Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 114

Yabancı Gezginlerin Gözüyle

•• •

URFABOLGESI

Egerio
Tavernier
Niebuhr
Olivier
von Moltke
Badger
Petermann
Sac hau
Soane

Selahaddin Eyyubi GÜLER


Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

ŞANLIURFA iLi KÜLTÜR EGiTiM SANAT VE


ARAŞTIRMA VAKFI (ŞURKAV) YAYlNLARI

Yayın No : 33

ikinci Bas1m
Ağustos 201 O

ISBN
978-975-7394-32-7

Kapak fotoğraf1
Escourt

Dizgi-Mizanpaj &
Kapak Tasanm1
Selahaddin Eyyubi GÜLER

Baskı ve Cilt
TŞOF TRAFiK MATBAACILIK A.Ş.
TEL: 267 09 31-267 08 97-98-99
FAKS: 267 08 12-267 08 94

2
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

TAKDiM

Dünyada kültürleri n ya da topl umları n içinde yer


ald ığı medeniyet çevreleri olduğu gibi , bu çevreleri n oluştur­
duğu evrensel değerlerden de bahsetmek m ümkündür.
Evrensel değerleri , içinde farkl ılıkları n bell i bi r konu mda
barı nabi ldiği bir yaşama ortam ı olarak ele almak gerekir. Bu
genel yaşama ortamı kendisini meydana getiren kültürlerin
ve medeniyet çevresinin izlerini taşımaktad ı r.

Şanl ıurfa; 1 2 bin yıllık tarihi, bi rçok medeniyete


beşiklik eden konumu, doğu ile bat ının kavşak noktası ve
stratej ik önemi açısı ndan Ortadoğu'ya ve O rtadoğu'nun
açı ldığı bütün kapı lara açılan bir i nanç ve kültür şehridir.

"Bereketli Hilal" olarak adland ı rı lan toprakları n tam


kalbinde bulunan ve 1 2. 000 yı l l ık bir tarih ve kültür bi riki mine
sahi p olan sabrın ve bereketi n merkezi Şan l ı u rfa, çok yönlü
turizm potansiyeline sahi ptir. Bu kültür bi rikimi ve turizm
potansiyelinin dünya i nsanı na tanıtı m ı nı n yapılarak ili mizi
ziyaret etmeleri nin sağlanması amacıyla başta Val ilik olmak
üzere bütün kurum ve kurul uşlar olarak elimizden gelen
gayreti gösteriyoruz.

Elinizdeki bu çal ışma, bu gayretin somut örneklerin­


den biri olmakla birlikte ayn ı zamanda Şanl ı u rfa' n ı n
geçmişini d e gözler önüne serdiğinden ayrı bir öneme
sahi ptir. Bu gezi notları bölgeni n tari hi geçmişi ne de ışık
tutacaktır.

3
Yabancı Gezgin/erin Gözüyle Urfa Bölgesi

Günümüzden 200-300 yıl önceki o otanti k


Şan l ı urfa'yı , Birecik ve Suruç'u iyi bir şekilde betimleyen
yabancı gezgi nlerin bu çal ışmaları n ı bi r araya getirerek ve
k ısmen de tercüme ederek bir kitap hali nde Şan l ı urfa
kültürünün istifadesi ne sunan, Şanl ıurfa sevdal ısı Yerel Tarih
Araştı rmacısı Selahaddin Eyyubi Güler'i tebrik ediyor bu
değerli eserin ortaya çı kması nda emeği geçen bütün çal ı şma
arkadaşları mı kutluyor, çal ışmaları n ı n devam ı n ı diliyorum.

Nuri OKUTAN
Şanlı u rfa Valisi
ŞURKAV Başkanı

4
Yabancı Gezgin/erin Gözüyle Urfa Bölgesi

ÖN SÖZ

Urfa bölgesi , gerek iklimi, gerek coğrafyası ve gerekse


jeopolitik konumuyla her dönemde değişik topl urnlara ait
devlet ve krallıkların ilgisini çekerek belli bir süre onları n
hakimiyetleri altı nda kalm ışt ı r.
Özellikle çok geniş bir H ı ristiyan geçmişinin bulun­
mas ı , Kral Abgar-Hz.isa mektuplaşması n ı n yaşand ı ğ ı bir
şehi r ol uşu ve Hz. i sa'ya ait olduğuna i nanılan Kutsal
Mendil'in uzun bir süre U rfa'da korunması g i bi sebeplerden
dolayı eski çağdan günümüze kadar koruduğu gizem ve
cazi besiyle hep i nsanların dikkatini çekmişti r.
Bu gizem ve cazibeyi yakından i nceleyerek görme
merakı özellikle birçok batılı gezgini U rfa'ya çekmiştir. Şehre
gelerek buradaki kültürel zenginliği, tarihi ve dini eserleri
gözlemleyi p notlarına aktararak, Hz. i sa' nı n kutsadığ ı na
i nanı lan bu "Kutsal Şehir Edessa"yı Batı dünyas ı na tanıtma
görevini üstlenmişlerdi r. Dolayısıyla işte bu bat ı l ı gezginlerin
notlarından ol uşan yüzlerce kitap Urfa tarihinin önemli
kaynakları ndan birisi olmuştur.
Bu çal ışmam ızda dokuz yabancı gezginin notlarına
yer verdik. Asl ı nda eskiçağdan 20. yüzyıla kadar bölgemize
yüzlerce gezgin gelmiş ve bunların notları çeşitli dillerde
kitap olarak bası lmış bulunuyor. Bu kaynaklara ulaşman ı n
zorluğu yan ı nda bunların değişik dillerde oluşu d a ikinci
derecede bir zorl uğu oluşturmaktad ı r. Şu var ki , kitabımızda
notları nı verdiğimiz yabancı gezgi nler, öyle zannediyoruz ki
en çok tan ı nmış olan kişilerdir.

5
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

Gezi notları ndan bir kısm ı tarafımızdan tercüme


edilerek daha önceki tari hlerde yayı nlanm ışt ı r. Daha önce
yayı nlanm ış olan gezi notları n ı da gözden geçirmek sure­
tiyle, gereken yerde dipnotlar açarak bilgi ve yazım hataları nı
düzelttik. Gereken yere konu ile i l g i li fotoğraf vermeyi uygun
gördük
Elim izdeki bu notları bir kitapta toplayarak U rfa
kültürüne sunmayı kendimize bir görev olarak kabul ettik.
Bildiğimiz kadarıyla bu çal ışma Urfa tari hinde bir ilk olma
durumundad ı r. Çünkü daha önce U rfa bölgesiyle ilgili bu
notlar tek bi r kitapta değil de değişik kitaplarda sadece
özetlenerek verilmiştir.
Kitabı n bas ı m ı n ı gerçekleştiren başta ŞURKAV
Başkan ı da olan Sn. Valimiz Nuri OKUTAN'a ve ŞURKAV'ın
diğer çal ışan ları na deruni teşekkürlerimi sunuyorum .
Gayret ve çal ışma bizden, başarı Yüce Allah'tand ı r.

U rfa kültürüne katkıda bul unması di leğiyle . . .

Şan l ı urfa, Ağustos 201 0 Selahaddin E. GÜLER

6
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

iÇiNDEKiLER
TAKDiM . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3
ÖNSÖZ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5

HACI RAHi B E EGERIA'NIN GÜ NLÜGÜ'NDE U RFA . . . . . . . . . . 9


FRANSIZ G EZG i N JEAN-BAPTIST TAVE RNIER' i N
S EYAHATNAM ESi ' N DE URFA . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12
ALMAN GEZGiN CARSTEN NIEBUHR'UN
SEYAHATNAM ESiNDE SiVEREK, U RFA VE BiRECiK 1 9 . .

Mardi n'den i ti baren Diyarbakır Üzerinden Halep'e Gezi 1 9 . .

U rfa Hakkı nda Notlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20


FRANSIZ G EZG i N ROLI N OLIVIER'iN TÜRKiYE
SEY.AHATN.AMESi'NDE BiRECiK VE U RFA . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29
Halep'ten Hareket . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29
B irecik'de F ı rat'ı Geçiş . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 31
U rfa'ya Varış ve Kentin Tarifi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 32
Yetiştirdiği Ü rünler ve Ticareti . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 34
Hal k ı n Örf ve Adetleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 34
Yörenin i klimi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 35
Kalenin Tarifi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 36
Eski Mezar Kalı ntıları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 36
Urfa' n ı n Tari h i Geçmişi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 37
ALMAN MAREŞALi HELMUTH von MOLTKE ' N i N
M EKTU PLARlNDA RU M KALE, BiRECiK VE URFA . . . . . . . . 42
6 N isan 1 838 Tari hli Mektupta Rumkale Bireci k ve U rfa 43 . .

7
Yabanci Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

Rumkale . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 43
Birecik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 45
Urfa . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 49
27 Ocak 1 839 Tarihli Mektupta Urfa . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 52
M iSYONER PAPAZ G EORGE P ERCY BADG ER'iN
NOTLARINDA SiVEREK VE URFA . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 58
Siverek . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 58
U rfa . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 59
ALMAN G EZGiN P ETE RMAN N'IN S EYAHATNAM ESiNDE
U RFA VE BiRECiK 70 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Urfa'da Konaklama ve Halep'e Kadar Yolculuk . . . . . . . . . . . . . 70


Urfa . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 70
U rfa'dan Birecik'e Kadar Yolculuk . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 76
B i recik'ten Hal ep' e Yolculuk . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 78
ALMAN ORYANTALiST EDUARD SACHAU'UN
SEYAHATNAMESiNDE BiREC i K VE SURUÇ . . . . . . . . . . . . . . . . . 80
HALEP'TEN U RFA'YA KADAR SEYAHAT . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 80
B i recik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 80
Suruç . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 84
i N G iLiZ G EZGiN E.B.SOAN E'Ni N NOTLARINDA
BiRECiK, U RFA VE SiVEREK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 89
F l RAT'TAN Di CLE'YE EDESSA ( U RFA) VE
AM i D (DiYARBAKlR) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 90
Çarmelik Köyü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 95
Urfa . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 98
Siverek . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 02
BiBLiYOG RAFYA . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 05

8
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

HAC I RAHiBE EGE RIA' N I N GÜNLÜGÜ'NDE *


U RFA

Egeria (?-400?) . Akitanyalı (Güney Ga/ya, şimdi ispanya) Hacı Egeria'nın,


ispanyol baş rahibesi olduğu san ılır. Sina'dan istanbul'a kadar kutsal yerlere
geziler yaptı . El yazmaları 1884 yılında keşfedildi.

( . . . ) Ve bu şehrin kutsal piskoposu, gerçek anlamda


di ndar bir adam , bir papaz ve iti rafç1 olan bu zat, iyi niyet
göstererek beni elimden tuttu ve şöyle ded i: "KlZim, din
adma çok zahmet/ere girdiğini, çok uzak ülkelerden buraya
geldiğini gördüğüm için, eğer arzu edersen sana bir Hiris­
tiyan için görülmesi zevk verici olan her şeyi göstereceğiz."
Piskopos, beni Kral Abgar' ı n sarayına götürdü ve orada
söylendiğine göre asl ıyla çok benzerlik gösteren heykeli
gösterd i . Bu heykel o kadar parlak bi r mermerden yap ı lmı ştı
ki, i nci olduğu sanı labi lirdi . Kral Abgar'ı n yüz hatlarından
onun gerçekten bilge ve vakar sahibi bir insan olduğu

Egeria, Abgar'ın isa'dan, kendisini mahveden hastalığı iyileştirmesini rica


ettikten sonra, isa'n ın Abgar'a gönderdiği rivayet edilen mektubu görmek
için Urfa'ya gelmiştir. Urfa'yı 4. yüzyı l ı n sonlarında ziyaret etiği sanılır.
Geniş bilgi için bkz. Gingras. G.E. (transl.), Egeria: Diary of a
Pilgrimage, New York 1970.

9
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

anlaşı l ı yordu. Onun yan ı nda yine ayn ı mermerden yapı lmış
başka bir heykel vard ı . Bu heykelin de Abgar oğl u Ma'nu'nun
heykeli olduğunu söyledi . Onun da yüz hatları nda bel li bir
inceli k vard ı . 1
Saraydan çıkan v e büyük bi r gümüş çay g i bi görünen
suyun dışında şehrin içinde su yoktur.
Piskopos bana şunları anlatt ı : "Şehrin yukansmda
gördüğün şu tepe var ya klZim, işte o, şehre su sağlamak­
taydl. iranillar bunu görünce suyun yolunu şehirden çevir­
diler ve onu kamp kurmuş olduklan yere ak1ttllar. iranlllann
suyun yönünü çevirdikleri aym gün ve aym saatte burada
gördüğün bu su kaynaklan Tann'mn emriyle kendiliklerinden
yerden f1şk1rdllar. O günden bugüne Tann'mn lütfuyla bu
ptnarlar burada kald1lar. iranlllann yönünü çevirdikleri su ise
aym gün kurudu; öyle ki, bugüne kadar da görülebileceği gibi
onlar bir saat için bile içecek su bulamadiiar. O günden bu
yana, bu bölgede tek bir damla su görülmedi. Böylece
bunlann olacağtnl vaat etmiş olan Tann'ntn emriyle onlar
kendi ülkelerine, iran'a dönmek zorunda kaldiiar. "2
Aziz piskopos bana, Abgar' ı n ve bütün ailesi nin çok gü­
zel , fakat eski tarzda yap ılmış bir mezar anıt ı n ı da gösterd i .
Daha sonra Aziz Torna'n ı n mezarı n ı ziyaret etti m. Ancak
orada bul unan bir kilise (Aziz Toma Kilisesi) çok büyük ve
çok güzel ve yeni bir biçimde yapılmış olup, gerçekten
Tanrı'n ı n evi olmaya layıktı r.
Piskopos, beni i sa' nı n mektubunun içinden geçirilerek
Edessa ( U rfa)'ya geti rildiği iddia edilen kap ıya3 götürdü.

1 Kral Abgar ve Kral Ma'nu'nun mermer heykellerinin akı beti bilinmiyor.


2 Piskoposun anlattıklar ı n ı n efsane olduğu bilinmelidir.
3 Bunun "Batı Kapısı" olduğu sanılmaktadır.

10
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

Orada dua etti. Mektubu yüksek sesle okudu ve tekrar dua


etti. Mektubun Edessa'ya geti rildiği günden bugüne kadar,
tek bir temiz olmayan, hiçbir kederli insanı n bu kap ıdan geç­
mediğini , hiçbir cenazenin bu kapı dan d ı şarı çıkarı lmad ı ğ ı n ı
söyled i .
Kutsal gölü ve kutsal sazan bal ıkları nı d a ziyaret etti m.
Böylesi büyüklükte, bu kadar parıldayan ve dolgun bal ıkları
daha önceden görmedim.
Ziyaretimin sonunda Abgar-isa mektuplaşması n ı n bir
kopyası n ı piskopostan ald ı m . Bu mektuptan ülkemize daha
az şey ulaşm ı ş olduğu için onu orada piskopostan almak
bana daha uygun göründü. Çünkü oradan ald ığım mektup
daha uzundur.4

•t!Yf.Al<A::F.l O c"El'ı_V�G�.AJ H 1'[f0Ni C C O)IHTı CKMEITAI6


�ECAir!A�Afı OC 8 /ôiıEflıGTe�Vc�C) .61ÇEM@Mi8WP�W:.!Ch1€0T1Vfeh
ıMTO/hiAC81CHPJ�0/�/·PJJ»l'J'OEil. TT8A�6�EtPA't'ACMO/ToV€�9€lN
ı rPOCC81.Eo-fECT11IOZill�C TtıN� H 8HTt.. Y8PJTt\H PWCl>-JI<Al.friETArO
.n·t\:-!PWCP.,I·A.Nl>J.\l"l <tı S H I::I .P;l� nPoeTOHA'IlOCTEJ!)AN:FA,h:!�
M uCi.E�;\WC.. €C016 H P.-Tu:JNtrl'P; EHTOJHNiOV..ONOIYIA1i8�� 1

I ONTONkP-18 Wh-iANOCiYCkAL"T:ct n J>.. 8GCCOV8 €PJı.n6Y . C€/ �AI3


HNf>.. l lJ.,IN lO N ��I €1P-HN+N C01ıl'l..e.:PAGXOI'RPJTOICCVN CQin.P..C I �
ı.rHn.oMıcovnoıH'ceıroıı<�o-1 nrQ.crotıH�§H�TWN'exeP ö-ı ��
ıTiC::�CAIAYTjNEOCTıCCYHT€Ml Jı..Cas�oetvıOVP.tı+N� +EnJGTOJ\ITOV
��vHI >'IUJI-:-1.19. S .:Y+_. ' · · •
Hz. isa'nın Kral Abgar'a gönderdiği mektubun Yunanca metni

Harran'da ve surların dışında ikamet eden bi rkaç rahip


ve keşiş d ı şı nda bir tek H ı ristiyan bulamad ı m; hepsi de
putperest idiler.

4 Segal, J.B., Edessa Kutsal Şehir, çev. Ahmet Arslan, Iletişim Yay.
istanbul 2002, s. 232

11
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

FRANS IZ GEZGiN JEAN-BAPTIST TAVERNIER'iN


SEYAHATNAMESi' NDE URFA5

Jean-Bapti ste Tavernier. (1605-?). Fransız tüccarı ve gezgini.


Tavernier 1631-1663 aras ı nda Ortadoğu'ya altı seyahat yaptı ve bu
seyahatleri sırasında Anadolu'nun çok çeşitli köşelerine Adapazarı,
Afyonkarahisar, Ankara, Antakya, Bitlis, Bolu, Bolvadin, Cizre, Diyarbakır,
Edirne, Efes, Erzurum, Gebze, Gerede, Gümüşhane, iskenderun, lzmir,
iznik, Kağızman, Kars, Kuşadas ı , Mard i n , Sıvas, Sinop, Trabzon, Tarsus,
Tatvan, Tokat, Turhal, Urfa ve Van'a uğradı . Türkleri, Kürtleri, Ermenileri,
Rumları, Yahudileri ve Süryanileri anlattı. Tavernier'in "Les six voyages"
adl ı yapıtı, 2006 yılında Tarihçi Stefanos Yerasimos'un yazdığı giriş ve
notlarla "Tavernier Seyahatnamesi" adıyla yayınlandı .

( . ) 10 Mart ( 1 644) g ünü F ı rat ile Dicle arasında


. .

uzanan Mezopotamya'nın girişinde, günümüzde Diyarbekir


ad ı verilen yerde 1 1 saat yürüd ükten sonra akşam Çarme­
l ik'e geldik. Burası çok güzel bir kervansarayı ve çevresinde
hamamları bulunan çok güzel bir kent. iki kurşun atı m ı
uzaklıkta, Paris yak ı n ı ndaki Montmartre gibi diğerlerinden

5 Bkz. Tavernier Seyahatnamesi, ed. Stefanos Yerasimos, çev. Teoman


Tunçdoğan, Kitap Yayınevi, istanbul 2006. Urfa, bu kitabın 196-199
sayfaları aras ı nda anlatılmıştır. Dipnotlar tarafım ızdan eklenmiştir.

12
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

ayrı lm ış bir dağ görülüyor. Dağ ı n çevresinde ovalar uzanı­


yor; dağ ı n tepesinde bir kale ve 200 sipahiden ol uşan bir
kuvvet var. Çünkü Araplar bazen Fırat' ı aşarak burayı talan
ediyorlar.
1 63 1 'de Bağdat'ı almayı başaramadan, üstel i k padişa­
h ı n ordusunun büyük bir böl ümünü yitirmiş halde geri dönen
bir sadrazam, i stanbul'a dönecek olursa kellesinin gideceğin­
den korktu ve askerlerinin kendisini çok sevdiğine inanarak
bu dağda mevzilenmeye ve patlak verecek fırtı nadan kendi­
sini koruyabilecek bir hisar yaptırmaya karar verdi . Eğer bu
hisarı tamamlayabilseydi belki de Mezopotamya'ya egemen
olacak, padişahın başı na iş açacaktı . 6 Çünkü i ster Teb­
riz'den, ister M usul'dan, ister Bağdat'tan Halep'e gitmek iste­
diğinizde, eğer çölden geçmeyecekseniz, yolunuz mutlaka
Çarmelik'e düşer ve bu hisarı görürsünüz; su ve soğukluk
aramak zorunda olan seyyahlar zaten başka bir yol seçe­
mezler. Hisarın bedenleri hemen hemen savunma için
gerekli yüksekl i ktedir ve sadrazam zaten daha önce bütün
dağı kervansarayı n yaklaşı k yirmi ayak kal ı nd ı ğ ı nda ve üç
toisel yüksekliğinde kal ı n duvarıyla çevirtmişti; ne var ki
paşa, padişah ı n tehditle ya da ustalıkla satı n aldığı en çok
güvendiği i nsanlar tarafı ndan boğazland ı .

6 Burada sözü edilen sadrazam, Tavernier'in Tokat girişinde rastladı ğ ı


Hüsrev Paşa'dır. Ne var k i , Hüsrev Paşa Bağdat Seteri'nde uğradığı
başarısızlı ktan sonra, 1 63 1 -1 632 kışını daha doğudaki Mardin bölge­
sinde geçirmişti. Zaten Thevenot, 1 62 1 'de Diyarbakır valisinin Dilaver
Paşa olduğunu söylüyor ve bu hisarın da kervanları hırsıziara karşı
korumak amacıyla Dilaver Paşa tarafından yaptırıldığ ı n ı belirtiyor.
(S.Yerasimos).
7 Devrim öncesi Fransa'da bir uzunluk ölçüsü. 1 toise (tuvas) 1 .949
metredir.

13
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

Ertesi gün ( 1 1 Mart 1 644), 1 0 saatl i k bi r yürüyüşten


sonra U rfa'da konaklad ı k; burada kervan genel likle 8-1 O gün
kal ı r; çünkü katı r, at kiralayanlar genel likle U rfal ıd ı r ve
burada hep yapacak bazı işleri olur. Kentin kuzeyi nde 300-
400 ad ı m uzakl ı kta bulunan kervansaraya yerleştik. Kervan­
saray çok kalaba l ı k olduğunda yakınlardaki mağaralarda
kal ı nabiliyor ve buralar da oldukça rahat. Önce gümrükçü
gel ip, hiçbirini açmadan balyalan sayıyor; ne var ki , eğer
bazı çantalarınız varsa, yarım yük parası ödemeniz ya da
içinde mal bulunup bulunmad ı ğ ı n ı göstermek için bunları
açmanız gerekiyor; eğer içinden mal çı karsa vergi ödeniyor.
Urfa Mezopotamya'n ı n en büyük kenti ; Hz.i brahim'in bir
süre yaşad ı ğ ı na inanılan eski Edessa' nın da bulunduğu
yerde kurulmuş. Yöre sakinleri Kral Abgar' ı n genellikle Edes­
sa'da i kamet ettiğini söylüyorlar. Şatonun harabeleri hala
ayakta; yöre hal k ı n ı n söylediğine göre Kral Abgar Hz. i sa' n ı n
portresi ni almak ve düşmanları olduğunu öğ rendiği Yahudi­
lere karşı onu savunmak amacıyla bütün askerlerini ve
toprakları nı i sa'ya adamak için adam gönderd i. Ermeni
kronikçiler Abgar'ı n kendi uluslarından olduğunu, E rmeni leri n
o dönemde H ı ristiyan olmaya başlad ı kları nı ve isa'n ı n
d i rilişinden sonra b u krala gönderdiği havarinin elleriyle vaftiz
edildiklerini beli rtiyorlar. Bununla birlikte şato çok da harap
değil, çünkü büyük bir salonu, oldukça g üzel üç-dört odası
ve kimi mozaik resimleri günümüze gelmiş. 8
Bu kentte bulunan i lgi çekici her şeyi görmek istedim.
Beni önce canl ı bal ı k havuzuna benzeyen büyük bir şad ı r­
vana götü rdüler. Suyun kaynağı Hz. i brahim'in onuruna yapıl ­
mış kentin en büyük camisinin temeli ndeydi . Ülke H ı ri stiyan-

8 Kale üzerinde mozaik bulunduğunu Tavernier'in nailarına borçluyuz.

14
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Ura
f Bölgesi

ları , Hz.i brahim'in oğl unu kurban etme görevine koyul madan
önce dua etmek için burada diz çöktüğünü ve i çinde
bulunduğu mağarada dizlerinin altından i ki pı nar fışkırd ı ğ ı n ı ,
burada gelen suyun cam i yakı n ı ndaki şad ırvanın havuzunu
beslediğini söylüyorlar.9 Havuza kesme taşlar döşenmiş ve
içi bal ı kl arla dol u ; bal ı klar, havuz çevresinde dolaşan ve
ekmek atan i nsanları izliyorlar. Bal ı kiara kimse ilişemiyor. Bu
bal ı kları kutsal sayan Türkler, onlara i brahim'in bal ı kları
diyorlar. Havuzun çevresindeki meydanı n genişliği 20 adım­
dan fazla tutan bir bölümü çok güzel hal ı larla kaplanmış,
ama havuzun suyu bütün kente yayıl ıyor ve surların dibinden
geçen küçük bir dereye dökülüyor. i ki p ı narın bul unduğu
mağaraya geli nce, hiç kimse buraya ayakkabıs ını çıkartma­
dan g i remiyor; ayrıca mağara H ı ristiyanlara çok güç göste­
ril iyor. Gene de i ki Kapusen rahibiyle birlikte mağaraya g i rme
yol unu buldum v e merakım bana 6 kuruşa patladı .
Aziz Aleksius'un g izli bir yaşam sürme uğruna taç
kapısı altı nda 1 7 yıl geçirdiği ki liseyi de gördüm. Kilise , ken­
tin en yüksek tepesindeki bir mezarlı ğ ı n içinde ve E rmeni­
leri n elindeyd i . Ama E rmenileri n en önem li kiliseleri, kente
çeyrek saat uzaklı ktaki Aziz Efraim 'in yaptırd ığı kil isedir
( H ı d ı r ilyas Kilisesi ). Manast ı r da dimdik ayakta ve güzel
duvarlarla çevri l i . Kilisede G regoryen harfleriyle yazı lmış
büyük bir i ncil var. Aziz Efraim'in mezarı dağ ı n altındaki bir
rnağarada. Burada, içinde sürekl i iki-üç lamban ı n yakı ldığı ,
her sekiz günde bir ayin düzenlenen küçük bir şapel bulunu­
yor. Çevresinde başka mağaralar da yer alıyor ve bunlarda
da çok eski H ı ristiyan mezarları var.

9 Tavernier'in o sırada U rfalılardan dinlemiş olduğu ve bizim de yeni


duyduğumuz bu efsanevi öykü ilgi çekicidir. Gerçekte olay Mekke'de
geçmiştir.

15
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

Tavernier'in bahsettiği Halepli Bahçesi'ndeki H ıd ı r-ilyas Kilisesi.


Günümüzde bu alanda Yakup Kalfa ilköğretim Okulu bulunuyor

U rfa kenti çok veriml i , ekili bi çil i topraklar üstünde


kurulu ve doğuya doğru göz alabildiğine uzanıyor. Surları n
yak ı n ı nda, çok sayıda küçük çayı n sulad ı ğ ı birçok güzel
bahçe var. Yörede çok güzel şaraplar yap ı l ı yor. Ayrıca
U rfa'da Türkiye'nin başka hiçbir yeri nde yiyemeyeceğiniz
kadar güzel yemekler yiyebilirsiniz.
U rfa'da vermek zorunda kaldığımız mola boyunca,
zamanımı bu bahçelerde, büyük sürüler halinde geçen ard ı ç
kuşlarını aviarnakla geçirdim. Genelde bütün yörede bol
miktarda av hayvanı var.
Kentin surları kesme taştan ve mazgallarla, burçlarla
donatılm ış; bütün bunlar, eskiden bu işe Fransız elinin
değdiği izlenimi ni bırakıyor. Ne var ki , kenti n içinde yaln ı zca
kötü yapı l mı ş çoğu harap halde küçük evler ve büyü k

16
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

boşluklar görülüyor. Bütün bunlar Urfa'ya bir kentten çok bir


çöl görünümü veriyor.
Kenti 1 50 yeniçeri ve 600 sipahiye komuta eden bir
paşa yönetiyor. Araplar, özellikle de hasat mevsimi nde, sık
sık avaya akı nlar düzenled i kleri içi n, paşanın piyadeden çok
atl ı kuvvete i htiyacı var. Son olarak Urfa, -bi rinci kitapta
Tokat'tan söz ederken de belirttiğim gibi- en güzel maro­
kenlerin yapıldığı üç kentten biri ve marokene bu güzel
parlaklı ğ ı veren de söz konusu yörelerin kend ilerine özgü
suları . Sarı maroken Urfa'da, mavisi Tokat'ta, kırmızısı
Diyarbakır'da yapı l ı yor ve bunları n bu kadar güzeli
Türkiye'nin başka hiçbir yeri nde üretilemiyor.
20 Mart'ta, Urfa'dan yola çıkt ı k, 6 saatlik bir yürüyüşten
sonra, kervansarayı dökülen, 10 berbat bir köyün yak ı n ında
kamp kurduk. Civarda güzel bir pınar var ve buran ı n tek
elverişli yan ı da zaten bu; zira çevrede yenebilecek hiçbir
şey yok.
2 1 Mart'ta 9 saat yürüdük, çok derin birçok mağaranın
yak ı n ı nda konaklad ık. Mağaraların girişinde küçük odacıklar
yer a l ıyor. Düşünüldüğünde bunları n eskiden sürülerini
güden yöre i nsanları n ı n evleri olduğu izlenimi uyanıyor.
Kayaların kimi oyu kl arı nda yağmur suyu var. Gün ortasında,
aşılması gereken yakl aşı k bir millik kaya l ı k bir alandan
geçtik. Burada at sırtında ilerlemek hemen hemen olanaksız
ve tehli kel i .
2 2 Mart'ta, 1 1 saatli k b i r yürüyüşten sonra, gene bir
mağaranın yanı nda konakladı k ve mağaranın eteğinde akan
ı rmağ ı geçit yeri nden aştık. Irmağın her i ki kıyı sında da

10 Tavernier'in Van'a doğru gittiği düşünülürse bu kervansaray harabesi


şimdiki Han ei-Ba'rur Kervansarayı olabilir.

17
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

yolcuları n barındığı başka büyük mağaralar bulun uyor. Yöre


halkıysa i nsanlar ve atlar içi n gerekli her şeyi getiriyor. Bu
mağaraya i ki-üç mil uzakl ı ktaki bir m üstahkem mevkiden
gelen gümrü kçü at ya da katır yükü başına i ki buçuk kuruş
ödetiyor ve içlerine mal saklan ıp saklanmad ığı nı denetiemek
için çantalara bakıyor.
Bu günün hemen hemen ortası nda, halkı çekip gitmiş
bir kent harabesiyle karşılaşt ı k ve dört saat boyunca taş
mezarlar arası nda yürüdük. Orada üzerinde bazı Gregoryen
harfler yazılm ı ş bir haç var.

18
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

ALMAN GEZGiN CARSTEN N I E B U H R'UN


S EYAHAT NAMESiNDE
SiVEREK, URFA VE BiRECiK*

• � �- .
r���
Carsten Niebuhr ( 1 733-1 81 5). Alman gezgini.
(
-
.
._ ;
. ,,.-_. __
_

1 760'ta bilimsel araştırma yapmak için imparator V. Friedrich tarafı ndan


Mısır, Arabistan ve Suriye'ye gönderilen Danimarka heyetine katıldı. Heyet,
Nil, Sina Dağ ı , Süveyş ve Cidde'yi gezdi. Yemen'in başkenti San'a'dan
sonra heyet Mukha'ya dönmek zorunda kaldı. N iebuhr değişik iklim şartları
karşıs ı nda mahalli şartlara uyarak hayat ı n ı kurtard ı . Heyet deniz yoluyla
Mukha'dan Bombay'a gitti. B urada ressam ve cerrahiarı öldü. Yalnız kalan
Niebuhr 14 ay Hindistan'da yaşadı . Dönüşünde Maskat, iran, Mezopo­
tamya, Kı brıs ve ön Asya'yı gezdi. Bursa üzerinde istanbul'a geldi ( 1 767);
aynı yıl Kopenhag'a döndü. Daha sonra Danimarka ordusunda görev ald ı .
Niebuhr, bazı kaynaklarda Danimarkalı olarak görünür. Başlıca eserleri:
Beschreibung von Arabien (Arabistan'ın Tasviri), Reisebeschreibung
nach Arabien und andem umliegenden Landem (Arabistan ve Civa­
nnda Bulunan Diğer Ülkelerin Tasvin) 1-11. Kopenhagen.

Mardi n'den itibaren Diyarbakır Üzerinden Halep'e Gezi


Siverek bir vadi içinde ve 37°-46' enlemde bulunuyor.
Sayılabilen evleri n i n sayısı yaklaşık 2000'in üzeri nde ve

Niebuhr, Reisebeschreibung nach Arabien und andem umliegen­


den Landem 1-11. Kopenhagen 1 778. (Arabistan ve Civannda Bulunan
Diğer Ülkeler Seyahatnames1) adlı kitabının ikinci 2. cildinde, 1 766 yıl ı
Mayıs-Haziran aylarında Haleb'e giderken, yolu üzerindeki Siverek, Urfa
ve Birecik'teki gözlemlerini anlattığı 406-4 1 3 sayfaları arası ndaki bölüm
tarafımızdan tercüme edilmiştir. Niebuhr'un çizdiği Urfa kent planında,
tarihi mekan ve kapılar metin içinde numaralarla gösterilmiştir.

19
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

bunun 1 50'sinde Ermeniler oturmaktadır. Üç adet minareli


cami ve üç adet de um uma açı k hamam var. Müstahkem
yapılar burada bulunmaz, fakat kentte yüksek bir tepe
bulunuyor, görünüşe göre aynen Erbil ve Kerkük'teki gibi
herhalde hepsi topraktan, ancak temel duvarı bi r kal e duvarı
g i bidir. Kasabanın dı şı nda birçok güzel meyve bahçesi,
özellikl e üzüm salkımlarıyla dolu bağlar bulunuyor. Bu
civarda buğdayı n artması ndan, daha önce Arabistan'm
Tasviri adlı kitabımın 1 52. sayfası nda bahsetm iştim .

S iverek'ten ei-Bir'e (Birecik) değişik yollar kat edi lebilir.


Direkt ol arak Urfa'ya g itmek istiyordum, çünkü bu eski ve
ünlü kente o kadar yak ı n olduğum için yanı ndan geçmek
istemedim. Ancak katırcım ız düzensiz bir arazi arası ndaki
diğer bir yol u seçti ve ben onları, bu patikalar üzeri ndeki
rastlad ı ğ ı m ız ilk köy olan Molla Fersi Köyü'ne kadar takip
etmek zorunda kald ı m . Hizmetkarlarımı, 28 Mayı s'ta geziye
devam etmeleri için kafileyle b ı rakt ım . Kendim tek başıma
katırcımla U rfa'ya gitmek istedim ve eşkıyalar tarafı ndan
durdurul madan m utlu bir şekilde kente ulaştım. Siverek'ten
Molla Fersi'ye yaklaşık 7, 5 ve bu köyden U rfa'ya 5,5 Alman
mili11 var. Gezimin son gününde iç açıcı bir yere geldim .
Civardaki mevcut köylerden bi ri olan buraya Cülban (Gül­
men) adı veril iyor. Burada değişik ve küçük nehirler bulunu­
yordu ve bunların kenarları ise bahçe ve ağaçlarla kaplıyd ı .

U rfa Hakkında Notlar


Urfa'da ancak kısa bir süre kalabileceğim için ilk işim
kentin konumunu incelemek ve ondan bir plan çı karmaktı
(Bak ı n ı z Urfa kent plan ı ) . Arazisi Yemen'deki Taas kentin i n

11 Alman mili 7.5 km'dir. (7.5 mil: 56.250 km, 5.5 mil ise 4 1 .250 km'dir)

20
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

arazisiyle oldukça benzerli k arz ediyor; zira buradaki kale,


kentin bi r tarafındaki geniş ve yüksek bir s ı radağdan ol uşan
bir kaya üzerinde duruyor ve bu yüzden Avrupalı bir düşman
ona karşı fazla bir şey yapam ıyor. Ancak U rfa , buradaki
ül kel ere göre oldukça müstahkemdir. Etrafı tamam ıyla beyaz
kalker taşı ndan bir surla çevrilmiştir. Kentin bir tarafı nda,
bi rkaç yerde derin kayadan oyulmuş bir hendek ( Karakoyun
Deresi ) var ve içindeki su güçlü bir kaynaktan gel iyor. Bu
şekil deki hendeğe bir akarsu denilebilir. Kalenin etrafı ndaki
hendeğin tümü kayadan oyulmuş ve kurud ur.

•)

,�·- ·;�y··;:;, .·

Niebuhr'un çizdiği Urfa kent planı.

Burada 4 adet kapı bulunuyor: 1) Samsat Kap ı s ı , 2)


Yengi Kap ı , 3) Bey Kapısı ve 4) Harran Kapı s ı . Paşa n ı n
sarayı bahsedilen kent kap ı ları n ı n ilk i kisinin arası nda
bulunuyor ve burada başka göze çarpan bir şey yok. Ka lede

21
Yabancı Gezgin/erin Gözüyle Urfa Bölgesi

iki sütun hala dimdik olarak ayakta duruyor, ayn ı yerde


birkaç harabe yapı daha görülebilir. Kalenin arkası ndaki yük­
sek tepeleri n üzerinde de benzer harabeler var, ancak
bunları uzaktan gördüm. En sonda görünene
Nemrud (Deyr Yakub) deniyor. i ncil'de sözü edi len
Nemrud'un bu olduğu kanaati mevcut olup burada bir saray
bulunuyor olm a l ı . Onlar en azı ndan çok eskidir ve bundan
dolayı bu kente gelecek olan bir Avrupal ı , bu dağa çı kmakla
i htimal ki kazançl ı olacakt ır. Bu dağ ı n kenarı nda kayadan
oyulmuş birçok hücre bulunuyor. Ancak şimdi bu nlardan
sadece bir tanesinde i nsan yaşıyor.
Bu kentte 1 2 minare sayd ı m . içleri nde birkaçı d i kdört­
gen idi ve özel l i kle bunlardan birisi (Ulu Camii mi naresi )
Hıristiyanları n çan kulesine benziyord u. Evler çok güzel
yapılm ışt ı . Bi rkaç han, saray ve kahvehane için de güzel
denilebilir.
Burada bir gezgin tarafı ndan görülebilecek en göze
çarpan şey; büyük ve güzel bir camiidir (Rızvaniye Camii)
ve muhtemelen takval ı bir Müslüman tarafı ndan yapt ı rıl­
m ı ştır. Bu adam rüyası nda Hz. i brahim'in bu mekanda ibadet
ettiğini görmüş. Zira bu Müslüman aynı rüyalar üzerine, çoğu
Yahudi ve Pagoda gibi, birçok cami yaptırmış. Camiye Halil
ür-Rahman denildiği gibi, Makam-ı i brahim de deniyor. Bura­
ya, dağ ı n kenan ndan i ki kaynak geliyor. Bunlar büyüklük­
lerinden dolayı sadece etrafı ndaki bahçeleri ve sahaları
sulamakla kalmayıp bizzat değirmenleri de çal ıştırıyorlar.
Her i ki gür kaynağı n önünde Patriark i brahim'e 1 2 vakfedilmiş
büyük ve güzel , bal ı k dol u birer göl bulunmaktad ır. Bu bal ı k­
ları sadece devlet korumayıp, fiilen tecavüz etmek isteyen­
lerin Tanrı tarafı ndan şiddetli cezaya çarptırılacağı anlatılır.

1 2 ibrahim, ishak ve Yakub gibi peygamberlere verilen isim.

22
Yabancı. Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

Bununla birlikte, bu günahı işleyen insanları n bahsi geçen


konuya bazen pek önem vermedi kleri görülür. 1 3
B u kentte yaklaşı k 500 ev Ermeni leri ndir. Onların büyük
ve m uhteşem kiliselerinin yatay kesiminde büyük harabeler
bulunuyor. Ama daha bir kısmı duruyor ve onu özellikle
güzel i ran hal ılarıyla süslemişler. Onları n kent d ı şı nda bir
kiliseleri daha var, Khoddre El ias (Hldlr-ilyas: H1drellez)
olarak çağrıl ıyor. Yakubilerin de burada bir kiliseleri var,
ancak onları n cemaati yaklaşı k 1 50 evden oluşuyor. Romal ı
misyonerler, s ı k s ı k denemelerine rağmen ne kadar uğraş­
m ı şlarsa, bu kentte henüz temel tutturamamı şlard ı r.
Paşa'n ı n Hekimbaşısı'nın Av rupalı olduğunu duydum.
Bundan dolayı ona nezaket ziyareti yapmak için yan ı na
g itti m . Ben, o daktorun bir i talyan veya Fransız olabileceğini
san m ı ştım, ancak yaklaşı k 25 yaşında bir Rum buldum.
Odas ı n ı n taba n ı , Şark adetlerine göre güzel bir hal ı ve
d uvarları n yan ı ise güzel bir sedirle döşenmişti . Duvarda
gümüş işlemeli kı l ı ç ve tabancalardan başka, yine bir
kısm ı n ı n üzeri gümüş işlemeli eyer ve dizgin de asıl ıyd ı .
Sorduğum sorulara ya kısa ya d a h i ç cevap vermiyordu. Çok
özel bir şahsiyetle sohbet ediyordum. O diğer Rum doktorlar
gibi asil Türklerle bi rkaç yıl bir italyan üniversitesinde tahsil
yapm ışt ı . Astroloji ve rüyalara çok inanıyordu. Yak ı n
zamanda gerçekleşmiş farkl ı bir rüyası ndan bahsetti. Rüya­
sında bir öreke 1 4 görmüş ve kısa bir zaman sonra efendisi ,
Ruha olarak çağrı lan bu vilayetin paşası olmuştu. Paşasına

13 Bu gibi kutsal balıkiara Şiraz'da rastladım; sayfa 1 67'ye bakı nız. Bundan
başka böyle kutsal bir balıklı gölü Diyarbakır'da ve diğer birisini de
Antakya'ya yakın Salkin'de görmüştüm. (C.Niebuhr)
14 Yünün bükülüp iplik yapıldığı bu basit alete Urfa'da "Tığ" veya "Teşi"
denir.

23
Yabanci Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

ve kendisine hal kın çok sayg ı gösterdiğini bana söylemeyi


unutmad ı ve sadece zeng in olacak zamanı bekliyordu ve
bunu da kesin bir şeki lde tasdik ediyord u. Zengi n olduktan
sonra da m utl uluğu elde edecekti . Ama bu çok uzak
görünüyordu. Çünkü paşanın sadece bir eşi vard ı ve köleleri
bile yoktu. Fakat sosyete Türkler böyle köleler içi n çok para
harcıyordu. Paşa n ı n eşi , sultan ı n bir kız kardeşi idi ve baş­
kentte kalmayı daha uygun bulm uştu. Bu prensesin eğlen­
cesi ona oldukça pahalıya mal oluyordu; oysa paşa kendi
seviyesine göre zar zor geçi niyord u.
Böyle bi r prensesin, kocasına kend isini taşrada takip
ettirmesi ve güvenliğini sağiatması genellikle nadiren ol uyor­
muş. Bir paşa, bir sultanın kızıyla evlenebi lme mutl uluğuna
erişebilmek içi n , sultanı n kızı ister yaşl ı veya henüz bir çocuk
ve isterse de ondan 1 00 mil uzakta olsun, ne başka bir eş ve
ne de cariye alabilir.
Anlatılan örneklerden birisi de şöyledir: Eğer sultan
şeref bahşedi p bir paşaya, evlenmek amacıyla prenses
kızını veya kız kardeşini verirse, bu prenses, gel inlik çağına
girmeden önce bi rkaç kez dul kal mış olsa bile, sultan ı n sara­
yından çıktığı için paşa, diğer eşlerinden boşanmak zorunda­
d ı r.
Edessa ism i U rfa'ya , Yunanlılar tarafı ndan veri lmiştir.
Ermeniler Edessa ol arak çağı rıyorlar ve evvelce sözü edilen
Praglı Yahudiler'in bazılarına göre; bu kent, eski yazarları
tarafı ndan kendi ul usları na U rcastum olarak tanıtılmıştır.
Ancak kenti n yönetimi Türklerin eli nde olduğu için halen
Ruha olarak çağrı l ıyor. Şimdi kısmen tahrip ed ilmiş olan bu
kent bir zamanlar Paşa'n ı n payitahtı imiş. Bi rçok güzel
kentler ve bölgeler vaktiyle hoş ve bayındır i ken, maalesef
şimdi bu yönetim alt ı nda, civardaki göçebe Arap, Kürt ve

24
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

Türkmenlerce kiralanmak suretiyle tahri p ed ilerek ı ssız hale


getirilmiştir.
Diyarbakır ve Urfa' nı n esas dili Türkçedir. Mard i n ve
Musul'da ise Arapça'dır. Musul ile U rfa arası ndaki alanda
ise, Kürt dili üstün durumdad ır. Buranı n ahalisinden en çok
geziye çı kanlar tüccarlarla katı rcılardır. Bunlardan bir kısmı
arabacı larım ızla karşı laştılar; genellikle hepsi üç dili de
biliyorlard ı . Bundan başka Ermeni ler de kendi anadilleriyle
birlikte diğer dilleri de konuşuyorlard ı .
Son gece kentin d ı şı nda Ermeni b i r papazı n yan ı nda
yattım. Ertesi gün kentin kapı ları açılmadan gezime devam
edebilecekti m. Ev sahibim, benim Katalik olduğumu sand ığı
için bana karşı kuşkulu idi . Kendimi ona bir ingiliz olarak
tan ıttığımda, bana nazi kçe davrand ı . Zira o, Halep'te ingiliz­
lerle tan ışm ış ve Türklere misyoner göndermedi kleri için
onları sevmiş. Hemen iyi bir akşam yemeği ısmarlad ı ve
yemeğimizi bir ağacın altında birlikte yedik.
1 Haziran ( 1 766)'da, Birecik'e kadar 14 saat veya
yaklaşık 1 0 mil yol ald ı m . Bu yol üzerinde bi rçok harabe
yerler ve tek tük i nsan bulunan köyler görüyordum. Dört, beş
yerde büyük taşlardan yontulmuş harabeler görd üm. Bunlar
kale veya büyük bi naları n kal ı ntıları olsa gerek. Bugünkü
gezimi biraz aceleyle yaptığım için o harabeleri yeteri kadar
i nceleyemiyordum. Katırcım da bu eski harabe kentlerin
isimlerini bilmediği gibi, pek ilgi lendiği de yoktu. Kendisi bu
bölgeye nadiren geliyormuş. Böylece bir tek yerin dahi ismini
öğrenemedi m. Bugün çoğu kez katırc ımı n rehberliğini ben
yapıyordum. U rfa'da i ken, Bireci k'in mevkisi hakkı nda bilgi
al m ış ve pusulada onun güneye doğru batıda olduğunu
bulmuştum . Katı rcı m , değişik yollara girdiğimizi hissettiği
zaman deli gibi oluyor ve nihayet pusulam ile yolu

25
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

tan ımamızı talep ediyordu; yolla ilgili olarak şüpheye d üşün­


ce, ben saati ve nereye g itmemiz gerektiğini soruyordum.
Bu yollarda değişik kuyulara rastl ıyorduk. Kuyuların
yan ı nda, komşu köylerden kızlar veya bu yörelerde yola
çıkm ı ş olan Kürt ve Türkmen aileleri hayvanları suvarıyor­
lard ı . Buradaki kızları n yüzleri kentte olanları nki gibi kapalı
değildi . Onların güneşten kızarmı ş bir güzellikleri vard ı . Bana
selam verdikten ve atımdan indikten biraz sonra, bize su
geti rdiler ve atlarımı za da su içirdiler. Buna benzer nazik
davranışlar gerçi bana başka yerlerde de gösterilmişti .
Ancak burada gördüklerim kendine özgü bir biçimde oluşuyla
di kkatimi çekmişti . Zira eminim ki , Rebekka 1 5 da bu yörede
yetişm iş ve yolculara karşı aynı ölçüde iyi likseverliğini
gösterm işti (Tevrat, 1 Kitap Musa XXIV.18). O, bel ki de su
içtiğim bu kuyudan su çekmiştir. Ni hayet H arran, şimdi
U rfa'n ı n güneydoğusunda iki günlük mesafede küçük bir yer
ve hala Yahudiler tarafı ndan ziyaret ediliyor. M uhtemelen
i brahim'in Kenan ülkesine göç ederken terk ettiği kent idi
(1. Kitap Musa X/1.4) ve kardeşi Nahor'un ailesi de m uhte­
melen bu yörede kalmışt ı . 16
Birecik'e yaklaşık olarak bir mil kal mış ve henüz hava
kararmaya başlam ıştı ki, atl ı bir Kürt ve üç yaya şahısla
karşı laştık. Ben ve katı rcım büsbütün yal nızd ı k, ancak her
i kimiz de atl ıyd ı k. Benim küçük yivli bir tüfeğim eyerin

15 Tevrat'ta Rebekka olarak geçen ve Araplarca Refika olarak bilinen


bayan, Hz.lbrahim'in oğlu Hz. ishak'ın karısı olup aslen Harranlıdır.
16 Harran, Latin tarihçisi Plinius'a göre "Carras" kentidir ve Roma'nın büyük
bir yenilgisi sayesinde tan ı nmıştır (C.Niebuhr). M.O. 53 yılında meydana
gelen bu olayda, Romalı General Crassus komutasındaki 50 bin kişilik
Roma ordusu, Harran'da Parthlar ile yapılan kanl ı bir savaşta yenilerek
büyük bir hezimete uğramış ve bu kargaşada general de hayatını
kaybetmiştir. (S.E.Güler)

26
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

üzerinde, önümde duruyordu; kemerimde de bir tabanca ve


yan tarafta ise bir palam vard ı . Katırcıya, kıl ıcına ilaveten
i ki nci tabanearn ı da ödünç vermiştim. i l k bakışta onları , bizi
soyabilecek adamlar olarak gördüğümüzden dolayı sessizce
uzakta durduk. En seçkinleri bize hitap etti . Bu Kürtçe görüş­
meden hiçbir şey anlamam ıştım. Fakat sonradan muhafızı­
m ı n bana dediğine göre; o, U rfa'dan gelmiş olan benim,
Avrupal ı olup olmadığım hakkı nda bilgi almış. Urfa'dan
Bireci k'e kadar bütün gezimizi bir günde yapmak istediğimize
hayret etmiş. Kısaca o, benden kent hakkı nda da rapor
alm ıştı ve galiba bu akşam bizimle birlikte seyahate çıkıp,
birçok adam ı n ı alarak ertesi gün beni yağmalamak istemişti .
Fakat onun si lah olarak sadece bir mızrağı ve palası vard ı ;
adamları nda d a bunlara benzer herhangi bir silah yoktu. O
esnada bizim ateşli silahlarımızia hazırl ı kl ı olduğum uzu
görünce, bizi kendi halimize bırakıp, kendi başlar ı na geziye
ç ı kmalar ı n ı n en iyi olacağ ını düşünmüştü.
Böylece, Urfa'dan sonra, civardaki seyahatimi buna
benzer hoş olmayan bir şeye rastlamadan tamaml ıyordum.
Ancak, başka birine buna benzer bir şeyi tavsiye etmiyorum.
Bir yolcunun, ıssız bir bölgede, fakirl iğin teşvik ettiği veya
belki taşk ı n l ı ktan hoşlanan bir grup insan tarafından soyul­
ması gayet mümkündür. Aynısı herhalde Avrupa'da da olur.
Yabancı biri , bu ül kede tek başına değil de, bir grupla
seyahate çı kmaya özen göstermel i . Bu, onun için her zaman
en iyisidir. Özellikle 1 0 Alman mili (75 km) kadar olan bir
yolda, civarda yol alan birçok Kürt ve Türkmen aşiretleri nden
başka, hemen hemen hiçbir köy görünmez. Bu aşiretler,
Paşa ile açı kça bir savaş içinde yaşamad ı kları sürece, büyük
toplu l u klara yaklaşmaya cesaret edemezler.

27
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

Ni hayet Bireci k'e ulaşt ı k. Görünüşe göre , B i recik'teki


yerleşim yüksek bir tepe üzerindedir. Kentin kuzeydoğu­
sunda yer alan ve harabe durum unda olan yüksekçe bir
kalesi vard ı r. Kentte bi rçok anıt, türbe, cam i ve ev kireç ta­
şından ( Hevara taş) yapılm ıştır. Bu kentte yaklaşı k 500 ev
bulunur. Kent, Suriye'ye geçişin sağland ı ğ ı en önemli bir
güzergah konumunda bulunuyor. Güçlü bir şekilde akan
F ı rat Nehri'ni geçerek karşıya ulaşmak sal ve bazen kelek­
lerle mümkün oluyor.
Bi recik'te Urfa Paşası'na bağlı M ütesel lim unvanlı bir
Yeniçeri Ağası idareci olarak bulunmaktad ı r. Burada bir
m üddet eğleştikten sonra sallarla karşı tarafa geçti k ve
Halep'e gitmek üzere yola koyulduk.

28
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

FRANS IZ GEZGiN ROLIN OLIVIER' i N


TÜRKiYE SEYAHATNAMESi'NDE
BiRECiK VE URFA *

Ro lin O l i v i e r . (?-17 . . . ) . F r a n s ı z g e zg i n i .
B ü y ü k i h t i l a l d e n s o n r a F r a n s a' d a g e ç i c i yö n e t i m i e l e a l a n
C o n v e n t i o n H ü k ü m et i 179 2 y ı l ı n d a O l i v i e r ' y i b i r u z m a n l a
h e y et i n i n b a ş ı n d a i s t a n b u l ' a g ö n d e r i yo r . O l i v i e r v e a r k a ­
d a ş l a r ı i s t a n b u l v e c i va r ı n d a , B o ğ a z l a r ' d a , M a r m a r a b ö l g e ­
s i n d e u z u n s ü r e k a l a c a k l a r , s o n r a 1795 y ı l ı A r a l ı k a y ı n d a
k ı s a b i r s ü r e i ç i n E g e D e n i z i a d a l a r ı n d a n s e k e s e k e M ı s ı r' a
g i d e c e k , 5-6 a y s o n r a d a S u r i y e v e K ı b r ı s y o l u i l e t e k r a r
i s t a n b u l ' a d ö n e c e k l e r d i r . B i r s üre s o n r a O l i v i er , H ü k ü m et i n ­
d e n a l d ı ğ ı t a l i m a t ü z e r i n e b ü t ü n A n a d o l u ' y u k e r va n l a
g e ç e r e k D i ya r b a k ı r - B a ğ d a t y o l u i l e l r a n ' a g i d e c e k , 1798 y ı l ı
b a ş ı n d a t e k r a r a y n ı g ü z e rg ah ı t a k i p e d e r e k A f y o n k a r a h i s a r ­
K ü t a h ya - i z n i k -ız m i t y o l u i l e i s t a n b u l 'a g e l e c e k v e b u r a d a n
d a 3 0 M a y ı s 1798 d e g e m i i l e F r a n s a' y a d ö n e c e k t i r .

Halep'ten Hareket
Halep'ten ayrı ldıktan sonra 5 lieue 17 kadar mesafede,
o zamana kadar hep kenan ndan gitmekte olduğum uz F ı rat
Nehri'ni artık göremez olduk. Arızalı, kalker bir araziden
geçti kten sonra mümbit, fakat ekilmemiş çı plak bir avaya
geldik. Burada Hardaran (doğrusu Harran) ad ı ndaki küçük

·
Rolin Olivier, Türkiye Seyahatnamesi, Kitap tl, 1790 Yıllarında Türkiye
(Yaşam, Tarım, Ticaret ve Sanayi) , Fransızcadan terc. Oğuz Gökmen ,
Istanbul 1991, s. 116-125. Dipnot ve açıklamalar tarafımızdan yapılmış­
tır.
17 Lieue (Liyö) = Fersah. 1 Fersah yaklaş ı k 5 km'lik bir uzaklı k ölçüsüdür.
Buna göre 5 fersah 25 km. eder.

29
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

bir köy vard ı . Evleri , araları harç kanmadan üst üste yerleş­
tirilmiş moloz taştan yapı l m ı şt ı .
Harran köyündeki evler yap ı itibariyle çok ilginçti.
Taştan topraktan yap ı lmı şt ı , ama g i riş kat yoktu. Üzerinde
külah şekl i nde konik kubbeler bulunuyord u. Dam ı n üzerinde
kaç kubbe varsa evde o kadar oda var demekti . Bu odalar
duvarlara nazaran çok daha itinalı ve güneşte pişmiş kil
kerpiçlerle yapılmışt ı . Bu kerpiçlerde toprak, çam urun içine
karıştırılan samanla sertleştirilmişti. Soğuğa, sıcağa daya­
nıklı olduğu söyleniyordu.
Ventose 18 ay ı n ı n 8. günü 5 saatlik bir yürüyüşten
sonra, Çarmelik adı verilen mağaralara ulaşt ı k . Geli rken
yolun yarısı nda Türkmen Köyü vard ı . Biraz ilerisinde de
Çobanbeyi Köyü'nü gördük.
Mağaralar yakı n ı nda su yoktu. S uyu 1 kilometre kadar
uzakl ı ktaki Çarmel i k Köyü'nden aldık. Yolda, Avrupa'da
olduğu gi bi burada da i l kbaharı n m üjdecisi sayı lan k ı rlang ı ç
v e tepeli kuşlara rastlıyorduk.
Ayı n 9'unda (28 Şubat 1 790), 9 saatlik bir yürüyüşten
sonra Küçük Sacur, Büyü k Sacur (bugün Suriye'de) adla­
rı nda kısa aral ı klarla i ki akarsuyu geçtik. i kisi de F ı rat
Nehri'ne akıyordu.
M izier'e (Mızar?) gelmeden az önce Ou rrel (?) ad ı ndaki
bir köy vard ı r. Ertesi günü, ayı n onunda 5 saatli k bir yol cu­
luktan sonra Birtha yahut Bridgek (Bireci k) önünde F ı rat
Nehri'ne ulaşt ı k.

18 Ventose = Fransa'da Devrim Takvimi'nin 6. ayı (1 9 Şubat-20 Mart


arası).

30
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

Birecik'te Fırat' ı Geçiş


F ı rat Nehri'ni büyük bir salla geçtik. Sal , bir dümen ve
uzun bir sırı kla hareket ediyord u. Önü tamamıyla açı ktı.
Gayet i l kel şeki lde inşa edilmişti. Bütün kervan bir defada
aynı sal la geçmek istedi . Sal ı n içi , birden o kadar çok at,
eşek, insan ve eşyalarla doldu ki , sular zaman zaman sal ı n
sağ ı ndan solu ndan içeri girmeye başlad ı . Tanrıya şükürler
olsu n , hava sakin ve kayı kçılar mahirdi. Eğer iki dakika daha
kalsayd ı k, pek ala sulara gömülebilirdik.
F ı rat' ı n Birecik'ten görünüşü, hem suları n ı n miktarı,
hem de akış hızı bakım ı ndan bizim Ren Nehri'ni anımsattı .
i l kbahar başları nda suları bi rden ve büyük ölçüde kabarır.
Zira bu mevsimde buralarda hem çok yağmur yağar, hem de
dağlardaki karlar birden erimeye başlar. Sular bir de
sonbaharda kabarır. Zira bu mevsimde de dağlar bölgesinde
çok yağmur yağar.
Türkleri n Birecik diye and ı kları, eskilerin ise Birtha
olarak tanımladı kları B i rt, küçük bir kentti r. Nüfusu 3-4 bin
kadardı r. Kentin çevresinde halen kötü durumda olan bir kale
vard ı r. Kentin altı nda kayalıkları n üzerinde yine harabe
hal i nde bir kale görünür. Zamanı nda nehrin geçişini korumak
için yap ı ld ığı anlaşı l ıyor. K ı l ı k-kıyafetlerimiz, eşyalarımız ve
özellikle silahları mız Birecik halkının merak ve ilgisini
çekiyordu . Özellikle benim i ki namlulu bir tüfeğim gümrük
yetkilisinin fazlaca hayranlığ ı n ı çekti . Tüfeğimi eli nden kurta­
rabilmek için epey uğraşt ı m. Kervancı baş ı n ı n tavsiyesi üze­
rine i ki atımi ı k tabancaları m ızı saklam ışt ı k .
Konaklad ığımız kervansaray kenti n dışında idi. Üst
k ısm ı kalker kayal ı kların üzerinde oyul m uştu. Bir değil, iki
kervanı bile barı ndırabilecek büyükl ükte idi . Biraz daha

31
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

ileride, gerektiğinde yolcuları da barı ndırabilecek mağaralar


da vard ı .
Gümrükçübaşı , eşyalarımızı muayene etmek için ker­
vansaraya gümrü kçüleri yollamak üzere idi ki , kervancı­
başının hiçbi r kaçak eşyamız olmadığı yol unda güvence
vermesi ve bir de elimizdeki termanda hekim olduğumuzun
yazılı olması dolayısıyla bu vartayı sadece gümrük memur­
ları n ı n nabızları n ı saymak ve en azı ndan bizler kadar sağ l ı kl ı
olmalarına rağmen, onlara kullanabilecekleri ilaçları tarif
etmek suretiyle kolayl ı kla atlatabildik.
Ventose ayı n ı n 1 1 . günü ( 1 Mart 1 790) 1 O saatlik bir
yürüyüşten sonra ovan ı n ortası nda Keras-Feris-Bek (Kara
Feris Bek?) ad ı n ı taşıyan bir hana vard ı k . Han ı n hemen
yan ı nda civardaki bağ bahçenin ve hayvanları n sulanabile­
cekleri bir akarsu vard ı . Bu yörelerde su oldukça nadirdir. 1 0-
1 2 l ieue (50-60 km) kadar kuzeyimizde üstü karla kapl ı
dağları görebiliyorduk.

U rfa'ya Varış ve Kentin Tarifi


E rtesi gün, ayı n 1 2'sinde tam 1 1 saat yol yaparak
Urfa'ya vard ı k. Birecik'ten ayrı ldı ktan sonra bi rkaç saat
kalker tepelerde yürümüş, ondan sonra U rfa'ya 2-3 lieue ( 1 0-
1 5 km) mesafe kal ı ncaya kadar hep düz ovalarda yol
alm ışt ı k. Bu noktada yi ne tepeler göründü. Urfa'ya çok sarp
ve kayalık bir yoldan i nebildi k. Bu yol un, Türklerin bölgeye
yerleşmelerinden önce yapı lmış olduğunu zannediyoruz.
Urfa, eskil erde Edessa ve Callirhoe adları ile a n ı l ı rd ı .
Kent olarak çok geniş bir alana yayıl ır. Nüfusu 30-40 bi nden
fazlad ı r. i ki tepenin yamaçları nda i nşa edilmiştir. Etrafı halen
bakımsız surlar ile çevrilmiştir. i ki tepenin arası ndaki vadiden

32
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

suları çok bol olan bir dere akar. Eski yazariara göre, bu
derenin U rfa'dan geçtiğini yazd ıkları S ki rtos (Karakoyun)
Nehri olması muhtemeldir.
Bu suyun altında 1 00 ayak1 9 kadar uzunlukta dört köşe
bir havuz i nşa edilmiştir. Bu havuzun içinde akıl almaz kadar
çok bal ı k vard ı r. Bu balı kların bu kadar çoğalması n ı n sebebi
onların kutsal olduğu ; kim onlara dokunur veya yemeğe kal­
karsa, hemen orada öleceği i nancı çevre halkı arası nda
yayı lmış olmasındand ı r. Hav uzun kenarı nda bu bal ı kların
yiyebilecekleri çörekleri, tatl ıları satan seyyar satıcı lar bulu­
nur. Batıl i nançlara sahi p olanlar yahut bir dileğin gerçekleş­
mesini isteyenler, bu bal ı kları beslerler; onları n suyun içine
atılan yemleri kapmak için birbi rlerinin üzerine çıkıp nası l
oynaşt ı kların ı seyrederek vakit geçirir eğlenirler. Bu batı l
i nancı önce k i m icat etmiş ve şimdilerde kimler sürdürüyor­
larsa, onları bu bul uşları ndan dolayı kutlamak gerekir. Zira
bu sayede bal ı kl ı havuzun çevresi günün her saati nde her
yerden gelen i nsanlarla dol up taşmaktadır. Bu havuzun bir
kenan camiin duvarına yaslanmakta, öbür kenarları ise
büyük çınar ağaçları ile gölgelend i rilmektedir.
U rfa'nın evleri, moloz taş veya daha çok yontulmuş
d üzenl i taşlarla i nşa edilmiştir. Çok sağlam ve d üzenli olmak­
la beraber fazla yüksek değildir. Hepsinin üzerieri teras
(dam) ile örtülüdür. Yollarının ortasından i ki-üç ayak genişli­
ğinde bir kanal geçer. Yağmur suları ile birl i kte çöpler de
buradan akar; yolun i ki tarafı da bir kal d ı rı m gibi temiz kal ır.
Yoldan gel i p geçenler için büyük kolaylı k sağlar.
Osmanlı i m paratorluğu'nun bütün kentlerinde olduğu
gibi burada da, Avrupa'nın Katali k kentleri nde görülebilecek

1 9 1 Ayak = 30.48 cm., 1 00 ayak 30.48 metredir.

33
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

kil iseleri n say ısı ndan çok fazla cam i görünür. Bu camilerden
hepsinin, cami gelirinin m i ktarına göre değişen yüksekl ikte
birer minaresi vard ı r. Ermenilerin U rfa'da bir kiliseleri ve
daha aşağıda bir misafirhaneleri vard ı r. Kervancı başı bizim
burada konaklamam ızı sağladı .
Kent halkı Türkler, Araplar, Kürtler v e Ermeni lerden
oluşur. Bunlardan ilk üçü Müsl üman'd ır. Yah udilerin sayı ları
azd ı r ve nispeten daha fakirdirler. E rmeniler Halep, Diyar­
bak ır ve Musul ile ticareti ellerinde tuttukları içi n oldukça
zengindirler.
U rfa'da 3-4 tane üstü kapa l ı , kubbeli çarşı vard ı r.

Yetiştirdiği Ürünler ve Ti careti


U rfa, sadece bir zahi re ve ticaret malları antreposu
değildir. Önemli miktarda hububat ve bakiiyat üretir. Pam uklu
dokuma sanayi ve kendi usta ve işçilerinin imal etti kleri
mücevherat ile de ünlüdür. Burada çok g üzel (keçi derisin­
den) mareken deri imalatı yap ı l ı r. Bunlar, Suriye ve Anadolu
kentlerinde satı lmak üzere Halep ve Diyarbakır'a sevk edil ir.
Bölgede pek az bağ vard ı r. E rmeniler ve Yahudiler bundan
beyaz ve k ı rm ızı şarap yaparlar. Eğer içine çam kozalağı
atmak gibi bir adetleri olmasaydı , oldukça güzel bir kalitede
sayılabilirdi . Al ışık olmayanlar için bu çam kokusu şarapta
pek hoşa g itmiyor.

Halkın Örf ve Adetleri


U rfa'nın kadı nları başları ndan topuklarına kadar i nen
beyaz bir çarşafla örtünürler. Yüzleri kare şeklinde siyah
tülden bir peçe ile kapl ı d ı r. Bu peçe kad ı n ı n yüzünü gelen

34
Yabancı Gezgin/erin Gözüyle Urfa Bölgesi

geçeni ere göstermez ama kad ı nlar bunun ard ı ndan pek ala
d ı şarıdakileri görebilirler.
Erkeklerin k ı l ı k kıyafetleri Suriye'de gördüklerimizden
farklı değildir. S iyah veya uzunlaması na siyahl ı beyazl ı
çizgileri bulunan abalar giyerler. Bu giysiler papazları n
giyd i kleri cübbeleri and ı rı r. Fakir ahali ve köyl üler ise, kısa
koll u kazaklar giyerler; beli n alt ı na kadar i nen bu kazakların
sırt ı , parlak renklerle üç köşe işlemelerle süsl üdür. Bu
giysi lere sahil kentlerinde rastlamadık. En güzelleri Maraş
kenti nde imal edilirmiş. Maraş, Halep'in güney batısında
küçük bir kenttir. Maraş gömlekleri i nce yünden dokun­
m uştur ve tanesi 8-1 0 kuruştur. U rfa'daki abalar ise , kal ı n
yünden ve keçi kı l ı ndan yap ı l ı r. Bunların e n ucuzu 1 0- 1 2
kuruş, en paha l ı ları ise 1 00 kuruşa kadar çı kar.
U rfa ve dolayları nda k ızları n daha küçük i ken burun
kenarlarından birini delerek oraya bir altın veya güm üş halka
(h ızma) geçirmek adeti vard ı r. Biz, burnun orta k ı k ı rdağ ı na
kocaman bir alt ı n halka geçi rmiş kad ınlara da rastlad ık. Bu
adeti Suriye sahi llerinde de görmüştük. Ama burada, Mardin,
Musul ve Bağdat'ta olduğu kadar yayg ı n deği ldi .

Yören in ikl imi


U rfa'da geçirdiğimiz 1 5 gün içinde, hava değişken ve
oldukça soğuktu . Bazen yağmur yağd ı , bazen dona çekti.
Ventôse ayı n ı n 25'inde ( 1 5 Mart 1 790) Urfa dolayiarına kar
yağd ı , ama ayn ı gün erid i. Yakı n k ı rlarda bazı mavi ve beyaz
sümbül lerin çıkmakta olduğunu gördük. Suran ı n iklimi,
san ırım Halep'i n kinden pek farkl ı değil. Bel ki yazın biraz
daha sıcak olması mümkündür. Zira her i ki kenti de aynı
deniz rüzgarı serinletmektedir.

35
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

Kalen in Tarifi
Tepede kalker bir kaya l ı k üzerinde i nşa edilmiş Urfa
kalesi d ikkatimizi çekti. Çok sarp ve kayalar üzerine yontul­
m uş d i k bir yoldan kaleye çıktık. Bir harabe hali nde idi.
Sadece genişçe bir yeri üstün körü onarı lmış, oraya da
kalenin korunması ile görevli bazı Yeniçeriler yerleşm işti .
Kaleden i nerken eski bir binaya rastladı k. Mermer sütunları
ve bir de oymal ı kapı başl ığı vard ı . Üzerindeki yazıların çoğu
sil i nmişti . Tan ıdığımız karakterlerden hiç birine benzemi­
yordu. Lakin bize Arap harfleri ile yazı lmış gibi geldi. 20 Urfa
kalesinin duvarları çok yüksekti . Dikkatimizi çeken bir başka
husus da, kalenin avaya bakan duvarları n ı n altı ndan kaya­
lardan oyulmuş bir kanal ı n (hendek) mevcudiyeti idi. Derin­
liğini ölçtük 30-40 ayaktı . Genişliği ise 25-30 ayak vard ı . Bu
kana l ı n açılması için herhalde çok büyük gayretler sarf
edilmiş olmal ıyd ı . Zira bu kanal ı n oyulduğu kayalar çok sertti.

Eski Mezar Kalıntıları


Kalenin civarı ndaki kayalarda, oyulmuş ölü evlerini gör­
dük. Bunlar dört köşe odalar biçimi nde idi. Bunl ardan bir
tanesine g i rdik. 7-8 basamakla iniliyor, içinde ölülerin konul­
duğu banketler vard ı . Lakin bunların hepsi bu kadar basit
değildir. Bir kısmı M ı s ı r'da i skenderiye'de görd üğümüz g i bi
bi rkaç ranzal ı olanlar da vard ı . U rfa'daki ölü evleri Mısır'daki­
lerden daha iyi korunmuştur. Bazı odalarda bir veya i ki
pencere açı l m ı ş olduğunu da görd ük. Anlaşı l ıyor ki, buraları
ölülerden sonra dirilerin de i kametlerine yaram ış.

20 Olivier, burada kaledeki sütunlardan ve doğuda kalan sütun üzerindeki


Süryanice kitabeden bahsediyor, ancak bu alandaki mermer sütun ve
oymal ı kapı baş l ıkları hakkında herhangi bir bilgimiz yoktur.

36
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

Bu ölü evlerinin bulunduğu ve kaleye de hakim olan


tepeye yöre hal k ı , Top Dağı ad ı n ı verirler. Öyle anlaşı l ıyor ki,
son zamanlarda kalenin korunması , bu tepeye çı karı lan
toplarla sağlanıyormuş.
Kalenin alt taraflarında hiç rastlamadığımız bir salyan­
21
goz cinsi bulduk. Ermeniler bunu yerm iş; dediklerine göre
pek de lezzetliymiş.
U rfa kenti nde, Abgar kralları na ait pekçok bakır ve
madeni para ve madalyanlara rastlad ı k. Bunlardan bakı r
olanların yan ı s ı ra bronzdan yapılanları n kalitesi pek iyi
değildi. Çabuk kıvrı l ı p parçalanıyordu. Selçuklu dönemine ait
olanlar çok nadir, l akin fevkalade g üzeldiler. Güm üşten yapıl­
m ı ş olanlar bir harika idi. Bu eski paralar arası nda Roma
dönemine ait olanlar da vard ı . Bu paralardan bize çok getir­
diler. Tanesini 1 yahut 2 paraya satıyorlard ı . Hayretimize
sebep olan bir husus da, bu paraların bazı ları n ı n bir tarafı
Arapça yaz ı l ı , öteki tarafı ise Yunan figürlü olmaları idi.
Bunlardan i ki adetini ald ı k.

U rfa'nın Tarihi Geçm işi


Bilindiği gibi eski ismi Edessa olan U rfa , F ı rat' ı n doğu­
sunda kalan Osrhoene vilayetinin merkezi imiş. Burası daha
sonra Abgarları n eline geçmiş.
Urfa'yı merkez yapan bu Abgar kral ları ndan biri, Hazreti
i sa'ya hitaben yazd ı ğ ı söylenen bir mektupla tarihte ün
kazanmı şt ı r. Rivayete göre, kral kentte hüküm süren cüzam
hastal ı ğ ı ndan kendisini kurtarması için i sa peygambere

21 Urfa'da saıyangoza "Bazrakı" denir.

37
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

mektup yazm ış. i sa da, verdiği cevapta müritleri nden birini


bu amaçla göndermeyi vaat etmiş.
Gerçekten de i sa'nın ölüm ünden sonra Havari Thad­
deus (veya Adday) gelip kralı cüzam hastal ı ğ ı ndan kurtar­
m ış; Urfa hal k ı n ı n da Hı ristiyanlığı kabul etmesini sağlam ış.
Bundan i ki ası r sonra i m parator Caracalla, burası n ı
zapt ederek imparatorluğun bir vilayeti haline getirdi.
Caracalla daha sonra b i r gladyatör i ken Sezarların
taht ı na oturmayı amaçlayan Makri nus'un emriyle öldürül­
d ü . 22
Edessa, Halife Ebubekir dönem i nde2 3 Araplar tarafı n­
dan a l ı nd ı ; 1 022 tari hi nde Haçl ı orduları , burasın ı bir kontl uk
hal ine getirdiler. 24 Bundan sonraları da kent pek çok mace­
ra geçirdi . Halepl iler ve Mısır MemiCıkları n ı n hakimiyetine
gird i . Timu rlenk'in sal d ı rı ve talanına maruz kald ı ve ni hayet
1 51 7 y ı l ı nda Yavuz Sultan Selim zaman ı nda bütün Mezo-

22 Bu olay 8 Nisan 2 1 7 tarihinde meydana gelmiştir. i mparator, Harran'daki


Ay Tanrısı Sin Tapınağ ı ' nda bir kurban töreni için Urfa'dan ayrı lmış;
Harran yakı nlarında Julius Martialis adlı bir asker tarafından kısa bir
kılıçla öldürülmüştür. Bkz. Akşit, Oktay, Roma imparatorluk Tarihi
(M.Ö. 27-M.S.395), istanbul 1 9 85 , 34 2 ; l ş ı ltan , Fikret, Urfa Bölgesi
Tarihi (Başlangiçtan M.825'e kadar), istanbul 1 96 0 , 21 ve ayrıca, bkz.
Özsait, Mehmet, "Anadolu'da Roma Egemenliği", A nadolu Uygarliklan
A nsik/opedisi, cilt l l , Görsel Yay. istanbul 1 982 , s . 33 9 .

23 Urfa, Halife Ebubekir döneminde değil, Hz.ömer döneminde, 63 9 yıl ı


Ramazan ayında iyad b . Ganem idaresindeki ordu tarafından, anlaşma
yapılmak suretiyle savaşsız bir şekilde ele geçirilmiştir. Urfa bu sırada,
Bizansı n hakimiyetinde idi. Bkz. Belazuri, Fütiih-ül Büldan, cilt 1 , terc.
Z.K.Ugan, Maarif Basımevi, istanbul 1 955 , s. 277 .
24 Urfa'daki Haçlı Kontluğu, 1 0 22 yılı nda değil, 1 09 8 yılında kurulmuş ve
1 1 44 yılında Musul Atabeyi i miideddin Zengi tarafı ndan ortadan kaldırıl­
mıştır. Geniş bilgi için bkz. Demirkent, I ş ı n , Urfa Haç/1 Kontluğu Tarihi
(1098- 1 1 18), 1 . cil!, 2 . baskı, Ankara 1 990 ; aynı yazar, Urfa Haç/1
Kontluğu Tarihi (1118- 1 146) , l l . cilt, Ankara 1 987 .

38
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

potamya ile birlikte Osmanl ıların eline geçti. O tarihten beri


burası Türklerden bu yana savaş görmemiş, sadece pad işa­
h ı n i radesine rağmen mevki lerini korumak isteyen bazı zayıf
karakterli vali paşaları n zaman zaman ayaklanmaianna şahit
olmuştur. Bunların bir önemi yoktur; sadece Osmanl ı yöneti­
m i nde vilayetleri n böyle paşalar tarafından yönetilmelerinin
sakı ncaların ı açığa vurmak ve halka zararl ı olabilen valileri ,
devlete itaate zorlayabilmenin ne kadar zor olduğunu belirt­
mek bakı mı ndan i lginç görülebilir.
Bununla beraber bu seyahati miz esnası nda, bizzat
şahidi olduğumuz bir olayı anlatmadan da geçmek istemiyo­
rum . Gerçekten U rfa'ya vard ı ğını z zaman, Diyarbakır Paşa­
sı'n ı n 2000 askerle U rfa üzerine yürümekte ol duğu ve
yönetim bakı m ı ndan kend isine bağ l ı olan U rfa halkı nı toptan
k ı l ıçtan geçireceği haberi telaş uyand ı rm ışt ı . Bunun sebebi
olarak, Diyarbakır Paşası'nın ve subayları n ı n zulm ünden ve
kötü davranışları ndan b ı kan, üstelik yeni sal ı nan vergi l eri
ödemek istemeyen Urfa halk ı , si laha sarı l ı p ayaklanm ı ştı .
Normal koşullar içerisinde halk içi n bu bir felaket sayı labi lirdi.
Lakin Diyarbakı r valisinin bizzat kendisi, pad işaha karşı
başkaldırmı ş olduğu için, Bab-ı Ali Hükümeti 'nden fazla Urfa
hal k ı n ı destekliyor ve ald ı ğı vergilerden, merkezi hükü met
pay ı n ı ödemek istemeyen bu valinin de bu suretle cezalan­
d ı r ıl m ı ş olacağını düşünüyord u.
Bu savaş hazırlıkları ve kargaşası içinde hiçbir kervan
yola çı kmaya cesaret edemiyordu. Bizim kervan ı m ız çok
kalabal ıktı . 50 kadar at ve hurda bak ır yüklü 80 kadar eşek
vard ı . Kervan ı 60 Ermeni yönetiyordu. Kervanda bazı Avrupa
malları , Halep kumaşları , şeker, kahve ve bol miktarda pirinç
taşınıyordu .

39
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

Gün doğmadan atlarımıza binerek hareket ettik. 7 saat


yol yaptık. Geçtiğimiz ova oldukça mümbitti . Bazı köylerin
civarı ndan geçerken koyun sürülerine ve bakımlı bahçelere
rastlad ı k. Bu ova, Urfa'n ı n 2 lieue ( 1 0 km . ) kadar kuzeyinde,
kuzeyden güneye doğru uzanan bir dağ ı n eteklerinde son
buluyordu . Alkaoüi (Aiköyü?) denilen bir yerde durduk.
Burada, U rfa'da rastladığımız ölü evlerine benzer pek çok
ölü evine rastlad ı k. Bu evierden birine yerleştik. Uzun yıllar
önce kim bi lir, hangi i nsanların ölüleri ni n yatmakta olduğu
ranzalar üzerine yataklarımızı serdik.
Hava soğuk ve bulutlu idi. Gece don yapt ı . Rüzgar
kuzeyden, kuzeydoğu yönlerinden değişik esmekteyd i .
Kervanın b i r kısmı buradan hareketini 1 g ü n erteledi . B i z de
onlarla kaldık. Kervandan bak ır yüklü bir eşek, Kürtler
tarafından çal ı n ı p kaçı rıl m ıştı. U rfa'ya dönüp Kaymakama
şi kayette bulundular. Bize bir gün daha ölüler evi nde di nlen­
rnek iyi geldi. Ayı n 28'inde gece saba h ı n biri nde, hareket
ettik. Hava seri n , yol dar ve taşl ı kt ı . 2-3 saat sonra iki tepe
arası ndan geçerek Türkleri n Gavur Köyü dedikleri terk
edilmiş bir Ermeni köyü vard ı . Kervan ı n bizden önce hareket
etm iş olan bölümüyle burada bul uştuk. Geceyi burada açık
havada geçirdik. Bizi yarı yıkılmış bir binaya yerleştirdiler.
Ayı n 29'unda ( 1 9 Mart 1 790) 1 saatlik yürüyüşten sonra
kuzeyden güneye doğru akmakta olan bir akarsuya rastlad ı k.
Bu nehri n suları az olmakla beraber derinliği bir hayli fazla
idi. Günün ortasına doğru uşağ ıma bir silah al ı p beni takip
etmesini söyledim. Her zaman yaptığım gibi civarda bi rkaç
kekli k avlamak ve sabah gördüğüm safran ve benzeri kokulu
bitkilerden örnekler toplamak niyetindeydim. Uşağı m çok
korkak bir adam d ı . Beni vazgeçirmek için dökmediği dil
kalmad ı . Kervan yöneticileri de ona katıldı lar. Burası nehir

40
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

boyundaki uzanan mağaralar dolayısıyla en tehlikeli yermiş.


Buralarda gizlenen Kürtler, kervanları soymak için saldı rılar
yaparlarm ış. Bu sözler cesaretimi daha ziyade kamçılad ı .
Yanıma çift namlulu bir tüfek, bir bıçak, k ı l ı ç v e fişekler
aldım. Uşağ ıma da kervanla beraber kalmas ı n ı söyledim.
Arkadaşım Bruguier de dünden toplad ı ğ ı m ı z bitkileri kal ı ba
bastı racakt ı . O da konak yerinde kaldı. Kan ımca pek korku­
lacak bir şey yoktu. Bu yollarda Kürtler pek görünmezdi,
olanların da ateşli si lahları yoktu. Ellerinde bir sopa, bel le­
rinde bir kama ile dolaşırlard ı .
Kervandan yarım lieue (2,5 km ) kadar uzaklaşt ı m .
Mağaraları n önünden geçtim. Buralarda çakallarla baykuş­
lardan başka can l ı bir varl ığa rastlamak mümkün olmad ı .
Ayı n 30'unda 6 . 5 saat yol aldık. Volkanik bir arazide
yürümek zor oluyordu. Yarı yolda i ki nci bir nehre rastlad ı k. O
da biri ncisi gibi kuzeyden güneye akmaktaydı . Suyun sol
sahil i nde geniş mağaralarda geceledik. U rfa'dan hareketi­
mizden beri , i kinci defa olarak, çok büyük yaban dom uz­
Ianna rastlad ı k. Mezopotamya'daki sularda olduğu gibi,
burada geçtiğimiz sularda bol mi ktarda yengeçlere rastladı k.
Bunların resim ve krckilerini çizdik. Nehir balı kları bizdekilere
benzemektedir. Bunların bizdeki isimlerini defterimize not
ettik.

41
Yabancı Gezgin/erin Gözüyle Urfa Bölgesi

ALMAN MAREŞALi H E L M UTH von MOLT KE ' N i N


MEKTUPLARl N DA R UMKALE, BiRECiK VE URFA

Helmuth von Moltke ( 1 800-1 891 ). Alman


mareşali.
Eğitimini Kopenhag Kraliyel Askeri Okulu'nda tamamladı ve Danimarka
ordusunda görev ald ı . 1 822'de Prusya Muhafız Alayı'na Teğmen olarak
girdi. 1 832'de Prusya Genelkurmayı'na alındı ve 1 yıl sonra Üsteğmenliğe
yükseldi. 1 835'de Osmanlı Padişahı I I . Mahmud'a, Osmanlı ordusunun
modernleştirilmesi için danışmanlıkla görevlendirildi. 1 836'da Osman l ı
Devleti'nin emrine girdi. istanbul'da b i r süre çal ı ş ı p Balkanlar'ı dolaştı.
Osmanlı ordusunun Haziran 1 839'da N izip'te Mısır Valisi Kavalalı Mehmed
Ali Paşa karşısında ağır bir yenilgiye uğramas ı , Osmanlıların von Mallke'nin
önerilerini dikkate almamasına bağlanır. Temmuz 1 870'de başlayan
Fransız-Alman Savaş ı , 2 Eylül'de Almanları n zaferiyle sonuçlandı . 1 8 Ocak
1 871 'de Versailles'da yeni Alman i mparatorluğu ilan edildi. Fransa, Şubat'ta
barış istedi, Mayıs 1 87 1 'de Bismarck' ı n şartları nı kabul etti . Askeri siste­
minin Fransa'nınkinden çok daha etkin olduğu kanıtlanan von Moltke,
Haziran 1 87 1 'de de Mareşal oldu. Von Moltke, 1 888'de 1 7 yıllık Genelkur­
may Başkanlığı'ndan istifa etti ve malikanesine çekildi. 1 89 1 'de bir Berlin
yolculuğu sırasında 91 yaşı nda öldü.
von Mallke'nin yazdığı eserlerinin aras ında bizi ilgilendireni şudur: Briefe
über Zustande und Begebenheiten in der Türkei, Berlin 1 84 1 . Bu kitap
Türkçeye çevrilerek Türkiye'deki Durum ve Olaylar Üzerine Mektuplar,
1 960 ve Moltke'nin Türkiye Mektup/af/, 1 969 adı altında iki kez
yayınlanmıştır. Yukarıda verdiğimiz mektuplar, Hayrullah ÖRS tarafı ndan
yapılan tercümeden (Moltke 'nin Türkiye Mektup/af/, istanbul 1 995, 2.
bask ı , ) alınmıştır. Rumkale, Birecik ve Urfa, adı geçen kitapta sadece iki
mektupta anlatılmıştır. von Moltke, önce 6 Nisan 1 838 tarihinde, daha sonra
da Haziran 1 839'da Osmanl ı kuwetleri i l e Kavalalı Mehmet Ali Paşa
aras ı nda yapı lacak N izip Savaşı öncesi Türkiye'deki gözlemlerini anlattığı
bu mektupları istanbul'daki bir dostuna yazm ıştır. Bazı düzeltme ve
dipnotlar tarafımızdan yap ı l mıştır.

42
Yabancı Gezgin/erin Gözüyle Urfa Bölgesi

6 N iSAN 1 838 TARi H Li MEKT U PTA


RUMKALE BiRECiK VE U RFA
( . . . ) Maraş'tan itibaren doğu-güneydoğu tarafı nda
Rumkal e, U rfa ve Siverek üzeri nden ta Karacadağ'a kadar,
50 saatten fazla uzunluktaki geniş alan oval ı k ya da hiç
deği lse bas ı k tepelerden meydana gelmiş arazidir. Fırat' ı n
sağ yakasında her n e kadar bir sürü derin vadiler varsa da,
sol yakada arazinin düzlüğünü kesen hiçbi r çukur yoktur.
Bütün bu alan, hemen hemen tamamıyla, toprakları gitmiş
kayal ı k bir zemi nden i barettir ve taş kırıklarıyla öylesine
kapl ı d ı r ki , açı lmış olan bi rkaç at yol unun d ı şı nda yayan
gitmek mümkün olsa bile hayvanla gitmenin imkanı yoktur.

RUMKALE 25

Rumkale'nin pek şaşı lacak manzarası vard ı r. 4 Nisan


günü sabahtan akşama kadar taş çölünde, yağm ur ve fı rtına
altı nda kendimizi zorla sürükledik. Derken, birdenbire önü­
m üzde, bu ovayı derin bir şekilde yarm ış olan F ı rat' ı n vadisi
açı l ıverdi. Ta aşağ ıda, 1 00 adıma kadar darlaşmış olan nehi r
kıvrım kıvrım akıyor, öteki yakada i nsana hayret verecek
kadar m uhteşem Rumkale kalesi yüksel iyordu. Fakat oraya
varmadan önce kayalardan oyulmuş bir şehi rden geçmek
gerekiyordu . Bu kayalar tıpkı Malta taşları gibi önce çok

25 Rumkale, Birecik Ovası'nın kuzeyinde, Fırat Nehri'nin kıyı kesiminin


doğusunda, Urfa yoluna bakan bir tepe üzerindedir. von Mallke'nin
gözlemleri s ı rası nda Rumkale, Urfa'ya bağlı bir kaza idi ve merkezi de
Halfeti kasabası idi. Rumkale'nin kuruluş tarihi Asurlular dönemine kadar
inmektedir. Ortaçağda Ermeni Piskoposluğu'nun merkezi idi. Daha sonra
Memlukluların eline geçen Rumkale, 1 51 6 yı lında Osmanlı hakimiyetine
girmiştir. Rumkale, 1 9. yüzyılın ilk yarısında terkedilmiş ve onun yerini
Halfeti almıştır. Halen Rumkale'de kale, konak, kilise, sarnıç ve diğer
yapı kalı ntıları mevcuttur.

43
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

yumuşak, fakat havada sertleşen bir cinsten. Bu dağlarda


hemen hemen her yıl deprem oluyor.
Rum kale'de kayanın nerede bittiğini ve i nsan eserinin
nerede başlad ı ğ ı n ı kestirrnek zor. Bir yanı F ırat, i ki yanı da
Marfifan Deresi'nin deri n vadisiyle çevri l i , yarı mada gibi ileri
çıkm ı ş bir dağ parçası , 40 ile 1 00 ayak yüksekl iğinde düşey
yamaçlarla kesilmiş; bu kaya d uvarları n ı n üstünde yine aynı
beyazımsı taştan 60 ayak yüksekliğinde, mazgallar, burçlar
ve yine mazgal larla donatılmış surlar var. Yukarıdaki kırk eve
giden bi ricik yol birbiri ard ı sıra altı kale kap ısı ndan geçerek
dolanıyor. Bu kı rktan geri kalan evler moloz yığınları ndan
ibaret. Bütü n bunları n hepsi, büyük bir parça tebeşiri oyar
gibi şeki ilendirilmiş bir kayaya benziyor.

Rum kale'nin tarihini bilmek çok meraklı bir şey olurdu.


Burası oldukça yakın zamanlarda Ermeni papazları n ı n mer­
kezlerinden biri olmuştu . Bunlar orada muhteşem bir manas­
tır kurmuşlard ı ; tahrip h ı rsı bu m uazzam yontma taşları
tamam ı yl a devi rmeye yetmemişti, sadece çok güzel

44
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

yontulmuş Roma kartalları kısmen kazınmış, zengin süslü


başl ı klarıyla büyük direkler yerde yatıyor. Sonraları bir
derebeyi kaleyi ele geçirmiş, bir Kürt beyi onu kovmuş, Baba
Paşa da onu sürüp çıkarmı ş; sonra Suriyel i , yani i brahim
Paşa, kaleyi topa tutmuş, böylece her şey yıkı l ı p gitmiş.
Sadece azametli surlar ve azametli kaya bugün de, Roma­
l ı lar onu nasıl gördüyse hala öyle ayakta duruyor. Kalenin
asıl dördüncü cephesi tehdit altında; burada kaya kendisin­
den biraz yüksek olan bir düzlük ile bağlant ıl ı . Taşa kazılmış
80 ayak deri nliğinde bir hendekle kayayı bu düzl ü kten ayır­
m ı şlar. Rumkale'yi tam bir müstahkem yer haline getirmek
istenecek olursa, zorunlu olarak bu düzlüğü sağlamlaşt ı rmak
lazımdır, esasen buraya da ancak pek az noktadan
t ı rmanmak mümkündür. Fakat Rumkale'nin bu yolsuz izsiz
çölde bir i stih kam olarak hiç önemi yok ve bir hücuma karşı
da, hatta bugünkü harap halinde bile, tam bir emniyet
altında. Topa tutulmak buraya pek az zarar verebilir, çünkü
bütün evler kısmen veya tamamıyla kayadan oyulmuş.

BiRECiK
Mevki bak ı m ı ndan ası l önemli olan yer, haritaların
Birtha veya Bire olarak adland ı rd ı kları Beleci k ya da Bire­
cik. Nehir burada dik kaya duvarları arası ndan çıkıyor, artık
t a ağz ı na kadar h ep ovadan geçiyor ve üzerinde gemi işler
hale geliyor. Albay Chesney'i n o kadar şanl ı şerefli bir tarzda
başarı sızl ığa26 uğradığı büyük teşebbüste, Hindistan'ı F ı rat
yol u ile Avrupa'ya bağlayacak olan gemi seferlerinin

26 Albay Chesney, Fırat'ın ulaştırma bak ı m ı ndan imkanların ı i ncelemiştir.


Fakat Süveyş Kanal ı ' n ı n açılması Fırat üzerinden bağlantıya ihtiyaç
bırakmamıştır. Şu halde başarısızl ı k diye birşey söz konusu olamaz.
(H.Örs).

45
Yabancı Gezgin/erin Gözüyle Urfa Bölgesi

başlangıç noktası burası olacakt ı . Hala onun nehrin sağ


kıyısı nda yaptırm ı ş olduğu evierden birkaçı n ı n harabesi dur­
maktad ı r. Türkler de hala (gavurla) onun (ateşli kayığı) yani
ateşle çal ı şan buharl ı gemisi nden hayretle bahsetmekte­
di rler. Halep, Antakya ve Antep ile olan büyük kara ulaşı m ı
d a buradan olmaktadı r. Bu tarafa doğru F ı rat' ı Akdeniz'den
sadece geniş, verimli bir ova ve bası k tepeler alanı ayırmak­
tadı r; bununla birl i kte F ı rat burada Akdeniz seviyesinden 1 00
ayak kadar yüksek olsa gerek. Birecik'ten itibaren doğuya
doğru sadece dar, kötü, fakat araba işieyebilen bir şose, taş
çöl ünden geçerek, Urfa üzerinden Diyarbekir'e gider. Denize
sahili olmayan geniş Asur diyarı ndan, Lübnan'la Gavurdağı
arası ndaki büyük geçitten geçerek Suriye şehirlerine ve
denize giden biricik yol budur.
Birecik'in yeri ne kadar öneml iyse kend isi de o kadar
başka yerlere benzemez bir şehirdir. Nehri n sol kıyısında ve
burada bir araya gelen birçok tepenin eteği nde kurulmuştur.
Burçları da bul unan iyi bir sur şehrin etrafını çevirir. Fakat
şehrin içi birçok yerden görülür; şehrin ortası nda ve nehrin
tam yan ı başında 1 80 ayak yüksekliğinde ve tepesinde öm­
rümde gördüğüm en harikulade bina bul unan konik şekli nde
bir kaya yükselir. 27
Bu meml ekette en eski isti hkam, i nsan eliyle yığılmış
uzunca yuvarlak tepelerdir, son ra bunları n üzerine hisar
veya kal e kurulur. Böyle tepelerden burada yüzlercesi vard ı r
v e hemen hemen her köyün yanı nda bulunur. 28 Bütün iskan
yerlerinin mevkii daima bir kuyunun varl ı ğ ı na bağlıdır ve bir

27 von Moltke, burada 57 metre yüksekliğindeki kale harabesinden bahse­


diyor.
28 von Moltke, höyükleri, binlerce yıl kerpiç inşaat yapılmış olan eski köy ve
şehir kalı ntılarını yığma tepe sanmaktadır (H .Ors).

46
Yabancı Gezgin/erin Gözüyle Urfa Bölgesi

yığma tepe ile işaretlenm iştir. Bu suni tepeler çok defa devce
bir emeğin ürünüdür. Samosata veya Samsat'ın tepesi 1 00
ayak kadar yüksek, 300 ad ım uzun ve 1 00 adım gen işti r. Bu
tepelerin yamaçları yontulmuş taşlarla döşenir ya da yaklaşık
75 derecel i k bir meyille duvar örülür; böylece suni bir kayal ı k
meydana getiri lmiş olur veya Horis Kalesi'nde olduğu gibi
esasen mevcut olan kayaya bu suretle ilave yapıl ır. Bireci k'in
kalesinde (Türkler buna Kale-i Beyda, yani Beyaz Kale
derler) bu taş örtünün arkası nda dışarıya mazgal del i kleri
olan kemerli dehlizler dola n ı r. Siverek'te böyle 80 ayak
yüksekliğinde, kapkara bazalt taşından, şevli bir duvar
vard ır.

Ası l Beyda Kalesi böyle muazzam tonazlardan üç, hatta


dört kat ı n ı n üst üste i nşasından meydana gelmiştir; burayı
tahrip ettiği söylenen altı deprem böyle taş blokları nı
dağıtmaya ancak kafi gelebilmiştir, fakat bunl arı n çoğu yine
de yeri nden k ı m ı ldamadan durmaktad ı r; burası tam bir

47
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

labirentti r. Çok güzel, yüksek bir kilise, şimdi bir Türk evl iya­
s ı n ı n mezarı bitişiğindeki odalarla hala tam olarak durmak­
tadı r; öteki gözleri yıkılmışt ı r. Yüzlerce ayak derinliğinde,
hala içinde su bul u nan kuyusu kuzey tarafı ndaki bir mahzen­
dedir; buradan yukarıya doğrudan doğruya kayaya oyulmuş
bir dehlizden geçilerek çıkıl ı r.
Başka bir kubbeli yerde dev gibi i ki i nsan tasviri ile
Farsça bir yazıt gördüm. Kale-i Beyda'n ı n harabeleri şimdi ki
haliyle sald ı rılara karşı tamam ıyla koru nm uştur, hatta zaptı
imkansızd ı r denebilir. Gerçekten de üzeri nde kaya kitlelerin­
den yapılma 60 ile 80 ayak yüksekl iğinde bir suru bulunan
1 00 ayak yüksekliğindeki bir kaya duvarına karşı elden
gelecek ne vard ı r? Devaml ı bir bombard ımanın yapabileceği
şeyi deprem zaten yapm ışt ı r. Dış örtü d uvarı nı n 1 00 ayak
uzunluğunda bir kısm ı tepeden aşağı yuvarlanmıştır, fakat
onun arkasındaki tonozlar sarsı lmamıştır bile; kaleye tırma­
nabilmek ise eskiden olduğu gibi bugün de imkansızd ı r.
U rfa'ya giderken yolda, apayrı biçimde bir köyde kaldık.
Mezopotamya'nın bütün yukarı kısm ı , sana yukarıda anlat­
mış olduğum gibi , bir taş çöl ünden i barettir. Burada ne bir
ağaç, ne bir çal ı , hatta ne de ki brit çöpü yontabilecek kadar
olsun bir çırpı parçası bulabilirsi n ; çoğu kez bir ot bitirecek
kadar bile toprak bulunmaz. Bu sebeple i nsan meskenlerinin
çoğu yum uşak kum taşı na oyulm uştur ve bu taşları n açığa
ç ıktığı yerlerde yani tepelerin başları ndadı r; fakat ovada
hiçbir kaya yüksel mediği için burada bir çatı meydana
getirmek başl ı başı na bir sanatt ı r. Çarmelik'te buna, taş ve
çamurdan bir çeşit kubbe örmek suretiyle çare bulmuşlar.
Köyde yan yana bi rbirine sı kışm ış yüzlerce böyle fı rın görü­
l üyor. Her meskende bu kubbelerden birçoğu var. Bunlardan

48
Yabancı Gezgin/erin Gözüyle Urfa Bölgesi

mesela biri ahır, biri haremlik, bir başkası selam l ı k yani kabul
odası vesai re olarak kullanıl ıyor.
Bize deve tezeğinden ve bir tür bal d ı ran otu nun kökle­
rinden ateş yaktılar.

URFA
U rfa, eski Edessa, Osrhoene Krall ı ğ ı ' n ı n başkenti idi .
2 1 6 y ı l ı nda imparator Severus'un zamanı nda oraya ve Nisi­
bis ( N usaybin)'in tah kimi suretiyle de F ı rat' ı n öbür kıyısına
yerleşmiş olan Romal ılar' ın bir kolonisi oldu. Urfa, kilise
tari hinde meşhur Edessa Tasviri ile ilgiyi çeker. isa'nın
ölümünden ta yüzyıllarca sonra H ı ristiyan topl ulukları ara­
s ı nda tasvi rlere i badet yayılm ıştır. Bu sebeple Kurtarıcı'nın 29
yüz hatları n ı n herhangi bir tasvirini gerçeğe sad ı k ve
doğrudur diye il eri sürmek kolay bi r şey değildir. Bununla
birlikte Kral Abgar'a dair olan Suriye (doğrusu Süryani
olacak) efsanesi hatırlardad ı r; buna göre kral, i sa'yı arayı p
bulu r. Ona, Yahudi leri n kötül üklerinden korunması için Edes­
sa'yı takdim eder, kendisi de i sa tarafı ndan iyi edilir ve
i sa'dan, yüzünün bir beze çıkm ış olan hari kal ı tasvirini
hediye olarak alır.
Beşi nci yüzyılda Ermeniler bütün resim lere tapmayı
kötü gördükleri gibi bu masa l ı da reddetmişlerd i ; bugün ise
buna i nanmaktad ı rlar ve efsane halk ağzı nda yaşamaktad ı r.
Bana şehrin bir çeyrek saat doğusunda bir mağara içinde
gizli bi r pı narı gösterdiler. Beni oraya götürenierin hi kayesine
göre resmi taşıyan adam hemen hemen şehri n surlarına
varmış, tam o sırada bir bölük atl ı ona bu pı narda yetişmiş, o

29 Burada H z.isa kastediımektedir.

49
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

da bu mağarada saklanmış; fakat gelen atl ılar onu taşla­


yarak öldürmüşler ve böylece resim yüzyıllarca gizli kal m ış;
sonunda keşişler onu , uygun gördükleri bir zamanda mey­
dana çı karm ışlar. Mucizel er yapan resi m , Edessa şe hrinin
bir düşman tarafından asla zapt edilemeyeceğini müjde­
lemiş. Gerçekten de şehir, (Hüsrev-i ) Nuşirevan'ın idaresin­
deki i ranlılar tarafı ndan iki defa kuşatılmış, fakat dayanabil­
miş. Ama Araplar burası nı zaptetmişler ve kutsal resim 300
sene kafir elinde esir olarak ıst ı rap çekmiş nihayet istanbul
imparatoru onu 1 2 . 000 gümüş ve 200 M üslüman esiri
karş ı l ı ğ ı nda sat ı n almış. Edessa Tasviri meşhur Veronika
veya Terbezi ile rekabet etmektedi r. Söylendiğine göre de
halen Cenova'dadır.
U rfa bugün de büyük ve güzel bir şehirdir, tam am ıyla
taştan yapılmıştır. Azametli surları ve hakim bir kaya
üzerinde kalesi vard ı r. Kalenin üzeri nde i ki yüksek sütun
bulunmaktad ı r, fakat bunlar tek parça taştan deği ldir; güzel
işlenm iş başl ı kları vard ı r ve Roma kartal larıyla süslenmiştir.
Şehrin içi ndeki bi r bina ile bir kulenin (şimdi cami), güzel
yontulmuş taşların harçsız olarak üst üste konması suretiyle
yapılmış olan duvarları çok eskid ir. Kalenin eteğinde bi rçok
pı narların suları i ki havuzda toplan ı r; bunları n etrafı yüksek
söğütler, çı narlar ve servilerle çevrilmiştir. Yanlarında da
güzel kubbeleri ve minareleriyle bir medrese yükselir. Duru
suyun içi nde sayısız sazan bal ı kları yüzer; bunlara kimse
dokunmaz, çünkü mübarektirler ve kim bunları yerse gözü
kör olur!
U rfa, çı plak kaya l ı klara yaslanmışt ı r; buradan çöl baş­
lar. Çöl , uçsuz bucaksız bir aland ı r. Şu anda yemyeşi l, fakat
nerede ise kuruyacak. Urfa' nı n meyve ve söğüt ağaçları kum
ve taş çölleri n i n arası nda bir vaha meydana getiriyor.

50
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

i ki tuğlu Şerif Paşa, beni pek iltifatla kabul etti . Onun misafiri
olmam lazım geldi , Cuma olmasına rağmen askere atış
talimleri yapt ı rd ı .
Urfa'dan buraya, Diyarbekir'e kadar olan alan mektu­
buma Diyarbekir'de devam ediyorum- insanın tasavvur
edebileceği en kasvetli çöldür. Siverek şehri hariç, bu 40
saatlik mesafede içinde i nsan yaşayan sadece dört köy
görd ü m , geri kalanları kışın Arapların yuvaland ı kları taş
yığı nları ndan i baret. Kuyular çok az, derelerde su yok, hatta
herhangi bir zamanda su bulunmuş olduğuna dair hiçbir iz
yok, bununla birl i kte merhaleden merhaleye ayvatlar
(doğrusu hayrat) yani üzerieri kubbeli sarnıçlar var. Kışın
sular çıplak taş zem in zemin üzerinden bunları n içine akarak
toplanıyor. Hayratlar dini vakıflard ı r ve yazı n Türkmenler ve
Araplar yüz binlerce baş hayvanlarıyla bunların etrafı nda
toplan ı rlar; bu sebeple de su çoğu kez Haziranda tükenir.
Bazen su pek deri nded i r ve uzun, dar merdivenler ta
aşağ ıya, o kadar hasret çeki len elemana kadar iner. Buralar
geceleri yüzlerce yabani güvercinin topland ı kları yerd i r,
rahatsız edilince geleni kanat çı rpmaları ve büyük bi r gürültü
ile ürkütürl er.
Bazalt döküntüleri, biricik dar pati kadan bin zahmetle
ayı klanmışt ı r. Gece ta geç vakte kadar, parlak ay ışığı
altında bu çölde i lerledi m; nadir olarak, uzun m ızrakl ı bir atlı
kıtası na rastlanıyar ve selam verilip alı nıyor: "Se/am Aley­
küm! Aleyküm Selam!" Ara sıra, taşlar arası ndan bin zah­
metle yem arayan bir deve sürüsü ve onları n yan ı nda
çobanların kara çad ı rları ile karşılaşılıyor. Sürücü, nakaratı :
"Aman! Aman! (Merhamet! Merhamet!) olan bu, Tuna kena­
rı nda da F ı rat kıyısı nda da duyulan aynı şarkıyı söylüyor.

51
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

Bazen bana, sanki uyuklam ış, Mezopotamya'da olduğum


rüyası n ı görmüş ve uyanmışım gibi geliyor.
Hemen hemen her dağ güzeldir; şimdiye kadar gördük­
lerimden sade F ı rat'la Dicle arası ndaki Karacadağ bunun
d ı şı nda. 3-5 dereceyi geçmeyen daimi tatlı bir meyille iki
günlük yol gidiyorsun ve birdenbire kendini karlar içinde
bularak şaşırıp kal ı yorsun. i nsan ovada olduğunu san ıyor,
halbuki bu dağ muhakkak ki 5000 ayak yüksekliğinde ve
fı rtı nalarıyla sert iklimi yüzünden meşhur. Ben çok erkenden
yola çıkm ıştım. Dağ ı n doruğunu aşt ı ğ ı m zaman güneş
doğdu ve Dicle ilk kırm ızımsı ışı klarla parlad ı . Öğleye doğru
fı rtına ve dol u altı nda Diyarbekir'e vard ı m .

2 7 OCAK 1 839 TARi HLi M E KT U PTA U RFA


( . . . ) Çok zahmetli bir yolculuktan sonra beşinci günün
akşa m ı , Ad ıyaman ve Samsat üzerinden, U rfa'ya vard ı m .
Bu şehir, alçak, kara v e garip manzaralı s ı ra dağların
yamacı nda ve çölün başlang ıcında, Kürt ve Arap aşiretlerinin
orta sı n ı rındad ı r. Şehrin surları n ı n içinde birçok kubbeler,
minareler, serviler ve çınarlar görürsün . Taştan son derece
zarif bir şekilde yapılmış evler, i nce sütunları, sivri kem erleri
ve çeşmeleriyle Arapları n Muham med dininden aldı klan
heyecan ve il ham la medeni dü nya n ı n bir kısm ı n ı zaptettikleri
ve kendileri nin medeniyet, ilim ve sanatı n koruyuculan
olduklan zamanlan hatı rlat ı r. Sur kap ı lannı n d ı şı nda bunların
şimdi ne olduklannı görürsün; bir alay harabe orada oldukça
geniş bir alanı kaplar. Çöl ün evlatları oraya gel i rler, nereden
geldikleri bili nmez; birkaç gün kal ır, sonra yine ayrı l ı rlar,
nereye g ittikleri de bilinmez. Yüzlerce saat, deniz gibi engin­
lere açı l ı rlar. O ev demeye dilin varmadığı taş yığı nları

52
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

arası nda, kı sa kara sakall ı , ateş gözlü esmer insanlar


görülür; i nsandan ürkek ürkek kaçarlar, etrafiarı n ı çekingen
bakışlarla süzerler. Onları n hali nden yabancı oldukları ve
develeri nin otlayamad ı ğ ı , duvarların görüşü s ı n ı riandırdığı ve
h ı rsızl ığın cezalandırıldığı yerlere yabancı kalmak istedi kleri
görülür.
U rfa'da şimdi, yazı n birlikte Kürtlere karşı sefere çıkmış
olduğum kıtaların çoğu bulunuyor. Burada eski ahbaplar beni
karşıladı ve gösterilen dostluk beni gerçekten memnun etti.
Urfa val i l iğine tayin edilmiş olan Müşir Mehmet Paşa, beni
kendi yan ı nda a l ı koydu ve bir çeşit içkale olan sarayda bana
oda hazı rlatt ı . Atlar, hizmetçiler, mükemmel yemekler, ağı rla­
malar, iltifatlar, özetle bu memlekette i kram edilebilecek her
şey emrime hazır idi.
E rtesi gün Cuma idi, yani Türklerin pazarı . Burada adet,
bugün şehrin kapısı d ışı ndaki bir meydanda, cirit oynamak
için toplanmak. Paşa, beyler, şehrin en i leri gelen ve aşağı
halk ı , sadece kimi n iyi bir atı varsa hepsi bu raya toplanıyor.
Araplar beyaz abaları n ı sol omuzlarına atm ış, ciritlerini sağ
elleriyle havaya kald ı rmış, narin kısrakları n ı , güzel tırnar
edilmiş zengi n takıml ı atları , kavukları , k ı rmızı , mavi ve sarı
elbiseleriyle son derece muhteşem bir alay teşkil eden
Türklerin arası nda oynatıyorlard ı . Gerçi meydan, bizim
taraflarda üzerinde at sürmek için seçilecek gibi bir yer değil;
çünkü taş ve malazla örtülü; fakat bu i nsanlardan daha
tasasızca at sürülemez.
Bunların dolu dizgin uçarken atıarına birden çark ettir­
di klerini ya da ani olarak durdurduklarını görenler bu atı n çok
defa onların servetlerinin yarı s ı n ı , hatta bütününü ol uşturdu­
ğunu hiç düşünmemeli.

53
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

Halk hiçbi r tertibe lüzum kalmadan hemen karşı l ı kl ı i ki


bölüğe ayrıl ıyor. Kim isterse i leriye at sürüyor, o geri gelir
gelmez başka biri onun ard ı ndan hücum ediyor, ona
yetişmeye çal ışıyor ve k ısa üzengileri nin üzerinde doğrularak
temreni bulunmayan üçayak uzunluğunda, parmak kal ı nl ı­
ğ ı nda, hatta bi raz daha da kal ı n bir harbeyi fı rlatıyor. Bu
değnek adamakıll ı vuruyor ve çarpıyor, fakat bir kaza n ı n
duyulduğu da vaki değ i l . Her n e kadar daima kovalama
s ı rası nda cirit atı lıyorsa da hasm ı n ı n gözüne rast get i rmek
tehli kesi bu yüzden büsbütün ortadan kalkmış değil, çünkü
kaçan, ci ritten kaçı nmak ya da onu el iyle yana doğru çelrnek
için hep arkasına bakıyor. Birçokları sopayı yakalıyor ve
kendisini kovalayana fırlatıyor. Fakat şuna da dikkat ettim ki ,
aşağı payede olanlar ki barlara atarken çok di kkatli davra­
nıyor, adeta atıyormuş g i bi yapıyor. Atlar da bu oyundan
binicileri kadar çok hoşlanıyer gibi.
Paşan ı n henüz huyunu suyunu tan ı madığırndan bir
atına binmiş olduğum için kalabal ığa karışmaktan çekindim.
At tepinmeye ve kişnemeye başlad ı ; dizgi nleri ni sal ıverince
öyle h ızla koştu, ayn ı zamanda dizgin ve diz temasına o
kadar itaat etti ki , en kötü binici bu işten şeretle çıkardı .
Eski kurşun! kaleni n dibi ndeki bu heyecanl ı sahne,
geride fon olarak uçsuz bucaksız çöl , güzel ve karakteristik
bir tablo meydana getiriyor.
Dün, şehrin yak ı n ındaki bir dağ ı n tepesinde bulunan
mağaraları (taş ocakları n ı ) ziyaret ettim. Surlar, camiler,
kervansaraylar ve hamamların bütün taşları buradan ç ı karıl­
mışa benziyor. Bu yüzden meydana gelen mağaralar fevka­
lade büyük. Bir tanesinin içinde atla 1 50 ad ı m ilerl edim, 8- 1 0
arşı n yüksekliğinde, fakat asıl şaşı lacak şey 30-40 arşın
geniş ol uşu ; çünkü bu genişl ikte, fakat kemerli değil de

54
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

tamam ıyla düz ve yatay, d i reksiz ve desteksiz bir tavanı


baş ı n ı n üstünde ası l ı görmek i nsanı adeta korkutuyor.
Bu mağaralar 2000 beygi ri alabilir, ama ne yazık ki
burada hiç su yok.
Benim şehirde en sevdiğim gezi nti yerim, dupduru su
ile dolu ve içinde sayısız bal ı klar yüzen bir havuz. Bu
hayvanlar "ziyaret" yani mübarektir. Bu nları havuza Nemrut
koymuş ve kim bunlardan yerse kör olurmuş. Balı kiara bir
avuç nohut atınca yüzlercesi , bir köpek sürüsü gibi kıyı
boyunca insanın arkası s ı ra geliyor.
Suyun bir kenarı n ı azametli çı narlar çevreliyor, öteki
kenar ı nda beyaz kireçtaşı ndan yap ı lma, minareleri, zarif
oyma taş parmakl ı kları ve siyah servileriyle Halilürrahman
Camii yükseliyor. Tam da Ocak sonunda, sıcak öğle güneşi
altında gezinti yapılacak bir yer . . .
Şeh i rden aşağı yukarı bir saat uzakta v e çıplak kaya­
lardan birinin üzeri nde, Arapların "Nemrud'un Sarayı" ded i k­
leri eski duvarlar yükseliyor. Bunları n asl ı nda ne maksatla
yapı lmış oldukl arı nı tahmin güç; oraya h içbir yol çıkmıyor,
hiçbir ağacı n , hiçbir otun yetiştiği de yok, su da büyük sam ı ç­
larda biri kiyor.
Görünüşe göre, asil ve sade üsiObuyla göze çarpan
eski binanın içine daha sonra başka bir bina yapılmış. 30
Güzel, dört köşeli kulelerden birinde aşağı daki yazıtı
buldum:

30 von Moltke, burada günümüzde harabeleri ayakta duran ve şehrin 1 O


km. güneyindeki dağlar arasında bulunan Deyr Yakub M anastırı' ndan
bahsediyor. Kaderine terk edilmiş olan manastır, günümüzde define­
cilerin acımasız tahribatıyla karşı karşıya bırakılmıştır.

55
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

" A M ACCAMXHX CAPE�'I' TO'I' M ANNO'f' f'f'NH" 31


Günlerce kesilmeden devam eden yağmurun alı koy­
masından sonra, i l k açık gü nde Urfa garnizonu d ı şarı çıktı ve
parıl parıl güneşte ve m ız ı ka ile Prusya liva talimleri yapt ı . Bu
bir i ki gün sürdü, sonra 9 piyade, 6 süvari taburu ve 4 topla
bir manevra yaptık; bu kafi derecede iyi oldu, askerler bile
mem nun kaldılar. Bu ndan sonra Bireci k'e hareket ettim ve
sana evvelce anlatm ı ş olduğum ayn ı Çarmel i k fı rını nda
geceledim. Akşama doğru 30 baş manda, sığ ı r ve kat ı rın
benim salondan geçerek bir arka kapıdan çıkıp gittiklerini
görmek beni az hayrete düşürmedi . Eğer buraya bu adı
vermek doğru olursa bu "ev"in arkası nda geniş bir mağara
vard ı ve a h ı r hizmetini görüyord u. Her türlü yapı malzeme­
sinden yoksun olan bu memlekette bizzat tabiat ı n ki reçli kum
taşları içi nde böyle çok sayıda mağaralar yaratm ış olması
büyük bir bahtiyarl ık.
B i reci k paşası U rfa'da bulunuyor; bu sebeple ben bir
süreliğine onun konağı n ı işgal ettim. Hizmetime tahsis
edilmiş olan bir böl ü k kom utanı yüzbaşı , daima karşı mda
d ivan duruyor ve bana birbi ri ardı sıra çubuk (sigara) ikram
ediyor; 5-6 ağa da ona bu hususta yard ı m ediyor. Başlan­
g ı çta bu nezaket beni dehşetli rahatsız etti; fakat buna
al ışmak lazım. Peşimden Emir Çavuşu gelmeden bir adım
atabilmem mümkün değil. Ondan kurtulmaya boş yere

31 Bahsedilen dört köşeli kule, Deyr Yakub M anastırı ' n ı n kuzeyinde


bulunan bir anıt mezardır. Bu tür mezarlara "Kule mezar" da deniyor ve
Süryanice'de "Nafşa" olarak biliniyor. von Mallke'nin mezar üzerinde
okumuş olduğu Grekçe metnin tercümesi şudur: "M a'nu oğlu Şare­
du'n u n karısı Amaşşamaş." Yazı stilinin tahliline göre, bu yap ı n ı n
miladi l l . yüzyıl ı n sonuna veya l l l . yüzyıl ı n baş ına ait olabileceği tahmin
edilmektedir. Grekçe metnin ayn ısı, Palmira Süryanicesi harfleriyle
hemen altına yazılm ıştır.

56
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

çal ı ştım; beni gölgem g i bi takip etti. Ben gezmeyi çok sev­
diğim, h ızl ı yürüdüğüm ve topografya çal ışmalarından alışkın
olduğum üzere uzun ad ı m lar attığım içi n, zavall ı adamcağız
bu yorgunluk yüzünden tam am ıyla güçten d üştü.
Türkler at yahut eşeği olan bir insanın yaya yürümesine
asla akıl erd i remezler; d uru r bakar ve hayretle " Yeri!" derler.
Fakat yalnız gezmek, gelenekiere yayan yürümekten de
daha büyük tecav üzd ür ve insan çok setalet içinde olmal ıdır
ki, arkası ndan gel i p çubuğunu taşıyacak hiç olmazsa bir
tem beli olmasın. Bir gün Malatya'da cemaatiyle birlikte şehre
dönen bir eşekçiye rastlad ı m . Adam herhalde beni paşanı n
yan ı nda görm üş olacaktı v e bana i ltifatta bulunmaya niyet­
lenmişti ; daha ben neye uğradığı m ı bilmeden beni kol umdan
tuttu ve eşeği n i önüme çekti , "Bin gözüm!" ded i . Ben
teşekkürle yoluma gitmeme müsaade etmesini rica ettim.
" Va/lah siye yaz1ht!r, yayan yenme!" ded i . Ben ona bir a h ı r
dol usu atı m v e katırım olduğunu söyledi m , fakat adam akl ına
koyduğundan vazgeçmed i . Başka çarem olmad ığı için ben
de -gerçi eşeğe binmedim ama- eve döndüm ve atla gez­
meye çıktım, halbuki asıl istediğim yayan gezmekti .
Birecik'teki kıtalar da yine benim eski tanı şları m d ı . Her
gün talim yap ı l d ı ; subaylar, en yükseklerden en aşağ ıdaki­
lere kadar, öğrenmek için büyük bir istek gösteriyorlar ve
manevraları n basitliğine çok seviniyorlard ı .
Bireci k'te, Şubat'ı n başı nda tarlaları yeşi l eki nlerle kapl ı
buldum. Çal ı l ı kları n küçük küçük yaprakları vard ı ve Araplar
nehirde yı kanıyorlard ı . Son derece enteresan olan etrafın bir
plan ı n ı çıkardı m ve eski, harikulade kaleyi sürüne emekleye
dolaşt ı m . Burada yüzyıllardan beri yıkılmış olduğu anlaşılan
bir sürü ku bbe vard ı . Bu eski bina dev gibi bir şey, hatta
zelzeleler bile onu tahribe muvaffak olamamış. Sana evvelce
burası n ı anlatm ıştım.

57
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

MiSYONER PAPAZ GEORGE PERCY BADGER' i N


NOTLARINDA* SiVEREK V E U RFA

George Percy Badger ( 1 8 1 5-1 888). Arap kökenli i ngiliz bilim adamı­
misyoner papaz ve yazar.
Gençliğini Malta ve iyice gezdiği Arabistan'da seyahat ederek geçirdi. 1 842
yıl ında papaz oldu ve 1 842-1 844 ve 1 850 yı llarında Doğu kiliselerine
temsilci olarak gönderildi. 1 852 yı lında "Nestorians and their Ritua/s" adl ı
kitabını yayı mlad ı .
S i r Henry Barlle v e Edward Frere'in Doğu Afrika'daki Zanzibar misyonunda
sekreter oldu. Badger, 1 873 yılı nda Canterbury Başpiskoposluğunu kurdu.
"Arapça-i ngilizce Sözlük" çal ışmas ı n ı 1 88 1 yıl ında tamamladı .

Siverek
1 8 Mayıs 1 844 . Siverek'in çok dayanıkl ı bir taş katmanı
içinde kurulduğunu ve şehrin deri n bir oyuk içine yerleşm iş
olduğunun farkı na vard ı k.
Şehrin çevresi orta halli şarap yapı labilen üzüm bağlan
ile kapl ı d ı r. Diğer elyaf ürünler ise buğday, arpa, pirinç, tütün
ve bal yetişiyor. Şehre hakim bir tepe üzeri nde, etrafında
birkaç düzine Kürt köyüne ait evi n bulunduğu kale kal ı ntı ları
hala görülebilir.
Şehrin kendisi ancak 500 M üslüman aile ve 4 camiden
ol uşuyor. Ermenilerin ev sayısı ise 1 20. Onların Urfa pisko­
posl uk bölgesine bağ l ı bir kiliseleri ve dört papazlan var.
Şehirde ayn ı zamanda i nşaatçı olarak istihdam edilen bi rkaç

Badger, G.P., The Nestorians and their Ritua/s, with the Narrative of A
Mission to Mesopotamia and Coordistan in 1842-1844, London 1 852,
volume 1 . Badger, Urfa ile ilgili notlarını kitabının 20. bölümünün 3 1 8-333
sayfaları aras ı nda vermiştir. Badger Urfa'ya 1 844 yı lının Mayıs ayında
gelmiştir.

58
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

H ıristiyan Rum da bulu nuyor, ancak Diyarbak ı r'a daha yak ın


olduğu halde kiliseleri v e din adamları yok .
Siverek'ten, daha önce bahsettiğim Süryani Yakubilerin
yaşad ığı Gerger Dağ ı ' n ı n güzel bir manzarası n ı gördük.
(. . .)
U rfa
2 1 Mayıs 1 844 . Diyarbak ır üzerinden eski bir yol u takip
ederek güzel bir akışl ı ve üç kemerli köprüsü bulunan
Karaköprü isimli Kürt köyüne ulaştık. Akşamieyin saat 9'da
Samsat Kapısı 'ndan Urfa'ya girdik ve kendimizi Makdesi
Yeşua'nın konukseverliğinin çatısı altı nda rahat bir şekilde
bulduk.
U rfa, bir tepenin hafif yamacına yerleşmişti r ve altı n­
daki , doğu ve batı surları arasındaki 1 0 mil boyunca bahçele­
rin yer aldığı düzlüğe doğru genişler. Karakoyun denilen
küçük bir dere, şehrin kuzey yakası boyunca akar ve Sam­
sat, Saray ve Yeni Kapı'ya doğru üç köprüyle üzerinden
geçil i r; sonra kuzeydoğuya döner ve açık arazideki bahçeler
boyunca akıp gider.
Kale, güneydoğudaki bir tepenin üstündedir ve düzen­
siz bir açıyla şehrin etrafı n ı dolaşan kuleli surlara bağla n ı r.
Halihazırda bahsedilen kapıları n yanı sıra i ki kapı daha
vard ı r. Kuzeydoğuda Bey Kapısı ve güneye doğru ise Harran
Kapısı bulunuyor. Kale, di kdörtgen biçimlidir ve sert kayadan
bir hendekle çevrilidir ve 90 ayak genişliğinde, 1 50 ayak
deri nliğindedir.
B izi demir bir kapıdan içeriye ald ılar, kendimizi harabe­
lerin ve enkazı n arasında bulduk. Giriş asl ı nda yukarıdaki
burçtan kumanda edilen, her birinde kuvvetli birer kapı

59
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

bulunan, üç surla korunuyara benziyord u. Böylece bir sal d ı rı


sırası nda garnizona büyük bir üstünlük sağl ıyor. Yine de
açıkt ır ki , top ateşine dayanmak içi n i nşa edilmemişler,
güneybatı ve batı daki komşu birkaç tepenin aşağ ısında
oldukları görül üyor.
Önemli Yunan
ve Roma yaz ıtları ,
kalen i n kapısı ndan
az uzakta yükselen
i ki büyük mermer
sütunda yer al ıyor.
Sütunların gövdesi
birkaç parçadan iba­
rettir; Korint düze­
ninde başlarla süs­
lenmişler ve dar
basamaklarla sütun­
ları n gövdesini yara­
rak döşenmiş g i bi­
V
ler. Hangi amaçla
yap ı l d ı klarına karar
veremedi k. Biraz uğraşarak da olsa kopyasını çıkarta­
bildiğimiz eski Süryani Estrangelo alfabesi yazısını görmek
bizi keyiflendirdi; ancak ne yazı k ki o kadar okunmayacak
haldeydi ki, çözmem mümkün olmadı . Ne dil ne de kullanılan
alfabe Süryanice idi ; dil Arapça kelimelerle karı şıktı , alfabe
ise i brani harfleriyle . . . 32

32 Badger, kaledeki doğu sütunu üzerindeki yazıttan yan l ı ş l ı kla Yunan ve


Roma yazılları olarak bahsetmiştir. Süryaniceyi de tanımadığı anlaş ı l­
mıştır. Süryanice yazı! hakkında geniş bilgiyi ilerki sayfalarda Alman
gezgin Petermann' ı n seyahat notları ile ilgili bölümde vereceğiz.

60
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

Kalede, antik dönemden kalma sözde bir kiliseye ait


büyük bir binan ı n enkazı görünüyor. Temeller üzerinde
bi rkaç Sarasen 33 yapısına ait taşlardan oluşmuş bir dizi,
bi rkaç Yunan ve Roma kemeri, sütunlar, sütun parçaları ve
frizleri var, fakat buradaki kitabe bunları n tarihi d üzeltmek
için eşlik etmiyor.
Burada sadece mükemmel bir yap ı , M ı sırlı i brahim
Paşa'nın 1 839 ve 1 840 y ı l ı ndaki U rfa'yı işgal i s ı rası nda
yapt ı rm ış olduğu küçük bir mescittir.
Şehrin kaleden görünümü olabildiği nce muhteşemdir.
Hemen aşağ ıdaki Şeyh i brahim (doğrusu Hazreti ibrahim)
Gölü , camisiyle birlikte gölgeli ve sık bir korulukla çepeçevre
sarı lm ış. Caminin i nce mi naresi muazzam selvi ağaçları n ı n
arası ndan zorlukla seçilebiliyor; eski çan kulesi nin, binanın
ilk olarak H ı ristiyanlar tarafı ndan yapıldığını hatırlatmak ama­
cıyla kalması na izin verilmiş.
Göl ya da havuz özel bir tasviri gerektiriyor: Belirttiğim
g i bi kalenin altı nda yer a l ı yor, güneybatıdan akan ve çanağ ı­
nın batı ucunda yer alan sevimli bir yazlı k köşkün altı ndan
geçen çok sayıda bereketli kaynaktan besleniyor. Çanak
80x50 ayak boyutlarında ve 5 ayak deri nliği nde, üç kenarı nı
geniş yürüyüş yol ları çevrelerken, dördüncü kenarı nda cami
var.
Göl, içg üdüsel olarak alışık oldukları yemleri bekled ik­
lerinden, ziyaretçileri açı k ağızlarla izleyen bal ıklarla dol u. Bu
yemler genelli kle, yollarda bağdaş kurm uş ve asla sofu Müs­
lümanlardan müşteri beklemeyen çeşitli satıcılar tarafı ndan
sağlanan pişirilmiş nohuttan i barettir.

33 Ortaçağ'da batılıların genellikle doğulu Müslüman Araplara verdikleri


isim.

61
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

Müslümanlar bu kaynağa büyük bir sayg ı gösterir ve


kutsal suları ndan çalmaktan suçlu bulunan kişilere ağ ı r bir
ceza uygulanı r; eğer zanl ı hemen uygulanan cezadan kaça­
bilirse, cezalandırıcı adalet onu mutlaka takip eder ve er ya
da geç can ı na okur.
Böylesi saçma cezalara rağmen, H ı ristiyanların s ı kl ı kla
yasaklanmış lezzetleri tatt ı kları bana söylend i . Bal ı k, gölün
bahçelere doğru akan derelerinden kolayl ı kla sağlanabilir.
Genell i kle şarap sosuyla pişi riyorlar ve mükemmel bir şekilde
sunuyorlar.
Bahsedi len camiye Halil i brahim, Dost i brahim ya da
Halil Rahman, "Bağlşlaylclmn Dostu" denir.
Sonra Piskopos Mutran Agop'un bizi her iki yanağ ım ız­
dan öperek karşı lad ığı Ermeni Kilisesi'ne doğru yürüdük.
Kilise mezarl ı k olarak da kul l anılan geniş bir avl uda bulu­
nuyor ve eski bir Roma binas ı n ı n kal ı ntısı . Mabedi n üstün­
deki çat ı n ı n bir kı sm ı yok olmuş ve kilisenin, modern bir yapı
olan orta kısm ı n ı n, düz çatısı üstünde basit bir duvarla
yapılm ış. iç kı sm ı Ortaçağ Arap mimarisiyle yap ıl mı ş iki sıra
sütunla üç apsise ayrı l m ı ş. Apsislerden biri kafesle çevrilmiş
ve cemaatin kad ı nları için toplanma bölümünü oluşturuyor.
Sunağ ı n yakı n ı nda pahal ı bir gümüş çerçeve içi nde
Kutsal Bakire ve Çocuğun 34 bir resm i var. Yetmişlerden Aziz
Thaddeus tarafından yapıl d ı ğ ı na i nanıl ıyor.
Geniş bir piskopos makamı ve üç rahip tarafı ndan ders
alan 1 00 kadar çocuğu gördüğümüz iyi bi r medrese, kili seye
bağ l ı . Kiliseyi yeniden imar etmek için önceden taşlar

34 Burada Hz. Meryem ve oğlu Hz. isa kastedilmektedir.

62
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

getirtilmiş, piskoposun talebiyle bir günüm ü , yeni binan ı n


plan ı n ı çizerek geçirdim.
Daha sonra kiliseni n bitirildiğini ve doğ udaki en güzel
H ı ristiyan i badethanelerinden biri haline geldiğini duydum. 35

Badger'in bahsettiği kilisenin 1 900'1u yılların baş ı nda güneyi ve batısındaki


alan mezarl ı k idi. Bina 1 996 yılı nda restore edilerek "Selahaddin Eyylıbi"
ismiyle camiye çevrilmiştir.

U rfa'nın surları içinde 1 800 Ermeni aile, şehirden üç


saat uzakl ı ktaki Germuş Köyü'nde ise 200 aile var. Sadece
şehi rde 1 8 rahip var.
Ermenilerden sonra, bir önceki gibi geniş bir avl uya
kurulmuş, piskopos ve iki rahibin makam ı n ı n da bulunduğu
Süryani-Yakubi Kilisesi'ne ziyarete gittik. M utran i brahim'i
ziyaret etm ek için geri döndüm. Yaşlı adam i nsanları arası n­
daki eğitim isteğini yoğun duygularla anlattı . Kilise Aziz Pet­
rus'la Aziz Paulus'a adanmış36 küçük bir bina ve mabedin

35 Badger'in bahsettiği v e camiye çevrilen kilise binası 1 849 yılında inşa


edilmiştir. yapıldığını anlıyoruz.
36 Bu Süryani kilisesi günümüzde Vali Kemalettin G azezoğ l u Kültür
M erkezi adıyla hizmet vermektedir.

63
Yabanct Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

içinde dört sunak var. Okul , 40-50 kadar öğrenciden i baret;


onlara getirdiğim, çoğu Malta'daki Misyoner Kilise Cemaati
tarafından bas ı l m ı ş kitaplar çok makbule geçti. Okuldan
sonra surların d ı şı nda oturan Yakubiler için i nşa edilen yeni
Süryani kilisesin i37 görmeye gittik. Bu yeni i badet yerinin
i nşası için gerekli olan ferman, ev sahibimiz Makdesi (Hac ı )
Yeşua'n ı n etkisiyle al ı nmı ş; kend isi buradaki Süryani cemaa­
tinin en zengi nleri nden ve inşa için gerekl i meblağ ı n büyük
bir kısmını karşıl ıyor . . . U rfa'daki Yakubiler 1 80 aile ve 6
rahipten oluşuyor; bu cemaatin i ki günlük mesafedeki Gerger
Dağ ı'ndan daha yakı n hiçbir köyü yok.
Ulu Camisi diye adland ı rılan cami , şimdi minareye
dönüştürülmüş beşgen (doğrusu sekizgen) çan kulesi nden
ve bina n ı n alt kısım larından anlaşı ldığı kadarıyla, eski bir
H ı ristiyan kilisesi im iş. Diyarbekir'deki Ulu Camii'nde olduğu
gibi, kil isenin nefi, Müslümanların d i ni temizlenmelerini
gerçekleştirmeleri ni sağlayan bir çeşmenin içinde bulunduğu
avluya dönüştürül m üş ve kilisen i n g üney duvarı şimdiki
camini n kuzey duvarı olmuş. Çeşmenin üstünde daha eski
bir binadan kalma, dört Korint d üzeniyle yapılmış sütunla
taşı nan bir çatı yer al ıyor.
Bey Kapısı'ndan çıkarak şehrin etrafında bir tur att ı k.
Yönümüzü kuzeye vererek Karakoyun üzerindeki köprüden
geçtik ve Bizans dönemine ait gözüken birkaç silik Yunanca
yazıtla pek çok heykel parçacığının duvarları arası nda yer
ald ığ ı bahçelere gi rdik. Sağımızdaki Harran Kap ısı 'ndan
geçerek Eyyub Peygamber Kuyusu'na doğru yürüyoruz;
burası Müslümanlar arasında öneml i olan bir "Ziyaret" ya da
kutsal yer ve kutsal mekana gelen ziyaretçilerden dilenerek

37 Burada bahsedilen kilise, 1 844 yıl ında Aziz Serg ius Kilisesi adıyla inşa
edilmiştir. Harabe durumdaki kilise, 1 965 yılında Circis Peygamber
veya Peygamber Camii adıyla camiye çevrilmiştir.

64
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

yaşam larını sürdüren birkaç sefil görünüşlü yaratı k tarafın­


dan çevrelenmiş. Muhammed'e i nananlara göre, Eyyub'un
su içtiği kuyuymuş bu; H ı ristiyanlar ise bura n ı n Kral Abgar
tarafı ndan Kurtarıcı'nın tasviri n i yapmak için gönderilen res­
sam ı n , i sa'nı n görünüşünün mucizevi etkisini i hsan ettiği
mendili düşürdüğü yer olduğuna i nanırlar.

Eyyub Kuyusu

Bununla ilgili yaygı n inanış şöyledir: Mübarek Efendi­


miz'den mendili ald ı ktan sonra ressama, mend ili Kral
Abgar'a getirene kadar bakmaması gerektiği söylenmiştir;
ancak bu kuyuya geldiğinde talimatı unutur, çarpışan bir
ordunun sesini duyunca aniden korkar; öyle ki mendili
d üşürür. Mendili düşürdüğü yer önceden kuru bir hendek
i ken ansızın yüzeyinde g izemli bir görüntünün ol uştuğu bir
kaynak meydana çıkar. Hem M uhammed'e i nananlar hem de

65
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Ura
f Bölgesi

H ı ristiyanlar tarafı ndan kuyu suyunun çeşitli cilt hasta l ı k­


Ianna iyi geldiği söylenir ve genel likle belli bir kille karışt ı rı­
larak, bu bölgelerde pek yaygı n olan zararl ı bir haşerenin
istila ettiği arpa ve buğday tarlaları n ı n üzerine serpilir.

Kuyudan, kalenin g üneybatısındaki Müslümanlar içi n bir


başka kutsal bir yer olan Şeyh Mes'ud'a gitti k . Burası , çok
görmek istediğimiz başl ı ksız i ki alçak kabartman ı n bulun­
duğu söylenen yapay mağaranın üzerine inşa edilmiş. Ne
yaz ı k ki , kapı kapal ı idi ; eskiden şehrin taş ocakları olduğu
anlaşılan, bölgedeki sayısız doğal mağarayı incelemeye
karar verdik. Bunların bir kısm ı nda H ı ristiyanlar keyif yapı­
yorlard ı , yani arak (rakı ) içip keyif çatıyorlard ı .

Başkalarında i se birkaç açı k lahit mezar gördük, ancak


ne olduklarına dair hiç yazıt yoktu.

Şehrin batı yakası ndan tepeyi i ndiğimizde Ermenilere


ait olan ve Aziz Sergius'a ithaf ettikleri , fakat genelli kle, Müs­
lümanları n hoş görmeleri ve sayg ı duymaları için farkl ı isim­
lerle anılan Doğu'daki pek çok Hı ristiyan i badethanesinde
olduğu gibi H ı z ı r ilyas denilen bir şapele geldik. 38 Şapelde
kayda değer hiçbir şey yok; oradaki bir iç avludan dört basa­
makla aşağ ıdaki dört g i ri ntili doğal bir mağaraya iniliyor.
Mağara da, sonradan yapılm ış, tavanı nı düzensiz yerleş­
tirilmiş dört sütunun taşıdığı sonradan yap ı l m ı ş bir yeraltı
mağarasına açıl ıyor. Bu sonuncusunda 8 mezar bulunuyor.

38 Bu kilisenin alanı nda bugün Yakup Kalfa ilköğretim Okulu bulunmaktadı r .


B u yapı ile ilgili resim için sayfa 1 3 'e bakı n ız.

66
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

En büyüğünde Aziz Efraim'den kalanların bulunduğu söyle­


niyor. 39
Bir başkası nda ise Aziz Theodoros'un kül leri var; her
ikisi de Yakubi ve Süryaniler tarafı ndan büyük hürmet görü­
yor, kutsal bölgelerin kime ait olduğu konusunda çok fazla
m ücadele ediyorlar. En son, geçen yıl rakip cemaatler
arası nda bir kavga baş göstermiş ve tartışma bitene kadar
her i ki taraftan da sert ham leler yap ı lm ı ş. Bu mezarl ı ğ ı n
kullanım ı art ı k her i k i tarafa d a ait, Aziz Efraim'in mezarı
üzerinde kutsal Ökaristi Ayini yapma hakkı Yakubilerin.
Üzüm bağları arası ndaki yürüyüşüm üzün sonunda
şehrin kuzeybatısı nda güzel bir bahçeye geldik; Müsl üman­
lar tarafı ndan Sü leyman Pı narı diye anılan, fakat H ı ristiyan­
ları n Aziz Thaddeus'un i l k H ı ristiyan olanları vaftiz ettiği
kaynak olduğuna inandı kları yuvarlak çeşme burada.40
U rfa'da 1 2.000 M üslüman aile var . . . Pek çoğu Hacı,
yani Mekke'yi ziyaret etmişti r ve bu müritlerin ( hacı ları n)
evleri nin girişlerine h ac yolculukları nın işaretleri gösterişli ve
zev ksiz bir biçimde resmedilmiş: dilenci kasesi, bayrak,
değnek, balta, cezve, çubuk, buhurdanl ı k vs. . 4 1
H ı ristiyan kadı nlar ayda bir kere kiliseye g itmek dışı nda
neredeyse hiç dı şarıya çıkmıyorlar. M üslüman kad ı nları n ı n
örtleri nde olduğu gi bi daha çok evde mahsurlar v e nadiren,
kend i lerine ayrılan yaşam alanları nın s ı n ı rları dışında, evin
içinde gözüküyorlar. Bir rahip olarak, Bayan Badger'in

39 Bu mezarlar adı geçen okulun alanında toprak altında kalmıştır.


40 Bu çeşme günümüzde " Dev Teşti" olarak bilinir ve harabe durumdadır.
41 Badger, burada Hacca gidip gelenlerin yaptı rm ış olduğu "hacılı kapı"l ar
-

dan bahsediyor.

67
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

eşl iğinde bu haremlerden birine davet edildim ve böylesi bir


i nzivan ı n etkilerini değerlendirme fı rsatı buldum . Kad ınları
tamamen cahi l , pasakl ı ve kişilikleriyle davran ışlarında kötü
niyetli buldum . Bize aptalca bir hayretle baktılar ve söyledi­
ğimiz herhangi bir lafı anlamaz göründüler. Evde giydikleri
başlı kları bu şehre özgü , gümüş bir plakadan yapı l m ı ş ve bir
ayak çapı nda tabanı olan tersine
çevrilmiş yassı bir piramitten i ba­
ret, zincirler ve başka mücevher­
lerle süsl ü, bir başörtüsü üzeri­
ne örtülmüş.42 Dışarı çı karken
bunu, önü kabarık bir çeşit tür­
banla, dikkati çeken bir çarşafla
veya beyaz bir örtüyle ve kişiyi
bütünüyle kuşatan at k ı l ından
peçeyle tamamlıyorlar.
Şeh i rdeki ve çevre köylerdeki daha şanssız Müslüman
kadı nları, başları n ı n bir ayaküstünden başlayan, düz ve kare
saz işinden i baret farkl ı bir başl ı k giyiyor; bunun üstüne uzun
bir fes veya kırm ızı şapka takıp, mavi püskül ü önden aşağı
sarkıtıyorlar.
U rfa'da en çok konuşulan dil Türkçe; komşu Bedev ilerle
ticaret yapanlar dı şı nda Arapça çok az biliniyor. H ı ristiyanlar
genellikle araları nda Ermenice konuşuyorlar, çok azı (Yaku­
bi ler) Süryani ul usal ağızları n ı n (Süryanice) kaba şivesine de
aşina. Süryanilerin yazı şmaları genellikle Süryanice karak­
terlerle yazılmış Türkçe ile gerçekleşiyor ve bu tarzda
yaz ıl m ış birkaç kitaba sahi pler. . .

42 Badger'in bahsettiği baş l ı k, günümüzde daha çok kırsal kesimlerde


kullanılan "Köfü"dür.

68
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

(. . )
.

Urfa, bence, genellikle i brahim'i n doğum yeri olduğu


söylenen Keldanilere ait U r'dur. Bu gerçek, isimleri açıkça
i brahim'in ataları , i l ki ağabeyi ve i kincisi büyük büyükbaba­
sı ndan gelen, 25 mil güneydeki Harran' ı n ve kuzeybatıdaki
Seruc düzl ü kleri nin varl ığıyla birlikte, bütün bu bölgenin antik
Keldani diyarı n ı n s ı n ı rları içi nde kald ı ğ ı n ı kan ıtl ıyor. Müslü­
manların Eyyub'un mekan ı n ı , açıkta Bi'r Eyyub'la (Eyyub
Kuyusu) bağlant ı l ı olan geleneklerinden dolay ı , bu bölgeye
yerleşti rmesi de ilginçtir. Eyyub, bildiğimiz kadarıyla, ailesini
yok eden ve sürüsüyle malları nı yağmalamış olan Sabii ve
Keldani halkları arası nda yaşamış.
Bu konuyla ilgili ilginç olan, Seruc'un 360 Kürt köyünde
yaşayan 4000'den fazla Yezidi ailenin varl ığı ve ... Urfa ile
Siverek arası nda bunun i ki kat ı n ı n bulunması . Bu mezhebin
burada varl ı ğ ı n ı sürdürmesi ve bazı öğreti ve adetlerinin
Sabi ilik ve i nanç tapı nı şıyla olan bağlantısı, bütün bu
bölgenin i nGil 'deki Keldani diyarının bir parçası olduğunun bir
başka kan ıtıdır. . . Bence, bu bölgedekileri n, eski Sabi ilik
öğretilerini daha özlü bir şeki lde korumuş oldukları çok
m uhtemel ; zira Gi bbon'a göre Harran'da bir Ay Tapı nağı
vard ı , Sabiiler i slam'ın yükseldiği dönemde bile bu raya
düzenli ziyaretlerini sürdürüyordu.

69
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

ALMAN GEZGi N PETERMAN N'IN


S EYAHAT NAMESiNDE URFA VE BiRECiK*

Julius Heinrich Petermann ( 1 80 1 - 1 876). Alman oryantalist.


Peterman, 1 837 yılında Berlin'de Oryantal Edebiyatı profesörü oldu. 1 852-
1 855 yılları aras ı nda Küçük Asya ve iran'ı gezdi.

U RFA'DA KONAKLAMA ve HALEB'E KADAR


YOLCULUK
U rfa
Daha önce Edessa olan U rfa, halen güzel ve gösterişli
bir kenttir. Üzerinde kale ve eski kralların sarayı bulunan
sarp kayaların alt tarafı ve kuzeyi, özellikle doğu tarafı dut
ağaçları nca kuşatılm ı ştır.

Petermann'ın "Reise i m Orient, Leipzig 1 865" (Doğu'da Gezi) adlı


kitabı n ı n l l . cildinin 22. bölümünde, 353-358 sayfalar aras ı nda U rfa'daki
gözlemleri tarafımız-dan tercüme edilmiştir. Bkz. Güler, S . E . , "Alman
Gezgin Petermann'ı n Seyahat-namesinde Urfa", GAP Gezgini Dergisi,
Yıl: 1 , Mart 2005: 1 6- 1 9.

70
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

Evlerin sayısı bana 6000 olarak bildirildi. Bunların


arasında 4000'in üzerinde M üslüman, 1 000'den fazla Erme­
niye karş ı l ı k 200 kadar YakCıbi, 20-30 kadar Keldani ve aşağı
yukarı 30 kadar da Yahudi aile oturuyor. Burada, 30 büyük
ve 1 5 küçük cami bulunuyormuş. Kentte, Ermenilerin sadece
1 kiliselerine karşıl ı k, YakCıbileri n 2 kilisesi var. Pazarları
gerçi geniş değil , ama üstleri kubbe ile örtül üdür.
ilk gezimizi Ermeni kilisesine yaptık. Bu kilise, 1 8 1 7
y ı l ı nda tamamen yeniden i nşa edilmiş; ama papazı n söyle­
diğine göre, bu ki lise miladi 22 yı l ı nda (Kral Abgar' ı n hakimi­
yetinde?) kurulmuş. Kilise, Bakire Meryem'e vakfedilmiştir.
M ihrabı geniş olup zengin bir şekilde süslenmiştir. Bunun
solunda da Bakire Meryem'in orijinal bir resmi duruyor ki ,
efsaneye göre, kilise tamamland ığında, bu resmi n kendili­
ğinden kayaya kazı nd ı ğ ı görülm üştür. Mi hrabın sağ ı nda, 70
havariden biri sayı lan Thaddaeus'un (Tadde) öğrencisi olan
Addaeus'a (Adday) adanm ış küçük bir sunak bulunuyor. 43
Oradan Ahmed Paşa Camisi'nin44 avlusuna gittik.
Hemen bitişiği nde, etrafı duvarlarla çevrili ve içinde sayıla­
mayacak kadar küçük sazana benzeyen bal ı klarıyla tanınmış
büyük bi r s u havuzu var. Havuzun güneybatı tarafı nda eski
Halil-ür Rahman Cami i , bunun manası "Merhametl i n i n
dostu" demekmiş (başkaları b unu ibrahim Halilullah olarak

43 Kilisenin yerindeki ilk yap ı , 45 7 yılı nda Piskopos Nona tarafından


yaptırılan ve bir süre Adalet Sarayı olarak da kullan ılan, kırmızı renkteki
32 adet mermer sütunuyla ünlü Vaftizci Aziz Yahya Kilisesi idi. Sonraki
tarihlerde bu yapı n ı n üzerine kaç kez kilise inşa edildiği bilinmiyor. Bugün
Selahaddin Eyyubi Camii'ne çevrilmiş olan kilise binası, 1 8 49 yılı nda
yerinde bulunan eski bir kilisenin temeline kadar yıktırılıp yeniden
yapılmıştır. Ermenilere ait olan bu kilise son dönemde "Büyük Kilise" ve
"Latin Kilisesi" isimleriyle de tan ı n mıştır.
44 Rızvaniye Camii, Osmanlı döneminde 1 7 36 yı l ı nda inşa edilmiştir.

71
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

çağ ırıyor, çünkü Müslümanlara göre Hali lullah "AI Iah'ın


dostu" anlam ı na geliyor) ve havuzun son unda, Urfa'da tek
olup tahta ve keresteden su üzerine i nşa edilmiş bir köşk
bulunuyor. Bal ı klar, Yahud i , H ı ristiyan ve Müslümanlarca
kutsal say ı l ıyor, çünkü gölle birlikte bu yer, Kenan diyarı na
gitmeden önce i brahim'in mülkiyeti ndeymiş. Bundan dolayı
burası , Müslümanlar için de önem li bir kutsal yerdir. Bu eski
caminin arkası nda, etrafı duvarlarla değil de, çı nar, dut,
zeytin ve diğer ağaçlarla çevri li küçük bir su havuzu daha
var. Her iki havuz, güney taraflarında akan birçok kaynaktan
besleniyor.
Oradan yukarıya, harabe hali ndeki kaleye tırmandık.
Oradaki i ki yüksek sütun hala ayakta duruyor. B irinin
üzerinde, yukarıda bir Estrangela yazıt var; bu yazıttan sade­
ce şu kel imeleri okuyabildim:
" . . . Ma'nu k1z1 kraliçe 45 Kent surlarında da aynı
.. .''

şeki lde eski Süryanice yazılar bulunuyormuş; maalesef


onları arayacak zamanım yoktu. Kaleden, kent ve civarı n ı n
göz kamaştı rıcı b i r manzarası görülebilir. Kalenin güney
tarafı nda kayadan oyma uzun ve çok derin bir hendek var.
Kalede ve kayanın yan ı nda, gezim boyunca ilk ve tek olarak
görmüş olduğum Unutmabeni Çiçeği buldum.
Oradan kenti n d ışında batı tarafı ndaki Aziz Efraim'in
mezarına gitti k. Burası bir Ermeni manastırı n ı n içi ndedi r ve
kilisesi Aziz Sargis (Sergius)'e vakfedilmiş. Aşağ ıda
badrumdaki Aziz Efraim'in mezarı taştan oyulmuş. Üzeri nde,
hala bir yazı t varm ış g i bi görünen küçük bir taş var. Bu

45 Bu yazıtın tam metni şöyledir: "Ben askeri ko(mutan) Barş( . . . . . . . )'ın


oğlu Aftuha. Bu sütu nu ve üzerindeki heykeli Veliaht Prens Ma'nu
kızı, ( . . . . . . . . . . )'nun eşi, han ımefendim (ve velinimetim) Kraliçe Şairnet
için yaptım."

72
Yabancı Gezginlerin Göziiyle Urfa Bölgesi

mezar, Süryani (Yakubilere) aittir. Yaşl ı ve hasta bir kadı n ,


mezarın yan ı na oturmuş ve azizden hastalığı için şifa
um uyordu. Mezarı n üzerinde karanlığı biraz ayd ınlatan
küçük bir kafes pencere bulunuyor. Mezarı n önünde, duvara
yakın taştan yontulmuş bir sütun var. Herkes, bu aradaki
sütunla duvar arası ndan geçmeyi deniyor. Mezarın yan ında,
d ı şarıdan kaleye kadar devam eden uzun bir mağaranın
girişi var.
Manasiırın batısında biraz uzakta, bir kaya mezarı nı
ziyaret etti k. Ortası ndaki fonda, birbirlerine karşı l ı klı bir şekil­
de duran taştan yontulmuş bir erkek ve bir kadı n kabartması
bulunuyor. Muhtemelen Roma dönemi nden kalma. Kalen in
gü ney tarafındaki kayada, Dara ve Kudüs'tekilere benzeyen
birçok kaya mezarı gördük. Bunları n etrafı bağlarla çevriliydi.
U rfa'nı n esas olarak 4 kapısı vard ı . 1 ) Samsat Kapısı
(Samsat buradan 9 saat uzaktaym ış), 2) Bey Kapısı 3)
Harran Kapıs ı . Kente bu kapıdan girmiştik. 4) Aslanlı Kap ı .
Kap ı n ı n i ki yanı nda taştan yontulmuş aslanlar bul unduğu için
öyle söyleniyor. Aziz Efraim'in mezarına beşinci bir kapıdan
gitti k. "Sakıb Efendi'nin Kapısı" olarak çağrı lan bu kapıyı ,
buradaki bu Türk büyüğü yaklaşık 5 y ı l önce muhtemelen
kendi rahatlığı için yapt ırmışt ı r. Çünkü o, oradaki bağ ve
güzel bir köşkün sahibidir. Daha sonra Samsat Kapısı'ndan
kente geri döndük ve yan ı nda eski i ri bi r çan kulesi duran Ulu
Cami'ye gittik.
Öğleden önce havada s ık ıcı bir sıcakl ı k vard ı . Öğleden
sonraki uzun sürmeyen bir kas ı rga buna son verdi.
Oldukça uzun süren gezintimizden geri döndüğüm üzde,
yola çıkmak için hazı rl ı k yaptık. Her i ki rehberim, eşyaları m ı z
v e hizmetçimiz için hayvan v e i htiyaçları temi n etmenin zor­
l uğundan dolayı U rfa'da bir günden fazla kalmak istemediler.

73
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

Konak sahibimiz katı rcıbaşını çağ ı rttı . O, kısa zamanda


kentte katır bulamayacağ ı n ı ve eşyalarım ızın da bunun için
ağır olduğunu bel irterek, bize düşüncesini bildirdi. Biz,
oradan her biri 80 kuruşa deve ve tanesi 60 ku ruşa olmak
üzere katır, yani Halep'e kadar 6 deve ve 7 kat ı r kiralamaya
kararl ıydık. Kat ı rcıbaşı, bunları bize temi n edeceğine dair
söz verdi. Fakat o sözünde durmad ığı için Bay Loftus,
kendisi istemediği halde ilgili makama başvu rd u. 6 aydan
beri 4 Türk ağası ile Urfa'ya gelip yerleşen ve halkı söm üren
Bican Paşa'ya eli ndeki fermanı göndererek ondan yardım
istedi . Biraz sonra da bir Kavasbaşı 46 geldi ve hayvanları
tem i n edeceğine dair söz verdi . Kısa bir süre sonra geri
dönd ü , hayvanları temi n ettiğini ve ertesi gün oldukça
erkenden haz ı r olacakları na dair bize güvence verd i .
Akşam leyin , e n eski Kapüsen'den47 biri , emri altı ndaki
birkaç kişi ile bizi ziyarete geldi. O Kapüsen, 1 4 yı ldan beri
U rfa'daym ış ve yan ı ndaki i ki kişiyle birlikte bir manastır da
kurmuştu. Onlar, bir okul da i nşa etm işler ve 20-30 Yakubi
ve Ermeni aileye de mezhep değiştirtm işler. O da aynı bizim
gibi, yani ertesi gün Siverek'e gitmek düşüncesinde idi. Onlar
orada, 2-3 Ermeni ailesine mezhep değiştirtmişl er, ancak
manast ı rları yokmuş. Sadece zaman zaman Urfa'dan bi risi
oraya gidiyormuş. Kapüsen, oldukça iyi eğitim almış gibi
görünüyordu.

46 Elçilik v e konsolosluklarda koruma memuru .


47 "Bir lokma, bir hırka" felsefesi ile yaşamış "Kapüsen" mezhebinin
rahipleri. Katır s ı rtında köy köy gezen Kapüsen rahipleri, U rfa bölgesinde
H ı ristiyanlık propagandası yapmışlar ve H ı ristiyanların Müslüman olma­
ları nı engellemek için çalışmalarda bulunmuşlardır. Kapüsen rahipleri,
1 830'1ü yıllarda U rfa'ya gelmişler ve 1 856'da bir kilise i nşa etmişlerdir.

74
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

U rfa'da ne Süryanice ve ne de Ermenice bir Kodeks48


bulunmad ı ğ ı n ı duym uştum . Sadece Maktebanus Sabne
Kroniği'nin Süryanice bir nüshası vard ı . Asl ı n ı Deyr'üz­
Za'feran'da görm üştüm . Buradaki Süryani dilinde idi, ancak
tam değildi. Buna rağmen güzel bir Kodeks, fakat sat ı l ı k
değildi. O , kilisenin mülkiyetinde olan birkaç e l yazması ndan
sadece biri idi. Diyarbakı r'da daha çok elyazması bulunuyor­
m uş.
H alep ve birçok yerdeki gibi Urfa'da da yerel sivileeler
var. Fakat buradakiler kendine özgü bir türde. Her çocuk
onlara 2 veya 3 yaşındayken sahip oluyor ve onları 2-3 ay
yan ı nda saklıyor. Onlara "Urfa Ç ı banı"49 deniliyorm uş. Yetiş­
kinlerde ve 2-3 ayl ığına bir konaklama yapanlarda görül­
müyor. Ç ı banların hava yardım ıyla meydana geldiği ve
ayrıca çok sağl ı kl ı old uğu iddia ediliyor. Onlara karşı özel bir
ilaç olan Bog/a isimli kurt sütü de kullanı l ıyormuş.
Bana deni ldiğine göre, Na 'man isimli kırm ızı haşhaşın
çiçeği ci lt üzeri ne sıkıca bağlandı ğı takdirde de bir kabartı
ortaya çıkıyormuş.
Burada birçok i pekböceği yetiştiriliyor, fakat i pek işlen­
meden Halep'e gönderiliyor. Urfa'nı n beyaz ve kırm ızı
yünden yapı lan kumaşları ünlüdür.
U rfa'n ı n güney tarafı ndaki dağ silsi lesinin ad ı "Cebel-i
Urfa" yani Urfa Dağları'd ı r. Aynı yerde, güneydoğu yönünde
de eski Harran duruyor.

48 Eski el yazması kitap.


49 Doğrusu "Şark Çıbanı"dır.

75
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

U rfa'n ı n nitelikli bir çimentosu var. At gübresiyle birlikte


yakı lan ki reçten meydana geliyor ve taş gibi sert bir kitle
meydana çıkıyormuş.

U rfa'dan Bireci k'e Kadar Yolculuk


Ayı n 24'ü sal ı günü, söz verilen yük hayvanlarını
boşuna bekl iyorduk. Birkaç saat sonra konak sahibi miz
ni hayet bizim için 1 4 kat ı r sipariş ettiğini söyled i . Sonunda
Kürt köyl üleri , Kavas'ın şiddet kullanarak baskı yapması
üzerine hayvanlarıyla geldiler. Fakat onlar paraları nı alma­
dan, ne bizi anlamak istiyorlar ne de daha erkenden çal ış­
mak istiyorlard ı . Bunun içi n , eğer U rfa'da bir kefil gösterir­
lerse, onlara para n ı n yarısını önceden vermeyi kararlaştırd ı k.
Sonunda bu pazarl ı k yapıldı ve bu arada onlar da eşyaları
kolayl ı kla yüklediler. Fakat burada önceden sezil iyordu k i ,
köylüler bizimle isteksizce geliyorlard ı . Geceleyin belki de
bizi b ı rakıp giderler veya firar edebilirlerdi. Bu yüzden vali
bize, 12 süvari göndereceği ne söz verd i . Ancak onları n
yerine sadece tek bir süvari geldi. Bu da bize yetiyordu ve
aynı zamanda da cana yakınd ı . O, bize aynı zamanda
rehber olarak da hizmet edebilecekti .
Saat 1 2'de, at s ı rtı nda eğri büğrü, kötü bazalt parçaları
ve kireç taşlarıyla döşeli dar sokaklardan geçerek Samsat
Kapısı'na doğru zahmetle i lerlemeye çal ışıyorduk. Önce bat ı ,
daha sonra güneybatı yönünde, büyük yassı ve geniş
taşları ndan dolayı tehlikeli olan yüksek dağlardan yukarıya
doğru zahmetle çıktık. Bi rçok sarnıcın yanı ndan geçerek
geldik. Yukarıda en yüksek tepede büyük bir bazalt tarlası ve
bundan başka biraz daha alçak kireçtaşı bulduk ve sonunda
saat 5'te bir sarnıcın yak ı n ı ndaki yaylada durduk. Sağ

76
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

tarafım ızda bi r dağ ı n tepesindeki Kobak Köyü'nün bi rkaç


evini görüyorduk.
25 Ni san Çarşamba günü saat 6 . 30 suları nda kamp
yerimizden hareket ettik ve yi ne aynı doğrultuda, batı ve
gü neybatı yönünde yokuş yukarı ve yokuş aşağ ı , kısmen
zahmetli yollarda ve büyük yassı kireç taşları üzerinde at
sırtında gitti k. En yüksek tepelerde yeniden nadiren az
olmakla birlikte birçok bazalt görüyorduk. Göçmen Kürtler
bizimle karşılaşıyorlard ı . Onlar, yazın çad ı rda yaşamak için
taşı nabilen bütün mal ve m ülkleriyle i kametgahları nı terk
ed iyorlarm ış.
B i rçok hayratın yan ı ndan geçerek saat 1 0. 30 sularında,
bi rbirlerine benzer koni k yapı ları n bulu nduğu Çarmelik
Köyü'ne ulaştı k. Yol un solunda, 4 kubbeli küçük bir caminin
karşısı nda bulunan hanı n gölgesi nde konaklad ı k. Köy de
yolun solundad ı r. Caminin arkasındaki tepede, deve, eşek,
sığır, koyun ve keçi sürüleri otlanıyordu. Uzunca bir kahvaltı
yapt ı k ve muhtemelen 1 saat sonra tekrar hareket ettik.
Ondan sonra, bir tepenin batısı ndaki , aynen bir Kürt
köyü gibi konik yapıların ve sığır sürülerinin bulunduğu
Haydarahmet Köyü'ne kadar at sırtında gittik. Buraya
öğleden sonra saat 3 suları nda ulaştık. Hava sıkıcı bir
şekilde sıcakt ı . Burada çok iyi su bulunuyormuş. Bir sarn ıç
ve biraz aşağ ıda çadı rı m ızı kurd uğumuz yerde küçük bir
akarsu bulduk, ancak ne yazı k ki , su kurbağa laNalarıyla
doluydu. Susuzlu ktan yanm ış olduğumdan sadece biraz
içebildi m.
Akşam leyi n , çad ı rda b i r Gergedan Böceği yakaladım.

77
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

B i reci k'ten Halep'e Yolculuk


Ertesi sabah saat 6'da yola çıktık ve daha çok
kuzeybatı yönünde gittik. Önce bas ı k arazi üzerinde, daha
sonra yassı çakıl taşı karışm ı ş ki reçtaşı ndan ol uşan önemli
tepeler üzerinde gittik. 2-3 saat sonra yüksek bir dağa ç ı kan
büyük bir kervana rastlad ı k . 300 kat ı r ve bi rçok deveden
oluşan bu kervan Musul'a gidiyord u . Kervanda 3 Av rupal ıyı
gördük. Şam'daki Sardunya Konsolasunun kardeşi Bay
Markopoli, Musul'daki F ransız Konsolosluğu'nun yeni baş­
kanı ve diğeri i se yaşl ı bir F ransız idi . 2 Türk bayan da bir
katırın üzeri ndeki mahfilin içi ndeydiler. Bir sarn ıcın yanı nda
durduk; kısa bir selamiaşma ve bi raz uzun süren soh betten
sonra üstünde ki reç taşı bul unan zahmetli yollarda ve oradan
da tekrar dağ ı n diğer tarafı nda en yüksekte olan bazalt
kısm ı ndan gittik.
Oradan bir akarsuyun yan ı na kadar i nd ik ve kahval­
tımızı yaptı k. Ondan sonra, önceden geçm iş olduğumuz
gidişimiz üzerindeki yola geldik. Bir sarnıcın yanından
geçerek tekrar yokuş yukarı ve ni hayet 2 saat boyunca
Birecik'e kadar yokuş aşağı gittik. Kahvaltı yaptığımız yerde
büyük miktarda ilginç kuşlar gördük. Hizmetçim katı rcı
Kahhan hiç benzememelerine rağmen onlara kartal diyordu.
Onlar, s u kuşları olmal ıyd ı . Tamam ıyla siyah renkli bi r tür,
başları nda horozibiği veya taç var ve tavuklarım ızın
büyüklüğünde idiler.so
Birecik'e dik bir yoldan aşağıya doğru i nerek, saat
1 2. 30'da ulaştık. Burada, Antepli ol up bir zamanlar Amerikal ı
Misyoner Schneider (Şnayd ı r) sayesi nde mezhep değiştirmiş

50 Petermann, burada Birecik'te yaşayan "Kelaynak" kuşlarından


bahsediyor.

78
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

olan ve 6 aile ile Birecik'te yaşayan Protestan bir Ermeniye


hitap ettim. Onların küçük bi r okull arı ve yerli bir Diakonları 51
var. Burada eski Ermeni inançları na sahip olan sadece 1 2
aile oturuyor. Suyun öbür tarafı na geçmemiz oldukça uzun
sürdü. Saat 3 suları nda, önceki karantinadan uzak olmayan
mezar alanı üzerindeki kam p alanım ıza ancak ulaştık.
Burada, Musul'dan gelen ve vatanına dönmekte olan iki
italyan Kapüsen'den biri de bulunuyord u. O , Halep'e kadar
bizimle seyahat etti . Akşamieyin kısa süren bir yağmur
yağmışt ı . Bugün hava yine çok sıcaktı . Öğleden sonra tekrar
yağmur yağmaya başladı .
2 7 Ni san Cuma günü sabah 5.30'da yola çı karak, önce
güney, daha sonra batı yönünde at sırtında gitti k. 1 saat
sonra Tel/ Meyan yan ı ndan geçtik ve 4 saat sonra da güçlü
akan ve derin olan Maye Nizip (Nizip Suyu )'te idik.

51 "Diakon" Protestan sağlık görevlisi-yardımcı rahip.

79
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

ALMAN ORYANTALiST EDUARD SAC HAU'U N


SEYAHAT NAMESiNDE BiRECiK VE S URUÇ

Karl Edu ard Sachau ( 1 845- 1 930). Alman oryantalist. Sachau (okunuşu
Zahav)
1 872 yıl ı nda Viyana Üniversitesi'nde profesör oldu. 1 876'da Berlin
Üniversites i 'ne geçti ve 1 887'de Oryantal Diller Semineri'ne Müdür olarak
atandı. Yakın Doğu'ya seyahatler yaptı. Onun Süryanice ve diğer Ararnice
diyalektleri üzerine yaptığı çalışmaları dikkate değerdir. O, ei-Biruni üzerine
uzmanlaşmış ve onu n "Kitab-ül Hind" adl ı eserini tercüme etmiştir. 1 879
yılında bölgeye gelen Sachau, Birecik, Suruç ve Urfa'daki gözlemlerini
anlattığı "Reise Mesopotamien" eserini 1 883 yılında yayınlamıştır. Urfa
bölgesi ile ilgili en geniş seyahat notları Sachau'un gözlemleridir. ilgili
bölümler tarafımızdan tercüme edilmiştir.

HALEP'TEN U RFA'YA KADAR SEYAHAT

Bireci k
B i recik'in 6000 evden oluştuğu söyleniyor. Doğu'ya ait
bir tahminle oturanları n say ısı 30.000 kişiden ol uştuğu
meydana çı kmı ş ol uyor. Bu rakam bi raz yüksek tahmin
edilmiş olmal ı .

80
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

Kent, Suriye ve Mezopotamya'n ı n bütün ticaret, taşıma


ve ulaşım ıyla ilgili birkaç geçiş noktas ı n ı n bulunduğu ve
Akdeniz sahilleri nden doğuya doğru giden her şey Birecik'ten
geçtiği için önem arz ediyor. Birecik'in pazarı n ı , seyahat
eden yabancı ların eşyalarıyla, köylü ve bedevilerin ihtiyaç
d uyduğu gı da maddeleri, g iyim eşyaları , deri eşya, kal ı n
sicim v e kap kacakla dolu buldum . Kentin tek bir han ı var, o
da bu g i riş çı kışı yapanlar için çok küçük. Çok s ı k seyahat
edenler kentin yukarısı ndaki kayadan oyulmuş geniş bir
mağaraya yerleşmek zorundalar.
Kente, biri d ı şarıda, diğeri kent içinde olmak üzere i ki
kaynaktan çok güzel bir su geliyor. Bunlar dağ araları ndaki
küçük derelerden aşağ ıya doğru akarlar.
Halep vi layetine ait Birecik'te bir kaymakam var, ancak
eli ndeki zaptiye sayısı az m i ktarda olduğu için gezginlerin
yan ı na veremiyor. Oradaki Halepli Zaptiye, yeni gelen erieri
de eşl i k etmek için b ı rakm ıyor. Kaymakama, U rfa yolculu­
ğunda rehber olmak üzere bir zaptiye vermesi için rica ettim,
ancak red cevabı ald ı m , boşuna başvuruda bulunm uştu m.
Sal ı gü n ü şafak doğarken, Halep'teki valiye telgraf
çekeceğim diyerek tehdit ettim . i şte o zaman istenmeyen bir
zaptiye göründü. O hiç şüphesiz daha önce eşkıyalar için bir
bekçi ve resmi güvenliği temi n etmiş ol abilirdi. Yırtı k elbise
ve çizmelerle, grubumun arkası nda kom i k bir iskelet gibi
zayıflam ış olan beygiri n üzerinde güçl ükle il erliyordu.
Maalesef ne yol u ve ne de hala köylerin adları n ı tan ıyordu.
Ad ı i bo olan (i brahim'in kısaltılmışı) bu adam bana kayda
değer hiçbir yardı mda bulunmad ı . Bahşişini Urfa'da alacakt ı .
Bir ara yabancıların önünde biraz oynad ı . Eline geçenle
hemen yeni bir aba satı n ald ı ve çizmelerini tamire bırakt ı .

81
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

Birecik kalesi , kentin ortasında, ayrı k duran kayalar


üzerinde duruyor ve surların ıssız yıkıntı ları ve tek tük yapı lar
bulunuyor. Onları n arası nda kentin d iğer böl ümüyle bağlan­
tısı n ı sağlayan bir köprü yok ve yol kaya tarafı nda yukarıya
doğru sarp olduğundan deneyerek yukarıya t ı rmanmak
zorundayd ı m . Vaktiyle yolculardan, kalenin üzerinde çok
tan ı nmam ış seçilen bir yere ve noktaya bırakılan silahlar, ya
çal ı nmış veya moloz altına gömülm üştür. Kale dağ ı n ı n
güney kısm ı nda bulunan b i r kapı üzerinde i ki eski b i r Arapça
kitabenin altı nda, aşağı kısı mdakini kolay ayırt edi lebilir
şekilde göremedim. Son böl ümün iki tarafında, taştan oyul­
muş birer aslan ayakta duruyor. Yazıta göre kale, Halep
hükümdan ei-Melik ez-Zahir'in saltanatı döneminde ( 1 1 83-
1 2 1 6) restore edilm iştir. Yap ı , Menbic'deki Kal 'at Necm
(Yıldız Kalesi ) ve Halep Kalesi'ni hat ı rlatır.
2 Aral ı k Sal ı günü sabah 8.30'da Birecik'i terk ettik ve
20 dakika sonra, kentin arkası ndaki zirvede, küçük berrak bir
akarsuyun yan ı nda bulunuyorduk. Çeyrek saat sonra tekrar
güneydoğuya doğru yola çıktık. Bi reci k ovası, bir yarım daire
dağ silsilesi içindedir ve F ı rat yan ına dayanarak kapatıl­
mışt ı r. Kuzeyde, kıyı şeridi nden başlayıp Rumkale karşı­
sı nda kaybolan bir dağ silsi lesi görülebilir. Bu dağlarla Urfa
yol u birleşmiştir ve verimli ova Bireci k'in kuzey ve kuzey­
doğusunda sı n ı rlanm ı şt ı r.
Doğuda U rfa yoluna eşl i k eden dağlar; doğu güney­
doğuda birbiri ne bağlı Arap Dağ ı , güneydoğuda uzakta,
batıya doğru F ı rat'a kadar çizilen Suruç Dağları yükselir.
Coğrafi bölge dağ ve nehir arası nda dalgal ı bir arazide
olduğu için az verimlidir. Ekili p biçilmediğinden sadece koyun
ve keçi sürüleri için otlak olarak kul lanılmıştır. Bu bi raz taşlı
araziler, F ı rat'ı n verimlilikte dolu olan ve her yeri ekip biçile­
bilen vadilerine karşı bir çelişki ol uşturur. Daha sonra saat
9.04'de, sağ tarafta Bireci k'in aşağısı nda F ı rat'ı n köylerine

82
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

g iden bir yola geçtik. Saat 9.20'de üç yolun kesiştiği bi r


noktaya geld ik. Bunlardan biri doğu kuzeydoğuya 22 saatte
Çarmel ik üzerinden Urfa'ya, bir d iğeri güneydoğu yönünde
Suruç arazisine yol gösteriyor. Ortada uzayı p giden üçüncü
bir yol ise diğer i ki yolun ortası nda bu lunuyor ve doğru Arap
Dağı'na götürüyor. En sondaki yolu tuttum, çünkü diğer yollar
henüz iyi yapı lmam ıştı . Saat 1 0.57'de Arap Dağ ı'na ulaştım.
600 ayaktan daha yüksekte bulunuyor, Bi recik'in kayadan
oyulmuş hanı g i bi . Arası nda çok geniş ol mayan bir geçit,
yukarıya doğu gü neydoğuya iyi sayı lan yol larda at sırtında
gidilebilir. Saat 1 1 . 35'de 1 200 ayak yüksekliğindeki zirvede
bir kuyunun yan ı nda güzel sulu ve yak ı nda Karadağ
Köyü'nün bul unduğu bir yol un solunda bulunuyorduk.
Gözümüzün önünde, siyahl ı-kahverengili yayılm ış bir
ova, her yerde özenle ekili verimli tarlalar, Kuzey Suriye'de
bulu nan i brahim Paşa'n ı n ordusu için en önemli şey olan
yiyeceğ in sağland ığı ve bolca bir hububat yatağı olan eski
Suriye ül kesi Suruç bulunuyordu. Tarlalarda filizlenmiş buğ­
dayların ilk yeşilliği daha şimdiden görülebiliyordu. Bu ovan ı n
s ın ırları n ı n hertarafı dağ zinciriyle doluyd u . Ama arazi nin
bütün düz böl ümündeki büyüklü ve küçüklü ovaların etrafı da
dağlarla çevri l iydi . Biz ve atları mız su içtikten sonra , saat
1 1 . 52'de atlara bi nerek tekrar g üneydoğu yönüne doğru
g itti k. Bir saat sonra, bir çeyrek saat mesafede solda bir tepe
ve yanı nda Teli Cerdo ad ı nda bir köyü gördük. Köy bir ova­
n ı n ortası nda yüksel iyor ve doğuya doğru ovan ı n daha yük­
sek bölüm üyle bağlanıyor. Teli Cerdo'da Şeyh Muhammed
adl ı bir M üslüman evliyası n ı n mezarı bulunuyor.
Öğle arası ndan sonra, saat 1 3.25'den 1 3 . 36'ya kadar
doğu yönünde at sırtında gittik ve saat 1 4. 55'de Emirhan
Köyü yanı nda mola verdik. Köy, kuzey ve doğu yönünde
önemsiz kayal ı k bir tepenin üzerinde bulunuyor, Arap
Dağ ı' n ı n zirvesi nden biraz daha alçak, yaklaşık 4-500 ayak

83
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

yüksekl iğinde. Düz damlarla donatılmış kulübeler, tarla taşla­


rı ve balçıkla yapılm ıştır. Evleri n yanı nda birkaç çad ı r da
bulunuyor. Bir kaymakam ı n i kamet ettiği Suruç Köyü, bura­
dan 4-5 saat uzakta bulunuyor olmal ı . Arap Dağı sırası nca
her yerde düzene koyulmuş, sadece böyle birkaç köy gözü­
me çarpt ı . Emi rhan'a benzer çok sayıda köy bulunuyor
olmal ı , fakat onları n hepsi i htimal ki düzlüklerde ve dağ zi ncir­
lerinin arkası nda gizlenmişti ; Öyleki , g üzergahım ızdan bile
göremiyorduk.
Şu günler, düzenli olarak arazi nin durumu hakkı nda
ilginç bir kavrayış sağl ıyordu. Daha önce de bana at sırtı nda
kaya bağ lantısı üzerindeki humus toprakl ı Arap Dağ ı'na
çıkmak düşm üştü; Birecik ovası ndaki g i bi bir başka renk idi,
oradaki zeminin çok verimli olduğu görünüyordu ve bütün
her şey çimenler ve yeşill iklerle örtülüyd ü. Bireci k ovası
arazisi boyu nca, kesin olarak kuru ve verimsizdi r, bundan
başka Arap Dağ ı 'n ı n siyah renkli kayası , Birecik boyunca
F ı rat kıyı şeridi ve U rfa yol u beyazı msı-kahverengi ki reç
taşı ndand ı r. En yakı n izleme ile Arap Dağ ı ' n ı n j eolojik bir
s ı n ı r hattı oluşturduğu görüldü. Suruç bazalt arazisinin s ı n ı r ı ,
F ı rat kenar ı n ı n kirecine karşı v e tan ı nmış h u m u s g i b i volka­
nik yörel erde olağanüstü verimli olduğu gibi burada da böyle­
dir. Fakat Karacadağ örneğinde olduğu g i bi kaya kitleler
diğerlerine göre daha ağ ı r basar. Suruç'ta ovalar ve yanında­
kiler de özellikle kuzeybatıda, kuzeyde ve doğuda diğerlerine
göre daha ağı r basarlar.

Suruç
Suruç'un 400 köyü bulunuyor. Halkın içinde Süryaniler
çok değ i l , özellikle Be razi Aşireti'ne ait Kürtler bulunuyor.
Onlar da çok cesur ve çok iyi bir asker olabilmeleri için

84
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

Kürtçe ve Türkçe konuşuyorlar. Onlar Arap bedevileri olan


Şemmar aşi retiyle birl i kte yaşıyorlar. Devam eden düşman­
l ığa rağmen develerini genellikle Serazilerin arazisinde
otlatmak istiyorlar.
Serazilerin giyimleri nde, özel likle kad ı n giysisi nde
k ı rm ız ı ren k diğerlerine göre daha ağır basmakla birlikte
genç k ızlar, çevresinde bir kumaşla Türk fesi takarlar. Kürt
ve Arap g iysisi arası nda önemli bir fark şudur: Kürtler normal
olarak herhangi biçimde bir ayakkabı giyerler; buna karşı n
Araplar, özellikle bedeviler (şehirde görülen, kırm ızı veya
sarı deriden yapılmış geniş bir çizme giyen bir Şeyh hariç
tutul ursa) daima yal ı n ayak dolaşı rlar. Kürtler pantolon giyer­
ler, buna karşı Bedeviler giymezler. Fakat çöl Araplarına
kusursuzca benzeyen öyle Kürt aşiretleri var ki , dilin d ışında
onlardan pek farkl ı değiller (Karacok Dağı ve Si ncar Dağları
arası ndaki Cerceriyyeler gibi). Serazi başl ı ğ ı , çoğu kez etrafı
bir bezle çevri l i , beyaz keçeden yapı lmış bir ter başl ı ğından
meydana gelir. Kürt süvarisi seyahatte i ken kabarı k bir aba
içine bürünmüş bir vaziyette ve bedeviler gibi uzun m ızrağ ı
da omzundadır. Di kkatimi çeken bir şey daha vard ı ki ,
bedeviler kuyunun yanı nda, hayvanları için su çekerken
daima şarkı söylerler. Kürtlerin bu veya başka bir bahaneyle
şarkı söylediklerini duymad ım.
3 Aral ı k Çarşamba günü sabah saat 8. 1 2'de Emirhan'ı
terk ettik ve doğuya, biraz daha yüksek bir kaya kütlesi ile
kaplı küçük bir bölgeye at sırt ı nda gittik. Kuzeyden güneye
uzanan Em irhan ovası n ı n arkası nı büyük ve geniş ova
ayırm ı şt ı r. Saat 8.54'de bu kaya bölgesi nin doğusuna ulaştık
v e önümüzde şimdi daha çok bir mil uzunluğundaki kare gibi
büyük bir ova gördük. Her yer eki lip biçilmiş ve çok sayıda
köyle işgal edilmişti . Ovanın boyu kuzeybatıdan güneydo-

85
Yabanci Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

ğuya olup genişliğine göre daha büyüktür. Hemen hemen


her yeri yeşil l iklerle doldurulmuştur, sadece g üneydoğu
k ısm ı nda biraz açıkl ı k görülür. Orada , gördüğümüz bütün
köylerin isimleri hakkı nda bana bilgi verecek kı lavuz sağla­
yamadan yola koyulduğumuzdan, köylerle ilgili bazı şeyleri
not edemedim. Bu bölgenin evleri kubbeli ve sadece balçık­
tan olu p saman ve taşla karıştı rılarak yapılmıştır. Taşl ı alan ı n
doğusundan saat 8.54'de geçerek doğuya giden b i r yola
koyulduk ve ovan ı n içinden geçerek doğu kuzeydoğ udan bir
yandan bir yana at sı rtı nda gitti k.
Saat 9. 22'de Timn Ali Köyü 'nü geçtik, bunun kuzey­
doğu tarafında küçük bir akarsu bulunuyord u. Yarı m saat
sonra tepeye ve (Karuk olarak çağrılan) Karahöyük
Köyü'ne geldik. Tepede büyük yontulmuş bazalt blokları
bulunuyor ve köyün güneydoğusunda küçük bir akarsuyun
üzerinde yıkılmış bir köprü kemeri yol gösteriyor. Karahöyük,
eski bir yerleşim yeri oluşuyla bende izienim b ı rakt ı .
Saat 1 0. 35'da M izhacar Köyü'ne geldik v e kuzeyde
beyaz kireçtaşından yapılmış olduğu anlaşılan köprü bize
göre U rfa yolu na daha yak ı n. Saat 1 1 . 1 5'de batıda bir
tepede bulunan Mzebil Köyü'ne (manası Küçük Gübre/ik)
ulaşt ı k ve yaklaşı k bu ova n ı n batı sı n ı rı nda çok sayıda,
tahminen aynı öl çüde bi rçok eski yerleşim yeriyle dolu ve
ayrı lmış bulunan tepeler yüksel iyor. Ratam ı n en aşağı
bölümü, Karahöyük ve Mizhacar arası ndaki Mzebil'den
engebeli arazi, kayal ı k ve rampa başl ıyor. Yolun solunda,
yağmur dönem i nde önemli bir akarsu yatağ ı olabilen bir
vadinin güzergah ı n ı izledik. Çeyrek saat sonra 1 1 .43'de
solda uzakta Harabereş Köyü'nü gördük ve köye ulaştık.
Yarım saat sonra, bir saat kadar mola verdiğimiz Sarim
Köyü'ne geldik. Saat 1 . 07'de at s ı rt ı nda dere yatağ ı arasın-

86
Yabanci Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

dan doğu-kuzeydoğuya doğru gittik. Saat 1 .20'de kendimizi


ovanın 400 ayak yukarısında kayal ı k bir tepe üzerinde
bulduk ve saat 1 . 54'de bir kuyuya ulaştık, bunun güneyinde
Merkiş Köyü bulunuyor.
Gezimiz istediğimiz gibi gitmiyordu. Üstü başı perişan
Birecikli Zaptiye i bo, bölgeyi iyi tanıdı ğ ı na ve kılavuz olarak
hizmet edebileceğine o kadar ısrar etm işti ki, bundan dolayı
başka bir kılavuzu işe almaya gerek görmem iştim . Ancak
k ısa süre sonra onun büsbütün bilgisiz olduğu anlaşı l d ı .
G ravürdeki haritalarım d a beni talihsizl ikle yüzüstü b ı rakt ı .
Böyle koşullar altı nda Merkiş'te kalmak zorundayd ı m . Fakat
grubum orada hayvanlarımız için siparişim olan arpa n ı n
köyde bul unmad ığı haberini getirdi. E n a z üç g ü n yetecek
olan arpayı Birecik'ten birlikte götürmemiştik. Böylece, her­
hangi bir köyde arpa bulmayı umarak yolumuza devam
etmek zorundayd ı k.
Saat 2. 1 5'de sağda birkaç mesafede çift süren bir
köylüyü gördüm. Yoldan çıkıp g üney-güneydoğuya doğru
tarlanın üzeri nde gidiyorduk. Köyl ünün, yolcuların köyüne
yerleşmesi ile ilgili korkusu vard ı . Böylece at s ı rtı nda daha
uzağa gitti k ve yakın bir zamanda saat 3'de, kaya bir tepenin
arkası nda bulunan ve birkaç kulübesi olan Beso adl ı bir
E rmeni köyüne ulaştık. Burada i l k alacağ ımız şeyler ihtiya­
c ım ı z olan su ve arpa idi. Köyün yak ı n ı nda başka bir köy
olmad ı ğ ı ndan daha fazla yol ve patika kat edeceğimizi
bildiğimiz için köyde kalmaya karar verdik ve zavall ı atları­
m ız, katı rlarımız ve eşeklerimizle gelecek öğleden sonraya,
U rfa ile ilgili bilgiler gel i nceye kadar köyde kalmaya karar
verdik.
Buradaki çiftçi de Ermenidir. Onlar su ihtiyaçları nı tabii
bir kayadan oyulmuş bir sarnıçtan karşı lıyorlar. Sarn ı c ı n

87
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

çevresi yuvarlak biçimde. En yavaş ses bile sarn ıcın


ağzı ndan içeriye doğru mükemmel bir şekilde fısıltı l ı bir eka
yapıyor. Beso Köyü'nün dışı nda i ki nci bir küçük köy var. O
da sadece yarı m saat uzakta olan Ermeni Harabsor Köyü.
Serazi Kürtleri buradaki E rmenileri tehdit ediyorlar. ilk
önceleri Germuş'ten 52 gelen 1 O kişilik grup onların hayvan­
ları n ı çalmış ve onlara kötü davranmışlar. Ermeniler de
Urfa'ya giderek resmi makamlara şi kayette bulund uklarında,
gavur ve Ermeni olduklarından dolayı kend il eri ne yüz
verilmemiştir.
Akşam ieyin köyün ağasını gördük. Bir zamanlar ağır
hasta imiş, şimdi iyi , 80 yaşı nı n üzerinde ve saçları aklaşm ış.
Akşam yemeği için bana küçük bir çanak buğday getirdi.
Bana anlatt ı klarına göre bu E rmeni köyl ü çok acıklı bir hayat
yaşam ış. Onlar Ermenice ve Kürtçe konuşuyorlar. Kilisel eri
ve din adamları yok.
4 Aralık Perşembe günü saat 8'de köydeki birkaç
gençle birlikte Beso'yu terk ettik. Gelecek konaklama yerimiz
U rfa yol u idi.

52 Urfa'nın kuzeydoğusundaki büyük bir Ermeni köyü. Köyde, 1 92 0 y ı l ı


öncesi Ermenilerine a i t sağlam b i r kilise v e kesme taşlarla yap ı lmış
birçok konut harabesi mevcuttur.

88
Yabanci Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

i NGiLiZ GEZGiN E.B.SOAN E ' N i N NOTLARINDA


BiRECiK, U RFA VE SiVEREK

Bin b aşı E.B.SOAN E . (?-1 923). ingiliz


gezgini, siyasi yöneticisi ve istihbarat subayı.
Genç bir subay olarak, Soane ilk kez iran'a
1 902 y ı l ı nda gitti. Şiraz kentinde Farsça ve
Kürtçe öğrendi. Şii islam eğitimi aldı. Aynı
zamanda Türkçe ve Arapça da konuşuyordu .
Soane, 1 907 yılında Mezopotamya ve
Kürdistan seyahatine çıktı . Önceden Müs­
lüman olup M irza Gulam Hüseyin Şirazi adı n ı
alan Soane, Süleymaniye v e Halepçe'ye gidip
orada bölgedeki güçlü Caf Aşireti reisi Osman Bey'in karısı ünlü bir yönetici
olan Adile Hanım'ı etkiledi ve onun katipliğini yaptı . Bağdat ve Mendeli'deki
görevlerinden sonra ingilizler tarafından Xaneqin'i idare etmek üzere atandı .
Birinci Dünya Savaşı yıllarına kadar kimliğini saklamayı başaran Soane,
1 9 1 4 y ı l ı nda I ngilizierin lrak'a girmeleri üzerine, i ngililere'nin bölgedeki
"istihbarat subayı" olarak görev ald ı .
Avustralya'da Lynelle Lindfield i l e tanışıp evlendikten sonra 1 9 1 9 yı l ı nda
Güney Kürdistan'a Birleşik Kral l ı k ad ına yöneticilik yapmak için döndü. Bu
sırada önceki bağlantıları nı kullanarak civardaki aşiretlerin güvenini kazandı.
1 923 yılı nda denizde tüberkülozdan öldü. Soane'nin yayınlanmış makale ve
kitapları şunlard ır:
"A Southern Kurdish Folksong in Kermanshah Dialect" Journal Royal
Asiatic Society,1 909: 35-5 1 ; "Notes on a Kurdish Dialect, the Shadi
Branch of Kermanji", Journal Royal Asiatic Society, 1 909: 895-92 1 ;
"Notes on a Kurdish Dialect, Sulaimania (Southern Turkish Kurdistan)",
Journal Royal Asiatic Society, 1 9 1 2: 891 -940; To Mesopotamia and
Kurdistan in Disguise. With Histarical Notes of the Kurdish Tribes and
Chaldeans of Kurdistan, London 1 9 1 2 ; Grammar of the Kurmanji or
Kurdish Language, Londra 1 9 1 3; Elementary Kurmanji Grammar,
Bağdat 1 9 1 9 ; Kitab-i A walamani Qiraat-i Kurdi, ed. E . B . Soane, Bağdat
1 920; "A Short Anthology of Guran Poetry'', Journal Royal A siatic Society,
Ocak 1 92 1 : 57-81 ; "Notes on the Phonology of Southern Kurmanji", Journal
Royal Asiatic Society, N isan 1 922: 1 91 -226; "The Tale of Suto and Tato
"Kurdish Text with Translation and Notes", by B.Nikitine and the Iate Major
E. B. Soane, Bul/etin, School of Oriental Studies, V. l l l , Pt. 1, 1 923.

89
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

Fl RAT'TAN DiCLE'YE EDESSA (U RFA)


VE AM i D (DiYARBAKIR)53

( . . . ) Ertesi sabah Menbic54ten çok erken ayrı l d ı k ve


yolda giderken başka arabaların da burada gecel ediklerini
fark ettik.
( . . . ) Çok dik bir yerden aşağı i nerken h ızımız
kesi l i neeye kadar alçak tepel erin arası ndan birkaç saat iyi bir
tempoyla gittik ve küçük bir tepeyi dönerken hayli fazla bir
genişl iği olan kızg ı n , telaşla akmakta olan F ı rat aşağıda
bel ird i . Dolam baçl ı ve tehli keli yoll ardan geniş bir kıyıya
vardığım ızda henüz yeni gelmiş yarım d üzine araba gördük
ve zamanla Menbic'ten yola çıkmış bir grup araba gelip
durdu; tamamı 1 2 olan bu arabalar sı raya g i rmiş ve atları
eyersiz, daha çok ortası ndan ikiye böl ünmüş yüksek pruval ı
uzun bir gemiye benzeyen tekneyle karşı geçiri lmeyi
bekl iyorlard ı .
( . . . ) Kalaba l ı k yolcu g rubu geci kmenin kaçı nılmaz
olduğunu görünce öncelikleri göz önünde bulundurarak
dostça bir düzenleme yapmak istediler. Ne yaz ı k ki araba­
ları n yarısı n ı n Urfa Polis Şefi tarafı ndan kendisi ni , eşyaları nı
v e ailenin kad ınlarını taşı mak için kiralanm ı ş olduğunu

53 Soane, Birecik, Urfa ve Siverek ile ilgili notları, Mezopotamya ve


Kürdistan 'a Gizli Yolculuk. Kürdistan'ın Kürt Aşiretleri ve
Keldanilerine ilişkin Tarihsel Notlar, (lngilizceden çev. Fahriye
ADSAY, Avesta Yayınları, Istanbul 2007) adlı kitabının üçüncü
bölümünde yukarıdaki başlık altında vermiştir. Soane'nin notları nda
günün tarihi ve şehirler için özel başlıklar verilmemiştir, ancak onun 1 909
yılında bölgemizden geçtiğini tahmin ediyoruz.
54 Bugün Kuzey Suriye'de antik bir şehir. Ayı zamanda Haleb'in ilçes i .
Roma dönemindeki a d ı "Hierapolis Bambyce." Türkçede M ünbiç olarak
bilinen bu şehir, Birecik'in 55 km. güneyindedir.

90
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

öğrendik ve -yol arkadaşları nı n söylediğine göre- şimdiye


kadar çok da aceleci davranmayan polis şefi k ı l ı cı nı savu­
rarak karşıya geçmeyi bir d üzene sokmaya çal ı şan bizlere
döndü ve şi rketi , öncelik konusunda zaten i pucu olması
gereken kendi varl ı ğı sırası nda bu tür bir d üzenlemeyi teklif
ettiği için azarlad ı .
Bütün eşyaları ve kad ı nlarla beraber i l k önce o
gidecekti ve kendisine para verenler de verdikleri miktara
göre onu takip edeceklerd i . Türk ve Ermeni sürücüler huysuz
görünüşü ve sal d ı rgan tutumundan öylesine ürkm üşlerdi ki
çoğu -parayla s ı ra alma teklifini duymazdan gelerek- biraz
öteye gidip, bir an önce uzaklaşmasından memnun bir halde
öğle yemeğini yemeye başlad ı lar. Yine de para sızd ı rma
girişimlerinden gözü korkup parayı ödeyen i ki araba dolusu
U rfal ı H ı ristiyan parayı ödeyip bir öğle sonrası boyunca
karşıya geçtiler.
Geride kalanlarımız kimin önce gitm esi gerektiğini
d üzenledi k ve beklememiz gereken saatleri Doğu'da boş
zamanı geçirmenin en iyi yol u olan uykuyla geçirdik.
Biz en sonuncular olarak karşıya geçmeden önce
neredeyse güneş batmak üzereydi ve F ı rat vadisi nin geniş
ovasında bulduk kendimizi . Her şeyi karşıya geçirdi kten
sonra koşumları bağlayı p yola çıktık. Kervansaraya vard ığı­
m ızda. Sura n ı n efend i , eşyaları ve onu takip edenlerle dolu
olduğunu gördük; böylece bu kötü durum karşısı nda en
iyisini yap ı p yatacak daha iyi bir yer bulacağ ı mıza dair
şansı m ıza güvenip yola devam etti k .
Şoför yolun hemen kıyısı ndaki koni şeklinde çatıları
olan bir grup evi gösterdiğinde, bir ovayı baştanbaşa geçmiş

91
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

ve ay ışığı nda yavaş yavaş tepelik bir bölgeden tırmanı­


yorduk ve ahaliyle konuşmak içi n durduk.
Görünüşe bakı l ı rsa Arap olan i ki iri yap ı l ı adam dışarı
çıktı, ancak daha bir düzine kelime konuşmuşlardı ki Kürt
oldukları n ı anlad ı k. Bu, şoförle benim burada kalm aya karar
vermeme yardımcı oldu ve bu geceyi burada geçirmemizi
kabul eden Kürtler, Ermeni, Türk veya Araplardan daha iyi
ev sah i pleridirler. En sonunda, bir grup çocuk ve koyun, kiler
olduğu anlaşılan bir yerden ç ı karı l ı rken, buradaki en iyi
odan ı n beni m hizmetimde olduğu söylend i . Üç basamak
çıkıp dar ve karanlık bir koridordan geçtikten sonra, yüksek
kon i çat ı l ı yanmakta olan çal ı çı rp ı n ı n dumanı ndan görünme­
yen bir odada buldum kendimi.
Kürtler, arkası kesilmeyen bir şakalaşma ve neşe
içi nde, bi rbirlerine çelme takarak eşyalarım ı içeriye taşıdı lar
ve hepsi ni adama koyup kendileri yerleştirdiler. Bu mezra
yaklaş ı n 1 5 erkek ve kadı n nüfusa sahipti ve beş dakika
içinde bunları n hepsi etrafıma toplandı lar. Biri Türkçe bil iyor­
du ve beni Türk zannederek Türkçesini bende deniyordu;
ama onlara Türkçe anlamad ı ğı m ı söyleyerek Kürtçe karşı l ı k
verince hayli hoşnut oldular v e beni bir Kürt kardeşleriymişim
gibi selamladı lar. Başka aşi retten olsa da (bunlar Milli
Aşireti'ndendi ) yine de bir vatandaştı ve bir misafir olarak
davranılması gerekiyordu. Ve bu sade i nsanlar hemen o hoş
kadim Kürt konukseverliğini sergilediler. Çok az şeyleri vard ı ,
fakat en iyi kümes hayvanı nı ziyafet için kurban ettiler. On
kişiye yetecek kadar yumurta d a haz ı rlanm ışt ı . E v sahibi
olarak oturan muhtar d ı şı nda herkes bir şeylerle meşguldü.
B iri odan ı n ortası nda ateş yakı p keskin kokusuyla beraber
kasvetli ortamı daha kasvetli hale getirdi ; bir diğeri su getirdi
-sert rüzgarda kuyuya gitmek için d ı şarıya ç ı kmama izi n

92
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

vermeyeceklerd i . Biri çay için su ısıtırken, diğer arkadaşları


kesilen küm es hayvanı nı yoldular ve pişirmeye başlad ı lar.
Arta kalan iyi pişmiş yumurtaları e rtesi günkü yolculuğum içi n
koydular. Bu sade ve samimi i nsanlara bu şeki lde yük
olduğum için utand ı m , bildiğim tek şey on ların gözünü aç­
mak için bulunabileceğim herhangi bi r g i rişimin m utlak
şüpheyle karşılaşacağ ıyd ı . Sadece onlarla değil bütün
Suriye ile tek iletişim aracı Kürtçe olan bir adam hakkında ne
düşünebil irlerdi? Diğer yandan, çay ve sigara gibi isimleri
d ı ş ı nda hiç bilmedikleri l üks şeyler için gösterdikleri
minnettarl ı ğ ı n vicdan azabırndan ağır geldiğini fark etti m .
Kürtler b i r ırk olarak esprili v e şakacı , eşek şakaları n ı
çok seven bir halk; fakat bunlar b u özellikleriyle şimdiye
kadar görm üş old uklarımdan çok öteydiler. Sohbet devam l ı
kahkahalı gül üşlerle geçiyordu; merakl ı ol uşları , özel ifade­
leri, her şeye doku nma al ışkan l ı kianna rağmen davranışları­
nın tamamı gayet net bir şekilde fazlasıyla samimi ve iyi
ifade edilmiş, muhtemelen beddua edi p hakaret etti kleri ve
ağza alınmayacak bi rçok şakaya konu ettikleri Türkler
d ı şı nda kimseyi rahatsız etmez. Saat 1 0 civarı nda yakışıklı
bir adam olan muhtar herkesin tüymesi ni ve uyumama izin
verilmesini istedi ve eski bir ateşli silahın sapıyla harekete
geçerek yatmaya gittiler.
Genç bir kad ı n içeri girip sessizce i nce bir sürgün
demetiyle i çeriyi süpürmeye başladığında yatmaya hazırlanı­
yordum . Doğal olarak oturdum ve biraz şaşkınl ı kla onu
seyretmeye başlad ı m ve ara veri p benim kinin yanı na serdiği
bir yatak çı kardı ğı nda bu şaşkınlığım azalmad ı . Neredeyse,
açıkça adayı paylaşmak olan niyeti üzerine bir şey söyleye­
cek durumdayd ı m , ancak akşamki ahbaplarımdan birinin
içeriye girmesiyle durum kurtani m ış oldu. Beni otururken

93
Yabancı Gezgin/erin Gözüyle Urfa Bölgesi

gördü ve sanki az önce olup bitenler çok sıradan şeylermiş


gibi niçin yatmad ığımı sordu ve yarım ağızl ı sorulara verdiği
cevaplardan kendisinin ev sahibi, adayı süpürenin eşi
olduğunu öğrend i m ve yatmaya elverişli i ki oda olduğu için
geceyi benim yan ı mda geçi receklerdi. Bu prosedürü öylesine
sakin ve gerçekçi bir tarzda anlatıyor ve yapılması çok
normal bir şeymiş gi biydi ki , tamamen ataerkil bir gelenek
olan bi r şey üzeri ne bir şey söyleyemedi m , söylemek de
istemedim. Öğrendiğim bi r şey de, bir Türk veya Arap olmam
hal inde bana arabada uyumarnı söyleyecekleri oldu; ama
Kürt olunca , özel oda verilmişti . Zavallı adam da, ev sahip­
liğinin bazı yazıl ı olmayan kural ları nı bozm uş olabileceği
ihtimaliyle bi raz utand ı , ama eşiyle birlikte rahat olmaları için
elimden geleni yaptım ve gerçek anlamıyla birl i kte yatt ık.
Sabahleyin erkenden kadı n tarafı ndan uyand ı rıldım,
kocası hala uyuyordu . Küçük eşyaları kendisi araba n ı n içine
taşıdı ve sonradan i ki-üç köylü gelip ağ ı r eşyaları yüklediler.
Son olarak muhtar göründü ve yola ç ıktığım ızda, o yürekten
elveda diyen kal ı n sesi kulaklarımda ç ınl ıyordu. Bunlar
karşılaştığım ilk Kürtlerdi; Türkiye ve i ran'daki 1 25.000 mil
karelik dağları nda yaşayan ve s ın ı rlar d ı şı ndaki aşiretlerine
rağmen Londra'dan sadece 1 4 günlük bir mesafede olan
ama Ortadoğulu ı rklar arasında en az tan ı nan büyük bir ı rkın
ileri karakollarıydı lar. Her ne kadar Ortadoğu'daki ırkları n en
cesur, en bağ ı msız ve en akıll ıları ndan biri olsalar da,
sadece kan davaları ve korkunç bir eşk ıya l ı k eğilimi kara
lekeleriyle lanetlenm işler.
B i r sonraki durağa giden yol umuz, Ermeni ve Milli Aşi­
retlerinin yerleşik Kürtlerinin yaşad ığı dalgal ı bir ovadan
geçiyordu.

94
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

( . . . ) Varacağımız yer olan Çarmeli k (Büyükhan), çamur


içinde ileriediğimiz ve hızımız saatte yaklaşı k yarım mil
olduğu için hiç azalmayacakmış gibi duran uzak bir mesa­
feden görülebiliyordu. Aniden bardaktan boşa n ı rcası na
yağan yağ murlar bölgenin üzeri nde dolaşmaya başlad ı lar.
Sanki tepelerden i nmişler -yoğun kara bulut m erkezlerinden
inen karanl ı k yağmur birli kleri- ve hızla dağlara ve üzer­
lerinde ası l ı duran katı bulut kütlelerine doğru ilerliyorlard ı .

Çarmel i k Köyü

Yine de günbat ı m ıyla beraber Çarmeli k'e vard ı k ve


küçük bir oda tuttuk. Köy bir Kürt köyüydü ve halk arasında
en fazla konuşulan şey, bu bölgeyi uzun süre etkisi altına
alm ış meşhur soyguncu beyi i brahim Paşa'yd ı .
Bu kanun kaçağı (babası nı çok kötü d uruma getiren
Türk ihaneti nden öç almak için bu işi yapan) o kadar kötü
karaktermiş ki, Kürt olsun Arap olsun ayn ı şeki lde kendile­
ri nden olduğunu i n kar ediyorlar; Kürtler onun Arap olduğunu,
Araplar da Kürt olduğunu ileri sürüyorlar.
Kend isine katılan grup veya kabadayı ve h ı rsızlar farklı
kökenlerdend i ; Türk, Ermeni, Kürt ve Arap. Hepsi onun
sancağı altı nda hizmet ediyorlardı ve herhangi bir aşi ret veya
halk farkı gözetmediğinden dolayı kendi akrabaları n ı n -Milli
Aşireti Kürtleri- bile düşmanlı ğ ı n ı kazanm ışt ı .
Türk egemenliği ndeki her ku rnaz soyguncu ve dolan­
d ı rıcı g ibi o da Sultan'ın onayını sat ı n alm ış ve yerel
kuvvetleri n onu yakalamaya yönelik tüm girişimleri ni gül ünç
hale gelirebiliyor ve getiriyor da. Çoğunlukla kuzeye Mezo­
potamya ovası ndaki sı n ı ra giderd i ancak, herkesi kendisin­
den korkuttuğu güneydeki Viranşehir ve Harran'da da

95
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

güçlüydü . Türkler kendilerini Meşrutiyet için hazı rlamaya


başlad ı kları dönemde bu güçlü eşkıya bir hileyle yakaland ı
ve öldü rüldü ve heterojen eşkıya çetesi de dağ ı l d ı .
Çarmel ik köylüler, adamları n ı n köye gelen yolcuları
nasıl takip etti kleri ni, en iyi odaları nda ağırlad ı kları n ı , yemek
verdiklerini ve dinlenmesini sağlayı p bir i ki tütün çubuğu
içi rdikten sonra gezdirdiklerini, sakince yolcuların eşyaları n ı
kendi arabalarına yüklediklerini v e onları sonraki e n yakın
yere götürdüklerini anlatıyorlard ı . Yapacakları misillerneler­
den öylesine korkuyorlard ı ki , -intikam amacıyla bir köyü
yak ı p yok ediyorlard ı- hiç kimse karşı koymaya cesaret
edemiyordu. Türk mem urlar ve yetkililer de bu m uamelele­
ri ne boyun eğmek zorunda kal ıyorlard ı ve öyle ki , ateşin
etrafına dizi imiş kalabal ık, nefret edilen bir ı rka ait olmaktan
dolayı gördükleri muameleden aldıkları yeni lgiye katland ı kla­
rı n ı ifade etti ler.
Sonuçta, ibrahim Paşa'n ı nki Kürt akıncı g rupları n ı n en
başani ısı ve sayıca en güçlü olanıyd ı . Bir diğeri , Güney
Kürdistan'da daha sonra tan ı şt ı ğ ı m , sadece eşkıya l ı k yap­
mak ve öç almak için oluşturulmuş Hemawend grubuydu.
Güneş doğarken sel yataklarından yukarıya doğru
yavaş yavaş çıkıyor ve tepel erin arası ndan ilerliyorduk. O
çok bakımsız ülkede, i ran'da, arabayla yüzlerce mil yol kat
ettim, ama dürüst olmak gerekirse o ı rz ı na geçilmiş ve
m utsuz ül kedeki en kötü yollar Türkiye'dekilerle karşı laştırıl­
d ığ ı nda asfalt döşeli bulvarlar gibi kal ıyordu.
( . . . ) Saatlerce dar ve derin vadilerden t ı rmand ı k ve
yamaçlardan gürültü patı rtı içinde kaydı k , sandı k ve bilumum
eşya sıkı sıkı bağl ı olmalarına rağmen neredeyse düşüyor­
lard ı .

96
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

( . . . ) Orada burada taşlar arasında ekilmeye elverişli


küçük tarlalar vard ı ve bahar vad iler arasında kalmış daracı k
yerleri yeşillendirmişti. Bir sonraki durağ ımız olan Urfa'ya
yaklaştığım ızda şu anda boş olan eskiden içinde yaşanı lan
mağaralar görülmeye başlad ı ve orada burada oymalı taşlar
yerlerde yatıyordu. Yaklaşı k i ki mil boyunca içinden
geçtiğimiz düz bir ovada, duvar ustaları içi n çamurun şimdiki
yayg ı n olmadığı islamiyet öncesi dönemle ilişkilendi rile­
bi lecek bir özellik taşıyan büyük kare bir yapı n ı n kal ı ntı ları
vard ı .
Neyse k i yaşad ı ğı mı z zorl uklar aniden sona erd i , çünkü
biraz sonra iyi yap ılmış bir yolda bulduk kendimizi . San ı rım
bu yol Suriye'de yapı lmış tek yoldu ve o da Diyarbakır'a
kadar olması düşünülen askeri ve ticari yol projesi nin bir
parçasıyd ı . U rfa'n ı n bi rkaç mil kuzeydoğusunda bu yol bitti .
Yolda M üslümanları Asya'nın en uzak köşelerinden
Mekke'ye kadar götüren tuhaf sadakatin bir ka nıtıyla
karşı laştık. Kıyafeti bana Doğu i ran' ı n Horasan eyaletini
hatı rlatan yaşl ı bi r adam , uzun adımlarla yürüyerek bizim
yavaş yürüyüşümüzden daha hı zl ı bir tempoyla tepeleri
aşarak bize yetişti. Cesaret edi p kendisine Farsça nereden
geldiğini sordum; Mekke'den Buhara'ya dönm ekte olan bir
hacı olduğunu öğrendim. Yolculuğunun, yola ilk çıktığı andan
oraya tekrar varı ncaya kadar yaklaşı k bir yıl süreceğini
tahmin ediyordu. Yaşı 50 veya fazlası n ı gösteriyordu ama
beklenebilecek en ufak bir güçsüzlük bel i rtisi göstermiyor ve
sanki daha yeni başlamış gibi i lerliyordu, o gün dağ l ı k yolda
20 mil yapm ışt ı .

97
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

U rfa

Urfa'ya yaklaştı kça yol un kenarı nda kötü durumdaki


eski bir köprünün kal ıntıları vard ı . Bu, H ı ristiyanl ı k öncesi
denemde Edessa olarak bili nen Urfa'dan Batıya uzanan
orijinal yoldu . i nsanların Venüs ve Astarte'ye tap ı ndı kları
günlerde kare taşlarla döşenmiş bu yoldan Roma ve Part
ordusunun askerleri geçm işti .
Yüksekçe bir dağ ı n ayakları dibindeki U rfa birtakım
tepeci klerin üzerinde duruyordu ve valinin iğrenç konutunu
-Fransız tarz ı n ı n bi r taklidiydi- geçer geçmez şehrin antik
yapısı kendisini göstermeye başlad ı . Her yerde kal ıntı ları
bul unan muazzam duvarları n tuhaf kara l ı ğ ı , şehrin ortasın­
dan geçen vad inin her iki kıyıs ı nı birbi rine bağlayan
köprülerin stil i , tepesinde o siyahlaşm ış taştan inşa edilmiş
yapılan kal ı ntıları n ı n bul unduğu kale höyükleri Edessa tarihi
hakk ı nda bir şeyler anlatıyord u.
Yukarıda sözü edilen vadi nin kıyısı ndaki büyük bir
kervansarayı n önüne yaklaşıp durduk ve deli kli tepelerini
veya Ermeni mahallesi ni ol uşturan tepeci k üzerinde küme­
lenmiş evlerin manzaras ı n ı n seyredi ldiği bi r gezintiye imkan
veren geniş çatısı n ı n üzeri ndeki sı ral ı odalardan birini tuttum .
Al ışıld ı ğ ı n ı n tersine, çatıya açılan ve bahçeyi gören odan ı n ,
caddeye v e kahvehaneye bakan pencereleri camsızd ı .
Kahvehanen i n etrafı çevrili değildi ancak kervansarayı n diğer
tarafı olan asıl kahve odası n ı n bir uzantısıyd ı . Kale hendeği
kıyısı boyunca oturma sıraları konulmuş ve ağaçlarla hasır
korunaklar güneş ışı nları n ı engelliyord u . Bu kahvehane ile
kervansarayı n d uvarları arası nda uzanan yol şeridi boyunca,
şehrin mezatçı ları her sabah bir avuç fişekten ata kadar akla
gelebilecek her tür eşyayı satarak gösteri yapıyorlard ı .

98
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

Mezatçı (doğrusu tel lal) geçtikçe ve son teklifi bağ ı rarak


tekrar geçtiğinde kahvehanedeki müşteri ler fiyat artı rım ı
yapıyorlard ı . Çoğu durumda verdiği fiyat yüksek olunca, atı
veya her ne olursa al ı p sahibine geri veriyor ve ertesi sabah
ederi nin altı nda olacak hayvanı göstererek başka bir şeyle
devam ediyordu.
Bu im paratorluktaki neredeyse bütün kentlerinde
olduğu gibi , sokaklardaki nüfusun yarısı ve kahvehanelerin
onda dokuzu ve köşelerde bekleşen aylaklar, tesadüfen de
olsa hiçbi r zaman hiçbir görevi olmayan üniformal ı efend iler
oluşturuyordu . Sonradan yapt ı kları tek şeyin can sıkıntısı
çekmek olduğunu öğrenecektim. Burada kahvehane ve tütün
çubukları n ı n cazibesi belli ki seyyahın olası kuruşları n ı n
cazibesine a ğ ı r basıyordu.
Türk oldukların ı bel l i eden simgeler taşıyanları n dışın­
daki nüfus Kürtler ve Araplardan oluşuyor. Kürtl er, çoğun­
luğu Mamuretül Aziz55 dağları ndan olmak üzere kuzeyden
gelmişler; Araplar da Mezopotamya ovasında gelmişler ve
muhtemelen kenti n i l k sakinleri oldukları san ı l ıyor. Konuşu­
lan dil Arapça ve Kürtçe. Kürtçeyi herkes anl ıyor, çünkü her
yerde olduğu gibi olağanüstü i ktidar gücü ve dayanma
gücüyle eski yerleşik dilleri yerlerinden ederek kend ini
kısmen yabancı olan nüfusa dayatm ış durumda.
Şehir büyük değil ama çarşısı çok kalabalı k ve Val ilik
Konutu her zaman i nsanlarla dol up taşıyor. B i rkaç ağacın
bulunduğu bir meydanı var ve bir kısm ı n ı n modern tarza
uyarland ı ğ ı ve diğerlerinin de etrafına yeni duvarların
örüldüğü yer yer eski yapılar bulu nuyor. Tepelerin dibinde,
burada birçok başarılar sergi lediği sanı lan i brahim'in Gölü

55 Bugünkü Elazığ

99
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

(Halilür Rahman Göl ü ) göze çarpıyor. Su kaynağı bereketli,


bakımsız olm akla beraber çevredeki manzarası güzel ve
tepelerinin fantastik doğası n ı n yan ı sıra yakın civarda çok
hoş bahçelerin olduğu söyleniyordu. Burası , Türkler ve
onları n kötü yönetimleri olmasa, yaşa m ı n güzel çevre ve
sağlama a l ı n mı ş zeng i nlik içinde huzurl u olabileceği Asya
Türkiye'sinde çok sık görülen yerlerden bi ri .
U rfa ya da Romal ı ları n adland ı rd ı kları şekliyle Edessa ,
Asurlular döneminde Büyük Asu r Devleti ve şu anda Kürdis­
tan ' ı n batı s ı n ı rı ol arak bilinen hemen kuzeyde dağl ı k
bölgedeki "Nairiler Ü lkesi"nin s ı n ı rlarında bulunuyordu ve
adı , kralları n ı n her zaman Semiti k ismin Romalı larca
bozulmuş şekl i olan Abgarus olarak adiand ı n idığı Osrhoene
Krall ı ğ ı ' n ı n başkenti olarak duyduğumuz Roma fethine kadar
bir şehi r olarak karşım ıza çı kmaz. Halkı Araptı ve Edessa
başkent i ken krallığın en kuzeydeki noktası nı işaret ediyordu.
( . . . ) U rfa'da , başka bir benzeri nin olmad ığını düşündü­
ğüm Kürt sigarasıyla tanı şt ı m . Şekli muhakkak ki zorunlul uk­
tan doğm uştu , çünkü Kürdistan'da yetişen tütün yuvarlan ı p
normal sigaranın içine kon ulam ıyord u. Sıkıştırıp ıslak tutmak
ve sonra da yaprakları kıymak yerine Kürtler kuruttuktan
sonra, al ışkın olmayı p bu sigara kağ ıd ıyla içmeye çal ışana
i nanı lmaz zorl uk çıka rtan kaba bir kağ ı d ı n içi ne koymak
üzere eziyorlar. Sonuçta, yap ımı Diyarbakır ve Musul 'daki
yüzlerce kad ı na iş i m kanı sağlayan özel bir kağ ıt icat ed
il miş.
Kağ ıt normal bir sigara kağ ıd ı ndan daha kal ı n daha
kaba ve i ki kata daha uzun ve giderek hafifçe i neelen çubuk
şeklinde bi rbi rlerine yapışık halde kutularda satılıyor. i ki
buçuk santim eni nde kal ı n kağıttan uzun bir parça al ınıp, dar
tarafına sokulan ve doğal esnekliğinin yerinde koruduğu bir

100
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

tam ponun içinde yuvarlatıl ıyor. Sonra tütün yukardan ıçıne


dökülüyor ve yeterince sal lad ı ktan sonra kağıd ı n kenarları,
içi ndekilerin dökülmesini önlemek için içine kıvrıl ıyor. Bu tür
bir sigara n ı n en büyük dezavantaj ı , tütün tamamen kuru
old uğu ve küçük parçalar halinde olduğundan içildiğinde bir
arada durmayarak yanan ucundan sürekli dökül üyor.
U rfa'da başka şey az içiliyordu ve bunu bildiğim için
sonunda bunlara al ışmak zorundayd ım ve mümkün olabildi­
ğince yeterl i sigara elde etmeye karar verdim. Bu yüzden her
yerde Türk Tekel ürünlerini aradı m ve sonunda, Türkiye'de
fiyatı sabit olan ve pazarl ı k yapmaya gerek olmayan tek ürün
olduğu içi n satı n almamı n Kürt dostumu son derece etki lediği
bir düzine kutu buldum ; ayrıca yerli sigaralara göre çok
paha l ı lar. Satın ald ı kiarım 3 pense 20 taneydi -yine de Kürt
sigaralar ı n ı n i ki üç katıyd ı . Bu lüks alışverişim tanı d ı klarım ın,
bana, i ran s ı n ı r dağları nda o nu gömünceye kadar peşi mi
bı rakmayan onursal efendi unvan ı nı vermelerine neden oldu.
U rfa'dan Diyarbak ı r'a giden yol , Romalılar tarafı ndan
sırasıyla Masius ve Ni phates olarak adland ı rılan güneydo­
ğuda Karacadağ ve kuzeydoğuya uzanan yüksek Kürdistan
sıradağları arası nda kalan orta bir yoldu. Birçok yerde yol
F ı rat' ı n yak ı n ı na kadar götürüyor ve nehi r kolları nı taşıyan bir
dizi vadiden geçiyordu. Yol boyunca bölgenin genel görünü­
müne, rüzgar ve yağmurun büyük bir h ı z ve del ici soğukla
karşıdan vurduğu i nişli çı kışl ı yükselti ler hakimdi . Ara l ı ktan
Şubata kadar S iverek'ten Diyarbak ı r'a g iden yolun geçi lebilir
olduğunu sanm ıyorum. Nisan başında geçtiğim izde bile
yakınları m ızda kar parçaları hala duruyord u.
( . . . ) i l k yarısı yani i ki g ünlük kısm ı hariç diğer tarafta,
harika Türk m ühendisinin şeytani zekası , kayaları dağıtıp
oraya yol ad ı verilmesi ve sonra batakl ı k zemi nde bir metre

10 1
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

balçığın bulunduğu ve yol olduğuna dair hiçbir işaretin


olmad ığı yere de yol denmesi için onu kand ı rm ıştı . Hiçbir
özelliği olmayan Siverek'ten başka duracak yer yok.

Siverek

Notlarıma bakı nca, ovadan bu kente yaklaşı nca dikkate


değer i ki şeyin beni çok etkilediği ni hat ı rl ıyorum . Biri , her
tarafı cam pencereli, ön tarafta , tepesinde Türk bayrağı olan
verandal ı g i riş kapısı olan kare şekli ndeki beyaz bi nayd ı . Bu
orta Avrupa m imarisi nin bir örneği olan, çevresindeki küçük
yapılardan izole olmasıyla sahte bir önem kazanmış, soğuk,
insan ı m utsuz eden, sahte görünümlü ve bu düzlükteki geniş
arazide ve uzak mesafede son derece gel işigüzel yap ı l m ı ş
valilik konutuydu .
( . . . ) Modern Siverek siyah taşta yapı l m ı ş tek katlı
evleriyle, her zaman burada yerleşik Kürtler ve E rmenileri n
yaşad ı ğ ı ortalama b i r kent. Bildiğimiz sokaklar yok; derme
çatma evler, araları nda pisliğin akmasını sağlayan arklar
kalacak şekilde biçimde kümelenm işl er. Yolcular mecburen,
neyse ki kenti n dı şı na kuru l m uş ve kırık kapısından çöl ün
göründüğü harap kervansarayda kal ı yorlar. Halk alışılmışın
d ı şı nda asık suratl ı ve büyük bir yer olmasına rağmen satı n
a lı nacak bir şey yok g i bi görünüyor. Kervansaraya vardığı­
m ızda şekerimin bitmiş olduğunu fark ettim , bu nedenle
şeker sat ı n alabileceğim bir yer aramaya başlad ığımda
oran ı n sorum l usu olan yaşlı Arap kad ı n bahçede kendi
kendine hacamat yapıyordu. Kapısı olarak çal ı şan E rmeniye
sorduğum soru üzerine köşeyi döndükten sonra bulaşıcı
hasta l ı k geçirme olası lığı olan çamurların içi nden yürüdüm
ve dükkanı buldum.

1 02
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

( . . . ) Pantolonumun paçalarını çamur banyosundan


çıkartarak, silahlı Kürtlerle doğru yol üzerinde m ü nakaşa
ederek ve sonunda, bahçesinde an iden yanı ma yaklaşı p
di nimi soran ama "Müslüman" yan ıtını al ı nca kuşkuyla bana
bakıp am entüyü okutan bir hacayla karşılaştığım bir cami
avlusunda buldum kend imi. Duayı okuyarak onu memnun
ettikten sonra kendisinden rehber olarak yararland ı m . Ve
onun yard ı m ıyla, sahibinin daha girişken olduğu ve sadece
değil şeker çay ve sigara da bulunduran ve fahiş fiyata satan
i lkine benzer bir dü kkan buldum.
E kmek de buldum, ama sırf hocanın iyi niyeti sayesi nde
çünkü bu yabancı hacıya karşı sevecenliğini takı narak, beni
a lı p ekmeğin tand ı rda pişirildiği bi r yere götürdü ve 1 0
tanesini 2 pense satı n ald ı .
Allahtan bir horturn un kırık bir s u deposunu v e avlunun
yarıs ı n ı daldurduktan sonra çok miktarda suyu d ı şarıya
akıttığ ı kervansarayı n bahçesinde temiz su boldu. Bütün Kürt
kad ı nları su i htiyaçları nı karşı lamak için buraya geliyorlardı
ve ben çi rki n de olsa bir kızı izlemek için kapım ı n eşiğinde
bir saatimi oturarak geçirdim ve hiç görmedim.
E rtesi sabah yola çıkmamız hayli zor oldu, çünkü yerin
Ermeni sahibi arabacıdan at ı n yemi için bir mecidiye ve
benim bütün gece damlayan adam için de 1 sterlin istedi . Bir
saatimiz kapıda tartışarak geçti . Aylak takım ı ndan yarım
düzine Ermeni atların başı na ası lmış, biz de oranın sahibinin
çığl ı kların ı ve dostça uyarı ların ı bastırmaya çal ışıyorduk.
Sonunda ya ödemek ya da arda kalmak zorunda bırakıldık.
Bizi memnun eden şey kötü bir 5 piastre 56 verip kurtulmamız
onların da bir lirayı bozdurma zahmetine girmeleri oldu. Ve

56 Gümüş kuruşluk

103
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

böylece, H ı ristiyan ve paganlara özellikle de Ermenilere


küfür ed i p yola çıkt ı k.
E rtesi gün yüksek ovalardan geçip Diyarbakır'a doğru
ı l ı k bozkırlardan geçtik.

1 04
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Ur:fa Bölgesi

BiBLiYOGRAFYA

Akşit, Oktay, Roma imparatorluk Tarihi (M. Ö. 27-M. S.


395) , istanbul 1 985,

Badger, George Percy, The Nestorians and their Rituals,


with the Narrative of A Mission to Mesopotamia
and Coordistan in 1842- 1844, London 1 852, vol . 1 .
Belazuri, FütCıh-ül Büldan, cilt 1 , terc. Z . K. Ugan, Maarif
Basımevi, i stanbul 1 955,
Demi rkent, Işın, Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi (1098- 1 1 18), 1 .
ci lt, 2 . bask ı , Ankara 1 990;
---------------, Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi (1 1 18-1 146) , ll.
cilt, Ankara 1 987.
Gi ngras. G . E . (transl . ), Egeria : Diary of a Pilgri mage, New
York 1 970.
lşı ltan, Fikret, Urfa Bölgesi Tarihi (Başlangıçtan M.825'e
kadar) , istanbul 1 960
Niebuhr, Carsten , Reisebeschreibung nach Arabien und
andern umliegenden Landem 1-11. Kopenhagen
1 778. 2. cild.
von Moltke, Helmut, Briefe über Zustande und Begeben­
heiten in der Türkei, Berlin 1 84 1 .
---------------, Türkiye'deki Durum ve Olaylar Üzerine
Mektuplar, istanbul 1 960.

1 05
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

---------------, Moltke'nin Türkiye Mektup/an, i stanbul 1 969,


2 . bask ı , i stanbul 1 995
Özsait, Mehmet, "Anadolu'da Roma Egemenliği", Anadolu
Uygaritk/an Ansik/opedisi, cilt l l , Görsel Yay.
i stanbul 1 982, 339.
Petermann, Julius Heinrich, "Reise im Orient, Lei pzig 1 865.
Roli n Olivier, Türkiye Seyahatnamesi, Kitap ll, 1 790
Ytllarmda Türkiye (Yaşam, Tanm, Ticaret ve
Sanayi) , Fransızcadan terc. Oğuz GÖKMEN, istanbul
1 99 1 ,
Sachau, Karl Eduard , "Reise Mesopotamien", Leipzig
1 883.
Soane, E . B . , Mezopotamya ve Kürdistan'a Gizli Yolculuk.
Kürdistan'm Kürt Aşiretleri ve Keldanilerine ilişkin
Tarihsel Notlar, i ngilizceden çev. Fahriye ADSAY,
Avesta Yayı nları , i stanbul 2007.
Tavernier, Jean-Baptist, Tavernier Seyahatnamesi, ed .
Stefanos Yerasimos, çev. Teaman Tunçdoğan, Kitap
Yayınevi, i stanbul 2006.

106
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

Selahaddin Eyyfibi G Ü LER

1 965 y ı l ı nda Şanl ıurfa ' da doğdu. İ l k ve orta eğitimin­


den sorıra T icaret Lises i ' nden mezun oldu.

2 8 . 1 2 . 1 98 7 tarih i nde Şan l ıurfa L isesi Kütüphanesi'nde


memuriyet hayatına başladı. Orada 7 yıl kaldı. 1 990 y ı l ında
"Okul Kütüpha n eciliği K u rs u"na kat ı l d ı . 1 3 y ı l Şanlıurfa
Kız M es l ek Lises i ' nde görev yapt ı . 2 y ı l Ş U R K A V'da
"Yay ı n Görevlisi" olarak çalıştı . Son 2 y ı l dan beri Şan l ıurfa
L isesi Kütüphanes i'ndedir.

20 yı ldan beri Şanlıu rfa tarihi hakk ında araştımıa lar


yapıyor. Bu konuda Drij vers, Brock, Dowsett, Segal ve
Hea l ey gibi bat ı l ı Doğubi l i m uzmanlarıyla mektuplaştı;
onlarla Urfa tarihi ve kültürü hakkında bilgi a l ışverişinde
bu l undu. " Edessa The Blessed C ity ( K utsa n m ı ş Kent
Edessa/U rfa)" adlı eserin 2002 y ı lındaki Prof.Ahmet As lan
tarafından yapı lan çevirisine katkıda bulundu.

Ş i mdiye kadar ( 4 ' ü ortak) 54 maka l esi ve ( 5 ' i ortak)


l l kitabı yayı n landı.

Şanlıurfa Sembol Gazet es i ' nde ve bu gazetenin


internet s itesinde tarih i ve güncel yazı larıyla kültür hizmet i n i
sürdürüyor.

Evli ve üç çocuk l u olan yazar, Al manca ve İ ngi l izce


b i l mekte, biraz da Süryanice, Yunanca, Arapça, ve
Osmanlıca okuyabilmektedir.

Yayı n lanmış kitapları şunlardır:

1 07
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

Urfa Bölgesinde Devlet A damları ve Komutanlar (M. Ö.


XIV. Yüzyıl-M.S. 1 920), Ş U R KA V Yay ı n ları, A n kara
1 999.

Şanlıurfa Kültürü Sözlüğü, Ş U R KA V Yayınları, Şan l ı urfa


200 1 .

Şanlıurfa Uygarlığın Doğduğu Şehir ( ed . A . C . Kürkçüoğlu


ve diğerleri), A n kara 2003 ve 2006.

Urfa 'nın Etrafi ( R . M ızrak- M . H .Öcal- S . E . G ü l er), Şan l ıurfa


Val i l iği Yay ın ları, Ankara 2002.

Şanlıurfa and the Surroundings A rea, ( R . M ızrak- M . H .


Öcai-S . E. Güler), trans!. into Engl i s h b y A.Tokdemir,
A nkara 2002.

Urfa Tarihi lA History of Urfa, Şan l ıurfa 2004.

Hz. ibrahim (Hayatı, Urfa ve Harran 'la İlişkisi), Özbek


Yayın ları, Şanlıurfa 2004.

Resimli Şanlıurfa Kültürü Sözlüğü, Şanlıurfa B e l ediyes i


Kültür M üdürlüğü Yayınları, A n kara 2008.

Dini ve Tarihi Açıdan Hz. Eyyub A leyhisselam, Özbek


Yayı n ları, Şanlıurfa 2009.

Hz. ibrahim 'in Hayali, Nemrud ve Balıklıgöl Efsanesi­


Prophet A braham, The Legend of Nimrod and
Balikligöl, H a l i lürrahman K itabevi Yayın ları, Şanlıurfa
2009.

Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi, Şanlıurfa 2009,


1 . baskı, Sembol M atbaası.

1 08
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

Ş U R KAV YAYlN LARI

1) Hz. ibra h i m Kon u lu Yeni Beste ler, Sabri


K Ü RKÇÜOGLU, 1 992
2) U rfa Mutasarrıfı Şehit N usret Bey' in Nemrud
Mustafa Paşa Divan -ı Harbindeki Savu nması ,
Müslü m C . AKAL I N , 1 992 , 2 . baskı 201 O
3) Hz. ibrahim (A.S.)'i Anma Şan l ı u rfa 1 . Kü ltür ve
Sanat Haftası Faaliyetleri , Sabri K Ü RKÇÜOGLU ,
1 992
4) Hz. Eyyub Kon u l u Ş iirler, Sabri KÜ RKÇÜOG L U ,
1 992
5) Şanlı urfa Folkloru n u n Kaynak Kişisi Tenekeci
Mahmut Güzelgöz, Abuzer AKB IYIK, 1 992
6) Takvimden Kopan Yaprak (Şiirler), Ma h mut
Şevket AKKAYA, 1 993
7) Şanlıurfa Camileri, A. Cihat KÜRKÇÜO G L U , 1 993
8) Şanlıurfa Sanayi Reh beri, Abuzer AKB IYIK-Sa b ri
KÜ RKÇÜOG L U , 1 993
9) Hz. Eyyub Konulu Yen i Besteler, Necmi K I RAN­
S a bri KÜRKÇ Ü O G L U , 1 993
1 O) Ali Rıza - Ahfada Yadigar U rfa Müca hedesi,
Müslü m AKAL I N , 1 995,
11) Şan l ı u rfa'da Canlanan Tarih , A. C i hat
K Ü RKÇÜOGLU, 1 995
1 2) Bir Damla Söz (Şii rler), Ş ü krü ALG I N , 1 996
1 3) Şanlıurfa Cülha Dokumacı lığı, Yrd . Doç.Dr. Feri h a
AKP I NARL I , 1 996

1 09
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

1 4) Şan l ı u rfa Mezar Taşları , Mahmut KARAKAŞ,


1 996
1 5) Urfalı Şair Abd i , Yrd . Doç. Dr. M . E min E RTAN ,
1 997
1 6) Urfa ' n ı n Kurtu luşuyla i l g i l i Belgeler, M ü s l ü m
AKAL I N , 1 997
1 7) Urfa Tarihi (M.Ö. 2000-M.S. 1 400), Hasan
AÇANAL , 1 997
1 8) ŞURKAV 1 990-1 998 , Meh met Hulusi ÖCAL-Sabri
KÜRKÇ Ü O G L U , 1 998
1 9) Urfa Hakkı nda Salname (1 927-Aslı ve Çevirisi),
Kemal KAPAKL I , 1 998
20) Cumhuriyet Halk Fı rkası Urfa Heyeti idaresi
Mukarrerat Defteri (Çeviri ), Müslüm AKAL I N , 1 999
21 ) Hz. ibra h i m ve Nemrut (Piyes), Yrd . Doç. Dr.
M . Emin E RTAN , 1 999
22) Urfa Bölgesinde Devlet Adamları ve
Komutanlar, Selahaddin E . G Ü L E R , 1 999
23) Şa n l ı u rfa'da En biya Kıssa ları, A. Selami Y I L D IZ ,
2000
24) Urfa Kurtuluş Mücadelesi Hatıratı , U rfa M üftüsü
Hasan AÇANAL, 200 1
25) Şan l ı urfa Kültürü Sözlüğü, Yay. H az . : Meh met H .
ÖCAL-Selahaddin E . G Ü L E R-Remzi M lZRAK, 200 1
26) ŞANLIU RFA Uygarlığın Doğduğu Şeh ir, (Yayın
Kuru l u : Yrd . Doç. Dr.A . C i hat KÜ RKÇÜOGLU-
Müslüm AKAL I N - S . Sabri K Ü RKÇÜOGLU-
Selahaddin E . G Ü L E R), 2002
27) XVI. Yüzyı lda Ruha (Urfa) Sancağı - Ah met
Nezih i T U RA N , 2005

110
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi

28) ŞURKAV' IN 1 5 YILI (1 990-2005) Ke mal


-

KAPAKL I - M . Sait AKG Ü N - Şü krü ÜZÜ M C Ü , 2006


29) Hz. ibrahim- 1 . Hz ibrahim Sempozyumu
B i ldirileri, (Ed itör: Prof. Dr. Ali Bakka l ) , 2007.
30) Şan l ı u rfa 1 850-1 950. Fotoğraflarla Zama n ,
Meka n , insan - A l i TUZCU-Yrd . Doç. Dr. Cihat
K Ü RKÇÜOG L U , 2008
3 1 ) Tarih ve Turizm Şehri ŞANLIURFA, A.Cihat
K Ü RKÇÜ OGLU- Selahaddin Eyyubi G Ü L E R , 201 O
32) Ali Rıza- Ahfada Yadigar U RFA MÜCAH EDESi,
Yayına hazırlaya n : Müslüm AKAL I N , 201 0 (2. bask ı ) .
33) Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi,
Selahaddi n Eyyubi GÜLER, 20 1 0 .

11 1

You might also like