Professional Documents
Culture Documents
Ahlak-I Ala'i - Ahlak Ilmi - Kınalızâde Ali Efendi (PDFDrive)
Ahlak-I Ala'i - Ahlak Ilmi - Kınalızâde Ali Efendi (PDFDrive)
bu e s e r Kervan K itapçılık A. Ş,
ofset te sisle r in d e b a sılm ıştır
1001 Temel Eser i
iftiharla sunuyoruz
Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka
tan kütüphaneler dolusu birbirinden seçme eser
lere sahip bulunuyoruz. Edebiyat, tarih, sosyo
loji, felsefe, folklor gibi millî ruhu geliştiren,ona
yön veren konularda "Gerçek eserler” elimizin
altındadır. Ne var ki, elimizin altındaki bu
eserlerden çoğunlukla istifade edemeyiz. Çünkü
devirler değişmelere yol açmış, dil değişmiş,
yazı değişmiştir.
Gözden ve gönülden uzak kalmış unutul
maya yüz tutmuş -Ama değerinden hiçbir şey
kaybetmemiş, çoğunluğu daha da önem kazan
mış- binlerce cilt eser, bir süre daha el atılmazsa,
tarihin derinliklerinde kaybolup gideceklerdir.
Çünkü onları derleyip - toparlayacak ve
günümüzün türkçesi ile baskıya hazırlayacak
değerdeki kalemler, gün geçtikçe azalmaktadır.
KEMAL ILICAK
Hüseyin ALGİJL
KINALIZÂDE ALİ EFENDİ
(1510 — 1572)
Doğumu :
Asıl adı Ala’ad-Din (Alaaddin) Ali b. Emrullah'tır.
Babası, (1559) tarihinde vefat eden Emrullah Efendi
dir. Bu zat; vefat ettiği zaman Anadolu'da «Kadı» idi.
Dedesi (büyük babası) ise Abdülkadir Hâmidî Efendi'-
dir. Rivâyete göre bu zat, Fatih Sultan Mehmed'in ho-
calarmdandır. -
Kmalızâde Ali Efendi (1510)da İsparta’da doğmuş
olup, (1572) yılında Edirne'de vefat etmiştir. Kmalızâ-
de diye anılmasının sebebi, bazı kaynaklarda, dedesinin
sakalına kına sürmesi olarak gösterilmiştir.
Tahsili ve Hocaları :
Kmalızâde Ali Efendi, ilk tahsil hayatına yakınla
rından olan Kadri Efendi 'niıj. önünde diz çökerek baş
lamış ve onun verdiği terbiye ile ?büyümüştür. Sonra
İstanbul'a gelerek (1531)de Mahmutpaşa medresesinde
Malûl Emîr Efendi'den sonra, Davutpaşa medresesin
de Müderris Sinan Efendi'den, Atik Ali Paşa'da Merha
ba Efendi'den... Sonra da Sahn medresesinden Kara
Salih Efendi'den ders almıştır.
Vazifeli Olarak Bulunduğu Yerler :
Tahsilini mükemmel bir surette tamamladıktan
sonra meşhur Şeyhülislâm Ebussuûd Efendi 'tarafın-
dan Edirne'de Hüsâmiye (Hüsâmçddin) medresesine
tayin olundu. Sonra Bursa’da Hamzabey medresesine,
Kütahya'da Rüstempaşa medresesine (Rüstem Paşa ta
rafından Kütahya’da yaptırılmış olup, Medrese-i Cedi
de diye anılan medrese)... Ve nihayet (1551)de İstan
bul'a gelip çeşitli medreselerde müderrislik yaptıktan
sekiz yıl sonra Süleymaniye medresesine getirilmiştir.
Müderrislik vazifelerinden sonra Kmalızâde Ali
Efendi (kaynaklarda «Ali Çelebi» olarak da ismine
rastlanmaktadır) Şam, Kahire ve Bursa Kadılıklarında
vazife yaptı. Nihayet (1570) senesinde İstanbul Kadılı
ğına getirildi. (1571) senesinde Anadolu Kazaskerliğin
de bulunmuş ve (1572) yılında Edirne'de «nikris» has
talığından ölmüştür. Allah rahmet eylesin!
Atâî, <'Zeylü'ş.-şakûyık»ında Kmalızâde Ali Efendi'-
nin ölümüne bir Müsevi doktorun hazırladığı zehirli
bir ilâcın sebep olduğunu bildirir.
ölümü, o yılın Ramazan ayının altıncı gününde vu
ku bulmuştu. Cenazesi çok kalabalık oldu. Hemen he
men* âlim ve lâzıl kişilerin hepsi bu halim - selim ve
nezih kişinin cenazesinde hazır bulundular. Cenaze na
mazı Câmi-i Atîk musallasında kılınarak Edirne — İs
tanbul yolu kenarında «Vâki’ Nâzır» adı ile meşhur,
Müslüman mezarlığına defnolundu. «İrtihal eyledi kut-
bu'L-ulemâ» ve «Ölen Kmalızâde yûdi gür âb-ı hayatın
dan» ile ölümüne tarih düşürülmüştür.
«Sicill-i Osmânî»de belirtildiğine göre, Kmalızâde
Ali Efendi'nin kardeşi «Müslimı» Efendi de müderris
lik ve kadılık vazifelerinde bulunmuş âlim, fâzıl bir zat
idi.
Aynca, Kmalızâde Ali Efendi'nin evlâtları da mü
derrislik ve kadılık vazifelerinde bulunmuş, ilim sahi
bi kimselerdir. Oğullarından âlim, fâzıl ve şair bir zat
olan Kmalızâde Haşan Çelebi meşhurdur. Haşan Çele
bi'nin «Tezkiretu'şşuârâ» adlı eseri pek meşhurdur ve
çok değerlidir. ,
İlmî Şahsiyeti :
Kaynakların ittifakla bildirdiklerine göre, Kınalı-
zâde Ali Efendi ilimde deryâ idi. Oğlu Haşan Çelebi’nin
«Tezkiretu'ş.-şuârâ»smda bildirdiğine göre bu zat,
«... Büyük faziletler denizi, iyi hasletlerin kamusu, fa-
zîlet ve kerem haberlerinin rivâyeüermin mesnedi;
ilim ve hikmet sırlarının parıltılarına muttali olmuş,
hakikat bahçelerinin şeref dolu bahçıvanı...»dır.
Arap dilinde, Farsça'da, edebiyatta, riyâzatta, tefsir
ve hadîste emsâlsizdi. «Keşşaf» ve sair tefsirlerde müş
külleri olanlar halletmek için ona koşarlardı.
Üç dilde (Türkçe, Arapça ve Farsça) şiir yazabile
cek kudrette idi ve her dilde şiirin kendine has şart-
larmı bilirdi. Şam'da ve Mısır'da vazifeli iken pek çok
Arap âlimleriyle ilmî mübahaselerde bulunmuş ve hep
sinden galip çıkmıştır. Arap uleması bu zatın kendi
dillerinde erişmiş olduğu fesahat ve belagat derecesi
karşısında önünde diz çöküp bilgi edinmek cihetine
yönelmişler, ondan her toplulukta sitayişle bahsetmiş
lerdir.
Hafızası çok kuvvetli idi. Pek çok Türkçe, Arapça,
Farsça şiir ve haber (vak'a) ezberinde idi. Kur'an ve
pek çok hadîs de ezberinde idi. Yazı sanatında usta
idi, hitabette de müessirivete sahipti.
Oğlu Haşan Çelebi'nin «Tezkiret-u'şrşuârâ»smda
babası hakkında anlattığı bir olay onun hafızası haK-
kmda bize jkâfi bilgi vermektedir :
Bir gün arkadaşları ile beraber Kmalızâde Ali Efen
di bağlık ~ bahçelik bir yere dinlenmeye gitmişlerdi.
Arkadaşlarından birinin yanında Câmî'nin «Baharis-
lan»ı vardı. Arkadaşı, kitabı işaret ederek Ali Efendi’-
ye: «Bu kitaptan bazı hikâyeler okudunuz mu?» diye
sordu. Ali Efendi bu soruya: «Hepsi ezberimdedir» di
ye cevap verdi. Bu cevabı öteki arkadaşları da duymuş
tu. Kendisine yarı istihza ile: «Öyleyse oku bakalım^»
denilince Ali Efçndi kitaptaki şiir ve hikâyeleri sonuna
kadar ezbere okudu. Arkadaşları buna pek şaşırdılar
ve kendisine hayran kaldılar.
Bu z^tın ihtisas sahibi olduğu önemli bir dal da
fen ve hikmet idi. Atâı'nin «Zeylü’ş-şekayık»ında> belirt
tiğine göre, Kmalızâde Ali Çelebi hikmette Ebû Ali
İbn-r Sınâ değerindedir.
Burada heıiıen şuna işaret edelim ki, felsefeyi de
rin 'bir şekilde tetkik eden bu zat, kat'î surette bu dal
da bazıîarmm düştüğü hataya düşmemiş ve kendi ifa
desine göre, «hikmet i Yunâniyi, hikmet-i Imânîye» ter
cih edenlerden olmamıştır. Muâsır felsefe ile Yunan
felsefesini, bilhassa Aristo'yu tetkik etmiş olan bu zat,
yepyeni metodlarla Ahlâk ilmini, İslâmd&^çsaslı bir
ilim dalı seviyesine yükseltmiştir.
Eserleri :
Başlıca eserleri şunlardır :
1. Ahlâk-ı Alâî,
2. Tecrîd Haşiyesi,
3. Mevâkıf Haşiyesi,
4. Durer ve Gurer'e Haşiye,
5. Hidâye'nin Kitâbu’l-keraha'sma Haşiye,
6. Vakfa dair iki Risale (Edirne'de Kadı iken Şah
Efendi ile vakfa dair meşhur meselelerde muarazaları-
nı içine alan Risâleler),
7. Kalemiyye Risâlesi,
8. Seyfiyye Risâlesi,
9. Tefsirde bazı bilginlerle yaptığı mübahaseleri ‘
içine alan Risâle,
10. Şiirlerini (üç dilde yazmıştır) içine alan «Dî
van»!,
11. Tabakat-ı Hanefiyye (Imam-ı Âzam’dan İbn-i
Kemal'e kadar).
Bunlardan başka bazı tetkik ve risaleleri de var
dır.
Kâmûsu’l-A’lâm’m yazdığına göre, «Ali Çelebi» nâ-
miyle tanınmış Kınalızâde'den başka iki.âlim daha var
dır. Okuyucularımızın bir yanlışlığa düşmemesi için
bunları da tanıtmak faydalı olacaktır :
Bu iki bilginden biri Vâsii Alîsı’dir. Pek çok eseri
vardır. Meşhur «Hümâyunnâme» bu zatındır. (1499)da
vefat etmiştir.
Diğeri, şairlerden Ümmüveledzâde Abdül-Azîz E-
fendi’nin oğlu olup, Halep Kadısı iken (1573)de vefat
etmiştir. Türkçe ve Arapça şiirleri vardır.
Ahlâk ı Alâl :
Kmalızâde Ali Efendi'nin şark'ta ve garp’ta şöhre
tinin yayılmasına sebep olan eseri, Türkçe olarak yaz
mış olduğu «Ahlâk ı Aîâî»dir.
P: 2
Bu eser (1564) senesinde Şam’da vazifeli iken Su
riye Beylerbeyi Ali Paşa namına telif edilmiş olup, ona
nisbetle ismi «Ahlâk-ı Alâî» olarak konulmuştur. Yaz
maları İstanbul ve Avrupa kütüphanelerinde mevcut
tur. (1833) tarihinde Bulak'ta basılmıştır. Biz Bulak
basması üzerinden bugünkü dile hazırladık. Eser kıs
men garp dillerine de çevrilmiştir. Meselâ: Venedikli
tercüman Giovanni Medun tarafından yapılan bir ter
cüme Bonn Üniversitesi kütüphanesindedir.
Eser, yüzyıllar boyunca Türkçe yazılan ahlâk kitap
larına kaynak olmuş, İmparatorluğun son zamanlarına
kadar da liselerde ve medreselerde okutulan ahlâk
derslerinin de temeli sayılmıştır.
BU KISMIN BİBLİYOGRAFYASI
MUKADDİMENİN SONU
İFFETİN N E V İL E R İ:
«ADALETİN N EV İLER İ:
ADALET:
ADALETİN KISIMLARI:
Aristotalis adaleti üç kısma ayırmış ve her kısmı
şu şekilde târif etmiştir:
Birinci kısım: Hak Teâlâ'ya kulluk borcunu yeri
ne getirmektir. Kerîm olan ulu Allah her varlığı öze]
bir şekilde yaratmış ve hepsinin yaşamasını sağlayacak
hayat şartlarını vermiştir. Hadsiz nimetler ihsan et
miştir. Şu halde Hakka kulluk borcunun Ödenmesi ge
rekir. Nimet-i İlâhîye karşı şükür ve hizmet yollarına
atılniak icabeder. Cenabı Hakka karşı olan kulluk bor
cumuzu Ödemekte sürekli bir mücadeleye girişmek a
daletin bir gereğidir.
İkinci kısım- İnsanlarla, çevresiyle ve komşularıyla
olan ilişkilerini meydana getiren hakları gözetmek.
Devlet büyüklerine, emirlere, milletin büyüklerine, â-
iimfere savgı, emanetleri yerine getirmek, muamelâtta
ölçülü olmak ve sözlerde durmak gibi hususları gö
zetmek.
Üçüncü kısım: Ebedî âleme intikal etmiş olan geç
mişlerin haklarını gözetmektir. Borçlarının ödenmesi,
vasiyetlerin yerine getirilmesi, vakfedilmiş olan cemi-
yet yararına binaların tamirleri gibi hususlara dikkat
etm ektir.
1. Susmak.
2. Açlık (sabah vakti)
3. Seherde uyanık olmak.
4. Uzlet (Halktan uzaklaşmak).
5. Zikre devam.
P : 18
yok ki iyiliklerimi sana hibe edeyim. Gıybet etsem
anam ve babamı gıybet ederdim. Çünkü gıybetle iyilik
lerim gıybet ettiklerime verilir. Bari onlara verilsin.»
Gıybetin dünyada da zararları çoktur. Başta gıybet
eden kişinin gıybetini, edilen işitir ve ona zarar vermeye
gücü- yeterse verir. Buna gücü yetmezse o da öte
kini gıybet eder. Bazı çirkin huylu kişilerin onun bu
nun aybmı söylemek adetleridir. Halkın çoğu da bun*
lan gıybet eder ve kötüler. Gıybet eden kişinin kendi
sinde de birtakım ayıpların olduğu kesindir ve bu
ayıpların başkaları tarafından anılmasından dolayı
üzüntü duyar. O halde düşünmek lâzım: Halkm ayıpla
rını yaymaya koşmakta ne fayda varmış?
«Ey kendi ayıbının lıammalı olan kişi
Niçin başkalarının ayıbım kınıyorsun?»
DİĞER REZİLETLER..
CÖMERTLERDEN HABERLER...
/
na, çocuğuna yiyecek ve giyecek verildikten başka Ve
zîr bir de ona vazife buldu.
îbnri Esîr der ki: Cemâlüddîn ölürken tabutunun
Medine-i Münevvere'de yaptırdığı Rîîfcatta defnoîmasmı
vasiyet etti. Öylece yaptılar. Musul'dan Medine-i Münev-
vere’ye varınca Bağdat'tan, Kûfe'den Mekke’den ve da
ha pekçok şehir ve kasabalardan, sayılamıyacak kadar
çok mahşerî bir kalabalık toplanmıştı. Namazını kılıp,
dualar ederek ağladılar. Bir ara genç bir kişi yüksekçe
bir yere çıkarak, onun cömertliğini, iyiliğini vadeden
beyitler okudu.
Râvî der ki: O gün gördüğüm ağlamayı hiçbir ce
nazede görmüş değildim. Cenazesini beyt-i haram ı ta
vaf ettirip, Arafat’ta vakfe yerinde durdurup, nihayet
Medine-i Münevvere’ye defneyîediler. Râvza-i nübüv
vet ile kabri arasında onbeş zirâ’ vardır. Allah ona
bol bol rahmet etsin!
Anılan cömertlerden biri de Amîdü'd-Din Es’ad’dır.
Atabek Sa'd b. Zengî’nın veziri idi. Kemâl ve fazlından
başka cömertliği de dillere destandı. Pekçok muhtaç
lara» fakir şâirlere yardım ederdi.
RÎYA VE İLÂCI :
BİRİNCİ KİTAP 8f
Diğer reziletler:
Üstünlük ve övünme 297
Cimrilik ve küçük düşme 297
Cimriliğin ilâcı 297—303
Cömertlerden haberler 303—312
Riya ve ilâcı 312—326
Bitiris 326—327