Sarmatlar (Sarmats)

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 10

Sarmatlar

Doç. Dr. İlhami Durmuş


Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Giriş

Bozkırlar tarih öncesi devirlerden başlamak üzere çeşitli kültürlerin varlığınısürdürdüğü kültür coğrafyası olarak
bilinmektedir. Arkeolojik kaynaklardan yararlanılarak bozkırlarda yaşayan toplumların tarih ve kültürleri
aydınlatılabilmektedir. Bozkırların tarih öncesi devirleri için arkeolojik buluntular, tarihi devirleri için ise hem
arkeolojik hem de yazılı kaynaklardan yararlanılmaktadır.

Bozkır coğrafyasında doğuda Hazar denizinden batıda Tuna nehrine kadar Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlar
da hem tarih öncesi devir kültürleri hem de tarihi devir kültürleri açısından önemli bir yere sahiptir. Bu bozkır
coğrafyasının adıbilinen ilk sakinleri Kimmerler M.Ö. II. bin yıl başlarından M.Ö. VIII. yüzyıla kadar Kırım
merkez olmak üzere yaşamışlardır. Onlar Grek kaynaklarında“Kymmerioi”, “ Kymmerios” adıyla geçmektedir.1

Bozkır kavimlerinin tarih sahnesine çıkmaları M.Ö. VIII. yüzyılın başlarında bozkırların doğusunda çeşitli
kavimlerin birbirleriyle mücadeleleriyle doğrudan bağlantılıdır. Hiung-nuların Çinliler ve Choularla
mücadelelerinin otlaklarının küçülmesine neden olduğu bilinmektedir.2 Bunun sonucunda Hiung-nular Çin
sınırının batısına çekilmişler ve orada bulunan komşularını yerlerinden oynatmışlardır. Böylece bozkırda
doğudan batıya doğru göç başlamış ve her topluluk kendi batısındakini daha da batıya sürüklemiştir.3

Bu gelişmeler karşısında İskitler M.Ö. VIII. yüzyılda Kimmerlerin ülkesine gelmişlerdir.4 Kimmerlerin İskitlerle
mücadeleleri ve her iki kavmin tarih sahnesine çıkışı bu göç hareketinin sonucundadır. İskitlerin Karadeniz’in
kuzeyindeki egemenlikleri Sarmatların İskit egemenliğine son vermelerine kadardır. M.Ö. III. yüzyılın
başlarında Sarmatlar, Don nehrinin doğu kıyılarına yaklaşmışlar ve aynı yüzyılın sonlarına doğru da Don
nehrinin batı kıyısına geçmeye muvaffak olmuşlardır. Sürekli sıkıştırılan İskitler M.Ö. II. yüzyılın başlarına
kadar eski imparatorluklarının yalnızca bir bölümünü, özellikle orta kısmını ellerinde tutabilmişlerdir.5 Böylece
Kimmerlerden İskitlere geçen egemenlik, Sarmatların M.Ö. II. yüzyılın başlarında İskit coğrafyasında büyük bir
güç olarak ortaya çıkmalarıyla el değiştirmiştir. Böylece bu kültür coğrafyasında Sarmat dönemi başlamıştır.

Sarmat Toplulukları

Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlarda M.Ö. II. yüzyılın başlarından sonra Sarmatlar batıda Tuna nehri ve
Karpatlara kadar yayılmışlardır. İskit egemenliğine son vermeleriyle İskit ülkesi adı da Sarmat ülkesi adını
almıştır. Sarmatia’da Sarmat genel adı altında görülen topluluklar ortaya çıkmışlardır. Bu coğrafya üzerinde
Yazığlar, Roksolanlar, Krali Sarmatlar, Ugorlar, Siraklar ve Alanlar birer Sarmat topluluğu olarak varlıklarını
sürdürmüşlerdir.

Yazığlar

Yazığlar önemli bir Sarmat topluluğudur. İskitlere oldukça benzerlik göstermektedirler. Devamlı at üzerinde
dolaşan konar-göçer bir topluluktur.6 Strabo Karadeniz bölgesinin batı tarafını anlatırken, Sarmat
topluluklarından söz etmektedir. Bu topluluklar Yazığlar, Kralî Sarmatlar, Ugorlar ve Roksolanlardır. Yazığ,
Ugor ve Kralî Sarmatlar Dinyeper ve Tuna nehri arasına yerleşmişlerdir. En güneyde kalan kısımda Yazığlar
bulunuyordu. Ugorlar ise, kuzey bölgelerinde yaşamaktaydılar. Kralî Sarmatlar bu iki topluluğun arasında
varlığınısürdürmekteydi. Son olarak Roksolanlar Dinyeper ve Don nehirleri arasında bu toplulukların doğu
tarafında yaşamaktaydılar.7 Bu Sarmat topluluklarının yayılışı zamana göre de farklılık göstermekteydi.
Strabo’nun belirttiğine göre, Yazığlar Sarmat yayılma sahasının, güneybatı ucunda bulunmaktaydılar.8 Oysa
başlangıçta onlar Maiotis gölü çevresindeydiler.9 Muhtemelen İskender’in ölümünden sonra, Sarmatlar İskit
İmparatorluğu’nu yıkmışlar ve Karpatlara, kadar yayılmışlardır. Bu ülkeden daha sonra Yazığlar Tuna ile Theiss
arasındaki düzlüğe gelmişlerdir. 10

Merkezi bir yönetim altında böylesine güçlü bir etnik örgütün varlığını akılda tutarsak, Sarmatların, öncü kolu
olan Yazığların Büyük Romanya Ovası’nıfethetmeyi ve M.Ö. II. yüzyılın son yarısında Tuna’nın güneyine kadar
yayılmayınasıl başardıklarını anlarız. Bütün bu çıkarsama pek de dışlanabilir değildir. Strabo’nun konuya ilişkin
ayrı ayrı kaleme aldığı iki metinde de bu görülebilir. Burada Strabo, Sarmatların yine Tuna’nın güneyine doğru
yayıldığınıbelirtmektedir. İlk metin yüzeysel şekilde Sarmatların Tuna’nın güneyinde yaşayan Traklarla
karıştığını bildirmektedir. 11 Diğer metin, Sarmat ve Bastarnların Triballi’yi Tuna’nın sol kıyılarından aşarak ve
nehri geçerek, Tuna üzerindeki adalarda ve bu nehrin güney kıyılarında yerleştiğini içeren bilgi verir.12 Bu bilgi
kıymetlidir. Sarmatların Tuna’nın güney kıyılarıboyunca batıya, çok daha uzaklara yayıldıkları, hatta belki de,
Vidin dolaylarına ulaştıkları anlamına gelmektedir. Arkeolojik bulgular Strabo tarafından verilen bilgiyi
desteklemektedir. Bir zamanlar üzerinde Triballi kabilesinin yaşadığı Kuzeydoğu Bulgaristan’ın Orehovo
kentindeki Galiçya yakınlarında ondört parçadan oluşan Sarmatlara ait zengin bir madalyon koleksiyonu elde
edilmiştir. 13 Yukarıda açıklanan bilgiler ışığında, Galiçya’da bulunan Sarmatlara ait kalıntıların M.Ö. II.
yüzyılın sonlarında Sarmatların Tuna’nın güney kıyılarına geldiği savıyla bağlantılı olduğu şüphe götürmez
derecede aşikardır.14

Tomide M.S. 9 ile 17 arasında sürgün yaşayan Ovidinus Yazığların akınlarından sıklıkla söz etmiştir. Yazığlar
Macaristan yolundaki seyahatleri sırasında ülkeye Karpat dağlarındaki geçitlerden geçerek, Galiçya’dan
girmişlerdir. İlk Yazığarkeolojik buluntularının dağılımı bu düşünceyle çelişmektedir. Şu ana kadar Galiçya’da
ya da Karpat Ruthenyası’nda Sarmatlara ait hiçbir ize rastlanmamıştır. Macaristan’da Eger civarında altın hazine
bulunmuştur. Güneye doğru ilerledikçe kent ve yerleşim yeri sayısı artmıştır ve en yüksek yoğunluğa Tuna ve
Tisa nehrinin orta kısmının doğu kıyılarında erişmiştir. Bu kısımdan sonra yerleşim yerleri üzerinde sürekli bir
sıra oluşmuş ve bu sıra İron Gate’in (Demir Kapı) kuzeyindeki Tuna nehri kıyılarında daralmıştır. Bu durum
açıkça Yazığların Macaristan’a Oltenia ve Banat bölgelerinden girdiklerini, kuzeyden Galiçya üzerinden
gelmediklerini ortaya koymuştur.15

Yazığların Macaristan’a girişleri ve bununla bağlantılı problemler son yıllarda ele alınmıştır.

Yazığların Macaristan’a yerleşmeleri Romalıların kendilerinin en tehlikeli düşmanlarının önüne bir dizi tampon
bölgeler yolundaki dış siyasetiyle bağlanmıştır. Yazığların gelişine Daklara karşı bir savunma oluşturmak
amacıyla izin verilmiş, hatta bu hareket desteklenmiştir. Bu sebeple Yazığların Macaristan’a doğru
ilerlemelerinde Roma’nın oynadığı rolün anlamı yadsınamaz. Ancak, Roma bu harekete başka bir güç
sağlamamıştır. Güney Rusya bozkırlarından batı yönünde belli sayıda yeni göçler birbirini izlemiş ve bu şekilde
diğer kavimleri batıya doğru itmiş ya da onları kolaylıkla kendi içine almıştır. Herhalde birbirleri ile çatışan
kabilelerin baskısı batı Sarmat kabileleri, özellikle Yazığlar tarafından hissedilmiştir. 16 Bu baskının Yazığların
Macaristan’a doğru hareket etmeleri üzerinde bir şekilde rol oynamış olabileceği düşünülebilir.

Gelişmelerin gösterdiği üzere, Yazığlar iyi savunulan coğrafyada savaşmış ve düşman Daklar tarafından
yenilgiye uğratılmıştır. Böylece, Yazığlar güvensiz bir konuma itilmiştir. Ayrıca, Macaristan’a doğru
hareketlerinin kaçınılmaz bir sonucu olarak kendileri için hayati önem taşıyan Karadeniz ticaret ve ekonomisi ile
mevcut bağlantılarını da kaybetmişlerdir.

Arkeolojik bulgular, bu faktörlerin Yazığları daha güç duruma düşürdüklerini düşündürmektedir. Macaristan’da
bulunan Yazığların M.S. I. ve II. yüzyıllara ait arkeolojik bulguları Güney Rusya’daki Sarmat ve İskit
bulgularına kıyasla oldukça zayıftı. İskit kurganlarının zenginliği Güney Rusya’da bulunan Sarmat mezarlarına
göre kıyaslanamaz olmasına rağmen, Macaristan’daki Yazığmezarlarının yoksulluğu oldukça çarpıcı bir
özelliktir. Mezar içi hazineleri arasında yalnız daha büyük ebatlı altın nesneler değil, aynı zamanda savaşçının
genel teçhizatı da bulunmaktaydı. Güney Rusya’da bulunan Sarmat mezarlarının bu durumu açıklama
istemektedir.17

Yazığların Macaristan’a hareket ettiğinde, kendileri gibi yaşayan göçebelere nispetle daha yoksul olduklarını
söyleyebiliriz. Macaristan’da önce Büyük Macaristan Ovası’nda yerleşmişlerdir. Burası küçük çapta ziraat ve
göçebe hayatın sürmesi için en uygun yerdi. Ancak bölge madenler açısından yoksuldu. Böylece topluluk ne
değerli metal üretebilmiş ne de silahları için gerekli demiri elde edebilmiştir. Yazığlar kendilerine ait bölgede
ithalat için bir üretim organize edebilselerdi, bu tür daimi gereksinimler satın alınabilirdi. Bu sayede pazar
bulmakta zor olmazdı. Ancak, yerel toplumun ziraati ticaret ürünü üretmeye uygun değildi. Buna ek olarak bölge
her yönden düşmanlarla çevriliydi. Bitişik Roma illerindeki iyi örgütlü ekonomik hayat ve sanayiye bakarak
hayrete düşmemeliyiz. Romalılara karşı büyük bir ilginin var olduğunu ve bazıimkanlardan yararlanıldığını
biliyoruz. Ancak Romalılarla ekonomik ilişkiler küçük bir ölçütte dahi en önemli gereksinimlerini karşılamaya
yetmemiştir. Karadeniz ticaretiyle olan bağlantıları da özellikle Roksolanlarla aralarındaki koridorun Daklarca
kapatılmasıyla son bulmuştur. 18

Böylece ilk oturdukları yerlerden getirdikleri malzemelere güvenmek zorundaydılar. Bunlar küçük değerli metal
parçaları ve o zaman oturdukları yerlerdeki mal, çanak, çömlek gibi Dak ve Kelt toplumunun bazı ürünlerinden
oluşuyordu. Bu nedenle kendi gömü alanlarında sadece bu tür kalıntılar bulunması sürpriz değildir. 19

Bu nedenle Yazığların güvenli bir ortamda yaşadıkları söylenemez ve itildikleri dar alanı genişletme çabası
içerisinde rahatsız oldukları bellidir. Onlar için hayati önem taşıyan konu hem siyasi hem de ekonomik açıdan;
Roksolanlar ve Karadeniz tüccarıyla ticari ilişkileri yeniden kurmaktı. Bu durum Marcus Aurelius (161-180)
zamanında değişmiştir. Bu dönemde birçok başarısız hamleden ve uzun süren sıkıntılardan sonra bu ilişkileri bir
kere daha kurmayıbaşarmışlardır. Adı geçen filozof imparator Dak bölgesi üzerinden Roksolanlarla bağlantı
kurmak şansını onlara vermiştir.20 Yazığlar İskit bakiyelerinin Güney Rusya’dan itilmesinden sonra yerleştikleri
yer olan Dobruca bölgesine yakın olmuşlar. Roma İmparatorluğu’nun Tuna üzerinde yayılmasından sonra
Yazığlar Romalılarla ilişki kurmuşlardır ve bu da, Roma kaynaklarında diğer Sarmat kabilelerine oranla Yazığlar
hakkında daha fazla bilgi bulunmasına neden olmuştur.

Romalılar, Yazığları eski Tuna topraklarından atmak istedikleri için aralarında çok sorun çıkmıştır. M.S. I.
yüzyılın ikinci çeyreğinde Yazığlar, Tisa nehri ve orta Tuna arasındaki Pannonia bozkırlarına taşınmışlardır.
Roksolanlar, Dinyeper ve Don arasındaki bozkırları işgal ederek, Yazığların doğusuna yerleşmişlerdir. Onlar
Yazığlarla bir tür ittifak oluşturarak, onların Roma’ya saldırılarını birçok defa desteklemişlerdir. Yazığların Orta
Tuna’ya hareketinden sonra Roksolanlar, onların Aşağı Tuna’da bıraktıkları coğrafyaya yayılmışlardır.21

Roksolanlar

Sarmat adı altında çeşitli toplulukların toplandığı bilinmektedir. Bunların bir kısmıBatı Sarmatia olarak kabul
edilen Don ve Tuna nehirleri arasında varlıklarınısürdürmüşlerdir. M.Ö. III. yüzyılın başlarında büyük gruplar
halinde batıya hareket eden ve genel olarak Sarmat ismini alan topluluklar Güney Rusya’da görünmeye
başlamıştır. Bunlardan bir kısmı batıda, yani Don nehrinin batısında; diğer bir kısmı da doğuda, Kuzey Kafkas
bozkırlarında ortaya çıkmıştır. Batıya doğru hareket eden Sarmat toplulukları içerisinde Roksolanlar önemli bir
yer tutmaktadır. Bu harekette onlar aktif bir rol oynamışlardır. Bu güçlü topluluk Yazığları önceki yerleri olan
Don ve Dinyeper nehirleri arasından dışa sürmüştür.22 Yazığların bu şekilde batıya kaymaları sonucunda
Roksolanlar da batıya doğru harekete geçmişlerdir. Adı geçen toplulukların batıya doğru yayılmalarının ispatı
olarak flera bulguları gösterilebilir.23 Batıya doğru kayan Roksolanlar yukarıda da belirtildiği gibi Yazığlarla
ittifak içinde onların Roma’ya karşı saldırılarını çok defa destekleyici olmuşlardır.24

Şüphesiz bu göç hareketinde Gotların etkisi olduğu anlaşılıyor. Gotlar Roksolanları yerleşim yerlerinden ileri
doğru iterek Karadeniz boyunca sürüp Romanya ovasına sıkıştırmışlardır. Gotların büyük saldırıları sırasında
Roksolanlar tarih sahnesinden tamamen çekilmişler ve geriye kalan tüm küçük toplulukları Gotlar egemenlikleri
altına almışlardır. Roksolanlar onların Roma bölgelerine saldırdığı zaman Oltenia ve Dakia üzerinden
Macaristan’a gelmişlerdir. Gotlarca sürülen diğer ulusların tam tersine Roksolanlar Roma bölgesinde
yerleşmeyerek, Macaristan’a gelmişlerdir. Roksolanlar buraya geldiklerinde Yazığlarıbulmuşlar. Yukarıda
belirtmiş olduğumuz üzere, Yazığ- Roksolan ittifakıgerçekleşmiştir.25

Roksolanların Yazığlarla birleşmeleri onların güçlendiklerini ve kayda değer değişikliklerin olduğunu açıkça
göstermektedir. Yazığ yerleşim yerlerine, oldukça çok sayıda gelen Roksolanlar, onların kültürü üzerinde etkili
olarak siyasi ve iktisadi gücü ellerine almışlardır. Arkeolojik olarak ölü gömme geleneği ve mezar tipolojisindeki
farklılık, iki topluluğun iç içe yaşadığını göstermektedir. Tümülüslere ölü gömme geleneği Roksolanlar
tarafından getirilmiş, Yazığlarınki ise, kare şeklinde mezarlar olmuştur. Ancak, Yazığlar kısa süre sonra
Roksolanların kullandıkları malzemeleri kullanmaya başlamışlardır. Daha sonra çıkartılan mezar bulguları
materyal açısından bu tümülüslerde bulunanlardan pek farklılık göstermemektedir. Bu nedenle Roksolanların
Yazığlarla karışıp kaynaştıklarını söylememiz mümkün olmaktadır.26

Düz ve kare şeklindeki mezarların yanı sıra tümülüslerin yanyana bulunması toplumsal farklılaşımları
yansıtmaktadır. Sarmatların sonraki yıllarda Roma sınır boylarına uyguladığı baskının şiddeti nispeten
azalmıştır. Ancak, büyük çatışmalar Gotlar ülkeye saldırdıklarında boylar arasında tekrar başgöstermiştir.
Sarmatlar büyük kitleler halinde Macaristan düzlüğünden ayrılmaya zorlanarak Roma bölgesine yerleştirilmiştir.
Bu büyük ayrılık elde edilen bilgiler ışığında, bir Sarmatia iç savaşını ortaya çıkarmıştır.27 Bununla birlikte iç
kargaşa kabileler arasında bir kıvılcımla ortaya çıkan kabile savaşından ibaret olup, Roksolan kabile örgütü bu
sürtüşmeye dayanamayarak parçalanmıştır.

Kralî Sarmatlar

Sarmat toplulukları arasında Kralî Sarmatlar özel bir yer tutmaktadır. Klasik kaynaklar arasında önemli bir yeri
olan Strabo’nun eserinde belirttiğine göre, sırasıyla Yazığlar, Ugorlar ve Kralî Sarmatlar Tuna ve Dinyeper,
Roksolanlar ise Dinyeper ve Don ırmakları arasında bulunmaktaydılar. Bu toplulukların yerleşim yerlerinde
belirli bir düzenlilik gözlenir. Merkezde, diğer topluluklar tarafından oluşturulan koruyucu bir çemberle
çevrilmiş Kralî Sarmatlar bulunmaktaydı.28 Bu Sarmat toplulukları arasında bir "kralî’’topluluğun bulunması
kesinlikle bir rastlantı değildir. Gözlemlendiği gibi, göçebe toplumun kabile birliklerinde iki ana tip
görülebilmektedir. İlkinde topluluklar yanyana yaşarlar, aralarındaki bağlayıcı ilişkiler zayıftır. Onlar arasında
işbirliği en fazla tehlike anlarında görülür. Diğerinde tüm topluluklar, bir topluluğun liderliği altında, onunla
yakın ve ortak işbirliği içerisindedirler. Kuvvetli bir merkezi güç ve ciddi bir askeri organizasyon bu göçmen
topluluklara genellikle kapsamlı imparatorlukların kurulması imkanınıtanır.29

Herodotos lider kabileyi oluşturan İskitlerin diğer İskitleri kendi köleleri olarak gördüklerini bildirmektedir. Bu
lider kabileye kuvvetli bir şekilde sınıflara ayrılmış bir toplumdan kaynaklanan bu egemen ruha uygun olarak
"Kralî İskitler’’denilmektedir.30 Batı Sarmatları dikkate alındığında, göçebe kabile birleşmelerindeki "kralî’’
toplulukların ortaya çıkmasının en büyük önemi, çok güçlü merkezi imparatorlukların ortaya çıkmasıyla iç
içedir. Bu yüzden Tuna ile Don nehri arasındaki Sarmat topluluklarının, aralarında çok zayıf bağlar bulunan veya
birbirlerinden tamamen bağımsız, yanyana yaşayan "sıradan’’göçebeler olmadıkları anlaşıldığı gibi, iktidarları
esnasında Karadeniz’in kuzeyinin önemli bir bölümünü ellerinde tutacak kadar güçlü bir merkezi liderlik altında
kuvvetli kabilesel birleşmelere sahip oldukları varsayımına ulaşmak çok kolaydır.31

Strabo’nun metninin netliği “Kralî Sarmatlar’’ın idaresi altındaki Batı Sarmat kabile ittifakının varlığını ve
Mithridates’in Pontus bölgesindeki genişlemesini açık bir şekilde ispatlar. Bu durum tarihi olaylardan da bellidir.
M.Ö. II. yüzyılın sonundan itibaren Batı Sarmat İmparatorluğu’nun manzarasının anahatları bunu teyit
etmektedir.32

Sarmat topluluklarından olan “Kralî Sarmatlar’’da olduğu gibi Herodotos tarafından“Kralî’’ sözcüğü İskitlerin
egemen unsuru içinde kullanılmıştır. Aynı şekilde“Kralî’’ ve “Sarmat’’ sözcüklerini duyduğumuzda bunu
yalnızca adı geçen topluluğun diğer topluluklar üzerinde hükümran olduğu anlamına geldiği hususunda
birleşiyoruz. Bu düşünceyi biraz geliştirdiğimizde, zaten M.Ö. II. yüzyıl sonlarında Batı Sarmat topluluklarının
birbirinden uzakta değil, yanyana yaşadıklarını görmekteyiz. Bu aynı zamanda toplulukların coğrafi
konumlarıyla da doğrulanabilir. Güneyde Yazığlar, kuzeye doğru Ugorlar ve doğuya doğru Roksolanlar
yerleşmiştir. Burada Sarmat Kral Soyu coğrafi konumu itibariyle ortada kalıyordu. O halde, Krallık
hegomonyası altında bulunan diğer toplulukların kendisini çevrelemesiyle korunuyordu. Bu hükümran Sarmat
topluluğuna dair en son işaret Mithridates adıyla birlikte geçmekte ve bundan sonra yaşayan bir topluluk olarak
isimleri klasik literatürde bir daha geçmemektedir.33 Şüphesiz, Sarmat topluluklarının batıya doğru kaymaları ve
yeni göç dalgaları “Kralî Sarmatlar’’ın diğer topluluklarla karıştığı fikrini ortaya çıkarmaktadır.

Ugorlar

Batı Sibirya’dan başlayarak, Kama ve İtil nehirleri ile Orta Don’dan sonra İtil’in menbaı ve kuzey sahası, Fin
körfezi ve Baltık Denizi sahillerine kadar olan coğrafya çeşitli Fin topluluklarının yaşadıkları saha idi.34
Urallara yakın yerlerde“Ugor’’, batıya doğru da “Fin’’ adıyla bilinen bu topluluklar “Doğu Avrupa’’nın kuzey
kısmının otokton ahalisi idiler. Orta ve Kuzey Rusya’daki nehir adlarının hepsinin Fince olması da bunu gösterir.
Bu topluluklar çok dağınık bir halde ormanlık sahada yaşamakta ve kültür bakımından da oldukça aşağı bir
seviyede bulunmakta idiler.35 Aynı topluluklar hiçbir zaman büyük devlet kuramamışlardır. Yurtlarının doğal
şartları ön tarihte avcı-balıkçı hayat tarzına ve dağınık küçük birlikler halinde yaşamaya elverişli idi. Buna
rağmen her çağda cesur savaşçı idiler.36Fin-Ugorların doğudaki Ugor kolu başlangıçta Ural dağlarının
Avrupa’ya bakan ormanlık yamaçlarında yaşıyorlardı. Zamanla göç sırasında Ugor topluluğu ormanlık eski
yurtlarından daha güneye, hayvan beslemeye daha elverişli ağaçlı bozkır bölgesine sarkmıştır. Orada at
yetiştirmeyi de öğrenip, bunların bir kısmı Uralların doğu tarafına da sızmıştır.37 Sarmat toplulukları içerisinde
yer alan Ugorlar Tuna ve Dinyeperırmakları arasında da gösterilmişlerdir.38 Güneyde Yazığların, kuzey tarafta
ise Ugorların yerleştiği bilindiğine göre,39 Ugorların zamanla güneye ve güneybatıya doğru yayılarak Dinyeper
nehrinin batı tarafına kadar ulaşmışoldukları sonucunu çıkartmamız mümkün olmaktadır. Ancak yayıldıkları
coğrafya dikkate alındığında, Ugorların Sarmat toplulukları arasında önemli bir yer tutmadığı sonucuna
varılabilir. Başka bir ifadeyle onların diğer Sarmat topluluklarıyla karışıp kaynaşmadıkları ve tarihi bir rollerinin
olmadığısöylenebilir. Şüphesiz, onların tarihinin az bilinmesinde yaşadıkları coğrafyanın etkisi de
bulunmaktadır. Sarmatia’nın kuzey tarafında yaşadıklarından Grek ve Romalılarla doğrudan siyasi ve kültürel
ilişkileri olmamıştır.

Siraklar

Sirakların doğu Sarmat toplulukları içerisinde yer aldığı bilinmektedir. Kafkaslar’da bulunan bu Sarmat
topluluğu, kaynaklarda Sirakoi olarak geçmektedir.40 Onlar Strabo’da daima Aorslar ile birlikte anılmaktadır.
Her iki topluluk güneyde Kafkas dağlarına kadar olan sahaya yayılmışlardır.41 Bunların bir kısmı göçebe çoban,
bir kısmı ise çadırlarda oturan tarımcılar idi. Herhalde Siraklar çok fazla dağlık kesimde oturmamaktaydılar.
Özellikle düzlük yerlerde bulunmaktaydılar. Yazılı kaynaklarda da Sirak düzlüklerinden söz edilmektedir.42
Sirakların daha kuzeyde oturdukları, kavimler göçüyle birlikte güneye doğru indikleri ve Kafkaslar’a yayıldıkları
kabul edilmektedir. Onların Kafkaslar’dan aşağı doğru akan ve Maiotise dökülen Achardeus civarında
oturdukları bilinmektedir.43 Buna göre, Kafkas bozkırlarının batı yarısında oturuyorlardı veya burası sahile
kadar ulaşmaktaydı. Siraklar Yazamatların aşağısında oturmaktaydılar.44 Sirakların Orta Asya’dan İtil nehri
kıyılarına ve oradan Kafkaslar’a kadar çok geniş bir coğrafyaya yayılmış olduğu kabul edilmektedir.45 Sirak adı
Darius zamanına kadar gitmektedir. Darius Sakalar üzerine hareketinde askerlerine Saka askeri kıyafeti
giydirerek hile ile başarılı olmuş ve Saka birlikleri çöllere çekilmişlerdir. Sirak isminde bir çoban Darius’un
ordusuna kasten yanlış yol göstererek onu ve askerlerini çöl ortasına sokup, memleketini kurtarabilmiştir.
Buradan Sirak’ın Darius ile çağdaş olduğu sonucunu çıkartmak mümkündür.46 Darius’un M.Ö. 518-517
yıllarında bozkır ülkesine bu hareketini gerçekleştirdiği genelde kabul görmektedir. Behistun kitabesinden
anlaşıldığı üzere Darius, sivri başlıklı, yani okşeklinde başlık giymiş olan Sakaların ülkesine yaptığı seferde
onların bir kısmını yenerek, liderlerinden Sakunkha’yıda esir almıştır.47 Onun sivri başlıklı Sakalar üzerine
harekatı esnasında Sirak isminin ortaya çıkması,oldukça önemlidir.

Darius’un ok şeklinde sivri başlık taşıyan Sakalara karşı seferinde, onun ordusuna yanlışyol gösteren Sirak,
yalnız tarihi şahsiyet olarak değil, bir topluluk olarak da ortaya çıkmıştır. Siraklar zaman zaman tarihin
karanlıklarına çekilmişler, fakat yeniden tarih sahnesine çıkabilmişlerdir. Strabo Sirakların adına yer vermiştir.48
Siraklar esasen yerleşik bir hayat sürmüşler ve Uspa adlı bir anaşehire sahip olmuşlardır.49

Sirakların yaşadıkları coğrafyada arkeolojik kazılar yapılmış ve kurganlardan çeşitli buluntular çıkartılmıştır.50
Bunlardan en eskisi M.Ö. II. yüzyıla tarihlenmektedir. Kazılar sonucunda özellikle Önmaniç ve Önkuban
buluntularıSiraklarla bağlantılı görülmektedir.51 Önmaniç ve Önkuban’daki Sirak buluntularının arkeolojik
kazılar sonucunda ortaya çıkartılması onların yayıldığı coğrafya, kültürleri ve diğer kültürlerle karşılıklı ilişki ve
etkileşimlerinin aydınlatılmasına yardım etmektedir. Zamanla Sirak kültürü Önkuban-Mozdak çevresinde
yaşayanlara etki etmiştir. Siraklar M.Ö. VII-IV. yüzyıllar arasında aşağı İtil’de kabileler birliğine dahil olarak
yaşamaktaydılar. Bu kabile birleşmeleri Sarmat adı ile de tanınmışlardır.52 M.Ö. IV. yüzyılda Kuban nehrinin
sol sahilinde Siraklar kalabalıklaşmışlardır. M.Ö. IV-III. yüzyıllarda ise, bu topraklarda Siraklar daha da
çoğalmışlardır.53 M.Ö. III. yüzyılda da Önkafkas’tan onun eteklerine kadar yayılmışlardır. Bu durum arkeolojik
kazılar sonucunda ele geçirilen buluntularla da açıklığa kavuşturulabilmektedir.

Siraklar Önkafkasya’daki topraklarında İberia’dan Albania’ya kadar olan coğrafyada yaşamlarını


sürdürmüşlerdir. Hatta, Önkafkaslar’da yaşadıkları coğrafya daha önce belirtildiği gibi Sirak düzlüğü olarak
belirtilmişti.54 Alban Karabağarasında topraklar çoktandır onların adı ile anılmaya başlamıştır. Onlar
Kafkaslar’a, özellikle Zakafkasya’ya gelen bazı topluluklarla birleşmiş ve kaynaşıp karışmışlardır. Siraklar bazı
topluluklarla da mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Siraklarla Aorslar arasında zaman zaman gerçekleşen
çatışmalar, her iki güçlü topluluğun iktisadi hayatına olumsuz etki yapmıştır.55 Mithridates, Romalılara karşı
Siraklardan yardım istemiştir. Sirak Hükümdarı Zorsines Mithridates’in yardımına koşmaya hazırlanmıştır.56
Aors Hükümdarı Eunones ise Roma Ordu Komutanı C. Iulius Aquila’ya yardım etmiştir. Birleşik kuvvetler
Siraklar üzerine saldırmış ve şehirleri Uspa’yı kuşatmışlardır. Surlar ve hendeklerle emniyet altına alınmış Uspa
şehri kısa sürede düşmanın eline geçerek alt üst edilmiştir.57 Bu mücadele sonucunda Siraklar oldukça güç
kaybetmişlerdir. Sirakların egemenlikleri zayıfladıkça ve bazı topluluklarla kaynaşıp karıştıkça onlar hakkında
tarihi bilgi de azalmıştır. M.S. II. yüzyıla gelindiğinde Sirak egemenliği geçmişteki şöhretini yitirmiştir.58

Alanlar

Alanlar Güney Rusya’da en son görülen gruptur. Bunlar bölgenin doğu bölümünü işgal etmek zorunda
kalmışlardır. M.S. I. yüzyılın sonuna kadar Aşağı Don nehrinden Aşağı İtil’e ve Kafkas Dağlarının eteklerine
uzanan Azak denizinin bozkır bölgesini kontrol etmişlerdir. Gitgide kuzeye, Yukarı Don ve Donetz bölgesine
yayılarak karışık bozkır orman bölgesine girmişlerdir.59 Ancak, onların öncüleri ve oluşumlarında birinci derece
rol oynayan topluluk Aorslardı. Bunlar hakkında ilk kez bilgi veren Strabo’ya göre Don nehrinin doğu
tarafındaki bozkırlarda yaşıyorlardı. Onların asıl yerleri burası değildi.60 Onlar Siraklarla birlikte daha doğudan
batıya doğru gelmişlerdi. Aorsların ve Sirakların Doğu Avrupa’ya sokulmaları, "Kralî Sarmatlar’’ın ve diğer
BatıSarmat topluluklarının onların liderliği altına girip, Tuna ve Don nehirleri arasındaki bölgeyi işgal
etmelerine ve burada güçlerini iyice pekiştirmelerine neden olmuştur. Bu olay M.Ö. 130 ve 125 yılları arasına
rastlamaktadır. Bu zaman sürecinde Aorsların ve Sirakların Doğu Avrupa’da yerleşmeleri de gerçekleşmiştir.
Sarmat topluluklarının Aral gölünden Tuna nehrine hareketi Yüeçilerin Bactria’ya girdiği zamanla çakıştığından,
bu iki olay arasında bir ilişki olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. M.Ö. 125 yılında Tuna ve Don nehri
arasında büyük Sarmat gücünün var olmasının, Hsiung-nu (Hun) İmparatorluğu’nun genişlemesinden dolayı,
batıya sürülen insan kitleleriyle doğrudan bağlantılıolması kuvvetle muhtemeldir. İlk Yüeçi hareketi büyük
oranda Doğu Saka kitlelerinin göç etmelerine neden olmuştur. Bu olay aynı zamanda İnci nehri, Aral gölü ve
Hazar denizi çevresinde de bazı kaymalara yol açmış ve doğudan gelen baskı yüzünden M.Ö. 145 yılında
Dinyeper bölgesini hakimiyetleri altında bulunduran Sai topluluğu gözle görülür şekilde zayıflamıştır. Yüeçi
göçü sonucunda Aorsların bir kısmı Don nehrine kadar yayılmıştır. Daha önceden bu bölgeyi ellerinde tutan
Sarmat toplulukları Dinyeper bölgesini ellerine geçirmişler ve burada yaşayan diğer unsurlarla "Kralî
Sarmatlar’’ın liderliğinde Tuna nehrinden Don nehrine kadar uzanan bir imparatorluk kurmuşlardır.61

Aorslar M.Ö. I. yüzyılın ortalarına gelindiğinde Don nehri ve Hazar denizi arasındaki coğrafyada
bulunmaktaydılar.62 Onlar M.Ö. 49 yılında doğudan batıya doğru Kafkaslar’dan Don nehri kıyılarına
baskılarınısürdürmüşlerdir. Bu sırada Kafkasları zorlayan Alanlar hareketli bir güç olarak ortaya çıkmıştır.63
Böylece Alanların oluşumunda Aorslar ve Siraklar önemli bir yer tutmuştur. Alanlar milattan sonraki yıllarda
güçlerini daha da artırarak, batıya doğru yayılmalarına devam etmişlerdir.

Özellikle, Alanların bu yayılışını arkeolojik buluntular da göstermektedir. İtil havzasında Alanlara ait mezarlarda
çıkartılan küp şeklinde sekizgen boncuklar ve halkalı ve silindirik kabzalı kılıçlara bakacak olursak, bu yayılımı
daha net olarak görürüz. Bu boncuklar M.S. I. ve II. yüzyıllara rastlamaktadır. Bunlar insanların bir kez daha
doğudan batıya doğru göç ettiklerini göstermesi bakımından önem taşımaktadırlar.64 M.S. II. yüzyıla
gelindiğinde Alanlar Dinyeper vadisini ele geçiren Cermenlerle ilişki kurarak kaynaşmışlardır. Güney Rusya’da
Got Krallığı’nın egemenliği altına girmişlerdir.65

Sarmatların Kimliği Meselesi

Bozkır toplulukları içerisinde önemli bir yer tutan Sarmatlar üzerine çalışmalar başlayınca, onların kökeni
meselesi de gündeme gelmiştir. Yazılı kaynaklar ve arkeolojik kazılar sonucunda elde edilen buluntular
değerlendirilmeye başlanmıştır. Sarmatlardan önce bozkır coğrafyasında yaşayan Kimmerler ve İskitlerin soyu
problemi gibi, onların kökeni de bir mesele olarak ortaya çıkmıştır. Yazılıkaynaklarda Sarmatların kökenini tam
manasıyla aydınlatacak bilgilerin olmamasıve arkeolojik materyalin de bu meseleyi çözecek yeterlilikte
olmamasıSarmatların kökeninin aydınlatılmasına temel oluşturamamıştır. Yazılı kaynaklar ve arkeolojik
buluntular dikkate alınarak, Sarmatların kökeni üzerinde de görüşler ileri sürülmeye başlanmıştır. Araştırmacılar,
bu kavmin kökeni konusunda değerlendirdikleri belgeleri dikkate alarak farklı sonuçlar çıkarmışlardır.

Sarmatların Kimliği Üzerine Görüşler

Sarmatların kökeni meselesi ortaya atılınca, onların hangi soydan oldukları da gündeme gelmiştir. Bu konu
üzerine çalışan bilim adamlarından bazıları onların adıüzerinde durarak, Sauromatlarla Sarmatların aynı
topluluklar olduklarınıbelirtmişlerdir. Bazıları ise, Sauromatlarla Sarmatların ayrı topluluklar olduğunu,
dolayısıyla aralarında etnik bakımdan bir bağın olmadığını ileri sürmüşlerdir.

Sarmatların kökeni üzerine araştırmalar XIX. yüzyılın ortalarına kadar gitmektedir. Büyük ölçüde Batılı bilim
adamları bu meseleyle uğraşmışlardır. Kronolojik olarak görüşleri bir sıraya koyduğumuzda Grote’den
başlamamız gerekir. Ona göre, göçebe bir hayat süren Sarmatlar, adetleri, askeri becerileri ve
sertlikleriyleİskitlere benzemekteydiler. İskit dilinin bir dialektini konuşan Sarmatların kadınları da yiğitçe
düşmana karşı savaşıyorlardı. Herodotos’un belirttiklerinden de çıkarılabileceği üzere, Sarmatların İskit ve
Amazonların karışımından oluştuğu sonucu düşünülebilirdi. Bu sebeple onların kökü İskit ve Amazonlara
dayandırılmalıydı.66 İlk Çağ tarihi araştırmalarıyla ün kazanan Mordtmann Amazonlar adlı çalışmasında, Don
Amazonlarının Kafkaslar’ın kuzeyinde ne kadar kaldıkları, tam olarak ne zaman tarih sahnesinden çekildikleri
ya da hayat tarzlarının ne derece insani alışkanlığa dayandığının kesinlikle bilinmediğini belirtmektedir. Onların
kadınları erkeklerle birlikte av ve savaşa katılmışlardır. Kadınlar tamamen ev hanımı olmamışlardır. Ona göre,
Stavropol eyaletinde yaşayan topluluklarla o zamanki Sauromatların hayat tarzları arasında çok farklılık yoktur.
Bu sebeple, Sauromatlar Nogayların öncüleri olabilirler. Zira hayat tarzı soy yakınlığından daha çok iklim ve
coğrafyayla daha yakından ilgilidir. Fakat, Stavropol’dan Türkiye’ye göçenlerin kadın ve kızlarının özellikleri
Sauromatlardakiyle çok yakın benzerlik kurmayı mümkün kılmaktadır.67 Mommsen’in verdiği bilgiye göre de
bozkır coğrafyasında yaşayan çeşitli topluluklara doğanın verdiği imkanlar göçebe çobanlık için elverişliydi.
Göçebeler hayvanları veya daha çok sürüleriyle oturma ve otlak yerlerini değiştirmekteydiler. Bunlar
günümüzdeki Kazakların öncüleriydiler. Burada bulunan İskitler Ural-Altaylıydı, adet ve vücut görüntüleri
günümüzde Sibirya oturanlarına benzemekteydi. İskitlerden sonra bozkır coğrafyasında doğudan batıya doğru
ilerleyen Sarmat topluluklarıortaya çıktı. Onlar, Perslerle akraba olarak gösterilmekle birlikte, daha çok büyük
ölçüde karışık bir soya sahiplerdi.68 Kiepert ise, onların dillerinin İskit dilinden dialekt olarak ayrıldığını
belirttikten sonra, Sarmatia’nın kuzeyinde Fin topluluklarının, güneyinde ise Maiotların bulunmasından
hareketle farklısoydan toplulukların varlığını kabul etmektedir, ancak kesin bir görüş ortaya koymamaktadır.69
Sarmatların kimliği meselesi üzerinde XIX. yüzyıldan sonra da durulmaya başlanmıştır. Hatta bu konu
üzerindeki araştırmalar daha da artarak devam etmiştir. İlk Çağ tarihi araştırmacılarından Meyer, geçen yüzyılın
hemen başlarında yaptığıaraştırmasında Sarmatların kökeni üzerinde de durmaktadır. Onun verdiği bilgiye göre,
Don nehrinden Tuna nehrine kadar yayılmış olan Sarmatların egemen unsuru korunmuş bazı kelimelere göre
İraniydi. Ancak, Herodotos’un ve Hippokrates’in adetleri ve görünüşleri hakkında verdiği bilgiler eski bir
toplulukla, özellikle Fin-Moğollarla fazla karışmış olduklarını ispatlamaktaydı. Hatta onlar İrani dillerde
bulunmayan bazı kelimeleri de almışlardı. Bu yüzden karışık bir topluluk görünümündeydiler.70 Minns’e göre,
Sai, Thisamatae ve Saudarate isimleri beraber anılıyordu ve onlar Sarmat adlarını hatırlatıyordu. Sarmat
dönemine ait kurganlardan elde edilen buluntular İskit-Sibir buluntularına benzemekteydi. Sarmatların hakim
unsuru Ural-Altaylı olabilirdi. Sarmat toplulukları arasında değişik isimlerle belirtilenlerin olması belki de soy
hususunda birbirinden farklı unsurları da gösteriyordu. Kretschmer’e göre de Sarmatların etnik durumu meselesi
çözülmüştü ve onlar İrani bir topluluktu.71 Ebert ise, Sarmatları İrani bir topluluk olarak saymaktadır. Ancak,
onların diğer Asya halk unsurlarıyla büyük ölçüde karıştığını da kabul etmektedir. Hatta Sarmatların göçebe
temele dayalı atlı topluluk olmasında olduğu gibi giyim, adetler ve din bakımından da Asyalılardan, yani Ural-
Altayırkına mensup olanlardan fazla farklı olmadığını da ileri sürmektedir.72 Vemadsky’e göre de Sarmatlar
İranî bir topluluktu.73 Harmatta ise Sarmatların köken olarak İrani olduğunu belirtir.74 Bozkır toplulukları
üzerine çalışmalarıyla ünlü bir bilim adamı olan Rostovtzeff’e göre, Sarmatlar kökenleri bakımından karışık bir
topluluktu.75 Grousset ise, kuzeyli göçebe olan Sarmatların İrani bir topluluk olduğunu ileri sürer.76 Seyidof’a
göre de Doğu Sarmat toplulukları içerisinde yer alan ve önemli bir yer tutan Siraklar Türk dili kullanmışlardır.
Bunu onlardan kalan kişi ve yer adları en iyi şekilde göstermektedir.77 Türk bilim adamları ise, bozkır
coğrafyasında ortaya çıkan atlı-göçebe topluluklarla, dolayısıyla onların kökenleri meselesiyle pek
uğraşmamışlardır.

Bu konuya sınırlı da olsa, değinen Kurat’tır. Ona göre, Sarmat topluluklarıiçerisinde yer alan Yazığların Türk
kökenli olduğu hatıra gelmektedir. Sarmat topluluklarının özellikle M.S. I ve II. yüzyıllarda bazı Türk boyları ile
bağlantıları da ihtimal dahilindedir.78

Sarmatların Kimliği

Sarmatlar hakkında yapılan araştırmalar onların kökeninin belirlenebilmesini net birşekilde mümkün
kılmamaktadır. Yazılı kaynaklardan ve arkeolojik buluntulardan da Sarmatların kökeninin çözümünü sağlayacak
sonuçlar çıkarmak zordur. Bir toplumun kökeninin tayin ve tespiti yeterli delilleri verecek materyalle mümkün
olabilir. Özellikle, bozkır topluluklarında genelde var olan ortak problem onların kökeni meselesidir. Doğrudan
kendilerinden kalan yazılı kaynakların olmaması, diğer bozkır topluluklarında olduğu gibi, Sarmatların kökeni
meselesinin çözümünü zorlaştırmaktadır. Toplulukların kökenini belirlemede en önemli unsur dildir. Bir
toplumun dilinin belirlenebilmesi bıraktıkları yazılıbelgelere bağlıdır. Sarmatlar doğrudan günümüze yazılı
belgeler bırakmamışlardır. Bu sebeple onların dili, dolayısıyla kökenini belirleme oldukça zorlaşmaktadır.
Ancak, mevcut kaynakların değerlendirilmesi yoluna gidilmesi zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple
birinci elden kaynaklardaki bilgiler ve arkeolojik buluntuların değerlendirilmesi hareket noktasını
oluşturmaktadır. Gerek yazılı kaynaklar gerekse arkeolojik materyal incelenerek, onların geldikleri ve
yerleştikleri coğrafya, gelenek ve görenekleri, sanat anlayışları, soy kökleri bilinen topluluklarla karşılaştırmayı
mümkün kılmaktadır. Bundan dolayı öncelikle Sarmatlar hakkında bilgi veren ana kaynaklara inme zorunluluğu
vardır.

Bu konuda ilk bilgiyi veren Herodotos’a göre,79 onlar Amazonlarla İskitlerin karışımı bir topluluktur.
Sauromatlar, İskit dili konuşmaktaydılar. Bir kız düşman öldürmeden evlenemezdi. Bu yasanın gereğini yerine
getiremediği için bekar olarak ihtiyarlayan kızlar vardı. Hippokrates de, Azak denizi çevresinde bulunan
İskitlerin Sauromatlar olarak da adlandırıldıklarını belirtmektedir. Onun verdiği bilgilere göre, bunların kadınları
kızoğlan kız oldukları sürece ata binmekte, ok atmakta, at üstünde kargı savurmakta ve düşmanla savaşmaktaydı.
Üç düşman öldürmedikçe evlenememekteydiler, töre gereğince hayvan kurban etmeden kocalarıyla aynı evde
oturmamaktaydılar. Bir kız kocaya varınca, genel bir seferberlik çıkmadıkça, ata binmeyi bırakmaktaydı.
Sağmemeleri yoktu, daha çocuk iken anaları, bu iş için yapılmış tunçtan bir aleti kızdırarak dağlamakta, böylece
memenin büyümesini önlemekteydi. Bütün güç sağomuz ve kola kaymaktaydı.80 Hippokrates, İskitlerin
Sauromatlar olduğunu belirttiğinden dolayı, onun vermiş olduğu bilgiler Sauromatlar için de geçerlidir. Onun
belirttiğine göre, Skythia denen yer, çıplak, otlarla kaplı,oldukça sulak bir düzlüktü. Ovalara su çeken büyük
ırmaklar vardı. Burada göçebe denen İskitler yer tutmaktaydı. Bu ad evleri olmayıp, arabalarda yaşadıklarından
kendilerine verilmişti. Arabaların en küçüklerinin dört, diğerlerinin ise altı tekerleği vardı. Arabaların dört bir
yanı ve üstleri keçe ile kaplanmıştı. Bir kısmının iki, bir kısmının da üç odası bulunmaktaydı. Bu evler yağmura,
kara ve yele karşı korunaklıydı. Arabalarının bazılarını iki çift, bazılarını ise üç çift öküz çekmekteydi. Öküzlerin
boynuzu yoktu, çünkü soğuk yüzünden boynuzları çıkmamaktaydı. Bu arabalarda kadınlar çocuklarla birlikte
yaşamaktaydılar. Erkeklerse at üstünde onların yanlarında gitmekteydiler. Bunları koyun sürüleri, sığır ve atlar
izlemekteydi. Bir yerde hayvanlarına ot bulabildikleri sürece kalmaktaydılar. Onların hepsi bitince başka yerlere
gitmekteydiler. Onlar pişmiş et yemekte ve kısrak sütü içmekteydiler. Bu sütten bir de“Hippace” denilen peynir
yapmaktaydılar.81

Herodotos ve Hippokrates’in verdiği bilgiler birbirlerini tamamlamaktadır. Özellikle Hippokrates’in onların


gelenek ve görenekleri hakkında verdiği bilgiler büyük önem taşımaktadır. Sauromatların atlı- göçebe hayat
tarzı, keçeyle kaplıevleri, at ve koyun beslemeleri, ata binip, at üzerinde ok atıp, kargı savurmaları,kısrak sütü
içmeleri bozkırlarda varlıklarını sürdüren atlı-göçebelerle, özellikle çağdaşları Hunlarla benzer özellikler
taşıdıklarına bir işaret sayılabilir.

Hippokrates’in belirttiğine göre, Sarmatlar zamanlarının büyük bir bölümünü at üzerinde geçirirler ve hep
pantolon giyerler.82 Bu şekilde zamanın büyük ölçüde at üzerinde geçirilmesi ve pantolon giyilmesi de Hunlarla
benzer özellik kurulmasıaçısından önem taşımaktadır.83

Sauromatların daha sonra ortaya çıkan Sarmatlarla bağlantılarının olup olmadığı meselesi de onların kökeninin
belirlenmesine engel oluşturmaktadır. M.Ö. III. yüzyılda Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlara doğru Sarmatların
göçü başlamıştır. Sarmat toplulukları Kazakistan’dan batıya doğru harekete geçmişler ve bu hareket diğer
toplulukların kendilerini itmeleriyle daha da hızlanmıştır. Çinlilerle mücadele eden Hunların batıya doğru
çekilmeleriyle ve Yüeçilere etki etmeleri sonucunda, topluluklar batıya doğru kaymıştır. Bütün bu gelişmeler
Sarmat adıyla anılan toplulukların Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlara yönelmelerine neden olmuştur.
Karadeniz’in kuzeyinde güçleri artan Sarmatlar İskit egemenliğine son vermişlerdir. Sarmat adı da Sauromat
adını taşıyan topluluklara göre, sayıca çok daha fazla topluluğu içine alan bir kavram olmuştur. Strabo’da ifade
edildiği üzere, Batı Sarmatia’da Yazığlar, Ugorlar, Kralî Sarmatlar, Roksolanlar84 ve Doğu Sarmatia’da Siraklar
ve Aorslar85 Sarmat topluluklarıolarak ortaya çıkmıştır. Böylelikle Sarmat adıyla anılan toprakların sayısının
fazlalığı onların kökeni meselesinin belirlenmesini de zorlaştırmıştır. Önceden Sarmatia’da var olanlar ve daha
sonradan göç ederek gelenler birbirine karışmışve Sarmatlar olarak anılmaya başlanmıştır.

Don nehrinin doğu tarafında hayatlarını devam ettiren ve başlangıçta Sauromatlar olarak anılan topluluklar Don
nehrinin batısına geçmişlerdir. Dolayısıyla onların Batı, Sarmatia’da ortaya çıkan Sarmat toplulukları içerisine
karıştıklarıdüşünülebilir. Strabo’da söz edilen Yazığlar Sarmatların öncü kolunu oluşturmuştur. Bunların asıl
yaşadıkları coğrafya Azak denizi yakınındaki coğrafya olmuştur. Yazığlar M.S. I. yüzyılda batıya doğru
ilerleyerek, Tuna ve Theiss nehirleri arasındaki bölgede Roma İmparatorluğu’na komşu olarak kalmışlardır. Bu
yeni yerlerinde birkaçı keşfedilmiş mezarlarında Karadeniz İskitlerini hatırlatan cenaze arabaları bulunmuştur.
Bundan dolayı Yazığlar Yazamatlarla birlikte düşünülmüştür. M.Ö. 179 tarihinden önce Yazamatlar Azak
denizinin yakınındaki anavatanlarından sürülmüşler ve daha sonra Don ve Dinyeper arasındaki bozkırların bir
bölümünü ele geçirmişlerdir. Orada iken siyasi ve kültürel yönden İskit İmparatorluğu’nun yaşamında aktif rol
oynamışlardır. Yazığlar daha sonra tekrar batıya ilerlemişler ve Sauromatların bir parçası olduklarından ilk
olarak Sarmat ismini almışlardır.86 Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağıüzere Yazığlar Sauromatların bir
devamıydılar.

Sarmat mezarlarında ahşap yapı, cenaze arabası, at ve insan kurganının eksikliği İskit ve Sarmat gömü tarzında
belirleyici fark olarak görünmüştür. M.S. III. yüzyıla ait Jasz-Also-Szent- György’den dört Yazığ kurganı
buluntusuyla bu ayırıcıfarkın bütün Sarmat mezarlarında olmadığı ispatlanmıştır. Bu sebeple İskit tarzına göre
yapılmış dört büyük kurgan önem taşımaktadır. Bu mezarlarda Sarmat beyi, cenaze arabası ve atlar odalardan
birinde bulunmuştur. Üç yan odada ise maiyetindekiler yer almışlardır. Bunlardan birincisinde, dört tane
başıkesilmiş savaşçı, ikincisinde kalkanıyla bir savaşçı bulunmuştur.87 Böylece, bu mezarların ortaya
çıkarılması İskit gömü tarzını Sarmatia’da Yazığlarda da varlığını göstermiştir.

İskitlerde bu şekilde gömü oldukça çok ortaya çıkmıştır. Herodotos’un belirttiğine göre, hükümdar mezarları
Borysthenes üzerinde gemilerin gidebildikleri son bölge olan Gerrhos topraklarında bulunmaktaydı. İskitler
hükümdarları öldüğü zaman, o bölgede kare şeklinde büyük bir mezar kazmakta ve mezar hazır olduğunda ölü
getirilmekteydi. Gövdesi mumyalanan ölü bir arabaya konulmaktaydı. Merasime katılanlar kulak memelerini
kesmekte, saçlarını çepeçevre kazımakta, kollarınıçizmekte ve burunlarını yırtmaktaydılar. Hükümdar mezara
konulunca onunla beraber karılarından birisi, bir haberci ve atları da boğulup, aynı mezara konulmaktaydı.
Kullandığı bazı eşyalardan da birer tane konulmaktaydı.88
İskitlerden herhangi birisi öldüğü zaman ise, ölü en yakınları tarafından bir arabaya konulmakta ve öbür
yakınlarına götürülerek, dolaştırılmaktaydı. Bu esnada kafilenin yanlarına geldiğini görenler yemek
vermekteydiler. Kırk gün boyunca ölüler böylece birinden öbürüne gezdirildikten sonra gömülmekteydiler.89

Buşekilde gömüler arkeolojik buluntularla da ispatlanmıştır. Ölen beyin kıymetli eşyaları, atları ve
hizmetkarlarının birlikte gömüldüğü mezarlara bozkır coğrafyasında rastlanılmaktadır. Özellikle oldukça çok at
iskeleti kazılar sonucunda kurganlardan çıkarılmıştır. Kuban bölgesinde bulunan kurganlarda çok sayıda at
iskeleti ortaya çıkarıldığı gibi, Altay bölgesinde Şibe kurganında on dört, Pazırık kurganlarında sayıları yedi ile
on dört arasında değişen at gömüleri ortaya çıkarılmıştır.90 Bunlar binek hayvanları da dahil ölen beyin hayatı
boyunca sahip olduğu hayvanlardı. İnanışa göre bey bunları öldüğü zamanda kullanmaktaydı.91 Şüphesiz,
bunlara en güzel ömeği Pazırık buluntularıoluşturmaktadır. Buradan çıkarılan cesetler mumyalanmış92 ve
gövdeleri dövmeyle kaplanmıştı.93 Ayrıca, buradan on at çıkarılmıştır. Bunların kulaklarına nişan olarak
birbirinden farklı enler yapılmıştır. Bu nişanların farklı olmaları,atların değişik kabileler tarafından hediye
edilmiş olduğu kanaatini uyandırmıştır.94 Bu şekilde bir gömü adetinin İranilerde olmadığı, dolayısıylaİskitlerin
de İrani bir topluluk olmadıkları sonucu ortaya konulmak istenmiştir.95

Genelde İskit-Sarmatlara etki eden, ölenin malının mezarlara birlikte gömüldüğü kanlı gömü geleneği ve hatta
mezar yapısının öncüsü olarak Mezopotamya eski Sümer Ur kral mezarları bulunmaktadır.96 Toprağa derince
açılmış olan dikdörtgen kuyunun bir köşesinde örülmüş duvarlı ve

üstü kubbeli odayla kral, hanımları ve hazineleri gömülmüştür. Mezara kralla birlikte altmış kişi gömülmüştü.
Bunlar arasında altı silahla koruması Dromos da bulunuyordu. Bunlara ek olarak iki adet dört tekerlekli ahşap
arabayı çeken altı öküz de bulunmaktaydı. Ur kral mezarları M.Ö. IV. binin ikinci yarısına aittir. Bütün Babil-
Asur literatüründe bu gömü geleneği üzerine hiçbir delil bulunmamaktadır. Bunlar Mezopotamya’da erken tarihi
devirlerde ortadan kalkmıştır. M.Ö. IV. bin yılda Orta Asya’dan Mezopotomya’ya göç eden Sümerlilerin bu
adeti oraya getirdikleri ileri sürülmüştür. Bu geleneğin Orta Asya gömü merasimini gösterdiği belirtilmiştir.
Çinliler de daha sonra da Moğol ve Türklerde ispatlanan bu gelenek, M.Ö. VII-VI. yüzyıllarda Doğu Ukrayna’da
görülmektedir.97 M.S. III. yüzyılda Yazığlarda görülen bu gömü geleneği Orta Asya bağlantısını hatıra
getiriyor. Ur kral mezarlarıyla özellikle zaman farkıdikkate alındığında bağlantı kurmak mümkün görünmüyor.
Ancak, Pazırık ve Kuban bölgesinde ortaya çıkan bu tür mezarlarla bağlantı kurmak mümkün görünüyor.

Doğu Sarmat toplulukları içerisinde sayılan Sirakların adı sir ve ak terkiplerinden oluşmuştur. Sir "ışık”
anlamına gelmektedir. Sirak ise, ışık, şua veren demektir. Siraklar ateşe, ışığa tapınmış ve özlerini Sir//ak olarak
adlandırmışlardır.98 Sir adı geç kaynaklarda da geçmektedir. Tonyukuk abidesinde, "Türk Sir milletinin yerinde
boy kalmadı.99 Türk Bilge KağanıTürk Sir milletini, Oğuz milletini besleyip duruyor.100 Buradan Sirlerin bir
topluluk olarak varlığı ortaya çıkmaktadır. Hatta Sirakların kökeninin aydınlatılması bakımından da önem
taşımakta ve onların Asya kökenli olabileceğini düşünmemize de bir ölçüde dayanak oluşturmaktadır.

Sonuç

Sarmatların Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlarda M.Ö. II. yüzyılın sonlarına kadar egemen bir güç olarak
ortaya çıktıkları arkeolojik ve yazılı belgelerden anlaşılmaktadır. Onlar İskitler, Grekler, Daklar, Romalılar ve
Gotlarla münasebeti olmuş önemli bir bozkır kavmidir.

Sarmatların genel olarak kökeni düşünüldüğünde Sarmatia’da var olan topluluklar ve onların bir güç olarak
ortaya çıkmalarıyla birlikte İskit bakiyelerinin hesaba katılması zorunluluğu vardır. Özellikle, Sarmat
toplulukları arasında sayılan Yazığlar, Kralî Sarmatlar, Roksolanlar, Ugorlar, Aorslar ve Sirakların ayrıayrı
değerlendirilmeleri gerekmektedir. Daha önce de belirtildiği gibi eldeki belge ve bilgilerin sınırlı olması,
Sarmatların kökenini belirlemeyi güçleştiriyor. Onların batı kolunu oluşturan Yazığlar ve doğu kolu içerisinde
yer alan Sirakların Türklükle bağlantılı olabilecekleri arkeolojik buluntu ve yazılı belgelerin yönlendirmesiyle
güç kazanıyor.

You might also like