Professional Documents
Culture Documents
Çağdaş Siyasal Akımlar 4
Çağdaş Siyasal Akımlar 4
Çağdaş Siyasal Akımlar 4
• Liberalizm
• Klasik ve Sosyal Liberalizm
İÇİNDEKİLER
3
öğrenerek yapılan eleştirileri ifade
edebileceksiniz.
© Bu ünitenin tüm yayın hakları Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’ne aittir. Yazılı izin alınmadan
ünitenin tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve
dağıtımı yapılamaz.
Liberalizm
John Locke
David Hume
Adam Smith
Liberalizmin Felsefi
John Stuart Mill
Temelleri
Herbert Spencer
LİBERALİZM
Fredrich Hayek
John Rawls
Bireycilik
Özgürlük
Liberalizmin Temel
Adalet ve Eşitlik
Kavramları
Ekonomi
Eleştiriler
Demokrasi ve Haklar
GİRİŞ
Siyaset teorisine yön veren en önemli düşüncelerden olan liberalizm
bireycilik, hoşgörü gibi kavramlarla ifade edilmiş ve politik bir kavram olarak çıkış
amacı devlet müdahalesini kaldırarak bireysel özgürlükleri ön plana verme üzerine
şekillenmiştir. Bireysel özgürlüklerin engellendiği bir dönemde liberalizm
bireylerin özgürlüklerini elde etmek için bir çıkış kapısı olmuştur. Liberalizmin bu
özgürlük talebi uygarlık seviyesine ulaşmış bütün toplumlar için talep edilmiş ve
bireysel özgürlükler aşamalı olarak kazanılmıştır. Bu amaçla birçok düşünür
özgürlüğü yeniden formüle etmeye çalışmış ve yeni toplumsal teoriler
üretmişlerdir. Bu teoriler bazen sadece bireyi ön plana vererek bazen de toplumun
faydasını gözeterek yeni toplum felsefelerine öncülük etmişlerdir. Nitekim 18. yy.
da aydınlanma felsefesinin, insanın aklına öncelik vermesi ile birlikte politik
mekanizma bireyden gelen sesleri duymaya başlamıştır. Bu dönemde özgürlük,
adalet, eşitlik gibi kavramlar yeniden sorgulanmaya başlanmış ve bu
sorgulanmalar birçok toplumsal hareketin tetikleyicisi olmuştur. Artık adalet,
eşitlik ve özgürlük kavramları politik mekanizmanın koruyuculundan bireyin lehine
çevrilmeye başlanmıştır.
Özgürlük ve eşitlik gibi kavramların sorgulanmasıyla birlikte toplumsal
hareketler başlamış ve yeni politik düzenler gittikçe bireylerin özgürlük ve eşitlik
seviyelerini yükseltmiştir. Bu ünitede liberalizmin kavramsal analizi yapılarak,
klasik ve neo/sosyal liberalizm arasındaki farkı ele alarak liberalizme kaynaklık
eden önemli düşünürlerin genel görüşlerine değinilecektir. Ayrıca liberalizmin
temel kavramları ayrıntılı bir şekilde incelenerek, liberalizme yöneltilen eleştiriler
açıklanacaktır.
LİBERALİZM
Liberal kavramı bireycilik, özgürlük olarak bilinse de bu kavramın en eski
politik olmayan kullanımı bir eğitim biçimi olarak kullanılmıştır. Orta Çağ’dan sonra
liberal kavramı, iki şekilde kullanılmıştır: Birincisi genel veya yaygın eğitim, ikincisi,
centilmen ve özgür adamın (liber) eğitimidir. Bu anlamda liberal kavramı eğitimde,
erdem sayılan; açık fikirliliği, hoşgörüyü veya yüce gönüllülüğü ima eder.
On altıncı yüzyıldan itibaren, terim aynı zamanda denetimsiz davranış biçimi
olarak da kullanılmıştır. Diğer bir anlam olarak liberalizm bazı değerlerle
özdeşleştirilir. Bunlar; hoşgörü, ilerleme, özgürlük ve bireyciliktir. Bu kavramlar on
dokuzuncu yüzyılda liberal kavramını ayırıcı özellikleri haline gelmiştir. Ayrıca
liberal terimi, kafa esnekliği, tolerans, zihin açıklığı ve yüce gönüllülüğü ile ilgili
1850’li yılların
çağrışımları nedeniyle felsefi bir tavırla özdeşleştirilir.
sonlarında liberal
kelimesi İngiltere’de, “Liberal” kavramı ilk olarak, Adam Smith’in “liberal eşitlik planı, özgürlük ve
William Ewart adâlet” tesadüfü ifadelerinde gözükür. Bununla birlikte, liberalizm bir politik
Gladstone’un Liberal hareketin ismi olarak, önce 1812’de İspanyol Liberal Partisi’nce kullanıldığında ve
Parti’sinin üyelerini
kısa süre sonra Fransa’da parti ismi olarak kabul edildiğinde meydana çıkar.
tanımlamak için
kullanıldı. İspanya’da liberal kavramı, daha gelenekçi kraliyetçi hiziplere muhalefet eden bir
grubu betimlemek için kullanıldı. Bu terim kraliyetçi hiziplerce, tehlikeli reformizm
ve aşırı serbestliği ima eden ve küfür anlamı taşıyan bir şekilde kullanıldı. Terimin
bu küçültücü anlamı 1820’den sonra Avrupa’da genel geçerlilik kazandı.
Fransız devriminin etkisiyle liberaller, seküler bir anayasanın ve basın
özgürlüğünü savundular. Bundan önce liberal kavramı, İskoç Aydınlanma
döneminde Adam Smith’in özgürlük, eşitlik gibi felsefi sisteminde görebiliriz. Aynı
zamanda liberal kavramı, 1820’lerden sonra İngiliz liberal parti üyelerinin (Whig)
politik doktrinleri olarak kullanılmıştır. Bu gelenek 19. Yüzyıl Avrupa liberalizminin
büyük kısmının takip ettiği politik kurumların modelini sağlamıştır.
Çağ bilginlerince devam ettirildi; 16. Yüzyıl sonu itibariyle, bu anlayış bazı İspanyol
Cizvit filozoflarınca, özellikle de, 18. Yüzyıl İskoç filozofları tarafından yeniden
canlandırılacak ve büyük kısmını önceden işledikleri iktisadî alanda, esasen liberal
bir siyaset sistemi hâline getirilmişti.
Aydınlanmayla birlikte bireysel özgürlükler, haklar daha çok irdelenmeye
başlanmıştır. Aydınlanma, Descartes (1596-1650), Hobbes (1588-1679) gibi
düşünürlerin felsefeleri ile şekillendi. Aynı zamanda İskoç felsefesinin önde gelen
düşünürleri olan, David Hume, Adam Smith ve Adam Ferguson gibi düşünürler
liberalizmin temelinin atılmasında etkili olmuşlardır. Özellikle John Locke’nin etkisi
liberal teorinin oluşmasında büyük öneme sahiptir.
Genel olarak Avrupada’ki hareketler ve olaylar nedeniyle, bireysel haklar,
özgürlükler, rıza, özel alan ile kamu alanının ayrılması, sözleşme, sınırlı ve dengeli
hükümet, halk egemenliği fikirleri, giderek Avrupa’da yaygın politik geçerlik
kazanmıştır. Amerika’daki ve özellikle Fransa’daki devrimler, halk egemenliği,
doğal haklar, eşitlik gibi birçok fikrin gelişmesinde etkili olmuştur. Çeşitli anayasa
dokümanları ve insan hakları bildirileri, Avrupa’nın her tarafına yayılmaya
başlamıştı. Liberal kavramının ortaya çıktığı İspanyol liberallerinden yirmi yıl önce
Fransa’da bireysel haklar, eşitlik gibi kavramlar büyük öneme sahipti. Özellikle bu
kavramlar Fransa’nın etkisiyle diğer tüm Avrupa’ya yayılmıştır.
1850’li yılların sonlarında liberal kelimesi İngiltere’de, William Ewart
Gladstone’un Liberal Parti’sinin üyelerini tanımlamak için kullanıldı. Genel olarak
parti üyeleri, insan doğası, anayasal yönetim, bağımsız kurumlar, sınırlı demokrasi
ve sosyal ilerleme gibi liberal kavramını açıklayan ilkeler çerçevesinde
Liberalizmin felsefi
toplanmışlardı. Bu partinin klasik temellerini John Locke’un Second Treatise on Civil
kökeni John Locke ile
başlatılır. Government (Sivil Hükümet Üzerine İkinci İnceleme 1689) adlı eserinde ve bununla
birlikte diğer aydınlanma düşünürlerinin çoğunda bulabiliriz.
Felsefe tarihinde özgürlüğün tanımı, genişliği, sınırlılığı hakkında çokça
tartışılmıştır. Özellikle özgürlük, adalet ve eşitlik üzerine yapılan bu tartışmalar
liberalizmin teorik kısmını oluşturmuştur. Bu tartışmalar felsefe tarihinde her
dönem yerini korusa da, liberal teoriye çığır açan tartışmalar 17. yüzyılda
modernizmle birlikte başlamıştır. Bu anlamda liberalizmin felsefi kökeni John
Locke ile başlatılır. Aynı zamanda liberal teorinin temellerini; David Hume, Adam
Smith, Immanuel Kant, Jeremy Bentham, John Stuart Mill, Benjamin Constant,
Herbert Spencer, Alexis de Tocqueville ve Fredrich Hayek, John Rawls gibi birçok
düşünürde görebiliriz.
Bu düşünürler genel olarak, devletin meşruiyetini sosyal sözleşme
teorileriyle temellendirip halkı ön plana çıkararak devletin rolünün
sınırlandırılması gerektiği düşüncesinden hareketle temel hak ve özgürlüklerin
garanti altına alınması ve hukuk devleti gibi düşünceleri savunarak liberal
düşüncenin temellerine katkıda bulunmuşlardır.
Aynı zamanda Thomas Hobbes ve Jean Jacques Rousseau’nunda liberal
teorinin temellerini oluşturmada etkili olduğu düşünülür. Her ne kadar Thomas
Hobbes’un baskıcı yönetim anlayışı liberalizme ters olsa da, doğa durumunda
John Locke
Locke, politik felsefe üzerine yazdığı en etkili eseri olan Sivil Hükümet
Üzerine İkinci İnceleme’de insanların bir araya gelmelerinin ve uygar bir yönetim
altında toplanmalarının başlıca gayesini mülklerini korumak olduğunu söyler. Aynı
zamanda mülkiyetin yanı sıra yaşam ile özgürlüğün korunması da yönetimin asal
görevlerindendir. Emeği çok önemseyen Locke, doğal bir mülkiyet hakkı olduğunu
söylemekle kalmaz, bizzat mülkiyet hakkının doğal olduğunu söyler. Locke’un
mülkiyeti sivil toplumdan önce de var olan bir şey olarak öne sürmesinin nedeni,
elbette mülkiyetin yaratıcısının, toplum değil, birey olduğunu göstermektedir.
Onun bireyciliği en belirgin hale getirdiği yer burasıdır. İşte bu düşünce Locke’u
liberalizmin ana kaynağı haline getirir.
Aynı zamanda Locke, bireyin temel haklarını (mülkiyet, özgürlük, yaşam vb.)
ön planda tutarak, bu hakları çiğneyen otoriteye karşı ihtilal hakkını kabul etmiştir.
Locke, bireysel haklarla çoğunluk yönetiminin bir arada tutmaya çalışır. Bu
anlamda Locke, bireysel haklara saygı gösteren ve ortak faydaya hizmet eden bir
toplum felsefesi kurma peşindedir. Bu konu daha sonradan faydacı düşünürler
tarafından tekrar formüle edilecektir. Faydacı düşünürler, toplumların kendi
üyelerinin genel ya da net mutluluğunu maksimize etmeyi amaçladıklarını ileri
süreceklerdir. Locke, adaletin, bireylere, toplumun genel iyiliğinin dahi çiğneyip
geçemeyeceği dokunulmaz veya devredilmez belli haklar verdiği yolundaki sezgisel
nosyonu ifade etmek üzere bir toplum sözleşmesi fikrini ilk kullananlar
arasındadır.
David Hume
Özellikle İskoç Aydınlanma düşünürleri tarafından savunulan etik teorisi
sonrasında birçok liberal düşüncenin oluşmasında etkili olmuştur. İskoçlar 19.
David Hume’nin ortaya yüzyıldaki en önemli toplum felsefesi olan faydacılığın gelişmesinin temellerini
attığı duygudaşlık attılar. “Daha fazla insanın daha fazla mutluluğu” sözü Francis Hutcheson’a aittir
Adam Smith tarafından ve Jeremy Bentham tarafından faydacılığın ilkesi haline getirildi. İskoç
kullanılmıştır. düşünürlerinin en önemlisi ise Hume’dir. Ahlakı akıldan ziyade duyunun türevi
olan duyguya dayandıran Hume, iyi ve kötü ayrımını haz ve acı üzerinde
temellendirir. Ancak haz ve acı eylemin fail nedenleridir, temel amaçları değildir.
İşte Hume amaçların seçimi ve belirlenmesi, etikte bireycilikten toplumsallığa
geçebilmek için bütün duygu ve duygulanımları kapsayan genel terim olarak
tutkuları kullanır. Nitekim Hume, iyilikseverlik ve bencilliğin arasındaki gerilimi
çözmek için duygudaşlık kavramını kullanır. Ona göre, insan Hobbes’in dediği gibi
kendi refahına daha fazla değer verdiği için bencil olsa da, bunun başkalarının
refahına hiçbir değer vermediği anlamına gelmez. Kendi çıkarına göre hareket
eden birey, kendi kaybının küçük diğerinin kazancının büyük olduğu durumlarda
bireysel çıkarı bir kenara bırakabilir. Yani Hume için, duygudaşlığın bizi kendimizin
dışına taşıdığını, başkalarının davranışından haz almaya sevk eden dolaylı bir etkisi
vardır. Hume, faydacılığın ve özgürlüğün insanın doğası olduğunu savunur. Aynı
zamanda liberalizmin etik görüşü olan, bireycilik ile toplumsallık ve öz çıkar ile
türdeşlerinin iyiliğini isteme arasındaki bağı açık bir şekilde ortaya koymuştur.
Hume’un ahlaki duyguları iyi ve kötü davranışların gözlemlenmesiyle bağlantılı
zevk ve acı duyularıyla ilişkilendirmesi 19. yüzyılda sosyal teori ve toplumsal
pratikler üzerinde güçlü bir etkiye sahip olan faydacı felsefeye ve liberalizme yol
açan düşünce çizgisinin bir parçasıdır.
Adam Smith
Hume’nin etik ile ilgili görüşleri Smith tarafından geliştirilerek ekonomik
alanda bireysel çıkarın toplumsal yarara dönüştüğü şeklini almıştır. Smith,
Hobbes'un kendi mülkiyetini koruma endişesinin ve onu geliştirmeyi haklı kılacak
kendi istikrarlı beklentilerinin ötesine geçti. Ayrıca, her bireyin refahının
diğerlerinin üretkenliğine bağlı olduğunu savundu. Bu doğruysa, o zaman
insanların kendi çıkarlarının peşine düşmelerine izin vermek, yalnızca kendi
refahlarını değil, başkalarının da refahını artırmanın yoludur.
Yani insanlar kendi çıkarları peşinde koşarken, görünmez bir elin onları
genel çıkarı da sağlama yoluna sokacağından ekonomik kurumlar bu şekilde
kendiliğinden işleyeceğini iddia eder. Bundan dolayı devletin ekonomide
müdahalesinin sınırlandırılması gerektiğini savunur. Herhangi bir eşitsizliğin
doğmaması için, ekonomik konularda müdahaleden sakınması gereken devlet,
zenginlerin pazara zarar veren söz konusu eğilimleriyle baş etmek için tekelciliği
önleyecek tedbirler alacak; mekanik iş ve çalışmanın yoksullar üzerindeki olumsuz
etkisini bertaraf etmek için sağlam bir eğitim ve özgürlük sistemi tesis edecektir.
Bu anlamda devletin üç vazifesi vardır: Birincisi, toplumu gelebilecek tehlikelerden
korumak; ikincisi, bireylerin maruz kalacağı haksızlıklardan korumak; üçüncüsü,
herhangi bir ferdin yahut az sayıda fertlerin yapamayacağı kamu tesislerini kurmak
ve idame etmek vazifesidir.
Herbert Spencer
Spencer’in Man Versus State (Devlete Karşı İnsan) adlı eserinde liberalizmin
gerçek temelleri üzerine durur. Ona göre bireyler kendilerini doğal haklar
vasıtasıyla tanırlar. Her birey eşit özgürlük hakkına sahiptir. Doğal haklar, sosyal
bütünlük için gerekli olan biyolojik bir karşılıklı sınırlama ve sözleşme sürecinden
doğuyordu. Spencer’da dikkate değer olan nokta, bireyselliğin natüralist evrimci
metafizikle temellendirilmiş olmasıdır. Bu temelde bireyin üzerindeki baskıyı
Spencer’da dikkate
kaldırarak bireyselliğin en yüksek düzeye çıkarıldığı liberal bir ortam çabasıdır.
değer olan nokta,
bireyselliğin natüralist Spencer’in ekonomide tutumu, düzenin tek temelinin devletin ekonomik
evrimci metafizikle faaliyetlere müdahalesi olmadığını öne süren ve kendi dönemindeki devlet
temellendirilmiş politikalarını faydalı değil daha ziyade zararlı etkiler üretme eğiliminde olmakla
olmasıdır. eleştiren Adam Smith’inkine benzerdir. Spencer, hükümetlerin içine düştükleri
hataları vurgular ve bırakınız yapsınlar teriminin kendi felsefesinin betimlemesi
olarak alınmasına kesinlikle karşı çıkar. Onun temel amacı, devlet eyleminin,
gerekli olan yerlerde, iktisadi ve sosyolojik yasalara göre faydalı bir biçimde
işlemesidir.
Fredrich Hayek
Friedrich August von Hayek (1899–1992) yirminci yüzyılın en önemli klasik
liberali olarak görülür. Klasik liberal öncülleri gibi, Hayek de birey için grubun
önemini kabul etti. Uluslararası siyasette, ilgili grubun, biraz dar bir şekilde
“homojen bir topluluk” olarak tanımladığı ulus olduğunu düşündü. Ulus, insanların
dışında bir varlık değil, bireysel kimliğin önemli bir unsuruydu. “Kelimeler, yüz
ifadeleri, beden dili, giyim tarzı, yemeğin hazırlanması ve tüketilmesi vb. ile ortak
bir ifade tarzı” olarak tanımlanan ortak kültür, tüm insanlar için güçlü bir
motivasyon gücüydü.
Modern Avusturyalı Hayek'in çalışmasında, klasik liberalizmin temel değerleri -insan bireyinin
iktisatçı Hayek, onuru ve özgürlüğünün ahlaki önceliği, serbest piyasanın erdemleri ve hukukun
Friedrich von Wieser’in üstünlüğü altında sınırlı bir yönetimin gerekliliği- uzlaşmaz modernitenin
öğrencisi ve Ludwig entelektüel çerçevesi içinde savunulur. Hayek'in çalışmalarının tamamı, belirgin bir
von Mises’in
şekilde Kantçı bir yaklaşımın etkileri vardır. Hepsinden önemlisi, epistemoloji,
meslektaşı Avusturya
Okulu içinde yer alır. psikoloji, etik ve hukuk teorisi alanındaki çalışmaları Kantçı bir alt yapıya sahiptir.
Modern Avusturyalı iktisatçı Hayek, Friedrich von Wieser’in öğrencisi ve
Ludwig von Mises’in meslektaşı Avusturya Okulu içinde yer alır. Hayek, Avusturya
Okulu'nu izlemiş ve geliştirmiştir. Avusturya'nın öznel değer teorisini derinleştirdi
ve geliştirdi. Değerin kaynaklara faillerin öznel tercihleri tarafından verildiği ve
herhangi bir varlığın veya kaynağın doğal bir özelliği olarak açıklanamayacağı
teorisidir. Avusturya İktisat Okulunun temel metodolojik ilkeleri olan, sübjektivizm
ve metodolojik bireycilik Mises’in praxeoloji yaklaşımıdır. Subjektivizm, piyasa
düzeninin işleyişinde klasik liberalizmin emek-değer teorisi yerine fayda-değeri
esas alan bir metottur. Metodolojik bireycilik ise, sosyal bütünlerin birey
üzerindeki etkisinden uzaklaşarak bireylerin sosyal bütünler üzerindeki etkisi
üzerine odaklanır. Bu düşünce insan davranışlarının amaçlı ve rasyonel olduğu
düşüncesini apriori bir varsayım kabul ederek bundan teoremler çıkarmadır.
Hayek, Avusturya düşüncesinin bu hakim anlayışından çok Karl Popper’ın
yanlışlamacı ve deneysel öze dönük varsayımsal tümdengelim metodunu
benimser.
Ricardo, J.S.Mill ve Marx'ı kapsayan ve değerin, söz konusu varlığın veya
kaynağın emek içeriğinden türetilerek nesnel terimlerle analiz edildiği klasik iktisat
teorisi geleneğinin sonunu belirleyen işte bu derin kavrayıştı. Von Mises'in tüm
yazılarında kuvvetle vurgulanan ekonomik teoride değere ilişkin bu öznelcilik,
Hayek tarafından her zaman kullanılır. Bu düşünce daha ileri götürülerek, para,
sermaye ve araçlar gibi sosyal nesneler, aslında insan inançları ve kavramları
tarafından oluşturuldukları için asla nesnel veya fiziksel terimlerle analiz edilemez.
Özellikle Misses’e ait olan Theory of Money and Credit (Para ve Kredi Teorisi)
üzerinde derinleşerek üretim ve istihdam dalgalanmalarının ekonomide sermaye
yapısıyla nasıl bağlantılı olduğunu gösterdi.
Hayek, 1930’da dünya ekonomik krizinde John Maynard Keynes ile olan
tartışma onu popüler bir iktisatçı durumuna getirdi. Fakat Keynes’in teorisinin ağır
basması ile Hayek’in teorisi ile baş başa kalmasına neden oldu. Keynesyen iktisat
ortamında Hayek’in teorisi unutuldu. Ancak 1970’de patlayan stagflasyon krizi,
1980’lerde başta İngiltere ve ABD olmak üzere birçok gelişmiş ülkede liberal-
muhafazakar partilerin iktidara gelmesi ve sosyalist ülkelerde piyasa ekonomisine
John Rawls
20. yüzyılın en önemli siyaset ve adalet teorisyenlerinden olan Rawls,
günümüz adalet teorileri tartışmalarına yön vermiştir. En önemli eseri olan A
Rawls adalet Theory of Justice (Bir Adalet Teorisi) ile adalet teorisine önemli katkılarda
ilkelerinin adil bir bulunmuştur. Aynı zamanda Political Liberalism (Siyasal Liberalizm) adlı eseri
şekilde şeçildiği yazarak çağdaş demokratik toplumlarda tatminkar bir siyasal adalet anlayışının
duruma başlangıç nasıl temellendirileceğini açıklar. Kant gibi deontolojik bir liberal olan Rawls,
durumu der. adaleti toplumsal kurumların ilk erdemi olarak görür. Nitekim Adalet Teorisi
kitabında Rawls teorisinin yüksek düzeyde Kantçı olduğunu söyler. Adaletin
faydacı teorilerin etkisinde olduğu bir dönemde Rawls, adaleti bu düşünceden
kurtararak Kantçı bir perspektifle ele alır. Rawls faydacılığın, bütün birerlerin
üzerinde hak sahibi olduğu büyük kurumların, en büyük net tatmin dengesini
sağlamak üzere düzenlenmiş olan bir toplumun doğru düzenlenmiş ve dolayısıyla
adil bir toplum olduğu düşüncesini eleştirir.
Rawls’un amacı faydacı bakışın altında eşitsizliğe ve haksızlığa neden olan
faydacı adalet anlayışlarına alternatif bir adalet teorisi oluşturarak toplumdaki
eşitsizliği gidermeye çalışır. Bu adalet anlayışını temellendirmek için de Locke,
Kant gibi düşünürlerden aldığı toplum sözleşmesi teorisini kullanır. Sözleşmeci
versiyonu mantıksal bir alt yapıyla oluşturarak yeni bir şekilde bize sunar. Rawls’da
sözleşme, daha çok birçok adalet ilkesi arasında kendi ileri sürdüğü hakkaniyet
olarak adaletin mantıksallığını gösterir. Hakkaniyet olarak adaletin
temellendirildiği bu durumu, başlangıç durumu olarak ifade eder. Rawls adalet
ilkelerinin doğru bir şekilde seçilmesi için bu durumun adil bir şekilde çizilmesi
gerektiğini düşünür. Bunun için bu durumda kişiler cehalet perdesi arkasında
olmalıdırlar. Yani kendileri ile ilgili hiçbir bilgiye sahip olmamalılar.
köken, din, cinsiyet, zeki veya sağlıklı olma vb. ile ilgili bir
bilgiye sahip değildirler.
Ancak kişiler insan psikolojisi ve sosyal yaşamla ilgili bazı genel geçer
doğruları bilirler. Aynı zamanda her kişi, akılcı ve kendi çıkarlarını göz ardı etmeyen
birisi olarak, birincil toplumsal değerlerin (temel hak ve özgürlükler, fırsatlar, gelir
Adalet ve
Eşitlik
Özgürlük Ekonomi
Liberaliz Demokrasi
Bireycilik
m ve Haklar
Bireycilik
Genel olarak liberalizmin temel kavramlarından olan bireycilik, liberal
düşüncenin ontolojik ve metafizik çekirdeği ve ahlaki, politik, ekonomik ve kültürel
varoluşunun temelidir. Birey tüm kurumlara önceldir. Devlet ve birey ilişkisinde
birey temeldir. Çünkü birey devlet ve toplumdan önce varolmuştur. Klasik
liberalizmde birey, kendi öznelliği içinde hapsolmuş ve kendi içine kapalı yalnız bir
varlık olarak anlaşılır. Birey doğal bir hak olarak bedenine sahiptir. Dolayısıyla,
bireyin bedeni ile ilişkili olan mülkiyet temel hak olarak kabul edilir. Bireyin ürettiği
mallar, bedenin mülkiyet haklarının uzantıları olarak görülür. Bu anlamda bireysel
çıkar egemen olarak ele alınır. Akıl, bireyin amalarını gerçekleştirmek için bir
araçtır. Her birey kendi çıkarlarının yargıcıdır. Bu nedenle kurumlar bireyi
yargılamaktan kaçınmalıdır. Bu anlamda bireyi sınırlayacak herhangi bir ahlak ve
doktrin kabul edilemez.
Klasik liberal teorisyenlerin hemen hemen hepsinin felsefesinin temelinde
bireycilik vardır. Locke, Hume, Smith gibi klasik düşünürlerle başlayan bireycilik
Ayn Rand bireysel
Mill, Spencer, gibi düşünürlerle devam eder. Bu düşünürlerce bireycilik bazen
özgürlüğü savunarak,
her bireyin kendi saf ekonomik alanda devletin müdahalesinden korunan anlamda, bazen de kişisel
egoizminin peşinde sorumluluğu ifade eden anlamda kullanılmıştır.
koşmasını rasyonel
Bireycilik ile ilgili bu düşünce liberalizmi anarşizmin kıyısına kadar
yaşam olarak görür.
getirmiştir. Liberter düşüncesi bireycilikte ileri giderek anarşinin şemsiyesi altına
kadar gitmiştir.
anarşizme yaklaşmışlardır.
Ayn Rand bireysel özgürlüğü savunarak, her bireyin kendi saf egoizminin
peşinde koşmasını rasyonel yaşam olarak görür. Bireyin kendi hayatı ve hayatta
kalması, tek değer ölçütüdür. Bu nedenle etiğin yegane temeli egoizmdir.
Rasyonel yaşam, bireyin kendi çıkarlarına göre yaşadığı hayattır. Anarşizme açık bir
şekilde karşı çıkan Rand, objektif ve rasyonel bir düzene inanıyordu bununla
beraber bir devlet formunun zorunluluğunu kabul ediyordu.
Sosyal liberalizm türünde ise bireyin iyiliği, toplumun tümünün iyiliğine bağlı
olarak görülüyordu. Klasik görüşün atomizmi, ahlaki ve sosyolojik açıdan naif bir
görüş olarak görülmeye başlandı. Yoksulluk, işsizlik ve hastalık gibi durumlar
bireyin kapasitesini aşacağı için bu konular sosyal kurumlara bırakılmalıydı. Dahası
sosyal liberalistlerde özgürlük, bireyi tüm sıkıntılarıyla baş başa bırakmak değildi,
bireye yardım elini uzatmaktır. Dolayısıyla sosyal liberalizmin bireye bakışı klasik
liberalizmden farklıdır.
Özgürlük
Özgürlük kavramı da bireycilik gibi liberalizmin başat ilkelerinden biridir.
Çoğu liberal düşünür özgürlüğü işlemeden geçmemiştir. Özgürlük sadece
liberalizmin değil tarih boyunca insanlığın temel özlemlerinden biri olmuştur.
Özgürlük, bazen bireyin tamamen bir serbestliği anlamında, bazen de bir toplum
halinde yaşayan bireyin herkesi sınırlandıran yasaya uyma anlamında
kullanılmıştır. Çoğu liberal düşünür, özgürlüğü dışarıdan bir müdahalenin
olmaması anlamında ele alır. Bu anlamda özgürlük bir sınırlamaya tabi olmama
durumudur. Ancak, toplum halinde yaşayan bireyin diğer herkes için genel geçer
bir davranışta bulunma özgürlüğü söz konusu olmuştur. Yani toplumsal yasalar
Özgürlük kavramı, çerçevesinde bazı hakları sınırlandırılmaya başlanmıştır. Kant’ın bu anlamda
pozitif ve negatif formülü, eğer her bir kişinin özgürlüğü diğer herkesin eşit özgürlüğü ile bağdaştığı
olarak ikiye ayrılır. ölçüde kazanılabilir. Bu nedenle, liberal özgürlük anlayışı, mecburen, her bir kişinin
özgürlüğünü herkes için aynı özgürlüğü korumak amacıyla sınırlayan, hukukun
himayesi altında bir özgürlüktür. Bu anlayış, toplumdan uzak bir bireyin doğal
özgürlüğü değil, toplum içinde mümkün ve diğer insanların özgürlüğünü korumak
için mecburi olan kurallarla sınırlandırılmış özgürlük anlamına gelir. Liberalizm, bu
bakımdan, anarşizmden kesin bir şekilde ayrılır.
Bu anlamda özgürlük, hoşgörü, tolerans, anayasacılık, demokrasi gibi
bireysel haklara önem veren kurumsal gelişmeleri de içerir. Özellikle liberal
teorisyenler, özgürlük ve yasa, devlet arasındaki ilişkinin nasıl olması gerektiği
üzerine yoğunlaşırlar. Bentham yasa ile özgürlüğün birbirinin zıttı olduğunu, ancak
sosyal fayda ile bu zıtlık yok edilebilirdi. Çünkü yasa ancak sosyal fayda adına
meşru olur. Bu anlamda sınırlama toplumun faydasına ise kabul edilebilirdi.
Özgürlük kavramı, pozitif ve negatif olarak ikiye ayrılır. Isaiah Berlin İki
Özgürlük Kavramı (1969) adlı eserinde negatif özgürlüğü, bireyin dışarıdan –kişi ve
gruplar- bir sınırlamaya tabi olmamasıdır. Pozitif özgürlük ise, bireyin kendisinden
kaynaklanan bir sınırlamadır. Genellikle liberalizmde etkili olan negatif
özgürlüktür. Klasik liberal gelenek daha çok negatif özgürlüğe bağlıdır. Hayek’e
göre, liberal özgürlük anlayışı negatif bir anlayıştır. Buna göre, birey baskıdan veya
sınırlamadan uzak kaldığında özgürdür. Burada özgür insan, keyfi zorlamaya tabi
olmayan insandır. Devlet müdahalesinin özgürlüğü sınırladığı düşünülür. Burada
sınırlama üç şekilde ele alınır.
Adalet ve Eşitlik
Liberal düşüncenin en önemli iki kavramı olan adalet ve eşitlik, bazen aynı
anlamlarda bazen de farklı ve karşıt anlamlarda kullanılmıştır. Adaletin eşitlik ile
ilgili olan kullanımları olmakla birlikte aynı zamanda adaletin eşitliğe ters
kullanımları vardır.
Ekonomi
Liberalizmin ekonomik bakış açısı özel mülkiyet ve piyasa temelinde özgür
ekonomik faaliyet olarak ifade edilir. Liberalizmin geliştiği en temel alanlarından
biri olan ekonomi alanın, serbest piyasa ekonomisi olarak formüle edilir. Serbest
piyasa ekonomisinde devletin rolünün kaldırıldığı veya azaltıldığı bir durum söz
konusudur.
Liberalizmin ekonomik anlamda en önemli kökleri Adam Smith’e dayanır.
Smith’in ekonomide kabul ettiği kendiliğinden doğan düzen ve serbest ticaret
fikirleri klasik liberalizme yön vermiştir. Smith’in görüşlerinin oluşmasında David
Hume etkili olmuştur. Serbest ticaret argümanları onun ekonomik düşüncesinin
merkezinde yer alıyordu. Hume, bu gelişmeleri insan doğasına ilişkin felsefi
Liberalizmin ekonomik perspektifinden ve toplumsal değişime ilişkin tarihsel görüşünden yola çıkarak
anlamda en önemli
değerlendirdi. Özellikle bireysel çıkar ile toplumsallığı birleştirme çabaları Smith’e
kökleri Adam Smith’e
dayanır. ilham kaynağı olmuştur. Smith ekonomide bir devlet müdahalesi olmadan
kendiliğinden doğal olarak ilerleyeceğini söyler. görünmez bir elin bireysel çıkarı
toplumsal çıkara dönüştüreceğini söyler. Yani birey ürettikçe mutlu olacak, mutlu
oldukça toplumsal çıkara hizmet edecek. Özel ilginin politik ekonomi ifadesi olan
merkantilizme, özellikle de doğal bir tekel arzusuna sahip tüccarlar ve imalatçıların
çıkarlarına ve risklerin değiştirilmesine karşı tavır aldı. Smith, ulusu, yalnızca mülk
sahibi kültürel seçkinler yerine, tüm ücretlilerden oluşan bir toplum olarak gördü.
Devlet adamlarının ulusun ekonomik işlerini planlayabilecekleri fikrini reddetti.
Merkantilizm servet transferine odaklanırken, Smith servet üretimine odaklandı.
Serbest piyasa ve serbest ticaret, tüm insanlara konumlarını iyileştirmeleri için en
iyi olanakları sundu. Yaygın modern algının aksine, Smith mutlak serbest ticareti
savunmuyordu. Birkaç durumda, devletin, yerli sanayinin yararına yabancı
sanayiye müdahale ederek ticareti kısıtlamanın garantili olduğunu düşündü.
Demokrasi ve Haklar
Liberal düşüncede doğal haklar Locke’ye kadar götürülür. Aynı zamanda
doğal haklar, doğal hukuk ile özdeşleştirilir. Bireyin sahip olduğu bu haklar,
özgürlük, güvenlik, mülkiyet ve baskıya karşı direnme gibi bireyin doğa
durumunda, doğuştan sahip olduğu düşünülen ilkelerdir. Bu haklar zamanla
insanlığın gelişiminin temeli olmuş ve birçok belgede somutlaşmıştır. Paine gibi
birçok düşünür bu hakların anayasa belgelerinde kodlanması için çabaladı. Ancak
on dokuzuncu yüzyıldan itibaren doğal haklar fikri sorgulanmaya başlanmıştır.
Özellikle T. H. Green, doğaları gereği sosyal olan insanların doğal hakları
olmadığını iddia etti. Ona göre haklar daima toplum içindeki normatif kabule
imada bulunur. Klasik liberallerin hepsi doğal hakları onaylamaz.
reddederler.
hakkına öncelik veren bir ülke demokratik bir yönetim biçimine sahip olmadan da
liberal olabilir. Mesela, 18. yy. İngiltere’si demokratik olmadan seçme hakkına
önem verdiği için liberaldi. Dolayısıyla liberalizmin demokrasi ile içsel bir bağının
olduğunu vurgulamak yanıltıcıdır. Çünkü egemenliğin halkta olduğu bir yönetim
şekli despotik olabilir.
ELEŞTİRİLER
Genel olarak liberalizme yöneltilen eleştireli üç temel başlık altında
alabiliriz:
•LİBERALİZM
•Liberalizm genel olarak kişilerin bağımsızlığına önem verir. Ahlaki açıdan ele
alındığında liberalizm, kişilerin kendi yaşamlarıyla ilgili kararları özgür, eleştirel
ve bağımsız bir şekilde vermeleri gerektiğini savunur. Bireye verilen değerle ön
plana çıkan liberalizm birey üzerinde yapılan her baskıya karşı çıkmıştır. Bu
nedenledir ki, sınırlı devlet, müdahale etmeyen devlet anlayışını benimsemiştir.
Hatta bu düşünce daha da ileri giderek devletin rolü sadece güvenlik olarak
Özet
ifade edilmiştir. Yani devlet bireyi koruma dışında bir yetkiye sahip olmama gibi
bir düşüncenin oluşmasında bireye verilen değerden kaynaklanmıştır.
•Klasik ve Sosyal Liberalizm: Klasik liberalizm, en açık biçimde bireycilik
doktrinine bağlıdır. Bu anlamda insanın değerini yücelten politik ve ahlaki bir
doktrin olarak tanımlanabilir. Klasik liberaller bireysel özgürlükleri sınırlandırdığı
için devlet müdahalesini reddederler. Ancak sosyal liberaller, müdahaleci devlet
anlayışını benimserler. Sosyal liberaller refah devleti anlayışını benimseyerek
dezavantajlı durumunda olan yoksullara yardım gibi fonların devlet tarafından
yürütülmesi gerektiğini savundular.
•LİBERALİZMİN FELSEFİ TEMELLERİ
•Adalet, özgürlük gibi kavramlar üzerine ilk yazanlar Atinalılardı. Hukukun
koruyuculuğu ve adaleti sağlama çabaları Eski Yunan’dan kalan mirasla
geleceğe aktarıldı. Aristo’dan türeyen temeller üzerinde, Thomas Aquinas’ın
ellerinde kazandıktan sonra, bilhassa Orta Çağ bilginlerince devam ettirildi; 16.
Yüzyıl sonu itibariyle, bu anlayış bazı İspanyol Cizvit filozoflarınca, özellikle de,
18. Yüzyıl İskoç filozofları tarafından yeniden canlandırılacak ve büyük kısmını
önceden işledikleri iktisadî alanda, esasen liberal bir siyaset sistemi hâline
getirilmişti.
•LİBERALİZMİN TEMEL KAVRAMLARI
•Genel anlamda liberalizmin kavramları birçok düşünürde farklılık gösterse de
temelde, bireycilik, özgürlük, ekonomi, demokrasi ve haklar, adalet ve eşitlik
ilkeleri üzerinde birleşilir.
•Bireycilik: Genel olarak liberalizmin temel kavramlarından olan bireycilik,
liberal düşüncenin ontolojik ve metafizik çekirdeği ve ahlaki, politik, ekonomik
ve kültürel varoluşunun temelidir. Birey tüm kurumlara önceldir. Devlet ve
birey ilişkisinde birey temeldir.
•Özgürlük: Özgürlük kavramı da bireycilik gibi liberalizmin başat ilkelerinden
biridir. Çoğu liberal düşünür özgürlüğü işlemeden geçmemiştir. Bu anlamda
özgürlük, hoşgörü, tolerans, anayasacılık, demokrasi gibi bireysel haklara önem
veren kurumsal gelişmeleri de içerir.
•Adalet ve Eşitlik: Adalet ile ilgili bilindik kavramlar hak ediş ve ihtiyaçtır. Hak
edişleri ve ihtiyaçları bakımından farklı olan insanlara eşit muamele etmek
adaletsiz olur. Bu kullanımlar özellikle dağıtıcı adalet ile ilgilidir. Örneğin çok
farklı görevlerde bulunan kişiler aynı ücrete tabi değildir. Bu adaletin bir
gereğidir. Özellikle klasik liberalistler, eşit olmayanlara maddi eşitlik
uygulanması girişiminin bireylere yapılan bir müdahale olarak algılamakta ve
adaletsizliğe neden olduğu görüşünü savunmuşlardır.
•Ekonomi: Liberalizmin ekonomik bakış açısı özel mülkiyet ve piyasa temelinde
özgür ekonomik faaliyet olarak ifade edilir. Liberalizmin geliştiği en temel
alanlarından biri olan ekonomi alanın, serbest piyasa ekonomisi olarak formüle
edilir.
•Demokrasi ve Haklar: Baskının, haksızlığın yokluğu çoğunlukla demokratik
rejimlerle bağdaştırılır. Bu nedenle demokrasi ve liberal devlet örtüşür. Ancak
liberalizm ve demokrasi birbiri ile örtüşse de iki ayrı kavramdır. Liberalizm,
belirli hakları devletin baskısından koruyan bir hukuk düzenidir. Yaşam,
özgürlük, mülkiyet gibi hakların güvence altına alındığı liberalizm çoğunlukla
demokrasi ile bağdaştırılır.
•ELEŞTİRİLER
•Liberalizmin bireycilik anlayışı eleştirilmiştir. Bireycilik eleştirisinde,
liberalizmin oluşturmaya çalıştığı bireycilik anlayışının ütopik olduğu düşünülür.
Nitekim her bireyin rızası alınmaya çalışıldığı bir sistemde, yönetimin tek tek
her bireye ulaşması ve genel geçer bir teori oluşturması imkansızdır. Bununla
birlikte liberalizmin kapsayıcı olmadığı düşünülür: Bazı grupların liberalizmin
bireycilik, özgürlük anlayışlarından faydalanmadığı düşünülür.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi liberalizmin temel kavramlarından biri değildir?
a) Bireysellik
b) Özgürlük
c) Adalet
d) Eşitlik
e) Anarşizm
Cevap Anahtarı
1.e, 2.a, 3.b, 4.e, 5.e, 6.c, 7.d, 8.c, 9.a, 10.a
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Cohen, M. (2020). Platon’dan Mao’ya Siyaset Felsefesi, Çev. Hamdi Bravo, Ankara:
Fol Yayıncılık.
Gordon, S. (2013). Sosyal Bilimler Tarihi ve Felsefesi, Çev. Ü. Tatlıcan, H.
Kösebalaban, İstanbul: Küre Yayınları.
Harvey, D. (2015). Neoliberalizmin Kısa Tarihi, Çev. Aylin Onacak, İstanbul: Sel
Yayıncılık.
Hardin, R. (2003). Liberalism, Constitutionalism and Democracy, New York: Oxford
Univesity Press.
Hayek, F. (2009). Liberalizm, Çev: Ünsal Çetin, Liberal Düşünce, 14(55). 197-224.
Mises, L. (1985). Liberalism: In The Classical Tradition, Ed. Bettina Bien Greaves,
Translated: Ralph Raico, New York: Cobden Press.
Rawls, J. (2006). Halkların Yasası ve “Kamusal Akıl Düşüncesinin Yeniden Ele
Alınması”, Çev. Gül Evrin, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Sandel, M. (2014). Liberalizm ve Adaletin Sınırları, Çev. A. Emre Zeybekoğlu,
Ankara: Dost Kitabevi.
Vincent, A. (2006). Politik İdeolojiler, Çev. Arzu Tüfekçi, İstanbul: Paradigma
Yayıncılık.