PiVOLKA 22

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 20

Başkent Üniversitesi

Fen Edebiyat Fakültesi | Psikoloji Bölümü


Eleştirel - Yaratıcı Düşünme ve Davranış Araştırmaları Laboratuvarı

Haziran 2012 | Yıl: 7 | Sayı: 22

Sorular ve Sorgulamalar

Ünlü Amerikalı yazar Ursula K. LeGuin, “sihirbazların sesi büyücülerden daha yüksek
çıkar” demişti. Onun kastettiği sihirbazlar, sahte bilimsel argümanları bilimsel benzetme-
lerle süsleyen, ağzı kalabalık, güzel söz söyleyen ama aslında gerçeğe ulaşmaktan ziyade
dogmalarla diğer insanları etkilemeye çalışanlardır. Büyücüler ise bilgiye sahip olan ve
gerçeğe yaklaşmak için sabırla çalışan bilim insanlarından başka bir şey değildir. Yaklaşık
2500 yıl önce Atinalı yöneticilerin sorularından rahatsız oldukları için baldıran zehiri içe-
rek ölmeye mahkum ettikleri Sokrates ile günümüzdeki bilim insanları arasında çok faz-
la bir fark yoktur. Bilimsel bilgi, 2500 yıl önce nasılsa, günümüzde de yönetenleri rahat-
Yayın Yönetmeni
sız etmeyi sürdürüyor. Üstelik Sokrates’in tek yaptığının “soru sormak” olduğunu da ha- Zuhal Yeniçeri
tırlatmamız gerekiyor. Tahminen sadece soru sormak yerine bir de bu soruları kitaplaş-
tırsaydı, dev filozofu ölüme mahkum etmek için onun 71 yaşına gelmesini beklemeye- Yardımcı Yayın
ceklerdi. Yönetmenleri
Doğan Kökdemir
Yaşadığımız dünya ile ilgili olarak soru sormaya başladığımızda, sadece çevremizi anlamak Okan C. Çırakoğlu
yolunda adım atmayız; aynı zamanda iç dünyamızı da çevreleyen her şeyi sorgulamaya
başlarız. “Havadan bırakılan bir cismin neden yere düştüğünü” sormak çok basitmiş gibi Danışma Kurulu
Gülce Coşkun
görünebilir ama buna verilen cevabın “yerçekimi” olması ile “Tanrıların isteği” kabulü ara-
Timur Karaçay
sındaki dünya görüşü farkı çok büyüktür. Belki de insanları tarih boyunca sorulardan uzak
Nil Korkut Naykı
tutan da bu olmuştur. Soruların sayısı fazlalaştıkça, çevremizdeki dünyanın merkezinin Nesrin Hisli Şahin
kendimiz olmadığını hatta ve hatta insanlar olmadığını öğreniyoruz; üzerinde yaşadığımız Nilay Pekel Uludağlı
yerkürenin de evrenin merkezi olmadığını öğrendimizde aynı derecede hayal kırıklığına Mete Yaman
uğramamış mıydık zaten? Ne bizim ne de üzerinde yaşadığımız dünyanın merkezde olma-
dığı gerçeği sadece fiziksel bir bulgudan ötedir. Bu bilgi, bizim psikolojik, sosyo-kültürel, Yayın Kurulu
ruhani pek çok duruşumuzu da değiştirir; değiştirmesi gerekir. Bu nedenle soru sormak Gülçin Akbaş
tehlikelidir; inançlarımızla yarattığımız bir dünyanın sorduğumuz sorularla yıkılması san- Ahmet Z. Aksoy
dığımızdan daha kolay olabilir. G. Ceren Güneş
Deniz Ekşi
Leman Korkmaz
Bütün zorluklarına ve zaman zaman karşımıza çıkan engellemelere, tehditlere rağmen ya-
Bahar Muratoğlu
pabileceğimiz en iyi şey soru sormaya devam etmektir. Milyonlarca yıldır evrilen insan zih- S. Utku Sayyıdan
ni merak etmeden, sormadan, sorgulamadan duramaz; gerçek bilgiye ulaşmanın verdiği İlke Sonad
haz sadece bireysel olarak bizim için değil tüm insanlık ailesi için de dogmatik yanlışlardan
daha değerli olacaktır. Yirmibirinci yüzyılda yaşıyoruz ama hala bildiğimiz tek şey aslında
hiçbir şey bilmediğimizdir.

22
İçindekiler...

Sorular ve Sorgulamalar D. Kökdemir 1


Parafili: Cinsel Sapkınlık G. Akbaş 2
İçimdeki Müzik L. Korkmaz 5
Edebiyat Çalışmaları ve Psikoloji N. Korkut-Naykı 9
Arada Kalmış İmgeler: Ölüm, Fotoğraf... P. Aytemiz 12
Madde Yanlılığı: Test Maddeleri... H. E. Suna 15
Kişilerarası Tarz, Kendilik Algısı, Öfke ve Depresyon N. Hisli Şahin 17
Öteki Birey: Şizofreni | Öteki Kafe: Mavi At M. M. Yüksel 18
PiVOLKA, Haziran 2012, Sayı: 22, Yıl: 7

PARAFİLİ: CİNSEL SAPKINLIK

Gülçin Akbaş
gulcinakbas@yahoo.com
Başkent Üniversitesi, Psikoloji Bölümü | ELYADAL

Cinsel suçlar toplumun gündemini oluşturan, oldukça Bu bireylerde cinsel işlev bozukluklarına ek olarak, kişilik
yankı uyandıran olaylardır. Televizyon ve gazetelerde bozuklukları özellikleri de görülebilmektedir. Parafilide
bu tür olaylarla sıklıkla karşılaşıyoruz. Küçük çocukları depresyon belirtileri görülebilir ve parafilik davranışların
kaçıranlar, reşit olmayan kız çocuklarıyla beraber olan er- yaşanılan yoğun stres nedeniyle artabileceğinin bir işareti
kekler, benzer bir şekilde reşit olmayan erkek çocuklarıyla olarak depresyon belirtileri parafilik davranışın sıklığını
beraber olan kadınlar, plajlardaki röntgenciler, otobüsler- ve yoğunluğunu artırabilir.
deki fortçular..
Bir kültürde normal olarak kabul edilen bir davranış di-
Bu tür olaylar çoğunlukla toplum vicdanını rahatsız eden ğerinde tuhaf karşılanabileceğinden, parafilinin tanısı kül-
olaylardır. Toplum, sözü geçen cinsel aktivitelerde bulu- türden kültüre değişir. Mazoşizm dışında kadınlara nere-
nan bireylerin cezalandırılmasını istiyor. Cezalandırmanın deyse hiç parafili tanısı koyulmamıştır ve hatta mazoşist
yanı sıra, daha önemli olan konu ise hem toplum vicdanı- tanısı alan erkeklerin sayısı kadınların 20 katıdır. Parafili
nı hem de suçu işleyen kişiyi rahatlatmak amacıyla cinsel çocukluk veya ergenlikte başlayabilir ve yıllarca sürebilir.
suçları işleyen kişilerin iyileştirilmesi ve onları bu tür dav- Ancak şu unutulmamalıdır; bazı davranışlar, fanteziler ya
ranışları tekrar işlemekten alıkoymaktır. da nesneler sadece zarar verdiğinde veya strese neden ol-
ması durumunda parafilik olarak kabul edilir. Genel bir
Bu bireylerin iyileştirilmesinde ilk adım, bireyi tanımak ve tıbbi duruma bağlı kişilik değişimine neden olan şizofreni
ne tür cinsel sapkınlığı olduğunu anlamaktır. Bu bağlam- veya madde kullanımı gibi muhakeme yeteneğini engel-
da bu yazıda psikologların yoğun çalışmalarıyla belirlen- leyen bazı koşullar parafilik davranışa neden olabilir. Bu
miş “parafililier-sapkın cinsel davranışlar” tanımlanacak koşullar parafiliden ayrı tutulmalıdır.
ve çeşitlerine değinilecektir.
DSM (2000), parafiliyi sekiz farklı şekilde sınıflandırır. Bu
Parafili Nedir? sekiz çeşit parafili arasında eğer kişi stres hissediyorsa ya
da kişiler arası iletişimde güçlüklere neden olacak dürtü-
Parafili cinsel uyarılmanın ve hazzın alışılmamış cinsel ler veya cinsel fantezileri varsa pedofili, röntgencilik, teş-
davranışlarda bulunulmasıyla edinilen sapkın bir dav- hircilik veya fortçuluk tanılarından biri koyulur. Eğer kişi
ranıştır. Bir parafili belirli bir nesneyi (örn., çocuklar, partnerinin rızası olmadan ona yönelik dürtüsel davranış-
hayvanlar ya da iç çamaşırları) veya belirli bir davranışı larda bulunursa veya strese ya da kişiler arası iletişimde
(örn., kendini teşhir etme, acı çektirme) içerebilir. Para- güçlüklere neden olacak dürtüler sergilerse sadizm tanı-
filik bireyler için, parafilik uyaranın varlığı ya da hayali sı konur. Diğer parafililerin tanısı is eğer cinsel dürtüler,
cinsel uyarılma için yeterli olabilir. Parafilik davranış ve davranışlar ya da fanteziler, sosyal ve mesleki işlevsellikte
bu davranışın altında yatan hiperseksüalite, cinsel dürtü belirgin bir sıkıntıya ya da bozulmaya neden oluyorsa ko-
ve saldırganlık bir cinsel dürtü bozukluğunu temsil ediyor nulur. Kliniklerinde en sık görülen parafili türleri pedofili,
olabilir (Kafka, 1995). röntgencilik ve teşhirciliktir. Cinsel sadizm ve mazoşizm
daha az sıklıkla görülür.
Parafilinin Teşhisi için Kriterler
Parafilinin Çeşitleri
Tanı Ölçütleri Başvuru El Kitabı’na (DSM) (2000) göre pa-
rafilinin teşhisi için: 1. Fetişizm (Nesne Tutkusu)
1. İnsan dışındaki nesneleri,
2. Bireyin kendisinin ya da partnerinin acı çekmesini Bu parafili türü insan olmayan nesnelere yönelik tekrarla-
veya aşağılanmasını yan yoğun cinsel dürtüleri, cinsel olarak uyarıcı fantezileri
3. Çocukları ya da diğer rızası olmayan bireyleri ya da davranışları içerir. Hemen hemen her şey fetiş ola-
içeren, tekrarlayan, yoğun cinsel uyarılmalı fanteziler, cin- bilir. Yaygın görülen fetiş nesneleri ayakkabı ve iç çama-
sel dürtüler ya da davranışların olması gerekir. Teşhisin şırıdır. Fetişist olan bazı insanlar, o nesneyi çalarak, mas-
tam olarak konulabilmesi için, bu özellikler en az 6 ay bo- türbasyon yaparak ya da hatta sadece nesneyi görmekle
yunca sürmelidir. Ayrıca, kişinin sosyal, mesleki ve diğer tahrik olabilirler. Cinsel ilişki esnasında kişi partnerinden
önemli alanlarında büyük sıkıntıya ve işlev bozukluğuna o nesneyi giymesini isteyebilir (Raphling, 1989). Comer’e
neden olmalıdır. (1998) göre fetişistlerin çoğu erkektir ve dörtte biri homo-
seksüellerden oluşur ve fetişizm ergenlikte başlar. Feti-
Bazı parafilik bireyler için, sapkın davranışlar onların ha- şizm, genellikle cinsel uyarılma için gereklidir ve fetişin
yatındaki temel cinsel aktiviteyi oluşturabilir. Bu bireyler yokluğu erkeklerde ereksiyon güçlüklerine neden olabilir.
her ne kadar farklı cinsel davranışlarının onları rahatsız
etmediğini iddia etseler de, cinsel ilişkilerinde sıklıkla Bir fetişizm vakası:
bozukluklar görülür. Hatta bazıları, kendilerini uyaracak 32 yaşındaki bekar bir erkek “kadın külotlarının”
uyaranlara yakın olmak amacıyla mesleklerini ve hobile- çok çekici olduğunu belirtiyor. İlk cinsel heyecanını
rini cinsel tercihlerine göre seçebilir. Örneğin bir ayak feti- 7 yaşında pornografik bir dergide külot giymiş çıp-
şisti kadın ayakkabıları satmayı seçebilir. lak bir kadın fotoğraflarıyla uyarılmasıyla yaşamış.
PiVOLKA 3

Sonra, ilk ejakülasyonu 13 yaşındayken külot giymiş Davranışçı yaklaşıma göre, isteyerek ya da farkında olma-
kadınların fantezileriyle oluşmuş. Arkadaşlarının, dan, bir hayvana ya da insana acı çektirirken cinsel uya-
kız kardeşinin ve tanıdığı diğer kadınların külotla- rılma yaşanabilir. Acı verme ve cinsel uyarılmanın eşleş-
rını çalıyor ve mastürbasyon yaparken kullanmak tirilmesi cinsel sadizmi başlatabilir. Farklı bir yaklaşımsa,
üzere özel bir yerde saklıyor (Comer, 1998). cinsel yetersizlik ya da güvensizlik hislerinin insanları di-
ğerlerine acı çektirip onlara karşı güç ve üstünlük hissine
2. Transvestik Fetişizm (Karşı Cinsin Eşyalarına Karşı ulaşmalarına neden olacağını ve böylece cinsel uyarılma
Fetişizm) artacağını iddia eder (Langevin ve ark., 1988, akt. Comer,
1998).
Bu sapkın davranış, cinsel uyarılma sağlamak için kadın
giysileri giyme ihtiyacı veya arzusu hisseden heterosek- Dietz ve arkadaşlarına göre (1990), cinsel sadizm fantezile-
süel erkeklerde görülür. Hastaların çoğu evlidir. Bu sap- ri, mazoşizm gibi çocuklukta başlar, erken yetişkinlik dö-
kın davranış genellikle ergenlik başlangıcında ortaya çı- neminde kronik bir hale gelir (akt. Comer, 1998). DSM’ye
kar. Bu erkeklerden bazıları sadece tek bir kadın giysisini göre, sadizm eğer Antisosyal Kişilik Bozukluğu ile birle-
seçer (örn., kendi iç çamaşırının içine kadın külotu giy- şirse, sadist bireyler kurbanlarını öldürebilir (2000).
me) bazılarıysa tamamen bir kadın gibi giyinip makyaj
yapabilir. Wise ve arkadaşlarının (1991) transvestik feti- Sadomazoşizm uygulaması ise önceden belirlenmiş kır-
şizm kişilik özellikleri hakkında yaptıkları araştırma bu baçlama (genellikle kalçalara), kölelik, ürofili- idrardan ya
kişilerin epeyce saldırgan ve yakınlık gösteremeyecek da işemekten seks arzusu duyma; koprofili-dışkıdan seks
kadar benmerkezci olduğunu göstermiştir. Çoğu yüksek arzusu duyma ve mysophilia-pislik ile seks arzusu duyma
düzeylerde aile içi geçimsizlik bildirmiştir (akt. Comer, ve penis ve meme işkencesi gibi çeşitli cinsel senaryoların
1998). cinsel sadist ve cinsel mazoşistler tarafından uygulanma-
sını içerir (Arndt, 1991).
3. Cinsel Mazoşizm
5. Teşhircilik
Cinsel mazoşizmli bireyler, aşağılanmaktan, dövülmekten,
bağlanmaktan veya herhangi bir şekilde acı çektirilmekten Teşhircilik DSM’de bir kişinin herhangi bir yabancıya
yoğun olarak haz duymaktadır (DSM 2000). Tekrarlayan, cinsel organlarını göstermesi olarak tanımlanmaktadır.
şiddetli uyarıcı cinsel fanteziler ve cinsel dürtüler kişi- Teşhircilikte hedef kişi genellikle karşı cinsin bir üyesidir.
yi yönlendirir. Mazoşist bireyler, kendi rızaları olmadan Teşhircilik genellikle 18 yaşından önce ortaya çıkar ve 40
cinsel birlikteliğe zorlanma fantezileri kurarlar. Zaman za- yaşından sonra şiddeti azalır. Hastaların çoğu erkektir an-
man birçok normal insan bu tür fanteziler kurabilir. Ancak cak bildirilen vakaların birkaçında kadın teşhirciler vardır
sadece fantezileri hakkında yoğun sıkıntı yaşayanlar ve (2000).
normal cinsel işlevleri bozulmuş olan bireylere mazoşizm
teşhisi konur. Bazı çalışmalar teşhircililerin dini bir şekilde yetiştirilmiş
olma olasılığını ortaya koymuştur. Ayrıca erkek ve kadın
Mazoşist eylemleri ya hastalar kendi kendilerini bağlaya- hastaların farklı özelliklerinin olduğu ileri sürülmektedir.
rak, vücutlarına delici aletler batırarak hatta kendilerini Kadın teşhirciler cinsel organlarını hiçbir zevk almadan
keserek yaparlar ya da partnerlerine yaptırırlar. Partnerle- sadece para kazanmak için teşhir ederken erkek katılımcı-
rinden kendilerini tehdit etmelerini, el, kol, bacak ve göz- lar teşhircilik yaparken zevk alırlar.
lerini bağlamalarını, dövmelerini, kırbaçlamalarını, vur-
malarını, aşağılamalarını ve hatta elektrik vermelerini is- Literatüre göre erkek teşhirciler kişiler arası ilişkilerinde
teyebilirler (Reik, 1989). bozukluklar yaşayan ve öfkeli ve düşmanca duyguları
olan ürkek ve iddiasız erkekler olma eğilimindedir. Ayrı-
Amerikan Psikiyatri Birliği’ne göre (2000), mazoşist fan- ca, teşhirci erkeklerin kendi erkeklikleri ile ilgili şüpheleri
tezilerin çoğu çocuklukta başlayıp yıllarca sürmektedir. olup bazılarının annelerine aşırı bağımlılığı olduğu da gö-
Stresin mazoşizmi tetikleyebileceği bilinmektedir (akt. rülmüştür (Blair ve Lanyon, 1981).
Comer, 1998). Acı ve cinsel hazzın aynı andan deneyim-
lenmesi mazoşist dürtü ve eylemlerin nedeni olabilir Bir teşhircilik vakası:
(Comer, 1998). “Fernando bir teşhirciydi. Yaklaşık iki ay önce kon-
trol edilemez bir dürtü hissetti ve o da hedefine ulaş-
4. Cinsel Sadizm mak için sokaklarda dolaştı ve otobüse bindi. Favori
hedefleri yaşlı kadınlar veya liseli kızlardı. Yöntemi,
DSM’ye göre cinsel sadizm mağdura psikolojik ya da fi- yolda veya otobüste hedefinin gözlerinin önünde
ziksel acı (aşağılanma dahil) vermenin kişiye cinsel he- onları şok etmek amacıyla işemek ya da mastürbas-
yecan verdiği hayali ya da gerçek, tekrarlayan, şiddetli yon yapmaktı (Raulin, 2003).
olarak uyarıcı cinsel fantezi, dürtü ve davranışları içerir
(Amerikan Psikiyatri Birliği, 2000). Sadist kişiler genellikle 6. Röntgencilik
sadist hareket tarafından dehşete düşen bir cinsel kurban
üzerinde tam kontrole sahip olduklarını düşünürler. Bazı Röntgencilik, çıplak olan, soyunan ya da cinsel birliktelikte
sadistler, sadist eylemlerini rızası olan partnerleri üzerin- bulunan kişileri gözetlemekten kaynaklanan tekrarlayan,
de yaparken bazıları partnerlerinin rızası olmadan yapa- şiddetli olarak uyarıcı cinsel fantezi, dürtü ve davranışları
bilir, örneğin bazı tecavüzcüler cinsel sadizm gösterir. içerir. Bu insanların amacı cinsel ilişkiye girmek değil sa-
Tüm sadist eylemlerde cinsel zevk için anahtar nokta kur- dece gözlemlemektir. Röntgencilik esnasında ya da daha
banın acı çekmesidir (Comer, 1998). sonra gördüklerini düşünürken mastürbasyon yapabi-
4 PiVOLKA

lirler. Yakalanma riski de röntgencilere heyecan katarak için pedofilik birey en az 16 yaşında olmalı ya da çocuktan
röntgencilik eylemini tetikler. Röntgencilik, genellikle 15 en az 5 yaş büyük olmalıdır. Mağdurlar çoğunlukla 13 yaş
yaşından önce başlar ve kronik olma eğilimindedir (DSM, altı çocuklardır ve mağdurların üçte biri kız çocuklarından
2000). oluşur. Pedofilik bireylerin çoğu, yetişkinlerle yaşadığı
cinsel deneyimlerden haz duymaz; cinsel doyum için sa-
Langevin ve arkadaşlarının yapmış olduğu bir araştırma- dece çocukları tercih eder.
ya göre (1985) diğer cinsel suçlulara göre röntgencilerin
ailenin en küçük çocuğu olma ve daha az sayıda kız kar- Sapkın cinsel davranışlarını sadece kendi öz çocukları,
deşlerinin olma ihtimalinin yüksek olduğu bulunmuştur. üvey çocukları ya da akrabalarıyla deneyimleyebilirler.
Röntgencilerin genellikle her iki ebeveynle de iyi bir iliş- Pedofilik yetişkin eğer cinsel sadizm belirtilerini göster-
kileri yoktur ve ebeveynlerin de iyi bir evlilikleri yoktur. miyorsa, çocuğun ihtiyaçlarına karşı duyarlı olabilir. Pe-
Cinsel ve sosyal olarak daha az gelişmişlerdir. Diğerlerine dofili, ergenlikte ortaya çıkar ve pedofilik eylem sıklığı
göre ilk cinsel deneyimlerini daha geç yaşarlar ve evlenme strese bağlı olarak değişebilir. Pedofilik bireylerin çoğu
ihtimalleri çok azdır. Röntgenciler cinsel olarak deneyim- çocukken cinsel olarak istismar edilmiştir. Bu bireylerin
leri arttıkça, daha fazla röntgencilik yaparlar (akt. Comer, çeşitli cinsel işlev bozuklukları ve az gelişmiş sosyal bece-
1998). Diğer cinsel bozukluklara eşlik edebilir. DSM’ye riler gibi başka sıkıntıları olabilir. Dolayısıyla, hayatların-
göre, genellikle 15 yaşından önce başlar ve kronik olma da kontrol hissini yaşayabilecekleri başka alanlar ararlar
eğilimindedir (Amerikan Psikiyatri Birliği, 2000). (Howitt, 1995).

Bir röntgencilik vakası: Görüldüğü gibi parafili çok çeşitli davranışları içerir. Cin-
Çıplak bir kız arkadaşa bakmak onu sinsice izlemek sel suçlu olarak nitelendirilen bireyleri öncelikli olarak
kadar heyecanlı olamaz. Önemli olan çıplak bir vü- tanımak, cinsel sapkınlığını belirlemek ve sonrasında iyi-
cut görmek değil, görmemeniz gereken bir şeyi giz- leşmesini sağlamak gerekmektedir. 1190’ların ortasında,
liden gizliye izlemek. Yakalanma riski bu işi daha da Avrupa’daki bazı ülkeler teşhircilik, pedofili ve çeşitli
heyecanlı hale getiriyor. Yakalanmak istemiyorum sosyal suçların tedavisi için hadım etmeyi kullanılmıştır.
ama birilerini gizlice izlediğim zaman kendimi teh- Ancak şimdi, parafilik bireylerin iyileştirilmesinde çeşit-
likeye atıyorum (Comer, 1998). li psikolojik terapiler uygulanmakta ve olumlu sonuçlar
alınmaktadır (Comer, 1998).
7. Frottörizm (Fortçuluk)
Kaynaklar
Frottörizm DSM’de “rızası olmayan bir kişiye dokunma ve
sürtünmeyi içeren fanteziler, cinsel dürtüler ve davranış- Amerikan Psikiyatri Birliği, (2000). Tanı ölçütleri baş-
lar” olarak tanımlanmıştır. Cinsel organlarını mağdurun vuru el kitabı (4. baskı). Washington, DC: Author.
kalçalarına sürtme ya da mağdurun memelerini veya cin- Arndt, W. B. (1991). Gender disorders and the paraphili-
sel organını elle okşama genellikle tren gibi kalabalık or- as. Madison: International University Press.
tamlarda oluşur ve kişi mağdurla özel ve samimi bir ilişki Blair, C. ve Lanyon, R. (1981). Exhibitionism: Etiology
içersinde olduğunun hayalini kurar. Ancak, kişi genellikle and treatment. Psychology Bulletin, 89, 439-463.
mağdura dokunduktan sonra yakalanmamak için kaçma- Comer, R. J. (1992). Abnormal psychology. New York;
ya çalışır. Frotterizm çoğunlukla ergenlikte ya da daha Freeman.
öncesinde başlar ve genellikle başkalarının frotterizm yap- Howitt, D. (1998). Pedophiles and sexual offences against
tığını gözlemleyerek model alma yoluyla gelişir. 25 yaşın- children. Chichester: Wiley.
dan sonra frotterizm isteği azalmaya başlar (2000). Kafka, M. P. (1995). Current concepts in the drug tre-
atment of paraphilias and paraphilia-related disorders.
8. Pedofili (Sübyancılık) Practical Theurepetics, 3, 9-21.
Raulin, M. L. (2003). Abnormal psychology. Boston,
Pedofi öncelikli olarak ve özellikle ergenlik öncesi çocuk- MA: Allyn & Bacon.
ları ya da ergenliğe yeni girmiş çocukları cinsel olarak Raphling, D. L. (1989). Fetishism in woman. Journal of
çekici bulmaktır (DSM, 2000). Pedofililer, cinsel doyuma American Psychoanalytic Association, 37(2), 465-491.
çocukları izleme, onlara dokunma ya da basit veya karma- Reik, T. (1989). The characteristics of masochism.
şık cinsel eylemler yapma yoluyla ulaşır. Pedofili vakası American Imago, 46, 161-195.
PiVOLKA, Haziran 2012, Sayı: 22, Yıl: 7

İÇİMDEKİ MÜZİK

Leman Korkmaz
lemankorkmaz@yahoo.com
ELYADAL

Okuyacağınız yazı müziğin -müzik dinlemenin, müzikle Müziğin prematüre bebekler üzerindeki olumlu etkisi ge-
uğraşmanın ve de müzik aleti çalmanın- hem fizyolojik nel olarak kanıtlanmışsa da müziğin çeşidi ve desibeli gibi
hem psikolojik etkileri üzerine kaleme alınmıştır. Önce- aracı değişkenlerin de üzerinde durulmalıdır. Bu konuyla
likle neden bu yazıyı yazmaya karar verdiğimi belirtmek ilgili, 10 çalışmanın dahil edildiği meta-analiz çalışmasının
isterim. Günün yorgunluğu, iş stresi, hem iş hem de özel sonucunda Standley (2002), şu noktalara dikkat çekmiştir:
hayatımızdaki kaygıları nasıl müzikle hafifletebileceği- (1) -eğer sözlü müzikse- Şarkı ya da ninninin bir kadın ya
mizi, varolan potansiyelimizi nasıl müzikle daha iyi kul- da çocuk tarafından seslendirilmesi, (2) volümün 70 de-
lanabileceğimizi, ayrıca müziğin sadece psikolojik değil sibel (dB) civarında olması, 75 -80 dB’i asla geçmemesi,
fizyolojik sağlığımızla ne kadar ilişkili olabileceğini biraz (3) müziğin 20-30 dakika gibi kısa sürelerle verilmesi, (4)
olsun fark ettirebilmek için. Ayrıca, sürekli değişen eğitim müziğin kesintisiz, durağan, dingin, rahatlatıcı ve bebeğe
sisteminin getirdiği endişelerle yaşamak zorunda kalan, yönelik olması.
bu sistemin içine sıkışmış ya da deyim yerindeyse sıkıştı-
rılmış öğrenci ve velilerin mücadelesine belki de farklı bir Kuşkusuz bedenimiz ve müzik arasındaki ilişkiyle ilgili
bakış açısı ve yöntemle destek sağlamak, hem öğrencilerin daha ayrıntılı sonuçlar için gelecekte yürütülecek çalış-
hem de velilerin müzikle biraz nefes alabileceklerini fark malara ihtiyaç vardır. Ancak görünen o ki, doğduğumuz
ettirebilmek için. Yazının devamında, yapılan çalışmalar- andan itibaren müziğin temel düzeyde fizyolojik sağlımız
dan örnekler verilerek müziğin fizyolojik sağlığımız, bi- üzerindeki olumlu etkisi söz konusudur.
lişsel performansımız ve psikolojimizle ilişkisinden daha
ayrıntılı bahsedilecek ve bu ilişkide belirleyici olabilecek Bilişsel Aktiviteler ve Müzik
faktörler tartışılacaktır.
Müzik dinlemenin iş başarısı ve bilişsel performans üze-
Bedenimiz ve Müzik rindeki etkisine baktığımızda ise yine karşımıza olduk-
ça olumlu bir tablonun çıktığını söyleyebiliriz. Müziğin
Müziğin fizyolojik etkilerini ele aldığımızda, müziğin ‘te- olumlu duyguları, olumlu duyguların ise bilişsel materya-
davi’ amacıyla kullanılmasının hiç de yeni bir yaklaşım lin daha iyi düzenlenmesini sağlayarak yaratıcılığı artırdı-
olmadığını görüyoruz. Hodges ve Wilson (2010) makale- ğı bilinmektedir. Dolayısıyla müzik, müzikle ilgili olma-
lerinde, Amerikan Tıp Birliği Dergisi’nin (Journal of the yan fakat yaratıcılık gerektiren bir iş ve görevde uyarılma
American Medical Association) 1914 yılındaki sayısında durumunu ve olumlu duyguları artırarak daha iyi perfor-
bölgesel veya lokal anestezi yapılan hastalarda müziğin mans göstermemizi sağlayabilir.
etkisiyle ilgili bir rapor olduğunu belirtmiş, İkinci Dün-
ya Savaşı’ndan sonra hem fiziksel hem duygusal travma Sürekli olarak üretkenlik ve yaratıcılık gerektiren bilgisa-
yaşayan binlerce gaziye müzik terapi uygulandığından yar bilgi sistemi yazılımcılarıyla yürütülen çalışma müzi-
bahsetmiştir. 1950’li yıllarda yapılan çalışmalar ise ame- ğin hem olumlu duyguları artırma hem de iş performansı
liyatlı hastalarda müziğin solunum, kalp atış hızı ve kan üzerindeki etkisine örnektir (Lesiuk, 2005). Yapılan çalış-
basıncı gibi pek çok sağlık göstergesi üzerinde olumlu mada, yazılımcılardan ilk hafta normalde ne kadar müzik
etkisini kanıtlamıştır. Günümüzde ise müzik terapi dün- dinliyorlarsa o kadar müzik dinlemeleri, 2. ve 3. hafta sü-
ya üzerindeki pek çok hastanede ve pek çok sağlık kuru- resince, kendi tercih ettikleri CD’lerden ya da araştırma-
luşunda yaygın olarak kullanılmaktadır. cılar tarafından getirilen 65 CD’lik setten seçim yaparak
müzik dinlemeleri istenmiştir. Dördüncü haftada ise katı-
Bu noktada, doğduğumuz andan itibaren müziğin fiz- lımcılardan hiç müzik dinlememeleri istenmiş ve 5. hafta
yolojik sağlığımızla ne kadar ilişkili olabileceğini göste- yeniden müzik dinlemelerine izin verilmiştir. Sonuçlar,
ren yeni doğan araştırmalarından bahsetmek yerinde yazılımcıların olumlu duygu durumunun müzik dinledik-
olacaktır. Yeni doğan yoğun bakım ünitesinde kalan pre- leri haftalarda arttığı, müzik dinlemedikleri hafta azaldığı
matüre bebeklerle yürütülen 35 çalışmanın değerlendi- ve müziğin tekrar geri geldiği 5. haftada yeniden arttığını
rildiği makalede (Hodges ve Wilson, 2010) müziğin -özel- ortaya çıkarmıştır. Ayrıca yazılımcıların, müzik dinlen-
likle normal gebelik süresini (31 hafta) geçen bebekler- medikleri hafta iş kalitesinin -az da olsa- düştüğü rapor
de- kalp atış hızını düşürme, oksijen doygunluk düzeyi- edilmiştir. Dahası, katılımcıların, müzik dinlenmedikleri
ni artırma, hastanede kalma süresini azaltma ve kilo ar- hafta görevleri üzerinde amaçlanandan daha fazla zaman
tışı, gibi pek çok olumlu fizyolojik etkisinden bahsedil- harcadıkları bulunmuştur. Yani müzik yazılımcıları daha
miştir. Bunun yanı sıra, bu makalede müziğin davranış- uyanık ve enerjik tutarak daha kısa zamanda görevlerini
sal sonuçları ile ilgili çalışmalara da dikkat çekilmiştir. tamamlamaları üzerinde etkili olmuştur.
Bebeklerin müzik dinletisi sırasında ya da hemen son-
rasında, hem uyanık hem de uykuda oldukları sürede, Belirtildiği gibi, müziğin iş-görev performansı üzerindeki
daha sakin oldukları, davranışsal stres tepkilerinin azal- olumlu etkisi olumlu duygularla ilişkilendirilmektedir.
dığı, ebeveyn-bebek etkileşiminin arttığı, müzik veril- Çok yüksek ya da çok düşük seviyedeki uyarılma ve kaygı-
meyen durumla karıştırıldığında bebeklerin ağlama sü- nın bilişsel performans üzerindeki olumsuz etkisi ve olum-
relerinin çok daha kısa olduğu gibi bulgulara yer veril- lu duygu durumunun problem çözme becerisi üzerindeki
miştir. olumlu etkisi bilinmektedir. Thompson ve arkadaşlarının
6 PiVOLKA

(2001) yürüttüğü diğer bir çalışmada Mozart’ın sonatları- runu okuyarak bu sorun için çözüm önermeleri istenmiş-
nı dinleyen katılımcıların, hiç müzik dinlemeyen ve Al- tir. Önerilerinin diğer bir katılımcı tarafından değerlendi-
binoni parçalarını dinleyen katılımcılara göre görsel akıl rileceği de eklenmiştir. Katılımcıların olumlu ve olumsuz
yürütme testlerinde daha başarılı oldukları gözlenmiştir. geri-bildirimlere nasıl tepki vereceklerini ölçebilmek için,
Fakat bu etki Mozart’ın kendisine değil, parçaların olum- katılımcıların yarısına önerilerinin diğer katılımcı tarafın-
lu duygu durumunu ve uyarılmayı artırmasıyla ilişki- dan olumlu değerlendirildiği, diğer yarısına ise olumsuz
lendirilmiştir. Araştırmacılar bu bulguyu hoşa giden bir değerlendirildiği söylenmiştir. Devamında ise katılımcı-
uyaranın olumlu duyguları ve uyarılmayı artırarak iş ların saldırganlık seviyeleri ölçülmüştür. Ayrıca, katılım-
performansını olumlu yönde yordaması olarak yorum- cılardan, kendilerini değerlendirmiş olan diğer katılımcı-
lamışlardır. Sonuç olarak, hoşumuza giden, daha olumlu nın farklı bir problem için sunduğu çözümü değerlendir-
hissetmemizi sağlayan müziklerle daha başarılı olabilme- meleri istenmiş ve geri-bildirimleri saldırganlık davranışı
miz, daha verimli çalışabilmemiz olası gözükmektedir. indeksi olarak kullanılmıştır. Hoşa giden müzik koşulun-
daki katılımcıların, diğer iki koşulda olan katılımcılara
Psikolojimiz ve Müzik göre duygu durumlarının daha olumlu olduğu ve geri
bildirimler karşısında daha az saldırganlık gösterdikle-
Müziğin psikolojimiz üzerindeki etkisiyle ilgili yapılan ça- ri bulunmuştur. Araştırmacılar ayrıca yaptıkları model
lışmalar, müziğin duygu durumu, kaygı, saldırganlık gibi analiziyle değişkenler arasındaki ilişki örüntüsünü test
pek çok değişken üzerindeki etkisini göstermektedir. Ay- etmişlerdir. Bulgular hoşa giden müziğin olumlu duygu-
rıca müzik terapi üzerine yapılan çalışmalar müziğin sa- yu artırdığını, olumlu duyguların ise saldırganlık hissini
ğaltıcı etkisiyle ilgili de kanıtlar sunmaktadır. Takip eden azaltarak daha az saldırganlık gösterilmesini sağladığını;
kısımda öncelikle müziğin nasıl farklı duygularla ilişkili hoşa gitmeyen müzik koşulunda ise daha az olumlu duy-
olabileceğinden bahsedilecek, devamında ise müzik terapi gunun rapor edildiğini ve bunun da daha fazla saldırgan-
ve bu terapinin iyileştirici etkisiyle ilgili çalışmalardan ör- lık hissi üzerinden daha saldırgan davranışa neden oldu-
nekler verilecektir. ğunu göstermiştir.

Krahe ve Bieneck (2012) müziğin duygu durumu ve sal- Knight ve Rickard’ın (2001) yaptığı bir başka çalışmada ise
dırganlıkla ilişkisini araştırmıştır. Araştırmacıların, yürüt- müziğin kaygıyı önleyici ve kaygıyı azaltıcı etkisi bulun-
tükleri deneysel çalışmada katılımcıların hoşa giden, hoşa muştur. Çalışmada kişi için stresli bir durum olan sözel
gitmeyen ve hiç müzik verilmeyen üç farklı koşulda, hem sunuma hazırlanma süresinde müziğin yatıştırıcı etkisi
duygu durumları hem de olumsuz geri bildirimlere ver- araştırılmış ve sunuma müziksiz hazırlananların öznel
dikleri tepkiler ölçülmüştür. Müzik verilen gruplardaki kaygısının ve stresin fizyolojik göstergeleri olan sistolik
katılımcılara çalışmanın amacının müziğin kişiler-arası kan basıncı ve kalp atış hızının anlamlı şekilde daha yük-
problemleri çözme üzerindeki etkisiyle ilgili olduğu söy- sek olduğu görülmüştür. Özetle, sunuma hazırlanırken
lenmiştir. Katılımcılardan kendilerini evlilik danışmanı o- müzik dinleyenlerin hem öznel hem de nesnel değerlen-
larak hayal etmeleri ve eşler arası çatışmayı içeren bir so- dirmelerle daha az stres yaşadıkları ortaya çıkmıştır.
PiVOLKA 7

Yapılan bu çalışmalarla müziğin duygu durumumuz üze- çalarken nasıl hissettiklerini ifade etmişler, grup halinde
rinde ne kadar etkili olabileceği ve belirli durumlarda ve- -farklı enstrümanları kullanarak- müzik yapmışlar, şarkı
receğimiz tepkileri nasıl belirleyebileceği gösterilmiştir. Bu söylemişlerdir. Tüm aktivitelerde o anki hisleriyle ilgili
noktada sorulabilecek soru, hoşa giden, olumlu duyguları konuşmuşlardır. Dört ve on (Ort. = 5.9) arasında değişen
artıran müziğin kaygıyı ve saldırganlığı azaltıcı etkisi var- oturumlar sonunda kontrol grubuyla karşılaştırıldığında
sa, müzik kaygı, saldırganlık ya da diğer psikolojik sorun- müzik terapi alan deneysel grubun duygu durumunun
larda bir tedavi aracı olarak kullanılabilir mi? Takip eden daha olumlu olduğu ve bu hastaların aileleriyle çok daha
kısımda bu soruya cevap arayan bilim insanlarının ‘müzik fazla sosyal etkileşimde bulunduğu ortaya çıkmıştır.
terapi’ konusunda yürüttükleri çalışmalar çerçevesinde
müziğin sağaltıcı etkisi tartışılacaktır. Sonuç olarak, müzik dinlemenin ve de müzik yapmanın
hem daha iyi hissetmemizde hem de var olan fizyolojik
Müzik Terapi ve psikolojik problemlerle baş etmemizde etkin bir terapi
yöntemi olarak kullanılabileceği ortadadır.
Davranışçı, psikodinamik ve humanistik yaklaşımlar gibi
farklı teorik altyapıları olan müzik terapide, müzik dinle- Aracı Değişkenler ve Gelecek Çalışmalar
yerek ya da müzik yaparak tedavi esastır. Psikodinamik
yaklaşımdan gelen analitik müzik terapi modellerinde, Son olarak, her ne kadar müziğin olumlu etkisi yapılan
müzikle ortaya çıkan içsel süreçlerin sözel olarak dile geti- araştırmalarla kanıtlansa da, aracı değişken olarak etkili
rilmesi esastır. Hümanistik yaklaşıma dayanan modeller- olabilecek bazı faktörlerin üzerinde durmanın yararı ola-
de ise ‘burada ve şimdi’ vurgusu yapılarak o anda -müzik caktır. Yukarıda bazı çalışmaların sonuçlarından da çıka-
dinlerken ya da müzik yaparken- hissedilen duygularla rım yapılabileceği gibi, müziğin etkisiyle ilgili konuşur-
ilgili farkındalık kazandırılır. Davranışçı yaklaşıma da- ken, ‘‘Hangi müzik, ne zaman, kim için, hangi durumda
yanan modellerde ise, şarkı söyleme, müzik dinleme ve olumludur?’’ sorusu mutlaka sorulmalı ve gelecekte yürü-
müzik yapma belirli bir davranışı değiştirmeye yönelik tülecek çalışmalarla müziğin olumlu ya da olumsuz etki-
uyaranlar ve/veya ödüller olarak kullanılır. Müzik terapi- sinde belirleyici olabilecek faktörler keşfedilmelidir.
nin, sözel olmayan müzikal etkileşimi araç olarak kullan-
ması sebebiyle, özellikle sözel olarak iletişim kurulamayan Yapılan bazı çalışmalar, bazı kişilik özelliklerinin müzi-
durumlar için de etkili bir yaklaşım olduğu söylenebilir. ğin etkisi üzerindeki belirleyici rolüne yönelik ipuçları
Müzik terapi farklı yaş grupları ve farklı sorunlar için yay- sunmaktadır. Örneğin, Lesiuk’un (1992) Federal Havacı-
gın olarak kullanılmaktadır. Ayrıca, yürütülen bilimsel lık Kurumu’nda çalışan kontrolörlerle yaptığı çalışmada
çalışmalarla kullanılan yöntemler geliştirilmekte ve müzik müzik dinlemenin iş stresini azalttığı gösterilmişse de, bu
terapinin etkinliği sınanmaktadır. olumlu etkinin sürekli (kronik) kaygısı olan ve içedönük
kişilerde görülmediği ortaya konmuştur. Bu bulgu bazı ki-
Çocuk ve ergenlerde davranışsal, duygusal ve bilişsel ruh- şilik özelliklerinin müziğin etkisi üzerinde belirleyici ola-
sal bozuklukların yaygınlığı % 8 ve % 26 oranında değiş- bileceğini göstermektedir.
mektedir. Bahsedilen ruhsal bozukların tedavisine yönelik
230’dan fazla psiko-terapötik yaklaşım olsa da bunlardan Diğer bir önemli nokta, hangi müzik türünün hangi görevi
çok azının etkinliği bilimsel olarak sınanmıştır (Weisz ve yaparken olumlu ya da olumsuz olabileceğidir. Örneğin,
Weiss, 1993). Müzik terapinin çocuk ve ergenler üzerin- yürütülen bir çalışma, farklı müzik türlerinin -sözlü müzik
deki etkisinin test edildiği meta-analitik çalışma, müzik ve enstrümantal müzik- ve sessiz ortamın farklı görevler
terapinin özellikle de gelişimsel ve davranışsal problem- üzerindeki değişken etkisini ortaya koymuştur. Eğer ya-
lerdeki olumlu etkisini ortaya koymuştur. Araştırmacılar pılan görev sözel test ise, sessiz ortamın performans için
müzik terapinin özellikle bu problemlerde etkili olmasının en uygun durum olduğu fakat yapılan görev sayısal test
nedenini, müzik yapmanın -şarkı söylemek enstrüman ise vokal müziğin performansı diğer durumlara göre daha
çalmak gibi- çocukların dikkatini toplama ve konsantras- olumlu etkilediği, şematik (diyagram) testlerde ise hem vo-
yon süresini uzatma üzerindeki olumlu etkisiyle ilişkilen- kal hem de enstrümantal müziğin sessiz ortamla kıyaslan-
dirmiştir. Müzik terapinin müdahalesiz ve yargılamayan dığında performansı daha olumlu etkilediği bulunmuştur
ortamı çocuklara farklı durumlarda saklı kalan kapasite- (Avila, Furnham ve McClelland, 2012). Yine müziğin oku-
lerini ortaya çıkarma imkanı sağlamaktadır. Ayrıca müzik duğunu anlama -sözel testler- üzerindeki etkisiyle ilgili 7.
terapide çocuklar ‘başarılı olmak’ için kurgulanan bir or- ve 8. sınıfa giden 334 öğrenciyle yapılan çalışmada, sessiz
tama getirilmekte ve bu da onların kendilerine olan gü- ortamla karşılaştırıldığında müziğin okuduğunu anlama
venlerini artırmaktadır. Çocuk ve ergenlerle yürütülen bir üzerindeki olumsuz etkisi bulunmuştur. Bu bulgu, yazılı
başka çalışma, davranışçı yaklaşıma dayanan modellerin materyal ve şarkı sözlerinin birbirine rakip materyaller ol-
diğerlerine oranla daha az etkili olduğunu, özellikle farklı maları dolayısıyla kişinin dikkatini bölmesi ile açıklanmış-
modellerin birleştirilerek kullanıldığı eklektik yaklaşımın tır (Anderson ve Fuller, 2010).
ise daha etkili olduğunu ortaya koymuştur (Gold, Voracek
ve Wigram, 2004). Diğer önemli nokta müziğin türü ve (sözlü müzikse) şarkı
sözlerinin içeriğidir. Burns ve ark (2002) yaptıkları çalışma-
Akut travmatik beyin hasarı ve felç geçirmiş hastalarla yü- da katılımcılardan, laboratuvara hard rock, klasik müzik
rütülen bir deneysel çalışmada ise araştırmacılar, 18 hastayı ya da rahatlatıcı müzik parçaları getirmelerini istemişler
standart rehabilitasyon (kontrol grubu) ve deneysel gruba ve bu müzikleri katılımcılarda stres yaratan bir manipü-
(standart rehabilitasyon artı müzik terapi grubu) ayırmış- lasyon sonrası dinletmişlerdir. Klasik müzik parçaları din-
lardır (Nayak, Wheeler, Shiflett ve Agostinelli, 2000). De- leyenlerin, diğer gruplarla karşılaştırıldığında stres sonra-
neysel gruptaki katılımcılar standart rehabilitasyona ek sı kalp atış hızının daha düşük olduğu, diğer bir deyişle
olarak, müzik enstrümanları çalmışlar, bu enstrümanları stres seviyelerinin daha az olduğu gözlenmiştir. Diğer bir
8 PiVOLKA

deyişle, diğer iki müzik türünde olumlu bir etki görülmez- School Psychology Quarterly, 25(3), 178-187.
ken, klasik müziğin stresi azaltıcı etkisi ortaya konmuştur. Burns, J. L., Labbé, E., Arke, B., Capeless, K., Cook-
Bunun yanı sıra, sözlü müzikte, şarkı sözlerinin içeriği de sey, B., Steadman, A. ve ark. (2002). The effects of different
oldukça belirleyici olabilmektedir. Normalde müziğin ra- types of music on perceived and physiological measures of
hatlatıcı ve olumlu etkisi olsa da, şiddet içerikli müzikleri stress. Journal of Music Therapy, 39, 101-116.
dinleyen çocuklarda dinlemeyenlere oranla -kısa süreli de Gold C., Voracek M. ve Wigram, T. (2004) Effects of
olsa- daha fazla şiddet eğilimi görüldüğü bulunmuştur music therapy for children and adolescents with psycho-
(Anderson, Carnagey ve Eubanks, 2003). pathology: A meta-analysis. Journal of Child Psychology and,
Psychiatry, 45(6), 1054-1063.
Müziğin olumlu-olumsuz etkisi ve müzik terapi üzerine Hodges, A. L. ve Wilson, L. L. (2010). Preterm infants’
yapılan çalışmalar halen devam etmektedir ve her yeni responses to music: An integrative literature review. South-
bulgu konuyla ilgili bilgimizi artırmaktadır. Ancak, şu ana ern Online Journal of Nursing Research, 10(3), 1-16.
kadar elde edilen bulgular çerçevesinde, -olumlu duygu Knight, W. E. ve Rickard, N. S. (2001). Relaxing mu-
durumunu artıran- müziği hem bedenimiz, hem bilişsel sic prevents stress-induced increases in subjective anxiety,
performansımız hem de psikolojimiz için faydalı ve iyileş- systolic blood pressure, and heart rate in healthy males
tirici araç olarak kullanmamız mümkün gözükmektedir. and females. Journal of Music Therapy, 38(4), 254-272.
Siz de bu yazıyı okuduktan sonra, pek çok çalışmada pek Krahe, B. ve Bieneck, S. (2012). The effect of music-in-
çok farklı koşul için olumlu etkisi kanıtlanan, Mozart’ın duced mood on aggressive affect, cognition, and behavior.
sonatlarından birini açın ve günlük koşuşturmanın, kay- Journal of Applied Social Psychology, 42(2), 271-290.
gıların getirdiği stresten biraz uzaklaşın; rahat bir nefes Lesiuk, T. (1992). The effect of preferred music listening
alın ve hem içinizdeki müziği hem de müziğin iyileştirici on stress levels of air traffic controllers. Yayınlanmamış yük-
etkisini keşfedin! sek lisans tezi, Colorado State University.
Lesiuk, T. (2005). The effect of music listening on
Kaynaklar work performance. Society for Education, Music and Psychol-
ogy Research, 33(2), 173-191.
Avila, C., Furnham, A. ve McClelland, A. (2012). The Nayak, S., Wheeler, B. L., Shiflett S. C. ve Agostinelli,
influence of distracting familiar vocal music on cognitive S. (2000). Effect of music therapy on mood and social in-
performance of introverts and extraverts. Psychology of teraction among individuals with acute traumatic brain
Music, 40(1), 84-93. injury and stroke. Rehabilitation Psychology, 45(3), 274-283.
Anderson, C. A., Carnagey, N. L. ve Eubanks, J. (2003). Standley, J. M. (2002). A meta-analysis of the efficacy
Exposure to violent media: The effects of songs with vio- of music therapy for premature infants. Journal of Pediatric
lent lyrics on aggressive thoughts and feelings. Journal of Nursing, 17(2), 107-113.
Personality and Social Psychology, 84, 960-971. Thompson, W. F., Schellenberg, E. G. ve Husain, G.
Anderson, S. A. ve Fuller, G. B. (2010). Effect of music (2001). Arousal, mood, and the Mozart effect. Psychological
on reading comprehension of junior high school students. Science, 12(3), 248-251.
PiVOLKA, Haziran 2012, Sayı: 22, Yıl: 7

EDEBİYAT ÇALIŞMALARI VE PSİKOLOJİ

Nil Korkut-Naykı
nilkorkut@yahoo.com
ELYADAL

Günümüz edebiyat çalışmalarında psikolojinin yeri ve Tüm bunlardan yola çıkarak, burada öncelikle edebiyat ça-
önemi, birçok uzmana göre oldukça açıktır. Edebiyat üze- lışmalarında psikolojinin genelde ne anlama geldiği, nasıl
rine düşünmenin önemli bir boyutu insan üzerine dü- kullanıldığı ve edebiyatçıların psikolojiye çoğunlukla nasıl
şünmekse, edebiyat çalışmalarını psikolojiden tamamen yaklaştığı tartışılacaktır. İki disiplin arasındaki farklılık ve
bağımsız düşünmek mümkün değildir. Edebiyat var oldu- sorunları kabaca ortaya koyacak bu incelemeyi takiben, bu
ğundan beri, hep insan üzerine kafa yormuş, dil dediğimiz farklılıklardan her iki disiplin için de verimli olabilecek bir
olgunun zengin ifade potansiyelini en iyi şekilde kullana- senteze gidilip gidilemeyeceği tartışılacaktır.
rak insan duygu, düşünce ve davranışlarını anlatmaya,
anlatırken de her zaman daha iyi anlamaya gayret etmiş- Tarih boyunca süregelen edebiyat çalışmaları ve eleştirel
tir. Psikolojinin gözü ile de benzer bir sonuca ulaşılabilir. yaklaşımlar, ünlü edebiyat profesörü M. H. Abrams’ın
Psikolojinin bir bilim dalı olarak ortaya çıkmasından çok oluşturduğu, Şekil 1’de görülebilecek şema üzerinden sı-
önce bile, insan üzerine yürütülen düşüncelerde edebiyat nıflanabilir. Abrams’a göre, edebiyatın dört temel öğesi,
eserlerine hep gönderme yapılmış, insana özgü bazı temel (1) eserin kendisi, (2) eserin evreni, yani eserde yaratılan
duygu, durum ve davranışlar, neredeyse tüm dünyaya mal ve gerçeklikle yakın veya uzak ilişkisi olduğu düşünülen
olmuş edebiyat karakterleriyle özdeşleşmiştir. Bu sebeple- dünya, (3) yazar ve (4) okurdur. Bu dört öğe hiçbir zaman
dir ki, aşk deyince hemen akla Shakespeare’in Romeo ve birbirinden tamamen bağımsız düşünülemez ve aralarında
Juliet’i veya kıskançlık deyince Othello’su gelir; suç ve vic- önemli örtüşme ve etkileşimler vardır. Buna rağmen, Eski
dani hesaplaşma deyince Dostoevsky’nin Raskolnikov’u, Yunan’dan beri süregelen edebiyat çalışmaları, eksenleri-
ölümüne hırs deyince Moby-Dick’in Kaptan Ahab’ı, ihanet ni değişik dönemlerde değişik öğelere kaydırmış ve daha
deyince Shakespeare’in Macbeth’i, yalnızlık ve yabancı- güncel ve geçerli kabul edilen edebiyat eleştirileri hep o
laşma deyince Kafka’nın bir sabah uyandığında kendini eksende yapılmıştır. Bu öğelerden psikolojinin konuları ile
bir böcek olarak bulan Gregor Samsa’sı ya da Camus’nün en ilişkili görünenleri belki de “yazar” ve “okur”dur. Ya-
Mersault’su ve daha nice edebi karakter hemen hatırlanır. zar odaklı edebiyat çalışmalarının sıkça sorduğu sorular
İnsan duygularını, davranışlarını ve zihinsel süreçlerini şöyle sıralanabilir: Yazarlık nasıl bir olgudur? Yazarı yaz-
bilimsel bir çerçeve içerisinde açıklamaya çalışan psikolo- maya motive eden nedir? Yazarın seçtiği konularla kendi
jinin doğuşunda da, özellikle Sigmund Freud’un düşünce yaşamı ve deneyimleri arasındaki ilişki nedir? Eser, yaza-
ve kuramlarını geliştirmesinde, edebiyatın önemli bir esin rın bilinciyle ilgili ne gibi ipuçları barındırır? Yapıtta orta-
kaynağı olduğu bilinir. Günümüzde bile psikoloji alanın- ya çıkan yazar kişiliğiyle gerçek hayattaki kişilik arasında
da uzmanlaşmış kişilerin, zaman zaman edebiyat üzerine nasıl bir ilişki vardır? Yazarlıkta ilham diye bir kavram-
düşündüklerini ve psikolojinin bazı kavram, olgu ve ku- dan bahsedilebilir mi? Yaratıcılık ne demektir? Yaratma
ramlarını incelerken edebiyattan örnekleri de akıllarına nasıl olur, hangi zihinsel süreç ve aktiviteleri içerir? Yazarı
getirdiklerini söylemek pek yanlış olmaz. diğer insanlardan zihinsel anlamda ayıran bir özellik var
mıdır, varsa nedir ve nasıl açıklanabilir? Edebiyat tari-
Tüm bunlar, edebiyat çalışmaları ile psikoloji arasında ol- hinde bu soruların kuramsal ve felsefi düzlemde en çok
dukça sorunsuz bir ilişki varmış izlenimi yaratabilir. Her tartışıldığı dönem, 18. yüzyılın sonlarını ve 19. yüzyılın
iki disiplinin tamamen kendi penceresinden bakıldığın- başlarını kapsayan Romantik dönemdir. Özellikle İngiliz
da, bu gerçekten de böyledir. Bir edebiyat eleştirmeni,
yaptığı çalışmalarda psikolojiye sistematik veya sistema-
tik olmayan şekillerde gönderme yapabilir, hatta yaptığı
incelemenin çerçevesini bir psikoloji kuramı üzerine otur-
tabilir. Bu, edebiyat çalışmalarında oldukça yaygın bir
pratiktir. Bir psikolog içinse edebiyat, belki çoğu zaman Evren
ilgi ve sempati duyduğu, belki de zaman zaman çalışma-
sının düşünsel temellerini anlatırken gönderme yaptığı,
ama aslında ona oldukça uzak duran, gerçekliği ne kadar
temsil ettiği şüpheli, yabancı bir alandır. Diğer bir ifadey-
le, bu iki disiplinin uzmanları gerçek anlamda bir disip-
linlerarası çalışma yapmak için bir araya gelmediği sürece
pek de bir sorun yoktur. Ancak böyle bir ortak çalışmaya Eser
niyetlendiklerinde aslında bunun ne kadar zor olduğu-
nu ve her iki disiplinin yöntem, algı ve anlayış açısından
birbirine ne kadar uzak durduğunu hızlıca göreceklerdir.
Daha kabaca bir ifadeyle, bugün psikoloji denince bir Yazar Okur
edebiyatçının aklına gelenle bir psikoloğun aklına gelen
arasında ciddi farklar vardır. Hatta bunun tersi de söyle-
nebilir: Edebiyat çalışmaları denince de bir psikologla bir
edebiyatçının aklına gelen kavram ve aktiviteler oldukça
farklı olabilir. Şekil 1. M. H. Abrams, The Mirror and the Lamp
10 PiVOLKA

ve Alman Romantik şair ve düşünürler, yazarı ve yaratma bunların en önemlilerindendir. Eserdeki karakter neden
süreçlerini tanımlamaya çalışmış, bunlarla ilgili metaforlar böyle davranmıştır? Yaşadığı sorun ve sıkıntıların çocuk-
geliştirmiş, tüm bunları yaparken de yazara zaman zaman luğundaki deneyimleriyle herhangi bir ilişkisi var mıdır?
yaratıcılıkla ilgili tanrısal özellikler atfetmekten çekinme- Karakterin davranışları, kurduğu ilişkiler, kullandığı dil
mişlerdir. Yazar odaklı sorular Romantik dönem sonrasın- ve hatta gördüğü rüyalar, onun bilinçaltıyla ilgili ne gibi
da da -daha az sıklıkla da olsa- sorulmaya devam etmiştir. ipuçları vermektedir? Örneğin, Shakespeare’in Hamlet’i
Yirminci yüzyılda felsefede fenomenolojik yaklaşımların neden sürekli düşünür, geçmişle hesaplaşır ve delirme
ortaya çıkması edebiyat çalışmalarını da etkilemiş ve ya- noktasına gelir de, eline çok fırsat geçtiği halde bir türlü
zar ve bilinç kavramları üzerine yazılıp çizilmiştir. Hatta babasının katili olan amcasından hesap soramaz, babası-
bu konulara sadece edebiyat eleştirmenleri veya kuramcı- nın öcünü alamaz? Veya Moby-Dick’teki Kaptan Ahab ne-
ları değil, aynı zamanda edebi ürünleriyle tanınan Proust, den bir balinanın peşinden bu kadar koşar, onu ölümüne
Sartre gibi düşünürler de kafa yormuştur. Tüm bu soru- kovalar ve bunu tüm yaşamının merkezi ve anlamı haline
ların psikoloji biliminin bilinç ve zihinsel süreçler üzeri- getirir? Böyle soru ve irdelemeler, edebiyat çalışmalarında
ne sorduğu sorularla ilişkisi açıktır. Ancak buna rağmen, genelde çok kabul gören yaklaşımlardır. Arkalarında ya-
“edebiyat çalışmalarında psikoloji” denince ilk akla gelen, tan fikir ise, büyük edebiyat eserlerinin aslında hayal ve
yazar ve bilinci odaklı konular değildir. Bu durumun bir kurgu ürünü olan bu karakterlerinin, insana ve insan psi-
sebebi, edebiyat çalışmalarında yazara, yazarın bilincine kolojisine dair çok şey söylediği, yani gerçek dünyadaki
ve yaratma sürecine dair tartışmaların çoğu zaman soyut insanı anlamaya önemli katkılar yapacağıdır. Bir edebiyat-
düzlemin ve felsefi söylemlerin dışına çıkamaması olabilir. çı için çoğunlukla çok geçerli olacak bu görüş, bir psikolog
Ama belki bundan daha geçerli bir sebep, 20. yüzyılın or- için tartışmaya açık olabilir. Çünkü psikoloğun gözüyle,
talarından itibaren edebiyat çalışmalarına damgasını vur- ne olursa olsun, irdelenen karakter ya da durum gerçek
muş olan formalist akımlardır. Bu akımlar, edebiyatı kendi değildir, bir kurgu ürünüdür ve bu sebeple böyle bir ince-
içinde daha tutarlı, daha nesnel ve “bilimsel” bir disiplin lemenin ne kadar geçerli ve değerli olduğu tartışılır.
haline getirmek amacıyla, edebiyat çalışmalarında en doğ-
ru yaklaşımın öncelikle ve hatta sadece edebiyat yapıtının Burada bir psikoloğun dikkatini çekebilecek başka bir so-
kendisine odaklanmak olduğunu savunurlar. Formalist- run da, edebiyatta bu tarz incelemelerin hemen her zaman
lere göre, edebiyat eleştirmeninin elindeki en somut ve Freud ve sonrasındaki psikanalitik kuramlara gönderme
önemli inceleme malzemesi, edebiyat metninin kendisidir. yapmasıdır. Örneğin, Şekil 2’deki, edebiyat öğrencileri için
Bunun dışına çıkan, yani yazara veya okuyucuya odakla- yazılmış ve edebiyatta değişik eleştirel yaklaşımları anla-
nan her tür inceleme, öznel ve tutarsız olmaya, yani bilim- tan “Texts and Contexts” (1994) başlıklı kitaptan alınan çi-
sellikten olabildiğince uzaklaşmaya mahkumdur. zim, edebiyat çalışmalarında psikolojinin genelde nasıl al-
gılandığını oldukça net bir şekilde göstermektedir. Kitabın
Formalist akımların edebiyat çalışmaları disiplinine çok “Psikolojik Eleştiri” başlıklı bölümünün girişinde sunulan
büyük katkıları olmuştur fakat bir yandan da yukarıda bu çizimde ağırlıklı olarak Freud’un kuramlarına gön-
bahsedilen sonuçlar doğmuştur. Abrams’ın şemasına dö- derme yapılmakta, Jung ve Skinner ise daha arka planda
nersek, buradaki okur öğesi de benzer bir sebeple edebiyat kalmaktadır. Eğer bu kitap biraz daha güncel ve daha üst
çalışmalarında çoğunlukla daha arka planda kalmıştır. As- düzey öğrencilere hitap ediyor olsaydı, bu çizime Jacques
lında yine 20 yüzyılda, biraz da formalizme tepki olarak, Lacan ve Julia Kristeva’nın kuramları da eklenmiş olurdu.
okur odaklı kuramlar geliştirilmiş ve bu yönde edebiyat Ama yine edebiyat ve psikoloji denince akla gelen kuram
eleştirisi de yapılmıştır. Okur odaklı edebiyat çalışmaları, ve kavramların büyük çoğunluğu aslında psikanalize ait
edebiyat metni ile okur arasındaki ilişkiyi incelemeye çalı- olurdu. Bu örneğin de işaret ettiği gibi, edebiyat çalışma-
şır. Okur, eserdeki anlama nasıl, hangi bilişsel süreçlerden larında psikolojiye atfedilen önem, aslında çoğu zaman
geçerek ulaşır? Metnin anlamı her okur için aynı olabilir psikanalize atfedilen önemdir. Bir edebiyat eleştirmeni,
mi? Anlam üretmede okurun kişisel geçmişinin ve içinde psikoloji ve psikanalizin birbiri yerine kullanılamayacak
bulunduğu tarihsel, sosyal, kültürel ortamın nasıl bir etki- kavramlar olduğunu bildiği halde, bunları çoğu zaman,
si vardır? Metin algısının ne kadarı dilin yönlendirmesi, ne bir psikoloğa kıyasla, birbirine çok daha yakın iki kavram
kadarı okurun kendi yönelimleri ile ilişkilidir? Bu gibi so- veya çalışma alanı olarak düşünebilmektedir.
ruların psikoloji ile ilişkisi yine çok açıktır ve bu konularda
çalışan edebiyatçılar psikolojinin kuram ve bulgularından Edebiyat ve psikolojideki yaklaşım farklılıkları, Freud üze-
zaman zaman yararlanırlar. Buna rağmen, yukarıda yazar rinden de örneklenebilir. Her iki disiplinde de Freud’un
odaklı çalışmalara dair söylenilen, burada da yinelenebilir. önemli bir yeri olduğu tartışılmaz fakat edebiyat ve psi-
“Edebiyat çalışmalarında psikoloji” denince, en öncelikle kolojinin Freud’u algılayış şekilleri arasında ciddi farklar
akla gelen, okur odaklı çalışmalar da değildir. vardır. Burada Freud’un çok yönlü bir kişilik olması, ken-
di uzmanlık alanının yanında edebiyat ve sanat üzerine de
Edebiyat çalışmalarında psikolojinin en yaygın kullanımı, fikir yürütmüş ve yazılar yazmış olması önemli bir etken-
Abrams’ın şemasında yazar ve okurdan sonra geriye ka- dir. Modern psikoloji, Freud’un savlarının ne kadar doğru
lan iki öğeye, yani eserin kendisi ve özellikle de yarattığı ve yöntemlerinin ne kadar bilimsel olduğunu ciddi şekilde
evrene odaklı çalışmalarda gözlemlenebilir. Bir edebiyat tartışmaktadır. Buna rağmen, günümüz edebiyat çalışma-
eleştirmeni bir eseri inceler ya da yorumlarken, zaman za- larında Freud’un herhangi bir kuramı çerçevesinde bir eser
man eserin yarattığı evreni gerçek dünyanın iyi bir temsi- incelemesi yapmak, halen çok geçerliliği olan bir yaklaşım
li ya da taklidi olarak alır. Eserdeki karakter ve olayların olabilir. Bu da göstermektedir ki, sosyal bilimlerden çok
kurgusal olduğu fikrini bir süreliğine arka plana iterek, beşeri bilimlerin yöntemlerini benimseyen edebiyat çalış-
bu karakterlere gerçek hayatta rastlanabilecek kişiler gibi maları disiplininde Freud, bilim insanı kimliğiyle değil de,
yaklaşır ve onların duygu, düşünce ve davranışlarını irde- düşünür kimliğiyle -yani felsefe ve beşeri bilimlere yakın
ler. Bu irdeleme pek çok düzlemde yapılabilir ve psikoloji duruşuyla- ön plandadır. Bu durum, Freud’un edebiyat
PiVOLKA 11

bakıldığında, edebiyat çalışmalarının da modern psikoloji


çalışmalarındaki yaygın eğilimlere bazı önemli eleştiriler
getirebileceği görülür. Modern psikoloji biliminin gide-
rek artan düzeyde ölçülebilir matematiksel ve istatistiksel
özellikler ediniyor olması, zaman zaman ölçümlere fazla-
ca sıkışıp insan karmaşıklığını hak etmediği şekilde sayı
ve figürlere indirgiyor olması ve tüm bunları yaparken
de insana dair düşünsel temellerden fazlaca uzaklaşıyor
olması, bir edebiyatçının gözüyle getirilebilecek önemli
eleştirilerdir.

Her iki disiplinin birbirine yöneltebileceği bu eleştiriler


oldukça haklı ve kayda değerdir ve özellikle de bundan
dolayı edebiyat çalışmaları ve psikolojinin gerçek anlamda
bir ortaklık ya da yakın ilişki içerisinde çalışmayı başara-
bilmesi çok önemlidir. Böyle ortak çalışmaları yürütmek,
bu disiplinlerin farklı yöntem ve yaklaşımları içerisinde ne
kadar zor olsa da, uzun vadede her iki disipline de önemli
katkılar sağlayacaktır. Bu konuda umut vadeden bir olu-
şum, edebiyat çalışmalarında son 10-15 yıldır önemli ge-
lişmeler göstermekte olan “ampirik edebiyat çalışmaları”
başlıklı alt alandır. Ampirik edebiyat çalışmaları, ağırlıklı
olarak modern anlatıbilim ve bilişsel bilimlerdeki gelişme-
lerden beslenen ve özellikle okur odaklı edebiyat çalışma-
larına daha “bilimsel” ve objektif yaklaşımlar getirmeyi
hedefleyen disiplinlerarası bir alandır. Psikoloji bilimi ile
de işbirliğine çok açık olan bu alan, her tür metin-okur
ilişkisini, edebiyattaki klasik okur odaklı çalışmaların bul-
gularından yola çıkarak, deneysel yöntemlerle ölçmeye ve
incelemeye çalışmaktadır. Bu alan giderek daha yaygın
ve geçerli hale geliyor olsa da, birçok edebiyat çevresinde
hala şüphe ile karşılanmaktadır. Böyle çalışmaların uzun
vadede daha klasik edebiyat çalışmalarını yutabileceği
ve edebiyat eleştirisini insan faktöründen uzaklaştırarak
tamamen sayı ve ölçümlere indirgeyebileceği gibi endi-
şelerin haklı yanları mutlaka vardır. Fakat bu çalışmalar
doğru ve istenen şekilde, gerçek ve samimi bir disiplinle-
rarası ortaklık içerisinde yapıldığında, bahsi geçen tehlike-
Şekil 2. S. Lynn, Texts and Contexts (1994) ler asgariye indirilebilir. Böylece hem edebiyat çalışmaları
hem de psikoloji, kendi yöntem ve yaklaşımlarının zaman
zaman empoze ettiği radikallikleri törpüleyebilir. Ede-
biyat çalışmaları, aslen beşeri bilimlerin yöntem ve yak-
laşımlarını benimsese de, incelemelerini daha nesnel ve
çevrelerinde çok iyi bilinen ve değer verilen bazı kavram- tutarlı temellere dayandırabilir. Benzer şekilde, psikoloji
larının, psikologlar tarafından pek tanınmaması veya de- bilimi de sayılara ve istatistiksel verilere fazlaca kapıldı-
ğerli görülmemesi sonucunu bile doğurabilmektedir. Aynı ğında, ana inceleme malzemesinin insan olduğunu ve bu
şekilde, psikologların Freud’a ilişkin önemsediği bazı ku- sebeple beşeri bilimlerin ürettiği düşünce ve yöntemlere
ram ve kavramlar da edebiyat çalışmalarında aynı derin zaman zaman da olsa daha çok kafa yorması gerektiğini
ilgiyi göremiyor olabilir. hatırlayabilir. Böyle samimi bir işbirliğinin gerçekleşmesi
ve zamanla daha yaygın hale gelmesi, her iki disipline de
Tüm bunlar, edebiyat çalışmaları ve psikolojinin, karşılıklı uzun vadede önemli kazanımlar getirecektir.
ilgi ve sempatilerine rağmen, aslında anlayış ve yöntem
olarak birbirlerine ne kadar uzak durduğunu ve bu uzak- Kaynaklar
laşmanın zaman içerisinde daha da artmış olduğunu gös-
termektedir. Bu farklı duruşlarından dolayı her iki disip- Abrams, M. H. (1953). The mirror and the lamp: Roman-
lin de birbirini eleştirebilir ve her iki pencereden yapılacak tic theory and the critical tradition. New York: Oxford Uni-
eleştirilerde önemli haklılık payları olabileceğini söylemek versity Press.
pek de yanlış olmaz. Modern psikolojinin gözüyle edebi- Adams, H. (Ed.) (1971). Critical theory since Plato. San
yat çalışmaları, zaman zaman bilimsel yöntemlerden çok Diego: Harcourt Brace Jovanovich.
uzak, edebiyat kisvesi altında her istediğini istediği gibi International Society for the Empirical Study of Lite-
söylüyor ya da yorumluyor görünebilir. Edebiyat çalışma- rature (IGEL). 9 Kasım 2012, http://www.psych.ualberta.
larının modern psikolojideki gelişmeleri ve daha güncel ca/IGEL/index.php
kuramları takip etmemiş ve bunları psikolojik edebiyat Lynn, S. (1994). Texts and contexts: Writing about litera-
eleştirisi denen alana entegre etmemiş olması da başka bir ture with critical theory. New York: Harper Collins College
eleştiri konusu olabilir. Fakat madalyonun öbür yüzünden Publishers.
PiVOLKA, Haziran 2012, Sayı: 22, Yıl: 7

ARADA KALMIŞ İMGELER:


ÖLÜM, FOTOĞRAF VE ÖLÜ-DOĞAN FOTOĞRAFÇILIĞI*

Pelin Aytemiz
pelinaytemiz@gmail.com
Başkent Üniversitesi, İletişim Fakültesi

Craig Owen (1996) “Fotoğraf için poz verdiğimde ne ya- şayan öznelerin varlıklarını yakalayıp2 sabitleyerek, Ro-
parım?” sorusuna şöyle yanıt verir: “Donarım, dönüşmek land Barthes’ın betimlemesiyle poz vereni öznelliklerini
üzere olduğum sabit fotoğrafı önceden sezercesine…”1 kaybettirerek bir nesne haline getirmekte başarısız olur.
(akt. Silverman, s. 202). Owen’ın kameraya poz verdiği Barthes (2000) Camera Lucida: Fotoğraf Üzerine Düşünceler
anla ilgili bu yazdıkları, fotoğraf çekerken poz verenleri isimli kitabında kendi poz verme deneyimine dayanarak,
hayretle izlememe ve kendi poz verme hallerime yaban- kameranın kendisini nasıl bir nesneye dönüştürdüğünü
cılaşmama neden oldu uzun süre. Fotoğraf çektirmek için gözlemlerken şöyle yazar:
kameraya toplu halde poz verilen anları düşündüğümde,
herkesin işlerini bir yana bırakıp, kıpırdamadan durdukla- “...mercek önünde ben, aynı anda: olduğumu sandı-
rı o benzer sahneler geliyor aklıma. Kadrajın dışında kalan ğım, başkalarının olduğumu sanmalarını istediğim,
hareketli hayatın aksine, poz verenler, bakılıyor olma fik- fotoğrafçının olduğumu sandığı, ve fotoğrafçının
sanatını göstermek için kullandığıyımdır. [...] Fotoğ-
rinden büyülenmişçesine gözlerini kameranın bakışından
raf, doğruyu söylemek gerekirse, benim ne özne, ne
ayıramazlar adeta. Fotoğrafçı deklanşöre basmayı ne ka- de nesne ama bir nesneye dönüştüğünü hisseden bir
dar geciktirirse, poz verenler buz kesmiş eğreti duruşla- özne olduğum gizli anı temsil eder: o anda ölümün
rını da o kadar çok farketmeye başlarlar. Gülümsemeler (arada kalan olayın) bir mikro çeşidini yaşarım: tam
yüzlerde donmaya başlarken, gözleri kırpmamak gitgide anlamıyla bir hayalet haline gelirim...” (s. 27).
zorlaşır. Ardından da zaman akışını durdurup sabitleyen
deklanşörün beklenen sesi gelir. Özneler ölü katılığını Bu bağlamda, Barthes’ın deneyiminin aksine, poz veren
(rigor mortis) çağrıştıran pozlarında fotoğraflanırlar. Fotoğ- özne halihazırda ölü olduğunda, fotoğrafı onu temsil edip
raf makinesinin ‘klik’ sesini hemen bir rahatlama hissi takip imgeleştirerek basitçe nesneleştiremez.
eder ve metaforik bir ölümün kıyısında olmanın yarattığı
gerginlik dağılıverir. Poz vermenin/fotoğraflanmanın ge- Barthes’ın ölülerin fotoğraflanması ile ilgili tespitleri heye-
tirdiği ve kişiye kendi mutlak ölümünü hatırlatan memen- can vericidir. Ona göre fotoğraflanan kişinin kamera karşı-
to-mori duygusundan bir an önce kurtulmak adına, yaşam sında varlığı asla metaforik olamaz. Fotoğrafın kanıtladığı
sanki biraz öncesinden daha büyük bir şevkle kucaklanır. bir şey varsa, o da fotoğraftaki kişinin o belirli anda, orda
Fotoğraf, artık ölü olan bir anın temsilidir ve gün geçtikçe oluşudur. Barthes’a göre bu bir Gerçektir. Ölü fotoğrafla-
ölümü daha çok hatırlatmaya başlar. Fotoğrafın memento- rını korkunçlaştıran ise, fotoğrafın sunduğu, “Gerçek” ve
mori vurgusunu yerine getirmekte başarısız olduğu tek “Canlı” kavramları arasında çıkan karışıklıktır. Fotoğraf
halin, fotoğraftaki kişinin zaten ölü olarak fotoğraflandığı bir yandan fotoğraftakinin gerçek ve dolayısıyla canlı ol-
örnekler olduğunu söyleyebiliriz. Öyle ki post-mortem fo- duğunu öne sürerken, bir yandan da bu gerçeği geçmişe
toğraflar, kamera zamanı tutsak ederken, saati durmuş bir kaydırarak (bu vardı, ama artık yok), ölü olduğunu öne
varlığı belgeler. Sıradan fotoğrafların aksine, post-mortem sürer. Ölü fotoğraflarını korkunçlaştıran şey; Barthes’ın
fotoğraflarda poz veren bir zamanlar yaşıyor olan değil- sözleri ile “söz gelişi fotoğrafın cesedin ceset olarak can-
dir, o ölüyken poz verdirilmiş, kameraya doğru bakarmış lı olduğunu onaylamasıdır. Bu ölü bir şeyin yaşayan gö-
gibi yaptırılmış ve yaşıyor gibi fotoğraflanmıştır. rüntüsüdür” (s. 97-98). Bu anlamda ölü bedenler fotoğraf-
landıklarında görsel kültürde ilginç gerilimler barındıran
19. yüzyılda fotoğraf teknolojisinin ilk ürünlerinden biri temsiller olarak yerlerini alırlar.
olan daguerotip’in icadı ile yas ritüelleri kapsamında,
ölü yakının fotoğraflarının çekilmesi -yani post-mortem Ne ölü bedenin, ne de fotoğrafın basit birer nesne oldu-
fotoğrafçılık- Avrupa’da ve özellikle Amerika Birleşik ğunu söyleyebiliriz. Göstereni ile arasındaki sıkı bağlan-
Devletleri’nde çok yaygın bir hal almıştır. Post-mortem fo- tıları nedeni ile, hem fotoğrafın hem de ölü bedenin mad-
toğraf geleneği, kaybedilen kişinin anısını yaşatmak üzere desellikleri kolayca göz ardı edilir. Bu karmaşık durum,
ailesi ile çekilen son bir fotoğrafa olanak sağlamaktaydı. cesedin; kişinin yaşarkenki haline yaptığı gönderme ve
Hafızalarda “sonsuza dek” yer etme iddiası taşıyan bu fotoğrafın; resmettiği kişiyi çağrıştırmaktaki meziyeti ne-
fotoğraflar, özellikle Victoria Döneminde detaylı ve dik- deni ile, bakan kişinin fotoğrafı ya da cesedi görmek yeri-
katlice tasarlanan matem uygulamalarının bir parçası ne, temsil edileni görmesi ile sonuçlanır. Fotoğraf ve temsil
haline gelmişti (Burns, 1990). Post-mortem fotoğraflardaki edilen arasındaki sınırlar bellek oyunları ile beraber silik-
ölü, kameranın karşısındaki hareketsiz ve sessiz haliyle, leşir. Fotoğrafın obje olarak varlığı görünmez hale gelir,
ne poz vermenin ölümü anan deneyimini yaşamış, ne de bu nedenle Edwards’a (1999) göre fotoğraf “transparan”
fotoğraflanmanın öznelliği tehdit eden gerilimlerine tanık bir objedir (s. 223). Kişinin temsili ve fotoğrafı arasında-
olmuştur. Ne de olsa, kameranın deklanşörü, zaten ölü ki bu garip ilişkiye benzer şekilde, ölü beden, yas tutan
olanı, metaforik olarak tekrar öldüremez. Fotoğraf, ya- için, temsil ettiği kişiden bağımsız olarak algılanmaz. Bu

*
Stillbirth Photography veya Stillborn Photography
1
Yazarın kendi çevirisidir. Alıntının orjinali şöyledir: “What do I do when I pos efor a photograph_I freze... as if anticipating the still I am
about to become” (akt. Silverman, 1996, s. 202).
2
İngilizcede fotoğraflamak anlamını taşıyan “capture” kelimesinin aynı zamanda ele geçirmek, esir etmek, yakalamak, tutsak etmek ve
zapt etmek anlamlarını da taşıyor olması ilginçtir.
PiVOLKA 13

Şekil 1. Post-mortem daguerotip örneği


Not. Bu tipik post-mortem daguerotip’de ölümün ve özle-
min kamera karşısında yeniden kurulduğunu görebiliyo-
ruz. Kameraya bakmak yerine kaybettikleri bebeklerine
bakan anne babanın beden dilleri ve siyah yas kıyafetleri
acılarını yansıtırken, masa üzerinde duran ilaç şişeleri ade-
ta bebeğin ölümünü durduramadıklarının bir kanıtı olarak
kompozisyona eklenmiştir.

anlamda ölü bedenler ve fotoğraflarının, tarif etmesi zor,


nesne ve özne halleri arasında salınan ve hep bir önceki
hali hatırlatan (ölmeden önceki hali ya da geçmiş zamanı)
varlıklar olduğunu söyleyebiliriz. Fotoğraf ve ölüm arasın- Şekil 2. Yas tutan anne ve bebeği - Post-mortem fotoğraf
daki yoğun ilişki, fotoğraf üzerine çalışan birçok eleştirel (İngiltere, 1875)
kuramcı tarafından kavramsallaştırılmıştır (Barthes, 2000; Not. Thanatos Arşivi’nden alınmıştır.
Batchen, 2002; 2004; Bazin, 1960; Berger, 1980; Burns, 1990;
Silverman, 1996; Sontag, 1979). Barthes (2000), “çekilen her
fotoğrafımda aradığım şey, ölümdür” diye yazarak, her
imgesinde ölüm iması görür. O’na göre, fotoğrafın özünde çok sayıda profesyonel fotoğrafçının gönüllü olarak çalış-
yatan şey ölümün ta kendisidir. Ölüm her fotoğrafın içine tığı vakıf, erken bebek kaybı yaşayan ailelerin yas süreçle-
bu kadar işlenmişken, kameranın önünde ölü birinin varlı- rine destek olmayı amaçlamaktadır.
ğı konuyu çok daha katmanlı ve çarpıcı hale getirir.
Hallam, Hockey ve Howard (1999) daha önceleri, ölü do-
Ölü bedenin fotoğraflanması ile ilgili konuyu iyice kar- ğan bebeklerin “henüz insan olmamış varlık” olarak ta-
maşıklaştıran bir tür olarak ise ölü-doğan fotoğrafçılığını nımlanarak tıbbı atık ya da ölü doku olarak kabul edildi-
(stillborn photography) tartışabiliriz. Her ne kadar günü- ğine değinir (s. 14). Günümüzde bu algının değiştiğini ve
müz modern toplumlarında ölü bedenin fotoğraflanma- bazı kurumların ailelerin, ölü doğan bebekleri ile zaman
sı, ölüme karşı değişen tutumlar nedeni ile tabu haline geçirmesine fırsat tanıdıklarını yazar. Bu kısa sürede anı-
gelmiş olsa da (Aries, 1974), 1980’lerde Amerika Birleşik lar biriktirilir. Bebek giydirilir, isim alır, kucaklanır ve be-
Devletleri’nde, sağlık hizmetleri alanında doğum sonrası beğin fotoğrafları çekilir. Bu pratikler sayesinden Hallam,
kayıp yaşayan ebeveynlerin yas sürecine olumlu katkıla- Hockey ve Howard’a göre (1999) yaşamayan bebeğe bir
rı olduğu düşünülerek tekrar uygulanmaya başlanmıştır kimlik kazandırılır ve adeta bir “evlat” üretilmiş olur (s.
(Ruby, 1995, s. 185). 14). Aynı şekilde Margaret Godel de (2007), ölü-doğan fo-
toğrafçılığının, anne karnının dışında yaşama olanağı bu-
Post-mortem fotoğraf ikonografisini aynaladığını söyleye- lamamış bebeklere, aile bireyi olma şansını kazandırdığını
bileceğimiz (Şekil 2’de görülebileceği gibi) ölü-doğan be- yazar. Bu imgelerin, ebeveyn olma potansiyeli taşıyan ama
beklerin aileleri ile birlikteki ilk ve son fotoğrafları, yası ölü doğum nedeni ile tam anlamıyla bu statüye erişeme-
tutulanın anısını yaşatmak konusunda benzer arzular güt- yen çiftlere, annelik-babalık kimliğini edinme olanağı da
mektedir. İlk bakışta alışagelmiş aile fotoğraflarını andı- verdiğini tartışır (s. 257).
ran, anne ya da babalarının kollarında uyuyormuş gibi gö-
rünen cansız bebeklerin imgeleri, özünde yaşamın kıyısın- Godel, bebeklerin fotoğraflanmasının varlıklarının bir
da oluşun ama yaşanamamış bir hayatın kanıtını sunar. kanıtı olarak görev görerek toplumsal bir birey olarak
“NILMDTS: Now I Lay Me Down To Sleep Foundation”3 adı algılanmasına olanak sağladığını iddia eder (s. 258). Bu
altında Amerika Birleşik Devletleri’nde hizmet veren ve bağlamda kimlik kazandırma görevini üstlenen aracın fo-

3
Şu adresten detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz: http://www.nowilaymedowntosleep.org
14 PiVOLKA

toğraf olması şaşırtıcı değildir. Kaja Silverman, her özne- Kaynaklar


nin var olması için, görülmesi gerektiğini tartışır. Gerçek
bir fotoğraf makinesi bize doğru çevrildiğinde, görülüyor Aries, P. (1974). Western attitudes toward death: From
olduğumuzu en yoğun şekilde fark etiğimizi yazar (Silver- the middle ages to the present. (P. M. Ranum, Çev.). Balti-
men, 1996, s. 197). Benzer şekilde Susan Sontag (1979) öz- more: Johns Hopkins University Press.
nelerin kendi fotoğraflarının çekilme isteğini, fotoğraf ile Bazin, A. (1960). The ontology of the photographic
“gerçek” olduklarına inandıklarını yazarak açıklar. Ölüm image. Film Quarterly, 13(4), 4-9.
ve doğum eşiklerinin üst üste bindiği tuhaf bir durumu Barthes, R. (2000). Camera lucida: Fotoğraf üzerine dü-
belgeleyen ölü-doğan bebeklerin fotoğrafları, bebeğe aile şünceler. (R. Akçakaya, Çev.). İstanbul: Altıkırkbeş Yayın.
içinde bir yer verirken, aileye yas tutabilmeleri ve çocukla- (Orjinal çalışma basım tarihi 1980).
rının anısını yaşatabilmeleri için bir fırsat vermiş olur. Bu Batchen, G. (2004). Forget me not: Photography and re-
fotoğraflar bebeklerin varlıklarının bir teyidi olurken onla- membrance. New York: Van Gogh Museum - Amsterdam
rı adeta Sontag’ın dediği gibi “gerçek” kılar. Fiona Parrot and Princeton Architectural Press.
(2010) “Bringing Home the Dead: Photographs, Family Imagi- Berger, J. (1980). About looking. Vintage Books: New
naries and Moral Remains” adlı makalesinde kaybedilmiş York.
kişilerin, fotoğrafları aracılığı ile nasıl gündelik hayatın bir Burns, S. (1990). Sleeping beauty: Memorial photography
parçası haline getirildikleri üzerinde durur. Ölümün getir- in America. Altadena, California: Twelvetrees Press.
diği uzaklık, sevilen kişilerin fotoğraflardaki temsilleri ile Parrott, F. (2010). Bringing homethe dead: Photo-
aşılır. Ölü doğan bebeklerin fotoğrafları da çerçevelenmiş graphs, family ımaginaries and moral remains. M. Bille, F.
diğer fotoğrafların yanında bir yer bularak ailenin günde- Hastrup ve T. Sorensen, (Ed.), An anthropology of absence:
lik hayatına eklemlenir. materialization of transcendenca and loss içinde (131-148).
New York: Springer.
Genellikle kaybedilen zamanın ve yaşanmış anların izle- Godel, M. (2007). Images of stillbirth: Memory,
rini günümüze taşırken nostalji ve melankolik hisleri de mourning and memorial. Visual Studies, 22(3), 255-269.
beraberinde getiren fotoğraflar, kişisel yas tutma uygula- Hallam, E., Hockey, J. ve Howard, G. (1999). Beyond
malarında önemli bir yer tutmaktadır. Ölü-doğan fotoğ- the body death and social identity. London: Routledge.
rafları, doğdukları gün ölen yaşamlar için ancak deneyim- Ruby, J. (1995). Secure the shadow: Death and photogra-
lenmemiş bir hayatı ve yaşanmamışlığı temsil ediyorken, phy in America. Cambridge, Mass: MIT Press.
yas tutanlar için bu tip fotoğraflar, yaşanan kayıp ile başa Silverman, K. (1996). The threshold of the visible world.
çıkmanın önemli bir yolunu oluşturmaktadır. New York: Routledge.
Sontag, S. (1979). On photography. London: Penguin
Books.
PiVOLKA, Haziran 2012, Sayı: 22, Yıl: 7

MADDE YANLILIĞI:
TEST MADDELERİ YANITLAYICILARA PERFORMANSLARINI
GÖSTERMELERİ İÇİN EŞİT ŞANS SAĞLIYOR MU?

H. Eren Suna
hesuna@baskent.edu.tr
Başkent Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Bölümü

Günümüzde, eğitim süreci boyunca öğrenciye ve eğitim turduğu grupları farklı şekilde etkilemesi, diğer bir ifade
sisteminin farklı öğelerine yönelik karar verilme durum- ile sistematik bir hale gelmesi, ölçme süreçlerinde yanlılık
larında sıklıkla testler kullanılmaktadır. Testlerin eğitim sorununu ortaya çıkarır.
sisteminde genel kullanım amaçları, öğrencilerin ilgi ve
yeteneklerinin belirlenmesi, öğretim programının değer- Yanlılık, ölçme süreçlerinde tekil olarak maddeler ve tes-
lendirilmesi, öğretimin etkiliğinin belirlenmesi, öğrenme tin bütünü boyutlarında incelenmektedir. Sözlük anlamı
eksikliklerinin belirlenmesi ve öğrenci başarısının değer- ile yanlılık, “Gerçeğin ifadesinden veya göstergelerinden
lendirilmesi olmak üzere beş temel grupta toplanabilir ayrılma” olarak ifade edilir (TDK, 2005). Ölçme alanyazın-
(Baykul, 2000). Testlerin eğitim sürecindeki kullanım da ise yanlılığın farklı tanımları olmakla beraber, genel ve
amaçlarından görüleceği üzere, farklı amaçlar için geliş- sık kabul edilen bir tanımı “Bir gruba avantaj veya deza-
tirilmiş testlerden elde edilen sonuçlar, eğitim sürecinde vantaj sağlanmasına yol açan sistematik hata” şeklindedir
alınacak birçok karara dayanak sağlamaktadır. Dolayısıy- (Reynolds, Livingston ve Wilson, 2006; Shephard, 1981).
la, ancak testlerden elde edilen sonuçların güvenilir ve ge- Buna göre bir madde, ölçmeyi amaçladığı değişken ile il-
çerli olması durumunda, bu sonuçlar göz önüne alınarak gisiz herhangi bir özelliği nedeniyle yanıtlayıcılar arasında
verilen kararların amaca hizmet edebilmesi mümkündür, bulunan bir gruba, diğer gruplara göre avantaj veya de-
aksi takdirde verilen kararların isabetliliği şüphe çekici zavantaj sağlıyorsa, söz konusu maddenin yanlı olduğu
olacaktır. ifade edilir.

Testlerden elde edilen ölçme sonuçlarının güvenilir ve ge- Test maddelerinin farklı gruplar için (madde yanlılığının
çerli olması, test geliştirme süreci basamaklarının uygun belirlenmesi sürecinde karşılaştırılan gruplar referans gru-
olarak izlenmesi ile sağlanabilir. Test geliştirme süreci, bu ve odak grubu olarak isimlendirilir) karşılaştırılabilir
ölçülmesi amaçlanan özelliğin belirlenmesi amacıyla, sis- sonuçlar sağlaması, söz konusu gruplara maddeleri doğru
tematik bir yolla, ölçme aracının uygulanabilir hale getiril- cevaplamak için eşit şans verilmesi şeklinde yorumlana-
mesini ifade eder. Test geliştirmenin en önemli basamak- bilir. Özellikle “High Stakes Tests” adı verilen ve sonuç-
larından birisi de maddelerin yazılmasıdır. Maddelerin larına dayanılarak yanıtlayıcılar hakkında oldukça önemli
yazılabilmesi için öncelikle ölçülmesi amaçlanan özelliğin kararların verildiği testlerde yer alan maddelerin yanlılık
hangi madde türü ile en uygun şekilde ölçülebileceğine açısından incelemesi oldukça önemli görülmektedir. Ame-
karar verilmelidir. Bu işlem tamamlandıktan sonra, uygun rika Birleşmiş Milletleri başta olmak üzere farklı ülkeler-
görülen madde türü veya türleri ile maddelerin yazılma- de yüksek eğitim kurumlarına girişte sonucu önem teşkil
sına geçilebilir. eden Scholastic Aptitude Test’te (SAT) yer alan kimi soru-
lar özellikle siyahî ve beyaz öğrencilere eşit şans tanımadı-
Maddeler, testi oluşturan birimlerdir ve maddelerin kalite- ğı gerekçesi ile eleştirilmiş, söz konusu soruların özellikle
si, içeriğinde bulunduğu testin isabetli kararlara dayanak daha üst sosyoekonomik düzeyde bulunan beyaz öğren-
olacak sonuçlar sağlaması açısından büyük öneme sahiptir. cilere avantaj sağladığı, eşit yetenek düzeyinde bulunan
Maddeler ile ölçülmek istenen özelliğin diğer özellikler ile beyaz öğrencilerin incelenen maddelerde manidar olarak
karıştırılmadan ölçülmesi, o maddeden alınan puanların daha yüksek başarı gösterdiği bulunmuştur (Holland ve
geçerli olmasını sağlar. Bu durumun sağlanması için ölç- Wainer, 1993).
me yapılacak grup, ölçülecek özellik anlamında tanınmalı,
grup içindeki olası bilişsel farklılıklar dikkate alınmalıdır. Madde yanlılığı çalışmaları, günümüzde, özellikle so-
Madde ile ölçülmek istenen özellik dışında, söz konusu nuçlarına dayanarak yanıtlayıcılar hakkında önemli ka-
özellik ile ilgisiz olan değişkenlerin maddelere dâhil edil- rarlar alındığı testler üzerinde yoğunlaşmakla beraber;
mesi ve yanıtlayıcılar arasında bulunan bazı alt gruplara AERA’nın (1985) yayınladığı “Eğitimde ve Psikolojide
avantaj veya dezavantaj sağlayabilecek durumların mad- Ölçme Standartları”nda, yansız maddelerin tüm eğitim-
delerde yer alması, maddelerden elde edilecek puanların sel ve psikolojik testler için bir ölçüt olduğu vurgulanmış-
geçerliğini azaltır. Bu şekilde bozucu etkilere sahip mad- tır. Buna göre, ölçme aracında bulunan maddeler, yanıt-
delerden oluşan bir testin sonuçları ise tartışmaya açıktır. layıcı grubunda bulunan tüm bireylere, bilgi veya beceri-
lerini gösterecek şekilde eşit fırsat sağlamalı ve herhangi
Testlerin, ölçmeyi amaçladıkları özellikleri, geliştirilme bir grubun maddeleri doğru cevaplama olasılığı, diğer
amaçları doğrultusunda ve mümkün olduğunca az hata gruplara göre manidar farklılık göstermemelidir (Roever,
ile ölçmesi amaçlanır. Bununla beraber, eğitim ve psiko- 2005).
lojide kullanılan hiçbir test, ölçmeyi amaçladığı değişkeni
hatasız olarak ölçemez. Testlerden ve testleri oluşturan Madde yanlılığının belirlenmesi için alanyazında Klasik
maddelerden elde edilen puanların, testin ölçmeyi amaç- Test Kuramı (KTK) ve Madde Tepki Kuramı’na (MTK) da-
ladığı yapı dışındaki farklı kaynaklardan etkilenmesi ka- yalı çeşitli yöntemler bulunmaktadır. Bu yöntemler genel
çınılmazdır. Bu durum eğitimsel ve psikolojik ölçmelerin olarak madde işlev farklılaşmasını (MİF) belirleme yön-
bir özelliği olmakla beraber, hatanın yanıtlayıcıların oluş- temleri olarak adlandırılmaktadır. MİF belirleme yöntem-
16 PiVOLKA

leri yapısal olarak farklılaşsa da tüm yöntemler temelde, tedir. Merkezi sınavların tüm Türkiye’de uygulanması
dezavantajlı durumda olabileceği düşünülen odak grup ile dolayısıyla oldukça heterojen bir yanıtlayıcı grubu ile uy-
incelenen maddenin avantaj sağladığı düşünülen referans gulama yapıldığının göz önüne alınması ve yanıtlayıcıla-
grubunda yer alan yanıtlayıcıların yeteneklerinin eşitlen- rın oluşturduğu belirli alt gruplara göre maddelerin yanlı
mesi ve eşit yetenekli yanıtlayıcıların incelenen maddede- ölçme yapıp yapmadığının sınanması (örn., maddelerin
ki performanslarının karşılaştırılmasına dayanmaktadır. kız ve erkek öğrenci gruplarında hangi düzeyde karşı-
Bu karşılaştırma sonucunda, kullanılan yöntemin gerek- laştırılabilir sonuçlar sağladığının belirlenmesi) büyük
lerine göre hesaplanan katsayının pozitif-negatif olma önem teşkil etmektedir. Bu bağlamda, merkezi sınavla-
durumuna, büyüklüğüne ve manidarlık durumuna göre rın büyük kısmını çatısı altında toplamış olan ÖSYM’nin
incelenen maddenin işlev farklılığı gösterip göstermediği, geliştirdiği testlerin yanlılık açısından incelenmesi yeni
gösteriyorsa hangi düzeyde ve hangi grup lehine farklılık geliştirilecek testlerin daha isabetli kararlara dayanak ol-
gösterdiği belirlenir. Söz konusu yöntemler kullanılarak masını sağlayacak, dahası, son zamanlardaki uygulama-
farklı gruplarda işlev farklılığı gösterdiği belirlenen mad- ları farklı açılardan eleştirilen ÖSYM tarafından geliştiri-
deler için uzman görüşü alınarak maddenin yanlı ölçme len testlerin hangi düzeyde karşılaştırılabilir sonuçlar sağ-
yapıp yapmadığına ilişkin karar verilmektedir. Burada ladığını gösterecektir.
dikkat edilmesi gereken nokta, MİF gösterdiği belirlenen
maddelerin yanlı ölçme yapıp yapmadığının belirlenme- Kaynaklar
sinde uzman görüşüne ihtiyaç duyulmasıdır. Diğer bir ifa-
de ile bir maddenin MİF göstermesi yanlılık için önemli bir AERA, (1998). Eğitimde ve psikolojide ölçme standartları.
göstergedir fakat maddenin MİF göstermesi, kendi başına (S. Hovardaoğlu ve N. Sezgin, Çev.). Ankara: Türk Psi-
o maddenin yanlı ölçme yaptığının kanıtı olarak görüle- kologlar Derneği ve ÖSYM yayını. (Orijinal çalışma basım
mez. Uzman görüşünde maddenin neden MİF gösterdiği, tarihi 1985).
karşılaştırılan referans ve odak gruplarındaki eşit yetenek- Baykul, Y. (2000). Eğitimde ve psikolojide ölçme: Klasik
teki yanıtlayıcıların maddeyi doğru cevaplama olasılıkla- test teorisi ve uygulaması. Ankara: ÖSYM.
rının neden farklılaştığı incelenir; bu durumun maddenin Holland, P. W. ve Wainer, H. (1993). Differential item
yapısından kaynaklı olduğuna karar verilirse o maddenin functioning. New Jersey: Lawrence Erlbaum Associates,
yanlı ölçme yaptığına kanaat getirilir ve yanlı ölçme yaptı- Publishers.
ğı belirlenen maddeler testten çıkarılır. Reynolds, C. R., Livingston, R. B. ve Wilson, W. (2006).
The problem of bias in educational assessment in measurement
Test geliştirme, izlenmesi hassasiyet ve özen gerektiren and assessment in education. Boston: Pearson Education.
aşamalardan oluşan bir süreçtir. Bu süreci sistematik bir Roever, C. (2005). “That’s not fair!” Fairness, Bias and
şekilde yapılandırmak için test geliştiricilerine önemli bir differential item functioning in language testing. 30 Ekim 2012,
sorumluluk düşmektedir. Türkiye’nin mevcut durumu http://www2.hawaii.edu/~roever/brownbag.pdf.
göz önüne alındığında, özellikle yüksek öğretim kurum- Shepard, L. A. (1981). Identfying bias in test items. B.
larına giriş (YGS-LYS) ve birçok diğer merkezi sınavın F. Green, (Ed.), Issues in testing: Coaching, disclosure and eth-
bireyin sonraki yaşamı için belirleyici olduğu görülmek- nic bias içinde. San Francisco, CA: Jossey Bass.
PiVOLKA, Haziran 2012, Sayı: 22, Yıl: 7

KİŞİLERARASI TARZ, KENDİLİK ALGISI, ÖFKE VE DEPRESYON*

Nesrin Hisli Şahin


nesrinhislisahin@gmail.com
Başkent Üniversitesi, Psikoloji Bölümü

Kendim ettim, kendim buldum: Yaşadığım depresyonda cunda ise, hafif depresif belirtileri tahmin edebilmemizde,
benim de rolüm olabilir mi? kişinin “eğitim düzeyi”nin, “kendisini nasıl algıladığı”nın
ve “yaşamdan duyduğu memnuniyet düzeyi”nin bilin-
İnsanlar genellikle yaşadıkları sorunlarda kendi rollerini mesinin işe yarayabileceği anlaşılmıştır. Diğer deyişle, bir
görmekten pek hoşlanmazlar. Oysa ki söz konusu soru- insanın eğitim düzeyi düşük, kendisini algılayışı olumsuz,
nun hafiflemesinde asıl önemli rol kendimize düşmekte- yaşamdan duyduğu memnuniyet de düşükse, % 33 olası-
dir. Kimse, kimse için doğamayacağına, ölemeyeceğine, lıkla onun hafif düzeyde depresif belirtiler içinde olduğu-
ameliyata girmeyeceğine, onun duygularını yaşayamaya- nu söyleyebiliriz. Eğitimden bağımsız olarak, bu iki “şey”e
cağına, stresini yönetemeyeceğine göre, değişim istiyor- (kendini olumsuz olarak algılama ve yaşamdan doyum
sak, bu değişimde sorumluluğumuzu üstlenmeliyiz. An- alamama), bir de “öfkenin yoğun biçimde içe döndürül-
cak öncelikle bu sorunda bir sorumluluğumuz var mı, onu mesi” ve öfkeyle ilişkili diğer saldırgan davranışların yük-
bilmeliyiz. Bu amaçla yola çıkılan ve daha sonra bu sayfa- sek düzeyde kullanımı eklenirse, o kişilerin depresyonla-
larda sizlerle paylaşılacak dört farklı araştırmanın ilki olan rının ciddi düzeyde olduğunu tahmin etme olasılığımızın
mevcut araştırma, bu varsayımla başlatılmıştır ve bir “ön- % 72’ye kadar çıkabileceğini söylemek mümkündür. Diğer
görü” oluşturabilmeyi, sorunlar ortaya çıkmadan önce ön- deyişle, kendimizi olumsuz olarak algılamak ve yaşamı-
lem alabilmeyi hedeflemektedir. Sorumuz şudur: Yaşadı- mızdan memnun olmamak gibi bir zemin, bizi depresif
ğım depresyonda benim bazı özelliklerimin, yaptığım ya da yap- belirtiler için hazır duruma getirirken, bunlara öfkemizi
madığım bazı şeylerin de rolü olabilir mi? Bu araştırmada ele yönetememek ve kişilerarası ilişkilerde uygun davranışla-
alınan bu “şeyler” kişinin insanlar arası ilişkilerinde kul- rı gösterememek de eklenirse ciddi düzeyde depresyonla
landığı iletişim tarzı, öfkeliyken yaptığı davranışlar ve flört eder bir hale gelmemiz mümkündür.
kendine yönelik algısıdır. Bu üç “şey” de aslında, yıllar
içinde öğrenilmiş, ancak istenirse ve çaba gösterilirse de-
ğiştirilebilir “alışkanlıklar” olarak değerlendirilebilir.

Depresyon konusunda şimdiye kadar yapılan araştırma-


lar, depresyondaki kişilerin kendilerini genellikle olum-
suz olarak algıladıklarını; iletişim tarzlarının daha olum-
suz olduğunu ve kişisel ihtiyaçlarını giderme konusunda
yetersiz kaldıklarını; öfkelerini de genellikle bastırıp ken-
dilerine yönlendirdiklerini göstermektedir. Mevcut çalış-
mada bu özellikler, toplu halde ele alınmaya çalışılmıştır.

Araştırmada incelenen depresyon, depresyon tanısı almış


64 psikiyatrik hastanın en ciddi düzeydeki depresyon be-
lirtileri ile 71 “hasta olmayan” kişinin en hafif düzeydeki
depresif belirtilerini içermektedir. Bu iki grup, kendilerini
nasıl algıladıklarına, öfkeyi nasıl yaşadıklarına ve kişilera-
rası ilişkilerde kullandıkları iletişim tarzlarına göre karşı-
laştırılmışlardır. Sonuçta, tahmin edildiği gibi, depresyon
belirtileri daha ciddi olan depresyon hastalarının, kişilera-
rası tarzları ve kendilik algıları daha olumsuz; kişilerarası
ilişkilerde gösterdikleri öfke tepkileri daha yüksek bulun-
muştur. Bütün bunların yanında tahmin edileceği gibi, ya-
şamdan ve kişilerarası ilişkilerden duydukları memnuni- Bu durumda, “ciddi depresyonu bulmak için kendi ettik-
yet de daha düşük çıkmıştır. Sonuçlara biraz daha ayrıntılı lerimizin” neler olduğunu yeniden soracak olursak, ken-
olarak baktığımızda, kişilerarası ilişkilerde daha yoğun dimizdeki “olumlu” olan özelliklerimizi görmemek, haya-
olarak gösterdikleri öfke tepkilerinin “saldırgan”, “intika- tımızda “iyi” giden ya da “var” olanları fark etmemek, hep
ma yönelik” ve “kaygılı” öfke davranışları olduğu; kişile- olumsuzlara ve “yok” olanlara odaklanmak, öfkemizi iyi
rarası ilişkilerde daha yoğun olarak kullandıkları iletişim yönetememek ve kişiler arası ilişkilerimizde suçlayıcı, so-
tarzlarının da “baskın”, “kaçınan”, “öfkeli”, “duyarsız” ve runları çözmekten kaçan, ben merkezli tarzları kullanmak
“manipülatif” tarzlar olduğu anlaşılmıştır. olduğunu söylemek mümkündür. Bunların tam tersini
yapmak ise mümkündür, öğrenilebilir ve bizi ciddi düzey-
Bütün bu “şeyler” arasından özellikle hangilerinin, kişile- deki depresyona karşı koruyabilir. Tabii ki kendiliğinden
rin yaşadıkları depresyonun ciddiyetini tahmin etmemize olmaz, çaba gerektirir. “Kendim ettim kendim buldum”
yardımcı olacağını anlamak üzere yaptığımız analiz sonu- dememek için…

*
Bu yazı, “Şahin, N. H., Durak-Batıgün, A., ve Koç, V. (2011). Kişilerarası tarz, kendilik algısı, öfke ve depresyon, Türk Psikiyatri Dergisi,
22(1), 17-25.” referanslı araştırmanın kısa bir özetini içermektedir.
PiVOLKA, Haziran 2012, Sayı: 22, Yıl: 7

ÖTEKİ BİREY: ŞİZOFRENİ


ÖTEKİ KAFE: MAVİ AT

Muazzez Merve Yüksel


muazzezmerve@tilsimdanismanlik.com
Tılsım Danışmanlık, Eğitim ve Bilimsel Araştırma Merkezi

Hastaların yaşamında birçok boyutta etki yaratan, sadece lamak, gerçek olamayacak bir şeye güçlü biçimde inanmak,
hastaları değil, hastaların yakınlarını ve arkadaşlarını da aşırı şüpheci düşünceler üretmek, ilgi kaybı, enerjinin azal-
önemli ölçüde etkileyen şizofreni hastalığı, genellikle genç ması, günlük işlevleri yerine getirmede güçlük, arkadaş-
yaşlarda ortaya çıkan, insanın kişiler arası ilişkilerden ve lara ve aileye ilginin azalması, dışlanmışlık hissi, tek başı-
gerçeklerden uzaklaşarak kendine özgü bir içe kapanma na kalma isteği, bulanık düşünce, sanki düzgün düşüne-
dünyasında yaşadığı, düşünce, duygu ve davranışlarında miyormuş gibi hissetme şeklinde kendini gösterebilir. Ki-
önemli bozuklukların görüldüğü; beyinin yapısında, fiz- mi zaman kişi, bir şeyler söylemeye başlar; ancak yarı yol-
yoloji ve biyokimyasında önemli değişikliklerin olduğu da ne söylemekte olduğunu unutur, çağrışım yapamaz.
çok sistemli bir psikolojik bozukluktur. Kişinin çevresinde
olup bitenleri değerlendirme ve algılama biçimi, olaylara Tüm bunların yanı sıra toplum içinde dışlanmak, tehli-
bakışı, diğer insanlarla ilişkileri hastalığın etkisi ile yeni- keli ve saldırgan olarak algılanmak ve hastalara yönelik
den şekillenir. Bu hastalığın başlangıcı ani ve şiddetli ola- damgalanmanın oluşmasıyla birlite şizofreni hastalığının
bileceği gibi, aslında genellikle sinsi olabilmektedir. Bu sancısı artar. Psikososyal tedavilerin ve toplumla entegre
dönem özellikle kişinin ailesi ve yakın çevresi tarafından psikolojik sağlık girişimlerinin etkin olduğu ülkelerde, şi-
fark edilir. Kişi hayata karşı isteksizdir, fazla konuşma- zofreni hastalığına sahip bir birey, çoğunlukla hastalıkla
maya, içine kapanmaya, önceleri zevk aldığı etkinlikler- ve hastalık belirtileri ile savaşırken; ülkemizde bu kişile-
den uzaklaşmaya başlar. Arkadaşlarını ve ailesini ihmal rin dışlanması, yok sayılması, topluma ait birer leke gibi
edebilir. Korkular, şüpheler yaşamaya, garip davranışlar görünmeleri sık rastlanan bir durumdur. Şizofreni hasta-
göstermeye, mantıksız düşüncelerle meşgul olmaya başla- larının da “engelli bireyler” grubunda olmasına rağmen
yabilir. Kıyafetlerine özensizlik, bedensel temizliğine ilgi- ve her kamusal yapının belirli sayıda engelli birey çalıştır-
sizlik, uyumsuz giyinme gibi davranışları olabilir. Hasta- ması zorunlu iken, genellikle iş verenler şizofreni ve diğer
lık, bazen günler içerisinde olabileceği gibi haftalar, hatta psikolojik sağlık bozuklukları grubundaki bireyleri işe al-
yıllar içerisinde yavaş yavaş da gelişebilir. mamakta, ayrımcılık yaparak özellikle bu gruptaki birey-
leri elemektedirler. Bir türlü toplumsal yaşamın bir parçası
Şizofreni hastalığının belirtileri, gerçekte var olmayan bir haline gelemeyen bireyler git gide yalnızlaşmakta ve has-
şeyi duymak, görmek, hissetmek, tat veya koku olarak algı- talıkla başa çıkma umutlarını giderek yitirmektedirler.
PiVOLKA 19

Tam da bu noktada, psikolojik sağlık ile ilgili sivil toplum mından psikososyal bir rehabilitasyon ortamı kategorisine
örgütlenmelerinden söz etmek gerekmektedir. Devletin taşımaktadır.
el uzatmadığı, toplum tarafından da ötekileştirilmekten
ve yok sayılmaktan payını alan şizofreni hastalarının ve Şizofreni hastalarının çalıştıkları bu ortamın isminin öykü-
yakınlarının refahı için çalışan bir grup duyarlı insan... Şi- sünü Dr. Haldun Soygür şöyle anlatır:
zofreni hastalarının, hasta ailelerinin ve psikolojik sağlığı
uzmanlarının bir araya gelerek oluşturduğu dernekler ve “Yetmişli yılların başında İtalya’da büyük akıl has-
devletin açığını kapatmak için sunduğu gönüllü ve özve- tanelerinin kapatılmasını ve toplum içinde teda-
rili çalışmalar... Mavi At: Kültür ve Yaşam Ortamı, bu ça- vi anlayışını amaçlayan bir hareket başlatılmıştı.
lışmaların en somut çıktısıdır! 1971’de Trieste’deki akıl hastanesinde 1200 hasta
“yatıyor”du. İtalyan sağlık sisteminde o dönemde
gerçekleştirilen reformla birlikte, ruh sağlığı bütçe-
Uzun yıllardır alt yapı çalışmaları süren, ancak maddi
sinin % 94’ü toplum odaklı merkezlerin kurulması-
olanaksızlıklar nedeniye 2010 yılında güçlükle açılan na, sağlık ve sosyal hizmetlerin entegre edilmesine
“Mavi At Kafe: Rehabilitasyondan Toplumla Bütünleş- ayrıldı. Bu dönüşümün sonrasında, hastaların iş
meye Projesi” hastaların çalışarak iyileşmelerini sağlayan, edinme oranlarında artış, işlevselliklerinde yüksel-
rehabilitasyon ve çalışma hayatını bir araya getiren, üs- me ve suç oranlarında azalma gözlendi. 1974 yılına
telik devlet desteği olmadan hayatta kalmaya çalışan bir gelindiğinde ise, hastanenin kilitli kapıları açıldı ve
projedir. hastaların diledikleri zaman dışarı çıkmalarına fırsat
verildi. Hastane yıkıldı ve hastane çalışanları ile halk
Mavi At Kafe’de yirmi sekiz şizofreni hastası çalışmak- el ele vererek iki buçuk metre yüksekliğinde, ahşaptan
tadır, kimi mutfakta, kimi serviste, kimi de temizlik işle- mavi bir at yaparak hastanenin girişine yerleştirdi-
ler. Geçmişte hastane faaliyetteyken hastane çalı-
rinde görevlendirilen şizofreni hastaları belki de hayatla-
şanlarından başka hiç kimsenin dışarı çıkma hakkı
rında ilk kez çalışmanın ve para kazanmanın deneyimini olmadığı kurumdan çıkmasına izin verilen tek canlı
yaşamaktadırlar. Mavi At Kafe’de şizofreni hastaları hem çamaşırhaneden kirli çamaşırları dışarı götüren bir
çalışarak para kazanabileceklerini kanıtlayabilmekte, hem attı. Köklü değişiklikle birlikte bu at bir bakıma öz-
de toplumla bütünleşmeleri için kendilerine olanak tanın- gürlüğün ve toplumdan kopmamanın bir sembolü
maktadır. haline geliyordu.”

Mavi At Kültür ve Yaşam Ortamı’nda yazarlarla söyleşi- Mavi At Kültür ve Yaşam Ortamı, Ankara’da Mareşal Fev-
ler ve imza günlerinden, fotoğrafçılık çalışmaları, tavla ve zi Çakmak Caddesi 31/8 Beşevler adresindedir. Sıcak bir
satranç turnuvalarına kadar gerçekleştirilen çeşitli sosyal kahve ve sıcak bir sohbet için hafta içi her gün ve Cumar-
olanaklar toplum ve şizofreni hastaları arasında kıymetli tesi günleri önyargılarından arınmak isteyen herkes için
köprüler oluşturmakta ve Mavi At’ı sıradan bir kafe orta- kapıları sonuna dek açıktır.
The Chemical History of a Candle - Mumun Kimyasal Tarihi (Michael Faraday, 1861)

Başkent Üniversitesi
Fen Edebiyat Fakültesi | Psikoloji Bölümü
Eleştirel - Yaratıcı Düşünme ve Davranış Araştırmaları Laboratuvarı
Bağlıca Kampusu, Eskişehir Yolu 20. km
06810, Ankara

Tel: 0312 246 66 66 / 1644 - 1645 - 1646 - 2028


Faks: 0312 246 66 30
e-posta: info@elyadal.org

You might also like