Professional Documents
Culture Documents
ÇetinYetkin-Türkiyede Tek Parti Yönetimi
ÇetinYetkin-Türkiyede Tek Parti Yönetimi
Alini Kitaplar
Yay ıııeri g g
BU DİZİNİN DİĞER KİTAPLAR) ;
Türkiye'de
TEK PARTİ
YÖNETİMİ
Prof. Dr. Kıvanç Ertop'a,
kitabı okuyarak eleştirdiği,
gerekli düzeltme ve öneriler
yaptığı için teşekkür ederim.
__ 7 _
Dr. Y e tk in ’in «T ü rkiye’de T ek Parti Y ö n etim i » as
lında uzunca bir araştırm a p lânının bir bölüm ü. Yazar
geniş bir başlık altında kısm î bir ko nuyu, 1930-1945 yıl
larını kaplayan dönem i incelem ekte.
B u on beş yıllık dönem üzerine eğilişini bazı gerek
çelere bağlıyor. Şöyle ki: 1930 yılında toplum sal sın ıfla
rın iyice belirlenm eleri ve ayrışm aları sonucu görü
len yapısal değişm e yen i bir a tılım gerektirir. B u bilinç
lenm eye ko şu t olarak dış siyasal etkilerin baskısı ölçül
m elidir (Ö zellikle Sovyetler Birliği, İta lya ve A lm a n ya ’
daki gelişm eler).
Ve Dr. Y e tk in ’in tarihsel bakışla vardığı bir olgu
şu: B u dönem deki gelişm eler ve uygulam alar daha son
raki olaylara ka y n a k olm uşlardır. Her dönem bir son
rakinin yaratıcısıdır. Örneğin, T erakkiperver C u m h u ri
y e t ve Serbest C u m h u riyet fırka la rın ın D em okrat Par-
ti’ye k a yn a k lık etm eleri gibi, on beş ve daha sonraki
yıllarda 1930-1945 dönem inin etkileri ağır basmış, y e
n i oluşların toh u m la rın ı serpmişlerdir.
Dr. Y e tk in ’e, özellikle bu son görüşünde, h a k ver
m em ek gerçeklere a ykırı düşer. Şu halde incelediği dö
n em nasıl daha sonrasını etkilem işse, aynı dönem in de
kendisinden öncekilerin etkisinde kaldığı kabul edilm e
lidir.
T ü rkiye’de «h â kim partiye ve «te k pa rti » (vesayet
partisi) rejim leri 1908’de başlatılm ıştır. İ ttih a t ve Te
rakki Fırkası (C em iyeti) 1908-1913 arası çoğulcu (çok
partili) rejim in egem enidir. 1913-1918 dönem indeyse
başka partileri «ta sfiye » ederek te k p a rti rejim ini kur
m u ştu r. Beşer yıllık bu iki dönem h em T ürkiye B ü yü k
M illet Meclisi H ü kü m eti, hem de C um huriyet rejim le
rine çok şeyler bırakm ıştır. M eşrutiyet her iki rejim irin
de de yaşam ını sü rd ü rm ek istem iştir.
«Serbest F ırka » d en eyim in in de araştırıcısı nlan
Dr. Y e tk in 1920-1930 dönem inin önem li yıllarım atlaya
rak 1930’a geliyor ve 1945’e ka d a rki siyasal oluşları ge
niş bir kaynakçaya ve belgelere dayanarak izliyor.
F akat ya zım ın başında da değindiğim gibi, Dr. Y e t
kin b ü yü k ağırlığı dış siyasal koşulların etkisine, h a tta
baskısına verdiği için iç siyasal dinam iğin etkisi ü zerin
de istediği boyutlarda duram am ıştır. B u ko n u yu daha
sonraki araştırm alarına bırakm ıştır. K ita b ın bu bakım
dan tam am lanacağı vaadi bizi sevindirm ektedir.
B u kadarıyla bile genç ku şaklar zinciri içindeki bir
araştırıcıya sorulacak sorular vardır ve olması da do
ğaldır. K itapla ilgili değerlendirm eler bunları açığa çı
karacaktır.
K uşkusuz, geçiciliğini ( te k p a rti olarak) zam an
zam an b elirtm ekten çekinm em iş olan C.H.P. (C.H.F.)
n in değişkenliği ve iç çatışm alarının hen ü z incelenm e
m iş olması Dr. Y e tk in ’in çalışm alarını zorlaştırm ıştır.
C.H.P., ideolojisini açıklıkla saptayam am ış bir par
tidir. Y eni sorunları karşılayabilm ek için değişik zam an
dilim lerine ve akım lara u ym a uğraşıları ona fa rklı gö
rünüm ler kazandırm ıştır. Ne var ki, her te k p a rti gibi,
çoğulculuğu kendi içinde ya ra ttığ ı için, istikrarsızlıklar
ve çelişkilerden kurtu la m a m ıştır.
B u gözlem den bir başka gözlem doğabilir.
T ek parti liderlerinin v ü c u t verdikleri kuram larla
ilgili sözleri ve tanım ları, bu k u r u m la n n işlevlerini açık
lam ak bakım ından her zam an yeterli ka yn a k sayı
lam azlar. Ç ünkü bu ku ru m la r doğrudan doğruya P ar
t i n i n «sadık kullan» olm am ışlardır.
Örneğin, H alkevleri bu tü r ku ra m la rd a n d ır. S a yı
ları azım sanam ayacak kadar çok ve yararlı olan bu k ü l
tü r k u ru m la n n ın bir bölüm ü belirli bir bağım sızlık ve
kam uoyunda saygınlık kazanabilm işlerdir. Parti bu t u
tum larını kabul ettiğ i gibi, 1950 seçim inde m u h a lifle
rinin bir bölüm ünü de a yn ı kurum larda b u lm uştur.
Ayrı ve incelenm eye değer bir k u ru m da «Talebe
Yurtlarındır. Parti, her öğrencinin ödediği aylığa be
lirli bir parasal yardım eklem iştir. Birçok öğrenciyi de
parasız olarak bu yu rtla ra ka b u l etm iştir. B u işlere ba
ka n a yn ı zam anda m illetvekili bir m ü fe ttiş, burada ba
rınan y ü k s e k öğretim öğrencilerinin ilerde ikin ci seç
m en olarak P arti’y i destekleyeceklerini söylem işti. 1950
genel seçim inde bu iddianın gerçeğe dayanm adığı, h a
tırı sayılır genç bir m u h a lefetin ortaya çıktığ ı görül
m üştür.
K aldı ki, PartV nin ku rd u ğ u k u r u m la n n aşağıdan
yu ka rı bir çizgide, kendisini etkilem iş oldukları da
anım sanm alıdır.
B unlar hep incelenecek sorunlardır.
Bir önsöz ya za rken böylesine öznel düşüncelere dal
m a k bile Dr. Y e tk in ’in çalışm asına canlılık veriyor.
B en im gibi te k p a rti dönem inin sınırlı çoğulculuğu
içinde yaşam ış olan bir insanın a rtık antlaşm ış gerçek
lerle bir kez daha rastlaşm asını sağlıyor. B u çalışm a
nın kapsadığı yıllarda henüz doğm am ış olanlara gelin
ce, onlar yen i kazıların ortaya çıkardığı ueski eserler
le » karşılaştıklarına inanacaklardır. F a ka t bu eserler
h enüz m ü zelik olm am ışlardır.
Dr. Y e tk in 'in fikirlerine katılabilirsiniz ya da ka tıl
m ayabilirsiniz, ne olursa olsun bugüne kadar üzerinde
hiç durulm am ış, az d u ru lm u ş konularla başbaşa kala
caksınız. B elki de o n u n kadar sert eleştirilere va rm a
yabilirsiniz. F a ka t yazar okuyucularına bu olanakları
veriyor.
Prof. Dr. T arik Zafer TUN A Y A
10 _
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ .............................................................. 17
BİRİNCİ BÖLÜM
İKİNCİ BÖLÜM
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
EKLER
EK 1 — C.H .P.nin 10 M ayıs 1931’de
yapılan Üçüncü K urultayında
benim senen «Ana Vasıfları» .......... 259
EK II — C.H.P.nin 9 Mayıs 1935’de yapılan
D ördüncü K urultayında kabul
edilen «Tüztik»ü .......................... 261
EK III — C.H.P. Tüzüğünde yapılan ve
26 A ralık 1938’de O lağanüstü
K urultayda O naylanan Değişiklik
ve Ekler ..... .................................... 285
EK IV — C.H.P.nin 9 Mayıs 1935’de yapılan
Dördüncü K urultayında parti
genel sekreteri Recep P ek er’in
P a rti program ve Tüzüğündeki
değişiklikleri açıklayan söylevi ... 286
17 — F. : 2
«çıktığım görm ekteyiz. Türkiye bu yeni koşullardan büyük öl
çüde etkilenm iştir. K aldı ki, S.C.F. girişim inin başarısızlıkla
sonuçlanması, çok partili dem okratik yaşam arayışlarının bir
yana bırakılm ası için bir gerekçe oluşturm uş ve ancak İkinci
D ünya Savaşının bitim inde yeni koşullar altında çok partili bir
dönem e geçilebilm iştir.
II
— 18 —
cine bu tarihte varılm ış olm asıdır (4).
Konuya, «devletçilik» açısından değinm iş olan Dr. Boratav'-
m deyişiyle :
«Yönetici kadrolar, ciddî bir iktisadı hamle dönemine giril
mediği takdirde, ayaklarının altında sallanmakta olan ze
min üzerinde uzun süre duramayacakları endişesine, Ser
best Fırka denemesinin ortaya koyduğu gerçekler sonunda/
kapılmış olsalar gerektir. Serbest Fırka’nm kendi kendisini
feshinden bir yıl kadar sonra başlayacak olan devletçi ham
lelerin zorunluğuııa böylece adım adım inanılmaya başlana
caktı.» (5)
Öte yandan S.C.F.nın kapanm asından hem en sonra patlak
veren M enemen olayı, siyasal iktidarın kitleler üzerindeki gücü
nü gösterm esi gerektiği düşüncesini uyandırırken, devrim ilke
lerinin halka benim settirilebilm esi için de yoğun eğitim ve
propaganda girişim lerinde bulunulm asıyla sonuçlanm ıştır (6).
— 19 —
B u gelişmelerse, kendilerine özgü birtakım siyasal k u ram ların
■oluşturulmasıyla birlikte varlık kazanm ıştır.
Bu atılım hangi yönde olm uştur? Sorunların çözümünde
yeni yaklaşım lar olarak nelere başvurulm uştur? İşte, bu çalış
m ada üzerinde duracağım ız ilk konu budur.
III
IV
— 20 —
içinde görm ekteyiz. B u yıllarda izlenen siyasa, geçmiş yılların
birikim iyle birlikte birtakım kaçınılm az sonuçlar doğuracak;
dem okratik ve to taliter devletlerarası bir çekişme biçim inde ge
lişen savaşın birincilerin yengisiyle bitm esi, ülkem izde yeniden
çok partili düzene geçilmesini gerektirecektir. F a k a t «Demok
r a t P a rti'n in iktidara gelme sürecinde burjuvazinin tu tu m u ne
olm uştur?» sorusuna verilecek yanıt, kökleri 1930’lara uzanan
olaylar zincirinin bir halkasının anlatım ı olarak belirecektir.
B u arada, îkinci D ünya Savaşı yılları içinde T ürkiye’deki iç
siyasal gelişm elerin uluslararası koşullardan hangi yönde ve ne
ölçüde etkilendiği, bu etkilerin günlük yaşam a nasıl yansıdığı
üzerinde duracağım ız öteki konulardır. Bu gibi konuların irde
lenerek belirli sonuçlara ulaşılm asıyla günüm üzün birçok si
yasal sorununun daha iyi anlaşılabileceğini sanıyoruz. Çünkü
bu dönemin toplum sal ve siyasal yaşam ım ızda açtığı d erin izler
hâlâ silinmiş değildir. Öte yandan örneğin, b ir «Varlık V ergi
si» olayının bu çerçeve içinde ele alınm ası, olayların nasıl bir
süreç içinde gelişmiş olduğunu bize gösterecektir.
VI
— 21 —
*
BÎRÎNCt BÖLÜM
Tek «Fırkalı»
Yönetimden
Parti
Devletine
Birinci Kesim
§ 1.
GÎRÎŞ
— 27 —
»ek murakıp (denetçi) ve müfettişidirler.
.......»(D
18 Ş ubat 1937 günlü ve 3115 sayılı yasa uyarınca yapılan
A nayasa değişikliğiyle de, daha önce 9 M ayıs 1935’de başlayan
D ördüncü K u ru lta y ’da benim senm iş olan tüzüğün ikinci bölü
m ündeki «C.H.P.nin A na Vasıfları» A nayasanın 2. m addesi ola
rak kabul edilm iştir. Bu «ana vasıflar», C.H.P.nin cum huriyet
çi, ulusçu, halkçı, devletçi, layik ve devrim ci olduğunu belirten
ve «altı ok» olarak anlatım ını bulm uş olan nitelikleridir.
Bu genelge ve Anayasa değişikliğiyle parti devleti anlayışı
gelişme aşam alarını bitirm iş olm aktaydı. Böylece D ördüncü
K urultay tüzüğünde 3. m addede öngörülen «... T ürk ulusunun
yönetim şekli (kuvvet birliği) esasına dayanır...» ilkesi ve tüm
ik tid arın tek elde toplanm ası am acı bütünüyle gerçekleşm iş
oluyordu. F ak at bu amaca ulaşılabilm esi için toplum un çoğul
cu yapısının gereği olan ya da varolabilm eleri ancak liberal b ir
siyasal ortam da olanaklı bulunan kurum ve kuru lu şların kapa
tılm aları veya C.H.P.nin bir organı durum una getirilm eleri de
b ir zorunluluk olarak belirm iştir. İşte, biz de önce, bu sonuca
ulaşılırken hangi kurum ve kuruluşların ne gibi yöntem ve ge
rekçelerle yaşam larının son bulm uş ve hangilerinin p arti çiz
gisi içine alınm ış olduğu üzerinde duracağız.
— 28 —
§ 2.
— 29 —
Bu sözlerde dikkati çeken nokta, Gazi M ustafa K em al’in
gerçekte tek partili düzeni sakıncalı gördüğü, ancak bir zorun
luluk durum una gelmiş olan bu tü r bir yönetim in sakıncaları
nın ortadan kaldırılm asına çalışılması gerektiğini açıklam akta
olmasıdır. Ne var ki, artık tek partili bir düzenin uygulanacağı
da aynı zam anda açıklanm ış olm aktadır.
II
— 30 —
§ 3.
C.H.P. YAZARLARININ
ARAYIŞ ve ÖNERİLERİ
II
— 21
m uhalefet partisinin varlığının bir zorunluluk olm adığım öne
sürm ekte ve T ürkiye’de devrim ilkelerini savunan partilerin dı
şında başka b ir partinin zaten düşünülem eyeceğini belirtm ek
tedir.
Yazara göre,
«Memlekette diğer bir fırkanın vücuduna kanunî imkân
bırakmayan faşizm de tenkit ve mürakabe keyfiyetini ken
di içinde teinin etmektedir. Tabiî, hiçbir faşist, faşizmin
umdelerini tenkit etmeği hatırına getirmez. Fakat umdele
rin hayata tatbikinde binbir m esele vardır ki, bu sahada fır
kacılıktan ziyade ihtisas mevzuubahis olur. İhtisas ise, fikir
lerin serbest ifadeleri ile, serbest çarpışmaları ile tezahür
eder. Bu noktai nazardan tek fırkalı memleketlerde bile ten
kit ve mürakabe vazifesinin icrası için esas itiban ile ortada
bir mani bulunmadığı kanaatindeyiz.» (1) (*).
Aynı yazar bir başka yazısında ise, partilerin asıl varlık ne
deninin gerçekte yalnız eleştiri ve denetim olmadığını, fakat
b ir ülkenin siyasal ve ekonomik yaşam ındaki yeni gereksinm e
ler olduğunu, partilerin genellikle rejim uyuşm azlıklarının, eko
nom ik sistem başkalıklarının, sınıf savaşım larının sonucunda
doğduğunu belirtm ekte, oysa T ürkiye’de rejim le uyuşm azlık öne
sü rü lerek bir siyasal p arti kurulm asının olanaksız olduğunu
. 32 —
açıklam aktadır. Çünkü her şeyden önce, devrim ilkeleri dışında
el kinlik gösterecek bir p artinin varlığı düşünülem ez. Ekonom ik
.siyasada değişiklik am açlayan bir p artin in kurulm asına gelince,
•S.C.F. buna bir örnektir. Ne var ki, kısa sürede bu p arti nite
lik değiştirerek ortaya bir rejim sorunu çıkarm ıştır. Sınıfsal te
mele dayalı olarak p arti kurm ak içinse, ülkem izde köylüler, iş
çiler ve esnaf gibi topluluklar henüz kendi çıkarlarını savunacak
düşünsel düzeye ulaşabilm iş değildir. K aldı ki, bizde particilik,
karşılıklı çekişm elere ve suçlam alara dönüşmekte, bir kargaşalık
kendisini gösterm ekte gecikm em ektedir. O halde, eleştiri ve de
netim in siyasal p a rtile r olmaksızın da yapılabileceğini kabul e t
mek gerekm ektedir. (2)
Yine Zeki M esut’a g ö r e :
«Bir milletin en büyük kuvvet menbaı vatandaşlar atasın
daki birlik ve karşılıklı sevgidir. Bu birlik ve sevgi m illî
hayatın hemen her safhasında kendini göstermelidir. Bey
nelmilel hayat mücadelesinde muvaffakiyetin ilk şartı, hiç
şüphesiz kuvvetli olmaktır. Milletlerin en büyük kuvvet
âmili ise bünyelerindeki tecanüs, fertleri arasındaki tesanüt
ve mefkûrelerindeki birliktir. Diğeri ile didişen, birbirini
düşman telakki eden vatandaşlar, asıl millet düşmanlarının
bilerek veya bilmeyerek, emellerine hizmet etmiş olurlar.»
(3) (*)
IV
— 34 —
miyetini birkaç hamlede terbiye etmek usulleridir... Rus
ya’dan komünist değil, fakat daha şuurlu olarak geliyo
rum :
Türkiye’nin iktisat ve inşa plânını yapmak, İnkılâp Fır
kasını komünist ve faşist, yani eski nizamdan (düzenden)
yeni bir nizama geçen memleketlerin fırkalarından örnek
alarak kurmak,
Bürokrasi yerine ihtilâlci metodlar almak, hiç durmak
sızın büyük yığının terbiyesine geçmek.» (6)
Falih Rıfkı, İtalyan faşizminin anti - dem okratik tutum unu
ve totaliter uygulam alarını da şu sözlerle övüyor :
«Halk çocuğunun anasının karnından çıkar çıkmaz yattığı
beşik fırka kucağıdır.
Bir ye*ıi cemiyet başka türlü yoğrulamaz. Roma’nın ye>
ni mahallelerinde liberalizm ve demokrasiye aykırı birçok
şeyler görülse de 1921 anarşisinden, fakirliğinden, gevezeli
ğinden, başıboşluğundan hiçbir eser göremedim.
Demokrasinin arkasından Ostiya’nın sivrisineği, Roma
kırının batağı, İtalyan ahlâkının inzibatsızlığı (başıboşluğu),
İtalyan sokağının pisliği kalktı ve İtalyan milliyetperveri
nin eğilmiş başı yukarıya kalktı.» (7) (8)
Öte yandan, F alih Rıfkı, T ürkiye’deki basından yakınm ak
ta, basını ve bir m ahkem enin verdiği b ir k ararı eleştiren b ir ya
zısında T ürk toplum unun anarşiye sürüklenm ekte olduğunu sa
vunarak,
— 35 —
«Hürriyet cenneti buna denir. Anarşi yapıyor diye komünist
mebusları bile zindana atan Fransa’ya değil!
Halep çok geri ve Asyalı olduğu için şüphesiz onunla
kıyas yapmağa tenezzül edilmez.
Kesilmiş başların düşeceğinden bahseden Hitler’in fır
kası da ancak Almanlar gibi henüz alışmamış, yetişmemiş,
bugünkü medeniyet seviyesinden (uygarlık düzeyinden)
dört beş asır kadar aşağı milletlere rehberlik edebilir.
Disiplin ve fırka gibi sefil müesseselerin bizim gibi in
kılâplarının yüzüncü yıldönümünü kutlamağa hazırlanan
cemiyetler arasında ne işi var?» (9)
demektedir. (10)
Ne var ki, Falih Rıfkı, C.H.F.m eleştiren tüm basını «alçak»
olarak nitelendirm ekte bir sakınca görm em iştir. «Alçaklar» baş
lıklı ve 1931 yılı H aziran ayında yayınlanm ış bir yazısında şu
satırları okuyoruz :
— 36 —
«... hiç şüphe etm eyin iz: bütün bu muhalif gazeteciler, hep
si, bir kelime ile, alçaktırlar. Balkanlardan Amerika’nın öbür
ucuna kadar böyle mahlûklar (yaratıklar), casus ve baba
katili gibi en iğrenç mücrimlerle (suçlularla) bir sıraya ko
nur ve şahsî hürriyetleri bile kendi ellerine teslim ed ilm ez:
Biz ise gazete denilen müesseseyi teslim etmişiz.» (11)
VI
VII
38 —
m ektedir.(17) A yrıca Yunus Nadi, İsm et Paşa ile M ussolini'yi
karşılaştıran bir yazısında da dem ektedir k i :
«Yeni İtalya’nın, faşist İtaly a’nın ne olduğım u iyice anlam ak
için onu yaşam akla beraber bugün b ü tü n selâhiyetleri (yet
kileri) kendi şahsında hülâsa etm ekte (toplam akta) bulu
nan M. M ussolini’yi görm ek kâfidir. Duçe, İtaılyan m illetinin
aynı zamanda ileri atılm ış yüksek bir fik ıi de tecelli ettiren
(gerçekleştiren) ifadesidir. Faşizm, M. M ussolini’nin şahsın
da tıpkı ok gibi fırlayan bir fikrin bükülm ez b ir kol ile ta t
bikat safhasına (uygulam a evresine) geçirilmiş şeklidir...»
(18) (19)
V III
- 39 —
talılar kadar bile devletçi olamıyorlar. Halbuki devletçilik
ilk çağın değil, asıl bugünün toplu yaşama yoludur. Bugünkü
insanların kafaları, ilmin aydınlattığı telâkkilerden çok ge
ridir. Ferdin ancak devlet birliği içinde bütün inkişafını (ge
lişm esini) alabileceğini bilenler çok azdır. Fert bir devlet
organizasyonu içinde değil de ıssız bir adada yaşayabiisey-
di, istediği kadar bencil olabilirdi. Halbuki devlet bir reali
tedir; fert ise o realitenin bir hücresidir.
Çocuk devletindir. Buna inanmak lâzımdır. Çocuğun ye
tiştirilmesini doğumundan itibaren devlet bakımına, devlet
kontrolüne bırakmak lâzımdır.» (20)
Selim S ırrı (Tarcan) da, «İtalya’da H alk ve Gençlik Teşki
lâtı» başlıklı bir yazısında, faşist gençlik örgütlerini övmekte,
bu örgütleri Türkiye için birer m odel olarak gösterm ekte ve en
ilginç olanı da, İtalyan faşistlerinin uluslararası kardeşlik duy
gularını geliştirdiği için izciliğe karşı olduklarını onaylayarak
sözlerine eklem ektedir. (21)
IX
40 —
rejim den yana olduğunu açıklam ıştır, am a onun faşizm, nazizm,
ya da kom ünizm in yöntem lerine özendiğini gösterecek hiçbir
belirti bulunm am ası bir yana, bu gibi rejim lere karşı olduğu
nu da bilm ekteyiz. Konu, C.H.F.nı Gazi M ustafa K em al’in ki
şiliğiyle özdeşleştirilm eden ele alınırsa, partili yazarların bu
çabaları gerçekçi bir biçimde değerlendirilebilir. U nutm am ak
gerekir ki, son çözümlemede 1930’larm C.H.F.sı, bir siyasal
p a rtid ir ve onun da bir sınıfsal tem eli vardır. O halde, bu a ra
yış ve önerileri ilk önce bu açıdan yorum lam alıyız.
B una karşılık, işin ilginç olan yanı, örnek gösterilen ülke
lerin siyasal rejim lerinin çatışm a durum unda olmasıdır. Hem
faşist ve hem de kom ünist p artiler aynı açıdan ele alınm akta
dır. G erçekten de bir yandan S.S.C.B. övülürken, bir yandan da
F ransızların kom ünist m illetvekillerini tutuklam aları alkışlan
m aktadır. Şu halde, bu dönemin bu aşam asında kom ünizm ve
faşizm bir sistem olarak değil, fakat b ir «parti» anlayışı çerçe
vesinde tartışm a konusu yapılm ıştır, dem ek yerinde olacaktır.
1930 ve hem en sonraki yıllarda C.H.F. yazarlarının arayışı için
de bulundukları şey, ülkede disiplin sağlayacak, devrim ilkele
rinden sapm ayacak ve bunları toplum a aşılayabilecek, sağlam
b ir siyasal örgütleniş biçim idir. Şurası bir gerçektir ki, am aç
ları arasında bir uçurum bulunan kom ünist ve faşist partiler,
disiplinli bir p arti örgütü kurm ak konusunda birleşirler. îşte,
C.H.F.m n gerçekleştirm ek istediği de böyle bir p arti örgütüdür.
Daha önce de kısaca değinm iş olduğum uz gibi, 1930 yılının
olayları, ülkenin yöneticilerinde daha güçlü bir siyasal iktidar
anlayışının zorunlu olduğu kanısını uyandırm ıştır. 1930 yılında
ise güçlü siyasal iktid arlar otoriter rejim lerle yönetilen ülkeler
de bulunm aktadır. Bu nedenle de C.H.F. yazarları dikkatlerini
bu ülkelere çevirm işlerdir. Bundan dolayı da ilk uygulam anın
faşist ve kom ünist partilerin örgütlenm eleri doğrultusunda y a
pılm ası, bu partilerin model alınm ası istenm ektedir. G erçekten
de Falih Rıfkı A tay daha sonraları şöyle d iy e c e k tir:
_ 41 —
«— Evet.. Rusya’ya gittiğimde dikkatimi bir şey çekti. Bu
ihtilâlciler, hemen hemen bizim Anadolu halkı kadar geri
bir halkla, hemen hemen Türkiye’de olduğu kadar geri
memleket şartları içinde süratle büyük bir garp (batı) dev
leti kurmaya çalışıyorlardı. Bunların yığın terbiyesi, rejim
terbiyesi metodlarından bizim istifade etmemiz (yararlan
m am ız) lâzım geldiğini gördüm. (Yeni Rusya) yı bu bakım
dan yazdım. Bu kitapta komünizmin muvaffak (başarılı) ol
duğuna veya olacağına dair hiçbir kelime olmadığı halde,
sırf terbiye metodlarına ait m etihler... [vardır]... Faşizme
de im aıcı metodlaıda hayran kalmıştım. İtalya’dan yazdığım
mektuplarda ve bir küçük eserde bunu anlatmağa çalıştım.»
(22)
— 42 —
§ 4.
— 43 —
F ırkası»nm (T.C.F.) yeniden kurulacağı söylentilerinin çıktığı
nı görm ekteyiz.
C.H.F. iktidarı, S.C.F.m n son k alıntılarını kesinlikle or
tad an kaldırm ış, A.C.F.m kapatm ış, gerek S.C.F.mn ve gerekse
T.C.F.nm yeniden siyasal yaşam a atılm ası olasılığına karşı da
kesin bir tutum takınm ıştır. B elirtm ek gerekir ki, bu davranış
lar, bir tek parti iktidarının izlemesi gereken siyasanın doğal
sonuçlarıdır.
II
— 44 —
S.C.F.mn izlerinin silinm esi sürecinde en göze çarpıcı olay,
seçim lerde bu p artin in Sam sun’da kazanm ış olduğu belediye
başkanlığının geçersiz sayılm asıdır. Bu am açla önce Sam sun
valisine işten el çektirilm iş ve vali seçim lerde görevini kötüye
kullandığı gerekçesiyle «bakanlık em rine» alınm ıştır. (4) B ir so
ru ştu rm a açılmış ve konu «Mülkiye Teftiş Heyeti»nce seçim le
rin geçersiz sayılm ası ve yenilenm esi gerektiği görüşü belirti
lerek içişleri Bakanlığına iletilm iştir. (5) (6) Bundan başka,
— 46 —
miş, (11) (12) yine İstanbul m illetvekili Süreyya Paşanın (İl
m en) istediği izin Meclis Başkanlığınca verilmemiş, gönderdiği
rapor da geçersiz sayılmış, bunun üzerine Süreyya Paşa m illet
vekilliğinden çekilm iştir. Süreyya Paşanın anılarında yazdığına
göre, daha önceden hak etm iş olduğu ödeneği de kendisinden
geri alınm ıştır. (13) Fethi Bey (Okyar) ile Ağaoğlu A hm et Bey
ise 1931 m illetvekili seçim lerinde aday gösterilm eyecekler, ay
rıca Ağaoğlu A hm et Bey bir süre sonra İstanbul D arülfünu-
— 47 —
n u ’ndaki görevinden çıkarılacaktır. (14) (C.H.F.na bağlılıklarım
yenileyen öteki m illetvekilleri ise eski partilerine yeniden alın
m ışlardır). Fethi Bey’in, 1931 seçim leri sözkonusu olduğunda,
«şeraiti hazıra dahilinde siyasî hayattan çekilm ek zarureti k ar
şısında kaldım.» (*) dediği belirtilm ektedir. (15) Fethi Bey
em ekliliğini isteyecek ve kendisine yüz elli lira kadar bir em ek
li aylığı bağlanacaktır. (16)
Ü lkenin S.C.F.mn izlerinden arındırılm ak istenm esinde ne
ölçüde titiz davranılm ış olduğunu, sanıyoruz ki, şu gazete ha
beri yeterince kanıtlayabilecek niteliktedir :
«Hariciye V ekâleti (Dışişleri Bakanlığı) P aris Sefareti kâ
tiplerinden Haşim N ihat Bey hakkında takibat yapılm ası
için A nkara M üddeium um îliğine (Savcılığına) m üracatta
bulunulm uştur. Mesele ş u d u r :
F ethi Bey Serbest F ırkayı kurduğu zamaıı vergilerin
ağırlığı ve İktisadî b u h ran m evzuları (konuları) etrafında
ortaya birtakım fikirler atılm ış, Haşim N ihat Bey de bu ce
reyanlardan (akım lardan) ilham alarak P a ıis ’de (T ürk B uh
ranının Sebepleri ve Çareleri) isim li Fransızca bir kitap neş
retm iş tir (yayınlam ıştır).
Hariciye V ekâletinin m üracaatına sebep işte bu eserdir.
Vekâlet, m em urlarının siyasetle uğraşam ayacaklan hakkın
da kanun m addelerine istinat ederek (dayanarak) dâva aç
m ıştır. M uhakem e yakında burada görülecek, dâva müd-
dei (davacı) tarafın lehine neticelenirse Haşim N ihat Beyin
m em uriyetten çıkarılm ası lâzım gelecektir.» (17)
— 48 —
III
(18) T Ö K ÎN : a.g.k., s. 75
— 49 — F. : 4
rağbet etmemektedir. Bilhassa (özellikle) Antalya ve İsken
derun’da derin bir nefretle karşılanmaktadır.» (19)
IV
- - 50 —
böyle bir şeyden haberim olmadığı gibi böyle b ir teklif ka
bul etm ekliğim ihtim ali de yoktur. Esasen Serbest Fırka
yeniden ihya edilecek (diriltilecek) de değildir.»
Bu, tekil bir haber değildir. O günün basını incelendiğinde
şu durum gözümüze ç a rp m a k ta d ır: Sık sık S.C.F.mn şurada
burada yeniden kurulm ak istendiği bir haber olarak verilm ek
te, ancak bu haber Fethi Beye tezkip ettirilm ekte ve bunun
olanaksız olduğuna ilişkin bir demeç alınıp yayınlanm aktadır.
Diyebiliriz ki, bu gibi yinelem elerle, kam uoyunda böyle bir
olasılığın bulunm adığı kanısı pekiştirilm ek istenm iştir.
— 52 —
lan fırkanın kadrolarını milliyetperver hızla ve cumhuri
yetçi genç zümrelerle büyütmeği arzu buyurdular...»(1) (*)
denilm ekteydi. «Raporları Tetkik Encüm eni»nin benim senen
önerisinde de;
— 53 —
huriyetin] m uhafaza vazifesi karşısında T ürk gençliğine daha
uzun bir zam an C um huriyet H alk F ırkası’nm rehberlik etm esi
lâzımdır.» (4) derken, C um huriyet gazetesinde de Yunus Nadi,
T ü rk ler artık ulusal bir toplum olduklarına göre, vatandaşla
rın ayrı ayrı kuruluşlarda toplanm alarının ulusal bütünlük kav
ram ına aykırı olacağını yazm aktadır. (5)
II
— 54 —
Konuyu S.C.F. günlerine dek geriye götürm ek gerekir.
T ürk O cakları’nın birçok üyesi bu partin in çalışm alarına katıl
mış bulunuyordu. Bunda S.C.F.’nm bazı kurucularının ve ye
rel yöneticilerinin T ürk O cakları’ndan olm alarının da etkili ol
duğu anlaşılm aktadır. (7) Bu durum iktidarın se rt tepkilerine
yol açm akta gecikm em iştir. Örneğin, daha 24 Eylül 1930’da Ak
şam gazetesinde, «mühim bir k arar alınm ak üzeredir... Bu ka
rarın neticesi olarak başka siyasî fırkalara m ukayyet (kayıtlı)
bulunan azaiarm (üyelerin) Ocak’dan istifa m ecburiyetinde ka
lacakları tabiîdir...» denilm ekte; 30 Eylül 1930 günlü Hâkimi
yeti Miliiye gazetesinde ise, O caklar yasasının T ürk Ocakları
üyelerine başka partilere girm eyi yasakladığı belirtilm ektedir.
3 Ocak 1931 günlü V akit gazetesinde de, «Mefsuh Serbest F ır
kaya m ensup bilum um (tüm ) Aydın m ünevverleri (aydınları)
T ürk Ocağında toplanarak hâdiseleri tetkik (incelediklerinin)
ve m ütalaa etliklerinin (üzerinde düşündüklerinin)» belirtilm iş
bulunm ası ilginç olsa gerektir.
T ürk Ocakları Başkanı H am dullah Suphi’nin (Tanrıöver)
anılarından öğrendiğimize göre, C.H.F. ile kendisi arasında da
görüş ayrılığı bulunm uştur. H am dullah Suphi fırka yönetim inin
aksayan yönlerini Gazi M ustafa K em al’e anlatarak eleştirilerde
bulunm uş, bunun üzerine de Gazi, o halde onun da Serbest
C um huriyet Fırkası’na katılm ası gerektiğini bildirm iş, ancak
T ürk Ocakları Başkanı bunu kabul etm em iştir. H am dullah Sup
hi bu konuşm anın şöyle sürdüğünü anlatm aktadır :
«... Atatürk Fathi Beye hitap e tti:
— Fethi Bey intihabatta (seçimlerde) sen Hamdullah
Suphi Beyin ismini kendi listene koymayacaksın. Ben de
— 55 —
t kendi listeme koymayacağım.
... Sustum ve o benim müteessir (üzgün) ve kırgın ha
lim i gördü... bana tekrar hitap e t t i:
— Hamdullah Suphi Bey siz Türk Ocaklan’mn reisisi
niz değil mi?
— Evet Paşam.
— O halde bütün Türk Ocakları’nı muhalif partiye mi
vereceğiz? Siz olduğunuz yerde kalınız.» (8)
G erçekte T ürk O cakları siyasal olayların içinde yer alm aya
başlam ış bulunuyordu. B unun başka tü rlü olması olanaksızdı
da! Yunus N adi’nin de o zaman belirttiği gibi, «Hars m üesseseleri
(k ü ltü r k u ru m la n ) olduğu için Ocaklar siyasetle iştigal etm ez
lerdi (meşgul olm azlardı) diye farzederiz. M em leket hayatının
kargısında m em leket gençliğinin siyasetle iştigal etm em esinden
daha garip ne olabilir? Eğer ocaklar hakikaten siyasetle iştigal
etm iyor idi ise pek m antıksız bir vaziyet içinde bulunuyorlardı
dem ek olur» (9) biçim inde düşünm em iz gerekecektir. Bu neden
le de O caklıların S.C.F. içinde etkinlik gösterm iş olm alarını
h er şeyden önce bu açıdan değerlendirm ek yerinde olacaktır.
Ne var ki, bu siyasal etkinlik yalnız bu yönde olm am ıştır. S.C.F.
dışında da O cakların ik tidarın karşısında yer aldığını, hüküm e
tin izlediği siyasaya aykırı bazı eylem ve girişim lerde bulun
duğunu görm ekteyiz. T ürk Ocakları bünyesinde yer almış olan
Haşan F erit Cansever’e göre, O caklılar siyasal etkinlik içinde
bulunm uşlar ve Gazi M ustafa K em al bunların bir gün bir siya
sal p arti kim liği içinde C.H.F.’nm karşısına çıkabileceğini dü
şünm üştür. H a tta bazı p arti denetçileri, «Ocaklıları bu halde
bırakacak olursanız adam bile asacaklar» biçiminde görüşler öne
sürm üşlerdir. B ir denetçi de, T ürk O cakları’nın örgütlendiği
56
yerde, C.H.F.mn örgütlenem ediğini bildirm iştir. (10) T ürk Ocak
la rın ın Başsekreterliği görevim yürütm üş olan Uluğ İğdem ir
de, O cakların 1930 Belediye Seçim lerinde kendi adaylarım gös
term eye kalkışm asının bu kapatılm ada önemli bir etkisi oldu
ğunu belirtm ektedir. (11) Şurası b ir gerçektir ki, biraz aşağıda
b ir başka açıdan inceleyeceğimiz üzere, T ü rk O cakları doğrudan
doğruya siyasal am açlar gütm eye başlayan b ir kuruluş niteliği
ni alm ış bulunuyordu.
III
— 57 —
K albde m illî duygu, elde dehre hâkim al sancak
Y ürü yüksel göklere çık, bu yer sana pek küçük
gibi dizelerde bu anlayış, gerçekten de kendini belli etm ektedir.
Denildiğine göre de, bu durum , Sovyetler B irliği’nin A nkara Bü-
yükelçisince Dışişleri Bakanı Tevfik R üştü’ye (Aras) yakınm a
konusu yapılm ıştır. (13) H am dullah Suphi T anrıöver de daha
sonraları, «Bazı m em leketlerin sefirleri, Ocağı daim a endişe
veren faaliyetlerin m erkezi olarak bilirler ve ufak fasılalarla
(aralarla) Hariciye V ekâletine gelerek m üessesem izden şikâyet
te bulunurlardı. T ürk m illî şuurunun h u dutların dışına yayılm a
sını ve kendi m em leketlerine girm esini b ir tehlike sayıyorlardı.
Şim al (kuzey) m em leketlerinden birinin bahriye nezareti, neş
rettiğ i salnâm ede (yıllıkta) T ürk O cakları’nı Asya K undakçıları
diye kaydeder.» diyecektir. (14)
Şu durum a göre ve o dönemdeki T ü rk - Sovyet iyi kom şu
luk ilişkilerini anım sadığımızda, T ürk O cakları’mn bu tutu m la
rın ın kapatılm alarının « ö z e l » nedenlerinden birini oluştur
duğunu söyleyebiliriz.
IV
58 -
doğrultuda kurulm asını sağlayacaklardır. îşte, T ürk O cakları’m n
kapatılm asını b ir de bu açıdan değerlendirm ek gerekm ektedir.
T ürk O cakları’ııa karşı bazı solcu çevrelerden yapılan eleş
tirile r üzerine H am dullah Suphi’nin T ürk Ocağı M erkezinde
15 Kasım 1930’da yapm ış olduğu konuşma, bu açıdan bakıldığın
da konuya ışık tutacak niteliktedir. Bu konuşm asında H am dul-
.lah Suphi, Ocaklılara şöyle seslen m işti:
— 59 —
sında b ir koşutluk da kurm aktadır. N itekim , daha sonraları H am
dullah Suphi, A tatü rk ve kendisi için diyecektir k i :
«... hiçbir zaman ikinci adam olmaya tahammül edemez
di.» (16)
Şu halde, H am dullah Suphi T anrıöver’e göre, o, birinci
adam olduğundan, buna katlanam ayan A tatürk, T ürk Ocakla-
n ’m kapatm ıştır!
İşte, konuya bu açıdan bakılınca, T ürk Ocakları’nın neden
kapatıldığım açıklarken, Ord. Prof. Dr. E nver Ziya K aral, «1930
-1931 yılları Nazizm in ve Faşizm in A vrupa'yı teh d it ettiği, ü r
k ü ttü ğ ü yıllardır. A tatü rk böyle bir durum un tehlikelerinden
gençliği korum ak endişesini duym uş olabilir.» (17) dem ekle
önemli bir gerçeği belirtm iş olm aktadır. Sam et Ağaoğlu’nun şu
sözleri de aynı gerçeğe ışık tu tm a k ta d ır: «Ocaklara askerlik
eğitim i gördürülm esi başka tü rlü yorum lanıyor, H am dullah
Suphi’nin Ocakları gerektiğinde b ir işaretle herşeyı yapabile
cek kuvvet haline getirm ek istediği söyleniyordu.» (18)
Bu konuda sonuç olarak, aşırı ulusçu eğilim leri de gözönli-
ne alınacak olursa, o dönemin koşullarında T ürk O cakları’nın
faşizme özenmiş olabileceği kolaylıkla söylenebilir. K aldı ki, o
dönemde fagist düşüncenin birçok çevrede yaygınca benim sen
miş okluğu da anım sanm alıdır.
60 —
olduğu tartışm a konusu yapılm ış bulunm aktadır. Bu arada T ürk
O cakları'nı savunanlar, özellikle ırkçılık - T urancılık suçlam ala
rın ı yadsım ışlar, bu kuruluşun yalnızca ulusçu bir yapıda oldu
ğunu belirtm işlerdir.
İsm et İnönü, H alkevleri’nin kapatılm asıyla ilgili yasanın
T.B.M.M.nde görüşülm esi sırasında, 6 Ağustos 1951 günü, T ürk
O cakları’nın nasıl ve neden kapatılm ış olduğunu şöyle açıklam ış
bulunm aktadır :
«Bu devirde büyük inkılâplar oldu. Yedi senelik tecrübe in
kılâp esaslarını yayıp anlatacak v e memlekette inkılâplarla
ahenkli olarak geniş bir kültür birliğine dayanan m illî ce
miyeti temin edecek bir teşekkülün eksikliğini gösterdi. Bu
esnada Atatürk Türk Ocakları liderlerini topluyor; Ocakla
rın faaliyetleri üzerinde saatlerce müzakere (görüşme, da
nışma) cereyan ediyor. Neticede Atatürk ile Türk Ocakla
rı liderleri Ocaklar’ın faaliyetine son verilmesine karar ve
riyorlar.» (19)
Başbakan A dnan M enderes aynı oturum da İnönü’ye verdi
ği yanıtta, T ürk O cakları’nm o zam anki C.H.F. ile aynı görüşte
olduğu savını sert bir biçimde reddetm iştir. M enderes’e g ö r e :
«Halk Partisi bir zaman bütün milleti içine aldığını iddia
eden bir teşekkül idi. Onun başındakiler ise bu bâtıl ve kâ-
zip (yalancı, aldatıcı) hayalin gururuna kendilerini kaptır»
mışlardı.» (20)
Aynı birleşim de kürsüye gelen H am dullah Suphi Tanrı-
över ise T ürk O cakları’m n kendiliğinden kapandığını yalanla
mış, A tatü rk ’ün bu k ararı kendilerine zorla aldırttığını öne sü r
m üş ve dem iştir k i :
— 61 —
«... Talebe Birlikleri, Muallimler Birliği, Türk Ocakları, Ga
zeteciler Cemiyeti, İhtiyar Subaylar Cemiyeti, Türk Kadın
lar Birliği ve saire, bir sürü intihar! Bu vakalar yakın (ta
rihimizin çok hazin bir safhasıdır. Sebep, ilân edilmiş olan
sebep şu bütün kuvvetleri bir elde toplamak arzusudur. Mi
sal saridir (örnek bulaşıcıdır). Rusya’da bir Naıodnidom ve
Komsamol var tek partinin emrinde. Almanya’da tek parti
ve onun emrinde Hitler Yugend teşkilâtı var. Şefin iradesi
mutlaktır. Bu şef Mussolini’nin tek partisi de partinin em
rinde Balilla teşkilâtını kurdu. Mareşal Antenesku Demir
Muhafızlar teşkilâtının başındadır. İşte misaller, işte 1sira
yet membaları...»(21)
— 62 —
Türk Ocağı m illî hudutların haricinde fiilî hiçbir işti
gal (uğraşı) sahası kabul etmemiş ve etmeyecektir.» (24)
VI
— 63 —
§ 6.
*
__ 64 _
bir memlekette ve bir m illet hayatında birçok eksiklikler
ve ihtiyaçlar olması tabiîdir. Bundan başka m illeti kurtarı
cı, esaslı bir siyasetin tatbikatından memnun olmayacak
kimselerin bulunacağı şüphesizdir. Yüksek esasları göreme-
yerek veya görmek istemeyerek m illetin bütün düşünceleri
ve duyguları teşviş (bulandırm aya) ve tadile (değiştirm eye)
çalışılmıştır. Bunun için yer yer kullanılmış vasıtalar ve ve
sileler dikkate ve intibata şayandır (izlemeye değerdir),
Buna rağmen m illet kütlesinin doğru görüşü ve iyi hissi bo
zulmamıştır. Üç ayı geçen zamandan beri hemen bütün
memlekette yaptığım tetkiklerde bu hareketi yerinde ve
yakından gördüm. Bununla beraber hakikate göz yumanlar
ve hakikati olduğundan başka göstermeye çalışanlar da ol
muştur. Fırkamın, m illet ve memleket için en hayırlı, isa
betli programın kendi programı olduğuna ve milletimizin
kendisiyle beraber bulunduğuna tam kanaati vardır.
Fırkamız milletin kendisine olan emniyet ve itimadım
en şüpheli ve tereddütlü nazarlar karşısında her zaman is
pat edecek vaziyettedir. Bir defa bunun için bundan başka
önümüzdeki yıllarda tatbiki muvaffık (uygun) gördüğüm
tedbirlerde milletin iştirak ve mutabakatı (katılm a ve gö
rüş birliği) derecesini anlamak için umumî reisi bulundu
ğum C.H.F.na mensup mebusların intihaplarını (seçimleri
ni) yenilemelerini muvaffık mütalaa ediyorum. Her türlü
teşebbüslerimizde ilham ve kuvvet kaynağı olan m illetimi
zin hakkımızdaki itimadı tekrar tecelli edince m illî mefkû-
remize yürümekte dayandığımız temelin ne kadar sarsılmaz
olduğu bir kez daha görülmüş olacağı kanaatindeyim.» (2)
Bu öneri, fırka grubunda 4 M art 1931 günlü toplantıda
oybirliğiyle benim senm iştir.
T.B.M.M.nde ise Meclis Başkanı Kâzım Paşanın (Özalp)
kapanış konuşm asında seçim lerin yenilenm esi k ararının «ef-
- 65 F. : 5
kâr-ı um um iyenin hakikî ifadesinv vuzuh ve katiyetle tespit
için»(*) verildiğini belirttiği 27 M art 1931 günlü toplantıda «ta
til» k ararı alınm ıştır. (3)
II
Seçim lere C.H .F.ndan başka partin in katılm adığı ve aday
ların bu partinin yöneticilerince saptandığı anım sanırsa, yeni
m illetvekillerinin tüm ünün siyasal ik tidarın eğilim lerini taşı
yan kim selerden oluşm uş bulunduğu kendiliğinden anlaşıla
caktır.
Yeni meclise girem eyen m ebuslar arasında T alat (A nkara),
Rasim (Bilecik), Senih (B ursa), N akiyeddin (Elazığ), Tahsin
(E rzurum ), Ali Fethi (G üm üşhane), Ali H aydar (İstanbul),
S üreyya Paşa (İstanbul), Ağaoğlu A hm et (K ars), İbrahim
(Kocaeli), Refik İsm ail (Sinop), M ehm et Em in (Şebinkarahi
sar) B eyler bulunm aktadır. Bunlar, anım sanacağı üzere, S.C.
F.na girm iş olan m illetvekilleridir. Şu halde, S.C.F. nda görev
alm ış herhangi bir kim senin yeni m ecliste bulunm asına olanak
tanınm am ıştır. (4)
Ayrıca, S.C.F.mn varlık gösterm iş olduğu yerlerin C.H.F.lı
m illetvekillerinin de genellikle değiştirilm iş oldukları görül
m ektedir. G erçekten de A dana’da iki, A ntalya’da üç, B alıkesir’
de altı, B ursa’da dört, İstan b u l’da on, İzm ir’de üç, K ars’da üç,
Sam sun’da dört m illetvekili yeni meclise girem em iş, yerlerine
başkaları seçilmiştir.
— 66 —
§ 7.
— 67 —
Bundan başka Yarın gazetesinden A rif O ruç ve Süleym an
T evfik’in İzm it valisini suçlayan bir yazıdan dolayı yedi ay ha
pis cezasına, aynı gazetenin yazı işleri m üdürünün b ir hakaret
davasından beş ay hapis cezasına çarptırılm aları ve yine Y arm
gazetesine karşı «Yere Batsın Böyle Belediye» başlıklı yazıdan
dolayı ceza davası açılması, (3) basm a karşı belli bir tu tu m u n
belirginleşm eye başladığını ortaya koym aktadır.
Bu m ahkûm iyet kararlarıyla birlikte, hüküm ete karşı olan
gazetelerin daha değişik b ir yol izlemeye başladıkları göze çarp
m aktadır. A rtık doğrudan doğruya hüküm et ya da kam u görev
lileri değil, C.H.F. eleştirilm eye başlanılm ıştır. Böylece de hiç
olmazsa basının b ir bölüm ü eleştiri görevini belli bir ölçüde ye
rine getirebilm iş oluyordu. (4) Buna karşılık C.H.F. çevresin
den ve Vakit başyazarı M ehm et Asım (Us) «Hıyanet mi. T en
kit mi?» başlıklı yazısında şöyle dem ektedir :
«Çünkü bunlar biliyorlar ki doğrudan doğruya B. Meclis
aleyhine neşriyat yaparlarsa kanunî müeyyidelerle (yaptı
rım larla) karşılaşacaklardır. Günün birinde büyük bir ada
let darbesine maruz kalacaklardır (uğrayacaklardır). Fakat
aynı neşriyat C.H. Fırkası aleyhine yapılırsa kanunî ceza
dan muaf (bağışık) kalacaklardır. Halbuki bugünkü B.M.
Meclisinin yüzde 95 azası C.H. Fırkasına mensup olduğuna
nazaran (göre) bu fırkayı çürütmek aynı zamanda M. Mec
lisi azasım çürütmek demektir. Hattâ C.H. Fırkasının ma
nevî şahsiyetini lekelemek onların nazarında (gözünde)
M. Meclisini lekelemekten daha müessirdir (etkilidir). İşte
bunun içindir ki bu gazeteler de açıktan açığa yürüdüğü he
defe dolaşık yollardan daha korkusuzca yürünmektedir.» (5)
— 88 —
II
III
70 —
Rusya’da, İtalya’da ve çok yakın zamanlarda Almanya’da
görülmektedir.
... Devletin matbuatla alakadar (ilgili) olmasını kabul
etmemek muassır (çağdaş) devletçilik nazariyesi ile telif
olunamaz (kuram ıyla bağdaştırılam az). Bu alakanın en ma
kul ve makbulü ve bugünkü ihtiyaca en iyi cevap verecek
olan tarzı, matbuatın devletle teşriki mesaisidir (işbirliği
dir)...» (8)
25 Mayıs 1935’de toplanan Birinci Basın K u ru ltay ı’nda, B a
sın Genel D irektörü V edat Nedim (Tör) de «Ulusal basının
devrim potansiyeline, devlet siyasasına ve ulus ihtiyaçlarına u y
gun olmasını sağlam ak»tan söz ederken (9), bir başka açıdan ay
nı gerçeği dile getirm iş olm aktadır.
Böylece artık tüm basın C.H.F.nm sözcüsü durum una gel
miş oluyordu.
_ 71 —
§ 8.
ÜNİVERSİTE REFORMU
II
Ü niversite R eform unun aynı zam anda bu açıdan gerçekleş
tirildiği, gerçekleştirilm ek istendiği, h er şeyden önce bu konu
— 72 —
üzerine yazılan yazılarda açıkça ortaya konulm uş bulunm akta
dır. Örneğin, D arülfünun’a sürekli olarak eleştiriler yöneltm iş,
tartışm alara girişm iş olan Kâzım Nam i (Duru) :
«... İstiklâl, istiklâl! artık senelerdir Darülfünunlular ağ
zından düşmeyen bu kelime, hezeli (gülünç) bir mahiyet
aldı!...
Bu istiklâl iddiası (1) üç sebeple çürüktür: 1) İstik
lâl ilmindir, 2) Darülfünun devlet bütçesinden sarfediyor,
3) Devletçilik prensibine uymuyor...»
dedikten sonra, bilim in gerçekten bağım sız (özerk) olduğunu,
buna sınır konulam ayacağını, ancak bağımsız olanın D arülfü
nun değil, bilim in kendisi olduğunu, isteyenin D arülfünun dı
şında bilimle uğraşabileceğini belirtm ekte ve ayrıca bu kuruluş
devlet bütçesinden para aldığına göre, elbetteki devlete karşı
sorum lu olması gerektiğini ileri sürm ekte ve en önemlisi de şu
görüşü ortaya koym aktadır :
- 73 —
lanılıyorsa, devletçiliği de öyle almak zarurîdir. Bu itibarla
devletçilik İlmî sahaya bile şamil olur.
Devletçi bir hükümet, Darülfununu kendi başına bıra
kamaz; ilm î spekülâsyon yapıyoruz diye hükümetin pren
siplerini yıkıcı fikirler de neşredilebilir...»(2)
— 74 —
versitenin T ürk devrim ine(7) uygun bir yapıda olması gerek
tiğini vurgulam ış bulunm aktadır.
III
— 75 —
Ü niversite Reform u uygulam aya konulduktan sonra ise
B urhan Asaf’m değerlendirm esi şöyledir :
«Liberalizm gibi onun hürriyet mefhumu (kavram ı) da şu
halde hayatın arkasında kalmış bulunuyor... Liberalizmin
iflâsını resmen tescil eden memleketlerde, darülfünunlara
müdahale, bütün diğer müdahaleler kadar tabiî görülmüş
tür. Bugün Rusya, İtalya ve Almanya’da darülfünunların
liberal devirlerdeki istiklâlleri kalmadığı gibi ilimdeki ha
reket noktalarını liberal görüşler teşkil etmiyor (oluştur
m uyor) ...» (13)
IV
— 76 —
K adro dışı bırakılanların fakültelere göre dağılım ı şöyle-
d i r : Tıp, 30; Fen, 17; îlâhiyat, 5; H ukuk, 15; Edebiyat, 7; Ec
zacılık, 5; Dişçilik O kulu 5.(16)
Yeni düzenlem ede Rektörlüğe N eşet Ömer, Edebiyat F a
kültesi Dekanlığına K öprülüzâde F uat, Fen Fakültesi D ekanlı
ğına Kerim , H ukuk Fakültesi D ekanlığına Tahsin Beyler, Tıp
Fakültesi D ekanlığına Tevfik Salim Paşa, İslâm T etkikleri Ens
titüsü M üdürlüğüne İsm ail Hakkı, Eczacılık Okulu M üdürlüğü
ne Akif, Dişçi O kulu M üdürlüğüne Kâzım Esat Beyler getiril
m işlerdir. (17)
Böylece C um huriyet yönetim i kendisine bağlı ve devrim il
kelerini savunacak «çağdaş» bir üniversiteye kavuşm uş oluyor
du.
(16) Aynı gazeteye göre kadro dışı b ırak ılan lar şunlardır : Tıp F a
kültesi : K adri Reşat, Ziya N uri, Esat, Besim Öm er Paşalar,
Süreyya Ali, K erim Sebatı, O rhan Abdi, H am di Suat, Hâdi F a
ik, H aşan Reşat, Talha, S aad ettin Vedat, K enan Tevfik Ziya,
S erver Kâmil, H üseyin Ali Beyler, m uallim S alahattin, F u at
Fehim M ustafa N evzat ve M ahir Beyler, m üderris m uavini
U beyt Refik, H aydar, H ikm et, İsm et Kâmil, Niyazi, B urhan F a
zıl, İb rah im Şevki Bey, Fen F akültesi : M ustafa, H üsnü H am it
Sait, E sat Şerefeddin, Cevat M azhar, Fatin, N am i Esaf, M us
tafa Selim, A hm et M üştak, B u rh a n e ttin Şükrü, B u rh an e ttin
Ferit, L igor> Ali Vehbi, Ö m er Şevket, Tevfik, M alik Beyler;
îlâh iy at Fakültesi : Nimet, Fuat, H üseyin Avni, İsm ail H akkı ve
Şekip Beyler; H ukuk Fakültesi : Ağaoğlu A hm et, Etlıem Akif,
Cevdet F erit, H acı Adil, A ynızâde Tahsin, Zühtü, A hm et Reşid
K enan Öm er, M uslihiddin Adil, A bdu rrahm an M ünip, M ünir,
Cevat, M ithat, M em duh, Vehbi Beyler; E debiyat Fakültesi :
Ali M uzaffer İsm ail H akkı, Naim, Behzat, A hm et Refik, Ali
Ekrem , A vram G alanti, Y usuf Şerif, F erit, H alil N im etullah,
Ali Macit, H am it B eyler; Eczacı M ektebi : Hulusi, Server Kâmil,
K azım N uri, M azhar H üsnü, Halil ve M ahir B eyler; Dişçi M ek
tebi : M ustafa M ehmet, H üseyin Talat, M azhar H üsnü, H alit
ve M ahir Beyler.
(17) aynı gazete.
77 —
§ 9.
C.H.P. VE DERNEKLER
II
— 78 —
r
— 79 —
m A ta tü rk ’ün istem iş olduğunu açıklam aktadır. (2)
Öte yandan A ta tü rk ’ün Mason D erneği’nin kapatılm ası ge
rektiğini bildirm esinden sonra, ileri gelen m asonlar, onun bu
k ararının değişmesini sağlam ak am acıyla birçok girişim de bu
lunm uşlardır. Ancak bu girişim ler sonuçsuz kalm ış ve Ş ükrü
K aya bunun bir zorunluluk olduğunu, kendilerince kapatm a
k ararı alınmazsa, bir yasayla bunun yapılacağını bildirm iştir.
B unun üzerine istenilen bildiri im zalanarak içişleri Bakanına,
yani Ş ükrü K ay a’ya verilm iştir. (3)
Anadolu A jası’nm konuyla ilgili 10 Ekim 1935 günlü habe
ri şöyledir :
«Mesul ve m aruf (sorum lu ve tanınan) im zalar altında ajan
sımıza verilm iştir :
T ürk Mason Cem iyeti M em leketim izin sosyal tekâm ü
lünü (gelişmesini) ve günden güne artan m uazzam terak
kilerini (ilerlem elerini) nazarı itibara (gözönüne) alarak
ve Türkiye C um huriyetinde hâkim olan dem okratik ve
cidden lâyik prensiplerin tatbikatından doğan iyilikleri m ü
şahede ederek (gözlemleyerek) faaliyetine -bu hususta hiç
b ir kanun olmaksızın- nihayet verm eği ve b ü tü n m allarını
m em leketin sosyal ve kü ltü rel kalkınm asına çalışan Halkev-
leri’ne teberrüü (bağışlam ayı) m uvafık (uygun) görm üş
tür.» (4)
Mason D erneği’nin kapatılm asının nedenini de, bu bölümde
incelem ekte olduğumuz genel siyasal çizginin dışında aram a
m ak gerekil*. G erçekten de M asonluk üzerine ayrıntılı bir in
celeme yapmış olan İlham i Soysal da, M ason Derneği’nin k a
patılm asının C.H.P. dışında kalan örgütlere yaşam hakkı tanın-
(2) M. KEMAL ÖKE : «Ulu A tam ızın Son G ünleri», ¥edigün) sayı
303, 27 B irincikânun 1938, s. 10
(3) A P A K : a.g.k., s. 163
(4) APAK : a.g.k., s. 164
— 80 —
m am asının bir sonucu olduğunu belirtm ekte (5), K em alettin
A pak da aynı gerçeğe değinm ektedir. (6) M. K em al Öke ise,
A ta tü rk ’ün kendisine bu derneğin kapatılm ası gerektiğini bildi
rirken, «Madem ki M asonluk m illiyetçidir, halkçıdır, cum huri
yetçidir, H alk Fırkasının um deleri (ilkeleri) de bundan başka
b ir şey olmadığına göre M asonluğun hikm et-i vücudu (varolm a
nedeni yoktur.» dediğini söylem ektedir. (7)
B ununla birlikte, T ürkiye’de o sırada M ason D erneği’nin
de T ürk Ocakları gibi, siyasal bir güç niteliğini kazanm ış olup
olmadığı üzerinde de durulm alıdır. K onuya bu açıdan bakılın
ca, h er şeyden önce belirtm ek gerekir ki, dönem in önde gelen
birçok devlet adam ının Mason D erneği üyesi olmuş bulunm ası
ilginçtir. Örneğin, belirtm iş olduğum uz üzere, İçişleri B akanı
Ş ük rü K aya’dan başka T.B.M.M. başkanı Kâzım Özalp, A nka
ra Valisi N evzat Tandoğan, D anıştay başkanı Reşit M im aroğlu
gibi etkin görevlerde bulunan birçok kişi masondu. (8) Bu ne
denle Mason Derneği hiçbir siyasal etkinlikte bulunm am ış ol
saydı bile, bu gibi kişilerin C.H.F. dışında b ir örgüte üye ol
m alarını sürdürm elerine, dönemin koşullan içinde olanak tan ın
m ayacağı kendiliğinden anlaşılır bir durum olsa gerektir. K aldı
ki, Mason D em eği’nin örgütlenm ede izlediği kapalılık yönte
m inin de C.H.F.nca siyasal açıdan değerlendirilm iş olması da
güçlü bir olasılıktır. Burada, Mason D erneği’nin siyasal b ir ö r
g ü t niteliğini kazanm aya başladığını iktidara düşündürm üş ola
bileceğini sandığım ız ve bir m asonun yaptığı bir konuşm ayı an-
81 — F. : 6
m am ız bir örnek olarak aydınlatıcı olacaktır. «Selâmet M ahfi
lim d e yapılan bir konuşm ada denilm iştir k i :
«... Ritleri (gelenek ve töreleri) itibarı ile gizli çalışan bu ce
m iyet... yer yer sarsıntılara hattâ inkıtaa (kesintiye) uğrasa
dahi fikri asla mabvolmayacaktır. Zira hiçbir kuvvet düşün
mek kabiliyetini kazanmış olan insanlarda hürriyet ateşini ve
kemale (olgunluğa) erişmek isteğini söndüremez... Her za
mandan ziyade birbirimize yanaşmak, safları boşaltmamak lâ
zım. Aramızdaki sevgi ve ittihat (birlik) ancak bizi haricin
taaruzundan himaye edebilir. Unutmayalım ki kuvvet it
tihattadır. M ü t t e h i t (birleşm iş) v e ş u u r l u b i r
ekalliyet (azınlık) b a ş ı b o ş b i r e k s e r i y e t i
(çoğunluğu) d a i m a i d a r e e t m i ş t i r . » (9)
B unun yanı sıra, «Büyük Ü stat M uavini» M ehmet Ali Haş-
m et’in 25. Yıl B ayram ı dolayısıyla yaptığı konuşmada, «... he
piniz biliyorsunuz ki M asonluk sevgili m em leketim ize h ü rriy e t
tohum larını ekm ek için A vrupalılar tarafından sokulm uş
tur...» (10) derken ya da F ahrettin K erim (Gökay) aynı bay-
— 82 —
ram da verdiği söylevde, «Bu m üesseseyi kapitalist züm renin
âleti gibi gösterm ek istiy o rlar...» (11) diye yakınırken, gerçekte
Mason D erneği’nin uluslararası başka örgütlerle olan ilişkisini
dile getirm iş oluyorlardı.
Mason D erneği’nin kapatılm asını, m asonların kendileri de,
başka bir açıdan olm akla birlikte, siyasal nedenlere bağlam ak
tadırlar. Örneğin, bir mason yetkilisi olarak K em alettin Apak’a
göre, «... diktotaryal ve totaliter zihniyetli bazı yabancı m em
leketlerdeki kom ünist ve faşist rejim lerin o zam anlar takip et
tikleri m asonluk aleyhtarı politikanın serpintilerinden alm an
ilham lar... gibi bir sürü dış tesirler vardı.»(12) İşte, yazara gö
re, Mason Derneği bu etkilerle kapatılm ıştır. 14 Teşrinievvel
1935 günlü C um huriyet gazetesindeki haberde de, «bu suretle
son zam anlarda İtalya, Alm anya ve Rusya’da olduğu gibi Ma
son teşkilâtı m em leketim izde de ilga edilmiş (kaldırılm ış) olu
yor.» denilm ektedir.
Gerçi C.H.F.nm kendi örgütlenm esi açısından faşist ve ko
m ünist partilerin, daha önce de belirttiğim iz üzere, biçimsel
- yapısal özelliklerinden yararlandığı, bu partilerin örgütsel b ir
model olarak alındığı doğrudur. A ncak Mason D erneği’nin fa
şizm in ve kom ünizm in etkisinde kalınarak, daha başka b ir de
yişle de, bu siyasal sistem ler benim senerek ve «dikta» kurm ak
am acıyla kapatılm ış olduğunu öne sürm ek, siyasal ve bilimsel
gerçeklere tüm üyle aykırıdır. Ç ünkü bir kez, faşizm in ve ko
m ünizm in m asonluğa karşı olm aları çok değişik gerekçelere bağ
lıd ır ve özellikle İtalya’da o dönemde g e r ç e k t e rejim le
m asonluk arasında ne ölçüde b ir çatışm a olduğu da ayrı bir
konudur. Bu nedenle aynı anda bu iki rejim in de birden etki
sinden söz etm ek gerçeğe uygun olm am aktadır, ö te yandan
C.H.F.nm ve A ta tü rk ’ün bu alanda kom ünizm den etkilenm iş
olduğu savı hiç de ciddiye alınabilecek bir görüş değildir. Bu
(11) aj’uı dergi, sayı 17, Son Teşrin . İlk K ânun 1934, s. 18
(12) A P A K : a.g.k., s. 161-162
— 83 —
k uruluşun kapatılm asını da, «Toplumda etkinliği olacak tek ör
güt, C.H.F. olmalıdır.» anlayışı çerçevesinde ele alm ak gerek
m ektedir.
Mason D erneği’nin kendine özgü ilkeleri vardır. Bu ilke
lere karşı ise A ta tü rk ’ün, «Ben, başkalarının yaptığı prensiple
re değil ancak kendi prensiplerim e uyarım .» demiş olduğu be
lirtilm ektedir. (13) O halde, şunu da söyleyebiliriz ki, M ason
D erneği’nin ilkeleriyle A ta tü rk ’ün genel başkanı olduğu C.H.
F.nın ilkeleri aynı doğrultuda olm am ıştır.
III
- 84 —
kadınlığının C um huriyet döneminde elde etmiş olduğu haklar
konusunda dem eçler verm işler, konuşm alar yapm ışlardır. (16)
Ne var ki, bu galişm elerden hem en sonra, 2 M ayıs 1935’de
T ürk Kadın Birliği gensl başkanı Latife B ekir’in şu dem ecinin
basında yayınladığını görüyoruz :
«Teşkilâtı Esasiye Kanununun tadili ile Türk kadınına ve
rilen müsavi (eşit) haktan dolayı Birliğimizin lağvı (kaldı
rılm ası) düşünülmüşse de bundan bir sene evvel Uluslar
arası Kadın Birliği’nin 12. Beynelmilel Kadın Kongresinin
hükümetimizin müsaadesi ile şehrimizde toplanması takar
rür etmişti (kararlaştırılm ıştı). Haddi zatında Birliğimiz
Uluslararası Kadın Cemiyeti’nin tabiî bir azası olduğu bi
naenaleyh onun lağvı demek beynelmilel kadınlar kurumu-
nun ilgası olacağından bu hareketten vazgeçilmişti. Beynel
milel kongrenin hüsnü (iyi) suretle bitmesinden sonra bu
mesele birliğimizin en yakın bir tarihte yapacağı toplantı
da görüşülecektir.» (X7)
Bu demeçle birlikte basında artık T ürk K adınlar B irliği
ne gerek olmadığı yolunda yoğun bir kam panya başlatılm ıştır.
Bu kam panya sırasında öne sürülen görüşler şöylece özetlene
bilir : C um huriyet devrim leriyle T ürk kadınları her tü rlü hak
larını elde etmiş, erkeklerle eşit olm uşlardır. K adm B irliğinin
amacı da bundan başka bir şey değildir. Bu amaç gerçekleşti
rildiğine göre de, T ürk K adm B irliği’nin varlık nedeni ortadan
kalkm ış dem ektir. Bu B irlik siyasal bir kuruluş da değildir.
Böyle bir nitelik taşım adığı için de çalışm alarını sürdürm esi
nin bir anlam ı kalm am ış dem ektir. Yılda birkaç kez bir, iki ço
cuğu giydirm ek, böyle bir birliğin yaşamasını gerektirecek bir
çalışma sayılamaz. Kaldı ki, eğer ortada hâlâ bir sorun kalmış^
— 85 —
sa, bu, k a d m -e rk e k kavgasıyla değil, fakat elbirliği yapılarak
çözülebilir. (18) (19)
10 M ayıs 1935’de de T ürk Kadiri Birliği son toplantısını
yaparak başkan Latife B ekir’in, «Kadın Birliği ülkülerine ka
vuşm uştur. T ürk kadınlığına b ü tü n hakları tanınm ıştır. B un
dan sonra K adm B irliği’ne ihtiyaç yoktur. B irliğin feshini talep
ediyorum .» (20) biçim indeki önerisi üzerine birlik kendisini ka
patm a kararını alm ıştır.
— 86 —
§ 10 .
HALKEVLERİ
1932 14 14
1933 41 55
— 87 —
1934 25 80
1935 23 103
1936 33 136
1937 31 167
1938 43 210
1939 163 373
1940 6 379 141
1941 2 388(+ ) 59
1942 3 389 ( + ) 22
1943 4 394(+ ) 15
1944 3 406 ( + ) 143
1945 17 4 3 8 (+ ) 2338
1946 1 4 5 5 (+ ) 1396
1947 4 6 3 (+ ) 110
1948 4 6 9 (+ ) 97
1949 474 ( + ) + 50
— 4371
65
4306
II
(1) Halkevleri, s. 10
(2) aynı yerde, s. 14
( + ) Toplam farkı, Halkodası'ndan H alkevi’ne çevrilm kuruluşlar
dan doğmaktadır.
- 88 —
ragrafta değindiğimiz ve T.B.M.M.nde 6 Ağustos 1951’de yap
m ış olduğu konuşm asını anımsamamız, H alkevleri’nin hangi
am açla kurulduklarını bize açıkça kanıtlayacaktır. İnönü şöyle
dem işti :
«Bu devirde büyük inkılâplar oldu. Yedi senelik tecrübe in
kılâp esaslarını yayıp anlatacak ve memlekette inkılâplarla
ahenkli olarak geniş kültür birliğine dayanan Millî cemiye
ti temin edecek bir teşekkülün eksikliğini gösterdi.»
işte, bu «teşekkül» H alkevleri olmuştur.
İnönü’nün, H alkevleri’nin birinci açılış yıldönüm ü nedeniy
le yapmış olduğu konuşm a ise, bu kuruluşun işlevini daha da
açık bir biçimde belirtm ektedir :
«Halkevleri, C.H.F.nm kendi prensiplerinin ne olduğunu ve
bu prensiplerin memlekette nasıl tatbik edildiğini her gün
halkımıza söylemek için de başlı başına bir merkezdir. C.
H.F .mn prensiplerini her gün söylemek, nasıl tatbik edildi
ğinden her gün malûmat (bilgi) vermek lâzımdır... Halk
evleri fikir olarak ve müessese olarak mesuliyet mevkiinde
bulunan siyasî partimizin, bütün özünü, varlığını halkın
geniş tabakalarına anlatması ve sevdirmesi için mühim bir
merkezdir... Halkevleri, vakit vakit siyasî icraatımızdan
(siyasal uygulam alarım ızdan) dahi vatandaşlarımıza açık
alınla, temiz yürekle hesap vereceğimiz bir yer olacaktır.» (3)
P a rti genel sekreteri Recep P eker de 1935 yılında H alkevle
r i’nin am açlarını sıralarken, bunların, «halkı bir arada ve birlik
te çalıştırm ak esasının kurulm ası», «halkı bir kütle haline ge
tirm ek» olduğunu belirtm iş bulunm aktadır. (4)
C.H.F.nm izlediği siyasanın konum uzu ilgilendiren yönleri
— 89 —
üzerinde ilerdeki bölüm lerde duracağız. Bu aşam ada ortaya çı
kan gerçek, varlıkları sona eren kuruluş ve derneklerin yerine
C.H.F. iktidarm ca H alkevleri’nin geçirilm iş bulunduğu ve si
yasal açıdan H alkevleri’nin bu p artinin ilkelerini ve uygulam a
larını kitlelere benim setm ek ve toplum u istenilen biçimde yön
lendirm ek işlevini üstlenm iş olduğudur.
— 90 —
ikinci Kesim
§1.
(1) «Dokuz U m de»nin tam m etni için bkz. B İL Â : a.g.k., s. 745 - 747
91 —
P a rtin in kuruluşu izleyen dönem inde ayrı bir m etin biçi
m inde program ı olmamış, p arti tüzükleri («nizâmnâm eleri»)
içinde program ilkeleri de yer alm ıştır. Bu ilkeler de sayıca az
dır ve gerçek bir p arti program ı niteliğinde değildir. Ulusal
K u rtu lu ş Savaşının siyasal plandaki doğal sonuçlarının ve te
m elleri daha savaş sırasında atılan am açların belirtilm esi yeter
li görülm üştür.
İşte, bu nedenle 9 Eylül 1923’de kabul edilen «Halk Fırkası
Nizâmnâmesi» aynı zam anda partin in program ını da oluştur
m uştur. Bu tüzüğün program m addeleri niteliğinde olan «Umu
mî Esasları» şöyledir :
«Madde 1 — H .F .[m n ]... gayesi, m illî hâkim iyetin halk
tarafından ve halk için uygulanm asına rehberlik etm ek ve
Türkiye’yi uygar bir devlet haline yükseltm ek ve T ürkiye’
de bütün kuvvetlerin üstünde kanunun koruyuculuğunu hâ
kim kılm aya çalışm aktır.
Madde 2 — H.F. nazarında halk m efhum u (kavram ı),
herhangi bir sınıfa m ünhasır (özgü, sınırlı) değildir. Hiç bir
im tiyaz iddiasında buluşm ayan ve genellikle kanun nazarın
da m utlak bir eşitliği kabul eden b ü tü n fertler halktandır.
Halkçılar, hiçbir ailenin, hiçbir sınıfın, hiçbir cem aatin, hiç
bir ferdin im tiyazlarını kabul etm eyen ve kanunlardan y a
rarlanm adaki m utlak h ü rriy e t ve istiklâli tanıyan fertlerdir.
Madde 3 — H .F.na her T ürk ve dışarıdan gelip T ürk uy
ru k ve harsını kabul eden her fert girebilir.
... »(2)
P a rtin in 15 Ekim 1927 günlü İkinci K urultayında ise bu
«Umumî Esaslar»da bazı değişiklikler yapılm ıştır. B una göre :
«Madde 1 — C.H .F.............. Cum huriyetçi, Halkçı, M il
liyetçi siyasî b ir cem iyettir...
— 92 -
Madde 2 — Devlet şekli ... Cumhuriyettir.
Madde 3 — Fırka, devlet ve millet işlerinde din ile dün
yayı birbirinden ayırmayı en önemli esaslardan sayar.
Madde 4 — C.H.F., kanun nazarında mutlak bir eşitliği
kabul eder ve hiçbir ailenin ve hiçbir sınıfın ve hiçbir ce
maatin, hiçbir ferdin imtiyazlarını tanımayan fertleri halk
tan ve halkçı kabul eder.
Madde 5 — Vatandaşlar arasında en kuvvetli bağ, dil
birliği, his birliği, fikir birliği olduğuna inanan fırka, Türk
dilini ve kültürünü hakkıyle yaymak ve geliştirmeyi esas
kabul eder...»(3)
Hem en belirtelim ki, 1923 tüzüğünde gerçekten program
maddesi olanlar birinci ve ikinci m addelerdir. B ununla birlikte
üçüncü madde p artin in ulusçuluk anlayışının dar b ir anlayış ol
m adığını gösterm ektedir. Buna karşılık asıl birinci m addede da
ha 1923 yılında, işin başlangıcında, C.H.F.nm «devrimci» yönü
belgelenm ekte ve tem el amaç olarak T ürkiye’nin uygar b ir dev
let düzeyine getirilm esi belirtilm ektedir ki, C um huriyet Çev
rim lerinin tem elini işte parti tüzüğünün bu m addesi oluştura
caktır. İkinci m adde ise, en az birincisi ölçüsünde önem taşı
m aktadır. Bu madde, partinin «halkçılık» anlayışının özü nite
liğindedir; aynı zam anda Osmanlı siyasal düzenine açık b ir tep
ki olarak karşım ıza çıkm aktadır.
1927 tüzüğü, program açısından b ir parça daha kapsam lı ol
duğu gibi, bazı önemli değişiklikler de içerm ektedir. G erçekten
de üçüncü m adde layiklik anlayışım ilk kez açıkça belirtm ekte
dir. Beşinci m adde ise, Gazi M ustafa K em al’in «ulusçuluk» an
layışının bu tüzükteki b ir anlatım ından başka b ir şey değildir.
II
— 93 —
ilk kez İsm et P aşanın 30 Ağustos 1930’da Sivas’da yaptığı ko
nuşm a sırasında ortaya konulm uştur. D em iryolunun Sivas’a
ulaşm ası dolayısıyla ve S.C.F. genel başkanı Fethi Beyin eleş
tirilerine bir yanıt olmak üzere yaptığı bu konuşm asında İsm et
Paşa şöyle dem iştir :
«Liberalizm nazariyatı, bu memleketin güç anlayabileceği
bir şeydir. Biz, iktisadiyatta, hakikaten mutedil (ılım lı) dev
letçiyiz.» (4)
İsm et Paşa bu sözleriyle 1923 İzm ir İktisat K ongresinden
beri uygulanagelen liberal siyasadan vazgeçileceğini açıklam ış
oluyordu.
Gazi M ustafa K em al ise 1931 yılının Ocak ayında İzm ir’de
yaptığı b ir konuşm ada «fırkamızın takip ettiği program , ekono
m ik açıdan devletçidir.» diyecek(5), p artinin 9 Mayıs 1931’de
başlayan Üçüncü K urultayında da İsm et Paşa, «Cum huriyetçi,
M illiyetçi, Halkçı, Devletçi, L ayik ve İnkılâpçı fırkamız» söz
lerini kullanacaktır. (6)
Bu Üçüncü K urultayda, parti tüzüğünden ayrı bir program
da yapılm ış ve C.H .P.nin «Altı Ok»u olarak anlatım ını bulan il
keleri tek tek sıralanm ıştır. Bu program da «devletçilik» ile ilgili
m adde ise şöyledir :
— 94 —
III
— 95 -
§ 2.
HALKÇILIK
— 96 —
korumak maksadiyle bir fırka kurulur. Güya bizim mem
leketimizde de ayrı ayrı sınıflar varmış gibi kurulan fırka
lar yüzünden şahit olduğumuz neticeler malumdur. Halbu
ki, Halk Fırkası dediğimiz zaman, bunun içine bir kısım de
ğil, bütün m illet dahildir.
Bir defa halkımızı gözden geçirelim : Biliyorsunuz! ki
memleketimiz çiftçi memleketidir. O halde, milletimizin bü
yük çoğunluğu çiftçi ve Çobandır. Bu böyle olunca, buna
karşı büyük arazi ve çiftlik sahipleri akla gelir. Bizde böyle
büyük araziye kaç kişi maliktir? Bu arazinin miktarı nedir?
Tetkik edilirse görülür ki, memleketimizin genişliğine na
zaran, hiç kimse, büyük araziye malik değildir. Bundan do
layı, bu arazi sahipleri de himaye edilecek insanlardır. Son
ra sanat sahipleri ile kasabada ticaret eden küçük tüccarlar
gelir. Tabiî olarak, bunların menfaatlerini temin ve korumak
zorundayız.
Çiftçilerin karşısında olduğunu farzettiğimiz büyük
arazi sahipleri gibi, bu ticaret erbabının karşısında da bü
yük sermaye sahibi insanlar yoktur. Kaç milyonerimiz var?
Hiç. Bundan dolayı, biraz parası olanlara da düşman olacak
değiliz. Aksine, memleketimizde birçok milyonerlerin hatta
milyarderlerin yetişmesine çalışacağız.
Sonra işçiler gelir. Bugün memleketimizde, fabrika, ima
lathane vesaire gibi kuruluşlar çok sınırlıdır. Mevcut işçi*
lerimizin m iktan yirmi bini geçmez. Halbuki, memleketi
ilerletmek için çok fabrikalara muhtacız. Bunun için de işçi
lâzımdır. Bundan dolayı, tarlada çalışan çiftçilerden farkı
olmayan işçiyi korumak ve onlara yardım etmek lâzımdır.
Bundan dolayı, tarlada çalışan çiftçilerden farkı olmayan
işçiyi korumak ve onlara yardım etmek lâzımdır. Bundan
başka, aydın fikir işçileri ile âlimler gelir. Bu aydınlarla
âlimler kendi kendilerine toplanıp halka düşman olabilirler
mi? Bunlara düşen vazife, halkın içine girerek onları aydın
latmak, onlara öncü olmaktır.
_ 97 — F. : 7
İşte ben milletim izi böyle görüyorum. Bu nedenle, çe
şitli meslek erbabı, birbirinin menfaatine yardımcı olduğun
dan onları sınıflara Ayırmak imkânı yoktur. Ve heyet-i umu-
miyesi (tüm ü) halktan ibarettir...»(2)
1931 yılında yenilenen m illetvekili seçim lerinden önce Gazi
M ustafa K em al’in kam uoyuna açıkladığı 20 N isan 1931 günlü bil
dirisinde de bu konuda şöyle d e n ilm e k te d ir:
«Türkiye Cumhuriyeti halkını ayrı ayrı sınıflardan mürek
kep değil ve fakat ferdî ve içtîmaî hayat için işbölümü iti
barı ile m uhtelif mesai erbabına ayrılmış bir camia telâkki
etmek esaslı prensiplerimizdendir.
a) Çiftçiler, b) küçük sanat erbabı ve esnaf, c) ame
le ve işçi, d) serbest meslek erbabı, e) tüccar, f) memur
lar, Türk camiasını teşkil eden başlıca zümrelerdir. Bunla
rın herbirinin çalışması diğerinin ve umumî camianın saadeti
için zarurîdir. Fırkamızın bu prensiple istihdaf ettiği gaye
sınıf mücadelesi yerine İçtimaî intizam ve tesanüt tem in et
mek ve birbirini nakzetmeyecek surette menfaatlerde ahenk
tesis eylemektir. Menfaatler kabiliyet ve çalışma derecesi
ile mütenasip olur...»(3) (*)
—- 99 —
bakıldığında, halkçılık ilkesinin, toplum un, tüm sınıf ve kesim
leriyle birlikte, bir sınıf ötekisine yeğ tutulm adan, kalkındırıl
m asını am açlam ış olduğunu görm ekteyiz.
II
— 100 —
(kâtibium um î) görevini üstlenm iş olan Recep (P eker)in, 20 Ma
yıs 1931’de yeniden bu göreve getirilm esiyle (5) C.H .F.nm «ide
o lo jis in d e önemli değişiklikler olm uştur. Recep P e k e r’in p arti
devletine ilişkin görüşlerini ilerde inceleyeceğiz. (6) B una k ar
şılık, 18 H aziran 1936’ya dek bu görevde kalacak olan Recep
P e k e r’in «halkçılık»tan ne anladığım ve yönettiği bu partiyi
hangi yöne çekmek istediğini görelim.
1931 yılı Eylülünde İstanbul’da D arülfünun’da b ir konferans
veren Recep P e k e r halkçılıktan ne anladığını şöyle açıklıyordu :
«... Millet ve M illiyet mefhumlarını anlamış vatandaşların
kütleleşmesi ancak bu mefhumların halkçılık zihniyeti ile
incelenmesi ve saflaşması sayesinde mümkün olur... C.H.F.
tek vatandaşın olduğu kadar çalışma zümrelerinin hususî
menfaatlerini de devletin ve memleketin umumî menfaatle
ri çerçevesi içinde tem in olunabileceğine kanidir... biz sı
nıflaşmayı reddediyor bunun yerine milletçe kütleleşmek
fikrini müdafaa ediyoruz...»(7)
Genel sekreter, 23 H aziran 1932’de T.B.M.M.nde de halk
çılığı tanım larken :
«Halkçılık kanunlar önünde Türk vatandaşlarının mutlak ve
kati müsavatını emreder. Halkçılık Türkiye’de imtiyazlı ta
bakaların mevcudiyetlerini reddeder, selbeder. Halkçılık sı
nıf mücadelesini kabul (etm ez)... çalışma zümreleri arasın
da ahenk tesisini takip eder...»(8) (*)
— 101 —
dem iş bulunm aktadır.
İş K anunu, T.B.M.M.nde görüşülürken, 8 H aziran 1936’da
Recep P e k e r’in aynı konuya ilişkin sözleri ise şöylece özetlene
bilir : Bu yeni yasa b ir rejim yasasıdır. Liberalizm e karşıdır,
çünkü liberalizm işçi ve patronu karşı karşıya getirir. B u yasa,
y u rtta şla rın sınıflaşm asını ve dolayısıyla bölünm esini engelleye
cektir. «Yeni İş K an u n u sınıîçılık şuurunun doğmasına ve ya
şam asına im kân verici hava b ulutlarım ortadan silip sü p ü re
cektir.» (9)
P eker, tnkiiâp D ersleri N o tlan ’nda konuya b ir başka açıdan
değinm ekte ve halkçılık ilkesi uygulanan T ürkiye’de eğer y u r t
taşlar arasında birtakım «farklar» varsa, bunların «hayatın ica
bı» sayılm ası gerektiğini belirtm ektedir. (10)
Tüm bunlara karşın, Recep P e k e r’in doğrudan doğruya so
rum lu olduğu p a rti örgütlenm esinde, 1935 yılında «vilâyet ida
re heyeti» üyelerinin sınıfsal konum larının m esleklerine göre
90 tacir, 44 il ve belediye genel meclisi üyesi, 31 varlıklı çiftçi,
10 fabrikatör, 24 avukat, 17 doktor ve eczacı, 7 banka m üdürü,
14 emekli general ve subay, 4 öğretm en olarak ortaya çıkm a
sı, (11) C.H .P.nin belli b ir çevrenin siyasal örgütü durum una
gelm iş olduğunu gösterecek başlı başına bir olgudur. (12)
III
— 103 —
İstihsali m illî bir vazife telâkki etm eyen (saymayan) bir iş-
çi ve işverenin arasında, kendilerine mahsus menfaatlerin
çarpışmasından doğan, devamlı bir mücadele vardır. Böyle
bir durumda ise ne işçi ve ne de işverende adalet duygusu
yoktur. İstihsal m illî bir vazife olunca devlete düşen esaslı
işler meydana çık ar: grev ve lokavtı yasak etmek, mamulün
fiyatım, vasıflarm, miktarım tayin ve tespit etmek ve buna
benzer diğer hususları bir düzene koymak.» (16)
(16) «Milli İk tisa tta İşçi ve İşv eren M ünasebetleri»; Ü lkü (Yeni Se
ri), 1 Ağustos 1942, sayı 21, s. 5
— 104 —
DEVLETÇİLİK
— 105 —
bunalım ı sarsıntısız atlatm ası, h a tta planlı ve hızlı b ir kalkınma-,
yı başarm akta olması, ülke yöneticilerinin dikkatlerini bu dev
letin ekonom ik siyasasına çevirm elerine yol açm ıştır. İşte, bu
gerçekler karşısında geriye tek b ir yol kalıyordu: «Devletin bizzat
kendi sanayiini kurm ası; tem el alt-yapı y atırım larına bizzat
girişm esi ve bunu yaparken de ekonom ik hayatın diğer yönleri
üzerindeki kontrolünü arttırm ası.» (1)
II
— 106 —
olarak çalışabilecekleri şeraiti tanzim etrr}eği (koşulları düzen
lem eyi) de devletin vazifesi sayıyoruz.» dem ekteydi. (3)
Bu konudaki en açık ve kesin tanım lam ayı ism et P aşa 1933
yılında Kadro dergisinde yayınlanan «Fırkam ızın D evletçilik
Vasfı» başlıklı yazısında yapmış bulunm aktadır. îsm et Paşaya
göre :
«... En serbest zannolunan (sanılan) bir sanat veya ticaret,
müreffeh (gönençli, sıkıntısız) olabilmek İçin, mutlaka dev
letin yardımına ve müdahalesine ihtiyaç göstermektedir.
Türlü krizlerden dolayı, en serbest nice müesseseler i,
seneîerdenberi, sert fırtınalara karşı tutunduran, DEVLET’-
tir. Ticaret gibi en serbest sahada, dar vaziyete düşen tüc
carları (meselâ tütün tüccarlarım) korumak için, hükümet,
geçen senelerde hususî tedbirler almıştır. İnhisarlar (tekel
ler), her sene hasat zamanında, piyasaya müdahale ederler.
Ve, bir sene, devlet inhisarı ve devletçilik aleyhinde haya-
lât (düşler) kuran nice müteşebbisler (girişim ciler) görmü-
şümdür ki, mevsiminde inhisarların piyasaya müdahale et
mesi için, bütün idraklerim sarfederler.»(4) (5)
Demek ki, «devletçilik» gerçekte aynı zam anda özel girişim
cilere destek sağlam ak am acını da taşım ıştır. (6) G erçekten de
— 107 —
«Birinci Beş Yıllık Sanayi Plânı»nın Başbakanlığa sunuş yazı
sında açıkça denilmektedir k i :
«Bu programa hususî teşebbüs erbabı tarafından tesisine
imkân görülmeyen sanayi şubeleri ithal edilerek devlet ve
ya m illî müesseselerin teşebbüsleri olarak kurulmaları dü
şünülmüştür. Ancak bu ana sanayi, hususî teşebbüs ve sa
nayi erbabına da daha çok geniş ve faideli ‘industrie’ (yarar
lı sanayi) imkânları bahşedecektir. Devlet teşebbüsü ile ku
rulacak olan ana demir sanayii hususî müteşebbislerin ye
niden tesis edecekleri makine, tel, çivi, döküm, boru, civata,
vida vesaire fabrikalarına ve sanayie ucuz ve kolay tedarik
edilir yarı mamul emtia verecektir. Yeni bez dokuma sana
yimiz, mevcut m illî fabrikalarımızın inkişaflarına bir pay
bıraktığı gibi pamuk, ip ve halat, kadife, pelüş, kordele, şe
rit, pasmanteri eşyası ve pamuk örme sanayiine de yeni faa
liyet imkânları bahşedecektir. Bunlar gibi etrafında hususî
teşebbüslerle takviye edilebilecek ve memleketin sınaî in
kişafı ile mütenasip (orantılı) olarak yükselip kuvvetlene
bilecek bir çok sanayi şuabatı (şubeleri) doğacaktır ki, bun
ların hakkı hayatları da bugünkü şartlar altında teessüs;
eden mümassillerine (kurulan benzerlerine) kıyasen daha
ziyade tahtı em niyette (güvenlik altında) olacaktır. Sanayi
— 108 —
programımızın tahakkuku ile (gerçekleşmesiyle) memleket
İktisadî hayatına ilâve edilecek iş hacminin neticesi olarak
husul bulacak (oluşacak) servet terakümünün (birikim inin)
sanayide plâsman arayacağına ve yukarıda bahsettiğimiz
müştak (buna dayalı) sanayiinin süratle inkişaf edeceğine
muhakkak nazarıyla bakılabilir.» (7)
III
— 109 —
yerli p a z arla n söm ürm e yolu ile yapıyordu. Siyasî kaygılar
toplum sal ve ekonomik am açlardan önce geliyordu; ham m adde
ler düşük fiyatla alm ıyor, devlet m am ulleri ise m aliyetlerinin
birkaç _misli yüksek fiyatla satılıyordu, işçinin korunm ası, iş
sizlik teşkilâtı, sigortalar, sosyal güvenlik ve yardım , kısacası
toplum sal tedbirler tâ 1946 yılm a kadar ihm al edildi... Bu doğ
rusu tek taraflı b ir devletçilikti; halkın çoğunluğuna ağır y ü k ler
yükleyerek onlardan ferag at bekliyor, istem eyerek de olsa k ü
çük b ir azınlığın yararın a işliyordu. Sonra devletçilik tam da
değildi... meselâ işletm elerin çıkardığı köselelerden [özel sek
tö r tarafından] h er çeşit ayakkabı yapılarak serbest fiyatla sa
tılıyordu.» (10)
IV
—111 -
DEVLETÇİLİK, KADRO DERGİSİ
VE İŞ BANKASI
' i
— 112 —
İşte, Kadro yazarları bu ideolojiyi işleyip oluşturacaklarını
söylüyorlardı. Dergiyi, Yakup K adri (K araosm anoğlu), Şevket
Süreyya (A ydem ir), İsm ail H üsrev (Tökin), B urhan Asaf (Bel
ge), Şevki (Yazman) çıkarm ışlardı. A ncak sonraları daha baş
kaları da dergide yazacaklardır. Kadro’da öne sü rü len görüş
ler, ana çizgileriyle Şevket Süreyya’n ın 5 Ocak 1931’de T ü rk
Ocağı’nda verdiği bir konferansta açıklanm ış bulunuyordu.
II
— 113 — F. : 8
la rın a) sanayileşm iş toplum larda sınıf kavgası, b) söm ürgeci
devletlerle söm ürgeler ya da y arı söm ürgeler arasındaki ulusal
k u rtu lu ş savaşı olduğunu söylüyordu. (3) Şevket Süreyya’ya gö
re, y arı feodal, söm ürgeleşm iş ülkelerde, batıdaki gibi sınıf kav
g aları yoktur. Bu nedenle de bu tü r ülkelerde tüm ekonom ik y a
şam ın planlı b ir biçim de devlet eliyle geliştirilm esi sonucunda,
sınıfsız b ir toplum yapısına ulaşılacaktır. (4) Öte yandan batıda,
ulusların toplum sal b ir b ü tü n olm aktan çıkarak sınıf kavgala
rın ın başladığı ve böylece de ulusal varlığın tehlikeye düştüğü
b ir dönemde, T ürk devrim i «sınıfsız ulus» sloganını ve devletçi
liği ortaya atm ıştır. (5)
T ü rkiye’nin önünde duran sorunlarsa şunlardır : a) geri
teknolojiden' ve ekonom ik bağım lılıktan kurtulm ak am a bu a ra
da «bütün» b ir ülke olmak, b) üretim araçlarını, yöntem ini
çağdaş düzeye ulaştırm ak, ancak bu arada sınıf kavgasına ola
nak tanım am ak, c) T ü rk toplum unun gelişmesi için, ulusal ba
ğım sızlığı hiçbir biçimde kısıtlam am ak koşuluyla, yabancı ül
kelerle işbirliği yapm ak. (6)
Siyasal rejim konusuna da değinen Şevket Süreyya, klasik
dem okrasinin artık yetersiz bir rejim olduğunu belirtm ektedir.
B atı dem okrasisi yaşam ın akışının gerisinde kalm ıştır. K endi
deyişiyle :
«Gerek millet içinde, gerek m illetler arasındaki tezatların
(karşıtlıkların), çelişmelerin bu kadar keskinleştiği, ihtilat-
lar peyda ettiği (başka sorunları doğurduğu) bir devirde,
bilhassa sosyal disipline muhtaç memleketler için artık tat
min edici ve ilerletici bir nizam olarak pek çok yetersizlik
leri ileri sürülebilir.» (7)
(3) s. 46
(4) s. 55
(5) s. 93
(6) s.155
(7) s. 168
- 114 —
Şevket Süreyya’ya göre, T ürk devleti, ulusal k urtuluş sa
vaşı tem eli üzerine kurulm uş T ürk ulusçuluğuyla yoğrulm uş
tur. Bu nedenle de kendisi em peryalist olamayacağı gibi, ülke
içinde de anti - kapitalisttir. A nti - kapitalist derken söylenm ek
istenen şey, b ir sanayi ve serm aye yoğunluğu sonucunda b ir sı
nıfın ötekisini söm ürm esine olanak tanınm ayacak olmasıdır. Bu
da, «teknik ve ekonom ik gelişmenin, plânlı b ir devlet kontrolü»
ve karm a ekonom iyle sağlanm ası sayesinde olur. (8)
B u söylenenler, ulusal kurtuluş savaşlarının niteliğine ve
gelişme çizgisine, a) uluslararası ekonom ik bağım lılıkları ve
uluslararası kavgaları ortadan kaldıracağı, b) ulus içinde de
ekonom ik çıkar çatışm alarını ve sınıf kavgalarını yok edeceği
için uygundur. (9) Ç ünkü ulusal ku rtu lu ş savaşları bir toplum
içinde çıkarları birbiriyle çelişik sınıflarla değil, çıkarları aynı
yönde olan ve birbirleriyle bütünleşen «iş gurupları»yla yapı
lır. (10) Böyle bir toplum da da tek p arti ve şef sistem inin bu
lunm ası gerekir. (11) Toplum da «kollektif ru h disiplini» olm a
lıdır. (12) Oysa «liberal batı parlam entolarında, hepsi de halk
adına konuşan, am a hepsi de birbirine karşı çıkan, b irbirini in
k â r eden, birbirleri ile çelişen parlam ento oyunları»ndan başka
b ir şey yoktur. (13)
I II
(8) s. 190-191
(9) s. 232
(10) s. 250
(11) s. 251
(12) s. 264
(13) s. 277
— 115 —
«Sınıfsız ve tezatsız bir m illet olmak gayemizdir.
Fakat henüz tezatsız ve sınıfsız bir m illet değiliz.
Yalnız bizde, sınıf ayrılıkları, siyasal hayatımızda hâkim
bir rol oynayacak kadar açılmamıştır. Yani Türkiye Devle
ti, bir sım f devleti değildir.
— 116 —
nıfsız b ir ulu s olarak çıkan T ü rk toplum unun sınıflaşm ası en
gellenm eli, kalkınm a girişim lerinin sınıflaşm aya yol açm asına
olanak tanınm am alı, kalkınm a devletçilik uygulam asıyla sağ
lanm alıdır. K adrocular devletçiliğin sınıflaşm ayı engelleyeceği
görüşündedirler.
Öte yandan K adrocuların İtalya, A lm anya ve R usya’dan
b ü y ü k ölçüde etkilenip esinlendikleri de görülm ektedir. «Kad
ro» im zasıyla çıkm ış olan b ir yazıda b u n u n çok açık bir örneği
ni görebiliriz :
«Faşist İtalya, buğday h arbinin zafer rakkam larm ı ka
ra göm leklilerin genç yığınlarıma b ire r bayrak gibi, b ire r ih
tilâl kokardası gibi taşıttı.
Sovyet Rusya, birinci beş yıllık plânın soluğu dinm e
den ikinci beş yıllık plânın ham le hesabına geçti.
Yeni Alm anya, iktidara geçtiği gün, radyolarının ağzı
nı dünyaya çevirdi ve sesin değiştiğini haykırdı.» (17)
Oysa bu yazıya göre, bu konularda biz çok «çelebi» davra-
m yorm uşuz. Şevket Süreyya da şöyle yazıyordu :
«İtalya’da bîr faşist lideri Bir B aliiia’ya so ru y o rd u :
-— Doçenin buğday siyaseti nedir?
Balilla, faşist liderinin sualine derhal cevap v e riy o r:
— Doçenin buğday siyaseti, yiyeceği buğdayın bir kıs
m ını hariçten (dışardan) g e tiren İtaly a’yı, kendi buğdayını
kendi yetiştiren m em leket haline getirm ektir. Ç ünkü faşist
İtalya, yiyeceği ekm eği başkalarının elinden kabul e t
mez.» (18)
Y akup K ad ri’nin kalem inden de şu satırları okuyoruz :
«Rusya... bize, konstruktif, yani, yapıcı ve kurucu b ir in k ı
lâp tipi gösterm iş oluyor... Faşizm , eski İta ly a ’nın iskeleti
— 117 —
üstünde yeni bir İtalya, yeni, genç ve canlı bir İtalya kur
muştur.. .»(19)
B urhan A sa fın şu sözlerinde ise, b ir başka esinlenm enin
izlerini görm em ek olanaksızdır :
«Almanya’daki yahudi aleyhtarlığı, umarız ki, bizimkilere
bir ders olur. Türk kadar misafirperver olmak için, Türk
kadar tarih içinde efendi millet olmuş olmak lâzımdır. Fa
kat, her misafirliğin sonu, ya evdekilere karışmak yahut
misafirliği uzatmamak değil midir?» (20)
B urhan Asaf, K adrocuların dem okrasi karşısındaki tu tu m
larım da şöyle dile getirm iştir :
«1 — Demokrasi, haddizatında (aslında) ve kendi mânası
içinde mevcut bir şey değildir, 2 — Demokrasi, kapitaliz
m in siyasî ve İdarî kılıfından ibarettir...»(21)
Şevket Süreyya da, K adrocuların nasıl bir siyasal rejim den
yana olduklarım açıklarken, bu rejim in disiplinli ve o to riter
olacağını, devrim ilkelerini yerleştirm ek için zor kullanılacağını
belirtm ektedir. (22)
IV
— 118 —
zı değerlendirm eleri daha olm uştur. B unu da bir, iki örnekle
belgeleyelim :
Y akup K adri, Moskova m etrosunun nasıl büyük b ir coş
kuyla ve ulusal bir dava olarak yapılm akta olduğunu b e lirttik
ten sonra,
«Bizde Ankara’nın plânından kaç kişinin haberi var? Ci
nayet ve şehvet hikâyeleriyle ve yahut sadece Hollywood
malûmatiyle (haberleriyle) dolu gazetelerimiz, bilmem, bir
kere oisun bunun ana hatlarından bahsettiler mi?» (23)
dem ekte ve T ürkiye’deki egem en çevrelerden söz ederken de,
— 119 —
lur?... İktisat Vekâleti teşkilâtının yeniden kurulması [ge
rekir]...» (25)
«... yeni Türk devletini hususî teşebbüs erbabının menfaat
lerini diğer zümrelerin aleyhine olarak koruyan bir Avru
p a lI burjuva devleti derkesine (düzeyine) indirmek, inkılâ
bımızın asliyetine (temeline) ve istiklâline karşı bir lâuba
lilik teşkil etmez m i?... Saflar artık kesin çizgilerle ayrıl
malı : İnkılâbımızın prensiplerine sadık h a k i k î Türk
Devletçileri bir yana, ihübasa (baskı ve kısıtlamaya) uğra
mış liberaller öbür yana!» (26)
«[C.H.F. programındaki] ferdî mesai ve faaliyeti, liberal
imânada şahsî teşebbüs, hususî menfaat ve serbest rekabet
diye tefsire (yoruma) kalkışınca, o vakit maddenin alt kıs
mı tamamen mânasızlaşır.» (27)
«Memleketimizde en ziyade himaye ve teşvik gören zümre,
sanayiciler zümresi olduğu halde, bunlar sırf sermaye, tek
nik ve bilgi seviyelerinin g e r i l i ğ i ve y e t e r s i z
l i ğ i yüzünden, hiçbir vakit memnun görünmezler ve
daima daha fazla himaye isterler... Devletçi bir sanayi siya
seti, bu b i r t a r a f l ı zümre siyasetine, tabiîdir ki, niha
yet verecektir... Çünkü, milletin küçük bir azlığı lehine iş
leyen böyle bir himayecilik siyaseti, inkılâbımızın h a l k
ç ı l ı k ve m i l l i y e t ç i l i k prensipleriyle tezat teşkil
eder.» (28)
— 120 —
V
— 121 —
B urada şunu da belirtelim ki, C.H.F. dışındaki ya da doğru
d an doğruya bu p artin in sözcüsü olm ayan çevrelerden de K ad
roculara çeşitli eleştiriler yöneltilm iştir. B unların arasında Ağa
oğlu A hm et’in önce Cumhuriyet gazetesinde b ir yazı dizisi,
sonra da kitap olarak (32) yayınlanan eleştirilerini, Peyam i Sa-
fa’nm aynı gazetedeki ve H üseyin C ahit’in (Yalçın) Fikir Ha
reketleri dergisindeki yazılarını sayabiliriz. (33) F akat bizi asıl
ilgilendiren eleştiriler, C.H.F. yöneticilerinden ve İş Bankası
çevresinden gelenlerdir.
İsm et P aşanın Kadro’da yayınlanan «Fırkam ızın D evletçi
lik Vasfı» başlıklı yazısı (34) üzerine, İş Bankası «İdare Meclisi
Reisi» ve S iirt m ebusu M ahm ut (Soydan) (35), 5 Teşrinisani
1933 tarih li M illiyet gazetesinde, İsm et P aşanın bu yazısıyla
C.H .F.nm devletçiliğini kom ünist bir devletçilik gibi gösteren
lerin görüşlerine karşı çıkm ış olduğunu açıklam ış ve Kadro’da
öne sürülen savları kom ünist ideoloji olarak nitelendirm iştir. İş
B ankası’nın «İdare Meclisi Reisi»ne göre, bazı sorum suz kişiler,
C.H .F.nm program ında y er alan «devletçilik» ilkesini kom ünist,
M arksist bir p a rtin in devletçiliği olarak yorum lam ak istem ek
tedirler. B u sorum suz çevrelerce öne sürülen görüşler, kom ü
n ist p a rti kongresinde belirtilen görüşlerdendir. Oysa C .H .F.nm
devletçiliği,
«hususî teşebbüsleri tahrip eden, onları sistematik bir şe
kilde imha (yokolm aya) ve mkıraza (çöküntüye) sürükle-
— 122 —
yen, vatandaş faaliyetlerine imkân bırakmayan, bütün is
tihsal vasıtalarını ve mevzularını münhasıran (üreîtim araç
larını ve konularını tekel biçim inde) kendi eline geçirme
ğe azmetmiş mutlak bir devletçilik»
değildir. M ahm ut Bey yazısının sonlarında da,
«... ferdî ve hususî faaliyetler, m illî faaliyet istikamet ve
çerçevesine girince Halk Fırkası devletçiliğini tatbik eden
Türk devletinin himaye ve muavenetinden (yardım ından)
bir an şüphe etmemelidir.»
dem ekteydi. (36)
VI
_ 123 —
ise 1937’e dek M ahm ut Soydan yapm ıştır. (38) 39)
İsm ail Cem’in Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi’nde be
lirtildiğine göre, «K urtuluş Savaşından gelm e nüfuzlu politika
cılar ile sivrilm iş eşraf ve tüccarı biraray a getiren bu özel b an
ka devlet gücüyle, kısa zam anda gelişecek ve bu sayede b ir çok
kapitalist im al edecektir. Banka içinde, kendilerini iş h ay atın ın
göbeğinde bulan K u rtu lu ş Savaşı tem silcileri de iş h ay atın ın
tadına kolayca v ara c a k la rd ır... İ ş B a n k a s ı G u r u b u ola
ra k tanınacak ve bu g urubun adı, a f f a i r i s m e tartışm ala
rında sık sık işitilecektir:»(40) F alih Rıfkı A tay da Çankaya’da,
«Şöyle bir sistem kurulm ak isteniyordu : D evletin yapacağını
banka yapm alı idi. Şüphesiz arada bankanın yapacağı iş ve
yerli nüfuz kom isyoncuları asıl hisseyi paylaşacaklardı.» dem ek
tedir. (41)
Bizim için bu çalışm ada önemli olan gerçek şudur : Ele al
dığımız dönemde İş Bankası, etkin siyasal kişilikleri olanların
yönetim inde ve özel girişim cileri destekleyen bir k uruluştur.
VII
— 124 —
yan bir anlayışa dönüşm üştür.
® «Devletçilik» bu sınıflardan birinin yararına fakat geniş
halk kitlesinin zararına uygulanan bir yöntem niteliğini ka
zanm akta gecikm em iştir.
• Halkçılık ve devletçilik ilkelerini kendileri açısından yo
rum layan özel girişim ci kesim, C.H .F.nm yönetici kadroları
içinde bulunm uş ve îş Bankası bu kesim in bir örgütü olm uştur.
@ Aynı yöneticiler siyasal açıdan «otoriter» bir devlet an
layışına sahip çıkm ışlardır.
• K adrocular, sınıfsız toplum anlayışı açısından «halkçı
lık»! savunm uşlar, C.H .F.nm «otoriter» devlet görüşünü des
tekleyip katkıda bulunm uşlar, ancak «devletçilik» anlayışını
özel sektörün çıkarlarını baltalayacak b ir yörüngeye sokm ak is
teyince, C.H.F.nm bazı yöneticilerinin ve özellikle İş Bankası
G rubunun tepkilerini üzerlerine çekm işler ve bu nedenle de
dergileri kapatılm ıştır.
— 125 —
m e tüm üyle k a rşıttır. T an er T im ur’un deyişiyle, «K adrocular
M arksizm in tem el kategorisini, sınıf kavgasını reddetm ektedir
ler.» (42)
İlginç olan ş u d u r : İş Bankası’m n kurucusu ve gerçek yö
neticisi olan Celal Bayar, 1932-1937 yılları arasında «İktisat Ve
k ile d ir. Bu, devletçiliğin Celal B ayar tarafından uygulanm ası
dem ektir. Celal B ayar 1937-1939 yılları arasında da «Başvekil»
olacaktır. Celal B ayar’m bu görevleri konusunda D r. B oratav di
yor k i : «İş Bankası gurubunun en önem li siması iken serm aye
çevreleri ile kurduğu yakın bağların koparılm ası anlam ına gelir
m i? Biz, bu kanıda değiliz. Kanım ızca, Celal Bayar, 1930’u izle
yen yıllarda rejim in ayakta durabilm esi için tarih î ve objektif
b ir zorunluluk halini alan devletçi politikaların kontrolsüz ve öl
çüsüz dozlarda gelişmem esini sağlam ak m isyonunu ifa etm ek
(görevini yerine getirm ek) durum unda idi ve bunu da başarıyla
gerçekleştirdiği söylenebilir... devletçilik 1939’a kadar, İş B anka
sı gurubunun en seçkin tem silcisinin sorum luluğu ve ölçülü yö
netim i altında yürütülm üştür.» (43)
— 126 —
İşte, önce tek-parti sistem inde ve bununla iç içe olarak par
ti devletine geçiş sürecinde ve halkçılık ile devletçilik ilkeleri
çerçevesinde C.H .F.nm genel sınıfsal yapısı budur.
— 127 —
Üçüncü Kesim
— 128 —
üzere ise, «Türkiye’de parti, yurdun tek ulusal partisi, devleti ve
ulusu birbirine» bağlam aktaydı. (3)
F akat «devlet» nedir? Daha doğrusu, C.H.P. yöneticileri
devlet kavram ından ne anlam ışlardır? P a rti ve devletin birleş
tirilm esi sözkonusu olduğuna ve bu birleşm e «resmen» de 1
H aziran 1936 günlü genelgeyle gerçekleştirildiğine göre (4),
«parti» ile kaynaşan bu «devlet» nasıl algılanm ış ve tanım lan
m ıştır? Öte yandan bireyin bu devlet karşısındaki konum u ne
dir?
İşte, bu sorulara verilecek y anıtlar C.H .P.nin 193S’da «res
men» uygulam aya koyduğu devlet anlayışının tanım ının Öğele
rini oluşturacaktır.
II
— 129 — F. : 9
de bir toplum sal varlık olarak değeri sözkonusu olabilm ektedir.
H ak ve özgürlükler, toplum un iradesini dile getiren T.B.M.M.
aracılığıyla belirlenir. Bu konuda ulusun çıkarları tem el ölçü
dür. Liberalizm de hak ve özgürlükler insan olm anın b ir sonu
cudur. T ürkiye’de ise y u rttaş olm aktan kaynaklanır. Y urttaş ise
kollektif değerlerin hizm etindedir. (8) «Millî birliğin bir tek ve
klavuz teşekkülü» olan C.H.P.nin «delâletiyle» (aracılığı ve yol
göstericiliğiyle) «hayvani ferdiyetim izi m illî şahsiyetim iz içinde
ve canavarca oburluklarım ızı kökünden kesen bir sosyal düzen»
gerçekleştirilm ektedir. (9)
T ürk devletinde en önemli ülkü, ulusal birliktir. Çünkü
dağılan çöker, bu nedenle de «daima bir, daim a toplu» ol
m ak, (10) «tek b ir kalb gibi» çarpm ak gerekir. (11) Bu birliği
C.H.P. sağlam aktadır. Bu nedenle de C.H .P.nin yalnızca adı
«parti»dir, yoksa o, «bütün m illeti aynı hedef istikam etinde top
layan muazzam b ir aile kucağı»dır. (12) ism et İnönü’nün 6 M art
1939’da İstanbul Üniversitesi öğrencilerine verdiği söylevde be
lirttiği üzere, C.H.P. «m em leketin b ü tü n m enfaatlerini ve bü
tü n evlâtlarını kucaklayan bir siyasî aile haline gelmiştir.» (13)
Başbakan Dr. Refik Saydam ise 28 Mayıs 1939’daki C.H .P.nin
5. K urultayında şöyle dem ekteydi: «C.H.P. demek, T ürk m illeti
dem ektir ve C.H.P. demek, T ürk devleti dem ektir; bu mefhum-
— 130
lar birbirine o kadar sıkı bir şekilde bağlıdır ki, birini diğerin
den ayırm ak imkânsızdır.» (14) Bu sonuca ulaşılm asının ^gerekli
olduğunu da, İsm et İnönü daha önce, 26 Mayıs 1935’deki C.H.P.
K urultayını kapatırken yaptığı konuşm ada belirtm iş bulunu
yordu :
«Gerek devrim prensiplerinde, gerek devlet idaresinde bütün
ulusu kucaklayan bir partinin temel programının egemen
olması, işlerin hem sağlamlığı, hem de bir ana yolda şaş
madan ve şahıslarla ilgili olmayarak, durmayarak yürüme
si için esas şarttır.«(15)
İşte, bu anlayış çerçevesinde, İsm et İnönü’nün 1 H aziran
1936 günlü genelgesiyle; içişleri bakam , parti genel sekreteri;
illerin valileri, parti il başkanları; denetçiler, bölgelerinde parti,
denetçileri yapılarak ve arkasından da C.H .P.nin ilkeleri A naya
saya konularak, parti-devlet birliği gerçekleştirilm iş bulunm ak
tadır.
III
— 131 —
• C.H.P. kendisini devletle birleşip bütünleşm iş varsaym ış-
tır.
Bu nedenle de devletle birleştiği varsayılan, gerçekte b ir
parti değil, b ir toplum sal sınıf olm uştur.
Ne v a r ki, tüm bu gelişm eler T ürk devletinin siyasal olu
şum unun tam am lanm ası olarak tanım lanm ıştır. (16)
— 132 —
İKÎNCl BÖLÜM
Devrimler
Ve
Günlük
Yasam
Birinci Kesim
§1.
ULUSÇULUK
— 135 -
çağdaş bir yapı yaratm aya yönelik b ü tü n devrim ler, güçlü bir
ulusçuluk havası içinde gerçekleştirilm iştir.» (1)
II
— 136 —
§ 2.
BATILILAŞMA - ÇAĞDAŞLAŞMA
— 137 —
Tanzim atçılar gibi, k u rulu düzenin reform larla yaşatılm ası
am açlanm am ış, tüm üyle tersine yeni bir devlet ve toplum düze
ni gerçekleştirilm ek istenm iştir. En önemlisi ise, Tanzim at batı
lılaşm ası söm ürgeleşm e anlam ına gelirken, C um huriyette siyasal
ve ekonomik açıdan tam bağımsız ve ulusal b ir devlet am açlan
m ış olmasıdır.
II
— 138 —
k u rt)u n imzasını taşıyan gerekçesi, bu konuya ışık tutacak ni
teliktedir. Bu gerekçede:
«Hayat yürür; ihtiyacat süratle değişir, din kanunları, mut
laka ilerleyen hayatın huzurunda şekilden ve ölü kelime
lerden fazla bir kıymet, bir mânâ ifade edemezler. Değiş
memek, dinler için bir zarurettir. Bu itibarla dinlerin sadece
bir vicdan işi olarak kalması, asrı hazır medeniyetin esasa-
tından ve eski medeniyetle yeni medeniyetin en mühim fa
rikalarından birisidir. Esaslarım dinlerden alan kanunlar
tatbik edilmekle oldukları camiaları nazil oldukları iptidaî
devirlere bağlarlar ve terakkiyata mâni bellibaşlı müessir
ve âmiller sırasında bulunurlar...»(1) (*)
denildikten sonra, çağdaşlaşm anın batılılaşm a anlam ına geldiği
ve çağdaşlaşıp batılılaşm anın kesin bir zorunluluk olduğu ise
şu sözlerle b e lirtilm iş tir:
«... Türk milletinin kararı muassır medeniyeti bilâ kaydü
şart tekmil prensipleri ile kabul etmektir... muassır mede
niyeti almak ve benimsemek kararıyle yürüyen Türk m il
leti, muassır medeniyeti kendisine değil, kendisi muassır
medeniyetin icabatma her ne bahaya olursa olsun ayak uy
139 —
durmak mecburiyetindedir. Yaşamak kararında olan bir
millet için bu şarttır...»(*)
İleri bir toplum olm anın genel koşulu açıklanırken de :
«Asrı hazır medeniyetine mensup devletlerin ilk farikası din
ile dünyayı ayrı görmektir.» (**)
denilm ektedir.
III
(*) «... Türk ulusunun kararı çağdaş uygarlığı kayıtsız şartsız tüm
ilkeleriyle kabul etmektir... çağdaş uygarlığı almak ve benim
semek kararıyla yürüyen Türk ulusu, çağdaş uygarlığı kendi
sine değil, kendisi çağdaş uygarlığın gereklerine her ne paha
sına olursa olsun ayak uydurmak zorundadır. Yaşamak kara
rında olan bir ulus için bu gereklidir...»
(**)«Bu yüzyılın uygarlığından olan devletlerin ilk ayırıcı özelliği,
din ile dünyayı ayrı görmektir.»
_ 140 -
§ 3.
AZGELİŞMİŞLİK VE DEVRİMLER
— 141 —
kalkacak, insanlık kendisine yakışan bir haleti içtimaiyyeye
mazhar olacaktır. Bizim milletimiz o zaman bu gayeye va
sıl olan milletler arasındaki tekaddümiyle iftihar edecektir.
Bugün aralarında tecanüs bulunduğunu gördüğümüz
devletler mazlumları daha sıkı zinciri esarette bulundurmak
ve bu suretle onların emeklerinden ettikleri istifadelerle
zevklerini tatmin etmek için aralarında bir çok muahedeler
yapmışlardır. Fakat bu muahedeler kıymetli olmayan kâğıt
parçasından başka bir şey değildir...»(1)
1933’de ise Gazi şöyle diyordu :
«Bugün, güllün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün
şark milletlerinin uyanışlarını da öyle görüyorum. İstiklâl
ve hürriyetine kavuşacak olan çok kardeş millet vardır...
müstemlekecilik (söm ürgecilik) ve emperyalizm yeryüzün
den yok olacak ve yerlerine m illetler arasında hiç bir renk,
— 14 2 —
din ve ırk farkı gözetmeyen bir ahenk ve işbirliği çağı hâ
kim olacaktır.» (2) (3)
Şu halde, A tatü rk daha değişik bir term inoloji kullanm ış
olsa da, «gelişmişlik X azgelişmişlik» karşıtlığını belirtm iş, da
hası bunun em peryalizm le olan ilgisini belgelem iş bulunm akta
dır.
II
143 —
kaynaklarla ilgili savurganlığın büyük boyutlara ulaşması,
4 — Tarım kesim inin çok geniş olmasına karşılık, tarım sal
üretim in düşüklüğü,
5 — K ent nüfusunun toplam nüfusa oranının çok düşük
olması ve «orta sınıfsın çok zayıf bulunm ası,
6 — Sanayileşm enin dar b ir bölgede sınırlı b ir biçimde or
taya çıkmış olması ve bunun bile tam am lanm am ış bulunm ası,
7 — Üçüncü sektörün asalak bir durum a gelmesi ve gide
rek büyüm esi,
8 — Kişi başına düşen ulusal gelirin çok az olması,
__ 144 __
9 — İşsizliğin yaygınlaşması, kötü iş koşulları ve gizli iş
sizliğin büyümesi,
10 — Ekonomik koşulların dışa bağım lı olması,
11 — Toplum sal dengesizliğin tehlikeli boyutlara ulaşm ası,
12 — Toplum sal ve ekonom ik yapının büyük ölçüde parça
lanm ış olması (hem feodal, hem kapitalist yapıların bulunm ası),
13 — N üfus patlam ası,
14 ■
— Toplum sal ve ulusal bilinçlenm e düzeyinin yetersiz
liği,
15 — K adının farklı statüsü,
16 — Altyapı yatırım larının gerçekleştirilem em iş olma
sı. (4)
__ 145 _ F. : 10
Şu halde, ülkem izde, ister feodal ve teokratik yapıyı de
ğiştirm eye yönelik olsun, ister kadınlara eşitlik tanınm ası ol
sun, ister harf devrim i olsun, isterse öteki ve ekonomik yönü
ağır basan devrim ler olsun, tüm ünün tem el am acının T ürkiye’
yi azgelişm işlikten k u rtarm ak olduğu tartışm asız bir gerçektir.
III
— 146 —
îkinci Kesim
GÜNLÜK YAŞAMDAN K E S İT LE R
G iderek bir p arti devleti rejim ine dönüşen tek p arti yöne
tim i, 1923 yılında başlatılan çağdaşlaşm a - batılılaşm a girişim
lerini, ele aldığımız dönemde de, biraz önce değinmiş olduğumuz
gibi, özellikle A ta tü rk ’ün ölüm üne dek sürdürm üştür. B unun
sonucunda da ülkem izin genel görünüm ünün değişmiş olduğu
b ir gerçektir. Buna karşılık, Ulusal K urtuluş Savaşındaki ön
cülüklerini C um huriyet döneminde, daha başka bazı çevrelerle
bütünleşerek ve bu kez yeni T ürkiye’nin yöneticileri olarak
sürdüren toplum sal güçlerin, halkçılık ve devletçilik ideoloji
sinin de desteğiyle toplum içinde elde ettik leri yer ve bu yerin
nitelikleri, birtakım olumsuz gelişm eleri de birlikte getirm iştir.
B u nedenle de 1930 yılından başlayan dönem, ikili bir görünüm
taşım ış bulunm aktadır. Birincisi, çağdaşlaşma - batılılaşm a g iri
şim leri sonucunda beliren; İkincisiyse, C.H.F.nm tem sil ettiği
toplum sal güçlerin ekonom ik ve günlük yaşam daki tutum ve
uygulam aları sonucunda ortaya çıkmış olan görünüm dür.
Bu gelişmeleri Y akup K adri K araosm anoğlu’nun kalem in
den şöyle özetleyebiliriz :
— 147 —
«Milliyetçi Türk garpçısı (batilisi) için garpçılığın en fca-
rakteristik vasfı, garplılığa Türk üslûbunu, Türk damgasını
vurmaktır. Şapka, bize hâkim değil, biz şapkaya hâkim ol
malıydık. Garplılaşma, muayyen (belirli) bir hayat prensi
bidir... Bu prensip, ancak, m illî iradenin, millî isteğin, m illî
kültürün ve nihayet m illî âhlâkın hizmetçisi, emirberi ol
mak şartıyledir ki, yaratıcı ve kurucu rolünü oynayabilirdi.
Garplılık namına Garbın (vice)lerİni (kötülüklerini) almak
ta, yarın öbür gün, Garp medeniyetinin yıkılıp çökmesine
sebep olacak unsurları bu taze, arı vatan topraklarına taşı
makta ve aşılamakta ne mâna vardı? Biz, Garp namına
Garpta hüküm süren çürümüş bir sınıfın istihlâk ve istih
sal (tüketim ve üretim ) şartlarını kendimize tatbike uğ
raşmaktayız. Tıpkı, tehlikeli bir ilâcı kendi kanma aşılayan
bir ilim fedaisi gibi.» (1) (2)
Yine Yakup K adri K araosm anoğlu’nun deyişiyle, «... m ese
le İktisadî inkişaf (gelişme) noktasına gelince dayanıp kalm ış
tır. Yani bu kapital (büyük) dâva önünde T ürk inkılâpçısının
iradesi sarsılm ıştır.» (3) Daha sonraları ise bir başka yazar, «Bu
nun asıl sebebi, bizce, ihtilâlci kadronun Osm anlı İm paratorlu
ğunun kısır fikir hayatı içinden yetişerek gelmiş olmasıdır. Si
yasî ve ekonomik hayatla bir bütün haline gelen hiçbir fikir
sistem i bu ortam da gelişm em iştir. M ustafa Kem al ve çevresin
deki sam im î ihtilâlcilerin büyük eksiği budur. B unun içindir
— 148 —
ki, birkaç ay evvel İzmir’den denize döktükleri emperyalist or
duların bugün gene İzmir’de kabul ettikleri serbest teşebbüs
ekonomisinin çocukları olduğunu görmemiştir. O vakit çelim
siz olduğu için karşılarında iki büklüm emir bekleyen serbest
teşebbüs erbabının biraz palazlanınca kendilerine kafa tutaca
ğını ve yeniden dışardaki emperyalist çevrelerle halkı sömür
mek için pazarlığa girişeceğini görmemişlerdir.» (4) derken önem
li bir gerçeğe değinmiş olacaktır.
II
— 149 —
«Fırka Balosu Çok Güzel Oldu» başlığı altında 25 Nisan
1932 günlü C um huriyet gazetesinde bu haber (5) yayınlandığı
günlerde, gazetelerde başka birtakım haberler daha y er alm ış
tır. Sözgelişi, aynı gazetenin üç gün sonraki, yani 28 Nisan 1932
günlü sayısında, «İnhisardan 800 m em ur çıkarılacak» olduğu be
lirtilm ekte, 23 H aziran 1932 günlü sayıda ise, «Maliye vekili
m em ur adedinin h er sene azaldığını ve bu sene 41900’e indiğini
söyledi» denilm ektedir. Öte yandan «Muallim M ekteplerbni b i
tiren yeni öğretm enlerin atam alarının yapılam adığım 5 Eylül
1932 günlü C um huriyet’de okuduktan sonra, 11 M art 1933’de
«70 m em ur açıkta m ı kalacak? Ş ark dem iryollarında tensikat
şayiaları (işten çıkarm a söylentileri)», 23 H aziran 1933’de «Seyri-
sefainde beklenen ta s fiy e -63 m em ur tek aü t (em ekli), 30 kişi
kadro harici oldu» başlıklarını görm ekteyiz. 9 K ânunusani 1932
günlü C um huriyet’de de U rla Belediye B aşkanm ın şu demeci
yayınlanm ış b u lu n m ak tad ır: «... hepim iz açlığa m ahkûm uz.
K asabam ızda h ay at durm uştur. Belediye kasasında m etelik yok
tur. Çünkü halk para veremiyor.»
(5) Prof. Dr. T u ran Güneş, «C.H.P. H alk tan Nasıl Uzaklaştı?» baş
lıklı b ir yazısında bu «balo»lara da değinm ekte ve «Öyle sanı
yorum ki C.H.P.nin k u ru lu şu n d ak i bünyesini teşhis edebilm ek
için, A ta tü rk ’ü n bu ana hedefini gözden kaçırm am ak gerekir.
Batılılaşm a am eliyesine en y ak ın züm reler C.H.P.nin k u ru ld u
ğu senelerde, m ahallî eşraf ve m em urlardı. A tatürk, inkılâbını
yaym ak için, devlet teşkilâtı olarak m em urları, p a rti teşkilâtı
olarak da m ahallî eşrafı k ullanm ıştır. B unun sebepleri aşik âr
dır. B ir kere, C um h u riy etin k u ru lu ş senelerinde T ü rk iy e’n in
nispeten aydın züm resini b u n lar teşkil ediyorlardı. İkincisi, m e
m u rlar, devlet m akinasm ın çark ları olarak, tabiatiyle devlet
icraatın a bağlıydılar; eşraf da devletle ve bineanaleyh ik tid a r
da b u lu n an larla en sıkı tem ası olan b ir züm re teşkil ediyordu.
V ilâyetlerdeki C um huriyet balolarını h atırlay an lar, Vali B eyin
yanında, belde eşrafının da eşleriyle b irlikte, şöyle salonun bir
k enarına iliştiğini unutm am ış olacaklardır.» (Yön, 20 A ralık
1961, sayı 1; s. 14)
— 150 —
H alk kitlesi için günlük yaşam ın nasıl geçtiğini anlayabil
m ek için birkaç gazete haberine daha göz g ezd ireb iliriz;
«Kalamış Vapur Hâdisesi —
Polis müdürü Ali Rıza Bey muhabirimize demiştir k i : ‘Va
ka haiz-i ehemmiyet (önemli) değildir. Fiile çıkamamış bir
grev teşebbüsünden ibarettir...’
— 151 —
III
Falih Rıfkı A ta y :
«Bir gün, daha sonra Yavuz - Havuz skandalında hüküm gi
yenlerden bir m illetvekili ile trende konuşuyordum. O da
1923 fıkarasmdan i d i :
— Seni bir açık otomobilde gördüm. Kapalısını sattın mı?
diye sordum.
— H ayır... dedi, bir de açık aldım. Biliyor musun, iki
otomobil almak daha ekonomik..
Bu sözle ne demek istediğini hâlâ anlayamamışımdır.
Bir gün de mütarekede küçük bir lalacağı İçin bir tanı
dığını denize atmakla tehdit eden bir küçük maaşlının Flor-
— 153 —
ya’daki evi önünde otomobili, denizde de kotrası duruyor
du» (12)
Cumhuriyet, 10 K ânunusani 1932 :
«Soruyoruz: Şeker Fiatı Niçin Yükseliyor?
Gıdalarımız arasında yüksek bir m evkîi olan şeker fiatı art
maya başlamıştır. Bu hâdise bizi diğer bir vaka ile karşılaş
tırıyor. Vak’a da, şeker fiatının yükselmesi dolayısıyle yüz-
binlerce liranın farkı fiat karşılığı her gün halkın cebinden
çıkıp tüccarın cebine girmesinden ibarettir. Halbuki şeker
istihsal olunan memleketlerde fiat yükselmiş değildir...
Aynı zamanda ne gümrük, ne de inhisar resimleri artmış
tır...»
Öte yandan pek yakında patlak verecek olan II. D ünya Sa
vaşı ile birlikte halk kitlesinin durum u daha da kötüleşirken,
yolsuzluk söylentileri daha da artacak ve birtakım «harb zen
ginleri» ortaya çıkacaktır.
— 154 —
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
«Millî Şef»
Dönemi
Birinci Kesim
— 157 —
II
— 158 —
Ne var ki, A ta tü rk ’den sonra İsm et İnönü’nün C um hurbaş
kanı seçilmesine dek «millî şeflik» T ürk siyasal yaşam ının b ir
kurum u niteliğini kazanm am ıştır. Bu nedenle A tatürk, burada
anlatm aya çalıştığım ız anlam da bir «millî şef» değil, ülkem izin
«bânisi» (kurucusu), halkım ızın önderi, devletim izin «reisi»,
«ebedî şef»tir. Siyasal tarihim izde bir tek kişiye «millî şef» de
nilm iştir, o da İsm et İnönü’dür. (5)
III
IV
— 160
sık değişmesi, p a rtin in otoritesine za ra r verir. K aldı ki, tüm
ulusun şefinin, m illî şef olmuş b ir yüksek kişinin, bu şefliğinin
her d ört yılda bir devam edip etm eyeceğinin görüşülüp ta rtı
şılması uygun olm ayan b ir tu tu m d u r. B u durum şefin otoritesi
ni sarsar. O halde, m illî şef, «değişmez» olm alıdır. Şunu da be
lirtelim ki, şefin değişmezliği demek, aynı zam anda şefin so
rum suzluğu dem ektir. Ç ünkü şef, ne yaparsa yapsın, nasıl bir
siyasa izlerse izlesin, değiştirilem eyeceğine göre, sorum suz ol
m aktadır. T üzük değişikliğine göre, şefin görevi ancak şu üç du
rum da sona e rm e k te d ir: 1) ölüm, 2) görev yapam ayacak de
recede hastalık, 3) istifa. Demek ki, a rtık bu üç durum dışın
da, m illî şef h er ne yaparsa yapsın görevini sürdüreceğinden, o
tam anlam ıyla sorum suz ve denetim dışıdır.
M illî şef kavram ının en özlü tanım ı ise, C.H.P. m erkez ku
ru lu n u n denetim i altında ve bu k urulun sağladığı parayla ya
yınlanan Ülkü dergisinde A hm et K utsi T ecer tarafından yapıl
m ıştır. Tecer’e göre :
«Millî Şef demek, m illî hayatım ızın uyanık başı dem ektir.
O, m addî ve m anevî cepheleriyle m illî hayatı bir b ü tü n ola
ra k yalnız tem sil etm ez, güder ve yeder (peşi sıra götü
rü r) .» (12)
denilm ektedir.
— 161 — F. : 11
V
— 162
nan Refik Saydam 27 Ocak 1939’da T.B.M.M.nde hüküm et prog
ram ını okuduktan sonra, güven oylam asından önce yapılan ko
nuşm alar sırasında M anisa m illetvekili Refik Şevket înce şöyle
d e m iş tir:
«Hükümet için, m illî şeflerimizin gösterdiği kimselere, doğ
rudan doğruya onun güvenine sahip olduğu için güvenmek
liğimiz, m illî şefimize karşı m illî ve vicdanî bir görevimiz
dir.» (20)
Şu halde, hüküm et program ının ne olduğu hiç önemli de
ğildir. Başbakan ve bakanların da kim oldukları b ir önem ta
şım am aktadır. Önemli olan, m illî şefin bu hüküm ete güven
m iş olmasıdır. O istediği için güvenoyu verilm elidir. «Emir»
anlayışını belirleyecek b ir başka örnek olayı ise, Asım Us’un
Hatıra Notları’nda okum aktayız : Prof. M uzaffer Şerif, Ziya
G ökalp’in «Gözlerimi kaparım , vazifemi yaparım.» sözünü eleş
tirerek, «Niçin gözlerim i kapayım , gözlerim i açarım ve vazife
m i daha iyi yaparım .» demiş ve tutuklanm ıştır. B elirtildiğine
göre, M uzaffer Şerif, işe İnönü’nün karışm ası ve isteği üzerine
serbest bırakılm ıştır. ( 21) Dam adı M etin Toker de, yakından
bildiği m illî şef İnönü’den söz ederken onu bize şöyle ta n ıt
m aktadır :
«Meclis, hükümet hukuken vardılar. Fakat politikayı biz
zat ve doğrudan doğruya İsmet İnönü idare ediyordu... Mil
lî şefin mahzurlu (sakıncalı) saydığı her şey Türkiye’de ya
saktır... Bundan dolayıdır ki, gazetelere gelen emirler ara
sında bazan, nasıl yorumlar da yazılması gerektiği bildirili
yordu... Başka emirlerde ise m illî şef ile hattâ m illî şefin
ailesiyle ilgili haberlerin büyük verilmesi bildiriliyordu. Bu,
mutlak hâkim İsmet İnönü’nün kudretini dosta düşmana
— 163 —
gösterecekti. Bundan dolayıdır ki, bütün harb y ılla n esna,
sında (sırasında) Cumhurbaşkanım bir konserde, bir tem
silde, at yarışlarında gösteren fotoğraflar ‘devlet zoru’ ile
çarşaf çarşaf yayınlandı...»(22)
VI
M illî şef kavram ını ele aldığım ızda gözümüze çarpan önem '
li b ir özelliği de, şefin yüceltilm iş ve onda neredeyse insanüstü
niteliklerin bulunduğunun varsayılm ış olmasıdır. G erçekten de
daha C.H.P. tüzük değişikliğinin gerekçesinde İsm et İnönü,
«yeni rejimin bütün müesseselerini kendi eliyle kuran, bü
tün m illetçe tabiî ve m illî bir insiyakla (içgüdüyle) millîj
şef tanınan»
b ir kim se olarak nitelendirilm iştir. Am a iş burada kalm am ış bu
lunm aktadır.
B urada Ülkü dergisinde yayınlanm ış olan üç ayrı yazıyı ö r
nek olarak ele alıp m illî şefin nasıl yüceltildiğini, onda ne gibi
üstü n nitelikler bulunduğunun öne sürülm üş olduğunu göre
lim.
İlk örneğim iz R eşat Şem settin S ire r’in 1942 yılında yazm ış
olduğu «Unutulmaz B ir Yolculuk» başlıklı yazısı olacak. Bu ya
zıda m illî şef İnönü ile yapılan b ir y u rt gezisi anlatılm aktadır,
S irer’e göre, İnönü, tarih in büyük diye nitelendirdiği, adını
yüzyılların ötesine taşıdığı insanlardandır. O nun ru h u sevgi ve
şefkatle doludur. Yaşam ında y ıllar önce b ir kez gördüğü b ir
kim seyi, hem en herkesi, örneğin, b ir küçük çocuğu, ordunun
tü m subaylarını adlarıyla çağırabilecek b ir belleğe, yaradılıştan
yüksek bir zihin ve düşünce yeteneğine sahiptir. İyi b ir sporcu
olduğu ölçüde iyi b ir m üzisyendir. Sirer, «millî şefin yabancı
— 164 —
profesörlerle konuşurken yanında bulunup da g u ru r duym am ak
imkânsızdı» diyerek yazısını sü rd ü rü y o r ve bu profesörler T ü r
kiye’de görevli oldukları halde doğru d ü rü st Türkçe konuşa
m azlarken, İnönü’nün onlarla Almanca, Fransızca ve İngilizce
konuştuğunu, onun yıllarca önce bu ülkelerde yalnızca birkaç
ay kalm ış olduğunu belirtiyor. Sirer, ayrıca şefin ordum uzda
yeni kullanılm aya başlayan b ir topun niteliklerini uzm anlara an
lattığını, boş zam anlarını elektrik dinam oları üzerindeki bilgisi
ni a rttıra ra k değerlendirdiğini, bu arada da dünya edebiyatını
incelediğini açıklıyor. (23)
İkinci örneğimizse, C ahit Tanyol’u n 1944 yılında yazdığı
«Millî Şefin B eyannâm esi ve Üslûp Üzerine» başlıklı yazısı...
İnönü’nün A ta tü rk hakkm daki «Beyannâmesi»ni (bildirisini)
ele alan bu yazıda Tanyol onu, insanlığın «ferdî» değil, fakat
«maşerî» (ortak, toplum sal) yönünü tem sil eden, toplum un bir
din gibi ortaklaşa kabul ettiği bir kahram an olarak n itelendir
m ekte, bu kahram anın bir dönemin, b ir toplum un gizli eğilim
lerini açığa vurduğunu belirtm ektedir. Tanyol, m illî şefin y a
zısındaki «üslûp» içinse diyor k i:
«Asıl şaşılacak şey, onun, büyük sanat adam larına has (öz
gü) olan bu engin dili; hiçbir söz hünerine, hiçbir m uhay
yele (hayal gücü) oyununa lüzum görm eksizin yapabilm e
sidir... Eğer güzel sözler için heykeller dikmek, âbideler
kurm ak, m abetler yapm ak m üm kün olsaydı, bu söze y u rt
dağlarının sükûnetli doruklarındaki m ânayı ak settiren bir
âbide şekli düşünm ek lâzım dı... Hiç şüphe yok ki o, T ü rk
edebiyatında yeni bir üslûbun m üm essilidir (tem silcisidir).»
Tanyol’a göre, bu yazıda bir «mucize» vardır. (24)
Üçüncü olarak da aynı derginin yazı kurulunca yazıldığı
anlaşılan «Cum hur Reisimiz İnönü» başlıklı yazıdan birkaç
tüm ce okuyalım :
— 165 —
«Şeref ve kahramanlığın timsali.»
«... bu çelik bakışlı adam imkânsız denecek derecede kuv
vetli bir realite duygusuna mâliktir (sahiptir).»
«her adım attığı yerden, bir yıldız kümesi ezilmiş gibi, za-»
fer ve hürlük aydınlığının fışkırdığını gördüğümüz büyük
adam.» (25)
İşte, bu sözler de m illî şefi tanım lam ak için söylenm iş
bulunm aktadır.
V II
Millî şefin nasıl tanım lanm ış olduğuna çözümleyici b ir açı
dan baktığım ız zaman, onun b irtakım niteliklere sahip olarak
tasarlanm ış bulunduğunu görürüz. B unlar, m illî şefin bir kah
ram an olması, kişiliğinde tüm ulusu tem sil etm esi, iradesini
açıkladığında ulusun da iradesini açıklam ış bulunm ası, ulusun
tüm yazgısını avucunda tutm ası, sözlerinin ders niteliğini taşı
ması, olağanüstülük, onun em rinde olm anın ulusun em rinde
olm akla aynı şey olduğu gibi tasarım lardır.
Öte yandan dikkatim izi siyasal düşünce alanına çevirecek
olursak, bazı çarpıcı olgularla karşılaşırız. Örneğin, İngiliz dü
şü n ü rü Thomas C arlyle’m gerçeğin tartışm alarla, ölçüp biçm e
lerle değil, fakat önseziyle bulunabileceğini belirttiğini (26) ve
toplum sal sorunların tek çözüm yolunun tek kişiye boyun eğme
olduğunu, büyük insanların, k ahram anların toplm mlan yönetti
ğini, toplum !arın isteklerini sezip dile getirdiklerini öne sür
düğünü görürüz. (27) İlginçtir ki, İtalyan faşist yazar P alm ieri
ise, 1929’da Faşizmin Felsefesi adlı kitabında «Duçe», yani Mus-
solini için şöyle y a z m a k ta d ır:
— 166 —
«Bu kahraman, Carlyle’in bu kahramanı kimdir? Kahraman
odur ki, bir iç görüşün mistik ışığı ile herşeyin tâ yüreğine ^
nüfuz edebilir; tüm gerçeklerin en büyüğü ve en derinini
bulup ortaya çıkarabilir.» (28)
Nasyonal sosyalist kuram cı E rnest Rudolf H uber’e göre ise,
halkın iradesi ancak «führer» aracılığıyla anlaşılabilir. F ü h re r
kendi kişisel iradesini açıkladığında, toplum un da iradesini açık
lam ış olur. F ü h re r’in iradesinin gerçekleşm esi, halkın iradesi
nin gerçekleşm esi dem ektir. (29) B ir başka nasyonal sosyalist
yazar, Höhn de dem ektedir ki :
«Onun yeri halkın ve hareketin bağrıdır. Önder... halkı iler
lem eğe çağırır. Onu teşvik eder ve eylemde onun önünde
gider.» (30)
Yine H uber’in belirttiğine göre, nasyonal sosyalist devletin
üç tem el öğesi vard ır : Ulus, fü h rer (yani önder ya da «m ür
şit») ve parti. (31) B unların içinde en önemli olan fü h re r’dir.
Öte yandan A lm anya'da 1 A ralık 1933’de çıkarılan «Parti ve
D evlet Birliği» yasasıyla parti ve devlet birleştirilm iş ve p arti
devleti sistem i geçerli kılm ıştır. İşte, b ir p arti devletinin ba
şında bulunan führer, ulusun iradesini ve isteklerini ifade ede
bilecek tek kişidir. (32)
Şimdi, İtalya ve A lm anya’ya ilişkin bu açıklam alarım ız
karşısında ve 1936 yılında, ülkem izde de C.H.P. ile devletin bir-
— 167 —
leştirilerek illerin valilerinin p arti il başkanı, içişleri bakanının
p a rti genel sekreteri yapılm ış olduğu anım sandığm da, m illî şe
fin tanım ı ve kavram ın algılanışı da gozönüne getirildiğinde,
m illî şef ile İta ly a ’nın «duçe»si, A lm anya’nın «führer»i arasın
daki yapısal benzerliği görm em ek olanaksızdır. (33)
vm
Milli şefin tanım lanış biçimi, onda bulunduğu varsayılan
nitelikler ve en önem lisi de kaynağının faşizm olması, bu kav
ram ın anti - dem okratik özelliğini kendiliğinden gözler önüne
serm ektedir. Şimdi, b ir an için nereden, nasıl etkilenilm iş oldu
ğunu b ir yana bırakarak, m illî şefin göreve getirilişi ve görevi
ni sü rdürüşü üzerinde durup, bu açıdan da anti - dem okratik yö
nünü belirtelim .
H er şeyden önce, m illî şefin «değişmezlik»i ilkesi, k avram ın
anti - dem okratik niteliğini açıkça gösterm ektedir. Ş unu da he
m en belirtm ek gerekir ki, tüzük değişikliği sırasm da bu «de
ğişmez» sözü yazılm am ış olsaydı bile, kavram ın içeriği ve m an
tıksal yapısı, onun yine de kendiliğinden «değişmez» olarak ka
bulünü gerektirecekti. Ç ünkü m illî şefe verilen anlam dan ve
tan ın an niteliklerden sonra, bu «makam»daki kişinin değişebilirli-
ğini öne sürm ek gerçekten de tam b ir çelişki olurdu. N itekim ,
buna ilişkin tüzük değişikliği gerekçesinde de bu gerçeğe deği-
— 168 —
nilm iş ve ayrıca konunun «otorite» açısından ele alınm ış oldu
ğunu belirtm iş bulunuyoruz.
İsm et İnönü m illî şefliğe nasıl getirilm iştir? D ikkat edilir
se, o, seçimle m illî şef yapılm ış değildir. Yapılan şey, b ir tüzük
değişikliğiyle İsm et İnönü’nün değişmez genel başkan olması
ve bu arada m illî şef olarak tanınm asıdır. İnönü’nün değişmez
genel başkan oluşu, yalnızca tüzük değişikliği açısından b ir «oy
lama» sonucudur. Başkaca bir oylam a ya da seçim a rtık sözko-
nusu değildir. Şu halde, C.H.P. genel başkam nm yalnızca gö
reve getirilişi anında bir «oylama» yapılm ıştır. Ne var ki, bu,
çeşitli adaylar arasında yapılan bir seçim sonucunda değil fakat
bir tüzük değişikliğiyle olmuştur.
İkincisi, C.H .P.nin değişmez genel başkam nm , aynı zam an
da tüm ulusu tem sil eden m illî şef olduğu varsayılm ıştır. İsm et
İnönü’nün parti değişmez genel başkanı yapılışı kökeninde bir
«seçim»e değilse bile bir «oylama»ya dayanm ışsa da, tüm ulu
su tem sil eden m illî şef olması bakım ından ortada b ir oylama
dahi yoktur, bu yalnızca bir varsayım dır.
Şu halde m illî ş e f :
1 — P a rti genel başkanlığına bile çeşitli adaylar arasından
seçimle gelmemiş olması,
2 — Tüm ulusu tem sil ettiği savının ise h içbir biçimde bir
seçim ya da halkoylam asıyla ilgili bulunm am ası,
3 — «Değişmez» olduğu varsayılarak ilerde de bir seçim
yapılm asının olanaksızlaştırılm ası,
nedenleriyle bu açıdan da anti - dem okratik b ir kurum olarak
karşım ıza çıkm aktadır. (34)
169 —
IX
— 170 —
denilm iş olduğunu ve bu «halk» kavram ının «halkçılık» olarak
anlatım ını bulm uş, halkçılığın ise giderek sınıfsız toplum an
layışıyla sonuçlanm ış olduğunu belirtm iş bulunuyoruz. (35)
Öte yandan C.H .P.nin tüm ulusu aynı düzeyde tem sil e tti
ği, tüm ulusun p artisi olduğu öne sürülm üştür. M illî şef döne
m inde (öncesinde de) başka siyasal p artile rin kurulm asına izin
verilm em iştir. G ördüğüm üz gibi, m illî şefe tanınan n itelikler
arasında «birleştirici olmak», «halka siyasal bilinç aşılamak»,
«ders verm ek» de bulunuyordu. Şimdi, sınıfsal farklılaşm a g er
çeğini yadsıyarak tüm bireylerin çıkarlarını aynı ölçüde tem sil
ettiğini öne süren bir p a rtin in şefinin «millî» olması son derece
doğaldır. B unun tersi öne sürülecek olsaydı, C.H.P.’nin toplum un
ancak bir bölüm ünü tem sil eden bir p arti olduğu kabul edil
m iş olurdu. Başka bir deyişle, şöyle bir uslam lam a karşısında
yız d e m e k tir:
T ürk toplum u sınıflara ayrılm am ıştır.
C.H.P. tüm toplum un partisidir.
O halde, bu p artin in şefi tüm toplum un şefidir, yani m i l i i
şeftir.
îşte, tüzük değişikliğinin gerekçesinde m illî şef için yapılan
tanım ın dayandığı tem el düşünce budur. N itekim , bu değişik
liğin yapıldığı kuru ltay d a Şem settin G ünaltay :
«C.H.P. muayyen bir sınıfın menfaatini korumak... için ku
rulmuş bir parti değildir...»
dedikten sonra,
«... bu ruh [ = m illî ru h ]... bu heyecan [= m illî heyacan]...
her fertte aynı surette inkişaf...»
etm eyeceğini ve bunun ancak,
«yüksek şuuru ile temayüz eden müstesna şahsiyetlerde» (*)
171
kaynağım bulacağım belirtirken (36), sınıfsız toplum anlayışıyla
m illî şef arasındaki bağlantıyı ortaya koym uş bulunm aktadır.
İsm et İnönü’nün kendisinin de, 6 M art 1939’da İstanbul’da
üniversite gençliğine yaptığı söylevde, C .H .P.nin ülkenin tü m
çıkarlarını ve tü m ev latların ı kucaklayan b ir «siyasî aile» oldu
ğunu söylediğini ve m illî şef İnönü’den sonra B aşbakan Refik
Saydam ’ın da 28 M ayıs 1939’daki C.H.P. 5. K u ru lta y ı’nda
«C.H.P. demek, T ü rk m illeti dem ektir.» dediğini de belirtm iş
bulunduğum uz anım sanacaktır. (37)
Oysa C.H .P.nin sınıfsal b ir tem eli, uyguladığı toplum sal ve
ekonom ik siyasanın belirlenm esinde sınıfsal «tercih»lerinin b u
lunduğu, tarih sel ve bilim sel bir gerçektir. Ş u halde, m illî şef
kavram ı, aynı zam anda o dönemde toplum u yöneten sınıfın ide
olojisinin uygun ve gerekli gördüğü bir kavram dır. (38)
— 172 —
geçilinceye dek ülkem izde en önemli siyasal k u ram ların başın
da m illî şeflik gelm iştir.
• M illî şefin ü stü n b ir kişiliğe sahip olduğu varsayılm ıştır.
• M illî şef, ülkenin yazgısını tek başına elinde tu tan , bü
tüncül yetkilerle donatılm ış bir liderdir.
® D üşünsel planda m illî şef kavram ı, faşist ve nasyonal
sosyalist kuram lardan esinlenerek ortaya atılm ıştır.
• L ider tipi olarak da to taliter - d iktatör tiplerle ortak
noktalara sahiptir.
• M illî şef, göreve getirilişi, görevde kalışı ve uygulam a
açısından da anti - dem okratik bir kavram dır.
• C.H.P. ik tidarının sınıfsal ideolojisine uygun b ir anlayı
şın sonucudur. (39)
— 173 —
reksinm elerini sezecek, toplum u yönlendirecek, b u y ru k larla dev
leti ve ülkeyi yönetecek, h erk esin ve h e r şeyin üstü n d e olan
m illî şefin k arşısında ne T.B.M.M.nin ve ne de h ü k ü m etin b ir
anlam ı k alm am ak tad ır. Bu k u ru lu şlar, ancak m illî şefin b u y ru k
ların ı uygulam akla y üküm lü b ire r m em u rlar k u ru lu niteliği
içinde karşım ıza çık m ak tad ırlar. N itekim uygulam ada da bu
böyle olm uştur. İşte bu n ed en led ir ki, az önce belirtm iş oldu
ğum uz gibi, R efik Saydam h ü k ü m eti için T.B.M.M.nda güven
oylam ası yapıldığında, Refik Şevket İnce, m illî şef bu h ü k ü m et
üyelerini uyg u n bulduğuna göre, M eclis’in de u y gun bulm ası
gerektiğini, yapılacak başka b ir şey bulunm adığını açıklarken,
sadece v aro lan d u ru m u dile getirm iş oluyordu.
— 174 —
İkinci Kesim
§1.
— 175 —
A ltıncı dönem T.B.M.M. ilk toplantısını 3 N isan 1939’da
yapm ıştır.
II
— 176 —
Bu arada, o günlerde A ta tü rk ’ün zam anında genellikle dev-
rim leri benim sem edikleri için y u rt dışına gitm iş olanlar da bi
r e r ikişer geriye dönm eye başlam ışlardır. Örneğin, A ta tü rk ’e
karşı önce m andacılığı, sonra da Osm anlılığı savunm uş olan H a
lide Edip 1939 yılı başında sürekli yerleşm ek üzere T ürkiye’ye
dönm üş ve bir süre sonra da İngiliz Edebiyatı T arihi Profe
sörlüğüne atanm ıştır. Ne v ar ki, aynı Halide Edip, özellikle
A ta tü rk ’ü n dil devrim ini, bir süre sonra «şoVenist»likle suçla
yacaktır. (6) (7)
Şunu da belirtm ek yerinde o la c a k tır: A ta tü rk tarafından
başbakanlıktan uzaklaştırılarak yerine Celâl B ayar’ın atanm ış
olm asının İnönü’de A ta tü rk ’e karşı b ir «kırgınlık» uyandırm ış
olduğunu da düşünm ek (ve bu kez de Celâl B ay ar’m başbakan
lıktan ayrılm asını belli b ir ölçüde buna bağlam ak), pek de y a
dırgatıcı b ir değerlendirm e olmasa gerektir. B u gelişmelerim
yalnızca «kırgınlıkları giderm ek» gibi bir am açla ortaya çıktı
ğını söylemek (8) olanaksızdır. Ç ünkü bu gibi kim seler yenideni
baştacı edilirlerken, A ta tü rk ’ün bakanlarından olan Ş ü k rü K aJ
ya, Tevfik R üştü Aras ve ona yine yakınlığıyla tanınan K ılıç
Ali m ebus yapılm am ışlardır. «Yeni» kırgılıklar yaratılm ıştır]
B u arada, İnönü’nün C um hurbaşkanı olm asından önceki dö
nem de işlendiği öne sü rü len b irtakım yolsuzlukların da b ird e n
ortaya çıkarılm aya başlanm ası ilginçtir. (9)
— 177 F. : 12
III
IV
178 —
İsm et İnönü k urultayı açış konuşm asında, kurulm ası düşü
nülen «M üstakil Gurup» için,
«Büyük Kurultaya sunduğumuz tüzük tasarısında, Büyük
Millet Meclisinde, Cumhuriyet Halk Partisinin bir de Müs
takil Gurubu’nu düşündük. Büyük Kurultaydan görev alan
ve Parti Genel Başkamnm farksız başkanlığında çalışacak
olan, inzibat ve intizam (disiplin ve düzenlilik) içinde, bi
linçli ve çalışkan bir bağımsız gurubun yürütme 'yerinde
olan milletvekilleri çoğunluğuna ve hükümetine esaslı bir
yardım sağlarken, büyük m illetimize de, kendi işleri için
yeni bir tem inat hazırlayacağım um uyoruz.» (13)
dem ekte; genel sekreter F ikri T uzer de, bu grupun «Büyük
M illet M eclisinde... m urakabe uzvunun (denetlem e organının)
doğmasını tem ine m atuf (sağlam aya yönelik)» olduğunu açık
lam akta idi. ^14)
D eğiştirilen tüzükte ise «M üstakil Gurup» şöyle tanım lan
m ıştır :
«Partili mebuslardan kurultay umumî heyetinde seçilen
21 arkadaş meclis içinde müstakil bir hüviyet taşırlar. Bun
lar gurup müzakerelerine (görüşm elerine) iştirak etmekle
beraber mütelea beyan (görüş ileri sürmez) ve reye iştirak
edemezler. Buna karşı meclisin umumî heyetinde mütelea-
larını beyan ederler ve reylerini kullanırlar. Müstakil gu
rup kendi azalariyle umumî toplantı yapar, kararlar verir,
müzakere usulü meclis gurubunun hükümlerine tâbidir.
Müstakil gurup heyeti umumiyesi partiye mensup olmayan
mebusları müzakerelerine muvakkat (geçici) veya daimî
olarak dâvet edebilirler. Müstakil gurup kendi azası içinde
üç kişilik bir idare heyeti teşkil eder. Partiye mensup me-
— 179 -
b usların en çoğunun teşkil ettiği umumî heyete parti guru
bu, partiye mensup mebuslardan bu suretle kurultay tara
fından seçilen 21 azanın teşkil ettiği heyete de parti müsta
kil gurubu denir.
Parti müstakil gurubunun reisi partinin değişmez genel
başkamdir. Reis vekili müstakil mebuslar arasından onup,
tayin ettiği zattır.
Partili müstakil mebuslardan vukuubulacak münhallere
münasibini (açılacak boş yerlere uygun olanı) genel başkan
lık divanı seçer.
Parti müstakil gurubu parti teşkilâtına dahil olduğu gibi
münasibini (açılacak boş yerlere uygun olanı) genel başkanlık
divanı seçer.
işte, bu tüzük değişikliği gereğince 3 H aziran 1939’da «Müs
tak il Gurup» üyeleri seçilm işlerdir. (16) (17)
«M üstakil G urup»un kurulm ası kimi yazarlar ve çevrelerce,
çok partili düzene geçmeyi am açlayan b ir adım olarak değer
lendirilm iş bulunm aktadır. Ancak H ilm i U ran’m da belirttiği
gibi, Meclis’de «M üstakil Gurup» üyeleri, öteki p arti üyelerin
den daha «çekingen» davranm ışlardır. (18) Gerçekte b ir dene
tim organı olarak kam uoyuna açıklanan «M üstakil Gurup,» hü
küm eti hem en h e r uygulam asında alkışlam aktan başka bir iş
yapm ış değildir. A m a bu onaylam a, kam uoyunca, bir denetim
işlevi yüklenm iş kişilerce yapılm ış olarak değerlendirilm iştir.
— 180 —
«M üstakil G urup»la ilgili bir haber bunu kanıtlam aya yetecek
tir. 14 Eylül 1939 günlü gazetelerde şu satırları okuyoruz:
«Müstakil Gurup Toplantısı
Ankara 13 (A.A.) — C.H.P. Müstakil Gurup Vekilliğin
den :
C.H.P. Müstakil Gurubu 13 Eylül 1939 tarihinde saat
15,00’de reis vekili Ali Kana Tarhan’ın reisliğinde toplana
rak hükümetin, başvekilin Meclisdeki beyanatında (deme
cinde) ifade edilen ve Hariciye Vekili tarafından Parti gu
rubunun dünkü toplantısında izah olunan haricî siyaset
hakkında müzakerelerde bulunmuş ve bu siyaseti tamamı
ile tasvip etm iştir (o n a yla m ıştır).
M üzpkere saat 19.00’da nihayet bulm uştur.»
D enilebilir ki, «M üstakil Gurup» en çok eleştirilm esi gere
ken konularda, en çok alkış tu tan lard an oluşm uştur. İlerde in
celeyeceğim iz V arlık V ergisinin T.B.M.M.nde görüşülm esi sıra
sında izlediği yol, bu tutum un örneklerindendir.
Ş unu da unutm am ak gerekir ki, m illî şeflik k urum unun ol
duğu bir ülkede, «M üstakil Gurup» gibi girişim ler eğer b ir a l
datm aca değilse, açıkianandan başka b ir am aca yöneliktir. Çün
kü, niteliklerini incelediğimiz m illî şeflik İsm et İnönü’ye ta n ı
nırken, bir yandan da çok partili dem okratik düzene geçm enin
am açlandığını söylem ek bir anlam taşıyam ayacaktır. N itekim ,
taşım am ıştır da!
— 181 —
§ 2.
182 —
II
— 183 —
P irinç fiyatındaki artış da şudur (5)
— 184 —
III
— 185 —
şiddetli tedbirler alınm ası zam anı çoktan gelm iştir.» dem ek
teydi. (9)
İşte, bu ortam da T.B.M.M.nde 18 Ocak 1940’da 3780 sayılı
«Millî K orunm a K anunu» kabul edildi. (10)
Bu yasanın 1. m addesine göre; «Fevkalâde hallerde (ola
ğanüstü durum larda) D evletin bünyesini iktisat ve m illî m ü
dafaa bakım ından takviye (desteklem e) m aksadı ile İcra Ve
killeri H eyetine, bu kanunda gösterilen şekil ve şartlar daire
sinde (çerçevesinde) vazife ve selâhiyetler (yetkiler) verilm iş
tir.» denilm ekte ve bu «fevkalâde haller» ise, a) genel ya da
bölgesel seferberlik, b) devletin b ir savaşa girm e olasılığı ve
c) T ürkiye’yi ilgilendiren yabancı devletler arasındaki savaş
olarak gösterilm ektedir. Bu yasayla, hüküm ete tanınan yetki
ler arasında, üretim i denetlem ek ve düzenlemek, çalışma y ü
küm lülüğü koymak, ü retilen m alları belli bir kâr tanıyarak sa
tın alabilm ek, gerekli görülen m alları stoklam ak, m allara değeri
karşılığı elkoyabilm ek, günlük çalışma süresini üç saate kadar
arttırab ilm ek gibi y etkiler bulunm aktadır. Y asanın 21. m adde
sinde ise, toplum un ve ulusal savunm anın gereksinm elerini k ar
şılayabilm ek için tüketim m alları üzerine sınırlam a konulabi
leceği öngörülm üştür. 26. madde tarım sal ü rünün hüküm etçe
satın alınabileceğini hükm e bağlarken, kira bedelleri 30. m ad
deyle dondurulm akta, 31. m addeyle de fiyat denetim i g etiril
m ektedir. Öte yandan Millî K orunm a K anununa aykırı dav
ran a n lar için çeşitli para ve hapis cezaları konulmuş, 60. m ad
dede de bu cezaların ertelenem eyeceği belirtilm iştir.
M illî K orunm a K anunu ile işlerin düzeleceği sanılm ış ya
da bu yolda bir kam uoyu oluşturulm ak istenm iştir. Bu yasa
nın çıkarılm ası üzerine Sadri Ertem , «Büyük M illet Meclisi de
aklı selimi (sağduyusu) ile m illeti nazariyelere göre değil, va-
186 —
kıalara (olgulara) göre idare etm eği şiar (ilke) edinm iştir. Va
kıa şudur ki, T ürkiye’de m üstesna (olağandışı) zam anlarda
devletin İktisadî faaliyetlere geniş m ikyasta (ölçüde) m üda
halesi zarurî b ir hal alm ıştır.» (11) derken, C.H .P.nin o günler
deki bakış açısını dile getirm iş oluyordu. T icaret B akanı Naz-
m i Topçuoğlu da, «.Sebepsiz her tü rlü fiyat yükselişi kanun na
zarından ihtikârdır.» (12) dem ekteydi.
Yasanın uygulanm asına 19 Ş ubat 1940’da başlanılm ış ve
hüküm et iller arasında işbirliğini sağlam ak üzere bir «Koordi
nasyon Heyeti» kurm uştur. (13) B aşbakan Refik Saydam 29
Ş u b at 1940’da radyoda yaptığı konuşm asında, yasanın uygula
m aya konulm asının nedenini şöyle a ç ık la m ıştır:
«Zarurî ih tiy a ç b elirm ed ik çe vatan d a şla rım ın norm al ha
ya tın a karışm ak, h ü k ü m et iç in h iç arzu ed ilm ey en b ir h a
reket ola ca ğ ım sö y lem iştim . F ak at, g ittik ç e m ad d î v e m a
n e v î ıstırab ı artan, bizim g ib i harb d ışın daki m ille tle r in de
İktisadî h a y a tla rın a tesird en h a li k alm ayan (etkilem ekten
geri kalm ayan) b u gü n k ü harbin, m em lek etim izd ek i a k isle
rine (yankılarına) karşı koym ak, su lh (barış) d ev resin in
icaplarına u y g u n y a p ılm ış norm al v a sıfta k i kanunlarla m ü m
k ü n olam a y a ca ğ ın ı görünce, M illî K oru nm a K an u n u n u n ver
diği se lâ h iy e te istin a d en (dayanarak) tatbika başladık.» (14)
— 187 —-
k e r satm asından dolayı on beş gün tu tu k lu kaldıktan sonra iki
yıl A m asya’ya sürgün edilip beş yüz lira ağır para cezasına
çarptırıldığını, S iirt’de yine başka b ir tac irin aynı cezaya çarp
tırıldığını (16)... görürüz. Bu, böyle sü rü p gidecektir. Öte y an
dan M ayıs 1940 sonunda devlet un stoku yapm aya başlam ış, (17)
11 N isan 1940’da 17. no.lu kararnam eyle k ira lar dondurulm uş
tur. (18) 13 N isan 1942’de çıkarılan kararnâm ede ise, «Millî Ko
runm a K anununun 8. m addesine istinaden, nebati yağ, m arga
rin ve emsali yem eklik yağ im al ve istihsal eden sanayi m ües-
seselerinin istihsal kabiliyetlerini tanzim etm ek (üretim kapa
sitelerini düzenlem ek) ve bu yağların im al ve istihsaline lü
zum gördüğü zaman ve yerde elkoym ak ve b unların satış şe
killerini tâyin ve tespit etm ek (belirlem e ve saptam a)» yetkisi
Ticaret Bakanlığına verilm iştir. (19) Yine örneğin, 10 H aziran
1944 günlü kararnâm e gereğince, İstanbul ve Eskişehir’de bu
lunan bazı fabrikaların m akinelerine -değeri karşılığında- elko-
nulm uştur. (20)
D aha 20 M ayıs 1940’da ise 24. no.lu şu kararnâm e yayınlan
mış bulunuyordu :
«...
1 — Darphane ve damga matbaası işyerlerinde Millî
Korunma Kanunun 19. maddesi hükümleri dahilinde günde
3 saate kadar fazla mesai yapılmasına müsaade verilmiştir.
2 — Birinci maddede mezkûr (adıgeçen) işyerleri Millî Ko
runma Kanunun 19. maddesi hükümleri dairesinde hafta ta
tili kanunundan istisna edilmiştir (ayrı tu tu lm u ştu r) .»(21)
— 188 —
25 no.lu kararnâm e ise şö y le y d i:
«1 — Bilumum (tüm ) sanayi ve işyerleri Millî Korunma
Kanunun 19. maddesi hükümleri dairesinde hafta tatili ka
nunundan istisna edilmiştir.
2 — Her nevi (tür) iplik dokuma imalathane ve fabri-
kaiariyle Sümerbank’a bağh bilumum fabrikalarda Millî
Korunma Kanunun 19. maddesi hükümleri dairesinde gün
de 3 saate kadar fazla mesai yapılmasına müsaade verilmiş
tir.» (22) (23)
H üküm etin tüm yaşam ı nasıl yönlendirm eye çalıştığını bu
rada bir örnek belgeyle kanıtlayabilm ek olanaklıdır. Yüzlerce
benzeri arasında, örneğin, 7 Ağustos 1941’de kabul edilen ka
rarnâm e şöyledir :
«19/11/1940 tarih ve 2/14703 sayılı kararnameye ektir:
Keskin (3) ve Ödemiş (238) sayılı motosikletlerin
seyrüseferine (gidiş - gelişine) müsaade edilm esi... İcra Ve
killeri Heyetince 7/8/1941 tarihinde kabul olunmuştur.»
Bu kararnâm enin altında C um hurbaşkanının ve tüm bakan
lar kurulu üyelerinin im zaları vardır. (24)
IV
Bu önlemler, halk kitlesi için yaşam koşullarını b ir parça
olsun düzeltm eyi bile başaram am ıştır. Tersine, bazı haksız ka
zançlara olanak sağladığı gibi, halkın daha da yoksullaşm asıy
la sonuçlanm ıştır. Örneğin, «Devlet, pam uk fiyatına n arh koy
m uştu. F a k ir köylüden aldığı pam uğu kendi fabrikalarında iş-
— 189
liyor ve kum aş olarak bunu halka yüksek fiyatla satıp bütçeye
gelir sağlıyordu. Ne var ki, tekstil endüstrisi örneğin şeker e n
düstrisi gibi devletin tekelinde değildi. Süm erbank’m yanısıra
birtakım özel kişiler de dokuma fabrikası işletiyorlardı. B unlar,
ya kendi tarlalarında yetiştirdikleri, ya da fakir köylüden (narh
gereğince) ucuza aldıkları pam uğu kum aş haline getiriyorlar,
sonra bunu devlet gibi yüksek fiyatla piyasaya sü rü y o rlar
dı.» (25) Yine bunun gibi gazetelerin sürüm ü gözönünde tu tu l
m adan her gazeteye aynı oranda kâğıt verilmesi, sürüm süz ga
zete sahiplerinin karaborsacılık yaparak haksız kazanç sağla
m alarına yol açmıştı. (26) H üküm etin toprak ürünlerini kendi
sine satm aya köylüyü zorunlu tutm asında ise, ekm ek fiyatla
rın ın yükselm esini önlem ek am acıyla fiy atlar piyasanın altında
tutulm uş, fakat bu önlem in tüm yükü böylece de köylünün sır
tına yüklenm işti. Köylü, ailesinin gereksinm esi ve tohum luk
olanının dışında kalan tüm ü rünü devlete satm ak zorundaydı.
Toplanan bu ü rü n stoklanıyocdu. Oysa bu arada köylüden açlık
ta n ölenler bile olm uştu. (27) Buna karşılık Başbakan Ş ük rü Sa
raçoğlu T.B.M.M.nde 5 Ağustos 1942’de ülkenin içinde bulunduğu
sıkıntıya değinirken,
— 190 —
b ir piyasa m anzarası verm ektedir.» denilm iş olması anlam lı ol
sa gerektir.
Öte yandan üst düzeydeki kim i kam u görevlilerinin, m e
busların ve hatta bakanların bazılarının bile karaborsacılık,
stokçuluk yaptıkları, ülkenin içinde bulunduğu zor koşullardan
y ararlan arak çeşitli yollarla büyük kazançlar sağladıkları söy
lentileri de almış yürüm üş bulunuyordu. Başbakan Refik Say
dam, T.B.M.M.nde 30 Ocak 1942’de bu söylentilere karşı çıka
rak diyordu ki :
— 19Î —
Y
- 192 —
Bu m addeden açıkça anlaşılacağı üzere, bu gibi durum larda
«ihraeaatçı»ya «kâr garantisi» verilm iştir. Öte yandan «sanayi
ve m aadin m üesseseleri»nin ürü n lerin i «m uayyen b ir kâr
ilâve ederek» satın alabilen devletin (madde 11), bu tü r
kuruluşların sahiplerine gerekli krediyi de sağlayacağı öngörül
m ü ştü r (madde 12). Bu yasanın nasıl tek yanlı uygulandığına
bir başka örnek de, «pamuk»a elkonulm ası ve elkonulan bu pa
m uğun dağıtılm asında izlenebilir. Resm î Gazete’de 7 Eylül
1945’de yayınlanan 606 no.lu kararnam enin 2. m addesine göre,
«El konulan pam ukları Ticaret B akanlığının 7/9/1945 ta rih ve
6103 sayılı Resmî Gazetede yayınlanan fiyat esası üzerinden
Ekonomi Bakanlığınca verilecek talim at gereğince toplam ak ve
ihtiyaç sahiplerine satm akla Süm erbank görevlendirilm iştir.»
K ararnâm enin 9. m addesinde belirtildiğine göre, bu «ihtiyaç sa
hipleri» fabrikalardır. İşte, bu nedenlerledir ki, T aner Tim ur,
«Millî K orunm a K anunu uygulam ası, çeşitli m addelerin tevziatı
(dağıtım ı), fiyat kontrolündeki tu tarsızlıklar ve ith a la t - ih ra
cat olanakları yaratm a gibi yollarla toprak ağaları ve ticaret
burjuvazisi içinde b ir kesim in palazlanm asına yol açtı. B ürok
rasinin, bunlarla işbirliği halinde olan b ir gurubu da aynı sü
reç içinde (harb zenginleri) kategorisine dahil oldular.» de
m ektedir. (33)
VI
— 193 — F. . 13
zanç vergisi (çeşidine göre) %50, %25, % 10, hava kuvvetlerine
y ardım vergisi %100, m uam ele vergisi %1Q0 artırılm ış, şeker
den kilo başına 7 kuruş vergi alınm aya başlanmış, çaydan alm an
vergiye kilo başına 25 kuruş, bazı giyim eşyasından alm an ver
giye %10 zam yapılmış, her çeşit taşım acılık %25 üzerinden
vergiye bağlanm ıştır. T ü tü n ve içkiden alm an vergilerle tekel
kibritinden alm an vergiler de arttırılm ıştır.
B u yasaya ek olarak 29 Mayıs 1941’de kabul edilen 4040 sa
yılı yasayla (35) da koyun, kıl keçisi, tiftik keçisi, sığır, m anda,
at, katır, deve, eşek ve dom uzlar üzerinden vergi alınm aya baş
lanm ıştır. Bu vergiler hayvan başına 10 k u ruştan 125 kuruşa
kadardır. A yrıca kepek üzerindeki vergi bağışıklığı kaldırılm ış
tır. Posta m addeleri başta olm ak üzere başka bazı m addeler de
vergilendirilm iş, öteki vergilerin birçoğu ise arttırılm ıştır. Bu
nu 29 Mayıs 1941’de de kabul edilen 4041 sayılı yasa izlemiş (38)
ve bununla da şeker ve glikozdan alm aa vergiler yükseltilm iş
tir. Ayrıca 17 M ayıs 1944’de benim senen 4565 sayılı yasa (37)
kazanç vergilerini yeniden arttırm ıştır.
II. D ünya Savaşı nedeniyle konulan bu vergilerin birçoğu
dolaylı vergilerdir. Başka bir deyişle, yükünü halk kitlesinin
çekmiş olduğu vergilerdir. F ak at b ir başka vergiyle de, T oprak
M ahsûlleri Vergisi ile, doğrudan doğruya Köylüye b ir kez daha
yüklenilm iştir.
Burada, T.B.M.M.nde 19 Nisan 1944’de, 4 H aziran 1943 gün
lü ve 4429 sayılı yasaya dayanılarak alınm akta olan «Toprak
M ahsûlleri Vergisi»ni değiştiren 4553 sayılı «Toprak M ahsûlleri
Vergisi K anunu» üzerinde yapılan görüşm elere değinecek olur
sak, bazı C.H.P.li m ebusların ağzından k ö y lü sü n durum unu da
ha iyi anlam ış oluruz. Bu yasa toprak ürünleri üzerine konul-
- 194
m uş bulunan %8 oranındaki vergiyi %10’a çıkarm akta ve ba
zı ürünlerden «aynen» (ürün olarak), bazı ürünlerden de «nak
den» (para olarak) alınm aktaydı. V erginin kapsam ına şu ü rü n
ler g irm e k te y d i: a) «Hububat» : A kdarı, arpa, buğday, çavdar,
çeltik, kaplıca, kum dan, kuşyemi, m ahlût, m ısır, yulaf; b) «Bak
liyat» : K uru bakla, bezelye, börülce, fasulye, m ercim ek, no
hut; c) «Diğer m ahsûller» : Afyon, antepfıstığı, ayçiçeği, fın
dık, kendir (tohum ), keten (tohum ), kuru incir ve üzüm , na
renciye, pam uk, pancar, patates, susam, tütün, zeytin. (38) (39)
Yasanın 29. m addesine göre, «aynen» ödenecek verginin,
yani ürünün, yüküm lü tarafından kendi olanak ve aracıyla
teslim edilmesi gerekiyordu. Ancak eğer teslim yeri 25 km .den
uzaksa, kendisine kilom etre başına kiloda üç para taşım a üc
reti veriliyordu (madde 31/2). Yoksa herhangi bir taşım a ücreti
sözkonusu değildi.
İşte, bu kez, 19 Nisan 1944’de bu vergiyi %8’den %10’a çı
k a ra n ve uygulam ada bazı değişiklikler yapan tasarı T.B.M.M.
ııae görüşülürken, ilk söz alanlardan biri olan Eskişehir m ebu
su Em in Sazak, bu artışa karşı olduğunu açıkladıktan sonra
şöyle diyecektir :
«... Ben görüyorum ki, bu hububat ekenler, çiftçilerin hep
si de böyledir ya, ayağında çarığı olmayan, üstüne Örtecek
yorganı olmayan, odunun üzerine başım koyup yatan kim
dir dediğimiz vakit, işte bu vergi mevzuuna (konusuna) da
hil olan insanlardır. İnsaf edin arkadaşlar, erbabı namus
tan (namus eri) olan memurlara acımamak elden gelmez,
feci bir vaziyettedirler ama, bacağında donu, ayağında ça-
— 195 —
rığı, üstüne örtecek yorgam olmayanların, yanında onlara
o kadar acınmaz... Şehirliye bir defa Varlık Vergisi diye
dokundun, her taraftan vaveylâ (çığlık) koptu. N eyi ucuz
lattın ki bunu arttırıyorsun? Verdiğin küreği mi ucuzlattın,
sapan demirini mi ucuzlattın?... Onlar ne dersen yapar.
Çiftçiden başka bugün hiç kimseye denemez ki elindeki buğ
dayı ver, sen mısır ekmeği, m eşe pelidi ye. Bu yalnız çift
çiye denir... Yüzde sekizi yüzde iki arttırmakla eskisini da
hi alamayacaktır. Niçin arttırıyorsun birader, sana ne yap
tı?... Bu adam ayağına bir don bulsa niçin onu yine çıplak
bırakmaya çalışıyorsun?...»(40)
— 196 —
linde bulunmasında bendeniz hiçbir fayda görmüyo
rum...» (42)
İ. Yalçın da (Elazığ), «Kaplıca» konusunda şunları söyle
m iş :
«... Sonra arkadaşlar; bunu köylü, zarurette (sıkıntıda) ka
lırsa buğdayı ve arpayı bulamadığı zaman yer. Hattâ o ka
dar darbımesel (özdeyiş) haline gelmiştir ki kuvVettenj
mahrum (yoksun) bir insanı tarif ederken kaplıca ekmeği
mi yiyorsun derler. Aksine olarak güçlii, kuvvetli bir adam
kendisini tarif ederken, ben küçüklüğümde kaplıca ekmeği
yemedim, der. Yani köylü ve halk kaplıcanın kuvveti olma
dığını böylece anlatmak ister. Bu kadar insanı besleyecek
bir kudretten mahrum bir nesneyi şimdi köylü, bilhassa fa-
bir köylü kısmından istiyoruz... Çok fakir olan, açlıkla mü
cadele eden bu köylülerimizin işini kolaylaştırmak bakımın
dan bunun listeden çıkarı imasının faydalı olacağı kanısın
dayım.» (43)
K aplıcayı ekenlerin kim ler olduklarını bir başka açıdan
T. Taşkıraıı (K astam onu) şöyle a n la tıy o r:
«... Bu maddeyi hangi vatandaşlarımızın ekmekte oldukla
rını bizzat gözlerinizle görmüş olursanız... hiç bir zaman
kaplıcanın listeye konmuş olmasına vicdanen razı olmazsı
nız. Şahsen gördüğüme göre en kısır ve o kadar verimsiz
topraklarda ekilmektedir ki, bu maddeyi ekmekle m eşgul
olan vatandaşlar bellerine ip bağlayıp bir ucunu ağaca sa
rarak bu maddeyi ekmektedirler.» (44)
B ir başka ü rü n için de Tunceli m ebusu H. Üçöz’ü dinleye
lim :
VII
— 198 —
«Kazanç vergisine göre müteahhitler istihkakları üzerinden
yüzde 1,5 vergiye tâbidir. Bu nispet 3,3’e kadar çıkarılmış
tır. Müteahhit teşebbüsün kârı üzerinden ayrıca vergi ver
mez. Hakikatte (Gerçekte) kesilen verginin kâr ve zararla
alâkası yoktur. Müteahhit bunu bir masraf olarak öder. Oİ
kadar ki daireler muhammen (tahm in edilen) bedel tâyi
ninde (belirlenm esinde) taahhüt vergisini de hesap eder
ler. Binnetice (sonuçta) bu vergiyi devlet ödemiş olur.
Harb senelerinde milyarı bulan devlet bütçesinin yarısından
çoğu taahhüt mevzuu teşkil etmiştir. Harb sonu türedi m il
yonerleri bu zümreden yetişmiştir. Vaki ikazlara (yapılan
uyarılara) rağmen Maliye bu gurubu teklife (yüküm lendir-
m eye) cesaret edememiştir. İstihlâk (tüketim ) vergilerinin
arttırıldığı, büyük müstehlik (tüketici) kitlelerinin ezil
diği bu devrede müteahhitlerin vergi dışı bırakılmasını ve
ya zayıf bir vergiyle teklifleriyle iktifa edilmesini (yetinil-
m esini) malî tarihimiz asla affetmeyecektir.» (49)
Oysa 25 Ocak 19.39’da Başbakan Refik Saydam hüküm et
program ım T.B.M.M.nde açıklarken dem işti k i :
«Her vesile ile çiftçi ve köylü vatandaşlarımızın vergi yü
künü tahfif (hafifletm ek) ve köylerimizin iktisaden sürat
le kalkınmasını temin etmek ve hayat ucuzluğuna matuf
(yönelik) tahfifleri iktisat kaidelerinin salim (kurallarının
sağlam ) istikametlerinde mütemadiyen (sürekli olarak) ta
hakkuk ettirmek (gerçekleştirm ek) en samimî emellerimiz
arasındadır.» (50)
VIII
199 —
kaynağı olan ekm ek için ne gibi k ara rla r alınm ış olduğu, o
dönemde halkın içinde bulunduğu koşulları anlam ak bakım ın
dan gerçekten aydınlatıcıdır.
«Ekmek» konusu önce «Tek tip ekm ek çıkarılm ası hakkın
da 115 num aralı koordinasyon kararı» ile ele alınm ıştır. (51) Bu
k a ra rın 1 ve 2. m addelerinde şöyle d e n ilm e k te y d i:
«Ankara, İstanbul ve İzmir şehirleri belediye hudutları da
hilinde yalnız, ecnebi (yabancı) maddesi çıkmış 100 kilo
buğdaydan 84 - 86 kilo arasında un alınacak surette tek tip
olarak imal edilen unlarla bu unlardan yapılan ekmekler
istihsal olunur (elde ed ilir)... (Bu) unların imalinde kulla
nılacak buğday harmanlarına, bu harmanların asıllarmda
mevcut çavdarla birlikte azamî %15’i geçmeyecek nispette
çavdar katılır...»
6 H aziran 1941’de bü kararnâm eye b ir «Ek» kabul edilm iş
tir. Buna göre :
«... unların imalinde kullanılacak buğday harmanlarına bu
harmanların asıllarmda mevcut çavdarla birlikte %15’e ka
dar çavdar katılır. Şu kadar ki Toprak Mahsûlleri Ofisinin
buğday alım ve stok vaziyetlerine göre zaruret hissedilen
zamanlarda Ticaret Vekilinin tensibiyle (onayıyla) bu nis
pet %20’ye iblağ olunabileceği (çıkarılabileceği) gibi çav
darla birlikte yekûnu %50’yi geçmemek üzere ekmek har
manlarına ayrıca %30’a kadar da arpa karıştırabilir...»
Bu önlem ler yetersiz kalm ış ve 13 Ocak 1942’de çıkarılan
247 sayılı koordinasyon kararıyla ekm ek «vesika»ya bağlanm ış
ve yedi yaşm a kadar olan çocuklara günde 187,5 gram, yedi
yaşından yukarı olanlara 375 gram , ağır işçilere de 750 gram
ekm ek verileceği öngörülm üştür. (52) 27 Ağustos 1942’de de
— 200 —
«Prevantoryom ve Sanatoryom daki hastalarla hastahanelerde
tedavi altında bulunan verem lilere» günde 450 gram ekm ek ve
rilebileceği kararlaştırılm ıştır. (53) 2 M art 1942’de ekm eklik una
%25 oranında m ısır unu karıştırılacağı bild irilm iştir.(54) Aynı
yıl N isan ayında ekmeğe ayrıca bakla da karıştırılm ası öngörül
m üştür. (55)
Ne var ki, Refik Saydam ’ıı ölüm ü üzerine hüküm eti kuran
Başbakan Ş ükrü Saraçoğlu T.B.M.M.nde 5 Ağustos 1942’de,
«Türk ırkının başlıca gıdası olan ekmeği çok küçülttük. Bü
tün bunlara rağmen ekmek darlığını ve sıkıntısını hâlâ ber
taraf edemedik (giderem edik).»
demiş bulunm aktadır. (56) (57)
IX
201 —
anlatır. Refik Saydam ’dan sonra başbakanlığa atanan Ş ü k rü
Saraçoğlu ise T.B.M.M.ndeki 5 Ağustos 1942 günlü konuşm a
sında der k i :
«İnönü Türk milletine, Türk m illeti de İnönü’ye çok yara
şıyor.» (60)
202 —
§ 3.
VARLIK VERGİSİ
203
uygulam a alanı içine alınm ışlardır. K im in ne vergi vereceği, o
y e rin en büyük «mülkî âm iri», m al m em uru, tacirler ve bele
diyelerden seçilen üyelerden oluşan bir «komisyon»ca belirle
necektir. Bu kom isyonun saptayacağı oranlara karşı itiraz ola
nağı tanınm am ış olup, verginin on beş gün içinde ödenmesi
gerekm ektedir. On beş günlük sürenin bitim inden başlayarak
iki hafta içinde verginin cezalı olarak ödenebileceği öngörül
m üştür. Vergi yine ödenmezse, bu kez zorunlu çalışma yü k ü m
lülüğü doğacaktır. Vergi borçlusunun, eşinin, birlikte oturan
ana baba ya da çocuklarının m allarına verginin alınm asını sağ
lam ak amacıyla elkonulabilecektir. Vergi borcunu ödeyeme-
yerek çalışma yüküm lülüğü altına girenlerin, bu zorunlu ça
lışm alarının sonunda ellerine geçmesi gereken paranın yarısı
vergi borcuna karşılık kesilecektir.
Bu vergiyi İstanbul’da uygulam akla görevli olanların başın
da geien İstanbul D efterdarı Faik Ökte sonraları Varlık Vergisi
Faciası adlı kitabında bu yasa için şöyle dem iştir.
— 204 —
istihkak dâvalarının dinlenemeyeceğine mütedair (ilişkin)
olan hüküm de böyledir. Bu kayıtlarla muvazaa (dariışık-
lılık) yolları önlenmek istenmiştir. Vergiyi ödemeyenler
hakkında çalışma mükellefiyetinin tatbik edileceği hükmü
nü muassır (çağdaş) zihniyetle izah mümkün değildir. Ça
lışma ile kazanılacak gündeliğin yarısının vergiye mahsup
edileceği (kesileceği) hükmü cidden gülünçtür. Faraza (di
yelim ki), 100 bin lira borç için çalışma yerine sevkedilen
ve 2 lira gündelikle çalıştırılan bir mükelleften kesilen bi
rer lira ile borcunun 250 seneden fazla bir zamanda kapa
tılması m üm kün olabilmektedir. Sevk ettiklerimiz arasında
borcu 100 bin liradan fazla olan yüzlerce m ükellef m ev
cuttu.» (1)
II
«Şuursuz bir ticaret havası, haklı sebepleri çok aşan bir pa
halılık belâsı, bugün vatanımızı ıstırap içinde bulunduruyor.
Bu halin umumî harbden doğan, kendi hususî şartlarımızla
ilgili olan sebeplerini ve çarelerini Cumhuriyet hükümeti
sizin yüksek nazarlarınıza etrafıyle serip anlatacaktır. Emi
nim ki millet ve memleketin hayrına olan en isabetli ted
birleri bulacaksınız. Bizim gördüğümüz en tehlikeli hasta-
— 205 —
lık, iki seneden beri cemiyetimiz içinde Cumhuriyet hükü
metlerini muvafftak etmemek (başarılı kılm am ak) için es
tirilmiş olan zehirli havadır... Bulanık zamanı, bir daha ele
geçmez fırsat sayan eski batakçı çiftlik ağası ve elinden
gelse teneffüs ettiğimiz (soluduğum uz) havayı ticaret m e
tal (malı) yapmaya yeltenen gözü doymaz vurguncu tüc
car... büyük bir milletin bütün hayatına küstah bir surette
kundak koymağa çalışmaktadırlar. Üç, beş yüz kişiyi geç
meyen bu insanların vatana karşı aşikâr (apaçık) olan za
rarlarını gidermek yolu elbette vardır.,. Ticaretin ve iktisa-
sadî faaliyetlerin serbestliğini bahane ederek milleti soy
m ak hakkım hiç kimseye, hiçbir züm reye tanımamalıyız.» (2)
M illî şef bu sözleri söylediğinde, gerçekte ülkede halk k it
leleri arasındaki yoksulluk her yanı sararken ve buna koşut
olarak da hoşnutsuzluk, diyebiliriz ki, patlam a noktasına gel
miş bulunuyordu. Bu yoksulluğa neden olanlar da apaçık orta
yerde durm aktaydılar. İsm et İnönü bu kişileri bu denli sert bir
biçimde suçlarken, b ir bakım a halkın duygularını dile g etir
m iş oluyordu.
V arlık Vergisi K an u n tasarısı, İnönü’nün bu konuşm asının
hem en arkasından T.B.M.M.ne getirilm iştir. Başbakan Saraçoğ
lu tasarıyı Meclis’e sunarken,
_ 206 —
tüccarlar kazandığı için bu varlık vergisinin en büyük yü
künü bittabi (kuşkusuz) onlar taşıyacaklardır.» (3)
diyerek İnönü’yü yinelemiş bulunm ası da, ülkenin b u genel gö
rü n ü m ü n ü n bir yankılanışm dan başka bir şey değildi.
T.B.M.M.nde bu yasa görüşülürken , Saraçoğlu’ndan sonra
ilk söz alan ve «M üstakil Gurup» adına konuşan Ali R ana T ar-
han, bu yasayı aynı çizgideki başka yasaların da izlemesi ge
rektiğini açıklam ış; T arhan’dan sonra kürsüye gelen Refik İn
ce bu tasarıyı getirdiği için hüküm ete teşekkür etm iş ve V arlık
V ergisinin «hukuk prensiplerine m uhalif olduğu yolunda varit
olacak (akla gelebilecek) itirazlara cevap olarak şunu söyle
rim : hukuk; hayatın icaplarını takip ettiği gündür ki şayan-ı
h ü rm e ttir (saygıya değerdir).» dem iştir. Öteki konuşm acılardan
M uhittin Baha P ars, sevincini belirtm iş; R asih K aplan m üca
dele gününün geldiğini açıklamış; S üreyya Ö rgeevren tasarının
çok iyi olduğunu, üzerinde görüşm eye bile gerek olm adığım
söylem iştir. Tasarı oylanm ış ve görüşm eye katılan üç yüz elli
m ebusun oybirliğiyle benim senm iştir. (4) (5)
Bu oylam aya katılarak «kabul» oyu verenler arasında şu
m ebuslar da bulunm aktadır : Berç T ü rk e r (A fyonkarahisar),
A dnan M enderes (A ydın), İstam at Ö zdam ar (Eskişehir), Refik
K oraltan (İçel), F uad K öprülü (K ars), Ali Fuad Cebesoy (Kon
ya), Yunus N adi (M uğla). (6) (7) (8)
— 207 —
m
Varlık Vergisi açıklanan bu amaç doğrultusunda mı uygu
lanmıştır?
Bu sorunun yanıtını, o günlerin yetkili bir kişisinden, bi
raz önce sözünü ettiğimiz ve bu verginin en geniş uygulama ala
nı olan İstanbul’da defterdarlık yapmış bulunan Faik Ökte’den
izleyelim ve önce Ökte’nin verdiği, vergilerini süresinde öde
yem eyen ve Erzurum Aşkele’ye çalışma kampına gönderilen ilk
kırk beş kişinin adlarım, ödemeleri gereken vergiyi ve ne öde
diklerini belirten çizelgeyi görelim : (9)
Sıra
no. Şube Mükellef Vergisi Ödediği
— 208 —
7 » Arşak Çuhacıyan 400.000 800
8 » Nesim Saban 300.000 10.710
9 » Leon Saban
10 » Samoel Varon 280.000 4.000
11 Yermiye Varon
12 Gabriyel Gabriyeloğlu 240.000 8.100
13 » Abraham Gabriyeloğlu
14 » Yahaskiyel Gabriyeloğlu
15 » Yorgi Beygo 200.000 100
16 » Roben Alolof 200.000 17.350
17 » Mihael Çuhacıyan 200.000 —
18 » Viktor Benerdato 200.000 6.500
19 Kulekapı Garp Franko 375.000 1.000
20 » Mihran Yarman 200.000 2.970
21 » Gabis Baykur
22 Eyüp Artin Çerkesyan 240.000 —
23 » Anastas Kazbek 450.000 —
24 » Artin Topaloğlu 210.000 600
25 » Kosti Papazoğlu 225.000 —
26 » Aleksi İstavridis 63.000 ■
—
27 » Yorgaki Muratoğlu 600.000 14.000
28 Eminönü Yorgi Mina Canbazoğlu 300.000 3.000
29 » Mina Kesimidis
30 Yenicami Filip Levi 225.000 698
31 » Mordahay Kastelyano 360.000 1.000
32 » Izaksiyan 500.000 25.000
33 Galata Nesim Kazez 210.000 1.500
34 » Zümbül Kazez
35 » Canik Varter 300.000 1.000
36 » Leon Faraci 300.000 34.000
37 Fatih Yakova Papazoğlu 210.000 2.430
38 » Kiryako Teberrükoğlu 200.000 1.500
39 Samatya Moriz Taranto 320.000 20.000
40 » Alfred Taranto 320.000 -
- 209 — F. : 14
41 » Leon T uraslan 160.000 —
42 Hocapaşa N ahm e Pesah 200.000 20.400
43 » Şekip A dut 375.000 4.000
44 Tophane Nikolaki K aram anoğlu 400.000 2.000
45 » K onstantin K iirkçüoğlu 200.000 200
— 210 —
«Millî Emniyetin rakkamları Vali, Partinin rakkamları par
ti müfetişi tarafından bana intikal etmekte (gelm ekte) idi.
Partiden gelen rakkamlarda Ürgüplü’nün müfrit (aşırı)
idealist damgası vardı. Bu cereyan bidayette (başlangıçta)
hepimizi sarmıştı. Başta ben olmak üzere hepimiz bu genç
ateşli çocuğa hayrandık. Fakat tahakkukun son günlerinde
ifrata (aşırılığa) sürüklendiğimizin farkına vardık. Bir mi
sal bunu aleniyete (açığa) vu rd u : Cetvelleri asacağımıza
iki gün kala Ürgüplü bana bir not göndermişti. Beyoğlu’nda
kunduracı Nuri Çekiç’e 50.000 lira vergi tarhını istilzam
ettiren (gerektiren) bir rakkamı bildiriyordu. Notu Şevket’e
gösterdim. (Yanlış olacak, 50.000 belki vergi değil de mat
rahtır.) dedi. Telefonu açıp Ürgüplü’ye sordum ve 50.000
lira vergi tarhı için mükellefin en az 1 milyonu olması lâ
zım geldiğini hatırlattım. Bana (Evet, vurguncudur, bir
milyonu yaptı.) dedi...
Ara sıra konuşmalar oluyordu:
— ....... ne kadarlıktır?
— 500.000
— Milyonluk.
— Ne biliyorsun?
— Sen ne biliyorsun?
— Ortalama bir rakama git...
Bu çırpmışlar bir rakamda düğümleniyordu. Varlık Ver
gisi böyle tarh edilm iştir...»(16)
Ve en ilginci de defterdarın şöyle demiş bulunm asıdır:
«Şunun bunun keyfine, hıncına âlet olmaktan da artık bık
mıştım.» (17)
— 211 —
Şu satırlar da yine aynı görevlinin:
«Varına yoğuna el koyduğumuz m ükelleflere ait eşyanın
satış bedeli vergiyi karşılayamadığı zamanlarda mükellefi
ne hakla bir de çalışma m ükellefiyetine tâbi tuttuk? Hele
mükellefin samimi olduğunu, vergide hata ettiğimizi bildi
ğimiz zamanlar bu mükellefiyet, tam manasıyle zulüm de
ğil m i?»(18)
IV
— 212 —
V
— 213
gün edilmişler ve orada bedenî kabiliyetlerine göre bede
nen çalıştırılmak suretiyle tazyik edilmişlerdi (zorlanm ış
lardı). Kanunun esasen m akbul olmayan hükümleri ise tat
bikatta büsbütün gadri ve adaletsizliği intaç eden tecelliler
(doğuran sonuçlar) gösterm işti... Vergi Türkiye Büyük Mil
let Meclisi’ndeıı çıkan bir kanunla tahsil edilmiş ve kanu
n u n tatbiki şekli de o vakit hepim izin gözü önünde cereyan
etm iş olduğu için eser lamamiyle H alk Partisinindir. Ve
eğer varsa, günahı da hepim izindir.» (24) (25)
VI
_ 214 —
uygulanış tarzı, yazık ki yukarıdaki soruyu doğrulam aktan öte
ye, ne hak, ne hukuk, ne sosyal adalet, h a tta ne de ırkçılık ilke
leriyle bağdaşm ayacak derecede keyfî ve to taliter bir zihniyeti
açığa vurm uş oldu.» (26) (27) (28)
(26) s. 178
(27) N adir Nadi ayrıca şunu da b elirtm ek ted ir : «A zınlıklar a rasın
da h ay atın ı günü gününe kazan an b e rb e r çırağı, tornacı, kalfa,
terzi gibi işçiler de vardı; h a ttâ b u n ların sayısı varlık lıların k i-
ni k at k a t ağıyordu. B u n ları top tan beşer yüz lira vergiye bağ
layan h ü k ü m et (beş yüz lira 1942’de b ü y ü k para idi) ta rla sın
da yarıcı çalıştıran toprak ağalarına, tekstil fabrikası işleten
A danalı zenginlere, devlete iş gören kom isyonculara, m ü tea h h it
lere hem en hiç dokunm adı.» (aynı yerde, s. 178 - 179).
(28) N adir N adi’n in bu uygulam ayı ırkçılık ilkeleriyle bile bağdaş
m ayacak n itelik te görm esinin nedeninin, ırkçılığın dahi b e lir
li ilkeleri olm asından dolayı olduğu an laşılm aktadır.
— 215 —
¥
§ 4.
BASIN
— 216 —
yılı yasayla yapılan değişiklikler sonucunda Basın Y asasının 30.
maddesi şu biçimi a lm ış tır:
«Millî duyguları inciten ya da bu amaçla m illî tarihi
yanlış gösteren yazıları yayımlayanlar elli liradan beş yüz
liraya kadar paıa cezası ile cezalandırılırlar.
T ü rk Ceza Kanununun 156. maddesinin açıklığı dışında
kendilerine verilen görevin yapılmasından ötürü Büyük
Millet Meclisi üyesinden, B akanlar Kurulundan ve resmî ku
rullarla devlet memurlarından biri ya da birkaçı hakkında
isim ve madde gösterilmeyerek belirsiz ve kötü sanı doğu
racak nitelikte saldırgan yazı ve resimlerle Büyük Millet
Meclisinin ve Bakanlar Kurulunun ve resmî kurullarla dev
let memurlarının tümünün ya da bir bölümünün şeref ve
haysiyeti ihlâl olunursa (onur ve saygınlığına dokunursa) üç
aydan altı aya kadar hapis ve yüz liradan eksik olmamak
üzere ağır para cezası hükmolunur.»(2)
Bu m addenin birinci fıkrasıyla tarih in ancak «resmî» görüş
çerçevesinde ele alınabileceği açıkça ortadadır. İkinci fıkrayla
ise, T ü rk Ceza K anununun suç olarak öngördüğü d urum lar dı
şında bile yapılacak y ayınların suç sayılm ası yoluna gidilm iş
olm aktadır.
Y asanın 35. m addesinde yapılan değişikliklerden biri sonur
cunda da bu m addenin (G) bendi şöyle olm uştur :
«Memleketin güvenliği ile ilgili meseleler hakkında yapıl
makta olan soruşturmalardan ve yine devlet güvenliği ba
kımından alınan tedbirlerden söz eden yazılar yasmaktır.»
n
N adir Nadi bir gazeteci olarak bu dönemde basının d u ru
m unu şöyle a n la tır : «Millî Şefe, hüküm ete ve C.H.P.ye dil uzat-
— 217 —
m ak yasaktı. H üküm etin genel tutum u hiç bir şekilde tenkit
edilemezdi.» (3) «Her gün (Oh, ne iyi ediyorsunuz, bundan iyisi
can sağlığı!) diye yukarıya alkış tutacaksın. Baştaki sağa sapar
sa sen bir adım arkadan sağa, sola saparsa sen yine bir adım a r
kadan sola. O yerinde durursa sen de olduğun yerde m ıhlana
caksın; yürürse yürüyeceksin, hep a rk a d a n ...» (4)
İşte, birçok ünlü yazarım ız, hüküm etin çizdiği yolda yaz
m adıkları için bu dönemde çeşitli cezalara çarptırılm ışlardır. (5)
R ıfat İlgaz için 1 Ağustos 1944’de verilen bir m ahkûm iyet hük
m ünün gerekçesinden izleyeceğimiz şu kısa bölüm bile, o dö
nem de basın özgürlüğünün hiç bulunm adığının kesin bir k a n ıtı
dır :
«.....
1 — (Ç ocu klarım ) b a şlık lı şiird e :
Tahsil çağındaki çocukların yoksul ve aç olduklarını. te-
min-i maişet (geçimini sağlam ak) için hariçte çalışarak mek
tebe gelmediklerini, mamafih, (bununla birlikte), bu açların
gözü tok, kendilerine değil, diğerlerine acıyarak ve fisebilül-
lah (hiçbir karşılık beklem eden) yardım edecek kadar di
ğerkâm (başkalarını düşünen), feragat (gönül tokluğu) sa
hibi insanlar olduğu mânası çıkıyor ve bu arada (Orta As
y a ’dan konuştuk laf kıtlığında) demek suretiyle m illiyetçi
lere taş attığı;
2 — (Remzi) başlıklı parçasında ise :
Bir fakir talebenin perişan halini tasvir ediyor (ne var
bunda sıkılacak, utanmak bize düşer) demek suretiyle cemi
yetimize tarizde (taşlam ada) bulunduğu, çocuk dersini bil
miyor, fakat herşeyın piyasasını ve karaborsayı bildiğini ve
bunun kendisine yeter olduğunu söylüyor (bilmediğin şahsî
III
— 219 —
kütle toplantılarının yasak edilmiş bulunduğunu beyan ve
ihtar ederim.
Sıkıyönetim Komutanı
Korgeneral Asım Tmaztepe» (7)
Oysa bu olaylar, C.H.P. m ebusu H üseyin C ahit Yalçın ta
rafından yazıldığı anlaşılan b ir yazı üzerine çıkm ıştı. «Kalkın
Ey Ehli Vatan» başlığını taşıyan bu yazıda deniliyordu ki :
«... Dünyanın hiçbir memleketinde bundan dalıa fazla mat
buat hürriyeti olamaz. Beşinci kolon varsın, memlekette
matbuat hürriyeti yok diye feıyad etsin. Varsın, fikir hür
riyeti yok diye şikâyet etsin... Bu işte cevap hükümete düş
mez. Söz eli kalem tutan gazetecilerin ve h ü r v a t a n-
d a ş 1 a r ı n d ı r .»(8)
4 A ralık 1945 olayının doğrudan doğruya C.H.P.nee düzen
lenm iş bulunduğu kanıtlanm ış bir gerçek tir.(9) Kolluk güçle
rin in ise saat 15.00’e dek süren olaylar sırasında etkili hiçbir
önlem alm am ış oldukları da apaçıktır. (10)
- 220 —
yük M illet M eclisini itib ard an düşürm ek, devlet nizam ım ve
k an u n la r otoritesini hiçe saydırm ak için söm ürm ek, b u m illetin
k u rtu lu ş ve k alkınm a çağını b ir istibdat devri gibi tan ıtm ak
istem işlerdir. Şahıs ve k urum nam us ve şerefine hiçbir insaf
ve sorum hissi duym aksızın küstahça dil uzatm ışlardır. B üyük
Millet M eclisine karşı hücum ve sald ırıları açıkça yasak eden
k an u n lara m eydan okum uşlardır. H üküm et bu taşkınlığın y a
tışıp tabiî ve ölçülü tartışm alar devrine girileceğini um arak,
elindeki y etk ileri kullanm am ış ve geçici sayılan h e r b u h ran ın
ilk tepkilerini hem en k arşılam ak istem em iştir. H alk sağduyu
sunun hakem liğine ve gerektiği zam an nizam kan u n ve otori
tesinin tam işleyeceğine itim a tta n doğan bu hoşgörürlük ve sab
rın bile, rejim düşm anlarının ancak cesaretini arttırm ağ a y a
ram ası ve h ü k ü m etin çekingenliğine verilm esi esef edilecek şey
değildir. Rejim e, meclise v r hük ü m ete tâg irler (yalancılıkla suç
lam alar) ve k ü fü rlerle pek ucuz bir kahram anlık kazanm ak ya
rışı, sollu, sağlı birkaç gazeteyi M eşrutiyet ve C um huriyet de
v irlerin in bazı hâzin h âdiselerinden önceki fesat yuv aların a çe-
viriverm iştir.» («İstanbul’daki Nümayiş», Ulus, 6 A ralık 1945).
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Tek Parti
Yönetiminin
Sona Ermesini
Gerektiren
Dış Siyasal
Nedenler
Birinci Kesim
«MÜTTEFİKLER» VE TÜRKİYE
— 225 — F . : 15
II
— 226 —
ilan etm ek ve Birleşm iş M illetler Beyannâm esi’ni im zalam ış
olmak gerekm ekteydi.(4) (5)
Bu arada 17 Temmuz 1945 - 2 Ağustos 1945’de Trum an,
Churchill ve S talin arasında yapılan Potsdam K onferansı’nın
sonunda yayınlanan üçlü bildirinin 10. bölüm ünde şöyle denil
m iştir :
«Üç hükümet, ilgili oldukları sürece, savaş süresince taraf
sız kalan ve yukarıda belirtilen nitelikleri taşıyan ülkelerin
Birleşmiş Milletler’e üye olma isteklerini destekleyecekler
dir.
Bununla birlikte üç hükümet, mihver devletlerinin des
teğiyle kurulan, kökenleri, bünyesi ve saldırgan devletlerle
olan sıkı bağları göz önüne alınınca bu üyeliğe hak kazan
mak için gerekli nitelikleri taşımayan şimdiki İspanya hü
kümetinin böyle bir istekte bulunmasının kendileri tarafın
dan hoş karşılanmayacağını açıklamak zorunluluğunu du
yar.» (6)
G örüldüğü gibi, «m üttefik devletler» bu savaşın son am acı
olarak, yeryüzünde özgürlükçü ve dem okratik bir devletler
topluluğunun gerçekleşm esini belirgin b ir siyasa biçiminde or
taya çıkarm ış bulunuyorlardı. Gerçekte II. D ünya Savaşının to
talite r diktatörlüklerin saldırgan dış siyasalarının sonucunda
çıkm ış olması ve bu devletlerden özellikle A lm anya’nın savaş
sırasındaki ırkçı tutum u ve bilinen olaylar, böyle b ir siyasanın
belirginleşm esinin tem el nedenidir. Savaş boyunca b ir Sovyet
diplom atı olarak görev yapmış ve T ahran K onferansı’nda danış
m an olarak bulunm uş olan V alentin B erojkov’un da belirttiği
— 227 —
üzere, faşizm ve nazizme kargı dünya kam uoyunda beliren tep
kiler, batılı yöneticiler ve bu arada özellikle Roosevelt üzerin
de büyük bir duyarlılık oluşturm uş bulunuyordu. (7) Öylesine
ki, savaş term inolojisinde «dem okratikleştirm e» diye bir sözlük
bile ortaya atılm ıştır. (8) Batılı devlet adam ları da demeç ve
söylevlerinde dem okratik yapıda olm ayan devletlere karşı ol
duklarını ve bu gibi ülkelerde dem okrasinin gerçekleşm esi için
gereken önlem lerin alınm asının uygun olacağını sık sık açıkla
m ışlardır. Örneğin, C hurchill 13 M ayıs 1945 günlü radyo konuş
m asında «Dünyada kanun ve adalet hâkim olmadıkça, totaliter
likle zabıta rejim leri Nazi m ütecavizlerinin (saldırganlarının)
yerine kaim kaldıkça (geçtikçe), H itlercileri cezalandırm ak pek
hafif bir m âna ifade edecektir.» demiş ve «uğrunda savaşılan
şerefli prensiplerin unutulm ayacağını» vurgulam ıştır. (9) Churc-
h ill’in partisi İn g iltere’de seçim lerde başarı gösterem eyip İşçi
P artisi iktidara geldiğinde ise, bu p artin in «İcra K om itesi Baş
kam» Prof. Laski’nin b ir ajans m uhabirine verdiği demeçte, p ar
tisinin «m illetlerin isteğine uygun olm ayan rejim lerin destek
lenm esine yardım etm eyeceğini» söylediğini görm ekteyiz. (10)
Şu halde, II. D ünya Savaşının bitim inde başta A.B.D. ve
İngiltere olmak üzere batılı devletlerde, gerek uluslararası or
ta k eylem düzeyinde ve gerekse kam uoyunda, dem okratik re
jim e sahip olm ayan ülkelere karşı köklü bir tutum ve davranış
bulunm aktadır.
İşte bu noktada bir gerçeği yineleyerek saptam am ız gere
kir. Gördük ki, o dönemde T ürkiye’de tek p arti egem enliği
v a rd ır ve kişi hak ve özgürlükleri -bir ölçüde de savaş koşul
larının zorlam asıyla- hem en hem en tüm üyle kısıtlanm ıştır. K ı
sacası. 1945 yılında ülkem izde dem okratik b ir rejim in y ü rü rlü k
te olmadığı kesin bir gerçektir.
(11) Ülke içi birikim ve tep kilerin incelenm esi ayrı bir çalışm am ı
zın konusudur.
(12) II. D ünya Savaşında T ü rk iy e’nin izlemiş olduğu «yansızlık»
siyasası ve A.B.D.nin durum u için bk?„ A. HALÛK Ü L M A N :
La N eutralite T urque et les Etats-L'ııis P en dant La 2 em e Gııer-
re M ondlale; Prof. Dr. Yavuz A badan’a A rm ağan, A.Ü.S.B.F.,
yyn., A n k ara 1969
(13) Bu antlaşm ayla iki devlet karşılıklı olarak ülkelerinin toprak
bütü n lü ğ ü n ü ve dokunulm azlığını tanıyorlar, b irb irlerin e karşı
doğrudan ya da dolaylı düşm anca davran ışlardan kaçınm a y ü
küm lülüğünü getiriyorlar ve gerektiğinde ortak çık arlar için
ikili görüşm eler yapılacağını öngörüyorlardı.
(14) Antlaşm a T.B.M.M.nde g ö rüşülürken o zam an Dışişleri B akanı
olan Şükrü Saraçoğlu dem iştir ki:
— 229 —
olan bir yanı da şudur : A lm anya'nın A nkara Büyükelçisi Von
Papen kendi dışişleri bakanına 17 H aziran 1941’de «gizli» kay-
dıyla gönderdiği telgrafında «Antlaşma, istediğinize göre 19
H aziran sabahı yayınlanacaktır. Alm an ve T ürk radyoları 18
H aziran’ı 19’a bağlayan geceki yayınlarında hiçbir şeyden b a h
setm eyeceklerdir. Böylece bildiri, iki ülkenin basınında sadece
19 H aziran sabahı yayınlanacaktır. Saraçoğlu, T ürk radyo ve
basınının antlaşm aya gereken sıcak ilgiyi gösterm esini sağla-
230 —
yacaktır.» (15) (16) diyordu. Bu antlaşm a im zalanır im zalan
maz, 22 H aziran’da Alm anya, Sovyetler’e saldırm ıştır. Ç ünkü
artık, Prof. Dr. F ahir A rm aoğlu’nun da belirttiği üzere, Al
m anya sağ kanadım güvenceye almış bulunuyordu. (17) (18)
îşte, bu antlaşm a İngiltere ve A m erika’nın tepkisiyle karşı
laşm ıştır. O ölçüde ki, hatta A.B.D. «Ödünç Verme ve K irala
ma K anunu»na göre T ürkiye’ye yapm akta olduğu yardım ı kes
m ekte duraksam am ıştır. (19)
Ne var ki, Türkiye, İngiltere ve Fransa arasında 1939’da
im zalanm ış olan «Üç Taraflı Yardım» antlaşm ası da bu arada
y ü rü rlü k te bulunuyordu. (20) Gerek bu antlaşm a çerçevesinde
— 231 —
ve gerekse savaşın genel gidişi nedeniyle, m üttefikler T ürki
ye’n in kendi yanlarında savaşa girm esini sağlam aya çalışm ışlar
dır. Bu am açla yapılan çeşitli girişim ve baskılar arasında en
önem lileri olarak şunları sayabiliriz : 1943 yılının Ocak ayında
yapılan Adana K onferansı’nda İnönü ve C hurchill bu konuda
görünüşte anlaşm ışlardır. 19 Ekim 1943’de «Üç Büyükler»in dış
işleri bakanları arasında Moskova’da başlayan konferansta ba
kanlar, T ürk havaalanlarının hem en kullanılm asını ve o yılın
sonunda dek T ürkiye’nin kesinlikle savaşa katılm asını k a ra r
laştırm ışlar ve İngiliz Dışişleri B akanı Eden, T ürk Dışişleri
Bakanı N um an M enem encioğlu’nu K ah ire’ye çağırarak bu ka
rarı 5 Kasım 1943’de bildirm iş, ancak bu istek geri çevrilm iş
tir. 4 A ralık 1943’de İnönü’nün de katılm asıyla gerçekleştirilen
K ahire Buluşması sonunda da T ürkiye’nin savaşa katılm ası sağ
lanam am ıştır. 14 Ocak 1944’de A.B.D. A nkara Büyükelçisi T ü r
kiye’nin savaşa katılm ası gerektiğini kesin bir biçimde b ild ir
m iştir. Bu gelişm eler sonucunda, 3 Ş ubat 1944’de T ürkiye’ye
yapılan A m erikan ve İngiliz yardım ı durdurulm uştur. (21)
A yrıca şunu da belirtm ek gerekir ki, bu savaşa katılm am a
durum u, daha başka b ir deyişle de «fiilî tarafsızlık» siyasası,
öne sürüldüğüne göre, gerçekte A lm anya’nın çıkarm a işlem iş
tir. Sovyetler’e saldırdığında A lm anya’nın Türkiye açısından
sağ kanadını güvenceye bağlam ış olduğunu belirtm iş bulunu
yoruz. Bu nedenle de herkesten önce Sovyetler, bu gerçeğin
üzerinde önemle durm uşlardır. (22) Örneğin, Sovyet H arb ve
İşçi Sınıfı dergisi 2 Eylül 1943 günlü sayısında bu görüşü be
lirtm iş bulunm aktadır. (23) (24)
(21) Bu konuda toplu bilgi için bkz. DOĞAN AVCIOĞLU: Millî K u rtu
luş T arihi - 1838’den 1995’e, 4. K itap, 4. Basım, Tekin yyn., İs
tanbul, 1979, s. 1540 vd.
(22) A R M A O Ğ L U : a.g.k., s. 737
(23) ÜLMAN : ...T ü rk -A m erik an ..., s. 41
(24) Von P a p e n ’in de b ir raporunda, İsm et İn ö nü’nün de aynı gerçe-
eğ değinm iş olduğunu yazdığını bu kesim de not 18’de b e lirt
eli ş bulunuyoruz.
— 232
IV
(25) A lm anya ile ticaretin gelişm esinin nedenleri için bkz. A. HA
LÛK ÜLMAN-ORAL SANDER : Türk Dış Politikasına Yön Ve
ren Etkenler 1923-1968, II, A.Ü.S.B.F., D., C. XXVII. M art 1972,
sayı 1, s. 17-18.
(26) FAHRÎ ERGİN: «İkinci Dünya H arbi ve Türkiye»; Yakın Tarihi
miz, C. IV, sayı 52, 21 Şubat 1963, s. 394
(27) F ah ri E rg in ’e göre, II. D ü n y a S a v a s ı n d a T ü r k iy e ' n in A l m a n y a ' y a
çeşitli yard ım lard a bulunm asının b ir nedeni de, T ürk devlet
ad am larından b ir bölüm ünün savaşı A lm anya’n ın kazanacağını
düşünm üş olm alarıdır. (FAHRÎ ERGİN: «Almanya Gezisi ve
İkinci C ihan H arbi»; Yakın Tarihimiz, C. IV, sayı 49, 31 Ocak
1963, s. 297).
(28) GOLOĞLU: a.g.k., s. 237
- 233
yönelttiği baskının bir gerekçesini oluşturm uş olduğu gibi, İn
giltere ve A.B.D.nin de tepkisini çekmiş bulunuyordu. N itekim ,
İngiliz Dışişleri B akanı Eden İngiliz parlam entosunda yaptığı
bir konuşmada, T ürkiye’nin bu konudaki tutum undan söz eder
ken, «M ajestelerinin hüküm eti, T ü rk hüküm etinin bildik m a
nevralara kalkışm asından ötürü derin bir tedirginlik duym uş
tur.» diyerek T ürkiye’yi suçlam ıştır. (29) (30) Bu tepkileri y atış
tırm ak amacıyla, A lm an yanlısı olarak tanınan Dışişleri Baka
nı N um an M enem encioğlu’nun bakanlıktan ayrılm ası yoluna
gidilm iştir. (31) M enem encioğlu’nun bu ayrılışını Anadolu A jan
sı, «Dışişleri B akanım ızın son günlerde izlediği politikayı B a
k anlar K urulu onaylam am ıştır.» diyerek duyurm uştur. (32) Oy
sa belirtm eye gerek yoktur ki, konu, bir bakanın kişisel eği
lim lerini çok aşan bir boyut taşım aktaydı.
VI
- 234
1
VII
235
olan dış siyasasıyla birlikte düşünecek olursak, kişi özgürlük
leri ve dem okrasinin yeryüzünde gerçekleşm esini savaşın son
am acı durum una getiren devletler karşısında T ürkiye’nin «iyi»
b ir konum da bulunm am ış olduğu kendiliğinden anlaşılacak
tır. (38)
Bir, iki som ut örnek verm ek gerekirse, önce A hm et Em in
Y alm an’m anılarından söz edebiliriz. Y alm an’m kişisel bilgisine
göre, A.B.D. «İktisadî H arb Dairesi» T ürkiye’ye karşı b ir tu tu m
izlemiş, h a tta ülkem ize «dost olm ayan ülke» statüsü tanınm ası
nı istem iştir. (39) Yine Yalman, V atan gazetesini çıkardığı ilk
yıllarda, hüküm etin basma uyguladığı kısıtlam alara karşı çık
tığı için Life dergisinin b ir fotoğrafını «dem okratik T ürk gaze
tecisi» olarak tan ıtarak yayınladığım bildirm ektedir. (40) Öte
yandan 1945 yılında B.B.C. radyosunda T ürkiye’yi eleştiren bir
dizi program ın yayınm a başlanm ış ve bu dizinin yayından kal
dırılm asını T ürk hüküm eti İngiltere’den istem iştir. (41) Çarpıcı
bir başka örnek de, T ürkiye’de çok p artili düzen kuru ld u k tan
sonra bile, 1947’de T ürkiye’ye karşı A.B.D.’nin bazı çevrelerin
de hâlâ beslenm ekte olan duygudur. G erçekten de kom isyon
larda, Tem silciler Meclisinde ve Senato’da Trum an D oktrinine
T ürkiye açısından yöneltilm iş olan eleştiriler sırasında, T ürki
ye’ye yapılacak yardım ın, bu ülkenin insan hak ve özgürlük
lerini tanım ayan otokratik yönetim ini güçlendireceği, yardım ın
m uhalefetin ezilmesi için kullanılabileceği, T ürkiye’nin savaşta
nazilere yakınlık gösterm iş olduğu ve bu nedenle de böyle b ir
yardım ın Birleşm iş M illetler ülküsüne aykırı düşeceği, yardı-
- 236 —
m m ancak T ürkiye tam anlam ıyla dem okratikleşince yapılm ası
gerektiği öne sürülm üştür. (42)
Şu halde, eğer Türkiye batı dünyası içinde yer alm ak isti
yor idiyse, her şeyden önce salt bu konum u nedeniyle, demok
ratik bir düzene geçmek zorundaydı. Bu açıdan bakılınca dış
siyasal koşulların çok partili düzene geçilmesinde gerçekten
önemli bir etkinliğinin bulunduğunu kabul etm ek gerekm ek
tedir.
VIII
— 237 —
C.B., T ürkiye’ye bir protesto notası verm iştir. (45) (46) B ütün
bunlara ek olarak, Sovyetler ayrıca Türkiye üzerinde yoğun
b ir propaganda ve baskı kam panyasına girişm işlerdir.
Sovyet İzvestia gazetesinde 21 M art 1945 günlü başm aka
lede, T ürk - Sovyet A ntlaşm asının feshedilm esinin gerekçeleri
şöyle açıklanıyordu : A ntlaşm a yirm i yıl önceki koşu llara göre
yapılm ıştır. O günkü durum un tersine, bugün S.S.C.B. İngilte
re ile siyasal işbirliği içindedir. S.S.C.B.niıı o zaman A.B.D. ile
hiçbir ilişkisi yoktu. Şim diyse savaş ittifakı içinde ve uluslar
arası durum un düzenlenm esinde birliktedir. Kaldı ki, savaş bo
yunca T ürk - Sovyet ilişkileri doyurucu olm am ıştır. (47) G er
çekte S.S.C.B.nin bu istekleri öne sürm eden önce A.B.D. ve
İngiltere’nin T ürkiye’ye karşı beslediği duyguları değerlendir
m iş bulunduğunu söylemeliyiz. Örneğin, C hurchill’in Roose-
velt’e yolladığı 22 Ekim 1944 günlü bir telgrafta şöyle denil
m ekteydi :
— 238 —
bunların mutedil (ılımlı) olacağım söyledi.» (48)
Öte yandan Potsdam K onferansının 23 Tem m uz 1945’de
yapılan yedinci oturum unda, Trum an ve Churchill, M ontreux
Sözleşmesinin değiştirilm esi konusunda S talin ile anlaşm ış bu
lunuyorlardı. (49) 24 Tem muz 1945 günlü sekizinci oturum da ise
T rum an’m, «Uluslararası denetim i önerirken Boğazlar’ın kim
senin elinde olmayacağını söylemek istedik. Bu konudaki tu tu
m um uzun doğru olduğuna Türkiye’yi inandırm aya çalışacağız.»
dediğini görüyoruz. (50) K onferans sonunda yayınlanan Proto-
kol’de de «Karadeniz Boğazları» başlıklı XVI. Bölümde :
«Üç hükümet, bugünkü koşulları karşılamaması nedeniyle
M ontıeux’de yapılan sözleşmenin değiştirilmesi gereğini ta
nımış bulanmaktadır. Bu konuda, Türkiye hükümeti ile her
üç hükümet arasında görüşmeler yapılmasına karar veril
miştir.»
denilm ektedir. (51) (52)
Sovyetler’in 19 M art 1945 günlü notayla T ürkiye’den top
rak istem eleri karşısında da A.B.D.nin o andaki tutu m u n u n ne
olduğu T rum an’m anılarında açıkça ortaya konulm uştur. T ru
m an dem ektedir k i :
«Toprak verme sorununun Türk ve Ruslar’m kendi başla
rına oturup çözmeleri gereken bir sorun olduğunu söyle
dim.» (53)
— 239 -
G örülüyor ki, T ürkiye’n in bazı bölgelerinin S.S.C.B.ne geç
m esi o günlerde A.B.D.ni ilgilendiren b ir konu değildir. (54)
B urada anım sam am ız yerinde olacaktır ki, o dönemde
S.S.C.B. O rta A vrupa’da ve B alkanlar’da kendisine bağlı bir
devletler kuşağı oluşturm aktaydı ve b atılılar buna engel de
olam am ışlardı. (55) Ü stelik bu arada İngiltere’de İşçi P artisi
seçim leri kazanm ış ve yeni hüküm et 27 Temmuz 1945’de ku
rulm uştu. (56) Yeni İngiliz hüküm etinin sosyalist bir görüşe
sahip olması ise, T ürkiye’de bu hüküm etin daha çok Sovyet
yanlısı bir siyasa izleyeceği kanısını uyandırm ış olsa gerektir.
G erçekten de İşçi P a rtisi’nin yayın organı olan Daily Herald
gazetesi, daha 24 M art 1945 günlü sayısında «Beklenmedik T ürk
-R us Olayı» başlıklı yazısında şöyle dem ekteydi :
«M. Molotof, Türkiye ile 1925 Aralığında imzalanan dostluk
ve tarafsızlık antlaşmasına Sovyet hükümetinin son ver
mek hususundaki niyetini haklı göstermek üzere iyi sebep
ler ileri sürmüştür. İki memleket 1921’de, aralarındaki mü
nasebetlerin ya n hasmane (düşm anca) olarak vasıflandırı-
labileceği (nitelendirebileceği) bir zamanda, birbirlerine
yaklaşmışlar ve antlaşmayı da 1925’de İngiltere hükümeti
Rusya ile münasebetini kestiği ve Musul meselesinde Tür
kiye ile had bir ihtilâf (anlaşmazlık) halinde bulunduğu sı
rada imzalamışlardı.» (57)
— 240 —
B ütün bunlara bir de, II. D ünya Savaşının bitm esine kar
şın, Sovyet tehdidi üzerine ordusunu azaltm ayan T ürkiye’nin
büyük bir ekonomik yük altında bulunduğunu eklem em iz ge
rekm ektedir.
işte, bütün bu olumsuz koşulların yanı sıra, T ürkiye’nin bir
Sovyet saldırısına tek başına karşı koyam ayacak olduğu da açık
b ir gerçek olarak ortadadır.
Bu durum da, A.B.D. ve İngiltere’nin S.S.C.B.ne karşı T ü r
kiye’nin yanında yer alm aları gerekiyordu. Oysa belirtm iş ol
duğum uz üzere, bu ülkelerin kam uoyu T ürkiye’yi hiç de sempa
tik bir gözle görm em ekteydi.
Bu nedenlerle rahatlıkla öne sürebiliriz ki, daha önce çiz
diğimiz uluslararası ortam a ek olarak bu ö z e l durum da,
batılı kam uoyunun kazanılm ası için T ürkiye’nin siyasal yapı
sında dem okratikleşm eyi gerektirm iştir.
— 241 — F. : 16
İkinci Kesim
— 242 -
basının yazdıkları değil, (1) fakat C.H.P. iktidarının olayı nasıl
değerlendirm iş olduğudur. Çünkü toplum üzerindeki baskıyı
azaltacak ve siyasal partilerin kurulm asına olanak tanıyacak
olan, C.H.P.dir. Şu halde, birkaç örnek vererek C.H .P.nin ken
disinin bu konuyu nasıl değerlendirm iş olduğunu belirtm eye
çalışalım.
H alkevleri’n in yayın organı olan Ülkü dergisinde, örneğin,
Sadi Irm ak şöyle diyordu :
«Türk milletinin Şefi, milleti şahsî istekleri peşinde sürük-
lüyen bir diktatör değildir... Fert haklarım tanımak, şe
refli, insancı m illetçilik esasına sarılmış olmak, daha savaş
başlamadan bizi demokrasiler safına katmış bulunuyordu.
Totaliterliğin en parlak günlerinde bile safımızdan ayrılma
dık. Her pazarlığı şiddetle reddettik. Kararlığımızın kesin
liğini sezen saldırganlar, sınırlarımızın önünde durmak zo
runda kaldılar. Vasıtalı, vasıtasız olarak müttefiklerimize ne
kadar büyük hizm etler etm iş olduğumuzu tarih kaydede
cektir. Milletimize vergi bir vakarla (ağırbaşlılıkla) tarihin
hükmünü bekleyebiliriz.
İçerde haklara ve hürriyetlere riayetli (saygılı), dışarda
dünya barışında, siyasî sözleşmelere saygılı m illet olarak
ayaktayız. Onun içindir ki dostluğu aranan bir varlığız. De
m okrasi diyarındaki mevkiimiz ancak kuvvetli ve şerefli ke
lim eleriyle vasıf Jandırılabilir.» (2)
— 243 —
H üseyin C ahit Yalçın ise «Türkiye A lm anya’ya karşı harbe
girm ek im kânını bulm am akla beraber nazi dâvasına bir an için
bile m eyil gösterm iş m idir?» sorusunu sorup bunu «Asla!» diye
yanıtladıktan sonra :
— 244 —
önce İtalyan faşizm inin ve Rus kom ünizm inin örgütlenm e b i
çim ini Türkiye için bir model olarak gösteren bu yazarın kale
m inden bu kez şu satırları okuyoruz :
«Sadece inkılâbı ve millî varlığı savunma kaygıların
dan doğan geçici eHgeller kalkacaktır. Bu memlekette de
partiler kurulacaktır ve basm yalnız bağımsız mahkemeler
tarafından tatbik olunan kanuna karşı sorumlu olacaktır.
Türk demokrasisinin bu tabiî tekâmülünü (doğal evrim i
ni) ve onda garplı bir demokrasinin bütün gereklerini yerine
getirecek şartların olgunlaşmış olmasını en başta biz, Cum
huriyet Halk Partisinden olanlar sevinçle karşılıyoruz.» (5)
A hm et Ş ükrü Esm er de açıkça :
«Amerikalılar bizden Atatürk Tüıkiyesi’nin açtığı çı
ğır üzerinde yürümemizi istiyorlar. Dış İşleri Bakanlığı
müsteşarlığından yeni çekilen Mr. Grew, birkaç yıl önce
Amerika’yı ziyaret ettiğimiz sırada söylediği bir nutukta de
miştir k i :
‘Ben Türk demokrasisinin küçük bir fidan halinden bü-
yüyerek büyük bir ağaç olduğunu gördüm.’
Bu gerek politika, gerek iş hayatındaki milyonlarca
Amerikalı’mn candan kanaatini ifade eder ve Amerikalılar
gene Mr. Grew’in ifadesine göre şerefli bir m illetin namus
lu emeğiyle beslenmekte olan bu ağacın daha da büyüme
sini ve kuvvetlenmesini beklemektedirler.» (6)
diyerek Türkiye’de dem okratikleşm edeki dış etkileri ortaya koy
m uş oluyordu.
A nkara radyosunda da B urhan Belge çeşitli konuşm alarm -
— 245
da, aynı tu tu m u sergiliyor ve aynı gerekçelere parm ak basıyor
du. Örneğin, 16 Şubat 1944 günlü radyo konuşmasında dem iş
tir ki :
II
— 246 —
lere lüzum gösteren darlıkları kalktıkça memleketin siya
set ve fikir hayratında demokrasi prensipleri daha geniş öl
çüde hüküm sürecektir.» (8)
Daha önce de, T ürkiye’nin A lm anya’ya savaş ilanı konusu
T.B.M.M.nde görüşülürken, Başbakan Ş ükrü Saraçoğlu demiş
ti k i :
«İnsanlık tarihinin son yıllarında birtakım insanlar türedi.
Bunlar bayraklarını üstün ırk ve hayat sahası gibi saçma
larla süslediler. Bununla da kalmadılar, bütün hak ve ada
let kaidelerini çiğneyerek küçük ve masum m illetleri birer
birer boyunduruk altına almayla başladılar ve dünyayı kap
kara bir zindan haline soktular... Türkiye Cumhuriyeti ilk
tehlike dakikalarından itibaren sözünü, silâhını ve kalbini
demokrat milletlerin yanma koydu... Bugün bir adım daha
atarak insanlığı, medeniyeti, hürriyeti, istiklâli, demokrasiyi
kurtarmak ve harb mücrimlerini (suçlularını) cezalandır
mak isteyenlerin arasına katılmak... istiyoruz.»(9)
Oysa aynı Ş ükrü Saraçoğlu, o zam an Dışişleri B akanı ola
rak, 25 H aziran 1941’de yine T.B.M.M. kürsüsünden H itler’i
«kalblere ve vicdanlara çok iyi hitap etm esini bilen» bir kişi,
T ürk - Alm an Dostluk Anlaşm asını ise bir «anıt» olarak nite
lendirm işti. (10) İşte, Saraçoğlu’ndaki bu değişikliğin tek nede
ninin dış siyasal koşullardaki değişiklik olduğu apaçık ortadadır.
Öte yandan altı kişiden oluşan bir A m erikalı p arlam enter
ler kurulu, 6 Eylül 1945’de Türkiye’ye gelmiş, (11) bunu 1 Ekim
1946’da iki kişilik bir başka kurul izlem iştir. (12) İnönü ise
247 —
1 K asım 1945’de T.B.M.M.ni açış konuşm asında T ürkiye’nin sa
vaşa niçin girm ediğini, bununla birlikte savaş boyunca m ü tte
fiklere nasıl yardım larda bulunduğunu uzun uzun a n lattık tan
ve Sovyet tehdidine de değindikten sonra, devrim lerin «açık ve
uzun tartışm a ile» benim settirilem eyecek olduğunu, bu dönemin
1923’den 1939’a dek sürdüğünü, bu tarih ten başlayarak da dün
yanın savaş içine düştüğünü, bu nedenle T ürkiye’de özgürlükçü
bir düzenin gerçekleşem ediğini belirtm iş ve şunları söylem iştir :
«... Demokratik karakter bütün Cumhuriyet devrinde pren
sip olarak muhafaza olunmuştur (korunm uştur). Diktatör
lük, prensip olarak, hiç bir zaman kabul olunmadıktan baş
ka, zararlı ve Türk milletine yakışmaz olarak daima itham
edilmiştir (suçlanm ıştır).
Büyük Meclisin her deneti yanında milletin vergileri
ve harcadıkları üzerindeki deneti, en ileri demokratik 'mil
letlerin hiç birinden eksik kalmayacak kadar kesin ve kav
rayışlıdır. Bizim tek eksiğimiz, hükümet partisinin karşısın
da bir parti bulunmamasıdır... memleketin ihtiyaçları şev
kiyle (gereksinm elerinin yönlendirilm esiyle) hürriyet ve
demokrasi havasının tabiî işlemesi sayesinde, başka siyasî
partinin de kurulması mümkün olacaktır...»(13)
- 248 —
gelen A m erikan A yan Meclisi âzası (Senato üyesi) bu tarz
da bir demeçte bulunm asını i s t e m i ş t i . 1 Kasım n u tk u bu
vaadi yerine getirm iştir. T ürk m illetvekillerine yaptığı hi
tap aynı zam anda cihan halk efkârınadır.» (14)
Sanırız ki, durum yeterince açıktır.
Bu gelişmelere, bir de San Fransisco’ya giden T ürk delege
sinin Reuters A jansı m uhabirine savaştan sonra T ürkiye’de de
m okrasinin tam anlam ıyla gelişm esine izin verileceğini açıkla
m ış olduğunu da eklem em iz uygun olacaktır. (15)
(14) s. 658
(15) KARPAT : a.g.k., s. 126
— 249 —
Üçüncü Kesim
BİR DEĞERLENDİRME
— 251 —
II
- 252 -
III
III
Konuyu bilim sel açıdan ele alan Kem al K arp at ise çok par
tili düzene geçişte dış baskıların küçüm senem eyecek olduğunu,
ancak bunun tek neden olarak kabul edilemeyeceğini belirtm ek
tedir. (11) Ancak K arp at bu dönemdeki Sovyet tehlikesinden
yeterince söz etm em ektedir.
- 253 —
H alûk Ülm an ve O ral Sander’in yargısı ise ş u d u r :
«Kesinlikle belgelenm em iş olm akla birlikte, T ürkiye’nin
1945 yılında çok p artili düzen denem esine girm esini, Sov
y etler Birliği karşısında A m erikan desteğini kazanm ak is
teğine bağlam ak yanlış olm ayacaktır sanırız.» (12)
B una karşılık tüm siyasal gelişm eler b ir b ü tü n olarak ele
alındığında, dış siyasal koşulların, tek p arti yönetim inin sona
erm esinde kesin bir biçimde etkili ve belirleyici olduğu ta rtış
m asız bir gerçektir.
Ne var ki, T ürk dem okrasisinin her şeyden önce böyle dış
etk iler ve koşullar sonucunda varlık kazanm ış olması, siyasal
yaşam ım ızda o günden bugüne karşılaştığım ız birçok ve aşıl
m ası gerçekten güç sorunların da tem elini oluşturm uştur.
— 254 —
SONUÇ
— 255 —
Gerçi tek p a rti yönetim i başlarken C.H.P.li düşünür ve ya
zarların arayışları genellikle yalnızca «otoriter» bir rejim açı
sından olm uştur; am a b ir önceki çalışmamız Serbest C um huri
y e t Fırkası O layı’nda, ayrıntılı olarak tanım ladığım ız ve sınıf
sal yapı ve özellikleri üzerinde durduğum uz C.H.F.na (C.H.P.)
egem en olan güçlerin, bu yapı ve özellikleri gereği o dönemde
özgürlükçü ve çoğulcu bir düzenden yana olam ayacakları da
açık bir gerçektir. S.C .F.nm başarısızlığa uğram asında bu du
ru m u n etkisi açıkça görülm ektedir. B u nedenle de ik tidarın
sözkonusu yapısı, onu kısa sürede yalnızca biçim sel - örgütsel
açıdan değil, aynı zam anda sınıfsal açıdan da aşırı otoriter ve
çoğulcu yapının oluşm asına izin verm eyen bir çizgiye sürükle
m iştir. «Halkçılık» anlayışının ilk ortaya atıldığı ve Ulusal K u r
tuluş Savaşı bitim inde varolan toplum sal ve ekonomik koşulla
rın değişmesi, daha başka b ir deyişle de sınıfsal ayrışım ın artıp
kesinleşm esiyle, sınıfsal gerçeği yadsıyan b ir rejim e ulaşılm ası
b ir rastlan tı değildir. H alkçılık bu rejim e elverişli bir ideolojiyi
sağlar durum a gelm iştir. Bu anlayış çerçevesinde, «devletçilik»
uygulam ası ise, geniş halk kesim lerinin sırtından bir avuç kişi
nin palazlanm asıyla sonuçlanm ıştır. H er ne kadar Gazi M usta
fa K em al ve onun yakın çevresinin, devletçilik ilkesiyle, ülke
kalkınm asını am açladıkları bir gerçekse de, bu ilkeyi uygulaya
cak olanların yapıları ve eğilim leri, kısa sürede bu am acın sap
tırılm asıyla sonuçlanm ıştır. B unun da tem el nedeni, özel kesi
m in doğası gereği k â r güdüsüyle çalışması ilkesinden kaynak
lanm ıştır.
D evrim lerin bile yine aynı nedenle gereği gibi sürdürüle-
m edikleri, hatta bu devrim ler C.H.P.ni ele geçiren güçlerin çı
k a rla rın a aykırı düştüğü anda da onlardan ödünler verildiği b ir
gerçektir. Bu devrim lerin ana am acının ülkem izin azgelişmişli
ğini kırm ak ve aşm ak olduğunu belirtm iştik. Oysa C.H.P. kad
ro ları ve bu kadroların arkasındaki güçler, b u azgelişmişliği yen
m ek eğilim inde olam am ışlardır. Çünkü onlara, çaba ve özveri is
teyen bu amaca ulaşm ak yerine, koşullardan ve olanaklardan
256 —
y ararlan arak kişisel çıkar sağlam ak çok daha kolay ve elverişli
gelm iştir. Ama bu arada devrim lerin tehlikeye düşm üş olduğu
gerekçesiyle tüm toplum sal ve siyasal güçlerin bir elde toplan
m ası yoluna gidilm iş olması, son çözümlemede C.H.P.nin tem
sil ettiği bu sınıfa, rakipsiz ve denetim siz olarak, ülkeye ege
m en olma olanağını sağlam ıştır. Böylece de devrim leri sözde
ve biçimsel olarak savunan, ama onların gerçek am acıyla uyuş
m ayanlar, bu devrim ler adına, halk kitleleri üzerinde kendile
rine sağlanan siyasal olanakları kullanarak egem enlik kurm uş
lardır.
1930 bunalım ı ve bunun toplum sal ve siyasal sonuçlarını
karşılam ak, azgelişmişliği yenm ek için çoğulcu yapıya son ve
rilerek siyasal İk tid ar olabildiğince güçlendirilirken ve b ir yan
dan da bu gelişm elere uygun b ir ideoloji yaygınlaştırılırken,
A ta tü rk ’ün ölüm ünden sonra, kırgınlıkları giderm ek için bile
olsa, hilafetçi, saltanatçı ve karşı - devrim ci kişilerle işbirliğine
girişen ve bir de üstelik «millî şef» olan îsm et İnönü’nün ba
şında bulunduğu tek p arti yönetim i, kendisini, dört b ir yandan
sınırlarım ıza dayanan b ir dünya savaşının sorunlarıyla yüz yüze
bulm uştur. Bu zor yıllar, ancak ulusal birlik ve özveriyle aşıla
bilirdi. Ne v ar ki, bu birlik ve özveri yalnız halk kitlelerinden
istenm iş, buna karşılık olası savaş koşullan nedeniyle başvu
ru lan önlem ler, vurguncu savaş zenginleri yaratm akla sonuçlan
m ıştır. Bu gelişmenin tem el nedenini de, yine C.H.P.nin yöne
tici kadrolarının sınıfsal yapı, bağlantı ve eğilim leri dışında a ra
m am ak gerekir. Bu zenginleşme, burjuvazinin güçlenm esini de
gerektirm iştir. K onuya bu açılardan bakıldığında, kitlelerin
C.H.P.ne neden tepki gösterdiği, buna karşılık artık güçlenm iş
olan burjuvazinin bu partinin b ü rokratik denetim inden ve or
taklığından arınarak kendi öz siyasal örgütünü, yani D .P.yi ku
ra ra k tek başına ik tid ar olmak istediği ve bunu da başardığı,
anlaşılır b ir gelişme olm aktadır. K aldı ki, V arlık Vergisi uygu
laması, gerektiğinde C.H.P. yöneticilerinin burjuvaziye nasıl
d arbeler indirebileceğim de kanıtlam ıştır. V arlık V ergisinden
- 257 — F. : 17
etkilenm em iş olan T ürk tacir ve iş adam larının bu « a z ın lık la r
la olan sınıfsal özdeşliği ve uluslararası ilişkilerindeki koşutluğu
da gözden uzak tutulm am ası gereken bir gerçektir. (1)
Bu çalışmamızda son olarak tek p arti yönetim inin sona
erm esini g erektiren dış siyasal nedenler üzerinde durduk. Bu
yönetim in, uluslararası ilişkilerin aldığı biçim sonucunda orta
dan kalkm ış olduğu kuşkusuzdur. Ne var ki, bu dış siyasal ne
denler olmasaydı bile, bir yandan halktaki tepkisel birikim , öte
yandan da artık burjuvazinin «tek başına» iktidar olabilecek
güce erişm iş bulunm ası, tek p arti yönetim inin sona erm esini ge
rektirecek m iydi? Bu, ayrı b ir araştırm anın konusudur. Ancak
şu ana dek açıklam aya çalıştığım ız olgular ve gelişmeler, 14 M a
yıs 1950’de D .P.nin seçim leri kazanarak iktidara gelmesiyle s«-
nuçlanan süreci de, aynı zam anda belgelem iş bulunm aktadır.
Çok partili düzene geçilmesiyle ilgili «doğrudan» ve bazı açı
lardan da «biçimsel» gelişm eler ise bundan sonraki çalışm am ı
zın konusunu oluşturacaktır.
(1) 1946 - 1950 arası dönemi ele alan çalışm am ızda bu konular üze
rinde ayrın tılı olarak d urulacaktır.
— 258 —
EKLER
EK I :
C.H.P .11211 3.0 May ıs 1931 de yspıİBn 3* Kurultey ındâ
b en im sen en «ana vasıfları» :
259 -
E — Fırka, devlet idaresinde bütün kanunların, nizamların ve
usullerin ilim ve fenlerin muassır medeniyete temin ettiği esas ve
Şekillere ve dünya ihtiyaçlarına gör» yapılmasını ve tatbik edilm e
sini prensip kabul etmiştir.
Din telâkkisi vicdanî olduğundan fırka din fikirlerini devlet ve
dünya işlerinden ve siyasetten ayrı tutmağı milletimizin muassır
terakkide başlıca muvaffakiyet âmili (başarı etkeni) görür.
F — Fırka, m illetim izin birçok fedakârlıklarla yaptığı inkılâp
lardan doğan ve inkişaf eden prensiplere sadık kalmağı ve onları
müdafaa etm eği esas tutar.
2 — Türkiye Cumhuriyeti halkını ayrı ayrı sınıflardan mürek
kep (oluşmuş) değil ve fakat ferdî ve İçtimaî hayat için iş bölümü
itibarı ile m uhtelif meslek erbabına ayrılmış bir camia telâkki et
mek esas prensiplerimizdendir.
a) Küçük çiftçiler, b) Küçük sanayi erbabı ve esnaf c) Ame
le ve işçi, d) Serbest meslek erbabı, e) Sanayi erbabı, büyük ara
zi ve iş sahipleri ve tüccar Türk camiasını teşkil eden başlıca ça
lışma zümreleridir. Bunların her birinin çalışması diğerinin ve
umumî camianın gaye, sınıf mücadelesi yerine İçtimaî intizam ve
tesanüt temin etmek (toplumsal düzenlilik ve dayanışma sağlamak)
ve birbirini nakzetmeyecek surette (bozmayacak biçimde) menfaat
lerimize ahenk tesis eylemektir. Menfaatler kabiliyet ve çalışma de
recesi ile mütenasip olur.
EK II :
\
C.H.P.nin 9 Mayıs 1935’de yapılan 4. Kurultay’ında
kabul edilen «Tüzük»ü :
Esaslar
— 261 —
BİRİNCÎ K ISIM
9 — C.H.P.ne :
A — 18 yaşını bitiren,
B — H alkça kütü tanınm am ış olan,
C — A ğır hapis veya şeref ve onur k ırıcı bir suç yüzünden h a
pis cezası ile kaşanm am ış b u lu n an ve h acir altında olm ayan,
Ç — Ulusal savaşta, ona k arşınlık etm em iş olan ve böyle ör
gütlere girm em iş olan ve siyasal ıra bakım ından m enfî b ir ru h taşı
mam ış oldukları belirgin b u lunan h er T ürk yurddaş, T ürkçe konuş
m akta bulunm uş ve T ü rk k ü ltü rü n ü ve P artin in bütün pren sip leri
ni benim sem iş ise girebilir.
10 — P artiy e girm ek isteyen her yurddaş. Partide en az, iki yıl
dır yazılı b ulunan iki arkadaş tarafın d an bulunduğu y erin ocağına
tanıtılır. K endisinde istenen sıfatların b ulunduğu ilâve edilir ve k e n
disi de P a rtin in esasları i!e program ve tüzüğünü kabul ettiği ve h ü
kü m lerin d en ayrılm ayacağı h ak k ın d a ocağa v ü k en kağıdı verir. Aday,
bununla P artiy e şeref sözü verm iş olur.
11 — B ir ocak k u ru lu n u n böyle b ir istek üzerine verm iş oldu
ğu kabul veya red kararı, İlçe Y önkurulunun onaylanm ası ile tükel-
lenir. Bu iş en çok üç ay içinde b itirilir ve ilgili olana bildirilir. İlçe
Y önkurulunca reddedilen y u rd d aşlarm İlk Y önkuruluna yanıda bu
lunm ağa h ak ları vardır.
12 — P artiy e yeni üye olma işleri tam lanan yeni Partililer,
üç ayda bir, kaç kişi olm uşlarsa b unlarla, başka yerlerden gelen
eski P a rtilile r köylerde ocak yönkuru llarım n , şehir ve kentlerde,
o şehir ve kentlerd e b u lu n an en büyük Y önkurulun bu iş için y a
pacağı toplanm aya yazı ile çağrılarak p artiy e yazılm ış ve kabul e d il
m iş oldukları bildirilir. Bu to p lan tıların yıl başında başlayarak her
üç ayda bir düzenlikle yapılm ası borçtur. T oplantılarda Y önkurul-
la rd c n başka im kân bulu n d u ğ u k a d a r çok P a rtili b u lu n d u ru lu r.
P a rti başkanı bu toplantıda b ir söylev v ererek siyasal bir partiy e
girm enin önem lerini ve P a rtili olm anın ödevlerini h atırlatıp yeni
üyeleri k u tla r ve kend ilerin e başarı diler. H er üç ayda bir. P artiy e
girenlerin adları İl Y önkurulunca b ü tü n örgüte genellenir.
13 — H er P artili, P artiy e az veya çok b ir yardım parası öde
m ek yüküm ündedir. Ayda veya altı ayda veya on iki ayda bir öden-
— 262 —
m ek şartı ile P artiy e ne k ad ar yardım parası vereceklerini, ödeme
yeteneklerine göre kendileri saptay arak b u lu n d ukları yerin ocak
k u ru lu n a b ir yüken kağıdı ile bildirirler. Ödeme bir alıt kargılığı ya
pılır. B ir defa yapılan yardım yükeni m ik tarı, üstünden bir yıl geç
m edikçe değiştirilem ez. Üyeler, yükenecekleri m ik tard an fazla bir
para verirlerse bu ay rı bir alıt ile v erit olarak kabul olunur. Y ardım
akçesi yerine ayniyat (m enkul değer) alınm az.
14 —• Y ardım akçesini yiikenilen m ik ta r ve zam anda ödem ek
P a rtilin in b ir y an d an P artisin e bağlılığının beldeği olduğu kadaı^ bir
yandan da P a rtin in y urda hizm et yolundaki b aşarılan ın sağlayacak
olan bir borcudur.
15 — Y ardım akçesinin alınm ası usulleri, G enyönkurul ta ra fın
dan yapılacak b ir öğrenek ile saptanır.
16 — Bir yerden başka bir yere giden P a rti üyeleri kendi Yön-
k urullarm d an , P a rti üyesi olduklarını ve yükenlerini yerine g e tir
miş bu lu n d u k ların ı bildiren bir kağıt alırlar ve bunu g ittik leri yer
deki kurula verirler. Bu suretle adları ora P arti kütüğüne geçirilir.
İK İN C İ KISIM
PARTİ ÖRGÜTÜ
ÜÇÜNCÜ K ISIM
M ERKEZDE
I — GENEL BAŞKANLIK
A — Genel B aşkan
B — G enbaşkur
— 264 —
nun ve G enyönkurulun fikrini yoklayabilir. A daylar Genel B aşkan
tarafın d an ilân olunur.
27 — G enyönkurulda yer açılırsa açığa yenisini G enbaşkur se
çer.
28 — G enbaşkur un vereceği k a ra rla ra b ütün P arti üyelerince
bağsız ve şartsız uyulur.
C — Genci S ekreter
II - BÜYÜK KURULTAY
265 -
k ilin in başkanlığı altında toplanır ve iki B aşkan vekili ile a ltı sek
re te r seçer. Bu seçim inden sonra Genel Başkan, geçen y ıllarda y a
pılan işler h ak k ın d a b ir söylev v e rir y a h u t b ir bildiriğ okutur.
34 — Genel B aşkanın söylevinden veya bildiriğinden sonra
B üyük K urultay on beşer üyeli P rogram - Tüzük, hesab ve y irm i beş
üyeli Dilek kom isyonlarını seçer. Bu kom isyonlara G enbaşkur ve
G enyönkurul üyeleri seçilemezler.
35 — H er komisyon, üyelerinden birin i başkan, b irini rap ortör,
b irini sek reter ayırır.
36 — Program - Tüzük kom isyonu öne sürü len değişgeleri, D i
lek kom isyonu İlk kongrelerinden gelen dilekleri ve üyeler ta ra fın
dan yapılm ış önergeleri inceler.
Hesab kom isyonu m erkez lıesablarm a bakar. İl hesabları h a k
kında bir incelem e lüzum u görürse kendi fik ri ile birlikte yeni Gen-
yönkuru la b ırakılm ak ü zre B üyük K u ru ltay G enkuruluna b ildirir.
37 — H er kom isyon aldığı işler h ak k m d ak i kararını, sebeple
riyle G enkıırula bildirir. B an lar G enkurulda görüşülerek b ir k a ra ra
b ağlanır ve gereğinde mesele yeniden kom isyona gönderilebilir.
38 Büyük K urultay, görüşülm esine lüzum görülen ko n u ları
incelem ek için ayrıca kom isyonlar da ayırabilir.
39 —■B akanlar B üyük K uru ltay d a hazır b u lu n u rlar. L üzum unda
G enkurulda ve çağ rıldıkları kom isyonlarda izahlarda b u lu n u rlar.
40 — Büyük K u ru ltay görüşül eri açıktır. B üyük K urultay, gö-
rüşü lerin i yalnız P a rti üyelerine açık b u lundurm ağa ve gereğinde
gizli oturum yapm aya k a ra r verebilir.
41 — B üyük K u ru ltay ın görüşüleri ve k a ra rla rı tu tu lu r. Bu tu-
tulga B aşkan ve S ek reterler tarafın d an im zalanarak B üyük K u ru l
tayda bulunm uş olan üyelerin adları yazılı bir defterle b irlik te sak
lanır.
42 -— Büyük K u ru ltay kapanırken, G enel B aşkan, B üyük K u
ru ltay ın açılm asından elde edilen sonuçlarla P artiy e verilen yeni yö
net hak k ın d a b ir söylev v e rir veya B üyük K u ru ltay k ap a n d ık tan
sonra b ir b ild iri çıkarır. '
43 — B üyük K u ru ltay ın açılışı P arti örgütü ve bü tü n P artililer
için k u tlu b ir gün sayılır.
III — GENYÖNKURUL
— 266 —
lü m ü yapar. Ü yelerden birin i büro işlerinde kendine yardım cı ayırır.
45 — G enyönkurulun tabiiğ başkanı, Genel B aşkan veya V eki
lidir. B aşkanların bulunm adığı zam anlarda Genel S ekreter başkan
lık yapar.
46—G enyönkurul en az haftada bir toplanıp çalışır.
47 — G enyönkurul, G enbaşkur ödevlerinden başka P a rti işleri
nin hepsi ile uğraşır.
P a rti örgütünün tüzüğe göre işlem esinde ve P arti program ının
b ü tü n asdları ve ay rın tıları ile taptanm asm da lüzum lu olan irdel
ve tepkiyi yaparak bu işler için gorüşülerde b u lu n u r ve durum u sap
tar, ted b irler düşünür, gereğine göre k a ra rla rın ı G enbaşkurdan ge
çirerek taptar. P artiy i ilgilendiren ulusal k u ru m la n ve P artin in he-
sablarını, kongrelerden alm an k a ra rla rın ne dereceye kadar top t an
dığını inceler. Genel konferans konuları bclitir, P artin in program ı
hak k ın d a lüzum ve ihtiyaca göre b roşürler hazırlayıp çıkarır. Halk
evlerinin açılma, çalışm a ve yönetim lerini düzenler. P a rti prensiple
rini ve siyasal d urum una göre fikir ve örgelerim izi söz ile de halka
unlatm ak için öğreneğiııe göre halk aytaçları örgütü yapar. Fayda
görülen yer ve zam anlarda halk k ü rsü leri açar.
Spor, gençlik, radyo, sinem a ve devrim m üzesi işleriyle u ğ ra
şır. B üyük K u r u l t a y k o m i s y o n l a r ın a ilgili pro jeleri h azırlar ve G en
başkurd an geçirerek B üyük K urultaya verir. İl Y önkıırul ile Baş
k a n ların ın ve İlçe B alk an ların ın seçim lerini onaylar ve bozar. Yön--
k u ru lla rla B aşkanlarının seçim lerini gereğinde yenilettirir. P arti
örgütü olmaya yerlerde üye yazma, örgüt k u rm a yetkisi ile girişken
bir veya bir kaç kişiye ödev verebilir. Tüzüğün eyi taptanm ası için
gereken öğrenekleri yapar.
48 — L üzum una göre, G enyönkurul k ararı ile belli işler için
P arti saylav ve izdeşlerinin yardım ından faydalanır ve bunlardan
süresiz kom isyonlar k u ru lu r. G enyönkurul üyelerinden yalıut y u
karıda yazılı kim selerle başka kom isyonlar da yapılabilir.
49 — P arti ö rgütünün ve H alkevleri ile P artiye bağlı oldukları
G enbaşkurea onaylanm ış hükm iğ şahsiyetlerin teftiş ve kontrolü
işi G enyönkurul üyelerine verilebileceği gibi P a rti saylav veya iz-
ck'şleri de bununla ödevlenebilir. Teftiş ödevleri ve zam anları lüzu
m una göre Genel Sekreterlikçe b elirtilir. B unun için bir öğrenek y a
pılır.
50 — G enyönkurul üyeleri k endilerini P arti çalışm alarına b a ğ
larlar.
öl - G enyönkurul, üyelerinden birin i P a rtin in sağışm anlığm a
ayırır. Sağışman, saypaların bütçeye uygunluğunu sa ğ la r v e hesab
267
işleri ile ilgili b ü tü n k ağ ıtları imza ile onaylar. P a rtin in esilik ve
m ülkiyet işlerile uğraşır.
52 — G enyönkurulun, aylıklı b ir b aşsek reteri ile bir sağışm anı,
lüzum u k ad ar aylıklı sekreterleri, işyarları, hizm et adam ları b u lu
nur. B unlar Genel S ekreterlik em rindedir.
DÖRDÜNCÜ K ISIM
İLLERDE
I — KONGRELER
- 268 -
57 — O cakların seçtiği delegeler k am u n m erkezinde kam un,
kam u n îarm seçtiği delegeler îlçe m erkezinde İlçe, İlçe kongreleri
nin seçtiği delegeler de İl m erkezinde İl kongresini y aparlar. Asıl
delegenin özrü olursa yerine yedek gönderilir.
58 — Uram , Köy (veya Sem t) O caklarının delegeleri O cakları
nın doğrudan doğruya İlçe örgütüne bağlı olm ası yüzünden K am un
kongresi yapm ayorlarsa bakılır : Ya İlçe örgütünde bir başka K a
m un örgütü yoktur, o halde bu delegeler doğrudan doğruya ilçe
kongresini y aparlar. Y'ahut b ir başka K am un örgütü vard ır, bu hal
de bu delegeler b ir K am un kongresinde aranacak nispet üzerinden
delege seçerler. İlçe kongresine b u n lar katılır.
O cakların doğrudan doğruya İl örgütüne bağlı olm aları yüzün
den bu delegeler de İlçe kongresi y apam ayorlarsa onlar da İlçe
kongrelerinde şart olan nispet üzerinden delege ayırırlar; İl kongre
sine bu delegeler k atılır. D oğrudan doğruya İl örgütüne bağlı olması
yüzünden İlçe kongresinde bulunm ayan m evcut b ir kam un delege
leri de aynı seçimi y ap arak kendilerini İl kongresinde im selerler. Bu
m adde gereğince yapılacak ikinci veya üçüncü delege seçim leri İlçe
veya İl k u ru lla rı ta rafın d an yönetilir.
59 — K ongreler, Y önkurul b aşk an ları ta rafın d an açılır.
60 — K ongrelerde kendi üyesinin y a n sın d a n bir fazlası hazırsa
görüşiiye başlanır; değilse toplanm a b ir gün sonraya b ırak ılır ve o
gün geiea üye bu k ad ar olmasa da kongre açılır.
6.1 — H er kongre açılınca ilkin b ir başkan, b ir ikinci başkan, iki
sek reter seçilir.
Gc:-"?inûe İlçe ve İl kongreleri başkam b ir derece y u k arı ör
güt tarafın d an da gösterilebilir. M erkezden atanm ış başkanlar, ör
gütü içindeki b ü tü n kongrelere başkanlık edebilirler.
Başkan, kongre görüşülerini yönetir. S ekreterler, görüşülerin
özet ve sonuçlarını yazarlar.
62 — K ongre görüşülerinin aynı ile tutu lm ası için gereğinde ay
rıca tutulga sek reterleri çalıştırılır.
63 — K ongrenin görüşülerini b ü tü n P a rti üyeleri dinleyebilir
ler. K ongreler isterlerse b ir m eseleyi gizli görüşür veya P a rti dı
şından dinleyici alm ağa k a ra r v erebilirler.
64 — K am un, İlçe ve İl kongrelerine, P a rti h ü k üm etini imsele-
y en en büyük sivil buyıırm an lar çağ rılırlar. B unlar görüşüye ve oya
karışm azlar. Yalnız eski ve yeni yapılm ış veya yapılm am ış P a rti
dilekleri h a k k ın d a görüşülerden sonra h alk ı aydınlatm ak ergesi ile
-gerekirse- izahlarda b u lu n u rlar. F ak at bu izah lar üzerinde aytışm a
yapılm az. P a rti k ongrelerinin b ü tü n görücülerinde p a rtili şarbay ve
— 269 —
çar üyeleri ile Î1 G enelk u ru lu üyeleri dinleyici sıfatı ile b u lu n u rlar.
Gizli olm asına k a ra r v erilen görüşülerde yalnız en büyük sivil b u
y u rm a n ile delegelerden başka kim se bulunm az.
65 — K ongreler, konuşulacak işleri önceden sıraya k o rlar ve
y ö n k u ru lla rm olan b iten şeyler h ak k ın d ak i rap o r ve sözleri ile g'ö-
rüşüye başlarlar. K ongrelerde seçim ler b ü tü n işler b ittik ten sonra
yapılır.
66 — K ongrelerde k a ra rla r, B aşkan ve V ekillerile hazır b u lu
n an üyelerin yarısın d an b ir fazlasının oyu ile verilir. O ylar eşit ise
B aşkanın bulunduğu ta ra f kazanır.
67 — K ongrelerde seçim ler gizli oy ile yapılır; m eğer ki açık
olm asına veya işaretle yapılm asına üçte iki çoğunlukla k a ra r v e ril
m iş olsun. Seçim lerde ilk defa saltık çoğunluk olmazsa ikinci defa
sında en çok oy alan kazanır.
68 — K ongreler, hesab bakm a ve bütçe yapm a işlerinde k e n
disine göre az veya çok olm ak üzere 3 - 7 kişilik b irer kom isyon ayı
rırla r ve bu kom isyonların rap o rları üzerinde görüşürler. K ongreler
gerek verilen raporlar, gerek üyelerin önergeleri üzerine görüşüyü
kolaylaştırm ak için başkaca 3 • 7 kişilik kom isyonlar da yapabilirler.
6-9 — K ongre kom isyonları, içlerinden b ir başkan, bir raportör,
b ir sekreter seçerek işe başlar. Y arısından b ir fazlası ile görüşür,
b u lu n an ların çoğunluğu ile k a ra r verir.
70 — Y önkurullarda bulu n an lar, kendi kongrelerine delege se
çilem ezler. G örüşülerde b u lu n u r, oy verem ezler; kom isyonlara da
seçilemezler.
71 — K ongreler kendi alanlarında, P arti işleri için her tü rlü
k a ra r ve kontrol örgenidir. K ongre açık oldukça ve lüzum gördükçe
Y önkuru llarm b ü tü n yetkisini kendisi kullan ab ilir.
Başlıca yapacakları şu n lard ır :
A — Ocak kongresinde U ram ın, K öyün (veya Sem t) in P artisi
örgütü Köy k urulu, Şar k u ru lu veya II G enel K u ru lu ve böyle k u
ru m la r aracı ile yapılm asını y ah u t yapılm am asını veya K am un
kongresinde konuşulm asını istediği şeyler K am un kongresinde K a
m unu, tlçe kongresinde İlçeyi, Î1 kongresinde İli m em leket ve P a rti
noktasından ilgilendiren gene o gibi m eseleleri; gerek verilen ra p o r
lar, gerek üyelerin önergeleri üzerinde konuşm ak ve her görüşü so
nunda olm ası veya olm am ası istenilen şey ne ise onu b ir önerge h a
linde k arşılaştırıp gereğine göre ya kendi Y önkuruluna yapılm ası
nın kovalanm asını b ırak m ak veya b ir derece y u k a rı Y önkurul ile
kongre delegelerine bu k a ra rla r üzerin d en yürün ü lm esini bildirm ek;
B — tl kongresinde b ü tü n İlin P a rti örgüt ve kınavını incele
m ek, ;
— 270 — I
C — K endi ve lüzum unda kendine bağlı Y önkurulun hesabları-
na bakm ak ve yıl sonu hesab özetlerini onaylam ak,
Ç — Ocak kongresinde Ocak, K am un kongresinde Ocak ve K a
m un, İlçe kongresinde Ocak ve K am unlar ve İlçe, İl kongresinde İl
çelerin ve ilin gelirine giderine göre Y önkurullarm hazırlayıp ge
tird iğ i bütçeleri görüşm ek; lüzum unda düzeltm ek, denkleştirm ek,
sonra b ir derece aşağı örgütün bütçelerini onaylam ak, kendi b ü tçe
sinin onaylanm ası için b ir derece y u k arı k u ru la gönderm ek,
D —- Ocak kongresinde Ocak, K am un kongresinde K am un, İlçe
kongresinde İlçe, İl kongresinde İl Y önkurullarım ve b ire r k a t y e
deklerini seçmek,
E — Ocak kongresinde K am un, K am un kongresinde İlçe, İlçe
kongresinde İl, İl kongresinde B üyük K u ru ltay için delegeleri ve bi
re r k a t yedeğini seçmek.
F — H er kongrede kendisine bağlı Y ö nkurullar ile B aşkanları-
nm seçim lerini lüzum unda incelem ek ve b ir uygunsuzluğun olduğu
na kanaat gelirse uygunsuz olan n o k tad an başlanarak yenilenm e
sine k a ra r verm ek.
72 — K ongrelerin, Y önkurul üyesi veya delege veya bunlara
yedek yapacakları kim selerin o kongrede üye olarak bulunm ası şart
değildir.
73 — P a rti kongrelerinde obstrüksiyon yapm ak yasaktır.
74 — K ongrelerde görüşm elerin düzen ve yasavını sağlam ak,
kongre B aşkam m n ödevidir. Bu düzeni ve usulü yolunda konuşulm a
sını ve üyelerin Özgür konuşm alarını bozanlara başkan to p lan tı h a
linde uyartıd a bulu n u r; bu yetişm ezse suçluyu o yıl kongrenin so
n u n a k ad ar toplan tıy a girm em ek üzere kongreden çıkarır; lüzum
görürse kongre k a r a n ile iki u y artıy a k a d a r ceza verir.
75 — P arti saylavları yazılı b u lu n d u k ları ocağın İl kongre gö-
rüşiisüne k atılab ilirler: ancak delege olm adıkça oy verem ezler.
76 — K ongrelerde b ir gün önceki tu tu lg a özetleri, ertesi günkü
toplan tıd a ve son görüşünün tutulga özeti de kongre dağılm adan
önce okunur.
77 — K ongrede b u lu n an ü y elerin adları bir deftere yazılır ve
gerek b u defterin, gerek görüşü ve k a ra rla rın altı kongre başkan ve
sekreterleri ta rafın d an im zalanır.
78 — K ongreler k ap an d ık tan sonra, verilen k a ra rla rın yapılm a
sı ve yaptırılm ası Y önkurullara y ü k ü m olur.
— 271 —
II — YÖN KURULLAR
— 272 —
rin ve k a ra r için h azır b u lu n an ü y elerin y arısın ın bir fazlasıdır. Oy
eşitliği halinde başkanın bulunduğu ta ra f çoğunluk alır. K a ra rla rd a
azınlıkta k alan lar çoğunluğa u y arlar. K ararlar, defterine yazılıp al
tı -çoğunluk veya azınlık tarafın d a kaldığına bakılm adan- gorüşüde
bulunan ların hepsi ta ra fın d a n im zalanır. G orüşüde bulunm ayan üye
le r de k a ra rla rı son rad an (gördüm ) k ay d ı ile im zalarlar. İm zaların
üstüne genit yapılm az. Yalnız kararı, p a rti p rogram ve tüzüğüne,
k a n u n ve tüzüklere uygun b u lm ayanlar im za etm eyerek sebepleriy
le y u k a rı K urula bildirirler. Y önkurul üyelerinin görüşülerde g ü t
tü k leri fikir -kendilerinin veya başkaların ın olsun- k u ru l dışında
söylenmez.
86 — Y önkurullar kendi bölgelerinde P a rti işlerinin başvuranı
dır. K endilerinin m erkez gösterdikleri y erlerde toplanırlar.
Y önkurullar başlıca şunları y ap arlar :
A — T üzükte yazıiı şartlara uygun P a rti üyesini çoğaltm ak ve
P artiy e yazılm ak isteyenlerin Ocak Y önkurulundan isteklerini bir
k a ra ra bağlayıp K am un Y önkuruluna, K am un Y önkurulunca da dü
şündüklerini yazarak İlçe Y önkuruluna gönderilm ek; İlçe Yönkuru-
lunda da i:u k a ra n inceleyerek kabul etm ek veya lüzum unda boz
mak;
B — Ocak Y önkurulu, p a rti üyelerinin yard ım p araların ı ve her
Y önkurulun bütçesinde yazılı gelirlerini elverişli araçlarla toplam ak
ve bütçe için devam lı gelir k ay n ak ların ı düşünüp gösterm ek;
C — B ütçenin kabul ettiği saypayları yapm ak;
Ç — K ongrelerin kendilerine b ıra k tık la rı k a ra rla n yerine ge
tirm ek;
D — P a rtin in ergesiııe ulaşm ak için daha yu k arı P a rti oru n la
rın d an verilen em irleri yapm ak ve b u n u n için düşündüklerini bir
derece y u k arı örgüte yazm ak;
E -— B ü tü n seçim lerde P a rti adaylarını ve aday gösterilm em işse
P a rti üyelerini kazandırm ak;
F ■—■Ö ğreneğine göre seçim yoklam alarını yapm ak;
G — A lacakları em ir üzerine öğreneğine göre gereken yerlerde
H alkevleri açm ak ve yönetm ek;
H — K endi d ayralarm d a P a rtin in d u ru m unu ve üye sayısını
bildiren ve nihayet a ltı ayda bir kere verilm esi lüzum lu olan ra p o r
ları yu k arı örgüte verm ek ve kendi bütçesini ve hesab özetini h a
zırlayıp kongrelere bildirm ek;
İ — K ongrelerce görüşülm esi gereken işleri kongreye bildirm ek;
I — P arti program ı ve yaptığı işler h akkında üyeleri aydm lat-
— 273 — F. : 18
m ak ve uyarm ak, konferan slar v erdirm ek ve sık degetlerle bağlılık
ve dayanışm ayı arttırm ak .
87 — B irbiri ard ısıra b ir Y önkurulun üç toplantısına örgesi ol
m aksızın ve bunu bildirm eksizin gelm eyen üye işinden çekilm iş sa
yılır. Bu üye kendini h ak lı görürse b ir derece y u k arı Y önkurula y a
zı ile yaıııda bulunur. Y ukarı k u ru lu n incelem esinden çıkacak k a ra
ra uyulur.
88 — Y önkurullardaki açıklara, aldıkları oy sırası ile yedekler
çağrılır. O ylarda eşitlik olursa, k u rğaya b aşv u ru lu r ve yedek k al
m azsa b ir derece y u k a rı Y önkurul ta rafın d an atanır.
89 — Lüzum görülen illerde Y önkurullara G enyönkurulun k a
rarı ve G enbaşkurun onaylam ası ile B aşkan atanabilir.
B u n lard an ödevi dolayısı ile p ara h arcayacaklara, G enyönkuru
lu n biçeceği m ik tard a ödek verilir.
90 — P a rti örgütü yazışm alarını h er v akit kendinden bir de
rece yükseği veya bir derece aşağısı ile yapar. Î1 B aşkanları P a rti
işleri için b irb iri ile yazışırlar. G eciktirilm esi doğru olm ayan önemli
m eseleleri derece atlay arak yazabilirlerse de bunu ve sebebini söy
leyerek aşağı ve y u k arı oruna da yazı ile bildirirler. Bir Y önkurul
haklı ve faydalı b ir m eseleyi bağlı olduğu K u ru la anlatam azsa se
bepleri ile b ir derece yukarı Kurula yazabilir.
III — ÇEKİLİM
ALTINCI KISIM
KAMUTAYDA
I — C.H.P. GURUBU
— 275 —
sek reterleri G urup görüşm elerinin esaslarını ve k a ra rla rın ı yazarlar.
103 — G urup toplantılarında, G urupla ligili genel m eselelerle
B aşkanlık tan G enyönkurul veya G urup Y önkurulundan; y ah u t G u
ru p üyeleri tarafın d an ileri sü rü len m eseleler görüşülür ve k a ra r
laştırılır.
104 — G urup to p lan tıların d a görüşüler hazırlanm ış gündem
üzerine yapılır. Evgin h allerde G urup üyesin in gündem dışında y a
pacağı önergenin o günkü gündem e alm ıp alınm am asına G urup Gen-
k u ru lu n ca gene o gün yapılacak başka b ir toplantıda k a ra r verilir.
105 — G urup görüşülerinde gurup ü y eleri görüşü konusu hak-
kın d ak i özelgörü ve oylarında tam özgür olup fik irlerini bağsız ve
şartsız söylerler. Soru özgürdür. Soru yazı ile veya sözle olur. G urup
üyesi B ak an ların h erh an g i birinden ay dınlatılm asını istedikleri m e
seleler hak k ın d a soruda bulunabilir. İstizaha (gensoruya) gelince, is
tizah ancak P arti G urubu k a ra r v erirse y ap ılır ve P a rti G u rubunda
olur. İstizahın K am utaya geçmesi de G urup k a ra rın a bağlıdır. G urup
k a ra rı olm adan soru istizaha çevrilem ez.
106 — G urupta görüşülerek kabul olunan k ararlar G uruptan
olan b ü tü n üyelere du y ru lu r. G urup görüşülerinde azınlıkta kalan lar
çoğunluk k a ra rın a u y arlar.
107 — G urup görüşülerinde hazır bulu n m ay an üyeler G urup
k a ra rla rın ı öğrenm ekle yükü m lü d ü rler. G urup üyeleri G urup k a ra
rm a karşı istiııkâf (çekim ser) oyu verem ez ve hazır olduğu halde oya
k atılm a k ta n kaçm am az.
108 — G urup üyeleri K am utay görüşülerinde P arti program ve
esaslarını ve P a rti G urubu k a ra rla rın ı gütm ek ve kuvvetlendirm ek
yüküm ünde oldukları gibi K am utay Başkanlığına, K am utay Baş-
k u r üyeliklerine, kom isyon üyeliklerine seçilm e sırasında P artid en
olanların seçilm esini sağlam akla ödevlidirler. B unlar G urupça ka
rarlaştırılm ış ise G urup üyeleri G urup k a ra rm a uym ak yüküm ün-
dedirler.
G urupça yapılacak seçim ler gizli oy ile yapılır. Yalnız G enbaş
k u r ta ra fın d a n aday gösterilenlerin seçim inde açık oy kullanılır. Gen-
başkurca aday gösterilm eyen seçim lerde G urup üyeleri kendilerinin
ad aylıkların ı açıktan G uruba önergeyebilirler.
109 —■G urupça k a ra ra bağlanm am ış m eselelerin K am utaydaki
görüşülerinde G urup üyeleri oy ve özel görülerinde özgürdürler.
K am utay görüşülerinde G urup adına b aşk an lard an ve Genel S ekre
terd en başka kim senin söz söylem ek yetkisi y o k tur; m eğer ki gu
rupça ödevlendirilm iş olsunlar.
110 — P arti saylavları G urup Y ö n kurulundan önceden onan-
— 276 —
madaiı Kamutay Başkanlığından izin alamazlar. Ankaradan ayrılır
ken ve dönüşlerinde Parti Genel Sekreteri ile degette bulunurlar.
111 — Parti üyeleri Partinin esasları ve kararları ve Parti Gu
rubu kararlarına karşın diyev ve yayında bulunamazlar ve böyle di-
yev ve yayına ön veremezler.
G urup görüşüleri h ak k ın d a dışarıda izahlarda bulunm ak ve gö
rü şü sonuçlarını b ildirm ek yetkisi ancak B aşkanlığındır. Tutulgala-
rın yayım ı, görüşülerin açık olması G urup k a ra rı ile olur.
112 — P a rti saylavları yazılı oldukları O caklara yükendikleri
y ard ım p arasından başka G urup kasasına da G urupça saptanacak
yıllık bir m ik tar yardım parası y ü k en irler ve belitilecek bölülerle
öderler.
113 — Y ukarıdaki m addelere uygun h arek et etm eyenlere b irin
ci kere rica edilir; ikinci keresinde u yartı, üçüncü defasında G urup
k a ra rı ve G enbaşkur onayı ile P artid en çıkarm a cezası tap tan ır. B u
nunla b eraber herhangi bir üyenin P arti k ararın a karşı işlediği
k u su r hem en P artid en çıkarılm asını gerektirecek derecede ağır gö
rülü rse G urubun G enku ru lu n u n saltık çoğunluğu ile vereceği k a ra r
G enbaşkurıın onaylam ası üzerine bu üye P a rtid en çıkarılır. Ancak
G urup k ararın d an önce söz veya yazı ile savgası dinlenir.
II — GURUP YÖNKURULU
— 278 —
k atlar, devlet, özel yönetge, şarbaylıklar, h ay ır cem iyetleri, k a p itali
n in b ü tü n ü veya b ir parçası devletin olan k u ra m la ra karşı dava ala
m azlar.
127 — K am utay Başkam , Başkan vekilleri ve B akanlar ile P a rti
G enel S ekreteri ve G enyönkurul üyeleri ve P a rti G urubunun B aşkan
ve B aşkan vekilleri gerek devletin ilgisi olan k urum larda, gerek dev
le tin ilgisi olm ayan özel sosyete ve k u ru m lard a direktörlük ve yö
n etim k u ru lu üyeliği gibi yönetge ve oruntam a d u ru m larından tam
su re tte vaz geçerler. D irektörlük ve yönetim k u rulu üyeliği gibi bir
yönetge durum u olm aksızın özel k u ru m lard a paydaş olm ak genel k u
rallara bağınlıdır.
328 — Saylavların işlerine devam bakım ından d u ru m ları K am u
tay ın özel k u ralların a bağlıdır. P a rtili olan saylavların K am utaya de
vam ları ve başkaca iş alm ayanların h er yıl seçim dayrasm a gitm eleri
ve tam b ir seçim devresinde en az iki k ere b ü tü n ilçe m erkezlerini
dolaşm aları noktasından bulunacakları durum un, P artin in Genel
Başkanlığınca ayram b ir önemi olacaktır.
V — PARTİKUR
YEDİNCİ KISIM
FİNANSAL HÜKÜMLER
— 279 —
D — P a rti örgütü n ü n koruduğu k ü ltü r, ulu sal eğitim, spor ve
başka h ay ır hizm etlerine karşılık genel ve yersel bütçelerle Şarbay-
lık bütçelerin d en ayrılacak yardım paraları,
E — P artiy e (A) böleği dışında yapılacak yardım lar.
132 — P a rti p a ra la rı öğreneğine göre alınır, h arcanır, yazılır.
P a rtin in kasası yoktur. P araları bankada saklanır. M erkezde Genel
S ek reter ve Sağışm an üyenin, İllerde P arti B aşkanı ile sağışm an üye
nin çift imzası ile çekilir.
133 — Ö rgülün her derecesi yıllık ihtiy açların d an artacak p a ra
ları m erkezin izni olm aksızın harcayam azlar.
131 — P arti, hükm iğ şahsiyetinin olm ak üzere taşıtsız m allara sa
hip olur. B unların kazançlarında asıl olan b u lu n d u kları yerlerin ol
m asıdır. B unlardan değiştirilm esi yahut lüzum suz olduğu için satıl
ması gerekli olursa bu işler derece derece Y önkurulları k a ra r ve Gen-
başkurun onaylam ası ile yapılır. P artinin h er tü rlü türel esiliklerde
ve bu özde üçüncü şahıslarla yapılacak işlerde Partiyi oruntam ak
yetkisi Genel S ek reterindir,
135 — P artin in irdel ve teftiş ve başka ödev gezm elerinde yol
parası, gezi ve konum gündeliği ödemeleri şu «“«aslara göre yapılır :
1 — P a rti işyar ve hizm et adam larına aldıkları paraya göre ayni
yekûnu alan h ü k ü m et işy arların ın aylıklarına ve h arcırah k a n u n u n
daki esaslara göre;
2 — P artice ödevlenecek saylavlara h arcad ık ları taşın p ara la rın
dan başka saylavların yol p a ra la n hakkm daki kanunda yazılı aylık
esasına göre;
3 —• A şağıdakilerin yol p a r a la r ı:
A —■ P artice ödevlenecek başka kim selerin,
B — P artice y u rd dışına geziye gönderileceklerin,
Genel S ekreter ile Sağışm an üyenin biçecekleri esasa göre,
4 — İl Y önkurullarm ea ödvlenecek kim selere taşın, konum ve
yiyip içme p araların ı karşılayacak m ik tar üzerinden Y önkurullarm
saptayacakları esasa göre.
5 —■P a rti Genel S ek reterin in yol parası G enbaşkurun k a rarla ş
tıracağına göre,
verilir.
136 — M erkez ö rg ü tü n ü n bütçesi G enbaşkur tarafın d an j'apılır.
137 —• P a rti m erkezinin hesabları G enbaşk u ru n ve İller ö r g ü t ü
ile H alkevlerinin hesabları, G enyönkurulun koyacağı usullerle te f
tiş ve kontrol edilir.
- 280 —
SEK İZİN Cİ K ISIM
YASAV HÜKÜMLERİ
DOKUZUNCU KISIM
ONUNCU K ISIM
ADAYLIK ŞARTLARI
145 — G enbaşkur k a ra rı olm adıkça seçim lerde aday gösterilm ez.
Seçim ler özgür olarak yapılır. Bu halde P artid en olanlar özel
girişim lerle aday gösterileceği gibi P a rti Y önkurulları da seçim den
erge olan eyi sonucu elde edecek su rette P a rtilile rin kazanm ası için
seçimi güdeyebilirler.
146 — P a rti örgütünde çalışanlar üstündeki P arti ödevleri ile
berab er kam uğ h izm etlerini gören bırak ığ lı sosyetelerle k ap italin in
yüzde elliden fazlası devletin, İlin, Şarbaylığm olan sosyetelerin yö
netim k u ru lla rı üyelik ve kontrolörlük, İl Genel K urulu, Ş arbaylık
K urulu, Tecim odaları, E ndüstri b irlik leri gibi kazanç getiren işler
den biri üzerinde bulunanlar; Kızılay, Çocuk Esirgeme K urum u Baş
k a n ve üyelikleri gibi diğer onursal b ir iş dahi alam azlar .
Hükm iğ şahsiyeti bulunm ayan H alkevleri ile e rtik kulüp ve
cem iyetlerin yönetim k u ru lların d a B aşkan ve üye olabilirler.
147 — P arti y ö n k u ru llan n d a veya P a rti adına bir işde b u luna
bilm ek için yardım p araların ı verm iş olm ak şarttır.
148 — P artid en olanların yetenek ve değerlerine göre yapabile
cekleri hizm etleri ve o hizm etlerin k u ra lla rı çerçevesinde ve eşit
duru m lard a öney’eyerek y erleştirilm eleri için P arti örgüt üyeleri
özden b ir ilgi gösterirler.
ON BÎRİNCÎ KISIM
İLLERDE PA R Tİ GU RU PLA RI
149 — Oy sahibi üyelerin hepsi Partiden olm ayan yersel k u ru l
lardaki P arti üyeleri b ir gurup m eydana getirirler.
150 — G urup çağrıldığı vakit P a rtin in oradaki Y önkurulu B aş-
kanm ın B aşkanlığında toplanır.
151 — G uru p ların kongre k a ra rla rın ı ve P artiy i yakından ilgi
lendiren m eseleleri konuşm ak için y ap tık ları toplantılarda Y önkurulu
da b irlik te bulunur.
— 283 —
152 — İl ve İlçelerdeki P a rti G u ru p ların ın nasıl çalışacakları
öğreneğinde gösterilir.
Süresiz m adde :
D ördüncü B üyük P a rti K u ru ltay ın ın kabul ettiği P rogram ve
T üzüğün öz Türkçeye çevrilm esi G enbaşkurun lüzum görm esine ve
onaylam asına bırakılm ıştır. (1)
- 284 —
EK III
C.H.P. Tüzüğünde yapılan 26 Aralık 1938Me Olağanüstü
Kunaltay’da onaylanan değişiklik ve e k le r :
— 285 —
EK IV
C.H.P.nin 9 Mayıs 1935’de yapılan Dördüncü Kurultayında
parti genel sekreteri Recep Peker’in parti program ve tüzüğündeki
değişiklikleri açıklayan sö y le v i: (1)
A rkadaşlarım ;
P artim izin doğuşu ve ilerleyişi, y u rd u n k u rtu lu şu n a ve yeni T ü r
kiye devletinin, k u ru lu ş ve ilerleyişine bitişik, onun içinde ve onunla
beraber, yüce ve b ü tü n yeryüzü için en terasan b ir hay at hâdisesidir.
B u n u n gibi ve bundan dolayı P arti, b ütün d o k trin ve prensiplerinde,
b a ştan bugüne k ad ar k u rd u ğ u ve kovaladığı yolları h er hangi b ir na-
zariyecilikten (kuram cılıktan) değil, h ay attan , h a y a tın kendisinden ve
bizi etraflayıp kuşatan, k ap lıy an özel ve genel şa rtla rın heyeti um u-
m iyesinden alıp tespit etm iştir. Şim di konuşulm ak için yüce katınıza
sunulan P arti program ı taslağı, geçirdiğ;miz dört yılın görgülerinden
ve tecrübelerinden faydalanarak günüm üze ve ilerim ize uygun b ü
tü n im kân r e şartlar göz önünde tu tu la ra k hazırlanm ış ve yüce k u
ru lta y tarafın d an konuşulabilecek değerde olduğuna inanla, konuşm a
m ıza, incelememize, çalışm am ıza verilm iştir.
Bu hazırladığım ız; yalnız kendim ize, kendi yaşayış ve şartlarım ıza
göre de yapılm am ıştır. B üyük bir ilgi ile d ünyanın fikir, kü ltü r, poli
tik a ve ekonom i âlem i içindeki gidişi göz önünde tu tu lara k kendi
yollarım ız kendim ize göre çizilm iştir. Bu eser partim iz gibi yüce ve
ulusal b ir varlık için dört yıllık h arek et d ü stu ru olacak kıym ete ge
tirilm ek üzere b ü tü n iç ve dış cereyanlar ve gidişler karşısındaki şa rt
la ra göre kendi halim ize en uyan b ir şey olduğu kanaatiyle K u ru l
ta y a gönderilm iştir.
A rkadaşlar; bunu P a rtin in yüce varlığı olan K u ru ltay ’da iyiden
— 286 —
iyiye inceleyip görüşebilm ek ve ilerdeki dört yılın d ü stu rlarım k u v
vetçe ve değerce ü stü n kıym ette tespit edebilm ek için, ark ad aşların
daha önden hazırlığa esas olan ana fik irleri anlayıp k av ram alarında
faydalar vardır. B unu ben yeni program encüm ende konuşulurken
tecrübe ettim . O radaki izahlarım m addeleri, kısım ları m üzakerede ko
lay anlaşm aya yardım etm iş oldu. Bu sebeple aynı vazifeyi aynı gü-
düşle katınızda da yapacağım .
A rkadaşlarım ; yeni taslakda da P a rtin in ilk günlerinden beri bi
ze değişmez yol olarak çizilmiş olan devrim cilik ana yoludur. P a rti
nin ana prensiplerine sadakatim izi daha kuvvetle tekrarlıyoruz. P a rti
program ım ızda, sosyal bakım dan, ekonom ik bakım dan, h e r hangi sağ
ve sol telâkkilere im kân bırakm ayacak b ir açıklık verm ek için, yeni
taslağın hazırlanm asında bilhassa dik k at gösterilm iştir. Yeni taslak,
ilerideki dört yıl içinde P a rtin in b ir tem el program ı halini ald ık tan
sonra öyle sanıyoruz ki, bu p artiy e bağlı olan h er yurttaş, kendisi için
çizilmiş olan yolu, sağa, sola ayrılık im kânını bulm aksızın, prensiple
rim izi düm düz yoldan kovalayacaktır. O ndan başka bizden olm ayan
la r da bizi daha iyi anlayacaklar, bizi bizden başkalarına benzetiş yo
lu n d a söylenmiş, yazılm ış yanlış fik irlerin tek rarlan m asına yeni prog
ram ım ız kabul olunduktan sonra hiç m eydan kalm ıyacaktır. Bizi biz
den başkalarına benzetiş yolundaki h er hangi b ir söz ve yazı karşı
sında, biz de, onlara daha açık ve aydınlık yolda cevap verm ek için
hazır bulunacağız.
A rkadaşlarım ; yeni program ın göze çarpan ve kendini d u y u ran
başlıca farikası yeni T ü rk iy e’de zaten b aştan beri devletle bir ve be
rab er çalışan C.H.P. varlığının, devlet varlığ ı ile b irb irlerin e daha
sıkı b ir su rette yaklaşm asıdır.
Esasta p a rtin in ana vasıfları olan cum huriyetçilik, ulusçuluk, h a lk
çılık, d e v rim c ili^ devletçilik ve layıklık yeni program onaylandık
ta n sonra yeni T ürkiye devletinin de vasıfları halini alıyor.
Kendi üzerinde d erin konuşm alara m evzu olacak k ad a r ehem m i
yetli görülm esi tab iî olan bu noktayı, bu k ü rsü konuşuşunun m üsaid
bulunacağı çizgiler içinde aydınlatm ak için m üm kün olduğu k a d a r
kısaca fikirlerim izi söylem eği faydalı bulm aktayım .
A rkadaşlar; biz cum huriyetçiyiz. B ugünkü T ürk devleti bir cum
h u riy ettir. B unun üzerinde p a rti ve devletin yakınlaşm ası b akım ın
dan bir yenilik m evzuubahs değildir. Çünkü, T ürk teşkilâtı esasiye
k anunund a (T ürkiye D evleti b ir C um h u riy ettir) denm ektedir. Ve
k an u n u n bu hük m ü n d en başka hüküm leri, m alûm olan usullerle, p ro
sedürlerle değişebildiği halde, bu vasıf kan u n d a değişmez bir nokta
olarak yazılıdır. F ak at kültürde, siyasada, ekonomide, b ü tü n anlayış
— 287 —
ve ileri gidişlerde; yeni T ürkiye devletinin fiilî b ir hal olarak esas
tu ttu ğ u diğer beş vasıf bugüne k ad ar devletin m evcudiyetinde b ir
k ayıtla ifade edilm iş değildir.
A rkadaşlar; ulusçuluk bir p a rti vasfı olarak kalsın, devlet k a n u
nunda, devlet vasıfları içinde y er alm asın. Bu, ne doğru, ne hak ik ate
ve ne de devletin varlığının m üeyyedesiyle ana fikrine ve ihtiyaçla
rın a u y ar b ir fikir değildir.
T ürkiye cum huriyetçi olacak, fak at m illiyetçi olm ayabilir, yani
arsıulusal cereyanlara (ulu slararası akım lara) T ü rk iye’n in kafası ve
kapısı açık bulunabilir. Bu fik rin doğruluğunu k im kabul eder? C um
hu riy etçi olm ayan bir T ü rk iy e’nin varlığı nasıl tasavvur edilemez bir
h a l ise cum huriyetçi de olsa m illiyetçi olm ayan bir T ü rkiye’nin, şan
ve şerefle ve aynı zam anda zorluklarla dolu istikbal yoluna gidişi de
o k ad ar zayıf ve topal kalm aya m ahkûm dur. C um huriyetsiz fakat m il
liyetçilik iddiasındaki b ir T ürkiye ne ise m illiyetçi olm ayan b ir cum
hu riy etçi T ürkiye zihniyetini de onun gibi görm ek en doğru b ir dü
şünüş olur. İleri yaşayışım ızın em niyeti için ulusçuluk vasfım ız o k a
dar m ühim ve o k ad ar ü stü n d ü r.
Coğrafya bakım ından T ürkiye dünya içinde öyle bir vaziyette
d ir ki şim alden, cen u p tan > doğudan, b atıd an h e r taraftan, h e r çeşit
rü zg ârlar bizim üzerim izden geçer. Y urdum uz için coğrafî bakım dan
bu her cereyana m aruz kalış hali, fikir, politika p ropagandaları b a
kım ın d an da aynıdır. A narşist, m arksist, faşist, hilafetçilik ve beynel
m ilelcilik propag an d aları ve buna benzer b ir çok p ropagandalar hep
üstüm üzden geçer. B ü tü n b u n lar karşısında T ürkiye ancak ancak sı
k ı bir ulusçuluk im anına sarılm ış olm aktadır ki biri ötekini besleyen
zehirli cereyanlara karşı kendini koruyabilsin. Bu cereyanlar k a rşı
sında T ürkiye halkını k orum ak için şim diye k a d a r p a rtin in ana v a
sıflarından biri olarak sayılan ulusçuluk kilidi ile T ürkiye’n in kap ı
sını sım sıkı kapam ak için bu vasıf da devlete mal olacaktır.
Biz halkçıyız. Bizim halkçılığım ız bizim anladığım ız m ânadadır.
Başka bir çok y erlerde de popüler, popülist gibi adlar taşıyan halkçı
lık dâvasında birçok p a rtile r v ard ır. F ak at bizim önemli b ir vasfım ız
olan halkçılık onlarınki gibi b ir klişeden ib a re t değildir. Biz h er y u rt
taşın elini y u rtta ş olarak sıkarken, b eraber çalışırken, onda saygı ile
tanım aya değer vasıflar görü r ve h er vatandaşı m üsavi haklı, m üsa
vi şerefli insan olarak ta n ır ve im tiyaz dâvasında bulunm ayan y u r t
taşlar kitlesini h a lk ta n ve halkçı olarak tanırız.
B iliyorsunuz eski program ım ızda halkçılık vasfı gayet ehem m iyet
verdiğim iz bir noktadır. B ugünkü program ım ızda da yer alan bu nok
ta devletin vasıfları arasında yer alacaktır.
— 288 —
T ürkiye'de sınıf yoktur, cins yoktur, im tiyaz yoktur.
M ıntıka m enlaati, derebeylik ağalık, aile, cem aat im tiyazı fik ir
leri yoktur. T ürk iy e’de değer ancak bilgi üstünlüğü, kapasite ve ça
lışm a ile yükselebilir. B ir ta ra fta n işçilerin çokluğa ve p a rti kuvveti
ne dayanan kuvvetle ulusal çalışm anın ahengini bozacak zorlu h a re
ketlerine ve öte ta ra fta n serm aye sahiplerinin, büyük iş sahiplerinin
p a ra ve varlık gücüne dayanarak işçilerin h ak ların ı çiğnem esine yol
bırakm ıyoruz. B inaenaleyh sınıf kavgası^ tahakküm , im tiyaz zihni
yetlerini kökünden silen b ir zihniyet, bu m em leketin zihniyetini ta
m am layacaktır. A ncak bizim istediğim iz ve anladığım ız m ânada h alk
çı olm aktır ki m illiyetçiliği en tem iz ve saf bir değere çıkarır. Sade
m illiyetçilik T ürk vatan ın ın sınırı içinde dil birliği, k ü ltü r birliği ile
m azi h atıraların a ve gelecek zam anın em ellerine bağlılıkta birleşm e
yapar. F akat bu anlayışda borleşmemiş olsa da; içinde, sınıf, im tiyaz
çarpışm aları kopm ayan yani halkçı b ir duygu ile birleşm em i? olan
b ir ulus yığını hak ve şerefte m üsavi tek lerd en kurulm uş bir ulusal
b irlik kitlesi vücuda getirem ez.
Ulus yığını bu saf duygularla halkçı olm alıdır ki halk yığınları
ulusçuluğun yaptığı büyük kuvvetle b irb irin i seven, b irb irin e bağla
nan büyük bir v arlık teşkil edebilsin.
O ndan sonra arkadaşlar, biz devletçiyiz. F iilî olarak hüküm etçe
d et partice de devletçiyiz. Buna karşı olanlar (liberallik de serbest ol
sun) diyorlar. A rkadaşlar; bun u n ne dem ek olduğunu, dâvanın ehem
m iyet ve değerini hepiniz anlarsınız. L iberal sistem demek bugün bu
ulusun varlığında gözlerimizi kam aştıran en büyük m uvaffakiyet yol
la rın ı kapam ak dem ektir.
Biz devletçi olm asaydık param ızın bugünkü kıym eti tem in edile
b ilir miydi? Dış ticaret ve ödeme denkliğim iz, iç sanayiinin korum a
altın d a doğm ası ve yaşam ası m üm kün olur m uydu? Biz devletçi ol
m asaydık m em leket evlâdlarm ın akıtılm ış olan yüce kanları pahasına
elde edilen T ürk v atan ın d a m em leket m alı yerine ecnebi m alının ser
bestçe satışına y urd k apıları açık kalır, ecnebi m alları T ü rk pazar
la rın ı istilâ ederdi. Bir devletin tam m ânası ile m üstakil sayılm ası için
sın ırların ın düşm an silâhından ve ordusundan m ahfuz olması kâfi de
ğildir. Aynı zam anda m illî pazarları ecnebi m a n ifa k tü rü n istilâsından
da m ahfuz kılm ak (korum ak) lâ/ım d ır. Bugün rah at yaşıyoruz, yurd
k u rtu lm u ştu r derken iç pazar ecnebi ü rü n ü n ü n istilâsı altında m ah
volm aya m ahkûm bulundukça yarınım ız için en derin yoksulluk ve
felâketlerin varlığım ızı sarsacağına şüphe etm em elidir. Şu halde dev
letçilik de b ir P arti vasfı olarak kalm am alı, devletin vasıfları arasm -
— 389 - F. : 19
da yerin i alm alıdır. B unu b ir söz değil, içinde bulunduğum uz devrin
b ir hay at m eselesi olarak kaydetm ekteyiz.
Layiklik ve devrim cilik h akkında söz söylemeği a rtık bulurum .
Ç ünkü bu iki m efhum olm ayınca yeni devlet varlığının kaynadığı iki
dayanak direği k ökünden yıkılm ış olur. H er şeyimiz tam dır, düzeni
miz yolundadır der de devletin tekâm ül usulü ile ileri gitm esini m u
vaffak bulacak olursak, ileri gitm ek için b ü tü n m üşkülleri yenm ek
hususunda da bu su retle h arek et edersek, yalnız ileriyi değil, şim diye
k a d ar elde ettiğim iz b ütün inkılâp neticelerini de tehlikeye d ü şü r
m üş oluruz. Bu anlayış devrim fik rin in anası olan kutsal heyacam
söndürür. Bu asırların b irik tird iğ i kokm uş fik irlerden m ülhem (esin
lenm iş) karan lık yollara dönm ekten ve dünyanın bugünkü ilerleyiş
hızına ayak uydurm ayı b ırak arak dirilik ve adam lık savaşında yüzge-
ri etm ekten başka b ir şey değildir.
Şu halde P artim iz yıllardan beri kendisine çizdiği ana vasfı dev
lete mal etm ek ten u lusun yaşam a k u d retin i korum a yolunda en iyi
ve en ileri bir kuv v et adım ı daha atm ış olacaktır.
A rkadaşlar; bu yoldaki fikir akışını tam am lam ak için yardım cı
elacak bazı şeyler daha söylem ek isterim . B iliyorsunuz ki, insanlık,
ilk in feodal b ir idare devri geçirdi. Yer yer şahsî arzuları, tek adam ın
tahakk ü m lerin i; te k ailenin kaprislerini ta tm in edici yollardan devlet
sistem leri uzun asırlar dünyada hüküm sürdü. İnsanlık bu esirlik dev
rin d en çıkm ak için ih tilâller yaptı. Yer y er ihtilâl ateşleri yandı. B ü
tü n b u n ların neticesinde insanlığa b ir h ü r yaşam a devri geldi ve feo
dal devlet tipi yıkıldı. O nun yerine liberal devlet kuruldu. Liberal
devlet acıklı esirlik devirlerin d en çıkm ış insanlığı bu h ü r yaşayış sar
hoşluğunun tesiri altında bulu n d u rd u ğ u zam anlar liberalizm aldı y ü
rüdü. O nun ana çizgileri olan h ak lard a h ü rriy e tin ve çalışm ada, k a
zanm ada h ü rriy e tin tatb ik edilişleri zam anla derin suiistim allere uğ
radı. H aklarda H ü rriy etin suiistim ali insanları yıkıp çürüten b ir a n a r
şi devrine götürdü. H erkes kendini h ü r sayıyor, kendi varlığının h ü r
riy etin i sınırsız b ir genişlikte k u llan ırk en kendi öz varlığının y an ın
da b ü tü n tek v a rlık la rın yekû n u n u da k o ru m ak ödevinde b u lu n an
devlet k u d re tin in m asuniyeti hiç göz önüne alınm ıyordu. H erkes h e r
şeyde h ü r tek tek olacaktı. Hepsi bir tarafa çeken, hepsi b irb irin i yıp
ra ta n ve devleti d ü şü ren fikirler, sözler, yazılar sürüp gitti. B eşeri
yet m edenî kabiliy etlerin bol m eyvalarım alm aya im kân bulucu b e
ra b erlik yerine anarşinin tesiri altında uzun m üddetler bocaladı d u r
du. Ekonom i alanında liberalizm in tatb ik leri de daha az feci olm a
dı. ( .......)
Feodal devlet battı, onun yerine gelen liberal devlet de kendi
290 —
içinden tefessüh neticesinde dünyanın h e r yerinde çöküyor. Y erine
çeşit çeşit devlet tip leri k uruluyor.
A rkadaşlar; feodal devletten sonra gelen liberal devletin yıkılıgı
ulusal devletin doğuşu devrini getirm iştir. Ulusal devlet, keyfî bir
idare değildir. H er kafad an bir ses çıkaran dağıtıcı bir idare dem ek de
değildir. Bizim anladığım ız ulusal devlet nizam lı b ir idarede herkesin
özel teşebbüsü dem ektir.
( .......)
O nun için yeni doğan bu işçi sınıfının p atro n larla m ünasebatı
noktasını b ü tü n p a rti program ının baştan aşağıya yazılışında ve anla
tılışında ru h olan ahenk, anlaşm a, uyuşm a h aline irca ediyor. A rala
rın d a uyuşm a yolu yetm ezse devletin koyacağı hakem yolu çatışm a
ları önleyecektir.
Program da T ü rk iy e’de grev ve lok-avt sınıf çarpışm ası yasak edi
lecektir.
F akat bu yasak oluşun yanında, h erh an g i b ir serm ayedar fik ri
nin, kendisi k ad ar bu m em leketin halkçılık zihniyetinden dolayı, bir
evlâdı olan işçiyi, haksız yolda tazyik edem em esini tem in etm ek de
lâzım dır. Onun yanında b ir işçi kitlesinin topluluğuna tesan ü t kabili
y etin e güvenerek devlet varlığına esas olan sanayi m evcudiyetini tah-
rib etm esine de m üsait bulunm am ak gerektir.
B unu n için grev ve lok-avtı yasak eden yeni program ım ız onun,
yanında işçi ile işverenin m ünasebetlerinde, anlaşm alarını esas olarak
koyuyor. ( .......)
A rkadaşlar; yeni program da devletçiliğin tarifin i açık b ir hale
koyuyoruz. Eski program daki tarifte (hususî teşebbüs serbesttir, dev
le t de İktisadî bakım dan istediği şeyleri yapm akta serbesttir) diyor
duk. Sağım ızda koyu liberal fikirdekiler ikinci cümleyi alm adan di
y o rlar ki bana devlet karışam az. Benden ne hesap sorabilir, ne beni
k ontrol edebilir. Ne yapacağım işin m ahiyetini, ne kullanacağım ilk
m addeyi, ne m üsteh lik ten isteyeceğim fiyatı, ne kullandığım işçinin
h ak k ın ı sorabilir.
Öte ta ra fta b ir kızıl m arksist de h er şeyi devletin yapacağım , h u
susî teşebbüse b ir şey bıraküm ayaeağını ifade ediyor. H akikat ne
öyle, ne de böyledir. Bu noktayı yeni p ro g ram aydınlatıyor. Bizim
devletçiliğim izin h ak ik î m ânası (hususî teşebbüsün serbest olduğu) fa
k a t um um î m enfaatler noktasından gerek olan h er ekonom ik teşeb
büste devletin yapıcılık saha ve selâhiyetini açık bulunduruyor. D ev
let kendi yapacak ve k u rulm asını teşvik ve him aye ettiği en d ü striy i
îkontrol da edecektir.
A rkadaşlar; T ü rk iy e’de hususî teşebbüslere bırakılm ış herhangi
bir iş yalnız teşebbüsü alan ların k abiliyetinden büyüm üyor. T ürkiye
güm rük k ap ıların ı büy ü k d u v arlarla örm üştür. Millî sanayii ilerlet
m ek için h e r kolaylığı ve h e r im kânı tem in etm iştir. Devlet b ü tü n bu
yard ım larla beslediği ulusal en d ü strin in kontrolsüz çalışm a ile ulusu
istism ar etm esine kayıtsız kalam az. (.......)
T ü rk işçisini ve esnafını da teşk ilâtlan d ırm ak progm am ızda yer
alm ıştır. Bu teşk ilâtlan d ırış bildiğim iz klâsik işçi teşkilâtlanm asından
başka üstü n ve ulusal fik irlerle olacaktır. Biz onları devrini yaşam ış,
hü k ü m leri geçmiş ve ihtiyarlam ış olan sosyalist cereyanların verdiği
y u rd içinde yurddaga k arşı m ücadele yolları ile değil, kendi ulusal
anlayış ve zihniyetlerim izle k u ru m a bağlayacağız. T ü rk işçileri bir
kavga, b ir ay rılık u n su ru olm ayacaklar, onlar ulusal T ürk devletinin
bekasına, varlığına içten in an arak yardım cı b ir destek olacaklar
dır. ( .......)
A rkadaşlar; b ü tü n b u n lar düşünülüp ve konuşulurken, h a ttâ şim
diden akislerini g ö rü y o ru m : (Ya dem okrasi ne oldu? diyenler var.
P ekâlâ devletçilik vasfı kabul olunacak, ulusal birlik, disiplin ve
saire... F ak at dem okrasi diye bir şey de vardı, bu nereye gidiyor?)
d iyenler var. Bu m ukadder suallere de b u rad an cevap verm ezsem söz
lerim in eksik kalacağını tah m in ediyorum . B undan dolayı kısaca izah
için sizleri biraz daha rahatsız edeceğim.
A rkadaşlar; bilirsiniz, dem okrasinin kısaca ta rifi (halk tarafın d an
h a lk için)dir. H alktan gelen seçimle iş başına geçenlerin çalışm aları
h alk için olm alıdır. (...) H er şey ulustad ır. Ulus kendi adına bir k u
ru ltay seçer. (....) P a rti hayatım ızda da h e r iş seçim ledir. (....) De
m okrasi b ir nas, b ir âyet değildir. B ir ruh, bir espri ve bir m ânadır.
Yapılan işler akıl denilen b ir süzgeçten geçirildikten sonra m uhit de
nilen icabata u y d u ru ld u k tan sonra tatb ik edilirse fayda verir, kök
tu ta r. Zigana dağının üzerine portakal ağacı dikilmez. Bir filân m illet
ve yahud filân yerde böyle yapm ışlar, biz de aynını tatb ik edelim,
diyenlerden değiliz ( .......)
A rkadaşlar; ortada gözle görülm eyen b ir ulusal kuvvet v ardır.
Bu, gözle görülmez, elle tutulm az, eni boyu ölçülmez bir şeydir. F a
k a t insanlığın m edenî yaşayışında prom ötör olan, tutan, koruyan, alıp
götüren m addî ve m anevî h er işte devletlere destek olan en büyük
tılsım bu k uvvettedir. Bu ulusal birlik kuvvetidir. Biz bu kuvveti h e r
gün biraz daha besleyeceğiz.
— 292
KAYNAKÇA
I — KİTAPLAR :
s
NADİR NADİ (ABALIOĞLU), Perde Aralığından; 2. Basım, C um hu
riy et Yyn, İstanbul, 1965
A. A FET İNAN : Atatürk ve Türk Kadın Haklarının Kazanılması Ta
rih Boyunca Türk K adınının Hak v t Görevleri; 3. Basım M.E.B.
Yyn, İstanbul, 1975
AHMET A Ğ AOGLU: Devlet ve Fert; İstanbul, 1933
SAMET AGAOĞLU : Babamın Arkadaşları; 3. Basım, İstanbul, 1969
SEDAT AĞRALI : Günümüze Kadar Belgelerle Türk Sendikacılığı;
İstanbul, 1967
F E R O Z -B E D İA TURGAY A H M A D : Türkiye’de Çok Partili Politi
kanın Açıklamalı Kronolojisi 1945 - 1971; Bilgi Yyn., A nkara, 1976
FAHRETTİN A L T A Y : Görüp Geçirdiklerim - 10 Yıl Savaş (1912-
1922) ve Sonrası; İnsel Yyn, İstanbul, 1970
KEMALETTİN APAK : Ana Çizgileriyle Türkiye’de Masonluk Tarihi;
-T ürkiye Mason D erneği tarafın d an dernek üyelerine m ahsus ola
rak bastırılm ıştır- İstanbul, 1958
SADUN AREN : 100 Soruda Ekonomi El Kitabı; 4. basım, G erçek Yyn,
İstanbul, 1973
FAHİR H. ARMAOĞLU : Siyasî T arih (1789-1960); 12. Basını A.Ü.S.
B.F. Yyn, A nkara, 1973
Atatürkçülüğün Ekonomik ve Sosyal Yönü Semineri (11-12 Ekim
1973); İ.İ.T.İ.A.nin C um huriyete 50. yıl armağanı
FA LİH R IFK I ATAY : Çankaya, 1881 - 1938; İstanbul, 1969
FA LİH R IFK I (ATAY) : Moskova - Roma; Muallim Hali t Kitaphane-
si, 1932
FA LİH R IFK I A TA Y : Pazar Konuşmaları 1941 -1950; İstanbul, 1965
FA LİH R IFK I (ATAY) : Yeni Rusya; A nkara, 1931
DOĞAN AVCIOĞLU : Millî Kurtuluş Tarihi - 1938'den 1995’e; C. IV,
— 293 —
i
— 294 —
E D ÎP ÇELÎK : Türkiye’nin Dış Politika Tarihi; Gerçek Yyn, İstanbul,
1969
İLHAN E. D A REN D ELİO Ğ LU : Türkiye’de Komünist Hareketler;
C. II, 2. Basım, Toprak Dergisi Yyn, İstanbul, 1962
Devlet Yıllığı - 1945; B aşbakanlık Basın ve Y ayın U mum M üdürlüğü,
1946
BAKİ SUHA EDİBOĞLU: Falih Rıfkı Atay Konuşuyor; B erkalp
K itapevi, A nkara, 1945
A. ŞEVKET ELMAN : Dr. Reşit Galip; A nkara, 1953
TARHAN ERDEM : Bkz. C.H.P. İstanbul İl G ençlik Kolu
TEKİN ERER : Türkiye’de Parti Kavgaları; 2. basım Teidn Yyn, İs
tanbul, 1966
İ. SELÇUK EREZ : Bkz. C.H.P. İstanbul İl G ençlik Kolu
FERİDUN CEMAL ERKİN : Türk - Sovyet İlişkileri ve Boğazlar Me
selesi; A nkara, 1968
HAMZA EROĞLU : Türk Devrim Tarihi; 5. Basım, A nkara, 1977
FA LİH RIFK I, Bkz. F alih Rıfkı ATAY
KURT AN FİŞEK : T ü rk iy e’de K apitalizm in Gelişmesi ve İşçi Sınıfı;
Doğan Yyn, A nkara, 1969
C. FRIEDRICH - Z. BRZEZINSKI : Ttotaliter Diktatörlük ve Otokra
si; Çev. Oğuz O naran, T ürk Siyasî İlim ler Derneği Yyn., A nkara,
1964
ALİ GEVGİLİLİ : Yükseliş ve Düşüş; A ltın K itaplar, İstanbul, 1981
İSMET GİRİTLİ : A ta tü rk ’ün 100. Doğum Yıldönümünde Kemalist
Devrim ve İdeolojisi; İ.Ü.H.F. Yyn, İstanbul, 1980
MAHMUT GOLOĞLU : Millî Şef Dönemi (1939 -1945); A nkara, 1974
MAHMUT G OLOĞLU: Tek Partili Cumhuriyet (1931 -1938); A nkara,
1974
ZİYA GÖKALP : T ü rkçülüğün Esasları; 3. Basım, V arlık Yyn, İsta n
bul, 1958
JO SEPH GREW : Atatürk ve İnönü; Çev. M uzaffer Aşkın, İstanbul,
1966 '
M USTAFA GÜLLÜOĞLU : Çankaya’da Kabus - 3 Mayıs 1944, Yağ
m ur Yyn, İstanbul, 1974
İZZET NURİ GÜN - YALÇIN ÇELİKER : Masonluk ve Masonlar;
2. Basım, Y ağm ur Yvn., İstanbul, 1978
İ.İ.T.İ.A., Bkz. A tatü rk çü lü ğ ü n Ekonom ik ve Sosyal Yönü Semineri
İkinci Dünya Savaşının Gizli Belgeleri -Almanya Dışişleri Bakanlığı
Arşivinden Almanya’nın Türkiye Politikası - 1941 - 1943; Çev.
M uam m er Sencer, M ay Yyn, İstanbul^ 1968
— 295 —
SELİM İLKİN, Bkz. İlhan Tekeli - Selim İlkin
SÜREYYA İL M E N : Dört Ay Yaşamış Ola* Zavallı Serbest Fırka;
M uallim F u at G ücüyener Yyn, İstan b u l 1951
İSMAİL CEM : Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi; Cem Yyn, İstan
bul 1970
İSMAİL HÜSREV, Bkz. İsm ail H üsrev TÖKİN
İŞ BA N K A SI: 50 - İş: 1924- 1974; A nkara, 1974
MÜNCİ KAPANİ : Kamu Hürriyetleri - Doktrin ve Pozitif Hukuk Ge
lişmeleri, Hürriyetlerin Korunması Problemi; Ankara, 1964
YAKL'P KADRİ KARAOS1V1ANOĞLU : Atatürk - Bîr Tahlil Deneme
si; B irikim Yyn, İstanbul, 1981
YAK IIP KADIİİ KARAOSMAN OĞLU : Politikada 45 Yıl; Bilgi Yyn,
A nkara, 1968
YAKUP KADRİ KARA O SM A N O Ğ LU : Zoraki Diplotmat; 2. Basım,
Bilgi Yyn, A nkara, 1967
KEMAL H. KARPAT : Türk Demokrasisi Tarihi - Sosyal, Ekonomik,
K ültürel Temeller; İstan b u l; 1967
ŞÜKRÜ KAYA : Sözleri ve Yazıları, 1927 -1937, D erleyen : E krem Er-
güven, İstanbul, 1937
EMRE K O N G A R : İmparatorluktan Günümüze Türkiye’nin Toplum
sal Yapısı; Bilgi Yyn, 3. Basım, İstanbul, 1979
İDRİS K Ü ÇÜ K Ö M ER: Düzenin Yabancılaşması - Batılılaşma; Ant
Yyn., İstanbul, 1969
CHARLES L. MEE, Jr.: Meeting at Potsdam; Dell Publishing Co., Inc.,
New York, U.S.A., 1976
SEHA L. M ERAY: Devletler Hukukuna Giriş, C. H; 3. Basım, A.Ü.S.
B.F, Yyn, A nkara, 1965
NADİR NADİ : Bkz. N adir N adi ABALIOĞLU
FETH İ OKYAR : Üç Devirde Bir Adam; Y aym a h azırlayan : Cemal
K ııtay, T ercüm an Yyn, İstanbul, 1980
O laylarla Türk Dış Politikası 1919 - 1973; A nkara, 1973, Prof. Dr.
M ehm et Gönlübol, Doç. Dr. Cem S ar (1919-1939 yılları) Prof. Dr.
A hm et Ş ük rü Esmer, Dr. O ral S ander (1939 - 1945 yılları), Prof.
Dr. M ehm et Gönlübol, Prof. Dr. A. H aluk Ülman, Prof. Dr. A. Suat
Bilge, Dr. Duygu Sezer (1945 - 1965 yılları), Prof. Dr. Mehmet
Gönlübol, Dr. M ehm et K ürkçüoğlu (1965-1973 yılları); 3. Basım
FUAT SÜREYYA O R A L: Türk Basın Tarihi; C. II, A nkara
A. GÜNDÜZ ÖKÇÜN : 1920-1930 Yılları Arasında Kurulan Türk Ano
nim Şirketlerinde Yabancı Sermaye; A.Ü.S.B.F. Y yn A nkara, 1971
FA İK ÖKTE : Varlık Vergisi Faciası; Nebioğlu Yyn., İstanbul
KAZIM ÖZTÜRK : Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri ve Proğramla-
296 —
rı; Ak Yyn., İstanbul, 1968.
RECEP PEKER: İnkılâp Dersleri Notlar; A nkara, 1936
Y.N. ROZALİYEV : Türkiye’de Sınıflar ve Sınıf Mücadeleleri; Belge
Yyn, 2. Basım, İstanbul, 1979.
AÇLAN SAYILGAN : Solun 91 Yılı (1871 - 1965); Mars M atbaası, A n
kara. 1968.
OYA SENCER : T ürk Toplum ııım n T arihsel E vrim i; H abora Yyn, İs
tanbul, 1969.
M. ZEKERİYA SER TEL: H atırlad ık larım (1905 -1950); İstanbul, 1968
SABİHA SERTEL : Rom an Gibi - 1919 - 1950; A nt Yyn, İstanbul, 1969
YILDIZ SERTEL : Türkiye’de İlerici Akımlar ve Kalkınma Dâvamı/;
A nt Yyn. İ s t a ıı 1:> :1. 196ü
STANFORD J. SHAW - EZEL KURAL SHAW : History of the Otto-
man Eîmpirc and Modern Turkey, c. II, Reform, Rev&lution, and
Repiîblie: The Rise of Modern Turkey, 1808-1975; Cam bridge Uni-
vcrsity Press, New York, 1977
CEZMİ SEV G İ; Azgelişmişliğin Coğrafyası - Ekonomik ve Sosyal,
K uram sal ve A lansal Y aklaşım lar; ders notu, teksir, İzm ir, 1982
\VILLIAM SHIIiEH : N ısi imparator iuşu - Doğuşu, Yükselişi ve Çökü
şü; Çev. Rasih Güran, C. I, Ağaoğlu Yyn, İstanbul, 1968
HAŞAN RIZA SOY’AK : A ta tü rk ’ten Hatıralar, C. II, Yapı ve K redi
Bankası A.Ş. Yyn, İstanbul, 1973.
İLHAM İ SOYSAL : Dünya’da ve Türkiye’de Masonlar ve Masonluk;
3. Basım, Der Yyn., İstanbul, 1980
KEMAL SULKER : S ab ah attin Ali Dosyası; A nt Yyn., İstanbul, 1968
ŞEVKET SÜREYYA, Bkz. Şevket Süreyya AYDEMİR
Türkiye’de Toplumsal ve Ekonomik Gelişmenin 50 Yılı; T.C. B aşba
kanlık D evlet İstatistik E nstitüsü, A nkara, 1973
T.C. Başvekalet İstatistik Umum Müdürlüğü Fiat İstatistikleri 1933 -
1943; Ankara, 1944
TAHRAN, YALTA ve POTSDAM KONFERANSLARI; Çev. F ah ri Ya-
zıeij Sinan Yyn, İstanbul, 1972
İ l h a n ’ TEKELİ - SELİM İL K İN : 1929 Dünya Buhranında İktisadî
Politika Arayışları (Türkiye Belgesi İktisat Tarihi); ODTÜ - İda
rî B ilim ler Fak. Yyn, A nkara, 1977
ERDOĞAN T E Z İÇ : 100 Soruda Siyasî Partiler (Partilerin Hukukî
Rejimi ve Türkiye’de Partiler); Gerçek Yyn, İstanbul, 1976
TANER TİM U R : Türk Devrimi ve Sonrası, 1919- 1946; Doğan Yyn.,
A nkara, 1971
METİN TOKER : Tek Partiden Çok Partiye; M illiyet Yyn, İstanbul,
1970
— 297 —
METİN TOKER : Türkiye Üzerinde 1945 Kâbusu - 2. Dünya Savaşın
dan Sonra Türk - Sovyet ve Türk - Amerikan İlişkileri Üzerine
Bir İnceleme; Akis Yyn, A nkara, 1971
H IFZ I TOPUZ : Kara A frika; M illiyet Yyn, İstanbul, 1971
H IFZ I TOPUZ : Türk Basın Tarihi; G erçek Yyn., İstanbul 1973
F. HÜSREV TÖKİN : Türk T arihinde Siyasî P a rtile r ve Siyasî D üşün
cenin Gelişmesi (3839-1965); Elif Yyn, İstanbul, 1985
İSM AİL HÜSREV (TÖKİN) : Türkiye Köy İktisadiyatı; Kadro Mec
m uası N eşriyatı, İstanbul, 1934
TARIK ZAFER TUN A YA : Siyasî Müesseseler ve Anayasa Hukuku;
3. Basım, İ.Ü.H.F. Yyn, İstanbul, 1975
TARIK ZAFER TUNAYA : T ürkiye'de Siyasi P a rtile r (1859 - 1952);
İstanbul, 1952
TARIK Z. TUNAYA : Türkiye’nin Siyasî Hayatında Batılılaşma Hare
ketleri; İstanbul, 1960
S.H. TRUMAN : Hatıralarım; Çev. Cihat Baban, Sem ih Tuğrui, A n
kara, 1968
CAVİT ORHAN T Ü T E N G İL : Az Gelişm iş Ü lkelerin Toplum sal Ya
pısı; İstanbul, 1066
HİLMİ URAN : H atıralarım ; A nkara, 1959
ASIM U S : H atıra N otları (1930 -1950); İstanbul, 1966
FARUK ÜLKÜ - A. SEMİH YAZICIOĞLU : Dünyada ve Türkiye’de
M asonluk; Başak Y ayınevi, İstanbul, 1965
A. HALÛK ÜLMAN : İkinci C ihan Savaşının B aşından Trıım an D oktri
nine K adar T ürk - A m erikan D iplom atik Münasebetleri, 1939 -
1947; A.Ü.S.B.F. Yyn., A nkara, 1961
E. W EISB A N D : İkinci D ünya Savaşım la İn ö n ü ’nü n Dış Politikası;
Çev. M. Ali K ayabal, M illiyet Yyn, İstanbul, 1974
YAKUP KADRİ, Bkz. Yakup K adri KARAOSMANOĞLU
AHMET EMİN YALMAN : Yakın Tarihte Gördüklerim ve İşittiklerim
C. III (1922 - 1944), C. IV (19-15-1970); İstanbul, 1970 - 1971
STEFANOS YERASİMOS : Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye, C. III,
1. D ünya Savaşından 1971’e; Gözlem Yyn, 2. Basım, İstanbul, 1977
ÇETİN YETKİN : Siyasal İktidar Sanata Karşı - Belgelerle, Sanık, Sa
bıkalı, Hükümlü Sanatçılar; Bilgi Yyn, A nkara, 1970
ÇETİN YETKİN : Serbest Cumhuriyet Fırkası Olayı; K aracan Yyn,
İstanbul, 1982
II — MAKALELER
YAVUZ ABADAN : «Siyasî H ayatta Ü lkünün Gerçekleşmesi»; Ülkü,
Yeni seri, Sayı 3, 1 -2 . T eşrin 1941
— 298
NADİR NADİ (ABALIOĞLU) : «Bizim Hürriyetimiz»; Cumhuriyet,
4 Mart 1939.
NADİR NADİ (ABALIOĞLU) : «Yaşasın Demokrasi»; C um huriyet,
26 Ağustos 1945.
YUNUS NADİ (ABALIOĞLU) : «Arsı U lusal K adınlar Birliği K ongre
si D o la y is iy le Kadın»; Cumhuriyet, 20 N isan 1945
YUNUS NADİ (ABALIOĞLU) : «Başlı Başına B ir Tarih»; Cumhuri
yet, 22 Mayıs 1932.
YUNUS NADİ (ABALIOĞLU) : «C.H.P. K urultayı»; Cumhuriyet, 2ü
B irincikanun 1938
YUNUS NADİ (ABALIOĞLU) : «İsmet Paşa ve M. Musolini»; Cum
huriyet, 3 H aziran 1932.
YUNUS NADİ (ABALIOĞLU) : «'Meclis ve F ırk a Faaliyeti»; Cumhu»
riyet, 3 Teşrinisani 1931.
YUNUS NADİ (ABALIOĞLU) : «Millî Şef E trafında M illetin Birliği»;
Cumhuriyet, 4 Nisan 1939
YUNUS NADİ (ABALIOĞLU) : «Serbest F ırk a Siyaset Sahnesine A v
det Edecek m i?/. C um huriyet, 18 Nisan 1931.
YUNUS NADİ (ABALIOĞLU) : «Servet M efhum unda A vrupai Bir
Şekil»: C om hnriyct, 12 K ânunsam 1933
YUNUS NADİ (ABALIOĞLU) : «Türk Ocağı, T ürk Birliği»; Cumhu
riyet, 28 M art 1931
SAMET AĞAOĞLU : «İktisatta Teşkilâtlanm a», Ülkü, Yeni seri, sayı
32, 16 2. K ânun 1943
SAMET AĞAOĞLU : «Milli İk tisatta İşçi ve İşveren M ünasebetleri»;
Ü lkü, yeni seri sayı 21 1 Ağustos 1942
HALİL AHMET : «K öylüm üzün K alkınm a K abiliyeti Hakkında Araş
tırm alar»: Cumhuriyet, 31 Ocak 1946
NECATİ AKDER : «İdeal Buhranı ve Üniversite Anarşisi 2 : İki Teh
like ve B unların M ahiyet Ortaklığı»; Türk Kültürü Dergisi, sayı
94, Ağustos 1970
ALAETTİN CEMİL : (İstanbul M ebusu) «Başvekilimizin K ıym etli
Bir Yazısı»; C um huriyet, 9 Teşrinisani 1933
ALAETTİN CEMİL : (İstanbul M ebusu) «D evletçilikte M üdahaleli İh-
tisat»; CumhHriyet, 27 Mart 1933
KORKMAZ ALEMDAR : «Basında K adro Dergisi ve K adro H areketi
ile İlgili Bazı G örüşler*; Kadro’nun tıpkı basımı, A .İ.T.İA . Yyn,
A nkara 1978 s. 21 - 40
ZEK İ MESUT (ALSAN) : «1 Mayıs Bayram ı»; Ülkü - Halkevleri Mec
muası C. III, sayı 16, H aziran 1934
ZEKİ MESUT (ALSAN) : «Çok Fırkalı M urakabe»; Hâkimiyeti Mil-
299
üye, 5 Kanunievvel 1930
ZEKİ MESUT (ALSAN) : «Kadınlar Kongresi»; Ayın Politikası’mda,
Ülkü - Halkevleri Dergisi, C. V, Sayı 27, Mayıs 1935
ZEKİ MESUT (ALSAN) : «Millî Birlik»; Hâkimiyeti Milliye, 11 Teş
rinisani 1930
ZEK İ MESUT (ALSAN) : «Halkın İytim adı», Hâkimiyeti Milliye,
11 K anunievvel 1930
ZEKİ MESUT (ALSAN) : «Tek F ırk a ile M urakabe»; Hakimiyeti Mil
liye, 4 K anunievvel 1930
TEVFİK RÜŞTÜ ARAS : «Tarihten A lınacak B üyük Dersler»; Tan,
19 N isan 1945
FALİH R IFK I (ATAY) : «Başlıklar» - Politika sütununda; Hakimiye
ti Milüye, 17 K anunievvel 1930
FALİH R IFK I (ATAY) : «Dünkü İtalya ve B ugünkü İtalya»; Cumhu
riyet, 23 Mayıs 1932
FALİH R IFK I (ATAY) : «Hapis» • P olitika sütununda; Hâkimiyeti
Milliye, 24 Kanunuevvel 1930
FALİH R IFK I (ATAY) : «İnkılâpçı M etotlar»; Hâkimiyeti Milliye,
19 T eşrinisani 1930
FA LİH R IFK I (ATAY) : «İstanbul’daki N üm ayişler»; Ulus, 6 A ralık
1945-
FA LİH R IFK I (ATAY) : «Kanlar İçinde Boğulan Rejim ler»; Ulus,
22 Ocak 1945
FA LİH R IFK I (ATAY) : «M illetler S ınıflanırken»; Ulus, 28 Ş u b a t
1945
FALİH R IFK I (ATAY) : «Türkiye’de D em okrasinin Tekam ülü»; Ulus,
22 Ağustos 1945
ŞEVKET SÜREYYA (AYDEMİR) : «D arülfünun, İnkılâp Hassasiyeti
ve Cavit Bey İktisatçılığı»; Kadro, C. II, sayı 14, Şubat 1933.
ŞEVKET SÜREYYA (AYDEMİR) : «Beynelm ilel F ikir Hareketleri
A rasında T ürk N asyonalizm i III»; Kadro, C. II, sayı 21, Eylül 1933
ŞEVKET SÜREYYA (AYDEMİR) : «Genç Nesil Meselesi»; Kad
ro, C I, sayı 4, N isan 1932.
FA ZIL AHMET A Y TA Ç: «Ticarî N am us ve M illî Şef»; Akşam,
10 Tem m uz 1939.
TAHSİN B A N G U O Ğ LU : «Bir Yıldönüm ü»; Ülkü, Yeniseri sayı
48, 16 Eylül 1943.
B. A. (B urhan A saf (Belge) : «A rkada K alan D arülfünun»; Kadro,
C. I, sayı 8, Ağustos 1932.
BURHAN ASAF (BELGE) : «Bizdeki A zlıklar»; Kadro, C. II, sayı 10,
Nisan 1933.
- 300 —
BURHAN ASAF (BELGE) : «Faşizm ve T ü rk M illî K u rtuluş H arek e
ti»; Kadro, C. I, sayı 8, Ağustos 1932.
BURHAN A SA F (BELGE) : «Rejim ler Nasıl, N için Değişiyor?»; Kad
ro, C. I. sayı 12 B irincikânun 1933.
BURHAN ASAF (BELGE) : «Ü niversitenin Mânası»; Kadro, C. II,
sayı 20, Ağustos 1933.
BURHAN ASA F : Bkz. B urhan Asaf BELGE.
BURHAN CAHİD : «Halk ne İster?»; Son Posta, 7 Eylül 1945.
A. H. CAMPBELL : «Fascism and Legalty»; Law Quartely Review,
C. LXII, 1946.
BEHÇET K. ÇAĞLAR : «Yeter Bu M ecmua Dam pingi; A rkadaşlar
Birleşelim!»; Ü lkü-H alkevleri Dergisi, C. VII, sayı 40, H aziran
1936.
KAZIM NAMİ (DURU) : «Çocuk D evletindir»; Cumhuriyet, 26 N isan
1932.
KAZIM NAMİ (DURU) : «Türk O caklarının Yarını»; Türk Yurdu
Dergisi, sayı 244, Mayıs 1955.
KAZIM NAMİ (DURU) : «Yeni T ürk Ü niversitelerinin Eşiğinde»,
Cum huriyet, 30 Tem m uz 1933.
SELİM RAGIP EM EÇ: «Demokrasi N eden Lazım dır?»; Son Posta,
24 Eylül 1945.
SELİM RAGIP EM EÇ: «Demokrasi ve M uhit Şartları»; Son Posta,
28 Eylül 1945.
SELİM RA G IP EMEÇ : «Demokrasiyi Gaye ve V asıta Sayanlar», Son
Posta, 2 Eylül 1945.
SELİM RAGIP EM EÇ: «Halk Ne İstiyor?»; Son Posta, 15 E ylül 1945.
SELİM RAGIP EM EÇ : «Yeni D em okrasi E trafından»; Son Posta, 12
Eylül 1945.
FA H Rİ ENGİN : «Almanya Gezisi ve İkinci C ihan H arbi»; Yakın Ta
rihim iz, C. IV, sayı 49, 31 Ocak 1963.
FAHRÎ ENGİN : «İkinci Dünya H arbi ve Türkiye»; Yakın Tarihimiz,
C. IV, sayı 52, 21 Şubat 1963.
A. N. EREN : «M illetlerin H ayatında «Şef»lerin Önemi»; Ulus, 12 Ma
yıs 1945.
NİHAT E R İM : «Tek Dereceli Seçim lere G iderken»; Ülkü, yeni seri,
sayı 116, 18 Tem m uz 1946.
SADRİ ETEM (ERTEM) : «Beynelmilel Üç Serseriye K arşı Bir
Ad'am»; Vakit, 22 T eşrinisani 1930.
SADRİ ETEM (ERTEM) : «İnkılâpçı Terbiye»; Vakit, 24 T eşrinisani
1930.
SADRİ ERTEM : «Milli K orunm a K anunu»; Tan, 24 İkincikanun 1940.
— 301 —
AHMET ŞÜKRÜ E SM ER : «A m erikalılar T ü rk iy e’den ne B ekliyor
lar?»; Ulus, 11 E ylül 1945.
FA LİH R IFK I : Bkz. F alih Rıfkı ATAY.
İBRAHİM ALAEDDİN G Ö V SA : «Halk P artisi, H alkın Partisi»;
Cumhuriyet, 30 M ayıs 1939.
TURAN GÜNEŞ : «C.H.P. H alk tan Nasıl Uzaklaştı?»; Yön, 6 H aziran
1962, sayı 25.
H ALİL N İM ETU LLA H : «İstanbul Ü niversitesi»; Cumhuriyet, 21
Ağustos 1933.
ŞEVKET RAŞİ'T HATİPOĞLU : «Millî İktisadım ızda B ütünlük»; Ülkü
Yeni seri, sayı 18, 16 H aziran 1942.
HİKM ET FER İD U N : «Bir G rp ıd a K apanırken»; Akşam, 12 M ayıs
1935.
ABDÜLHAK ŞİNASİ H İSA R : «Bir M illî H ars M erkezi Olan Ocak»;
T ü rk Yurdu Dergisi, sayı 3 (326), Eylül 1954.
SIRRI HOCAOĞLU : «C.H.P. D evrim cilikten Nasıl Uzaklaştı?*; Yön,
27 A ralık 1961, sayı 2.
SADİ IRM A K : «Türk Ocağına Dair»; Türk Yurdıı Dergisi, sayı 243,
N isan 1955.
SADİ IRMAK : «A vrupa Savaşının B itm esi ve M emleketimiz»; Ülkü,
Yeni seri sayı 88, 16 Mayıs 1945.
İSMET PAŞA (İNÖNÜ) : «M emleketi İm ar Edecek Sermaye»; Ülkü,
Halkevleri Mecmuası, C. II, sayı 11; B irin cik anun 1933.
BAŞVEKİL İSMET (İSMET İNÖNÜ) : «Fırkam ızın D evletçilik Vas
fı»; Kadro, C. II, sayı 22, Teşrinievvel 1933.
İSM AİL HÜSREV : Bkz. İsm ail H üsrev TÖKİN.
KADRO : (Başlıksız, İlkyazı) Kadro, C. II, sayı 14, Şubat 1933.
FERİDUN KANDEMİR : «Türk Ocakları»; Resimli Tarih Mecmuası,
sayı 70.
(F.) KANDEM İR: «Varlık Vergisi ve Saraçoğlu»; Yakın Tarihimiz,
C. I, sayı 6, 5 Nisan 1962.
YAKUP KADRİ (KARAOSMANOĞLU) : «A nkara - Moskova - Ro
ma»; Kadro, C. I, 6. yazı; sayı 11, İkinciteşrin 1932, 7. yazı; sayı
12, Birinci K anun 1932, 8. yazı; Kadro, C. II, sayı 13, İkincika-
ııun 1933.
YAKUP KADRİ (KARAOSMANOĞLU) : «C. H. Fırkası»; Hakimiyeti
Milliye, 29 Teşrinisani 1930.
YAKUP KADRİ (KARAOSMANOĞLU) : «Rusya’da N eler Oluyor?»;
Hâkimiyeti Milliye, 7 K anunuevvel 1930.
KÂZIM NAMİ : Bkz. K âzım N am i DURU.
NUSRET KEMAL (KÖYMEN) : «Bizim Planım ız»; Ülkü - Halkevleri
- 302 -
Mecmuası, C. III, sayı 13, M art 1934.
NUSRET KEMAL (KÖYMEN) : «İnkılâp İdeolojisinde Halkçılık», Ü l
kü - Halkevleri İVfecmuası, C. III, M art 1934.
NUSRET KEMAL (KÖYMEN) : «Halkçılık»; Ülkü - Halkevleri Mec
muası, C. I, sayı 3, N isan 1933.
NUSRET KEMAL (KÖYMEN) : «İstanbul Ü niversitesi ve B ir T erbi
ye Esası»; Ü lkü - H alkevleri Mecmuası, C. II, sayı 11, B irineika-
n u n 1933.
NUSRET KEMAL (KÖYMEN) : «Kemalizm ve Politika Bilgisi»; Ül
k ü - H alkevleri Dergisi, C. VII, sayı 41, Temmuz 1936.
HALİM BAKİ KUNTER : «Millî Ş efim izin’Gençliğe Ö ğütleri»; Ülkü,
yeni seri, sayı 16, 1 H aziran 1942.
M. (M ustafa) N E R M İ: «Gazi T ürkiyesinde İnkılâp ve Ü niversite»;
C um huriyet, 1 Tem m uz 1933.
M. (M ustafa) NERMİ : «Hitler ve Yeni Alm anya»; C um huriyet, 8
Mayıs 1932.
MAHMUT : (S iirt M ebusu) (İş Bankası İd are Meclisi Azası), Bkz.
M ahm ut SOYDAN.
MEHMET ASIM : Bkz. M ehm et Asım US.
MEHMET S A F F E T : «K ültür İnkılâbım ız»; Ülkü - Halkevleri Mecmu
ası, C. I, sayı 5, H aziran 1933.
MEHMET S A F F E T : «Ü niversite İnkılâbı»; Ülkü - Halkevleri Mec
muası, C. II, sayı 7, Ağustos 1933.
FERİDUN OSMAN M EN TEŞO Ğ LU : «Gerçek Dem okrasi Yolunda»;
Son Posta, 22 Ocak 1945.
l'.ADİK NADİ : Bkz. N adir Nadi ABALIOĞLU.
NUSRET KEMAL : Bkz. N usret K em al KÖYMEN.
BASKIN ORAN : «T ürkiye’nin K uzeydeki B üyük Komşu S orunu Ne
dir? (T ürk Savyet İlişkileri 1939-1970)»; A. Ü. S. B. F. D., C. XXV,
Mart. 1970, sayı 1.
IIIFZIRRAHM AN RAŞİT Ö Y M EN : «Propaganda ve H afıza K an u n
ları», Ülkü, Yeni seri, sayı 115, 1 Tem m uz 1946.
RECEP (PEKER) : «Disiplinli H ürriyet»; Ülkü, Halkevleri Mecmua
sı, C. I, sayı 3, N isan 1933.
RECEP PEKER : «Volk = und Staat = Werdung»; Evropâische Revııe
G azetesinde çıkan bu m akalesinin T ürkçesi «Uluslaşma-Devletleş-
me» adı ile Ülkü - Halkevleri Dergisi, C. VII, sayı 41, Tem m uz
1936 sayısının başında ek olarak yayınlanm ıştır.
PEYAMİ SAFA : «Cemiyet, P arti, İdeal»; C um huriyet, 13 M ayıs 1939.
DANKWART A. R U ST O W : «A tatürk as a Founder of State»; Prof.
— 303 —
Dr. Yavuz A badan’a A rm ağan. A.Ü.S.B.F. Yyn., A nkara 1969.
NECMETTİN SADAK : «Beklenen N etice Tam ve Gerçek Bir Tenkit,
K ontrol İm kânının Doğmasıdır»; Akşam , 10 Eylül 1945.
ORAL SANDER : Bkz. A. H alûk ÜLMAN - O ral SANDER.
SABİHA ZEKERİYA (SERTEL) : «K adınlık ve Sulh»; 26 N isan 1935.
Cum huriyet.
SALİM S IR R I: Bkz. Selim S ırrı TARCAN
ÖMÜR SEZGİN : «Kadro H areketi»; K ad ro ’n u n T ıpkı Basımı, S. 11-20,
A.İ.T.İ.A. Yyn., A nkara 3978, 1. Cildin başında.
REŞAT ŞEMSETTİN SİRER : «U nutulm az B ir Yolculuk»; Ülkü, Yeni
seri, sayı 17, 1 H aziran 1942.
REŞAT ŞEMSETTİN S İR E R : «Ü lkülerim izin Kaynağı»; Ü lkü, Yeni
seri, sayı 3, 1 B irinci Teşrin 1941.
MAHMUT (SOYDAN) : (S iirt M ebusu), «Başka M em leketlerde»; H a
kim iyeti M illiye, 19 K anunuevvel 1930.
ŞEVKET SÜREYYA: Bkz. Şevket Süreyya AYDEMİR.
HAMDULLAH SU PH İ TANRIÖVER : «Müessescmizin Mazisine B ir
Bakış»; T ürk Y urdu Dergisi, sayı 238, K asını 1954.
CAHİT TAN YOL : «Millî Şefin Beyannam esi ve Us’iûp Üzerine»; Ü l
kü Yeni seri, sayı 76, 16 İk inciteşrin 1944.
SELİM ’ SIRRI (TARCAN) : «İtalya'da H alk ve Gençlik Teşkilatı»;
Ü lkü - H alkevleri M ecmuası, C. I, sayı 3, N isan 1933.
AHMET KUTSİ TECER : «D ünden Bugüne»; Ü lkü Yeni Seri, Sayı 3,
1 İk inciteşrin 1941.
AHMET KUTSİ T E C E R : «H alkevleri Yıldönüm ünde»; Ülkü, Y eni
seri, sayı 11, 1 M art 1942.
ESAT TEKELİ : «Devletçiliğimiz ve H ususî Teşebbüs»; Ulus, 28 Ocak
1945.
ESAT T E K E L İ: «Son Seçim den Ö ğrendiklerim iz»; Ü lkü, Yeni seri,
sayı 118, 16 Ağustos 1946.
TURHAN TOKGÖZ : «Gerçekçi Sosyalizm»; Yön, 19 Eylül 1962.
TURHAN TOKGÖZ : «M ustafa K em al ve H alk P artisi Devri»; Yön,
6 H aziran 1962, sayı 25.
İSM AİL HÜSREV T Ö K İN : « P artilerin S tra te jik D urum u»; Ülkü, Ye
ni seri, sayı 116. 18 Tem m uz 1946.
VEDAT NEDİM (TÖR) : «Devletçilik K arşısında Züm re M enfaati ve
M ünevver M ukavem eti»; Kadro, C. II, sayı 21, Eylül 1933.
VEDAT NEDİM (TÖR) : «Devletin Y apıcılık ve İdarecilik K udretine
İn an m ak G erekir»; Kadro, C. II, sayı 15, M art 1933.
VEDAT NEDİM (TÖR) : «Geniş B ir T a sa rru f Seferberliğine M u h ta
cız»; Hâkimiyeti M illiye, 27 T eşrinievvel 1930.
— 304 —
VEDAT NEDÎM (TÖR) : «M üstem leke İktisad iy atından M illet İk tisa
diyatına»; Kadro, C. I, sayı, 2 Ş ub at 1932.
VEDAT NEDİM (TÖR) : «İktisat İşlerinde Devlete Veto H akkı ve İk
tisat Vekaleti»; Kadro, C. I, sayı 10, B irinciteşrin 1932.
VEDAT NEDİM (TÖR) : «Sınıflaşm ak ve İk tisat Siyaseti»; Kadro,
C. I, sayı 11, İk in citeşrin 1932.
VEDAT NEDİM ’ (TÖR) : «Türk D evletçiliği İhtibas D evletçiliği De
ğildir»; K adro, C. II, sayı 17, Mayıs 1933.
M. SEK İP TU N Ç: «İdeolojiler»; C um huriyet, 4 Nisan 1939.
TÜRK YURDU : «Ocağımız»; Türk Y urdu Dergisi, sayı 244, Mayıs
1955.
MEHMET ASIM (US) : «Fesih mi İlh ak mı?»; V akit, 13 Nisan 1931.
MEHMET ASIM (US) : «H iyanet mi, T enkit mi?»; Valfit, 14 Tem m uz
1931.
MEHMET ASIM (US) : «Sükunu M uhafaza Lazım»; V akit, 17 Tem
m uz 1931.
EKREM UŞAKLIGİL : «Demokrasi Ne D em ektir?»; Son Posta, 29 E y
lü l 1945.
EKREM UŞAKLIGİL : «Görmek İstediğim iz Demokrasi»; Son Posta,
1 Eylül 1945.
EKREM UŞAKLIGİL: «Halk Konuşuyor»; Son Posta, 20 Eylül 1945.
EKREM UŞAKLIGİL : «H akikatlere Y akından B akm ak Zorundayız»;
Son Posta, 11 E ylül 1945.
EKREM UŞAKLIGİL : «M uhalefet Değil, M em nunsuzluk»; Son Pos
ta, 19 E ylül 1945.
EKREM UŞAKLIGİL: «Partiler D oğm am asınm Başlıca Üç Sebebi»;
Son Posta, 14 Eylül 1945.
ÜLKÜ (DERGİSİ) :«C um hurreisim iz İnönü»; Ülkü, Yeni seri, sayı
36, 16 M art 1943.
ÜLKÜ (DERGİSİ) : «Ondokuzuncu Yıla Başlarken»; Ülkü, Yeni seri,
sayı 3, 1 İkinciteşrin 1941.
A. HALÛK ÜLMAN : «Alman N asyonal Sosyalist Partisi»; A.Ü.S.B.
F.D. C. X II, A ralık 1957, sayı 4.
A. HALÛK ÜLMAN : «La N au tralite T urque et Les Etat-U nis Pen-
dent La 2me G uerre M ondiale»; Prof. Dr. Yavuz Abadan’a Arma
ğan, A.Ü.S.B.F. Yyn., A nkara 1969.
A. HALÛK ÜLMAN - ORAL SA N D ER: «Türk Dış P olitikasına Yön
Veren E tk en ler (1923-1968)»; A.Ü.S.B.F.D. C. XXVII, M art 1972,
sayı 1.
VÂ-NÛ : «Ortaya Ç ıkan Fenalıklar»; Akşam, 27 K ânunsani 1939.
— 305 — F. : 20
VEDAT N ED İM : Bkz., V edat N edim TÖR.
HÜSEYİN CAHİT Y A LÇ IN : «Türk - A m erikan Dostluğu»; Tanin,
7 Ocak 1945.
HÜSEYİN CAHİT YALÇIN : «Kalkın Ey Ehli Vatan»; Tanin, 3 A ra
lık 1945.
ÇETİN YETKİN : «Dil K onusunda Siyasal Bir Yaklaşım»; Sanat Olayı,
M art 1982, sayı 15.
ZEK İ MESUT : Bkz. Zeki M esut ALSAN.
— 306 —
İSMET İN Ö N Ü : T.B.M.M.ni 1 Kasım 1942’de Açış Söylevi; T.B.M.
M., Z. C., C. XXVIII, s. 4.
İSMET İNÖNÜ : 19 Mayıs Gençlik ve Spor B ayram ı Söylevi - 1945;
Devlet Yıllığı * 1945, B aşbakanlık Basın ve Yayın Umum Müdür
lüğü yyn. 1946, s. 20-21.
İSMET İNÖNÜ ; T.B.M.M.nin 7. Dönem 3. Toplantısını açış Söyle
vi . 1 Kasım 1945; Devlet Yıllığı - 1945, s. 22-27.
KADRO : S iirt M ebusu M ahm ut B eyefendiye Açık M ektup; Kadro,
C. II, sayı 23, İk inciteşrin 1933.
ŞÜKRÜ KAYA : H alkevleri 5, Açılış Y ıldönüm ü Söylevi; Ülkü,
C. IX, sayı 49, M art 1937.
ŞÜKRÜ KAYA : T ürk İnkılâbı (28 E kim 1937 günlü Radyo K onuş
m ası); Ü lkü, C. X, sayı 57, İk inciteşrin 1937.
KÂZIM PAŞA : Bkz., Kâzım ÖZALP.
MEHMET ALİ H A Ş M E T : Bü Üs / ; 1: Muavini 25'inci Yıl B ayra
m ında İra t Ettiği H itabe; Büyük Şark, sayı 17, Sonteşrin - İlk k â-
n un 1934.
M. KEMAL ÖKE (an latan ; : L lu Ata'mızm Son G ünleri; Yazan :
A hm et Okan, Yedigüıı, sayı 303, 27 B irincikânun 1938.
KÂZIM ÖZALP : Demeç, 3. Dönem T.B.M.M.nin Seçim lerin Öne
A lınm asına K arar Vermesi N edeniyle; Vakit, 27 M art 1931.
FA İK OZTRAK : Basın Birliği K ongresindeki Söylev, 10 Temmuz
1939; Akşam, 11 Tem muz 1939.
RECEP (PEKER) : D arü lfü n u n ’da Söylev, 16 Ekim 1931; Cumhuri
yet, 19 Teşrinievvel 1931.
RECEP (PEKER) : T.B.M.M.nde 23 K asım 1932’deki K onuşm a;
Cumhuriyet, 24 T eşrinisani 1932.
RECEP PEKER : 1935 C.H.P. K u ru ltay ın d a P arti Program ve Tüzü
ğündeki D eğişikliklerle İlgili Söylev; Ülkü, C. V, sayı 28, H azi
ra n 1935.
RECEP PEKER : Yeni H alkevlerini Açış Söylevi; Ülkü, C. VII, sa
yı 37, M art 1936.
RECEP PEKER : C.H.P.ne Yeni G irenlere Söylev, 22 N isan 1936;
Ülkü, C. VII, sayı 39, Mayıs 1936.
RECEP PEKER : T.B.M.M.nde İş K anunu Ü zerine K onuşm a, 8 H a
ziran 1936; Ülkü, C. VII, sayı 41, Tem m uz 1936.
ŞÜKRÜ SARAÇOĞLU : T.B.M.M.nde V arlık Vergisi K anunu Tasa
rısı Ü zerine K onuşm a, 11 K asım 1942; T.B.M.M., Z.C. C. X X VIII.
ŞÜKRÜ SARAÇOĞLU : T.B.M.M.nde A lm anya’ya Savaş İlânı Ne
deniyle K onuşm a, 23 Şubat 1945; Ayın Tarihi, Ş ubat 1945, sa
yı 135.
— 307 —
R EFİK SAYDAM : Radyo K onuşm ası, 28 M ayıs 1930; Cumhuriyet
29 Mayıs 1939.
R E F İK SAYDAM : C.H.P. 5. K u ru ltay ın ı Açış Söylevi, 28 Mayıs
1939; Ülkü, C.X III, sayı 76, H aziran 1939.
R E FİK SAYDAM : Radyo konuşm ası, 29 Ş ubat 1940; Cumhuriyet,
1 M art 1940.
HAMDULLAH SU PH İ (TANRIÖVER) : T ürk Ocağının Tarihçesi ve
İftirala ra K arşı Cevabımız; Türk Yurdu, sayı 36-230, B irincika-
nu n 1930.
NAZMİ TOPÇUOĞLU : Demeç; Tan, 13 N isan 1940.
IV — GAZETELER :
V — DERGİLER:
VI — ÖTEKİ SÜRELİ Y A Y IN LA R :
A yın Tarihi, D üstur (3. T ertip ), Resm î Gazete, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Zabıt Ceridesi (T u tan ak D ergisi).
D İ Z İ N
— 309 —
A nkara Radyosu, 187, 230, 245, 246
anti - dem okratik, 35, 168, 169, 173
K em alettin APAK, 78, 81, 83
Tevfik R üştü ARAS, 58, 177
A R İF ORUÇ, 67, 68
F ahir ARMAOĞLU, 231
Aşkale, 208, 210, 213
K em al ATATÜRK- 18, 29, 30, 31, 40, 41, 50, 52, 53, 55, 56, 60, 61,
64, 79, 80, 81, 83, 84, 93, 94, 96, 98, 121, 123,
129, 141 - 143, 147, 148, 157, 158, 159,
172, 176, 177, 182, 245, 256, 257
Falih Rıfkı ATAY, 34, 35, 37, 41, 124, 152, 153, 244
A tlantik Beyannâm esi, 226
Şevket Süreyya AYDEMİR, 75, 113, 117, 118, 121, 201, 202
Fazıl A hm et AYKAÇ. 69
azgelişmişlik., 141 - 146. 256, 257
azınlıklar, 214, 258
B.B.C., 236
balo, 149 -150
basın, 35, 36, 43, 44, 67-71, 216 -221, 243
Basın Birliği Kongresi, 216
batılılaşm a, 137 - 140, 147
Ali F u at BAŞGİL, 253
Celâl BAYAR, 111, 123, 126, 159, 175, 177, 207
BEDRİ (gazeteci), 67
BEHZA T ARİF, 67
V alentin BEROJKOV. 227
Beyaz Saray, 226
B urhan Asaf BELGE, 75, 76, 113, 116. 118. 245
A. BÎNKAYA, 196
Birinci Basın K urultayı, 71
Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı, .108
Birleşm iş M illetler. 236, 250
— 310
Birleşm iş M illetler Beyannâmesi, Anayasası, 226, 227, 251, 252
Boğazlar, 233, 237, 238
K orkut BORAT AV, 19, 105, 126
M ahm ut Esat BOZKURT, 138 -140
burjuvazi, 21, 138, 193, 257, 258
bürokrasi, 193, 257
Haşan F erit CANSEVER, 56
Thomas CARLYLE, 166
Ali Fuad CEBESOY, 207
CEMAL HÜSNÜ, 153
Ceza M uhakem eleri Usulü K anunu, 138
CHURCHİLL, 226. 227, 228, 238, 239, 253
C um huriyet (gazete), 38, 39, 50, 54, 79, 83, 84, 110, 122, 150, 154,
160, 190
faşizm, 34, 35, 39, 40, 41, 42, 58, 59, 60, 63, 83, 116, 117, 125, 168,
173, 228, 242, 245
feodalizm, 129, 135, 138, 146
fert, 129
FRANCO (general), 253
F ransa, 158, 231, 244
F ührer, 167, 168, 235
gayrim üslim , 210
gençlik, 40, 54, 56, 60, 117
genel sekreter (parti). 89, 100, 101, 131, 152, 158, 178
M ahm ut GOLOĞLU, 176
F a h re ttin K erim GÖKAY, 82
G örüşler (dergi), 219
Joseph GREW , 245
grev, 104, 151
G ün (dergi), 219
312 —
Şem settin GÜNALTAY, 171
Turan GÜNEŞ, 150
— 313 —
Süreyya İLMEN, 47
Refik Şevket İNCE, 153, 163, 207
İngiltere, 226, 231, 235, 236, 238, 241
İsm et İNÖNÜ, 27, 39, 61, 88, 94, 107, 122, 130, 131, 157- 174, 175,
177, 179, 182, 202, 205, 206, 214, 232, 242,
246, 247, 248, 253, 257
İnsan, 129, 130
İskenderiye H attı, 110-111
İspanya, 253
İstanbul, 44, 47, 66, 110, 210
İş Bankası, 34, 95, 122, 123 - 124, 126
İşçi, 33, 102, 110, 188, 200
İşçi P artisi (İngiliz), 228, 240
İtalya, 20, 34, 38. 39, 40, 58, 71, 76. 83, 117, 118, 125, 167, 168, 210
İzcilik, 40
İzm ir, 66, 67, 76, 94, 110, 149
İzm ir İktisat Kongresi, 94, 100, 138
İzvestia (gazete), 238
- 315 - -
M illiyet (gazete), 122-123
Reşit M ÎMAROĞLU, 81
M OLOTOF, 240
M ontreux Sözleşmesi, 238, 239
Moskova, 119, 252
M USSOLİNÎ, 39, 59, 125, 166
M U ZA FFER ŞERİF, 163
M üstakil Grub, 178 -181, 207
M üttefik Devletler, 157, 212, 227, 229, 232, 233, 234,
242, 244, 248
N A D İR NADİ, 176, 214, 217, 252
nasyonal sosyalizm, 41, 60, 167, 173, 228, 242, 244
PA LM İER İ, 166
parlam entarizm , 37, 115, 158
M uhittin Baha PA RS, 207
P a rti ve D evlet Birliği K anunu (A lm an), 167
Recep PEK ER, 89, 101, 102, 103, 106, 121, 128, 129, 158
PEY A M İ SAFA. 122, 130
__ 316 _
plan, 106, 114, 115, 125
Potsdam Konferansı, 227, 239, 253
REFET PAŞA, 50
R euters Ajansı, 249
R E ŞİT GA LİP, 52, 76
Roma, 35
ROOSEVELT, 226, 228, 238
317 —
H aşan Rıza SOYAK, 18, 57
M ahm ut SOYDAN, 34, 122 -123, 124
İlham i SOYSAL, 80
Sunday Times (gazete), 240
SÜLEYM AN TEVFİK, 68
STALİN, 226, 227, 238
stokçuluk, 185, 188
H am di ŞARLAN, 196
— 318 —
İsm ail H üsrev TÖKİN, 113
Vedat Nedim TÖR, 71, 75, 115, 116, 119
TRUMAN, 227, 239
T rum an Doktrini, 236
T arık Zafer TUNAYA, 21
Turancılık, 57, 61
F ikri TUZER, 178, 179
T ürk - A lm an Dostluk ve Saldırm azlık Antlaşm ası, 229, 247
T ürk K adınlar Birliği, 84 - 86
T ü rk Ocakları, 30, 52-63, 76, 78, 81, 87, 88, 113
T ürk Y urdu (dergi), 62
T ürk Ceza K anunu, 138, 217
T ürk K anunu M edenîsi, 138
T ürk - Sovyet Tarafsızlık ve Saldırm azlık Antlaşm ası, 237, 238
Türkçülük, 63
Berç TÜRKER, 207
Türkiye B üyük M illet Meclisi, 57, 61, 64, 65, 68, 69, 81, 89, 101
102, 130, 163, 175, 179, 180, 181
185, 186, 190, 191, 194, 195, 199
201, 202, 203, 205, 206, 207, 214
216, 229, 247, 248, 250
Türkiye C um huriyeti Amele ve Çiftçi Partisi, 43
Cavit O rhan TÜTENGÎL, 143
Tüzük (C.H.P.), 92, 94, 128. 159- 161, 168, 169, 170, 171
ulusal birlik, 33, 54, 89, 129, 130, 160. 257
Ulusal K urtuluş Savaşı, 92. 99, 114, 115, 116, 135, 147, 256
ulusçuluk, 62, 93, 95, 115, 135, 136. 137
U luslararası K adın Birliği, 84
Hilmi URAN, 180, 213
H akkı Tarık US, 52
M ehm et Asım US, 53, 68, 153, 163, 248
Ekrem UŞAKLIGİL, 67
Üç Taraflı Yardım Antlaşması, 231
Üçîii Bildiri, 227
— 319 —
I
I Üçlü P akt, 226
1 Ülkü (dergi), 161, 164, 165, 243
c H alûk ÜLMAN, 254
£ Ruşen E şref ÜNAYDIN, 30, 53
S S uat H ayri ÜRGÜPLÜ, 211
S' M uhittin ÜSTÜNDAĞ, 84
H "VVEISBAND, 235
— 320 -
Kitaptaki tashih hatalarından dolayı çok özür dileriz.
Yanlış anlaşılmalara yol açacak düzeltmeleri aşağıda ve
riyoruz.
9 3 6 belirlemi belirlenimi
10 — 15 yapısallık yapısalcılık
15 1 11 (mutlu mutlu
16 1 3 çapnşımdı çağrışımdı
26 2 1 gizli gizil
27 1 2 tafrifatlara tahrifatlara
34 2 4 ideolojide ideoloji de
39 — 12 oarah olarak
42 2 2 sonuna sorununa
49 1 17 «tüm tüm
50 2 2 Lessing Ielefende Lessingelegende
51 — 7 rağmen rağmen»
51 — 20 görünüyoru görünüyordu
52 1 8 etnik etik
54 — 26 iinci, binincin bilinci bilincin
55 — 6 ludur ludur»
64 2 19 karşılaştınl- kanştınl-
70 — 6 olduğu, olduğu
70 1 18 pratikle pratikte
71 -- * 1 Napoleon yani Napoleon
Bonapartie Bonaparte ile,
72 3 18 dünya. dünya,
74 — 5 praxinin praxisinin
74 — 11 prakisi praxisi
74 1 11 kavram, kavramı
75 — 16 yeni— yeni
75 ■ — 16 nosayonun nosyonunu
78 1 30 «Tarhi ve r a f •Tarih ve sun:
Bflfnci»de Bilinci »nde
77 1 2 somlaşması» somutlaşması»
77 2 4 azadı uzadı
79 1 12 görünlümünü görünümünü»
80 2 1 «Sin «Son
84 — 15 çıkarlar çıkarlara
95 — 8 totemizmiz totemizmin
Sf. Pr g. Sat. Yanlış Doğru
95 — 30 arasında» arasında
104 2 3 ökkleri kökleri
115 4 8 katkıla katkıda
116 — 3 terimsel tarihsel
124 2 5 görü görün
126 2 3 noun onun
126 3 9 alığın cılığının
127 4 16 si İŞ
127 4 19 bunu bunu,
127 4 20 bir
132 1 5 sıralanışı sıralanışı,
134 1 2 nin ni
134 2 7 «iyi iyi
135 1 1 Gramsci’na Gramsci’nin
135 1 4 toolisiyerlerinin teorisyenlerinin
138 1 4 ile, ile
138 1 7 sivi sivil
143 4 6 ideolojilerinden ideolojilerden
145 1 31 geçerliliğini geçerliliği.»
148 1 3 nesnellikte nesnellik de
149 2 3 historizminin historisizminin
150 2 1 «historisizmin» «historisizmin»in
160 1 2 Althusser Althusser,
160 1 17 Marks Marks’ın
162 — 11 bu bu,
171 — 18 konumuna konumunu
172 — 5 konjktüre konjüktürleri
172 1 2 bir
136 4 11 «Althusser’in Althusser’in
198 4 ideolojilerde ideolojiler de
211 1 8 dış vurum dışavurum
219 7 4 ogu olgu
220 5 3 biren birer
288 — 12 niteliklerini niteliklerine
NOT: Sayfa 128. 2. 3. satırdan «Böylece burjuva görü
şünün 'önyargısına’ basitçe uygun değildir» çıkacak yerine
«Böylece burjuvazinin biliminin burjuvazinin gerçeğini
kavrayamaması, burjuvazinin dünya görüşünün 'önyargı
sının’ sonucu değil» girecek.
Prof. Dr. TARIK ZAFER TUNAYA'mn önsözüyle