Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 12

BEYT'ÜS-SEFA

"Beyt'üs-Sefâ" (Sefa Evi) edebî meclisi, 1867'de ranlıkla anılan Mahmud Ağa ve Kerİmbey de ka-
Şamahı'da kurulmuştur. Ama bazı kaynaklar mec- tılır, maddî sorunların ortadan kaldırılmasına yar-
lisin daha evvel kurulduğunu, Seyid Ezim Şirvânî, dımcı olurdular. Azerbaycan'daki diğer edebî mec-
Necefte ve Şam'da tahsilini bitirip vatana dön- lislerden farklı olarak, "Beyt'üs-Sefâ" mn pek çok
dükten sonra, "Beyt'üs-Sefâ"nın faaliyetinin daha toplantıları Şamahı'nm mahir müzik ustalarının iş-
da geliştiğini göstermektedir. Seyid Ezim'in, Ara- tirakıyla geçirilir, hanende ve sazendeler meclis
bistan'dan şair dostlarına gönderdiği bazı menzum üyelerinin şiirlerini ifa eder, onların okudukları şi-
mektuplar da bunu ispat etmektedir. irlere müzikle eşlik ederlerdi.

"Beyt'üs Sefâ"nm kurucusu ve başkanı XIX yy. "Beyt'üs-Sefâ" şairleri, Azerbaycan'ın diğer
gazel edebiyatının büyük temsilcisi Seyid Ezim bölgelerindeki edebî meclislerde, o cümleden
Şirvânî (1835-1888) idi. Aslen Şamahı'lı olan ve Lenkeran'daki "Fövc'ül-Eüseha", Bakü'deki
1858'den sonra "Melikü'ş-şüera" sıfatıyla Tahran "Mecmc'üş-Şüera", Karabağ'daki "Meclis-i Üns"
sarayında tanınan Mirze Nesrullah Bahar Şirvânî ile sıkı bağlantılar kurmuşlardı. Meclise önceleri
de, Şamahı'ya her gelişinde, "Beyt'üs-Sefâ"nın top- Seyid Ezim Şirvânî, onun ölümünden sonra ise
lantılarına katılırdı. Meclis üyelerinden Molla Mah- Molla Ağa Bîhud başkanlık ediyorlardı. "Beyt'üs-
mud Zui'nin yazdığına göre bu edebî toplantılara, Sefâ"nm faaliyeti 1892' ye kadar sürmüştür.
"Beyt'üs-Sefâ" adını da Bahar Şirvânî vermişti.
Burada şiirlerinden örnekler verilen "Beyt'üs
Bu edebî meclisin toplantılarına Şamahı'nın Sefa" üyelerinden MİRZE NESRULLAH DIDE,
hayırsever zenginlerinden, adı Aleksandry 1797'de Şamahı'da doğmuş, Tebriz'de tahsil al-
Düma'nm (Ata) "Kafkaz" eserinde büyük hay- mıştır. Fars ve Arap dillerinin yanı sıra Rus ve Er-
meni dillerini öğrenmiş, resmî makamlarda ça- "Beyt'üs-Sefâ"nm genç ve faal üyelerinden
lışmış ve öğretmenlik yapmıştır. Talebeleri için, AĞAELİ BEY NASEH, 1856'da Şamahi'da doğmuş,
Azerî Türkçesi ile "Kitab-i Nesayeh" adlı ders ki- medresede ve Rus mektebinde tahsil almış, şehir
tabı yazmıştır. 1870'te Şamahi'da vefat etmiştir. mahkemesinin sekreteri olmuştur. Arap, Fars, Rus
dillerini bilirdi. Sâbir'in ve Sehhet'in yakın dostu ve
MEHEMMED SEFA, 1851'de Şamahi'da doğ- akıl hocası olmuştur. Eserlerinden az örnek kal-
muş, burada medrese bitirmişti. "Beyt'üs-Sefâ"nm mıştır. Naseh, 1914'te Şamahi'da vefat etmiştir.
en genç üyelerinden ve Seyid Ezim'in büyük umut-
lar beslediği ve çok sevdiği talebelerindendi. MİRZE MEHEMMEDHESEN NÂLE,
1876'da bir kan davası yüzünden, Şamahi'da öl- "Beyt'üs-Sefâ"nm şair ve müzikçi üyelerinden ol-
dürülmüştür. Eserlerinden az örnek kalmıştır. muştur. 1850'de Şamahi'da doğmuş ve tahsilini bu-
rada almıştır. Konser programları ile Trans-
ELEKBER GAFİL, 1828'de Şamahi'da doğ- kafkas'm farklı yerlerinde bulunmuştur. Hayatının
muş, 1891'de burada ölmüştür. Mollahane tahsili son yıllarında gözleri kör, kulakları sağır olmuştur.
almış, klâsik üslûpta şiirler yazmıştır. Eserleri 1.916'da Bakü'de, "Nâle" adı altında ya-
yınlanmıştır. Şair 1917'de, Şamahi'da vefat etmiştir.
GAFAR RÂĞIB, "Beyt'üs-Sefâ"nm kuruluş
döneminden sonuna kadar faal üyesi olmuştur. MİRZE NECEFQULU MÜŞFİG, Meclisin
1818'de Şamahi'da doğmuş, mükemmel dini eğitim doğum ve ölüm tarihi bilinmeyen üyelerindendir.
görmüştür. Kaynaklarda 1892'de Şamahi'da ya- Kaynaklarda "kasideseralıkta, vesf ve medhde"
yılan veba hastalığından öldüğü anlaşılmaktadır. misl-i beraberi olmadığı bildirilmektedir.
Eserlerinin büyük bir kısmı kaybolmuştur.
HİLÂLİ ŞÎRVÂNÎ'nin de doğduğu ve öldüğü
Meclisin faal üyelerinden biri ve başkan yar- tarih kesin olarak bilinmemektedir. Şiir yazmakla
dımcısı olan MOLLA AĞA BÎHUD, 1830'da Şa- beraber, hanendelik ve mersiye okuyuculuğu yap-
mahi'da din görevlisi bir ailede doğmuş, Şamahı mış, "Meclis-i Üns" üyeleri ile sıkı dostluk ilişkileri
medresesini bitirmişti. Azerî Türkçesi ve Farsçayla kurmuştu.
klâsik şiir üslûbunda yazmıştır. "DivaıVmın ol-
duğu yolunda kaynaklarda bilgi verilse de, henüz MEHEMMED TERRAH ŞİRVÂNÎ hakkında
bu divan elde edilememiştir. 1888-1892 yıllarında da kaynaklarda bilgi yoktur. Sâbir ve Sehhet'in
"Beyt'üs-Sefâ"nm başkanlığını yapmıştır. Bîhud dostu olmuş, Fars dilinde, 1902 Şamahı depremini
da, şair dostu Gafar Râğıb gibi 1892'de, Şamahi'da tasvir eden bir kaside kaleme almıştır.
veba hastalığından ölmüştür.
Meclis üyelerinden ELEKBER GENNÂDİ hak-
AĞABABA ZÜHÛRİ, 1848'de Şamahi'da doğ- kında da bilgi yok derecesindedir. Yalnız onun Şa-
muş, medrese bitirmiştir. Önceleri Şamahi'da, mahi'da doğduğu, esnaf tabakasından olduğu bel-
1892'den sonra ise Bakü'de hocalık yapmıştır, lidir. Birçok şiirlerinde Seyid Ezim Şirvânî'yi
Başka kalem dostları gibi o da eserlerim iki dilde- hicvetmesine rağmen, "Beyt'üs-Sefâ"mn başkanı
Azerî Türkçesi ve Fars dillerinde-yazmıştır. 1895'te onun sanatkâr yönünü devamlı takdir etmiştir.
Bakü'de vefat etmiştir.

MİRZE MAHMUD ZUÎ, 1843'te Şamahi'da


doğmuş, medrese bitirerek hocalık yapmıştır. Aynı
zamanda güzel bir hattat olarak da tanınmıştır. Di- Kaynakça: Firudin Köçerli. Azerbaycan Ede-
vanı vardır. "Oğru ve Gazı", "Nesihet-i Loğman" biyatı, c.I, Bakı, 1978; Feyzulla Kasımzâde, XIX Esr
gibi didaktik eserleri, 1913'te Tiflis'te ya- Azerbaycan Edebiyatı Tarihi, Bakı, 1974; Poetik
yınlanmıştır. Vefat tarihi belli değildir. Meclisler, Bakı, 1987.
MİRZE NESRULLAH DİDE

Poetik Meclisler, Baku - 1987, s. 123)

Çıxdı rehm-i şahdan tifl-i şerefefzâ-yi gül, Daim merhametinden şeref dağıtan gül tomurcuğu
Geldi Meryem'den zühûre Hezrcti Isâ-yi gül. çıktı. Hazreti Meryem'den de gül sıfatlı Hz. Isa
vücut buldu.
Bir celâl ü hüsn ile çıxdı feza-yi âleme, Bu yüz ve güzellik ile âlemin fezasına çıktı. O güzel
Dövlet-i dünyâye deydi tel'et-i zîbâ-yi gül. gülün çehresi dünya saadetine ulaştı.
Nûr ü te'let gövherinde fitret-i esliyyedir, Nur ve güzellik senin cevherinde var olan aslî özel-
Sübhdem xurşîde benzer, gecelerdir ay gül. liklerdir. Gül, seher vakti güneşe, geceleri aya ben-
zer.

Âlem-i gülzâride bir xosrov-i sâhibcamal, Gül bahçesi âleminde bir güzel suretli Hüsrev
Ya çıxıb text-i zümürrüd üstüne Darâ-yi gül. yahut zümrüt bir taht üzerine çıkmış Dara'dir, gül.
Bülbül-i Mecnûni qıldı bâxeber bâd-i sebâ, Saba yeli mecnun bülbüle haber verdi: "Yatma, kalk
Yatma, dur, gülzâre gelmiş seyr üçün Leylâ-yi gül. gül gibi Leyla, gezmek için gül bahçesine gelmiş."
Dîde, nergis tek xeyâlin câmesin bîdâr qıl, Ey göz, nergiz gibi hayalin perdesini arala. Gülün
Her zaman tehrîr qıl vesf-i rûh-i inşâ-yi gül. yaratılmış yanağının özelliklerini her zaman yaz.

MEHEMMED SEFÂ

(s. 127)

Bu âhû gözlüler âlemde her seyyâda râm olmaz, Bu ahu gözlüler âlemde her avcıya boyun eğmez,
Ve ger xûd olsa da kâm-i dil-i âşiq tamâm olmaz. şayet eğerlerse âşığın gönlünün muradı tamam
olmaz.
Bu ne kâm istemekdir yârdan her lehze, ey âşiq, Ey âşık sevgiliden her zaman mutluluk istemekte
Mehebbet ehline nâkâmhqdan qeyri kâm olmaz. ne oluyor. Muhabbet ehline, arzusuna ula-
şamamışlıktan başka mutluluk verecek şey yoktur.
Sefâ-yi kûyini hâsil qıhb se'y ile qurbân ol, Semtinin sefasını sürüp can u gönülden kurban ol.
Minâ-yi eşqde âşiq üçün böyle meqâm olmaz. Aşk limanında âşık için böyle bir makam, olmaz.
("Safa" ile "Mina" kelimeleri aynı zamanda yer
ismi mânâlarında da kullanılmıştır.)
Bu gün ki, ol meh-i nâmehribân veslile xürremsen, Bugün o zalim ay yüzlünün beraberliği ile se-
Dolan başına, qurban ol ki, bu fürset müdâm olmaz. vinçlisin. Basma dolan, kurban ol; bu fırsat her
zaman ele geçmez.
Sen, ey pîr-i müğân, mey sâğerin gerçi helâl etdin, Ey şeyh, sen mey kadehini helal ettin, ama sevgili
Meğer kim, yârsız eşq enline sâğer herâm olmaz? olmadan aşk ehline kaden haram olmaz mı?
Siyâset etse de mâhrûlar incinmek müşexxesdir, Ay yüzlüler öldürseler de bundan incinmek olmaz.
Siyâset olmayınca eşq mülkünde nizâm olmaz. Öldürme olmazsa aşk mülkünde düzen olmaz.
Eder me'şûqi rüsvâ te'nden âr etmese âşiq, Eğer âşık utanmaktan çekinmezse sevdiğini rezil
Ebesdi ey Sefa kim, ehl-i eşqe neng ü nâm olmaz. eder. Ey Sefa, aşk ehlinde şöhret ve namın olması
abestir
ELEKBER QÂFİL

(s. 129)

Mene ol dilber-i âhûnigâh müddetdi râm olmaz, O ceylan bakışlı, nicedir, bana yar olmaz. Ne ona
Ne bir vesli mene meğdûr, ne de ömrüm tamâm olmaz. kavuşabilirim, ne de ölebilirim.

Könül, ol dilber-i xûdkâmdan keç, kâma yetmekden, Gönül, o kendini beğenmiş sevgiliden ve arzuya
Neçün nâkâmhqdan yaxşi heç âlemde kâm olmaz? kavuşmaktan vazgeç. Âlemde sevgiliye ulaş-
maktan daha güzel mutluluk olmaz mı?

Hcbîbim, Ke'be-yi kûyinde sergerden olan âşiq, Dostum, semtinin Kabe'sinden kendinden geçen
Dolamb başına, qurbanm olsa, bîmeqâm olmaz. âşık, senin başına dolanıp kurbanın olsa, belli bir
mevkiye ulaşır, makamsiz olmaz.

KÖnül, olsa müyesser vesl-i dilber, neql-i candan keç, Gönülden, sevgiliye kavuşmak mümkün ise, can
Ki, bâzâr-i mehebbetde bu sövdâler müdâm olmaz. vermekten vazgeç. Çünkü muhabbet pazarında bu
sevdalar devamlı olmaz, gelip geçicidir.

Herâm olmuş eğer qan tökmek, ey mâh, leyk üşşâqm, Ey sevgili, gerçi kan dökmek haram olmuş; lâkin
Gözün qurbânı, tök qânın helâlindir, herâm olmaz. âşıklar, senin gözünün kurbanıdırlar, onların kanı
sana helaldir, haram olmaz.

Ola her mülk-i dil kim, leşker-i qemzen güzergâhi, Gam askerinin güzergahı olan her gönül, mülkü,
Düşer rövneqden, eslâ onda qânun-i nizâm olmaz. tantanasını kaybeder. Onda hiç kanun, nizam
olmaz.

Verib cânâna can, Qâfil, gel indi sen de bir âd et, Kafil, gel, şimdi sen de canana can vererek bir nam
Ki, ehl-i eşq nâmından sevâ âlemde nâm olmaz. al. Aşk ehli, namından üstün âlemde nam olmaz.

QAFAR RAĞİB

(s. 131)

Menim rûhumdu bir dilber, velî cismime râm olmaz, Bir dilber benim ruhumdur, lâkin bedenim boyun
Eceb kim, ruhsuz cismim ile ömrüm tamâm olmaz. eğmez. Ruhsuz beden ile ömür geçer mi?
Yıxar könlüm evin bir mehliqâ, qâfiller ondan kim, Bir ay yüzlü, gönlüm evini yıkar. Bundan habersiz
Menim könlüm yıxan dünyâ evinde şâdkâm olmaz. gafiller, benim gönlümün yıkılmış dünya evinde
mesut olmazlar.

Görüb rüxsâri üzre zülfünü bildim qeletdir bu, Yanağının üzerinde zülfünü görünce, "Cehennem
Ki, dûzex ehline derler ki, cennet meqâm olmaz. ehline cennet makam olmaz." demenin yanlış ol-
duğunu anladım.

Eder sultân-i hüsnün çox siyâset, qorxum oldur ki, Güzellik sultanı çok kan dökmekte. Böyle zalim
Bele sultân-i zâlim lıeç mülk içre müdâm olmaz. sultanın hiçbir mülkte payidar olamayacağından
korkuyorum.

Eğer kûyin bile müfti, behişt-i edenidir, billâh, Eğer müftü senin semtinin cennet olduğunu bilse,
Verer fitvâ ki, onda bâde-yi gülgûn herâm olmaz. vallahi, orada gül renkli şarabın haram olmadığı
fetvasını verir.
Könül mülkün müsexxer eyleyib sultân-i eşq, amma, Aşk sultanı gönül mülkünü ele geçirmiş. Bu mülkte
Bu mülk içre dexi bundan sonra hergiz nizâm olmaz. bundan sonra asla düzen olmaz.
Melâmet eyleyen, Râğîb, meni şcrm eyleye bilmez, Ey ayıplayan Rakip, beni utandıramaz. Aşk yo-
Terîq-i eşqde bu resmdir kim, neng ü nâm olmaz. lunda, şöhret peşinde koşulmaz.
MOLLA AĞA BÎXÛD

(s. 133-134)

Riyâzetsiz, könül, bu nefs bir tovsendi, râm olmaz, Ey nefsine düşkün gönül, bu nefis uslanmaz, sana
Buna cövlangeh-i erze erz olsa, seyr tamâm olmaz. yar olmaz. Buna dünyanın seyran yeri sunulsa,
seyri, gezmesi bitmez.
Cahâni dost tutduqca eder düşmençilik peyda, Cihanı dost tuttukça, o sana düşmanlık peyda eder.
Bu düşmen kâmdan, ey nefs, hâsil hiç kâm olmaz. Ey nefis, bu düşmanlık besleyen arzudan, hiç mut-
luluk hasıl olmaz.
Cahan me'mûresinde künc-i izlet ixtiyâr eyle, Bu imaı edilmiş cihanda yalnızlık köşesini tercih et.
Qenâct ehline, ey dîl, beJe râhet meqâm olmaz. Ey gönül, kanaat sahiplerine, böyle rahat bir
makam bulunmaz.
Eyaqdan düşmemiş se'y eyle, elden verme mey câmm, Mey kadehini elinden verme, sıhhatin varken gay-
Cavanlıq şûri qalmaz başda, bu neş'e müdâm olmaz. ret göster, meye devam et. Gençliğin debdebesi
başta kalmaz, bu neşe devamlı olmaz.
Ne teşviş eyleyirsen câm, elinde rûz-i meşherden, Elimde kadeh var diye mahşer gününden en-
Eğer pîr-i müğân vermişse, o, gorxma, haram olmaz. dişelenme. Eğer onu mürşit vermişse, haram sa-
yılmaz.
Temenna eylesem, sâqî, lebinden buse, me'zûrem, Saki, dudağından Öpücük talep etsem hoş gö-
Bu rÖvşen emrdir kim, mest olan kesde Nizâm olmaz, rülürüm. Çünkü açıkça "Sarhoş olan kişide düzen
olmaz" buyrulmuş.
Bürünme xirqe-yi salûse, Bîxûd, te'nden qorxub, Bîhûd, ayıplanacağından korkup, ikiyüzlülük el-
Bu meydân-i mehebbetdir, bu yerde neng ü nâm olmaz,bisesine bürünme. Burası muhabbet meydanıdır,
burada kaybedilecek nam ve şöhret zaten olmaz.

(s. 134)

Çekme, ey dûst, meni mescid-i virana sarı, Ey dost, beni virane mescide doğru çekme. Eğer illâ
Gene çeksen de bârı çek meni meyxâna sarı. çekeceksen, bari meyhaneye doğru çek.
Ele ebnâ-yi zaman seng-i melâmet götürüb, Zamanın insanları azarlama taşını ele alıp, ben di-
Gör ne şövq ile baxırlar men-i dîvâna sarı. vaneye doğru nasıl iştiyak ile bakıyorlar, gör.
Vaizin pondi ki, hergiz mene te'sîr etmez, Vaizin nasihat, bana hiç tesir etmez. Yüz bin bü-
Yüz min efsun oxuya, getmenem efsûne sarı. yülü söz söylese bile, büyüye doğru yönelmem.
Defter-i hüsnünü her kes göre ol mahrûxun, O ay yüzlünün güzellik defterini görseler, bin kere
Min kitâb oxuna, baxmaz dahi Qur'ân'a sarı. okunsa bile, yine Kuran'a doğru bakmazlar.
Sebhe gösterme mene, zâhid, emmamenden utan, Ey sofu, bana şarap gösterme, imamenden utan.
Mürğ-i zirek ki, göre daimî, döner dâne sarı? Gözü açık kuş, gördüğü zaman taneye yönelmez
mi?
Men ki, divâne-yi eşqem, mene çox söylemeyin, Ben aşkın delisiyim, bana çok söylemeyin. "Hu"
"Hû" dcyib baş qoyaram kûh ü biyâbâna sarı. deyip dağa taşa doğru yönelir, giderim.
Eşq ârâ bülbül-i pâbeste idi Bîxud-i zar, Ağlayan Bîhûd, aşk içinde ayağı bağlı bir bülbüldü.
Bâğiban açdi perin, atdı gülüstâna sarı. Bağban kanadını çözüp, gül bahçesine doğru uçur-
du.
(s. 136)

Zâhid, bu fena mülkdc dövran senin olsun, Ey sofu, bu fani mülkte devran senin olsun, baştan
verdim sene yekser. sona sana verdim. Zült, takva, iman, itikat ne varsa
Zöhd ü vere ü taet ü îmân senin olsun- hepsi senin olsun.
mecmû-i serâser.
Dûzex mene şâyestedi, cennet sene lâyiq, Cehennem ile yanmak bana, cennet ise sana uy-
men yanmağa şâyiq. gundur. Sen cennete git, huri ve gılman senin
Sen cennete get, huri vü qılman senin olsun, olsun. Kevser senin olsun.
qalsm sene kövser.
Firdövs-i berin, qesr-i telâ, çeşme-yi teslim, Yüce cennet, yüce köşk, selamete ulaştıran çeşme
olsun sene teslîm. sana verilsin. Ben elimi inciden, mücevherden çek-
Çekdim elimi, lö'lö ü mercan senin olsun, tim, sen kederlenme.
sen olma mükedder.
Elminnet ü lülah ki, könül yetdi murada, Arada kalmış olan gönlüm şimdi muradına ulaştı.
qalmışdı arade. Allah'a şükürler olsun. Sen git, başıboş, rehbersiz
Get sen dolan âvâre, biyâban senin olsun, dolaş, çöller senin olsun.
bîhâdi vü rehber.
Bîxûd ki, melâmetlere xelq içre boyandı, Bîhûd, halk arasında kınamaya maruz kaldı; uyu-
yatmışdı, oyandı. muştu, uyandı. Ey sofu yürü, dünyada liderlik,
Get, delırde, zâhid, ser ü saman senin olsun, zenginlik senin olsun, bizden uzaklaş.
el çek dexi kâfer!
(s. 136)

Zâhid bizi görcek tüpürür, âr etmez, Sofu, bizi görünce tükürür, utanmaz. Tü-
Bilmez ki, tüpürceyi bize kâr etmez, kürmesinin bize zarar vermeyeceğini bilmez. Bir
Bir zerre necaset bizi murdar etmez, zerre pislik bizi mundar etmez. Biz kendimizi ok-
Biz behr-i mühît qılmışıq kendimizi. yanus etmişiz.

Zâhid ele mestdir ki, hûşyâr olmaz, Sofu, öyle sarhoş olmuş ki aklını başına dev-
Bir xâb tutub ki, gözün, bîdâr olmaz. şiremez. Gözünü kıpırdatamayacak halde, sızmış
Eblehliyi gör ki, yüz qüsûr ile bele, kalmış. Yüz kusuruna rağmen huri talep edenlerde
Huri teleb eyler, eblehe âr olmaz. utanma yoktur.

AĞABABA ZUHURİ

(s. 138)

Ger desem serv sene, servde reftâr olmaz, Sana servi desem servi yürümez; ay desem, ay ko-
Ger desem mâh sene, mâhda göftâr olmaz. nuşmaz.
Men deyerdim bu vecâhetle perîzâde sene, Bu yüzden ben sana peri soylu diyorum. Hiç bir
Dâima hiç perîzâde pedîdâr olmaz. peri soylu ise gözle görülmez.
Deyil agâh yeqîn âlem-i insaniden, Sen peri yüzlüye tutulmayanlar, insanlık âleminden
Sen perîçöhreye her kim ki, giriftar olmaz. değildirler.
Çeşm-i bîmârın eder kim ki, merîz olsa ilâç, Senin hasta gözün hastayı iyileştirir, ona ilaç olur.
Bu ne bîmârdır, ey dîl, bele bîmâr olmaz. Ey gönül bu nasıl hastadır, böyle hasta olmaz.
Kim ki, mest olsa mey-i eşq-i qed ü rûyinle, Senin boyunun ve yüzünün aşk meyi ile sarhoş
Ger qiyâmet ola peyda, yene hûşyâr olmaz. olanlar, kıyamet kopsa bile akıllanmazlar.
Kâkilin tek her kimse ki, sene sergeşie deyil, Kakülün gibi hiç kimse rumuz âleminden haberli
Alem-i remzden agâh ü xeberdâr olmaz. olmadığı için, senin başına dolanmazlar.
Bir nezer qilmaq üçün etdi meni divâne, Bir bakışla beni divane etti. Böyle ayva tüyleri,
Bele xett ü, bele xâl ü bele ruxsâr olmaz. böyle ben ve böyle yanak olmaz.

Yüz Zühûrî kimi bülbül gelir efğâne müdâm, Zühûrî gibi yüz bülbül devamlı feryat eder. Ey
Ser-i kûyin kimi, ey dil dexi gülzâr olmaz. gönül, böyle sevgilinin semti gibi başka gül bahçesi
olmaz.
MİRZE MAHMUD ZÛİ

(s. 242)

Sebr eyle, könül, möhnet-i hicran bele qalmaz, Gönül sabreyle, ayrılık sıkıntısı böyle kalmaz. Nev-
Novruz olu, bu fesl-i zimistân bele qalmaz. ruz gelir, kış mevsimi böyle kalmaz.
Olmaz bele üryan dexi eftâl-i şükûfe, Çiçek tomurcukları böyle çıplak olmaz. Hepsi ren-
Cümle geyiner xel'et-i elvan, bele qalmaz. garenk elbiseler giyer, böyle kalmaz.

Bir gün olu kim, Misr-i hökûmetde olur şâh, Gün gelir hükümdar hükümet şehrinde olur.
Kûh-i qem arâ Yusif-i Ken'an bele qalmaz. Kenan'ın Yusuf'u
Ne zillet-i dünyâ qalır dâim, ne celâli, Bu dünyanın ne horlaması, ne de yücelemesi de-
Ovreng ü Cem ü text i Süleyman bele qalmaz. vamlıdır. Ne taht, ne şah, ne de Hz. Süleyman'ın
hakimiyeti böyle kalmaz.
Odlara eğer saldısa Nemrûd ve leyken, Nemrut ateşe atmışsa da, ateş hazreti İbrahim'e gül
Nâr oldu İbrahim'e gülüstân bele qalmaz. bahçesi oldu, böyle kalmaz, müsterih olun.
Bu cismile candan öteri çekme çox efsûs, Bu cisim ile candan ötürü pek hayıflanma. Cismin
Topraq olacaq cisim, dexi can bele qalmaz. toprak olacak, canın ise böyle kalmaz.
Bir hâl ile qalmaz bu sifet dövr ü zemâne, Bu devran, bu zamane bu halde kalmaz. Sonunda
Axir deyişer gerdîş-i dövran, bele qalmaz. devranın dönüşü değişir, böyle kalmaz.
Fikr etme ki, dâim qalir bu dövlet-i nikbet, Bu bahtsızlık devletinin devamlı olacağını dü-
Teğyîr tapar müşkülü âsân, bele qalmaz. şünme. Kolay olan, zoru değiştirir, böyle kalmaz.
Zû'i kimi âh çekmegüen çox da dem-â-dem, Zûî gibi durmaksızın ah çekme. Gönül sabreyle, ay-
Sebr eyle, könül, möhnet-i hicran bele qalmaz. rılık sıkıntısı böyle kalmaz.

(s. 143-144)

Cezbe nedendi hüsn-i dilarâda, bilmedim, Gönül süsleyen güzellikte cazibe nedendir, bil-
Neş'e nedendi bâde-yi hemrâde, bilmedim. medim, Yoldaşların badesinde neşe nedendir, bil-
medim.
Xâliq deyil ki, bir şeye möhtâc xelqden, Yaratan, yarattığından bir şeye muhtaç değil. Bu eş-
Ne remz var bu xilqet-i eşyada bilmedim. yada ne rumuz var, bilmedim.
Bîme'rifet qenidi, feqir-ehl-i me'rifet, Marifet ehlinin fakiri, bilmeden inanandır. Bu dün-
Feqr ü qina nedendi bu dünyâda, bilmedim. yada fakirlik, zenginlik nedendir, bilmedim.

Xâb içre her ne görse yeqîndir oyanmamiş, Rüyada görülen her şeyin uykuda olduğu bellidir.
Ne sirr var bu âlem-i rö'yâde, bilmedim. Bu rüya âleminde ne sır var, bilmedim.

Ne geldiyim meqâmımı, ne getdiyim yerim, Ne geldiğim yeri, ne gittiğim yeri, ne de gelip git-
Gelmek, bu getmeye ne var ortade, bilmedim. menin niye olduğunu bilmedim.
Ağzında söz deyib danışan şexsi qanmadım, Ağzında söz konuşanın, beden gözünden bakanın
Kimdir baxan bu dîde-yi binada, bilmedim. kim olduğunu bilmedim.
Can özge, cisim özge, yâ müttehiddiler, Can başka, beden başka, peki nasıl birleşmişler Vü-
Can hansı cüzvdür, ten ü e'zâde, bilmedim. cutta, organlarda, can hangi parçadadır, bilmedim.
Göz görmeyen cevahiri men nece derk edim? Gözün görmediği cevheri ben nasıl anlayayım. Ger-
Zahirde çün ne var bu me'vâde, bilmedim. çekte bu sığmakta ne olduğunu bilmedim.
Öz kesbidir mi, Zûi, cahân içre nîk ü bed, Zûî, bu cihanda iyi ve kötü herkesin kendi kazancı
Yâ heq veribdi âlem-i me'nâde, bilmedim. mıdır, yoksa mânâ âleminde Hak mı vermiş, bil-
medim.
(s. 144)

İndi bildim ki, cahân mülkü ne vîrâne imiş, Cihan mülkünün virane olduğunu şimdi bildim.
Her ne eyş ü terebi var ise, efsâne imiş. Her ne zevk ve sefası varsa boşmuş.
İşret ü eyş ile çox vaxt keçirdim, amma, Yeme, içme ile çok vakit geçirdim. Ama bu ha-
İndi bildim bu xerâba nece qemxâne imiş. rabenin nasıl bir gam evi olduğunu yeni anladım.
Zahidin secdesi Allah'e deyil, vallahi, Vallahi, sofunun secdesi Allah'a değilmiş, kendi ar-
Nefs-i emmâresine, huri vü qılmâne imiş. zularına, huri ile gılmana imiş.
Ad qoyub Tanrı'ya, öz nefsinedir cennet üçün, Tanrı'yı adedip cennet için yükselmen kendi nef-
Aqa zâhid, bu deyildir, söyle, âyâ ne imiş? sinedir. Ey sofu böyle değilse, nasıldır söyle.
Elm lâzım deyil, Zui, bu zaman ehli üçün, Zûî, bu zamanın insanına ilim lâzım değil...
Elm emmâme, ebâ, sebhe-yi seddâne imiş.

AĞAELİ BEY NÂSEH

(s. 146)

Görüm ey zülf-i girehgir, perîşân olasan, Ey herkesin tutulduğu zülüf, perişan olduğunu gö-
Men tek aşüftelenib bîser ü saman olasan. reyim. Ben gibi çılgınca sevip perişan hale düşesin.
Eridib könlümü gözden töken, ey çeşm-i qezal, Gönlümü eritip gözden akıtan ey ceylan göz, âşığın
Müttessil dide-yi âşiq kimi giryân oiasan. gözü gibi devamlı ağlayasın.
Ey leb-i lel, dodağın qânı qaçsm, tâ kim, Ey kırmızı dudaklı, dudağının kan kırmızısı solsun.
Qâna dönmüş ciyerim tek dönesen, qân olasan. Kana boyanmış ciğerim gibi döne done kan olasın.
Düşesen âteşe, ey cân, olasan xâkester, Ey can, ateşe düşüp kül olasın. (Sinemin (yanan)
Necmer-i sinede bağrım kimi büryân olasan. kabında, göğsüm gibi kebap olasın.
Ey ser-i kuy, görüm zövq ü sefasız qalasan, Ey köyün başı (köşebaşı) göreyim ki zevksiz ve se-
Gülşen-i nüzhet iken külbe-yi ehzan olasan. fasız kalasın. Eğlence gül bahçesinde iken, keder
kulübesine düşesin.
Menzil oldu mene dûzex, görüm, ey gülşen-i hüsn, Ey güzellik gülşeni, bana cehennem varacak yer
Serser-i hadiyes-i dehr ile viran olasan. oldu, göreyim. Dünyanın şiddetli rüzgarı ile viran
olasın.
Ey qed ü qâmet-i mövzûn, eyilib incelesen, Ey düzgün boy bos sahibi, eğilip incelesin. Aşk ate-
Âteş-i eşqde cismim kimi sûzân olasan. şinde cismim gibi yanan olasın.
Ey dil-i sâde, bu sövdâde senindir teqsir, Ey saf gönül bu sevdada kusur senindir. Yanaşın,
Yanaşan, odlanasan, xâk ile yeksan olasan. tutuşasın, yer ile bir olasın.
Nâsehâ, sen de feğân eyleme, canın çixsm, Ey Nâseh, sen de bağırıp durma, canın çıksın. Âşık
Kim dedi, âşiq olub, Merde nâlân olasan? olup da ayrılıktan sızlan diye sana kim dedi?

SEYİD EZİM'İN ÖLÜMÜNE

(s. 146-147)

Qan ağla, gözüm, server-i dövrân getdi, Gözüm kan ağla, zamanın serveri gitti. Fazilet ve
Serdefter-i ehl-i fezl ü ürfân getdi. irfan ehlinin başında bulunan gitti.
Efsûs o şâir ü edib ü-kâmil, Yazık! O şair, edip, olgun kişi, edipler dostu, ağ-
Ehbâb-ı edib zâr ü perîşân getdi. lamaklı ve perişan bir halde gitti.
Ayine-yi ovqat idi ol zat-i şerif, O şerefli insan nice vaktin aynası idi. Sanki ecel ile
Sanki ecel ile sındı el'ân getdi. harp ilan etti.
Heyretdeyem, ey Xak, nece sığdırdın, Ey toprak, o ummanı kucağına nasıl sığdırdın, hay-
Âğûşuna, ta o behr-i ümmân getdi. ret!
Kûyinde çok idi gerçi kan-i zer ü le'l, Gerçi sende mücevher ve altın madeni çoktu. Şimdi
Defn olmağa sende başqa bir kan getdi. sende gizlenmeye bambaşka bir maden gitti.
Etmişdi qezâ ger seni emvâte meqâm, Kaza, seni ölülere makam etmişti. Şimdi cismin için
Fexr et ki, bu dem cismin üçün cân getdi. can gitti, övün.
Nâseh dedi târix-i vefatın qem ile, Nâseh, ölüm tarihini gam ile söyledi: Yüzlerce
Sed heyf ola, Seyyid-i Şirvan getdi. yazık, Seyyid-i Şirvan gitti.

MIRZE MEHEMMERHESEN NALE

(s. 149)

Pervane kimi yandı könül nâre desinler, Gönül pervane gibi ateşe yandı desinler. Bülbülün
Bülbül qemini gülden ötrü xâre desinler. gamını gülden dolayı dikene desinler.
GÖz yaşı töküb sübhe kimi eyledim efğan, Gözyaşı dökerek sabaha kadar ağladım. Gönül ya-
Dil yârelenib, yârelerim yâre desinler. ralanmış, yaralarımı yare desinler.
Çeşm-i siyahın yâreleri yâre görünmez, Kara gözün yaraları yare görünmez. Kirpik okunun
"Müjgan oxunun yâresine çâre desinler" yarasına çare bulsunlar.
Gel etme cefâ, eyle vefa, ey qed-i re'nâ, Ey güzel boylu, vefa eyle, gel cefa eyleme. Derdimi
İnsaf deyil derdimi eğyâre desinler. başkalarına demeleri hoş görülmez.
Dîl yâre, günüm qare, qem ü derde ne çâre, Gönül yara, gönüm kara, gam ve derde hani çare?
Derd ehli bilir, derdi xeberdâre desinler. Dert ehli derdi bilir. Derdi bilene söylesinler.
Mecnunluğu öyrendi, gözüm Leyli'de qaldı, Mecnunluğu öğrendi, gözüm Leyla'da kaldı. Man-
Mensur kimi çekdirdi meni dâre desinler. sur gibi ben darağacına çektirdi desinler.
Hesretdi gözüm sübh ü göre, sübh açılmır, Sabahı görmeye gözüm hasrettir. Sabah olmuyor,
Şeb zulmetini âh ile bîçâre desinler. gecenin karanlığı için, sızlanarak, çaresiz desinler.

Tedbîr-i qezâ sağ elime verdi esânı, Kaza tedbiri sağ elime asayı verdi. Ne yapayım, ça-
Ne edim men-i bîçâre, günü qâre, desinler. resizim, talihi kara desinler.

Söndü gözümün şern'i, günüm qâre geyindi, Gözümün nuru söndü, günüm kara giyindi. Mirze,
Mirze, ciyerin âlem-i sedpâre desinler. senin ciğerin paramparça bir âlem desinler.
MİRZE NECEFQULU MÜŞFÎQ

(s. 153)

Könül, düşdün cahanda möhnet-i hicrâne, sebr eyle, Gönül, cihanda ayrılık derdine düştün sabret. Ah, in-
Bugüne gelme ah ü nâle vü efğane, sebr eyle, leme ve figanlarla sabret, bu güne gelme. Eğer per-
Eğer pervane tek yandın oda, perva ne, sebr eyle, vane gibi ateşe yandınsa sabret. Eğer seni dert ve
Seni derd ü elem qıldı eğer divâne, sebr eyle, elem divane ettiyse sabret. Âşık olan dert ateşinde
Gerek aşiq olan möhnet oduna yâne, sebr eyle. yansa gerektir, sabret.
Ne qaldın bir bele heyret bîyâbanmda âvâre, Tek basma başıboş hayret çöllerinde niye kaldın; sev-
Uyub yâre düçâr oldun belâ-yi firqet-i yâre, giliye uyup, sevgilinin ayrılığının belasına düşer
Sağalmaz özge melhemİe yeqin âlemde bu yâre, oldun. Bu yara dünyada başka bir melhemle asla iyi-
Deva yox sebrden qeyri, bu derde özge yox çâre, leşmez. Bu derde sabırdan başka çare yoktur. Sevgili,
Qetirdise seni canan feraq-i câne, sebr eyle. seni candan ayırma noktasında getirdiyse sabret.
Yeqindir xubrularda cefâdan qeyri kâr olmaz, Muhakkak ki güzeller cefadan başka bir şey vermez.
Vefa vü mehrine dilberlerin hiç etibar olmaz, Güzellerin sadakat ve sözlerine asla itibar edilmez.
Gözeller hüsnüne valeh olan qemden kenar olmaz, Güzellerin, güzelliği ile beraber olan gamdan ay-
Bu miskin muler insana râm ü gemküsâr olmaz, rılmaz. Bunlardan insana dert ortağı ve dost olmaz.
Günün eşq eyledi qâre, dözüb merdâne, sebr eyle. Aşk gününü karartmıştır, mertçe dayanıp sabret.
Sene çox pend verdim, baxmadm, axır ziyan etdin, Sana çok öğüt verdim, sonunda ziyan ettin. Aşka
Düşüb eşqe özünü bednam ü rüsvâ-yi câhan etdin, düşüp, kendini dünyaya rezil rüsva ettin. Gizli sır-
Nihân esrarımı faş eyleyib, xelqe eyân etdin, larının ortaya döküp halka açıkladın. Bundan sonra
Dexi bundan sonra derdim eyân, vecdim nihân etdin, da derdimi açık, vecdimi gizli ettin. Beni açıkça, yüz-
Meni saldın eyân yüz möhnet-i pünhâne, sebr eyle. lerce gizli derde saldın sabret.
Dedim: Qoyma reh-i eşqe qedem, âqil ü dana, "Akıllı ve bilgili ol, aşk yoluna ayak basma; gönlünü
Dil ü dini periveşler havası eyleyer yeğma, ve dinini peri yüzlü güzeller yağmalar. Ey gönül, so-
Eder Mecnun seni axırda, ey dil, firget-i Leylâ, nunda Leyla'nın ayrılığı seni Mecnun edip; mes-
Olar menzilgehin kuh ü bîyâban, gûşe-yi sehra, kenini dağlar, bayırlar ve çöllere düşürür" dedim; sö-
Sözüme baxmadm, oldun bele dîvâne, sebr eyle. zümü dinlemedin, böyle divane oldun sabret!
(s. 154)

Felekden görmedim bir dem muradımla medar etsin, Feleğin bir an olsun benim muradımla ilgilendiğini
Hanı bu kecrevişden kimse men tek âh ü zâr etsin? görmedim. Bu çarpık gidişten hiç benim gibi ağlayıp
inleyen var mı?
Ayırdı hansı bedxû, bilmirem, o gülruxu menden, Hangi kötü huylu, o gül yanaklıyı benden ayırdı, bil-
Onun, Rebbim, menim tek kâr-bârm xâr-xâr etsin. miyorum. Rabbim onun işini gücünü yürek sıkıntısı
eyle.
Dcyilİer nöqte-yi mövhûmdan yoxdur nişan hergiz, Sevgilinin belli belirsiz dudağından hiçbir eser yok
Deyin ol xoşxetim açsın, dehânın aşikâr etsin. derler. Söyleyin güzel yüzünü açıp, ağzını göstersin.
Qem-i zülfün edib aşüfte hâlimi, çox perîşânam, Zülfünün derdi, beni düşkün hale koydu, çok pe-
Onun cem'iyyetin men kimi xâliq târ ü mâr etsin. rişanım. Allah onun cemiyetini, varım benim gibi
karmakarışık etsin.
Hanı Mecnûn onu görsün, gelib düşsün biyâbâna, Haydi, Mecnun onu görsün de gelip çöle düşsün ve
Dexi Leylî havasın qelb-i zarından kenar etsin. Leyla arzusunu ağlayan kalbinden çıkarsın.
Beîâ-yi eşqi sevmezler, veli men talibâ-i eşqem, Aşk belasını sevmezler, ama ben aşk talibiyim. Rab-
Meni Rebbim bela-yi eşqilc peyveste yâr etsin. bim beni aşk belasıyla devamlı dost etsin.
Oîub menden kenârc, Müşfiq'im, mehpâre dildârım, Ey Müşfik, ay parçası sevgilim benden uzaklaşmış.
Mene lütf ü kerem, bir de olur mu ol nigâr etsin? Bana lütuf ile keremi bir kere de sevgili etse olmaz
mı?
HİLALİ ŞİRVANI

(S. 156)

Ârizin güldür, yüzün cennet, dehânın selbesîL Yanağın gül, yüzün çenet, ağzın ise cennetteki
Yoxdu hergiz Xilqet'in lütfüne âlemde bedii. Selsebil çeşmesi gibidir. Kâinatta hiçbir zaman
Allah'ın bağışının, Lûtfunun karşılığı yoktur.
Yâr hicrin çekmeye tâqet getirmez bu beşer, Şu insanlık, sevgili hasreti çekmeye dayanamaz.
İcz edib saxlar qanadm, veslin ister Cebreîl. Cebrail bile beceriksizlik yapıp kanatlarım saklar
sana kavuşmak ister.
Qaşlarm qövsü ahb müjkânlarm tîrin ele, Yaya benzeyen kaşların, kirpiklerini ok gibi eline
Her yana döndü, vurub saldı yere yüz min qetil. alarak her tarafa fırlattı ve böylece yüz bin kişiyi
vurup öldürdü.
Vesf-i rûyinden kamança söyleyir âşiqlere, Kemence senin yüzünle ilgili konularda âşıklara bir
Çox zeif eyler hekâyet, neylesin bîqedr gil? şeyler söyler; ancak anlatışı çok zayıflatır. Bu du-
rumda değersiz söz ne yapsın?
İstedi olsun müqâbil çohrenin xurşîdine/ Ay, senin güneş gibi yüzüne karşılık olmak istedi.
Lekelendi ârizi, mâh-i felek oldu xecîl. Ancak yanağı lekelendi ve bu durumdan utandı.

Var günâhı, ger siyahruluq edib âşiq sana, Eğer âşık, sana karşı ayıp işlerse günahkârdır. O
Eşk-i çeşm ile dâim üzârın eyler sebil. zaman gözyaşları ile senin yanağını sebil, su da-
ğıtılan yer hâline getirir.

Tîşe urdum, Xosrov'a Şîrin qeminden daşa men, Ey Hüsrev! Ben Şirin'in üzütüsünden taşa kûlünk
Girye etdim, her terefden câri oldu rûd-i Nil. (balyoz) vurdum. Nil nehri gibi gözyaşlarını her ta-
rafta akar oldu.

Firqet-i ebrûlerin etdi Hilâli'ni hilal, Kaşlarından ayrıldığı için Hilâl, hilâl gibi iki bük-
Qâmeti hem oldu bâr-i qem zebes oldu seqîl. lüm oldu. Boyu da gam yükünün altında sıkıntıya
düştü.

MEHEMMED TERRAH ŞİRVANÎ

(s. 162)

Vermeseydim dilimi sen kimi bir sîmibere, Gönlümü senin gibi bir gümüş tenli sevgiliye ver-
Saralıb dönmez idim bûte-yi eşqinde zere. meseydim, aşkının potasında sararıp solarak altına
dönmezdim.
Qıl xilâs aşiqİ bîçârelerin âhmdan, Âşığı biçârelerin ve zavallıların âhından,
Yeddi deryanı yarar, qerq eleyer eblere. bedduasından kurtar. Çünkü onların âhı yedi der-
yayı yarıp insanı sulara gark eder, boğar.
Zehmden dişre çıxar, âteş-i dilden şö'le, Yaradan filiz, gönül ateşinden ise ışık çıkar. Ağ-
Cism-i zarım şeb-i hicrinde dönübdür fenere. layıp inleyen vücûdum ayrılık gecesinde fenere
benzemiş durumdadır.
Yığılıb kûyive ay, gün der ü dîvâre neden? Ay ve güneş senin köyüne gelip kapının duvarına
Pâsiban yoxdu cahanda bu iki derbedere? toplanmış, neden? Çünkü bu iki serseriye dünyada
bekçi, nöbetçi yoktur.
Tenbeten şeın' ile Terrâh yanıb oldu xâmuş Terrah, mumla vücut vücuda gelince yanıp bitti,
Şeb-i veslindeki pervane çixar mı sehere? sessizleşti. Pervane, sana kavuştuğu gece sabaha
çıkar mı?
ELEKBER QENNADI

(s. 164)

Ver möhlet, ey ecel, bugün alma canımı, Ey ecel! Bana biraz daha mühlet ver, bugün canımı
Can vermezem ki, kesmese dildâr yanımı. alma. Çünkü sevgili bir yanımı kesmeden can ver-
mek istemem.
Nezr eyledim görüm Esedullah camâlmı, Esedullah'm yüz güzelliğini görmek için baktım.
Sonra feda edim ona rûh-i revanimi. Onu göreyim, ondan sonra ruhumu teslim edeyim
(Esedullah: Allah'ın Arslanı, Hz. Ali).
Âxır nefesdim, sen mene rehm eyle, ey seba, Ey sabah rüzgârı! Bu son nefesim, bana sen bari acı.
Soltân-i mülk qulluğuna yetir ehvâlımı. Beni bu kâinatın sultanının hizmetine kavuştur.
Menden salam eyle, gel xâk-i pâym öp, Benden ona selâm söyle, gidip ayağının toprağını
Erz eyle xidmetinde qem-i dasitanımı. öp. Onun hizmetinde çektiğim dillere destan olan
üzüntümü bildir.
Menden çü feyz-i merhemetin etmesin driğ, Hilekâr şeytan elimden imânımı almadan benden
Şeytan firîbi almamış elden imânımı. merhametinin bolluğunu esirgemesin.
Men-i mürğ tutdum öve-i nihâlmda âşiyân, Bir kuş gibi olan ben, onun fidanının en yüksek
Yandırmasın cefâ oduna âşiyânımı. noktasında yuva kurdum. Benim bu yuvamı cefâ,
işkence ateşiyle yakmasın.
Ömrüm baharı tapdı xezân bu baharda, Ömrümün bahan, bu bahar mevsiminde bile son-
Terâca verdi serâser-i dey gülüstânımı. bahara döndü. Kış, gül bahçemi baştan başa yağma
etti.
Qennâdi, durma eyle beqâ mülküne sefer, Ey Kennâdi! Durma, sonsuzluk ülkesine doğru
Yâ Rebb, selâmet eylegilen kârivânımı. yola çık. Yâ Râb! Sen bu yolda benim kervanımı sağ
selâmet yerine kavuştur.

You might also like