Professional Documents
Culture Documents
Insanvesembolleri
Insanvesembolleri
Cari G. Jung
İnsan ve Sembolleri
C. G. Jung
ISBN: 978-975-6287-73-X
Bu kitabın yayın hakları Okuyan Us'a aittir. Her hakkı saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında
yayıncının yazılı izni olmaksızın çpğaltılamaz.
okuyanus@okuyanus.com.tr
www.okuyanus.com.tr
Giriş: John Freeman
7
Kitabın içeriğine gelince:
Jung'un düşünceleri modern psikolojiyi, insanın yüzeysel bir bilgiyle
fark edebileceğinden çok daha fazla etkilemiştir. Örneğin "dışadönük
(ekstravert)", "içedönük (intravert)", " a r k e t i p " gibi çok yaygın ve çoğu
zaman da yanlış olarak kullanılan bir dizi kavram, Jungiyen kavramlardır.
A m a Jung'un psikolojik düşünceye en önemli katkısı, - F r e u d ' u n "bilin
çaltı" kavramı g i b i - yalnızca bastırılmış arzuların bir tür saklanma yeri
olarak değil de bireysel yaşamın, egonun bilinçli, düşünen dünyası gibi
gerçek ve belli başlı bir parçası olarak gördüğü sonsuz kapsamlı ve zen
gin "bilinçdışı" kavramıdır. Bilinçdışının dili ve "kişileri", düşlerimizin bi
zimle bağlantı kurduğu sembollerdir.
O halde insanların ve onların semboUerinin araştırılması, aslında insa
nın kendi bilinçdışıyla iüşkisinin araştırılması demektir. Jung'un modeli
ne göre bilinçdışı, b i l i n c i n büyük yardımcısı, dostu ve akıl hocasıdır. B i
linçdışıyla bağlantıyı temel olarak düşlerimiz aracılığıyla kurduğumuz
için, bu kitapta, özellikle de J u n g ' u n kendi bölümünde, düşlerin önemi
öne çıkar.
Jung'un yapıtım yorumlamaya kalkışmak benim için çok iddialı olur
du. Birçok okur muhtemelen bunu benden çok daha iyi yapabilecek d u
rumdadır. B e n i m rolüm, dediğim gibi, bir y o r u m c u değil yalmzca bir "an
laşılabilirlik süzgeci" olmaktı. B u n u n l a birlikte, bana amatör olarak
önemli görünen, belki uzman olmayan diğer okurlara da yararlı olabile
cek i k i noktaya işaret etmeyi gerekli görüyorum. Bunlardan birincisi düş
lerle ilgilidir. Jungiyenler için düş, sembollerin anlamlarının bir katalog
yardımıyla çözülebileceği bir tür şifreli yazı değildir; daha çok bireysel b i
linçdışının çok önemli kişisel dışavurumudur. O da insanın temasa geçti
ği her şey gibi "gerçek"tir. Düş gören b i r i n i n kişisel bilinçdışı, kişiyle bu
yolla bağlantı kurar ve kendisinden başka kimse için bir anlamı olmayan
simgeleri seçer. Jungiyen psikologlar için düş yorumu, ister analiz eden
ister düşü görenin kendisi tarafından yapılsın, asla birkaç ilkeye dayan
dırılmayacak olan - b a z e n de ancak bir deneme olarak yapılabilen ve çok
uzun zaman gerektiren- tamamen kişiye özel, bireysel bir konudur.
B u n a karşılık bilinçdışının bildirimleri düşü gören için çok büyük
önem taşır, bu da elbette çok doğaldır; çünkü bilinçdışı o n u n varlığının
bir bölümüdür ve kendisine, başka hiçbir kaynaktan alamayacağı öneri-
8
ler ve yönergeler verir. O halde Jung'un kalabalıklara konuştuğu düşü
anlattığım zaman bir büyüden söz etmiş ya da Jung'un falcılıkla uğraştı
ğını söylemeyi amaçlamış değilim. Yalnızca Jung'un bilinçdışının nasıl bi
linçli aklıyla yaptığı bir yanlış kararı yeniden düşünmesi için "salık ver
miş" olduğunu anlatmaya çalışıyordum.
B u n u n sonucu olarak; Jungiyen psikologlar için düş görmek sadece
bir şans işi değildir. T a m tersine her insan için kendi bilinçdışıyla temas
kurmak mümkündür ve bu nedenle Jungiyenler düşleri algüamaya açık
olmayı düzenli olarak kendilerine -aklıma daha iyi bir ifade gelmiyor-
"öğretirler". Jung'un kendisi de bu kitabı yazıp yazmamak sorusu ile kar
şı karşıya kaldığında, karar vermek için bilinçli düşünmenin yanında, bi-
linçdışı yardım kaynaklarım da fikir almaya çağırabilirdi. Bu kitapta düş,
hep düşü görene doğrudan, kişisel ve önemli bir haber olarak ele alına
caktır; insanlığın genelinin tamdığı sembollerin ancak bireysel birer
anahtar olarak kullanılabileceği, tümüyle kişisel bir haber.
İşaret etmek istediğim ikinci nokta, bu kitabın b ü t ü n yazarlarının, bel
ki de bütün Jungiyenlerin özelliği olan karakteristik kanıt getirme yönte
midir. Kendini yalnız bilinç dünyasında yaşamak ve bilinçdışıyla her tür
lü teması yadsımak üzere kısıtlayan kimse, bilinçli yasanım yasalarına ta
bidir. B i r matematik denkleminin yanılmaz - a m a çoğunlukla da anlam
sız- mantığıyla, varsayılan ölçütlere göre mükemmel olan sonuçlara ula
şılır. Jung ve arkadaşlarının bu kamtlama yöntemini sınırlı oluşundan do
layı, -bilerek ya da bilmeyerek- reddettikleri görülüyor. Mantığı asla gör
mezden gelmiyorlar ama bilinçli olarım yanında daima bilinçdışı olam da
hesaba katıyorlar. Onların diyalektik yöntemi simgeseldir ve çoğu zaman
sapmalara açıktır. Görüşlerini akılcılığın sınırladığı dar bir alanda ortaya
koymak yerine, olgunun çevresinde dolaşmayı, aynı nesnenin her sefe
rinde az da olsa öncekinden farklı bir açıdan alınmış görünümünü yine
lemeyi tercih ederler. Ta ki o ana dek tek bir somut kamt bulamamış ol
duğunu düşünen okur birden daha büyük bir gerçeğin çevresinde dolaş
tığını ve onu algıladığım fark edene kadar.
Jung ve arkadaşlarının kanıtları, konuları üzerinde, bir kuşun ağacın
üzerinde dolaşması gibi, spiral tarzda yukarı doğru ilerler. Önce yere ya
landır, yalnızca dallar ve yapraklar yığını görünür. A m a yukarıya doğru
çıktıkça ağacm yinelenen farklı görünümleri bir bütün oluşturur ve çev-
9
resiyle de bağlantılanır. K i m i okuyucular bu "helezonik" kanıtlama yön
temini önce biraz karışık bulacaklardır ama bunun uzun süreceğini san
mıyorum. Bu Jung için karakteristiktir. Okur da kısa zamanda, nasıl ikna
edilerek sürece katıldığım saptayacaktır.
Kitabın farklı bölümleri kendilerini zaten anlatıyor ve pek bir giriş ge
rektirmiyor. Jung'un kendi bölümü okuyucuya bilinçdışını, onun kullan
dığı arketipleri, sembolleri ve mesaj verdiği düşleri tamtıyor. Ardından
gelen bölümde Dr. Henderson mitolojideki, halk masallarındaki ve ilkel
törelerdeki çeşitli arketipsel figürü ve birleşmelerim gösteriyor. Dr. von
Franz "Bireyleşme Süreci" bölümünde, tek insanda bilinç ve bilinçdışımn
yavaş yavaş nasıl tanıştıklarını, birbirlerini sayıp bütünlediklerini anlatı
yor. B i r bakıma bu bölüm b ü t ü n kitabm yalnız en önemli bölümü olmak
la kalmıyor, Jungiyen yaşam felsefesinin özünü; insanın ancak bireyleş
me süreci kapandıktan, bilinç ve bilinçdışı birbirleriyle barış içinde bir
arada yaşamayı, birbirlerini karşılıklı bütünlemeyi öğrendikten sonra bir
b ü t ü n , kendi içinde sakin, üretici ve mutlu olacağmı da anlatıyor. Bayan
Jaffe ve Dr. Henderson, insanın bilinçdışımn sembolleri karşısında her
zaman hayranlık duyduğunu gösteriyorlar. Bu sembollerin insan için çok
derin anlamı, açıkça yaşamsal önemi olan içsel bir çekim gücü vardır. İs
ter Dr. Henderson'un irdelediği mit ve masallarda ister Bayan Jaffe'nin
gösterdiği gibi sanat yapıtlarında ortaya çıksınlar, bu semboller bilinçdı-
şımızı sürekü uyararak doyuma ve sevince neden olurlar.
Sonunda Dr. Jacobi'nin bölümü üzerine de kısa birkaç söz söylemeli
yim. Bu bölüm, ilginç ve başarılı bir analizin kısaltılmış raporu olarak
öbürlerinden ayrılmaktadır. Bu t ü r bir kitapta böyle bir bölümün değeri
apaçıktır; buna rağmen iki açıklama zorunludur. Birincisi; öğretici, tipik
bir Jungiyen analiz yoktur çünkü her düş özel, bireysel bir mesajdır ve bi
linçdışı simgelerinin aynı şekilde kullanıldığı iki düş olmaz. Bu yüzden de
her Jungiyen analiz kendi türünde biriciktir ve Dr. Jacobi'nin - y a da bir
başkasmm- muayenehanesinden gelen bu düşü "temsil eden" ya da "ti
pik" olarak değerlendirmek yanlış olur. Henry'ye ve kısmen garip olan
düşlerine dair söyleyebileceğimiz, yalnızca bununla Jungiyen analizin öz
gün bir olguda nasıl uygulandığına iyi bir örnek olduğudur. İkincisi ise
tam olarak ele almak istersek, oldukça basit bir olgunun öyküsüyle bütün
bir kitabı doldurabileceğimizdir. Henry'nin analizine dair rapor zorunlu
10
olarak çok kısaltılmıştır. Bu yüzden de örneğin I Ching üzerine yorumlar
bir parça karanlıkta kalmıştır. B u n a rağmen Henry'nin analizinin derinle
mesine anlatımının, insani ilgiden öte kitabı da çok zenginleştirdiğini dü
şünüyoruz. B e n okurların da bu görüşü paylaşacağından enıinim.
Önsözüme Jung'un "İnsan ve Sembolleri"ni yazmaya giriştiğini anlat
makla başlamıştım. Bu önsözü, bu kitabın nasıl önemli bir yayın olduğu
nu okuyucuya bir kez daha belirterek kapatıyorum. Cari Gustav Jung b ü
tün zamanların en büyük hekimlerinden ve bu yüzyılın en büyük düşü
nürlerinden biriydi. Ereği insanlara kendilerini tanımada yardımcı ol
maktı; bu bilgiler ve bunların uygulanmasıyla doygun, mutlu bir yaşam
sürmeliydiler. Tanıdığım başka hiç kimsenin sürmediği kadar doygun ve
mutlu geçen kendi yaşamının sonunda Jung, kalan gücünü, mesajım şim
diye kadar ulaştırmaya çalıştıklarından daha büyük bir kitleye ulaştırmak
için kullanmaya karar verdi. Yapıtım ve yaşamım aynı ay içinde tamam
ladı. Bu kitap onun geniş okur kitlesine vasiyetidir.
11
Çeviriye önsöz: Ali Nahit Babaoğlu
Bu kitabı ilk olarak çeyrek yüzyıl kadar önce elime almıştım. A m a Jung'u
ve okulunu oldukça iyi bildiğimi sanmama, kitabın hayranlık uyandıran
baskı ve içeriğine rağmen, onu pratiğimde kullanabilecek kadar iyi anla
yıp kavradığımı ileri süremem. Lisenin birinci sınıfından beri eğilimim
klasik bağlamda psikanalitik yönde olmuştu. Psikiyatri eğitimimde de
hep psikanaliz temelinden ayrılmadan yürümüştüm. Ancak bu kitapla ta
nışmamla hemen aynı zamanda, bir yönetilmiş düşleme yöntemi olan,
Leuner'in "Katatimik Görüntü Yaşantısı" yönteminin eğitimini almaya ve
Prof. Prokop'un bir çalıştayı aracüığıyla da Jung'un kişiliği ve kavramla
rını yakından tanımaya başladım. Leuner yöntemini uygulama aşamasına
geldikten sonra Türkiye'ye döndüm. Gerek muayenehanede gerekse eği
tici görevimde o yöntemi bolca kullanma fırsatı oldu. Yöntemin önümde
açtığı ufukla sembollerin ne denli evrensel olduğunu gördüm. B u n u n ya
nında, ülkemiz insanının iç dünyasmın da b ü t ü n tarihi kucaklar boyutta
zengin olduğunu fark ettikçe, hastalarımın olağan gece düşlerini de ele
almaya başladım. Giderek hastalarımla aramızda, o zengin bilinçdışı dün
yaya daha kolay girebileceğim bir köprü, bir t ü r özgün dil oluştu. Düşle
rini, düşlemelerini doğru yorumladığımdan emin olmadığımda bile hasta
larımın sübjektif olarak duydukları mutluluk ve durmadan yeni düşler
getirmeleri, düşleme seansları için ısrar etmeleri çok dikkat çekiciydi. E l
bette onlara az çok yardımcı olabilmek için Jung'a başvuruşum da gittik
çe artmaktaydı. Böylece onun yazılarının pek çoğunu okudum. Bu kita
bın Jung tarafından yazılmış olan ilk makalesini de çevirmiştim. Jung'u
anlatan bir bölümle birlikte, o zamanki T r i u m p h marka daktilomla yaz
dıklarımın fotokopilerini asistanlarıma dağıtıyordum. Son dört, beş yü-
dan beri de İsviçre Jung Enstitüsü önceki başkanı Barz'm geliştirdiği
yöntemle Jungiyen Psikodrama'da eğitim alıyorum.
Sevgili C e m Mumcu'dan bu kitabm Okuyan Us Yayın tarafından yayın
lanacağını öğrenince de çevirmek için heyecanla öne atıldım. O sırada
"Psikiyatri Tarihi" kitabımın son bölümleri üzerinde çalışıyordum. O n u
bitirir bitirmez bu çeviriye sarıldım. Ancak çeviri ilk anda sandığımdan
biraz daha zor oldu. B u n u n nedeni her şeyden önce kitabm beş ayrı ya
zarın elinden çıkmış olmasıydı. Her birinin ayrı stili olan yazarlarm, stü-
lerine az çok uygun şekilde çevrilmesi, çeviriyi aynı kişi yapıyorsa pek
kolay değildir. İkinci ve daha da önemli olan bir nokta, kitabm ana dille-
13
ri Almanca olan yazarlar tarafından bizzat İngilizce yazılmış olması ve ge
ne bizzat kendileri tarafından Almanca'ya kazandırılmış olmasıydı. Yazar
lar bu çeviride basit bir doğrudan çeviriyle yetinmemişler, yazdıklarını
yeniden yazmışlardı. Bu yüzden de İngilizce ve Almanca baskılar arasın
da belirgin farklar bulunuyordu. Özellikle de çeşitli yazar ve sanatçılara
referans verdiklerinde, bir halk tarafından tamnan yapıtları kısa geçer
ken, o halkın tanıma olasılığı az olanları ise daha ayrıntılı olarak anlatmış
lardı. T ü r k okuru için ise her iki metnin karşılaştırılarak daha ayrıntılı
olanın verilmesi yolunu tutmak daha uygun görünüyordu. Bu durum he
men her paragrafı her iki metinden de okuyarak aralarından seçim yap
mayı gerektiriyor, bu da işi uzatıyordu. Kitabın resimli olarak, aslına ola
bildiğince sadık yayınlanmasına karar vermiştik. Resimler olmadan me
tin çok yoksul kalacaktı. Elbette bu, resim altı yazıların da teker teker
çevrilmesini gerektiriyordu. B i r de görüleceği gibi kitapta dip notlar kul
lanılmamış, verilmesi gereken açıklama notları kitabın sonuna eklenmiş
tir. Açıklayıcüık bakımından çok önemli olan bu notların da sadakatla
çevrilmesi gerekiyordu.
Kitapta birçok yerde K u r a n ve Kutsal Kitap'tan alıntılar bulunmakta
dır. Bu alıntılarda bulunan özel adların birçoğu bizim inançlarımıza yer
leşmiş olan, dolayısıyla bizim dilimizde de karşılığı bulunan adlardı. Ben
de metinde kullanılan Almanca ya da İngilizce adları değil, bize tamdık
olan o Türkçe adları yeğledim. Metne giren Kutsal Kitap söylemlerini de
yeniden çevirmek yerine Kitab-ı Mukaddes Şirketi yayım olan çeviriden
olduğu gibi aldım. K i m i yerlerde ise, İslama ilişkin olarak yazarların bilgi
lerini çeşitli dolaylı çevirilerden almış olmalarından kaynaklanan hata sa
yılabilecek noktalar bulunuyordu. O tip durumlarda da kendi notumu
(çn.) [çevirenin notu] işaretiyle dip not olarak yazmak en iyi yoldu.
B ü t ü n zorluklarına rağmen, mesleki gelişimimde en büyük etkileri
yapmış olan kişinin, C. G. Jung'un son yapıtım dilimize kazandırmak işle
vini yüklendiğimden ö t ü r ü çok mutluyum. O n u n görüşlerinin Türkiye'nin
zengin ve renkli k ü l t ü r ü n ü aydmlatmada çok faydalı olacağma inancım
tamdır. Bu kitap renkli, resimli ve oldukça kolay anlaşılabilir olması saye
sinde daha geniş bir okur kitlesinde ilgi ve merak uyandırabilirse, ateşle
yeceği yeni araştırmalar kültürümüze olduğu kadar dünya kültürüne de
taze bir ışık serpecektir. O zaman, kitabın önsözünde de belirtilen
14
"Jung'un kitlelere vasiyeti" en verimli sonucunu verecektir. Cari Gustav
Jung gerçekten b ü t ü n zamanların en büyük hekimlerinden biriydi. Anısı
nın önünde saygıyla eğiliyorum.
15
İçindekiler
1 Bilinçdışına Giriş 18
Carl G. J u n g
Notlar 311
1 Bilinçdışına Giriş
Carl G. Jung
İnsan bir şeyi anlatmak için söylenen ya da yazı rının çoğunda, mezar taşma eğri bir balta resmi
lan sözcükleri kullanır. Dili sembollerle doludur; dildiğini görürüz. Baltanın ne olduğunu çok i y i b
ama sık sık tümüyle tanımlayıcı olmayan işaretle liyoruz, ancak simgesel içeriğine ilişkin hiçbir şe
r i , resimleri de kullanır. Bunlara örnek olarak
bilemiyoruz. Bir başka örnek olarak; bir Hintli, İn
B M , U N I C E F , U N E S C O gibi kısaltmalar ya da
giltere'de bir süre kaldıktan sonra, kendi ülkesin
harf dizileri, tanınmış markalar, tıbbi ürünlerin
deki dostlarına, İngilizlerin hayvanlara taptığm
adları, k i m i insanların görev işaretleri ya da inisi-
yaller verilebilir. Bunlar aslında kendi başlarına anlatır, çünkü kilisede hep kartallar, aslanlar ve
bir anlam taşımazlar ama genel kullanımda kolay öküzler resmedildiğini görmüştür. Aslında, bir
lıkla tanınabilen bir anlam kazanmışlardır. A n c a k çok Hıristiyan gibi, bu Hintli de söz konusu hay
bunların hiçbiri simge değil, yalnızca ilişkili ol vanların İshak Peygamber'e görünmüş bir vizyo
dukları nesneleri ifade eden işaretlerdir. nu anlattığını ve Evangelistler için bir işaret oldu
Simge ya da sembol dediğimiz, gündelik yaşa ğunu bilmiyordu. Tekerlek ya da haç gibi nesne
mımızdan bilip tanıdığımız ama alışılagelen, açık ler de belirli koşullarda simgesel bir içerik taşır
anlamına ek olarak özgün bağlantılar da sunan, lar. Ancak bunların neyi simgelediği, şimdiki za
bir terim, bir ad hatta bir resimdir. B u n d a belir manda bile tartışmalı bir konudur.
gin olmayan, bilinmeyen ya da bizim için görünür
B i r sözcük ya da resim, açık olan ve ilk bakış
olmayan bir şeyler vardır. Örneğin Girit mezarla
ta anlaşılabilenden daha fazla anlam içerdiği za-
man simgesel hale gelir. O zaman tam olarak ta- ler kullanmasının bir nedeni budur. Ne ki sembol
nımlanamayan, bilinemeyen, daha geniş, "bilinç- lerin bu büinçli kullanımı son derece önemli bir
dışı" bir yön kazanmış olur. B u n u n tanımlanması psikolojik gerçeğin yalmzca bir yüzüdür: İnsan bi
ve açıklanması umulamaz bile. İnsan aklı simgeyi linçsiz olarak ve kendiliğinden de düşler şeklinde
araştırırken, mantığm kavrayabileceğinden daha semboller üretmektedir. Bu noktayı kavrayabil
ötedeki kimi düşüncelere ulaşılır. Tekerlek bizi mek hiç kolay değildir. A m a insan r u h u üzerine
"kutsal" güneş kavramına doğru götürür, ama bu daha fazlasını öğrenmek istiyorsak, bunu mutlaka
noktada mantık yetersizliğini itiraf etmek zorun kavramalıyız. Şöyle bir düşünecek olursak insa
dadır; " k u t s a l " olan bir şey tanımlanamaz. Sınırlı nın içini, dışım tam olarak görüp anlayabildiği
zekamızla bir şeyi " k u t s a l " olarak adlandırdığı hiçbir şey yoktur. İnsan, çevresini ancak kısıtlı bir
mızda, ona somut gerçeklere değil inançlara da şekilde algılayabilmesine izin veren duyularının
yalı bir ad vermiş oluruz. sayısı ve niteliğiyle sınırlıdır. Bu eksikliği bilimsel
İnsan anlayışının sınırlarının ötesinde sayısız araç ve gereçler kısmen giderebilir ancak en d u
şey bulunduğundan, tanımlayamadığımız ya da yarlı aygıtlar bile uzak ya da küçük nesneleri bü
tam kavrayamadığımız kavramları temsil etmek yütüp görünebilir hale getirmekten ya da çok ha
üzere sürekli olarak simgesel terimler kullanmak fif sesleri işitilebilir yapmaktan öteye gidemez.
tayız. Bütün dinlerin sembolik bir dil ya da imge Hangi aleti kullanırsak kullanalım, bir noktada
y a y g ı n bilinen simgelerdir.
21
Ç o ğ u t o p l u m d a G ü n e ş resimleri
insanların a ç ı k l a n a m a y a n dinsel
deneyimlerini anlatır. İ Ö 1 4 .
y ü z y ı l d a M ı s ı r Firavunu
Işınel'ler, G ü n e ş i n y a ş a m veren
g ü c ü n ü simgeliyor. 2 0 . y ü z y ı l d a bir
J a p o n keşiş, Şinto i n a n c ı n a g ö r e
ö n ü n d e d u a e d i y o r (solda). VVolfram
a t o m u , 2 . 0 0 0 . 0 0 0 kez büyütülmüş
(sağda).
g ö r ü l e b i l e n en uzak y ı l d ı z
a l g ı l a m a s ı h e p sınırlıdır.
22
bütün kesinliğin ortadan kalktığı sınıra ulaşırız. deyimle i k i kişiliğin varlığını kabul etmek olacağı
Her şeyden önce gerçeği algılayışımızda, ör nı düşünmekteydiler. Aslında b u , tam da bu de
neğin duygularımız gerçek görüntülere tepki gös mektir; çok doğru! Çağdaş birçok insan böyle iki
terirken bile, bu gerçeğin gerçeklik alanından ye bölünmüş bir kişilikten mustariptir. Bu hiç de
ruhsal alana geçirildiği sırada olduğu gibi, aslında patolojik bir semptom değildir. Sadece nörotik-
bilinçdışı olan bir yön vardır. R u h u n içinde b u n lerde değil, başka herkesde de gözlenebüen bir
lar, oluşu ve yapısı bilinmeyen psişik olgulara dö gerçektir. K e n d i n e ilişkin genel bir bilinçsizlik,
nüşmektedirler. Öyleyse her yaşantı çok sayıda hiç kuşkusuz ki bütün insanlığın ortak mirasıdır.
bilinmez faktörü de içermektedir. Aslında her so İnsanlığın bilinci, uygarlık düzeyine ulaşınca
mut nesne, maddenin gerçek doğasını anlayama ya kadar sayısız çağları gerektiren bir sürecin so
dığımız için, bize zaten daima tam bilinir olmak nunda yavaş, güçlükle gekşebilmiştir; dahası bu
tan uzaktır. Ayrıca belirli olgular vardır ki bilinç gelişim tamamlanmış olmaktan henüz çok uzak
le hiç algılanamazlar. B u n l a r bilinçlilik eşiğinin a l tır. İnsan r u h u n u n büyük bölümü hâlâ karanlık
tında kalmışlardır. Bunları daha sonra anlık bir larla kaplıdır; çünkü " p s i k e " dediğimiz, bilincimiz
sezgi ile ya da yoğun düşünerek fark edebiliriz. ve onun içeriği ile hiç de eşanlamlı değildir.
Ama normal olarak, bizim için hayati anlamı olan R u h u m u z , doğanın bir parçasıdır ve tıpkı
her oluş düşlerimizde, rasyonel düşünceyle olma onun gibi sınırsızdır. Ayrıca biz ne r u h u ne de do
sa da sembolik bir resim olarak çözümlenir. Ta ğayı tanımlayabilir, ancak olabildiği kadar, onu
rihsel olarak bakıldığında, psikologlara bilinçli nasıl algıladığımızı tarif edebiliriz. Tıbbi araştır
ruhsal olguların bilinçdışı yönlerini inceleme fır maların verileri olmasa bile, "bilinçdışı diye bir
satım veren de düşlerin incelenmesi olmuştur. şey y o k t u r " gibi varsayımları reddetmemiz için
Psikologlar deneyimlerine dayanarak, birçok do yeterince neden vardır. B u n u söyleyenler eski
ğa bilimcisi ve filozof aksini savunduğu sırada, bi çağlardan kalan bir "misoneizm"de (yeni olandan
linçdışı bir psikenin var olduğunu kabul etmişler ve bilinmeyenden korkma) ısrar etmektedirler.
dir. Bu sırada filozoflar saflıkla, böyle bir oluşumu İnsan ruhunda bilinmeyen bir bölüm olduğu
kabul etmenin, bir bireyde i k i öznenin, daha açık düşüncesine karşı bu direncin tarihsel nedenleri
vardır. Bilinçlilik doğanın y e n i bir buluşudur ve
kendi içinde henüz deneysel aşamada bulunmak
tadır. Bu yüzden hâlâ zayıftır ve belli tehlikeler
karşısında kolaylıkla zedelenebilir. Antropologla
rın saptadıkları gibi, ilkel insanda ruhsal bozuklu
ğun en sık görülen şekillerinden biri, onların "ruh
y i t i m i " diye adlandırdıkları, bilinçliliğin şaşırtıcı
bir şekilde bölünmesi (bilimsel dille konuşursak;
dissosiyasyon) durumudur.
B i z i m k i n d e n farklı bir bilinçlilik aşamasmda
bulunan bu insanlar arasında r u h bir bütünlük
olarak hissedilmez. Çoğu toplumda, insanın ken
disininkinden başka bir de "çalılık r u h u " olduğu
na inanılır. B u , insanın kimliğini ruhsal olarak
üstlendiği bir ağaç ya da bir hayvanda biçimlen-
23
mistir. Önde gelen Fransız antropologlarından duygusunu açığa vurmaktadır. Bu da ruhun sım
Lucien Levy-Bruhl bu d u r u m u "participation sıkı örülü olmadığım, tersine kontrol edilemeyen
mystique" olarak tanımlamıştır. Kendisi daha duyguların saldırısı karşısında kolayca parçalana
sonra, olumsuz eleştiriler karşısında bu formülas- bileceğim gösterir.
yonunu geri almıştır ama ben onu eleştirenlerin Antropologların araştırmalarından tanıdığımız
haksız olduğunu düşünüyorum. Çok iyi bilinen bu durum kendi ileri uygarlığımıza da hiç yaban
psikolojik bir gerçek, insanın kendini bilinçdışı cı değildir. B i z de dağılabiliriz; yani dissosiye ola
olarak bir kimse ya da bir nesneyle kimliklendire- biliriz. Kimliğimizi yitirebiliriz. Öfkemizden çılgı
bileceği gerçeğidir. na dönebilir, duygularla alt üst olabiliriz; kendi
Bu kimlik ilkel insanda çok çeşitli biçimler ala mize ya da başkalarına ilişkin önemli hususları
bilir. Çalılık ruhu bir hayvana aitse bu hayvan o hatırlamayabiliriz. O zaman bize " A l l a h aşkına,
insanın bir çeşit kardeşi gibi görülür. Örneğin sana ne oldu? İçine şeytan mı girdi?" diye sorar
kardeşi timsah olan bir insan, timsahlarla dolu bir lar. "Kendimize hakim olmak"tan söz ederiz ama
ırmağı hiç duraksamadan yüzebilir. Çalılık r u h u aslında kendini kontrol edebilmek oldukça ilginç,
bir ağaçsa onun insan üzerinde ana baba gibi bir ender rastlanan bir yetenektir. Kendimizi dene
gücü olduğuna inanılır. Her i k i d u r u m d a da o ça tim altında tuttuğumuzu sanırız, ancak bir dostu
lılık ruhuna verilen zarar aynen o insana verilmiş muz kolaylıkla bize ilişkin, hiç de farkında olma
gibi kabul edilir. dığımız bir dolu şey anlatabilir.
Bazı kabilelerde insanın birkaç r u h u olduğuna Böyle yüksek bir uygarlık düzeyinde bile insan
inanılmaktadır. Bu inanç, her bireyin birbirine bilinçliliği hâlâ kolaylıkla yaralanabilir. Zihnimizin
bağlı ama birbirinden farklı birimlerden oluştuğu bir bölümünü izole edebilme yeteneği kuşkusuz
K o n g o ' n u n N y a n g a kabilesinin,
u ğ r a ş l a r d a kişiler, konsantre o l a b i l m e k
a y ı r m a k z o r u n d a kalırlar. A m a bu,
M o d e r n psikanalizin büyük ö n c ü l e r i n d e n
bulutlara, ç a m u r a y a d a benzerlerine
İngiliz p a n a y ı r ı n d a m o d e r n bir
kristal falcısı.
28
temanın kastedilmiş olduğu ortaya çıkarılabilir. dığı apaçık olan böyle bir anlatımla ne söylemek
Buradan ben, açıkça rüyanın parçası olan bü istiyordu? Görünüşe bakılırsa, rüya görenin yaşa
tün malzemenin yorumda kullanılması gerektiği mıyla yakından ilgili olan dejenere bir kadm fikri
sonucunu çıkarıyorum. Rüya k e n d i şuurlarım çi söz konusuydu. Ancak bu resmin kendi karısı
zer. Kendisiyle ilgili olan ve kendinden uzaklaşan üzerine projekte edilmiş olması böylesine haksız
şeylerin hangisi olduğuna, bağımsız olarak kendi üstelik yanlış olduğuna göre, bu itici resmin tem
özgün biçimi karar verir. Serbest çağrışım zikzak sil ettiği şeyin ne olduğunu buluncaya kadar baş
bir yol izleyerek bizi rüya materyalinden uzaklaş ka tarafları aramalıydım.
tırırken, benim önerdiğim yöntem, merkezinde Ortaçağda, fizyologlar iç salgı bezlerimizin ya
rüya materyalinin kendisi bulunan daireler çiz pısı yüzünden her birimizde eril ile dişil eleman
mektedir. B e n rüya resmi üzerinde duruyorum. ların birlikte bulunduğunu ispat etmeden çok ön
Bu sırada rüyayı görenin kaçma çabalarına da hiç ce, "her erkeğin içinde bir kadm vardır" denilirdi.
aldırmıyorum. Mesleki uygulamam sırasmda sık Erkeğin içindeki bu dişil elemana ben " a n i m a "
sık "Şimdi sizin rüyamza dönelim; bu rüya ne an adım verdim. Bu dişi taraf, belli başlı yönleriyle
latıyor?" diye sormak zorunda kalıyorum. çevreyle, özellikle de kadınlarla biraz aşağı ve de
Hastalarımdan biri, bir keresinde rüyasında ğersiz bir ilişki içindedir. Bu yüzden insanın k e n
saçları darmadağın, sarhoş ve basit bir k a d m gör disinden de başkalarmdan da dikkatle gizlenir.
müştü. Rüyada bu k a d m sözde kendi karısıydı. Başka türlü söylemek istersek; bir insanın kişiliği
Oysa kendi karısı aslmda tamamen başka bir kişi dışarıdan çok normal görünse bile, o "içindeki ka-
likteydi. Yüzeysel olarak bakıldığında bu rüya, şo dın"ın zavallı halini herkesten hatta kendisinden
ke edecek kadar gerçekdışıydı. Bu yüzden de bile gizliyor olabilir. Bu hastada da söz konusu
hasta bunu anlamsız bulup hemen reddetti. O n u olan buydu. Dişi tarafı hiç de güzel değildi. Rüya
serbest çağrışıma bıraksaydım kuşkusuz ki rüya
sının nahoş anlatımından olabildiğince uzaklaş
maya çalışacaktı. Bu d u r u m d a muhtemelen, karı
sıyla hiç ilgisi olmayan, temel komplekslerinden
birisine ulaşacak, bu özgün düşün özel anlamı
üzerine hiçbir şey öğrenemeyecektik.
(sağda).
Flaman ressam C a m p i n ' i n bir m i h r a p
a n l a m ı yoktur (altta).
1 7. y ü z y ı l d a n bir simya el
y a z m a s ı n d a n bu taçlı hermafrodit
Şimdiye kadar, rüyaların ele almışında kullandı duğunun kabul edilmesi veya her ikisi birden zo
ğım bazı ilkelerin ana hatlarını belirtmeye çalış runludur.
tım. Çünkü eğer insanın semboller oluşturma ye Şimdi bilinç ve bilinçdışınm içeriklerinin bir
tisini incelemek istiyorsak, rüyalar hem en temel birleriyle hangi yoldan ilintili olduklarına daha
hem de en kolay girilebilen, elde edilebilen mal yakından bakalım. B i l i n e n bir örneği ele alalım:
zeme olarak işe yaradıklarını göstermişlerdir. Rü Düşünceler kısa bir an öncesine kadar berrak
yalarla uğraşırken i k i nokta özellikle önemlidir: olduğu halde insan bazen söyleyeceğini birden
Öncelikle, ardında belli bir anlam bulunması ne bire unutabilir. Ya da tam kendisine bir şey söy
deniyle rüya, başka hiçbir ön beklenti ve tahmin leneceği sırada bir arkadaşmm adı aklından çıka
de bulunulmaması gereken bir gerçeklik olarak bilir. Hatırlayamadığımızı belirtiriz; ama aslında
ele alınmalıdır; ikincisi de rüyanın, bilinçdışınm bellek bilinçdışı olmuş ya da en azmdan bir süre
özgün bir anlatımı olduğudur. için bilinçten ayrılmıştır. Benzeri bir beürti d u
Hakkında ne kadar az şey bilsek de bilinçdışı yumlarımızda da vardır; belli belirsiz işitilebilen
nm incelenmeye değer olduğu kabul edilmelidir. sürekli bir sesi algılıyorsak, bu sesin düzenli ara
En azından bir böcek araştırmacısının, dikkatini lıklarla kaybolup yeniden ortaya çıktığı duygusu
çeken bir bite gösterdiği kadar ilgiyi hak etmek nu alırız. A m a bu dalgalanmalar, sesin tonundaki
tedir. Herhangi bir kişi rüyaları, anlamı olmayan değişiklikten değil, dikkatin periyodik olarak düş
yapmaya devam etmekte serbesttir. A m a eğer B i r şey bilincimizden çıktığı zaman, aslında
bunlarm normal olaylar olduğu varsayüırsa -ki varlığı ortadan kalkmış olmaz; tıpkı köşeyi dönen
gerçekte de öyledirler-, o zaman ya nedensel ola bir arabarun kaybolup gitmiş olmadığı gibi. Araba
rak ele alınmaları, yani varoluşlarının akılcı bir yalnızca artık görünmez olmuştur. Bu araba ile
nedeni olduğunun ya da belli bir amaçlarının ol ileride pekala yeniden karşılaşabileceğimiz gibi,
aklımızdan belli bir zaman için yitip gitmiş olan Bu tip davranışlar, histerik hastaların anlatım
düşünceler de geri gelir. O halde bilinçdışırun bir larının birçok hekim tarafmdan düpedüz yalan
bölümü, bir zaman için geri çekilmiş birçok dü olarak reddedilmesine yol açar. Böyle kimseler
şünce, izlenim ve imgeden oluşur. Bunlar bilinci geçekten de çoğumuzdan daha fazla sayıda ger
mizi sürekli olarak etkilerler. Dağmık ya da dalgın çek olmayan şeyler anlatmaktadırlar ama bunu
olan biri, bir şeyi almak için odaya girer. Birden tanımlayacak en uygun sözcük " y a l a n " sözcüğü
bire durur, şaşkm görünür; ne alacağım unut değildir. Onların ruhsal durumları gerçekten dav
muştur. Elleri, uykuda gezer gibi, masamn üze ranışlarına karşı belirli bir güvensizliğe neden ol
rindeki nesneler arasında dolaşır; başlangıçtaki maktadır, çünkü bilinçleri sık sık bilinçdışırun ön
amacını unutmuştur ama bilinçdışı tarafından hâ ceden bilinemeyecek müdahaleleriyle bulanmak
lâ o amaç için yönlendirilmektedir. Sonunda bir tadır. D e r i duyarlılıkları bile bu tür algılama fark
denbire ne yapmak istediğini yemden hatırlar. lılıkları gösterebilir. Histerik kimse belli anlarda
Bilinçdışı ona y o l göstermiştir. koluna batırüan iğneyi fark eder, başka anlarda
Nörotik bir insan birçok şeyi bilinçli, planlı ya ise b u n u n hiç farkma varmaz. Hastanın dikkati
pıyor gibi görünür. H a l b u k i o sırada ne yapmakta belli bir noktaya çekilirse, duyumların silikleşme
olduğu sorulsa, b u n u ya bilmediği ya da aklında sinin neden olduğu gerilim geçinceye kadar, ba
bambaşka bir şey olduğu ortaya çıkar. zen bütün vücut tam uyuşmuş gibi olabilir. Bu
Bunun pek çok örneği vardır. Uzman olan b i geçince de duyumların algılanması hemen yerine
ri, bilinçdışı ruhsal içeriğin, bilinçliymiş gibi dav gelir. Bütün bu süre içinde kişi olup bitenin, b i
ranmaya yol açtığım fark etmekte gecikmez. Böy linçdışı olarak farkındadır.
y a y m a k nedeniyle m a h k e m e y e verilmesinin
nedeni olmuştu. S a v u n m a n C l a r a n c e
S c o p e s m a h k e m e ö n ü n d e (en solda).
AAisoneizm'e gülünç y a n ı n d a n b a k ı y o r d u .
v e bütün o d a y a y a y ı l a c a ğ ı n d a n "
korktuğunu y a z ı y o r d u ( s a ğ d a ) .
33
bir iğnenin batışı ya da bilincin bulanık olduğu sı değildir. Sadece abartılı oldukları için göze daha
rada yapılan bir konuşma, anestezi d u r u m u ya da fazla batarlar. Histerik semptomlar her normal
"unutuş" hiç olmamış gibi yeniden anlatılabilir. insanda gözlenebilir; ama önemsiz olduklarından
Baygın şekilde kliniğe getirilen bir kadını hatırlı çoğunlukla fark edilmezler.
yorum. Ertesi gün bilince döndüğünde k i m oldu Örneğin unutmak normal bir olgudur. Burada
ğunu biliyor ama nerede olduğunu, buraya ne za bazı bilinçli tasavvurlar, dikkatimiz çelinmiş oldu
man ve neden getirilmiş olduğunu hiç bilmiyor ğu için, özgün enerjilerini yitirmişlerdir. İlgi baş
du. A m a kendisini hipnotize ettiğimde bana ne ka yöne döndüğünde, daha önce uğraşılan nesne
den hastalandığım, kendisini kliniğe k i m i n getir ler gölgede kalırlar. Bu kaçınılmazdır, çünkü bi
diğini güzelce anlattı. Bütün bu ayrıntılar da çev linç aynı anda ancak çok az imgeyi d u r u sayılacak
re tarafından onaylandı. Hipnoz altındayken, bel ölçüde açık görebilir.
leği sanki bütün süre boyunca bilinci acıkmış gibi Unutulmuş olan tasavvurlar buna rağmen var
berrak durumdaydı. lıklarım sona erdirmemişlerdir. Her istenildiğinde
Bu tür konuların açıklanmasında usulen klinik yeniden üretilemeseler bile, bilinç eşiğinin altın
deneyimden elde edilen örnekleri kullanmak zo da her zaman dururlar. Bazen yıllarca unutulmuş
runda kalırız. Bu yüzden eleştirilerin çoğu, bilinç- oldukları halde, her an yeniden dışarı çıkabilirler.
dışının ve onun özgün gösterilerinin yalnızca ve Burada, bilinçle görüp işitmiş, sonrasında ise
özellikle psikopatolojinin ilgi alanına ait olduğunu unutmuş olduğumuz şeylerden söz ediyorum. Ya
ileri sürerler. Bilinçdışının her dışavurumunu, nı sıra, ya dikkatimiz başka bir tarafa toplanmış
normal ruhsal durumla ilgili olmayan, nörotik ya olduğu ya da uyandırdıkları duyumsal uyarı bi
da psikotik bir şey olarak görürler. Oysa nörotik linçli bir iz bırakamayacak kadar zayıf olduğu
görüngüleri yalnızca hastalık belirtileri olarak de için, hiç dikkat etmediğimiz birçok şeyi de gör
ğerlendirmek kesinlikle hatalıdır. Bunlar normal mekte, işitmekte, k o k u s u n u ya da tadım almakta
olguların patolojik abartılarından başka bir şey yız. Bilinçdışı o sırada gene de d u r u m u n farkın-
normal d u y u m algısı g ö l g e l e n m i ş
ç ı l g ı n l ı ğ ı , dansçıların transa
kendilerine s a p l a m a l a r ı n a yol a ç a r
durumu o r t a y a ç ı k a r d ı ğ ı görülüyor
(sağda).
İlkellerde " b ü y ü l e n m e " bir tanrı ya da
(üst o r t a d a ve s a ğ d a ) d a i m a bu
p o z i s y o n d a , b a c a k b a c a k üstüne atmış
v e a ğ ı z d a s i g a r a y l a görünürler.
tarikatta, şarkılar ve el ç ı r p m a l a r l a
bu s ı r a d a ölümcül ısırık y a r a l a n m a l a r ı
olur) (solda).
dadır. Böyle eşik altı duyumsal algılamalar, gün yu fark etmiş, bu algfiama, çoktan unutulmuş ço
delik yaşamımızda çok önemli bir r o l oynarlar. cukluk anılarını canlandırmaya yetmişti.
Bunlar bizi fark ettiğimizden çok daha fazla etki Böyle bir "anahtar sözcük" ya da "fünye" etki
lemektedirler. Öğrencilerinden biriyle derin bir si, tehlikesiz anıların olduğu kadar, nörotik semp
söyleşiye dalmış olarak yürümekte olan bir profe tomların saldırışım da açıklar. Örneğin apaçık
sör, buna i y i bir örnek anlatmıştı. Yürüdükleri sı sağlıklı, gayet i y i d u r u m d a genç bir kız bir büro
rada düşünceleri, hiç beklenmedik bir şekilde, da hamaratça çalışmaktadır. B i r an sonra kor
çocukluk anılarının saldırısıyla kesilmişti. Bu sap kunç bir baş ağrısı başlar ve çökkün bir görünüm
mayı kendisi bir türlü açıklayamıyordu. O anda alır. Bilinçli bir şekilde algılamaksızın, o sırada
söylediklerinin hiçbiriyle bu anıların herhangi bir uzaktan geçen bir geminin sis düdüğünü işitmiş-
ilintisi akla gelmiyordu. Etrafına bakındığında tir. Bu da u z u n zamandır, unutmaya çalıştığı er
tam bu arular geldiği sırada bir köy evinin önün kek arkadaşından ayrıksım anımsatmıştır. Nor
den geçmiş olduklarım gördü. Öğrencisine, fante mal unutmadan başka, F r e u d bu tür hoş olmayan
zilerin başladığı noktaya kadar geri dönmeyi ve aslında kurtulmak istenen araların "unutuldu
önerdi. Oraya vardıklarında burnuna bahçedeki ğu" sayısız olguyu tanımlamıştır. Nietzsche'nin
kazlardan yükselen k o k u çarptı. O anda, anıları dediği gibi, gurur yeterince inatçı olduğunda bel
nın canlanmasına yol açanın bu k o k u olduğunu lek boyun eğer. Böyle durumlarda psikolog "bas
anladı. Çünkü çocukluğunda bir süre kazları da tırılmış içerik"ten söz eder.
olan bir köy evinde yaşamıştı. Onların tipik k o k u B u n u başka bir örnek daha iyi anlatabilir: İş
su, üzerinde unutulmuş gibi görünse de kalıcı vereninin başka bir k a d m yardımcısını kıskanan
olan bir izlenim bırakmıştı. Gezinti sırasmda köy bir sekreter, adım listesine çok açık şekilde işa
evinin önünden geçerken, bilinçdışı olarak k o k u retlediği halde, onu toplantüara davet etmeyi hep
Bu r e k l a m d a V o l k s w a g e n markasını
bağlanırlar.
unutmaktadır. Bu ihmalinden dolayı hesap sorul şayan kız kardeşine yazdım. O, kendisinin ve ağa
duğu zaman tamamen " u n u t t u ğ u n u " ya da "dik beyinin, ağabeyi henüz 11 yaşındayken, bu kitabı
katinin dağılmış olduğunu" bahane etmektedir. gerçekten okumuş olduklarım anımsadı. K o n u
Unutkankğının gerçek nederıirü hiçbir zaman, dan, Nietzsche'nin bu öyküyü bilerek aşırmış ol
kendi kendine bile, itiraf etmez. duğunu çıkarsamak olanaksızdı. Bana kalırsa bu
İnsanların çoğu, istençlerinin gücünü, rolünü öykü, aradan 50 yıl geçtikten sonra yemden bilin
abartırlar. K e n d i kararlarına tam anlamıyla hakim cinin odak noktasına çıkıvermişti.
olduklarım üeri sürerler. Oysa amaçlanmış ve Şimdiye kadar bilinçdışına ilişkin olarak söyle
amaçlanmamış olan eylemler dikkatle ayrılmalı diklerim, yalnızca insan ruhunun bu karmaşık bö
dır. Birinciler ego-kişilikten kaynaklanır. İkinciler l ü m ü n ü n doğası, çalışma biçimi üzerinde soluk
ise ego ile değil, onun "öbür y ü z ü " ile ilişkili bir bir taslaktan ibarettir. Yine de rüyalarımızın
kaynaktan gelmektedir. Sekretere davetleri spontan olarak üretildiği bu bilinçdışı ruh parça
unutturan da işte bu "öbür yüz"dür. sının yapısını göstermiş olmalıdır. Bilinçdışı mal
Fark ettiğimiz ya da öğrendiğimiz şeyleri zeme, akla gelebilen b ü t ü n dürtüler, impulslar ve
unutmamızın birçok nedeni vardır. Bunları yeni maksatlardan, rasyonel ve irrasyonel düşünceler
den bilince çıkarmak için de çeşitli olanaklar bu den, algılamalardan, sezgilerden, koşullardan,
lunmaktadır. B u n a bir örnek "kryptomnesie" ya mantıklı sonuçlardan ve her t ü r l ü duygudan olu
da "saklı olandan anılar"dır. Örneğin bir yazar, şabilir. Bunların her biri ya da hepsi birden, kıs
önceden düşünülmüş olan bir plana göre yaz men, bir süre için bazen de sürekli olarak bilinç-
makta ve bir öykü geliştirmektedir. Neden sonra dışında kalabilir.
ansızm temadan dışarı sıçrar. Ola ki aklına yeni Böyle bir malzeme, çoğunlukla bilinç içinde
bir fikir gelmiş ya da yeni bir yan öykü canlanmış yer bulamadığından bilinçdışına atılmıştır. Dü
tır. Kendisine bu değişikliğe neyin neden olduğu şüncelerimizin bazfiarı da duygusal enerjilerini
sorulduğunda buna yanıt veremez. Belki de önce yitirerek bilinçdışına düşerler, yani onlara artık
den hiç bilmediği bir malzeme üretmekte olduğu dikkat etmeyiz; çünkü ya giderek ilginç ve önem
halde bu değişikliği hiç fark etmemiştir. K i m i za li olmaktan çıkmışlardır ya da onları gözümüzün
man ise yazdıklarının, kendisinin hiç okumadığı önünden uzaklaştırmak için belirli nedenlerimiz
na inandığı bir başka yazarın yapıtlarına belirgin vardır. Bu "unutma" durumu gerçekte, bu yolla
bir benzerlik taşıdığı görülebilir, gösterilebilir. bilmcimizde yeni izlenim ve düşüncelere yer aça
Ben buna Nietzsche'nin "Böyle B u y u r d u Zer bilmek için de bizim için son derece gereklidir.
düşt'ünde çok dikkati çeken bir örnek buldum. A k s i takdirde karşfiaştığımız her şey bilinç eşiği
Yazar, 1686'dan kalma bir gemi seyir defterinde nin üzerinde kalır, zihnimiz olağanüstü yüklen
yazılı olan bir olayı kelime kelime aynen aktar miş olurdu. Bu durum bugün oldukça bildik oldu
mıştır. Tamamen rastlantıyla bu denizci söylen ğundan çoğu kimse bunu yaradılışımızın bir par
cesini, 1835'te, yani Nietzsche'nin yazdığından çası olarak kabul etmektedir. Bilinçli içerik bi
yarım yüzyıl önce, yayınlanmış olan bir kitapta linçdışı içerisinde kaybolabileceği gibi, o zamana
okumuştum. Aynı bölümü "Böyle B u y u r d u Zer kadar hiç de bilinçli olmayan yeni içerikler de bi-
düşt'te görünce, Nietzsche'nin kendi diline hiç linçdışından bilince yükselebilir. Örneğin karan
uymayan bu garip stile şaştım. Nietzsche'nin söz lık bir duygu bir şeylerin olduğunu, yakında su
konusu kitabı okumuş olduğundan, kendisi hiç yüzüne çıkacağmı gösterir gibi olur; "havada bir
söz etmediği halde, emindim. O zaman henüz ya şeyler var"dır ya da "bir şeylerin kokusu alınmak-
37
ta"dır. Bilinçdışınm sadece geçmiş olayların hur kanıtlarını doğa bilimlerinde de sanat tarihinde
da deposu olmayıp, gelecekteki ruhsal durumlar de bulabiliriz. Örneğin Fransız matematikçi Poin-
la düşüncelerin tohumlarıyla da dolu olduğunun care ve kimyager Kekule önemli bilimsel buluşla
keşfi beni yeni bir psikolojik bakış biçimine yön rını çoğunlukla bilinçaltmdan gelen resimsel ve
lendirdi. Bu noktadan pek çok tartışmalar alev ani "açıklamalara" borçludurlar. Fransız filozof
lenmiştir. Ne var k i , uzak bilinçli geçmişten anıla Descartes'ın "mistik yaşantısı" dediği yaşantı da
rın yanı sıra tümüyle yepyeni düşüncelerle yara onun şimşek gibi birden "bütün bilimlerin düze
tıcı fikirlerin de -o zamana kadar hiç bilinçlenme n i n i " fark ettiği benzer bir "vahiy"e dayanmakta
miş düşünce ve fikirler- bilinçdışından gelişi, bir dır. İngiliz yazar Robert Louis Stevenson yıllarca,
gerçek olarak durmaktadır. Bunlar r u h u n karan kendisinin "insan tabiatının i k i yüzlü doğasına da
lık derinliklerinden, lotus çiçekleri gibi yetişmek ir güçlü duygusu"na uygun bir hikaye aramış, hiç
te, bilinçdışı r u h u n son derece önemli bir bölü beklemediği bir anda " D r . J e k y l l ve Bay Hyde"ın
münü oluşturmaktadırlar. B u n u gündelik yaşamı hikayesi kendisine bir rüyada belirivermiştir.
mızda, özellikle de sorunların şaşırtıcı yeni öneri İleride böyle bir malzemenin bilinçdışından
lerle çözülüverdiği durumlarda görüyoruz. Birçok nasıl yükseldiğini, hangi biçimde ortaya çıktığını
sanatçı, filozof ve doğa bilimcisi, en iyi fikirlerinin daha ayrıntılı olarak tanımlayacağım. Şimdilik,
bazılarını, bilinçaltmdan birdenbire çıkıveren bu yalnızca rüya imge ve simgelerinin önemine işa
tür esinlere borçludurlar. Böyle zengin malzeme ret etmekle yetineceğim. Bunlar büyük olasılıkla,
bulunan damarı bulmak, felsefe, yazın, müzik ya daha önce bilince hiç çıkmamış olan tümüyle ye
1
o l d u ğ u şeklinde yorumlamıştı.
168» In allen aromatischen Verbindungen kann also, alt gemeinschaft bir d i n o z o r g ö r ü y o r . Bir düşün, İsviçreli
l i c h e r K e r n , e i n e aus sechs Kohlenst-iffatomen bestehende, geschlossene
Kette a n g e n o m m e n w e r d e n , die n o c h sechs freie Verwandtsehnflseinhei ressam Erhard J a c o b y t a r a f ı n d a n
! e o besitzt. Man konnte sie durch die Kormel: 0,A, ausdrucken, im
w e l c h e r A eine nicht gesättigte Afflnilai .»der V e r w a n d t s c h a f t leinheil be-
yapılmış bu resmi, tam düş tablolarının
gösteriyor.
38
Rüyaların işlevi
Rüya yaşamımızın kökenlerine biraz ayrıntüı gir ana nedeni olan söz konusu çelişkiyi fark edecek
dim, çünkü burası çoğu simgelerin yetiştiği ze tir. Bunlar bilinçli deneyimlerinin koşullarında
mindir. Ne yazık ki rüyaların anlaşılması güçtür. hiçbir anlam taşımazlar. Bu yüzden de insan bun
Daha önce de belirttiğim gibi, bir rüya bilinçle an lara ya hiç aldırmamak ya da bunların kendisini
latılan bir hikayeden tümüyle farklıdır. Günlük şaşırttığını itiraf etmek zorunda kalır. Görünüşte
yaşamda ne anlatılmak istendiği önceden düşü düzenli olan yaşamımızda, ilişkili olduğumuz kav
nülür, en etkili anlatım biçimi seçilir. Her şeyin ramların hiç de sandığımız gibi kesin olmadığını
mantıklı bir sırada olmasına çalışüır. Eğitim gör idrak etmek, belki d u r u m u kavramayı kolaylaştı
müş bir insan, anlatımında bütün belirsizlikler rır. T a m tersine anlamları (ve duygu içerikleri)
den kaçınmaya çalışır. Rüyalar ise çok başka tür onlara yakından baktıkça belirsizleşmektedir.
lü düzenlenmiştir. Çelişkili ve gülünç imgeler rü B u n u n bir nedeni, işittiğimiz, yaşadığımız her şe
ya göreni zorlar, normal zaman duygusu tama y i n bilinçdışına geçebilmesidir. Bilincimizde sak
men yiter. Alışılageldik şeyler bile şaşırtıcı hatta layabildiğimiz, istediğimiz gibi yeniden üretebil
tehdit edici bir görünüm kazanır. diğimiz şeyler bile çoğu zaman bilinçdışı bir alt
düzenli bir durumdan bu kadar farklı bir sırayla boyar. Bilinçli izlenimlerimiz kolaylıkla bilinçdışı
oluşturması garip görünebilir. Bu da uyamk ya bir anlam kazanır, bu da bizim için ruhsal bakım
şamda düşüncelerimizi zorlayabilir. A m a rüyasın dan önem taşır. Oysa bu anlamın da onun gele
da bir amsı canlanmış olan herkes, normal insan neksel anlamı bazen genişleten bazen silen yön
ların rüyaları bu kadar güç anlaşılır bulmasının teminin de hiç farkında olmayız.
39
Elbette bu tür ruhsal alt tonlar kişiden kişiye amaçlarla kullanıldıkları sırada elbette b u n u n
değişir. Her birimizin kendi tasavvurlarımız var üzerinde durulmamaktadır.
dır. Bunları bireysel olarak kavrar, kullanırız. Kısacası, bilincimizdeki her kavramın ruhsal
Herhangi bir konuşma sırasında "devlet", "para", çağrışımları da vardır. Böyle çağrışımların yoğun
"sağlık" ya da " t o p l u m " gibi kavramları kullanı lukları (söz konusu kavramın, b i z i m kişiliğimizin
yorsam dinleyicüerimin de bunlardan aşağı yuka bütünü için taşıdığı öneme ya da bilinçaltında
rı benim anladığımı anladıklarını sanmaktayım. ilişkili olduğu başka fikirlere ya da komplekslere
Ancak benim asıl anlatmak istediğim, burada bağlı olmak üzere) değişebilir ama her durumda,
"aşağı yukarı" ile ortaya çıkan sınırlamadır. Ger o kavramın " n o r m a l " karakterini değiştirebüecek
çekte her sözcüğün her insan için, hatta aynı kül güçtedirler.
türe sahip olanlar için bile, az da olsa farklı bir an Bize olup biten her şeyin bu eşik altı yönleri
lamı vardır. Bu farklılığın nedeni, bireysel bir çer n i n , gündelik yaşamımızda çok önemsiz bir r o l
çeve içine alınacak olan bir genel kavramın daima oynadıkları sanılır. Oysa, psikologun bilinçdışının
bir parça da bireysel olarak anlaşılması ve uygu
lanmasıdır. Elbette, insanlar farklı politik, dinsel
ve psikolojik yaşantüara sahip oldukça bu farklı
lık da büyür.
40
Düşlerin akıldışı fantastik ö z e l l i ğ i n e d i ğ e r Bir düş g ö r e n i bir e j d e r h a kovalıyor; 15. " Z a m a n , kıyısı o l m a y a n bir ırmaktır", M a r c
örnekler (üst solda): Baykuşlar ve Yarasalar y y ' d a İtalyan keşiş Francesco C o l o n n a ' n ı n C h a g a l l ' i n tablosu (üstte). Bu resimlerin,
düş kuran bir a d a m ı n üzerinde uçuşuyorlar y a z d ı ğ ı "Poliphilo'nun Düşü"nden bir balık, k e m a n , saat ve sevişen çiftin
(1 8. yy İspanyol ressam G o y a ' n ı n fantezi (solda). birbiriyle ilgisiz sunumu düş niteliğindedir.
gravürü).
Bilinen sayıların mitolojik y a n ı M a y a
k a b a r t m a l a r ı n d a görünüyor. Z a m a n bölümleri
d o l a y ı ) . N o k t a p i r a m i d i (üstte). Pisagor
B u n d a toplamı 10 e d e n , 1. 2. 3 ve 4
a ğ a c ı dedikleri ve büyülü g ü c ü n e
Garip, korkunç rüyalar, fanteziler hatta viz duğunu düşünüyoruz. Tanrı ya da "tanrı korku
yonlardan yakman pek çok zeki, eğitim görmüş s u " yerine anksiyetemiz ya da fobüerimiz var.
kişi bana danışmışlardır. Sanıyorlardı ki ruhça Duygular yerli yerinde, ancak objelerin adlarıyla
sağlam olan kimse böyle rüyalar göremez, hayal nitelikleri uğursuz şekilde değişmiş bulunuyor.
Kongolu (s. 2 5 ) g i b i bu da h a y v a n l a
çağrışımlardan u z a k l a ş m a y a
çalışmıştır. A m a bunlar b u n a r a ğ m e n
bilinçdışında y a ş a m a y ı sürdürür.
karşısında yere k a p a n ı y o r (İtalyan ressam korunması için bir h o r o z kurban ediyorlar. insanı mekanik bir c a n a v a r o l a r a k gösteri-
C a r a v a g g i o ' n u n bir t a b l o s u n d a n , 1 6 . yy) Böyle u y g u l a m a l a r ilkellerin y a ş a m ı n d a yor. Belki bugünün "kötü ruhu" simgesi
Bir felsefe profesörü kanser korkusu nedeniy İlkel ve modern insan arasındaki bu tür kıyas
le bana başvurmuştu. Düzmelerle röntgen filmi lamaları, daha ileride de ayrıntıyla belirteceğim
aksini göstermiş olduğu halde, kötü huylu bir tü gibi, insanın semboller oluşturma yeteneği ve rü
mörü olduğu şeklindeki saplantısından acı çeki yaların bu malzemenin dışavurum yolu olarak oy
yordu. " B i r şey olmadığını biliyorum; ama bir şey nadığı rol konusunda bir fikir vermek için yapıyo
bulunabilir ya!" diyordu. Kendisini bu varsayıma r u m . Kolayca saptanacağı gibi, birçok rüyada i l
götürmüş olan neydi? Bu varsayım, hiçbir bilinçli kel varsayımlara, mit ve dinsel törenlere benze
düşünceye dayanmayan bir korkudan kaynaklan y e n resimler, çağrışımlar bulunmaktadır. Bu tür
mış gibi görünüyordu. Hastalıklı düşünce birden rüya imgelerine F r e u d "arkaik kalıntüar" diyordu.
bire bastırnuştı ve bu düşüncenin gücüne karşı, Bu ad, insan ruhunda tarihsel gelişmeye direne
elinden hiçbir şey gelmiyordu. rek yaşamda kalabilmiş ruhsal unsurlar anlamını
Eğitimli bir insan için, kendisini bir ruhun ele vermektedir. Böyle bir tanımlama ise ancak b i -
geçirmiş olduğunu kabul etmek, ilkel insan için linçdışmı bilincin bir takıntısı olarak ele alan biri
olduğundan çok daha zordur. Kötü ruhların za si için tipik olarak kabul edilmelidir.
rarlı etkileri ilkel bir toplumda en azmdan kabul B e n i m daha ileri araştırmalarım ise böyle bir
edilebilir bir hipotezdir. A m a uygar bir insan için, bakış açısının savunulamayacağım gösterdi. B e n ,
derdinin kendi yarulgılarının oyunu olduğu dü bu tür çağrışım ve imgelerin, bilinçdışının çok
şüncesini kabul zorunda kalmak alçaltıcı bir de önemdi bir kısmım oluşturduklarını, her yerde,
neyimdir. C i n çarpması olgusu aslında hiç de kay hem bilgili hem cahil kimselerin rüyalarında gö
bolmuş değildir; yalnızca başka türlü yorumlan rülebileceğim ortaya çıkardım. Bunlar hiç de can
maktadır. sız ve anlamsız artıklar değü, tam tersine çok
47
canlı ve etkili, tam da tarihsel niteliklerinden ötü Dostlarınız sizi bekliyor" sözleriyle karşılıyor, bir
rü özellikle değerli öğelerdir. B u n l a r bizim bilinç kapıyı açıyor, rüyayı gören hanım bir inek ahırı ile
li, soyut anlatım yöntemimizle, daha ilkel ama da karşılaşıyordu. Bu rüya anlatımını bir aptal bile
ha renkli ve daha sanatkârca bir anlatım yöntemi kolaylıkla anlayabilir. Bu hanım önce, kendi uka-
arasında köprü oluşturmaktadır. Bu tarihsel çağ lalığıyla alay eden bu rüyanm anlamım kabul et
rışımlar, bilincin rasyonel dünyasıyla dürtülerimi mek istemedi; fakat sonunda bu mesajı kabul et
zin dünyası arasındaki bağlantı halkasıdır. mekten başka çaresi kalmadı.
Denetim altmdaki düşüncelerle, rüya imgele Bilinçdışımn bu tür belirtileri çoğu insanın
rinin imparatorluğu arasmdaki belirgin aykırılık sandığından daha önemlidir. Bilinçli yaşamımızda
tan söz etmiştim. Şimdi bu aykırılıklar için bir çok çeşitli etkilere maruz kalıyoruz. Başkaları b i
başka neden daha ortaya çıkmaktadır. Uygar ya zi kızdırıyor ya da sindiriyor, toplum yaşamımızın
şamımızda birçok fikrin duygusal enerjilerini çal olayları yönümüzü saptırıyor. B i r dolu şey kişili
mış olduğumuz için bunlara tepki göstermiyoruz. ğimize uygun olmayan yollara girmemize neden
Bu tür tasavvurları konuşmada kullanıyor, başka oluyor. Bunların etkilerini algılasak da algılama-
ları kullandığında da belli bir tepki veriyoruz; an sak da bilincimiz her seferinde rahatsız oluyor ve
cak bunlar bizim üzerimizde özel bir izlenim bı bunlara karşı kendini pek savunamıyor. B u , özel
rakmıyorlar. Davranışımızı değiştirebilmemiz için likle dışadönük ruhsal yönelişlere, dış olgulara
belirli nesnelerin bizim üzerimizde daha güçlü bir büyük önem veren kişilerde ya da küçüklük duy
yoldan etki yapmaları gerekiyor. İşte "rüya d i l i " gusu taşıyan, kendilerinden kuşku duyan kimse
bu etkiye sahip bulunuyor. O n u n sembolleri, dik lerde böyle oluyor.
katimizi çekmek, bizi bakışımızı ona çevirmeye Bilinç önyargılardan, yargüardan, fanteziler
zorlamak için henüz yeterince enerji taşıyorlar. den ve infantil isteklerden ne kadar etkilenmişse,
Bir hanımefendi, akü başmda gerekçelere kar nörotik bir dissosiyasyonun açıklığı o denli büyür
şı gösterdiği budalaca önyargıları, inatçı karşı ve doğallıktan, sağlıklı dürtülerden o kadar uzak
koymaları ile tanınmıştı. Onunla her tartışma so bir yaşama götürür. Rüyalarm genel işlevi rüya
nuçsuz biterdi. B i r gece rüyasında k e n d i s i n i malzemesini üreterek, gizlice bütün ruhsal den
önemli bir sosyal toplantıya katılmış olarak gör geyi yeniden oluşturmak çabasından ibarettir.
dü. Ev sahibi kendisini "Ne iyi ettiniz de geldiniz. B u n a ben rüyaların armağan (ya da telafi) fonk-
katilini ç a r p ı y o r (solda).
50
Bugün bireylerin maruz k a l d ı ğ ı iki elki:
p r o p a g a n d a ( 1 9 6 2 y ı l ı n d a bir
denge b o z u l m a l a r ı , bilinçdışı
tarafından y e n i d e n d e n g e l e n m e l i d i r
(solda).
(solda].
53
Bilinen b ü y ü m e düşlerine ünlü bir
örnek. "Alis H a r i k a l a r
b a ş l ı ğ ı ; " O h , o l m a y a c a k şeyler
düşlüyorum." (ortada)
54
Rüya analizi
Başlangıçta işaret ile sembol arasındaki farktan nekler ise birisi öldüğünde kırılan aynalar ya da
söz etmiştim. Bir işaret her zaman temsil ettiği duvardan düşen tablolar, duygularında karmaşa
kavramdan daha azmi içermektedir; buna karşılık yaşayan birinin bulunduğu evin duvarlarında or
bir sembol, daima ilk bakışta görülebilenden da taya çıkan çatlaklardır. Kuşkucu olanlar böyle öy
ha fazla anlam taşır. Ayrıca semboller doğal, külere inanmasalar da yalnız bu gerçek bile bu
spontan belirt ilerdir; uy durulamazlar. Kimse, tür raporların psikolojik anlamlılığını göstermeye
mantık yürüterek vardığı, az çok akılcı bir düşün yeter.
ceye, sonunda sembolik bir birini veremez. Böy Ama birçok semboller de vardır ki - k i bunla
le bir fikir, ne denli fantezi dolu olursa olsun, so rın bazıları çok önemlidir-, nitelikleri ve kökenle
nunda daima bilinçli bir düşünceye bağlı bir işa ri bakımından yalnız bireysel değil, aynı zamanda
ret olabilir; hiçbir zaman bilinmeyene işaret eden kolektiftirler. En başla dinsel imgeler bu türe gi
bir sembol haline gelemez. Buna karşılık rüyalar rerler. İnananlar bunların semavi kökenli oldukla
da semboller spontan olarak ortaya çıkarlar, çün rına, insanlara açıklanmış bulunduklarına inanır
kü rüyalar uydurulamaz, sadece vuku bulurlar. lar, ktışkucularsa bunların uydurulmuş oldukları
Hu yüzden de sembol bilgimizin ana kaynakların nı düşünürler. Her ikisi de haksızdır. Gene de
dan biri olurlar. kuşkucuların, dinsel sembollerin, kavramların,
Gene de sembollerin yalnızca rüyalarda değil, yüzyıllar süren titiz bir çalışmanın ürünü olduğu
ruhsal bildirimlerin bütün öbür tiplerinde de or 1 düşüncesi doğrudur. Ne var ki inananların, sem
taya çıktığını vurgulamak isterim. Simgesel dü bollerin kökeninin geçmişin derin gizinde gömü
şünceler ve duygular vardır, simgesel hareket ve lü olduğu, bu nedenle hiçbir insandan kaynaklan
durumlar da vardır. Hatta çoğu zaman cansız mış olamayacağı varsayımları da doğrudur. Ge-
nesneler bile bilinçdışmın simgesel modelinde ol çekteyse bunlar "kolektif tasarımlar'dır. İnsanla
mak için davranır gibidirler. Sahibinin ölümüyle rın en eski rüyalarına ve yaratıcı fantezilerine da
duran saatlere» ilişkin pek çok rapor vardır. Bir ör yanmaktadırlar. Yani bu imgeler anlık tezahürler
nek, Büyük F r e d e r i k ' i n şatosunda, kralın öldüğü dir, kesinlikle istençli uydurmalar değildir.
an durmuş olan sarkaçlı saattir. Bilinen diğer ör Bu gerçeğin, ileride daha detaylı açıklayaca-
davranıyor g i b i görünür.
Simgeler bilinçdışı t a r a f ı n d a n
işaretlerdir (en s a ğ d a ) .
ğım gibi, rüya yorumlamayla önemli bir ilişkisi da " k e n d i evimde" imişim; 18. yüzyıl stilinde dö
vardır. Elbette, simgesel olduğu düşünülen bir şenmiş büyük bir oturma odasında bulunuyorum.
rüya, neden olan düşüncenin zaten bilindiği, rü Anlaşıldığına göre birinci kattayım. Bu odayı da
yada yalmzca kılık değiştirmiş olduğuna inanıldı ha önce görmemiş olduğuma şaşıyorum, zemin
ğında yapılacağından başka türlü yorumlanır. Bu katın nasü olduğunu merak ediyorum. Merdiven
ikinci durumda rüyanın yorumunun pek anlamı den iniyorum. Duvarları tahta kaplı, mobüyası 16.
yoktur, çünkü sadece zaten bilinmekte olan orta yüzyıldan, hatta daha eskiden kalmış, oldukça ka
ya çıkarılacaktır. ranlık bir odaya giriyorum; merakım ve şaşkınlı
Bu nedenle öğrencilerime her zaman "Sembo ğım artıyor. E v i daha iyi görmek istiyorum. B u
l i z m üzerine olabildiğince her şeyi öğrenin. A m a nun için bodruma iniyorum, orada taş merdiven
sonra bir rüyayı irdeleyeceğinizde hepsini yeni lere geçilen bir kapı görüyorum. Bu merdiven bü
den u n u t u n " diyorum. Uygulama için önemli olan yük kubbeli bir yere çıkıyor. Burada döşeme iri
bu tavsiyeyi ben kendim de bir kural olarak kabul kesme taşlarla kaplanmış, duvarlar da çok eski
ediyorum. Bu kural bana, bir başka insanın rüya görünüyor. Sıvaya bakıyorum, kiremit kırıntıla
sını, tam doğru olarak yorumlayabüecek kadar iyi rıyla doldurulmuş olduğunu görüyorum. Bu d u
anlamamn hiçbir zaman mümkün olmayacağını varların R o m a kökenli olduğu anlaşılıyor. Gittikçe
mın, tepkilerimin akışını yatıştırmaya çalışıyo taşlardan birine takılı bir demir halka buluyorum.
rum. Yoksa bunlar, hastamm güvensizliğine, ka Levhayı kaldırınca, daha dar bir taş merdivenden
palılığına karşı egemenliği ele geçirebilirler. B i r bir tür mağaraya giriyorum. Burası, içinde i k i k u
analist için, rüyanın özgün mesajını, yani bilinçdı ru kafa, birçok kemik ve kırık testi parçalarıyla
şınm bilince yaptığı katkıyı, olabildiğince tam bir dolu bir tarih öncesi mezar. Sonra uyandım.
şekilde alabilmek çok önemli olduğundan, rüya F r e u d bu rüyamı, benim özgün çağrışımlar ve
içeriğini büyük dikkatle incelemek önem taşır. içerik incelemesi yöntemimle inceleseydi geniş
Freud'la birlikte çalıştığım sırada bu noktayı bir öykü bulabilirdi. A m a korkarım bunu, ancak
özellikle belgeleyen bir rüya görmüştüm. Rüyam benim bir sorundan kaçışım olarak değerlendiro-
Jung'un e b e v e y n i (sağda). Bu
s ı r a d a g ö r d ü ğ ü düşün g ö s t e r d i ğ i
o n u e b e v e y n i n i n dinsel
d ü n y a s ı n d a n uzaklaşrrrmıştı ( b a b a s ı
56
çekti ki sorun aslında kendisindeydi. Gerçekte bu men'de ünlü kurşun mahzende mumyalanmış ce
rüya benim yaşamımın, özellikle de manevi gelişi setlere büyük ilgi gösterişimden çıkarmaktaydı.
mimin bir özetiydi. İki yüzyıllık bir evde büyü Bu bakımdan düşüncelerimi ifade etmekte
müştüm, eşyamızın büyük bir kısmı üç yüzyıllık güçlük çekiyordum; üstelik de daha kısa bir süre
tı. O zamana kadarki en büyük manevi maceranı önce, F r e u d ' u n ve benim psikolojik görüş açıları
Kant ve Schopenhauer'in felsefelerinin öğrenimi mız ve zeminlerimiz arasında aşılamaz bir uçu
olmuştu. Zamanın en büyük oluşumu Darwin'in r u m bulunduğunu öğrenmiştim. Kendisine son
çalışmalarıydı. Daha kısa bir süre öncesine kadar, derece garip geleceğini tahmin ettiğim iç dünya
ailemin ortaçağdan kalma, dünyanın hâlâ ilahi bir mı açacak olursam, onun dostluğunu bütünüyle
kudret ve öngörü ile yönlendirildiği varsayımı ile yitireceğimden korkuyordum. Bu yüzden ona
yaşamıştım. Bu dünya eskimiş ve geçilmişti. Hı "serbest çağrışımlarım" hakkında bazı yalanlar
ristiyan inancım Doğu dinlerinin ve Yunan felse söyledim; sapkın görüşlerimi açıklama zorunlulu
fesinin tanınmasıyla göreceleşmişti. Bu yüzden ğundan kurtulmaya çalıştım.
zemin katı böyle sessiz, karanlık ve görünüşe gö F r e u d ' a rüyamı anlattığım sırada içinde b u
re insansızdı. O sıralarda tarih ilgim, anatomi ens lunduğum bu kıskacı böyle ayrıntılı olarak açıkla
titüsünde asistan olarak çalıştığım zamanki eski dığım için özür dilemeliyim. Gene de bu, bir rüya
uğraşım olan karşılaştırmalı anatomi ve paleonto analizi sırasında düşülebilecek tatsız durumlara
lojiden gelişmişti. Çok tartışılan Neandertal ada iyi bir örnektir. Pek çok şey, analizi yapan ve ana
mı ve Dubois'mn Pithecanthropus'u beni heye liz edilen arasındaki kişisel farklılıklara bağlıdır.
canlandırmaktaydı. Rüyayla ilgili çağrışımlarım Freud'un sorularma uygun yamtlar bulmaya
bunlardı. A m a kafatasları, iskeletler ve cesetler çalışırken, psikolojik anlayış üzerinde sübjektif
den söz etmeye cesaret edemiyordum. Çünkü bu faktörün ne denli önemli rol oynadığının farkma
temanın F r e u d için nahoş olduğunu öğrenmiş varmak beni birden çok şaşırttı.
tim. Garip bir şekilde, benim kendisinin erken Bu duygu o denli baskındı k i , artık yalnızca
öleceğim gördüğümü düşünüyordu. Bu sonucu, bu zor durumdan kurtulmaya çalışıyordum. O
1909'da A m e r i k a ' y a gidişimizden önce, B r e - yüzden de kolay y o l u seçerek yalan söyledim. Bu
ne zarif ne de ahlaki bakımdan savunulabilir bir
şeydi, ancak aksi takdirde F r e u d ile kaçınmak is
tediğim bir çatışmanın tam içine düşecektim.
Sezgisel düşüncem, rüyamın beni, yaşamımı,
dünyamı anlattığı, bir başkasının kendi nedenle
riyle, k e n d i amacına uygun şekilde oluşturduğu
kuramsal bir yapıya karşı benim kendi gerçeğimi
gösterdiğiydi. Bu F r e u d ' u n değil, benim rüyamdı
ve işte o zaman birdenbire rüyamın ne anlama
geldiğini anladım.
k a d a r , politik, d ı ş a d ö n ü k bir ö n d e r d i
h e r h a n g i bir yüzü a n c a k a z ç o k
k a t e g o r i z e edilebilir (en s a ğ d a ) .
58
dengelerini - r u h s a l sağlıklarını- hesaba katmak sayıda çeşitli olgu birbirleriyle kıyaslanmadıkça,
zorundayız. Çünkü sonuç, bireylerin toplumun hiçbir psikolojik k u r a m formüle edilip öğretile-
normlarına u y u m sağlamasını ayarlamak değildir. mez. Çıkış zemini olarak her genel özellik kullanı
Bu son derece doğadışı bir d u r u m a yol açardı. labilir. Örneğin "dışadönük" ve "içedönük" kimse
Sağlıklı ve normal bir toplumda genellikle insan ler ayırt edilebilir. B u , yapılabilecek birçok genel
lar, birkaç içgüdünün alanı dışında, birbirleriyle leme olanağından yalnızca biridir. Analizi yapa
tam uyuşamazlar. nın, hastasından farklı bir tipte olmasının nasü
Uyuşmazlıklar, toplumdaki ruhsal yaşamın ta güçlükler doğurabileceğini göstermeye bu büe
şıyıcısı ve uyarıcısı olarak iş görürler ama amaç yeter.
uyuşmazlık değildir; uyuşma da aynı şekilde Derine inen her rüya analizi i k i bireyin yüzleş
önemlidir. Psikoloji esas olarak karşıtların denge mesine yol açtığına göre, her ikisinin aynı zihni
sine bağımlı olduğu için, karşıtı hesaba katılma yet tipinden olup olmamalarının büyük bir fark
mış olan hiçbir yargı kesin olarak kabul edilemez. ortaya çıkarabileceği apaçık görünmektedir. İkisi
Kısaca, r u h u n ne olduğu üzerinde son sözü söy de aynı tipe aitse, büyük olasılıkla uzun bir süre
leyebilmek mümkün değildir. birbirleriyle iyi geçinebileceklerdir. A m a biri dı
Rüyalar bireysel olarak ele alınmayı gerektiri şadönük iken öbürü içedönük ise, ikisinin birbiri
yorsa da psikolojinin gözlemleri sırasında topladı ne zıt özellikleri, özellikle de kendi kişilik tipleri
ğı malzemeyi sınıflandırmak, açıklayabilmek için ni tanımıyorlarsa ya da kendüerinin zihniyetini
bazı genel bölümlemeler zorunludur. Elbette, çok en doğru olarak kabul ediyorlarsa, bu oldukça
sert kişilik çatışmalarına y o l açabilir. Dışadönük lardan birbirlerinden farklı oldukları kısa zaman
olan, normal olarak çoğunluğun tutumunu be da ortaya çıkar. O halde dışadönüklük sadece yü
nimser, içedönük olansa bu tutumu reddeder. B i zeysel bir belirtidir. Bu yüzden daha epey bir za
risi için değerli olan öbürüne bazı durumlarda m a n önce, insan bireyselliğinin sınırsız farklılıkla
hiçbir şey ifade etmez. F r e u d bile, içedönük t i rını bir düzene sokabilmek için başka temel özel
pin, hastalıklı şekilde kendisiyle meşgul olduğu likler bulmaya çalıştım.
nu ileri sürmüştü. Oysa kendim gözlemlemek, ta Birçok kimsenin akıllarını hiç kullanmayışları,
nımak son derece değerli ve önemli olabilir. kullandıklarında da şaşılacak kadar budalaca kul
Bu tür farklılıkları rüya analizinde dikkate al lanışları beni hep etkilemiştir. Aynı şekilde, bir
mak zorunludur. Analizi yapanın, sırf psikoloji sürü zeki kimsenin kendi duyu organlarını ne
kuramlarını bildiği ve belirli bir yöntemi edinmiş denli az kullandıklarına da her zaman şaşmışım-
olduğu için bir üstün insan olduğuna, olguların dır.
üzerinde durduğuna inanılmamalıdır. K u r a m ve Gene bazıları, bir kez ulaşıldıktan sonra kesin
yöntem hiçbir zaman insan r u h u n u n bütününü likle kalıcıymış ve ne dünya ne de insan ruhu ar
kavrayabilecek durumda değildir. Analizi yapan, tık hiç değişmezmiş gibi bir bilinç algılaması ile
hastasının yaşayan bütününün karşısına, daha yaşamaktadır. Bu kimselerin düş gücü yok gibi
çok kendi bütün kişiliği ile çıkmak zorundadır. dir. Kendilerini yalmzca duygusal algılamalarına
Analitik çalışma hastası için olduğu kadar, onun bırakmaktadırlar. Dünyalarında rastlantılara yer
için de bir sınavdır. Bu yüzden her ikisinin kişilik yoktur ve "bugünlerinde" hiçbir gerçek "yarın"
lerinin ahenk içinde b u l u n u p bulunmadıkları bulunmaz. Gelecek, geçmişin basit bir tekrarın
önemli bir rol oynar. dan ibarettir.
o l d u ğ u n u hissediyorum" d e n i l d i ğ i n d e k i
g i b i bir d e ğ e r l e n d i r m e işlevi
Düşünme
a n l a m ı n d a d ı r . ) Elbette her b i r e y d e
zayıf) olabilir.
Hissetme
60
yani düşünen insanlar bulunduğunu da gördüm. bilmek için zahmet etmezse ve bunların göreceli
Aynı ölçüde zeki olan başkaları ise yollarım hisse ğini kabul etmezse, ne hastasının ruhsal durumu
derek arayıp bulmaktadırlar. " D u y g u " açıklanma hakkmda yeterli bilgi alabilir ne de onun varlığını
sı gereken bir deyimdir. Örneğin "duyarlık" anla yeterince derin bir bakışla görebilir. Hastadan,
mında (Fransızca sentiment gibi) duygudan söz analizi yapanın görüşünü dinlemesi ve ciddiye al
edilmektedir. Bu sözcük aynı zamanda bir sezgi ması beklenir. Hasta da aynı şeyi hekimden bek-
için de kullanılabilir. Ya da "bana öyle geliyor leyebümelidir. Böyle bir ilişki vazgeçilemezdir.
ki..." anlarrunda da kullanılabilir. A m a gene de analizi yapanın bazı kuramsal bek
Duygu sözcüğünü, "düşünce"nin karşıtı olarak lentilerin yerine getirilmiş olduğu düşüncesinden
kullandığımda, hoş ya da nahoş, iyi ya da kötü gi çok, iş bir şeyi hastanın gerçekten anlayabilmesi
bi bir değerlendirme biçimini kastetmekteyim. ne gelip dayanır. Hastanın analizi yapana karşı di
Bu tanıma göre duygu, istenç dışı gelen bir emos- renci mutlaka yanlış olmayabilir; hatta hastada
yon değil, tıpkı düşünce gibi rasyonel, yani düze bir şeylerin "aydınlanmadığmm" kesin belirtisi
ne sokan bir işlev, buna karşılık sezgi ise irrasyo sayılmalıdır. Ya hasta henüz o noktaya ulaşma
nel, yalnızca algılayan bir işlevdir. Sezgi, "önsezi" mıştır ya da yorum doğru değildir.
olarak, istençli bir aksiyonun ürünü değil, iç ve Başka insanların rüya simgelerini yorumlama
dış durumlara bağımlı, istenç dışı bir olaydır. Sez çabalarımız sırasmda çoğunlukla, anlayışımızdaki
gi daha çok ruhsal değil de fiziksel nedenlerden kaçınılmaz boşlukları projeksiyonlarımızla dol
ileri gelen, objektif uyaranlara bağlı irrasyonel bir durma eğilimimiz bizi engeller. Yani analizi yapa
olgu, duyumsal bir algılama gibidir. nın algılamalar inin, bunlardan çıkardığı sonuçla
O halde, bilincin yönelim için kullandığı yar rın, rüya göreninkiyle aynı olduğunu samrız. Bu
dımcı araçlar gerçekte dört işlevden ibarettir: yanılgı kaynağını ekarte edebilmek için, daima
Duyum (yani duyumsal algılama) bir şeylerin var rüya ilişkisiyle sıkı temasta kalmakta ve rüyalar
olduğunu, düşünce bunun ne olduğunu, duygu üzerinde her t ü r l ü kuramsal tahmini karıştırma
bunun hoş ya da nahoş olduğunu söyler ve sezgi makta ısrar ediyorum. Elbette rüyaların belirli bir
de onun nereden gelip nereye gittiğini belirtir. anlamı olduğu varsayımı bunun dışında kalır.
Elbette insan davranışlarının bu dört beürtisi, da B ü t ü n söylediklerimden, rüyaların yorumla
ha birçokları arasında dört noktadır (diğerleri ör nabilmesi için her zaman geçerli bir kuralın ileri
neğin istenç gücü, mizaç, varsayım gücü, bellek sürülemeyeceği açıkça görülmüş olmalıdır. Rüya
vb). Bunlar hiç de kesin olarak alınmamalıdırlar, ların b ü t ü n işlevinin, bilinçteki bazı eksiklik ve
ancak basit oluşları smıflandırılabilmeleri için ni çarpıklıkları telafi etmek olduğunu belirttiğimde,
rengi noktası olarak alınmalarım sağlıyor. Bunla bu düşüncenin özgün rüyaların özelliklerine son
rı, özellikle de çocukların anne babalarım, kadın derece verimli bir kapı açabileceğini söylemek is
ların kocalarım tanımalarını istediğimde kullan tiyorum. Bazı olgularda bu işlev son derece açık
mak için çok faydalı buluyorum. K e n d i önyargıla olarak görülebilmektedir.
rınım anlaşılabilmesi için de bu belirgin noktalar Hastalarımdan biri kendini çok beğenmektey
faydalıdır. O halde, bir başkasının rüyasını anla di. Tanıdıklarının, onun bu kendini beğenmişliği
mak istiyorsa, insanın kendi ön kabullerini feda ne sinirlenmekte olduklarını da fark etmiyordu.
etmesi gereklidir. Bu da hiç kolay değildir, tersi Rüyasmda bir çukurda debelenip duran bir serse
ne ahlaki bir gerilimi gerektirir. A m a analizi ya ri gördü. Rüyasmdaki bu görüntüyü, "İnsanın bu
pan, kendi konumunu eleştirel olarak aydınlata denli alçalması ne kadar çirkin!" diye yorumlu-
61
yordu. Bu rüya, bu sevimsiz görüntüyle, rüya gö B u , hastanın aşağılık duygularım üretmişti. Far
rene, kendi işleri üzerine daha az böbürlenmesini kında olmadığı bu hezeyan, onun kendini çevre
anlatmaya çalışıyordu. Aynı zamanda bir şey da sinin gerçeğinden izole etmesine yol açmış, baş
ha ortaya çıktı; adamın yıkılmış olan, alkoük bir kaları için z o r u n l u olan görevlerden de kaçmabil-
kardeşi vardı. Rüyanın ortaya çıkardığına göre mesini sağlamıştı. Böylelikle bu yüksek davranış
hasta, dıştan tepeden bakan tutumuyla, içinden larının gerçek büyük başarüarından ileri geldiğini
kardeşini kompanse etmekteydi. ne başkalarına ne de kendüıe ispat etmek zorun
Bir başka olguda psikoloji bilgisiyle çok gurur daydı. Böylelikle tehlikeli bir oyun oynuyordu.
lanan bir kadın rüyasında hep bir başka kadını Rüyalar da çift anlamlı bir yoldan b u n u hatırlat
görmekteydi. Gerçekte ise bu kadınla karşılaştı maya çalışıyorlardı. Napolyon ve Büyük İskender
ğında onu hiç mi hiç sevmemiş, onu kibirli, aşağı ile çok ahbap bir pozisyonda olmak, tam da kü
lık, hilekâr biri olarak algüanuştı. Oysa rüyasmda çüklük kompleksi tarafından üretilebilecek tür
bu kadm bir kız kardeş gibi dost ve sevimli görü den bir fantezidir. Denilebilir ki, rüya ne kastetti
nüyordu. Hastam, gerçekte tahammül edemediği ğini neden açık ve doğrudan söylemiyor?
birisini neden bu derdi iyi gördüğünü bir türlü an- Bana da bu sık sık sorulmuştur. Kendime de
layamıyordu. Rüyaları ona, öbür kadına çok ben bu soruyu sorarım. Rüyalarm kesin ve tanımlayı
zeyen bir yamyla gölgelenmekte olduğunu anlat cı bilgi vermekten kaçmmak için neler çevirdikle
maya çalışıyordu. Kendisini çok iyi tanıdığım sa rini, asü noktayı nasü açık bıraktıklarım görmek
nan hastam, aslında rüyanın kendisinin iktidar beni her zaman şaşırtır. F r e u d psikemn, "sansür"
kompleksini göstermeye çalıştığını anlamakta adını verdiği özgün bir işlevi olduğunu varsayı
güçlük çekiyordu. yordu. Rüyadaki imgelerin sansür yoluyla, rüya
Gözden kaçırdığımız, küçük gördüğümüz, bas gören bilinci rüyanın gerçek objesinden saptıra-
tırdığımız yalnızca kişüiğimizin gölgede kalan ta bilmek için böylesine bükülüp, tanınmaz dahası
rafı değüdir. O l u m l u özelliklerimize de sık sık ay
nım yaparız. Çok mütevazı ve çekingen görünen,
sempatik davranışları olan bir adamı anımsıyo
rum. En arkada olmaya her zaman razıydı, ama
fark edilmeden hep orada bulunmaya özen göste
riyordu. Kendisine bir şey sorulduğunda daima
bilgisi vardı, ne ki düşüncelerini kabul ettirmek
için bir çabası olmuyordu. Yalnızca zaman zaman
belirli bir konunun daha yüksek bir düzeyden ele
alınmasının daha iyi olacağım belirtmekle yetini
yor, bu noktada da açık konuşmuyordu. Rüyala
rında hep, Napolyon ya da Büyük İskender gibi
önemli kişiliklerle karşılaşıyordu. Bu rüyalar apa
çık, bir aşağüık kompleksim kompanse etmektey
di. A m a bunların bir başka anlamı daha vardı.
"Böyle ünlü ziyaretçilerim olduğuna göre, nasıl
biri olmalıyım ben?" diye soruyordu rüya. Rüya
lar gizli bir büyüklük hezeyanım göstermekteydi.
yanıltıcı hale getirildiğini ileri sürüyordu. Eleşti Rüyaların neden çoğunlukla analojilerle anla
rel düşünceleri rüya görenden saklayarak onun tım yolunu seçtiğini, bir rüyanın neden bazen
uykusunu korumaktaydı. Aynı zamanda hoş ol öbürünün üzerine geçtiğini, uyanık yaşamımızın
mayan anıların anımsanmasının uyandıracağı şo mantığını, zaman ölçüsünü neden izlemediğini bu
ku da engellemekteydi. B e n bu konuda çok kuş gerçekten yola çıkarak anlayabiliriz. Rüyaların al
kuluyum, çünkü rüyalar en az o sıklıkla u y k u y u dıkları biçim bilinçaltı için uygundur, çünkü b u n
bozarlar da. Daha çok, bilince yaklaştıkça psike- ların yapıldığı malzeme, bilinç eşiğinin altmda
nin bilinçdışı içeriği tanınmaz hale geliyor gibidir. tam olarak bu şeküde korunmaktadır. Rüyalar
Bilinçsizlik d u r u m u n d a düşünce ve imgeler, b i uykuyu, Freud'un "kabul edüemez dilek" dediği
linçli halde olacaklarından daha düşük bir geri şeyden korumazlar. O n u n "kılık değiştirme" ola
limle saklanmaktadır. Bilinçaltındayken düşünce rak tanımladığı, aslında bütün uyaranların bilinç-
ve imgeler duruluklarım, keskinliklerini yitirmek dışmda aldıkları biçimdir. O halde, bir rüya hiçbir
tedirler. Birbirleriyle ilintileri daha az düzenlidir; açık fikir ortaya çıkaramaz. Böyle yapmaya başlar
daha çok analojilerden ibaret olup, daha az rasyo başlamaz rüya, rüya olmaktan çıkar, çünkü o za
nel ve bu yüzden de anlaşılmazdırlar. Bu d u r u m man bilinç eşiğini aşmış olur. Bu yüzden rüyalar,
ister yorgunluk ister ateş ya da zehirlerle ortaya bilinç için önemli olan noktaları atlayıp, daha çok
çıkmış olsun, bütün rüyaya benzer durumlarda bilincin kenar alanlarım, tam da yüdızların bir gü
görülebilir. A m a herhangi bir şey bu imgelere da neş tutulması sırasında ortaya çıkan zayıf ışıkları
ha güçlü bir gerilim yüklerse, daha az bilinçsiz gibi ortaya çıkarırlar.
hale gelirler. Böyleükle bilinç eşiğine ne derdi Rüya sembollerinin büyük bölümünün, bilinç
yaklaşırlarsa, kenarları o denli keskinleşir. li denetim olanaklarından kaçman bir psikenin
N e w York kenar m a h a l l e s i n d e
eder (solda).
içeriği karşısında g ü v e n d e o l m a d ı ğ ı
anlaşılıyor (sağda).
63
yanıltıcı hale getirildiğini ileri sürüyordu. Eleşti Rüyaların neden çoğunlukla analojilerle anla
rel düşünceleri rüya görenden saklayarak onun tım yolunu seçtiğini, bir rüyanın neden bazen
uykusunu korumaktaydı. Aynı zamanda hoş ol öbürünün üzerine geçtiğini, uyanık yaşamımızın
mayan anıların anımsanmasının uyandıracağı şo mantığım, zaman ölçüsünü neden izlemediğini bu
ku da engellemekteydi. Ben bu konuda çok kuş gerçekten yola çıkarak anlayabiliriz. Rüyaların al
kuluyum, çünkü rüyalar en az o sıklıkla u y k u y u dıkları biçim bilinçaltı için uygundur, çünkü bun
bozarlar da. Daha çok, bilince yaklaştıkça psike- ların yapıldığı malzeme, bilinç eşiğinin altında
nin bilinçdışı içeriği tanınmaz hale geliyor gibidir. tam olarak bu şekilde korunmaktadır. Rüyalar
Bilinçsizlik d u r u m u n d a düşünce ve imgeler, b i uykuyu, Freud'un "kabul edilemez dilek" dediği
linçli halde olacaklarından daha düşük bir geri şeyden korumazlar. O n u n "kılık değiştirme" ola
limle saklanmaktadır. Bilinçaltındayken düşünce rak tanımladığı, aslında bütün uyaranların bilinç-
ve imgeler duruluklarım, keskinliklerini yitirmek dışında aldıkları biçimdir. O halde, bir rüya hiçbir
tedirler. Birbirleriyle ilintileri daha az düzenlidir; açık fikir ortaya çıkaramaz. Böyle yapmaya başlar
daha çok analojilerden ibaret olup, daha az rasyo başlamaz rüya, rüya olmaktan çıkar, çünkü o za
nel ve bu yüzden de anlaşümazdırlar. Bu d u r u m man bilinç eşiğini aşmış olur. Bu yüzden rüyalar,
ister yorgunluk ister ateş ya da zehirlerle ortaya bilinç için önemli olan noktaları atlayıp, daha çok
çıkmış olsun, bütün rüyaya benzer durumlarda bilincin kenar alanlarım, tam da yüdızlarm bir gü
görülebilir. A m a herhangi bir şey bu imgelere da neş tutulması sırasında ortaya çıkan zayıf ışıklan
ha güçlü bir gerilim yüklerse, daha az bilinçsiz gibi ortaya çıkarırlar.
hale gelirler. Böylelikle bilinç eşiğine ne denli Rüya sembollerinin büyük bölümünün, bilinç
yaklaşırlarsa, kenarları o denli keskinleşir. li denetim olanaklarmdan kaçınan bir psikenin
N e w York kenar m a h a l l e s i n d e
eder (solda).
içeriği karşısında g ü v e n d e o l m a d ı ğ ı
anlaşılıyor (sağda).
gösterileri olduğu unutulmamalıdır. A n l a m ve muna, yani egosunun durumuna bağlıdır. Eğer
amaca uygunluk yalnızca bilincin öncelikli hakkı rüya gören kendi değerini olduğundan yüksek
değildir. A n l a m ve amaca uygunluk, bütün canlı konumlandırıyorsa, düşüncelerin çağrışmayla el
doğada vardır. Organik ve psişik gelişim arasında de edüen materyale bakarak, rüya görenin hayal
ilkesel olarak bir farklılık yoktur. B i r bitkinin çi lerinin ne kadar uygunsuz ve çocukça olduğu,
çek açması gibi, psike de simgelerini ortaya çıka bunların ebeveynine eşit ya da onlardan üstün ol
rır. Her rüya bu sürecin bir kanıtıdır. duğu şeklindeki çocukluk dileklerine ne kadar
İçgüdüsel güçler, her türden sezgi, dürtü ve bağlı olduğu kolaylıkla gösterilebilir. B u n a karşı
öbür anlık süreçler gibi, rüyalar yoluyla da bilin lık eğer bir değersizlik duygusunun rüya görenin
cin işlevlerini etkilemektedirler. Bu etkinin olum kişiliğindeki her olumlu yönü boğduğu bir aşağı
lu mu olumsuz mu olacağını, bilinçdışının o sıra lık kompleksi söz konusuysa, o zaman kendisine
daki içeriği tayin eder. Bilinçdışı normalde bilinç ne kadar çocuksu, gülünç ve şaşkın olduğunun
li olması gereken birçok şey içeriyorsa, o zaman açıklanmasıyla daha da alçaltmak son derece
işleve olumsuz bir etki yapabilir. Gerçek içgüdü yanlış olur. Bu onun aşağılık duygusunu korkunç
lerle ilgisi olmayan, varlıklarım ve ruhsal önemle tırmandırır, üstelik tedaviye karşı hiç hoş olma
rini, bastırılma ya da kaale alınmama yoluyla bi yan, gereksiz bir direnç ortaya çıkarır.
linçdışı kılınmış olmalarına borçlu olan motifler Her duruma uygulanabilecek hiçbir psikotera
ortaya çıkar. Normal bilinçdışı psikeyi böylece pi tekniği ya da öğretisi yoktur, çünkü tedaviye
doldurur ve onun temel sembol ve motifleri ifade alman her olgu özeldir ve kendi koşullarına sahip
etme eğilimini kısıtlamış olurlar. Ruhsal bozuk tir. Dokuz yıl boyunca tedavi etmek zorunda kal
lukların nedenleriyle uğraşan bir analizci için, dığım bir hastamı anımsıyorum. Yurtdışında ya-J
hastalarından neyi istemedikleri ya da neden sadığı için onu yılda yalnız birkaç hafta görebili
korktukları hakkında gönüllü bir açıklama almak yordum. Daha en başından beri onun zorluklan-
önemlidir. run nerede olduğunu biliyordum ama gerçeğel
Bu yöntem kiliselerdeki, çağdaş psikolojik yaklaşmak için en küçük bir girişimin, aramızda I
tekniklerin bazı bakımlardan taklit ettikleri, gü tam bir kopmaya neden olacak şiddetli bir savuıtl
mada, aşırı aşağılık kompleksinin ya da karakte tim. Hoşuma gitse de gitmese de ilişkimizi koru
rin ciddi güçsüzlük hislerinin, hastanın kendi ye mak için elimden geleni yapmalı, rüyalarıyla des
tersizliği ile doğrudan karşılaşabilmesini çok zor teklenen ve konuşmalarımızı nevrozunun kökle
yüzden çoğunlukla, başlangıçta hastaya pozitif Konudan o kadar uzaklaşıyorduk k i , kendimi sık
görüşler vermeyi daha faydalı buluyorum; böyle sık hastamı yanıltmakla suçluyordum. Onu sert
rin pratikteki yorumu onun o andaki ruhsal duru öyküsünden çevrilen bir filmden) (sağa
bir şekilde kendiyle yüzleştirmekten beni alıko yoldan yürümesinin zorunlu olduğunu gösteri
yan tek şey d u r u m u n u n yavaş yavaş düzelmekte yordu. Başlangıçtaki şok o denli ağırdı ki hasta
oluşuydu. bunu tek basma taşıyamıyordu. B u n u n için bir
Sonunda, onuncu yılda hasta iyileşmiş oldu başka insanın yardmuna gereksinimi vardı. Tera
ğunu, bütün nörotik belirtilerden kurtulduğunu pinin görevi de bir klinik kuranım ispatından çok
bildirdi. Şaşırmıştım, çünkü kuramsal olarak d u daha önemli olan güven ilişkisine yavaş yavaş
rumu iyileşemezdi. B e n i m şaşkınlığımı fark etti ulaşmaktı.
ğinde gülümseyerek "Size her şeyden önce d u B u n a benzer olgulardan, yöntemimi hastaların
yarlılığınız ve bitmeyen sabrınız için teşekkür et gereksinimlerine uydurmayı, özgün bir olguda
meliyim" dedi; "çünkü nevrozumun utanç veren belki hiç kullanılamayacak olan genel kuramsal
nedeniyle başa çıkmamda bana siz yardım ettiniz. konulara fazla dalmamayı öğrendim. İnsan doğa
Şimdi artık size buna ilişkin her şeyi söyleyebile sı hakkmda altmış yıllık pratik deneyimle elde
cek durumdayım. B u n u , yapabilseydim, daha ilk edilmiş bilgüerim, bana her olguyu yeni bir olgu
buluşmamızda size söylerdim. A m a bu benim si olarak ele almayı, daima bireysel bir yaklaşıma
zinle olan ilişkimi mahvederdi; o zaman ben ne çabalamayı öğretmiştir. Bazen çocuksu olgu ve
olurdum? On yıl boyunca size güvenmeyi öğren fanteziler üzerinde derinlemesine incelemelerde
dim; güvenini geliştikçe d u r u m u m da düzeliyor- bulunmaktan çekinmem, hemen arkasından gene
du. Bu uzun süreçte kendime güvenimi geni ka en yukarıdan başlarım; bu beni kenarda köşede
zandım. Artık beni hasta eden sorunu konuşabi kalnuş metafizik spekülasyonlara götürse bile!
lecek kadar güçlüyüm." Her şey, hastanın özgün dilini öğrenmeye, onun
Ardından sorununu bana bütün çıplaklığıyla bilinçdışını, kendisinin el yordamı üe gün ışığma
açıkladı. İtirafı, tedavinin neden böyle garip bir çıkarabilmeye bağlıdır. Bazı olgular şu, öbür olgu-
G o y a t a r a f ı n d a n yapılmış o l a n "Tımarhane". S a ğ
65
lar ise bu yöntemi gerektirebilirler. B u , özellikle görenler en başta gidiyor, bir su hendeğinin üze-
de sembollerin yorumunda geçerüdir. İki farklı rinden kolaylıkla atlıyor, onları izlemekte olanlar
kimse birbirinin neredeyse aynı olan rüyaları gö- ise hendeğe düşüyorlardı. Rüyayı gören yaşlı
rebilirler. A m a , örneğin b i r i genç, öbürü yaşlıysa, adam, rüya sırasında hastaydı ve söz dinlemediği
sorunları da farklıdır ve her i k i rüyayı aynı şekil- için gerek hekimine gerekse hemşireye, bir dolu
de yorumlamak saçma olur. zorluk çıkarmaktaydı. Apaçıktı ki rüya, genç ada-
Örnek olarak, geniş bir alanda atla yarışmakta ma ne yapması gerektiğini belirtip cesaret verir-
olan bir grup gencin göründüğü bir rüya aklıma ken, yaşlı adama ne yaptığım, ne gibi zorlukların
geliyor. Bana rüyayı anlatan genç adam dikkatli, kendisini beklediğini göstermeye çalışıyordu. Bu
içedönük bir tipti. Aynı rüyayı aktif, girişken bir örnek, rüya y o r u m u n u n kişisel d u r u m a ne ölçüde
yaşam sürmüş olan gözü pek karakterli yaşlı bir bağlı olduğunu göstermektedir,
adamdan da dinlemiştim. Her ikisinde de rüyayı
andırır.
66
Rüya sembolizminde arketip
Daha önce belirttiğim gibi, rüyaların telafi amacı ri, "kolektif imgeleri" ve mitolojik motifleri ara
na hizmet ettiğini öne sürüyorum. Bu varsayım, sında benzer analojileri tanıyabilir.
rüyaların bilinçdışı tepkileri ve anlık dürtüleri bi Biyologun karşüaştırmalı anatomi büfmine ge
lince taşımakta olan, normal ruhsal olaylar oldu reksinimi gibi, psikolog da " r u h u n karşüaştırmalı
ğunu kabul etmektedir. Rüyaların çoğu, rüya gö anatomisi" olmaksızın fazla ilerleyemez. Psikolog
ren kişinin rüyada görülenin içeriğini zenginleşti yalnız rüyalar ile bilinçdışmm öbür ürünleri hak
recek, aydınlatacak olan çağrışımlarının yardı kında zengin ve yeterli bilgi sahibi olmakla yetin
mıyla yorumlanabilir. Bu yöntem, normal olarak memeli, mitolojik bügiye de sahip olmalıdır. Bu
bir akraba, bir arkadaş ya da bir hasta, bunu bir cephane olmadan, bir obsessif-kompulsif nevroz
söyleşi sırasmda anlatırsa daima uygundur. A m a ile klasik bir c i n çarpması arasındaki önemli ana
acı veren ve duygu yüklü rüyalar söz konusu ol lojileri kavrayamaz.
duğunda, çoğu zaman rüya görenin çağrışımları, " A r k e t i p l e r " ya da "öz resimler ( U r b i l d ) " admı
doyurucu bir yorum için yetmez. Böyle d u r u m verdiğim "arkaik kalıntüar" üzerine olan düşün
larda, ük olarak F r e u d tarafmdan gözlemlenmiş, celerim, rüya psikolojisi ve mitoloji hakkında ye
yorumlanmış olan, rüyalarda sık sık rüya görenin terli bügisi olmayanlarca hep eleştirilmiştir. " A r
kişisel deneyimlerinden çıkartılamayan eleman ketip" deyimi, çoğunlukla belirU bir mitolojik i m
ların ortaya çıktığı gerçeğini anımsamamız gerek ge ya da motif olarak yanlış anlaşılıyor. A m a bu
mektedir. F r e u d ' u n "arkaik kalıntılar" adını ver tür imgeler ancak bilinçli tasavvurlardır; böyle
diği bu elemanlar, insan ruhunda doğuştan geli değişken resimlerin kahtsal olarak aktarüabüece-
yormuş gibi görünen ruhsal biçimlerdir, insan vü ğini düşünmek saçma olur. Arketip, bir motifin
cudu, her birinin ardında uzun bir gelişim öyküsü bu türden temsili resimlerini oluşturma eğilimli
olan bir sürü orgamn müzesi gibi olduğuna göre, dir. Bu temsili resimler, temel yapıları değişmek-
aynı şekilde r u h u m u z u n da böyle örgütlenmiş ol sizin ayrıntüarda çok büyük farklüıklar gösterebi
duğunu düşünebiliriz. İçinde bulunduğu vücut gi lir. Örneğin düşman kardeşler motifinin birçok
bi o da tarihten yoksun bir ürün değildir. " T a r i h " çeşitli temsili vardır ama temel şema hep aynı
derken, ruhumuzun kendi geçmişiyle sözel ya da kalmaktadır.
diğer kültürel gelenekler açısından olan ilişkisini
B e n i eleştirenler, benim "kahtsal olarak edinil
kastetmiyorum. Ruhsal oluşumları henüz hay-
miş tasavvurlar" demek istediğimi sanmakta, bu
vanlarınkine çok benzemekte olan arkaik insanla
nedenle de arketip fikrini yadsımaktadırlar. Bu
rın ruhlarının biyolojik, prehistorik, büinçdışı ge-
arada, eğer arketipler bilinçli tasavvurlar olsaydı
üşimini kastediyorum. Tıpkı vücudumuzun yapı
onları aracısız olarak anlayabilmemiz gerekeceği
şırım sürüngenlerin anatomik modeline dayalı ol
gerçeğini gözden kaçırmaktadırlar. Oysa bunlar
ması gibi, bu sonsuz eski "psike" de ruhumuzun
bilincimizde ortaya çıktıklarında çoğunlukla şaşı
esasını oluşturur. A n a t o m i c i l e r i n , biyologların
rıyor, anlayamıyoruz. Gerçekte bunlar, kuşların
alışmış gözleri vücudumuzda o eski modelin pek
yuva yapmaları ya da karıncaların örgütlü toplu
çok izini bulur. R u h u n deneyimli araştırıcısı da
luklar kurmaları cinsinden içgüdüsel bir eğilim
modern insanların rüyalarıyla ilkel r u h u n ürünle
den ibarettir.
insanların bilinçdışı arketipsel resimleri de
gravür (en s a ğ d a ) .
68
Bu arada içgüdülerle arketipler arasındaki iliş profesörü çok i y i anımsıyorum. T a m bir panik
kiyi de anlatmalıyım: İçgüdü dediğimiz duyuları içinde bana gelmişti. B e n yalnızca 400 yıllık bir
mızla algılayabüdiğimiz fizyolojik uyaranlardır. kitabı raftan çektim, tam da aynı görüntüyü gös
Ama aynı zamanda fanteziler şeklînde ortaya çı teren bir gravürün basüı olduğu sayfayı göster
kar ve varlıklarım da çoğu zaman sembolik resim d i m . " K e n d i n i z i r u h hastası sanmanıza gerek yok"
lerle belli ederler. B e n i m arketip adım verdiğim, dedim, "bakın size görünen hayal 400 yıl önce b i
işte bu içgörüntülerdir. Kökenleri ise bilinme le biliniyordu". B u n u n üzerine bitkin, ama artık
mektedir. Görünen her zaman, yeryüzünün her tamamen normal olarak koltuğuna yığılıp kaldı.
tarafında ortaya çıkıyor olmalarıdır. Bunların Çok önemli bir örneği kendisi de psikiyatrist
doğrudan atalardan gelerek mi yoksa göçler so olan bir adam getirmişti. Günün birinde, on ya
nucu bir "çapraz dölleme" ile mi oluştuğu henüz şındaki kızının eliyle yazıp Noel için kendisine ar
araştırılmaya muhtaçtır. mağan ettiği bir kitapçıkla geldi. İçinde kızcağızın
KendUerinin ya da çocuklarının rüyalarım an sekiz yaşmdayken görmüş olduğu bir dizi rüya
layamadıkları için bana başvurmuş olan birçok k i vardı. Bunlar benim o zamana kadar gördüğüm
şiyi anımsıyorum. Rüyalarının dilini bir türlü an en üginç rüya dizişiydi, babanın şaşkınlığını da
layamıyorlardı. B u n u n nedeni rüyalarm, k e n d i çok i y i anlayabüiyordum. Çocukça da olsa ürkü
hatırlayabildikleri ya da çocuklarına uyan bir şey tücüydüler, baba için ise hiç anlaşüamaz imgeler
le bir türlü bağlantısını kuramadıkları imgeler le doluydular. Motifleri aşağıda sıraladım:
içermesiydi. Oysa bu kimselerin kimileri yüksek 1. "Kötücül hayvan", bir dolu boynuzları olan
eğitim görmüştü dahası birkaçı da psikiyatristti. yüan benzeri bir canavar bütün öbür hayvanları
Birdenbire bir hayal görmüş, bu yüzden de öldürüp yutmaktadır. A m a tanrı dört köşeden
kendim ruh hastası olarak kabul etmiş olan bir dört ayrı tanrı biçiminde çıkagelir ve ölü hayvan-
69
lara yeniden yaşam verir. 7. Sarhoş bir kadın suya düşer, oradan yenilen
2. Cennete doğru bir uçuş; orada putperest miş ve ayık olarak çıkar.
danslarıyla bir şeyler kutlanmaktadır. Sonra ce 8. Sahne Amerika'dır; bir sürü kişi bir karınca
henneme doğru inilir; orada da melekler iyi şey yuvasının üzerinde yuvarlanıp durmaktadır. Ka
ler yapmaktadır. rıncalar onlara saldırır. Rüyayı gören kızcağız pa
3. B i r dolu küçük hayvancık kızı korkutmakta nik içinde bir ırmağa düşer.
dır. Bu hayvanlar inanılmaz düzeyde büyümeye 9. Ayın üzerinde bir çöl vardır; rüyayı gören kız
başlarlar ve bunlardan biri kızı yutar. bu çölün kumlarına batarak o denli derine gider
4. Minik bir fareciğin içinden sırayla kurtçuklar, ki sonunda cehenneme gelir.
yılanlar, balıklar ve insanlar geçerler. Sonunda fa 10. Bu rüyada kız ışıklı bir top görmektedir. Do
re insan haline gelir. B u , insanın kökenlerinin kununca ondan dumanlar yükselir. B i r adam ge
dört evresini göstermektedir. lir ve kendisim öldürür.
5. Küçük bir su damlacığı mikroskopla bakılır 11. Kız tehlikeli bir hastalığa yakalandığım gör
gibi görülmektedir. Kız su damlasının dallarla do mektedir. Derisinin içinden birdenbire kuşlar çı
lu olduğunu görür. B u , dünyanın kökenini göster kar ve kendisim tamamen örterler.
mektedir. 12. Sivrisinek bulutları güneşi, ayı ve yıldızlan
6. Yaramaz bir oğlanın elinde bir çamur topağı karartmaktadır. Yalnız bir yıldız kalır ve bu tek
vardır. B u n d a n küçük parçalar koparıp gelen ge yıldız kızın üzerine düşer.
çene fırlatır. Böylece herkes hastalanır. Kısaltılmamış orijinal metinlerinde her rüya
Küçük kızın ilk düşündeki (s. 6 9 ) arketipsel
üzerinde ç a r m ı h a geriliyor. Y e n i d e n d o ğ u m
(sağda).
71
Bu rüyalar olağanüstü gariptir. İzlenen düşün Çocuğun bu düşünceleri dini eğitimi nedeniy
ce felsefi niteliktedir. Örneğin ilk rüya öbür hay le tanıdığı düşünülebilir. A m a dinsel geçmişi ger
vanları öldüren kötü bir hayvandan söz etmekte çekte çok önemsiz boyuttaydı. Ebeveyni gerçi is
dir. A m a tanrı onlara tanrısal bir Apokatastasis, men Protestan'dı ama i n c i l ' i yalnız söylentilerden
yani yeniden yaratış ile yaşamı geri vermektedir. biliyorlardı. Çocuğa, zaten az bilinen Apokatasta
Batı dünyasında b u , Hıristiyan geleneği yoluyla sis tablosunun öğretilmiş olması özellikle olanak
bilinen bir imgedir. Evliyalarm işleri arasında (II- sızdı. Babası bu mistik tasavvuru kesinlikle hiç
I: 21) görülebilir: " H e r şey yeniden yaratümcaya işitmemişti. 12 rüyanın dokuzunda bu yok olup
kadar cennet onu (Mesih) kabul edecektir..." E r yeniden var olma teması vardı. Dahası bu rüyala
ken Yunan kilise önderleri, örneğin Origenes, rın hiçbirinde özgün Hıristiyan eğitim ve etküeri-
özellikle zamanın sonunda, kurtarıcıyla her şeyin nin izi bulunmuyor. Hatta tam tersine ilkel mit
en eski ve tam durumuna geri getirileceği varsa lerle yakın bağlantılılar. Bu bağlantı 4. ve 5. rüya
yımı üzerinde dururlardı. A m a Matta'ya göre de da beliren "kozmogonik mit" (dünyanın ve insan
(XVII: 11) zaten eski bir Yahudi söylencesi vardı: ların yaradılışı) ile doğrulanıyor. Aynı bağlantı Bi
İlyas "gerçekten gelecek ve her şeyi yeniden rinci Korint mektubunda (XV: 22) da görülmek-
oluşturacaktır". İlk Korint mektubu da (XV: 22) tedir ki bunu da az önce belirttim. Görüldüğü gi
aynı tasavvura gönderme yapar: "Ademde olduğu bi onda da A d e m ve Mesih, ölüm ve diriliş birbir
gibi hepsi ölecek ve Mesih ile hepsi yeniden yaşar leriyle bağlantılıdır.
kılınacaktır." Genel Kurtarıcı Mesih tasavvuru, canavar ta-
Kahraman-tanrı K a r g a bir b a l i n a n ı n
k a r n ı n d a (Amerika'nın pasifik
uyuyor (üstte).
görünüşe g ö r e her a h l a k ı n g ö r e c e l l i ğ i
düşüncesini c a n l a n d ı r ı y o r . A y n ı tasarım,
72
rafından yutulan, ama kendisini öldüren canavarı temaları elbette tanrı, melek, cennet, cehennem,
öldürüp mucizevi şekilde yeniden ortaya çıkan kötü ve şeytan gibi tasavvurlarla oluşturulmuş da
kahraman ve kurtarıcı ile ilintili olarak, Hıristi olabilir. A m a bunların bu çocuğun rüyalarında ele
yanlık öncesi yaygın olan bir temaya aittir. Bu alınış tarzı ve yolu hiç de Hıristiyan olmayan bir
motifin hangi kökenden kaynaklandığını, ne za kökene işaret etmektedir.
man ortaya çıktığını kimse bilmiyor. Hatta bu ko Tanrının bulunduğu ilk rüyaya bakalım. Bura
nuyu araştırmaya nereden başlayacağımızı dahi da aslında "dört köşeden" gelen dört tanrıdan
bilmiyoruz. Bilinen, her kuşağın bunu eski kuşak oluşan bir "tanrı"dan söz edilmektedir. Hangi
lardan naklen öğrendiğidir. Olasılıkla bu, insanın dört köşeden? Rüyada bir odadan söz edilmiyor.
bir kahraman mitine sahip olduğunu henüz bil Resimde de bir odaya yer yok, çünkü apaçık bir
mediği bir zamandan, yani söylediğini henüz dü şekilde kozmik bir olay söz konusu. "Quaternité"
şünmediği bir çağdan kalmadır. Kahraman figü (Dörtlük) elemam, oldukça garip bir düşünce ol
rü, düşünce öncesi çağlardan beri var olan bir ar- makla birlikte, birçok d i n ve felsefede büyük bir
ketiptir. rol oynamaktadır. Hıristiyan dininde bunun yeri
Arketiplerin çocuklar tarafından üretilmesi ne "Trinité" (Üçlük-Teslis) geçmiştir. Bu kavramı
özellikle dikkat çekicidir. Çünkü çocukların tarih da çocuk olasılıkla daha iyi bilmekteydi. A m a b u
sel nakiller ile hiçbir doğrudan bağlantıları yok günün orta sınıf ailelerinde kimin ilahi bir dört
tur. Bu olguda da Hıristiyan geleneği ile ilişki an lükten haberi vardır? Bu düşünce ortaçağın her-
cak çok yüzeysel olarak bulunuyordu. Hıristiyan metik felsefesinde ise oldukça tanıdıktı. Ancak
18. yüzyılın başlarında sona erdi, en az i k i yüzyıl hasına uygun böylesine devrimci bir tasavvuru
dan beri de tümüyle kullanım dışı. P e k i ama b u nereden bulmuştur?
nu küçük kız nereden alabilmişti? İshak Peygam- Bu sorular bizi yeni bir soruya götürür: Bu rü
ber'in vizyonundan mı? A m a Serafim'i tanrı ile yaların nasıl bir telafi anlamı olabilir k i , küçük kı
özdeşleştiren hiçbir Hıristiyan öğretisi yoktur. zın Noel'de babasına armağan edecek kadar
Aynı soru boynuzlu yüan için de sorulabilir. önem vermesine yol açmış olsun?
Gerçi İncil'de, örneğin Vahiyler Kitabı'nda birçok Rüyayı gören eğer ilkel bir büyücü olsaydı bu
boynuzlu hayvandan söz edilmektedir. A m a bun rüyaların ölüm, dirilme ya da yeniden yaratılma,
lar, en önemlileri canavar olsa bile (Canavar an dünyanın orijini gibi felsefi motiflerin görünebilir
lamına gelen Yunanca drakon sözcüğü, kelime varyasyonları olduğu düşünülebilirdi. A m a bu tür
anlamıyla yılan demektir) hep dört ayaklıdır. rüyalar, kişisel düzeyden yorumlanmak istendi
Boynuzlu yüan, 16. yüzyüın L a t i n simyasında, ğinde umutsuzca zorlaşır. Bunlarda kuşkusuz
Merkür'ün ve civarım simgesi ve K u t s a l Üçlüğün "kolektif resimler" vardır ve ilkel kabilelerde er
karşıtı olarak, Quadricornutus Serpens (Dört kekliğe geçişten önce anlatılanlarla belirli bir
boynuzlu yılan) adıyla görülür. Ama benim sapta analojileri bulunmaktadır. Bu dönemlerde o
yabildiğim kadarıyla bu bügi yalnızca bir yazarda gençlere tanrıların işleri ya da hayvanları yara
bulunmaktadır ve bu çocuğun onu tanıma olasılı tanlar anlatılır, dünyamn ve insanların nasü yara
ğı da yoktu. tıldığı, dünyanın sonunun mutlaka geleceği ve
İkinci rüyada kesinlikle Hıristiyanlık dışı olan ölümün ne demek olduğu öğretilirdi. Hıristiyan
ve bilinen değerlerin tersine çevrilmesini, örne cemaatlerde de gençlere aşağı yukarı benzeri bir
ğin cennette putperestlerin danslarını, cehen öğretim verilir. A m a insanların çoğu bu şeylerin
nemde iyilik yapan melekleri içeren bir motif bu üzerinde ancak yaşlandıklarında, ölüm yaklaştı
ğini göstermektedir. Bu çocuk, Nietzsche'nin de Küçük kız tesadüfen her i k i duruma aynı anda
Ö l ü m v e y e n i d e n d o ğ u ş simgeleri,
y a ş a m ı n s o n u n d a , ölümün gölgesi
o r t a y a çıkar (sağda).
girmişti; ergenliğe ve aynı zamanda yaşamının so yanda bir mezar, öbür yanda yeniden diriliş, yani
nuna yaklaşmaktaydı. Normal bir yetişkin yaşa ölümden sonsuz yaşama geçiş temsü edilmekte
mının başlangıcım işaret eden çok az şey vardır, dir.
hatta hemen hiç yoktur; ama yok olma ve yeni Çocuğa düşlerin verdiği fikirler bunlardı. B u n
den var olma konusunda birçok anlatım bulun lar ilkellerin erkeküğe geçiş törenlerinde ya da
maktadır. Rüyaları ilk okuduğumda gerçekten Zen B u d i z m ' i n i n Koan'larmda olduğu gibi, kısa
yaklaşan bir felaketin habercisi oldukları duygu öyküler halinde bir ölüme hazırlıktı. Böyle bir
sunu aldım. B u n u n nedeni çok özgün telafi ka mesaj, sıkı Hıristiyan öğretisine yabancıdır. E s k i
rakteriydi. Buna simgelerden varıyordum. B u , bu ilkel düşüncelere daha yakın durmaktadır. Kö
yaşlardaki bir kız çocuğunun bilincinden bekle kenlerinin, tarihi gelenek dışmda tarih öncesi
nebileceklerin tam tersiydi. çağlardan beri yaşam ve ölüm üzerine felsefi, d i
Bu rüyalar yaşam ile ölümün y e n i ve oldukça ni spekülasyonları beslemiş olan, çoktan u n u t u l
ürkütücü bir yönünü açmaktadır. Böyle resimler muş psişik kaynaklarda olduğu anlaşüıyor.
yaşamını geriye doğru gözden geçiren bir ihtiyar Her yeni doğan hayvanın bireysel olarak yeni
dan beklenebilirdi. A m a normal olarak ileri doğru den kazanmak zorunda olmasını düşünemeyece
bakan bir çocuktan hiçbir zaman beklenemezdi. ğimiz içgüdüler gibi, insan ruhunda da kahtsal
Atmosfer eski Romalıların bir atasözünü anımsa olarak, doğuştan kazanılmış kolektif tasavvur mo
tıyordu: "Yaşam kısa bir düştür." Çocuğun yaşa delleri vardır. Böyle tasavvur modellerine Uişkin
mı, Romalı şairin dediği gibi Ver S a c r u m Voven- duygusal belirtiler de yeryüzünün her yerinde
dum (ilkbahar kurbanının adağı) gibiydi. Dene aynıdır. Bunları hayvanlarda bile saptayabiliriz.
yimler, ölümün fark edilemeyen yakınlığının, kur Hatta hayvanlar birbirlerinden farklı türlerden ol
banın yaşamı ve rüyaları üzerine bir Adumbratio salar büe, birbirlerini bu bakımdan a r a y a b i l m e k
(vaktinden önce düşen gölge) düşürdüğünü gös tedir. Ya karmaşık işlevleri olan böcekler? Çoğu
teriyor. Hıristiyan kiliselerinde bile mihrapta bir k e n d i ana babalarım büe tanıyamazlar dahası
kendilerine bunu öğretecek kimseleri de yoktur.
Öyleyse, insanın spesifik içgüdüleri olmayan ve
psikesinde gelişmesinden hiçbir iz kalmamış tek
canlı olduğunu mu düşünelim?
simgesi) bir a d a m ı n o m u z u n u
y e n e c e k s i n . " demişti. O da bu
savaş-ı k a z a n m ı ş ve b ö y l e c e
sağda).
77
Ne kadar dikkatle aranırsa aransın nedenleri de çok yeniydi. Hasta, hekiminin hasta olduğu ve
bulunamayabilir. Kuşkusuz ki bir nedenleri var hastaneye vatlığı dışında bir şey bilmiyordu. Üç
dır, ancak o kadar uzakta ve karanlıkta kalmıştır hafta sonra hekim öldü.
ki artık tanınamamaktadır. Bu d u r u m d a ya anla Bu örneğin de gösterdiği gibi rüyaların tahmi
mım yeterince anlayıncaya ya da bir dış olay rü ni bir yönü de olabiür ve bu dikkate alınmalıdır.
yayı açıklayıncaya kadar beklemekten başka çare Özellikle önemli olduğu belli olan bir rüya, açıkla
yoktur. yıcı bir içerik taşımadığı zaman bu düşünülmeli
Rüya anmda bu olay henüz gelecekte yatmak dir. Bu tür rüyalar durup dururken ortaya çıkar,
tadır. A m a bilinçli düşüncelerimiz sık sık gelecek buna neyin neden olduğu da anlaşılamaz. İçinde
le, gelecekteki olasılıklarla nasü meşgul oluyorsa, gizli olan mesaj anlaşılabilirse elbette nedeni an
bilinçdışı ve rüyalarımız da öyledir. U z u n zaman laşılabilir. Çünkü, bir şeyden haberi olmayan yal
rüyalarm temel işlevinin gelecekten haber ver nız bilincimizdir. Bilinçdışırun çoktan haberi ol
mek olduğuna inanılmıştır. Eskiçağlardan orta duğu bellidir ve vardığı sonuçlar rüyada ifade
çağlara dek rüyalar tıbbi tahminde rol oynamış edilmiştir. O halde bilinçdışı da tıpkı bilinç gibi
lardı. Daldisli Artemidorus'un İsa'dan i k i yüzyü gerçekleri inceleyecek, sonuçlar çıkarabüecek
sonra anlattığı eski bir rüyadaki tahminini ben durumdadır. B e l i r l i verileri kullanır, tam da biz
modern bir rüyada ispatlayabildim. Adamın biri fark etmediğimiz için olası sonuçları önceden be
babasının yanan bir evde yanarak öldüğünü gö lirtir.
rür. Kısa bir süre sonra kendisi, zatürreeden kay Rüyalar sayesinde saptayabildiğinüz kadarıyla
naklandığım sandığım bir phlegmone (ateş) so bilinçdışı kendi düşüncesini içgüdüsel olarak sür
nucunda ölür. dürüyor. Bu ayrım önemlidir. Mantıksal analiz bi
Meslektaşlarımdan biri ölümcül bir kangrenli lincin yetkesindedir; seçimlerimizi akıl ve bilgiyle
ateşle, yani phlegmone ile hastalanmıştı. O n u n yaparız. B u n a karşılık bilinçdışı en başta içgüdü
eski hastalarmdan biri rüyasında bu hekiırıin bü lerle yönlendiriliyor gibidir. Bu da buna uygun
yük bir yangmda öldüğünü gördü. O sırada bu he düşünce biçimleri, yani arketiplerde kendini gös
k i m hastaneye y e m yatırılmıştı, hastalık henüz termektedir. B i r hastalığın seyrim tanımlamak is-
y a n y a n a karşılaştırılıyor: Kuleler
m i d e y i gösteriyor (solda).
78
teyen bir hekim "enfeksiyon" ya da "ateş" gibi Kişisel kompleksleri tek yönlü ya da yanlış bilinç
rasyonel kavramlar kullanmak zorundadır. Rüya yönekşlerinin telafisi olarak kabul ediyoruz. B u
ise daha şairanedir. Hasta vücudu kişinin evi, ate n u n gibi dinsel mitler de insanlığın açlık, savaş,
şi de evi yok eden yangın olarak sunar. hastalık, yaşlılık ve ölüm gibi acıları, korkuları
Bu rüyanın gösterdiği gibi arketipsel zihin, d u için bir tür ruhsal terapi gibidir.
rumu zamanında Artemidorus'un yaptığı gibi ele Örneğin evrensel kahraman miti daima cana
almıştır. Az çok bilinmeyen bir doğası olan şey, var, yüan, c i n , ucube vb biçiminde görünen kötü
bilinçdışı tarafından ele alınır, arketipsel bir çalış yü yenen, halkım mahvolmaktan ve ölümden kur
maya tabi tutulur. Bilincin uygulayacağı sonuç çı taran bir güçlü insandan ya da tanrı-insandan söz
karma yerine, arketipsel r u h bir önceden görme etmektedir. Kutsal metinlerin anlatılması ya da
işi yapar. O halde arketiplerin kendi inisiyatifleri, törensel olarak yinelenmesi, böyle bir kahraman
enerjileri bulunmaktadır. Bu güçler onların (ken figürünün dans, şarkılar, dualar ve kurbanlarla
di simgesel stillerinde) anlamlı bir yorumlama yüceltilmesi izleyicileri gizemli bir büyü gibi sa
yapmalarım, kendi uyaranlarıyla herhangi bir d u rar, böylece bireyleri kendilerini kahramanla öz
ruma karışabilmelerini sağlamaktadır. Bu açıdan, deşleştirmeye doğru yüceltir.
kompleksler gibi iş görmektedirler. Canları iste Böyle bir d u r u m u inananların gözleriyle gör
diği gibi gelip gitmekte, bilinçli planlarımızı karış- meye çalışırsak belki alelade insanın bu yoldan
tınp engellemekte ya da değiştirmektedirler. kendi güçsüzlüğü ve sefaletinden nasü k u r t u l d u
Arketiplerin özgül enerjilerini, onlara yoldaş ğunu, hiç değüse bir süre için, hemen hemen i n
lık eden özgün hayranlık yaşandığında fark ede sanüstü özelliklerle donandığını anlayabiliriz. Ço
biliriz. Arketiplerin sanki bir büyüsü varmış gibi ğu zaman böyle bir inanç onu u z u n bir süre için
dir. Böyle bir özellik kişisel komplekslerde de gö dik tutacak, yaşamına belli bir biçim verecektir.
rülür. Tıpkı arketiplerin bireysel öyküleri bulun Hatta bu bütün t o p l u m düzeni için de örnek ola-
duğu gibi, kolektif komplekslerin de arketipsel büir. B u n u n üginç bir örneği ancak Hıristiyanlık
dökümleri vardır. A m a kişisel kompleksler kişisel çağında, 7. yüzyüda söndürülebilmiş olan Eleusis
bir tutumdan başka bir şey üretemezken, arke- gizemleridir. Bunlar, Delfi kehanetleriyle birlikte
tipler bütün milletleri, tarihin çağlarmı karakteri- eski Yunan'm kültürünü, ruhunu oluşturmaktay
ze eden efsaneler, dinler ve felsefeler yaratırlar. dı. Çok daha büyük bir ölçekte olmak üzere Hıris-
hareketlere y ö n l e n d i r m e d e
kullanılabilir. N a z i l e r bunu
şenliğin y e n i d e n canlandırılışı
(sağda).
79
Bir ç o c u ğ u n y a p t ı ğ ı bir noel resmi de iyi
(Hıristiyanlığın y e n i ç a ğ ı n ı n ) M e s i h ' l e
birleşimidir. H a ç , o r t a ç a ğ ı n İtalyan
freskindeki g i b i ç o ğ u n l u k l a a ğ a ç olarak
simgeler (üstte).
tiyanlık döneminin kendisi de gerek adını gerek bollere ilişkin, bizden önceki birçok kuşakdan da
se önemini, kökeni arketipsel Osiris-Horus mitin ha fazla şey bilmekteyiz. İlk- çağlarda insanlar
de olan antik tanrı-insan mitine borçludur. kendi simgeleri hakkmda hemen hiç düşünmü
Genellikle temelde yatan mitolojik fikirlerin, yorlardı. Onlar yalnızca yaşıyorlardı ve bu simge
tarih öncesi çağlarda usta bir filozof ya da pey lerin içeriğinden heyecan duyuyorlardı.
gamber tarafından "icat edilmiş" olduğu, daha B u n u Afrika'da, Elgon Dağı yerlilerinde izledi
sonra buna, kolay kabullenen, eleştirel yaklaşma ğim bir olguyla göstermek istiyorum. Her sabah
yan halk tarafından inamlageldiği sanılır. Ayrıca şafak sökerken kulübelerinden çıkıyor, avuçları
güç arayan bir ruhban grubunun anlattığı öyküle nın içine hohluyor ya da tükürüyor sonra da
rin "gerçek" olmayıp sadece "dilek-düşünce" ol avuçlarını güneşin ilk ışıklarına karşı tutuyorlar
duğu da söylenir. A m a " i c a t " sözcüğü de gerçek dı. Sanki soluklarım ya da tükürüklerini yükselen
te bir şeyin arayarak bulunması demektir. Bu da tanrıya sunuyor gibiydiler. Güneş Mungu'ydu. Bu
sonunda bulunan bir şeyin varlığının önceden b i Svvahilieo sözcük. Polinozyaca bir sözcük olan
linmesi gereküliğine işaret eder. Mana ya da Mulungu'dan gelmektedir. Bu ve ben
Gene küçük kızın rüyalarındaki garip düşünce zeri anlatımlar olağanüstü etkisi, kalıcılığı olan
lere dönelim. Çocuğun bunları düşünerek çıkar bir "güç"ü anlatmaktadır. M u n g u sözcüğü A l l a h
mış olması olanaksızdır. Çünkü bunları bulduğun ya da tanrı ile de eşanlamhdır. Kendüerine bunu
da şaşırmaktadır. Bunlar ona daha çok son derece neden yaptıklarım sorduğumda " H e r zaman böy
özgün, beklenmedik öyküler gibi gelmekte, çok i l le yaparız. Güneş doğarken böyle yapılır." de
ginç bulduğu için de babasına Noel armağanı ola mekle yetindiler. B u n u n mantıki sonucu olarak
rak vermektedir. Böylelikle küçük kız bu rüyaları güneşin M u n g u olup olmadığı sorulduğunda, gü
bizim yaşayan Hıristiyan gizlerimizin alanına sok neşin M u n g u olmadığım, güneş doğuşunun M u n
maktadır. Efendimiz İsa'nm doğuşu, daima yeşil gu olduğunu söyleyip güldüler.
kalan ağaçla karışmış olarak, yeni doğmuşun ışığı Yerlilerin ne yaptıkları, kendilerine değil ama
nı taşımaktadır (Bu 5. rüyadadır). Mesih ile ağaç bana apaçıktı. Onlar anlamı üzerinde hiç düşün
simgesi arasmda her ne kadar tarihsel ipucu var meksizin bir şey yapıyorlardı, bu yüzden de bana
sa da küçük kızın ebeveynine İsa'nm doğuşunu açıklayamıyorlardı. B e n onların kendi ruhlarım
yanan mumlarla süslü bir ağaçla kutlamanın ne Mungu'ya sunduklarım sanıyorum. Çünkü soluk
anlama geldiği sorulsaydı herhalde oldukça şaşı- ya da tükürük, r u h ana maddesi anlamım taşır. B i r
nrlardı. Belki de "aman, işte öyle bir Hıristiyan şeye üflemek ya da tükürmek büyülü bir etkiye
adeti" derlerdi. Daha derme inen bir yanıt için an sahiptir. Örneğin İsa körlerin gözünü açmakta tü
tik "ölen tamı" sembolleri, buradan da "büyük kürüğünü kullanır. Bazı kabilelerde oğul, ölen ba
ana" kültü ve onun simgesi olan ağaç gibi açıkla basının son nefesini soluyarak içine alır. Bu Afri
malar gerekirdi. Bu da bu karmaşık sorunun an kalı yerlilerin, çok eski geçmişte büe kendi tören
cak bir yönünü açıklayabilirdi. lerinin anlamı üzerinde daha fazla bir şey büdikle-
Bir "kolektif r e s m i n " ya da kilise diüyle söyle ri pek düşünülemez. Onların ataları da motifleri
yecek olursak "dogmanın" köklerini ne denli ya nin çok fazla bilincinde değülerdi, yaptıkları üze
landan incelersek, arketipsel modellerden örülü rinde sonraküer kadar büe düşünmüyorlardı.
sonsuz örgüyü o denli iyi görebiliriz. Bu ancak Goethe'nin Faust'u büyük bir isabetle "Evvela
son zamanlarda bilinçli yansıtmaların konusu ola edim vardı!" diyor. E d i m l e r bulunmaz, edüirler.
bilmiştir. Çeüşkili olarak biz bugün mitolojik sem Düşünceler ise buna göre insanlığın oldukça geç
bir buluşudur. İnsan önce bilinçdışı faktörlerle Elbette insan yeni zamanlarda artık istediği
yapıp etmeye yönelmiş, ancak çok sonra hareket gibi kullanabildiği belli bir istenç gücü kazanmış
nedenleri üzerinde düşünmeye başlamıştı. O n u n , bulunuyor. Artık çalışma temposuna girmek için
aslında kendi başına hareket ediyor olduğu gibi şarküarla, davullarla hipnotize olmayı beklemi
gülünç bir inanışa sahip olunması çok u z u n za yor. Hatta artık ilahi yardım alabilmek için gün
man sonrasma rastlar. delik bir duadan bile vazgeçebilmektedir. Buna
Bir bitldnin ya da bir hayvanın kendi kendisi karşılık ilkel insanlar adım atarken bile batıl
ni icat etmiş olduğu gibi bir iddiaya gülüp geçe inançlarla, korkularla ve daha birçok görünmez
riz. A m a kendi psikelerini ya da kendi ruhlarım dirençlerle engellenmiş görünmektedirler. "İs
kendüerinin yaratmış olduğunu düşünen birçok tenç olunca bir yol b u l u n u r " sözü ise modern in
insan vardır. R u h , doğası gereği bugünkü bilinçli- sanın batıl inancı haline gelmiş bulunuyor.
lik durumuna gelişmiştir; tıpkı bir palamutun bir Bugünkü insanın tanrıları ile cinleri sadece
meşe ağacına gelişmesi ya da dinozorlardan me yeni isimler almışlardır. Aslında yitmiş değiller:
melilerin gelişmesi gibi. R u h u n gelişimi çok uzun tersine onu huzursuzluk şeklinde, psişik kompli-
bir süre almıştır, hâlâ da gelişmeye devam etmek kasyonlar halinde, haplara, alkole ve tütüne do
tedir. Bu oluşum için yalnızca dış uyaranlar değil, yurulmaz bir ihtiyaç olarak, her şeyden önemlisi
aynı zamanda iç güçlerle, gelişim tarafmdan da de birçok nevrozla izlemektedirler.
motive edilmekteyiz.
Bu iç güçler, bilincm denetimmde olmayan bir Soluğun büyülü özelliklerine inancın iki
b o y n u z u n d a n k u l a ğ ı n a (ruhları k o v m a k
lermde bu güçlere ruhlar, cinler ya da tanrüar adı
için) üfleyerek bir hastayı tedavi e d i y o r
verilmekteydi. Bunlar bugün de her zamanki gibi (altta solda). Bir o r t a ç a ğ yaratılış resmi
etkindirler. A m a biz kontrolü elimizden alan bir tanrının A d e m ' e y a ş a m üflediğini
takım güçlerin elinde bulunduğumuzu hiçbir za gösteriyor ( s a ğ d a ) . 1 3 . y y ' d a n bir İtalyan
Bugün bilinçlilik dediğimiz şey, içgüdülerden ya Bu bölünmüş psikolojiye bir örnek olarak bir
vaş yavaş ayrılmıştır; ama bu içgüdüler de tüm alkoliğin olgusunu anımsıyorum. Belli bir dinsel
den yitip gitmiş değüdir. Yalnızca bilincimizle iliş hareketin yüceltici etkisine girnüşti. D u r u m ken
kilerini yitirmişlerdir, bu yüzden de kendilerini disini o denli hayranlık duygusuyla doldurmuştu
dolaylı yollardan göstermeye zorlanmışlardır. ki alkol bağımlılığım tümüyle unutmuştu. Görü
Kendilerini bir nevroz olgusunda bedensel semp nüşe göre mucizevi şeküde İsa tarafmdan iyileşti
tomlar yoluyla olabileceği gibi, anlaşılamayan ke rilmiş bulunuyordu. Böyleükle ilahi affın ve söz
yifsizlikler, unutkanlıklar ya da konuşmada yapı konusu dinsel örgütün etkinliğinin çok uygun bir
lan yanlışlarla da gösterebilirler. tanığı haline gelmişti. Ne var ki topluluk önünde
İnsan gerçi kendi ruhuna egemen olduğunu birkaç hafta itiraflarda bulunduktan sonra heye
sanmaktadır. A m a r u h hali ve duygularma ege canı azalmaya başladı, bir parça alkollü içki uy
men olamadığı, bilinçdışı faktörlerin sayısız gizli gun gibi görünüyordu ve böylece yeniden içmeye
yollardan kararlarına sızdığını fark etmediği süre başladı. Bu kez örgüt, bu olgunun patolojik oldu
ce muhakkak ki kendisinin egemeni değüdir. Bu ğu, İsa'nın bu işe karışmasmm uygun olmadığı so
bilinçdışı faktörler varlıklarını arketiplerin özerk nucuna vardı. Adamcağız ondan sonra bir kliniğe
liğine borçludur. Modern insan kendi ikiye bölün kaldırüdı. Böylece kendisini üahi bir iyileştirici
müş durumunu görmek zorunda kalmaktan sis değil, bir hekim tedavi altma alabüdi. B u , mo
temli bir şeküde kaçınmaktadır. Dış yaşamın be dern, "kültürlü" insan zihnmin biraz daha yakın
lirli bölgeleriyle kendi davranışları eşit şekilde ay- dan incelemeye değen bir yüzüdür. Burada alarm
n çekmecelerde tutulmakta, hiçbir zaman da bir verecek derecede dağınıklık ve psikolojik şaşkın
araya getirilmemektedir. lık bulunmaktadır.
Bir an için insanlığı tek bir birey olarak düşü dünyayı yalnızca karşırruzdakilerin haksız olduğu
nürsek, onun da tıpkı bireyler gibi bilinçdışı güç konusunda kandırmaya çalıştığımız sürece de öy
lerden etkilendiğini görürüz. İnsan ırkı da belli le kalacaktır. K e n d i gölgemizi ve onun kötülükle
sorunları ayrı çekmecelerde saklı tutar gibidir. İş rini tanımaya gerçekten ciddi olarak çalışmak çok
te tam da bu yüzden ne yaptığımızı çok i y i düşün daha akıllıca olurdu. Eğer gölgemizi, yani varlığı
meliyiz; çünkü hepimiz k e n d i yarattığımız ölüm mızın karanlık y a m m görebilirsek her türlü ahla
cül tehlikelerin tehdidi altındayız. Dünyamız tıp ki ve ruhsal ayartmaya karşı bağışık hale gelebi
kı nörotik bir insan gibi dağıtmış durumdadır; De lirdik. Olayın şimdiki durumuyla her türlü hasta
mir Perde simgesel ayrım çizgisini oluşturuyor. lığa açığız, çünkü biz de tamamen onlar gibi yapı
Batılı insan Doğu'nun saldırgan güç istenci karşı yoruz. Ancak biz bu durumda, iyi tavır örtüsü al
sında kendisini olağanüstü savunma önlemlerine tında ne yaptığımızı ne görmeye ne de anlamaya
zorunlu saymakta, ayın anda kendi ahlakı ve iyi niyetli olduğumuzdan, daha da geri durumdayız.
değerleri ile gururlanmaktadır. Komünist dünyanın elinde büyük bir mit bulu
Ama bu arada k e n d i güzel tavırları ardında nuyor. B u n a aldanma adım veriyor, yalmzca bu
sakladığı günahının, komünist dünya tarafından yargımızla da onu def edeceğimizi umuyoruz. Bu
sistemli olarak yüzüne çarpılacağını fark etmiyor. mit her şeyin bolluk, bereket halinde olduğu, bü
Batının gizlice, biraz da utanarak katlandıkları yük, adaletli ve akülı bir sahibin herkesi bir çocuk
(diplomatik yalanlar, sistematik şaşırtmalar, ör yuvasmdaki gibi yönettiği bir altın çağ ya da cen
gütlü tehditler) Doğu'da bütün çıplaklığıyla gün net hakkındaki arketipsel düştür. Bu kudretli ar-
ışığına çıkarılıyor. Batüı insana D e m i r Perde'nin ketip infantil bir biçimde ele alınmıştır ama sırf
ötesinden k e n d i kötü gölgesi sırıtıyor. bizim daha üstün olan durumumuzla karşı karşı
Batı toplumlarındaki onca insanm çaresizük ya kaldı diye ortadan kaybolmaz. Hatta biz onu
duygusunu açıklayan d u r u m budur. Onlar zorluk kendi çocuksuluğumuzla destekliyoruz büe. Çün
larımızın aslında ahlaki türden olduğunu, bu zor kü b i z i m Batı dünyamız da aynı mitolojinin elinde
lukları nükleer süahlarm artırılmasıyla ya da eko bulunuyor. Farkmda olmadan biz de bir refah
nomik yarışma yoluyla çözemeyeceğimizi yavaş devletine, dünya barışma, insanlarm eşitliğine,
yavaş anlamaya başlamış bulunuyorlar. Çoğumuz insan haklarına, adalete, gerçeğe ve - b u n u ister
moral ve ruhsal çarelerin daha etkili olabileceği seniz pek yüksek sesle söylemeyelim- yeryüzün
ni, çünkü bunların bizi durmadan artan enfeksi de tanrının egemenliğine inanıp duruyoruz.
yona karşı bağışık hale getirebileceğini anlayabi Acıklı gerçek ise insanlarm yaşamının gece ve
liyoruz. gündüz, doğum ve ölüm, mutluluk ve sefalet, iyi
Yine de bütün bu tür girişimlerin tekü olarak ve kötü gibi uzlaşmaz karşıtlıkların karmaşık bir
işe yaramadığı anlaşılmıştır. K e n d i m i z i ve bütün kompleksinden ibaret olduğudur. Üstelik bunlar
dan herhangi b i r i n i n günün birinde karşıtına ga
lip gelip gelmeyeceğini de büemiyoruz. İyinin kö
tüye, sevincin acıya galip geleceğinden emin de
ğiliz. Yaşam bir savaş alanıdır, öyle de kalacaktır;
öyle olmasaydı hiçbir şey varlığını sürdüremezdi.
"Dünyamız nörotik bir insan g i b i
E s k i Hıristiyanları bu dünyanın yakında sona
dağıtmıştır." Berlin Duvarı.
ereceğini ummaya ya da Budistleri bütün dünye
vi isteklerden, hırslardan vazgeçmeye özendiren
Her toplumun, arketipsel cennet ya da bir
1 6 8 2 ' d e a n l a ş m a n ı n yapılışını
a l t ı n ç a ğ ( A d ı : "Yeryüzü Cenneti")
ülkesi (en s a ğ d a ) . ( O r t a ç a ğ A v r u p a s ı n d a ,
anlatılırdı.)
işte tam da bu çatışmadır. Bu temel anlayış, her Çok eski zamanlardan beri insanların bir yüce
iki dinin de büyük bölümünü oluşturan ve dünya varlığa (bir ya da birkaç) ve ölümden sonraki bir
yı yadsıma fikrini bir dereceye kadar değiştiren dünyaya ilişkin düşünceleri vardı. Ancak bugün
özgün moral varsayımlarla, uygulamalarla bağ- bu tür düşünceler olmadan da yaşayabilecekleri
lantılandırılamasa, insanları düpedüz intihara ni düşünüyorlar. Tanrının gizli tahtını bir radyo
yönlendirebilirdi. teleskopla keşfedemediğimiz, sevgili ebeveynimi
Bunu özellikle vurgulamaya çalışıyorum, çün zin az çok bedensel biçimleriyle hâlâ yakınları
kü zamanımızda her türlü dine güvenini yitirmiş mızda bulunduklarına inanmadığımız için, insan
milyonlarca insan bulunmaktadır. Bu insanlar lar böyle varsayımların saçma olduğunu düşünü
dinlerini artık hiç anlayamıyorlar. Yaşam din ol yorlar. Oysa bu tür kavramlar ilk çağlardan beri
madan da hiç bozulmadan sürüp gittiğinden, bu insanların yaşamlarına yoldaşlık etmişlerdir. B u
kayıp hemen hiç fark edilmeden kalıyor. Ne ki gün bile her fırsatta bilincimizi zorlamaktadırlar.
acılarla karşılaşıldığında d u r u m değişiyor. O za .Modern insan belki bunlar olamadan da peka
man insan bir çıkış aramaya, yaşamın anlamı ile la yapabildiğini ileri sürecek, hatta bunların ger
şaşırtıcı ve acı deneyimleri üzerinde düşünmeye çekliğine ilişkin hiçbir bilimsel kanıt bulunmadı
başlıyor. ğını belirterek fikrinde ısrar edecektir. Ya da
Psikologlara - b e n i m kendi deneyimlerime gö inançlarını yitirmiş olmaktan dolayı üzgün oldu
re- Katolikler'den çok Protestanlarin ve Yahudi ğunu söyleyecektir. Ancak söz konusu olan, gö
lerin başvurması dikkat çekicidir. Bence bu d u rünmeyen, açıklanamayan şeylerdir. Tanrı insa
rum normaldir de; çünkü Katolik Kilisesi kendini nın kavrayışını aşar, ölümsüzlük ispat edilemez.
hâlâ Cura Animarum'dan (ruhun sclâınetiyle ilgi O halde kriz durumlarında yardımcı oldukları gö
lenme) sorumlu sayar. A m a bilimsel çağımızda, rülen dahası varoluşumuza anlam katan bu
önceleri teologların alanına ilişkin olan sorular inançlardan neden vazgeçelim? Ayrıca bu düşün
psikiyatristlere yöneltilmektedir. İnsanlar yalnız celerin gerçek olmadığını nereden biliyoruz? Ben
ca yaşamın anlamına, tanrıya ve ölümsüzlüğe ina- bu varsayımların aldanışlar olduğunu söylersem
nabilselerdi pek çok şeyin daha kolay olacağını belki birçok kimse beni onaylar. Bu arada anlaya
hissetmektedirler. Yaklaşan bir ölümün hayaleti madıkları ise dinsel bir görüşün reddinin de en az
çoğu zaman bu tür düşüncelere y o l açmaktadır. kabulü kadar ispat edilemez olduğudur. Hangi
görüş açısını seçeceğimizde tümüyle özgürüz; olmayacaktı. Onun anlam dolu yaşamı, onun tan
hangisi olursa olsun bu keyfi bir karar olacaktır. rının elçisi olduğundan emin plmasma dayanıyor
Ancak çok yerinde bir ampirik neden bulun du. Onda bir büyüklük hezeyanı olduğu da ileri
maktadır. İspat edilemeyen düşünceleri gene de sürülebilir; ama böyle bir ifade tarihin tanıklığı ve
beslemek zorundayız. Yani bunlar faydalı olduk daha sonraki kuşakların yargısı karşısmda çok
larını göstermişlerdir. İnsan, yaşamına bir anlam solgun kalır. O n u ele geçirmiş olan mit, yasanıma
sağlayan, evrende kendisine bir yer bulmasına da olağanüstü bir menzü kazandırmıştır.
yardımcı olan varsayımlara ve inançlara mutlaka A m a böyle bir mit, bilinçli olarak uydurulmuş
muhtaçtır. İnsan, bir anlamı olduğuna kani oldu değil, v u k u bulmuş olan simgelerden oluşur. Tan-
ğu zaman dayanılmaz acüara katlanabilir; ancak rı-insan m i t i n i üeri süren İsa değildi. B u , İsa'mn
bütün şanssızlıkların doruğundayken "aptalın b i doğumundan çok yıllar önce de vardı. O kendisi
rinin uydurduğu bir masal" içinde yer aldığım ka de bu simgesel motife yakalanmış, bu da onu Na-
bul etmek zorunda kalırsa yıkılır. sıralı bir dülgerin kısıtlı yaşamından daha ileriye
Dinsel simgeler insan yaşamına bir anlam ver yüceltmişti.
mektedir. Örneğin Pueblo Kızılderilileri, kendile
rinin Güneş Baba'nın oğulları olduğuna inanırlar.
Bu inanç onların yaşamına, sınırlı varlıklarının
çok ötesine ulaşan bir algı kazandırır. Kişilik geli
şimlerine genişlik sağlar. Onların durumları, b i
zim uygarlığımızın kendisinin alttakilerden biri
olduğunu ve öyle kalacağım, yaşamının anlamsız
olduğunu bilen insanının d u r u m u n a oranla çok
daha doyurucudur.
Kendi yaşamının daha derin bir anlamı olduğu
duygusu insanı, yalnızca almak, vermek d u r u m u
nun üstüne yükseltir. Bu duygu yoksa insan za
vallı ve yitiktir. Eğer Ermiş Paulus, kendisinin
gezgin bir kilim dokuyucudan başka bir şey olma
dığının bilincinde olsaydı kuşkusuz ki olduğu kişi
mezarda bulunmuştur).
89
Mitler ilkel masal anlatıcılarına kadar uzanır,
onların düşleri de kendi heyecan verici fantezile-
riyle harekol eden kimselere dayanır. Bu insanlar,
daha ileriki çağlarda şairler ve filozoflar olarak ta
nımlanan kimselerden pek de farklı değillerdi. İlkel
masalcılar kendi fantezilerinin kökleriyle fazla ilgi
lenmezlerdi. İnsanların bir masalın nereden geldi
ğini düşünmeye başlamaları çok sonralara rastlar.
B u n a karşın yüzyıllarca önce, eski Yunanistan'da
insan aklı, tanrı öykülerinin çoktan ölmüş krallara,
kabile büyüklerine ait olduğunu düşünebilecek ka
dar gelişmişti. O zaman bile mitin söylediği şeyi
kastettiğine inanılamayacak kadar olanaksız oldu
ğu görüşü egemendi. Bu yüzden de herkesin anla
yacağı biçime indirgenmeye çalışılmıştı.
olan herhangi bir şey var mıydı? Rüya doğal ve Büyümeyi, gelişmeyi y a d a
psikolojik o l g u n l a ş m a y ı
normal bir şeydir, aslında olduğundan başka bir
simgeleyebilir; kurban y a d a ölümü
şey de ifade etmez. Talmud bile "rüya, kendi ken
temsil e d e b i l i r (Mesih'in a ğ a ç t a
disinin y o r u m u d u r " diyor. Karışıkhk yalnızca rüya çarmıhı), fa İlik s i m g e olabilir vb
90
ya bilinçdışı ya da en azından tam bilinç dahilin biçimde formüle etme yeteneğine de hiç merha
de olmayan bir şeylerle ilgilidirler. met göstermezler. B u n u n için tıbbi psikologun
Bilimsel akıl için böyle olgular can sıkıcıdır; deneyimine sahip olmayan kimselerin, psikoloji
çünkü bunlar zekayı da mantığı da doyuracak b i n i n bir bilimadarmnın laboratuvarındaki dingin
çimde formüle edilemezler. Psikolojide ise bunlar araştırma işlerini bırakıp, gerçek yaşamın aktif
hiç de tek ve biricik olan durumlar değildir. P s i macerasına karıştığında başına gelenleri zor b u l
kolojinin tanımlama çabalarından hep kaçan "af- maları çok doğaldır. B i r poligondaki hedefe atış
fekt" ya da "emosyon" fenomeni için de bu çok talimleri, savaş alanından çok uzaktır; h e k i m ise
zordur. Zorluğun nedeni her iki durumda da ay gerçek bir savaşm gerçek kurbanıyla uğraşmak
nıdır: Bilinçdışmm ele almışı! tadır. Hekim, bunları bilimsel kategoriler içerisi
Ben doğa büimlerinin bakış açısını, tam olarak ne yerleştiremese de ruhsal gerçeklerle ilgilen
kavranamayan geçeklerle uğraşmanın ne kadar mek zorundadır. Bu yüzden hiçbir ders kitabı psi
güç olduğunu bilecek kadar iyi tanıyorum. Ger kolojiyi sahiden öğretmeyi başaramaz, bu ancak
çekler yadsmamayacak kadar apaçıktır ama akıl gerçek deneyimle öğrenilebilir.
cı bir yoldan formüle edilememektedir. B u n u n Bu noktayı, iyi bilinen birkaç sembole daha
için aslında önce yaşamın kendisinin kavranabil yakından bakarsak, daha d u r u olarak görebiliriz:
mesi gerekir; çünkü duyguları ve simgesel düşün Hıristiyan dininde "haç", birçok görüşü, düşünce
celeri ortaya çıkaran yaşamın kendisidir. Akade yi ve duyguları anlatan önemli bir simgedir; ama
mik psikolog, emosyon fenomeni ya da bilinçdışı bir listedeki bir adın sonundaki bir haç yalnızca o
kavramını kolaylıkla ilgi alanının dışında bırakabi kişinin ölmüş olduğunu gösterir. Fallus, H i n d u d i
lir. Buna rağmen bunlar gerçekler olarak kalırlar ninde pek çok kavramı kapsayan bir sembol işle
ve tıbbi psikolog bunları en azından -homurdana vi görür; ama bir sokak çocuğu duvara bir fallus
rak da olsa- kabul etmek zorunda kalır. Çünkü resmi yaparsa bununla yalnızca kendi penisine
duygu çatışmaları ve bilinçdışınm ele alınışı onun karşı duyduğu ilgiyi belirtmiş olur. Çocukluk ve
bilimdalımn klasik objeleridir. B i r hastayı tedavi gençlik fantezileri çoğu zaman erişkin yaşlara k a
ye girişir girişmez bu akıldışılıklar, katı gerçekler dar etkin olduklarından, cinsel anlamı olduğu
olarak karşısına çıkarlar, onun bunları akla uygun kuşkusuz olan pek çok rüya vardır. Bunları başka
türlü anlamaya çalışmak saçma olur. Terbiyeli bir uygunsa d a - , gerçekte bunlar bilimin daha yük
Hintli, Lingam'dan (Hindu mitolojisinde Şiva'yı sek alanları için de aynı şeküde önemlidir. B u r a
temsil eden fallus) söz ettiğinde, Batılı birinin bir da rasyonel zekayı ve onun belirli bir soruna uy
penisle asla bir arada düşünemeyeceği şeyler işi- gulanmasını bütünleyerek, son derece önemli bir
tilecektir. Lingam kesinlikle ayıp bir kelime oyu rol oynarlar. Bütün uygulamalı bilimlerin en katı
nu değildir; haç da yalnızca ölümün sembolü de sı olan fizik bile şaşırtıcı ölçüde, bilinçdışı yoldan
ğildir. Tüm bunlar böyle bir rüyayı görenin olgun etkin olan sezgiye dayanmaktadır. (Sezgiyle aynı
luk derecesine göre değerlendirilmelidir. sonuca varacak olan mantıksal süreçleri sonra
Rüyaların ve simgelerin yorumu zeka gerekti dan kolaylıkla gösterebilsek bile bu böyledir.)
rir. Bunlar, mekanik bir sisteme dönüştürülerek, Sezgi, sembollerin yorumlanmasındaysa kaçı
fanteziden yoksun beyinlere tıkılamazlar. Dahası nılmaz olarak gereklidir ve bu çoğu zaman, rüya
bunlar, rüya görenin bir birey olarak kişiliğinin nın gören tarafından derhal anlaşılmasını da sağ
gittikçe daha fazla bilirımesini, aynı zamanda yo lar. Öte yandan böyle m u t l u bir sezme gücü ol
rumcunun da kendisini gittikçe daha çok, daha dukça tehlikeli de olabilir; çünkü kolaylıkla yanıl
değişik tanımasını gerektirir. Bu alanda deneyimi tıcı bir kendine güven duygusuna yol açar. Örne
olan kimse, bazen yardımcı olabilecek kuralların ğin rüya gören y o r u m c u y u samimi ve görece ko
okluğunu yadsıyamaz; ancak bunların da çok dik lay bir ilişkiye ayartır, ama bu ilişki bir tür payla
katlice, zekice uygulanmaları zorunludur. İnsan şılmış düşe götürebilir. Eğer yalnızca sezer gibi
bütün kuralları çok doğru kullanabilir, buna rağ anlamış olmakla yetinilir ise, gerçek bilginin sağ
men korkunç bir saçmalığın içine düşebilir. Çün lam zemini yitip gider. Açıklama ve bilgi ancak
kü çok önemsiz gibi görünen, ama daha iyi bir sezgi olguların ve mantıksal bağlantılarının tam
zekanın belki de atlamayacağı bir ayrıntıyı gözden bilinmesine indirgenebilirse sağlanabilir.
kaçırmıştır. Zeki bir kimse de sezgi ve duygudan Dürüst bir araştırmacı her zaman başarılı ola
yoksun olursa çok büyük yanılgılara düşebilir. mayacağım kabul etmelidir, bunu hep akılda tut
Sembolleri anlamaya çabalarken karşımızda mamak da dürüst bir şey olmaz. B i r bilimadamı
yalnızca sembol değil, onu üreten bireyin bütünü da önünde sonunda insandır ve başkaları gibi
bulunmaktadır. O n u n kültürel geçmişini de ele onun için de açıklanamayan şeylerden nefret et
almalıyız. Bu süreç sırasında kendi eğitimimizde- mek çok doğaldır. Bugünkü bilgimizin, bilebile
ki bir yığın boşluk da doldurulmuş olur. B e n her cek olduklarımızın tamamı olduğu yaygın bir al-
olguyu, daha abecesini bile bilmediğim, tümüyle danıştır. Olguları ancak geçici olarak açıklayan,
yepyeni bir ödev olarak ele almayı kural edinmiş kendi içinde kalıcı bir gerçek içermeyen kuram
bulunuyorum. Yüzeysel kalındığı sürece r u t i n ya kadar kırılgan başka bir şey yoktur.
nıtlar pratik, dahası faydalı olabilirler. Yaşamsal
sorunlara dokunulduğu anda ise hayatın kendisi
ortaya çıkar; o zaman da en parlak kuramsal söz
ler bile etkisiz hale gelir.
Eski mitolojik yaratıklar b u g ü n müze
tahripkar b i ç i m d e o r t a y a çıkabilir. 2. D ü n y a
Savaşı'ndaki g i b i . V a r ş o v a ' d a 1 9 4 3
Biz psikologların incelemeye çalıştığı sembol söz konusu kişinüı kendi yaşam d u r u m u nasıl ge
leri üreten insan r u h u böyle bir şeydir. Bu sem rektiriyorsa öyle yorumlanmalıdır.
bollerin anlamlarını açıklayabilmek için, bunların İnançlı bir Hıristiyan için haç simgesi yalnızca
yalmz kişisel deneyimlere mi bağlı olduğunu, onun Hıristiyan değeri içinde yorumlanabilir. E l
yoksa rüya tarafından belli bir amaçla genel b i bette eğer rüya başka bir yoruma tam uyan, baş
linçli bügi deposundan seçilip getirilmiş mi oldu ka bir neden getirmiyorsa. Öyle büe olsa, özgün
ğunu bilebilmeliyiz. Hıristiyan içerik gözden uzak tutulamaz. A m a ha
Örneğin içinde 13 sayısının geçtiği bir rüyayı çın her zaman, her koşulda aynı anlamı taşıdığı
ele alalım. Sorun rüyayı görerün kendisinin bu sa Heri sürülemez. Öyle yapılırsa haçın gizemi silin
yının uğursuzluğuna inanmakta mı olduğunu, miş olur. O zaman yaşamsal gücünü yitirir ve yal
yoksa rüyanın bu tür batıl inançları olan başka nızca bir kelimeden ibaret kalır.
kimselerden mi söz ettiğini büebilmektir. Yanıt A r k e t i p i n özgün duygu yükünü algüayamayan
yorumda son derece önemli bir r o l oynamaktadır. b i r i , aslında her şeyin her anlama geleceğim gös
İlkinde ilgili kişi hâlâ şanssızlık sayısının etkisi al termek üzere, kolaylıkla dizilip sıralanabüecek
tındadır; 13 numaralı bir otel odasında ya da 13 olan, karmakarışık bir yığın mitolojik resimler gö
kişinin bulunduğu bir masada kendisini çok ra rür ya da hiçbir şey göremez. Bütün cesetler ay
hatsız hissedecektir. Öbür d u r u m d a ise 13 nazik nı kimyasal büeşimi gösterirler, ama canlı insan
olmayan ya da hakaretamiz bir ifadeden başka bir lar öyle değüdir. Arketipler ancak anlamlarım ve
şey değüdir. Batü inançlı kişi 13'ün büyüsünü hep tekil bireyler üzerindeki etküerini sabırla anlama
hissetmektedir, mantıklı olan ise 13'ten eski duy ya çalışırsak hayata dönerler.
gusal rengini silmiştir. Ne için kullanıldıkları bilmmezse, kelimelerin
Bu örnek, pratik deneyimde arketiplerin nasü sadece kullanılmış olması işe yaramaz. Bu özellik
ortaya çıktığını göstermektedir. Bunlar aynı za le, A n i m a ve Animus'tan, Yaşlı BUge'den, Ulu
manda hem imgeler hem de duygulardır. Ancak Ana'dan ve daha buna benzer birçok arketipten
bu iki yön bir arada bulunuyorsa bir arketipten söz ettiğimiz psikoloji için doğrudur. Azizler, bü-
Çinliler e s k i ç a ğ d a ayı tanrıça K w a n y i n
d o ğ a bilimleri b i z e a y ı n y a l n ı z c a
97
Yedi y a ş ı n d a bir ç o c u ğ u n y a p t ı ğ ı resim,
G ü n e ş , g e r ç e k e f s a n e d e n b a z ı şeyleri d e
d o ğ a ç l a m a , ç o k d o ğ a l şekilde d a n s
ç o c u k l a r ı n "törensel" i n a n ç l a r ı n d a varlığını
şans g e t i r e c e ğ i n e inanırlar. B e y a z at ç o k
ü z e r i n d e gösterilir (en s a ğ d a ) .
geler, peygamberler ve bütün inançlı kişilere iliş İllüzyonlar, fanteziler, arkaik düşünce tarzları, te
k i n , yeryüzünün bütün U l u Analar'ma ilişkin her m e l dürtüler vb.
şeyi bilebilirsiniz. A m a bunlar resimlerden ibaret B u , insanların çoğu zaman ister istemez neden
kaldıkça, onların gizemleri yaşanmadıkça rüyada bilinçdışırun içeriği ile, bazen ondan korksalar bile,
konuşulur gibi olur; neden söz edildiği bilinme böylesine uğraştıklarını açıklamaktadır. Bu artık
den kahr. Kullanılan kelimeler boş ve değersizdir. içerikler nötr ya da tarafsız değildirler. T a m tersi
Kelimeler ancak gizemleri, yani yaşayan insanlar ne öyle güçlü bir yükleri vardır k i , çoğu zaman sa
la olan ilişkileri görülmeye çalışılırsa yaşam ve dece nahoş olmakla kalmazlar; sahici bir korkuya
anlam kazanabilir. Ancak o zaman adlarının pek da neden olabilirler. Ne kadar bastınlırlarsa bütün
değerinin olmadığı, insanlarla olan ilişküerinin tür kişiliği, bir nevroz biçiminde, o denli sararlar.
ve biçiminin ise çok önemli olduğu anlaşılabilir. Onlara böylesine yaşamsal bir önem sağlayan
Rüyalarımızın sembol oluşturucu işlevi, insan onların psişik enerjileridir. Bu tıpkı, bir süre bi
ların asü ruhunu, daha önce hiç bulunmadığı, ile linçdışı bir dönem yaşadıktan sonra birdenbire
r i , ayrıntılı, yükselmiş büince, h e m de eleştirel bir belleğinde bir boşluk olduğunu, o sırada önemli
bakış ve incelemeye maruz kalmadan getirebilme şeyler olmuş olabileceğini saptayan bir kimsenin
girişimidir. Çok eski zamanlarda insanın bütün durumu gibidir. Psikenin tümüyle kişisel bir konu
kişiliği bu esas ruhtan ibaretti. Bilinç geliştikçe olduğunu varsaydıkça - k i çoğu zaman böyle ka
bilinçli ruh, ilkel psişik enerjinin bir kısmıyla i l i n b u l e d i l i r - yitip gitmiş olan çocukluk anılarım ye
tiyi yitirdi. Bilinçli ruh eski ruhu hiç tanımadı niden kazanmaya çalışacaktır. Oysa anılarındaki
çünkü aslmda kendisinin farkında olabilecek tek boşluk, gerçekte çok daha büyük bir yitimin, ilkel
şey olan eski ruh, ayrıntılı ve gelişnüş bir bilincin psikenin yitiminin semptomundan ibarettir.
gelişimi sırasında gözden uzaklaştırılmıştı. Tıpkı embriyonun gelişimi sırasında tarih ön
A m a buna karşılık, bizim bilinçdışı dediğimiz, cesini yinelediği gibi, ruh da bir dizi tarih öncesi
eski ruhun unsurları olan ilkel bazı belirtileri sak aşamalardan geçerek gelişir. Rüyaların ana görevi,
lamış bulunuyor. Rüya sembolleri daima, sanki bu tarih öncesi ve aynı zamanda çocuksu amlan
bilinçdışı, r u h u n k e n d i gelişimi sırasında terk et uyandırmaktır. Böyle anımsamaların bazı durum
miş olduğu ne varsa geri getirebilmeye çalışırmış larda dikkati çeken bir iyileştirici gücü vardır. Bu
gibi bu özelliklere ilişkm bildirimler vermektedir: nu Freud uzun zaman önce keşfetmişti. Onun göz-
98
Çocukluk anılarının hatırlanması ve arketipsel
davranış biçimlerinin reprodüksiyonu, geniş bir
ufuk ve büincin genişlemesi etkisi sağlar. B u , y i -
ten ve yeniden bulunan içeriğin biünce özümsen-
mesi ve entegrasyonu sağlanabiürse başarılabilir.
Bunlar nötr olmadıkları için benimsenmeleri on
larda bazı değişikliklere yol açacağı gibi, kişüiği
de değiştirir. - B u kitabın üeriki bir bölümünde
Dr. M. L. von Franz'm tanımlayacağı g i b i - "birey-
selleşme süreci" adını verebileceğimiz bu evrede
sembollerin y o r u m u önemli bir rol oynar. Çünkü
semboller, psikedeki karşıthkları birbirine barış
tırmak ve birleştirmek için doğal bir girişimdir.
Aklımız doğaya egemen olan yeni bir dünya ya ırmaklardan, dağlardan, hayvanlardan kaçmış ve
ratmış ve onu ucube makinelerle donatmıştır. tanrı-insanlar da biünçdışmda yeraltma gizlenmiş
Bunlar bizim için o denli vazgeçilmez olarak gö bulunuyorlar. Orada, geçrnişimizin kahntüarı ara
rünmektedir ki onları bırakmak olasılığım bile dü sında zavallı bir yaşam sürdürmeye çalıştıklarını
şünemiyoruz. İnsan bilimsel ve araştırıcı ruhunun düşünüyoruz. Bugünkü yaşamımız, akıl adlı tan
serüven dolu esinlerini izlemeye, kendi muhte rıça tarafmdan yönlendirilmekte. Oysa bu bizim
şem kazanımlarma hayran olmaya mecburdur. en büyük dahası acıklı aldanışımız. Aklın yardı
Aynı zamanda korkunç dehası, kitle halinde inti mıyla "doğayı yendik!" diye kendimizi kandırma
harları giderek daha da olası kıldıkları için gittik ya çalışıyoruz.
çe tehlikeli olan nesneleri bulmak gibi garip bir Ancak bu bir slogandan ibaret. Çünkü yeryü
eğilime de sahiptir. zünün fethi denen şey bizi bu aşırı nüfusa getirdi
Hızla artan dünya nüfusu karşısında insanoğ ve gereken politik tutumu becermekteki yetersiz
lu, giderek yükselen bu taşkını durdurma çarele liğimizden ö t ü r ü zorluklarımız daha da artacak.
rini aramaya başlamış bulunuyor. A m a doğa, in İnsanlar için hâlâ ön sırayı kapmak için birbirle
sanın yaratıcı ruhunu insana karşı yönlendirerek riyle boğuşmak çok doğal. Öyleyse "doğayı yeni-
hepimizi geride bırakmaktadır. Örneğin hidrojen şimiz" nerede?
bombası nüfus artışma çok etkin bir son verebüe- Her değişim bir yerden başlamak zorunda ol
cektir. Doğaya egemen olduğumuz düşüncesiyle duğuna göre, bunu öğrenip uygulayacak olan, bi
böylesine gururlu olmamıza karşın, aslında onun rey olarak insandır. Değişim bireylerden başla
kurbanlarıyız, çünkü daha kendimizi kontrol al malıdır; her birimiz, değişimi başlatan birey olabi
tında tutmayı bile öğrenebilmiş değiliz. Yavaş fa liriz. Kimse kendi yapmak istemediğini yapacak
kat görünüşe baküırsa kaçınılmaz şekilde mahvo- birini bekleyip etrafa bakınamaz. A m a ne yapmak
luşa doğru ilerliyoruz. gerektiğini kimsenin bilmediği anlaşüdığına göre,
Artık yardım isteyeceğimiz tanrüarrmız yok. her birimiz kendi bihnçdışının bir çıkış yolu bulup
Büyük dünya dinleri ilerleyen bir kansızlıktan bulmadığım araştırsa, hiç de fena olmazdı. Bilinç
mustaripler; çünkü o faydalı gizem ormanlardan, li akü bu bakımdan pek faydalı bir şey yapamıyor.
Bugünün insanı, büyük inançların da felsefe sis
temlerinin de kendisine, bugün dünyanın içinde
bulunduğu durumda faydalı olacak güveni vere
bilecek güçlü ve canlı fikirleri sağlayamadığı ger
çeğinin farkına acıyla varmış bulunuyor.
101
zülüvereceğini ileri sürmekte. Yüdırıcı olan, bun kimsenin, bu konuda yetenekli bir yargıç olabile
ların hiçbirinin kendilerinin bu sorunları çözeme- ceğini de ileri süremeyiz.
yişleridir. Her ne kadar Katolik Kilisesi, Somnia deo Mis-
İnançlı Hıristiyanlar sık sık, tamirim eski za sa (tanrının gönderdiği rüyalar) olgusunu kabul
manlarda yaptığı gibi kendilerine niçin hitap et ediyorsa da kilise düşünürlerinin çoğunluğu rü
mediğini sorarlar. Böyle soruları duyduğumda yaları anlamak için hiçbir ciddi girişimde bulun
hep, eski çağlarda tanrınm insanlara sık sık ken muyorlar. V o x Dei'nin (tanrının sesinin) rüyada
dini gösterdiği, şimdi ise böyle bir şey olmadığı algılanabüeceği olasılığını kabul edecek kadar ra
sorusuyla karşüaşan hahamı düşünürüm. Haham, hat bir Protestan yöntem ya da öğreti bulundu
bu soruyu soranlara "bugün artık o derdi aşağıya ğunu da hiç sanmıyorum. A m a eğer bir teolog,
eğilebilen kimse yok" diye yanıtlamış. tanrıya gerçekten inamyorsa, tanrmm rüyalar yo
Bu yanıt, tam da çivinin başına vuruyor. Bizler luyla konuşmaya muktedir olmadığım nasü kabul
kendi sübjektif büincimize öyle yakalanmış, kıs edebilir?
kıvrak sarılmışız k i , yüzyüların gerçeğini, tanrının Yarım yüzyılı aşkın bir süredir doğal simgele
ancak düşlerde ve vizyonlarda konuştuğu gerçe rin araştırılmasıyla uğraştım. Sonunda da rüyala
ğini unutmuşuz. Budist, biünçdışı fantezüerin rın ve onlardaki sembollerin hiç de budalaca ve
dünyasım işe yaramaz illüzyonlar olarak reddedi anlamsız olmadıkları sonucuna ulaştım. T a m ter
yor; Hıristiyan, kilisesiyle İncü'ini kendisiyle bi sine rüyalar, rüya sembollerini anlamak zahmeti
linçdışı arasına koyuyor; rasyonel düşünen aydm ne katlanana, son derece ilginç bilgiler sunmakta
ise daha kendi bilincinin ruhunun tamamı olma dır. Gerçi sonuçlar, alım satım gibi dünyevi işler
dığım bile bilmiyor. Yetmiş yılı aşkın bir süredir, le pek ilgili değiller ama yaşamın anlam ve önemi
bilinçdışı, hiçbir ciddi psikolojik araştırmanın bir herhalde ticaret yaşamıyla yeterince açıklana
kenara atamayacağı, temel bir bilimsel kavram maz. İnsan gönlünün derin özlemi de bir banka
haline gelmiş olmasına rağmen, bu görmezden hesabıyla doyurulamaz.
geliş sürüp gidiyor. İnsanlık tarihinin bu döneminde, elde bulunan
Artık doğal olguların faydaları karşısında kadi b ü t ü n enerji doğanın araştırılması için kullanılır
ri mutlak tanrıyı andırır yargıçlar gibi davranma k e n , insanın bilinçli işlevleri de elbette araştıra
malıyız. Artık botaniği, eski usul faydalı ve fayda caktır; ama ruhun sembolleri üreten asıl karma
sız bitküer sınıflamasına ya da zoolojiyi, ükel, za şık kısmı hâlâ araştırılmamış duruyor. Her gece
rarsız ve tehlikeli hayvanlar sınıflamasına göre oradan sinyaller almamıza rağmen onları deşifre
ele almıyoruz. Ne var ki hâlâ yalnız bilincin an etmenin çoğu insana gereksiz görünmesi inanıl
lamlı, bilinçdışımnsa anlamsız olduğunu sanıyo maz bir şey. İnsanın en önemli aygıtı, ruhu ilgi
ruz. Doğa büimlerinde böyle bir düşünce ancak çekmiyor; hatta güvensizlik ve küçük görme ile
gülünçtür. Örneğin mikroplar anlamlı mı, yoksa bakılıyor. "Sadece psikolojik b u " deniyor sık sık;
anlamsız mıdırlar? yani hiç önemli değil!
Bilinçdışı ne olursa olsun, anlamlı oldukları, Bu yaygın önyargı nereden geliyor? Anlaşılan
önemli oldukları görülen simgeleri üreten bir do ne düşündüğümüz sorusuyla o derdi meşgulüz ki,
ğa fenomenidir. Yasanımda mikroskoba bakma bilinçdışı ruhumuzun bizim hakkımızda ne dü
mış bir kimsenin, mikroplar alanmda bir otorite şündüğünü sormayı unuttuk. Sigmund Freudün
olduğunu düşünemeyiz. Aynı şeküde, doğal sim düşünceleri, çoğu kimse için zaten var olan psi-
geleri hiç ciddi bir şeküde incelememiş olan bir kenin hor görülüşünü haklı çıkarmaktadır. Fre-
ud'dan önce psike sadece görmezden gelinirdi;
bugün ise ahlaki süprüntüler için bir çöplük oldu.
Bu çağdaş görüş noktası elbette tek yönlü ve
haksızdır. Bilinçdışı hakkında gerçek bilgilerimiz,
onun doğal ve nötr bir fenomen olduğunu göste
riyor. O insan doğasının, açık-koyu, iyi-kötü gibi
bütün yanlarını içermektedir. Bireysel ve kolektif
sembollerin araştırılması henüz başlangıç aşama
sında ama ilk veriler cesaret verici ve bugünün
insanının yanıt bulamamış birçok sorusu da yanıt
bulacak gibi görünüyor.
görmezden g e l i n e m e z ; o yıldızlar g i b i
Joseph L. Henderson
Ebedi simgeler
İnsanlığın eski öyküsü bugün, eski nisanlardan katkıda bulunmuştur. L o n d r a ya da New York'ta
kalan sembolik resmiler ve mitlerle yeniden keş biz, cilalı taş dönemi insanlarının bereket törenle
fedilmektedir. Arkeologlar geçmişin derinliklerini rini arkaik batıl inançlar olarak yadsıyabiliriz. B i
kazdıklarında, hazine olarak topladıklarımız eski risi bir hayal gördüğünü ya da sesler işittiğini ile
çağların olguları değil, heykeller, resimler, tapı ri sürerse artık o kutsal biri ya da bir kahin gibi
naklar ve eski inançlardan haber veren dillerdir. muamele görmez. Daha çok bir r u h hastası sayı
Diğer semboller bizim için bu inançları anlaşılabi lır. E s k i Yunanlıların mitlerim ya da Kuzey Ame
lir kavramlara tercüme eden filologlar ve din b i rika yerlüerinin halk söylencelerini okuyor ama
limciler tarafmdan aydınlığa çıkarılacaktır. Bun onlarla bizini "kahramanlar" ya da dramatik olay
lar da kültür antropologlarınca yaşama geçirilir lar karşısındaki d u r u m u m u z arasmda hiçbir ilişki
ler. Onlar, bugün bile, uygarlığın kıyısında yaşa görmüyoruz. Oysa böyle ilişkiler vardır. Onların
yan küçük kabile topluluklarının töre ve mitlerin temsil ettiği semboller insanlık için önemlerinden
de yüzlerce yıldan beri değişmeden aynı sembo hiçbir şey yitirmiş değiller.
lik örneklerin bulunabildiğini gösterirler. Bu tür ebedi simgelerin anlaşılması ve yeni
Bütün bu araştırmalar, bu tür simgelerin yal den değerlendirilmesinde çağımızın en önemli
nızca eski çağların halklarına ya da "geri kalmış" katkılarından birini, Dr. O G. Juııg'un Analitik
kabüe topluluklarına ait olduğunu, bugünkü kar Psikoloji okulu başarmıştır. B u , sembollerin gün
maşık yaşama uygunsuz olduklarını sanan mo delik yaşamın doğal bir parçasım oluşturduğu il
dern insanların t u t u m u n u değiştirmekte pek çok kel insanlarla, sembollerin görünüşte hiçbir an-
lam taşımadığı modern insanlar arasmdaki yapay isteyen eski bir sembolün süregelen değerim keş
smırm yıkılmasına yardımcı olmuştur. fetmekte ona yardım edilmelidir.
Jung'un bu kitapta zaten açıklamış olduğu gi Analist bir hastayla birlikte sembollerin an
bi, insan ruhunun kendi tarihi vardır ve Psike, lamlarını etkili bir şekilde araştırmadan önce,
kendi önceki gelişiminden birçok izleri taşımak bunların kaynakları ve anlamları üzerine i y i bilgi
tadır. Ayrıca büinçdışının içeriğindekiler de psike edinmiş olmalıdır. Çünkü eski mitlerle modern
üzerinde şekillendirici bir etki yapmaktadır. B i insanlarm düşlerinde görünen öyküler arasındaki
linçli olarak bunu görmezden gelebiliriz; ama b i analojüer rastlantı değüdir. Bunlar, modern insa
linçdışı olarak onlara ve onları anlatan sembolik nın bilinçdışı r u h u , bir zamanlar anlatımım ükel-
biçimlere -düşler de dahil olmak üzere- tepki gös lerin inanç biçimlerinde ve adetlerinde bulan
teririz. simgeleştirme yeteneğini korumuş olduğu için
Tekil bireyler belki düşlerini birbiriyle ilgisiz vardır. Bu yetenek hâlâ da önemli bir rol oyna
bulur. Ama uzun bir zaman sürecinde analist, bir maktadır. Bizler, bu sembollerin aktardığı mesaj
dizi düş imgesinden, bunların belli bir örnek taşı lara sandığımızdan çok daha fazla bağımlıyız. Ge
dıklarını saptayabilir; hasta bunu anladığı zaman rek tutumumuz gerekse davranışlarımız bunlar
olasılıkla yaşamı karşısında y e n i bir bakış açısı dan aynı şekilde etkilenmektedir.
kazamr. Bu sembollerin bazıları, Jung tarafından Örneğin savaş sırasında Homeros'un, Shakes-
"kolektif bilinçdışı" adı verilenden, psikenin i n peare'in ve Tolstoy'un yapıtlarma karşı artmış bir
sanlığın ortak mirasını içeren ve dışa vuran tara ilgi ortaya çıkar ve onların savaşa sürekli (ya da
fından gelmektedir. Bu semboller o denli eski ve "arketipsel") anlam yükleyen bölümleri yem bir
modern insanlar için o denli az tanıdıktır k i , onu anlayışla okunur. Bunlar bizde, bir savaşın güçlü
doğrudan ne anlayabilir ne de özümseyebilirler. duygusallığını hiç yaşamamış olan birine oranla
Burada anaUst yardımcı olabilir. Belki hasta çok daha derin bir tepki uyandırır. Truva düzlü-
yıpranmış olan dahası artık uygun olmayan sim- ğündeki savaşlar gerçi Agincourt ya da Borodi-
gelerin yükünden kurtarılmalıdır. Ya da ölmüş ol no'dakilere hiç benzemiyordu ama büyük yazar
mak yerine modern bir biçimde anlatım bulmak lar zaman ve yer farklarım aşmayı, evrensel olan
2 0 . y y ' d a k i biçimiyle, e s k i ç a ğ l a r ı n
John G l e n n , d ü n y a çevresindeki
törenine d a y a n ı y o r d u (sağda).
motifleri vurgulamayı becerirler. Buna, bu tema lişi daha ilk bakışta, Osiris, Tamımız, Orfeus ve
lar simgesel bir nitelik taşıdıkları için tepki veri Baldur gibi diğer "kurtarıcı"lardakilerle aynı be
riz. reket modeline sahiptir. Onlar da tanrısal ya da
B u n u n daha iyi görülebildiği bir örnek, her yarı tanrısal kökendendiler, geliştiler, öldürüldü
hangi bir Hıristiyan toplumda yetişmiş herkes ler ve yeniden doğdular. Hepsi, bir tanrı-kralın
için tanıdıktır. Noel'de, hiçbir bilinçli dini inancı ölüp yeniden doğuşunun ebedi bir mit oluşturdu
mız olmasa da bir tanrı-insan çocuğun mitolojik ğu döngüsel inançlardandır.
doğumu karşısında duygulanırız. B i l m e k s i z i n ye A m a Hıristiyan diriliş kavramının nihai oluşu
niden doğuş simgesiyle karşılaşmışızdır. Bu dü (Hıristiyanlıktaki ahiret yargısı tasavvuru da böy
şünülemeyecek kadar daha eski olan, kuzey ya le "kapanmış" bir k o n u içermektedir), Hıristiyan
rım küresinin kuru manzarasının kendini yenile lığı öbür tanrı-kral mitlerinden ayırmaktadır. Bu
yeceği u m u d u n u anlatan bir gündönümü şenliği bir kez v u k u bulmuştur ve töre yalnızca bunu
nin kalmtısıdır. Dünyayı kavrayan bütün ileri z e anımsatmaktadır. A m a bu nihai oluş duygusu bel
ka yapımıza rağmen gene de tıpkı paskalya y o r t u ki de henüz Hıristiyanlık öncesi törelerin etkisi
sunda çocuklarımızın şen paskalya yumurtası ve altında bulunan ilk Hıristiyanların, Hıristiyanlıkın
paskalya tavşanı törelerine katıldığımız gibi, bu eski bereket törelerinin k i m i öğeleriyle bütünlen-
simgesel şenlikte de doyum buluyoruz. nıesi gerektiğini düşünmelerinin nedeni olmuş
A m a ne yaptığımızı anlıyor m u y u z ya da tur. Yinelenen yeniden doğuş muştusuna gerek
İsa'nın doğumu, ölümü ve dirilişi öyküsüyle pas sinimleri vardı, bu da paskalya yumurtaları ve
kalyadaki halk simgeleri arasındaki bağlantıları paskalya tavşanıyla simgeleştirildi.
görebiliyor muyuz? Genellikle bu tür şeylere en Modern insanın, batıl inançlı ve eğitimden
telektüel açıdan hiç bakmayız. yoksun kimselerin halk masalları olarak kabul
Oysa bunlar birbirini tamamlamaktadır. Pas edip bilinçle hiç de ciddiye almayacağı türde de
kalyadan önceki cuma günü İsa'nın çarmıha geri rin psişik etkilere nasıl tepki vermeyi sürdürdü-
ve d u m a n l a r a r a s ı n d a . Savaş yürütmenin
arketipseldir (altta).
günü göstermek için i k i çok farklı örneği kullan
dım. A m a daha ileri de gidilmelidir. Simgeselliğin
öyküsü ve simgelerin çok çeşitli kültürlerin yaşa
mında oynadığı rol ne denli yakından incelenirse,
bu simgelerde yeniden yaratılışa dair bir anlamm
da gizli olduğu o derdi anlaşılır.
A r k a i k ya da ilkel mitlerle öiünçdışmın çıkar
dığı semboller arasındaki bağlantı halkası analist
için son derecede önemlidir. Bu analiste söz ko
nusu sembollerin, onlara hem tarihsel bir pers
p e k t i f hem de psikolojik bir anlam veren bir bağ
lantıyla tanımlanması ve yorumlanması olanağını
sağlar. Burada eski çağların önemli mitlerini ele
alarak onların, düşlerüuizde karşılaştığımız sim
gesel malzemeyle nasü -ve ne amaçla- uyumlu ol
duğunu göstereceğim.
ve y e n i d e n d o ğ u ş u , birçok eski k a h r a m a n
g ü n d ö n ü m ü n d e S t o n e h e n g e ' d e güneşin
d o ğ u ş u (altta).
Kahramanların yaratılışı
Kahraman miti en bilinen ve yeryüzünde en yay şından belli oluşuna, önenüi konuma ya da güce
gın olan mittir. O n u Yunanlüar ve Romalıların kla hızla ulaşmasına, kötüye karşı başarıyla dövüş
sik mitolojilerinde, ortaçağda, Uzakdoğu'da ve mesine, kibir demlen günaha kapılmasına, ölme
bugünkü ilkel halklarda buluyoruz. B i z i m düşleri sine neden olan ihanet sonucu düşmesine ya da
mizde de ortaya çıkıyor. Onda belirgin bir drama kendini "kahramanca" feda edişine iüşkin öyküler
tik çizgi, göze çok çarpmasa da derinlere giden işitilir.
psikolojik bir anlam bulunmaktadır. Daha sonra bu örgüyü psikolojik olarak neden
Kahraman mitleri ayrıntüarda birbirlerinden anlamlı saydığımı ve aynı zamanda kişiliğini keş
çok büyük farklar gösterirler ama hepsinin yapısı fetmeye, ortaya çıkarmaya çalışan bireyler için
birbirine çok benzer. Bu demektir ki onlar birbi olduğu kadar kendi kolektif kimliğini saptamak
riyle hiçbir doğrudan kültürel teması olmayan, gibi bir gereksinimi olan toplum için de önemini
örneğin Afrika zencileri ya da Kuzey Amerika Kı ayrıntılı olarak göstereceğim. Gene de kahraman
zılderili boyları, Yunanlılar ya da P e r u ' n u n İnka- lar mitinin bir başka önemli özelliği bir çıkış nok
ları gibi gruplar ve bireyler tarafından geliştiril tası sağlamasıdır. Çoğu söylencede kahramanın
miş de olsalar, hepsinin evrensel bir örgüsü var başlangıçtaki güçsüzlüğü, kendisine insanüstü
dır. Daima bir kahramanın yoksul da olsa hariku görevlerinin çözümü için yardımcı olan güçlü
lade doğumuna, insanüstü gücünün daha en ba " k o r u y u c u " figürler ya da kollayanlarca denge-
K a h r a m a n l a n n güçlerini e r k e n d e n belli
Crockett (altta s a ğ d a ) .
K a h r a m a n a ihanetin iki ö r n e ğ i : Kutsal
k a h r a m a n ı Rüstem, g ü v e n d i ğ i bir a d a m
A l m a n tutsaklar (altta).
Cheiron (en üstte). Kral Arthur'un (ortada). G ü z e l kızların kurtulması için tek
bir boksörün ç o ğ u n l u k l a b a ğ ı m l ı o l d u ğ u
111
lenmektedir. Yunan kahramanlarından These- alıyorum; çünkü b u , kahramanın gelişimindeki
us'un yanmda koruyucu tanrı olarak denizler tan dört evreyi çok belirgm bir şekilde gösteriyor. Dr.
rısı Poseidon durmaktadır; Perseus'un yanında Paul Radin'in 1948'de Hero Cycles of the Winne
Athena, Achilles'in yanında bilge Kentaur Cheri- bago ( W i n n e b a g o ' n u n K a h r a m a n Döngüleri)
on bulunur. adıyla yayınladığı bu öykülerde kahraman kavra
Böyle tanrı benzeri figürler gerçekte, kişisel mının en ilkelinden en mükemmeline kadar bu
egoda bulunmayan gücü sağlayan bütün psikenin ilerleme görülebilmektedir. Her ne kadar bunlar
sembolik temsilcilerdirler. Onların özgün rolleri, daki sembolik figürler başka başka adlar taşısa da
kahramanlar rmtinin belli başb işlevinin, yaşamın rolleri aynıdır. Örneğin ruhunu kavradığımızda
karşısma çıkaracağı zahmetli görevlere hazırlan bunu daha iyi anlayacağız.
ması için, bireyin benlik biJmcinin -kendi gücünü Radin, kahraman mitinin gelişiminde dört ev
ve güçsüzlüğünü bmşirıin- gelişmesini sağlamak re saptar. Bunları Hilebaz, Tavşan, Kızılboynuz,
olduğunu düşündürüyor. İnsan giriş sınavını başa İkiz evreleri olarak adlandırır. " B u n l a r bize büyü
rıp yaşamın olgunluk evresine girdiğinde kahra me sorunuyla başa çıkmaktaki zorlanmamızı, çok
manlar miti geçerliliğini yitirir. Kahramanın sim edebi bir anlatım yardımıyla göstermektedir"
gesel ölümü aynı zamanda bu olgunluğa eriştir. derken, bu gelişimin gerçek psikolojisini çok iyi
Şimdiye kadar kahramanlar mitinin, doğum tanımıştır.
dan ölüme kadar bütün döngünün ayrıntıyla be Hilebaz evresi en erken, en az gelişmiş yaşam
timlendiği bütününden söz ettim. A m a dikkat edi kesitine uyar. Hilebaz, bedensel ihtirası davranışı
lirse, bu döngünün her aşamasında, kahramanlık için tayin edici olan bir figürdür; bir çocuğun akıl
öyküsünün, bireyin benlik bilinci gekşiminde ulaş yürütmesine sahiptir. Zalim, alaycı ve duygusuz
tığı belirli bir noktaya ve o anda karşısma çıkan dur. B i z i m Tavşan Brer ve T i l k i Reynard öyküle
soruna uygulanabilecek özgün biçimler vardır. Ya rimiz Hilebaz mitinden belirgin hatlar taşımakta
ni kahramanın resmi, insan kişilik gelişiminin her dır. Başlangıçta bir hayvan biçiminde olan bu fi
evresini yansıtan bir biçimde gelişir. gür arka arkaya gözü pek işler yapar, zamanla da
B u n u bir tür diyagramla sunarsam daha kolay değişir. Orada burada boş boş gezinmesinin so
anlaşılır. Bu örneği Kuzey Amerika'nın az bilinen nunda Hilebaz, erişkin bir adamın fizik görünü
bir kabilesi olan Winnebago Kızılderililerinden münü almaya başlar.
112
Bir sonraki figür Tavşan'dır. Hayvansal çizgi gösterir. Gücü Kızılboynuz'un olası zayıflıklarım
leri Amerika yerlilerince çoğu zaman bir Kojot dengeleyen, "yolda saldıran" adlı kudretli bir kuş
olarak temsil edilen Hilebaz gibi o da önce bir biçiminde bir yoldaşı vardır. Kızılboynuz'la artık
hayvan biçiminde görünür. Henüz insan vücudu insanların, insanüstü güçler ya da k o r u y u c u tan
nun olgunluğuna erişmemiştir ama buna rağmen rılara, tehditkâr kötü güçlere karşı zafer kazan
insan kültürünün kurucusu, biçimlendiricisi ol mak için gereksinim duyduğu dünyasına, bu he
duğu ortaya çıkar. O n u n kendilerine ünlü büyü nüz arkaik bir dünya olsa da varmış olduk. Öykü
törelerini verdiğine inanan Vvınnebagolar bu yüz nün sonuna doğru tanrı benzeri kahraman kaybo
den onu kurtarıcüarı ve kültür kahramanları sa lur. Kızüboynuz'u ise oğullarıyla yeryüzünde bı
yarlar. Radin'in bildirdiğine göre bu töre o kadar rakır. İnsanın mutluluk ve güvenini tehdit eden
etkiliydi ki Peyote töresinin üyeleri, Hıristiyanlığı tehüke artık onun kendisinden gelmektedir.
tanıdıklarında Tavşan'ı terk etmeyi reddetmişler Sondaki İkiz evresinde de yinelenecek olan bu
di. 0 Mesih'in biçimiyle karışmıştı dahası kimileri esas konu şu soruya yol açar: İnsanlar kendi k i
hazır Tavşanları varken Mesih'e hiç ihtiyaçları ol birlerine ya da mitolojik olarak söylersek, tanrüa-
madığını düşünüyorlardı. Bu arketipsel figür, H i - rın kıskançlığına yenilmeksizin ne kadar mutlu
lebaz'a göre belirgin bir gelişim gösterir: Tav- kalabilirler?
şan'm nasıl bir toplumsal varlık olduğu, Hile- İkizler Güneşin oğulları sayüsalar da insan n i -
baz'da var olan dürtüsel ve çocuksu uyaranları teliğindedirler ve ikisi birlikte tek bir varhk oluş
nasıl düzelttiği görülür. tururlar. En başta ana karnında birlik iken do
Kahraman figürlerinin üçüncü sırasındaki Kı- ğumla ayrılmışlardır. A m a gene de birbirlerine
zılboynuz, denildiğine göre on kardeşin en genci aittirler ve çok güç olsa da onları yeniden birleş
dir. Arketipsel bir kahramanın yerine getirmesi tirmek zorunludur. Bu iki çocukta insan doğası
gereken beklentileri, belirli sınavları geçerek gös nın her i k i yanım görürüz. B i r i , "et" yumuşak, di
terir: Yarışlar kazanır, dövüşlerde öne çıkar. İnsa rençsiz ve girişimsizdir; öbürü, "destek" ise dina
nüstü yetenekleri, devleri (zar oyununda) lüleyle mik ve isyankârdır. Kinü ikiz kahraman öyküle
ya da (bir güreşte) gücü ile yenmesiyle kendini rinde bu davranış özellikleri öylesine işlenmiştir
"Hilebaz": K a h r a m a n mitinin
gelişiminde ilk a ş a m a ; k a h r a m a n
Zamanlar" ( 1 9 3 6 ) f i l m i n d e - 2 0 . y y ' ı n
113
ki bir figür, özel bir yansıtma yetisi olan bir içedö golar, aynı zamanda Irokualar ve bazı Algoıunıiıı
nüğü temsü ederken öbürü dışadönük bir eylem kabileleri olasılıkla üısan etüıi, kendi bireyleşici,
insanı, büyük işler yapan biridir. tahrip edici dürtülerini yatıştıracak olan totemik
Uzun süre bu kahramanların her ikisi de yenü- bir törenle yiyorlardı.
mezdir; ister ayrı figürler olarak ister birin içinde Kahramanın ihanete uğradığı ya da yenildiği
ki iki varuk olarak temsü edilmiş olsunlar, herke Avrupa mitolojilerinde de töresel kurban motifi
si yenerler. A m a Navaho Kızılderililerinin mitolo kibir için özgün bir ceza uygulaması olarak bulun
jisindeki savaş tanrıları gibi sonunda güçlerini kö maktadır. A m a VVinnebagolar da Navaholar da o
tüye kullanma hastalığına yakalanırlar. kadar ileri gitmezler. Her ne kadar İkizler günah
Yenebilecekleri korkunç yaratıklar artık ne işlenüşlerse ve cezalan ölüm olsa da kendileri
yerde ne de gökte kalmıştır. B u n u n ardından ya kemli güçlerinden o kadar korkarlar ki birlikte
ban t a rafları intikam alır. Winnebagolar sonunda sürekli bir durağanlık içinde yaşamaya karar ve
hiçbir şeyin, hatta dünyayı tutan direğin bile on rirler. Böylece insan doğasının çatışan yanları ye
lardan sakınılanıadığmı anlatıyorlar. İkizler, dün niden dengeye gelmiş olur.
yayı taşıyan dört hayvanı da öldürünce artık sı Burada dört kahraman tipini biraz ayrıntılı ta
nırlarını aşmışlardı. Yollarını sonlandırmak zama nımladım, çünkü bıııüar gerek tarihsel mitlerde
nı gelmişti. Cezaları ölüm olacaktı. gerekse bugünkü insanların kahramanlık düşle
Kızılboynuz'da olduğu gibi İkizler evresinde rinde ortaya çıkan modeli belirgin şekilde göster
de kurban edilme ya da ölme motifi kibire, ölçü mekledir. (>rta yaştaki bir hastanın düşünü ince
süz gurura karşı zorunlu bir çaredir. Kültür or lerken bunu aklımızda tutmalıyız. Bu düşün yoru
tamları Kızılboynuz evresine denk düşen ilkel mu analistin mitoloji bilgisiyle hastasına başka
toplumlarda bu tehlikenin barıştırıcı nitelikte ola türlü çözülemez gibi görünen bir bilmeceye yanıt
rak, bir insan kurban edilmesiyle karşılandığı an bulmakta nasıl yardımcı olabileceğim göstermek
laşılıyor; bu da daima ortaya çıkan ve muazzam tedir. Bu adanı düşünde kendisinin tiyatroda "gö
1
simgesel önem taşıyan bir temadır. Winneba- rüşüne saygı duyulan bir seyirci" olduğunu gör-
G e l i ş i m i n i n ikinci a ş a m a s ı n d a kahraman
Yunan efsanesinde c e z a o l a r a k
k a y a l a r a b a ğ l a n a n ve bir kartal
t a r a f ı n d a n g a g a l a n a n Prometeheus gibi
yorum çünkü aşağıda iki kavgacı genç var. düşü gören yalnızca beyaz bir m a y m u n görür.
Ben onların bizi de yakalayacağım sanıyo Karalar giyinmiş adam birden ortaya çıkar ve ay
rum. Ama gruptan bir kadın merdivenden so nı hızla kaybolur; bu önce beyaz maymuna bir
run çıkmaksızın inince bunun güvenli oldu kontrast oluşturan ve bir an için asü kahramanla
ğunu görüyorum ve hepimiz kadının ardın karıştırüan yeni bir figürdür. Düşte bu şekilde ka
dan aşağı iniyoruz. rışıklıklar hiç de akşılmadık değildir. Biünçdışı
düşü görene her zaman belirgin imgeler sunmaz.
Bu tür bir düş çabukça, basitçe yorumlana Bu figürler dikkati çekercesine bir tiyatro gös
maz. B u n u n düşü görenle ilgisini, diğer simgesel teriminde ortaya çıkıyorlar. Bu kavranüa düşü
içeriğini göstermek için onu dikkatle çözmeliyiz. görenin analizdeki kendi terapisine gönderme
Bu düşü gören hasta bedensel olarak geçkince yaptığı anlaşılıyor: Sözü edüen "rehber" de belki
( 1 9 3 3 | yastık k a v g a s ı g i b i kaygısız
o y u n l a r ı n a b e n z e r (solda). İkinci a ş a m a
g e n ç l i ğ i n korkusuzluğuna uymaktadır:
bir o t o m o b i l d e test e d i y o r l a r ( s a ğ d a ) .
D a h a s o n r a k f b i r evre ileri d ö n e m
o r t a y a çıkarır: 1 9 5 3 Berlin a y a k l a n m a s ı ;
sağda).
analizcidir. A m a düşü gören kendisini bir hasta bağımlı, tabiat olarak çekingen olduğunu öğren
olarak değil, "görüşüne saygı gösterilen önemli miştim. Bu nedenle geç çocukluk dönemi için çok
bir seyirci" olarak görmektedir. Burası, onun eriş doğal olan yaramazlıkları hiç yaşamamış, okul ar
kin olmak deneyimiyle ilintilendireceği çeşitli fi kadaşlarının oyunlarına da katılmamıştı. Ne diğer
gürleri gözden geçirmeye başlamak için uygun oğlanlar gibi bir başkasına "maymunsu" oyunlar
bir noktadır. Örneğin beyaz maymun ona, yedi- oynamış ne de "maymun gibi" kimsenin taklidini
on iki yaşlarındaki oğlan çocukların oyuncu ve ol yapmıştı. Bu söyleyiş özelliği gerekli i p u c u n u sağ
dukça uygunsuz davranışlarını anımsatır. D e n i z c i lıyordu. M a y m u n gerçekten Hilebaz figürünün
ilk gençliğin serüven keyfini, hemen onu izleyen simgesel bir biçimiydi.
"dayak" da sorumsuzluk nedeniyle cezalandırılışı A m a neden Hilebaz maymun olarak görünü
düşündürmektedir. Karalar giymiş genç adam yordu? Neden beyazdı? Daha önce gösterdiğim
için rüya gören hiçbir çağrışım verememektedir; gibi, Winnebago söylencesi, Hilebaz'm döngünün
ama kurban edilmek üzere olan yakışıklı genç sonunda yavaş yavaş insana benzer bir görünüm
adamda, geç ergenlik döneminin, fedakâr idealiz kazandığmı anlatır. Buradaki düşte o bir insan
minin kalıntılarını görmüştür. varlığma, bir insanın gülünç bir karikatürü gibi
Bu aşamada tarihsel malzeme - y a da arketip- benzeyen bir maymundur. Rüyayı görenin kendi
sel kahraman resimleri- ve düş görenin kendi k i si maymunun neden beyaz olduğuna ilişkin her
şisel yaşantıları, her ikisinin birbirini ne kadar hangi bir çağrışım veremiyordu. A m a biz ilkel
doğruladığı, yadsıdığı ya da daha yakınlaştırdığı simgeler konusundaki bilgimizden, beyaz rengin,
nı görmek için birleştirilebilir. kendi başına alelade olan bir varhğa "tanrıya ben
İlk çıkarsama beyaz m a y m u n u n Hilebaz'ı ya zerliğin" özgün niteliğini sağladığını çıkarsayabili-
da en azından Winnebagoların Hilebaz'a verdiği riz. Birçok ilkel toplumda albinolar kutsal sayılır.
karakter özelliklerini temsil ettiğidir. A m a bence, B u , Hilebaz'm yarı tanrısal ya da büyülü güçleri
maymun düşü görenin bizzat ya da kendine uy ne de çok i y i uymaktadır.
gun olarak yaşamamış olduğu bir başka şey için O halde beyaz maymun, düşü gören için apa
de bulunmaktadır; dediği gibi o düşünde seyirci çık çocukluğun, o zamanlar yeterince kabul ede
olmuştur. Küçük çocukken ebeveynine çok fazla mediği ve şimdi övmek zorunda olduğuna inandı-
ğı çocuksu oyunculuğun olumlu özelliklerini sim zayıf ama savaşan bir figür olduğu şeklindeki söy-
gelemektedir. Düşün söylediği gibi onu "bir ka lemleriyle bir ilinti kuruyoruz. Düşün bu evresin
idenin üzerine" yerleştirmekte, böylelikle o yiti de hasta yeniden, çocukluğunun ve erken gençli
rilmiş bir çocukluk deneyiminden daha fazla bir ğinin önemli bir yönünü tam yaşamamış olduğu
şey haline gelmektedir. Erişkin bir adam için bu nu fark etmektedir. Çocukluğunun oyunculuğu
yaratıcı deneme zevkinin bir simgesidir. nu da bir oğlan çocuğunun biraz daha ileri hoy
Peki, sonuç olarak, maymun bir maymun mu rat lıklarını da kaçırmıştı. Şimdi bu eksik kalan de
yoksa dayak yemesi gereken denizci midir? Han neyimlerin ve kişisel özelliklerin rehabilitasyonu
gisi olursa olsun, insan gelişiminin bir sonraki için yollar aramaktaydı.
aşaması, çocukluğun sorumsuzluğunun toplum Bundan sonra düşte garip bir değişim olmak
sallaşma evresine yer açtığı bir durumdur. Bu da tadır. Karalar giyinmiş genç adam ortaya çıkar.
acı veren bir disipline boyun eğmek anlamına ge Düşü gören bir an için "asıl kahraman"ın bu oldu
lir. Bu yüzden denizcinin, Hilebaz'ın bir tür ol ğunu sanır. Bu karalar giyinmiş adama ilişkin ola
gunluk sınavı yardımıyla sosyal sorumluluk sahi rak büebildiğimiz bundan ibarettir; ama bu kaça
bi bir kişiye dönüşeceği bir ileri biçimi olduğu mak bakış, düşlerde sık sık ortaya çıkan daha
söylenebilir. Simgeye öyküsel olarak bakılırsa önemli bir motife dikkati çekmektedir.
rüzgarın bu süreçteki doğa unsurlarını temsil et B u , analitik psikolojide önemli bir rol oynayan
tiğini, dayağın ise insandan kaynaklandığını dü "gölge" kavramıdır. Jung, bireylerin bilinçli zihin
şünebiliriz. lerinin ortaya attığı bu gölgenin, kişiliğin gizli,
Bu noktada Winnebagoların Tavşan evresi bastırılmış, değersiz (ve günahkâr) yönlerini
üzerine, kültür kahramanının, çocukluğunu daha içerdiğini gösternüştir. A m a bu karanlık basitçe
ileri bir gelişme uğruna feda etmeye hazır olan, bilinçli egonun tersinden ibaret değildir. Egonun
değersiz ve tahrip edici tasarımları olduğu gibi,
gölgenin de normal güdüler ve yaratıcı dürtüler
gibi iyi özellikleri de vardır. Ego ve gölge gerçek
te ayrı olsalar da birbirlerine tıpkı düşünce ve
G e n ç , farklılaşmamış Ego-Kişiliği a n n e
edilir ( s a ğ d a ) . A m a E g o s o n u n d a bilinçdışı
ve hamlıktan kurtulmalıdır. O n u n bu
c a n a v a r l a savaşıyla simgelenir. J a p o n t a n r ı s ı
z a m a n hemen k a z a n m a z . Ö r n e ğ i n Yunus
y a z m a s ı n d a ) (en s a ğ d a ) .
duyguların birbirlerine bağlı olması gibi, şaşmaz
şekilde bağlıdırlar.
Ego, yine de gölge ile çatışma, Jung'un dediği
gibi, "kurtuluş savaşı" içindedir. İlkel insanın b i -
linçliliğe erişme çabalarında bu çatışma arketip
sel kahramanla, ejderhalar ve canavarlar olarak
kişileştirilen kötülüğün kozmik güçleri arasındaki
savaşla ifade edilmektedir. K e n d i n i geliştirmekte
olan bilinçte kahraman figürü ve bilinçdışınm
tembelliğini yenerek ortaya çıkmakta olan ego,
olgun inşam çocukluğun mutlu durumuna, anne
nin egemen olduğu bir dünyaya geri dönme özle
minden kurtaran simgesel araçtır.
Egonun o r t a y a çıkışı dövüşten başka bir
Mitolojide kahraman genellikle ejderhaya kar
f e d a k a r l ı k l a , y e n i d e n d o ğ u ş l a sonlanan bir
şı savaşını kazanmaktadır. ( B u n a ilişkin az sonra ölümle de simgelenir. Devrim b ö y l e bir
" M i s s o l o n g i h a r a b e l e r i n d e ölen
derhaya teslim olduğu mitler de vardır. Bunlar
Yunanistan" tablosu, iç savaşla ölen ve
dan bilmen bir tanesi İlyas Peygamber ve balina
kurtuluşu ve y e n i d e n d o ğ u ş u bekleyen
dır. Burada kahraman, onu, güneşin guruptan şa ülkeyi c a n l a n d ı r m a k t a d ı r . Bir bireyin
fağa ilerleyişini simgeleyen batıdan doğuya doğru f e d a k a r l ı ğ ı : İngiliz şair Byron Y u n a n i s t a n ' d a
lokomotife dönüşmüş a m a
(sağda).
de ya da düşteki insanın kendi gençliğinin umut me arasında tam ve mekanik koşutluklar aramak
ları ve korkularına geri döndüğü törensellikte, te gerektiği sanılmamalıdır. Her düş söz konusu
ma hep aynıdır; ölüm yoluyla yeni bir doğumun olan düş görene özgüdür. B u n u n biçimi de birey
Düşün sonu, düşü görenin kendisinin nihayet göstermek istediğim bilinçdışının düşe arketipsel
düşteki eyleme katıldığı ilginç bir son söz getir malzemeyi nasıl kattığı, onun örgüsünü düş göre
mektedir. Kendisi diğer kimselerle birlikte, aşağı n i n gereksinimine göre nasıl değiştirdiğidir. Bu
atlamak zorunda kaldığı bir platformun üzerinde yüzden bu özgün düşte Winnebagoların Kızılboy-
dir. Merdivene güvenmez çünkü kavgacıların ka nuz ya da İkizler döngüsünde gösterdikleri ile
rışmasından korkmaktadır; ama bir kadın kendi doğrudan bir ilişki aranmamalıdır. İlişki noktası
sini cesaretlendirerek aşağıya güvenle inebilece daha çok her iki temanın ortak özelliği olan kur
çağrışımlarından çıkardığım; katıldığı bütün gös Genel bir kural olarak, kahraman sembolleri
terinin, yaşadığı içsel değişimin süreci olan anali ne gereksirıimin, egonun bir desteğe muhtaç ol
zinin bir parçası olduğunu, belki yeniden günde duğu durumlarda, yani bilinçli r u h bir görev kar
lik gerçeğe dönmenin güçlüğünü düşündüğüydü. şısında sorunu yalnız basma ya da bilinçdışındaki
Kendi deyimiyle "kavgacılardan korkusu, Hile güç kaynakları olmaksızın çözemediğinde, ortaya
baz arketipinin kolektif bir biçimde ortaya çıka çıktığı saptanabilir. Örneğin sözünü' ettiğim düş
cağından korkusunu tanımlamaktaydı. te tipik kahraman söylencelerinin daha önemli
Bu düşteki kurtarıcı elemanlar, burada olası bir yanına, güzel kadınları korkunç tehlikeden
lıkla rasyonel akün simgesi olan, insan eliyle ya kurtarma yeteneğine ilişkin hiçbir belirti bulun
pılmış merdiven ve düş göreni merdiveni kullan muyordu. (Zor durumdaki genç kız, ortaçağ Av
maya yüreklendiren kadımn varlığıdır. O n u n dü rupa'sında öne çıkan bir efsaneydi.) Bu mitlerin
şün sonucunda ortaya çıkışı, belki bu son derece ya da düşlerin "anima", Goethe'nin "ebedi dişi"
de eril eylemi bütünlemek üzere dişil bir öğe ka adını verdiği erkek ruhundaki dişil öğe üzerinde
123
Bu dişil öğenin doğası ve işlevi bu kitapta da runmasız bir ruhsal durumda bulunduğunu, bu
ha sonra Dr. von Franz tarafından işlenecektir. yüzden de rahatsızlık veren yeni üstelik hoş ol
A m a onun kahraman figürüyle olan ilintisini bu mayan deneyimlere maruz kalacağım belirtiyor
rada, gene olgun yaşlardaki bir erkek olan bir du. Kadının kendisine, küçük bir çocukken anne
başka hastanın gördüğü düşle gösterebilirim. Düş sinin yaptığı gibi, bir yağmur başlığı sağlaması ge
şöyle başlamaktadır: rektiğini düşünüyordu. Bu episod ona, annesinin
"Hindistan'ı boydan boya yürüyerek yaptığım (özgün kadın resminin) kendisini koruyacağın
bir geziden yeni dönmüşüm. B e n i ve arkadaşımı dan emin olduğu zamanlarda gerçekleşen eski se-
bu gezi için-bir kadın donatmış. Dönüşümde o n u rüvenli gezilerini anımsatmıştı. Büyüdüğü zaman
bize siyah yağmur başlıklarını vermediği, bu yüz b u n u n çocukça bir hayal olduğunu anlamıştı.
den de yağmurda sırılsıklam olduğumuz için suç Şimdi başarısızlığının suçunu artık annesine de
luyorum." ğil, kendi animasma atıyordu.
Düşe giriş, daha sonra anladığıma göre, bu Düşün bir sonraki kesitinde hasta, bir grupla
adamın bir arkadaşıyla birlikte tehlikeli dağlık birlikte yapılan bir geziye katılışını anlattı. Yoru
bölgelerde "kahramanca" gezintiler yaptığı bir larak bir bahçe lokantasına giriyor, orada birden
dönemle ilintiliydi. (Kendisinin hiçbir zaman H i n yağmurluğunu ve az önce kayıp olan yağmur baş
distan'a gitmemiş olmasmdan ve bu düşe ilişkin lığım buluyor. Burada dinlenmek için oturuyor,
çağrışımlarından, düşündeki gezinin yeni bir böl bu sırada üzerinde, bir lise öğrencisinin bir tiyat
geyi, yani gerçek bir yeri değil bilinçdışı alam ro temsilinde Perseus rolünü alacağı belirtilen bir
araştırmayı tanımladığım çıkardım.) afiş görüyor. Sonra, bir oğlan çocuğu değil de
Düşünde hasta, görünüşe göre bir kadının güçlü kuvvetli genç bir adam olduğu anlaşılan,
-olasılıkla kendi animasmm bedenleşmiş bir şek afişte adı geçen genç ortaya çıkıyor. Gencin üze
l i n i n - kendisim böyle bir araştırma gezisine yete rinde gri bir elbise, başında siyah bir şapka vardır
rince donatmamış olduğunu hissediyordu. Uygun ve siyah elbiseli bir başka gençle oturup konuş
bir yağmur başlığının eksik oluşu, kendisinin ko maya başlar. Bu sahnenin hemen ardmdan düşü
gören kendini yeniden güçlü, gruba katüacak d u rü siyah giyinmiş olarak ikisi birlikte, daha önce
rumda hisseder. Hepsi birlikte üerideki tepeye de söylediğim gibi İkizler'in bir versiyonu olarak
tırmanırlar. Orada aşağüarda gidecekleri yeri gö ele ahnabüir. Bunlar ego ve alter-egonun karşıt
rür; bu şirin bir liman kentidir. Bu keşifle kendini olmakla birlikte uyumlu, birlik halinde bir ilişki
cesur dahası gençleşmiş hisseder. içkide bulunuşunu temsü eden kahraman figürle
İlk bölümdeki huzursuz, rahatsız gezinin aksi ridir.
ne burada düşü gören bir g r u b u n içindedir. Bu Hastanın çağrışımları b u n u onaylar; grik figü
fark, önceki yalnızlık ve gençlik protestosundan, rün yaşam karşısında u y u m l u , dünyalı t u t u m u n u
başkalarıyla olan ilişküerin toplumsallaştırıcı et temsü etmesine karşın siyahlının, bir rahibin si
kisine doğru değişimini belli etmektedir. Burada yahlar giymesi bağlamında manevi olanı cisimlen
bir ait olabilme yetisi de bulunduğundan, artık dirdiğini vurgular. Onların şapka giymeleri (ken
animasının öncekinden daha iyi işlev gördüğü çı- disinin de kendininkini bulmuş olması), oldukça
karsanabilir, ki bu anima figürünün önceden sağ olgun bir kimliğe ulaşmış olduklarım bekrtmekte-
lamayı unutmuş olduğu eksik olan şapkanın b u dir. Bu kimkk, hastanm ideal benlik-imgesi bilge
lunması üe simgelenmektedir. liğine ulaşmak isterken, Hilebaz niteliğinden bir
Ama düşü gören yorgundur. Restorandaki türlü kurtulamadığı, gençlik yıllarında özlediği
sahneler onun daha önceki tutumunu, gücünü bu kimliktir.
geri dönüşle canlandırabilme umuduyla, yeni bir Helenistik kahraman Perseus'a üişkin çağrışı
ışık altında gözden geçirmeye olan gereksinimini mı, onu Theseus'la karıştırması halamından ü-
yansıtmaktadır. Gerçekten de öyle de olur. İlk ginçti. Bu karışıklık onun her ikisinde ortak olanı
gördüğü, üzerinde bir gencin bir kahraman rolü keşfetmiş olması bakımından anlamlıydı. Her iki
ne çıkacağım duyuran bir afiştir; bir üse öğrenci si de bilinmeyen, demonik, annesel güçlere duy
si Perseus'un partisyonunu oynayacaktır. Ardın duğu korkularım yenmek ve tek, genç bir dişi
dan artık bir adam olan genci, kendisinden açık varlığı bu güçlerden kurtarmak zorunda kalmış
ça farklı olan bir adamla görür. B i r i açık gri, öbü lardı.
Bu kurtarış anima figürünü, annesel imgerün sağladıktan sonra bir gençleşme duygusu beür-
kendisüıi boğan yönlerüıden kurtarmayı simge mekteydi. Kahraman arketipinin temsü ettiği iç
ler. Ancak bu sağlandığmda bir erkek kadınlarla sel güç kaynağını bulmuştu; kadında simgesini
gerçek ilişki yetisini kazamr. Bu adamın animayı bulan tarafını geliştirmiş, kendim egosunun kah
anneden ayırmayı beceremediği, annesine ba- ramanca hareketiyle annesinden kurtarmıştı.
ğımlüığmm "boğucu" yönünün sembolik resmi Emlerine yaklaşan bir hastam mesleki başarı
olan bir ejderhayla karşüaştığı bir başka düşte de ları, kişisel üişküeri son derece olumlu olduğu
vurgulanmaktaydı. Bu ejderha kendisini kovalı halde yaşamı boyunca periyodik k o r k u nöbetleri
yor, adamın silahı olmadığı için bu dövüşte so çekmekteydi. Düşünde dokuz yaşındaki oğlunu
nunda yenik düşüyordu. on sekiz, on dokuz yaşlarında, bir ortaçağ şöval
A m a o düşte karakteristik bir şeküde kansı or y e s i n i n parlak zırhlarına bürünmüş bir genç
taya çıkıyor, onun geüşi üe ejderha bir biçimde kü- adam olarak görmüştü. Genç adam bir yığın kara
çülüp daha az korkutucu oluyordu. Düşteki bu de lar giyinmiş adamla dövüşmek zorunda kahyordu
ğişim, düşü görenin kendi evliliğiyle, gecikerek de ve buna da hazırdı. A m a birden miğferim çıkarı
olsa annesine olan bağınüılığından kurtulmuş oldu yor, saldıran kalabahğın önderine gülümsüyordu.
ğunu gösteriyordu. Kahramanla ejderhanın savaşı Elbette b u n u n üzerine dövüşmüyor, tersine dost
kendi "erişkin oluşunun" sembolik anlatımıydı. oluyorlardı.
Ancak kahramanm görevinin, biyolojik ve aüe- Düşteki oğul, adamın sık sık "gölge" tarafın
sel u y u m u aşan bir ereği vardır. Bu da animanın dan kendine güvenmeme biçiminde tehdit edilen
psikenin o içsel öğelerinden kurtarılmasıdır. Bu gençlik egosudur. B i r bakıma bütün olgun yaşamı
her türlü gerçek yaratıcı uğraş için zorunludur. boyunca bu düşmana karşı başarüı bir savaş sür
A d a m gruba karşı yeni, olumlu bir yaklaşım dürmüştü.
K a h r a m a n ı n kızı kurtarışı, annenin " b o ğ u c u "
y a n ı n d a n A n i m a ' n ı n kurtuluşunu
d e n i z k ı z ı o l a r a k gösteriyor (altta).
Şimdi, kısmen kendi oğlunun böyle kuşkular Olgunlaşma töreni
olmaksızın büyüdüğünü görmeyi umuyor, ama
asıl kendi çevresinin modeline en yakın bir kahra
(inisiyasyon) arketipi
man resmi verdiği için artık gölgeye karşı dövüş
meyi gerekli görmüyordu; onu kabul edebilirdi.
Bu da dostluk eylemiyle simgeleşmekteydi. Artık Psikolojik bağlamda kahraman resminin asıl ego
bir rekabet savaşma zorunlu değildi; tam tersine üe özdeş olarak görülmemesi gerekir. Bu daha
demokratik bir topluluğu oluşturmak gibi uygar çok egonun kendini, erken çocukluğun ebeveyn
bir görevle yükümlüydü. Yaşamın d o y u m u n a resimleri yoluyla ortaya çıkan arketiplerden ayır
ulaştığı gibi bir karar kahramanca görevlerin öte masına yarayan sembolik araçlardandır. Jung,
sine geçiyor, gerçekten olgun bir konuma ulaşı her insan varağının temelde bir bütünlük duygu
yordu. suna, tam güçlü, mükemmel bir kendilik duygu
A m a bu değişim otomatik olarak olmaz. O l suna sahip olduğunu düşünmektedir. İnsan eriş
tım bulabileceği bir geçiş evresini gerektirir. kendilikten -ruhsal bütünlükten- yükselir.
Son yıllarda Jung'un bazı öğrencüerirıin çalış
maları, bireysel egonun bebeklik çağından çocuk
luk çağma geçiş sırasında ortaya çıkardığı bir dizi
olguyu belgelemiş bulunuyor. Bu ayrışma, baş
langıçtaki bütünlük duygusuna ağır zararlar ver
meksizin hiçbir zaman tamamlanamaz. Ego, ruh
sal sağlığı korumak için benlikle olan bağlantısını
durmadan yeniden ele almak zorundadır.
128
Benim çalışmalarımda kahraman nütinin, psi- ler. Bu zedelenmenin, bireyleri grup yaşamına
kenin farklılaşmasmda belki de ilk aşama olduğu özümseyecek bir iyüeşme süreciyle yeniden ona
ortaya çıkmaktadır. B u n u n , anlaşıldığına göre rılması gerekir. (Bireylerin grupla özdeşleşmesi
egonun başlangıçtaki bütünlük d u r u m u n u n göre çoğunlukla bir totem hayvan tarafmdan simgele
ce özerkliğine ulaşmaya çalıştığı dörtlü bir döngü nir.) Böylelikle grup, zedelenen arketipin gerek
çizdiğini söylemiştim. Belli bir derecede özerkli lerini yerine getirmiş ve gençlerin, yeni bir yaşa
ğe ulaşılmadıkça bireyler hiçbir zaman erişkin bir ma başlamak için önce sembolik olarak kurban
çevreye u y u m sağlayabilecek duruma gelemez edilmeleriyle ikincil bir ebeveyn haline gelmiş
ler. Yine de kahraman miti bu kurtuluşun olaca olur.
ğına garanti vermez. Yalnızca egonun bilinçlen Jung'un deyimiyle "genç adamı geri bırakabi
mesinin nasıl olacağım gösterir. Bireylerin anlam lecek güçlere verilen bir sunu gibi görünen bu
lı bir yaşam sürebilmek ve çok gerekli olan birey çok önemli seremonide", başlangıçtaki temel ar
sel biriciklik duygusunu kazanabilmek için bu bi- ketipin gücünün asla, bilinçdışının besleyici güç
lmçliliğe sahip olmak, onu geliştirmek sorunu ise lerine karşı yabancüaşmamn felç edici duygusu
hep vardır. H e m ilk çağlarm tarihi h e m de bugün olmaksızın, kahraman-ejderha savaşmdaki gibi
kü ükel toplumların töreleri bize, olgunlaşma m i - sürekli, kalıcı biçimde kınlamadığını görüyoruz.
terine, törelerine, genç erkek ve kadınların anne İkizler efsanesinde k i b i r l e r i n i n sonuçlarından
babalarmdan ayrılıp kendi soylarının düzenine korkulduğu için onları u y u m l u bir ego-berdik iliş
girmelerinin biçim ve yöntemlerine Uişkin zengin kisine zorla geri döndürmekle, bunun nasıl düzel-
malzeme sağlamaktadır. A m a çocukluk dünyasın tüdiğini görmüştük.
dan bu kopuş temeldeki ebeveyn arketipini zede Bu sorun kabüe topluluklarında olgunlaşma
modern t o p l u m d a a m b l e m o l a r a k
oluşturur. Ç o ğ u ilkel t o p l u m d a
(sağda).
di heykeli bulunan bir lahit gördü. Ardından, elin yerine kendisine erişkin yaşm moral sorumluluk
de, ucunda geçek bir güneş parlayan bir asa t u larım sağlayabilecek olan bir olgunlaşma değişimi
tan bir rahip ortaya çıkıyordu. (Daha sonra düşü töresine katılmalıydı.
konuştuğumuzda genç adam dağa tırmanışın ona B o y u n eğme motifi kadınlarda, genç kızlarda
analizindeki kendi kendisini yenme çabalarını da sıklıkla açıkça dile gelir. Onların törenleri ön
anımsattığım söyledi.) K e n d i s i n i ölü olarak gör ce yapıları gereği bir eclilgenliği vurgular. Bu
mekten, bir güç duygusu yerine yitim ve k o r k u özerküklerinin regl döngüsü sonucu fizyolojik
duymaktan şaşkındı. B u n u n ardmdan güneş kur olarak sınırlanması üe güçlenir. Regl döngüsünün
sunun sıcak ışınlarıyla yıkanınca bir güç ve genç gerçekte k a d m için, yasanım yaratıcı gücü karşı
leşme duygusu gelmişti. sında derin bir itaat duygusu uyandırma gücü ol
Bu düş, olgunlaşma töreniyle kahraman m i t i duğundan, olgunlaşmanın en önemli bölümünü
arasmda yapmamız gereken ayrımı kısa ve kesin oluşturduğu varsayılmıştır. B u n u n l a o, kendini,
olarak göstermektedir. Dağa tırmanmanın bir güç erkeğin t o p l u m yaşamı içinde kendisine verilmiş
denemesi anlamına geldiği anlaşılıyor; bu gençlik olan rolü kabul edişi gibi, kendi dişil görevine ve
geüşirninin kahramanca evresindeki ego bilincine recektir.
ulaşmak istencidir. Görünüşe göre hasta terapi Öte yandan kadm da tıpkı erkek gibi başlan
n i n , t o p l u m u m u z u n gençlerinin geçirdikleri er gıçtaki, y e n i bir doğuş için kurban olmasını ge
keklik testlerine denk olduğunu sanmıştır. M i h rektiren güç sınavlarını başarmalıdır. Bu kurban
raptaki sahne ise asü görevinin kendini daha bü kadına kişisel ilişküerin ilmeklerinden kurtulmak,
yük bir güce teslim etmek olduğunu göstererek kendini bir birey olarak daha bilinçli bir role ha
bu yanılgıyı düzeltmiştir. K e n d i s i n i ölmüş olarak zırlamak olanağını verir. B u n u n karşıtı bir erke
görür ve arketipsel anneyi bütün yaşamın en te ğin kutsaUaştırılmış bağımsızlığını feda edişidir;
meldeki vericisi olarak düşündürecek biçimde onun da kadınla ilişkisi böylelikle daha bilinçli
mezara girmelidir. Ancak böylesi bir teslimiyet olacaktır.
eylemiyle yemden doğuşu yaşayabilir. Güçlendi B u r a d a olgunlaşma törelerinin k a d m ile erke
r i c i bir tören onu bir Güneş Baba'nın simgesel oğ ği birbirleriyle tamştıran, böylece kadınsı ve er-
lu olarak yeniden yaşama döndürmektedir.
a l ı n a n r a h i b e a d a y l a r ı döşemeleri ovar
1 M a l a y a ve Borneo'daki Dyak'larda
filminden, 1 9 5 5 ) (sağda). Bu
sağda).
den bu ikisi genç adam için, her i k i eşin bireysel etmeye hazır olmazsa izole olacağı ve utanacağı
doğalarına kaldırılamayacak hiçbir zorlamada b u gerçeğini kavraması için erkekliğine hitap edü-
lunmayan bir evlilik durumunu temsil etmektey mesine gereksinimi vardı. Düş ve ardından gelen
di. Eğer kendisi de böyle bir d u r u m sağlayabilse düşünceler kuşkularmı kırmaya yetti. Düş aracılı
evlilik kendisi için de kabul edilebiür olurdu. ğıyla genç bir erkeğin saf özerkliğini bırakıp, ken
Oynanan oyunda her erkek damının yüzüne di payına düşen, kahramanca olmasa da üişkiler
bakmaktaydı ve dördü, kare şeklindeki bir dans bakımından zengin olan yaşam biçimini kabul
pistinin köşelerinde bulunuyorlardı. Dans eder edeceği simgesel töreni yaşamıştı.
ken bunun bir tür küıç dansı olduğu ortaya çıkı Sonunda evlendi, eşine bağlılıkla uygun bir
yordu. Dans edenlerin her birinin elinde kısa bir doyuma kavuştu. Dünyadaki başarıları evhliği yü
talıç bulunuyordu. Kolların, bacakların bir dizi zünden hiç de kısıtlanmış olmadı, tersine arttı.
hareket yaptığı, sırayla saldırı ve yenilgi anlatım Gelinin duvağımn ardında görünmez annele
larının verildiği zor bir arabesk icra edilmekteydi. r i n , babalarm p u s u kurmuş olması olasılığı karşı
Son sahnede dans edenlerin dördü de kılıçlarını smdaki nörotik korkuyu bir yana bıraksak bile,
göğüslerine saplayacak ve öleceklerdi. Yalnızca normal genç erkeğin de düğün törenine Uişkin
düşü gören intihar etmekten çekiniyor, öbürleri kaygılanmak için yeterince nedeni vardır. Bu her
yere yıkıldığında yalmz kendisi ayakta kalıyordu. şeyden önce, erkeğin kenclini pek de kahraman
Öbürleriyle birlikte kendisini feda etmediği için olarak hissedemeyeceği dişil bir olgunlaşma töre
korkaklığından çok utanıyordu. nidir. Kabile toplumlarında bunun için gehnin ka
Bu düş hastamın yaşam karşısındaki t u t u m u çırılması gibi panzehir törenlerin bulunmasına
nu değiştirmeye çoktan hazır d u r u m d a olduğunu hiç de şaşırümamahdır; bunlar erkeğin kahraman
göstermekteydi. Çok benmerkezciydi, kişisel ba rolünün elindeki kahntüarına bir an için sıkı sıkı
ğımsızlığın hayali güvencesini aramaktaydı ama sarılmasını sağlar, çünkü hemen ardından gelinin
içten içe çocukluğunda annesi tarafından bu den egemenliğine girerek evliliğin sorumluluklarını
li ezilişinden kaynaklanan k o r k u n u n pençesin- üstlenmek zorunda kalacaktır.
deydi. Eğer çocukluğunun r u h d u r u m u n u terk Fakat evlilik teması öylesine evrensel bir i m -
gedir ki daha derin bir anlam da taşır. Bu aynı za olarak harfi harfine ya da mutlak bir anlamı değil,
manda, erkeğin kendi ruhundaki dişil öğenin, ancak simgesel bir anlamı olabilir. Onun korkusu
gerçek bir eşi almakla kabul edilebilir, hatta ge kimliğini, çok ataerkü bir evlilik içinde yitirmekti
rekli hale gelen sembolik keşfidir de. Bu yüzden ki gerçekte de başından geçen buydu.
bu arketiple, uygun bir uyaran olduğunda, hangi Bununla birlikte arketipsel bir biçim olarak
yaşta olursa olsun her erkekte karşılaşılabilir. kutsal evlilik, bütün gelişimi boyunca olgunlaşma
E v l i l i k d u r u m u karşısında bütün kadınlar töreleri niteliğindeki birçok olayla buna hazırlan
olumlu bir tavır takınmazlar. Zor ve kısa bir evli- mış olduğundan, kadın psikolojisi için çok önem
uk yüzünden terk etmek zorunda kaldığı doyuru- li ve anlamlıdır.
lamamış kariyer düekleri olan bir kadın hasta, dü
şünde kendisini, gene diz çökmüş olan bir erke
ğin karşısında diz çökmüş olarak görüyordu. E r
kek kendisine yüzüğü takmaya çalışıyor ama yü
zük parmağını kaskatı geriyordu.
B u n u n bu evlilikle birleşme töremnüı yadsın
ması olduğu apaçıktı.
Bütün bilinçli kimliğini erkeğin hizmetine sun
mak zorunda kalacağı yanılgısı içindeydi. Gerçek
te evlilik ondan, kendi büinçdışı olan, doğal yanı Şiva ve Parvati; arketipsel düğün
Bizim toplumumuzda kızlar da eril kahramanlık genç kadınlarla birükte bir kuyrukta duruyor,
mitlerinde yer alırlar çünkü oğlanlar gibi onlar da kuyruğun nereye gittiğini görmek için deriye bak
güvenüir bir ego-künliği geliştirirler ve belü bir tığında hepsinin sırayla kafasının kesüdiğini görü
eğitim almaları gerekir. B u n a karşın duyguların yor. Düşü gören hiç korkmaksızm kuyrukta kah-
da ruhun daha eski bir katmanının yüzeye çıktığı, yor, kendisine de aynı işlemin yapılmasına hazır
onları erkek taküdi değü de kız olmaya zorladığı olduğu anlaşılıyor.
görülüyor. Bu ruhsal içerik ortaya çıktığında mo Kendisine bunun, her şeyi anlayışıyla karşda-
dern kadın olasılıkla bastırmaktadır çünkü bu on maya çaüşma alışkanlığından vazgeçmek istediği
ların eşitlenmiş nitelikteki arkadaşlıklarını orta anlamına geldiğini açıkladım; bedenini özgür bı
dan kaldıracak bir tehlike olur. rakmayı, böylece doğal cinsel tepküerini ve anne-
Bu bastırış o denli başarılı olabilir ki kadın bel ükle kendi biyolojik işlevlerini doyurmayı öğren
li bü süre için, okulda, üniversitede öğrendiği eril mesi gerekiyordu. Düş bunu drastik bir değişikük
zihinsel ereklere yönelmeyi sürdürür. Evlense gereksinimi olarak üade ediyordu; "eril" kahra
evülik arketipine görünüşte hiç konuşulmasa da man rolünü feda etmeliydi.
içerdiği anne olmak yükümlülüğü ile birlikte tabi Bekleneceği gibi bu eğitimli kadın bu yorumu
olmasına rağmen bir özgürlük aldanışını korur. entelektüel düzeyde almakta zorluk çekmedi.
Böylece bu durum, bugün çoğunlukla olduğu gi Kendisini kocasına tabi kılmaya çalıştı. Aşk yaşa
bi, kadını sonunda gömülü dişiliğini yeniden keş mı daha doyurucu hale geldi ve sağükü iki çocu
fetmek için sancüı ama sonunda kazançh bir sü ğu oldu. Kendisini giderek daha iyi tamdıkça bü
rece zorlar. erkek için (ya da bü kadının erü eğitilmiş akü
Buna iyi bir örneği henüz çocuğu olmayan için) yasanım fırtınalar içinde, kahramanca bir is
ama kendisinden beklendiği için bir iki çocuk sa tencin eylemi olarak geçecek bü şey olduğunu
hibi olmak isteyen genç bir evli kadmda görmüş ama bir kadının kendini tam kendi gibi hissede-
tüm. Cinsel tepküeri hiç doyurucu değüdi. B u n u n bümesini yaşamın uyamş süreciyle en iyi gerçek
için hiçbir açıklamaları olmadığı halde bu durum leştirilebileceğini görmeye başlamıştı.
onu da kocasını da çok sıkıyordu. Genç kadın iyi İçinde bu t ü r bir uyanışın anlatımını bulduğu
bü yüksek okulda mükemmel bir sınavı başarmış ünlü bir mit güzel kız ve canavarın masahdır. Bu
tı. Kocasıyla birükte diğer erkeklerle büçok ente masalda, öbür kardeşleri pahaü armağanlar iste
lektüel dostlukları vardı. Yaşamının bu yam bü dikleri halde babasından kendisi için yalmz bir
yük ölçüde olumlu üerlerken sık sık öfke patla beyaz gül isteyen, dört kızın en küçüğü ve baba
maları oluyor, erkeklerin yabancüaşmasına yol sının gözdesi olan güzel bir kız anlatdır. Kız bu sı
açan, kendisinin de hiç hoşuna gitmeyen saldır rada isteğinin babasını ve onunla olan iyi ilişkile
gan konuşmalar yapıyordu. rini ciddi bü tehlikeye attığım fark etmemiştir.
Bu sırada kendisine çok önemdi gelen, bu yüz Çünkü babası bu beyaz gülü bü canavarın büyü
den de ardayabümek için bir uzmana danışması lü bahçesinden çalacak, bu hırsızüğa çok kızan
na yol açan bü düş görmüştü. Düşünde başka canavar da babaya, olasdıkla ölüm olan cezasını
137
çekmek üzere üç ay sonra gene gelmesini buyu navar onsuz yaşayamayacağmı, şimdi geri döndü
racaktır. ğüne göre artık mutluluk içinde öleceğini anlatır.
(Canavarın babaya bu vadeyi verişi, üstelik A m a kız canavarı sevdiğini onsuz kendisinin de
ona eve dönüşünde ardından bir sandık dolusu yaşayamayacağını anlar. B u n u ona söyler ve eğer
altm da gönderişi kendi doğasma aykırıdır. A d a ölmeyecek olursa onunla evlenmeye söz verir.
mın kızma anlattığına göre canavar hem zalim B u n u söyler söylemez şato parlak bir ışık ve
hem de dostçadır.) müzikle dolar, canavar kaybolur. Onun yerinde
Kız babasının cezasını üstlenmekte ısrar eder yakışıklı bir prens durmaktadır. Prens kıza bir ca
ve üç ayın sonunda büyülü şatoya kendisi gider. dının büyüyle kendisini canavara dönüştürdüğü
Orada kendisine güzel bir oda, hoş bir yaşam su n ü , büyünün etkisinin güzel bir kız kendisine yal
nulur; yalmzca kimi zaman canavar onu ziyarete nızca iyiliği yüzünden aşık oluncaya kadar sürdü
gelerek kendisiyle günün birinde evlenip evlen ğünü anlatır.
meyeceğini sormaktadır. Kız bunu her seferinde Bu öykünün sembollerini çözümlersek güzel
reddeder. Bir gün büyülü aynasında babasının kızm, babasına duygusal olarak çok bağlı olan
hasta olduğunu görür. Ona bakmak için bir hafta herhangi bir kız ya da genç kadm olduğunu göre
lığına eve gitmek üzere canavardan izin ister. C a biliriz. Onun iyi huyu bir beyaz gül düemesiyle
navar kız kendisini terk ederse öleceğini, ama bir simgelendirilmiştir ama bilinçdışı amacı, bir an
haftalığına gidebileceğini söyler. lam oynamasıyla babasıyla kendisini, yalmzca iyi
Evde babası kızının eve dönmesine çok sevi lik değil, aynı zamanda zulüm ve lütuf ifade eden
nir; ama kız kardeşleri onun rahatını kıskanırlar, bir ilkenin gücü altına sokmuştur. Sanki kendisi
canavara verdiği sözünü tutmaması için onu en ni aşırı ahlaklı ve gerçekdışı bir durumda tutan
gellemeye çalışırlar. B i r gün kız düşünde canava sevginin yükünden kurtulmak istemektedir.
rın üzüntüsünden ölmek üzere olduğunu görür. Canavarı sevmeyi öğrenmekle içindeki insan
O zaman izm süresini aştığım hatırlar, onu ya aşkı, hayvansal (bu yüzden kusursuz olmayan)
şamda tutmak için hemen geri döner. ancak tam anlamıyla gerçek erotik biçimiyle uya
Ölmekte olan canavarın bakımını üstlenir, bu nır. Muhtemelen bu kendisinin Uişkilerdeki asıl
arada onun çirkinliğini tümüyle unutmuştur. C a rolünün uyanışını temsil etmektedir. Başlangıçta-
ilişki kuramaz.
138
ki dileğinin, daha önce ensest korkusuyla bastır Daha yaşlı kadmlarda ise canavar motifi mut
mak zorunda kaldığı erotik unsurlarını kabul ede laka babaya olan fiksasyona biryanıt bulmak, cin
bilmesini sağlar. Babasını terk edebilmesi için en sel bir ketlenmeyi çözmek ya da psikoanalitik dü
sest korkusunu kabul etmesi gerekecektir. Cana- şünen bir akılcının mitlere bulabileceği başka
var-insanı tanıyıp sahip olduğu gerçek dişil tepki herhangi bir gereksinim anlamına gelmez. B u ,
lerini keşfedinceye kadar, kendisine bunu yalnız genç yaşlarda olduğu kadar menopozun başlama
ca düşlerinde yaşama iznini verecektir. sıyla da önem kazanan bir tür dişil sezginin anla
Böylelikle, kendini ve eril imgesini bastırıcı tımı da olabilir. R u h ile doğarım bütünlüğünün
güçlerden kurtaracak, ruhu ve bedeni birleştiren bozulduğu her çağda bu motif ortaya çıkabilir.
aşkma güvenmeyi öğrenecektir. E l l i yaşlarındaki bir kadm aşağıdaki düşü an
Özgür yaşayan bir kadın hastamın bir düşü, lattı:
babasının eşinin ölümünden sonra son derece
aşırı bir şekilde kendisine bağlamnış olması nede Tanımadığım birçok kadınla birlikte bir
niyle düşüncelerinde çok gerçek bir d u r u m almış evde merdivenlerden aşağı iniyorum. Birden
olan bu ensest korkusundan kurtulma gereksini- bire kötü kötü bakan bir sürü "maymun
rnini göstermekteydi. Düşte kendini öfkeyle sal adanY'la karşı karşıya kalıyoruz. Tamamen
aran bir boğa karşısında görüyordu. Önce kaçı onlarm elindeyiz ama ben tek çıkış yolunun
yor ama hemen b u n u n hiçbir anlamı olmadığını panik içinde kaçmak ya da dövüşmek olmadı
ğını hissediyorum. Bu yaratıklara, dikkatleri
anlıyordu. Yere düşüyor, boğa üzerine çıkıyordu.
ni kendi iyi yönlerine çekmek için insanca
Tek umudunun boğaya şarkı söylemek olduğu
davranmalıymışız. Bir maymun bana yaklaşı
aklına geliyor, titrek bir sesle de olsa bunu yap
yor; onu dans partnerimmiş gibi selamlıyo
maya başlayanca boğa sakinleşiyor ve ellerini ya
rum, dans etmeye başlıyoruz. Daha sonra do
lamaya başlıyordu. Yorum ortaya çıkardı ki ken
ğaüstü güçlerim varmış ve adamın biri de öl
disi artık erkeklerle çok daha kadınsı bir şekilde,
mek üzere. Benim elimde bir kuş tüyü ya da
yalnızca cinsel olarak değil, bilinçli kimliğinin dü
gagası var, onunla onun burun deliklerine ha
zeyine uygun bir şekilde en geniş anlamıyla ero va üflüyorum; yeniden soluk almaya başlıyor.
tik olan özel ilişkilere girebilecek durumdaydı.
Bu kadm bir eş ve anne olarak yazarlık yetile nerek dolanmaya başlıyor ve okşanmak isti
rini ihmal etmek zorunda kalmıştı. Düşü gördüğü yor. Bunun bir peri masak durumu ya da bir
sıralarda kendini yeniden çalışmaya zorlamaya düş olduğunu anlıyorum; onun değişmesini
uğraşıyor ama aynı zamanda kendisini daha iyi ancak yumuşaklıkla sağlayabilirmişim. Onu
kucaklamak istiyorum ama dayanamayıp onu
bir eş, sevgili ya da anne olamadığı için eleştiri
kendimden itiyorum. Ama onu yanımda tut
yordu. Düş sorununu olasılıkla benzer bir deği
mam ve ona alışmam gerektiğini hissediyo
şim süreci içinde bulunan diğer kadınların ışığın
rum, belki bir gün onu öpebilirim de.
da gösteriyor, yabancı bir evin üst katından, yük
sek bilinçli bir düzeyden alt bölümlere doğru i n i
Burada bir öncekinden farklı bir durumla kar
liyordu. Bunun kolektif bilinçdışırun, canavar-
şılaşıyoruz. Bu kadın içindeki eril, yaratıcı işlevle
adamın, kahraman döngülerinin başlangıcında
çok fazla yüklenmiş bulunuyordu. Bu kompulsif
rastladığımız h e m kahramansı h e m soytarı ben
zihinsel y a m yüzünden dişil, kadmsı yamnı hiç
zeri Hilebaz figürünün eril tarafım kabul etmeye
doyuramıyordu. (Düşüyle ilgiü olarak "kocam eve
zorlayan anlamlı bir yönüne giriş olduğunu düşü
geldiğinde yaratıcı yanım yerin dibine giriyor, aşı
nebiliriz.
rı titiz bir ev kadınına dönüşüyorum" demişti.)
Bu maymun insanlarla ilişki onun için önce
Düşü kadınlığı açısından kötülenmiş ruhunu dö
yaratıcı r u h u n u n evvelden bilmediği doğal bir u n
nüştürerek onu kendisinde kabul etmeye, bak
suruyla tamşma anlamına gelmektedir. Böylelikle
maya zorluyordu. Böylece kendi yaratıcı entelek
yeni, yaşına daha uygun bir tarzda yazmayı öğre
tüel ilgilerini, kendisinin başkalarıyla içten ilişki
necektir.
kurmasını sağlayan içgüdüleriyle birleştirebile
Bu dürtünün yaratıcı eril unsurla ilişkili oldu
cekti.
ğu, bir adamı bir tür kuş gagasıyla burnuna hava
O halde bu kadm kendi naif kendilik portresi
üfleyerek canlandırdığı i k i n c i sahnede gösteril
ni aşabilmeliydi; duygularının b u l u n zıtlıklarını
mektedir. Solunumla ilgili bu uygulama erotik bir
kucaklamaya hazır olmalıydı. Tıpkı onun gibi gü
sıcaklıktan çok r u h u n güçlenmesi gereksinimini
zel kız da i y i c i l öfke ve saldırısını uyarmaksrzın
anımsatmaktadır. Törensel eylem yeni bir girişim
kendisine saf bir beyaz gül veremeyen babasına
için gereken yaratıcı yaşam soluğunu vermekte
olan masum güvenini bırakmak zorundaydı.
dir; bu bütün yeryüzünde bilinen bir simgedir.
B i r başka kadının düşü de güzel kız ve canavar
öyküsünün "doğa" yönünü anlatır:
sonra bir de bakıyorum ki o hayvan yarı yarı orjisel törenleri d o ğ a gizlerine açılımı simgeler.
"Güzel kız ile canavar" masalını, hiç beklenmedik rahip adayının varüğı erotik bir doyumla simgele
şekilde ortaya çıkan, çok doğal bir olağanüstülük nen çok sıkı korunmuş gizlere, tanrı Dionysos'un,
duygusu uyandırıp bir an için onun belü bir bitki eşi Ariadne üe kutsal birleşme törenine, simgesel
türüne mensup olduğunu unutmamıza y o l açan bir esrime yoluyla hazırlanabilmesiydi.
yabani bir çiçeğe benzetebüiriz. Yalnız daha bü Zamanla Dionysos ayinleri duygulandırıcı din
yük tarihsel efsanelerde değil m i t i n vurgulandığı sel güçlerini yitirdiler. Doğal yaşam ve sevi sem
yada onun tarafından yönlendirildiği inançlarda bollerinden kurtuluş özlemi ortaya çıktı. Durma
da bu tür bir giz bulunur. dan ruhsal ve bedensel olanlar arasında salm-
Bu tür bir psikolojik yaklaşımı çok yerinde bir makta olan Dionizyen'din belki çok yabandı. Per-
şekilde ifade eden tören ve mit tipi Greko-Romen hizkâr ruhlar için pek uygun bulunmamıştı. B u n
Dionysos kültü ve onu izleyen Orpheus mitinde lar dinsel vecdi Orpheus'a tapınmakla içsel olarak
çok karakteristik şekilde görünür. Her iki mit de yaşayabiliyorlardı.
"gizemler" olarak bilinen tipe belirgin bir başlan Orpheus büyük olasılıkla bir şehadet ile ölmüş
gıç sağlar. Hayvan ya da bitküer alemi üzerinde olan, mezarı bir adak yerine dönüşen gerçek bir
çok mahrem bügilere sahip olduğuna inanılan insan, bir şarkıcı, yalvaç ve öğretmendi. E r k e n
androjen nitelikte bir tanrı-insanla ilintili sembol dönem Hıristiyan kilisesi Orpheus'da Mesih'in ilk
ler içerir. örneğini görmüştü. Her i k i d i n de geç Helenistik
Dionysos kültünde inisyanlaşaıun kendini bü dünyaya gelecekteki bir yaşama ilişkin vaadi ge
tünüyle hayvansal yamna bırakmasını, böylelikle tirmişlerdir.
yer ananın doğurgaıüık gücünü algılayabilmesini A m a Orpheus kültüyle Hıristiyan dini arasın
sağlayacak orjisel törenler bulunurdu. Tören şa da önemli bir fark vardır. Orplük gizemler sulan
rap içmekle başlıyordu. B u n d a n beklenen, yeni dırılmış biçimde de olsa eski Dionizik dini yaşam-
da tutuyorlardı. Ruhsal dürtü, eski bereket tanrı anlatılanlarda bulunabilir. B u sırada, ortaçağ kili
ları gibi tarımla bağlantüı olan, yılın ancak belli sesinin en yüksek başlangıç ayini haline getirmiş
zamanlarında ortaya çıkan, başka bir şekilde söy olduğu vaftiz töreni de yapılırdı. Bu rit bugün pek
lemek gerekirse doğum, gelişim, olgunluk ve ölü kalmamış, Protestan kilisesinde ise bütün bütün
mün sonsuza kadar durmadan yeniden gelen ortadan kalkmıştır.
döngüsü demek olan bir yarı-tanrıdan geliyordu. Bugün de inananlar için temel bir inisiyasyon"
B u n a karşılık Hıristiyanhk gizemleri ortadan gizi anlamı taşıyan bir ayin. Katolik Kilisesi ayin
kaldırdı. İsa Mesihleri, peygamberi saf semavi kö lerinde kupanın kaldırılmasıdır. Jung ayinlerdeki
kenli bir varlık olarak tasarlayan, babaerkil ve gö değişim simgeleri üzerine bir çalışmasında bunu
çebe bir çobanlar dininin ürünü ve devrimcisiydi. şöyle tanımlar: "Kupanın havaya kaldırılması şa-
İnsani bir bakireden doğmuş olan kısanoğlu, tan rabm ruharüleşmesini hazırlar. B u , hemen ardın
rısal bir ete bürünme olayı sonucu semadan gel dan Kutsal Ruh'un çağırılmasıyla onaylanmakta
mişti. Ölümünden sonra da "ölülerin ayağa kalkı- dır. Çağrı, şarabm Kutsal Ruh'la birlikte içilmesi
şıyla" geri dönünceye değin tanrı hakkı için yö ni sağlar, çünkü o üreten, bütünleyen ve değişti
netmeyi sürdürmek üzere, kesin olarak semaya ren Kutsal Ruh'tur. Havaya kaldırmadan sonra
geri dönmüştü. eskiden kupa, Mesih'in sağ tarafından akan kana
Elbette erken Hıristiyanlığm perhizkârlığı faz uygun olarak, İsa'nın etini simgeleyen ekmeğin
la sürmedi. Döngüsel gizlere olan inanç inananla sağına i n d i r i l i r d i . "
rı o derdi sıkıyordu ki sonunda küise putperest Cemaata katılım töreni, (komünyon) ister Di-
geçmişin birçok uygulamalarını k e n d i törelerine onysos'un kadehinden ister kutsal Hıristiyan ku
almak zorunda kaldı. Bunlar arasında en önemli pasından içüsin, her yerde aynıdır. A m a içerdik
olanlar Yas Cuması ve Paskalya Pazarı'nda', leri ayrıntüar her i k i dinde farklıdır. Dionysos
İsa'nın dirilişi kutlamalarında yapüanlara ilişkin kültü katılımcıları şeylerin kökenine, karşı koy
maya çalışan toprak ananın karnından dışarı atı
lan tanrının "fırtına g i b i " doğuşuna bakarlar.
Belli bir dine kabul ediliş töreni (çn.)
Pompei'de Villa dei Misteri (Gizemler Evi) duvar P o m p e i ' d e Villa d e i M i s t e r i ' d e k i bir
ra, tanrının üreme, gelişme Ukesüün simgesi ola tören k a b ı veriliyor. Böylece tanrının
O r p h e u s , Trak k a d ı n l a r ı n c a öldürülür
t a b l o s u n d a d a (altta) d o ğ a insanının
ç o c u ğ u , günahsız soylu y a b a n l a r
tümüyle b a ğ ı m s ı z d o ğ a y a d a y a l ı bir
y a ş a m süren 1 9. yy Amerikalı y a z a r
k a p a ğ ı (en s a ğ d a ) .
144
onun çevresinde uçuyor, balıklar sudan çıkıp Sonra gözlerimi yavaşça açıyorum, ya
onun yanına geliyordu. Rüzgar ve deniz susuyor, nımda sözde beni iyileştirecek olan bir ada-
akarsular onun çevresinde akıyorlardı. K a r ve do nuıı oturduğunu görüyorum. Dostça görünü
lu yağmıyordu. Ağaçlar hatta kayalar-bile Orphe- yor, bana acaba kendisini işitmiyor muyum
us'un ardmdan gidiyordu; kaplanlar ve aslanlar, diye soruyor. Nerede olduğumu çok iyi bildi
ği aıüaşüıyor. Çok çirkm göründüğümü, çev
koyunlarla yan yana ve kurtlar geyiklerle, ceylan
remde bir ölüm havası olduğunu fark ediyo
larla birlikte onun yanma uzanıyorlardı."
rum. Bunun onun için itici olup olmayacağını
Peki bu ne demektir şimdi? Doğa olaylarına
bilmek istiyorum. Ona uzun uzun bakıyorum.
tanrısal bir bakışla bu kuşkusuz demektir ki " D o
Geri çekümiyor. Daha iyi soluk alabiliyorum.
ğadaki olgular içeriden harmonik bir düzene gire
Sonra vücudumu serin bir meltemin ya da
bilirler. Eğer aracı tapınma eyleminde ışık üe do
soğuk suyun yaladığını hissediyorum. Bunun
ğayı temsü ederse her şey ışık olur ve bütün ya üzerine beyaz çarşafa sarınıyorum, uyumak
ratıklar barışır. Orpheus düşünce ve imanın be- istiyorum. Adamın şifa veren elleri omuzları
denleşmesidir. O bütün çatışmaları çözen dinsel mın üzerüıde. Bir ara orada yaralar olduğunu
tutumu simgeler, çünkü bununla bütün ruh, her anımsar gibiyim; ama ellerinin ağırlığmın ba
türlü çatışmamn ötesinde olan ona yönelecektir. na güç verdiği ve beni iyileştirdiği görülüyor.
Bunu yapan gerçek Orpheus da iyi bir çoban,
onun ilkel bir bedenleşmesi olur." Bu kadının önceleri çok güçlü dinsel kuşkuları
İyi bir çoban olduğu kadar bir aracı da olarak vardı. Çok sıkı bir Katolik eğitim görmüştü ama
Orpheus, Dionysos kültü ve Hıristiyan dini ara gençliğinden bu yana aüesinin biçimsel dinsel an
sında bir denge sağlar; aslında Dionysos da Mesih layışından kurtulmaya çalışıyordu. Gene de kilise
de söylediğimiz gibi zaman ve mekan olarak fark yıllarındaki sembolik olgular ve onların anlamma
lı yöneüşler gösterseler de benzer roUer oynar; derin bü bakış, kendisüıin ruhsal değişim süreci
aşağı dünyaya karşı semavi, ezeü ve ebedi olan ne yoldaşlık etmekteydi; bu yüzden de onun ana
döngüsel bir din. Bu başlatıcı olaylar dizisi, dinler lizi sırasmda dinsel semboller üzerine bu derin te
tarihinde durmadan, modern insanın düşlerinde, mel büginin çok yardımcı olduğunu görüyordum.
fantezüerinde olabüecek her türlü anlam kayma Fantezilerinden
larıyla yinelenir. Analizdeki bir kadının çok yor
gun ve çökkün bü durumdayken şöyle bir fante
zisi vardı:
145
seçtiği anlamlı unsurlar, kendisinin kurban örtüsü
olarak algıladığı beyaz örtü, bir mezar olarak ka
bul ettiği kemerli mekan ve bir şeye boyun eğme
yi çağrıştıran zorunluluktu. Kendi deyimiyle bu
zorunluluk, tanrıyı kendi başına bulmak için kili
seyi ve ailesini terk edişini temsil eden, ölüm çu
kuruna tehJikeü bir inişle birükte gerçekleşen bir
inisiyasyon töreni gibiydi. Simgesel bağlamda
"İsa'nm ardından gitme" girişüründe bulunmuş ve
bundan ölümcül yaralar almıştı.
K u r b a n bezi, çarmıha gerilnüş İsa'nın mezara
konulduğu sırada sarıldığı çarşaf ya da kefeni dü
şündürür. Fantezinin sonu analisti olarak benim
le biraz bağlantılı olan ama yaşantısını tam bilen
bir arkadaş olarak görünen bir erkeğin iyileştiren
görüntüsüne ulaşmaktadır. O kendisine henüz
anlayamadığı sözlerle hitap etmektedir ama elle
ri kendisini saküüeştirmekte, iyileştirici bir güce
sahip oldukları görülmektedir. Hu figürde aracı
ve elbette iyi edici olarak iyi çobanın, O r p h e u s y a
da Mesih'in dokunuşu, sözleri hissedilmektedir.
O yaşam tarafında durur ve kendisini artık me
zardan geri gelebileceğine ikna etmelidir. Buna
yeniden doğuş ya da diriüş mi demeliyiz? B e l k i
her ikisi de ya da hiçbiri. En önemli ayin sonda
dır: Serin rüzgar ya da vücudunu yalayan su. en
eski ölümcül günahtan temizleniş işlemi, gerçek
vaftiz olgusudur.
147
Bu imgeler cüzisi bu türden birçok düşün, fan lamına gelir. Ölüm daha çok -özellikle de Orphe
tezinin ebedi bir barış ve huzur olmadığım anlattı us kültü için- ölümsüzlük vaadi taşımaktadır.
ğı kanısını doğrulamaktadır. İnsanlar, özellikle de Hatta Hıristiyanlık, yalnızca (döngüsel gizemler-
çağdaş Hıristiyan toplumlarda yaşayanlar, dinsel deki gibi bir reenkernasyon anlamı içermekte
arayışlarında, üstünlükte ısrar etmekte olan eski olan) bir ölümsüzlük vaat etmekle kalmaz, daha
geleneklerin gücü altodadırlar. Bu putperest ve da ileriye giderek cennette sonsuz bir yaşam sö
Hıristiyan inançlar arasmdaki bir çatışmadır. zü verir.
Hastamn ilk fantezisinde kolaylıkla gözden k a Modern yaşamda da daima eski tarzların yine
çabilecek olan ama belki de bu sorunun çözümü lendiğini görüyoruz. Ölümün gözlerinin içine ba-
ne yardımcı olabüecek ilginç bir sembol b u l u n kabilen kimse, ölümün bizim tıpkı yaşama hazır
maktadır. K a d m mezardayken altın daireler üze landığımız gibi kendimizi aynı itaat ve boyun
rinde kırmızı haçlar görmüştü. Analizde daha eğişle hazırlamamız gereken bir gizem olduğunu
sonra ortaya çıktığı gibi, gerçekte derin bir ruhsal anlatan eski söylemi yeniden öğrenecektir.
değişim yaşamaktaydı. Bu "ölüm"den de yeni tür
de bir yaşam çıkartmak üzereydi. Bu yüzden bu
imgenin de bir şeküde kendisinin gelecekteki
dinsel t u t u m u n u belirttiği düşünülebilirdi. Üze
rinde daha fazla çalışıldığında gerçekten kırmızı
haçların kendisinin Hıristiyan düşünüşe olan sa
dakatim, buna karşılık altın dairelerin Hıristiyan
lık öncesi gizem dinlerini yüceltişini ifade ettiği
ortaya çıktı. Gördükleri onun gelecekteki yaşa
mında Hıristiyan ve putperest unsurları birbirle
riyle bağdaştırması için y o l göstermekteydi.
İnsanları etkileyen semboller çeşitli amaçlara hiz Başka türlü söylemek gerekirse, bunlar kişinin sı
met edebilirler. Kimileriııin uyandırılmaları, inisi- nırları belli herhangi bir varoluş biçiminden kur
yasyonlarını Dionizyen bir "yıldırım riti" yolu ile tulmasını ya da onu aşmasını sağlar. Söz konusu
yaşamaları gerekir. Diğerleri ise tapmak alanında kişi bu suretle gelişiminin daha yüksek ya da da
ya da kutsal bir mağarada inkıyat edileceklerdir. ha olgun bir aşamasma doğru derleyebilir.
Tam bir inisiyasyon eski metinlerde olduğu kadar Daha önce de belirttiğim gibi, bir çocuğun bir
yaşayan kimselerde de görebildiğimiz gibi, her mükemmelliği vardır, ama bu yalmzca kendisinin
ikisini de içerir. înisiyasyondaki temel amaç, ego bilinci ortaya çıkmadan öncedir. B i r erişkin
gençliğin doğasında başlangıçta bulunan "hile- ise bütünlük duygusuna ancak bilincin bilinçdışı
bazlığı" eğitmektir. Bu nedenle yapılması gerekli ruhsal içerikle birleşmesinden sonra ulaşır. Bu
ayinler zorlayıcı olsa da inisiyasyonun uygarlaştı- birlikten Jung'un " r u h u n aşkın işlevi" dediği şey
ncı, yüceltici bir amacı bulunmaktadır. gelişir. B u n u n l a insan en yüksek ereğine, kendi
Yanı sıra bilinen en eski kutsayıcı geleneklere kişisel benliğinin tam gerçekleşmesine ulaşabilir.
ait, insanın yaşamındaki geçiş evreleri ile ilintili B i z i m "aşkınlığın sembolleri" olarak adlandır
bulunan bir başka simgesellik de vardır. Bu sim dığımız insanın bu ereğe doğru olan çabalarım
geler adayı herhangi bir dini öğretiye ya da dün temsü eden simgelerdir. Bunlar bilmçdışrmn içe
yevi bir grup bilincine entegre etmeye çalışmaz riklerinin bilince ulaşmasına yardım edecek araç
lar. Tam tersine insanın ham, sabit, kesin olan bir ları hazırlarlar, kendüeri de bu içeriklerin etkin
durumdan kurtulma gereksinimine yöneliktirler. ifadesidir.
149
Bu simgeler çok çeşitli biçimlerde ortaya çı linde yal makta olan kus maskeli bir şaman resmi
karlar. Bunlarla ister tarihte ister yaşamlarının bulunmaktadır. Sibirya'da şamanlar şimdi bile
kritik bir aşamasında bulunan kadınlarda ve e r kuş giysileri giyerler ve birçoğu annelerinin onla
keklerde karşılaşalım ne kadar önemli olduklarını ra bir kuştan gebe kaldığına inanır. Böylece şa
kolaylıkla görebiliriz. Bu simgelerin en arkaik dü manlar yalnızca bir tanıdık hemşehri değil, nor
zeyinde gene Hilekâr nıotifiyle karşılaşıyoruz. mal ayık bilincimiz için görünmez olan, insanın
Ama bu kez o artık kanunsuz bir kahraman özen gözüne en fazla bir kez gözüken ulu güçlerin kut
tisi değildir. Artık büyü uygulamaları ve sezgisel sanmış çocuğudur".
öngörülerinin kendisini inisiyasyonun ilkel ustası Bu tip, sihirbazlığın sık sık gerçek ruhsal içgö-
haline getirdiği şaman-büyücü olmuştur. Gücü rünün yerine geçirildiği küçük hilelerden uzak bir
kendi bedenini terk ederek bir kuş halinde bütün inisiyasyon eyleminin en yüksek aşamasında Hin
evreni dolaşabilmesinden ileri gelmektedir. du yoga ustalarını buluyoruz. Onlar trans duru
Bu olguda kuş, aşkmlık (transandaııs) için en mundayken normal düşünce kategorilerinin çok
uygun semboldür. B u , bir medyum aracılığıyla, ötesine ulaşırlar.
yani transa benzeyen bir durumda karşılaşabildi Aşkmlık yoluyla kurtuluşun en bilinen düş
ği çok uzak olaylardan ya da bilinçli olarak hiç bil simgeleri, adayın ölümün doğasıyla tanışacağı
mediği olaylara ilişkin bilgiler veren bir adanı ara yalnız başına bir gezi ya da bir hac yolculuğudur.
cılığıyla çalışan sezginin kendine özgü doğasını A m a bu mahşer ya da inisiyasyon için başka bir
belirtir. Bu tür güçlere ilişkin kanıtlar, Amerikalı güç denemesi değildir. Bu bir tür acıma ruhu ta
bilgin Joseplı CaınpbeH'in Fransa'da bulunmuş rafından yönlendirilen bir kurtulma, bırakma ve
olan mağara resimlerine ilişkin yorumlarında işa tövbe yolculuğudur. Bu r u h çoğu zaman inisiyas
ret ettiği gibi yontma taş devrinde bile bulunabil yonun erkekten çok kadın efendisi tarafından
mektedir. Yazdığına göre Lascaux'da "Trans ha temsil edilen had safhada dişil (yani anima) bir fi-
•dal.
gürdür. Örneğin; Çin Budizminde K w a n y i n , Hıris- pacaklarım, çalışmayı sürdürmek ya da oyna
tiyan-gnostik öğretide Sophia ya da Yunan akıl mak, evde kalmak ya da geziye çıkmak üzerine
tanrıçası Athena Pallas. düşünmeye başladıkları zaman diliminde, özellik
Bu simgeleri yalmzca kuşların uçuşu ya da le önem kazanabilir.
vahşi doğaya yapılan bir gezi değil, aynı zamanda Yaşamları serüven dolu, huzursuz ya da değiş
kurtuluşu örnekleyen herhangi bir hareket de ken geçmişse belki sakin bir sonu, dini bir inanı
temsil eder. Yaşamın henüz insanın ailesine, sos şın tesellisini özlerler. Hep doğup büyüdükleri
yal gruplarına bağımlı olduğu ilk kısmında bu sosyal çevrenin içinde kaldılarsa kurtarıcı bir de
simgeler yaşama yalnız basma girmek için gere ğişikliğe müthiş bir istek hissedebilirler. Bu ge
k e n kararları almayı öğrenmeyi sağlayan inisiyas reksinim rahatlıkla bir dünya seyahati ya da sade
yon am olarak algılanabilir. B u , T. S. E l i o t ' u n Ço ce daha küçük bir eve taşınmakla o an için duyu
rak Ülke'de; rulabilir. Ne ki eski iç değerlerin yerine yeni bir
yaşam biçimi konmazsa, bu değişikliklerin hiçbiri
bağlantılıdır. Ç ü n k ü m a s a l a g ö r e bir
a r a b a s ı n ı n işareti o l a r a k kullanılıyor
(sağda).
Daha sonra yalnız başıma bir gezideymişim gi parçasıyla kadın, kolektif bilinçdışınm en derin
bi yola devam ediyorum ve çok yüksekten aşağı tabakalarını ele almış oluyordu.
ya doğru, sönmüş bir yanardağı andıran bir yere Sonra gezisini yalnız basma sürdürdüğünü
bakıyorum. Kısmen su dolu ve orada daha başka söylüyor. Daha önce de söylediğimiz gibi yalmzca
Neandertal adamları da görmeyi bekliyorum. bu motif bile kurtulma gereksmüruni gösterir; o
Onun yerine sudan çıkan ve yanardağın siyah ka halde aşkınlığın bir simgesine daha ulaşmış olu
yaları arasında dolaşan siyah su domuzları görü yoruz.
yorum. Bundan sonra düşte, bir zaman yerin en derin
Bu kadının aile bağlarına ve çok eğitimli ya katmanlarından gelen ateşin boşaldığı sönmüş bir
şam biçimine karşın, düş onu bir tarih öncesi za volkanın büyük kraterini görüyor. B u n u n , trav-
mana götürmektedir. İlkel insanlar arasında hiç matik bir yaşantının anlam yüklü bir amsı olduğu
bir sosyal gruplaşma göremez; onları uzakta, b i nu varsayabiliriz. Kendisi bunu, yasanımın erken
linçsiz, kolektif, " k o y u renkli bir k i t l e " olarak gör dönemlerinde ihtiraslarının h e m yıkıcı h e m yara
mektedir. A m a onlar yaşamaktadır ve kadın onla tıcı gücünü, neredeyse aklını yitirecek şiddette
rın tahtalarından b i r i n i alabileceğini düşünür. hissettiği kişisel yaşantıya bağlıyordu. Geç ergen
Düş, tahtanm işlenmemiş, doğal olduğunu vurgu lik dönemindeyken beklenmedik bir şekilde, aile
lamaktadır. O halde bilinçdışınm en baştaki, kül sinin aşırı t u t u c u tavrından kaçmaya çalışmıştı.
türden etkilenmemiş bir düzeyinden gelmekte Bu kopmayı önemli bir zorluk olmaksızın tamam
dir. Çok yaşlı oluşuyla ilgi çeken tahta parçası bu lamış, sonradan ailesiyle barış bile sağlayabilmiş
kadınm çağdaş yaşantısını, insan yaşamının uzak t i . A m a hâlâ aüesinin sosyal zenünmden uzaklaş
kökenleriyle bağlamaktadır. mak, özgürlüğü kendi bildiği şekilde sürdürmek
Yaşlı bir ağaç ya da bitkinin, olağan olarak için güçlü bir isteği vardı.
hayvanlarla simgelenen dürtüsel yaşamın aksine Bu düş tümden bambaşka sorunları olan ama
ruhsal yaşamın büyümesini, gelişmesini gösterdi benzeri bir içgörüye gereksinimi olduğu anlaşılan
ğini birçok örnekten biliyoruz. O halde bu tahta bir genç adamm gördüğü düşü anımsatıyordu. O
da bir farklılaşma dürtüsü hissetmekteydi. Dü
şünde bir volkan görmüştü. Volkanın patlayaca
ğından korkan i k i kuş, kraterinden havalanıyor
d u . Düş, kendisiyle volkan arasmda bir su parça
sı bulunan, yabancı, tenha bir yerde geçiyordu.
Bu olguda düş bireysel bir inisiyasyon gezisi sun
maktaydı.
B u , bilinen en düşük aile davranışına sahip
gruplar olan besin toplayıcı kabüelerden büdiri-
len olguların aynıdır. O toplumlarda genç adayın
bir kutsal yere yalmz basma yolculuk yapması ge
rekir. (Kuzey Pasifik kıyılarındaki Kızüderili kül
türlerinde bu yer gerçek bir krater gölü olabilir.)
Orada hayal ya da transa benzer bir d u r u m için
de, bir hayvan, bir kuş ya da doğal bir nesne küı-
ğındaki kendi " k o r u y u c u r u h u " ile karşüaşacaktır.
Kendini bu "çalılık r u h u " ile sımsıkı özdeşleştirir, leler, yılanlar ve bazen de balıklardır. Bunlar su
böylece erkek olur. Benzer bir yaşantı geçirmek allı eylem ile kuş uçuşunu (yaban ördekleri w
sizin, bir Achumaui büyücüsünün belirttiği gibi, kuğuları) yeryüzündeki yaşamla birleştiren bağ
"Alelade bir Kızılderilidir, hiç kimsedir". lantı hayvanlarıdır. Belki aşkınlığın en bilinen düş
Genç adamın düşü yaşamın başlarında gelmiş, sembolü, tıp sanatının simgesi olarak bugüne ka
ileride bir erkek olarak yaşayacağı bağımsız haya dar da yaşamış olan. Roma tıp tanrısı Asklepi-
tı muştulamıştır. Sözünü ettiğim kadm ise yaşa os'un sağaltım simgesinde olduğu gibi, yılandır
mının sonlarına yaklaşmaktadır. O da benzer bir Bu bildiğimiz kadarıyla başlangıçta zararsız bir
seyahat yaşamıştır ve aynı şekilde bağımsızlığa ağaç yılanıydı; iyileştiren tanrının asasına sarılmış
ulaşması gerektiği anlaşılmaktadır. olarak gökle yerin arasında bir bağlantı oluştur
Böyle bir bağımsızlık, dünyayı bütün k u l e l i y l e duğu anlaşılıyor.
birlikte terk etmek demek olan Yogi benzeri bir Aşkınlığın daha önemli ve yaygın olan bir sem
kapanışla sonlanmaz. Kadın düşündeki genel ola bolü de birbirine dolanmış olan iki yılandır. Bun
rak ölü ve kuru manzara içinde, hayvansal yasa lar eski Hindistan'ın ünlü Naga yılanları olarak or
nım izlerini fark etmektedir. Bunlar, hastanın as taya çıkarlar; onlarla tanrı Hermes'e ait olan değ
lında tanımadığı bir tür olan " s u domuzlarıdır neğin ucundaki örülü yılanlar olarak da karşılaşı
Anlaşılan düşteki su domuzları, hem karada hem rız. E r k e n Yunan'daki bir görüntü, üzerinde tan
suda yaşayabilen özgün canlılar anlamını taşı rının büstü bulunan bir taş sütundur. Bunun bir
maktadır. ucunda dolanmış yılanlar, öbür ucunda dikilmiş
Bu hayvanların aşkınlık sembolleri olarak or bir fallus görülmektedir. Yılanlar cinsel birleşme
tak niteliğidir. Açıkça yer ananın derinlerinden halinde gösterilmiş olduğuna ve dikilmiş fallus da
gelen bu yaratıklar kolektif bilinçdışının simgesel hiç kuşkuya yer bırakmayacak şekilde cinsel an
sakinleridir. Onlar genç adamın düşünde kuşların lam içerdiğine göre, bu sütunun Ilerıııos'in bolluk
simgelediği ruhsal esinden farklı bir özgün anlam simgesi olduğu sonucunu çıkartabiliriz.
ve önemi, bilince taşırlar. Ne var ki bunun yalnızca biyolojik bereket ol
Diğer aşkınlık simgeleri kemiriciler, kertenke duğunu sanırsak yanılırız. Hermes bir elçi rolün-
Bir duvar resminde balıkçıl kafalı Mısır
bağlantılandırılır. Ö l ü l e r i n ruhlarını o
y ö n l e n d i r i r d i . G r e k tanrısı H e r m e s ' e
d e "Psyhopompos=Ruhların öncüsü"
d e n i r d i . O n a d a ölülerin ruhlarını
a l e m a r a s ı n d a b a ğ l a n t ı rolünü
el y a z m a s ı n d a n ) aşkınlık simgesini,
M u h a m m e d , kanatlı at Burak
fantezilerinde büyük u z a y
roketlerinin uçuşu ç o ğ u n l u k l a ,
aşkınlık o l a r a k a l g ı l a n a n
gerçekleşmesidir.
3 Bireyleşme Süreci
M. L. von Franz
160
dizi boyunca izlenirse bunların yavaş fakat algıla
nabilir şekilde değiştikleri görülebilir. Düşü göre
nin bilinçü yönelimi düşlerin ve semboük içerik
lerinin uygun bir yorumuyla etkilenecek olursa
bu değişimler hızlanabilir.
Böylece düş yaşamımız, tek tek ipliklerin bir
görünüp bir kaybolduğu, hiç ummadık bir zaman
da da yeniden ortaya çıktığı dalgalı bir dokumaya
benzer. Eğer bu dalgalı desen uzun bir zaman d i
limi boyunca gözlenirse, yavaş, zor fark edilebüen
Psike, y ü z e y i n d e bilinci temsil e d e n b e y a z bir
bir ruhsal gelişim ve bireyleşme sürecini meyda
leke (A) bulunan bir küreyle gösterilebilir. Ego
na getiren bir tür gizü düzenleyici ya da yönlen o y ü z e y i n merkezidir (bir şey a n c a k e g o o n u
dirici eğilimin çalışmakta olduğu görülebüir. tanıyorsa bilinçlidir|. Self, hem bütün küre (B),
hem a y n ı z a m a n d a onun ç e k i r d e ğ i d i r . O n u n
Giderek daha kapsandı, daha olgun bir kişilik
d ü z e n l e m e işlemleri düşleri üretir.
ortaya çıkar, diğer kimseler tarafından da hisse
dilir. Sıklıkla gelişimin bir aşamasında takılı kal
Bu sembol Labrador Yarımadası'nın yerlüeri
maktan söz edişimiz, böyle bir gelişme, olgunlaş
olan Naskapi KızüderiMeri'nin tasarım dünyasın
ma sürecinin her birey için mümkün olduğunu
da özellikle bozulmamış halde bulunmaktadır. Bu
gösterir. Bu ruhsal gelişme istenç gücünün b i
orman avcüan öylesine küçük aüe gruplarında
linçli çabasıyla meydana getirüemediği, istenç dı
birbirlerinden o derdi uzak ve yalnız yaşarlar ki
şı ve doğal olarak olduğundan, düşlerde gelişinü,
bu yüzden hiçbir kabüe geleneği, dinsel görüş ya
yavaş, güçlü ve istenç dışı büyümesi de beüi bir
da tören geliştirememişlerdir. Sonuç olarak Nas
planı izlemekte olan, bir ağaçla simgelenir.
kapi avcüan kendilerini yaşam boyu yalmzca içle
Düzenleyici etkinin kaynaklandığı düzenleme
rinden gelen bilinçdışı sese ve düşlerine bırak
merkezinin, kendi ruhsal düzeneğimiz içinde bir
mışlardır. Neye inanacaklarını anlatan din öğret
çeşit "çekirdek atom" olduğu anlaşümaktadır. Bu
menleri, törenleri, bayramları ya da kendüerine
düş imgelerinin kâşifi, organizatörü dahası kayna
yardımcı olacak töreleri yoktur. Basit yaşam gö
ğı olarak da adlandırüabüir. Jung bu merkeze, bü
rüşlerinde insanın r u h u sadece bir içsel yoldaştır;
tün ruhun ancak küçük bir parçasım oluşturan
ona doğrudan doğruya "dostum" ya da "Mista'peo"
"ego"dan ayırmak için, "şelf'* adını vermiş, onu
yani " U l u A d a m " diye seslenirler. Bu Mista'peo
ruhun tamamının bütünlüğü olarak tanımlamıştır.
yürekte yaşar, ölümsüzdür; ölüm anında ya da
Çağlar boyunca insanlar kendiliklerinden böyle
ondan hemen önce bireyi terk eder, daha sonra
bir iç merkezin varlığım fark etmişlerdir. Yunanlı
bir başka varlık içinde yeniden var olur.
lar ona insanın iç "Daimon"u demişler, Mısır'da bu
Düşlerine dikkat eden, anlamım bulmaya ve
"Ba" (can) kavramıyla anlatılmış, Romanlar da onu
doğruluklarmı araştırmaya girişen Naskapüer U l u
bireyin öz "Genius"u saymışlardır. Daha ilkel top
Adam'la daha derin bir bağlantıya güer. O bu k i -
luluklarda bu çoğunlukla bir hayvanda vücut bulan
şüeri ödüllendirir; onlara daha çok, daha iyi düş
bir varlık ya da fetiş olarak düşünülüyordu.
ler gönderir. O halde bir Naskapi bireyinin en bü
yük zorunluluğu düşlerindeki y o l göstericüeri iz
Self: (İng.) b e n l i k , k e n d i l i k . Türkçe karşılığı Jungün ifa
lemek, sonra da onların içeriklerine sanatla kalıcı
desini karşılamadığı için k i t a p t a S e l f olarak geçecektir.
161
bir biçim vermektir. Yalan dolan U l u Adam'ın iç taşların niteliği, yerin konumu, güneş ve rüzgara
varlıktan kaçmasına neden olurken, cömertlik, göre durumu gibi bir dizi özgün etmen bulun
diğerkâmlık ve hayvan sevgisi onu çeker. Böylece maktadır. Çamın bütünsel gizil varhğı bu durum
düşler Naskapi'ye doğada, av olanakları, hava ve lara örneğin eğri büğrü büyüyerek, taşlardan
benzeri yaşam için çok önemli koşullar bakımın uzaklaşıp güneşe doğru uzanarak tepkiler verir,
dan da tam anlamıyla kılavuz olur. Bu çok ükel in bunun sonucunda ağacın büyümesi biçimlenir.
sanları burada, bizim uygarlaşmış düşünceleri Böylece bir çam bireyinin biricik olan, yinelen
mizle hiç buluşmamış oldukları ve Jung'un "şelf' mesi olanaksız varhğı ortaya çıkar. Asü tek ger
adım verdiği'öze üişkin doğal bir içgörüyü hâlâ çeklik budur, oysa başlı basma çam yalnızca bir
korudukları için anlatıyorum. olanak ya da somut bir fikirdir. İnsanlarda bu tek
Şelf, bilinçli kişilikten farklı olan bir içsel yön olanın, biricik olanın gelişimi Jung tarafmdan bi
lendirici etmen olarak tanrmlanabüir. Yalnızca k i reyleşme süreci olarak adlandırılmıştır ki bunun
şinin kendi düşlerini denetlemesiyle yakalanabi da iki yönü göz önünde tutulmalıdır. Önce bütün
lir. Bunlar onun, kişiliğin sabit yayüımı ve olgun canlılarda olduğu gibi insanda da kendiliğinden,
laşmasını sağlayan, düzenleyici bir merkez oldu bilinçdışı bir gelişim süreci olur; bu bir insanın
ğunu gösterir. R u h u n bu daha geniş, neredeyse kendi içinde yaşadığı bir süreçtir; ama aslında bu
b ü t ü n olan yönü, önce doğuştan gelen bir olanak süreç, eğer insan bunun farkmdaysa bir gerçeklik
olarak ortaya çıkar. Yavaş yavaş ortaya çıkabilir olur. Çanım, kendisine şekü veren koşulları bilip
ya da yaşam boyunca oluştukça tam olarak geli- bilmediğini, bundan üzülüp üzülmediğini ya da
şebüir. B u n u n ne kadar gelişebileceği, egonun sevinip sevinmediğüü elbette bilmiyoruz. Ama in
şelften gelen mesajları dinlemeye hazır olup ol san bu olup bitenlere bilinçle katılır, bunu duy
mamasına bağlıdır. Ancak Naskapiler, Ulu guyla da yaşar, hatta ayrıntüarı özgür istencinin
A d a m ' m işaretlerini almaya açık olan kişilerin da kararıyla etkileyebilir de. Sözcüğün daha dar an
ha iyi, daha işe yarar düşler gördüklerini fark et lamıyla bireyleşme bu işbirliğini içerir.
mişlerdir. Alıcı kişilerin içinde doğuştan bulunan En azmdan insanlarda buna, çam örneğinde
U l u A d a m ' m , bunu görmezden gelenlere göre da olmayan bir şey daha eklenir: Bireyleşme süreci,
ha gerçek olduğunu ekleyebiliriz. Böyle bir kimse içte bütünlüğü sağlayan özle, dıştan etkileyen ol
aynı zamanda daha tam bir insan da olur. guların ortak etkilerinden daha fazla bir şeydir.
Bu bakımdan egonun doğa tarafmdan kendi is B u n u n içsel algüanışmda sanki kişilik üstü bir
tencini sürdürmek üzere değü, ona bir bilmçlilik güç, yaratıcı bir edimle işe karışıyor gibidir. Kimi-
katarak gerçekleşmesine yardımcı olmak üzere ge leyin bu bilinçaltı gizli bir plana uygun olarak iş
liştiği anlaşılıyor. Örneğin ben eğer hiç farkında ol leri yönetiyormuş gibi de hissedüir. Sanki bir şey,
madığım bir sanat yetisine sahipsem aslında bu hiç benim tarafımdan görülemeyen ama beni gören
yok gibidir, çünkü ancak benim egom onu algüar- bir varlık, belki yürekteki U l u A d a m , bana bak
sa gerçeğe dönüşebilir. Bu yüzden doğuştan gelen makta, bana ilişkin görüşlerim düşlerimle bana
bireyleşme olanağı, bilinçle kavranarak yaşama ge anlatmaktadır.
çirilen ruhsal bütünlükle aynı şey değildir. Ne var ki ruhsal özün bu yaratıcı etkin yam an
B u , şu şekilde göz önünde canlandırüabilir: cak ego, bu daha özgün, derin varoluş şekline
Bir dağ çamımn tohumu ağacın b ü t ü n ü n ü latent yaklaşabilmek için kendini her t ü r l ü fayda ve
olarak barındırır; ama her tohum belirli bir za amaç düşüncesinden özgürleştirebilirse işe koyu
manda belirli bir yere düşer, orada toprağm ve labilir. Ego kendini herhangi bir amaç ya da plan
olmaksızın, bu içsel gelişim yönelişine bırakabü- kalksan kırılır. Bundan hiçbir şey yapılmaz;
melidir. Birçok varoluşçu filozof bu d u r u m u ta bu kullaıulamaz. Bu yüzden bu ağaç bu kadar
uzun yaşayabilmiştir."
nımlamaya çalışmışlarsa da yalnızca bilinçlilik al-
Ama aynı gece dülger bir hana ulaşıp uy
damşını yadsımaya kadar varabilmişlerdir; bilinç-
kuya daldığında o ulu meşe ağacı düşüne gir
dışmın kapışma kadar ulaşmakta ama kapıyı aç di ve dile geldi: "Beni sizin yetiştirdiğiniz alıç,
makta yetersiz kalmaktadırlar. Bizlerden daha armut, portakal ve elma ağaçlarıyla, bütün
köklü ilişkileri olan kültürlerde yaşayan insanlar, öbür meyve ağaçlarıyla mı kıyaslıyorsun?
çoğunlukla ruhun içsel gelişim sürecine yer aça Bunlar kendi yemişlerini olgunlaştırmaya bi
le fırsat bulamadan insanlar üzerlerine saldı
bilmek için, bütün bilinçti amaç düşüncelerinden
rır, onları kırıp dökerler. Dalları kırılır, to
uzaklaşmak gerektiğini bizden çok daha iyi anlar
murcukları yolunur. Kendi armağanları ken-
lar. Bir keresinde dışadönük başarılar bakımından düerine zarar verir. Yaşamlarmı bile sonuna
hiçbir şeye ulaşamamış olmaktan yakman yaşlı kadar sürdüremezler. Bu her yerde böyle
bir hanım tanımıştım. Gerçekte ise zor bir kocay olur. Bunun için ben hep tümüyle faydasız
la iyi bir evlilik sürdürebiliyordu ve sonunda ol olmaya çalıştım. Zavallı ölümlü! Bir işe yara
mış olsaydım bu büyüklüğe ulaşabilir miy
gun bir kişilik geliştirebilmişti. Bana yaşamda hiç
dim? Ayrıca sen de ben de yaratıklarız. Nasıl
bir şey yapamamış olduğunu söylediğinde bir Çin olur da bir yaratık öbürünü tepeden yargüa-
bilgesi olan Chuang Tzu'nun bir masalını anlat yabilir? Faydasız ölümlü adam, ne anlarsın
tım. Hemen anlayıp çok rahatladı. Öykü şuydu: sen faydasız ağaçlardan?"
Dülger uyanınca düşüne ilişkin düşünce
lere daldı ve sonra çırağı yer sunağmı neden
Kaya adındaki bir gezgin dülger dolaşır
bu ağacın koruduğunu sorduğunda, "kapa
ken, bir yer sunağı yakınındaki bir tarlada di
çeneni" dedi, "Tek kelime bile duymak iste
kili, dev bir meşe ağacı gördü. Ağaca hayran
miyorum buna dair! O ağaç özellikle orada
olan çırağma "bu tümüyle faydasız bir ağaç"
yetişmiştir; yoksa onu tanımayanlar ona kö
dedi. " B u ağaçtan bir gemi yapmaya kalksan
tülük ederlerdi. Eğer o yer sunağmın ağacı
kısa zamanda çürür; ondan araçlar yapmaya
olmasaydı çoktan kesilebilirdi."
yy'dan bir Hint resminden]. Bu tür Görülen o ki dülger düşünü anlamıştı. Yani böy
yuvarlak y a d a dörtköşe y a p ı l a r lelikle tanrının kendisine biçtiği yaşamı sürebüen
genellikle, bireyleşme sürecinin
ağaç en büyük olmuştu ve onun önünde insanların
tamamlanması için e g o ' n u n tabi
amaca yönelik düşüncesi susmalıydı. K e n d i amacı
olması gereken Ş e l f i temsil eder.
nı gerçekleştirebilmenin en büyük inşam başarı ol
duğunu, faydacı kavramlarm bilinçdışı ruhumuzun
gereksiıünderine yol vermesi gerektiğmi görmüş
tü. Bu benzetmeyi psikoloji diline çevirirsek ağaç
bireyleşme sürecini simgelemekte, uzak görüşlü
olmayan egomuza bir ders vermektedir.
Chuang Tzu'nun öyküsünde kendi amacım
gerçekleştirmiş olan ağacın altında bir yer sunağı
vardı. Üzerine insanların, o yer parçasının sahibi
olan, onu koruyan tanrıya sunularım koyacakları
ham, yazısız bir taştır. Bu yer sunağı simgesiyle,
bireyleşme sürecinin gerçekleşmesi için ne yapü- benzerler, yoksa onları çam olarak adlandıramaz-
masının gerektiğine ya da genellikle doğru olarak dık; ama hiçbiri öbürünün aynı değildir. Bu aynı
kabul edüenler üe genellikle olup bitenler açısın lık ve farklılık etmenlerinden ötürü bireyleşme
dan düşünmek yerine bilinçdışırun kişilik üstü sürecindeki varyasyonları özetlemek de olanak
güçlerine egemen olmanın gerekü olduğu gerçeği sızdır. Gerçek olan herkesin farklı, yalnız kendisi
ne işaret edilmektedir. Öğretüere yönelmek yeri ne özgü biricik bir şey olma zoruıüuluğudur.
ne beürli bir d u r u m için içsel bütünlüğün şimdi ve Birçokları, Jungiyen yaklaşımı, psişik malzeme
burada ne yapılmasını istediğini dinlemek gerekir. yi sistematik şeküde sunmamış olmakla eleştirir.
Ne ki eleştirenler bu malzemenin, ancak çok yü
Yöneüşimiz yukarıda beürtilen dağ çamı gibi
zeysel şeküde sistematiğe dökülebüen duygularla,
olmahdır: O gelişirken ne yoluna bir kaya çıkmca
usa sığmayan, durmadan değişen doğayla besle
kızar ne de böyle engeüeri nasü aşabileceği üze
nen, başh basma carüı bü deneyim olduğunu unut
rine planlar yapmakla uğraşır. Sadece sağa mı so
maktadırlar. Çağdaş derin psikoloji burada, mikro-
la mı büyüyeceğüü, dirence karşı zorlayacağını
fiziğin önüne çıkan şuurlarla karşüaşmış oluyor.
yoksa ondan uzaklaşması mı gerektiğini hisset
Yani rasyonel ve sistematik tanımlamalar ancak is
meye çakşır. Bu nasü işleyeceğini, ne yöne gide
tatistik ortalamayla uğraştığımız sürece mümkün
ceğim kimsenin büemeyeceği saf bir yaratıcı uğ
dür. A m a tek bü ruhsal olguyu tanımlamaya kal
raştır. Bu yöneltici dürtüler egodan değü, r u h u n
kıştığımız zaman, onun olabüdiği kadar çok açıdan,
bütünlüğünden, şelften geür. B i z de bir ağaç gibi
olabüdiğince dürüst bir resmim vermekten başka
kendimizi, bu belü beürsiz, gene de tümümüze
bü şey yapamayız. Tıpkı fizikçüerin de ışığın ne ol
egemen olacak kadar güçlü olan güdüye, derin
duğunu tanmüayamadıklan, ancak kimi deneylere
lerden gelen biricik ve yaratıcı gerçekleşme gü
dayanarak onun parçacıklardan mı yoksa dalgalar
düsüne bırakmalıyız. Bu sırada bir başkasını tak
dan mı oluştuğunu söyleyebüdikleri gibi psikoloji
lit etmek de işe yaramaz; çünkü herkesin yerine
de aynı zorluklarla karşı karşıyadır; biz de bireyleş
getireceği görev, dolduracağı yer kendisinindir,
me sürecinin, bilinçdışının aslında ne olduğunu
b u n u bir başkası büemez. Gerçi insanoğlunun so
söyleyemez ancak onun nispeten tipik olan belirti-
runlarının çoğu birbirinin benzeridir ama asla tıp
lerini tarif etmeye çahşabiliriz.
kısı değüdir. Çam ağaçları da birbirlerine çok
Bilinçdısıyla ilk karşılaşma
İnsanların gençlik dönemi çoğunlukla gerek dün mayan bir şeyi gösterir. Zaten sonunda da yasa
yaya gerekse kendi iç varlığına, büyük bir duygu nımı "soğuk eUeri" üe kendisi sona erdirmiştir.
sal yoğunluk d u r u m u içinde yavaş yavaş uyanışla Böylece daha bu çocukluk düşünde bütün trajik
karakterizedir. Çoğu çocukluk düşlerinin hemen kaderi belliydi.
hepsi, çoğunlukla da ilk önemli izlenimler, sem K i m i zaman bunlar yalnızca bü düş olmayıp
bolik biçimde belli başlı kader örüntülerini he beürli kader unsurlarının semolik olarak belirdiği
men sergilemeye başlarlar. K i m i zaman bunlar, çok etkileyici, unutulmayan gerçek olgulardır.
gerçek olgular simgesel bir bakışla görüldüklerin Bunlar dışta gerçekten olmalarına rağmen bir
de, kehanet etkisi bırakan anılardır. Örneğin pa düş gibi görülebilirler. Yalnızca simgesel anlamla
tolojik korku nöbetleri yüzünden kendi yaşamını rı nedeniyle belleğe yapışık kalmışlardır. Okul ça
yirmi altı yaşında sona erdirmiş olan genç bir k a ğının başlamasını, çoğunda gittikçe artan bir ego
dın, daha küçük bir çocukken düşünde yatağında oluşumu ve dünyaya u y u m evresi izler. Bu evre
yattığı sırada, Jack Frost'un -kış mevsiminin haki n i n acı verici k i m i şok yaşantıları olmaksızın yü
mi olan masal kahramanı kral- odaya girerek tam rümesi çok nadirdir. Çoğu kimsede bu aynı za
midesi üzerinden karnım avuçladığını görüyordu. manda artan bir farklı olma duygusuyla bağlantı
Uyandığında karnını kendisinin avuçladığını fark lıdır. Bu biricik olma duygusu da birçok çocuğun
etmişti. Bu çocuğun soğuğun, donmuş yaşamın yalnızlığına bağlı olan belli bir kederle birliktedir.
çiniyle karşılaştığında gösterdiği tepkisizlik iyi ol Dünyada yolunda olmayan her şeyin, hem dışarı-
Dış d ü n y a y a u y u m u n d a ç o c u k şoklar
o l a r a k ç o c u k d ü ş ü n d e , görünüşe g ö r e
165
daki hem de kendi içindeki kötülüklerin gittikçe linçsizce içgüdüsel ya da kazanılmış arketipsel
farkına varılmaktadır. İçeriden yükselen ama he tarzların dinamizmiyle yol almaya çalışanlar da
nüz gerçekleşemeyen gelişim olanakları da bas vardır. Bu genç insanlar, sevgi, doğa, spor ve ça
tırmaktadır. Bütün bu sorunlar hem bunlarla hem lışma deneyimleri onlara çabuk üstelik doyurucu
de dış dünyayla başa çıkmaya çalışan gençlerin bir anlam sağladığı için yaşamın daha derin anla
omuzlarına ağır bir yük olarak biner. Büıncin do mını henüz kavramamışlardır. Onların illa ki daha
ğal oluşumu bu evrede bozulursa çocuk çoğun yüzeysel oldukları söylenemez. Sadece yaşamın
lukla dış ya da iç güçlükler nedeniyle, içsel bir ka akışıyla, içedönük yaşıtlarına göre daha az sür
leye çekilir. Bu gerçekleştiğinde de düşlerinde, tüşmeli ve daha az fırtınalı şeküde ilerlemektedir
bilinçdışı malzemeden gelen simgesel çizimlerin ler. Eğer bir araba ya da trende dışarıya bakma
de aşırı miktarda daire, kare ve "çekirdek" motif dan gitmekteysem, hareket halinde olduğumu
ortaya çıkar. B u n u daha sonra açıklayacağım. Bu fark etmemi sağlayacak olan yalnızca durmalar,
daha önce söz edilmiş olan psişik çekirdeği, kişi kalkmalar ve ani dönüşlerdir.
liğin bilincin bütün yaşamsal gelişiminin kaynak Asıl bireyleşme süreci -kişinin kendi iç merke
landığı yaşamsal merkezini anımsatır. Bu merke ziyle (ruhsal çekirdeğiyle) ya da selfiyle bihinçli
zin imgesinin, bireyin ruhsal yaşamının tehdit al olarak karşı karşıya gelme- genellikle kişiliğin ya
tında olduğu zaman özellikle çarpıcı şeküde orta ralanması ve buna refakat eden acı üe olur. Bu
ya çıkacağı apaçıktır. Bu merkezi çekirdekten başlatıcı şok, öyle algılanmasa da bir tür "hida
(bugün büdiğimiz kadarıyla) ego bilinçliliğinin yet" şeklinde olur. Ego ise daha çok kendini is
bütün yapısı yönlendirilmektedir. Burada egonun tenci, istekleri bakımından engellenmiş olarak
orijinal merkezin yapısal bir karşıtı ya da taklidi hisseder, genellikle bu ket vurmayı da dıştaki bir
olduğu apaçık görülmektedir. şeye yansıtır. Yani tanrı, ekonomik durum, pat
Bu erken evrede ciddi olarak yaşamda kendi ron ya da eş bu tıkanmadan sorumlu tutulur.
lerine gerek içlerindeki gerekse dışlarındaki k a Ya da belki her şey dışarıdan mükemmel gö
osla başa çıkmada yardımcı olacak bir anlam b u l rünmektedir de yüzeyin altında kişi ölümcül bir
maya çalışan birçok çocuk vardır. A m a hâlâ b i can sıkıntısından yakınmaktadır; hiçbir şeyin ar-
166
tık bir anlamı kalmamıştır. Bu başlangıç d u r u m u maktadır. Böyle durumlarda bütün iyi niyetli, d u
birçok söylencede, masalda simgesel olarak, baş yarlı nasihatler, aklını basma toplamak, bir süre
taki kralın yaşlı ve hasta olduğu, kral ile karısının tatile çıkmak, bu kadar çok çalışmamak (veya
hiç çocuğu olmadığı, bir canavarm bütün kadınla- tersine kendini çalışmaya vermek), arkadaşlarla
n, çocukları, atları ya da devletin hazinesini alıp bir araya gelmek (veya onlardan kaçınmak) ya da
götürdüğü, bir cinin memleketin bütün orduları bir hobi edinmek gibi öneriler hiçbir işe yaramaz.
nı ve donanmasını alıkoyduğu ya da ülkeyi karan Yalnız bir şey genellikle hemen her zaman yar
lığın sardığı, kuyuların kuruduğu, sellerin, kurak dımcı olur; yaklaşmakta olan karanlığa geri dön
lığın, donun ülke üzerine çöktüğü şeklinde ta mek, yitip giden hedefi, olabildiğince önyargısız,
nımlanır. Sanki yaklaşmakta olan "içerideki koca saf olarak araştırmaya çalışmak. Karanlık içinde
adamın" gölgesi düşmektedir ya da sanki "iç bu hedefe yönelmişlik çoğunlukla öylesine garip,
dost" bir avcı gibi gelip çaresiz titremekte olan daima öylesine kendine özgüdür ki aslında yaşa
egoyu ağma düşürmüştür. Efsanelerde bu çare mın yaratıcı akımının ne tarafa akmak istediği an
sizliğin iyileşmesi için daima çok özel bir şey ge cak düşlerin, bilinçdışı fantezüerin yardımıyla b u
rekmektedir. B i r masalda kralın iyüeşmesi için lunabilir. Böyle önyargısız olarak bilinçdışma dö
"bir beyaz karatavuk" ya da "yüzgeçlerine altın nüldüğünde çoğunlukla yardımcı olabüecek bir
bir yüzük takılı bir balık" bulmak gereklidir. B i r dolu resim ve sembol fışkırır. A m a önce bazı acı
başkasında kral "yaşam s u y u " ya da "şeytanın ba ilaçların, yani insamn içinde değü başkalarında
şından üç altın t e l " ya da "bir ağaca asılı, bir t u görmeyi yeğleyeceği cinsten acı veren görüntüle
tam altından kadın saçı" ve elbette ardından da o r i n yutulması gerekir. Bunlar bencillik, düşünce
saçın sahibini ister. Bu kötü durumdan kurtara tembelliği, hayalcilik, doğru olmayış, korkaklık,
cak "şey" ne olursa olsun mutlaka çok özgün, da cimrilik gibi o anda "aman, önemli değil, nasü ol
hası zor bulunacak bir şeydir. sa kimse fark etmedi" ya da " b u n u başkaları da
araştırıyorlar.
Bilinçdışı ister önce yardımcı olarak ister olum yor b u n u " dediği küçük günahların ayrıdma varır,
suz biçimde gelsin bir süre sonra bilinçü yönelişi, -çoğu kez de bu nedenle utanır-.
bilinçdışı etmenlere yeniden adapte etme gerek Eğer bk dostunuz sizi bk kusurunuz nedeniyle
sinimi ortaya çıkar. Bu yüzden de büinçdışmdan eleştkdiğinde içinizden bk öfke kabarıyorsa, tam o
gelen ve eleştiri gibi görünen şeyin kabulü gerek- noktada bilincinde olmadığınız gölgenizin bk par
kdir. Düşler aracılığıyla kişiliğin şu ya da bu ne çasının bulunduğundan emin olabikrsiniz. "Daha
denle görmezden gelinen yanlarıyla bir tanışıklık iyi olmayan" öbürleri sizi gölge kusurlarınızdan do
sağlanmaktadır. B u , Jung'un "gölgenin algılanışı" layı eleştirdiklerinde öfke duymanız elbette doğal
adım verdiği durumdur. (Gölge deyimini, kişüiğin dır. A m a eğer kendi düşleriniz, yani kendi varlığı
bu bilinçdışı kısmı düşlerde sık sık kişileşmiş bir nız içindeki bk iç yargıç, sizi eleştirirse ne söyleye-
biçimde ortaya çıktığı için kullanmıştır.) bilksiniz? Bu an, egonuzun yakalandığı andır, so
Gölge, bilinçdışı ldşiliğin bk bütünü değüdk; nuç da elbette şaşkın bk sessizlik olacaktır. Bunun
egonun bilinmeyen ya da az bilinen özelliklerini, tü ardından acık ve uzun bir kendini eğitme çalışma
müyle kişisel alana ait olan taraflarım temsü eder, sı başlar; bu çalışmanın Herkül'ün işlerinin psiko
bunlar rahatlıkla bilinçli de olabikr. Bazı bakımlar lojik bir eşdeğeri olduğunu söyleyebiliriz. Anımsa
dan gölge, bkeyin kişisel yaşamı dışındaki bk kay yacağınız gibi Herkül'ün ilk işi, Augias'm yüzlerce
naktan gelen kolektk etmenleri de içerebikr. sığırın onlarca yü dışküarını bırakmış oldukları ağı
B i r birey kendi gölgesini görebilmek içki giri lım bk gün içinde temizlemekti; bu sıradan bir
şimde bulunduğunda, kendisinde bulunduğunu ölümlünün yalnızca düşünmekle büe ölümcül bir
inkar ettiği, ama başkalarmda bol bol gördüğü yügınkğa düşeceği bk görevdi.
karanlıkta kalan y a n ı o l a n G ö l g e
karşısında y a r a l a n a b i l i r o l a n "kolektif
o r t a ç a ğ d a y a y g ı n o l a n (tamamen
ç i z i m i (sağda). A m e r i k a n G ü n e y
cürümlere n e d e n olmuştur.
kolektif enfeksiyonlara daha fazla maruz kalır. K i hiç küit bulunmadığım görmekle huzursuzla-
şi yalnızken işler nispeten yolunda gibidir; ama şıyorum. Bu sırada yan komşularda işçiler
var ve bunlardan biri fark edilmeden içeri gi
"öbürleri" karardık ve ilkel olaıu yaparken birden
rebilir diye düşünüyorum çünkü... Yeniden
buna katılmamakla yetersiz kalınacağı, aptal sayı
zemin kata çıkarken gene dışarıya ve öbür
lacağı korkusu kendisini sarar, böylece gerçekte evlere açılan geçitlerin bulunduğu bir avlu
hiç de kendisine ait olmayan dürtülerin eline dü dan geçiyorum. Tam bunlara yakından bak
şer. Özellikle aynı cinsin üyeleriyle düşüp kalkıldı mak isterken avludan bir adam yüksek sesle
ğı sırada kişinin ayakları kendinin ve başkalarının gülerek, ilkokuldan beri eski arkadaşlar oldu
ğumuzu söyleyerek yaklaşıyor. Ben de onu
gölgelerine taküıp sendeler. B u n a karşılık karşı
tanıyorum. O bana kendi yaşamını anlatırken
cinsten olanlarla biriikteyken gölge gene de görün
onunla birlikte çıkışa doğru derliyorum, son
se de artık belli bü çekingenlik de duyulmaktadır. ra da çıkıp sokakta dolaşmaya başlıyoruz.
Mitlerde ve düşlerde gölge bu yüzden aynı cinsten Kocaman dairesel bir yol boyunca yürü
bir figür olarak ortaya çıkar. Buna örnek olarak yoruz. Ortalık garip bir şeküde aydınlık. Bir
aşağıdaki düş verilebüir. Bu düş kırk sekiz yaşında, yeşü alana vardığımız sırada önümüzden üç
at dört nala geçiyor. Çok güzel, güçlü hay
yalnız basma ve kendi için yaşamaya gayret eden,
vanlar ve çok da bakımlı görünüyorlar. Ama
çok çalışan, çok mazbut, haz ve içtenliği gerçek
binicileri yok. (Acaba bir askeri birlikten mi
doğasının elverdiğinden çok daha fazla bastırmaya kaçmışlar?)
çalışan bir erkek tarafından görülmüştür.
Bodrumdaki bü sürü bilinmeyen geçit üe kilit
siz odalar eski Mısırlıların, bilinçaltının ve onun sı
Kentte çok büyük bir evim varmış, orada
oturuyormuşum. Ev o kadar büyük ki her ta nırsız olanaklarının simgesi olan yeraltı tasarımla
rafını bilmiyorum büe. Bu yüzden evin içinde rını anımsatıyor. Aynı zamanda insanın gölge ala
dolaşıyorum. Özellikle bodrumda hiç bilme nında, gizfice sokulan yabancı etküere ne derdi
diğim odalar ve yabancı bodrumlara (ya da açık olduğunu da gösteriyor. A r k a avluda, yani dü
sokağa) açılan geçitler keşfediyorum. Bu ge
şü görenin ruhunun henüz bilmediği bir alanında
çitlerin kiminin kilitli olmadığını, kimindeyse
eski bir okul arkadaşı, yani düşü görenin kendisi B u , kişi kendi "öte yanı" ile karşılaştığında sık
nin, çocukken tanıdığı ama soma unutmuş olduğu sık ortaya çıkan bir sorundur. Gölgede genellikle
bir yanı ortaya çıkıyor. Çoğunlukla İrişinin çocuk bilincin gereksindiği birçok değer bulunmaktadır
ken sahip olduğu (yaşam sevinci, birden öfkelen ama bunlar, kişinin kendi yaşamına uyarlaması
me ya da saflık gibi) özellikler birden yitip gider, nın zor olduğu bir biçimdedir. Bu düşteki geçitler
nereye gittikleri de bilinmez. Burada da düşü gö ve büyük ev de düşü görenin henüz kendi ruhsal
boyutlarını tanımadığım, bu boyutları tam dol
renin böyle bir özelliği arka avludan geri dönmek
durmayı henüz beceremediğini gösterir.
te, yemden dostluk kurmak istemektedir. Bu figür
olasılıkla düşü göreıün dışladığı yaşamdan zevk al Bu düşteki gölge, içedönük biri (dış dünyadan
geri çekilmeye fazlaca eğilimli bir kimse) için ti
ma yetisini, dışadönük gölge yanını temsü etmek
piktir. Söz konusu dış nesnelere, dış yaşama da
tedir. Onun böyle zararsız bir figürden neden kor
ha fazla y ö n e l i k o l a n . dışadönük bir kişiyse, gölge
ku duyduğu, onunla karşüaşmadan önce neden
tümden farklı görünecektir.
huzursuz olduğu da hemen anlaşılır: Onunla so
Örneğin düşleri yaratıcı bir özel yaşamda ısrar
kaklarda dolaşmaya başladığında atlar başıboş ka
ettiği halde canlılığı nedeniyle durmadan dış uğ
lır. Düşü gören onların askeri hizmetten, yani ken
raşılara, meslekte başardı olma çabasına sapan
disinin o ana kadarki yaşamım karakterize eden bi
genç bir adam şöyle bir düş görmüştü:
linçli disiplüıden kaçtıklarım düşünür. Atların bini-
B i r adam bir divana uzanmış, örtüyü üzerine
cüerinin olmayışı dürtülerin bilinçli denetimden
çekmiştir. Bu bir Fransız, her türlü suça hazır bir
kurtulabüdiklerini belirtmektedir. Bu eski arka
serseridir. Ben yanımda bir memurla birlikte
daşta ve atlarda, düşü görende şimdiye dek eksik
merdivenden inmekteyim, aleyhime bir komplo
olan ve aslında çok gereksinim duyduğu bütün hazırlandığının da farkındayım. Fransız beni, te
olumlu enerji yeniden ortaya çıkmaktadır. sadüfenmiş gibi, öldürecekmiş. Gerçekten de ar-
İtalyan ressam C h i r i c o ' d a n "Korku
anlatıyor. I Ö 1 4 0 0 d o l a y l a r ı n d a n
dımızdan çıkışa doğru yaklaşıyor. A m a ben uya ona yazık olmuş olmaz. Serseri de sonunda hoş
nık bekliyorum. Birden iri yarı, daha gösterişü, nut. Aslında o, yalnızca düş görenin yanlış bilinç
varlıklı, nüfuzlu bir adam yanıbaşımda, sağdaki durumuyla uyuşmadığı için negatif ve tehlikeli
duvara doğru sendeleyip yere düşüyor, hastalan davranan bir pozitif gölge figürüdür.
mış. Bu fırsattan faydalanarak memurun kalbine Bu düş gölgenin çok çeşitli özelliklerden, ör-
bir bıçak saplayıp onu öldürüyorum. O zaman nekse büinçli olmayan gurur (kansız başarılı) ya
"yalnızca biraz ıslaklık hissedilir" gibi bir şey d u da içedönüklük (Fransız) gibi özelliklerden oluşa
yuluyor; bu daha çok bir yorum gibi. Artık özgü bildiğini göstermektedir. Düşü görenin bu özgün
rüm. Fransız da artık bir şey yapmıyor; çünkü ona düşte Fransızları çağrıştırışı özellikle aşk işlerin
bu işi veren ortadan kalkmış. (Galiba memurla iri den iyi anlamalarındandı. Bu bakımdan düşteki
adam aynı kişi; biri öbürünün yerine geçiyor.) iki figür çok iyi tanınan i k i dürtüyü, iktidar güdü
Serseri, düşü görenin "öbür yanını", içindeki sü ve cinselliği temsil etmektedir. İktidar güdüsü
içedönük olanı, "kaybedecek bir şeyi o l m a y a n ' ! burada ikili olarak, resmi makam ile başardı kişi
temsil ediyor. Divanın üzerinde, örtülü olarak ya olarak ortaya çıkıyor. Resmi makam, yani memur
tışı pasiflik, yalnızlık, içedönüklük aradığını gös varlığıyla, daha çok kolektif uyumu temsil eder
teriyor. Memur ve gizlice onunla eş olan "başardı ken başardı kişi daha çok gururu göstermektedir;
adam", sözü edilmiş olan dış uğraşları, dış "zorun ama elbette ikisi de güç güdüsüne hizmet eder.
lulukları" simgelemektedir. Başarılı olanın yere Düşü gören bu tehlikeli içsel özellikleri giderir gi-
yıkılışı, düşü görenin, dışa karşı çok hareketli dermez Fransız'ın tehlikesi ortadan kalkar, yani
olan yaşamına rağmen sık sık hasta olduğu gerçe cinsel güdünün tehlikeli yönü de giderilmiş olur.
ğini anlatıyor. Bu başarılı olanın damarlarında Gölge sorununun siyasal çatışmalarda büyük
kan değil, yalnız bir miktar su olduğu anlaşılıyor. bir r o l oynayacağı apaçıktır. Bu düşü gören adam
Bu da dış başarılarda artık gerçek bir yaşam b u kendi gölge sorununa ilişkin içgörüden yoksun
lunmadığım gösteriyor. Bu yüzden bıçaklanırsa olsaydı serseri Fransız'ı kolaylıkla dış yaşamın
171
"tehlikeli komünistleri" üe ya da resmi görevü ve
varlıkü adamı "her şeyi elinde tutan kötü kapita
listler" üe de pekala özdeşleştirebilirdi. O zaman
kusurları kendisinde aramaya gereksinimi de kal
mazdı. Kişi k e n d i büinçdışı eğilimlerini "başkasın
d a " gördüğünü düşünüyorsa buna "projeksiyon"
adı verilir. Bütün ülkelerin siyasal kızıştırma pro
pagandaları gibi, küçük gruplarla bireylerin arka
merdiven dedikoduları da öbür insanlara objektif
bir bakışı karartan, gerçek insancıl üişküeri en
gelleyen böyle projeksiyonlarla doludur.
K e n d i gölgemizi dışa yansıtmanın bir başka
dezavantajı daha vardır. Eğer kendi gölgemizi, d i
yelim ki komünist ya da kapitalistlerle özdeşleşti-
riyorsak, kendi kişiliğimizin bir parçası karşı ta
rafta kalmaktadır. Sonuçta istencimizle olmasa
da sürekli olarak, bu karşı yanı destekleyen şey
ler yaparız, böylece istemeden düşmanımıza yar
dım etmiş oluruz. Tersine eğer bu yansıtmanın
farkma varır, k o r k u ya da düşmanlık olmaksızın
k o n u y u tartışabüirsek, diğerleriyle duyarlı şekil
de ilişki kurabüirsek, o zaman karşüıklı birbirini
anlama, en azından anlaşma şansı doğar.
Sık olmasa da kimi zaman bir kimse kendi do bulmak için deliler gibi koşup duruyor f
172
hangi bir pozitif özelliği, kendilerine ilişkin kendi mez. Maalesef bilinçdışı ay ışığı altındaki bir arazi
imgelerine uymadığı ya da bu özellik öbür eğilim gibidir; bütün görüntüler silinmiş, iç içe geçmiştü.
leriyle zor uyuşacağı için bastırırlar. İnsan kalıtsal Bir şeyin nerede başladığı da nerede sona erdiği de
faktörlerin inanılmaz bir karışımı olarak dünyaya bilinemez. Buna bilinçdışı içeriğin ldrliliği de denir.
gelir. Bunların içinde birbirleriyle uyuşması çok J u n g büinçdışı kişiliğin belü bir yönünü gölge
zor olan karşıt özellikler de sık olarak bir arada olarak adlandırırken bu görece açık belirgin olan
dır. K e n d i doğal duygularını çok güçlü yaşayan bir kısımdır. Çoğunlukla bu, egonun kendisinde
bir kişiye gölge soğuk, negatif bir entelektüel ola bilmediği her şeydir. Hatta tam da bu yüzden çok
rak görünebilir, geride bırakılmış olan zehirli yar değerli olan unsurlar da bununla karışıktır. Örne
gıları, olumsuz düşünceleri kişileştirir. Böylece ğin yukarıda anlatüan düşteki Fransız'm hiçbir işe
hangi biçimi alırsa alsın gölgenin işlevi egonun yaramadığım ya da değerli bir içedönüktük parça
karşıt yanım temsil etmek ve kişinin çoğu başka sı olmadığını k i m söyleyebilir? Gene anlatüan düş
kişilerde en beğenmediği özellikleri taşımaktır. teki azgm atlar; bunlar serbest bırakılmalı mı bıra
Eğer gölge, dürüstçe, içgörüyü de kullanarak kılmamak mıdır? Eğer düş b u n u açıkça söylemi
bilinçli kişüiğe entegre edilebilirse iş görece daha yorsa ego bilinci bu kararı vermek zorundadır.
kolay olur. Ne yazık ki bu çaba her zaman işe ya Gölge değerii yaşam unsurlarım içermekteyse
ramaz; çünkü gölgeyle dürtü öylesine büyük bir bunlarla mücadele edilmemesi, tersine yaşamın
ihtirasla bağlantılıdır ki akü bununla başa çıkama içine uyarlanmaları gerekir. B u n u n için belki ego
yacaktır. Dışarıdan gelen acı bir deneyim k i m i za gururundan bir parça feda etmeli, kendisine ka
man yardımcı olabüir. Yani gölge dürtüleri, güdü ranlık görünse de öyle olmayan bir şeyleri yaşa
leri durdurabilmek için bazen insanın basma bir malıdır. Bu da dürtülerin aşılması kadar gözü pek
tuğlanın düşmesi gereklidir. Bazen de kahraman bir fedakârlığı gerektirebilir. Gölgeyle karşüaş-
ca bir karar bunları durdurabilir; böylesi insanüs maktan doğan ahlaki sorunlar Kuran'm 18. sure
tü bir çaba ancak "self' içindeki U l u A d a m , kişi sinde çok güzel anlatılmıştır: Bu öyküde Musa çöl
nin onu taşımasına yardmı ederse mümkündür. de Hızır (Yeşü kişi ya da "tanrının baş meleği") üe
Ancak gölgenin dayanılmaz bir dürtünün olağa karşüaşır, birlikte yolculuk etmeye başlarlar. Hızır
nüstü gücüne sahip olduğu gerçeği, onun her za Musa'yı, yaptıklarım hiç şaşırmadan izlemesi için
man kahramanlıkla bastırılması gerektiği anlamına uyanr. Eğer b u n u yapamayacaksa Hızır'dan ayrü-
gelmez. K i m i zaman gölge, self m gereksinimi de mahdır. Gerçekten de Hızır yoksul balıkçüarın ka
aynı yönü gösterdiği için güçlüdür, kişi içindeki ba yıklarım batırır, Musa'nın gözü önünde güzel bir
sıncın şelften mi gölgeden mi olduğunu ayırt ede- çocuğu öldürür, bir kafir kentinin yıkılmak üzere
etmek yerine o n u d i ğ e r l e r i n e , ö r n e ğ i n
dizisinden ( s a ğ d a ) .
173
olan surlarım onarır. Musa daha fazla dayanamaz duğunu ve Sultan'ı öldürmeye niyetlendiğüü, ken
ve bu yüzden Hızır onu terk eder. A m a gitmeden disinin ise onu kurtardığmı anlatır. Burada da d i
önce ona gerçeği anlatır: Balıkçıların kayığını, on lenci keşiş, dindar bir kişüün tipik gölgesi yani iyi
ları gelecek olan haydutlardan kurtarmak için del lik yapmca beliren ldbirdir. Görünüşte bir muhalif
miştir; onlar kayığı sonradan gene onarabilirler. olan şeytansa, gerçekte yaşamdan yanadır ve da
Genç kendi anne babasmı öldürmek üzeredir, ha s o m a tanrıya giden yolu gösterecektir
şimdi ise r u h u kurtulmuştur. Duvarı onarmakla Bu ussal sorunları gösterebilmek için hiçbir
duvar içindeki iki inançlı genç insana ait olan ha düşten söz etmeyişim rastlantı değildir; burada
zine açüabilnüştir. O zaman Musa, kendi ahlak bütün bir yaşamm deneyimlerini özetleyen so
yargısının aceleci olduğunu anlar.' runlar söz konusudur. Bunlar da tekü bir düşten
Safça baküdığında Hızır, yasaya sadık, inançlı çok mistik bir öyküyle daha iyi belirtilebilir.
Musa'nın, yasadışı, kötü, kaprisü gölge yanıdır. Düşlerimizde karanlık figürler görünüp bizden
Ama aslında o böyle değildir. Tanrının gizemli ya bir şey yapmamızı isterlerse buıüarm gölge ya da
ratıcı yöntemlerini temsü etmektedir. şelften mi yoksa her ikisinden de mi kaynaklandı
Benzeri bir sorun Heinrich Zünmer'in yorum ğından en başında pek emin olamayız. Bu karan
lamış olduğu üıüü bir Hint masalı olan "Sultan üe lık "öbürü"nün, yenmemiz gereken bir kusuru mu
Ceset" masalında da bulunabilir. Düenerek dola gösterdiğini, yoksa kabul etmemiz gereken bir ya
şan bir keşiş, soylu bir sultanın kendi bağışı sonu şam parçası mı olduğunu kavramak, bireyleşme
cunda, kendüü keşişe bir idam sehpasından gece yolunda karşüaşacağımız en zor sorunlardan biri
vakti bir ceset getirmeye zorunlu hissetmesini dir. B i r düşün b u n u açıkça belirtisi tanrının bir
sağlamıştır. Oysa cesette Sultan'a şaşırtıcı öyküler lütfü olur; ne ki çoğu kez düş simgeleri o derdi
anlatan, sorular soran ve her seferinde cesedi ası karmaşıktır ki yorumlamayı başaramayız. Böyle
lı olduğu ağaca götüren bir şeytan (Vetala) saklı bir durumda moral belirsizlik acüarma katlanmak
dır. Sultan bıkmadan ama umutsuzca şeytanla tan, çok kesm kararlara varmaktan olabildiğince
mücadele eder. Sonunda şeytan kendisine dilenci kaçmmaktan, düşleri izlemeyi sürdürmekten baş
keşişin aslında kibirii, iktidara meraklı bir ham ol- ka çaremiz yoktur. Bu tıpkı, üvey annesi tarafın
dan önüne bir yığın darı tanesi konulup iyüer üe
Burada anlatılan, Kur'an-ı K e r i m ' d e k i K e h f S u r e s i ' d i r . Hı
kötüleri b i r b i r i n d e n ayırması söylenen, hiçbir
zır'ın adı s u r e n i n aslında geçmez. Yalnızca k i m i y o r u m l a r
da vardır. Ayrıca Hızır A l e y h i s s e l a m da İslam'da "Başme-
umut olmadığı halde, güvercinlerle karıncalar hiç
lek" değil önceki b i r p e y g a m b e r d i r , ( ç n . ) beklenmedik şekilde' yardıma gelinceye dek sabır-
G ö l g e n i n tehlikeli ve d e ğ e r l i o l a r a k iki
b u r a d a d e m o n i k y a n ı y l a görünüyor.
Bir J a p o n t a p ı n a ğ ı n d a B u d a heykeli
Albert Finney t a r a f ı n d a n o y n a n ı y o r ;
1 9 6 1 ) ( s a ğ d a ) . Luther, kiliseden
ayrılışının tanrı t a r a f ı n d a n mı
e s i n l e n d i ğ i n i , y o k s a kendi i n a d ı n d a n
o l d u ğ u n a hiç emin o l a m a m ı ş t ı .
la ayıklama işine girişen Külkedisi'nin d u r u m u gi landırır. Bu yüzden de etik sorunlar tamamen bi
bidir. Burada bu yaratıklar, işe yarayan, bilinçdışı- reyleşme sürecine aittir, duyguları kabul etmek
nın derinliklerinden fırlayan, ancak aslında ait ol sizin de başa çıkılamaz.
dukları bedence hissedilebilen ve çıkış yolunu Böyle ağır ahlaksal sorunlar ortaya çıktığında
gösterebilen uyaranları simgelemektedir. kimse öbürlerim yargüayamaz. Herkes sorununu
B i r yerlerde, varoluşun en dibinde, nereye gi çözmek ve kendisi için doğru olam bulmak zorun
dilmesi, ne yapılması gerektiği sorularının yanıtı dadır. Bu yüzden bir eski Zen ustası bunu "sürü
aslında durur. A m a çoğunlukla, b i z i m " b e n " adım nün komşu çayıra yayılmaması için elinde övendi-
verdiğimiz soytarı öyle bir gürültü çıkarır ki içi resiyle bekleyen bir sığır çobam gibi" yapmamız
mizdeki sesi duyamayız. gerektiğini söylemiştir. Resmen egemen ahlak ku
K i m i zaman içsel yönergeleri araştırmak için rallarım göreceleştiren ve bizi hukuk, eğitim, din
yapılan bütün girişimler sonuçsuz kalır; o zaman, konularının bütün alanlarında çok ince, bireysel
yaratana sığınıp, elbette bilinçdışı başka bir yön hükümlere zorlayan derin psikolojinin bu verileri
gösterirse her an vazgeçip geri dönmeye de hazır gözler önündedir. Bilinçdışının keşfi son yüzydda
olmak koşuluyla, bilmçdışı tarafmdan doğru gibi yapılmış olan en devrimci gerçektir. Ne ki bilinç
görünene karar vermekten başka çare kalmamış dışı gerçeküğmi algüamanın dürüst bir kendini
tır. K i m i zaman da -ama gene de seyrek olarak- gözlemi ve kişirün bütün yaşamım yeniden düzen
bilinçdışının isteklerine kesinlikle direnmek, bun lemesini gerektirmesi, birçok kimsenin hiçbir şey
dan sıkıntı duymak pahasına insanlığın genel ah- olmamış gibi davranmayı sürdürmesine neden ol
lakına uymak gerekebiür. ( B u örneğin sırf kendi maktadır. Bilinçdışını ciddiyetle ele almak, ortaya
ni tam gerçekleştirebilmek için özellikle suç olan çıkan sorunlarla başa çıkmak büyük cesaret ister.
bir dürtünün doyurulmasının gerekli olduğu d u İnsanların çoğu davranışlarının bu tür ahlaksal
rumlarda ortaya çıkan durumdur.) yönleri üzerinde derinlemesine düşünemeyecek
E g o n u n böyle bir karar alabilmesi için gere kadar tembeldirler; bilinç altlarının kendüerini na-
ken güç ve içsel duruluk, kendini çok açık şekil sü etküediğini kavramaya ise düpedüz üşenirler.
Böyle zor z i h i n soruları yalnızca gölgenin görün- yanlarım göstermek için kadm giysüeri giyer ya da
mesiyle oluşmaz. Çoğu zaman bir başka "içsel fi taküan arasmdan görünen memeler takarlar.
gür" de ortaya çıkar. Düşü gören eğer erkekse b i Bildirilmiş bü rapor, yaşlı bir şaman tarafın
linçdışırun dişil bir kişüiğini de keşfedecektir; bir dan dine kabul edüen, b u n u n için de karda açü-
kadm içinse bu bir erü figür olur. Çoğunlukla bu mış çukura gömülen genç bir adamı anlatmakta
figürler gölgenin ardmda durup yeni, farklı so dır. A d a m bu sırada düşsel bir duruma girip sa
runlar çıkarırlar. Jung, bunlarm erü ve dişü b i yıklamaya başlar. Bu koma içinde birden ışıklar
çimlerine "arümus" ve " a n i m a " adım verir. A n i m a saçan bir k a d m görür. Bu k a d m kendisine bilme
erkeğin ruhundaki, belü beürsiz duygular, huylar, si gerekenleri öğretir. Daha sonra da bu zor uğra
sezgüer, aküdışı olana karşı duyarlık, kişisel sevgi şını uygulamakta karşüaşacağı sorunlarda, ötede
yetisi, doğa sevgisi, en önemli olarak da büinçdı- ki güçlerle bağlantı kurmasını sağlayarak yardım
şını algüama yetisi gibi bütün dişil psikolojik eği cı olmak için, k o r u y u c u bir r u h gibi yarımda olur.
limlerin kişileşmesidir. E s k i d e n birçok halklarda Böyle bir yaşantı erkeğin büinçdışmın kişüeşmesi
tanrısal buyrukları alabilmek, tanrılarla bağlantı olan "anima"yı göstermektedir.
kurmak için kadm rahiplerin kullanılmış olması Erkekte arümarun görünüşü önce armesinin ka
(Yunan Sybü'leri gibi) bir rastlantı değildir. rakteri tarafından biçimlenir. Eğer onu olumsuz
Animanm erkeğin ruhundaki bir iç figür olarak olarak algüamışsa anima çoğunlukla depresü tabi
nasü algüandığına iyi bir örnek Eskimolar, diğer at, süürHlik, sonsuz hoşnutsuzluk ve alınganlık
kutup kabüelerindeki büyücüler ve samanlarda özelliklerini taşır. A m a eğer erkek bunu aşabüirse
bulunabüir. Hatta bunlarm bazüarı "hayaletler ül bunlar onun erkeksüiğini güçlendirici olarak da et-
kesi" üe bağlantı kurmalarını sağlayan içsel dişil küer. Böyle bü erkeğin ruhunda olumsuz anne ani-
sık c a d ı y a d a r a h i b e o l a r a k , y a n i
k u r d u ğ u n a inanılır. Bir m e d y u m ( G i a n C a r l o
yaygındır.
ma figürü sürekli olarak " B e n bir hiçim. Her şey Gel ey yalnız avcı akşamın sessizliğine,
anlamsız. Başkalarının durumu farkhdır elbette Gel, gel! Seni beküyorum, özledim seni!
ama ben... Bana hiçbir şey keyif vermiyor" diye fı- Seni kucaklayıp sarayım gel!
südayıp durur. Hastalık, iktidar sizlik, kazalardan Gel, gel; yuvam buracıkta, buracıkta,
sürekli korku onun tarafından üretilir. Bütün ya Gel yalnız avcı, gel buraya, hemen
şam kederü, sıkıcı bir özellik kazanır. Hatta böyle Karannğm kucağına gel!
karanlık bir huy intihara kadar da götürür; işte o Avcı giysilerini çıkarıp atarak ona ulaş
zaman anima bir ölüm meleği olur. Anima, Coctea- mak için suya atlayanca kadm kahkahalar atıp
u'nun Orphée fılrninde bu rolle görünmektedir. bir baykuşa dönüşür, uçup gider. Avcı ise ge
Fransızlar bu tür anima figürüne "femme fata riye, giysilerine doğru yüzmeye çalışırken
le" admı da verirler. ( B u karanlık animanm daha buzlu sularda donarak boğulur.
erkekleri büyüleyip b o ğ u l m a l a r ı n ı
ruhu (alt s a ğ d a ) .
lanyla ya da matçılıkla tepki gösterir. Duygu yanı rir. Bu animanın etkisinde olan erkek ailesini so
ve iç yaşam böylesine ihmal edildiğinde, duygular rumsuzca terk edebüir ya da kendi Eros'unun de
ilgiyi çekmek için zorlarlar ama bu görece alt bir ğersizliğini ortaya koyan zulümler yapabilir. Orta
düzeyde gerçekleşir. B u n u da belli tipteki kadınlar çağda bu cadüarm etkisiyle açıklanırdı. Birçok
kendi çıkarlarına kullanmayı çok iyi bilirler. mit ve masalda bu yüzden erkeğin kendi asü sev
İhmal edilen anima böyle zorlu durumlar ya gilisine ulaşabilmesi, yani kendi sevme yetisini
rattığında buna animaya kapılmışlık denir. Bu er yeniden bulmak için önce cadısal bir sahte sevgi
keğin uygunsuz şekilde dişilleşmesine y o l açar; liden kurtulması gerekir. Heinrich von Kleist'ın,
ya dişil rolde bir eşcinsel olur ya da kadınlara kar Kaetchen von Heilbronn oyunuyla bu masal mo-
şı ağır eril bir soğuklukla davranır. tif'i edebiyata da girmiştir.
Erkeğin kişiliği içindeki olumsuz animanm bir Öte yandan erkeğin annesiyle olan yaşantısı
başka ortaya çıkış biçimi de eşek arısı gibi zehir olumlu olmuşsa animasım bambaşka bir yönde
li, efemine iğnelemeler ve dokundurmalarla her etkiler; ya efemine olur ya da kadınlara av haline
şeyi değersizleştirmektir. Bu tür dokundurmalar gelir, bu yüzden de yaşamın ağırlığıyla başa çıka
da her zaman yalan kadar biraz gerçek payı da maz olur. Böyle bir anima genellikle erkeğin, yaş
bulunur. A m a hep tahripkârdırlar. Bütün dünya lı bir kız gibi ya da otuz şütenin altmdaki nohut
da içinde (Doğu'da verilen adla) "zehirli çiçek" fi tanesini büe fark eden masal prensesi gibi duygu
gürü bulunan söylenceler vardır. B u , vücudunda sal tepkiler göstermesine yol açar. A n i m a figürü
gizli bir süah ya da zehir bulunan ve aşıklarını da nün böyle özellikle incelmiş bir biçimi masalda
ha ilk gecede öldüren bir güzeldir. Bu görünüşüy aşıklarına çözülmesi gereken bilmeceler soran ya
le anima, erkekteki, birdenbire ilgisizleşmesine da onlara kendisinden kaçıp saklanmalarını b u
yol açabüen soğuk, ruhsuz doğayı bedenselleşti- yuran prenses olarak ortaya çıkar. Bu ödevi yeri-
K a b a r e s i n d e o n u soytarıya dönüştürür.
(sağda).
T O D A
1 5 . y y ' d a n İtalyan ressam Stefano di c a n l a n d ı r ı y o r . Fransız filmi "Eve"i d u y u r a n için kullanılan bir tanım. Filmdeki baş rolün
G i o v a n n i ' n i n tablosu, çekici bir g e n ç kızla bir İngiliz sinema ilanı; 1 9 6 2 (üstte t a n ı m ı ; " G i z e m l i , a c ı veren, baştan
(üstte). Kızın y a r a s a benzeri kanatları onun ilişkin bir film; ünlü Fransız o y u n c u Jeanne erkeği m a h v e d e n büyük bir ateş yanıyor",
Antonius'u baştan ç ı k a r m a k için b i r ç o k k a v r a m , erkeklerle ilişkileri belirgin olumsuz A n i m a ' n ı n kişileşmesine tam uyuyor.
ne getiremezlerse öleceklerdir. Bu tür anima er laklarını seyretmeleri olsun, ister onlara sinema
keği zeka oyunlarına sokar. Bu tür anima bütün larda, dergilerde, striptiz gösterilerinde ya da yal
yalancı entelektüel söyleşilerde gözlemlenebilir, nızca gündüz düşlerinde asılsın, erotik fanteziler
bunlar erkeğin gerçeklere dokunmasını engeller. olarak ortaya çıkar. Animanın bu ilkel estetik ve
0 zaman erkek yaşam üzerinde o kadar düşünür saf doğal olan yanı özellikle bir erkek, Kros ala
ki her türlü içtenlik ve gerçek duygular yitip git nında daha bebek kalmışsa saplantılı olur.
tiği için kendisi bir türlü yaşayamaz. Bu tür bir Animanın bütün bu yönleri gölge ile aynı eği
anima, Oedipus'a bilmece soran Yunan Sfenks'i l i m i taşır, bir kimseye, gerçek bir kadının özellik
ile gösterilmiştir. Görünüşe göre doğru yanıtladı lerini almış gibi görünmesine yol açacak şekilde
ğında Sfenks intihar taklidi yapar. Böylelikle Oe- yansıyabilir. B i r erkeğin birdenbire "aklı başından
dipus bunu aştığını samr ve ashnda kaçınması ge giderek" aşık olmasına, bu kadını kendi içinden
reken anne-anima karmaşasına doğru koşar. Bu oldum olası tanıyıp bekliyormuşçasına "ilk bakış
eski Yunan söylencesi bugün bile önümüzde bir ta tutulmasına" y o l açan da bu yansıtma süreci
uyarı işareti olarak durmaktadır; çünkü bugünün dir. E r k e k o zaman öylesine tutulur ki bu dıştan
A v r u p a aklı o zamanki Yunan'da gelişmeye başla bakan için çılgınlık olarak görünür. Özellikle de
mıştı. Söylence bize aynı zamanda, bilinçdışı r u h belli belirsiz bir perisel yapıdaki kadınlar bu tür
ve Eros'un sorunlarını kendi başımıza çözebilece anima yansımalarını çekerler; çünkü erkek onla
ğimizi sandığımızda uğursuz bir düş içine yuvar ra akla gelebilen bütün değerleri yansıtabilir.
lanacağımızı da göstermektedir. An i madan kaynaklanan böyle ani tutkular pek
Çok sık olarak da anima ister birçok erkeğin çok aileyi sarsar, bütün karmaşalarıyla o çok bili
sanki zorunluymuş gibi hanımların güzel yuvar nen "üçgen"e neden olurlar. Ancak anima bir iç-
180
Bir erkeğin entellektüalizmi vurgulayışı
masal v e millerde, e r k e ğ e y a ç ö z m e k y a d a
O e d i p u s (üstte).
D e m o n i k A n i m a ' n ı n c a d ı o l a r a k canlanışı:
1 6 . y y a ğ a ç o y m a s ı (solda).
gösteri (altta).
181
4
J a p o n filmi "Ugetsu M o n o g a t a r i " ( 1 9 5 3 ] de
ihtiraslı, a r d ı n d a n küçümseyici, o n d a
b u l u y o r d u . O n d a şövalyeler ç a ğ ı
aynı ayan, uyumu bulmasını ve böylece içsel derin o l a r a k tanımlanır. Eski İngiliz gemisi "Cutty
b i ç i m d e G ü z e l H e l e n a ' d a canlanır
Bu düş akşamki düşüncelere bir tepki oluştu
ruyor, düşü görene sembolik olarak "sen kendi iç
kilisende, yani ruhunun kilisesinde kendi rahibin
olmalısın" diyor. Kalabalık (ruhunun bütün ele
mentleri) onun ayini yönetmesinde ısrar ediyor
lar ama burada gerçek bir ayin söz konusu ola
maz, çünkü dua kitabı gerçek bir dua kitabından
çok farklıdır. A y i n aslında bir sembol olarak anla
şılabilir; bu tanrının da hazır bulunduğu, böylece
insanın onunla ilişki kurduğu kutsal bir kurban
töreni olmalıdır. Bu tür bir çözüm elbette her za
man geçerli değildir. Bu düşü gören için bilinçdı
şınm bir yanıtı, bir Protestan'ın dinsel sorununa
tipik bir yanıttır. Çünkü gerçek sadakati halen
Katolik Kiliseye olan birisinin animası kilisenin
kendisini algılar ve kutsal imgeler onun için bi
linçdışınm simgeleridir.
spiritüalizedir. D ö r d ü n c ü a ş a m a y a iki
açıyorlar, anlamsız konuşmalarıyla seni içsel ayi
örnek (altta): G r e k l e r d e aklın tanrıças
ninden alıkoyuyorlar. Eğer rahibeyi (yani içedö
A t h e n a (solda) v e M o n a Lisa.
nük anünayı) izlersem o seni hem yardımcın hem
de rahibüı olarak yönlendirir. Onda lö (4 çarpı 4)
antik resim içeren garip bir dua kitabı vardır. Senin
kendi ayinin serim düıdar aninıamn göstereceği
ruhsal resmilerden ibarettir." Başka türlü söyler
sek, eğer düşü gören anne kompleksinden kaynak
lanan iç güvensizliğini yenebilirse yaşamdaki göre
vinin doğasının dini bir hizmet niteliği olduğunu
anlayacaktır. Eğer ruhundaki imgelerin sembolik
anlamı üzerinde derin düşünürse bunlar kendisini
onları gerçekleştirmeye ulaştıracaktır.
Bu düşte 1
anima, ı>go ile self arasında aracı ala
rak ortaya çıkıyor. "Dört kere dört" resim sayısı bu
içsel ayinin bütünlüğe hizmet ettiğini gösteriyor.
Jung'un gösterdiği gibi ruhun iç çekirdeği (self)
kendini çoğu zaman dördül yapılarla geislerir.
Dört sayısı a n i m a ile de bağlantılıdır çünkü k e n d i aramasından g e l e n duygularını, huylarını,
.Jung'un bildirdiğine göre o n u n gerçekleşmesi için bilinçdışı f a n t e z i l e r i n i c i d d i y e alır, b i r biçimde
dört aşama g e r e k l i d i r . İlk aşama m i t o l o j i d e en be s a p t a m a y a , örneğin yazıda, r e s i m d e , h e y k e l d e or
l i r g i n olarak, saf biyolojik n i t e l i k t e olan H a v v a ' d a t a y a k o y m a y a , müzik y a d a d a n s l a bağdaştırmaya
simgeleşmiştir. İkinci aşama örneğin F a u s t ' u n H e - k a l k a r s a o r t a y a çıkar. S o n r a o n u n üzerinde sabır
lena'sında b e l i r i r . H u H r o s ' u n estetik, r o m a n t i k b i la çalışırsa, d e r i n l e r d e n gittikçe d a h a çok içerik
çimidir, c i n s e l u n s u r l a r l a da karışıktır. Üçüncü yükselir. A m a bu çalışma z i h i n s e l , alılaksal olmalı,
aşama ruhsallaştırılmış E r o s o l a r a k örneğin B a k i y a n i duyguları k a t a r a k yürünıeli. fantezi de mutla
re M e r y e m ' d e biçimlenir. Dördüncü aşama s e v g i ka "Nasıl o l s a f a n t e z i , canım!" g i b i g i z l i y a n düşün
yi çoğunlukla Sapımla ( b i l g i l i k ) o l a r a k kişileştı c e l e r olmaksızın gerçek o l a r a k alınmalıdır. Bilinç
r e n biçimde o r t a y a çıkar, çünkü bilgelik en k u t s a l , dışı üzerinde böyle b i r h e v e s l e y e t e r i n c e u z u n ça
e n saf o l a m d a aşabilir. B u s o n aşama için b i r baş lışılırsa bireyleşme süreci yavaş yavaş kişinin ken
ka i m g e Süleyman'ın Neşideler Neşidesi'ndeki S u di gerçekliği h a l i n e g e l i r , bütün yönlerini açar.
la nı kızıdır; bu m o d e r n insanın çok s e y r e k ulaşa Animanın içe doğru r e h b e r l i k rolü sayısız ya
bildiği b i r aşamayı s i m g e l e m e k t e d i r . B u n a e n çok zın yapıtında anlatılmıştır; Francesco Colon-
yaklaşabilen M o n a U s a olabilir. na'nııı 1 lypnerotomachia'sında, R i d e r Ilaggard'ın
B u r a d a dörtlük kavramının b e l i r l i t i p t e s i m g e S h e yapıtında y a d a S o n s u z Dişi'sinde, Goet-
s e l m a t e r y a l d e sık görüldüğüne işaret e d e y i m . h e ' n i n F a u s t ' u n d a . B i r ortaçağ m e t n i n d e böyle
B u n u n a n a esasları d a h a s o n r a tartışılacaktır. b i r figür k e n d i s i n i şöyle anlatıyor: " B e n tarlada
d o ğ a s ı n ı c a n l a n d ı r a n maymun) ile
a r a s ı n d a a r a c ı o l a n A n i m a figürüdür.
A n i m a figürü görünüşe g ö r e ,
k a d ı n ı n a , eski ç a ğ l a r ı n A y
t a n r ı ç a l a r ı n a , Ahd-i Atik'in
filmde g i z e m l i bir k a d ı n d a ğ c ı l a r a
d a ğ l a r d a yol gösteriyor ( d a h a s a ğ d a ) .
güzelim ve tümüyle lekesizim. Birbiriyle uyuşan
elementler arasındaki bağım; sıcak olanı serinle
tir, kuru olanı nemlendiririm, sert olanı yumuşa
tırım. Ben rahipte kural, peygamberde söz, bilge
de nasihatim. Ben öldürebilir, ben yaşatabilirini
ve kimse benden kurtulamaz."
Bu metin yazıldığı sırada din, yazın ve bütün
ruhsal kültür büyük bir atılım yaşamaktaydı, fan
tezi dünyası da o güne dek hiç olmadığı kadar
saygındı. Şövalyeliğin ve onun hanımına olan bağ-
lüığının çağıydı. Bu erkek doğasımn dişil yanını,
dış kadından, aynı zamanda iç dünyadan ayırt
edebilme girişimiydi.
Şövalyenin hizmetini sunduğu kadın onun için
animanın kişileşmesi demekti. Söylencenin Wol
fram von Eschenbach tarafından yazılan versiyo
nunda kutsal kasenin taşıyıcısı şu anlamlı adı ta
şır: Conduir-amour (aşk rehberi). Kahramana ka-
dma karşı duygu ve davranışını birbirinden ayır
mayı öğreten oydu.
Birkhaeuser'in t a b l o s u n d a ( s a ğ d a ]
b u l d u ğ u n u n güzel bir ö r n e ğ i d i r .
A m a daha sonra erkeklerin animaya ilişkin bu
bireysel çabaları yok oldu. Bu figürün ruhsal yö
nü Bakire Meryem'le özdeşleşti. Ne ki anima Mer
yem'de yalnızca olunüu yanmı bulduğu için olum
suz yanları da gene o sırada fışkırmakta olan cadı
inancına kaldı.
Çin'de Kuan-Yin Meryem'e paralel bir figür ya
da " A y Perisi"nin folklorik figürünü oluşturur;
sevdiklerine müzik ve ölümsüzlük yetisi verir.
Hindistan'da aynı arketip Şakti, Parvati, Rati ve
daha birçok tanrıçayla, Müslümanlarda Muham-
med'in kızı Fatma üe temsil edilir. Bu tür bir ani
ma resmen dinsel bir figür olarak saygı gördüğün
de kendi kişisel yanlarını yitirir. B u n a karşılık yal
nızca kişisel bir konu olarak yaşandığındaysa yal
nızca dış aşk ilişkilerine yansıtılmış olarak kalma
sı telüikesi vardır.
Yalnızca acüı ama sonunda oldukça basit olan
kendi fantezilerini, duygu dalgalanmalarını ciddi
ye alma kararı erkeğin içsel gelişiminde bu aşa
mada duraklamayı engelleyebilir. Ancak o zaman
bu kadın figürünün içsel gerçeklik olarak ne de
mek olduğunu anlayabilir. O zaman anima yeni
den aslına döner: Şelfin egoya yaşam için çok
önemli mesajlarını ileten "İçsel Kadın"dır.
d i z çöküyor.
Kadındaki bilinçdışmın karşı cinsten biçimlenişi annesi gibi biçimlendirmesine benzer olarak kızı
olan animus da olumlu ve olumsuz yanlar taşır. nın animusunu da baba biçimlendirir. Kızının ru
Ama animus kadınlarda sıklıkla erotik fanteziler ya huna bu tartışılamaz olan görüşlerin rengini ve
da yönelişler olarak değil daha çok "kutsal" inanç ren babadır; ne ki bu arada kızın gerçekliği eksik
lar olarak ortaya çıkar. Bu kendini yüksek sesle, kalır. A n i m u s u n k i m i zaman ölüm meleği olarak
enerjik olarak dışavurduğunda kadının eril yanı temsil edilmesi bundandır. Örneğin bir çingene
kolaylıkla tanınabilir. A m a dıştan son derece dişil masalı yalnız yaşayan bir kadınının tanımadığı
etki bırakan kadmda da sessiz ama son derece güzel bir gezgini yanma alıp onunla yaşamaya
sert, katı bir güç olarak göııılebilir. Onda birden başladığını anlatır. Oysa b u n u n ölümün kralı ol
soğuk, tartışılmaz, bencil bir şeylerle karşılaşılır. duğunu anlatan k o r k u l u bir düş görmüştür. B i r
Kadındaki animusun durmadan yinelediği, en süre onunla birlikte olduktan sonra ona k i m oldu
sevdiği tema "tek istediğim sevgi ama o beni sev ğunu açıklaması için baskı yapmaya başlar. Ya
miyor" ya da " b u koşullarda yalnız i k i olasılık bancı açıklarsa kadının öleceğini söyleyerek önce
var"dır. Bunlardan ikisi de sevimsizdir. (Olumsuz buna karşı koyar. K a d m yine de ısrar eder. So
animus hiçbir zaman istisna kabul etmez.) A n i - nunda kendisinin bizzat ölüm olduğunu söyler ve
musa kolay itiraz edilmez; nasıl olsa haklıdır ama kadın korkusundan ölür.
o duruma tam uygun değildir. Gerekçeleri görü Mitolojik bakış açısmdan görülürse güzel ya
nüşte çok mantıklıdır ama nedense hep gerekli bancı olasılıkla pagan bir baba-tann imgesidir,
olan noktanın dışında kalır. Erkeğin animasını ölülerin yöneticisidir -Persephone'yi kaçıran Ha-
189
İngiliz k a d ı n y a z a r Emily Bronle'un
"Rüzgarlı Bayır" 11 8 4 7 ) r o m a n ı n ı n
m o n t a j d a Heathcliff (Laurence O l i v i e r ,
uyarıyor. ( A m a k a d ı n o n u a ç a r v e m a v i
bulur. Y a k a l a n ı r a m a ö l ü m d e n kurtulur.)
k e n a r ı n d a kendisiyle d a n s etmesi
190
des g i b i - bir tür anünusu kişüeştirmektedir. Kadı lanmasını, kazaya uğramasım hatta ölümünü bek-
nı her türlü insancü üişkiden uzaklaştırır, özelük- leyebüir ya da kadm çocuklarının evlenmesini en-
le de gerçek bü erkeği sevmekten alıkoyar. Olay geUemek ister. Yaşh, saf bir kadm bana bir sefe
ların "nasü olması gerektiği"ne dair bir dolu haya rinde boğulmuş olan oğlunun ölüm döşeği fotoğ
li, yaşamdan uzak, dilekler ve yargüarla dolu saf rafını gösterirken " O n u başka bir kadma kaptır
sataları da yaşamla her türlü temasım engeüer. mış olmaktansa böylesi daha i y i " demişti.
Birçok mitte animus yalnızca ölüm değü, hay Garip bir duygu felci, derin bir kendine güven
dut ve katü olarak da ortaya çıkar; örnek ise karı sizlik de çoğu kez iyi kadınm içindeki bilinmeyen
larını öldüren Şövalye Mavi Sakal'dır. A n i m u s ka bir animus yargısmm işidir. A n i m u s derinlerden
dınların k e n d i başlarma kaldıklarında, özellikle kadına fısüdar. "Sen umutsuz bir vakasın neden
de duygusal zorunlulukların karşüanmasının ek uğraşasın? Ne yapsan boş; nasıl olsa yaşamın hiç-
sikliğini hissettiklerinde akıllarına üşüşen her bü zaman daha i y i olmayacak."
türlü yarı bilinçfi, soğukkanlı, ruhsuz düşünceyi Bilinçdışırun bu figürleri bilincimize girdikle
temsü eder. Aüe mirasının paylaşılmasına üişkin rinde ne yazık ki bu düşünce ve duygularm kişi
olan bu türden düşünceler, diğer kimselerin ölü n i n kendisinden olduğu sanıür, hatta ego bunlar
münün büe istendiği kötücül planlar, örneğin ka la kendini o denli özdeşleştirebüir ki onlarla artık
dirim güzel Akdeniz manzarası karşısında " k o c a m objektif olarak ügüenemez. Bu figürler inşam ger
ölünce Riviera'ya taşınırım" şeklinde düşünmesi çekten "büyüler", ancak bu büyü kişiden uzakla-
bu türden animus işleridir. şırsa b u n u n kişinin gerçek düşüncelerine, duygu
Gizh tahripkâr eğiümleriyle, bilincin yüzeyine larına ne denü zıt olduğunun dehşetle farkına va
hiçbir zaman çıkmaksızın bir k a d m kocasının, rdır. O zaman yabancı bir psişik etmenin etkisi al
hatta bir anne çocuklarının gizliden gizliye hasta tına girilmiş gibi olur.
• parçalandıklarında da y a ğ m a l a y a n kıyı
• korsanları (üstte).
191
S h e a k s p e a r e ' i n "Bir Y a z G e c e s i Rüyası"
O l u m s u z g r u p Animus'unun k a d ı n l a r ı n
için Fussli'nin bir resmi (altta). Peri kraliçesi
düşlerinde sık g ö r ü n e n şekli de romantik,
b ü y ü s o n u c u n d a , g e n e bir büyüyle bir
a m a tehlikeli haydut çetesidir. Üstte
çete reisine aşkını a n l a t a n bir Brezilya oluyor. Bu tür öykülerde, bir g e n ç kızın
örnek: Eros'un sevdiği Psike (1 8. ranlıkta buluşur, yüzüne bakamaz. Söylenen an
yy'dan bir gravür], sevgilisini hiç cak kör bir sadakat ve sevgi üe onu eski haüne
görmemelidir (solda). A m a s o n u n d a
döndürebileceğidir. A m a bu bir türlü başarüa-
bunu y a p a r ve o n u yitirir. Uzun a r a m a
maz. Her seferinde sözünü bozar ve sevdiğine an
ve acılardan sonra aşkını y e n i d e n
Birincisi tümüyle bedensel erkek; hayali c a n g ı l g e n ç kız (Hint minyatürü) (sağ üstte). Bir resin
We/smül)er). İkincisi romantik erkek; İngiliz kendi Animus'unu erkeğe yansıtmakladır. Fili
s a h i b i " -Büyük siyasal hatip Lloyd G e o r g e . sonra da ağırlık noktası olmuştu (sağda).
Gandhi. Valentino'nun c e n a z e s i n e g ö n d e r d i ğ i
194
Kadının ruhundaki içsel erkek dışa yansıtılır-
sa. aile yaşamında, tıpkı anima gibi, zorluklara
m den olabilir. Durumu daha ağırlaştıran da her
iki cinsteki animus ve animanm birbirlerini karşı
lıklı olarak uyarmalarıdır. Böylece, aşk çatışması
nın stereotipisinin de gösterdiği gibi, her çatışma
kendiliğinden daha aşağı duygusal bir düzeye
iner.
Söylediğimiz gibi kadının animusu cesaret, gi
rişim ruhu, gerçekçilik, en üst biçiminde ruh de
rinliği ve içselleştirme sağlayabiür ama ancak
kendi "kutsal" inancını sorgulayabileeek ve düş
lerinin yol gösteren işaretlerini, kendi inançlarına
karşı da olsa alabilecek nesnelliğe ulaşabilmişse.
O zaman self, içsel tanrısal bir yaşantı verebilir ve
kadının yaşamına bir anlam katar.
Self: Bütünlüğün simgeleri
İnsan kendi animası ya da animusuyla içinden, bi Aşk acıları içüıde yalnız basma yaşayan
linçsiz bir şekilde onunla özdeşleşemeyecek den bir kız, bakır bir kayıkla gelen bir büyücü ta
li uzun boğuşursa, bilinçdışı ego karşısında başka, rafından göğe kaçırüır. Bu büyücü aslında in
yeni bir sembolik biçim alır. R u h u n çekirdeğinin, sanlara avda başardı olmaları için yardım
yani şelfin biçiminde görünür. Kadınların düşle eden ay ruhudur. Ay ruhu bir keresinde gi
dince kız evnini yanındaki küçük bir eve mi-
rinde self kişileştiğinde üstün bir dişü varük, ör
safırüğe gider. Orada ufacık bü kadm bulur.
neğin rahibe, büyücü, toprak ana, doğa ya da aşk
Bu kadın sakallı fokların bağırsaklarından bü
tanrıçası olarak görünürken erkekte takdis edici
elbise giymektedir. Bir de küçük kızı olan bu
(örneğin bir guru), yaşlı büğe, doğarım ruhu, kah
kadm, ay ruhunun aslmda kızı öldürmek ni
raman gibi ortaya çıkmaktadır. B u n a örnek ola
yetinde olduğunu anlatarak kızı uyarır. O bir
rak burada iki masal verilebilir. B i r Avusturya
tür Mavi Sakal, bir kadm katilidir. Onu kur
masaü şunları anlatır: tarmak için küçük kadm, kızı gökten yeryü
züne ulaştıracak uzun bir ip örer. Bu yeni ay
Bir kral askerlerine lanetli bir kara pren doğduğunda olmahdır, çünkü o sırada küçük
sesin tabutu başında nöbet tutma buyruğunu kadm ay ruhunu bayıltabüecektir. Kız kendi
verir. Ama prensesin her gece kalktığı ve nö ni iple aşağı bırakır. Ama kız, küçük kadın
betçiyi öldürdüğü bilinmektedir. Sonunda sı özellikle anlattığı halde aşağıya vardığında
rası gelen bir asker korkusundan ormana ka gözlerini yeterince hızlı açamaz. O zaman bü
çar. Orada yaşlı bir zither' çalgıcısıyla karşıla örümceğe dönüşür. Artık hiçbir zaman yeni
şır. (Ama bu çalgıcı aslmda bizzat tanrıdır.) den insan olamayacaktır.
Bu yaşlı çalgıcı ona kilisenin beüi noktalarına
saklanmasını ve kara prensesin kendisini bul
Birinci masalda tanrının kendisi olan yaşb zit
maması için de çok sessiz durmasını öğütler.
her çalgıcısı self in, erkeğin ruhunda ortaya çıktı
Bu öğütle asker hem kurtulur hem de pren
ğı gibi yaşlı bilge olarak görünüşünün tipik bü ör
sesi büyüden kurtarır. Sonunda da onunla
neğini vermektedir. E s k i masallarda Büyücü
evlenir ve kral olur.
Merlin ya da Yunanlılarda tanrı Hermes de aynen
ortaya çıkar. "Bağırsaktan giysileri" de küçük ka
Aslında bizzat tanrının kendisi olan yaşü zit
dın da burada benzer bir şey, bir kadmdaki self fi
her çalgıcısı, psikolojik dile çevriürse ş e l f i n sim
gürüdür. Yaşlı çalgıcı kahramanı tahripkâr anirna-
gesidir. Askere, yani egoya yok edici anima figü
sından ve küçük kadm da masal kahramanım, ay
ründen kurtulmakta hatta onu kurtarmakta yar
ruhu kılığında bir Eskimo'dan, Mavi Sakal'dan
dımcı olur.
kurtarır. Elbette ardından kızın kendi kabahati
Kadında ise self yukarıda da söylendiği gibi di
yüzünden iş k ö t ü sonuçlamr ama bu başka bir ko
şil bir görüntü taşır. B u n a örnek olarak da bir E s
nudur.
kimo masalı verüebilir:
Seü figürü düşlerde yalnızca yaşk büğe ya da
büğe kadm olarak görünmez; aynı sıklıkta genç hat
Zither: A l p halklarının, özellikle A v u s t u r y a l ı l a r i n , gitara ta çocuk biçiminde de görünebilir. Çünkü self aynı
benzeyen bir halk çalgısı, (çn.)
196
Psike'nin tümünün iç merkezi o l a n self,
masalının resimlerinden y a r d ı m e d e n
yaşlı a d a m .
kritik z a m a n l a r ı n d a , d ö n ü m
n o k t a l a r ı n d a , temel tutumunu ve
y a ş a m stilini d e ğ i ş t i r d i ğ i n d e düşlerine
geçiş (üstte). G e o r g e W a s h i n g t o n
1 9 4 4 y a z ı n d a D-Day'de
198
Self her z a m a n üstün bir yaşlı ile
c a n l a n d ı r ı l m a z . Peter Birkhaeuser'in
bunun ü z e r i n d e çalışırken
b i l i n ç d ı ş ı n d a n başka düşünceler de
kaldırınca o r t a y a çıkar. O ğ l a n ,
d o l a y ı karadır.
zamanda oldukça zaman dışı bir şeydir, genç ya da yatlamış, donuklaşmış yaşamı zenginleştiren, ya
yaşlı onun için eşittir. Örneğin bir erkeğin aşağıda ratıcı olanaklarla dolu bir içsel serüven haline dö
ki düşü şelfi bü çocuk şekü üe vermektedü: nüştüren böyle bir armağan sunar. B i r kadının
psikolojisinde şelfin aynı şekilde genç kişileşme
Bir oğlan çocuğu ata binmiş sokaktan ge si doğaüstü yetenekli bir genç kız olarak görüne-
lip bahçemize giriyor. (Bahçenin gerçekte büir. B u n a örnek kırk sekiz yaşmdaki bir kadmın
olan çiti ve çevre çaldığı yok, bahçenin sınırı aşağıdaki düşüdür:
açık. Oğlanın maksatlı mı geldiğüü, yoksa
atın mı onu isteği dışında getirdiğini bilmiyo
Bir küisemn önündeyim, süpürgeyle taşla
rum.)
rı temizliyorum. Birden üzerine bir kalas aül-
Atölyeme giden patikada durmuş, onların mış olan bir dereyi geçmek /.onunla kalıyo
gelişini keyifle izüyorum. Oğlanın güzel atın rum. Orada bir öğrenci var. Onun bana yardım
üstünde görünüşü beni derinden etkiliyor. etmesini istiyorum ama büden onun, kalası
Çok küçük ama son derece güçlü yaban bir at gevşeterek beni engellemek istediğim fark
bu. (Bir erkek domuzu andırıyor.) Kalın, gü ediyorum. Birden karşı kıyıda küçük bü kız
müş grisi, uzun, fırça gibi küları olan bir deri behriyor ve bana elüü uzatıyor. Beni tutabüe-
si var. cek gücü olduğunu hiç sanmıyorum ama elini
Oğlan önümden, evle atölye arasından ge tuttuğumda beni doğaüstü bir güçle kolaylıkla
çiyor, sonra atından atlıyor ve onu ekili olan ve gülümseyerek karşı kıyıya çekiveriyor.
kırmızı ve sarı lalelerin ezmemesi için çiçek
tarhından dikkatüce uzaklaştırıyor. Bu lalele
Bu düşü gören, dindar bir kişidir ama düşüne
ri düşümde karım az önce dikmiş.
baküırsa küiseye (Protestan) artık bağlı kalama
yacaktır; gerçekte girişi yitirmiş görünmektedir,
Bu çocuk şelfin, yaşamın yenilenmesi, yaratı
gene de kilisenin yolunu temiz tutmaya çaüşmak-
cı bir atılımın ortaya çıkmasıyla her şeyin yeniden
tadır. A m a b u n u n yerine bir dereyi geçmesi gere
yaşam ve girişün ruhuyla dolacağı yeni bir ruhsal
kir. B u , temel yaklaşım değişikliklerinde sık görü
uyum anlamına gelmektedir. Eğer bir adam ken
len bir simgedir. Düşü görenin kendisi öğrenci
dini bilinçaltının önerüerine bırakırsa bu ona, ba
motifini, bir önceki gece ruhsal arayışım belki
199
Bugün birçok kimsenin düşlerinde self,
resim) g ö r ü n d ü ğ ü n ü gözlemlemektedir
(sağda).
üniversiteye yeniden giderek rahatlatabileceğim oluşmuş; soluk aldığında yel esiyor, konuştuğun
düşünmesine bağlamıştır; ama düş apaçık b u n da gök gürlüyor, çevresine göz attığında şimşek
dan vazgeçmesini salık vermektedir. B u n u n üze ler çakıyormuş. İyi olduğunda hava iyi, kötü oldu
rine dereyi kendi basma geçmeye çalışırken self ğunda kapalıymış. Öldüğünde parça parça olmuş;
figürü küçük kız harika bir şeküde yardıma gelir; vücudu Çin'in beş kutsal dağım oluşturmuş; başı
küçüktür ama doğaüstü bir gücü vardır. doğudaki T'ai Dağinı, gövdesi ortadaki Sung Da-
A m a ister yaşlı ister genç olsun insan biçimi gı'ru, sağ kolu kuzeydeki Heng Dağinı, sol kolu
şelfin gece ve gündüz düşlerinde görünüş ola güneydeki Heng Dağinı, i k i ayağı da batıdaki Hua
naklarından yalnızca biridir. O n u n kendini gös Dağinı oluşturmuş. Gözleri ise güneş ve ay ol
terdiği çeşitli yaş aşamaları da yalnız bizi bütün muşlar.
yaşam evrelerinde izlediğini değil, aynı zamanda Daha önce de dediğimiz gibi bireyleşme süre
bizim bilinçli zaman duygumuzun ötesine ulaştı ciyle Ugüi olan simgesel resimler dördül bir yapı
ğım gösterir. şeklinde düzenlenme eğilimi gösterirler. Örnek
Self yalnızca bilmç alanımızda, onun zaman dört biünç işlevi ya da anima ve animus geüşimi-
aralığında bulunmaz. O n u n zaman dişilik, daima n i n dört aşamasıdır. Dörtlük bu yüzden P'an
varoluşluk yanı da vardır. Bu yüzden sıklıkla bü K u ' d a da ortaya çıkar. Çok özel durumlarda self
tün evreni kaplayan bir " U l u Adarri'la simgelendi- simgesi başka sayı yapılarında da görünebilir; do
rilir. B i r bireyin düşünde böyle bir sembol ortaya ğal durumda o her zaman 4 ya da 4'ler dizisinin 8,
çıkarsa sorunlarının yaratıcı bir çözüme kavuşa 16, 32 gibi öbür sayılarıdır. Özellikle 16 sayısı 4
cağı umulabilir çünkü ruhsal yaşamın çekirdeği kere 4 simgesi olarak çok önemlidir.
harekete geçmiş, iç varlığın birliğini sağlamış da Batı uygarlığında da ilk insan olarak Adem bi
hası büyük zorlukları alt edebilecek hale germiş çiminde benzen "kozmik adam" düşünceleri ge
demektir. lişmiştir. Örneğin bir Yahudi söylencesinde tann
Bu yüzden birçok mit ve dinde kozmik bir i n A d e m ' i yaratmak için dünyanın dört köşesinden
san figürünün ortaya çıkmasına, çoğunlukla da kırmızı, siyah, beyaz, sarı tozları almış, böylece
çok olumlu bir rol oynamasına şaşırmamalıdır. Bu A d e m "dünyanın bir u c u n d a n öbür ucuna ulaşa-
bizde Adem, İran'da Gayomart ya da Hindistan'da biliyormuş; eğildiğinde başı doğuya, ayakları batı
Puruşa olarak görünür. Çoğunlukla evrenin temel ya değiyormuş.) B i r başka Yahudi söylencesine
prensibi olarak tanımlanır. Çinliler bütün dünya göre bütün insanlığın ruhları daha o zaman
dan önce tanrısalbir insanın, P'an Ku'nunyaşadı Adem'in içinde mevcutmuş; r u h u "bir kandilin fi
ğım, onun gök ve yere biçim verdiğini düşünür tili gibi sayısız iplikten örülü" imiş. Burada insan
lerdi. O ağladığında Sarı Nehir ve Yangçe Irmağı lığın, bütün ayrımlardan öte birliği düşüncesi bu-
200
Evreni kişileşh'ren ve içeren, her şeyi
kitabının k a p a ğ ı (solda). 1 7 . y y
Leviathan'ın m u a z z a m varlığı,
insan ve h a y v a n ı n birleşiminden
oluşmuştur) (altta).
kıyılarında yaşayan bir grup yerü için A d e m gizli
"ruhüstü" ya da " k o r u y u c u r u h " olarak bütün in
sanlığı onurlandırır; onların söylencesine göre bir
h u r m a ağacından tomurcuklanarak ortaya çık
mıştır. (Gene bir b i t k i motifi!)
İlk bölümde bireyleşme sürecinin biknçdışın-
da sıklıkla bir ağaç olarak simgelendiğini söyle
miştik. B u r a d a da "kozmik insan"ın bitkiyi anım
satır biçimde de göründüğünü görüyoruz. B i r bit
ki belirlenmiş örneğine göre düzenli bir gelişme
gösterir, yaşamım doğrudan doğruya inorganik
maddeden kurar. Self de benzer şeküde her tür
lü dürtü ve güdünün ötesinde kısan ruhunda psi
şik unsur olarak gekşen, sürekkkk ve saf varoluş
anlamına gelen bir şeydk. Bu yüzden onun resmi
kısan psikesinde de aynı şeküde yasanım ve do
ğanın bütününden içimize yerleşik bir parçaya
sahip olduğumuzu anlatmaktadır.
ravent kamışı şeklinde ük insan çiftini dünyaya z a m a n A d e m benzeri ilk insan olarak
Krali çift örnekleri, (psişik bütünlük ve G r e k başını Jung, örtülü şekilde iki yanlı,
o l d u ğ u n u y a z ı y o r (sol altta).
B e r n ' d e bulunmuş o l a n a y ı tanrıça
d e a y ı demektir] ( s a ğ d a ) . O l a s ı l ı k l a
a n d ı r a n bir a n a t a n r ı ç a y d ı . Bu düşteki
Ölülerin ruhlarını b a r ı n d ı r d ı k l a r ı n a
e k / a z m a s ı n d a n ; aslan çifti o l a r a k
204
daha yuvarlak biçimde. Bir süre sonra dişi ayı Düşte bir a y n a bilinçdışının, bireyi objektif
y a n s ı t m a , b ö y l e c e bireye, belki o a n a
iri yapüı, siyah saçh ve koyu, ateşü gözleri
kadar olmayan ftçgörüsünü kazandırma
olan çıplak beyaz bir kadma dönüşüyor. Ona
yetisini simgeleyebilir. A n c a k bilinçdışı,
karşı erotik açıdan uyarıcı davranıyorum. B u
bilinci şoke e d e n ve şaşırtan böyle bir
nun üzerine bana saldırıyor ve yakalamaya içgörüyü ileri sürebilir. G r e k miti G o r g o n a
çahşıyor. Ben bundan korkarak az önce iske M e d u s a ' n ı n bir bakışı erkekleri taşa çevirir
Bir k a l k a n a yansımış o l a n M e d u s a
sonra kendimi bir dolu kadının arasında bu
I C a r a v a g g i o ' n u n tablosu, 1 7. yy).
luyorum. En az yarısı, kabarık siyah saçları
olan ilkel kadmlar ve öbür yarısı da sarışm ya
da kahverengi saçü bizim (düşü görerün ül
kesinden) kadmlar. İlkel kadınlar (daha çok
genç kızlar) yüksek soprano sesle çok doku-
nakü acıkü bir şarkı söylüyorlar. Sonra yük
sek, süslü bü araba üzerinde, başında yakut
larla süslü altın bir taç olan sarışın bir genç
adam çıkageüyor. Bu çok güzel bir görüntü
oluşturuyor. Yanında genç sarışın bir kadm,
herhalde karısı oturuyor, ama onun tacı yok.
Bu çift az önceki dişi aslan ve küçük aslan-
mışlar. Onlar da ükellerden. O zaman bütün
kadınlar (hem ilkeUer hem de öbürleri) kut-
layıcı bir şarkı söylemeye başhyorlar ve krali
yet arabası da ufka doğru yavaş yavaş uzak
laşıyor.
205
yani yaşamın zorunluluklarından uzağa kaçar.
Düş ona böylece ruhunun, animarun farklılaşma
dan kalacağını, bir dolu anonim nitelikte ve biri il
kel, diğeri daha yüksek düzeyde olmak üzere iki
ye ayrılmış kadınlarla gösterir.
Dişi aslan ve oğlu bireyleşmenin gizemini gös
termektedirler. Çünkü self simgesi olan yuvarlak
taşları biçimlendirmektedirler. Kendileri de asil
bir çifttirler ve böylelikle içsel bütünlüğün simge-
sidirler. Ortaçağ sembolizminde örneğin "bilgelik
taşı", içsel bütünlüğün ünlü simgesi bir çift aslan
ya da aslanlara binmiş bir çift insan olarak temsil
edilir. O halde bireyleşme zorlaması çoğunlukla
insanın bir başka insana duyacağı aşk tutkusunda
ortaya çıkar. Karşı cinse olan doğal eğilim sonun
da insan kendi bütünlüğünün gizemini hedefle
mektedir. Bu yüzden tutkuyla sevdiği zaman in
san sevdiğiyle bir olmayı yaşamın tek önemli ere
ği olarak hisseder.
Bu sadece doğada yaşayan ilkel insanlar için ge mesajlarının bize kadar ulaşması çok zor olmak-
y a m a ç l a r ı n d a kayalar (solda). Bu y ü z d f j
kentin, s a ğ d a k i o r t a ç a ğ haritasının I |
g ö s t e r d i ğ i g i b i , merkeziydi. Kent de j I
Yazar burada metin ve ilgili resimlerde, aslında bir tapmak den çıkarırlar. B u n u anladığında içindeki taşa
olan K a b e ' n i n siyah görünüşlü yapısıyla, o n u n bir köşesi olan singin, saygın artar. B u n u n hiç kuşkusuz
ne yerleştirilmiş olan Hacer-ül E s v e t ' i (Siyah Taş) karış
gerçek olduğunu b i l " diye yazıyordu. Simyanın
tırmaktadır. Kitabın gerek İngilizci gerek A l m a n c a baskı
1
sında aynen y i n e l e y e n bu yanlış, yazarın bilgi eksikliğin taşı (lapis) içimizdeki kaybolmayan, çöziümeyen
den kaynaklanmış olsa gerektir. Bildiğimiz gibi Kabe ca-
bir şeyi, ebedi olan, bu yüzden de birçoklarınca
hilliye döneminde Kııreyş kabilesinin bütün putlarını ba
rındıran bir tapmak, bir P a n t h e o n ' d u r ; aşağıdaki m i n y a " r u h u n içindeki tanrı" yaşantısı ile tanımlanan bir
türde de görüldüğü gibi normal yapı taşlarından inşa edil şeyi simgelemektedir. Bu faşın üzerini kaplayan
miştir. İslam için kutsallığı ilk ezanın B i l a l - i Habeşi tarafın
bütün önemsiz şeylerin temizlenmesi uzun acıla
dan o n u n önünde okunmuş olmasından ve İslamm Mek
ke'yi fethinden sonra Kıble olarak saptanmış olmasından ra mâl olur. A m a en azından bir kez bir self ya
kaynaklanır. S i y a h görünüşü ise üzerine örtülen özel örtü
şantısı olmayan insan pek yoktur. Dinsel bir ya
den dolayıdır. Hacer-ül E s v e t ise M e k k e yakınlarına düş
müş bir meteordur ve gene cahilliye döneminde K a b e ' n i n şam, kişinin bu yaşantıyı yeniden bulabilmek, ar
köşesine yerleştirilmiştir. Söylenceye göre d a h a o z a m a n tık elinde tutabilmek (bir taş da başlı başına kalı
erdemiyle tanınan M u h a m m e d , bu taşın yerine k o n u l m a
cı bir şeydir), böylelikle s e l i n i her zaman danışı-
sı için seçilmiş kişiydi ve henüz peygamber değildi, (en.)
M e k k e ' d e k i M u h a m m e d i n Islama
köşesinden, k a b i l e önderleri
t a r a f ı n d a n ziyaret e d i l e n K a b e ' y e
götürdüler. 1 9 5 1 n i s a n ı n d a taş
"Blarney" taşını ö p ü y o r . O n u ö p e n e
(sağda).
labilen bir iç dost olmasını sağlamak için başvur gördü. Yukarıdaki örnekte bu, aynı anda iki olgu
duğu çarelerden biridir. da görünmektedir: Bunların ortak adı da ölüm
Şelfin en değerli ve en sık rastlanan sembolü haberidir.
nün inorganik maddeden bir şey olıhası gerçeği Belli türde olguların tercihen belli zamanlarda
de gene araştırılmayı bekleyen bir başka şeye, bi sıklaştığına dikkat etmeye başlarsak, bütün tıp,
linçdışı ruhun madde ile olan henüz bilinmeyen felsefe hatta mimarhk ve devlet sanatlarını bir "eş
ilişkisi sorununa işaret etmektedir. Bu sorunla oluş" bilimi üzerine kurmuş olan eski Çinlileri de
özellikle psikosomatik tıp ilgilenir. B i z i m ruh ve anlamaya başlarız. E s k i Çin metinleri bunu nasıl
madde dediğimiz içten ve dıştan bakıldığında ay yaptığımızı, neden ve sonuçlarını değil, neyin
nı bilinmeyen gerçeği de anlatıyor olabilir. Jung neyle bir arada olduğunu araştırırlardı. Aynı dü
bu sorun için "Eşzamanlılık" (Senkronisite) adıy şünceye astroloji ve çeşitli kültürlerdeki fal tek
la yeni bir kavram ortaya atmıştır. B u , içsel bir ol niklerinde de rastlanır.
guyla dışsal bir olgunun, birbirleriyle nedensel Jung eşzamanlılık kavramını ileri sürmekle
bir ilişkileri olmaksızın "zamansal bakımdan an ruh ve maddenin ilişkisini anlamakta yeni bir ola
lamlı olan bir rastlantısını" anlatmakladır. Burada nak açmış oldu. Özellikle taş simgesi bu ilişkiyle
vurgu "anlamlı" sözcüğündedir. Çünkü elbette yorumlanabilir. Bu gelecekteki fizikçi ve psikolog
sayısız anlamsız rastlantı da sürüp gitmekledir. kuşaklarının incelemesini zorunlu kılan hiç araş
Eğer lam ben burnumu temizlerken karşımda bir tırılmamış bir gerçektir.
uçak düşerse burada hiçbir anlamı olmayan bir Eşzamanlılıktan söz etmenin konudan sapma
birlikte oluş söz konusudur. A m a bir mağazaya mıza neden olduğu görülüyor. A m a kısa da olsa
mavi bir elbise ısmarladığım halde oradan bana söz edilmesi gerekiyordu çünkü burada yaratıcı
siyah bir elbise gönderilirse ve de tam o gün bir gelecek olanakları ile dolu bir kavram bulunmak
akrabanı ölürse bu beni "anlamlı" bir rastlantı tadır. Her şeyden önce eşzamanlı olgular özellikle
olarak irkiltir. Bu iki olay birbirleriyle nedensel bireyleşme sürecinin en önemli evrelerinde orta
olarak bağlı değildir ama bir "anlam" onları birbi ya çıkmaktadır. Sadece buıüar çok dikkati çekmez
riyle ilişkilendirir, bu da siyah rengin toplumu çünkü bireyler buğun düşleri ve dış olguları anlam
muzdaki anlamıdır. eşitlikleri balonundan görmeye alışık değillerdir.
Jung kişinin yaşamındaki böyle anlamlı birlik
telikleri gözlemlediğinde düşlerde tanı o sırada
bilinçdışmda bir arketipin de aktive olduğunu
Bugün pek çok kimse, özellikle de işleri nedeniy re deliğinin önünde bekleyen kedi benzetmesini
le kentlere yazgüı olanlar, can sıkıcı bir boşluğun kullanırlar. Bununla anlattıkları dikkatin ne çok
sıkıntısını çekiyorlar. Sanki bir türlü gelmek b i l gergin ne de çok gevşek olması gerektiğidir. "Bu
meyen bir şey bekleniyor. Gerçi sinema, spor yol denenmeye başlandığında... Zamanla doğru an
olayları, siyasal heyecanlar bizi bir süre çekebili geldiğinde bireyin ruhsal içirün sanki yere düşen
yor ama bunların ardından gene yorgunluk ve olgun bir kavmi gibi birdenbire açılmasını sağlayan
düş kırıklığıyla evin kuruluğuna dönülüyor. bir şeyin oluvermesi şeklinde meyvesini verecek
Çağdaş insan için yaşanmaya değer tek serü tir. O zaman bunu uygulayan, sadece içtiği suyun
ven ancak kendi içinde bulunabilir. B u n u n böyle soğuk mu sıcak mı olduğunu büen biri gibi olur.
olduğu sezgisiyle bugün birçok kimse Yoga ve Bütün kuşkular uçar, gider ve de kişi köşe başında
benzeri Doğu öğretilerine yönleniyorlar. Söz ko babasıyla karşüaşan biri gibi mutlu olur."
nusu serüven bunlarda bulunamaz oysa; çünkü Böylelikle alışılagelmiş yasanım ortasmda bir
kişi yalnızca H i n t l i ve Çinlilerin halihazırda var denbire heyecan verici bir iç serüven başlar. Bu
olan bügüerini üstlenerek doğrudan kendi iç mer herkes için tek ve biricik olduğundan başkası ta
kezi üe karşılaşamamaktadır. K e n d i içine yoğun rafından ne taküt edilebiür ne de çakılabilir.
laşma da gerçi aynıdır ama Jung, kişinin herhan Kişi çoğunlukla i k i nedenden kendi ruhunun
gi bir yönerge olmaksızın yalnızca ve özgürce yöneten merkeziyle teması yitirir. Bunlardan biri
kendi iç varlığma ulaşabileceği yolu göstermiştir. bir içgüdüsel dürtünün ya da duygusal imgenin
Şelfin gerçekliğine gündelik olarak bir parça onu, dengesini yitirmesine neden olan bir tek
dikkat edildiğinde i k i ayrı düzeyde ya da iki ayrı yönlülüğe götürmesidir. Bu hayvanlarda da olur;
dünyada yaşamyor gibi bir durum ortaya çıkar. Bu örnekse cinsel tutkuya kapılmış olan bir erkek
yandan daha önce de olduğu gibi dikkat dış dünya geyik bütün korunma duygusunu, hatta açlığı
daki olaylara, görevlere yöneürken, aynı zamanda tümden unutur. İlkel halklar bu tek yönlüleşme-
gerek dış olgularda, gerek düşlerde şelfin, amacı ye " r u h u n y i t i m i " adını verirler ve bundan çok
nı ve yaşamın akışının hangi yöne gideceğini açık korkarlar. Bu tür bozukluğun bir başka biçimi de
ettiği bütün işaretlere, göz kırpışlara dikkat edilir. sürekli olarak belli ve gizü karmaşalar çevresinde
Bu tür yaşantıyı tanımlayan eski Çin metinleri, fa dönen gündüz düşleridir. Aslında gündüz düşleri
kişinin kendi karmaşalarıyla temasa geçmesinden k u m resimleri yardımıyla, hasta bir kişiyi kendiy
kaynaklanır; ama aynı zamanda bilincin yoğun le ve evrenle yeniden uyumlu hale getirmek, böy
laşma yetisini ve sürekliliğini de tehdit eder. lece sağlığına kavuşturmak için uğraşırlar.
İkinci neden tam karşıt niteliktedir; ego bilin Doğu uygarlıklarında benzer resimler iç varolu
cinin aşırı sağlamlaşmasındandır. Her ne kadar şun pekiştirilmesi ya da kişiyi derin meditasyona
disiplinli bir bilinçlüik bütün uygar etkinlikler için ulaştırmak amacıyla kuüanüır. Mandalarım önünde
zorunluysa da - b i r demiryolu makasçısı düşlere derin tefekküre dalmak bir iç barışa, yaşamın yeni
dalarsa ne olacağım herkes büir- b u n u n şelften den anlam ve düzen kazandığı duygusuna ulaştırır.
gelen dürtüleri, mesajları bloke etmek gibi ciddi Mandala aynı zamanda bu tür bir dinsel gelenek
bir dezavantajı da vardır. Bu yüzden birçok uygar ten etkilenmemiş olan, bunu bilmeyen çağdaş i n
kişinin düşleri bilinçaltı ve onun çekirdeği self ile sanın düşlerinde kendiliğinden göründüğü zaman
temasın yeniden kurulması ile ügilidir. da bu duyguyu ortaya çıkarır. Belki pozitif etkisi
Şelfin mitolojik temsüleri arasında dünyanın bu gibi durumlarda daha da büyük olur çünkü bü-
dört köşesi kavramına sık sık rastlanır. Çoğu i m gi ve gelenek kimi zaman düşünceyi karıştırabilir,
gede de U l u A d a m , dörde bölünmüş bir çemberin doğaçlama yaşantıyı durdurur.
merkezinde görünür. Bu oluşumu Jung, Hindu Altmış i k i yaşındaki bir kadımn aşağıdaki dü
kavramı olan "mandala" (büyülü halka) sözüyle şünde kendiliğinden ortaya çıkan bir mandala ör
adlandırmıştır. Bu ruhun çekirdek atomunu sim neği bulunmaktadır. Bu kişinin yaşamının çok ya
gelemektedir, bunun aslı ve anlamı hakkında hiç ratıcı yeni bir evreye geçişme bir prelüd gibi or
bir şey bilmiyoruz. İlginçtir ki Naskapi Kızılderili taya çıkmıştır.
leri kendi " U l u Adam"larını bir insan biçiminde
değil bir mandala şekliyle göstermektedirler. Nas- Yarı aydınlık bir manzarayı seyrediyorum.
kapiler içsel yaşantıyı dinsel ayinlerin, doktrinle Arka tarafta yumuşak bir şekilde yükselen ve
rin yardımı olmaksızın doğrudan doğruya, safça aynı düzeyde devam eden bir tepe görüyo
yaşarken diğer toplunüar mandala motifini yitik rum. Onun başladığı ufuk çizgisinde "altın gi
bir iç dengeyi yeniden kurabilmek için kullanırlar. bi parlayan kare şeklinde bir disk" ilerliyor.
Örneğin Navaho Kızüderilüeri mandala biçimli Ön tarafta filizlerin çıkmaya başladığı koyu
içine g i r m e d e n ö n c e çevresinde
d o l a ş a c a ğ ı bir m a n d a l a n ı n planı
(üstte).
g ö r e n i n kendinin y a p t ı ğ ı ] resimlerinde
m a n d a l a motifi d a i r e yerine d ö r t g e n
o l a r a k g ö r ü n ü y o r . Genellikle d ö r t g e n
d e g ö r ü l e n yuvarlak m a s a g i b i d a i r e
simgeler.
ve ölüme de yol açabilirler. Hatta self, bilinçaltının sağ çıkamadığını söylemişler ama o yılmamış.
ya da bütünlüğün bu en kapsandı simgesi de böy Sonunda yuvarlak bir yapının önüne gelmiş.
le iküi bü yan taşır. B u n u daha önce örnek verilen, Elinde ayna tutan bir berber onu içeri buyur
aydaki ufak kadının masal kahramanına yardım et edip hamama götürmüş. Ama suya girer gü-
mez bir gök gürültüsü duyulmuş, her yer
mek istediği ama gerçekte kızın bü örümceğe dö
kapkaranuk kesilmiş, berber de kaybolmuş
nüştüğü Eskimo masaü çok iyi anlatır.
ve su yükselmeye başlamış.
Hatta şelfin tehlikeü yam, aynı zamanda en
Hatem çaresizce çepeçevre yüzmeye baş
büyük güce de sahip olduğundan, neredeyse da
lamış; bir yandan da su yüksele yüksele kub
ha büyüktür. Teluike burada keümenin tam anla
beye ulaşmış. Artık işinin bittiğini düşünüp
mıyla örümcek haüne dönüşmekte, yani hezeyan
duasını etmiş ve kubbenin küit taşını tutmuş.
lar örmeğe başlamaktadır. Örneğin bu noktada O zaman gene bir gök gürültüsü olmuş, her
kişi büyük bir heyecanla en derin kozmik bilme şey ortadan silinmiş ve Hatem kendini bir çö
celeri yakaladığına, çözdüğüne inanabüir. Bu ara lün ortasmda yapayalnız buluvermiş.
da bütün insan gerçekliğiyle bağlantısı kopmuş Çölde derlemeye başlayan Hatem neden
tur. Bu d u r u m u n güveniür bir belirtisi mizah algı sonra zar zor çok güzel bir bahçeye ulaşmış.
sının ve insancü duyguların yitimi olabilir. Bunun ortasmda halka şeklinde dizilmiş taş
heykeller varmış. Bu halkanın tam ortasında
Bu durumda şelfin ortaya çıkışı kişinin bilinç
kafesi içinde bir papağan duruyormuş. O sıra
li egosu için büyük bir tehlike de oluşturmakta
da yukarıdan bü ses duymuş: " E y yiğit, bu ha
dır. Şelfin i k i yönlü özelliği "Badgerd Hamarru'nm
mamdan cardı çıkamayacaksın. Günün birinde
G i z e m i " adlı şu güzel İran peri masahnda çok iyi
Gayomart (İlk İnsan), güneşten ve aydan da
gösterilmiştir:
ha parlak koca bü taş bulmuş, onu kimsenin
bulamayacağı bü yere saklamıştı. Bunun için
Soylu prens Hatem Tai sultandan Bad bu büyülü hamamı yaptırdı. Burada gördüğün
gerd (Olmayış Kalesi) Hamamı'mn gizemini papağan büyünün bir parçasıdır. Onun ayakla
araştırma buyruğunu almış. Hatem Tai bir rının altında altm bü yayla altın oklar vardır.
dolu maceradan korkusuzca geçip kaleye Onlarla üç kez deneyeceksin. Eğer kuşu vura-
yaklaşmış. O zamana kadar oradan kimsenin
bilirsen lanet kalkar. Ama vuramazsan sen de me sürecinin tarzım kullanıp kopyalamak değüdir.
buradaki öbürleri gibi taş kesileceksin." Daha çok onun başardığı gibi, aynı cesaret ve dü
Hatem oku birinci atışmda ıskalamış ve he rüstlükle kendi içsel yolunu izlemektir.
men o an bacakları taş olmuş. İkinci deneme Elinde aynayla ortaya çıkan ve kaybolan ber
de boşa gidince göğsüne kadar taş olmuş. O
ber, Hatem'in en gerekli anda yitirdiği yansıtma
zaman gözlerini kapatıp Allah-ü ekber demiş,
yetisini, yükselen sular bilinçdışmda boğulma,
oku körlemesine atmış ve papağanı vurmuş. O
kendi duyguları içinde kaybolma tehlikesini sim
an gene gök gürültüsü duyulmuş, her yeri toz
gelemektedir. Çünkü bilinçdışının işaretlerini an
duman kaplamış. Dumanlar dağılınca papağa
layabilmek için kişi kendini yitirmemelidir. B i
nın yerinde kocaman bir elmas parkyormuş.
linçdışının simgesel yönergelerini kavrayabilmek
Aynı anda bütün taş heykeller de canlanmış
ve ona kurtuluşları için teşekkür etmişler. için kişinin kendini yitirmemeye dikkat etmesi,
duygusal olarak daima "kendi kendisi" olması ge
rekir. Gerçekten de egonun normal yolda işlev
Burada self simgeleri kolayca tarunabüir: İlk in
görmeyi sürdürmesi yaşamsal önemdedir. Çünkü
san Gayomart, yuvarlak, mandala biçiminde ha
ancak bilinçli bir insan olarak, mükemmel olma
mam, kubbenin kilit taşı ve elmas. A m a bu sonun
dığımın b i l i n c i n d e k a l a b i l i r s e m bilinçdışının
cusu tehlikelerle sanlmıştır. Şeytani papağan, i n
önemli içerik ve süreçlerini algılayabilirim. A m a
sanların ereklerinden sapmalarına, ruhça taşlaş
bir insan kendisiyle evrenin birliği duygusunun
malarına neden olan taklit ruhu temsü eder. Daha
gerilimini, o sırada yalnızca zavallı bir dünya ya
önce de işaret ettiğim gibi, bireyleşme süreci, baş
ratığı iken nasıl kaldırabilir? B i r yandan, eğer
kalarının bu papağana benzeyen her türlü taklidi
kendimi sadece istatistik bir sayı olarak algılar
ni dışlar. Zaman zaman bütün ülkelerde insanlar
sam, yaşamımın hiçbir anlamı kalmaz. A m a öte
içsel önderlerin, İsa'nın, Buda'nın ve beraerlerüün
yandan kendimi çok daha büyük bir şeyin sadece
temel dinsel yaşantüarrnı birtakım "dış" ya da tö-
bir parçası sayarsam ayaklarımı sağlam basmayı
rensel yöntemlerle taklit etmeye çalışmış, bu yüz
nasü sürdürebilirim? Bu içsel zıtlıkları içimizde,
den de "taşlaşmış'lardır. Büyük ruhsal önderi izle
birine ya da öbürüne düşmeksizin birlikte tutabil
mek onun yasanımda sürdürmüş olduğu bireyleş-
mek gerçekten çok zordur.
güçlerin y o k edici b o ş a n ı ş ı n a n e d e n
Pişmanlık içindeki a z i z M a r i a M a g d a l e n a
Hamamı masalındaki g i b i b u r a d a d a a y n a ,
simgelemektedir (sağda).
Şelfin toplumsal yönü
Bugün, özellikle de büyük kentlerde kendini beUi larla gezmeye gitmek istersiniz; ama bir düş bunu
eden muazzam nüfus artışının bizim üzerimizde yasaklayarak onun yerine yaratıcı bir iş yapmaya
bunaltıcı bir etkisi olması kaçmılmazdır. Hepimiz sizi zorlar. Eğer bilinçdışınızı dinlerseniz, bilinçli
"Pekala, ben yalmzca, tıpkı binlercesi gibi şu ya da planlarınızla sürekli bir çatışma beklenebiür. İs
bu adreste yaşayan şu ya da buyum. Bunlardan tencinizin önü diğer amaçlarla, teslim etmek ya
birkaçı ölürse ne fark eder? Daha elde yeteri ka da en azından ciddi bir şekilde düşünmek zorun
dar var" diye düşünüyoruz. Gazetelerde, bizim da olduğunuz amaçlarla kesilmiştir. Bireyleşme
için şahsen bir anlam taşımayan sayısız meçhul i n sürecinin zorunluluk ve yük olarak algılanışının
sanın ölümünü okuduğumuzda da içimizdeki k e n nedeni budur.
di yaşamımızın da hiç önemi olmadığı duygusu Bütün seyahat edenlerin koruyucusu Aziz
daha da büyüyor. İşte bu nokta biünçdışma ilginin Kristof bu yaşantı için uygun bir simgedir. Söy
en fazla işe yarayacağı andır. Çünkü yaşamın her lenceye göre Kristof aşırı güç duygusuyla kibirliy
ayrıntısının en belirgin gerçeküklerle nasü iç içe di, ancak en güçlü olana hizmet etmek istiyordu.
örülü olduğunu insana apaçık gösteren düşleridir. Hizmetini önce bir krala sundu ama onun şeytan
Kuramsal olarak hepimizin büdiği, her şeyin bi dan korktuğunu görünce ondan ayrılıp şeytanın
reylere dayandığı gerçeği, herkesin ancak kendi hizmetine girdi. A m a şeytanın da İsa'dan korktu
basma yaşayabüeceği gerçekler olarak düşlerde el ğunu görünce ona hizmet etmeye, onu buluncaya
le tutulur hale gekr. K i m i zaman Ulu Adam'ın biz kadar beklemeye karar verdi. Bir keşiş onu bir ır
den bir şeyler istediği, bize çok özgün görevler ver mağın en dar yerinde bulabileceğini söyleyince
diği şeklinde güçlü bir duyguya kapılırız. Bu yaşan böyle bir yer bulup yularca orada, ırmağın karşı
tıya yaratımız bize, kendi ruhumuzu ciddiye alarak sına geçmek isteyen yolcuları sırtında taşıdı. Fır
kolektif önyargüann akıntısına karşı yüzebilmek tınalı bir gecede küçük bir çocuk gelerek karşıya
için gereken gücü sağlamakta yardımcı olur. geçmek istedi. Kristof çocuğu kolayca sırtladı
Elbette bu her zaman kolay kabul edilir bir gö ama ırmağın içinde attığı her adımda sırtındaki
rev değildir. Örneğin bir s o m a k i pazar arkadaş yük ağırlaşıyordu. Irmağın ortasmda artık "sırtın-
d a s a n k i bütün e v r e n i taşıyordu". O z a m a n o m u z
larında taşıdığının, beklediği İsa olduğunu k a v r a
dı; İsa da bütün günahlarını bağışlayarak o n a
e b e d i yaşam v e r d i .
(en sağda).
neğin düşler onu bir kişiye fazla güvenmemesi
için uyarabilirler ya da düşünde, o ana dek dikka
tini çekmemiş birisiyle kendisini mutlu eden bir
karşılaşma görür. Elbette düş bir kimseyi bu tarz
da ortaya çıkarıyorsa bunun i k i türlü y o r u m u ola
bilir. Birincisinde bu kimse bir yansıtma olabilir,
yani düş imgesi düşü görenin kendisinin bir iç yö
nünün simgesidir. Örneğin birisi düşünde uygun
suz bir komşu görebilir, ama komşu burada düş
tarafından kişinin kendi uygunsuzluğunun resmi
olarak kullanılmıştır. Düş yorumunun buradaki
işi, kişinin hangi özel alandaki uygunsuzluğunun
söz konusu olduğunu ortaya çıkarmaktır. (Buna
özne düzeyinde düş y o r u m u denir.)
220
İnsanın bugün gereksindiği ruhsal
patlamasıyla simgeleniyor ( s a ğ d a ) .
dikkatli bir tutum ve bilinçle düşünmek zorunlu kimseler vardır; dikkatle baküdığında ise onların
dur. A m a bütün içsel süreçlerde olduğu gibi bura ancak benim yaramaz köpeğimle yapabüdiğimi
da da self en üst makamdır. Bu yüzden bütün i n yaptıklarım görürüz; yani köpeğe sadece, nasü ol
san Uişkilerini de büinçü ego sorunu ele alarak ya sa yapacağı sezüen emirler verilir. Ancak uzun bir
nıltıcı yansıtmaları ortaya çıkarıp onu kişinin dı çalışmayla, büinçli k o n u m u n da değişmesiyle bü-
şında değü içinde düzeltmedikçe, o düzenler. Bu likte, bilinçdışı adım adım değişebüir. K a m u o y u
yüzden çoğunlukla ruhça birbirine uyan, aynı zih nu etkilemeye niyetli kimseler simgeleri kullan
niyete sahip kişüer birbirlerini bulurlar ve bu dıklarında elbette bu kimseler, gerçek simge içe
gruplanış bütün dış toplumsal, örgütsel düzenle riğini kuüanmak koşuluyla, insanlara daha kolay
melerden bağımsız olarak işler. Birleştirici unsur seslenebüirler; gene de insanların duygularının,
bilinen üişki, çıkar ortaklıkları değü, self aracılı bilinçdışlarının gerçekten harekete geçip geçme
ğıyla oluşan bir bağdır. Böyle bir grup başkalarıy yeceği önceden hesap edilemez. İstatistikler hiç
la mutlaka çatışma halinde değildir, yalnızca "özel bir prodüktörün, bir müzik parçasının " h i t " olup
ve başka"dır. Çok büyük toplumsal zorunluluklar olmayacağım önceden büemeyeceğini göstermiş
ise bu grup oluşumu için çok zararlı da olabilir, tir. Biünçdışının bireylerde olduğu gibi kitlelerde
çünkü bilinçdışurun insanları birleştiren gizli etki de kendi özerkkğini koruduğu anlaşılıyor.
sini engeüer. Bu bakımdan, "ideal" bir motiften T a m da bu nokta bilinçdışını tanıyanlarca en
hareket edüse büe, kitle bilmemin yalmzca bir fazla kuşku belirtümiş olan noktadır. Çünkü düş
gerçeğin bildirilmesini aşan niteükte siyasal ola ler çok sık olarak hemen daha o gün karşılaşılmış
rak kurcalanması, reklam ve propaganda zararlı olan motifleri içerir. A m a dikkatle bakıldığı zaman
dır. Burada elbette, insan ruhunun bilinçsiz tara bu "gündüzden kalanlar"ın çoğunlukla değiştiril
fım etküemenin mümkün olup olmadığı sorusu da diği ya da tümüyle farklı bağlamlarda kıülanüdığı
ortaya çıkar. Pratikte düşlerin etküenemediği gö görülebüir. Ayrıca düşün neden tam da bu motifi
rülmüştür. Gerçi b u n u yapabüdiklerini üeri süren seçtiği, binlerce öbür motife ise hiç dokunmadığı
da sorgulanmalıdır. Bilinçdışı yalnızca kendi yo
r u m ilintilerirıe uyan imgeleri, olguları seçmekte
dir. Örneğin kendi çocuksu doğallığını bastırmış
olan birisi, trafikte çiğnenen bir çocuğa ilişkin bir
şeyler okur, hemen o gece de bununla ilgili bir düş
görür. Dıştaki olgu büüıçdışı tarafından alınmış,
bir iç gerçekhğin simgesi olarak kuUanümıştır.
Kolektif dış içerikler için de böyle olur. Bunda
da bilinçdışı dış dünya yaşantılarından, kendini dı-
şavurabileceği resimleri seçer. Örneğin ben çağdaş
düşlerde sık sık, ruhun "yaralı nokta"sının yani
şelfin kolayca ortaya çıkacağı yer olan büyük ça
tışmanın simgesi olarak Berlin'i bölen duvarın gö
rüldüğüne tanık oldum. Birçok düş de "Hiroshirna-
mon A m o u r " (Hiroşima Sevgilini) filmine ilişkindi.
Çoğu da ya filmdeki sevgililerin yeniden bir araya
gelmesi (self m bir görünüşü olarak) ya da bir
atom patlaması (çüdırma ve toptan yok oluş sim
gesi olarak) mesajlarım içermekteydi. Bu filmlerin
bilüıçdışını etküemiş olduğu kolaylıkla sanüabilir-
di; oysa durum kesinlikle öyle değildi. Biünçdışı fil
mi kendini ifade etmek için kullanıyordu.
d a y a r d ı m c ı bir A n i m a .
222
şını u z u n süre bastırmaya yönelik bütün girişim ması için büyük b i r s i y a s a l e t k i n l i k l e çalışan b i r
ler, içgüdülere aykırı olduklarından başarısız k a l adanı şu düşü görmüştü:
maya yazgılıdır. Hemşerilerimle birlikte merdivenlerden bir
Yüksek hayvanların toplumsallığı üzerinde y a müzenin, s i y a h boyalı b i r genü kamarasını andı
pılan araştırmalardan, küçük grupların ( o n - e l l i r a n b i r s a l o n o l a n çatı k a t m a çıkıyoruz. İçeriden
arası) g e n e l l i k l e h e m t e k i l h a y v a n h e m g r u p için şatafatlı g i y i n d i , o r t a yaşlı b i r k a d m kapıyı açıyor;
olabilecek en i y i yaşam olanaklarını sağladığını adı X . ( X düşü görenin ülkesinin, Fransa'nın J e -
biliyoruz, insanın da b u r a d a b i r i s t i s n a oluştur a n n e d'Arc'ı y a d a İsviçre'nin W i l h e l m T e l l ' i g i b i
madığı görülüyor. G e r e k r u h s a l yaşamının g e r e k t a r i h i b i r özgürlük kahramanıdır. A m a X gerçek
se ruhsal sağlığının ve h a y v a n l a r d a n fazla olarak te e r k e k t i r ve kızı da y o k t u r . ) S a l o n d a i k i s o y l u
da kültürel y e t i l e r i n i n böyle b i r t o p l u m s a l işlevde kadının çiçekli, b r o k a r g i y s i l i p o r t r e l e r i asılı. B a
en iyi geliştiği anlaşılıyor. Bugün bireyleşme s u y a n X b u p o r t r e l e r i anlatırken b u n l a r canlanıyor
recini tanıyabildiğimiz kadarıyla " ş e l f h e r z a m a n l a r ; önce gözler h a r e k e t e d i y o r , s o n r a göğüsleri
böyle b i r g r u p biçimlendirmeye eğilimlidir, bu da inip kalkmaya başlıyor. İnsanlar şaşırarak bir
bir y a n d a n bütün i n s a n l a r için b i r d u y g u bağı, öte k o n f e r a n s s a l o n u n a toplanıyorlar; orada bayan X
yandan belli bireyler için belirli duygu borcu bu o l g u y u açıklıyor. R e s i m l e r i k e n d i s i n i n düş gü
oluşturmakla o l u r . B u bağlar a n c a k s e l f bütünlü cü ve d u y g u y l a canlandırdığını söyleyince, bazı
ğü tarafmdan k u r u l u r s a , g u r u r çatışmaları, kıs k i m s e l e r öfkeyle b a y a n X i n delirmiş olduğunu
kançlık ya da o l u m s u z yansımaların g r u b a sıçra söylüyorlar; h a t t a bazıları s a l o n d a n çıkıp g i d i y o r .
mayacağı uınulabilir. K o n u m u z l a ilgili o l a r a k önemli o l a n motif, a n i
Elbette bu görüş farklarının ya da g ö r e v çatış ma figürü o l a n b a y a n X'iıı düşün doğrudan u y
malarının olmayacağı anlamına g e l m e z , a m a h e r durduğu, a m a büyük b i r u l u s a l k a h r a m a n m adını
bireyin h e r s e f e r i n d i e t k i n b i r şekilde g e r i çekil
1
taşıyan b i r i s i (Örneğin T e l l ' i n kızı W i l h e l m i n a T e l i
mesi, k e n d i s e l f i n m yönlendirdiği p o z i s y o n u b u l g i b i ) olmasıdır. B u y o l d a n bilinçdışı düşü görene,
mak için iç s e s i n i d i n l e m e s i g e r e k i r . bugün bu kişi için söz k o n u s u olanın b i r z a m a n l a r
224
bütünlemek için bilinçdışı bir eğilim saptamıştır. maksızın yapüamıyordu. Yeninin içinde eski aynı
Gerçekte bu dördüncü element dinsel temsilleri zamanda daha yüksek bir düzeyde geri dönmüş
mizde her zaman var olmuştur ama tanrı imgesin oluyordu. Bu bir spiralin belü bir yönde geüştik-
den ayrı tutulmuş ve madde biçiminde- - y a da çe durmadan aynı hizadan yeniden geçişi gibiydi.
maddenin efendisi yani şeytan olarak- onun kar Basit, Protestanca eğitilmiş bü kadının bü ke
şıtı haüni almıştır. Şimdi büinçdışının bu uçları resinde yaptığı bir resim böyle spiral bir mandala
yemden birleştirmek istediği, ışık çok parlak ol gösteriyordu. Bu kadına düşünde tanrının resmini
duğu için karanlıkla gölgelendiği anlaşılıyor. E l yapması buyruğu verilmiş, gene aynı düşte bu res
bette dinin ana simgesi tanrı, bilinçdışı değişim mi bir kitapta görmüştü. Tanrının varlığı olarak
eğilimlerinde en fazla yansıyandır. yaüuzca onun, pelerinini görmüştü. Pelerinin kıv
Bir kez bir Tibetli başrahip Dr. Jung'a T i rımları güzel bü ışık ve gölge oyunu oluşturuyor
bet'teki en etkileyici "mandala"ların grubun psi du. Bu da arkadaki koyu mavi gökyüzünde bü spi
kolojik dengesi bozulduğu ya da belli bir düşünce ral olarak durağanlaşıyordu. Düşü gören bu pele
henüz kutsal öğretiye girmediği için, bulunama rin ve spirale hayran olarak kayalıktaki öbür figür
dığı, bu yüzden de aranması gerektiği zaman i m lere dikkat etmemişti. Uyampta bu kutsal figürün
gelemeyle (yönlendirilmiş düş uğraşıyla) yapıldı ne olduğunu düşündüğünde büden bunun "tanrı"
ğım anlatmıştı. Bu bağlamda mandala simgesinin olduğunu kavramıştı. B u onu büden şoke etmişti.
aynı anda i k i temel yönünden söz edilmekteydi. Çoğu kez Ruh-ül Kudüs Hıristiyan sanatmda bü
Mandala bir yandan eski düzenin yeniden kurul alev ya da güvercinle simgelenir; ama burada spi
ması gibi tutucu bir amaca, öte yandan da henüz ralle temsü edümektedü. Örneğin bu "henüz öğre
olmayan bir şeyi biçimlendirmek gibi yaratıcı bir tide bulunmayan yeni bü düşünce"dir ve kendili
amaca hizmet ediyordu. Bu ikinci yan birincisi ile ğinden bilinçdışmdan ortaya çıkmaktadır. Ruh-ül
çelişkili değildi çünkü çoğuıüukla eski düzenin Kudüs'ün her seferinde "yem gekşimlere zorladığı"
yeniden kurulması aynı anda bir yeni yaratış ol yeni bir fikir değüdir ama spüalle temsüi yenidir.
1 5 . y y ' ı n b u M e r y e m heykelciği
inin temsilcisi o l a r a k
a n l a ş ı l a b i l e c e ğ i n i n a p a ç ı k bir kanıtı.
225
Aynı kachn bu resimden sonra gene bir düşten
esinlenen ikincisini yaptı. Bunda Kudüs üzerine
doğru men, kanatlarıyla kenti karartan şeytan gö
rünüyordu. B u n d a kanatlar, kıvrık biçimleriyle bir
önceki resmideki tanrının pelerinini andırnıaktay- J
dı. İlk resimde bakış açısı bir şekilde yukarıda,
gökyüzündeydi ve önünde kayalar arasında derin
bir yarık görülüyordu. Tanrının pelerini sağdaki fı- I
güre, İsa'ya doğru dalgalanıyor ama ona kadar ula-
şamıyordu. Buna karşılık ikinci resime aşağıdan
bakıldığında seyreden iki kişi, kadm ve kendisinin
pozitif aninuısu, tanrının pelerininin koyu renkte
bir cinsi gibi görünüyordu. Ama yukarıdan bakıl
dığında hareket eden ve kaplayan tanrının bir par
çasıdır. Üzerinde gelecekteki olası gelişimin sim
gesi olarak spiral bulunmaktadır. Daha iıısansal
gerçeğimizin tabanından bakınca bu havadaki ka
ranlık, korkunç kanat, şeytamn kanadıdır. Bilinç
dışınm bu anlatımını sonuna kadar düşünürsek,
iyi üe kötü, karanlık ile aydınlık karşıtlıkları şelfin
resminde, büinçdışınuzın gördüğü şeküde birbiri
ne yaklaşmaktadır. A m a resimlerin kişisel olanı
aşan bir boyutu da bulunuyor: Bunlar Hıristiyan
dünyasına çökmekte olan ilahi bir karanlığı da ha
ber veriyorlar. Ama bu karanlık ardında yeni geli
şim olanaklarını gizlemektedir. Spiralin ekseni yu
15 yy Fransız "Saatlar K i t a b ı " n d a n bir
karı değü, resmin gerisine doğru olduğundan, ile-
minyatür, M e r y e m ' i Kutsal Üçlü ile
S a y f a 2 2 5 v e 2 2 6 d a anlatılan düşlerin
a n l a m ı taşımıyor. İkisi de k e n d i l i ğ i n d e n
b i l i n ç d ı ş ı n d a n fırlamıştır.
Ogalala Sioux'larının kısa süre önce ölen " K a r a bir kartal töreni yapmasını söyledi. Bunun
Geyik" adü şamardan, otobiyografisinde, dokuz nasd yapılacağım da gösterdikten sonra avcı
yaşlarmdayken ağır hastalandığım, ateşliyken de birden fenalaşıp bayüdı. ve uyandığmda ken
etküeyici, korkunç bir hayal gördüğünü anlatıyor. dim gene elçüere rastladığı yerde karda yatı
Son derece güzel atlar dört grup halinde dört yor buldu. Bunun üzerine halkına törenin na
sd yapdacağım anlattı. Onlar da bunu hâlâ
yönden fırlıyorlar, ardından bulutlar üzerinde
yapıyorlar.
oturan kabüenin ataları "Dünyanın A l t ı Dedesi"
görünüyordu. Onlar kendisine halkına faydaü altı
simge armağan ediyorlar ve yeni yaşam yolunu Bu iki örnek, bir ritüelin ya da dinsel adetin
min ediyorlardı... "Hatta atlar büe eskisinden da olan şimdiki biçimleriyle, çoğunlukla bilinçdışı ye
onu doldurdu ve ona sunular vermeye başla dan bağımsız olarak kendiliğinden ortaya çıktığı
dı. Günün birinde yoğun kar fırtınasında ge üeri sürüldüğünde "Eğer bunu ortaya çıkaran bir
ne avlanmaya gittiğinde birden karşısında iki insan ruhu değüse nedir?" diye sorulabüir. Bu
hayvan-msan belirdi. Kendüerini kartal ülke ruh, gerçeği kavramamızı sağlayan tek organımız-
sinin elçüeri olarak tamttdar ve onu kartal ül dır.
kesine götürdüler. Orada koyu bir davul sesi Böylece biünçdışının çağımızda araştırüışı bir
işitiliyordu. Yanındaküer bunun " b ü annenin kapıyı daima kapalı tutar. Bazdarmm tercihiyle,
çarpan kalbi" olduğunu anlattdar. Sonra kar bir kimsenin kendi basma spirituel bir gerçeklik
şısına siyah giysili bü kadm, avladığı kartalm
olabüdiği şeklindeki hayaü ruhsal gerçek, kesin-
annesi çıktı, halkının ölen oğlunun onuruna
ükle dışlanır. Çağdaş fizikte de Heisenberg'üı "be-
228
lirsizlik ilkesi" ile, mutlak bir fizik gerçeklik bula olarak anlaşüabileceği, onlara doğru olanın anla-
bileceğimiz yanılgısı dışlanarak bir kapı kapatıl tılabüeceği yanılgısına kapı kapatılmakta ama ay
mıştır. A m a bilinçdışuun keşfi bu sevilen yanılgı nı anda onunla kıyaslanabüir bambaşka geniş bir
ların yitimini, önümüzde tahmin edilemeyecek alan, yani şelfin birçok tekü insanı etküeyen bir
kadar çok yönlü ve sınırları içinde tutulamayacak leştirici işlevi açılmaktadır. Bugün egemen olan
olan yepyeni bir gerçekük alanını açarak gider entelektüel gevezeliklerin yerini böylece psike-
mektedir. B u n d a objektif araştırma ve kişisel etik nin gerçekliğinde olup biten anlamü olgular ala
serüven garip bir şekilde birleşmektedir. Bu ger caktır. B u n u n insamn ruhsal ve toplumsal geüşi-
çeğin tanınması olasılıkla yepyeni türden bir " b i mine nasıl etki edeceğini bilmiyoruz. A m a gene
l i m " ortaya çıkmasına y o l açacaktır. Çünkü o za de bir şeyden errünim: Jung'un bireyleşme süre
man duygu, moral değerlendirme işlevi artık dı c i n i buluşu, ileriki kuşaklarca, eğer gerüeme ve
şarıda bırakılamayacaktır. A m a bu yeni alamn yo duraklamadan kaçınmak isterlerse, bir gerçek
lunun öğretilebiürliği görece azdır. Çünkü bunda olarak sayılmaüdır.
ki birçok unsur biriciktir, insandan insana dille
tam anlatüamaz. B u r a d a da öbür insanların tam
birimizin d ü n y a y ı ö b ü r ü n d e n bir
gösteriyor. A d a m , k a d ı n v e
belirgin y a d a karanlık. A n c a k
bilinçli algılayışımızla d ü n y a
"dış"tır. Tümüyle t a n ı m a d ı ğ ı m ı z
ve b i l m e d i ğ i m i z şeylerle
229
Richard Lippold: G ü n e ş . Tel plastik.
Görsel Sanatlarda Sembol
rastlantısal o l a n g r u p l a m a incelmiş
tanrıça) o l a r a k işaretlenmiş. M a x
sağda). Taşların d o ğ a l b i ç i m i n e
rüzgarla harikulade yontulmuş, daha kendi halle- çekingenlik, mağaralarda bulundukları sanılan ruh
rindeyken bile fantastik bir güzellik taşıyorlar. lardan ürküntü onları uzak tutuyor. Öte yandan
Buna insan eli yetişemez. O halde asıl işi neden bugün büe, Kuzey Afrika'nın kaya resimlerine ora
elementlere bırakıp, yalnızca kendi gizlerimizi lardan geçen göçebeler sunular bırakıyorlar. Mağa
onlara eski Germenlerin yazıları gibi kazımakla ralar ve kayahklar lüç değişmeden, eskiden nasıl al-
yetmmeyelim?" diye yazıyordu. 2
güamyorsa öyle algüanmayı sürdürüyorlar. O yerle
G i z i n ne olduğu söylenmez. A m a bu yazımızın rin büyüsü binlerce yüdır yerinde duruyor.
son bölümünde, çağdaş sanatçıların " g i z l e r i n i n , Birçok mağarada uzun, zahmetli bir yolu al
eski ustaların "taşın r u h u " dediklerinden hiç de çak, karardık ve rutubetli geçitlerle geride bırak
îarkk oYmad\g\ görülecektir. Dm üe sawat daha ew mak gerekti ama sonunda ortank birdenbire ge
eski hayvan resimlerinde bile birbirine sıkıca bağ nişler ve insan, resimli duvarlarıyla bir salonla
lıdır. Hayvan resimleri Buz Çağı'na (İÖ 60000'den karşılaşır. Yol ve şaşırtıcı sonu ilkel insanlar üze
10000'e) kadar geriye gider. Bunlar geçen yüzyı- rinde korkunç bir izlenime yol açmış olmalıdır.
kn sonlarında Fransa ve İspanya'nın mağaraların Bu salonda bulunan her şeyin kültsü bir gizem
Lascaux m a ğ a r a s ı n d a h a y v a n
hayvanının üstünlüğünü g i d e r e c e k t i .
simgesel ö l d ü r m e o l a r a k algılanır.
Macar ayaklanmasında ( 1 9 5 6 )
Ayaklanmacılar Stalinist b a ş b a k a n
olarak yaşandığı düşünülmektedir. Ola ki yolun mağara resimlerinde hayvan resimleri arasında za
zahmeti de mağaranın kuytuluğu da gizin korun man zaman bulunan, hayvan kılığına girmiş insan
ması için düşünülmüştür. ları andıran figürler ilgi çeker. Trois Freres'de hay
Taş Çağı'nın mağara resimleri hemen istisna van postu giyinmiş bir adam, sanki hayvanları ezgi
sız olarak, hareketleri, duruşları son derece doğal lerle etkilemek ya da büyülemek istiyor gibi basit
olan ve büyük bir sanatsal yetiyle yapılmış olan bir kaval çalar. Aynı mağarada dans eden, hayvan
hayvanları gösterir. A m a gene de gerçeğin natu gibi giyinmiş geyik boynuzlu, at kuyruklu, ayı pen
ralist bir kopyasından başka bir şeyin söz konusu çeli bir insan, yaklaşmakta olan yaklaşık beş yüz
olduğunun beürtileri vardır. Kühn, " E n garip olan hayvanlık bir sürüye hükmeder. Kuşkusuz ki bu
kimi resimlere atışlar yapılmış olmasıdır. Montes- "Hayvanların Efendisi"dir. Bunlar Afrika'nın halen
pan'da, bir yaban çitine sokulmuş bir at gravürü yaşayan kabüelerinin adetleridir. Bunlar bilinme
görülür. B u , yüzlerce atış dehğiyle delinmiştir. yen, kuşkusuz simgesel olan biçimlerin anlamı so
Aynı mağaradaki bir ayı heykelinde i k i yüz kırk rusuna yanıt verebilirler. İnisiyasyon törenlerinde,
atış deliği bulunmaktadır. Trois Freres mağara gizli birliklerde, krallıklarda da hayvanlar ve hayvan
sında bir ayı resmi üzerinde bu delikler resmedil kılıklan belirli bir rol oynarlar. Kral ve kabile şefi
miştir; ayının başı aşağı düşmüştür ve b u r n u n d a n her zaman bir hayvan, çoğunlukla aslan ya da leo
kan boşanır" diyor. Öldürme sürecini gösteren pardır; İmparator Haile Selasiye'nin unvanı olan
çeşitler sayısızdır. Bumerang'ın isabet ettiği atlar, "Yuda Aslara", bugün büe bu anlamı çağrıştırır.
oklar saph yaban hayvanlar görülür. O n u yakalar- Zaman içinde geriye gidüdikçe ya da ilkel, bu
mış gibi uzanan ve öyle de olan, sayısız el iziyle nedenle de doğaya yakın bir kültür düzeyine ya
çevrelenmiş hayvan resimleri büinmektedir. kınlaştıkça bu unvan kelime anlamıyla alınmaya
Bütün bu resimler, yüzyılımızda da henüz Af başlar. Şef artık yalnız hayvan olarak adlandınl-
rika'da yaşayan avcı kabüelerce uygulanmakta maz, aynı zamanda hayvan olarak yaşanır. Oğlan
olan bir av büyüsünü anlatıyor. Bu sırada resme ların olgunluk törenlerinde tam hayvan kılığında
dilen hayvana bir "eş"in işlevi veriliyor; ona olan, göründüğünde artık tam bir hayvandır ya da da
ilkel analoji düşüncesine göre gerçek hayvana da ha da korkutucusu, bir hayvan ruhu, bir cindir ve
olur. Resim onun yaşayan özü, en iç varlığının sünneti de o yapar. Bu anda kabüenin ya da so
simgesi yerine geçer. y u n atasını bedenleştirmekte ya da temsü etmek
Psikolojinin bakış açısından, her şeyden önce, tedir, bu yüzden de asd tanrının kendisidir. To-
1
tem hayvanı temsil eder ve odur. Bu yüzden Tro- leri bulmuştur. Bunlar daha B u z Çağı törelerinde
is Freres'deki, dans eden hayvan insanın, kılığıy- dans edildiğini gösteriyor. "Yere sade topuklar
la bir tür hayvan cine dönüşmüş olan bir kabile bastırılmış; dans edenler bizonlar gibi adımlarla
şefi olduğunu çıkarsamak doğru ve haklıdır. Za dans etmişler. B i r bizon dansı, hayvanların verimi
man içinde birçok yerde, hayvan giysisi, hayvan ve çoğalması ve öldürülmeleri için bir dans yap
ve c i n maskelerine dönüşmüştür ve bunların sa mışlar." 4
natsal biçimlendirilişi büyük ustalıkla kullanılır. Jung anlatımında yerlilerin totem hayvanla
Çoğunlukla bunlarda aşılamaz bir güç, etkileme bağlantılarına, hatta onun kimliğini kazanışlarına
gücü vardır ve tanrı ile aynı saygıyı görürler. Mas işaret ediyor. B e l l i törenler bu ilişkiyi oluşturma
kelerin bugün bile birçok ülkede, en başta İsviç ya yarar. Bunlar her şeyden önce çocukların er
re'de bir halk sanatı olarak algılandığı biliniyor. kekliği kazandıkları olgunlaşma törenleri ya da
Maske sanatsal bütünleme amacıyla klasik çağ ti inisiyasyon ritleridir. Oğlan kendi hayvan ya da
yatrosunda olduğu gibi Japonya'da da çeşitli No totem r u h u n u alır, aynı anda da sünnetle kendi
Oyunlarinda oyuncu maskeleri olarak kullanıl sinde dürtüsel ya da hayvansı olanı feda etmek
mıştır. Simgesel geri plan bakımından maske, zorundadır. Bu i k i l i süreçle yalnızca totem klanı
başlangıçtaki hayvan kılığının anlamından farklı na alınmış olmaz, yalnızca totem hayvanla ilişkisi
değildir. Onun ardında harekete geçen bireysel kurulmaz, bir erkek, dolayısıyla daha geniş bir
dışavurumuyla insan doğası saklıdır. B u n u n için anlamda insan olur.
bunu taşıyan cinin onurunu, güzelliğini ama aynı Doğu kıyılarındaki Afrikalılar sünnet olmamış
zamanda korku uyandıran ifadesini de elde eder. lara "hayvan" derler. Onlar henüz totem ruhunu
Psikolojik bakış açısından maskenin onu taşıyanı almamış, güdüselliklerini feda etmemişlerdir.
arketipsel bir figüre dönüştürdüğü söylenebilir. Hayvanla insanın henüz ayrılmamış olduğu söyle
Aslında bütün ya da kısmi kılığın ona uygun nebilir; bu yüzden de içlerindeki hayvan daha üs
hareketler ve jestlerle bütünlenişi olan dans da tündür ve onlar insan olarak değil, hayvan olarak
başlangıcında kültü tamamlayan bir rit olarak ka görülmelidirler.
bul edilir. Bu cinler tarafından, cinlerin onuruna Psikolojik bakış açısından hayvan, insanın gü
yapüırdı. K u h n , T u c d'Audubert'te yumuşak k i l düsel ve dürtüsel doğasının bir simgesidir. Uygar
üzerinde hayvan heykellerini çevreleyen ayak iz insan da kendi dürtüselliğinin gücünü, bilinçdı-
resimler. S a ğ k e n a r d a boynuzlu ve
dansı ( s a ğ d a ) . Dansçılar d e m o n i k
h a y v a n maskeleriyle c a d ı ve büyücü
kılığında.
236
şından yükselen özerk dürtüler ve duygular kar yerleşmiştü. Bunlar bugüne kadar da Zodyak işa
şısındaki güçsüzlüğünü fark eder. Biünçüliği zayıf retleri olarak geçerii olmuştur. BabiTin tören yolu
olan ükel insan duyguların akınına karşı kendini n u n duvarlarmda yüz yirmi aslan bulunuyor, bun
çok daha güçlükle savunabilir. Bu kitabın ük bö larm talihsizüği giderecek gücü taşıdıklarına inanı-
lümünde Jung, kötü giden baük avından kötü bü üyordu. Mısırlüarda tanrıça Hator inek başü, A m -
ruh durumunda evine gelen ve kendisini karşıla mon koç başü ve Tot baükçü başü ya da maymun
mak için koşan oğlunu öfkeli tepkisiyle öldürüve- olarak gösterilmiştir. Hindistan'da Ganeş, insan bi
ren Buşiman'ın trajik öyküsünü anlatıyor. K e n d i çiminde ve fü kafaü talih tanrısıdır. Vişnu erkek
ne geldiğinde yaptığının pişmanlık ve kederiyle domuz, Hamıman maymun tanrüardır. Yaratıklar
başa çıkamıyordu. Burada büinçü istencini aşarak dizisinde insan ük sırada değüdir; fil ve aslarım
yıkıcı işlemim yapan olumsuz bir duygulanım pat rütbesi daha yüksektü. Yunan mitolojisi de hay
lamıştı. Böyle bir dürtü gücünü bir hayvan çiniy van sembollerini sürdürür ve tanrüarın babası Ze-
le simgelemek son derecede yerindedir. Simge us, kuğu, boğa ya da kartal küığmda sevdiği kadın
nin canülığı ve açıkuğı üısanlarm içlerindeki teh lara, oğlanlara sokulmaktan çekinmez. Germen
likeli gücü biçimlendirmelerine yarar. Bu imgede mitolojisinde kedi, tanrıça Freya için kutsanmıştır,
neden ve ne zaman korkması gerektiğini tanıya erkek domuz, karga ve at da Odin için kutsaldır.
bilir, simgesel işlemlerle, sunu ve ritlerle onu iyi Hıristiyarüıkta da hayvan simgeleri şaşırtıcı bü
leştirmeye çaüşabiür. yüklükte rol oynar. Dört İncü yazıcısı azizden üçü
Sayısız mit değerü bir hayvanın kurban edü- ne hayvanlar; Luka'ya boğa, Markus'a aslan, Yu-
mesi gerektiğini, bu sununun bereket hatta yara- van'a kartal refakat eder. Yalnız Matta'nın yoldaşı
tıcüık getireceğini anlatmaktadır. M i t r a tarafın bü melektü. İsa'nın kendisi büe, tanrının, babası
dan boğanın kurban edilmesiyle birlikte dünya tarafından kurban edüecek olan kuzusu ya da ba
nın bütün zenginlik ve ürünleriyle ortaya çıkışı da ük olarak ortaya çıkar. A m a aynı zamanda, Allego-
böyleydi. riae Christi'de çarmıha tırmanan yüan ya da aslan
Hemen bütün halkların (dinlerinde en büyük ve ender durumlarda da unicorn'dur (efsanevi tek
tannlar hayvan simgeleriyle düşünülmüş ya da boynuzlu at). Psikolojik bü bakış açısından İsa'nın
hayvan olarak gösterilmiştir. Babülüerde tanrüar hayvan simgeleri tanrının oğlunun, en yüksek i n
koç, boğa, aslan, akrep ya da baük biçiminde göğe san figürünün de üstün ruhsal özelliğine rağmen
dürtüsel özelliklerkıden uzaklaşamadığmı göster
mektedir. Sadece insanüstü olan değil, insanaltı
olan da ilahi olarak yaşanır. Her ikisi de ego kişili
ğini yüceltir, bu yüzden tanrısal alana aknmışlar-
dır. Her ikisi, içgüdü ve ruhani özellikler, insamn
bütünlüğüne, şelfe aittir ve bu yüzden gizenüi bir
ilişki içindedk. İsa'nın Noel'deki imgesi, hayvanla-
nn arasında, ahırdaki beşik, bu iki kutuplu üişkkün
skngesidir. Sanatta bu en derin anlamı bulmuştur.
Bütün zamanların ve halkların din ve sanatın
daki hayvan simgelerinde göze çarpan bu zengin
lik b u n u n ne kadar önemü olduğunu anlatır. Her
simge bilinçdışı bir içeriğin büinçleıüşine yarar
çünkü onu eüe tutulur hale getirir. Burada güdü
ve dürtü dünyası bilinçdışı için bir tehlikedir ama
biknçk bir insanın yasanımda vazgeçilemezdir. İç
güdü ve hayvansı ruh, fanteziyi daima yeni yara
tışlara zorlar. Sanki kendisine her d u r u m ve ko
şulda dikkati çekmek, bilince, hem de gerçekte
olduğu haliyle, yani yasanım ihtimam ve inançla
ele almacak temel bir gerçeği olarak kaydedilmek
istemektedir.
238
bize gizemli görünür ama insan yaşamında da ko-
şulları vardır. İnsan doğasının temeli içgüdüdür.
Ama insanda "hayvansal varlık" (içinde içgü
düsel psikesi halinde yaşayan) dikkate alınmaz,
yaşamla uzlaştırılmazsa tehlikeli olabilir. İnsan iç
güdüyü kendi istenciyle denetleme gücü olan tek
yaratıktır, ama onu bastırabilir, saptırabilir daha
sı yaralayabilir de ve de mecazen ele alırsak bir
hayvan hiçbir zaman onun yaralandığı zamanki
halinden daha tehlikeli olamaz. İnsanda da bastı
rılmış içgüdüler kontrolü ele geçirebilir, hatta
onu mahvedebilir.
M. L. von Franz daireyi (ya da küreyi) bütünlü ri eklenir ya da duygular heyecanlara yakındır-
ğün ya da şelfin simgesi olarak açıkhyor. Daire ortaya çıkabilmesini anlatır.
motifi ortaya çıktığı her yerde, eski güneş inanç Hindistan ve Uzakdoğu'nun sanatmda dört ya
larında ya da çağdaş dinsel görüntülerde, mit ya da sekiz oklu tekerlek, meditasyonda kullanılan
da düşlerde, meditasyon resimlerinde ya da mo dinsel imgelerin yaygın biçimidir. Özellikle Tibet
dern kentlerin planlarında, daima yaşamın bir yö Lamaizm'inde zengin figürlü mandalalar önemli
nüne, temelindeki bütünlüğe işaret eder. bir rol oynar. K u r a l olarak bu mandalalar, kutsal
B i r Hint yaradılış efsanesi, tanrı Brahma'nın güçlerle evren arasmdaki ilintiyi temsil eder.
b i n yapraklı dev bir altın lotus'un tam ortasmda B u n a karşın Doğu meditasyon figürlerinin bir
durduğunu, bakışlarım uzayın dört yönüne gön çoğu saf geometrik desenlerdir; bu desenlere
derdiğini anlatır. Onun, çiçeğin yuvarlaklığı içinde yantra adı verilir. Bu "soyut" yantralarda daire ve
dörtlü bakışı, yaratış işine başlamadan önceki te kareler yarımda üçgen de rol oynar. Bunlar iç içe
mel konumu, vazgeçilemez bir düzen girişimidir. geçen üçgenlerdir; b i r i n i n tepesi aşağıya, öbürü-
Buda'dan da aynı şekilde söz edilir. Doğduğu nünki yukarıya doğrudur. Anlatüara göre bunlar
an bir lotus çiçeği açmış, B u d a ufkun sekiz yönü Şiva ve Şakti'nin, görsel sanatlarda da sayısız var
nü görebilmek için onun ortasına çıkmıştır. B u n yasyonlarla gösterüen tanrı çiftinin birliğidir. Psi
dan başka yukarıya ve aşağıya da bakıyordu. Dü kolojiyle yorumlandığında bu çift, ruhun ya da
zenleyen bakışlar gibi simgesel bir jest, en kısıtlı şelfin i k i k u t u p l u , dişil olduğu kadar erü de olan
sözlerle Prens Siddharta'nın daha doğumunda b i bütünlüğünü temsü etmektedir. Tanrıça dünyevi
ricik bir kişilik, aydınlatma için öngörülmüş bir olanın kişisel ve zamansal dünyasını, tanrı da ru
Bothisatva olduğunu anlatmaktadır. Kişüiği ve h u n kişisel ve zamansal olmayan dünyasını gös
Uerideki varoluşu, bir bütünlük izlerıimi verir. termektedir. B i r i bilinçdışı, öbürü biünç içindir.
Brahma ve Buda'da görülen mekan uyumu, Üçgen yantralarda da Şiva ve Şakti'nin resim-
insanın psişik u y u m u için sembolik olarak alına sel birleşiminde de karşıtların geriliminin vurgu-
bilir. Bilincin, Jung tarafmdan kendi bölümünde
anlatılmış olan dört işlevi -düşünce, duygu, heye
can ve sezgi- insanı dünyanın, gerek kendi için
den gerekse dışından algüamakta olduğu izlenim
lerini alabümek için donatır. Bu işlevler aracılı D o k u z iç içe g e ç m i ş ü ç g e n d e n
gısal olarak üst üste gelmesi ve böylece ara dört ( 1 6 . yy elyazması) (sağ üstte).
240
landığı görülür. Birçoğundaki belirgin erotik c i n
sel karakter bundandır. Bu dinamik bir sürece,
yani bütünlüğün yaradılışı ya da oluşuna işaret
eder. B u n a karşüık dörde ya da sekize bölümlü
daire olduğu gibi bütünlüğü, bulunan durağan
büyüklüğü temsil etmektedir.
Zen Budizmi'nin soyut daire resimleri de yant-
ralara akrabadır. Ünlü Zen rahibi Sengai'nin
(1750-1837) " D a i r e " adlı resmine ilişkin olarak
bir başka Zen ustası " Z e n için daire aydınlanma
demektir. Bu insan bütünlüğünü simgeler" de
mektedir.
Avrupa Hıristiyan sanatında da soyut manda
241
Dinsel mimarlıkta m a n d a l a ; Kare
K a m b o ç y a ' d a Angkor-VVat
l'Etoile'da o n c a d d e d a i r e şeklinde
a ğ ı z l a n ı r (en s a ğ d a ) .
çalılık şeklindeki tanrı simgesi olan dairesel bir Böyle bir törenle kurulan Roma kenti daire bi
ağacm merkezindeki resmidir. Hıristiyan sanatın çimindeydi. Elbette bu öykü Roma'nın eski ünü
da en yaygın olan mandala ise, dört azizle çevre olan "urbs quadrata" (kare, dörtgen kent) tanı
lenmiş olan İsa görüntüsüdür. B u n u n kökeni eski mıyla çeüşiyor. Bu çeüşkiyi açıklamaya çalışan
Mısır'a tanrı Horus'un dört oğluyla gösterilişine bir teoriye göre "quadrata" sözü, "dörde bölün
kadar gider. müş" olarak anlaşılmaüdır, çünkü yuvarlak kent
Mimarükta da mandala önemli bir rol oynar kuzeyden güneye ve doğudan batıya giden iki
ama bu gözden kaçar. Oysa hemen her kültürde, yoüa bölünüyordu. Bunların kesişme noktası da
dinsel olduğu kadar dindışı birçok yapının planı " m u n d u s " oluyordu. Öbür teoriye göre bu çelişki,
böyledir. Klasik çağ, ortaçağ ve hatta şimdiki çağ daha E s k i Yunan'da uğraşüan, daha sonra simya
da kent planlamasına girer. Klasik bir örnek, P l u - da rol oynayan, geometride çözülemeyen "quad-
tark'm (İS 46-120), Roma'mn kuruluşunu anlatı ratura circuü"nin (dairenin kareleşmesi) görsel
mıdır: görünüşü olarak, simgesel anlaşılmalıdır. Gariptir
gibi, her şeyi belü kutsal törelere ve yöntemlere dan önce "Roma quadrata" demektedir. Belki Ro
göre, gizlerdeki gibi düzenleyecek olan adamlar ma onun için hem kare, hem daireydi! Her iki
getirtti. Bunlar önce bugünkü Comitium'un oldu açıklamadan gerçek bir mandala biçimi çıkar. Bu
ğu yerde yuvarlak bir çukur açtılar ve oraya ya na Plutark'ın, Etrüsklerin kent kuruluşunu "giz
yasaların buyurduğu ya da doğamn gerekü kıldığı lerdeki gibi" yani gizenüi olarak öğrettikleri anla
şeyleri koydular. Önce her biri geldiği yerden bir tımı da ekleniyor. Kent yapımında dış biçimden
likte getirdiği bir avuç toprak attı ve hepsini iyice daha fazlası söz konusuydu. Mandala biçimi ken
birbirine karıştırdüar. Bu çukura -aynı zamanda ti ve elbette oturanları da sadece nesnel olanın
sonra, burayı bir dairenin merkezi olarak ahp nan " m u n d u s " üe vurgulanır. Bu ad "öte taraf
kentin sınırlarını çizdiler. Romulus bir sabana bir alamyla, ata ruhlarının ülkesiyle bağlantıyı kuru
saban demiri takıp bir inek ve bir boğayı ona koş yor. (Ayrıca mundus, büyük bir taşla örtülüydü.
tu ve derin bir çizgi çekti. Duvar bu yarık üzerine " R u h taşı" adı verilen bu taş belü günlerde kaldı
yapüacaktı. Kapıların olacağı yerlerde sabam y u rılıyor, yani ölülerin ruhları açığa bıraküıyordu.)
karı kaldırüıp bir boşluk bırakıyor, sonra sürmeye Ortaçağ kenti de usulen bir mandala planıyla
devam ediyordu. inşa edilmiştir. Yaklaşık olarak daire biçiminde
olan bir duvarla çevrilidir. İki ana cadde onu kent na geliyordu. Bu dindar kişüerin yaşam duygusu
çeyreklerine (quartier) böler ve duvarın dört k a na ve gereksinimlerine uyuyordu. (Modern kent
pısında sona erer. Caddelerin kesişme noktasın lerdeki daire şeklinde planlamada ise estetik ya
da, yani kentin yaklaşık olarak merkezinde kated da pratik kaygüarm rol oynadığını Paris'in bu say
ral durur. Ortaçağın dörde bölünmüş kentinin fadaki havadan çelcilmiş resmi gösteriyor.)
modeli, Kutsal Kitap'm vahiyler bölümündeki, Psikolojik bakış açısmdan her mandala yapısı,
dört köşeli plam ve üç kere dört kapısı olan duva ister sivü, ister dinsel olsun, arketipsel bir içeri
rıyla "Cennetteki Kudüs"tür. Merkezinde ise, ğin dış dünyaya yansımasıdır. Kent, kale, tapmak
vurgulanarak belirtildiği gibi, bir tapınak yoktur. psişik bütünlüğün simgesi olur ve bu yolla bu
Çünkü o Kudüs'ün ortasmda zaten bizzat tanrı mekanla karşüaşan ya da orada yaşayan insanlar
nın varhğı bulunur. (Bir kentin mandala tarzmda üzerinde özgün bir etki yapar. Mimarlıkta da bü
planlanışının modası hiç geçmemiştir. M o d e r n bir tün yansıtmalarda olduğu gibi, büinçdışı bir süre
örnek Washington kentidir.) c i n , bilinçdışı olmasına rağmen anlanüı bir biçim
Ne ortaçağ kentlerinde, ne de Ukel ya da eski lendirmenin söz konusu olduğunu yeniden bekrt-
çağ kent yapımında mandala temel bir estetik ya mek gerekmez. " B u şeyler düşünülmez" diyor
da ekonomi sorunuydu. B u , mekamn düzenli bir Jung, "Altın Çiçeklerin G i z e m i " adlı Çin kitabı yo
evrene sembolik yüceltüişi, ortasından öteki dün rumunda: " A m a gene de geçmişin karanlık derin
yaya bağlanan bir yer olarak kutsanması anlamı liklerinden, bilincin en derin içgörüsünü ve r u -
O r t a ç a ğ dinsel y a p ı l a r ı n ı n planları
genellikle d a i r e şeklindeydi.
E t y o p y a ' d a K a y a kilise, 1 3. yy
(solda).
o r a n l a r ı n a uyan p l a n ı . İtalyan
(sağda).
huri en yüksek sezgisini anlatmak, böylece insan yoğunluğuna ortaçağda, onun mistiğinde ulaşıl
lığın bugünkü bilinciyle, çağlar ötesindeki geçmi mıştı. B u , simgesel anlatımım yalnızca haçın mer
şini kaynaştırmak için yükselir." kezinin kaymasında değü, aynı zamanda yüksek
Hıristiyan sanatında merkezi simge mandala lere tırmanan ve maddeyi alt eden gotik katedral
değil haç ya da haça gerilmiş İsa'dır. Daha Karo- lerde bulmaktadır. Bunun temeli uzunlamasına
lenj dönemi görsel sunumlarında haç bacakları haçtır. Planları hemen hep ortasında vaftiz tek
eşit olan bir biçimde bir Grek haçı, dolaylı olarak nesi bulunan, gerçek bir mandala olan vaftiz yer
bir mandala biçimi gösteriyordu. Zamanla haçın leri bunun istisnasıdır.
ortası yukarıya doğru alındı ve bugün de bilinen, Rönesans'm başlamasıyla insanların dünyayı
kullanılan uzunlamasma haç biçimini aldı. Bu b i kavramasında bir değişim oldu. "Yüksek'e tırma
çim değişimi, Hıristiyanlıkın ortaçağın ortasına nan hareket I M I yüksek noktasına erişmişti ve ters
kadar içsel bir gelişimine, yani insanlığın, inancın yöne dönmüştü; insan yeniden yere döndü. Bo
merkezini dünyevi olandan uzaklaştırarak, gittik ğanın, bedenin güzelliğini keşfetti, ilk dünya gezi
çe ruhaniye doğru "yükseltme" eğilimine uyduğu lerine çıktı, dünyanın küre biçimini kanıtladı. Fi
için anlamlıdır. Bu eğilimin temelinde İsa'nın " B e ziğin, mekaniğin, nedenselliğin yasaları bilimin
n i m krallığım bu dünyada değildir" şeklindeki ana temeli oldu. Mantıklı düşünce ve akim kazançla
mesajının gerçekleştirilmesi çabası yatar. Bu me rının, doğanın keşfinin arkasında, ortaçağda o ka
sajın çekirdeği olarak, yeryüzü yaşamını, " b u dar büyük rol oynamış olan dinsel duygular, akıl
dünya"yı ve bedeni aşan yücelik görülebilir. Öz dışı ve mistik dünya gittikçe daha geriye çekildi.
lem öbür tarafa yönelmiştir, doyum da cennetten Sanat stili, ortaçağ sanatçılarıyla kıyaslandığında,
göz kırpar. Öte yan için uğraşmanın en yüksek daha gerçekçi, duyumlara dayalı hale geldi. Artık
bütün görünen dünyayı kapsıyordu. Görse/ s a n a t , lığın m e r k e z i r e s m i d e ğ i ş m e d e n kaldı. İsa hâlâ,
özellikle de İtalya'da a n a yapı d a h a güçlü öne çı z i h n i arasında b i r yarılma o r t a y a çıktı. O günden
ve d a i r e n i n m o d e r n sunumu (1 8 9 4
(solda).
m o d e r n ressamların eğilimini o da
izliyor (sağda).
İS 1000 dolaylarında ortaya çıkan birçok tari Böylece yüzyıllar boyunca izlenen i k i sunum
kat ve hareket arasında simya önemli bir rol oy tarzı, iki stil görülüyor. B i r i dış dünyaya, duyum
nar. Simya Hıristiyanlıkın ileri sürdüğü "ilahi r u h " ların dünyasına, öbürü düşlerin dünyasına, içgö-
yanında "maddenin r u h u " n u üeri sürüyordu. R u h rüntülere, fanteziye tutunmaktadır. Bunların ti
ile maddeyi birleştiren bir bütünlüğün peşindey pik işaretleri çıkarılmaya çalışılmıştır. Yeni za
di. Bu bütünlük için bin ad, simge kullandı. B u n manlarda, mağara resimleri araştırmalarıyla tanı
larm en önemlilerinden biri "quadratura c i r c u l i " dığımız H. Kühn, "imajinativ" yani fanteziden çı
(dairenin kareleşimi) gerçek mandalaydı. kan ve "sensoryel" yani doğaya uyan stüi birbirin
Simyacılar deneylerini, yaşantılarını yalnız den ayırır. Her i k i kavram da öyle basit ve açık
sözcüklerle anlatmamış, düşlerim, düşlemlerini görünüyor ki bunları kullanmayı yeğüyorum.
birçok resimle de vermişlerdir. Bunlar yaratıcılık İmajinativ sanatm ilk kanıtları çok eskilere
ve simgelemde üstüne çıkılamayacak semboük uzanıyor. A k d e n i z havzasında İÖ üçüncü bin yıl
resimlerdir. Sanat kaütesine nadiren ulaşırlar. da en parlak dönemine ulaşıyor. Bu eski sanat ya
Büyük Flaman ressamı Hieronymus Bosch (1450 pıtlarında "yapamamak" ya da "henüz yapama
civarı) bu sanatın en i y i temsilcisi sayılabilir. Ya- mak" değü, dinsel-ruhsal bir kavrayışın belirli an
pıtlarmdaki simgeler en önce simya bakımından latımının söz konusu olduğu şimdi anlaşılıyor.
anlaşüabiür. Bugünkü sanat bu eski yapıtlarla yeniden yakın
Simyacüar yalnız ve sakü, fantastik olduğu ka bir ilişki kuruyor, çünkü yarım yüzyıldan fazladır,
dar derin anlamlı, bir o kadar da sofu yapıtlarını sanatsal anlatım imajinativ olarak tanımlanacak
yaratırken öte yanda aydınlık gün ışığında d u olan bir evrede bulunuyor.
yumlara yönekk sanatın mükemmel eserleri do Bugün de geometrik ya da "soyut" daire sim
ğuyordu. Rönesans'tan beri durmadan yeniden gesi resimde dikkate değer bir yer tutuyor. Ama
keşfedüen dünya, doğa karşısmdaki hayranlık öy birkaç istisnayla, değişen zamana uygun olarak,
le büyük oldu ki ardmdan gelen beş yüzyüın gör karakteristik bir değişim geçiriyor. Yuvarlak artık
sel sanatını etküefrıeyi sürdürdü. Duyumsal, do dünyayı kaplayan, resmi dolduran tek ve belirgin
y u r u c u ana, ışık ve atmosfere bağlı sanatın son figür değildir; çoğalnuş, neredeyse rastlantıyla
temsilcüeri 19. yüzyüın empresyonistleriydi. ortamda bulunan, gevşek şekilde bir arada duran
246
bir grup olarak görünüyor. Bazen daire yüzeyi,
Robert DelaunayTn ünlü güneş halkalarındaki gi
bi asimetrik yapüanmıştır. Henri Matisse'in " V a
zodaki Latin Çiçekleri ile Natürmort" tablosunda
bakışın odağında eğri siyah bir kalas üzerinde,
L a t i n çiçekleıinin çok sayıda yaprağı yeşil bir y u
varlağa doğru gelişmekte ve küre sol üst köşesi
kıvrılmış, kare bir figürü kapatmaktadır. Bu güzel
resme bakarken daire ve dörtgen formlarının bir
zamanlar birbirine ait olduğu, düşünceler, duygu
lar dünyasını anlattıkları hiç anrmsanmaz. A m a
anımsayan ve b u n u n anlamını soran, çağlardan
beri bir bütünü oluşturan elementlerin, artık kop
tuğunu, ayrıldıklarım ama gene de var oldukları
nı, birbirlerine dokunduklarım düşünür!
1 9 4 0 ) . B u r a d a d a i r e simgesel a n l a m
k a z a n ı y o r (solda).
açar. " B i r Düşten Manzara adlı resmi de aynı
oluşumu gösterir; bir aynaya yansıyan sonsuz de
r i n bir manzaradan toplar yuvarlanır, ufukta da
dev bir güneş görünür. B i r top da kare biçiminde
ki aynanın ön tarafındadır.
İsviçreli sanatçı P a u l Klee "Anlayışın Sınırları"
adlı tablosunda basit bir küre ya da daireyi mer
diven ve çizgilerden oluşan karmaşık bir figür
üzerine yerleştirmiştir. Dr. Jung, gerçek bir sim
genin, düşünülenin düşünülemez, ancak sezüir
ve hissedilir olduğu zaman göründüğüne işaret
eder. Bu da Klee'nin "Anlayışın Sınırları" ile dü
şündüğüdür.
Şuna işaret etmek gereklidir ki kare, dikdört
gen ve kare, dikdörtgen ve romboid grupları, mo
dern sanatta daire kadar sık ortaya çıkar. Kare
lerle oluşturulan harmonik (gerçekten "müzi-
D e l a u n a y ' i n ( 1 8 8 5 - 1 9 4 1 ) gevşek
Paul N a s h ' ı n ( 1 8 8 9 - 1 9 4 6 )
Pierre M o n d r i a n ' ı n (1 8 7 2 - 1 9 4 4 )
d ö r t g e n biçimlerin e g e m e n o l d u ğ u
A m a kare ve dairenin görünüş sıklığı abart ıl- aracılığıyla yeniden iyileştirme çabasıdır.
1 6 . y y ' d a n A l m a n broşür. G ö k t e g a r i p
(üstte).
249
Sembol olarak "modern resim"
Bu bölümde "modern resim", "modern sanat" de Üzerine" adlı ünlü yazısmda, "Her çağın sanatsal
yimleri sokaktaki adamın verdiği anlamda kulla- özgürlük ölçüsü kendine göredir. Bu özgürlük sı
nüacaktır. B e n i m ele alacağım ise Kühn'ün deyi nırını da en güçlü deha bile geçemez" diye for
7
250
Çağdaş sanatçı insanın içine bakışını, yaşamın ne de " M o d e r n S a n a f ' m simge içeriğini soruştu
geri planını anlatmak ister. Bu durumda sanat ya ran psikologlar için bu yazüarm incelenişi çok
pıtı yalnız somut, "doğal", duyumsal olarım alam açıklayıcıdır. Bu yüzden aşağıdaki tartışmada sa
ın değil, bireysel alam da terk eder. Son derece natçının kendisinden olabildiğince sık söz edü-
kolektif olur, böylece birkaç kişiye değil birçok melidir.
kişiye dokunur. Bireysel olarak kalan sunumdur, " M o d e r n Sanat"ın başlangıcı tarihi olarak
tarz ve kalitedir. Bilmeyen için çağdaş sanatçının 1910 alınabilir. Bu başlangıç döneminin en güçlü
duygulanumıun gerçek, yapıtının anlatımının iç kişiliklerinden biri, etkisi yüzyüın ikinci yarısmda
ten, taklit edilmiş ya da etki altında kalarak mı da izlenebüen Kandinsky'di. "Biçim Sorununa
yapılmış olduğunu anlamak zordur. Çoğu zaman D a i r " adü denemesinde şöyle yazıyor: "Bugün
8
önce yeni çizgi ve renk kullanımına alışması gere sanat açıklanabilecek olgunluğa ulaşmış olan
kir. B u n u bir yabancı dil öğrenir gibi öğrenmesi "spiritüei'i temsü ediyor. Bu temsilin biçimleri i k i
gerekir. Sonra güzelliklerini, anlatım gücünü ve kutupta toplanabüir: 1. Büyük soyutlama, 2. Bü
kaütesini keşfedecektir. yük realizm. Bu iki kutup önümüze, bü erekte
Bu yüzyılın sanatınm öncüleri yeni s u n u m sonlanan iki yol açıyor. Sanatta bu iki unsur her
tarzlarının seyirciye nasü geldiğini hissetmiş ol- zaman vardı; birincisi ikinci içinde ifade edüirdi.
maüdırlar. Daha önce, 20. yüzyüın yenilikçileri gi Bugün her i k i u n s u r u n varüklarım ayrı ayrı sür
bi kimse, ereklerine ilişkin o kadar büdiri, yazı ya dürdükleri görülüyor. Sanat anlaşılan soyutun
yınlamamıştır. Burada söz konusu olan yalnız nesnel olanla anlatımı ya da tersi gibi hoş bütün
başkalarma kuramsal açıklamalar değil, daha çok lemelere bir son vermiş."
kendi sanatsal inanç bildirileriydi. Bunlarm çoğu İki örnek Kanoürısky'nin varsayımını açıklaya
da çeüşküi, kanşık, bazen de şürsel, kendi yaratı bilir. 1913'te Rus Kasünir Maleviç, beyaz zernin
cı çaüşmalarını garip bir biçimde açıklayan dene üzerinde siyah bir kareden başka bü şey görülme
melerdi. Sanatçılar başkalarıyla değil, kendileriy yen, belki de yüzyılın ilk soyut resmim yaptı. B u 9
d o n d u r u l d u ğ u nesnel sunumun ö r n e ğ i :
ö r n e ğ i (Kazimir M a l e w i t s c h , 1 8 7 8 -
1 9 3 5 ) (solda).
Kurt Schwitters'in (1 8 8 7 - 1 9 4 8 ) iki
k o m p o z i s y o n u . O n u n düşsel tasarımları
üstte).
rir. Bu yarılmanın kökeni, bu bölümde de göste Max Ernst resimli "big business" çağının resimli
rilmeye çahşıldığı gibi, çok öncelerde aranmalıdır. dergüerinden kupürler kesiyor, onları kendi fante
Bu daha Rönesans'ta da hisseduiyordu, o zaman zisine göre bir araya getirip, burjuva yaşamı at
kendini doğa bilimleriyle din, bilmek ve inanmak mosferini, demonik, kabus benzeri bir gerçekdışı-
arasmda belli ediyordu. O zamandan beri insan na çeviriyordu. A l m a n ressam Kurt Schwitters
uygarlığı doğal temellerinden, içgüdüselin alanın kendi çöp tenekesinin içindeküerle çalışıyordu; çi-
dan daha da uzaklaşmış, böylece aradaki uçurum vüer, paket kağıtları, yırtık eski gazete parçalan,
giderek daha derinleşmiştir. Artık, bUinç ve b i tiren büetleri ve kumaş artıklarım bir araya getiri
linçdışının uyuşmazlığı gibi, nesne dünyasıyla r u h yor, bunları garip güzellikleri şaşırtıcı bir etki ya
beürtüerüü veriyor. Burada eski bir geleneğin, bi- Paul Klee ise "nesne, dışmdan anlaşüdığından
linçdışı da olsa sürdürüldüğünü gösteriyor. B u , daha fazla bü şey olduğunu büişimiz sonucunda,
aralarında özelükle simyanın ve hermetik felsefe dış görünüşünün ötesine doğru genişlemiş olur" 13
nin bulunduğu, ortaçağ gizü dinsel hareketlerinin diyordu. Jean Bazaüıe de " b ü nesne bize, kendisi
geleneğidir. Sünyacüar da maddeyi, maddenin ni aşan güçlerle dolu göründüğü için bizde sevgi
ruhunu kendi meditasyonlarımn objesi durumu uyandırır" 14
diye eküyordu. Bu çok kez yinelenen
na yükseltmişlerdi. Schvvitters en değersiz mad "nesnenin ruhu" ya da "maddenin ruhu" kavramla
deyi, çöp kovasmdaki atıkları sanat eseri değeri rıyla, eski bü simyacı varsayımı da yeniden canla
ne, "katedral" düzeyine yükseltirken, bitmeden nıyordu; maddeye sıkışmış olan bü ruhu kurtanp
simyacüarın özdeyişim, aranan değerin pisükte serbest bırakmak, eski bü simya kavramıdır. Bilin
bulunacağı ükesini izlemekteydi; "In stercore in- cin bUebüişinin sona ulaştığı, kavranamayacak ola
ventur." Aynı gerçeği Kandinsky de dile getirir: rım başladığı her yerde, kolektü bilinçdışından
"Bütün ölüler titrer. Yalnızca şiirlere konu olan böyle tasarımlar ortaya çıkar. Sünyacüar "malze
yıldızlar, ay, ormanlar, çiçekler değü sokaktaki me ve değişüıü" bilmecesüü kendi tarzlarında çöz
çamurdan göz kırpan pantalon düğmesi de... Her meye uğraşmışlardı. Yüzyılımızın inşam için "mad
şeyin, konuşmaktan çok susan bir ruhu vardır." de" fizik sayesinde aküdışı bü kavram olmuş, böy
Sanatçüarın olduğu kadar simyacüarın da bü- lece nesneler de giz haline gelmiştir.
mediği, maddeye ya da eşyaya kendi ruhlarmdan Birçok sanatçının hissettiği "nesnenin gözün
bir parçayı yansıttıkları gerçeğiydi. Bunların, hat gördüğünden daha fazla bir şey olduğu" duygusu,
ta çöplerin büe büyüleyici etkisi, aldıkları yüksek İtalyan ressam Giorgio de Chirico'nun yapıtların
değer, o "gizenüi canlanış" bundandı. K e n d i ka da vurgulanıyor. Kendisi bir mistik, aradığını hiç
rardıklarım, dünyevi gölgelerini, kendilerinin ve bulamayan trajik bir arayıcıdır. K e n d i portresinin
zamanlarının yitirdiği psişik içeriği ona yansıtı (1908) altma " E t quid amabo nişi quod aenigma
yorlardı. A m a simyacılardan farkü olarak modern est?" (Ve bende sevdir olan bulmaca değilse ne
sanatçüar Hıristiyan düzeni içme katılmıyorlar, dir?) diye yazmıştı. 15
onun tarafından korunmuyorlardı. Hatta Schvvit- Chirico, "pittura metafísica" ekolünün kuru
ter'in yapıtı bir bakıma küiseye karşıydı. Hıristi cusuydu. " H e r nesnede" diye yazıyordu, "İki yön
yanlık madde alemini aşmaya çalışırken, o nere bulunur; her zaman gördüğümüz, herkesin gör
deyse fanatik bir tek yarüüıkla maddeye bağü ka- düğü, bilinen yan üe ruhsal ve metafizik olan, an
üyordu. A m a paradoks olarak Schvvitter'in tarzı cak nadir kimselerin, berrak bilinç anlarında, me
nesnelerin somut gerçekliklerini ele geçirir. R e tafizik meditasyonla görebüdiği yan. Bü sanat ya
simlerinde malzeme soyut sunumların soyut un pıtı, dış görünüşünde görülemeyen bir şeyi anlat
suru olur. Kendini soyutlamaya başlar. A m a bu malıdır". 16
garip şeküde o arım gerçeğine uygundur; aynı an Chirico'nun yapıtları nesnelerin "ruhsal yö-
da fizikte maddenin mutlak " s o m u t l u ğ u sorgu n ü " n ü görünür küar. Bunlar gerçeğin, bilinçdışın
lanmaya başlanmıştır. dan görüntüsel olarak gelen düşsel transpozis-
"Nesnenin gizü ruhu", varoluşun geri plam o yonlarıdır. A m a "metafizik soyutlama"sı korkutu
sırada ressamları uğraştırıyordu. Carlo Carra, cu bir katüıkla anlatılmıştır. Resimlerdeki atmos
" B u basitlik biçimini ortaya çıkaran, varoluşun o fer kabus ve melankolidir. İtalyan kentlerinden
254
nıydı. Elbette Chirico'nun "durgun güzellik"te
bulunan "korkunç boşluk"u gösterip göstereme
diği kuşkulu kalabüir. Resimlerinin çoğu huzur
suz edicidir, hatta kimi bir kabus gibidir. Ama
"boşluk"a sanatsal anlatım kazandırmaya yoğun
laşmasıyla, bugünün insanımn ana sorunsalına
kadar üerleyebilmiştir.
Chirico'nun dayandığı Nietzsche, keşfettiği kor
kunç boşluğun nedenini "tanrı öldü" diyerek büdi-
riyordu. Chirico'nun çağdaşı Kandinsky de benzer
şeküde formüle ediyordu: "Gökyüzü boşaldı. Tanrı
öldü". Bu söylemler duyulmamış bir etki yapabilir,
18
C h a g a l l (dğ. 1 8 8 7 ) g i b i , "görünenin
a r d ı n d a k i varoluş"un anlatımı p e ş i n d e y d i .
( 1 9 6 2 ) (sağda).
döner (sağda).
Chirico, bilinçdışmın karşısına çıkardığı bu so ChagaU ve Chirico'nun karşdaştırılması, çağ
runsalın çözümünü bulmadı. Yapıtlarında b u , en daş sanatçının yapıtında neyin bilinçdışmm rolü,
açık olarak insan resimlerinde görülür. Bugünkü neyin insanın duruşuna bağü olduğu sorusunu
durumda, kişisel olmasa da yeni bir onur ve so ortaya çıkıyor.
rumluluk taşıyan "insan"ın kendisidir. Jung bunu İlk yamtlardan birini, kurucusu şair André
bilinçli olma sorumluluğu olarak tanımlamıştır. Breton sayüan "Gerçeküstücülük" akımında bulu
Ama Chirico'da insan ruhsuzlaşmıştır, bir "ma- yoruz. (Chirico da gerçeküstücü olarak tanımla-
ruclüno", yüzü olmayan, yani bilinçliüği bulunma nabüir.) Daha bir tıp öğrencisi iken Breton, Fre-
yan bir kukla olmuştur. ud'un öğretisini tanımıştı, bu yüzden kendisi için
"Büyük Metafızikçi" adü yapıtının çeşitli versi de düş önemli bü rol oynuyordu. "Düş de yaşamın
yonlarında yüzsüz bir figür çöplerden bir tahta temel sorunlan için kuüarulamaz mı? Gelecekte
oturmuştur. Bu figür, metafiziğe ilişkin "gerçek"i düş de gerçek arasmda görünür çeüşkiyi, bir tür
aramaya çabalayan insanın bifinçü ya da bilinçsiz mutlak gerçeküğin, gerçeküstünün (sürreaüte)
ironik bir sunumu, aynı zamanda yalnızük ve an çözebüeceğine inamyorum" diye yazmıştı. 24
lamsızlığın uç noktasının simgesidir. Ya da belki, Breton sorunu çok doğru görmüştü; düş ve
öbür çağdaş ressamların yapıtlarım dolduran "ma- gerçek karşıtüklarırun birleşmesine çakşıyordu.
nichini", yüzsüz kitle insanının ön habercisidir. A m a onun bu ereğe varmak için tuttuğu yol, psi
Chirico kırkma vardığında "pittura metafisi- kolojik bakımdan yanüştı. Freud'un serbest çağrı
ca'yı bıraktı; geleneksel stile döndü, ama yapıtla- şım yöntemiyle çaüşmaya, bilüıçdışından gelen
n o derinliği yitirmişti. Bu herhalde, bilinçdışı sözcük ve tümcelerin, herhangi bir büinç deneti
çağdaş varoluşun temel açmazına bulaşmış olan mi olmaksızın otomatik yazımıyla başladı. Breton
yaratıcı zihin için "gelinen yere geri dönüş" olma buna "düşüncenin, bütün estetik ve ahlaksal kay-
yacağının kanıtıdır. gdardan özgür diktesi" diyordu.'' Böylelikle bilinç-
Marc Chagall psikolojik bakış açısmdan Chiri dışından gelen imge akımına yol açılmış, bilincin
co'nun tersi olarak görülebiür. Onun yapıtlarmda önenüi hatta asd betimleyici olan rolü dışlanmış
da "gizemfi ve yalnız bir şür" ve "nesnelerin, ancak oluyordu. A m a büinçdışı değerlerin anahtarı bilin
nadir kimselerin görebdeceği ruhsal yaıüarı" var cin elindeydi ve psişik güçler arasmdaki güç den
dır. Ama Chagaüın zengin simgecüiği köklerini, gesini vurgulayan gene de oydu. 2B
Büüıçdışmdan
Doğu Yahudifiği'nin Hassidist sofuluğundan ve ya ortaya çıkan içeriğe yanıt verebüecek, insanlar
şama karşı sıcak bir duygudan aür. Ne boşluk so için şimdi ve burada somut gerçekliği içinde öne
runuyla ne de tanrının ölümüyle karşdaşmıştır. mini kavrayabdecek olansa ancak bilinçti. Büinç
"Demoraüze dünyamızda, yürek, insanın sevgisi dışı ancak bilinçle bülikte çaüşarak yaratıcı gücü
L ve tanrısal olana inancı dışında her şey değişebi nü gösterebüir, ancak o zaman boşluk ve anlam
lir. Bütün şiirler gibi resmin de bir parçası tanrı- sızlığın melankoüsi aşılabilirdi. Uyarılmış bilinçdı
|saldın insanlar bunu bugün hâlâ, eskiden hisset şı kendi basma bırakıürsa, içeriğinin aşırı güçlen
tikleri kadar derin hissediyorlar" diyor."' mesi ve tahrip edici olması tehükesi vardır. Gerçe
ingiliz yazar Sü. Herbert Read, Chagall'in bi- küstücülükte büinç en geri plana çekilir. Ahlaksal,
•nçdışırun eşiğini hiçbü zaman aşmadığım, ayağı- estetik kaygılar kapatılır. Böylece yapıtlara, bütün
•n daima gücünü aldığı toprağa sıkıca bastığını fantastizm ve akla gelenlerin zengirdiğiyle, sıkhkla
peri sürer." Ama tam da bu, bilüıçdışına en "doğ- bir korkunçluk, bü yokoluş duygusu egemen olur.
257
rak baktığımızda düşgücündeki zenginliği, bilinç
dışı düşlemin bu aşırı gücünü duyabiliriz. Ama
çoğunda beliren her şeyin sonu simgelemi ile
dehşeti de algılan/.. Bilinçdışı saf doğadır ve doğa
gibi armağanlarını bolca döker. Ama kendine bı
rakılırsa ve msan bilincinin tepkisi olmaksızın
(gene tıpkı doğa gibi) kendi armağanlarını tahrip
eder, onları er geç mahvolmaya süpürür.
Modern sanalla bilincin yeri sorusu, resimleri
oluştururken " r a s t l a n t i ' n m kullanılışıyla ilişkili
olarak da ortaya çıkar. Max Ernst, resim yapma
nın ötesinde "bir ameliyat masası üstünde bir di
kiş makinesiyle bir şemsiyenin tesadüfen bir ara
ya gelişi ( B u , şair Lautreamont'a göndermedir),
gerçeküslüeüler tarafından keşfedilmiş olan, iki
ya da daha fazla birbirine yabancı unsurun, her
ikisine de yabancı bir düzlemde bir araya gelme
sinin şiirselliği en güçlü ateşleyen şey olduğu ol
gusunun, şimdi çok klasik olmuş tanıdık bir örne
ğidir" diye yazıyor."'
Max Ernst'in bu sözleri herhalde bilmeyenler
için. Andre Breton'un aynı etkiyle yazılmış yoru
mu kadar kavranması güç bir şeydir: " B i r doıııate-
(altta).
sin üzerinde dörtnala koşan bir atı algüayamayan yatıyordu. Örneğin Max Ernst, Boticewrdn "Eğer
kişi bir budaladır." (Burada yeşü topun, antik boyaya batırılmış bü sünger duvara fırlatüsa, onun
mermer başm ve kırmızı lastik eldiverün Chiri- bırakacağı lekeden başlayarak, hayvanlar, manza
co'nun tablosunda "rastlantıyla" bir araya geüşle- ralar ve her türlü biçim görülebilir" sözlerini tartı
ri akla geüyor.) Elbette bu çağrışımların birçoğun şan Leonardo da Vinci'ye geri dönüyordu.
da şaka, oyun ve saçmanın şans eseri şürselükleri 1925'te Max Ernst, döşeme tahtalanndaki bin
de vardır. A m a sanatçüarın çoğu için oyun ve şür- lerce çizik ve lekeye gözlerini dikip baktığı şuada
sellikten tamamen farkü bir şey söz konusuydu. kendisini zorlamaya başlayan bü hayaü şöyle anla
Bunu Fransız heykeltıraş Jean (ya da Hans) tır: "Meditasyon ve haUüsüıasyon yeteneMerimi ko
Arp'ın yapıtmda rastlantmın oynadığı rol gösteri rumak için bu çizgi ve lekelerin üzerine rasgele ka
yor. "Görüntülerin ardmda derinde uyuklayan gi- ğıtlar sererek üzerlerine kurşun kalem grafiti sürüp
zemü bir temel anlam" 28
ve son derece basit bü bü dizi çizim aldım. Daha soma bu çizimlere gözle
anlatım yaratabilmek için A r p , rasgele frrlatümış rimi dikerek baktığımda büden, bübirine karşıt ve
yapraklarla tahta yontular yapıyordu. Bunlara iç içe geçen resimlerden oluşan bü hallüsinasyo-
"rastlantüar yasasma göre düzenlenmiş yaprak n u n güçlenişi üe sarsüdım. Frotajla kazanılmış bu
lar" ya da "rastlantüar yasasma göre düzenlenmiş resimlerden ük diziye Histoüe Naturelle adım ver
dörtgenler" gibi adlar veriyordu. Bunlarda yapıta dim." 29
Bu "frottage'ianndan büçoğunun üzerine
derüüiği veren rastlantıydı. B u , düzenlemelerde ya da arkasına Max Ernst halkalar ya da daireler
beliren, fark edilmeden işleyen bir gücü, "gizerrdi yerleştüerek, resme kendine özgü bir derinlik ve
bir temel anlam'i anlatmaktaydı. duygu katmıştır. Burada psikolog, üngenüı doğal
Gerçreküstücülerin sanatsal çabalarının, bulut dilinin kaotik zararlarmı, "self'i içeren bü psişik bü
formasyonlarının, odun yongalarının, düşsel re tünlük simgesiyle karşüamak, dengeyi sağlamak
simlerine çıkış noktası yapılmasının ardmda, Paul çabasını kolayca görebilir. Halka ya da daire resme
Klee'nin sözleriyle "rastlantıyı öne çıkarmak" fikri egemendir. Kendiliğinden anlam taşıyıcı, anlam ve-
yapılmış çizimlerdeki
süreci k a r ş ı l a ş t ı r a b i l i r . Bilincin
artıyor.
rici olan simge, doğanın üzerine çıkmaktadır. ge"ları kadar soru taşır. Psikolog için bunlar sim
Max E m s t ' i n , nesnelerdeki gizenüi çizgileri iz gelerdir. Bu yüzden de hissedilmekle kalmaz, ay
leme çabalarmda, 19. yüzyü romantikleriyle bir nı zamanda yorumlanabilirler.
akrabalık görülür. Onlar her yerde, kuş kanatla İnsanların, birçok modern sanat yapıtı karşı
rında, yumurta kabuklarmda, bulutlarda, karda, sında geri kaçışı, yansıtmanın olamayışı ve bilinç
kristallerde, donan suda ya da diğer "rastlantmm dışının biünce üstünlüğü, beni başb saldırı nokta
özgün bağlantüarında" tıpkı düş ya da hayal gibi larına eleştiriyi ortaya çıkarmaktadır. Patolojik
görülebüen "doğanın el yazısı"ndan ya da "büyük sanattan söz edümekte, r u h hastalarmm yapıtla
şifre"den söz ederler. Bunların hepsi onlar için ay rıyla kıyaslamalar yapılmaktadır. Çünkü ego kişi
nı "doğanın resim dm"nin dışavurumlarıdır. Bu liği ile bilincin, psikenin bilinçdışı içeriğinin saldı
bakımdan Max E r n s t ' i n deneyleriyle elde ettiği re rısı altında kalışı, psikozlar için karakteristiktir.
simlere "Doğa T a r i h i " adım vermesi gerçek bir ro Böyle bir kıyaslamanın bugün eskisi kadar ga
mantizm olarak görülebilir. Nesnelerin bu rastlan rip olmadığı da doğrudur. Jung 1932'de Picasso
tısal biçimlenişim kendisine çıkartıveren bilinçdı üzerine bir denemesinde böyle bir bağlantı olası
şının doğa olduğunu söylerken de haküdır. lığından ük söz ettiğinde makalesi öfke fırtınaları
Ernst'in Histoire NatureUe'i ya da A r p ' m rast na neden olmuştu. Bugün Zürih'in tanınmış bir
lantı kompozisyonları üe psikologun yargısı baş galerisinin katalogunda, ünlü bir modern sanatçı
lamıştır. B i r rastlantı aranjmanının, nereden, ne nın "neredeyse şizofrenik tutkusu"ndan söz edü
zaman geürse gelsin, b u n u karşüayan insan için mekte, A l m a n yazarı Rudolf Kassner gibi biri, şa
ne anlama geldiği sorusuyla yüz yüze gelmiştir. ir Georg Trakl'ı en büyük A l m a n liriklerinden biri
Bu soruyla insan ve bilinç, onlarla birlikte de an olarak tanımlayıp daha soluk almadan "Onda şi
lam olasılığı işe karışmaktadır. zofren bir şeyler var. Yapıtlarında da bu izleniyor;
Rastlantıyla yapüan resim güzel ya da çirkin, onlarda da bir parça şizofreni var. Evet, Trakl bü
uyumlu ya da dağımk, içeriği zengin ya da yoksul, yük bir şairdir" diyerek devam ediyor.
iyüikte ya da hastalıkta yapılmış olabilir. Bu et Bugün, şizofreni d u r u m u üe sanatçı görüşü
menler sanatsal değeri tayin eder ama psikologu nün birbirinden pek ayrılamayacağı biliniyor.
tatmin etmez. Bu da genellikle sanatçıyı ya da b i Meskaün ve diğer drug'larla yapılan deneylerin,
çimi çok doyurucu bulan kişiyi rahatsız eder. P s i bu temel görüş değişikliğinde yardımcı olduğunu
kolog daha Heri gider ve rastlantı aranjmanının pek yadsımıyorum. Bunlar, harika renk ve biçim
"gizli kodu"nu, deşifre edilebildiği kadar, anlama görüntülerinin refakat ettiği şizofreniye benzer
ya çalışır. A r p ' m rasgele bir araya serptiği nesne bir d u r u m a yol açmaktadırlar.
lerin sayısı ve biçimi de Ernst'in fantastik "frotta-
Gerçeklikten kaçış
Franc Marc "geleceğin sanatı bilimsel bilincimize ler "nesnenin gerisindeki varoluş"u saptamaya
biçimsel anlatım sağlayacaktır" demişti. Bu pey çalışıyorlardı. Aynı zamanda yapıtları bilincin ar
gamberce bir sözdü; biknçdışının, modern resmin dındaki, hatta ancak çok ender haüerde nesnesiz
birçok yapıtmda hangi rolü oynadığını, derin psi olan düşün ardmdaki bir varoluşun dışavurumuy
kolojinin verilerinin sanatçıyı nasü esinlediğini du. Böylece fizik ve psişik görüngülerin gerisin
gördük. Sanatla, atom fiziği verileri arasında da de, biünemeyen bir varoluş olarak duran o "geri
şaşırtıcı bir ilinti ortaya çıkıyor. (Fizikle bilinçdı plan gerçekliği"ni göstermekteydiler. Bunlar
şı ilişkisi M. L. von F r a n z ' m sonuç yazısında tartı onun eşdeğerleriydi.
şılacaktır.) A n c a k birkaç sanatçı anlatım yollarıyla fizik ile
A t o m fiziği, basitçe söylersek maddenin yapı psikoloji bilimleri arasmdaki ilintinin farkmdaydı.
taşlarmdan nesnelliği ya da somutluğu, aynı za Kandinsky fizikte, o sırada henüz başlangıç aşa
manda doğrudan kavranabüirliği çalmış, böylece masında olunan buluşlar karşısmdaki şaşkınlığını
maddeyi bir gizem haline getirmiştir. Bu da ger vurgulayan ustalardan biriydi: " A t o m u n parça
çeğin değişik bir algılanışına ulaşmıştır. İçüıde bi lanması benim ruhumda bütün dünyamn parçala-
zim fizik yasalarımızın geçerli olduğu "doğal" nışıyla eşitti. En kalın duvarlar büden yıkılmıştı.
dünyamızın arkasında, şimdiye kadar bilinmeyen Her şey güvensiz, saüantıh ve gevşek hale gelmiş
yasallıklarıyla yeni, aküdışı gerçekler ortaya çık ti. Gözümün önünde bir kaya havada eriyip gö-
mıştır. B u n a uygun olarak psikolojide de bir deği
şim olmuş, bilinç dünyasının ardında, derinde bir
bilinçdışı katmam bulurauuştur (ya da daha doğ
rusu yeniden bulunmuştur) ve burada da yeni,
şimdiye kadar bilinmeyen yasallıklar geçerlidir.
Bu ve bir ö n c e k i s a y f a d a k i resimler
rünmez olsa artık şaşırmazdım. B i l i m bana göre mut", "figürativ" ve "nonfıgürativ", " d u y u m s a l " ve
mahvolmuştu." 31
Düş kırıklığının sonucu nesnel "düşsel" ayrımlarından ya da biçim sorunlarından
olandan ve doğa aleminden geri çekilmekti. "Be çok daha önemli şeyler vardı. Onlar yaşamın, nes
n i m içm sanat alemi, doğa aleminden gittikçe ay nelerin merkezinin, bunların değişmez zeıruriınin
rılmaktaydı." 32
ve içsel kesinliğin arayışı içindeydiler. Sanat mis
Sanatm Doğa aleminden ayrıksı o sırada sayı tik hale gelmişti.
sız sanatçıda da oluyordu. Franz Marc "Görüntü Sanatçüarın gizeminde boğuldukları r u h , nes
lerinin görsel aynasını kendilerine doğrulttukça nelerde, yaşamın doğal görünümlerinin ardında
nesnelerin daha çok konuşacağım b i n yıllık dene- aradıkları gizli bir ruhtu. Bu simyacıların madde
yimimizden bilmiyor muyduk? Görüntü ebediyen ve doğada keşfetmeyi umdukları r u h u n tıpkısıy-
yassıdır" diye yazmıştı. O n u n için sanatın ereği
33
dı. Simyanın mistiği gibi sanatçılarınki de Hıristi
"her şeyin ardmda bulunan ve dünyevi olmayan yanlık dışmdaydı, çünkü "doğanın r u h u " ya da
varoluşu göstermek, yaşamın aynasını kırarak var "nesnelerin r u h u " , Hıristiyankğm "semavi" ruhu
oluşun gözlerine doğrudan bakmak"tır. 34
Paul na uygun değildir. Daha çok onun karanlık, dün
Klee şöyle yazıyor: "Sanatçı doğal görüntünün b i yevi zıddıdır. Bu çağdaş sanata yol açmış ve ta
çimlerine, kendisini eleştiren gerçekçilerin çoğu rihsel önemini de betimlemiştir. Ortaçağdaki her-
n u n verdiği zorunlu önemi vermez. K e n d i n i ger metik* hareketler gibi sanat da bugün, çağm Hı
çeklikle çok bağlı hissetmez; çünkü doğarım bu ristiyanlığı bütünleyen bir anlatımı olarak anlaşıl
ürünlerinde yaratış sürecini pek görememekte malıdır.
dir. Biçimsel ürünlerden çok biçimleyen güçlerle Kimse sanatm mistik zeminini Kandinsky ka
ilgilidir." " Piet Mondrian kübizmi, soyutlamayı
3
dar açık görüp sözünü etmemiştir. O n u n için bü
mantıksal sonucuna kadar götürmemiş olmakla yük sanat yapıtlarının önemi "yüzeyinde, dışmda
suçlar. Ona göre soyutlamanın son ereği "değişen değil, bütün köklerin kökü, sanatm mistik içeri-
doğal biçimlerin gerisinde saklı duran değiştiril ğindedir". 37
Bu yüzden der k i : "Sanatçının açık
memiş, saf gerçeklik için bir anlatım"dır. Sanat 36
gözü kendi içsel yasanıma yönelmiş olmak, kula
çı bu "son erek"e, artık öznel duygulanım ve tasa ğı içsel gereksmiminin sesini dinlemeüdir. Mistik
rımdan etküenmeyen bir biçimleme ile üerler.
B k z . Babaoğlu; H e r m e t i z m , B D S yayınlan, 1997, İstanbul
Aslında o sırada sanatçılar için "soyut" ve "so (çn.)
bakımdan zorunlu olana anlatım kazandırmanın bazen poetik, bazen demonik anlatımı olarak gö
tek yolu budur."' Kandinsky için dünya "ruhsal
8
rülmelidir. Mizah ve gariplik insani olana kurulan
olarak etkileyen varlıkların evrerü"dir, o resim köprüdür. Doğa yasalarının dikkatli gözlemi ve
lerini evrenin ruhsal ifadesi, renk ile .şekillerin yaratılmışlara olan sevgi, uzakları dünyaya bağ
harmonisi olarak alıyordu. "Biçimin, tam soyut lar. "Sanatçı için doğayla diyalog conditio sine
olduğunda, bir geometrik biçimin aynısı olduğun qua non olarak kaur." ' 4r
da bile, bir iç ezgisi vardır, bu biçimle aynı özel " G i z l i r u l i ' u n bambaşka bir anlatımını da genç
liklere sahip bir ruhsal varlıktır.'"" " B i r üçgenin soyut ressamların en dikkati çekenlerinden, daha
tepesinin bir daireye dokunuşu gerçekte, Miche- kırk dört yaşındayken bir araba kazasında ölen
langelo'da tanrının parmağının A d e m ' i n parmağı Amerikalı Jackson Pollock'ta buluruz. Onun "ac
na dokunuşundan daha az etkileyici değildir."" tion paintig" stili çağımızın genç sanatçıları üze
1914'te Franz Marc "Aforizınalai'mda "Madde rinde büyük bir etki yapmıştır. " M y Painting" ad
insanın en fazla tolere ettiği ama algılamadığı bir lı yazısında çalışma tarzını şöyle anlatıyor: "Re
şeydir. E s k i n i n dünyaya bakışı yerini dünyayı gö smi yaptığım sırada ne yaptığımın bilincinde ol
rüşe bırakmıştır. Hiçbir mistik, cenneti apaçık mam. Ancak sonradan resimle bir tanışma süreci
gördüğü en yoğun anında bile çağdaş düşüncenin başlar. Değişiklikler yapmaktan, imgeyi tahrip et-
mükemmel soyutluğuna, derinlemesine görüşü ıııekleıı hiçbir korkum yoktur. Çünkü resmin
ne ulaşamamıştır" " diyor.
4
kendi yaşamı vardır. B u n u n gerçekleşmesi için
Çağdaş ressamlar arasındaki şair sayılabilecek çalışırım. Ancak resimle teması yitirirsem sonuç
olan Paul Klee için sanat yalnızca görüleni ver beş para etmez. Yitirmediğini takdirde saf bir
mekle kalmamış, "gizli olanı da görünür kılmış harmoni, kolay bir alış ve veriş olur ve ortaya iyi
tır". Yapıtı temel bir yaratış zemininden kök al
11 bir resim çıkar." Bu sırada yere serilmiş olan t u
maktadır. " E l i m çok uzak bir dünyanın aracıdır. val üzerinde çılgınca dans ediyor, kanava üzerine
Kafam da şurada işleyen değil, uzak, yüksek bir boyaları fışkırtıyor, serpiyordu. Böylece ortaya
yerlerdedir.'"' 4
Kleeiıin yapıtında doğanın ruhu çıkan resimler tümüyle şekilsiz, kaotik, renkten
ile bilinçdışının ruhu birbirine ayrılmaz biçimde lav ırmakları, çizgiler, yüzeyler ve noktaların da
bağlıdır. Egoyu da kendi büyülü halkalarına çek ğılımı oluyordu. Simyacıların "massa confusa",
mişlerdir. Yapıtı gendeki bir yasanını çok yönlü, "prima materia" ya da "chaos" tanımlarını anını-
263
satıyordu. Bu simyacıların değişim sürecinin de diıısky'nin "büyük soyutlama" ve "büyük gerçek
ğerli başlangıç maddesiydi, psikolojik olarak da çilik" kavramlarının, sanatın sonuç olarak tek bir
bilinçdışınm simgesi olarak kabul edilmeliydi. ereğe varacak olan birbirinden ayrı iki kutbu ola
Pollock'un resimleri de aynı zamanda her şey rak etkin olmaya başladığı akla geliyor. Böylece
olan bir "hiç"i temsü etmekteydi. Bu resimler b i bu ereğe ulaşümış mıydı? Elbette hayır. Ancak şu
linç ve varoluşun ortaya çıkmasından da önceki kadarı söylenebüir ki sanatçının biçimlendirişinde
zamanlarda yaşar gibiydiler; ya da her türlü varo pek de sanmak istediği kadar özgür olmadığı an
luşun ve bilincin yok olmasından sonraki fantas laşılıyor. Resmi az ya da çok bilinçdışı meydana
tik harabe manzaralarıydı. gelmişse o zaman, doğanın onun geride bırakma
Yüzyılımızın ortasmda nonfigüratif ya da so yı umduğu biçimlendirme yasalan güçlerini sür
yut, resmin en önemli, en sık kullanılan anlatım dürmektedirler. Soyutla doğa yapüarı arasındaki
yolu oldu. Biçimin çözülmesi ne denü öne çıkarsa, esrarlı ilinti fark edilmeden çok önce Kandinsky
resim simgesel içeriğini o denli yitirdi. Çünkü bunu anlatmıştı: "Soyut resim doğamn 'deri'sini
simge büinmeyeni gösterse de bilinen dünyaya terk etmiştir, yasalarım, büyük konuşmama izin
aitti. Nonfigüratif resimlerde ise bilinen dünya verin kozmik yasaları, terk etmiş değüdir." "4
264
meline mistik bir batışla ne tür bir telüikeyi ateş ederken Marini: "Eğer son on iki yıldaki binici
lemiş olduklarının farkındaydüar. yontularıma art arda bakarsanız, atm yaban kor
B u n u açıklamak için soyut sanatın bir başka kusunun giderek arttığını ama korkudan şahlana
yönüne bakılmalıdır. Wühelm Worringer ünlü ya cağı ya da kaçacağı yerde donup kaldığını görür
pıtları "Soyutlama ve Hissetme" (1907) ve " G o - sünüz. Bütün bunlar, dünyanın sonuna yaklaştı
tik'in Biçim Sorunları"nda (1912), soyutlayıcı sa ğımızı düşündüğümdendir. Her figürde daha de
natı, en çok nordik insanlarda bulunduğuna inan rin bir k o r k u ve çaresizliği vurgulamaya çalıştım.
dığı metafizik bir huzursuzluk ve korkunun dışa Sona eren bir efsanenin, bireysel, muzaffer kah
vurumu olarak belirtmişti. Nordik insan, güneyli raman efsanesinin, hümanistlerin "uomo di vir-
lerin doğallığı ve dünyeviliğine sahip değildir. t u " s u n u n (ahlak insanı) son evresini vermeğe ça
Gerçeklikten acı çeker. Ruhani olan, gerçeküstü, lışıyorum."
duygulanım üstü bir dünyamn özlemi içindedir. Masallar ve efsanelerde "muzaffer kahraman"
Sanatçı olarak da bu dünyaları arar, özlemini so bilincin simgesidir. Onun yıkılışı, Marini'nin de
yutlayıcı bir üslupta dışavurmaya çalışır. Sir Her- belirttiği gibi bireysel insanın ölümü, gerçek bire
bert Read, "Concise History of Modern A r t " adlı yin yokoluşundan çok sosyal alanda olan, sanat
yapıtında, metafizik kaygının artık yalnızca ger- alanında resimden insanın geri çekilişi ile gösteri
manik ve nordik insanın özelliği olmayıp, modern len bir olgudur.
dünyanın bütününü karakterize ettiğine işaret Roditi'nin, Marini'nin stil olarak klasikten mi
ederek, Klee'nin 1915 başlarında günlüğüne yaz uzaklaşmak istediği, "soyut" olma yolunda mı ol
dığını alıntüar: " B u dünya ne denli korkunçsa sa duğu sorusunu "sanat korkuyu vurgulamaya ça
nat da (bugün olduğu gibi) o denli soyut hale ge lıştığı anda klasik idealden uzaklaşmış olur" diye
lir; buna karşılık m u t l u bir dünya gerçekçi sanatı rek yanıtlar. Sanatının ön örnekleri olarak Marini,
üretir." 47
Franz Marc için soyutlamaya kaçışı, Pompei kazüannın gün ışığına çıkardığı cesetleri
dünyadaki kötü ve çirkin yüzündendi. " D a h a çok arıyordu. Roditi, Marini'nin yeni stiline bir tür
erkenden insanları 'çirkin' buluyordum; hayvan "Hiroşima Stüi" adım veriyor. Bu bir kıyamet gö
bana daha güzel görünüyordu. A m a onda da duy rüntüsünü andırıyordu. Marini bunu onaylıyor.
gularıma aykırı, çirkin o kadar çok şey buluyor K e n d i s i n i yeryüzündeki bir cennetten kovulmuş
dum ki yaptıklarım içgüdüsel olarak gittikçe daha gibi hissettiğini söylüyor. "Kısa zaman öncesine
şematikve soyut hale geldi." 48
ana motif, bir atm sırtındaki çıplak bir genç oldu. M a l t h i e u d a "action p a i n t i n g "
ikinci büyük savaştan sonra yapılan erken yontu yöntemini kullanmaktaydı (en solda).
Soyut resimlerle d o ğ a d a k i
larında genç hayvanın üzerinde kolları alabüdiği-
e l e m a n l a r ı n mikrofotografik resimleri
ne açık ve bedeni hafif arkaya eğikti. Marini, ya a r a s ı n d a şaşılacak benzerlik vardır.
zar Edouard Roditi ile 1958'de sanatı üzerine Gliserin içindeki ton
d a l g a l a n m a l a r ı n ı n resmi
yaptığı konuşmasında 49
b u n u "umut ve şükran
(Karşılaştırınız s. 2 2 ) ( s a ğ d a ) .
simgesi" olarak tanımlamıştır. Yıllar geçtikçe bu
şekil "soyut"landı; binicinin az çok "klasik" görü
nüşü ortadan kalktı.
Bu değişimim altmda yatan duygulardan söz
kadar yontucu dolgun, duygulu, güçlü biçimleri
aramaktaydı. A m a yaklaşık on beş yıldır yontu sa
natı çözülmekte olan biçimleri seviyor."
Marino Marini ile Edouard Roditi arasmdaki
konuşma yorum gerektirmiyor. Duyguları açık
olarak bir modern sanat sergisini gezen kimse,
sanatsal çalışmaya hayranlığına ve beğenisine,
sergilenen çalışmaları çok sevmesine rağmen, re
simlerden, plastiklerden yayılan korku, şaşkınlık,
saldırganlık, alay izlenimini almaktan kurtulamaz.
Sayısız yapıtta huzursuzlukla vurgulanan "meta
fizik k o r k u " Marini'de olduğu gibi, tehdit eden bir
kıyamet karşısındaki umarsızlıktan gelmiş olabi
lir. Başkalarında üslup, "tanrı öldü" duygusuyla
daha çok dinsel olana kayabilir. Her ikisi birbirine
sıkı sıkıya bağlıdır.
Bu içsel sıkıntının köklerinde bir yenügi, daha
doğrusu bilincin dünya ve insan gerçeğinden ge
ri çekilmesi yatar. Sanatçı kendisini bilinçdışın-
dan gelen doğaçlamalara bırakmaktadır. Mistik
yaşantının taşkını ile yaşama, dünyaya, zaman ve
mekana, maddeye, canlı, doğal görünümlere iliş
kin her şey bırakılır ya da yabancılaştırılıp çözü
lür. Yersel olanın ve bilincin dengeleyici, sınırla
yıcı karşı gücü olmayınca bilinçdışı hiç şaşmaksı-
zın kendi öbür, karanlık yanına döner; yaratıcı se
sin "dünyaların ahengi'iıi ya da ana temelin hari
kulade gizlerim, şaşkınlık ve tahrip izler. B i r olgu
dan daha fazlasmda sanatçı bilinçdışırun pasif
kurbanı olmuştur.
panikle d a m g a l a n m ı ş cesetlerden
etkilenmiştir (solda).
Zıtların birleşmesi
A m a daha sonuna ulaşmadık. Zamanın ruhu sü sam, gelecekte yavaş yavaş kendine ulaşabüecek,
rekli hareket halinde algılanmalıdır. Çok yavaş, kendi ağırlığını yemden bulacak ve onu dünyanın
belli belirsiz ama durmadan akan bir ırmak gibi dış gerçekliğine kadar güçlendirebilecektir." 01
dir. Hızlı yaşanan yüzyılımızda on yü büe çok Jean Bazaine de benzer deyimlerle konuşu
uzun bir zamandır. yor: "Bugünün ressamları için duygularının saf
Yüzyılın ortalarında resimde bir dönüş belir ritmini, kalbinin en gizü vurumunu, somut bir bi
meye başladı. Bu hiç de devrimci, sanatı 1900'ler- çimde hapsetmek yerme resmetmemn baştan çı-
de olduğu gibi alt üst eden bir şey değildi. A m a karıcılığı büyüktür. Onunla kurutulmuş bir mate
ereklerini şu ana kadar ele aldığımızdan değişik, matiğe ya da monotonluk ve çizginin artan yok
yeni bir şekilde formüle eden sanatçı grupları sulluğunda sona eren bir t ü r soyut dışavurumcu
oluştu. Bu değişim soyut resmin şuurları içinde luğa düşüyor. Oysa insanı dünyasıyla yeniden ba
oluyor. rıştıran tarzda, insanın her an dünyada kendi bi
İnsanların yaşanan ana kalıcılık sağlamak ge- çimlendirilmemiş yüzünü yeniden keşfedebüece-
reksirıirninden ortaya çıkan, somut gerçeğin su ği bir t ü r 'kommünion sanatı' vardır."
numu bu arada fotoğrafla geçerli bir tarz bulmuş Sanatçılar için söz konusu olan kendi iç ger
tu. Buradan gerçek bir figürativ sanat gelişti.'" O çekliklerinin dünyanm ya da doğanın gerçekkğiy-
zaman doğal olarak çoğu görsel sanatçı derinle le birleşmesiydi. Bu yoüa "insan olarak ağırkğm
şen bir içselüğe doğru, düşsel sanatı izlemeyi sür yeniden geri fethedümesi'Yıe giden yoüarı bulabi
dürerek bü adım daha ilerlediler. A m a birçok leceklerine inanıyorlar. B i r kez daha sanatın iki
genç sanatçı için onlarca yüdan beri var olan an ayrı yolu birleşir gibi görünüyor. Bunları Kan-
latım yolları artık hiçbir macera, hiçbir fethedile dinsky yüzyılın başında "büyük soyutlama" ve
cek alan sunmuyordu. Yemlikler arıyorlardı. A r a "büyük realizm" diye tanımlamıştı. A m a bu bir
dıklarım hemen yanıbaşlarmda olan ve gene de leşme şimdi ve kesin olarak, soyut resimle doğa
kaybolmuş olanda, doğa ve insanca olanda buldu dan nükrofotografiyle alınmış resimler arasmda
lar. A m a söz konusu olan doğanın resimle kopya
sı değü, doğaya duygusal bir yanıttı.
nin insan olarak ağırlığını yemden kazanmakta fotoğrafçılık yalnız çekim yapmaz, ruh
hali ve duygulu yaşantıyı da
dır. Nonfigüratif bana şu anda, ressamın kendi iç
biçimlendirir. Bir Japon kış manzarasının
gerçeğine ulaşabileceği ve temel kendiliğini yaka fotoğrafı (Werner Bischof, 1916-1954].
layabileceği en uygun şans olarak görünüyor. A n
cak bu yeniden fethedilen noktadan sanırım res
268
rastlantıyla bulunan benzerliklerle değil, sanatsal sı, yalmzca siparişi verenin açık düşüncesini gös
biçimleyişin bilinçli değişimiyle olmaktadır. termekten daha fazla bir şey. Bu daha çok "mo
Gözlemci önce bu sanatçıların yapıtlarında dern sanat"ın rolünün, Hıristiyarüığun, hermetik
değişik bir atmosfer fark ediyor. Alfred Manesi- bağlamda bütünleyicisine dönüşmesi gerçeğini
er'in, Gustave Singier'in, Oscar Dalvit'in ve diğer simgeliyor. Bütünlemeden bir birükte etküeme
lerinin resimlerinde, bütün soyutlama üe bir va y o l u açüıyor. İsa'nın hayvan simgelerine baküırsa
roluşun onamı, bütün duygu yoğunluğuyla nere semavi üe doğal olan arasmdaki gerilim ve birlik
deyse ateşü bir biçim ve renk harmonisi ortaya teliğin anlatıldığı görülür. Bugün bu b i n yıllık i n
çıkıyor. Jean Lurçatiun ünlü duvar kağıtlarında sanlık s o r u n u n u n çözümünde yem bir aşamaya
doğa yaşamaktadır. Bunlar düşsel, duyumsal sa varılmış gibi görünüyor. Gelecekte ne olacağı bi
natın mutlu bir birleşimi sayılabilir. linemez. O l u m l u sonuçların karşıtlar arasmda bir
Klee de benzeri için uğraşmıştı. A m a Klee köprü mü oluşturacağı yoksa bu yolun önceden
demlebüecek bir uzakükta yaşıyorken, burada yamtlanamayan bir sorudur. Henüz çok fazla kor
söz edilen genç sanatçı kuşağı köklerini sağlamca k u , çok fazla tehdit etkindir. Bunlar toplum yasa
toprağa daldırmışlardır. Onlar için biçimlendir nımda olduğu gibi sanatta da ağırlığım koruyor.
mede, çaüşmada bu yandaki gerçekük önemlidir. Her şeyden önce bireylerin, sanat olarak ya da
Modern resmin şu anda, içsel ve dışsal olanın bir sanatta kabul etmeye hazır olduklarından kendi
leşimi öne çıkmışken, yeniden dinsel konuları ele leri ve yaşam için sonuçlar çıkarmaya karşı di
alması anlanüı görünüyor. "Metafizik boşluk" aşıl rençleri çok güçlü. Sanatçı psikologun anlatmak
mış görünüyor. Şimdi hiç beklemediğimiz bir şey tan çekindiği birçok şeyi, büincüıde olmadan,
ortaya çıkıyor; kiüse modern sanatın sipariş vere düşmanlığı da uyandırmadan anlatabilir. Psiko
ni oluyor. Yüzyüımızın sanatınm kiliseye taşınma- logların sözleriyle bireyler kendüerüıe dokunul-
270
muş ve seslenilmiş hissederler. Sanatçının yaptı
ğı, özellikle çağımızın insanı için uzak ve kişisel
olmayan bir alandadır. Psikolog bilince yönelmiş
tir, sanat yapıtıysa bilinçdışma dokunur. A m a
gerçek sanat yapıtı kendi çağının ötesini, zaman
ötesini gösterir. Bu onun uyandırdığı ve hep
uyandıracağı hayranlığı açıklar. O izleyende de
zaman ötesine bir köprü kurabilmiştir.
M a n e s s i e r ' n i n ( d ğ . 1 9 1 1) " D é d i c a c e
"Pour la N a i s s a n c e du S u r h o m m e "
anlaşılıyor.
Olgunlaşma Yolundaki Simgeler
Jolande Jacobi
Giriş
Jung psikolojisinin yalnızca yaşamının ikinci yarı Kendisi içedönük, utangaç, ince hath, uzun boy
sında bulunan kimselere uygulanabileceği yaygın lu, açık renk saçk, açık yüksek bü alnı ve koyu göl-
bir kamdır. A m a bu bir yanılgıdır. Çünkü bireyleş geü mavi gözleri olan bü gençti. Bü analizin ne ol
me süreci, insanın ruhsal geüşim yolu, doğumdan duğu, nasü olduğuna ilişkin hiçbü fikri yoktu. Bana
ölüme kadar sürer dolayısıyla yaşamın ilk yansım gelmesine yol açan, büçok kişi için söz konusu ol
da kapsar. "Gölge" adı verilen şeyle üişküi sorunla duğu gibi bü nevroz değü (en azından bir görüşme
rın çaüşüması, büüıçlendirümesi, böylece egonım rica eden mektubunda böyle diyordu), kendi ruhu
güçlendirümesi bu döneme aittir. Yaşama, çevreye üzerinde bir çakşmaya "içten gereksinim" duyma
uyum gereksinimi karşısındaki korku, kendi düşle sıydı. Bu "gereksininün" ardında anneye güçlü bü
rine geri çekilme, çocuk kalmaya eğilim, özellikle bağlılık, yaşam, yaşamın getüeceği zorunluluklar
genç içedönüklerde bireyleşme sürecinde kimi ve riskler karşısmda duyulan korku vardı. Henry
şeyleri engeUemiştü. A m a derin bilinçdışı alanları eğitünini yeni tamamlamış, büyük bü endüstri f ü -
uyarmak, içlerindeki hazineleri, örneğin düşlerde masmda işe girmişti. Her genç adamın, erişküıliğüı
gizü zengin simgeleri yukarı çıkarmak başarılırsa eşiğüıdeyken altetmek zorunda olduğu sorunlar
bununla ruhun geüşrmi büyük ölçüde desteklene önünde duruyordu. "Sanırım, yaşamımın bu evresi
bilir. Simgelerin bireyleşme sürecinde, bunun ilk nin özel bü önemi var" diye yazıyordu: "Karar ver
yarısmda da ne derdi büyük bir anlam kazandığını mem gerekiyor; yalnız, kararsız, korunma altında,
sizlere, Henry adım vereceğim yirmi beş yaşındaki gerçeklere yabancı bü genç olarak mı kalacağım
bir mühendis örneğiyle göstermek istiyorum. yoksa bütün güvenceleri fırlatıp atmaya, gerçeğüı
Henry, bir çiftçi aüesinden gelen babasının bütün gereklerini kabul etmeye hazır, sağlam bü
pratisyen hekim olarak çaüştığı Doğu İsviçre'nin adanı mı olacağım?" Bülikte yapacağımız "gezi"ye
kırlık bir bölgesinde oturmaktaydı. Baba kapalı, büyük umutlar bağüyordu. Bununla yaşamın anla
moral ilkeleri, özellikle de "çocuklarından çok mım bulup bulamayacağı anlaşüacaktı.
hastalarının babası" olması üe oldukça üetişim- Kendisüü anlatırken Henry, kendini insanların
den yoksul bir adamdı. E v d e anne her bakımdan arasında ketlenmiş hissettiğini, kitapları her türlü
yönetimi elinde tutuyordu. Henry ondan söz arkadaşlığa yeğlediğini söylüyordu. Kendisüıe kar
ederken "biz annemin güçlü ellerinde yetiştik" di şı eleştiriciydi, çoğu zaman kuşkular içindeydi. Ya
yordu. A n n e n i n ataları her t ü r sanata karşı özel şma göre çok okumuştu hatta estetik bü entellek-
likle sevgi, ügi duyan akademisyenlerdi. Sertliği tüalizme eğilimliydi. Düısel bakımdan başlangıçtaki
ne rağmen geniş bir duygusal ufku vardı; impul- bü tanrı tanımazlıktan abartık bü Protestanlığa
sivdi*, romantik yapüıydı ve İtalya'ya hayrandı. geçmiş, sonunda bü yansızlığa ulaşmıştı. Erkenden
Katolik olmasına karşın çocukları babanın protes matematik, teknik yetilerini en iyi şeküde krdlana-
tan inancım izlemişlerdi. Henry'rün iyi anlaştığı, büeceği bü uğraş seçmişti. Mantikk, doğa bilimle
kendisinden üç yaş büyük bir ablası vardı. rinde eğitilmiş düşünce tarzı kendisüıe sağlam bü
destek sağüyordu. Bunun yarımda irrasyonele ve
impulsiv: fevri, d ü r t ü s e l . (çn.) mistiğe de belirti bir eğilimi vardı ama; daha soma
274
tam da bu yanı kendisi için çok önem kazanmasma layıcı bir tuzak oluyordu. Açıklanamayan bir güç
rağmen, bunu itiraf etmeye büe yanaşmıyordu. onu çocuklukta tutmak istiyor, onu dış dünyada
İki yıl kadar önce Henry İsviçre'nin Fransızca bulaşabüeceğinden korktuğu her şeye karşı çık
konuşulan bölgesinden genç bir Katolik kızla nişan maya zorluyordu. Sevgüisinin onda uyandırdığı
lanmıştı. Onu zarif, becerikli, girişimci olarak tanım- hayranlık büe onu annesine bağmüülıktan kurtara
kyordu. Buna rağmen bir evliliğüı sorumluluğıınıı mıyor, kendisini bulmasını sağlayamıyordu. R u h
akp almamakta kararsızdı. Kızlarla pek az teması ol sal bakımdan geüşebilmek çabasmın ardında aynı
duğundan b e l e m e n i n , hatta bütün bütün bekar zamanda anneden kurtulma gereksinimi bulundu
kalıp kendini bilime adamanın belki daha büe iyi ğunun hiç farkında değüdi.
olacağını düşünüyordu. Birçok "evet, ama" her ka Henry üe analitik çalışmam tam dokuz ay sür
ran engelliyordu. Hemen bir karara varabilmek için dü. Bu çakşma 50 düşü sunduğu 35 oturumu
biraz daha olgunlaşması gerektiği ortaya çıkıyordu. kapsıyordu. Böyle kısa analizler pek sık olmaz.
Her ne kadar Henry'de hem annesi hem baba A n c a k Henry'ninki gibi çok yüklü düşler geüşme
sından kaktımla aldıklarıyla özgün bir karışım b u sürecini hızlandırırsa olabilir. Jung'un bakış açı
lunuyorsa da beürgin bir ölçüde annesine bağım- sından elbette başarüı bir analiz içm gereken sü
nydı. Bilmemde gerçek, yani "aydmkk" anneyle, re için bir kural yoktur. Her şey bireyin içsel olay
onun ülküleriyle, gururuyla ne kadar özdeşleşmiş- ları algüamaya hazır oluşuna, bilinçdışı alanlar
se, bilinçdışı alan da o denli derin ve acımasızca dan iletüecek olan malzemeye bağlıdır.
"karardık" annenin elindeydi. Bilinçdışı egosunu Çoğu içedönükler gibi Henry de görece tekdü
sarmaüyor, bütün keskin zekası, kendine saf akü- ze bir dış yaşam sürmekteydi. Gün boyunca uğra
cı bir zemüü sağlamak için çabaları ancak yapay şı onu çok meşgul ediyordu. Geceleri bazen kendi
olarak oluşturulmuş bir üst yapı olarak kakyordu. si gibi sanat tartışmalarından zevk alan sevgilisi ya
Gerçek anneye karşı düşmanca tepküerle, "içsel, da dostlarıyla dışan çıkıyordu. A m a çoğu zaman ya
ruhsal aııne"nin gizk kalmış dişil yanının yadsmı- bir kitap ya da kendi düşünceleri üzerinde derin
şıyla böylesme "kavranmışlık"tan kaçış bazen zor leşmiş olarak evinde yalnız kakyordu. Her ne ka-
Henry beni ilk ziyaretinin hemen ertesinde şu bir sağanak başhyor. Eşyamın, sırt çantamın
düşü görmüştü: ve motorlu bisikletimin yanımda olmayışına
üzülüyorum. Ama bana onları ertesi gün al
Tanımadığım kimselerle gezideyim. Zinal- mamı salık veriyorlar. Bu öneriye uyuyorum.
rothorn'a gidiyoruz. Çıkış noktamız Samaden.
Ama yalnız bir saat kadar yürünüp mola veri- Jung analize getüüen ük düşe özel bir önem
kyor, çünkü tiyatro oynanacakmış. Bana aktif verir. Ona göre bu beklentisel bir anlam taşır. Ya
bir rol düşmüyor. Özellikle oyunculardan biri ni analize girmeye karar veriş hiçbir zaman psike-
ni, acüdı bü roldeki uzun, dökümlü, açık renk nin güçlü bir duygusal çalkanması olmaksızın
bir elbise giymiş olan bir genç kadım anımsı
gerçekleşmez. Bu sırada da arketipsel resimlerin
yorum. Öylen vaktiymiş ve ben geçide doğru
ve sembollerin çıkacağı deriruTkler karışmış olur.
devam etmek istiyorum. Öbürleri kalmayı
O yüzden bu düşler toplumca geçerli olan davra
yeğüyorlar. Ben bütün eşyamı bırakıp yukarı
doğru tırmanıyorum. Ama kendimi yeniden nış biçimleri ve çözümleri gösterirler. Düşü göre
vadide buluyorum ve yönümü tümüyle yitiri- nin psişik çatışmaları için terapist açısından da
yorum. Gezi grubuna dönmek istiyorum ama çok değerü olan içgörü sağlarlar.
hangi dağa tırmanmam gerektiğini bilemiyo O halde bu düş bize Henry'nin daha sonraki
rum. Sormaya da çekmiyorum. Sonunda yaşlı geüşimüıe üişkin neler söylüyor? B u n u n için önce
bir kadın gideceğim yolu gösteriyor. Bu kez
kendisinin getirdiği çağrışımlara bakmakyız. Sa-
grupla sabah çıktığımızdan daha başka bir
nıedanin. İsviçre'nin 17. yüzyıldaki özgürlük sa
yoldan çıkıyorum. Gruba ulaşmak için uygun
vaşçısının, Jürg Jenatsch'ın memleketi olduğunu
yükseltide bir dönüş yapmak ve yamacı izle
biliyordu. Tiyatro bakımından aküna özellikle sev
mek gerekiyor. Sağ yandaki bir dişli tren yolu
boyunca Uerüyorum. Soldan durmadan her diği bir kitap olan Goethe'nin "VVühelm Meister'in
birinin içinde gizlenmiş, şişmiş, mavi giysili Öğrenim Yuları" geldi. K a d m ona Arnold Böck-
bir adam bulunan arabalar geçiyor. Bunların ün'in "Ölüler Adası" adü resmindeki beyaz figürü
ölü oldukları söyleniyor. Arkamdan da böyle anımsattı ve "Yaşlı Bige K a d m " dediği de bir yan
arabaların gelip beni ezebileceklerini düşünü dan anaüsti, öte yandan da J. B. Priestley'in "Bir
yorum ve bu yüzden durmadan arkama dö Kapı Açüıyor" (They Came to a City) adü oyunun
nüp bakıyorum. Ama korkum yersiz. Sağa
daki temizlikçi kadını temsü edebiürdi. "Dişli
doğru döneceğim yerde insanlar beni bekli
T r e n " de çocukluğundaki (surlarla çevrüi) amba
yorlar. Beni bir hana götürüyorlar. Bu sırada
rı düşündürdü. Düş bü grup gezisini, hazırlandığı
analiz girişimine tam uyan bir gezintiyi anlatmak
tadır. Bireyleşme süreci çoğunlukla bilinmeyen
bir yere yapüan bir geziyle simgelenir. Böyle bir
Henry'nin çocukluk anısı; gene kendi
çizimiyle hilal (sol üstte). İsviçre'de geziye yazında sayısız koşutluklar bulunur. Örne
modern bir fırın ışıklı reklamında aynı ğin Dante'nin "İlahi Komedya"smda "gezgin "in yol
şekil (ortada). Hilal şekli her zaman ay
ararken bir dağa ulaştığı ve ona tırmanmaya karar
anlamını taşır ve böylece dişil prensibi
277
Bireyleşme sürecinin b a ş l a n g ı c ı sıklıkla
o r m a n bilinçdışı a l a n ı n simgesidir.
1 8 2 7 - 1 9 0 1 ) y a ğ l ı b o y a tablosu
( s a ğ d a ) . J. B. Priestley'in 1 9 4 4 ' t e
k o c a k a r ı d ı r (en s a ğ d a ) .
düşünde ortaya çıkan bir motiftir.) Bu yüzden ün 1er. Burada da Henry'de yetersiz olan duygu işle
ce vadiye hatta oradan cehenneme kadar inmiştir. vinin önemini vurguluyordu. Aynı sözcükteki
B u n u n ardından önce arafa çıkmış oradan da cen " h o r n " (boynuz) eki de onun çocukluk yaşantı
nete ulaşmıştır. Bu koşutluklar Henry'yi de belki sından büdiğimiz ay çöreğini anımsatmaktadır.
bir şaşkınlık ve yalnız basma arayış süresinin bek Düşte kısa bir yürüyüşten sonra mola verilir,
lediğini gösteriyor. Yaşam gezisinüı Uk yarısı bura Henry kendi özelliği olan pasifliğe döner. Bu nok
da dağa tırmanışla simgeleştirilmiş olarak bilinçdı ta tiyatro seyretmekle vurgulanmıştır. Tiyatroda
şı alanlardan egonun yüksek bir konumuna yük seyirci olmak yaşama aktif katılımdan kaçınmak
seliş, yani anahzin vaat ettiği artmış bir bilince için yeğlenen bir fırsattır. Seyirci kendini oyunla
ulaşmak olarak gösterüiyor. özdeşleştirebilir, bu sırada fantezilerini de sürdü
Samedan düşte girişimin başlangıç yeri olarak rebilir. Bu tür bir özdeşleşmeyle katharsis* yaşa
adlandırılmıştır. Burası Henry'nin bilinçdışı öz mak daha E s k i Yunan'da büe, tıpkı J. L. More-
gürlük arayışının somutlaşması olarak kabul ede- no'nun "Psikodarama"sında olduğu gibi, istenen
büeceğimiz Jenatsch'ın İsviçre'nin V e l t l i n bölge bir şeydi. Aynı şeküde Henry de düşüncelerinin,
sinin Fransızlardan kurtuluşu için harekete geçti bir gencin olgunlaşma sürecini anlatan bir yapıt
ği yerdir. A m a Jenatsch'm Henry ile başka ortak olan Goethe'nin "Wilhelm Meister"ine gitmesiyle
noktaları da vardır: O da Katoük bir kıza aşık olan bir parça içsel gelişim yaşamış olabilir. Bu sırada
bir Protestandı, o da tıpkı anne bağımlılığından romantik, acıklı bir figürün dikkatini çekmesi de
ve yaşam korkularından kurtulmak için analiz şaşılacak bir şey değildir çünkü bu ona kendi an
olan Henry gibi özgürlüğü için çarpışıyordu. Bu nesini anımsatıyor, aynı zamanda kendi dişü ya
benzerlikler Henry'nin kendi özgürlük savaşının nım da kişileştiriyordu. Onunla Böcklin'in "Ölüler
başarısı için olumlu beürtiler olarak yorumlanabi Adası" arasında kurduğu ilişki Henry'nin dépres
lir. Gezinin hedefi de Henry'nin pek bilmediği B a sif d u r u m u n u n kanıtıdır. Bu izlenimi zaten beyaz
tı İsviçre'deki bir zirve olan Zinalrothorn'dur. Bu lar giyinmiş rahibe benzer birinin içinde tabut bu
Z i n a l r o t h o r n adındaki " r o t " (kırmızı) hecesi lunan bir kayığı bir adadan alıp götürdüğünü gös-
Henry'nin duygusal sorununa dokunmaktadır. teren asıl resim de amaçlamaktadır. Burada belir-
Kırmızı renk genellikle duyguları, t u t k u y u simge-
Katharsis: Boşalma, (çn.)
278
gin bir çift paradoks buluyoruz: İlki kayığın bur O anda Henry çaresiz, çıkışı olmayan bir du
nunun adadan uzaklaşır gibi konuşlanmış olması, rumda bulunmaktadır ama bunu kabul etmekten
ikincisi de Henryiün düşüncesine göre hermafro- utanır. O sırada kendisine doğru yolu gösteren
dit olan rahibin cinselliğinin belirsiz oluşu. Bu çift "yaşü kadm "la karşüaşır. Onun tavsiyesini tutmak
yönlülük Henry'nin ambivalansını belli etmekte zorunda kalır. "Yardım eden yaşü kadm, dişü nite
dir: Ruhundaki zıtlıklar henüz birbirinden tam likteki ebedi akü"ın masallardan ve mitlerden bili
ayırdedilebilecek kadar ayrışmış değil. Henry bir nen bü sembolüdür. Akücı olan Henry onu izle
den fark eder ki bu arada öğlen, "yaşamın ortası" mekten çekinü çünkü bu onun için bü ödün, akşü-
olmuştur ve yola koyulmalıdır. Geçide doğru yola nuş akücı düşünce tarzının yadsınması, bir sacri fi-
koyulur. B i r dağ geçidi, bir eğnimden diğerine, cium inteüectus'u (akün feda edüişi) gerektüecek-
bir yenisine geçen "geçiş d u r u m u " için iyi bilmen tir. A m a gene de bu ödünsüz olmaz. Bu durum,
bir simgedir. A m a bu d u r u m u kendi başına aşma- Henry'nin anaüstiyle durumunda olduğu kadar,
üdır; egosu için bu "geçiş"i dış yardım almaksızın analizin kendisi ve hatta yaşam için de geçerlidir.
başarabilmek son derece önemlidir. B u n u n için Gene de Henry'nin aklına Priestley'in, insanla
gereçlerini, yani kendisine artık yük olmaya baş rın ancak bir üıisiyasyonla girebilecekleri "yeni
layan eski bügi materyalini, aynı zamanda olay bir kenf'e ilişkin olan (belki burada Apokalips'te-
larla eski başa çıkma tarzını geride bırakır. ki "Yeni Kudüs"le bir analoji de söz konusudur)
Bununla beraber yine de başaramaz. Egosu yö yapıtından, "yaşlı kadın" gelmiştir. Bu çağrışım
nünü yitirir, böylece gene çıktığı vadiye gelir. Bu Henry'nin bu karşılaşmayı içüıden kendisi için
yanılgı Henry'nin bilinçli egosunun harekete geç çok önemli olarak algıladığım göstermektedir.
meye karartı olduğunu ama (topluluğun öbür üye Oyundaki temizlikçi kadm, "orada kendi odam
lerinde kişüeşmiş olan) diğer ruhsal özelliklerinin olacağına söz verdiler" der. Demek ki o bağımsız
eski pasivitede inat ettiklerini, egoya refakat etme ve kendine yeter hale gelecektir, tıpkı Henry'nin
ye niyetü olmadıklarım göstermektedir. (Yani dü de dilediği gibi.
şü görenin kendisi düşte ortaya çıkarsa bu çoğun Henry gibi çok akücı düşünen bir genç adam
lukla yalnız kendisinin büinçü yamm, egosunu gös için ruhsal geüşim ve büeyleşme yoluna bilinçle gi
terir; buna karşılık diğer figürler düşü görenin az rebilmek, o zamana kadarki bütün eğilüulerini göz
ya da çok büinçdışı olan çizgüerini temsü ederler.) den geçirip değiştirmeyi gerektirir. Buna uygun
279
olarak da "yaşk kadın"m önerisine uyarak tırman korkar. Gerçi bu korkusunun yersiz olduğu anlaşı
maya başka bir yerden başlamakdır. Ancak ondan lır ama bize Henry'nfn geriden, yani egosunun ar
sonra gruba, yani ruhunun geri bıraktığı özelliklere dından gelebilecek olandan korkusunu gösterir.
ulaşmak için hangi noktada sapacağım bulabikr. Şişmiş gibi görünen mavi elbisek adamlar meka
Bundan sonra, belki kendi teknik eğitiminin nik olarak üretilen steril entelektüel düşünceleri
etkisiyle, çift hatk bir disk tren yolunun sağ tara simgekyor olabilir. Mavi genellikle düşünce işlevine
fım izleyerek -yani bilinçU tarafından- tırmanmaya işaret eder. Böylece bu adamlar entellektüel yük
başlar. (Simgecihğin tarihinde sağ yan daima b i seklerde, hava azlığından ölmüş düşüncelerin, for
linçle, sol yansa bilinçdışıyla özdeşleşmiştir.) Sol müllerin simgeleri olabilir. Bunlar ayrıca Henry'rıin
yandan içinde küçük adamlar sakk olan küçük va ruhunun cansız iç parçalarım da anlatabilir. Bu
gonlar inmektedir. B i r gidiş gekş olduğu anlaşıl adamlara ikşkin bir yorum düşün içinde yapılmak
maktadır. Henry, yukarı doğru çıkan vagonlardan tadır: "Bunlar öknüş olabilir." A m a Henry o sırada
birinin arkadan gekp kendisine çarpabileceğinden yalnızdır. Bu açıklamayı k i m yapıyor? Bu bir sestir
ve bir düşte duyulan ses çok anlamk bir olgudur.
Jung buna ilişkin olarak düşlerde sesm ortaya çık
masının şelfin işe kanşması olduğu tanımım yapar.
B u , kökleri ruhun kolektif temellerinde olan bir bil
gidir. Sesin söyledikleri üzerinde tartışılamaz.
y a ğ m u r u n a dönüşerek g e l d i ğ i D a n a e
o l d u ğ u g i b i b u efsane, yerle g ö k a r a s ı n d a k i
kutsal d ü ğ ü n o l a n y a ğ m u r simgesini
yansıtmaktadır,
Bu düşün başı başlangıç düşüne çok benziyor. dir. Önce bir geyik, çekingen, ürkek, masum ka-
Burada da karşısma düşsel bir kadm figürü çıkıyor. dınsılığın sembolü, ortaya çıkar. B u n u n hemen
Düşün bütün havası da yerdeki kuru yapraklar da ardından Henry üç garip, ürkütücü "melez hay
Böcldm'in başka bir resmini anımsatıyor. O resmin v a n " görür. Bunların kendi farklüaşmamış dürtü-
adı "Güz Düşünceleri". Bu düşte romantik bir at selliğini, içgüdülerinin anlaşılamaz karmaşasını,
mosfer de görülüyor. Melankolisini temsil eden bir yani gelecekteki gelişiminin ham maddesini an
romantik güz atmosferinin Henry'ye hiç yabancı lattığı görülmektedir. En çok dikkatini çeken ise
olmadığı belli oluyor. Gene bir insan topluluğu onların hiçbir yüz ifadesi olmayışıdır; yani en kü
içindedir, ama bu kez askerlikte, asker arkadaşla çük bir bilinç ışıkları yoktur.
rıyla bir uzun mesafe yürüyüşündedir. Bütün bu Çoğu üısaımı ziluıinde domuz kirli cinselliği çağ
durum, askerliğin de akla getirdiği gibi, ortalama rıştırır. (Örnek olarak Odisse'de Kirke, kendisini ar-
bir erkek durumudur. Henry bana "yasanım bir zıüayan erkekleri domuza çevirnrektedir.) Köpek
simgesi" demiştir. A m a düşü gören ona uymayı is asanda sadakat simgesiyse de aynı zamanda dişil
temez. Yola tek basma devam eder. Olasımda her şehvctliliğm de simgesidir çünkü eş arayışmda se
zaman böyle olmaktadır. Deja vu izlenimi de bu çim yapmaz. Buna karşılık kanguru anaçlık ve şef
yüzdendir. "Hedefime hiç ulaşamayacağım" dü kat li bakımın simgesidir. Ama bu hayvanlar bu özel
şüncesi güçlü aşağılık duygularım gösterir. Bu ya liklerin yalnızca bir kısmım göstermektedirler daha
rışı hiç kazanamayacağını düşünmektedir. Yürüyü sı bu özellikler de anlamsız şekilde karışıktır. Jung,
şü onu Hombrectikon'a çıkarır. Bu ona gizü kalmış simyada masalsı garip yaratıkların çoğunlukla "ma-
çocukluk planlarım anımsatan bir addır. (Hom=ev; teria prima"mn (ilk madde), her şeyin başlangıcın
Brechen=kırmak). Ne ki kırma girişimi fantezide daki maddenin, ego'nun kendi gelişim ve olgunlaş
kaldığından burada da (başlangıç düşünde olduğu ma sürecine başlamasından önceki ilk total bilin
gibi) yolunu yitirir, sormak zorunda kalır. mezliğin simgelendirilmesine yaradığını büdirmek-
hayvansallık ve duygusallık a n l a m ı
taşıyor; e f s a n e d e hayranlarını
(sağda).
Kendimi beş ya da altı yaşıma dönmüş gö
Azize ve yosma
rüyorum. O zamanki oyun arkadaşım kendisi
nin bir fabrika müdürüyle nasıl ayıp bir şeyler
yaptığım anlatıyor. Arkadaşım sağ elini ada
mın cinsel organına, hem onu sıcak tutmak Henry'nin içinde bulunduğu ama kendisinin pek
hem kendi elini ısıtmak için koyuyormuş.
de farkında olmadığı r u h d u r u m u aşağıdaki düşte
(Henry ek olarak, bu fabrika müdürü, baba
çok etkileyici biçimde anlatılmaktadır. İlkel duy
mın genel bilgisinden ötürü benim çok değer
verdiğim yakın bir arkadaşıydı. A m a biz gusal dürtüsellik ile bir tür perhizkârlığa kaçma
onunla hep "ebedi bekar", hep "Puer aeter- eğilimi burada tam olarak gösterilmiştir. Yürüdü
nus" diye dalga geçerdik, dedi.) ğü yolun onu hangi yöne götürdüğü kolayca gö
rülmektedir. Bu yüzden bu düş daha uzun olarak
O yaştaki çocuklar arasmda böyle oyunlar ak-
yorumlanacaktır.
şılmadık bir şey değüdir. A m a Henry'nin şimdi b u
na geri dönüşü suçluluk duygularıyla yüklü olduk
larım, bu yüzden de kuvvetle bastınldıklarını gös Dar bir dağ yolundayım. Aşağı doğru iniş
terir. Bunlar eş olarak bir kadına bağlanmaktan te sol tarafta bir uçurum var, sağ taraf ise bir
korkuya da yakındırlar. B i r başka düş ve bunun yar. Yol boyunca yalnız başına olan gezginle
akla getüdikleri bu çatışmayı göstermektedir. rin fırtmada saklanması için tek tek kovuklar
oyulmuş. Bu kovuklardan birine yarı gizlen
Tanımadığım bir çiftin düğününe katılıyo miş olarak bir sokak yosması sığınmış. Ama
rum. Sabahın saat birinde küçük düğün toplu ben onu garip bir şekilde arkadan, kaya tara
luğu, yani gelin ve damat, kızın ve erkeğin sağ
fından görüyorum; biçfmsiz, yamık yumuk bir
dıçları, eğlenceden aynlıyorlar. Beklediğim
şey. Onu merakla inceleyip gerisine dokunu
büyük bir salona gekyorlar. Yeni evü çiftin de
yorum. Belki de diye düşünüyorum, bu bir
onlann sağdıçlarının da kavga etmiş oldukları
anlaşıkyor. Çatışmayı sona erdirmek için so kadın değil de bir erkek fahişedir. Ama bu k i
nunda iki erkek, İM kadım bırakıp çekiliyor. şi birden bir azize oluveriyor. Omuzlannda
kısa, kızıl bir pelerin var. Yoldan aşağı doğru
Henri bunun üzerine "bunda Giraudoınc'nun ta- yürüyor ve biraz üeride daha geniş, içinde
rumladığı cinslerin savaşım görüyorsunuz" diye kaba ağaçtan yapılmış sandalyeler ve sıralar
açıkladı ve devam etti: "Düşümdeki büyük salonu bulunan kovuğa giriyor. Yüksekten bakan bir
gördüğüm Bavyera'daki saray, kısa süre öncesine
kadar yoksullar için acü konutlar yapmak üzere
kuUanılrmştı. Oradayken kendi kentlime, eski bir
güzelliğin yıkıntüarı içinde yoksul bir yaşam sür
mek, büyük bir kentin çükinlikleri arasmda aktif
bir yaşam sürmekten daha iyi değü mi diye sormuş
tum. Kısa süre önce bir arkadaşınun nikahında şa
hit olarak bulunduğum sırada da gelin üzerimde
hiç iyi bir izlerüm bırakmamış, bu evlilik kısa za
manda yıkılır diye düşünmüştüm."
Pasivite ve içedönüklüğe sığmma özlemi, bir
evliliğin başarısız olacağından k o r k u , düşte cins
lerin ayrıksı; bütün bunlar hiç kuşkusuz Henry'nin
bilinci gerisinde saklanan gizü kuşkuların semp-
tomlarıydüar.
bakışla bütün bulunanları, bu arada beni de linç tarafında görüşlerinin sert duvarıyla çevril
süzüyor ve bütün onu izleyenler o kovuğa gi miş dar yolda üerleyen yalnız gezgin resmi, daha
rip yerleşiyorlar. üç b i n yü öncesinin Çin kehanetler kitabı I-
Ging'in dördüncü işaretinde görülür. Henry de o
Henry'ye bu figür paleoütik çağdan kalma bir kitapta arüatüan gezgin gibi "genç bir şaşkın"dır.
bereket tanrıçası heykelciği olan Willendorf Ve- A m a belki de anaüz sayesinde artık hiç de davet
nüsü'nü çağrıştırmıştı. "VVallis'de (İsviçre'nin kâr olmayan yükseklerden aşağı doğru inmekte
Fransızca konuşulan bölgesinde bir kanton) bir dir. Hedefe yönekk olarak, yani yapay olarak ka
gezim sırasmda eski Kelt mezarlarım gezerken yalara oyulmuş olan kovuklar, Henry'nin bilinç
kalçalara dokunmanın eski bir bereket töresi ol alanındaki büinçdışı boşlukları simgelemektedir.
duğunu duymuştum. Orada bir kayanın düz bir Bunlar, dış dünyadaki gerüimler tehdit edici ol
yüzü her türlü maddeyle sıvanmış; çocuğu olma duğunda, "yıldırımlar" düşerse sığımlabilecek
yan kadınlar, kısırhktan kurtulmak için çıplak kıç- yerlerdir. Konsantrasyon gücü azaldığında fante
larıyla bu kayadan aşağı kayarlarmış." Azizenin zi dünyası engeüenmeksizin bu boşluklara girebi
pelerini de ona nişanlısının bir ceketim anımsat- lir. Orada beklenmedik durumlar ortaya çıkabilir
mıştı; ama o beyazdı. B u n u bu düşün görüldüğü ve ruhun tasarımlara bol oyun alam buakan arka
gece dans için giymişti. B u n a karşılık onun birlik planına derinlemesine bir bakış sağlar. B u n u n ya
te olduğu bir kız arkadaşı da kızü bir ceket giymiş nında kaya kovukları "taştan ana r a h m i " sembol
ti ve bu kendisinin daha çok hoşuna gitmişti. leri, değiştiğimiz, yeniden doğduğumuz esraren
Düşün anlattıklarını doğru olarak anlayabü- giz mağaralardır. İçedönük Henry de dışarısı ken
mek için Henry'nin aklına gelenleri kültür ve sim disi için fazla bulanık olduğunda, düşlerini özgür
geler tarihinden analojilerle bütünlemek gerekir. bırakabümek için herhalde büinçli egosunun bir
Sol yarımda, yani büinçdışı tarafmda korkunç de mağarasına çeküir. Böylelikle o n u n önünde ne
rin bir uçurumla sınırlanmış, sağ yanında, yaıü b i den, içsel dişü çizgilerinin bir yansıması olan bir
yor. Birçok g e r ç e k m a ğ a r a
g ö r ü n d ü ğ ü Bernadette m a ğ a r a s ı (en
sağda).
285
kadın gördüğü de açıklanabilir. Bu biçimsiz, sün- "arkadan" demek onun en az insan olan tarafın
gersi bir nesnedir. Bu bilinçaltına bastırılmış olan dan demektir, o tarafta kalçalar, yani bedenin er
dişi resmidir. Ona bilinçli yaşamında asla yaklaş keğin şehvet duygularını en fazla uyaran parçası
mamıştır bile. O, anne kompleksi olan her oğulun bulunmaktadır. Henry fahişenin kalçalarına do
kutsallaştırılmış anne kavramımn karşı k u t b u ola kunmakla bilinçsiz olarak, ilkel kabilelerde yapı
rak gizli bir hayranlık uyandırsa da onun için dai lan türden bir bereket riti de uygulamış olmakta
ma sıkı bir tabu olarak kalmıştır. Kadınla ilişkide dır. Dokunmak, el koymak hem şifa vermekle
bütün duyguları dışarıda bırakarak kendini saf hem savunmak ve lanetlemekle çoğu kez eş an
hayvansı, cinsel olanla sınırlayabilme olasılığının lamlıdır.
böyle bir genç adam üzerinde çok baştan çıkarıcı B u n u n hemen ardından, bu figürün bir kadm
bir etkisi vardır. Böyle bir birliktelikte duyguları olmayıp bir "erkek fahişe" olabileceği fikri gelir.
nı birbirinden ayırabüir, sonuç olarak anneye ge Böylece o birden mitolojide sık sık ortaya çıkan
ne de sadık kalmış olur. Yoksa her dişi varlığın bir hermafrodit figür halini alır. (Başlangıç dü
anne olarak tabulaştırüması oğulun ruhunda kar şündeki rahip gibi.) K e n d i cinsiyetine ilişkin gü-
şı konulamayacak kadar etkindir. vensizük ergenlikte hiç de nadir değüdir, o yaş
Tümüyle k e n d i fanrezüerirün mağarası içine larda homoerotizm de bu yüzden alışılmadık bir
çekilmiş olan Henry fahişeyi ancak "arkadan" gö şey değüdir. Daha önceki birkaç düşte de gördü
rür. Onun yüzüne bakmaya cesaret edemez. A m a ğümüz gibi bu Henry'nin yapısmdaki bir genç
a n l a m ı taşıyabilir. Ilyas p e y g a m b e r i n
(solda].
adama hiç de uzak değildir. Belki fahişenin cinsi istediği sonucunu çıkarabüiriz. Pelerin kırmızıdır,
yeti üzerindeki kararsızlıkta bir saptırma meka yani ihtirasm, duygularm geleneksel rengini taşı
nizması da işlemekteydi, böylece düş gören için maktadır. Böylece azize bir erotize nmarülik yö
itici olduğu kadar çekici de olan dişi"yapı önce bir nü yani cinselliklerini bastıran, yalnızca ruhlarına
erkeğe, ondan sonra da bir azize dönüştü. Bu ya da akülarına dayanan erkeklerde bulunan bir
ikinci dönüşüm bu figürden bütün cinsel izleri özelük verir. Düş b u n u n genç bir insan içüı çok
alıp götürmüş oldu, cinselliğin gerçeğüıdeki her doğal olduğunu beürtmek istemektedir.
türlü etseüiği reddeden perhizkâr bir aziz yaşa A z i z kovuktan çrkıp yoldan aşağı, yani yüksek
mına doğru y o l gösterdi. Düş görmede bir uçtan ten alçağa doğru, vadiye doğru üıerken i k i n c i bir
öbürüne dönüşmek - b u r a d a bir fahişenin azizeye mağaraya girer. Bu kaba odundan sıraları, masa-
dönüşmesi- hiç ender değildir. Simyada olduğu larıyla ilk Hıristiyanların kovalandıkları sırada
gibi en aşağı olandan değişim ve soylulaşımla en ayinlerini yaptıkları sığınakları anımsatmaktadır.
yüce olan ortaya çıkar. B u n u n kutsal, şüa veren bir yer, ruhani, yersel
Azizin pelerini de Henry'nin dikkatini çeker. olanın göksel olana, etsel olanın ruhsal olana dö
Bir pelerin çoğunlukla çevreye karşı takınılan ko nüşümü gizeminin bulunduğu bir yer olduğu an
ruyucu bir küıfı ya da Jung'un "persona" admı laşılır. A m a Henry'nin onu izlemesine izm yoktur;
verdiği bir tür maskeyi simgeler. Persona bir yan bütün oradakilerle, yani kendisinin bütün bilinç
dan bireyin dışa görünümünü sağlar, öte yandan dışı kısmi kişilikleriyle birlikte dışarı gönderüir.
iç kimliğim diğer insanların merakından korur. "İçerideki" dünyada, ruhsalüğm dünyasmda kala
Düşteki aziz personası bize Henry'nin nişanlısıyla bilmesi içüı önce dış dünyaya ayak basmak, ken
ve onun kız arkadaşıyla olan ilişkisini açıklamak dini ispatlamaüdır. Çünkü aziz, henüz ayrışmamış
tadır. Çünkü azizin pelerini her ikisinin kılıkları ama kavrayıcı bir biçimde olsa da aynı zamanda
nın da özelliklerini taşır. B u n d a n Henry'nin b i - seüi, r u h u n içinde kaderi belirleyen tanrı resmini
linçdışının, çekim güçlerinden kendini korumak simgelemektedir. Henry ise henüz onun çok yakı-
içüı her i k i kadma da azizlik özeuiklerini sunmak nında durabilmek içüı yeterince olgun değildir.
elini d o k u n d u r a r a k iyileştirdiğine
inanılırdı (ortada].
Beatnik'lerin giysileri, d e ğ e r y a r g ı l a r ı ve
(sağda).
Analiz yolunda
Kuşku ve dirençlere rağmen Henry canla başla rüntü oluşturuyor. Çıkartüan parçaların ya
ruhunda olup bitenlere katılmaya başladı. Düşle kındaki istasyonun raylarıyla taşınması gere
rinden etkilendiği açıkça görülüyordu. Onların b i kiyor. Gölün tabam yeşü bir toprak parçasma
linçli yaşamım anlamlı şeküde kompanse ettikle dönüşüyor.
Memleketimden çok uzak olmayan komşu taşıyan araçlarla birlikte gün ışığına çıkartılmak
bir gölün kıyısındaki küçük bir yerin umanın tadır. Onlarla olasılıkla Henry'nin çocukluğunda
da, suyun dibinden son savaşta batırılmış lo kendisinin aktivite basıncının önemli bir miktarı
komotifler ve yük vagonları çıkartüıyor. Önce da alt tabakalara inmişti. Şimdi bunlar yemden
silindü biçiminde büyük bir lokomotif kazanı kuüanüabüecektir. Gölün koyu renkli tabanının
çıkartüıyor, ardından muazzam, pash bir yük da yeşü bir çayıra dönüşmesi Henry'nin yeni uya
vagonu. Her şey seyre değer romantik bir gö nan güçlerim anlatır.
Ama dişil yam da Henry'ye yalnız başına yap böylece kamburla "çiftleşmiştir", aksi takdirde
tığı bu yolculukta yardımcıdır. On altıncı düşün korkulu "ihanet ettiği" düşüncesi akkna gelmez
de o karşısına kambur bir kız olarak çıkar. di. Gerçekteyse Henry burada kendi dişil yamyla
bir ilişki kurmuştur. Bu küçük kambur kızın
Tanımadığım, ince görünüşlü ama kendi Henry'nin ruhsal gehşrminde oynadığı önerrdi rol
sini çirkinleştiren bir kamburu olan bir genç bir başka düşte anlatılmaktadır:
kadınla okul yolundayım. Okul binasına daha
birçok genç de giriyor. Ama hepsi şan dersi Tanımadığım bir erkek okulundayım.
için özel odalara giderken kız ve ben küçük Oraya ders saatinde gizüce giriyorum. Neden
kare şeklinde bir masanın basma oturuyoruz. gizlendiğimi bilmiyorum. Sınıfta küçük dört
O bana özel şan dersi veriyor. İçimden birden köşe bir sandığın arkasma saklanıyorum. Ko
bir acıma duygusu yükseliyor ve bu yüzden ridora açüan kapı yarı açık. Yakalanmaktan
onu dudaklarından öpüyorum. Aynı anda korkuyorum. Önümden bir erişkin beni gör
suçsuz olsam da nişanlıma ihanet ettiğim ak meden geçiyor. Ama küçük kambur bir kız
lıma geliyor. geüyor ve beni hemen buluyor. Saklandığım
yerden beni çıkarıyor.
Şan ile şarkı duyguların anlatımıdır; bunlar
dan da Henry hâlâ korkuyor. Bunları ancak ergen Her ikisinde Henry kıza bir okulda rastkyor.
halde, romantik biçimde tanıyor. Bunlar burada H e r ikisinde de gekşmesine yardımcı olacak bir
eşit dört kenarıyla bir bütünlük motifi olan " k a r e " şey öğreniyor. Ayrıca bunu fark edilmeksizin
bir masayla amatılmaktadır. Bu d u r u m duyguları yapması, o sırada pasif kalması gerekiyor. B u n a
nı harekete geçirmek için tam anlamı Ue uygun benzer "kambur çirkin kız'Tar pek çok masalda
dur. Kızı dudaklarından öpmesine engel olamaz, ortaya çıkar. Halk ağzında da " k a m b u r " u n çirkin
liğinin, doğru adam gelip de kızı bir öpücükle la
Resim ( W i l l i a m Turner) "Rain, Sleam netinden çıkarırsa yeniden parlamaya başlayacak
a n d S p e e d " a d ı n ı taşıması g i b i ,
olan en büyük güzelkkleri sakladığı söylenir. B u
lokomotifler, a p a ç ı k d i n a m i z m , enerji
Tümüyle akücı düşüncelerine dayanan, ruhsal sol bacağımı yarauyor. Bu kez yolun açüıp
yaşamlarının belirtüerini görmezden gelen k i m açılmayacağını bir fal gösterecekmiş; yoksa
selerde sıklıkla batü inançlara doğru açıklanamaz bunu yaşamımızla ödermişiz. Önce sıra bende.
bir eğnim bulunur. Kehanetler, faüar, dinler, bü Dört Çinli nldişinden çubuklarla fal açıyorlar.
Sonuç olumsuz, ama bana gene de ikinci bir
yücüler, dolandıncı şarlatanlar tarafmdan kolay
şans veriliyor. Önce yanımdaki kişi bağlanmış
lıkla kandırılırlar. Düşler ldşinin dış yaşamım
ken bu kez beni bağlayıp bir yana koyuyorlar
dengelediğinden, bu kişüerin kendi zihinlerine
ve benim yerime o geçiyor. Onun önünde fal
verdikleri aşırı önem de aküdışı olanla yüz yüze
benim için ikinci kez atılıyor. Bu kez sonuç
geldikleri ve ondan kurtulamadıkları düşlerle
olumlu oluyor ve ben kurtuluyorum.
dengelenmiş, kaldırılmış olur.
Henry de bu olguyu analizi sırasında çok etki
Bu düşün garipüği ve ahşılmadık önemi kadar
leyici şeküde yaşadı. Böyle akıldışı temalara da
semboUerinin zenginhği, bütünlüğü ilk bakışta
yalı dört olağanüstü düş r u h s a l gelişiminde
görülüyor. B u n u n l a birlikte sanki Henry'nin bilin
önemli kilometre taşlarım oluşturdular. Bunlar
ci b u n u görmezden gelmek istiyor gibiydi. Bilinç
dan üki anahzin başlamasmdan on hafta kadar
dışının yarattıkları karşısmdaki kuşkuculuğu dü
sonra geldi.
şünüldüğünde bu düşü rasyonalizasyon tehlike
sinden korumak, araya girmeksizin Henry'nin ru
Güney Amerika'da maceralı bir yolculuk
h u n u etkilemesini sağlamak önemli görünüyor
sırasında nihayet yurda dönmek için şiddetli
du. Bu yüzden bir yorumdan kaçındım. O n u n ye
bir istek duyuyorum. Bir dağ üzerinde bulu
rme bir öneride bulundum: Kendisine ünlü Çin
nan bilmediğim bir kentte tren istasyonuna
fal kitabı I Ging'i (Değişimler) okumasını ve son
ulaşmaya çalışıyorum. İçgüdüsel olarak istas
ra düşteki dört tipin ne yaptığım kendi kendine
yonun kentin merkezinde, dağın en yüksek
noktasmda olduğunu düşünüyorum. Gecike düşünmesini salık verdim.
ceğimden korkmaktayım. Bir şans eseri sağ I Ging kökleri mitolojik zamanlara giden, eli
tarafımdaki, istasyona hiç geçit vermeyecek mizde İÖ 3000 yıllarındaki şekü bulunan çok eski
bir duvar gibi diküen ortaçağ mimarisiyle ya bir bügelik kitabıdır. B u n u harika bir yorumla bir
pılmış, bkbirine bitişik evlerin arasmda ke likte Almanca'ya çevirmiş olan Richard Wilhelm'e
merli bir geçit buluyorum. Sahnede çok pito göre Çin'in her i k i ana felsefe akınımın, Taoizm
resk bir taraf var. Evlerin güneşü, boyalı yüz
ve Konfuçyanizm'in kökleri I Ging'dedir. Kitap i n
lerini, geçidin karanlık kemerü girişini ve geçi
sanın, kendisini çevreleyen mikro ve makrokoz-
din loşluğu içinde kaldırımlara oturmuş pa
mosla birliği, birbirini tamamlayan, birbirine zıt
çavralar içinde dört kişiyi görüyorum. Soluk
eril, dişil öğeler üe Yang ve Y i n ikiliği varsayımla
soluğa geçide dalıyorum; birden önümde, bes
belli aynı şeküde trene yetişmeye çalışan ace rı üzerine dayanır. I Ging'de 64 işaret bulunur. Bu
leci biri beliriyor. Yaklaşırken kapıyı koruyan işaretlerin her b i r i altı çizgiden oluşmuştur. Bu
dört kişi önümüze atuyor, Çinli oluveriyorlar çizgüer Yang ve Yin'in olası bütün kombinasyon
ve bizi engellemeye çalışıyorlar. Onlarla boğu larıdır. Düz çizgüer Yang ya da eril yani güçlü, ke
şurken birinin sol ayağının uzun tırnağı benim sik çizgüer Yin ya da dişü yani zayıf sayılır.
Her işaret insancıl ya da kozmik durumdaki tılı olarak yazmıştır. Şimdiye dek rastlantı, tele
değişiklikleri tanımlamakta, her b i r i bu durumda pati, kehanet vb olarak tanımlanan olaylar ve
tutulacak olan yolu resimli bir dille anlatmakta benzerleri de bu ilkeyle açıklanabilir. Düşler de
dır. Çinliler bu fala işaretlerden hangisinin belli zaman zaman böyle bir özellik gösterebüirler.
bir anda en uygun olduğunu bulmak için bakar Henry I Ging'i dikkatle okuduktan sonra, kendisi
lar. Çinliler b u n u n için elli çubuktan oluşan bir ne uygun bir dozda kuşku üe de olsa, benim öne
demeti kullanırlar. A m a bugün genel olarak üç rime uymaya, paralarla bir fal açmaya karar ver
madeni para kullanılmaktadır. Bunların üçünün mişti. Sonuç şaşırtıcıydı. E l d e ettiği işaret Meng
de aynı zamanda atılmasıyla bir çizgi oluşur. Bu yani "gençlik şaşkınlığıydı ve bu kendi yaşamın
sırada yazı Yin'dir ve i k i sayılır. T u r a ise Yang'dır daki d u r u m l a üginç bir "anlanüı eş oluş" göster
ve üç sayılır. Paralar altı kez atılır, böylece yanıtı mekte, tam uyan bir " t a m " sağlamaktaydı. Kitaba
içermekte olan işaret oluşmuş olur. göre bu işaretin üstteki üç çizgisi bir dağı, dolayı
Henry bir kez, Çinülerin geleceği araştırmak sıyla da "sükuneti koruma'yı simgelemekteydi.
için kullandıkları garip bir oyuna ilişkin bir şeyler Biçimlerinden ötürü bir "kapı" olarak da yorum-
okumuş olduğundan söz etmişti. (Olasılıkla lanabüirdi. A l t t a k i üç çizgi suyu, çukuru ve ayı
Jung'un "Altın Çiçeklerin G i z e m i " adlı kitabı yo simgeliyorlardı. Bu simgelerin hepsi Henıy'nin
rumunda.) Jung bunun asla saçma olarak değer önceki düşlerinde ortaya çıkmışlardı. Henry'ye
lendirilmemesi gerektiğini göstermişti. Çünkü bu uyarlanabüecek sözler arasında şu da bulunuyor
tür "ilahi gibi" olan yöntemler "eşzamanlılık" ilke d u : "Gençlik şaşkmhğı için boş imgelemlere sap
sine, yani bir dış olayın içsel bir olguyla, nedensel lanış en umutsuz olandır. Bu fantezüer ne kadar
olmayan ama anlamh olan eş zamanhlığma da gerçekdışı olursa utanmaları o demi azalır."
yanmaktadır. Jung bu konuda "Nedensel Olma Bu ve benzeri cümlelerle falm Henry'nin soru
yan Birlikteliklerin B i r İlkesi Olarak Eşzamanlı nu için doğrudan doğruya anlanüı olduğu ortaya
lık" adlı yazısmda (Toplu Yapıtları, Cilt 8) ayrın çıkıyordu. Bu onu çok sarsmıştı. Önce bu şoku is-
M e n g h e k s a g r a m ı n ı n o l d u ğ u iki
göstermektedir.
H e n r y ' n i n g e c e g ö r d ü ğ ü miğfer v e
ateş" demektir.
tenciyle bastırmayı denedi ama etkisinden kurtu- ana çizgilerimi! kişileşmesi olarak anlaşılması ge
lamıyordu. I Ging'deki fakn, bilmeceye benzer, rektiği apaçıktı. Böyle resimsel bakımdan güçlü
simge dolu arüatırmna rağmen onu çok derinden olan düşler oldukça enderdir ama etküeri de o
etkilediği anlaşıkyordu. B u n c a zaman yadsımış ol kadar güçlüdür. Bu yüzden bunlara "Değişim
duğu akıldışına yenilmişti. K i m i zaman susarak, düşleri" diyoruz.
İdmi zaman heyecanla "bunlarm hepsim iyice dü- Düşü görene böyle simgelerden yana çok zen
şürumeüyim" dedi ve oturumu erkenden terk etti. gin olan düşler fazla bir şey anımsatmaz.
Ertesi seansını da gribi bahane ederek iptal etti Henry'nin aküna da Şiü'de bir iş bulma çabası ol
ve bir daha da görünmedi. B e n "sakin duruş" bağ duğu ama orada bekar kimse istemedikleri için
lanımda sabırla bekledim; kehaneti henüz sindi işe alınmadığından ve Çüüilerin çaüşmak zorunda
remediğini düşünüyordum. Böylece bir ay geçti. olmayıp kendilerini meditasyona verdiklerinin
Sonunda Henry yeniden gözüktü ve heyecan için beürtisi olarak sol ederinin tırnaklarını uzattıkla
de, şaşkın, arada neler olduğunu anlattı. Kehane rından başka bir şey gelmiyordu. Güney Ameri
te aldırmamak için başlangıçta gösterdiği entelek ka'da bir iş bulmada uğradığı başarısızük karşısın
tüel çaba işe yaramamıştı. Kısa zamanda bu keha da şimdi fantezisi düşüyle yardımcı oluyor, orayı
netin büdüdiklerinin kendisüü matla izlediğini Avrupa'daki kendi yurduna karşı ilkel, korkutucu
fark etmişti. Düşünde olduğu gibi I Ging'e bir da ve duygusal bir ülke haline dönüştürüyordu. P s i
ha damşmaya karar vermiş. A m a gençük şaşkınlı kolojik ardamda bu kolektif büinçaltına uygun bü
ğı işareti ikinci bü danışmayı kesüüikle yasakla resimdi. Bu aynı zamanda Henry'nin bilinci tara
maktadır. İki gece boyunca yatağmda uykusuz fından yönetilen k ü l t ü r l ü zihnin ve İsviçre Pürita-
dönüp durduktan sonra üçüncü gece birden gö nizmi'nin de tersiydi. Gerçekte bu kendisinin hep
zünün önünde bütün parlaküğıyla bir hayal belir özlediği ama kısa zamanda hiç de konforlu bul
miş: Boş odada karardıkta bü miğfer ve bir küıç mayacağı doğal "gölge ülkesi"ydi. Güney Ameri
ışddayarak havada asüı duruyorlarmış. ka'nın simgelediği karanlık, annesel yeraltı güçle
Henry hemen I Ging'i rasgele açmış ve şaşkın ri tarafmdan düşünde kendi aydııüık annesine ve
lık içinde 30. bölümdeki şu yorumu okumuş: nişanlısına doğru itilmekteydi. Birden onlardan
"Tutmaktır ateş, zırhlı giysüer, miğferler demek ne kadar uzaklaşmış olduğunu fark ediyor, kendi
tir, mızrak ve silahlar demektir." B u n u n Li işareti ni tümüyle yabancı bir kentte yapayalnız bulu
demek olduğunu anlamış ve o zaman kehanete yordu. Bilinçteki bu artış düşte "daha yüksek bir
ikinci bir başvurusun neden yasaklandığı da orta yer" olarak süngelenmekteydi. Kent bir dağ üze
ya çıkmış. Çünkü düşünde ego ikinci bir soru şan rinde kurulmuştu. O halde Henry gölge ülkesinde
sına sahip olamaz, kehanete ikinci kez başvuran- daha yüksek bir büinçlüiğe doğru, "yukarı doğru"
sa tuzakçı yani kendi gölge yamdır. Aynı şekilde I tırmanıyordu; oradan " y u r d u n a y o l bulmayı"
Ging'e ikinci soruyu yorulmadan soran, kitabı umuyordu. Bu bir dağa çıkmak sorunu daha onun
292
başlangıç düşünde de vardı. Azizle fahişe düşün oluyor. Ancak kendi ruhunun imgelerini tanımış
de ve daha birçok mitolojik öyküde olduğu gibi, olan olgunlaşmış bir kimsede self kendi bütün ve
dağ değişim ve aşkınük için vahinin geldiği yer kendine özgü değerleriyle ortaya çıkabilir.
dir. Henry istasyonun nerede olduğunu bilmese
"Dağ üzerinde kurulu kent" de kültür tarihin de içgüdüsel olarak onun kentin merkezinde, en
de pek çok kullanım bulan, çok tanınan bir sem yüksek yerde olduğunu tahmin eder. Büinci ken
boldür. Kent, tam ortasında tanrının algılandığı di mühendislik mesleğiyle özdeşleşmiş, böylece
self (ruhun en iç çekirdeği ve bütünlüğü) bulu iç dünyasım da uygarlığın akücı bir ürünüyle, bir
nan " r u h alani'nı temsü eder; anne simgesi, kuca demiryolu istasyonuyla simgelemiştir. A m a düş
ğında tanrının tahtının bulunduğu ebedi aücının bu yöneüşi reddeder ve tümüyle başka bir yola
ikonu ya da ortasmda Buddha oturan lotus çiçe gider.
ğidir. Barındıran ve kucaklayan, tam ortasında Bu "yol", "alttan" karardık bir kemerin altın
çok değerli bir şey bulunan kentin planı, simgesel dan, yani bilinçaltının derininden gider. Kapı ay
olarak bakılırsa, r u h u n asıl düzeni, bütünlüğü de nı zamanda bir eşik simgesi, tehlikelerin kol gez
mek olan mandalaya uymaktadır. Garip bir şekü diği bir yer, aynı zamanda ayıran ve birleştiren
de Henry'nin düşünde şelfin mekanı insan toplu bir yerdir. Aradığı, uygarlaşmanuş Güney A m e r i
munun bir trafik merkezi, bir istasyon olarak ka'yı Avrupa'ya birleştirecek olan demiryolu is
temsü edilmiştir. B u r a d a bu düşü görenin henüz tasyonu yerme Henry şimdi, girişi yere çökmüş
görece az gelişmiş olan kişilik aşaması nedeniyle olan, sefü görünüşlü dört Çüûi tarafmdan tutul
kendi yaşantılarından bir nesneyle simgelenmiş muş olan karanlık bir kapının önünde durmakta
dır. Düş onları birbirinden ayıran bü özellik ver
miyor. Bu yüzden onlar erkeksi bütünlüğün he
nüz ayrışmamış dört özelüği olarak görülebilir.
Bütünlüğün, tamarrdığın simgesi olarak dörtlük,
Jung'un yapıtlarında ayrıntılı olarak anlattığı bir
arketiptir. O halde bu Çinlüer, Henry'nin, açılma
sı gereken "Şelfe giden y o i ' u kapattıkları için, al
dırmadan geçip gidemeyeceği bilinçdışı eril r u h
sal öğeleridirler. Erü ilke üe yüzleşme, onun ay
rışması öncelik taşımaktadır. Yoluna devam edip
edememesi buna bağüdır.
293
linçdışı özelliklerdir. O yüzden bu, her şeyin onun gelenen bu eğilim, hâlâ korkmakta olduğu kendi
yüzünden olduğu asıl kader belirleyicidir. dişil, bilinçdışı yanının bakış açısı ya da "duruş
Düş en yüksek noktasına doğru hızla ilerler. noktası" Çinli tarafından yaralanmıştır. Elbette
Henry, yanındaki serseri ve dört kapı bekçisi ara bu yaralanma Henry'nüı gerekli değişiklikleri ya
sındaki dövüş sırasında Henry'nin sol bacağı Çin pabilmesi için yeterli değildir. Çünkü her türlü
lilerden birinin sol ayağının uzun tırnağıyla yara değişimin ilk koşulu bir "kıyamet", yani o ana ka-
lanır. Burada Henry'nin bilinçli egosunun Avın darki dünya görüşünün yıkılışıdır. Çocukları er
palı karakteri Doğunun kişileşmiş eski aklıyla, kekliğe geçiren inisiyasyon rit leriıule bu. yeniden
yani kendisiran karşıtıyla çarpışmaktadır. Çinliler doğup da tam değerli bir sop üyesi olarak erkek
bambaşka bir ruhsal anakaradan, tanımadığı, bu ler birliği arasında yerini almadan önce geçirile
yüzden de çok tehlikeli görünen "öbür t a r a f t a n cek olan simgesel bir ölüm vardır. Böyle bir yeni
gelmektedirler. Çin aynı zamanda, halkından çok eğilime yer açmak için önce bu genç mühendisin
ülkesinin kastedildiği "Sarı Topraklar" demektir. bilimsel, mantıklı yönelişinin çökmesi gereklidir.
Bu topraksallığı, bu yeraltından olanı da Henry O n u n ruhunda her türlü "akıldışı" bastırılmalı-
kabul etmelidir çünkü kendisinin entelektüel bi dır. Bu yüzden de bunlar düşler dünyasının dra
linç yarımın asü eksiği budur. Çok yakına geldi matik paradoksları karşısında kendilerini belli
ğinde bu sefil varlıkların Çink olduklarını anlama
Bir a n a l i z g ö r e n i n y a p t ı ğ ı , kırmızı
sıyla, zaten kendi içgörüsü kendi "karşıti'nı ayırt
" d u y g u y a n ı " n d a siyah bir c a n a v a r ,
etmek üzere bir içgörüyü sağlamıştır; bundan da mavi "ruhani" y a n d a ise M a d o n n a y ı
onda bir bilinç genişlemesinin başladığı çıkart ıla- a n ı m s a t a n bir k a d ı n o l a n resim
bilir. Henry'nin daha önce işitmiş olduğunu söy ( s a ğ d a ] . H e n r y ' n i n ruh durumu da
kete geçmek sorununun değil, Henry'yi yaralaya küçük, yeşil, m a n d a l a y ı andırır bitki
doğasının maddi derinliklerine bilinçli yönelimi dürtülerini, korkusunun siyah " d u v a r ı "
295
sütunu bana "Konfederasyon Ateşi"rü* anımsatı j
yor." Dikkati çeken böceklerin, depresyon, yas ve
ölümü anlatan siyah renkte olması. Düşte Henry
odada yalnızdır. Bu kolayükla içe dönüşü, iç sı
kıntısını çağrıştırır. Mitolojiden, örneğin Mısır'da
güneşin simgesi olarak kutsal sayılmış olan "altın"
renkü skarabeusiar bilinmektedir. A m a burada
onlarm sırtları siyahtır; o halde tersini yani şeyta
ni olanı simgelemektedirler. Henry bunlarla büyü
üe savaşmak istediğinde bu içgüdüsü doğrudur.
Gene de birkaç böcek yaşamda kalmıştır. A m a sa
yılarının azalmış olması Henry'nin korkusunu, tik
sintisini gidermeye yeter. Bu kez de onların yuva
larım ateşle yok etmek ister. Bu olumlu bir ey
lemdir; çünkü ateş değişimi ve yeniden doğuşu
sağlar. (Örnek Phoenix söylemi simgelenü.) Bu
I Ö 1 3 0 0 y ı l ı n d a n bir Mısır kabartması
sırada kuşkusuz ki mantıklı aklı değil bilinçdışı, bir Skarabeus (bok b ö c e ğ i ) ve tanrı
için bir başka düşün sorununu daha fazla aydın Ensor'un ( 1 9 . yy) ç i z i m i insanları siyah,
Henry'nin eril tarafının kesin bir değişim yaşa vermeyenin kültürel değü, ahlaksal bağlar oldu
mak üzere olduğunun bir belirtisi olabilir. ğu, Henry'nin olgusunda Henry'nin yaşama ken
dini dolu dolu, tam vermekten, bir kadına bütün
Bu sırada kızın ölümün nedeni üzerine sordu
sorumluluğunu yüklenerek bağlanmaktan, böyle
ğu, kaçınılmaz ve can aücı olan sorudur. Yaşlı
ce annesine "ihanet" etmekten korkusu olduğu
adamm doğal duygularını, dürtülerini yaşamasını
apaçık belirmektedir. Düş açıkça "yaşanmamış
engelleyenin "ahlak" olduğu görülmektedir ama
yasanım", insanın ölümüne neden olabilecek bir
yaşlı adam yamt vermez. B u n u n üzerine kızı, ya
hastalık olduğunu anlatmaktadır. Bu bildirimi
ni ara bulan dişil ilke, anima aktif hale gelmek zo
Henry artık duymazdan gelemez. Sonunda yaşa
runda kaür. Henry'yi, iskambil falıyla yanıtı bul
mın labirentlerinde işe yarayacak bir pusulaya
ması için yan odaya gönderir. Bu faün kullanılma
sahip olmak için sadece akıldan daha fazlasına
yan bir arka odada olması bu işlemin Henry'nin
g e r e k s i n i m i olduğunu, aydınlatan simgelerin
bilinçli yöneüşlerinden ne kadar uzak olduğunu
yükseldiği bilinçdışı psike içindeki yol göstericik-
göstermektedir. Açılacak Uk dokuzlu yamtı vere
ği bizzat ele almanın gerekü olduğunu fark etmiş
cektir. Henry hemen bir dokuz bulacağını umar
tir. B u n u öğrenmesiyle Henry için analizinin bu
ama yalmz papazlar ve damlar, yani gençliğinde
kısmının görevi bitmiş oluyordu. Artık sorumsuz
güç ve zenginliğe verdiği önemin kolektif simge
bir yasanım cennetinden kesin olarak kovulmuş
lerini görünce düş kırıklığına uğrar. Resimli kart
olduğunu, bir daha hiçbir zaman oraya döneme
lar bitince, yani iç dünyasının simgeleri tükenin
yeceğini biliyordu.
ce bu düş kırıklığı yoğunlaşır. Geriye hiçbir imge
297
Kapanış düşü
nına atfedilen gücün, varsülığın da beürtisi olabi- bulacaklardır. Bulundukları yer değişmiştir; Paris
ür. A m a yalnızca mesanesinin içeriğini utanma yolu onları beklenmedik şeküde, Henry'nin nişan
dan boşaltmakla kalmaz, kucağında bir çocuk ta lısının oturduğu batı İsviçre'ye getirmiştir.
şımakta olan yaşü kızı da kovalar. Bu figür aynı Henry'de ük evrede, henüz kendisine ruhunun bi
zamanda düşün ük bölümündeki utangaç, ince linçdışı güçleri egemen olduğunda bir değişim ol
animamn "öbür tarafV'dır. Henüz bakiredir ama muştu. Şimdi son olarak yolunu aramaya, sadece
görünüşe göre aynı zamanda annedir. Henry'ye düşte de olsa nişanüsuun evinin olduğu bir yerden
bu arketipsel Meryem ile İsa imgesini çağrıştır- başlayacaktır. Bu artık psikolojik geçmişim kabul
mıştır. A m a buradaki çocuğun kahverengi, top ettiğini gösterir. Düşün başmda doğu İsviçre'den
rak rengi bir yün battaniyeye sarümış olması, Paris'e, yani doğudan batıya doğru, yani güneşin
kurtarıcı çocuğun semavi bir variıktan çok, onun battığı, karanlığın başladığı yere doğru gitmişti.
yeraltına, toprağa bağü bir karşıtı olduğunu dü Yani karanlıkta kalan bilüıçdışına doğru yol al
şündürüyor. Cumhurbaşkanının bu çocuğu idra- maktaydı. Şimdi yüz seksen derecelik bir dönüş
rıyla ıslatması da bir vaftizin dönüşümü oluyor. yapmış, doğan güneşe yani gittikçe artan bilinç
Şimdi bu çocuğu Henry'nin içindeki yaratıcı bir lenmeye doğrulmuştur. Bu yol İsviçre'nin ortası
olasüık olarak, " b i r şey olacak olan"ın henüz ço na, başkent Bern'e ulaşmaktadır. Bu da
cuk halinde bulunan simgesi olarak aürsak, bu Henry'mn, ruhunun bütün zıtlıkları barmdıran
vaftizle ona büyük güçler geçirilmiş olmaktadır. merkezine, şelfe yöneldiğmi simgelemektedir.
A m a bu konuda düş daha fazla bir şey söylemi B i r zenci çoğu için "karanlık yaratık" arketipi-
yor; yaşü kız çocukla birükte aceleyle kaçıyor. dir, yani kolektif bilinçdışından kaynaklanan
Bu sahne düşün dönüşüm noktasını da beürli- özeUiklerin arketipidir. B e l k i de bu yüzden beyaz
yor. Şimdi gene gündüz olmuştur. Bü önceki bö ırktan insanlar onu böylesine dışlamakta, ondan
lümde siyah, ilkel ve güçlü olan her şey şimdi bir korkmaktadırlar. Onunla kendi karşıt resimleri
araya gelmiş, çırılçıplak, yani gerçek olan bir zen nin, kaçmak ve bastırmak istedikleri, gizli, karan
ci şeklindeki tek bir varlıkta toplanmıştır. Gecenin lık yanlarının gözler önüne çıktığını sanmaktadır
karanüğıyla sabahın aydınlığı ya da sıcak idrarla lar. Zenci, ilkel dürtüler, arkaik güçler, denetle
soğuk kar gibi şimdi de beyaz kış manzarasıyla si nemeyen içgüdüler gibi kendinde olduğunu gör
yah zenci kesküı zıtük oluşturmaktadır. Dört ar mezden geldiği, farkında olmadığı için uygun bir
kadaş şimdi kendüerine bu boyutlar arasmdan yol yansıtma taşıyıcıdır. Genç adam için zenci, bir
yandan bilinçdışına bastırılmış karanlık özellikle
K a d ı n b i ç i m i n d e antik bir
r i n öte yandan da kendi ilkel, erkekçe güçlü yeti
Peru su k a b ı . H e n r y ' n i n
o l a r a k ş e l f l e ilişkili o l a n m a n d a l a
vardır. Bu s a y f a l a r d a m a n d a l a
g ö s t e r e b i l d i ğ i ç o k çeşitli biçimleri
a ç ı k l a m a l a r y a l n ı z c a olası a n l a m l a r
o l a r a k alınmalıdır.
d o l m a s ı n a beş d a k i k a kaldığını
göstermektedir. A d a m bilinçdışı
t a r a f ı n d a n "sıkıştırılmakta"dır. B u n d a n
k a y n a k l a n a n gerginlik saat y ü z ü n d e n ,
A d a m ı n a t m a k için b o ş u n a uğraştığı
k a d ı n b a ş ı n a dönüşür. B u r a d a a d a m
ısrar e d e r (altla).
Bir düşte bir prens düşü g ö r e n i n sol elinin
Bir k a d ı n y ü z ü n d e k i p e ç e y i a ç ı y o r (sol
gelişme demektir.
d o ğ r u yürüyorlar. Bu resim h e r h a l d e
303
Sonsöz: M. L. von Franz
Bilinçdışı ve bilimler
Önceki bölümlerde C. G. Jung ve bazı arkadaşla cak araçlardı. Gerçekten biünçdışının keşfinin et
rı bilinçdışmın simge yaratan işlevini anlatmaya, kisi, dünya görüşümüzün ikiye katlanmasından
bu yem bulunan etmenin göz önünde tutulması az değüdir; çünkü o andan itibaren her zaman bir
gereken kimi yaşam alanlarını göstermeye çaüştı- psikolojik olgunun bilinçli mi yoksa bilinçdışı mı
lar. Biünçdışını, onun arketipsel dinamik çekir görülmesi gerektiğini, hatta her "dış" gerçeğin bi
deklerini anlamanın daha başındayız; gene de zim tarafımızdan ne kadar bilinçli ya da bilinçdışı
onun birey üzerinde, onun duygularım, ahlaksal, algılandığını sormak zorundayız.
spirituel görüşlerini, toplumsal ilişküerim yönlen Bu arketipsel güçlerin yalnızca ruhsal bir iş
direrek ve böylelikle onun b ü t ü n kaderini biçim lemde ortaya çıkan ürünlerde görünmeyip, insan
lendirerek muazzam bir etki yaptığını şimdiden lığın diğer kültürel uğraşılarında da ispat edilebü-
kavrayabiüyoruz. Arketiplerin oyununun ve sem mesi şaşüacak bir şey değüdir. Bütün insanların
bol biçimlendirmesini işleyişinin bütünsel bü tar bu birlikte miras alınmış davranış tarzlarına sahip
zı izlediğini, bunun anlaşılmasının ruhsal zor du olması, bunların son ürürüerinin de yani simgesel
rumlarda iyüeştirici bir etki yaptığım da görebüi- düşünce, fantezi ve uğraşüarın da her alanda bu
yoruz. Bu arketipsel güçlerin bilincimizi nasü lunabilmesine şaşmamak gerekir.
esinlendirip bozabüdiğini görebiliriz: Yeni düşün Bu alanların büçoğunun bilimsel incelenişi o
ce, davranış türleri getirdiklerinde yaratıcı, bu zamandan beri Jung'un buluşlarından, düşüncele
düşünce ve yargüar donup daha üeri geüşmeyi rinden etküenmiştir. Örneğin edebiyat tarihinde,
engeüediklerüıde ise bozucu! J. B. Priestley'in "Edebiyat ve Batık Adam"ın da
Jung kendi bölümünde, arketipsel içeriklerin Gottfried Diener'in "Faust'un Helena'ya Giden Yo-
kültürel ve bireysel yapısını zayıflatmamak için, lu"unda ya da James Kirsh'in "Shakespeare'rün
bilinçdışı simgelerin yorumunun nasü dikkatü da HamletY'nde bunları buluruz. Herbert Read ve
hası özgün olması gerektiğini göstermişti. K e n d i Aniela Jaffe'nin sanata bakışları da Jung'un düşün
si b ü t ü n yaşamım bu yorum çalışmasına adamış celerine dayamr. Aynı şeküde E r i c h Neumann'ın,
tır ama hâlâ da çaüşılması gereken yeni uygulama Henri Moore üzerindeki incelemesi ve Michael
alanları bulunmaktadır. Jung bir öncüydü, yaşam Tippett'in müzik üzerinde çaüşmalan da böyledü.
boyu da bu yem alanda daha birçok sorunun ge Arnold Toynbee'nin tarih anlayışı ve Paul Itadin'in
niş araştırmalar gerektirdiğinin bilincinde kaldı.
Bu nedenle kavram ve varsayımlarını, onları çok
da beürsiz formüle eolümiş bırakmadan, olabildi
ğine geniş, dikkatü oluşturmuştu. B u u n u n içindir
Türeyen bir çelik levhadaki ses dalgaları
ki onun görüşleri, kapüarını yeni olası buluşlara (serpilmiş olan kumla görünür hale getirilmişi
tamamen açık tutan "açık" bir sistem görünüşün- tam anlamıyla bir mandala motifi oluşturuyor.
304
antropolojik araştırmaları, arketipleri Jung bağla teriyor. B i k n e n bir örnek Darvrin'in türlerin geli
nımda ele akr. Çin kültürünün araştırılması, Ric şimi kuramıdır. B u n u önce biraz uzun bir dene
hard Wilhelm, E r w i n Rousselle, Carl Hentze ve meyle bildirmişti, 1844'te b u n u büyük bir tez ha
Manfred Porkert'in çakşmalarının gösterdiği gibi line getirmek için çakşıyordu. Projesi üzerinde
özellikle Jung'un senkronisite düşüncesinden fay çalışırken birden A. R. Wallace admda, tanımadı
dalanmış hatta Hans Marti kamu hukuku alanında ğı genç bir biyologdan bir yazı eline geçti. B u n d a
bile arketipleri göstermiştir. Elbette bu sanat ya kısa ama D a n v i n ' i n k i n i n tıpa tıp aynı bir teori an-
da edebiyatm yalnızca arketipleri bakımından an latıkyordu. Wallace o sırada Malay takımadaların
laşılabileceği demek değildir. Bu kültür alanları dan Moluk adalarında bulunuyordu. Danvin'in bir
kendi özgün yasallıklarına sahiptir. A m a arketiple doğa araştırmacısı olduğunu elbette biliyordu;
ri onların gerisinde duran ve ilham veren güçler ama ne üzerinde çalıştığına ilişkin en küçük bir
olarak tanıyabilir, çoğu zaman da psikolojik bir yo fikri yoktu.
rumla, düşlerde olduğu gibi bilmçdışının, belk bir Böylelikle i k i yaratıcı doğa araştırmacısı aynı
yöndeki, sanatçının da pek fark etmediği etkisini, anda aynı noktaya ulaşmış, her ikisi de bu düşün
peygamberane mesajım görebiliriz. ceyi biknçaltından gelen bir kıvücımla yakalamış
İnsanlığın ruhsal etlorıjjlslerinin araştırılması lardı. Böyle bir d u r u m d a arketip bir creatio con-
alanında, Jung'un düşüncelerirun önemli olduğu tinua'mn (sürekk yaratış) ajam gibi ortaya çıkı
anlaşılabikr. Jung'un buluşları aynı zamanda bek yor. ( B u yüzden J u n g eşzamank olguları "zaman
lenmedik şekilde doğa bilimleri araştırmalarına, içinde v u k u bulan yaratıcı etkinlik" olarak da ad
örneğin biyolojiye de yeni bir ışık sepmiştir. landırırdı.)
Fizikçi Wolfgang Pauk, evrim kuramının, C. G. Benzer "işe yarayan rastlantılar" kişi zor bir
Jung'un eşzamankkk kavramrmn göz önüne alın yaşamsal d u r u m içinde bulunduğu ve bilmediği,
masını gerektirdiğini ileri sürmüştür. Daha önce örneğin bir akrabanın ölümü, yaşamsal önemi
çeşitü bitki ve hayvan türlerinin rastlantısal kak olan bir şeyin yitimi gibi bir şeyi bilmek zorunda
tım mutasyonlarım gösterdikleri, daha sonra ka olduğunda da ortaya çıkar. Sıkkkla o sırada, düş
zanım ilkesiyle en iyi u y u m yapanlarm yaşamda le ya da aklına gelmesiyle d u y u dışı algüamalar
kaldıkları düşünülüyordu. A m a modern hesaplar olur. Buradan anormal rastlantısal olguların da
yeryüzündeki evrim için geçen zamanın onun yaşamsal bir gereksinim ya da zor durum oldu
yalnızca böyle bir geUşimle olabilmesi için çok kı ğunda ortaya çıktığı çıkarsanabüir. Buradan da
sa olduğunu göstermişti. Jung'un, eşzamanlılık giderek, büyük bir zorlanma ya da büyük bir ge
olgusunun, nadir ama işe yarayan rastlantüar ol reksinimle karşılaşan bir hayvan türünün de
duğu düşüncesi, daima "işe yarayan" rastlantısal maddi yapısmda işe yarayan, ama nedensel olma
mutasyonların olduğunu açıklamaya yardımcı y a n değişiklikler üretebüeceği düşünülebilir.
olabilirdi. Elbette b u , sonradan yasanım araların Bilinçdışı psikolojisiyle umulmadık ölçüde bü
dan işe yarayanları seçeceği sayısız işe yarama yük karşüaşma olanağı bulunan alan atom fiziği
yan rastlantıdan daha hızlı bir gekşimi olanaklı kı dir. Bu ilk bakışta son derecede olanaksız görünü
lardı. Ne olursa olsun bugün, arketiplerin aktive yor, bu yüzden de k i m i açıklamaları gerektiriyor.
oldukları zaman böyle yarara yönelik rastlantılar H e r i k i alanın göze çarpan ilintisi öncekkle fi
oluşturabildiğini ispat edebikriz. zikteki temel kavramların (örnek; mekan, zaman,
K e n d i bilinümizin tarihi de böyle işe yarayan madde, enerji, kontinuum ya da alan ve parçacık
eşzamank rastlantı haırdelerinin örneklerini gös gibi) temelde, E s k i Yunan filozoflarının intuitiv,
yarı mitolojik, arketipsel düşünceleri olmalarıdır. edüemez- insan ruhunun doğuştan gelen temel
Bu düşünceler ancak sonradan yavaş yavaş mo eğilimlerinden; onu baş etmek zorunda kaldığı bü
dern biçimlerine ulaşmışlardır. Örneğin parçacık tün çeşitii dış ve iç gerçekler arasmda " d o y u r u c u "
kavramı, ona atom, parçalanamaz temel birim rasyonel bağlantüar bulma zorunda bırakan eği
adını veren İÖ 4. yüzyıl Yunan füozofu Leukippos l i m l e r i n d e n kaynaklanmaktadır. İnsan doğayı
ve öğrencisi Demokritos tarafından formüle edü- araştırdığında, sonunda bir objektif gerçeklik bul
miştir. Her ne kadar atomu daha sonra parçalaya- mak yerine, ünlü fizik bügini Werner Heisen-
bildiysek de nihayet bugün de maddeyi parçacık berg'in deyimiyle "kendi kendisiyle karşüaşır".
lar ya da dalgalar (ya da daha doğrusu sınırlı qu- Bu görüş açısmda yansıyan izlenimler nede
antumlar) olarak görmekteyiz niyle Wolfgang Pauü ve diğerleri, bilimsel kavram
Enerji kavramı, b u n u n güç ve devinim büyük alanmda arketipsel simgelerin rolünü araştırma
lüğü ile iüşkisi de eski stoacılardan çıkmıştır. O n ya başlamışlardır. Hatta Pauü, dış nesneleri ince-
lar bunu, evrende bulunan bütün nesnelerde b u leyişimizde daima aynı zamanda bilimsel açıkla
lunan bir tür yaşam veren tonos, gerilim olarak maların içimizdeki oluşumlarını da göz önüne al
düşünmüşlerdi. Bu modern enerji kavramının mamız gerektiği kanısındaydı. B u , daha sonra ko
açıkça yarı mitolojik olan çekirdeğidir. nuşacağımız, dünyanın fizik ve psişik, nicel ve n i
Hatta daha yalan zaman düşünenleri de kav tel bütün yönlerinin bir olarak görüldüğü bir tekü
ramlarım yan mitolojik olan arketipsel imgelere gerçeklik düşüncesine, yeni bir dünya kavramına
üzerine kurmuşlardır. Örnekse 17. yüzyüda René da ışık serpebihrdi.
Descartes nedensellik yasasını; "çünkü tann, karar Bilinçdışının psikolojisiyle fizik arasmda bu,
ve hareketlerinden vazgeçmez" diye "ispat" etmiş oldukça açık bağlantılardan başka, bir köprü da
tir. Büyük astronom Johannes Kepler, uzayın "Tes ha vardır. J u n g , Pauü'nin ve diğer bilimadarnları-
lis"* nedeniyle üç boyutlu olduğundan emindi. nın yalan yardımıyla modern psikolojinin, atom
Bunlar, bizim modern bilimsel kavramlarımızın fizikçüerinin mikrofizik olgularıyla karşüaştıkla-
ne denli arketipsel tasarım-varsayımlardan geliş rmda yarattıklarına şaşüacak kadar paralel olan
miş olduğunu gösteren birkaç örnektir. Bunlar kavramlara ulaştığını keşfetti. Bu kavramların en
primer olarak "objektif' dış gerçekleri yansıtma önemlilerinden biri, Niels Bohr'un bulduğu
yıp - y a da en azından bunların böyle olduğu ispat "komplementarite" kavramıdır.
Modern fizik, ışığın ancak mantık olarak birbi
Varlık egemerıliğinin baba, oğul ve k u t s a l r u h t a olduğunu
rine karşıt ama komplementer (tamamlayıcı)
ileri süren "üçbirlik" düşüncesi, (çn.)
k a z a n a n Amerikalı fizikçi M a n a M a y e r .
O n u n a t o m ç e k i r d e ğ i n d e k i sayısal ilişkileri
g ö r e a t o m ç e k i r d e ğ i d e i ç içe t a b a k a l a r d a n
g i b i " , 2 0 , 2 8 , 5 0 , 8 2 , 1 2 6 d i y e sürer.
kavramla; dalga ve parçacık kavramlarıyla tanım ğişmiştir, bu da geriye dönük olarak büinci etki
lanabileceğini bulmuştur. Çok basitleştirilmiş de ler. Düş tasarımları bu bağlamda, zaten var olan
yimlerle söylersek; belli deneysel koşullarda ışık yarı bilinçü içeriklerdir. B i l i n c i n , düşü görenin
parçacıklardan oluşmuş gibi, başka koşullardaysa düşü anlamak yaşantısına y o l açan her genişleti-
bir dalgaymış gibi görünmektedir. Aynı şeküde lişinin, büinçdışı üzerinde de ölçülemeyen bir et
biz her elementer parçacığı ya k o n u m u ya da bü kisi vardır. Bu yüzden büinçdışı da -fizikteki
yüklüğü bakımından inceleyebiliriz ama bu i k i i n madde g i b i - paradoks kavramlarla ancak yaklaşık
celemeyi aynı anda yapamayız. Gözlemci deneyi olarak tanımlanabilir. O n u n "aslında" ne olduğu
ni seçmek zorundadır, böylece bir " k e s i " üe öbür nu da tıpkı maddeyi anlayamayacağımız gibi, hiç
deney olanağını dışlamış olur. Bu yüzden Paıüi anlayamayacağız.
"nükrofizik bilimi, temeldeki bu komplementer Fiziğin d u r u m u n a bir başka paralel de şu şe-
denilen olanaksızlık d u r u m u nedeniyle, gözlemci küdedir: Jung'un arketipler olarak tanımladıkları
n i n saptanabilir düzeltmeler sonucu olan etküeri- nı, ruhsal tepküerin, Pauli'nin sözleriyle, "primer
ni ortadan kaldırmanın olanaksızlığıyla karşı kar olasılıklar"ı olarak rahatlıkla tanımlayabüiriz; b u
şıya bulunmaktadır, bu yüzden de bütün fizik ol rada da bir arketipin kendini nasıl göstereceğine
guların objektif olarak kavranabilmesinden vaz ilişkin hiçbir yasa yok, ancak bize olası ruhsal
geçmek zorundadır" demiştir. Klasik fizik neden tepkileri önceden talimin etmek olanağım sağla
sel olarak saptanabüecek doğa yasaları ararken y a n "eğilimler" vardır. Amerikalı psikolog Wüüam
bugün istatistik olarak kavranabilecek olan " p r i - James daha uzun zaman önce, "bilinçdışı" kavra
mer olasılıklara arıyoruz. mının, fizikteki " a l a n " kavramıyla karşüaştırüabi-
Başka türlü söylemek gerekirse gözlemci de- leceğini vurgulamıştı. Elektromanyetik alana gi
neyiyle üintileri, ölçülemeyen ve böylece dışlana- r e n parçacıkların belü bir düzen içinde göründü
mayan bir şeküde bozar; bu yüzden de ancak ola ğü gibi bilinçdışı alandaki tasarımların da otonom
sılıklar kavranabüir. Bu çağımızın doğa bilimle olarak düzenlendiği anlaşüıyor. Büincimizde son
rinde korkunç bir dönüşüm anlamına geür. De radan "aküh" ya da "aydınlatıcı" olarak tanımla
neycinin ruhsal varsayımları artık dışlanamaz. Bu dıklarımız sadece, bilinçü düşüncemizin, bilinç
yüzden araştırmacı, dış olguları tam "objektif' ta öncesi beüi şekilde düzenlenmiş olan içerikle ay
nımlama çabasmdan kesiıüikle vazgeçmelidir. nı fikirde olmasındandır.
Çoğu modern fizikçi, gözlememin bilinçü tasa Başka türlü söylemek istersek; bilinçü tasa
rımlarının nükrofizik deneylerde bir r o l oynadığı rımlarımız, çoğu kez daha biz büinemde olmadan
nı kabul etmişler ama onun gerisinde daha bilinç düzenlenmiş bulunmaktadır. 19. yüzyü A l m a n
dışı motivasyonların da oyuna katüdığını, bu yüz matematikçisi K a r l Friedrich Gauss bize bunun
den de gözlemcinin bütün psişik d u r u m u n u n da bir örneğini, sayüar kuramının bir yasasını nasü
bir rol oynadığım görememişlerdir. A m a , P a u - bulduğunu anlatır: " A m a bunun benim yorucu
h'nin de vurguladığı gibi, bu gerçekleri fırlatıp at çaaüşmalarım sonucu değü, tanrının merhame-
mak için hiçbir neden yoktur. tiyle olduğunu söylemek isterim. Bilmece bir an
Niels Bohr'un komplementarite fikri psikoloji da, şimşek çakmış gibi çözüldü. B e n kendim, son
için, Jung'un da fark ettiği gibi, bilinçle büinçdışı deneylerde yaptıklarım s o n u c u bildiklerimle,
arasında da böyle bir orantı bulunduğundan çok bunların sonuçları arasmda bağlantı kurabüecek
önemlidir. Çünkü bilincin düzeyine çıkmış olan d u r u m d a değildim." Fransız matematikçi H e n r i
her büinçdışı içerik, bilincin etkisiyle kısmen de Poincaré, benzeri bir yaşantıyı daha ayrıntılı açık-
lıyor: Uykusuz bir gecede, matematik kombinas ta ve maddede farkü olmadığı şekünde tanımla
yonların içinde fırtınaya tutulmuş gibi "stabil bir mıştır. J u n g bu birük düşüncesinin yolunu arke-
bağlantıya girinceye kadar" nasıl savrulduklarını tiplerin eşzamanlılık olgularında kendim gösteren
anlatıyor. "Böyle durumlarda insan sanki kendi " p s i k o i d " - y a n i yalnızca ruhsal değü ayru zaman
bilinçdışı çalışmasıyla da oradaymış gibi olur. B i da krsmen maddesel o l a n - bü yana sahip olduk -
linçdışı çaüşma, kendi özelliğini yitirmeksizin, larını göstererek açmış bulunuyor. Böyle bir ol
kendini çok heyecanlanmış olan bilince belli gunun nedeni içsel yani psişik ve dışsal olaylarm
eder. Böyle fırsatlarla her i k i öznenin (ego ve b i anlamlı aranjmanlarıdır.
linçdışı) çakşma tarzları arasındaki fark sezilebi- Başka türlü söylemek istersek arketipler bize
liyor." yalnrzca (hayvanların davranış kaüplarmm onla
Fizikle psikoloji arasındaki son paralel olarak ra, kendüerini çevreleyen doğaya uymakta yar
da Jung'un "anlam" kavramından söz edilmelidir. dımcı olduğu gibi) dış dünyaya uymakta yardım
Jung eskiden nedensel, akılla açıklanabilen yasa etmekle kalmaz, kendüeri de psike ve materiayı
ları aradığımız yerlerde amaç ve anlamı da ara birükte kapsayan eşzamanlı bir aranjmanda orta
mamızı, yani bir şeyin yalnız neden olduğunu de ya çrkarlar. A m a bu yalnrzca, üeri araştırmaların
ğil aynı zamanda niçin olduğunu da sormamızı hangi yönde olması gerektiğim gösteren bir kanıt
önermektedir. Aynı eğilim, yani mekanik yasalar olarak aünmaüdır. Jung kendisi, bu birük üzerin
dan çok genel bağlantıları arama eğilimi fizikte de de acele spekülasyonlara y o l açmadan önce bu
ortaya çıkıyor. i k i alanı daha u z u n zaman derinlemesine araştır
Wolfgang Pauli, bilinçdışının keşfinin psikote- mamız gerektiğini vurgulamıştrr.
rapide kullanımının dar sınırlarının ötesine yayı Jung'un ileri araştırmalarm çok verimli olaca-
lacağı, bütün doğa büimleriyle daha birçok yaşam ğım düşündüğü alan temel matematik axiomata
alanını da etkileyeceği beklentisini düe getirmiş alanıydı. Pauü bunlara "primer matematik intuis-
tir. O zamandan beri bu beklenti oldukça destek yonlar" adını veriyor ve bunlar arasında özellikle
lenmiştir; kibernetikle (Toeynin ve sinir sisteminin aritmetikteki sonsuz sayı dizgeleri ya da geomet
ve onun taklidi olan bilgisayann denetim sistemi rideki "sonsuz" kavramlarını sayıyordu.
bilimi) uğraşan kürü fızikçüer bilinçdışırun psiko- Büimlerin temel bigüerini incelemiş olan A l
lojisiyle ilgilenmeye başlamrşlardrr. Örneğin man yazar Hannah Arendt de benzer bir vurgula
Fransız fizikçi Olivier Costa de Beauregard "psi mada bulunmaktadır: "Yeni zamanların doğusuy
koloji ve fiziğin artık aktif bir diyaloga g i r m e s i ' n i la matematik yalnızca alanım, sonsuz olduğu,
istemektedir. sonsuz genişlemeyi sürdürdüğü düşünülen evre
Psikoloji ve fiziğin düşünce modellerindeki ne uygulanmak üzere 'sonsuz' genişletmekle kal
paralellik, Jung'un üeri sürdüğü gibi, her i k i ger mamış gerçekle bağlantüı olmayı da bırakmıştır.
çeklik alanının sonunda "birlik"e, yani bütün ya Matematik bugün varoluş bilimi ya da felsefesinin
şam olgularının psikofizik bir "tek" oluşuna yakla başlangıcı değildir; artık insan ruhunun yapısının
şıyor. Jung, bilinçdışının inorganik maddeyle her bilimi haüne gelmiştir." (Tam da burada bir Jung-
hangi bir şeküde bağlantılı olduğundan emindi. çu hemen sorardı: Hangi ruh? Bilinçli olan mı, bi
Bu zaten bütün psikosomatik hastalıkların gös linçsiz olan mı?)
terdiği bir şeydir. B u , Wolfgang Pauli ve E r i c h Gauss ve Poincare'nüı kendüerini anlattıkları
N e u m a n n i n da izledikleri tekü gerçek düşüncesi gibi matematikçiler de düşüncelerimizin bazen
ni Jung, "unus m u n d u s " sözüyle, aynı alemin r u h daha biz farkına varmadan "düzenlenmiş" olduk-
larmı keşfettiler. B. L. van der Waerden bilinçdı- Bununla okuyucuya, Jung'un bilimsel tutumu
şından gelen temel matematik içgörü örneklerini için özellikle karakteristik bulduğuma ilişkin bü
verdikten sonra "Bilinçdışı yalnızca çağrışım ve fikir verdiğimi umuyorum. O durmadan yasanım
çıkarsamalar yapmakla kalmaz, seçim ve yargı da görüntülerini, konvansiyonel yargılardan arı ola
yapabilir. Bilinçdışının yargısı intuitiv ama uygun rak, tam tevazu ve kesinlikle anlamaya çahşmış-
koşullarda tamamen güvenmrdir" sonucuna varı tır. Yukarıda dokunulan düşünceleri o yüzden da
yor. ha fazla kurgulamamıştır. Çünkü kesin bir şey
Çeşitli matematik temel intuisyonlar ya da a söylemek için henüz yeterince gerçeği derlemiş
priori düşünceler arasmda elbette sayılar psiko olmadığına inanıyordu. B u n u n gibi yeni bir dü
lojik bakımdan en ilginç olanlardır. Bunlar yalnız şünceyi yayınlamadan önce, onu tekrar tekrar i n
ca gündelik hesap ve ölçülerimize yaramaz, aynı celemek, her yanından yeterince kuşkulanabü-
zamanda en eski çağlardan beri zaman birimleri mek için yıllarca beklemiştir.
n i n "anlamını o k u m a k ' t a , örnekse astronomi, n u - Okuyucunun onun kavramlarında belli bir be
meroloji, geomanti ve diğer divinasyon teknikle lirsizlik olarak görebilecekleri onun tevazuundan
rinde de kıülanılırlar. Bunlarm hepsi, Jung'un eş ileri gelir. B u , acele verilmiş yüzeysel kararlarla,
zamanlılık kuramı kavramlarıyla tanımlamış oldu basitleştirmelerle yeni buluşlar olanağını dışla
ğu şeyi daha yakmdan saptamaya yöneük, arit mak istemeyişinden, yaşam olgusunun çok yön
metik olarak saymaya dayalı yöntemlerdir. Doğal lülüğüne büyük saygısındandır. R u h yaşamı Jung
sayılar psikolojinin bakış açısmdan kuşkusuz bi için her zaman heyecan uyandırıcı bir gizem ve
zim beui biçimde düşünmemizi gerektiren arke sınırlı ruhların yaptığı gibi her tarafmı bildiğimizi
tipsel tasarımlardır. Örneğin kimse ikinin bizim sandığımız bir şey olarak kalmıştır.
sayı sistemimizde bulunan tek asal sayı olduğu B e n i m kanıma göre yaratıcı düşüncelerin de
n u , daha önce onun üzerinde bilinçle düşünme ğeri, gerçeklerin o zamana kadar anlaşümamış
miş olsa büe yadsıyamaz. O zaman sayüar büinç- ilintilerinin kilidinin anahtarını içermeleri, böyle
le bulunmuş değüdir. Onlar bilinçdışının spontan, ce yaşamın gizemine daha derin dalmayı sağla
otonom ürünleri, bu bakımdan da arketipsel sim malarıdır. Bu yüzden de Jung'un düşüncelerinin
gelerdir. de bu şekilde, birçok b i l i m alanında (ve gündelik
Sayüar aynı zamanda dış nesnelerin de özel yaşamda) yeni şeyler bulmakta, bu arada bireyle
likleridir. Hatta biz onların renk, sıcaklık, büyük re daha dengeli, daha dürüst ve bilinçli bir tutum
lük gibi bütün niteliklerini alsak büe onlarm "sa edmmekte yardımcı olacağından eminim. Eğer
yıları geride sabit kaür. Yam sıra bu sayılar r u h u okuyucu bununla, bilinçdışını bizzat incelemek
muzun, dış nesnelerle bağlantısı olmadan da i n - ve özümlemek için (kendi üzerinde çalışmayla
celeyebüeceğimiz içeriğidir. O zaman sayüarın, daima olduğu gibi) heveslenecek olursa, bu kıla
psike üe materia arasmdaki en doğrudan bağlan vuz kitap amacma ulaşmış olacaktır.
tı oldukları anlaşılır. Jung'un beürttiğine göre b u
rada geleceğin çok verimli bir araştırma alam b u
lunmaktadır.
Burada, bu oldukça zor kavramları, Jung'un
düşüncelerinin kapak bir öğreti olmadığını, daha
çok, daha geüşebilecek yeni bir dünya görüşünün
başlangıcı olduğunu göstermek için anlatıyorum.
Notlar
Aslında dipnotu niteliğinde olan bu notlar kitabın orijinalinde de diye not etmektedir.
Jacobi'nin makalesi dışında, yerinde işaretlenmemiştir. Çeviri 114. Navaho'ların her iki savaş tanrısı Maud Oakes tarafın
aynen orijinalinde olduğu gibi sayfa numaraları iledir, (çn.) dan Where the Two to their Father, A Navaho War Cere
monial, Bollingen/New York, 1943 'de ele alınmaktadır.
C. G. Jung - Bilinçdışı'na giriş 117. Jung, Düzenbaz figürünü: Zur Psychologie der Trick-
Sayfa 37 Nietzsche'nin Kryptomnesie'si Jung'un Zur Psycholo- ster-Figur, (Ges. Werke, B d . IX) 'da ele alır.
gie sogenannter okkulter Phaenomene (Okkult denilen fe 118. Ego ile Gölge arasındaki çatışma Jung'un Der Kampf
nomenlerin psikolojisine dair) Toplu Yapıtları, Cilt I'de an um die Befreiung von der Mutter (Ges. Werke, Bd. V) de
latılmıştır. "Seyir Defteri"nden söz konusu bölüm ve Nietzs açıklanmaktadır.
che'nin alıntısı şöyledir: 125. Minotaurus Mitinin yorumu için Mary Renault'un ro
J. Kemer'in "Prevorst'tan yapraklar" Cilt IV, s. 57, "Korkulu manı The King Must Die (Pantheon, 1958) ile karşılaştırınız
anlamı olan bir alıntı..." başlığıyla (1831-1837): 125. Labirent simgesi Eric Neumann tarafından, Ursprung
"Dört kaptan ve bir tüccar, Mr. Bell, Stromboli adasında, sgeschichte des Bewustseins'da incelenir.
tavşan vurmak için karaya çıktılar. Saat üçte bu grup gemi 128. Ego'nun ortaya çıkışı için karşüaştırınız; Erich Neu
ye dönmek üzere toplanmışlardı ki şaşkınlık içinde iki ada mann, a. g. e. Michael Fordham, New Developments in
mın havada kendilerine doğru hızla uçtuğunu gördüler. Analytical Psychology, Londra, Routledge and Kegan Paul,
Bunlardan biri siyah, öbürü gri giyimliydi. Çok yakınların 1957 ve Esther M. Harding, The Restoration of the Injured
dan geçtiler ve onları şaşkınlık içinde bırakıp aceleyle kor Archetypal Image (özel basım) New York, 1960
kunç Stromboli yanardağının kraterine daldılar. Bu çifti 129. Jung'un inisiyasyon üzerine çalışması, Analytische
Londra'dan tanıdıklarını fark etmişlerdi." Psychologie und Weltanschaung (Ges. Werke B d . VIII) de
F. Nietzsche'mn "Böyle Buyurdu Zerdüşt'ünden Bölüm XI, yayınlanmıştır. Aynı zamanda Bkz. Arnold van Gennap, The
"Büyük olaylara dair" (1883): "Zerdüşt mutlu adaya doğru Rites of Passage, Chicago 1961
giderken bir gemi de duman püsküren dağın olduğu adaya 132. Kadınlarda güç deneme E r i c h Neumann tarafından
demir atıyor ve mürettebatı da tavşan vurmak için karaya açıklanmıştır. Amor und Psyche, Zürih 1952
çıkıyordu. Öğlen saatına doğru, kaptan ve adamları bir araya 137. Beauty and the Beast masalı Mme Leprince de Beau-
geldiklerinde birden havadan bir adamın kendilerine doğru mont'un The Fairy Tale Book'unda yayınlanmıştır, New
uçarak geldiğini gördüler ve o kişi onların yanı başından ge York, Simon and Schuster, 1958
çerken bir ses çok net olarak 'Zamanıdır! Tam zamanıdır! 141. Orpheus söylencesi E. Harrison'un Prolegomena to
'dedi. A m a bir gölge gibi hızla ateş dağı yönünde uçtu ve the Study of Greek Religion, Cambridge University Press,
şaşkınlık içinde onun Zerdüşt olduğunu gördüler... 'Bana ba 1922'de bulunur. Aynı zamanda Bkz. W. K. C. Guthrie, Orp
kın! 'dedi yaşlı sedümen, 'Zerdüşt cehenneme gidiyor!'." heus and Greek Religion, Cambridge, 1935
38. Robert Louis Stevenson, Jekyll ve Hyde'ı gördüğü dü 142. Jung'un Katolik kupa törenini açıklaması: Das Wand
şü, "Across the Plains" kitabında "Düşler üzerine bir ba- lungssymbol in der Messe, Ges. Werke B d . XI, Bkz. aynı za
his"de ele alıyor. manda; Alan Watt; Myth and Ritual in Christianity, Vangu
56. Jung'un düşü, Anniela Jaffe tarafından yayınlanmış ard Press, 1953
olan C. G. Jung; "Anılar, Düşler, Düşünceler", Zürih'te daha 145. Linda Fierz-David'in Orpheus ritine yorumu; Psycho
ayrıntılı olarak işlenmiştir. logische Betrachtungen zu der Freskenfolge der Villa dei
63. Eşikaltı düşünce ve görüntülere örnekleri Pierre Ja- Misteri in Pompeji. E i n Versuch von Linda Fierz-David,
net'nin yapıtlarında bulursunuz. Zürih, 1957
93. Kültüre] simgelere daha başka örnekler Mircea Elia- 148. Esquilin tepesinin Roma höyüğünü Jane Harrison an
de'nin yapıtı "Şamanizm ", Zürih, 1947'de yayınlanmıştır. latıyor, yukarıda a. g. e.
C. G. Jung'un toplu yapıtlarına da bakınız. (I-XVIII ciltler- 149. Bkz. Jung: Die transzendente Funktion, C. G. Jung
Hazırlanıyor) Institut, Zürih
151. Joseph Campbell kuş kılığındaki samanlardan söz edi
Joseph L. Henderson Modern İnsan ve Mitler yor: Das Symbol ohne Bedeutung, Zürih, Rhein-Verl., 1958
108. İsa'nın dirilişinin son olduğuna dair: Hıristiyanlık es-
katolojik (son kadere yönelik) bir dindir. Yani göz önünde M. L. von Franz - Bireyleşme Süreci
tuttuğu, kıyametle benzer anlamlı olan bir son erektir. Bir 160. Düşlerde menderes motifinin ayrıntılı incelenişi
kabile kültürünün anaerkil elemanları korunmuş olan öbür Jung'un toplu yapıtlarında ele alınmıştır. (Bd. VIII) Ayrıca
dinler (örneğin Orfızm) ise, Eliade'ın "Ebedi dönüş mi- Bkz. Jung Ges. Werke B d . XII, Teil I ve Gerhard Adler, Stu-
ti"nde (Düsseldorf, 1953) gösterdiği gibi döngüseldir. diesin Analytical Psychology, Londra 1948.
112. Bakınız; Paul Radin, Hero Cycles of Winnebago, In 161. Jung'un Şelfi açıklaması, Ges. Werke. Bd. IX, Teil 2
diana University Publications, 1948. ve B d . XII.
113. Tavşan figürüne ilişkin olarak Radin; "Tavşan, bütün 161. Naskapi Frank G. Speck'in; Naskapi: The Savage Hun
uygar ve alfabe öncesi dünyadan ve dünya tarihinin en eski ter of the Labrador Peninsula, The University Press of Ok
zamanlarından beri bildiğimiz gibi, tipik bir kahramandır." lahoma Press, 1935.
311
162. Psişik bütünlük kavramı anlatılıyor Jung: Ges. Werke Adlers, Frankfurt a. M. 1926. s. 172.
Bd. XIV, B d . IX, Teil 1 ve 2. 179. "Zehir kız"ın bir anlatımı W. Hertz, Die Sage vom Gift-
163. Meşenin öyküsünün kaynağı: Richard Wilhelm; maedchen, Abh. der bayr. Akad. der Wis. 1 Cl. XX B d . 1
Dschuang-Dsi; Das wahre Buch vom südlichen Blütenland; Abt. München, 1893.
Jena 1923, S. 33-34 179. Öldüren prenses Chr. Hahn tarafından ele alınır; Gri
163. Jung bireyleşme sürecinin simgesi olarak ağacı; Der echische und Albanesische Maedchen, B d . 1, München/
philosophische Baum, Von den Wurzeln des Bewustseins Berlin 1918, s. 301: Avcı ve her şeyi gören ayna.
(Zürih 1954) 'te inceler. 180. Bir Anima yansıtmasından ileri gelen Aşk çılgınlığı
163. Taştan sunak üzerinde sunu verilen "Yerel Tanrı" bir Elinor Bertines, Human Relationships, S 11:! f. Aynı za
çok bakımlardan antik genius loci'ye uyar. Bkz. Henri manda Bkz. Dr. H. Strauss, Die Anima als Projektionserleb-
Maspero, La Chine antique, Paris, 1955, S. 140 f. (Bu bilgi nis, Yayınlanmamış manuskript, Heidelberg 1959.
için Ariane Rump'a teşekkür ederim.) 180. Jung, olumsuz bir Anima yardımıyla psişik integrasyo-
164. Jung bireyleşme sürecini tanımlamanın güçlüğünü nu tartışır; Ges. Werke, B d . XI, s. 164 ff; B d . IX, s. 224 f;
vurgular. Ges. Werke, B d . XVII, s. 179. B d . XII, s. 25 f, 110 f, 128.
165. Çocuk düşlerinin öneminin bu kısa tanımı başlıca 185. Anima'ran dört aşaması için Bkz. Jung, Ges. Werke,
Jung'dan kaynaklanmıştır: Psychologische Interpretation B d . XVI, s. 174
von Küıdertraeumen (Notlar ve dersler), E T H Zürih, 186. Francesko Colonna'nin Hypnerotomachia'si Linda F i -
1938/39 (yalnız özel yayın). Özgün örnek, 1938/39'da aynı erz-David tarafından yorumlanmıştır: Der Liebestraum des
başlıklı bir seminerin raporundan, s. 76 ff. Bkz. Jung; Die Poliphilo, Zürih 1947
Entwicklung der Persönlichkeit, Ges. Werke, Bd. XVII; Mic 186. Anima'nin rolünü anlatan alıntı Aurora Consurgens
hael Fordham, The Life of Childhood, Londra 1944 (öz. s. I'den Çeviri E. A. Glover. Almanca baskısı M. L. von Franz-
104); Erich Neumann, Ursprungsgeschichte des Bewustse Jung'un Mysterium Coniunctionis, Bd. 3, 1958
ins; Frances Wiekes, The Inner World of Consciousness, 187. Jung, şövalyelerin hanım kültünü inceler. Ges. Werke,
New York/Londra 1927; Eleanor Bertine, Human Relatios- Bd. VI, S. 274 ve 290f, aynı zamanda Bkz. Emma Jung ve
hips, Londra 1958 M. L. von Franz, Die Graalslegende in psychologischer
166. Jung psişik çekirdeği açıklar: Die Entwicklung der Sicht, Zürih 1960
Persönlichkeit, Ges. Werke B d . XVII, S. 175 ve B d . XIV, S. 189. Animus'un Kutsal inanç olarak ortaya çıkışı için Bkz.
9 ff. Jung, Two Essays in Analytical Psychology. Londra 1928, s.
167. Hasta kralı anlatan masal modelleri için Bkz. Joh. Bül 127ff; Ges. Werke Bd. IX, B l . 3. Aynı zamanada Bkz. Emma
te ve G. Polivka, Anmerkungen zu den Küıder-und Haus- Jung, Aiümus und Anima, passim; Esther Harding, Wo-
maedchen der Brüder Grimm, B d . I, 1913-1932, s. 503 ff. man's Mysteries, New York 1955; Eleanor Bertine, Human
Grimm masalı Der Goldene Vogel'in bütün varyasyonları. Relationships, s. 128ff; Toni Wolff, Studien zu C. G. Jungs
168. Gölge'nin bir başka incelemesi Jung'ım Toplu Yapıtla Psychologie, Zürih 1959, s. 257ff; E r i c h Neumann, Zur
rında, B d . IX, Teil 2, Kap. 2 ve B d . XII, s. 29 f ve; The U n - Psychologie des Weiblichen, Zürih 1953
discovered Self, Londra 1958, s. 8-9, Bkz. Frances Wiekes, 189. Çingene masalının alındığı yer: Der Tod als Geliebter;
The Inner World of Man, New York/Toronto 1938. Göl Zigeunermaerchen. (Die Maedchen der Weltliteratur, hsgb.
ge'nin algılanmasına iyi bir örnek; G. Schmalz, Komplexe F. von der Leyen ve P. Zaunert) Jena 1926, s. 117f
Psychologie und Körperliches Symptom, Stuttgart 1955. 194. Değerli eril özelliklerin ileticisi olarak Animus'u Jung,
171. Mısır'ın yeraltı kavramının örnekleri, The Tomb of Ges. Werke B d . IX, s. 182f ve Zwei Essays, B l . 4'te ele alır.
Ramses VI, Bollingen Series X L , Teil 1 ve 2, Pantheon Bo- 196. Kara prensesten söz eden Avusturya masalı için Bkz.
oks, 1954. "Kara Kral Kızı", Maedchen aus dem Donaulande, Die
171. Projeksiyon olgusuyla Jung Ges. Werke, B d . VI, Ta Maedchen der Weltliteratur, Jena 1926, s. 150f
nımlar, s. 582 ve B d . VIII, s. 272 ff. 'de uğraşır. 196. Ay Ruhu Eskimo masalı "Örümcek olan bir kadına da
173. Kuran, E. H. Palmer çevirisi, Oxford University Press, ir "den alınmıştır; K. Rasmussen, Die Gabe des Adlers, s.
1949. Bkz. Jung'un Musa ve Hızır öyküsü yorumu, Ges. 121f
Werke. B d . IX, s. 135 ff. 196. Seif in genç-yaşlı kişileşmesine ilişkin bir açıklamayı
175. Hint masalı Somadeva: Vetalapanchavimsati, ingilizce Jung yayınlamıştır; Ges. Werke, B d . IX, s. 151f
çevirisi C. H. Tawney, Jaico book, Bombay 1956. Bkz. Hein 200. P'an Ku efsanesi Donald A. McKenzzie; Mythen aus
rich Zimmer'in mükemmel psikolojik yorumu The King and China und Japan, (Londra, s. 260) ve H. Maspero; Le Tao-
the Corpse, Bollingen Series XI, New York, Pantheon, 1948 ism, (Paris 1950, s. 109) de bulunabilir. Ayrıca Bkz. J. J. M.
176. Zen ustasına yapılan oyun Der Ochs und sein Hirte, de Groot, Universismus, Berlin 1918, s. 130-131; H. Koest-
(Koichi Tsujimura çevirisi), Pfullingen 1958, s. 95. ler Symbolik des chinesischen Universums, Stuttgart, 1958,
177. Anima üzerine daha fazla bahis için Bkz. Jung, Ges. s. 40; C. G. Jung, Mysterium Coniunctionis, Bd. 2, s. 160-
Werke, Bd. IX, Teil 2, s. 11-12 ve B l . 3; B d . XVTI, s. 198 f, 161.
B d . VII, s. 345, B d . XI, s. 29-31, 41 f., 476 vb. B d . XII, Teil 200. Kozmik adanı olarak Adem tartışması için Bkz.; A u
1. Bkz. ayrıca Emma Jung, Animus und Anima, Zwei E s gust Wünsche, Schöpfung und Sündenfall des ersten Mens
says, The Analytical C l u b of New York 1957; Eleanor Berti chen, Leipzig 1906, s. 8-9 ve 13; Hans Leisegangi Die Gno-
ne, Human Relationships, Ks. 2; Esther Harding, Psychic sis, Leipzig, Krönersche Taschenausgabe. Psikolojik yoru
Energy, New York 1948 ve diğerleri. mu için Bkz. C. G. Jung, Mysterium Coniuctionis, Bd. 2,
178. Sibirya avcı masalı Knud Rasmussen; Die Gabe des Kap. 5, s. 140-199 ve Ges. Werke, B d . XII, s. 346f. Olasılıkla
Çin'in P'an Ku'su ile Pers Gayomert'i ve Adem efsaneleri 150f
arasında tarihsel bağlantı da bulunmaktadır; Bkz. Sven S. 217. Jung bugünkü "istatistik bir sayı olmak" duygusunu
Hartmann, Gayomart, Uppsala 1953, s. 46, 115 inceler: Das unentdeckte Selbst, s. 14, 109
202. "Üst R u h " olarak bir hurma agacmdan gelen Adem 219. Özne aşamasında düş yorumundan söz edilir: Jung:
kavramıyla E. S. Drower, The Secret Adam, A Study of Na- Ges. Werke, B d . XVI, s. 243 ve B d . VIII, s. s. 266
sorean Gnosis, Oxford 1960, (s. 23, 26, 27, 37) adlı yapıtın 220. İnsanın içgüdüsel olarak çevresine uyum yaptığı açık
da uğraşır. lanır: A. Portmann: Das Tier als soziales Wesen, s. 65f ve
202. Eckhardt Ustanın sözleri F. Pfeiffer'in MeisterEck- passim. Aynı zamanda Bkz. N. Tinbergen, A Study of Ins
hardt (İng. çev. C. de B. Evans, Londra 1924, B d . II, s. 80) tinct, Oxford 1955, s. 151f ve 207f
dan 2 2 1 . E l . E. E. Hartley kitle bilinçdışını inceler: Fundamen
202. Jung'un Kozmik İnsana ilişkin açıklamaları için Bkz. tals of Social Psychology, New York 1952. Aynı zamanda
Ges. Werke, Bd. IX, Teil 2, s. 36f; "Antwort auf Hiob "Ges. Bkz. Th. Janwitz ve R. Schulze: Neue Richtungen in der
Werke, B d . XI ve Mysterium Coniuctionis, B d . 2, s. 215f. Massenkommunikationsforschung, Rundfunk und Fernse
Aynı zamanda Bkz. Esther Harding, Journey into Self, Lon hen, 1960, s. 7, 8 vepassim. Ayrıca a. g. e., s. 1-20 ve Un
dra 1956, passim. terschwellige Kommunikation, a. g. e., 1960, Heft 3/4, s.
202. Adam Kadmon'dan Gershom Sholem söz eder; Major 283 ve 306 (Bu bilgi için Bay René Malamoud'a teşekkür
Trends in Jewish Mysticism, 1941; ayrıca Jung, Mysterium ederim.)
Coniuctionis, B d . 2, s. 182f 224. Özgürlüğün faydalı bir şeyler başarmakta önemini
204. Kral çift simgesi Jung'un Ges. Werke, B d . XVI, s. Jung vurgular: Das Unentdeckte Selbst, s. 9
313'te ve Mysterium Coiuctionis, Bd. 1, s. 143, 179; B d . 2, 224. Bireyleşme sürecini simgeleyen dinsel figürler için
s. 86, 90, 140, 285'te incelenir. Aynı zamanda Bkz. Eflatun, Bkz. Jung: Ges. Werke, B d . XI, s. 273 ve passim ve a. g. e.,
Şölen (Syposion) ve Gnostiklerin tann-insan, Anthropos fi Teü 2 ve s. 146f
gürü. 224. Jung modern düşlerdeki dinsel simgeleri incelemek
205. Self in simgesi olarak taş için Bkz. Jung: Von den tedir: Ges. Werke, B d . XII, s. 92, Aynı zamanda Bkz. a. g. e.
Wurzeln des Bewustseins, Zürih 1954, s. 200f, 415f, 449f s. 28, 169f, 207
206. Bireyleşme zorlamasının bilinçli fark edildiği nokta 225. Üçlem'e dördüncü bir elemanın eklenmesi Jung tara
Jung: Ges. Werke, Bd. XII passim; Von den Wurzeln des fından incelenir: Mysterium Coniuctionis, B d . 2, s. 112f,
Bewustseins, s. 200f; Ges. Werke B d . IX, Teil 2, s. 139f, 117f, 123f ve Ges. Werke, B d . VIII, s. 136f ve 160-162
236, 247f, 268; B d . XVI, s. 146f. Aynı zamanda Bkz. Ges. 228. Kara Geyik vizyonunun alındığı yer: Black Elk Spe-
Werke, B d . VIII, s. 253f ve Toni Wolff, Studien zu C. G. aks, yayınlayan John G. Neihardt, New York 1932, A l m . Ba
Jungs Psychologie, s. 43. Ayrıca özellikle Jung Mysterium sımı: Schwarzer Hirsch, Ich rufe mein Volk, Ölten 1955
Coniuctionis, B d . 2, s. 318f 228. Eskimoların Kartal Şenliği öyküsü: K n u d Rasmussen,
207. "Aktif tmajinasyon"in ayrıntılı anlatım için Bkz. Jung: Die Gabe des Adlers, s. 23f, 29f
"Die Transzendente Funktion ", Ges. Werke B d . VIII 228. Jung orijinal mitolojik malzemenin üretilişini inceler:
208. Zoolog Adolf Portmann hayvanlardaki "lçsellik"i ta Ges. Werke, B d . XI, s. 20fve B d . XII, Giriş
nımlamaktadır. Das Tier als soziales Wesen, Zürih 1953, s. 229. Fizikçi W. Pauli, m o d e m doğa bilimlerindeki Heisen-
366 berg'inki gibi yeni buluşların etkilerini tammlamıştır: Die
209. Mezar taşlarına ilişkin eski Germen inancı Paul Herr- philosophische Bedeutung der Idee der Komplementarita-
mamı tarafından ele alınmaktadır. Das altgermanische P r i et, "Experientia ", B d . VI/2, s. 72f ve Wahrscheinlichkeit
esterwesen. Jena 1929, s. 52 ve Jung: Von den Wurzeln des und Physik, "Dialéctica ", B d . VÜJ/2, 1954, s. 117
Bewusstseins, s. 198f
210. Morienus'un Bilge Taşı'm tanımı Jung: Ges. WerkeBd. A n i e l a J a f f e - Simge o l a r a k g ö r s e l s a n a t l a r
XII, s. 300, A n m . 45'te yazılıdır. 233. 1 Bkz. Nancy Wilson Ross, The World of Zen, New
210. Taşı bulmak için azap çekmenin zorunlu olduğu bir York, 1960, s. 149
simya söylemidir. Bkz. Jung: Ges. Werke B d . XII, s. 280f 234. 2 Carola Giedion-Welcker, Plastik des X X . Jahrhun
2 1 1 . Jung, psike ile materia arasındaki ilişkiyi açıklamakta derts, Stuttgart 1955, s. 107
dır: Zwei Essays über Analytische Psychologie, s. 142-146 235. 3 H. Kühn: Die Felsbilder Europas, Stuttgart 1952
2 1 1 . Eşzamanlılığın tam bir açıklaması için Bkz. Jung: 236. 4 H. Kühn, a. g. e., s. 15
Synchroniztaet als ein Prinzip akausaler Zusammenhaenge, 250. 5 Paris 1953, W. Hess'den alıntı, Dokumente zum
Ges. Werke, B d . VIII, s. 419f Verstaendnis der Modernen Malerei, Hamburg 1958 (Ro
212. Jung'un, bilinçdışıyla bağlantı kurmak için Doğu Dini wohlt), s. 122. B u , aşağıda kısaca "Dokumente" olarak anı
ne dönmek üzerine görüşleri için Bkz. "Über Mandala- lacak olan olağanüstü yararlı sunumdan birçok almtı yap
Symbolik ", Ges. Werke, B d . IX, Teil 1, s. 335f ve B d . XII, s. tım.
212f (bu sonuncuda aynı zamanda Bkz. s. 19, 42, 91f, 101, 250. 6 Briefe, Aufzeichnungen und Aphorismen, Berlin
119f, 159, 162) 1920, Dokumente, s. 80
212. Çince metinden alıntının kaynağı: Lu K'uan Yü, Char 250. 7 Ayrıca Bkz. Alman sanat tarihçisi Werner Haft-
les Luk, Ch'an and Zen Teaching Londra, s. 27 mann'm makalesi "Glanz und Gefaehrdung der Abstrakten
216. Badgerd Hamamı masalının alındığı yer: Maedchen Malerei, Skizzenbuch zur Kultur der Gegenwart, München
aus Iran, Die Maedchen der Weltliteratur, Jena 1959, s. 1960, s. 111. Sanat tarihiyle ilintiler için en çok Haft-
mann'ırı yapıtını kullandım: Die Malerei im 20. Jahrhundert, mente, s. 84
2. Aufl. München 1957 ve Herbert Read, Geschichte der 263. 44 Tagebüchern, Berlin 1953, Dokumente, s. 86
Modernen Malerei, München 1959, ayrıca birçok tekil yapıt. 263. 45 W. Haftmann'dan alıntı, a. y. g. e., s. 89
251. 8 Der Blaue Reiter, München 1912, Dokumente'den, 264. 46 Essays über Kunst und Künstler, hrsg. von Max
s. 87 Bill, Stuttgart 1955, Dokumente, s. 87
253. 9 Notes sur la peinture d'aujourd'hui, Paris 1953, a. g. 265. 47 a. y. g. e., 8. 178
e. 265. 48 Briefe, Aufzeichnungen und Aphorismen, Berlin
253. 10 Kolaj, tekil elemanların yapıştırılmasıyla yapılan 1920, Dokumente, s. 79
resimlerdir. 265. 49 Edouard Roditi: Dialoge über Kunst, Insel Verlag
253. 11 W. Haftmann, Die Malerei im 20. Jahrhundert, 1960
München 1957, s. 254 268. 50 Henri Cartier-Bresson, Werner Bischof, L u d e n
254. 12 W. Haftmann'dan alıntı: Paul Klee. Wege bildne Clergue ve diğerleri akla gelir.
rischen Denkens, 3. Aufl., München 1957, s. 71 268. 51 W. Haftmann'dan alıntı, a. y. g. e., s. 474
254. 13 Wege des Naturalismus, Weimar/München 1923, 268. 52 Notes sur la peinture d'aujourd'hui, Paris 1953,
Dokumente, s. 85 Dokumente, s. 126
254. 14 Notes sur la peinture d'aujourd'hui, Paris 1953,
Dokumente, s. 125 Jolande Jacobi - Olgunlaşma yolunda simgeler
254. 15 "Bilmeceyi değil de neyi seveyim? " 272. Der Palast der Traeume. Homeros'un Odisse sinin
254. 16 Sulla Arte Metafısica, Roma 1919, Dokumente, s. XIX. kitabına 16. yy'dan bir illüstrasyon. Orta nişte Uyku
112 tanrıçasını görüyoruz; elinde haşhaş başlarından bir demet
255. 17 Dokumente, s. 112Aynca Bkz. W. Haftmann, ag. tutuyor. Sağmda, ardında iyi, gerçek düşlerin bulunduğu
e., s. 241 ff "Boynuz kapı" (üstünde boynuzlarıyla bir sığır duruyor).
255. 18 Dokumente, s. 36 Solda, ardında yanlış, kötü düşlerin olduğu "Fildişi kapı"
255. 19 Özellikle Hemrich Heine, Jean Paul, Arthur Rimba (üstündeki fil başıyla). Saçağın üstünde Solda Ayın tanrıça
ud ve Stéphane Mallarmé kastedilmiş sı I Mana ve sağda kulları arasımla çocukları uyku ve Ölümü
255. 20 Bkz. Psychologie und Religion, Zürih, Rascher tutan Gecenin tanrıçası.
Verlag 277. Analizdeki ilk düşün önemini Jung, Seelenprobleme
257. 21 H. Read'den alıntı: Geschichte der Modernen Ma der Gegenwart kitabında ortaya atmıştır. (5. Aufl., Zürih
lerei, München/Zürih 1959, s. 128 1950, s. 92)
257. 22 H. Read, ag. e., s. 124 290. "Kehanet düş" bölümü için Bkz. Das Buch der Wand
257. 23 aynı eser, s. 124 lungen ya da I Ging, Çinceden çeviren ve açıklayan Richard
257. 24 Les Manifestes du Surréalisme 1924/42, Paris Wilhelm, Jena 1924, ( E n yeni basım Düsseldorf/Köln 1956)
1946, Dokumente, s. 117 291. Wilhelm'in Meng işaretini yorumlayan alıntısı I Ging,
257. 25 Les Manifestes. Documente, s. 118 Bd 1, s. 16'da bulunuyor.
257. 26 Bkz. C. G. Jung'un ilk yazısı 292. 4 numaralı işaretin -Meng: Bir tür kapı-üst üç çizgisi
258. 27 New York 1948; Dokumente, s. 119, M. Ernst ya nin simgelemi için Bkz. I Ging, Bd. II, s. 213. Sonra 52 nu
zar Lautréamont'la bağlantı kuruyor. maralı işaret Gen; Dağ, "sakin duruş" ve aynı zamanda "yan
259. 28 Carola Giedion-Welcker, 1947. Hans Arp, s. XVI yol "demektir. Aynı zamanda "küçük taşlar, kapılar ve açık
259. 29 Dokumente, s. 121 lıklar... hadımlar ve bekçiler... ayak parmaklan ve bacaklar
260. 30 Almanach de la Librairie Flinker. Paris 1961 "söz konusu olduğunda; ki bu da Henry'nin düşüne tam
262. 31 Rückblicke. M. Bill'in Kandinsky hakkında giriş ya uyuyor. Meng işareti için aynı zamanda Bkz. I Ging, Bd I, s.
zısından. Über das Geistige in der Kunst, a. g. e., s. 11 14
262. 32 Selbstdarstellung, Berlin 1912, Dokumente, s. 86 292. I Ging'e ikinci bir kez bakışla ilgili olarak Jung, onun
262. 33. Briefe, Aufzeichnungen und Aphorismen, Berlin ingilizce basımına yazdığı önsözde şöyle yazıyor: "Deneyin
1920, Dokumente, s. 79f yinelenmesi, çıkış durumunun yeniden oluşturulamayışı gi
262. 34 W. Haftmann'dan alıntı, a. y. g. e., s. 478 bi basit bir nedenle olanaksızdır. Bu yüzden her zaman yal
262. 35 Über die Moderne Kunst, Konferans 1924, Doku nızca ilk ve tek yanıt vardır. "
262. 36 Neue Gestaltung, München 1925, Dokumente, s. fazla bilgi için Bkz. I Ging, B d . I, s. 87 ve B d . II, s. 126
315
Y A Y I N L A N A N KİTAPLAR:
SANAT
1- Desen mi D e m e s e n mi? Cem M u m c u , Y ı l d ı r ı m B. D o ğ a n , Desenler: Selçuk D e m i r e l
2- A r t r i t ve Sanat, Kolektif
3- Çocuk ve Sanat, Kolektif
4- Bedava Gergedan, O r h a n Cem Çetin
5- O r s o n W e l l e s , A n d r é B a z i n - Çev. S e n e m D e n i z
EDEBİYAT
ROMAN
1- Planımız Katliam, Haldun A y d ı n g ü n
2- 7, C e m A k a ş
3- A l t ı n , Biaise C e n d r a r s - Çev. N u r i y e Y i ğ i t l e r
4- Bir K u z g u n Y a z , M e h m e t Ü n v e r
5- M a r i e l l a , M a x G a l l o - Çev. A s e n a S a r v a n
6- M a t h i l d e , M a x G a l l o - Ç e v . Işıl B i r c a n
7- S a r a h , M a x G a l l o - Çev.: A s e n a Sarvan
8- Ziyaretçiler, Giovanni Scognamillo
9- Salta Dur, Semra T o p a l
10- Pus, M e h m e t Ü n v e r
1 1 - K e n t l e r i n Kraliçesi, H a k a n Senbir
12- C o w r i e , C a t h i e D u n s f o r d - Çev. F u n d a T a t a r
13- S e l k i e ' l e r i n Şarkısı, C a t h i e D u n s f o r d - Çev. F u n d a T a t a r
14- İstifa, A k ç a Z e y n e p
15- A c a y i p Hisli, K a t e A t k i n s o n , Çev. D e v r i m Kılıçer Y a r a n g ü m e l i
16- Makber, Cem M u m c u
17- Kötü Ölü, Erkut Deral
18- B o ş l u k t a S a l l a n a n A d a m , Saul B e l l o w - Çev. Neşe O l c a y t u
19- T u h a f Bir K a d ı n , Leylâ Erbil
20- Hazdan Kaçan Kadınlar, Fidan Terzioğlu
2 1 - K u r b a n , Saul B e l l o w , Çev. P e r r a n F ü g e n Ö z ü l k ü
22- H e y N o s t r a d a m u s , D o u g l a s C o u p l a n d , Çev. İ r e m B a ş a r a n
23- K â s e d e n Hisse, T i b o r F i s c h e r , Ç e v . D u y g u G ü n k u t
24- G e t r u d e 2'ye nasıl b ö l ü n d ü ? , Şule Ö n c ü
25- Ü ç Başlı E j d e r h a , L e y l â E r b i l
ÖYKÜ
1- Beyoğlu Kâbusları ve Diğer Öyküler, Giovanni Scognamillo
2- Bir G a m z e - B i r K u ş t ü y ü Y a s t ı k , G ü l s e r e n T u ğ c u K a r a b u l u t
3- Ü ç ü n c ü Sayfa Güzeli / Binbir İnsan Masalları-I, Cem M u m c u
4- Cinsel Ö y k ü l e r , K o l e k t i f - E d i t ö r : C e m M u m c u
5- Hepimiz G o g o l ' u n Palto'sundan Çıktık, Süreyyya Evren
6- M u a l l â k t a , A r a f ' t a ve D ü ş l e r d e / Binbir İnsan Masalları-ll, C e m M u m c u
7- r, C e m A k a ş
8- Âşık Öyküler, Kolektif - Editör: Sevengül Sönmez
9- Deli Öyküler, K o l e k t i f - Editör: Cem M u m c u
10- Suçlu Ö y k ü l e r , K o l e k t i f - Editör: Halil G ö k h a n
1 1 - Gelecek Ö y k ü l e r , K o l e k t i f - Editör: Deniz Koç
12- Erotik Öyküler, K o l e k t i f - Editör: Halil G ö k h a n
13- Sahici A ş k l a r K ü l l i y a t ı / B i n b i r İnsan M a s a l l a r ı - l l l , C e m M u m c u
14- Absürd Öyküler, Kolektif, Editör: Nida Nevra Savcılıoğlu
15- Sidre, Berrin Karakaş
16- Aşk ve Ö b ü r D u y g u l a r , T ü r k a y D e m i r
17- Hassas R u h l a r T e r a z i s i / B i n b i r İ n s a n M a s a l l a r ı - I V , C e m M u m c u
18- Su Kedileri, M u s t a f a Ziyalan
19- Tül, Berrin Karakaş
20- M e v t Tek Hecelik U y k u , Feryal T i l m a ç
2 1 - Bütün Hikâyeleri, Fikret Ü r g ü p
22- Hayat Gerçeğe Perde / Binbir İnsan Masalları-V, C e m M u m c u
23- A r a d ı m Yaz D e d i n i z , Feryal T i l m a ç
ŞİİR
1- A h k â m Vakti Tohumları, Yusuf Eradam
2- Enel Aşk, Y e l d a Karataş
316
ÖZEL DİZİ
1- K a h r a m a n l a r Kitabı, K o l e k t i f Editörler: C e m M u m c u , N i d a Nevra Savcılıoğlu
2- M a z r u f , Enis Batur
3- Bu K a l e m Un(ufak), Enis Batur
4- Koşarak G e l d i m Çorabı D e l d i m , Kornet
5- Hayat Kırıklığı, C e m M u m c u
PSİKOLOJİ / PSİKİYATRİ
1- M a j ö r Depresif B o z u k l u k Hastalarının Tedavileri İçin U y g u l a m a Kılavuzu, Çev. A y l a Yazıcı
2- Şiir ve Psikiyatri Kavşağında, Y u s u f A l p e r
3- D u y g u d u r u m Bozukluklarında A t i p i k A n t i p s i k o t i k Kullanımı, Editör: Simavi V a h i p
4- Ö t e k i Peygamberler, A n t h o n y Storr - Çev. Aslı Day
5- Biz - R o m a n t i k Aşkın Psikolojisi, Robert A. J o h n s o n , Çev. Işılar Kür
6- B u r a d a n Böyle / Hayatın Psikososyopolitiği, Erol Göka
7- İç Bahçe, Betül Yalçıner, L ü t f ü H a n o ğ l u
8- Psikiyatri ve S i n e m a , Krin O. G a b b a r d , G l e n G a b b a r d , Çev. Y u s u f E r a d a m , Hasan Satılmışoğlu
9- Psikiyatri Tarihi, A l i Babaoğlu
10- Yaşlılık ve Depresyon - C e m M u m c u , Çağrı Y a z g a n
11- Kadın ve Depresyon - C e m M u m c u , S u z a n Saner, P e y k a n G. Gökalp
12- Az Rastlanır Psikiyatrik S e n d r o m l a r - David E n o c h , H a d r i a n Ball, Çeviren: B a n u Büyükkal
13- Nöroloji ve Psikiyatrinin Örtüşen Yüzleri, Betül A t a b e y Yalçıner, L ü t f ü H a n o ğ l u
14- Âşiyan'daki Kâhin - Tevfik Fikret'in M e l a n k o l i k Dünyası, Serol Teber
15- Aşk ve Kıskançlık, A y a l a M a l a c h Pines - Çev. C a n a n Y o n s e l
16- K o z m i k K a h k a h a , Vamık D. V o l k a n , Çev. B a n u Büyükkal
17- Cesur Y e n i Beyin, Nancy C. A n d r e a s e n , Çev. Yıldırım B. D o ğ a n
18- A t l a r l a Yaşayan Kadın, Vamık D. V o l k a n , Çev. B a n u Büyükkal
19- "Bilimsel Bir Peri M a s a l ı " - S i g m u n d F r e u d ' u n " A i l e - v e Tarihsel R o m a n ı " , Serol Teber
20- Kusursuz Kadının Peşinde, Vamık D. V o l k a n , Çev. Banu Büyükkal
21- Şizofreni: Sesler, Yüzler, Öyküler, Editör: H a l d u n Soygür
22- Depresyon Atlası, A n d r e w S o l o m o n , Çev. Berna Çapçıoğlu, Gülderen Dedeağaç, Funda Tatar
23- Şizofreni Hastalığı A n l a m a k ve O n u n l a Yaşamayı Ö ğ r e n m e k , D r . M u s t a f a Yıldız
24- Kış Bakışı, Bir Ruh H e k i m i n i n İç Bahçesi, H a l d u n Soygür
25- Canavar ve K u r b a n ı , Çocuk R u h u n u A n l a m a k , Türkay Demir
26- İnsan ve S e m b o l l e r i , C. G. J u n g , Çev. A l i Nahit Babaoğlu
27- Aşk ve İrade, Rollo M a y , Çev. Y u d i t N a m e r
28- Kim Bu Çılgın Türkler?, A l i Nahit Babaoğlu
29- D i n a m i k Psikiyatri, E d w i n R. W a l l a c e , Çev. H a k a n A t a l a y
30- İnsanın A n l a m Arayışı, V i k t o r E. Frankl, Çev. Selçuk Budak
İLETİŞİM
MİZAH
1- Yamyamın Y e m e k Kitabı, Y u s u f E r a d a m
2- Kafadanbacaklılar, M e h m e t Ulusel
3- F, Izel R o z e n t a l
4- Geç, Kadir Doğruer
5- B, Izel R o z e n t a l
GEZİ
1- D i k k a t ! B u d a , Izel R o z e n t a l
2- Fethiye'den A n t a l y a ' y a Likya Y o l u , Barış D o ğ r u
FELSEFE / DİN
1- Bir Sevda Y o r u m u Kitabı, A h m e t İnam
2- Hz. M u h a m m e d ' i n Y o l u n d a / G ü n ü m ü z Dünyasında Islâmiyeti, Y e n i d e n Düşünmek, Carl W. Ernst-, Çev. Cangüzel
Güner Zülfikar
TARİH / İNCELEME
1- M e d y a Tarihi / D i d e r o t ' d a n İ n t e r n e t e Frédéric Barbier,
Catherine Bertho Lavenir Çev. K e r e m Eksen
2- M e d e n i y e t l e r Çatışması ve Dünya D ü z e n i n i n Y e n i d e n Kurulması, Samuel P. H u n t i n g t o n - Çev. C e m Soydemir,
Mehmet Turhan
3- Labirentin Tarihi, Jacques A t t a l i , Çev. Selçuk K u m b a s a r
4- Ütopya: Hayali A h a l i Projesi, A k ı n Sevinç
5- Körü K ö r ü n e İnanç, Vamık D. V o l k a n - Çev. Dr. Özgür Karaçam
6- Türkiye'nin Çıplak Tarihi, K o l e k t i f Editör: C e m M u m c u
7- Bakırköy Akıl Hastanesi'nin G i z l i Tarihi, Editörler: Betül Yalçıner, Peykan Gökalp, C e m M u m c u
317
EROTİK US
1- K a d ı n l a r İçin E r o t i k A s t r o l o j i , O l i v i a - Çev. Işılar K ü r
2- Y a t a ğ ı n d a Y a l n ı z m ı s ı n ? Eski J a p o n O z a n l a r ı n d a n A ş k v e Ö z l e m Ş i i r l e r i -
Çev. Celâl Üster
3- K i m s e n i n K o n u ş m a d ı ğ ı D i l , E u g è n e M i r a b e l l i , Çev. A h u A n t m e n
4- Ç i f t e A l e v / A ş k v e E r o t i z m , O c t a v i o Paz - Ç e v . T o m r i s U y a r
5- E z g i l e r Ezgisi ' N e ş i d e l e r N e ş i d e s i ' - Çev. S a m i h R i f a t
6- Bahar Noktası, W i l l i a m Shakespeare - Can Yücel
7- Sevda L ü g a t i , M e h m e d C e l â l - G ü n ü m ü z D i l i n e A k t a r a n : S e v e n g ü l S ö n m e z
8- S a m u r a y l a r A r a s ı n d a Aşk, Ihara S a i k a k u , Çev. Fatih Ö z g ü v e n
9- L u l u , A l m u d e n a G r a n d e s , Çev. N e j a t B a y r a m o ğ l u
ANI
1- Şanslı A d a m , M i c h a e l J. Fox - Çev. O y t u n S ü n g ü
2- B o s t a n c ı M a s a l l a r ı , K. Ö z c a n D a v a z
3- Paşama M e k t u p l a r , Ayşe Nil
... ŞEYSİ
1- T e r a p i Şeysi, C e m M u m c u , Y ı l d ı r ı m B . D o ğ a n , D e s e n l e r : M e h m e t U l u s e l
2- H u k u k Şeysi, K a d i r Şinas
ÇOCUK
1- F i l m i m i n H i k â y e s i 1, K o l e k t i f
2- F i l m i m i n H i k â y e s i 2, K o l e k t i f
3- N o e l B a h a ' d a n M e k t u p l a r , J.R.R. T o l k i e n , Ç e v . L e y l a R o k s a n Ç a ğ l a r
YAYINLANAN KİTAPLAR:
POPÜLER KÜLTÜR
1- Z "Son İnsan" mı?, Hakan Senbir
2- P o p l i s a n s , B. V o l k a n Y ü c e l
3- Biri, K e m a l T ü m e r k a n
4- Sana Bi'şey O l m a s ı n , A y ş e Ö z y ı l m a z e l
EDEBİYAT
ROMAN
1- G ü l l e r i m A ç t ı Seni G ö r ü n c e , H a n d e Ö z c a n
2- E v d e n U z a k t a , C a t h i e D u n s f o r d , Çev. T a ş k ı n E r m i ş o ğ l u
3- A ş k Bir V a r m ı ş Bir Y o k m u ş , T o m P e r r o t t a , Çev. D u y g u A k ı n
4- B e n i K a l b i m d e n V u r a n l a r V a r Y a , Reşat Çalışlar
5- Kırmızı Fener Sokağı, M e h m e t Ünver
6- Konuşmayan Tavuskuşu Camio, Berrak Yurdakul
7- Saatçi Bayırı, A y ç a Şen
8- Gece Gelini, E r k u t Deral
9- A ş k a Şeytan Karışır, H a n d e A l t a y l ı
318
10- H a y t a , E r g i n A t l ı h a n , Ç e v . N e j a t B a y r a m o ğ l u
11- K e n t l e r i n K r a l i ç e s i , H a k a n S e n b i r
12- R o l k e s e n , M i l l e n i a B l a c k , Ç e v . P e r r a n F ü g e n Ö z ü l k ü , D e n i z P e h l i v a n e r
13- T ü r k D i p l o m a t ı n K ı z ı , D e n i z G o r a n , Ç e v . B u r c u K ü h e y l a n U y u r k u l a k
14- B i r Y a z a r ı n R o m a n ı , M e r t Ö z m e n
15- K e m a l ' e E r e n K a d ı n l a r , M e l i k e l l g ü n
16- H e r Ş e y i n B i t t i ğ i Y e r d e n , S a m i D ü n d a r
ÖYKÜ
1- P o r n o v i d a , Zafer llbars
2- Aşk Y ü z ü n d e n , Evren Y i ğ i t
3- H a y a t B u İşte, S u z a n M u m c u
ÖZEL DİZİ
1- S a l l a m a K l a s i k l e r , G r e g N a g a n , Çev. M . O n u r D u m a n
2- The Stage in the Text, Ö z d e n Sözalan
EROTİK US
1- Y a t m a d a n Ö n c e 1 0 0 Fırça D a r b e s i , M e l i s s a P .
2- Y u s u f ç u k G e c e Gelir, M e l i s s a P.
3- P e n i s i n K a t ı G e r ç e k l e r i , A l e x a n d r a P a r s o n s , Çev. Ulaş E r k a l
4- 7 G e c e , A l i n a R e y e s , Çev. B u k e t Y ı l m a z
5- H a r a m , S e l v a N u a y m i , Çev. N e h i r Su
6- M u t l u l u k , D e n i s R o b e r t , Çev. M e h m e t D e m i r t a ş
ANI
1- Y a r ı m A s ı r l ı k A s k e r , O r g e n e r a l (E) M . H i k m e t B a y a r
2- Kırk Yılın Penceresi, S u z a n M u m c u