Professional Documents
Culture Documents
Ioan James - Büyük Matematikçiler
Ioan James - Büyük Matematikçiler
IOANJAMES
BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
EULER'DEN VON NEUMANN'A
ÖZGÜN ADI
REMARKABLE MATHEMATICIANS
FROM EULER TO VON NEUMANN
EDİTÖR
RÜKEN KIZILER
GÖRSEL YÖNETMEN
BİROL BAYRAM
DÜZELTİ
ASLI YALKUT
ISBN 978-605-360-760-1
BASKI
AYHAN MATBAASI
MAHMUTBEY MAH. DEVEKALDIRIMI CAD. GELİNCİK SOK. Nü: 6 KAT: 3
BAGCILAR İSTANBUL
Tel: (0212) 445 32 38 Fax: (0212) 445 05 63
Sertifika No: 22749
Büyük Matematikçiler
eulerjden von neıtınann'a
TÜRKiYE $BANKASI
Kültür Yayınları
İÇİNDEKİLER
Önsöz.
Giriş ............ . . XI
1
Euler'den Legendre'a
il
Fourier'den Cauchy'ye
III
Abel'den Grassmann'a
127
Niels Abel (1802-1829) 129
Cari Jacobi (1804-1851 .................................. ........................................................................... ........ . .. ................... 139
Lejeune Dirichlet (1805-1859) ... ............................................ 147
William Rowan Hamilton (1805-1865) ...... ..... 155
Joseph Liouville (1809-1882) 165
Hermann Grassmann (1809-1 175
iV
Kummer'den Cayley'e
.................................................. 181
Ernst Kummer (1810-1893) 183
Evariste Galois (1811-1 189
J. J. Sylvester (1814-1897) ............................................................. .................. . .. ..... ....... 199
Kari Weierstrass (1815-1897) ..... ... 213
P. L. Çebışev (1821-1894) .. .......... . .... .. . . ... . . 225
Arthur Cayley (1821-1895) 233
v
Hermit'ten Sophus Lie'ye
VI
Cantor'dan Hilbert'e
. . .. . 291
Georg Cantor (1845-1918) . 293
Gösta Mittag-Leffler (1846-1927) ..... ....... 303
Felix Klein (1849-1925) ... . . ...... 309
Sonya Kovalevskaya (1850-1891
Henri Poincare (1854-1912) ... 333
David Hilbert (1862-1943) . ... . 343
VII
E. H. Moore'dan Takagi'ye
......... . 357
E. H. Moore (1862-1932) .. . .. 359
Jacques Hadamard (1865-1963) .. ....... 365
Felix Hausdorff (1868-1942) ........................... .
VIII
Hardy'den Lefschetz'e
. ········ ·· ········ · ·· . . . 413
....... ........ ...... .... .
G. H. Hardy (1877-1947) . ... . ..... ............. . . .............. .. ....... .. ... ..... 415
Oswald Veblen (1880-1960) . ... .. ... ...... ..................... ... .. ......... .... 425
L. E. J. Brouwer (1881-1966) ....................... .. . . ........ ...................... 435
Emmy Noether (1882-1935) ............... .. ... ........ ........................ ...... 445
R. L. Moore (1882-1974) . ... ........ .. .................. ...... ..... . .......... 453
Solomon Lefschetz (1884-1972) ..... ...... . . ...... ...... . .. . . ....... ...................... 463
IX
Birkhoff'tan Alexander'a
·· · · · ·· · ··· ····· ··········· ··· ····· .. ....471
George Birkhoff (1884-1944) . .. . ........... . . ...... ...... ..... ... .... ......473
Hermann Weyl (1885-1955) .... . .... ...... . ... ................... .... . . ........... 481
George P6lya (1887-1985) ···· ··· · ········ ······ ········ · ····· .. . .487
Srinivasa İyengar Ramanucan (1887-1920) ··············· ····· ··· ... . . 497
.. ... ...... .... . ...... .
x
Banach'tan Von Neumann'a
. . ...... 529
Stefan Banach (1892-1945) . ..... ............ . ... ............ .. . ...... . .. ..... 531
Norbert Wiener (1894-1964) ... .... ... .. ... . ............................................ 539
P. S. Aleksandrov (1896-1982) . . . . 547
Oscar Zariski (1899-1986) . ....... 559
A. N. Kolmogorov (1903-1987) ... . 567
John von Neumann (1903-1957) ..... .... 575
Sonsöz ... . ....... . ... .... .. .. ...... . ...... .......... ...... 581
İlave Okumalar ..... ...... . ... .......... . ......... ................... 589
Derlemeler . . ..... . ............ . . ....
.... .. . . .... ... 593
Teşekkür. . . 597
. . . . ..
*
Trivium'u takip eden ve aritmetik, geometri, müzik, astronomiyi kapsayan üniversite
eğitimi. (ç. n.)
Dilbilgisi, mantık ve retoriği kapsayan üniversite eğitimi. (ç.n.)
Xll BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
,_
Latince o dönemde ortak bilim dili olma bzclliğini sürdürüyordu. (ç.n.)
8 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
*
Fransa'da eski bir şehrin adı. (ç.n.)
JOSEPH-LOUIS LAGRANGE 25
Şimdiye kadar mekanikle ilgili çok sayıda bilimsel inceleme yapıldı ancak
bu seferkinin tarzı tamamen yeni. Bu bilimi (mekanik) ve içinde barındırdığı
problemleri çözme sanatını, basitçe geliştirilerek her bir problemin çözümü için
gerekli denklemleri verecek genel bir formüle indirgeme problemini kendime
görev edindim. Bu çalışmada hiçbir çizim bulunmayacak. Açıkladığım yöntem
ler ne yorum ne de geometrik ya da mekanik akıl yürütme gerektiriyor, yalnız
ca düz ve olağan bir yönteme uygulanan cebirsel (analitik) işlemlere gereksi
nim var. Analizden hoşlananlar mekaniğin onun bir kolu olmasından memnun
olacaklar ve etki alanını genişlettiğim için bana minnettar kalacaklardır.
Fransa'nın en yüksek onur nişanı Legion d'Honneur beş farklı derecede verilir. Bu dere
celer önemlerine göre G rand-croix (Büyük Haç), G rand officier (Büyük Subay), Com
mandeur (Komutan), Officier (Subay) ve Chevalier (Şövalye) şeklinde sıralanır. (ç.n.)
30 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
Uzun boyluydu; geniş kasları fiziksel gücünün bir göstergesiydi, tıpkı ah
laki gücünün derinlerdeki büyük gözlerine kazınmış olduğu gibi. Aslana ben
zeyen geniş yüzünde, yüksek bir zihinsel kapasitenin işareti olan kırışıklıklarla
kaplı geniş ve yüksek alnına galebe çalan siyah kaşlarının altındaki büyük ve
canlı gözleri parıldardı. Konuştuğu zaman insan karşısında başka birini gö
rür gibi olurdu . . . Gözlerinde yeni bir ateş yanar, yüz hatları oynamaya başlar,
yüzü ilhamla dolar ve matematikçinin hayal gücüyle yaratılan nesneleri görür
gibi olurdu.
bilgi sahibi oluyordu. Sonraki beş yıl boyunca kış aylarında düzenli
olarak Paris'te yaşarken yaz aylarında yeniden Ardennes'e döndü.
1 789'da Devrim başladığında Monge en çok tanınan Fransız
bilimcilerinden biri olmuştu. Academie Royale des Sciences'ın ak
tif bir üyesi olarak matematik, fizik ve kimya alanlarında bir isim
yapmıştı. Özellikle Lavoisier'nin yeni kimyasal kuramını ilk kabul
edenlerden ve suyun klasik analizi ve sentezi de dahil olmak üzere
büyük kimyagere deneysel çalışmalarında yardımcı olanlardan bi
riydi. Üstüne üstlük, donanma okullarında gerçekleştirdiği eğitim
reformu onu daha sonra Devrim sırasında üstleneceği bilimsel ve
teknik eğitimin yeniden yapılanması çabalarına da hazırlamıştı.
Monge, en başından itibaren Devrim'in kararlı bir destekçisi olsa
da ilk başlardaki politik tavrı hayri ihtiyatlıydı. Zamanının bir dizi
bilimcisi gibi o da mason oldu. Aynı zamanda birkaç devrimci der
nek ve kulübe katıldı. Ancak zamanının çoğu donanma öğrencileri
nin ayırtmam olarak denetleme gezilerinde ve akademinin bir üyesi
olmasından kaynaklanan görevlerin yerine getirilmesiyle geçiyordu.
Kendinden on yaş büyük Lagrange gibi o da daha sonra olsa da ağır
lık ve ölçülerin yeniden düzenlenmesiyle görevli komisyonda yer aldı.
Ağustos 1 792'de monarşinin sona ermesinin ardından ancien
regime'in * ülke dışındaki taraftarlarınca genç cumhuriyete dayatı
lan çetin bir mücadeleyi yürütecek bir hükümet kuruldu. Monge
politik olarak daha aktif bir hale geldi ve donanma bakanı olarak
görevlendirildi. Bu görevinde üstün bir başarı göstermemiş olsa da
çalışmasıyla ulusun varlığını devam ettirmek ve bağımsızlığını sağ
lamak adına her türlü çabayı koordine etmekteki arzusunu ortaya
koydu. Yine de kimileri onu politik olarak fazlaca ılımlı buluyor
du; farklı kesimlerden gelen eleştiriler ve sürdürmek zorunda kal
dığı sonu gelmez mücadelelerle tükenmiş olarak birkaç ay sonra
görevinden istifa etti. Jakobenlerle ilişkilendirilmiş olsa da kendini
hiçbir zaman belirli bir grubun parçası olarak görmedi. Öyle bile
olsa o dönemde pek çoklarının başına geldiği gibi tutuklanma ve
giyotine gönderilme tehlikesiyle karşı karşıyaydı.
" Valois ve Bourbon hanedanlıkları sırasında ( 14. ve 1 8. yüzyıllar) Fransa'da kurulmuş,
eski rejim olarak adlandırılan aristokratik, sosyal ve siyasi sistem. (ç.n.)
36 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
aileye gelin giden ama doğum sırasında henüz yirmi beş yaşında
yaşamını yitiren kızları Sophie-Suzanne.
Fransa'nın çeşitli yerlerinde kullanılan kaotik ağırlık ve ölçü
sistemlerinin düzenlenmesi uzun yıllardır tartışılan bir konuydu.
Mayıs 1 790'da Devrim hükümeti akademiden reform konusun
da önerilerde bulunmasını istedi. Laplace, Lagrange ve Monge'la
birlikte bu sorunla ilgilenmek üzere görevlendirilen komisyonda
yer aldı. Uzunluk, alan, hacim ve kütle için ondalık altbölümleri
ve katları olan birimler önerdiler. Ondalık sistem önerisini para,
açılar ve takvim için de yaptılar. Temel uzunluk biriminin metre
olarak adlandırılması Laplace'ın fikriydi. Devrim takvimi yalnızca
kısa bir süre kullanıldı. Açıların ondalık sisteme dönüştürülmesi
ise genel kabul görmese de diğer metrik sistemler yavaş yavaş tüm
dünyada kabul edildi.
Laplace 1 793'te birkaç kişiyle birlikte, tüm akademilerin
kapatılmasının hemen öncesinde politik nedenlerle Academie
Royale des Sciences'dan ihraç edildi. Terör döneminden kaçabil
mek adına ailesini Paris'ten, yakınlardaki Melun kasabasına ta
şıma kararı aldı. 1 79 5'e gelindiğinde tehlike geçmiş gibi görünü
yordu. Thermidor'' yönetimi metrik sistem, Observatoire de Paris
ile navigasyon ve resmi astronomiye ait her şeyi yeni Bureau des
Longitudes'un yönetimi altına vermişti. Zengin kaynaklara sa
hip Bureau'nun bir üyesi olmak tam zamanlı bir iş olarak kabul
ediliyor, bunun karşılığı cömertçe veriliyordu. Laplace, düzenli
bir üyesi olduğu büroda düzenlenen toplantıları uygun makale
leri sunmak için bir fırsat olarak değerlendirdi. Laplace, büronun
aslında bir denizcilik almanağı olan dergisi Connaissance des
temps'de sık sık yayınlar yaptı.
1 796'da, bir bilim klasiği olan ilk büyük eserini, Exposition
du systeme du monde'u (Dünya Sisteminin Açıklanması) yayım
ladı. Laplace eserinde bir dizi konunun yanı sıra herhangi bir ma
tematiksel desteğe dayanmadan felsefeci Immanuel Kant'ın öne
sürmüş olduğu nebular kuramını da (güneş sisteminin dönen bir
" Devrim takvimine göre Thermidor ayında gerçekleştirilen darbeyle Fransa'da açılan
yeni dönem. (ç.n.)
PIERRE-SIMON LAPLACE 45
*
Bonaparte'ın 1799'da bir hükümet darbesiyle başlattığı yeni dönem. (ç.n.)
48 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
yan Legendre bile Essai sur la theorie des n om bres 'nin ikinci baskı
sında eserini Gauss'un sonuçlarıyla zenginleştirmek istediğini ama
bu yazarın yöntemlerinin hayli tuhaf olmasından dolayı bunun ko
nudan tamamen sapmadan ya da yalnızca çevirenin bundaki rolü
nü düşünmeden mümkün olamayacağını itiraf etmek durumunda
kalmıştı. " Kitabın 1830'da yayımlanan üçüncü baskısı, aradan ge
çen onca yıla karşın hala sayılar kuramında temel ders kitabı olarak
kabul ediliyordu.
Bununla birlikte 1 8 10'a gelindiğinde Legendre'ın ilgisi başka
bir yöne çevrildi. Legendre, on dokuzuncu yüzyılda bir hayli ge
lişen eliptik fonksiyonlar kuramının kurucusu olarak kabul edilir.
(Legendre'ın eliptik fonksiyon olarak adlandırdığı şey daha sonra
eliptik integral adını aldı.) Bu konuya ilişkin olarak eliptik eğrile
rin integralinden bahsettiği ilk yayını ertesi yıl yayımlanmıştı. Kafa
karışıklığını önlemek adına bazı sözcükleri açıklamakta yarar var.
Öncelikle matematiğin bu kolu elips üzerindeki yay uzunluklarının
ölçülmesi probleminden çıkmıştır. Bunu gerçekleştirebilmek için
belirli integrallerin yani eliptik integrallerin hesaplanması gerekir.
Elips bir çember olduğunda, herhangi bir matematik öğrencisinin
de bileceği gibi ters trigonometrik fonksiyonlar kullanarak bunu
yapmak mümkündür. Bir yandan trigonometrik fonksiyonlar, ters
fonksiyonlarda bulunmayan pek çok iyi özelliğe sahipken bir yan
dan da eliptik integrallerin söz dinlemez olmaları hiç de şaşırtıcı
değildir. Bu konuda bir öncü olan Legendre çok hayati bir noktayı
kaçırdı. Eliptik integrallerde eksik olan kimi iyi özelliklere eliptik
integrallerin tersi sahip olabilirdi. Standart terminolojiye göre elip
tik fonksiyonlar eliptik integrallerin tersi anlamına gelir. Hepsi bu
kadar da değil. Trigonometrik fonksiyonlar, reel değişkene sahip
gerçel değerli periyodik fonksiyonlardır. Kabul edilebilir bir kuram
için eliptik fonksiyonlar kompleks değişkeni olan kompleks değerli
fonksiyonlar olarak ele alınmalıdır. Üstelik trigonometrik fonksi
yonlar periyodikken eliptik fonksiyonlar ikili periyodiktir.
Standart terminolojinin eliptik integral teriminin yerine
Legendre'ın eliptik fonksiyon terimini kullandığını hatırımızda
tutarak tekrar yayınlarına dönelim. 1 8 1 1 'de büyük çoğunluğu
56 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
Baylar, çok h ızlı yol alıyorsunuz, tüm bu muhteşem akıl yürütmelerde sizi
takip etmek neredeyse olanaksız -her şeyden önce Euler'in öldüğü yaşı, ki
bu yaş insanın bir dizi zafiyetle mücadele etmesi gereken ve ruhunun, güç
lüklerin üstesinden gelme ve kendini yeni düşüncelere alıştırma çabasından
yoksun olduğu bir yaş, çoktan geçmiş yaşlı bir adam için olanaksız. Yine
de emeklerini, sınırlarını sürekli olarak öteledikleri bilimin yararına yönelten
denk güçteki bu iki atlet arasındaki yüce gönüllülükle yapılan yarışmaya tanık
olacak kadar uzun yaşadığım için kendimi kutlarım.
11
rine destek olması için yardımcı hoca olarak göreve getirildi. Ancak
çok geçmeden eski rejime karşı verilen tepkinin kurbanı olarak ye
niden tutuklandı. Hapishanede bulunduğu dönem içinde hayli kay
gılanan Fourier, Ecole' deki arkadaşlarının çabalarıyla salıverildi.
Fourier, 1 798'de adı açıklanmamış bir yere yapılacak sefere
katılması için seçildi. Daha sonra bu seferin Napolfon'un Mısır
macerası olduğu anlaşılacaktı. Yeni kurulmuş Institut d'Egypte'in
başında Monge ve daimi sekreteri Fourier'yle Kahire'ye yerleştik
ten sonra seferin kültürel kolu, bir kısmına el koyduğu eski eserleri
incelemeye başladı. Fourier bu görevinin ötesinde bazı diplomatik
ilişkileri yürütmekle görevlendirildi. Matematik üzerine düşünmeye
de vakit bulabiliyordu. Institut d'Egypte'in çalışmalarına ilişkin bir
rapor yayımlanmasını teklif etti. Ondan Fransa'ya dönüşünde bu
raporun hazırlanmasında danışmanlık yapmasının yanı sıra antik
uygarlığa ait harikaların yeniden keşfedilmesini anlatan raporun
tarihi önsözünü de yazmasını istediler. Napolfon'un bazı değişik
likler yaptığı Fourier'nin bu zarif önsözü, Description de l'Egypte
(Mısır'ın Tanımı) yayımlandığında kitabın başındaki yerini almıştı.
Bu arada Fourier, Ecole Polytechnique'teki işine geri dönmüş
tü. Yöneticilik yeteneğinden hayli etkilenmiş olan Napolfon kısa
bir süre sonra Fourier'yi merkezi Grenoble'de olan ve etki alanı o
zamanki İtalya sınırına dek uzanan Isere'e vali olarak atadı. Vali
lik görevi zaman isteyen bir işti ama yine de Fourier ısı iletimine
ilişkin "Katı Cisimlerde Isı Dağılımı" başlıklı klasik monografisini
bu dönemde yazarak bu çalışmayı 1 807'de Academie Royale des
Sciences'a sundu. Çalışmayı Lagrange, Laplace, Lacroix ve Monge
inceledi. Lagrange çalışmanın bazı noktalarına yaptığı itirazlarda
(özellikle trigonometrik ya da şimdi söylediğimiz şekliyle Fourier
serileri merkezi kavramına) hayli sertti. Bu nedenle eserin tamamı
nın yayımlanması engellendi; sonuçta ortada Poisson tarafından
kaleme alınan beş sayfalık yetersiz bir özet vardı. Isı iletimi ku
ramında rakipleri tarafından üstünlük sağlanmış olan Poisson ve
Biat yıllarca Fourier'nin başarılarını küçümsedi. Fourier daha son
ra bu çalışmasıyla akademiden bir ödül kazansa da Fourier'nin ısı
iletimi kuramı 1 822'ye dek yayımlanmayacaktı. Clerk Maxwell'in
64 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
İlk sebepleri bilmiyoruz ama bildiğimiz bir şey var o da bu sebeplerin göz
lemle anlaşılabilecek basit ve değişmez yasalara tabi olması ki bu da Doğal
Felsefe'nin amacı. .. Tıpkı yerçekimi gibi ısı da evrendeki tüm maddelerin içi
ne işler; ısının ışınları her yerdedir. Çalışmamızın amacı bu unsurun takip
ettiği matematik yasalarını ortaya çıkarmaktır... Ancak mekanik kuramlarının
kapsamı ne olursa olsun bu kuramlar kesinlikle ısının etkilerini açıklayamıyor.
Hareket ve denge ilkeleriyle açıklanamayacak özel bir durum meydana ge
liyor... ısının iletimine ilişkin diferansiyel denklemler en genel koşulları ifade
ediyor ve fiziksel soruları, tam da kuramın amacı olan soyut Analiz problem
lerine indirgiyor.
Y
akın bir zamana dek bir kad ı n ı n akademik dünyada üstün başa
rılar elde etmesi neredeyse olanaksız gibiyd i . Bu d u rum özellikle
fen alan ında, hepsinden de öte matematikte geçerliyd i . Bunun i l k akla
gelen nedenleri bu kitapta yer alan biri Fransız, biri Rus ve b i ri Alman
üç kad ı n matematikçinin yaşam öyküleriyle daha anlaş ı l ı r olacaktır. Ele
alınan dönem ne kadar g ü n ümüze doğru yaklaşırsa kad ı n matematikçi
sayısı da o kadar artacaktır. Hiç kuşku yok ki geçmişte bu tü r bir üne
kavuşabilecek çok sayıda kad ı n vard ı r ancak ne yazık ki aşılması güç
sosyal engeller nedeniyle bu kişiler hakkı nda çok az şey biliyoruz. Bu
gün bile, aksine çok sayıda kan ı t olsa da matematiği n erkeklere özgü
bir konu olduğuna dair bir görüş vard ı r ama bu kitap, üzerine bunca
şey yaz ı l m ı ş bir konuyu tartışabileceğimiz zemin değildir. Bu tartışma
yalnızca burada yer verilen üç örnekle s ı n ı rl ı kalacakt ı r.
70 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
Ailesinin yalnızca cinsiyeti nedeniyle değil aynı zamanda yaşı gereği çok
sıra dışı bir heves olarak gördüğü isteğinden onu ilk başta vazgeçirmeye
çalışmasıyla birlikte önüne çıkan tüm engelleri aştı ... Ecole Normale ve Ecole
Polytechnique'in kurulmasıyla değişik profesörlerin ders notlarını elde etti.
Özellikle Fourcroy'un kimya ve Lagrange'ın analiz derslerine büyük ilgi duy
du. O zamanlar bu iki profesör derslerin bitiminde öğrencilerinden gözlemle
rini yazılı olarak sunmalarını istedikleri son derece güzel bir uygulama yapar
lard ı . Matmazel kendi gözlemlerini, Ecole Polytechnique'teki bir öğrencinin
adını kullanarak Lagrange'a gönderdi.
" Fransa'da Devrim öncesi toplum üç sınıfa ayrılmıştı: din adamları, soylular ve halk.
(ç.n.)
SOPHIE GERMAIN 71
Mösyö Penerty benim vermiş olduğum onurlu görevi size açıklarken adı
mı öğrenmenize neden olduğunu belirtti. Bu durumda itiraf etmem gerekir ki
aslında ben size tahmin ettiğiniz kadar yabancı değilim ama kadın bilimcilere
yönelik alaycı tavırdan çekindiğimden size o notları Mösyö LeBlanc adıyla
gönderdim. Elbette ki bu durum bana göstermiş olduğunuz müsamahaya
yakışmıyor. Gizemlerini sizin ortaya koyduğunuz yüce aritmetiğin sevdalı
ları arasında beni de gördüğünüz biçiminde bana vermiş olduğunuz cesa
retten dolayı size duyduğum minnettarlık, savaşın neden olduğu bu sıkıntılı
dönemde güvenliğinizden endişe ederek beni sizden bir haber almaya iten
en önemli nedendi; ve büyük bir gönül rahatlığıyla öğrendim ki şartların el
verdiği ölçüde rahatsız edilmeden evinizde kalmaya devam etmişsiniz. Yine
de umut ederim ki bu olaylar sizi astronomik ve özellikle de aritmetik araştır
malarınızdan uzun süre alıkoymaz çünkü bilimin bu dallarının benim için özel
74 BÜYÜK MATEMATiKÇİLER
bir anlamı var. Kitabınızda ortaya konan gerçekler arası bağlantılara büyük
bir memnuniyetle sürekli olarak hayran oluyorum. Ne acıdır ki büyük şeyler
düşünebilmek yalnızca birkaç ayrıcalıklı zihne mahsus ve bilinmesini sağla
dığınız gelişmelerden yola çıkarak görünüşe göre pek de zahmete girmeden
sizin ortaya koyduklarınızdan hiçbiriyle karşılaşmayacağı ma eminim.
Böyle gurur okşayıcı ve değerli bir dost edinmek ne kadar güzel ve mutlu
luk verici. Bu savaş döneminde bana göstermiş olduğunuz yakın alaka takdire
şayan. Savaşta olanların ve savaşın sonuçlarının gelecekteki yaşamım üze
rinde hayli büyük bir etkisinin olacağını düşünsem de neyse ki şimdiye kadar
bunlar beni pek etkilemedi. Saygıdeğer mektup arkadaşım Mösyö LeBlanc'ın
böylesine şöhretli birine dönüşerek inanması güç parlak bir suret ortaya çıkar
ması karşısındaki şaşkınlığımı ve hayranlığımı anlatamam. Genel olarak soyut
bilimlere ve hepsinden öte sayıların gizemli dünyasına duyulan hevese çok sık
rastlanmıyor; bu durum çok da şaşırtıcı değil çünkü yüce bilimin tüm güzellikle
riyle çekiciliği kendini yalnızca bunları anlayabilme cesareti olanlara gösteriyor.
Eğer cinsiyeti, alışkanlıklarımız ve önyargılarımız nedeniyle bu karmaşık prob
lemlerle ilişkiye geçme konusunda bir erkeğin karşılaştığından çok daha fazla
engelle karşılaşan bir kadın bu engellerin üstesinden gelir ve en derinlerde
saklı olana ulaşırsa onun asil bir cesarete, sıra dışı bir yeteneğe ve olağanüs
tü bir dehaya sahip olduğundan şüphe yoktur. Yaşamıma büyük neşe katan
bilimin bu çekici yanlarının sizin bahşettiğiniz iltifattan daha asılsız olmadığını
bana daha gurur okşayıcı ve daha az belirsiz bir biçimde gösterecek başka
hiçbir şey yoktur. Mektuplarınızın dolup taştığı bilimsel notlarınız bana sonsuz
bir keyif verdi. Notlarınızı dikkatle inceledim ve aritmetiğin her koluna kolaylıkla
dalabilmenizi ve bunu genelleyip kusursuzlaştırmanızdaki erdemi takdir ettim.
Sağlığım berbat durumda. Ani bir ölüm benim için büyük bir rahatlama
olacak çünkü beni bir an için bile rahat bırakmayan inanılmaz acılar çeki
yorum . En azından de Lacroix'nın eserinin üçüncü cildini okuyayım dedim
ama beceremedim. Sessizce bekliyorum. Ne Mösyö Legendre'ı ne de diğer
dostlarımı görüyorum. Gördüklerim yalnızca senin için her zaman endişele
nen Aziz Amant ve kız kardeşim . Bana durumumun ümitsiz olmadığını söy
lediler ama uzun dönem acı çekeceği m konusunda beni uyardılar. Mösyö
Crelle'den senin ve benim birer incelememizin yer aldığı sayı geldi. Seni so
ruyor. Ona Cenevre'den ayrıldığını söyledim . Benim adı ma da iyi dileklerin
den yararlanmamın mümkün olmadığını ve bunun da çok uzun sürmeyeceği
ni belirttim. Belli ki tüm matematikçilerin başının üzerinde asılı duran bir yazgı
var -Cauchy'nin çalışmasıyla mutsuz uğraşın, Mösyö Fourier'nin ölümü. Son
olarak şu öğrenci, tüm küstahlığına karşın büyük bir istidat gösteren Galois,
Ecole Normale'den atılmayı başarmış. Hiç bahtı yokmuş, annesinin de pek
az. Akademideki en iyi konuşmandan sonra sana bir örneğini verdiği renci
de edici hareketlerini sergilemeye devam ediyor. Zavallı kadın, oğluna vasat
bir yaşam sürecek kadarını bıraktıktan sonra evini terk etmiş ve dame de
compagne (eskort kız) olmaya zorlanmış. Galois'nın delirdiğiyle ilgili söylen
tiler dolaşıyor ve ben de böyle olduğunu düşünüyorum.
80 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
Kutsal Roma-Germen imparatorlarını seçme yetkisi olan belli sayıdaki Alman hüküm
darlarının sanı. ( ç.n.)
86 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
Kış dönemi için Stern, Weber, Listing ve Gauss'tan ders almak niyetin
deydim. Diğerlerinin aksine Gauss'un ders vermediğini duydum. 1 850'nin
yazında da durum aynıyd ı , Gauss ders vermiyordu. 1 850-51 kışında Gauss
en küçük kareler yöntemine ilişkin daha önceden duyurulmuş bir dersi verin
ce ben de bu derse katıldım. Bazen dersin yapıldığı sınıf gözlerimin önüne
gelir. Biz dinleyiciler kitaplarla kaplı çıplak bir masanın etrafında otururduk.
Gauss masanın kısa kenarlarından birinde bir koltukta oturur, hemen yanı
başında bir şövalenin üzerinde bulunan ve tebeşirle üzerinde hesaplar yap
tığı hemen hemen çıplak bir karatahta dururdu. Gauss siyah kadifeden evlik
başlığını giyer, ayağa kalktığında sol eli pantolonunun cebine sokulu olurdu.
Masada her bir dinleyiciye düşen kısıtlı alan nedeniyle mürekkep masadan
kaldırılmıştı ve Gauss kurşunkalemle dahi not alınmasından hoşlanmıyordu.
Bir keresinde not almak istediğimizde şöyle demişti: "Burada yazı yazmayı
bırakın ve beni daha dikkatli dinleyin."
den çok bir fizikçi olarak kabul edilirken Gauss için bu durum tam
tersiydi. Newton gibi Gauss da ihtilaflardan hoşlanmazdı ve yine
Newton gibi buluşlarını yayımlamak konusunda isteksiz davranır
dı. Kırk yaşındayken Gauss bu tavrını, en azından sayılar kuramı
özelinde şöyle açıklamıştı:
Büyük insan Newton'u bir istisna olarak kabul edersek (ki bu Gauss'un da
yapmaktan hoşlanacağı bir istisna olacaktır) Eski Yunanların gıpta edebile
ceği gibi icatların olağanüstü verimliliği ile uygulamaların kesin doğruluğunun
birlikteliği açısından herhangi bir dönem ya da ülkedeki hiçbir matematikçinin
Gauss'tan daha üstün olmadığını söylemek mümkündür. Euler ve Cauchy
gibi büyük matematikçilerin itibarını zedelemeden onların, kendi yaratım
larının aşırı zenginliği karşısında altüst olmaları ve elde ettikleri sonuçlarla
birlikte gelen ilgiden öylesine büyülenmiş olmaları nedeniyle, düşünceleri
ni tam anlamıyla mantıksal bir düzen içine sokmaya ya da sezgisel olarak
96 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
Poisson hiçbir zaman aynı anda iki işle birden uğraşmak istememiştir;
çalışmaları sırasında o an uğraştığı şeyle hemen ilgisi kurulamayacak bir
proje aklına geldiğinde küçük cep defterine birkaç sözcük yazmakla yetinirdi.
Bilimsel düşünceleri hakkında yazıştığı kişiler bir incelemeyi tamamlar ta
mamlamaz ara vermeden yeni bir konuya geçeceğini ve ilgileneceği konuyu
alışıldığı gibi cep defterinden seçeceğini bilirlerdi. Bu bağlamda başarı şansı
olan problemleri önceden kestirmek ve bu konulara girmeden önce bekleme
yi becerebilmek keskin ve düzenli bir zihnin kanıtını ortaya koyar.
Bir matematikçinin şöhreti aslında sahip olduğu sıra dışı analiz gücüne
bağlıdır. Analizcinin anlaşılmaz ifadelerle formüle ettiği fiziksel keşiflerin sa
hibi deneysel bilimci, aldığı yardımın derecesini teslim etmekte genellikle
yetersiz kalır... Sıradan bir insan için bir matematikçinin yaptıklarından en
etkileyici olanı , neredeyse hiçbir değeri olmasa da dönüşüm yapabilme be
cerisidir. Poisson bu yeteneğe fazlasıyla sahipti. İ nsanları etkiledi ve büyük
bir adam olarak kabul edildi. Ancak bir bilimci yalnızca düşünceleriyle hatır
lanır. Oysaki Poisson'un yalnızca başkalarına ait düşünceleri vardı . Ü stüne
üstlük birbirine karşıt iki düşünce arasında bir seçim yapması gerektiğinde
Poisson'un kendi analizi sonucunda ulaştığı karar genellikle yanlış tercih olurdu.
*
Bir iskambil oyunu. (ç.n.)
Jean Victor Poncelet (1788-1867)
Hayli katı biri olan hakemimi rue Serpente 7 numaradaki evinde yakala
mayı başardım. Tam Saint Sulpice'e gitmek için evden ayrılmak üzereydi. Bu
çok kısa ve hızlı yürüyüş esnasında hemen fark ettim ki hiçbir şekilde bir bi
limci olarak ben onda bir saygı uyandırmamıştım ve hatta onun beni anlama
sının olanaksız olduğunu düşündüm. Aciz bir ricacı olarak kendimi, süreklilik
ilkesinin geometriye uyarlanmasında gördüğüne inandığı uygunsuz nokta ve
zorlukların şimdiye kadar işaretler kuralına yeterli dikkatin verilmemiş olması
nın bir sonucu olduğunu saygılı bir biçimde kendisine bildirmekle sınırladım ...
Bu kuralın matematiksel açıklamasının benim akademiyle yaptığım yazışma
ların öncesinden vuku bulduğunu ve bu kurumdaki muteber kişinin beni böyle
yapmamam konusunda ikna etmeye çalışmadığını belirttim. Ancak başka bir
şey söylememe fırsat vermeden aniden yürüyüp gitti.
genç adam yine hayal kırıklığına uğradı ama daha az itibara sa
hip ve kimi zaman akademinin bekleme odası olarak adlandırılan
Societe Philomatique de Paris üyeliğine seçildi. Yine de artık yirmi
altı yaşına gelmiş Cauchy'nin geçimini sağlayabilmesi için yeni
den mühendisliğe dönmesi gerekecek gibiydi. Ancak Fransızların
Waterloo'daki yenilgisi, Bonaparte'ın ikinci kez iktidardan uzak
laşması ve XVIII. Louis'nin dönüşünün ardından durum değişti.
Babası, artık Soylular Meclisi adını alan senatodaki yüksek ma
kamlı görevini sürdürmeyi başardı.
Cauchy her zaman koyu bir kral taraftarı olmuştu. Restorasyon
dönemi, Devrim'e yakınlığıyla bilinen bilimcilerin uzaklaştırılma
sıyla onun için yeni imkanlar doğurdu. Birkaç denemenin ardından
nihayet 1 8 16' da Academie Royale des Sciences üyeliğine seçildi.
Bu başarı bazı dostlarını kaybetmesine ve düşmanlar kazanmasına
neden oldu, çünkü akademiden uzaklaştırılanlar arasında büyük
üne ve yüksek mevkilere sahip Carnot ve Monge gibi bilimciler
de bulunuyordu. Hemen hemen aynı zamanlarda Cauchy, Ecole
Polytechnique'te analiz doçentliğine, siyasi olarak gerçekleştirilmiş
bir yeniden yapılanmanın sonucu yaratılan birkaç yeni görev sa
yesinde de çok geçmeden analiz ve mekanik alanlarında yüksek
dereceli profesörlüğe getirildi. En azından bazı öğrencileri üzerinde
iyi bir izlenim bırakmıştı. Eski öğrencilerinden biri ölümünün ar
dından "Hepimiz onun son derece çalışkan, iyi huylu ve yorulmak
bilmez bir insan olduğunu anladık. Sık sık tam olarak anlayamadı
ğımız dersleri saatler boyunca tekrarladığını ve yeniden gözden ge
çirdiğini duyardım," diye yazmıştı. "Katıksız bir şevkin sınırların
da dolaşan öğretme aşkı beraberinde iyilik, sadelik ve yaşamının
sonuna dek sürdürdüğü bir cana yakınlık getiriyordu. " Ne var ki,
derslerinin belirlenmiş sürelerini bir hayli aştığı yönünde şikayetler
vardı. Zaman zaman genellikle liberal görüşlü öğrencilerden olu
şan dinleyicilerin önünde kral yanlısı düşüncelerini gizlemeye çalış
mayan bir öğretmene yönelik husumet dolu ifadeler duyuluyordu.
Emellerine ulaşma biçimi onaylanmayabilir ama Cauchy'nin bu
görevler için hayli yeterli olduğu yadsınamaz. Keşifleri onu çok
tan döneminin ön sıralarda yer alan matematikçileri arasına sok-
AUGUSTIN CAUCHY 119
teklemiş olsa da Cauchy ile Poisson arasında güçlü bir rekabet söz
konusuydu.
Restorasyon dönemi Cauchy için meslek yaşantısının en üret
ken zamanıydı. Bu dönemdeki yaratıcı işleri üç tema üzerinde
yoğunlaştı. İlki klasik mekaniğin temellerine ve özellikle analize
vurgu yaptığı matematik eğitimiydi. Verdiği derslerin ayrıntıları
na ve bazı durumlarda da özetlerine sahibiz. İkincisi, başta sürem
mekaniği olmak üzere matematiksel fizikti. Buna dalga yayımı ku
ramına ilişkin önemli bir çalışma ve elastisite üzerine temel nitelik
te bir monografi dahildi. Son olarak kompleks analiz ve özellikle
kompleks integralleme ve çok yavaş bir şekilde genel kabul görmüş
olan kalıntı analizi üzerine yapmış olduğu çığır açıcı çalışmalar
söz konusuydu. Cauchy tüm bunları yirmi sekiz yaşına gelmeden
yapmıştı.
Soyut ve uygulamalı matematikçilerin akıllarında Cauchy'nin
adının en çok ilişkilendirildiği keşifler hiç şüphesiz kompleks ana
lizdeki temel teoremleridir. Özel kompleks fonksiyonların davranı
şı elbette daha önceden de, örneğin Euler tarafından incelenmişti.
Hidrodinamikte şimdi Cauchy-Riemann diferansiyel denklemleri
olarak adlandırılan denklemleri d' Alembert geliştirmiş, komp
leks fonksiyonları kullanarak çözmüştü. Gauss da pek çok açıdan
Cauchy'den önce davranmış ama konuya ilişkin herhangi bir şey
yayımlamamıştı. Cauchy'nin bu alandaki çalışması çok sayıda ma
kaleden bir araya toplanmak zorundadır. Cauchy hiçbir zaman
kapsamlı bir inceleme kaleme almadı ve kimi zamanlarda da daha
önce yapmış olduğu şeyleri unuttu. Yine de kompleks analizin ba
bası bizim de bugün bildiğimiz gibi hiç şüphesiz Cauchy'dir.
1 8 1 8'e gelindiğinde Cauchy evlenmek ve kendi evini kurmak
konusunda çok istekliydi. Gelin, kitapçılık ve yayıncılık işiyle uğ
raşan eski ve köklü bir burjuva ailesine mensup Aloise de Bure'du.
4 Nisan 1 8 1 8'de Paris'in gözde kilisesi Saint Sulpice'de gerçekle
şen evlilik önemli akademisyenlerin, siyaset ve din dünyasından
isimlerin katıldığı büyük bir olaydı. Kral ve tüm kraliyet ailesi
evlilik sözleşmesine imzalarını atarak mutluluk dileklerini sundu.
Cauchy'nin evliliği bir mantık evliliğiydi ve en azından ilk başlarda
1 22 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
Legendre hayli nazik biri ama ne yazık ki çok ama çok yaşlı . Cauchy
ise çılgın ve şu an için matematiğin nasıl ele alınması gerektiğini bilen tek
matematikçi olmasına karşın onunla hiçbir yere varılamaz. Cauchy koyu bir
Katolik ve aşırı bağnaz. Bir matematikçi için hayli garip bir durum ... Poisson
küçük bir göbeği olan kısa boylu biri. Büyük bir vakara sahip. Tıpkı Fourier
gibi. Lacroix aşırı derecede kel ve son derece yaşlı . Pazartesi günü Hachette
beni bu seçkin kişilerden bazılarıyla tanıştıracak. Yoksa Fransızları Almanlar
kadar sevmedim; Fransızlar yabancılara karşı alışılmamış bir biçimde mesa
feliler. Onlarla yakın arkadaş olmak hayli güç. Zaten böyle bir şeye de itibar
etmiyorum. Herkes diğerlerini umursamadan yalnızca kendisi için çalışıyor.
Herkes öğretmek istiyor ama kimse öğrenmek istemiyor. Her yere mutlak bir
bencillik hakim. Fransızlar bir yabancıdan yalnızca uygulanabilir olan şeyi
bekliyor ... Kuramsal bir şeyler yaratabilecek bir tek onlar var... Fark edilmenin
özellikle de yeni başlayan biri için ne kadar güç olduğunu tahmin edebilirsiniz.
Abel'in tüm çalışmaları, yazarın gençliği göz önüne alınmasa dahi alı
şılmadık ve kimi zaman şaşırtıcı bir yaratıcılık etkisi ve düşünce gücü taşır.
Karşısına çıkan engelleri problemin köklerine kadar inerek karşı konulmaz
bir güçle delip geçme becerisine sahip olduğu söylenebilir; problemlere sıra
dışı bir enerjiyle atılırdı; problemleri en üst seviyede kabul ederek mevcut du
rumlarından öylesine yükseğe süzülürdü ki tüm zorluklar zekasının üstün sal
dırısı karşısında yok olmuş gibi görünürdü ... Ancak Abel'e duyulan saygının
ve kaybından duyulan sonsuz hüznün tek nedeni onun sahip olduğu büyük
yetenek değildi. Kişiliğinin saflığı ve soyluluğuyla, ayrıca kendini, zekasının
olağanüstülüğü kadar saydırmasına neden olan az rastlanır mütevazılığıyla
da diğerlerinden ayrılırdı.
sanlar onu çok az şey bilen ve daha fazla öğrenmek isteyen biri
olarak tanıdı. Derslerine matematikteki yeni düşünceleri de kata
rak öğrencilerinin onun araştırmalarını takip edebilmelerini sağ
ladı. Heyecanı öylesine büyüktü ki bu araştırmalardan elde ettiği
sonuçları çoğu zaman yayımlamaya zaman bulamıyordu. Beşeri
bilimlerde araştırma seminerleri sık rastlanan bir uygulama olsa
da soyut matematikteki ilk araştırma seminerine Jacobi öncülük
etmişti.
Jacobi öğrencilik yıllarında aralarında Gauss ve Legendre'ın
da olduğu matematikçilerle mektuplaşma alışkanlığı geliştirmiş
ti. Toplu eserlerinde de yer alan Legendre'la yaptığı yazışmalar
o günlerde araştırma alanında gerçekleşen gelişme haberlerinin
nasıl yayıldığını göstermesi açısından özel bir yere sahiptir. İlk
başlardaki mektuplar, Jacobi'nin de bazı eklemelerde bulunduğu
Legendre'ın Abel integralleri üzerine yaptığı çalışmalara ilişkin
di. Legendre bu eklemelerden etkilenince Jacobi onun cesaretlen
dirmesiyle konu üzerinde hızlı bir ilerleme kaydetti. Legendre'ın
Gauss'a karşı özel bir kini olduğunu biliyoruz. Crelle'in 1 828'de
Gauss'tan eliptik fonksiyonlara ilişkin bir makale istemesi üzerine
Gauss bu isteğe "Jacobi bu konuyu büyük bir bilgelik, anlayış ve
zarafetle ele almıştı ve sanırım ben kendi araştırmamı yayımlama
konusunda serbest kaldım," şeklinde yanıt verdi. Bunu öğrenen
Legendre büyük bir kızgınlıkla Jacobi'ye yazdı: "Mösyö Gauss ne
cüretle sizin teoremlerinizin (eliptik fonksiyonlar üzerine) büyük
bir çoğunluğunu zaten bildiğini ve bunları henüz 1 808'de keşfet
miş olduğunu söyler? Bu aşırı arsızlık, başkalarına ait keşifleri
kendine mal etme ihtiyacı içinde olmayacak kadar erdeme sahip
bir insan için inanılmazdır."
1 829'un yazında yirmi beş yaşına gelmiş olan Jacobi yolda
Gauss'a uğrayarak Paris'e gitti. Ziyaretinin amacı Legendre'ı gör
menin yanı sıra Fourier, Poisson ve diğer önemli Fransız matema
tikçilerle ilişkiye geçmekti. Daha sonra Jacobi şu yorumu yapar:
"Fourier bize, bana ve Abel'e, ısı iletimi üzerine çalışmayı seçmedi
ğimiz için sitem etti. Fourier'nin matematiğin asıl amacının kamu
yararına ve doğa olaylarını açıklamaya yönelik bir şeyler yapmak
CARL JACOBI 1 43
olduğu düşüncesinde olduğu bir gerçek; ancak onun gibi bir filo
zofun bilimin tüm gayesinin insan ruhunun onuru olduğunu ve
bu bakış açısıyla sayılar kuramındaki bir problemin güneş siste
miyle ilgili bir problem kadar değerli olduğunu bilmesi gerekir."
Jacobi'nin Paris'te ilişkiye geçtiği kişilerden biri de hakkındaki bil
gileri daha sonra göreceğimiz Charles Hermite'ti.
1 83 1 'de Jacobi, riskli yatırımlar sonucunda servetini kaybet
miş bir işadamının kızı Marie Schwink'le evlendi. Ertesi yıl ise
Jacobi'nin babası öldü. Bir zamanlar Jacobi'nin babası varlıklı biri
olsa da baş gösteren ciddi mali sıkıntılar zaten çok çalışan Jacobi'nin
bu sıkıntılarla uğraşırken yaşadığı stres nedeniyle bir süreliğine ruh
sal çöküntüye girmesine neden oldu. Jacobi, British Association for
the Advancement of Science'ın 1 842'deki yıllık toplantısındaki tem
silciler kuruluna dahil oldu ve dönüş yolunda Academie Royale des
Sciences'da bir seminer verdi. Bu yaşam öyküsünde kullanılan port
re Jacobi'nin otuzlu yaşlarını sürdürdüğü bu döneme aittir.
Kısa bir süre sonra Jacobi şeker hastalığına bağlı olarak ağır bir
şekilde rahatsızlandı ve doktor tavsiyesi gereğince bir yıllığına has
talık iznine ayrıldı. Dirichlet arkadaşı ve meslektaşı için Alexander
von Humboldt'un da yardımıyla Prusya devletinden bir aylık ayar
lanmasını sağladı. Jacobi bu para sayesinde bir dönem İtalya'da
kaldı. Dirichlet'in de dahil olduğu önemli bazı matematikçilerin
bir araya geldiği Roma'da geçen uzun ve hoş bir nekahet dönemi
nin ardından Jacobi 1 844'te Almanya'ya döndü. Königsberg'deki
daha sert iklimin sağlığını kötü etkileyeceği endişesiyle Berlin'e ta
şınmaya karar verdi. Preussischen Akademie der Wissenschaften'e
seçildiğinden bir zorunluluk olmasa da üniversitede ders verme
hakkına sahipti ama kötü sağlık koşullarından dolayı üniversitede
nadiren ders verdi. Burada analitik mekanik üzerine verdiği bir
derste Lagrange'ın Mechanique analitique adlı eseri konusunda
öğrencilerini uyardı: "İçindeki kimi bilgiler tam kanıtlara dayan
mak yerine daha çok doğaüstü bir nitelikte olduğundan çok dik
katli olmanız gereken bir kitaptır. Kandırılmak ya da -gerçekte
kanıtlanmamış bir şeyin kanıtlandığı yönünde açıklaması zor bir
düşünceye kapılmak istemiyorsanız bu kitaba ihtiyatlı yaklaşın. "
1 44 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
Abel'den daha az derinlikli ve özgün ama ona göre çok daha yönlü biri
olan Jacobi yalnızca saf bilimsel bilgiye ulaşma dürtüsüne değil aynı zaman
da bu bilgiyi başkalarına ulaştırma arzusuna sahipti. Diğer insanları harekete
geçirme dürtüsü kendini bir yanda parlak bir pedagojik yetenekte bir yandan
da kişiliğini belirleyen kimi zaman nezaketsizliğe varan kesin bir kararlılıkta
gösteriyordu. Pek hoşlanılmayan ve çoğunlukla korkulan bir alaycı anlayışa
eşlik eden parlak zekasının keskinliği ve çok yönlülüğü, sık sık bunları dik
katsizce kullanmaya tahrik edilse de bitip tükenmez çarpışmalarında onun en
etkili silahları olurdu.
basit ve genel şeyler koymuştur. Aynı zamanda bu eserin ötesine geçen ilk
kişi olmuş, sayılar kuramının büyük hazinelerini ve daha da derinlerinde ya
tan sırlarını ortaya çıkarmıştır.
İkinci ve üçüncü sınıf matematik dersleri ve bu dersleri başarıyla veren öğrenci. (ç.n.)
1 58 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
tesi yıl doğdu; o rahip olmayı seçti. Tek kızları Helen Eliza Amelia
Ağustos 1 840'ta dünyaya geldi.
Hamilton son derece dindar biriydi, karısının da dine uygun
davranması onun için çok önemliydi. Tüm zayıflıklarına karşın
karısı, Hamilton'ın yaşamında önemli bir figür olarak kaldı, hatta
bir noktaya kadar onu kendi münzevi yaşantısına çekmeyi başardı.
Hamilton karısının sağlığındaki ve kişiliğindeki zayıflığı bir yük
olarak görse bunu da seve seve kabul ederdi. Ancak arkadaşları
onun değiştiğini fark ediyordu. Daha önce olmadığı kadar yalnız,
iç gözlemsel ve defansif biri olmuştu. Peşinden koşacağı yeni ko
nularla heyecanlanmak yerine geçmiş başarılarını kurcalıyordu.
Yavaş yavaş kendisine zarar verecek kadar içmeye başlamıştı.
Işığın doğasına ilişkin dalga kuramı hayli tartışmalı bir konuy
du. Tartışma, nüfuz sahibi Laplace'ın güçlü muhalefetiyle karşı
laşan Augustin Jean Fresnel'in çalışmasıyla Fransa'da başladı. Bu
muhalefet sonucunda Academie Royale des Sciences tartışmayı
fiilen bastırdı. Dalga kuramı kırınım ve polarizasyon gibi olayları
açıklamakta başarılı olsa da sezgiye daha fazla dayalı parçacık ku
ramının daha iyi çalıştığı başka olaylar vardı. Işığın doğası sorusu
Hamilton'ın da aktif olarak katıldığı British Association for the
Advancement of Science toplantılarının en önemli gündem madde
siydi. 1 834'e gelindiğinde onun da liderlerinden biri olduğu dalga
kuramı taraftarları bu tartışmayı kazanmış gibi görünüyordu.
Dalga kuramı destekçilerinin en önemli sorunu ışık saçan eteri
açıklayan bir model bulamamalarıydı ve Hamilton üstün matema
tik güçlerini bu işe yönlendirdi. Cauchy, eterin elastik bir katı gibi
davranması gerektiğini göstermeye uğraşmıştı. Hamilton ve diğer
leri ise eterin aralarında kuvvetler olan noktasal kütlelerden oluş
tuğunu düşünüyordu. En nihayetinde Clerk Maxwell 1 860'larda
elektromanyetik alanda dalgalara sahip ışıkları tanımlayarak eter
problemini çözdüğünde Hamilton meslek yaşantısının sonlarına gel
miş, optikten de bir hayli uzaklaşmıştı. Işığın elektromanyetik kura
mı Hamilton'ın alkış tutacağı bir çözümdü çünkü fiziğin birbirine
hiç benzemeyen kısımlarını uzay ve zamanda etki eden tek bir kuv
vetler kuramında birleştirmişti. Hamilton bir eter modeli üretmek
1 62 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
nelik bir cebir geliştirmeye çalıştı. Hamilton, 1 843 yılının bir ekim
günü Dublin'deki Kraliyet Kanalı boyunca yürürken bu tür sayılar
üzerinde yapılacak cebirsel işlemlerde geometrik uzayda dördüncü
boyuta ihtiyaç duyulduğunu görüverdi. O an Hamilton daha sonra
dördeyler adını vereceği sayı dörtlüleri üzerine çalışması gerektiğini
düşündü. Hamilton'ın dördeyler çarpım formülünü kanal üzerinde
ki köprülerden birinin üzerindeki bir taşa yazdığı anlatılır. Çarpım
işleminin birleşme özelliği vardır ama işlem değişme özelliğine sahip
değildir. Hamilton'ın aklına dördeyler cebiri üzerine düşüncelerin
gelmesinin anısına köprü üzerinde formülü taşın üzerine yazdığı
noktaya bir levha yerleştirilmiştir.
WILLIAM ROWAN HAMiLTON 1 63
bir gelecek vaat eden tüm genç matematikçileri candan bir şekilde
karşılamayı görevim kabul ederim,' dedi ve devam etti: 'Düşüne
biliyor musunuz, kim olduğunu bilmeden Abel'le karşılaştım ve
Galois'yı sınava tabi tuttum.' Louiville, Abel'le tanışıp onun bü
yük bir matematikçi olduğunu hatta ona göre karşısına çıkan en
büyük matematikçi olduğunu görememiş olmasını yaşadığı en bü
yük üzüntü olarak kabul ederdi. " Günlük yazarı Hirst, Liouville'e
1 857'de uğradığında şu notları düşmüştü: "Kısa sürede kendimi
yanında çok rahat hissettiğim tatlı, geveze, küçük bir adam. Benim
gördüğüm tek kusuru ara sıra olan anlamsız kıkırdaması."
Liouville, Evariste Galois'nın çalışmalarını özenli bir biçimde
inceleyen ilk matematikçiydi. 1 843'e gelindiğinde bu çalışmala
rın gerçekten önemli olduğunu düşünerek bunları ]ournal'ında
yayımlamak üzere düzenledi. Şöyle demişti: "Galois'nın özellikle
bu güzel teoremle ispatladığı yöntemdeki eksiksiz doğruluğu gör
düm: Asal dereceden indirgenemez bir denklemin köklerle çözüm
lenebilmesi için tüm köklerinin herhangi ikisi cinsinden rasyonel
fonksiyonlar olması gerek ve yeter şarttır. " Liouville Galois'nın
akıl yürütmesinde bazı gedikler olduğunu görerek bu boşlukları
doldurana kadar çalışmanın yayımlanmasını erteledi. Galois'nın
makalesi en sonunda Liouville'in ]ournal'ının 1 846 tarihli sayısın
da yayımlandı. Bundan altı yıl sonra İtalyan matematikçi Enrico
Betti çalışmaya ilişkin bir yorum yayımlamış, Galois'nın kuramı
yavaş yavaş bilinmeye ve anlaşılmaya başlamıştı.
1 850'lerin ilk yıllarında, Liouville'in akademideki nüfuzu de
vam etse de bu etki daha sonra hızla azaldı. Rus Çebişev gibi genç
yeteneklere hala yardım ediyor ama eskisinden çok daha sık mes
lektaşlarıyla karşı karşıya geliyordu. Pek çok eski öğrencisi ve ko
ruması altındaki kişi artık ondan yana değildi. Yetenekli ama de
neyimsiz gençlere yol göstermek hoşuna gitse de bu gençler onunla
denklermiş ve hatta Charles Hermite gibi onu gölgede bırakmış
gibi davranmaya başladıklarında bunu kabullenemiyordu.
Liouville'in üniversitedeki ağır ders yükü kötüleyen sağlığıyla
birleşince ürettiği araştırmalar giderek azaldı. Yayımlanması için
sunduğu çalışmalar parça parça ve kanıtlardan yoksundu. Ek-
JOSEPH LIOUVILLE 1 73
lem iltihabı ve gut hastalığı giderek daha fazla dersi iptal etme
sine neden oldu; bununla birlikte Sorbonne'daki derslere katılan
biri, Liouville'in desteksiz yürüyemeyen yaşlı biri olduğunu ama
bir mucize eseri her derste tahtanın başına geçtiğinde dinçliğini ve
genç görünümünü yeniden kazandığını söylüyordu. Liouville'lerin
esas evi Paris'in Latin Mahallesi'ndeydi. Yaz tatilleriniyse genel
likle Liouville'in çocukluğunun geçtiği Lorraine'de geçiriyorlardı.
1 8 76'da Paris'ten ayrılarak Toul'a yerleştiler. Liouville 8 Eylül
1 876'da yetmiş üç yaşında Paris'te yaşamını yitirdi. Eşi ve tek oğlu
ise ondan dört yıl önce ölmüşlerdi.
Araştırma söz konusu olduğunda Liouville, zamanının önemli
Fransız matematikçisi Cauchy ve bir sonraki kuşağın önde gelen
ismi Hermite'ten geri kalır. Yine de övgüye değer bazı sıra dışı ke
şifleri olmuştur. 1 836-37'de dostu Sturm'la birlikte daha sonra fi
zik alanında önemli bir kuram olacak ve Sturm-Liouville kuramı
olarak adlandırılacak ortak bir çalışma yayımladı. Daha sonra ce
birsel işlemler kullanılarak tam sayılardan elde edilemeyen gerçel
sayılar olan aşkın sayıların varlığını kanıtladı. Eliptik fonksiyon
kuramının geliştirilmesinde önemli bir rol oynadı. Ayrıca gökci
simleri mekaniği ve sayılar kuramına da katkıda bulundu ama
belki elde ettiği sonuçlar arasında en fazla bilineni kompleks de
ğişkenli sınırlı bir holomorf fonksiyonun sabit olması gerektiğini
söyleyen kompleks analiz teoremidir.
Hermann Grassmann (1809-1877)
»
İngiliz üst sınıf erkeklerin kabul edildiği ve yalnızca üyelerin dahil olduğu özel kulüp
ler. (ç.n.)
University of Virginia kimi zaman kurucusu Thomas Jefferson'ın adıyla da anılır. (ç.n.)
202 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
bir ders programı yüklendi. İlk başta hiçbir surette açık ve düzenli
olmayan derslerine yine de çok sayıda öğrenci katılıyordu. 1 864'te
üniversitede profesörlüğe getirilince diğer görevinden ayrıldı. Gide
rek büyüyen bir dinleyici kitlesinin önünde kuramlarını açıklayarak
yıllar içinde derslerine katılan önemli bir çevre oluşturdu. Derslere
katılanlar yalnızca Almanya' dan değil, başka ülkelerden ve hatta
Amerika'dan geliyordu. Kendi araştırmalarını kaleme alma konu
sunda isteksizdi. Görüşlerinin geniş kesimlerce öğrenilmesi esas
olarak izinsiz yayın yapmanın sınırlarında dolaşan öğrencilerinin
çalışmaları sayesinde gerçekleşmişti. En sonunda öğrencilerinden
biri 1 886'da onun da onayını alarak Weierstrass eliptik fonksiyon
lar kuramına ilişkin kapsamlı bir rapor yayımladı.
Araştırmasının esasını güç serilerinin analitik sürekliliği yönte
mi oluşturuyordu. Düzgün yakınsama kavramını ilk kullanan kişi
olurken pek çok açıdan da modern fonksiyon kuramının temelle
rini oluşturmuş kişiydi. Weierstrass, analiz dışında Gauss'un gerçel
sayılar cisminin tek değişmeli cebirsel genişletmesinin kompleks
sayılar cismi olduğunu öne süren ifadesini kanıtladı. Sonraki yıl
larda güneş sisteminin uzun dönemli kararlılığına ilişkin astrono
mi problemine de ilgi gösterdi. Ancak, eksiksiz olduklarını düşün
mediğinden geometrik ispatlara pek de aldırış etmedi.
Weierstrass kötü bir konuşmacı olmasına karşın anlaşılan iyi
bir öğretmendi. 1 8 74'te Weierstrass'ın bir dersine katılmasının
ardından Mittag-Leffler, Abel'in yol göstericisi Holmboe'ya şöyle
yazmıştı:
Biçim açısından Weierstrass'ın ders verme şekli her türlü eleştiriyi hak
ediyordu. En sıradan Fransız matematikçisi bile böylesi dersler verecek olsa
tamamıyla yetersiz bir öğretmen olarak değerlendirilir. Yine de Weierstrass'ın
verdiği ders, büyük zorluklarla onun kafasında tasarlamış olduğu biçime dö
nüştürülebilirse her şeyin açık, basit ve sistematik olduğu görülür. Belki de
KARL WEIERSTRASS 221
Çebışev öğretmen olarak kılı kırk yaran bir titizliğe sahipti. Tek bir dersi
bile kaçırmaz, derse bir dakika bile geç kalmaz ve dersi bir dakika bile uzat
mazdı ki cümlenin tam ortasında dersi bitirdiği olmuştu. Tamamlayamadığı
bir tartışmayı, konuyla hiç ilgisi olmasa da bir sonraki derste mutlaka tamam
lardı. Karmaşık olsun olmasın yapacağı her hesaptan önce bu hesaplamanın
amacına ve başlıca aşamalarına ilişkin bir şeyler söylerdi. Hemen hemen her
zaman hesaplamalarını sessizlik içinde yaparak öğrencilerin onu kulaklarıyla
değil gözleriyle takip etmelerini sağlardı. Hesaplama çabuk ve ayrıntılı bir şe
kilde yapıldığından tüm aşamalar kolayca takip edilirdi. Çebışev, derslerdeki
sistematik ilerlemeden genellikle saparak derslerinde yöneltilen soruların
karşılaştırmalı önemleri ve diğer matematik sorularıyla olan ilişkileri üzerine
kendi düşüncelerini belirtirdi. Bu konular üzerinde diğer matematikçilerle yap
tığı tartışmaları da aktarırdı . Bu konu dışına çıkışlar ders anlatımını canlan
dırır, konuya yoğunlaşmış dinleyicileri rahatlatarak dinleyicilerin konuya daha
fazla ilgi duymalarını sağlardı .
Antik dönemden beri matematik bilimleri özel bir ilgi uyandırmaktadır. Bu
gün matematik, sanayi ve toplum bilimleri üzerindeki etkisinden dolayı daha
da fazla merak uyandırıyor. Kuramla uygulamanın uyumu en iyi sonuçları da
beraberinde getirirken bu birliktelikten tek kazançlı çıkan da yalnızca uygula
ma alanı olmuyor. Bilim bu durumun etkisiyle, araştırılacak yeni nesneleri ve
çoktandır bilinen nesnelerin yeni yönlerini keşfederek ilerliyor. Son üç yüzyı
l ı n olağanüstü matematikçilerinin çabalarıyla matematik bilimlerinde gerçek-
leşen büyük gelişime rağmen uygulamada pek çok eksiklik göze çarpmakta.
Ortaya yeni problemler çıktıkça yeni yöntemlere ihtiyaç duyuluyor.
Arthur Cayley (1821-1895)
Bay Cayley Stone Buildings'e geldi, kartvizitini verdi, içeriye davet edildi
ve bir hukuk öğrencisi olma isteğini dile getirdi. Christie, Cayley'in elinde
herhangi bir tavsiye mektubu olup olmadığını sordu. Yanıt olumsuzdu. Ü ni
versiteye gitmiş miydi? Evet. Öğrenci odasındaki koltuğun hemen hemen
hiç boş kalmadığı bu yerde Christie, tek sözcüklü yanıtlar veren karşısındaki
bu adaydan pek de hoşlanmamıştı. Yine de aday üniversiteye gitmişti ve
hakkında biraz daha bilgi almak iyi olabilirdi. Christie de öyle yaptı. Birbirinin
peşi sıra ve ayrı ayrı sorduğu sorular sonrasında Cayley'in U niversity of
Cambridge'den mezun olduğunu, Cambridge'de Trinity College'ı bitirdiğini,
koleji dereceyle hatta onur derecesiyle tamamladığını, dereceyi matematik
alanında aldığını, Wrangler olduğunu ve hatta en başarılı Wrangler olduğu
nu öğrendi.
236 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
Cayley'in ilk sözleri "Cüppeni çıkar bayım, daha kolay çalışırsın," olmuş
tu. Öğle yemeğinde Cayley ortalarda görünmedi. Öğle yemeği için tepsinin
üstünde sandviçler, bisküviler ve birkaç hafif yiyecekle birlikte bir sürahi muh
teşem porto şarabı vardı. Cayley mahzenini bizden esirgememişti. Şarabın
tadına baktıktan sonra birlikte sınava girdiğim arkadaşları da aynı şeyi yap
maları konusunda ikna etmeye çalıştım. Yazmaya geri döndüğümüzde ben
Cayley'in porto şarabıyla kendimi daha iyi hissederken diğerleri de yaptıkla
rının sınav heyecanı altında doğru olduğunu düşünerek vicdanlarını rahatla
tıyordu. Besbelli ki Cayley, güzel bir porto şarabının değişmezler ve yüksek
cebir tartışmasıyla uyumlu olduğunu düşünüyordu.
*
University of Cambridge'de genellikle diploma törenlerinin yapıldığı ve yıl sonunda
derece alanların duyurulduğu bina. (ç.n.)
ARTHUR CAYLEY 241
İ şte o Kronecker, yaşamının son dönemlerinde dahi gençlere özgü bir tut
kuyla bilimimize yeni düşünceler sunabiliyor ve böylece Berlin'in matematik
sel araştırmaların merkezi olarak sahip olduğu eski şöhretini yeni bir biçime
LEOPOLO KRONECKER 255
sokuyordu. Bu, insanın hiç tereddüt etmeden saygı duyacağı bir başarıdır.
Benim tek eleştirim felsefi açıdan Kronecker'in kendisine uzak olan çeşitli
bilimsel yönelimlere karşı sürdürdüğü mücadelenin tek taraflılığına yöneliktir.
Muhtemelen bu tek taraflılık Kronecker'in mizacından ziyade özgün yetenek
lerinde daha temelsizdir. Gösterebildiği tüm beceri ve azimle Alman matema
tiğinin mümkünse tümü üzerinde koşulsuz bir hakimiyet kurmak giderek daha
fazla peşinden koştuğu bir hedef haline gelmişti.
*
Paskalya yortusundan sonraki yedinci pazar. ( ç.n.)
262 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
,_
Kummer, Weierstrass ve Kronecker. (ç.n.)
264 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
Rugby School'a geçince Henry de onu takip etti. Ancak iki yılın
ardından annesi, velisi olan dayısıyla birlikte Henry'nin bu okulda
bir yıl daha geçirmesindense bir süre kıta Avrupa'sında kalmasının
daha iyi olacağına karar verdi. Bunun üzerine aile kışı geçirmek
üzere Nice'e ve ardından da yaz için Luzern'e gitti. Henry, Ballior
bursu için de başvurmuştu. Henry bu bursu kazanınca 1 845 pas
kalyasında Oxford'a gidebilirdi. Kolejde Henry'yle mülakat yapan
ve daha sonra ömür boyu dost olacakları Benjamin Jowett şöyle
demişti: "Henry, Oxford'da tanıdığım herkesten çok daha büyük
doğal yeteneklere sahipti. Gördüğüm en berrak ve duru zihnin
yanı sıra böylesine genç bir yaşta çok zor rastlanacak doğal bir ya
şam deneyimine sahipti. İnsanları iyi tanırdı. " Ne yazık ki Henry,
Luzern'den Roma'ya taşınan annesi ve kız kardeşini ziyarete gitti
ğinde çiçek hastalığına yakalandı. Oxford'da geçirdiği ilk dönemin
ardından yeniden Roma'ya gittiğinde bu sefer de sıtmaya yakalan
dı. O kış İngiltere'ye dönmek yerine Paris'te kalarak çalışmalarını
Sorbonne ve College de France'ta sürdürmesinin daha iyi olacağı
düşünüldü. Bu deneyim Henry'nin matematiksel gelişimi açısından
çok önemliydi.
Henry 1 847 paskalyasında Oxford'a döndüğünde üniversite
nin, kendisinin ilgisiz kaldığı dini bir tartışma içinde bulunduğunu
gördü. İki yıl sonra, klasik ve matematik alanında en yüksek onur
derecelerini elde ettiği parlak bir lisans öğrenciliğinin ardından
Balliol'da hocalığa seçildi. Jowett'in yönetimi altında entelektüel
seçkinlik açısından Oxford'un en üstün koleji Balliol, Smith'in ma
tematik bölümünde hoca olmasıyla bu seçkinliğini daha da ileriye
taşıdı. Smith klasik alanında da adından söz ettirebilecekken ve
babasının izinden giderek hukuk okumayı da düşünmüş olmasına
karşın matematikte uzmanlaşmayı tercih etmişti. Bu kararı alma
sında okumayı onun için sıkıntılı hale getiren gözlerindeki sorun
da etkili olmuştu. Smith, Gauss'un usta anlatımlarına kapılarak
matematikte sayılar kuramında uzmanlaşmayı tercih ederken
bir yandan da eliptik fonksiyon kuramı ve daha az olmak üzere
*
University of Oxford'daki kolejlerden biri. (ç.n.)
270 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
nirlerim çok bozuldu." Lie'nin nasıl bir ruh hali içinde olduğunun
bilincindeki Norveç hükümeti Lie için Universitetet i Christiania'da
dönüşüm grupları kuramı üzerine özel bir kürsü oluşturdu. Yüksek
bir maaşın da bağlandığı bu göreviyle Lie herhangi bir maddi kay
ba da uğramayacaktı. Bu olaylar 1 894'te gerçekleşmişti ama Lie
Leipzig'den dört yıl daha ayrılmadı. 1 898 güzünde ders vermeye
başlasa da birkaç ay içinde dersi bırakmak zorunda kaldı. Artık
o zamanlarda ölümle sonuçlanan pernisiyöz anemi hastası olduğu
açıktı. Sağlığı hızla bozuldu. Sophus Lie 1 8 Şubat 1899'da elli yedi
yaşında yaşamını yitirdi.
Yıllar sonra Klein'ın dul eşi Anna, Lie'nin bu son yıllarını şöyle
naklediyordu:
Kocamın Lie'yle ilişkisi hem matematik alanında hem de kişisel olarak ya
kın bir dostluktu. Lie, Leipzig'de bizim ziyaretimize geldiğinde de hala öyley
diler. Sıcacık bakışlı, neşeli bir g ülüşe sahip bu kuzey insanından ben de çok
hoşlanırdım. O, bulunduğu ortamda sıradan ve ortalama bir insanın kendini
göstermeye cüret edemeyeceği bir kahramandı . Sonra Leipzig'de kocamın
ardılı oldu. Memleket hasreti çekmeye başladığı yer de burasıydı. Onu çok iyi
anlayabiliyorum ! Onun gibi özgür, kuzeydeki kaba ama güzel ülkesine alışkın
biri bu büyük, dumanlı şehre, yüksek binalara, dar sokaklara ve çelimsiz Sak
sonyalılara nasıl dayanabilirdi? Melankolinin içine yuvarlanmış, sanatoryuma
kaldırılmıştı ama onu çalışmalarından ve özgürlüğünden alıkoydukları için
işler burada daha da kötüye gitti. Kocamın incitici ve anlaşılamaz bulduğu
kötü niyetli şeyleri de burada içinde bulunduğu acılı ruh halinde yazmış olma
lı. Çok geçmeden kocam en iyi dostunun hasta olduğunu ve yaptıklarından
sorumlu tutulamayacağını fark etti. Lie'yle herhangi bir polemiğe girmeyerek
sorunun küllenmesini beklemesi kocamın yüce gönüllülüğü ve iyiliğinin yanı
sıra bilgeliğinden de kaynaklanıyordu. Dostu konusunda yanılmamıştı. Ge
zintiden döndüğümüz bir yaz akşamı kapının önünde soluk benizli, hasta bir
adam oturuyordu. Bu sevindirici sürpriz karşısında "Lie" diye haykırıvermiştik.
İ ki dost el sıkıştılar, birbirlerinin gözlerinin içine baktılar ve son karşılaşma
larından beri tüm yaşananlar u nutulup gitmişti. Sevgili dostum Lie bizimle
bir gün kaldı ve yine değişmişti. Onu ve trajik yazgısını duygulanmadan dü
şünemiyorum. Kısa bir süre sonra yaşama veda etti. Bu büyük matematikçi
ölmeden Norveç'te bir kral gibi karşılandığını görmüştü.
VI
Hiç kimse içine düşeceği inanılmaz zor şartları ve mesleki ortamları , ya
şamın çeşitli evrelerinde mücadele edeceği görünemeyen ve öngörülemeyen
musibet ve zorlukları önceden bilemez. En ümit vaat edenler arasında bile
yaşamda karşılarına çıkan ilk ciddi mücadelede yaşadıkları küçük ve zayıf
bir direnç karşısında bile yenilgiye uğramış ne kadar çok insan vardır. Cesa
retleri kırılır, bunun üzerine tamamıyla körelirler ve en iyi durumda bile harap
olmuş bir dahiden daha fazlası olamazlar. Ama her şeyin başı olan güçlü bir
yürekleri yoktur! İşte, sevgili oğlum! İ nan bana, içimizde yaşaması gereken
senin en yakın , en doğru ve en deneyimli dostun olan bu yürek, içten gelen
dinsel ruhtur.
Ama tüm bu zorlukların yanı sıra kendi mesleğimizde ya da işimizde ba
şarıya ulaşmak için kurduğumuz açgözlü düşlerimizdeki açık ya da gizli düş
manlarımızın kıskançlığı ve iftiralarından kaynaklanarak kaçınılmaz olarak
karşımıza çıkabilecek sıkıntı ve zorluklardan kaçabilmek ve bunlarla başarılı
bir şekilde başa çıkabilmek için kişinin her şeyden önce en temel teknik bilgi
ve becerinin muhtelif çeşidine sahip olması ve bunları benimsemesi gerekir.
Günümüzün gayretli ve hırslı adamı, düşmanları tarafından bir köşeye atılmak
ve ikinci, üçüncü sıralara düşmek istemiyorsa bu mutlak bir zorunluluktur.
bir süre sonra yaşama veda edecek olan babasını ikna etmıştı.
Cantor, Universitat Berlin'de istisnai olmasa da iyi bir öğrenciydi.
Cantor, "De aequationibus secundi gradus indeterminatis"
(İkinci Dereceden Belirsiz Denklemler Üzerine) başlıklı tezini sun
madan önce Georg-August'ta bir öğretim dönemi geçirdi. Artık
yirmi iki yaşına gelmiş olan Cantor yaşamının ilerleyen bölümle
rinde çok daha ciddi bir hal alacak depresyon dönemlerine girmeye
başlamıştı. 1 867' de doktorasını almasının ardından kısa bir süre
için öğretmenlik yaptı. Hemen sonrasında Leipzig yakınlarındaki
Universitat Halle'de privatdozent'liğe getirildi. Varlıklı babasının
bıraktığı miras sayesinde doçent olana dek geçen beş ve daha son
ra profesörlüğe yükseltilene dek geçen yedi yıl boyunca hiç maddi
sıkıntı yaşamadı. Cantor, yüksek ücretler almasa da meslek yaşan
tısının sonuna dek Halle' de kalmıştı.
Genellikle neşeli, içten biri olan Cantor kendisini "sanata ol
dukça eğilimli" biri olarak tanımlamaktadır. Kimi zaman babası
nın kemancı olmasına izin vermemesinden dolayı üzüntü duyardı.
1 8 74'te kız kardeşinin arkadaşı Vally Gutmann'la yaptığı evlilik
ten altı çocuğu oldu. Harz dağlarında geçirdikleri halaylarında,
o andan itibaren Cantor'un dostu ve matematik sırdaşı olacak
Dedekind'le karşılaştılar.
Berlin'de bulunduğu dönemde Cantor sayılar kuramıyla ilgi
lenmeye başlayınca Kronecker'in ilgisini çekmişti. Ancak, Halle'ye
yerleşmesinin ardından trigonometrik serilere, özellikle de belirli
bir fonksiyonun Fourier gösteriminin tekliği sorusuna yöneldi. Bu
soru onu, rasyoneller gibi sayılabilir sonsuz kümelerle gerçel sayı
lar gibi sürekli kümeler arasındaki fark üzerine daha derin düşün
meye itti. Bu aşamada Cantor ile Dedekind'in görüşleri arasında
pek çok ortak nokta vardı. Birincil hedef için her iki yöntem eşit
derecede iyiyken Dedekind'in gerçel sayıları rasyonel kesitlerle,
Cantor'un ise Cauchy-yakınsak rasyonel serileriyle oluşturduğu
yaklaşımlar genelleme yapılabilmesi açısından birbirlerinden hayli
farklıydı. Bolzano bu alanda ilgi çekici bir öncü olsa da kümeler
kuramının kurucusu Cantor'du. Dedekind daha çok modern cebi
rin kurucusu olarak kabul edilebilir.
296 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
lama ya da gerekliyse bir özür sunabilir. Şöyle ki ben, tam sayı serilerinin
sonsuzdan öteye genişlemesi, uzanımıyla ilgileniyorum. Bu, gözü pek bir
çaba olarak görülse de bu genişletmenin zamanla hayli basit, uygun ve doğal
görüneceğini umut değil iddia ediyorum . Bu girişimimle, genel kabul görmüş
matematiksel sonsuzluk düşüncesi ve sayıların özüne ilişkin sıklıkla dile geti
rilen görüşlerin karşısında yer alacağımın son derece farkındayım.
Çok eski çağlardan aktarılmış içrek bilgilere sahip olduğunu öne süren dünya çapında
ki bir kardeşlik tarikatı. (ç.n.)
300 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
1 870'in Temmuz ayında bir sabah çok erken kalkmıştım. Tam dışarı çık
mak üzereydim ki henüz yataktan çıkmamış olan Lie odasına gelmem için
seslendi. Odasına girdiğimde bana dün gece bulduğu şeyi, eğrilik çizgileri
ile minimal doğrular arasındaki ilişkiyi anlatmaya başladı . Söylediklerinin tek
kelimesini anlamadım. Her neyse bana Kummer yüzeyindeki minimal doğ
ruların kesinlikle on altıncı dereceden cebirsel eğriler olması gerektiğini söy
leyerek konuşmasına devam etti. Sabah Conservatoire des Arts et Metiers'i
gezerken birden bu on altıncı dereceden eğrilerin benim birinci ve ikinci dere
ceden doğru kompleksleri kuramı mda karşıma çıkanlarla aynı olduğu aklıma
düşüverdi. Lie'nin dönüşümlerinden bağ ı msız olarak geometrik kanıtını elde
etmeyi başardım. Öğleden sonra saat dörtte geri döndüğümde Lie çıkmıştı.
Lie'ye kanıtımın yer aldığı bir mektup bıraktım.
Klein sözlerine son yirmi yıl içinde genel Gauss programı ola
rak tanımladığı duruma bir dönüş biçiminde gerçekleşen belirgin
bir gelişme olduğunu söyleyerek devam etmektedir. Ama şimdi ile
geçmiş dönem arasındaki farka dikkat edilmelidir. Geçmiş dönem
de tek bir usta aklın yerine getirdiğine şimdi ancak birleştirilmiş
çabalar ve işbirliğiyle ulaşılabilmektedir. Bu ifadeyi, Weierstrass
ve şüphesiz onunla birlikte pek çok matematikçiyle aynı görüşteki
Klein'ın bilimsel ve özellikle de matematiksel yeteneğin ırkla olan
ilişkisi üzerine sözleri takip etmektedir:
*
En yüksek onur dereceli diploma sahibi. (ç.n.)
SONYA KOVALEVSKAYA 329
*
Normandiya'da bir yerleşim yeri. (ç.n.)
HENRI POINCARE 337
çok güzel bir teorem var," diye söze başlayan Sylvester, teoremi
hemen Poincare'ye anlatmaya başlamıştı. O andan itibaren tek ke
lime etmeyen Poincare yemeğini bir robot gibi yedi. Yemek son
rası dışarıdaki dünyanın yeniden farkına varan Poincare, hızla
Sylvester'ın yanına giderek " Ama teoremin yanlış! " diye haykırdı
ve bunu da orada Sylvester'a kanıtladı.
İlk başta Poincare Sorbonne'da yalnızca matematiksel analiz
hocalığı yaparken 1 886'ya gelindiğinde matematiksel fizik profe
sörü olmuş bir yandan da yaşamının sonuna dek elinde tutacağı
olasılıklar analizi kürsüsüne getirilmişti. Yıllar içinde daha yüksek
onurlara layık görüldü. 1 887'de otomorf fonksiyonlara ilişkin ça
lışmaları nedeniyle Academie Royale des Sciences, altı yıl sonra
da Bureau des Longitudes üyeliğine seçildi. Ertesi yılsa gelecekteki
benzer payelerin ilki olacak olan Royal Society of Landon üyeliği
ne seçilirken daha sonra da aynı kurumun verdiği Sylvester Madal
yası'nın ilk sahiplerinden biri olmuştu.
Çalışma başında yorulmak bilmeyen Poincare'nin bir tasviri
ne yeğeninin Mittag-Leffler'e yazdığı bir mektupta rastlayabiliriz:
"Paris'teki huzurlu çalışma odasında ya da Lozere'deki bahçesinin
gölgesinde Henri Poincare çizgili kağıt destesinin önünde saatlerce
otururdu. Yaprakların ince ve köşeli yazısıyla, hayret verici bir dü
zenle dolduğunu görebilirdiniz. Hemen hemen hiç silinti olmadan
ve çok seyrek bir tereddüt yaşayarak. Birkaç gün sonra baskıya
hazır halde uzun bir rapor tamamlanır ve amcam da o andan iti
baren bu raporun geçmişte kaldığını düşünürdü. Editörlerden ge
len düzeltmelere hızlıca bir göz atması için bile onu ikna etmek
çok zordu ... " Mektup şöyle devam ediyor: "Henri Poincare'nin
çoğu zaman düşüncelerini kendine sakladığı görülürdü. Diğer bazı
bilimcilerin aksine sözlü iletişimin, sözlü fikir alışverişlerinin ke
şifleri kolaylaştıracağına inanmazdı. Amcam matematiksel keşfi,
birlikte çalışma olasılığını tamamıyla dışlayan bir düşünce olarak
görürdü. Keşiflerin yapılmasını sağlayan sezgi, ruh ve gerçek ara
sındaki aracısız görüş alışverişidir. "
Poincare çalışma yaşamının sonraki kısmında en çok kombinato
rik topolojiyle ilgilendi. Daha önceden bilinen dağınık sonuçları dü-
HENRI POINCARE 339
Kuram ile uygulama, düşünce ile gözlem arasında aracı olan şey mate
matiktir. Aradaki köprüleri kurarak en güvenilir formları yaratan da yine ma
tematiktir. Bu düşünceden hareketle tüm çağdaş kültürümüzün temellerinin
zihinsel anlayışımız ve doğayı kendi çıkarlarımız için kullanmamıza dayan
masının yanı sıra matematikte yattığını söylemek mümkündür. Galilei'nin
dediği gibi: Doğayı ancak onun bizimle konuştuğu dili ve işaretleri öğrendi
ğimiz takdirde anlayabiliriz ki bu dil matematik ve kullanılan işaretler de ma
tematiksel işaretlerdir. Kant şu beyanı vermiştir: Herhangi bir doğa biliminde
insanın ancak matematiğin var olduğu kadar hakiki bilimsel zenginlikle karşı
laşabileceğini temin ederim. Aslına bakarsak bilimsel bir kurama, matematik
sel özünün kabuklarını tamamen soyarak bunu dışarıya çıkarmadan hakim
olamıyoruz. Matematik olmadan bugünün astronomisi ve fiziği de olmazdı.
Bu bilimler kuramsal bağlamda fiilen matematiğin içinde erimişlerdir. Pek çok
diğer uygulamayla birlikte bu bilimler saygın matematiğin halkın gözünde
gördüğü kabul oranında bir şeylerden sorumludur.
hata yapar, kanıtlar sırasında takılıp kalırd ı . Siz de onu kimi zaman çok basit
matematik sorularına bir çözüm yolu bulmak için uğraşırken izleyebilirdiniz.
Bu, kusursuz bir ders anlatımından çok daha esinlendiriciydi.
tı. Bölümden sürekli çıkmaya devam eden doktora tezleri ilk za
manlardakiler gibi etkileyici değildi.
Chicago matematik bölümünün adının yeniden duyulması uzun
zaman alacak olsa da bölümle ilgili önemli bir gelişme yaşanmış
tı. Chicago'lu bir işadamının maddi desteğiyle matematik bölümü
için bir bina yaptırılmıştı. Eckhart Hali adı verilen bu binada güzel
bir toplantı salonu, kütüphane, öğretim üyeleri için ofisler ve li
sansüstü öğrencilerinin kıdemlilerle rahatlıkla ilişkiye geçebilecek
leri biçimde tasarlanmış mekanlar mevcuttu. Kısa bir süre sonra
Princeton' daki Fine Hall'ün gölgesinde kalsa da Eckhart Hail bir
bölümün nasıl yerleşeceği konusunda çıtayı bir hayli yukarı çek
mişti. Moore 1931 'de, Eckert Hall'ün tamamlanmasından kısa bir
süre sonra yaklaşık otuz yıl süren bölüm başkanlığını bırakarak
emekliye ayrıldı. Bir süredir sağlık durumu iyi değildi. 30 Aralık
1932'de yetmiş yaşında Chicago'da yaşama veda etti.
Moore'un çalışkanlığı ve coşkusu yalnızca matematik bölümü
nün değil bir bütün olarak University of Chicago'nun ilk yılların
daki gelişimine büyük katkıda bulundu. Moore'un mesleki etkinliği
Chicago dışında Amerika Birleşik Devletleri ve hatta genelde orta
batıyla sınırlıydı. Kurucu, eğitimci ve araştırmacı olarak gerçekleş
tirdiği seçkin çalışmalarla başta Amerika' dan olmak üzere çok sayı
da onura layık görüldü. Amerika dışında Georg-August'tan onursal
derece alırken Poincare'nin topoloji üzerine ufuk açıcı çalışmasını
yayımladığı Rendiconti del Circolo Matematico di Palermo dergisi
nin yazı kurulunda yer aldı. Yeni bir yüzyıla girilirken Amerika'da
ki matematiğin "rüştünü kazanması" Sylvester'a dek ve hatta onun
da öncesine uzanan çabaların bir sonucuydu. Ancak bu süreci sona
erdiren Moore olmuştu.
Amerikan eğitim sistemi üzerindeki Alman etkisi genellikle ya
rarlı olsa da esas etkili olduğu dönem, Hilbert ve diğer bazı ma
tematikçilerin Alman matematiğini reforma uğratmalarından ön
ceki on dokuzuncu yüzyıl sonlarıydı. Amerika'da en büyük etkiyi
Göttingen ekolünün yeni tarz matematiği değil Berlin ekolünün
eski Alman matematiği yapmıştı. Uygulamalı matematiğin İkinci
Dünya Savaşı'na dek Amerika' da göz ardı edilmesi elbette Klein'ın
hatası değildi.
Jacques Hadamard (1865-1963)
Analysis situs, integral analizin ilgili olduğu her şeyle bağlantılıdır. Analiz
den geometrinin öcünü almaktadır. Descartes'tan beri tüm geometrik ilişkile
rin yerine sayılar arasında buna karşılık gelen bir başka ilişki koyarak analizin
bir şekilde üstün olmasını sağladık. Kendilerini analizin karşısına yerleştiren
pek çok matematikçi bu üstünlükten kaçarak kendilerini salt geometrici olarak
gördü. Ancak yine de bu matematikçilerin çoğu bunu benim kabul edemeye
ceğim bir biçimde yaptı. Kendilerini yalnızca, diğer matematikçilerin analitik
yollarla oldukça basit bir biçimde ele alacağı geometri sorularıyla sınırlan
dırdılar. Böylece sorularını genellikle gerçek bilimsel meraklarının peşinden
giderek değil de analizin müdahil olmayacağı olasılıklar üzerinden seçmek
zorunda kaldılar. Hatta bazılarının hiç kimsenin ilgisini çekmeyen problemler
le uğraştığını da belirtmek zorundayım. İşte bu ilgi eksikliği bu tür problemle
rin analizcilerce bir tarafa bırakılmasının yegane sebebidir.
Neredeyse tek bir sözcük bile yazmazdı . Bana hep sözcükler olmadan
düşündüğünü ve onun için en zorlu şeyin düşüncelerini sözcüklere dökmek
olduğunu söylerdi. Yalnızca bazı denklemler karalardı. Bu işlemi de masa
da değil o zamanlar üzerine büst koymak için genellikle ahşaptan yapılan bir
kaidenin üstünde yapardı (babaannemin evinde elbette Beethoven'ın büstü
vardı). Koridorda bir aşağı bir yukarı yürürken formüller yazardı . Yıllar boyun
ca babamın anneme yazdırdığı şöyle cümleler duydum: "Dıt integralini alırsak
dıt dıt dıt denkleminin sıfıra eşit olduğunu görürüz. D ıt dıt dıt dıt şeklini alır."
"Dıtların" sayısı formüller için bırakılması gereken boşluk miktarını belirliyordu.
Fransız matematiği yine de oldukça resmi bir yol izlemişti. Bir profesör
kendi küçük ofisine çekilip verdiği derslerden elini eteğini çektiğinde o profe-
372 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
A
lmanya' da yaşayan Yahudiler tam vatandaşl ı k haklarına ancak ka
demeli olarak u laşabildiler. Yahudilerin özgürlüğe kavuşması güçlü
bir muhalefetle karş ı laşılan neredeyse yüz y ı l l ı k bir süreçti. Diyaspora
daki tüm Yahudiler g i bi Almanya'dakiler de iki uç konum arası nda seçim
yapmaya zorlanm ışlard ı . İ lk seçenek Yahudi topluluğunun bir parçası
olarak toplumdan ayrı bir şekilde yaşamakt ı . İ kinci seçenek ise Yahudi
olmayan topluluğun içine mümkün olduğunca karışabilmenin yolları n ı
aramaktı . B i r bütün olarak Almanya'daki Yahudilerin Alman toplumuna
entegre olabilmelerinin yolu ki mi ayırt edici özelliklerinden vazgeçme
lerinden geçiyordu (örneği n , Jacobi ve Kronecker bu yolu izlemişlerd i ) .
Yahudiler giderek diğer vatandaşlarla eşit haklara kavuşurken bu konu
daki son a d ı m N isan 1 871 'de ç ı karılan Alman İ mparatorl uğu Anayasa
s ı 'yla atıld ı .
376 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
Felix Hausdorff 8 Kasım 1 868'de yüz yılı aşkın bir süredir Prus
ya idaresi altındaki Silezya'nın eyalet başkenti Breslau'da dünyaya
geldi. Babası Louis kardeşi Siegfried'le birlikte tekstil işi yapan bir
tüccardı. Kızlık soyadı Tietz olan annesi Hedwig ise Prusya eyaleti
Poznaiı'daki küçük Birnbaum kasabasından geliyordu. Aile, Prus
ya'nın 1 772'de Polonya'ya ait bu toprağı ele geçirmesinin ardın
dan edindikleri arazide elli yılı aşkın bir süredir yaşıyordu.
Yani Felix Hausdorff'un ataları neredeyse yüz yıldır Prusya va
tandaşları olarak yaşıyordu. Fransa'ya karşı elde edilen askeri zafe
rin getirdiği zenginlik içindeki yeni imparatorluk Yahudi tüccarlara
yeni olanaklar sunmuştu. Louis Hausdorff ailesiyle birlikte Leipzig'e
taşındı. Louis'in kardeşi Siegfried'le evlenen Hedwig'in kız karde
şi Natalie de onlara katılmıştı. Oldukça varlıklı olan Louis, İğ ve
Dokumacı adındaki ticaret dergisinin yayımcısı olmuştu. Geleceğin
matematikçisi oğlu Felix ise klasiklerde iyi bir temel edindiği Nicolai
Gymnasium'a gidiyordu. Mart 1887'de Abitur'u geçmesinin ardın
dan Felix okuldan ayrılarak tarihi Universitat Leipzig'de astronomi
ve matematik eğitimi gördü. Alışıldığı üzere üniversitede geçirece
ği dokuz dönemin ikisinde başka üniversitelere gitti. Felix tercihi
ni Universitat Freiburg ve Universitat Berlin'den yana kullanmıştı.
Hausdorff matematik ve astronominin yanı sıra ilahiyat, felsefe,
dilbilim, edebiyat, müzik ve sosyal bilimler gibi çok değişik konu
larda dersler almıştı. 189l'de "Zur Theorie der astronomischen
FELIX HAUSDORFF 377
patlar atlanmıştı. Her ikisi de çok hassas kişiler olan Frechet ile
Hausdorff anlaşılan hiç tanışmamışlar ve yazışmamışlardı.
Topolojinin öncüsü olarak Frechet'e, Aleksandrov ve Sierpifıski
gibi kuramı geliştirmeye devam eden bir sonraki kuşağın temsilci
lerince saygıyla yaklaşılmıştı. Yine de Frechet'in katkıları sonraki
gelişmelerde merkezi bir rol oynamamıştı. Frechet'in çalışmasının
Fransız akademi çevrelerince kabul görmesinde ilk başlarda yaşa
nan gecikmenin nedenlerinden biri de eserin soyut yapısıydı. Dö
nemin çok sayıda Fransız matematikçisi uygulamalar kısmından
daha öteye geçememişti. Ayrıca, Cantor'un kümeler kuramı diğer
ülkelere kıyasla daha az olsa da Fransa'da hala tartışmalıydı. Bu
nunla birlikte tüm meziyetlerine karşın Hausdorff'un kuramınca
gölgelenen -ki bu Frechet'in kolay kabul edebileceği bir durum
değildi- kendi kuramında ısrar etmesi daha sonra yaşanan anla -
şılamama sorununun belki de tek nedeniydi. Frechet gençliğinde
özellikle Doğu Avrupalı matematikçiler olmak üzere çok sayıda
yabancı matematikçiyle iletişim halindeydi. Doğu Avrupa ülke
leri güçlü küme-kuramsal topoloji ekollerinin gelişeceği yerlerdi.
Frechet 1 929'da Polska Akademia Nauk üyeliğine seçilirken pek
çok kez aday gösterildiği Academie Royale des Sciences üyeliği
içinse 1956'ya dek beklemesi gerekmişti.
Grundzüge'nin yayımlanmasından hemen birkaç ay sonra Av
rupa savaşa tutuşmuştu. Sıradan vatandaşların yanı sıra Alman
entelektüel dünyasının seçkinleri de yurtsever bir coşkuyla kuşatıl
mıştı. Yine de Almanya'nın yenilgisini takiben 191 8'de gerçekleşen
devrimin ardından kurulan yeni demokratik cumhuriyeti aynı seç
kin sınıf desteklememişti. Profesörlerin büyük çoğunluğunun sa
vaş öncesi muhafazakar görüşleriyle tanındığı Greifswald' de yeni
hükümeti destekleyen çok az kişi vardı. Hausdorff aktif bir üye
si olmadığı Alman Demokrat Partisi'nin yıllarca üyeliğini yaptı.
Weimar Cumhuriyeti'ni destekleyen bu liberal partiye pek çok Ya
hudi de oy vermişti. Ne yazık ki ekonomik şartların kötüye gitme
siyle parti seçmenlerini kaybetti.
Bu arada Hausdorff bilimsel çalışmalarına devam ediyordu.
Artık edebi eserler üretmez olmuştu. Başyapıtının yayımlanma-
FELIX HAUSDORFF 381
,,. Almanca Yahudi anlamına gelen Jüdisch sözcüğünün baş harfi. (ç.n.)
FELIX HAUSDORFF 385
yapmış kız kardeşi Anna ise okullarda okutulan iki başarılı ders
kitabının yazarıydı.
Köydeki ilkokulda eğitim hayatına başlayan Elie Cartan bura
daki öğretmenlerinden sevgiyle söz ederdi. Bir öğretmeni onu şöy
le hatırlıyordu: " Gözlerinin içinde parlayan fevkalade büyük bir
zeka ışıltısının yanında harikulade bir hafızaya sahip utangaç bir
öğrenciydi. Onun için sorun oluşturabilecek hiçbir problem yoktu.
Sınıfta anlatılanları daha öğretmen açıklamalarını bitirmeden an
lardı. " Fiziksel olarak küçük yapılı biriydi. Bu konuda babasına ya
da kardeşine benzemiyordu.
Cartan'ın Fransız bilimcilerinin en ünlülerinden biri olması daha
sonra adalet bakanı ve senato başkanı olacak genç siyasetçi Antonin
Dubost'un teftiş için köydeki okula gelmesiyle mümkün olmuştu.
Cartan, Dubost'u sürekli gelişen sağlam bir görüşe, güçlü bir zeka
ya, gerçeği bulma ve hep iyi şeyler yapma arzusu üzerine inşa edilmiş
güçlü bir iyimserliğe sahip biri olarak tasvir ediyordu. Daha sonra
Cartan şu notu düşecekti: "Dubost'un ziyareti tüm yaşamımı de
ğiştirdi." Küçük çocuğun sıra dışı yeteneklerinden hayli etkilenen
Dubost, Cartan'a ulusal eğitim sisteminin ikinci basamağını oluşturan
okullardan bir lycee'ye girmesini sağlayacak bir burs peşinde koşma
sını tavsiye etti. Henüz on yaşındaki Cartan, Dauphine'nin eski mer
kezi Vienne'deki college'e girmesini sağlayan bir burs kazandı.
Vienne' de geçirdiği beş yılın ardından Cartan, o zamanki mer
kez olan Grenoble'daki benzer bir okula geçiş yaptı. Buradaki iki
yılın sonrasında bir yıllığına Paris'teki Lycee Janson-de-Sailly'de
matematik bilimleri eğitimi aldı. ileride Fransa'nın en ünlü fi
zikçilerinden ve aynı zamanda Cartan'ın ömür boyu dostu ola
cak Jean-Baptiste Perrin'le Paris'te sınıf arkadaşıydı. Matematik
çi olmaya karar veren Cartan on dokuz yaşında Ecole Normale
Superieure'e kaydını yaptırdı. Cartan, bu okulda ve Sorbonne'da
kendisini en çok etkileyen hocaları Hermite, Tannery, Darboux,
Appell, Picard ve Goursat şeklinde sayıyordu. Bu matematikçilerin
izlerine Cartan'ın daha sonraki çalışmalarında rastlamak müm
kün. Yine de en büyük etkiyi, Cartan'ın dikkatini grup kuramının
geometrik uygulamalarına çeviren Poincare yapmıştı.
ELIE CARTAN 389
Matematik, herhangi bir bilim dalından daha fazla birbirini takip eden bir
dizi soyutlamayla ilerler. Hata yapmama isteği matematikçileri ele alınan
problemlerin ve birimlerin özünü bulmaya ve bunu tecrit etmeye zorlar. Bu
durumu uç noktaya taşırsak bu yöntem, bir matematikçi ne, ne üzerine ko
nuştuğunu bilen bir bilimcidir ne de üzerine konuştuğu şeyin var olup olmadı-
392 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
ğı belli bile olmayan biridir şeklindeki ünlü şakayı doğrular niteliktedir. Yine de
Fransız matematikçiler hiçbir zaman kendilerini gerçeklikten koparmayı iste
memişlerdir. İhtiyaç duyulsa dahi mantığın vazgeçilmez olmadığını bilmekte
dirler. İnsani herhangi bir etkinlikte olduğu gibi matematiksel etkinlikte de kişi
değerler arasında bir denge tutturmalıdır. Doğru düşünce biçiminin önemi
tartışılmaz ama doğru problemleri masaya yatırmak bundan daha da önem
lidir. Bu açıdan bakıldığında Fransız matematikçilerin her zaman ne üzerine
konuştuklarını bildiklerini ve aynı zamanda çözümleri bilimin bir bütün olarak
gelişmesinde en büyük etkiye sahip en temel problemleri seçme konusunda
doğru bir sezgiye sahip olduklarını rahatça söylemek mümkündür.
Emile Borel (1871-1956)
Ş Avrupalı'ydı
imdiye dek ele aldığımız matematikçilerin hepsi, biri dışında
ama sıradaki yaşam öyküsünün kahramanı dün
yanın tamamen farklı bir yerinden geliyor. Bugün bildiğimiz gibi
Japon matematikçilerin matematiğe katkıları çok büyük olmuştur.
Japonya' da geleneksel matematik oldukça uzun bir geçmişe sahip
ken modern matematiğin ülkeye ulaşması epeyce geç gerçekleşmiş
tir. Dünya çapında üne kavuşan çok sayıda Japon matematikçinin
ilki sınıf cisim kuramının kurucusu Teici Takagi 'dir.
Gifu İli Japonya'nın ortasında yer alan dağlık bir bölgedir. Teici
Takagi bu bölgedeki, çiftçilikle geçinen Kasuya köyünde 21 Nisan
1 8 75'te dünyaya geldi. Doğduğu yıl İmparator Meici'nin hüküm-
406 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
Çalışma konusuna ilişkin fikrini almak için yanına gittiğimde Hilbert bana
şüphe duyan gözlerle tepeden bakıyormuş gibi geldi. Bana "Cebirsel sayı
lar kuramı üzerine çalışma niyetinde olduğunu söylüyorsun. Bu gerçekten
doğru mu?" diye sordu. O zamanlar bu kuramın üzerine neredeyse yalnızca
Göttingen'de çalışılıyordu. Yani bir Doğulu'nun bunu yapmak istemesini hiç
Almancada her üç sözcük de " a " harfiyle başlar: Arithmetik, Algebra ve Analysis.
(ç.n.)
TEİCİ TAKAGİ 409
beklemediği çok açıktı. "Niyetim o yönde," diye yanıt verdim. Hiç duraksa
madan "O zaman cebirsel bir fonksiyon hangi nesneyle belirlenir?" diye sor
du. Ben hemen yanıt veremedim. Yanıt profesörden geldi: "Fonksiyona ait
Riemann yüzeyiyle belirlenir." Yanıt gerçekten doğru olduğundan "Ah, evet
doğru!" diye karşılık verdim. Belki de matematiksel yeteneğimin pek güvenilir
olmadığını düşünmüştü. Sonra eve gitmek üzere olduğundan yolda ona eş
lik etmemi söyledi. Ona Kronecker'in Jugendtraum'unu, temel cismin Gauss
cismi olduğu özel haliyle çalışma niyetinde olduğumu söyledim. Yani kelebek
eğrisi fonksiyonun kompleks çarpımıyla uğraşıyordum. "Ah, bu güzel !" diye
rek sokağın Wilhelm-Weber Strasse'yle kesişen köşesinde durdu. Yere iki
şekil çizmişti. Biri kare biri çember olan bu şekiller Schwarz'ın çalışmasında
kelebek eğrisi fonksiyonlara ilişkin olarak rastlayabileceğimiz şekillerdi. Bana
dönerek "Schwarz'la çalışmış olduğundan bunları mutlaka biliyorsundur,"
dedi. O yeri şimdi bile hatırlıyorum.
matematik yapmış olan herhangi birinin yaşamındaki durum şudur: Bilgi bi
rikimine bir şeyler kattım ve başkalarının da katmasına yardımcı oldum. Bu
bir şeyler büyük matematikçilerin ya da büyük olsun küçük olsun arkalarında
adlarının yaşayacağı bir şeyler bırakmış bir sanatçının yarattıklarından nitelik
değil yalnızca nicelik olarak farklıdır.
Oswald Veblen (1880-1960)
*
Hollanda Protestanlığı'nın Kalvenizm'den ayrı duran kolu. (ç.n.)
L. E. J. BROUWER 437
larca boşu boşuna aranan temellerini sağlam bir şekilde ortaya koymuştur.
Araştırmalarını en önemli sonuçları arasında burada yalnızca kapalı yüzeyler
aracılığıyla boyut değişmezliği ve uzay ayrışması ispatı, bölge değişmezliği
teoremi, topun sürekli dönüşümünün sabit noktasının varlığı teoremi ve sü-
L. E. J. BROUWER 441
Onunla ilk kez karşılaşan ya da yaratıcı gücünü hiç bilmeyen biri için onun
tuhaf biri olduğunu düşünmek ya da onu üzecek şekilde alay etmek gerçek
ten çok kolaydı . İ ri yapılı, gür sesli biriydi ve ondan söz almak gerçekten pek
kolay değildi. Konuşmaların ı vaaz verirmiş gibi bilgece yaparken birilerine
akıl verme niyeti taşımazdı. Kaba ve yal ın bir ruhu olsa da her şeye karşın iyi
niyetliydi. Açık sözlüiüğü hiçbir şekilde saldırgan değildi. Günlük hayatta son
derece gösterişsiz ve inanılmaz özveriliydi. İ yi ve hoşgörülü bir mizaca sa
hipti. Gene de kendisine saygı gösterilmesi hoşuna giderdi. Övgü dolu sözler
söyleyen birine bir genç kız gibi kızaran yüzündeki gülücükle karşılık verirdi.
Kimse onu tanrıçaların kolladığını iddia edemez ama Göttingen'de ona şaka
yollu "der Noether" (eril artikelle birlikte) diye hitap etmemiz aynı zamanda
cinsiyet engelini aşmış gibi görünen bu yaratıcı düşünürün yeteneğine olan
saygımızdandı . Nadide bir mizah anlayışına sahip sokulgan yapıda biriydi.
Evinde içeceğiniz bir çay çok hoş olabilirdi. Her zaman yardım etmeye hazır,
yürekten sadakat ve bağlılık gösterebilecek iyi niyetli ve iyi yürekli biriydi.
Tanıdığım tüm insanlar içinde de kesinlikle en mutlusuydu.
Mizacını iki özelliği belirliyordu. İ lki, matematiksel dehasının üretici güçle
riydi. Tanrı'nın sanatkar ellerinde ahenkli bir biçim almış bir çamurdan ziyade
Tanrı'nın yaratıcı nefesini içine üflediği çok eski çağlardan kalma insan biçi
minde bir kaya yığınıydı. İkincisi, kalbi kötülük nedir bilmezdi. Kötülüğe inan
maz, hatta bu duygunun erkekler dünyasında önemli bir rolünün olabileceğini
aklı na bile getirmezdi. Noether'in bu halini Göttingen'de beraber geçirdiğimiz
1 933'ün o son sıkıntılı yazından daha açık bir biçimde görmemiştim. Böyle
sine mücadele dolu zamanlar insanları birbirine bağlar. O aylara ait anılarım
hayli canlı hatırımda. Emmy Noether tüm cesareti, açıklığı, kendi yazgısına
karşı kayıtsızlığı, barışçıl ruhuyla bizi çevreleyen tüm o nefret, ahlaksızlık,
umutsuzluk ve acı içinde manevi bir teselliydi.
R. L. Moore (1882-1974)
ladım. " Halsted yol göstericiliğinden takdir eden bir meslektaş ko
numuna geçmişti. Temmuz 1905'te Moore'a şöyle yazmıştı: "Kendi
isteklerinin peşinden gitmelisin. Kimsenin bir dahiye gereği gibi akıl
vermesi mümkün değildir."
Halsted'in tavsiyesi ve E. H. Moore'un bu genç adamda bir po
tansiyel görmesiyle University of Chicago genç Moore'u lisansüs
tü öğrencisi olarak 1903'te kabul etti. Burada Moore, Halsted'in
Austin' de kurduğunun doğal bir devamı niteliğindeki araştırma
çevresiyle karşılaştı. R. L. Moore'un Chicago'ya geldiği sırada
doktora çalışmasını E. H. Moore'un idaresinde henüz tamamlamış
olan Veblen doçentliğe getirilmiş, genç Moore'un tez çalışmasının
idaresinde yardımcı olmakla görevlendirilmişti. Veblen'in kendi
tezi gibi genç Moore'un da tez çalışması geometrinin aksiyomatik
temellerine adanmıştı. Aslında R. L. Moore'un ilk başlardaki ça
lışması Veblen'in çalışmalarıyla yakından ilişkiliydi. İki genç adam
arasındaki birlik bir süre için hayli samimileşti. Matematik dışın
da, boks gibi ortak ilgi alanları oluşmuştu.
Chicago'dan doktorasını 1905'te almasının ardından R. L.
Moore Knoxville'deki University of Tennessee'de bir yıl geçirdi.
Moore burada pozitif tam sayılar ve bunların aritmetiğine ilişkin
kendi aksiyom sistemini kurduğu hiç yayımlanmayan bir makale
kaleme aldı. Borel'in çalışmalarıyla da ilgilenmeye başladı. Yine de
ileride olacaklar açısından daha önemlisi Moore'un aynı zaman
da eğrilere ilişkin bazı problemler üzerinde çalışmasıydı. Burada,
kendisi de Chicago'da lisansüstü öğrencisi olan ve bildiğimiz gibi
o dönemde Veblen'le birlikte bir analiz ders kitabı yazan Lennes'in
etkisini görebiliriz. Lennes, Moore'un çalışmasında önemli bir yere
sahip yay, basit kapalı eğri (Jordan) ve bağlantılı uzay gibi bazı
kavramları geliştirmişti.
Moore'un ilgi alanları Chicago'ya gelişinin ardından geçen on
yıl içinde yavaş yavaş değişime uğradı. Knoxville'den ayrılmasının
ardından 1 9 1 1-15 arasında kalacağı University of Pennsylvania'ya
geçmeden önce ikişer yıllığına Princeton ve Northwestern'de ders
ler verdi. Philadelphia'da olduğu dönemde pek çok doktora tezi
yönetse de Philadelphia yılları kendi araştırmaları açısından verim-
456 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
Bence düpedüz rezillik olsun diye Moore ilk konuşmasını cumartesi ak
şamına koydu . Konuşmalar pazartesi ve salı öğleden sonraları devam etti.
Lefschetz'le Alexander da tüm lisansüstü öğrencilerine giderek "Katılmanızın
şart olduğu tek sefer bu. Başka seçeneğiniz yok. Orada olmak zorundasınız,"
dediler. Böylece tüm salon dolmuştu. Lefschetz diğer herhangi bir konuş
macıya göstereceği ilgiyi sorular yönelterek Moore'a da gösterdi. Lefschetz
bunu aynı zamanda lisansüstü öğrencilerine de az da olsa yardım etmek için
yapmıştı. Moore aksiyomlarını tahtaya yazarak işe koyuldu. Yaklaşık beş da
kika boyunca tahta üzerindeki tebeşir sesinden başka hiçbir şey duyulmadı.
Neyse, Lefschetz çok ama çok huzursuzdu. Nihayet bir soru sorarak
araya girdi. Moore yavaşça arkasını dönerek Lefschetz'e baktı ve "Tahta
ya yazdıklarımı okusaydınız böyle bir soru sormanıza gerek olmazdı," dedi.
Lefschetz durmaksızın sorularına devam etti. Biz bunun Lefschetz'in tarzı
olduğunu biliyorduk ama Moore soruların her birini kendisine atılmış bir olta
gibi görüyor, küçük gören bir tavırla yanıtlar veriyordu. Alexander araya gire
rek Lefschetz'e biraz olsun yardım etmeye çalışsa da Moore mücadeleden
kolayca galip geldi. Görebildiğim kadarıyla herkes Moore'a ilgi, yakınlık ve
saygısını gösterebilmek için büyük bir zahmete katlanmıştı. Ama Moore daha
sonra gittiği yerlerde Princeton'da kendisine özellikle Profesör Lefschetz ta
rafından nasıl davranıldığına ilişkin kınayıcı sözler sarf etmişti.
ispatın yanlış ama elde edeceği herhangi bir sonucun ise doğru
olacağını söylediklerini duymuştum. İnanılmaz güçlü bir sezgiye
sahip olmasına karşın eksiksiz bir ispat yapamayacak denli tez
canlı ve sabırsızdı. " Yeniden Tucker'a kulak verirsek: "Lefschetz
çok açık sözlü biriydi. Hatta çoğu insan onu epeyce saldırgan bu
lurdu. Zaman zaman bu nedenle talihsiz durumlar da yaşanmıştı.
Princeton'da birkaç lisansüstü öğrencisi Lefschetz'in sert paylama
larının ardından okuldan ayrılmıştı. Niyeti iyi olsa da genellikle
düşünmeden konuşurdu. Ona aynı şekilde karşılık verebilenlerden
etkilenirdi. Genelde söylediği ağır sözler altında eğilip bükülenle
reyse hiç saygısı yoktu."
Lefschetz genellikle hep doğruyu bulsa da büyük hatalar yaptığı
da olurdu. Bunların içinde belki de en bilineni harmonik integral
lere ilişkin Hodge kuramını ilk başta reddetmesiydi. Yine Tucker'a
dönelim: "Onunla ilgili bir diğer şey de hatalı olduğunu bildiği hal
de bunu asla kabul etmemesiydi. En azından o anda ve orada. Çok
şiddetli tartışmalarımız olmuştu. Bu tartışmalardan, onunla birlik
teyken bir arpa boyu yol bile alamadığım düşüncesiyle ayrılırdım.
Bir iki gün sonra Lefschetz'in benim savımı kabul ederek çalışma
ya devam ettiğini görürdüm. Lefschetz emekliye ayrıldıktan yıllar
sonra fark ettim ki bir gün içinde onunla yaptığım bir tartışmayı
kazanmam onun artık yaşlanmış olduğunu gösteriyordu."
Bununla beraber Lefschetz neler söylemiş olursa olsun sözlerinde
kötü niyet izlerine rastlanmadığından kendine düşmanlar edinme
miş gibi görünüyordu. Lefschetz insanlarda olağanüstü bir bağlılık,
hatta adanmışlık yaratma kapasitesine sahipti. Tucker Lefschetz'in
takma ellerini hiç gündeme getirmediğini söylüyor. Onu hiç "Şunu
benim için yapabilir misin, ben yapamıyorum," derken duyamazdı
nız. Lefschetz bunun yerine yapılmasını istediği şeyler için kibarca
basit isteklerde bulunurdu: "Şu kapıyı açabilir misin?" New York'a
tek başına gider, metroda hiç tanımadığı insanlardan cebinden bir
jeton alarak turnikeye atmalarını rica ederdi. Takma elleri olduğun
dan hiç bahsetmez, ısrarı sonuç verinceye dek isteğini yinelerdi.
Lefschetz 1 943'te Amerikan donanması için danışmanlık yap
maya başladı. Kılavuz sistemleri ve gemilerin dengesine ilişkin
GEORGE PÔLYA 489
*
İtalya'nın Roma kentindeki bilim akademisi. Sözcük anlamı Vaşaklar Akademisi'dir.
(ç.n.)
IX
*
Latince "kapalı sayı" anlamında. (ç.n. )
476 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
Aramızdaki bu güzide grupla birlikte umut vaat eden genç Amerikalı ma
tematikçilerimizin omuzlarına kaçınılmaz bir yük biniyor. Aslına bakarsanız
yeni gelenlerin pek çoğu mütevazı aylıklar aldıkları ama ders verme yükü
altında ezilmeden incelemelerini gerçekleştirebilecekleri bol imkanlara sahip
oldukları araştırma işlerinde çalışıyor. Böyle olunca da genç Amerikalı ma
tematikçilerin erişebileceği benzer görevlerin sayısı azalıyor. Bu gençlerden
bazılarının da "fuzuli işleri yapmak" zorunda kalacakları olasılığını göz ardı
etmemek gerekir. Bu tehlikeden artık uzak durmamız gereken bir doyum nok
tasına ulaştığımıza inanıyorum.
A
vusturya-Macaristan İ mparatorluğu Habsburg'la daha yakından
i l işki l i olsa da akla daha yatkın olan terim Mitteleuropa' d ı r: Kavra
m ı n tam olarak nereye oturduğunu söylemek güç. Mitteleuropa kentli ,
kültüre l , entelektüel, etnik olarak karışmış (esasen Germenler, Slav
lar ve Macarlar) ve iki d i l l iydi (hemen hemen herkes Almanca bilirdi).
Mitteleuropa esas olarak kültürel b i r olguyd u . Çok sayıda Yahudinin
varl ı ğ ı na rağmen esas itibariyle d i n , Katoliklik ve Protestanl ı k'tı . Merkez
Viyana olsa da Breslau, Budapeşte, Krak6w ve Prag gibi şehirler de
büyük öneme sahi pti.
On dokuzuncu yüzy ı l ı n sonlarından başlayarak en azından yirminci
yüzy ı l ı n ortalarına dek süren dönem Macar matematikçilerin altın çağıy-
Öncelikle bir P61ya gerçeği var. Matematik yapma şekli bana tamamıy
la yabancı . Bilginin kendisindense bilginin peşinden koşarken alacağı keyif
onun için daha önemli. Yine de parlak zekasına hayranım. Düşünceleri, bil
ginin önemli ilişkileri üzerine ışık tutacak cinsten kesinlikle değil. Makaleleri,
tamamıyla karanlıkta kalacak keşfedilmemiş topraklarda çok özel, dar alan
lara doğru yapılmış yalnız ve cesur ilerlemeler. Yine de sorduğu sorular bir
bakıma olağandışı. Kafasındaki pek çok problemle matematik çevrelerinde
fevkalade ufuk açıcı biri. İncelemelerini iyi tanımlanmış, kesin problemlere
dönüştürme konusundaki kuruntulu isteği bir eğitmen olarak bir bakıma onu
gölgeliyor gibi. Yine de öğrencilerine tam bir "candan hoca" gibi önem ve
riyor. Uygulamalı matematik söz konusu olduğunda özellikle olasılık kura
mında çok iyi ve bu alanda yayınları da var. Ü stelik, uygulamalarda da (fizik,
istatistik, vd.) çok bilgili.
P61ya'nın hem iyi bir matematikçi hem de iyi bir insan olduğunu düşünü
yorum. Bu düşüncem onun burada kaldığı süre içinde daha da pekişti. Aynı
zamanda yapabileceklerinin en iyisini belki de son yıllarda yaşadığı hayal
kırıklıklarından dolayı henüz görememiş olmamamızın da kuvvetle muhtemel
olduğunu düşünüyorum. Konumunda gerçekleşecek bir iyileştirmenin neden
olacağı cesaretlendirme onu çok daha iyi çalışmalar yapmaya yönlendirecek
tir. Hep zamanın az olduğunu düşündüğünden bu kısıtlı zamanının en ufak
bir parçasını bile hiçbir yere ulaşmayabilecek zor problemlerle heba etme
riskine girmek istemiyor. Elbette iyi bir matematikçi ciddi bir tehlike olduğunu
hissetmeye başladığında yeteneklerini hakkıyla kullanamayabilir.
*
Amerika Birleşik Devletleri'nin Kaliforniya eyaletinde Stanford University'yle birlikte
Silikon Vadisi'nin de yer aldığı bir kent. (ç.n.)
GEORGE PÔLYA 495
Kısa, kaba, kalın, tıraşsız, üstü başı pek de temiz olmayan biri göze çar
pan tek özelliği parlayan gözleri ve kolunun altındaki yıpranmış defteriyle
odaya girdi. İ nanılmaz derecede yoksuldu. Kendine boş zaman yaratıp ça
lışmalarının peşinden gitmek için Kumbakonam'dan Madras'a kaçmıştı. Şan
şöhret aramıyordu. Tek istediği boş zamandı . Bir başka deyişle istediği, hiç
çaba göstermeden önüne basit bir yemeğin gelmesi ve hayalleriyle baş başa
bırakılmasıydı. Defterini açarak bazı buluşlarını anlatmaya koyuldu. Hemen
bir şeylerin normal olmadığını fark ettim ama söylediklerinin anlamlı mı yoksa
saçma mı olduğunu anlayacak kadar bilgiye sahip değildim. Karar vermeyi
sonraya bırakarak ondan daha sonra tekrar gelmesini istedim. O da geldi.
Benim bilgisizliğimi fark etmiş olduğundan bu kez bana daha basit sonuçlar
gösterdi. Tüm bu sonuçlar mevcut kitapların çok ötesindeydi ve bu gencin
kayda değer bir adam olduğundan hiç şüphem yoktu. Sonra adım adım beni
eliptik fonksiyonlara, hipergeometrik serilere ve en sonunda da benim bildi
ğim dünyaya henüz duyurulmamış kendi ıraksak seriler kuramına götürdü.
Ne istediğini sordum. Araştırmalarına devam edebilmek için yaşamını sürdü
rebileceği kadar para istediğini söyledi.
Açık bir ten, yüzünde hafif oyuklar, dalgın bakışlı hülyalı gözler, kendi
sini yapılı gösteren ortalama boy ve hafifçe çarpık bir vücut. İşte bu büyük
matematikçi Ramanucan'dı. Ramanucan'ın Cambridge, Trinity College'ın
dış avlusundaki odası, sahibi kadar gösterişsizdi. .. Onunla beraber kalma
ayrıcalığına eriştiğim kısa dönemde bile büyük dahinin gösterişsiz kişiliğin
den ve neredeyse boş duran raflardan şaşkına dönen ziyaretçilerinin "Büyük
matematikçi siz misiniz?" diye sorduklarına defalarca tanık oldum. Elbette
böyle bir sorunun muhatabı genellikle sandalyesine daha da bir gömülürdü.
Ziyaretçi odadan ayrıldığında Ramanucan bana "Bu soruya verilebilecek uy
gun yanıtı ve bu yanıt verilirken takınılacak etkileyici duruşu bana söyleyebilir
misin?" diye sorardı.
O
n dokuzuncu yüzy ı l ı n sonları n a doğru h e m Macaristan'da h e m d e
Polonya'da büyük ölçüde Avusturya etkisinden bağ ı msız olarak
önemli matematik ekolleri ortaya ç ı km ıştı . Birinci Dünya Savaşı son
rasında bu ülkelerin bağ ı msızl ı kları n ı kazanmalarıyla bu ekoller daha
da gelişti. Daha önce gördüğümüz gibi P61ya, Macar ekolünün önemli
bir temsilcisiyken şimdiki yaşam öykümüzün kahramanı daha Doğu Av
rupal ı b i r karaktere sahi p Polonya ekolünden göze çarpan b i r örnektir.
*
Nazi döneminde Almanya Silahlı Kuvvetleri'ne verilen genel ad. (ç.n.)
536 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
Banach elbette en önemli şeyleri yayımlamıştı ama her şeyi değil. Bunun
nedenlerini açıklayabilirim. Banach teoremleri kağıda dökmeyi ve gözden
geçirmeyi pek de hızlı yapabilen biri değildi. Banach yeni sonuçlara ulaşma
hızıyla ise tüm rekorları altüst etmişti. Bir problemin çözülmesi genellikle bir
STEFAN BANACH 537
Y
eniden Atlas Okyanusu'nun karşı kıyısına geçiyoruz. Şimdiye dek
dah i l i ğ i n psikolojisine i lişkin çok şey yazıld ı . Bu bir tür delilik mi yok
sa yal n ızca tuhafl ı kla mı ilişkili? Norbert Wiener ilginç bir örnek oluştu
racak biri . Kendisini çok yakından tan ıyan Santillana onun için 'Tepkile
rinde bir çocuk, yarg ı ları nda bir filozof gibi," demişti. Kendi yetenekleri n i
çok önemsiyordu v e bunda da haklıyd ı . Öylesine büyük bir usta l ı ğa ve
özgünlüğe sahipti ki ölümü sonrası nda basında çıkan haberlerde ken
disi nden Amerikal ı Lei bniz olarak söz ediliyord u .
Çalışkan bir ikinci sınıf öğrencisine alıştırma olarak verilse çok kolay çö
zeceği bir olguyu uzun uğraşlar sonucu ispatladıktan sonra bir önceki konuy
la ilişkisi olmayan derin bir teoremi ispat olmaksızın kabul eder, daha sonra
kafa karıştırıcı ama ilgisiz öğelerle dolu bir ispatla yoluna devam eder, ardın
dan tamamen alakasız tarihsel bir açıklamayla ispata ara verir, bu arada da
bir kitabın aslında ilk bölümünde yer alan bir bilgiyi "son bölümde" yer aldığı
şeklinde aktarır ve böyle devam ederdi. Çoğunlukla birbiriyle ilgisiz soruları
arka arkaya ele alır, bu sorular kolay anlaşılır, eksiksiz ve güzel bir şekilde
tartışılmış olsa da aralarındaki kopukluk nedeniyle okuyucu kafası karışmış
544 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
bir halde kalırdı. Wiener çok sık yüksek kapasiteli zihnine üşüşen her şeyi an
latma isteğinin baştan çıkarıcılığına karşı koyamaz, genellikle de ilgili mate
matik bilgisini düzgün bir biçimde bilimsel ve sosyal çıkarımlarından ve hatta
kendi deneyimlerinden ayıramazdı . Hitap ediyormuş gibi göründüğü okuyucu
rasgele bir sırayla meslek dışı biri, matematik lisans öğrencisi, ortalama bir
matematikçi ve Wiener'in bizzat kendisi arasında gider gelirdi.
*
Rusça "sayfiye evi " . (ç.n.)
552 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
Yaklaşık 1 920 ile Hitler'in iktidara geldiği 1 933 arasında geçen dönem
Göttingen matematik ekolünün parlak çiçekler açtığı ve ekolün dünya ma
tematik düşüncesinin (uluslararası genel kabulle) yoğunlaştığı başlıca yer
lerden biri olduğu bir dönemdi. Dünyanın her yerinden, tüm tarzlardan ve
her yaştan matematikçinin geldiği bir yerdi. Nerede ortaya çıkarsa çıksın her
türlü matematiksel düşünce ve keşfin hemen değiş tokuş edildiği bir yerdi. Bu
düşünce ve keşiflerin yeniden tüm dünyaya iletildiği bir yerdi, böylece her
hangi bir matematik disiplininde ileride gerçekleşecek gelişmelerin de yönü
nü belirliyordu. Kısaca Göttingen o zamanlar dünyanın en önemli matematik
başkentlerinden biriydi.
Courant matematik okulunun en çekici özelliklerinden biri burada bulu
nanların birbirlerine ve ekolün öncüsüne dostane ilişkilerle bağlı olmaları ve
tam anlamıyla bir takım oluşturmuş olmalarıyd ı . Ancak, bu takım bir tarikat
değildi. Çok geniş bir yelpazede uzmanlık alanlarına ya da farklı bilimsel
doğrultulara sahip matematikçiler için bu grup kolaylıkla ulaşılabilecek bir
uzaklıktaydı . Örneğin, bildiğimiz gibi Courant'ın ekolü esasen matematiksel
fiziğe ve hayli geniş uygulamalara yönelmişken Emmy Noether ekolü bu uy
gulamalardan uzak bir soyut cebir ekolüydü. Yine de her iki ekol de birbirle
rine yakından bağlıydı. Bu yakınlık yalnızca insanlar arası dostça ilişkilerden
değil tam da bu iki ekolün bir dereceye kadar çağdaş Göttingen'in, belki de
sadece Göttingen değil çağdaş matematiğin yüzünü yansıtıyor olmalarının
farkındalığından kaynaklanıyordu. Her iki ekol matematik bilimine yönelik
ortak yaklaşımları , ortak şevkleri, karşılıksız matematik sevgileri, insan dü
şüncesinin çarpıcı bir yaratımı olarak gördükleri matematiğin kusursuzluğu
nun farkında olmalarıyla da birbirlerine bağlıydı. Bu kursuzluğu, bu ekolleri
oluşturan matematikçilerin özel ilgi alanları ya da özlemleriyle hiçbir şekilde
çelişmeyen matematiğin kaçınılmaz birliği takip eder. Matematiğin birliği ve
içkin kusursuzluğu düşüncesi ve bu düşüncenin mutlak suretle insanların iyi
liğine yönelen sınırsız bilişsel gücü bir bilimci olarak Hilbert'in amentüsüydü.
Aynı şekilde Courant ve Noether ekollerinin de.
tılacak bir başka üye de kısa bir süre sonra Sovyet matematiğinin
süper starı olacak kör matematikçi L. S. Pontriagin'di. Yine de bu
dönemin belki de en büyük Sovyet matematikçisi yaşam öyküsü
nü birazdan göreceğimiz A. N. Kolmogorov'du. Kolmogorov,
Aleksandrov'la ilk kez 1922'de karşılaşmış ama birbirlerini daha iyi
tanımaları ve ömür boyu sürdürecekleri bir dostluk kurmaları an
cak 1929'da gerçekleşmişti. Bu ilişkinin belirgin olarak başlaması
Yaroslavl'dan yola çıkarak önce gemiyle Volga boyunca Samara'ya,
oradan Kafkaslar ve Van Gölü'ne uzanan yirmi bir günlük gezi sıra
sında olmuştu. Gölün kıyısında Aleksandrov Hopf'la birlikte yazdı
ğı topoloji kitabının bölümleri üzerinde çalışırken Kolmogorov da
sürekli zaman içinde sürekli durumlara sahip Markov süreçlerine
ilişkin bir makale çıkaracağı konu üzerine derin düşüncelere dalmış
tı. Bu konu çağdaş dağılım kuramının temelini oluşturacaktı. Ertesi
yıl iki matematikçi birlikte Göttingen'e gitti, Fransa'da bir miktar
zaman geçirdi.
1 932'de Zürich'te düzenlenen uluslararası kongre pek çok yön
den bir devrin kapanışına işaret ediyordu. Aleksandrov kongreye
katılarak Hopf'u Zürich'te ziyaret etme fırsatını yakaladı. Hopf ya
kın bir zamanda Zürich'te Weyl'in yerine geçmişti. Kongre sonra
sında Hopf ve Aleksandrov, İtalyan göllerine bir seyahate çıktı. İki
matematikçi bir süreliğine tatillerini burada geçiren Hausdorff'la
ra katılmıştı. Aleksandrov, Moskova'ya dönerken Göttingen'e uğ
ramıştı. Bu ziyaret otuz beş yılı aşkın bir dönemde yapmış olduğu
son ziyaret olacaktı. Birkaç ay sonra Naziler iktidara gelince altın
çağ da sona ermiş oldu. Aleksandrov Courant'ın ölümünün ardın
dan yazdığı anma yazısında şöyle demişti:
sanki garip ve kötü bir şeyler oluyordu. Hitler Gençliği kitleler halinde şarkılar
söyleyerek sokaklarda dolaşıyordu. Bir darbenin geleceği çok açıktı . Vakit
geçirmeden ülkeme dönmem gerekiyordu.
Y
i rminci yüzy ı l ı n başlarında dünyadaki Yahudi nüfusun u n yarısından
fazlası Rus İmparatorluğu s ı n ı rları içinde yaşıyord u . Bu insanları n
ezici bir çoğunluğu da daha sonra Rusların eline geçecek olan Beyaz
Rusya ve Doğu Polonya'daki S ı n ırlı Yerleşim Alan ı 'nda yaşamak zoru n
dayd ı . Çarcı Yahudi düşma n l ı ğ ı n ı n temelleri , Almanya'da olduğu gibi
ı rka değ i l dine daya n ı yord u . Yahud iliğini devam ettirenlerin bazı vatan
daşl ı k hakları ellerinden al ı n ı rken Ortodoksluğa geçenlerse diğer H ı
ristiyanlarla aynı haklara sahip oluyord u . Yahudiliğini devam ettirenlere
uygulanan kısıtlamalardan biri de lise ve ü niversitelere g i rişte maruz
kal d ı kları kota sistemiyd i . Başkentte uygulanan kota liseler için yüzde
5, ü niversiteler içinse yüzde 3'tü . S ı n ırlı Yerleşim Alan ı 'ndaysa bu kota
değerlerinde yüzde 5'1ik bir artış söz konusuyd u .
560 BÜYÜK MATEMATİKÇİLER
]. W. Alexander ( 1 88 8-1971 )
Richard Courant ( 1 8 8 8-1972)
Solomon Lefschetz ( 1 8 84-1 972)
R. L. Moore ( 1 882-1 974)
P. S. Aleksandrov ( 1 896-1982)
George P6lya ( 1 887-1985)
Oscar Zariski ( 1 899-1986)
A. N. Kolmogorov ( 1903-1987)
Genel kanının tersine bir matematikçinin başka dünyalara ait tuhaf biri
olmadığını söylemek isterim, her halükarda yaptığı bilim nedeniyle zaten
tuhaf biri olamaz. Matematikçi farklı çalışma alanları, özellikle de ne yazık
ki bizim ülkemizde birbirinden ayrık duran iki küre, beşeri bilimler ile doğa
bilimleri arasında durur. Kullandığı yöntem yalnızca genel bilimsel yöntemin
bir uyarlamasıdır. Üçüncünün olmazlığı ilkesinin öneminden ötürü bu adli bir
yöntemdir. Araştırmasının amacı doğa bilimcininkinden daha manevi, beşeri
bilimcininkinden de daha duyarlıdır. Matematikçi beşeri bilimciye tüm bilim
tarihi üzerinden bağlıdır ki bu tarihin de felsefe tarihiyle girift bağlantıları var
dır. Doğa bilimleriyle aradaki bağ, tüm müspet doğa bilimlerinin içine işleyen
uygulamaların çok ötesine geçer. Matematikçi en önemli uyarımlarını doğa
bilimlerine borçlu olduğunu bilir. Matematikçi, bir şair ya da bir fatihin tutku
suyla sarıldığında, argümanlarının eksiksizliği, sorumlu bir devlet adamının
ya da daha basitçe ilgili bir babanınkiler gibidir. Hoşgörüsü ve teslimiyeti ise
yaşlı bir bilgeyi andırır. Matematikçi devrimci ve muhafazakar, kuşkucu ama
yine de içtenlikle iyimserdir.
İ l ave Oku malar
"Son mektubunuz ... ", "Sağlığım berbat durumda ... ", "Matmazel
Germain ... ", Libri'nin anma konuşmasından (çeviri [7] ).
Poisson, "Poisson hiçbir zaman ... " Libri'nin anma konuşma-
sından. "Bir matematikçinin şöhreti ... " Larousse'a ( Grand Dic-
tionnarie Universel du XIX Siecle, Paris, 1 87 4) girmiş yazarı belir
siz bir metinden.
Poncelet, "Hayli katı biri ... " [2]'de çeviri olarak alıntılanmış.
Cauchy, "Yöntemlere gelince ... " [2]'de çeviri olarak alıntılan
mış.
Abel, "Legendre hayli nazik... " [46]'da çeviri olarak alıntı-
lanmış. "Abel'in tüm çalışmaları ... " Journal für die Reine und
Angewandte Mathematik, 4 ( 1 829)'da yayımlanan Crelle imzalı
" Obituary" (Anma Yazısı) başlıklı yazıdan ( [ 46]'da çeviri olarak
alıntılanmış).
TEŞEKKÜR 599