Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 15

Türkçede Sıfat Dizilim Sınırlılıkları

SonerAKŞEHİRLİ

Özet

Ad öbekleri içinde niteleyici konumundaki sıfatların dizilimine ilişkin sınırlılıklar (SDS) diller arası ve dillere
özgü olmak üzere değerlendirilebilir. Alanyazındaki kimi çalışmalarda evrensel SDS’den söz edilmekle birlikte
bunun sınırlılık ve eğilim olmak üzere dillere özgü görünümleri de bulunmaktadır. SDS belirleme çalışmaları
sıfat sözlüksel ulamına sahip olan dillerde sıfatların belirtisiz üst anlamlı terimler altında sınıflandırılmasına
dayanmaktadır. Birinci düzey SDS gösterici, yan tümce, belirsiz tanımlık, niceleyi ve niteleyici öğelerin
dizilimini incelerken, ikinci düzey SDS niteleyici sıfatların iç dizilimine yöneliktir. Türkçenin niteleyici
sıfatlarının öbek içi dizilimini genel olarak belirlemeyi amaçlayan bu çalışma Türkçe Ulusal Derlem (TUD)
deneme sürümünden elde edilen bir veri tabanına dayanmaktadır. Önceki çalışmalardan farklı olarak sıfatların
kesintisiz diziliminin yanı sıra bağlaçlı /eş-güdümlü yapıların da incelendiği çalışmada SDS açısından Türkçenin
görünümü betimlenmektedir. Kesintisiz dizilimlerde öbeklerdeki niteleyici sıfat sayısının genellikle ikiden fazla
olmaması ve ikinci sıfatın sınıflayıcı olduğu durumlarda baş adın bu sıfatla bileşik yapı özelliği sunmasının, bu
tür öbeklerdeki SDS’yi belirlemeyi güçleştirdiğine vurgu yapılmaktadır. Betimleyici sıfat diziliminde ise kimi
güçlü eğilimler dışında bir sınırlılık görülmemektedir. Buna karşın bağlaçlı dizilimlerde sıfatların konumlarına
ilişkin daha belirgin sınırlılıklardan söz edilebilmektedir.

Anahtar sözcükler: sıfat, sıfat dizilim sınırlılıkları, Türkçe ad öbekleri,

1. Giriş

Sıfat dizilim sınırlılıkları (SDS), bir ad öbeğindeki baş adın eklentisi konumundaki sıfat öbekleri içinde birden
fazla niteleyici sıfatın görüldüğü durumlarda bu dizilimi belirleyen, başta anlambilimsel olmak üzere farklı
düzlemlerdeki sınırlılıkları kapsar. Bir sıfat öbeğinde farklı sıfatların olmasına izin veren dillerde bazı ortak
eğilimler gözlemlenmiştir (Svenonius, 2008, s.34). Söz konusu eğilim ya da sınırlılıklar, gösterici, niceleyici ve
niteleyici gibi ana sıfat ulamları arasında da olmakla birlikte, çoğunlukla niteleyici sıfatların kendi içindeki
dizilimlerine ilişkindir. Ana niteleme ulamları arasındaki dizilim sınırlıklarının birinci düzey, bunlardan herhangi
birine ait iç dizilim sınırlıklarının ise ikinci düzey SDS olduğu belirtilmektedir (Kemmerer, Weber-Fox, Price,
Zdanczyk, Way, 2006, s.240). Örneğin (1a), (1b)'ye göre daha kabul edilebilir bir dizilimdir:

(1) a. Büyük tahta masa


b. *Tahta büyük masa

Çoklu sıfat nitelemesi olarak da adlandırılan bu olgu, bazı sıfat dizilimlerinin, diğerlerine göre yansız ya da
belirtisiz olmasına dayanır (Alijovic, 2010, s.41). Buna göre (1a) yansız ve belirtisiz olan dizilimdir.

Alanyazındaki SDS çalışmalarının temelde aşağıdaki üç sorunun yanıtını aradığı söylenebilir:

1. İncelenen dilde belirgin bir SDS var mıdır?


2. Eğer varsa bunun nedeni (anlambilimsel, sözdizimsel, edimbilimsel) nedir?
3. SDS'ye uymayan dizilimlerin (belirtili dizilim) nedeni nedir?

Bu soruların her üçü için de SDS'nin dilbilimsel olarak tanımlanması önem taşımaktadır. Niteleyici birimlerin
dizilimindeki "sınırlılık" dilbilgisel / dilbilgisel olmayan ya da kabul edilebilir/kabul edilemez karşıtlığı içinde
değerlendirilebileceği gibi, sadece bir eğilim olarak da görülebilir. Örneğin İngilizce için (2a)'nın kabul
edilebilir, (2b)'nin ise kabul edilemez olduğu belirtilmektedir (Teodorecscu, 2006):

(2) a. Big brown dog


b. *Brown big dog

Buna karşın McMahon'a (2008) göre Korece, Çince, Hintçe ve Nepalcede SDS görülmez. Kimi diller için de
sınırlılık yerine bir eğilimden söz edilir (Kemmerer vd. 2006; McNally ve Kennedy, 2008, s.34).


29.Ulusal Dilbilim Kurultayı’nda sunulan bildiri (Kocaeli Üniversitesi, 21-22 Mayıs 2015)

Yrd.Doç.Dr., Ege Üniversitesi, soner.aksehirli@gmail.com
SDS, sıfatların belirli ölçütlerle sınıflandırılması ve buna bağlı olarak ortaya çıkan sıfat ulamları arasındaki sıralı
düzen ilişkisinin gözlemlenmesine dayanır. Bu bağlamda kullanılan ölçütler sözdizimsel, anlamsal ve anlamsal-
sözdizimsel olmak üzere üç ana öbekte toplanabilir. Sözdizimsel sınıflamalarda sıfatlar niteleyici/yüklemcil
olmak üzere iki ulamda ele alınır. Ayrıca yine sözdizimsel düzlemde sıfatların derece niteleyicisi alabilmeleri,
doğrudan nesne olarak konumlanabilmeleri ve sıfat öbeği içindeki konumları da değerlendirilmektedir. Ancak
sıfat dizilim sınırlılıkları üzerine yapılan çalışmaların ağırlıklı olarak anlamsal ve anlamsal-sözdizimsel
sınıflamalara dayandığı görülmektedir. Anlamsal sınıflamada sıfatlar betimleyici ve sınıflayıcı olarak iki ana
ulamda değerlendirilir. Göndergeye dayalı olarak yapılan bu sınıflamada betimleyici sıfatlar küçük elma, ekşi
elma, kırmızı elma gibi bir iç/doğal özelliği gösterir. Ölçü, tat ve renk elmaların içsel özellikleridir ve bu nedenle
yukarıdaki ad öbeklerindeki sıfatlar betimleyicidir. Buna karşın sınıflayıcı sıfatlar baş adın içsel özelliklerinden
birini göstermez. Nitelenen şey adın içsel olmayan bir özelliğidir. (Willners 2001, 30). Örneğin bilimsel çalışma
öbeğindeki bilimsel sıfatı, çalışmanın içsel bir özelliği değildir. Bu ayrım üzerinden yapılan dizilim sınırlamasına
göre eğer bir sıfat öbeği sadece betimleyici sıfatlardan oluşuyorsa bunlar bağlaçlarla eşgüdümlü bir biçimde ve
serbestçe dizilebilirler. Ama öbek içinde hem betimleyici ve hem de sınıflayıcı sıfat varsa, sınıflayıcı sıfatlar
betimleyicilerden sonra yer alır:

(3) a.*finansal büyük başarısızlık


b.Büyük finansal başarısızlık

Quirk vd. (1985) sıfatların durgun-hareketli, dereceli-derecesiz, içsel-içsel olmayan biçiminde üç ölçüte göre
sınıflandırılabileceğini belirtir: İçsel-içsel olmayan ayrımı göndergenin doğrudan ya da dolaylı nitelenmesine
dayanır. İçsel sıfat adı doğrudan nitelerken, içsel olmayan sıfat adın temel anlamının genişlemesi ile oluşan bir
anlamı niteler: Örneğin sıkı tokalaşma birincisine, sıkı arkadaş ikincisine örnektir. Birincisinde sıkı olan şey
doğrudan tokalaşma iken, ikincisinde sıkı olan arkadaş değil, arkadaşlığı sıkı olan kişidir.

Sınırlılık ya da eğilim biçimindeki SDS belirleme çalışmalarının pek çoğu, sınıflayıcı/betimleyici sıfat ayrımını
temel alarak, betimleyici sıfatların göndergelerine göre ya da üst anlamlı adlar altında toplanarak bir dizi
anlamsal üst ulamlara bağlanması yoluyla oluşturulan sıfat tipolojileri üzerinden yürütülür. Alanyazında pek çok
sıfat tipolojisi oluşturma denemesi bulunmaktadır ve bu çalışmalar aynı zamanda oluşturulan tipolojiye bağlı
olarak bir SDS modeli de sunmaktadır. Ancak sunulan modellerin evrenselliği ya da dillere özgülüğü konusunda
genellikle herhangi bir vurgu yapılmamaktadır. Tipolojilerdeki ulam sayısı da değişkenlik göstgermektedir.
Örneğin Cinque (1994) sıfatları 7 anlamsal ulama ayırmış ve bunlara ilişkin dizilim sınırlılığını şöyle
belirtmiştir:

nicelik > nitelik > ölçü > boyut > biçim > renk > milliyet

Sproat ve Shih (1991) 5 ulamdan ulaşan bir tipolojiye bağlı olarak şu dizilimi önermişlerdir:

Nitelik > boyut > biçim > renk > köken

Scott (2002) çok daha ayrıntılı bir sınıflama yaparak aşağıdaki sıfat dizilim modelini önermiştir:

sıra sayı > asıl sayı > özne yorumu > kanıtsal > boyut > uzunluk > ağırlık > hız > derinlik > genişlik > ısı >
ıslaklık/kuruluk > yaş > biçim > renk > milliyet /köken > malzeme

Sıfat tipolojileri içine en çok bilinenleri Dixon’ın (1977, 2004) önerdikleridir. Dixon (1977) farklı dil ailesinden
20 dili incelenmiş ve bu dillerin sıfat anlamını nasıl ifade ettiklerine odaklanmıştır. Söz konusu çalışmada bu
dillerdeki sıfatların anlam içeriklerinin büyük ölçüde sabit olduğu görülmüş ve bunların evrensel anlam ulamları
olduğu belirtilmiştir. Buna göre 7 sıfat ulamından söz edilebilir: Boyut , renk, yaş, değer, fiziksel özellik, insan
eğilimi, hız. Dixon (2004, s.5) bu ulamlar içinde ilk dördünün (boyut, renk, yaş, değer) temel ve evrensel bir
ulamlama olduğunu, diğer üçünün de katıldığı sınıflamanın ise büyük sıfat sınıfını oluşturduğu belirtir. Aynı
çalışmada çeşitli dünya dillerinde görülen farklı bazı sıfat türleri de dikkate alınarak sıfat tipolojisi güçlük,
benzerlik, niteleme, niceleme, konum ve ana sayı ulamlarının da eklenmesiyle genişletilmiştir.

Ancak, sıfat tipolojileri ve buna bağlı olarak yapılan SDS belirleme çalışmalarına ilişkin bir dizi sorundan söz
edilebilir. Öncelikle, bir dilin sözlükçesinde yer alan sıfatların tümünü kapsayan bir sınıflamanın yapılabilmesi
çok kolay görünmemektedir. Ana ayrım olarak kabul edilen sınıflayıcı/betimleyici ayrımı için kimi durumlarda
belirsizlikler söz konusudur. Bir sıfatın sınıflayıcı ya da betimleyici olması nitelediği ada göre değişkenlik
gösterebilir. Örneğin Willners (2001) kırmızı elma öbeğindeki kırmızının sınıflayıcı bir sıfat olduğunu belirtir;
ancak renk sıfatları aynı zamanda betimleyici sıfat ulamlarından biridir.
Betimleyici sıfatların da kendi içindeki sınıflamasına ilişkin bazı belirsizlikler vardır. Örneğin, renk sıfatları
ulamının belirginliğine karşın, diğer ulamlarının sınırları bu kadar net değildir. Türkçedeki kalabalık, rahat,
sıralı gibi pek çok sıfatın, sınıflama içinde hangi ulamda yer alacağı tartışmalıdır. Bu nedenle, sıfatların tümünün
üst anlamlı belirtisiz bir ada bağlandığı ulamların sayısı ve sınırı belirgin değildir. Ayrıca, hızlı ve yavaş gibi
sadece iki sıfat içeren bir hız sıfatları ulamının olmasına karşın çok sayıda sıfat içeren nitelik, nicelik, insan
özelliği gibi ulamların varlığı da sıfat sınıflamaları üzerinde genel bir kabul oluşmasını engellemektedir.

Alanyazındaki çalışmalarda görülen bir başka eksiklik de sıfatların çok anlamlılığı ve eş dizimsel anlam
değişkenliklerinin dikkate alınmamasıdır. İncelenen olgunun dizimsel bir olgu olması, dizim içinde yer alan
birimlerin sadece dizisel anlam ilişkilerini değil, dizimsel ilişkilerini de ön plana çıkarır. Hatta, sıfat dizilimi
konusunda dizimsel boyutun çok daha önemli olduğu söylenebilir. Sıfat tipolojilerinde genellikle boyut sıfatı
olarak sınıflanan büyük sözcüğünün (4)'teki kullanımları bu durumu örneklemektedir:

(4) a. Büyük masa


b. büyük sanatçı
c. büyük yalan

Büyük sıfatının (3a)'da boyut, (3b)'de önem, (3c)'de ise etki belirttiği görülmektedir. Sıfatların göndergesel
özelliğinin adlardan farklı olması nedeniyle, sıfat+ad dizimlerindeki anlamsal birleşimlilik belirleyici rol
oynamaktadır. Bu durumda yukarıda verilen SDS önerilerine ilişkin iki soru gündeme gelmektedir. Birincisi, bu
önerilerin birleşimsel anlam değişimlerinin görüldüğü bağlamlarda da geçerli olup olmadığıdır. Özellikle
Türkçede örneği çok görülen bu anlam değişkenliklerinden hareketle, SDS'nin sözcüksel mi yoksa anlamsal bir
olgu mu olduğu ise sorulması gereken diğer sorudur. Eğer SDS anlamsal bir olgu ise birleşimselliğe bağlı olarak
değişken dizilimlerin gözlenmesi gerekir. Böylesi bir değişimin görülmemesi, olgunun bütünüyle sözcüksel
olduğunu gösterir. Bu konuda, aşağıda ele alınacak olan (Feist, 2012)’nin ad önü niteleme alanları (premodifers
zone) üzerinden yürüttü çalışma dışında, diğer çalışmaların çoğunlukla sözcüksel dizilim odaklı olduğu
görülmektedir.

Sıfatların öbek içindeki diziliminin dilbilimsel çerçevede anlamsal, sözcüksel, sözdizimsel ve edimbilimsel
boyutları vardır. Ancak dizilimin biçiminin de gözlenmesi gereken etkilerinden söz edilebilir. Alanyazında bu
noktada bir görüş birliği bulunmamaktadır. Sussex (1974)'e göre sıfat dizilimi kesintili ve kesintisiz olmak üzere
iki ana yapıda görülür. Kesintili olanlarda virgül ve bağlaçlar kullanılır. Kesintili olanlar için katı bir dizilim
sınırlılığından söz edilemez. Kesintisiz olanlarda ise dizilim tipik olarak sabittir. Scott (2002) virgüllü dizilimlere
ilişkin sınırlılıkların farklı olduğundan söz eder. Buna karşın Artiagoitia (2006) SDS’nin sıfatların virgülle
ayrılmadığı ve yüklemcil olmadığı durumlarda geçerli olduğunu belirtir. Sesbilimsel bir olgunun yazımsal bir
gösterimi olan virgülün SDS’de ölçüt olarak kullanılması tartışmalı olmakla birlikte eşdeğer birim ya da yapılar
arasında kullanılan ve eş-güdümlü dizilim oluşturan ve bağlacının sıfatlar arasında kullanımı incelenen dile bağlı
olarak farklı sonuçlar verebilir.

Belli bir dilde ya da pek çok dil için ortak eğilim niteliğindeki SDS belirleme çalışmarında, önerilen dizilimlerin
dilbilimsel dayanağı konusunda da bir belirsizlik bulunmaktadır. Dilbilgisellik ya da anlamsal kabul edilebilirlik
ölçütüyle yapılan çalışmaların SDS için yeterli olduğu söylenemez. Çünkü bu olgu için sınırlılık, eğilim ya da
tercih gibi bir dilbilimsel betimleme yapılabilmesi için, gerçekleşen dil olgularının bir derlem aracılığıyla
gözlenmesi gerekmektedir. Alanyazında veri tabanına dayanan SDS çalışmalarının bulunmaması, bu olgunun
incelenen dilde dilbilgisel bir sınırlılık olması, bu nedenle de derlem tabanlı doğrulamanın gereksiz olması ile
açıklanabilir. Ancak, örneğin Türkçe gibi SDS açısından dilbilgisel görünümü belirgin olmayan bir dil için
böylesi bir çalışmanın mutlaka derlem tabanlı olarak yapılması gerekmektedir. Derlem tabanlı SDS incelemesi
ile ulaşılabilecek ve SDS’yi belirlemede önemli rolü olan bir başka bilgi de incelenen dilde öbek içindeki sıfat
sayısıdır. Dizilim sınırlılıkları, aynı adı niteleyen birden fazla sıfatın kullanımına izin veren dillerde geçerlidir.
Alanyazındaki çalışmalar, yukarıda belirtildiği gibi kabul edilebilirlik ölçütü ile yapıldığı için öbeğin dallanma
özelliğine bağlı olarak varsayımsal bir görünüm sunmaktadır. Yukarıda belli başlılarına verdiğimiz dizilim
önerilerinde öbek içindeki sıfat sayısının dikkate alınmadığı görülmektedir. Bu durumda, örneğin Scott (2002)’ın

sıra sayı > asıl sayı > özne yorumu > kanıtsal > boyut > uzunluk > ağırlık > hız > derinlik > genişlik > ısı >
ıslaklık/kuruluk > yaş > biçim > renk > milliyet /köken > malzeme

biçimindeki dizilim önerisine göre aynı adı niteleyen biri ağırlık diğeri de biçim ulamına ait iki sıfatın yer aldığı
öbeklerin de bu sınırlılık içerisinde yer alıp almadığı sorgulanabilir. Bu dizilim önerilerinin, incelenen dilin
kullanımında gözlemlenen öbek içi sıfat sayısına bağlı olarak yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Öbek içinde
iki ya da üç sıfata izin veren bir dil için, derlem bulgularına bağlı olarak ikili ya da üçlü dizilim modelleri
üretilebilir.

Tüm bu tartışmalı yönlerine karşın, bir dildeki SDS görünümünün belirlenebilmesi için sıfatların belirli ölçütlere
göre sınıflandırılması gerekmektedir. Çünkü aynı baş adı niteleyen bir sıfatın öbek içinde neden diğerinden önce
ya da sonra geldiği sorusu sıfatların sınıflandırılması ile yanıtlanabilir. Bu nedenle alanyazındaki sıfat
sınıflamaları belirgin bir SDS’nin incelenen dilde bulunup bulunmadığını sorgulamak açısından bir başlangıç
noktası olarak değerlendirilmelidir. Türkçenin SDS açısından görünümünü bu çerçevede betimleyen çok az
çalışma bulunmaktadır. Genel dilbilgisi kaynaklarında sadece ana niteleme ulamlarına ilişkin dizilimler
belirtilmektedir. Örneğin Kornfilt (2007) Türkçe ad öbeğinin iç yapısını,

gösterici > yan tümce > niceleyici > sıfat > belirsiz tanımlık (bir) > ad

olarak vermiş, ikinci düzey sıfat dizilimine ilişkin bir sınırlıktan söz etmemiştir. Doğrudan bu konuya ilişkin
olarak iki çalışma görülmektedir. Özünlü (1978) Türkçe için aşağıdaki gibi bir dizilimden söz etmiştir:

Yaş > ölçü > biçim >nitelik >renk > yer > ad
Eski büyük uzun çirkin yeşil alt geçit

Buna yanıt niteliğindeki (Özel, 1978)’te ise Türkçede kesin bir SDS’nin bulunmadığı, Özünlü’nün (1978)
verdiği örneğin Türkçede görülme olasılığınn çok düşük olduğu belirtilmektedir. Her iki çalışma da herhangi bir
veri tabanına dayanmamaktadır. (Özezen, 2006) ise bu noktada diğerlerinden ayrılan bir çalışmadır. Türkiye
Türkçesi yazı diline ait metinlerin yanı sıra, tiyatro metinlerine de yer verilmesiyle konuşma dilinin özelliklerinin
de yer aldığı bir veri tabanı kullanılmıştır. 1967 adet niteleme öbeğinin incelendiği ve sıfat işlevli tüm birimlerin
(ortaçlar, belirleyiciler vd.) dahil edildiği çalışmanın, SDS açısından dikkat çekici bulguları vardır. İncelenen
öbeklerin sadece 10’unda 4 sıfat, 38’inde 3 sıfat, 334’ünde ise 2 sıfat vardır. Geriye kalan 1585 öbekte sadece bir
adet sıfat işlevli birim bulunmaktadır. Bu bulgu, Türkçede çoklu sıfat nitelemesine ilişkin sayısal bir sınırlılık
eğiliminin olduğunu gösterdiği gibi, dizilim sınırlılıklarının da çok kısıtlı bir çerçevede incelenebileceği
anlamına gelmektedir. Ancak Özezen (2006) herhangi bir sıfat tipolojine bağlı olarak Türkçe için bir dizilim
sınırlılığından söz etmemiştir.

Bu çalışmanın amacı, yukarıda belirtilen ve SDS çalışmalarının yanıtını aradığı üç sorundan ilk ikisine
yöneliktir. Alanyazındaki sıfat tipolojilerine bağlı olarak Türkçede belirgin bir dizilim sınırlılığının ya da
eğiliminin olup olmadığı çalışmanın ilk araştırma sorusudur. İkinci olarak, Türkçede çoklu sıfat nitelemesine
ilişkin elde edilen bulguların yorumlanması amaçlanmaktadır. Çalışma, alanyazındaki benzerlerinden farklı
olarak derlem bulgularına dayanmaktadır.

2. Veri tabanı ve Yöntem

Bu çalışma Türkçedeki sıfat dizilimini betimlemeyi amaçladığından, veri tabanı olarak Tükçe Ulusal Derlem
(TUD) deneme sürümü kullanılmıştır. TUD 50 milyon (+/-) sözcükten oluşan 20 yıllık bir dönemi (1990- 2009)
kapsayan, günümüz Türkçesinin çok sayıda farklı alan ve türlerden yazılı ve sözlü örneklerini içeren, geniş
kapsamlı, dengeli ve temsil yeterliliğine sahip, genel amaçlı bir referans derlemdir (Aksan vd., 2012). Söz
konusu derlemde sözcük türü işaretlemesi olmadığı için sıfat ulamına ilişkin bütüncül bir dizilim sorgulaması
yapılamamaktadır. Bu nedenle giriş bölümünde belirtilen sorunlara karşın alanyazındaki en yaygın tipoloji olan
(Dixon, 2004) tipolojisi temel alınmış, tipolojide yer alan 14 ulamın her biri için ikişer sıfat belirlenmiş ve
böylelikle 28 sıfatlık aşağıda yer alan sorgu örneklemi oluşturulmuştur:

ilk – son (ana sayı)


aynı – farklı (benzerlik)
Büyük – uzun (boyut)
Acımasız – mükemmel – güzel (değer)
Sıcak – sert (fiziksel özellik)
Kolay – zor (güçlük)
Hızlı – yavaş (hız)
Başarılı – kibar – kıskanç (insan eğilimi)
Uzak – yakın (konum)
Demir – tahta (materyal)
Normal – yanlış (nitelik)
Kırmızı – mavi (renk)
Genç – yaşlı (yaş)

Bu sınıflamada yer alan ana sayı sıfatları, birinci düzey SDS içinde değerlendirildiğinden önceki sınıflamalarda
yer almamaktadır. Alanyazındaki en güncel sınıflamalardan biri olan (Dixon, 2004) bu ulama da yer vermiştir.

TUD deneme sürümü 2500 sonuçla sınırlıdır. Araştırmada, sorgulanan sıfatın düğüm sıfat olarak kabul edildiği
ve onunla birlikte en az bir sıfatın daha aynı baş adı nitelediği ad öbekleri incelenmiştir. Her ne kadar sorgu
örnekleminde yer alan sıfatlar belli bir tipolojideki ulamların örnekleri olsa da aynı öbek içinde yer alan diğer
sıfatlarla ilgili bir sınırlamaya gidilmemiştir. Önceki çalışmalarda çoğunlukla kesintisiz dizilimler incelenmiş
olmakla birlikte bu çalışmada bağlaçlı dizilimler de incelemeye dahil edilmiştir. Bunun nedeni, söz konusu
bağlacın sıfat diziliminde bir işlevinin olup olmadığını, eğer varsa bu işlevin ne olduğunu görebilmektedir.
Bağlaçlı dizilimler, eş değer birim ve yapılar arasındaki kullanım işlevi nedeniyle sadece ve bağlacı ile sınırlı
tutulmuştur. Aynı iki sıfatın kesintisiz ve bağlaçlı dizilimleri arasındaki farkın yorumlanabilmesi için de bu
dizilim biçiminin değerlendirilmesi gerekmektedir. Dizilimin virgül, bağlaç ve kesintisizilik örneği gösterdiği
büyük, yuvarlak ve eski tahta masa gibi dizilimler de çalışmaya dahil edilmemiştir. Ayrı bir çalışmanın konusu
olduğu için baş adı niteleyen sıfat işlevli yan tümceler çalışma dışında tutulmuştur.

3. Bulgular ve Yorum

TUD deneme sürümünde, belirlenen düğüm sıfatlarla birlikte birden fazla niteleme sıfatının aynı baş adı
nitelediği 576 öbek bulunmuştur. Bunların 313’ü kesintisiz, 263’ü bağlaçlı dizilim biçimindedir. Öbeklerde en
fazla 3 niteleme sıfatının yer aldığı ve 3 sıfat içeren öbek sayısının sadece 6 olduğu görülmüştür. Bu 6 öbeğin
tümünde sıfat dizilimi kesintisizdir. İncelenen düğüm sıfat ulamlarının dizilim biçimine göre dağılımı Tablo 1’de
görülmektedir.

Tablo 1: Sıfat ulamlarının dizilim biçimine göre dağılımı

Sıfat ulamı Kesintisiz bağlaçlı

Ana sayı 53 7

Benzerlik 54 10

Boyut 39 23

Değer 21 56

Fiziksel özellik 5 52

Güçlük - 14

Hız 5 15

İnsan eğilimi 7 30

Konum 6 22

Materyal 39 -

Niteleme 14 6
Renk 28 1

Yaş 42 27

TOPLAM 313 263

Bu tablo, Türkçede sıfat dizilimine ilişkin dikkat çekici bir bilgi sunmaktadır. Sıfatların ulamsal özellikleri
dizilim biçimleri üzerinde etkili olmaktadır. Güçlük ve materyal sıfatları dışında tüm ulamların hem kesintili
hem bağlaçlı dizilimi vardır; ancak dengesiz dağılımlar olduğu görülmektedir. Renk, ana sayı ve benzerlik
sıfatlarının bağlaçlı dizilim; değer, fiziksel özellik, insan eğilimi ve konum sıfatlarının da kesintisiz dizilim oranı
düşüktür. Güçlük sıfatlarının (zor ve kolay) kesintisiz, materyal sıfatlarının ise (demir ve tahta) bağlaçlı
dizilimine derlem sınırlılıkları içinde rastlanmamıştır.

Çalışmada kullanılan düğüm sıfatları merkez kabul ettiğimizde, diğer sıfatların düğüm sıfata göre konumu, SDS
açısından değişkenlik göstermektedir. Aşağıda kesintisiz ve bağlaçlı dizilimlere ilişkin görünümler örnekleriyle
ele alınmaktadır.

3.1. Kesintisiz dizilimler

Sıfatların ardışık bir biçimde birbirini izlediği bu dizilim biçiminde ana sayı sıfatları diğer ulamlar içinde görece
bir sınırlılık göstermektedir. Düğüm sıfat olarak seçilen ilk ve son sıfatlarının tüm öbeklerde diğer sıfatlardan
önce geldiği, öbekteki diğer sıfatın sınıflayıcı ya da betimleyici olmasının bu dizilimde etkili olmadığı
görülmektedir:

(5) a. İlk ulusal maç


b. İlk ciddi sorun
c. ilk büyük toplumsal iş bölümü
d. son katı monarşi
e. son hayırsever yurttaş

Toplam öbek sayısı 5 olan hız sıfatlarında yavaş için kesintisiz dizilim görülmemiş, hızlı sıfatının ise bu beş
öbekte diğer sıfatlardan önce geldiği görülmüştür. Materyal ve renk sıfatları da ana sayı sıfatları gibi görece bir
sınırlılık göstermektedir. Her ikisi de diğer sıfatlardan daha sonra, bir başka deyişle baş ada en yakın konumda
bulunmaktadır:

(6) a. Eski tahta evler


b. büyük demir kapı

(7) a. Loş kırmızı ışık


b. uzun mavi elbise

Benzerlik sıfatları olan aynı ve farklı sıfatları ise birbirinden farklı görünüm sergilemekte, bu nedenle ulamın
tümü için bir sınırlılıktan söz edilememektedir. Aynı sıfatı diğer sıfattan önce gelmekte, farklı sıfatı ise önce ya
da sonra gelebilmektedir. İki sayı sıfatının farklı sıfatının kullanıldığı öbeklerde kullanımı çok sık olmakla
birlikte bu ikisi arasında da belirgin bir dizilim sınırlılığı görülmemektedir.

(8) a. Aynı kamusal kurum


b. aynı yatay durum
c. farklı kültürel değerler
d. iki farklı kültür
e. farklı iki kültür çevresi

Bunlar dışındaki diğer tüm ulamlarda (fiziksel özellik, değer, boyut, insan eğilimi, konum, yaş) düğüm sıfatla
diğer sıfatların öbek içindeki yeri değişkendir:

(9) a. Büyük bronz heykel


b. Uluslar arası büyük firmalar
c. uzun gür saç
d. ince uzun sehpa
e. güzel eski evler
f. eski güzel evler

Bu örnekler içinde (9b)'nin bir karşı örnek olduğu söylenebilir. Çünkü sınıflayıcı /betimleyici ayrımına göre
sınıflayıcı sıfatların ada en yakın konumda kullanılması ve bu çalışmada da bu kuramın desteklenmesine karşın,
sınıflayıcı bir sıfat olan uluslar arası, bir boyut sıfatı olan büyükten önce yer almaktadır.

Kesintisiz sıfat diziliminin genellikle iki sıfattan oluşması ve sadece ikinci sıfatın sınıflayıcı olduğu durumlarda
bu sıfatın konumunun sabit olması Türkçede betimleyici > sınıflayıcı biçimindeki ana SDS’nin geçerli olduğu,
buna karşın materyal ve renk sıfatları dışında betimleyici sıfatlar için bir SDS’den söz edilemeyeceği biçiminde
yorumlanabilir. Ne var ki, bu çalışmanın veri tabanı sınırlılıkları içinde öbeklerdeki sıfat sayısının genellikle 2
sıfatla sınırlı olması SDS’nin Türkçede sağlıklı bir biçimde gözlemlenmesini güçleştirmektedir. SDS, betimleyici
sıfatların baş ada göre konumunu belirleyen anlamsal, sözdizimsel ya da edimbilimsel bir olgudur ve bunun için
bir öbek içinde en az iki sıfat ve bir de baş adın bulunması gerekir. Bu noktada, Türkçe öbeklerde pek çok
örnekte baş adın sözlüksel açıdan belirli olmaması büyük bir sorun oluşturmaktadır. Eklentisi sıfat olan ad
öbekleri özelinde bu sorun, baş adın yanındaki sıfatla baş ad arasında bir bileşme olup olmadığının belirgin
olmaması biçimindedir. Sözlükbilimsel açıdan Türkçede çok sık yaşanan sözlükbirim belirleme sorunu ağırlıklı
olarak bileşik yapıların sözlüksel statüsü konusunda kendini göstermektedir.1 Özellikle sınıflayıcı sıfatlarla baş
ad arasındaki ilişki çoğu kez bu açıdan belirsizlik göstermektedir. Örneğin, bulgular arasında iki sıfatlı öbekler
içinde ekonomik sıfatının yer aldığı 4 öbek vardır:

(10) a. büyük ekonomik kuruluş


b. hızlı bir ekonomik büyüme
c. başarılı ekonomik performans
d. normal ekonomik faaliyetler

Bu örneklerde ekonomik sıfatı baş addan bağımsız bir sözlüksel öğe olarak değerlendirilebileceği gibi, baş ad,
ekonomik sıfatıyla oluşturulmuş bir ad bileşiği olarak da değerlendirilebilir. Güncel Türkçe Sözlük’te (GTS)
ekonomik girdisi altında verilen ekonomik ambargo bileşiği bu ikinci olasılığın dayanağını oluşturmaktadır.
Ekonomik ambargo ile ekonomik performans arasında sözlükselleşme açısından nasıl bir kuramsal fark olduğu
belli değildir. Bu durumda sıfat diziliminin belirlenmesi de olanaksız hale gelmektedir. Eğer büyük ekonomik
ambargo biçimindeki bir öbekle karşılaşılmış olsaydı, sıfat dizilimini kısıtlayan bir SDS yorumu yapılamazdı,
çünkü SDS baş ad dışındaki sıfatlar arasında geçerlidir ve bu öbekte baş ad dışında tek bir sıfat vardır. Buna
karşın Büyük ekonomik performans öbeği için betimleyici > sınıflayıcı biçiminde bir SDS’den söz
edilebilmesinin dayanağı da sözlükte ekonomik performans biçiminde bir girdinin olmamasıdır. Aynı durum,
aşağıda örnekleri verilen toplumsal sıfatının yer aldığı öbekler gibi tüm öbekler için geçerlidir:

(11) a. yeni bir toplumsal örgütlenme


b. yeni toplumsal çözülmeler
c. yeni toplumsal ittifaklar

(GTS)’de bu örnekler içinden sadece toplumsal çözülme bir bileşik olarak yer almaktadır. Bu durumda
yukarıdaki öbeklerde kaç tane sıfat olduğunu belirlemek güçleşmektedir. Eğer sınıflayıcı sıfatlar baş adın bir alt
ulamına gönderimde bulunuyorsa, bu alt kavramsal ulamın sözlüksel bir değer taşıyıp taşımaması SDS açısından
son derece önemlidir. Türkçede betimleyici sıfatların kendi aralarında yer değiştirebilmelerine karşın, genelllikle
–(s)Al, (İ)k biçimbirimleriyle türetilmiş sıfatlar baş adın yanındaki konumlarından ayrılamamaktadır:

(12) a. *ekonomik başarılı performans


b. *toplumsal yeni çözülmeler

Diğer diller üzerinde yapılan önceki SDS çalışmalarında bu olgu bir SDS olarak yorumlanmaktadır; ancak
Türkçede bunun dışında belirgin bir sıfat dizilim kuralının olmaması, ayrıca [sıfat+ad] biçiminde çok sayıda
sözlüksel bileşiğin bulunması, konumu değiştirilemeyen sıfatların baş adla birlikte bir sözdizimsel atom
olduklarını düşündürmektedir. Pinker’a (1994) göre sözdizimsel atomlar, sözdizimsel kurallarla ayrıştırılamayan
birimlerdir. Daha geniş bir çerçevede “sözdizimsel sözcük” olarak da adlandırılan bu birimler 4 tür sözcükten

1
Bkz. Akşehirli, S.(2013). Türkçe'de ad+ad(s)I Biçimindeki Ad Bileşiklerinin Sözlükselleşmesi. 26.Ulusal Dilbilim
Kurultayı Bildirileri. Sakarya Üniversitesi Yayınları, ss.21-32
biridir. Buna göre sözlüksel sözcük (lexical word), nedensiz bir biçimde bağlı oldukları göndergeleri hakkında
bilgilerin de yer aldığı sözlüklerde listelenmesi gereken, aynı zamanda kurallarla açıklanamadığı için bellekte
tutulması gereken sözcüklerdir. Biçimbilimsel sözcükler, bileşimi ve yapısı biçimbilimsel kurallarla belirlenmiş
olan türemiş ya da bileşik sözcüklerdir. Kendisine bürünsel sıralıdüzende özel bir ulam atanmış olan sözcükler
ise sesbilimsel sözcük sınıfında yer alır. Bu sınıflamanın dördüncü üyesi olan sözdizimsel sözcükler, iç yapısı
sözdizimsel kurallarla ayrıştırılamayan birimler olarak kabul edilir (Anderson, 1992:306). Sözdizimsel atom,
tanımı çok değişken olan “sözcük” teriminin sözdizim ölçütü ile tanımlanması olarak kabul edilebilir. Bir
birimin sözlükte yer almaması onun sözlüksel bir sözcük olmadığı anlamına gelebilir, ama bu birim sözdizimde
ayrıştırılamayan parçalardan oluşuyorsa bir sözdizimsel sözcüktür.

Bir belirsiz tanımlılığının olduğu öbekler Türkçede [sıfat+ad] biçimindeki sözdizimsel atomların varlığı
konusunda bir kanıt oluşturmakta ve bunun sadece sınıflayıcı sıfatlarla sınırlı olmadığını göstermektedir. Göksel
ve Kerslake’e (2006, s.185) göre bir belirsiz tanımlığı genellikle sıfatlardan sonra gelmekle birlikte önce geldiği
de görülür.

(13) a. bir genç adam


b. genç bir adam

Ancak bu diziliş farklı anlamsal bir farklılık da yaratır. Türkçe ad öbekleri içindeki niteleme (modification)
soldan sağa doğru ilerlediği için bir genç adam ile genç bir adam arasında şöyle bir fark oluşur: bunlardan
birincisi "genç adam" sınıfının bir üyesine işaret ederken, ikincisi "adam" sınıfının genç bir üyesine işaret eder.
İkincisinde sıfat daha çok öne çıkarılmıştır. Daha da önemlisi, belirsiz tanımlık sıfatın soluna alındığında,
[sıfat+ad] dizisi bir anlamsal birim olarak algılanır. Burada belirginleştirilmesi gereken şey, belirsiz tanımlığın
sağında kalan ve bu nedenle bir anlamsal birim olarak algılanan dizinin, aynı zamanda bir sözlüksel birim olup
olmadığıdır. (10) ve (11)’deki sınıflayıcı sıfat içeren örneklerin yanı sıra, bulgular arasında betimleyici sıfatların
yer aldığı öbeklerde de böyle bir belirsizlik söz konusudur:

(14) a. büyük bir yuvarlak masa


b. süngülü bir uzun nefer
c. güzel bir genç kız
d. uzun bir demir çubuk
e. ufak bir tahta köprü
f. küçük bir yanlış duruşumuz
g. genç bir kadın polis

Bu örneklerinin tümünün dizilim açısından eşdeğer olduğu söylenemez. Bazı örneklerde hem sıfatların
tanımlığın soluna ve sağına taşınabilmesi hem de tanımlığın her iki sıfatın soluna ya da sağına getirilebilmesine
karşın, bazılarında bunlardan sadece biri olanaklıdır. Örneğin (14a) için tüm olasılıklar geçerlidir:

(15) a.Bir büyük yuvarlak masa


b. Yuvarlak bir büyük masa
c. Büyük yuvarlak bir masa
d. Yuvarlak büyük bir masa

Buna karşın (14f) ve (14g) için olasıklar sınırlıdır:

(16) a. Bir küçük yanlış duruşumuz


b.* Yanlış bir küçük duruşumuz
c.* yanlış küçük bir duruşumuz
d.*? küçük yanlış bir duruşumuz

(17) a. bir genç kadın polis


b. *kadın bir genç polis
c. *genç kadın bir polis
d. *kadın genç bir polis

(16b-d) ve (17b-d)’nin, duruşumuz ve polis sözcükleri yüklemcil öğe olarak kabul edilmediği sürece dilbilgisel
olmaması yanlış duruş ve kadın polis bileşimlerinin, ayrıştırılamadıkları için bir sözdizimsel atom gibi
davrandığını düşündürmektedir. Buna karşın yuvarlak masanın, eklentisi sıfat olan bir ad öbeği olduğu, başka
sıfatlar öbeğe eklendiğinde bunların serbestçe yer değiştirebildiği görülmektedir. Ancak, yukarıda da belirtildiği
gibi bu serbest dizilimin anlambilimsel bir etkisi vardır. Sıfatların kesintisiz bir biçimde birbirinin üzerine
istiflendiği öbeklerde, son sıfat yanındaki adla birlikte, diğer sıfatlar tarafından nitelenen bir ad öbeği (AÖ)
oluşturur (Matthews 2014: 87):

(18) AÖ [S [yuvarlak ] A [masa ] ]


Bu öbeğe büyük sıfatı eklediğinde, öbek bir bütün olarak büyük sıfatı tarafından nitelenmektedir:

(19) AÖ [ S[büyük] AÖ [ yuvarlak masa ] ]


Öbek içindeki sıfatların dizilimi değiştiğinde nitelenen öbek de değişmektedir:

(20) AÖ [ S[yuvarlak] AÖ [ büyük masa ] ]


(19)’da yuvarlak masalar içinde büyük olanına, (20)’de ise büyük masalar içinde yuvarlak olanına gönderim
yapılmaktadır. Her iki öbekte de masa hem yuvarlak hem de büyüktür; ama (19)’da masanın büyük oluşu,
(20)’de ise yuvarlak oluşu vurgulanmıştır. O halde vurgulanan sıfat dışında kalan ad öbeğinin nitelenen, öbek
dışındaki sıfatın ise niteleyen birim olduğu söylenebilir. Nitelenen AÖ bir sınıflayıcı sıfat içerdiğinde bu sıfatın
öbek dışına çıkamaması, söz konusu öbeğin bir sözdizimsel atom olduğunu göstermektedir. Hatta benzer
birimlerin sözlükteki varlığı bir sözlükselleşme değiştirgeni olarak düşünüldüğünde bu öbekler bir ad bileşiği
adayı olarak değerlendirilebilir.

Ana sayı ve renk sıfatlarının da diğer sıfatlara göre konumunun sabit olması ise daha geniş bir veri tabanı ile
desteklenmeye gereksinim duymaktadır. Çünkü her ne kadar bulgular arasında yer almasa da bu sıfatların yer
değişikliğinin Türkçede kabul edilebilirlik açısından sorunlu olduğu söylenemez:

(21) a. mavi uzun elbise


b. yazılı ilk anayasa

Buna karşın materyal sıfatları hem derlem bulgularında baş adın yanında yer almakta hem de yer değişikliği
kabul edilebilir sonuç vermemektedir:

(22) a. paslı demir direk


b. *demir paslı direk
c. eski tahta iskemle
d. *? tahta eski iskemle

Ancak bulgular arasında belirsiz tanımlığın kullanıldığı öbeklerde materyal sıfatının baş addan uzaklaşabildiği
görülmüştür:

(23) tahta büyük bir kapı

Bu bulgu belirsiz tanımlılığın sıfat dizilimindeki önemi bir kez daha göstermektedir. (22c) ile (23) arasındaki
fark, birincisinde tahta iskemlenin ikincisinde ise kapının nitelenen öbek olmasıdır. (23)’te belirsiz tanımlığın
solunda yer alan sıfatlardan biri materyal sıfatı olsa da tıpkı diğer betimleyici sıfatlar gibi yer
değiştirebilmektedir:

(24) büyük tahta bir kapı

Aynı zamanda (23) ve (24) arasında (19) ve (20)’deki gibi bir anlamsal farklılık da söz konusu değildir. Hem
(23)’te hem de (24)’te nitelenen birim kapıdır ve her ikisinde de kapılar içinde büyük ve tahta olanına gönderim
yapılmaktadır.

3.2. Bağlaçlı dizilimler

Alanyazındaki SDS çalışmalarında genellikle inceleme dışı tutulan bağlaçlı sıfat dizilimi, kesintisiz
dizilimlerdeki gibi sınırlılık gösterip göstermemesine bağlı olarak SDS kapsamında değerlendirilebilir. Aynı
dizilimin bağlaçlı ve kesintisiz dizilimleri arasında anlamsal ya da işlevsel bir fark olup olmaması bu noktada
sorulabilecek başka bir sorudur. Türkçe özelinde bağlaçlı dizilimlerin genel sıfat dizilimi içinde önemli bir yer
kaplaması da bu dizilim biçiminin önemini göstermektedir. Bu çalışmanın bulgularına göre, sorgulanan düğüm
sıfatların yaklaşık %45’i diğer sıfatlarla bağlaçlı olarak dizilmektedir. Ancak daha da önemlisi Türkçede bağlaçlı
dizilimler, kesintisiz dizilimlerden daha fazla dizilim sınırlılığı göstermektedir. Önceki çalışmaların bazılarında
(Örn. Sussex 1978) SDS’nin kesintisiz dizilimler için geçerli olduğu, bağlaçlı dizilimlerin daha serbest olduğu
vurgulanmasına karşın Türkçe bu açıdan farklı bir görünüm sunmaktadır. Ana sayı sıfatları, boyut sıfatları,
fiziksel özellik sıfatlarından sert, güçlük sıfatlarından zor, hız sıfatlarından hızlı ve yaş sıfatları birinci sıfat
konumunda yer almaktadır:

(25) a. ilk ve önemli kaynaklar


b. son ve kesin karar
c. büyük ve ürkütücü görünüş
d. uzun ve zor yıllar
e. sert ve kesin tavır
f. sert ve kırılgan zeminler
g. zor ve uzak yerler
h. hızlı ve etkin ulaşım
ı. genç ve güzel kız
i. yeni ve farklı fikirler

Bu dizilimlerin dikkat çekici bir diğer özelliği ise genellikle aradaki bağlacın kaldırılamamasıdır:

(26) a. *? İlk önemli kaynaklar


b. *son kesin karar
c. *büyük ürkütücü görünüş
d. *uzun zor yıllar
e. *sert kesin tavır
f. *sert kırılgan zeminler
g. *zor uzak yerler
h. *hızlı etkin ulaşım
ı. Genç güzel kız
i. *yeni farklı fikirler

Bunlar içinde (26a)’da bağlacın kaldırılması bir anlam değişikliği yaratmakta, (26ı)’da ise bağlaçlı ve kesintisiz
dizilim arasında bir fark görülmemektedir. Bağlaçlı dizilimlere ilişkin bu özellik Feist (2012) tarafından “alan”
(zone) ayrımına bağlı olarak açıklanmaktadır. Feist (2012), Quirk vd.(1985)’te önerilen niteleme alanlarını ve
bunlar arasındaki dizilim ilişkisini geliştirerek aşağıdaki tabloyu vermiştir (Feist 2012; s.10):

Tablo 2: Feist (2012) An önü niteleme alanları


Belirleyici ad önü niteleyicisi (AöN) baş
Güçlendirici niteleyici betimleyici classifier
(reinforcer) (epithet) (descriptor) (sınıflayıcı)
Bizim çok eski büyük yazlık evimiz

Bu tablonun ve niteleme alanları kavramının daha önce yapılan sıfat sınıflamalarından farkı, sıfatların üst
kavramlar altında ulamlaştırılmaması, ad önü niteleme konumlarının “alan” olarak adlandırılmasıdır. Yukarıdaki
tabloda yer alan sıralama, sıfatların değil alanların sıralamasıdır. Aynı sıfat farklı alanlarda yer alabilir; örneğin,
sert sıfatı (24a)’da niteleyici, (27b)’de betimleyici konumundadır:

(27) a. Sert büyük kireçli kaya


b. günümüzdeki sert toplumsal çalkantılar

Feist, bir sözcük farklı bir alanda yer aldığında anlamının da farklı olduğunu belirtir. Alanların sıralaması
sözcüklerin sıralaması değil, sözcük kullanımlarının sıralamasıdır (s.17). Bağlaçlı (co-ordinated) ve kesintisiz
dizilimler açısından Feist, bağlaçla, virgülle ya da sesbilimsel olarak tonlama ile birbirine bağlanan sıfatların
aynı ad önü niteleyici alanına bağlı olduğunu belirtir. Ancak aynı alandaki sıfatların birbirine bağlaçla bağlanma
zorunluluğu yoktur. Eğer bir sıfat dizisi hem bağlaçlı hem de bağlaçsız biçimiyle aynı anlamsal sonucu veriyorsa
bu sıfatlar aynı alana ait demektir. Bağlaç çıkarıldığında öbeğin anlamsal kabul edilebilirliğinin de ortadan
kalkması bu sıfatların farklı alanlarda yer aldığını gösterir. Sıfatlar farklı (AöN) alanında olduklarında önceki
sıfat, (18-20)’de olduğu gibi öbeğin geri kalanını bir bütün olarak nitelemektedir. Ama aynı alanlarda yer alan
sıfatların her biri bağımsız olarak baş adı nitelemektedir. Buna göre (26ı)’da genç ve güzel sıfatları aynı (AöN)
alanında yer almaktadır. Burada sözü edilen kız hem genç hem de güzeldir. Bu iki sıfat aynı AöN alanında yer
aldığı için öbeğin bağlaçlı ya da bağlaçsız olması bir değişiklik yaratmamaktadır. Buna karşın (25d)’deki uzun ve
zor yıllar öbeğinde yer alan sıfatların farklı alanda yer aldıkları bağlacın çıkarılamamasından anlaşılmaktadır.
Bağlaç çıkarıldığında uzun sıfatı, zor yıllar öbeğini niteler görünmektedir; oysa birleşimsellik açısından burada
gönderim yapılan şey “zor yıllar içinde uzun olanı” olamaz:

(28) * AÖ[ S[uzun] AÖ [ zor yıllar ] ]


(29) AÖ [ S[uzun] ve S[ zor] A [yıllar ] ]

Feist’in (2012) önerisine göre sıfatların bağlaçlı ya da bağlaçsız dizilmesi öbekte yer alan sıfatların ait olduğu
alanı belirleme aracı olmakla birlikte SDS’yi etkileyen bir unsur olarak görülmemektedir. Tablo:2’deki sıralama
alanlar arası bir sıralamadır ve hem kesintili hem de bağlaçlı dizilimleri kapsamaktadır. Ancak bağlaçlı
dizilimlerin kesintisiz dizilimlerde görülmeyen ya da belirgin olmayan başka dizilim ilkelerinden de söz
edilebilir. Örneğin bazı bağlaçlı öbeklerde sıfatlar arasında bir neden-sonuç ilişkisi vardır ve sıfatlar bu ilişkiye
göre dizilmiştir:

(30) a. uzun ve karmaşık bir parola


neden sonuç
b. sert ve dayanıklı bir madde
neden sonuç

Eş-güdümlü sıfat dizilimine ilişkin daha belirgin bulgu, sıfatlar arasında bir tür anlam ezgisi olarak
değerlendirilebilecek bir ilişkinin bulunmasıdır. Eşdizimliliğin özel bir görünümü olan anlam ezgisi, genel olarak
tutarlı bir eşdizim öğesinin yakınlığı ile oluşturulan anlamdır (Uçar ve Kurdoğlu, 2011). Anlam ezgisi için
Tomaszczyk'in (1996) tanımı bu olgunun farklı bir yönüne de dikkat çeker. Söz konusu tanıma göre pek çok
sözdizimsel bağlamda bir sözcüğün varlığı anlamsal bir beklenti yaratır. Bir sözcüğün kullanımının anlamsal
olarak diğer sözcüklerin de kullanımını tetiklemesi bir anlam ezgisi oluşturur. Türkçede ve bağlacının eş görevli
ya da eşgüdümlü birimleri birbirine bağlama işlevi sıfatların bağlaçlı diziliminde, anlam ezgisinin bu ikinci
tanımıma uygun düşen bir anlamsal ilişki oluşturmaktadır. Cruse’a (2000, 221) göre anlam birimlerinin özelliği
dizimsel komşularına anlamsal koşullar yüklemesidir ve bu koşullar dizimsel anlam ilişkilerini beliler. Ancak
bunlar sınırlılık yerine, "tercih" olarak adlandırılmalıdır. Bunlara “birliktelik tercihi” (co-ocrrunce preference)
denir. Bunlar, koşulları yükleyen her anlambirimin önvarsayımları olarak da düşünülebilir. Yani, her sıfat için
farklı bir sıfat tercihinden söz edilebilir. Buna göre ve bağlacı bir tetikleyici olarak değerlendirildiğinde öbek
içinde önce yer alan sıfat, daha sonraki sıfatın kullanımını tetiklemektedir. Hem sözcüksel hem de anlamsal
olarak değerlendirilebilecek bu ilişkinin eş ya da yakın anlamlılık, karşıt anlamlılık ve anlatımsal işlev ortaklığı
olmak üzere üç biçimi görülmektedir.

Eşdizimliliğin özel bir türü olan ve genellikle sözcük anlamları arasında olumluluk/olumsuzluk biçiminde bir
yakınlığa dayalı olan anlam ezgisi, sıfat dizilimi açısından da benzer bir görünüm sunmaktadır. Ancak anlam
ezgisinin diğer örneklerinden farklı olarak sıfatlar arasında anlam yakınlığına dayanan birbirini tetikleme ilişkisi
sadece olumluluk/olumsuzluk boyutu ile ilgili değildir. Kimi örneklerde ikinci sıfat, birinci sıfatın anlamını
pekiştirmekte, bu nedenle de nitelenen baş ada ilişkin yeni bir bilgi sunmamaktadır. Bu dizilimlerde her iki
sıfatın da aslında aynı şeyi farklı bir sözcüksel kullanımla nitelediği, bu nedenle anlam ezgisinin yakın-eş
anlamlılığa dayandığı söylenebilir. Kimi örneklerde ise sıfatlar, baş adı farklı ama birbirini tamamlayan
özellikleri ile nitelemektedir. Birinci öbekteki örneklerden farklı olarak bu örneklerde sıfatlar arasında bağlamsal
bir eş ya da yakın anlamlılıktan söz edilebilir:

(31) a. Sert ve acımasız eleştiriler


b. özgün ve farklı bir toplum projesi
c. eksiksiz ve mükemmel yapı
d. İyi ve güzel şeyler
e. hızlı ve ani değişimler

(31a-c)'de birinci ve ikinci sıfat arasındaki ve bağlacı, yani açımlayıcısının işlevine benzer bir işlev görmektedir.
Bir eleştirinin sert olması, aynı zamanda acımasız olması, bir projenin özgün olması aynı zamanda farlı olması,
bir yapının eksiksiz olması aynı zamanda mükemmel olması demektir. (31d-e)'de ise ve bağlacı ayrıca
bağlayıcısının işleviyle kullanılmaktadır. İyi olan bir şeyin güzel, hızlı olan bir şeyin de ani olması zorunlu
değildir; bu nedenle sıfatlar arasında bir anlam yakınlığı olmakla birlikte sıfatların birbirini tetiklemesinin nedeni
(31a-c)'den farklı olarak birinci sıfatın belirttiği niteliğin bu bağlamdaki tamamlayıcı yönüne ikinci sıfatla
gönderim yapılmasıdır.

Sıfatların ve bağlacı ile dizildiği kimi öbeklerde görülen bir diğer anlam ezgisi ise olumlu/olumsuz bağlamsal
duygu değerinin belirlenmesinde sıfatlar arasındaki etkileşimdir. Tüm sözcükler gibi sıfatların da biri önermesel
diğeri duygusal ya da anlatımsal olmak üzere iki anlam içeriğinden söz edilebilir. Ancak diğer sözcüklerden
farklı olarak bazı sıfatların anlatımsal işlevi sözlüksel olarak belirgin değildir. Eş ya da yakın anlamlı sözcükleri
ayırt etmede kullanılan duygusal anlam içeriğinin sözlüksel olarak kodlandığı sıfatlar vardır. Örneğin cimri ve
tutumlu sıfatları arasında böyle bir farktan söz edilebilir. Ancak pek çok sıfatın duygusal içeriği belirsizdir ve
nitelediği ada ve bazen de dil dışı bağlama göre belirginlik kazanır. Örneğin büyük sıfatı tek başına yansız bir
duygusal içeriğe sahip olmasına karşın büyük savaş bileşiğinde olumsuz, büyük başarı bileşiğinde olumlu bir
niteleme yapmaktadır. Ancak bazı niteleme öbeklerinde baş adın anlamı da sıfatın duygusal içeriği konusundaki
belirsizliği ortadan kaldırmamaktadır. Örneğin kıskanç kadın bileşimindeki kıskanç nitelemesinin olumlu olup
olmadığı belli değildir. Bulgular arasında yer alan kimi bağlaçlı dizilimlerin böylesi bir belirginleştirici işlevinin
olduğu görülmüştür. (32a-d)’deki dizilimler bu işlevi örneklemektedir:

(32) a. uzun ve güzel sohbetler


b. kıskanç ve kötü bir kadın
c. Yeni ve modern bir devlet

(32a)’da eğer güzel sıfatı olmasaydı uzun sohbet bileşiminde duygusal içerik bakımından bir belirsizlikten söz
edilebilirdi, çünkü bir sohbetin uzun olması kişiye göre güzel ya da sıkıcı olabilir. (32b)’de duygusal tutum
açısından olumlu ya da olumsuz olarak değerlendirilebilen kıskanç sıfatının, kötü sıfatı ile olumsuz yönüne
vurgu yapılmıştır. Diğerlerine göre duygusal tutumun olumluluk yönünde daha belirgin olduğu yeni sıfatının bu
özelliği (32c)’de modern sıfatı ile öne çıkarılmıştır.

Karşıt anlamlı sıfatların ve bağlacı ile bağlandığı öbeklerde karşıt anlamlılığın metinsel bir görünüm özelliği söz
konusudur. Birliktelik kullanımı varsayımına göre (Justeson, J. S. ve Katz S.M; 1991, 1992) karşıt anlamlı
sıfatlar aynı tümce içinde beklenenden daha sık birlikte yer alma eğilimindedir. Söz konusu eğilimin Türkçedeki
örnekleri olarak değerlendirilebilecek öbeklere ilişkin örnekler aşağıdadır:

(33) a. Benzer ve farklı ürünler


b. sert ve yumuşak zeminler
c. uzak ve yakın münasebetler
d. yakın ve uzak çevre

Gerek birliktelik kullanımı varsayımı gerekse Türkçede yaygın görülen bir ikilime türü olması nedeniyle karşıt
anlamlı sıfatların aynı öbekte yer almasının dizilimsel bir işlev taşıdığı söylenemez. Bununla birlikte karşıt
anlamlı sıfatların aynı niteleme ekseninde yer alması, bir başka deyişle ortak anlamsal bileşenlerin bu sıfatlar
aracılığıyla tekrar edilmesi bir anlam ezgisi oluşturmaktadır.

4. Sonuç

Türkçenin SDS açısından görünümünü genel olarak ortaya koymayı amaçlayan bu çalışmada, ilk olarak
alanyazındaki çalışmaların değerlendirmesi yapılmıştır. Sıfat sınıflamalarındaki belirsizlik ve tartışmalı noktalar,
çalımaların çoğunlukla derlem veri tabanı olmaksızın kabul edilebilirlik ölçütüyle yürütülmesi ve sıfatların
dizimsel anlam değişimlerinin dikkate alınmması olmak üzere başlıca üç soruna dikkat çekilmiştir. (Özel, 1978),
(Özünlü, 1978) ve dolaylı olarak (Özezen, 2006) dışında Türkçeyi SDS açısından ele alan bir çalışmanın
bulunmaması, öncelikli olarak veri tabanına dayanan bulguları gerektirdiğinden, bu çalışmada TUD deneme
sürümü kullanılmış ve Dixon’ın (2004) sınıflamasında yer alan sıfat ulamlarından ikişer sıfat düğüm sıfat olarak
kullanılarak dizilimin gözlenmesi amaçlanmıştır. Ne var ki bu amaca daha yetkin bir biçimde ulaşabilmek için,
sözcük türü işaretlemesinin olabildiğince doğru bir biçimde yapıldığı ve daha geniş veri sunan bir derleme
gereksinim bulunmaktadır. Sıfatların, herhangi bir sınıflamadan bağımsız olarak dizilim özelliklerinin
gözlenebilmesi ve buna bağlı olarak bir dizilim sınırlılığından söz edilebilmesi ancak bu sayede mümkün
olabilir. Bu eksiklikten ötürü, alanyazındaki sıfat sınıflamalarından hareketle yapılan ve sınırlı sonuç veren bir
derleme dayanan bu çalışmanın bulgularının ve bulgulara dayalı olarak yapılan yorumların bu sınırlılık içinde
değerlendirilmesi gerekir.

Düğüm sıfatların sorgulanması ile elde edilen bulguların başında, Türkçe ad öbeklerinde ikiden fazla niteleyici
sıfat kulllanımın yaygın olmaması gelmektedir. Bu nedenle iki sıfatlı öbekler çalışmanın odak noktasını
oluşturmuştur. Öbekler, sınıflayıcı sıfat taşıyıp taşımamalarına bağlı olarak iki açıdan değerlendirilebilir.
Sınıflayıcı sıfat içeren öbeklerde bu sıfat birkaç karşı örnek dışında baş adla bitişik konumda yer almaktadır. Bu
öbeklerdeki [(betimleyici) sıfat+ad] dizilerinin sözdizimsel bir atom gibi davranmasının yanı sıra Türçede bu
yapıların sözlükselleşme örüntüsü ve sözlükteki benzer birimler, betimleyici +sınıflayıcı + ad biçimindeki
öbeklerin dizimsel yapısını belirsizleştirmektedir. Buna bağlı olarak bir SDS’den söz etmek de güçleşmektedir.
Ancak bu sorun bir kenara bırakıldığında, bulgular, sınıflayıcı sıfatların betimleyici sıfatlardan sonra gelmesi
biçimindeki ilkenin Türkçede de bir sınırlılık olarak geçerli olduğunu göstermektedir. Elbette, sınıflayıcı ve
betimleyici ayrımının her zaman çok kolay yapılamadığı bir kez daha belirtilmelidir. Sadece betimleyici sıfat
içeren öbeklerde renk ve materyal sıfatlarının sonra gelmesi biçimindeki güçlü eğilim dışında belirgin bir dizilim
özelliğinden söz edilememektedir. Alanyazında bu yöndeki ilkeleri destekleyen bu bulgu, renk ve materyal
sıfatlarının da sınıflayıcı sıfatlar gibi baş adla atomik bir yapı oluşturup oluşturmadığının ayrı bir çalışma ile ele
alınması gerekmektedir. Öbek içindeki nitelenen öğenin belirlenmesinde Türkçedeki bir belirsiz tanımlılığının
önemli bir işlev taşıması da bu noktada dikkate alınması gereken bir özelliktir.

Derlem bulgularının yaklaşık %45 oranında bağlaçlı sıfat dizilimi içermesi Türkçedeki SDS açısından önceki
çalışmalardan farklı olarak ve bağlacı ile oluşmuş eş-güdümlü sıfat dizilimlerinin de incelenmesini gerekli
kılmıştır. Feist’in (2012) İngilizcedeki ad önü niteleyicilerinin konumu ele aldığı geniş oylumlu çalışması temel
alınarak Türkçede ve bağlaçlı dizilimlerin bağlaçsız biçime dönüşüm koşulları açıklanmıştır. Buna göre ve
bağlacının, bağladığı sıfatların AöN alanının belirlenmesinde önemli bir işlevinin olduğu vurgulanmıştır. Ancak
söz konusu kuramsal yaklaşımın, Türkçe öbek içinde sınırlı sayıda betimleyici ya da sınıflayıcı sıfat kullanımına
izin veren dillerde AöN alanlarına göre dizilim belirleme konusunda tartışmalı yönleri de bulunmaktadır.

Bağlaçlı dizilimlerin sıfatlar arasında eş dizimliliğin özel bir türü olan anlam ezgisi açısından
değerlendirilebileceği bu çalışmada vurgulanan önemli noktalardan biridir. Bu bağlamda sıfat ve sıfat
biçimindeki yapılarda sıfatlar arasındaki dizilim sıralaması çoğunlukla birinci sıfatın yönetimindeki bir sözcüksel
ve anlamsal seçim olarak görünmektedir. Bu tür yapıların pek çoğunda bağlacın öbekten çıkarılamaması ve
bağlacının farklı işlevler yerine getirdiğini de göstermiştir.

Yukarıda da belirtildiği gibi sınırlı bir veriye dayanan bu çalışmada elde edilen bulguların daha geniş bir veri
tabanı kullanılarak doğrulanması bundan sonra yapılabilecek çalışmaların başında gelmektedir. Sıfat
sınıflamalarına dayanan ve bu nedenle anlam temelli olan bu çalışma, dizilimi sözdizimsel ve edimbilimsel
açıdan ele alan çalışmalarla genişletilebilir. Ayrıca hem dizilim biçimi açısından tüm olasılıkların birlikte
değerlendirildiği hem de birinci düzey dizilim sınırlılıklarının da dahil edildiği daha geniş kapsamlı çalışmalar
yapılabilir.

Kaynakça

Aksan, Y. et al. (2012). Construction of the Turkish National Corpus (TNC). In Proceedings of the Eight
International Conference on Language Resources and Evaluation (LREC 2012). İstanbul. Turkiye.
http://www.lrec-conf.org/proceedings/lrec2012/papers.html

Akşehirli, S. (2013). Türkçe'de ad+ad(s)I Biçimindeki Ad Bileşiklerinin Sözlükselleşmesi. 26.Ulusal Dilbilim


Kurultayı Bildirileri. Sakarya Üniversitesi Yayınları, ss.21-32

Alijovic, N. (2010). Syntactic Positions of Attributive Adjectives. Adjectives: Formal Analysis in Syntax and
Semantics. ss. 29-53Amsterdam: John Benjamins Publishing Company

Anderson, S.R.(1992). A-Morphous Morphology. Cambridge University Press.

Artiagoitia, X.(2006). Basque adjectives and the functional structure of the noun phrase.
http://www.ehu.eus/ojs/index.php/ASJU/article/viewFile/4376/4321?origin=publication_detail

Cinque, G. (1994). ‘On the evidence for partial N-movement in the Romance DP’. G. Cinque, J. Koster, J.-Y.
Pollock, L. Rizzi, and R. Zanuttini (Eds.). Paths towards Universal Grammar: Studies in Honor of Richard S.
Kayne. (85–110). Washington, DC: Georgetown University Press

Cruse, A.(2000). Meaning in Language: An Introduction to Semantics and Pragmatics. Oxford: Oxford
University Press

Dixon, R.M.W.(1977). Where have all the adjectives gone?. Studies in Language 1, 19–80.
Dixon, R.M.W (2004) . Adjective Classes in Typological Perspective. R.M.W.Dixon ve A.Y.Aikhenvald (Ed.)
Adjecgive Class: A Cross-Linguistic Typology (1-45). New York: Oxford University Press.

Feist, J. (2012). Premodifiers in English: Their Structure and Significance. Cambridge University Press.

Göksel, A. and Kerslake, C.(2005). Turkish: A Comprehensive Grammar. London and New York: Routledge

Justeson, J. S. and Katz S.M. (1991), Co-occurrences of antonymous adjectivesand their contexts,
Computational Linguistics, 17, 1-19

Justeson, J. S. and Katz (1992) S.M. Redefining antonymy: The textual structure of a semantic relation,
Literary and Linguistic Computing, 7, 176-184

Kemmerer, D.vd. (2007). Big brown dog or brown big dog? An electrophysiological study of semantic
constraints on prenominal adjective order. Brain and Language. 100(2007) 238-256

Langacker, R.W. (2008). Cognitive Grammar. A Basic Introduction. New York: Oxford University Press

Matthews, P.H. (2014). The Positions of Adjectives in English. United Kingdom: Oxford University Press

McMahon, S. Multiple Pre-Nominal Adjective Usages by Asian L2 Learners of English. Liberty University

Özel, S.(1978). Türkçede Önadların (Sıfatların) Tamlama İçindeki Sıraları. Türk Dili, 586, s.354-363

Özezen, M.N.(2006). Türkiye Türkçesinde Sıfat İşlevli Birimler: Dizilim, Nitelik, Nicelik, Birliktelik. Journal of
Turkish Studies (Türklük Bilimi Araştırmaları)- Festschrift of Orhan Okay II (Orhan Okay Armağanı II) vol 30,
2006, ss. 381-405

Özünlü, Ü.(1978). Türkçede Sıfatların Niteme Öbeği İçindeki Sıraları. Genel Dilbilim, Şubat, 1978, s.43-47

Pinker, S. (1994). The Language Instinct. New York, NY: Harper Perennial Modern

Quirk vd.(1985). A Comprehensive Grammar of the English Language. London: Longman

Quirk, R., S. Greenbaum, G. Leech & J. Svartvik. (1985). A grammar of contemporary English. London:
Longman.

Scott, G. (2002). Stacked adjectival modification and the structure of nominal phrases. G. Cinque (ed.),
Functional Structure in DP and IP: The Cartography of Syntactic Structures. (91–120). New York: Oxford
University Press

Sproat, R, and C. Shih(1991). The cross-linguistic distribution of adjective ordering restrictions. C.


Georgopoulos and R. Ishihara (Eds.) Interdisciplinary approaches to language: Essays in honor of s.-y. kuroda,
(565–593). Dordrecht: Kluwer Academic Publishers.

Sussex, R. (1978). The Deep Structure of Adjectives in Noun Phrases. Journal of Linguistics, Vol. 10, No. 1
(Feb., 1974), pp. 111-131

Svenonius, P. (2008). The position of adjectives and other phrasal modifiers in the decomposition of DP.
L.McNally and C.Kennedy (Ed.) Adjective and Adverbs: Syntax, Semantics and Discourse. (16-43) Oxford
University Press

Teodorescu, A.(2006). Adjective Ordering Restrictions Revisited. D. Baumer (ed.) Proceedings of the 25th West
Coast Conference on Formal Linguistics (399-407) Somerville, MA: Cascadilla Proceedings Project.

Uçar, A. Ve Kurdoğlu, Ö.(2011). Eylemlerde Çokanlamlılık: Sözlük Verisinin Derlem Temelli Görünümleri, 24.
Ulusal Dilbilim Kurultayı, 17-18 Mayıs 2010. Ankara, Bildiri Kitabı, 398-410.

Willners, C. (2001) Antonyms in Context. A corpus-based semantic analysis of Swedish descriptive adjectives.
Travaux de’l’Institut de Linguistique de Lund40, Lund, Sweeden

You might also like