Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 4

Dosta vedâ ahde vefâ:

Esrâr Dede Mersiyesi


MÜCAHİT KAÇAR

M
ersiyeler, Türk edebiyatında yazıl- Gâlib’le tanışmıştır. Şeyh Gâlib gibi kendisi-
dığı kişiye göre duygu ve ses yo- nin de gerçek ismi Mehmet olan Esrâr, Galata
ğunluğu değişen çok özel metinler- Mevlevihanesi’nin diğer şeyhlere nispeten hayli
dir. Bir devlet adamının veya itibar sahibi birinin genç olan şeyhinin namını duymuş ve biraz da
arkasından yazılan ve okuyucuda sadece “yazılmış herkesin hayran olduğu bu şeyhi görme mera-
olmak için yazıldığı” intibaı bırakan mersiyeler kıyla yanına gitmiştir. Şeyh Gâlib’e hayrân ola-
yanında, ölen kişinin hayattayken yakın arkadaşı rak girdiği Mevlevîlik yolunda şeyhi tarafından
olanlar tarafından yazılan ve her bir satırında öle- kendisine Esrâr mahlası verilir. Tarihi kaynaklara
nin arkasından duyulan acıyı yansıtan mersiyeler göre kendisi birkaç dil bilen sohbet ehli birisidir.
de vardır. Bu bağlamda, Kanunî’nin boğdurduğu Bu özelliğiyle kendisini şeyhine sevdiren Esrâr
şehzadesi Mustafa için başta Taşlıcalı Yahya’nın Dede ile Şeyh Gâlib arasında samimî bir dostluk
mersiyesi olmak üzere padişah tarafından ceza- oluşmuştur.
landırılma ihtimali ve korkusuna rağmen kaleme Esrâr Dede’nin Şeyh Gâlib’le tanışmadan ön-
alınmış mersiyelerin varlığı dikkat çekicidir. Bu ceki bohem hayatından kalan bazı alışkanlıkla-
mersiyelerde şehzade Mustafa’ya duyulan mu- rı sebebiyle birkaç defa şeyhini kızdırdığı, Şeyh
habbetin ve öldürülmesi karşısında hissedilen acı Gâlib’in kendisini ıslah etmek amacıyla bazen
ve öfkenin izleri açıkça görülmektedir. bu dostluğa ara verdiği de bilinmektedir. Ancak
Şeyh Gâlib’in çok sevdiği dostu ve müridi Esrâr Dede aşağıdaki gazelinde olduğu gibi şeyhi-
olan Esrâr Dede’nin ölümü üzerine kaleme al- nin gönlünü almayı bilmiş ve tekrar onun dostlu-
dığı mersiyesinin de edebiyatımızda özel bir yeri ğunu kazanmıştır. Gazelin son beyti şeyhine karşı
vardır. Bu mersiyeye ve muhtevasına başka ça- duyduğu derin saygı ve muhabbetle af dileğinin
lışmalarda işaret edilmiştir. Biz de bu yazıda, bu bir göstergesidir.
dokunaklı mersiyenin yazılmasına sebep olan sıra
dışı dostluğa ve mersiyenin her bir satırına sin- Kâküllerine ol mehin ey şâne dokunma
miş olan yoğun hüzne her bir bendi nesre çevirip Zencîri kırar bu dil-i dîvâne dokunma
açıklayarak işaret edeceğiz.
Şeyh Gâlib’den birkaç yaş büyük olan Es- Gül-berg misâli ciğerim pâreliyorsun
rar Dede, derbeder ve dünyayı boşlamış bir Ey bâd-ı seher ol gül-i handâna dokunma
hâlde amaçsızca yaşadığı bir dönemde Şeyh

35
ey lül-ekim-ka sım
2 0 1 9
Feryâd-ı ene’l-Hak eder âvâz-ı tanîni Beş bentten oluşan mersiyenin ilk bendi için
Fâş etmesün esrârını peymâne dokunma çarpıcı bir redif seçilmiştir: “Ağlasın” Zira böyle
bir dostun ardından hissedilecek derin üzüntü ve
Bünyân-ı nizâm-ı felek ol kûy-ı belâdur şaşkınlıkla dolmuş bir gönül ancak ağlayarak tes-
Âlem yıkılır bu dil-i dîvâne dokunma kin edilebilir.

İçtikleri hep hûn-ı cigerdir fukârânın Kan ağlasın bu dîde-i dürbârım ağlasın
Şeyhâ kerem et hâtır-ı rindâna dokunma. Ansın benim o yâr-ı vefâdârım ağlasın
Çeşm ü dehân u ârız u ruhsârım ağlasın
Eğlenceleri zülf-i dil-ârâm-ı elemdir Başdan başa bu cism-i siyehkârım ağlasın
Dinle ne siyeh-gûndur o efsâne dokunma Ağyârım ağlasın bana hem yârım ağlasın
Gûş eyleyen hikâyet-i Esrâr’ım ağlasın
Şâhım senin Esrâr sadâkatli kulundur
Lutfeyle o dervîş-i perîşâna dokunma Nâdîde bir güher telef etdim dirîg u âh
Hâk içre defnedip gerü gitdim dirîg u âh
Şeyh Gâlib de Esrâr Dede’nin zekâsı, kabili-
yeti ve samimiyeti karşısında çok sevdiği müri- “İnciler saçan bu gözlerim kan ağlasın, benim
dini her defasında affederek aralarındaki dostlu- o vefâlı yârimi ansın da durmadan ağlasın! Gö-
ğun gelişmesini sağlamıştır. Böylece bir yandan züm, ağzım, yanaklarım ve bu simsiyah vücudum
Esrâr Dede’nin manevî âlemlerde yükselmesine baştanbaşa ağlasın. Bana hem düşmanlarım hem
vesile olurken bir yandan da bu dostunun iyi de dostlarım ağlasın; Esrâr’ımın hikâyesini duyan
bir şair olarak yetişmesini sağlamıştır. Galata herkes ağlasın. Eşi görülmemiş bir inci kaybet-
Mevlevîhânesi’nin kapısından amaçsız bir hayat tim, eyvah eyvah. Onu toprağa defnedip geri
yaşayarak giren Esrâr Dede, 26 Ocak 1797’de bir döndüm, eyvah eyvah!”
Miraç gecesinde vefat edip Galata Mevlevihânesi Şeyh Gâlib, mersiyesinin bu ilk bendine yo-
haziresinde Fasih Dede’nin yanına defnedilerek ğun bir ağlama ve yas havasını hâkim kılmıştır.
bu kapıdan maddeten ve manen bir daha hiç Peygamber efendimizin oğlu İbrâhim’in ölümü-
çıkmamıştır. Esrâr Dede’nin ölümüne başkaları ne ağlaması ve bunun hikmetini soranlara “Göz,
tarafından da tarih düşürülmüştür ancak yine de yaş döker; kalp, teessür duyar. Biz, Yüce Rabbi-
Şeyh Gâlib’in yazdığı, Esrâr Dede’nin mezar ta- mizin râzı olacağı sözden başkasını söylemeyiz”
şına da yazılan şu tarih en etkileyicisi olmuştur: demesi üzerine, İslâm dininde ölünün arkasından
isyan etmemek şartıyla ağlanmasında herhangi
Esrâr Dede çileyi hatm ettiği dem bir beis görülmemiştir. Bu sebeple sevilen birinin
Sırr oldu serin hırka-i tâbûta çeküp ölümüne yazılan mersiye metinlerinde, mersi-
ye yazarları genellikle sadece kendilerinin değil
Gâlib dedi târihin efsûs efsûs bütün kâinatın matem etmesini isteyen mısralar
Hem-demlerini hayrân kodı Esrâr göçüp kaleme almışlardır. Nitekim Bâkî de Kanûnî’nin
ölümü üzerine yazdığı mersiyede buna benzer
Bu tarih şiirindeki “Esrâr Dede çileyi hatm et- sözler yazmıştır. Bu mersiyeden “Yıldızların göz-
tiği dem” ifadesi, Esrâr Dede’nin girdiği son çileyi leri, bu acılarla yaşla dolsun. Gönüldeki ateşten
bitirdiği günün gecesi öldüğü şeklindeki rivayet- çıkan duman ufukları tutsun. Böylece gökyüzü,
leri de doğrular niteliktedir. Şiirde geçen “Hem- mavi elbisesini siyah kılsın ve bütün cihan, pa-
demlerini hayrân kodı Esrâr göçüp” mısraının da dişahın matemiyle siyah elbise giysin” anlamına
gösterdiği gibi hem-demi, dostu ve sırdaşı olan gelen aşağıdaki iki beyti bu düşünceye örnek ola-
Esrar Dede’nin ölümü karşısında yaşadığı şaş- rak alıyoruz:
kınlığı ve üzüntüyü terkib-i bend şeklindeki bir
mersiye ile dile getiren Şeyh Gâlib, bu şiirinin her Bu acılarla çeşm-i nücûm olsun eşk-bâr
bendine hüznünü ve üzüntüsünü yansıtmıştır. Âfâkı tutsun âteş-i dilden çıkan duhân

36
ey lül-ekim-ka sım
2 0 1 9
Kılsun kebûd câmelerin âsmân siyâh Bekir’e “Peygamber’in mağara arkadaşı” anla-
Geysün libâs-ı mâtem-i şâhı bütün cihân mında “yâr-ı gâr” denmiş ve bu ifade en samimi
dostluğun nişanesi olmuştur. Kendisinin “yâr-i
Şeyh Gâlib de bu ilk bentte bütün varlığıy- gâr”i olan Esrâr Dede’nin ölümü karşısında son
la ağlamak istediğini, dost düşman herkesin bu derece duygusal bir ifadeyle “biraz daha yaşasa ne
acıya iştirak ederek ağlaması gereğini ifade eder. olurdu sanki?” diyen Gâlib, samimi bir hüzün-
Esrâr Dede’nin Şeyh Gâlib’in yanındaki değerini le dilden dökülen bu cümlenin peşinden İslâmî
gösteren ve aralarındaki dostluk ve samimiyetin gelenekte “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciun/Biz
ifadesi olan “Esrâr’ım” kelimesindeki hüzün ka- şüphesiz Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz
dar dostluğun güzel ifadesi de dikkate değerdir. (Bakara/156)” ayetiyle belirginleşen inancına sa-
rılarak “Allâh verdi, yine Allâh kendi yüce huzuru-
Zât-ı şerîfi âleme bir yâdigâr idi na aldı” demekte ve dostların âhirette birbirlerine
Fakr u fenâ vü aşk u hüner ber-karâr idi kavuşacakları inancıyla teselli bulmaktadır.
Her şeb misâl-i şem’ benimle yanar idi
Sâye gibi yanımda enîs-i nehâr idi Âhir nefesde sohbeti oldu muhabbet âh
Hakkâ tamâm âşık idi yâr-ı gâr idi Bir yâre urdu bağrıma âh derd-i firkat âh
Bir kaç zaman muammer olaydı ne var idi Gelmezdi hîç kalb-i fakîre bu sûret âh
Ey kâş etmeyeydim o âşıkla sohbet âh
Allâh verdi aldı yine kurb-i Hazrete Telh etdi kâmımı o zehrnâk şerbet âh
Biz kaldık intizâr ile rûz-i kıyâmete
Eyvâh elden o gül-i handânım aldı mevt
“Yüce zâtı, bu âleme bir armağandı. Kendisinde Esrâr’ım aldı cümle dil ü cânım aldı mevt
fakr, fenâ, aşk ve hüner bulunduğu herkesin malu-
muydu. Geceleri mum gibi benimle yanar, gündüz- “Son nefesinde bile Allâh aşkından bahsetti, âh!
leri de gölge gibi yanımdan ayrılmazdı. Hakikaten Ayrılık derdi, bağrımda bir yara açtı, âh! Ben faki-
o tam bir Hak âşığıydı; mağarada (Hz. Peygam- rin kalbine böyle olacağı düşüncesi hiç gelmezdi, âh!
berin yanında olan Hz. Ebubekir gibi) gerçek bir Keşke o âşıkla hiç sohbet etmeseydim, âh! O zehirli
dosttu. Biraz daha yaşasaydı, ne olurdu? Allâh ver- şerbet, lezzetimi acılaştırdı, âh! Eyvâh, ölüm, o gü-
di, yine Allâh kendi yüce huzuruna aldı. Biz de kı- leç gülümü benden aldı. Ölüm, Esrâr’ımı benden
yamet gününde (kavuşmayı) bekler olduk.” aldı, gönlümü ve cânımı benden tamamen aldı.”
Şeyh Gâlib, mersiyenin üçüncü bendinin re-
Mersiyenin ikinci bendinde Esrâr Dede’nin difi olarak edebiyatta hasret acısının ve gönüldeki
kendisi yanındaki değerine ve dostluklarının de- hüznün en güzel ve kısa ifadesi olan “âh”ı seçmiş,
rinliğine işaret eden Şeyh Gâlib, Esrâr Dede’nin böylece Esrâr Dede’yi anan her ifadenin sonuna
tasavvufî inanca göre kâmil insanda bulunması “âh” ekleyerek şiirin etkisini arttırmıştır. Ölme-
gereken fakr u fenâ hasletlerine sahip olduğuna ve den önceki son gecesinde bile Esrâr Dede’yle
kendisindeki tabiî yetenekle ilâhî aşkı bulduğuna Allâh aşkı hakkında sohbet ettiklerini aktaran
işaret eder. Esrâr Dede’yle gece gündüz birlikte Şeyh Gâlib, ertesi gün böyle bir acıyla karşıla-
vakit geçirdiklerini ifade etmek için bu değerli şacağını hiç düşünmediğini, “keşke onunla hiç
müridini ve dostunu muma ve gölgeye benzeten sohbet etmemiş olsaydım” diyerek yaşadığı acı-
Gâlib, böylece hiç ayrılmadıklarını son derece nın dayanılmazlığını ifade etmektedir. Mersiye-
edebî bir dille anlatır. Şeyh Gâlib, Esrâr Dede’nin nin birinci bendinin sonundaki vasıta beytinde
kendisine olan bağlılığını ifade etmek için “yâr-i Esrâr Dede’nin kendisi için “nâdîde bir güher”
gâr/mağara arkadaşı” tabirini kullanmaktadır. olduğunu ifade eden Gâlib, bu bentte de Esrâr
Bilindiği üzere peygamberimizin her zaman ya- Dede için “gül-i handânım” demekte, ölümün
kınında bulunan ve Mekke’den Medine’ye hicret kendisinin cânını aldığını söyleyerek “Esrâr’ım”
ederken sığındıkları Sevr mağarasında bile pey- dediği bu dostunu bir bakıma canı kadar sevdiği-
gamberimizin yanındaki dostu olan Hz. Ebû ni ifade etmektedir.

37
ey lül-ekim-ka sım
2 0 1 9
Meydân-ı Mevlevîde nişân âşikâr edip
Olsun mübârek ol mehe kabr-i sa’âdeti Pervâz ederdi şevk ile Ankâ şikâr edip
Mevlâ müyesser ede makam-ı şefâ’ati Eylerdi nây u defle semâ âh u zâr edip
Bitmiş ne çâre dâne vü gelmişti sâ’ati Bulmuşdu kân-ı matlabı Hak’da karâr edip
Dehrin budur hemîşe muhibbâne âdeti Almışdı müjde kûyuna yârin güzâr edip
Tefrîk içindir etse de izhâr vuslatı Gitdi ne çâre Gâlib’i hasretle bâr edip
Zehri yutulmaz ağza alınmaz harâreti
Olsun visâl-i Hazret-i pîrânla kâm-yâb
Ben gördüğüm bu dâr-ı fenânın fenâsıdır Kıldı karîn-i kabr-i Fasîh-i felek-cenâb
Bâki Hudâ rızası bekâ Hak bekâsıdır
“Mevlevîlik meydânında iz bıraktı. Şevkle uçar,
“O ay yüzlüye, saadetle yaşayacağı kabri mü- Ankâ avlardı. Ney ve defle ağlayarak semâ ederdi.
barek olsun. Cenâb-ı Hak, peygamber efendimizin Cenâb-ı Hakk’ın rızasında bulunarak muradına
şefaatine kavuşma makamını ona nasip etsin. Dün- ermişti. Sevgilinin mahallesine gitme müjdesini
yadaki rızkı bitmiş, gitme saati gelmişti. Dünyanın alarak, Gâlib’i hasret yüküyle bırakıp gitti. Yüce
sevenlere davranma şekli her zaman böyle olmuştur. mertebeli Fasih’in kabrine yakın bir makam elde
Kavuşmayı göstermesi, ayırmak içindir. Dünyanın etti; Allah dostlarının huzuruna kabul edilip mu-
bu zehri yutulmaz, sıcaklığından ağza alınmaz. radına ersin.”
Benim bu dünyada gördüğüm tek şey, bu fani dün- Mersiyesinin son bendini, geleneğe uygun
yanın geçiciliğidir. Elde kalan tek şey Allah rızâsı, olarak Esrâr Dede’nin manevî makamları elde
ebedî olan da Cenâb-ı Hakk’ın ebediliğidir.” ettiğine dair inancını ifade etmeye ve dualarına
Mersiyenin dördüncü bendinin baş tarafına ayıran Gâlib, Esrâr Dede’nin Mevlevîlik yolun-
“kadere ve hakikate teslimiyet” havası hâkimdir. da her türlü mücahedede bulunarak iz bıraktı-
İlk bentlerde Esrâr Dede’nin ölümü karşısında ğına dikkat çeker. Bu kısımda gerçek sevgilinin
duyulan acıdan kaynaklanan hüzünlü ruh hâliyle Cenâb-ı Hak olduğuna işaret ederek Gâlib’e
ölümü ele alan Şeyh Gâlib, bu bendin başın- hasret yükleyerek giden Esrâr Dede’nin Cenâb-ı
da Esrâr Dede’nin kabrinde huzurlu olması ve Hakk’ın emrine uyarak O’na yöneldiğini belir-
âhirette de peygamberimizin şefaatine nâil olma- tir. Bu bendin sonunda Esrâr Dede’nin Galata
sı için dua ederek İslâmî gelenekteki bir inanca Mevlevihânesi haziresinde Fasih Dede’nin yanına
işaret etmektedir. Bu inanca göre, her insanın bu defnedildiğine işaret edilerek, manevî âlemlerde
hayatta yiyeceği rızkı ve öleceği saati kaderde bel- muradına ermesi için dualarda bulunulmuştur.
lidir. Yiyeceği rızkı biten ve ölüm saati gelen kişi Şeyh Gâlib, bu mersiyesiyle Esrâr Dede’yle
ölür. Kişi rızkından başkasını yiyemez, önceden olan dostluğunun gereği olan vefâsını belgelen-
belli olan ölüm saati gelince de ölümü gerçekleşir. dirdiği gibi bizlere de orijinal bir mersiye metni
“Bitmiş ne çâre dâne vü gelmişti sâ’ati” mısraıy- hediye etmiştir. Sebk-i Hindî’nin karmaşık ve
la bu inanca işaret eden Gâlib, mısradaki “dane” zor anlaşılır şiirler yazan bir temsilcisi olan Şeyh
kelimesiyle Esrâr Dede’nin rûhunu bu dünyadaki Gâlib, Esrâr Dede için yazdığı mersiyede sade
son dânesini de yiyip âhirete uçan bir kuş olarak ve duygulu mısralar kaleme almış, tasannudan
hayal etmiştir. Bendin son kısmında ise dünyanın kaçınmıştır. Böylece, bugün bile okunduğunda
gerçek mahiyeti hakkında bilgi veren Şeyh Gâlib, Şeyh Gâlib’in acısını bizlere aktaran, okuyucuyu
sevenlerin bu dünyada bir müddet görüşseler de hüzünlendiren ve Esrâr Dede’yle olan dostluğu
eninde sonunda ayrılacaklarını belirtir. Bendi gibi dostluklara özendiren samimî bir metin or-
dünya lezzetlerinin zehirli olup ağza alınamaya- taya çıkmıştır.
cağını vurgulayarak bitiren Gâlib, vasıta beytinde Mersiyesinin bir yerinde “Allâh verdi aldı
de fenâ-bekâ kavramlarının zıtlığından yararlana- yine kurb-i Hazrete / Biz kaldık intizâr ile rûz-i
rak dünyanın fâni, Allâh’ın ve rızasının ise bâkî kıyâmete” diyen Gâlib de mânâ âlemine göçerek
olduğunu ifade eder. yâr-i gârine kavuştu. ■

38
ey lül-ekim-ka sım
2 0 1 9

You might also like