Vize Sonrası El Notu

You might also like

Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 6

30. Nisan 10.

Hafta
Üretime yönelik sosyolojiden bahsediyorduk yani modern dünyanın karakteristik
özelliklerinden; zaman ve uzamın yani zaman ve mekanın birbirinden ayrılması
meselesi daha sonra yeniden model sistemin dünyadaki bildiğimiz dünyayı yeniden
ürettiğinin yerinden çıkarma kavramını kullanarak toplumsal etkinlikleri yeniden dizayn
ettiğini ve daha sonra özellikle bu model sistemin nasıl işlediğine dair bir felsefeden
bahsetmiştik düşünümsellik yani reflekstivite… Daha önceleri ilerlemeci olan olan
yaklaşımın yani evrimsel bakışın postmodern zamanlarda yer değiştirdiğini söylemiştik.
Modern sistemin bazı sosyologların bakış açısından hareketle kendisini sürekli bir
şekilde ona tanrısal bir güç atf edermişçesine güç ve kuvveti kendi özünden alarak
kendisini sürekli yeniden ürettiğini ve dönüştürdüğünü anlatmıştık.
Gıddens'ın sosyoloji üzerine kapsamlı çalışması var orada bugünün dünyasının,
doğasının insan eliyle modern öncesi dönemden tamamen farklılaştırıldığını yeniden
inşa edildiğini, değiştirildiğini söylüyor.
DOĞAL YAŞAM. İnsan oğlunun su gibi temel gereksinimleri vardır. İnsan yaşamı için
en temel parçası olan suyun modern öncesinde olduğu gibi saf, duru olduğunu
düşünemeyiz. Ya da ekmek. Tohumuna müdahale edilmemiş buğday bulabiliyor
muyuz? İnsanlar ciddi şekilde bazı ürünler konusunda kotalı davranmaya başladı; gezer
tavuk kullanımı, zeytinyağı kullanımı, evde ekmek yapımı artmaya başladı. Bugün sahip
olduğumuz ve doğal olarak kabul ettiğimiz ürünlerin önceki nesillerden farklı ve
modern zamanda insan eliyle değiştirilmiştir. İçinde yaşadığımız dünya sürekli yeniden
üretildi, değiştirildi eski evren yok, insan eli her yere değdi. Bir şeye doğal deyin
insanlar onu hızlı bir şekilde tüketmeye meyleder. Doğal ürün kullanmak isteyen ona
doğal etiketi koyanların malzemelerini kullanabiliyor (yeni kapitalist form)
( Bir tweet: “Amazon son 3 ayda 3 kat artırarak 8.1 milyar dolara ulaşmıştır senelik
34 milyar dolar... pek çok ülkenin bütçesinden bile büyük bu oran bu taksimi kurt
yapmaz kuzular şah olsa…” Kapitalizm her süreçte var. Kapitalizmin bir şekilde
karşısında güç olabilecek herhangi bir şey görmüyoruz.)

2.BÖLÜM MODERNLİĞİN KURUMSAL BOYUTLARI (s.55)


GİDDENS 4 BOYUTLA ELE ALMIŞ: (s.58)
 Kapitalizm,
 Endüstriyalizm,
 Askeri iktidar, şiddet araçlarının kontrolü (savaşın endüstrileşmesi),
 Gözetleme (toplumsal denetimi kontrol altına alma)

(s.63-64) İki önemli kuramsal perspektif:


Wallerstein. (Modern Dünya Sistemi adlı kitabı) Kapitalizmin oluşumunu baştan beri
önemli nedenlerini haçlı seferleri olarak görür. İslam dünyasının sömürge altına
alınması, islam dünyasının önemli kaynaklarının, değerlerin çalındığını söyler Batı
tarafından. Batıya sermaye aktarıldığını söyler. Bu nedenle modern dünya sistemi
15.yy itibaren bu dünyada ortaya çıkan bütün gelişmeler ekonomi
labaratuvarındaymış gibi anlatmaya çalışır.

Küreselleşmenin Boyutları:
Küreselleşmenin boyutlarını 4 boyut üzerinden ele alır:
 ulus devlet sistemi,
 kapitalist dünya ekonomisi,
 askeri dünya düzeni,
 uluslararası iş bölümü
-S.73- : Modern teknoloji temel olarak tarıma dayalı olan devletlerde bile çoğunlukla
toplumsal örgütlenme ve çevre arasında süregelen ilişkileri büyük ölçülerde
değiştirecek bir biçimde uygulanır. Bu örneğin gübrelerin…
Bugün endüstri tolumu, tek dünya içinde yaşama bilincimizin özünü belirlediğini
söyler.
Modern toplumlar kapitalist toplumlar mı?
 Giddens gibi sosyologlar modernite ile kapitalizm arasında bir eş anlamlılık
seçici yakınlık (Weber tanımıyla) olduğunu söyler.
 Modernliğin kapitalizmden önce başladığını söyleyenler de var. (Seküler çağ
kitabı) bu modernliğin 1200lü yıllardan başladığını görebiliyoruz.
Modern toplumlar endüstriyel toplumlar mı? (Biz hiç modern olmadık kitabı)
kitabında yazar dünyanın modern dünya teori üzerinde düşündüğünde….
Endüstrinin gelmiş olduğu yeri görmemiz açısından 18.19. yy. gibi atölyeler, çeşitli
yerler açmak değil; yapay zekayla birlikte binlerce mesleğin yok olacağı 100 kişi işini
kaybedecekse 130 kişi yeni iş imkanı bulabiliyor. Bu 130 kişinin iş bulması yeni
teknoloji, endüstriye ayak uydurmakla olacağı söyleniyor. Şimdiki endüstri geçmişteki
endüstri gibi değil. Fukuhama: Dünyadaki savaşın seyrini değiştiren yeni bir endüstri.
Endüstri ve kapitalizm örgütsel yapılardır moderniteyle de çok yakın ilişki vardır.
Karşılıklı etkileşim halindeler ayakta kalmak için.
7 Mayıs 11.Hafta
Modern insan yerinden çıkartılmıştır. Yeniden çıkartılmış durumu üretime sokma da
söz konusudur. Yöresinden koparılmış ama tekrar bir yöreye yerleştirilmiştir. Yeni yöre eski
yöre değildir. Aile, din kurumu küresel sisteme bağlanmış bir şekildedir. Küresel sistem
tarafından yeniden üretilen koşullarda yaşamaya başladık. Pandemiyle yeni bir çevre oluştu.
Uzaktan eğitim… Bu yeni çevrede nasıl birbirimize güveniyoruz?

GÜVEN VE MODERNLİK (s.74)

“Yerinden çıkarma” ve “yeniden yerleştirme” kavramları. Bunun yanında Simmel’in


işaret ettiği “yabancı” kavramı da var.
Modern toplumlarda modern öncesi kültürlerdeki gibi yabancılarla aynı etkileşime
girmeyiz. Az çok sürekli bir etkileşim halindeyiz ancak bu ilişki göreli geçici ilişkidir.
Goffman’ın “Uygar Kayıtsızlık (ilgisizlik)” ve “Işıkların söndürülmesi” kavramı: (s.76)
Kalabalık ortamda karşılaştığınız insanlarla göz göze gelmekten imtina edip bakışı
çevirmektir. (Ne bakıyorsun kavgaları…) Işıkların söndürülmesi olayı budur, göz göze
gelmemek için bir salise kadar. Gündelik hayatı etkiliyor, kayıtsız ortamda bile hayatımız
şekillenebiliyor. (Birinin üzerinden bir şey görüp beğenip bunu almak) Günlük hayatta uygar
kayıtsızlığı oynarız. Düşmanca bir niyet değil aslında, bakış çevirmenin güvenle alakalı bir
mesele olduğu unutulmamalı. Uzun soluklu bakma güven sarsar, zarar verdiği düşüncesi
oluşur. Mesela: ABD’de siyah beyaz bakışı.
Güvenin karşıtı korku ve kaygıdır. İkisi de bir risktir. Uygar kayıtsızlık durumu
yabancılarla karşılaşmalar en görünür yakınlıklardan biridir. “Fon Müziği” gibi bir güven
olduğunu söyler Goffman.
Goffman’ın “Maske” kavramı, Shakespeare’in bir şiirinden hareketle tüm insanların
gündelik hayatın bir sahnede gerçekleştiğini düşünür; sahnenin önü de arkası da farklı işler.
Din burada yardımcı olur mu olmaz mı, devreye giriyor.
Soyut Sistemlere Güven (s.78)
Modern dönemdeki güven sekülerleşmiştir. Daha önce kadere Tanrıya beslenen
duygular bugün ters düz, bize zarar vereceğini, yarar vereceğini düşündüğümüz şeyler
toplumsal ağlardan bize gelmeye başladı. İnsan eliyle yeniden yaratılan bir doğa… Risk
dünyevileşmiş, sekülerleşmiştir.
Güvenilirlik iki çeşittir: İlki birbirilerini çok iyi tanıyan ve uzun süreli tanışıklık temeli
üzerinde, birini öbürünün gözünde güvenilir kılan nitelikleri kanıtlanmış bireyler arasında
kurulmuş olanıdır. Yerinden çıkarma düzenekleri açısından güvenilirlik ise, inanınırlık yine
merkezi önemde ve nitelikler de kuşkusuz işin içinde bile olsa, farklıdır. Soyut sistemlerin
ulaşma noktaları, görünür ve örtülü bağlılıkların buluşma zeminidir.
Modern dönemde soyut sisteme güven uzmanlar tarafından sağlanmaktadır. Kimse
soyut sistemin dışına çıkamaz. Günümüzde aşı sistemi mesela, mecbur güveniyoruz.
Modern kurumların doğası, soyut sistemlere güven düzeneklerine, özellikle de uzman
sistemlere duyulan güvene derinden bağlıdır. Bu nedenle, uzmanlarla ya da onların temsilci
ya delegeleriyle ulaşma noktalarında geçen karşılaşmalar biçimindeki ilişkiler, modern
toplumlarda hayli önemlidir.
Uzmanlık bilgisini şuna benzetir: Uçağa binmişseniz kabin personelinin davranışlarını
gözleyin. Soğukkanlı aynı zamanda kayıtsız, aynı zamanda güler yüzlüler. Sizi uçağın güvenilir
araç olduğunu ikna etmek için böyle davranırlar. (s.80)
Tüm modern güvenin içerisinde müphemlik, belirsizlik vardır. Güven her zaman bilinçli
bir bağlanım gerektirmez.
Güven ve Ontolojik Güvenlik (s. 85)
Temel anlamda dünya görüşüne götürür. Bu güven psikolojiyle de ilgilidir, Sosyo-
psikolojik. Çoğu insanın kendi öz kimliklerinin sürekliliğine ve çevredeki toplumsal ve nesnel
eylem ortamlarının sabitliğine duydukları itimata işaret eder. Ontolojik güvenlik, “varlık”la ya
da fenomenoloji terimiyle “dünyada olmak”la ilgilidir. Ancak bilişsel olmaktan çok, duygusal
bir olgudur ve bilinçdışında kök salmıştır.
-Modern öncesi ve Modern Karşılaştırması (s. 93)

21 Mayıs 13.Hafta
Güven ve çevre meselesi bugün ki konumuzdur. Sosyalleşme dönemimizde geriye
dönüp baktığımızda çocuk kendisine güveniyor bir de bizim dışımızdaki çevreye ontolojik
alamda temel bir güven söz konusudur. O dönemde neye güveniyorduk? Yabancı meselesi
burada yine gündeme alınır. Modern sistem öyle bir hal aldı ki biz bir yerde hep çocuk olarak
kalıyoruz bir tarafımız hep çocuk kalıyor çok hızlı bir değişim ve büyüme çok fazla olaylar
bunları tam anlamıyla kavramadan bir başka olaya göçüyoruz ve hep bir taraf da boşluk
oluşuyor. Korkularla kalıyoruz ve bize sistemin yüklediği o uzmanının görüşüne güvenmekten
başka yolumuz da kalmıyor. Her şey sistem tarafından kendisine güvenilecek şekilde
kurumsallaşmaya başlıyor.
Kişisel güven çok önemli bazı insanlar kendilerine güvenip başkalarına güvenmediği için
o çıkmaz sokağı çıkmak zorunda kalıyor. Şu bir gerçek ki hepimiz yaşam boyu sürekli bir
şekilde güven ihtiyacı hissederiz birilerine güvenmezsek onlarla birlikte bir yerde
yaşayamayız.
Kaderin insanlara vermiş olduğu en önemli şey güvendir. Kader inancı ile bu tehlikeler
içerisinde yaşam sürdürüyoruz. Din bize güven duymamızı telkin eder. Dini hakikatli
yaşayanlar aracılığıyla güven duygusu da resmileşmiştir. Din bize Efendimiz in şahsında soyut
olan bir durumu şahsileştirir somut bir gürünüm haline getirir. İslam da güven şahsadır bu ön
plandadır. Durkheim intihar adlı eserinde diğer Yahudi ve Hristiyanların intiharla ilişkisini
yapar mevzu islam olunca kısa bir dipnotla konuyu kapatır çünkü islam’ a uzak olduğunu
düşünür intihar meselesinin. Çünkü islam da kişi ile Allah arasında büyük bir güven meselesi
vardır. Güven, umut, bağlanma aslında baktığımızda tüm meselenin bu olduğu aşikârdır.
Geleneksel yaşam biçimleri neredeyse çökmüş Modernite yeni yaşam alanları ile yaşamaya
başlamışlardır. Modernite kendine özgü mekânlar yerler üretti insanlar buraya gitmeden
yaşayamaz hale getirildi. Modern kent insanları toplayabileceği yerleşim yerleri inşa ederek
insanları oraya toplar ve bu şekilde mahremiyetin dönüşümünü de gerçekleştirirler. Refah
düzeyi yükseldikçe çekirdek aile ortamı daha kuvvetlenir oldu.

28 Mayıs 14. Hafta


Post Kapitalizm
Moderniteyle kapitalizmi eş anlamda kullanır Giddens.

Modernliğin sonuçları üzerinden bir taraftan da şunu çok iyi görmek gerekir. Nasıl ki bir
arkadaşınız sıkıntılı bir iş yapar istenmedik bir olaya karışır helal olmayan bir olayı yaşar o
zaman ne dersiniz? Gençtir, her insan bir şekilde hata yapabilir, hatasız kul olmaz vb.
denilebilir bizde hatadan ari insanlar değiliz. Bu nedir sahip olduğumuz davranışları bir
şekilde bir nebze anlamlandırma meşrulaştırma bozuk tarafımızla birlikte bir şekilde ona
hoşgörü ile bakabilmeyi sağlamaktır. Modernliğin sonuçları üzerinden baktığımızda her
sistem mutlak anlamda hatta tüm sistemler bir şekilde hata vardır.
Yeryüzü gezegenini düşündüğünüz vakit yeryüzü için sınırları belli bir küme bir evren
diyerek bahsediyoruz gezegenin sahip olduğu insanın yaşayabilmesi için sahip olduğu
kaynaklar da sınırlıdır. Kaynaklar yavaş yavaş tükenecektir. İnsanlar başka gezegene göç
etmeyi başaramazlarsa bu gezegenin kaynakları elbet bitecektir. Kapitalizm için Batı da şu
fark edildi kapitalizm var olan şekliyle gidemeyecek kaynakları tüketerek yaşamak uzun süreli
olmayacaktır. Onlar kapitalizm sonrası dünyanın nasıl olacağına dair buna post kapitalizm
diyorlar. Modernite ve kapitalizmi Giddens eş anlamlı olarak kullanıyordu. Bu kapitalizm
devam mı edecek yoksa yerini başka bir yapıya mı bırakacak bunu Batı tartışmakta ve bunu
post kelimesi ile ifade etmektedirler. Post kavramı bir yaşam biçimi bir söylemdir aynı
zamanda. Modernite sonrası post modernizim olacak mı bu tartışılıyor. Geriye dönük nerede
hata yapıldığına dair bir iç sorgulama sistemin sahipleri tarafından yapılıyordur elbette ve şu
soru sorulabilir mi rasyonalite yaşanabilir bir dünya kurdu mu kurmadı mı? Aslında cevabını
verdik Batılı insan aklın böyle bir sistem kurduğunu kabul ediyor. Peki o zaman biz nerede
yanlış yaptık? Modernite ilk kurulduğu vakit insanlara ciddi anlamda bir gelecek vaat
ediyordu. Marx ın kominizim hedefini dinlediğinizde bir cennet tasviri yapıyor sanki
Modernite de başlangıçlarda böyleydi. Bunun için İngilizler uzak doğu ya seferler
düzenlediklerinde marx bundan dolayı karşı çıkmamıştı. Bilinçaltında da şu vardı Avrupa
dışındakiler barbardı ve medenileştirilmeliydiler. Marx bile sömürgeciliği meşrulaştırmıştır.
Sistem nerede yanlış yapmıştır?
1.Tasarım yanlışı
2.Kullanıcı hatası
3.Amaçlanmamış sonuçlar, en güzel örneği Protestanlardır. Onlar bir dünya
imparatorluğu kurmak istediler ama nihayetinde ulus devlet gibi kapitalizm inşa edildi.
İnsanın bulunduğu her yerde risk vardır. Çernobil faciası mesela bu kazadan sonra
Japonya da yapılan bir tesis var o tesiste bile sızıntılar vardı.
Modernlik fırsat yönü ve karanlık yüzü olarak ikiye ayrılmıştı. Düşünümsellikte sistemin
kendi yapısından kaynaklanan bazı sıkıntılar olabileceğine dair düşünceler mevcuttur.
Modern dönemde ortaya çıkan hiçbir hastalığın sistem tarafından sonlandırılmadığı aşikârdır.
Sistemin sahiplerinin oluşturduğu bir sanayi vardır ve bu sanayi süreç içerisinde kendini
beslemektedir. Suçun, sıkıntının olmadığı bir toplum mümkün değildir. Suçun belli bir sayıya
kadar işlenmiş olması toplum için gereklidir.

You might also like