Professional Documents
Culture Documents
Farmakoloji (AÖF)
Farmakoloji (AÖF)
FARMAKOLOJİ
Yazarlar
Prof.Dr. M.İ pek C İ NGİ
Prof.Dr. Kevser EROL
Editör
Prof.Dr. Melih ERDO Ğ AN
A N A D O L U Ü N İV E R S İT E S İ
Açı köğretim Fakültesi
D e r s K i t a p l a r ı Y a y ın N o : 1 0 8 / F
B u k i t a b ın b a s ım , y a y ım v e s a t ış h a k l a r ı
Anadolu Üniversitesi'ne aittir.
" U z a k t a n Ö ğ r e t i m " t e k n i ğ i n e u y g u n o l a r a k h a z ır l a n a n b u k i t a b ın
b ü t ü n h a k l a r ı s a k l ıd ır .
İ l g i l i k u r u l u ş t a n i z i n a l m a d a n k i t a b ın t ü m ü y a d a
b ö l ü m l e r i m e k a n i k , e l e k t r o n i k , f o t o k o p i , m a n y e t i k k a y ıt
v e y a b a ş k a ş e k i l l e r d e ç o ğ a l t ıl a m a z ,
b a s ıl a m a z v e d a ğ ıt ıl a m a z .
Sayfa No.
SUNUŞ .................................................................................................................. VI
- I -
ÜNİTE 4 : OTONOM SİNİR SİSTEMİ İLAÇLARI
1. GİRİŞ ......................................................................................................... 45
2. SEMPATOMİMETİK (ADRENERJİK) İLAÇLAR ......................................... 46
3. SEMPATOLİTİK (ANTİADRENERJİK) İLAÇLAR ....................................... 50
4. PARASEMPATOMİMETİK (KOLİNERJİK) ETKİLİ İLAÇLAR...................... 52
5. PARASEMPATOLİTİK (ANTİKOLİNERJİK) İLAÇLAR................................ 54
6. OTONOM GANGLİYONLARI ETKİLEYEN İLAÇLAR ................................ 56
ÖZET............................................................................................................ 57
DEĞERLENDİRME SORULARI ................................................................. 57
- II -
10. GENEL ANESTEZİKLER ........................................................................... 105
11. LOKAL ANESTEZİKLER ........................................................................... 108
12. NÖROMUSKÜLER BLOKE EDİCİ İLAÇLAR ............................................ 111
13. NARKOTİK OLMAYAN ANALJEZİKLER .................................................. 112
14. GUT TEDAVİSİNDE KULLANILAN İLAÇLAR .......................................... 117
ÖZET ......................................................................................................... 118
DEĞERLENDİRME SORULARI ................................................................ 118
ÜNİTE 7 : KEMOTERAPÖTİKLER
1. GİRİŞ ...................................................................................................... 121
2. KEMOTERAPÖTİKLER ........................................................................... 121
3. PENİSİLİNLER ........................................................................................ 126
4. SEFALOSPORİNLER .............................................................................. 130
5. İMİPENEM ................................................................................................ 132
6. AZTREONAM (AZACTAM) .........................................................................132
7. AMİNOGLİKOZİDLER .............................................................................. 132
8. FLUOROKİNOLONLAR ......................................................................... 134
9. VANKOMİSİN (VANCOCİN) ..................................................................... 134
10. RİFAMPİN (RİFADİN) ............................................................................... 135
11. NİTROİMİDAZOLLER ............................................................................... 135
12. TETRASİKLİNLER .................................................................................... 136
13. SULFONAMİDLER .................................................................................... 137
14. KLORAMFENİKOL .................................................................................... 139
15. MAKROLİDLER ......................................................................................... 140
16. LİNKOZAMİDLER ...................................................................................... 141
17. ANTİTÜBERKÜLOZ İLAÇLAR .................................................................. 142
18. ANTİFUNGAL İLAÇLAR ............................................................................ 144
19. ANTİAMİBİK İLAÇLAR .............................................................................. 145
20. ANTİMALARYAL İLAÇLAR ....................................................................... 146
21. ANTİHELMİNTİK İLAÇLAR ....................................................................... 146
22. EKTOPARAZİTLERE KARŞI KULLANILAN İLAÇLAR ............................. 147
23. ANTİVİRAL İLAÇLAR ................................................................................ 149
24. ANTİSEPTİK VE DEZENFEKTANLAR ..................................................... 151
25. ANTİNEOPLASTİK (ANTİKANSER) İLAÇLAR ......................................... 156
ÖZET ........................................................................................................ 162
DEĞERLENDİRME SORULARI ..................................................................162
- III -
ÜNİTE 8 : SOLUNUM SİSTEMİ İLAÇLARI
1. GİRİŞ ..........................................................................................................165
2. ANTİTUSİF İLAÇLAR ................................................................................ 165
3. EKSPEKTORAN İLAÇLAR ........................................................................ 166
4. BRONKODİLATÖR İLAÇLAR .................................................................... 168
5. MAST HÜCRESİ STABİLİZATÖRLERİ ..................................................... 172
ÖZET ......................................................................................................... 173
DEĞERLENDİRME SORULARI ................................................................ 173
- IV -
6. OTAKOİDLER ........................................................................................... 200
ÖZET ........................................................................................................ 203
DEĞERLENDİRME SORULARI ............................................................... 203
- V -
SUNUŞ
Bu kitabın amacı, hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar hakkında genel bilgiler vermek,
ilaçların kullanım alanlarını ve tedavi şekillerini tanıtmaktır. İnsan sağlığı sözkonusu olduğu
zaman ilaçlar hakkında genel bilgiye sahip olmanın ötesinde, ilaçların kullanılma dozlarını
ve ortaya çıkabilecek önemli yan etkilerini de dikkate almak gerekir. Aksi takdirde ölümcül
sonuçlarla karşılaşmak kaçınılmazdır.
Mesleki yaşamımız boyunca başarılı olabilmeniz için, bu kitapta sunulan bilgileri, uygula-
mayla birleştirmeniz büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle de üniteleri çok iyi özümseme-
niz ve klinikte yapılacak pratik uygulamaya da gereken önemi vermeniz şarttır.
Başarı dileklerimle...
Prof.Dr.Melih ERDOĞAN
Editör
- VI -
ÇALIŞMA YÖNTEMİ
■ İlaçların gerekli ve uygun koşullarda uygulandığı zaman hayat kurtardığını, ilaç uygu-
lamalarında yapılan hataların ise önemli zararlar verebileceğini düşünerek yeterli bil-
giyi öğrenmeye çalışınız.
■ İlaçlar anlatılırken her grupta önemli olan bazı ilaçların (prototip) özellikleri üzerinde
fazla durulmuş, diğerlerinin bundan farklılıkları anlatılmaya çalışılmıştır.
■ Kitapta ilaçların yanında parantez içinde piyasadaki preparatlarından bir veya birkaç
örnek de verilmiştir. Bunlardan sınavda sorumlu olmayacaksınız. (Parantez içinde ya-
zılı olan piyasadaki müstahzar örnekleridir).
Prof.Dr.M.İpek CİNGİ
Prof.Dr.Kevser EROL
- VII -
ÜNİTE
Farmakolojinin Temel Kavramları
1
Amaçlar
Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
■ Farmakolojinin tanımını ve amacını,
■ ilaçlar hakkında genel bilgileri,
■ İlaçların ne şekillerde, nasıl uygulandığını öğrenmiş olacaksınız.
İçindekiler
■ Giriş
■ Farmakolojinin Tanımı
■ İlaç Nedir?
■ Tedavi Şekilleri
■ İlaçların Elde Edildiği Kaynaklar
■ Farmakolojinin Dalları ve Diğer Bilim Dalları İle İlgisi
■ İlaçların Adları
■ İlaçların Uygulama Şekilleri
■ Farmasötik Şekiller
■ İlaçların Uygulama Yerleri
■ Özet
■ Değerlendirme Soruları
Öneriler
■ Bu konu farmakolojinin diğer konularına temel teşkil edeceğinden, iyice öğrenilmesi ge-
rekir. Lütfen konunun sonundaki değerlendirme sorularını yanıtlayarak bilginizi ölçünüz.
1. GİRİŞ
Farmakolojinin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir diyebiliriz. Koka yapraklarını çiğneyerek
çalışma gücünü artıran Güney Amerikalılar, ağrısını hafifletmek için afyon kullanan insan-
lar, bilinçsiz olarak farmakolojinin temelini atmışlardır. Farmakoloji son yıllarda büyük ge-
lişmeler göstermiş ve birçok kimseyi ilgilendiren bir bilim dalı durumuna gelmiştir.
2. FARMAKOLOJİ NEDİR?
Genel anlamda farmakoloji, ilaç bilimi demektir ve ilaçlara ait her çeşit bilgiyi kapsar. İlaç-
ların biyolojik sistemlerle etkileşmesini inceler. Böylece hastalıkların teşhisi, tedavisi ve
profilaksisi (önlenmesi) için gereken en uygun ilacı saptar. İlaçların kökenleri, elde edilişleri,
vücutta yaptıkları etkiler, yan etkileri, zehirlenme durumları ve bunların tedavileri ile ilgilenir.
3. İLAÇ NEDİR?
DSÖ (WHO:Dünya Sağlık Örgütü) ilacı şu şekilde tanımlar; "Fizyolojik sistemleri veya pato-
lojik durumları alanın yararı için değiştirmek veya incelemek amacıyla kullanılabilen bir
maddedir."
Farmakolojinin konusu içinde geçen "drog" tedavi amacıyla kullanılan her türlü maddeyi ifa-
de eder. İlaç ise bir veya birkaç drogu içeren ve hastaya uygulanabilecek şekle konmuş te-
davi edici maddedir.
4. TEDAVİ ŞEKİLLERİ
İlaç, hastalıkların tedavisi, profilaksisi (önlenmesi), teşhisi ve diğer tıbbi amaçlar için kul-
lanılır. Hastalıkların tedavisi, ilaçların kullanılma amaçlarının en önemlisini oluşturur. Eğer
tedavi hastalığın nedenini tamamen ortadan kaldıracak şekilde yapılabilirse buna radi-
kal tedavi denir.
Hastalığın nedenini ortadan kaldırmayıp, patolojik olayı veya nedeni kısmen engelleyerek
hastalığın gelişmesini yavaşlatarak tedavi yapılabilir veya hastalığın semptom ve işaretleri-
ni düzeltmek mümkün olabilir. Bu tedavi şekilleri de palyatif tedavi veya semptomatik tedavi
adını alır.
- 2 -
Hastalıkların sebebini ve ne olduğunu, ilaçların hastalıktaki rolünü ve etki şeklini bilmeden
yalnız gözlem ve denemelere dayanılarak yapılan tedavi şekli ampirik tedavi adını alır.
Bugün için önemini yitirmiştir. Diğer tedavi şekilleri ampirik tedavinin yerini almıştır.
İlaç kullanılırken organizmanın fizyolojisinin ve ilacın etki mekanizmasının çok iyi bilinmesi
gerekir. En iyi tedavi için;
ilaç
hastada
Uygun dozda
zamanda
aralıklarla
yol ile
hastalık için kullanılmalıdır.
Saf biyoaktif maddeler ve droglar oldukları gibi kullanılabilirler mi?: Biyoaktif madde-
ler ve droglar genellikle olduğu gibi kullanılamazlar. Çünkü hem hasta tarafından alınmaları
zordur, hem de etkileri az, ya da yan etkileri fazla olduğu için bunları başka ilaçlarla birlikte
kullanmak gerekir. Aktif maddeler, eksipiyanlarla (etkin olmayan yardımcı madde)
karıştırılarak insana kolayca uygulanabilen özel şekillere sokulur. Bunlara farmasötik flekil-
ler veya dozlam flekilleri adları verilir.
Tıpta kullanılan ilk sentetik ilaçlar, genel anesteziklerden eter ve azot protoksid olmuştur.
Kimya bilimindeki ilerlemeler sayesinde doğal kaynaklardan elde edilen ilaçların pek ço-
ğunu da sentez suretiyle elde etmek mümkün olmuştur.
- 3 -
5.2. Doğal Kaynaklardan Elde Edilen İlaçlar
Bitkisel kaynaklı ilaçlar bitkilerin özsuyu, yaprak, rizom, kök, tohum veya kabuk gibi belirli bir
kısmından elde edilir. Bitkisel kaynaklardan elde edilen en önemli etkin maddeler alkaloid-
ler ve glikozidlerdir. Örneğin belladon ve afyon alkoloidleri, dijital glikozidi gibi...
Madensel (mineral) kaynaklı ilaçlar daha az sayıdadır. Kükürt, iyot, demir, alüminyum,
magnezyum, amonyum bileşiklerinden tedavide yararlanılır.
DNA Rekombinasyonu tekniği ile de ilaç eldesi mümkündür. Bu tekniğin esası, insan veya
deney hayvanlarında belirli bir etkin maddeyi sentez eden hücrelerden alınan DNA mo-
lekülünü çeşitli işlemlerden geçirerek kolay üretilen bir mikroorganizmanın sitoplazması
içine sokmaktır. Bu teknik ile insan interferonları, insülin, büyüme hormonu ve bazı aşılar
hazırlanmıştır.
■ Vücuda girerek hastalık yapan patojen mikrop, parazit veya bazı zararlı mad-
deleri dışarıya atar veya yok edilmelerini sağlarlar.
■ İlaç kullanılış amacı ile ilgili hücre ve yapılara ve buradaki biyolojik olaylara etki
yapmalı, diğer yapı ve olayları etkilememelidir. Buna, ilacın seçicilik (selektivi-
te) özelliği denir. Bu özellik ilaçlarda tam olarak değil, göreceli olarak bulunur.
Örneğin digital glikozidleri kalp kasına en fazla etki gösterir.
■ İlaç etkisinin geçici olması gerekir. Yani ilaç kesilince etkisi kısa bir süre sonra
ortadan kalkmalıdır. Vücutta kalıcı etki genellikle zehirlerin bir özelliğidir.
■ İlacın etkisi doza bağımlı olmalıdır. (Doz: bir defada verilen ilaç miktarıdır, bir
gün boyunca verilmesi önerilen miktar günlük doz diye adlandırılır.)
- 4 -
6. FARMAKOLOJİNİN DALLARI VE
DİĞER BİLİM DALLARI İLE İLGİSİ
Farmakodinami
Farmakokinetik
Farmakoloji Kemoterapi
Toksikoloji
Biyofarmasötik
Uygulamalı Farmakoloji
Yeterli ve rasyonel bir farmakoloji bilgisi için farmakolojinin dalları ve özellikleri çok iyi bilin-
melidir.
Kemoterapi: İnsan vücudunu istila eden bakteri ve diğer mikroorganizmalarla çeşitli para-
zitlerin yaptığı hastalıkların tedavisini inceler. Yani, ilacın vücuda yerleşen konuğa ne
yaptığını inceler.
Toksikoloji: Zehir bilimi demektir. İlaçlardan başka ziraatte, endüstride kullanılan kimya-
sal maddelerin toksik etkilerini de inceler. Bütün ilaçların mutad (alışılmış) olarak kullanı-
lan dozlardan daha fazla miktarlarda kullanılmaları zehirlenmeye neden olabilir. Hatta,
ilaçlar mutad dozlarında bile istenmeyen tesirlere yol açabilirler. Bunlara yan tesirler denir.
Bütün bu durumlar toksikolojinin konusu içindedir.
- 5 -
bir bilim dalıdır. İlaçların kullanıldığı klinik durumlar (endikasyonları), dozlamları, kullanıl-
mayacağı durumlar (kontrendikasyon) ve ilaç etkileşmeleri ile uğraşan bir bilim dalıdır.Far-
makoloji ayrıca kimya, fizyoloji, biyokimya, mikrobiyoloji, patoloji, moleküler biyoloji ve ge-
netik gibi temel bilim dallarıyla da yakın ilişkidedir.
7. İLAÇLARIN ADLARI
İlaçlarla ilgili öğretimde ve bilimsel yayınlarda ülke düzeyinde ve uluslararası düzeyde ile-
tişimin kolaylaştırılması ve standartlaştırılması amacıyla kullanılır. Bu standardizasyon
DSÖ'nün çabasıyla sağlanmaktadır. Örneğin, Aspirin.
İlacı yapan firmaların kendi ürünlerine verdikleri özel addır. Bir ilacın çok sayıda ticari adı
olabilir. Örneğin, Algo-tablet, Asabrin, Asporan. Bunlar, kitabımızda genel adın yanında
parantez içinde belirtilmiştir.
7.3. Kimyasal Ad
Uluslararası kimya birliğinin saptadığı addır. Genellikle uzun ve kompleks olduğundan kul-
lanılması pratik değildir. Örneğin, Acetylsalicylic acid.
■ Majistral ilaçlar
- 6 -
■ Ofisinal İlaçlar
■ Spesiyaliteler
Majistral ilaçların bileşimi ve farmosötik şekli hekim tarafından ve her hasta için ayrı olarak
tayin edilir ve eczanelerde hazırlanır.
Spesiyaliteler (Tıbbi müstahzarlar) ise teknik kurallara uygun olarak sabit şekilde yapılarak
özel bir ad altında ticarete çıkarılan farmasötik şekillerdir. Spesiyaliteler ülkemizde Sağlık
ve Sosyal Yardım Bakanlığı'nın vereceği ruhsat ile piyasaya çıkarılır.
9. FARMASÖTİK ŞEKİLLER
Tablet (Komprime)
Ağızdan Draje
Kullanılanlar
Pilül
Katı Farmasötik Kapsül
Şekiller
Kaşe
Farmasötik Toz
Şekiller
Paket
Supozituvar
Diğer yollardan Ovül
Sıvı Farmasötik kullanılanlar
Şekiller Transdermal
terapötik sistem
- 7 -
9.1. Katı Farmasötik Şekiller
Tablet (Komprime): Toz halindeki ilaçların çeşitli bağlayıcı maddeler karıştırılarak özel
makinalarda sıkıştırılması ile elde edilir. Silindir, disk veya mercimek şeklinde olabilir. Mi-
de-barsak kanalında su alıp şişerler ve dağılırlar (disintegrasyona uğrarlar). Köpüren
(efervesan) tablet ve çiğneme tableti gibi şekilleri de vardır.
Draje: Tabletlerin şeker, çikolata gibi maddelerle kaplanması sonucu elde edilirler. Böylece
alınmaları daha kolaylaştırılmış olur.
Pilül: Toz halindeki etkin maddelerin bal, koyu şurup gibi inert yapıştırıcı maddeler ile
yoğurulduktan sonra küçük küreler haline getirilmeleri ile elde edilen preparasyonlardır.
Kapsül: Lezzet ve kokuları hoşa gitmeyen katı ve sıvı ilaçların kolay alınmasını sağla-
yan zeytin veya silindir şeklinde jelatin muhafazalardır. Mide asidinden veya enzimlerinden
bozulan ilaçlar keratin veya mide sindirimine dayanıklı başka maddelerle kaplanmış kapsü-
ller halinde hazırlanırlar, bunlar barsakta açılır ve barsak kaplamalı (enteric coated) kapsü-
ller adını alırlar.
Kaşe: Lezzet ve kokuları hoşa gitmeyen ilaçları koymak için hazırlanmış, nişastadan yapı-
lan yassı silindirik şekilli muhafazalardır.Örn.: Gripin
Toz (Poudre): Sentetik veya doğal kaynaklı çeşitli ilaçlar toz haline getirilerek kaşık veya
diğer ölçeklerle ağızdan alınırlar.
Paket: Toz halindeki ilaçların bir kezlik dozlarının kağıttan yapılmış ufak muhafazalara
konulması suretiyle hazırlanır.
Supozituvar: Rektuma uygulanmaya özgü, kakao yağı, hidrojenlenmiş bitkisel yağ veya
gliserin-jelatin-su karışımı gibi oda sıcaklığında katı, vücut sıcaklığında eriyen sıvı yağlar ile
hazırlanan koni şeklindeki farmasötik şekillerdir.
Transdermal terapötik sistem (TTS): Etkili maddenin bir flaster içine yerleştirilmesiyle
hazırlanan farmasötik şekillerdir. Göğüs ya da kulak arkasına yapıştırılarak ilacın ciltten ab-
sorbsiyonu sağlanır.
- 8 -
9.2. Sıvı Farmasötik Şekiller
Solüsyon: Etkin maddelerin su veya başka bir çözücüde çözülmesi suretiyle elde edilir.
Enjeksiyonluk Solüsyon: Vücuda enjekte edilmeye özgü steril ve izotonik veya hiperto-
nik solüsyonlardır. Yağlı solüsyonlar intravenöz olarak veya cilt altına enjekte edilmezler.
Çözelti halinde çabuk bozulan ilaçlar steril ampul veya viyal (küçük şişe) içinde kuru toz ha-
linde hazırlanırlar. Kullanılacakları zaman steril çözücü ilave edilerek uygulanırlar.
Şurup: %60 dan fazla şeker içeren sıvı preparasyonlardır. Şeker miktarları yüksek ol-
duğundan içlerinde bakteri veya mantarlar üreyemez. Yalnız diabetli hastalarda bu konu
dikkate alınarak diyet ayarlanmalıdır. % 64 şeker içeren şuruba basit şurup (sirop simple)
adı verilir.
Posyon: Az miktarda şeker içeren, etkili maddenin çözünmüş olarak bulunduğu sıvı far-
masötik şekillerdir.Şeker oranı düşük olduğundan içerisinde bakteri ve mantar üreyebilir.
Majistral olarak 4-5 günlük hazırlanır.
Eliksir: Alkol ve su içeren, şeker ile tadlandırılmış, kokusu düzeltilmiş bir çözeltidir.
Lavman: Rektal yolla kullanılan solüsyon veya süspansiyonlardır. Küçük hacimde olanlara
enema adı verilir.
Merhem (Pomad): Etkin maddelerin vazelin, lanolin gibi sıvağlar ile karıştırılması suretiyle
hazırlanan, dışardan sürülmek suretiyle kullanılan preparasyonlardır. Kıvamı daha katı
olanlara pat adı verilir.
Aerosol: İnhalasyonla uygulamaya özgü preparatlardır. Özel solventler içinde
hazırlanırlar.
- 9 -
? Ağızdan kullanılan katı farmasötik şekilleri sayıp, tanımlayabilir
misiniz?
İlaçların belirli bir yerde etki gösterebilmesi için orada belirli bir konsantrasyonda bulunması
gerekir. Bu konsantrasyona Minumum Etkin Konsantrasyon (MEK) denir. İlaç verilirken
miktarları ve uygulama yerleri o şekilde saptanmalıdır ki, aktif madde etki yerine MEK de
ulaşabilsin.
İlaçların uygulama yerleri, ilaç vermekle elde edilecek amaca göre iki grupta toplanırlar.
Cilt üzerine
Cilt içine
Lokal Uygulama İntratekal
Yerleri İntraplevral
İntraperitoneal
İntrakardiyak
İlaçların Uygulama İntraartiküler
Yerleri
İntrauterin
İntravajinal
Rektum veya kolon içine
Konjonktiva üzerine
Sistemik Uygulama
İntranazal
Yerleri
Ağız içi (bukal)
Cilt üzerine (Epidermal, perkütan) Uygulama: Akut veya kronik dermatid tedavisi, cildi
- 10 -
yumuşatmak, ışık veya diğer irritan etkenler nedeniyle oluşan hastalıkların tedavisi, kaşıntı
gibi cilt hastalıklarında kullanılırlar. Bu amaçla ilaçlar merhem, pat, losyon, pudra veya krem
şeklinde uygulanır.
Cilt içine (intrakütan) Uygulama: Test serumları bu şekilde verilerek alerji ve bakteriyo-
loji testleri yapılabilir. Lokal anestezikler de bu yolla uygulanabilir. Bu şekilde uygulanan
solüsyonların hacmi 0.1 ml'den fazla olmamalıdır.
İntrakardiyak Uygulama: Kalp cerrahisinde ve acil durumlarda adrenalin gibi bazı stimü-
lan ilaçlar myokard içine veya kalp boşluklarından birisi içine enjekte edilebilir.
İntravajinal Uygulama: Vajina içine ilaçlar genellikle vajinal supozituvar (ovül) veya sıvı
preparatları halinde uygulanır. Ayrıca gebe kalmayı önlemek amacıyla köpük ve jel şeklin-
deki spermisid ilaçlar da bu yolla kullanılır.
Rektum ve kolon içine Uygulama: Supozituvar, enema, lavman veya merhem şeklindeki
preparatlar rektumun yüzeysel lezyonları, hemoroid ve kolonun bazı hastalıklarında kul-
lanılır. Bazen bu yolla uygulanan ilaçlar sistemik dolaşıma geçebilir.
- 11 -
suretiyle nazolakrimal kanal ağızları kapanmalıdır.
İntranazal Uygulama: Bazı paranazal sinüs veya burun mukozası hastalıklarında ilaçlar
burun mukozasına uygulanır. Antibakteriyel, lokal anestezik veya vazokonstiktör ilaçlar
kullanılabilir. Ayrıca sistemik tesir elde etmek amacıyla bazı hormonlar da burun mukozası-
na uygulanarak absorbsiyonları sağlanır.
Ağız içi (bukal) Uygulama: Ağız ve boğaz mukozasının yüzeysel iltihaplarında pastil, gar-
gara ve atuşman şeklinde uygulama yapılır.
■ Oral
■ Sublingual
■ Rektal
Oral (per os, ağızdan) uygulama: Tıpta en fazla kullanılan yöntemdir. İlacın ağıza konu-
lup yutulması demektir. Özel durumlarda ağızdan veya burundan mideye özel bir kateter
yardımıyla ilaç veya besleyici madde solüsyonu uygulanır. Buna gavaj adı verilir.
Sublingual (dil altı) uygulama: Ağız boşluğu mukozası kan kapillerinden ve lenf damar-
larından zengin bir yapıdır. İlaçlar buradan süratli bir şekilde absorbe edilir. 0,5-1 dakika
içinde etki başlar. Nitrogliserin gibi antianjinal ilaçlar, steroid yapılı hormonlar bu yolla uy-
gulanabilir.
Rektal uygulama: İlaçların rektuma uygulanması suretiyle ya lokal etki elde edilir ya da rek-
tum mukozasından absorbe edilmek suretiyle sistemik etki elde edilir. İlaçlar supozituvar,
lavman veya enema şeklinde uygulanabilir. Bu yol ağızdan ilaç alamayan hastalarda ve be-
beklerde daha çok uygulanır.
Mide-barsak kanalından absorbe olmayan veya orada parçalanan ilaçların damar ya da do-
ku içine steril enjektör ve iğne ile verilmesidir. Çabuk etki oluşması istenen durumlarda da
- 12 -
bu yola başvurulur.
İntravenöz enjeksiyon (i.v.) : Bu yolla yalnız suda eriyen veya su ile karışabilen ilaçlar veri-
lebilir. Bu uygulama çabuk etki istenen durumlarda ve hasta şuursuzsa, ilaç yutamazsa
yapılır. Doku içine verildiğinde ağrı ve nekroz oluşturan maddeler de i.v. uygulanır. 10 ml.'ye
kadar ilaç solüsyonları 1-2 dakika içinde enjekte edilir. Eğer büyük hacimde isoosmotik
(izotonik) ilaç solüsyonları yavaş olarak (1-2 saat içinde) damar içine verilirse buna intra-
venöz infüzyon (venokliz) adı verilir.
İntraarteriyel enjeksiyon: İlacın belirli bir organı etkilemesi istenilen durumlarda kullanılır.
Örneğin radyolojik tetkikler için radyoopak maddeler bu yolla verilir.
Cilt altına enjeksiyon (S.C. Subkütan): Genellikle humerus veya femur bölgesinin dış
yüzüne uygulanır. Uygulanan solüsyonlar bu bölgelerde gevşek yağ dokusu içine yayılıp
absorbe edilir. Bazı ilaçlar sıkıştırılmış tablet (pelet) şeklinde cilde ufak bir insizyon yapmak
suretiyle cilt altına yerleştirilir, buna pelet implantasyonu denir.
İntramusküler enjeksiyon (i.m.): Genellikle gluteal veya deltoit kaslar içine uygulanır.
Şişman kimselerde gluteal bölgede cilt altı yağ dokusu çok kalın olduğundan uzun bir iğne
kullanılmalıdır. Etki 10-30 dakika içinde başlar.
Kemik iliği içine enjeksiyon: Bebeklerde venlerin küçük olması nedeniyle, yetişkinlerde
venlerin büzülmesi veya kalın bir yağ dokusu içinde gömülmüş olması hallerinde uygulanır.
İlacın özel bir farmasötik şekil içinde ciltten absorbe edilerek dolaşıma girmesini sağlamak
amacıyla cilt üzerine uygulanmasıdır. Nitrogliserin gibi bazı ilaçlar transdermal terapötik
sistem (TTS) şeklinde göğüs cildine uygulanır. Skopolamin gibi bazı ilaçlar da kulak arkası-
na uygulanabilir.
Gaz veya buhar halindeki lipofilik (yağda çözünen) ilaçlar soluma suretiyle alveol memb-
ranını aşıp genel kan dolaşımına geçerler. Bu şekildeki uygulama en fazla genel anestezi-
de yapılır. Molekülleri ufak olan ilaçlar alveollerden süratle absorbe edilirler. Bazı ilaçlar da
solunum yolları, mukoza veya düz kas tabakası üzerinde lokal etki elde etmek amacıyla
kullanılır.
- 13 -
? ‹laçlar›n lokal uygulama yerleri nelerdir?
Özet
Farmakoloji ilaç bilimi anlamına gelir ve ilaçlarla ilgili her türlü bilgiyi kapsar. İlaç: Fizyo-
lojik sistemleri veya patolojik durumları alanın yararı için değiştirmek veya incelemek
amacıyla kullanılan maddedir. Sentez suretiyle veya doğal kaynaklardan elde edilirler.
Farmakoloji bazı bilim dalları ile yakından ilgilidir. Bunlar; Farmakodinami, Farmakokinetik,
Kemoterapi, Toksikoloji, Biyofarmasötik, Uygulamalı Farmakoloji.
İlaçlar, katı ya da sıvı çeşitli farmasötik şekillerde bulunurlar. İlaçlar kullanma amaçlarına
göre lokal veya sistemik olarak uygulanırlar.
Değerlendirme Soruları
3. Rektuma uygulamaya özgü, kakao yağı veya hidrojenlenmiş bitkisel yağ veya glise-
rin-su karışımı ile hazırlanan konik biçimdeki farmasötik şekle ne ad verilir?
A) Ovül B) Pilül C) Supozituvar
D) Eliksir E) Emülsiyon
- 14 -
5. İlaçların ağız boşluğu mukozası tarafından absorbe edilerek kısa sürede kan do-
laşımına geçmesi için yapılan uygulamaya ne ad verilir?
A) Sublingual uygulama B) Bukal uygulama C) Cilt üzerine uygulama
D) Transdermal uygulama E) İntraartiküler uygulama
- 15 -
ÜNİTE
İlaçların Vücuttaki Yazgısı
2
Amaçlar
Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
■ İlaçların vücuda girdikten sonra ne gibi değişikliklere uğradığı, bunları ne gibi faktörlerin et-
kilediğini öğreneceksiniz.
İçindekiler
■ Giriş
■ İlaçların vücuttaki yazgısı
■ Absorbsiyon
- Dağılım
- Metabolizma
- İtrah (Atılma)
■ İlaçların etkisini değiştiren faktörler
■ İlaç etkileşmeleri
■ İlaçların laboratuvar test sonuçlarına etkileri
■ Özet
■ Değerlendirme Soruları
Öneriler
■ Bu konudaki kavramların iyice öğrenilmesi gerekir. Çünkü ilerdeki konularda bunlar sık
sık kullanılacaktır. Konunun sonundaki değerlendirme sorularını yanıtlamaya çalışın. Eksi-
ğiniz varsa lütfen konuyu tekrarlayın.
1. GİRİŞ
İlaçlar vücuda uygulandıkları yerden emilir, dolaşıma katılır, etki yerine ulaşır, etkisini
gösterir, vücutta bazı kimyasal değişikliklere uğrar ve en sonunda vücuttan uzaklaştırılır.
Ancak bütün bu olaylar değişik faktörlerden etkilenir ve ilacın etki şiddeti de değişebilir. Bu-
nun yanında ilaçlar da vücuttaki normal bazı biyokimyasal olayları değiştirebilir.
İlaçlar vücuda girdikten sonra absorbe olurlar, dağılırlar, metabolize olurlar (biyotransfor-
masyona uğrar) ve itrah edilirler.
2.1. Absorbsiyon
İlaçların absorbsiyonu (emilmesi) uygulandıkları yerden kan veya lenf dolaşımına geçme-
leri demektir. Lokal etki beklenen durumlarda ilacın absorbsiyonu istenmez. Sistemik etki
yönünden, ilaç ne kadar çabuk absorbe edilirse etkisi o kadar çabuk başlar.İlacın uygulama
yerinden absorbe olma oranına biyoyararlanım denmektedir.
Veriliş yolu: Ağız yoluyla verilen ilaçların ince barsaklara geçerek emilmenin başlaması
için bir süre gerekir. Midenin dolu olması da etki süresini geciktirir. Enjeksiyon suretiyle
ilacın verilişi absorbsiyonunu hızlandırır. Damar içine verildiğinde, ilaç enjektör iğnesinin
ucundan çıktığı anda absorbe edilmiş olur.
İlacın özellikleri: Molekül büyüklüğü ne kadar küçük ise ve yağda çözünürlüğü (lipofilik-
liği) ne kadar fazla ise absorbsiyon o kadar hızlı olur.Bu olay lipid/su partisyon katsayısı ile
ifade edilir. İki fazlı bir sistemde ilacın yağ fazında çözünen miktarının su fazında çözünen
miktarına oranıdır. İlacın farmasötik şekli de absorbsiyonu etkiler. Tablet, draje gibi katı far-
masötik şekillerde verilen ilacın absorbsiyonundan önce, bu şeklin dağılması ve ilacın
çözünmesi gerekir. Bu olayın hızı, absorbsiyon hızını etkiler. Süspansiyon ve emülsiyon-
ların absorbsiyonu da ilacın tek başına çözünmüş olarak bulunduğu solüsyonlardan daha
yavaş olur. Ayrıca ilacın konsantrasyonu da absorbsiyon hızını etkiler. İlacın uygulandığı
yerdeki konsantrasyonu yüksek olursa absorbsiyon daha hızlı olur.
- 17 -
İlacın farmakolojik özelliği de absorbsiyonu etkiler. Örn.Vazokonstriktör (damar daraltıcı)
ilaçlar uygulandıkları yerde kan akımını azaltarak absorbsiyonu yavaşlatırlar. Oysa vazodi-
latasyon yapan ilaçlar absorbsiyonu kolaylaştırır.
İlaçların uygulandıkları yerden, etki gösterecekleri yere ulaşabilmeleri için bazı biyolojik
membranları aşmaları gerekir. İlaçların absorbsiyonu ve diğer farmakokinetik olaylar
sırasında membranları aşmaları beş şekilde olur. Bu olaylar ilaçların vücuttan atılmasında
da rol oynamaktadırlar.
Aktif transport
İlaçların
Membranlardan Kolaylaştırılmış difüzyon
Geçişi
Pinositoz (endositoz)
Pasif (basit) difüzyon: İlacın hücre membranından geçişi yüksek konsantrasyonda bu-
lunduğu taraftan düşük konsantrasyona doğru olur. İlaç molekülü, hücrenin sitoplazma
membranında bulunan lipid tabakasında çözünerek membranın içinden geçer ve diğer ta-
raftaki sulu faza difüze olur. Suda fazla çözünen (hidrofilik) ilaçlar lipid tabakasından geçe-
mezler. Membrandaki mikro-kanallar veya membran içi poruslar (delikler) hidrofilik iyon-
ların pasif difüzyonla geçişini sağlar. İlaçların membranlardan geçişinde en etkin olay pasif
difüzyondur.
Aktif transport: İlaç molekülü membranın bir yüzünde "taşıyıcı" adı verilen doğal bir mo-
leküle bağlanır ve böylece membranı aşar. Taşıyıcı membranın öbür yüzünde ilaç mo-
- 18 -
lekülünü bırakır ve kendisi de serbest kalıp, geldiği yüze gider. Bu olay enerji gerektirir. İlaç-
lar düşük konsantrasyonda oldukları taraftan, yüksek konsantrasyonda oldukları tarafa bu
yolla geçerler.
Reseptör aracılı endositoz: İnsülin gibi peptid yapılı bazı hormonlar hücre yüzeyinde ken-
dilerine özgü reseptörlerle kombine olarak hücre membranını aşarlar.
? Reseptör nedir?
Reseptör; hücrelerde belirli bir makromolekülün özel bir kısmını oluşturan, ilaç veya endo-
jen madde moleküllerini seçici olarak bağlayan noktalardır. İlaçların etkisinin başlamasın-
da aracılık eder. İlacın reseptöre bağlanmasında molekül yapılarının önemi vardır ve tıpkı
bir anahtarın kilide uyması gibi bir uyum sözkonusudur.
2.2. Dağılım
İlaçlar absorbe olduktan sonra kapillerlerden damar dışına geçerek interstisyel sıvıya (hüc-
relerarası boşlukları dolduran sıvı) dağılırlar. Bazı ilaçlar hücrelerin içine de geçerler.
2.2.1. Plazma
Hücreler arası boşluğu dolduran sıvı ile BOS (Beyin Omurilik Sıvısı) ve vücut boşlukları-
ndaki diğer sıvıları içerir.
- 19 -
2.2.3. İ ntraselüler S ıv ı Kompartman ı
Plazmadaki ilaç molekülleri her ilaç için değişen bir oranda plazma proteinlerine
bağlanırlar. Proteine bağlı ilaç farmakolojik etki göstermez, ilaç deposu (rezervuarı) görevi
yapar. Serbest ilaç molekülleri kandan uzaklaştıkça bağlı ilaç, plazma suyuna salıverilir ve
ilacın etki süresini uzatır (Şekil 2.2).
Absorbsiyon
Plazma
Bağlı ilaç
İtrah Dokular
Serbest ilaç
Bağlı ilaç
İlaçların dokulara sıkı bir şekilde bağlanıp depolanmasına "sekestrasyon" adı verilir. İlaç-
ların dokudaki depolanması terapötik etkisinin ve yan etkilerinin uzamasına neden olur.
Örneğin barbitüratlar yağda fazla çözünen maddelerdir, vücutta SSS (Santral Sinir Siste-
mi) ve adipoz doku gibi yağdan zengin yapılarda toplanırlar.
İlaçların dağılımı konusunda önemli bir durum da redistribüsyon (yeniden dağılım) olayı-
dır. Fazla liposolübl ilaçlar intravenöz veya inhalasyon suretiyle hızlı bir şekilde verildiklerin-
de başlangıçta beyin, kalp ve böbrek gibi fazla kanlanan organlarda yüksek konsantrasyon-
da toplanırlar. Bir süre sonra ilaç, yağ dokularına gitme olanağı bulur. Böylece ilaç için yeni
bir dağılım kalıbı ortaya çıkar. Buna yeniden dağılım (redistribüsyon) adı verilir. Örneğin ge-
nel anestezik gazlar ve tiopental ilk dakikalarda büyük oranda beyinde toplanır. 3 saat son-
ra ise vücuttaki ilacın %70'i adipoz dokuya (yağ dokusu) geçmiştir. Böylece ilaç etki yerin-
den uzaklaştırılarak etki sona erer.
- 20 -
Gebe kadının ilaç kullanımı sırasında bilinmesi gereken önemli bir nokta, ilaçların pek
çoğunun plasentadan fötusa geçebileceğidir. Özellikle, liposolübl, iyonize olmamış ilaçlar
kolayca fötal dolaşıma geçebilirler ve fötus üzerinde önemli toksik tesirler oluşturabilirler.
İlaçları metabolize eden enzimler vücutta bazı organlarda daha fazla bulunurlar. Karaciğer
enzimlerin miktar ve çeşitliliği bakımından en zengin organdır. Mide-barsak kanalı muko-
zası, akciğerler ve böbreklerde de ilaçlar metabolize olur. İlaçların metabolizmasında rol
oynayan diğer organlar cilt, SSS, plazma, eritrositlerdir.
İlaçların metabolizması genellikle iki fazda olur. I. fazda oksidasyon, redüksiyon, kopma
gibi kimyasal reaksiyonlar oluşur. II. fazda ilaç veya metabolitleri bazı maddelerle bağlanır.
Bu reaksiyonlara konjugasyon reaksiyonları denir. Bazı ilaçlar sadece I. faz reaksiyonlarına
maruz kaldıktan sonra itrah edilirler.
Itrah
Etil alkol çeşitli basamaklardan geçip oksitlenerek en son CO2 ve H2 O şeklinde itrah edilir.
Alkol Aldehid
dehidrojenaz dehidrojenaz
CH3 – CH2 – OH CH3 – CHO CH3 – COOH CO2 + H2O
Etil alkol Asetaldehid Asetik asid
- 21 -
Eğer bu basamaklardan 2. si durdurulursa, yani aldehid dehidrojenaz enzimi disulfiram ta-
rafından inhibe edilirse vücutta asetaldehid birikir. Asetaldehid toksik bir maddedir. Asetal-
dehid sendromu adı verilen, kişiye rahatsızlık veren belirtiler oluşturur. Bu nedenle disulfi-
ram alkolizmin tedavisinde, kişiyi alkolden vazgeçirmek için kullanılır.
İlaçların vücuttan atılmalarında en büyük payı olan organlar böbreklerdir. Bir kısım ilaçlar
karaciğer hücreleri tarafından safra yollarına salgılanır. Gaz ve uçucu sıvılar akciğerlerden
itrah edilir. Daha az önemli olan itrah yolları tükrük, ter ve sütle atılmadır. Çeşitli yollar sonu-
cu bir ilacın plazmadaki konsantrasyonunun yarıya inmesi için geçen süreye o ilacın ya-
rılanma ömrü (t1/2) denmektedir.
Glomerüler Filtrasyon: Glomerül endotelinin bol miktarlarda hücreler arası porus içerme-
si, böbrek korteksinde yaklaşık 1.000.000 glomerüler filtrasyon bulunması ve glomerüller-
den geçen kan akım hızının yüksek olması nedeniyle glomezüler filtrasyon çok hızlı meyda-
na gelen bir pasif difüzyon olayıdır. Plazmadaki serbest ilaç fraksiyonu glomerüler filtrasyo-
na uğrar, proteine bağlı ilaç glomerüler filtrasyona uğramaz. Dakikada filtrasyona uğrayan
sıvı hacmi 130 ml kadardır. Buna göre 24 saatteki filtrasyon hacmi 190 litredir. Süzülen
sıvının %99'u tubuluslardan ve toplayıcı kanallardan geri emilir. Bu süre içinde idrarın
dışarı atılan miktarı 1,5 l dir.
Tübüler salgılama: Bu bir aktif transport olayıdır. En fazla proksimal tübülüslerde olur. Tü-
bülüs hücrelerinde anyonik (asidik) ve katyonik (bazik) ilaçlara özgü iki ayrı taşıyıcı türü
vardır. Katyonik bir ilaç diğer bir katyonik ilacın ve bir anyonik ilaç diğer bir anyonik ilacın tü-
bülüslerden salgılanmasını inhibe edebilir. Salgılama suretiyle itrah glomerüler filtrasyona
oranla çok daha hızlı olur.
İtrahı azaltmaya çalışan bir olay tübüler reabsorbsiyondur. Genellikle pasif difüzyon sure-
tiyle olur.
Vücudun ilaçtan temizlenmesini ifade eden bir kavram "renal klerenstir". Metabolize edil-
memiş ilacın böbreklerden itrahı suretiyle, bir dakikada o ilaçtan temizlenen plazma hacmi-
ne renal klerens denir.
- 22 -
2.4.2. Karaci ğ erden Safra İ çine İ trah
İlaçlar ve metabolitleri karaciğer hücreleri tarafından safra kanalları içine salgılanırlar ve in-
ce barsaklar içine atılırlar. Safraya atılım esas olarak pasif difüzyon ve aktif transportla olur.
Bazen ilaç molekülleri burada tekrar absorbe olabilir. Buna "enterohepatik siklus" veya en-
terokepatik dolanım adı verilir. İlaçların etki süresinin uzamasına neden olan bir olaydır.
Ufak moleküllü, lipid/su partisyon katsayıları yüksek olan gazlar ve uçucu maddeler alveol
membranını aşarak alveol boşluğuna geçebilirler. Örneğin genel anestezi amacı ile kul-
lanılan azot protoksid hava içinde ekspirasyon suretiyle dışarı atılır. Bu geçiş pasif difüzyon-
la olur.
Tükrük bezleri ile iyodür, bromür, Lityum, eroin, amfetamin; barsak mukozasındaki bezler
ile çeşitli lipofilik ilaçlar, iyodür ve bromürler atılır. Süt içinde itrah da emziren kadınların
aldık-ları ilaçların bebeğine geçmesi açısından önemli bir konudur. Alkol de büyük oranda
süt ile atılır. Gözyaşı ve ter bezleri ile iyodür ve bromürler itrah edilirler.
Vücuda giren ilaçların oluşturacağı etkinin çabukluğu, süresi, şiddeti çeşitli faktörler ta-
rafından etkilenir.
- 23 -
3.2. İlacın Veriliş Zamanı
Bir ilacın veriliş zamanı etki şiddetini ve süresini değiştirebilir. Çünkü vücuttaki bir çok biyo-
lojik olayda olduğu gibi, ilaçları inaktive eden enzim sistemlerinin de gün-içi ritmi vardır. Bu
enzimlerle inaktive olan ilaçların etkilerinde de değişiklik meydana gelebilir.
İlaçların erişkin dozu, 70 kg. ağırlığındaki bir kişiye verilmesi öngörülen dozdur. Bu doz
kişinin ağırlığına göre değiştirilmelidir. Hiç bir zaman 100 kg ağırlığındaki bir şahıs ile 50 kg
ağırlığındaki birisine aynı miktarda ilaç verilmemelidir. Fazla şişman kimselerde yağ doku-
su vücut ağırlığının büyük bir kısmını oluşturur. Yağ dokusu fazla kanlanmadığından ilacın
dağılımı homojen olmaz. Bu nedenle ilaç dozunu hesaplamadan önce yağsız vücut ağırlığı
hesaplanmalıdır.
Çocuklarda vücut ağırlığına göre doz hesaplanmasında en fazla kullanılan formül Clark
formülüdür.
Çocuğun ağırlığı (kg)
Çocuk dozu = x Erişkin dozu
72
3.4. Yaş
(4 x yaş) + 20
Çocuk dozu = x Erişkin dozu
100
- 24 -
3.5. Eliminasyon Organlarının Hastalıkları
Karaciğer ve böbrek fonksiyonu bozulan kişilerde ilaçların metabolizması itrah hız ve dere-
cesi azalır. İlaçların plazmadaki düzeyleri yükselir ve zehirlenme hali ortaya çıkabilir. Bu ne-
denlerle eliminasyon organları hasta olan kişilerde yeni bir doz ayarlaması yapılmalıdır.
3.6. Cinsiyet
Birçok ilacın etkisi hastanın cinsiyetine bağlı olarak değişmez.Ancak bazı ilaçların etkileri
erkek ve kadında farklı bulunmuştur. Örneğin kadınlar trisiklik antidepresanlara erkekler-
den daha duyarlıdır.
Bazı kimselerde genetik yapıdaki değişiklikler nedeni ile ilaca alınan cevap değişir. İlaçları
metabolize eden bazı enzimlerin kalıtımsal eksikliği ve fazlalığı sözkonusu olabilir.
3.8. Tolerans
Bazı ilaçlar devamlı kullanıldıklarında normalde alınan cevabın gittikçe azaldığı görülür.
İlacın eski etkisini devam ettirebilmek için dozunu gittikçe artırmak gerekir. Bu duruma tole-
rans denir. Örneğin narkotik analjezikler.
Başka ilaçların vücutta bulunması ilaç etkisinde önemli değişiklikler yapabilir. Bu durum ilaç
etkileşmeleri konusunda daha detaylı işlenecektir.
4. İLAÇ ETKİLEŞMELERİ
İlaçlar aynı anda vücutta bulundukları zaman, birbirlerinin etkilerini kalitatif ve/veya kantita-
tif olarak değiştirebilirler. Hastada belirli bir ilaçla tedaviye başlarken onun almakta olduğu
ilaçların soruşturulması gerekir. Bilinçsizce bir arada kullanılan ilaçlar birbirleri ile etki-
leşerek zararlı sonuçlara neden olabilirler veya etkisiz hale gelirler, böylece tedavi amacına
ulaşmayabilir.
- 25 -
4.1. Farmakodinamik Etkileşmeler
Bir ilaç diğer ilacın etkisini etki yerinde değiştirerek azaltabilir veya arttırabilir. Buna göre
antagonizma ve sinerjizma diye iki durum ayırt edilir.
4.1.1. Antagonizma
Bir ilaç (antagonist), diğer bir ilacın (agonist) etkisini önler veya ortadan kaldırırsa bu duru-
ma "antagonizma" adı verilir. Agonist, antagonist ilaçla kimyasal olarak birleşme sonucu
etkisiz hale geliyorsa kimyasal antagonizmadan söz edilir. Çeşitli ilaç ve zehirlerle meyda-
na gelen zehirlenme olaylarında bu reaksiyondan yararlanılır. Zehirin antagonisti verilerek
zararlı etkilerin ortadan kaldırılması veya önlenmesi sağlanır. Bu çeşit antagonist madde
için antidot veya panzehir deyimi kullanılır. Örneğin Dimerkaprol, arsenik, civa, bizmut ze-
hirlenmelerinde bu zehirli maddelerle kimyasal reaksiyona girerek suda çözünen bir komp-
leks oluşturur ve böbreklerden kolayca itrahını sağlar.
Bir ilacın etkisinin, ayrı bir reseptör veya mekanizma aracılığı ile aksi yönde etki yapan
diğer bir ilaç ile azaltılması veya ortadan kaldırılması fizyolojik antagonizma adını alır.
Örneğin narkotik analjeziklerin solunum merkezi üzerine yaptığı depresyon doksapram ve
kafein gibi analeptik ilaçlar tarafından antagonize edilir.
Aynı reseptörü etkileyen iki ilaç arasındaki antagonizma şekli ise farmakolojik antagonizma
adını alır. Örnek: Asetil kolin ile atropin arasındaki antagonizma.
4.1.2. Sinerjizma
Bir ilacın etkisinin diğer ilaç tarafından arttırılmasıdır. İki türü vardır: Sumasyon (aditif etki-
leflme): Aynı türde etki gösteren iki ilaç bir arada verildikleri zaman her birinin ayrı ayrı
gösterdikleri etkinin cebirsel toplamı kadar etki oluşmasıdır. Örneğin 0.5 g aspirin ile 0.5 g
parasetamol eşit derecede ağrı kesici etki gösterir. 0.25 g aspirin + 0.25 g parasetamol
kombinasyonu (birlikte verilmesi) ile aynı şiddette etki elde edilir. Tedavi açısından yararlı
olan bu etkileşme şekli ile yan tesirler de azalır. Potansiyalizasyon: Birlikte kullanılan
iki ilacın oluşturdukları etkinin miktarı, onların bireysel etkilerinin toplamından daha fazladır.
Örnek: Antikolinesterazların asetilkolinin etkisini potansiyalize etmesi.
Bir ilacın diğer ilacın absorbsiyon, dağılım, metabolizma ve itrahını değiştirmesi durumu-
dur. Sonuçta klinik önemi olan etki değişiklikleri ortaya çıkar. Antikolinerjikler barsak motili-
- 26 -
tesini azalttıkları için diğer ilaçların daha uzun süre barsakta kalmalarına neden olurlar.
Böylece absorbsiyonları artar. Tetrasiklin ve ampisilin tedavisi sırasında oral kontraseptif
(gebelik önleyici) ilaçların etkileri azalır ve istenmeyen gebelik oluşabilir. Aspirin ile oral anti-
koagülanlar arasında dağılım düzeyinde oluşan etkileşme sonucunda antikoagülan etkide-
ki artma nedeniyle kanamalar meydana gelebilir. Simetidin, karaciğerde mikrozomal en-
zimleri inhibe ederek birçok ilacın metabolizmasını inhibe eder ve etkinliğini arttırır. Örneğin
benzodiazepinler, oral antikoagülanlar, teofilin.
İlaçlar daha vücuda girmeden önce yani vücut dışında iken etkileşebilirler. Buna geçim-
sizlik de denir. Örn.sıvı halde bulunan iki ilacın karıştırıldığında çökelti olması veya renk de-
ğişikliği olması gibi. Bu tip ilaçlar birlikte aynı anda uygulanmamalı ve aynı enjektörde iki ila-
cın karıştırılarak uygulanmasından kaçınılmalıdır. Çünkü paranteral sıvı tedavisi sırasında
bir başka ilacın aynı yerden uygulanmasına veya rezervuara ilave edilmesine sıklıkla baş-
vurulmaktadır.
İlaç etkileşmeleri, birlikte ilaç kullanılması sırasında önemli toksik tesirlerin ortaya çıkması-
na neden olabilir. Ya da bir ilaç diğerinin etkisini azaltarak tedaviyi başarısız kılabilir. Bu ne-
denle fazla ilaçla tedavi sırasında etkileşmeler dikkate alınmalıdır.
Kitabımızın sonunda ilaç etkileşmelerine daha fazla yer veren bir tablo bulunmaktadır.
- 27 -
■ İlaç, kimyasal reaksiyonda bir madde gibi davranarak ölçüme girebilir.
■ Kimyasal reaksiyonu değiştirebilir.
■ Ölçülen renk şiddetini değiştirebilir.
İlaçlar genellikle karaciğer, böbrek, hematopoietik sisteme toksik tesir yaparlar. Bu tesirleri
ile metabolik değişikliklere neden olurlar. Karaciğer fonksiyon testlerini bozarlar. Örneğin
fenotiyazinler ve MAO inhibitörleri; alkalen fosfataz, kolesterol değerlerini değiştirirler.
Askorbik asid, nalidiksik asid, streptomisin, penilisin metabolitleri Fehling ve Benedict ayı-
raçları ile reaksiyon verirler. Yalancı pozitif sonuç çıkabilir.
- 28 -
Laboratuvar test sonuçları bir hastalığın teşhisi ve tedavisini yönlendirmede önemli rol oy-
nar. Bu nedenle bir ilaç kullanan hastanın test sonucu olduğu gibi kabul edilmeden ilacın bu
değerlerde bir değişiklik yapıp yapmadığı dikkate alınmalıdır. Laboratuvar test sonuçlarını
etkileyen en fazla kullanılan ilaçları gösteren bilgiler Tablo I'de görülmektedir.
Özet
İlaçlar uygulandıkları yerden vücuda girdikleri zaman çeşitli olaylarla karşılaşırlar. Biyolojik
membranlardan geçerek sistemik kan dolaşımına ulaşırlar. Buna ilaçların absorbsiyonu
denir. Kapillerlerden damar dışına geçen ilaç vücutta fizyolojik sıvı kompartmanlarına ve
dokulara dağılır. Enzimlerin etkisi ile de çeşitli kimyasal reaksiyonlara uğrar. Yani metaboli-
ze olur. Sonuçta çeşitli yollarla vücudu terk eder, itrah olur. Bütün bunlar ilaçların vücuttaki
yazgısı adını alır.
İlacın vücutta oluşturacağı etki, çeşitli faktörlerin etkisi ile değişebilir. İlacın veriliş yolu, veri-
liş zamanı, vücut ağırlığı, yaş, eliminasyon organlarının hastalığı, cinsiyet, genetik faktöler,
tolerans, diğer ilaçların vücutta bulunuşu, ilaçların etkisini değiştirirler.
İlaçlar bir arada verildikleri zaman biribirlerinin etkilerini azaltıp, çoğaltabilirler. İlaçlar
arasında etkileşme şekilleri farmakodinamik, farmakokinetik veya farmasötik özellikte ola-
bilir.
İlaçlar klinikte rutin olarak ölçülen biyokimyasal test sonuçlarını da etkileyebilirler. İlaç al-
makta olan bir kişide yapılacak testlerde bu konunun dikkate alınması gerekir.
Değerlendirme Soruları
1. Aşağıdaki cümlelerden yanlış olanı işaretleyin.
A) Damar içine verildiğinde ilaç, enjektör iğnesinin ucundan çıktığı anda absorbe
olur.
B) İlacın molekül büyüklüğü ne kadar fazla ve lipofilikliği ne kadar az ise absorbsi-
yonu o kadar hızlı olur.
C) Vazokonstriktör ilaçlar uygulandıkları yerde kan akımını azaltarak absorbsiyonu
yavaşlatırlar.
D) İnhalasyon suretiyle verilen ilaç çok çabuk etki eder.
E) Hipotansiyon durumunda absorbsiyon gecikir.
- 29 -
2. Hangisi ilaçların membranlardan geçişinde geçerli değildir?
A) Pasif difüzyon B) Aktif transport C) Pinositoz
D) Tolerans E) Reseptör aracılı endositoz
4. Fazla liposolübl ilaçlar hızlı bir şekilde absorbe olduklarında başlangıçta beyin,
kalp ve böbrek gibi fazla kanlanan organlarda yüksek konsantrasyonda toplanırlar.
Bir süre sonra ilaç yağ dokularına gider. İlaç için yeni bir dağılım kalıbı ortaya çıkar. Bu-
na ne ad verilir?
A) Absorbsiyon B) Pinositoz C) Aktif transport
D) Pasif difüzyon E) Redistribüsyon
6. Etil alkolün metabolizmasında aset aldehid birikimine neden olarak alkolizmin te-
davisinde kullanılan ilaç hangisidir?
A) Disulfiram B) A-Vitamini C) Amfetamin
D) Simetidin E) Teofilin
7. Eritromisinin erişkindeki günlük dozu 2000 mg. dır. 18 kg. ağırlığındaki bir çocukta
günlük doz ne kadar olmalıdır?
A) 50 mg. B) 500 mg. C) 350 mg.
D) 200 mg. E) 850 mg.
- 30 -
ÜNİTE
İlaçların Zararlı Etkileri,
3
Önlem ve Tedavileri
Amaçlar
Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
■ İlaçların tedavi amacı ile kullanılırken istenmeyen yan tesirlere ve toksisiteye de neden ol-
maları, akut zehirlenmeleri ve akut zehirlenmelerde uygulanacak tedavileri öğreneceksi-
niz.
İçindekiler
■ Giriş
■ İlaçların Toksik Etkileri
■ İlaç Bağımlılığı
■ Akut Zehirlenme Tedavisi
■ Özet
■ Değerlendirme Soruları
Öneriler
■ İlaç kullanımı çok bilinçli ve dikkatli olarak yapılırsa fayda sağlar. Her ilacın zararlı ve
toksik tesirlerinin olacağı ve ne gibi zararlar yapabileceği çok iyi bilinmelidir.
1. GİRİŞ
İlaçlar, istenilen yararlı etkileri yanında birçok zararlı etkilere de neden olurlar. Hiçbir ilacın
tek bir etkisi yoktur. İlacın kullanım amacı dışındaki etkileri yan etkiler diye adlandırılır. Yan
etkisi olmayan ilaç yoktur.
Alerji
İdiyosenkrazi
Yalın toksik etkilerin en sık görülen şeklidir. Hastanın yararı için değişen fizyolojik etkilerin
yanında, istenmeyen bazı fizyolojik değişikliklerin oluşması durumudur. Örneğin atropin
mide-barsak kaslarını gevşetici olarak kullanıldığı zaman oluşturduğu ağız kuruluğu, midri-
yazis, miksiyon güçlüğü ve taşikardi fonksiyonel toksik etkileridir.
- 32 -
2.1.2. Biyokimyasal Toksik Etkiler
İlaçların klinikte ölçülen biyokimyasal değerlerde yaptığı değişikliklerdir. Hafif bir yapısal
toksik etkinin belirtisi olabilirler. Örneğin SGPT (Serum glutamik piruvik transaminaz) düze-
yindeki değişme, karaciğer hücrelerindeki zedelenmeyi gösterir.
İlaç veya metabolitlerinin hücre çekirdeğini bozmalarına bağlı olarak gelişen, genellikle
kalıcı nitelikte olan toksik etkilerdir.
- 33 -
hücreleri yok etmek için devamlı etkinlik gösteren immün mekanizmanın ilaçlar tarafından
yıkılması da bu malign hücrelerin gelişmesine yol açabilir.
Kanserojenik etkide, kanserojenik maddenin özellikleri rol oynadığı gibi konakçıya ait faktö-
rler de önemli rol oynar. Başlıca kanserojenik maddeler tablo II de gösterilmiştir.
Bazı maddeler gebe kadınlar tarafından alındıklarında plasentadan fötal dolaşıma geçerek
fötusta kalıcı bozukluklara neden olurlar. Bu duruma teratojenezis ya da fötotoksik etki de-
nir. Teratojenezis oluşturan etkene teratojen adı verilir. İlaçlardan ve kimyasal maddeler-
den başka X ışınları, travma gibi fiziksel etkenler ve kızamıkçık virüsü gibi bazı infeksiyon
etkenlerinin de teratojenik etkisi vardır.Bazen teratojenik etken embriyonun ölümüne, be-
beğin zamanından önce doğmasına veya ölü doğmasına neden olabilir. Ya da bebek, bazı
organları deformasyonlu olarak doğar. Örneğin yarık dudak, yarık damak, spina bifida
(omurga kanalının bir kısmının açık kalması), iç kulakta yeterli gelişme olmaması gibi du-
rumlar görülebilir. Yeni çıkan her ilaç teratojenlik açısından değerlendirilmiş olmalıdır. Hay-
van deneylerinde teratojenik etkisi saptanmamış bile olsa yine de yeni çıkan ilaçlar gebele-
re verilmemelidir. Teratojenik etkili maddelere örnekler Tablo III de gösterilmiştir. Genellikle
mutojen etksi olan bir ilacın karsinojen ve teratojen etkisinin de olabileceği gözönünde bu-
lundurulmalıdır.
- 34 -
TABLO III : Teratojenik Etkili Maddeler
Talidomid Alkol
Antineoplastik ilaçlar Sigara
Fenitoin Mebendazol
Karbamazepin Kinin
Projestinler Streptomisin
Dietilstilbestrol Varfarin
Tiyoüre bileşikleri Penisilamin
İnsektisidler
Kişide bir hastalık hali varsa, ilaca normal kişilerden daha duyarlı olur ve istenmeyen re-
aksiyonlar oluşur. Bunlara dayanıksızlık (aşırı-duyarlık) reaksiyonları denir. Örneğin
bronşiyal astımlılar β- adrenerjik blokörlere daha duyarlıdırlar, bronkokonstriksiyon oluşur.
2.4. Alerji
İlaç alerjisinde en ciddi durum anaflaktik şoktur. Hafif bir fenalık duyumsamadan ölüme ka-
dar giden, değişen şiddette reaksiyonlardır. Kan basıncında düşme, hipovolemi, bronkos-
pazm, asfiksi, aritmiler, ürtiker, anjiyoödem, kaşıntı olabilir. Tedavisi için adrenalin, antihis-
taminikler ve glukokortikoid ilaçlar verilir.
- 35 -
Anaflaktik şok (sistemik anaflaksi)
Lokal anaflaksi
Temas dermatiti
Serum hastalığı
Lökositlerin immün bozukluğu
Aplastik anemi
Alyuvarların immün bozukluğu
İlaç Alerjisinin Trombositlerin immün bozukluğu
Klinik Tipleri Ateş
Fotoalerji
Nefropati
İnterstisyel pnömoni
Bronkospazm
Anjiyoödem
Ürtiker
2.5. İdiyosenkrazi
İlacın yan tesiri daha önce bildirilen gruplardan hiçbirine sokulamıyorsa idiyosenkrazi ka-
bul edilir. Bu reaksiyonların nedeni ve yapısı bilinmemektedir.
3. İLAÇ BAĞIMLILIĞI
Bağımlılık yapan ilaçlar santral sinir sisteminde (SSS) önemli psişik stimülasyon veya dep-
resyon oluştururlar. Sonuçta algılama, mizaç, mental parametreler, davranış ve motor
fonksiyonlarda bozukluk yaparlar. Bağımlılık yapan kimyasal etkenlerin hepsi ilaç değildir.
İlaç olarak kullanılmayan esrar, eroin gibi bazı maddeler de bağımlılık oluştururlar.
Bağımlılık neye karşı olursa olsun kişiyi tutsak durumuna getirir. Bağımlılığı sürdürmek,
yaşamın tek amacı olur.
İlaca bağımlılık iki türlü oluşur. Psişik bağımlılık, fiziksel bağımlılık. Fiziksel bağımlılık ge-
- 36 -
lişmişse beraberinde psişik bağımlılık da gelişmiştir. Ancak bazı maddelere karşı sadece
psişik bağımlılık gelişir, fiziksel bağımlılık gelişmez. Psişik bağımlılık gelişen kişide ilaç alı-
namadığı zaman ruhi huzursuzluk, keyifsizlik ve sinirlilik gibi belirtiler ortaya çıkar. Fiziksel
bağımlılıkta ilacın etkilediği nöron sisteminde ilaca karşı adaptasyon (uyum) gelişmiştir.
İlacın kesilmesi abstinens (yoksunluk) sendromu diye adlandırılan bir hastalık halinin orta-
ya çıkmasına neden olur.
Bağımlılık yapan ilaçların önemli ortak özelliği pekiştirici olmalarıdır. İlacın oluşturduğu etki
ilaç kullanmayı teşvik ediyorsa böyle bir madde pekiştiricidir.
Bağımlılık yapan ilaçlardan bazılarına karşı tolerans gelişir. Yani o maddeyi gittikçe daha
yüksek dozda almak gereği ortaya çıkar. Örneğin morfin bağımlısında önceleri 100-200 mg
morfin ile keyif verici, sedatif etki oluştuğu halde, giderek aynı etkinin oluşması için bağımlı
dozu 3-4 g a kadar çıkarabilir.
Bir ilaç ya da maddeye bağımlı olan kişide kişisel ve sosyal zararlar gelişir. Kişi ruhsal, be-
densel ve ekonomik yönden zarara uğrar. Çevre ile ilişkileri bozulur.
Bağımlılık oluşturan maddelerden bir kısmı santral sinir sisteminde depresyon, bazıları
stimülasyon bazıları da halüsinasyonlar oluşturur. Halüsinojen maddeler alındığı zaman
kişide zaman ve mekan algısı bozulur, düşünme güçlüğü, duysal ve görsel halüsinasyonlar
gelişir. Bağımlılık tipleri şekil 3.3 de görülmektedir.
Morfin tipi Santral Sinir Sisteminde
Alkol tipi Depresyon
Barbitürat tipi
Bağımlılık Uçucu solvent tipi
Tipleri Tütün tipi Santral Sinir Sisteminde
Amfetamin tipi Stimülasyon
Kokain tipi
Khat tipi
Halusinojen (LSD) tipi Halüsinasyon
Esrar (Marihuana) tipi
- 37 -
neden olabilirler. Bu durumda zaman kaybetmeden etkin bir tedavi uygulanmalıdır. Genel
tedavi ilkeleri sekiz aşamada yapılmaktadır.
Solunumun sürdürülmesi
Absorbsiyonun engellenmesi
Dolaşımın sürdürülmesi
Akut zehirlenme Antidotla tedavi
tedavisi Nörolojik belirtilerin kontrol altına alınması
Eliminasyonun hızlandırılması
Ağrının kontrolü
Diğer semptomatik ve destekleyici tedaviler.
Ağızdan alınan zehirler gastrik lavaj (mide yıkanması) veya kusturma ile vücuttan uzak-
laştırılabilirler. Bu işlem zehir alındıktan sonra 1-2 saat içinde yapılırsa absorbsiyon
azaltılmış olur. Kusturma için 15-30 ml dozunda ipeka şurubu verilir. 15-20 dakika içinde
hasta kusar. Kusma olmazsa 0.1 mg/kg dozunda apomorfin s.c. (cilt altına) enjekte edilir. 5
dakika içinde kusma oluşur. Ancak şu durumlarda kusturma önerilmez: Hasta bilinçsizse,
konvülsiyonlar varsa, zehirlenme korozif (yakıcı) zehirlerle veya gazyağı, benzin gibi solu-
num yollarına kolaylıkla kaçabilen maddelerle olmuşsa ve hastada öğürme refleksi kaybol-
muşsa. Hasta kusturulduktan sonra kalan zehiri adsorbe ettirmek amacıyla bitkisel aktif
kömür (charbon végétale) (20-50 g) bir bardak suda bulamaç haline getirilerek hastaya veri-
lir. Eğer kusturma yapılamazsa gastrik lavaj (mide yıkama) yapılır.
Cilt altına enjekte edilen ilaçların toksik etkisi ortaya çıktığı zaman veya zehirli hayvan sok-
- 38 -
malarında absorbsiyonu yavaşlatmak amacıyla etkenin girdiği yerde turnike uygulan-
malıdır.
Hastada hipotansiyon varsa i.v. infüzyon ile fizyolojik sıvılar verilir. Ayrıca noradrenalin,
metaraminol, metoksamin, fenilefrin gibi vazokonstriktör ilaçlardan birisi verilebilir. Dopa-
min (i.v.) enjeksiyonu, bir taraftan kan basıncını artırırken diğer yandan böbrek kan
akımında artma yapar. Bu nedenle önceki ilaçlardan daha yararlı olur. Eğer hastada aritmi
varsa EKG ile izlenmeli ve antiaritmik ilaçlarla kontrol altına alınmalıdır.
Zehirli maddenin teşhisi yapılabilmişse ve spesifik antidotu varsa en uygun tedavi, antidot
ile yapılır. Örneğin ağır metal zehirlenmelerinde dimerkaprol (BAL) kullanılır. Fakat her
maddenin antidotu yoktur. Bazı maddelerin antidotları Tablo IV'de gösterilmiştir.
Hastada konvülsiyonlar görülüyorsa diazepam veya kısa etki süreli barbitüratlar i.v.yolla
enjekte edilir. Hipoksi, hiperkapni, hipoglisemi veya hipotansiyon nedeniyle serebral ödem
(beyin ödemi) ve intrakranyal basınçta artma gelişebilir. Bunun tedavisi için mannitol veya
dekstrozun hipertonik solüsyonları i.v. infüzyon suretiyle verilir. Daha sonra deksameta-
zon gibi kortikosteroidler i.v. enjekte edilir.
- 39 -
TABLO IV : Zehirlenme Etkenleri ve Antidotları
Zehirlenme Etkeni: Antidotu :
Narkotik analjezikler Nalokson
Atropin Fizostigmin
Histamin Antihistaminikler
Trisiklik antidepresanlar Fizostigmin
Konvülsiyon yapıcı maddeler Diazepam, barbitüratlar
Vazokonstriktör ilaçlar Nitritler ve diğer vazodilatörler
İzoniazid (INH) Piridoksin
Fenotiazinler Santral etkili antikolinerjikler
Hg, As, Dimerkaprol, yumurta akı, süt.
Bi, Cd, Cr, Au, Sb Dimerkaprol (BAL)
Kurşun Kalsiyum disodyum EDTA, penisilamin, dimerkaprol
Demir bileşikleri Desferrioksamin, NaHCO3
İlaçların eliminasyonu metabolizma ve itrah ile olur. Zehirlenmelerde zehirin atılımını beş
şekilde hızlandırmak olanaklıdır.
Böbreklerden itrahını artırmak: Zorlu diürez yapılarak idrar akımının artması sağlanabi-
lir. Zorlu diürez için fizyolojik sıvılar i.v. infüzyonla verilir Aynı zamanda furosemid (Lasix) gi-
bi güçlü bir diüretik uygulanır. Ayrıca idrar pH sı değiştirilerek ilacın böbrek tübülleri içinden
geçerken iyonizasyonları artırılarak reabsorbsiyonları azaltılabilir.
- 40 -
Hemodiyaliz (suni böbrek) : Bir artere yerleştirilen kateterle vücut dışına çıkarılan kanın,
suni böbrek cihazından geçirilip, bir venadan tekrar vücuda döndürülmesi şeklinde uygu-
lanır.
Periton diyalizi: Diyaliz kateteri aracılığı ile periton boşluğuna fizyolojik bir sıvı verilerek
periton boşluğunun yıkanması sağlanır. Periton boşluğunun çeperini oluşturan serozal
yüzeylerin kapilleri içinden geçen kandaki ilaçlar, fizyolojik sıvıya pasif difüzyonla geçerek
vücuttan uzaklaştırılmış olurlar. Bu uygulamada infeksiyon riski olduğundan diyaliz sıvısına
uygun antibiyotikler katılır.
Hemoperfüzyon: Hasta heparinlendikten sonra arterden bir boru sistemi içine sevkedilen
kan, reçine veya aktif kömür tozu ile dolu bir kartuşdan geçirilerek bir venadan tekrar do-
laşıma döndürülür.
Kan Değiştirme: Genellikle yeni doğandaki zehirlenmelerde uygulanan bir yöntemdir. Kan
değiştirme yerine plazmaferezis (plazma değiştirme) yöntemi de uygulanabilir.
Korozif maddeler sindirim kanalında şiddetli ağrıya neden olur. Analjezik ilaçlarla ağrı kont-
rol altına alınmalıdır.
Asid-baz dengesinin düzeltilmesi için i.v.yolla uygun sıvılar verilir. Hipoglisemi durumunda
%50' lik dekstroz solüsyonu i.v. uygulanır. Çocuklara %25'lik dekstroz i.v. enjekte edilir.Be-
yin ödeminin önlenmesi için mannitol veya dekstrozun hipertonik solüsyonları i.v. infüzyon-
la uygulanır. Ayrıca deksametazon gibi bir kortikosteroid i.v. enjekte edilir.
- 41 -
Özet
İlaçların toksik etkileri beş grupta incelenebilir.
Bu toksik tesirlerin özellikleri bilinmeli ve ilaçlar kullanılırken önlem alınmalı, hasta uyarıl-
malı ve gerekirse tedavileri yapılmalıdır. Bazı ilaçlar ve ilaç olmayan bazı kimyasal madde-
ler santral sinir sisteminde psişik stimülasyon veya depresyon oluştururlar ve bağımlılığa
neden olurlar. Bu maddeleri, kullananlarda kişisel ve sosyal zararlar gelişir.
Değerlendirme Soruları
- 42 -
4. İlaç alerjisinde en tehlikeli klinik durum hangisidir?
A) Temas dermatiti B) Anaflaktik şok C) Fotoalerji
D) Lokal anaflaksi E) Ürtiker
- 43 -
ÜNİTE
Otonom Sinir Sistemi İlaçları
4
Amaçlar
Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
■ Otonom sinir sisteminin fonksiyonlarını,
■ Bu fonksiyonları taklid eden ilaçların etkilerini,
■ Bu fonksiyonları önleyen ilaçların etkilerini,
■ Bu ilaçların tedavide kullanımlarını ve yan tesirlerini öğrenmiş olacaksınız.
İçindekiler
■ Giriş
■ Sempatomimetik (Adrenerjik) ilaçlar
■ Sempatolitik ilaçlar
■ Parasempatomimetik (Kolinerjik) İlaçlar
■ Parasempatolitik (Antikolinerjik) İlaçlar
■ Otonom Gangliyonları Etkileyen İlaçlar
■ Özet
■ Değerlendirme Soruları
Öneriler
■ Otonom sinir sistemi ilaçlarının iyi öğrenilmesi, kardiyovasküler sistem ilaçları ve solunum
sistemi ilaçları gibi konuların iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır.
■ Lise yıllarındaki Biyoloji, Fizyoloji ve Farmakoloji bilgilerinizi anımsayınız.
■ Değerlendirme sorularını kendi başınıza yanıtlamaya çalışınız.
1. GİRİŞ
Vücut fonksiyonlarını düzenleyen ve kontrol eden temel sistemler, sinir sistemi ve endokrin
sistemdir. Bu iki sistemin temel farkı, bilginin iletilmesi şeklindedir. Endokrin sistemde ile-
tim, esas olarak kanda oluşan kimyasal maddelerle olur. Oysa sinir sisteminde sinir lifleri
boyunca bir elektriksel iletim söz konusudur. Ancak sinir hücreleri arasında da iletim bazı
kimyasal aracılarla sağlanır. Bu kimyasal iletimi, sinir uçlarından çok küçük miktarlarda
salıverilen transmiter veya "nöromediyatör" denen maddeler yapar. Salıverilen kimyasal
aracı sinaps aralığını geçer ve özel reseptörler üzerine bağlanarak postsinaptik (sinaps
sonrası) hücreyi etkiler.
Otonom sistem: Aktivitesi bilinç kontrolü altında değildir. Örneğin iç organların fonksiyon-
ları (Kalp atışı, sindirim, dolaşım, boşaltım gibi).
Somatik Sistem: Fonksiyonları bilinç kontrolü altındadır. Örneğin çizgili kasların hareket-
leri.
Otonom sinir sistemi ilaçları ya otonom sinir sisteminin kendisini veya otonom sinir sistemi
tarafından kontrol edilen hücreler üzerindeki reseptörleri etkiler.
■ Sempatik Sistem
■ Parasempatik Sistem
Her iki sistem de kalp, solunum yolu düz kasları, gözbebeği ve mesane gibi yapıları kontrol
eder. Sempatik sistem, ayrıca birçok damar düz kası, dalak ve tükrük bezlerini de yönetir.
Normal şartlar altında kalp, göz, sindirim kanalı, mesane, bronşlar ve tükrük bezleri para-
sempatik sistemin kontrolü altındadır. Oysa, kan damarları daha çok sempatik sistemin
yönetimindedir. Sinir ucu ile kontrol edilen organ hücresi arasında (nöroefektör kavşak) ile-
timi sağlayan kimyasal aracı, sempatik sistemde noradrenalin; parasempatik sistemde ise
asetilkolin (ACh) dir. O nedenle sempatik sisteme adrenerjik sistem, parasempatik sisteme
de kolinerjik sistem denir. Bu kimyasal aracılar, kendilerine özgü reseptörleri aktive ederek
etkilerini gösterirler. Bu reseptörler de adrenerjik veya kolinerjik reseptörler adını alır. Adre-
nerjik reseptörler fonksiyonları bakımından alfa ve beta olarak ikiye ayrılabilir. Kolinerjik re-
septörler de nikotinik ve muskarinik reseptörler olarak gruplandırılabilir. Ancak kolinerjik
sistemde sinir ucunun etkilediği efektör hücredeki reseptörler, genellikle muskarinik tipte-
dir. Sempatik ve parasempatik sistemin ortak bir özellikleri de santral sinir sistemi dışında
- 45 -
gangliyonlarının bulunmasıdır. Buna otonom gangliyon denir.
Kalp: Sempatik uyarım (stimülasyon) kalbin atış sayısını ve kasılma gücünü artırır. Para-
sempatik stimülasyon kalbin atış sayısını azaltır, ancak kasılma gücü üzerine pek fazla etki
göstermez.
Solunum Sistemi: Solunum yolu düz kaslarını sempatik stimülasyon gevşetir, parasem-
patik stimülasyon ise kasar.
Otonom sinir sistemi ilaçları sempatik ve parasempatik sistemi direkt veya indirekt yolla et-
kiler.
Bu ilaçlar sempatik sinir sisteminin etkilerini taklid ederler ve başlıca 2 grup altında toplana-
bilirler:
- 46 -
2.1. Katekolaminler
Adrenalin : Bu grup, ilaçların prototipidir. Hem alfa, hem de beta reseptörleri etkiler.Ancak
bu etkiler konsantrasyona da bağımlıdır. Düşük konsantrasyonlarda beta, yüksek konsant-
rasyonlarda alfa etki üstündür.
Düşük dozlarda damar düz kaslarındaki beta reseptörleri etkileyerek damarları genişletir
(vazodilatasyon) ve kan basıncını düşürür. Yüksek dozlarda alfa reseptörleri etkileyerek
damarları daraltır (vazokonstriksiyon). Kalbin kasılma gücünü ve atış hızını artırır. Do-
layısıyla kan basıncı yükselir. Kan basıncı yükselmesine bağlı olarak gelişen refleks cevap
sonucu kalbin atış sayısı azalır. Sindirim sistemindeki ve mesanedeki cidar kasları gevşetir,
sfinkterleri kasar, uterustaki kasılmaları azaltır ve solunum yolu düz kaslarını gevşetir.
Vücudun oksijen harcamasını artırır. Karaciğer ve çizgili kaslarda glukoz ve laktat üretimini
hızlandırır.
Endikasyonları:
■ Bronkospazm tedavisi
Noradrenalin (Levophed) : Sadece alfa adrenerjik reseptörler üzerine etkilidir. Damar düz
kaslarını kasar, kan basıncını yükseltir, bunun sonucunda refleks cevaba bağlı olarak kal-
bin atış sayısı azalır. Noradrenalin anestezi sırasında gelişen hipotansiyon durumlarında
kullanılır.
- 47 -
Adrenalin ve noradrenalinin istenmeyen etkileri:
■ Huzursuzluk,
■ Başağrısı,
■ Beyin kanaması,
Dopamin (Giludop): Vücutta adrenalin ve noradrenalin biyosentezi sırasında ara ürün ola-
rak oluşur. Kalbin kasılma gücünü artırır. Düşük dozlarda böbrek ve iç organların damar-
larını genişletir, yüksek dozlarda daraltır. İ.v. infüzyon şeklinde uygulanır. Kardiyojenik
şok, septik şok ve bazı kalp yetmezliklerinin tedavisinde kullanılır. Aşırı dozlarda sempato-
mimetik etkiler, anginal ağrı, aritmi, bulantı ve hipertansiyon yapabilir.
Dobutamin (Dobutrex): Daha çok kalbin kasılma gücünü ve atış hızını artırır. Oral yolla
emilmez. i.v. verildiğinde etkisi kısa sürer. Konjestif kalp yetmezliği tedavisinde kullanılabi-
lir. Ancak atriyal fibrilasyon yapabileceği unutulmamalıdır. Dopamin gibi kullanılır.
Efedrin: Etkileri ve yan tesirleri adrenalininkilere benzer. Bronş genişletici, nazal dekon-
jestan olarak, gece işemelerine karşı ve kişide uyanıklık hali oluşturmak için kullanılır. Kar-
diyovasküler hastalığı olanlarda ve hipertiroidililerde dikkatli kullanılmalıdır. Çünkü kalbi
uyarıcı etkisi vardır. Bu gruptaki diğer ilaçlar şunlardır:
Fenilefrin (Fenilefrin)
Metaraminol (Araminum)
- 48 -
Metoksamin (Vasoxyl)
Etilefrin (Effortil)
Norfenefrin (Novadral)
Heptaminol (Cotesor)
Bu grup ilaçlardan bazıları nazal dekonjestan olarak kullanılır. Bunlar burun mukozasında-
ki arteriyolleri daraltır ve burundaki şişkinliği gidererek, burun tıkanıklığını geçirir. Genelde
burun damlası veya aerosol şeklinde kullanılır. Ancak mukozalardan emilerek sistemik
sempatomimetik yan tesirler oluştururlar. Diğer bir sakıncası da ilaçların etkisi geçtikten
sonra tekrar konjestiyon oluşmasıdır. En çok kullanılanlar şunlardır:
Nafazolin (Pervil)
Tetrahidrazolin (Tyzine)
Ksilometazolin (Otrivin)
Oksimetazolin (Afrin)
Bazılarının bronkodilatör etkileri belirgindir. Bunlar daha çok bronşiyal astma ve bronkos-
pazm tedavisinde kullanılır. Ancak kardiyovasküler hastalığı olanlarda ve hipertiroidililerde
çok dikkatli olmak gerekir. En çok kullanılanlar:
Orsiprenalin (Alupent)
Salbutamol (Ventolin)
Terbutalin (Bricanyl)
Bazılarının uterus gevşetici etkileri daha belirgindir. Örneğin Ritodrin (Pre-par) erken-
doğumu durdurmak için parenteral veya oral yolla kullanılmaktadır. Bazıları da vazodilatör
olarak kullanılır. Örneğin Nilidrin (Dilatol).
- 49 -
3. SEMPATOLİTİK İLAÇLAR
Sempatik sinir sisteminin uyarılmasıyla oluşan etkileri ortadan kaldırır veya engellerler.
Bunlar da etkiledikleri reseptör tipine ve etki gösterdikleri yere göre 3 grup altında toplanabi-
lirler.
En önemli etkileri damar düz kaslarını gevşetmeleri ve buna bağlı olarak kan basıncını
düşürmeleridir. Yan tesir olarak ortostatik (postüral) hipotansiyon (yatar veya oturur du-
rumda iken birdenbire ayağa kalkınca kan basıncının birden düşmesi) oluştururlar. Refleks
yolla taşikardi yaparlar. Zamanla vücutta su ve tuz tutulmasına yol açarak dolaşan kan
hacmini artırırlar. Böylece hipotansif etkilerine karşı tolerans gelişebilir.En çok kullanılan-
lar,
Fenoksibenzamin (Dibenzyline)
Fentolamin (Regitin)
Ergot (Çavdar Mahmuzu) Alkaloidleri: Alfa reseptörler üzerine parsiyel agonist tipte etki
gösterirler (Ortamda agonist yokken agonist gibi, agonist varken antagonist gibi dav-
ranırlar). Bu etki yanında direkt etkileriyle de damarları büzebilirler. Bunlardan en çok kul-
lanılanlar aşağıdakilerdir.
Ergonovin Maleat (Methergin): Adrenerjik bloke edici etki çok azdır ve kuvvetli oksitosik
etki yapar (uterus düz kasını kasar). Doğum sonu kanamaları azaltmak için kullanılır.
- 50 -
3.2. Beta Adrenerjik reseptörleri Bloke Edenler
■ Kalbin atış hızını ve kasılma gücünü azaltırlar. Koroner kan akımını ve kalbin
oksijen tüketimini azaltırlar. Kan basıncını düşürürler.
■ Hipertansiyon tedavisi,
■ Migren profilaksisi
- 51 -
En çok kullanılan beta blokörler:
■ Propranolol (Dideral)
■ Oksprenolol (Trasicor)
■ Pindolol (Visken)
■ Nadolol (Betadol)
■ Atenolol (Tensinor)
■ Asebutolol (Prent)
Adrenerjik sinir uçlarındaki aktiviteyi inhibe ederler ve daha çok hipertansiyon tedavisinde
kullanılırlar. Bu yüzden antihipertansif ilaçlar arasında incelenecektir.
4.1. Parasempatomimetikler
- 52 -
4.1.2. Bu Etkileriyle İ lgili Olarak En Çok Kullanıldığ ı Yerler
■ Glokom tedavisi,
■ Bulantı, kusma, karın ağrısı, diyare (ishal), aşırı terleme, burun akması, görme
bozukluğu, solunum güçlüğü.
■ Hipertiroidizm
■ Bronşiyal astma
■ Peptik ülser
■ Asetil Kolin: Etkisi çok kısa sürdüğünden ilaç olarak pek kullanılmaz.
■ Karbakol (Doryl)
■ Betanekol (Urecholine)
■ Pilokarpin (Pilocarsol)
■ Aseklidin (Glaucostat)
- 53 -
4.2. Antikolinesteraz İlaçlar
■ Fizostigmin
■ Neostigmin (Prostigmine)
■ Piridostigmin (Mestinon)
■ Edrofonyum (Tensilon)
Tedavisi için önce 2-4 mg i.v. veya i.m. atropin verilir. 3-10 dakikada bir 2 mg atropin dozu
tekrarlanır ve tedaviye atropin zehirlenme belirtileri ortaya çıkıncaya kadar devam edilir.
Bu tedaviye ilaveten Obidoksim ve Pralidoksim (PAM) gibi kolinesteraz enzimini reaktive
eden ilaçlar da verilir. Ancak bu son söylenen ilaçlar Türkiye'de henüz pazarlanmamıştır.
- 54 -
■ Tükrük, gözyaşı, ter, solunum yolları ve sindirim salgılarını azaltırlar.
■ Peptik ülserde,
■ Taşikardi
Atropin (Neospasm, Atropin): Az önce sayılan bütün etkileri gösterir ve en çok kullanılan
ilaçlardan biridir. Zehirlenmelerinde spesifik antidot olarak Fizostigmin kullanılır.
Oksifensiklimin (Daricon)
Adifenin (Spasmo-panalgine)
- 55 -
Hyosin-N-Butil Bromür (Buscopan)
Propantelin (Bantinova)
Pipenzolat (Piptal)
Tropenzilin (Palerol)
Pirenzepin (Gastrozepin)
6.1. Nikotin
Santral sinir sistemini uyarır. Düşük dozlarda tremorlar (titreme), yüksek dozlarda konvülsi-
yonlar görülür. Solunumu uyarır, yüksek dozlarda deprese eder. Taşikardi, kan basıncında
yükselme, bazı damar yataklarında daralma, barsak hareketlerinde artma yapar. Tükrük ve
solunum salgılarını önce artırır, sonra azaltır.
Nikotin cilt, solunum yolu ve ağız mukozasından kolayca emilerek kana geçer. Karaciğer,
böbrek ve akciğerlerde parçalanır. Parçalanma ürünleri böbrekler aracılığıyla atılır. Pla-
sentadan fötal dolaşıma ve emzikli kadınlarda süt içine önemli miktarlarda geçer.
Nikotin; terapötik amaçla kullanılmaz. Tütün içinde önemli miktarda bulunması nedeniyle
etkileri halk sağlığı açısından önemli olmaktadır. Kronik toksik etkileri arasında kalp-damar
sistemi hastalıkları, solunum yolları hastalıkları ve kanser bulunmaktadır. Nikotinin insekti-
sid (böcek öldürücü) etkisi bulunmaktadır.
- 56 -
Özet
Otonom sinir sistemi ilaçları sempatik ve parasempatik sistemin fonksiyonlarını etkilerler.
Sempatomimetikler, sempatik sinir sisteminin uyarılmasıyla oluşan etkileri gösterir, sem-
patolitikler ise bu fonksiyonları inhibe eder. Parasempatomimetikler, parasempatik sinir
sisteminin uyarılmasıyla oluşan etkiler gösterir, parasempatolitikler ise bu etkileri ortadan
kaldırır.
Değerlendirme Soruları
- 57 -
ÜNİTE
Kardiyovasküler Sistem ilaçları
5
Amaçlar
Bu üniteyi çalıştıktan sonra,
■ Kalp-damar sistemi bozukluklarından kaynaklanan hastalıkları,
İçindekiler
■ Giriş
■ Konjestif Kalp Yetmezliği Tedavisinde Kullanılan İlaçlar
■ Aritmi Tedavisinde Kullanılan İlaçlar
■ Angina Pektoris Tedavisinde Kullanılan İlaçlar
■ Periferik Vazodilatörler
■ Antihipertansif İlaçlar
■ Hipolipidemik İlaçlar
■ Antikoagülan İlaçlar
■ Antitrombotik ve Trombolitik İlaçlar
■ Demir Eksikliği Anemisinde Kullanılan İlaçlar
■ Megaloblastik Anemilerin Tedavisinde Kullanılan İlaçlar
■ Özet
■ Değerlendirme Soruları
Öneriler
■ Lise yıllarındaki Biyoloji, Fizyoloji ve Farmakoloji bilgilerinizi anımsayınız.
■ Değerlendirme sorularını yanıtlamaya çalışınız.
1. GİRİŞ
Konjestif kalp yetmezliği tedavisinde kullanılan bitkisel kaynaklı ilaçlardır.Bazı kara kur-
bağalarının derisinde de kardiyoaktif maddeler bulunur. Bu grup ilaçlara kardiyotonik gliko-
zid, kardiyoaktif heterozid, veya digitalis (dijital) adı da verilmektedir.Başlıca kalp glikozid-
leri Digitoksin, Digoksin, Lanatosid C ve Uvabaindir.
En önemli farmakolojik etkileri kalp kasının kasılma gücünü artırmalarıdır. Kalbin diğer
elektrofizyolojik özelliklerini de (otomatisite, iletim, refrakter periyod gibi) etkilemektedirler.
Ayrıca damar yatakları, sinir dokusu ve diğer dokularda da etkileri vardır.
Kalpte vagal etki ile sinüs düğümünü deprese eder ve konjestif kalp yetmezliği olan hasta-
larda kalbin atış hızını azaltırlar. Oysa yüksek dozları taşikardi yapar. Kalp debisini ve atış
hacmini artırırlar. Kalp yetmezliği sırasında büyümüş olan kalbi küçültürler. Böbrek kan
akımını artırır ve diüretik (idrar söktürücü) etki gösterirler. Yetmezlik sırasında vücutta
oluşan ödem zamanla çözülür. Sinüs düğümü dışında kalbin her yerinde (özellikle ventrikü-
llerde) impuls (uyarı) çıkarabilen noktaları uyarırlar. EKG de P-R aralığını uzatır, Q-T
aralığını kısaltır, ST segmentini çöktürür ve T dalgasını deprese ederler. Damar düz kas-
larını kasar ve kan basıncını (i.v. verilişleri sırasında) yükseltirler.
Bu ilaçların en önemli sakıncaları güvenlik aralıklarının dar olmasıdır. Yani tedavi edici
dozları ve toksik dozları arasındaki aralık çok dardır. Minimal etkin dozun 5-10 katı letal
(öldürücü) doz olabilir. Tedavi sırasında bile zaman zaman zehirlenme belirtileri ortaya
çıkabilir. Zehirlenme belirtileri zaman zaman konjestif kalp yetmezliği belirtileriyle
- 59 -
karıştırılabilir. EKG hastanın dijital aldığını gösterir. Ancak toksisitenin (zehirlenmenin)
saptanmasında kullanılamaz. Şüpheli durumlarda, plazmada digital gilikozidlerinin düzeyi
ölçülmelidir.
■ Eğer hipokalemi (Kan K+ düzeyinde azalma) varsa yavaş i.v. infüzyonla veya
oral yolla potasyum verilir. A.V. (atriyoventriküler) blok varsa veya plazma K+
düzeyi yüksekse potasyum verilmez.
- 60 -
Mg++'da verilebilir.
■ İlaç ağızdan alınmışsa emilimi engellemek için ağızdan aktif kömür veya ko-
lestiramin verilebilir. Digitoksin zehirlenmesinde ilacın enterohepatik dolanıma (sirkülas-
yon) girmesi nedeniyle bu yöntem etkili olabilir.
■ Zehirlenme hayatı tehdit edecek kadar şiddetli ise saflaştırılmış özgül-dijital an-
tikorları (Digibind, Digitalis-Antidot) verilebilir.
Digitoksin sindirim kanalından iyi emilir ve karaciğerde metabolize edilir. Ayrıca entero-
hepatik sirkülasyona girdiğinden etki süresi oldukça uzundur.
Karaciğer bozukluğu olanlarda digoksin, böbrek bozukluğu olanlarda ise digitoksin tercih
edilir.
TABLO V: Digoksin ve Digitoksinin Farmakokinetik Özellikleri
İlaç Oral abs. Proteine t1/2 Serum konsantrasyonu
bağlanma (ng/ml)
Digoksin %70 %30 36 saat Terapötik: 0.5 - 2.0
Toksik : 2.0
Digitoksin %90-100 %97 5-7 gün Terapötik : 10-25
Toksik : 35
Kalp glikozidleri ağızdan küçük dozlar halinde verilirse terapötik konsantrasyona uzun bir
sürede ulaşırlar. O nedenle tedavinin başlangıcında yükleme dozunda verilirler. Buna digi-
talizasyon dozu denir.Günlük yükleme dozu 4 veya 5 defaya bölünerek uygulanır. Etkin
plazma konsantrasyonu bu şekilde elde edildikten sonra günlük küçük dozlarla bu düzey
sürdürülmeye çalışılır. Buna da idame doz denir. Digitalizasyon, hastanın durumuna göre
yavaş veya hızlı yapılabilir. Eğer hastanın durumu acil değilse 5-7 gün kadar sürebilir.
- 61 -
TABLO VI : Digoksin ve Digitoksinin Dozları
Lanatosid C: Mide barsak kanalından çok az (%10) absorbe edilir. Etkisinin başlama ve
devam süresi digoksininki kadardır.
Uvabain : En çabuk etki yapan kalp glikozididir. Etkisi çok kısa sürer. Acil dijitalleme
için kullanılır. Sadece i.v.uygulanır. İdame ağız yolundan alınan diğer bir glikozid ile yapılır.
2.2.1. Amrinon
Kalbin kasılma gücünü artırır. Vazodilatör etkisi vardır. Kan basıncını düşürebilir. İ.v. yolla
kullanılır. Yan etki olarak aritmi, trombositopeni, sindirim sistemi ve karaciğer bozuklukları
yapar.
Vücuttan su ve tuz kaybına yol açarak ödemin çözülmesini sağlarlar. Böylece kalbin yükü
azalmış olur. Konjestif kalp yetmezliği tedavisinde, başlangıçta etkinlikleri orta derecede
olan tiazid veya tiazid-benzeri diüretikler tercih edilir. Spironolakton veya triamteren ile
kombine olarak kullanılabilirler. Bunlar tiazidlerin etkilerini potansiyalize eder ve onların hi-
pokalemi yapmasını engelleyebilirler.
2.2.4. Vazodilatörler
- 62 -
Böylece kalbin yaptığı iş daha da artmaktadır. Bu yüzden vazodilatör ilaçlar kalp yetmez-
liği tedavisinde kullanılabilmektedir. Örneğin; Dopamin, Dobutamin, Kaptopril, Hidralazin,
Prazosin, Nitratlar ve Nifedipin.
Kalp kendi kendine impuls (uyarı) çıkarabilme ve bu uyarıyı iletebilme özelliğine sahip bir or-
gandır. Kalbin impuls çıkarabilme özelliğine "Otomatisite" denir. Uyarı atriyumda sinüs
düğümünden kaynaklanır, atriyum kasında yayılır, A-V düğümden geçer. His hüzmesi ve
Purkinje lifleri aracılığıyla ventrikül kasına doğru bir yol izler.
Kardiyak aritmiler, impulsun kaynaklandığı yer, impuls iletim hızı ve düzenindeki anormal-
likler veya uyarının normal iletilme yolundaki bozukluklara bağlı olabilir. Buna göre aritmi-
ler;
■ Ya uyarının üretilmesindeki bir bozukluktan,
- 63 -
İnsanda Sino-atriyal düğüm (sinüs düğümü) öncü odaktır. Dakikada 70-80 kadar uyarı çıka-
rabilir. Atriyoventriküler düğüm 40-50, His hüzmesi ve Purkinje lifleri de 30 kadar uyarı çıka-
rabilir. Bunlardan sinüs düğümü diğer kısımlara fırsat vermeden kalp ritmini sağlar. Diğerle-
ri latent (sessiz, gizli) odaklardır.Sino-atriyal düğüm yavaşladığında veya oradan çıkan
uyarıların kalpte yayılması bozulduğunda latent odakları ateşlemeye başlar. Birçok ilaç
sinüs düğümünden ziyade bu latent odakların otamatisitesini deprese eder.
İletim bozuklukları ventriküllerde veya ventrikül dışında olabilir. Bazan kalp kasının bazı
bölgeleri hasar görebilir. Böyle durumlarda uyarı normal yolunu izleyemez. Farklı bir yol iz-
leyerek gideceği yere gecikmiş olarak ulaşır. Bu şekilde de aritmiler oluşabilir.
Kınakına bitkisinin kabuklarından elde edilen bir ilaçtır. Yüksek konsantrasyonlarda kinidin
kalp hücrelerine direkt etki gösterir. Oysa düşük konsantrasyonlarda indirekt (antikolinerjik
etki) etkilidir. Bu iki etki, bazı durumlarda birbiriyle çelişir. Farmakolojik etkileri şunlardır;
■ Otomatisiteyi deprese eder. Yani kalbin atış hızını direkt etkisiyle azaltır,
EKG de P-R aralığı, QRS kompleksi, ve Q-T aralığı kinidinin etkisiyle uzar.
Ağız yoluyla verildiğinde çabuk ve tam absorbe edilir. Plazma proteinlerine bağlanır. Kalp
glikozidlerini bağlanma yerinden koparır ve plazma düzeylerinin yükselmesine, dolayısıyla
digital toksisitesine neden olur. O nedenle bu ilaçlarla birlikte kullanılmamalıdır. Günde 3-4
defa 0.2-0.3 g dozunda oral yolla kullanılır. Ventriküler ve ventrikül dışından kaynaklanan
aritmilerin tedavisinde kullanılan geniş spektrumlu bir antiaritmiktir. İ.v. kullanılması gerek-
tiğinde glukoz çözeltisi içinde seyreltilerek yavaş bir şekilde verilmelidir. Bu sırada hastanın
EKG si de izlenmelidir.
- 64 -
■ A-V blok, ventriküler taşiaritmiler ve myokardın kasılma gücünün depresyonuna
bağlı olarak kardiyotoksik etkiler,
■ Çinkonizm: Kulak çınlaması, işitme kaybı, kusma, diyare, başağırısı ışıktan ra-
hatsız olma (fotofobi), çift görme, bilinç bozukluğu ve psişik bozukluklarla karakte-
rize bir durumdur,
Kalp üzerine etkileri kinidine benzer. Oral, i.v. veya i.m. yolla kullanılabilir. Karaciğerde
metabolize edilir ve böbreklerle atılır. Böbrek yetmezliğinde toksisitesi artar. Kinidin gibi
kullanılır.
Yan etkileri de kinidine benzer. İlaca-bağlı lupus eritematozus olgularının en başta gelen
nedenlerinden biri prokainamid kullanılmasıdır. Alerjik reaksiyonlar kinidinden daha çok
görülür. Ateş, eklem ve kas ağrıları, cilt döküntüsü ve fatal (öldürücü) agranülositoz yapa-
bilir. İdrar retansiyonu ve akut glokom yapabilir.
Kinidin gibi kalp üzerine direkt ve indirekt etki gösterir. EKG değişiklikleri de kinidin gibidir.
Atropin-benzeri etkisi vardır. Oral yolla kullanılır. Yan etkileri kinidinden daha azdır. Kalp
üzerine gösterdiği yan etkiler, iletim bozukluğu, konjestif kalp yetmezliği ve hipotansiyon-
dur. Bunun yanında antikolinerjik yan etkileri (ağız kuruluğu, kabızlık, bulanık görme, idrar
retansiyonu gibi) de vardır.
Lokal anestezik etkili bir ilaçtır. Sinüs düğümünü pek fazla etkilemez. Purkinje lifleri ve atri-
yum kasındaki otomatisiteyi deprese eder. Karaciğerden ilk geçişi sırasında önemli ölçüde
metabolize edilir. Bu nedenle oral yolla kullanılmaz. Dar spektrumlu bir antiaritmiktir. Açık
kalp ameliyatlarında, digital zehirlenmelerinde ve myokard infarktüsünde i.v. veya i.m. yolla
- 65 -
kullanılır. Etki süresi kısa olduğundan i.v. infüzyon şeklinde verilebilir. Tedavi dozlarında
yan etkileri daha azdır. Etkin plazma konsantrasyonu 2-6 µg/ml dir. Bu sınır aşılırsa önce
santral sinir sistemi ile ilgili yan tesirleri ve sonra da kalp ile ilgili yan tesirleri ortaya çıkar.
Yüksek dozlarda uyuşukluk, işitme kaybı, konvülsiyonlar, solunum durması ve koma ge-
lişebilir.
Lo
okal anestezik olarak kullan›lmas› gereken ve adrenalin veya
! di¤er bir vazokonstriktör ilaç içeren Lidokain müstahzarlar›
antiaritmik olarak kullan›lmamal›d›r.
Kimyasal yapısı ve etkileri lidokaine benzer. Sadece oral yoldan kullanılır. Ancak bazı du-
rumlarda ventriküler aritmileri daha da kötüleştirebilir. Yan etki olarak sindirim sistemi ve
santral sinir sistemi bozuklukları ve alerjik reaksiyonlar yapabilir.
Yapıca Lidokaine benzer. Ondan farklı olarak ağız yolundan da etkilidir. Özellikle akut
mykard infarktusu sırasında oluşabilen ventriküler taşiaritmilerin tedavisinde kullanılır. Cid-
di durumlarda önce i.v. lidokain ile tedavi yapılır, sonra meksiletine geçilebilir. Yan tesirleri li-
dokaininkilere benzer. Konjenstif kalp yetmezliği, kardiyoljenik şok ve ağır bradiaritmilerde
kontrindikedir.
Epilepsi tedavisinde kullanılan bir ilaçtır. Ancak kalp üzerine de lidokain gibi etki gösterir.
Önce dikkatli bir şekilde i.v. veya oral yoldan yükleme dozu (total 500 mg kadar) verilir.
Daha sonra idame doza geçilir ve oral yolla uygulanır.
Beta adrenerjik reseptör blokörüdür. Sinüs düğümündeki beta reseptörleri bloke ederek
bradikardi yapar. Purkinje liflerindeki otomatisiteyi de deprese eder. Bazı atriyal ve vent-
riküler aritmilerin tedavisinde oral veya i.v. yolla kullanılabilir. Yan etki olarak hipotansiyon,
kalp yetmezliğine eğilim yapabilir ve astmalılarda bronkospazm gelişebilir. İlaç birden kesil-
memelidir.
- 66 -
3.1.9. Bretilyum (Bretylol)
Diğer ilaçlara cevap vermeyen ventrikül fibrilasyonu tedavisinde kullanılır. İ.m. veya i.v.
yolla uygulanabilir. Yan etki olarak bulantı, kusma ve ortostatik hipotansiyon görülebilir.
Özellikle A-V iletimi deprese eder. Daha çok akut supraventriküler taşikardi tedavisinde kul-
lanılır. Ventriküler taşikardi tedavisinde diğer ilaçlardan daha az etkilidir. Bir kalsiyum kanal
blokörüdür.
Atropin: Parasempatolitik bir ilaçtır.SA ve A-V düğüm üzerindeki vagal tonusu ortadan
kaldırır ve kalbi hızlandırır. İ.v. veya s.c. 0.6 mg dozda kullanılır. Oral yolla da verilebilir.
Angina pektoris kalbi besleyen koroner arterlerin zamanla daralması veya tıkanması sonu-
cu ortaya çıkan bir hastalıktır. Bunun sonucunda kalp dokusuna ihtiyacı olan oksijenlenmiş
kan sağlanamaz. Hastalığın belirtileri, özellikle ekzersiz sırasında gelen şiddetli göğüs ağ-
rılarıdır (retrosternal ağrı). Bu sırada geçici myokard iskemisi gelişir. Hastalık nöbetler şek-
linde seyreder. Tedavide kullanılan ilaçlar semptomatik tedavi sağlar.
4.1. Nitritler
Düz kasları özellikle damar düz kaslarını gevşetirler. Venlerin düz kasları bu ilaçlara daha
duyarlıdır. Kalbe venöz dönüşü ve kalbin oksijen ihtiyacını azaltırlar. Koroner arterleri ve
beyin damarlarını da gevşetir ve başağrısına neden olurlar. Başağrısına karşı zamanla to-
lerans gelişir. Solunum yollarını ve safra kanallarını da gevşetirler. Angina pektorisin akut
- 67 -
nöbetlerinin önlenmesi ve kronik profilaksisinde kullanılır.
■ Oksijen koklatılır,
■ Metilen mavisi verilir (%1 lik çözeltisinden 10-15 ml kadar yavaş i.v. infüzyon
şeklinde),
■ Askorbik asidin (C vit.) 1 g.lık ampulü yavaş i.v. infüzyon şeklinde verilebilir,
■ Angina nöbeti sırasında veya nöbetten hemen önce kullanılanlar (kısa etkililer):
Nitrogliserin (Tirinitrine), İzosorbid Dinitrat (Isordil) ve Amilnitrit (Vaporale).
Propranolol (Dideral, İnderal): Kalpteki beta reseptörleri bloke ederek kalbin sempatik
yolla uyarılmasını azaltır. Kalbin kasılma gücünü azaltır. Özellikle ekzersiz sırasında kal-
bin atış hızını azaltır. Sonuç olarak hem ekzersiz hem de istirahat sırasında kalbin oksijen
ihtiyacı azalır.
- 68 -
Profilaktik amaçla oral yolla kullanılır. İlaç birdenbire kesilmemelidir. Nöbetlerin
sıklaşmasına, ventriküler aritmilere ve myokard infarktüsüne yol açabilir.
Bu ilaçlar kalp kası ve damar düz kaslarında Ca++ un hücre içine girişine engel olurlar.
Serum kalsiyum konsantrasyonunu değiştirmezler. Koroner damarları genişletirler. Koro-
nerlerde spazmı azaltırlar. Periferik damarları da genişletir ve kan basıncını
düşürürler.Böylece myokardın O2 ihtiyacını azaltırlar. SA düğüm ve A-V düğümde ile-
timi yavaşlatırlar. Her üç ilaç da oral yolla çabuk ve tam absorbe olur, serum proteinlerine
yüksek oranda bağlanırlar. Verapamil karaciğerden ilk geçiş sırasında önemli ölçüde meta-
bolize edilir. Diğerleri de karaciğerde metabolize edilir ve böbreklerle atılır. Bu ilaçlar hiper-
tansiyon ve migren tedavisinde de kullanılır. Ayrıca verapamil aritmi tedavisinde kullanılır.
Genellikle oral yolla uygulanır. Verapamil acil durumlarda i.v. yolla da verilebilir.
Güçlü vazodilatör etki gösterir, kan basıncını düşürür ve trombosit agregasyonunu da inhi-
be eder. Nadiren angina nöbetlerini artırabilir.
5. PERİFERİK VAZODİLATÖRLER
- 69 -
■ Arter çeperinde gelişen organik lezyonlar sonucu olan tıkanmalar; Arter çeperinde
lipid toplanması, intima kalınlaşması, aterom plağı oluşması ve zedelenmiş endotelde
trombus gelişmesi damarın lumenini daraltır ve tıkar.
Haşhaşta bulunan bir alkaloiddir. Büyük damarları gevşetir, bağımlılık yapmaz. Total peri-
ferik damar direncini düşürür. İ.v. kullanıldığında kinidin-benzeri etkisiyle ölümlere yol aça-
bilir.
6. ANTİHİPERTANSİF İLAÇLAR
Sistemik arteriyel kan basıncının devamlı yükselmesi ile kendini gösteren kalp-damar has-
talığına hipertansiyon denir. Kontrol altına alınmazsa zamanla ciddi kardiyovasküler
komplikasyonlara yol açar. Olguların %95'inde temel neden belli değildir, buna esansi-
yel (primer) hipertansiyon adı verilir. Hipertansiyon olgularının az bir kısmında, bili-
nen bazı nedenler sonucu kan basıncı yükselmiştir. Örneğin, böbrek parenkiması hastalık-
ları, endokrin hastalıklar. Bu tip hipertansiyon sekonder hipertansiyon diye adlandırılır.
Tedavisi nedene yönelik yapılmalıdır.
- 70 -
nitroprussid, diazoksid veya labetolol parenteral uygulanır. Kan basıncı kontrol altına alınd-
ıktan sonra oral tedaviye geçirilir.
6.1. Diüretikler
Tek başına veya diğer ilaçlarla kombine kullanılabilir. Vücuttan su ve tuz atılımını artırır, ayr-
ıca tiazidler arteriolleri gevşetir ve kan basıncını düşürürler. Furosemid, etakrinik asid ve
bumetanidin diüretik etkileri daha güçlüdür, ancak antihipertansif etkileri düşüktür.
Vazodilatör etkili bir maddedir. Diyastolik kan basıncını sistolik basınçtan daha çok
düşürür. Genellikle bir diüretik veya beta blokörle birlikte kombine edilerek kullanılır. Oral
veya i.m. yolla uygulanabilir. Sıklıkla başağrısı, iştahsızlık, yorgunluk ve terleme yapabilir.
Koroner arter hastalıklarını daha da kötüleştirebilir.
- 71 -
6.5. Minoksidil
Damar düz kaslarını hidralazinden daha çok gevşetir.Diğer tedavilere cevap vermeyen şid-
detli hipertansiyon tedavisinde kullanılır. Solüsyon şeklinde erkeklerin saç dökülmesine
karşı kullanılabilir.
Alfa adrenerjik reseptör blokörüdür. Damarları genişletir. Refleks yolla taşikardi yapmaz.
Uzun süre kullanılması vücutta su ve tuz tutulmasına neden olabilir. Plazma proteinlerine
yüksek oranda bağlanır. Karaciğerden ilk geçişte önemli ölçüde metabolize edilir.
Periferik damarları genişletir.Oral yolla emilimi düşüktür. Karaciğerden ilk geçişi sırasında
önemli ölçüde metabolize edilir. Hafif ve orta şiddetteki hipertansiyon tedavisinde bir diüre-
tikle kombine edilerek kullanılır. Oral veya yavaş i.v. infüzyon şeklinde uygulanır.
- 72 -
6.8.2. Guanetidin (Ismelin)
Etki mekanizması rezerpine benzer. Onun gibi kombinasyonlar yapılır. P.o.10 mg dozda
kullanılır. Yan etkileri de benzer.
Renin, böbreklerde sentez edilen bir enzimdir. Plazmada bulunan bir substrat üzerine etki
ederek onu angiotensin I'e dönüştürür. Bu da angiotensin dönüştürücü enzim (ADE)
aracılığıyla angiotensin II ye dönüştürülür. Bu son madde vücuttaki en güçlü vazokons-
triktör maddelerden biridir. Ayrıca aldosteron salgılanmasını da artırır ve bu madde de
böbreklerden su ve tuz atılmasını azaltır. Bunun sonucunda hem vücuttaki sıvı hacmi artar,
hem damarlar daralır ve kan basıncı yükselir. Bu grup ilaçlar angiotensin dönüştürücü en-
zim sentezini ve kullanılmasını azaltarak angitensin II oluşmasını engeller ve kan basıncını
düşürürler.
Hafif ve orta şiddetteki hipertansiyon tedavisinde kullanılır. Tek başına veya diüretik veya
bir beta blokörle kombine olarak kullanılabilir. Konjestif kalp yetmezliğinde de etkilidir. En
sık görülen yan tesiri öksürüktür.
Kimyasal yapısı tiyazid türevi diüretiklere benzer. Ancak diüretik etki göstermez. Direkt etki-
siyle damarları gevşetir. Malign (kötü huylu) hipertansiyon ve hipertansif kriz tedavisinde
kullanılır. Aşırı hipotansiyon yapar ve refleks sempatik aktivite artışı nedeniyle angina ve
myokard iskemisini daha kötüleştirebilir. İdrarla sodyum ve su atılmasını engelleyerek
ödem yapabilir.
Arter ve venleri diğer düz kaslardan daha çok etkiler. Acil durumlarda kullanılır. Ayrıca
ameliyatlarda kanamayı azaltmak amacıyla kontrollü hipotansiyon oluşturmak için de kul-
lanılır.
- 73 -
Sadece i.v. infüzyon şeklinde %5 dekstroz içinde uygulanır. Çözeltisi taze hazırlanmalıdır,
ışıktan korunmalı ve 4 saat içinde kullanılmalıdır. İlaç verilirken kan basıncı sürekli izlen-
melidir. Aşırı hipotansiyon, başağrısı, bulantı, kusma gibi yan etkiler yapar.
Otonom gangliyonları bloke eder. Etkisi kısa sürdüğünden i.v. infüzyon şeklinde kullanılır.
İnfüzyon kesilince 5-10' içinde kan basıncı normale döner. Hipertansif krizlerde ve ameli-
yatlarda kontrollü hipotansiyon oluşturmak için kullanılır.
Yan Etkileri: Ağız kuruluğu, bradikardi, psişik bozukluklar, yorgunluk. Hastaların %10-20
kadarında ilaç kesilmesi gerekebilir. Sarılık geçirenlerde, psişik tedavi görenlerde ve rezer-
pinle birlikte kullanılmamalıdır. Genellikle beta blokör-diüretik kombinasyonuna ta-
hammülsüzlük varsa, metildopa-diüretik kombinasyonu yapılabilir.
7. HİPOLİPİDEMİK İLAÇLAR
- 74 -
Hiperlipidemi tedavisi için öncelikle hastanın diyeti düzenlenir. Hayvansal besinlerin azal-
tılması ve bitkisel yağların kullanılması, ekzersizle kilo kaybı, sigara ve alkolü bırakması
önerilir. Bütün bunlar hiperlipemiyi düzeltmezse ilaca başlanabilir.
Barsakta safra asitlerini bağlayan bir reçinedir. Böylece onların tekrar absorbe olmasını en-
geller. Kolesterolün safra asitlerine dönüşümü de artar. Kabızlık, bulantı ve vitamin eksik-
liği yapabilir. P.o.2-3 defa 5-10 g dozda kullanılır.
Vücutta lipoprotein metabolizmasını artırarak etkinlik gösterir. Safra taşı oluşma riskini de
artırır. Bulantı, kusma, diyare, karaciğer fonksiyon bozukluğu yapabilir. Kanın
pıhtılaşmasını geciktirir. P.o.2-4x 0.5 g dozda kullanılır.
- 75 -
7.7. Dekstrotiroksin (Dynathel)
8. ANTİKOAGÜLAN İLAÇLAR
Sığır akciğeri veya domuz barsağından elde edilir.İn vivo ve in vitro olarak pıhtılaşma za-
manını uzatır. Fibrin oluşmasını engeller ve yara iyileşmesini geciktirir. Trombin sentezini
azaltarak etkinliğini gösterir. Sadece parenteral yolla kullanılır. Venöz trombus profilaksi-
sinde, açık kalp ameliyatlarında ve hemodiyaliz sırasında kullanılır. İ.v. infüzyon şeklinde
(40 000 ünite heparin %5 lik 500 ml glukoz çözeltisi içinde), i.v. enjeksiyon şeklinde (6 saat-
te bir 10 000 ünite) veya s.c. (2x500 ünite) yolla uygulanabilir.Profilaktik amaçla sürekli i.v.
infüzyon, i.v. enjeksiyon şeklinde uygulanır. Ameliyatlardan önce ise s.c. yolla düşük doz-
da verilir. İ.m. yolla kullanılmaz. Yan etki olarak aşırı kanamalar, osteoporoz (kemik doku-
sundan Ca++ kaybı) geçici saç dökülmesi yapabilir. Alerjik kişilerde, aktif tüberkülozda
kafa travması ve yeni ameliyat geçirenlerde kullanılmaz. Kanamalar görüldüğünde, ilaç ke-
silir ve 100 ünite heparin için 1-1.5 mg protamin sülfat (Protamin) yavaş i.v. enjeksiyon şek-
linde uygulanır.
Sadece ağız yolundan kullanılırlar. Etkileri ilaç verilmeye başladıktan 2-3 gün sonra
başlar; ilaç kesildikten birkaç gün sonraya kadar devam eder. Vücutta K vitamini aracılığıyla
oluşan bazı pıhtılaşma faktörlerinin sentezini engellerler. Sadece in vivo olarak etki göste-
rir. İn vitro etkinliği yoktur. Şu durumlarda bu ilaçlara karşı duyarlılık artar:
■ K vitamini eksikliği,
■ Hipertiroidi,
■ Yaşlı hastalar,
- 76 -
Gebelik sırasında K vitaminine bağlı olarak yapılan faktörler arttığından, oral antikoagulan-
lara duyarlılık azalır. Ancak heparin plasentayı geçemediğinden gebelerde daha güvenli-
dir. Plazma proteinlerine yüksek oranda (%99) bağlanırlar ve aynı şekilde bağlanan diğer
ilaçlarla etkileşirler. Enterohepatik sirkülasyona girerler. Venöz trombus profilaksisi ve ak-
ciğer embolisinde kullanılır. Tedavi dozu protrombin zamanını normal değerin 1.5-2 katına
çıkaracak şekilde ayarlanır. Tedavi sırasında sık sık protrombin zamanı ölçülmelidir. Eğer
buna olanak yoksa oral antikoagülanlar kesinlikle kullanılmamalıdırlar.
Oral antikoagulanlarla oluşan kanamalarda ilaç kesilir. Oral veya parenteral yolla K vitamini
preparatları verilir. Ayrıca taze tam kan veya dondurulmuş plazma infüzyonu yapılır. Oral
antikoagülan ilaçlara örnek olarak şu ilaçlar gösterilebilir;
Varfarin (Coumadin)
Antitrombotik terimi arter sistemi içinde pıhtı oluşmasını önleyen veya azaltan ilaçları kap-
samaktadır. Bunlardan Aspirin ve Sülfinpirazon analjezik ve antiinflamatuvar ilaçlar arası-
nda incelenecektir. Dipiridamol ise antianginal ilaçlar arasında incelenmiştir.
- 77 -
kinaz tedavisi kesildikten sonra heparin veya oral antikoagulanlarla tedaviye geçilebilir.
Yan etki olarak ateş, alerjik reaksiyonlar ve kanamalar yapabilir.
Streptokinaz gibi etki eder.Ancak daha pahalı olduğundan streptokinaza alerjik hastalarda
kullanılması tercih edilir.
Vücuttaki demirin önemli bir kısmı hemoglobinin yapısında bulunur. Oksijen de hemoglo-
bindeki demire (Fe) bağlanarak taşınır. İnorganik demir Fe+2 şeklinde sindirim kanalından
emilir. Erkekte günlük demir ihtiyacı 0.5-1 mg, menstrüasyon sonrasındaki kadında ise 2
mg den fazladır.Normalde feçes (dışkı), ter ve cilt döküntüsü ile günde 1 mg demir vücuttan
atılır. Menstrüasyon sırasında 30 mg, doğum sırasında 500 mg kadar demir kaybı olur. Ke-
mik iliği, karaciğer ve dalakta yaklaşık 1 g kadar demir depo edilir. Hemoglobin sentezi
sırasında buradan kullanılabilir. Demir eksikliği yorgunluk, iştahsızlık, başağrısı yapar. En
önemli belirtisi anemi (kansızlık)dır. Demir eksikliği durumlarında oral veya parenteral yolla
demir preparatları verilebilir. Oral yolla kullanılan demir preparatları aşağıdaki gibi sıralana-
bilir;
Demir Sülfat (FeSO4) (Ferro-Sanol): Demir eksikliği anemisinde ilk tercih edilecek ilaçtır.
- 78 -
Amonyaklı Demir sitrat (Di-ferron, Tonoferrin).
Bu ilaçlar bulantı, ishal veya kabızlık gibi yan etkiler yapabilirler. Parenteral yolla verilen
demir preparatları ise şunlardır;
Demir Dekstran (Liferon, İmferon): İ.v. yolla kullanılır. Yan etki olarak anaflaktik reaksi-
yonlar, başağrısı, ateş ve eklem ağrıları yapabilir.
Megaloblastik anemiler B12 vitamini veya folik asit eksikliğine bağlı olarak gelişir.
■ Karaciğer bozukluğu,
Folik asid oral yolla veya sodyum tuzu şeklinde i.m. veya derin s.c. enjeksiyon şeklinde veri-
lebilir. Oral şekli tedavi dozlarında zararsızdır. Fenitoin, fenobarbital ve primidon gibi epilep-
si tedavisinde kullanılan ilaçlar folik asidin barsaklardan emilimini azaltır ve eksikliğine yol
açarlar.
Hayvansal besinler içinde barsaktan intrinsik faktör aracılığıyla emilir ve dolaşıma geçer.
Hücre büyümesi, sinir sisteminin normal fonksiyonlarını sürdürebilmesi ve folik asidin kul-
lanılabilmesi için gereklidir. Eksikliği;
- 79 -
■ İntrinsik faktörün eksik olmasına,
Pernisiyöz anemi tedavisinde kullanılır. Genellikle oral yolla uygulanır. Eğer hastada intrin-
sik faktör eksikse veya ince barsak hastalıkları varsa, parenteral yolla kullanılır. Parlak
kırmızı renkli enjeksiyonluk çözeltisi i.m. veya derin s.c. enjeksiyonla verilebilir. İ.v. uygu-
lanmaz.
Özet
Konjestif kalp yetmezliği tedavisinde kalbin kasılma gücünü artıran ve vazodilatör etkiyle
kalbin yükünü azaltan ilaçlar kullanılmaktadır. Aritmi tedavisinde kalbi deprese eden ilaçlar,
angina pektoris tedavisinde vazadilatörler (özellikle koronerleri genişleten ilaçlar) kullanıl-
maktadır. Hipertansiyon tedavisinde vazodilatör ve kalbi deprese eden ilaçlar; hiperlipemi
tedavisinde lipid sentezini azaltan veya yıkımını artıran ilaçların değeri olmaktadır.
Pıhtılaşma bozukluklarında duruma göre antikoagulan ve koagulan ilaçlar, Anemilerde ise
eksik olan faktörlerin giderilmesi amaçlanarak tedavi yapılabilmektedir.
Değerlendirme Soruları
- 80 -
2. Aşağıdakilerden hangisi taşiaritmi tedavisinde tercih edilmez?
A) Lidokain B) Atropin C) Prokainamid
D) Dizopiramid E) Fenitoin
- 81 -
ÜNİTE
Santral Sinir Sistemi İlaçları
6
Bu üniteyi çalıştıktan sonra,
Amaçlar
Bu üniteyi çalıştıktan sonra,
■ Santral sinir sistemini deprese eden ilaçların etkilerini,
■ Santral sinir sistemini uyaran ilaçların etkilerini,
İçindekiler
■ Giriş
■ Sedatif-Hipnotik İlaçlar
■ Antikonvülsan (antiepileptik) İlaçlar
■ Parkinson Tedavisinde Kullanılan İlaçlar
■ Antipsikotik (Nöroleptik) İlaçlar
■ Antianksiyete (Trankilizan) İlaçlar
■ Antidepresan ve Antimanik İlaçlar
■ Santral Sinir Sistemi Stimulanları (Uyarıcılar)
■ Narkotik Analjezikler
■ Genel Anestezikler
■ Lokal Anestezikler
■ Nöromusküler Bloke Edici İlaçlar
■ Narkotik Olmayan Analjezikler
■ Gut Tedavisinde Kullanılan İlaçlar
■ Özet
■ Değerlendirme Soruları
Öneriler
■ Değerlendirme Sorularını yanıtlamaya çalışınız.
1. GİRİŞ
Sinir sisteminde elektriksel sinyaller aracılığıyla iletim sağlanır. Nöronlar (sinir hücresi)
arasında ilişkiyi sinaps adı verilen kavşaklar sağlar. Genelde presinaptik (sinaps öncesi)
nörondan bir kimyasal aracı (nörotransmiter) salgılanır, bu madde postsinaptik (sinaps
sonrası) nöronun yüzeyindeki özel reseptörleri etkiler. Nörotransmiter-reseptör komplek-
si birtakım olayları başlatır (özel iyon kanallarının açılması gibi). Bunun sonucunda post-
sinaptik nöronun elektriksel aktivitesi stimüle edilir (uyarılır) veya inhibe edilir (baskılanır)
veya düzenlenir. Santral sinir sistemini etkileyen birçok ilacın temel etki mekanizması
kısmen aydınlatılabilmiştir. Birçoğunun nöronlar arasındaki iletişimi ve/veya nöronların
temel hücresel fonksiyonunu değiştirdiğine inanılmaktadır. Sinir hücresindeki elektriksel
iletimi yavaşlatan her ajanın davranışı da etkilemesi beklenir. İlaçlar şu şekillerde etki
gösterebilir:
Kan-beyin engeli: Santral sinir sistemini etkileyen ilacın gücü kan-beyin engeli olarak ad-
landırılan engeli geçebilme yeteneğine bağlıdır. İlaçlar;
2. SEDATİF-HİPNOTİK İLAÇLAR
Bu ilaçlar düşük dozlarda, kişide bulunan huzursuzluk, korku, endişe, heyecan, psişik ger-
ginlik gibi durumları giderir ve sakinleşme yaparlar (sedasyon). Yüksek dozlarda ise uyku
verirler (hipnotik etki). Bu yüzden bu grup ilaçlar sedatif-hipnotik ilaçlar olarak adlandırılır.
Bağımlılık yapan ilaçlar grubundandır. Yeşil reçete ile eczanelerden alınabilirler. (Uyuştu-
rucu ilaçlar kırmızı reçete ile, bağımlılık yapan bu tip ilaçlar da yeşil reçeteye tabi ilaçlardır).
Ağrı kesici (analjezik) etkileri yoktur.
- 83 -
2.1. Barbitüratlar
■ Çok kısa etkililer: İ.v. uygulandığında birkaç saniye içinde etkileri başlar. Etki
süreleri 30' kadardır. Genel anestezi oluşturmak için kullanılırlar. Örneğin Tiyo-
pental (Pentothal).
■ Kısa Etkililer: Etki süreleri 2 saat kadardır. Uykuyu başlatma amacıyla kul-
lanılırlar. Örneğin Sekobarbital (Seconal)
■ Orta Etkililer: Etkileri 3-5 saat kadar sürer. Hipnotik olarak kullanılırlar.Ancak
uykudan kalkınca sedasyon devam eder. Buna art›k etki denir. Örneğin; Pento-
barbital (Nembutal), Amobarbital (Amytal), Butalbital (Sandoptal), Siklobarbital
(Phanadorm), Butabarbital (Butisol).
■ Uzun Etkililer: Etki süreleri 6 saatten daha uzundur. Sedatif, hipnotik ve düşük
dozlarda antiepileptik olarak kullanılırlar. Örneğin; Fenobarbital (Luminal), Barbi-
tal (Veronal). Bunların da artık etkileri olabilir.
Barbitüratlar, santral sinir sistemini doz-bağımlı olarak deprese ederler. Uykunun REM
dönemini kısaltırlar. (Normal fizyolojik uyku sırasında hızlı göz hareketlerinin olduğu REM
dönemi ve bu dönemin olmadığı NREM dönemi birbirini periyodik olarak izler. Rüyalar
en çok REM dönemi sırasında görülür). Eğer yeterli dozlarda verilirse, antikonvülsan etkili-
dir. Analjezik etkileri yoktur. Aksine ağrılı etkenlere duyarlılığı artırırlar. Solunumu deprese
ederler. Kardiyovasküler sistem üzerine etkileri azdır. Doz arttıkça, kan basıncı ve kalp atış
hızını azaltırlar. Toksik dozlarda dolaşım yetmezliği yapabilir. Birçok barbitürat, karaciğer
mikrozomal enzimlerini indükler. Bunun sonucunda barbitüratların yıkımı artar ve etkileri-
ne tolerans gelişir. Ayrıca bu enzimlerle yıkılan birçok ilacın etkinliği azalır. (Örneğin; anti-
koagulanlar, fenitoin, digitoksin, teofilin ve glukokortikoidler gibi.) Böylece önemli bir ilaç et-
kileşmesi problemi ortaya çıkar. Anestezik dozlarda böbrek fonksiyonlarını azaltabilirler.
Uzun etkili barbitüratlar karaciğerde metabolize edilir ve lipidde çözünürlüğü düşük olan
- 84 -
maddelere dönüşür. Çok kısa etkililer lipidlerde çok çözünür. Bu yüzden;
Tedavide kullanılışları:
Yan etkileri;
■ Aşırı sedasyon, artık etki, REM uykusunda azalma ve uykunun dinlendirici olma-
ması,
■ Cilt döküntüleri,
- 85 -
■ Fizik ve psişik bağımlılık,
15 dakika içinde uyku oluşturur ve bu 4-8 saat kadar sürer. Etkisi barbitüratlara benzer.
Oral, parenteral veya rektal yolla uygulanabilir. Akciğerlerle atılır. Bu yüzden karaciğer ve
böbrek yetmezliği olan hastalarda kullanılabilir. Yan etkileri ve bağımlılık yapma potansiyeli
azdır. Tadı ve kokusu kötüdür. Akciğer hastaları, peptik ülserlilerde ve disülfiramla birlikte
kullanılmamalıdır.
Bağımlılık yapması, ilaç kesilmesi belirtilerinin şiddetli olması ve akut zehirlenme problem-
leri nedeniyle kullanımı kısıtlıdır. Sindirim kanalından emilimi düzensizdir. Karaciğerde
metabolize edilir ve böbreklerle atılır. Kronik bağımlılığı toksik psikozlara, konvülsiyonlara
ve hiperpireksi (ateş yükselmesi) ye neden olur.
Sindirim kanalından absorbe olur ve p.o. kullanılabilen bir hipnotiktir. REM süresini kısaltır.
Artık etki, cilt döküntüsü ve bağımlılık yapar. Akut zehirlenmeleri barbitüratlara benzer ve
destekleyici tedavi yöntemleri uygulanır.
- 86 -
2.5. Benzodiazepin Türevleri
Barbitüratlar gibi yeşil reçete ile verilir. Sedatif-hipnotik olarak çok tercih edilen ilaçlardır.
Bunun nedenleri;
Triazolam (Halcion): Uykusuzluğun kısa süreli tedavisi için kullanılır. Kişi kısa sürede uy-
kuya dalar. Artık etki daha az oluşur. İlaç kesilince belirgin uykusuzluk oluşabilir.
Flurazepam (Dalmadorm): Oral kullanıldıktan sonra etkisi 20-40 dakikada başlar ve 6-8
saat kadar sürer. REM süresini daha az kısaltır. Tedavi dozlarında bağımlılık yapma eğilimi
düşüktür. İlaç kesildiğinde görülen uykusuzluk diğer hipnotiklerdekinden daha sık olur.
Flunitrazepam (Rohypnol): Kitlesine göre güçlü etkinlik gösterir. Suistimal edilme potan-
siyeli nedeniyle yeşil reçete ile değil, kırmızı reçete ile verilmektedir.
3. ANTİKONVÜLSAN İLAÇLAR
Antikonvülsan ilaçlar daha çok epilepsi tedavisinde kullanılırlar. Epilepsi beyinde anormal
ve yüksek frekanslı uyarıların yayılmasına bağlı olarak gelişir. İlaçla tedavi, nöbetlerin orta-
ya çıkmasını önlemektedir. En çok görülen epilepsi türleri şunlardır:
Grand mal epilepsi: Bilinç kaybı ile birlikte olur. Yaygın tonik ve klonik konvülsiyonlar
vardır. Bir süre sonra bilinç yerine gelir.
Petit mal epilepsi: Daha ziyade çocukluk çağında görülür. Çok kısa süreli bilinç kaybı
olur, konvülsiyonlar pek belirgin değildir.
- 87 -
Psikomotor epilepsi: Yetişkinlerde görülür. Psikolojik bozukluklar sözkonusudur.
Status epileptikus: Birbirini kısa aralıklarla izleyen epilepsi nöbetleridir. Tedavisinde ge-
nellikle diazepam (10 mg) veya klonazepam (1 mg) i.v. yolla yavaş olarak verilir. Bu yapı-
lamıyorsa rektal yolla diazepam verilir.Bütün bunlar etkisiz kalırsa i.v. tiyopental verilebilir.
3.1. Barbitüratlar
Çocuklarda status epileptikusta ilk seçilecek ilaçlardır. Antikonvülsan etkisi sedatif etkisin-
den bağımsızdır ve bu etkisine tolerans gelişmez. Ancak güvenlik aralığı dar olan ilaçlardır.
Gebelik sırasında kullanılırsa yeni doğanda ilaç kesilmesi belirtileri ortaya çıkabilir. Uzun et-
kili barbitüratlar bu amaçla kullanılır. Örneğin; Fenobarbital.
Kimyasal yapısı barbitüratlara benzer. Sindirim kanalından iyi emilir. Metabolizma ürünle-
rinden biri fenobarbitaldir. Tedavinin başlangıcında sedasyon yapar, ancak kullanıldıkça
bu durum azalır. Cilt döküntüsü, kan tablosunda bozukluklar ve akut psişik reaksiyonlara
da neden olabilir. Barbitüratlar ve primidon genellikle grand mal tipi konvülsiyonlarda kul-
lanılır. Petit mal tipi konvülsiyonlarda kullanılmaz.
Grand mal tipi konvülsiyonların tedavisinde kullanılır. Zayıf asid yapısındadır. Barsaktan
emilimi değişken ve yavaştır. Yaklaşık %90 plazma proteinlerine bağlanır. Karaciğerde
metabolize edilir. Safra içinde ve idrarla atılır. P.o. 300-600 mg dozda kullanılır. Karaciğer
hastalarında kullanılmamalıdır. Ayrıca petit mal tipi, ateş ve barbitürat kesilmesine bağlı
olarak gelişen konvülsiyonlarda kullanılmamalıdır. Yan etkileri aşağıdaki gibi sıralanabilir;
■ Hematolojik bozukluklar,
■ Alerjik reaksiyonlar,
■ Hirsutizm (kıllanma)
■ Karaciğer bozuklukları,
- 88 -
■ Kardiyovasküler sistem ve santral sinir sistemi depresyonu (özellikle i.v.
kullanımı sırasında ortaya çıkabilir),
Petit mal epilepside ilk seçilecek ilaçtır. Oral yoldan iyi emilir. Karaciğerde metabolize olur
ve böbreklerle atılır.
Yan etkileri;
■ İştahsızlık, bulantı gibi sindirim bozuklukları,
■ Alerjik belirtiler.
Petit mal tipi epilepside kullanılır. P.o. çabuk ve tam absorbe olur. Grand mal nöbetlerini
sıklaştırır. Sedasyon, uyuşukluk, göz kamaşması, kemik iliği depresyonu gibi yan etkiler
yapabilir. Teratojen etkilidir. P.o.900-1800 mg dozda kullanılır.
Grand mal epilepsi ve trigeminus nevraljisinde kullanılır. Günlük dozu 600-1200 mg dır.
Uyuşukluk, başdönmesi, alerjik cilt döküntüsü, kemik iliği depresyonu, ağız kuruluğu ve
kardiyovasküler bozukluklar yapabilir. Teratojen etkilidir.
- 89 -
Günlük dozu p.o.1.5 mg dır.Bu doz artırılabilir. Uyuşukluk, huzursuzluk, bazan solunum
depresyonu yapabilir. İlaç birden kesilmemeli, doz giderek azaltılıp, sonra kesilmelidir.
Kısıtlı sayıda epilepsi türüne etkilidir ve etkisine karşı tolerans gelişir. Bu nedenle daha çok
status epileptikusta tercih edilir. Epilepsi dışında kalan konvülsiyonlu durumların tedavisin-
de de kullanılır. İ.v. infüzyon şeklinde kullanılması tercih edilir.
Beyinde inhibitör etkili endojen bir madde olan GABA (gamaamino butirik asid) düzeyini
yükseltir. Petit mal ve grand mal epilepsi tedavisinde kullanılır. Günlük dozu 10-15 mg/kg
dır. Bu doz artırılabilir. Sindirim sistemi bozuklukları, sedasyon, geçici saç dökülmesi ve he-
patotoksik etki yapabilir. Teratojen etkilidir.
Epilepsi tedavisinde dikkat edilecek bir nokta da ilaçların birden bire değil dozlarının giderek
azaltılarak kesilmesidir. İlacın birdenbire kesilmesi nöbetleri sıklaştırabilir.
Parkinson hastalığı santral sinir sisteminde dopaminerjik etkinliğin azalmasına bağlı olarak
gelişen bir hastalıktır. Belli başlı belirtileri;
■ İsteğe göre hareket etme güçleşir, hareketler yavaşlar ve maske gibi bir yüz
gelişir,
- 90 -
■ Ya kolinerjik etkinliği azaltan ilaçlar,
Kullanılan ilaçların kan-beyin engelini aşarak santral sinir sistemine girebilmeleri gerekir.
Ancak ilaçlarla radikal tedavi sağlanamaz.
Levodopa (Larodopa) : Hem santral sinir sisteminde hem de periferde dopa dekarboksi-
laz enzimiyle dopamine dönüşür. Dopamin dolaşımdan beyine geçemediği halde Levo-
dopa kan-beyin engelini aşar. Oral yoldan iyi absorbe olur. Besinler absorbsiyonunu azaltır.
Önemli bir kısmı barsak çeperi ve karaciğerde dopamine dönüşür. Uygulanan dozun çok
az bir kısmı (%1-3) beyine geçerek etkinlik gösterebilir.
Parkinson belirtilerini önemli ölçüde düzeltir. Ancak tremorlar geç ve güç düzelir. İlacın dozu
kişilere göre ayarlanır.
Levodopanın santral sinir sistemine geçen miktarını artırabilmek için periferdeki metaboliz-
masını azaltmak gerekir. Bunun için genellikle Karbidopa (Sinemet) ve Benserazid (Ma-
dopar) ile kombine edilerek kullanılır. Yan etkileri ise şunlardır:
- 91 -
sindirim sistemi bozuklukları yapabilir. Karaciğere toksiktir. Angina pektoris, myokard in-
farktüsü ve psikozu olanlarda kullanılmamalıdır.
Selejilin (Deprenil): Vücutta dopamini yıkan MAOB enzimini inhibe eder ve beyindeki do-
pamin düzeyini yükseltir. Levodopa tedavisi sırasında yardımcı ilaç olarak veya tek başına
kullanılabilir. Bulantı, hipotansiyon ve ağız kuruluğu gibi yan etkiler yapabilir. Selejilin ile bir-
likte tiraminden zengin besinler (bazı peynir çeşitleri, konserve et ve alkollü içkiler) yenil-
memelidir. Hipertansif krize yol açabilir.
Yan Etkileri: Bilinç bulanıklığı, halüsinasyonlar, idrar retansiyonu, kabızlık, ağız kuruluğu
ve diğer atropin-benzeri etkiler yaparlar.
4.3. Antihistaminikler
5. ANTİPSİKOTİK İLAÇLAR
- 92 -
sinde kullanılır. Aşırı bir sedasyon yapmadan, hareketlerde yavaşlama, çevreye ilgisizlik ve
heyecansızlık oluştururlar. Bu duruma nöroleptik sendrom denir. Diğer önemli özellikleri do-
paminerjik etkinliği bloke etmeleridir. Buna bağlı olarak zamanla Parkinson belirtileri yapa-
bilirler.
5.1. Fenotiyazinler
■ Antiemetik etkileri vardır. Apomorfin gibi kusmaya yol açan ilaçların etkilerini an-
tagonize ederler. Vücut sıcaklığını düşürürler. Hipotermi yaparlar. Ancak sıcak
iklimlerde vücuttan ısı kaybı azaldığı için hipertermi yapabilirler.
Antikolinerjik etkileri nedeniyle ağız kuruluğu, bulanık görme, kabızlık ve terlemede azal-
ma yaparlar. Seksüel fonksiyonları bozarlar. Klorpromazinin lokal anestezik ve antiaritmik
etkisi de vardır. Ortostatik hipotansiyon yapabilir. Fenotiyazinler barbitüratların, narkotikle-
rin ve alkolün etkilerini artırırlar.
Genel olarak psikotik bozuklukların (mani, paranoid durumlar, şizofreni ve kronik alkolizmle
gelişen psikozlar) tedavisinde kullanılırlar. Ayrıca bazı fenotiyazinler bulantı ve kusma te-
- 93 -
davisinde kullanılır. Bazıları antihistaminik olarak kaşıntıların tedavisinde, klorpromazin
inatçı hıçkırıkların tedavisinde kullanılır.
Yan Etkileri: Parkinson belirtileri ortaya çıkabilir. Uyuşukluk, uyuklama, ortostatik hipotan-
siyon, refleks yolla taşikardi, alerjik reaksiyonlar, kolestatik sarılık (ilaç kesilince geçer), kan
tablosunda bozukluklar, çeşitli dermatitler, güneş yanığına benzeyen ışığa duyarlılık reak-
siyonları görülebilir.
Çocuklarda Parkinson belirtileri görülebilir, ancak sarılık, kan bozuklukları veya ateş
yükselmesi daha az ortaya çıkar. Uyuklama ve hipotansiyon akut zehirlenmenin en önemli
belirtisidir.
Flufenazin (Prolixin): 20 günde bir 12.5-25 mg s.c. veya i.m. yolla uygulanır.
5.2.Tiyoksanten Türevleri
5.3. Butirofenonlar
Droperidol (Innovar): Bu ilaç güçlü narkotik analjezik olan fentanil ile kombine edilmiş hal-
- 94 -
de bulunur ve nöroleptik analjezi oluşturmak için kullanılır. (Bkz. Genel anestezikler).
Psikoz tedavisi sırasında ortaya çıkan Parkinson-benzeri yan etkileri önlemek için Biperi-
den, Triheksifenidil ve Difenhidramin gibi antikolinerjik etkili antiparkinson ilaçlar kullanıla-
bilir.
6. ANTİANKSİYETE İLAÇLAR
Bu grup ilaçlar anksiyete (korku, endişe, kuruntu, telaş) tedavisinde kullanılırlar. Bunlara
anksiyolitik, trankilizan veya minör trankilizanlar da denir. Bunların sedatif, hipnotik ve kas
gevşetici etkileri ve bağımlılık yapma eğilimleri vardır. Yan etkileri antipsikotiklere göre da-
ha azdır. Yeşil reçete ile verilirler.
Barbitüratlar gibi santral sinir sistemini deprese eder. Ancak etki süresi daha kısadır. Feno-
barbital gibi uyku getirir ve uykunun REM süresini kısaltır. İskelet kaslarını gevşetir. Eski-
den anksiyolitik olarak çok kullanılırdı. Ancak günümüzde yerini benzodiazepin grubu ilaç-
lara bırakmıştır. Yan etki olarak uyuklama, kan tablosunda bozukluklar, psişik ve fiziksel
bağımlılık gelişebilir.
- 95 -
6.2. Benzodiazepinler
■ Anksiyolitik olarak,
■ Antikonvülsan olarak,
Diazepam (Diazem, Nervium): Oral yoldan verildiğinde iyi absorbe olur ve 1 saatte maksi-
mum kan konsantrasyonuna erişir. Enterohepatik dolanıma girer. Anksiyolitik olarak günde
2x2-10 mg dozda p.o. kullanılır. Parenteral kullanmak gerektiğinde i.v. yol tercih edilir. An-
cak enjeksiyon yavaş yapılmalıdır. İ.m. yoldan absorbsiyonu değişkendir.
- 96 -
Oksazepam (Serepax): Etki süresi daha kısadır. Anksiyolitik olarak 30-120 mg dozda kul-
lanılır.
Beyindeki serotonin reseptörlerini selektif olarak etkileyerek anksiyolitik etki oluşturur. Ank-
siyetede benzodiazepinler kadar etkilidir ve selektif etkili olduğundan yan etkileri de daha
azdır. Sedasyon ve bilinç bulanıklığı yapmaz. Tolerans ve bağımlılık gelişmez. Antikonvül-
san ve çizgili kas gevşetici etkisi yoktur. P.o.3x5 mg dozda kullanılır. Bulantı, başdönmesi
ve uyuşukluk yapabilir.
Reaktif Depresyon: Çevresindeki olaylara aşırı üzülme, hayal kırıklıkları, psişik gerginlik-
ler ve bazı sosyal olaylara bağlı olarak gelişir. Bu faktörler ortadan kalkınca hastalık kendi-
liğinden geçer. İlaçla tedaviden ziyade psikoterapi tercih edilir.
- 97 -
kendini suçlama, uykusuzluk, iştahsızlık, yorgunluk, ümitsizlik ve intihara eğilim gibi belirti-
ler gösterir. Santral sinir sisteminde serotonin ve/veya noradrenalin düzeyi azalmıştır. Te-
davisinde bu iki endojen maddenin düzeyini artıran ilaçlar kullanılmaktadır.
Bipolar Hastalık: Daha ender görülür. Depresyon ve mani nöbetleri birbirini izler. Mani;
aşırı etkinlik, kendine fazla güvenme, çok konuşma, uykusuzluk gibi belirtilerle ortaya çıkar.
Bipolar bozuklukların tedavisinde kullanılır. Sindirim kanalından iyi absorbe olur. Plazma
ve dokulara dengeli dağılır. Böbreklerle atılır. Süt içine de atılabilir. Güvenlik aralığı oldukça
dardır. Serum konsantrasyonu 0.8-1.5 mEq/l olacak şekilde dikkatle izlenmelidir. Bipolar
bozukluk ve akut mani tedavisinde p.o. kullanılır. Şizofrenide etkili değildir. Normal kişiler-
de psikoaktif etki göstermez.
Yan Etkileri:
■ Hipotansiyon, aritmi
- 98 -
oluşturur. Bazıları santral sinir sisteminde noradrenalin salıverilmesine neden olur
(Örneğin tranilsipromin) ve bunların etkileri diğerlerinden daha çabuk başlar. MAOİ dep-
resyondan başka, uyku bozukluklarında örneğin; narkolepsi (otomobil kullanma veya ki-
tap okuma gibi tekdüze işleri yaparken aşırı derecede uyku oluşması) tedavisinde de kul-
lanılırlar. Hipotansiyon, (özellikle postüral hipotansiyon) yaparlar. MAOİ yüksek tiramin
içeren besinlerle (peynir v.b) etkileşir. Bu yiyeceklerdeki tiramin parçalanamaz, ayrıca tira-
min sinir uçlarından katekolamin salıverilmesine yol açar. Sonuçta hipertansif kriz gelişir.
Bu MAOİ nin en ciddi yan etkisidir. Ayrıca MAOİ birçok ilacın metabolizmasını etkiler. Ge-
nel anestezikler, sedatifler, atropin-benzeri ilaçlar, narkotikler ve trisiklik antidepresanların
etkilerini artırır.
Sindirim kanalından çabuk absorbe olur. Ancak terapötik etki 2-3 hafta sonra başlar. İnhibe
olan MAO enziminin rejenerasyonu da ilacın kesilmesinden birkaç hafta sonra olabilir.
Dolayısıyla ilaç kesildikten sonra da birkaç hafta etkileri sürer.
Bu ilaçlar aşırı uyuklama, aşırı yeme ve aşırı anksiyete ile karakterize depresyon tedavi-
sinde kullanılır.
Kimyasal yapıları fenotiyazinlere benzer. Hem antihistaminik hem de alfa adrenerjik etkileri
vardır. Adrenalin ve noradrenalinin sinir ucundan salıverildikten sonra geri alınmasını en-
gelleyerek onların etkilerini güçlendirir. Antikolinerjik etkileri vardır ve serotoninin etkilerini
de güçlendirir. Normal insanlarda uyku oluşturur. Tedaviye başladıktan 2-3 hafta sonra iyi-
leşme başlar. Parkinson belirtileri yapabilir. Yüksek dozları tutarıklara ve komaya neden
olabilir. Ortostatik hipotansiyon, aritmi, hipotansiyona refleks cevap olarak taşikardi yapar-
lar. Lipidlerde iyi çözündüğünden sindirim kanalından iyi absorbe olur. Biyolojik yarılanma
ömürleri uzundur. Karaciğerde metabolize olur ve bazılarının parçalanma ürünleri de et-
kindir. Son parçalanma ürünleri idrarla atılır.
- 99 -
■ Şiddetli endojen depresyon tedavisinde en çok kullanılan ilaçlardır. Birçoğunun
etkinlikleri ve dozları birbirine yakındır.
Akut zehirlenmelerinde aktif kömür, mide yıkanması yöntemleri ve Fizostigmin uygulanır. Vi-
tal fonksiyonlar desteklenir, tutarıklar ve aritmiler geçinceye kadar hasta gözetim altında tutulur.
Aşırı dozları ölüme yol açabilir. MAOI ile kombinasyonlarından kaçınılmalıdır.
- 100 -
konvülsan etkisi de vardır.
Obes kişilerde zayıflama amacıyla iştah kesici olarak kullanılır. Etkilerine tolerans gelişir.
Bu amaçla kullanımı pek geçerli olmamaktadır.
Yan Etkileri: Bazı kişilerde huzursuzluk, başağrısı, bilinç bulanıklığı, uyuklama, yorgunluk,
aritmiler, aşırı dozları psikotik reaksiyonlar, hipertansiyon veya hipotansiyon, konvülsiyon-
lar, dolaşım felci ve komaya yol açabilir.
Kafein (Caffeine): Kahve, çay ve kolalı içecekler içinde bulunan aktif maddedir. Solunum
merkezini güçlü bir şekilde uyarır. Ayrıca psikostimulan etkinlik gösterir. Yüksek dozlarda
anksiyete oluşturur. İ.m. veya s.c. yolla 250-500 mg dozda solunum uyarıcısı olarak kul-
lanılır.
Fenfluramin (Obetrol): Hipotalamustaki doyma merkezini uyarır. İştah kesici olarak kul-
- 101 -
lanılır. Bağımlılık yapma potansiyeli yoktur.
9. NARKOTİK ANALJEZİKLER
Analjezi bilinç kaybı olmadan ağrının giderilmesidir. Bu grup ilaçlar haşhaş bitkisinden
elde edilen bazı maddeler ve bunların sentetik, yarı-sentetik türevleridir. Bu ilaçlara Opi-
yatlar veya Opioidler de denmektedir. Haşhaş kapsülünün sütünde morfin, kodein, tebain
ve papaverin bulunmaktadır. Kapsülden akan sıvının kurutulmasıyla Opium (afyon) elde
edilir. Opiyatlar ağrının algılanmasını ve ağrıya karşı reaksiyonu azaltırlar. Etkilerini kendi-
lerine özgü reseptörleri (opioid reseptörler) etkileyerek oluştururlar. Santral sinir sisteminde
birkaç tip opioid reseptör saptanmıştır. Ayrıca santral sinir sisteminde, bu reseptörleri etki-
leyen bazı endojen maddeler de bulunmaktadır. Örneğin, enkefalinler ağrının algılanma-
sında rol oynarlar. Endorfinlerin ise güçlü analjezik etkileri vardır.
Bu ilaçlar santral sinir sisteminde depresyon, fiziksel ve psişik bağımlılık yaparlar. Ulusal ve
uluslararası kontrole tabi ilaçlardır. Özel kırmızı reçete ile alınabilirler. Antipiretik (ateş dü-
şürücü) ve antiinflamatuvar (iltihap giderici) etkileri yoktur. Bu ilaçlar künt ve şiddetli ağrılar-
da (kemik kırılması, postoperatif ağrılar ve kanser ağrıları gibi) kullanılır.
faktörü ortadan kaldırır ve solunum durmasına yol açabilir. Dolayısıyla oksijen tedavisi mut-
laka yapay solunum olanaklarıyla birlikte uygulanmalıdır. ADH (antidiüretik hormon) salg-
ılanmasını uyarır ve oligüriye (az işeme) neden olur. Güçlü öksürük kesici etki gösterir. An-
cak bağımlılık yapmaları ve yan tesirlerinin fazlalığı nedeniyle öksürük kesici olarak kullanıl-
- 102 -
mazlar. Ortostatik hipotansiyon yapabilir. Barsaklardaki itici peristaltik hareketleri ve mide
motilitesini (hareketlilik) inhibe eder ve kabızlık yapar. Ayrıca barsaklarda itici olmayan
(spazmodik) hareketleri artırır ve spazm yapar. Safra ve pankreas salgılarını azaltır. Safra
kanalının kasılmasına yol açar. Mesane düz kas ve sfinkter tonusunu artırır. İşeme
güçlüğü yapar. Doğum süresini uzatır. Bronkokonstriksiyon yapar (Histamin salgılanması
ve vagal stimülasyon yapması nedeniyle). Histamin salgılanmasına bağlı olarak ciltte va-
zodilatasyon, kaşıntı ve terlemeye neden olur. Morfin sindirim kanalından absorbe olur,
ancak karaciğerden ilk geçişi sırasında önemli ölçüde metabolize edilir. Bu yüzden i.m. ve-
ya i.v. yolla kullanılır. Morfin karaciğerde metabolize edilir. Verilen dozun %90'ı idrarla geri
kalanı feçesle atılır.
Yan Etkileri;
■ Solunum depresyonu
■ Alerjik reaksiyonlar.
Kodein (Kodibeksin): Afyondan elde edilir veya morfinden sentez edilebilir. Farmakolojik
etkileri morfine benzer. Analjezik etkisi morfinin yarısı kadardır. Oral yolla verilen 30 mg ko-
dein 600 mg aspirin kadar analjezik etkinlik gösterir. Güçlü öksürük kesici etkisi vardır. Mor-
finden daha az sedasyon ve solunum depresyonu ve gastro intestinal yan etkiler yapar.
Bağımlılık yapma eğilimi ve ilaç kesilmesi belirtileri de daha düşüktür.
- 103 -
Heroin: Morfinden daha güçlü analjezik etki gösterdiği halde, bağımlılık yapma eğilimi
çok yüksek olduğundan tedavide kullanılmaz.
Difenoksilat (Lomotil) : Atropinle kombine edilmiş preparatı olarak diyare tedavisinde kul-
lanılır. Bu dozlarda morfin-benzeri etkileri ve bağımlılık yapma eğilimi düşüktür. Ağız kuru-
luğu ve bulanık görme gibi atropine bağlı yan etkileri aşırı dozda alınmasını engeller.
Fentanil (Fentanyl): Analjezik ve solunum depresanı etkisi morfinden çok yüksektir. Dro-
peridolle birlikte nörolept anestezi veya nörolept analjezi oluşturmak için kullanılır (Bkz. Ge-
nel anestezikler). Parenteral verildiğinde etkisi çabuk başlar ve kısa sürer.
Metadon (Dolophine) : Bu sentetik ilacın etkileri morfine benzer. Oral yolla verilebilir. Anal-
jezik etki süresi morfin kadardır. Ancak biyolojik yarılanma ömrü daha uzundur. Analjezik
olarak ve opiat bağımlılarında, ilaç kesilmesi belirtilerine karşı tedavi amacıyla kullanılır.
Bağımlılar tedavi için oral yolla metadon kullanırlar. Uygun dozlarda metadon öfori veya
uyuklama yapmadan diğer opiatların yerini tutar. Çapraz tolerans nedeniyle diğer opiatların
kullanımını engeller. İstenmeyen etkileri morfine benzer.Tolerans ve fiziksel bağımlılık
oluşabilir.Ancak ilaç kesilme belirtileri diğer opiatlar kadar şiddetli değildir.
Dekstromoramid (Jetrium) : Oral, parenteral veya rektal yoldan 5-10 mg dozda analjezik
olarak kullanılır. Etki süresi metadonunkinden kısadır.
- 104 -
9.4. Opioid Agonist-Antagonistler
Pentazosin (Sosegon): Orta derecede agonist ve zayıf antagonist etkisi vardır. Antagonist
etkisi nedeniyle bağımlılarda ilaç kesilmesi belirtilerini ortaya çıkarır. Farmakolojik özellik-
leri morfine benzer, ancak analjezik etki gücü daha azdır. P.o., s.c., veya i.m. yoldan verile-
bilir. Huzursuzluk, halüsinasyonlar, yüksek dozlarda solunum depresyonu gibi yan etkiler
yapabilir. Analjezik etkisine tolerans gelişebilir. Fiziksel ve psişik bağımlılık yapar.
Nalbufin : Yapısı naloksona benzer. Analjezik etki gücü morfininki kadardır. Bu durum an-
tagonist etkisinin daha zayıf olduğunu düşündürür. Opioid bağımlılarında yoksunluk belir-
tilerini ortaya çıkarabilir. Solunum depresyonu yapar. Ancak doz arttıkça bu etki artmaz.
Psişik ve fiziksel bağımlılık yapma eğilimi vardır.
Meptazinol (Meptid): Solunum merkezini en az deprese ederek analjezik etki gösterir. Sin-
dirim kanalından iyi emilir. Ancak karaciğerden ilk geçişte önemli ölçüde inaktive olur. 75-
100 mg dozda i.m. veya yavaş i.v. yolla analjezik olarak kullanılır. Bağımlılık yapmaz ve
kontrole tabi bir ilaç değildir.
Nalorfin: Etkileri morfine benzer, ancak morfinin solunum üzerinde yaptığı depresan et-
ki doz bağımlı arttığı halde, nalorfinle artma olmaz. Morfin vb. bir ilaçla zehirlenmiş hastalar-
da solunum depresyonu ve diğer etkileri antagonize eder.
Nalokson (Narcanti): Saf bir opioid antagonisttir. Hiç agonist etkisi yoktur. Opioidlerin se-
datif, solunum depresanı ve istenmeyen kardiyovasküler etkilerini ortadan kaldırır. Anta-
gonist etkisinin süresi doza bağımlıdır ve 1-4 saat kadar sürer. Morfin-benzeri ilaç
bağımlılarına nalokson verilmesinden sonra kolayca yoksunluk belirtileri ortaya çıkar. An-
tagonist etkisine tolerans gelişmez. Genellikle parenteral yolla kullanılır. Doğum sırasında
anneye narkotik analjezik verilmişse bebek solunum depresyonuyla doğar. Bu durumda
göbek kordonundan yeni doğana nalokson verilebilir veya doğum sırasında anneye uygu-
lanabilir.
Naltrekson: Opioid bağımlılarının tedavisinde kullanılır. Oral yolla verilebilir. Etki süre-
si naloksondan 3 kat, etki gücü ise 2 kat daha fazladır. Naltrekson verildikten sonra
bağımlılarda şiddetli yoksunluk belirtileri başlar. Uykusuzluk, huzursuzluk, karın krampı
bulantı, kusma ve eklem ağrıları yapabilir. Akut hepatitlilerde ve karaciğer yetmezliği olan-
- 105 -
larda kullanlmamalıdır.
Bu ilaçlar analjezi, bilinç kaybı veya hipnoz oluştururlar ve cerrahi girişim sırasında ağrı du-
yusunun ortadan kalkmasını sağlarlar. Genel anestezinin dönemleri:
1. Dönem (Analjezi Dönemi): Bilinç ve refleks kaybı olmaz, görme ve işitme fonksiyonları
bozulmaz.
2. Dönem (Eksitasyon Dönemi): Bilinç kaybı ile başlar, göz kapağı refleksi kaybolana ka-
dar sürer. Bu dönemde solunum düzensizdir. Kusma olabilir. Bu iki döneme anestezinin
indüksiyon dönemi denir.
3. Dönem (Cerrahi anestezi dönemi): Göz kapağı refleksinin kaybı ile başlar diyafragma
felcine kadar sürer. Kendi içinde 4 basamağa ayrılabilir. Ancak bunun 4. basamağına giril-
mesi istenmez.
Solunum yoluyla uygulanırlar. İlacın verilen dozu ile oluşan etkinin şiddeti arasındaki ilişki
ilacın alveoldeki konsantrasyonu ile belirlenir. İlaçların kan ve dokudaki konsantrasyonu,
çözünürlükleri ve parsiyel (kısmi) basınçlarına bağlıdır. İnhalasyon anesteziklerinin vücut-
ta oluşan metabolitleri hücre çekirdeğinde DNA yı etkiler ve alerjik reaksiyonlar yapabilir.
Bu maddelerin (metabolitlerin) mutajen, teratojen ve karsinojen etkileri vardır. Metoksiflu-
ran en çok metabolize edilir ve bu tür toksisiteler açısından en güçlü ilaçtır. İzofluran
ise en az metabolize edilir ve toksisitesi düşüktür. Bu toksik etkiler anestezide çalışan per-
sonel açısından da dikkatle değerlendirilmelidir.
Halotan (Halothane): Güçlü anestezik bir ajandır. Analjezik etki gücü de yüksektir ve en
sık kullanılan anesteziktir. Halotan anestezisi sırasında solunum çabuk ve yüzeyeldir. Ha-
lotan solunum dakika hacmini azaltır. Bronkodilatasyon yapar. Kan basıncını doz-bağımlı
olarak azaltır. Kan damarları genişledikçe, cilt kan akımı artabilir. Kalbin kasılma gücünü
azaltır. (Noradrenalinle etkileşir ve hipotansiyona karşı gösterilen sempatik cevabı antago-
nize eder). Kalp atım hızını azaltır. Kalbi katekolaminlerin aritmi yapıcı etkisine du-
yarlılaştırır. Beyin damarlarını genişletir serebrospinal sıvı basıncını artırır. Böbrek kan
- 106 -
akımını azaltır.Karaciğer fonksiyonunu deprese eder. İlaç kesilince bu etki geçer. Kara-
ciğer nekrozu yapabildiği bildirilmektedir. Ancak diğer genel anesteziklerden daha fazla
hepatotoksik değildir. İskelet kaslarını ve uterus düz kaslarını gevşetir. Diğer güçlü aneste-
zikler gibi malign (kötü huylu) hipertermi yapabilir. Bu genetik bozukluğa bağlı olabilir. Pat-
layıcı ve yanıcı özelliği yoktur. Anestezinin indüksiyonu ve ayılma uzun sürebilir. Larinksi
tahriş etmez. Bronkospazm yapmaz. Anestezinin indüksiyonu tiyopentalle desteklenir.
Azot protoksid (N2O), oksijen ve kas gevşeticilerle birlikte kullanılır. Çocuklar için güvenli
bir anesteziktir. .
atış hacmini artırır. Periferik damarları gevşetir ve arteriyel kan basıncını düşürür. Daha iyi
kas gevşemesi yapar.
Eter (Aether pro Narcosi): Yanıcı, patlayıcı bir sıvıdır. Sempatik aktiviteyi artırır. Bronko-
dilatasyon yapar, kalbi deprese etmesine rağmen sempatik aktivasyonla kalp debisi ve ar-
teriyel kan basıncı pek etkilenmez. Vagal blokaj sonucu taşikardi gelişebilir.İskelet kas-
larını iyi gevşetir. Kas gevşeticiler ve aminoglikozidler bu etkisini artırır. Tek başına kul-
lanıldığında bulantı, kusma, laringospazm ve salya salgılanmasını artırır. Anestezinin
indüksiyonu ve ayılma uzun sürer ve olaylı geçer. Güvenlik indeksi geniştir.
Ketamin (Ketalar): Analjezi ve hafıza kaybı yapar. Larinks reflekslerini etkilemez. İskelet
kası tonusu (gerginlik), kalbin atış hızı, arteriyel kan basıncı ve serebrospinal sıvı basıncı
- 107 -
artabilir. Atropinle premedikasyon salya salgılanmasını azaltır. Narkotik analjeziklerle pre-
medikasyon anestezi için gerekli ketamin dozunu azaltır. Çocuk ve genç erişkinlerde kı-
sa süreli girişimler için i.m. yolla kullanılır. Solunum enfeksiyonu olanlarda, psikiyatrik bo-
zukluğu olanlarda, serebrovasküler hastalığı olanlarda kullanılmamalıdır.
Tiyopental (Pentothal): Genel anestezi için en sık kullanılan barbitürattır. i.v. kullanılır.
Çabuk ve hoş bir indüksiyon sağlar. Sonra daha güçlü bir ilaç verilmelidir. Kısa süreli gi-
rişimler için tek başına kullanılabilir. Analjezik etkisi yoktur. Etkisinin sona ermesi, ilacın be-
yinden diğer dokulara redistribüsyonuna, daha az oranda da biyotransformasyonuna
bağlıdır.
Nörolept Anestezi: Bir nöroleptik ilaç, güçlü bir narkotik analjezik ilaçla kombine edildiği
zaman , nörolept analjezi oluşturulur. Ufak cerrahi girişimler ve kalp kateterizasyonu gibi gi-
rişimler böylece yapılabilir. Bu kombinasyona azot protoksid ve oksijen ilavesiyle Nöro-
lept anestezi oluşur. Nöroleptik ilaç olarak droperidol, narkotik analjezik olarak fentanil ter-
cih edilmektedir.
- 108 -
■ Trankilizanlardan diazepam çok kullanılır. Sedasyon ve amnezi sağlar.
Bu ilaçlar, sinir iletimini bloke ederek bilinci bozmadan, vücudun belirli bir bölgesinde geçici
(reversibl) duyu kaybı oluştururlar. Genel anesteziklerden farklı olarak santral sinir sistemi
depresyonu yapmazlar. Lokal anestezikler zayıf baz yapısında ve suda çözünmeyen bi-
leşiklerdir. Asidik tuzları suda çözünür. Sinir hücre membranı düzeyinde iyonize şekilleri et-
kindir. Ancak non-iyonize şekli liposolübilitesi nedeniyle (lipidlerde çözünürlüğü) çevre-
den sinir dokusuna diffüze olabilir.
İnfiltrasyon anestezisi: Ağrı duyusu kaldırılmak istenen bölgeye veya çevresine lokal
anestezik çözeltisi cilt altı enjeksiyonla uygulanır. Prokain, lidokain v.b. tercih edilir.
Sinir bloku: Bölgeyi kontrol eden sinirin gövdesi yanına düşük hacim ve yüksek konsant-
rasyonda lokal anestezik enjekte edilir. Enjeksiyon yeri ağrı, duyusu kaldırılmak istenen
bölgeden az veya çok uzaktadır.
Spinal anestezi: Lokal anestezik çözeltisi lomber bölgeden (bel bölgesi) serebrospinal sıvı
içine enjekte edilir. Alt ekstremite ve pelvisteki girişimlerde tercih edilir.
Kokain: Bitkisel kaynaklı ve ilk kullanılan lokal anesteziktir. Önce santral sinir sistemini
uyarır. Daha sonra depresyon gelişir. Adrenerjik sinir uçlarında katekolaminlerin geri
alınmasını inhibe eder. Bu da taşikardi, vazokonstriksiyon ve hipertansiyon gibi sempato-
mimetik etkilere neden olur. Ateş yükselmesi yapabilir. Plazmadaki esteraz enzimleriyle
parçalanır. Aşırı kullanımında tolerans, bağımlılık ve zehirlenmeler olabilir. %4-10 Kon-
santrasyonlarda burun, farenks ve trakeobronşiyal kanalın lokal anestezisinde kullanılır.
- 109 -
de adrenalinli ve adrenalinsiz preparatları şeklinde kullanılır. Adrenalin anestezik ilacın
absorbsiyon hızını azaltır (vazokonstriksiyon yapması nedeniyle). Sistemik dolaşıma geç-
mesini engelleyerek uygulanan yerde yüksek konsantrasyonda uzun süre kalmasını
sağlar. Böylece hem sistemik toksisitesi azalır, hem de etki süresi daha uzar.
%1-2 lik çözeltisi infiltrasyon anestezisinde, %5-20 lik çözeltisi ise spinal anestezi için kul-
lanılır.
Tetrakain (Pantocain) : Prokainden daha güçlü ve daha toksiktir. Etkisi 5 dakikada başlar
ve 2-3 saat kadar sürer. Spinal anestezi için %10 luk, yüzeyel anestezi için %2 lik çözeltisi
kullanılır.
%0.5 lik çözeltisi infiltrasyon anestezisi için; %1-5 lik çözeltisi sinir bloku ve yüzeyel anes-
tezi için, %5 veya daha düşük konsantrasyonda spinal anestezi için uygulanır. Yüzeyel
anestezi için pomat, solüsyon veya jel şeklinde preparatları vardır.
Dibukain (Nupercaine): Etki süresi uzun ve güçlü bir anesteziktir. Sistemik toksisitesi de
yüksektir. Sadece yüzeyel anestezide %0.2 konsantrasyonda uygulanabilir.
Prilokain (Citanest): Lidokainden daha uzun süreli etki gösterir. Methemoglobinemi ya-
pabilir. %1-3 konsantrasyonda infiltrasyon, sinir bloku ve spinal anestezi için kullanılabi-
lir.Methemoglobinemi oluşursa 1-2 mg/kg dozunda %1'lik metilen mavisi i.v.olarak en az 5
dakika içinde uygulanır.
- 110 -
11.1. Yan Etkileri
Bu ilaçlar nöromusküler kavşakta (sinir-kas kavşağı) iletimi bloke ederek, çizgili kasları
gevşetirler. Etki mekanizmalarına göre ikiye ayrılabilirler.
Tedavide kullanılışları:
- 111 -
■ Elektrokonvülsan şok tedavisinde travmayı engellemek için kullanılır.
Bütün nöromusküler bloke ediciler duyuları etkilemez. Felç oluşmasına rağmen bilinç
açıktır ve ağrı algılanabilir. Uzun süre uygulanması solunum durmasına yol açabilir.
Veküronyum bromür (Norcuron): Histamin salıverilmesine yol açmaz ve buna bağlı hi-
potansiyon ve bronkokonstriksiyon riski azdır.
Alküronyum klorür (Alloferin): Tübokürarin gibi etki gösterir. Histamin açığa çıkarıcı etki-
si vardır.
Süksinilkolin klorür (Lystenon): Önce faz I blok, daha sonra faz II blok oluşturur. Vücutta
çabuk metabolize edildiğinden etkisi kısa sürer. Genetik bozukluğu olan bazı hastalarda
uzun süren apne (solunum durması) ve bazen de malign hipertermi yapabilir. Malign hiper-
termide antidot dantrolendir. Ayrıca destekleyici tedavi yöntemleri de uygulanabilir.
■ Yüzeyel, künt ve orta şiddetteki ağrılarda (baş, diş, kas ve eklem ağrıları gibi)
- 112 -
kullanılır.
■ Bağımlılık yapmazlar.
■ Kolik şeklideki ağrılarda, myokard infarktüsü, kemik kırılması, yanık gibi şiddetli
ağrılarda kullanılmaz. O zaman narkotik analjezikler tercih edilir.
13.1. Salisilatlar
Salisilatlar içinde en fazla kullanılan aspirin (asetil salisilik asid)dir. Sodyum salisilat, metil
salisilat ve fenil salisilat daha az kullanılır. Ateşli hastalarda çabuk etki gösterirler. Ancak
normal vücut sıcaklığını düşürmezler. Toksik dozlarda aspirin ve diğer salisilatlar hiperpi-
reksi (ateş yükselmesi) yaparlar. Analjezik etkileri hem santral hem de periferik yolla olur.
Periferde inflamasyonu (iltihap) azaltmalarına bağlı olarak ağrıyı azaltabildikleri gibi santral
sinir sistemini etkileyerek de ağrıyı azaltabilirler. Ancak bu sırada ağrıdan başka duyuları
etkilemez, uyku oluşturmaz ve zihinsel fonksiyonları bozmazlar. Doz arttıkça analjezik etki
artmaz. Yan etkiler artar.
Kardiyovasküler sistem üzerine etkileri: Düşük dozlarda pek etkilemezler. Yüksek doz-
larda periferik damarları genişletirler ve dolaşım depresyonu yaparlar.
Gastrointestinal sistem üzerine etkileri: Bulantı, kusma ve mide irritasyonu (tahriş) ya-
parlar. Doz-bağımlı olarak mide ülseri ve kanaması yapabilirler. Midede koruyucu mukus
salgılanmasını inhibe edebilirler.
Kan üzerine etkileri: 300 mg gibi düşük dozlarda aspirin kanama zamanını uzatır. Yüksek
dozlarda bu etki ortadan kalkar. Kan üzerine etkileri nedeniyle aspirin karaciğer hastalığı
olanlarda K vitamini eksikliği veya hemofilisi olanlarda veya hipoprotrombinemililerde kul-
lanılmamalıdır.
Böbrek üzerine etkileri: Yüksek dozlarda salisilatlar (5 g 'ın üzerinde) sodyum üratın
böbreklerden atılımını artırırlar. Düşük dozlarda ise azaltırlar.
- 113 -
Mide ve ince barsakların üst kısmından çabuk absorbe olurlar. Karaciğerde metabolize
edilir ve idrarla atılırlar. İdrarın alkalileştirilmesi salisilatların atılımını hızlandırır. Rektal yol-
la absorbsiyonları yavaştır.
Tedavide kullanılışları:
En önemli yan etkileri mide irritasyonuna bağlı yan etkilerdir. Böyle durumlarda tampon-
lanmış aspirin tabletleri hastalar tarafından daha iyi tolere edilmektedir.
Salisilat Zehirlenmesi:
Orta şiddette zehirlenme: Buna salisilizm de denir. Başağrısı, bilinç bulanıklığı, uyukla-
ma, kulak çınlaması, işitme güçlüğü, hipertermi, terleme, susama, kusma, diyare gibi belir-
tiler gösterir.
Tedavisi:
- 114 -
■ Gerekirse diyaliz uygulanabilir.
Preparatları:
Aspirin (Aspirin).
13.2. Diğerleri
■ Asetilsistein verilebilir.
- 115 -
En önemli yan etkileri aşağıdaki gibi sıralanabilir;
■ Su ve tuz tutulması ve buna bağlı olarak kalp yetmezliği ve akciğer ödemi ge-
lişebilir,
■ Hastaların %20-50 kadarında bulantı, kusma, cilt döküntüsü,
■ Agranülositoz ve aplastik anemi,
■ Peptik ülser,
■ Kumarin grubu ilaçlar gibi plazma proteinlerine bağlanan ilaçların etkinliğini
artırır, (Çünkü kendi de yüksek oranda plazma proteinlerine bağlanır).
■ Trombosit fonksiyonlarını azaltır.
Dipiron (Novalgine): Etki ve yan etkileri fenilbutazona benzer. Antilnflamatuvar etkisi da-
ha düşüktür. Metabolitleri idrarı kırmızıya boyayabilir. Uzun süre kullanılacaksa sık sık kan
sayımı yapılmalıdır. Fatal agranülositoza yol açabilir. P.o.0.5-1 g dozda verilir. 5 g a kadar
çıkılabilir.
- 116 -
retik etkisini, beta blokörlerin, tiyazidlerin ve kaptoprilin antihipertansif etkilerini azaltabi-
lirler.
Organik Altın Bileşikleri (Aureotan): Romatoid artrit tedavisinde kullanılır. Diğer tedavi-
lere cevap vermeyen durumlarda tercih edilebilir. Antiinflamatuvar etki gösterir. Cilt
döküntüsü, anaflaktoid reaksiyonlar, nefrotoksik (böbrek üzerine zararlı etki), hepatotoksik
etki yapabilir ve kemik iliği depresyonuna yol açabilirler.
Gut, kanda ürik asid düzeyinin yüksekliğine bağlı olarak gelişen bir hastalıktır. Ürik asid ürat
kristalleri şeklinde eklemlerde ve böbreklerde çökebilir. Daha sonra lökositlerin bu kristal-
leri fagosite etmeleriyle bir inflamatuvar reaksiyon oluşur.
Eklem dokusunda bazı litik enzimler salgılanır. Bu sırada pH düştükçe eklemlerde daha
çok ürat kristali çöker.
Probenesid (Benemid): Tedavi dozlarında ürik asidin böbrek proksimal tübüllerinden re-
absorbsiyonunu inhibe ederek idrarla ürik asid atılımını artırır ve serum ürik asid düzeyini
düşürür. Günde 1 g kadar probenesid verildiğinde ürik asidin idrarla atılımı %50 kadar art-
maktadır. Vücutta oluşan metabolitleri de benzer etkiler göstermektedir. Probenesid aslın-
da penisilin ve sefalosporinler gibi ilaçların da tübüler salgılanmasını inhibe eder ve bun-
ların serum düzeylerini yükseltir. Analjezik etkisi yoktur.
Sindirim sisteminden çabuk absorbe olur. Kronik gut tedavisinde kullanılır. Aspirin probe-
nesidin etkisini önler. Akut gut nöbetlerinde kullanılmaz. P.o. 1.5-2 g dozla tedaviye
başlanır, daha sonra bu doz azaltılır. En önemli yan etkileri sindirim sistemi ile ilgili bozuk-
luklar, cilt döküntüsü ve ilaç ateşi gibi alerjik belirtilerdir.
Allopurinol (Alloprin): Vücutta ürik asid sentezini inhibe ederek etki gösterir. Metaboliti
de aynı tür etki gösterir. Ürik asid sentezinin son basamağında görev alan ksantin oksidaz
- 117 -
enzimini inhibe ederek etki gösterir. Oral yolla 3x100 mg dozda kullanılır. Tedavinin
başlangıcında nöbetler sıklaşabilir. O nedenle başlangıçta kolşisinle birlikte kullanılması
tercih edilir. Alerjik reaksiyonlar yapabilir.
Kolşisin (Colchicum Dispert): Akut gut nöbetlerinin tedavisinde kullanılır. Lökositlerin inf-
lamasyon bölgesine gelmesini önler. Sindirim kanalından çabuk absorbe olur. Enterohepa-
tik sirkülasyona girer. Kolşisin aynı zamanda mitozu (hücre bölünmesini) önler. Barsak epi-
tel hücreleri de hızlı bölünen hücreler olduğundan, kolşisinin en önemli yan etkisi diyare ol-
maktadır. Akut gut nöbetlerinde ağrı veya gastrointestinal belirtiler ortaya çıkıncaya kadar
yüksek dozda kolşisin, oral yolla verilir. Total doz 10 mg ı aşmamalıdır.
Kolşisin, FMF hastalığı (Ailevi Akdeniz ateşi)nda da kullanılmaktadır. Bulantı, kusma, diya-
re, karın ağrısı ciddi toksisite belirtileridir ve ilacın kesilmesini gerektirir. Ayrıca agranülosi-
toz, aplastik anemi ve alopesi (saç dökülmesi) gibi daha ciddi belirtiler de gösterebilir. 24 sa-
atte 8 mg kadar küçük bir doz fatal olabilir.
Özet
Santral sinir sistemini etkileyen ilaçların çoğu ruhsal fonksiyonları da etkilemektedirler.
Bunlardan bazıları santral sinir sistemini deprese etmektedirler. Örneğin genel anestezik-
ler, hipnotik ilaçlar gibi. Bu tip ilaçlar, uyarılabilir (eksitabl) hücrelerin membranlarındaki
sodyum ve kalsiyum kanallarını bloke ederek veya klorür ve potasyum kanallarından iyon
geçişini kolaylaştırarak etkilerini gösterirler. Bazıları santral sinir sistemini uyarır ve analep-
tik etki gösterirler. Bazıları ise selektif (seçici) etki gösterirler. Örneğin antiepileptik, antipar-
kinson, antidepresan, antipsikotik, trankilizan ve analjezik ilaçlar gibi.
- 118 -
Değerlendirme Soruları
1. Aşağıdaki barbitüratlardan hangisi genel anestezik olarak kullanılır?
A) Fenobarbital B) Barbital C) Tiyopental
D) Amobarbital E) Allobarbital
- 119 -
ÜNİTE
Kemoterapötikler
7
Amaçlar
Bu üniteyi çalıştıktan sonra,
■ Kemoterapinin anlamı, kemoterapötik ilaçların sınıflandırılması, kullanılması ve bu
ilaçların kullanımı sırasında oluşan zararlı etkileri öğreneceksiniz.
İçindekiler
■ Giriş
■ Kemoterapötikler
■ Penisilinler
■ Sefalosporinler
■ İmipenem
■ Aztreonam (Azactam)
■ Aminoglikozidler
■ Fluorokinolonlar
■ Vankomisin (Vancocin)
■ Rifampin (Rifadin)
■ Nitroimidazoller
■ Tetrasiklinler
■ Sulfonamidler
■ Kloramferikol (Devamycetin, Kemicetine)
■ Makrolidler
■ Linkozamidler
■ Antitüberküloz İlaçlar
■ Antifungal İlaçlar
■ Antiamibik İlaçlar
■ Antimalaryal İlaçlar
■ Antihelmintik İlaçlar
■ Ektoparazitlere Karşı Kullanılan İlaçlar
■ Antiviral İlaçlar
■ Artiseptik ve Dezenfektanlar
■ Antineoplastik (Antikanser) İlaçlar
■ Özet
■ Değerlendirme Soruları
Öneriler
■ Kemoterapötiklere çalışırken etki mekanizmalarını dikkate alın. Yan etkileri açısından
kıyaslayın. Ayrıca kitabın sonundaki ilaç etkileşmelerine de bakın.
1. GİRİŞ
Modern kemoterapi 1932'de Domagk tarafından bir azo boyası olan Prontosil'in Streptokok
enfeksiyonlarına karşı etkinliğinin gösterilmesiyle başlamıştır. Daha sonra ise güçlü sülfo-
namidlerin klinik kullanımı başlamıştır. Sonraları penisilinlerin kullanımı ile kemoterapide
önemli gelişmeler olmuştur. Bugün bu amaçla pekçok yeni ilaç geliştirilmektedir.
2. KEMOTERAPÖTİKLER
Kemoterapide kullanılan ilaçlar, genellikle kullanıldığı patojen etkenin cinsine göre sınıflara
ayrılır (Şekil 7.1).
Antibakteriyel ilaçlar
Antihelmintik İlaçlar
Antiriketziyal İlaçlar
Antiviral İlaçlar
Antineoplastik İlaçlar
Antibakteriyel ilaçlar içinde önemli bir grup "Antibiyotikler" dir. Antibiyotikler; bakteriler,
funguslar ve aktinomisetler gibi çeşitli mikroorganizma türleri tarafından sentez edilen ve
diğer mikroorganizmaların gelişmesini önleyen ya da onları öldüren kimyasal maddelerdir.
- 121 -
Antibakteriyel İlaçlar ayrıca kimyasal yapılarına ve mikroorganizmalar üzerindeki etkilerine
göre ikiye ayrılırlar (Şekil 7.2.).
Penisilinler
Sefalosporinler
İmipenem
Bakterisid Aztreonam
İlaçlar Aminoglikozidler
Fluorokinolonlar
Vankomisin
Antibakteriyel Rifampin
İlaçlar Nitroimidazoller
Tetrasiklinler
Sülfonamidler
Bakteriyostatik
Kloramfenikol
İlaçlar
Makrolidler
Linkozamidler
Şekil 7.2: Antibakteriyel İlaçların Sınıflandırılması
Kemoterapinin Ana İlkesi ; Konakçıda çok az, hastalık etkeni organizma üzerinde en
fazla toksik etki oluşturmaktır. Bu selektif etki, mikroorganizma hücresi ile insan hücresi
arasında yapı ve biyokimyasal mekanizmalar bakımından farklar nedeni ile ortaya çık-
maktadır. En çok selektiflik gösteren ilaçlar Penisilinlerdir.
? Rezistans nedir?
Bazı bakteri türleri, belirli bir kemoterapötik ilaca doğal olarak dirençlidirler, o ilaç tarafından
etkilenmezler. Bazen ilaç, bakteri üzerine ilk temasında etkili olduğu halde, bir süre sonra
etki göstermez. Bakteride ilaca karşı rezistans gelişmiştir. Bu duruma kazanılmış rezistans
denir.
- 122 -
Bir kemoterapötik ilaca karşı duyarlılığını kaybeden bakteri türü, buna yakın kimyasal yapı-
daki diğer bir kemoterapötiğe de rezistans kazanabilir. Bu olaya çapraz rezistans denir.
Örneğin; Oksitetrasikline rezistans kazanan bir bakteri, tetrasiklin, klortetrasiklin ve deme-
tilklortetrasiklin'e karşı da rezistans kazanmış olur.
Belirli bir kemoterapötiğe duyarlı olan mikroorganizma türlerinin tümüne o ilacın antimikro-
bik spektrumu adı verilir. Bazı kemoterapötik ilaçlar yanlız bir veya birkaç bakteri türüne etki-
lidir. Bunlara dar spektrumlu kemoterapötikler denir. Örneğin; Sadece maya mantarlarına
etkili olan nistatin. Bazı kemoterapötikler ise fazla sayıda bakteri ve diğer mikroorganizma
türlerine etkilidir. Bunlara geniş spektrumlu kemoterapötikler adı verilir. Örneğin; Tetrasik-
linler, ampisilin gibi. Antibiyogramın saptanması; infeksiyon hastalıklarının tedavisin-
de kullanılan kemoterapötikleri kullanmadan önce infeksiyon etkeni bakterinin hangi kemo-
terapötiklere hangi konsantrasyonlarda etkili olduğunun saptanması demektir. Laboratuvar
olanaklarının kısıtlı olduğu yerlerde bu işlem yapılamadığından geniş spektrumlu antibiyo-
tikler veya uygun kombinasyonlar verilir.
Bakteri hücre duvarının sentezini inhibe edenler: Bu tip ilaçlar gelişmekte ve üremekte
olan bakteriler üzerine bakterisid etki gösterirler. Gelişmesini tamamlamış bakteriler üzeri-
ne etkisizdirler. Bu gruptaki kemoterapötikler;
■ Penisilinler
■ Sefalosporinler
■ Basitrasin
■ Novobiosin
■ Vankomisin
■ Aztreonam
■ İmipenem
- 123 -
oluştururlar. Gelişmesini tamamlamış bakterileri de öldürürler.
Bu gruptaki kemoterapötikler;
■ Polimiksinler
■ Gramisidin
■ Nistatin
■ Amfoterisin B
Hücre içinde protein sentezini inhibe edenler: Spektrumları genellikle geniştir. Çoğu
bakteriyostatiktir. Bazıları bakterisid etki yapabilir.
Bu gruptaki kemoterapötikler:
■ Tetrasiklinler
■ Kloramfenikol
■ Aminoglikozidler
■ Eritromisin
■ Oleandomisin
■ Linkomisin
Genetik materyel içinde DNA sentezinin veya DNA kontrolü altında yapılan mRNA
sentezinin bozulmasına neden olanlar: Bu gruptakilerin büyük bir kısmı memeli hücresi-
nin çekirdeğini de etkilediklerinden sitotoksik ilaçlardır. Memeli hücresi üzerinde fazla tok-
sik olmayan fluorokinolonlar, metronidazol, rifamisinler ve nalidiksik asid antibakteriyel ilaç
olarak kullanılırlar. Diğerleri ise antineoplastik ilaç olarak malign tümörlerin tedavisinde
kullanılırlar.
Bu gruptaki kemoterapötikler:
■ Mitomisinler
■ Aktinomisinler
■ Daunorubisin
■ Doksorubisin
■ Rifamisinler
■ Nalidiksik asid
■ Fluorokinolonlar
■ Nitroimidazoller
- 124 -
Bu gruptaki kemoterapötikler:
■ Sulfonamidler
■ Sulfonlar
■ Trimetoprim
■ PAS (Paraaminosalisilik asid)
■ İzoniazid (INH)
■ Etambutol
İlaç Alerjisi: Penisilinler ve sülfonamidler en sık allerjik reaksiyona neden olan kemoterapö-
tiklerdir. Ciltte basit bir döküntüden öldürücü anafilaktik şoka kadar, değişen şiddette reaksi-
yon oluşabilir.
Nörolojik belirtiler: Streptomisin v.b. aminoglikozid türevi ilaçlar 8. kafa sinirleri ile ilgili
olan denge ve işitme fonksiyonlarını bozarlar.
Psişik bozukluklar: Sikloserin ve izoniazid gibi ilaçlar, psikotik reaksiyonlara neden olabi-
lirler.
- 125 -
Karaciğer zedelenmesi: Eritromisin türevleri ve izoniazid gibi ilaçlar hepatotoksik etki ya-
pabilirler.
3. PENİSİLİNLER
Penisilinin antibakteriyel etkinliği ilk defa 1929 da A. Fleming tarafından Penicillium notatum
adlı bir mantarda bulunmuştur. Çeşitli penisilin türleri içinde Penisilin G (benzilpenisilin) ve
penisilin V (fenoksimetilpenisilin) klinikte en fazla kullanılan doğal penisilinlerdir. Bunlardan
daha üstün özellikte olan penisilinlerin sentezi de yapılmıştır.
Bütün penisilinlerde temel yapı 6-APA (6-Aminopenisilanik asiddir). 6-APA bir tiazolidin
halkası ve buna bağlı dörtlü bir beta-laktam halkasından oluşur.
Penisilinler kuru toz halinde bozulmadan uzun süre kalabilirler. Sudaki solüsyonları da oda
sıcaklığında 24 saat içinde etkinliğini yitirir. Bu nedenle enjeksiyonluk penisilin müstahzar-
ları viyal içinde kuru toz halinde bulunur.
Penisilinler bakteri hücre duvarının sentezini inhibe etmek suretiyle antibakteriyel etki ya-
parlar. Büyüme ve üremesi hızlı olan bakteri popülasyonu üzerinde daha kuvvetli bir bak-
terisid etki gösterirler.
Penisilin preparasyonlarının etkinliği, ünite ile ifade edilir. Ancak, bazı yarı sentetik prepa-
rasyonların dozu mg olarak ifade edilmektedir. Yaklaşık 0,6 µg=1 Ü dir.
Penisilinlerin enjeksiyonluk şekilleri genellikle kas içine enjekte edilir. Ağır enfeksiyonlarda
i.v. infüzyon şeklinde verilir. Absorbsiyondan sonra vücut sıvıları ve dokuları içine serbest-
çe dağılırlar. Yanlız serebrospinal sıvıya geçemezler. Ancak menenjit durumunda geçir-
genlik artacağından, BOS'a yüksek konsantrasyonda geçerler.
- 126 -
3.1. Penisilin Türleri
Aside dayanıklı oldukları için ağız yolundan alındıklarında mide asidinden fazla etkilen-
mezler.
■ Fenoksimetilpenisilin (Penisilin V) (Cliacil, Baycilin).
Oral verilen penisilinlerin allerjik yan etki yapma durumları paranteral verilmeye oranla daha
düşüktür. Bununla beraber ciddi ve hatta fatal alerjik reaksiyon yapabildikleri bildirilmiştir.
Bazı stafilokok suşları β-laktamazlar veya penisilinazlar denilen enzimleri salgılayarak pe-
nisilin çekirdeğini yıkarlar. Bunun sonucunda etkinlikleri azalır ve alerjik reaksiyon yapma
riskleri artar. Yarı sentetik olarak hazırlanan bu gruptaki penisilinler penisilinaza dayanıklı-
dırlar.
■ Metisilin (Celpillina)
■ Nafsilin
■ İzoksazolil Penisilinler
İzoksazolil Penisilinler
- 127 -
3.1.4. Depo Penisilinler
Bunlar suda süspansiyon halinde kaldıkları için i.v yolla kullanılmaz.İ.m. enjeksiyon yerin-
den yavaş absorbe edilirler.
Benzatin-penisilin G (Penadur): İki molekül penisilin G bir molekül benzatin ile amid
şeklinde bağlanmıştır.
Genellikle ağızdan 6 saat ara ile 250-500 mg verilir.i.m. veya i.v. olarak günde 150-200 mg/
kg dozunda yapılır.
Hetasilin
Pivampisilin
Bakampisilin (Penbak)
Bu gruptaki penisilinlerin de spektrumları geniş olmakla beraber, bazı idrar yolları enfeksi-
yonlarında daha etkili bulunmuştur.
Karbenisilin (Geopen): Penisilinlerin ortak yan etkilerinden başka, yüksek dozda veril-
diğinde trombositlerin etkinliğini azaltarak kanamaya neden olabilir. Aminoglikozid (strep-
tomisin gibi) antibiyotikler ile i.v. infüzyon sırasında aynı şişe içinde karıştırılmamalıdır. Kim-
yasal kompleks sonucu birbirlerini inaktive ederler.
- 128 -
Mezlosilin (Baypen), Azlosilin (Securopen), Piperasilin (Pipril).
Alerjik Etkileri: Alerji yapma özelliği bütün penisilin türlerinde vardır. Bir penisilin türüne
karşı duyarlı olan bir hasta, diğer penisilin türlerine de duyarlıdır. Antijen rolü oynayan faktör,
penisilin'in metabolizma ürünü olan penisiloik asid veya 6-aminopenisilanik asidin protein-
lerle yaptığı komplekstir.
Penisilinlere bağlı alerjik reaksiyon, ürtiker, diğer cilt döküntüleri ve anjiyonörotik ödem
şeklindedir. Akut sistemik anaflaksi (anaflaktik şok), penisilinlerin en ciddi yan etkisidir. Hat-
ta bazan ölümle sonuçlanabilir. Penisilin alerjisi olan kişilerin bazılarının sefalosporinlere de
alerjisi olduğu saptanmıştır. Penisilin tedavisinde başlamadan önce hastaya daha önce pe-
nisilin verilip verilmediği, reaksiyon yapıp yapmadığı mutlaka sorulmalıdır. Penisilin alerjisi
şüphe edilen bir kimseye ilaç verilmeden önce şu önlemler alınmalıdır.
■ Alerjik reaksiyon görüldüğü taktirde 0.5-1 mg adrenalin s.k. veya i.v. (çok yavaş)
ve i.v. glukokortikoid verilir. İ.v. infüzyon suretiyle fizyolojik sıvılar takılır. Asidozu
- 129 -
önlemek için sodyum bikarbonat, kan basıncını yükseltmek için de noradrenalin veya do-
pamin fizyolojik sıvılara eklenebilir.
Yalın Toksik Etki: Penisilinlerin yalın toksik etkileri çok zayıftır. Yüksek dozda verildikle-
rinde penisilinin yanındaki katyonlara (Na+ , K+ ) bağlı toksik etkiler oluşabilir. Hipertansif
hastalarda, böbrek yetersizliği olanlarda, konjestif kalp yetmezliği ve diğer ödemli durum-
larda zararlı etki oluşturabilirler. Oral yoldan yüksek dozda kullanıldıklarında bulantı, kus-
ma ve diyare yapabilirler. Geniş spektrumlu penisilinler uzun süreli tedavilerde barsakta flo-
ra bozulmasına bağlı süperenfeksiyon oluşturabilirler.
4. SEFALOSPORİNLER
Sefalotin
Sefapirin
Sefazolin
Birinci kuşak
Sefaleksin
Sefalosporinler
Sefradin
Sefadroksil
Sefaloridin
Sefamandol
Sefoksitin
İkinci kuşak Sefaklor
Sefalosporinler
Sefalosporinler Sefonisid
Sefuroksim
Seforamid
Sefoperazon
Sefotaksim
Üçüncü kuşak Seftizoksim
Sefalosporinler Seftriakson
Moksalaktam
Seftazidim
Sefalosporinler ilk kez Cephalosporium türü mantar kültürlerinden elde edilmiştir. Penisi-
linler gibi bakteri hücre duvarının sentezini bozarak bakterisid etki yaparlar. Penisilinler gi-
bi beta-laktam halkası taşırlar, 7-aminosefalosporanik asid türevidirler.
- 130 -
Zayıf aside ve beta-laktamazlara oldukça dayanıklıdırlar. Sefalosporin türleri etki spekt-
rumlarının genişliğine göre sınıflandırılırlar.
Birinci kuşaktaki sefalosporinler esas olarak gram (+) kokuslara (Str. faecalis hariç), Neis-
seria türlerine, E.coli, Klebsiella ve Proteus mirabilis gibi gram (-) aeroblara etkilidir. İkinci
kuşak sefalosporinlerin spektrumları biraz daha geniştir. Üçüncü kuşak sefalosporinler ise
Pseudomonas aeruginosa suşlarına da etkilidirler.
Parenteral Kullanılanlar
Sefalotin (Keflin)
Sefazolin (Sefazol, Kefzol)
Sefaloridin
Sefamandol
Seftriakson (Rocephin)
Seftizoksim (Cefizox)
Sefoksitin
Sefapirin
Sefonisid
Oral Kullanılanlar
Sefaklor (Ceclor)
Sefaloglisin
Sefadroksil
- 131 -
sırasında ven endotelinin tahrişine bağlı olarak flebit ve tromboflebit yapabilirler. Bunun için
ilaç solüsyonuna az miktarda kortikosteroid katılması ve solüsyonun nötralize edildikten
sonra enjeksiyonu önerilir. (Sefaloridin hariç, diğerleri Na tuzu olduğundan kalevidir).
5. İMİPENEM (Tienam)
6. AZTREONAM (AZACTAM)
Nisbeten dar spektrumlu sentetik bir kemoterapötiktir. Gram (-) bakterilerin salgıladığı be-
ta-laktamazların çoğuna karşı dayanıklıdır. Parenteral yolla kullanılır.
7. AMİNOGLİKOZİDLER
Bu gruptaki antibiyotikler Şekil 7.4'de görülmektedir.
Streptomisin
Dihidrostreptomisin
Gentamisin
Kanamisin
Neomisin
Aminoglikozidler Paromomisin
Viyomisin
Tobramisin
Spektinomisin
Amikasin
Netilmisin
Genel özellikleri biribirine benzer. Bakteri ribozomlarında protein sentezini bozmak suretiy-
- 132 -
le etki yaparlar. Terapötik indeksleri küçüktür.
Mide barsak kanalından çok az absorbe edildiklerinden parenteral veya lokal kullanılırlar.
En az lipofilik antibiyotiklerdir. Alkali ortamda daha fazla etkindirler. Dar spektrumludurlar.
Gram-pozitif kokuslara, aerobik gram (-) basillere etki ederler.
Ayrıca yan etki olarak başağrısı, bulantı, kusma, karaciğer bozukluğu yapabilir. Plasenta-
dan fötusa geçerek iskelet anomalisi yapabilir. Çabuk rezistans gelişir. Ototoksik etkisi
denge üzerinde belirgindir. Tbc. tedavisinde etkin bir antibiyotiktir. Bruselloz, veba ve tula-
remi gibi infeksiyonlarda tetrasiklinlerle kombine kullanılır.
Aerobik gram (-) basillerle ilgili enfeksiyonlarda endikedir. İdrar yolu enfeksiyonları ve
yanıklı hastalarda bakteremi oluştuğunda çok kullanılır. İ.v. enjeksiyonu çok yavaş yap-
malıdır. Hızlı verildiği zaman geçici nöromüsküler blok oluşabilir. Nöromüsküler bloku orta-
dan kaldırmak için neostigmin kullanılır.
Denge organı üzerine toksisitesi fazladır. Nefrotoksik etkisi de önemlidir. Reversibl akut re-
nal yetmezlik ve tübüler nekroz oluşturabilir.
Kanamisin (Kantrex, Kano) : Denge organından çok işitme organı üzerine toksik etkilidir.
Sağırlık yapabilir.
Barsak antiseptiği olarak oral yoldan kullanılır. Birçok diyare ilacının bileşimine girmiştir.
Kolon ameliyatlarına hastayı hazırlamak için kullanılabilir.
- 133 -
Tobramisin, Amikasin ve Netilmisin ise grubun genel özelliklerine benzer etkiler göste-
rirler.
8. FLUOROKİNOLONLAR
Nalidiksik aside benzer yapıda, geniş spektrumlu, hızlı etkili, bakterisid ilaçlardır. Bakteri
sitoplazması içine girerler ve DNA jiraz enzimini inhibe ederek etki gösterirler. DNA'nın
sentez ve replikasyonunu bozarlar. Lipofilik bileşiklerdir, mide-barsak kanalından iyi ab-
sorbe edilirler. Vücuttaki dağılımları iyidir. Büyük kısmı karaciğerde metabolize edilir.
Fluorokinolonlara duyarlı bakterilerin yaptığı idrar yolu, gastro intestinal sistem infeksi-
yonları, solunum yolları, intraabdominal, safra yolu, cilt, göz, kulak, burun, boğaz infeksi-
yonları ve bakteremilerin tedavisinde kullanılırlar.
En sık görülen yan tesirleri; gastrointestinal tahrişe bağlı, bulantı, kusma, iştahsızlık, diyare
ve karın ağrısıdır. Ayrıca huzursuzluk, uykusuzluk, baş ağrısı, baş dönmesi, cilt döküntüle-
ri oluşturabilir. Yüksek dozda konvülsiyonlara neden olabilirler. Epileptik hastalarda, gebe-
ler, bebekler ve çocuklarda kullanılmamalıdır.
■ Enoksasin (Comprecin)
■ Norfloksasin
■ Pefloksasin (Peflacine)
9. VANKOMİSİN (VANCOCİN)
Bakteri hücre duvarının sentezini bozarak etki gösterir. Kompleks bir glikopeptiddir. Mide-
barsak kanalından absorbe edilmez, sadece parenteral olarak kullanılır. Seröz boşluklara
ve menenjit durumunda BOS içine iyi nüfuz eder. Böbreklerden ıtrah suretiyle elimine edi-
lir. Dar spektrumludur. Başlıca gram (+) kokusları ve Clostridium'ları etkiler. Ototoksik etkisi
önemlidir. Yüksek dozda ve uzun süreli tedavide irreversibl işitme kaybı oluşturabilir.
Nefrotoksisite ve hipersensitivite reaksiyonları yapabilir. Enjeksiyon yapılan vende trombof-
lebit oluşturabilir.
- 134 -
10. RİFAMPİN (RİFADİN)
Bakteri hücresinde DNA kontrolu altında yapılan RNA sentezini inhibe ederek etki gösterir.
Mide-barsak kanalından absorbsiyonu iyidir. Dokulara iyi dağılır, başlıca karaciğerden saf-
raya itrah edilir. Tüberküloz tedavisinde ikinci derecede önemli ilaçtır (Birinci ilaç izoniazid-
dir). Lepra tedavisinde, antistafilokokal ve antimenengokokal olarak da kullanılır. Rezistans
gelişmesi hızlı olduğundan minör infeksiyonlarda kullanılmamalıdır. İmmünosüpresif etki
gösterir.
11. NİTROİMİDAZOLLER
En sık görülen yan tesirleri, gastro-intestinal kanal tahrişine bağlı olanlardır. Uzun süre
yüksek dozda kullanıldıklarında periferik nöropati ve ensefalopati, kemik iliği depresyonu
oluşturabilirler. İntravenöz infüzyon yerinde flebit yapabilirler.Gebelerde kullanılmamalı-
dır.
- 135 -
Metronidazol alan hastaların bazılarında alkol aldıklarında disulfiram-benzeri reaksiyon
oluşabilir.
12. TETRASİKLİNLER
Kimyasal yapılarında dört halka bulunan, en geniş spektrumlu antibiyotiklerdir. Bakteri ri-
bozomlarında 50 S alt birimine bağlanarak protein sentezini inhibe ederler, bakteriyostatik
ilaçlardır. Selektiviteleri en az olan antibiyotiklerdir. Memeli hücresindeki ribozomlarda da
protein sentezini inhibe ederler. Mide-barsak kanalından absorbsiyonları iyidir fakat ab-
sorbsiyonları besinlerle azalır. Özellikle kalsiyumdan zengin sütlü yiyecekler, iki ve üç
değerli metal bileşikleri (Ca, Fe, Zn, Al, Mg) tetrasiklinlerle şelat yapar ve onları çöktürerek
inaktive ederler. Minosiklin ve doksisiklinin bu metallerle şelat yapma yeteneği zayıftır.
Tetrasiklin
Doğal tetrasiklinler Oksitetrasiklin
Klortetrasiklin
Demetilklortetrasiklin
Tetrasiklinler
Metasiklin
Sentetik Tetrasiklinler Minoksiklin
Doksisiklin
Minosiklin ve doksisiklin gibi fazla lipofilik olanlar, dokulara ve dış salgılara önemli oranda
nüfuz ederler. Bütün tetrasiklinler kemik dokusuna ve malign tümör dokusuna geçer. Kara-
ciğerden safra yoluna ıtrah edilirler, barsaklara geçerler. Enterohepatik siklusa girerler. Ok-
sitetrasiklin ve tetrasiklin gibi fazla lipofilik olmayanlar, esas olarak böbreklerden glomerü-
ler filtrasyonla ıtrah edilirler.
Tetrasiklinler birçok gram (+) ve gram (-) bakterilere, riketsiya'lara, klamidya'lara, spiroket'-
lere, Mycoplasma'lara, Leptospira'lara ve Legionella'lara karşı etkili olan en geniş spek-
tumlu antibiyotiklerdir. Aşağıdaki endikasyonlarda 1. derecede tercih edilirler.
- 136 -
■ Trahom, konjonktivit, pelvis içi organlarının iltihapları.
■ Veba, brusella.
■ Hepatotoksik etki
■ Alerjik belirtiler
13. SULFONAMİDLER
- 137 -
alırlar. Oysa bakteriler kendileri sentez eder. Bu nedenle sülfonamidler insan hücresinde
etkili olmazlar.
Sulfadiazin (Ultradiazin)
Sulfamerazin
Kısa ve orta etki Sulfametazin
süreli olanlar Sulfizoksazol (Gantrisin)
Sulfametoksazol (Gantanol)
Sülfonamidler Depo Sülfonamidler Sulfadoksin (Fanasil)
Lokal Sulfasetamid
Özel Kullanım Yanık Gümüş-sulfadiazin
yeri olanlar tedavisi Marfanil
Ülseratif
kolit Sulfasalazin
tedavisi
Absorbe olmayan Ftalilsulfatiazol(Sulfakolit)
Sülfonamidler Süksinilsülfatiazol
- 138 -
Sülfonamidler içinde en fazla kullanılan sulfametoksazol'un trimetoprim ile oluşturduğu
kombinasyondur. Bu kombinasyon "ko-trimoksazol" (Bactrim, Septrim) adını alır. İki anti-
bakteriyel ilacın sinerjistik etkinliği ve rezistans gelişmesinin daha seyrek görülmesi, kom-
binasyonun üstünlüğünü sağlar.
■ Alerjik reaksiyonlar,
■ İdrar yollarında çökmeye bağlı etkiler (Bu etkiyi önlemek için sülfonamidlerin
bol su ile alınması önerilir),
■ Hematolojik bozukluklar ,
■ Hepatit,
■ Geniş spektrumludur,
■ İstenmeyen etki insidensi düşüktür,
■ Vücutta dağılımı iyidir,
■ Fiyatı düşüktür.
Ancak, ölümle sonuçlanabilen irreversibl aplastik anemi yapma olasılığı nedeniyle kul-
lanılması kısıtlanmıştır.
Gastro-intestinal kanaldan iyi absorbe edilir. Karaciğerde glukuronil transferaz enzimi ile
metabolize olur. Metabolitleri idrarla atılır.
- 139 -
monella typhi infeksiyonu (tifo)dur. H. ınfluenzae menenjitinin tedavisinde, epiglotit, selülit,
intraabdominal veya pelvis-içi infeksiyonlarında, Tifus, Q ateşi ve göz infeksiyonlarında da
kullanılan bir antibiyotiktir.
■ Kemik iliği depresyonu: a) Reversibl olarak doza bağımlı olarak gelişen anemi,
retikülosit sayısında azalma, lökopeni, trombositopeni oluşturabilir. b) İrreversibl
gelişen aplastik anemi ölümle sonuçlanabilir.
■ Alerjik reaksiyonlar
15. MAKROLİDLER
15.1. Eritromisin
Penisilin alerjisi olan şahıslarda penisilinin alternatifi olarak, özellikle grup A.Strep. pyoge-
nes ve S. pneumoniae infeksiyonlarında kullanılır. Mycoplasma'lara bağlı pnömonide ter-
- 140 -
cih edilen bir antibiyotiktir. Lejyoner hastalığında, difteri, şarbon, gazlı gangren ve tetanus-
da da etkilidirler.
Oral kullanılan eritromisin, aside dayanıksız olduğundan film kaplı veya barsak kaplamalı
tabletler halinde hazırlanmıştır.
Ciddi yan tesir insidensi düşük ilaçlardır. Toksik doz/terapötik doz oranları yüksektir. En
önemli yan tesiri kolestatik hepatit'tir. Gastrointestinal dayanıksızlık reaksiyonları göstere-
bilir. İ.v. uygulandığı zaman tromboflebit oluşturabilir. Süperinfeksiyona bağlı enterokolit
yapabilir. Yüksek dozda kullanıldığı zaman geçici sağırlık olabilir.
Eritromisine göre antibakteriyel etkinliği daha azdır. Gram(+) kokuslar üzerine etkilidir. Erit-
romisin gibi kullanılır. Tükrük ile ıtrahı önemli düzeydedir.
16. LİNKOZAMİDLER
- 141 -
rumludurlar. Gram (+) bakteri türlerinin çoğuna ve gram (-) anaerob türlerinin bazılarına et-
kilidirler. Klindamisin barsaktan daha kolay absorbe edilir. Dokulara ve vücut sıvılarına iyi
nüfuz ederler. Kemik dokusuna da iyi nüfuz ettiklerinden septik artrit, osteomyelit, sinüzit
ve mastoiditte yararlı olurlar.
En ciddi yan tesirleri antibiyotiğe bağlı psödomembranöz kolit (ABPK) dir. Başlıca belirtileri
mukuslu ve kanlı diyare, kolik biçiminde karın ağrısı, ateş ve lökositozdur. Bu durumda ilaç
kesilir, vankomisin veya basitrasin ya da metronidazol, ornidazol gibi bir ilaç verilir. Ayrıca
toksini bağlayıp nötralize eden kolestiramin veya aktif kömür kullanılır.
İzoniazid (INH]
Rifampin
Antitüberküloz Streptomisin
İlaçlar Pirazinamid
Para-aminosalisilik asid (PAS)
Etambutol
Etionamid
Sikloserin
Ş e k i l 7 . 7 : A n t i t ü b e r k ü l o z İlaçlar
İzoniazid (INH, İsovit): Çok dar spektrumlu bir ilaçtır. Mycobacterium tuberculosis'den
başkasını etkilemez. Tüberkülostatiklerin en güçlüsüdür. Rezistans oluşumunu engelle-
mek amacıyla genellikle PAS, streptomisin, rifampin veya etambutol ile birlikte kullanılır.
Biyolojik membranları kolayca geçer. Ağız yolundan alındığı zaman mide-barsak ka-
nalından iyi absorbe edilir ve hücrelere dağılır.
- 142 -
Karaciğerde asetillenerek inaktive edilir. İtrahı süratlidir.
Yan etki olarak periferik nöritler ve SSS üzerine toksik etki sonucu konvülsiyonlar ve kara-
ciğer bozukluğu oluşturabilir.
Pirazinamid (Farmizina): Yan etkilerinin önemli olması nedeni ile ancak diğer Tbc. ilaç-
larına cevap vermeyen durumlarda kullanılır.
Ağız yolundan alındığı zaman mide barsak kanalından süratle absorbe edilir. Serebrospi-
nal sıvı hariç, bütün vücut sıvılarına dağılır. Bir kısmı karaciğerde asetillenerek inaktive
edilir. Glomerüler filtrasyonla ıtrah edilir. İtrahı süratlidir.
PAS tok karına alınmalıdır. Aç karına alındığı zaman sindirim sisteminin tahrişine bağlı
semptomlar sıklıkla görülür. Yüksek dozda uzun süre verildiği zaman guvatr yapabilir. 2
yaşın altındaki çocuklarda kombinasyon içinde tercih edilir.
Ağız yolundan alındığında mide-barsak kanalından çabuk ve tam olarak absorbe edilir.
Vücut sıvılarına ve dokulara kolayca dağılır.
- 143 -
Yan etkiler olarak; mide tahrişine bağlı iştahsızlık, bulantı, kusma, postural hipotansiyon
ve hepatit, alerjik döküntüler oluşabilir.
Rezistans oluşmasını geciktirmek için izoniazid, PAS ve streptomisin ile birlikte kullanılır.
Diğer Tbc. ilaçlarına rezistans veya allerjik reaksiyon gösteren hastalarda kullanılır.
Önemli yan etkisi SSS üzerinedir. Konvülsiyonlara yol açabilir. Epileptik hastalara verilme-
melidir.
Bu gruptaki ilaçlar, cilt ve mukozalardaki lokal mantar infeksiyonları ve sistemik mantar in-
feksiyonlarında kullanılırlar. Antibakteriyel ilaçlardan daha toksik ilaçlardır. Mantar infeksi-
yonlarının tedavisi genellikle haftalar, hatta aylar alır. İyileşme meydana geldikten sonra
nüks olasılığı da fazladır.
Amfoterisin B
Griseofulvin
Antilfungal Nistatin
İlaçlar Pimarisin
Ketokonazol
Mikonazol nitrat
Klotrimazol
Potasyum iyodür
Buklozamid
Undesilanik asid
Flusitozin
- 144 -
18.1. Antifungal İlaçların Önemli Toksik Etkileri
Antiamibik ilaçlar, bir protozoonun oluşturduğu, amibiyazis adı verilen kalın barsak ilti-
habının tedavisinde kullanılırlar. Hastaların bazılarında mukoza damarları içine giren
amip, portal dolaşım içinde karaciğere taşınır ve orada önce hepatit, sonra karaciğer abse-
si yapar (hepatik amibiyazis). Amip kan içinde nadiren diğer organlara da taşınıp oralarda
da lezyon oluşturabilir.
Nitroimidazoller
Emetin
Antiamibik Klorokin fosfat
İlaçlar Antibiyotikler
Diloksanid furoat
Organik arsenik bileşikleri
- 145 -
20. ANTİMALARYAL İLAÇLAR
Malarya (sıtma), Plasmodium türü protozoonlar tarafından meydana getirilen, nöbet şek-
linde ateş yükselmesi ile kendini gösteren bir infeksiyon hastalığıdır. Anofel türü sivrisinek-
ler ve kan transfüzyonları ile yayılır. İlk bulunan ilacı Kinin'dir.
Malarya tedavisinde kullanılan ilaçlar Türkiye'de SSYB tarafından hazırlatılır. Bunlar Klo-
rokin (Resochin), Primetamin (Daraprim) ve Primakin (Primaquine Phosphate) dir. Has-
tanın Sıtma Savaş Bölge Başkanlıklarına başvurarak orada tedavisi gerekir.
Helmintiyazis adı verilen hastalığa neden olan organizmalar, insan vücudunda parazit ola-
rak gastrointestinal kanal lumeni, lenfatik sistem, kan damarları ve bazı dokulara yerleşir-
ler. Ülkemizde sık görülür. En sık rastlanan barsak helmintiyazisi genellikle helmint yumur-
taları ile bulaşmış yiyecek ve içeceklerle ağızdan alınmak suretiyle bulaşır.
Dietilkarbamazin (Hetrazan)
Filaryalara İvermektin
Etkili İlaçlar Metronidazol (Metrajil)
- 146 -
Barsak helmintiyazisinde kullanılan ilaçlar ya helminti öldürerek (helmintisid) ya da onu felç
edip barsak çeperinden ayrılmasını sağlayarak (helmintifüj) hastalık etkenini elimine eder-
ler. Bazı ilaçlar iki gruptaki helmintlere de etki eder. Örneğin prazikuantel hem sestodlara
hem de trematodlara karşı kullanılabilir.
Ektoparazitler cilt üzerine veya cildin stratum korneumu içine yerleşen böceklerdir. Bunlar
ciltte yaptıkları tahriş sonucu dermatite neden olurlar. Dermatit'in önemli bir belirtisi
kaşıntıdır.
Sarkoptes skabiei veya bitleri öldürmek için dıştan uygulanan ilaçlar insektisid (böcek
öldürücü) ilaçlardır. Bunlar lipofilik özellikte oldukları için parazitin kitin örtüsünü kolayca
geçerler.
Uyuz etkenini öldüren ilaçlara skabisid (akarisid), bitleri öldürenlere ise pedikulisid adı veri-
lir. Sarkoptes kısmen cilt içine yerleştiği için, uyuzun ilaçla tedavisinden önce hastaya bol
sabun ve kese kullanarak banyo yapması önerilir.
Gerek uyuz ve gerekse bitlenmede hastanın giysileri, yatak örtüleri kaynatılıp ütülenmeli
veya etüvden geçirilmelidir.
Pedikulisid ilaçların (malation hariç) ovisid (yumurtaları öldürücü) etkileri yeterli değildir.
Bu nedenle ilk uygulamadan 8-10 gün sonra 2. uygulama yapılmalıdır.
- 147 -
İlk uygulamadan 12 saat sonra bir kez daha uygulanır ve 24 saat sonra banyo yapılarak ilaç
ciltten uzaklaştırılır. 10 gün sonra 2. kür uygulanır. Benzokain ve DDT ile birlikte de kullanı-
labilir. DSÖ tarafından önerilen formül:
Benzilbenzoat % 68
Benzokain % 12
DDT %6
Polisorbat % 14
Benzilbenzoat alkali maddeler (örneğin; sabun) ile geçimsizlik gösterir. Hidroliz olarak et-
kinliğini kaybeder.
DDT ilaç olarak toz halinde cilt üzerine uygulandığı zaman oradan absorbe edilmez, fakat
organik çözücülerde çözünmüş olarak uygulandığında kısmen absorbe edilir. Vücutta ka-
raciğerde ve özellikle yağ dokusunda birikir.
Pedikulozis olgularında talk içindeki %5 veya 10 luk karışımı vücuda sürmek ve giysilere
serpmek suretiyle kullanılır. Ayrıca losyon şeklinde de kullanılır. Losyon formülü:
DDT 1.5 g
İzopropil alkol 35.0 ml
Propilen glikol 35.0 ml
DDT uygulanan bölgelerin 24 saat sonra sabunla iyice yıkanması gerekir. Kazaen veya inti-
har amacıyla ağızyolundan 10 mg/kg veya daha fazla alındığı zaman akut zehirlenmelere
neden olur.
SSS stimülasyonuna bağlı tremorlar, irritabilite, yüz ve dilde paresteziler, daha sonra
konvülsiyonlar görülür.
- 148 -
Antidot olarak İ.V. tiopental veya diazepam uygulanır. %10 luk Ca-tiyosülfat solüsyonu İ.V.
injekte edilir.
DDT üretimi ile uğraşan, uzun süre yüksek miktarda DDT ye maruz kalan kişilerde kronik
zehirlenme belirtileri görülür. Bunlar: östrojen benzeri etkiler (erkeklerde impotens, sterilite,
oligospermi), karaciğerde dejeneratif bozukluklar ve kemik iliği depresyonudur.
%1 lik losyonu, alkoldeki solüsyonu veya toz şeklinde talk ile karıştırılarak pedikulisid ve
skabisid olarak kullanılır. Bitlenmenin tedavisinde 1 hafta sonra 2. uygulama yapılmalıdır.
Uyuzluda yeterli bir tedaviden 24 saat sonra parazitler ölür ve hastalığın başkasına geçme
olasılığı kalkar.Ancak cilt lezyonlarının düzelmesi 2 aya yak›n zaman alır.Hastaya bu
durum açıklanmalı ve gereksiz yere ilaç kullanılmamalıdır.Memeliler için DDT kadar toksik-
tir.
Malathion (Saç Bi-Toks) : Organik fosfatlı bir insektisiddir. İnsektlerde kolinesteraz enzim-
lerini irreversibl olarak inhibe eder ve nörotoksik etkisiyle onları hemen öldürür.
Pedikulisid olarak kullanılır. Ovisid etkisi de vardır. Gerekirse 1 hafta sonra tekrar kul-
lanılmalıdır. %1 lik toz veya şampuan şeklinde kullanılır.
Piretrum ekstresi: Piretrum (Pireotu) çiçeği adlı drogdan hazırlanan bir ekstredir. Pedikuli-
sid olarak kullanılır.
- 149 -
mesi gerekir. Bu nedenle selektivitesi yüksek ilaçlar geliştirmek güçtür. Yani virüsü etkile-
yen ilaç konakçı hücreye de zarar verir. Ayrıca virüslerle in-vitro çalışmalar yapmak zordur.
Duyarlılık testleri ile in-vivo duyarlık arasında yakın bir korelasyon bulunmaz.
Litik Tip İnfeksiyon: DNA ve RNA virüslerinin çoğu hücre içinde yeni virüs tanecikleri
oluşturur ve hücreyi patlatırlar. Bu tür infeksiyonlar hızlı bir şekilde yayılır. Örneğin; polio,
kızamık, nezle.
Persistent (Süregelen) Tip İnfeksiyon: Virüs çoğalması yavaş olur. Yavaş çoğalan virüs-
ler hücre dışına salıverilir. Hücre fonksiyonlarında hafif bozukluklar olur. Bazen de litik alev-
lenmeler olur. Örneğin; kronik hepatit B infeksiyonu ve AIDS.
Latent Tip İnfeksiyon: Virüs, vücutta hücre içinde çoğalmadan kalır. Teşhisi zordur. Belli
bazı koşullarda litik veya süregelen infeksiyon haline geçer. Antiviral ilaçlar latent virüslere
etki edemezler.
Litik tipteki infeksiyonlarda hastalık belirtileri ortaya çıkmadan önce virüsün çoğalması
azami dereceye erişmiş durumdadır. Bu nedenle, teşhis erken yapılmalı ve tedaviye erken-
başlanmalıdır. Antiviral ilaçlar etkenlerine göre sınıflandırılırlar.
- 150 -
24. ANTİSEPTİK VE DEZENFEKTANLAR
Dezenfektanlar: Cerrahi malzeme, hastanın kullandığı eşyalar gibi cansız cisimler ve-
ya feçes, idrar, balgam gibi vücuttan atılan cansız maddeler üzerine uygulanan antimikrobik
ilaçlardır.
Ayrıca mide barsak kanalının mikrobik iltihaplı durumlarında ağızdan kullanılan kemote-
rapötiklere barsak antiseptiği ve idrar yolları infeksiyonlarında kullanılan antimikrobik ilaç-
lara idrar yolları antiseptiği adı verilir.
- 151 -
■ Yara iyileşmesi ve doku onarımını geciktirmemelidir,
■ Doku içine yeterince nüfuz edebilmeli, fakat sistemik toksik etki yapacak
kadar absorbe edilmemelidir.
■ Halojenler
■ Alkoller
■ Aldehidler
■ Fenolik bileşikler
■ Oksidleyici maddeler
■ Katyonik deterjanlar
■ Metal bileşikleri
■ Diğer antiseptikler
24.1. Halojenler
İyod: Bu grupta en fazla kullanılan jermisid ilaçtır.Antiseptik olarak sıklıkla iyod tendürü
(Tendürdiyod) şeklinde kullanılır.
Tentürdiyot solüsyonu bir litreye 3-4 damla damlatılarak su dezenfeksiyonu için de kullanı-
labilir.
- 152 -
Yüzeyel mantar lezyonlarında iyodun alkoldeki %1 lik solüsyonu kullanılabilir.
Tentürdiyot, intihar amacıyla içildiğinde akut zehirlenmeye neden olur. Sindirim kanalına
kostik etki yapar. Aspirasyon pnömonisi oluşabilir. Bulantı, kusma, diyare ve bunların so-
nucunda şok olabilir. Dolaşım kollapsına bağlı ölüm olabilir. 30 ml veya daha fazlası insanı
öldürebilir. Akut zehirlenmelerde antidot olarak nişastanın sudaki karışımı ve 10-20 g
Sodyum tiyosülfatin sudaki solüsyonu içirilir. Sodyum tiyosülfat, iyodu iyodüre indirger ve
inaktive eder.
Klor ve hipoklorik asid: Elementel klor ve klor bileşikleri birçok mikroorganizma üzerine
öldürücü etki yapar.
Klor gazı, suların dezenfeksiyonu için çok kullanılır. Klor gazı sudan geçirildiğinde su ile
reaksiyona girerek hipoklorik aside dönüşür. Klorun jermisid etkisi hipoklorik aside bağlıdır.
Hipoklorik asidin stabilitesi az olduğu için tıpta sodyum tuzu kullanılır. NaClO (sodyum hi-
poklorit) solüsyonu da taze olarak hazırlanmalıdır. Cilt üzerine irritan etkisi vardır.
NaCIO solüsyonları;
Bu solüsyonlar, binde 1,5-2 oranında Cl içerecek şekilde dilüe edilerek (seyreltilerek) yara
bakımında kullanılırlar.
Klorlanmış kireç, Ca(OCl)2 içerdiği için dezenfektan ve deodoran (koku giderici) olarak
24.2. Alkoller
Alifatik (düz zincirli) alkoller, proteinlerin yapısını bozarak jermisid etki gösterirler. Bu
amaçla en çok etilalkol ve izopropil alkol kullanılır.
Etil alkolün %70 lik solüsyonu en fazla etkin olan konsantrasyondur. Eğer daha yüksek kon-
santrasyonda kullanılırsa, bakteri yüzeyindeki proteinleri süratli bir şekilde çöktürürler ve
alkol bakterinin içine giremez.
- 153 -
İzopropil alkolün etkinliği de etil alkolünküne yakındır, fakat vazodilatatör etki ile uygu-
landığı yerde kanamayı artırabilir.
24.3. Aldehidler
Aldehidler, proteinlerin amino gruplarına bağlanarak, onların yapısını bozar ve hücre üze-
rinde toksik etki yaparlar. Doku üzerine de toksik etkileri olduğundan yalnız dezenfektan
olarak kullanılırlar.
Formaldehid: Bütün mikroorganizmalar üzerinde etki yapan güçlü bir jermisiddir. %2-8
konsantrasyondaki solüsyonu, cerrahi malzemenin sterilizasyonu için kullanılır. Piyasada
formol adı altında %34-38 lik solüsyonu şeklinde bulunur.
Ağız yolundan kaza veya intihar amacıyla alındıklarında akut zehirlenmelere neden olabi-
lirler.
Krezoller: Krezolun sabunlaştırılmış bezir yağı ve diğer bitkisel yağlar içinde %50 oranın-
daki karışımı lizol adını alır ve dezenfektan olarak kullanılır.
- 154 -
Hidrojen peroksid (H2O2 ): %3 lük solüsyonu oksijenli su adını alır. Cilt üzerindeki ya-
kristalleri dökülür.
AgNO3 ' ın %1 lik solüsyonu, yeni doğan bebeklerin gözlerine damlatılır. Böylece doğum
Gümüş sülfadiazin: Yanıklarda yara sepsisini önlemek ve tedavi etmek amacıyla lokal
olarak kullanılır.
- 155 -
Gümüşün proteinlerle yaptığı kompleksler de antiseptik olarak kullanılır.
Antiseptik olarak organik asidlerden borik asid ve salisilik asid en fazla kullanılır.
Bazı boya maddelerinin de jermisid etkisi vardır. Sarı renkli bir boya maddesi olan Rivanol
%0.01-0.2 lik solüsyonu halinde ve merhem şeklinde cilt antiseptiği olarak kullanılır.
İhtamol (Ichtyol), adlı madde, içerdiği kükürtten dolayı antiseptik etkilidir. %10 luk pomat-
ları bazı cilt hastalıklarında antiseptik olarak kullanılır.
Kanser, hücrelerin kontrolsüz bir şekilde çoğalması ile karakterize öldürücü bir hastalıktır.
Antineoplastik ilaçlar, hücre bölünmesini ve dolayısıyla çoğalmasını inhibe ederler. Antine-
oplastik ilaçların kanser hücresine karşı olan selektiflikleri azdır. Çünkü malign hücre ile
normal insan hücresi arasında kalitatif bakımdan fazla fark yoktur. Bu nedenle, antineop-
lastik ilaçlar, kanser hücrelerini yok ettikleri gibi, hızlı bir biçimde çoğalmakta olan normal
hücreleri de yok edebilirler. En fazla etkilenen hücreler şunlardır;
■ Kemik iliği,
■ Gonadlar,
■ Gastro-intestinal kanal,
■ Cilt (özellikle kıl folikülü hücreleri).
Antineoplastik ilaçların terapötik indeksleri antimikrobik ilaçlara göre çok düşüktür. Ye-
terli bir başarı şansı öngörülmüyorsa kullanılmamalıdır.
- 156 -
Alkilleyici İlaçlar
Antimetabolitler
Antineoplastik Bitkisel Kaynaklı ilaçlar
İlaçlar Antitümör Antibiyotikler
Hormonlar ve hormon antagonistleri
Diğer İlaçlar
Hücrede DNA çift zincirinde birden fazla noktaya kovalent bağla bağlanarak DNA mo-
lekülünü alkillerler. Protein ve enzimleri de alkilleyerek hücrelerde solunumu ve ara meta-
bolizmayı da bozarlar. Döneme özgü olmayan tipte ilaçlardır.
■ Biskloretilamin
■ Siklofosfamid (Endoxan)
■ Mekloretamin (Mustargen)
■ Klorambusil (Leukeran)
■ Melfalan (Alkeran)
25.1.2. Etileniminler
■ Tiotepa (Thiotepa)
■ Trietilenmelamin
- 157 -
25.1.3. Alkilsulfonatlar
■ Busulfan (Myleran)
25.1.2. Nitrozoüreler
■ Karmustin (Bi CNU)
■ Lomustin (CiNU)
■ Semustin
■ Streptozotosin (Zanosar)
■ Dakarbazin (DTIC)
■ Prokarbazin (Natulan)
25.2. Antimetabolitler
DNA, RNA, proteinler ve diğer hücre komponentlerinin sentez zincirinde rol oynayan doğal
metabolitlerin analoglarıdır. Bu grup ilaçlar, metabolit senteziyle ilgili bir enzimi irreversibl
olarak inhibe ederler. Döneme-özgü ilaçlardır. Çoğalma fraksiyonu yüksek tipteki
tümörlere etkilidirler.
■ Merkaptopurin (Purinethol)
■ 6-Tiyoguanin (Thioguanine-Wellcome)
- 158 -
25.3. Bitkisel Kaynaklı Antineoplastik İlaçlar
Etkilerini mitozun metafaz döneminde, mikrotübüllerden ibaret olan mitoz (M) iğciklerinin
oluşmasını önleyerek gösterirler. M dönemine-özgü ilaçlardır.
■ Vinblastin (Velbe)
■ Vinkristin (Oncovin)
■ Demekolsin
■ Podofilotoksin
■ Etopozid :VP-16 (Vepesid)
■ Tenipozid (VM 26-Bristol)
■ Vindesin (Eldisine)
25.4. Antibiyotikler
■ Doksorubisin (Adriblastina)
■ Daunorubisin (Cerubidin)
■ Bleomisin (Bleocin)
■ Mitomisin
■ Mitramisin
■ Epirubisin
Bazı malign tümör hücreleri, bir hormon tarafından baskı altında tutulan hücrelerden kay-
naklanır. Bu durumda hormonlar kullanılabilir. Bazı tümör grupları da hormon tarafından
stimüle edilen dokulardan kaynaklanır. Bu tip tümörlerde de hormon antagonistleri kullanı-
labilir.
■ Glukokortikoid hormonlar
■ Östrojenler
■ Projestinler
■ GnRH (Gonadotropin salıverici hormon)
■ Antiandrojenler
- 159 -
25.6. Diğer Antineoplastik İlaçlar
■ Sisplatin (Cisplatyl)
■ L-Asparaginaz (Crasnitin)
■ Hidroksiüre (Hydrea)
■ Amsakrin (Amsidyl)
■ İlaçlar tümör hücrelerinde belirli bir oranda azalma yaparlar, oysa tümörün eradi-
kasyonu (ortadan kaldırılması) için tüm malign hücrelerin öldürülmesi gerekir.
Çünkü tek hücre canlı kalsa, hızla çoğalarak tümörü yeniden oluşturur.
■ İlaç etkisinin hücre siklusunun dönemine özgü olup olmaması ilaçların etkin-
liğini kısıtlar.
Antineoplastik ilaçların terapötik etkinliğinin artırılmasını kısıtlayan önemli bir faktör, tok-
sisitedir. Bunlara doz kısıtlayan toksik etkiler adı verilir. Çünkü tümör hücrelerinin yapısı ve
biyokimyasal özellikleri ile normal hücreler arasında pek fark yoktur ve ilaçların selektivitesi
düşüktür.
- 160 -
25.7.3. İ laca Rezistans Geli ş mesi
Tümör hücresinin ilaca rezistan olması veya zamanla rezistans kazanması ilacın terapötik
etkinliğini kısıtlar.
■ Hastanın yaşı, cinsiyeti, ırkı, organlarının durumu, başka bir hastalık halinin var ol-
ması da antineoplastik ilaçların etkinliğini değiştiren faktörlerdir.
Kemik iliği süpresyonu: Kemik iliğinde lökosit, trombosit ve eritrosit oluşturan ana hücre-
ler için toksiktirler. Bu nedenle, antineoplastik ilaçlarla tedavi sırasında kan hücrelerinin
sayısının izlenmesi gerekir. Bazen kemik iliği supresyonu irreversibl olabilir ve hastanın
ölüm nedenini teşkil eder.
- 161 -
Lenfotoksik etki ve immünosüpresyon: Antineoplastik ilaçlar lenfoid dokuların hızlı
çoğalan hücrelerinin çoğalmasını inhibe ederler. Kemik iliğini de deprese ettiklerinden
hücresel ve hümoral immüniteyi süprese ederler. Bu durumda vücudun hem patojen mik-
roplara, hem de tümöre karşı savunma mekanizmaları felç olur.
Mutajenik ve karsinojenik etki: Bu grup ilaçlar, gerek kanser tedavisi, gerekse kanser dışı
otoimmün hastalıklarda kullanılmaları sırasında kromozom bozuklukları ve karsinojik etki
ortaya çıkar.
■ Bulantı, kusma
■ Doku nekrozu: ilaçların i.v. verilişleri sırasında doku içine kaçması nekroza
neden olabilir.
Özet
Değerlendirme Soruları
1. Kemoterapötikler içinde en fazla selektiflik gösteren ilaçlar hangileridir?
A) Penisilinler B) Kloramfenikol C) Rifampin
D) Tetrasiklinler E) Sülfonamidler
- 162 -
2. Hangi ilaç hücre içinde protein sentezini inhibe ederek etki gösterir?
A) Sefalosporinler B) Fluorokinolonlar C) Aminoglikozidler
D) Penisilinler E) Sülfonamidler
- 163 -
ÜNİTE
Solunum Sistemi İlaçları
8
Amaçlar
Bu üniteyi çalıştıktan sonra,
■ Solunum fonksiyonlarının önemini,
■ Öksürük kesici ilaçların etki mekanizmalarını,
■ Solunum yollarını genişleten ilaçların etki mekanizmalarını öğrenmiş olacaksınız.
İçindekiler
■ Giriş
■ Antitusif İlaçlar
■ Ekspektoran İlaçlar
■ Bronkodilatör İlaçlar
■ Mast Hücresi Stabilizatörleri
■ Özet
■ Değerlendirme Soruları
Öneriler
Öksürük, koruyucu ve fizyolojik bir reflekstir. Trakeobronşiyal içeriğin hızla dışarı atılma du-
rumudur. Öksürük, trakea, larenks ve büyük bronşların temizlenmesini sağlayan ana me-
kanizmadır. Buna yardımcı mekanizma, mukosiliyer transporttur. Yani, ufak bronşların ve
bronşiyollerin epitel hücrelerinin lumene bakan yüzlerindeki kirpiklerin larenks yönünde
yaptığı süpürme hareketidir. Beyin sapında bir öksürük merkezinin bulunduğu genellikle
kabul edilir.
Bazı hastalıklarda öksürük refleksi aktive edilir. İstem dışı olarak hastayı taciz edecek
şekilde öksürük oluşur.
■ Bronkokonstrüksiyon
■ Mukus salgılanması
Öksürük refleksini santral veya periferik etkileri ile kısmen inhibe eden ilaçlara antitusif ilaç-
lar denir. Bu ilaçlar ağız yolundan kullanılırlar.
2. ANTİTUSİF İLAÇLAR
2.1. Opioidler
- 165 -
hareketlerin inhibe edilmesine bağlıdır. Bağımlılık yapma potansiyeli, morfine kıyasla çok
düşüktür. Diğer opiyatlar gibi solunum yolları mukozasındaki bezlerin salgısını azaltır ve
mukozada kuruluk yapar. Bronşiyal astma ve amfizem olgularında kullanılmamalıdır.
■ Dionin (Becodin)
■ Dekstrometorfan (Romilar)
■ Dihidrokodein bitartrat (Paracodin)
■ Hidrokodon bitartrat (Dicodid) dır.
Noskapin (Arbitus): Afyon içinde bulunan bir alkaloiddir. Bağımlılık oluşturmaz. Spazmo-
litik etkisi vardır. Bronkodilatör etki de gösterir. Ancak yüksek dozlarda histamin salıverilme-
sine yol açar. Bu nedenle bronşiyal astımlılarda kullanılmamalıdır.
Demulsent maddeler: Arap zamkı şurubu, meyan balı ve gliserin gibi maddeler ağız yo-
lundan alındığında, farenks mukozasını kaplayarak tahrişi azaltırlar ve öksürüğü hafifle-
tirler.
3. EKSPEKTORAN İLAÇLAR
- 166 -
su veya sulu içecekler alması gerekir. Su, bronş salgısını artırarak etki yapan iyi bir eks-
pektorandır.
Ekspektoran ilaçların bir kısmı yüksek dozda alındıkları zaman emetik (kusturucu) özellik
gösterir. (İpeka, terpin, NH4Cl gibi). Bu ilaçlar, mide mukozasını tahriş ederek refleks
yolla akciğerlerde solunum yolları mukoza bezlerinin salgısını azaltırlar. Bunlara indirekt et-
kili ekspektoranlar denir.
İpeka, bitkisel kaynaklıdır. İçindeki aktif maddeler emetin ve sefelin alkaloidleridir. İçindeki
alkaloidlerden dolayı ufak dozlarda ekspektoran, yüksek dozda kusturucu etki yaparlar.
İpekanın etkisi, mide mukozasını stimüle etmesi sonucu refleks olarak bronş bezlerinin
salgısını artırmasına bağlıdır.
İpeka şurubu ağızdan alınan ilaçlarla olan akut zehirlenmelerde kusturucu olarak kullanılır.
%10 oranında ipeka tozu, %10 oranında afyon tozu içeren bir galenik preparat, Dover to-
zudur. Antitusif ve ekspektoran olarak kullanılır.
Gliseril gayakolat (Pertu, Eupnase): Bronş salgısını, bezler üzerine direkt etkisi ile stimü-
le ederek artırır.
Mide mukozasını tahriş ederek, refleks olarak veya direkt etkileriyle bronş mukoza bezleri-
nin salgısını artırırlar. Bu tuzlar; Sodyum iyodür (NaI), potasyum iyodür (KI), amonyum ase-
tat (CH3COONH4), amonyum klorür (NH4 Cl), sodyum benzoat ve sodyum sitrattır.
Bronş salgısını artırır, viskozitesini azaltır. Mide barsak kanalında ülser yapabilir.
- 167 -
3.4. Mukolitikler
4. BRONKODİLATÖR İLAÇLAR
Bronş ve bronşiyollerin düz kaslarını gevşeterek hava yollarının rezistansını düşüren ilaç-
lardır.
Bronş ve bronşiyollerin tonusu, sempatik sinirlerin genişletici etkisi ile, parasempatik si-
nirlerin daraltıcı etkisi arasındaki dengeye bağlıdır. Sempatik sinir uçlarından salınan no-
radrenalin, bronş düz kaslarında β2 adrenejik reseptörleri uyararak bu kasları gevşetir.
Bronkodilatör ilaçlar, bronş ve bronşiyollerin düz kaslarını gevşeterek hava yollarının rezis-
tansını düşüren ilaçlardır. Bu ilaçlar, bronşiyal astma ve onun gibi bronkospazmın eşlik et-
tiği, diğer tür alerjik hastalıklarla kullanılırlar.
Bronşiyal astma olguları ya alerjiye bağlı spazmdan ileri gelir ya da alerjik olmayan çeşitli
etkenler, spazmı artırarak soluma güçlüğü yaparlar. Bu etkenler; alt solunum yolları infeksi-
yonu, soğuk hava, sigara dumanı, ekzersiz olabilir. Her iki durumda da bronş düz kasları
hiperreaktif durumdadır.
Bronkodilatör ilaçlar, genellikle inhalasyon suretiyle lokal olarak uygulanırlar. İlaç solüsyo-
nunun aerosolü ağızdan solunum yollarına çekilir. Aerosol içindeki partiküllerin çapının 5
mikrondan ufak olması gerekir.
- 168 -
■ Basınçlı aerosol,
■ Nebulizörle uygulama,
ri genişletirler. Bazıları β1 reseptörleri de uyarırlar ve kalp ile ilgili yan etkiler yaparlar
Astma krizinin tedavisi için 0,25-0,5 mg dozunda cilt altına injeksiyon suretiyle uygulanır.
Çocuklarda 0,01 mg/kg verilir. Çok acil durumlarda i.v. uygulanır. i.v. uygulama için ampul
- 169 -
içeriği, serum fizyolojik ile 10 kez dilüe edilmeli ve injeksiyon yavaş yapılmalıdır.
Adrenalin fazla dozda verilirse taşikardi, palpitasyon, kan basıncı yükselmesi, anksiyete,
başağrısı, ciltte solukluk oluşturur.
Bronşiyal astma nöbetinin önlenmesi veya tedavisi için inhalasyon suretiyle kullanılır.
Kalple ilgili yan etkileri adrenalinden daha belirgindir. İskemik koroner hastalığı olanlarda
kontrendikedir.
Yan etkiler olarak, SSS stimülasyonuna bağlı sinirlilik, uykusuzluk, tremor oluşabilir. Kan
basıncı yükselmesi ve prostat hipertrofili hastalarda ise idrar retansiyonu oluşturabilir.
Bu grupta;
Orsiprenalin (=metaproterenol) (Alupent)
Terbutalin (Bricanyl)
Salbutamol (Salbutol)
Etilnoradrenalin
- 170 -
Bu ilaçlar uzun süre kullanıldıklarında bronkodilatör etkilerine kısmen tolerans gelişir. Ge-
nellikle ağız yolundan veya inhalasyon suretiyle kullanılırlar.
Yan Etkileri; taşikardi, tremor, kas krampları, başağrısı ve miksiyon (işeme) zorluğudur.
Taşiaritmisi olan hastalarda kullanılmamalıdır.
Teofilin: Ksantin türevi diüretik bir ilaç olan teofilin, aynı zamanda bronkodilatör olarak
da bronşiyal astma tedavisinde kullanılmaktadır.
Bronş düz kaslarında fosfodiesteraz enzimini inhibe ederek sitoplazmada siklik AMP düze-
yini yükseltmek suretiyle gevşeme yapar.
Uzun süre kullanıldığı zaman tolerans gelişir. Karaciğerde metabolize edilerek inaktive edi-
lir. Metabolizma hızı bireysel değişkenlik gösterir. Bu nedenle dozunun bireyselleştirilmesi
gerekir. Ayrıca sigara tiryakiliği ve fenobarbital tedavisi gibi karaciğer mikrozomal enzimle-
rini indükleyen faktörler, teofilin metabolizmasını hızlandırır ve etkinliğini azaltır. Karaciğer
hastalıkları ve konjestif kalp yetmezliğinde eliminasyonu yavaşlar.
Yan etki olarak bulantı, kusma (kısmen sistemik etkiyle), başağrısı, karın ağrısı, sinirlilik, uy-
kusuzluk yapabilir. Aşırı dozda aritmi, ajitasyon ve konvülsiyon yapar. Konvülsiyonların te-
davisi için 0,1-0,3 mg/kg dozunda diazepam uygulanır.
4.5. Glukokortikoidler
- 171 -
kat glukokortikoidler yan etkilerinin önemliliği nedeniyle en son kullanılması gereken ilaç-
lardır. β mimetik ilaçlarla ve teofliin ile birlikte kullanılabilirler.
Beklametazon inhalasyonu uygulanan hastalarda ses kısıklığı, boğaz ağrısı, ağızda kuru-
luk, kandidiyazis gelişir.
Oral glukokortikoid tedavisinin bırakılması düşünülürse ilaç birdenbire kesilmez. Birer haf-
talık aralarda doz 2,5 mg azaltılarak, ilaç yavaş yavaş kesilir. İlacın çabuk kesilmesi
yüzünden ölen olgular bildirilmiştir. Bunun nedeni kronik tedavi sırasında sürrenal yetmez-
liği oluşmasıdır.
Ketotifen (Zaditen): Oral yolla kullanılabilir. Profilaktik etkinliği birkaç hafta sonra ortaya
çıkar.
- 172 -
Özet
Öksürük refleksi santral veya periferik mekanizmalarla ortadan kaldırılabilmektedir. Bron-
kodilatör ilaçlar ise genellikle otonom sinir sistemini etkileyen ilaçlardır.
Değerlendirme Soruları
1. Aşağıdakilerden hangisi öksürük merkezini inhibe ederek etki gösterir?
A) Noskapin B) Klofedianol C) Dionin
D) Klobutinol E) İpeka
7. Hangisi glukokortikoiddir?
A) Ketotifen B) Adrenalin C) Beklametazon
D) Kromolin E) Kodein
- 173 -
ÜNİTE
Böbrek Fonksiyonlarını ve
9
Elektrolit Metabolizmasını
Etkileyen ilaçlar
Amaçlar
Bu üniteyi çalıştıktan sonra,
■ Böbrek fonksiyonlarının önemini,
■ Su ve elektrolit denge bozukluklarının tedavisini,
■ Böbrek fonksiyonlarını etkileyen ilaçların etki mekanizmalarını, kullanılışını ve yan etki-
lerini öğrenmiş olacaksınız.
İçindekiler
■ Giriş
■ Diüretikler
■ Su ve elektrolit dengesi bozukluklarında kullanılan ilaçlar
■ Asid-baz dengesi bozukluklarında kullanılan ilaçlar
■ Plazma yerini tutan solusyonlar
■ Özet
■ Değerlendirme Soruları
Öneriler
■ Lise yıllarındaki Biyoloji, Fizyoloji ve Biyokimya bilgilerinizi anımsayınız.
■ Değerlendirme sorularını yanıtlamaya çalışınız.
1. GİRİŞ
Böbreğin, vücut sıvılarının hacmi ve bileşiminin korunmasında önemli rolü vardır. Birçok i-
laç ve metaboliti de böbrekler aracılığıyla vücuttan atılmaktadır. Bu organın fonksiyonlarını
etkileyen ilaçlar arasında diüretikler önemli bir yer tutar. Vücudun normal fonksiyonlarının
sürdürülmesinde asid-baz ve elektrolit dengesinin korunmasında da böbreklerin önemi
büyüktür.
■ Glomerül
■ Proksimal tübül
■ Henle kıvrımı
■ Distal tübül
■ Glomerüler filtrasyon
■ Tübüler sekresyon (salgılanma)
■ Tübüler reabsorbsiyon
2. DİÜRETİKLER
Diüretikler, idrar hacmini artıran ilaçlardır. Genel olarak, idrarla atılan sodyum ve klorür
miktarını artırırlar. Diüretiklerin bu etkisi natriüretik veya salüretik etki olarak adlandırılır.
Proksimal tübülde etki gösterirler. Diüretik etkilerine kısa sürede tolerans gelişir.Sistemik
asidoz yapabilirler. Bu nedenlerle az kullanılırlar.
Endikasyonları şunlardır;
- 175 -
■ Kronik metabolik alkaloz tedavisi,
■ Antiepileptik olarak,
■ Premenstrüel ödem tedavisi.
Asetazolamid (Diamox) Oral yolla kullanılır. İştahsızlık, sindirim sistemi bozuklukları, im-
potens (iktidarsızlık) yapabilir.
Distal tübülün Henle kıvrımına yakın olan kısmını etkilerler. Vazodilatör etkileri de vardır.
Hem hipovolemi hem de vazodilatasyon yapmaları nedeniyle hipertansiyon tedavisinde de
kullanılırlar. Oral yolla kullanılırlar ve toksisiteleri nispeten düşüktür. Vücuttaki sodyumun
fazlasını atarlar. Aşırı sodyum kaybı yapmazlar.
Endikasyonları:
■ Hipertansiyon tedavisi
■ Konjestif kalp yetmezliği
■ Karaciğer sirozu
■ Nefrotik ödem
■ Premenstrüel ödem
■ Diabetes insipitus tedavisi
Yan etkileri:
■ Hipokalemi
■ Hiponatremi
■ Hiperürisemi
■ Hiperlipidemi
■ Hiperglisemi
- 176 -
2.3. Kıvrım Diüretikleri
Furosemid (Lasix): Hem oral hem de parenteral yolla kullanılabilir. Sindirim sistemi ile ilgili
yan etkileri ve alkaloz yapma eğilimi düşüktür. Antihipertansif etkisi de vardır. Kalsiyum
atılımını da artırır.
Endikasyonları:
Yan etkileri:
■ Hiponatremi
■ Hipokalemi
■ Hipotansiyon
■ Hipovolemi
■ Hiperürisemi
■ Hiperglisemi
■ Reversibl sağırlık
Toplayıcı kanalların başlangıç kısmını etkilerler. Diğer diüretiklerin etkilerini artırır ve hipo-
kalemiyi etkin ve dengeli bir şekilde düzeltirler.
- 177 -
Triamteren (Triamteril) : Sadece toplayıcı kanallara etkilidir. Tiazidler, bu ilacın etkinliğini
arttırır. Triamteren de tiazidlerin yaptığı potasyum kaybını azaltır. Konjestif kalp yetmezliği
ve karaciğer sirozunda kullanılır. Hiperkalemi ve hiperürisemi yapabilir.
Oligüri (az idrar çıkarma)ye karşı kullanılırlar. Sodyum, potasyum ve su kaybını arttırırlar.
Dokularda biriken sıvıyı dolaşıma çekerler. Böylece hipervolemi gelişir ve glomerüler filt-
rasyon hızı artar. İ.v. infüzyon şeklinde hipertonik solüsyonlar halinde kullanılır.Plazma
proteinlerine bağlanmazlar. En çok kullanılanlar:
■ Mannitol
■ Üre
■ İzosorbid
■ Glukoz
■ Gliserin 'dir.
- 178 -
İzotonik Dehidratasyonlar: Su ve tuz kaybının eşdeğer oranda olma durumudur. Kusma,
diyare halinde oluşabilir.
sitrat)
- 179 -
3.3. Hiperhidratasyon Durumları
Plazma K+ konsantrasyonunun normal sınırları 3,5-5 mEq/ l kabul edilir.Bu değerden azsa
hipokalemi, çoksa hiperkalemi mevcuttur. Hipokalemi beslenme güçlüklerinde, bazı diüre-
tiklerle veya laksatif ilaçlarla tedavi sırasında ortaya çıkabilir.
■ KCl solüsyonu,
■ K -fosfat solüsyonu,
■ K -asetat solüsyonu,
■ Darrow solüsyonu (KCl + NaCl + Na-laktat).
Oral potasyum: KCl veya K glukonat ağız yolundan verilebilir. İ.v. verilen K+ solüsyonları
saatte en çok 20 mEq K+ girmesini sağlayacak şekilde yavaş yapılmalıdır.Solüsyon litrede
40 mEq dan fazla K+ içermemelidir. Hastanın K+ düzeyi ve elektrokardiyografisi izlenmeli-
dir.
■ Ca++ solüsyonu,
■ Na-polistiren sülfonat (Kayexalate) : Katyon değiştirici reçinedir.
- 180 -
3.6. Ca + + (Kalsiyum) Eksikliğinde Kullanılan İlaçlar
Normal Ca++ düzeyi 8,5-10,5 mg/100 ml arasındadır. Kanda iyonize Ca++'un düşüklüğünde
tetani ortaya çıkabilir. Ca++ eksikliğinde kullanılan ilaçlar;
ml i.v. yoldan yavaş olarak enjekte edilir. Eklampsi, lokal beyin ödemi ve tetanusa bağlı
konvülsiyonlarda da kullanılır.
Hipermagnezemi, böbrek yetmezliği olan hastalarda, fazla miktarda Mg'lu ilaç verilenler-
de ortaya çıkabilir. (Örneğin antasid veya laksatif olarak Mg++ tuzları kullanıldığında). Te-
davisi için furosemid ile zorlu diürez yapılabilir, semptomatik tedavi yöntemleri uygulanır ve
spesifik antidot olarak kalsiyum tuzları verilebilir.
Vücutta metabolik olaylar sonucu oluşan asid maddelerden CO2 akciğerlerden, katı orga-
nik ve inorganik asidler böbrekler tarafından elimine edilir. Vücut sıvılarındaki tampon sis-
temler sayesinde de bu sıvıların pH'sı 7.35-7.45 arasında tutulur.Bazı durumlarda bu pH sı-
nırının altına düşüldüğü veya üstüne çıkıldığı görülebilir. Böyle durumlarda asidoz veya al-
kaloz gelişmesinden söz edilir.Asidoz gelişmesine neden olan durumlar şunlardır;
- 181 -
■ Böbreklerden H+ atılmasının azaldığı durumlarda renal asidoz gelişir.
alkaloz oluşur.
Ağır kanama ve buna bağlı olarak şok hallerinde kan hacmini yeterli düzeye döndürmek
için kan verilmesi gerekir. Fakat kan verilmesinin çeşitli sakıncaları vardır. Bulma zorluğu,
uzun süre saklanamaması, tiplendirme (matching) yapılması sorunu ve hepatit yapma risk-
leri vardır.
NaCl ve glukoz solüsyonları da dolaşımı çok kısa bir süre desteklerler. Ancak bu maddeler
süratle damar dışına kaçtıklarından etkileri kısa sürer.
- 182 -
■ Viskozitesi plazmanınkine benzemelidir,
■ Antijenik olmamalıdır,
■ Kan grubu testlerini, pıhtılaşmayı ve sedimantasyon hızını bozmamalıdır.
Plazma yerini tutan solüsyonlar; kanama, cerrahi, işlemler, travma, yanık, septik ve nöroje-
nik şok hallerinde i.v. infüzyon suretiyle kullanılırlar.
5.1. Dekstran
Dekstranlar plazma hacmini artırdığından şok tedavisinde, kanama hallerinde kalbin dol-
ma basıncını artırmak için kullanılırlar. Kanama hallerinde kan verilmesi gereğini ortadan
kaldırmazlar, bir süre için ertelerler. i.v. yoldan 500-1000 ml kullanılırlar. 5 Günden fazla
kullanılmamalıdır.
Önemli yan etkileri alerji oluşturmalarıdır. Ciltte döküntü, pruritis, burun tıkanıklığı,dispne,
göğüste sıkışma, hipotansiyon ve anaflaktik şok oluşturabilirler. Dekstranlar antitrombosi-
ter etkili de oldukları için pıhtılaşmayı bozarlar. Uygulamadan 6-8 saat sonra kanamaya ne-
den olabilirler. Oligüri olan durumlarda idrarın dansitesini yükseltirler ve akut tübüler yet-
mezliğe yol açabilirler.
Alerjen özelliği yoktur, fakat vücutta çeşitli dokularda depo edilir. Karaciğer ve böbrekte his-
tolojik değişiklikler oluşturduğu bildirilmiştir.
- 183 -
5.3. Polijelin (Haemaccel)
Jelatinden elde edilir. Böbreklerden yavaş atılır. İ.v. infüzyonla hipovolemi tedavisinde kul-
lanılır. Alerjik yan etkiler yapabilir.
Yarı sentetik olarak elde edilir. Dekstranlar gibi kullanılır, yan etkileri de benzer.
5.5. Plazma
Sitratlı tam kandan elde edilir. Hipovolemik şok ve ağır yanıklarda kullanılır. Bazı kanama-
ların tedavisinde de başvurulabilir. Verilirken elde edildiği kan grubu ve hastanın kan gru-
bunun uygun olup olmadığına bakılmalıdır.
İnsan plazmasından fraksiyonlandırma suretiyle elde edilirler. Yanık şoku, septik şok, hi-
povolemi durumlarında dolaşan kan hacmini artırmak ve böylece kalbin dolma basıncını
verimli bir pompalamaya elverişli duruma getirmek için kullanılırlar. Nefroz ve kronik kara-
ciğer yetmezliğinde oluşan hipoalbüminemiyi düzeltmek için de uygulanır. Bilüribini bağla-
yabildiğinden hiperbilirünemili yeni doğanlarda kan değişimi yapılırken kana yardımcı ola-
rak kullanılır.
Kan transfüzyonundan önce crossmatching (çapraz uyarlık testi) yapılmalıdır. İ.v. infüzyon
için filtreli özel infüzyon boruları (set) kullanılmalıdır.
Total kan hacminin %20 sinden fazlasının kaybolduğu ağır kanamalarda kullanılır.
- 184 -
Özet
Vücudun normal fonksiyonlarını sürdürebilmesi için su ve elektrolit dengesinin önemi
büyüktür. Vücutta çeşitli nedenlerle su ve tuz tutulması olduğunda ve bazen de zehirlenme
tedavilerinde diüretiklerden yararlanılır. Elektrolit eksikliği olduğunda, eksik olan element
yerine konur. Asid-baz dengesi bozukluklarında dengesizlik düzeltilmeye çalışılır.
Değerlendirme Soruları
1. Aşağıdakilerden hangisi aldosteron antagonistidir?
A) Triamteren B) Spironolakton C) Amilorid
D) Kaptopril E) Furosemid
D) Na-Sitrat solüsyonu
E) Trometamin solüsyonu
- 185 -
ÜNİTE
Sindirim Sistemi İlaçları
10
Amaçlar
İçindekiler
■ Giriş
■ Peptik Ülsere Etkili İlaçlar
■ Laksatif ve Purgatifler
■ Antidiyareik İlaçlar
■ Emetik İlaçlar
■ Antiemetik İlaçlar
■ Özet
■ Değerlendirme Soruları
Öneriler
Gastrointestinal (mide-barsak) kanalını etkileyen ilaçlara sindirim sistemi ilaçları adı verilir.
Sindirim sistemini etkileyen ilaçlar etki yerlerine ve kullanım amaçlarına göre sınıflandırı-
lırlar.
Opioidler
Antidiyareik İlaçlar Adsorbanlar
Parasempatolitikler
Oral rehidratasyon sıvısı
Emetik Apomorfin
İlaçlar İpeka
Skopolamin
Antihistaminikler
Antiemetik Nöroleptikler
İlaçlar Trimetobenzamid
Metoklopramid
- 187 -
2. PEPTİK ÜLSERE ETKİLİ İLAÇLAR
Lokal etkilidirler .Mide mukozasının salgıladığı hidroklorik asidi nötralize ederek mide su-
yunun asidliğini azaltırlar. Amaç, mide suyunun pH 'sını 3-5 arasında olacak şekilde
yükseltmektir. Antasid olarak kullanılan ilaçlar, Al bileşikleri, Mg bileşikleri, Ca bileşikleri
ve NaHCO3 dır.
Bunlar, ülser yüzeyinde proteinli eksüda ile birleşerek koruyucu bir tabaka oluştururlar.
■ Sukralfat (Antepsin)
■ Kolloidal bizmut bileşikleri (De-Nol)
■ Karbenoksolon Na (Biogas)
Ağızdan etkili olan metillenmiş PGE serisi maddeler ve dayanıklı prostaglandin analog-
larıdır. Henüz ülkemizde pazarlanmamıştır.
3. LAKSATİF VE PÜRGATİFLER
- 188 -
3.2. Kitle Oluş turan Laksatifler:
■ Metilselüloz,
■ Agar,
■ Kepek.
■ Mg-Sitrat.
■ Na2SO4
Bu ilaçlardan başka izotonik tuzlu su kısa sürede alınırsa pürgatif etki yapar.
Laksatiflerin uzun süre kullanılmaları, kalın barsak fonksiyonunda ve rektal reflekste de-
vamlı depresyona neden olur.
Konstipasyon (kronik kabızlık), çoğu kez hareketsiz yaşam, posası az diyetle beslenme ve
yeteri kadar su içmeme gibi alışkanlıklara bağlı olduğundan, önce bunların düzeltilmesi
yararlı olur.
Pürgatif ilaçlar, genellikle bir kez kullanılırlar. Acil durumlar dışında gece yatarken alın-
malıdırlar. Laksatif ve purgatiflerin uzun süre kullanılması devamlı ishale bağlı su kaybı ne-
deniyle dehidratasyon, hipokalemi, hiponatremi ve hiperaldosteronizme yol açar. Vitamin
eksikliği belirtilerinin ortaya çıkmasını kolaylaştırır.
Gebeliğin sonuna doğru pürgatif ilaçların kullanılması erken doğum veya düşüğe neden
olabilir.
4. ANTİDİYAREİK İLAÇLAR
Feçesin belirgin şekilde sıvılaşması ve defekasyon sıklığının artması durumuna diyare adı
verilir. Diyareye yol açan etkenler; çeşitli bakteriler, besinler içinde oluşan zehirler, ilaçlar,
- 189 -
barsakta sindirim enzimlerinin azalması ve safra asidlerinin çoğalması olabilir. Diyareye
karşı nedene yönelik tedavi uygulanır. Bu imkan bulunmayan durumlarda ise antidiyareik
ilaç kullanılır.
4.1. Opioidler
■ Opyum tentürü.
■ Kodein.
■ Difenoksilat (Lomotil).
■ Loperamid (İmodium).
4.2. Adsorbanlar
■ Kaolin.
■ Bizmut bileşikleri.
Hazırlanan oral rehidratasyon sıvısı 50 ml/kg dozunda 4 saat içinde hastaya içirilmelidir.
5. EMETİK İLAÇLAR
- 190 -
5.1. Apomorfin
Kusma merkezini uyararak 5-10 dakika içinde kusmaya neden olur. S.K. 0,1 mg/kg dozun-
da kullanılır. Morfin gibi SSS'ni deprese ettiğinden alkol ve uyku ilaçları gibi SSS depresan-
ları ile olan zehirlenmelerde kullanılmamalıdır.
Ağızdan 20 ml dozda verilir.Bu doz 1-1,5 bardak su ile alınmalıdır. 20 dakika içinde kusma
meydana gelir.
6. ANTİEMETİK İLAÇLAR
Taşıt tutması, bazı hastalıklar ve gebelik sırasında oluşan devamlı emezis (kusma) halleri-
nin önlenmesi için kullanılırlar.
6.1. Skopolamin
Vestibüler sistemin uyarılmasına bağlı olarak gelişen taşıt tutmasına karşı kullanılır. Para-
sempatolitik etkili bir alkaloiddir.
6.2. Antihistaminikler
Taşıt tutması, gebelik kusmaları ve vestibüler kaynaklı bazı hastalıklarda oluşan kusmalar-
da kullanılırlar.
- 191 -
6.5. Metoklopramid (Metpamid)
Bir dopamin antagonistidir. Kusma merkezini inhibe ederek güçlü antiemetik etki gösterir.
Özet
Gastrointestinal kanalı etkileyen sindirim sistemi ilaçları 5 gruba ayrılabilir. Peptik ülsere et-
kili ilaçlar, laksatif ve purgatifler, antidiyareik ilaçlar, emetik ilaçlar ve antiemetik ilaçlar. Bu
ilaçlar yeterli süre ve etkili en küçük dozda kullanılmalıdır. Gereksiz kullanım çeşitli yan etki-
lere yol açar.
Değerlendirme Soruları
1. Aşağıdakilerden hangisi koruyucu tabaka oluşturarak peptik ülser tedavisinde kul-
lanılır?
A) Simetidin B) Sukralfat C) NaHCO3 D) Atropin E) Omeprazol
2. Hangisi proton pompası inhibitörü olarak etki gösteren peptik ülserde kullanılan
ilaçtır?
A) Karbenoksolon Na B) MgSO4 C) Omeprazol
D) Ranitidin E) Al bileşikleri
3. Hangisi kitle oluşturan laksatiflerdendir?
A) Metilselüloz B) Hint yağı C) Fenolftalein D) Dantron E) MgSO4
- 192 -
ÜNİTE
Endokrin Fonksiyonları Etkileyen
11
İlaçlar ve Otakoidler
Amaçlar
Bu üniteyi çalıştıktan sonra,
■ Vücutta doğal olarak bulunan bazı endojen maddelerin fizyolojik etkilerini,
■ Bu fonkisyonları taklid eden ilaçların etkilerini,
■ Bu fonksiyonları baskılayan ilaçların etkilerini,
■ Bu gibi ilaçların tedavideki kullanılışlarını ve yan etkilerini öğrenmiş olacaksınız.
İçindekiler
■ Giriş
■ Adrenal Kortikosteroidler
■ Oral Kontraseptiv İlaçlar
■ İnsülin ve Oral Hipoglisemik İlaçlar
■ Tiroid Bezini Etkileyen İlaçlar
■ Otakoidler
■ Özet
■ Değerlendirme Soruları
Öneriler
■ Lise yıllarındaki Biyoloji ve Fizyoloji bilgilerinizi anımsayınız.
■ Değerlendirme sorularını yanıtlamaya çalışınız.
1. GİRİŞ
Endokrin bezler dolaşıma hormon adı verilen endojen maddeler salgılar ve hormonlar en-
dokrin bezden uzaktaki belirli hücreleri etkileyerek fizyolojik ve farmakolojik etkiler oluştu-
rurlar. Hormonların büyüme, gelişme, üreme, enerji üretimi ve kullanımı ve iç ortamın dış
çevreye uyumunun sağlanması gibi fonksiyonlarda rolleri vardır.
2. ADRENAL KORTİKOSTEROİDLER
Bilindiği gibi psişik stres, travma ve kimyasal maddeler hipotalamustan CRF (kortikotropin
salgılatıcı faktör) ın salgılanmasına yol açar, bu da hipofiz ön lobunu uyarır ve ACTH (korti-
kotropin) salgılanır. ACTH da böbreküstü bezinden (adrenal korteks) adrenal steroidlerin
salgılanmasına neden olur. Adrenal korteksten birçok steroid salgılanır.
2.1. Glukokortikoidler
Karbonhidrat ve protein metabolizmasını etkiler .İnsüline ters etki gösterir. Karaciğerde gli-
kojen sentez ve depo edilmesini artırır. Lipidlerin (yağ) yıkımını artırır. Protein sentezini in-
hibe eder ve yıkımını artırır. Adrenalinin kardiyovasküler etkilerini artırır. Hemoglobin sen-
tezini ve buna bağlı olarak eritrosit (alyuvar) sayısını artırır.
Tedavi dozlarında;
- 194 -
2.2. Mineralokortikoidler
Sindirim kanalından çabuk absorbe olur. %90 oranında plazma proteinlerine bağlanır. Ka-
raciğerde metabolize edilir ve böbreklerle atılır.
Akut adrenal yetmezlikte önce kortizol sodyum süksinat i.v. enjeksiyonla, daha sonra i.v.
infüzyonla verilir.
Glukokortikoid İlaçlar:
Prednizolon (Neocorten)
Triamsinolon Asetonid (Kenacort-A)
Betametazon (Betnesol)
Beklometazon (Beklazon)
Mineralokortikoid İlaçlar:
- 195 -
Fludrokortizon Asetat (Astonin-H)
3. ORAL KONTRASEPTİVLER
Gebeliği önlemek için ağızdan kullanılan ilaçlardır. Bunlar bazı estrojen ve projestinlerdir.
Kullanıldıkları sürece gebeliği reversibl bir şekilde önlerler. Temel etki mekanizmaları
menstrüel siklüsün ortasında LH (luteinleyici hormon) ve FSH (follikül stimüle edici hormon)
ın yükselmesini inhibe etmelerine dayanmaktadır.
- 196 -
3.1. Belli Başlı Uygulanma Yöntemleri
Menstürel siklüsün 5. gününden başlayarak 25. güne kadar günlük dozlar halinde uygu-
lanır. Bu ilaçlar estrojen ve projestin kombinasyonu içerirler.
Minik hap uygulaması: Düşük doz projestin (35-70 µg/gün olarak progesteron) içerir-
ler. Bu dozlarda ovülasyonu inhibe etmez ve menstrüel siklüsü değiştirmezler. Servikal mu-
kus kalınlığını artırarak spermin geçmesini engellerler. Ektopik gebelik oranı yüksektir.
Trifazik hap uygulaması: Değişik bir kombinasyondur. Menstrüel siklüsün foliküler, ovü-
latuvar ve luteal fazlarındakine benzer şekilde projesteron dozu değişir, estrojen miktarı ise
sabittir.
Yararlı Etkileri:
■ Ovaryum ve endometriyum kanseri riskini azaltırlar
■ Benign (iyi huylu) fibrokistik göğüs hastalığı riskini azaltır
■ Ovaryum kistleri riskini azaltırlar
■ Endometriosis riskini azaltırlar
■ Aşırı kanama riskini azaltırlar.
Yan Etkileri:
■ Estrojenler bazı pıhtılaşma faktörlerinin kandaki konsantrasyonunu artırırlar.
■ Oral kontraseptiv kullananlarda estrojen dozuna bağlı olarak trombofle-
bit ve tromboemboli riski artar.
■ Serebral ve koroner tromboz sıklığı artar. Ancak bunda yaş, sigara ve hi-
pertansiyon da önemli risk faktörlerdir.
■ Kullananların %5 'inde reversibl hipertansiyon gelişir. Estrojenler vücutta su
ve tuz tutulmasına neden olan renin ve angiotensinin dolaşımdaki konsantras-
yonlarını artırırlar.
■ Zayıf da olsa vaginal ve uterus kanserinde rolleri olduğu düşünülmektedir.
■ Başlangıçta düzensiz kanamalar olabilir.
■ Bulantı, kusma, göğüs hassasiyeti, kilo artması, başağrısı ve başdönmesi
yapabilirler.
■ Depresyon, çeşitli görme bozuklukları, safra kesesi hastalıklarında artma
■ Gebeliğin ilk aylarında kullanılmışsa, teratojen etkiler olabilir.
- 197 -
4. İNSÜLİN VE ORAL HİPOGLİSEMİK İLAÇLAR
4.1. İnsülin
Kristalize Çinko İnsülin: Etki süresi kısadır. 2-4 saatte maksimum kan konsantrasyonu-
na ulaşır ve etkisi 5-7 saat kadar sürer. s.c. veya i.v. yolla kullanılır.
Protamin Çinko İnsülin: Uzun etki sürelidir. 36 saat kadar sürer. Böylesine uzun etki
süreli insülinle hiperglisemiyi kontrol altına almak güçtür.
İzofan İnsülin (NPH İnsülin): Orta etki sürelidir.Etkisi 24-48 saat kadar sürer.
Lente İnsülin: Etkisinin başlaması ilacın fiziksel durumuna, (amorf veya kristal oluşu) pH
ya ve çinko konsantrasyonuna bağlıdır.
İnsan insülini DNA rekombinasyon tekniği ile biyosentetik olarak da yapılır. Hayvansal
kaynaklı insüline alerjisi olanlarda kullanılabilir. Onun dışında avantajı yoktur.
Hipoglisemi: İlk belirtileri terleme, taşikardi ve açlıktır. i.v. glikoz verilmesi veya meyva
suyu ve diğer çözünebilir karbonhidratların verilmesiyle tedavi edilebilir.En kötü durum ins-
ülin şokudur. Santral sinir sistemi bozuklukları ve konvülsiyonlar gelişebilir.
Enjeksiyon yerinde lokal reaksiyonlar olabilir. Enjeksiyon yeri sık sık değiştirilmelidir.
Sindirim kanalından iyi absorbe olur ve yüksek oranda plazma proteinlerine bağlanırlar. Et-
kileri 30 dakika ile 3 saat arasında başlayabilir. Etki süreleri değişiktir.
- 198 -
Tolbutamid (Diaboral): Etkisi 30 dakikada başlar. 6-12 saat kadar sürer. En kısa etki süreli
ilaçtır.
Hastaların %3-5 kadarında yan etki görülür.Oral Hipoglisemik İlaçların yan etkileri aşağıda-
ki gibi belirtilebilir:
■ Karaciğer ve böbrek yetmezliği olan hastalarda hipoglisemi olabilir.
■ Kaşıntı ve fotosensitibilite gibi cilt reaksiyonları olabilir.
■ Bulantı, kusma olabilir.
■ Hematolojik reaksiyonlar, lökopeni, agranülositoz, trombositopeni, hemolitik
anemi yapabilirler.
■ Geçici sarılık yapabilirler.
■ Teratojenik etkileri vardır.
Aktif şekilde tiroksin (T4) ve triiyodotironin (T3) adlı 2 hormon bulunmaktadır. Fizyolojik
etkileri şunlardır;
■ Büyüme ve gelişmeyi düzenler,
■ Bazal metabolizmayı artırarak kalorijenik etki gösterir,
■ Karbonhidrat kullanımını ve lipolitik reaksiyonları artırır, plazma kolesterol
düzeyini düşürür,
■ Kardiyovasküler sistemi uyarırlar.
- 199 -
Yan Etkileri: Özellikle kardiyak (kalple ilgili) yan etkiler önemlidir. Çarpıntılar beta
blokörlerle önlenebilir.
Radyoaktif İyod: I131 dir. Bu madde tiroid bezinde toplanır. Özellikle kalp hastalığı olan
yaşlı hastaların hipertiroidisinde kullanılır. Yan etki olarak kalıcı hipotiroidizm yapabilir. Mu-
tajenik etkisi vardır. Gebe ve emzikli kadınlarda kullanılmamalıdır.
6. OTAKOİDLER
6.1. Histamin
Memelilerin hemen hemen bütün dokularında bulunur. Ancak akciğerler, cilt ve barsak mu-
kozasında daha çok bulunur.
Mide mukoza hücrelerinde depolanan histamin, mekanik uyarılarla (örneğin besinler) veya
vagal stimülasyonla salıverilir. Bu da midede salgılama ve barsakta kasılmaları düzenler.
Cilt ve akciğerlerdeki histaminin büyüme, doku onarımı ve alerjik reaksiyonlarda rolü olabil-
mektedir.
Fizyolojik Etkileri:
■ Bronşlar ve sindirim kanalı düz kaslarını kasar.
■ Damarları genişletir, kan basıncını düşürür.
- 200 -
■ Kalbin atış hızını ve kasılma gücünü artırır.
■ Cilt içine histamin enjeksiyonu Lewis'in üçlü cevabı denen reaksiyona yol
açar. Kızarıklık (Lokal vazodilatasyona bağlıdır), Şişlik ve ödem (Kapiler geçir-
genliğin artmasına bağlıdır). Bu şişkinliğin etrafında hale şeklinde kızarıklık,
■ Mide, pankreas, gözyaşı, tükrük ve solunum yollarındaki salgıları artırır.
Farmakolojik Etkileri:
■ Sedasyon yaparlar, alkol kullanılması bu etkiyi artırır.
■ Antikolinerjik etkileri (Bkz. atropin-benzeri etkiler) vardır.
■ Lokal anestezik ve antipruritik (kaşıntı giderici) etkileri vardır.
Bu ilaçlar sindirim kanalından çabuk ve tama yakın absorbe olurlar, o nedenle oral yolla
kullanılabilirler. Etkileri 30' içinde başlar ve 4-6 saat kadar sürer. Karaciğerde metabolize
edilir.
Yan Etkileri:
■ Tedavi dozlarında sedasyon oluşturması hastanın günlük aktivitelerini etkileyebi-
lir. Böyle durumlarda ya doz azaltılır veya başka bir ilaca geçilir.
■ Bulantı, kusma, karın ağrısı yapabilir. Böyle durumlarda ilacın yemeklerle birlikte
alınması önerilir.
■ Kulak çınlaması, sinirlilik, yorgunluk yapabilirler.
- 201 -
■ Aşırı dozlarda alınması, özellikle çocuklarda zehirlenmelere yol açabilir. Böyle
durumlarda aşırı eksitasyon, halüsinasyonlar, konvülsiyonlar ve ölüm görülebilir.
■ Atropin-benzeri etkiler oluşabilir.
■ Bazan alerjik reaksiyonlar olabilir.
■ Bazıları ender de olsa teratojenik etki gösterebilir.
Antazolin (Antistine)
Feniramin (Avil)
Difenhidramin (Benadryl)
Klorfenoksamin hidroklorür (Systral)
Dimenhidrinat (Dramamine)
Meklizin (Antivert)
Son üç ilaç gebelik kusmalarında daha çok tercih edilir.
6.3.1. Serotonin
Histamin gibi vücutta geniş bir dağılım gösterir.
■ Arter ve venleri kasar (özellikle böbrek ve iç organların damarlarını etkiler).
■ İskelet kaslarının damarlarını gevşetir.
■ Kalp üzerinde histamin gibi etki gösterir, ancak bu etkiler refleks cevapla
maskelenir.
- 202 -
6.4. Serotonin Antagonistleri
eder. Mide karsinoidinde ve iştah artırıcı olarak kullanılır. Ağız kuruluğu ve uyuklama gibi
yan etkiler yapar. Büyüme hormonu salgılanmasını inhibe eder.
Özet
Vücutta bulunan hormon ve otakoidler, iç ortam ve dış ortam arasındaki dengeyi sağlamak
için birçok fizyolojik fonksiyonu etkilemektedir. Bu endojen maddelerin eksikliğinde, bun-
ları taklid edebilen ilaçlar verilebilir. Ayrıca bu endojen maddelerin etkilerini antagonize
edebilen ilaçların da klinikte önemli kullanım alanları bulunmaktadır.
Değerlendirme Soruları
1. Hangisi kortikosteroidlerin endikasyonu değildir?
A) Romatoid artrit B) Beyin ödemi C) Peptik ülser
D) Anaflaktik şok E) Hiçbiri
- 203 -
3. Hangisi serotonin antagonistidir?
A) Metiserjid B) Ranitidin C) Difenhidramin
D) Meklizin E) Terfenadrin
- 204 -
SÖZLÜK
-A-
Absorbsiyon: Bir maddenin biyolojik membranlardan geçerek kan veya lenf dolaşımına
girmesi, emilmesi.
Adsorbsiyon: Bir maddenin adsorban bir maddenin molekülleri tarafından tutulması.
Ajitasyon : Huzursuzluk, heyecanlılık, taşkınlık.
Alkaloid : Amin grubu içeren bazik maddelerdir. Suda çözünmezler. Ancak tuzları suda
çözünür.
Amnezi : Hafıza kaybı
Atuşman: Mukoza veya deriye yüzeyel ilaç uygulama.
-B-
Biyotransformasyon: İlaçların enzimlerin etkisi ile vücutta kimyasal değişikliklere uğra-
masıdır (Metabolizma).
- D-
Defekasyon : Dışkı çıkarma.
Dejenerasyon : Dokuların normal yapısının bozuk olması, fonksiyonlarını yapamaması.
Dejenatif : Dejenerasyona ait.
Deliryum : Çılgınlık.
Deodoran : Koku giderici.
Drog: Tedavi amacıyla kullanılan her türlü madde.
-E-
Eksipiyan: İlaç yapımında kullanılan, etkinliği olmayan yardımcı maddeler.
Endikasyon : Bir ilacın hangi hastalıklara ve hangi şekilde uygun olacağını bildirir.
Eklampsi : Gebelerde plasentadan gelen zehirlerle olan ve bilinç kaybı da yapan
hastalık.
Ekspirasyon : Nefes verme.
Enterit: Barsak iltihabı.
Enürezis nokturna: Gece işemesi.
-F-
Farmasötik şekil: Aktif maddenin eksipiyanlarla karıştırılarak insana kolayca uygulanabi-
len özel şekil. Ör. Draje.
Farmakope : İlaçların bileşimini ve hazırlama usullerini bildiren kitap.
Fatal : Ölümcül
- 205 -
-G-
Glikozid (Heterozid): Yapısında şeker ve şeker olmayan bir aglikondan oluşan bitkisel
kaynaklı etkin maddeler.
-H-
Hipersensitive : Aşırı duyarlık.
Hipertonik : Ozmotik basıncı kanın ozmotik basıncından daha yüksek olan
Hipnoz : Uyku
-I-
İtrah : Vücuttan atılma.
-İ-
İdrar retansiyonu: İdrarın birikip kalması.
İmpotens : Cinsel iktidarsızlık
İnspirasyon : Nefes alma.
İnert: Farmakolojik etkisi olmayan
İnsekt: Böcek.
İnsektisid : Böcek öldürücü.
İnsizyon: Kesik, yara.
İrritan : Tahriş edici.
İrritabilite: Hafif uyarılara karşı şiddetli cevap verme.
İnterferonlar: Glikoprotein yapılı endojen maddelerdir. RNA ve DNA vüruslarının istila
ettiği memeli hücreleri tarafından hazırlanır, diğer virusların da gelişme ve çoğalmasını
inhibe ederler.
İzotonik : Kan ile aynı ozmotik basınçta olan
-J-
Jerminal: Tohuma ait.
-K-
Kalevi: Alkali, bazik.
Kalitatif: Nitel.
Kantitatif: Nicel, sayısal.
Kollaps: Damardaki kanın yetersiz olmasına bağlı halsizlik ve baygınlık.
Kolloidal: Jelatinimsi.
Kontrendikasyon: İlaçların kullanılmayacağı durumlar.
Konstipan: Kabız yapıcı.
Korozif: Yakıcı aşındırıcı.
- 206 -
-L-
Latent: Gizli, belirti göstermeyen.
Letal: Öldürücü.
Liposolübilite : Yağda çözünürlük.
Litik: Eritmeye ait, eritici.
-M-
Midriyazis : Göz bebeğinin büyümesi.
Metastas: Bir hastalığın bir organdan diğerine bulaşması.
Miksiyon: İşeme.
Miyozis: Göz bebeğinin küçülmesi.
Myometrium : Uterus düz kası.
-N-
Nefroz: Böbrek tübülüslerinin dejenarasyonu ile olan böbrek hastalığı.
NREM (Non-Rapid Eye Monvement) : Uykunun bir dönemidir. Göz küreleri hareketsizdir.
Kas tonusu biraz azalmıştır.
-O-
Obes: Çok şişman.
Oligospermi : Sperm sayısının normalden az olması.
-P-
Paroksismal: Birdenbire ortaya çıkan.
Parestezi: Hastalık halinde duyarlık.
Profilaksi: Hastalık oluşmaması için alınan önlemler.
Prototip: İlk önemli örnek.
Pruritis : Kaşıntı.
-R-
REM (Rapid Eye Movement) : Uykunun bir dönemidir. Göz kasları aralıklı bir biçimde hızlı
kasılmalar gösterir.
Rizom: Toprakaltı gövdesi
-S-
Sarkom: Bağ dokusundan kaynaklanan tümör.
Semptom: Belirti
Sfinkter: Büzücü kas.
Sinaps: Sinir hücreleri arasındaki kavşak.
Solvent: Çözücü.
Stres : Baskı, gerilim.
- 208 -
Sterilite: Kısırlık
Supraventriküler : Ventrikül üstü.
-T -
Tetani : Çizgili kaslardaki kas ılmalar
Toksik : Zehirli
Transmiter : Bir sinyali ta şıyan kimyasal madde.
- 208 -
KAYNAKLAR
Bowman, W.,Rand, M.J., Textbook of Pharmacology. 2nd ed.,Blackwell Scientific
Pblications,Oxford,1980.
Gülbahar,K., Cingi, M.İ:" İlaçların Laboratuar Test Sonuçlarına Etkileri ve Alınması Gere-
ken Önlemler", Anadolu Tıp Dergisi, 7:100-2, 305-313, 1985.
- 209 -
TABLO I : İLAÇ ETKİLEŞMELERİ
-210-
TABLO II
Furosemid Antineoplastikler
Pargilin Antihistaminikler
Kolestiramin Amfoterisin B
Fenilbutazon Mitomisin
Propranolol Karbamazepin
TABLO III
-211-
TABLO IV
Akonitin Lobelin
Amfetamin Meprobamat
Amfoterisin B Morfin
Antipirin Nalidiksik asid
Bizmut Niketamid
Borik asid Nitrofurantoin
Etionamid Novobiosin
Fenasetin Prokain
Fenilbutazon Streptomisin
Fenolftalein Sülfonlar
Gentamisin Sülfonamidler
İndometasin Teofilin
İzoniazid Tetrasiklinler
Kanamisin Vinkristin
Kinin Vitamin K
Kloralhidrat
Kloramfenikol
Kolistin
-212-
ÜNİTELERDEKİ DEĞERLENDİRME SORULARININ
YANITLARI
1. B 1. B 1. A 1. C
2. A 2. D 2. C 2. D
3. C 3. B 3. E 3. E
4. B 4. E 4. B 4. A
5. A 5. D 5. D 5. B
6. E 6. A 6. D 6. B
7. A 7. B 7. D 7. C
1. C 1. C 1. A 1. C
2. B 2. E 2. C 2. E
3. D 3. A 3. B 3. A
4. D 4. D 4. C 4. C
5. C 5. B 5. E 5. A
6. D 6. C 6. A 6. B
7. A 7. C 7. B 7. C
1. B 1. B 1. C
2. C 2. C 2. E
3. A 3. A 3. A
4. C 4. B 4. E
5. C 5. D 5. B
6. C 6. A 6. A
7. E 7. E 7. A
- 213 -