n y a ' y a
çeşitli yard ım lard a bulunm asının b ir nedeni de, T ürk devlet
ad am larından b ir bölüm ünün savaşı A lm anya’n ın kazanacağını
düşünm üş olm alarıdır. (FAHRÎ ERGİN: «Almanya Gezisi ve
İkinci C ihan H arbi»; Yakın Tarihimiz, C. IV, sayı 49, 31 Ocak
1963, s. 297).
(28) GOLOĞLU: a.g.k., s. 237

- 233
yönelttiği baskının bir gerekçesini oluşturm uş olduğu gibi, İn ­
giltere ve A.B.D.nin de tepkisini çekmiş bulunuyordu. N itekim ,
İngiliz Dışişleri B akanı Eden İngiliz parlam entosunda yaptığı
bir konuşmada, T ürkiye’nin bu konudaki tutum undan söz eder­
ken, «M ajestelerinin hüküm eti, T ü rk hüküm etinin bildik m a­
nevralara kalkışm asından ötürü derin bir tedirginlik duym uş­
tur.» diyerek T ürkiye’yi suçlam ıştır. (29) (30) Bu tepkileri y atış­
tırm ak amacıyla, A lm an yanlısı olarak tanınan Dışişleri Baka­
nı N um an M enem encioğlu’nun bakanlıktan ayrılm ası yoluna
gidilm iştir. (31) M enem encioğlu’nun bu ayrılışını Anadolu A jan­
sı, «Dışişleri B akanım ızın son günlerde izlediği politikayı B a­
k anlar K urulu onaylam am ıştır.» diyerek duyurm uştur. (32) Oy­
sa belirtm eye gerek yoktur ki, konu, bir bakanın kişisel eği­
lim lerini çok aşan bir boyut taşım aktaydı.

VI

T ürkiye’nin izlediği dış siyasanın, savaşın bitim inde, be­


lirtilen bu nedenlerle m üttefik devletler üzerinde olumsuz bir
iz bırakm ış olduğu açıkça ortadadır. Ancak uluslararası siyasa
alanında yankılanm ış ve T ürkiye’ye karşı suçlam alar y öneltil­
mesine neden olmuş b ir başka uygulam a daha vardır : V arlık
Vergisi! Bu verginin konulm asının nedeni, uygulam adaki ırkçı
tu tu m ve genel hukuk ilkelerine aykırı olan özellikleri üzerin­
de durm uş bulunuyoruz. Şimdi de V arlık Vergisinin u lu slarara­
sı alanda doğurduğu tepkilere kısaca değinelim.
Faik Ö kte’nin belirttiğine göre, özellikle yabancı uyruklu-

(29) E, WEİSBAND : İkinci Dünya Savaşında İnönü'nün Dış Politi­


kası; Çev. M. Ali K ayabal; M illiyet yyn., İstanbul, 1974, s. 330
(30) Geniş bilgi için, ayın kaynak, s. 329-330’a bkz.
(31) A. US: a.g.k., s. 604; GOLOĞLU : a.g.k., s. 258;S. SERTEL:
a.g.k, s 274-275
(32) A. U S : a.g.k., s. 604

- 234
1

kırdan bu vergi alınm aya kalkışıldıkça, başta İngiltere olmak


üzere yabancı devletler bu uygulam ayı durdurm ak için ortak
girişim lerde bulunm uşlardır. (33) W eisband da İnönü’nün Dış
Politikası adlı kitabında protesto notalarının birbirini izlediğini
y azm aktadır,(34) Ö kte’nin anlatım ı da, «Hâriciyeye notalar
yağm aya başladı.» biçim indedir. (35) İngiltere’de bu vergi üze­
rinde önemle durulm uş ve örneğin, 28 Ocak 1944 günlü Times
gazetesi, uygulam anın ırkçı niteliğini vurgulam ıştır. (36) Y ahu­
di asıllı olan A.B.D. A nkara B üyükelçisinin de kendi dışişleri
bakanlığına verdiği bir raporda aynı olayın, yani ırkçı uygula­
m anın üzerinde durduğunu görm ekteyiz. (37)
Oysa II. D ünya Savaşının aynı zam anda ırkçılığa karşı da
yürütülm üş bir savaş olduğunu biliyoruz.

VII

Bu dönemde T ürkiye’nin dem okratik bir yapıya sahip ol­


m adığına değindik. Z aten bu gerçek yeterince açıktır. Ne var
ki, Türkiye’de II. D ünya Savaşının to taliter diktatörlükleriyle
çağrışım yaptıran bazı siyasal ku ru m lar daha bulunm aktaydı.
C.H P.m n «.parti» anlayışı bunların başında gelir. A yrıca «mil­
lî şef» kavram ının ve bu kavram a verilen anlam ın İtaly a’nın
«duçe»si, A lm anya’nın «führer»iyle yapısal ilişkisi yadsm am a-
yacak bir gerçektir. Üstelik m illî şefin «değişmez» olduğunun
«resmen» kabul edilmiş bulunm ası, tüm dem okratik ilkelere ta ­
ban tabana karşıttır.
Şimdi, T ürkiye’nin o günkü bu siyasal yapısını, II. Dünya
Savaşı sırasında izlemiş olduğu ve çeşitli tepkilere yol açmış

(33) Ö K T E : a.g .k , s. 119


(34) s. 291
(35) Ö K TE: a.g .k , s. 122
(36) W EISB A N D : a.g .k , s. 290
(37) aynı yerde, s. 289

235
olan dış siyasasıyla birlikte düşünecek olursak, kişi özgürlük­
leri ve dem okrasinin yeryüzünde gerçekleşm esini savaşın son
am acı durum una getiren devletler karşısında T ürkiye’nin «iyi»
b ir konum da bulunm am ış olduğu kendiliğinden anlaşılacak­
tır. (38)
Bir, iki som ut örnek verm ek gerekirse, önce A hm et Em in
Y alm an’m anılarından söz edebiliriz. Y alm an’m kişisel bilgisine
göre, A.B.D. «İktisadî H arb Dairesi» T ürkiye’ye karşı b ir tu tu m
izlemiş, h a tta ülkem ize «dost olm ayan ülke» statüsü tanınm ası­
nı istem iştir. (39) Yine Yalman, V atan gazetesini çıkardığı ilk
yıllarda, hüküm etin basma uyguladığı kısıtlam alara karşı çık­
tığı için Life dergisinin b ir fotoğrafını «dem okratik T ürk gaze­
tecisi» olarak tan ıtarak yayınladığım bildirm ektedir. (40) Öte
yandan 1945 yılında B.B.C. radyosunda T ürkiye’yi eleştiren bir
dizi program ın yayınm a başlanm ış ve bu dizinin yayından kal­
dırılm asını T ürk hüküm eti İngiltere’den istem iştir. (41) Çarpıcı
bir başka örnek de, T ürkiye’de çok p artili düzen kuru ld u k tan
sonra bile, 1947’de T ürkiye’ye karşı A.B.D.’nin bazı çevrelerin­
de hâlâ beslenm ekte olan duygudur. G erçekten de kom isyon­
larda, Tem silciler Meclisinde ve Senato’da Trum an D oktrinine
T ürkiye açısından yöneltilm iş olan eleştiriler sırasında, T ürki­
ye’ye yapılacak yardım ın, bu ülkenin insan hak ve özgürlük­
lerini tanım ayan otokratik yönetim ini güçlendireceği, yardım ın
m uhalefetin ezilmesi için kullanılabileceği, T ürkiye’nin savaşta
nazilere yakınlık gösterm iş olduğu ve bu nedenle de böyle b ir
yardım ın Birleşm iş M illetler ülküsüne aykırı düşeceği, yardı-

(38) A çıklanan bu am aç doğrultusunda yeryüzünde gerçekten de k i­


şi özgürlükleri ve dem okrasinin uygulam a alanına kavuşup k a ­
vuşm adığı ayrı bir konudur. B urada önem li olan o günlerin
dünya kam uoyu ve siyasal atm osferidir.
(39) YALMAN : a.g.k., C. III., s. 333
(40) aynı yerde, s. 277
(41) E R G İN : İk in c i.., s. 395

- 236 —
m m ancak T ürkiye tam anlam ıyla dem okratikleşince yapılm ası
gerektiği öne sürülm üştür. (42)
Şu halde, eğer Türkiye batı dünyası içinde yer alm ak isti­
yor idiyse, her şeyden önce salt bu konum u nedeniyle, demok­
ratik bir düzene geçmek zorundaydı. Bu açıdan bakılınca dış
siyasal koşulların çok partili düzene geçilmesinde gerçekten
önemli bir etkinliğinin bulunduğunu kabul etm ek gerekm ek­
tedir.

VIII

Şu da var ki, bu etki, yalnız bu konum dan kaynaklanm akla


kalm am ıştır. Buna bir de S.S.C.B. karşısında T ürkiye'nin yal­
nızlığı eklenm iştir.
Sovyetler 1925 tarihli T ü rk -S o v y e t T a ra fsızlık ve Saldır­
mazlık Antlaşm asını 19 M art 1945’de feshetm işlerdir. Bu d u ru ­
m un ortaya çıkardığı gerginlik sürerken, bu arada 7 H aziran
1945 günlü bir başka notayla S.S.C.B. doğu sınırım ızda kendi
lehine bazı düzenlem eler yapılm asını, Boğazlar'da üs verilm e­
sini ve buranın iki devletçe ortaklaşa savunulm asını, M ontreux
Sözleşmesinin ikili b ir antlaşm ayla değiştirilm esini istemiş­
tir. (43) Türkiye bu önerileri geri çevirmiş, ancak Sovyetler
7 Ağustos 1946 ve 25 Eylül 1946’da iki yeni nota vererek bu is­
teklerini yenilem işlerdir. (44) Bu arada, daha önce incelediğim iz
ve İstanbul’da 4 A ralık 1945’de başta T an olmak üzere bazı gazete
bürolarıyla birlikte bir Sovyet vatandaşına a it b ir kitabevinin
de bazı gruplarca yıkılıp dağıtılm ası, T ü rk - Sovyet ilişkilerini
daha da gerginleştiren b ir olay olm uştur. Bu olay üzerine S.S.

(42) ÜLMAN: ...Türk-A m erikan.., s. 103-104


(43) HAMZA EROĞLU: Türk Devrim Tarihi, 5. basım, Ankara,
1977, s. 258-259
(44) aynı yerde, s. 260

— 237 —
C.B., T ürkiye’ye bir protesto notası verm iştir. (45) (46) B ütün
bunlara ek olarak, Sovyetler ayrıca Türkiye üzerinde yoğun
b ir propaganda ve baskı kam panyasına girişm işlerdir.
Sovyet İzvestia gazetesinde 21 M art 1945 günlü başm aka­
lede, T ürk - Sovyet A ntlaşm asının feshedilm esinin gerekçeleri
şöyle açıklanıyordu : A ntlaşm a yirm i yıl önceki koşu llara göre
yapılm ıştır. O günkü durum un tersine, bugün S.S.C.B. İngilte­
re ile siyasal işbirliği içindedir. S.S.C.B.niıı o zaman A.B.D. ile
hiçbir ilişkisi yoktu. Şim diyse savaş ittifakı içinde ve uluslar­
arası durum un düzenlenm esinde birliktedir. Kaldı ki, savaş bo­
yunca T ürk - Sovyet ilişkileri doyurucu olm am ıştır. (47) G er­
çekte S.S.C.B.nin bu istekleri öne sürm eden önce A.B.D. ve
İngiltere’nin T ürkiye’ye karşı beslediği duyguları değerlendir­
m iş bulunduğunu söylemeliyiz. Örneğin, C hurchill’in Roose-
velt’e yolladığı 22 Ekim 1944 günlü bir telgrafta şöyle denil­
m ekteydi :

«U.J. (Stalin) Montreux Sözleşmesinin Boğazlar’dan Sov­


yet savaş gemilerinin serbestçe geçmesini temin edecek şe­
kilde tadilini (değiştirilm esini) istiyor. Prensip olarak iti­
raz etmedik. Japonya bu sözleşmeyi imzalayan taraflardan
biri olduğu ve İnönü de geçen Aralıkta fırsatı kaçırdığı
için [Kahire Konferansına karşın Türkiye’nin savaşa gir­
memesi] bir tadil elzem (vazgeçilmez) görülüyor. Teklifle­
rin hazırlanmasını Sovyetler Birliğine bıraktık. (Stalin)

(45) ARMAOĞLU: a.g .k , s. 747


(46) II. Dünya Savaşı sırasındaki T ürk-Sövyet ilişkileri için bkz.
BASKIN O R A N : «T ürkiye’nin K uzey’deki B üyük Komşu So­
ru n u Nedir? (T ürk-S ovyet ilişkileri: 1939-1970)», A.U.S.B.F.D.,
C. XXV, M art 1970, sayı 1, s. 41-93; Savaş öncesi ve savaşın h e­
m en başlangıcındaki d u ru m için bkz. R IFK I SALİM B U R Ç A K :
Türk-Rus-İngiliz Münasebetleri (1791-1941), İstanbul, 1948
(47) AYIN TARİHİ, M art 1945, sayı 136, s. 56

— 238 —
bunların mutedil (ılımlı) olacağım söyledi.» (48)
Öte yandan Potsdam K onferansının 23 Tem m uz 1945’de
yapılan yedinci oturum unda, Trum an ve Churchill, M ontreux
Sözleşmesinin değiştirilm esi konusunda S talin ile anlaşm ış bu­
lunuyorlardı. (49) 24 Tem muz 1945 günlü sekizinci oturum da ise
T rum an’m, «Uluslararası denetim i önerirken Boğazlar’ın kim ­
senin elinde olmayacağını söylemek istedik. Bu konudaki tu tu ­
m um uzun doğru olduğuna Türkiye’yi inandırm aya çalışacağız.»
dediğini görüyoruz. (50) K onferans sonunda yayınlanan Proto-
kol’de de «Karadeniz Boğazları» başlıklı XVI. Bölümde :
«Üç hükümet, bugünkü koşulları karşılamaması nedeniyle
M ontıeux’de yapılan sözleşmenin değiştirilmesi gereğini ta­
nımış bulanmaktadır. Bu konuda, Türkiye hükümeti ile her
üç hükümet arasında görüşmeler yapılmasına karar veril­
miştir.»
denilm ektedir. (51) (52)
Sovyetler’in 19 M art 1945 günlü notayla T ürkiye’den top­
rak istem eleri karşısında da A.B.D.nin o andaki tutu m u n u n ne
olduğu T rum an’m anılarında açıkça ortaya konulm uştur. T ru ­
m an dem ektedir k i :
«Toprak verme sorununun Türk ve Ruslar’m kendi başla­
rına oturup çözmeleri gereken bir sorun olduğunu söyle­
dim.» (53)

(48) ÜLMAN : ...Türk-Amer ikan..., s. 45


(49) KONFERANSLAR..., s. 244-247
(50) aynı yerde, s. 269
(51) aynı yerde, s. 381
(52) Boğazlar sorunu üzerine ayrın tılı bilgi için bkz. FERİDUN CE­
MAL ERKİN : Türk-Sovyet İlişkileri ve Boğazlar M eselesi) An­
kara, 1968
<53) HARRY S, TRUMAN : Memoirs, Tfears of Decisions, C. I, New
Jersey, Doubleday, 1955, s. 415-416 (ORAN: a.g.y., s. 57’den)

— 239 -
G örülüyor ki, T ürkiye’n in bazı bölgelerinin S.S.C.B.ne geç­
m esi o günlerde A.B.D.ni ilgilendiren b ir konu değildir. (54)
B urada anım sam am ız yerinde olacaktır ki, o dönemde
S.S.C.B. O rta A vrupa’da ve B alkanlar’da kendisine bağlı bir
devletler kuşağı oluşturm aktaydı ve b atılılar buna engel de
olam am ışlardı. (55) Ü stelik bu arada İngiltere’de İşçi P artisi
seçim leri kazanm ış ve yeni hüküm et 27 Temmuz 1945’de ku­
rulm uştu. (56) Yeni İngiliz hüküm etinin sosyalist bir görüşe
sahip olması ise, T ürkiye’de bu hüküm etin daha çok Sovyet
yanlısı bir siyasa izleyeceği kanısını uyandırm ış olsa gerektir.
G erçekten de İşçi P a rtisi’nin yayın organı olan Daily Herald
gazetesi, daha 24 M art 1945 günlü sayısında «Beklenmedik T ürk
-R us Olayı» başlıklı yazısında şöyle dem ekteydi :
«M. Molotof, Türkiye ile 1925 Aralığında imzalanan dostluk
ve tarafsızlık antlaşmasına Sovyet hükümetinin son ver­
mek hususundaki niyetini haklı göstermek üzere iyi sebep­
ler ileri sürmüştür. İki memleket 1921’de, aralarındaki mü­
nasebetlerin ya n hasmane (düşm anca) olarak vasıflandırı-
labileceği (nitelendirebileceği) bir zamanda, birbirlerine
yaklaşmışlar ve antlaşmayı da 1925’de İngiltere hükümeti
Rusya ile münasebetini kestiği ve Musul meselesinde Tür­
kiye ile had bir ihtilâf (anlaşmazlık) halinde bulunduğu sı­
rada imzalamışlardı.» (57)

(54) ORAN: a.g.y., s. 57


(55) Bu konuda İngiliz Sunday Times gazetesi 26 Mart 1945 günlü
sayısında, «1925 Türk-Rus antlaşmasının Ruslar tarafından feshi,
Sovyet hükümetinin sadece komşu hükümetlerin sempatisini te­
min etmek değil, fakat aynı zamanda Rusya’nın kendi geniş
topraklarını çevreleyen bu hükümetlere güvenebilmesini sağla­
mak hususundaki programına dahil görülmektedir.» demekte­
dir. (AYIN TARİHÎ, Mart 1945, say! 136, s. 61)
(56) Ulus, 28 Temmuz 1945
(57) AYIN TARİHÎ, Mart 1945, sayı 136, s. 59-60

— 240 —
B ütün bunlara bir de, II. D ünya Savaşının bitm esine kar­
şın, Sovyet tehdidi üzerine ordusunu azaltm ayan T ürkiye’nin
büyük bir ekonomik yük altında bulunduğunu eklem em iz ge­
rekm ektedir.
işte, bütün bu olumsuz koşulların yanı sıra, T ürkiye’nin bir
Sovyet saldırısına tek başına karşı koyam ayacak olduğu da açık
b ir gerçek olarak ortadadır.
Bu durum da, A.B.D. ve İngiltere’nin S.S.C.B.ne karşı T ü r­
kiye’nin yanında yer alm aları gerekiyordu. Oysa belirtm iş ol­
duğum uz üzere, bu ülkelerin kam uoyu T ürkiye’yi hiç de sempa­
tik bir gözle görm em ekteydi.
Bu nedenlerle rahatlıkla öne sürebiliriz ki, daha önce çiz­
diğimiz uluslararası ortam a ek olarak bu ö z e l durum da,
batılı kam uoyunun kazanılm ası için T ürkiye’nin siyasal yapı­
sında dem okratikleşm eyi gerektirm iştir.

— 241 — F. : 16
İkinci Kesim

SAVAŞI MÜTTEFİKLERİN KAZANMASI


KARŞISINDA C.H.P.

T ürkiye’nin uluslararasm daki bu konum unun çok partili


siyasal yaşam a geçişi etkilem iş ve bu yaşam ın gerektirdiği ba­
zı hak ve özgürlüklerin de bu nedenle tanınm ış olduğunun en
güçlü kanıtı, ülkem izde o dönemde gözlemlediğimiz tutum dur.
Önce, C.H.P.nin sözcüsü olan basında sürekli bir biçimde,
T ürkiye’nin gerçekte dem okrasiyle yönetilen bir ülke olduğu,
bu nedenle de batı dünyası içinde yer aldığı, II. Dünya Savaşı
boyunca da m üttefiklere yardım ettiği, ancak eğer T ürk de­
m okrasisinin işlemesinde bazı aksaklıklar ve eksiklikler varsa,
bunların da giderilm ekte olduğu öne sürülm üştür. Bu tutum u,
başta İnönü ve Saraçoğlu olmak üzere, en sorum lu ve yetkili
kişilerin söylev ve dem eçlerinde izlem ekteyiz. A rtık faşizm ve
nazizm kötülenm ekte, daha düne dek küçüm senen liberal de­
m okrasi övülm ektedir. Öte yandan olayların gelişim çizgisi de
bu söylev ve dem eçlere koşut bir çizgi izlem ektedir.
Burada, C.H .P.ne karşı olan basın üzerinde durmayacağız.
Bu tü r basın zaten C.H .P.nin izniyle varlık gösterebilm iş oldu­
ğu gibi, gerçekte durum u en iyi açıklayabilecek olan m uhalif

— 242 -
basının yazdıkları değil, (1) fakat C.H.P. iktidarının olayı nasıl
değerlendirm iş olduğudur. Çünkü toplum üzerindeki baskıyı
azaltacak ve siyasal partilerin kurulm asına olanak tanıyacak
olan, C.H.P.dir. Şu halde, birkaç örnek vererek C.H .P.nin ken­
disinin bu konuyu nasıl değerlendirm iş olduğunu belirtm eye
çalışalım.
H alkevleri’n in yayın organı olan Ülkü dergisinde, örneğin,
Sadi Irm ak şöyle diyordu :
«Türk milletinin Şefi, milleti şahsî istekleri peşinde sürük-
lüyen bir diktatör değildir... Fert haklarım tanımak, şe­
refli, insancı m illetçilik esasına sarılmış olmak, daha savaş
başlamadan bizi demokrasiler safına katmış bulunuyordu.
Totaliterliğin en parlak günlerinde bile safımızdan ayrılma­
dık. Her pazarlığı şiddetle reddettik. Kararlığımızın kesin­
liğini sezen saldırganlar, sınırlarımızın önünde durmak zo­
runda kaldılar. Vasıtalı, vasıtasız olarak müttefiklerimize ne
kadar büyük hizm etler etm iş olduğumuzu tarih kaydede­
cektir. Milletimize vergi bir vakarla (ağırbaşlılıkla) tarihin
hükmünü bekleyebiliriz.
İçerde haklara ve hürriyetlere riayetli (saygılı), dışarda
dünya barışında, siyasî sözleşmelere saygılı m illet olarak
ayaktayız. Onun içindir ki dostluğu aranan bir varlığız. De­
m okrasi diyarındaki mevkiimiz ancak kuvvetli ve şerefli ke­
lim eleriyle vasıf Jandırılabilir.» (2)

(1) Tan ve Vatan gazeteleriyle bazı d erg ilerin C.H.P.ne kargı tu tu ­


m unu ve b u nedenle ik tid arın içine düştüğü du ru m u sanırız ki,
C.H.P. m ebusu Necm eddin S adak’ın b ir yazısından aldığım ız şu
satırlar başka söze gerek bırakm ayacak bir biçim de belgeleye­
cektir :
«Biz diyoruz ki T ürk iy e’de bir rejim b u hranı yoktur. Yani
bir hük ü m et şeklinden başka b ir h ü k ü m e t şekline geçmek gibi
bir mesele k arşısında değiliz. H arbde işgal ve istilâya uğray an
yenilen, y ah u t k u rtu la n ve k u rta rıla n m em leketlerde görüldüğü

— 243 —
H üseyin C ahit Yalçın ise «Türkiye A lm anya’ya karşı harbe
girm ek im kânını bulm am akla beraber nazi dâvasına bir an için
bile m eyil gösterm iş m idir?» sorusunu sorup bunu «Asla!» diye
yanıtladıktan sonra :

«Amerikan efkâr-ı umumiyesine (kam uoyuna) bu hakikati


izah imkânı bulunduğu zaman, hareket hattımızm dürüst­
lüğü teslim ediliyor ve hakkımız anlaşılıyor. Fakat Birleşik
Amerika alışkın olduğumuz büyüklükte bir memleket değil
koca bir kıtadır. Orada Türk nokta-i nazarını (görüşünü),
Türk politikasını tamamen hür demokrasiler idealinin aynı
olduğunu usanmadan, bıkmadan, durmadan anlatmak ikti­
za eder (g ere k ir)...»(3)

dem ektedir. F alih Rıfkı A tay'ın da, T ürkiye’nin savaşa :*ıeden


katılm adığım F ran sa’nın başına gelenleri anım satarak açıklam a­
ya çalıştığını, bununla birlikte T ürkiye’nin yansızlığının m ü t­
tefiklere yaradığını öne sürdüğünü görüyoruz. (4) Ve birkaç yıl

şekilde b ir rejim dâvasını, suçlu geçmiş idarelerle ilgimizi k e ­


sip yenisini k u rm ak gibi b ir devrim havasını -durup du ru rk en T ü r­
k iy e’de v ar gibi gösterm enin hem yanlış, hem m em leket için
zararlı olduğuna in an ıy o ru z.., B unun içindir ki, biz, T ürkiye
C um huriyetini esasında h ü rriy ete ve dem okrasiye dayanan bir
idare şekli olarak tanıyoruz. Bugün istediğim iz -bilfiil, (uygu­
lam ada) kendini gösteren- bu h ü rriy e tin kanunlaşm ası ve diğer
dem okrasi k u ra lla rın ın ileriye gelişm esini, bilhassa siyasî p a rti­
lerin doğm asını m üm kün kılacak ted b irlerin alınm ası, engelle­
rin kaldırılm asıdır.» («Beklenen N etice T am ve Gerçek B ir T en­
kit, K ontrol im k ân ın ın Doğmasıdır»; Akşam, 10 Eylül 1945).
(2) SADÎ IR M A K : «A vrupa Savaşının B itm esi ve M emleketimiz»;
Ülkü, 16 Mayıs 1945, sayı 88, s. 3
(3) HÜSEYİN CAHÎT YALÇIN: «Türk-A m erikan Dostluğu»; Tanin,
7 Ocak 1945
(4) FA LİH R IFK I A T A Y : «M illetler S ınıflanırken»; Ulus, 28 Ş u­
bat 1945

— 244 —
önce İtalyan faşizm inin ve Rus kom ünizm inin örgütlenm e b i­
çim ini Türkiye için bir model olarak gösteren bu yazarın kale­
m inden bu kez şu satırları okuyoruz :
«Sadece inkılâbı ve millî varlığı savunma kaygıların­
dan doğan geçici eHgeller kalkacaktır. Bu memlekette de
partiler kurulacaktır ve basm yalnız bağımsız mahkemeler
tarafından tatbik olunan kanuna karşı sorumlu olacaktır.
Türk demokrasisinin bu tabiî tekâmülünü (doğal evrim i­
ni) ve onda garplı bir demokrasinin bütün gereklerini yerine
getirecek şartların olgunlaşmış olmasını en başta biz, Cum­
huriyet Halk Partisinden olanlar sevinçle karşılıyoruz.» (5)
A hm et Ş ükrü Esm er de açıkça :
«Amerikalılar bizden Atatürk Tüıkiyesi’nin açtığı çı­
ğır üzerinde yürümemizi istiyorlar. Dış İşleri Bakanlığı
müsteşarlığından yeni çekilen Mr. Grew, birkaç yıl önce
Amerika’yı ziyaret ettiğimiz sırada söylediği bir nutukta de­
miştir k i :
‘Ben Türk demokrasisinin küçük bir fidan halinden bü-
yüyerek büyük bir ağaç olduğunu gördüm.’
Bu gerek politika, gerek iş hayatındaki milyonlarca
Amerikalı’mn candan kanaatini ifade eder ve Amerikalılar
gene Mr. Grew’in ifadesine göre şerefli bir m illetin namus­
lu emeğiyle beslenmekte olan bu ağacın daha da büyüme­
sini ve kuvvetlenmesini beklemektedirler.» (6)
diyerek Türkiye’de dem okratikleşm edeki dış etkileri ortaya koy­
m uş oluyordu.
A nkara radyosunda da B urhan Belge çeşitli konuşm alarm -

(5) FALİH R IFK I AT A Y : «T ürkiye’de D em okrasinin Tekâm ülü»;


Ulus, 22 Ağustos 1945
(6) AHMET ŞÜKRÜ ESM ER: «A m erikalılar T ürkiye’den Ne B ek­
liyorlar?»; Ulus, 11 Eylül 1945

— 245
da, aynı tu tu m u sergiliyor ve aynı gerekçelere parm ak basıyor­
du. Örneğin, 16 Şubat 1944 günlü radyo konuşmasında dem iş­
tir ki :

«... A vrupa’daki harb durum u böyle bir nevi bağ bozum u


arz ederken (gösterirken) dünya siyasî durum u üzerinde,
tersine hararetli hazırlanm alar kaydeden bir nadas havası
hâkim dir. Bilhassa A m erikalılar hep barıştan sonraki d ü n ­
yadan bahsediyorlar... meselâ şuna benzer sözler söylüyor­
lar :
— K u rtarılan A vrupa m em leketleri, kendilerine uygun
gelen dem okratik m üesseseleri... diledikleri gibi seçecekler­
dir. Esasta fakat, denjokratik hatta sadık kalacaklardır. Y a­
ni m atbuat hürriy etin e, sansürsüz haber alışverişine ve b ir
de serbest seçim usullerine sadık kalacaklardır. Şayet h er­
hangi bir m em lekette şahsın yahut züm renin diktatörce te­
m ayüller (eğilim ler) gösterdiği tespit edilecek olursa, üç
büyük devlet ile diğer devletler, buna m ani olacaklardır...
Sevgili D inleyicilerim ,
A ta tü rk ’ün dünya görüşü ile Kem alizm in devlet p ren ­
siplerine tıpa tıp uygun düşen b u m ülahazalar, (düşünce­
ler), biz T ürkler’i ancak heyecanlı b ir sevince, üm itli bir
beklem eye g ö tü re b ilir...» (7)

II

Bu gelişmelere m illî şef 19 Mayıs 1945 günlü konuşm asıy­


la eşlik etm iştir. İnönü’ye göre :
«Memleketimizin siyasî idaresi, cumhuriyetle kurulan halk
idaresinin her istikamette ilerlemeleri ve şartlarıyle, geliş­
meye devam edecektir. Harb zamianlarımn ihtiyatlı tedbir-

(7) BURHAN BELGE : Burhan B elge’nin Sesiyle İkinci Dünya Sa


vaşı (Radyo Konferansları), A nkara, 1970, s. 424

— 246 —
lere lüzum gösteren darlıkları kalktıkça memleketin siya­
set ve fikir hayratında demokrasi prensipleri daha geniş öl­
çüde hüküm sürecektir.» (8)
Daha önce de, T ürkiye’nin A lm anya’ya savaş ilanı konusu
T.B.M.M.nde görüşülürken, Başbakan Ş ükrü Saraçoğlu demiş­
ti k i :
«İnsanlık tarihinin son yıllarında birtakım insanlar türedi.
Bunlar bayraklarını üstün ırk ve hayat sahası gibi saçma­
larla süslediler. Bununla da kalmadılar, bütün hak ve ada­
let kaidelerini çiğneyerek küçük ve masum m illetleri birer
birer boyunduruk altına almayla başladılar ve dünyayı kap­
kara bir zindan haline soktular... Türkiye Cumhuriyeti ilk
tehlike dakikalarından itibaren sözünü, silâhını ve kalbini
demokrat milletlerin yanma koydu... Bugün bir adım daha
atarak insanlığı, medeniyeti, hürriyeti, istiklâli, demokrasiyi
kurtarmak ve harb mücrimlerini (suçlularını) cezalandır­
mak isteyenlerin arasına katılmak... istiyoruz.»(9)
Oysa aynı Ş ükrü Saraçoğlu, o zam an Dışişleri B akanı ola­
rak, 25 H aziran 1941’de yine T.B.M.M. kürsüsünden H itler’i
«kalblere ve vicdanlara çok iyi hitap etm esini bilen» bir kişi,
T ürk - Alm an Dostluk Anlaşm asını ise bir «anıt» olarak nite­
lendirm işti. (10) İşte, Saraçoğlu’ndaki bu değişikliğin tek nede­
ninin dış siyasal koşullardaki değişiklik olduğu apaçık ortadadır.
Öte yandan altı kişiden oluşan bir A m erikalı p arlam enter­
ler kurulu, 6 Eylül 1945’de Türkiye’ye gelmiş, (11) bunu 1 Ekim
1946’da iki kişilik bir başka kurul izlem iştir. (12) İnönü ise

(8) DEVLET Y1LLIĞI-1945; B aşbakanlık B asın ve Y ayın Umum


M üdürlüğü yvn., 1946, s. 21
(9) AYIN TARİHİ, Şubat 1945, sayı 135, s. 39-40
(10) Bkz. bu bölüm de, Kesim l/n o t 14
(11) Ulus, 7 Eylül 1945
(12) Ulus, 2 Ekim 1945

247 —
1 K asım 1945’de T.B.M.M.ni açış konuşm asında T ürkiye’nin sa­
vaşa niçin girm ediğini, bununla birlikte savaş boyunca m ü tte ­
fiklere nasıl yardım larda bulunduğunu uzun uzun a n lattık tan
ve Sovyet tehdidine de değindikten sonra, devrim lerin «açık ve
uzun tartışm a ile» benim settirilem eyecek olduğunu, bu dönemin
1923’den 1939’a dek sürdüğünü, bu tarih ten başlayarak da dün­
yanın savaş içine düştüğünü, bu nedenle T ürkiye’de özgürlükçü
bir düzenin gerçekleşem ediğini belirtm iş ve şunları söylem iştir :
«... Demokratik karakter bütün Cumhuriyet devrinde pren­
sip olarak muhafaza olunmuştur (korunm uştur). Diktatör­
lük, prensip olarak, hiç bir zaman kabul olunmadıktan baş­
ka, zararlı ve Türk milletine yakışmaz olarak daima itham
edilmiştir (suçlanm ıştır).
Büyük Meclisin her deneti yanında milletin vergileri
ve harcadıkları üzerindeki deneti, en ileri demokratik 'mil­
letlerin hiç birinden eksik kalmayacak kadar kesin ve kav­
rayışlıdır. Bizim tek eksiğimiz, hükümet partisinin karşısın­
da bir parti bulunmamasıdır... memleketin ihtiyaçları şev­
kiyle (gereksinm elerinin yönlendirilm esiyle) hürriyet ve
demokrasi havasının tabiî işlemesi sayesinde, başka siyasî
partinin de kurulması mümkün olacaktır...»(13)

Böylece tek partili düzene artık son verileceğini açıklayan


İnönü, daha sonra da çeşitli özgürlükler üzerinde durm uştur. Ne
var k i,' Asım Us’un Hatıra Notlıarı’nda şu satırları okuyoruz :
«Cumhurbaşkanın 1 Kasım 1945 nutku Mecliste fevkalâde
alkışlandı. Bu nutuk milletlerarası siyasî edebiyatta bir şa­
heserdir. İsmet İnönü harb geçmiş olduğu halde Türkiye’­
nin harb içindeki durumunu izah etmeğe ve yapılan tenkit­
lere ayrı ayrı cevap vermeğe niçin lüzum gördü? Bu sual
kendiliğinden hatıra geliyor. Bir müddet evvel Türkiye’ye

(13) DEVLET YILLIĞI-1945, s. 22-27

- 248 —
gelen A m erikan A yan Meclisi âzası (Senato üyesi) bu tarz­
da bir demeçte bulunm asını i s t e m i ş t i . 1 Kasım n u tk u bu
vaadi yerine getirm iştir. T ürk m illetvekillerine yaptığı hi­
tap aynı zam anda cihan halk efkârınadır.» (14)
Sanırız ki, durum yeterince açıktır.
Bu gelişmelere, bir de San Fransisco’ya giden T ürk delege­
sinin Reuters A jansı m uhabirine savaştan sonra T ürkiye’de de­
m okrasinin tam anlam ıyla gelişm esine izin verileceğini açıkla­
m ış olduğunu da eklem em iz uygun olacaktır. (15)

(14) s. 658
(15) KARPAT : a.g.k., s. 126

— 249 —
Üçüncü Kesim

BİR DEĞERLENDİRME

T ürkiye’de çok p artili düzene neden geçilmiş olduğu, üze­


rinde çok durulm uş b ir konudur. Konu kendi başına büyük
önem taşıdığı gibi, tek p arti yönetim inin gerçek niteliğinin kav­
ranm asında da bir anahtardır. A yrıca günüm üzün sorunlarına
ışık tutacak bir özellik gösterm ektedir.
D .P.nin dört kurucusundan biri olan A dnan M enderes’in, he­
nüz C.H.P. m ebusuyken ve Birleşm iş M illetler A ntlaşm ası’nm
onaylanm ası T.B.M.M.nde 15 Ağustos 1945’de görüşüldüğü sı­
rada, yapm ış olduğu konuşma bu açıdan bakıldığında son dere­
ce önemli b ir belgedir. M enderes bu konuşm asında şöyle de­
m iştir :
«... A rkadaşlar, yine bu A nayasanın h er m illetin tek başı­
na veya m illetlerin ortaklaşa üzerlerine aldıkları taahhütle­
re (yüküm lülüklere) dair olan hüküm lere de acele bir göz
a ta rak şimdi kabul ve tasdik edeceğiniz (onaylayacağınız)
bu vesika ile üzerim ize alacağım ız taahhütleri belirtm eğe
çalışacağım. Bu taah h ü tler... cam iaya (topluluğa) dahil
memleketlerde demokrasi prensiplerine uygun olarak yurt­
taşın şahsî hürriyet ve masuniyetiyle (dokunulm azlığıyla)
siyasî haklarının mahfuz (saklı) tutulmasını tazammun et­
mektedir (kapsam aktadır).
... Bu misak (antlaşm a)... aynı zamanda her milletin
dahilî idaresinde de millet hâkimiyetini istiyor ve şahsî ve
siyasî hak ve hürriyetlere riayeti (uym ayı) karşılıklı taah­
hüde bağlıyor...
Herhangi bir milletin idaresinin demokrasi esasına da­
yanmaması, diğer milletlerin de huzur ve emniyetini tehdit
eden ve barışı bozan tehlikeye maruz bırakan çok kuvvetli
bir âm il (etken) kabul olununca hürriyeti ve barışı seven
m illetlerin kendi aralarında barışı tehlikeye koyabilecek dik­
tatörlük idaresine katlanan aza (üye) bulunmamasını iste­
m eleri... bir zarurettir (zo runluluktur).,.
Bize gelince : Anayasamızın ruhu tamamen m illî hâki­
m iyet esasına dayanmakta bulunduğundan Birleşmiş Millet­
ler Misakı ile tam tetabuk (uyum ) halinde bulunduğumuzu
bu fırsattan yararlanarak bir kere daha sevinçle söyleyebi­
liriz. Bundan ötürü kabullenmekte olduğumuz uluslararası
Anayasa ile kendi Anayasamızın dışında ya da onun ruhuna
aykırı bir taahhüt altına giriyor değiliz. Ancak olsa olsa fiilî
(uygulanm akta olan) durum ile yazılı Anayasamızın ara­
sındaki bazı tutarsızlıkların ortadan kaldırılması gerekebilir
ki, bu da esasen Ana Kanunumuzun ulusumuza karşı taah­
hüt elmiş olduğu hususların tam olarak yerine getirilmesi
demektir...» (1)

Şu halde, A dnan M enderes’e göre dem okratik yaşam a geç­


mek, Birleşmiş M illetler A nayasasının bir gereği olm aktadır.

(1) T.B.M.M., Z.C., Dönem VII, X IX , Toplantı 2 , 90. birleşim , 1.


O turum , s. 170-171

— 251 —
II

1923 -1938 yılları arasında T ürkiye’n in batılı devletlerle


olan ilişkileri olağan bir düzeyde kalm ış, sıkı b ir işbirliği sözko-
nusu olm am ıştır. (2) Özellikle T ürkiye’yle A.B.D. arasında bu
durum daha da belirgindir. II. D ünya Savaşının bitim indeki ko­
şullarsa, T ürk devlet adam larınca, T ürkiye’nin başta A.B.D. ol­
m ak üzere batıya tüm üyle bağlanm ası gerektiği biçim inde de­
ğerlendirilm iştir. (3) B atı dünyasının o dönem deki geçerli rejim
m odeli ise liberal dem okrasidir. Buna, Birleşm iş M illetler A na­
yasasının ortaya koyduğu ilkeler de eklenince, hem Türkiye be­
lirli b ir ölçüde dem okratik bir düzeni gerçekleştirm eyi üstlen­
m ek durum unda kalm ış (4) ve hem de ülkedeki m uhalif güçler
bu durum dan cesaret alm ışlardır. B u nedenle de o günlerde,
26 Ağustos 1945’de N adir Nadi, T ürkiye’deki demokrasiyi «San
Fransisco M arkalı» olarak nitelendirm iş ve şu soruyu sorarak
bu gerçeğe parm ak basm ıştır : «Geçen sene hafifçe öksüren b ir
gazete neden hem en kapatılıyordu? Şim di nâra atanlara niçin
ses çıkarılmıyor?» (5) Çok daha sonraları ise, yine N adir Nadi
bu dem okrasi girişim inde dış siyasal kaygıların ön planda gel­
diğini ve dışarıya «hoş görünm ek için» bu biçim sel rejim deği­
şikliğinin yapıldığım söyleyecek (6) ve çok partili düzene ge­
çişte dünya koşullarının etkisini kabul etm em enin güç olduğu­
nu belirtecektir. (7)
Sovyet baskısı ise, tüm bu gelişm eleri pekiştiren bir ama
çok önemli başka bir neden olm uştur.

(2) ED İP Ç E L İK : Türkiye’nin Dış Politika Tarihi, G erçek yyn.»


İstanbul, 1969, s, 101
(3) aynı yerde, s. 126
(4) K A R PA T : a.g.k,, s. 126
(5) «Yaşasın Dem okrasi»; Cumhuriyet, 26 Ağustos 1945
(6) NADİR NADİ : a.g.k., s, 204-205
(7) aynı yerde, s. 186

- 252 -
III

Siyasal çekişm eler çerçevesinde öne sürülm üş olm akla bir­


likte, bu açıdan bakıldığında Ali F u a t Başgil’in, eğer İnönü
Franco gibi savaştan sonra da iktidarını sürdürebilecek olsay­
dı, T ürkiye’de dem okratikleşm enin sözkonusu edilemeyecek ol­
duğunu söylemesi gerçeği yansıtm aktadır. (8) G erçekten de ör­
neğin, Potsdam K onferansı’nda S ovyetler’in Franco rejim inin
yıkılm ası isteğine karşı C hurchill’in, Ispanya’nın eylem li olarak
A lm anya’nın yanında savaşa girm em iş olduğunu söyleyerek ve
bu ülkenin İngiltere’yle olan ticaretinin önem ini vurgulayarak
bu rejim i savunduğunu ve Ispanya’nın iç işlerine karışılm am a­
sı gerektiğini belirttiğini görmekteyiz. (9) Ispanya’nın d urum u­
nun, özellikle S.S.C.B. ile olan ilişkileri gözönüne getirildiğinde,
^Türkiye’den daha elverişli olduğunu kabul etm ek gerekir.
Yine günlük siyasal kaygılara dayansa da Sabiha S ertel’in,
bu kez Başgil’den apayrı bir dünya görüşüyle öne sürdüğü ve
İnönü’nün dem okratik bir rejim kurm adıkça batı dünyasıyla
anlaşam ayacağının bilincine vardığı biçim indeki yargısı da (10).
aynı gerçeğin bir başka anlatım ıdır.

III

Konuyu bilim sel açıdan ele alan Kem al K arp at ise çok par­
tili düzene geçişte dış baskıların küçüm senem eyecek olduğunu,
ancak bunun tek neden olarak kabul edilemeyeceğini belirtm ek­
tedir. (11) Ancak K arp at bu dönemdeki Sovyet tehlikesinden
yeterince söz etm em ektedir.

(8) A Lİ FUAT B A ŞG ÎL: 27 Mayıs İhtilâli ve Sebepleri; Çev. M.


Ali Sebük- İ. H akkı Akjn, İstanbul, 1966, s. 55
(9) 3. oturum , 19 Tem m uz 1945. K ONFERANSLAR..., s. 173-181
(10) S. SERTEL: a.g.k.f s. 278
(11) K A R PA T : a.g.k., s. 128

- 253 —
H alûk Ülm an ve O ral Sander’in yargısı ise ş u d u r :
«Kesinlikle belgelenm em iş olm akla birlikte, T ürkiye’nin
1945 yılında çok p artili düzen denem esine girm esini, Sov­
y etler Birliği karşısında A m erikan desteğini kazanm ak is­
teğine bağlam ak yanlış olm ayacaktır sanırız.» (12)
B una karşılık tüm siyasal gelişm eler b ir b ü tü n olarak ele
alındığında, dış siyasal koşulların, tek p arti yönetim inin sona
erm esinde kesin bir biçimde etkili ve belirleyici olduğu ta rtış­
m asız bir gerçektir.
Ne var ki, T ürk dem okrasisinin her şeyden önce böyle dış
etk iler ve koşullar sonucunda varlık kazanm ış olması, siyasal
yaşam ım ızda o günden bugüne karşılaştığım ız birçok ve aşıl­
m ası gerçekten güç sorunların da tem elini oluşturm uştur.

(12) ÜL1VJAN-SANDER: a.g.y., s. 4

— 254 —
SONUÇ

1930 yılında S.C.F.nm kapatılm asıyla başlayan tek p arti yö­


netim inin tem elinde dünyadaki genel ekonomik ve siyasal ko­
şulların da etkisi olduğu gibi, çok p artili döneme geçişte de yi­
ne dış siyasal koşullar aynı etkiyi, am a bu kez baskıya varacak
ölçüde gösterm iş bulunm aktadır. Tek p arti yönetim inin bu baş­
langıç ve sona eriş noktaları arasındaki gelişim çizgisi de, ön­
ce otoriter, sonra da to taliter rejim lerin başarısına koşut bir
yörünge izlem iştir. Bu koşutluğu, özellikle V arlık Vergisi u y ­
gulam asında gözlem leyebiliyoruz. Öte yandan bu rejim lerin çö­
küşü, Türkiye’de tek parti yönetim ine son verilm esini g erektir­
m iştir. B urada şunu da belirtelim ki, 1839 T anzim at F erm am
olsun, 1856 Islahat Ferm anı olsun, 1876 Anayasası olsun, önce­
likle hep dış siyasal koşullara bağlı olarak tarih sahnesinde yer
alm ışlardır. T ek p arti yönetim i bu geleneği bozmuş değildir.
Öylesine ki, II. D ünya Savaşı boyunca ırkçılara ve solculara
karşı iktidarın izlediği tutum , A lm anya’nın ya da Sovyet R us­
y a’nın b irbiri karşısında elde ettiği başarıya göre belirlenm iş­
tir. Buna karşılık tek p arti yönetim inin başlangıcıyla sona erişi
arasında, bu açıdan önemli bir ayrılık bulunm aktadır. O da, baş­
langıçta yalnızca b ir «etkilenme» sözkonusuyken, tek p arti yö­
netim inden çok partili düzene, buna özenilerek değil, fakat zor­
lanarak geçilmiş olmasıdır. Şu gerçek de u n u tu lm a m a lıd ır:
1930’larda bir rejim modeli aranışının tem el nedeni, totaliterlik
özentisinden kaynaklanm am ış, yalnızca güçlü bir siyasal ik tid ar
örgütlenm esi am açlanm ış olduğundan, dikkatler bu tü r ülkelere
çevrilm iştir.

— 255 —
Gerçi tek p a rti yönetim i başlarken C.H.P.li düşünür ve ya­
zarların arayışları genellikle yalnızca «otoriter» bir rejim açı­
sından olm uştur; am a b ir önceki çalışmamız Serbest C um huri­
y e t Fırkası O layı’nda, ayrıntılı olarak tanım ladığım ız ve sınıf­
sal yapı ve özellikleri üzerinde durduğum uz C.H.F.na (C.H.P.)
egem en olan güçlerin, bu yapı ve özellikleri gereği o dönemde
özgürlükçü ve çoğulcu bir düzenden yana olam ayacakları da
açık bir gerçektir. S.C .F.nm başarısızlığa uğram asında bu du­
ru m u n etkisi açıkça görülm ektedir. B u nedenle de ik tidarın
sözkonusu yapısı, onu kısa sürede yalnızca biçim sel - örgütsel
açıdan değil, aynı zam anda sınıfsal açıdan da aşırı otoriter ve
çoğulcu yapının oluşm asına izin verm eyen bir çizgiye sürükle­
m iştir. «Halkçılık» anlayışının ilk ortaya atıldığı ve Ulusal K u r­
tuluş Savaşı bitim inde varolan toplum sal ve ekonomik koşulla­
rın değişmesi, daha başka b ir deyişle de sınıfsal ayrışım ın artıp
kesinleşm esiyle, sınıfsal gerçeği yadsıyan b ir rejim e ulaşılm ası
b ir rastlan tı değildir. H alkçılık bu rejim e elverişli bir ideolojiyi
sağlar durum a gelm iştir. Bu anlayış çerçevesinde, «devletçilik»
uygulam ası ise, geniş halk kesim lerinin sırtından bir avuç kişi­
nin palazlanm asıyla sonuçlanm ıştır. H er ne kadar Gazi M usta­
fa K em al ve onun yakın çevresinin, devletçilik ilkesiyle, ülke
kalkınm asını am açladıkları bir gerçekse de, bu ilkeyi uygulaya­
cak olanların yapıları ve eğilim leri, kısa sürede bu am acın sap­
tırılm asıyla sonuçlanm ıştır. B unun da tem el nedeni, özel kesi­
m in doğası gereği k â r güdüsüyle çalışması ilkesinden kaynak­
lanm ıştır.
D evrim lerin bile yine aynı nedenle gereği gibi sürdürüle-
m edikleri, hatta bu devrim ler C.H.P.ni ele geçiren güçlerin çı­
k a rla rın a aykırı düştüğü anda da onlardan ödünler verildiği b ir
gerçektir. Bu devrim lerin ana am acının ülkem izin azgelişmişli­
ğini kırm ak ve aşm ak olduğunu belirtm iştik. Oysa C.H.P. kad­
ro ları ve bu kadroların arkasındaki güçler, b u azgelişmişliği yen­
m ek eğilim inde olam am ışlardır. Çünkü onlara, çaba ve özveri is­
teyen bu amaca ulaşm ak yerine, koşullardan ve olanaklardan

256 —
y ararlan arak kişisel çıkar sağlam ak çok daha kolay ve elverişli
gelm iştir. Ama bu arada devrim lerin tehlikeye düşm üş olduğu
gerekçesiyle tüm toplum sal ve siyasal güçlerin bir elde toplan­
m ası yoluna gidilm iş olması, son çözümlemede C.H.P.nin tem ­
sil ettiği bu sınıfa, rakipsiz ve denetim siz olarak, ülkeye ege­
m en olma olanağını sağlam ıştır. Böylece de devrim leri sözde
ve biçimsel olarak savunan, ama onların gerçek am acıyla uyuş­
m ayanlar, bu devrim ler adına, halk kitleleri üzerinde kendile­
rine sağlanan siyasal olanakları kullanarak egem enlik kurm uş­
lardır.
1930 bunalım ı ve bunun toplum sal ve siyasal sonuçlarını
karşılam ak, azgelişmişliği yenm ek için çoğulcu yapıya son ve­
rilerek siyasal İk tid ar olabildiğince güçlendirilirken ve b ir yan­
dan da bu gelişm elere uygun b ir ideoloji yaygınlaştırılırken,
A ta tü rk ’ün ölüm ünden sonra, kırgınlıkları giderm ek için bile
olsa, hilafetçi, saltanatçı ve karşı - devrim ci kişilerle işbirliğine
girişen ve bir de üstelik «millî şef» olan îsm et İnönü’nün ba­
şında bulunduğu tek p arti yönetim i, kendisini, dört b ir yandan
sınırlarım ıza dayanan b ir dünya savaşının sorunlarıyla yüz yüze
bulm uştur. Bu zor yıllar, ancak ulusal birlik ve özveriyle aşıla­
bilirdi. Ne v ar ki, bu birlik ve özveri yalnız halk kitlelerinden
istenm iş, buna karşılık olası savaş koşullan nedeniyle başvu­
ru lan önlem ler, vurguncu savaş zenginleri yaratm akla sonuçlan­
m ıştır. Bu gelişmenin tem el nedenini de, yine C.H.P.nin yöne­
tici kadrolarının sınıfsal yapı, bağlantı ve eğilim leri dışında a ra­
m am ak gerekir. Bu zenginleşme, burjuvazinin güçlenm esini de
gerektirm iştir. K onuya bu açılardan bakıldığında, kitlelerin
C.H.P.ne neden tepki gösterdiği, buna karşılık artık güçlenm iş
olan burjuvazinin bu partinin b ü rokratik denetim inden ve or­
taklığından arınarak kendi öz siyasal örgütünü, yani D .P.yi ku­
ra ra k tek başına ik tid ar olmak istediği ve bunu da başardığı,
anlaşılır b ir gelişme olm aktadır. K aldı ki, V arlık Vergisi uygu­
laması, gerektiğinde C.H.P. yöneticilerinin burjuvaziye nasıl
d arbeler indirebileceğim de kanıtlam ıştır. V arlık V ergisinden

- 257 — F. : 17
etkilenm em iş olan T ürk tacir ve iş adam larının bu « a z ın lık la r­
la olan sınıfsal özdeşliği ve uluslararası ilişkilerindeki koşutluğu
da gözden uzak tutulm am ası gereken bir gerçektir. (1)
Bu çalışmamızda son olarak tek p arti yönetim inin sona
erm esini g erektiren dış siyasal nedenler üzerinde durduk. Bu
yönetim in, uluslararası ilişkilerin aldığı biçim sonucunda orta­
dan kalkm ış olduğu kuşkusuzdur. Ne var ki, bu dış siyasal ne­
denler olmasaydı bile, bir yandan halktaki tepkisel birikim , öte
yandan da artık burjuvazinin «tek başına» iktidar olabilecek
güce erişm iş bulunm ası, tek p arti yönetim inin sona erm esini ge­
rektirecek m iydi? Bu, ayrı b ir araştırm anın konusudur. Ancak
şu ana dek açıklam aya çalıştığım ız olgular ve gelişmeler, 14 M a­
yıs 1950’de D .P.nin seçim leri kazanarak iktidara gelmesiyle s«-
nuçlanan süreci de, aynı zam anda belgelem iş bulunm aktadır.
Çok partili düzene geçilmesiyle ilgili «doğrudan» ve bazı açı­
lardan da «biçimsel» gelişm eler ise bundan sonraki çalışm am ı­
zın konusunu oluşturacaktır.

(1) 1946 - 1950 arası dönemi ele alan çalışm am ızda bu konular üze­
rinde ayrın tılı olarak d urulacaktır.

— 258 —
EKLER

EK I :
C.H.P .11211 3.0 May ıs 1931 de yspıİBn 3* Kurultey ındâ
b en im sen en «ana vasıfları» :

1 — C.H.F.; a) C um huriyetçi, b) M illiyetçi, c) Halkçı, d) Dev­


letçi, e) Layık, f) İnkılâpçıdır.
A — Fırka, cum hu riy etin m illî hâkim iyet m efkûresini (ulusal
egem enlik ülküsünü) en iyi ve en em in su rette tem sil ve tatb ik eden,
d evlet şekli olduğuna kanidir. F ırk a bu sarsılm az kanaatle cum hu­
riy eti tehlikeye karşı h er vasıta ile m üdafaa eder.
B — F ırk a te ra k k i ve inkişaf (ilerlem e ve gelişme) yolunda ve
beynelm ilel tem as ve m ünasebetlerde b ü tü n m uassır m illetlere m u­
vazi ve onlarla b ir ahenkte yürüm ekle b erab er T ürk İçtim aî heye­
tin in hususî seciyelerini (k arak ter özelliklerini) ve başlıbaşm a m üs­
tak il hüviyetini m ahfuz tutm ay ı (korum ayı) esas sayar.
C — İdare ve hâkim iyetin kaynağı m illettir. B ir arada ve h â ­
kim iyetin devletin vatandaşa ve vatandaşın devlete karşılıklı vazi­
felerinin hakkı ile ifasını tanzim yolunda kullanılm ası fırkaca bü­
y ü k esastır. K anunlar önünde m utlak b ir m üsavat (eşitlik) kabul
eden ve hiçbir ferde, hiçbir aileye, hiçbir sınıfa, hiçbir cem aate
im tiyaz tanım ayan fertleri h alk tan ve h alkçı olarak kabul ederiz.
D — Ferdî m esai ve faaliyeti esas tutm ak la beraber m üm kün
olduğu k ad ar az zam an içinde m illeti refaha, m em leketi m am uri-
y ete (bayındırlığa) eriştirm ek için m illetin um um î ve yüksek m en ­
faatlerin in icap ettird iğ i işlerde, bilhassa İktisadî sahada, devleti
fiilen alakadar etm ek m ühim esaslarım ızdandır.

259 -
E — Fırka, devlet idaresinde bütün kanunların, nizamların ve
usullerin ilim ve fenlerin muassır medeniyete temin ettiği esas ve
Şekillere ve dünya ihtiyaçlarına gör» yapılmasını ve tatbik edilm e­
sini prensip kabul etmiştir.
Din telâkkisi vicdanî olduğundan fırka din fikirlerini devlet ve
dünya işlerinden ve siyasetten ayrı tutmağı milletimizin muassır
terakkide başlıca muvaffakiyet âmili (başarı etkeni) görür.
F — Fırka, m illetim izin birçok fedakârlıklarla yaptığı inkılâp­
lardan doğan ve inkişaf eden prensiplere sadık kalmağı ve onları
müdafaa etm eği esas tutar.
2 — Türkiye Cumhuriyeti halkını ayrı ayrı sınıflardan mürek­
kep (oluşmuş) değil ve fakat ferdî ve İçtimaî hayat için iş bölümü
itibarı ile m uhtelif meslek erbabına ayrılmış bir camia telâkki et­
mek esas prensiplerimizdendir.
a) Küçük çiftçiler, b) Küçük sanayi erbabı ve esnaf c) Ame­
le ve işçi, d) Serbest meslek erbabı, e) Sanayi erbabı, büyük ara­
zi ve iş sahipleri ve tüccar Türk camiasını teşkil eden başlıca ça­
lışma zümreleridir. Bunların her birinin çalışması diğerinin ve
umumî camianın gaye, sınıf mücadelesi yerine İçtimaî intizam ve
tesanüt temin etmek (toplumsal düzenlilik ve dayanışma sağlamak)
ve birbirini nakzetmeyecek surette (bozmayacak biçimde) menfaat­
lerimize ahenk tesis eylemektir. Menfaatler kabiliyet ve çalışma de­
recesi ile mütenasip olur.
EK II :
\
C.H.P.nin 9 Mayıs 1935’de yapılan 4. Kurultay’ında
kabul edilen «Tüzük»ü :

Esaslar

1 — C.H.P., Cemiyet K anununa göre kurulm uş, program ındaki


esaslar üzerinde çalışan siyasal b ir cem iyettir. M erkezi A n k ara’dır.
2 — P a rtin in değişmez genel başkanı, onu k u ran Kem âl A ta­
tü r k ’tür.
3 — P artid en olan y u rd d aşlar karşılıklı içdemlik, güven ve a r­
kadaşlık duyguları ile birbirine bağlı b ir k ü tle m eydana getirirler.
P a rtilile r program da ve esaslarda sağa, sola çekilm eyecek bir açık­
lıkla inceden inceye çizilmiş olan yolda birlik ve beraberlikle y ü ­
rü rler.
4 — P arti izdeşleri, P artin in program ını ve prensiplerini bile­
cek, yayacak ve o nları savgayacaktır.
5 — P rensiplerim izi usanm aksızm , b ü tü n yurddaşlara her ba­
h a n e ve fırsatla söylem ek ve anlatm ak, P arti örgüt ve izdeşlerinin
önem li ödevidir.
6 — P arti, m em lekette tü rlü örgelerle k urulm uş olan h ay ırlı ve
faydalı girişim lere ve örgütlere karşı sevgi ve İlgi taşır.
7 —- P arti, henüz siyasa ile uğraşm ak çağına girm em iş olan b ü ­
tü n T ürk gençlerini P artin in tabiiğ adayı sayar.
8 — P a rtin in ana vasıflarını gösteren altı oklu bir bayrağı,
b ir rozeti ve b ir m arşı v ard ır. B un lar öğreneğine göre yapılır ve
kullanılır.

— 261 —
BİRİNCÎ K ISIM

PARTİYE KABUL OLUNMA

9 — C.H.P.ne :
A — 18 yaşını bitiren,
B — H alkça kütü tanınm am ış olan,
C — A ğır hapis veya şeref ve onur k ırıcı bir suç yüzünden h a ­
pis cezası ile kaşanm am ış b u lu n an ve h acir altında olm ayan,
Ç — Ulusal savaşta, ona k arşınlık etm em iş olan ve böyle ör­
gütlere girm em iş olan ve siyasal ıra bakım ından m enfî b ir ru h taşı­
mam ış oldukları belirgin b u lunan h er T ürk yurddaş, T ürkçe konuş­
m akta bulunm uş ve T ü rk k ü ltü rü n ü ve P artin in bütün pren sip leri­
ni benim sem iş ise girebilir.
10 — P artiy e girm ek isteyen her yurddaş. Partide en az, iki yıl­
dır yazılı b ulunan iki arkadaş tarafın d an bulunduğu y erin ocağına
tanıtılır. K endisinde istenen sıfatların b ulunduğu ilâve edilir ve k e n ­
disi de P a rtin in esasları i!e program ve tüzüğünü kabul ettiği ve h ü ­
kü m lerin d en ayrılm ayacağı h ak k ın d a ocağa v ü k en kağıdı verir. Aday,
bununla P artiy e şeref sözü verm iş olur.
11 — B ir ocak k u ru lu n u n böyle b ir istek üzerine verm iş oldu­
ğu kabul veya red kararı, İlçe Y önkurulunun onaylanm ası ile tükel-
lenir. Bu iş en çok üç ay içinde b itirilir ve ilgili olana bildirilir. İlçe
Y önkurulunca reddedilen y u rd d aşlarm İlk Y önkuruluna yanıda bu­
lunm ağa h ak ları vardır.
12 — P artiy e yeni üye olma işleri tam lanan yeni Partililer,
üç ayda bir, kaç kişi olm uşlarsa b unlarla, başka yerlerden gelen
eski P a rtilile r köylerde ocak yönkuru llarım n , şehir ve kentlerde,
o şehir ve kentlerd e b u lu n an en büyük Y önkurulun bu iş için y a­
pacağı toplanm aya yazı ile çağrılarak p artiy e yazılm ış ve kabul e d il­
m iş oldukları bildirilir. Bu to p lan tıların yıl başında başlayarak her
üç ayda bir düzenlikle yapılm ası borçtur. T oplantılarda Y önkurul-
la rd c n başka im kân bulu n d u ğ u k a d a r çok P a rtili b u lu n d u ru lu r.
P a rti başkanı bu toplantıda b ir söylev v ererek siyasal bir partiy e
girm enin önem lerini ve P a rtili olm anın ödevlerini h atırlatıp yeni
üyeleri k u tla r ve kend ilerin e başarı diler. H er üç ayda bir. P artiy e
girenlerin adları İl Y önkurulunca b ü tü n örgüte genellenir.
13 — H er P artili, P artiy e az veya çok b ir yardım parası öde­
m ek yüküm ündedir. Ayda veya altı ayda veya on iki ayda bir öden-

— 262 —
m ek şartı ile P artiy e ne k ad ar yardım parası vereceklerini, ödeme
yeteneklerine göre kendileri saptay arak b u lu n d ukları yerin ocak
k u ru lu n a b ir yüken kağıdı ile bildirirler. Ödeme bir alıt kargılığı ya­
pılır. B ir defa yapılan yardım yükeni m ik tarı, üstünden bir yıl geç­
m edikçe değiştirilem ez. Üyeler, yükenecekleri m ik tard an fazla bir
para verirlerse bu ay rı bir alıt ile v erit olarak kabul olunur. Y ardım
akçesi yerine ayniyat (m enkul değer) alınm az.
14 —• Y ardım akçesini yiikenilen m ik ta r ve zam anda ödem ek
P a rtilin in b ir y an d an P artisin e bağlılığının beldeği olduğu kadaı^ bir
yandan da P a rtin in y urda hizm et yolundaki b aşarılan ın sağlayacak
olan bir borcudur.
15 — Y ardım akçesinin alınm ası usulleri, G enyönkurul ta ra fın ­
dan yapılacak b ir öğrenek ile saptanır.
16 — Bir yerden başka bir yere giden P a rti üyeleri kendi Yön-
k urullarm d an , P a rti üyesi olduklarını ve yükenlerini yerine g e tir­
miş bu lu n d u k ların ı bildiren bir kağıt alırlar ve bunu g ittik leri yer­
deki kurula verirler. Bu suretle adları ora P arti kütüğüne geçirilir.

İK İN C İ KISIM

PARTİ ÖRGÜTÜ

17 — P a rti örgütü, başında m erkezde Genel B aşkan bulunm ak,


İllerde ocaklardan başlam ak üzere, şunlardan m eydana gelir :
A — Genel B aşkanlık,
B — G enbaşkur,
C — B üyük K u ru ltay ve G enyönkurul,
Ç —- îl, ilçe, kam un, ocak kongreleri ve yönkurulları,
D — P a rti gurupu,
E — P artik u r.
18 — Ö rgütün ilk basam ağı şehir ve k en tlerde u ram ocakları
ve köylerde köy ocaklarıdır.
19 — P a rti örgütü olm ayan bir köyde bir ocak k u ru lu m eydana
getirecek y u rd d aşlar birleşirlerse aşağıdan y u k arı k u ru lla rın öner­
geleri üzerine İl Y önkurulu k a ra n alın d ık tan sonra orada ocak k u ­
rulur. Ocağı k u racak ların Partiye girişleri için 9 uncu m addedeki
sıfatlar aranır.
20 — O caklar iki tü rlü çalışır : kongre halinde ve Y önkurul
yolu ile.
— 263 —
21 — H er P artili yurddaş. yazılı olduğu uram veya köy ocağı­
na, O caklar K am un Y önkurullarına, K am un Y önkurulları ilçe, İlçe
Y ö nkuru llariı îl, İl Y önkurulları G enyönkurula bağlıdırlar,
22 — B ulundukları y erlerin ilgi ve d u ru m larına bakılarak b ir­
den çok uram ve köy, tek bir Ocağa b ağ lanabilir ve bunlara Semt
Ocağı denir.
Gene yersel d u ru m ve uza gereklerinin zorladığı hallerde k a ­
m un örgütü ve İl m erkezlerinde de İlçe örgütü yapılm ayabillr. Bu
halde ocaklar b ir başka kam un veya doğrudan doğruya İlçe Yönku-
rullarm a. kam un y ö n k u ru lları ile İl m erkezlerindeki ocaklar da
doğrudan doğruya İl Y önkuruluna bağlanabilir.
O cakların yardım akçesi ile hesab ve bütçe işleri, y u k a rı dere­
cedeki Y önkurullara verilebilir. Bu halde aşağı derecelerin saypay-
la rı bulu n d u k ları Y önkurulları bütçesinden sağlanır.
Bu m adde h ü k ü m lerin i yerine getirm ek için G enyönkuruldan
ayrı ayrı k a ra r alınır.

ÜÇÜNCÜ K ISIM

M ERKEZDE
I — GENEL BAŞKANLIK
A — Genel B aşkan

23 — Genel Başkan, P a rtin in yüksek yönetim ini elinde tu ta r ve


P artiy i im seler. P a rti adına söz söylemek yetkesi ancak Gene] B aş­
kandadır. Genel B aşkan lüzum görürse bu h ak ve yetkesini Genel
Başkan vekiline veya P a rti Genel S ek reterin e b ırak ır.

B — G enbaşkur

24 — P a rtin in Genel B aşkam ile Vekili ve Genel Sekreter, Gen-


başkurıı m eydana getirirler.
25 — G enbaşkur, P a rtiy i ilgilendiren b ü tü n işler için lüzum gör­
düğü k a ra rla rı verir.
26 — G enbaşkur, K am utaya üye seçilmesi işlerini yönetir; P a r ­
tin in saylav adaylarım k a ra rla ştırır.
G enbaşkur, adaylarla seçim işleri h ak k ın d a G urup Y önkurulu-

— 264 —
nun ve G enyönkurulun fikrini yoklayabilir. A daylar Genel B aşkan
tarafın d an ilân olunur.
27 — G enyönkurulda yer açılırsa açığa yenisini G enbaşkur se­
çer.
28 — G enbaşkur un vereceği k a ra rla ra b ütün P arti üyelerince
bağsız ve şartsız uyulur.

C — Genci S ekreter

29 — Genel S ekreter, Genel Başkan tarafın dan G enyönkurul


üyeleri arasından seçilir ve Genel B aşkan adına iş görür. Genel Sek­
reter, G enbaşkurun, G enyönkurulun ve P a rtik u rıın k ararlarım b il­
d irir; bunları sonuçlandırır. P arti örgütü ile yazışır ve P a rti işlerini
kovalar. P artiy e ilişkin başvu ru ların kabul orunudur.
Genel S ekreterlik, P artiy e bağlılığı onaylanm ış başka hükm iğ
şahsiyetlerin de bağlantı yeridir.

II - BÜYÜK KURULTAY

30 — Büyük K urultay, dört yılda bir Genel B aşkanın göstere­


ceği yer ve bildireceği zam anda toplanır. Genel Başkan lüzum gö­
rürse B üyük K u ru ltay ı daha önce toplayabilir.
31 — B üyük K uru ltay ın üyeleri ş u n la r d ır :
A — G enyönkurul üyeleri,
B — P artiy e bağlı b ütün saylavlar
C — İl Y önkurul Başkanları,
Ç — İl kongrelerince seçilen ikişer ve P arti üyesinin sayısı on
bini geçen illerden h er on bııı üye için ayrıca gene kongrelerce se­
çilen b irer delege.
P artiye bağlı olduğu G enbaşkurca onaylanm ış hükm iğ şahsiyet­
ler bulunuyorsa onlar da B üyük K u ru ltay a delege gönderebilirler.
32 — B üyük K urultay, üyelerinin saltık çoğunluğu ile açılıp
görüşülere başlar. Bu çoğunluk yoksa ve B üyük K urultay iisnomal
olarak toplanm am ışsa görüşü üç gün sonraya bırakılır.
Tersine lüzum bulunm ayan y erlerde B üyük K urultay, hazır b u ­
lu n an ların çoğunluğu ile k a ra r verir. O ylar eşit olduğunda B aşkanın
bulunduğu ta ra f çoğunluk sayılır. Program , hazır bu lu n an ların üçte
iki çoğunluğu ile değiştirilebilir. B üyük K uru ltayda seçim ler gizli
oyla yapılır; eğer ki açık y ah u t işaretle olm asına üçte iki çoğunluk­
la k a ra r verilm iş bulunsun.
33 — B üyük K urultay, Genel B aşkanın veya Genel B aşkan ve­

265 -
k ilin in başkanlığı altında toplanır ve iki B aşkan vekili ile a ltı sek­
re te r seçer. Bu seçim inden sonra Genel Başkan, geçen y ıllarda y a ­
pılan işler h ak k ın d a b ir söylev v e rir y a h u t b ir bildiriğ okutur.
34 — Genel B aşkanın söylevinden veya bildiriğinden sonra
B üyük K urultay on beşer üyeli P rogram - Tüzük, hesab ve y irm i beş
üyeli Dilek kom isyonlarını seçer. Bu kom isyonlara G enbaşkur ve
G enyönkurul üyeleri seçilemezler.
35 — H er komisyon, üyelerinden birin i başkan, b irini rap ortör,
b irini sek reter ayırır.
36 — Program - Tüzük kom isyonu öne sürü len değişgeleri, D i­
lek kom isyonu İlk kongrelerinden gelen dilekleri ve üyeler ta ra fın ­
dan yapılm ış önergeleri inceler.
Hesab kom isyonu m erkez lıesablarm a bakar. İl hesabları h a k ­
kında bir incelem e lüzum u görürse kendi fik ri ile birlikte yeni Gen-
yönkuru la b ırakılm ak ü zre B üyük K u ru ltay G enkuruluna b ildirir.
37 — H er kom isyon aldığı işler h ak k m d ak i kararını, sebeple­
riyle G enkıırula bildirir. B an lar G enkurulda görüşülerek b ir k a ra ra
b ağlanır ve gereğinde mesele yeniden kom isyona gönderilebilir.
38 Büyük K urultay, görüşülm esine lüzum görülen ko n u ları
incelem ek için ayrıca kom isyonlar da ayırabilir.
39 —■B akanlar B üyük K uru ltay d a hazır b u lu n u rlar. L üzum unda
G enkurulda ve çağ rıldıkları kom isyonlarda izahlarda b u lu n u rlar.
40 — Büyük K u ru ltay görüşül eri açıktır. B üyük K urultay, gö-
rüşü lerin i yalnız P a rti üyelerine açık b u lundurm ağa ve gereğinde
gizli oturum yapm aya k a ra r verebilir.
41 — B üyük K u ru ltay ın görüşüleri ve k a ra rla rı tu tu lu r. Bu tu-
tulga B aşkan ve S ek reterler tarafın d an im zalanarak B üyük K u ru l­
tayda bulunm uş olan üyelerin adları yazılı bir defterle b irlik te sak­
lanır.
42 -— Büyük K u ru ltay kapanırken, G enel B aşkan, B üyük K u­
ru ltay ın açılm asından elde edilen sonuçlarla P artiy e verilen yeni yö­
net hak k ın d a b ir söylev v e rir veya B üyük K u ru ltay k ap a n d ık tan
sonra b ir b ild iri çıkarır. '
43 — B üyük K u ru ltay ın açılışı P arti örgütü ve bü tü n P artililer
için k u tlu b ir gün sayılır.

III — GENYÖNKURUL

44 — G enyönkurul, B üyük K u ru ltay ta rafın d an seçilmiş on altı


üyeden toplanır. Ü yelerin sayısı -gereğinde- G enbaşkur k a ra rı ile
a rttırıla b ilir. G enel S ekreter, G enyönkurul üyeleri arasında iş b ö ­

— 266 —
lü m ü yapar. Ü yelerden birin i büro işlerinde kendine yardım cı ayırır.
45 — G enyönkurulun tabiiğ başkanı, Genel B aşkan veya V eki­
lidir. B aşkanların bulunm adığı zam anlarda Genel S ekreter başkan­
lık yapar.
46—G enyönkurul en az haftada bir toplanıp çalışır.
47 — G enyönkurul, G enbaşkur ödevlerinden başka P a rti işleri­
nin hepsi ile uğraşır.
P a rti örgütünün tüzüğe göre işlem esinde ve P arti program ının
b ü tü n asdları ve ay rın tıları ile taptanm asm da lüzum lu olan irdel
ve tepkiyi yaparak bu işler için gorüşülerde b u lu n u r ve durum u sap­
tar, ted b irler düşünür, gereğine göre k a ra rla rın ı G enbaşkurdan ge­
çirerek taptar. P artiy i ilgilendiren ulusal k u ru m la n ve P artin in he-
sablarını, kongrelerden alm an k a ra rla rın ne dereceye kadar top t an ­
dığını inceler. Genel konferans konuları bclitir, P artin in program ı
hak k ın d a lüzum ve ihtiyaca göre b roşürler hazırlayıp çıkarır. Halk
evlerinin açılma, çalışm a ve yönetim lerini düzenler. P a rti prensiple­
rini ve siyasal d urum una göre fikir ve örgelerim izi söz ile de halka
unlatm ak için öğreneğiııe göre halk aytaçları örgütü yapar. Fayda
görülen yer ve zam anlarda halk k ü rsü leri açar.
Spor, gençlik, radyo, sinem a ve devrim m üzesi işleriyle u ğ ra­
şır. B üyük K u r u l t a y k o m i s y o n l a r ın a ilgili pro jeleri h azırlar ve G en­
başkurd an geçirerek B üyük K urultaya verir. İl Y önkıırul ile Baş
k a n ların ın ve İlçe B alk an ların ın seçim lerini onaylar ve bozar. Yön--
k u ru lla rla B aşkanlarının seçim lerini gereğinde yenilettirir. P arti
örgütü olmaya yerlerde üye yazma, örgüt k u rm a yetkisi ile girişken
bir veya bir kaç kişiye ödev verebilir. Tüzüğün eyi taptanm ası için
gereken öğrenekleri yapar.
48 — L üzum una göre, G enyönkurul k ararı ile belli işler için
P arti saylav ve izdeşlerinin yardım ından faydalanır ve bunlardan
süresiz kom isyonlar k u ru lu r. G enyönkurul üyelerinden yalıut y u ­
karıda yazılı kim selerle başka kom isyonlar da yapılabilir.
49 — P arti ö rgütünün ve H alkevleri ile P artiye bağlı oldukları
G enbaşkurea onaylanm ış hükm iğ şahsiyetlerin teftiş ve kontrolü
işi G enyönkurul üyelerine verilebileceği gibi P a rti saylav veya iz-
ck'şleri de bununla ödevlenebilir. Teftiş ödevleri ve zam anları lüzu­
m una göre Genel Sekreterlikçe b elirtilir. B unun için bir öğrenek y a­
pılır.
50 — G enyönkurul üyeleri k endilerini P arti çalışm alarına b a ğ ­
larlar.
öl - G enyönkurul, üyelerinden birin i P a rtin in sağışm anlığm a
ayırır. Sağışman, saypaların bütçeye uygunluğunu sa ğ la r v e hesab

267
işleri ile ilgili b ü tü n k ağ ıtları imza ile onaylar. P a rtin in esilik ve
m ülkiyet işlerile uğraşır.
52 — G enyönkurulun, aylıklı b ir b aşsek reteri ile bir sağışm anı,
lüzum u k ad ar aylıklı sekreterleri, işyarları, hizm et adam ları b u lu ­
nur. B unlar Genel S ekreterlik em rindedir.

DÖRDÜNCÜ K ISIM

İLLERDE
I — KONGRELER

53 — Ocak, K am un kongreleri yılda bir, İlçe ve İl kongreleri iki


yılda bir toplanır.
Kongreler, İl y ö n k ııru lların Genel S ekreterlikçe onaylanm ış k a ­
rarı ile veya doğrudan doğruya G enyönkurul k a ra rı ile gereğinde
üsnom al olarak da toplanabilir.
54 — P a rtin in O caklardan illere k ad ar nom al kongre m evsim i
Eylülde başlar_ B irin cik ân u n sonunda biter. İllerden her b irin in
Ocak ve K am un kongreleri en çok b ir buçuk ay sürer. H er yerin
m evsim, iklim , iş gereklerine göre bu k o ngrelerin başlam a ve b it­
m e tarih le ri İl Y önkurulları tarafın d an sap tan ır ve vaktinden önce
ilgililere b ild irilir; buna göre y ap ılm aları kovalanır. Nomal İlçe ve
İl kongreleri birb iri ard ın d an yapılm ak üzre ikinci yılın k am un
kongresi b itim inden sonraki on beş gün içinde başlayarak en geç
b ir buçuk ayda b itirilir.
55 — H er U ram , Köy (veya Sem t) ocağına yazılı p a rti üyesi
kendi Ocak k ongrelerinin üyesidir. Gelem eyecek k ad ar cddiğ özrü
olm ayan Ocak üyelerin in bu kongrelerde b u lunm ak ödevleridir.
56 — K ongrelerde delegeler şöyle seçilir :
H er ocak kongresinde, Ocağın iki yüze k a d ar üyesi için iki,
bun d an fazla h er yüz üye için b irer delege;
H er K am un kongresinde, İlçedeki ocakların bine kad ar üyesi
için üç, bundan çok h e r bin için birer delege.
Partiye girm ek için işleri tükellenm iş olan ü y e bu sayının için­
dedir. A n cak b u n ların kongrelerde oy v erm eleri için en az üç ay ve
seçilm eleri için en az b ir yıl önce yazılm a işlerin in bitirilm iş olması
şart t ir.

- 268 -
57 — O cakların seçtiği delegeler k am u n m erkezinde kam un,
kam u n îarm seçtiği delegeler îlçe m erkezinde İlçe, İlçe kongreleri­
nin seçtiği delegeler de İl m erkezinde İl kongresini y aparlar. Asıl
delegenin özrü olursa yerine yedek gönderilir.
58 — Uram , Köy (veya Sem t) O caklarının delegeleri O cakları­
nın doğrudan doğruya İlçe örgütüne bağlı olm ası yüzünden K am un
kongresi yapm ayorlarsa bakılır : Ya İlçe örgütünde bir başka K a­
m un örgütü yoktur, o halde bu delegeler doğrudan doğruya ilçe
kongresini y aparlar. Y'ahut b ir başka K am un örgütü vard ır, bu hal­
de bu delegeler b ir K am un kongresinde aranacak nispet üzerinden
delege seçerler. İlçe kongresine b u n lar katılır.
O cakların doğrudan doğruya İl örgütüne bağlı olm aları yüzün­
den bu delegeler de İlçe kongresi y apam ayorlarsa onlar da İlçe
kongrelerinde şart olan nispet üzerinden delege ayırırlar; İl kongre­
sine bu delegeler k atılır. D oğrudan doğruya İl örgütüne bağlı olması
yüzünden İlçe kongresinde bulunm ayan m evcut b ir kam un delege­
leri de aynı seçimi y ap arak kendilerini İl kongresinde im selerler. Bu
m adde gereğince yapılacak ikinci veya üçüncü delege seçim leri İlçe
veya İl k u ru lla rı ta rafın d an yönetilir.
59 — K ongreler, Y önkurul b aşk an ları ta rafın d an açılır.
60 — K ongrelerde kendi üyesinin y a n sın d a n bir fazlası hazırsa
görüşiiye başlanır; değilse toplanm a b ir gün sonraya b ırak ılır ve o
gün geiea üye bu k ad ar olmasa da kongre açılır.
6.1 — H er kongre açılınca ilkin b ir başkan, b ir ikinci başkan, iki
sek reter seçilir.
Gc:-"?inûe İlçe ve İl kongreleri başkam b ir derece y u k arı ör­
güt tarafın d an da gösterilebilir. M erkezden atanm ış başkanlar, ör­
gütü içindeki b ü tü n kongrelere başkanlık edebilirler.
Başkan, kongre görüşülerini yönetir. S ekreterler, görüşülerin
özet ve sonuçlarını yazarlar.
62 — K ongre görüşülerinin aynı ile tutu lm ası için gereğinde ay­
rıca tutulga sek reterleri çalıştırılır.
63 — K ongrenin görüşülerini b ü tü n P a rti üyeleri dinleyebilir­
ler. K ongreler isterlerse b ir m eseleyi gizli görüşür veya P a rti dı­
şından dinleyici alm ağa k a ra r v erebilirler.
64 — K am un, İlçe ve İl kongrelerine, P a rti h ü k üm etini imsele-
y en en büyük sivil buyıırm an lar çağ rılırlar. B unlar görüşüye ve oya
karışm azlar. Yalnız eski ve yeni yapılm ış veya yapılm am ış P a rti
dilekleri h a k k ın d a görüşülerden sonra h alk ı aydınlatm ak ergesi ile
-gerekirse- izahlarda b u lu n u rlar. F ak at bu izah lar üzerinde aytışm a
yapılm az. P a rti k ongrelerinin b ü tü n görücülerinde p a rtili şarbay ve

— 269 —
çar üyeleri ile Î1 G enelk u ru lu üyeleri dinleyici sıfatı ile b u lu n u rlar.
Gizli olm asına k a ra r v erilen görüşülerde yalnız en büyük sivil b u ­
y u rm a n ile delegelerden başka kim se bulunm az.
65 — K ongreler, konuşulacak işleri önceden sıraya k o rlar ve
y ö n k u ru lla rm olan b iten şeyler h ak k ın d ak i rap o r ve sözleri ile g'ö-
rüşüye başlarlar. K ongrelerde seçim ler b ü tü n işler b ittik ten sonra
yapılır.
66 — K ongrelerde k a ra rla r, B aşkan ve V ekillerile hazır b u lu ­
n an üyelerin yarısın d an b ir fazlasının oyu ile verilir. O ylar eşit ise
B aşkanın bulunduğu ta ra f kazanır.
67 — K ongrelerde seçim ler gizli oy ile yapılır; m eğer ki açık
olm asına veya işaretle yapılm asına üçte iki çoğunlukla k a ra r v e ril­
m iş olsun. Seçim lerde ilk defa saltık çoğunluk olmazsa ikinci defa­
sında en çok oy alan kazanır.
68 — K ongreler, hesab bakm a ve bütçe yapm a işlerinde k e n ­
disine göre az veya çok olm ak üzere 3 - 7 kişilik b irer kom isyon ayı­
rırla r ve bu kom isyonların rap o rları üzerinde görüşürler. K ongreler
gerek verilen raporlar, gerek üyelerin önergeleri üzerine görüşüyü
kolaylaştırm ak için başkaca 3 • 7 kişilik kom isyonlar da yapabilirler.
6-9 — K ongre kom isyonları, içlerinden b ir başkan, bir raportör,
b ir sekreter seçerek işe başlar. Y arısından b ir fazlası ile görüşür,
b u lu n an ların çoğunluğu ile k a ra r verir.
70 — Y önkurullarda bulu n an lar, kendi kongrelerine delege se­
çilem ezler. G örüşülerde b u lu n u r, oy verem ezler; kom isyonlara da
seçilemezler.
71 — K ongreler kendi alanlarında, P arti işleri için her tü rlü
k a ra r ve kontrol örgenidir. K ongre açık oldukça ve lüzum gördükçe
Y önkuru llarm b ü tü n yetkisini kendisi kullan ab ilir.
Başlıca yapacakları şu n lard ır :
A — Ocak kongresinde U ram ın, K öyün (veya Sem t) in P artisi
örgütü Köy k urulu, Şar k u ru lu veya II G enel K u ru lu ve böyle k u ­
ru m la r aracı ile yapılm asını y ah u t yapılm am asını veya K am un
kongresinde konuşulm asını istediği şeyler K am un kongresinde K a­
m unu, tlçe kongresinde İlçeyi, Î1 kongresinde İli m em leket ve P a rti
noktasından ilgilendiren gene o gibi m eseleleri; gerek verilen ra p o r­
lar, gerek üyelerin önergeleri üzerinde konuşm ak ve her görüşü so­
nunda olm ası veya olm am ası istenilen şey ne ise onu b ir önerge h a ­
linde k arşılaştırıp gereğine göre ya kendi Y önkuruluna yapılm ası­
nın kovalanm asını b ırak m ak veya b ir derece y u k a rı Y önkurul ile
kongre delegelerine bu k a ra rla r üzerin d en yürün ü lm esini bildirm ek;
B — tl kongresinde b ü tü n İlin P a rti örgüt ve kınavını incele­
m ek, ;
— 270 — I
C — K endi ve lüzum unda kendine bağlı Y önkurulun hesabları-
na bakm ak ve yıl sonu hesab özetlerini onaylam ak,
Ç — Ocak kongresinde Ocak, K am un kongresinde Ocak ve K a­
m un, İlçe kongresinde Ocak ve K am unlar ve İlçe, İl kongresinde İl­
çelerin ve ilin gelirine giderine göre Y önkurullarm hazırlayıp ge­
tird iğ i bütçeleri görüşm ek; lüzum unda düzeltm ek, denkleştirm ek,
sonra b ir derece aşağı örgütün bütçelerini onaylam ak, kendi b ü tçe­
sinin onaylanm ası için b ir derece y u k arı k u ru la gönderm ek,
D —- Ocak kongresinde Ocak, K am un kongresinde K am un, İlçe
kongresinde İlçe, İl kongresinde İl Y önkurullarım ve b ire r k a t y e­
deklerini seçmek,
E — Ocak kongresinde K am un, K am un kongresinde İlçe, İlçe
kongresinde İl, İl kongresinde B üyük K u ru ltay için delegeleri ve bi­
re r k a t yedeğini seçmek.
F — H er kongrede kendisine bağlı Y ö nkurullar ile B aşkanları-
nm seçim lerini lüzum unda incelem ek ve b ir uygunsuzluğun olduğu­
na kanaat gelirse uygunsuz olan n o k tad an başlanarak yenilenm e­
sine k a ra r verm ek.
72 — K ongrelerin, Y önkurul üyesi veya delege veya bunlara
yedek yapacakları kim selerin o kongrede üye olarak bulunm ası şart
değildir.
73 — P a rti kongrelerinde obstrüksiyon yapm ak yasaktır.
74 — K ongrelerde görüşm elerin düzen ve yasavını sağlam ak,
kongre B aşkam m n ödevidir. Bu düzeni ve usulü yolunda konuşulm a­
sını ve üyelerin Özgür konuşm alarını bozanlara başkan to p lan tı h a­
linde uyartıd a bulu n u r; bu yetişm ezse suçluyu o yıl kongrenin so­
n u n a k ad ar toplan tıy a girm em ek üzere kongreden çıkarır; lüzum
görürse kongre k a r a n ile iki u y artıy a k a d a r ceza verir.
75 — P arti saylavları yazılı b u lu n d u k ları ocağın İl kongre gö-
rüşiisüne k atılab ilirler: ancak delege olm adıkça oy verem ezler.
76 — K ongrelerde b ir gün önceki tu tu lg a özetleri, ertesi günkü
toplan tıd a ve son görüşünün tutulga özeti de kongre dağılm adan
önce okunur.
77 — K ongrede b u lu n an ü y elerin adları bir deftere yazılır ve
gerek b u defterin, gerek görüşü ve k a ra rla rın altı kongre başkan ve
sekreterleri ta rafın d an im zalanır.
78 — K ongreler k ap an d ık tan sonra, verilen k a ra rla rın yapılm a­
sı ve yaptırılm ası Y önkurullara y ü k ü m olur.

— 271 —
II — YÖN KURULLAR

79 — H er Ocağın Ocak kongresince seçilen 3 - 5 kişilik bir Yön-


k u ru lu olduğu gibi, O caklar ö rgütünü yönetm ek için K am un m er­
kezinde K am un kongresince seçilen 3 - 5 ve K am u nları yönetm ek için
de İlçe kongresince seçilen 5 - 7 kişilik b ir Y önkurul bulunur.
İl Y önkurulun üyesi 7 - 9 dur. İl kongresince seçilir. Y önkurul
başkanları atanık olan y erlerde kongre 6 - 8 kişi seçer. İl Y önkurulu
İlçelerin ö rgütünü yönetir. Genel olarak Y önkurullarm süreleri
kongre toplantısında seçilecek y enilerinin devir alm alarına k ad ar
devam eder.
Baba ana ile çocukları ve kardeşleri, k arı ile koca aynı yönku-
ru lda bulunam azlar.
80 — Bir K ongrece seçilen Y önkurul hem en işe başlar ve bir
derece y u k arı Y önkurulca onaylandığı zam an seçim işi tükeilenir. Şu
k ad ar ki itiraz olursa, onaylam aya y etkili olan Y önkurulca incele­
n ir ve bir k a ra ra bağlanır. O naylanm adığı halde bu işi görecek olan
b ir derece y u k arı K u ru lu n gerekçeleriile iş, Genel Sekreterliğe bil­
dirilir. Sonuç, G enyönkurul k ararı ile kotarılır.
81 — Y önkurullar, kendi üyelerinden b irin i başkan, birini sek­
re te r ve sağışm an olarak ayırır. G ereğinde sağışm an, üçüncü bir üye
de olabilir. Başkan, k en d i yokken yönk u ru l üyelerinden b irin i k e n ­
dine vekil eder.
82 — Y önkurulu, B aşkanı im seler. P a rti işleri için P artin in ör­
gütü ve bölgesindeki hük ü m et ve başka k u ru m la r delegeleri ile de-
gette bu lu n u r ve b u n larla olan yazışm aları im zalar; hesaba dokunan
yerlerde sağışm an ikinci b ir imza kor. Y ö nkurullara bağlı aylıklı
sek rete r ve hizm et adam ları başkanın em rindedir, bu n lar başkan ta ­
rafın d an ata n ır ve işten çıkarılır; b u n ların P artili olm aları şarttır.
83 — S ekreter ve sağışm an eski Y ö nkuruldan devir alm aktan,
sağışm an öğreneğine göre hesab kağıt ve d efterlerini, sek reter b u n ­
dan başka kağıt v e defterleri hele Ocak Y önkurulunda P arti üyele­
rin in adları ile P a rtiy e g irdikleri ta rih le ri g österir defteri, h er Yön-
k u ru ld a bu k u ru lu n k a ra rla rım , yazışm alarını, b ildiriğlerini gösterir
d efterleri ve b ü tü n p a rti dosyalarını, İlçe ve İl k u ru lların d a O caklara
yazılı üyeler d efterlerin in (P a rti K ütüğü) su retlerin i eksiksiz tu t­
m aktan ve eyice saklam aktan soravlıdır.
84 — Y önkurulları en aşağı h aftad a b ir defa toplanır. H er Yön­
k u ru l bu to p lan tıları önem li b ir p a rti işi o larak kendine bağlı ör­
gütte arasız kovalam ak ve sağlam ak y ü k ü m ü altındadır.
85 — Y önkurullarda yetri, görüşüye başlam ak için b ü tü n üyele­

— 272 —
rin ve k a ra r için h azır b u lu n an ü y elerin y arısın ın bir fazlasıdır. Oy
eşitliği halinde başkanın bulunduğu ta ra f çoğunluk alır. K a ra rla rd a
azınlıkta k alan lar çoğunluğa u y arlar. K ararlar, defterine yazılıp al­
tı -çoğunluk veya azınlık tarafın d a kaldığına bakılm adan- gorüşüde
bulunan ların hepsi ta ra fın d a n im zalanır. G orüşüde bulunm ayan üye­
le r de k a ra rla rı son rad an (gördüm ) k ay d ı ile im zalarlar. İm zaların
üstüne genit yapılm az. Yalnız kararı, p a rti p rogram ve tüzüğüne,
k a n u n ve tüzüklere uygun b u lm ayanlar im za etm eyerek sebepleriy­
le y u k a rı K urula bildirirler. Y önkurul üyelerinin görüşülerde g ü t­
tü k leri fikir -kendilerinin veya başkaların ın olsun- k u ru l dışında
söylenmez.
86 — Y önkurullar kendi bölgelerinde P a rti işlerinin başvuranı­
dır. K endilerinin m erkez gösterdikleri y erlerde toplanırlar.
Y önkurullar başlıca şunları y ap arlar :
A — T üzükte yazıiı şartlara uygun P a rti üyesini çoğaltm ak ve
P artiy e yazılm ak isteyenlerin Ocak Y önkurulundan isteklerini bir
k a ra ra bağlayıp K am un Y önkuruluna, K am un Y önkurulunca da dü­
şündüklerini yazarak İlçe Y önkuruluna gönderilm ek; İlçe Yönkuru-
lunda da i:u k a ra n inceleyerek kabul etm ek veya lüzum unda boz­
mak;
B — Ocak Y önkurulu, p a rti üyelerinin yard ım p araların ı ve her
Y önkurulun bütçesinde yazılı gelirlerini elverişli araçlarla toplam ak
ve bütçe için devam lı gelir k ay n ak ların ı düşünüp gösterm ek;
C — B ütçenin kabul ettiği saypayları yapm ak;
Ç — K ongrelerin kendilerine b ıra k tık la rı k a ra rla n yerine ge­
tirm ek;
D — P a rtin in ergesiııe ulaşm ak için daha yu k arı P a rti oru n la­
rın d an verilen em irleri yapm ak ve b u n u n için düşündüklerini bir
derece y u k arı örgüte yazm ak;
E -— B ü tü n seçim lerde P a rti adaylarını ve aday gösterilm em işse
P a rti üyelerini kazandırm ak;
F ■—■Ö ğreneğine göre seçim yoklam alarını yapm ak;
G — A lacakları em ir üzerine öğreneğine göre gereken yerlerde
H alkevleri açm ak ve yönetm ek;
H — K endi d ayralarm d a P a rtin in d u ru m unu ve üye sayısını
bildiren ve nihayet a ltı ayda bir kere verilm esi lüzum lu olan ra p o r­
ları yu k arı örgüte verm ek ve kendi bütçesini ve hesab özetini h a ­
zırlayıp kongrelere bildirm ek;
İ — K ongrelerce görüşülm esi gereken işleri kongreye bildirm ek;
I — P arti program ı ve yaptığı işler h akkında üyeleri aydm lat-

— 273 — F. : 18
m ak ve uyarm ak, konferan slar v erdirm ek ve sık degetlerle bağlılık
ve dayanışm ayı arttırm ak .
87 — B irbiri ard ısıra b ir Y önkurulun üç toplantısına örgesi ol­
m aksızın ve bunu bildirm eksizin gelm eyen üye işinden çekilm iş sa­
yılır. Bu üye kendini h ak lı görürse b ir derece y u k arı Y önkurula y a ­
zı ile yaıııda bulunur. Y ukarı k u ru lu n incelem esinden çıkacak k a ra ­
ra uyulur.
88 — Y önkurullardaki açıklara, aldıkları oy sırası ile yedekler
çağrılır. O ylarda eşitlik olursa, k u rğaya b aşv u ru lu r ve yedek k al­
m azsa b ir derece y u k a rı Y önkurul ta rafın d an atanır.
89 — Lüzum görülen illerde Y önkurullara G enyönkurulun k a ­
rarı ve G enbaşkurun onaylam ası ile B aşkan atanabilir.
B u n lard an ödevi dolayısı ile p ara h arcayacaklara, G enyönkuru­
lu n biçeceği m ik tard a ödek verilir.
90 — P a rti örgütü yazışm alarını h er v akit kendinden bir de­
rece yükseği veya bir derece aşağısı ile yapar. Î1 B aşkanları P a rti
işleri için b irb iri ile yazışırlar. G eciktirilm esi doğru olm ayan önemli
m eseleleri derece atlay arak yazabilirlerse de bunu ve sebebini söy­
leyerek aşağı ve y u k arı oruna da yazı ile bildirirler. Bir Y önkurul
haklı ve faydalı b ir m eseleyi bağlı olduğu K u ru la anlatam azsa se­
bepleri ile b ir derece yukarı Kurula yazabilir.

III — ÇEKİLİM

91 — P artid e işnel hizm et alanlar, yüküm sel veya sağlısal se­


bep olm adıkça çekilm ezler. H er çekilim bunu g erektiren sebepler
açık ve ta m gösterilerek ve yazı ile olur. Ç ekilim in kabul edildiği,
b ir ay içinde yazı ile bildirilm edikçe işi bırakm ak olamaz.
92 — Seçim in yenilenm esi, çekilim ve başka h erhangi b ir su­
retle P artid ek i Y önkurullar b aşk an ve ü yeliklerinden ve yahut P a rti­
ce verilen herh an g i işten ay rılan lar k endilerine inanılanm ış olan
ödevi, işi sebebi ile üzerinde b u lu n d u rd u ğ u kayıt^ dosya ve defter­
leri ve hesabları devir ve teslim etm ek y ü küm ündedirler.
93 —■ P artililerin P a rti adına b u lu n d u k ları örgütten çekilm eleri
de y u karıd a yazılı hük ü m lere göredir.
94 — H erhangi çekilim işi, yetkili o run ta rafın d an kabul ceva­
bı alınm adıkça gizli tu tu lu r.
BEŞİNCİ KISIM
HÜKÜMETLE DEGET

95 — P arti, kendi bağrından doğan hüküm et örgütü ile kendi


ö rgütünü b irb irin i tam layan b ir b irlik tan ır.
P a rti örgütünün kendi h ü k ü m etin in h er yönden başarığa erm esi
için b ü tü n kuvveti ile çalışması esastır.
9fi — M erkezde P a rtiy i ilgilendiren işlerin kovalanm ası için y a ­
pılacak degetler, P a rti B akanları ile G enel S ek reter veya bu n ların
adına h arek ete yetkili olanlar arasında sözle veya yazı ile olur. İller­
de P artiyi ilgilendiren iş le r için yapılacak sö z veya yazı degetleri
P arti başkanları ile İlbaylar arasındadır.
97 — P a rtin in hükü m etle deget konuları -lüzumlu görülürse-
G enbaşkurun onaylayacağı bir öğrenek ile saptanır.

ALTINCI KISIM
KAMUTAYDA
I — C.H.P. GURUBU

98 — P artid en olan saylavların G enku ru lu n a P arti G urubu de­


nir.
99 — P a rti G u ru b u n u n tabiiğ Başkanı P a rtin in Genel B aşkanı
v e y a onun vekilidir. P artid en olan B aşbakan P arti G urubunun baş­
kam dir.
100 — P arti G uru b u iki başkan vekili ile dokuz üyeli bir Yön­
k u ru l seçer ve Y önkurul kendi arasın d an iki sekreter ile bir kasacı
ayırır.
101 — K am utay toplantı halinde b ulunduğu zam an G urup h a f­
tada b ir gün üç kez toplanır. Lüzum unda ayrıca P a rtin in Genel
B aşkanm ın veya vekilinin, G urup B aşkanm m istem esi ile veya G u­
rup Y önkurulu k a ra rı ile ve y ah u t G u ru p tan olan üyelerden en az
o nunun dilerge verm esi ile toplanır. K am utay toplu olm adığı zam an
da Genel B aşkanlığın çağırışı ile G urup toplanır.
102 -— Genel B aşkan veya Vekili B aşkanlık etm edikleri h alde
B aşkanlığa G urup B aşkanı veya B aşkan vekilleri geçerler. G urup

— 275 —
sek reterleri G urup görüşm elerinin esaslarını ve k a ra rla rın ı yazarlar.
103 — G urup toplantılarında, G urupla ligili genel m eselelerle
B aşkanlık tan G enyönkurul veya G urup Y önkurulundan; y ah u t G u­
ru p üyeleri tarafın d an ileri sü rü len m eseleler görüşülür ve k a ra r­
laştırılır.
104 — G urup to p lan tıların d a görüşüler hazırlanm ış gündem
üzerine yapılır. Evgin h allerde G urup üyesin in gündem dışında y a­
pacağı önergenin o günkü gündem e alm ıp alınm am asına G urup Gen-
k u ru lu n ca gene o gün yapılacak başka b ir toplantıda k a ra r verilir.
105 — G urup görüşülerinde gurup ü y eleri görüşü konusu hak-
kın d ak i özelgörü ve oylarında tam özgür olup fik irlerini bağsız ve
şartsız söylerler. Soru özgürdür. Soru yazı ile veya sözle olur. G urup
üyesi B ak an ların h erh an g i birinden ay dınlatılm asını istedikleri m e­
seleler hak k ın d a soruda bulunabilir. İstizaha (gensoruya) gelince, is­
tizah ancak P arti G urubu k a ra r v erirse y ap ılır ve P a rti G u rubunda
olur. İstizahın K am utaya geçmesi de G urup k a ra rın a bağlıdır. G urup
k a ra rı olm adan soru istizaha çevrilem ez.
106 — G urupta görüşülerek kabul olunan k ararlar G uruptan
olan b ü tü n üyelere du y ru lu r. G urup görüşülerinde azınlıkta kalan lar
çoğunluk k a ra rın a u y arlar.
107 — G urup görüşülerinde hazır bulu n m ay an üyeler G urup
k a ra rla rın ı öğrenm ekle yükü m lü d ü rler. G urup üyeleri G urup k a ra ­
rm a karşı istiııkâf (çekim ser) oyu verem ez ve hazır olduğu halde oya
k atılm a k ta n kaçm am az.
108 — G urup üyeleri K am utay görüşülerinde P arti program ve
esaslarını ve P a rti G urubu k a ra rla rın ı gütm ek ve kuvvetlendirm ek
yüküm ünde oldukları gibi K am utay Başkanlığına, K am utay Baş-
k u r üyeliklerine, kom isyon üyeliklerine seçilm e sırasında P artid en
olanların seçilm esini sağlam akla ödevlidirler. B unlar G urupça ka­
rarlaştırılm ış ise G urup üyeleri G urup k a ra rm a uym ak yüküm ün-
dedirler.
G urupça yapılacak seçim ler gizli oy ile yapılır. Yalnız G enbaş­
k u r ta ra fın d a n aday gösterilenlerin seçim inde açık oy kullanılır. Gen-
başkurca aday gösterilm eyen seçim lerde G urup üyeleri kendilerinin
ad aylıkların ı açıktan G uruba önergeyebilirler.
109 —■G urupça k a ra ra bağlanm am ış m eselelerin K am utaydaki
görüşülerinde G urup üyeleri oy ve özel görülerinde özgürdürler.
K am utay görüşülerinde G urup adına b aşk an lard an ve Genel S ekre­
terd en başka kim senin söz söylem ek yetkisi y o k tur; m eğer ki gu­
rupça ödevlendirilm iş olsunlar.
110 — P arti saylavları G urup Y ö n kurulundan önceden onan-

— 276 —
madaiı Kamutay Başkanlığından izin alamazlar. Ankaradan ayrılır­
ken ve dönüşlerinde Parti Genel Sekreteri ile degette bulunurlar.
111 — Parti üyeleri Partinin esasları ve kararları ve Parti Gu­
rubu kararlarına karşın diyev ve yayında bulunamazlar ve böyle di-
yev ve yayına ön veremezler.
G urup görüşüleri h ak k ın d a dışarıda izahlarda bulunm ak ve gö­
rü şü sonuçlarını b ildirm ek yetkisi ancak B aşkanlığındır. Tutulgala-
rın yayım ı, görüşülerin açık olması G urup k a ra rı ile olur.
112 — P a rti saylavları yazılı oldukları O caklara yükendikleri
y ard ım p arasından başka G urup kasasına da G urupça saptanacak
yıllık bir m ik tar yardım parası y ü k en irler ve belitilecek bölülerle
öderler.
113 — Y ukarıdaki m addelere uygun h arek et etm eyenlere b irin ­
ci kere rica edilir; ikinci keresinde u yartı, üçüncü defasında G urup
k a ra rı ve G enbaşkur onayı ile P artid en çıkarm a cezası tap tan ır. B u­
nunla b eraber herhangi bir üyenin P arti k ararın a karşı işlediği
k u su r hem en P artid en çıkarılm asını gerektirecek derecede ağır gö­
rülü rse G urubun G enku ru lu n u n saltık çoğunluğu ile vereceği k a ra r
G enbaşkurıın onaylam ası üzerine bu üye P a rtid en çıkarılır. Ancak
G urup k ararın d an önce söz veya yazı ile savgası dinlenir.

II — GURUP YÖNKURULU

114 — Y önkurul, üyelerinin yarısın d an bir fazlası ile görüşüye


başlayabilir ve saltık çoğunlukla k a ra r verir. K ara rlar G enbaşkura
yazılı olarak bildirilir.
115 — Y önkurul seçimi, h er yıl yenilenir. Yılbaşı, K am utayın
toplanm a yılının başıdır. Eski üyeler K urula gene seçilebilirler.
116 — Y önkurul, haftada en az bir k ere toplanır, G urup işlerini
konuşur. G urup to p lan tıların ın gündem ini hazırlar, G urupça k u ru ­
lan özel kom isyonların çalışm asını kovalar. G urup kurağına kitab
salonuna bakar. P a rti saylavlarının arsıulusal siyasal k u ru m lara g ir­
m eleri veya bu k u ru m larm benzerlerini k u rm aları gibi işleri düzen­
lem ek ve kontrol etm ek G urup Y önkurulu ödevlerindendir.
117 — Y önkurul G urup ü y elerin in K am utaya devam larına, Gu­
ru b u n k a ra rla rın a uygun h arek et etm elerine bakar ve K am utay gö­
rü şüleri sırasında ü y elerin toplu b u lunm alarını, toplu oy verm elerini
sağlam ak için ted b irler alır.
III — ONUBKUR

118 — G urup üyeleri arasında çıkacak şahsiğ anlaşm azlıklarla


G urubun şerefi ve o nuru ile uzlaşm ayacak halieri olduğu savlarına
bakm ak üzere b ir o n urk u r k u ru lu r.
119 — O nurkur, G urubun geııelkurulunca G urup üyeleri a ra ­
sından seçilecek yedi kişiden toplanır.
120 — O nurkur, en aşağı beş üye ile göriişüde bulunur.
121 — O n u rk u r B aşkanı kendi a raların d an saltık çoğunlukla ve
gizli oy ile seçilir.
122 — O n u rk u r üyelerin in istem esi üzerine çalışm aya koyulur.
G enbaşkur veya G urup B aşkanı da böyle b ir meseleyi O n urkura ve­
rebilir.
123 — K urun k a ra rla rı ile ilgili olanlara K u r tarafından yazılı ola­
ra k bildirilir. Bu k a ra rın b ir örneği de bilm esi için P a rti G u rubu
B aşkanlığına verilir.
124 -— B ildirm e tarih in d en üç gün geçinceye k adar itiraz olm az­
sa k a ra r kesinleşir, İlgili olanların itirazları sebepleri ile yazılı olarak
G urup B aşkanlığına v erilir. İtiraz, B aşkan ta rafın d an on gün içinde
G urup G enelkuruluna bildirilir. G enkurul ilgisi olanları dinledikten
ve biri k arşın olm ak üzere, en az iki üyeye söz v erdikten sonra oya
konulur. G urup G en k u ru lu n u n çoğunlukla verdiği k a ra r kesindir.
K esinleşen k a ra r G urupça G enbaşkura hem en yazı ile bildirilir.

IV — PARTİ SAYLAVLARININ SAYACAKLARI NOKTALAR

125 — S aylavların özel h a y a tla rın d a tecim , tarım , en d ü stri ve


sairdeki kınavları devletin k an u n ların a bağınlıdır. F akat C.H .P.nden
olan saylavların saylavlık sıfatını özel asığları için kullanm am alarına
P a rti Genel B aşkanlığı da özel bir dik k at gösterir. H er P a rti say­
lavı saylavlıktan başka ne gibi işlerle u ğ ra ştık la rın ı h er İkinciteşrin
başında yazı ile G enbaşkura b ildirirler.
126 — K apitalinin çoğunluğu devletin olan k u ru m ve sosyetelerle
kam uğ hizm etlerine ve özel k o n tra tla ra bağlı veya saltık olarak bı-
rakığlı sosyeteler ve tek it (pekiştirm e) yönetgelerinde h ü küm et ta ra ­
fından yönetim k u ru lla rın a a tan an üyeler, K ontrolörler ve bu k u ru m ­
la n oruntam ak duru m u n d a b u lu n an lar P artid en olan saylavlardan ol­
m ayacaktır. B un lard an başka sosyete ve k u ru m lard a yönetim k u ru lu
üyeliği genel k u ra lla ra bağınlıdır. Genel ve özel ve ulam a bütçelerle
aşığı devletin olan k u ru m lar bütçelerinden p ara ödemeyi kapsıyacak
özde olan bir tecim işini P a rti saylavları yapam az. P arti saylavı avu-

— 278 —
k atlar, devlet, özel yönetge, şarbaylıklar, h ay ır cem iyetleri, k a p itali­
n in b ü tü n ü veya b ir parçası devletin olan k u ra m la ra karşı dava ala­
m azlar.
127 — K am utay Başkam , Başkan vekilleri ve B akanlar ile P a rti
G enel S ekreteri ve G enyönkurul üyeleri ve P a rti G urubunun B aşkan
ve B aşkan vekilleri gerek devletin ilgisi olan k urum larda, gerek dev­
le tin ilgisi olm ayan özel sosyete ve k u ru m lard a direktörlük ve yö­
n etim k u ru lu üyeliği gibi yönetge ve oruntam a d u ru m larından tam
su re tte vaz geçerler. D irektörlük ve yönetim k u rulu üyeliği gibi bir
yönetge durum u olm aksızın özel k u ru m lard a paydaş olm ak genel k u ­
rallara bağınlıdır.
328 — Saylavların işlerine devam bakım ından d u ru m ları K am u­
tay ın özel k u ralların a bağlıdır. P a rtili olan saylavların K am utaya de­
vam ları ve başkaca iş alm ayanların h er yıl seçim dayrasm a gitm eleri
ve tam b ir seçim devresinde en az iki k ere b ü tü n ilçe m erkezlerini
dolaşm aları noktasından bulunacakları durum un, P artin in Genel
Başkanlığınca ayram b ir önemi olacaktır.

V — PARTİKUR

129 — P a rtik u r G enbaşkurdan, K am utay Başkam ndan, P a rtin in


kabine üyelerinden, G enyönkurul ile P arti G urubu Y önkurulundan
k u ru lu r. P a rtik u r lüzum unda G enbaşkur ta rafın d an toplanm aya çağ­
rılır. P arti kura, Gene! Başkan veya Genel Başkan Vekili bulunm adığı
zam anlarda vekil edecekleri kim se başkanlık eder.
130 — P a rtik u r G enbaşkurdan gönderilen m eseleleri görüşür.
Tüzük yorasım (açıklam asını, y orum unu) P a rtik u r yapar.
P a rtik u r k a ra rla rı Genel Başkanın onaylam ası ile tükellenir.

YEDİNCİ KISIM

FİNANSAL HÜKÜMLER

131 — P a rtin in geliri şunlardır :


A — P a rti üyelerinden alınacak yard ım p araları,
B — Ö rgütün taşıtlı ve taşıtsız m alların ın geliri,
C — M üsam ere, konser, balo, gösterit gibi girişim lerden a rta n
paralar,
Ç — P artice yapılan y ayınlardan kalan paralar,

— 279 —
D — P a rti örgütü n ü n koruduğu k ü ltü r, ulu sal eğitim, spor ve
başka h ay ır hizm etlerine karşılık genel ve yersel bütçelerle Şarbay-
lık bütçelerin d en ayrılacak yardım paraları,
E — P artiy e (A) böleği dışında yapılacak yardım lar.
132 — P a rti p a ra la rı öğreneğine göre alınır, h arcanır, yazılır.
P a rtin in kasası yoktur. P araları bankada saklanır. M erkezde Genel
S ek reter ve Sağışm an üyenin, İllerde P arti B aşkanı ile sağışm an üye­
nin çift imzası ile çekilir.
133 — Ö rgülün her derecesi yıllık ihtiy açların d an artacak p a ra ­
ları m erkezin izni olm aksızın harcayam azlar.
131 — P arti, hükm iğ şahsiyetinin olm ak üzere taşıtsız m allara sa­
hip olur. B unların kazançlarında asıl olan b u lu n d u kları yerlerin ol­
m asıdır. B unlardan değiştirilm esi yahut lüzum suz olduğu için satıl­
ması gerekli olursa bu işler derece derece Y önkurulları k a ra r ve Gen-
başkurun onaylam ası ile yapılır. P artinin h er tü rlü türel esiliklerde
ve bu özde üçüncü şahıslarla yapılacak işlerde Partiyi oruntam ak
yetkisi Genel S ek reterindir,
135 — P artin in irdel ve teftiş ve başka ödev gezm elerinde yol
parası, gezi ve konum gündeliği ödemeleri şu «“«aslara göre yapılır :
1 — P a rti işyar ve hizm et adam larına aldıkları paraya göre ayni
yekûnu alan h ü k ü m et işy arların ın aylıklarına ve h arcırah k a n u n u n ­
daki esaslara göre;
2 — P artice ödevlenecek saylavlara h arcad ık ları taşın p ara la rın ­
dan başka saylavların yol p a ra la n hakkm daki kanunda yazılı aylık
esasına göre;
3 —• A şağıdakilerin yol p a r a la r ı:
A —■ P artice ödevlenecek başka kim selerin,
B — P artice y u rd dışına geziye gönderileceklerin,
Genel S ekreter ile Sağışm an üyenin biçecekleri esasa göre,
4 — İl Y önkurullarm ea ödvlenecek kim selere taşın, konum ve
yiyip içme p araların ı karşılayacak m ik tar üzerinden Y önkurullarm
saptayacakları esasa göre.
5 —■P a rti Genel S ek reterin in yol parası G enbaşkurun k a rarla ş­
tıracağına göre,
verilir.
136 — M erkez ö rg ü tü n ü n bütçesi G enbaşkur tarafın d an j'apılır.
137 —• P a rti m erkezinin hesabları G enbaşk u ru n ve İller ö r g ü t ü
ile H alkevlerinin hesabları, G enyönkurulun koyacağı usullerle te f­
tiş ve kontrol edilir.

- 280 —
SEK İZİN Cİ K ISIM

YASAV HÜKÜMLERİ

138 — P artice verilecek yasav cezalan şunlardır :


1 — U yartı,
2 — İkinci u yartı,
3 — Süresiz çıkarm a,
4 — Tüm çıkarm a.
Y aptıklarının derecesine ve yapılan suçtaki ilgilerine göre b u
cezalar sırası ile verileceği gibi sıra gözetilm eden birden de v erile­
bilir.
139 — Cezalar aşağıdaki yazılı h allerd e v e rilir:
A)
1 — P arti program ve tüzüğünü,
2 — B üyük K u ru ltay ın k ararların ı,
3 — G enbaşkurun bildiriğlerini,
4 — G enyönkuruleın k ararların ı,
saym ayanlar,
B) B ütün seçim lerde :
1 — P arti aday ve üyelerine oy verm eyen veya bunlara karşı
çalışanlar,
2 — P arti aday ların a karşı kendilerin i seçtiren veya böyle bir
seçimi kabul edenler,
3 — K arşın b ir kurum un adaylığını kabul eden veya açıkça red -
detm eyenler,
4 — P artice aday gösterilen y erlerd e kendisini kendi başına aday
gösteren veya gösterilm esine kargı göz yum anlar.
5 — Ö zürleri olm adığı halde seçim lerde bulunm ayanlar^
6 — K arşın b ir aday için gizli, açık çalışanlar ve kendi k u ru lu ­
larında bulu n an ların böyle h arek et ve k ınavlarını hoş görenler,
C) İşnel ödevi bulunm adığı halde kendisini ödev ve yetke sahibi
gösterenler,
D) P a rti örgütii içinde yerlilik, yabancılık gibi ikilik u y a n d ıran ­
lar,
E) H erhangi b ir ergeyi elde etm ek için ayrışık yayın ve p ro p a­
gandaları araç olarak kullananlar,
F) P a rti k ongrelerinin program , P arti guru p larının k a ra r olarak
k ab u l ettiklerini ödev sahibi iken yapm ayanlar,
G) P arti ödevlerini y aparken bilerek tüzüğe uym ayanlar,
H) P a rtin in şerefini ve onurunu kıran lar,
1) P artiy e girm ek isteyen yurddaşm , yolunda isteklerini yü rü t-
m eyenler veya zorluk gösterenler.
140 — U yartı cezaları İlçe, u y artı ve ikinci u y artı cezaları İl ve
u y a rtı cezaları ile süresiz çıkarm a cezaları G enyönkurulca ve tü m çı­
k arm a cezası P a rti G enbaşkurunca verilir.
Seçim ler sırasında Y önkurullarm bu y etk ileri b irer derece y ü k ­
selir. Eğer bir Y önkurul onadığı cezayı kendi yetkisinden yüksek
görürse m eseleyi onaylam aya yetkeli oruna bildirm ek üzere bir de­
rece Y önkurula bildirir.
141 ■— Bir yasav cezası alanın bu hali, bağlı olduğu örgüte b ild i­
rilir.
142 — İkinci u y artı cezası alm ak P a rti Y önkurullarm dan bir yıl
uzaklaşm ayı gerek tirir. B öyleleri örgütte iseler çekilirler. Süresiz
çıkarm a cezası alan ların b ir yıl için P artid en ilişkileri kesilir. B un­
lar cezalı oldukları yıl içinde P arti kongrelerine girem ezler.
K am utay G urubundan çıkardan, P a rti üyeliğinden de çıkarılm ış
olur.
P artiy e yazıldıktan sonra P artili bir arkadaş üzerinde dokuzun­
cu m addede yazılı hallerd en biri bulunduğu anlaşılır veya bu sebep­
ler yazıldıktan sonra olursa İl Y önkurulun gerekçesini gösteren iza­
hı ve G enyönkurulun k a ra rı ile bu gibilerin P a rti k ütüğünden adları
silinir.
143 —- H akkında bu cezadan herhangi birisi verilecek olan P a r­
ti arkadaşın ın sözle veya yazı ile kendisini savgam ağa hakkı vard ır.
Yalnız seçim ler sırasında yapılan suçların cezaları, savga h ak k ı k u l­
lanılm adan verilebilir. Bu halde seçim b ittik te n sonra h ü k ü m giyen
üyenin y^azı ile savgası alın ır ve haklı olduğu anlaşılırsa ceza k a l­
dırılır.
Savgalarda süre, ceza verileceği bildirildiği günden başlam ak
üzere bir aydır. Bu süreyi geçirerek savga h ak k ın ı ku llan m ay an lar
bu h ak ların ı kaybederler.

DOKUZUNCU KISIM

PARTİLİ GAZETECİLERİN SAYACAKLARI NOKTALAR

144 — Sahibi P a rtili olan gazete v e dergilerin yazıları ile P a rti


üyelerinin yazdıkları ve çık ard ık ları eserler, P a rti prensipleri b a k ı­
m ından göz önünde tu tu lu r. İsteyen P a rtili gazeteciler, dergiciler ve
y azarlarla bu yolda görüş birliğine yaray acak deget ve to p la n tılar
yapılır.
282 —
P a rtilile r k ap itali ile ilişkili ve yönetim inde etgen b u lu n d u k ları
gazete, dergi ve basm alarda P a rti p rogram ve tüzüğüne ay k ırı yazı­
lar çıkartm azlar.

ONUNCU K ISIM

ADAYLIK ŞARTLARI
145 — G enbaşkur k a ra rı olm adıkça seçim lerde aday gösterilm ez.
Seçim ler özgür olarak yapılır. Bu halde P artid en olanlar özel
girişim lerle aday gösterileceği gibi P a rti Y önkurulları da seçim den
erge olan eyi sonucu elde edecek su rette P a rtilile rin kazanm ası için
seçimi güdeyebilirler.
146 — P a rti örgütünde çalışanlar üstündeki P arti ödevleri ile
berab er kam uğ h izm etlerini gören bırak ığ lı sosyetelerle k ap italin in
yüzde elliden fazlası devletin, İlin, Şarbaylığm olan sosyetelerin yö­
netim k u ru lla rı üyelik ve kontrolörlük, İl Genel K urulu, Ş arbaylık
K urulu, Tecim odaları, E ndüstri b irlik leri gibi kazanç getiren işler­
den biri üzerinde bulunanlar; Kızılay, Çocuk Esirgeme K urum u Baş­
k a n ve üyelikleri gibi diğer onursal b ir iş dahi alam azlar .
Hükm iğ şahsiyeti bulunm ayan H alkevleri ile e rtik kulüp ve
cem iyetlerin yönetim k u ru lların d a B aşkan ve üye olabilirler.
147 — P arti y ö n k u ru llan n d a veya P a rti adına bir işde b u luna­
bilm ek için yardım p araların ı verm iş olm ak şarttır.
148 — P artid en olanların yetenek ve değerlerine göre yapabile­
cekleri hizm etleri ve o hizm etlerin k u ra lla rı çerçevesinde ve eşit
duru m lard a öney’eyerek y erleştirilm eleri için P arti örgüt üyeleri
özden b ir ilgi gösterirler.

ON BÎRİNCÎ KISIM

İLLERDE PA R Tİ GU RU PLA RI
149 — Oy sahibi üyelerin hepsi Partiden olm ayan yersel k u ru l­
lardaki P arti üyeleri b ir gurup m eydana getirirler.
150 — G urup çağrıldığı vakit P a rtin in oradaki Y önkurulu B aş-
kanm ın B aşkanlığında toplanır.
151 — G uru p ların kongre k a ra rla rın ı ve P artiy i yakından ilgi­
lendiren m eseleleri konuşm ak için y ap tık ları toplantılarda Y önkurulu
da b irlik te bulunur.
— 283 —
152 — İl ve İlçelerdeki P a rti G u ru p ların ın nasıl çalışacakları
öğreneğinde gösterilir.
Süresiz m adde :
D ördüncü B üyük P a rti K u ru ltay ın ın kabul ettiği P rogram ve
T üzüğün öz Türkçeye çevrilm esi G enbaşkurun lüzum görm esine ve
onaylam asına bırakılm ıştır. (1)

(1) Tüzükte geçen bazı «Türkçe;> sözcüklerin «Osmanlıca» karşılık-


la n şöyledir :

A lıt: M akbuz İ ş n e l: Fiilî


A s ıg : M enfaat İzdeş : M ensup
A y ra m : M üstesna Ira : Seciye
A y ta ç : H atip K am un: Nahiye
A ytışm a : M ünakaşa K asanık : M ahkûm
B aşvurak : M erci K asam ak : M ahkûm etm ek
B a ğ ın lı: Tabi K ın a v : Faaliyet
Beldek : A lâm et Nomal : Norm al
B ıra k ığ : İm tiyaz O run : M akam
B ö le k : F ık ra O ru n ta m a k : Temsil etm ek
Bölü : Taksit Ö ğrenek : Talim atnâm e
D ayra : D aire Önge : Mani
D e g e t: Temas S a ğ ışm a n : M uhasebeci
D ile rg e : T ak rir Savgam ak : M üdafaa etm ek
Diyev : B eyanat Saypam ak: Sarf etm ek
E tk e r: M üessir Şar : Belediye
E rg e : M aksat T aptam ak : T atbik etm ek
E rtik : M eslek T e c im : Ticaret
E s ilik : T asarru f T ükellenm ek ;: Tekem m ül etm ek
E v g in : M üstacel U ram : Mahalle
G e n it: Şerh Uza : Mesafe
G ö s te r it: Temsil Üzkeş : M utlaka
İç d e m : Sam im î Ü sn o m a l: O lağanüstü
îm selem ek : Temsil etm ek V e r it: İane, bağış
tnam lam ak : E m niyet etm ek Yasav : İnzibat
Y üken: T aahhüt

- 284 —
EK III
C.H.P. Tüzüğünde yapılan 26 Aralık 1938Me Olağanüstü
Kunaltay’da onaylanan değişiklik ve e k le r :

2 — P artin in bânisi ve ebedî B aşkanı T ürkiye C um huriyetinin


m üessisi olan K em âl A ta tü rk ’tür.
3 — P a rtin in değişmez Genel B aşkanı İsm et İnönü’dür.
4 —- P a rtin in değişmez Genel B aşkanlığı aşağıdaki üç surette in-
hilâl edebilir (boşalabilir) :
A) Vefat,
B) Vazife yapam ayacak bir hastalığı sabit olması halinde,
C) İstifa.
Bu üç şekilden birisi dolayısı ile inhilâl vuk u u nda P a rti B üyük
K uru ltay ı derhal to p lan arak P artiy e m ensup m ebuslardan b ir zatı de­
ğişmez Genel B aşkanlığa seçer.(l)

(1) Bu değişiklik ve ek nedeniyle T üzük’ü n sonraki 3. m addesi 5. m ad­


de olm uş ve h er m addenin sırası iki y u k a rı sayıya yükselerek to p ­
lam 152 m addeden oluşan tüzük 154 m adde olm uştur.

— 285 —
EK IV
C.H.P.nin 9 Mayıs 1935’de yapılan Dördüncü Kurultayında
parti genel sekreteri Recep Peker’in parti program ve tüzüğündeki
değişiklikleri açıklayan sö y le v i: (1)

A rkadaşlarım ;
P artim izin doğuşu ve ilerleyişi, y u rd u n k u rtu lu şu n a ve yeni T ü r­
kiye devletinin, k u ru lu ş ve ilerleyişine bitişik, onun içinde ve onunla
beraber, yüce ve b ü tü n yeryüzü için en terasan b ir hay at hâdisesidir.
B u n u n gibi ve bundan dolayı P arti, b ütün d o k trin ve prensiplerinde,
b a ştan bugüne k ad ar k u rd u ğ u ve kovaladığı yolları h er hangi b ir na-
zariyecilikten (kuram cılıktan) değil, h ay attan , h a y a tın kendisinden ve
bizi etraflayıp kuşatan, k ap lıy an özel ve genel şa rtla rın heyeti um u-
m iyesinden alıp tespit etm iştir. Şim di konuşulm ak için yüce katınıza
sunulan P arti program ı taslağı, geçirdiğ;miz dört yılın görgülerinden
ve tecrübelerinden faydalanarak günüm üze ve ilerim ize uygun b ü ­
tü n im kân r e şartlar göz önünde tu tu la ra k hazırlanm ış ve yüce k u ­
ru lta y tarafın d an konuşulabilecek değerde olduğuna inanla, konuşm a­
m ıza, incelememize, çalışm am ıza verilm iştir.
Bu hazırladığım ız; yalnız kendim ize, kendi yaşayış ve şartlarım ıza
göre de yapılm am ıştır. B üyük bir ilgi ile d ünyanın fikir, kü ltü r, poli­
tik a ve ekonom i âlem i içindeki gidişi göz önünde tu tu lara k kendi
yollarım ız kendim ize göre çizilm iştir. Bu eser partim iz gibi yüce ve
ulusal b ir varlık için dört yıllık h arek et d ü stu ru olacak kıym ete ge­
tirilm ek üzere b ü tü n iç ve dış cereyanlar ve gidişler karşısındaki şa rt­
la ra göre kendi halim ize en uyan b ir şey olduğu kanaatiyle K u ru l­
ta y a gönderilm iştir.
A rkadaşlar; bunu P a rtin in yüce varlığı olan K u ru ltay ’da iyiden

<1) Ülkü, C. V,t sayı 28 , H aziran 1935, s. 247 -259.

— 286 —
iyiye inceleyip görüşebilm ek ve ilerdeki dört yılın d ü stu rlarım k u v ­
vetçe ve değerce ü stü n kıym ette tespit edebilm ek için, ark ad aşların
daha önden hazırlığa esas olan ana fik irleri anlayıp k av ram alarında
faydalar vardır. B unu ben yeni program encüm ende konuşulurken
tecrübe ettim . O radaki izahlarım m addeleri, kısım ları m üzakerede ko­
lay anlaşm aya yardım etm iş oldu. Bu sebeple aynı vazifeyi aynı gü-
düşle katınızda da yapacağım .
A rkadaşlarım ; yeni taslakda da P a rtin in ilk günlerinden beri bi­
ze değişmez yol olarak çizilmiş olan devrim cilik ana yoludur. P a rti­
nin ana prensiplerine sadakatim izi daha kuvvetle tekrarlıyoruz. P a rti
program ım ızda, sosyal bakım dan, ekonom ik bakım dan, h e r hangi sağ
ve sol telâkkilere im kân bırakm ayacak b ir açıklık verm ek için, yeni
taslağın hazırlanm asında bilhassa dik k at gösterilm iştir. Yeni taslak,
ilerideki dört yıl içinde P a rtin in b ir tem el program ı halini ald ık tan
sonra öyle sanıyoruz ki, bu p artiy e bağlı olan h er yurttaş, kendisi için
çizilmiş olan yolu, sağa, sola ayrılık im kânını bulm aksızın, prensiple­
rim izi düm düz yoldan kovalayacaktır. O ndan başka bizden olm ayan­
la r da bizi daha iyi anlayacaklar, bizi bizden başkalarına benzetiş yo­
lu n d a söylenmiş, yazılm ış yanlış fik irlerin tek rarlan m asına yeni prog­
ram ım ız kabul olunduktan sonra hiç m eydan kalm ıyacaktır. Bizi biz­
den başkalarına benzetiş yolundaki h er hangi b ir söz ve yazı karşı­
sında, biz de, onlara daha açık ve aydınlık yolda cevap verm ek için
hazır bulunacağız.
A rkadaşlarım ; yeni program ın göze çarpan ve kendini d u y u ran
başlıca farikası yeni T ü rk iy e’de zaten b aştan beri devletle bir ve be­
rab er çalışan C.H.P. varlığının, devlet varlığ ı ile b irb irlerin e daha
sıkı b ir su rette yaklaşm asıdır.
Esasta p a rtin in ana vasıfları olan cum huriyetçilik, ulusçuluk, h a lk ­
çılık, d e v rim c ili^ devletçilik ve layıklık yeni program onaylandık­
ta n sonra yeni T ürkiye devletinin de vasıfları halini alıyor.
Kendi üzerinde d erin konuşm alara m evzu olacak k ad a r ehem m i­
yetli görülm esi tab iî olan bu noktayı, bu k ü rsü konuşuşunun m üsaid
bulunacağı çizgiler içinde aydınlatm ak için m üm kün olduğu k a d a r
kısaca fikirlerim izi söylem eği faydalı bulm aktayım .
A rkadaşlar; biz cum huriyetçiyiz. B ugünkü T ürk devleti bir cum ­
h u riy ettir. B unun üzerinde p a rti ve devletin yakınlaşm ası b akım ın­
dan bir yenilik m evzuubahs değildir. Çünkü, T ürk teşkilâtı esasiye
k anunund a (T ürkiye D evleti b ir C um h u riy ettir) denm ektedir. Ve
k an u n u n bu hük m ü n d en başka hüküm leri, m alûm olan usullerle, p ro ­
sedürlerle değişebildiği halde, bu vasıf kan u n d a değişmez bir nokta
olarak yazılıdır. F ak at kültürde, siyasada, ekonomide, b ü tü n anlayış

— 287 —
ve ileri gidişlerde; yeni T ürkiye devletinin fiilî b ir hal olarak esas
tu ttu ğ u diğer beş vasıf bugüne k ad ar devletin m evcudiyetinde b ir
k ayıtla ifade edilm iş değildir.
A rkadaşlar; ulusçuluk bir p a rti vasfı olarak kalsın, devlet k a n u ­
nunda, devlet vasıfları içinde y er alm asın. Bu, ne doğru, ne hak ik ate
ve ne de devletin varlığının m üeyyedesiyle ana fikrine ve ihtiyaçla­
rın a u y ar b ir fikir değildir.
T ürkiye cum huriyetçi olacak, fak at m illiyetçi olm ayabilir, yani
arsıulusal cereyanlara (ulu slararası akım lara) T ü rk iye’n in kafası ve
kapısı açık bulunabilir. Bu fik rin doğruluğunu k im kabul eder? C um ­
hu riy etçi olm ayan bir T ü rk iy e’nin varlığı nasıl tasavvur edilemez bir
h a l ise cum huriyetçi de olsa m illiyetçi olm ayan bir T ü rkiye’nin, şan
ve şerefle ve aynı zam anda zorluklarla dolu istikbal yoluna gidişi de
o k ad ar zayıf ve topal kalm aya m ahkûm dur. C um huriyetsiz fakat m il­
liyetçilik iddiasındaki b ir T ürkiye ne ise m illiyetçi olm ayan b ir cum ­
hu riy etçi T ürkiye zihniyetini de onun gibi görm ek en doğru b ir dü­
şünüş olur. İleri yaşayışım ızın em niyeti için ulusçuluk vasfım ız o k a ­
dar m ühim ve o k ad ar ü stü n d ü r.
Coğrafya bakım ından T ürkiye dünya içinde öyle bir vaziyette­
d ir ki şim alden, cen u p tan > doğudan, b atıd an h e r taraftan, h e r çeşit
rü zg ârlar bizim üzerim izden geçer. Y urdum uz için coğrafî bakım dan
bu her cereyana m aruz kalış hali, fikir, politika p ropagandaları b a­
kım ın d an da aynıdır. A narşist, m arksist, faşist, hilafetçilik ve beynel­
m ilelcilik propag an d aları ve buna benzer b ir çok p ropagandalar hep
üstüm üzden geçer. B ü tü n b u n lar karşısında T ürkiye ancak ancak sı­
k ı bir ulusçuluk im anına sarılm ış olm aktadır ki biri ötekini besleyen
zehirli cereyanlara karşı kendini koruyabilsin. Bu cereyanlar k a rşı­
sında T ürkiye halkını k orum ak için şim diye k a d a r p a rtin in ana v a­
sıflarından biri olarak sayılan ulusçuluk kilidi ile T ürkiye’n in kap ı­
sını sım sıkı kapam ak için bu vasıf da devlete mal olacaktır.
Biz halkçıyız. Bizim halkçılığım ız bizim anladığım ız m ânadadır.
Başka bir çok y erlerde de popüler, popülist gibi adlar taşıyan halkçı­
lık dâvasında birçok p a rtile r v ard ır. F ak at bizim önemli b ir vasfım ız
olan halkçılık onlarınki gibi b ir klişeden ib a re t değildir. Biz h er y u rt­
taşın elini y u rtta ş olarak sıkarken, b eraber çalışırken, onda saygı ile
tanım aya değer vasıflar görü r ve h er vatandaşı m üsavi haklı, m üsa­
vi şerefli insan olarak ta n ır ve im tiyaz dâvasında bulunm ayan y u r t­
taşlar kitlesini h a lk ta n ve halkçı olarak tanırız.
B iliyorsunuz eski program ım ızda halkçılık vasfı gayet ehem m iyet
verdiğim iz bir noktadır. B ugünkü program ım ızda da yer alan bu nok­
ta devletin vasıfları arasında yer alacaktır.

— 288 —
T ürkiye'de sınıf yoktur, cins yoktur, im tiyaz yoktur.
M ıntıka m enlaati, derebeylik ağalık, aile, cem aat im tiyazı fik ir­
leri yoktur. T ürk iy e’de değer ancak bilgi üstünlüğü, kapasite ve ça­
lışm a ile yükselebilir. B ir ta ra fta n işçilerin çokluğa ve p a rti kuvveti­
ne dayanan kuvvetle ulusal çalışm anın ahengini bozacak zorlu h a re ­
ketlerine ve öte ta ra fta n serm aye sahiplerinin, büyük iş sahiplerinin
p a ra ve varlık gücüne dayanarak işçilerin h ak ların ı çiğnem esine yol
bırakm ıyoruz. B inaenaleyh sınıf kavgası^ tahakküm , im tiyaz zihni­
yetlerini kökünden silen b ir zihniyet, bu m em leketin zihniyetini ta ­
m am layacaktır. A ncak bizim istediğim iz ve anladığım ız m ânada h alk ­
çı olm aktır ki m illiyetçiliği en tem iz ve saf bir değere çıkarır. Sade
m illiyetçilik T ürk vatan ın ın sınırı içinde dil birliği, k ü ltü r birliği ile
m azi h atıraların a ve gelecek zam anın em ellerine bağlılıkta birleşm e
yapar. F akat bu anlayışda borleşmemiş olsa da; içinde, sınıf, im tiyaz
çarpışm aları kopm ayan yani halkçı b ir duygu ile birleşm em i? olan
b ir ulus yığını hak ve şerefte m üsavi tek lerd en kurulm uş bir ulusal
b irlik kitlesi vücuda getirem ez.
Ulus yığını bu saf duygularla halkçı olm alıdır ki halk yığınları
ulusçuluğun yaptığı büyük kuvvetle b irb irin i seven, b irb irin e bağla­
nan büyük bir v arlık teşkil edebilsin.
O ndan sonra arkadaşlar, biz devletçiyiz. F iilî olarak hüküm etçe
d et partice de devletçiyiz. Buna karşı olanlar (liberallik de serbest ol­
sun) diyorlar. A rkadaşlar; bun u n ne dem ek olduğunu, dâvanın ehem ­
m iyet ve değerini hepiniz anlarsınız. L iberal sistem demek bugün bu
ulusun varlığında gözlerimizi kam aştıran en büyük m uvaffakiyet yol­
la rın ı kapam ak dem ektir.
Biz devletçi olm asaydık param ızın bugünkü kıym eti tem in edile­
b ilir miydi? Dış ticaret ve ödeme denkliğim iz, iç sanayiinin korum a
altın d a doğm ası ve yaşam ası m üm kün olur m uydu? Biz devletçi ol­
m asaydık m em leket evlâdlarm ın akıtılm ış olan yüce kanları pahasına
elde edilen T ürk v atan ın d a m em leket m alı yerine ecnebi m alının ser­
bestçe satışına y urd k apıları açık kalır, ecnebi m alları T ü rk pazar­
la rın ı istilâ ederdi. Bir devletin tam m ânası ile m üstakil sayılm ası için
sın ırların ın düşm an silâhından ve ordusundan m ahfuz olması kâfi de­
ğildir. Aynı zam anda m illî pazarları ecnebi m a n ifa k tü rü n istilâsından
da m ahfuz kılm ak (korum ak) lâ/ım d ır. Bugün rah at yaşıyoruz, yurd
k u rtu lm u ştu r derken iç pazar ecnebi ü rü n ü n ü n istilâsı altında m ah ­
volm aya m ahkûm bulundukça yarınım ız için en derin yoksulluk ve
felâketlerin varlığım ızı sarsacağına şüphe etm em elidir. Şu halde dev­
letçilik de b ir P arti vasfı olarak kalm am alı, devletin vasıfları arasm -

— 389 - F. : 19
da yerin i alm alıdır. B unu b ir söz değil, içinde bulunduğum uz devrin
b ir hay at m eselesi olarak kaydetm ekteyiz.
Layiklik ve devrim cilik h akkında söz söylemeği a rtık bulurum .
Ç ünkü bu iki m efhum olm ayınca yeni devlet varlığının kaynadığı iki
dayanak direği k ökünden yıkılm ış olur. H er şeyimiz tam dır, düzeni­
miz yolundadır der de devletin tekâm ül usulü ile ileri gitm esini m u­
vaffak bulacak olursak, ileri gitm ek için b ü tü n m üşkülleri yenm ek
hususunda da bu su retle h arek et edersek, yalnız ileriyi değil, şim diye
k a d ar elde ettiğim iz b ütün inkılâp neticelerini de tehlikeye d ü şü r­
m üş oluruz. Bu anlayış devrim fik rin in anası olan kutsal heyacam
söndürür. Bu asırların b irik tird iğ i kokm uş fik irlerden m ülhem (esin­
lenm iş) karan lık yollara dönm ekten ve dünyanın bugünkü ilerleyiş
hızına ayak uydurm ayı b ırak arak dirilik ve adam lık savaşında yüzge-
ri etm ekten başka b ir şey değildir.
Şu halde P artim iz yıllardan beri kendisine çizdiği ana vasfı dev­
lete mal etm ek ten u lusun yaşam a k u d retin i korum a yolunda en iyi
ve en ileri bir kuv v et adım ı daha atm ış olacaktır.
A rkadaşlar; bu yoldaki fikir akışını tam am lam ak için yardım cı
elacak bazı şeyler daha söylem ek isterim . B iliyorsunuz ki, insanlık,
ilk in feodal b ir idare devri geçirdi. Yer yer şahsî arzuları, tek adam ın
tahakk ü m lerin i; te k ailenin kaprislerini ta tm in edici yollardan devlet
sistem leri uzun asırlar dünyada hüküm sürdü. İnsanlık bu esirlik dev­
rin d en çıkm ak için ih tilâller yaptı. Yer y er ihtilâl ateşleri yandı. B ü­
tü n b u n ların neticesinde insanlığa b ir h ü r yaşam a devri geldi ve feo­
dal devlet tipi yıkıldı. O nun yerine liberal devlet kuruldu. Liberal
devlet acıklı esirlik devirlerin d en çıkm ış insanlığı bu h ü r yaşayış sar­
hoşluğunun tesiri altında bulu n d u rd u ğ u zam anlar liberalizm aldı y ü ­
rüdü. O nun ana çizgileri olan h ak lard a h ü rriy e tin ve çalışm ada, k a ­
zanm ada h ü rriy e tin tatb ik edilişleri zam anla derin suiistim allere uğ­
radı. H aklarda H ü rriy etin suiistim ali insanları yıkıp çürüten b ir a n a r­
şi devrine götürdü. H erkes kendini h ü r sayıyor, kendi varlığının h ü r ­
riy etin i sınırsız b ir genişlikte k u llan ırk en kendi öz varlığının y an ın ­
da b ü tü n tek v a rlık la rın yekû n u n u da k o ru m ak ödevinde b u lu n an
devlet k u d re tin in m asuniyeti hiç göz önüne alınm ıyordu. H erkes h e r
şeyde h ü r tek tek olacaktı. Hepsi bir tarafa çeken, hepsi b irb irin i yıp­
ra ta n ve devleti d ü şü ren fikirler, sözler, yazılar sürüp gitti. B eşeri­
yet m edenî kabiliy etlerin bol m eyvalarım alm aya im kân bulucu b e­
ra b erlik yerine anarşinin tesiri altında uzun m üddetler bocaladı d u r­
du. Ekonom i alanında liberalizm in tatb ik leri de daha az feci olm a­
dı. ( .......)
Feodal devlet battı, onun yerine gelen liberal devlet de kendi

290 —
içinden tefessüh neticesinde dünyanın h e r yerinde çöküyor. Y erine
çeşit çeşit devlet tip leri k uruluyor.
A rkadaşlar; feodal devletten sonra gelen liberal devletin yıkılıgı
ulusal devletin doğuşu devrini getirm iştir. Ulusal devlet, keyfî bir
idare değildir. H er kafad an bir ses çıkaran dağıtıcı bir idare dem ek de
değildir. Bizim anladığım ız ulusal devlet nizam lı b ir idarede herkesin
özel teşebbüsü dem ektir.
( .......)
O nun için yeni doğan bu işçi sınıfının p atro n larla m ünasebatı
noktasını b ü tü n p a rti program ının baştan aşağıya yazılışında ve anla­
tılışında ru h olan ahenk, anlaşm a, uyuşm a h aline irca ediyor. A rala­
rın d a uyuşm a yolu yetm ezse devletin koyacağı hakem yolu çatışm a­
ları önleyecektir.
Program da T ü rk iy e’de grev ve lok-avt sınıf çarpışm ası yasak edi­
lecektir.
F akat bu yasak oluşun yanında, h erh an g i b ir serm ayedar fik ri­
nin, kendisi k ad ar bu m em leketin halkçılık zihniyetinden dolayı, bir
evlâdı olan işçiyi, haksız yolda tazyik edem em esini tem in etm ek de
lâzım dır. Onun yanında b ir işçi kitlesinin topluluğuna tesan ü t kabili­
y etin e güvenerek devlet varlığına esas olan sanayi m evcudiyetini tah-
rib etm esine de m üsait bulunm am ak gerektir.
B unu n için grev ve lok-avtı yasak eden yeni program ım ız onun,
yanında işçi ile işverenin m ünasebetlerinde, anlaşm alarını esas olarak
koyuyor. ( .......)
A rkadaşlar; yeni program da devletçiliğin tarifin i açık b ir hale
koyuyoruz. Eski program daki tarifte (hususî teşebbüs serbesttir, dev­
le t de İktisadî bakım dan istediği şeyleri yapm akta serbesttir) diyor­
duk. Sağım ızda koyu liberal fikirdekiler ikinci cümleyi alm adan di­
y o rlar ki bana devlet karışam az. Benden ne hesap sorabilir, ne beni
k ontrol edebilir. Ne yapacağım işin m ahiyetini, ne kullanacağım ilk
m addeyi, ne m üsteh lik ten isteyeceğim fiyatı, ne kullandığım işçinin
h ak k ın ı sorabilir.
Öte ta ra fta b ir kızıl m arksist de h er şeyi devletin yapacağım , h u ­
susî teşebbüse b ir şey bıraküm ayaeağını ifade ediyor. H akikat ne
öyle, ne de böyledir. Bu noktayı yeni p ro g ram aydınlatıyor. Bizim
devletçiliğim izin h ak ik î m ânası (hususî teşebbüsün serbest olduğu) fa­
k a t um um î m enfaatler noktasından gerek olan h er ekonom ik teşeb­
büste devletin yapıcılık saha ve selâhiyetini açık bulunduruyor. D ev­
let kendi yapacak ve k u rulm asını teşvik ve him aye ettiği en d ü striy i
îkontrol da edecektir.
A rkadaşlar; T ü rk iy e’de hususî teşebbüslere bırakılm ış herhangi
bir iş yalnız teşebbüsü alan ların k abiliyetinden büyüm üyor. T ürkiye
güm rük k ap ıların ı büy ü k d u v arlarla örm üştür. Millî sanayii ilerlet­
m ek için h e r kolaylığı ve h e r im kânı tem in etm iştir. Devlet b ü tü n bu
yard ım larla beslediği ulusal en d ü strin in kontrolsüz çalışm a ile ulusu
istism ar etm esine kayıtsız kalam az. (.......)
T ü rk işçisini ve esnafını da teşk ilâtlan d ırm ak progm am ızda yer
alm ıştır. Bu teşk ilâtlan d ırış bildiğim iz klâsik işçi teşkilâtlanm asından
başka üstü n ve ulusal fik irlerle olacaktır. Biz onları devrini yaşam ış,
hü k ü m leri geçmiş ve ihtiyarlam ış olan sosyalist cereyanların verdiği
y u rd içinde yurddaga k arşı m ücadele yolları ile değil, kendi ulusal
anlayış ve zihniyetlerim izle k u ru m a bağlayacağız. T ü rk işçileri bir
kavga, b ir ay rılık u n su ru olm ayacaklar, onlar ulusal T ürk devletinin
bekasına, varlığına içten in an arak yardım cı b ir destek olacaklar­
dır. ( .......)
A rkadaşlar; b ü tü n b u n lar düşünülüp ve konuşulurken, h a ttâ şim ­
diden akislerini g ö rü y o ru m : (Ya dem okrasi ne oldu? diyenler var.
P ekâlâ devletçilik vasfı kabul olunacak, ulusal birlik, disiplin ve
saire... F ak at dem okrasi diye bir şey de vardı, bu nereye gidiyor?)
d iyenler var. Bu m ukadder suallere de b u rad an cevap verm ezsem söz­
lerim in eksik kalacağını tah m in ediyorum . B undan dolayı kısaca izah
için sizleri biraz daha rahatsız edeceğim.
A rkadaşlar; bilirsiniz, dem okrasinin kısaca ta rifi (halk tarafın d an
h a lk için)dir. H alktan gelen seçimle iş başına geçenlerin çalışm aları
h alk için olm alıdır. (...) H er şey ulustad ır. Ulus kendi adına bir k u ­
ru ltay seçer. (....) P a rti hayatım ızda da h e r iş seçim ledir. (....) De­
m okrasi b ir nas, b ir âyet değildir. B ir ruh, bir espri ve bir m ânadır.
Yapılan işler akıl denilen b ir süzgeçten geçirildikten sonra m uhit de­
nilen icabata u y d u ru ld u k tan sonra tatb ik edilirse fayda verir, kök
tu ta r. Zigana dağının üzerine portakal ağacı dikilmez. Bir filân m illet
ve yahud filân yerde böyle yapm ışlar, biz de aynını tatb ik edelim,
diyenlerden değiliz ( .......)
A rkadaşlar; ortada gözle görülm eyen b ir ulusal kuvvet v ardır.
Bu, gözle görülmez, elle tutulm az, eni boyu ölçülmez bir şeydir. F a ­
k a t insanlığın m edenî yaşayışında prom ötör olan, tutan, koruyan, alıp
götüren m addî ve m anevî h er işte devletlere destek olan en büyük
tılsım bu k uvvettedir. Bu ulusal birlik kuvvetidir. Biz bu kuvveti h e r
gün biraz daha besleyeceğiz.

— 292
KAYNAKÇA

I — KİTAPLAR :
s
NADİR NADİ (ABALIOĞLU), Perde Aralığından; 2. Basım, C um hu­
riy et Yyn, İstanbul, 1965
A. A FET İNAN : Atatürk ve Türk Kadın Haklarının Kazanılması Ta­
rih Boyunca Türk K adınının Hak v t Görevleri; 3. Basım M.E.B.
Yyn, İstanbul, 1975
AHMET A Ğ AOGLU: Devlet ve Fert; İstanbul, 1933
SAMET AGAOĞLU : Babamın Arkadaşları; 3. Basım, İstanbul, 1969
SEDAT AĞRALI : Günümüze Kadar Belgelerle Türk Sendikacılığı;
İstanbul, 1967
F E R O Z -B E D İA TURGAY A H M A D : Türkiye’de Çok Partili Politi­
kanın Açıklamalı Kronolojisi 1945 - 1971; Bilgi Yyn., A nkara, 1976
FAHRETTİN A L T A Y : Görüp Geçirdiklerim - 10 Yıl Savaş (1912-
1922) ve Sonrası; İnsel Yyn, İstanbul, 1970
KEMALETTİN APAK : Ana Çizgileriyle Türkiye’de Masonluk Tarihi;
-T ürkiye Mason D erneği tarafın d an dernek üyelerine m ahsus ola­
rak bastırılm ıştır- İstanbul, 1958
SADUN AREN : 100 Soruda Ekonomi El Kitabı; 4. basım, G erçek Yyn,
İstanbul, 1973
FAHİR H. ARMAOĞLU : Siyasî T arih (1789-1960); 12. Basını A.Ü.S.
B.F. Yyn, A nkara, 1973
Atatürkçülüğün Ekonomik ve Sosyal Yönü Semineri (11-12 Ekim
1973); İ.İ.T.İ.A.nin C um huriyete 50. yıl armağanı
FA LİH R IFK I ATAY : Çankaya, 1881 - 1938; İstanbul, 1969
FA LİH R IFK I (ATAY) : Moskova - Roma; Muallim Hali t Kitaphane-
si, 1932
FA LİH R IFK I A TA Y : Pazar Konuşmaları 1941 -1950; İstanbul, 1965
FA LİH R IFK I (ATAY) : Yeni Rusya; A nkara, 1931
DOĞAN AVCIOĞLU : Millî Kurtuluş Tarihi - 1938'den 1995’e; C. IV,

— 293 —
i

4. Basım, Tekin Yyn, İstanbul, 1979


DOĞAN AVCIOĞLU : Türkiye’nin Düzeni (Dün - Bugün - Yarın); B il­
gi Yyn, 3. Basım, 1969, A nkara
ŞEVKET SÜREYYA AYDEM İR: İnkılâp ve Kadro, 2. Basım, Bilgi
Yyn, A nkara, 1968
İBRAHİM A V RA S: Tarihî Hakikatler, A nkara, 1964
M USTAFA A. AYSAN : 100. Doğum Yıldönümünde Atatürk’ün Eko­
nomi Politikası; Es Yyn, İstanbul, 1980
PAUL GARAN : Büyümenin Ekonomi Politiği; Çev. Ergin Günçe, May
Yyn., İstanbul, 1974
Basın Yayın Genel Müdürlüğü 1. Basın Kongresi; A nkara, 1935
AHMET HAMDI BAŞAR : A ta tü rk ’le Üç Ay ve 1930’dan Sonra Türki­
ye; İstanbul, 1945
ALÎ FUAT BAŞGİL : 27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri; Çev. M. Ali Se-
bük - İ. H akkı Akın, İstanbul, 1966
MUSTAFA BAYDAR : Hamdullah Suphi Tanrıöver ve Anıları; Menteg
K itapevi, İstanbul, 1967
BURHAN BELGE : Burhan Belge’nin Sesiyle İkinci Dünya Savaşı -
Radyo Konferansları; A nkara, 1970
V AL ETİN BEROJKOV : Tahran 1943; Çev. Haşan. Ali Eciiz, Bilgi
Yyn, A nkara, 1970
HİKM ET BİLÂ : C.H.P. Tarihi 1919 - 1979; A nkara, 1979
NORBERT VON B ISCH O FF : A nkara - T ü rk iy e’deki Yeni Oluşumun
Bir İzahı; Çev. B u rh an Belge, A nkara, 1936
KORKUT B O R A T A V : 100 Soruda Türkiye’de Devletçilik; Gerçek
Yyn, İstanbul, 1974
R IF K I SAİM BURÇAK: Türk - Rus - İngilis M ünasebetleri (1791 -
1941); İstanbul. 1946
CELAL BOZKURT : Siyasî Tarihim izde C.H.P. - Dünü, Bugiinü, İde­
olojisi (Siyaset İlmi Açısından B ir İnceleme)
C.H.P. : Millet Hizmetinde 40 Yıl - C.H.P; A nkara, 1963
THOMAS CARLYLE : On Heroes and Kero - Worship and the Heroic
in the History, L ondra, 1948
C.H.P. İSTANBUL İL GENÇLİK KOLU : Halkevleri, (T arhan E rdem
ve İ. Selçuk Erez T arafın d an H azırlan m ıştır), İstanbul, 1963
ERNST CASSIRER : The Myth of the State; O xford U niversity Press,
Londra, 1946
CARL COHEN : Communism, Faseism and Democracy - The Theocra-
tical Foundations; (Seçilm iş p arç a la r); Random House, New York,
1963
T EV FİK ÇAVDAR : İktisat Klavuzu; M illiyet Yyn, İstanbul, 1972

— 294 —
E D ÎP ÇELÎK : Türkiye’nin Dış Politika Tarihi; Gerçek Yyn, İstanbul,
1969
İLHAN E. D A REN D ELİO Ğ LU : Türkiye’de Komünist Hareketler;
C. II, 2. Basım, Toprak Dergisi Yyn, İstanbul, 1962
Devlet Yıllığı - 1945; B aşbakanlık Basın ve Y ayın U mum M üdürlüğü,
1946
BAKİ SUHA EDİBOĞLU: Falih Rıfkı Atay Konuşuyor; B erkalp
K itapevi, A nkara, 1945
A. ŞEVKET ELMAN : Dr. Reşit Galip; A nkara, 1953
TARHAN ERDEM : Bkz. C.H.P. İstanbul İl G ençlik Kolu
TEKİN ERER : Türkiye’de Parti Kavgaları; 2. basım Teidn Yyn, İs­
tanbul, 1966
İ. SELÇUK EREZ : Bkz. C.H.P. İstanbul İl G ençlik Kolu
FERİDUN CEMAL ERKİN : Türk - Sovyet İlişkileri ve Boğazlar Me­
selesi; A nkara, 1968
HAMZA EROĞLU : Türk Devrim Tarihi; 5. Basım, A nkara, 1977
FA LİH RIFK I, Bkz. F alih Rıfkı ATAY
KURT AN FİŞEK : T ü rk iy e’de K apitalizm in Gelişmesi ve İşçi Sınıfı;
Doğan Yyn, A nkara, 1969
C. FRIEDRICH - Z. BRZEZINSKI : Ttotaliter Diktatörlük ve Otokra­
si; Çev. Oğuz O naran, T ürk Siyasî İlim ler Derneği Yyn., A nkara,
1964
ALİ GEVGİLİLİ : Yükseliş ve Düşüş; A ltın K itaplar, İstanbul, 1981
İSMET GİRİTLİ : A ta tü rk ’ün 100. Doğum Yıldönümünde Kemalist
Devrim ve İdeolojisi; İ.Ü.H.F. Yyn, İstanbul, 1980
MAHMUT GOLOĞLU : Millî Şef Dönemi (1939 -1945); A nkara, 1974
MAHMUT G OLOĞLU: Tek Partili Cumhuriyet (1931 -1938); A nkara,
1974
ZİYA GÖKALP : T ü rkçülüğün Esasları; 3. Basım, V arlık Yyn, İsta n ­
bul, 1958
JO SEPH GREW : Atatürk ve İnönü; Çev. M uzaffer Aşkın, İstanbul,
1966 '
M USTAFA GÜLLÜOĞLU : Çankaya’da Kabus - 3 Mayıs 1944, Yağ­
m ur Yyn, İstanbul, 1974
İZZET NURİ GÜN - YALÇIN ÇELİKER : Masonluk ve Masonlar;
2. Basım, Y ağm ur Yvn., İstanbul, 1978
İ.İ.T.İ.A., Bkz. A tatü rk çü lü ğ ü n Ekonom ik ve Sosyal Yönü Semineri
İkinci Dünya Savaşının Gizli Belgeleri -Almanya Dışişleri Bakanlığı
Arşivinden Almanya’nın Türkiye Politikası - 1941 - 1943; Çev.
M uam m er Sencer, M ay Yyn, İstanbul^ 1968

— 295 —
SELİM İLKİN, Bkz. İlhan Tekeli - Selim İlkin
SÜREYYA İL M E N : Dört Ay Yaşamış Ola* Zavallı Serbest Fırka;
M uallim F u at G ücüyener Yyn, İstan b u l 1951
İSMAİL CEM : Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi; Cem Yyn, İstan­
bul 1970
İSMAİL HÜSREV, Bkz. İsm ail H üsrev TÖKİN
İŞ BA N K A SI: 50 - İş: 1924- 1974; A nkara, 1974
MÜNCİ KAPANİ : Kamu Hürriyetleri - Doktrin ve Pozitif Hukuk Ge­
lişmeleri, Hürriyetlerin Korunması Problemi; Ankara, 1964
YAKL'P KADRİ KARAOS1V1ANOĞLU : Atatürk - Bîr Tahlil Deneme­
si; B irikim Yyn, İstanbul, 1981
YAK IIP KADIİİ KARAOSMAN OĞLU : Politikada 45 Yıl; Bilgi Yyn,
A nkara, 1968
YAKUP KADRİ KARA O SM A N O Ğ LU : Zoraki Diplotmat; 2. Basım,
Bilgi Yyn, A nkara, 1967
KEMAL H. KARPAT : Türk Demokrasisi Tarihi - Sosyal, Ekonomik,
K ültürel Temeller; İstan b u l; 1967
ŞÜKRÜ KAYA : Sözleri ve Yazıları, 1927 -1937, D erleyen : E krem Er-
güven, İstanbul, 1937
EMRE K O N G A R : İmparatorluktan Günümüze Türkiye’nin Toplum­
sal Yapısı; Bilgi Yyn, 3. Basım, İstanbul, 1979
İDRİS K Ü ÇÜ K Ö M ER: Düzenin Yabancılaşması - Batılılaşma; Ant
Yyn., İstanbul, 1969
CHARLES L. MEE, Jr.: Meeting at Potsdam; Dell Publishing Co., Inc.,
New York, U.S.A., 1976
SEHA L. M ERAY: Devletler Hukukuna Giriş, C. H; 3. Basım, A.Ü.S.
B.F, Yyn, A nkara, 1965
NADİR NADİ : Bkz. N adir N adi ABALIOĞLU
FETH İ OKYAR : Üç Devirde Bir Adam; Y aym a h azırlayan : Cemal
K ııtay, T ercüm an Yyn, İstanbul, 1980
O laylarla Türk Dış Politikası 1919 - 1973; A nkara, 1973, Prof. Dr.
M ehm et Gönlübol, Doç. Dr. Cem S ar (1919-1939 yılları) Prof. Dr.
A hm et Ş ük rü Esmer, Dr. O ral S ander (1939 - 1945 yılları), Prof.
Dr. M ehm et Gönlübol, Prof. Dr. A. H aluk Ülman, Prof. Dr. A. Suat
Bilge, Dr. Duygu Sezer (1945 - 1965 yılları), Prof. Dr. Mehmet
Gönlübol, Dr. M ehm et K ürkçüoğlu (1965-1973 yılları); 3. Basım
FUAT SÜREYYA O R A L: Türk Basın Tarihi; C. II, A nkara
A. GÜNDÜZ ÖKÇÜN : 1920-1930 Yılları Arasında Kurulan Türk Ano­
nim Şirketlerinde Yabancı Sermaye; A.Ü.S.B.F. Y yn A nkara, 1971
FA İK ÖKTE : Varlık Vergisi Faciası; Nebioğlu Yyn., İstanbul
KAZIM ÖZTÜRK : Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri ve Proğramla-

296 —
rı; Ak Yyn., İstanbul, 1968.
RECEP PEKER: İnkılâp Dersleri Notlar; A nkara, 1936
Y.N. ROZALİYEV : Türkiye’de Sınıflar ve Sınıf Mücadeleleri; Belge
Yyn, 2. Basım, İstanbul, 1979.
AÇLAN SAYILGAN : Solun 91 Yılı (1871 - 1965); Mars M atbaası, A n­
kara. 1968.
OYA SENCER : T ürk Toplum ııım n T arihsel E vrim i; H abora Yyn, İs­
tanbul, 1969.
M. ZEKERİYA SER TEL: H atırlad ık larım (1905 -1950); İstanbul, 1968
SABİHA SERTEL : Rom an Gibi - 1919 - 1950; A nt Yyn, İstanbul, 1969
YILDIZ SERTEL : Türkiye’de İlerici Akımlar ve Kalkınma Dâvamı/;
A nt Yyn. İ s t a ıı 1:> :1. 196ü
STANFORD J. SHAW - EZEL KURAL SHAW : History of the Otto-
man Eîmpirc and Modern Turkey, c. II, Reform, Rev&lution, and
Repiîblie: The Rise of Modern Turkey, 1808-1975; Cam bridge Uni-
vcrsity Press, New York, 1977
CEZMİ SEV G İ; Azgelişmişliğin Coğrafyası - Ekonomik ve Sosyal,
K uram sal ve A lansal Y aklaşım lar; ders notu, teksir, İzm ir, 1982
\VILLIAM SHIIiEH : N ısi imparator iuşu - Doğuşu, Yükselişi ve Çökü­
şü; Çev. Rasih Güran, C. I, Ağaoğlu Yyn, İstanbul, 1968
HAŞAN RIZA SOY’AK : A ta tü rk ’ten Hatıralar, C. II, Yapı ve K redi
Bankası A.Ş. Yyn, İstanbul, 1973.
İLHAM İ SOYSAL : Dünya’da ve Türkiye’de Masonlar ve Masonluk;
3. Basım, Der Yyn., İstanbul, 1980
KEMAL SULKER : S ab ah attin Ali Dosyası; A nt Yyn., İstanbul, 1968
ŞEVKET SÜREYYA, Bkz. Şevket Süreyya AYDEMİR
Türkiye’de Toplumsal ve Ekonomik Gelişmenin 50 Yılı; T.C. B aşba­
kanlık D evlet İstatistik E nstitüsü, A nkara, 1973
T.C. Başvekalet İstatistik Umum Müdürlüğü Fiat İstatistikleri 1933 -
1943; Ankara, 1944
TAHRAN, YALTA ve POTSDAM KONFERANSLARI; Çev. F ah ri Ya-
zıeij Sinan Yyn, İstanbul, 1972
İ l h a n ’ TEKELİ - SELİM İL K İN : 1929 Dünya Buhranında İktisadî
Politika Arayışları (Türkiye Belgesi İktisat Tarihi); ODTÜ - İda­
rî B ilim ler Fak. Yyn, A nkara, 1977
ERDOĞAN T E Z İÇ : 100 Soruda Siyasî Partiler (Partilerin Hukukî
Rejimi ve Türkiye’de Partiler); Gerçek Yyn, İstanbul, 1976
TANER TİM U R : Türk Devrimi ve Sonrası, 1919- 1946; Doğan Yyn.,
A nkara, 1971
METİN TOKER : Tek Partiden Çok Partiye; M illiyet Yyn, İstanbul,
1970

— 297 —
METİN TOKER : Türkiye Üzerinde 1945 Kâbusu - 2. Dünya Savaşın­
dan Sonra Türk - Sovyet ve Türk - Amerikan İlişkileri Üzerine
Bir İnceleme; Akis Yyn, A nkara, 1971
H IFZ I TOPUZ : Kara A frika; M illiyet Yyn, İstanbul, 1971
H IFZ I TOPUZ : Türk Basın Tarihi; G erçek Yyn., İstanbul 1973
F. HÜSREV TÖKİN : Türk T arihinde Siyasî P a rtile r ve Siyasî D üşün­
cenin Gelişmesi (3839-1965); Elif Yyn, İstanbul, 1985
İSM AİL HÜSREV (TÖKİN) : Türkiye Köy İktisadiyatı; Kadro Mec­
m uası N eşriyatı, İstanbul, 1934
TARIK ZAFER TUN A YA : Siyasî Müesseseler ve Anayasa Hukuku;
3. Basım, İ.Ü.H.F. Yyn, İstanbul, 1975
TARIK ZAFER TUNAYA : T ürkiye'de Siyasi P a rtile r (1859 - 1952);
İstanbul, 1952
TARIK Z. TUNAYA : Türkiye’nin Siyasî Hayatında Batılılaşma Hare­
ketleri; İstanbul, 1960
S.H. TRUMAN : Hatıralarım; Çev. Cihat Baban, Sem ih Tuğrui, A n­
kara, 1968
CAVİT ORHAN T Ü T E N G İL : Az Gelişm iş Ü lkelerin Toplum sal Ya­
pısı; İstanbul, 1066
HİLMİ URAN : H atıralarım ; A nkara, 1959
ASIM U S : H atıra N otları (1930 -1950); İstanbul, 1966
FARUK ÜLKÜ - A. SEMİH YAZICIOĞLU : Dünyada ve Türkiye’de
M asonluk; Başak Y ayınevi, İstanbul, 1965
A. HALÛK ÜLMAN : İkinci C ihan Savaşının B aşından Trıım an D oktri­
nine K adar T ürk - A m erikan D iplom atik Münasebetleri, 1939 -
1947; A.Ü.S.B.F. Yyn., A nkara, 1961
E. W EISB A N D : İkinci D ünya Savaşım la İn ö n ü ’nü n Dış Politikası;
Çev. M. Ali K ayabal, M illiyet Yyn, İstanbul, 1974
YAKUP KADRİ, Bkz. Yakup K adri KARAOSMANOĞLU
AHMET EMİN YALMAN : Yakın Tarihte Gördüklerim ve İşittiklerim
C. III (1922 - 1944), C. IV (19-15-1970); İstanbul, 1970 - 1971
STEFANOS YERASİMOS : Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye, C. III,
1. D ünya Savaşından 1971’e; Gözlem Yyn, 2. Basım, İstanbul, 1977
ÇETİN YETKİN : Siyasal İktidar Sanata Karşı - Belgelerle, Sanık, Sa­
bıkalı, Hükümlü Sanatçılar; Bilgi Yyn, A nkara, 1970
ÇETİN YETKİN : Serbest Cumhuriyet Fırkası Olayı; K aracan Yyn,
İstanbul, 1982

II — MAKALELER
YAVUZ ABADAN : «Siyasî H ayatta Ü lkünün Gerçekleşmesi»; Ülkü,
Yeni seri, Sayı 3, 1 -2 . T eşrin 1941

— 298
NADİR NADİ (ABALIOĞLU) : «Bizim Hürriyetimiz»; Cumhuriyet,
4 Mart 1939.
NADİR NADİ (ABALIOĞLU) : «Yaşasın Demokrasi»; C um huriyet,
26 Ağustos 1945.
YUNUS NADİ (ABALIOĞLU) : «Arsı U lusal K adınlar Birliği K ongre­
si D o la y is iy le Kadın»; Cumhuriyet, 20 N isan 1945
YUNUS NADİ (ABALIOĞLU) : «Başlı Başına B ir Tarih»; Cumhuri­
yet, 22 Mayıs 1932.
YUNUS NADİ (ABALIOĞLU) : «C.H.P. K urultayı»; Cumhuriyet, 2ü
B irincikanun 1938
YUNUS NADİ (ABALIOĞLU) : «İsmet Paşa ve M. Musolini»; Cum­
huriyet, 3 H aziran 1932.
YUNUS NADİ (ABALIOĞLU) : «'Meclis ve F ırk a Faaliyeti»; Cumhu»
riyet, 3 Teşrinisani 1931.
YUNUS NADİ (ABALIOĞLU) : «Millî Şef E trafında M illetin Birliği»;
Cumhuriyet, 4 Nisan 1939
YUNUS NADİ (ABALIOĞLU) : «Serbest F ırk a Siyaset Sahnesine A v ­
det Edecek m i?/. C um huriyet, 18 Nisan 1931.
YUNUS NADİ (ABALIOĞLU) : «Servet M efhum unda A vrupai Bir
Şekil»: C om hnriyct, 12 K ânunsam 1933
YUNUS NADİ (ABALIOĞLU) : «Türk Ocağı, T ürk Birliği»; Cumhu­
riyet, 28 M art 1931
SAMET AĞAOĞLU : «İktisatta Teşkilâtlanm a», Ülkü, Yeni seri, sayı
32, 16 2. K ânun 1943
SAMET AĞAOĞLU : «Milli İk tisatta İşçi ve İşveren M ünasebetleri»;
Ü lkü, yeni seri sayı 21 1 Ağustos 1942
HALİL AHMET : «K öylüm üzün K alkınm a K abiliyeti Hakkında Araş­
tırm alar»: Cumhuriyet, 31 Ocak 1946
NECATİ AKDER : «İdeal Buhranı ve Üniversite Anarşisi 2 : İki Teh­
like ve B unların M ahiyet Ortaklığı»; Türk Kültürü Dergisi, sayı
94, Ağustos 1970
ALAETTİN CEMİL : (İstanbul M ebusu) «Başvekilimizin K ıym etli
Bir Yazısı»; C um huriyet, 9 Teşrinisani 1933
ALAETTİN CEMİL : (İstanbul M ebusu) «D evletçilikte M üdahaleli İh-
tisat»; CumhHriyet, 27 Mart 1933
KORKMAZ ALEMDAR : «Basında K adro Dergisi ve K adro H areketi
ile İlgili Bazı G örüşler*; Kadro’nun tıpkı basımı, A .İ.T.İA . Yyn,
A nkara 1978 s. 21 - 40
ZEK İ MESUT (ALSAN) : «1 Mayıs Bayram ı»; Ülkü - Halkevleri Mec­
muası C. III, sayı 16, H aziran 1934
ZEKİ MESUT (ALSAN) : «Çok Fırkalı M urakabe»; Hâkimiyeti Mil-

299
üye, 5 Kanunievvel 1930
ZEKİ MESUT (ALSAN) : «Kadınlar Kongresi»; Ayın Politikası’mda,
Ülkü - Halkevleri Dergisi, C. V, Sayı 27, Mayıs 1935
ZEKİ MESUT (ALSAN) : «Millî Birlik»; Hâkimiyeti Milliye, 11 Teş­
rinisani 1930
ZEK İ MESUT (ALSAN) : «Halkın İytim adı», Hâkimiyeti Milliye,
11 K anunievvel 1930
ZEKİ MESUT (ALSAN) : «Tek F ırk a ile M urakabe»; Hakimiyeti Mil­
liye, 4 K anunievvel 1930
TEVFİK RÜŞTÜ ARAS : «Tarihten A lınacak B üyük Dersler»; Tan,
19 N isan 1945
FALİH R IFK I (ATAY) : «Başlıklar» - Politika sütununda; Hakimiye­
ti Milüye, 17 K anunievvel 1930
FALİH R IFK I (ATAY) : «Dünkü İtalya ve B ugünkü İtalya»; Cumhu­
riyet, 23 Mayıs 1932
FALİH R IFK I (ATAY) : «Hapis» • P olitika sütununda; Hâkimiyeti
Milliye, 24 Kanunuevvel 1930
FALİH R IFK I (ATAY) : «İnkılâpçı M etotlar»; Hâkimiyeti Milliye,
19 T eşrinisani 1930
FA LİH R IFK I (ATAY) : «İstanbul’daki N üm ayişler»; Ulus, 6 A ralık
1945-
FA LİH R IFK I (ATAY) : «Kanlar İçinde Boğulan Rejim ler»; Ulus,
22 Ocak 1945
FA LİH R IFK I (ATAY) : «M illetler S ınıflanırken»; Ulus, 28 Ş u b a t
1945
FALİH R IFK I (ATAY) : «Türkiye’de D em okrasinin Tekam ülü»; Ulus,
22 Ağustos 1945
ŞEVKET SÜREYYA (AYDEMİR) : «D arülfünun, İnkılâp Hassasiyeti
ve Cavit Bey İktisatçılığı»; Kadro, C. II, sayı 14, Şubat 1933.
ŞEVKET SÜREYYA (AYDEMİR) : «Beynelm ilel F ikir Hareketleri
A rasında T ürk N asyonalizm i III»; Kadro, C. II, sayı 21, Eylül 1933
ŞEVKET SÜREYYA (AYDEMİR) : «Genç Nesil Meselesi»; Kad­
ro, C I, sayı 4, N isan 1932.
FA ZIL AHMET A Y TA Ç: «Ticarî N am us ve M illî Şef»; Akşam,
10 Tem m uz 1939.
TAHSİN B A N G U O Ğ LU : «Bir Yıldönüm ü»; Ülkü, Yeniseri sayı
48, 16 Eylül 1943.
B. A. (B urhan A saf (Belge) : «A rkada K alan D arülfünun»; Kadro,
C. I, sayı 8, Ağustos 1932.
BURHAN ASAF (BELGE) : «Bizdeki A zlıklar»; Kadro, C. II, sayı 10,
Nisan 1933.

- 300 —
BURHAN ASAF (BELGE) : «Faşizm ve T ü rk M illî K u rtuluş H arek e­
ti»; Kadro, C. I, sayı 8, Ağustos 1932.
BURHAN A SA F (BELGE) : «Rejim ler Nasıl, N için Değişiyor?»; Kad­
ro, C. I. sayı 12 B irincikânun 1933.
BURHAN ASAF (BELGE) : «Ü niversitenin Mânası»; Kadro, C. II,
sayı 20, Ağustos 1933.
BURHAN ASA F : Bkz. B urhan Asaf BELGE.
BURHAN CAHİD : «Halk ne İster?»; Son Posta, 7 Eylül 1945.
A. H. CAMPBELL : «Fascism and Legalty»; Law Quartely Review,
C. LXII, 1946.
BEHÇET K. ÇAĞLAR : «Yeter Bu M ecmua Dam pingi; A rkadaşlar
Birleşelim!»; Ü lkü-H alkevleri Dergisi, C. VII, sayı 40, H aziran
1936.
KAZIM NAMİ (DURU) : «Çocuk D evletindir»; Cumhuriyet, 26 N isan
1932.
KAZIM NAMİ (DURU) : «Türk O caklarının Yarını»; Türk Yurdu
Dergisi, sayı 244, Mayıs 1955.
KAZIM NAMİ (DURU) : «Yeni T ürk Ü niversitelerinin Eşiğinde»,
Cum huriyet, 30 Tem m uz 1933.
SELİM RAGIP EM EÇ: «Demokrasi N eden Lazım dır?»; Son Posta,
24 Eylül 1945.
SELİM RAGIP EM EÇ: «Demokrasi ve M uhit Şartları»; Son Posta,
28 Eylül 1945.
SELİM RA G IP EMEÇ : «Demokrasiyi Gaye ve V asıta Sayanlar», Son
Posta, 2 Eylül 1945.
SELİM RAGIP EM EÇ: «Halk Ne İstiyor?»; Son Posta, 15 E ylül 1945.
SELİM RAGIP EM EÇ : «Yeni D em okrasi E trafından»; Son Posta, 12
Eylül 1945.
FA H Rİ ENGİN : «Almanya Gezisi ve İkinci C ihan H arbi»; Yakın Ta­
rihim iz, C. IV, sayı 49, 31 Ocak 1963.
FAHRÎ ENGİN : «İkinci Dünya H arbi ve Türkiye»; Yakın Tarihimiz,
C. IV, sayı 52, 21 Şubat 1963.
A. N. EREN : «M illetlerin H ayatında «Şef»lerin Önemi»; Ulus, 12 Ma­
yıs 1945.
NİHAT E R İM : «Tek Dereceli Seçim lere G iderken»; Ülkü, yeni seri,
sayı 116, 18 Tem m uz 1946.
SADRİ ETEM (ERTEM) : «Beynelmilel Üç Serseriye K arşı Bir
Ad'am»; Vakit, 22 T eşrinisani 1930.
SADRİ ETEM (ERTEM) : «İnkılâpçı Terbiye»; Vakit, 24 T eşrinisani
1930.
SADRİ ERTEM : «Milli K orunm a K anunu»; Tan, 24 İkincikanun 1940.

— 301 —
AHMET ŞÜKRÜ E SM ER : «A m erikalılar T ü rk iy e’den ne B ekliyor­
lar?»; Ulus, 11 E ylül 1945.
FA LİH R IFK I : Bkz. F alih Rıfkı ATAY.
İBRAHİM ALAEDDİN G Ö V SA : «Halk P artisi, H alkın Partisi»;
Cumhuriyet, 30 M ayıs 1939.
TURAN GÜNEŞ : «C.H.P. H alk tan Nasıl Uzaklaştı?»; Yön, 6 H aziran
1962, sayı 25.
H ALİL N İM ETU LLA H : «İstanbul Ü niversitesi»; Cumhuriyet, 21
Ağustos 1933.
ŞEVKET RAŞİ'T HATİPOĞLU : «Millî İktisadım ızda B ütünlük»; Ülkü
Yeni seri, sayı 18, 16 H aziran 1942.
HİKM ET FER İD U N : «Bir G rp ıd a K apanırken»; Akşam, 12 M ayıs
1935.
ABDÜLHAK ŞİNASİ H İSA R : «Bir M illî H ars M erkezi Olan Ocak»;
T ü rk Yurdu Dergisi, sayı 3 (326), Eylül 1954.
SIRRI HOCAOĞLU : «C.H.P. D evrim cilikten Nasıl Uzaklaştı?*; Yön,
27 A ralık 1961, sayı 2.
SADİ IRM A K : «Türk Ocağına Dair»; Türk Yurdıı Dergisi, sayı 243,
N isan 1955.
SADİ IRMAK : «A vrupa Savaşının B itm esi ve M emleketimiz»; Ülkü,
Yeni seri sayı 88, 16 Mayıs 1945.
İSMET PAŞA (İNÖNÜ) : «M emleketi İm ar Edecek Sermaye»; Ülkü,
Halkevleri Mecmuası, C. II, sayı 11; B irin cik anun 1933.
BAŞVEKİL İSMET (İSMET İNÖNÜ) : «Fırkam ızın D evletçilik Vas­
fı»; Kadro, C. II, sayı 22, Teşrinievvel 1933.
İSM AİL HÜSREV : Bkz. İsm ail H üsrev TÖKİN.
KADRO : (Başlıksız, İlkyazı) Kadro, C. II, sayı 14, Şubat 1933.
FERİDUN KANDEMİR : «Türk Ocakları»; Resimli Tarih Mecmuası,
sayı 70.
(F.) KANDEM İR: «Varlık Vergisi ve Saraçoğlu»; Yakın Tarihimiz,
C. I, sayı 6, 5 Nisan 1962.
YAKUP KADRİ (KARAOSMANOĞLU) : «A nkara - Moskova - Ro­
ma»; Kadro, C. I, 6. yazı; sayı 11, İkinciteşrin 1932, 7. yazı; sayı
12, Birinci K anun 1932, 8. yazı; Kadro, C. II, sayı 13, İkincika-
ııun 1933.
YAKUP KADRİ (KARAOSMANOĞLU) : «C. H. Fırkası»; Hakimiyeti
Milliye, 29 Teşrinisani 1930.
YAKUP KADRİ (KARAOSMANOĞLU) : «Rusya’da N eler Oluyor?»;
Hâkimiyeti Milliye, 7 K anunuevvel 1930.
KÂZIM NAMİ : Bkz. K âzım N am i DURU.
NUSRET KEMAL (KÖYMEN) : «Bizim Planım ız»; Ülkü - Halkevleri

- 302 -
Mecmuası, C. III, sayı 13, M art 1934.
NUSRET KEMAL (KÖYMEN) : «İnkılâp İdeolojisinde Halkçılık», Ü l­
kü - Halkevleri İVfecmuası, C. III, M art 1934.
NUSRET KEMAL (KÖYMEN) : «Halkçılık»; Ülkü - Halkevleri Mec­
muası, C. I, sayı 3, N isan 1933.
NUSRET KEMAL (KÖYMEN) : «İstanbul Ü niversitesi ve B ir T erbi­
ye Esası»; Ü lkü - H alkevleri Mecmuası, C. II, sayı 11, B irineika-
n u n 1933.
NUSRET KEMAL (KÖYMEN) : «Kemalizm ve Politika Bilgisi»; Ül­
k ü - H alkevleri Dergisi, C. VII, sayı 41, Temmuz 1936.
HALİM BAKİ KUNTER : «Millî Ş efim izin’Gençliğe Ö ğütleri»; Ülkü,
yeni seri, sayı 16, 1 H aziran 1942.
M. (M ustafa) N E R M İ: «Gazi T ürkiyesinde İnkılâp ve Ü niversite»;
C um huriyet, 1 Tem m uz 1933.
M. (M ustafa) NERMİ : «Hitler ve Yeni Alm anya»; C um huriyet, 8
Mayıs 1932.
MAHMUT : (S iirt M ebusu) (İş Bankası İd are Meclisi Azası), Bkz.
M ahm ut SOYDAN.
MEHMET ASIM : Bkz. M ehm et Asım US.
MEHMET S A F F E T : «K ültür İnkılâbım ız»; Ülkü - Halkevleri Mecmu­
ası, C. I, sayı 5, H aziran 1933.
MEHMET S A F F E T : «Ü niversite İnkılâbı»; Ülkü - Halkevleri Mec­
muası, C. II, sayı 7, Ağustos 1933.
FERİDUN OSMAN M EN TEŞO Ğ LU : «Gerçek Dem okrasi Yolunda»;
Son Posta, 22 Ocak 1945.
l'.ADİK NADİ : Bkz. N adir Nadi ABALIOĞLU.
NUSRET KEMAL : Bkz. N usret K em al KÖYMEN.
BASKIN ORAN : «T ürkiye’nin K uzeydeki B üyük Komşu S orunu Ne­
dir? (T ürk Savyet İlişkileri 1939-1970)»; A. Ü. S. B. F. D., C. XXV,
Mart. 1970, sayı 1.
IIIFZIRRAHM AN RAŞİT Ö Y M EN : «Propaganda ve H afıza K an u n ­
ları», Ülkü, Yeni seri, sayı 115, 1 Tem m uz 1946.
RECEP (PEKER) : «Disiplinli H ürriyet»; Ülkü, Halkevleri Mecmua­
sı, C. I, sayı 3, N isan 1933.
RECEP PEKER : «Volk = und Staat = Werdung»; Evropâische Revııe
G azetesinde çıkan bu m akalesinin T ürkçesi «Uluslaşma-Devletleş-
me» adı ile Ülkü - Halkevleri Dergisi, C. VII, sayı 41, Tem m uz
1936 sayısının başında ek olarak yayınlanm ıştır.
PEYAMİ SAFA : «Cemiyet, P arti, İdeal»; C um huriyet, 13 M ayıs 1939.
DANKWART A. R U ST O W : «A tatürk as a Founder of State»; Prof.

— 303 —
Dr. Yavuz A badan’a A rm ağan. A.Ü.S.B.F. Yyn., A nkara 1969.
NECMETTİN SADAK : «Beklenen N etice Tam ve Gerçek Bir Tenkit,
K ontrol İm kânının Doğmasıdır»; Akşam , 10 Eylül 1945.
ORAL SANDER : Bkz. A. H alûk ÜLMAN - O ral SANDER.
SABİHA ZEKERİYA (SERTEL) : «K adınlık ve Sulh»; 26 N isan 1935.
Cum huriyet.
SALİM S IR R I: Bkz. Selim S ırrı TARCAN
ÖMÜR SEZGİN : «Kadro H areketi»; K ad ro ’n u n T ıpkı Basımı, S. 11-20,
A.İ.T.İ.A. Yyn., A nkara 3978, 1. Cildin başında.
REŞAT ŞEMSETTİN SİRER : «U nutulm az B ir Yolculuk»; Ülkü, Yeni
seri, sayı 17, 1 H aziran 1942.
REŞAT ŞEMSETTİN S İR E R : «Ü lkülerim izin Kaynağı»; Ü lkü, Yeni
seri, sayı 3, 1 B irinci Teşrin 1941.
MAHMUT (SOYDAN) : (S iirt M ebusu), «Başka M em leketlerde»; H a­
kim iyeti M illiye, 19 K anunuevvel 1930.
ŞEVKET SÜREYYA: Bkz. Şevket Süreyya AYDEMİR.
HAMDULLAH SU PH İ TANRIÖVER : «Müessescmizin Mazisine B ir
Bakış»; T ürk Y urdu Dergisi, sayı 238, K asını 1954.
CAHİT TAN YOL : «Millî Şefin Beyannam esi ve Us’iûp Üzerine»; Ü l­
kü Yeni seri, sayı 76, 16 İk inciteşrin 1944.
SELİM ’ SIRRI (TARCAN) : «İtalya'da H alk ve Gençlik Teşkilatı»;
Ü lkü - H alkevleri M ecmuası, C. I, sayı 3, N isan 1933.
AHMET KUTSİ TECER : «D ünden Bugüne»; Ü lkü Yeni Seri, Sayı 3,
1 İk inciteşrin 1941.
AHMET KUTSİ T E C E R : «H alkevleri Yıldönüm ünde»; Ülkü, Y eni
seri, sayı 11, 1 M art 1942.
ESAT TEKELİ : «Devletçiliğimiz ve H ususî Teşebbüs»; Ulus, 28 Ocak
1945.
ESAT T E K E L İ: «Son Seçim den Ö ğrendiklerim iz»; Ü lkü, Yeni seri,
sayı 118, 16 Ağustos 1946.
TURHAN TOKGÖZ : «Gerçekçi Sosyalizm»; Yön, 19 Eylül 1962.
TURHAN TOKGÖZ : «M ustafa K em al ve H alk P artisi Devri»; Yön,
6 H aziran 1962, sayı 25.
İSM AİL HÜSREV T Ö K İN : « P artilerin S tra te jik D urum u»; Ülkü, Ye­
ni seri, sayı 116. 18 Tem m uz 1946.
VEDAT NEDİM (TÖR) : «Devletçilik K arşısında Züm re M enfaati ve
M ünevver M ukavem eti»; Kadro, C. II, sayı 21, Eylül 1933.
VEDAT NEDİM (TÖR) : «Devletin Y apıcılık ve İdarecilik K udretine
İn an m ak G erekir»; Kadro, C. II, sayı 15, M art 1933.
VEDAT NEDİM (TÖR) : «Geniş B ir T a sa rru f Seferberliğine M u h ta­
cız»; Hâkimiyeti M illiye, 27 T eşrinievvel 1930.

— 304 —
VEDAT NEDÎM (TÖR) : «M üstem leke İktisad iy atından M illet İk tisa­
diyatına»; Kadro, C. I, sayı, 2 Ş ub at 1932.
VEDAT NEDİM (TÖR) : «İktisat İşlerinde Devlete Veto H akkı ve İk ­
tisat Vekaleti»; Kadro, C. I, sayı 10, B irinciteşrin 1932.
VEDAT NEDİM (TÖR) : «Sınıflaşm ak ve İk tisat Siyaseti»; Kadro,
C. I, sayı 11, İk in citeşrin 1932.
VEDAT NEDİM ’ (TÖR) : «Türk D evletçiliği İhtibas D evletçiliği De­
ğildir»; K adro, C. II, sayı 17, Mayıs 1933.
M. SEK İP TU N Ç: «İdeolojiler»; C um huriyet, 4 Nisan 1939.
TÜRK YURDU : «Ocağımız»; Türk Y urdu Dergisi, sayı 244, Mayıs
1955.
MEHMET ASIM (US) : «Fesih mi İlh ak mı?»; V akit, 13 Nisan 1931.
MEHMET ASIM (US) : «H iyanet mi, T enkit mi?»; Valfit, 14 Tem m uz
1931.
MEHMET ASIM (US) : «Sükunu M uhafaza Lazım»; V akit, 17 Tem ­
m uz 1931.
EKREM UŞAKLIGİL : «Demokrasi Ne D em ektir?»; Son Posta, 29 E y­
lü l 1945.
EKREM UŞAKLIGİL : «Görmek İstediğim iz Demokrasi»; Son Posta,
1 Eylül 1945.
EKREM UŞAKLIGİL: «Halk Konuşuyor»; Son Posta, 20 Eylül 1945.
EKREM UŞAKLIGİL : «H akikatlere Y akından B akm ak Zorundayız»;
Son Posta, 11 E ylül 1945.
EKREM UŞAKLIGİL : «M uhalefet Değil, M em nunsuzluk»; Son Pos­
ta, 19 E ylül 1945.
EKREM UŞAKLIGİL: «Partiler D oğm am asınm Başlıca Üç Sebebi»;
Son Posta, 14 Eylül 1945.
ÜLKÜ (DERGİSİ) :«C um hurreisim iz İnönü»; Ülkü, Yeni seri, sayı
36, 16 M art 1943.
ÜLKÜ (DERGİSİ) : «Ondokuzuncu Yıla Başlarken»; Ülkü, Yeni seri,
sayı 3, 1 İkinciteşrin 1941.
A. HALÛK ÜLMAN : «Alman N asyonal Sosyalist Partisi»; A.Ü.S.B.
F.D. C. X II, A ralık 1957, sayı 4.
A. HALÛK ÜLMAN : «La N au tralite T urque et Les Etat-U nis Pen-
dent La 2me G uerre M ondiale»; Prof. Dr. Yavuz Abadan’a Arma­
ğan, A.Ü.S.B.F. Yyn., A nkara 1969.
A. HALÛK ÜLMAN - ORAL SA N D ER: «Türk Dış P olitikasına Yön
Veren E tk en ler (1923-1968)»; A.Ü.S.B.F.D. C. XXVII, M art 1972,
sayı 1.
VÂ-NÛ : «Ortaya Ç ıkan Fenalıklar»; Akşam, 27 K ânunsani 1939.

— 305 — F. : 20
VEDAT N ED İM : Bkz., V edat N edim TÖR.
HÜSEYİN CAHİT Y A LÇ IN : «Türk - A m erikan Dostluğu»; Tanin,
7 Ocak 1945.
HÜSEYİN CAHİT YALÇIN : «Kalkın Ey Ehli Vatan»; Tanin, 3 A ra­
lık 1945.
ÇETİN YETKİN : «Dil K onusunda Siyasal Bir Yaklaşım»; Sanat Olayı,
M art 1982, sayı 15.
ZEK İ MESUT : Bkz. Zeki M esut ALSAN.

III — SÖYLEV, DEMEÇ, RÖPORTAJ V .B .:

A. FAHRİ (Selâm et M ahfilinden) ; 1935 İs'ad M erasim inde Söylenen


N utuk lar; Büyük Şark Dergisi, sayı 18, Sonkânun, Şubat - M art
1935.
KEMAL ATATÜRK : Demeç, 29 T eşrinisani 1930, Trabzon; H âki­
m iyeti Milliye, 30 T eşrinisani 1930.
KEMAL ATATÜRK : 4 M art 1931 G ünlü ve Seçim lerin Y enilenm e­
sine İlişkin O larak C.H.P. G rup Reisliğine V erilen Ö neri; Vakit,
5 M art 1931.
KEMAL ATATÜRK : Ruşen E şre fe Demeç; Vakit, 25 M art 1931.
KEMAL ATATÜRK : Yeni Seçim ler N edeniyle 20 Nisan 1931 Günlü
B ildiri; Vakit, 21 N isan 1931.
FAHRETTİN K E R İM : Bkz., F a h re ttin K erim GÖKAY.
FAHRETTİN KERİM (GÖKAY) : 25. Yıl Gecesi F ah rettin K erim
B ey’in Ziyafette İra t E ttik leri H itabe; B üyük Şark Dergisi, sayı
17, Son Teşrin - İlk K ânun 1934.
GAZİ MUSTAFA KEMAL : Bkz., Kemal ATATÜRK.
ŞEMSETTİN GÜNALTAY : 1938 Tüzük Değişikliği sırasında K u ru l­
tay ’daki Konuşm a; C um huriyet, 27 B irineikânun 1938.
İSM ET İNÖNÜ : Sivas Söylevi, 30 Ağustos 1930; Cum huriyet, 31
Ağustos 1930.
İSMET İNÖNÜ : H alkevlerinin Birinci Açılış Y ıldönüm ü N edeniyle
Söylev; C.H.P. İstanbul İl G ençlik Kolvı : Halkevleri, İstanbul,
1963, s. 15-21.
İSMET İNÖNÜ : 26 Mayıs 1935’de C.H.P. K u ru ltay ın ı K apatış Söyle­
vi; Ü lkü, C. V, sayı 28, H aziran 1935.
İSMET İNÖNÜ : İstanbul Ü niversitesi Ö ğrencilerine Söylev - 6 M art
1939; Ülkü, C. X III, sayı 74, N isan 1939.
İSMET İNÖNÜ : T.B.M.M.ni 1 Kasım 1939’da Açış Söylevi; Ülkü,
C. XIV, sayı 81, İk in citeşrin 1939.

— 306 —
İSMET İN Ö N Ü : T.B.M.M.ni 1 Kasım 1942’de Açış Söylevi; T.B.M.
M., Z. C., C. XXVIII, s. 4.
İSMET İNÖNÜ : 19 Mayıs Gençlik ve Spor B ayram ı Söylevi - 1945;
Devlet Yıllığı * 1945, B aşbakanlık Basın ve Yayın Umum Müdür­
lüğü yyn. 1946, s. 20-21.
İSMET İNÖNÜ ; T.B.M.M.nin 7. Dönem 3. Toplantısını açış Söyle­
vi . 1 Kasım 1945; Devlet Yıllığı - 1945, s. 22-27.
KADRO : S iirt M ebusu M ahm ut B eyefendiye Açık M ektup; Kadro,
C. II, sayı 23, İk inciteşrin 1933.
ŞÜKRÜ KAYA : H alkevleri 5, Açılış Y ıldönüm ü Söylevi; Ülkü,
C. IX, sayı 49, M art 1937.
ŞÜKRÜ KAYA : T ürk İnkılâbı (28 E kim 1937 günlü Radyo K onuş­
m ası); Ü lkü, C. X, sayı 57, İk inciteşrin 1937.
KÂZIM PAŞA : Bkz., Kâzım ÖZALP.
MEHMET ALİ H A Ş M E T : Bü Üs / ; 1: Muavini 25'inci Yıl B ayra­
m ında İra t Ettiği H itabe; Büyük Şark, sayı 17, Sonteşrin - İlk k â-
n un 1934.
M. KEMAL ÖKE (an latan ; : L lu Ata'mızm Son G ünleri; Yazan :
A hm et Okan, Yedigüıı, sayı 303, 27 B irincikânun 1938.
KÂZIM ÖZALP : Demeç, 3. Dönem T.B.M.M.nin Seçim lerin Öne
A lınm asına K arar Vermesi N edeniyle; Vakit, 27 M art 1931.
FA İK OZTRAK : Basın Birliği K ongresindeki Söylev, 10 Temmuz
1939; Akşam, 11 Tem muz 1939.
RECEP (PEKER) : D arü lfü n u n ’da Söylev, 16 Ekim 1931; Cumhuri­
yet, 19 Teşrinievvel 1931.
RECEP (PEKER) : T.B.M.M.nde 23 K asım 1932’deki K onuşm a;
Cumhuriyet, 24 T eşrinisani 1932.
RECEP PEKER : 1935 C.H.P. K u ru ltay ın d a P arti Program ve Tüzü­
ğündeki D eğişikliklerle İlgili Söylev; Ülkü, C. V, sayı 28, H azi­
ra n 1935.
RECEP PEKER : Yeni H alkevlerini Açış Söylevi; Ülkü, C. VII, sa­
yı 37, M art 1936.
RECEP PEKER : C.H.P.ne Yeni G irenlere Söylev, 22 N isan 1936;
Ülkü, C. VII, sayı 39, Mayıs 1936.
RECEP PEKER : T.B.M.M.nde İş K anunu Ü zerine K onuşm a, 8 H a­
ziran 1936; Ülkü, C. VII, sayı 41, Tem m uz 1936.
ŞÜKRÜ SARAÇOĞLU : T.B.M.M.nde V arlık Vergisi K anunu Tasa­
rısı Ü zerine K onuşm a, 11 K asım 1942; T.B.M.M., Z.C. C. X X VIII.
ŞÜKRÜ SARAÇOĞLU : T.B.M.M.nde A lm anya’ya Savaş İlânı Ne­
deniyle K onuşm a, 23 Şubat 1945; Ayın Tarihi, Ş ubat 1945, sa­
yı 135.

— 307 —
R EFİK SAYDAM : Radyo K onuşm ası, 28 M ayıs 1930; Cumhuriyet
29 Mayıs 1939.
R E F İK SAYDAM : C.H.P. 5. K u ru ltay ın ı Açış Söylevi, 28 Mayıs
1939; Ülkü, C.X III, sayı 76, H aziran 1939.
R E FİK SAYDAM : Radyo konuşm ası, 29 Ş ubat 1940; Cumhuriyet,
1 M art 1940.
HAMDULLAH SU PH İ (TANRIÖVER) : T ürk Ocağının Tarihçesi ve
İftirala ra K arşı Cevabımız; Türk Yurdu, sayı 36-230, B irincika-
nu n 1930.
NAZMİ TOPÇUOĞLU : Demeç; Tan, 13 N isan 1940.

IV — GAZETELER :

Ele alm an dönem içinde yayınlanm ış olan:


Akşam, C um huriyet, H âkim iyeti Milliye, Tan, Tanin, Son Posta, Ulus,
Vakit.

V — DERGİLER:

Ele alınan dönem içinde yayınlanm ış olan :


B üyük Şark, Kadro, T ürk Y urdu, Ülkü.

VI — ÖTEKİ SÜRELİ Y A Y IN LA R :

A yın Tarihi, D üstur (3. T ertip ), Resm î Gazete, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Zabıt Ceridesi (T u tan ak D ergisi).
D İ Z İ N

Yavuz ABADAN, 130


ABDULLAH ABİDİN, 67
ABDÜLKADÎR KEM ALİ, 43, 49
Adana, 43, 66
A dana Konferansı, 232
H alide Edip - ADIVAR, 177
affairism e, 124
A hm et AĞAOĞLU, 47, 66, 122
Sam et AĞAOĞLU, 60, 103
Ahali C um huriyet Fırkası, 43, 44, 49
AHM ET SÜREYYA, 69
Akşam (gazete), 55
Alm anya, 20, 42, 58, 71, 76, 83, 117, 118, 125, 128, 157, 167,
168, 210, 212, 213, 226, 227, 229, 231, 232, 233,
235, 244, 247, 255
Zeki M esut ALSAN, 31, 33
altı ok, 31, 87, 94, 105
A m erika B irleşik D evletleri, 212, 226, 228, 233, 238, 239, 240,
241, 244, 252
A nadolu Ajansı, 80, 81, 234
Anadolu ve Rum eli Müdafaa-i H ukuk G rubu, 91
anarşi, 35
anayasa, 28, 131, 140, 250, 251, 255

— 309 —
A nkara Radyosu, 187, 230, 245, 246
anti - dem okratik, 35, 168, 169, 173
K em alettin APAK, 78, 81, 83
Tevfik R üştü ARAS, 58, 177
A R İF ORUÇ, 67, 68
F ahir ARMAOĞLU, 231
Aşkale, 208, 210, 213
K em al ATATÜRK- 18, 29, 30, 31, 40, 41, 50, 52, 53, 55, 56, 60, 61,
64, 79, 80, 81, 83, 84, 93, 94, 96, 98, 121, 123,
129, 141 - 143, 147, 148, 157, 158, 159,
172, 176, 177, 182, 245, 256, 257
Falih Rıfkı ATAY, 34, 35, 37, 41, 124, 152, 153, 244
A tlantik Beyannâm esi, 226
Şevket Süreyya AYDEMİR, 75, 113, 117, 118, 121, 201, 202
Fazıl A hm et AYKAÇ. 69
azgelişmişlik., 141 - 146. 256, 257
azınlıklar, 214, 258

B.B.C., 236
balo, 149 -150
basın, 35, 36, 43, 44, 67-71, 216 -221, 243
Basın Birliği Kongresi, 216
batılılaşm a, 137 - 140, 147
Ali F u at BAŞGİL, 253
Celâl BAYAR, 111, 123, 126, 159, 175, 177, 207
BEDRİ (gazeteci), 67
BEHZA T ARİF, 67
V alentin BEROJKOV. 227
Beyaz Saray, 226
B urhan Asaf BELGE, 75, 76, 113, 116. 118. 245
A. BÎNKAYA, 196
Birinci Basın K urultayı, 71
Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı, .108
Birleşm iş M illetler. 236, 250

— 310
Birleşm iş M illetler Beyannâmesi, Anayasası, 226, 227, 251, 252
Boğazlar, 233, 237, 238
K orkut BORAT AV, 19, 105, 126
M ahm ut Esat BOZKURT, 138 -140
burjuvazi, 21, 138, 193, 257, 258
bürokrasi, 193, 257
Haşan F erit CANSEVER, 56
Thomas CARLYLE, 166
Ali Fuad CEBESOY, 207
CEMAL HÜSNÜ, 153
Ceza M uhakem eleri Usulü K anunu, 138
CHURCHİLL, 226. 227, 228, 238, 239, 253
C um huriyet (gazete), 38, 39, 50, 54, 79, 83, 84, 110, 122, 150, 154,
160, 190

çağdaşlaşma, 137 - 140, 147


çalışma kampı, 208, 210
çocuk, 39, 40, 85, 200
çoğulculuk, 22, 42, 256, 257

Daily H erald (gazete), 240


A.N. DEMİRAĞ, 198
D arülfünun, 47, 72 - 77, 101
dem okrasi, 21, 114-, 118, 125, 172, 181, 227, 228, 236, 237,
242, 243, 244, 247, 248, 249, 252, 254
D em okrat P arti, 21, 23, 250, 257, 258
dem okratikleşm e, dem okratikleştirm e, 225, 226, 228, 236, 241, 245,
253
devletçilik, 1 7 .1 9 ,2 2 ,4 0 ,7 1 ,7 3 ,7 5 ,9 3 ,9 4 ,9 5 , 105- 111, 115,
117, 119, 121, 122, 123, 125, 127, 131, 147, 177, 256
devrim ler, 19, 30, 32, 33, 41, 61, 72, 85, 89, 118, 135 - 146, 248,
256, 257
diktatör, diktatörlük, 34, 173, 227, 235, 246
Dil Devrim i, 74, 136, 177
— 311
din, 137, 140
disiplin, 41, 114, 115, 118
dönm eler, 210, 213
L ütfi DÖRDÜNCÜ, 67
Duçe, 39, 59, 117, 166, 168, 235
Kâzım Nam i DURU, 73

EDEN, 232, 234


Edirne, 43
ekmek, 151, 183, 189 - 201
ekonomik bunal/m, 305, 106, 257
el koyma, 186, 188, 193
Selim Ragıp EMEÇ, 67
em peryalizm , 115, 135, 142, 149
Fahri ERGİN, 233
Erzurum , 208, 213
A hm et Ş ükrü ESMER, 245

faşizm, 34, 35, 39, 40, 41, 42, 58, 59, 60, 63, 83, 116, 117, 125, 168,
173, 228, 242, 245
feodalizm, 129, 135, 138, 146
fert, 129
FRANCO (general), 253
F ransa, 158, 231, 244
F ührer, 167, 168, 235
gayrim üslim , 210
gençlik, 40, 54, 56, 60, 117
genel sekreter (parti). 89, 100, 101, 131, 152, 158, 178
M ahm ut GOLOĞLU, 176
F a h re ttin K erim GÖKAY, 82
G örüşler (dergi), 219
Joseph GREW , 245
grev, 104, 151
G ün (dergi), 219
312 —
Şem settin GÜNALTAY, 171
Turan GÜNEŞ, 150

H âkim iyeti Milliye (gazete), 31, 55, 141


H A LİL NİM ETULLAH, 74
halkçılık, 73 93, 95, 96-104, 106, 109, 121, 123, 124, 126, 127,
147, 171, 256
H alkevleri, 60, 87 - 90; 153
Halkodası, 87 - 90
H arb ve İşçi Sınıfı (dergi), 232
harb zengini, 154, 182, 193, 257
HA ŞİM NİHAT, 48
A bdülhak Şinasi HİSAR, 62
HİTLER, 58, 125, 213, 247
Hizm et (gazete), 67
HOFMAN, 153
HÖHN, 167
HUBER, 167
hukuk, 137, 138, 207, 215
H ukuk Usulü M uhakem eleri K anunu, 138

R ıfat İLGAZ, 218 - 219


Sadi IRMAK, 243
ırkçılık, 61, 62, 63, 213, 215, 227, 235, 255
Isiahat Ferm anı, 255

İçişleri Bakanı, 70, 79, 131, 152, 178


Uluğ İĞDEMİR, 57
İhtikâr, 182
İkinci D ünya Savaşı, 17, 18, 20, 21, 42, 141, 154, 157, 182, 193, 205
212, 225, 227, 228, 233, 235, 241, 242,
252, 255, 257
İktisadi H arb Dairesi (A m erikan), 236
İk tisat Vekâleti, 120, 126

— 313 —
Süreyya İLMEN, 47
Refik Şevket İNCE, 153, 163, 207
İngiltere, 226, 231, 235, 236, 238, 241
İsm et İNÖNÜ, 27, 39, 61, 88, 94, 107, 122, 130, 131, 157- 174, 175,
177, 179, 182, 202, 205, 206, 214, 232, 242,
246, 247, 248, 253, 257
İnsan, 129, 130
İskenderiye H attı, 110-111
İspanya, 253
İstanbul, 44, 47, 66, 110, 210
İş Bankası, 34, 95, 122, 123 - 124, 126
İşçi, 33, 102, 110, 188, 200
İşçi P artisi (İngiliz), 228, 240
İtalya, 20, 34, 38. 39, 40, 58, 71, 76. 83, 117, 118, 125, 167, 168, 210
İzcilik, 40
İzm ir, 66, 67, 76, 94, 110, 149
İzm ir İktisat Kongresi, 94, 100, 138
İzvestia (gazete), 238

Japonya, 58, 226


kadın, 84 - 86, 140
K adro (dergi), 75, 95, 107, 112- 127, 146
K ahire Buluşması, 232
kalkınm a, 105
M azhar M üfit KANSU, 185
Kapitalizm , 83, 105, 109, 115, 118
Rasih KA PLA N , 207
kaplıca (ürün), 196-197
kâr garantisi, 193
K âzım KARABEKİR, 207
karaborsa, 190, 191, 205
E nver Ziya KARAL, 60
Y akup K adri KARAOSM ANOĞLU, 37, 113, 117, 119, 121, 123,
147, 148
314 —
K em al KA RPA T, 253
Ş ükrü KAYA, 70, 79, 80, 81, 152, 177
K E LLY (am iral), 233
K IL IÇ ALÎ, 177
kom ünizm, 34, 41, 42, 83, 121, 122, 245
Em re KC-NGAR, 135
Refik KORALTAN, 207
F uad KÖPRÜLÜ, 207
krom, 233
kurultay, 28, 52, 87, 92, 94, 128, 13ü, 131, 159- 160, 172, 178, 179

L a Turquie (gazete), 219


Harold LA SKI, 228
LA TİFE BEKİR, 84 - 86
layiklik, 93, 95, 138
liberalizm , 64, 75, 76, 94, 102, 103, 10,?» 119, 125, 129, 130, 158, 242,
252
lider 159, 173
Life (dergi), 236
lokavt, 104

m andacılık, 177, 182


M arksizm, .122, 125, 126
masonluk, 78 - 84
M atbuat K anunu, 69
m azlum m illetler, 141 -142
A dnan M ENDERES, 61, 207, 250, 25İ
M enem en Olayı, 19, 30, 40, 46, 53
N um an MENEMENCİOĞLU, 232, 234
m em ur, 68, 185, 191
Millî K orunm a K anunu, 186 -1.89
M illî Şef. 17, 157 - 174, 175, 178, 181, 182, 185, 203, 205, 206,
214, 216, 217, 235, 246, 257
Millî Şefin Beyannâmesi, 165

- 315 - -
M illiyet (gazete), 122-123
Reşit M ÎMAROĞLU, 81
M OLOTOF, 240
M ontreux Sözleşmesi, 238, 239
Moskova, 119, 252
M USSOLİNÎ, 39, 59, 125, 166
M U ZA FFER ŞERİF, 163
M üstakil Grub, 178 -181, 207
M üttefik Devletler, 157, 212, 227, 229, 232, 233, 234,
242, 244, 248
N A D İR NADİ, 176, 214, 217, 252
nasyonal sosyalizm, 41, 60, 167, 173, 228, 242, 244

F ethi OKYAR, 47, 48, 50, 51, 55, 66, 94


Osm anlı Devleti, 100, 136, 138, 148
Osmanlılık, 93, 135, 136, 137, 138, 177

Ödünç Verme ve K iralam a K anunu (A m erikan), 231


M. Kem al ÖKE, 79, 81
Faik ÖKTE, 198, 204, 210, 213, 234, 235
Süreyya ÖRGEEVREN, 207
örgüt (parti), 41, 57, 81, 102
K âzım ÖZALP, 65, 81
Istam at ÖZDAMAR, 207
özerklik (üniversite), 73
özgürlük, 76, 139, 142, 162, 216, 228, 236, 242, 243, 248, 256
F aik ÖZTRAK, 216

PA LM İER İ, 166
parlam entarizm , 37, 115, 158
M uhittin Baha PA RS, 207
P a rti ve D evlet Birliği K anunu (A lm an), 167
Recep PEK ER, 89, 101, 102, 103, 106, 121, 128, 129, 158
PEY A M İ SAFA. 122, 130
__ 316 _
plan, 106, 114, 115, 125
Potsdam Konferansı, 227, 239, 253

REFET PAŞA, 50
R euters Ajansı, 249
R E ŞİT GA LİP, 52, 76
Roma, 35
ROOSEVELT, 226, 228, 238

SADRİ ETHEM, 38, 158, 186


Sam sun, 45, 46, 66
San Francisko Konferansı, 226, 249, 252
O ral SANDER, 254
Ş ükrü SARAÇOĞLU, 190, 201, 202, 206, 230, 242, 247
Refik SAYDAM, 130, 159, 163, 175, 178, 187, 191, 199, 201, 202
Em in SAZAK, 195
seçim, 23, 38, 43, 45, 46, 47,48, 57, 64 - 66, 98, 106, 169, 258
Serbest C um huriyet Fırkası, 17, 18, 19, 21, 29, 33, 34, 37, 38, 40,
43, 44, 45, 46, 48, 49, 50, 51, 53, 55,
56, 64, 66, 67, 71, 76, 94, 255, 256
Sabiha SERTEL, 86, 220, 253
Zekeriya SERTEL, 220
Seyrisefain, 110 - 111, 151
sınıf (toplumsal) 20, 41, 99, 100,114, 115, 116, 117, 124, 129, 131,
132, 171, 172, 198, 257
sınıf kavgası, 32, 114
Reşat Şem settin SİRER, 103, 164 - 165
Sivas, 94
Son Posta (gazete), 67
Sovyet Sosyalist C um huriyetleri Birliği, 20, 34, 38, 41, 42, 58, 76,
83, 105, 117, 125, 226,
231, 232, 233, 237, 238,
240, 241, 253, 255
Sovyet tehdidi, 234, 238, 241, 248, 252, 253

317 —
H aşan Rıza SOYAK, 18, 57
M ahm ut SOYDAN, 34, 122 -123, 124
İlham i SOYSAL, 80
Sunday Times (gazete), 240
SÜLEYM AN TEVFİK, 68
STALİN, 226, 227, 238
stokçuluk, 185, 188

H am di ŞARLAN, 196

tacir, 185, 206, 258


T ahran K onferansı, 227
T an (gazete), 219, 237
N evzat TANDOĞAN, 81
H am dullah Suphi TANRIÖVER, 55, 58, 59, 60, 61
C ahit TANYOL, 165
Tanzim at, 137, 138, 255
tarafsızlık, 232
Selim S ırrı TARCAN, 40
Ali Rana TARHAN, 181, 207
T arih Devrim i, 74, 75, 136
Tezer TAŞKIRAN, 197
A hm et K utsi TECER, 161
İsm ail Hakkı TEKÇE, 57
teknoloji, 114, 116, 137
T erakkiperver C um huriyet Fırkası, 21, 43, 44, 50
Asım TINA ZTEPE. 220
Times (gazete), 235
T aner TİMUR, 126, 192, 193
M etin TOKER, 163
A hm et İhsan TOKGÖZ, 69
totaliter, totaliterlik, 21, 35, 40, 83, 173, 235, 243, 255
Nazm i TOPÇUOĞLU, 187
T oprak M ahsûlleri Vergisi, 194-198

— 318 —
İsm ail H üsrev TÖKİN, 113
Vedat Nedim TÖR, 71, 75, 115, 116, 119
TRUMAN, 227, 239
T rum an Doktrini, 236
T arık Zafer TUNAYA, 21
Turancılık, 57, 61
F ikri TUZER, 178, 179
T ürk - A lm an Dostluk ve Saldırm azlık Antlaşm ası, 229, 247
T ürk K adınlar Birliği, 84 - 86
T ü rk Ocakları, 30, 52-63, 76, 78, 81, 87, 88, 113
T ürk Y urdu (dergi), 62
T ürk Ceza K anunu, 138, 217
T ürk K anunu M edenîsi, 138
T ürk - Sovyet Tarafsızlık ve Saldırm azlık Antlaşm ası, 237, 238
Türkçülük, 63
Berç TÜRKER, 207
Türkiye B üyük M illet Meclisi, 57, 61, 64, 65, 68, 69, 81, 89, 101
102, 130, 163, 175, 179, 180, 181
185, 186, 190, 191, 194, 195, 199
201, 202, 203, 205, 206, 207, 214
216, 229, 247, 248, 250
Türkiye C um huriyeti Amele ve Çiftçi Partisi, 43
Cavit O rhan TÜTENGÎL, 143
Tüzük (C.H.P.), 92, 94, 128. 159- 161, 168, 169, 170, 171
ulusal birlik, 33, 54, 89, 129, 130, 160. 257
Ulusal K urtuluş Savaşı, 92. 99, 114, 115, 116, 135, 147, 256
ulusçuluk, 62, 93, 95, 115, 135, 136. 137
U luslararası K adın Birliği, 84
Hilmi URAN, 180, 213
H akkı Tarık US, 52
M ehm et Asım US, 53, 68, 153, 163, 248
Ekrem UŞAKLIGİL, 67
Üç Taraflı Yardım Antlaşması, 231
Üçîii Bildiri, 227

— 319 —
I
I Üçlü P akt, 226
1 Ülkü (dergi), 161, 164, 165, 243
c H alûk ÜLMAN, 254
£ Ruşen E şref ÜNAYDIN, 30, 53
S S uat H ayri ÜRGÜPLÜ, 211
S' M uhittin ÜSTÜNDAĞ, 84

H "VVEISBAND, 235

tz V akit (gazete), 38, 50, 53, 55, 68, 158


T vali, 45, 68, 168, 178
T, V atan (gazete), 236
N Mişon VENTURA, 153
H V arlık Vergisi, 21, 181, 203-215, 234-235, 255, 257
C; vergi, 109, 193- 199
T; vesika, 200
ta VON PA PEN , 230
Se
Al yahudi, 118, 210, 213, 235
Ta î. YALÇIN, 197
Te H üseyin C ahit YALÇIN, 122, 220, 244
Al A hm et Em in YALMAN, 212, 236
İsr Y alla K onferansı, 226
tel yardım , 231, 232, 236
Te Y arın (gazele), 6 7 -C8
As Şevki YAZMAN, 113
Tiı Y eni Asır (gazete), 67
Ta: Yeni D ünya (dergi), 219
Me Yugoslavya, 34
Ah Ali H aydar YULUĞ, 46
tot. Y U N U S NADİ, 38, 39, 50, 54, 56, 111, 207
Na:
T gj ZEYNEL BESÎM, 67
ZIY A GÖKALP, 126, 163

— 320 -
Kitaptaki tashih hatalarından dolayı çok özür dileriz.
Yanlış anlaşılmalara yol açacak düzeltmeleri aşağıda ve­
riyoruz.

Sf. Prg. Sat. Yanlış Doğru

9 3 6 belirlemi belirlenimi
10 — 15 yapısallık yapısalcılık
15 1 11 (mutlu mutlu
16 1 3 çapnşımdı çağrışımdı
26 2 1 gizli gizil
27 1 2 tafrifatlara tahrifatlara
34 2 4 ideolojide ideoloji de
39 — 12 oarah olarak
42 2 2 sonuna sorununa
49 1 17 «tüm tüm
50 2 2 Lessing Ielefende Lessingelegende
51 — 7 rağmen rağmen»
51 — 20 görünüyoru görünüyordu
52 1 8 etnik etik
54 — 26 iinci, binincin bilinci bilincin
55 — 6 ludur ludur»
64 2 19 karşılaştınl- kanştınl-
70 — 6 olduğu, olduğu
70 1 18 pratikle pratikte
71 -- * 1 Napoleon yani Napoleon
Bonapartie Bonaparte ile,
72 3 18 dünya. dünya,
74 — 5 praxinin praxisinin
74 — 11 prakisi praxisi
74 1 11 kavram, kavramı
75 — 16 yeni— yeni
75 ■ — 16 nosayonun nosyonunu
78 1 30 «Tarhi ve r a f •Tarih ve sun:
Bflfnci»de Bilinci »nde
77 1 2 somlaşması» somutlaşması»
77 2 4 azadı uzadı
79 1 12 görünlümünü görünümünü»
80 2 1 «Sin «Son
84 — 15 çıkarlar çıkarlara
95 — 8 totemizmiz totemizmin
Sf. Pr g. Sat. Yanlış Doğru

95 — 30 arasında» arasında
104 2 3 ökkleri kökleri
115 4 8 katkıla katkıda
116 — 3 terimsel tarihsel
124 2 5 görü görün
126 2 3 noun onun
126 3 9 alığın cılığının
127 4 16 si İŞ
127 4 19 bunu bunu,
127 4 20 bir
132 1 5 sıralanışı sıralanışı,
134 1 2 nin ni
134 2 7 «iyi iyi
135 1 1 Gramsci’na Gramsci’nin
135 1 4 toolisiyerlerinin teorisyenlerinin
138 1 4 ile, ile
138 1 7 sivi sivil
143 4 6 ideolojilerinden ideolojilerden
145 1 31 geçerliliğini geçerliliği.»
148 1 3 nesnellikte nesnellik de
149 2 3 historizminin historisizminin
150 2 1 «historisizmin» «historisizmin»in
160 1 2 Althusser Althusser,
160 1 17 Marks Marks’ın
162 — 11 bu bu,
171 — 18 konumuna konumunu
172 — 5 konjktüre konjüktürleri
172 1 2 bir
136 4 11 «Althusser’in Althusser’in
198 4 ideolojilerde ideolojiler de
211 1 8 dış vurum dışavurum
219 7 4 ogu olgu
220 5 3 biren birer
288 — 12 niteliklerini niteliklerine
NOT: Sayfa 128. 2. 3. satırdan «Böylece burjuva görü­
şünün 'önyargısına’ basitçe uygun değildir» çıkacak yerine
«Böylece burjuvazinin biliminin burjuvazinin gerçeğini
kavrayamaması, burjuvazinin dünya görüşünün 'önyargı­
sının’ sonucu değil» girecek.
Prof. Dr. TARIK ZAFER TUNAYA'mn önsözüyle

u H içbir kuşak geleceğin insanlarını kendisi gibi düşün­


meye zorunlu kılamaz "Bugün"ü yaşayanlar, gelecektekiler
tarafından yargılanacaklarını bilmekle ödevlidirler. Nasıl
kendileri öncekileri yargılamışlarsa...
Ülkemizde geçm iş yıllarla ilgili araştırm alar yapılırken
bazı dönemler sanki iabu'dur. Oysa her siyasal fikir, kurum ve
oluş her zaman değerlendirilebilir, eleştirilebilir. G eçm işle ge­
lecek arasındaki yerini tartışm aya açık alır. Yoksa dinamizmini
yitirir ve katılaşır.
1930 - 1945 döneminin siyasal oluşlarını geniş bir
kaynakçaya ve belgelere dayanarak izleyen Dr. Yetkin, tarihsel
bakışla, yadsınam az bir olguya varıyor-.Bu dönemdeki gelişm e­
ler ve uygulamalar daha sonraki olaylara kaynak olmuşlardır.
Dr. Yetkin'in fikirlerine katılabilirsiniz ya da katılm aya­
bilirsiniz, ne olursa olsun bugüne kadar üzerinde hiç durulm a­
mış, az durulmuş konularla baş başa kalacaksınız. Belki de
onun kadar sert eleştirilere varmayabilirsiniz. F ak at yazar oku­
yucularına bu olanakları veriyor.ut

— Tarık Zafer Tunaya —

You might also like