Professional Documents
Culture Documents
Bernhard Waldenfels - Fenomenolojiye Giriş
Bernhard Waldenfels - Fenomenolojiye Giriş
BERNHARD WALDENFELS
Almancadan Çeviren: Mesut Keskin
avesta | METABOLE: 318 | 1
EINFÜHRUNG IN DIE PHÄNOMENOLOGIE
BERNHARD WALDENFELS
Wilhelm Fink GmbH 8t Co. Verlags-KG, München/Paderborn, 1992,
Die Übersetzung dieses Werkes wurde vom Goethe-Institut gefördert auc Mitteln
des Auswärtigen Amtes.
FENOMENOLOJİYE GİRİS
BERNHARD WALDENFELS
Almancadan Çeviren: Mesut Keskin
Bu eserin çevirisi Alman Dışişleri Bakanlığı'nın katkılarıyla
Goethe Enstitüsü tarafından desteklenmiştir.
www.avestakitap.com j info@avestakitap.com
aves ta | METABOLE
B ernhard W a ld e n fe ls: 1935 Essen doğumlu. Bonn, Innsbruck, Münih ve Paris'te Felsefe, Psikoloji,
Klasik Filoloji. Teoloji ve Tarih okudu. 1959 yılında Münih Üniversitesi'nde doktora tezini verdi. 1960-1962
yılları arasında Paris'te öğrenim gördü. 1966-1967 yılları arasında özel bir lisede Yunanca ve Latince dersi
verdi. 1968 yılından 1976 yılına dek Münih Üniversitesi'nde profesör olarak çalıştı. 1976'dan itibaren Boc
hum Ruhr Üniversitesi'nde felsefe profesörüydü. 1999'da emekliye ayrıldı. Birçok Avrupa, Amerikan ve
Uzak Doğu üniversitesinde misafir profesör olarak ders verdi. Alman-Fransız düşün yollarına dair araştır
malarıyla isim yapmış olan yazarın, bir zamanlar başkanlığını da üstlendiği Deutsche Gesellschaft für phä
nomenologische Forschung'un gelişmesinde büyük emeği geçti. 1992-1998 yılları arasında Wuppertal ile
Bochum'da OFG tarafından desteklenen ve kendisinin yönettiği Phänomenologie und Hermeneutik adlı dok
tora programıyla, ama aynı zamanda, Phänomenologie und neuere französische Philosophie adlı çalışma
grubu sayesinde, öncelikle Fransa ile Almanya arasında felsefi bir köprü kurmayı başardı. Eserlerini Alman-
caya kazandırdığı Merleau-Ponty başta olmak üzere Levinas, Ricreur, Foucault ve Oerrida gibi çağdaş Fransız
filozoflarının Alman dilindeki alımlamasına ve yeniden yorumlanmasına kendi üslubuyla önemli katkılarda
bulundu. “Responsivite" felsefesinin, daha doğrusu ‘ responsif fenomenoltgı'sinin ana motiflerini teşkil eden
eserleri, birçok dile çevrildi. 1975'ten bori Philosophische Rundschau IPhR, M. Siebeck) adlı periyodik
dergiyi, 1983'ten itibaren Übergänge ve 1994’ten beri de Phänomenologische Untersuchungen (W. Fink)
adlı kitap dizilerini yönetiyor. Waldenfels, Fenomenolojinin ana temaları ve motifleri üzerine kaleme aldığı
eserleriyle, günümüz Batı felsefesinin yaşayan en özgün fenomenoloğu olarak gösteriliyor. Üstelik “Bernhard
Waldenfels-Archiv" 26 Kasım 2009 tarihinde, Husserl'in 150. doğum gününde Freiburg (İ.Br.) Üniversite
si'nde törenle açıldı. Başlıca eserleri: Das sokratische Fragen. Aporie, Flenchos, Anamnesis, (1961); Das
Zwischenreich des Dialogs. Sozialphilosophische Untersuchungen in AnschluS an £. Husserl, 11971); Der
Spielraum des Verhaltens, (1980); Phänomenologie in Frankreich, 119831; In den Hetzen der Lebenswelt,
(1985); Ordnung im Zwielicht, (1987); Oer Stachel des Fremden, (1990) Einführung in die Phänomenologie,
(1992, Tr.: Fenomenolojiye Giriş. Avesta, 2010); Antwörtregister, (1994); Deutsch-Französische Gedan
kengänge, (1995); Topographie des Fremden - Studien zur Phänomenologie des Fremden 1, 11997); Grenzen
der Normalisierung - Studien zur Phänomenologie des Fremden 2, (1998); Sinnesschwellen ■ Studien zur
Phänomenologie des Fremden 3, (1999); Vielstimmigkeit der Rede - Studien zur Phänomenologie des Fremden
4, (1999); Das leibliche Selbst. Vorlesungen zur Phänomenologie des Leibes. Hzl.: R. Giuliani, (2000); Verf
remdung der Moderne, (2001); Bruchlinien der Erfahrung, (2002); Spiegel, Spur und Bück. Zur Genese des
Bildes, (2003, Tr.: Ayna, İz ve Bakış. Resmin Oluşumu Üzerine Bir Deneme, Avesta, 201 0); Findigkeit des
Körpers, (2004); Phänomenologie der Aufmerksamkeit, (2004); Idiome des Denkens. Deutsch-Französische
Gedankengänge II, (20051; Grundmotive einer Phänomenologie des Fremden, (2006, Tr.: Yabancı Fenome-
nolojisi, Avesta, 20101; Schattenrisse der Moral, (2006); Philosophisches Tagebuch. Aus der Werkstatt
des Denkens 1980-2005, 12008); Ortsverschiebungen, Zeitverschiebungen. Modi leibhaftiger Erfahrung,
(2009).
Mesut Keskin: 1979 Nusaybin doğumlu. 1996 Mardin Lisesi ve 2001 Bursa Uludağ Üniversitesi Felsefe
Bölümü mezunu. (2002-2005) Berlin Üniversitesi'nde |FU| Felsefe, İslamoloji ve Protestan Teolojisi okudu.
(2005-2008) Freiburg (i.Br.) Üniversitesi'nde Felsefe ve İslamoloji dallarında master eğitimini “Das Problem
der Leiblichkeit in der Phänomenologie“ Ь ц Ш ! tezle bitirdi. (2008) Bochum Ruhr Üniversitesi Felsefe Ens
titüsünde ‘ Blickwechsel ■ Wechselblick des Anderen und der Bilder am Leitfaden der Interkulturalität" üze
rine doktora tezini yazmaktadır.
İÇİNDEKİLER
Giriş/ 7
/. Fenomenobji idesi / 1 3
1. Psikolojizm ile lojisizm arasında/ / 14
2. Anlam, nesne ve yönetimsel edim /1 5
3. Şeylerin kendilerine geri gidiş /1 8
4. Öz ve olgular / 21
Kaynakça /1 6 5
Giriş
13
tıyla karıştırılır ki, sonradan 1913’teki ikinci baskıda, yani Ideen /’in
teorik temeli üzerinde, tekrar gözden geçirilir.
15
bir problematik yoluna koyulur. Edim ve nesne sınıflandırması, Fe-
nom enolojinin yurdu veyahut iğne gözü olarak görülebilecek
‘Nasıl’ [dos Wiel veya ‘Olaraklık’ [das Als] gibi görünmez bakış açı
larına ve söz belirtilerine yönelir. Böylece Husserl evvelce 5. Mantık
Araştırm asında (Hua XIX/i, 414) “yönelinen nesne" ile “yönelindiği
gibi nesne” arasında farkı gösterir. Nesne, düpedüz bir ve aynı şey
değildir, nesne, sunulmuşluk* ve yönelim tarzlarının değişiminde
bir ve aynı olarak kendini gösterir, bu tarzlarda nesne, yakından
veya uzaktan, şu veya bu taraftan görülür, algılanır, hatırlanır, bek
lenir veya uydurulur, bu tarzlarda nesne, değerlendirilir, işlenir
veya elde edilir, bu tarzlarda nesne, gerçek diye iddia edilir, ola
naklı veya kuşkulu diye öne sürülür veya olumsuzlanır.' Bu varyas
yon zincirine tarihsel ve kültürel olarak devam edilebilir ve bunda,
Fenomenolojiyi zamanın akışı içerisinde uğraştıracak ve tedirgin
edip huzursuz kılacak birçok şey gösterilmiştir.
“Signifikatif fark”** diye nitelenebilir “bir şey olarak bir şey”iıı
[‘'etwas a/s etwas”] (Waldenfels, 1980, 86, 129) ana hattı, “varolan
olarak varolanın” [“Seiendes als Seiendes”] Aristotelesçi belirleni
mine ve aynı zamanda Kant’ın transsendental [aşkınsal] bilginin -
ki nesnelerle değil “aksine nesneleri -şayet apriori olanaklıysa-
bilme tarzım ızla ilgilenir- belirlenimine atıfta bulunur. Bu ana hat
ayrıca, Heidegger’in Sein und Zeit [Varlık ve Zaman] eserine atıfta
bulunur ki, bu eserin 33. bölümünde, bir şeyin nasıl yorumlanıp
anlaşıldığı tarz ve usul diye ‘hermeneutik O laraklık’ [‘hermeneu-
16
tisches A ls ’} ile bir şeyin nasıl gösterilip ifade edildiği tarz ve usul
diye ‘apofantik Olaraklık’ ['apophantisches Als'] arasında bir fark
tan söz eder. Husserl de öncelikle anlam veya mana biçiminde bu
açılan işler ki bunlar sayesinde, anlamlı bir ifade veya bir anlam
yönelimi, karşılık gelen nesnesini kasteder ve icabında onu gerçek
durum olarak bilinebilir kılar. Tersine söylemek gerekirse, ister bir
algı, pratik bir karar olsun, ister aşk ve nefret, sevgi ve hüzün olsun
yönelimsel edim, kendisinden hareketle bir şeyle şöyle veya böyle
ilişkilenen bir yaşantı olarak belirlenir. Husserl Ideen I kitabında,
bütün bilinç yaşantılarına doğrudan veya dolaylı bir şekilde rast-
gelen bu ikili yapıyı, Noesis ve Noema ikiciliği olarak gösterir.
Noema yine, saf anlam öğretisi bağlamında veya bunu aşan bir doğ
ruluk öğretisi bağlamında anlaşılabilir ki bu, Husserl’in açıklam a
larında çoğu kez silik bir farktır (Krş. Bernet şurada: Ph.F. 8 ).
Burada, ister mekansal gölge verme, zamansal açı olsun, ister kiplik
(gerçek, olanaklı vs.), bilişsel (‘doksik’) ya da pratik karakter olsun,
‘Nasıl’ veya ‘O laraklık’ın, ne nesnel bir belirti, yani kastedilen
‘Ne’nin (Wos] bir parçası ne de bir yaşantı ediminin veya durum u
nun reel öğesi olduğu belirleyicidir. Bununla birlikte Husserl’in yö-
nelimsellik öğretisi, Modern Çağın iç ve dış, içkin yaşantı ve aşkın
gerçeklik dualizmine alttan saldırır. Bir şeyi duyarak yaşayan veya
tecrübe eden kişi, kendi kendisi içinde bir başkasındadır, kendi dı
şındadır, aşar kendini.
Husserl’in halefleri bundan, çok daha radikal sonuçlar çıkardı.
Zaman Kavramının Tarihi üzerine derslerinde Husserlci yönelim-
sellik öğretisinin çığır açıcı karakterini vurgulayan Heidegger’de
bu öğreti, Dasein’ın [Oro-da-olmanın] vecdine dönüşür. Benzer şe
kilde Sartre, bir erken dönem denemede yönelimselliği, bilincimizi
dünyanın içine doğru parçalayan şey olarak karşılar. M erleau-
Ponty, "edim yönelimselliği" eşiğinde bir "işleyen yönelim sellik’’i*
* “ F u n g ieren d " kavram ı aslın d a I lu sse rl’e d ayan ır. I lu sserl e se rle rin d e gerçi B en ’in
fark lı k av ram ların ı k u llan ırk en , yö n etim sellik le h in e M erleau -P o n ty, H usserlci
Ben ta n ım la rın a m esafelidir. H u sserl, bu B en -k avram ları o lan "can lı B en " (d as
17
(intentionalité opérante) keşfeder ki, bu yönelimselliğe hükmede-
mez bilinç. Nihayet Levinas yönelim sellikte, bizzat düşünmenin
kendinden geçmesine yol açan bir "tasavvur yıkımı” görür.
Husserl’in anlam öğretisinden aynı zamanda analitik felsefeye
de bir kapı açılır. Husserl, edim ile nesne arasındaki ikili ilişkiyi
noema diye adlandırdığı bir orta terim çerçevesinde genişletmesi
sayesinde, D. Follesdal ve J. N. M ohanty’nin gösterdiği gibi, Fre-
ge’nin ‘tasavvur’, anlam ve gönderim farkıyla ve de bunun dışında
W ittgenstein’in öncülüğünde veya Searle’de geliştikleri gibi kural
ların yol gösterdiği yönelim teorileriyle bağlantılar ortaya çıkar
(bkz. IX, 5). O yüzden fenom enologlar ile analitikçiler arasında,
ifadelerin, önermelerin, eylemlerin anlam ya da manasının [Sinn
oder Bedeutung: analitikçiler bağlamında anlam ya da gönderim i
nin] öznel yönelimlere veya kamusal düzenlemelere nasıl ve ne /de
receye] kadar atfedilebileceği sorusu tartışılır ki bu noktada, bir
taraf anlamı iç yaşantılara, diğer taraf ise anlamı dış davranışa ve
yönelime indirgemekten feragat eder.
18
Her şeyden önce bir defa bu maksim, Heidegger’in dile getirdiği
gibi (GA 9,343), geri giderek veya bir “adım geri” atarak ileriye gö
türen bir eyleme davet eder. Bizzat Husserl birçok defa, zikzak ha
reketten söz eder; şeylerin düzeninden ve dehlizinden çıkan hiçbir
saf vizyona yer vermez, aksine re-vizyon ve pro-vizyonu kapsayan
bir vizyona müsaade eder.
Bununla birlikte söz konusu olan şeylerin kendileri, açık, örtün
memiş bir şekilde göz önünde durmazlar, mevcut ve namevcuttur
lar, belli ve keza belirsizdirler. Olumsuz bakılırsa şeyleri gösterme,
başlangıçtaki anlamında fenomeııolojik Epoche nin [paranteze al
manın] icrası anlamına gelir ki bu, Heidegger’in Batı metafiziğini
destrüksiyonunda ve Derrida’nın klasik metinleri dekonstrüksiyo-
nunda söz konusu olan bir sökm e-parçalam a [Abbau] işidir. Bu
sökme-parçalama hareketi, farklı cephe hatlarına yol açtı ki bu hat
larda, Fenomenoloji yenilenme gücünü kanıtlamak zorundadır.
Eleştiri daha önce değinilen, doğa bilimlerinin felsefi deformas-
yonu olarak gösterilebilecek natüralizm e yöneliktir. Bu anlayışta
şeylerin kendileri kısaca, basit olgulara dönüşürler ve bu olgular,
yaşam la ilişkileri ile yaşantı anlam larından mahrum edilm iş bir
tarzda çağrışımsal ve nedensel olarak bir arada tutulurlar. Şeylerin
renkliliğinin yerine böylece elektro dalgalar, ağ tabakası imajları
ve işlev denklem leri geçer ki bunlara, sonradan renk yaşantıları
bağlanır. Sanki bilinci camera obscııra’ya [gizli kameraya] dönüş
müş bir fotoğrafçıdan daha fazla bir şey değilmiş gibi insanın ters
bir ağ tabakasına rağmen şeyleri neden doğru gördüğü gibi anlam
sız sorular ortaya çıkar. Bir adım daha ileri gidilirse, J. St. Mili ön
cülüğünde çelişm ezlik ilkesi bile, birbirlerini dışlayan m ental
States e [zihinsel durumlara] indirgenir. Her manayı, sadece sözdi-
zimsel olarak bilimsel dil çözümlemeleri çerçevesinde tanımlana
bilir bir “oyun manası"na (Hua XIX/ı, 75) dönüştüren teknolojizm,
natüralizme yakın durur. Şeylerin kendileri, işlevsel kullanılırlık-
larına indirgenirler. Bu karşı koyma, tin bilimlerinin felsefi defor-
masyonu olarak gösterilebilecek bir historizm için de geçerlidir.
19
Şeylerin kendileri, tarihsel geştaltlara dönüşürler; hakikat iddiaları,
saf bir bilginliğe boşaltılır. Bu bağlamda Husserl, ayrıca tarihsel-
hermeneutik başarıları uğruna müstahak saygı gösterdiği Dilthey’ı
esirgem ez.1 Felsefenin içinden gelecek şekilde Husserl eleştirisin
den nihayet yeni-Kantçıhk tarzında sistem felsefesi [Systemdenken]
de nasibini alır ki, Husserl bu düşünceyle öncelikle Paul Natorp’un
şahsında ve eserlerinde karşılaşır (krş. Kern 1964). ‘Yukardan’ gelen
bir konstrüksiyona karşı, ‘aşağıdan gelen’ bir felsefeyi koyar ve bu
felsefede inşa yasaları, şeyin kendisinin somut tasvirinden çıkarılır.
1910 yılında Logos dergisinde yayımlanan “Philosophie als strenge
Wissenschaft” [Kesin Bilim Olarak Felsefe] başlıklı yol gösterici ma
kalesinde, felsefeyi bilimlere kurban etmek için değil, aksine felse
feyi bilimci kibirlerden, fodulluklardan ve dünya görüşü kaynaklı
aşırı yabancılaşmalardan koruyup sağlam bir temele oturtmak için
eski bilimsellik idealini ölçü alır. Felsefe, kendi kendisini sorgula
yan bilim dir ki, pozitif bilimden hep daha fazla bir şeydir. Hus-
serl’in bir cüm lesini tam am layarak şunu dile getirebiliriz:
Felsefelerden, pozitif bilimlerden veya geleneksel dünya görüşle
rinden değil, “aksine şeylerin ve problemlerin bizatihi kendilerin
den hareket etm elidir araştırm a güdüsü” (Hua XXV, 61). Bu
maksimi Heidegger, 1927 yılında Grundprobleme der Phänomeno
logie [Fenomenolojinin Temel Sorunları] üzerine verdiği dersin baş
langıcında şu tespiti yaptığı vakit, Fenom enolojinin kendisine
uygular: “Felsefede Fenomenoloji denilen modern yönelimin nasıl
bir mahiyete sahip olduğunu tarihsel olarak bilmeye niyetli değiliz.
Konumuz Fenomenoloji değil, aksine bizzat Fenomenolojinin neyi
konu edindiğini konu ediniyoruz.”
Fenomenoloji, neyi konu edinir acaba? Pozitif bakılırsa şeylerin
kendilerine geri dönüş ne anlama gelir? Basitçe ifade etmek gere
kirse, bakış açılarının -k i bu açılara göre şeylere bakılır ve şeyler
2 D iltlıey ile F en o m en o lo ji ara sın d a k i ilişk i için bkz. Phä. F o rsch u n g en 16 (19 84).
* A n b lick d e r S a c h e selbst k avram ı, g ö rm en in özn esi ve n e sn esin d e n , n aza r ve m an
zarad an , “açı v e p e r s p e k t ift e n h areketle, gö rü -n -ü rlü k ile gö rü -l-ü rlü k arasın daki
farkı d ü şü n d ü rm e lid ir ki, g ö rü len i aşan b ir g ö r m e sö z k on u su d u r, (-ç.n.).
20
işlenir- şeyin bizatihi kendisinin bakışından* başka hiçbir kaynak
tan geliştirilemeyeceği anlamına gelir geri dönüş. Bilgi, başlangıç
taki sezgisel-görme uzaklığından “mutlak yakınlığa” kadar götüren
bir hareketten başka bir şey değildir ve 6. Marttık Araştırması nda
açık ve net belirlendiği gibi doğruluk, kastedilenin, nasıl kastedil-
diyse öyle göründüğü (kendini öyle gösterdiği] ve nasıl görünürse
(kendini nasıl gösterirse] öyle kastedildiğini belirtir. Şeylerin ken
dilerinin bu uzak yakın hareketi, bir aracısız idrak, sa f bir sezgi an
lamında yanlış anlaşılmamalıdır; daha ziyade içinde şey içeriği ve
erişim tarzının ayrılamaz bir şekilde birbirleriyle çaprazlanmış ol
duğu bir süreç söz konusudur: "Başka türlü algılam ak, başka bir
şeyi algılam aktır" der Levinas kısa ve özlü bir şekilde (1967, 146,
Alm. 1983,156). Daha önce değinilen ve “bir şey olarak bir şey” for
mülünde saklı olan Ne ve Nasıl ayrımı burada da kendini gösterir.
Böylece Husserl, Ideen 1 (Hua 111, 52) kitabında, ünlü “tüm pren
siplerin prensibi”ni şöyle ortaya koyar: “kendisini bize ‘sezgi’de asli
bir şekilde (tabiri caizse kendi vücutsa! gerçekliğinde) gösteren her
şey, kendini sunan neyse o olarak düpedüz kabul edilmelidir, aynı
zamanda sadece, sınırlarda, ki bu sınırlarda bir şey kendini sunar.”
(Vurgular B.W .’e aittir). Heidegger daha sonraları bunu kendi tar
zında izleyecektir (bkz. VI, 2). Şeyin kendiliği veyahut kendi-ol-
m a’sı, kendinde bir varlık değildir, aksine sunulmuşluğun tercih
olunur bir tarzıdır. Kelimenin felsefi anlam ında Fenom enoloji
ilkin, mesela salt nesnel ‘fenom enler’in sayımının yapıldığı yer ve
zamanda değil, aksine fenomenlerin lenomenalitesi ve logos unun
kendisi konu edinildiği yer ve zamanda başlar (Ricoeur, A l ’e cole de
la phen., 141).
23
II. Rejyonal ontolojiler
26
Felsefesi] adlı eserinde aksedecektir. Bütüne bakılırsa Pfänder Fe-
nomenolojinin -Husserlci ‘idealizm’in problem seviyesine zor atfe
dilebilecek- realist bir varyantını temsil etti.
Bu realist yönelmede bir destek buldu Göttingen ve Münih feno-
menologları; ne var ki ADOLF REINACH şahsında kendi sözcülerini
buldular ki Reiııach, -Husseı l veya Merleau-Ponty’den farklı olarak-
doğal, tarihsel ve dilsel koşullardan kurtarılacak bir nihai amacı, ei-
detik’ten hareketle ortaya koyarak 1914’te yılında verdiği “ Was ist
Phänomenologie?” [“Fenomenoloji nedir?"] başlıklı dersinde nelik-
lerin, öz bağlamlarının ve öz yasalarının kavranması anlamına gelen
bir “öz fenom enolojisi” varyantını yalnız ve ıssız bir uca götürür.
“Şeylerin kendilerine dönüş”, "neliklerin saf, örtünmemiş sezgisi”ne
dönüşür (SW 1, 550). Bir “edim fenom enolojisi”ne teslim olan bu
“nesne fenomenolojisi”, b ir“transsendental fenomenoloji”nin yerine
geçen bu “ontolojik fenomenoloji” (krş. Conrad-Martius, Sehr. z.
Philosophie III, 393 vd.), daha çok Platoncu veya daha çok Aristo-
telesçi yollara sapmak istiyordu. Açık bir tecrübenin radikalliğine -
ki bu radikalliğin tecrübedeki düzeninin kaybolup gitm e tehlikesi
vardır- pek az ulaştığı gibi, keza öz ve olgu karşıtlığını geride bırakan
bir dünya perspektifine de az ulaştı.
Fenomenolojinin bu eı ken biçimi herhalükârda, nesnel ve metot
sorularıyla daha az taciz edilmiş rejyona! ontolojiler oluşumunda
verimliydi. Bu noktada Moritz Geiger’in estetik çalışmalarından söz
etmek gerekir. Bu çalışmalarında Husserl’in Logische Untersuchun
gen [Mantık A raştırm alarının nesne yönelimini ilk defa estetik fe
nomenlerin tahlili için verimli kıldı. Zaman ve mekan gibi sorularla
uğraşarak fizik ve biyolojiyi doğanın aşamalı düzeniyle ilişkilendi-
ren Hedwig Conrad-Martius’un doğa ontolojisine, ayrıca Adolf Rei-
nach’ın halen okunmaya değer 1913 tarihli Die apriorischen
Grundlagen des bürgerlichen Rechts [Yurttaş Hukukunun Apriori Te
melleri] adlı çalışmasına değinilebilir ki nitelikli hukukçu bu çalış
masında, bir sosyal edim ler teorisi geliştirerek daha sonraki dil
edimi teorisinin önemli bakış açılarını ve yönlerini önceden çözüm
27
ler. Nihayet kendi yapıtlarında gerçi Göttingen ve Münih fenome-
noloji çevresinden nihai bir şekilde etkilenmiş, fakat bunu büyük
oranda geride bırakan başka iki yazar vardır, bunlar, Max Schelerve
Roman Ingarden’dir.
28
sefesi konulu eseri Vom ewigen Menschen [İnsanda Sonsuz Olana
Dair] izler. Bu yıllarda bir Alman renouveau catholique [Katolik ye
nilenme] tarzına katkı sağladı. Önceden savaş heyecanıyla coşmuş
bir Alman, sonradan, sosyal-politik kavram ‘dayanışm aya [Solida
rität] felsefi bir tını veren Hıristiyan ve Avrupalı sosyalist olarak si
yasetle ilgilendi. Bu yıllarda fenomenolojik im pulsdeçokgüçlüydü.
Scheler bununla birlikte sadece Augustinusçu sevgi etiği ve tanrı
öğretisinin motiflerine sarılmadı, aynı zamanda ilgili ve önemli bul
duğunu kendi çağından aldı. Bunlar, Nietzsche’nin Hıristiyan bur
juva değerlerinin yeniden değerlendirilm esi, Bergson’un yaşama
diiıtüsü vearzusu, Dilthey’ın dünya görüşleri tarihi, dünyaya tahak
küm etm enin pragmatik biçimleri, Freud’un bilinçdışı teorisi ve
Weber’in modern toplum analizleridir. Fenomenoloji, bu gürleyen
fikir bolluğunda, yönelme ve aydınlatma yeri olarak hizmet etti.
Bu fenom enolojideyine, kelimenin kesin ve özel anlamında “öz
fenomenolojisi” söz konusudur ki, "şey nelikleri’ yle, “edim nelik-
leri’ yle ve bunların öz bağlamlarıyla (GW 2, 90) uğraşır. “ Fenome
nolojik” yani “sa f veya mutlak oIgular”la ilgili olan “fenomenolojik
tecrübe” içeriye ve dışarıya doğru kapanmıştır. Öz içeriğinde sezgi-
sel-görülen şey, perspektifse! kırılma ve sembolik aracılık olmadan
büsbütün tam sunulmuştur, onu, ister doğal ister bilimsel olsun,
hiçbir gayrı-fenomenolojik tecrübe sarsmaz (a.d.e., 67-72). Bu ‘ya
hep ya hiç’ anlamında bağımsız ve kendi kendine yeten sayılır Fe
nomenoloji.
Scheler, amaç ve iradeden hareket eden geleneksel değerler eti
ğine karşı ve buyruklara dayanan Kantçı ödev etiğine karşı bir değer
etiği koyarak fenomenolojik metodu uygular. Ordo amoris [Aşkın
c/üzeni]nin Augustinusçu idesine olduğu gibi Pascalcı logique du
cœur [kalp mantığı] motiflerine nüfuz etmiş bu etik, yönelimselliği
bir “yörielimsel duyumsama’ ya doğru sistematik bir şekilde geniş
leterek Brentano’yu ve erken dönem Husserl! izler. Bu duyumsama,
hiçbir incelemeye yol açmaz, ne var ki ‘değer nitelikleri’ ve ‘değer
tutum larına duyarlıdır ki bu değer nitelikleri ve tutumları, biryan-
29
dan şey ve kişi değerlerine göre paylaşılırlar, diğer yandan duyusal
vevital değerlerden tinsel ve nihayet dini değerlere yükselen bir hi
yerarşiyi, yeğleme edimlerinde ifşa ederler.
Değer etiği, bir etik personalizm inedem irlenm iştirjedim taşıyıcı
ve edim merkezi olarak Kişi, Scheler e göre en yüksek değeri cisim
lendirir. Utanma, huşu, tevazu, ahlakta kin ve hınç duygusu, ken
dini bilme idolleri, aşk, nefret, sempati ve antipati gibi kişilerarası
ilişkiler ve toplumun değişik biçimleriyle uğraşan birçok araştırına,
bu etiğin materyalliğine somut örnekler verir. Rudolf Otto bağla
mında kutsallık değeri, “dinin öz fenomenolojisi"nin temeli olur ki,
bu fenomenoloji, tanrısal olan, vahyin biçimleri ve dinsel edimler
ile ilgilenir. Duyguların öznellikten arındırılması, ahlaki tecrübenin
ve Yabancı tecrübesinin rasyonalist ve ampirist sınırlardan kurtul
masına sebep olur ve bilme ile istemenin, karşılık gelen yaşam ta
vırlarına dayandırılmasına yol açar.
Scheler, bu ve başka birçok alanda yeni kapılar açtı. Oysa feno-
menolojik bakışının ilgisizliği, büyük sorunlarla bedel ödetmiştir.
Saf kendi kendisinde hareketsiz durarak sükut eden ve anlaşılması
bir salt öz kavrayışına atfedilecek değerler ve nelikler, bağlantılı ö l
çülerden, birleştirici güçten ve ontolojik ehemmiyetten mahrum
dur. Değer öğretisine bakmak gerekirse, değerlerin kendi doğal ve
tarihsel köklerinden koparılması eleştirilebilir. Diğer yandan Hei-
degger ile birlikte itiraz edilebilir ki değerler, varlığın salt Vorhan-
denheit’ [yani cansız varolanların varlık tarzı] olarak modern
yüzeyselleş[tiril]mesi ve sığlaş[tırıl]ması için sadece bir telafi ve ta
kastırlar. Daha sonraları Scheler, insanın toplumdaki ve doğadaki
yerini merkeze kaydırarak bu eksiklikleri gidermeye çalıştı. Bununla
birlikte kendisini sadece teist kanaatlerden kurtarmadı, aynı za
manda fenomenolojik impulslar daha da zayıfladı. 1919’dan 1928e
kadarki yıllarda Köln’de felsefe ve sosyoloji dersleri verdi ve ölümün
den kısa bir süre önce 1928’de ders vermesi için Frankfurt’a çağrıldı.
Bu dönemde, 1925’te Die Wissensformen und die Gesellschaft [Bilgi
Biçimleri ve Toplum] adı altında bilgi sosyolojisi, 1928’de ise Die Stel-
30
lung des Menschen im Kosmos [İnsanın Kosmostaki Yeri] adı altında
antropolojisi yayımlandı. Bilgi biçimleri teorisi çerçevesinde, Hus-
serl’in eidetik fenomenolojisiyle örtüşen bir İlk Felsefenin "bilme
ve eğitim bilgisi” ve pozitif bilimlerin “başarı ve iktidar bilgisi”, baş
langıç noktası felsefi antropoloji olan bir metafiziğin "kurtuluş ve
selamet bilgisi” sayesinde geçilir. Fenomenolojik indirgeme, antro
polojik çerçeveye uyarlanır; içgüdüsel pratik bir davranışı hariç tut
maya hizmet eder. Bu indirgeme, üstünde Dasein’daıı dünyanın saf
neliğine yükseldiğimiz Apolloncıı biryola ve üstünde kendimizi bir
“gerçek öncesi yaşam ’’a kaptırdığım ız Diyonizyak bir yola ayrışır
(GW 5, 69; 9,83). Öz fenomeııolojisi, sonunda Apoiloncu ruh ışığını
Diyonisosçu yaşama dürtüsü ve arzusuyla uzlaştırmaya çalışan, Ni-
etzscheci renge bürünmüş bir metafiziğe katılır. Fenomenolojiden,
ki felsefedir, artık söz edilemez.
Aynı dönemde Die Stufen des Organischen ıınd der Mensch [Or
ganik Olanın Aşamaları ve İnsan[ (1928) adı altında fenomenolojik
antropolojiye kendi girişini sunan HELMUTH PLESSNER, yeni to-
talite kaprislerine ve anlam yaratma isteklerine mesafeliydi. Nesnel
içeriklerine göre Kant ve Dilthey’a daha kuvvetli bir şekilde yönelmiş
ve daha ziyade Fenomenolojiye tasvirci üslubuyla bağlı kalan antro
polojisi, insanın bir "dışmerkezli konumsaIlığı”mn kabulünde do
ruğa çıkar ki bu konumsallık, kozmolojik veya tarihsel hiçbir
spekülasyonla aşılamayacak ütopik biı yere, aracı olunmuş aracısız-
lığa ve doğal bir yapaylığa müsaade eder.
Scheler’in eserlerinden çıkan teşvik ve uyarıcılar, eserleri kadar
çeşitli, aykırı ve çelişkilidirler (bkz. Good 1975). Etik, bir yandan be
lirli bir ruhsuzlaş|tır]mada ve ontolojileş[tir]m ede Scheler’e göre
aksayan Nikolai Hartmann’ın sekliler etiğinde kendi devamını sağ
ladı, diğer yandan Dietrich voıı Hildebıand’ın dinsel yönelimli eti
ğinde ve de Hans Reiner’in fenom enolojik etiğinin sistem atik
inşasında devam etti. W issenssoziologie [Bilgi sosyolojisi], Kari
Mannlıeim tarafından ilerletildi ve Habermas’ta bilgi ve ilginin üç
parçaya ayrılm asında iz bıraktı. Scheler’in antropolojisi, Arnold
31
Gehlen’i şüphesiz metafizik varsayımlardan kurtarılmış bir tarzda
etkiledi ve bu tarz, insan kültürüne aşırı dengeleyici bir yön verir.
PAUL LUDWIG LANDSBERG (1901-1944) Scheler’in düşüncelerini
Fransa’da öncelikle Esprit dergisi çevresinde tanıttı; siyasi bir ko
vuşturma vaziyetinde bile Die Erfahrung des Todes [Ölüm Tecrübesi]
ve Das moralische Problem des Selbtsmordes [İntiharın Ahlaki So
runu] başlıklı denemeler yazdı. Diğerleri gibi Fenom enolojiyiyeni-
Kantçı felsefeden kurtuluş olarak karşılayan, fakat Husserlci bilinç
felsefesine karşı bir “canlı akıl” (razön vital) ve Heidegger'e yakın
lığında “şeylerle birlikte varoluş’ u diken İspanyol filozof ve edebi
yatçı Ortega y Gasset e göre Scheler, "yeni cennetin adem i”} idi.
32
ayrımıydı. Ingarden, Der Streit um die Existenz der Welt [Dünyanın
Varoluşuna İlişkin Tartışma] (ilk Lehçe baskı 1947/48, Almancası
1964/65) başlıklı büyük eserinde ifadesini bulan ‘ontolojik’ veyahut
‘realist’ fenomenolojinin en sağgörülü temsilcisi olarak ortaya çıktı.
Birçok artçı çatışmayı kendi içinde barındıran bu ontolojik-epis-
temolojik tartışmadan daha etkili bir şekilde Ingarden’ın sanat ese
rinin ontolojik rehabilitasyonuna dair somut çabaları kendini
gösterdi. Temeli Das literarische Kunstwerk [Edebi Sanat Eseri]
(1931) adlı eserinde olan, Untersuchungen zur Ontologie der Kunst
[Sanat Ontolojisi Üzerine Araştırmalar] (1962) adlı eserinde müzik,
resim, mimari ve biçime doğru genişleyen ve Vom Erkennen des li
terarischen Kunstwerks [Edebi Sanat Eserinin Bilgisi Üzerine] (1968)
başlıklı eserde uygun bilgi teorisini bulan son derece titiz analizler,
Mantık Araştırm aları’nın çalışma ruhunu teneffüs eder. Ne psişik
veya fiziki olan gerçek duyu dünyasına nede idelerin zamansız dün
yasına kapatılabilir yönelimse! bir varoluş, sanat eserine bahşedilir.
Sanat eserleri zaman içinde oluşurlar, somutlaştırmalar ve güncel
leştirm eler sayesinde yeniden doldurulabilir belirsizliklerini, “şe-
malaştırılm ış görüşler” bazında içeren çok boyutlu yapılar olarak
kendilerini gösterirler. Alımlama estetiği buna, sanat eserinin etki
sini bakışın merkezi noktasına koyarak, bağlandı, (bkz. X, 9)
Bugüne kadar geldiği gibi Leh fenomenolojisinin, Krakov men
şeli Ingarden Okuluna bağlı kaldığı söylenebilir. Ne var ki aksi siyasi
koşullarda kendi endamına kavuştuysa bunu büyük ölçüde lngar-
den’in ısrarlı düşünsel çabalarına borçludur. Bu çabalar, geç dönem
deki “ Über die Verantwortung" [Sorumluluk Üzerine] (1970) adlı
m esi/ya ra tılm asın d an (E rzeu g u n g ) ziy ad e, su n u lu şların a (D a rstellu n g) atıfta bu
lu n u r, a ıııa d a h a k u v v e tli b iç im d e ılâ d e e tm e k g e re k irse k o n stitü sy o n , su n u l-
n ıu şlu k ta rz la rın ın aşılm a sıy la n esn esel ö z d e şliğ e y ö n ele re k , n esn elerin v arlık
an la m ın ı, yan i n esn eselliğ i (G eg e n stä n d lic h k eit) k u rm a v e in şâ b a şa rısın ı o lu ş
tu ru r ki bu b aşarı, y ö n elim se l b ilin c e a ittir v e I lu ss e rl’e g ö re y ö n e lim se llik , v a r
lığın a n la m ın ı o lu ştu ra n b ir işle v d ir. K o n stitü sy o n , b ilin c in n e s n e s e llik için
“ k u rm a /in şâ b a ş a r ıs ıd ır (A u fb a u leistu n g ). M etn in b a ğ la m ın a g ö re isim halin i
g en eld e o rijin al o la ra k k u llan d ım , fiil halin i d e b ağ lam a gö re “ k u rm ak , y a p ıla n
d ırm ak , o lu ştu rm a k ” o larak ç e v ird im , bkz. I lu a VI (-ç.n.).
33
eserde, geç dönem Husserl’i ve aynı zamanda Praglı fenomenolog
Jan Patoöka’nm direniş gücünü hatırlatan ahlaki-siyasi metanete
ulaşırlar.
34
III. Transsendental bilinç fenom enolojisi
35
ı. Eidetik ve transsendental indirgeme. Çoğu kez Fenomenolojinin
bir metot olduğu iddia edilir. Bu ancak, metottan mevcut şeylere
uygulanabilir nötr bir aracı değil de, aksine şeye erişimi açan bir yol
anlaşıldığı vakit isabetlidir. Şey içeriğinin ve erişim tarzının birleş
mesi burada da kendini gösterir. HusseıTin ‘indirgeme’ diye nitele
diği şey, kendini gösteren ne ise onun, kendini nasd gösteriyorsa o
tarz ve biçime geri götürme anlamına gelir. Bu, mevcut tecrübe içe
riklerine bağlı kalan naif bakışla ne kadar az yapıldıysa, şeyi kendi
sine dayandıran nötr yargı çekim serliğiyle de bir o kadar az icra
edilmiştir. Kendini açıkça gösteren şeyden “gayrı-tabii” (Hua XIX/ı,
14) yüzçevirme, şeye yeni bir yönelmeye yarar. Merleau-Ponty Phé
noménologie de la perception [Algının Fenomenolojisi] adlı baş ese
rinin önsözünde Cam us’ye dayanarak bir “rapprendre à voir le
monde" [dünyayı görm eyi yeniden öğrenme]den söz eder. Fenome-
noloji, görme okuluna dönüşür.
Eidetik indirgeme, bu bağlamda gerçek ya da fıktif sunulmuşlu-
ğun, sunulabilir olanın kendi eidos’una, özüne geri götürme anla
mına gelir ki bu öz, yüksek bir ses duyduğumuz, çember şekline
baktığımız veya bir ağaç cinsini yeniden tanıdığımız zaman, tecrü
benin bizzat kendisinde ana şekil, kural ve düzen yapısı olarak işler.
Sezgisel olarak kavranabilir ideel bir ‘Ne’, ‘bir şey olarak bir şey’in
signifikatif farkına üstün gelmez öz ve olgu eidetik ayrımında, daha
ziyade bu ‘Ne’, ‘bir şey olarak’ sadece açıklanır. Öz, ani bir sezginin
armağanı/takdimi [Geschenk] değildir, aksine im ajinatif biı varyas-
yon veyahut değişim sürecinde, yani farklı tecrübe koşullarının ve
bağlamlarının sürekli hareketinde, değişim-siz olarak tutunan şey
dir. İdealleştirme, formelleştirme ve genelleştirme süreçlerinin iş
lediği durumlarda, idéalité vardır.
‘Fenomenolojik indirgemç’ dedenden transsendental indirgeme,
sadece bir şeyin bir şey olarak görünmesini tematize etmeyip aynı
zamanda ‘bir şey olarak bir şeyin’ ortaya çıkışını kendince sorgula
yarak biradım ileri gider. Yine mesela, her şeyin aracısız orada ola
cağı bilincin introspektif kavranabilir iç sferi, signifikatif farka
36
üstün gelmez. Daha ziyade, dolaysız icra edilmiş ve dolaylı işlenmiş
Şey-/e-ilişki ve Dünya-yla-ilişki arasındaki fark olarak transsenden
tal fa rk’ta açığa çıkar signifikatif fark. Doğal tavırdan transsendental
tavra geçişte başka hiçbir dünya kendini göstermez, ne var ki dünya
kendini başka türlü gösterir, tamamlanmamış, oluşarak, açık ve ka
palı, keza Merleau-Ponty’nin tekrar tekrar ifade ettiği gibi, in statü
nascendi [oluş/doğuş durumundal görünür. Bu noktada Fenome-
noloji Proust, Joyce, Kafka gibi modern romancılarla buluşur ki bu
romancılar, “dünyayı tüm yönleriyle ve açılarıyla gören ’in (Hua VI,
331) fiktif her şeyi bilirliğini reddederler ve tecrübenin sanrılarını
değil de, tek taraflılıklarını, belirsizliklerini, yabancılıklarını ve çe
lişkilerini dikkate alırlar.
38
lerin perspektivitesini, hareketliliğini ve duygulan|dır]masını [Af-
fektion], bura[da]sını [Hier], ‘sıfır noktası nt [Nullpunkt] kuran vü
cuda atıfta bulunur ki, tüm diğer şeyler vücuda mekansal olarak
yönelir, ayrıca vücut, kendi kendisini harekete geçirerek, yabancı
uyarımları duyum sayarak ve kendi kendisini hissederek, sezerek
başka diğer şeyleri harekete geçirir. Vücut,-ki bizzat kendisi, birlikte
kurduğu şeylerin arasına girer - şayet aynı zamanda cismin ayırıcı
özelliklerini benimserse, kendisini doğa ile tin arasında “mihver”*
(Hua IV, 286) yapan bu aracılık rolüne uygun hale gelir. Vücudiyeti
bir saf vücut-bilincine geri alma, şu olguya gerçeğine çarpar ki, hu
susi vücut bir “acayip eksik yapılanıp kurulmuş Şey” (Hua IV, 159)
olarak ortaya çıkar.
Onların birlikte kurma başarıları olmadan hiçbir objektif dün
yanın varolmayacağı başkalarıyla ilişkinin içine doğru etki eder vü-
cudiyet. Husserl başkalarının Ora-da-olmasını [Dasein] düpedüz
varsaymayıp aksine başkalarının Yabancı tecrübesinde nasıl ortaya
çıktıklarını göstererek, “orijinal erişilemezin erişilirliği" (Hua 1,144)
olarak Ben’in bütün hususi taleplerinin ve iddialarının sınırlarını
“v ü c û t” k a v ra m ıy la k arşılad ım ki v ü cû t, tıpkı A ra p ç ad ak i "vic d an , v ecd , m e v c û t”
k elim ele ri g ib i “ W a C a D a ” (“ b u ld u ” ve "b u lm a k ") fiilin d en tü re m iştir ve ölçü le-
m eyen c a n lılığ a a tıfta b u lu n u r. B ed en (K ö rp e r) k av ram ı ise g ö v d e v e (“ k aç
b e d e n ?” so ru su n d a o ld u ğ u gibi) ö lç ü le b ilirlik ile ilişk ilid ir ve bu ç e v irid e sad ec e
tıp (K ö r p e rte il, K ö rp e rg rö ß e, K ö rp e rk ra n k h eit v s.) v e b e n z e ri b ilim sel ala n la r
için k u lla n ılm ıştır. Y in e "A lle K ö rp e r sin il sc h w e r" (“T ü m c isim le r a ğ ırd ır” ) c ü m
lesin d e old u ğ u g ib i “ K örp er” k avram ın ın bir ikinci an lam ı olarak “c isim ” k avram ı,
fizik ve b e n z eri b ilim sel alan la rd a k u llan ılır. V ü c û d iy e t (L eib lich k eit) k avram ı,
g ö rü ld ü ğ ü g ib i, v ü cû t (Leib) kavram ı b a ğ la m ın d a n itelik sel d u ru m u b e lirten bir
so yu tlam ad ır. So n o la ra k “ sein " (o lm a k ) ve “ h a b en " (sah ip o lm a k ) sarm a lın d ak i
vü cû t fe n o m en o lo jisin in g en el g ö rü n ü m ü n e b akıld ığ ın d a, K örp er (b e d en /cisim )
k a v ra m ın d a n fa rk lı o larak “ L e ib ” (v ü c û t) kavram ı “s o m a ” , “ c o rp u s" “ c o r p s ” v e
“ b o d y ” k a v ra m la rın ın sın ırla rın ı a ş a r ve y aşam la, B eıı’le v e K e n d i’y le ilişk ilid ir,
can lıd ır, ö lç ü le m e z d ir, şem asız d ır, p crsp ek tifse ld ir, g ö rü r v e d o k u n u r, zira gözü
v e eli v ard ır, g ö v d e d eğ ild ir, b iricik tir, tercih ed ile m ez d ir, acı çek er, se z e r, h is
sed er, y aralar, y a ra la n ır, g ö rü n ü r v e g ö rü lü r, b u ra d a ve o rad a d ır, şim d i v e g e ç
m iş/g e le c e k tir, d u y g u la n d ırılır ve d u y g u la rın y erid ir, d ü n y a y a o lan k ö p rü d ü r,
m ih verd ir, c a n lılık an la m ın d a hayat tır v e n ih ayet A r a d ı r (-ç.n.).
* “ U m sc h la g stelle" ("d e ğ işim v e a k tarm a y e ri” ) k av ram ın ı, m ih v er o larak k a rşılıy o
rum . İn g ilizce ye g e n e ld e tru n sferp o in t ya da p o in t o fc o n v e r s io n , F ran sız c ay a ise
“p iv o t" o larak ç e v rilir (-ç.n .).
39
gösteren biryabancılığı keşfeder. Öznellik, öznelerarasılığın bir ara
sferine, Martin Buber’in dediği gibi “Ara"ya [Zwischen], Merleau-
Ponty’nin dediği gibi bir “ara dünya "ya [Zwischenwelt] (inter
monde), kendim adlandırdığım gibi bir “ara im paratorluk”a/
”berzah”a [Zwischenreich], geri gider ki bu Ara-lar, hem herkese ait,
hem de hiç kimseye ait değildirler. Yine de başkalarının “birlikte-
Şimdiki-mevcudiyeti”,* kendi kendimin bir “ilk-Şimdiki- mevcudi-
yeti”ne** atıfta bulunduğu gerçeğini yazıya döker; başkalarının
konstitüsyonu bu biçimde, hususiliği hiçbir yabancılığa bulaşm a
mış bir "ilk-Ben”in “yabancı-laşma’ sı (Hua VI, 189) olarak kendini
gösterir.
Kendi hatırlarında olmayan, yani anımsamadan mahrum olan
Şeyler ve kendi-şim dikiliklerinde sadece birlikte-Şimdiki-mevcut
olan ve birlikte-algılayan başkaları, bir Kendi-Şimdiki-mevcudiyeti
sferine, yani bir Kendi-görünüşüne atıfta bulunurlar ki bu Kendi-
görüntişü, tekrar başka bir şeye göreceli olmadan ve tam da bu an
lamda mutlaktır. Geleneksel tarzda söylemek gerekirse, tıpkı
Yabancı bilinci gibi, şey ve vücut bilinci de dayanaklarını Kendi-bi-
lincinde bulurlar ve bu Kendi-bilinci, ‘Kendinin her türlü Kendi-
sunulmuşluğuna kök saldığı yerdir. Oysa Husserl, gerçekte olduğu
gibi, şeylere yönelmiş bir fenomenolog olmasaydı, böyle bir daya
nağı düpedüz talep etmezdi; bu son güvenli yerde, nasılsa öylegö-
* “ G eg en w a rt" k a v ıa m ın ın m ikili an la m ın ı g e n e ld e d ik k ate a lm ak gerekir, çü n k ü bu
kavram d iğ e r B atı d illerin d e o ld u ğ u gibi (b k z. Fr. p résen t ve p rése n ce ile İng. p r e
sen t v e p rese n c e ), A lm a n c a d a d a hem za m a n sallığ ı hem d e m ek â n sallığ ı g ö sterir
ki fe n o m e n o lo jik b a ğla m d a , (yakın ) B u ra ve (u zak) O ra, (yakın ) Şim d i ve (u zak)
G e ç m işe /G e le c e ğ e d en k g elir (-ç.n .)..
** K endi k en d im in ilk -Şim d iki-m evcû d iyeti olarak “U rp rä s en z "m ein er selb st, bütün
tec rü b e n in Ben için a racısız, d o laysız e rişile b ilir old u ğu p rim o rd iyal, aslî, orijin al
sferd e, a s lî algı ile n esn esin in “ B a şk a sı'n c a tem sil ed ile m ez b ir şe k ild e ” (u n ve rt
retb ar) ve eşsiz liğ in d e , b ir d e fa lığ ın d a (E in m a ligk eit) su n u lm u ş o lm a sın ı ifad e
eder. D iğ e r y a n d a n b irlik te -Ş im d ik i-n ıe v c û d iy e t o larak “A p p rö s e n z " ise d ış d ü n
y ad a v aro lan b aşk aların ı aracılı, d olaylı b ir şek ild e b irlik te-alg ılam ay ı içerir. B una
gö re b a şk a la rın ın b e d e n i, a lg ın ın n esn esi o larak m evcû t ve alg ıla n a b ilird ir, can lı
vü cu d u ise b irlik te -m e v c û t ve b irlik te -a lg ıla n a b ilird ir ki, B aşk a sı’nın tecrü b e si
her z a m a n d olaylı ve aracılıd ır. B kz. H ua IV (-ç.n.).
40
rünür. Bunu gene bir karşı hareket başlatır. Tinin veya öznenin
kendi kendisine geri dönmesinin denenmiş yolu olan refleksiyon,
Husserl’in (Hua VIII, 89) dile getirdiği gibi "sonradan farkındalık”
olarak, refleksiyon olarak hep çok sonradan ve geç gelir. Transsen-
dental Ben bile, anonim liğiıı aşılam az bir artığını muhafaza eder
(Hua VI, 111). Zamansallık aralığı, Benin hususi-olmasım yarmaya
başlar. Husserl, sonradan Lacan’da etkili olacak yar-ıl-ma eğilim le
riyle karşılaşır ki, şim dikileştirm e* olarak algı, -ister hatırlama*,
beklenti* olsun ister imaj ve gösterge tasavvuru olsun- yeniden-
şim dikileştirm enin* bütün biçimleri karşısında tecrübenin “ilk
biçim”ini temsil ettiği gerçeğinde genelde ısrar eder. Oysa zaman-
sallık analizleri, şimdi görünen her şeyin, az önce olduğunu ve bi-
* "G e g e n w ä rtig m ach e n " o larak çevrilebilir "gegen w ärtig en , p räse n tie re n ” (“şim d ik i-
le ştirm e” ) k avram ı, b ilin cin a sli alg ıla m a sın a, s u n m a sın a atıfta b u lu n u rlar, aynı
za m a n d a a lg ın ın a n a hattını o lu ştu ru r. A lgı se z g isel-g ö rm en in ilk m o d u d u rv e bu
m od , kend isin i ilk-orijin alited e, yan i K en d i-su n u lm u şlu ğ u n u n m o d u n d agö ste rir.
A lgı, b ir şeyi n e ise o o larak g ö z ö ııü n e koyan ve n esn eyi aslî y a p ıla n d ırıp kuran
b ir e d im d ir ki, şim d iyi y a p ıla n d ırıp kurar. I’ re z a n ta sy o n /ş im d ik ile ş tirm e sa y e
s in d e n e s n e le r k en d i v ü c û d iy e tle riııd e , o rad a o larak , o rijin al ve ş im d i-m e v cû t
h ald e k en d ilerin i su n arlar. Y en id en -şim d ik ileştiren h a tırla m a n ın (v er -gegenwär
tigende, re -p rö se n fire n d e E r-irm eru n g ) a k s in e a lg ı, k en d i n e sn e sin i şim d in in
za m a n m o d u n d a m evcu t h a le getirir. N esneler, belirli bir tarzda su n u lm u ş olan
“g ö rü n ü şle r" say esin d e m evcu ttu rlar. Z am an ın ın içsel b ilin c i, ö z d e şlik lerin o lu
şu m u n u n ilk -y e r id irv e za m a n y aşan tısı "ilk -iz le ııim i/d u y u y u ” (U rim p re ssio ıı ya
d a U rem p fin d u n g ) b iç im le n d irir ki, zam a11s.1l n esn en in alg ısın ı ş im d id e g ö sterir
v e v arlığın can lı k ayn a k -n o k ta sın ı (le b e n d ig e r (jııe llp u n k t d es S e in s) bu şim d iyle
o lu ş t u r u r . Şu a n d a varo lan ın a k tü el biçim i “ Şim di"d ir. Bu Şim d iy e, artık -şim d i-
o lm a y a n v e h e n ü z -ş im d i-o lm a y a n ı ifa d e ed en y ö ııe liın sel b ir u flık d ah ild ir. Şim di
ile artık -şim d i-o lm ay an veya h e n ü z -şim d i-o lm a ya n ara sın d a k i geçişi, I lu sserl Re
tention ve Protention o larak ad lan d ırır. I le n ü z taze, biraz ö n c e o lan ya da birincil
hatırlam a o larak relen siy o n alg ıd a , y a k ın g eçm işle bağlan tı o lu r v e -L a tin c e k ö
keni re-te n ire a n la m ın d a - tek rar tu tu p zapt ed en bir h âtâ-bilin ci veya d ah a-bilin ci
(N o c h -B e w u sstse in ) o larak v az ife görür. Z am an n oktası ile ilk izlen im a rasın d ak i
u za k lık , h a tırla m a n ın m u ğ la k lığ ıy la o ran tılıd ır. D iğ e ry a n d a n p ro ten siy o n , a ra c ı
sız g elecek olan ın b e k len m e si ve b e k len ti (E rw artu n g ) o larak tan ım lan ır. H usserl
reten siyon ile y en id en h atırlam a, b ir başka d ey işle ikin cil h a tırlam a, ara sın d a n
ay rım yap ar. Y en id en h a tırlam a (W ie d e re rin n e ru n g ), y en id en ş im d ik ile ştirm e y i,
yan i rep reza n ta sy o n u belirtir, ayn ı za m a n d a ilk izlen im ler, reten syo n ve p roten -
siy o n la rın rep ro d ü k siyo n u d u r. R eten siyo n , p ro ten siyo n , y e n id e n -h a tırla m a , an-
t isip a sy o n , fa n ta zi ve Y a b an cı te c rü b e sin i k ap sa ya n y e n id e n -şim d ik ile ş tir m e
(V erge gen w ärtig u n g ) o larak rep reza ııta sy o n , gerçi v ü c u tsa l vey ah u t b izzat şim -
41
razdan olacağını öğretir. ‘Retensiyon’lar* ile ‘protensiyon’lar* bizzat
algının ayrılmaz parçalarıdırlar ve bir saf Şimdiki-mevcudiyetin son
radan eklenen modifikasyonları değildir. S af ‘Şim di’, sadece limit
değerdir, düşünülebilirdir, tecrübe edilemezdir. Böylece başkalık ve
yabancılık, saf bilincin ve Kendi-bilincinin gizli bölmesine nüfuz
eder. ‘Genitivus obiectivus’ ve ‘genitivus subiectivus’* anlamında
Kendi’nin konstitüsyonu olarak Kendi-konstitüsyonunun hususi
varsayımlarında takılıp kalmıştır. ‘Saf Şimdiki-mevcudiyet’ öteden
beri şim dikisizleşm iştir,** yabancı-Iaşmıştır, saf kılınmamıştır.
‘Canlı Şimdiki-mevcudiyet’*** ise öteden beri sonuna kadar yaşan
mıştır ve tekrar yaşatıcıdır, hiçbir zaman saf yaşam, saf kendi-nde-
olma, saf Kendi-Şimdiki-mevcudiyet değildir.
Husseri’in halefleri, transsendental bilinci vücutsal varoluşa dön
üştürüp somutlaştırarak, öznel anlamı yapısal düzenlemelere bağ
layarak ya da mevcudiyet ve namevcudiyet, kendilik ve başkalık,
hususilik ve yabancılık mübadelesini kendi akışına bırakarak bilinç
fenomenolojisinin çıkmazlarından çeşit çeşit sonuçlar çıkardılar.
42
IV. Yaşam a dünyası ve tarih
43
lizmi yetersiz bulup aşar ve yine de en içten yönelimlerini haklı çı
karır.” Oysa yeni sorunsal, en güçlü ifadesini, Husserl’in hayatının
sonuna değin uğraştığı, kısaca /Cnsis'denilen Die Krisis der europä
ischen W issenschaften und die transzendentale Phänom enologie
[Avrupa Bilimlerinin Krizi ve Transsendental Fenomenoloji] başlıklı
büyük eserinde bulur.
49
V. Kırılm aya uğrayan Fenom enoloji
(Alm anya, Belçika, Hollanda)
51
[‘‘Kartezyenizme Veda’’]sına geçerliliği onlarla sağladığı doğayavü-
cutsal demirlenme, tarihin pratik yönelmesi, tarihsel olayın birey
selleşm esi ve olgusallığı gibi motiflerdir. Fink her şeyden önce,
yeni-Kantçı eleştirmenlerle olan tartışmada Husserl’in sözcüsü ola
rak ortaya çıktı; Studien zur Phänom enologie (1966) [Fenomenoloji
Araştırmaları] olarak yeniden basılan ve yorumlayıcı bir edayla siv
rileşmiş makaleleri Fransa’da da ilgi görerek, Merleau-Ponty’ye “iş
leyen yönelim sellik’’i ve ‘radikal refleksiyon’ gibi bir kavramsal
replikler dizisi sağladı. Fink, Fenomenolojinin kendi kendisine eleş
tirel yeniden ilgisinin ve yöneliminin dile geldiği (1988’de yayımlan
mış) VI. Kartezyen Meditasyon'u kaleme aldı. Ne var ki Nähe und
Distanz (1976) [ Yakınlık ve Mesafe] başlıklı makale derlemesinde,
öncelikle Brüksel ve Royaumont derslerinde ortaya çıktığı gibi, Fink
sonraları Husserl’den gittikçe daha fazla uzaklaşır. “Fenomenlerin
fenomena!itesi”ni (148) sorgulama, spekülatif yollara çıkarır ve Hus-
serl’de operatif ile tematik kavramlar arasındaki gerilim, “bir felse
fenin gölgeleri’ ni (186) meydana çıkarır ki bu gölgeler, görülükten
sıyrılırlar: Gölgelenen şey, “görülmeyen“dir, “zira o, görme aracıdır"
(189 vd.). Bunlar, geç dönem M erleau-Poııty’de tekrar bulunabilir
düşüncelerdir. Fink, Heidegger’e eleştirel biryakınlıkla kuvvetli bir
Sokrates-öncesi ve Hegelci etkiye sahip, kozmolojik, teknolojik bo
yutları olan bir antropoloji geliştirir.
Nihayet MARTIN HEIDEGGER, ki ondan ayrıntılı olarak bahse
deceğiz, Husserl’in araştırma planında kültür bilimleri kısmını tem-
silen ve OSKAR BECKER (1889-1964) ise doğa bilim leri kısmını
temsilen Husserl saflarında dersler verdi. Oskar Becker, gerçekten
de sadece bir estetik araştırmalar dizisiyle değil, aynı zamanda, 1923
ila 1927 yıllarında fenomenolojik “Jahrbuch”ta ]“yıllık”ta] yayımla
nan, Beiträge zur phänomenologischen Begründung der Geometrie
und zur Mathematischen Existenz [Geometrinin Fenomenolojik Te-
m ellendirilm esine ve M atem atiksel Varoluşa Katkılar] ile ortaya
çıktı.
Tarihsel ‘varoluş’ ve tarih öncesi, altı, üstü ‘yan ve ek varoluş’ zıt
52
lığında ya da kitabının başlığında olduğu gibi, “Dasein und Dawe
sen” (1963) f“Ora-da-olma ve Ora-da-varhk”] karşıtlığında, mate
matiksel olanı ve estetiksel olanı tek boyutlu tarihselleştirmeden
kurtarmaya çalışır. Otto Pöggeler ile birlikte, doğanın sırrını çözme
olarak düzeltici ve tamamlayıcı bir şekilde ‘hermeneutik fenome-
nolojinin anlam yorumlamalarıyla aynı çizgide buluşan mantik* fe-
nom enolojiden söz edilebilir. Savaştan sonra boşalan Heidegger
kürsüsünü alarak keza felsefe ve bilimlerin açık bir ilişkisi için çaba
sarfeden WILHELM SZILASI (1889-1966) de Husserl ile Heidegger
arasında hareket eder.
Husserl ve de Heidegger’iıı yanında nihai tahsil dönemlerini ge
çiren tüm dünyadan bir sürü yeni bilim adamı, dış çevreyi oluş
turdu. Böylece Alm anya’dan Hans-Georg Gadamer, Karl Löwith,
A lsas’tan Herbert Spiegelberg ve Litvanya’dan Aron Gurwitsch,
Avusturya’dan Felix Kaufmann ve Alfred Schütz, Fransa’dan Emma
nuel Levinas, İtalya’dan Antonio Banfi, İspanya’dan Ortega y Gasset,
Polonya’dan Roman Ingarden, [eski] Çekoslovakya’dan Jan Patoöka,
Letonya’dan Theodor Celms, ABD’deıı Marvin Färber, Japonya’dan
Hajim eTanabe ve Shuzo Kuki....geldi. Bu dünya çabındaki etkinin
boyutunu ölçm ek için Kari Schuhm ann’ın Husserl- Chronik’ine
bakmak kafidir.
Ne var ki bu, madalyonun sadece bir yüzüdür. Kendi ülkesinde
ve hatta kendi yerinde Husserl, karşı rüzgarı sezdi. Fenomenolojisi
moda olmadan önce, modası geçti. Bu, herhalde M usil’in kaleme
aldığı gibiydi: “Bilgi, çağa aykırı olmaya başladı, zamanımıza hük
meden müphem insan tipi, söz geçirmeye başlam ıştı.” W eimar
Cum huriyetinin bunalımlı döneminde Max Scheler ve Martin Hei
degger gibi huzursuz ve sabırsız şahsiyetler daha rahat davrandılar.
Fenomenoloji hareketi içerisinde biri Husserl’in uzak hasmı, bir di
ğeri yakın hasmı oldu. Husserl’in bir zamanlar asistanı ve sonraları
* Y u n a n c a “m a n tis ” (k â h in ) ve "te c h n e " (san at) b irleşim i "m a n tik e ”d e n g e le n A l
m a n ca “ M an tik " k elim esin in sıfat hali “ m an tisch ” k eh â n et ve g ö r m e sa n a tıy la il
gili elem ektir (-f.n .).
53
halefi olan Heidegger meselesinde hayal kırıklığı özellikle büyüktü
ki onun açık mesafeli takınması, siyasi taraf tutmasıyla şüpheli bir
şekilde kuvvetlendi. Oskar Becker’de durum benzerdi.
-Birçok akademisyen çağdaşı gibi- spesifik siyasi düşünceye uzak
duran Husserl, sonunda siyasi tarihten çekip çıkarıldı. Bir Yahudi
olarak Husserl’e, 1933’ten sonra her türlü kamusal faaliyet yasak
landı. “ Kendi-bilinci”ni, Heidegger’in yeni seçilm iş rektör olarak
talep ettiği, “Alman üniversitesi”, H usserleveaynı acıyı paylaşan Ya-
hııdilere çok önceden kapıları kapatmıştı. Derslerini, ki Husserl bu
derslerde Avrupa’nın krizini dillendirdi, o zamanın ülke sınırları dı
şında Viyana ve Prag’da verdi. Krisis kitabının ilk kısmı, 1935’te Belg-
rad’da yayımlanabildi. Yahudi ve siyasi olarak sevilmeyen bilginler
sürgün edilmeye başlandı.4 Bu çıkıştan aynı zamanda, gelişmesinin
hassas evresindeki Fenomenoloji de nasibini aldı. Elbette kendi ül
kesinde bunalımları atlatanlar ve de yaşama dünyasının temelini
kan ve toprakla kafiyelendirerek gönüllü uzlaşanlar vardı. Fakat
kaçış ve firar hareketi, olağanüstü büyüktü ve Alman dilindeki bi
limsel araştırma için büyük bir kan kaybına yol açtı. Fenomenolo-
jinin geniş ve dar çevresinden bazı adlar burada zikredilmelidir.
Husserl’in en yakın çalışma arkadaşlarından biri olan Yahudi dön
mesi Edith Stein, [Karmel tarikatına bağlı] rahibe olarak Aussch-
w itz’te yaşam ını yitirdi. Sclıeler’in arkadaşı olan Paul Ludwig
Landsberg, Fransa’da Gestapo’nun elinde öldü. Helmuth Plessner,
Karl Löwith, Moritz Geiger ve Helmut Kuhn gibi genç filozoflar,
Hollanda, Japonya ve ABD’ye sığındılar. Son olarak, araştırmaları
Fenomenolojiyle bağlantılı olan birçok sosyal bilimci de mağdur
oldu. Berlin O kulunun Gestalt teorisyenleri, Max Wertheimer,
Wolfgang Köhler, Kurt Koffka ve David Katz, herhalde en önemli
dil psikologu olan Kari Bühler, Frankfurt’ta patolojiye dair araştır
malarıyla ünlenen Kurt Goldstein, psikiyatriyi bazalm iş bir duyular
antropolojisiyle uğraşan Erwin Stratus ya da toplum ve film teoris-
4 Lö w ith 'in n o tla rıy la k rş.: M ein L eb en in D e u tsch la n d vo r u n d n ach 1933, Stu ttgart
19 8 6
54
yeni Siegfried Kracauer, uygarlık tarihçisi Norbert Elias, sanat psi
kologu Rudolf Arnheim, gnosis araştırmacısı ve sonraları antropo-
ekolog Hans Jonas isimleri zikredilebilir. Husserl, 1938 yılında
toplumdan uzak, münzevi bir şekilde öldüğü vakit, Fenomenoloji,
Almanya’da yaşama hakkını kaybetmişti. Richard Grathoff, Tisch-
n eı’in Das menschliche Drama [İnsani Drama] adlı eserinin öns
özünde yazdığı gibi uzun bir zaman boyunca, “sürgündeki Avrupa
kom şuluğu’ndan söz edebiliriz.
55
rıyla desteklendi ve bu araştırmalarda, Fenomenoloji genel olarak
bir ferahlama ve teselli bulur. Belçikalı ve Hollandall fenomenolo-
jinin ikinci karakteristiği, farklı bilimsel disiplinlerde, mesela Leu-
ven’deki Albert Michotte, Georges Thines, Alphonse de YVaelhens
ve Antonio Vergote’nin felsefe ve psikoanalize dair araştırmalarında,
Henrik J. De Pos’un dil felsefesinde, Gerardus van der Leeuw un din
fenomenolojisinde, nihayet F. J.J. Buytendijk’tan hareket eden Ut
recht O kulunda, yol açtığı geniş etkidir (bkz. böl. X).
58
VI. M artin H eidegger’in
Fenom enolojiden geçen yolu
59
Uisi, Otto Pöggeler ve W illiam J. Richardson’ın büyük eserlerinde
hem de bizzat Heidegger’in 1953/54 tarihli kısa m etinleri “Aus
einem Gespräch von der Sprache” [ßir Dil Söyleşisinden] (Unterwegs
zur Sprache) ile 1963 tarihli Richardson’ın kitabına önsöz mektu
bunda ve “Mein Weg in die Phänom enologie" [Fenomenolojiye
Giden Yolum] (Zur Sache des Denkens) taslağında bulunur.
61
und Zeit’ın yöntemsel ön tartışmasının 7. paragrafında Heidegger,
kendi felsefe görüşünü şöyle özetler: “Tüm felsefi soru sorma ana
motifinin sonunu, çıktığı ve geriye ittiği yerde, varoluş analizi olarak
tespit eden Dasein hermeneutiğinden hareketle Felsefe, evrensel
fenomenolojik ontolojidir.” Öyleyse her şeyden önce biı\/enomeno-
lojik ontoloji söz konusudur ki, "kendini-gösteren bizzat kendisin
den hareketle kendini gösterdiği gibi, kendini-gösteren'i, bizzat
kendisinden hareketlegösterm e'yi [yada bir başka deyişle: “Görü
nen bizzat kendisinden hareketle göründüğü gibi, Görünen'i, bizzat
kendisinden hareketle görünür kılm a'yı] ifade eder. Bu noktada
Yunanca söylemek gerekirse, onta [varolan bir şey], logosta açığa
çıkan fainom ena [görünen bir şey] olarak anlaşılır. “Nesneler”in bu
“işleniş tarzı”, Husserl’in “şeylerin kendilerine geri dönelim !” paro
lasıyla uyum içindedir. Fenomenolojinin “öncelikle kendini gösteren
ve kendini bilhassa genellikle göstermeyen şey”i ortaya koyduğuna
dair ilave belirleniminin bile, Husserl’de doğal tavırla kırılmada kar
şılığı vardır.
Husserl’e sırt çevirme, genel erişim tarzı olarak Fenomenolojinin,
bir herm eneutik fenom enolojinin spesifik karakterini edindiği
yerde başlar (krş. GA 12, 90). Yönelimsel kastedilen anlamı sezgi-
sel-görmeye ve işleyen bilinci Kendi-sezgisel-görmesine aktaran bi
lincin transsendental fenomenolojisi yerine Dasein m hermeneutik
fenomenolojisi geçer. Bu hermeneutik fenomenoloji anlamın yo
rumlanmasında, ön-anlamayı açık bir Varlık-anlamasına ve Kendi-
anlamasına dönüştürür. Kendi-bilincinde temel arayan Husserl’in
“fundamental bakışı”, “fiındamental ontolojinin yeni “fundamental
bakışları’’na razı olup boyun eğer ki fundamental ontoloji, temelini
Varlık-anlam asında bulur. Oysa herm eneutik fenomenoloji ile
transsendental fenomenoloji arasındaki yakınlıkta kalınır, zira ‘ek-
sistansiyal analiz’ tıpkı ‘yönelimsel analiz’ gibi anlamı analiz eder,
yani ‘bir şey olarak bir şey’i alıp s a f ‘bir şeyi’ kabul etmez ve ayrıca
geç dönem metin ve dil analizlerine zıt bir biçim de eksistensiyal
analiz, kendi konstrüktif kısımlarında daima şeylerin kendilerinin
62
doğrudan anlaşılmasından hareket eder. Bu bakımdan ‘hermeneu-
tik fenomenoloji’, sırf birdeyim değildir. Gadamer, Ricoeurve Koc-
kelmans, Fenomenoloji yönelim li herm eneufiklerinde bu
bağlamları daima vurguladılar.
Oysa Heidegger’in Dasein hermeneutiğini gerçekten incelersek,
harelenmeye başlar. Birçok yorumlama tarzı sunulur. Dasein’ın her-
meneutiği, bilinç fenom enolojisininyeniden-şekillen[diril]m esiya
da başka araçlarla ve başka bir boyutta transsendental felsefe olarak
okunabilir. Heidegger’in Kant felsefesinden geçen yolu bunu gös
terir. Sein und Zeit’ın mesela el önünde-m evcut şeyler ve el için-
mevcut alet farkı, teorik içe bakış/inceleme ve pratik etrafa-bakış/
özen farkı, taslak, fırlatılmıştık, düşüş ve bunların zamansal yorumu
olarak varoluş-durum u, anlamı keşfetme, anlam ın örtüsünü kal
dırma olarak konuşma, kendi-olma ve birlikte-olma’dan “varoluşsal
solipsiznı’e kadar anlama veya ruh halleri ve [başkalarıyla] bir ruh
halinde bulunmalar şeklinde duyguların öznellikten arındırılması
gibi merkezi konseptleri için Husserl’in bilinç fenomenolojisinde
mukayese edilebilir şeyler vardır mutlak suretle. Ancak özelde şe-
killen[dir]melere, bütün bünyenin ve sistemin ertelenmesiyle eşlik
edildiği, bir o kadar da az gözden kaçabilir.
Varlığın radikal zam ansallaş[tırıl|m ası ile Dasein’ın sonlulaş-
[tırıljması, kendisinden hareket ettiğimiz bir İlke yer bırakmaz ki
bu yerden mahrum olma, kendisine doğru gittiğimiz bir Son için ve
aynı zamanda her anlamın içinde çözüldüğü hakiki bir Bütün için
de geçerlidir. Am aç veyahut son sadece fiili olarak erişilemezdir ve
olduğu gibi tahrip edilir. Husserl’in hâlâ uygunluk olarak düşün
düğü doğruluk, Heidegger’de ifşa ve gayb çiftine dönüşür. Ontolojik
farkta varolandan ayrı düşen varlık, her el atmadan ve erişilirlikten
sıyrılarak varolanı görünür kılar. Aklın temeli, kendi olanaklarına
hiçbir zaman hakim olamayan bir özgürlüğün temelsizliğinde ze
delenir. Zaman ekseni, canlı ve asli Şimdiki-mevcudiyet, geleceğin
yönüne, bir yönelik veyahut için-olmaya ertelenir ki bu yön-elik ve
için-olma, anda tutulur ve sadece "ölüme-doğru-varlık”ta bir bütüne
63
dönüşür. “Ölemeyen” transsendental egoyla birlikte Husserl’in Ve-
sairesi bu sonlulaşma ve fanileşme karşısında zayıf bir sonsuzluk ve
ebedilik olarak kendini gösterir. Luther, Kierkegaard, Dostoyevski
ve sonraları Nietzsche gibi yazarlar yeni bir ses getirirler ki, bu sesin
karar pathos’u Husserlci teorinin sabırlı çalışma ethos’undan ayrılır.
Oysa transsendental yapının hermeneutik ertelenmesi, farklı yo
rumlama tarzlarına müsaade eder. ‘Dasein’, insansal Dasein olarak
okunabilir ki bu okuma tarzı, başlangıçta Dasein’ın réalité humaine
[insansal gerçeklik] olarak çevrilmesiyle ve Kojève’nin Sein und Zeith
“fenomenolojik antropoloji” olarak yorumlamasıyla Fransız varo
luşçuluğuna şeklen musallat edildi. Bu antropolojileş[tir]meye Hei
degger, 1949’da B rie f über den "H um anism us” adlı m ektubunda
açıkça mesafe koydu. ‘Dasein’, aynı zam anda Ora-da-olma [Da
sein], bizzat Varlığın Ora-da-sı [das Da des Seins] olarak okunabilir
ve insan ‘Dasein’ı ‘Ek-sistenz’ yani varlığın hakikatine doğru ‘dış-a-
durma’ anlamına gelir. Dilsel zorluklar [Gewaltsamkeiten], herm e
neutik fenomenolojinin bir salt antropoloji şüphesinden veya erdişil
transsendental antropolojiden kurtarıp, araçlar ve metotlar bulun
sun diye, varlığı insandan değil de, insanı varlıktan hareketle dü
şünmek için hangi çabaların gerekli olduğunu gösterir [krş.
Taminiaux 1989]. Oysa bu perspektifin tersine çevrilm esinin tam
da, insanın Kendi-yabancılaş-tır-masına* yol açıp açmadığı soru
labilir ki bu yabancılaştırma, insanı doğa ve yaşama her türlü vü-
cutsal bağlılıktan mahrum eder.
64
elden düşürme” denemesinden bahseder. Bir görünme ve gösterme
mekanım koruyan ‘açıklığı’* olarak varlıktan ve düşünmenin hare
ket serbestliklerini açıp diğerlerini kapatan ‘hadise’** olarak varlık
tan hareket eden bir tefekkür burada yola koyulur, bu tefekkür için
Husserlci fenomenoloji, bir tahattura -ya da daima değişen bir gö
reve dönüşür ki bu tefekkür, ‘hatırlama’ ve ‘teşekkür ile kafiyelenir
ve ‘m anzum a |‘şiirleme’yel yakındır. Böylece Heidegger’in “Feno-
menolojiden giden yolu”, bir fenomenoloji umuduyla biter ki, “çağ
dan çağa değişen ve sadece bu sayede kalıcılaşan tefekkür
olanağının, düşünülmesi gerekenin talebini karşılaması" olarak “fe
nomenoloji bu tarzda tecrübe edil ip akılda tutulursa, açıklığı bir sır
olacak tefekkür meselesinin lehine bu fenomenoloji ismi kaybola
bilir.”
* "L ic h tu n g " k avram ıyla H eid egger, ışık ve ay d ın latm ad an ziyad e, a ç ık lığ a (d a s O f-
fe n c ) ve serb estliğ e (d a s h'reie) atıfta b u lu n u r (-ç.n.).
“ 19 36'd an beri H e id e g g e r’in bir “ başka b a şla n g ıç “ felsefesin in b a ş k av ram ların d a n
“ E re ig n is" k avram ı, “ D a-se in " (O ra -d a -o lm a) ya da “d as Da d es S c in s ” “ V arlığın
O ra'sı” h a d isesin i, yan i v arlık ve insan v arlığ ın ın b irb irin e a itliğ in i gösterir. O lay
d an ziy ad e h a d ise o la ra k ç ev irm e yi u y g u n g örd ü m (-ç.n.).
6S
VII. Vücutsal varoluş fenom enolojisi (Fransa)
67
HENRI BERGSON (1859-1941), bilinç felsefesi, olgu bilimleri ve real
politika safına gedik açtıktan ve Fenom enolojinin öncüsü olarak
GABRIEL MARCEL (1889-1973), varoluşun ‘somut felsefesi çerçe
vesinde, hususi vücudu, Sen’i, varlıktan pay almayı konu edindikten
sonra, bunlar biçimsel bir kırılmaya yol açan fikirlerdi ki bu fikirler,
Almanya menşelidirler. Bununla birlikte Fransa’ya giden yolu A l
manya üzerinden bulup yeni fikirlerin yayılmasını sağlayan Georges
Gurvitch, Aron Gurwitsch, Alexandre Kojève, Alexandre Koyré, Eu
gène Minkowski ve Leo Schestow gibi Doğu Avrupalı bilginlerin
Exodus’undan [çıkışından] faydalandı Fransa. Bunun dışında 1918'de
Fransa sınırları içine giren Alsas, Almanya menşeli fikirlerin ön hat-
tıydı. Üstelik şu gerçek önem taşır ki, Husserl, Scheler ve Heideg-
ger’in düşüncelerinin keşfi, Kierkegaard’ın tanınmasıyla, Hegelcilik
ile Marxçılığın rönesansıyla ve Freud’un psikoanalizine, Gestalt teo
risine artan ilgiyle aynı zamana denk geldi.
Başlangıçtan beri bu, tarihin berisinde ya da ötesinde ve insan
bilimlerine dair araştırmadan uzak bir şekilde kendi kaynaklarını
arayan yaşama felsefesinin her biçimine karşı bir mesafe anlamına
gelir, ama Bergson örneğinde tam doğru olmayan bir mesafedir. Bu
aynı zamanda, Almanya’dakinden farklı olarak, orijinalliğini sulan
dırmaya başlayan karma biçimlere değin, Fransa’da Fenomenoloji
nin başlangıçtan itibaren varoluşçulukla ittifak kurup
Hegel-Marxçılığıyla karşı karşıya geldiği anlamına gelir. Bu yeni tarz
düşünm enin yaratıcılarından biri olan JEAN WAHL (1888-1974),
Vers le concret [Somut Olana Doğru] adlı eseriyle (1932) geniş bir
çerçevede kullanılabilir parolayı ortaya koydu. Düşünmenin somut-
laşf tırıl [masıyla beraber, -kendi müttefikleri de içinde olmak üzere-
Fenomenolojinin, mutlaklık iddiaları boş vaatler olarak kalan bir
antropolojide sonlanacağına dair Husserl’in dile getirdiği tehlike ür
kütücüdür. Les Temps Modernes [Modern Zam anlar] adlı derginin
ilk sayısının önsözünde, muhtemelen Sartre’ın kaleminden çıkan
şu satırları okuruz: “Rölativistler şöyle dursun biz, açık ve seçik bir
şekilde kesin olarak söylüyoruz ki, insan, bir mutlaktır.” [“Bien loin
68
d'être relativistes, nous affirmons hautement que l ’homme est un ab
solu."] Pek ucuz bir hümanizmin gölgesi, Fransız fenomenolojisine
uzun zaman boyunca eşlik edecek; bunu, öo’lı yılların anti-hüma-
nist galeyanları açıklar.
Fransız fenomenolojisinin kökeni, kendi orijinalliğinde akseder.
Transsendental veontolojikdeğişim eyeni birvaryant katıp Heideg-
gerci Dasein hermeneutiğine yakın olan bir varoluşçu fenom enoloji
form ülü kendini, genel emare olarak sundu. Paul Ricoeurun
'957 deki phénom énologie existentielle belirlenimini izlersek, şöyle
bir resim ortaya çıkar. Bu eserde de Fenomenoloji, belirli bir konu
bütünlüğünün, bir tematiğin spesifik bir metodu olarak öne sürülür:
Bu, varoluş tem atiğidh, öyle ki, transsendental felsefe bir yandan
(mesela geç dönem Husserl’de) varoluşçu hatları benimser, tersi ola
cak şekilde (burada Hegel’in Tin Fenom enolojisi’nden Kierkega-
ard’ın varoluş felsefesine ve Nietzsche’nin peçeyi kaldırma
tekniklerine uzanan) varoluş felsefesi, Feııomenolojinin üstü kapalı
bir tarzını öne sürer. Varoluşçu feııomenolojinin bu tarzına belirli
ana m otifler eklenebilir: Vücut, özgürlük ve başkaları ki bu bağ
lam da-ekleyebileceğim iz gibi-vücudiyet, dünyayla, başkalarıyla ve
kendi kendimle ilişkinin kesintisiz ve dolaysız aracını sunar. Buna
devam edersek, tasviri amaç-koyma, varoluşa hangi anlamın yük
lendiğine göre değişir. Yani insanın yabancılaşmasını ortaya koy
mayı, dünyadaki yerini yeniden bulmayı veya metafizik boyutunu
yeniden kazanmaya çalışıp çalışmamaya göre değişir. Ayrıca Ricceur,
Fenomenolojinin üç varyantını yani Sartre, Merleau-Ponty ve Gab
riel Marcel varyantını hatırlatır.
Ricœur un Fenomenolojiden hareketle çizdiği ve Fenomenolo
jinin belirli bir evresine ait olan resim, önemli hatlara tekabül eder.
Varoluşun -tümel ve tekil, ideel ve gerçek olanın içlerinde kaynaş
tığı, birbirine geçtiği- somut biçimlerine geri gidiş bu Felsefenin -
bilim, sanat, siyaset ve kişisel yaşam ın çeşitli biçim lerinde
gerçekleşmiş olduğu gibi- felsefe-olmayana açıklığını ortaya koyar.
Merleau-Ponty’de Partout et nulle part [Her yerde ve hiçbir yerde]
69
başlığı altında şunu okuruz : “Felsefe her yerde, bizzat ‘gerçekler
dedir’ - ve yaşamın bulaştırıcı etkisinden korunmuş bir alanı yok
tur” (i960, 163). Ancak bu gerçekler, gerçekler olarak deşifre
edilm elidir; somut olanın kendi yapıları vardır ve engagement'a
denk gelen dégagem ent'm bir şekli olmaksızın kavranamaz. Huss-
elci indirgeme teknikleri geri tepilip hor görülürse, kendi hatlarını
olan bitenle ilişkilendirmek yerine, yaşam reflekslerine ve im zala
nan manifestolara indirgenen bir konkretizm [somutçuluk] tehli
kesi baş gösterir. Oysa Sartre ile M erleau-Ponty arasındaki
münakaşada önemli bir rol oynayan konkretizm tartışması, bizzat
bu fenomenolojinin bir parçasıdır.
Fakat Ricoeur’üıı gözümüze tuttuğu resim, birkaç düzeltmeye
ihtiyaç duyar. Varoluşçu fenomenolojinin bu tarzı, Fenomenolojinin
Fransa’da ne yarattığını göstermez. Husserl’e dayanan transsenden-
tal-fenomenolojik hatlar da vardır. Kısmen bu, kişisel Kendi-sorum-
luluğunun kartezyen m otifidir ki, mesela Husserl’in ilk
taraftarlarından biri olan GASTON BERGER’de (1886-1960), (1910
doğ.) RAYMON POLIN’in değer etiğinde ve (1920 doğ.) HENRY DU-
MÉRY’pin din felsefesinde etkisini sürdürdü. Kısmen de bir/eno-
menolojik epistemolojiyi ortaya çıkaran transsendental otonomidir
ki, SUZANNE BACHELARD ve eleştirel kesintilerle JEAN-T. DE-
SANTI’de açık bir şekilde görülür. Her ikisi, JEAN CAVELLIÈS’nin
(bkz. X, 7) erken dönemde yaptığı Husserl eleştirisine dayanır. Son
olarak, Heidegger’in Hümanizm-Mektubu’nun alıcısı JEAN BEAUF-
RET (1907-1982) ve öğrencilerinde tüm antropolojik yorumların öte
sinde Heidegger’in varlık tefekkürüyle doğrudan uğraşma
denemeleri vardır. Fenomenolojinin kesintisiz antropolojileşf tiril]-
mesi imajı, bütüne bakıldığında, uygun değildir ki bu imajı, Derrida
“Lesfins de l ’homm e” [“İnsanın Sonları”] (1968, ve 1972 basımı) müp
hem başlığıyla resmetti.
Ayrıca varoluşçu fenomenoloji, uzun müddet Fransa’da gelişmiş
olan her şeyi temsil etmez. İster Sartre’da olduğu gibi marksist bir
antropolojiye, Merleau-Ponty’de olduğu gibi stı üktürel bir ontolo
70
jiye, Levinas’ta olduğu gibi Başkasına odaklı bir etiğe yönelerek,
ister Ricoeur’de olduğu gibi metaforlarda ve anlatı yapılarında ha
reket eden bir hermeneutiğe yönelerek Fer. Mnenolojinin, kendi sı
nırlarını aşm ayı hedeflediği gerçeği özellikle tipik temsilcilerde
kendini gösterir. M erleau-Ponty Fenomenolojinin Fenomenoloji-
olmayanla ilişkisini düşünüp hesaba katması gerektiğini talep etti
ğinde, sadece kendisi için konuşmaz (1960, 225, Alm. AG 64).
Fenomenolojinin kendini sınırlama ve kendini aşma tarzı ve şekli
sonunda, kendi kaderini seçip tayin eder.
72
gibi bu “fenomenolojik ontoloji denemesi”, varoluşan bilincin feno-
menolojisine atfedilmesi gereken tasvirlerle doldurulmuştur, ama
sadece radikalleştirilmiş bir kartezyen dualizm değil, aynı zamanda
Alexandre Kojève’nin daha önce ünlü Hegel derslerinde varoluşçu
lukla ilişkilendirdiği Hegelci diyalektik kavramsallığı da bu tasvir
lerin içine karışmıştır
Sartre’ın Fenomeııolojiyi ontolojileştirmesi, Husserlci yönelim-
selliğin infilakı olarak kavranabilir. Gerçeklik ile yaşantı arasındaki
yarığı aşan ‘bir şey olarak bir şey'in signifikatif farkı, biçimsel olarak
hiçbir şey ile aşılan ontolojik bir uçuruma dönüşür. Kendini göste
renin fenomenalitesi, varlığın çift trans-fenomenalitesine doğru ay
rışıp çözülür. Her ne iseler kendilerinde varolan şeyler, salt anlamsız
positivitededirler ve bilinç, kendisi için salt hiçlemeden, anlam ko
yucu negativiteden, salt özgürlükten başka bir şey olm ayarak bu
kendilerinde varolan şeylere anlam verir. Ne ise o, olmayarak -böy-
lece daima kendinden koparak- ne ise o olan bir varlığa kendi ol-
gusaliğında bağımlı olan bir bilinç, kendisine gerçi ait olmayan,
fakat kendisiyle karşılaştığı bir Dış'ın girdabına düşer. Zamansal
vecdlerde, kendi refleksif mesafede, dünyayı yükselerek aşmada,
nihayet beni kendi-olmamda dışa vuran ve fiili Dasein’ımı yaşanan
bir vücut ve idrak edilen bir beden olarak yaran Başkasının bakı
şında karşılaşır bilinçle Dış. Varlığın ve Daseiıı'ın bu parçalanmışlığı,
her teolojiyi temelden mahrum eder. Yine de, kendi kendisini te
mellendirip kuran kendin-de-ve-kendisi-için hedefine, yani tanrı
laşmaya, Sartre bahtsız bir Hegelcilik tarzında tutunur: "İnsan,
faydasız bir ihtirastır.”
Sartre, sadece tasvir sanatı bakımından değil, aynı zamanda
merkezi düşünceler bakımından, mesela bütün anlamlı düzenlere
sinen olumsallığın ve bütün totalleştirme denemelerini akamete uğ
ratan kırılm aların gösterilm esinde, M erleau-Ponty ve Levinas’a
yakın durur. Ne var ki onu eski çığırlarda tutan şey, Merleau-
Ponty’nin "ontolojik çift-görme” (diplopie ontologique) diye (krş.
1964, 219 vd., Alm. 216) nitelendirdiği şeydir. Ayrıca bu çift-görmeyle
73
insanın, açıkça esirgenmiş bir bütünde gözü vardır. Sartre bu şekilde
gerçi insanlığı fa it accompli [olmuş bitmiş olay, tamamlanmış olgu]
olarak kabul eden basit birantropolojizmden kurtulur, ama bu, son
suz bir 'Vesaire’de kalır. Eğer Sartre sonuçta varoluşçuluğu ahlak
bağlantılı bir hümanizme doğru genişletip onu nihayet -i960 tarihli
Critique de la Raison Dialectique [Diyalektik Aklın Eleştirisi] adlı
eserinde- hümanize edilebilir bir marksizme kattıysa, o zaman, tekil
varoluşun temeli yerine tekil pratiğin temelini koyar, ancak bununla
birlikte, bir bütünü vaat edip bu bütünü aynı zamanda reddeden
erken dönem ana hatlarda nihai hiçbir değişiklik olmaz. Yaşlanan
filozof son olarak, eski dualizmlerini geride bırakıp “aram ızdaki”
bir realiteden haraket eden yeni bir “Biz ahlakı”nı gözleriyle aradıysa
da (Obliques No 18 -19 ,19 79 ,14 vd.) burada başka bir fenomenoloji
ortaya çıkar ki, tamamlanmadı.
78
être brut |ham varlık] veya être souvage [vahşi varlıkjtır. Eski ön-
alan, her bir şeyin başkasından ayrılıp farklılaşarak belirlendiği
Ara-alana dönüşür.
3. Görülürün arkasına, görülmez bir şey konulur ki bu görülmez
şey, dünyadaki bir şey olarak sadece fiili olarak görülmez değildir
ve de dünyanın ötesinde, daha ziyade “bu dünyanın görülmez bir
şeyi” (age. s. 198, Alm. 198) olarak dünyaya ait olan bir şey gibi mut
lak şekilde görülmez değildir. Bu "başka-yer-den-in asli biçimi”, bi
lincin bizzat kendi "kör noktası”na sahip olm asına, “bilincin bir
bilinçdışısı’Yıın varolmasına (age. s. 308, Alm. 321) yol açar.
4. Oysa bakıştan sıyrılarak kendini gösteren bu varlık, sadece
varolanda kavranılabilirdir, dolaylı ve fazlalık olarak. Aracısız bir
erişim, çağrı ve sükunetle sonlanır. “Dolaylı Ontoloji” olarak Mer-
leau-Ponty’nin strüktürel ontolojisi, Fenomenolojiye ait ve bağlı
kalır. “Filozof’ der Merleau-Ponty 1959 tarihli Husserl makalesinde
“gölgesini beraberinde taşır” ki bu gölge "gelecekteki ışığın gerçek
namevcudiyetinden daha fazla bir şeydir.” Bu gölgeyi sıçrayıp aşma
değil de, onu dikkate alıp düşünmek bilhassa önemlidir.
M erleau-Ponty’nin “vücuda tutuklu akıl”* kavramı (krş. Mét-
raux/Waldenfels 1986) genellikle dolaylı, fakat bir o kadar da çeşitli
şekillerde, Foucault ya da Lyotardcla olduğu gibi alttan alta etkili
olmuştur. Ancak felsefesi, kendine has bir meskeni Leuven’de ALP
HONSE de W AELH ENS (1911-1981) şahsında buldu ki Heidegger
çevirmeni ve yorumcusu olarak Waelhens, M erleau-Ponty’nin fel
sefesine ilk büyük girişi "Une philosophie de l'ambiguïté" [Muğlaklık
Felsefesi] (1951) başlığı altında kaleme aldı ve La philosophie et les
expériences naturelles [Felsefe ve Doğal Tecrübeler] (1961) ön-felsefi
içerilmiş ontolojiler düşüncesini izlemiştir. De Waelhens varoluşçu
fenomenolojinin darboğazlarından çıkma çarelerini Lacan’da arar
ken, Brükselli filozof MARC R1CH 1R, M erleau-Ponty’nin geç
* "L e ib h a ftig e V ern u n ft" ö rn e ğ in d e o ld u ğ u g ib i “ le ib -h a ftig ” sıfatın ı v iicû d a tu tu klu
olarak çev ird im , z ira " -h a ft ig ” sıfat ek i, “ b e h aftet, g efan g en , ein g e n o m m e n " ile
ilişk ilid ir (-ç.n.)
79
dönem ontolojisini spekülatif olarak ileriye götürerek bu ontolojiye
doğrudan bağlandı (bkz. VII, 6).
81
tatmin edilm esinde kifayetini ve aynı zamanda bağımsızlığını
bulur. Yükselip aşmanın kutbu ve dönme merkezi, Başkası’dır. Baş
kası bizimle dünyanın dışında karşılaşmaz, fakat aynı zamanda bu
dünyaya ait de değildir. İnsan vechinde (visage) cisimlenmiş bir şe
kilde karşımıza çıkan şey, fenomenler arasında bir fenomen değil
de, aksine Başkası’nın “tecellisi”dir ki Başkası, kendi aşkınlığında,
hariciyetinde, dışsallığında, yüceliğinde ve yabancılığında sonsuz
bir arzuya (désir) yol açıp sadece armağanda/takdimde, konuşma
armağanında/takdiminde ve misafirperverlik tavrında karşılayabi
leceğimiz iddiada bulunur. Bu iddia, [susturan bir cevaptır] müs-
kittir, çünkü bütün yönelim lerden ve taslaklardan önce gelir.
K endiyi sorunsallaştırarak bizi cevap-verme özgürlüğüne iter.
Varolanı birlik ve bütünlükten hareketle düşünen her ontoloji
tarzının karşısına Levinas, ilahi yaratma edimine değin, varlığa ço
ğulluğu, başkalığı, ayrılm ayı ve mesafeyi atfeden bir metafizik
koyar. Bu metafizik aynı zamanda etiktir, çünkü radikal başkalık,
iddianın içinde olmaktan başka hiçbir yerde başka türlü ifade edilip
kavranamaz ki, ona cevap vererek onu öğreti ve kural olarak gör
düğüm bir iddia söz konusudur. Reddetme dahi, bir cevap olacak
tır. Her ne ise Ona [ Worauf) cevap verdiğim şey, her ne ise kendini
gösteren bir şeyden daha öncedir. Levinas’ın denemesi, bir ahlak
soykütüğüne yöneliktir ve dolaylı olacak şekilde mantığın Hus-
serlci soykütüğünü bir tarafa atmayan, aksine ondan önce gelen
dine yöneliktir. Bu bağlam da Stephan Strasser’le beraber (bkz.
Waldenfels 1983, Böl. IV) “ İlk Felsefe” olarak etikten söz edilebilir.
Aslında Levinas, sadece bir Bütüne dair umudu ve beklentiyi
değil, aynı zamanda bir İlke geri gidişi de sarsar. Bıı, ikinci büyiik
eserinde tamamen açığa çıkar. Autrem ent q u ’être ou au-delà de l ’es
sence [Varlıktan Başka Türlü ya da Özün Ötesinde] başlığı bile, sa
dece her varlık öğretisinden değil, aynı zamanda Heidegger’in fiil
halinde ‘vukubulma’* [Wesen] olarak veya ‘hadise’ olarak varlık kav-
* M evcut, gerçek olan ın (existen tia , a ctu a lita s) zıttı 'W esen ' (öz) k av ram ın ın m e ta
fizik se! "esse n tia, öz, m ah iyet, n elik ” a n lam ın d an fa r k lı olarak fiil k u llan ım ı, ke-
82
ramına mesafeli durur ve bunu, Platon’un “varlığın dışına çıkıp”
aşan iyi idesine dayanarak yapar. Levinas gerçi erken dönem yazı
larında varlıktan, Sartre’dan ziyade Heidegger’i hatırlatan monoton,
anonim bir “v a rd ırV anlar, ama varlık da, mevcudiyeti ve namev-
cudiyeti var eden açıklık’ veya karşılayacağımız anonim bir ‘teselli’
olarak Levinas’ın itirazlarından nasibini alır. Bazı erken vurgular,
kuvvetlenir. Başkası, Eski Ahit tınılarıyla illeitede [O olmada,
O lukta] O olarak veya geçerken geride bıraktığı İz olarak, hiç Şim-
diki-mevcudiyet olmamış, anarşik, yani her arkeden uzak ve gizli
olarak tecelli eder. Bununla birlikte Martin Buber tarzında bir diya
log felsefesine açık ve net bir mesafe kendini gösterir ki, bu diyalog
felsefesi Ben ve Sen’in sirkiilaritesine tutuklu kalır. Husserl ve Mer-
leau-Ponty’de rol oynayan vücut edilgenliği, patience e dönüşür ki,
“yaşama tahammülü” olarak kendini, yorgunluğun, çalışma gayre
tinin, acı ve yaşlılığın kederinde, üzüntüsünde ve aynı zamanda kur
banın, temsilin, her inisiyatifi öııceleyen Başkası için kefilliğin etik
biçimlerinde gösterir. Bir iddiaya cevap olarak her karşılaştırmayı
geride bırakıp bu noktada asimetrik kalan Başkasıyla ilişki, Üçün-
cüyle, yani eşitlemeksizin “karşılaştırılamazı karşılaştıran” adaletin
bakışıyla tamamlanır. Kendi eşzamanlılığında sistematize edilebilir
söylenen (dit) ile bir kişiye yönelip artzamanlılığa zamansal birolay
olarak tutuklu kalan söyleme (dire) arasında fark koyar. Burada Le
vinas, tekraredilen tersini-söylemede söylenen sayesinde, söyleme-
lim e n in sic h a u fh a lte n , d au ern , g e s c h e h e n , w o h n e n , v e rw e ile n , fo rt-w ä h re n ,
ü b e r-sich -h in au s-fah ren an lam ların a atıfta b u lu n u r. A lm an ro m an tik le rd e , ö z e l
lik le S c h e llin g ’te b u lu n a b ilir fa r k lı b ir ifa d e y i, S e in (V a rlık ) k e lim e s in d e k i “ i"
harfi y erin e “y " h arfin i k u llan arak V a rlığ ın k en d isin i (“S e y n ”ı ya d a “Sein selb st")
ip su m esse'yi v u rg u la r. “ D as Se yn w est; d as S e ie n d e ist. D as Seyn w est a ls E re
ign is", y a n i.“V a rlik vu ku b u lu r; v aro lan v ard ır. V a rlik , h ad ise o larak v u k u b u lu r ”
d er I leidegger. Bkz. G A 65 (- ç.n.).
* “es g ib t"= “ (o) v e r ir ” d ey im i g ü n d e lik A lm a n c a d a “e s gibt B ro t“ (ek m e k v a r-d ır) ö r
n eğ in d e o ld u ğ u g ib i “v a r d ır'a d en k gelir. B atı m e ta fiz iğ in in v a rlık d ü şü n c esin e
m esafe k o ym ak için I le id e g g er “ v arlık [v a r)d ır”d an (D as Sein İst) sakın ır, b ö y le
likle “O ve verm e si"n i (“ Es und sein G e b e n ” ) v u rgu lar. Er-geb n is ve E r-eign is kav
ram ları d a bu b a ğ la m d a yo ru m lan ab ilir, v a rlık verir, b a h şe d e r: Es gib t S e in , es
gib t Z eit. (V arlık verir, Z am an verir), bkz. G A 1 4 b ç.n.).
83
nin emilmesine, absopisyonuna karşı koymak için fenomenolojik
indirgemenin kendine has bir tarzını ortaya koyar. Bu indirgeme el
bette, Başkası’nın bilincine değil de, aksine Başkası’na yönelik ko
nuşmaya, in statü dicendi [söyleme durum undaki] Başkasına geri
götürür.
Ne var ki Jacques Derrida’nın bunu “Métaphysique et violence"
[“Metafizik ve Şiddet”[ (Derrida 1967) denemesinde daha önce esaslı
ve titiz bir şekilde yaptığı gibi hitap/söz dahil her konuşmanın, Io-
gos’un aracılığında olup olmadığı sorulabilir, öyle ki, ‘transsenden-
tal’ veya 'm etafizikse!’ şiddetin izleri hiçbir zaman tamamıyla
silinemez. İnsan vechinin ve çehresinin -Levinas’ın doğrudan tec
rübe olarak değil de, aksine fazlalık (excès, excédant) olarak anla
dığı- yabancılığı daima düzen-dışı ve olağan-üstüdür ki bu
düzen-dışı ve olağan-üstü, aştığı sosyal düzenleri ve alanları bizzat
şart koşar ve böylece her “karşılaştırılamazın karşılaştırılması”nda
bulunan adaletsizlikten kesin bir şekilde ayrılıp kurtulamaz. Etik
olan, tabiri caizse bir ‘etik fark’tan çıkar. Böylelikle her etiğe belirli
geleneklerin süzüldiiğü gerçeği açıklanır ki, Levinas’ta Eski Ahit’in
Yahudi geleneği söz konusudur. Tarihin sürekliliğinden çıkm a da
burada ve şimdi şöyle veya böyle vukubulur; Başkasının iddiası te
kildir, fakat singulare tantum [sadece tekil] değildir. Levinas ile Fou
cault arasında bir münakaşa, sorunlu üçüncü şahıs olarak Husserl
ile birlikte arka planda kendini gösterip sunar.
87
253‘ 257> Alm. 1, 161-167; Kuhn vd.: M ünchener Phänom enologie,
>9 7 5-117-120) şu resim ortaya çıkar: Ricœur, bütün diğer ihtilaflara
rağmen anlamı, Fenomenoloji, hermeneutik, semiotik ve dil analizi
arasındaki "m ihver” olarak görür. Geç dönem Merleau-Ponty gibi
Ricœur de, sanki her şey dil oluyormuş gibi ve sanki bizzat dilin -
Husserl ile söylemek gerekirse- bir “dilsel vücudu” yokmuş gibi, dil
sferi Iingualizm biçiminde kendi kendisinde bitip sonlanmaya baş
ladıktan sonra, Fenomenolojiye kudret bahşeder.
89
Fransız fènomenolojisinde esaslı yeni yaklaşımlar söz konusu ola
caksa bu yaklaşımlar, uzun zaman boyunca baskın çıkan toplum-
sal-tarihsel aracılıklara zıt olarak, bağlayıcı, kaçınılmaz taleplere ve
iddialara ilişkin sorunun yeni bir ivedilikle ortaya konulduğu etik
ve din alanındadırlar. Eğer hakikat ya da iyi olan, bütün değilse, o
zaman nedir hakikat ve iyi olan? Yeni yaklaşımlar hakkında sınırlı
bir şekilde konuşulabilir, zira nihai yön vermeler çok gerilere gider.
Çağın kamusal ruhu, düşüncelere ulaştı ki bu, Paris gibi hızlı yaşa
nan bir metrolopol dışında başka bir yerde daha seyrek ve nadiren
olur. İlk etapta, düşünceleri son on yılda geç bir kırılmayı tecrübe
eden, ama bunun için de, Derrida ve Lyotard'a uzanan güçlü bir
çekim gücünü geliştiren Emmanule Levinas düşünülmelidir. Buna
yukarda değinildi.
Çok üretken biryazar olan (1922 doğ.) MICHEL HENRY’nin çok
ağır hacimli eserlerine ise değinilmedi. Henry, 1962 veya 1965’te L’es-
sence de la manifestation [Tezahürün Özü] ve Philosophie et phéno
ménologie du corps [Felsefe ve Beden Fenomenolojisi] adlı iki tezini
yayımladı. Birçok roman dışında, Marx üzerine, (1976), psikanalizin
soykütüğü (1983), Kandinsky’de “görülmezi görm e” (1988) üzerine
yorumları kaleme aldı ve Fenomenolojiye yüzyılımızda nihai biryer
tanıyarak Fenomenolojinin statüsüne ilişkin soruyu Phénoménolo
gie matérielle [Maddi Fenomenoloji[ adlı eserinde açık bir şekilde
ortaya koyar. Husserl’in yönelim selliğine, Heideggeı’de zamansal
ekstatiğe, Levinas’ta dönülemez, kesin bir dış olarak Başkasının yü
züne mukabil bir biçimde Henry, Maine de Biran’ı konu edinerek
Fenomenolojiyi bir yaşam fenom enolojisi olarak radikalleştirir. Bu
yaşam fenomenolojisi, salt Kendi, salt Kendi-duygulanımı, salt pat
hos ve “salt fenomenolojik maddilik” olarak yaşamda doruğa ulaşır.
Fenomenoloji, tezahür etmeyen bir görülmez varlığa doğrulur.
Yaşam, ki bir dereceye kadar kendisidir ve başka bir şey değildir, mis
tik bir biçimde tecrübe edilebilir bir ilahilik geleneğine tanınan hat
ları benimser. Bu noktada Dominique Janicaud, yakın döneme ait
-J. L. Marion’un eserlerinin de aralarında bulunduğu- bu ve benzer
90
denemeler bağlamında, Fenomenolojinin can damarına isabet eden
‘Fransız fenom enolojisinin teolojik dönüşü”nden (1991) söz eder.
Mesafesiz ve farksız bir Kendi-görünüşü, görünüşün her logosuna
uzak ve saklı kalır. Paradoksal ifade edilirse, söylenebilir olmayan
hiçbir şey yoktur. Bu aşırı, uç olanağa aşağıda yeniden döneceğiz
(bkz. X, 10).
91
VIII. Yaşam ın yeni bilim i olarak Fenom enoloji
(İtalya)
93
Teorisinin İlkeleri] adlı eserinde söz ettiği “Eidetik otonomi" onto-
lojik değil de, aksine tecrübenin eleştirel analizinin tutamak nok
tası olarak yöntem sel bir biçim de anlaşılm alıdır. 1939’da
yayımlanan Revue internationaie de Philosophie’nin (bkz. Banfı
1971) Husserl sayısına sunduğu tebliğde tıpkı geç dönem HusseıTde
olduğu gibi gibi, evrenselleştirme ve rasyonelleştirme, sonsuz bir
görev olarak ortaya çıkar. Bu yöntemsel-rasyonel Husserl anlayışı,
1976 tarihli Saggi fılosofıci [Felsefi Denem eler]de derlenen Giulio
Preti’nin (1911-1972) bilimsel ve lengüistik araştırmalarında etkisini
sürdürdü. Bunun dışında SOFIA VANNI ROVIGHI (1908-1990),
henüz 1939’da, Fenomenoloji ile yeni-Tom izm in buluştuğu bir
Husserl fenomenoloji- sine girişin yazarıydı.
96
IX. Dil ve toplum bağlam ında Fenom enoloji
(Anglo-Sakson ülkeler)
97
Royaumont’daki analitik felsefe kongresi (1958) bu denemelere ör
nektir. Fakat ne bir theory o f m ind’a [zihin teorisine] ne de gündelik
dil mantığına indirgenemeyecek Fenomenoloji, uzun süre felsefi
bir önemsiz yan etki olarak kaldı.10 W olfe Mays'ın M anchester’da
“ British Society o f Phenomenology” ve bu kurumun "Journal”! va
sıtasıyla gösterdiği çabalar bir şey ortaya koyduysa bunlar daha zi
yade, Fenomenolojinin Fransız versiyonundan etkilenmiş insan ve
sosyal bilimlerde görülebilir. Karl Mulligan, Peter Simons ve Barry
Smith gibi genç araştırm acılar, yeniden erken dönem Husserl,
Brentano Okulu ve Gestalt teorisinin başlangıçlarına yönelerek Fe
nomenolojinin AvusturyalI kaynaklarında yollarını aradı."
98
3- A lfred Schütz: Toplumsal eylem ve toplum sal dünya. Viyana
asıllı ve mali işlerden sorumlu hukukçu olarak çalışmış ALFRED
SCHÜTZ (1889-1959), Fenomenolojiyle karşılaştığında birbirinden
farklı Viyana okullarına çok iyi bir biçimde aşinaydı. Husserl ve her
şeyden önce Beıgson (krş. Schütz 1981) sayesinde, -Max W eber
bağlamında- sosyal eylemin anlamından hareket ederek sosyalbi-
limsel yapılarda takılıp kalmayacak sosyal bilimleri temellendir-
meye çalıştı. 1932 tarihli Der sinnhafte Aufbau der sozialen Welt
[Toplumsal Dünyanın Anlam İçerikli İnşası] adlı eseri, sistematik
kuvveti bağlamında Husserl tarafından takdir edilen ilk büyük mu
vaffakiyettir. Sosyal dünyanın temeli Schütze göre, HusseıTde de
rastlanacağı gibi, Hususi-düııyadır. Fakat bu dünya HusseıTde
değil de Bergson’da olduğu gibi duyarak yaşamanın [Erleben] akışı
olarak kavranır ki bu akıştan, refleksif geriye dönük kavrayışta an
lamlı yaşantılar çıkıp yükselir. Başkası’nın tecrübesine götüren
köprü, Başkası’na ilişkin tecrübemin Kendi-yorum lam asıdır. Bu
bağlamda, Kendi-ni-anlama, Yabancı-yı-anlamadan önce gelir. Sos
yal dünyanın çekirdeği, aracısız fa ce-to -fa ce’de [yüz yüzejde,
zaman-mekansal çevre-dünyasıdır ki bu çevıe-dünya, çağdaşların
gittikçe daha anonimleşen birlikte-diinyaya hem de atalar ile ge
lecek nesillerin geçmiş ve gelecek dünyasına atıfta bulunur. Anla
mın egolojik ve refleksif kavranmasında etkili olan kartezyen ön
yargı, Collected Papers (1962-1966, Alın. 1971) ve geride bıraktığı
eserlerden tamamlayıcı bir şekilde Thomas Luckmann tarafından
derlenen Strukturen der Lebenswelt [ Yaşama Dünyasının Yapıları]
(1970/1984) adlı eserin gösterdiği gibi, sonraları gevşeyip kuvvetten
düşer. Scheler’in Ben tecrübesini göreceleştirmesi ve aynı zamanda
W. James, Cî.H. Mead ile J. Dewey’de mevcut pragmatik motifler,
bir “dönüm noktası”na katkı sunar (Grathoff 1989, 48, krş. Srubar
1988). Bununla birlikte üç şekilde şu olgular incelenebilir: 1. Gün
delik yaşama dünyası başlangıçtan itibaren, bir Biz dünyasıdır. 2.
Sosyal dünya, bir anlam alanları çoğulluğunda, gündeliğin, oyu
nun, rüyanın, deliliğin dünyasında ve -diğerlerinden biri olarak-
99
bilimin dünyasında parçalara ayrılır. 3. Her anlam alanı, yaşama
dünyasının yapılarının içine inşa edilmiş önemin ve biçim bilgisi
nin [Typik] kendine has formuna sahiptir. Husserl’in doğa bilim
lerin objektivizm ve konstrüktivizm e karşı mücadelesi burada
sosyal-felsefi karşılığını bulur. Schütz metot açısından evvela “ya
şama dünyasının ontolojisi" ve salt ön aşama olarak “doğal tavrın
konstitütif fenomenolojisi”yle yetinir, oysa bu fenomenoloji, Hus-
serl’in transsendental iddiasına artan eleştiriyle son aşamaya gelir.
Sosyal bir yaşam a dünyasını çok önceden varsayıp şart koşan
‘dünyevi’ öznelerarasılık, kendisini kuracak transsendental öznel
liğin yerine geçer. Bu çözüm, sosyal bilimlerden farklı etkilerin gös
tereceği gibi, ne açık ve net ne de tatm in edicidir. Fakat Schütz
herhalükârda, toplumsal araştırmalarda fenomenolojik perspekti
fin yerini sağlamlaştırmayı başardı. Sartre ve Mead’e dair ilk çalış
m alarından sonra rol teorisi ve anonim iteye (1986) ilişkin
tahlillerinde gündelik yaşam fenom enolojisi konusuna tekrar
dönen Mauı ice Natansoıı, onun felsefi çabalarının devamını geti
recektir. Bu arada Peter L. Berger, Thom as Luckmann, Richard
Grathoff ve Ilja Srubar’ın çabaları sayesinde Schütz un eserleri, A l
manca konuşan sosyal bilimlerin alanına geri döndü (bkz. X, 5).
103
X. Bilim sel alanlarda Fenom enoloji
105
dental, yapısalcı, hermeneutik veya diğer bakış açılarına eklenebi
lir.12 Erken dönem Husserl’i izleyen fenom enologlarda, ampirik
araştırmaya temel oluşturan öz form ları ve öz yasaları nı arayış ağır
basar ki, buna karşın Husserl’in kendisi gittikçe daha fazla bir şe
kilde bilimlerin transsendental-tarihsel oluşumunu dikkate alır. Bü
tüne bakılırsa Scheler ve Heidegger düşünme ile araştırm anın
başkalığını çeşitli biçimlerde vurgularken Husserl, felsefi bir temel-
lendirmeye ve bir bilgi kosmosu idesine sımsıkı tutunur. Heidegger
kendi “ Vorträge und Aufsätze" (1954, 133 vd.) [“ Dersler ve M akale
ler"] adlı eserinde şunu dile getirir: “Bilim düşünmez... Bilimlerden
düşünm eye uzanan bir köprü yoktur, aksine düşünm eye sadece
sıçrama vardır."
Schütz ile Gurwitsch’te felsefe bilime yakın iken, transsendental
temellendirme iddiası her ikisi arasında tartışmalı bir boyuttadır.
Nihayet M erleau-Ponty’de felsefe ile bilim ler arasında karşılıklı
alışveriş olur. Bu alışveriş, vücut tecrübesinin anlam süreciyle te
minat altına alınır, karşılıklı sezmeler ve öne almalarla yürütülür,
paradigma oluşumu ve değişiminin orta düzeyinde cereyan eder.
Bu, -Heidegger’in varsayımına karşı olacak şekilde- bizzat bilimin
henüz kanıtlamanın kesin biçimi olmadığı düzeydedir ki kanıtla
manın bu kesin biçimi kesin olarak bir nesne alanında yerleşm e
miştir. Fakat erken dönem M erleau-Ponty, Ricceur veya Paci’de
ortaya çıktığı gibi ve diğer yandan akıl ile olguların daima büyüyüp
gelişen bir aracılığıyla sonuçlandığı kadarıyla bu alışveriş, selekti-
viteyle [seçicilikle] kısmen çatışır ki bu selektivite her düzene ya
pışıp kalır ve buna sonraları Foucault tarafından dava açılııak tüm
Hegelleştiı ici eğilimlere karşı dikilir.
Bundan sonraki bölümlerde, Fenom enolojinin ister bulgusal,
eleştirel olsun, ister açıklayıcı olsun özel etkileyici bir gücü geliş
tirdiği ya da geliştirebileceği somut, yöntemsel bitişme noktalan
ve geçiş sınırlarını belirtmekle yetineceğiz. Fenomenolojinin çok
12 Bkz. VValdenfels, şu ra d a: (lızi.) M . H erz.og/C.F. G rau m an n , Sin n u n d E rfa h ru n g,
1 le id e ib erg , 1991. Bu eser, m etn in d e v a m ın d a I l./G . olarak gösterilcek tir.
106
dağınık ve indirekt etkilerini ayrıntılarıyla inceleme denemesi, bu
taslağımızın çerçevesini ortaya koyacak.
107
bir tasvir etme yöntemiyle sınırlar, öyle ki Husserl’in transsenden-
talizminin yerine, en sonunda psikofizik izomorfızm feşbiçimcilik]
varsayımları geçer. Husserl, bu yaklaşım lar karşısında kesin red
dedici bir tavır takınırken (krş. Hua V, 156) Gurwitsch ve Merleau-
Ponty, Gestalt teorisinin bilimsel araştırm a pratiğini, realist ve
fızikaiist önyargılardan kurtarıp bu şekilde ondan örtük, içkin bir
fenomenoloji çıkarmaya çalıştılar. Gestalt oluşumunun niteliği o
zaman, somut içerikte gerçekleşen fenomenolojik anlamın karşılığı
olarak belirir. Bunu bir tarafa koyarsak, Husserl’in anlam öğretisi,
kuvvetli bir biçimde Kant’tan etkilenm iş düşünme psikolojisinin
Würzburg Okulu nu başlangıçtan itibaren önemli ölçüde etkiledi.
Bu okuldan gelerek birçok defa Husserl’in Ideen kitabına baş vurup
ele alan Kari Bühler, dikkatleri üzerine çekmiş Krise der Psychologie
(1927) [Psikolojinin Krizi] adlı eserinde, aşırı uç eğilimleri sakın
maya niyetli entegre-karma bir psikolojinin, Fenomenolojiye vaz
geçilm ez ve son derece gerekli bir rolü teslim etmek zorunda
olduğunu açık bir şekilde vurgular.
Fenomenolojik bakış açılarını sadece dikkate almayıp, aynı za
manda bu bakış açılarını psikolojik ve antropolojik araştırmaya en
tegre etmeye, sonraki dönem de Alm anya’nın batısındaki komşu
ülkelerde farklı taraflar teşebbüs eder. Hans Kunz, Wilhelm Keller
ve Detlev v. Uslar gibi bazı İsviçreli yazarların fantazi, irade, rüya
konularını işleyen çalışmaları daha ziyade felsefi bir psikolojiye ve
antropolojiye atfedilmesi gerekirken, W ürzburg Ökulu’ndan Bel
çikalı Albert Michotte, bizzat kendisinin “deneysel fenomenoloji”
saydığı nedensellik ve hareket algısına dair araştım alarını Leu-
ven’deki Iaboratuvarında yürüttü. Öğrencisi Georges Thinès, ho
casının yöntem sel kısıtlamasından vazgeçti ve daha önce sadece
G. Politzeı ’de karşılaşılabildiği gibi 1961 tarihli Le problématique de
la psychologie [Psikolojinin Sorunsalı] adlı kitabında modern psi
kolojinin kartezyen faraziyelerine şiddetli ve sert bir şekilde sal
dırdı. Tıpkı Husserl gibi o da, psikolojinin bedene ilişkin
soyutlamayı bir “tamamlayıcı soyutlam a”yla giderip telafi ettiğini
108
söyler ki bu, saklı veya sahte bir realiteye, yani bir “belirtisiz vücut”
olarak cana sürükler. Nihayet komşu Hollanda’da, FREDERIK J.J.
BUYTENDİJK (1887-J974) şahsında kendi merkezi (figürüne sahip
olan Utrecht Okulu (kış. Kockelmans 1987) ortaya çıktı. Hayvanla
rın davranışı üzerine bilimsel çalışm alarıyla başlayıp Allgem eine
Theorie der menschlichen Haltung und Bewegung (Hol. 1948, Alm.
!95Ü) [İnsani Tavrın ve Hareketin Genel Teorisi] adlı eseriyle bilim
sel araştırmalarının bir toplamım ortaya koyan Buytendijk, Husserl
und das Denken der Neuzeit (1959, bkz. kaynakça B) [Husserl ve
M odern Düşünce[ konulu kongre yayınında Husserl fenomenolo-
jisinin günümüz psikolojisi için önemine vurgulu bir şekilde işaret
eder. “Durum ” ve “karşılaşma” gibi anahtar kavramların merkezi
bir rol oynadığı fenomenolojik çerçeveyi sadece davranış ve çevreye
dair bilimsel çalışm aları için aram adı, aynı zam anda erken dö
nemde Scheler ile temas kurdu, Plessner ile birlikte çalıştı ve de
V.v. W eizsäcker ve öğrencileriyle birlikte canlı bir görüş alışverişini
sağlayarak Uirecht'teki m eslektaşları J. H. Van den Berg ve M.J.
Langeveld üzerinden psikiyatri ve pedagojiyi etkiledi. Fakat Feno-
menolojinin sezgit 1 bir basitleştirilmesine dair sitem ve eleştiri, bu
okuldan tamamen esirgenm ez. Idolen van de psycholoog (1964)
[Psikologun İdolleri] adlı eserinde bu taşkınlıklara karşı mücadeleye
girişen kişi, Buytendijk’ın öğrencisi Johannes Linschoten idi. Uzun
zaman boyunca Nijm egen’de dersler veren AvusturyalI göçmen
Stephan Strasser buna karşın, Meı leau Ponty’den hareketle, Phä
nomenologie und Erfahrungswissenschaft vom Menschen (1964) [İn
sanın Tecrübe Bilimi ve Fenom enoloji] bağlam ında yöntem sel
olarak ayrıştırılmış bir dengeyi yaratmaya çabaladı.
1945 sonrası Alman psikolojisinde öncelikle Fenomenolojinin -
kendine has bir endam bulmak için çok dağınık ve yayılm ış kalan-
bir heryerdeliğinde Spiegelberg ile beraber söz edilebilir. Sonraki
dönemde her şeyden önce, Heidelbergli Carl-Friedrich Graumann,
Fenomenolojiye insan bilimleri içinde yitik bir bölgeyi yeniden ka
zandırıp ona daha açık yöntemsel bir profil vermeye çabaladı (krş.
109
Graum ann/M etraux 1977). A. Giorgo ve G. Thinenes ile beraber
uluslararası Journal o f Phenomenological Psychology adlı dergiyi
kurdu. J. Linschoten ile, sonraları A. Metraux ile beraber “Phâno-
m enologiseh-psychologische Forschungen" dizisini yönetti ki bu
dizide, Gurwitsch, Merleau-Ponty ve Strasser’in metinleri yayım
landı, bilinç oluşumu, peıspektivite ve çevre gibi sorunlar işlenerek
böylece iki savaş arası yılların araştırmalarıyla ilişki kuruldu.
50'li 60’h yılların ABD’sindeki, yani psikolojinin yeni anavata
nında Fenomenoloji, bilhassa varoluşçu-fenomenolojik tarzında ve
genellikle davranışçılığa karşı savunm a silahı olarak hizmet etti
(kış. Wann 1969). Davranışçılık ve psikanalizin ötesinde bir
“üçüncü güç" kurma denemesinde “hümanist psikoloji’ ye ve Cari
R. Rogers’tan hareket eden, kişi merkezli mülakat terapisine
önemli yardım sundu. Fenomenolojinin popülerleşmesi ise, birçok
defa sulandırılması veyahut ruhsuzlaştırılması pahasına elde edildi
(krş. Spiegelberg 1972, böl. 5; Gioıgio şurada: H./G. 1991, 244 vd.).
Bu arada ehem m iyetler ve cepheler yerinden edilip kaydırılarak
çerçevesi daha kesin olarak çizilen bazı araştırma alanlarına trans
fer edildi. İnsanın mekana dem irlenmesinden hareket edip feno
m enolojik bakış açılarının öncelikle Lenelis Kruse'nin dikkatini
çeken yeni oluşmuş ekolojik psikoloji’d e K. Koffka ve K. Lewin’inki
gibi çevreye dair eski anlayışlar tıpkı J. J. Gibson’ııı ekolojik algı öğ
retisi veya E. Goffm an’ın ortam teorisi gibi bir rol oynarlar. Kog-
nisyon psikolojisi (krş. Scheeı er 1985) alanında ve yapay zekaya dair
araştırmalarda (krş. Konrad: H/G. 1991,336 vd.) bilhassa Husserl'in
bilinç öğretisi, kendi yönelimsel yapıları ve transsendeııtal düzen
lemeleriyle yeni bir ilgi buldu, fakat bu ilgi, kartezyen maııtalizmin,
teknik bir kılıfla geri döndüğü tehlikesini kendi içinde barındır-
yordu (krş. W aldenfels 1984). Bu yeni bilimsel araştırma konste-
lasyonuna önemli katkılar sunan Hubert Dreyfus (Dreyfus 1982),
kitabın başlığı da olan What Computers C an’t Do (1972,2i979) [Bil
gisayarlar Neler Yapamaz], eski bir tartışma ve kavgayı yeniden
alevlendirdi. “Bir balığın hayatı için su neyse” yaşamımıza da ben-
1 10
zer şekilde sızan pratik beceriler ve gündelik, bilimsel arka planın,
hiçbir zaman kusursuz olarak, açık bir bilgiye götürmediğini ve for
müle edilm iş kurallara belirgin bir şekilde tabi kıldığını Heidegger
ve M erleau-Ponty ile birlikte ve HusseıTe karşı göstermeye çalışır.
Düzenlenm iş sembol m anipülasyonları m odelinden nöral ağlar
modeline geçiş, başka perspektifleri açar ki, bu perspektiflerin sı
nırları içerisinde çeşitli alan yapıları, esnek kural yapılarından daha
büyük bir önemi talep ve iddia edeceklerdir. Burada da, bu sorular
bağlamında konuşma hakkım alabilecek bir fenomenolojinin ne
tür bir Fenomenoloji olması gerektiği sorusu sorulur.
115
sela öncelikle Pierre Fédida ve Henri M aldiney’de, etkilem eye
devam eder. (1912 doğ.) HENRI M ALD1NEY, Dasein analizinin fel
sefi bir işlenişine muhtemelen en önemli katkıyı yapmıştır. Geniş
kapsamlı makalesi "Comprendre” [“Anlama”] (1961,yeni baskısı için
bkz.: Regard Parole Espace, 1974), Dasein’ın hakiki bir fenomeno-
lojisini geliştirir. Anlam a ve algılam a, her kesin kavrayıştan, sur
prise olarak uzaklaşıp eksilen -ki kavranılamaz olanın kavranılması
sadece patolojik katılaşm a biçim leri pahasına başarılı olur- bir
anlam fazlalığı bağlamında yorumlanır. İnsan ve deli-lik, sadece bir
transpassibiliteden, yani bizi aşan bir olanaktan, hareket edildi
ğinde düşünülebilir (Penser l ’homme et la folie, 1991).
Bütüne bakıldığında, onlar bakımından Fenomenolojinin psiko
patoloji ve psikiyatri için cazibeli bir hale geldiği bazı açılar dizisi
mevcuttur. 1. Eidetik indirgeme, kısa açıklam alara el atm aksızın
hastalık fenomenlerini kendi bağlamlarında tasviretm eye müsaade
eden ve Minkovvski’nin de ifade ettiği gibi, "fenomenalstı üktürel”
metodu olanaklı kılar. 2. Dünyaya ilişkin inancı sorunsallaştıran fe-
nomenolojik indirgeme, derealizasyon ve depeısonalizasyon feno
menleri sabit değişmez bir realitede kıyaslanınaksızın, bu
fenomenlere bir erişimi sunar. Böylece W. Blankenburg (1971), Hus
serl ve Schütz’e dayanarak, şizofreni ve melankoliyi, doğal-toplum-
sal tavrın tam karşı mukavemet edilm iş zedelenmeleri olarak
yorumlar. Yaşama dünyası korelasyonunun doğallığı, bir yandan
önemli ölçüde zayıflatılmıştır, diğer yandan büyük ölçüde fazlaca
artırılmıştır. 3. Strüktürel analiz, Goldstein, Jakobson ve Merleau-
Ponty tarafından sistematik bir şekilde incelendikleri gibi, normal
ve patolojik fenomenlerin karşılıklı bir izahı için, mesela dil formları
ve dil bozukluklarının kıyaslanması için olanaklar yaratır. 4. Dase-
in’ın tarihselliği ve zamansallığı, içlerinde "başarısız Dasein form-
ları”nm (Binsvvanger 1956) anlaşılır olduğu hastalık öykülerinin
biyografik kaydı için ufuklar açar (krş. K. E. Bühler 1986). 5. Vücut
“A ra” k o n u su n a ilişk in birçok Ja p o n c a eser, 19 7 2 ,19 8 1 ve 19 8 8 d e Tokyo'da y a y ım
lan dı. Y azara it bir k ita b ın ç ev irisin i E lm ar W ein m ay r hazırlıyor.
I 16
olarak demirlenmiş biröznelerarasılık, mülakat yönelimli ve müla
kat tarzında yürütülen terapi için, M inkowski’nin Tra/fesine ön
sözde denildiği gibi, bir "iki sesli psikopatoloji” için çerçeve sunar.
6. Husserl, deliliği, normal bir dünya kavrayışının "yönelimsel mo
difikasyonu" olarak görüp (krş. Hua VI, 191) deliliğe, düpedüz nor
mal olmayan, aksine şöyle veya böyle normalleşen normal yaşantıya
yükleyeceğinden farklı bir biçimde bir anlam yükler. Binswanger,
Minkowski, Goldstein ve ona yaslanarak Canguilhem’in uzlaşımcı
bir şekilde tespit ettikleri gibi, sözde ruh hastalığı da olmak üzere
hastalık, saf bir noksan ve saf bir düzensizlik değildir, aksine başka
bir düzendir ve bu başka düzen içinde kendine has bir norm cisim
lenir. Başka bir ifadeyle söylemek gerekirse hastanın, kendine has
bir dünyası vardır ve hasta kendine has bir dili konuşur. Her şeyi
kapsayıcı-kuşatıcı bir akla kuşkuyla, tüm modifikasyonların tem e
linde yatan Husserlci açık bir ilk-förm varsayımı dahi şüpheli hale
gelir; akıl ile delilik arasındaki sınırlar, eğer “deliliğin tarihi” (Fou-
cault) varsa, harekete ve değişime uğrar. Anti-psikiyatrinin öncü
isimlerinden biri olan Ronald l.aing, The Devided S e lf [Bölünmüş
Ben] (1959) isimli eserinde ve The S e lf and the Others [Kendi ve Baş
kaları] (1961) başlıklı kişilerarası araştırmalarında, sadece Binswan-
ger’e değil, aynı zamanda Sartre’ın sonsuz öznelerarası kavga ve ayna
oyununa dayanır. Burada, sonlan henüz görülemez yollar açılır.
128
nasıl metrize edilm iş geometrik bir mekanın “belirli çeşitliliğin e
dönüştüğünü gösterir ki bu münasebetle, Öklidçi mekan, mekansal
olarak görülebilir somut doğayla yeniden ilişkilenme sayesinde de
ğiştirilemez bir imtiyazı muhafaza eder. E. Ströker, Philosophische
Untersuchungen zum Raum (1965) \Mekan Felsefesi Üzerine A raş
tırmalar] başlıklı eserinde bu hatları ele aldı. 1927’de yayımlanan
M athematische Existenz [Matematiksel Varoluş] üzerine çalışm a
sında Becker, matematiksel olanın varlık tarzını, Heidegger’e da
yanmış birşekilde, bir “faktisite hermeneutiği"ne katarak sezgicilik
ile işlevselcilik arasındaki tartışmayı tarihsel olarak kurmayı dener.
Geç dönem çabaları, hermeneutik ve varlık-tarihsel düşüncede bir
çok kere karşılaşıldığı gibi, mahrum edici olumsuz bir varlık ve bilgi
modu olarak hep aynı olanının ve matematiksel olanın değersizleş-
tirilınesini önlem eyi hedefler. Aynı zamanda bu çabalar, yerleşik
O ra-da-olm aya karşı yersiz bir ‘ü ra-d a varlık’ı dikmeyi amaçlar.
Benzerolarak dengeleyecek şekilde WILHELM SZILASU (1919-1966)
de etkili oldu ki, savaş sonrasında Freiburg’da ders vermiş ve felsefe
ile bilimin karşıtlığını vurgulamadı, aksine Szilasi, felsefe olarak bi
lime [W issenschaft als Philosophie] (1945) söz veren bir Macar kim
yacıydı. Doğa bilim leri teorik arka planda çalıştıklarında, sadece
tecrübeleri test etmezler, aynı zamanda, doğanın dile geldiği tecrü
beleri de açarlar. Böylece felsefede bir "tecrübenin tecrübesi” cisim
lenir.
Fransız epistemolojisinin bir başka türlü olan atm osferinde -ki
bu atmosferde teorik haklı çıkarma ve yöntemsel açıklamadan zi
yade etkili çalışm alarıyla ve tarihsel gidişatlarıyla bilimin rasyonel
iddialarını izleme söz konusudur- 1 lusserl’in transsendenta! ve ei-
detik yaklaşımı, özel bir ilgi gördü. Bu ilgi, sa f geçerlilik apriorizmi
ile salt objelere pozitif yönelme arasında bir orta yol bulma dene
mesiydi. Fakat bilimsel konstrüksiyonları sunulmuş olanda dem ir
leme ve bunları bilinç edim lerinde temellendirmeye dair bütün
çabalara karşı güçlü bir direniş, Gaston Bachelard’ın epistem oloji
sinden hareket etti. Direniş hareketinin üyeleri olarak hayatlarının
129
baharında, Alman işgal ordusunca idam edilen JEAN CAVAILLÈS
(1903-1944) ve ALBERT LAUTMANN (1908-1944) şahsında bu teş
vikler ve ikazlar meyve verdi. Ölümünden sonra 1947'de Sur la logi
que et la théorie de la science [Mantık ve Bilim Teorisi Üzerine] adı
altında yayımlanan kısa ve öz bir metinde Cavaillès, Husserl’in bilinç
felsefesine karşı bir “kavram felsefesi” diker. Transsendental bir
mantığın mutlak olmayacağı, mutlak bir mantığın ise transsenden
tal olmayacağını dile getirir bir karşı eleştiride. Bilgi ile görüş ara
sındaki kırılm ada (rupture), yayılma ile kapanm ışlık (clôture)
arasındaki bağlanmada, hem de düşünmekten başka bir şey yap
mayan bir bilimin, yani kendi kendisini ifade eden bir yapının var-
sayılm asm da bu metin, daha sonra ortaya çıkacak yapısalcılığın
önemli motiflerini çok önceden yaratır. Matematik felsefesine dair
eserleri 1977'de derlenerek yayımlanan Lautmann, benzer şekilde
ve aynı dönemde tıpkı Almanya’da Oskar Becker gibi “matematiksel
realitenin” betimsel bir kavranışı için çabalar ki bu matematiksel
realite sayesinde, mevcut matematiksel teoriler içinde bir “ideal rea
lite” çıkarılır. Lautman’nm tıpkı Cavaillès gibi yöneldiği Hilbert ak-
siyomatiği, bir “m antıksal dram a” olarak harekete geçirilir ki bu
drama, “sorun baskısı tecrübesi”nden hareket eder (1977,142) ve te
mellendirme (fondement) ile [temel atmanın] kurmanın (fonda
tion) bir[likte]Iiğinde Heidegger'in Vom Wesen des Grundes eseriyle
ilişkilenmeleri gösterir (age. 203 vd.). Bu erken dönem yaklaşımlar,
ünlü epistemoloğun kızı (1919 doğ.) SUZANNE BACHELARD’da et
kisini sürdürür ki, La conscience de la rationalité (1957) [Akılsallık
Bilinci] başlıklı eserinde, Husserlci fenomenolojinin araçlarıyla, ma
tematiksel fiziğin spesifik rasyonalitesini açmaya çalışır. Bunu mut
lak köken yerine bilginin aşam alı organizasyonunu koyar ve bu
organizasyonunun yeniden rasyonalite bilincini etkilemesini sağlar.
(1914 doğ.) JEAN T. DESANTI gerçi Platon’dan Husserl’e bütün fel
sefi temellendirme iddialarının hararetli eleştirmenidir (krş. La phi
losophie silencieuse, 1975), ama açık bağlanm alar düzeyinde
kapanmışlığın, kapalı ufuklar düzeyinde açıklıkla birleştiği teorik
130
bir alanı matematiksel idealitelere bağlama denemesinde, Fenomê-
nolojinin sunduğu artikülasyon biçimlerini yeniden ele alır (krş. Les
idéalités mathématiques, 1968). 1957 tarihli, temel oluşturucu ese
rinde matem atiksel formalizmlerin iç sınırlarını tartışıp sonraki
eserlerinde bilimsel rasyonalitenin kendi kendisi içinde, kapsamlı
ve açık bir rasyonaliteye nasıl atıfta bulunduğunu göstermeye çaba
lamış olan Leuvenli epistemolog JEAN LADRIÈRE’de fenomenolojik
motifler, göze çarpan önemli bir rol oynar.
Son olarak Fenomenolojiniıı İsviçreli bilgin JEAN PlAGET’in ge
netik epistemolojisiyle ilişkileri, bilim tarihinin ilginç, fakat aynı
zamanda kuşkulu bir faslını teşkil ederler. Piaget, Husserl’in feno-
menolojisinden sadece, kendi doğrusal ve tekdüze rasyonaleştirme
konseptine uyan neyse onu, rastgele seçer. Merleau-Ponty’ninki gibi
itirazlar, absürd bir introspeksiyonizm ithamıyla saptırılırlar. Ö z
nenin kontrolsüz serbest desantıalizasyonu, bilimci bir şekilde süs
lenmiş logos-merkezcilikte kaçınılmaz olarak sonlanır.
131
önemli bir rol oynar; fakat Bühler, eşdeğerli bir öğe olarak anlam
bahşetmeye karşı anlam çıkarmayı, öznel edimlere karşı özneler-
arası kaideleri koyar (krş. 1982, 69). Nitekim fenomenolojik m otif
ler, Moskova ve Prag lengüistik çevrelerini etkiledi; bu motifler, Rus
biçimciliğini ve Çek yapısalcılığını başlangıçtan itibaren şekillen
dirdi ve öncelikle ROMAN JAKO BSO N ’da, keza Hollandalı dilbi
limci HENRIK J. POS’ta belirli izler bıraktı. Tüm bunlar,
Merleau-Ponty’nin dilsel-vücutsal ifade teorisi şeklinde Fenomeno-
lojiyi yeniden etkiledi. Belçikalı dil filozofu HERMAN PARRET’in
çok sayıda araştırmasında buna tekabül edecek bir biçimde dil fe-
nomenolojisi, dil analizi ve metaleııgüistikle beraber kendi yerini
alır. Fenomenoloji ile yapısalcılık arasındaki gerginlikler, keza Fe-
nomenoloji ile analitik felsefe arasındaki gerilimler, elinizdeki ça
lışmanın başka bölümlerinde ayrıntılı olarak işlenir.
133
tabı için kaleme aldığı tebliğde (Dasein ıırıd Dawesen’de yeniden
basıldı, 1963), “güzel olanın narinliği ve sanatçının m aceracılığın
dan söz eder, narin ve zayıf görünür güzel olan, zira şu ana sürük
lenmiştir, maceracı görünür sanatçı, çünkü doğanın lütfuna ve te
veccühüne muhtaç ve bağımlı kalır. Matematik felsefesinde olduğu
gibi (bkz. X, 7) Becker, tarihsel Ora-da-olma [Dasein] karşısında bir
O ra-da-varlık’ta [Dawesen] ısrar eder ki bu ora-da-varlık, kendi
ideal şekliyle tarihten/olaydan, bir ‘parontolojik’ veya ‘hiperontolo-
jik’ fenomen olarak ortaya çıkar. Varlık veya metin-tarihsel bir her-
meneutik karşısında mesafe, tıpkı Nietzsche’ye yakınlık gibi göze
çarpar (krş. Pöggeler 1969, 334 vd.).
Çağın bu yeni eğilimlerinden uzakta ROMAN 1NGARDEN, erken
dönem Husserl’e dayanan estetik araştırmalarıyla meşguldür (bkz.
II, 3). Sanat eserinin bilinmesi, anlaşılması, çeşitliliği ve inşasını in
celeyen bu araştırmaların Alman literatüründe bir benzeri yoktur.
60’h yıllarda Konstanz O kulunda W olfgang Iser ve Hans Robert
Jaufi öncülüğünde oluşan ahm lama estetiği (krş. Warning 1975),
hermeneutik ve yapısalcı yaklaşımların yardımıyla kendi metafizik-
sel aşırı yükünden kurtarılan önemli görüşleri, Ingarden fenome-
nolojisine borçludur. Sanat eserine kaçınılm az olarak sinen
belirsizlik noktaları, alımlananı som utlaştırıp kendi tecrübe tari
hine bağlayan bir okuma faaliyetini talep eder. Böylece sanat eseri,
okurların beklenti ufkunu parçalayıp yeni tecrübeleri tahrik eden
olanakları ortaya çıkarır. Bu bağlamda Iser, sanatsal metne bir “çağrı
yapısı” tanır. Konum değişimi, açık mevkiler, noktalar ve marjlarla
bu denli karakterize edilen bir "edebi alan'dan, yaşam dünyasının
açık kavramıyla belirli ilişkiler ortaya çıkar (krş. Lobsien 1988). Wal
ter Biemel’in günümüz sanatı ve edebiyatına dair analizleri, aynı şe
kilde burada kendi yerlerini alırlar. Max Imdahl ve Gottfried Boehm
gibi sanat teorisyenlerinde, resmin resimselliği, resim mekanları ve
dokularının karakterini inceleyen spesifik bir ikon bilgisi \Ikonik]
denemeleri mevcuttur ki bu ikon bilgisi, görülen görmenin gören
bir görmeye dönüştüğü ve keza “görülürliik muamması”nm tezahür
134
ettiği yerin etrafında döner (krş. W aldenfels 1990, böl. 13).
Fenomenolojik estetik ve sanat felsefesi, çok gösterişli bir ko
numu, Fransızca dile gelen fenomenolojide temsil eder ve bu ba
şından beri öyledir. Doğal olarak bu, çok erken bir dönemde
imajinasyon fenomenolojisi geliştirip, kendi edebiyat pratiği bir
yana, Baudelaire, Genet ve Flaubert üzerine yazdığı çalışmalarında
daima edebi dil ve tavır sorularını ele alan Sartre için geçerlidir.
Keza bu, yaratıcı ifadeye dair düşüncelerinde dilin gücünü ve resim
sanatının lal dilini kamu tanıkları olarak Proust ve Cézanne ile sü
rekli çağırıp teyit eden Merleau-Ponty için de geçerlidir (bkz. VII,
2-3)-
Gene de eserleri tamamen estetik sorulara ayarlanmış bir Fran
sız fenom enoloğu varsa bu, (1910 doğ.) MIKEL DUFRENNE’den
başkası değildir. 1953 tarihli Phénoménologie de l ’expérience esthé
tique [Estetik Tecrübenin Fenomenolojisi] adlı eserinde, Ingarden’in
eidetik sanat ontolojisi, bir varoluşçu fenomenoloji perspektifinde
devam eder. Tıpkı Merleau-Ponty’de olduğu gibi, aktüel sanat ese
rinden ayrılabilir estetik olan, gerçekliğin nötralize edilm esinde
veya hiçlenmesinde görülmez, daha ziyade gerçek-öncesinin po-
tansiyalinde başlayan algının artırılmış ve arındırılmış biçimi ola
rak kendini gösterir (1953, 443, 447). Bununla birlikte estetik
tecrübe, gerçek bir şeyi görünüşe çıkaran fenomenolojik indirge
menin prototipi olur. Yüce olan, şen ve neşeli olan ya da garip ve
acayip olan gibi duyguları ilgilendiren kategoriler, estetik olana,
kozm ik-eskistansiyal yapıları bahşeder. Bunun sonucunda Duf-
renne, bir yandan Scheler’in apriori’yi öznellikten arındırm asına
bağlanan bir apriori genel anlayışını geliştirir, fakat diğer yandan
apriori’nin şekillerde ve yapılarda cisimlenip bizzat "apriori à l’état
sauvage” [“apriori vahşi durum ”] hatlarını benimseyene dek Mer
leau-Ponty ile birlikte, maddileştirmeyi harekete geçiren (1959, 71,
115) bir apriori genel anlayışı da ortaya koyar. Öznel ve nesnel et
kenlerin bağlanmasını Dufrenne nihayet bir yaratıcı doğanın ey
lem inde! yaratışında [im 7toıeîv einer natura naturans] arar. Artık
135-
denildiği gibi le Poétique (1963) [Poetik olan], şiir sanatında gürleşen
bir doğa poetikası olarak açığa çıkar. Fenomenoloji, poetik ontoloji
olarak Sclıelling’in ve Spinoza’nın meta fiziksel uçurumlarına yakın
laşır. Doğa tecrübesi ve oyun, estetiğin metamorfozları ve politika
nın estetize edilm esine dair kuşkulu olanak gibi estetik detay
sorularının dile geldiği Esthétique et philosophie (1967, 1976, 1981)
[Estetik ve Felsefe] araştırmalarını kapsayan üç cilt, yazarın her şeyi
kuşatıcı metafıziksel çözümlere karşı koymak için fenomenolojik
olarak yeterli olduğunu gösterir.
Kozmolojik bir arka planda böyle bir estetik çevresine, GASTON
BACHELARD’ın (1884-1964) kavramın saflığını resmin saflığıyla ta
mamlayarak kendi epistemolojik araştırmalarını onlar için bir tarafa
koyduğu poetolojik denem eler de dahildir. La Poétique de l ’e spcce
[Mekanın Poetikası] (1957) ve La Poétique de la rêverie [Düşün Poe-
tikası] (i960) başlıklı geç dönem eserlerinde Bachelard, bazen O.
Becker’in ‘parontoloji’sini hatırlatan şairane düş gücünün mest
olm uş bir fenomenolojisini, fenom enolojik m otiflerin özgür var
yasyonunda ve sürrealist ile psikanalatik unsurların karışımında ge
liştirir. Resimsel aydınlanmış ve artmış anda, ideler halkasına henüz
bağlanmamış ve bu izolasyonda kendinde sürreal bir şeye sahip olan
yeni bir şey öne çıkar. “Şair ... daima gerçekliği biraz aşacaktır. Bu,
şairane düşün fenomenolojik yasasıdır" (i960, 171). İmaj gücünün
tıpkı konuşmanın gücü gibi, her logosu al aşağı eden bir arzu ve he
vesle birlik olduğu, bir ileriye sürükleyici varsayımdır ki (1924 doğ.)
JEAN-FRANÇOIS LYOTARD bu varsayımı, Discours, fig u re (1971)
[Söy/em, Figür] adlı eseri için temel yapar. Fakat salt yazı olarak ka
leme alınmış birestetiğin tek taraflılıklarından uzaklaşıp eksilen bir
figiirel estetiğe orijinal yaklaşımlar, arzu ve hevesle alaşağı edilen
yasaların bu arzu ve hevesten kazan ılm ayacakları eksikliğine
maruz kalırlar. Estetik dünyanın bir logosu olmadan bu dünyanın,
ebediyen kör ve lal kaldığını iddia eder.
Fransız fenomenolojisi, kendi dil sahasının edebiyat ve sanat teo
risinde de kendi izlerini bıraktı. Bu, evvela kendi yayılma ve etkile-
136
riyle Cenevre Okulu için geçerlidir (krş. Lawall 1968, Magliola 1977).
Edebiyat eleştirisi bu okulda gelişti ve bizzat eserde yeni tecrübele
rin oluşumunu göstermek için hem eserin formalitesinde, kalan bir
görüş açısı, hem de psikolojik, sosyolojik ya da metafiziksel olarak
eseri aşan bir görüş açısı bu eleştiriden mahrumdur, edebiyat eleş
tirisi Sartre ile M erleau-Ponty nin fenom enolojisinde ve Bache-
lard’ın poetikasında önemli dayanaklar bulur. Bu her şeyden önce,
bu okulun genç temsilcileri olan (1922 doğ.) Fransız Jena-Pierre Ric
hard, her iki Cenevreli (1910 doğ.) Jean Rousset ve (1920 doğ.) Jean
Starobinski için geçerlidir. Bir "konu fènomenolojisi” geliştirip bunu
Mallermé ve Proust’a dair araşt ırmalarında ustaca işleyen Richard,
Poésie et profondeur (1955) IŞn'r Sanatı ve Derinlik] adlı eserinin öns
özünde, "dünyanın tam da kendisini tasvir eden edimde bir anlam
edindiği” o ana kendini koymanın söz konusu olduğunu yazar. Mer-
leau-Ponty’nin sözlerini değiştirerek, in statü scribendi \yaz(ıl)ma
durumundaki] anlamdan söz edilebilir. Bu, Rousset’da biçim ve an
lamın öne çıkan ilişkisidir ki buna karşın, Rousseau uzmanı Staro
binski bakışın -bunun yanında eleştirmen bakışının- dramatiğine
özel bir dikkat gösterir. Bu okulun daha yaşlı bir temsilcisi olan G e
orges Poulet, öznelci çarpıtmalar yapmaksızın edebiyat eleştirisinin
değişik varyantlarını bir “eleştirel bilinç fenomenolojisi’’ne yerleş
tirir (1971,275 vd.). Metinlerine Fenomenoloji ve varoluş felsefesinin
atmosferinin kalıcı bir şekilde sızdığı Maurice Blanchot ve Roland
Barthes gibi yazarlar da bu okulun çevresine dahildir.
Müzik alanında müziğin bir başına buyruk fenomenolojisine de-
ğiııilm elidir ki bunu, İsviçreli orkestra şefi ERNEST ANSERM ET
(1883-1969) şekillendirdi ve bu müzik fenomenoloji Jean-Claude Pi-
guet’te etik ve metafiziksel yorumunu bulur. 1961 tarihli büyük ese
rinde yazar, Husserl’den hareketle adlandırdığı, fakat her şeyden
önce Sartre’dan hareketle tasarladığı insani bilinçte müziğin temel
lerini arar. Refleksif bir biçimde aydınlatılması gereken şey, işitsel,
resimsel-estetik ve refleksif-etik anların ve etkenlerin birliği olarak
üç aşamada kendini gösterir. Bir “Avrupa müziği krizi” türünde An-
137
serment, makamın doğal işitme dünyasına ait olduğunu göstermeye
çalışır ki, yanlış anlaşılması müzikte selameti olmayan bir düzen
kaybına, bir tanrı ölümüne yol açar. Bu müzikal analizlerin ve tan
rıyla dünyayı içine alan perspektiflerin burada, salt bilinç sferleri
müziğinin dar çerçevesine sıkıştırıldığı gerçeği, sakıncalı bir şekilde
kendini gösterir. Fakat bir dinlem e fenom enolojisinin görmenin
zengin düzenlenmiş fenomenolojisinden daha farklı olarak, -sanki
akustik, duyulara optikten daha az verimliymiş gibi- hâlâ bir eksiklik
olduğunu gözönünde bulundurur yazar.
Buna rağmen, Fenomenolojinin öncülerinden biri olan Cari
Stum pf’un, ton algısıyla ayrıntılı bir şekilde meşgul olduğuna işaret
etmek gerekir. Don Ihde, bu ton fenomenolojisine, Listening and
Voice (1976) [Ses ve Dinleme] adlı eserinde yeniden can verdi. In-
garden’in sanat ontolojisinde müzik, partisyonun sözde değişm ez
liğine ve eser karakterine yoğunlaşarak farklı eleştirileri tecrübe
eden bir nihai rolü oynar. Alfred Schützun birkaç taslağını ortaya
koyduğu müzik yapma sosyolojisinde (krş. GA 2, 129 vd.) tek sesli
uyum ve katılım, ortak müzik yapmanın ana unsuru olarak ön plan
dadır. Müzik fenomenolojisinin en sonunda, müzikal prodüksiyon-
Iarve reprodüksiyonlarının “fenomenoteknik”ini müzikal fenomen
olarak kabul etmekten kendini alam adığı gerçeği, Matthias Fisc-
her’in kendisinin yayma hazırladığı Gehörgange (1986) [İşitme Yol
lan] adlı eserde savunup Sergiu Celibidache ile söyleşilerde sınadığı
tezdir.
Son olarak İtalyan fenomenologların fenomenolojik estetik ala
nında yarattığı şey (krş. Zecchi 1978, U, 81 vd.) Fransa’da çok önce
den mevcut eğilim lere birçok açıdan yakın ve bağlıdır, fakat
estetiğin transsendental başlangıçlarına yeniden yönelme açık bir
şekilde söz konusudur. Burada da Antonio Banfı (bkz. VIII, 1), sanatı
transsendental birsentezin fenomenolojik güncelleştirilmesi olarak
kavrayıp bunu kapsayıcı bir akıl hareketine katarak belirler. Öğren
cileri, daha kuvvetli bir biçimde estetik tecrübeye önem verir. (1911
doğ.) LUIG1ANCHESCHI Autonomia edeteronom ia dell’a rte (1936)
138
[Sanatın Otonomisi ve Heteronomisi] arasındaki gerilimi vurgulayıp
Fenomenologia della critica (1966) [Eleştiri Fenomenolojisi] adlı ese
rinde ve poetikaya dair diğer eserlerinde estetiği sanatın realitesine
ve onun spontan kendi-refleksıyonuna yeniden bağlamaya çalışır.
(1914 doğ.) DİNO FORMAGGIO, Fenomenologia della tecnica artis-
tica (1953) [Sanat Tekniği Fenomenolojisi]nde bu tekniği, duyusallık
ve sanatı buluşturan artistik bir faaliyet olarak, bir artisticitâ olarak
ortaya koyarak benzeri bir şeye girişir. Enzo Paci’nin bir öğrencisi
olan (1945 doğ.) STEFANO ZECCHI bunu, vücut gereksinimleri ve
tecrübesi fenomenolojisinde temellenen ne norm atif n edeontolo-
jik bir estetiğe nakleder (La magia deisaggi, 1984). Estetik, bir dün
yanın içerisinde başlamaz, aksine şeylerde başlar ki şeylerin
gündelik şekilleri sanatta dönüşür ve Bay Palomar’ın ısrarcı ve ha
reketli bakışları altında yabancılaştırırlar.
10. Din bilim, din felsefesi ve teoloji. - İnsanlık tarihinden ayrı dü
şünülemez dini fenomenler, Fenomenolojisi için zor keşif yapıbilir
bir sınır alanını temsil eder. Bir yandan tecrübede ortaya çıkan her
şeyi kendi genel yapılarına ve kendine özgü anlam a yönelik soru
soran bir görüş, kuşkulu sorunu düpedüz kaybolmakla yüz yüze bı
rakan her indirgemeciliğe karşı koyar. Dini fenomenler psişik, sosyal
veya estetik fenomenlerin karışımından daha fazla bir şeyseler, o
zaman bu gerçek sadece iddia edilmeyip, aynı zamanda bu gerçeğin
gösterilmesi gerekecektir. Diğer yandan belirli koşulların ışığında
ve bir görünüş alanı çerçevesinde her şeyi inceleyen, yöntemsel ola
rak uygulanmış eidetik, transseııdental, varoluşçu veya yapısalcı bir
indirgemenin, bir tür oto- ve hiper-fenomen olarak ortaya çıkan bir
fenomen ile nasıl uyuştuğu sorusu sorulur ki bu fenomen, bizzat
kendisi görülmez ile söylenemez olana doğru kaybolurken kendi
kendisini ve başka her şeyi tenvir etmeyi ve kelama açmayı iddia
eder. Kendi konumundan ve sorumluluğundan mahrum edecek bir
bakış ve konuşma cazibesine kapılmaz mı fenomenolog? Birdin fe
nomenolojisi, dinsellik fenom enolojisi olarak fenomenlerin kayıt
139
sız-şartsız iddiasını kendi logosunun altına koyarak bu iddiaya ula
şamama tehlikesiyle baş başa değil midir? Yine din fenomenolojisi,
logosu kutsanmışlara ve müminlere mahfuz olan bir dini fenom e-
nolojiye dönüşme tehlikesine maruz kalmaz mı? Dini bir fenomen
olarak bir yandan bölgesel bir sınırlanmayla ortaya çıkıp diğer yan
dan sınırlardan evrensel bir kopuşu hedefleyen bir fenomenin “ikili
karakteri”, Fenomenolojiyi özel bir sorunla karşı karşıya getirir (krş.
Reiter şurada: Casper 1981b, 130 vd.).
Din fenomenolojisi, din bilim lerinde yerini bulan nötr bir tasvir
metodundan daha fazla bir şey olma iddasında olmadığı sürece bu
ikilemden korunmuştur. Bu, Husserl veya Scheler’deıı ziyade Dilt-
hey ile ortak yönleri olan G. Van der Leeuw un (1933) Phänomeno
logie der Religion adlı çalışm ası için, bunun yanında Ricoeur’e
defalarca yeniden başvuran M. Eliade’ın kültür-tarihsel din çalış
maları için ve son olarak Scheler’in, aynı zamanda Husserl’in ilgisini
çeken R. Otto’nun sonradan Fenomenolojiye mal edilen Das Heilige
[Kutsa/] (1917) adlı eseri için de geçerlidir. Tersine söylemek gere
kirse düşünme, teolojik bir iman biliminin vahiy dayanaklı zeminine
ayak bastığında, bu ikilem başlangıçtan itibaren aşılmıştır. İkilem
ilkin, din fenomenolojisi ritüellere, mitoslara, iman konularına, ta
vırlarına ve dillerine yönelip de tüm bunlara dayanmayan din felse
fesin in fenom enolojik bir ayrı biçimi olarak ortaya çıktığı vakit
doğar.
Fenomenolojinin başlangıç dönemlerinde bu problem çok çeşitli
biçimlerde tartışıldı. Husserl, kendi bilinç fenomenolojisi çerçeve
sinde şu teze tutunur ki, bütün varolanlar gibi tanrı da, “benim için
her ne ise, bilinç icraatlarım ve başarılarım dan" (Hua XVII, 258)
gelir. Böyle bir Fenomenoloji, bilince yabancı bir realitenin anlamsız
ön koşuluna bulaşmaksızın, hiçbir vahyi sunulmuş ve gerçek olarak
kabul etmediği için ancak bir “ateist y o f’da tanrıya varabilir (A VII
9, s. 21,1933 tarihli elyazması.). Bu yol Husserl’de tanrının, aşkınlığın
özel bir türü olarak ortaya çıktığı Descartesçı yola, İkincisi tanrının
en yüksek monad olarak göründüğü Leibnizci yola ve üçüncüsü
140
mutlak bir ‘polide’ [Kutup-fikir] olarak tanrıya götüren tarihsel-te-
leolojikyola doğru çatallaşır. Bütüne bakıldığında inceleme, bilinç
düzeyinden tarih düzeyine kayar ki bu düzeyde, dinler sadece spe
sifik bilinç yaşantıları biçiminde değil, aynı zamanda tarihsel bi
çimlenmeler halinde ortaya çıkarlar. Ölümünden sonra yayımlanan
ve 1930 tarihli bir elyazmasında (E III 10, s. 19) Husserl, felsefe ile
teoloji arasında bir uyuşmadan söz eder: “ (Gittikçe daha somut
olan) felsefe ve gittikçe daha felsefi olan teoloji, sonsuz olanda uyu
şurlar.” Husserl’in yayımlanmamış notları, bu ve benzeri imaları aş
mazlar. “Dinsel bilincin arkeolojisi", kapsamlı bir akıl tarihine
gömülü kalır (krş. Bello 1985).
Dosdoğru pozitif dinlere, özel olarak da Hıristiyan inanca yöne
len Heidegger’de felsefe ile teoloji arasındaki yollar ayrılır. 1927 ta
rihli bu bağlam da M arburg’ta verdiği dersinde ifade ettiği gibi
inanç, “can düşm anı” olarak felsefenin karşısındadır ve bu insafsız
tezat, bir “ Hıristiyan felsefe”niıı geçiş formlarını, sonuç olarak da
bir “fenom enolojik teoloji” olanağını kesinlikle dışlar (GA 9, 66).
Daha sonraları Kierkegaardçı karar tavrı, Hölderlin’den esinlenmiş
bir bekleme tavrına boyun eğer. Hümanizm M ektubunda, ‘tanrı’
diye nitelendirdiğimiz şeye ilişkin ve 'tanı ılık’ın özüne ilişkin soru,
varlığın açıklığı olmaksızın kapalı kalan bir "kutsallık boyutu’na ye
niden atıfta bulunur Heidegger (GA 9, 351 vd.). Dinsel olan, bir var
lık tarihinin kapanmış boyutlarına uyar.
Kutsal ve ilahi olana ilişkin sorunun, tıanssendental ana hattan
çözülüp varlık-tarihsel ön alandan dışarı çıktığı zaman ve mekanda,
rejyonal hariç tutulmuş bir din fenomenolojisinden söz edilebilir.
Bu, Scheler’in Vom Ewigen im Menschen [İnsandaki Ebedilik Üze
rine] (1921, bkz. II, 2) adlı eserinde cereyan eder. Fakat onun “din-
selliğin öz fenomenolojisi” ise kutsal olanın değerine yoğunlaşmada,
özcü bir değer öğretisine hipoteklidir. Bu hipoteğin yerine daha
sonra, yaşam felsefesi spekülasyonları geçer. Die Stellung des Mensc
hen im Kosmos (1928) [İnsanın Kosmostaki Yeri] adlı antropolojik
baş eserinin sonunda, bir oluşan tanrı söz konusudur ki, dürtünün
141
ve tinin nüfuzu olarak bu tanrının “tanrılaşma’’sının insanda biryeri
mevcuttur. Mitoslar ve dinler, tasavvurlarla ilişkilidirler ki bu tasav
vurlarda, "insanın dünyanın temeliyle temel-ilişkisi” kendi değişken
ifadesini bulur. - Erken dönem fenom enolojinin bilhassa A. Rei-
nach’m kaynaklarından, (1885-1951) Baltık filozof KURT STAVEN-
HAGEN yaratıcı eserler kaleme alır. 1925’te yayımlanan Absolute
Stellungnahmen \Mutlak Konumlanmalar] adlı eserinde, en yüksek
dereceyi hedefleyen saygı ve sevgi gibi insani konumlamalardan ha
reket ederek “mutlak noesis’ler” ve “mutlak noema’lar” olanağını
inceler. Fakat ulus ve vatan üzerine diğer yazılarında yazar, bu arada
şüpheli olm aktan daha fazla bir şey olan bir bağlılık sevincini ve
toprağa yakınlığı geliştirir.
20’li yıllardan beri Alman fenomenolojisi, Kyoto-Okulu’nu artan
bir şekilde etkiledi ki bu okul, K. Nishida’nın Studie über das Gute
(1911) [İyi Olan Üzerine Bir Araştırm a] adlı eserinde başlangıcını
bulan Japon fenomenolojisinin bağımsız beşiğidir. Hajim eTanabe
ve Shuzo Kuki, Yoshinori Takeuchi ve Koichi Tsujimura, Husserl ve
her şeyden önce Heidegger ile temas kurdular. Bu temas, bilhassa
bu okulun din felsefesi üzerine düşüncesini etkiledi. Dolaysız tec
rübeyle, Bensiz ve nesnesiz bir “m utlak hiçlik’ e varma denem e
sinde, Husserl’in somut, görülebilir, vücuda bağlı tecrübeye ve
dünyanın varlığına dair inancı hariç tutmaya geri dönüşü, Heideg-
ger’in nesnesiz varlık tefekkürü kadar cazibeli olarak kendini gös
terdi. Bu etkiler, Kyoto Okulu ile sınırlı kalmadı ve günümüze değin
devam ederler.“*
Fransa’da da din fenomenolojisi, günüm üzde yeni, kısmen aşırı
biçimler alan çok yönlü bir etki geliştirdi. Strasburglu din fenome-
noloğu ve teolog JEAN HERING (1890-1966), Husserl’in Göttingen
19 F reib u rg m en şeli fe n o m e n o lo ji ile K yo to O k u lu a ra sın d a k i d in fe n o m e n o lo jisi
ba ğ la m ın d a ilişk iler için bkz. N itta/T atem atsu 1979, II. K ısım , ve d e O h ash i'n iıı
an to lo jisin e g iriş su n an a tıfla ra (19 9 0 ) bkz., F en o m en o lo ji ile B u d izın in ilişkisi
iç in a y n c a T. Isu tzu v e I. Y a m a g u c h i’n in Y. N itta tarafın d an h azırlan an Ja p a n is c h e
B e iträ g e z u r P h ä n o m e n o lo g ie ad lı e se rd e k i te b liğ le rin e b k z., F re ib u rg /M ü n ilı
1984.
142
çevresinden geliyordu. Phénom énologie et philosophie religieuse
(1926) [Fenomenoloji ve Dinsel Felsefe] adlı eserinde Husserl ve
Scheler’in öz öğretisini, Strasburglu teologlarda belirli izler bırakan
bir dinsel anlam içerikleri analizine nakleder Hering.
Savaş sonrasında, dinsel sorular bağlamında reddedici ya da sus
kun, çekingen görünen Sartre ve Merleau-Ponty’nin varoluşçu fe-
nomenolojisinin marjında, hemen hemen kaynaksız bir şekilde din
fenom enolojisine dönüşen bir fenomenolojinin biçimleri ortaya
çıktı. (1920doğ.) HENRY DUMÉRY, 1957 tarihli iki tezinde fenome-
nolojik öz ve konstitüsyon öğretisini eleştirel birdin felsefesesinin
aşamaları olarak işler ki bu din felsefesi, henolojik ya da apofatik
bir indirgemeden Bir’in Plotinusçu zirvelerine kadar olan yolda yük
selir. Buna karşın (1922 doğ.) MICHEL HENRY bir yaşam fenome-
nolojisinin içe doğru giden yolunu seçer (bkz. VII, 6). Tezahürün
özü, Meister Eckhart’taki gibi Kendi ve tanrı tecrübesinin bir olduğu
ve tecrübe teorisinin, saf tecrübeye dönüştüğü saf Kendi-duygula-
nımın yöııelim -öncesi yaşamına indirgenir. Birliğin çokluk, Ken-
di’nin Başkası, İç’in Dış karşısındaki (azla ağırlığı, pozitifliğinde dine
öyle çok mesafeli olur ki, dinin tarihsel cisimlenmeleri, alçalma ve
aşağılanmanın hatlarını edinir. Din felsefesi ile tarihsel-kültürel din
bilimleri arasında, pozitif din biçim lerine eleştiriyle aşılam az bir
hendek açılır.
Bu, PAUL RICŒUR ve EMMANUEL LEVINAS’ta farklı bir şekilde
olur (bkz. VII, 4-5). Burada din diye adlandırmaya alıştığımız her
şey, etiğin bir ön-alanında serpilip gelişir. Kötü olanın indirgenemez
gerçeğine dair düşünme Ricoeur’de, fenomenolojik yaklaşımın sem
boller, metaforlar ve metinlerle uğraşan bir hermeneutik sayesinde
genişletilmesine yol açar. Otonom felsefi söylem ile Ahit inancı ara
sındaki farksilinıneksizin bu hermeneutik, metinlerin diline sofuca
dinlemede dinsel biçimler alır (1990, 35-38)
Levinas’ta anlam tecrübesi ve yorumu alanı esasen genişletilmez,
aksine radikal bir şekilde yarılıp geçilir. Her dinsel tecrübeyi ve vahyi
önceleyen ilk dinsel konuşma, [Fransızcada] hiçbir zaman yalın hal
143
olmamış olan bir "i halinde” bulunur: me voici [(ışfejben). Bu, beni
sorumluluğa çağıran Başkasının yüzüdür. Bu “dinin Başkası’nda
saklı doğuşu" (Levinas: Casper 1981b, 112), etikten mutlak suretle
koparılmış hiçbir din felsefesine müsaade etmez. Tevrat’ta olduğu
gibi beni beşer ve ilahi yasa birdir. Buna göre, etik, yüzlü saint ola
rak kutsal olan ile yüzden mahrum tanrıların efsanevi sacré’si ara
sında bir uçurum mevcuttur. Fakat beni ifade ettiğim in salt
tercümanı yapan peygamberane dile doğrudan el atmayla beraber
logosun mekanının, burada ve şimdi Başkası konuşuyormuş gibi,
atlanıp atlanmadığı sorulur ki bu logos mekanında saint ve sacré,
kutsal ve dünyevi, inançlı ve “inanç öncesi, yani inançsız varoluş”
(Heidegger, GA 9, 63) çeşitli geleneklerinde birbirlerinden uzakla
şıp birbirleriyle ihtilaf içindedirler.
Ricœur ve Levinas’ın düşünceleri, Paris’te toplanan ve Bernhard
Casper’in başkanlık ettiği “Sprachgeschehen und Religion” (“ Dil
olayı/oluşması ve din”] adlı çalışma grubunca benimsenir ki bu ça
lışma grubu, dilden hareketle idollerin oluşumu ve tanrının adlan
dırılması gibi spesifik fenomenler aracılığıyla dine fenomenolojik
bir erişimi arar. Her söylemenin söylenende, gösterilebilir resim
lerde/imajlarda ya da hazır isimlerde Başkası’nın iddiasını ve tesel
lisini susturma tehlikesine maruz kaldığı düşüncesi ve -tersine
söylenirse- diğer yandan ismi-yle-hitap etmenin çeşitliliği yüldem-
sel olmayan konuşma tarzlarının bir çeşitliliğini susturduğu dü
şüncesi, egem endir.2“ Oysa dinin dilselliği varsayım ı, her
konuşmanın, her resimselliğin esasında dinsel olduğuna dair git
tikçe kendini hissettiren dönüş iddiasını kabul eder. O halde filozof
olarak bu esas ve temelden hareketle konuşulabilir mi?
Bu grubun katılımcılarından biri ve ayııı zamanda Descartesçı
20 B u n u ıı için, 19 8 1’d e B. C a sp e r tara fın d an h a zırla n a n l ’hanom enologie des Idols ve
Cott Nennen ad lı h e r iki esere b k z., bu h e r iki e se r L evin as ve R ico o e u rd ışın d a A .
1 lalder, J. R e ite rv e M . M . O livetti'n in d e k atk ıları o ld u . O livetti, R oın a’d ak i ‘ Ins-
titu to di C a s te lli'n iıı d in felsefesi b a ğ la m ın d a ön em li top lan tı teb liğ le rin in bir
d izisin i Archivio di Filosofıa'd a h a zırla d ı. K en disi d e d in ve top lu m ilişk isin e d a ir
eleştirel bir ç alışm ay ı y ay ım la d ı: A nalogia del soggetto, R o m a/B ari 1992.
144
m etafizik ve teolojinin pek itibarlı kaşifi (1946 doğ.) JEAN -LUC
MARION’dur ki, çok detaylı olarak bu yönde gitme cesaretini gös
terdi. Idole et la distance (1977) [İdol ve Mesafe] adlı kendi eserinde
işlediği idol oluşumu karşısında mesafeli olmada, mitsel idol (ei-
dolon), ki aynaya benzer şekilde sadece kendi kendisini gösterir,
ile dinsel ikon (eikon), ki Leviııas’ta görülmez yüze benzer şekilde
olduğu gibi görülür kılar, arasında kesin bir fark koyar: Bakışı al
tında olduğumuz bir “ilk-resimsiz köken" söz konusudur (krş. Cas-
per 1981a, 126). Levinas’a göre ise varlıksız bir tanrı söz konusudur
{Dieu sans être, 1982). Réduction et donation (1989) [İndirgeme ve
Arm ağan/Takdim ] adlı eserinde M aıion, “indirgeme kadar [çok]
arm ağan/takdim " mottosu altında, her şeyi ‘çağrının saf biçim i’ne,
"arm ağanın/takdim ”in kendisinin sunulm uşluğuna geri götüren
bir son indirgeme sayesinde, HusseıTiıı nesnelerin bilincine trans-
sendental indirgemesi ve Heidegger’in Dasein ya da varlığa eksis-
tansiyal-ontolojik indirgemesini geçerek Fenomenolojiden adeta
bir bakış değişimini koparmaya çalışır. Düpedüz kendi kendim iz
den hareket etm eyecek bir iddiaya geri gitm em e denem esi ne
kadar dikkate değerse, bu iddiayı sanki birisi “kendi başına bir
cevap’’a cevap veriyorm uş gibi, sanki katıksız ve farksız bir şekilde
duyulacak bir çağrı, boş bir şey olmasına rağmen yine bir şey de
ğilmiş gibi, her maddesellikten ve cisimlenmeden arındırma dene
mesi de bir o kadar kuşkulu görünür. Levinas ve başka
fenomenologların dilinde ‘fazlalık’ diye nitelendirilen şey, aşılmış
olana yönelm eksizin kavranılamaz. Sonuçta bizi esasında her ce
vaptan esirgeyip m uaf tutan saf ve açık bir çağrıyla hiçbir zaman
karşılaşmayız. Olanaklı bir itiraz olmaksızın bir iddia, diktaya dö
nüşür. Fenom enolojik dil alanının bu denli daral[tıl]m ası karşı
sında Dominique Janicaud, daha önce değinildiği gibi (bkz. VII, 6)
Henry, Marion ve bizzat Levinas bağlamında, bir “teolojik
dönüş”ten dolayı uyarır. Fenomenolojinin böyle bir dinselleşmesi
bu dönüşle, din fenomenolojisini de yerinden oynatacaktır. Fakat
bu tarz dönüşlerin seküler kılıfla ortaya çıktıkları gerçeği, merkez-
145
cil bir akıl teleolojisinin yollarına dosdoğru sürülemez bir cazibe
nin bu fenomenlerin kendilerinden hareket ettiğine işaret eder.
146
XI. M arksist çevrede Fenom enoloji
147
M arx’in adı geçmez. Scheler’de durum biraz faklıdır. Tarihsel ideal
ve real faktörler ayırım ıyla ve değerlerin tarih üstü hiyerarşisini
göstermekle temelden mahrum bırakmaya çalıştığı birekonom izm
ve tarih determinizmi bağlamında marksizmi yorumlar Scheler.
Nihayet Heidegger Hüm anizm -M ektubu’nda marksizmin, ya
bancılaşma tecrübesinde “tarihin önemli boyutu’ na, yani bir “ve
rimli söyleşi’ yi kabul eden bir varlığın tarihselliğine ulaştığından
bahseder ki bu, yokluğunu Husserl fenomenolojisi ve Sartre varo
luşçuluğunun hissettirdiği bir olanaktır (GA 9, 340). Öz fenom e
nolojisi, marksizm in üstünde am eliyat yapıyorsa o zaman,
marksizmi dünyaya teknolojik olarak tahakküm etmenin seyyar bi
çimi olarak marksizmi metafiziğin son evresine yerleştiren varlık-
tarihsel bir yorum, 011u sırtından ameliyat eder. Bir kavga çıkaracak
kıvılcım burada alevlenir, oysa bu kavganın kendisi başka yerde ce
reyan eder.
156
ile marksizm arasındaki diyalogu harekete geçiren ve aynı zamanda
Macarcadaki iki Husserl monografisinin yazarı olan kişi, (1935 doğ.)
MIHÂLY VAJDA idi (krş. Aut Aut, No 127,1972; Lucâcs, Heller vd.
! 9 7 5 )-
Son olarak, keza maı ksist düşüncenin açılmasının fenomenolo-
jik idelere giriş yolu açtığı Yugoslavya’ya değinm ek gerekir.
1964’ten yasaklanana değin eşadlı bir dergiyi hazırlayıp Koröula yaz
okulunda uluslararası bir diyalog çerçevesi edinen Praxis gru
bunda, bir “devrimci pratik’ m impulslerine yol açan kişi Heidegger
idi (krş. Petrovic 1969). Landgrebe’nin bir öğrencisi olan (1930 doğ.)
ANTE PAGANIN, 1975-1978 yıllarında Jan M. Broekman ve Bern
hard W aldenfels ile birlikte Dubrovnik’te “Fenomenoloji ve mark
sizm ” kursunu organize etti ki, aralarında Fred R. Dallymayr,
Ludwig Landgrebe, John O ’Neill, Paul Ricceur, Marek Siemek ve
Mihâly Vajda gibi, Doğu ve Batı’dan çok sayıda katılımcı vardı (krş.
W aldenfels vd. 1977-1979). Phänom enologie und M arxismus adlı
eserin birinci cildinin önsözünde denildiği gibi, her ne pahasına
olursa olsun bir sentez bulmak değil de, aksine bir söyleşi ve de
neme alanı kurmak söz konusuydu. Bu elbette, daima ortaya çıktığı
gibi, gelecek ortak külfeti de kapsar. Bir yandan bir tarih aklı tota-
litesi iddiası, diğer yandan gerçekleşmesi fani bir merciye emanet
edilen anlam ve aklın teleolojisi iddiası her iki tarafta kuşkulu ola
rak tezahür eder. Eğer marksizm bu ölçülen iddiada kendine has
ölçüde akamete uğrarsa bu, kimi başka felsefelerin korunaklı kal
dığı şeyin başına gelmesi yüzündendir ki, gerçekleştirilecek bir ta
lihsizlik ve facia söz konusudur.
157
XII. Kendi sınırlarına dayanm ış Fenom enoloji
159
okuması”ndan söz eden kişi, Paul Ricœ uridi. Elbette yapısalcılığın
Doğu ve Batı tarzı arasında ayrım yapmak mecburiyetindeyiz. Rus
biçimciliğinden Prag yapısalcılığı üzerinden Batıya kadar nüfuz
eden Doğu varyantı, hiçbir suretle Husserl fènomenolojisine zıt de
ğildi, bilakis Logische Untersuchungen, bir ömür boyu Jakobsoıı’un
temel felsefe kitapları arasındaydı (Krş. Holenstein, 1976). Bu büyük
dil araştırmacısı, konuşmacının ve dinleyicinin anlam yönelimlerini
dilin formel yapılarına, mesela fenomenlerin saf "başka türlü gös-
term esf’ne kurban etmek için bir sebep görmez. Husserl ile Jakob
son arasındaki ilişkiyle çeşitli şekillerde uğraşmış Elmar Holenstein,
1975 tarihli monografisine Roman Jakobsons phänomenologischer
Strukturalismus [Roman Jakobsonun Fenomenolojik Yapısalcılığı]
adını verdi. -F. De Sausurre’den farklı bir şekilde- Doğu yapısalcılı
ğında önem ve vurgunun, mevcut yapı sistemlerinden daha kuvvetli
bir biçimde yapılaştırma süreçleri üzerinde olduğunu eklemek ge
rekir. Tüm bunlar, Kari Bühler’in dil teorisinde ve aynı zamanda
Hollandall dil araştırm acısı HENRIK J. POS’ta (1898-1955) tekrar
bulunur. Pos, Rickert ve Husserl’inyanında öğrenim gördü, 1939 ta
rihli “ Revue internationale de Philosophie”nin Husserl anısına
adanmış sayısına “Phénoménologie et linguistique” [Fenomenoloji
ve Lengüistik] başlıklı tebliğiyle katkıda bulundu, bu tebliğinde
Husserlci bir üslupla, lengüistiğin konstrüksiyonlarıııı bir sujet par
lant [konuşan kişi] tecrübesine ve bu sujet parlant’m dil-yaratıcı be
cerilerine yeniden yönelir. Merleau-Ponty için tüm bunlar, malum
olduğundan, bunları açık bir şekilde bir dil fenomenolojisine katar.
Lévi-Strauss ve Lacan ile olan temaslar bu sayede önemli ölçüde ko
laylaştırıldı. Görmeyi tem silen fenom enologların ve konuşmayı
temsilen yapısalcıların dost ve düşman gibi birbirlerine karşı olduk
ları katiyyen söylenemez. Buraya kadar Elmar Holenstein ile, yuka
rıda değinilen varyasyon dizisi izlenerek, "strüktürel
fenomenoloji”den söz edilebilir.
Yapısalcılık, uzun süre boyunca kendini birform el-bilim sel m e
totla, aynı zamanda genel semiyolojik bir modelin uygulanmasıyla
160
sınırlamayıp, aksine felsefi iddiaları ortaya koyduğu vakit bir mey
dan okumaya dönüşür ilkin (krş. Descombes 1979,100 vd., Alm. 97
vd.). Felsefi iddiaları öne sürme, Fenomenolojinin temellerinin sal
landığı 6o’lı yıllarda meydana gelir ki bu temeller, anlamın saf ka-
tıksızlığı, öznenin m erkezileşm esi, tarihin sürekliliği, yegane bir
aklın bütünlüğü ve tüm bunların olmazsa olmazı olarak insan idi.
Derrida, 1968’de “Les fin s de l ’homm e” adlı program niteliğindeki
dersinde dediği gibi, anlamın yerine bir sistemi koymaktan ziyade,
"kendi kendisinde anlamı olmayan ‘formel’ bir organizasyondan ha
reketle anlam olanağını belirlem e” söz konusu olabilir (1972, 161,
Alm. 1988, 138 vd.). Anlamın bu şekilde indirgenmesi, bir yandan
Husserl’in anlam a indirgemesi ve diğer yandan Heidegger'in varlı
ğın anlamına ilişkin sorusu ile ihtilafa uğrar. Bu indirgeme, eğerya-
pılar son sözün sahibiyse, bir saf anti-fenom enolojiye dönüşür.
Claude Lévi-Strauss, Jacques Lacan, Roland Barthes, Louis Altho-
usser, Gilles Deieuzeve Michel Foucault gibi bu yeni felsefenin ger
çekten de rengarenk protagonistlerinin hemen hemen hepsinin, bir
yapısalcılık etiketini reddetmesi tipiktir. Bu anti-fenomenolojinin
kendi gelişme ve geçiş biçimlerinde olduğu gibi varsayımlarında da
Fenom enolojinin dönüşüm ü olarak kavranması gerektiği gerçeği
gösterilebilir (krş. VValdenfels 1983, Böl. VII). Ne var ki -yer yer ce
reyan ettiği gibi- Fenomenoloji s a f bir anti-fenom enoloji olarak
şekil değiştirdiği yerde, Derrida’nın erken ikaz ettiği bir “yapısalcı
totalitarizm” tehdit eder (L’écriture et la différence, 1967, 88, Alm.
92).
163
L
manda meydan okumalarla ve taleplerle ilgilidir ki bu meydan oku
malara ve taleplere cevap vererek onları idrak ederiz, “cevap veren
dikkatle-bakma[da], dikkatle-dinlem e”de (Hua XV, 462).
164
Kaynakça
165
H./G.: Herzog, M. / Graumann, C.F. (hzl.), Sinn und Erfahrung, Heidel
berg 1991
A. G e n e l İn c e le m e le r
B. U lu s la r a r a s ı K o n f e r a n s B ild ir ile r i
166
C. Ö z e l A la n l a r
C ı. A lm a n ve H o ll a n d a / F la m a n D i l i A la n ı ( I -\1 b ö l.)
G e n e l İn c e le m e le r :
Ö z e l İn c e le m e le r :
167
a.y., vd., M a te ria lie n z u r H eidegg er-B ib liographie 1917-1972, Meisenheim
am Glan 1975, s. 1-11
Biemel, W ., “Heideggers Stellung zur Phänomenologie in der Marbur-
ger Zeit", Ph.F. 6 /7 içinde, 1978, s. 141-223
Franzen, W ., M. H eidegger, Stuttgart 1976 [Ayrıntılı kaynakça bilgisiyle
bir giriş.)
Herrmann, W .-F. v., D e r B e g riff der P h ä n o m e n o lo g ie bei H u s s e rl und
H eidegger, Frankfurt/M. 1981
Pöggeler, O., (hzl.), H eidegger. P erspektiven z u r D e u tu n g seines W erks,
Köln/Berlin 1969, Frankfurt/M. *1984
Richardson, W.J., T h ro u g h P henom enolo gy to T h o u g h t, Heidegger’in
önsözü (Ph. 13), Lahey 1963
Volpi, F. vd., H eid eg g er e t l'idée de la p h én o m én o lo g ie (Ph. 108), Dord-
recht 1988
Haar, M. ve Taminiaux, J. bkz. C 2
Holenstein, E., Von d er H in te rg e h b a rk e it der S prache, Frankfurt/M. 1980
-, M en sch lich e S elbsterkenntnis, Frankfurt/M. 1985
Kaynaklar için bkz. C 7
Husserl, E., H u s s e rlia n a , Lahey 1950 vd. (= Hua) (Meiner ve Reclam yayı
nevlerinin titiz ek basımları mevcuttur.)
Kaynakça: Schmitz, M., E. Husserl’in 8 Nisan 1989 tarihine kadar ya
yımlanmış eserleri, H u ss e rl S tudies 6 içinde (1989), s. 205-226
Bernet, R., Kern, I., Marbach, E., E d m u n d H usserl. D a rs te llu n g seines
D enkens, Hamburg 1989 [Metne sadık bir giriştir.)
Biemel, W . “ Husserls Encyclopaedia-Britannica-Artikcl und Heideggers
Anmerkungen dazu”, Noack içinde 1973 (bkz. aşağıda)
Ijsseling, S. (hzl.), H u ss e rl-A u s g a b e u n d H u sserl-E o rsch u n g (Ph. 115),
Dordrecht 1990 [Araştırmaların güncel durumunu gösterir.)
Jamme, Ch. / Pöggeler, O. (Hzl.), P h änom enolo gie im W id e rs tre it. Zum
50. Todestag E. Husserls, Frankfurt/M. 1989 [İhtilaflar bağlamında gün
cel sorular mevcuttur.)
Kern, I., H u s s e rl u nd K a n t. E ine U n tersu c h u n g über H usserls V erh ä ltn is
zu K ant und z u m N e u k a n tia n is m u s (Ph. 16), Lahey 1964
Noack, H. (hzl.), H u s s e rl (W ege der Forschung), Darmstadt 1973 [Hus
serl metinlerinin tarihteki etkisi için önem arzeder.)
Schuhmaıın, K., H u s s e rl-C h ro n ik . D e n k - und Lebensweg E d m u n d H u s
serls, Lahey 1977 [Önemli bir başvuru kitabıdır.)
Ströker, E. (hzl.), Lebensw elt u n d W issenschaft in der P hilosophie E.
H usserls, Frankfurt/M. 1979
Van Breda, H. L. /Taminiaux J. (hzl.), E dm un d H u s s e rl 1859-1959. Re
cueil com m ém oratif (Ph. 4), Lahey 1959
168
Ingarden, R., bkz. С 6
Landgrebe, I.., D e r W eg der P h änom enolo gie, Gütersloh 1963
-, P h än o m en o lo g ie u n d Geschichte, Gütersloh 1968
-, F a k tiz itä t u n d In d iv id u a tio n , Hamburg 1982 [Kaynakçası önemlidir.)
Claesges, U. / Held, K. (hzl.), Perspektiven tra n s ze n d e n ta lp h ä n o m e n o
logischer Forschung. Für L. Landgrebe zum 70. Geburtstag von seinen
Kölner Schülern (Ph. 49), Lahey 1972
Landsberg, P. L., D ie E rfahrun g des Todes, A. Metzger’in sonsözüyle, Frank
furt/M. 1973
Lübbe, H., B ew ußtsein in G eschichten, Freiburg 1972
Marx, W ., V ern u n ft und W elt. Zwischen T ra d itio n und anderem A n fa n g (Ph.
36), Iahey 1970
-, G ib t es a u f Erden ein M a ß ? G ru n d b e s tim m u n g e n ein er n ic h t- m e ta p h y
sischen E th ik , Hamburg 1983
Pfänder, A., P h än o m en o lo g ie des W ollens, Leipzig 1900, Münih *1963.
-, S ch riften aus dem N a c h la ß z u r P h än o m en o lo g ie und E th ik , (hzl.) H.
Spiegelberg, 1. eilt: Philosophie au f phänomenologischer Grundlage,
(hzl.) A. Ave-Lallem ant’in katkılarıyla; 2. cilt: Ethik, (hzl.) P. Schwankl,
Münih 1973
P fä n d er-S tu d ien , (hzl.) H. Spiegelberg und A. Ave-Lallem ant (Ph. 84),
Lahey 1982
Plessner, H., G e sam m elte S ch riften , Frankfurt/M. 1980-85 [Krş. özellikle
IV. ve IX. cilt]
Pöggeler, О., D e r D en kw eg M a r tin H eideggers, Pfullingen 1963, ’ 1983
-, P hilosophie u n d P o litik hei H eidegger, Freiburg/Münih 1972, 2i974
-, N eu e W ege m it H eidegger, Freiburg/Münih 1991
Reinach, A., S ä m tlic h e W e rk e , 2 eilt, (hzl.) K. Schuhmann ve B. Sm ith,
Münih 1989
Reiner, H., P flic h t und N eigung, 1951; genişletilmiş 2. baskı: D ie G rundlagen
der S ittlic h k e it, Meisenheim am Glan 1974
Richir, M., bkz. С 2.
Rombach, H., S tru k tu ro n to lo g ie , Freiburg/Münih 1971
-, P h än o m en o lo g ie des g egenw ärtigen B ew ußtseins, Freiburg/Münih 1980
-, S tru k tu ra n th ro p o lo g ie , Freiburg/Münih 1987
Schapp, W ., B eiträg e z u r P hänom enolo gie der W a h rn e h m u n g , Halle/Göt
tingen 1910, C.F. Graumann’ın önsözüyle yeniden basıldı, Wiesbaden
>976
-, In Geschichten v e rstric k t, Hamburg 1953, H. L.übbe'nin önsözüyle yeni
den basıldı, W iesbaden 1976
-, Philosophie der G eschichten, Leer 1959, Franfurt/M. 2i98i
Wälde, M., H u s s e rl und S chapp, Basel/Stuttgart 1985
169
Scheler, M., G esam m elte W erke, Bern/Münih 1954 vd.
Good, P. (hzl.), M a x Scheler im G egenw artsgeschehen d e r Philosophie,
Bern/Münih 1975
Struyker-Boudier, C.E.M . Corbey, R.H.A., "Zur Scheler-Rezeption
in den Niederlanden und Belgien”, P h . F. 20 içinde, 1987, s. 150-161
Schmitz, H., System d er P hilosophie, 5 eilt, Bonn 1964-1980
Schuhmann, K., D ie D ia le k tik der P h ä n o m e n o lo g ie , 2 eilt, (Ph. 56/57),
Lahey 1973
Sommer, M., H u sse rl und d e r fr ü h e P ositivism us, Frankfurt/M. 1985
-, Lebensw elt u n d Z eitb e w u ß tse in , Frankfurt/M. 1990
Stein, E., W erk e, Löwen/Freiburg 1954 vd.
Strasser, S., P h änom enolo gie und E rfahrun gsw issensch aft vom M enschen
(Ph.-Ps.F. 5), Berlin 1964
-, The Idea o fD ia lo g ic a l P henom enology, Pittsburgh 1969
-, W e lt im W idersp ruch. G edanken zu ein er P hänom enolo gie als ethischer
F u n d a m en talp h ilo so p h ie (Ph. 124), Dordrecht 1991
Ströker, E., Philosophische U ntersu chungen z u m R a u m , Frankfurt/M. 1965
-, P hänom enolo gische S tudien, Frankfurt/M. 1987
-, H usserls tra n szen d en tale P hänom enolo gie, Frankfurt/M. 1987
Tugendhat, E., D e r W a h rh e its b e g riff bei H u sserl u nd H eidegger, Berlin 1967
-, “P hänom enolo gie und S prachanalyse", H e rm e n e u tik und D ia le k tik içinde
(hzl.) R. Bubner vd., Tübingen 1970, II. eilt
Waelhens, A. de, bkz. C 2
Waldenfels, B., D a s Zw ischenreich des D ialogs. S o zia l philosophische U n
tersuchungen in A n s c h lu ß a n E. H u s s e rl (Ph. 41), Lahey 1971
-, D e r S p ielrau m des V erh altens, Frankfurt/M. 1980
-, In den N e tz e n der Lebensw elt, Frankfurt/M. 1985
-, O rd n u n g im Z w ie lic h t, Frankfurt/M. 1987
-, D e r S tachel des Frem den, Frankfurt/M. 1990
Weiter, R., D e r B e g riff d er Lebensw elt (Übergänge 14), Münih 1986
G e n e l İn c e le m e le r :
170
Ricœur, P. “ Phénoménologie existentielle”, şurada: Encyclopédie fra n ç a is e
XIX (1957), 19.10.8-19.10.12
Waldenfels, B., Phänom enolo gie in F rankreich, Frankfurt/M. 1983 [Bilimsel
alanları da içine alan kapsamlı bir incelemedir.)
Ö z e l in c e le m e le r :
171
Freiburg/Münih 1992
-, N o m s pro p res, Montpellier 1976. - Alm .: F. Miething: Eigennamen,(hzl.)
F. Ph.'Ingold, Münih 1988
-, D e D ie u q u i vien t à l'idée, Paris 1982. - Alm .: Th. Wiemer: W e n n G o tt ins
D enken e in fö llt, Freiburg/Münih 1985
Kaynakça: ßurggraeve, R., Leuven 1986
ßernasconi, R./Critchley, S. (hzl.), R e-R eading Levinas, Bloomington /
Indianapolis 1991
Strasser, S., Jenseits von Sein und Z eit. E ine E in fü h ru n g in E m m a n u e l
Levin as'P h ilo so p h ie (Ph. 78), Lahey 1978
Marion, ]., bkz. C 5 (10)
Marion, J.-L./Planty-Bonjour, G. (hzl.), P hénom énologie et m étaph ysique,
Paris 1984
Merleau-Ponty, M., L a s tru c tu re du c o m p o rte m e n t, Paris 1942, 2i949- -
Alm .: B. Waldenfels: D ie S tru k tu r des V erh altens (Ph.-Ps.F. 13), Berlin
1976
-, P hénom énolo gie de la p erceptio n, Paris 1945. - Alm .: R. Boehm, P h ä n o
m enologie der W a h rn e h m u n g (Ph.-Ps.F. 7), Berlin 1966
-, H u m a n is m e et terre u r, Paris 1947. - Alm.: E. Moldenhauer: H u m a n is m u s
und T e rro r, Frankfurt 1976
-, Sens et non-sens, Paris 1948
-, Les a ven tu re s de la d ia le c tiq u e, Paris 1955. - Alm.: A. Schmidt ve H.
Schmitt: D ie A b e n te u e r d er D ia le k tik , Frankfurt/M. 1968
-, Signes, Paris i960. - ksımi çev. şurada: D a s A u g e u n d der G eist, s. 45-134
-, L'œ il e t l'esp rit, şurada: Les Tem ps M o d e rn e s 17 (1961), Kitap olarak ba
sımı: Paris, 1964. - Alm .: şurada: D a s A u g e und der Geist
-, Le visible e t l'invisible, (hzl.) C. I.efort, Paris 1964. - Alm.: R.
Giuliani ve B. Waldenfels: D a s S ic h tb a re und das U n s ic h tb a re (Über
gänge 13), Münih 1986
-, Résumés de Cours, Collège de France 1952-1960, (hzl.) C. Lefort,
Paris 1968. Alm . şurada: Vorlesungen l
-, La prose du m onde, (hzl.) C. Isfort, Paris 1969. - Alm.: R. Giuliani: D ie
Prosa der W e lt (Übergänge 3), Münih 1984
-, Éloge de la philo so p h ie et a u tre s essais, Paris 1975
-, M e rle a u -P o n ty à la S orbonne. R ésum é de cours 1949-1952, Dijon (Cynara)
1988 [Alm. çevirisi hazırlanmakta]
Almanca çeviriler:
-, D a s A u g e u n d der Geist, Çev.: H.W . Arndt, Hamburg 1984 (=AG)[i96o
veya 1975 baskılarından kısımları ve baş makaleyi içerir]
-, Vorlesungen I, A. Métraux girişi ve çevirisi, Berlin 1973 [şu makaleleri
içerir: Lob der Philosophie, Résumés, 1968; eine Sorbonne-Vorlesung.]
172
Kaynakça: bkz. W aldenfels 1983, s. 216
Grathoff, R. / Sprondel, W . (hzl.), M. M e rle a u -P o n ty u n d das P roblem
der S tru k tu r in den S ozialw issenschaften, Stuttgart 1976
Métraux, A. / Waldenfels, B. (hzl.). Le ib h a ftig e V e rn u n ft. S puren von
M e rle a u -P o n ty s D e n ken (Übergänge 15), Münih 1986
E sp rit, Juni 1982: M .-P’ye ithaf edilmiş özel sayı.
Richir, M., Au delà du renversem ent copernicien (Ph. 73), Lahey 1976
-, Recherches p héno m éno logiques, 2 cilt, Brüksel (Ousia) 19 8 1/19 8 3
-, P hénom ènes, tem ps et êtres, Grenoble (Millon) 1987
-, P hénom énolo gie et in s titu tio n sym bolique (Phénomènes, temps et êtres
II), Grenoble (Millon) 1988
Ricœur, P., P hilosophie de la volonté, I. cilt: Le v o lo n ta ire e t l ’in v o lo n ta ire ,
Paris 1950; II. cilt: F in itu d e et culp a b ilité , 2 cilt, Paris i960. - Alm.: M.
Otto: D ie F e h lb a rk e it des M ensch en / S ym b o lik des Bösen,
Freiburg/Münih 1971
-, D e l ’in te rp re ta tio n . Essai s u r Freud, Paris 1965. - Alm.: E. Moldenhauer:
D ie In te rp re ta tio n , Frankfurt/M. 1969
-, Le c o n f it des in te rp ré ta tio n s , Paris 1969. -A lm .: J. Rütsche: H e rm e n e u tik
u n d S tru k tu ra lis m u s (I), H e rm e n e u tik und P sychoanalyse (II), Münih
1973-74
-, La m étap h o re vive, Paris 1975. - Alm.: R. Rochlitz: D ie lebendige M e ta p h e r
(Übergänge 12), Münih 1986
-, “ Phénoménologie et herméneutique", şurada: Ph.F. 1, 1975, s. 31-77, ye
niden basıldı, D u tex te à l'action
-, “Le discours de l’action", La s é m a n tiq u e de Faction içinde, (hzl.) D.
Tiffeneau (Ed. du CNRS), Paris 1977
-, Tem ps et ré c it, 3 cilt, Paris 1983-85. - Alm.: R. Rochlitz / A. Knop:
Z e it u n d E rzä h lu n g (Übergänge 18), Münih 1988-1991
-, A l ’école de la p h én o m én o lo g ie , Paris 1986 [Fenomenolojiye dair en
önemli makaleler, bkz. 1986 a.]
-, D u texte à l ’a c tio n , Paris 1986
-, S o i-m êm e co m m e un a u tre , Paris 1990. - Dt. von J. Greisch: D a s Selbst
als ein an d e re r (Übergänge 26), Münih 1993
Kaynakça.: Vansina F.D. / Garcia, L., Louvain 1983
E sp rit, Tem m uz-Ağustos 1988: P.R’ye ithaf edilmiş özel sayı.
Ihde, D., H e rm e n e u tic P h enom enolo gy, P.R., Evanston’ın önsözüyle,
1971
Sartre, J.-P., L 'im a g in a tio n , Paris 1936, *1949. - Alm.: B. Schuppener D ie
T ra n szen d en z des Ego. P hilosophische Essays 1931-1959, Reinbek 1982
-, La transcendance de l'Ego (ilk basım 1936/37), Paris 1965. - Alm . Phil. Es
says içinde (bkz. yukarıda)
173
-, Esquisse d ’une th éo rie des ém otions, Paris 1939, 2i96o. - Alm . Phil.
Essays içinde (bkz. yukarıda)
-, L 'im a g in a ire , Paris 1940. - Alm .: H. Schönberg: D a s Im a g in ä re , Reinbek
1971
-, L ’être e t le n é a n t, Paris 1943. - Alm.: T. König: D a s Sein u n d das N ic h ts ,
Reinbek 1991
-, S itu atio n s, I. cilt, Paps 1947. - kısmi çeviri S itu a tio n e n içinde, Reinbek
1965
-, C ritiq u e de la raiso n d ialectiqu e, I. cilt: ilk basım i960, yeniden gözden
geçirilmiş ve 2. ciltle tamamlanmış basımı Paris 1985. - Alm .: T. König:
K ritik d er d ialektischen V e rn u n ft, Reinbek 1967 [I. cilt çev.]
Kaynakça: bkz. Waldenfels 1983, s. 140
Biemel, W ., S artre (Rowohlts Monographien), Reinbek 1964
O bliques N0 18-19 (>979) [Sartre’a ithaf edilmiş özel sayılar.]
Taminiaux, J., Le reg ard et l ’excédent (Ph. 75), Lahey 1977
-, R ecoupem ents, Brüksel 1982
-, Lectures de l ’o ntologie fo n d a m e n ta le . Essais s u r Heidegger, Grenoble 1989
P hénom énolo gie e t p o litiq u e , Mélanges offerts à J.T., Brüksel 1989
Waelhens, A . de, U n e philoso phie de l ’a m b ig u ïté . L ’e x is te n tia lis m e de M .
M e rle a u -P o n ty , Leuven 1951
-, P hém om énologie e t vérité. Essai s u r l ’évolution de l ’idée de vérité chez
H u sse rl et H eidegger, Paris 1953
-, La p h ilo so p h ie et les expériences na tu re lle s (Ph. 9), Lahey 1961
-, La psychose, Essai d ’in te rp ré ta tio n a n a ly tiq u e et e x is te n tia le , Leuven/
Paris 1972
C 3. İ t a l y a (V III. böl.)
G en el İn ce le m e le r:
174
Özel İncelemeler:
G e n ci İn ce le m e le r:
Ö z e l İn c e le m e le r :
I7 S
Pivöeviö, E. (hzl.), Phenom enology a n d P h ilosophical U n d erstan d in g , Cam
bridge 1975
Van Peursen, C.A., P h änom enolo gie u n d an a ly tis c h e P hilosophie, Stuttgart
1969
Krş. Dreyfus, Follesdal, Mohanty, Seebohm, Sokolowski ve W elton’un aşa
ğıda değinilen çalışmaları, ayrıca Fransa’da VIII. bölümde Ricoeur’ün
değinilen eserleri ve de Alm anya’da E. Tugendhat’ın konuyla ilgili me
tinleri.
(2) A B D ’d e k u r u c u l a r e v re s i; G u r w it s c h u n d S c h ü tz un e t k i ç e v re s i
(IX, 2 -4 böl.)
Cairns, D., G uide f o r T ra n s la tin g H u s s e rl (Ph. 55), l-ahey 1973
Färber, M. (hzl.), Philosophical Essays in M e m o ry o f E. H usserl, Cambridge,
Mass., 1940, New York 2i968
-, T he F o u n d a tio n o f Phenom enology, Cambridge, Mass., 1943
Gurwitsch, A'., S tudies in P henom enolo gy a n d Psychology, Evanston 1966
-, Leibniz, Berlin 1974
-, P henom enolo gy a n d th e T h e o ry o f Science, Evanston 1974
-, D a s B ew ußtseinsfeld, çev.: W .D . Fröhlich (ph.-Ps.F. 1), Berlin 1975 (Frz.
1957, İng. 1964)
-, D ie m itm en sch lich en Begegnungen in der M ilie u w e lt, (hzl.) A. Métraux
(Ph.-Ps.F. 16), Berlin 1976
-, Esquisse d ’une phéno m éno logie c o n s titu tiv e , (hzl.) J. Huertas-Jourda, O t
tawa University Press (hazirlanmakta) [L. Embree'nin “Gurwitsch in
Paris" bağlamındaki girişiyle Paris döneminden kalma elyazması).
Embree, L. (hzl.), L ife -W o rld a n d C onsciousness. Essays f o r A . Gur--
w itsch, Evanston 1972
Grathoff, R. bkz. C 5 (5)
Kersten, F., P henom enolo gical M e th o d : T h e o ry a n d Practise, Dordrecht
1989
Natanson, M., Anonym ity: A S tu d y in th e P hilosophy o f A . S ch u tz, Bloo
mington 1986
Schütz (am.rSchutz ), A., D e r s in n h a fte A u fb a u der sozialen W e lt, Viyana
1932, Frankfurt/M. ’ 1974
-, C ollected Papers (Ph. 11, 15, 22) 3 eilt, Lahey 1962-1966. - Alm .: G esam
m e lte A u fs ä tz e , I.ahey 1971-1972
-, D a s P ro b lem d er R elev a n z, (hzl.) R. Z^ner, çev.: A. v. Baeyer,
Frankfurt/M. 1971
-, T heorie d er Lebensform en, (hzl.) 1. Srubar, Frankfurt/M. 1981
-, (Th. Luckmann ile beraber), S tru k tu re n der Lebenswelt, 2 eilt, Frankfurt/
M. 1979/1984
176
Schütz, A . / G u rw itsch, A., Briefwechsel 1939-^959, (hzl.) R. G ra th o ff (Ü ber
gän ge 4), M ünih 1985
K aynakça: G ra th o ff içind e, 1989
N atan son , M. (hzl.), P henom enology a n d S o cial R e a lity . Essays in M e
m o ry o f A . S ch u tz, Lahey 1979
Srubar, 1., K o sm io n . Z u r Genese der p ra g m a tis c h e n Lebensw elttheo rie
un d ih rem anthropologischen H in te rg ru n d , Frankfurt/M. 1988 [Schütz
düşüncesinin felsefi temellerini dikkate alan titiz bir genel inceleme
dir.]
Schütz un sosyal bilimlerle ilişkisi için bkz.C 5 (5)
Spiegelberg, H., D o in g P henom enolo gy (Ph. 63), l,ahey 1975
-, The C o n te x t o f the P h en o m en o lo g ical M o v e m e n t (ph. 80), Laheyi98i
Zaner, R., The P roblem o f th e E m b od im ent (Ph. 17), Lahey 1964
-, T h e C o n te x t o f Self. A P henom eno lo gical In q u iry U sing M e d ic in e as C lue,
Athens, Ohio, 1981
177
Schräg, C., C o m m u n ic a tiv e P raxis a n d the Space o f S u b jectivity, Blooming
ton 1986
Sokolowski, R., H u ss erlian M e d ita tio n s : H o w w ords p re s e n t thing s, Evans
ton 1974
-, Presence an d Absence. A P hilosophical In v e s tig a tio n o f Langu age a n d
Being, Bloomington 1978
Welton, D., T h e O rig in s o f M e a n in g . A C ritic a l S tudy o fth e Thresholds o f
H u sserlian P henom enology (Ph. 88), Lahey 1983
C 5. B ilim s e l A la n la r d a F e n o m e n o lo ji
(1) G e n e l y ö n e n lim b a ğ la m ın d a b ö lü m ve a la n ı a ş a n in c e le m e le r
Herzog, M. / Graumann C. F. (hzl.), Sinn u n d E rfa h ru n g .
P hänom enolo gische M e th o d e n in den H u m a n w is s e n s c h a ften , Heidelberg
1991 (2-6. bölüm kaynakçasıyla beraber bilimsel alanlardaki metot ve
nesne yönelimli temel oluşturucu makaleler içerir. Alıntılar için bkz.:
H./G. ]
Kisker, K. P., "Phänomenologie der Intersubjektivitäl”, H b. der Psych., ~]l\
eilt: S ozialpsychologie, Göttingen 1969 [2-5. alt-bölüm, kaynakça.]
Spiegelberg, H ., P henom enolo gy in Psychology a n d P sych iatry, Evanston
1972 [2-3. alt-bölüm kaynakçasına dair özel incelemeler.]
Waldenfels, B., P h ä n o m e n o lo g ie in F ra n k re ic h , Frankfurt/M. 1983, VI.
bölüm: Spesifik etki alanları [2-10. alt-bölüm kaynakçası.]
Zecchi, S., La fe n o m e n o lo g ia dopo H u s s e rl nella c u ltu ra c o n te m p o ra n e a ,
Floransa 1978, II. cilt: F e n o m e n o lo g ia e sapere s c ie n tifıc o [2-10. Alt-
bölüm kaynakça],
(2) P s ik o lo ji
Özel bir yönelme için krş. Graumann/Métraux 1977; Kockelmans 1987;
Spinelli 1989; Graumann in H./G. 1991; Herzog 1992
Bühler, K., D ie K rise der P sychologie, 1927, Frankfurt/M ./Berlin/Viyana,
2i9 7 8
Buytendijk, F.J.J., A llg e m e in e Theorie der m enschlichen H a ltu n g und Bewe
gung , Heidelberg 1956 (hold. orig. 1948),
R e n co n tre /E n co u n ter/B e g e g n u n g . C o n trib u tio n s à une psychologie h u
m a in e dédiées à F. J. ]. B uyten dijk, Utrecht/ Antwerpen 1957
Başka kaynaklar için bkz. Spiegelberg 1972
Dreyfus , H. L., W h a t C om p u ters C a n ’t D o , New York 1972 , 2i979- - Aim.:
D ie G ren zen k ü n s tlic h e r In te llig e n z , Frankfurt/M. 1985
- (hzl.), H usserl, In te n tio n a lity a n d C o g n itiv e Science, Cambridge, Mass.
1982
178
Drüe, H., E d m u n d H usserls System der p h äno m eno logischen Psychologie
(Ph.-Ps. F. 4), Berlin 1963
Études p héno m éno logiques, No 4 (1986): Les enjeux de la psychologie
ph én o m én o lo g iq u e [E. Straus, A. Giorgi ve G. Thinès’nin katkılarıyla.]
Giorgi, A. vd. (hzl.), D uquesne Studies in P h en o m en o lo g ical Psychology,
Pittsburgh 1971 vd.
Giorgi, A. (hzl.), P henom enology a n d P sych olog ical Research, Pittsburgh
1985
Graumann, C.F., G ru n d lag en einer P h än o m en o lo g ie und Psychologie der
P e rs p e k tiv itä t (Ph.-Ps. F. 2), Berlin i960
Graumann, C.F. / Métraux, A., “ Die phänomenologische Orientierung in
der Psychologie", Schneewind, KA. (hzl.), W issen sch aftsth eo retisch e
G ru n d lag en d er Psychologie, Münih 1977, S. 27-53
Herzog, M., P hänom enolo gische Psychologie, Heidelberg 1992
Kockelmans, J.J. (hzl.), P henom enolo gical Psychology. The D u tc h School,
Dordrecht 1987
Kruse, L., R ä u m lic h e U m w e lt. D ie P h än o m en o lo g ie des rä u m lic h e n V e rh a l
tens als B eitrag z u e in e r psychologischen U m w e ltth e o rie (Ph.-Ps. F. 15),
Berlin 1963
Kruse, L./Graumann, C.F./Lantermann, E.D. (hzl.), Ö kologisch e P sycho
logie, Münih 1990
Linschoten, J., A u f dem W ege zu ein er p h äno m eno logisch en Psychologie.
D ie Psychologie von W illia m Jam es (Ph.-Ps.F. 3), Berlin 1961
-, Id o len van de psycholoog, Utrecht 1964
Métraux, A. / Graumann, c.F. (hzl.), Versuche über E rfa h ru n g , ßem/Stutt-
gart/Viyana 1975
Scheerer, E., “Edmund Husserls Phänomenologie und ihre Perspektiven
für die Kognitionspsychologie”, Neumann, O. içinde, P erspektiven der
K ognitionspsychologie, Berlin 1985, s. 231-267
Silverman, H.J. (hzl.), Piaget, Philosophy, a n d th e H u m a n Sciences, Atlantic
Highlands (Humanities Press) 1980
Smith, B. (hzl.), Fo u n d atio n s o f G e s ta lt T h e o ry , Münih 1988
Spinelli, E., Th e In te rp re te d W o rld . A n In tro d u c tio n to P h enom enolo gical
Psychology, Londra/Yeni Delhi 1989
Strasser, S., P hän o m en o lo g ie und E rfahrun gsw issensch aft vom M ensch en
(Ph.-Ps.F. 5), Berlin 1964
Thinès, G., La p ro b lé m a tiq u e de la p sychologie (Ph. 29), Lahey 1968
Uslar, D.v., D e r T ra u m als W e lt. Z u r O n to lo g ie und P hänom enolo gie des-
T rau m es, Pfullingen *1969
Waldenfels, B., D e r S p ielra u m des V erh a lte n s , Frankfurt/M. 1980
-, “Mens sive cerebrum. Intentionalität in mentalistischer Sicht”, P hil.
179
R undschau 3 ; içinde (1984), s. 22-52
W ann, E.T. (hzl.), B ehaviorism a n d P henom enology, Chicago 1964
(3) P s ik o p a to lo ji, p s i k iy a t r i ve t ıb b i a n t r o p o lo ji
Özel bir yönelme için krş. Lantéri-I.aura 1963; de Koning/
Jenner 1982; Blankenburg şurada: H./G. 1991.
Binswanger, L., G ru n d fo rm e n und E rk e n n tn is m enschlichen D aseins, Zürih
1942, Münih 4.. Baskı, 1964
-, A u sg ew äh lte V o rträ g e und A u fs ä tz e , 2 eilt, Bern 1947/1955
-, D re i Form en m iß g lü ckten D aseins, Tübingen 1956
Kaynaklar için bkz. Spiegelberg 1972
Blankenburg, W ., D e r V erlu s t der n a tü rlic h e n S elbstverständ lichkeit. Ein
B eitrag z u r P sych opatholog ie s y m p to m a rm e r S ch izo p h re n ie n , Heidel
berg 1971
Broekman, J.M. / Müller-Suur, H. “ Psychiatrie und Phänomenologie", Phil.
R undschau 11 içinde (1964), s. 161-183
Biihler, K.E. (hzl.), B iograp hie und K ra n k h e it, Stuttgart/New York 1986
Ey, H., É tudes psychiatriques, 1-111 cilt, Paris 1948-54,21952-60
-, La conscience, Paris 1963, 2i968. - 1. Baskının Alm.: D a s B ew ußtsein, K.P.
Kisker’in girişiyle, Berlin 1967
Goldstein, K., D e r A u fb a u des O rg a n is m u s , Lahey 1934
-, Selected P ap ers /A u sg e w ä h lte S ch rifte n , (hzl.) A. Gurwitsch, Lahey 1971
Kimura, B., “ Phänomenologie des Zwischen - Zum Problem der Grunds
törung in der Schizophrenie”, şurada: Zschr. f . K lin isch e Psychologie
u nd P sych oth erapie 35 (28), 1980, s. 34 -4 2
Koning, A.J.J. de / Jenner, FA (hzl.), P henom enology a n d P sy c h ia try , Lon
don 1982
Laing, R., T he D evided S e if Chicago i960. - Alm .: D a s g e te ilte Selbst, Köln
1972
-, The S e lf a n d th e O th e rs, Londra 1961. - Alm .: D as Selbst u n d die A n d eren ,
Münih 1989
I-antéri-l^ura, G., La p sy c h ia trie p h éno m éno logique, Paris 1963
Maldiney, H., R egard P aro le Espace, Lausanne, 1973
-, Penser l ’h o m m e e t la fo lie , Grenoble 1991
Minkowski, E., Le tem ps vécu. É tudes phéno m éno logiques e t p s y c h o p a th o
logiques,
Paris 1963. - Alm .: D ie g elebte Z e it, 2 cilt, Salzburg 1971/72
-, Vers u ne cosm ologie, Paris 1936
-, T ra ité de p sychop athologie, Paris 1966
Plügge, H., D e r M ensch u n d sein Leib, Tübingen 1967
Straus, E., V om S inn der Sinne, Berlin 19 35,19 56
180
-, Psychologie d er m enschlichen W e lt, Berlin i960
-, “Psychiatrie und Philosophie", şurada: Gruhle, H.W . vd. (hzl.), P sychi
a trie der G egenw art, I/2 eilt, Berlin/Göttingen/Heidelberg 1963
W yss, D. / Huppmann, G., “ Die Bedeutung Schlers für die Medizinische
Anthropologie’’, Good, P., M a x S c h e le r im G egenwartsgeschehen der P hi
losophie içinde, Bern/Münih 1975
(4) P s ik a n a liz
Ey, H. (hzl.), L 'inconscient - VI. Colloque de Bonneval, Paris 1966
Henry, M., G énéalogie de la psychanalyse, Paris 1985
Hesnard, A., A p p o rt de la p h éno m éno logie à la p s y c h ia trie c o ntem porain e.
Rapport de psychiatrie présenté au Congrès de Psychiatrie et de Neu
rologie de langue française, Paris 1959
-, L ’œ uvre de F reud e t son im p o rta n c e p o u r le m onde m oderne, M. Merleau-
Ponty’nin girişiyle, Paris i960
L.can, J., É crits, Paris 1966. - Aim. seçkisi: S ch riften , I- 1II cilt, Olten/Frei
burg 1973-1980
Lagache, D., L 'u n ité de la psychologie, Paris 1949
Vergote, A., “ Psychanalyse et phénoménologie”, Recherches e t D é b a ts
içinde, Problèmes de psychanalyse. Cahier N0. 2 1,19 5 7
-, “ L’intérêt philosophique de la psychanalyse Freudienne", şurada: A rc h i
ves de P hilosophie XXI (1958), s. 26-59
(5) H u k u k ve s o s y a l b i lim le r
Özel bir yönelme için krş. Natatson 1973; Luckmann 1978; Grathofif/VVal-
denfels 1983; Srubar şurada H./G.1991
Amselek, P., M é th o d e phéno m én o lo g iq u e e t th éo rie d u d ro it, Paris 1964
Berger, P. / Luckmann, Th., D ie gesellschaftliche K o n s tru k tio n der W irk
lic h k e it, Frankfurt/M. 1969 (İııg. orig. 1966)
Bobbio, N., L ’in d irizz o fe n o m e n o lo g ic o della ftlo s o ß a s o c ia le e g iu rid ic a ,T o
rin o 1934
Broekmann, J.M., R echt und A n th ro p o lo g ie , Freiburg/Münih 1979
Coenen, H., D iesseits von subjektivem Sinn und kollektivem Z w an g . S chütz,
D ü rk h e im , M e rle a u -P o n ty . Phänomenologische Soziologie im Feld des
zwischenleiblichen Verhaltens (Übergänge 5), Münih 1985
Dalimayr, W ., Beyond D o g m a a n d D e s p a ir. T o w a rd a C ritic a l P henom eno
logy o f P olitics, Notre Dame 1981
Eberle, Th.S., S in n k o n s titu tio n in A llta g und W issen sch aft, Bern/Stutt-
garti984
Goyard-Fabre, S., Essai de c ritiq u e phéno m éno logique du d ro it, Paris 1972
Grathoff, R., M ilie u und Lebensw elt, Frankfurt/M. 1989
181
Grathoff, R. /Waldenfels, B. (hzl.), S o z ia litä t u n d In te rs u b je k tiv itä t. P h ä
nom enologische P erspektiven der S ozialw issenschaften im U m k re is von
A . G u rw itsch u n d A . S ch ü tz (Übergänge ı), Münih 1983 [Toplum feno-
menolojisi üzerine uluslararası araştırma bildirileriyle] .
Gurwitsch, A., D ie m itm en schlichen Begegnungen in der M ilie u w e lt, (hzl.)
A. Metraux, Berlin/New York 1977
Husserl, G., R echt u n d Z e it, Frankfurt/M. 1955
-, R echt und W e lt, Frankfurt/M. 1964
-, Person, Sache, V e rh a lte n , Frankfurt/M. 1969
Kalinowski, G., La logique des normes, Paris 1972. - Alm .: E in fü h ru n g in die
N o rm en lo g ik , Frankfurt/M. 1972
Kaufmann, Felix, Logik und Rechtsw issenschaft, Tübingen 1922
Kiwitz, P., Lebensw elt und Lebenskunst (Übergänge 9), Münih 1985
Krakauer, S., S ch riften , I. ve 4. eilt, Frankfurt/M. 1981
Lain Entralgo, P., T eorla y rea lid a d del o tro , 2 eilt, Madrid 1961
l^ndgrebe, L., D e r S tre it um die philosophischen G ru n d lag en der Gesellsc
haftsth e o rie (Rh.-Westf. Ak. d. Wiss., G 204), Köln 1975
Luckmann, Th. (hzl.), P henom enology an d Sociology, New York 1978
-, Lebensw elt u n d G esellschaft, Paderborn 1980
Luhmann, N. “ Die Lebenswelt - nach Rücksprache mit Phänomenologen”,
A rc h iv f ü r R echts- u n d S ozialph ilosophie 72 içinde (1986), s. 176— 194
Matthiesen, ü ., D as D ic k ic h t d e r Lebensw elt und die T heorie des k o m m u
n ik ative n H a n d e ln s (Übergänge 2), Münih 1983
Natanson, M. (hzl.), P henom enology a n d the Social Sciences, 2 eilt, Evans-
ton 1973
O ’Neill, J., Sociology as a Skin T rade, Londra 1972
-, M a k in g Sense T a gether. A n In tro d u c tio n to W ild Sociology, Londra 1975
-, Five Bodies, Ithaca/Londra 1985. - Alm .: F ü n f K örper. M e d ik a lis ie rte Ge
se llsch aft u n d V erg esellsch aftu n g des Leibes (Übergänge 22), Münih
1990
-, The C o m m u n ic a tiv e Body. Studies in C o m m u n ic a tiv e Philosophy, P olitics
a n d Sociology, Evanston 1989
Psathas, G. (hzl.), P h en om enolo gical S ociology, New York 1973
Schütz, A., bkz. C 4 (2)
List, E. / Srubar, 1. (hzl.), A . S ch ütz. N eu e B eiträge z u r R ezeption seines
W erkes, Amsterdam 1988
Sprondel, W . / Grathoff, R. (hzl.), A . S ch ü tz und die Idee des A llta g s in
den S o zialw issenschaften, Stuttgart 1979
Schuhmann, K., H usserls S taatsphilosoph ie, Freiburg/Münih 1988
Stein, E., B eiträg e z u r philosophischen B egründung der Psychologie. -E in e
U n tersu ch u n g über den S ta a t, Tübingen 1970
182
Theunissen, M., D e r A n dere, Berlin 1965, *1977
Toulemont, R., L ’essence de la société selon H usserl, Paris 1962
Vierkandt, A., G esellschaftslehre, Stuttgart 1923, *1928
Waldenfels, B., D a s Z w ischenreich des D ia lo g s (Ph. 41), lah ey 1971
-, In den N e tz e n d e r Lebensw elt, Frankfurt/M. 1985
Wienbruch, U., "Der Begriff des Rechts. Zur Auseinandersetzung mit einer
phänomenologischen Begründung des Rechts”, in. Ph. F. 3, s. 88-119
(6) Pedagoji
Özel yönelme için krş. Loch 1983; B ildung u n d E rzieh u n g 37 /2 (1984):
P h än o m en o lo g ie und P äd ag o g ik; H. Rumpf şurada H./G. 1991
l.angeveld, M.J., S tu d ien z u r A n th ro p o lo g ie des K indes, Heidelberg i960
(holln. orig. 1956)
Lippitz, W ., “L ebensw elt’’oder die R e habilitierung der vorwissenschaftlichen
E rfah ru n g , Weinheim/Basel 1980
Loch, W ., “ Phänomenologische Pädagogik”, şurada: Lenzen, D. (hzl.),
E nzy klo p äd ie E rziehungsw issenschaft, 1. eilt, Stuttgart 1983, s. 155 vd.
Meyer-Drawe, K., Leib lich keit und S o z ia litä t. P hänom enologische B eiträge
z u e in e r pädagogischen T h e o rie der In te r-s u b je k tiv itä t (Übergänge 7),
Münih 1984
-, “Zähm ung eines wilden Denkens”, Métraux/W aldenfels içinde, 1986
(bkz. C 2: Merleau-Ponty)
Seewald, )., Leib u n d S ym bol (Übergänge 21), Münih 1992
(7) M a n t ı k , m a t e m a t ik v e d o ğ a b i li m l e r i
ö z e l yönelme için krş. Kockelmans/Kisiel 1970
Bachelard, S., La logique de H u sserl, Paris 1957
-, La conscience de ra tio n a lité . É tude p héno m éno logique sur la physique
m a th é m a tiq u e , Paris 1958
Becker, O., B eiträge z u r p h äno m eno logischen B egründung der G eo m etrie
u n d ih re r physikalischen A n w e n d u n g , şurada: Jahrbuch f . Phil. u. Phän.
Forschung VI, 1923, yeni basım, Tübingen 1973
-, M a th e m a tis c h e E xistenz, age. VIII içinde, 1927, yeni basıın, Tübingen
1973
Cavaillès, )., S u r la logique e t la th é o rie de la science, Paris 1947,’ 1976
Cho, K.K. (hzl.), P hilosophy a n d S cience in P henom enolo gical Perspective,
Dordrecht 1984
Desanti, J.T., Les id éalités m a th é m a tiq u e s , Paris 1968
-, La philo so p h ie silencieuse ou c ritiq u e des philosophies de la science, Paris
1975
Études phéno m éno logiques, N 0 3 (1986): P hénom énologie et sciences exac-
183
tes [P. Kerszberg’in ( H. Weyl üzerine), J.J. Kockelmans ve M. Richir'nin
makalelerini içerir]
Eley, L., M e ta k ritik der fo rm a le n Logik (Ph. 31), Lahey 1969
Gethmann, e. F., “ Phänomenologische Logikfundierung”, Jamme/Pöggeler
içinde, 1989 (bkz. C 1: Husserl)
- (hzl.), Lebensw elt und W issenschaft. S tudien z u m V e rh ä ltn is von P h än -
m enolo gie und W issenschaftsth eorie, Bonn 1991
Gurwitsch A., P henom enology a n d the Theory o f Science, Evanston 1974
Kockelmans, ) .] ./ Kisiel, ThJ. (hzl.), P henom enology a n d the N a tu r a l Sci
ences, Evanston 1970 [İlgili metinlerin bir antolojisidir.]
Ladrière, J., Les lim ita tio n s in ternes des fo rm a lis m e s , Louvain/Paris 1957
Lautmann, A., Essai su r l'u n ité des m a th é m a tiq u e s et divers écrits, Paris
1977
Liebsch, B., S puren ein er anderen N a tu r (Übergänge 24), Münih 1992
Mohanty, J.N., H u sse rl a n d Frege, Bloomington 1982
Seebohm, Th./ Follesdal, D./ Mohanty, J.N. (hzl.), Phenom enology a n d F or
m a l Sciences, Dordrecht 1991
Simons, P., Parts - A S tudy in O n to lo g y , Oxford 1987
Smith,. B. (hzl.), P arts a n d M o m e n ts . Studies in Logic a n d F o rm a l O n to lo g y,
Münih 1982
Ströker, E., Philosophische U ntersu chungen z u m R a u m , Frankfurt/M. 1965
Szilasi, W ., W issenschaft als P hilosophie, Zürih/New York 1945
Weyl, H., “The Ghost o f Modality”, şurada: Färber, M., Philosophical Essays
in M e m o ry o f E d m u n d H u s s e rl, Cambridge, Mass. 1940
(8) D i l b ilim le r i
Özel yönelme için krş. Holenstein 1976 (bkz. C7)
Bühler, K., S prachth eorie, 1934, Stuttgart *1965
Innis, E.I., K. B ühler. S em io tic F o u n d a tio n s o f Lan g u ag e Th eo ry, New
York 1982 [Bühler'in Husserl ile ilişkisi üzerine birçok gönderme var
dır.]
Parret, H., P rolégom ènes à la th éo rie de l'énonciation. D e H u sserl à la p ra g
m atiq u e, Bern 1987
Sözer, Ö., Leere u n d Fülle. Ein Essay in p h än o m en o lo g isch er S em io tik,
Münih 1988
Ayrıca krş. C 7 ’de Holenstein, E., Pos, H. J.
(9) E s te tik , e d e b iy a t ve s a n a t t e o r is i
Özel yönelme için krş. Henckmann: Utitz’e önsöz 1972;
Magliola 1977; W arning 1975 ; Scaramuzza 1976
Anchesclıi, L., A u to n o m ia e e te ro n o m ia d e ll’a rte , Floransa 1936, Milano
184
’1976
-, Fenom enologia délia c ritic a , Bologna 1966
Ansermet, E., Les fo n d e m e n ts de la m usiqu e dans la conscience h u m a in e , 2
cilt, Neuchâtel 1961. - Yazarın yeniden gözden geçirdiği ilk baskı: D ie
G ru n d lag en d er M u s ik im m enschlichen B ew ußtsein, Münih 1965
Bachelard, G., La p o étiq u e de l'espace, Paris 1957 - Alm.: Poetik des R aum es,
Frankfurt/M. 1975
Fa p o étiq u e de la rêverie, Paris i960
Becker, O., bkz. C 1
Biemel, W ., P hilosophische A n a ly s e n z u r K u n s t der G e g e n w a rt (Ph. 28),
Lahey 1969
Dufrenne, M., P hénom énolo gie de l'expérience esthétique, 2 cilt, Paris 1953
-, La no tio n d "‘a p r io r i”, Paris 1959
-, Le poétiq ue, Paris 1963
-, E sthétiq ue e t p hiloso phie, 3 cilt, Paris 19 6 7,19 76 , 198t
Escoubas, E., Im a g o M u n d i. Topologie de l ’a rt, Paris 1986
Fellmann. F. P hänom enolo gie und Expressionism us, Freiburg / Münih 1982
-, P h än o m en o lo g ie als ästhetische Lebensform , Freiburg/Münih 1989
Fischer, M. vd., G ehörgänge, Münih 1986
Form aggio, D. Fenom enologia della tecnica a rtis tic a , M ilan o 1953, M odena
21978
-, L'idea di a rtis tic itä , Milano 1962
Geiger, M., D ie B edeutung der K unst. Z u g ä n g e z u ein er m a te ria le n W e r
tä s th e tik , Gesammelte, aus dem Nachlaß ergänzte Schriften zur Ä st
hetik, (hzl.) W . Henckmann, Münih 1976
Ihde, D., Listen in g a n d V oice, New York 1976
Ingarden, R., bkz. C 6 (2)
Kaufmann, Fritz, D a s Reich des Schönen, Stuttgart i960
Lawall, S.N., C ritic s o f Consciousness, Cambridge, Mass., 1968 (Cenevre
Okulu’na dair genel bir inceleme.]
Lobsien, E., D a s literaris ch e Feld. P h änom enolo gie der L iteratu rw issen sc
h a ft (Übergänge 20), Münih 1988
Lyotard, J.-F., D iscours, Figure, Paris 1971
Magliola, R.R., Phenom enolo gy a n d L ite ra tü re , W est Lafayette, Ind., 1977
[Cenevre Okulu özel olarak dikkate alınır.]
La P a rt de L 'Œ il, N o 7 (ıg g ı), Dossier: A r t e t phéno m éno logie, (hzl.) E. Es
coubas, Brüksel 1991
Piguet, J.-e., D e L 'E sth étiq u e à la M é ta p h y s iq u e (Ph. 3), Lahey 1959
-, E. A n s e rm e t e t les fo n d e m e n ts de la m usique, Lausanne 1964
Poulet, G., La conscience c ritiq u e , Paris 1971
Richard, J.-P., L itté ra tu re et sensation, Paris 1954
185
-, Poésie et p ro fo n d e u r, Paris 1955
-, L ’univers im a g in a ire de M a lla rm é , Paris 1967
-, P roust et le m onde sensible, Paris 1974
Rousset, J., Fo rm e et s ig n ific a tio n , Paris 1962
Scaramuzza, G., Le o rig in i d e ll’estetica fe n o m e n o lo g ic a , Padua 1976
Starobinski, J., L 'œ il viv a n t, 1. cilt, Paris 1961; 2. cilt: La re la tio n critiq u e ,
Paris 1970
Utitz, E., G ru n d leg u n g der a llg e m e in e n K uns tw is s e n s c h a ft, (hzl.) W .
Henckmann, Münih 1972
Waldenfels, B., "Das Rätsel der Sichtbarkeit", şurada: D e r S tachel des F rem
den, Frankfurt/M. 1990
Warning, R. (hzl.), R ezeptionsästh etik, Münih 1975 [Ingarden, Gadamer,
Jauß, Iser vd.. metinleriyle.l
Welsch W ., A isthesis, G rund züg e und P erspektiven der A ris to te lis c h e n S in
neslehre, Stuttgart 1987
Zecchi, S., La m a g ia dei saggi, Milano 1984
(10) D in b ilim , d in fe ls e f e s i v e t e o lo ji
Özel yönelme için krş. Bello 1985
Bello, A. A., H usserl. II p ro b le m a d i D io , Roma 1985 [Ayrıntılı yorumlarla
metin seçkisi.]
Casper, B. (hzl.), P h änom enolo gie des Id ols, Freiburg/Münih 1981 (=19813)
[B. Casper, A. Haider, J.-L. Marion, J. Reiter, F. Ulrich'in katkılarıyla.]
-(hzl.), G o tt nennen. P hänom enologische Z ugän g e, Freiburg/Münih
1981 (= 1981b) [E. I.evinas, J.-L. Marion, M. Olivetti, J. Reiter, P. Ricoe-
ur’ün katkılarıyla.]
Duméry, H., C ritiq u e et religion, Paris 1957
-, Le problèm e de D ie u en philo so p h ie de la religion, Paris 1957
-, P hilosophie de la religion, 2 cilt, Paris 1957
-, P hénom énolo gie et religion, Paris 1958
Heidegger, M., P hilosophie und Theologie, şurada: GA 9
Hering, J., P hénom énologie et ph ilo s o p h ie religieuse, Paris 1926
Marion, J .-L., Id o le et la distance, Paris 1977
-, D ie u sans l'être, Paris 1982
-, R éduction et d o n a tio n , Paris 1989
Nitta, Y. / Tatem atsu, H. (hzl.), Japanese P henom enolo gy (Anal. Huss.
VIII), Dordrecht 1979 [Kyoto Okulu bağlamında krş. 11. kısım:]
Ohashi, R (hzl.), D ie Philosophie der K yôto-S chule, Freiburg/Münih 1990
Scheler, M., bkz. C 1
Stavenhagen, K., A b s o lu te S te llu n g n a h m en . E ine o ntologisch e U n te rs u c
hung über das W esen d er R eligion , Erlangen 1925
186
Van der Leeuw, G., P h änom enolo gie d e r R eligion, Tübingen 1933
C 6. M a r k s is t Ç e v re d e F e n o m e n o lo ji (XI. böl.)
G en el İn ce le m e le r:
187
Tran Duc Thao, Phénom énolo gie e t m a té ria lis m e d ialectiqu e, Paris 1951,
Paris/Londra/New York ^ 971
188
Tischner, J., D a s m enschliche D ra m a , R. Grathoffun önsözüyle (Übergänge
2i), Münih 1989
Vajda, M., “ Marxismus, Existentialismus, Phänomenologie. Ein Dialog”,
Lukacs vd., In d iv id u u m u n d Praxis. P osition en der "B udapester
S ch u le ” içinde, Frankfurt/M.1975 (İt. A u t A u t, içinde, N0 27, 1972)
C 7. K e n d i S ın ır la r ın a D a y a n m ış F e n o m e n o lo ji /
Y a p ıs a lc ılık la İ l iş k i le r / F e n o m e n o lo ji ve D e k o n s tr ü k s iy o n (XII. böl.)
Cumming, R.D., P henom enology an d D e c o n s tru c tio n , I. cilt, Chicago/Lon
dra 1991
D e r r i d a , “Les fins de l’homme” (1968), şurada: M a rg e s de la philoso phie
(krş. Derrida’nm diğer eserleri için: C 2)
Descombes, V., Le m êm e et l ’a u tre . Q u a ra n te cinq ans de ph ilo s o p h ie f r a n
çaise (1933-1978), Paris 1979. - Alm .: D a s Selbe und das A n d ere, Frank
furt/M. 1981 [Fenomneoloji ile yapısalcılık arasındaki karşıtlığın şüpheli
sivriltilmesini içeren eleştirel bir geriye bakış)
Holenstein, E., R o m an Jakobsons p h ä n o m e n o lo g is c h e r S tru k tu ra lis m u s ,
Frankfurt/M .1975
-, Lin g u istik, S em io tik, H e rm e n e u tik . P lädoyers f u r eine s tru k tu ra le P h ä n o
m enolo gie, Frankfurt/M. 1976
Pos, H. J., “ Phénoménologie et linguistique”, şurada: Revue in te rn a tio n a le
de P hilosophie (Jan. 1939, s. 354-365), (holln.:i957 tarihli bir basımda)
Ricoeur, P., Le c o n flit des in te rp re ta tio n s (krş. C 2)
Waldenfels, B., P hänom enolo gie in Fra n k re ic h , (bkz. kaynakça A), VII. böl.
D. G e n iş Ö lç ü d e F e n o m e n o lo jik Y ö n e lim li Y a y ın O r g a n la r ı:
D 1. D e r g ile r
A n a le c ta H u s s e rlia n a , (hzl.) A .-l. Tyminiecka, Dordrecht (Reidel) 1971 vd.
A u t A u t, E. Paci tarafından kuruldu, Milano 1951 vd.
E pokhé, (hzl.) M. Richir, Grenoble (Millon) 1990 vd..
Études phénom énologiques, (hzl.) J. Taminiaux, Brüksel (Ousia), 1985 vd.
Exercises de la p a tien ce, (hzl.) F. W ybrands, Paris (Obsidiane) 1980 vd.
G enshogaku N en p o (Annual Review o f the Phenomenological Association
o f Japan), (hzl.) Sh. Takiura, A. Takeichi, Y. Nitta, J. Watanabe, Tokyo
(Hokutoshupan) 1984 vd.
H eidegg er S tudies, (hzl.) P. Emad ve K. Maly, Berlin (Duncker& Humblot)
1985 vd..
H u s s e rl S tudies, (hzl.)J.N . M ohanty und K. Schuhmann, Lahey (M.
Nijhoff) veya Dordrecht (Kluwer) 1984 vd.
Jahrbuch f u r P hilosophie und phäno m en o logische Forschung, (hzl.) E.
189
Husserl, Halle (Niemeyer), 1913-1930, yeni basımı: Bad Feilenbach 1989
J o u rn a l o f the B ritish S ociety f o r P henom enology, (hzl.) W . Mays, Manc-
haster 1970 vd.
J o u rn a l o f P h en o m en o lo g ical Psychology, (hzl.) A. Giorgi vd., Pittsburgh
1970 vd..
Logos, (hzl.) W .W . Anaschwili vd., Moskova (Logos yayınevi) 1991 vd.
M a n a n d W o rld , (hzl.) J.M. Anderson, J.J. Kockelmans, C.O. Schrag, Lahey
(M. NijhofT) veya Dordrecht (Kluwer) 1968 vd..
P hänom enologische Forschungen, Dt.Ges. f. phän. Forschung adma (hzl.)
E.W . Orth , FreiburglMünih (Alber) 1975 vd.
Philosophy a n d P h en om enolo gical R esearch, (hzl.) M. Färber, University
O f Buffalo, N.Y., 1940 vd. veya (hzl.) R. Chisholm, Brown University,
1982 vd.
Research in Phenom enology, (hzl.) J. Sallis, Atlantic Highlands, N.Y. (Hu
manities Press) 1971 vd.
D 2. K itap D izileri
C o n tem p o rary Studies in P hilosophy a n d the H u m a n Sciences, (hzl.) J. Sallis
ve D.F. Krell, Atlantic Highlands (Humanities Press), Londra (Mac Mil-
lan)
C o n trib u tio n s to P henom enology in Coopération with the Center for A d
vanced Research in Phenomenology, (hzl.) W.R. McKenna vd., Dord
recht (Kluwer)
Epim éthée, J. Hyppolite tarafından kuruldu ve bu arada (hzl.) J.-L. Marion,
Paris (PUF)
K risis, (hzl.) M. Richir, Grenoble (Miilon)
P haenom enolog ica, collection fondée par H.L. Van Breda et publiée sous
le patronage des centres d ’Archives-Husserl, lah ey (M. Nijhoff) veya
Dordrecht (Kluwer)
P haenom enolog ica, Tokyo (Sekai Shoin)
P hänom enologisch-Psychologische Forschungen, (hzl.) C.F. Graumann ve
J. Linschoten, Berlin (de Gruyter)
La philoso phie en effet, (hzl.) J. Derrida, S. Kofman, Pli. Lacoue-Labarthe,
J.-L. Nancy, Paris (Galilée)
Selected Studies in P henom enology a n d E x is te n tia l Philosophy, Chicago
(Quadrangle) veya Lahey (M. NijhofT) veya State University o f New
York Press
Series in C o n tin e n ta l T h o u g h t, (hzl.) L. Embree vd., Athens, Ohio (Ohio
University Press)
Studies in C o n tin e n ta l T h o u g h t, (hzl.) J. Sallis, Bloomington/ Indianapolis
(Indiana University Press)
190
S tudies in P h en o m en o lo g y a n d E x is te n tia l P hilo sophy, (hzl.) J. M. Edie,
Bloomington/Londra veya Indianapolis (Indiana University Press)
Ü b erg än g e, Texte und Studien zu Handlung, Sprache und Lebenswelt,
(hzl.) R. Grathoff ve B. Waldenfels, Münih (W . Fink)
E. U lu s la r a r a s ı ve K ü lt ü r le r a r a s ı U f u k l a r
Alman, Hollandah-Flaman, Fransız, İtalyan, Anglo-Sakson ve gönderme
yapacak şekilde (Orta) Doğu Avrupa dil alanıyla büyük ölçüde sınırlı
olan ayrıntılı girişi tamamlayarak son olarak bazı dokümanlar işaret
edilmiştir ki bu dokümanlarda, başka uluslararası ve kültürlerarası
ufuklar belirir: Bunlar, Orta Avrupalı bir yazara sadece sınırlı bir şekilde
erişilir olan günümüz ve beklenti ufuklarıdır.
E ı. G e n e l D o k ü m a n la r
Grathoff, R. / Waldenfels, B., S o z ia litä t und In te rs u b je k tiv itä t (Übergänge
I), Münih 1983 [Sadece ABD ve Hollanda’dan gelen araştırma bildirile
rini değil, aynı zamanda İskandinavya, Polonya, eski Sovyetler Birliği
ve Japonya’dan gelen araştırma bildirilerini içerir]
Held, K./Nitta, Y., In te rk u ltu ra litä t zw ischen O s t u n d W est. P h ä n o m e n o
logische B eiträg e, Frankfurt/M. 1993 [Kısmen Batı'da çalışıp köprü işl
evini üstlenen Uzak Doğulu fenomenologların katkısıyla
kültürlerarasılığın konu edilmesi ve güncelleştirilmesidir.)
Mall, RA / Hülsmann, H., D re i G e b u rts o rte der Philosophie: C hina. In dien.
E uropa, Bonn 1989
Spiegelberg, H., The P h enom enolo gical M o v e m e n t (bkz. kaynakça A), IV.
kısım: The Geography o f the Phenomenological Movement
E 2. Ö z e l A la n l a r
İs k a n d in a v y a
Bengtsson, J., “Phänomenologische Sozialwissenschaft in den nordischen
Ländern”, in. Grathoff, R. / Waldenfels, B., S o z ia litä t und In te rs u b je k ti
v itä t, Münih 1983
-, D en Fenom enologiska rörelsen i Sverige. M o tta g a n d e och in ß y ta n d e 1900-
1968 (İsveç’te Fenomenoloji Hareketi. Alımlama ve Etki 1900-1968), Gö
teborg (Daidalos) 1991
İs p a n y a ve L a t in A m e r ik a
G enel yönelm e için:
Arias, J.A./Gom ez Romero, 1., "Materiales para una historia de la fenome-
nologia en Espana, şurada: E ragua, No 23-24, Madrid 1983, s. 14-39
l.erin Riera, J., "Apuntes sobre la recepciön de la fenomenologia en Es-
191
pana”, şurada: Iseg oria No 5, Madrid 1992, s. 142-160.
[Alımlamaya dair bu inceleme, öncelikle Ortega y Gasset’de ve “ Madrid
Okulu”nda Ispanyol fenomenolojinin başlangıçlarını işler (M. Garcia
Morente, J. Gaos ve ona belirli bir mesafede X. Zubiri); bir gecikme ev
resinden sonra -k i bu evre esnasında Fenomenoloji bilhassa siyasi be
lirlenmiş bir göç dalgası yüzünden Latin Amerika ülkelerinde sığınak
buldu- 8o’!i yıllarda İspanya’da fenomenoloji yeniden canlandı ve bu
canlanma, 1989’da başarıyla gerçekleştirilen
“Sociedad Espanola de Fenomenologia'nin kurulmasında kendi ifadesini
buldu. Bu kurumun devam eden faaliyetleri hakkında, “ Universidad
Nacional de Educatiön a distancia”da J. San Martin tarafından hazırla
nan “ Boletin informativo” adlı bülten bilgi verir.]
-, Escritos de Filosofîa (Buenos Aires), Sayı VIII (1985), No 15-16: Eenom e-
nologia I [Latin Amerikalı fenomenologların makaleleri.]
Kaynak Seçkisi
Arce, J. L., H o m b re , c o n cim ie n to y sociedad, Barselona 1988
Gömez Heras, J. M. G., E l a p rio ri del M u n d o de la vida. F u n d a m e n ta c iö n fe -
nom enolögica de una ética de la cien cia y de la técnica, Barcelona 1989
Gômez Romero, L, H u ss erl y la crisis de la ra zô n , Madrid 1986
Milan Puelles, A., I,a e s tru c tu ra de la su b jectividad , Madrid 1967
Montero Moliner, F., R etorno a la fe n o m e n o lo g ia , Barselona 1987
Moreno Marquez, c., La in te n c iô n c o m u n ic a tiv a , Sevilla 1989
Rabade, S., E stru c tu ra deI conocer h u m a n o , Madrid 1969, ’ 1985
San Martin, J., E stru c tu ra d ei m etod o fen o m e n o lô g ic o , Madrid 1986
-, La fe n o m e n o lo g ia de H u s s e rl c om o u to p ia de la ra zô n , Barselona 1987
-, “Ortega y Husserl: a vueltas con una relaciôn polémica”, şurada: Revista
de O ccidente, N0 132 (1992), s. 107-127
Xirau, ]., La fd o s o fia de H u sserl, Buenos Aires 19 4 1,2ig66 [Fenomenolojiye
bir giriştir ki, büyük bir etki yaptı.]
Zubiri, X., N a tu ra le z a , H is to ria , D io s , Madrid 1941, 5. baskı 1963
-, Sobre la esencia, Madrid 1962
-, In te lig e n c ia sen tien te, Madrid 1981
-, In te lig e n c ia y logos, Madrid 1982
-, In telig en cia y ra z ô n , Madrid 1983
[Zubiri, Freiburg’ta Heidegger’in yanında öğrenim gördü ve açık
fenomenolojik katkıyla kendine has bir felsefe geliştirdi.]
H in d is t a n , J a p o n y a , K o r e
Genel yönelme için kış. Molıaııty 1972; Nitta/Talem atsu 1979.
Buchner, H. (hzl.), Japan und H e idegg er, Sigmaringen 1989
192
Cho, KK, B e w u ß ts e in u n d N a tu rs e in . P h ä n o m e n o lo g is c h e r W e s t-O s t-
D iw a n ,
Freiburg/Münih 1987
Heidegger, M., “A us einem Gespräch von der Sprache", şurada: U nterw egs
z u r Sprache, Pfullingen 1959
Kojima, H. (hzl.), P h ä n o m e n o lo g ie d e r P ra x is im D ia lo g zw ischen Japan
und dem W esten , W ürzburg 1989
Mohanty, J.N. “.Phenomenology and Existentialism: Encounter with
Indian Philosophy”, şurada: In te rn a tio n a l P hilosophical Q u a rte rly 12 (1972),
s. 484-511
Nitta, Y. /Tatem atsu, H. (hzl.), Japanese P henom enology (Anal. Huss.VlII),
Dordrecht 1979 (kaynakça)
Nitta, Y. (hzl.), Japanische P h änom enolo gie, Freiburg/Münih 1984
W einmayr, E., E instellung. D ie M e ta p h y s ik im D e n k e n M . H eideggers,
Münih 1991 [IV. bölümde Heidegger'in Japon veya Uzak Doğu felsefesi ve
söyleşiyle ilişkisi, ilgili metinlerin ele alınmasıyla tartışılır.]
193
liE T ap o ^ fj
VARLIK ile hiçlik, doğum ile ölüm, yer ile gök, hayvan ile tanrı, görülür
ile görülmez, İç ile Dış, canlı ile cansız. Aynı ile Başka, Hususi ile Yaban
cı, mevcut ile namevcut arasında Ara-lar-da olarak insan, daima sınır
eşiklerinde hareket eden felsefe[si]yle, diliyle, vücudu ve resmiyle geçiş
lere, pasajlara, değişimlere, dönüşümlere, devrimlere, yeniden-doğuşla-
ra açık bir zaman ve mekanı yaşar dünyada, ki anlama mahkumdur. Dü
şünce tarihinin Yunan başlangıçlarından günümüze doğa ve kültür bi
limlerinde saklı, derin etki-tarihiyle Metabole, geçiş, değişim ve dönü
şüm "m efa-forlarına atıfta bulunur: Ana hatlarını geçişler tarzında tec
rübe edip yaşadığımız geçmiş, sosyal-siyasal ilişkilerin tarihini teşkil eder
ve her zaman olduğu gibi küresel çağımızda da geçişler, krizlerden iba
rettir. Kararlara zorlar krizler, tedirgin ederler, zıvanadan çıkar[ır]lar, ya
şatırlar. Kendi içlerinde zorunlu olarak değişim ve dönüşümleri barındı
ran geçişlere maruz kalırız ki hayat yine, hareketlilik ve hareketsizlik, hu
zur ve huzursuzluk çemberinde beklenti ufuklarına açılır.
Çağdaş bir felsefi' tarih bilinci oluşturmak için değişim, dönüşüm ve
kriz fenomenlerine yönelerek geçişleri görüp göstermek, bu dizinin ken
dine has ve yegane hedefini ifade eder. Bu hedefe ulaşmak için ise ön
celikle özne-merkezci ve etno-merkezci karşılaşmalarla uğraşmayıp kar -
şılaştırmacı bilimlerin batağına girmeden, sınır eşiklerindeki geçişlere.
Hususi ve Yabancı'nın sınır-sız durumlarına, iç içeliklerine, doğa ile kül
tür arasındaki mihvere, vücuttan hareketle Ara-fenomenlerine, mediali -
felere, gelenek ile modernitedeki yabancılıklara, farklılıklara, fazlalıklara,
mevcudiyetin izlerine, düzendışılıklara, anlam tecrübelerine, Doğu-Batı
bakışlarının kesiştiği yerlere ve anlara, duyulur sözün görülür imajına, di -
le gelen "b in " söze rağmen "b ir" resmin iktidarına ve şiddetine, kültür
tekniklerine, yaşama dünyalarının sıfır noktalarına, dünyanın vücuduna
köprü kuracaktır Metabole.
Bu konular, yaklaşım tarzları olarak en başta fenomenoloji ve (kıs
men) hermeneutikten hareketle cultural turns ve disiplinlerarasılıkla bir-
leşip çağ teşhislerine giden yolu açacaklardır. Dillerin eşiği olarak çeviri
de Ara, değişim, dönüşüm ve geçiş metaforlarıyla komşuluğunda, kül-
türlerarası transfer ve transformasyonunun ocağı olarak gösterilebilir.
Her görme, duyma, anlama, kavrama ve dokunmada geçişsizlikler oldu
ğu gibi çevirinin küllerinden de çevrilemezlik doğduğundan, çevrilemez-
likleri çevrileMır kılma, sonsuz bir ileri hareketi cezbeder. Venedik ile İs
kenderiye'nin, Floransa ile Bağdat'ın, Toledo ile Şam'ın uzak-yakın bakış
larının kadim gölgesinde çeviri, Ren'in bir yakasından bir diğer yakasına
kültürlerin ortak dili olduğu gibi, bu bağlamda Ren'in iki yakasını Mar
mara'ya ulaştırmaya adamıştır kendini. Nihayet felsefenin ters ve aksi
dünyasının Hegelci sınırlarında, gündelik düşünmeyi tedirgin etmeye
Schelling bağlamında atıfta bulunarak Heidegger felsefeyi, sağduyuya
daimi saldırı olarak yorumlar ve Türkiye'nin militarist şartlannda felsefe,
sağduyuya dönüşmüş kışla kültürüne daimi saldırı olarak değişip dönü -
şür, yeter ki burada dile gelecek olan söylemin, her ne olursa olsun eleş
tirel yaşanabilir bir gelecek uğruna, kaba şiddetin mesken tutmadığı,
kendi içindeki yabancılıkları ve farklılıkları zenginlikten ziyade bizzat ken -
dinde gören, kendine ve dünyaya olabildiğince şeffaf bir Türkiye'ye fel
sefi katkısı olsun...