Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 180

B‹LD‹RGE

HALKIN
DEVR‹MC‹
YOLU
I

HALKIN
DEVR‹MC‹
YOLU
I

Özel Say›: 1
I

Bas›m Yeri
Can Matbaac›l›k
I

Kas›m 2007, ‹stanbul


I

Üç Ayl›k, Yerel, Süreli, Türkçe yay›nd›r


Sahibi ve Sorumlu Yaz›iflleri Md.: Çi¤dem Çidaml›
Tomtom Mah. Örtmealt› Sk. 6/3
BEYO⁄LU/‹STANBUL
Tel - Faks: 0212 245 9037
‹Ç‹NDEK‹LER

G‹R‹fi ................................................................................................7
Bugünün Dünyas›nda Solun Geliflim Çizgisi ............................7
Ülkemiz Solunun Temel Sorunlar› ..........................................15
Ülkemizde Ba¤›ms›z Bir Sol Hareketin Güncel Eksenleri ......25
Solun Devrimci Yenilenme ‹htiyac› ........................................28

I. BÖLÜM:
BUGÜNÜN DÜNYASININ DEVR‹MC‹ KAVRANIfiI ................................31
A- Yeni Bir Devrimci Dönüflümler Ça¤›n›n Efli¤inde,
Emperyalist Zincirin Yeni Zay›f Halkas›:
Yeni Sömürgeler ya da “Güney” ............................................31
B- Emperyalizmin Bunal›m Dönemleri ........................................36
C- Emperyalizmin IV. Bunal›m Dönemi ......................................39
1. III. Bunal›m Döneminin Sonu ....................................39
2. IV. Bunal›m Döneminin Özellikleri ............................45
3. IV. Bunal›m Döneminin Kriz Dinamikleri ..................62
i- ABD Emperyalizminin Egemenlik Krizi..............................63
ii- ‹flçi Aristokrasisinin Krizi ....................................................67
iii- Yeni-Sömürgecilik Sisteminin Krizi ..................................70
4. IV. Bunal›m Dönemi ve Yeni Sömürge
Devriminin Evrim Çizgisi ..............................................75

II. BÖLÜM:
YEN‹, DEVR‹MC‹ B‹R SOSYAL‹ZM ‹HT‹YACI ..........................................84
A- Türkiye Devrimci Hareketi ve Reel Sosyalizm ........................88
B- Reel Sosyalizmin Uluslararas› Devrimci Süreçten Kopuflu ....92
C- Reel Sosyalizm ve Kapitalizme Geriye Dönüfl Süreci ............93
D- Sosyalizm ve Tarihsel Deneyim ..............................................95
E- Yeni Devrimci Bir Sosyalizmin Köfle Tafllar› ..........................97
1. Devrimci Parti ..............................................................98
2. Kültür Devrimi ............................................................102
3. Do¤rudan Demokrasi ................................................103
4. Toplumsal Mülkiyet ..................................................104

III. BÖLÜM:
TÜRK‹YE’DE YEN‹ SÖMÜRGEC‹L‹⁄‹N YEN‹DEN YAPILANMASI VE
DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA ..................................................................................107
A- Yeni Sömürgecili¤in Yeniden Yap›lanmas› ..........................107
B- Neo-liberal Yeni Sömürgecilik Politikalar›n›n S›n›fsal
Sonuçlar› ................................................................................110
1. Neo-liberal Y›k›m ve Toplumsal Çözülme ................111
i-Geçimlik Üretimle U¤raflan Küçük Köylülük ve
Kürt Köylülü¤ü ..................................................................111
ii-Örgütlü ‹flçiler ve Devlet Memurlar›................................112
iii-Orta Köylülük, Zanaatkarlar ve Yüksek
Vas›fl› Serbest Meslek Gruplar› ........................................113
iv- Proleterlefltirme Süreci ve ‹flçi S›n›f› Hareketi ................113
v- Neo-liberal Y›k›m›n Ara S›n›flar Üzerindeki Etkileri ......117
2. Sermaye Yetersizli¤i ve Oligarflinin Dönüflümü ........118
C- Emperyalist Sömürgecilik Politikalar› ve Sonuçlar› ..............122
1. Bölgemizde Emperyalist Sömürgecilik
Hareketleri ve Türkiye ................................................123
2. Büyük Ortado¤u Savafl› ve Türkiye ..........................125
3. Türkiye'nin Avrupa Birli¤i’ne Üyelik Süreci ..............127
4. Bölgesel Emperyalist Politikalar›n Kriz Dinamikleri
ve Sol Politika ..............................................................128
i- Bölgesel Kutuplaflman›n Niteli¤i ......................................129
ii- Oligarfli ‹çi Siyasi Çat›flman›n Niteli¤i ..........................131
iii- Oligarfli ‹çi Çat›flmalar›n ve Bölgemizdeki
Emperyalist Politikalar›n Solun Tart›flma Düzlemindeki
Yeri ve Karfl› Stratejiler ....................................................132
Solda AB Tart›flmalar›..................................................134
Solda Bölge Politikalar› Etraf›ndaki Tart›flmalar..........136
D- Kürt Sorunu ve Sürükleyici Halka Olarak “Yeniden
Kardeflleflme Politikas›” ..........................................................142
1. Kürt Sorununun Çözümü ve
Uluslar›n Kaderlerini Tayin Hakk› ..............................144
2. Kürdistan ve Türkiye’deki
Devrimci Süreçlerin Ayr›flmas› ..................................146
3. ‹ç Savafl Tehlikesi ......................................................147
4. Bir Devrimci Hareket Tarz› Olarak
“Yeniden Kardeflleflme” ..............................................149
E- Devrimci Bir Program ve Strateji ‹çin Hareket Noktalar›m›z ..153
1. Türkiye Devrimi Yeni Sömürge Devrimidir ..............153
2. Bugünün Görevi Devrimci Hareketin
Yeniden Yarat›lmas›d›r ................................................159
i- Partileflme Sorununu Nas›l Ele Almal›y›z? ......................160
i- Devrimci Bir Halk Hareketinin Ana Halkas›....................163

SONSÖZ ....................................................................................................170
G‹R‹fi

Bugünün Dünyas›nda Solun Geliflim Çizgisi


Tarihin büyük de¤iflimlere gebe oldu¤u bir döneminden ge-
çiyoruz. Kapitalizm, baflta sömürgeler olmak üzere tüm dünya-
da muazzam bir y›k›ma neden oluyor.
1980’lere do¤ru bafllat›lan neo-liberal sald›r›, 1990’l› y›llarda
sosyalist blo¤un da¤›lmas›yla birlikte emperyalizmin dünya öl-
çe¤indeki büyük sömürgelefltirme harekat›na dönüfltü. Bu sü-
reç 21. yüzy›l›n bafl›nda son derece y›k›c› sonuçlar yaratarak
ilerliyor. Her yan› saran yoksulluk, kitlesel açl›k, s›k s›k beli-
ren ölümcül salg›n hastal›klar, milyonlarca insan› bir anda ifl-
siz b›rakan, geleceksizlefltiren ekonomik krizler, savafllar, iflgal-
ler, darbeler, iç savafllar, k›y›mlar, çevre felaketleri bu muaz-
zam y›k›m›n her gün izledi¤imiz görüntüleri...
Bu y›k›c› sömürgeci sald›rganl›k, güçlü iç çeliflkilerin pençe-
sindeki hastal›kl› bir bünyenin ürünüdür. Tarihinin en büyük
genifllemesini yaflayan emperyalist-kapitalist sistem, yeni bir ta-
rihsel krize yuvarlanmaktad›r. Emperyalist sistem, tarihin en
büyük sermaye fazlas›n› ve en genifl proleter kitlesini ayn› sü-
reçte ama ayr› mekanlarda yaratmaktad›r. Emperyalist-kapitalist
sistemin üzerinde yükseldi¤i iki temel de çökmektedir: ‹lki, 60
y›ld›r emperyalist-kapitalist sistemin liderli¤ini sürdüren ABD
egemenli¤inin çözülmekte olufludur. Di¤er yandan tekelci ser-
mayenin ihtiyaçlar›n›n dayatt›¤› birikim rejimi alt›nda yeni sö-
8 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
mürgecilik modeli sürdürülebilir olmaktan da ç›km›flt›r.
Bu koflullarda emperyalist yay›lmac›l›¤›n her yeni hamlesi,
her yeni emperyalist müdahale emperyalist-kapitalist güçler ara-
s›nda yeni kutuplaflmalara ve ayr›flmalara neden olmaktad›r. Da-
ha da ötesi bunlar, neo-liberal yeni sömürgecili¤e ve sermaye-
nin dolays›z, ç›plak egemenli¤ine karfl› toplumsal direnifllerin,
eflitlikçi, özgürlükçü halk hareketlerinin yeniden tarih sahnesi-
ne ç›kmas›na vesile olmaktad›r.
Emperyalizmin ve sömürgecili¤in krizi, kapitalizmin ak›l d›-
fl›l›¤› ve y›k›c›l›¤›n›n karfl›s›na insanl›¤›n ortak akl›n› ve top-
lumsal fayday› ç›karan sosyalizmin ne denli zorunlu ve ola-
nakl› oldu¤unu gösteren kan›tlar› ortaya koymaktad›r.
Emperyalist sald›rganl›k ve y›k›c›l›k bir yandan dünyan›n tüm
çal›flabilir nüfusunu proleterleflme yoluna sokarak muazzam bir
üretici güç yaratmakta, di¤er yandan emperyalist-kapitalist üre-
tim zincirinin d›fl›nda kalan bütün üretken temeli y›kmaktad›r.
Bu genel tablo, birbiriyle uzlaflmaz bir karfl›tl›k halindeki iki
büyük sonucu yeni sömürge ülkelerde ayn› anda bir araya ge-
tirmektedir. Yeni sömürge toplumlar› çok büyük bir h›zla pro-
leterlefltirilirken, bu toplumlar›n sahip olduklar› üretim temeli
bir bütün olarak y›k›lmaktad›r.
Bu genel ve ortak çeliflki, uluslararas› bir devrimci hareke-
tin bulunmad›¤› koflullarda bile yeni sömürgelerdeki halk dire-
nifllerinin birbirlerini karfl›l›kl› olarak güçlendirmesine; yeni sö-
mürgeler dünyas›n›n, bugünün devrim oca¤› olma yoluna gir-
mesine neden olmaktad›r. Yeni sömürgeler dünyas›, sosyaliz-
min yeni tarihsel döneminin kurucu siyasi inisiyatiflerinin ve
üzerinde yükselece¤i toplumsal rönesanslar›n verimli topra¤›
olarak öne ç›kmaktad›r. Yeni devrimci güçler, yeni iflçi s›n›f›-
n›n oluflum halindeki tarihsel eyleminin ifadeleridir.
G‹R‹fi 9
Kuflkusuz iflçi s›n›f›n›n yeni tarihsel eylemi, ideolojik, poli-
tik, örgütsel düzeyde henüz geliflkin bir noktaya ulaflm›fl de¤il-
dir. Bu nedenle yeni sömürgeler dünyas›nda ortaya ç›kan ile-
rici halk hareketleri, henüz emperyalist-kapitalist sistemi parça-
layan devrimci kopufllar yaratmam›flt›r. Buna ra¤men, art›k gö-
nül rahatl›¤›yla vurgulayabiliriz ki; reel sosyalizmin y›k›l›fl› ile
sosyalizm y›k›lmam›flt›r! Reel sosyalizmin y›k›l›fl› ile sosyaliz-
min tarihsel bir dönemi sona ermifl ama yepyeni bir iflçi s›n›-
f› hareketi, sosyalizmin yeni bir tarihsel döneminin kap›s›n›
aralam›flt›r... Yeni iflçi s›n›f›, kendi devrimci bilincini, devrim-
ci öncüsünü ve devrimci eylem tarz›n› yaratmaktad›r.
Bugünün ilerici halk hareketlerini 20. yüzy›l›n ölçütleriyle ba-
karak de¤erlendirdi¤imizde, bu hareketlerin tüm insanl›¤› s›n›f-
s›z, sömürüsüz ve bask›s›z bir dünya kurma hedefine sahip or-
tak bir kurtulufl hareketine yöneltebilecek kapsam ve içeri¤e,
derinlik ve enerjiye sahip olmad›¤› söylenebilir. Oysa bugün-
den bak›ld›¤›nda görünen, insanl›¤›n öznel ve nesnel güçler
dengesindeki bütün olumsuzluklara karfl›n, “sermayenin kendi
suretinden yaratt›¤› dünyaya” isyan etmekte oldu¤udur.
Sistemin kaderini belirleyecek en güçlü potansiyel genel ola-
rak yeni sömürgeler dünyas›nda, özel olarak da Ortado¤u'da
geliflmekte olan bu isyanda sakl›d›r.
***
Yeni sömürgecilik sisteminin krizini toplumsal kurtulufl do¤-
rultusunda de¤erlendirmeye çal›flan ilerici giriflimler art›k dün-
yan›n birçok yerinde boy veriyor. Bu yöndeki en umut verici
geliflmeler Latin Amerika’da yaflan›yor. Yine de bu giriflimler,
henüz düzenden mutlak bir kopufl gerçeklefltirmeyi, düzenin d›-
fl›na ç›kmay› baflarabilmifl de¤iller. Yeni sömürge halklar›n›n
bugünün dünyas›nda ortaya koyduklar› bu ilk iktidar mücade-
10 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
lelerinin kendi bafllar›na bir “uluslararas› devrimci süreç” ya-
ratmalar›, sosyalizmi, emperyalist-kapitalist sistem karfl›s›nda
küresel bir alternatif haline getirmeleri kolay görünmüyor. Ama
daha flimdiden ortaya ç›kan belirgin sonuçlar da bulunuyor.
Bunlar›n bafl›nda ise neo-liberal kapitalizmi ehlilefltirmeye dö-
nük reformcu aray›fllar›n ç›kmaz› geliyor. Reformizmin olanak-
s›zl›¤›na iflaret eden böylesi bir sürecin, bir yandan Asya, Af-
rika ve Ortado¤u’ya uzanan devrimci bir halk hareketleri dizi-
sinin gündeme gelmesiyle; di¤er yandan bu devrimci halk ha-
reketlerinin siyasi önderliklerinde somutlaflan yeni bir sosyalist
hareket omurgas›n›n ortaya ç›kmas›yla somutluk kazanaca¤› or-
tadad›r.
Bu nedenledir ki, emperyalizm birçok cephede ciddi sars›n-
t›lar yaflamas›na karfl›n, henüz güçlü bir sosyalist tehditle kar-
fl› karfl›ya de¤il. Emperyalist-kapitalist sistemin “bafl›n› a¤r›tan”
sorunlar›n ana unsurunu, halen sistem içi çat›flmalar oluflturu-
yor.
ABD’nin gerileyen liderli¤inin karfl›s›nda sistemin içinden
farkl› rakipler beliriyor. Rusya ve Çin, otoriter-milliyetçi poli-
tik liderlikler alt›nda gerçeklefltirdikleri yerel sermaye birikimi
süreçleriyle, emperyalist güçler aras›ndaki hegemonik iliflkiler-
de kendilerine yer açmaya çal›fl›rken, kimi zaman sistemin iç
dengelerini zorluyorlar. Ancak bu “iç çat›flman›n” faturas› her
seferinde ezilen s›n›flara ç›k›yor. Ayn› kriz ve çözülme orta-
m›ndan beslenen Siyasal ‹slam ise, emperyalizmin kendisine ra-
kip seçti¤i “sahte alternatif” olarak öne ç›k›yor.
Emekçi halklar›n sürekli alt›nda ezildi¤i “fil savafllar›ndan”
ve moral duyarl›l›klar›n› yanl›fl mecralara yönelten sahtekar
“mehdilerden” kurtulmas›n› sa¤layacak bir devrimci alternatifin
yarat›lmas› bugün art›k gerçek bir ihtiyaçt›r.
G‹R‹fi 11
Bu ihtiyac›n karfl›lanmas›n›n önündeki bafll›ca engellerden bi-
risi ise, geleneksel sol ve geleneksel emek hareketinin bizzat
kendisidir.1
“Geleneksel sol ve geleneksel emek hareketinin” bugünün
devrimci hareketlerinin geliflmesinin önünde oluflturduklar› en
önemli engel, yenilgilerinin tarihsel biçimidir. Geleneksel solun
1980’lerdeki tarihsel yenilgisi öylesine kapsaml› oldu ki, ken-
di y›k›m›n›n yan› s›ra, kendisine ra¤men geliflen yeni sömür-
ge devrimci hareketleri içinde sa¤lanan devrimci birikimi de
görünmez hale getirdi. Reel sosyalizmin devrimci bir elefltirisi
ve bugünün dünyas›n›n devrimci dinamiklerini yakalamak aç›-
s›ndan son derece de¤erli unsurlar içeren bu birikimin görün-
mez hale gelmesi, solun bugünkü büyük ideolojik bofllu¤unun
oluflmas›nda önemli bir rol oynam›flt›r ve halen de oynamak-
tad›r.
Geçti¤imiz 25 y›l içinde, “soldaki bofllu¤u doldurma” iddi-
as›yla sahne alan ak›mlar aras›nda en çok öne ç›kan› sol libe-
ralizm oldu. Sol liberalizm, sosyal demokrasiden “resmi” ko-
münist partilere ve yenilgiye u¤ram›fl devrimci hareketlere ka-
dar uzanan genifl bir yelpazede yank› bulmaktad›r. Genellikle
egemen s›n›f saflar›ndan yükselen s›cak tezahüratlarla sahneye
ç›kan bu liberal sol reçeteler, sol güçleri her seferinde maddi
ve ideolojik anlamda gerileten, iktidar hedefinden uzaklaflt›ran
etkiler yaratmaktad›r. Sol liberalizm; sosyalist düflünceyi iflçi s›-
1 19. yüzy›l›n son çeyre¤indeki sanayi proletaryas› hareketi temelinde örgütlenen ve
sosyalist hareketin omurgas›n› oluflturan, proletarya devrimlerinde motor rol oynayan
iflçi s›n›f› partileri ve sendikalar, 20. yüzy›l›n ikinci yar›s›na gelindi¤inde devrimci
niteliklerini bir bütün olarak yitirdiler. Bu dönemde iflçi s›n›f› partileri ve sendikalar,
bürokratikleflerek statükonun bafll›ca savunucusu ve devrimci hareketler karfl›s›nda
halk s›n›flar›n› ideolojik ve pratik bak›mdan burjuvaziye yedekleyen bir düzen
gücüne dönüfltüler. SBKP, ÇKP, Frans›z, ‹talyan ve ‹spanyol Komünist Partileri
siyasi mücadele alan›nda, yerleflik sendikalar ise ekonomik mücadele alan›nda iflçi
s›n›f› hareketinin “geleneksel” kurumlar› olarak hareketin geliflmesinin önündeki
engeller durumuna geldiler.
12 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
n›f› ve yoksul halktan uzaklaflt›rman›n, yoksul halk›n direnifl
ve mücadelelerini siyasi iktidar mücadelesi ba¤lam›ndan kopar-
man›n, halk›n saflar› ile oligarflinin saflar› aras›nda belirsizlik
yaratman›n, halk›n ileri ve ilerici unsurlar› ile örgütlü iktidar
mücadelesi aras›na set çekmenin, sol saflarda burjuva iliflkile-
rin nüfuz alan›n› geniflletmenin koçbafl› olmaktad›r.
“Geleneksel sol” ad›na liberal solun karfl›s›na ç›kan kesimler
ise, ne sosyalizmin sona eren tarihsel dönemini devrimci bir
elefltiriden geçirmekte, ne de sosyalizmin yeni tarihsel dönemi-
nin üzerinde yükseldi¤i ideolojik, politik, örgütsel sürece nüfuz
etmeye çal›flmaktad›r. Geleneksel sol merkezlerin bu k›s›rl›¤›,
temel sol politikalar›n marjinalleflmesine, geleneksel sol taban›n
ise “cemaatleflmesine” hizmet etmektedir.
Bugünün devrimci alternatifi, ne “galibe yaranmakla” ne de
“ölüye diri taklidi yapt›rmakla” yarat›labilir. Bugünün devrimci
alternatifi, ayaklar›n› insanl›¤›n bugününe dayam›fl bir topyekûn
kurtulufl projesini, bilincinde, eyleminde, kültüründe ve ahlak›n-
da somutlaflt›ran yeni bir devrimci s›n›f hareketiyle yarat›labilir.
Böylesi bir hareket, sosyalizmin geçmifl deneyimleri ve 20.
yüzy›lda yarat›lan sosyalizm modelinin baflar›lar› ve baflar›s›z-
l›klar›yla yap›lacak soyut bir hesaplaflmadan türetilemez. Bu
tür soyut hesaplaflmalardan gelece¤e ›fl›k tutan sonuçlar›n üre-
tilemedi¤i, savrulmalara yol açt›¤›, sol kadrolar ve gruplar ara-
s›nda gereksiz k›s›r tart›flmalara, rekabet ve didiflmelere vesile
olmaktan baflka bir ifle yaramad›¤› 1990’l› y›llarda gerek ulus-
lararas› tart›flmalar gerekse Türkiye’de yaflanan “tart›flma süreç-
leri” ile kan›tlanm›flt›r.
Bugünün sosyalizmi, iflçi s›n›f›n›n yeni tarihsel eylemine sos-
yalist politikalar üretme ve bu yeni tarihsel eylemi s›n›fs›z top-
lum mücadelesine kazanma çabas› içerisinde yarat›labilir. Bu ça-
G‹R‹fi 13
ba, ezilen s›n›flar›n yeni bir devrimci politikleflme sürecinin in-
flas› süreci çerçevesinde planlanmal›d›r. Bugün ilk aflamas›nda ol-
du¤umuz bu infla süreci, devrimci s›n›flar›n bugüne özgü yan›l-
g›lar›ndan pratikte yüzleflerek kurtulduklar›; devrimcilerin ise ye-
ni bir devrimci yolu yürüyerek yaratt›klar› bir öz-deneyim ola-
rak yaflanmaktad›r. Bu öz-deneyim, yaln›zca devrimci s›n›flar›n
“kitlesi” için de¤il, devrimci görevleri yerine getirmek için ça-
ba gösteren sosyalistler için de “afla¤›dan yukar›ya”2 do¤ru ge-
liflen bir seyir izlemektedir. ‹flçi s›n›f›n›n maddi ve manevi va-
roluflu bu süreçte neredeyse tümüyle yenilenmektedir.
‹flçi s›n›f›n›n, yoksullar›n ve ezilen halklar›n hak mücadele-
leri içinde geliflen ilerici emek ve halk hareketleri bu yeni dev-
rimci politikleflmenin belli bafll› kanallar› olmaktad›r. Bugünün
devrimci hareketinin içinde flekillendi¤i temel, yeni iflçi s›n›f›-
n›n, yoksullar›n ve ezilen halklar›n hak mücadeleleridir. Günü-
müzdeki içeri¤i ile hak mücadelesi, emekçi halk›n maddi ya-
flam deneyimlerinin politiklefltirilmesi mücadelesidir.3
Bugünün devrimci politikleflme sürecinin ilk evresinin afl›l-
makta oldu¤unu gösteren olgular giderek ço¤almaktad›r. Dev-
2 “Sol aç›s›ndan afla¤›dan yukar› geliflen seyirden” kastedilen, solun -her fleyi bildi¤i
varsay›m›yla davranan- tüm geleneksel kanatlar›n›n, yani tüm statükocu, dogmatik
ve liberal kanatlar›n›n çözümsüzlü¤ü beslemekten öte hiçbir ifle yaramayan haz›r
reçetelerinin, dipten gelen bir dinamizmle parçalanmas› ve devrimci s›n›flar›n somut
hareketiyle sosyalist program, örgütlenme ve eylem aras›ndaki ba¤›n bu süreç içinde
yeniden kurulmas›d›r. Bugün “e¤iticilerin kendilerinin de e¤itilmesi” her
zamankinden daha zorunludur. Bugünün devrimci s›n›f hareketleri henüz 19. yüzy›l›n
iflçi s›n›f› hareketleri temeli üzerinde üretilen sosyalist program, örgütlenme ve
eylem tarz› gibi yetkin ürünlerini vermemifltir. Bugünün sorunu, “iflçi s›n›f›na
d›flardan götürülecek bilincin” ve “bu bilinci götürecek öncülerin ve öncü örgütün
oluflum süreci” olarak kavranmal›d›r.
3 Hak mücadeleleri kavram›, genel olarak çok s›n›rl› bir çerçevede, sosyal haklara
dönük mücadele çerçevesinde alg›lanmaktad›r. Oysa iflgale veya ezenlerin bask›c›l›¤›na
karfl› direnme hakk›; gerici iç savafllara karfl› veya emperyalist savafllara karfl› bar›fl
hakk›; halklar›n kendilerini gerçeklefltirme hakk› gibi çok genifl hak kategorileri mev-
cuttur. ‹nsanl›k tarihi, hak mücadelelerinin devrimci ifllevinin kan›tland›¤› zemindir.
14 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
rimci s›n›flar›n toplumsal eyleminin “iktidar sorunuyla” yüzlefl-
me an›, onun siyasi evrimindeki ilk büyük dönemeci oluflturur.
Baflta Latin Amerika olmak üzere, dünyan›n birçok yerinde ile-
rici halk hareketleri önlerine politik iktidar sorununu koymaya
bafllamakta; iktidara yürüyen halk hareketleri ve halk güçleri-
nin denetimleri alt›na ald›klar› hükümetler giderek daha s›k bir
biçimde emperyalist-kapitalist sistemden kopuflu zorlayan karar
anlar›yla yüz yüze gelmektedir. Yeni devrimci politik özneler,
bu yüzleflme süreçlerinde tarih sahnesinde görünmeye bafllam›fl-
t›r.
Bu an›n do¤ru olarak kavranmas›, sol hareketin bugünkü kri-
zinin afl›lmas› için son derece önemlidir. Emperyalist-kapitalist
sistemin bugünkü zay›f halkas› olan yeni sömürge ülkelerde ge-
liflen devrimci halk hareketlerini ço¤altmak, sosyalist hareketin
dünya çap›nda yeniden aya¤a kald›r›lmas›n› sa¤layacak kritik
Hak mücadeleleri, yeni iflçi s›n›f› hareketinin, geçmifl dönemin geriletici etkilerinden
s›yr›ld›¤›; yeni bir sosyalizm anlay›fl›n›n programatik unsurlar›n›n somut mücadelelerin
içinde ad›m ad›m biçimlendi¤i; yeni öncülerinin mücadelenin içinden süzülerek ç›kt›¤›;
öncü organizasyonlar›n›n somut mücadele içinde, yenilenmifl bir fikri donan›m elde
etti¤i; iktidar mücadelesinin a¤›r sorumluluklar›n›n alt›na kademe kademe girildi¤i;
ahlaki bir ar›nman›n yafland›¤›, yeni iflçi hareketinin oluflum sürecinin bu ilk tarihsel
evresinde kurucu bir role sahiptir. Ancak hak mücadeleleri, bir önceki dönemi
yads›yan özellikleri ve tekil talepleriyle tarihte son derece dinamik bir rol oynamak-
la birlikte, iktidar projesini oluflturma rolünü üstlenmek durumunda olmam›fllard›r.
Tam da bu nokta, yani bütünlüklü bir devrimci iktidar projesinin oluflturulmas› nok-
tas›, devrimci öncülerin beceri ve yeteneklerinin devreye girmesi gereken noktad›r.
Bu nedenle de, tarihte de defalarca görüldü¤ü üzere, hak mücadeleleri zemini dönem-
sel olarak devrimci olabilece¤i gibi, reformist bir rol de oynayabilir.
Solun teorik önermelerinin günümüzde s›nanaca¤› zemin, yani do¤runun turnusol
ka¤›d›, hak mücadeleleri etraf›nda geliflen bugünkü sosyalist muhalefetin, iktidar
olmaya yönelik genel bir siyasal strateji ve giderek yeni bir sosyalist model kura-
bilme baflar›s› aç›s›ndan ifllevsel olup olmad›¤›d›r. Dünyada solun geliflti¤i
co¤rafyalarda izlenen çizgi egemenlerle iktidar› paylaflan ulusalc› ya da sol liberal
projeler etraf›nda de¤il, ezilenlerin hak mücadelelerinin içinden geliflen halkç›-
demokratik-ba¤›ms›zl›kç› ve proleter nitelikli muhalefet ve iktidar pratikleri olmak-
tad›r. ‹flte tam da bu nedenle, günümüzde her bir ülkede hak mücadelelerini ad›m
ad›m gelifltirerek yürütülen devrimci mücadele pratikleri, bir yan›yla da geleneksel
solun krizinin çözümüne katk›lar› aç›s›ndan önem tafl›maktad›r ve bir süre daha bu
kurucu rol çerçevesinde önem tafl›yacakt›r.
G‹R‹fi 15
ad›md›r. Che’nin devrimci ça¤r›s› “‹ki, üç, daha fazla Viet-
nam” idi; bugünün devrimci ça¤r›s› ise “neo-liberal yeni sö-
mürgecilik politikalar›na karfl› halk isyanlar›n›n ço¤alt›lmas›”
ça¤r›s›d›r. Yeni sömürge devrimcili¤inin 1960’l› y›llardaki ilk
at›l›m›yla bafllat›lan ancak tamamlanamayan “sosyalizmin Röne-
sans›” bugün yeni sömürgelerde geliflmekte olan ilerici toplum-
sal hareketlerin yükselen dalgas› üzerinden tamamlanabilir. Sos-
yalizmin yeni tarihsel dönemi, ancak dünya çap›nda yeni bir
devrimci dalgan›n yükselifliyle birlikte do¤abilir.
Ülkemiz Solunun Temel Sorunlar›
Türkiye, neo-liberal yeni sömürgecilik politikalar›n›n en ileri
düzeyde uyguland›¤› ülkelerdendir. Ülkemiz ayn› zamanda Kaf-
kasya’ya ve Orta Asya’ya komflu bir Ortado¤u ülkesi olarak,
emperyalizmin büyük sömürgelefltirme hareketine hedef olan
co¤rafyada yer almaktad›r.
Emperyalist sömürgecili¤in günümüzdeki iki ana geliflme ek-
seni de ülkemizi yak›ndan etkilemekte, Türkiye toplumu y›llar-
d›r politik, ekonomik ve toplumsal düzeyde büyük sars›nt›lar
ve çalkant›lar yaflamaktad›r. Emperyalizme ba¤›ml›l›¤›m›z›n gi-
derek derinleflmesiyle ekonomide meydana gelen afl›r› k›r›lgan-
l›k; bölgemizdeki emperyalist iflgal ve müdahalelerin “geçifl yo-
lu” haline getirilmifl olmam›z nedeniyle her geçen gün bölge
siyasetinin bask›s› alt›nda daha çok gerilen ve gerici-faflist he-
gemonyan›n esiri olan politik ortam; egemen s›n›flar›n “yerli”
niteliklerini kaybetti¤i, halk›n ise genelleflen yoksulluk koflulla-
r›nda büyük bir h›zla proleterleflti¤i; toplumsal kutuplaflma ile
politik yozlaflman›n el ele ilerledi¤i bir toplumsal çöküntü tab-
losunun süreklileflmesi nedeniyle Türkiye, yeni sömürgecilik
sisteminin krizinin patlay›c› biçimler kazand›¤› ülkelerden biri
haline gelmeye adayd›r.
16 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
Türkiye egemen s›n›flar›, neo-liberal yeni sömürgecilik poli-
tikalar› ve Büyük Ortado¤u Projesi’ne ayak uydurmakta zor-
lanmakta, bu nedenle kendi aralar›nda sert çat›flmalar yaflamak-
tad›r. Egemen güçler aras›nda, devlet iktidar›n›n paylafl›m› et-
raf›nda bir saflaflma do¤mufltur. 2001 ekonomik krizinin ard›n-
dan yürürlü¤e koydu¤u ikinci kuflak neo-liberal politikalarla,
Irak’›n iflgali sonras›ndaki Ortado¤u ortam›n›n kesiflme nokta-
s›nda ortaya ç›kan AKP hükümetinin temsil etti¤i “›l›ml› ‹slam
projesi”, egemen s›n›flar aras›ndaki saflaflman›n sert bir politik
çat›flma düzleminde cereyan etmesinde önemli rol oynam›flt›r.
Bu geliflmelere ba¤l› olarak biçimlenen AB’ye entegrasyon
süreci de egemen güçler aras›ndaki bu saflaflman›n bir unsuru-
dur.
Egemen s›n›flar aras›ndaki bu çat›flman›n bir taraf›n›n lider-
li¤ini ABD yeni muhafazakarlar›n›n (neo-conlar›n) Truva at›na
dönüflen AKP, di¤er taraf›n›n liderli¤ini ise ‹srail’le ABD ara-
s›ndaki bölgesel politika çatlaklar›na yaslanarak devlet iktidar›
içindeki geleneksel konumunu yeni koflullara aktarmaya çal›flan
ordunun üst kademeleri yapmaktad›r. “Liberalizm” ve “Ulusal-
c›l›k” çat›flmas› bu iktidar mücadelesinin bugünkü politik gö-
rünümüdür.
Önümüzdeki süreç aç›s›ndan, egemenler aras›ndaki bu çat›fl-
ma, Büyük Ortado¤u Projesi’ne “›l›ml› ‹slam devleti” kimli¤iy-
le, AB’ye ise “AB’nin Çin’i” olarak eklemlenmeyi öngören
“yeni Osmanl›c›l›k” ideolojisiyle birlikte bir “uzlaflmaya” ulafl-
t›r›lmaya çal›fl›lmaktad›r. Bu çizgi “21. yüzy›l›n Büyük Türki-
ye’si” slogan› ile Pan-Türkçü ve Pan-‹slamc› e¤ilimler aras›n-
da yeni bir ittifak zemini tesis etmeyi amaçlamaktad›r. “Libe-
ral-‹slamc›l›k / Otoriter-Milliyetçilik” saflaflmas›n› aflan yeni bir
politik güç blo¤una ön ayak olarak, egemen s›n›flar aras›nda-
G‹R‹fi 17
ki çat›flmay› ABD emperyalizminin iki eksenli sömürgecilik si-
yasetiyle uyumlu bir çözüme ulaflt›rmay› hedeflemektedir.
Egemen s›n›flar›n bu politik yönelimleri, Türkiye sosyalist
hareketini de etkilemekte, solun bugünkü ana gruplaflmalar›,
egemen s›n›flar›n temel saflaflmalar›n›n etkisi alt›nda oluflmak-
tad›r. Bu durum, ülkemiz solunun tarihsel ve yap›sal zay›fl›k-
lar›ndan kaynaklanmaktad›r.
Türkiye sosyalist hareketi, 1980 yenilgisiyle bafllayan, uzun
bir zamana yay›lan ve her alanda derin bir çözülme yaratan
bir kesintiyle ideolojik, politik, örgütsel süreklili¤ini önemli öl-
çüde yitirmifltir.
Bu tarihsel kesinti s›ras›nda, kapitalist dünya sistemi birçok
aç›dan ciddi bir de¤iflim geçirdi. Bu durum, solun, geçmifl dev-
rimci mücadelelerin birikimini günümüzün mücadelelerine ak-
tarmas›n› iyiden iyiye güçlefltirdi. Daha önce aflt›¤› sorunlar›
yeniden yaflamas›na neden oldu. ‹deolojik bulan›kl›k ve belir-
sizlik ülkemiz solunun ana rengi haline geldi. Türkiye solu ne
günün gerektirdi¤i ideolojik-politik yenilenmeyi sa¤layabildi, ne
de ülkemizde uygulanan egemen s›n›f politikalar›na karfl› güç-
lü bir devrimci alternatif yaratmaya yönelebildi. Öyle ki Tür-
kiye solu “emperyalizm” kavram›n› ancak 2000’li y›llarla bir-
likte “yeniden keflfedebildi”. Yozlaflan sosyalizm deneyimleri-
nin ve ulusal kurtulufl hareketlerinin sa¤l›kl›, devrimci bir elefl-
tirisini sistematik biçimde gerçeklefltirmeyen Türkiye solu, yir-
minci yüzy›l sosyalizminin miras›ndaki gedikleri, geçmiflte afl-
t›¤› sapmalar› yeniden cilalayarak ve bu sapmalar› burjuva ide-
olojisi ile melezlefltirerek doldurmaya yöneldi.
Dünyan›n birçok ülkesinde neo-liberal yeni sömürgecilik po-
litikalar›na karfl› geliflen halk direnifllerinin, sol hareketin yeni
bir temel kazanmas›n› ve büyük s›çramalar yapmas›n› sa¤lad›-
18 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
¤› ortadad›r. Buna karfl›n ülkemiz solu, 1980’lerden bu yana,
özelikle de 1990 sonras›nda neo-liberalizmin yükselifline karfl›
tutarl› bir mücadele hatt›n› örgütlemeye yönelmemifltir. Aksine
liberalizmden etkilenen ideolojik-politik tart›flmalar›n etkisi al-
t›nda fliddetli bir biçimde sa¤a savrulmufltur. Toplumsal muha-
lefetin devrimci bir yenilenme için güçlü olanaklar sundu¤u ta-
rihsel momentler de (1989 ‹flçi Bahar›, Kürt ulusal hareketinin
1990/91'e dek süren ilk yükselifl dönemi, 1990-94 kamu çal›-
flanlar› hareketi) bu ideolojik savrulmalar içinde hoyratça har-
canm›flt›r.
Ülkemiz solu, bugünkü yap›s› ve hareket biçimiyle, ülkede-
ki genel sa¤c›laflma, flovenleflme ve gericileflme rüzgar›n› dur-
durabilme ve toplumun devrimci potansiyelini bu amaçla sefer-
ber etme yetene¤inde de¤ildir. Solun 12 Eylül yenilgisinde ci-
simleflen öznel sorunlar›, neo-liberal sömürgecilik politikalar›na
karfl› tutarl› bir mücadele çizgisinin üretilememesinden kaynak-
lanan sorunlarla iç içe geçmifl, sol, bir “çöküntü sarmal›na” gir-
mifltir. Solun geleneksel merkezleri, emperyalizmin ve oligarfli-
nin bugünkü üstünlü¤ünü mutlaklaflt›ran bir politik tutuma sav-
rulmufl, reel politikten medet umar hale gelmifltir. Solun gele-
neksel merkezlerinin tamam› kendi d›fl›ndaki güçlerin kuyru¤u-
na tak›larak “varl›k” sorununu çözmeye çal›flmaktad›r. Egemen
s›n›f politikalar›n›n gölgesi alt›nda kalan, egemen s›n›flar›n çe-
flitli kesimleriyle ittifak kurarak güç ve inisiyatif sa¤lamaya ça-
l›flan sol, emekçi halk nezdindeki itibar›n› her geçen gün yi-
tirmekte, ba¤›ms›z bir siyasal güç olarak ortaya ç›kabilmesi her
geçen gün daha da zorlaflmaktad›r.
Ülkemiz solunda devrimcilikten kaç›fl e¤ilimlerinin beslendi-
¤i (uluslararas› boyutlar› da olan) ideolojik yan›lsamalar flöyle
özetlenebilir:
G‹R‹fi 19
1) “Reformizmin geri dönüflü” beklentisi. Bu yan›lsamay›,
küresel kapitalizmin neo liberal döneminin ard›ndan, yeni bir
toplumsal uzlaflma döneminin gelece¤i beklentisi olarak aç›kla-
yabiliriz. “Küreselleflmeye insani bir yüz kazand›rmay›” vaaz
eden siyasetler, 2. Dünya Savafl› sonras›n›n sosyal demokrasi-
refah devleti ikilisine, k›saca “rasyonel kapitalizme” geri dönüfl
vaat eden siyasetler bu yan›lsaman›n ürünüdür. Bu yan›lsama,
“AB’ci ve Sorosçu solculu¤un” oldu¤u kadar “ulusalc› solcu-
lu¤un” da ortak temelidir.
2) “Emperyalizm sonras› kapitalizm”. Bu yanl›fl yaklafl›m›n
sahipleri, kapitalizmin art›k “emperyalizm sonras›” bir sistem
haline geldi¤i tezleri ve yeni tipteki ultra-emperyalizm teorile-
rinden beslenerek, devrimci politik mücadelenin ana hedefinin
ulusal birimler ve devletler olmaktan ç›kt›¤›n› ileri sürmekte-
dirler. “Devrim olmayan devrim ve iktidar olmadan dünyay›
de¤ifltirmek” tezleriyle ortaya ç›kan liberal sol siyasetlerin te-
meli bu yaklafl›mdad›r.
3) “Ulusal devletin emperyalizme karfl›tl›¤›”. Bu yaklafl›m,
neo-liberal küreselleflmenin “ulusal devleti yok etti¤i”, bu ne-
denle ulusal devletlerin merkezi bürokrasisinin emperyalizme
karfl› güçlü bir direnifl sergileyece¤i ve bu çat›flman›n devrim-
ci bir süreci harekete geçirebilece¤i varsay›mlar›na dayanmak-
tad›r. 1960’lar›n küçük burjuva radikalizminden esinlenen ve
bugünün dünyas›nda ABD emperyalizmine karfl› mücadeleyi
“ulusal sermaye s›n›flar›yla ve/veya orduyla ittifak” olarak kav-
rayan otoriter-milliyetçi, ulusalc›-cuntac› yaklafl›mlar bu bak›fl
aç›s›ndan beslenmektedir.
4) Devrimcili¤i devlet karfl›tl›¤›na indirgeme. Bu yan›lsama,
devrimci süreci, mevcut devletin her ne flekilde olursa olsun
y›k›lmas› süreci olarak ele almakta, bu sürecin dayanaca¤› güç-
20 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
lerin politik ve toplumsal içeri¤ini önemsememektedir. Mevcut
devlete karfl› olan bütün güçlere, salt devlete karfl› olufllar› yü-
zünden “olumlu” roller yüklenebilmektedir. Bu yaklafl›mla “Ba-
t› uygarl›¤›na” ve “modern devlete”, k›sacas› moderniteye4
karfl› oldu¤u için ABD’ye ve yerel devlete karfl› savafl halin-
de olan Siyasi ‹slam, emperyalizme ve oligarfliye karfl› müca-
delenin dolayl› ya da dolays›z ittifaklar› aras›nda görülebilmek-
tedir. Sol liberalizm bu yaklafl›m› iyiden iyiye saçma bir nok-
taya götürmekte, Siyasal ‹slam’›n “rejim karfl›t›” köklerinin, bu
ak›m “›l›ml› ‹slam” biçimi alt›nda iktidara geldi¤inde demok-
ratikleflme yönünde etkide bulunaca¤› beklentisiyle hareket et-
mektedir.
Bu yan›lsamalar›n en önemli ortak paydas›, mevcut neo-libe-
ral siyasetlerle emperyalist-kapitalist sistem aras›ndaki içsel
ba¤lant›lar› atlamalar›d›r. Bu yan›lsamalarla sakatlanm›fl “sol”
siyasetler, emperyalist sömürü ve ya¤man›n ezilen s›n›flar aç›-
s›ndan “nesnel olarak” yaratt›¤› devrimci dönüflüm potansiyeli-
ni de¤erlendirmek yerine, egemen s›n›flar aras›ndaki çat›flma-
larda ilerletici bir yön bulmaya ve bu sözde ilerletici yönü “he-
saba katan” reformist platformlar oluflturmaya öncelik vermek-
tedirler.
Baflka güçlerin pefline tak›lan sol, (liberalizm, Türkçülük,
Kürtçülük, Alevicilik, fleriatç›l›k, oryantalizm, iflçicilik, milita-
rizm, pasifizm, terörizm gibi) bilimsel sosyalizmin do¤as›yla
ba¤daflmayan bütün burjuva ve küçük burjuva ak›mlarla melez-
lenme yoluna girmifltir. Politik hedefleri oldu¤u kadar ideolo-
4 Burada “modernite” kavram›, tarihin (ilahi bir kudretin ya da onun herhangi bir
temsili biçiminin de¤il) bilinçli insan eyleminin ürünü oldu¤u ilkesinin, yani insan-
lar›n gerek bireyler gerek toplumlar olarak kendi tarihlerinden sorumlu olduklar›
ilkesinin benimsendi¤i tarihsel dilim olarak kullan›lmaktad›r. Proleter toplumsal
devrim kavray›fl›, ezilen s›n›flar›n tarihe yön verecek bilinçli eylemlerinin bizzat
kendisini yeni bir toplumsal sistem derecesine yükselterek, burjuva modernitesinin
hem gerçek elefltirisini hem de afl›lmas›n› temsil eder.
G‹R‹fi 21
jik ilkeleri de bulan›klaflan solun somut muhalefetinde, ezilen
s›n›flar›n iktidar perspektifinin olmazsa olmaz ilkeleri olan top-
lumsal eflitli¤e, özgürlükçülü¤e ve sosyalizme ayr›lan yer sü-
rekli olarak daralmaktad›r.
Dünyada oldu¤u gibi Türkiye'de de egemen politikalar›n he-
gemonyas› alt›nda oluflan en büyük çarp›lma, sol liberalizmdir.
Ülkemizde sol liberalizm, devrimci sol politikalar›n etkili ola-
bilece¤i her yeni konjonktürde, solun içini boflaltmak ve orta-
ya ç›kan potansiyeli dejenere etmek için piyasaya sürülmekte-
dir.
Sol liberalizm, 1980’lerde Birikim ve Devrimci Yol içindeki
sivil toplumcu e¤ilimler arac›l›¤›yla ülkemiz siyasal arenas›nda
ilk kez boy göstermiflti. 1980 sonlar›na yaklafl›l›rken TKP’nin
TBKP’ye dönüflüm sürecinde ve Kuruçeflme tart›flmalar›nda bu
aray›fl sürmüfltür. 1990’larda ise, Türkiye sosyalist hareketinin
ana merkezlerinin önemli bir bölümünü (Devrimci Yol-TDKP-
TKP-Kurtulufl, vs.) içine alan tasfiye süreciyle egemen hale
gelmifltir. Sol liberalizmin on y›ll›k baflar›s›zl›klar zincirinin ar-
d›ndan, flimdi de (AKP’nin seçim baflar›s›nda cisimleflen) neo-
liberalizmin zaferini kendine yeni bir kalk›fl zemini olarak de-
¤erlendirip, solun yak›n gelece¤ini bir kez daha ipotek alt›na
almaya giriflti¤i görülmektedir.
Kürt ulusal hareketinin 1999 sonras›nda aç›kça benimsedi¤i
liberal sol-milliyetçi çizgi de, Türkiye solundaki liberal çarp›l-
may› güçlendirmektedir. 1960’l› y›llardan bu yana Türkiye dev-
rimci sürecinin “do¤al dinami¤i” olarak kabul edilen Kürt ulu-
sal hareketinin bu yönelimi, esas olarak Ortado¤u konjonktü-
rünün etkisi alt›na girmesinden kaynaklanmaktad›r. ABD’nin
Irak’taki iflgaline ba¤l› olarak ortaya ç›kan “ba¤›ms›z bir Kürt
devleti kurma ihtimali”, Kürt milliyetçili¤ini kat›ks›z bir Ame-
22 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
rikanc›l›¤a ve liberalizme sürüklemifltir. Irak’taki Kürt hareke-
tinden farkl› olarak bir “ezilen halk hareketi” temelinde geli-
flen Türkiye’deki Kürt ulusal hareketi, bu geliflmenin etkisi al-
t›na girmifltir. Türkiye’deki Kürt ulusal hareketinin politik mer-
kezleri, bu pragmatik-milliyetçi bask›lanma alt›nda, harekete
neo-liberalizm karfl›t› bir yön kazand›rmaktan kaç›nmakta, hat-
ta kimi zaman neo-liberal yeni sömürgecilik politikalar›na des-
tek sunmaktad›rlar.5 Bu olgu, ülkemizdeki Kürt hareketinin,
Türkiye devrimci hareketiyle ortak bir devrimci geliflme süre-
ci içerisinde kaynaflt›r›lamamas›n›n, tek nedeni de¤ilse bile, en
ciddi kaynaklar›ndan birisidir.
Di¤er yandan sol liberalizm, toplumsal konumlar›n› yitirme
endiflesine düflen e¤itimli orta s›n›flar›n, kad›nlar›n ve Alevi
kitlelerin “sol” de¤erlerden uzaklaflmas›na yol açmaktad›r.
“Ulusalc›l›k” (otoriter-milliyetçilik) ak›m›n›n etkisi alt›na girme-
lerine katk›da bulunmaktad›r. Sol liberalizmin “liberal demok-
rasi” için mücadeleyi “her fley", buna karfl›l›k “ba¤›ms›zl›k” ve
“toplumsal eflitlik” için mücadeleyi “hiçbir fley” olarak gören
yaklafl›m›, bu kitlenin sosyalist hareketten uzaklaflma e¤ilimine
girmesine neden olmaktad›r.
Toplumsal konumlar› sars›lan orta s›n›flar›n savunmac› tepki-
lerinin otoriter milliyetçili¤e do¤ru kaymas›, ulusal kimli¤ine
sayg› ve özgürlük isteyen Kürt halk›na, ›rkç› tehdidin yükseli-
fli olarak yans›maktad›r. Kürtlerin ›rkç›l›k karfl›s›ndaki hakl› tep-
kisi bu bas›nç alt›nda neo-liberal kimlik politikalar›yla kaynafl-
maktad›r. Ezilen kesimlerin özgürlük aray›fllar›nda kimlik poli-
tikalar›na yap›lmaya bafllanan bu afl›r› vurgu da k›s›r bir dön-
güye dönüflerek, nüfusun Kürt olmayan kesimleri aras›nda “bö-
5 Kürt ulusal hareketinin devrimci toplumsal içeri¤inin milliyetçi bask›lanma alt›nda
sönümlenmesi, bu harekete karfl› Türkiye’nin yoksul y›¤›nlar› içinde faflizan bir tep-
kinin kitlesellefltirilmesini de kolaylaflt›rmaktad›r.
G‹R‹fi 23
lünme” kayg›lar›n› ön plana ç›karmakta ve bu kayg›lar da oto-
riter-milliyetçili¤in etki alan›n›n iyiden iyiye genifllemesine ze-
min sa¤lamaktad›r.
Türkiye’deki gerici toplumsal parçalanma, elbette yaln›zca
Kürt sorunundan kaynaklanmamaktad›r. Bir bütün olarak neo-
liberal yeni sömürgecilik politikalar›, Türkiye toplumunun ge-
rici bir biçimde çözülmesine ve cemaatler halinde parçalanma-
s›na neden olmaktad›r. Geleneksel geçim araçlar›n› ve yollar›-
n› yitiren, ücret geliriyle ve tamamen bireysellefltirilmifl bir ya-
flant› içinde geçinmek zorunda b›rak›lan emekçiler, emek piya-
sas›nda birbirlerine karfl› “dibe do¤ru bir yar›fl” halinde bulun-
maktad›rlar. S›n›f örgütlenmelerinin ve dayan›flmas›n›n bütün
politik kanallar›n›n t›kand›¤›, geleneksel sendikalar›n birer “ay-
r›cal›k koruma ayg›t›na” dönüfltü¤ü koflullar alt›nda, güvencesiz
emekçi gruplar› ancak, din, mezhep, etnik kimlik, bölge temel-
li cemaatler içinde ayakta kalabilmektedirler. Birbirlerine karfl›
rekabet ve düflmanl›k içinde var olabilen bu cemaatler, neo-li-
beral politikalar›n uygulanmas› için son derece elveriflli bir top-
lumsal ortam oluflturmaktad›r. ‹flçileflme yolundaki “yoksullar›”
kuflatan bu toplumsal ortam, onlar› Siyasi ‹slam, ›rkç›l›k ve
milliyetçilik gibi gerici siyasi alternatiflere yöneltmektedir.
Bu k›s›r döngüler, Türkiye’nin politik ortam›n›n gerici bir iç
savafl tehdidiyle damgalanmas›na neden olmaktad›r. Bu gerici
toplumsal parçalanma ortam›, toplumda ilerici güçlerin geliflme-
sinin önündeki en büyük engellerdendir. Devrimciler halklar
içinde ve aras›nda geliflen karfl›l›kl› duyarl›l›klar›n halklar ara-
s›nda düflmanl›¤a dönüflmesini önleyecek, ezilenlerin ilerici bir
toplumsal hareket içinde yeniden kardeflleflmesinin yolunu aça-
cak bütünlefltirici politikalar gelifltirmek zorundad›rlar. Günümüz
solunun “etkili” politika odaklar› durumunda olan sol liberaliz-
min ve otoriter-milliyetçili¤in çözüm önerileri, toplumun ezilen-
24 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
lerini birbirleriyle bütünlefltirme yetene¤inde olmayan, tersine
daha da fazla ayr›flt›ran ve bölen, ç›k›fls›z politikalard›r.
Ba¤›ms›zl›kç›l›k, özgürlükçülük ve halkç›l›k-emekten yana ol-
mak, ülkemizde sol politikalar›n tarihsel temelini oluflturmakta-
d›r. Bu üç unsurun üçüne birden dayanmayan bir politikan›n
“sol” nitelik tafl›mas› olanaks›zd›r. “Ba¤›ms›zl›kç›” ve “halkç›-
emek yanl›s›” olmayan bir “özgürlükçülük”, kozmopolit küçük
burjuvazinin özgürlükçülü¤üdür; özgürlükçü ve halkç› olmayan
bir “ba¤›ms›zl›kç›l›k” ise “ayr›cal›¤›n›” her fleyin üzerine ko-
yan küçük burjuva bürokrat›n “ba¤›ms›zl›kç›l›¤›d›r”. Her ikisi
de, emperyalizm ve sermayenin; faflizm ve oligarflinin egemen-
li¤ine hizmet eder.
Türkiye’nin bu temel sorunlar›n›n sol politik çözümü, toplu-
mun ba¤›ms›z geliflmesini ezilen s›n›flar›n maddi toplumsal öz-
gürlü¤ü ve eflitli¤i üzerine oturtan ba¤›ms›z, demokratik ve sos-
yalist bir ülkenin kurulmas›ndan geçer. Sosyalistlerin özgürlük-
çülü¤ü, soyut bir özgürlükçülük de¤ildir; iflçi s›n›f›n›n ve ezi-
lenlerin özgürlü¤ünü temel al›r. Sosyalistlerin savundu¤u “ba-
¤›ms›zl›k” mevcut devletin biçimsel olarak emperyalistlerin mü-
dahalesinden kurtar›lmas› de¤il, kendi kaderine tam olarak ha-
kim olan ve onurlu bir birlik oluflturan bir toplumun kendi d›-
fl›ndaki güçler karfl›s›nda irade ba¤›ms›zl›¤›n› ifade eden bir si-
yasi ba¤›ms›zl›kt›r.
Türkiye devrimci hareketi, sa¤dan soldan devflirilen çarp›k
bak›fl aç›lar›n›, “geçifl teorilerini” ve kuramsal yenilenme ad›-
na devrimci siyasal mücadeleyi belirsiz bir gelece¤e havale
eden teorik bahaneleri karfl›s›na almal›d›r. Devrimciler, egemen-
lerin kuyru¤una tak›larak solun alt›n›n oyulmas›na yol açan,
Türkiye sosyalist hareketini her geçen gün bir önceki günden
daha geriye götüren sözde “sol” politikalara aç›kça karfl› ç›k-
G‹R‹fi 25
mal›d›r. Türkiye solu bugünkü krizinden ancak, gücünü yaln›z-
ca devrimci s›n›flar›n gücünden ve enerjisinden alan bir dev-
rimci stratejik yaklafl›mla ç›kabilir.
Ülkemizde Ba¤›ms›z Bir Sol Hareketin Güncel Eksenleri
Neo-liberal yeni sömürgecilik politikalar› Türkiye toplumunu
bütünsel bir y›k›ma ve tabiyete sürüklemektedir. Bugünün dev-
rimci siyaseti, yeni sömürgecilik politikalar›n›n yaratt›¤› bu top-
lumsal y›k›m tablosunun karfl›s›na, Anadolu’nun bütün halkla-
r›n›n birbiriyle eflitlik, özgürlük ve kardefllik temelinde bar›fl
halinde yaflad›¤›; emperyalist, Siyonist sald›rganl›k karfl›s›nda
Ortado¤u halklar›n›n eflitlikçi ve özgürlükçü direniflinin sembo-
lü olan bir Türkiye toplumu imgesini ç›karan bir toplumsal ha-
reket yaratmay› öncelikli hedefi haline getirmelidir. Egemenle-
rin (Türk-Kürt, Alevi-Sünni, fleriatç›-laik, hemflerilik iliflkileri,
cemaatler, vs. flekillerde) böldükleri ve her bir kesimini di¤er-
lerine karfl› rekabete sürükledikleri toplumun, ezilenlerin afla¤›-
dan yukar›ya hareketiyle, halkç›, özgürlükçü, demokratik, eflit-
likçi ve proleter nitelikli yeni bir politik bütünlük olarak bir
araya getirilebilece¤i; bir araya geliflin adresinin ise kapsay›c›
bir s›n›fsal politika ile yenilenen devrimci solun çat›s› oldu¤u
gösterilmelidir.
Bu yeni sentez ka¤›t üzerinde “tasarlanamaz”. Böylesi bir
sentez ancak, emperyalizmin baflta “toplumsal kimlik ve özel
ç›kar” kayg›lar›n› suistimal etti¤i toplum kesimlerinin istemle-
rine eflitlikçi, bar›flç›, özgürlükçü, demokratik ve halkç› bir te-
melde somut yan›tlar verilmesiyle ve toplumsal yap›n›n bu ye-
ni temel üzerinde yeniden kurulmas›yla yarat›labilir.
Halkç› ve özgürlükçü bir yeniden bütünleflme, yeni demok-
ratik bir emekçi kamusall›¤›n›n infla edilmesini merkezine oturt-
mufl bir sol hareket taraf›ndan sa¤lanabilir. Günümüzde kamu-
26 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
sal haklar u¤runa verilen mücadele, solun bu bak›mdan oyna-
yaca¤› rolün ve edinece¤i yeni kimli¤in berraklaflaca¤› esas
aland›r. Kamusall›¤›n demokratik bir biçimde ve proleter bir
temel üzerinde yeniden infla edilmesi mücadelesi; solun, libe-
ralizm-ulusalc›l›k ekseninde cereyan eden çekiflmelerin etki ala-
n› d›fl›na ç›kmas›n›; kendi ba¤›ms›z hedeflerini öne ç›kartmas›-
n›; kendisini ba¤›ms›z bir güç olarak topluma sunmas›n› sa¤-
layacak temel aland›r. “Paras›z sa¤l›k” hakk›, “paras›z ve ni-
telikli e¤itim” hakk›, “temiz, yeterli ve ulafl›labilir enerji” hak-
k›, “temiz, yeterli ve ulafl›labilir su” hakk› gibi tek tek kamu-
sal haklar için verilen mücadelelerin, yeni bir kamusall›¤›n in-
fla edilmesi çerçevesi alt›nda bütünlefltirilerek halkç›-emek yan-
l›s›, eflitlikçi, özgürlükçü bir iktidar program›n›n bafll›ca tafl›y›-
c›lar› haline getirilmesi, neo-liberalizme karfl› devrimci müca-
delede vazgeçilmez bir önem tafl›maktad›r.
Yeni bir devrimci sentez oluflturmay› hedefleyen bu politik
program›n ideolojik boyuttaki en kapsaml› ifadesi ise Türkiye
toplumunun kendisini güçlü bir eflitlikçilik temelinde, burjuva
ulusall›¤›n›n s›n›rl› ufuklar›n› aflan “yeni bir ulus” ve bu ulu-
sun ortak ç›kar›n› ifade edecek yeni bir “sosyal cumhuriyet”6
olarak infla etmesidir. Yeni sömürge devriminin “yeni bir ulus
tahayyülü” ile yola ç›kmas›, neo-liberal sömürgecili¤in temel
s›n›f ve iç katmanlar›n›n nesnel konumlar›nda yol açt›¤› de¤i-
flikliklerin de bir gere¤idir. Bu “gereklilik” ayn› zamanda, ye-
ni sömürge devrimlerinin ancak bir sosyal devrim halinde ger-
çekleflebilece¤inin de ifadesidir.
6 “Yeni bir ulus tahayyülü” denildi¤inde, bundan, mevcut “Türk ulusunun”, bugünkü
devlet s›n›rlar› içindeki bir yeniden yap›lanmas› kastedilmemektedir. Kastetti¤imiz
fley, devrimci program›n, mevcut ulusal sorunlar› aflacak yeni bir toplumsal bütün-
leflme sürecini öngörmesi gerekti¤idir. ‹lham ald›¤›m›z örnekler ise, Çarl›k
Rusya’s›n›n uluslar hapishanesinden do¤an SSCB, Che Guevara’n›n Latin Amerika
devrimci süreci temelinde tahayyül etti¤i Amerika ulusu kavramlar›d›r.
G‹R‹fi 27
Bu ba¤lamda, devrimciler, Kürt halk›n›n kendi kaderini tayin
mücadelesini, böylesi bir devrimci sürecin bir parças› olarak
görmektedirler. Kürt sorununa iliflkin devrimci çözüm perspek-
tifi, bir yandan Kürt halk›n›n demokratik haklar›n› güvence al-
t›na almay›, di¤er yandan Kürt ve Türk halklar› aras›nda “yye-
niden kardeflleflmeyi” hedefleyen; Ortado¤u halklar›n›n aras›nda
ise anti-emperyalizm temelinde demokratik bir uluslararas› ilifl-
kiler sistemi yaratmay› amaçlayan bir bak›fl aç›s›yla oluflturul-
mal›d›r. Bu aç›dan, Kürt sorununun klasik sömürgecilik ça¤›n-
dan kalma bir “ayr›l›kç›l›kla” çözümünün olanaks›zl›¤› görül-
melidir.
Öte yandan bugün Irak’taki emperyalist iflgalin bir unsuru
olarak gündeme gelen “iflbirlikçi Kürt devleti” de, Kürt halk›-
n›n kendi kaderini tayin hakk› mücadelesinin bir ifadesi olarak
de¤erlendirilemez. Arap halk›n›n özgürlük ve ba¤›ms›zl›¤›n›n
yok edilmesi pahas›na kurulacak bir Kürt devletinin, Ortado¤u
devrimci sürecine herhangi bir katk›s› olamaz. Aksine böylesi
bir devlet, Ortado¤u gericili¤inin bir baflka merkezi olacakt›r.
Ülkemizde neo-liberalizmin hegemonyas›na karfl› verilen dev-
rimci mücadelenin dinsel gericili¤e karfl› bir özgürleflme müca-
delesini gerekli k›ld›¤› da aç›kt›r. Neo-liberalizmin Türkiye’de
bir ›l›ml› ‹slam iktidar› projesi biçimini alarak ilerlemesi, ge-
rileyen orta s›n›flar›n neo-liberalizme karfl› tepkilerinin, bu sü-
reçte büyüyen dinsel gericili¤e karfl› tepkilerle kaynaflmas›na
neden olmaktad›r. Sol, orta s›n›flar›n bu ideolojik reflekslerine
karfl› duyarl› olmal› ve bu refleksleri kapsayacak, faflizan-oto-
riter biçimler almas›n›n önüne geçebilecek araçlar gelifltirmeli-
dir. Neo-liberal politikalara karfl› mücadeleyle gericilik karfl›tl›-
¤›n› iç içe geçiren bir devrimci çizgi, gerileyen orta s›n›flar›n
faflizan kanallara yönelmesini engellemenin önemli bir koflulu-
dur. Öte yandan devrimciler kendi özgürlük projelerini, Cum-
28 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
huriyetin resmi laiklik ve liberal solcular›n ›l›ml› ‹slamc›l›¤a
yedeklenen “özgürlükçü laiklik” anlay›fllar›n›n d›fl›nda, ilham›n›
Türkiye toplumunun devrimci gelece¤inden alan, dinsel gerici-
li¤e ve faflizan seçkincili¤e prim vermeyen yeni bir laisizm an-
lay›fl›yla kurgulamal›d›r.7
Solun Devrimci Yenilenme ‹htiyac›
Ülkemiz solunun devrimci bir ideolojik, politik, pratik yeni-
lenme hamlesine acilen ihtiyac› vard›r. Sol kendisini ancak ye-
ni bir ülkeyi kurma iddias›na yönelen bir halk hareketini ör-
gütleyerek yenileyebilir. Ezilenlerin ve yoksullar›n hak müca-
delelerini devrimci iktidar mücadelesine cesaretle tafl›ma irade-
si, bu hamlenin pratik bafllang›ç noktas›d›r. Kamusall›¤›n de-
mokratik bir biçimde, özgürlükçü, eflitlikçi, proleter-halkç› bir
temel üzerinde yeniden inflas›n› hedefleyen devrimci bir halk
hareketinin örgütlenmesi ise, bu hamlenin politik bafllang›ç nok-
tas›n› oluflturmaktad›r.
Ülkemiz solunda devrimci bir yenilenmenin kuramsal çerçe-
vesi flu ana unsurlardan oluflmaktad›r:
1) Emperyalist-kapitalist sistemin döneme özgü temel yap›la-
r›n›, politikalar›n›, çeliflkilerini ve kriz dinamiklerini belirlemek;
yaratt›¤› devrimci güçleri ve bugünün devrimci hareketinin ge-
liflme dinamiklerini ve öz niteliklerini saptamak;
2) Sosyalizmin sona eren tarihsel döneminin do¤ru bir de-
¤erlendirmesini yapmak ve sosyalizmin yeni tarihsel dönemin-
de kazanaca¤› temel çizgileri gelifltirmek;
3) Türkiye’nin ekonomik, sosyal, politik yap›sal özelliklerin-
7 ‹slam’›n tarih boyunca bir reform sürecinden geçmemifl olmas›, emperyalizmin bu
sorunu her dönem en gerici biçimlerde (Yeflil Kuflak teorisi, Medeniyetler Çat›flmas›
teorisi, Il›ml› ‹slam projesi vb.) suiistimal etmesine yol açmaktad›r. Dolay›s›yla
dinde reform sorunu, dinsel-toplumsal gericilik sorunu nedeniyle, Müslüman toplum-
lar aç›s›ndan H›ristiyan Bat› toplumlar›ndan farkl› olarak devrimin demokratik
muhtevas› içinde yer almas› gereken bafll›ca sorunlardan birisidir.
G‹R‹fi 29
deki dönüflümlerin, içerdi¤i kriz olanaklar›n›n devrimci bir ana-
lizini yapmak; egemen s›n›f politikalar›n›n bu temel ile iliflki-
sini kurmak, bugünün Türkiye'sinin temel devrimci çeliflkileri-
ni ve temel devrimci sürecini belirlemek; bu belirlemelere ba¤-
l› olarak Türkiye'ye iliflkin devrimci bir stratejinin temel çiz-
gilerini ve güncel devrimci görevleri saptamak.
Ülkemiz solunun bugünü kavramak için duydu¤u “yenilen-
me” ihtiyac›, solun Türkiye devrimci hareketinin geçmifl biri-
kiminden kopar›lmas› demek de¤ildir. Aksine, ülkemiz solunun
ana devrimci ak›m›, günümüz soluna egemen olan liberal ve
dogmatik yaklafl›mlar›n tarihsel öncelleri ile mücadele içinde
oluflmufltur. Ülkemiz devrimci hareketinin ana ak›m›, “gelenek-
sel sol” yaklafl›m›n t›kand›¤›, kurumlar›n›n yozlaflmaya u¤rad›-
¤› 1960'l› y›llarda sol hareketin ihtiyaç duydu¤u yenilenme ih-
tiyac›n›, sa¤a sola savrulmadan, devrimci bir yöntemle karfl›la-
may› baflarm›flt›r. Bu birikim, bilimsel sosyalizmin, geçerlili¤i
çok say›da devrimci süreçte s›nanm›fl temel ilkelerinin, ülke-
miz devriminin somut koflullar› içinde yeniden üretilmesinin
sa¤l›kl› yöntemini oluflturmak aç›s›ndan son derece de¤erli bir
yeri ve özel bir olana¤› temsil etmektedir.
Devrimci hareketin bu bak›mdan en geliflkin ifadesini buldu-
¤u THKP-C/Devrimci Yol çizgisi, günümüzün gerçekli¤inin
devrimci bir analizinin yap›lmas›; bu analiz temeli üzerinde so-
mut devrimci stratejik yaklafl›m›n oluflturulmas› ve bu stratejik
yaklafl›ma ba¤l› olarak güncel politik görevin belirlenmesi ba-
k›m›ndan vazgeçilmez bir baflvuru noktas›d›r.
THKP-C/Devrimci Yol çizgisinin sol harekette yaratt›¤› dev-
rimci kopufl, bugünün proleter-halk hareketleri üzerinde flekil-
lenen devrimci süreçler içinde tamamlanmal›d›r. Yolumuz, yok-
sul halk›n neo-liberal sald›rganl›k karfl›s›nda aya¤a dikilmesinin
devrimci yoludur, halk›n devrimci yoludur...
I. BÖLÜM:

BUGÜNÜN DÜNYASININ DEVR‹MC‹ KAVRANIfiI

A- Yeni Bir Devrimci Dönüflümler Ça¤›n›n Efli¤inde,


Emperyalist Zincirin Yeni Zay›f Halkas›:
Yeni Sömürgeler ya da “Güney”
Sermayenin eme¤e ve devrimci güçlere karfl› açt›¤› büyük sa-
vafl, insanl›¤› yeniden büyük tarihsel dönüflümlere gebe bir dö-
nemin efli¤ine getirdi. Sovyetler Birli¤i'nin çöküflünün ard›ndan
emperyalist sistemde ortaya ç›kan geliflmeler, flimdi onu yeni
bir kader an›na sürüklemektedir. Emperyalist sistemi sürdürmek
ve yayg›nlaflt›rmak için at›lan ad›mlar, her zamanki kaç›n›lmaz
sonuna ulaflmakta: Emperyalist-kapitalist sistemin yeni tarihsel
krizi olgunlaflmaktad›r.
Kapitalizmin “bar›fl ve refah toplumu” vaadi; “küresel serbest
piyasan›n” yeni bir özgürlük ça¤› bafllatt›¤› iddialar›, günümüz-
de inand›r›c›l›¤›n› art›k bütünüyle yitirmifltir. Emperyalizmin,
“ttekelci kapitalizmin ve mali sermaye egemenli¤inin sürekli ve
genel bunal›m ça¤›” oldu¤u bir kez daha kan›tlanm›flt›r. Bu-
günkü bunal›m da t›pk› daha öncekilerde oldu¤u gibi yeni bir
proletarya devrimleri sürecini ateflleyecek büyük bir devrimci
enerjinin birikmesine neden olmaktad›r. Büyük devrimci ener-
ji, sermayenin büyük ve mutlak y›k›c›l›¤›n›n ürünüdür. Emper-
yalist y›k›c›l›¤›n mülksüzlefltirdi¤i ve ücretli emek saflar›na sü-
32 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
rükledi¤i muazzam emekçi kitlede ifadesini bulan bu yeni
enerji, söz konusu kitlenin, bugünün politik kriz konjonktü-
ründe siyasallafl›p olgunlaflan tarihsel eylemiyle yeni bir dev-
rimci tarihsel özneyi flekillendirmektedir.
Sosyalizmin yeni tarihsel dönemi de, bugün kitlesiyle, öncü-
süyle, eylemiyle ve bilinciyle yeniden oluflmakta olan bu yeni
öznenin tarihsel eylemiyle bafllamaktad›r. Günümüz dünyas›n›n
devrimci bir biçimde kavranmas› için öncelikle bu tarihsel ger-
çe¤in kavranmas› zorunludur.
Ancak bu gerçe¤in kabulü, devrimci sürecin do¤ru bir kav-
ray›fl›na ulaflmak için tek bafl›na yeterli de¤ildir. Yüzy›l önce
oldu¤u gibi bugün de, yeni iflçi s›n›f›n›n kendili¤inden hareket
temelinin geliflmesi, onun devrimci özneye dönüflümünü otoma-
tik bir biçimde getirmemektedir. Bunun için somut devrimci
müdahalelerin biçimlendiricili¤i de gerekmektedir. Söz konusu
devrimci müdahale, s›n›flar mücadelesinin somut bir siyasal
mücadele biçiminde örgütlenmesi olarak alg›lanmal›d›r. Devrim-
ci siyasetin do¤ru ve isabetli olarak belirlenebilmesi için ise,
emperyalist sistemin bugünkü zay›f halkalar›n›n nerelerde ve
hangi dinamiklere ba¤l› olarak geliflti¤inin anlafl›lmas› zorunlu-
dur.
Emperyalizm, kapitalizmi y›kacak devrimci sürecin nesnel
flartlar›n›n dünya çap›nda olufltu¤u bir tarihsel dönemdir. An-
cak bu durum, bu ça¤da dünyan›n bütün ülkelerinin birden, ay-
n› anda ve ayn› nitelikte bir devrimci duruma sürüklendi¤i an-
lam›na gelmez. Bu tip bir yorum, t›pk› günümüzün “merkezi-
ni yitirmifl devrim” ça¤r›lar›nda oldu¤u gibi, somut ve güncel
devrimci olanaklar› kavrayamayan, devrimci anlar› de¤erlendi-
remeyen bir yaklafl›ma yol açmaktad›r.
Emperyalist-kapitalist sistemin güncel ihtiyaçlar› her tarihsel
BUGÜNÜN DÜNYASININ DEVR‹MC‹ KAVRANIfiI 33
konjonktüründe, sistemin kimi alt unsurlar›n›n varl›k koflullar›-
n› ortadan kald›r›r, onlar› y›k›ma sürükler. “EEmperyalist-kapita -
list zincirin zay›f halkalar›” olarak adland›r›lan bu unsurlar, o
tarihsel konjonktürde somut devrimci sürecin oca¤› haline ge-
lir. Bu ocaklarda gündeme gelecek devrimci geliflmeler, bütün
sistemin devrimci y›k›m›na neden olabilecek zincirleme krizle-
ri ateflleyebilir. Devrimci geliflmeler öncelikle zay›f halkalarda
bafl gösterir. Zay›f halkalar›n birinde meydana gelen devrimci
bir geliflme hem di¤erlerini yak›ndan etkiler, hem de kapitalist
sistemin tamam›ndaki s›n›f mücadelelerinin derinleflmesine, kes-
kinleflmesine yol açar. Kapitalist zincir en zay›f halkas›ndan k›-
r›l›r.
Günümüzde kapitalist zincirin en belirgin zay›f halkalar› ye-
ni sömürgeler dünyas›nda ortaya ç›kmaktad›r. Neo-liberal yeni
sömürgecilik politikalar›n›n üzerinde yükseldi¤i emperyalist il-
kel birikim süreci, yeni sömürge ülkeleri kapitalist dünya sis-
teminin günümüzdeki tipik zay›f halkalar› haline getirmektedir.
Kapitalist dünya sistemi, daha önceki tarihsel krizlerinde görül-
dü¤ü gibi, bu kez de yeni sömürge ülkelerdeki politik krizle-
rin derinleflmesini önleyememekte; tam tersine bu krizlerin de-
rinleflmesine neden olmakta; söz konusu ülkeler sistemin “ka-
rars›z” parçalar› haline dönüflmektedir. Latin Amerika ülkeleri-
nin büyük bir bölümünde, Güney ve Güneydo¤u Asya ülkele-
rinde, Güney Kore ve Nijerya'da geliflen ve hemen hepsi ben-
zer dinamiklerden beslenen toplumsal-politik krizler, yeni sö-
mürgecilik sisteminin genel bir kriz içinde oldu¤unun aç›k ka-
n›t›d›r.
Bu krizin en ileri somut politik görünümü Latin Amerika'n›n
yeni sömürge ülkelerinde izlenmektedir. Latin Amerika ülkele-
rinin büyük bir bölümünde devrimci s›n›flar›n öznel nitelikle-
34 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
rinin zay›fl›¤›na karfl›n, politik sürece istikrars›zl›k ve radikal
dönüflüm talepleri damgas›n› vurmaktad›r. Birbirini güçlendire-
rek geliflen devrimci süreçler, yeni sömürge “Güney’deki” ta-
rihsel krizin yayg›n bir sistemden kopufl e¤ilimini do¤urmakta
oldu¤unun göstergesidir. “Güney” ayn› zamanda, sosyalizmin
yeni döneminin inflas›nda kurucu rol üstlenmeye en yak›n si-
yasal co¤rafya haline gelmektedir.
Sonuç olarak, günümüz devriminin oda¤›, neo-liberal yeni sö-
mürgecilik iliflkilerinin derinleflti¤i tüm co¤rafyalar›n simgesel
ismiyle ifade edersek, belirgin bir biçimde “Güney’e” kaym›fl-
t›r.8
Ancak zay›f halka kavram›, elbette devrimin kaç›n›lmazl›¤›n›
ima etmez. Uluslararas› kapitalist sistem içinde yer alan yap›-
lardan birinin sürdürülemez hale gelerek krize girmesi, bu ya-
p›n›n çözüldü¤ü ülkelerin mutlaka devrimci seçeneklere yönel-
mesini zorunlu k›lmaz. Kriz içindeki toplumlar›n ezilen s›n›f-
lar› her zaman devrimci seçeneklere yönelmezler. Üstelik ser-
maye de krize düflen politik yap›lar› kapitalist sistem içerisin-
de tutmak üzere mutlaka kendi alternatiflerini oluflturur ve uy-
gulamaya çal›fl›r. Devrimcilerin görevi, bu krizlerin devrimci
çözüm alternatiflerini oluflturmak ve ezilen s›n›flar› bu çözüm-
lere kazanmakt›r.
Emperyalizm ça¤›n›n bafllang›c›ndan günümüze dek, bir dizi
ülkeyi “zay›f halka” haline getiren üç büyük tarihsel kriz ya-
fland›. Bu krizler gerek devrimci süreçlerin, gerekse geçmifl
sosyalizm deneyiminin oluflumunda belirleyici roller oynad›lar.
Emperyalizmin I. ve II. Bunal›m Dönemlerinin ürünü olan bu
üç büyük kriz:
8 Benzer bir durumun klasik sömürgecilik sistemi bak›m›ndan ortaya ç›kmas› üzeri-
ne Lenin, dünya devriminin oda¤›n›n, klasik sömürgeler co¤rafyas›n› simgeleyen
“Do¤u’ya” kayd›¤› saptamas›n› yapm›flt›.
BUGÜNÜN DÜNYASININ DEVR‹MC‹ KAVRANIfiI 35
i- Eski tip çokuluslu devletlerin veya imparatorluklar›n krizi
ii- Klasik sömürgecilik sisteminin krizi
iii- Avrupa siyasi demokrasisinin krizidir.
Demokratik Devrim”, “U
“D Ulusal Kurtulufl” ve “HHalk Cephesi”
programlar› bu krizlerin devrimci biçimde çözümü için üretil-
mifl iflçi s›n›f› politikalar› olarak gündeme geldiler. Söz konu-
su ülkelerin önemli bir bölümünde bu politikalar sosyalist güç-
leri iktidara tafl›d› (ya da iktidar›n efli¤ine getirdi). Sovyet ve
Çin devrimleri, Komünist Partileri’nin hegemonyas› alt›nda ge-
liflen güçlü Avrupa iflçi hareketi ve Do¤u Avrupa halk demok-
rasileri bu politikalar›n ürünleri oldular. Ancak ayn› tarihsel ge-
liflme süreci, sermayenin kendi çözüm alternatiflerini olufltur-
mas›na ve hakim k›lmas›na da sahne oldu. ‹mparatorluklar›n
parçalanarak yar›-sömürgelere dönüfltürülmesi; klasik sömürge-
cilikten yeni sömürgecili¤e geçifl programlar› ve klasik faflizm
bu krizler karfl›s›nda üretilen tekelci sermaye politikalar›yd›.
Emperyalizmin III. Bunal›m Dönemi’nde emperyalist sömür-
gecilik iliflkilerinin öne ç›kan unsurunu yeni sömürgecilik ilifl-
kileri oluflturdu. 1960’l› y›llar›n ortalar›ndan itibaren yeni sö-
mürgecilik iliflkilerinin sürdürülebilirli¤i bir süre için riske gir-
di, ancak emperyalist güçler sorunun “tarihsel bir krize” dö-
nüflmesini önleyebildi. Ancak bunun için uygulamaya sokulan
neo-liberal yeni sömürgecilik politikalar›n›n siyasi ve toplum-
sal sonuçlar›, yeni sömürgecilik sistemini sürdürülemez hale ge-
tiren yeni ve çok daha güçlü dinamikler üretti.
Yeni sömürgecilik sisteminin bugünkü krizi, emperyalist-ka-
pitalist sistem için yeni bir “tarihsel kriz”, devrimci güçler için
ise yeni bir “tarihsel olanak”, kavranacak yeni bir “zay›f hal-
ka” anlam›na gelmektedir. Bu tarihsel kriz karfl›s›nda emperya-
lizm kendi “pansumanlar›n›” aramaktad›r. Devrimci güçlerin de
36 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
t›pk› önceki tarihsel krizler karfl›s›nda oldu¤u gibi bu tarihsel
kriz karfl›s›nda da kendi somut alternatiflerini üretmeleri ve bu
alternatifleri politik eyleme dönüfltürmeleri zorunludur.
B- Emperyalizmin Bunal›m Dönemleri
Yeni sömürgecilik sisteminin bugünkü krizinin, emperyalist
sistemin tamam› aç›s›ndan kazand›¤› özel devrimci rolün anla-
fl›lmas› için, emperyalist sistemin tarihini somut devrimci kriz
konjonktürleri olarak ele alan ve geliflkin bir devrimci kavram-
sal yaklafl›m sunan “bunal›m dönemleri” kavram›na baflvurul-
mal›d›r.9
Emperyalist sistemin bunal›m›, sistemi kendi kendisine y›k›-
ma götürecek kimi ekonomik mekanizmalar›n 盤›r›ndan ç›kma-
s›ndan kaynaklanmaz. Bunal›m, sistemin üzerine kurulu oldu¤u
çeliflkili güçler aras›ndaki ekonomik ve politik gerilimlerin es-
kisi gibi yönetilemez hale gelmesinin ürünüdür.10
9 “Emperyalizmin bunal›m dönemleri” kavray›fl›n› ilk kez SBKP ortaya atm›flt›r. Bu
analitik çerçeve 1960’l› y›llar›n devrimci hareketleri taraf›ndan elefltirel bir yaklafl›m-
la içeri¤i yeniden tan›mlanarak kullan›lm›flt›r. Ülkemizde de THKP-C kökenli hare-
ketler, emperyalizm çözümlemelerini bu kavramsal çerçeveyi temel alarak yapm›flt›r.
Elbette, kapitalist geliflme sürecinin tarihini birbirinden farkl› amaçlarla ve dolay›s›y-
la bu amaçlardan kaynaklanan farkl› ölçütlerle farkl› alt dönemlere ay›rmak da ola-
nakl›d›r. Maddi üretimin teknolojik altyap›s›n›n dönüflümlerine; enerji kaynaklar›n›n
de¤iflmesine; politik ve kültürel üst yap›lar›n de¤iflimlerine göre de¤iflik alt dönemler
tan›mlayabilmek olanakl›d›r. Ama bizim amac›m›z, bugünün emperyalist-kapitalist sis-
teminin somut devrimci kriz konjonktürünü, temel yap›s› ve Türkiye devriminin stra-
tejisine etkileri aç›s›ndan tan›mlamakt›r. Bu nedenle, emperyalizm çözümlememizin
oda¤›nda, bu amaçla yap›lan bir s›n›fland›rma bulunmaktad›r. Kapitalizmin yap›s›nda
meydana gelen de¤ifliklikleri, somut devrimci kriz konjonktürü aç›s›ndan de¤il, bu tip
unsurlar aç›s›ndan tan›mlamay› öne ç›karman›n gerçekte somut devrimci mücadeleden
uzaklaflman›n, çeflitli s›n›f uzlaflmac›l›¤› pratiklerine k›l›f uydurman›n bir arac› oldu-
¤u görülmektedir.
10 Sistem bunal›m›, merkezi ekonomik krizlerle özdefl de¤ildir ve ne 1929 Büyük Bu-
nal›m› ya da 1974 Dünya Ekonomik Bunal›m› gibi topyekûn ekonomik çöküfl anla-
r›na, ne de bu tür topyekûn ekonomik çöküfllerin, yaln›zca zirve noktalar›n› olufltur-
du¤u uzun durgunluk dönemlerine indirgenebilir. Büyük merkezi ekonomik çöküflle-
rin tek politik hareket noktas› haline getirilmesi, sistemin tek bir anda, merkezlerden
bafllayarak ve efl zamanl› biçimde çökece¤ini varsayan kaderci-kendili¤indenci anlay›-
fl›n fikirsel arka plan›n› oluflturur.
BUGÜNÜN DÜNYASININ DEVR‹MC‹ KAVRANIfiI 37
Emperyalizmin “genel ve sürekli bunal›m›” bugüne kadar hep
somut tarihsel bunal›m konjonktürleri [bunal›m dönemleri] ola-
rak yaflanm›flt›r.11 Bu bunal›m konjonktürleri, sistemi parçalan-
maya do¤ru zorlayan üç temel gerilim ekseni taraf›ndan biçim-
lendirilmifltir: S›n›flar aras›ndaki uzlaflmaz çeliflkiler, emperya -
list ba¤›ml›l›k iliflkilerinin yaratt›¤› çat›flmalar ve emperyalistler
aras› çeliflkiler.
Kapitalist zincirin zay›f halkalar›n›n oluflumunu, bu zay›f hal-
kalarda yaflanan politik-toplumsal krizlerin fliddeti belirler. Dev-
rimci ve karfl›devrimci toplumsal güçlerin karfl›l›kl› konumla -
n›fllar› ise daima, somut bir tarihsel konjonktür içerisinde fle-
killenen emperyalistler aras› iliflkiler ve hakim emperyalist sö-
mürü mekanizmalar›n›n iflleyifl tarz› taraf›ndan belirlenir.
Örne¤in, “emperyalistler aras› pazar paylafl›m› mücadelesi”nin
bütün uluslararas› iliflkilere damgas›n› vurdu¤u 1890-1914 dö-
neminin, ayn› zamanda eski tip çokuluslu devletlerin krizinin
en yüksek noktas›na ulaflt›¤› dönem olmas› tesadüf de¤ildir.
Klasik sömürgecilik sisteminin krizinin, emperyalist sistem için-
deki “hegemonya krizi”nin zirvesine ulaflt›¤› 1918-45 dönemin-
de en üst seviyeye ç›kmas› ve bu dönemde devrimin oda¤›n›n
(klasik sömürgelerin simgesi olarak) Do¤u’ya kaymas› da ay-
n› çerçevede kavranmal›d›r.
K›sacas›, emperyalistler aras› iliflkiler ve hakim emperyalist
sömürü tarz›, emperyalist-kapitalist sistemde geliflen somut dev-
rimci konjonktürün gerçek maddi temelini oluflturur. Bu gerçek
maddi temel, kapitalist dünyan›n içerdi¤i unsurlar›n bir k›sm›
için di¤erlerinden daha “y›k›c›” somut sonuçlar do¤urur. Kapi-
11 Bunal›m Dönemleri, basit tarihsel flemalar-bölümlemeler de¤il, emperyalist sistemin
içinden geçti¤i somut tarihsel süreçler içinde biriken ve biçimlenen maddi güçler
aras›ndaki gerçek birer mücadele konjonktürü olarak görülmelidir. Her dönemin özgün
devrimci süreçleri, kendilerini farkl› “siyasal sorunlar” merkezinde ifade ederler.
38 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
talizmin genel ak›l-d›fl›l›¤›, kör yasalara tabi oluflu nedeniyle
sistem bu y›k›c›l›¤›n önüne geçemez. Aksine, tek tek emper-
yalist güçler somut politikalar›n› bu y›k›m süreçlerinin sonuç-
lar›n› toparlama üzerine kurarlar.
Bu nedenle, kapitalist zincirin zay›f halkalar›n›n do¤mas›na
neden olan gerçek maddi temelin ve tarihsel bak›mdan özgün
y›k›c›l›k mekanizmalar›n›n nas›l iflledi¤inin saptanmas›, yerel-
ulusal krizlerin devrimci durumlara dönüflme olanaklar›n›n gö-
rülebilmesi aç›s›ndan önemlidir.
Emperyalistler aras› iliflkiler ve hakim emperyalist sömürü
mekanizmalar›n›n iflleyifl tarz› ise;
1) Tekelci kapitalizmi kuflatan uluslararas› politik koflullar,
2) Tekelci sermaye egemenli¤inin somut ekonomik yap›s›,
3) Emperyalist merkezdeki ve sömürgelerdeki temel s›n›flar
aras›ndaki somut güç iliflkileri ve konumlanmalar› dengesine
ba¤l› olarak flekillenir.
Bu somut dengeyi oluflturan unsurlardan birinin belirgin bir
biçimde de¤iflmesi, di¤er unsurlardaki de¤iflimlere karfl›l›kl› ola-
rak ba¤l›d›r. Birindeki de¤ifliklik di¤erindeki de¤ifliklikleri te-
tikler. Bu de¤iflimin sonucunda emperyalistler aras› iliflkiler ve
hakim emperyalist sömürü mekanizmalar›n›n iflleyifl tarz› yeni-
den biçimlenir.
Bu genel çerçevede emperyalist-kapitalist sistemin bugüne ka-
darki tarihi dört ayr› bunal›m dönemine ayr›labilir. Bunal›m dö-
nemlerinin her birinde, emperyalistler aras› iliflkiler, tekelci ser-
mayenin kompozisyonu, emperyalist sömürgecili¤in yöntemleri,
emperyalist merkezlerdeki ve sömürgelerdeki politik ve toplum-
sal egemenlik iliflkilerinin biçimleniflleri birbirinden belirgin
farkl›l›klar göstermifltir:
BUGÜNÜN DÜNYASININ DEVR‹MC‹ KAVRANIfiI 39
i) Emperyalizmin do¤uflu (1870) ile I. Dünya Savafl› (1914)
ve Ekim Devrimi (1917) aras›ndaki I. Bunal›m Dönemi;
ii) I. Dünya Savafl› sonras›ndan bafllayarak, II. Dünya Sava-
fl›, Yalta Konferans› (1945) ve faflizmin y›k›l›fl›na kadar uza-
nan II. Bunal›m Dönemi;
iii) Bretton Woods anlaflmas› (1944), So¤uk Savafl (1946) ve
Çin Devrimi’nden (1949) bafllayarak 1973 Dünya Ekonomik
Bunal›m› ve SSCB’nin y›k›lmas›na (1990) kadar uzanan III.
Bunal›m Dönemi;
iv) Washington Konsensüsü (1982) ve 1. Körfez Savafl›’ndan
(1991) bafllay›p günümüzde de sürmekte olan IV. Bunal›m Dö-
nemi.
C- Emperyalizmin IV. Bunal›m Dönemi
Emperyalist dünya sistemi, 1970’lerin ilk yar›s›nda patlak ve-
ren dünya ekonomik kriziyle bafllay›p, sosyalist sistemin orta-
dan kalkt›¤› 1990’l› y›llarda tamamlanan bir “geçifl süreciyle”
yeni bir bunal›m dönemine; IV. Bunal›m Dönemi’ne girdi. T›p-
k› kendisinden öncekiler gibi somut tarihsel koflullar alt›nda bi-
çimlenen IV. Bunal›m Dönemi, ancak III. Bunal›m Dönemi ile
tarihsel süreklili¤i içinde kavrand›¤›nda bugüne özgü bir ulus-
lararas› devrimci süreç ve yeni sömürge devrimi kavray›fl›n›n
anahtar› olacakt›r.12
1. III. Bunal›m Döneminin Sonu
Emperyalist sistemde, 3. Bunal›m Dönemi olarak adland›r›lan
ve 1944-1980(90) y›llar› aras›ndaki dönemi öncekilerden ay›rt
eden en temel özellikler flunlard›:
12 Emperyalizmin III. Bunal›m Dönemi’ne ve daha önceki dönemlerine damgas›n› vuran
özelliklerle, bunlardan do¤an devrimci sonuçlar, en genel hatlar›yla Mahir Çayan’›n
Kesintisiz Devrim broflürlerinde ortaya konulmufltur. Bu nedenle bu dönemlerle ilgili
ayr›nt›l› bir çözümlemeye bu metinde yer vermek temel bir ihtiyaç olarak görülmedi.
40 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
1) Önceki iki bunal›m dönemine damgas›n› vuran emperya -
list sistem içi egemenlik mücadelesinin ABD’nin zaferi ile so-
nuçlanmas›: Emperyalistler aras›nda artan entegrasyonla birlik-
te yeni bir emperyalist dünya piyasas›n›n kurulmas› ve emper-
yalistler aras›ndaki rekabet iliflkilerinin biçim de¤ifltirmesi, ye -
ni bir paylafl›m savafl› olas›l›¤›n› ortadan kald›rm›flt›.
2) Emperyalist iflgalin biçim de¤ifltirmesi: Emperyalizmin ön-
ceki dönemlerinde de “klasik (resmi)” sömürgecili¤in yan› s›-
ra “gayr› resmi” sömürgecilik olarak varolan yeni sömürgeci -
lik baflat sömürgecilik biçimi haline dönüflmüfltü.13
Sosyalist blo¤un geliflmesi ve emperyalist dünya içindeki sis-
temden kopufl e¤iliminin devrimci biçimler kazanarak yayg›n-
laflmas›, dönemi belirleyen en önemli emperyalist sistem d›fl›
ö¤eydi. Dünya nüfusunun ve topraklar›n›n üçte birinin emper-
yalist iliflkilerin d›fl›nda varl›¤›n› sürdürmesi nedeniyle, III. Bu-
nal›m Dönemi, emperyalizmin tarihindeki en büyük “geri çe-
kilme” dönemi oldu.
Ancak, 1960’l› y›llarla birlikte III. Bunal›m Dönemi’ni bi-
çimlendiren bütün temel özelliklerde önemli sars›nt›lar›n ortaya
ç›kt›¤› bir çözülme ve yeniden yap›lanma dönemi bafllad›.14
Sosyalizmin ve emekçi s›n›f hareketinin derinleflen kriziyle pa-
ralel biçimde yaflanan bu sürece, kapitalizmin kendi do¤as›n›n
13 “Yeni sömürgecili¤in özü, bu sömürgecili¤e tabi k›l›nan devletin, teoride ba¤›ms›z
olmas› ve uluslararas› egemenli¤in tüm d›flsal boyunduruklar›na tabi k›l›nmas›d›r.
Gerçekte ekonomik sistemi ve siyaseti d›flar›dan yönetilir. Bu yönelimin yöntemleri
ve biçimi çeflitlilik gösterebilir”. K. Nkrumah; Yeni Sömürgecilik: Emperyalizmin
Son Aflamas›
14 III. Bunal›m Dönemi kendi içinde üç ayr› evre olarak ele al›nabilir: 2. Dünya
Savafl›’n›n hemen sonras› ve 1. So¤uk Savafl’tan oluflan ilk iki evre (1945-1970)
dönemin tipik iliflkilerine sahne olurken, 1970-80/90, çözülme ve yeniden yap›lan-
man›n ön planda oldu¤u bir geçifl dönemidir. Öte yandan 2. Dünya Savafl›’n›n
hemen sonras›ndaki döneme sömürge ba¤›ms›zl›k hareketleri damgas›n› vururken,
So¤uk Savafl döneminde yeni sömürgelerdeki devrimci kurtulufl hareketleri yeni bir
devrimci siyasal olgu olarak belirginlik kazanmaya bafllad›lar.
BUGÜNÜN DÜNYASININ DEVR‹MC‹ KAVRANIfiI 41
ve iflleyiflinin kaç›n›lmaz sonucu olarak ortaya ç›kan iki büyük
kriz dinami¤i damgas›n› vurdu:
1) Tekelci sermayenin 1945 sonras› birikim tarz›nda ortaya
ç›kan kriz
2) Emperyalist entegrasyon iliflkilerinde ortaya ç›kan kriz
Emperyalist dünya sisteminde, sadece 1970’lerin ortas›ndaki
Dünya Ekonomik Bunal›m›’na neden olmakla kalmay›p, IV.
Bunal›m Dönemi’ni de biçimlendirmeye devam eden bu iki bü-
yük kriz dinami¤inin tetikledi¤i geliflmeler dizisi flöyle özetle-
nebilir:
1) Emperyalist dünya sisteminde, 2. Dünya Savafl› sonras›n-
da egemen olan ekonomik büyüme dönemi sona ererken, ge-
nel büyümenin yerini genel durgunluk ald›.
2. Dünya Savafl› sonras›nda tekelci sermayenin üretken yat›-
r›mlar›nda büyük bir art›fla yol açan (2. Dünya Savafl› sonra-
s›n›n yeniden infla faaliyetleri, otomobilleflme, büyük altyap› ya-
t›r›mlar› gibi) temel uyar›c›lar›n sönümlenmesi, afl›r› birikim
krizini derinlefltirerek, ekonomik durgunlu¤u süreklilefltirdi.
2) ABD’nin 2. Dünya Savafl› sonras›nda emperyalist-kapita-
list kampta sa¤lam›fl oldu¤u egemenli¤in ekonomik-teknolojik
ayaklar› eridi.
ABD, çokuluslu flirket yat›r›mlar› alan›ndaki üstünlü¤ünü ve
dünya kapitalizminin üretken merkezi olma vasf›n› yitirdi. Bret-
ton Woods sistemi; yani 1945 sonras› emperyalist dünya piya-
sas›n›n ana kurgusunu belirleyen düzenlemeler15, ABD’nin Vi-
etnam yenilgisi, yükselen Arap milliyetçili¤i ve t›rmanan pet-
15 IMF ve Dünya Bankas›’n› kuran, Ticaret ve Tarifeler Genel Anlaflmas›-GATT’›n
imzalanmas›n› kararlaflt›ran 1944 tarihli Bretton Woods Anlaflmas›, ABD’nin dünya
çap›ndaki üretken yat›r›m genifllemesini kendi mali üstünlü¤üne dayal› bir para siste-
mi arac›l›¤›yla denetim alt›nda tutup destekleyerek, ABD çokuluslu flirketlerinin çoku-
luslu yat›r›mlar alan›ndaki tekel konumunu süreklilefltirmesini ve güçlendirmesini
42 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
rol fiyatlar› gibi koflullar›n da etkisiyle patlak veren dünya eko-
nomik krizi koflullar›nda, 1971’de çöktü. Kapitalist dünya sis-
temi içinde [1970’lerde Almanya ve Japonya’dan bafllayarak]
birbirini izleyen yeni ekonomik-teknolojik rakipler ortaya ç›k-
maya bafllad› ve ABD’nin çokuluslu yat›r›mlar alan›ndaki te-
kel konumu sona erdi. Emperyalist rekabet, genel ekonomik ve
mali bütünleflme düzeyi artan emperyalist dünya piyasas›nda,
bölgeleraras› rekabet biçimini kazanarak t›rmanmaya bafllad›.
3) ABD, ekonomik-teknolojik üstünlük kayb›n› telafi etmek
üzere yeni bir askerilefltirilmifl mali egemenlik stratejisini t›r-
mand›rmaya bafllad›.
ABD, dünya para kaynaklar› ve afl›r› sermaye fonlar› üzerin-
deki denetimini eritmeye bafllayan bu geliflmelere, malileflmeyi
t›rmand›ran bir savafl ilan›yla yan›t verdi. ABD’nin 1974’te ser-
maye hesaplar› üzerindeki denetimi tek tarafl› biçimde ortadan
kald›rarak mali serbestleflmeye gitme biçimindeki tarihi karar›y-
la birlikte, mali ve askeri egemenli¤e dayal› yeni bir bunal›m
dönemi ekonomisinin temelleri at›ld›. Bu bunal›m döneminin
ekonomisini belirleyen ilkeler, “Washington Konsensüsü ve ne-
o-liberalizm”16 oldu. ABD, 1980’lerden itibaren, yeni bir em-
peryalistler aras› egemenlik devrini mümkün oldu¤unca ertele-
meyi amaçlayan bir askeri sald›rganl›k stratejisini de t›rmand›r-
sa¤l›yordu. Bretton Woods sisteminde dolarla alt›n belirli bir oran üzerinden eflitleniy-
or; di¤er ulusal paralar›n sabit bir kur üzerinden dolara ba¤lanmas›, ABD’nin kapi-
talist dünyadaki tüm üretken yat›r›mlardan nemalanmas›na olanak tan›yordu. Ancak
bu sistem 1950’lerin sonlar›nda ortaya ç›kmaya bafllayan ABD ödemeler dengesi
aç›klar›yla birlikte ilk t›kanma belirtilerini göstermeye bafllad›.
16 Washington Konsensüsü, Bretton Woods gibi bir anlaflma de¤ildir. ABD çokuluslu
sermayesi, uluslararas› bankalar› ve devleti aras›nda mali serbestlefltirme temelinde
kurulan ç›kar birli¤ine, 1990’larda bir iktisatç› taraf›ndan tak›lan isimdir.
Konsensüs’ün sonucu, 1980’lerde ilk kez ABD’deki Reagan ve Britanya’daki
Thatcher hükümetleri taraf›ndan uygulanmaya bafllayan ve IMF, DB gözetiminde
dünyaya yay›lan neo-liberal kurals›zlaflt›rma, özellefltirme ve serbestlefltirme siyaset-
lerinin hakimiyet kazanmas› oldu.
BUGÜNÜN DÜNYASININ DEVR‹MC‹ KAVRANIfiI 43
maya bafllad›. Malileflme ve askerileflme e¤ilimleri, IV. Buna-
l›m Dönemi’nde tekelci sermayenin yap›s›nda, yeni sömürgeci-
lik iliflkilerinde ve emperyalistler aras› egemenlik mücadelesin-
de köklü de¤ifliklikler ortaya ç›kard›.
4) Emperyalist birikim sürecinde spekülasyon, ilkel birikim-
cilik ve azami-vahfli emek sömürüsü yöntemleri baflat hale gel-
di.
Mali serbestleflme, yeni sömürgelerde 1980’lerde patlak ve-
ren borç krizinin ard›ndan devreye sokulan neo-liberal prog-
ramlarla birlikte dünya çap›nda genelleflti. K›smi kamusal de-
netim alt›ndaki mali genifllemenin (Keynesçilik) yerini, kurals›z
özel mali geniflleme ald›. Devletin piyasaya müdahale tarz›
köklü de¤iflimlere (neo-liberalizm) u¤rad›.17 Afl›r› sermaye stok-
lar›n›n üretimden spekülasyona yönelmesiyle birlikte, mali var-
l›klar›n toplam de¤erinin üretim ve ticaret içindeki de¤erleri
onlarca kez aflt›¤› bir ekonomik yap› egemen hale geldi. Em-
peryalist birikim tarz› içinde spekülasyon hakimiyet kazand›.
Yeni sömürgeler baflta olmak üzere tüm ulusal piyasalar ve
üretken faaliyetler, para sermayenin ve (sermaye ve mali ç›kar
sahiplerinin en üst fraksiyonunu oluflturan) yüksek finans oli-
garflisinin denetimi alt›ndaki bir güç hiyerarflisine tabi k›l›nd›.
Emperyalist sömürgecilik ve sömürü sistemati¤inde, “ilkel”
(mülksüzlefltirmeye dayal›) birikim yöntemleri ve azami-vahfli
emek sömürüsü biçimleri hakimiyet kazand›.
17 “Sosyal müdahalecilik” yöntemlerini terk ederek, devletin bafll›ca ekonomik fonksiy-
onunu yeni uluslararas› mali egemenlik sistemati¤ini güvenceye almak olarak
belirleyen neo-liberal siyasetin temel ö¤eleri flunlard›r: Devlet harcamalar›nda mali
disiplin; e¤itim, sa¤l›k ve altyap›ya yönelik kamusal harcamalar›n k›s›lmas›; zengin-
lerin ve sermayenin vergi yükünün hafifletilmesi; faiz hadlerinin serbest b›rak›lmas›;
döviz kuru rekabeti; ticari serbestlefltirme; do¤rudan yabanc› yat›r›m girifllerinin
serbestlefltirilmesi; özellefltirme; piyasaya girifl ve ç›k›fl›n kurals›zlaflt›r›lmas› ve ser-
mayenin mülkiyet haklar›n›n (kamulaflt›rmalar gibi risklere karfl›) güvence alt›na
al›nmas›.
44 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
Emperyalist sistemin iflleyifli içinde ortaya ç›kan bu e¤ilim-
lerin, uluslararas› s›n›f iliflkileri ve güç dengelerinde bugün gör-
dü¤ümüz çapta sonuçlar yaratmas›na neden olan temel iki po-
litik geliflme ise flunlard›r:
1) Yeni sömürge devrimlerinin birinci büyük dalgas› kontrol
alt›na al›nd›. Klasik sömürge imparatorluklar›n›n kriz, çözülüfl
ve tasfiye süreci, emperyalist sömürgecilik sisteminin tümünde
sars›nt› yaratt›. Bu sars›nt›lar özellikle 1960’larla birlikte Küba
ve Güney Vietnam devrimleri, Baas hareketi ve Filistin kurtu-
lufl mücadelesi, Güney ve Orta Amerika baflta olmak üzere,
bütün yeni sömürgelerde yeni devrimci hareketlerin geliflmesi-
nin önünü açt›. Emperyalist-kapitalist sistem, bu büyük sars›n-
t›n›n yeni-sömürgecilik sisteminin krizine dönüflmesini önleye-
bilmek için, bütün Güney ve Orta Amerika ile Ortado¤u, As-
ya ve Pasifiklerde büyük bir darbeler ve iç savafllar dizisini
harekete geçirdi. Yeni-sömürgecilik sisteminin bu ilk büyük kri-
zi içerisinde geliflen devrimci hareketler, reel sosyalizm taraf›n-
dan yaln›z b›rak›ld›lar. Alternatif bir uluslararas› devrimci ha-
reket merkezi oluflturma yönündeki giriflimleri baflar›s›zl›¤a u¤-
rad› ve yenildiler. Yeni-sömürgecilik sisteminin ilk genel krizi
içerisinde geliflen devrimci durumlar ve devrimler, yeni-sömür-
gecilik sistemini y›k›ma sürükleyemedi ve bu durum yeni sö-
mürgelerin s›n›f iliflkilerinde sermaye-emperyalizm lehine mut-
lak bir politik dengesizli¤e yol açt›.
2) Sosyalist ülkelerde yaflanan kapitalizme geriye dönüfl sü-
reci tamamland›. 1960’l› y›llarda ikiye bölünen sosyalist siste-
min büyük merkezini oluflturan SSCB ve Do¤u Avrupa ülke-
leri, 1980’lerden itibaren ekonomik, politik ve ideolojik düzey-
lerde krize girdiler. Bu krizler bir ço¤una revizyonist-bürokra-
tik komünist partilerinin önderlik etti¤i karfl›devrim süreçlerine
BUGÜNÜN DÜNYASININ DEVR‹MC‹ KAVRANIfiI 45
dönüfltü. SSCB ve ona ba¤l› ülkelerin ard›ndan Arnavutluk ve
Yugoslavya’da da benzer karfl›devrim süreçleri bafl gösterdi. Bu
süreçlerde, “sosyalist” devletler ulusal bileflenlerine parçalana-
rak, milliyet ve din savafllar› içinde emperyalist merkezin ege-
menli¤ine girdiler. Komünistlerin önderli¤indeki ulusal kurtulufl
savafllar›yla ba¤›ms›zl›¤›n› kazanm›fl olan ülkeler ile Ba¤lant›-
s›zlar Hareketi içerisinde yer alan görece ba¤›ms›z ülkeler,
1991 Körfez Savafl› sonras›nda, emperyalist tahakküme karfl› di-
rençlerini yitirdiler. Emperyalist merkezin dayatt›¤› yeni-sömür-
gecilik politikalar›yla sömürgeleflme yoluna girdiler. Bu durum,
uluslararas› güç iliflkilerinde, Washington Konsensüsü ve neo-
liberalizmin mutlak ekonomik, politik ve ideolojik egemenli¤i
lehine büyük bir kaymayla sonuçland›.
Bütün bu geliflmelerle birlikte, emperyalizmin III. Bunal›m
Dönemi’ne damgas›n› vuran koflullar tamam›yla ortadan kalkt›;
emperyalizmin genel bunal›m› yeni bir evresine girdi. Emper-
yalizmin IV. Bunal›m Dönemi olarak adland›r›lacak yeni bir
devrimci süreç bafllad›.
2. IV. Bunal›m Döneminin Özellikleri
Emperyalizmin IV. Bunal›m dönemine damgas›n› vuran en
önemli özelliklerden birisi, sistemin sosyalizm ve ulusal kurtu-
lufl savafllar› karfl›s›nda “denge kurmak” için kulland›¤› ekono-
mik, siyasi ve ideolojik araçlar› terk ederek, ç›plak emperya-
list-kapitalist siyasete geri dönmesi olmufltur. Emperyalizmin II-
I. Bunal›m Dönemi’ne özgü geri çekilme durumundan ç›k›p,
yeni bir yay›lmac›l›k ve sald›rganl›k siyasetini t›rmand›rmas›na
katk›da bulunan koflullar toplam› flöyle özetlenebilir:
i) ‹ki kutuplu dünyan›n ortadan kalkmas›yla birlikte, emper-
yalist sistemin gerek kendi içerisindeki mücadele, gerekse sö-
mürgecilik yöntemleri bak›m›ndan bir dönem önce tabi oldu¤u
46 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
eski k›s›tlar belirgin biçimde azalm›flt›r.
ii) Öte yandan ABD emperyalizminin, egemenlik kayb›n› as-
keri-mali yöntemlerle dengelemeye çal›flmas›, emperyalist piya-
san›n mali sermaye a¤›rl›kl› iflleyifliyle, ABD’nin sald›rgan si-
yasi egemenlik projesi aras›ndaki ba¤lar› güçlendirmifltir. Piya-
san›n sürekli krizden beslenme özelli¤ini de pekifltiren bu du-
rum, emperyalist sermaye birikim tarz›na askeri y›k›c›l›¤a ya-
k›n özellikler kazand›rm›flt›r.
iii) Daha önce kapitalist dünya sisteminin d›fl›na ç›km›fl olan
“sosyalist kamp”a ba¤l› ülkelerin ve iki kutuplu dünya denge-
si nedeniyle ba¤›ms›zl›¤›n› az çok koruyan ülkelerin tamam›-
n›n, kapitalist dünya sistemi ile bütünleflmeleriyle birlikte, sö-
mürgelefltirilebilecek çok genifl bir alan ortaya ç›km›flt›r. Bu ye-
ni alanlar›n da yaratt›¤› etkiyle dünya çap›ndaki örgütsüz emek-
çi y›¤›nlar›n›n ve mülksüzlefltirilen kitlelerin birbirleriyle vahfli
bir rekabete sürüklenmesi, emek sömürüsü ve sömürgecilik
yöntemlerinin genel y›k›c›l›¤›n› art›rm›flt›r.
iv) Yeni sömürge ülkelerde geliflen devrimci hareketlerin dur-
durulmas› ve bu ülke iktidarlar›n›n emperyalizmin tam deneti-
mi alt›na al›nmas›, ilkel birikimcili¤in öne ç›kt›¤› en afl›r› sö-
mürgecilik yöntemlerinin hakim k›l›nmas›n› ve yeni sömürge-
cilik sisteminin s›n›rlar›n›n askeri yöntemlerle de geniflletilip
derinlefltirilmesini olanakl› k›lm›flt›r.
v) Geleneksel savunma araçlar›n›n afl›nd›¤›, emek-sermaye
aras›ndaki politik güç dengelerinin geriledi¤i, emekçi s›n›flar›n
geçim ve yaflam araçlar›n›n büyük bir h›zla tahrip oldu¤u ko-
flullar alt›nda yaflanan tarihin en büyük iflçileflme dalgas›n›n he-
nüz tarihsel anlamda yeni bir devrimci eylem düzlemine s›ç-
rayamam›fl olmas›, emperyalist tahribat›n sonuçlar›na kal›c›l›k
kazand›rm›flt›r.
BUGÜNÜN DÜNYASININ DEVR‹MC‹ KAVRANIfiI 47
Ancak emperyalizmin IV. Bunal›m Dönemi’ndeki bu afl›r›
eflitsiz güç iliflkileri temelinde kal›c›laflan yeni yay›lmac›l›k si-
yaseti, son derece y›k›c›, yeni patlay›c› çeliflkileri beslemekte-
dir. Yeni bunal›m döneminde tekelci sermayenin yap›s›; kapi-
talist üretim, dolafl›m ve bölüflüm zincirinin dünya çap›ndaki
örgütlenme tarz›; sömürgecilik iliflkileri ve uluslararas› politik
iliflkiler alan›nda ortaya ç›kan farkl›laflmalar emperyalizmin “ge-
nel bunal›m›n›” görülmemifl ölçülerde derinlefltiren bas›nçlar›n
ortaya ç›kmas›na yol açmaktad›r:
1) Mali serbestleflme ve kurals›zlaflman›n sistemin temel il-
kesi halini almas›, “mali üstyap›n›n” yüksek bir ba¤›ms›zl›k dü-
zeyine ulaflarak sistemin tepesine oturmas›yla sonuçland›. Bu
durum sermayenin mali entegrasyon düzeyinde ciddi s›çrama-
lar yaratt›. Mali kazanç elde etmeye yönelik faaliyetler, tekel-
ci flirketlerin bütünü aç›s›ndan ana faaliyetlere dönüfltü. Ulus-
lararas› para kurulufllar›n›n kapitalist dünya sisteminin örgütlen-
mesi içindeki rolleri artt›. 1945’te bafllayan ve 50 y›l boyun-
ca bir sonuca ulaflmayan GATT görüflmeleri mali serbestlefltir-
menin s›n›rlar›n› daha da geniflleten DTÖ’nün kurulmas›yla so-
nuçland›. Tekeller aras›nda mali spekülasyonu t›rmand›ran yön-
temlerle bütünleflme e¤ilimi yayg›nlaflt›. Uluslararas›-yerel mal
ve hizmet üretimi ve ticareti, tekellerin say›s›z yeni mali araç-
lar› taraf›ndan maniple edilebilir hale geldi. Bu durum mal ve
hizmet üretimindeki durgunlu¤u derinlefltirdi.
Günümüzde emperyalist dünya piyasas›n›n maddi bütünleflme
düzeyi neredeyse tamam›yla mali bütünleflmeye ba¤›ml› hale
gelmifltir. Bu tablo emperyalist dünya piyasas› dahilindeki tüm
ekonomik iliflkilerin, süreklilik kazanan mali kriz olas›l›¤›n›n
yol açt›¤› daha da büyüyen bir parçalanma tehdidine maruz
kalmas› demektir. Bu nedenle sistemin ayakta kalabilmesi için
48 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
maddi düzlemde sürekli daha y›k›c› sömürü ve egemenlik yön-
temleri devreye sokulmaktad›r.
2) Mali ba¤›ml›l›k ve teknolojik denetimin, emperyalist te-
kellerin ekonomik sömürü mekanizmas›nda kilit bir rol oyna-
maya bafllamas›yla birlikte, sistemin ayakta kalmaya ve genifl-
lemeye devam etmesi, eflitsizliklerin ve sömürünün mali spe-
külasyon köpüklerinin patlamas›n› engelleyecek fliddette ve yay-
g›nl›kta derinlefltirilmesine ba¤›ml› hale gelmektedir. Emperya-
list tekellerin sömürüsünde faizin ve rant›n rolünün ola¤anüstü
artmas›, üretim üzerindeki mali bas›nc› yo¤unlaflt›rmaktad›r. Ar-
t›k de¤er oran›n›n bugüne dek görülmemifl düzeylerde art›r›l-
mas› ve a¤›r sanayi üretiminin genel ve sürekli bir savafl du-
rumu yarat›larak desteklenmesi yönünde sürekli bir bas›nç or-
taya ç›karmaktad›r. ABD’nin militarist siyasetindeki t›rmanmay-
la birlikte, askeri faaliyetlerin sermaye birikimine katk›s›, özel-
likle 1990’lar›n sonundan itibaren yeniden tehlikeli biçimde art-
maya bafllam›flt›r.
Bu genel ve sürekli savafl ortam›, s›n›f iliflkilerinin sistem
çap›nda kazand›¤› hakim e¤ilime dönüflmekte, azami emek sö-
mürüsü, mülksüzlefltirme yoluyla birikim ve yeni sömürgecilik
iliflkilerinin en afl›r› biçimleri sistem çap›nda genellik kazan-
maktad›r.
3) Mülksüzlefltirme yoluyla birikim ve azami emek sömürü-
sünün hakim oldu¤u koflullarda dünya tarihinin en büyük iflçi -
lefltirme süreci yaflanmaya baflland›. 1990-2000 aras›nda 10 y›l
gibi k›sa bir süre içerisinde dünya iflçi nüfusu, a¤›rl›kla yeni
sömürgelerde olmak üzere, yaklafl›k iki kat artt›. Bu büyük ifl-
çilefltirme süreci, iflçi s›n›f›n›n kapsam›n› geniflletti. Daha önce
kendilerine ait ifl araçlar›yla, “kendilerine çal›flan” zanaatkârlar,
küçük ve orta köylüler, seyyar sat›c›lar, serbest meslek sahip-
BUGÜNÜN DÜNYASININ DEVR‹MC‹ KAVRANIfiI 49
leri; tafleron, fason, sözleflmeli çiftçilik vb. esnek üretim zin-
cirleri içinde proleterlefltiler. Daha önce “hizmet karfl›l›¤› gelir”
elde etti¤i için küçük burjuvazi içerisinde de¤erlendirilen dev-
let memurlar›, kamu hizmetlerinin piyasalaflt›r›lmas› süreci içe-
risinde de¤er ve art›k de¤er üretimine katk›da bulunan prole-
terlere dönüfltürüldüler.
Üretim üzerindeki mali sermaye egemenli¤i artarken mülk-
süzlefltirilen dev bir kitlenin iflçileflme sürecine yönelmesi, emek
piyasalar›n›n ve üretim örgütlenmesinin sermaye aç›s›ndan ola-
¤anüstü esneklefltirilmesi ve parçalanmas›yla sonuçland›. Öte
yandan geçim araçlar›ndan kopart›l›p emek gücünü geçici bi-
çimler alt›nda pazarlamaya zorlanan devasa bir yoksullar kitle-
si, “iflsiz iflçi kitlesi”nin bir parças› olarak emek pazar›na ek-
lemlendi. Emekçi s›n›flar içinde genifl bir kesim, “at›k nüfus
kitlesine” dönüfltürüldü.
80’li y›llardan itibaren iflçi s›n›f› örgütlerinin bütün alan ve
düzeylerinde yaflanan sert altüst olufllar›n, krizlerin, savrulma-
lar›n toplumsal temelini iflçi s›n›f›n›n eflitsiz güç iliflkileri al-
t›nda yaflad›¤› bu muazzam büyümesi oluflturmaktad›r. Reagan
ve Thatcher’›n Avrupa ve ABD’nin güçlü iflçi s›n›f› hareketle-
rini politik olarak yenilgiye u¤ratmas›n›n ard›ndan, bütün ge-
liflmifl kapitalist ülkelerdeki sendikal hareketler bu geliflmelerle
birlikte krize girmifltir.
Bu tarz bir iflçilefltirme dalgas› son derece yüksek bir s›n›f
içi rekabet düzeyine; iflçi s›n›f›n›n piyasa karfl›s›ndaki gelenek-
sel korunma ve mücadele araçlar›n›n afl›nmas›na neden olmufl-
tur. Bu durum tarihin gördü¤ü en büyük mülksüz-proleter in-
san kitlesinin sermaye taraf›ndan sadece bir üretim girdisi-ma-
liyet unsuru olarak ele al›nabilece¤i genel koflullar› yaratm›flt›r.
Bu koflullarda, malileflme döngülerinin üretim üzerine bindir-
50 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
di¤i afl›r› sömürü bask›s› ola¤anüstü güç kazanmaktad›r. Bunun
sonucunda kapitalist üretimle proleter-mülksüz insan kitlelerinin
yaflam ve varl›k koflullar› aras›ndaki çeliflkiler sürdürülemez bi-
çimde keskinleflmektedir. Mülksüzleflen-proleterleflen kitlelerin
bu güç iliflkilerini geriletebilecek bir öz bilinç ve kal›c› örgüt-
lenme düzeyine sahip olmamas›, nüfusun çok büyük kesimle-
rini kapsayan iflçilefltirme sürecinin flimdilik ayn› genel do¤rul-
tuda sürüp gitmesine neden olmakta ve gerilimi daha da yo-
¤unlaflt›rmaktad›r.
4) Burjuvazi ile proletarya aras›nda politik alanda 19. yüz-
y›ldan itibaren ad›m ad›m oluflmufl olan güç dengesi, gelenek-
sel/örgütlü iflçi s›n›f›n›n d›fl›nda, onun nüfuz edemedi¤i örgüt-
süz, deneyimsiz ve bilinçsiz büyük bir iflçi kitlesinin ortaya
ç›kmas›yla, burjuvazi lehine belirgin biçimde bozuldu. S›n›flar
aras› güç dengesinin bu flekilde bozulmas›, tekelci sermayeye
politik alanda, kamusal hizmetler alan›nda, mal ve hizmet pi-
yasalar›nda egemenlik ve sömürüsünü geniflletme olana¤› sa¤-
layan büyük bir inisiyatif kazand›rd›. 1945 sonras›nda “refah
devleti” politikalar› olarak adland›r›lan uygulamalar ve esas ola-
rak da kamusallaflt›r›lm›fl toplumsal hizmetler alan› özellefltiri-
lerek tasfiye edildi. Proleterlefltirilen kitleleri tüm toplumsal ih-
tiyaçlar›n›n giderilmesi için piyasaya daha da ba¤›ml› k›lan pi-
yasalaflt›rma politikalar› yayg›nlaflt›r›ld›. Piyasalaflt›rma ve özel-
lefltirme politikalar›n›n hem kapitalist metropollerde hem de ye-
ni sömürgelerde bugünkü kapsam›yla yürürlü¤e sokulabilmesi
için bir ön flart olan afl›r› eflitsiz politik güç iliflkilerinin ko-
runmas› ve derinlefltirilmesi dünyadaki bütün burjuva iktidarla-
r› için stratejik bir toplumsal hedef haline geldi.
Ayn› geliflme devletin, mülksüzlefltirilen kitleleri ve “çal›flan
yoksullar›” siyasette ve kamuda d›fllamay› ve denetim alt›nda
BUGÜNÜN DÜNYASININ DEVR‹MC‹ KAVRANIfiI 51
tutmay› amaçlayan ç›plak zor ayg›t› niteli¤ini alabildi¤ine güç-
lendirdi. “Teröre karfl› sürekli savafl” siyaseti, mülksüz s›n›fla-
ra karfl› bir “neo-liberal s›n›f savafl›” siyasetiyle bütünleflti.
5) 1945 sonras›n›n “kalk›nmac›l›k” görüntülü yeni-sömürgeci-
lik politikalar› tasfiye edilerek, ilkel birikimci neo-liberal yeni-
sömürgecilik politikalar› hakim hale getirildi. Uluslararas› üre-
tim zincirleri içinde yer alarak ihracata yönelik sanayi ve hiz-
met üretimini öne ç›karan ilkel birikimci yoksullaflt›rma ve sö -
mürü politikalar› yayg›nlaflt›r›ld›. Bu politikalar, tarihsel geli-
flimleri aç›s›ndan bugüne dek iki ana evre halinde geliflme gös-
terdi. 1980’li y›llarda bafllayan ilk evrede, “deregülasyon” (ku-
rals›zlaflt›rma) ad› alt›nda, daha önceki yeni sömürgecilik ku-
rallar›n›n ve kurumlar›n›n tasfiyesi ön plana ç›kt›. “Reregülas-
yon” (yeniden düzenleme) ad› verilen ve 1990’l› y›llar›n orta-
lar›ndan bu yana devam etmekte olan ikinci evrenin temel he-
defi ise, dünün en afl›r› yeni sömürgecilik biçimlerine sistem
çap›nda genellik kazand›racak kurumsal düzenlemelerin pekiflti-
rilmesidir.
1945 sonras›n›n yeni-sömürgecilik politikalar› önemli bir ge-
rilim ekseninde infla edilmiflti: Gerilimin bir ucunu sermayenin
dünya savafllar›yla çöken düzenin yerine yeni bir “uluslararas›
üretken serbest yat›r›m düzeni” kurulmas› yönündeki dönemsel
talebi oluflturuyordu. Gerilimin di¤er ucunda ise sömürgelerin
yükselen ba¤›ms›zl›kç› e¤ilimleri ile emperyalistler aras› reka-
betin denetim alt›nda tutulmas› ihtiyac› vard›. Yeni sömürgeci-
lik siyaseti, bu koflullar alt›nda emperyalist güçler aras›ndaki
eski pazar paylafl›m› yöntemi olan klasik sömürgecili¤in yeri-
ni ald›.
Bu yeni siyaset kendi içinde katmanlaflm›fl bir yeni sömür-
gecilik sistemi ortaya ç›kard›. Yeni sömürgeler emperyalist dün-
52 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
ya pazar›yla birincil mal ihracatç›l›¤›, ithal ikamecilik ve ihra-
cata yönelik sanayileflmenin öne ç›kt›¤› üç ayr› tip alt›nda bü-
tünlefltirildiler. Bu sistematik, büyük yerel art›klar›n emperya-
list merkeze aktar›lmas› yüzünden “geri kalm›fll›k” koflullar›n›n
süreklilik kazand›¤› sömürge kapitalizmi yap›s›n› kurumsallafl-
t›rd›.
Yeni sömürgelerdeki yerel birikim ve pazar genifllemesi ola-
naklar› bu dönemde de emperyalist kaynak transferleri taraf›n-
dan belirlenen ve sürekli azgeliflmifllik (çarp›k kapitalizm) üre-
ten s›n›rlar içinde gerçekleflti. Buna karfl›n “yerel birikim” ola-
naklar›n› ve yerel pazar› göreceli biçimde geniflletti¤i görüntü-
sünü yaratabildi. Bu durumun nedenlerinden birisi sömürge ka-
pitalizminin derinlefltirilmesinde koçbafl› ifllevi gören büyük alt-
yap› yat›r›mlar›yd›. Öte yandan, dönemin emperyalist sermaye
ihrac›-sermaye geri transferi tarz›n›n, üretim a¤›rl›kl› bir serma-
ye birikim sürecine uygun olarak daha dolayl› ve orta vadeye
yay›lm›fl araçlarla gerçekleflmesi de bu sonucu yaratt›. Döne-
min yeni sömürgecilik tarz›nda hammadde sömürüsü ve çoku-
luslu yat›r›mlar›n yan› s›ra “ortak yat›r›m”, patent, lisans,
know-how, teknoloji anlaflmalar› yoluyla sömürünün ve özel
borçlanma yerine devletten-devlete yard›mlar›n daha a¤›rl›kl› bir
yer tutmas›, yeni sömürge toplumlar›nda zay›f bir “nispi refah”
görüntüsüne neden olan bölüflüm iliflkilerini ortaya ç›kard›. Bu
koflullarda ortaya ç›kan yeni sömürgeler hiyerarflisi içinde La-
tin Amerika ve Afrika ekonomileri üzerindeki yeni sömürgeci
denetim 1945-1980 aras›nda ileri düzeylere ulafl›rken, Türkiye,
Pakistan, Hindistan, Brezilya gibi ülkeler yeni sömürgeci dene-
timin göreceli olarak daha zay›f oldu¤u bir ülkeler kufla¤› olufl-
turabildiler.
1980 sonras›n›n neo-liberal yeni-sömürgecilik politikalar› ise
BUGÜNÜN DÜNYASININ DEVR‹MC‹ KAVRANIfiI 53
mali sömürü yöntemleri ve çokuluslu yat›r›mlara dayal› do¤ru-
dan emek sömürüsünü yeni sömürgecilik sistemi boyunca ha-
kim hale getirmekte; bu biçimde üretilen yerel art›¤›n çok da-
ha büyük bir bölümü ve hammadde kaynaklar› emperyalist ser-
maye birikimi taraf›ndan emilebilmektedir. Geçmiflte sadece Af-
rika ve Latin Amerika’n›n en ba¤›ml› ülkelerinde görülen afl›-
r› yeni sömürgecilik yöntemleri sistem çap›nda genellefltirilmek-
tedir. Yeni sömürgecilik sistemati¤inin genifllemesinde, III. Bu-
nal›m Dönemi’nin kopuflu önlemeyi amaçlayan daha yumuflak
araçlar›n›n yerini, mali kriz flantajlar›, DTÖ dayatmalar› ve aç›k
zor yöntemleri almaktad›r.
Yeni sömürge ülkeler 1980’lerden sonra IMF, Dünya Banka-
s› ve DTÖ arac›l›¤›yla dayat›lan serbestlefltirmeler sonucunda,
çokuluslu sermayenin büyük bir kaynak geri ak›fl›yla sonuçla-
nan iki yönlü cenderesinin bas›nc› alt›na sokuldular. Bu büyük
kaynak aktar›m› a¤›rl›kl› olarak mali sömürü yöntemleriyle
(portföy yat›r›mlar›, yani s›cak para hareketleri ve d›fl borç ge-
ri ödemeleri) gerçeklefltirildi. Yat›r›m düzenlerinin mali sömü-
rüye paralel biçimde serbestlefltirilmesi ise, yeni sömürge eko-
nomilerindeki birçok kilit sektörün çokuluslu flirketlerin dünya
çap›ndaki üretim zincirleriyle do¤rudan do¤ruya, ancak tabi bir
konumdan bütünleflmesiyle sonuçland›.
Bu durum, yeni sömürge ekonomilerinin mali krizler ve flan-
tajlar karfl›s›ndaki k›r›lganl›k ve ba¤›ml›l›¤›n›n, yerli emekçi s›-
n›flar ve yerel ekonomiler aç›s›ndan yol açt›¤› maliyetleri ola-
¤anüstü art›rd›. Yeni sömürge egemen s›n›flar› mali serbestlefl-
menin yaratt›¤› (para servetlerini yurtd›fl› hesaplar›nda tutma,
mali vurgunlarda arac›l›k yapma gibi) yeni olanaklara kavufltu-
lar. Yurtd›fl›na kaynak aktarma mekanizmalar›n› alabildi¤ine
serbestlefltirdiler. Çokuluslu flirketlerin üretim zincirleriyle bü-
54 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
tünleflmek için birbirleriyle girdikleri yar›flta kendi emek güç-
lerine sürekli daha a¤›r sömürü koflullar›n› dayatmay› ve ülke
ekonomisinin dolays›z emperyalist sömürüye aç›k bölümlerini,
hammadde ve do¤al kaynaklar da dahil olmak üzere genifllet-
meyi kural haline getirdiler.
1990’l› y›llar›n sonuna var›ld›¤›nda, bu geliflmelerin yeni sö-
mürge ekonomileri bak›m›ndan ortaya ç›kard›¤› sonuçlar, sö-
mürge kapitalizminin kronik göç, kentsel bozulma, emperyalist
kaynak transferi gibi sorunlar›n›n daha da a¤›rlaflmas› oldu. Ye-
ni sömürge ekonomilerinin göreceli iç bütünlükleri da¤›larak,
tar›msal ve endüstriyel üretim temelleri tahrip edildi. Köylülük
tam bir y›k›ma sürüklendi. Mülksüzlefltirme ve iflçilefltirme, ye-
ni sömürge toplumlar›n›n temel süreçleri haline dönüfltü: 1980-
2000 aras›nda, 20 y›l gibi k›sa bir süre içerisinde yeni sömür-
ge ülkelerin nüfuslar›n›n 1/3’ü proleterlefltirildi.
Temel toplumsal hizmetlerin piyasalaflt›r›lmas› ve kamunun
tasfiyesi,18 yeni sömürgecili¤in yeni koflullarda kurulmas› süre-
cinden beslenen ve ayn› süreci daha da besleyen temel bir po-
litika haline geldi. E¤itim, sa¤l›k, enerji, ulafl›m, haberleflme,
bar›nma gibi temel hizmet gereksinimleri piyasalaflt›r›larak me-
ta üretiminin konusu haline getirildi. Kamusal hizmetlerin pi-
yasalaflt›r›lmas›, yeni sömürge ülke emekçilerini yoksullaflt›rma-
y› ve eskisinden çok daha elveriflsiz koflullar alt›nda iflçilefltir-
meyi sa¤layan temel bir politikaya dönüfltü.
Sonuç olarak, sömürge tipi kapitalizmin yaratt›¤› temel so-
18 Kapitalizmin ihtiyaç duydu¤u iflçilefltirmenin ayn› zamanda temel hizmetlerin
kamusallaflt›r›lmas›n›n maddi temelini oluflturdu¤u genel bir do¤ru ise de, kapitalist
üretim iliflkilerinin, üretim araçlar›n›n özel mülkiyetine dayanmas› nedeniyle, temel
hizmetlerin kamusallaflt›r›lmas›, iflçi s›n›f› mücadelesinin bir sonucu olarak gündeme
gelmifltir. Yani temel hizmetlerin kamusallaflt›r›lmas›, kapitalizmin mant›ki s›n›rlar›
d›fl›nda olmayan, ancak, s›n›flar aras›ndaki somut güç dengesine ba¤l› olarak gün-
deme gelen bir politikad›r.
BUGÜNÜN DÜNYASININ DEVR‹MC‹ KAVRANIfiI 55
runlar neo-liberal siyasetlerle daha da pekiflmifltir. Büyük mülk-
süzlefltirme dalgas› yerel sermaye birikimini güçlendirmemekte,
üretilen yerel art›¤›n eskisinden de yo¤un biçimde emperyalist
sermayenin birikim kanallar›na akmas›na neden olmaktad›r. Sü-
recin tamam› aç›s›ndan yaflamsal önemde olan özellefltirmeler-
le birlikte, özellikle 2000’li y›llardan sonra, hizmetler ve ham-
madde-tar›msal üretim gibi sektörlere yönelik do¤rudan yaban-
c› yat›r›mlar artm›flt›r. Klasik sömürgecilik döneminin uluslara-
ras› iflbölümünü and›rmaya bafllayan bu koflullar alt›nda emper-
yalist birikime mali ve mali olmayan yollarla aktar›lan kaynak-
lar daha da ço¤almaktad›r.19
Yeni sömürgecilik yöntemlerinde ortaya ç›kan bu de¤iflimler,
egemen ve ezilen s›n›f yap›lar›nda, oligarflilerin bileflimleriyle
iç iliflkilerinde ve oligarfliyle halk aras›ndaki iliflkilerde köklü
dönüflümlere yol açm›flt›r.
Emperyalist sermaye birikim sürecinde, portföy yat›r›mlar›
(s›cak para hareketleri) ve borç iliflkilerinin oluflturdu¤u mali
ba¤›ml›l›k araçlar›yla çokuluslu sermayenin üretim-pazarlama
zincirlerine dolays›z ba¤›ml›l›k biçimleri; ortak yat›r›m, patent,
lisans vb. iliflkilerini aflan bir a¤›rl›k ve derinlik kazanm›flt›r.
Bu durum yeni sömürgecilik çap›ndaki sermaye birikim süreç-
lerini, önceden zay›f bir göreli özerkli¤e sahip oldu¤u alanlar
ve ülkeler dahil olmak üzere, emperyalist sermaye birikiminin
19 II. Dünya Savafl›’na kadarki dönemde emperyalistlerin birbirlerine ve sömürgelere
yapt›klar› do¤rudan yabanc› yat›r›mlar toplam›, s›ras›yla yüzde 34 ve yüzde 66 oran-
lar›na sahipti ve tar›m-hammadde a¤›rl›kl›yd› (1938). Bu durum III. Bunal›m
Dönemi’nde tam tersine döndü, imalat yo¤unluklu hale gelen do¤rudan yabanc›
yat›r›mlarda ana istikamet sömürge ülkeler olmaktan ç›kt›; 1983’te yabanc› yat›r›mlar
toplam›n›n yüzde 75.5’i “geliflmifl ülkelerde” bulunuyordu. Tablo serbest yat›r›m
düzeninin hakimiyet kazand›¤› 2000’li y›llardan itibaren yeniden bir ölçüde yön
de¤ifltirmeye ve hizmetler/hammadde-tar›msal üretim alanlar›ndaki do¤rudan
yat›r›mlar biçimini alarak yeni sömürgelere yönelmeye bafllad›. Ancak do¤rudan
yabanc› yat›r›mlar›n yüzde da¤›l›m› hâla “geliflmifl” ülkeler ve “hizmet” sektörü
a¤›rl›kl› durumda.
56 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
dolays›z bir parças› haline getirmekte; yerli tekelci sermayenin
emperyalizme ba¤›ml›l›k düzeyini art›rmaktad›r. Neo-liberal ye-
ni sömürgecilik sisteminin birbirleriyle uzlaflmaz ç›karlara sa-
hip karfl›t kutuplar›, nüfusun mülksüz ve mülksüzleflen kesim-
leriyle, emperyalist tekeller ve bu tekellerle eskisinden daha
yüksek bir bütünleflme düzeyine sahip olan yerli sermaye s›-
n›flar›d›r.
Ayn› süreç, tar›mda ve ticarette varl›¤›n› sürdüren kapitalizm
öncesi unsurlar› kapitalist iliflkilere kazanm›fl, orta burjuvaziyi
ve küçük burjuvazinin bir bölümünü tekelci sermayeye ba¤›m-
l› hale getirmifl, geri kalan k›sm›n› ise çeflitli biçimler alt›nda
proleterleflmeye sürüklemifltir. Yerli tekelci burjuvazinin, oligar-
fli içindeki di¤er s›n›flar üzerindeki belirleyici konumu hiyerar-
flik bir üstünlü¤e dönüflmüfl, emperyalizmin oligarfli üzerindeki
politik hakimiyeti ise bu geliflmeyle do¤ru orant›l› olarak art-
m›flt›r.
Neo-liberal yeni-sömürgecilik politikalar›n›n uygulanmas›yla,
orta burjuvazi ve küçük burjuvazinin tekelci sermayeyle dikey
bütünleflmeye giden bölümü, siyasi gericili¤in toplumsal taba-
n›nda bir geniflleme yaratm›flt›r. Orta s›n›flar›n mülksüzleflen
kesimlerinin toplumsal ve politik tepkileri düz de¤il, çeliflkili
bir süreç içinde geliflmekte; a¤›rl›kl› olarak eski statülere du-
yulan özlemle ve statükocu korunma ideolojileriyle bütünleflen
bu tepkiler, ancak emekçi s›n›flar›n sars›c› toplumsal hareket-
lerinden, öz-savunma eylemlerinden yay›lan etkiler alt›nda par-
çalanarak ilerici politik biçimler kazanabilmektedir. ‹lerici ha-
reketlerin toplumsal temeli ise (art›k iflsizler, geçici ve yar› ifl-
sizler, emekliler, kad›nlar, göçmenler, gençler, sözleflmeli köy-
lüler gibi gruplar› da içine alan yeni bir bileflimle toplumun
ço¤unlu¤unu oluflturan) iflçi s›n›f›na daralm›flt›r.
BUGÜNÜN DÜNYASININ DEVR‹MC‹ KAVRANIfiI 57
Yeni sömürge ülkelerde ba¤›ms›zl›k, demokrasi, toplumsal
eflitlik talebiyle yürütülen mücadelelerin motor ve temel gücü
iflçi s›n›f› ve iflçileflme sürecindeki yoksullar ile geçim araçla-
r› ellerinden al›nan köylüler (yerliler, ezilen halklar), k›saca ifa-
de etmek gerekirse, (bu kategorilerin yeni kapsamlar›yla) iflçi
s›n›f› ve yoksul köylülük haline gelmifltir.
Sömürge tipi kapitalizmin bu evrimsel geliflmesi, toplumsal
çat›flma dinamiklerinin ço¤almas›na ve keskinleflmesine neden
olmufltur. 1980’li y›llar›n sonlar›na dek “ulusal güvenlik dok-
trini” ile belirlenen sömürge tipi faflizmin siyasi çerçevesi, 1990
sonras›nda “nneo-liberal iç güvenlik doktrini” ile belirlenmeye
bafllam›flt›r. Sömürge tipi faflist rejimlerin merkezi yap›lar› bu
yeni doktrin çerçevesinde flekillenmektedir. Siyasi iktidarlar top-
lumun emekçi s›n›flar›n›n talepleri karfl›s›nda birer “nneo-libe-ral
iç savafl hükümeti” görünümü kazanmaktad›r. Bu iktidarlar›n
gereksinim duyduklar› terör, ad› konulmufl veya konulmam›fl iç
savafl politikalar›yla; anti-terör yasalar› ve operasyonlar›yla;
60’l›, 70’li y›llar›n cuntalar›n› hiç de aratmayan bir fliddetle
uygulanmaktad›r.
Sömürge tipi faflizmin “gizli ve aç›k icras›” aras›ndaki geçifl-
ler eskisinden daha esnek biçimlerde sa¤lanmaktad›r. Temsili
demokrasi mekanizmalar›n›n içini boflaltan ve 1990’l› y›llar›n
ortalar›ndan itibaren uygulanan “yeniden düzenlemeci” yeni sö-
mürgecilik siyasetlerine efllik eden kurumsal “yyönetiflim” meka-
nizmalar›, yeni sömürge devleti içindeki dolays›z çokuluslu ser-
maye denetimini yo¤unlaflt›rarak, bu esnek geçiflleri olanakl›
hale getirmektedir. Yeni sömürgecili¤in fliddetlenen krizleri
aç›kça askeri olmayan yöntemlerle gerçeklefltirilen, belirli nü-
fus kesimlerine yönelik gündelik seçmeci fliddet yöntemleri ve
“post-modern” darbeler arac›l›¤›yla yönetilmektedir. Toplumsal
58 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
muhalefetin STK’laflt›r›lmas› giriflimleri; toplumsal muhalefeti
“kriminalize eden” araçlarla birlikte, bu yönetme biçiminin et-
kinli¤ini art›rmay› hedeflemektedir.
Devletin müdahaleci özelliklerini azaltma iddialar›yla devreye
sokulan yönetiflim mekanizmalar›, gerçekte yeni sömürge dev-
letinin, sömürge kapitalizminin “yukar›dan afla¤›ya” do¤ru ye-
niden kurulmas› sürecindeki rolünü pekifltirmektedir. Bu politi-
ka emperyalist ilkel birikim politikalar›n› devletin yap›sal bir
unsuru haline getirmek üzere devreye sokulmaktad›r. Emperya-
list flirketleri devletin yönetsel ayg›t›n›n do¤rudan yönlendirici
bir unsuru haline getirmekte, “güçlü” merkezi devlet bürokra-
sisinin flirketlerin do¤rudan yönetimi alt›na girmesiyle yeni sö-
mürge devletin “s›n›f d›fl›” ve “ulusal” maskeleri afl›nmaktad›r.
IV. Bunal›m Dönemi’nin yeni sömürgeci devlet cihaz›, emper-
yalist sermaye birikiminin temel yöntemleri olan ilkel birikim-
cilik ve afl›r› emek sömürüsünü hakim k›lan dolays›z bir piya-
sa despotizmi arac›na dönüflmektedir.
6) Sovyet Blo¤u ile SSCB’nin da¤›lmas›n›n ve reel sosyalist
ülkelerdeki kapitalist karfl›devrimlerin ard›ndan, dünyan›n çok
büyük bir bölümü sömürgelefltirmeye aç›lm›flt›r. Çeflitli gelifl-
mifllik düzeylerinde bu ülkelerin sömürgelefltirilmesi süreci, Av-
rupa’dan Orta Asya’ya ve Afrika’ya kadar uzanan genifl bir
alanda, emperyalizmin aç›k veya örtük askeri müdahaleleri te-
melinde, esas olarak bir sömürgeci fetih savafllar› süreci ola-
rak yaflanmaktad›r. Çeflitli hammadde kaynaklar›n› kontrol et-
mek amac›yla Afrika’da, Asya’da ve Ortado¤u’da aç›k emper-
yalist iflgallere giriflilmekte, emperyalistler çeflitli k›flk›rtmalarla
iç savafllar ç›karmakta, kukla hükümetlere darbeler düzenletil-
mektedir.
1945 sonras›nda sosyalizmin ve ulusal kurtulufl mücadeleleri-
BUGÜNÜN DÜNYASININ DEVR‹MC‹ KAVRANIfiI 59
nin etkisi alt›nda k›smen bar›flç› ve demokratik uluslararas› di-
yalog platformlar›n›n zemini olabilen Birleflmifl Milletler, sö-
mürgelefltirme hareketlerinin uluslararas› politik üstyap›s›n›n bir
unsuru haline gelmifltir. BM flemsiyesi alt›nda çat›flma bölgele-
rinde görevlendirilen “uluslararas› güçler”, iflgal güçleri ifllevi-
ni üslenmektedir.
Aç›k fliddete dayal› yöntemlerle yürütülen bu sömürgesel fe-
tih hareketleri, emperyalizmin dünya çap›ndaki genel egemen-
lik sisteminin kuruluflunda da belirleyici bir rol oynamaktad›r.
Emperyalist güçlerin sömürgesel fetih hareketlerine konu olan
bölgelerde oluflturduklar› “çokuluslu askeri güçler”, yeni-sömür-
gecilik sisteminin denetlenmesi ve yönlendirilmesinde de etkili
bir rol oynamaktad›r.
Aç›k müdahaleci yöntemler, yeni-sömürge ülkeler aç›s›ndan
da güçlü bir tehdit unsuru olarak kullan›lmaktad›r. Bu tehdit,
neo-liberal yeni sömürgecilik politikalar›n›n “tek alternatif” ola-
rak sunulabilmesini kolaylaflt›rmaktad›r. Emperyalizmin askeri-
politik egemenli¤i bu politikalar›n uygulanmas›nda özel bir yer
tutmaktad›r. Emperyalistler tehdidi genellefltirmek için yeni sö-
mürge ülkelerde etnik, dinsel vb. iç farkl›l›klar› derinlefltirme-
ye, toplumlar› cemaatlefltirmeye yönelmekte, dünyan›n her kö-
flesinde bir “Balkanlaflt›rma” dalgas› yaratmaktad›r.
Di¤er yandan, daha önce sömürgecilik sistemi d›fl›nda kala-
bilmifl olan ülkelerin sömürgeci denetim alt›na al›nmas› süre-
cinde gündeme gelen aç›k iflgal ve müdahalelere, yeni sömür-
ge ordular›, istihbarat birimleri ve emperyalist tekellerle ba¤-
lant›l› özel askeri ve güvenlik flirketleri de dahil edilmektedir.
Bu politikalara uydu olarak dahil edilen yeni sömürge ülkele-
rin egemen s›n›flar› da, emperyalizme ba¤›ml›l›klar›n›, kendi
halklar›na emperyalist sömürgecilikten pay alma olana¤› olarak
60 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
sunabilmektedirler.
ABD, politik-askeri rakipsizli¤ine dayanan egemenli¤i arac›-
l›¤›yla sömürgesel fetih hareketlerinden en büyük pay› almak-
tad›r. Ancak bu sömürgecilik biçimi, ABD’nin askeri harcama-
lar›n› afl›r› ölçüde büyütmekte, bu harcamalar›n finansman›, gö-
rülmemifl büyüklükteki bir cari aç›kla ve petrol fiyatlar›n›n sü-
rekli yükseltilmesiyle sa¤lanmaktad›r. Bu süreçte ABD ekono-
misi, 500 milyar dolar dolay›ndaki d›fl borcu ve 500 milyar
dolar› aflk›n cari a盤›yla dünyan›n en borçlu ve en riskli eko-
nomisi haline gelmifltir.
7) Malileflmeye dayal› emperyalist piyasa genifllemesi içinde,
merkezkaçç› ve bölgeselleflmeci e¤ilimler t›rmanmaktad›r. Em-
peryalist dünya piyasas›n›n, mali bütünleflme ve yeni emperya-
list sömürü alanlar›n›n aç›lmas› eflli¤inde genifllemesi, emper-
yalist rekabeti t›rmand›rmakta ve güçlü bir merkezkaçç›-bölge-
selleflmeci e¤ilim yaratmaktad›r. IMF, Dünya Bankas› ve DTÖ
genel düzenlemelerini aflan serbest ticaret anlaflmalar› temelin-
de örgütlenen ABD, AB, Japonya-Çin (ve giderek Rusya) mer-
kezli bu rakip ticaret ve yat›r›m bloklar›, ABD egemenli¤inin
temellerinde 1945’lerle günümüz aras›nda ortaya ç›kan gerile-
me ve farkl›laflman›n aç›k ifadeleridir.
1945’lerdeki ABD egemenli¤i, bu ülkenin, klasik emperyalist
rekabetten do¤an ekonomik-askeri bloklaflma ve paylafl›m sa-
vafllar› taraf›ndan yok edilen emperyalist dünya piyasas›n› ye-
ni bir tarzda kurma yetene¤ine sahip tek emperyalist güç olu-
flunun ifadesiydi. ABD egemenli¤inin günümüzdeki temelleri
ise yaln›zca rakip bloklar karfl›s›ndaki göreceli avantajlar›n› k›s-
men sürdürmesini sa¤layan, ancak ayn› zamanda emperyalist
dünya piyasas›n›n sorunlar›n› daha da çözümsüzlefltiren yöntem-
lere dayanmaktad›r.
BUGÜNÜN DÜNYASININ DEVR‹MC‹ KAVRANIfiI 61
Merkezkaçlaflma ve ABD egemenli¤inin temellerindeki erime
IV. Bunal›m Dönemi’ne damgas›n› vuran temel bir e¤ilimden
beslenmektedir: ABD merkezli mali geniflleme sayesinde daha
da bütünleflen emperyalist dünya piyasas›n›n gerçek a¤›rl›k ve
üretim merkezi sürekli olarak Do¤u Asya’ya kaymaktad›r.20 Bu
kayma içinde ABD’nin mali egemenli¤ini ortadan kald›rama-
yan ancak tehdit eden yeni “mali cepler” oluflmaktad›r. ABD
bu biçimde t›rmanan emperyalist rekabete, iki yöntemle yan›t
vermektedir: 1) Rakiplerinin ekonomilerini ve üretken temelle-
rini k›r›lganlaflt›ran ve mali köpükleri kendi lehine yönetmesi-
ni sa¤layan uluslararas› mali düzenlemelerin dayat›lmas›, 2)
Mali spekülasyona dayal› genifllemeyi pekifltiren askeri-politik
güç gösterileri ve yeni sömürgeci iflgaller.
Bu mücadeleler içinde ortaya ç›kan yeni emperyalist güç
merkezleri ile ABD egemenli¤i aras›ndaki rekabet iliflkileri,
ABD egemenli¤inin baz› özelikleri nedeniyle, henüz paylafl›m
savafllar› öncesinde emperyalist kamplar aras›nda oluflana ben-
zeyen aç›k bir askeri-politik kamplaflmaya dönüflme e¤ilimi
içinde de¤ildir. Yeni emperyalist güç merkezlerinden hiçbirisi
ABD’nin önceki sömürgeci sistemler içinde görülmedik ölçüde
birbiriyle kaynaflm›fl olan askeri-mali egemenlik araçlar›n› alt
edebilecek bir geliflme sergilememektedir. Bu merkezler
ABD’nin askeri güç tekelini k›sa vadede sarsma yetene¤ine de
sahip görünmemektedirler.
Bu durum flimdilik iki sonuç yaratmaktad›r: Birincisi rakip
emperyalist güç merkezlerinin ABD ile olan iliflkileri, çeflitli
gerilim derecelerindeki “nüfuz alan›” çekiflmelerine dönüflmek-
tedir. ‹kincisi, rakip emperyalistlerin kendi dolays›z nüfuz alan-
20 Bu kayman›n göstergelerinden birisi fludur: 1960’da Do¤u Asya’n›n GSMH’si,
Kuzey Amerika GSMH’sinin sadece yüzde 35’ini temsil ederken 2000’lerde bu oran
yüzde 98’e yükselmifltir.
62 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
lar› üzerindeki neo-liberal/yeni sömürgeci bask›lar› a¤›rlaflt›rma-
lar›na neden olan bir merkezkaçlaflma biçimi ortaya ç›kmakta-
d›r.
ABD ile en fazla bütünleflmifl rakip bölge olan AB, yeni ge-
niflleme alanlar›na ABD tarz› emek sömürüsü yöntemlerine da-
yal› üretim zincirlerini ihraç etmekte; bu sayede ABD ile olan
politik-askeri iliflkilerinde “Atlantik Pakt›”n›n tarihsel s›n›rlar›n›
sarsmayan bir denge siyasetini sürdürebilmektedir. Vahfli emek
sömürüsü yöntemleri sayesinde dünyan›n en büyük sermaye
fazlas› emme merkezi haline gelmifl olan Çin, ABD’nin çifte
aç›klar› karfl›s›ndaki flantaj gücünü, Do¤u Asya ekonomileri
üzerindeki hakimiyetini pekifltirmek için kullanmaktad›r. Son
dönemde dikkat çekici bir yükselifl göstererek en tehlikeli ra-
kip durumuna gelen Rusya Federasyonu ise, jeopolitik konumu
ve do¤al kaynak ak›fllar› üzerindeki denetim olanaklar›n› güç-
lü pazarl›k araçlar›na dönüfltürmeye çal›flmaktad›r. Emperyalist
dünya piyasas›n›n mevcut k›s›r döngüsünü pekifltiren bütün bu
geliflmelerse, ABD egemenli¤ini, çözme gücüne sahip olmad›-
¤› sorunlar› ço¤altarak daha da afl›nd›rmaktad›r. Dünya piyasa-
s›n›n mali k›r›lganl›¤› derinleflmekte; yeni sömürge halklar›n›n
biriken hoflnutsuzluklar› siyasal biçimler kazanarak yayg›nlafl-
makta ve egemenli¤i ayakta tutmak için baflvurulan iflgal-savafl
yöntemleri daha fazla tepki ve çözümsüzlük yaratmaktad›r.
3. IV. Bunal›m Döneminin Kriz Dinamikleri
Emperyalizmin IV. Bunal›m Dönemi’nin bu özellikleri dün-
ya çap›ndaki ilerici-devrimci geliflmeler ve yeni sömürge dev-
rimlerinin gelece¤i aç›s›ndan büyük önem tafl›yan üç büyük
kriz dinami¤i yaratmaktad›r.
i- ABD emperyalizminin egemenlik krizi
ii- ‹flçi aristokrasisinin krizi
BUGÜNÜN DÜNYASININ DEVR‹MC‹ KAVRANIfiI 63
iii- Yeni-sömürgecilik sisteminin krizi
Kapitalizmin tarihindeki en büyük sermaye fazlas›n›n ve en
genifl proleter kitlesinin ayn› süreç içinde ancak ayr› ayr› me-
kanlarda (sermaye fazlas›n›n mali sermaye merkezlerinde, 2,5
milyara yaklaflan proleter kitlesinin ise yeni sömürgelerde) bi-
rikti¤i IV. Bunal›m Dönemi’nde, emperyalist sistemin üçlü kri-
zinin odak noktas›n› yeni sömürgecilik sisteminin krizi olufltur-
maktad›r. Neo-liberal yeni sömürgeci y›k›m karfl›s›nda geliflen
öz-savunmac› emekçi halk hareketleri ve reel sosyalizmin y›-
k›lmas›n›n ard›ndan gündeme gelen sömürgesel fetih hareketle-
rinin karfl›laflt›¤› güçlü direnifller, yeni sömürgecilik sisteminin
krizi karfl›s›nda ortaya ç›kan tepkilerin bugünkü politik karfl›-
l›klar›n› temsil etmektedir. ABD emperyalizminin direnifllerle
sars›lan otoritesini korumak için genelleflen bir sürekli savafl
durumu yaratmas›, gerek yeni sömürgecilik sisteminin gerekse
emperyalist sistemin bütünsel krizi içinde sistem ve sistem-kar-
fl›t› güçler aras›nda giderek sertleflen mücadelelere tan›k oluna-
ca¤›na iflaret etmektedir.
i- ABD Emperyalizminin Egemenlik Krizi
ABD’nin emperyalist-kapitalist sistem üzerindeki egemenli¤i-
nin ekonomik dayanaklar›n›n erimesine mali-askeri yöntemlerle
yan›t vermesi, 1945’ten bu yana ABD egemenli¤i alt›nda infla
edilmifl olan günümüz emperyalist dünya piyasas›n›21 topyekûn
parçalanmaya ve sistemi kaosa sürükleyebilecek ekonomik ve
politik gerilimleri büyütmektedir. Sistemin ABD egemenli¤i al-
t›nda bugüne kadar üretti¤i mali ve askeri “kriz önleme” me-
kanizmalar›, bu gidiflat› gerçek anlamda durdurabilecek nitelik-
te de¤ildir. ABD ekonomik egemenli¤indeki zay›fl›¤› ezici ma-
21 Günümüz emperyalist dünya piyasas›, temel kurgusu ve emperyalistler aras› paylafl›m
tekni¤i itibar›yla, Britanya emperyalizminin egemenli¤i alt›nda oluflmufl olan emperyal
64 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
li-askeri egemenli¤i ile dengeleyerek, egemenli¤inin topyekûn
çöküflünü ciddi biçimde geciktirebilmektedir. Ancak bu duru-
mun sonsuza kadar devam etmesi beklenmemelidir. Emperya-
list-kapitalist sistemin gelece¤i ciddi kar›fl›kl›klara ve çalkant›-
lara gebe görünmekte; üstelik bunlar›n, sistem-içi ve sistem-
karfl›t› güçlerin mücadelelerine ba¤l› olarak birbirinden olduk-
ça farkl› birçok biçim alabilece¤i görülmektedir.
Bu gidiflat ABD egemenli¤i aç›s›ndan bugünden bak›ld›¤›nda
farkl› politik biçimlere bürünen bir dizi yeni “tehdit alg›s›” ya-
ratmaktad›r.
Bu alg›lardan birincisi, Rusya, Çin, ‹ran gibi, bölgesel ve
uluslararas› düzlemde ABD’den k›smen bile olsa ba¤›ms›z bir
siyasi konum oluflturma yetene¤ine sahip ülkelerin üretken alt-
yap›lar›n›n güçlenmesine; özellikle de büyük petrol üreticileri-
nin sahip olduklar› do¤al kaynaklara ba¤l› olarak gelifltirdikle-
ri merkezkaç e¤ilimlere dayanmaktad›r. Rusya’n›n Orta As-
ya’dan bafllayarak, Do¤u Avrupa ülkelerine do¤ru geniflleyen
nüfuz alan› mücadelesi; ‹ran’›n oluflumunda etkili oldu¤u “fii-
i hilali”, ABD’nin askeri-politik egemenli¤i sarsmaktad›r. 1.5
milyarl›k nüfusu ile dünya emek ve tüketim piyasalar›n› altüst
eden Çin’in yükselifli ve dünya ekonomisinin üretken merkezi-
nin Do¤u Asya’ya kaymas›, ABD aç›s›ndan orta vadeli bir bafl-
ka önemli tehdit olarak alg›lanmaktad›r.
Bu koflullar alt›nda emperyalist sistem içindeki merkezkaç
e¤ilimlerin ve büyük do¤al kaynaklar›n yo¤unlaflt›¤› Asya co¤-
rafyas› ve özel olarak da Ortado¤u üzerindeki egemenlik, ge-
rek ABD’nin gerekse emperyalist sistemin gelece¤i aç›s›ndan
kader belirleyici hale dönüflmektedir. Öte yandan merkezkaçç›
ist dünya piyasas›n›n 1929 kriziyle birlikte tarihe kar›flmas›n›n ard›ndan, 1945
sonras›nda ABD egemenli¤i alt›nda infla edilmifltir. 1929-1945 aras›nda ise bildi¤imiz
anlamda bir emperyalist dünya piyasas› mevcut de¤ildi.
BUGÜNÜN DÜNYASININ DEVR‹MC‹ KAVRANIfiI 65
güçlerin büyük bir bölümünün tarihsel “Bat› uygarl›¤›” d›fl›nda
kalan güçlerden oluflmas› da, egemenlik mücadelelerine “mede-
niyetler çat›flmas›” görüntüsü veren emperyalist tezlerin yayg›n-
laflt›r›labilmesini sa¤lamaktad›r.
ABD egemenli¤i aç›s›ndan ikinci tehdit alg›s›, sömürgesel fe-
tih ve neo-liberal yeni sömürgecilik politikalar›ndan zarar gö-
ren geleneksel egemen s›n›flar ile hedefteki halklar›n direnme
e¤ilimleri temelinde geliflen sistem içi siyasal muhalefet üze-
rinden biçimlenmektedir. 2001 Asya krizi sonras›nda Tayland
ve Malezya taraf›ndan uygulanan, bafll›ca esin kayna¤›n› ise
Rusya’n›n oluflturdu¤u otoriter-milliyetçilik; ‹ran, Sudan, Afga-
nistan, Irak, Lübnan, Filistin ve Malezya gibi ülkelerde ikti-
darda veya iktidar alternatifi olan Siyasal ‹slam ABD egemen-
li¤ine karfl› sistem içi muhalefetin öne ç›kan biçimleridir. Bu
muhalefet unsurlar›n› emmekte belirgin bir güçlük içinde olan
ABD, “medeniyetler çat›flmas›” tezlerinin sivri uçlar›n› bu
odaklara yönelterek, sürekli savafl durumunu meflrulaflt›rmaya
çal›flmaktad›r.
Otoriter milliyetçilik ve Siyasal ‹slam’›n geliflimi, emperya-
list sistemin günümüzdeki çözülme e¤iliminden kaynaklanan
“güvenlik boflluklar›n›” büyütmektedir. Ancak bu nesnel etki,
bu güçlerin uluslararas› devrimci hareketin müttefikleri olarak
ele al›nmas›n› hakl› k›lmamaktad›r. Gerek emperyalist güçlerin
kendi içindeki gerekse bu güçlerle milliyetçi veya ‹slamc› güç-
ler aras›ndaki çat›flmalar, emperyalist sistem içi egemenlik mü-
cadelesi çerçevesini aflabilecek niteli¤e sahip de¤ildir.
Güncel bir emperyalist ideoloji olan “medeniyetler çat›flmas›”
tezinden yola ç›karak, ABD ile sistem içi muhalifleri aras›nda
karfl›tl›klardan ezilen dünya nüfusu aç›s›ndan ilerici geliflmeler
uman yaklafl›mlar da, günümüz emperyalist sisteminin temel
66 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
gerçekleriyle aç›kça çeliflmektedir. Çünkü söz konusu çat›flma-
lar›n hepsi, mevcut emperyalist birikim sürecinin mali sömürü,
do¤al kaynak ya¤mac›l›¤› ve ilkel birikimci emek sömürüsü gi-
bi özellikleri sayesinde ortaya ç›kan, palazlanan ve bu biçim-
de elde edilen kaynak ak›fl›n›n yönünü kendinden yana çevir-
meye çal›flan güçler aras›nda gerçekleflmektedir. Mevcut emper-
yalist birikim sürecinin kurucu ilkeleri, ilerici politik taleplere
sahip toplumsal güçlerin örgütsüzlefltirilmesi ve sistem-d›fl› ha-
reketlerin bast›r›lmas›d›r. Bu ilkeler söz konusu odaklar›n ta-
mam› aç›s›ndan mevcut gerilimler içinde güçlerini art›rman›n
zorunlu bir koflulunu oluflturmaktad›r. Bu yüzden, günümüz em-
peryalist sistemi içindeki çat›flmalar›n kutuplar›n› oluflturan hiç-
bir odak, ne genel olarak insanl›¤›n, ne de özel olarak emek-
çi s›n›flar›n özel bir kesiminin ilerici tarihsel taleplerini kendi
egemenlik projesine eklemleme yetene¤ine sahip de¤ildir.
ABD egemenli¤i karfl›s›nda emekçi s›n›flar›n ve insanl›¤›n
ilerici tarihsel taleplerini birbirleriyle kaynaflt›rma yetene¤ine
sahip olan gerçek devrimci tehdit ise, tüm dünyada neo-libe-
ral y›k›m politikalar›na karfl› geliflen proleter nitelikli halk ha-
reketlerinden gelmektedir. Bu hareketlerin emperyalist-kapitalist
dünya sistemi boyunca geliflmesiyle birlikte, emperyalist siste-
min IV. Bunal›m Dönemi’nde ilan etti¤i “alternatifsizlik” gö-
rüntüsü sars›lmaktad›r. Bu tip hareketlerin Orta ve Güney Ame-
rika’da iktidar mücadelesine giriflmeye bafllamas›yla birlikte,
sosyalizm, emperyalist-kapitalist egemenli¤e karfl› yeniden ger-
çek bir alternatif haline gelmektedir.
ABD’nin ve sistem içi rakiplerinin içinde olduklar› kriz, II-
I. ve IV. Bunal›m Dönemlerini daha genifl bir tarihsel sürecin
parçalar› olarak ele ald›¤›m›zda, emperyalist egemenli¤in 1945
sonras›nda iflçi s›n›f›n› ve sömürge halklar›n›, sisteme eklemle-
BUGÜNÜN DÜNYASININ DEVR‹MC‹ KAVRANIfiI 67
mek için seferber etti¤i iki temel tarihsel arac›n da sonuna ge-
lindi¤ini göstermektedir. “‹flçi aristokrasinin krizi” ve “yeni sö-
mürgecili¤in krizi”, bu durumun önemli politik sonuçlar› olan
iki ayr› ifadesidir.
ii-‹flçi Aristokrasisinin Krizi

Neo-liberal politikalar›n neden oldu¤u dünya çap›ndaki iflçi-


lefltirme süreci ile bütünleflen biliflim, iletiflim ve ulafl›m tek-
nolojisindeki geliflmeler, büyük ölçekli a¤›r sanayinin kapitalist
üretim zincirindeki anahtar konumunu ortadan kald›rm›flt›r. Öte
yandan, III. Bunal›m Dönemi’nde özellikle merkez ülkelerdeki
sosyal demokrat partiler ve sendikalar aras›nda uluslararas› ser-
maye hareketlerinin k›smi kamusal denetim alt›na al›nmas› ve
üretken sermayenin saf rantiyeler aleyhine desteklenmesi teme-
linde ortaya ç›kan “uzlaflma” da ortadan kalkm›flt›r. Bu gelifl-
meler 1945 sonras›ndaki biçimiyle iflçi aristokrasisinin22 varl›¤›-
n› büyük ölçüde zedelemekte; hem merkez ülkeler, hem de ye-
ni sömürge iflçi s›n›flar›n›n ayr›cal›kl› kesimlerinin, sömürgeci-
lik siyasetiyle uzlaflan bir politik konum içinde tutulmas›n›n
nesnel dayanaklar›n› yok etmektedir. 1945 sonras›nda merkez
ülke iflçi hareketlerinin, sömürgesel kurtulufl hareketleri karfl›-
s›nda tak›nd›klar› gerici, floven tutumu ve bu hareketlerin (dev-
letçi yeni sömürgeci sendikalarla birlikte) yeni sömürgecilik sis-
teminin kuruluflu içinde oynad›klar› aktif rolü özetleyen “emek
22 20. yüzy›l›n bafl›nda, geliflmifl kapitalist ülkelerde kapitalist üretimin kilit sektörü
olan a¤›r sanayi kurulufllar›nda kitle üretimi yapan yar›-vas›fl› iflçilerin mücadelesi
karfl›s›nda bu ülkelerin burjuvazisi, emperyalist sömürüden elde etti¤i gelirin bir
k›sm›n› kullanarak, iflçi s›n›f› içerisinde bir tabakalaflma yaratt›. Üretimde kimi
“yönetim” görevlerini de üslenen vas›fl› ve yar› vas›fl› iflçilerden oluflan bu grubu
s›n›f›n geri kalan kesimine göre ücret ve sosyal haklar bak›m›ndan ayr›cal›kl› bir
konuma getirdi. Gündelik ç›karlar›, iflçi s›n›f›n›n geri kalan kesiminden bu yolla
ayr›flt›r›lan bu ayr›cal›kl› gruba “iflçi aristokrasisi” ad› verildi. ‹flçi aristokrasisi ayn›
zamanda emperyalist merkezdeki s›n›f çeliflkilerinin yaratt›¤› büyük sosyal sorunlar›
ba¤›ml› ülkelere ihraç etmeyi öngören sömürgecilik siyasetinin de ürünüydü.
68 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
emperyalizmi” siyasetinin kazan›m zemini yok olmaktad›r. Geç-
miflte özellikle merkez ülke iflçi s›n›flar›n›n en ayr›cal›kl› ke-
simlerine baz› avantajlar sa¤layan bu siyaset, günümüzde hem
merkez hem de yeni sömürgelerdeki emek sömürüsünün en afl›-
r› biçimlerinin yayg›nlaflmas› ve eski ayr›cal›kl› iflçi kesimleri-
ni de kuflatmas›yla sonuçlanmaktad›r.
“Emek emperyalizmi” siyasetinin krizi, geliflmifl kapitalist ül-
kelerin örgütlü iflçi s›n›f›n›n, hem göçmen ve kad›n eme¤iyle
“içerden” hem de yeni sömürge iflçi kitleleriyle “d›flardan” ol-
mak üzere, son derece esnek bir emek pazar› ile kuflat›lmas›y-
la sonuçlanm›flt›r. Bu kuflatma söz konusu kesimler aras›nda
esas olarak korunmac› nitelikler alan farkl› politik tepki biçim-
lerinin yayg›nlaflmas›na yol açmaktad›r.
“Emek emperyalizmi” siyasetinin krizinin gerçek politik ifade-
si ise, öncelikle merkez ülkelerdeki sosyal demokrasinin ideolo-
jik ve politik krizidir. Sosyal demokrat partiler merkez ülkeler-
deki neo-liberal uygulamalarda kurucu roller üstlenirken; gelenek-
sel iflçi s›n›f›n›n sosyal demokrasinin egemenli¤indeki politik ve
ekonomik örgütleri, “ayr›cal›klar›n› koruma” refleksiyle hareket
edip yeni iflçi kitlelerini karfl›lar›na alm›fl; iflçi örgütü vas›flar›n›
yitirerek içi bofl birer lobi örgütüne dönüflmeye bafllam›fllard›r.
Sosyal demokrasi kanal›yla kendi ç›karlar›n› ve taleplerini ifa-
de etme olana¤› bulamayan, d›fllanan yeni iflçi kitlesi ise, bafl-
lang›çta solun d›fl›ndaki seçeneklere yönelmifl veya politika-d›-
fl› bir konuma sürüklenmifltir. Ancak zaman içinde sol, yeni ifl-
çi kitlesinin ç›kar ve istemlerini parçalanm›fl biçimler alt›nda
da olsa gündeme getirmeye bafllam›flt›r. Göçmenler, kamu ça-
l›flanlar› ve genel olarak güvencesiz çal›flman›n yo¤unlaflt›¤›
sektörlerdeki iflçiler, sosyal demokrat sendikalar›n ve politik ör-
gütlenmelerin çeperlerine s›¤mayan mücadele ve örgütlenme de-
BUGÜNÜN DÜNYASININ DEVR‹MC‹ KAVRANIfiI 69
neyimleri yaratm›flt›r.
Bu durum geliflmifl kapitalist ülkelerde, geleneksel iflçi s›n›-
f›n›n örgütlü gücüne dayanan sosyal demokrasinin zay›flamas›-
n› ve merkezinin sa¤a kaymas›n› h›zland›rm›flt›r. Buna karfl›l›k,
yeni iflçi kitlesi içerisinden yeni sendikal, politik ve toplumsal
inisiyatifler geliflmeye ve bugünün kapitalist toplumunu ve sö-
mürgecili¤i iflçi s›n›f›n›n bak›fl aç›s›ndan elefltiren yeni yakla-
fl›mlar ortaya ç›kmaya bafllam›flt›r. Göçmen iflçilerin ABD ve
Avrupa'da görülen ayaklanmalar›, güvencesiz iflçilerin yükselen
mücadeleleri, bu ülkelerdeki geleneksel sol partileri ve sendi-
kalar› dönüflüme zorlamakta ve geleneksel-devrimci yaklafl›mlar
aras›nda önemli bir mücadelenin zemini haline getirmektedir.
Avrupa’n›n hemen tüm ülkelerinde yeni kuflak sol partilerin,
birliklerin ve sendikalar›n ortaya ç›k›fl› bu geliflmenin bir so-
nucu olarak gündeme gelmektedir.
Geliflmifl kapitalist ülkelerin iflçi s›n›f› hareketlerinde gözle-
nen bu tablo, bir baflka geliflmeyle tamamlanmaktad›r. Son 30
y›l›n en büyük iflçi hareketleri, yeni sömürge ülkelerde gelifl-
mifltir. Geleneksel sendikal hareketin krizinin afl›lma yoluna gir-
di¤i bafll›ca örnekler de (Güney Kore, Filipinler, Brezilya,
Meksika, Güney Afrika, Venezüella, Bolivya, Kolombiya, Ek-
vador, vb.) bu hareket temeli üzerinde ortaya ç›km›flt›r. Bu du-
rum, son 30 y›l›n iflçilefltirme sürecinin as›l etkisini yeni sö-
mürge ülkelerde göstermesinin bir sonucudur. Bu nedenle, iflçi
s›n›f› hareketinin merkezinin yeni sömürge ülkelere kaymakta
oldu¤u söylenebilir.
‹flçi s›n›f› hareketinin merkezinin yeni sömürgelere kaymas›,
emperyalizmin sömürge halklar›n› sisteme eklemlemek için ge-
nellefltirdi¤i en “modern” yöntemin; yeni sömürgecilik yönte-
minin politik kriziyle çak›flarak emperyalist-kapitalist sistemin
70 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
günümüzdeki mezar kaz›c›s›n› yaratmaktad›r.
iii- Yeni-Sömürgecilik Sisteminin Krizi
Emperyalizmin IV. Bunal›m Dönemi’nde dünya çap›nda be-
lirginleflen en temel çeliflki, görülmemifl büyüklükte bir mülk-
süzler-proleterler kitlesi yaratan kapitalizmin, bu insan kitlesi-
nin en temel yaflamsal gereksinimlerini karfl›lama yetene¤ine
sahip olmamas›d›r. Üretici s›n›f›n büyümesi ile üretken altya-
p›n›n y›k›m› aras›ndaki çeliflki neo-liberal yeni sömürgecilik
iliflkilerinin temel çeliflkisidir. Bu çeliflki iki temel kriz biçimi-
ne bürünmektedir: 1) Mülksüzleflme sürecinin yayg›nlaflmas› ve
sömürge kapitalizminin üretken altyap›s›n›n çökmesi sonucunda
oluflan toplumsal kriz; 2) Emperyalist sermaye birikiminin ku-
rucu ö¤elerinden birisi olan “biçimsel olarak ba¤›ms›z” yeni
sömürge devletinin politik krizi.
Emperyalizmin tarihindeki en büyük geri çekilmenin yaflan-
d›¤› 1945 sonras›nda ulusal kurtulufl hareketlerinin ve sosyaliz-
min yükselifle geçti¤i bir dünyada genelleflen sömürgecilik yön-
temi olan yeni sömürgecilik, sosyalizmin ve ulusal kurtulufl ha-
reketlerinin mevcut olmad›¤› bir dünyada neo-liberal yeni sö-
mürgecilik biçimine bürünerek, sömürge halklar›na yönelik va-
atlerini tam anlam›yla tüketmifltir.
Neo-liberal yeni sömürgecili¤in yaratt›¤› sorunlar sistemin
“sürdürülebilirli¤ini” tehdit eden bir düzeye ulaflm›flt›r. Yeni sö-
mürgecilik iliflkileri, emperyalist dünya sisteminin 1970’lere ka-
dar süren genel üretken büyüme evresi içinde, ba¤›ml› ülkeler-
deki zay›f sermaye s›n›flar›n›n kendi ülkelerini de birer “kapi-
talist merkeze” dönüfltürme yan›lsamas›na güç kazand›rabiliyor-
du. Bu dönemde yeni sömürgecilik yöntemi, sömürge kurtulufl
hareketleri içindeki gerçek toplumsal geliflme, insani kurtulufl
ve ba¤›ms›zl›k e¤ilimlerinin budanmas›n›n bir arac› olarak kul-
BUGÜNÜN DÜNYASININ DEVR‹MC‹ KAVRANIfiI 71
lan›labilmiflti. Bu nedenle yeni sömürgecilik sisteminin bugün-
kü krizi sömürgecili¤in genel krizi oldu¤u kadar, sömürge bur-
juvazisinin ve devletinin de politik krizi olarak gündeme gel-
mektedir. Bu çok yönlü krizin çözümü için ortaya at›lan em-
peryalist politikalar yeni sömürgecili¤in s›n›rlar›n› zorlamakta;
ancak sistem içi çözümler emperyalist sermaye birikiminin ne-
den oldu¤u devasa sorunlar y›¤›n› karfl›s›nda bir anlam ifade
etmemektedir. Yeni sömürgecili¤in krizi, ancak devrimci yön-
temlerle ve devrimci güçler taraf›ndan, yeni sömürgecilik sis-
teminin yok edilmesiyle çözümlenebilir. Yeni sömürgecilik sis-
teminin krizinin devrimci yöntemlerle çözümü emperyalist dün-
ya sisteminin genel krizinin ilerici biçimde çözülmesini sa¤la-
yacak sürecin de oda¤›nda yer almaktad›r.
Yeni sömürgecili¤in “insani kalk›nma” vaatlerini tarihin çöp-
lü¤üne gönderen neo-liberal yöntemler, mali sömürünün ayn›
anda hem büyük bir mülksüzlefltirme sürecine, hem de zay›f
üretken altyap›da büyük bir maddi tahribata yol açmas› nede-
niyle her geçen gün daha da karmafl›klaflan toplumsal bir kriz
yaratmaktad›r.
Tar›m y›k›lmakta; mevcut sanayi dokusu parçalanmakta; do-
¤al kaynaklar ya¤malanmakta; emekçi s›n›flar proleterleflme efli-
¤inin kenar›ndaki bir mülksüzler ve yoksullar y›¤›n›na dönüfl-
türülürken, her türlü geleneksel sosyal dayan›flma yöntemi tas-
fiye olmaktad›r. Temel insani gereksinimlerin metalaflt›¤› bir or-
tamda sa¤l›k, e¤itim, enerji gibi temel hizmetler genifl yoksul
y›¤›nlar› için eriflilemez hale getirilmekte; genel ücret düzeyi
açl›k s›n›r›n›n alt›na itilmekte; kirli teknolojilerin ve y›k›c› at›k-
lar›n y›¤›ld›¤› ülkeler büyük çevresel felaketler yaflamaktad›r.
Kamusal hizmetlerin piyasalaflt›r›lmas›na, temsili demokraside
himayecilik ve toplumda cemaatleflme e¤ilimlerinin güçlenmesi
72 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
efllik etmektedir. Bu olgular, oligarflilerin politik meflruiyet te-
melini daralt›rken, yeni sömürge toplumlar›nda iç savafl e¤ili-
mini güçlendirmektedir.
Emperyalist merkezler, düzenli olarak yeni sömürge ülkelerin
üretim kompozisyonunda katma de¤eri düflük mal ve hizmetle-
rin üretimini art›rmaktad›r. Bu durum, yeni sömürge ülkelerin
dünya piyasalar›ndaki rekabet gücünü sürekli zay›flatmakta, ca-
ri aç›klar›n›, borçlar›n› ve s›cak paraya ba¤›ml›l›klar›n› sürekli
art›rmaktad›r. Emperyalist birikim modeliyle, uluslararas› üretim
zincirinde yarat›lan art›k, mali sermaye biçimini kazanarak mer-
kezde toplanmakta, art›¤a emperyalist merkez taraf›ndan do¤-
rudan el konulmas›, yeni sömürge ülkelerde üretici güçlerin ge-
liflmesini kösteklemektedir.
Emperyalist sömürüde mali ba¤›ml›l›k ve mali araçlarla sö-
mürünün kazand›¤› a¤›rl›k, yeni sömürge ülkelerde mülkiyet
iliflkilerini de afl›r› dayan›ks›z hale getirmifltir. Di¤er yandan,
üretimin uluslararas› bir zincir halinde örgütlenmesi, emperya-
list merkez ülkelerde ortaya ç›kan ekonomik sorunlar›n yükü-
nü yeni sömürge ülkelere aktarma olanaklar›n› güçlendirmekte-
dir. Emperyalist merkezler, mali kazançlar›n› transfer etmek
için veya merkez ekonomilerinde ortaya ç›kan krizlerin yükü-
nü yeni sömürgelere aktarmak için bu ülkelerde neredeyse dü-
zenli olarak mali krizler yaratmaktad›r. Bu krizler yaln›zca an-
l›k y›k›mlara da yol açmamaktad›r. 1990-2001 y›llar› aras›nda
üçer y›ll›k aralarla dünyay› dolaflan mali krizler, yeni sömür-
ge ülkelerdeki mali ve s›nai tekellerin mülkiyet yap›s›n› do¤-
rudan yabanc› sermayeye kayd›rm›flt›r. Mali sermaye, yeni sö-
mürge ülkelerdeki büyük s›nai ve mali kurumlar› önce de¤er-
sizlefltirmekte daha sonra da mülkiyetine geçirmektedir.
Bu ilkel birikimci ya¤ma ve mülksüzlefltirme süreci, yaln›z-
BUGÜNÜN DÜNYASININ DEVR‹MC‹ KAVRANIfiI 73
ca küçük ve orta burjuvaziyi de¤il, devlet ve yerli tekelci ser-
mayeyi de içine alan bir boyuta da sahiptir. Ancak mülksüz-
lefltirmenin bu boyutu, büyük burjuvazinin veya sömürge tipi
faflist devletin herhangi bir direnifliyle karfl›laflmamakta, aksine
bu kesimlerde güçlü bir “arac›laflma” e¤ilimi yaratmakta, bu s›-
n›f ve organlar›n “yerli” özellikleri ortadan kalkmaktad›r.
K›sacas› neo-liberal yeni-sömürgecilik politikalar›, sadece
1945-70 döneminin göreceli “kalk›nma” ve “refah” e¤iliminin
yerine toplumsal y›k›m ve yoksullaflma e¤ilimini geçirmekle
kalmam›flt›r. “Resmi ba¤›ms›zl›k” görüntüsü alt›ndaki gerçek ta-
rihsel ifllevi, yerel sömürge toplumlar›n›n emperyalist sermaye
birikim sürecinin ihtiyaçlar›na göre biçimlendirilmesi ve denet-
lenmesi olan yeni sömürge devleti de emperyalist mant›k için-
deki s›n›rlar›na ulaflmaktad›r. Yeni sömürge devleti, kendi do-
lays›z denetimi alt›ndaki toplumsal iliflkilere yabanc›laflarak
“ulusal egemenli¤in arac›” olma görüntüsünü de yitirmektedir.23
Yeni sömürgeci devletin, toplumsal krizle dolays›z bir iliflki
içinde olan politik krizini devrimci biçimlerde çözebilecek tek
güç, üretken altyap›n›n sömürgeci yöntemlerle tahrip edilmesin-
den en y›k›c› biçimlerde etkilenmekte olan emekçi halk s›n›f-
lar›d›r. Yeni sömürgeci tahribattan kaynaklanan devasa sorun-
lar, bu ülkelerin do¤al zenginliklerini ve toplumsal art›¤›n› ye-
ni sömürge halklar›n›n gerçek insani geliflimi ve toplumsal kur-
tuluflu hedefiyle ve eflitlikçi-demokratik yöntemlerle denetim al-
23 Yeni sömürge ulus devleti, tan›m gere¤i merkez ülkelerdeki ulus devletten farkl› olarak,
emek gücünün yeniden üretimi, piyasa koflullar›, art›¤›n kullan›m biçimi, do¤al kay-
naklar ve teknoloji gibi yerel birikimin olmazsa olmaz nitelikteki ö¤eleri üzerinde son
derece zay›f bir denetime sahip bir devlettir. Bir emperyalist paylafl›m yöntemi olarak
yeni sömürgecilik, yeni sömürge ulus devletinin, ulusal egemenlik ilkesini, emperyalist
birikim ilkesi lehine sürekli afl›nd›rmas›n›n ürünüdür. Günümüzde yeni sömürge devle-
tinin bu mant›¤a en uygun biçimde iflliyor olmas›, bu devletin afl›ld›¤› yan›lsamas›na
neden olmaktad›r. Oysa yeni sömürge devleti, tam da bu devletin “ulusal” bir devlet
gibi görünmekten ç›kt›¤› anda, tam anlam›yla infla edilmifl say›lmal›d›r.
74 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
t›na al›p ço¤altacak yeni bir devletin kurulmas›n› zorunlu k›l-
maktad›r. Yeni sömürge devletinin siyasal krizinin gerçek al-
ternatifi, “ulusal egemenlik” ilkesini yeni bir proleter ulusall›k
anlay›fl›yla mülksüz, yoksul ve proleter s›n›flar›n ç›karlar›na ta-
bi k›larak demokratik bir yerel halk egemenli¤i olarak yorum-
layacak bir emekçi s›n›f devletidir.
Bütün bu geliflmeler bugün yeni sömürgecilik sistemi içinde
ortaya ç›kan çeflitli öz-savunma hareketlerini yaratmakta; Mek-
sika, Brezilya, Güney Kore gibi belli bafll› yeni sömürgelerde
yaflanan toplumsal ve politik alt üst olufllarla sosyalizme yöne-
len proleter eksenli halk hareketlerinin arka plan›n› oluflturmak-
tad›r. Bu proleter eksenli halk hareketleri, “21. yüzy›l›n sosya-
lizminin” henüz oluflum halindeki nüveleridir. Emperyalist dün-
ya sisteminin krizinin, güçlü bir devrimci kriz ortam›na dönüfl-
mesi de bu hareketlerin kat edece¤i ilerleme ve s›çramalara
ba¤l›d›r.
Emperyalist merkezlerse yeni sömürgelerde ortaya ç›kan top-
lumsal devrim tehdidi karfl›s›nda halihaz›rda kapsaml› bir alter-
natif oluflturabilmifl de¤illerdir. Yeni sömürge ülkelerde halkç›
politikalara yönelen milliyetçilik ve sosyal demokrasi emperya-
listler ve oligarfli için bir alternatif oluflturmamaktad›r. ABD,
bu tehdidin en yüksek seviyede yafland›¤› Güney ve Orta Ame-
rika ülkelerinde halk tepkisinin öne ç›kard›¤› sosyal demokrat
veya milliyetçi seçeneklerle dahi uzlaflmakta güçlük çekmekte-
dir. Bafllang›çta kendisiyle uzlaflmaya yatk›n olan sosyal de-
mokrat veya milliyetçi unsurlarla, emekçi halkla etkileflimlerini
tamamen ortadan kald›rmad›klar› için düflmanca iliflkiler kur-
maktad›r. Bu durum, yeni sömürgecili¤in bugünkü krizine bur-
juva bir çözümün henüz gündemde olmad›¤›n› göstermektedir.
BUGÜNÜN DÜNYASININ DEVR‹MC‹ KAVRANIfiI 75
4. IV. Bunal›m Dönemi ve Yeni Sömürge Devriminin Evrim
Çizgisi
Yeni sömürgecilik iliflkilerinin emperyalizmin IV. Bunal›m
Dönemi’nde kazand›¤› özellikler, yeni sömürge devriminin
program ve stratejisine iliflkin kavray›fl›m›z› derinlefltirmemizi
gerektirmektedir. Bu bak›mdan flunlar söylenebilir:
a) Uluslararas› devrimci hareketin 1980’li y›llarda yaflad›¤›
genel yenilgi (reel sosyalizmin y›k›lmas› ve yeni sömürge dev-
rimleri dalgas›n›n geriye düflmesi) koflullar›nda yaflanan dünya
tarihinin en büyük proleterleflme hareketi, iflçi s›n›f›n›n genel
bilinç durumunda niteliksel bir gerilemeye yol açm›flt›r.
Bu bilinç gerilemesi, yaln›zca iflçi s›n›f›n›n “düflünme biçim-
lerinin” de¤il, iflçi s›n›f› partilerinin ve devrimci hareketlerin
de iktidar mücadelesinden uzaklaflt›klar›, hatta ço¤unlukla ikti-
dar perspektiflerini yitirdikleri, yani iflçi s›n›f›n›n bütün öznel
konumunda görülen bir gerileme olarak yaflanm›flt›r.
Neo-liberal yeni sömürgecili¤in ilk aflamas›ndaki kurals›zlafl-
t›rma politikalar›, iflçi s›n›f›n›n geleneksel-örgütlü kitlesini “ka-
zan›lm›fl mevzileri korumaya” yöneltmifltir. Bu refleks, gelenek-
sel örgütlü iflçilere genel iflçi kitlesi içinde “ayr›cal›kl› bir
grup” hüviyeti kazand›rm›flt›r. Bu durumun politika alan›na
yans›mas›, iflçi s›n›f›n›n geleneksel politik örgütlerinin, eski
devrimci hareketlerin merkez kadrolar›n›n büyük bir bölümü-
nün iktidar mücadelesinden tamamen uzaklaflan (reformist, sol-
liberal, sivil toplumcu, militarist vb.) siyasi programlara yönel-
meleri biçiminde gerçekleflmifltir.
Buna karfl›n, yeni iflçi kitlesi ve yoksullar›n kendili¤indenci
mücadeleleriyle bütünleflen yenilenmeci sol unsurlar bir baflka
mücadele çizgisine yöneldiler. Bu iki e¤ilim yan yana geliflti.
Bafllang›çta geleneksel korunmac› tutum daha ön plandayken,
76 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
giderek yeni iflçi kitlelerinin damgas›n› bast›¤› ikinci e¤ilim ön
plana ç›kmaya bafllad›.
1980’lerden bugünlere, içinden geçti¤imiz süreç, iflçi s›n›f›n›n
ekonomik, politik ve ideolojik mücadele alanlar›nda kendisini
yeniden devrimci bir s›n›f olarak yap›land›rma süreci olarak ya-
fland›. Bu süreçte iflçi s›n›f› ve yoksullaflt›r›lan kitlelerin “hak
arama” mücadeleleri öne ç›kmaktad›r. ‹flçi s›n›f›n›n yeni “eko-
nomik-demokratik mücadele” düzlemi ve bu düzlemin örgütle-
ri bu mücadele süreçlerinde geliflmektedir. “Toplumsal hareket
sendikac›l›¤›” gibi iflçi s›n›f›n›n yeni kitlesel örgütlenme anla-
y›fllar› “proleterleflmifl halk hareketlerinin” ilk örneklerini ve ifl-
çi s›n›f›n›n yeni tipte ekonomik-demokratik mücadele örgütle-
rini temsil etmektedir.
b) Yeni iflçi hareketlerinin bu ilk geliflme evresinde ekono-
mik ve politik mücadele zorunlu olarak iç içe geliflmektedir.
‹flçi s›n›f›n›n ekonomik mücadelesinin geliflimi, ayn› zamanda
iflçi s›n›f›n›n yeni politikleflme süreciyle birlikte yaflanmaktad›r.
Yeni iflçi s›n›f› partileri, yeni devrimci hareketler, bu politik-
leflme sürecinin içerisinde geliflmektedir. Bu ilk geliflme evre-
si, nesnel olarak iflçi s›n›f›n›n politik bilincinin yeni-reformist
ve devrimci biçimlerinin filizlendi¤i bir süreç olarak da yaflan-
maktad›r. Bu süreç henüz bitmifl-tamamlanm›fl olmamakla bir-
likte, iflçi s›n›f›n›n iktidar mücadelesi güncel bir pratik olarak
yafland›kça, ayr›flma kristalize olmaktad›r. Aç›k iflgal ve müda-
hale tehdidinin öne ç›kt›¤› emperyalist politik egemenlik ve ye-
ni sömürge oligarflilerinin bu egemenlik sistemiyle bütünleflerek
arac›laflmas›, (gizli iflgalin esas emperyalist iflgal yöntemi oldu-
¤u) yeni sömürge ülkelerde “emperyalizmden kurtulufl” ile
“toplumsal kurtuluflun” kaynaflt›r›lmas› için nesnel toplumsal te-
meli güçlendirmifltir.
BUGÜNÜN DÜNYASININ DEVR‹MC‹ KAVRANIfiI 77
Bunun yan› s›ra, yeni sömürge ülkelerde emperyalist iflgali
gizleyen temel mekanizmalar daha da geliflmifl ve yetkinleflmifl-
tir. Özellefltirme, temel hizmetlerin piyasalaflt›r›lmas› ve halk
için y›k›c› sonuçlar yaratan di¤er politikalar, kapitalizm öncesi
s›n›flar›n kapitalistlefltirilerek tekelci sermayeyle dikey bütünlefl-
mesi ve orta s›n›flar›n temel toplumsal s›n›flara do¤ru kutup-
laflmas›, halkla emperyalizm ve oligarfli aras›ndaki çat›flmalar›n
bafllang›çtan itibaren anti-kapitalist bir do¤rultuda geliflmesine
yol açmaktad›r.
Di¤er yandan, toplumun bütün ezilen gruplar›n›n yeni iflçi-
lefltirme sürecinin hedefi haline getirilmifl olmas›, 20. yüzy›l ifl-
çi s›n›f› hareketlerinde görünen bir dizi eksikli¤in de ortadan
kald›r›lmas›n›n nesnel zeminini sunmaktad›r. Kad›nlar, göçmen-
ler, ezilen ulusal topluluklar ve gençler, oluflan yeni iflçi s›n›-
f› kompozisyonunun en alttaki gruplar› durumundad›r. Yeni ifl-
çi hareketi ancak bu en alttaki gruplar› güçlendirerek geliflebi-
lecektir. Bunun anlam›, yeni iflçi s›n›f› hareketinin erkek ege-
menli¤ine ve flovenizme karfl› daha aç›ktan bir mücadele için-
de kurulmas›n›n zorunlu oldu¤udur.
Yeni dönemin iflçi ve yoksul halk hareketleri içerisinde, ifl-
yerlerinde ve yoksul mahallelerde kad›nlar›n ön planda oyna-
d›¤› rol bu temelin bir yans›mas›d›r. Bu durumun bir baflka
yans›mas› da burjuva ve küçük burjuva feminizminin giderek
zay›flamas› ve feminist taleplerin toplumsal temelinin emekçi
ve yoksul kad›nlara daralm›fl olmas›d›r.
Ayn› yaklafl›m, flovenizme ve büyük bir ço¤unlu¤u güvence-
siz durumda olan gençlerin d›fllanmas›na karfl› mücadele aç›-
s›ndan da geçerlidir.
Yeni iflçi hareketinin güçlü bir iç dinami¤e sahip oldu¤u bir
baflka sorun alan› da (çevre) ekolojidir. Neo-liberal yeni sö-
78 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
mürgecilik politikalar› kirli sanayileri yeni sömürge ülkelere ak-
tarmaktad›r. Böylece kapitalist sistemin bütününde ola¤anüstü
teflvik edilen y›k›c›-yok edici tüketim kültürünün ekolojik ma-
liyeti bu ülkelere aktar›lmakta ve kirli sanayiler bu ülkelerin
halklar›n› tehdit etmektedir. Bu tehdit, sosyalist bir ekolojizmi
iflçi hareketinin do¤al bir unsuru haline getirmektedir. Böylece
sanayi fetiflizminin 20. yüzy›ldaki sömürgesel kurtulufl savaflla-
r›nda kazanm›fl oldu¤u nüfuzun ortadan kald›r›lmas›n›n nesnel
bir temeli de ortaya ç›km›flt›r.
Emperyalizm ve onunla bütünleflen sömürge oligarflilerinin
ulusal ölçekte yol açt›¤› y›k›m›n yaratt›¤› tepki, burjuvazinin
gerçekte gerici olan kimi kesimleri (ordu, yüksek bürokrasi, ki-
mi sermaye çevreleri vb.) taraf›ndan istismar edilebilmektedir.
Tek bafl›na bu durum dahi, tüm yeni sömürgelerde “iflçi s›n›-
f›n›n kendisini ulusun bütünü olarak sunmas›n›n”, yani yeni bir
gündem oluflturan demokratik devrim talepleriyle sosyalist dev-
rim taleplerinin kesintisiz bir biçimde iç içe geçti¤i bir sosya-
list halk devrimi program› ile iktidar mücadelesine giriflmesi-
nin nesnel koflullar›n›n ortaya ç›kt›¤› ve kaç›n›lmaz bir ihtiya-
ca dönüfltü¤ü anlam›na gelmektedir.
Uluslararas› ve yerli sermayeye peflkefl çekilmek üzere özel-
lefltirilen tüm iflletmelerin yeniden kamulaflt›r›lmas›; temel hiz-
metlerin devlet taraf›ndan yürütülmesi ve herkes için eflit ve
paras›z olmas›; tar›msal üretimin etkili bir toprak reformu ve
demokratik bir kolektiflefltirme ile desteklenmesi ve GDO gibi
ba¤›ml›l›k yarat›c›, zararl› teknolojilerden ar›nd›r›lmas›; tüm ye-
ralt› ve yerüstü do¤al zenginliklerin tamamen ulusallaflt›r›lmas›
ve kamulaflt›r›lmas›, neo-liberal yeni sömürgecilik politikalar›na
karfl› direniflin acil istemleri olarak belirmektedir. ‹flçi s›n›f›
içindeki y›k›c› rekabetin önlenmesi için eme¤in iflletme, sektör
ve ekonomi ölçe¤inde özgür bir biçimde örgütlenerek yöneti-
BUGÜNÜN DÜNYASININ DEVR‹MC‹ KAVRANIfiI 79
me etkili araçlarla kat›lmas›n›n sa¤lanmas›; emekçilerin serma-
ye karfl›s›ndaki dirençlerini azaltan her türden ayr›mc›l›¤›n or-
tadan kald›r›lmas› ve en alttaki nüfus gruplar› için gerçek bir
toplumsal eflitlik ortam›n›n sa¤lanmas›; devletin iflleyiflinde, seç-
kincili¤in ve himayecili¤in ortadan kald›r›lmas› için tüm yurt-
tafllar›n politik yaflant›ya eflit haklarla kat›l›m›n› sa¤layacak, ifl-
yerlerinde ve yerleflim birimlerinde oluflturulan do¤rudan de-
mokrasi birimlerini temel alan bir kurumsal yap›n›n yarat›lma-
s›, yeni sömürgelerde geliflen ilerici halk hareketlerinin ortak
geliflme do¤rultular› olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r.
Di¤er yandan, bütün halk› içine alan proleterleflme süreci,
halk hareketlerinde proleterleflme e¤ilimi yaratm›fl ve proleter-
leflen halk hareketlerini ilerici toplumsal hareketin motor gücü
haline getirmifltir. Ba¤›ms›zl›k, demokrasi, toplumsal eflitlik ta-
lebiyle yürütülen mücadelelerin motor ve temel gücü iflçi s›n›-
f› ve yoksul köylülük haline gelmifltir.
Bu nedenle, günümüzün yeni sömürge devrimlerinin program-
lar›n›n halkç›-demokratik içeri¤inin yan› s›ra, sosyalist içeri¤i
önem kazanmaktad›r.
c) Neo-liberal yeni sömürgecilik politikalar›n›n yoksullaflt›r›c›
etkisi nedeniyle, halk›n politik pasifli¤ini sa¤lamakta faflist te-
rör ve demagojinin rolü ön plana ç›km›flt›r.
Kitle iletifliminin yayg›nlaflmas› ve büyük tekellerin kontro-
lündeki endüstrilere dönüflmesiyle, halk sürekli bir yanl›fl bilinç
bombard›man›na tutulmaktad›r. Bu bombard›man, iflçi s›n›f›n›n
s›n›f kimli¤inin yeniden olufltu¤u bu süreçte bilinçleri maniple
eden bir rol oynamakta, iflçi s›n›f›n›n genel kitlesinin ilkel s›-
n›f-d›fl› kimlik siyasetlerine yöneltilmesinde etkili olabilmekte-
dir.
Di¤er yandan, halkla oligarfli aras›ndaki kutuplaflman›n derin-
80 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
leflmesi ve neo-liberal sömürgecili¤in y›k›c› etkileri, halk›n bu
politikalara karfl› kendili¤inden militan kitlesel direnifllerini de
gelifltirmektedir. Birçok yeni sömürge ülkede, iflçi ve köylü y›-
¤›nlar›, silahl› bir devrimci öncünün bulunmad›¤› koflullarda da
neo-liberal sömürgecilik politikalar›na karfl› güçlü toplumsal di-
renifller sergileyebilmekte, bu temel üzerinde iflçi s›n›f› ideolo-
jisinin giderek netleflti¤i yeni bir politikleflme sürecini hareke-
te geçirebilmektedir. Ancak bu politikleflme süreçleri, karfl› dev-
rimin bask›s›na boyun e¤meyen devrimci bir öncüyü kendi içe-
risinden ç›karamad›¤› zaman yozlaflmaya ve ilerletici rolünü yi-
tirmeye bafllamaktad›r.
1980 sonras›n›n yeni sömürge devrimlerinin gelifliminde dev-
rimci öncünün oluflum süreci ikili bir nitelik tafl›maktad›r. Bun-
lardan birincisi, yoksullaflt›r›lan ve d›fllanan emekçi s›n›flar›n
neo-liberalizme ve faflizme karfl› kitlesel direnifl hareketleri için-
de yaflad›¤› kitlesel politikleflme sürecidir. ‹kincisi ise, bu kit-
lesel politikleflme süreciyle olumlu bir etkileflim kurmay›, bu
süreci ilerletmeyi, derinlefltirmeyi ve devrimci programa yönelt-
meyi görev edinmifl devrimci kadrolar› yaratmak ve bu kadro-
lar›n profesyonel devrimci-savaflç› örgütlenmesini oluflturmakt›r.
‹flçi s›n›f›n›n ve ezilen y›¤›nlar›n politik bilincinin yeniden
olufltu¤u günümüz koflullar›nda, devrimci öncünün rolü, kitle
militanl›¤›n›n önünü açacak bir eylem ve örgütlenme çizgisini
yaratmakt›r. Devrimci öncü ancak, devrimci hareketin düzen d›-
fl› ve düzen karfl›t› bir gerçeklik olarak toplumsallaflt›r›ld›¤› mi-
litan bir kitle çizgisi ile bütünleflebildi¤i ölçüde toplumun bü-
tünü üzerinde ayd›nlat›c› ve harekete geçirici bir rol üstlene-
cektir. Di¤er yandan, ezilen s›n›flar›n militan-kitlesel öz savun-
ma hareketlerinin, sosyalizme ve proletarya demokrasisine yö-
nelen bir siyasal toplumsal harekete dönüflümü için onunla
olumlu iliflki içerisinde bulunan devrimci öncünün savaflç› ini-
BUGÜNÜN DÜNYASININ DEVR‹MC‹ KAVRANIfiI 81
siyatifine ihtiyaç bulunmaktad›r. Bugün silahl› devrimci müca-
dele, ezilen s›n›flar›n öz savunma hareketlerinin bir parças› ola-
rak ve onun önünü açabilen biçimlerde yürütüldü¤ü ölçüde
do¤ru ve devrimci bir rol oynamaktad›r. Politik gerçeklerin
aç›klanmas›n› hedefleyen silahl› eylemlerin de ezilen y›¤›nlar›n
bilinç durumlar› üzerinde ilerletici etkiler yapabildi¤i kaydedil-
melidir.
Kuflkusuz, devrimin strateji ve takti¤ine iliflkin daha net ve
ayr›nt›l› bir tart›flma, yeni sömürge ülkelerde yaflanan s›n›f mü-
cadelesinin yeni bir devrimci politikleflme sürecine dönüflmesi-
ne paralel olarak yap›labilecektir. Bu tart›flmada, yeni sömürge
devrimci hareketlerinin ilk büyük dalgas›nda gelifltirilen Politik-
leflmifl Askeri Savafl Stratejisi anlaml› bir referans olarak ele
al›nmal›d›r.
d) Merkezi otoritenin k›rlardaki denetimi artm›fl, buna karfl›-
l›k kentleri kuflatan varofllarda yerleflik bir toplumsal fliddet or-
tam› ortaya ç›km›flt›r. Bu nedenle, devrimci savafl›n geliflimin-
de önemli bir rolü olan “yumuflak kar›n” olgusu aç›s›ndan mer-
kezi otoriteye co¤rafi uzakl›¤›n veya yak›nl›¤›n özel bir öne-
mi kalmam›flt›r. Düzenin yumuflak karn›, kimi zaman ülke d›-
fl›ndaki bir s›cak çat›flma alan›, kimi zaman sömürge kapitaliz-
minin tamamen d›fllad›¤› k›rl›k bölgeler, kimi zaman ise yok-
sulluk y›¤›lmas› nedeniyle polisiye denetime karfl› güçlü direnç-
ler gelifltirmifl gecekondu mahalleleri olabilmektedir.
e) 20. yüzy›l›n bafllar›ndan itibaren, klasik sömürgecilik sis-
teminin y›k›l›fl sürecinde uluslararas› devrimci mücadelenin te-
mel geliflme eksenlerinden biri olan “milliyetçilik hareketleri”,
bugünün dünyas›nda emperyalist sömürgecilik politikalar›n›n
araçlar›na dönüfltürülebilmektedir. Yugoslavya iç savafl›, Çeçen
direnifli, Irak Kürdistan›’ndaki geliflmeler gibi birçok durumda
82 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
gözlemlenen bu olgunun bir baflka görünümü, milliyetçilik ha-
reketlerinin, ulusal kurtuluflçu niteliklerini yitirmesidir.
Ancak buradan hareketle, “uluslar›n kaderlerini tayin hakk›-
n›n” günümüzde gerici bir siyasi ilke oldu¤u ileri sürülemez.
Fakat “uluslar›n kaderlerini tayin hakk›n›n” günümüzde ilerici
bir rol oynayabilmesinin ön flart›, bu ilkenin anti-emperyalizm
temelinde yorumlanmas›d›r.
Günümüzün ulusal sorunlar›n›n oda¤›nda, “deniz afl›r› sömür-
gecilik” veya “eski tip çokuluslu imparatorluklar›n s›n›rlar› için-
de bulunan ‘egemen ulus-d›fl›’ uluslara uygulanan ayr›mc›/des-
potik bask›” bulunmamaktad›r. Günümüzdeki ulusal sorunlar›n
oda¤›nda modern bir devletin s›n›rlar› içerisinde yaflayan ege-
men-ulus d›fl› ulusal topluluklar›n ekonomik ve kültürel olarak
geri b›rakt›r›lmas›, mülksüzlefltirilmesi ve d›fllanmas› siyasetleri
bulunmaktad›r. Neo-liberal yeni sömürgecilik politikalar›, bu si-
yasetin ezilen uluslar aç›s›ndan “y›k›c›” bir nitelik kazanmas›-
na neden olmufl ve milliyetler sorununu yeni sömürgecilik ilifl-
kileri çerçevesinde bir toplumsal kriz kayna¤› haline getirmifl-
tir.
Bu genel tablo içinde, ezilen ulusun emperyalizmle do¤rudan
iliflki kurma olana¤› bulunan iflbirlikçi burjuvazisi, ezilen hal-
k›n hoflnutsuzluklar›n› “ayr›l›kç›l›k” do¤rultusunda gelifltirebil-
mektedir. Oysa ezilen halklar için as›l sorun eflitlik ve özgür-
lük sorunudur ve “ayr›lmak, ayr› devlet kurmak” günümüzde
bu sorunun çözümü için yeterli bir temel sa¤lamamaktad›r.
“Ayr›l›kç›” önderliklerin emperyalizmin güdümünde kurduklar›
sözde ba¤›ms›z veya özerk yönetimlerle ne siyasi demokrasi ne
de özgür bir ülke yarat›lm›flt›r. Aksine, eskisinden daha bask›-
c› ve çürümüfl yönetimler, eskisinden daha kötü sömürgeci bo-
yunduruklar oluflmaktad›r.
BUGÜNÜN DÜNYASININ DEVR‹MC‹ KAVRANIfiI 83
Bugünün ulusal sorunlar›n›n çözümünde olumlu örnek Orta
ve Güney Amerika’daki “yerli” sorununa getirilen kimi çözüm
önerilerinde karfl›m›za ç›kmaktad›r. Güney Amerika’daki yerli
hareketlerinin ayn› zamanda iflçi ve köylü öz bilincine sahip
hareketler olarak geliflmesi, ulusal sorunun da içerisinde çözül-
dü¤ü bir yeni sömürge devrimi sürecini beraberinde getirmek-
tedir. Orta ve Güney Amerika’n›n yeni-sol iktidarlar›, ayn› za-
manda Amerikan yerlilerinin etkili olduklar› iktidarlar halini al-
maktad›r.
Sonuç olarak, neo-liberal yeni sömürgecilik iliflkileri, ezilen
ulus sorununu ezilen halk sorununa dönüfltürmektedir. Günü-
müzde ulusal sorun s›n›fsal sorunla kaynaflm›flt›r ve s›n›fsal bir
sorun olarak çözülmelidir. Ezilen ulusun eflitlik ve özgürlük ta-
lebinin iflçi ve köylü hareketi eksenine tafl›nabilmesi, gelenek-
sel iflçi s›n›f› hareketinin dar-ulusçu karakterini aflan yeni tip-
te bir iflçi hareketi anlay›fl›n›n gelifltirilmesiyle mümkündür. Bu
noktada ezilen halktan iflçilerin güvencesiz çal›flt›rmaya karfl›
hareketlerde oynayaca¤› kurucu rol ile “ba¤›ml› çiftçilik” ilifl-
kilerinin geliflmesi sürecinden en çok zarar gören göçmen ta-
r›m iflçilerinin köylü hareketleri içinde oynayaca¤› rolün alt›n›
çizmek gerekir.
II. BÖLÜM:

YEN‹, DEVR‹MC‹ B‹R SOSYAL‹ZM ‹HT‹YACI

“21. yüzy›l›n sosyalizmi”… Bu kavram Venezüella devlet


baflkan› Hugo Chavez taraf›ndan dile getirildi¤inde, SSCB’nin
çöküflünden 15 y›l sonra sosyalizm yeniden somut devrimci bir
politik alternatif olarak ortaya konulmufl oldu. “Bitti, çöktü”
denilen sosyalizm, neo-liberal yeni sömürgecilik politikalar›n›n
laboratuarlar›nda, yoksul halklar›n direniflleri içinden kendi ge-
liflme yolunu bulmaya bafllad›.
Sosyalizmin yeniden pratik bir alternatif haline geldi¤i bugü-
nün dünyas›nda, devrimci teorinin temel unsurlar›na iliflkin be-
lirsizlikler yine de etkilerini sürdürüyor. Sosyalist hareketin Ba-
beuf’den bu yana ald›¤› mesafe, geriye do¤ru yeniden kat edil-
di ve hareketin 200 y›l önce “aflt›¤›n›” düflündü¤ü sorunlarda
yeni yan›tlar›n olanakl› olup olmad›¤› sorgulan›r hale geldi.
1) Bir “kurtulufl” doktrininin gerçekten özgürlefltirici ve iler-
letici olmad›¤›, ideolojiye dinsel bir kimlik kazand›rd›¤› ve sos-
yalizmin totaliter bir niteli¤e sürüklenmesine yol açt›¤›;
2) “Tarihsel özne” kavram›n›n k›s›r bir “indirgemecili¤e”
yol açt›¤› ve sosyalizmin ulusal sorun, kad›n sorunu, çevre so-
runu gibi sorunlar› aflamamas›nda bu indirgemecili¤in belirleyi-
ci rolünün oldu¤u;
85 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
3) Politik iktidar mücadelesinin, iflçi s›n›f›n›n di¤er bütün
mücadelelerinin tabi k›l›naca¤› temel mücadele alan› olarak ele
al›nmas›n›n toplumsal devrimi olanaks›z hale getirdi¤i;
4) “Merkezi olarak planlanm›fl ekonomi”nin üretim araçlar›-
n›n toplumsal mülkiyeti için uygun bir biçim olmad›¤›;
5) “Proletarya diktatörlü¤ü” ve “fliddete dayal› devrim” anla-
y›fl›n›n reel sosyalizm deneyimini baflar›s›zl›¤a u¤ratan as›l un-
surlar oldu¤u;
6) Proletarya partisinin “bir öncü-devrimciler örgütü” olarak
kavranmas›n›n onu iflçi s›n›f›ndan ba¤›ms›z bürokratik bir seç-
kinler örgütü haline getirdi¤i; iflçi s›n›f›n›n ba¤›ms›z politik ör-
gütlenmesinin sosyalist geliflmeye darbe vurdu¤u gibi birçok
“önyarg›” yeni ilerici toplumsal hareketlerin sosyalizm yönün-
de yeniden ilerleyebilmesini güçlefltiren tereddüt kaynaklar› ol-
dular.
21. yüzy›l›n sosyalizmi, öncelikle 20. yüzy›l sosyalizminin bu
gerici önyarg›lara zemin haz›rlayan sorunlar›n›, onun devrimci
özünü koruyarak aflan bir siyasi hareket olarak geliflebilecektir.
Bu nedenle bugünün yeni devrimci sosyalizmi iki temel ayak
üzerinde infla edilmelidir. Bu temel ayaklardan birincisi, geç-
mifl reel sosyalist deneyimin devrimci bir elefltirisidir. ‹kinci-
siyse, yeni dönem sosyalizminin bugünün gerçekli¤i üzerine in-
fla edilmesi zorunlulu¤udur.
Bugün reel sosyalizme yönelik elefltirilerin, 20. yüzy›l dev-
rimlerinin olumlu miras›n› da karartan bir biçimde yap›ld›¤› or-
tadad›r. Oysa reel sosyalizmin “yozlaflt›rd›¤›” 20. yüzy›l›n dev-
rimci sosyalizmi, kendi ça¤› aç›s›ndan insanl›k tarihinin en par-
lak at›l›mlar›n› gerçeklefltirmifltir.
Sosyalist hareketin geçmiflte aflm›fl oldu¤unu düflündü¤ü so-
runlardaki stratejik ve taktik bak›fl aç›lar›n›n gerçekten de bu
YEN‹, DEVR‹MC‹ B‹R SOSYAL‹ZM ‹HT‹YACI 86
sorunlar›n devrimci bir biçimde afl›lmas›n› sa¤lay›p sa¤lamad›-
¤› elbette sorgulanabilir ve sorgulanmal›d›r da. Bununla birlik-
te, daha sonra reel sosyalizmin yozlaflt›rd›¤› ve sosyalist gelifl-
menin önünde engel haline getirdi¤i birçok kurum, yöntem ve
politikan›n devrimci özünün dikkatli bir biçimde ayr›flt›r›lmas›
zorunludur.
Yeni sosyalist hareketin içeri¤inin, yaln›zca reel sosyalizmin
“kendi içindeki” bir elefltirisinden ç›karsanamayaca¤› ortadad›r.
Çünkü sosyalist hareket esas olarak “kapitalizmi y›kan gerçek ha-
rekettir”. Sosyalist hareket özelefltirisini ancak ve daima, kapitaliz-
me karfl› mücadele içinde yapar. 20. yüzy›l›n sosyalizmi, 20. yüz-
y›l›n kapitalizminin elefltirisi üzerine kurulmufltur, 21. yüzy›l›n sos-
yalizmi ise kapitalizmin bugününün elefltirisi üzerine kurulmakta-
d›r. 21. yüzy›l›n sosyalizmi, 21. yüzy›l kapitalizminin üretti¤i bu-
günkü büyük yoksulluktan beslenen bask›c›, karanl›k ça¤›n karfl›-
s›na, do¤ayla bar›fl›k bir eflitlik, özgürlük ve onur toplumunu koy-
maktad›r. Bu bak›mdan 21. yüzy›l›n sosyalizmi, insan uygarl›¤›
için yeni bir “Rönesans hareketi” olarak geliflecektir.
20. yüzy›l›n somut devrimci süreçleri ile 21. yüzy›l›n somut
devrimci süreçleri aras›ndaki farklar, ça¤›m›z›n sosyalizminin
kendine özgü bir somutluk tafl›yaca¤›n› daha flimdiden göster-
mektedir.
20. yüzy›l›n bafl›nda sosyalist hareketlerin birincil geliflme
alan›, “da¤›lan çokuluslu imparatorluklar” ve “ulusal kurtulufl
hareketleri” oldu. Sosyalizmin somut program›, çökmüfl aristok-
rasilere, yozlaflm›fl burjuvazilere ve sömürgeci zorbal›¤a karfl›
savafllar içinde gelifltirildi. Bu nedenle de, sosyalist programlar
“siyasi ve toplumsal modernleflme”, “uluslaflma” ve “sanayilefl-
meye” odakland›. Günümüzün sosyalizminin birincil geliflme
alan›n›n ise neo-liberal politikalar›n çöküfle sürükledi¤i yeni sö-
87 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
mürge toplumlar› oldu¤u görülüyor. Yeni sömürge toplumlarda
geliflen sosyalist hareketlerin somut program›nda ise “halk de-
mokrasisi”, “anti-emperyalist yurtseverlik” ve “insanca yaflam”
temalar›n›n ön plana ç›kt›¤› gözleniyor. Sosyalist hareketin bi-
rincil geliflme alan›ndaki bu farkl›laflman›n, yeni devrimci sos-
yalizm kavray›fl›nda yol açaca¤› tüm sonuçlar›n flimdiden ön-
görülebilmesi olanakl› de¤il.
Ancak yeni dönem sosyalizminin 20. yüzy›l sosyalizmiyle
farkl›laflmas›n›n “takti¤e” iliflkin konular›n ötesine geçece¤i,
“sosyalist kültür” aç›s›ndan bir “geliflme”yi temsil edece¤i söy-
lenmelidir. Örne¤in daha flimdiden, yeni sömürgelerde geliflen
sosyalist hareketlerin üzerinde geliflti¤i temel kitlenin özgünlük-
lerinin, yeni sosyalizm kavray›fl›na da yans›makta oldu¤u gö-
rülmektedir. “Yoksul köylü hareketleri”nin ayn› zamanda “yer-
li hareketleri” olarak geliflmekte olmas›; yaflanmakta olan bü-
yük proleterleflme süreci nedeniyle, iflçi hareketinin en canl› un-
surunu büyük ölçekli sanayi iflçilerinin de¤il kad›n iflçiler gibi
en k›r›lgan ve ö¤retmenler, sa¤l›kç›lar gibi en e¤itimli kesim-
lerinin oluflturmas› 20. yüzy›l sosyalizminde görülen “yukar›dan
afla¤›” ve “monolitik” (tek biçimci) anlay›fl›n ötesine geçilme-
sini zorunlu hale getiriyor. Yine yeni sömürgelerde geliflen sos-
yalist hareketlerin siyasi mücadelelerinde, oligarflilerin yaratt›¤›
siyasi yozlaflmaya karfl› mücadeleyi öne ç›karmalar›, bu hare-
ketlerin “kurumsal politikaya karfl›” yeni bir politik kültür ya-
ratmaya öncelik vermelerine neden oluyor. “Politikaya ve po-
litikac›ya” karfl› ç›k›fl içinde oluflturulan bu yeni politik kültür,
20. yüzy›l sosyalizminin yozlaflan siyasi yap›lar›na yönelik dev-
rimci elefltirinin de bir gerçekleflme alan› olarak gelifliyor.
Örnekleri ço¤altmak mümkünse de, bu örneklerin 21. yüzy›l
sosyalizmi için iflaret etti¤i içeri¤in tam ve tamamlanm›fl bir
tasvirini ç›karsamak olanakl› de¤ildir. Bu nedenle biz, esas ola-
YEN‹, DEVR‹MC‹ B‹R SOSYAL‹ZM ‹HT‹YACI 88
rak, yolunda yürüyece¤imiz yeni devrimci sosyalizme ulaflmak
için, üzerinde hareket edece¤imiz temel tarihsel birikimin bel-
li bafll› unsurlar›n› ortaya koymakla yetinece¤iz.
A- Türkiye Devrimci Hareketi ve Reel Sosyalizm
1989’da Berlin Duvar›’n›n y›k›lmas›n›n ard›ndan, reel sosya-
lizmin çöküflünün “büyük bir ideolojik sars›nt› yaratt›¤›”, “sos-
yalizmin inan›l›rl›¤›na gölge düflürdü¤ü”, “sosyalizmi yeniden
tan›mlamay› gerekli hale getirdi¤i”, “sosyalizmin ideolojik so-
runlar›n›n çözümünün solun geliflmesinin önünün aç›lmas›nda
kilit önemde oldu¤u” biçimindeki görüfller Türkiye solunun iç
ortam›na egemen oldu.
SSCB ve Arnavutluk Komünist Partilerini uluslararas› dev-
rimci hareketin merkezi olarak kabul eden politik merkezler
için a¤›r bir ideolojik darbenin al›nd›¤› ortadayd›. Ancak Tür-
kiye solunun önemli bir bölümü, 1970’li y›llara do¤ru, reel
sosyalizmin bu merkezlerinden politik bak›mdan kopmufltu ve
ideolojik olarak da kopma yolundayd›.
Türkiye sosyalist hareketi, reel sosyalizmin neden oldu¤u
“ssosyalizmden kapitalizme geriye dönüfl sürecini” devrimci bir
toplumsal hareketi yaratma çabas›n›n içindeyken yakalam›fl ve
birçok temel noktas›n› tart›flma konusu haline getirmifltir.
1960’l› y›llarda uluslararas› devrimci hareket, Sovyetler Bir-
li¤i Komünist Partisi ve Çin Komünist Partisi aras›ndaki tar-
t›flmalara ba¤l› olarak parçalanm›flt›. Kendilerini uluslararas›
sosyalist hareketin merkezi olarak ilan eden bu partiler, ikti-
darda olduklar› devletlerin korunmas›n› ve uluslararas› politika
alan›nda güçlendirilmesini, dünyadaki devrimci sürecin bafl ve
temel sorunu olarak formüle ettiler. Dünyan›n di¤er ülkelerin-
deki Komünist Partileriyle araçsalc› ve hiyerarflik bir iliflki ku-
rarak, uluslararas› sosyalist hareketi kendi devletlerinin ulusla-
89 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
raras› örgütlenmesinin bir uzant›s› haline getirdiler. Bu partiler,
“kendi ülkelerinde iflçi s›n›f›n›n devrimci siyasetini temsil eden
tek politik güç olduklar›n›”, güdümünde olduklar› SBKP veya
ÇKP’nin onlar› resmi olarak böyle tan›mlam›fl olmas›na ba¤l›-
yorlard›. Bu nedenle “resmi” Komünist Partileri olarak adlan-
d›r›ld›lar.
Komünist Partilerinin SBKP ve ÇKP güdümlü partilere dö-
nüflmesi, onlar› ülkelerindeki devrimci süreçten büyük ölçüde
kopard›, yozlaflt›rd›, bürokratik-reformist ç›kar örgütleri haline
getirdi. Bu örgütlerin kendi içlerinden dönüfltürülmesi ve yeni-
den devrimcilefltirilmesi olanaks›z hale geldi. Yeni devrimci ha-
reketler, ancak genç devrimci militanlar›n, “resmi komünist par-
tileri”ne karfl› bayrak açmas›yla yarat›labildi. 1960’l› y›llar›n
Latin Amerika gerilla hareketleri ve 1968 Avrupa gençlik ha-
reketleri, resmi Komünist Partilerine karfl› aç›k bir tav›r al›fl
içinde geliflti ve yeni bir devrimci politikleflme sürecini yarat-
t›.
Bu geliflmelerin sol içinde yaratt›¤› tart›flmalar Türkiye dev-
rimci hareketinin 1960’l› y›llar›n ikinci yar›s›nda bafllatt›¤› ko-
pufl hareketinin önemli bir bileflenini oluflturdu. Bu merkezler,
Marksizm karfl›s›ndaki tutumlar› ve izledikleri somut politika-
lar nedeniyle “revizyonist” ve “oportünist” olarak nitelendiril-
diler. Türkiye devrimci hareketi, daha 1970’e gelmeden, bu
merkezlerin u¤rad›¤› yozlaflman›n kaynaklar›n› saptamaya ve bu
yozlaflmaya u¤ramamas› için izlemesi gereken yolu belirleme-
ye çal›fl›yordu.
Sosyalizmin, kapitalizmden komünizme geçifl süreci olarak
yeniden kavranmas› ve bu süreçte partinin ve proletarya dik-
tatörlü¤ünün rolü; sosyalist geçifl süreci içinde üst yap›n›n be-
lirleyici önemde olmas›n›n getirdi¤i sonuçlar; sosyalist geçifl sü-
YEN‹, DEVR‹MC‹ B‹R SOSYAL‹ZM ‹HT‹YACI 90
recinin uluslararas› devrimci süreçle iliflkisi; sosyalist ekonomi-
nin geliflme sürecinde kapitalist etkileflimler ve bunlar›n sosya-
list toplumlar›n geliflimindeki bozucu, çürütücü etkileri; resmi
Komünist Partilerinin devrimci toplumsal çat›flmadan kopmala-
r› ve gericileflmelerinin dersleri üzerinden gelifltirilen yeni dev-
rimci örgütlenme anlay›fllar› bu sonuçlar›n baz›lar›yd›.
Türkiye devrimci hareketi reel sosyalizme yönelik elefltirile-
rini yaln›zca “teorik” elefltiriler olarak s›ralamakla kalmad›. Bu
elefltirilerini ayn› zamanda pratik devrimci hareket içerisinde
somut bir hale de getirdi. Sosyalizmin tan›m›ndan bafllayarak,
devrim, mücadele ve örgütlenme anlay›fl›na kadar birçok alan-
da, reel sosyalizmin canl› bir elefltirisinin damgas›n› vurdu¤u
yeni yaklafl›mlar geliflmeye bafllad›.
Ancak 1960-70’li y›llar›n gerilla hareketlerinin ilk büyük at›-
l›m›n›n 1980’lere do¤ru u¤rad›¤› yenilgi, reel sosyalizmin bu
devrimci elefltirilerinin ikinci plana düflmesine, gölgelenmesine
neden oldu. Türkiye devrimci hareketi, kendine özgü bir kav-
ramsal haz›rl›¤a sahip olmas›na karfl›n, u¤rad›¤› yenilgi nede-
niyle, bu tarihsel birikimi yeni, devrimci bir sosyalizm kavra-
y›fl›n›n bafllang›ç noktas› haline getiremedi. 1980’lerde, reel
sosyalizme yönelik elefltiride, burjuva ve küçük burjuva ideolo-
jilerinin (yeflillerin, pasifistlerin, burjuva feminizminin, avro-ko-
münizmin vb.) etkisi ön plana ç›kt›.
Bu etkinin, yeni devrimci bir sosyalizm anlay›fl›n›n geliflme-
sini bask›lad›¤› ve sosyalist hareket içerisindeki devrimci e¤i-
limleri yeni tür bir reformizme yöneltti¤i bugün rahatl›kla gö-
rülebilmekte. Sol liberal yozlaflt›rma, 1970’li y›llar›n devrimci
sosyalist e¤ilimini de¤erden düflürdü. Sol liberaller, 1960-70’li
y›llar›n devrimci hareketlerini “otoriter-Marksizmden, Stalinizm-
den kopamam›fl olmakla” elefltiriyorlard›. 1970’li y›llarda reel
91 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
sosyalizmi devrimci bir bak›fl aç›s›yla elefltiren merkezler, ken-
di pratiklerinde u¤rad›klar› yenilgilerin sonras›nda reformizme
do¤ru kayarlarken, reel sosyalizme yönelttikleri elefltirilerin
oda¤›n› da sa¤a do¤ru kayd›rd›lar ve sol liberal konumu be-
nimsediler. “Özgürlükçü sosyalizm” ad› alt›nda, proletarya dik-
tatörlü¤üne, kolektif mülkiyete ve devrimci partiye yönelik li-
beral elefltiriyi kabul ettiler. Reel sosyalist anlay›fl›n bugünkü
savunucular› da bu y›llarda geliflen devrimci yönelimlerin “ye-
flillerle”, “sivil toplumcularla” paylaflt›klar› ortak geliflme zemi-
nine (1968 hareketlerine) vurgu yaparak özelefltiriden kaçmay›
tercih ettiler.
Biz, bugünün devrimci sosyalizminin tarihsel köklerini 1960-
70’li y›llarda geliflen devrimci hareketlerin reel sosyalizm elefl-
tirisinden almas› gerekti¤i düflüncesindeyiz. Bu düflüncemizin
iki temel unsuru bulunmaktad›r. Öncelikle, bu elefltiri, güncel
devrimci eylem içinde gelifltirilen somut, stratejik elefltiri ma-
hiyetindedir. Üzerinde geliflti¤i bu somut tarihsel konum, ona
güçlü bir ideolojik pozisyon sa¤lamaktad›r. Öte taraftan bu
elefltiri, Rusya, Çin, ve Küba devrimlerinin temsil etti¤i tarih-
sel birikimle, somut devrimci süreç aras›nda olumlu bir iliflki
kurabilmifltir. Dolay›s›yla, devrimci hareketin bütün büyük s›ç-
ramalar›n› içeren ama bu hareketlerin yozlaflmalar›n› d›fllayan,
elefltirel bir olumlu birikimi ifade etmektedir. Ancak yeni dev-
rimci bir sosyalizmin güncel kavran›fl› aç›s›ndan söz konusu
elefltirelli¤in o dönemin birikimi ile orant›l› olarak s›n›rl› kal-
d›¤› da ortadad›r.
1970’lerde devrimci hareketin reel sosyalizme yöneltti¤i elefl-
tiriler genel olarak iki ana bafll›k alt›nda incelenebilir. Bunlar-
dan birincisi uluslararas› devrimci süreç karfl›s›ndaki yaklafl›m-
lar› ve tutumlar›d›r. ‹kincisi ise, reel sosyalist merkezlerin ka-
pitalizmden komünizme geçifl sürecini devrimci bir süreç ol-
YEN‹, DEVR‹MC‹ B‹R SOSYAL‹ZM ‹HT‹YACI 92
maktan ç›karan ve bu süreçte duraklamaya ve gerilemeye yol
açan yönleridir.
B- Reel Sosyalizmin Uluslararas› Devrimci Süreçten Kopuflu
SBKP, 1960’l› y›llar›n bafllar›ndan itibaren “fliddete dayanan
devrim” ve “proletarya diktatörlü¤ü” anlay›fl›n› aç›k ve resmi
olarak reddetti. SSCB ile ABD aras›nda oluflan nükleer denge-
nin kapitalizmle sosyalizm aras›ndaki mücadelenin genel koflul-
lar›n› bir bütün olarak de¤ifltirdi¤i ileri sürüldü.24 SBKP’ye gö-
re “parlamenter veya kapitalist olmayan yolla sosyalizme ba-
r›flç› geçifl” olanakl› hale gelmiflti. “‹leri demokrasi” ad›n› ver-
dikleri siyasi dönüflüm, SSCB ile dostluk ve iflbirli¤i anlaflma -
s› imzalayan bir hükümetin kurulmas›ndan baflka bir anlam ta-
fl›m›yordu. Sosyalist geçifl ekonomisi ise SSCB ile iflbirli¤i ha-
linde emperyalizmden ba¤›ms›z bir a¤›r sanayi temelinin ku-
rulmas›; e¤itim, sa¤l›k, bar›nma gibi temel ihtiyaçlar›n kamu
kaynaklar›yla ve ücretsiz olarak sa¤lanmas›, büyük ölçekli üre-
tim araçlar›n›n mülkiyetinin devlete aktar›lmas› ve merkezi
planlamaya geçilmesinden ibaretti.
SBKP’nin devrime ve sosyalizme iliflkin bu yaklafl›m›, ulus -
lararas› devrimci süreci SSCB’de sosyalizmin zaferine endeks-
lemesinden kaynaklan›yordu. Benzer yaklafl›mlar, k›sa bir süre
içinde ancak farkl› bir terminolojiyle ÇKP’de de ortaya ç›kt›.
SBKP ve ÇKP’nin bu tutumlar› “tek ülkede devrimin olanak-
l›l›¤›”na iliflkin Leninist anlay›fl›n çarp›t›lmas›yd›.
Elbette iflçi s›n›f›n›n iktidarda oldu¤u bir ülke veya ülkelerin
varl›¤›, uluslararas› devrimci hareketin çok önemli bir cephesi-
ni oluflturur. Bununla birlikte, sosyalist ülkeler ile kapitalist ül-
24 Emperyalizmin bunal›m›n› sosyalizmin varl›¤›na ba¤layan SBKP ideologlar›,
emperyalizmin III. Bunal›m Dönemi’nin SSCB’nin ilk atom bombas›n› patlatmas›yla
bafllad›¤›n› savunuyorlard›.
93 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
keler aras›ndaki çeliflkinin uluslararas› devrimci sürecin temel
geliflme ekseni haline gelmesi, ancak devrimci iktidarlar›n ka-
pitalist iktidarlar› kuflatt›¤› özel bir aflamada söz konusu olabi-
lir. Bu noktaya ulafl›ncaya kadar uluslararas› devrimci sürecin
geliflmesinin oda¤›na, emperyalist-kapitalist sistemin kendi için-
deki krizleri konulmal›; devrimci iktidarlar›n varl›¤›, bu krizle-
ri devrimci bir do¤rultuda derinlefltiren yard›mc› unsurlar ola-
rak ele al›nmal›d›r.
‹flçi s›n›f›n›n belirli bir ülkedeki iktidar›n› uluslararas› dev-
rimci sürecin merkezine koyan çarp›tma, ideolojik düzeyde
Marksizmin ekonomist bir yorumunun, maddi-toplumsal düzey-
de ise, devrimci iktidar›n bürokratikleflmesinin bir sonucudur;
iflçi s›n›f›n›n genel ve tarihsel ç›kar›n›n yerine iflçi s›n›f› ad›-
na iktidar› elinde tutan bürokratik kast›n ç›karlar›n›n geçirilme-
sini ifade eder.
Buradan ç›kar›lacak temel ders: Yeni dönemin sosyalizminin,
dünya devriminin gereklerini kendi varl›¤›n›n gereklerine tabi
k›lmayan bir enternasyonalizmi savunmas› ve dünya devrimi
için bütün olanaklar›n› seferber etmesi olmal›d›r.
C- Reel Sosyalizm ve Kapitalizme Geriye Dönüfl Süreci
Reel Sosyalist ülkelerin sosyalist geliflme yolundan ayr›lma-
lar›n›n ilk dikkat çekici belirtisi, ekonominin etkinlefltirilmesi
için “pazar” iliflkilerinin temel bir araç olarak kullan›lmaya bafl-
lanmas› ve üretimin art›r›lmas› için maddi özendiricilerin öne
ç›kar›lmas› oldu.
Üretim araçlar›n›n toplumsallaflt›r›lmas›n›n üretici güçlerin ge-
liflmesinin önünü açmas› gerekirken, kapitalist özel mülkiyet bi-
çimine özgü iktisadi araçlar›n dura¤anlaflan ekonomiyi canlan-
d›rmak için kullan›lmas› aç›k bir “geriye dönüfl” hareketiydi.
Tar›msal üretimde kapitalist pazar iliflkilerinin yayg›nlaflt›r›lma-
YEN‹, DEVR‹MC‹ B‹R SOSYAL‹ZM ‹HT‹YACI 94
s›n›, küçük toprak mülkiyetinin ve küçük üreticili¤in yayg›n-
laflt›r›lmas› izliyordu. Sanayide ise, “üretkenli¤in art›r›lmas›”
için de¤iflik maddi ödüllendirme yöntemlerinin kullan›lmas›,
üretim hedeflerine ulaflmak için iflçi s›n›f› içinde “kapitalist tü-
ketim toplumu”na yönelimi, rekabetçi tüketim kültürünün gelifl-
mesine bel ba¤layan bir yaklafl›m› egemen hale getiriyordu.
Marks ve Lenin’in kapitalizmden komünizme geçifl sürecine
iliflkin tasavvurlar› ile aç›k çat›flma içindeki bu “revizyon”lar,
reel sosyalist ülkelerdeki toplumsal sürecin “devrimci bir sü-
reç” olmaktan ç›kt›¤›n›n da bir göstergesiydi.
Devrimci süreçten kopufla yol açan bu revizyonist “kapitalist
yolcu” ekonomik politikalar›n arkas›nda, sosyalist geçifl süreci-
nin temel momenti olan politik alanda devrimin duraklamas›
ve gerilemesi; Komünist Partisi’nin yönetici kadrolar›n›n, ç›kar-
lar› iflçi s›n›f›n›n ç›karlar›ndan farkl›laflan bir toplumsal gruba
dönüflmesi bulunuyordu. Bu grup, sosyalist geçifl sürecinde dev-
letin toplumsal ve ekonomik yaflam›n örgütlenmesinde oynad›-
¤› baflat rol nedeniyle, devrimci süreç içinde kazand›¤› inisi-
yatifi “iiktidar tekeline” dönüfltürdükten sonra giderek kendi içi-
ne kapanarak yozlaflan ve iflçi s›n›f›n›n genel ve tarihsel ç›kar-
lar›n› temsil etmeyen ayr›cal›kl› bir siyasi kasta dönüfltü.
Bu kast iflçi s›n›f›ndan ayr› ve ba¤›ms›z ç›karlara sahip ol-
mas›na karfl›n, sosyalist bir sistemi yönetme iflleviyle oluflturul-
mufl oldu¤u için “ba¤›ms›z bir s›n›f” özelli¤i tafl›m›yordu. Söz
konusu kast›n iflçi s›n›f› ad›na oluflturdu¤u iktidar tekeli, üre-
tim araçlar›ndaki devlet mülkiyetinin “kolektif ve toplumsal”
niteli¤inin tahrip olmas›yla at bafl› geliflti. Üretim noktas›nda
iflçilerin kolektif denetimlerinin k›r›larak “önder” s›fat›yla ifllet-
me yöneticilerinin yüceltilmesi “proletarya diktatörlü¤ünün”
maddi zeminini tahrip eden unsurlardan biri oldu. Üretim araç-
95 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
lar›n›n toplumsal mülkiyeti böylece “bürokratik-devlet mülkiye-
ti”ne evrildi. Kapitalizmden komünizme geçifl sürecinin örgüt-
leyici merkezi olan proletarya diktatörlü¤ü sosyalizmden kapi-
talizme geriye dönüfl sürecinin geliflme merkezi olan “rrevizyo-
nist diktatörlü¤e” dönüfltü.
Ne kapitalist, ne de sosyalist mülkiyet iliflkisi olmayan, an-
cak bunlar aras›nda bir ara form olan “bürokratik-devlet mül-
kiyeti” k›sa bir süre içinde üretici güçlerin geliflmesinin önün-
de engel oluflturmaya bafllad›. Bu durum 1953’teki Berlin
Ayaklanmas› ve 1956 Macaristan Devrimi gibi ayaklanmalar-
dan bafllay›p 1980 Polonya darbesine dek uzanan bir zincir
içinde, “Sosyalist Sistem” boyunca genel ve sürekli bir top-
lumsal krizin ortaya ç›kmas›na neden oldu. Revizyonist dikta-
törlüklerin ilerici bir iç dinamizmi yoktu. SSCB ve Do¤u Av-
rupa’da egemen olan revizyonist diktatörlüklerin bu krizlere ya-
n›t› “sola ve iflçi s›n›f›na yönelmek” de¤il, “teknokratik yöne-
time, liberalizme ve kapitalizme yönelmek” oldu. Reel sosya-
lizmin krizini kapitalist bir karfl›devrime dönüfltüren, bu karfl›-
devrimin siyasi liderli¤ini içinden ç›karan ve yeni burjuvazinin
çekirde¤ini oluflturan da bu revizyonist-bürokrasi oldu.
D- Sosyalizm ve Tarihsel Deneyim
Özellikle SSCB merkezli reel sosyalizmin çöküflü, sosyaliz-
min Marksist ö¤retisinin (Bilimsel Sosyalizmin) geçersizli¤inin
kan›t› olarak gösterilmektedir. Bilimsel Sosyalizmin, insanlar
aras›ndaki bask› ve sömürü iliflkilerinin ortadan kald›r›ld›¤› bir
toplumsal düzene ulaflman›n geçerli yolu olmad›¤›n› savunanlar
genellikle sosyal demokratlar, anarflistler ve bunlar›n tezlerin-
den derece derece etkilenen sol-liberaller olmufltur. Bunlar›n
Marksizme yönelttikleri elefltiriler, geçti¤imiz 30 y›l boyunca
yaln›zca burjuvazinin ideolojik hegemonyas›n› güçlendirmifltir.
YEN‹, DEVR‹MC‹ B‹R SOSYAL‹ZM ‹HT‹YACI 96
Bu yaklafl›m›n tam tersi bir e¤ilim de devrimci sosyalizm
saflar›nda geliflmifltir. Sosyalist idealleri varolan kapitalist y›k›-
c›l›¤›n karfl›s›nda savunmak isteyenlerin bir k›sm›, reel sosya-
list yozlaflman›n devrimci sosyalist süreç içerisindeki gerçek
köklerini devrimci bir elefltiriden geçirmekten halen kaç›nmak-
tad›r. “Sosyalizmin devrimci gelene¤ini s›k› s›k›ya savunmak”
ad›na, hareketin politik iktidar› ele geçirdikten sonra u¤rad›¤›
yozlaflma, hareketin iç dinamiklerinden tamamen ba¤›ms›z bir
olgu olarak de¤erlendirilmektedir.
Sosyalizmin 200 y›ll›k deneyimi, Marksizmin toplumsal dev-
rime iliflkin temel görüfllerini ço¤unlukla do¤rulam›flt›r. Bu ta-
rihsel deneyimin de¤erlendirilmesinde, Marksizmin kal›c› özüy-
le, bu özün somut biçimlenifllerini birbirine indirgemeye yöne-
lik giriflimler, gerçe¤i görmemizi önleyen bafll›ca yöntem hata-
s›d›r. Di¤er bir hatal› tutum da Marksizmin içererek aflt›¤›
“sosyalizmin tarih öncesine” özgü ilksel unsurlar›, onun ilerle-
tici sonuçlar›n›n karfl›s›na koymak veya yok saymakt›r.
Bu indirgemeci yaklafl›mla, proletarya diktatörlü¤ü, öncü par-
ti anlay›fl›, devlet mülkiyeti ve politik devrimle aras›na mesa-
fe koyan sol anlay›fllar sol-liberal/reformist bir konuma sürük-
lenmektedir.
Bilimsel sosyalizmi “mahkum etme” giriflimlerinin karfl›s›nda,
bu indirgemeleri do¤ru kabul ederek “olmas› gerekenin de bu
oldu¤unu” savunan sol anlay›fllar›n belirdi¤i de bir gerçektir.
Bunlar ise, seçkinci, militarist, milliyetçi yönlere savrulmakta-
d›r.
Bir di¤er hatal› tutum bilimsel sosyalizmin s›n›fs›z topluma
ulaflmak aç›s›ndan yeterli görmedi¤i (daha çok, anarflizme, sos-
yal reformizme, uvriyerizme vb. özgü olan) stratejik-programa-
tik yaklafl›mlar›n sosyalist deneyimin baflar›s›zl›klar› vesilesiyle
97 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
yeniden gündeme getirilmesidir.25
Anarflizme, ütopizme geriye dönüflü savunan bu tart›flmalar-
da, emekçilerin, ezilenlerin ve ilerici ayd›nlar›n kapitalist dü-
zeni y›kma noktas›na ulaflamam›fl çok say›daki tarihsel girifli-
minin baflar›s›zl›k nedenlerinin incelenmemesi dikkat çekicidir.
Di¤er yandan bu yaklafl›mlar›n sahipleri, bu giriflimlerin ancak
bilimsel sosyalizmin öngördü¤ü do¤rultulara yönelerek ilerleye-
bilmifl olduklar›n› da gözden kaç›rmaktad›r.
Tam tersineymifl gibi görünmesine karfl›l›k, benzer bir hatal›
yaklafl›m, reel sosyalist deneyimin s›n›fs›z topluma geçifl yö-
nünde ifade etti¤i ilerlemenin mutlaklaflt›r›lmas› ve kapitalist
toplum karfl›s›nda “ehven-i fler” olarak kabul edilmesi olarak
karfl›m›za ç›kmaktad›r. Bu görüflün sahipleri, reel sosyalizmin
devrimci sosyalizmde yaratt›¤› yozlaflmay› yaln›zca en kötü so-
nuçlar›na indirgeyip, bunlar› da kötü yöneticilerin bireysel ira-
delerine veya maddi zorunluluklara ba¤lamaktad›r.
E- Yeni Devrimci Bir Sosyalizmin Köfle Tafllar›
Proletaryan›n devrimci demokratik iktidar› ortaya ç›kt›¤› an-
da, tüm insanl›k için ekonomik, politik ve kültürel düzeylerde
büyük s›çramalar yaratt›. Halk›n silahlanmas›na dayanan “gö-
nüllü halk ordusu” modeli, do¤rudan demokrasi, evrensel oy
hakk›, zorunlu ve ücretsiz e¤itim, ücretsiz sa¤l›k ve sosyal gü-
venlik hakk›, ekonominin rasyonel-merkezi planlamas› ve çal›fl-
ma hakk›, ölüm cezas›n›n ve intikama dayanan ceza sistemi-
nin kald›r›lmas›, kad›nlara genel oy hakk›, cinsel devrim gibi
insanl›¤›n birçok ilerici at›l›m› proletarya devrimleriyle günde-
me geldi.
25 Örne¤in, reel sosyalizmde görülen “kumanda ekonomisi”ne ve “yabanc›laflma”ya
karfl›, anarflizmin küçük üretime dayal› toplum modelini, Komünist Partileri’nin
bürokratikleflmesine karfl›, uvriyerizmin “iflçilerin kendi partisi” yaklafl›m›n› öne
ç›karan tart›flmalar bu dönemde yeniden gündeme gelmektedir.
YEN‹, DEVR‹MC‹ B‹R SOSYAL‹ZM ‹HT‹YACI 98
Bu at›l›mlar›n itici gücü “iflçi s›n›f›n›n bütün üyelerinin po-
litik karar sürecine en etkin kat›l›m› için gereken özel koflul-
lar›, politik kat›l›m›n genel koflullar› olarak tan›mlayan” bir de-
mokratik cumhuriyet içinde olufltu. ‹nsanl›¤›n o güne dek gör-
dü¤ü en özgür, halk›n en genifl kat›l›m›na ve iradesini dolay-
s›z gerçeklefltirilmesine olanak sa¤layan bu demokrasi, aç›kça
s›n›fsal (proleter) bir nitelik tafl›yordu. Nas›l ki burjuva demok-
rasisinin, burjuvaziyi yönetici s›n›f haline getirmeyi güdüleyen
çerçevesi, ayn› ölçüde iflçi s›n›f›n› iktidar merkezinden uzakta
tutmay› zorunlu k›l›yorsa, iflçi s›n›f› demokrasisi de, kapitalist
s›n›f› bir bütün olarak ortadan kald›ran bir siyasi varl›¤a sa-
hipti. Bu nedenle, proletarya demokrasisi iflçi s›n›f› için ne ka-
dar demokratikse, burjuvazi için de o kadar diktatörlük olan
bir devlet tipi olarak tarih sahnesine ç›kt›.26
1. Devrimci Parti
‹flçi s›n›f›n› böylesine tam olarak iktidara tafl›yan politik ira-
denin kurucu unsurunu, iflçi s›n›f›n›n birbirinden farkl› kesim-
lerinin özel, k›smi ve gündelik ç›karlar› karfl›s›nda iflçi s›n›f›-
n›n bütününün genel, bütünsel ve tarihsel ç›karlar›n› temsil
eden “Proletarya Partisi” oluflturdu.
‹flçi s›n›f›n›n genel, bütünsel ve tarihsel ç›kar›, toplumun tüm
toplumsal s›n›flar›n ve devletin ortadan kald›r›lmas› ve “herke-
sin yetene¤ine göre çal›flt›¤›, herkesin ihtiyac›na göre paylaflt›-
¤›” özgür bir üreticiler birli¤i olarak yeniden örgütlenmesinde,
yani komünizmdedir.
26 “Proletarya demokrasisi” zorunlu olarak proletaryan›n burjuvazi üzerindeki diktatör-
lü¤üdür; ama burjuvazi üzerindeki her diktatörlük proletarya demokrasisi de¤ildir.
Bir devlet burjuvazi üzerinde ne denli sert bir diktatörlük uygularsa (bu proletarya
ad›na hareket eden bir devlet dahi olsa) proletarya için zorunlu olarak o denli genifl
bir demokrasi sa¤lamayabilir. Aksine, burjuvazinin karfl›devrimci giriflimlerini
ortadan kald›rmak için yürütülen mücadeleler, proletaryan›n devlet ayg›t›na bir s›n›f
olarak egemen olmas›n› s›n›rland›rabilir, proletarya demokrasisine özgü kurumsal
yap› ve iflleyifl ilkelerinin k›smen veya tamamen tasfiye edilmesine yol açabilir.
99 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
Proletarya partisi, ezilen s›n›flar›n sömürüye ve bask›ya kar-
fl› eflitlik ve özgürlük mücadelelerine öncülük eden militanla-
r›n, komünist bir toplumsal-politik program› gerçeklefltirmek
üzere bir araya geldikleri özel bir politik mücadele örgütüdür.
Bu politik mücadele örgütünün “özel” nitelikleri flöyle özetle-
nebilir:
Bu partinin amac› “kkendisini” iktidara getirmek de¤il, bir bü -
tün olarak iflçi s›n›f›n›n iktidar›n› kurmakt›r. Proletarya partisi,
iflçi s›n›f› mücadelesinin “en ileri” unsurlar›ndan oluflur. Bu “en
ileri” konum, bu unsurlar›n iflçi s›n›f›n› s›n›f olarak iktidara ta-
fl›ma amac›ndaki berrakl›klar›ndan ve bu amaç için mücadele-
yi politik ve toplumsal eylemlerinin merkezine oturtmufl olma-
lar›ndan kaynaklan›r. Proletarya partisi, mant›ken iflçi s›n›f›n›n
en ileri siyasi temsilcisidir; ancak bu mant›ki iliflkiden hareket-
le, proletarya partisi, bir s›n›f olarak proletaryan›n yerine ko-
nulamaz.
Proletaryan›n s›n›f iktidar›, proletaryan›n afla¤›dan-kitlesel ve
demokratik politik örgütlenmesine dayan›r. Proletarya partisi, bu
afla¤›dan yukar› politik hareketin önünü açan, geliflmesini güç-
lenmesini sa¤layan bilinçli özne olma amac›yla flekillenen özel
bir örgüttür. Proletaryan›n iktidar› almas› öncesinde bu biçim-
lenifl, iktidar mücadelesinin stratejik geliflme çizgisine öncülük
etme misyonuna ba¤l›d›r. Bu dönemde parti sömürücü s›n›f ik-
tidar›n› y›kan bir iflçi s›n›f› iktidar›n›n yarat›lmas› için en uy-
gun stratejik çizgiyi belirleyen ve devrimci militanlar› bu stra-
tejik çizgiye göre yukar›dan afla¤› tam bir kavga disipliniyle
örgütleyen bir öncü-savaflç› örgüttür. Proletaryan›n iktidar› ele
geçirmesinden sonra parti, proletaryay›, iktidar›n› s›n›fs›z top-
luma tafl›maya sevk eden bir ahlak ve e¤itim kurumuna dö-
nüflmeyi hedefler. Dolay›s›yla devrimci parti, iflçi s›n›f› ege-
menli¤inin dönemsel gereksinimlerine göre sürekli yenilenen bir
YEN‹, DEVR‹MC‹ B‹R SOSYAL‹ZM ‹HT‹YACI 100
öncü örgüttür. ‹flçi s›n›f› iktidar› devrimci partinin iktidar›na in-
dirgenemeyece¤i gibi, devrimci parti iktidar›yla da ikame edi-
lemez.
Komünist Parti’sine “proletaryan›n bilinçli öncüsü” özelli¤ini
kazand›ran fley, tek bafl›na onun “iflçi s›n›f› ideolojisini tam ve
do¤ru olarak kavram›fl olmas›” de¤il, ayn› zamanda iflçi s›n›-
f›n› iktidara tafl›ma ve kendisiyle birlikte bütün s›n›flar› orta-
dan kald›racak bir toplumsal devrimler sürecinin sürükleyicisi
haline getirme yetene¤idir. “‹flçi s›n›f› ideolojisini tam ve do¤-
ru olarak kavramak” iflçi s›n›f›n› toplumun devrimci öznesi ha-
line getirecek bir siyasi öncünün yarat›lmas› için elbette zorun-
ludur ama yeterli de¤ildir. Bu kavray›fl ›fl›¤›nda gelifltirilen po-
litikalar›n, iflçi s›n›f›n› somut bir s›n›f olarak iktidara tafl›yabil-
mesi ve iktidardaki iflçi s›n›f›n›n içerdi¤i bütün devrimci po-
tansiyeli a盤a ç›karacak flekilde yönlendirebilmesi de gerekir.
Komünist Partisinin öncülük misyonun ve ifllevinin yaln›zca
onun “ideolojik kimli¤i”ne ba¤lanmas›, reel sosyalizmin y›k›l-
mas›na neden olan “parti bürokrasisi” ve “parti diktatörlü-
¤ü”nün önemli bir kayna¤›n› oluflturmaktad›r.
Leninist parti anlay›fl›n›n, iflçi s›n›f› ideolojisinin tam ve do¤-
ru olarak kavranmas› ile iflçi s›n›f›n›n devrimci hareketine ön-
cülük aras›ndaki ba¤›n kopmas›na neden olacak tarzdaki kav-
ran›fl›n›n tarihsel nedenleri üzerinde derinlikli tart›flmalar elbet-
te yap›lmal›d›r. Ancak bu tart›flman›n de¤ifltirmeyece¤i fley,
proletarya diktatörlü¤ünün parti diktatörlü¤üne dönüflmesinde ve
partinin proletaryan›n gerçek kitlesinden kopmas›nda proletarya
partisi ile proletaryan›n di¤er örgütleri aras›ndaki iliflkinin tek
tarafl› bir belirleme iliflkisine dönüflmesinin tayin edici bir ro-
lünün bulundu¤u gerçe¤idir. Bu tek tarafl› belirleme, iflçi s›n›-
f›n›n gerçek kitlesinin, kendi partisinin, kitlesel örgütlerinin ve
devletinin iktidar›ndan uzaklaflt›r›lmas› ve karfl›devrimci bir sü-
101 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
recin kitlesi haline getirilmesinin bafllang›ç noktas› olmufltur.
‹flte bu noktada, yeni devrimci bir sosyalizmin birinci unsu-
ru karfl›m›za ç›kmaktad›r: Yeni devrimci bir parti anlay›fl›.
Bize göre, devrimci bir partinin iflçi s›n›f› ideolojisi etraf›n-
da birleflmifl, profesyonel devrimci bir öncü, savaflç› örgütlen-
me olmas› gerekti¤i konusunda herhangi bir kuflku yoktur.
Devrimci partinin örgütsel yap›s› ve iflleyiflini belirleyen temel
budur. ‹flçi s›n›f› partisi devrime, “toplumun geri kalan›n› ken-
disine benzeterek” önderlik etmez. Onun ifllevi, proletaryay› ik-
tidara haz›rlayan ve tafl›yan pratik devrimci bir süreci örgütle-
mektir. Devrimci parti, iflçi s›n›f› mücadelesinin bar›flç›l ve si-
lahl› bütün biçimlerini uygulamaya yetenekli, karfl›devrimin
bask›s› ve terörü karfl›s›nda ayakta kalmay› ve ezilen y›¤›nlar›
devrimci eyleme yöneltmek için çabas›n› sürdürmeyi baflarabi-
len profesyonel bir mücadele örgütüdür.
“Yeni, devrimci bir parti” anlay›fl›n›n oluflturulmas›nda, onun
bu özelliklerinin, sosyalist geliflmede kaynakl›k etti¤i bozucu
etkilerin saptanmas› ve giderilmesi özel bir önem tafl›maktad›r.
Bunlar›n bafl›nda, devrimci partinin “otonom bir iktidar ay-
g›t›”na, devrimcilerin de “meslekten politikac›lara” dönüflmesi-
nin engellenmesi gelmektedir. Türkiye devrimci hareketi içinde
gelifltirilen “partileflme süreci”, “en genifl kitle çal›flmas› içinde
en dar kadro çal›flmas›” ve “direnifl komiteleri” anlay›fl›, bu so-
runun çözümünde anahtar kavramlar olarak ele al›nmal›d›r. Bu
anlay›flta, halk›n devrimci öncülerinin ideolojik birlik temeli
üzerinde profesyonel bir devrimci savafl örgütünde örgütlenme-
si, halk›n devrimci eyleminin geliflmesiyle at bafl› giden bir sü-
reç olarak tasarlanm›flt›r. Devrimci kadrolaflman›n kökünü hal-
k›n devrimci eyleminden ve bu eyleme öncülük ve önderlik
yetene¤inden almas›n› öngören bu anlay›fl, devrimciler örgütü-
YEN‹, DEVR‹MC‹ B‹R SOSYAL‹ZM ‹HT‹YACI 102
nün temel yap›s›n›n da halk›n devrimci savafl›n›n ihtiyaçlar›na
tabi olmas›n› gerektirmektedir. Bu anlay›flta, devrimciler örgü-
tü devrimci iktidar›n (genel olarak halk taraf›ndan veya mer-
kez komitesi talimat›yla de¤il) halk›n devrimci eylemiyle sü-
rekli yeniden flekillenen bir parças›d›r.
2. Kültür Devrimi
Proletarya demokrasisinin tasfiye olmas› ve proletarya dikta-
törlü¤ünün Komünist Parti bürokrasisinin diktatörlü¤üne dönüfl-
mesinin ikinci temel unsurunu, devrimci s›n›flar›n somut kitle-
sinin iktidardan uzaklaflmas› oluflturur. Sovyet ve Do¤u Avru-
pa örneklerinde, devrimci s›n›flar›n afla¤›dan-yukar›ya hareketi-
ne dayanan proletarya iktidar› organlar›, özellikle devrimin ilk
kufla¤›n›n çeflitli nedenlerle devre d›fl› kalmas›ndan sonra ko-
layca sönümlendirilebilmifltir. Emekçi s›n›flar›n afla¤›dan yuka-
r›ya devrimci hareketinin devrim sonras›ndaki duraksamas›, bu
sönümlenmede etkili bir yer tutmaktad›r.
‹flte bu noktada, devrimci sürecin, her fleyden önce ve bafl-
Kültür Devrimi” olarak yaflanma-
lang›çtan itibaren sürekli bir “K
s› zorunlulu¤u gündeme gelmektedir. Emekçi s›n›flar›n afla¤›-
dan yukar› devrimci hareketinin devrim sonras›nda da sürdü-
rülmesinin temel formu Kültür Devrimi’dir.
Bütün gerçek devrimler, geliflmelerinin bafllang›c›ndan itiba-
ren ayn› zamanda toplumsal iliflkilerde de devrimci dönüflüm-
ler yarat›rlar. Proletarya devrimi bu bak›mdan tarihin gördü¤ü
en parlak örne¤i oluflturmaktad›r. Proletarya devrimi bütün bü-
yük devrimler gibi, yeni bir uygarl›¤›n temellerini atarak ge-
liflmifltir. Günümüz dünyas›nda insanlar aras›ndaki iliflkileri,
bask› ve sömürü düzeninin getirdi¤i ayak ba¤lar›ndan kurtaran,
insanla do¤a aras›ndaki iliflkiyi tek tarafl› y›k›c› bir egemenlik
iliflkisi olmaktan ç›karmay› öngören hemen bütün önemli yak-
103 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
lafl›mlar, proletarya devrimleri sürecinde filizlenmifltir.
Deneyim, proletaryan›n politik devrim sürecine ayn› zaman-
da bir kültür devrimi sürecinin de efllik etti¤ini göstermifltir.
Ancak bu devrim, iktidar›n ele geçirilmesinden sonra sürdürü-
lememifl, proletaryan›n afla¤›dan yukar›ya eyleminin iflçi s›n›f›
iktidar›n›n uygulamas›ndan uzaklaflt›r›ld›¤› süreç ayn› zamanda
devrimin kültürünün y›¤›nsallaflmas›n› ve zenginlefltirilmesini de
duraklatm›flt›r. Bu duraklama, proletarya diktatörlü¤ünün bürok-
ratik bir ayg›ta dönüflümü sürecini güçlendirmifl, genifl emekçi
y›¤›nlar ile onlar ad›na oluflturulan iktidar aras›ndaki yabanc›-
laflmay› h›zland›rm›flt›r.
‹flte bu nedenle “Proleter Kültür Devrimi”, proletarya devri-
mi genel sürecinin bafllang›c›ndan itibaren örgütlendirilmesi ge-
reken bir yönünü oluflturur.
Ancak “Proleter Kültür Devrimi”nin güçlü bir sosyalist de-
mokrasi temeli üzerinde yürütülmemesi halinde, kitlelerin dev-
rimci enerjisinin yolundan ç›kar›labildi¤i, Çin’de ve Kamboç-
ya’da oldu¤u gibi halk s›n›flar› içinde fliddete dönüflen y›k›c›,
k›s›rlaflt›r›c› bir harekete dönüflebildi¤i de unutulmamal›d›r. Pro-
letarya diktatörlü¤ünün “parti diktatörlü¤ü”ne indirgendi¤i du-
rumlarda “Kültür Devrimi” ad›na tahrik edilen kitle hareketle-
rinin bürokratik restorasyonla sonuçlanmas› kaç›n›lmazd›r. Kül-
tür Devrimi’nin devrimci sürecin bütün yönleriyle olumlu ilifl-
ki içinde sürdürülebilmesi, kitlelerin öz deneyimlerinin bilinci-
ne varacaklar› bir do¤rudan demokrasi temelidir.
3. Do¤rudan Demokrasi
Proletarya demokrasisinin temel yöntemi, do¤rudan demokra-
sidir. Sosyalist geçifl süreci boyunca toplumsal s›n›flar› ve tüm
di¤er toplumsal eflitsizlik ve bask› unsurlar›n› ad›m ad›m çö-
zecek olan, toplumun do¤rudan demokrasi yöntemiyle iflleyen
YEN‹, DEVR‹MC‹ B‹R SOSYAL‹ZM ‹HT‹YACI 104
organizasyonlar›n›n genifllemesidir.
“Do¤rudan demokrasi”, yaln›zca “siyasi yönetimle” s›n›rl› bir
kavram de¤ildir. Do¤rudan demokrasi, sosyalist toplumdaki
(ekonomik, politik, kültürel) bütün kurumlar›n istenen yönetim
ilkesidir. Sosyalist bir toplum, bütün kurumlar› do¤rudan de-
mokrasiye yönelen bir toplumdur.
Toplumun ekonomik ve politik örgütlenmesinin birbirinden
ayr›lmas› kapitalist topluma özgü bir olgudur. Komünizm, eko-
nomik, siyasi ve manevi (ahlaki-estetik-hukuki-psikolojik) düz-
lemlerin birbiriyle do¤rudan kaynaflt›¤›, tüm fetiflizmlerin afl›l-
d›¤› bir özgürlük ve dayan›flma toplumudur. Sosyalizmin “ka-
pitalizmi y›kan gerçek hareket”27 olarak komünizmin ilk ev-
resi olmas›, onun bafllang›çtan itibaren toplumsal yaflant›n›n bü-
tün düzeylerini birbirine yak›nlaflt›ran pratik bir devrimci süreç
olmas›ndan ileri gelir. Bu yak›nsaman›n kilit ö¤esi, ekonomik
ve politik hayat›n örgütlenmesinde do¤rudan demokrasinin uy-
gulama alan›n›n sürekli geniflletilmesidir.
4. Toplumsal Mülkiyet
Do¤rudan demokrasi “öz-yönetime” indirgenmemelidir. Elbet-
te do¤rudan demokrasinin do¤al sonucu öz-yönetimdir. Ancak,
tek bafl›na öz-yönetim, kapitalizmden komünizme geçifli sa¤la-
yacak bir siyasi sürecin geliflmesini sa¤layamaz. Üretim araç-
lar›n›n mülkiyeti toplumsallaflt›r›lmad›kça, üretimin genel yöne-
timi, tüm toplumun ortak iradesiyle belirlenmedikçe, öz-yöne-
tim komünizme geçifle de¤il, kapitalist pazar iliflkilerine geriye
dönüfle hizmet edebilir.
Toplumsal mülkiyet sosyalist ekonomik örgütlenmenin temel
tafl›d›r. Ancak geçmifl sosyalizm deneyimleri sosyalist ekono-
minin bu temel unsurunun yanl›fl kavray›fllar› aç›s›ndan ders-
27 K.Marks-F.Engels
105 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
lerle doludur. Bunlardan en belirginleri, toplumsal mülkiyeti
“devlet mülkiyeti” veya “kooperatif mülkiyeti” olarak kavrama
hatalar›d›r. SSCB’de, üretim araçlar›n›n mülkiyetinin toplumsal-
laflt›r›lmas› için toplumun bütününün iradesine tabi k›l›nmas›
gere¤inden yola ç›k›larak, “devlet mülkiyeti” toplumsal mülki-
yetin en yüksek biçimi olarak kabul edilmifltir. Yugoslavya’da
ise, toplumsal mülkiyetin, üretenlerin üretimi gerçekten yönet-
melerini sa¤layan bir mülkiyet biçimi olmas› gere¤inden hare-
ket edilerek, kooperatif mülkiyet biçimleri öne ç›kar›lm›flt›r.
Ancak bu uygulamalardan birincisi “komuta ekonomisi”ne,
ikincisi ise “pazar ekonomisine” yol açm›flt›r. Reel sosyalizmin
ekonomik baflar›s›zl›klarla y›k›ma sürüklenmesi “plan m› piya-
sa m›”, “devlet mülkiyeti mi kooperatif mülkiyet mi” gibi, sos-
yalizmin ABC’sine dair tart›flmalar› gündeme getirmifltir. Oysa
yaflanan y›k›m bu sorularla aç›klanamaz ve afl›lamaz. Sorular
böyle sorulursa yan›tlar bellidir; elbette ki sosyalizm merkezi
olarak planl› bir ekonomiyi gerektirir ve elbette ki ne “devlet
mülkiyeti” ne de “kooperatif mülkiyet” kendi bafl›na sosyalist
mülkiyet biçimleri de¤ildir.
Sosyalist ekonomileri baflar›s›zl›¤a u¤ratan temel ekonomik
iflleyifl sorunlar›n› flu flekilde ele almak gerekmektedir:
“Ortak irade” ile “ortak ç›kar›” karfl› karfl›ya getirerek, ikin-
cisi ad›na toplumun kat›l›m›n› k›s›tlayan karar süreçleri, mül-
kiyetin toplumsal niteli¤ini ortadan kald›rmakta, meta fetiflizmi-
nin yerini parti fetiflizminin almas›na neden olmaktad›r.
Meta fetiflizminin yaln›zca iflletme baz›ndaki pratik üretim sü-
recinin örgütlenmesinin öz-yönetime dayand›r›larak k›r›laca¤›n›
varsaymak ise kapitalizmi arka kap›dan içeri alma sahtekârl›-
¤›ndan baflka bir fley de¤ildir. Bu yöntem kapitalist özel mül-
kiyeti ortadan kald›r›p yerine toplumsal bir mülkiyet biçimini
YEN‹, DEVR‹MC‹ B‹R SOSYAL‹ZM ‹HT‹YACI 106
geçirmemekte, kapitalist bireysel mülkiyet iliflkisinin yerine ka-
pitalist grup mülkiyetini geçirmektedir.
Toplumun bütününün ekonomik iflleyifle iliflkin iradesi, tüm
üretim birimlerindeki öz-yönetim organlar›n›n ve üretim unsur-
lar›n›n çeflitli düzeylerdeki örgütlenmelerinin (sendikalar›n, mes-
lek örgütlerinin ve bilimsel kurullar›n) özgür tart›flmas› üzeri-
ne yükselen tam bir demokratik iflleyiflle üretilmelidir. Kitlele-
rin öz savunma örgütleri (sendikalar, meslek örgütleri, kitle ha-
reketlerinin yaflayan örgütleri) ile parti, birbirinin alternatifi ol-
mamal›d›r. Bu nedenle de ezilenlerin öz savunma örgütleri de-
¤il yasaklanmak, aksine sürekli teflvik edilmelidir. Di¤er yan-
dan, toplumsal yaflam›n bütün düzeylerinde oldu¤u gibi tüm
üretim birimleri de öz-yönetim ve do¤rudan demokrasi ilkesiy-
le örgütlenmelidir. Sosyalist geçifl süreci bu iki düzlemden bi-
rinin di¤erini reddetti¤i de¤il, bu iki çeliflkili sürecin uyum ka-
zanarak birbiriyle kaynaflt›¤› bir süreç olmal›d›r. Biliflim ve ile-
tiflim teknolojilerinin günümüzde eriflti¤i geliflmifllik seviyesi
‘ortak irade’ ile ‘ortak ç›kar›’, ‘merkezi planlama’ ile ‘yerel
gereksinimi’ uyumlu k›lma bak›m›ndan geçmifltekinden çok da-
ha uygun bir maddi temel sa¤lamaktad›r.
III. BÖLÜM:

TÜRK‹YE’DE YEN‹ SÖMÜRGEC‹L‹⁄‹N YEN‹DEN YAPILANMASI VE


DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA

A- Yeni Sömürgecili¤in Yeniden Yap›lanmas›


Türkiye emperyalizmin yeni sömürgesidir. Ülkemizdeki yeni
sömürgecilik iliflkileri 1980’lerden itibaren yeniden yap›land›r›l-
maktad›r. Bu süreç bafll›ca iki düzlemden belirlenmektedir.
Bunlardan birincisi, tekelci sermayenin neo-liberal sald›r›s›,
ikincisi ise ABD’nin hegemonyas› alt›ndaki sömürgesel fetih
hareketleridir.
1970’li y›llar›n ikinci yar›s›nda, baflka birçok yeni sömürge
ülkede oldu¤u gibi Türkiye’de de iç pazar sömürüsüne daya-
nan yeni sömürgecilik politikalar› krize girmifltir. 24 Ocak 1980
kararlar›yla neo-liberal yeni sömürgecilik politikalar›na resmen
geçilmifltir.
Bu politikalar›n siyasi üstyap›s› 12 Eylül faflizmi ile olufltu-
rulmufltur. Cuntan›n yürürlü¤e soktu¤u 1982 Anayasas›’yla sö-
mürge tipi faflizmin hukuki temeli ve kurumsal çerçevesi sa¤-
lamlaflt›r›lm›flt›r. Bir baflka ifadeyle faflizmin kurumsallaflmas›
derinlefltirilmifltir.
Bu politik sistem sivil yönetime geçifl sonras›nda gelifltirile-
rek sürdürülmüfltür. Sömürge tipi faflizm, bugüne dek ciddi bir
108 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
yara almam›fl, derinleflen toplumsal çeliflkilere ve emperyaliz-
min geliflen ihtiyaçlar›na ba¤l› olarak evrilmifltir. “Demokratik-
leflme” ad› alt›nda yap›lan “iyilefltirmelerin” hiçbiri, rejimin te-
rörist karakterinde niteliksel bir de¤iflikli¤e yol açmam›flt›r.
Aksine, faflizmin temel ayg›t›n› oluflturan kontrgerilla cihaz›,
1980’den günümüze kadar geçen süreçte devletin kurumsal ze-
mininde her geçen gün daha genifl bir nüfuz ve denetim gü-
cü kazanm›flt›r.
Neo-liberal yeni sömürgecilik politikalar›n›n ekonomik gelifli-
mi ise kabaca iki ana döneme ayr›labilir:
Birinci dönem, “kurals›zlaflt›rma ve y›k›m” politikalar›n›n ön
planda oldu¤u geçifl dönemidir. 1980’lerde uygulamaya konu-
lan çok boyutlu deregülasyon (kurals›zlaflt›rma) politikalar›yla,
iç pazar sömürüsüne odakl› yeni sömürgecilik iliflkilerinin eko-
nomik temeli ve kurumlar› birer birer çökertilmifltir. 1989’da
ilan edilen serbest kur sistemi bu politikan›n ileri bir ad›m› ol-
mufl ve kurals›zlaflt›rma ve y›k›m politikalar› 1990 sonlar›na
kadar sürmüfltür.
‹kinci dönem kurumsal düzenin ve yeni iliflkilerin oluflturul-
mas›n›n ön planda oldu¤u yeniden yap›lanma dönemidir.28
1998’de IMF ile imzalanan “Yak›n ‹zleme Anlaflmas›” ve 2001
krizinin ard›ndan reregülasyon (yeniden düzenleme) politikala-
r›yla yeni sömürgecili¤in güncel modeli yap›land›r›lmaya bafl-
lanm›flt›r. Bu yeniden düzenleme politikalar›n›n kuflat›c› çerçe-
vesi Uluslararas› Para Fonu (IMF), Dünya Bankas› (DB) Dün-
ya Ticaret Örgütü (DTÖ)-Avrupa Birli¤i (AB) ve ikili anlafl-
malarla oluflturulmufltur. Bu düzenlemelerin karakteristik unsur-
28 Bu dönemsel ayr›mdan hareketle, “kurals›zlaflt›rma ve y›k›m” ile “kurumsal düzen
ve yeniden yap›lanma” süreçleri birbirinden b›çak gibi kesilip ayr›lmamal›d›r. Bu
süreçler her iki dönemde de birlikte geliflmifltir. Burada bizim vurgulad›¤›m›z,
döneme karakterini veren ana e¤ilimden ibarettir.
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 109
lar› flunlard›r:
1) Kamusal alan›n tümüyle piyasalaflt›r›lmas› ve özellefltiril-
mesi,
2) Tar›msal ve s›na i temelin zay›flat›lmas›,
3) Uluslararas› sermayeye yerli sermayeye göre üstünlük ta -
n›yan bir imtiyaz rejimine geçilmesi,
4) Ekonomik ve toplumsal karar merkezlerinin do¤rudan do¤ -
ruya uluslararas› sermayenin yönetimine aktar›lmas›.
Ayr›ca ülkemizde neo-liberal yeni sömürgecilik politikalar›n›n
somut geliflme çizgisi, SSCB’nin da¤›lmas›ndan ve Ortado-
¤u’daki hegemonya mücadelesinin kazand›¤› yeni özelliklerden
de ciddi bir biçimde etkilenmektedir.
Emperyalizmin Kafkaslar, Orta Asya ve Ortado¤u’da yürüt-
tü¤ü sömürgecilik hareketlerinde üstlenilen görevler iki belirgin
sonuç yaratm›flt›r:
1) Emperyalist askeri merkezlerin denetimi ve yönlendirmesi
alt›ndaki kontrgerilla cihaz› büyük ölçüde genifllemifltir.
2) Emperyalizmle “iç piyasalarda” bütünleflmifl yerli tekelci
sermaye gruplar› baflta bu ülkeler olmak üzere uluslararas› pi-
yasada da güdümlenmifltir.
Tüm bu geliflmelerin ›fl›¤›nda, özellikle 2001 krizi sonras›n-
da ülkemizde uygulanan yeni sömürgecilik politikalar›n›n “ye-
niden düzenleme” (reregülasyon) aflamas›na geçmesiyle birlik-
te, ülkemiz için ABD ve AB’nin yönlendirdi¤i emperyalist pro-
jenin bütünü daha rahat görülebilir hale gelmifltir.
Önümüzdeki süreçte Türkiye’nin önüne; AB’ye “AB’nin
Çin’i”; Büyük Ortado¤u Projesi’ne içerde “›l›ml› ‹slam devle-
ti” kimli¤i; bölgesel olarak ise “yeni Osmanl›c›l›k” ad› verilen
emperyalist güdümlü müdahaleci politikalarla eklemlenmeyi ön-
110 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
gören bir “ideolojik-politik” çerçeve çizilmifl gibi gözükmekte-
dir. Bu proje, Türkiye egemenlerinin çeflitli iç mücadeleleri
ve/veya d›fl geliflmelerle k›smi tadilatlar geçirecek olsa dahi,
önümüzdeki “yeniden düzenleme” sürecinin toplam çerçevesini
oluflturmaktad›r. Ülkemizin orta vadeli gelece¤inin iliflki ve çe-
liflkileri bu genel çerçeve ›fl›¤›nda biçimlenerek, egemenlerin
kendi iç çat›flmalar› ve ezilenlerle/egemenler aras› çat›flman›n
seyrini belirleyecektir.
B- Neo-liberal Yeni Sömürgecilik Politikalar›n›n S›n›fsal
Sonuçlar›
Neo-liberal yeni sömürgecilik politikalar›n›n Türkiye’de yol
açt›¤› toplumsal ve politik sonuçlar, birçok bak›mdan dünyada-
ki di¤er yeni sömürgelerle paralellik içindedir. Öncelikle bu po-
litikalar›n uzun dönemli iki büyük sonucunun alt› çizilmelidir.
Bunlardan birincisi, yerli tekelci sermayenin uluslararas› mali
sermayenin do¤rudan hizmetlisi haline gelmesidir. ‹kincisi ise
“yyoksullu¤un genelleflmesidir”.
Politik bak›mdan de¤erlendirdi¤imizde: Sömürge tipi kapita -
lizm, ulusal bir geliflme modeli olarak iflas etmifltir. 1945 son-
ras›nda “Nurlu ufuklar”; “Büyük Türkiye” vb. sloganlarla yü-
rürlü¤e sokulan yeni sömürge kapitalizminin ulusal bir geliflme
modeli sunmad›¤› bizzat egemen s›n›flarca itiraf edilmifltir. Ulu-
sal kalk›nma iddias› rafa kald›r›lm›fl, bunun yerine “dünya pi-
yasas›nda ayakta kalma” zorlamas› geçirilmifltir.
Düzenin halka sunabilece¤i gerçek hiçbir kazan›m kalmam›fl-
t›r. ‹ç pazar sömürüsüne odakl› yeni sömürgecilik politikalar›y-
la, halk›n genel yaflam koflullar›nda kamusal araçlarla sa¤lanan
göreli iyileflmeden kaynaklanan “umut”, yerini yoksulluk ve gü-
vencesizli¤in süreklileflmesi ve genelleflmesinden kaynaklanan
bir “uumutsuzlu¤a” b›rakm›flt›r. Bir baflka deyiflle, sömürücü s›-
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 111
n›flar›n ezilen s›n›flar›n “nnispi refah›ndan” güç alan hegemon-
yas›, nispi refah›n yerini genelleflmifl yoksulluk ve güvencesiz-
li¤in almas› nedeniyle zay›flam›flt›r.
Neo-liberal yeni sömürgecilik politikalar›, üretken etkinlikle-
rin tamam›n› uluslararas› mali sermayenin kontrolünde küresel
kapitalist üretim zincirlerine ba¤lam›flt›r. Böylece sömürge tipi
kapitalizm, bütün yerel sermaye birikim kanallar›n› t›kam›flt›r.
Üretilen toplumsal art›k ülke içerisinde birikmemekte, hemen
hemen tümüyle uluslararas› mali sermaye kanallar›nda birikime
dönüflmektedir.
“Emperyalist sermaye birikimi modeli” olarak tan›mlanabile-
cek olan bu birikim rejimi iki büyük sonuca yol açm›flt›r: Tür-
kiye toplumu tarihinin en büyük toplumsal çözülme sürecine
sokulurken, Türkiye ekonomisi de tarihinin en büyük sermaye
yetersizli¤ine sürüklenmifltir.
1. Neo-liberal Y›k›m ve Toplumsal Çözülme
Türkiye halk›n›n sürüklendi¤i toplumsal çözülme sürecinde,
yoksul, küçük ve orta köylülük ile küçük burjuvazi ve di¤er
orta s›n›flar›n toplumsal konum ve statüleri çözülmekte ve dö-
nüflüme u¤ramaktad›r.
Bu s›n›fsal dönüflümler, Türkiye toplumunun siyasal dinamiz-
minin belirleyici önemdeki unsurlar›ndand›r.
Bu dönüflümler, bafll›ca üç çözülme ve yeniden konumlanma
kümesini içermektedir:
i-Geçimlik Üretimle U¤raflan Küçük Köylülük ve Kürt Köylülü¤ü
1980’den itibaren tar›m sanayi makas›n›n büyük bir h›zla
aç›lmas›, geçimlik tar›m yapan küçük ve yoksul köylülü¤ü top-
raktan koparm›flt›r. Küçük ve yoksul köylülük için çözülmenin
ana biçimi mülksüzlefltirme olmufltur. Bu grubun önemli bir bö-
112 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
lümü büyük kentlerin kenar mahallelerine göç ederek, enfor-
mel ifllerden ücretli iflçili¤e uzanan bir proleterleflme sürecine
sürüklenmifltir.
Bu süreçte, yoksul Kürt köylülerinin bir bölümü, Kürt ulu-
sal hareketine kat›lmay› veya onu desteklemeyi tercih ederek
Kürt ulusal hareketinin gerçeklefltirdi¤i tarihsel s›çraman›n sos-
yo-ekonomik zeminini oluflturmufltur. Ancak bu kesim, özellik-
le 1990’l› y›llardaki Kirli Savafl uygulamalar›yla, üretim araç-
lar› yok edilerek büyük kentlere zorla sürülmüfl ve proleterlefl-
me sürecine eklenmifltir.
Bu dönemde cereyan eden kitlesel göç dalgas›, 1950-1980
aras›nda yaflanan geleneksel göç dalgas›ndan farkl› olarak
önemli ölçüde “köksüzleflerek” gerçekleflmifl, büyük kentlere
göç eden haneler geride aç›k bir ocak b›rakamam›fl, hane üye-
lerinin tümü çocuk-yafll› demeden yerini yurdunu terk etmek
durumunda kalm›flt›r. ‹hracata dönük üretime yönelen Anadolu
sermayesinin dönüflümüyle orta büyüklükteki Anadolu kentleri-
ne yönelen göç hareketleri, metropollere yönelen göçlerden
farkl› olarak “köksüzleflmeye” yol açmasa da, proleterleflme sü-
recinin ülke geneline yay›lmas›na neden olmaktad›r.
ii-Örgütlü ‹flçiler ve Devlet Memurlar›
Örgütlü iflçiler, güvencesiz çal›flt›rma biçimleriyle kuflat›larak
teslim al›nmakta ve iflçi s›n›f›n›n geri kalan kitlesinden yal›t›k,
ayr›cal›kl› bir gruba dönüfltürülmektedir. Devlet memurlar› da,
iki kademeli bir süreç içinde benzer bir dönüflüme yöneltilmifl-
tir. ‹lk etapta kamusal hizmet üretimi süreci meta üretimi sü-
recine dönüfltürülerek devlet memurlar› proleterlefltirilmifltir. Bu
sürece kamu çal›flanlar› hareketi ile karfl› koyan devlet memur-
lar› “sendikalaflmay›” baflarm›fl ancak bu yolla süreci durdura-
mam›fl, örgütlü kamu iflçileri gibi, “kazan›lm›fl haklar›”n›n bir
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 113
k›sm›n› sendikalar› vas›tas›yla korumufl, ancak güvencesiz ça-
l›flt›rma biçimleriyle kuflat›lmaktan kurtulamam›flt›r. Her iki
grup da, iflçi s›n›f›n›n “ayr›cal›kl›” kümeleri olarak erimekte ve
yeni güvencesiz çal›flt›rma biçimleriyle çal›flmaya yöneltilmek-
tedir. Bu özel çözülme ve yeniden konumlanma biçimi yeni-
den proleterleflme sürecinin bir türü olarak ele al›nmal›d›r.
iii-Orta Köylülük, Zanaatkârlar ve Yüksek Vas›fl› Serbest Meslek
Gruplar›

Destek ve koruma politikalar›na son verilmesi, kamunun ya-


t›r›m ve denetim rolünün zay›flat›lmas› ve uluslararas› mali ser-
mayenin hizmetler ve pazarlama alan›na girifliyle birlikte, orta
köylülü¤ün, zanaatkârlar›n ve yüksek vas›fl› serbest meslek
gruplar›n›n ba¤›ms›z ekonomik varolma olanaklar› zay›flam›fl ve
tekelci sermayeye ba¤›ml›laflma e¤ilimi öne ç›km›flt›r. Sözlefl-
meli çiftçilik; servis zincirleri, bayilik a¤lar›; tafleron ve fason
üreticilik; ücretli çal›flma biçimleri bu ba¤›ml›laflma e¤iliminin
öne ç›kan somut görünümleridir. Ba¤›ml›laflma, kimi zaman
mali sermaye ile dikey entegrasyon, kimi zaman ise proleter-
leflme yönü ön planda olan bir yeniden konumlanma biçimin-
de gerçekleflmektedir.
Bütün bu toplumsal çözülme ve s›n›fsal dönüflüm süreçleri
Türkiye toplumunun 1980’li y›llardan günümüze kadar uzanan
sosyal, siyasi ve kültürel evrimini belirleyen maddi-toplumsal
temeli oluflturmaktad›r. Temel toplumsal s›n›flar ve s›n›flar ara-
s› iliflkiler bu süreçte yeniden yap›lanmaktad›r.
iv-Proleterlefltirme Süreci ve ‹flçi S›n›f› Hareketi
Yaflanmakta olan toplumsal çözülme ve s›n›fsal dönüflüm sü-
recinin, halk s›n›flar› aç›s›ndan temel yönü “proleterlefltirme”dir.
Türkiye, tarihinin gördü¤ü en büyük proleterlefltirme sürecini
114 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
yaflamaktad›r. 20 y›ll›k bir süreç içerisinde, iflçi s›n›f› kitlesi
20 milyon seviyesine ulaflm›flt›r. 1970’lerdeki k›r ve kent nü-
fusu oranlar› tersine dönmüfl, nüfusun %75’i kentlerde yaflama-
ya bafllam›flt›r. Kent nüfusu içinde ücret gelirleriyle geçinenle-
rin oran› 1960’l› y›llardaki %25-30 düzeyinden %70 düzeyine
gelmifltir. Bu süreç halen ayn› yönde ilerlemektedir. Türkiye
ekonomisinin üretken altyap›s›n›n büyük bir h›zla tahrip edil-
mesi, mülksüzleflen s›n›flar›n büyük bir bölümünün iflsizler, ev-
de çal›flanlar, ücretsiz aile iflçileri, eksik biçimde istihdam edi-
lenler, geçici iflçiler, gündelikçiler gibi önemli bir kesimi hiz-
metler sektöründe yer alan kategorilerde y›¤›lmas›yla sonuçlan-
makta; proleterleflme sürecine, büyük bir yoksullar y›¤›n›n›n
oluflumu efllik etmektedir.
Yoksullaflt›r›lan kitleleri proleterleflmeye sevk eden en önem-
li etmen, ücret gelirine ba¤›ml› bir yaflam zorlamas›d›r. Bu
noktada, e¤itim, sa¤l›k, enerji, ulafl›m, haberleflme, bar›nma gi-
bi temel hizmetlerin piyasalaflt›r›lmas› ve özellefltirilmesi poli-
tikas› ile kamusal alan›n y›k›lmas› ve tar›ma dayal› geçimlik
aile ekonomilerinin tasfiyesi kritik önemdedir. Böylece yoksul
halk›n ücret d›fl› geçim olanaklar› hem devlet hem de toplum
düzeyinde ortadan kald›r›lmaktad›r. Neo-liberal y›k›m politika-
lar›yla devletin siyasi meflruiyeti ciddi biçimde k›r›lganlaflmak-
ta ve toplum a¤›r bir ahlaki krize sürüklenmektedir.
Tarihteki bütün büyük proleterlefltirme dalgalar›n›n ortak özel-
li¤i olan tafleronlaflt›rma ve fason üretim a¤lar›n›n bir patlama
halinde yayg›nlaflt›r›lmas› bu dönemde de ortaya ç›km›flt›r. Ta-
fleronlaflt›rma, fason üretim ve di¤er güvencesiz çal›flt›rma bi-
çimlerinin yayg›nlaflt›r›lmas› ile birlikte, yeni sömürgecili¤in
kurulufl dönemine özgü güvenceli istihdam biçimleri de kade-
me kademe ortadan kald›r›lmaktad›r.
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 115
Güvencesiz istihdam ortam›n›n bask›s› alt›ndaki vas›fl› ve ya-
r› vas›fl› çekirdek iflgücü, nispeten daha güvenceli ve tatmin-
kâr bir ücrete ulaflabilmek için, “toplam kalite yönetimi” gibi
son derece bask›c› ve rekabetçi emek yönetimi sistemlerini ka-
bullenmeye zorlanmaktad›r.
Proleterlefltirme sürecinin bu iki yönlü yap›s› (güvencesiz is-
tihdam biçimlerinin yayg›nlaflmas› ve güvenceli istihdam biçim-
lerinin tasfiyesi), 1980 sonras›n›n toplumsal muhalefet hareket -
lerine karakterini veren unsurlardan biridir.
Güvencesizli¤e zorlanan örgütlü iflçilerin direniflleri ile iflçi-
lefltirilen kamu çal›flanlar›n›n sendikal hareketleri uzun süre ne-
o-liberalizme karfl› toplumsal direniflin iki ana bileflenini ve
motor güçlerini oluflturmufltur. Bu durum, ilerici toplumsal mu-
halefet hareketlerinin iflçi s›n›f› örgütleri etraf›nda toparlanma-
s›nda önemli rol oynam›flt›r. Ancak toplumsal muhalefetin ge-
liflmesinde motor rolü oynayan iflçi s›n›f› hareketlerinin, iktidar
mücadelesi boyutunu kazanmas›, devletin müdahaleleri ve Tür-
kiye solunun 1990’larda yaflad›¤› “sa¤a savrulma” nedeniyle
sa¤lanamam›flt›r. Örgütlü eme¤in “öz savunmas›” ile iflçi s›n›-
f›n›n siyasi iktidar mücadelesi aras›na devlet eliyle baraj ku-
rulmufltur. Mevcut sendikal merkezler kendilerini “kkazan›lm›fl
haklar›n korunmas›” mücadelesi ile s›n›rlam›fllard›r. Güvencesiz
çal›flma koflullar›na ve kamusal alan›n tasfiyesine karfl› müca-
deleyi, yoksullaflt›rman›n ve güvencesizlefltirmenin hedefindeki
tüm kitleyi içine alacak bir tarzda örgütlemekten özenle kaç›n-
ma, mevcut “emek örgütleri”nin büyük bir kesimi için ortak
payda olmufltur. Bu nedenle örgütlü iflçi hareketi, her geçen
gün büyüyen yeni iflçi s›n›f› kitlesi ile olumlu bir iliflki kur-
mam›flt›r. “Geleneksel iflçi s›n›f› kitlesi” iflçi s›n›f›n›n genel kit-
lesinden ayr› ve çeliflik ç›karlara sahip, ayr›cal›kl› bir grup gö -
116 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
rünümünü kazanm›fl, kazan›lm›fl haklar›n korunmas› mücadele-
si, “aayr›cal›klar› koruma mücadelesine” dönüflmüfltür.
Geleneksel sendikal hareketin krizi de bu temel üzerinde or-
taya ç›kmaktad›r. Oluflan yeni iflçi kitlesi geleneksel sendikal
örgütlenme taraf›ndan kavran›lamazken, iflçi s›n›f›n›n örgütlü
çekirde¤i sürekli daralmaktad›r. ‹flçileflen kamu çal›flanlar› da
örgütlü iflçilere benzer bir süreci gecikmeli olarak yaflamakta-
d›r.
K›sacas›, yaflanan büyük proleterleflme dalgas› ile ortaya ç›-
kan yeni iflçi kitlesi, art›k iflçi s›n›f›n›n temel kitlesini olufltur-
maktad›r. Buna karfl›n, iflçi s›n›f› nicelik olarak afl›r› bir genifl-
leme gösterirken, nitelik olarak önemli ölçüde zay›flam›fl du-
rumdad›r.
Halen iflçileflme sürecinde olan ve toplum içinde daima ge-
nifl bir yer tutan yoksullar›n ve yeni iflçi kitlesinin sosyal al›fl-
kanl›klar› ve siyasal davran›fllar›, bu geçifl sürecine özgü ola-
rak sürekli tepkisel biçimler kazanmaktad›r. Kent yoksullar› kit-
lesinin birinci sorunu emek pazar›na kat›lmakt›r. Ücretli emek
pazar›nda bir yandan bu pazar›n bir parças› olarak iflçi s›n›f›-
n›n kaderini paylaflmakta, di¤er yandan çözülmeye u¤rayan top-
lumsal konumunu telafi etmeyi temel alan bilinç biçimleriyle
hareket etmektedir. Bu olgu, söz konusu kitle içinde din, mez-
hep, etnisite vb. temelinde cemaatleflme e¤ilimlerinin içeri¤ini
de¤ifltirmekte ve güçlendirmektedir. Cemaatleflme, neo-liberal
y›k›m politikalar›n›n sosyal program› olan “dilencilefltirmeye”
uygun bir sosyal zemin sa¤lamaktad›r. Bu sosyal zeminin kan
verdi¤i di¤er bir sosyal denge mekanizmas› ise ço¤u zaman
birbirinin içine giren suç ve rant çeteleflmeleri olmaktad›r.
Siyasal davran›fllar aç›s›ndan ise, güvencesizlik günümüzde
ola¤anüstü güçlenen siyasal pragmatizmin nesnel temelini olufl-
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 117
turmaktad›r. ‹stikrars›zl›k ve tepkisellik kitlelerin siyasal davra-
n›fllar›nda öne ç›kan di¤er e¤ilimlerdir. Bu nedenlerle tüm dü -
zen partileri bir türlü kökleflememekte, her kriz ortam›n›n ar-
d›ndan silkelenip bir kenara at›lmaktad›r. Muhalefetin dibe vur-
du¤u bu dönemde dahi sosyal patlama refleksleri iktidarlar›n
diken üstünde durmas›na sebep olmaktad›r. Güvencesiz kitleler,
›rkç›l›k, faflizm, tarikatç›l›k gibi düzenin “kenar›ndaki” alterna-
tifleri, kendi toplumsal konumlar›n›n siyasi izdüflümü olarak
kavramakta ve kendilerini kurulu düzene kabul ettirmenin yo-
lu olarak görmektedirler.
Özetle Türkiye iflçi s›n›f›, siyasi ve sosyal davran›fl e¤ilim-
leri ve yanl›fl bilinç biçimleri birbirinden önemli ölçüde fark-
l›, “geleneksel” ve “yeni” diyebilece¤imiz iki ana gruba bölün-
müfltür. Bu nedenle Türkiye devrimci hareketinin, iflçi s›n›f› ha-
reketi aç›s›ndan temel sorunu, bu bölünmüfllü¤ü devrimci bir
s›n›f bilinciyle aflan yeni bir iflçi hareketi modelini gelifltirmek-
tir. Bu yeni model, iflçi s›n›f› hareketini, yeni iflçi kitlesi için
güvenceli çal›flmay› öngören yeni bir toplumsal üretim düzeni-
ni ve kamusal haklar› talep eden; iflçilerin yaflama ve çal›flma
koflullar›n› bir bütün olarak gören; iflyerlerini, iflçilerin yaflam
alanlar›n› ve moral dünyalar›n› mücadele ve örgütlenme alan›
olarak kavrayan bir yeni kitle hareketi modeli olmal›d›r. Dün-
yan›n her yerinde oldu¤u gibi, Türkiye'de de iflçi s›n›f› hare-
ketinin bu yeni toplumsal temel üzerindeki birli¤ini sa¤lamaya
yetenekli kitle hareketi modeli “T Toplumsal Hareket Sendikac›-
l›¤›” modelidir.
v-Neo-liberal Y›k›m›n Ara S›n›flar Üzerindeki Etkileri
Neo-liberal y›k›m politikalar›, ara s›n›flar›n toplumsal konum-
lar›nda ciddi de¤iflimlere neden olmufltur. Küçük burjuvazinin
proleterleflme ve tekelci sermayeye dikey entegrasyon yönünde-
118 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
ki dönüflümü, bu grubun ilerici niteli¤inde belirgin bir daral-
maya yol açm›flt›r. Elbette geleneksel küçük burjuva ayd›n kat-
manlar› içerisinde modernist tutumun “ilerici” etkisi bir bütün
olarak ortadan kalkmam›flt›r. Ancak, “toplumsal konumunu ko-
ruma” refleksi, t›pk› örgütlü iflçilerde oldu¤u gibi e¤itimli kü-
çük burjuva kesim içerisinde ›rkç›/floven e¤ilimlerin güç kazan-
mas›nda karfl›l›¤›n› bulmaktad›r. Di¤er yandan, tekelci serma-
yenin üretim zincirlerine fason, tafleron a¤lar›yla entegre olan
atölye/dükkan sahipleri ile büyük sermaye ad›na üst düzey yö-
netim ve denetim görevleri üstlenen teknik kadrolar ise gele-
ceklerini neo-liberal geliflme modeline ba¤lamaktad›rlar. “Ulu-
salc›-›rkç›” siyasi gericilik ile “dinci/neo-liberal” gericilik “orta
s›n›f deste¤ini” bu kesimlere dayanarak oluflturmaktad›r.
Geçti¤imiz 30 y›l boyunca tar›mda yaflanan y›k›c› geliflmeler
sonras›nda küçük ve orta köylülü¤ün muhafazakâr sa¤ partiler
yönündeki geleneksel tercihi de¤iflmemifl ancak, her seferinde
bir baflka sa¤ partiyi tercih ederek siyasi tablonun oluflumun-
da süre¤en bir istikrars›zl›k kayna¤› haline gelmifltir. (Ayn› ko-
flullar, Kürt köylülü¤ünü de¤iflik bir yönde, ulusal kurtulufl ha-
reketine yönelme do¤rultusunda etkilemifltir.)
Türkiye sosyalist hareketinin ana yönelimi, ara s›n›flarda ya-
flanan bu dönüflüm süreçlerinden ilerici dinamikler yaratmak do¤-
rultusunda olmam›fl, aksine, ara s›n›flar içerisinde geliflen siyasi
gericili¤in kuyru¤una tak›lan yaklafl›mlar ön plana ç›km›flt›r. Fa-
flist-kontrgerillac› darbecilerin kuyru¤una tak›lan otoriter milliyet-
çi “ulusalc› sol” ile Amerikanc›-dinci gericilerin de¤irmenine su
tafl›yan “liberal solun” bu savrulmalar›nda, ara s›n›flarda yafla-
nan bu dönüflümün etkili bir temel sa¤lad›¤› görülmelidir.
2. Sermaye Yetersizli¤i ve Oligarflinin Dönüflümü
Neo-liberal yeni sömürgecilik politikalar›, Türkiye’de serma-
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 119
yeye dayal› üretim yap›s›nda ve buna ba¤l› olarak oligarfli içi
iliflkilerde ve ba¤›ml›l›k düzeyi artan oligarflinin yap›s›nda be-
lirgin de¤iflikliklere neden olmufltur.
Son 35 y›l içinde, Türkiye ekonomisi önemli bir de¤iflim ge-
çirmifltir. Kapitalizm öncesi iliflkiler hemen tümüyle çözülmüfl,
d›fla ba¤›ml› kapitalizm ülkenin en ücra köflelerine kadar gir-
mifltir. Oligarflinin kapitalizm öncesi iliflkilerden beslenen un-
surlar› tekelci sermayenin alt unsurlar›na dönüflmüfltür.
Bu de¤iflim, Türkiye’nin zay›f ve d›fla ba¤›ml› sanayi alt ya-
p›s›n› tahrip etmifl, girdi maliyetlerinin afl›r› artmas›na neden
olmufl; tar›m ürünlerini ithalata ba¤›ml› hale getirmifl, katma
de¤eri yüksek ürünlerin üretiminin gerilemesine yol açm›fl; do¤-
rudan ulusal gelir sa¤layan madencili¤i çökertmifltir. Buna kar-
fl›n, ucuz iflçili¤e dayal› fason üretimin, turizm ve di¤er hiz-
met sektörlerinin ola¤anüstü büyümesine neden olmufltur.
Bu y›llar içinde sa¤lanan “ekonomik büyüme”nin ana unsu-
runu, büyük proleterlefltirme dalgas›na ba¤l› olarak kapitalist tü-
ketim pazar›ndaki muazzam geniflleme; devletin K‹T’ler arac›-
l›¤›yla üretilen veya kapitalist üretime konu olmayan temel hiz-
met alanlar›ndan çekilerek, piyasalaflt›rmaya ve özellefltirmeye
gidilmesi; baflta iletiflim olmak üzere hizmetler sektöründeki de-
vasa büyüme; ve do¤al gaz ve petrole ba¤›ml› özel enerji kul-
lan›m›ndaki büyük geniflleme oluflturmufltur.
Bu “büyüme” süreci, uluslararas› mali sermayenin Türkiye
ekonomisindeki nüfuzunu afl›r› ölçüde art›rm›flt›r. Ekonominin
ülke içindeki kaynaklara dayanmayan, kapitalist dünya pazar›-
na odakl› bu afl›r› ve “vverimsiz büyümesi” ile sömürge kapi-
talizminin kronik sorunu olan “sermaye yetersizli¤i” bir araya
gelince, Türkiye uluslararas› mali sömürü a¤lar›n›n en cazip
avlar›ndan birisi haline gelmifltir. Bugün geldi¤imiz noktada
120 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
Türkiye’nin 35 milyar dolar› cari a盤› vard›r. 100 milyar do-
lar› aflk›n s›cak para, dünyan›n en yüksek faiz oranlar› ile Tür-
kiye ekonomisini “sa¤maktad›r”. Ülke ekonomisi büyüyen cari
a盤a ra¤men, ekonomik döngüyü sürdürebilmek için kamunun
elinde bulunan bütün büyük üretim tesislerinin, ayr›cal›klar›n›n
ve izinlerinin sat›ld›¤› bir “yoksullaflt›r›c› büyüme” döngüsüne
yuvarlanm›flt›r.
Türkiye toplumu son 30 y›l içinde ola¤anüstü ekonomik bü-
yüklükler yaratmas›na karfl›l›k, yerel sermaye birikimi giderek
zay›flamaktad›r.29
Emperyalist mali tekellerin mali, s›nai ve hizmet alanlar›nda-
ki do¤rudan paylar› giderek artm›flt›r. Daha önce yabanc› ser-
mayenin dolayl› denetiminde olan, “yerli aile flirketlerinin” sa-
hibi oldu¤u bankac›l›k ve sigortac›l›k sektörünün %30'u yaban-
c› mali tekellerin eline geçmifltir. Yerli tekelci sermayenin em-
peryalizmle iflbirli¤i yap›s›nda acentelik ve tafleronluk hizmet-
leri ön plana ç›km›fl, emperyalizme ba¤›ml›l›¤›n›n niteli¤i kimi
zaman “yeni-kompradorluk” olarak adland›r›labilecek ölçüde
“düflük profilli” hale gelmifltir.
Neo-liberal yeni sömürgecilik iliflkileri ile Türkiye ekonomi-
si afl›r› k›r›lgan hale getirilirken, ekonominin temel mekaniz-
malar› do¤rudan do¤ruya emperyalist mali kurulufllar taraf›ndan
yönetilmeye baflland›. Maliye Bakanl›¤›’nda büro oluflturan
IMF, tüm kamusal tasarruflar› gündelik olarak denetlemeye
geçti. “Ekonomiyi siyasetten ay›rma, partizanl›¤a ve popülizme
engel olma” örtüsü alt›nda oluflturulan “öözerk kurullar” ile ül-
29 Ülkedeki bir k›s›m kapitalistin sahip oldu¤u sermayenin mutlak büyüklü¤ünün bu
süreçte çok artm›fl olmas› bu olgu ile çeliflmemektedir. Bunlar›n ulaflt›klar› sermaye
büyüklükleri, gerek ülkenin genel sermaye yetersizli¤i sorunu göz önünde
tutuldu¤unda gerekse ülke d›fl›na transfer olan sermaye gelirleri ile k›yasland›¤›nda
önemsiz kalacak seviyelerdedir.
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 121
kedeki bütün önemli piyasalar›n yönetimi, kamu ç›kar›ndan ko-
par›ld›, emperyalist kurulufllara ve do¤rudan do¤ruya büyük ser-
mayeye aktar›ld›. Sermayenin büyük el de¤ifltirme ve uluslara-
ras› mali sermaye tekellerinin mülkiyetine geçirilmesi sürecin-
de bu “özerk kurullar” etkin bir araç olarak kullan›ld›.
“YYönetiflim” ad› verilen ve “sosyal taraflar›n yönetime kat›l-
mas›n› sa¤layarak, demokrasiyi tabana yayma” gibi yald›zl› laf-
larla yap›lan bu düzenlemeler, “özerk kurullar” arac›l›¤›yla bafl-
lat›lan ve önceleri ekonomiyle s›n›rl› olan “sermaye yönetimi”
sürecine, “genel politikalar›n belirlenmesi” düzeyine, tüm kamu
kaynaklar›n›n yönetimine kadar uzand›. Giderek parlamentoyu
bir noter merciine çevirdi.
A¤›rl›kla ihracata yönelik üretim yapan sanayi sektörü, ulus-
lararas› üretim zincirlerinin bir parças› haline gelmenin yan› s›-
ra, mülkiyet yap›s›nda emperyalist tekellerin pay›n›n giderek
artt›¤› bir yönde de¤iflmektedir. Ayr›ca, tefeci tüccarlar›n ve
büyük toprak sahiplerinin büyük bir ço¤unlu¤u tekelci serma-
yenin üretim, finansman ve pazarlama zincirlerine eklemlenmifl,
yap›sal de¤iflimler geçirmifl ve maddi varl›klar›n› bu iliflkilere
dayand›rm›fllard›r.
Bu noktada “Anadolu sermayesinin” dönüflümü özel olarak
ele al›nmal›d›r. Son 30 içinde Anadolu’da yeni sanayileflen, ge-
leneksel bölge merkezi konumundaki kentlerde gözlenen “ihra-
cata dayal› sanayileflme” olgusu, çok yönlü sonuçlar›yla dikkat
çekicidir.
‹hracata dönük üretim yapan ve “Anadolu Kaplanlar›” gibi
s›fatlarla parlat›lan Anadolu sermayesi için “kaplanl›k” nitele-
mesi ancak çokuluslu tekellerin kafeslerindeki yerlerine iflaret
edecekse anlaml› olabilir. Anadolu’da yefleren, ço¤unlukla ‹s-
lamc› tonlara sahip bulunan yeni sanayi burjuvazisi, girift fa-
122 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
son iliflkilerle uluslararas› tekelci sermayeye göbekten ba¤l›d›r.
Ba¤›ml›l›k iliflkisinden ald›klar› güçle bulunduklar› illerdeki ye-
rel iktidar blo¤u içinde de egemen konuma gelen Anadolu ser-
mayesi “yerelleflme” yönündeki aç›l›mlar›n da en güçlü daya-
na¤› konumundad›r.
Bunlar›n sonucunda, oligarfli tekelci sermayeye daralm›fl; te -
kelci sermayenin uluslararas› ba¤›ml›l›¤› artm›flt›r; tekelci ser-
mayenin toplumsal ve siyasal hegemonyas› güçlenmifl; oligarfli
içi çeliflkiler, tekelci sermayenin iç çeliflkilerine dönüflmüfltür.
Bu nedenle, geçmiflte oligarfli içindeki çat›flmalarda kurulan
“reformcular-tutucular” denkleminin bir taraf›nda tekelci serma-
ye ve merkezi devlet bürokrasisi, di¤er taraf›nda kapitalizm ön-
cesi unsurlar ve dinsel gericilik bulunurken, art›k denklemin ta-
raflar› de¤iflmifltir. Oligarfli içindeki güncel çat›flmada “reform-
cu” kanat tekelci sermaye ve dinsel gericilik ittifak›na, “tutu-
cu” kanat ise merkezi devlet bürokrasisi ve orta s›n›f gericili-
¤ine dayanmaktad›r. Dinsel gericilik, tekelci sermayenin üretim
ve pazar a¤lar›n›n oluflumunda son derece etkili ve yayg›n bir
toplumsal destek temeli sa¤lamaktad›r. Buna karfl›l›k, yayg›n-
merkezi devlet bürokrasisi, yeni sömürge kapitalizmi içerisinde
geçmiflte sahip oldu¤u “düzenleyici” rolünü önemli ölçüde yi-
tirmektedir.
Bu dönüflümlerle birlikte, devletin “kamusal ç›kar›” düzenle-
di¤i iddias›n›n en somut temeli ortadan kalkmaktad›r.
C- Emperyalist Sömürgecilik Politikalar› ve Sonuçlar›
1. Bölgemizde Emperyalist Sömürgecilik Hareketleri ve
Türkiye
Reel sosyalizmin y›k›l›fl›yla birlikte, Türkiye'nin tam ortas›n-
da yer ald›¤› genifl bir alan emperyalist sömürgecilik politika-
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 123
lar›n›n aç›k hedefi haline geldi. Eski sosyalist ülkeler, Arap
milliyetçili¤i ve Filistin kurtulufl hareketi sürecinde k›smi ba-
¤›ms›zl›k kazanm›fl Ortado¤u ülkeleri ile ‹ran ve onun etki ala-
n›nda geliflen anti-Siyonist direnç merkezleri ABD'nin sömür-
geci seferberli¤inin hedef tahtas›na oturttu¤u ülkeler oldu. So-
¤uk Savafl s›ras›nda SSCB'ye karfl› ABD'nin hizmetinde görev
alan Türkiye oligarflisi, bu yeni sömürgeci sald›r› döneminde
de ABD saflar›nda rol almaya devam etti. Türkiye'nin so¤uk
savafl sonras›n›n ABD politikalar› aç›s›ndan yeniden konumlan-
d›r›lmas›, devletin politik, askeri ve stratejik perspektifi aç›s›n-
dan yeniden yap›land›r›lmas›n› gerekli k›lmaktad›r.
Bu “yeniden yap›land›rma” süreci, devletin kurumsal yap›s›n-
da ve devlet iktidar›n›n da¤›l›m›nda önemli de¤ifliklikleri bera-
berinde getirmektedir. Bugün oligarfli içindeki çat›flmalar›n en
önemli temeli bu noktada ortaya ç›kmaktad›r.
Bütün dünyada oldu¤u gibi, Kafkaslar, Orta Asya ve Orta-
do¤u’da ABD emperyalizminin sömürgecilik politikalar› iki ek-
sen üzerinden geliflmektedir. Bunlardan birincisi, daha önce sö-
mürgelefltirilmemifl olan eski sosyalist ülkelerin, aç›k iflgal ve
askeri kontrol temelinde sömürgelefltirilerek, neo-liberal politi-
kalar›n uygulanmas›d›r. Bölgedeki emperyalist sömürgecilik po-
litikalar›n›n ikinci eksenini ise genellikle IMF ve/veya AB ilifl-
kileri üzerinden yürütülen “nneo-liberal yeni sömürgecilik poli -
tikas›” oluflturmaktad›r. Bu politik eksen daha önceden emper-
yalizmin yeni sömürgesi olan Türkiye, M›s›r ve Pakistan gibi
ülkeler ile Do¤u Avrupa ülkeleri, kimi eski Sovyet cumhuri-
yetleri ve emperyalist iflgalin aç›k hedefi haline getirilemeyen
Hindistan’da izlenmektedir. Emperyalist iflgal ve müdahalelere
dayal› sömürgecilik hareketleri ile neo-liberal yeni sömürgeci-
lik politikalar› birbirlerini karfl›l›kl› olarak güçlendirmektedirler.
124 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
ABD emperyalizmi, Türkiye’deki kontrgerilla örgütlenmesini
ve öteden beri güdümledi¤i siyasi gericilik kanallar›n› Kafkas-
lar ve Orta Asya’daki emperyalist müdahalelerinde etkin bir bi-
çimde kullanmaktad›r.
Sömürge tipi faflizmin emperyalizmle içsel ba¤›n›n kurulma-
s›nda, bu bölgedeki sömürgelefltirme faaliyetleri özel bir konum
kazanm›flt›r.
Ordu, M‹T ve D›flifllerinde ABD'nin Büyük Ortado¤u Plan›
çerçevesinde emperyalist odaklarla kurulan yeni iflbirli¤i iliflki-
leri, bu kurumlar›n iç yap›s›n›n, ABD'nin yeni sömürgecilik ha-
reketine uyumlu bir biçimde yeniden düzenlenmesini gündeme
getirmektedir. Ordunun “profesyonellefltirilmesi”, D›fliflleri ile
M‹T aras›ndaki iliflkinin yo¤unlaflt›r›lmas› ve “M‹T'in sivillefl-
tirilmesi” bu do¤rultudaki geliflmelerdir.
ABD'nin Kafkasya ve Orta Asya'daki “operasyonlar›nda” yal-
n›zca devletin “resmi” cihaz› de¤il, ayn› zamanda, en genifli
Fethullah Gülen’in etraf›nda örgütlenen iliflkiler olmak üzere,
çeflitli tarikatlar› ve sivil faflist örgütlenmeleri içine alan genifl
kontrgerilla a¤lar› da kullan›lmaktad›r. MHP, BBP, Fethullah-
ç›lar ve irili ufakl› “radikal ‹slam” örgütleri bu ba¤lant›lar ara-
c›l›¤›yla söz konusu bölgede görev yapmakta, kadrolaflmakta ve
mali kaynak oluflturmaktad›r. ABD’nin bu bölgedeki sömürge-
lefltirme politikalar›, Türkiye’de “milli politikalar” gibi sunul-
makta ve dokunulmaz addedilmektedir.
Sonuç olarak ABD'nin bu bölgedeki sömürgeci operasyonla-
r›, sömürge tipi faflizmin temel kurumlar›nda yeniden yap›lan-
may› gündeme getirmektedir. “Sivilleflme”, “esnekleflme”, “tek-
noloji”, “uluslararas› teröre karfl› mücadelede iflbirli¤i” kavram-
lar›yla yap›lan bu düzenlemeler, temel faflist kurumlar›n emper-
yalizme ve sermayeye ba¤›ml›l›¤›n› ve dokunulmazl›¤›n› art›r-
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 125
makta; sömürge tipi faflizmin belirleyici mekanizmas› olan
kontrgerillan›n hareket alan›n› geniflletmekte; Türkiye'yi Ortado-
¤u halklar› karfl›s›nda “düflman” konumuna sürüklemekte; siya-
si gericili¤in ve faflizmin kitle temelini yayg›nlaflt›ran, kurum-
laflt›ran, pekifltiren bir rol oynamaktad›r.
2. Büyük Ortado¤u Savafl› ve Türkiye
ABD'nin enerji hammaddeleri yataklar› ve nakil hatlar›na ilifl-
kin büyük sömürgelefltirme hareketi, 11 Eylül sonras›nda Af-
ganistan’dan bafllayarak Irak’›n iflgaline uzanan ve Filistin’i,
Lübnan’› ve ‹ran’› içine alarak geniflleyen Büyük Ortado¤u Sa-
vafl›’na dönüflmektedir.
ABD'nin Afganistan'daki iflgali, Irak'›n iflgaline ortam haz›r-
lad›¤› ilk ad›m olmufltur. Ayn› dönemde ‹srail de Filistin “ba-
r›fl sürecini” sona erdiren sald›rganl›¤›n› bafllatm›flt›r. Bu iki
olay›n arkas›ndan gerçeklefltirilen Irak'›n iflgaliyle birlikte,
ABD'nin Kuzey Bat› Afrika'dan Pakistan'a kadar uzanan bir
alan› aç›k iflgal ve müdahaleye dayal› yeni bir sömürgelefltir-
me alan› olarak tan›mlad›¤› aç›kl›k kazanm›flt›r.
ABD, BOP projesiyle, dünyan›n muhtelif yerlerini oldu¤u gi-
bi, Ortado¤u’yu da “Balkanlaflt›rmak” hedefi gütmektedir.
Türkiye, ABD'nin “Büyük Ortado¤u Projesi” olarak adland›r-
d›¤› Ortado¤u'daki sömürgelefltirme hareketlerinde de iflbirlikçi
olarak yer almaktad›r.
BOP, ABD'nin bölgedeki sürekli, aktif askeri varl›¤› ve mü-
dahalesiyle Ortado¤u'da etnik-dinsel parçalanmalar›n birbirlerine
karfl› yöneltilmesini, sürekli bir savafl ve gerilim ortam›nda ener-
ji ve hammadde kaynaklar›n›n denetlenmesini; bölgenin bütünü-
nün neo-liberal düzenlemelerle uluslararas› sermayeye aç›lmas›n›;
vas›fl›-yar› vas›fl› emek gücünün güvencesizlik temelinde ulusla-
126 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
raras› üretim sistemine entegrasyonunu öngörmektedir.30 Türkiye
ise, BOP'un yaln›zca “tafleronu” de¤il, ayn› zamanda “hedefidir”.
BOP’un bugün bafll›ca iki a¤›rl›k merkezi bulunmaktad›r: Irak
ve Filistin. Bu projede ABD'nin stratejik müttefikleri ‹ngiltere
ve ‹srail'dir. Türkiye egemen s›n›flar›n›n ileri sürdü¤ü gibi Tür-
kiye BOP ba¤lam›nda ABD ile “stratejik müttefik” de¤ildir.
BOP’un Ortado¤u'da güvence alt›na ald›¤› tek devlet ç›kar› ‹s-
rail'in ç›karlar›d›r. Türkiye BOP'ta iflbirlikçili¤i kabul etmekle,
‹srail'in bölgedeki devlet politikalar›na da angaje olmakta;
ABD'nin yede¤ine düflmektedir.
BOP, bölgede sürekli bir asimetrik savafl durumu yaratm›fl,
Türkiye'yi de “uluslararas› terör” olarak adland›r›lan “gizli ser-
vis operasyonlar›n›n” hedef ülkelerinden biri haline getirmifltir.
Bu durum, bir yandan Türkiye toplumunda “güvenlik doktrini”
üzerinden emperyalizmin ideolojik hegemonyas›n› güçlendirir-
ken, di¤er yandan iç-güvenlik kurumlar› üzerindeki CIA-MOS-
SAD egemenli¤ini pekifltirmektedir.
Türkiye, etnik ve dinsel parçalanmalar›n “birbirine karfl› yö-
netilmesini” öngören ABD perspektifinin oda¤›na ald›¤› “kim-
lik” sorunlar› aç›s›ndan oldukça sorunlu bir ülkedir.31 Türkiye
Ortado¤u’da etnik ve dinsel temelli bir siyasi parçalanma sü-
recinden genel olarak olumsuz etkilenecektir. ABD'nin bu sü-
reçte Türkiye'ye empoze etti¤i “›l›ml› ‹slam” iktidar›, Türki-
ye'nin bu gerilimlerden çok daha fazla etkilenen bir ülke ha-
line gelmesine neden olacakt›r.
30 ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisi Belgesi’nde (2006), 2013’e kadar Ortado¤u
Serbest Ticaret Alan›’n›n (MEFTA) yarat›lmas›n›n planland›¤› belirtilmektedir.
31 Türkiye, Kürtler ile birlikte birçok etnik unsuru, az›nl›klar› bar›nd›ran ve “Ermeni
Soyk›r›m›” gibi tarihi sorunlarla yüzleflmemifl bir ülkedir. 15-20 milyon Alevi ve
fiii’nin yan›nda Sünnili¤in birbirine oldukça uzak iki alt grubu, Hanefiler ve fiafil-
er’den oluflan bir dinsel mozai¤e sahiptir. Bu etnik ve dinsel unsurlar›n hemen
hepsi, ABD'nin Ortado¤u ve Kafkasya'daki cemaatlefltirme politikalar›n›n konusudur.
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 127
BOP'un Türkiye üzerinde etki yaratan bir di¤er önemli so-
nucu, bölgemizde geliflmesine neden oldu¤u uluslararas› kutup-
laflmalard›r. Bu kutuplaflmalar›n önde gelen merkezleri Rusya
ve ‹ran'd›r.
Türkiye'nin BOP iflbirlikçili¤i, bölgede Türkiye'yi yaln›zl›¤a
sürüklemifltir. Bölge ülkeleri, Türkiye'nin taraf› oldu¤u ulusla-
raras› anlaflmazl›klar›n neredeyse hepsinde Türkiye'nin karfl›s›n-
da yer almaktad›r.
3. Türkiye'nin Avrupa Birli¤i’ne Üyelik Süreci
Türkiye’nin AB’ye entegrasyon süreci, ABD emperyalizminin
bölgesel güç dengelerine iliflkin bir tasarrufu olarak ve neo-li -
beral yeni sömürgecilik politikalar› ile uyum içinde, tamamla-
y›c› bir süreç olarak gündeme gelmifltir.
Geniflleme süreci, Do¤u Avrupa ülkelerinin AB’ye sömürge -
sel entegrasyonunu öngörmektedir. ABD bu entegrasyona kar-
fl› ç›kmamakta, aksine desteklemektedir.
ABD Türkiye’nin AB’ye kat›l›m›nda da öteden beri benzer
bir politikaya sahiptir.32 Türkiye’nin AB’ye üyeli¤i süreci, hem
AB ülkeleri hem de ABD’nin, Ortado¤u ve Kafkaslardaki sö-
mürgecilik stratejisi aç›s›ndan Türkiye’yi çeflitli bak›mlardan
kullanma hesaplar›yla iç içe geliflmektedir. Yani AB üyeli¤i
yaln›zca Türkiye’nin sömürgelefltirilmesiyle s›n›rl› olmay›p, böl-
gesel sömürgeci amaçlarla bütünleflen bir emperyalist politika-
n›n parças›d›r.
ABD, Türkiye’nin AB’yle bütünleflmesinin, t›pk› Do¤u Av-
rupa ülkelerinin AB’ye entegrasyonunda oldu¤u gibi, ABD’nin
32 ABD ve AB’nin birbirine tamamen karfl›t emperyalist merkezler oldu¤u ve ABD’nin
Türkiye’nin AB’ye kat›l›m›na karfl› oldu¤u biçimindeki varsay›m, 1945 sonras›nda
emperyalistler aras›ndaki rekabet ve entegrasyon diyalekti¤ini görememekten kay-
naklanan bir kabalaflt›rmad›r.
128 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
AB içerisindeki politik etki gücünü art›rmas›n› da beklemekte-
dir. Türkiye’nin AB’ye entegrasyon süreci bu nedenlerle özün-
de gerici bir karaktere sahiptir.
“Uyum sürecinde” en kolay ilerleme sa¤lan›lan konunun “AB
güvenlik politikalar›na uyum” olmas› bu nedenle bir tesadüf
de¤ildir. AB ilerleme raporlar›nda özellikle Türkiye’nin Kafkas-
lar ve Orta Asya’da gösterdi¤i ve “uluslararas› teröre karfl› mü-
cadele”deki iflbirli¤inden övgüyle söz edilmektedir.
Türkiye’de uygulanmakta olan Terörle Mücadele Yasalar›,
Ceza (Uyum) Yasalar› ve F-tipi cezaevleri gibi bask›c› uygu-
lamalar, AB güvenlik politikalar› ba¤lam›nda yürürlü¤e sokul-
mufltur.
Di¤er yandan, IMF, Dünya Bankas› ve DTÖ’nün dayatt›¤›
ekonomik ve politik düzenlemelerin önemli bölümü “Avrupa
Birli¤i’ne uyum süreci”nin as›l çerçevesini oluflturmaktad›r.
DTÖ anlaflmas›nda, Türkiye'nin anlaflman›n gereklerini yerine
getirmesinin AB'ye tam üyelik süreci içinde ele al›naca¤› be-
lirtilmifltir.
Tar›m, sosyal güvenlik, e¤itim, enerji ve haberleflme alan›n-
daki y›k›c› neo-liberal düzenlemelerin büyük ço¤unlu¤u “AB'ye
uyum süreci” bafll›¤› alt›nda gündeme getirilmifltir.
Kürt sorunu ve az›nl›k sorunlar› da dahil olmak üzere, “de-
mokratikleflme” bafll›¤› alt›nda gündeme getirilen düzenlemeler
demagojiden ibarettir ve neo-liberal yeni sömürgecilik iliflkile-
rinin politik üst yap›s›n›n oluflturulmas›ndan baflka bir anlam
ifade etmemektedir.
4. Bölgesel Emperyalist Politikalar›n Kriz Dinamikleri ve
Sol Politika
Bölgesel emperyalist politikalar›n harekete geçirdi¤i kriz di-
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 129
namiklerini bafll›ca üç grup içinde ele alabiliriz. Bunlardan bi-
rincisi, emperyalist politikalar karfl›s›nda geliflen bölgesel çok
kutupluluktan kaynaklanan dinamikler; ikincisi bölgesel emper-
yalist politikalar›n sonuçlar›yla Türkiye egemen s›n›flar›n›n çe-
flitli kesimleri aras›ndaki çeliflkilerin bir yans›mas› olarak, oli -
garfli içi çeliflkilerden kaynaklanan dinamikler; üçüncüsü ise bu
politikalar karfl›s›nda geliflen çeflitli halk direnifllerinde somut-
laflan dinamiklerdir.
Somut siyasete damgas›n› vuran politik program, taktik ve it-
tifak çizgisi konular›nda do¤ru bir devrimci stratejik yaklafl›m
gelifltirebilmemiz için, bu üç çeliflkiden do¤an dinamiklerin ni-
teli¤i hakk›nda aç›k bir görüfl sahibi olmam›z zorunludur.
i- Bölgesel Kutuplaflman›n Niteli¤i
Emperyalizmin Kafkaslar, Orta Asya ve Ortado¤u'da izledi¤i
sömürgecilik siyaseti karfl›s›nda Rusya ve ‹ran merkezli iki
önemli “direnç merkezi” geliflmektedir.
SSCB'nin da¤›lmas›n›n ard›ndan bir süre fliddetli bir “karga -
fla” görünümü sergileyen Rusya ilkel sermaye birikimi süreci-
ni umulandan k›sa bir süre içerisinde tamamlam›fl ve otoriter-
milliyetçi bir yönetimle geleneksel nüfuz alanlar›n› denetim al-
t›na almaya yönelmifltir.
Böylece ABD emperyalizminin yay›lmac› politikalar› karfl›s›n-
da önemli bir bölgesel direnç merkezi ortaya ç›km›flt›r. Ancak
Rusya’n›n bu direnifli “emperyalizme karfl› ulusal bir direnifl”
de¤il, emperyalist merkezde etkili bir biçimde yer almak için
verilen bir “nnüfuz alan› mücadelesidir”. Bu nedenle de ABD
ile Rusya aras›nda oluflan bölgesel çat›flma düzlemi, emperya-
listler aras› gerici bir çat›flmadan baflka bir fley de¤ildir.
Bu yeni kutuplaflman›n bir görünümü olarak ortaya ç›kan
130 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
“fianghay ‹flbirli¤i Örgütü’ne”33 üye ülkelerin de kapitalist dün-
ya sisteminin d›fl›nda bir ekonomileri yoktur. Baflta Çin olmak
üzere bu ülkelerin ço¤unda ABD'nin hat›r› say›l›r bir nüfuzu
bulunmaktad›r. Bu çat›flman›n, emperyalist güçler aras›nda Bi-
rinci veya ‹kinci Dünya Savafl› benzeri bir çatla¤› ortaya ç›-
kard›¤› yönündeki de¤erlendirmeler abart›l›d›r. Söz konusu ça-
t›flma ortam›n›n Türkiye'ye “ulusal ekonomi” için “ba¤›ms›z bir
ekonomik geliflme ortam› sundu¤u” biçimindeki tezler de ta-
mamen yanl›flt›r.34
Bölgedeki benzer bir di¤er direnç merkezi de ‹ran ‹slam
Cumhuriyeti’dir. ‹ran ‹slam Devrimi ile bir tür tekelci devlet
kapitalizmini yaratan Mollalar Rejimi, “fiia” doktrini ile Orta-
do¤u'nun yerel bir hegemonyac› gücü olma peflindedir. ‹ran'›n
oluflturmaya çal›flt›¤› hegemonya iliflkileri, bölge halklar› için-
de kendisine ba¤›ml› bir burjuvazi yaratmay› temel almaktad›r.
‹ran'›n bir “nüfuz bölgesi” oluflturma yönündeki politikas› Mol-
la Rejimi için esasen bir “güvenlik politikas›”d›r. ‹ran'›n Filis-
tin'de Hamas'la, Lübnan'da Hizbullah'la kurdu¤u iliflkiler bu
kapsamdad›r. Bu politikan›n bölgedeki emperyalist egemenlik
iliflkileriyle çeliflki halinde oldu¤u da bir gerçektir. Bununla bir-
likte bu çeliflki, k›smi, geçici ve görelidir; özünde gerici, fafli-
zan bir burjuva devleti olan ‹ran ‹slam Cumhuriyeti'nin ç›kar-
33 “fianghay Befllisi” olarak an›lan ekonomik iflbirli¤i örgütünün üyeleri, Rusya, Çin,
Kazakistan, K›rg›zistan, Özbekistan ve Tacikistan'd›r. Hindistan, Pakistan, Mo¤olis-
tan ve ‹ran örgüte gözlemci göndermektedir.
34 Türkiye’nin “ulusal ekonomisini”, mevcut mülkiyet iliflkilerini de¤ifltirmeksizin,
Rusya-ABD-AB “rekabeti”nin yaratt›¤› nüfuz alan› çat›flmas›ndan yararlanarak
güçlendirebilece¤ini ileri süren ulusalc› yaklafl›mlar, Türkiye ekonomisinin emperyal-
izme göbekten ba¤›ml› yap›s›n›n üstünü bilinçli bir biçimde örtmektedirler. Benzer
biçimde emperyalist ya¤ma projelerine dahil olarak pastadan pay alma tezini ileri
süren liberaller de bilinçli bir yan›ltma çabas› gütmektedirler. Her iki yaklafl›m›n
yanl›fll›¤›n›n kavranmas› için yaln›zca Orta Asya ve Kafkasya kaynakl› enerji pro-
jelerine iliflkin uluslararas› çat›flma süreçlerinin incelenmesi dahi yeterlidir. Bu örnek-
ler dahi, ülkemiz kapitalizminin temel yap›lanmas› nedeniyle ne denli “pazarl›k
gücünden yoksun” oldu¤unu göstermektedir.
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 131
lar›na ba¤l›d›r. Dolay›s›yla ‹ran'›n ABD ile çat›flma halindeki
bölgesel “hegemonya mücadelesi” de esasen gerici güçler ara-
s›ndaki bir mücadeledir.
ii- Oligarfli ‹çi Siyasi Çat›flman›n Niteli¤i
Ülkemizdeki neo-liberal yeniden yap›lanma ayn› zamanda oli-
garfli içi bir çat›flmay› derinlefltirerek sürdürmektedir. Bugün ül-
kemizde neo-liberal yeniden yap›lanma, ABD’nin (özelde de
neo-conlar›n) destekledi¤i “›l›ml› ‹slam” modeli çerçevesinde
yürütülmektedir. AKP, ülke içinde “reformculuk” görüntüsü al-
t›nda gericili¤i yayg›nlaflt›rmakta; “yönetiflim” uygulamalar›yla
sömürge tipi faflizmi tahkim etmekte; bölge politikalar› aç›s›n-
dan, “yay›lmac›l›k” iddias›nda olan “yeni Osmanl›c›l›k” siyase-
tiyle ülkeyi ABD-‹srail uydusuna dönüfltürmektedir. Sermaye
içindeyse, tekelci sermayenin geleneksel lider güçleriyle uzlafl-
may› gözetirken, ‹slamc› sermayenin tekelci sermaye içindeki
pay›n› ciddi ölçülerde büyütmektedir. Bu sermaye politikas› or-
ta s›n›flar›n bir bölümünü de tekelci sermaye ile entegrasyon
içine sokmaktad›r. ‹slamc› taban, liberal çevreler, AB’cilik po-
litikalar›na endekslenen Kürtler, bu politikalar›n kitle taban›n›
oluflturmaktad›r.
Di¤er yandan, AKP eliyle yürütülen bu siyaset devlet bü-
rokrasisi içinde baflta yarg›, üniversite yönetimleri ve TSK ol-
mak üzere çeflitli kesimlerin pozisyonlar›n› geriletmekte; bu bi-
çimde d›fllanan kesimler “otoriter-milliyetçi” karakterde düzen
içi bir muhalefet çizgisini gelifltirmektedirler. Söz konusu siya-
set esas olarak CHP’nin “ulusalc›l›k” ve MHP’nin “milliyetçi-
lik” çizgileriyle somutlaflt›r›lmaktad›r.
Otoriter-milliyetçili¤i savunan kesimler, asl›nda ABD ile her
türlü iflbirli¤ine haz›rd›r. Bununla birlikte, bu iflbirli¤ini pazar-
l›k konusu haline getirmeye çal›flmaktad›rlar. Bu pazarl›klar
132 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
merkezi devlet cihaz› üzerindeki denetimin “yerel” niteli¤ini
sürdürmesi; ›l›ml› ‹slam modeli baflta olmak üzere kimi bölge-
sel emperyalist politikalarda tadilat yap›lmas›; Ortado¤u’nun din
ve etnisite temelinde bölünerek yeniden yap›land›r›lmas› üze-
rinde cereyan etmektedir.
Neo-liberal politikalar›n s›n›fsal pozisyonlar›n› ve statülerini
geriletti¤i kimi sermaye kesimleri, eski “Cumhuriyet kuflakla-
r›”, Aleviler ve orta s›n›f bürokrat-ayd›n kesim, bu otoriter-mil-
liyetçi çizginin kitle taban›n› oluflturmaktad›r.
Egemenlerin bu iki kanad› aras›ndaki mücadele, solun c›l›z-
l›¤› nedeniyle, ülke gündemini sürekli olarak iflgal etmektedir.
Ancak 2007 seçimleri sonras› süreçte, emperyalist yaklafl›mla-
r›n gere¤i olan “yeni Osmanl›c›l›k” politikalar›n›n etkileri gö-
rülmeye bafllanm›fl ve bu kutuplaflma yerini görece uyuma b›-
rakabilmifltir. AKP-ordu-MHP aras›ndaki bu yeni görece uyum-
luluk liberal-gericilikle otoriter milliyetçilik aras›ndaki kutuplafl-
man›n niteli¤inin konjonktürel ve de¤iflken olabilece¤ini ortaya
koymufltur.
iii- Oligarfli ‹çi Çat›flmalar›n ve Bölgemizdeki Emperyalist
Politikalar›n Solun Tart›flma Düzlemindeki Yeri ve Karfl› Stratejiler

Türkiye solu, içine düfltü¤ü genel güçsüzlük tablosu nedeniy-


le, “düzenin çatlaklar›ndan yararlanma”y› ön plana alan siya-
setlere yönelmektedir. Bu nedenle oligarfli içindeki bu yeni saf-
laflma, Türkiye sosyalist hareketi içinde güçlü bir etkide bu-
lunmaktad›r.
Neo-liberalizmin ve otoriter milliyetçili¤in sol içindeki yans›mala-
Sol liberalizm” ve “U
r› “S Ulusalc›l›k” olarak kendisini göstermektir.
Sol liberalizm için Türkiye’nin temel sorunu “siyasi demok-
rasi” sorunudur. Bu çizgi, bireysel özgürlükler temelinde, aç›k
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 133
ve saydam bir kurumlaflmayla ve fliddeti reddeden bir toplum-
sal duyarl›l›kla bir “sivil yönetim”in oluflturulmas›n› hedefle-
mektedir. Ancak bu sayede Türkiye toplumunun sürüklendi¤i
bugünkü y›k›c› geliflme çizgisinin durdurulabilece¤ini savun-
maktad›r.
Dolay›s›yla sol politikay› da “özgürlükçü ve sivil” bir “de-
mokrasi” mücadelesiyle s›n›rlamaktad›r. Sol liberalizm, politika-
s›n›n ve muhalefet çizgisinin temelini “asker/sivil”, “devlet/bi-
rey”, “kapal›/aç›k”, “otorite/özgürlük”, “fliddet/fliddet-d›fl›” ikilik-
lerine yerlefltirmektedir. Sol liberal yaklafl›m için “ba¤›ms›zl›k-
ç›l›k”; devleti ve kapal› toplumu savunmak, milliyetçili¤e sav-
rulmakt›r.
Ulusalc›lar için ise, Türkiye’nin önündeki en büyük sorun,
emperyalist güçlerin ülkeyi “böl, parçala, yönet” takti¤iyle et-
nik ve dinsel bir ayr›flmaya sürüklemesi, ulusal devletin afl›n-
d›r›lmas›d›r. Onlara göre bu nedenle sol hareketin temel siya-
seti, ulusun birli¤ini, devletin ekonomik, politik, kültürel bütün
alanlardaki otoritesinin güçlendirilmesini, modern yaflam biçimi-
ni savunmak olmal›d›r. Ulusalc›lar da politikalar›n›n temelini,
laik/fleriatç›, devletçi/liberal, birlikçi/bölücü ikilikleri üzerine
yerlefltirmektedir.
Bugün sol liberalizm, bir k›s›m ayd›n gruplar›n yan› s›ra,
sosyalist hareketin belli bafll› merkezlerinin önemli bir bölümü-
nü do¤rudan veya dolayl› bir biçimde etkilemektedir. Ulusalc›-
lar ise solda a¤›rl›kla CHP taban› ve Alevi örgütleri içinde et-
kili olmaktad›r.
Oysa ne sol liberalizmin, ne de ulusalc›l›¤›n önerdi¤i politi-
kalar, “sol” politikalard›r. Her iki politika da küçük burjuvazi-
nin farkl› kesimlerinin gündelik maddi ç›karlar›na denk düflen
ideolojik çarp›lmalar› yans›tmaktad›r. Her iki politika da sol
134 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
politikan›n birbirinden ayr›lamayacak temel unsurlar›n› birbirin-
den ay›r›p, birini di¤erinin karfl›s›na koyarak oluflturulmaktad›r.
Her iki politikan›n da ortak noktas› iflçi s›n›f›na ve yoksul hal-
ka kay›ts›zl›k ve düflmanl›k ile seçkinciliktir.
Ülkemizde sol politikalar›n tarihsel temelini ise, ba¤›ms›zl›k-
ç›l›k, özgürlükçülük ve halkç›l›k oluflturmaktad›r. Bu ö¤elerin
üçüne birden dayanmayan bir politika “sol” nitelik tafl›maz.
“Ba¤›ms›zl›kç›” ve “halkç›” olmayan bir “özgürlükçülük”, koz-
mopolit küçük burjuvazinin özgürlükçülü¤üdür. Özgürlükçü ve
halkç› olmayan bir “ba¤›ms›zl›kç›l›k” ise, küçük burjuva bü-
rokrat›n “ayr›cal›¤›n›” her fleyin üzerine koyan “ba¤›ms›zl›kç›-
l›¤›d›r”. Her ikisi de, emperyalizm ve sermayenin; faflizmin
ve oligarflinin egemenli¤ine hizmet eder. Faflizmle emperyalizm,
oligarfli ile sermaye egemenli¤i aras›ndaki iç ba¤lant› düflünül-
dü¤ünde, liberal ve ulusalc› sol saflaflmas›n›n ayn› düzlemin
farkl› görüntüleri oldu¤u da aç›kl›k kazanacakt›r.
Solun ülkenin temel sorunlar›na dönük politik çözümü, top-
lumun ba¤›ms›z geliflmesini ezilen s›n›flar›n maddi toplumsal
özgürlü¤ü ve eflitli¤i üzerine oturtan ba¤›ms›z, demokratik ve
sosyalist bir ülkenin kurulmas›ndan geçer. Sosyalistlerin özgür-
lükçülü¤ü soyut bir özgürlükçülük de¤ildir. ‹flçi s›n›f›n›n ve
ezilenlerin özgürlü¤üdür. Sosyalistlerin savundu¤u “ba¤›ms›z-
l›k”, kendi kaderine tam ve demokratik bir iradeyle olarak ha-
kim olan bir toplumun kendi d›fl›ndaki güçler karfl›s›nda irade
ba¤›ms›zl›¤›n› ifade eden bir siyasi ba¤›ms›zl›kt›r. Sosyalistle-
rin “Ba¤›ms›z Türkiye” fliar›, bugünkü faflist devletin biçimsel
olarak emperyalist müdahaleden kurtar›lmas› olarak karikatür-
lefltirilemez.
Solda AB Tart›flmalar›
Liberal sol Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecini, demokratik
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 135
güçlerin müdahalesine aç›k bir süreç haline getirilebilece¤i ve
demokratikleflme yönünde de¤erlendirilebilece¤i inanc› ile des-
teklemektedir. Bu çevreler ya AB üyeli¤inin neo-liberal yeni
sömürgecilik politikalar›yla ba¤lant›s›n› görmezden gelmektedir
ya da bu iliflkiyi kaç›n›lmaz görüp “avantajl› yanlar›n› öne ç›-
karmaktad›r. Bu kesimin ayn› zamanda “sol-liberalizm”,
“STK’c›l›k” “Sorosçuluk” gibi emperyalizm ve sermaye güdüm-
lü yaklafl›mlara yönelmesi tesadüf de¤ildir.
Bu çizginin biraz daha inceltilmifl bir biçimini savunan di-
¤er bir k›s›m sosyalist ise (“Havetçiler”), AB’yi elefltirmekle
birlikte, Türkiye’nin AB üyeli¤ini “kaç›n›lmaz bir durum” gi-
bi görmekte ve bu de¤iflim karfl›s›nda “Eme¤in Avrupa’s› için
mücadele” çizgisinin savunuculu¤unu yapmaktad›r. Bu tutum
solun mücadele önceliklerinde eksen kaymas›na, yanl›fl bir mu-
halefet tarz›na ve STK’c›l›k gibi bir çok sapmaya neden ol-
maktad›r.
Di¤er bir k›s›m sosyalist ise, emperyalizmin Türkiye’ye yö-
nelik politikas›n›, emperyalist iflgalin “d›flsal bir olgu” oldu¤u
eski tip sömürgecilik politikas›na bir geri dönüfl hareketi ola-
rak alg›lamaktad›r. Dahas› AB’ye üyelik sürecini bu sömürge-
lefltirme hareketinin temel ekseni olarak nitelendirmektedir. Bu
yanl›fl kavray›fl, AB’ye üyelik sürecine karfl› mücadelenin, em-
peryalizme karfl› mücadelenin merkezine oturtulmas›na neden
olabilmektedir.
Türkiye’nin Avrupa Birli¤ine üyeli¤i sorununda devrimci yak-
lafl›m›n iki temel unsuru bulunmaktad›r: Avrupa Birli¤i karfl›-
s›ndaki tutum ve Türkiye’nin Avrupa Birli¤ine üyeli¤i karfl›s›n-
daki tutum.
Devrimciler yaln›zca Türkiye’nin “Avrupa Birli¤ine üyeli¤i-
ne” karfl› ç›kmamal›d›r; devrimciler bizzat Avrupa Birli¤i’nin
136 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
kendisine de karfl› olmal›d›r. Çünkü bu birlik, emperyalist bir
birliktir. Bu emperyalist birlik, Avrupa ülkelerindeki devrimci
bir geliflmenin yolunu t›kayan en önemli unsurlardand›r; kendi
içerisinde iyilefltirilerek proleter bir birli¤e dönüfltürülemeyece-
¤i gibi, ilerici bir toplumsal geliflmenin önünde engel olmak-
tan da ç›kar›lamaz. Avrupa Birli¤i ülkelerinde devrimci bir dö-
nüflüm, ancak bu Birli¤i y›kan bir hareketle mümkündür. Bu
nedenle devrimci çizgi, Avrupa Birli¤i karfl›s›nda, “Eme¤in Av-
rupa’s›” için de¤il, “Avrupa Birli¤i’nin y›k›lmas›” için müca-
deleyi temel al›r.
Devrimciler Türkiye’nin Avrupa Birli¤i’ne üyeli¤ine de kar-
fl› ç›kmal›d›r. Çünkü bu birleflme, yeni sömürgeci bir birleflme-
dir. Bu sürecin içeri¤inin emek ve demokrasi güçleri taraf›n-
dan doldurulabilece¤i sav›, sol-liberallere özgü reformist bir ha-
yaldir. Emperyalist bir süreç, demokratik bir içerikle dolduru-
lamaz.
Ancak biz Türkiye’nin AB üyeli¤ine karfl› ç›k›fl›m›z› yeni sö-
mürgecili¤e karfl› mücadelenin temel ekseni olarak kabul etmi-
yoruz. Türkiye’deki yeni sömürgecilik iliflkileri ABD’nin mer-
kezinde oldu¤u bir emperyalist hegemonya sistemati¤i içerisin-
de kurulmufltur. NATO üyeli¤i, ABD ile ikili anlaflmalar, DB
ve IMF iliflkileri bu iliflkilerin kurulmas›nda as›l yön verici un-
surlar› oluflturmaktad›r. AB, bu genel düzene¤in unsurlar›ndan
yaln›zca biridir. Bu nedenle AB’ye ve AB üyeli¤ine karfl› mü-
cadeleyi yeni sömürgecili¤e karfl› mücadeleyle birebir özdefllefl-
tirmek veya bu mücadelenin birinci s›ras›na oturtmak do¤ru de-
¤ildir. Bu yaklafl›m Türkiye’deki yeni sömürgecilik iliflkilerinin
arkas›ndaki gerçek ba¤›ml›l›k iliflkilerini gizlemektedir.
Solda Bölge Politikalar› Etraf›ndaki Tart›flmalar
Emperyalist sömürgelefltirme hareketleri ve neo-liberal yeni
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 137
sömürgecilik politikalar›n›n, hem bölgesel düzlemde hem de ül-
kemizde yaratt›¤› y›k›c› sonuçlar karfl›s›nda bölge halklar›ndan
ciddi tepkiler geliflmekte, bu tepkiler Türkiye halk›n›n bu po-
litikalardan zarar gören kesimleri içerisinde kendine özgü bi-
çimler almaktad›r.
BOP, aç›k iflgale dayal› bir sömürgelefltirme operasyonu ola-
rak bafllam›fl ancak bölge halklar›n›n sert bir direnifliyle karfl›-
lanm›flt›r. ‹ran, Afganistan, Irak, Lübnan ve Filistin’de halkla-
r›n emperyalist sald›r›ya karfl› Siyasal ‹slam bayra¤› alt›nda ge-
liflen direnifli, Siyasal ‹slam’›n mevcut ideolojisi ve reel poli-
ti¤inden kaynaklanan iç sorunlara karfl›n ABD emperyalizmini
zor duruma sokmaktad›r.
ABD’ye karfl› geliflen bölgesel direnifl hareketlerinde Siyasal
‹slam’›n kazand›¤› a¤›rl›k, Türkiye’de karmafl›k bir etkide bu-
lunmaktad›r. Siyasal ‹slam, ABD emperyalizminin bölgedeki
genel y›k›c›l›¤›na karfl› yerel bir direnifl temeli olarak alg›lan-
makta ve bu alg›, Siyasal ‹slam’›n Türkiye'deki çekim gücünü
art›rmaktad›r.
“Siyasal ‹slam’›n” Ortado¤u'daki öne ç›k›fl›n› “anti-emperya-
list halk eyleminin” özgün bir ifadesi olarak ele alan ve böl-
gedeki tüm “Siyasal ‹slam” güçlerini anti-emperyalist mücade-
lenin potansiyel bir unsuru olarak gören yaklafl›m, “Do¤u’yu”
s›n›fl› toplumlar›n d›fl›nda gören sömürgeci-oryantalist bak›fl
aç›s›n›n ta kendisidir. Bu yaklafl›m, “Do¤u’yu” “Müslüman
Dünyas›” ve Siyasi ‹slam'› da bu dünyan›n temel siyasi çerçe-
vesi olarak görmektedir.
Müslümanl›¤›n Ortado¤u halklar›n›n emperyalist ve Siyonist
sald›rganl›¤a karfl› direniflinde etkili bir kültürel kimlik unsuru
oldu¤u do¤rudur. Ancak, Siyasal ‹slam bu kültürel kimlikle öz-
defllefltirilemez. Siyasal ‹slam, ortaya ç›k›fl› ve geliflmesi bak›-
138 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
m›ndan Ortado¤u'nun sömürgelefltirilmesiyle zamandafl, emper-
yalizm güdümlü bir siyasi ak›md›r.35
Siyasal ‹slam'›n, Müslüman halk›n emperyalist iflgale ve y›-
k›c›l›¤a karfl› tepkisini yöneltti¤i siyasi alternatiflerin Ortado¤u
halklar› aras›ndaki etnik ve dinsel farkl›l›klar› aflamad›¤›; aksi-
ne Ortado¤u halklar›n›n emperyalizme karfl› direnme e¤ilimini
bölen, parçalayan, dinler ve mezhepler aras›ndaki çat›flma e¤i-
limlerini güçlendiren bir rol oynad›¤›; bu nedenle, Irak, Filis-
tin ve Lübnan direnifllerinin hayal edildi¤i gibi bir “anti-em-
peryalist Ortado¤u halk cephesi”nin oluflumuna öncülük edeme-
yece¤i aç›k bir gerçektir. Anti-emperyalist bir Ortado¤u cephe-
sinin oluflumu, yaln›zca Ortado¤u'nun toplumsal bak›mdan ile-
rici güçlerinin önderli¤inde gerçeklefltirilebilir.
Ülkemizde Siyasal ‹slam'›n Ortado¤u'daki Siyasal ‹slam tab-
losu içindeki yeri, bölgesel bir anti-emperyalist vizyon aç›s›n-
dan daha da olumsuzdur. Ülkemizde Siyasal ‹slam önemli bir
düzen-içi güç durumundad›r, ana grubu iktidardad›r ve
ABD’yle “stratejik ifl ve vizyon birli¤i” içindedir. ABD için,
Ortado¤u’nun yan› bafl›nda “Il›ml› ‹slam’›” iktidarda ve dene-
timde tutmak, Siyasal ‹slam’› bir düzen gücü olarak yeniden
yap›land›rmak için de önemli bir tercihtir. Ortado¤u’daki ‹sla-
mi direnifle sempatiyle bakan Türkiyeli muhafazakâr tabanda
iktidardaki Siyasal ‹slam’a karfl› aç›k bir tepki geliflmemekte,
aksine AKP hükümetinin ABD ve ‹srail'le iflbirli¤i “anlay›flla”
karfl›lanmaktad›r. Söz konusu kitle bunun bir tür “takiyye” (gö-
35 Siyasal ‹slam tarikatlar gibi çeflitli dinsel cemaat iliflkilerinin siyasallaflt›r›lmas›na dayal›
bir harekettir ve Müslüman dünyada s›n›f egemenli¤inin özgün bir biçimidir. Çin devri-
mi sonras›nda büyüyen ulusal kurtulufl hareketleri tehdidi karfl›s›nda ilk kez Hindistan
kurtulufl hareketinin dinsel temelde bölünmesi için (Pakistan) “kökü d›flar›da” bir ak›m
olarak tarih sahnesine ç›kart›lm›fl; Ortado¤u’nun sömürgelefltirilmesi sürecinde kapital-
izm öncesi yerel egemenlerin emperyalist iflbirlikçili¤inin örtüsünü oluflturan bafll›ca
siyasi gericilik ideolojisi olarak emperyalist güçler taraf›ndan teflvik edilmifltir
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 139
rünüflte iflbirli¤i, özünde ise direnifli desteklemek için yap›lan
bir perdeleme) oldu¤una inand›r›labilmektedir. Türkiye’deki Si-
yasal ‹slam’›n kendine özgü tarihsel-politik yap›s› nedeniyle,
Ortado¤u’daki “‹slami direnifl” Türkiye’deki ‹slamc› tabanda
geliflen “anti-emperyalizm” söyleminin “Bat› karfl›tl›¤›” ile s›-
n›rlanabilmesini sa¤lamaktad›r.
Bu özgül yap›n›n temeli, “mali sermaye ile dikey bütünlefl-
menin” tabana yay›lm›fl ‹slami sermaye genifllemesidir. ‹ktidar-
daki Siyasal ‹slam’›n ABD yanl›l›¤› ile Siyasal ‹slam’›n taba-
n›ndaki ABD-‹srail karfl›t› duyarl›l›k aras›nda bir çeliflkinin va-
roldu¤u aç›kt›r. Bu çeliflkinin ülkemizdeki siyasi ‹slam’da tu-
tarl› bir anti-emperyalizmi ve eflitlikçili¤i temel alan bir ayr›fl-
maya dönüflmesi, Siyasal ‹slam’›n arkas›ndaki bu “iktisadi tut-
kal” çatlamad›¤› sürece olanakl› de¤ildir.
Ortado¤u, Kafkaslar ve Orta Asya’da emperyalist sömürgeci-
lik politikalar›na karfl› direniflte otoriter-milliyetçili¤in ve Siya -
sal ‹slam’›n öne ç›kmas›, Türkiye’deki politik ortam›n flekillen-
mesinde de etkili olmaktad›r. Bu uluslararas› ortam, sosyal de-
mokrasinin flovenizme ve otoriter-devletçi alternatiflere yönel-
mesine ve liberal solun iflgale, savafla karfl› gelifltirilen demok-
ratik kitle hareketlerinde Siyasal ‹slam’la “dayan›flma” iliflkile-
ri kurarak ülkemizdeki dinci/neo-liberal iktidar›n kuyru¤una ta-
k›lmas›na zemin oluflturmaktad›r.
Otoriter-milliyetçili¤in ve Siyasal ‹slam’›n “emperyalizme kar-
fl› ç›k›fl” maskesiyle edindikleri bu “meflruiyet” Türkiye’de so-
lun kitle temelinin daralt›lmas›nda etkin bir rol oynamakta,
Türkiye sosyalist hareketinin durdurulamayan erozyonunun
önemli unsurlar›ndan biri olmaktad›r.
ABD ve ‹srail'in Ortado¤u'daki sömürgeci, ilhakç› politikala-
r›, bölgede ilerici güçlerin geliflmesini engelleyen bir siyasi ik-
140 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
lim oluflturmaktad›r. Bölgedeki bütün ilerici, devrimci hareket-
ler gibi, Türkiye devrimci hareketi de kendisini ayn› zamanda
“ba¤›ms›z, demokratik bir Ortado¤u” mücadelesinin kurucu bir
unsuru olarak tan›mlamal›d›r. Ba¤›ms›z ve demokratik bir Or-
tado¤u'nun ön flart› ise ABD'nin Ortado¤u'dan ç›kar›lmas›, Fi-
listin topraklar›n› iflgal ederek kurulmufl olan Siyonist ‹srail
devletinin y›k›lmas›d›r. Ba¤›ms›z ve demokratik bir Ortado¤u,
Ortado¤u halklar›n›n birleflik anti-emperyalist, anti-Siyonist ha-
reketinin ürünü olacakt›r.
Bugün ABD sald›rganl›¤›na karfl› direnifl, otoriter-milliyetçi-
lik ve Siyasal ‹slam’›n tekelinde geliflmektedir. Bölgenin ileri-
ci güçlerinin bu güç merkezlerinin gölgesinden ç›kamamas› ha-
linde, “ABD ve ‹srailsiz bir Ortado¤u ve Avrasya” yarat›la-
maz. Bu güçlerin herhangi bir ülkede baflaraca¤› bir “siyasi ge-
ricilik patlamas›n›n” ilerici güçlere, en az ABD sald›rganl›¤›
kadar zarar verece¤ini söylemek için kahin olmak gerekmez,
tarih bilmek yeter!
Ancak, Rusya'daki otoriter-milliyetçi iktidar ve Irak ve Filis-
tin direnifllerinin “‹slami” renginin uzun bir süre, Türkiye'deki
anti-emperyalist duyarl›l›klar›n yanl›fl yönlendirilebilmesi için
zemin sunaca¤› da görülmelidir. Otoriter-milliyetçilik ve Siya-
sal ‹slam'›n sosyalistler aç›s›ndan ifade etti¤i en önemli tehli-
ke, bu ak›mlar›n, emperyalist sömürgecilik hareketleri karfl›s›n-
da bölge halklar›n›n savunma refleksleriyle örtüflme yetenekle-
ridir. Dolay›s›yla, Ortado¤u'da emperyalizme karfl› mücadelenin
otoriter-milliyetçi ve dinci anlay›fllar›yla devrimci anlay›fl› ara-
s›nda kesin bir çizgi çekmek ve bu ak›mlar›n emperyalist güç
merkezleriyle girifltikleri çat›flmalarda savunduklar› ulusal ve
bölgesel siyasi programlar› ideolojik mücadelenin belli bafll› ko-
nular›ndan birisi haline getirmek zorunludur. Bu bak›mdan
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 141
“halklar›n öz savunma ihtiyac›” ile “yurtseverli¤i” bir tarafa,
“kimlik politikalar›”n› di¤er tarafa koyan veya bunlardan biri-
ni öne ç›karan yaklafl›mlar yanl›flt›r. Yurtseverli¤i ve yerleflik
toplumsal kimlik ö¤elerini halkç› ve sosyalist bir temel üzerin-
de yeniden tan›mlamak gereklidir. Bu ö¤eleri emperyalizmin
maniplasyon araçlar› olmaktan ç›kart›p, emperyalizmden kurtu-
luflun unsurlar› haline getirmek ancak böyle sa¤lanabilir.
ABD emperyalizminin bölgedeki iflgalci-sömürgeci politikala-
r›na karfl› ç›k›lmadan neo-liberalizme karfl› mücadelenin baflar›-
s› ne denli güç ise, neo-liberalizme karfl› mücadeleyi bölgesel
düzeyde gelifltirmeyen bir ABD karfl›t› direnifl çizgisinin güçlü
bir uluslararas› direnifl hatt› yaratabilmesi de olanakl› de¤ildir.
Keza, özellikle bu ikinci nokta, hem ‹slami Direnifl’in hem de
otoriter-milliyetçili¤in emperyalist sömürgecilik politikalar›na
karfl› direniflteki zay›f karn›n› oluflturmaktad›r.
Dolay›s›yla ABD emperyalizmine karfl› bir “Ortado¤u cephe-
si”, ancak halklar›n iflgale ve neo-liberal sömürgecilik politika-
lar›na karfl› tepkilerini bütünlefltirebilecek devrimci bir s›n›fsal
birlik temeline dayand›r›larak gelifltirilebilir. Bunun için ise, söz
konusu güçlerin kuyru¤undan ç›kmak; Ortado¤u’daki bugünkü
direnifllerin zafiyetlerini aç›kça ortaya koymay› temel alan elefl-
tirel bir politikay› öne ç›karmak zorunludur. Ortado¤u, Kafkas -
ya ve Orta Asya'ya iliflkin anti-emperyalist ve halkç› bir böl-
gesel bak›fl aç›s› böylesi bir politik konumlan›fl›n vazgeçilmez
parças›d›r.
Devrimci bir Ortado¤u perspektifinin vazgeçilmez unsurlar›,
Filistin ve Kürt sorunlar›n›n çözümüdür. Bu sorunlar, bölge-
mizde emperyalist sömürgecili¤in en güçlü dayanaklar›d›r. Za-
ten Ortado¤u’da etnik köken ve dinsel kimli¤e dayal› “çözü-
mü güç” birçok sorun bulunmaktad›r. Baflta Filistin ve Kürt
142 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
sorunu olmak üzere, bu ve benzeri sorunlar›n çözüm yöntemi,
Ortado¤u'da bar›flç› ve demokratik bir birlikte yaflama kültürü-
nün inflas›na denk düflen özel yöntemleri de kapsayacak bir
yaklafl›mla oluflturulmal›d›r.
Türkiye sosyalist hareketi, faflist ve gerici güçlerin bir tür
mayalanma alan› olarak de¤erlendirdikleri Kafkasya ve Orta
Asya'daki sömürgelefltirme süreci karfl›s›nda flimdiye kadar cid-
di bir yaklafl›m gelifltirmifl de¤ildir. Türkiye sa¤› ABD, AB,
Rusya Federasyonu ve Çin'in nüfuz mücadelelerine konu olan
bu bölgenin yeni konumuna “Turanc›” ve “fieriatç›” siyasi pro-
jeleri sayesinde kolayca adapte olmufltur. Ancak bu ülkelerin
devrimci, demokratik güçleriyle Türkiye sosyalist hareketi ara-
s›nda hemen hiçbir iliflki kurulmam›flt›r. Oysa Türkiye sosya-
list hareketi, Kafkaslar ve Orta Asya'n›n tüm yabanc› müdaha-
lelerden ar›nd›r›lmas›n› isteyen; bölge halklar› aras›nda düflman -
l›klar› t›rmand›ran emperyalist tahrikli çat›flmalar karfl›s›nda böl-
ge halklar› aras›nda demokratik dayan›flma örnekleri oluflturma-
ya yönelen; Türkiye'nin Kafkasya ve Orta Asya halklar›n›n sa-
hibi olduklar› yerel kaynaklar›n talan›na yönelik müdahale ve
darbelerde rol almas›na karfl› ç›kan aktif bir politika izlemeli-
dir.
D- Kürt Sorunu ve Sürükleyici Halka Olarak
“Yeniden Kardeflleflme Politikas›”
Türkiye devrimi, öteki yeni sömürge devrimci süreçlerinden
farkl› olarak, daha karmafl›k çat›flma dinamikleri tafl›maktad›r.
Yeni sömürgecili¤in krizinden do¤an evrensel çat›flmalar›n ya-
n›nda, özellikle “Kürt Sorunu” gibi Ortado¤ulu bir dinamik,
devrimci harekete özgün stratejik görev ve sorumluluklar yük-
lemektedir.
Kürt sorunu, Türkiye’de burjuva devriminin devrimci bir bi-
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 143
çimde tamamlanamamas› nedeniyle çözülememifl bir ulusal so-
rundur. I. Dünya Savafl› sonras›nda bölgede Ortado¤u gericili-
¤ine dayanarak kurulan emperyalist egemenlik, sorunun Suriye,
Irak ve ‹ran’da da çözülmesine engel olmufltur.
Türkiye'nin burjuva devrimini tamamlayamayarak emperyaliz-
min bir yeni sömürgesine dönüflmesi, Kürt ulusal sorununun
klasik tipte bir “sömürge sorunu” olarak de¤il, yeni sömürge-
cilik koflullar›nda flekillenmifl bir “eezilen halk sorunu” olarak
geliflmesine neden olmufltur. Bu nedenle Kürt ulusal kurtulufl
hareketi de, esas olarak bir “hhalk kurtulufl hareketi” olarak ge-
liflmektedir. Yine bu nedenle Kürt sorunu bir siyasi demokra-
si sorunu oldu¤u gibi, ayn› zamanda bir toplumsal eflitlik so-
runudur.
Kürt ulusal sorununun Türkiye’nin bir iç sorunu olman›n ya-
n› s›ra bir “Ortado¤u sorunu” da oldu¤u aç›kt›r. Bu nedenle
devrimciler, Kürt ulusal sorununun çözümünü yaln›zca Türkiye
devrimi sürecinin bir parças› olarak de¤il, ayn› zamanda Orta-
do¤u sorununun da bir bilefleni olarak ele almal›d›rlar. Bu nok-
tada Kürt ulusal hareketi, Türkiye devrimci hareketi ve Orta-
do¤u devrimci sürecinin, tek bir stratejik çerçeve içinde ele
al›nmas› zorunlu hale gelmektedir.
Kürt ulusal hareketi 1960’l› ve 70’li y›llarda Türkiye dev-
rimci sürecinin “do¤al” dinamiklerden birisi olmas›na karfl›n,
son 10-15 y›ld›r bu niteli¤ini yitirmektedir. Türkiye halk›n›n
ba¤›ms›zl›k, demokrasi ve toplumsal eflitlik mücadelesi ile Kürt
halk›n›n özgürlük, eflitlik ve modernleflme mücadelesi birbirin-
den ayr›flan, birbirini köstekleyen politik süreçlere dönüflme e¤i-
limindedir.
Bu durum, Türkiye devrimci hareketinin aflmas› gereken ha-
yati önemdeki stratejik bir sorun kayna¤›d›r. Kürt ulusal hare-
144 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
ketinin özgürlükçü dinamizmi ile Türkiye'nin ezilen s›n›flar›n›n
eflitlikçi tepkilerinin birlefltirilememesi halinde Türkiye'de top -
lumsal bir devrimi baflar›ya ulaflt›rabilmek olanakl› de¤ildir.
Türkiye devrimci süreci ile Kürt ulusal hareketi aras›ndaki
bu olumsuz iliflki, halklar aras›ndaki “kardefllik” zeminini teh-
likeli bir biçimde daraltan ›rkç›/milliyetçi t›rman›fla karfl› dev-
rimci bir direnifl olana¤›n› zay›flatmaktad›r. Türk ve Kürt halk-
lar› aras›nda kardefllik iliflkilerinin zedelenmesi, düflmanl›klar›n
t›rman›fla geçmesi, her iki halk nezdinde de sol politikalar›n
etkisini zay›flatmakta, solu marjinallefltirmektedir. Bu nedenle
Kürt ve Türk halklar›na yönelik olarak devrimci bir “yeniden
kardeflleflme” politikas›n›n saptanmas› ve uygulanmas›, Türk ve
Kürt ilerici güçlerinin en acil ihtiyac›d›r.
1. Kürt Sorununun Çözümü ve Uluslar›n Kaderlerini Tayin
Hakk›
Kürt sorununa iliflkin devrimci çözüm politikas›n›n “Ulusla-
r›n Kaderlerini Tayin Hakk›” (UKTH) ilkesinden hareket etme-
si gerekti¤i, Türkiye devrimci hareketinin 40 y›ll›k ön kabulü-
dür. Ancak emperyalistlerin, Ortado¤u’daki sömürgecilik politi-
kalar›nda, Kürt ulusal sorununu bölge ülkelerine karfl› bir koz
olarak kullanmaya çal›flmas›, sorunun devrimci çözümünde bu
ilkenin temel al›nmas› konusunda kafa kar›fl›kl›¤›na yol açmak-
tad›r. Kürt sorununun çözümünde UKTH'nin yeri ile bu hak-
k›n emperyalist istismar›na karfl› mücadele birbirinden ayr› fley-
lerdir. Uluslar›n Kaderlerini Tayin Hakk›, ezilen ulusun “ba-
¤›ms›z devlet kurma hakk›” ve “tüm zenginliklerine sahip ç›k-
ma hakk›” olmak üzere birbirinden ayr›lamayacak iki unsurdan
oluflmaktad›r. Emperyalizmle iflbirli¤i yap›larak UKTH kullan›-
lamaz. Kürt ulusal sorununun UKTH temelinde çözümü, soru-
nun emperyalizme aç›kça karfl› ç›k›larak çözülmesi demektir.
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 145
UKTH’ye dayanarak savunulan “ba¤›ms›z devlet kurma hak-
k›”, kukla devlet kurma hakk› de¤ildir! UKTH kalkan yap›la-
rak, Kuzey Irak’ta oldu¤u gibi, emperyalist bir projenin Truva
at› olacak “kukla devlet”lerin kurulmas› savunulamaz. Öte yan-
dan bütün “temel haklar” için oldu¤u gibi, “Uluslar›n Kader-
lerini Tayin Hakk›’n›n” da bir “ss›n›r›” vard›r. Bu s›n›r, bu hak-
k›n baflka bir ulusun ayn› hakk›n› elinden alacak biçimde kul-
lan›lamaz. ABD ve ‹srail’in Irak ve Filistin halklar›n› kölelefl-
tirme plan›n›n bir parças› olarak gündeme getirilen Kürtlerin
sözüm ona “Kendi Kaderlerini Tayin Hakk›”, meflru bir hak
de¤ildir. Bu nedenle de Ortado¤u’da demokratikleflmeyi ve ile-
ricili¤i gelifltirmez. Aksine Kürtler dahil, sorunun tüm tarafla-
r›n›n gericileflmesini tetikler.
Buna ba¤l› olarak, Kürt sorununun çözümünün sosyalist bir
iktidar yarat›lmaks›z›n “ayr› devlet kurma hakk›”na indirgenme-
si, sorunun çözüm sürecinin Türkiye devrimi sürecinden ayr›fl-
mas›na ve çözüm güçlerinin zay›flamas›na neden olmakta; so-
runu emperyalist istismara daha da aç›k hale getirmektedir. Oy-
sa sorunun toplumsal eflitlik ve devrim sorunuyla kaynaflt›r›la-
rak ele al›nmas› halinde, Kürt ulusal hareketinin, hem Türki-
ye’de, hem de tüm Ortado¤u’da güçlü bir devrimci dinamik
olabilece¤i aç›kt›r.
Türkiye’deki Kürt sorunu, di¤er boyutlar› aç›s›ndan da sade-
ce “UKTH” çerçevesinde çözülebilecek bir sorun de¤ildir. Çün-
kü bu hak belirli bir co¤rafi temel üzerinde, yani ancak “böl-
gesel” olarak kullan›labilecek bir hakt›r. Oysa Kürtler, Kürt il-
lerinin yan›nda Türkiye’nin dört bir yan›na yay›lm›fl bir halk-
t›r ve Kürt ulusal sorunu yaln›zca bir bölge ile s›n›rl› bir so-
run de¤ildir. Sorunun bölgesel bir “siyasal ba¤›ms›z sorunu”
(veya sömürgecilik sorunu) olarak ele al›nmas› sorunu çözmez,
146 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
aksine derinlefltirir. Kürt sorununun çözüm perspektifi, Türkiye
toplumunda demokratik ve özgürlükçü bir birlikte yaflama dü-
zeninin ve Kürt illerinin geri b›rakt›r›lm›fll›¤› sorununu çözecek
bir siyasi-ekonomik rejimin kurulmas›n› birlikte kapsamal›d›r.
Yani stratejik bak›fl aç›m›z, “kendi kaderini tayin hakk›” mü-
cadelesini, Türkiye toplumunun bütününün s›n›fsal kurtulufl mü-
cadelesi ile birlefltirmelidir. Bu ise Kürt ve Türk halklar›n›n
emperyalizme ve oligarfliye karfl› birleflik, devrimci mücadele-
sinin gelifltirilmesinin zorunlu oldu¤u anlam›na gelir.
2. Kürdistan ve Türkiye’deki Devrimci Süreçlerin Ayr›flmas›
1984’te PKK’nin bafllatt›¤› silahl› mücadeleyle tarihsel bir
dönüflüm geçiren Türkiye’deki Kürt halk›, ulusal sorun ekse-
ninde, Türkiye toplumunun geri kalan k›sm›ndan özerk yeni bir
politikleflme sürecine girmifltir. Bugün art›k Bat›’da yaflayanlar
dahil olmak üzere Kürtler için ayr›, Türkiye halk›n›n Kürtler
d›fl›nda kalan kesimi için ayr› bir politik sürecin bulundu¤u
söylenebilir. Kürtlerin politik davran›fllar›n› belirleyen bu süre-
cin temel sorunu “ulusal demokratik haklar›n kazan›lmas›d›r”.
Neo-liberal yeni sömürgecilik politikalar› ve Ortado¤u’da em-
peryalist iflgal, iki kardefl halk aras›nda görülen politik parça-
lanman›n nesnel temelini oluflturmaktad›r. Bu nesnel temelde
Kürt ulusal hareketi devrimci çizgiden uzaklaflma e¤ilimine gir-
mektedir:
Kürt ulusal hareketinin, Kirli Savafl döneminde verdi¤i dev-
rimci milliyetçi tepkiler bu uzaklaflma e¤iliminin birinci dönüm
noktas›n› oluflturur. Neo-liberal politikalar, tar›m›n tasfiyesi,
mülksüzlefltirme, yoksullaflt›rma ve iflçilefltirme politikalar›, kit-
lesel göç dalgalar› karfl›s›nda verdi¤i liberal milliyetçi tepkiler
bu e¤ilimin ikinci dönüm noktas›n› oluflturur. Ve Ortado¤u’da
yeni emperyalist iflgal ve Irak’ta geliflen yeni “Kürt iflbirlikçi-
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 147
li¤i” karfl›s›nda verdi¤i pragmatik, f›rsatç› ve liberal tepkiler ise
bu e¤ilimin üçüncü dönüm noktas›n› oluflturmaktad›r.
Kürt ulusal hareketinin Türkiye devrimci sürecinden ayr›flma-
s›, bafllang›çta ona ba¤›ms›z bir geliflme ivmesi kazand›rm›fl ise
de bu ayr›flma uzun vadede Kürt sorununun çözümünü güçlefl-
tirmektedir. Çünkü bu ayr›flma Kürt sorununun çözümünü Or-
tado¤u’nun reel politik süreçlerine tabi k›lmakta, “Türkiye dev-
rimi” gibi güçlü bir destek sürecinden mahrum b›rakmaktad›r.
Kürt politik sürecinin özerkli¤i, özellikle Irak’›n ABD tara-
f›ndan iflgal edilmesinden sonra daha da güçlenmifltir. Kürt hal-
k›n›n büyük bir bölümü, Kürt sorununun, mevcut uluslararas›
güç dengelerinin deste¤iyle ayr› bir sorun olarak çözülebilece-
¤i kan›s›yla hareket etmektedir. Kürt halk›n›n özgürleflme yö-
nündeki e¤ilimlerine damgas›n› vuran bu kan›, emperyalist güç
dengelerinin Kürt sorunu için herhangi bir çözüm potansiyeli-
ni ifade etmedi¤i bir baflka devrimci geliflmeyle gösterilemedi-
¤i sürece gücünü ve etkinli¤ini sürdürecektir.
3. ‹ç Savafl Tehlikesi
Kürt ulusal hareketi ile Türkiye devrimci sürecinin birbirin-
den ayr›lmas›n›n en temel görünümlerinden birisi, Türk halk›
içerisinde Kürt ulusal hareketine karfl› ›rkç›-floven histeri dal-
galar›n›n art›k yarat›labilir hale gelmesidir. Türk halk› içinde
geçmiflte olmayan ›rkç› “Kürt düflmanl›¤›”n›n, buna karfl›l›k
özellikle büyük kentlerdeki yoksul Kürt gençleri içerisinde de
y›k›c› bir “Türk düflmanl›¤›”n›n geliflmeye bafllad›¤› görülmek-
tedir. Bu düflmanl›k, Kürt ulusal hareketinin geliflmesinin daha
ileri seviyelerinde y›k›c› ve gerici bir Kürt-Türk iç savafl›n›n
gündeme getirilmesinin toplumsal temelini oluflturabilir.
Kürt milliyetçili¤inin ABD’yi ve Irak’taki ABD iflgalini ka-
148 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
y›ts›z flarts›z destekleyen tutumu Türkiye’de “Kürt düflmanl›¤›-
n›n” sahte bir “anti-Amerikanc›l›k ve anti-emperyalizmle” mefl-
rulaflt›r›labilmesine zemin haz›rlamaktad›r. Ayr›ca, hareketin
2005’te yeniden silahl› mücadeleye dönüflmesi, Türkiye toplu-
munun geri kalan k›sm› taraf›ndan, ABD ve AB emperyaliz-
minin bölgesel düzeydeki sömürgeci müdahalelerinin bir ürünü
olarak kavranmaktad›r.
Kürt ulusal hareketinin emperyalizmin Türkiye’deki neo-libe-
ral yeni sömürgecilik politikalar›na (AB ile bütünleflme ve
DTÖ politikalar›na) sundu¤u siyasi destek, ilerici toplumsal
muhalefetin geliflimini kösteklemektedir. Bu tutum, ezilen ulu-
sun özgürlük talebiyle neo-liberal yeni sömürgecilik politikala -
r›na karfl› mücadele görevlerini karfl› karfl›ya getirmekte ve sol
politikalarda belirsizli¤e neden olmaktad›r. Böylece Kürt ulusal
hareketi, Türkiye’deki tek gerçek müttefikini zay›flatarak ken-
disine de zarar vermektedir.
Kürt ulusal hareketinin sosyal içeri¤inin zay›flamas›, yoksul
Türk emekçileri içinde ›rkç› ajitasyonun iflini kolaylaflt›rmakta-
d›r. Bu noktada, güvencesiz çal›flman›n bask›s› alt›nda giderek
eriyen “örgütlü iflçi s›n›f›”n›n gerici tepkisinin bir özelli¤ine
dikkat çekilmelidir.
Mülksüzlefltirilerek yeni iflçi saflar›na sürüklenen ve güvence-
siz çal›flmaya mahkûm edilen toplumsal kesimler içerisinde
Kürt emekçileri a¤›rl›kl› bir yer tutmaktad›r. Bu olgu “örgüt-
lü” iflçi s›n›f› ve kamu çal›flanlar› içerisinde güvencesiz çal›fl-
ma biçimlerinden kaynaklanan tehdidin “Kürtlere” yönlendirile-
bilmesi; yoksul ve çaresiz Kürt emekçilerinin “ellerindeki ifle
göz diken” düflmanlar› oldu¤u duygusunun verilmesi için, bafl-
ta “devlet güdümlü sendikalar” olmak üzere birçok kanaldan
etkili bir biçimde kullan›lmaktad›r.
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 149
4. Bir Devrimci Hareket Tarz› Olarak “Yeniden Kardeflleflme”
Neo-liberal yeni sömürgecilik politikalar›n›n, bir “ayr›mc›l›k
politikas›” olarak, Kürt ve Türk halklar›n›n devrimci eylemini
böldü¤ü tarihsel eflikte, devrimci hareket, ayn› zamanda bir ye-
niden kardeflleflme hareketi olarak örgütlenmelidir.
Türklerin ve Kürtlerin “yeniden kardefllefltirilmesi” ve “Kürt
ulusal hareketi ile Türkiye’deki toplumsal devrim süreci aras›n-
daki birli¤in sa¤lanmas›”, hem Türkiye devrimci sürecindeki t›-
kan›kl›¤›n afl›lmas› hem de Kürt ulusal hareketinin milliyetçi
yozlaflmas›n›n önüne geçilmesi aç›s›ndan, bugünkü temel poli-
tik sorunlard›r.
“Yeniden kardeflleflme”, sadece “silahlar›n b›rak›lmas›” ve
“dostluk, kardefllik ça¤r›lar›” temelinde sa¤lanamaz. Yeniden
kardeflleflme politikas›yla birlikte devrimci militan politikan›n
görev ve sorumluluklar alan› genifllemektedir. Devrimci bir ik-
tidar stratejisine ba¤l› olarak yürütülmesi gereken yeniden kar-
deflleflme politikalar›n›n temelleri flunlard›r:
a) Yeniden kardeflleflme, neo-liberal yeni sömürgecilik politi -
kalar›na karfl› Türk ve Kürt halk›n›n devrimci eyleminin birli-
¤idir
Kürt ulusal hareketi ile Türkiye devrimci hareketi aras›ndaki
olumlu ba¤›n yeniden kurulmas›n›n, Türk ve Kürt halklar›n›n
yeniden kardefllefltirilmesinin anahtarlar›ndan biri Kürt ulusal
hareketine neo-liberal yeni sömürgecilik politikalar›na karfl› bir
halk direnifli niteli¤ini kazand›rmakt›r. Bu, ezilen halk›n dina-
mizmini yeniden devrimci bir güç haline getirebilecek bafll›ca
yoldur. Kürt sorununda çözümün sa¤lanmas› için “bugünkü si-
yasi liderli¤inin devrimcilefltirilmesi” (SDP, ESP), bu liderli¤in
yerini alacak yeni bir siyasi öncünün yarat›lmas› veya Kürdis-
tan’daki ulusal talepleri s›n›fsal kurtulufl sorununa tabi k›lan ye-
150 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
ni bir siyasi hareketin yarat›lmas› (TKP) gibi yollar›n tek ba-
fl›na baflar›l› olmad›¤› görülmektedir. Bu durumda Kürdistan’da
neo-liberalizme karfl› halk direnifllerinin afla¤›dan yukar› gelifl-
tirilmesi yönündeki çal›flmalar, Kürt ulusal hareketiyle, Türki-
ye’deki ilerici halk hareketinin geliflme sürecini bütünlefltirme-
nin anahtar unsurlar›ndan biri olarak ele al›nmal›d›r.
Türkiye’deki yeni sömürgeci y›k›m politikalar›yla Kürt ulusal
sorunu iki önemli alanda iç içe geçerek geliflmektedir: Prole-
terlefltirme ve geleneksel tar›m›n y›k›lmas› politikalar›. Büyük
göç dalgalar› halinde büyük ve orta boy kentlerin yeni iflçi sto-
kuna dahil olan yoksul Kürt nüfusunun ve Diyarbak›r, Van,
Batman gibi bölgenin büyük kentlerinde yarat›lan yoksulluk y›-
¤›lmas›n›n neo-liberal yeniden sömürgelefltirme politikalar›n›n
bir “dayana¤›” haline getirilmekte oldu¤u bir gerçektir.
Ucuz ve güvencesiz iflçili¤in en dip zeminlerine f›rlat›lan
Kürt proletaryas› ve neo-liberal dilencilefltirme politikalar›n›n is-
tilas›na u¤rayan Kürt k›r/kent yoksullar› bu yeni kölelik zinci-
rinin dayana¤› olmayacakt›r. Halklar›n devrimci eyleminin bir-
li¤i, ülkemizdeki bütün güvencesiz iflçileri, k›r ve kent yoksul-
lar›n› s›n›fsal bir ortak cephede buluflturabildi¤i sürece toplum-
sal devrimi ilerletecektir.
b) Yeniden kardeflleflme, Ortado¤u’da emperyalist iflgale kar-
fl› halklar›n devrimci eyleminin birli¤idir
Kürt ulusal sorununun, Türkiye’nin bir iç sorunu olman›n ya-
n› s›ra, bir “Ortado¤u sorunu” oldu¤u da aç›kt›r. Bu nedenle
devrimciler, Kürt ulusal sorununun çözümünü yaln›zca Türkiye
devrimi sürecinin bir parças› olarak de¤il, ayn› zamanda Orta-
do¤u sorununun da bir bilefleni olarak ele almal›d›rlar. Bu nok -
tada Kürt ulusal hareketi, Türkiye devrimci hareketi ve Orta -
do¤u devrimci sürecinin, tek bir stratejik çerçeve içinde ele
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 151
al›nmas› zorunlu hale gelmektedir.
Kürtler, büyük bir ço¤unlu¤u Türkiye’de yaflayan 20 milyon-
luk bir bölge gücüdür. Türkiye, Irak, ‹ran ve Suriye’nin bugü-
ne dek izledi¤i ulusal bask› politikalar›, bugün emperyalist ifl-
gal güçlerinin hareket alan›n› geniflleten siyasal sonuçlar yarat-
m›flt›r. Nitekim Kürtlere yönelik ulusal bask› politikalar›, ABD
iflgalinin, Kürtler taraf›ndan desteklenmesinin temel dayanakla-
r›ndan biri olmufltur. Bu nedenle, tek bafl›na Kürt halk›n›n
bugünkü ABD-yanl›s› yönelimini elefltirmek do¤ru ve gerçekçi
bir de¤erlendirme tarz› de¤ildir. ABD’nin emperyalist iflgalinin
yenilgiye u¤rat›labilmesi için bu büyük gücün ABD’nin yede-
¤inden ç›kar›lmas›, Ortado¤u halklar›n›n direnifliyle bütünleflti-
rilmesi temel bir önemdedir. Böylesi bir “birleflme” tek yanl›
bir biçimde “Kürtlerin direnifle iltihak etmesi” biçiminde tasar-
lanamaz. Direnifl Kürt ulusal hareketinin dinamizmini kucakla-
yan bir politik programa kavuflturulmad›¤› sürece, böylesi bir
birleflme sa¤lanamaz.
Kürt halk›n›n politik özgürlük mücadelesinin, ABD’nin em-
peryalist iflgal politikas›n›n baflar›s›na ba¤›ml› hale gelmesi,
Kürt sorununun köklü ve kal›c› bir çözümünü olanaks›z hale
getirmektedir. Siyasi ba¤›ms›zl›¤›n›, ABD emperyalizminin Or-
tado¤u’daki iflgaline borçlu olacak bir Kürdistan’›n sömürge ol-
maktan kurtulamayaca¤› aç›kt›r. ABD iflgaline ba¤l› bir güç
dengesine dayanan bugünkü siyasi özerkli¤in, ABD iflgalinin
ortadan kalkt›¤› koflullarda bar›fl içinde sürdürülebilmesi olanak-
l› de¤ildir. Bölge uluslar›n› (Türkleri, Farslar›, Araplar›) düfl-
man ilan ederek yaflanacak bir uluslaflma sürecinin, emperya-
list mandac›l›¤› içsellefltirmifl bir ulus bilincine neden olaca¤›
ortadad›r. Böylesi bir uluslaflma süreci, bir avuç iflbirlikçi d›-
fl›nda, genel olarak Kürt halk›na özgürlük getirmeyecektir.
152 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
ABD’nin olas› bir yenilgisi, Kürt halk›n› Arap ve Türk flove-
nizminin sald›r›s› karfl›s›nda yaln›z b›rakacakt›r. Bu nedenle,
Kürt ulusal hareketinin bölgesel güç dengelerinin sars›lmas›na
ba¤l› olarak kazanm›fl oldu¤u siyasi mevzilerini uzun dönem-
de koruyabilmesi ve gelifltirebilmesi için, ABD’nin Irak’taki ifl-
galine karfl› bölgenin di¤er halklar›n›n direnifl güçleriyle birlefl-
mesi zorunludur. Kürt ulusal hareketi, Ortado¤u'nun bir halk -
lar mezbahas› haline gelmemesi için dar-milliyetçi hareket tar-
z›na karfl› aç›k tav›r al›nmas›n› ilke edinmelidir. Aksi taktirde
tarih önünde bu vahim hatan›n sorumlulu¤unu üstlenmek zo-
runda kalacakt›r.
c) Yeniden kardeflleflme, devlet terörüne ve ›rkç› kitlesel fa-
flizme karfl› halklar›n devrimci eyleminin birli¤idir
Kamplaflt›r›c› “Kürt düflmanl›¤›” politikas›, son y›llarda ›rkç›
kitlesel gösterilere dönüflmeye bafllam›flt›r. Kürt hareketinin bu-
nu kolaylaflt›ran eylem çizgisi ve kontrgerilla provokasyonlar›
kitle faflizmini besleyen kanallar› oluflturmaktad›r. Faflizme kar-
fl› mücadele dersleri bu tür durumlarda edilgen ya da karars›z
kalman›n trajik öyküleriyle doludur. Yeniden kardefllik temelin-
de yükselen militan direnifl çizgisi, ›rkç›l›¤a ve faflizme karfl›
mücadelenin bu yeni mevziinde de devrimci hareketin temel
görevlerinden birini oluflturmaktad›r.
d) Yeniden kardeflleflme, halka yönelik kitlesel fliddet eylem -
leriyle toplumu kamplaflt›ran ya da bu türden sald›r›lar› kesin
bir tav›rla mahkûm etmeyen Kürt hareketine karfl› devrimci bir
elefltiridir
Bir zamanlar halklar aras›ndaki derin kardefllik ba¤lar›na afl›-
r› güvenerek hafife al›nan kitlesel fliddet eylemleri, içinde bu-
lundu¤umuz konjonktürde ülkemizi toplumsal kamplaflman›n ve
iç savafl›n efli¤ine getirdi. Bir özgürlük hareketi olarak Kürt
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 153
hareketinin, halka yönelen fliddet eylemleriyle aras›na kesin ve
ciddi bir mesafe koymas› gerekmektedir. Halklar›m›z›n devrim-
ci eyleminin birli¤i bu türden fliddet eylemleriyle devrimci bir
hesaplaflmadan geçmektedir.
E- Devrimci Bir Program ve Strateji ‹çin Hareket Noktalar›m›z

1. Türkiye Devrimi Yeni Sömürge Devrimidir


Türkiye emperyalizmin yeni sömürgesidir. Türkiye devriminin
dünya devrimci süreci ile yap›sal ba¤lant› noktas›, yeni sö-
mürgecilik ile Türkiye halk› aras›ndaki çeliflki temeli üzerinde
kurulmal›d›r. Bu nedenle, Türkiye solunun bugünkü programa-
tik zemininin oluflumunda, neo-liberal yeni sömürgecilik politi-
kas›na karfl› hangi stratejik konumun tercih edilece¤i önemli
bir yer tutmaktad›r.
Yeni sömürgecili¤in devrimci çeliflkisi, üretken altyap›n›n y› -
k›m› ile üretici s›n›f›n büyümesi aras›ndaki çeliflkidir; bir bafl-
ka ifade ile bu çeliflki, yeni-sömürgecilik ile iflçi s›n›f› aras›n-
daki çeliflkidir. Dolay›s›yla, yeni sömürgecili¤in y›k›lmas› soru-
nu, toplumsal devrim, iflçi s›n›f› devrimi sorunudur. Yeni sö-
mürgecili¤in dünyan›n dört bir taraf›nda patlak veren krizlerin-
de bu olgu kendisini apaç›k bir biçimde göstermektedir.
Bu genel çerçeve Türkiye için de geçerlidir. Türkiye devri-
mi sömürgesel bir devrimdir. S›n›f iliflkileri, emperyalizmin IV.
Bunal›m Dönemi’ne özgü mülksüzlefltirme-proleterlefltirme ve
malilefltirme gerilimi içinde yeniden biçimlenmekte olan günü-
müz Türkiye’sinde, bu s›n›fsal gerilimin yan› s›ra, emperya-
lizmden kurtulufl, faflizmin y›k›lmas› ve ulusal sorunun çözü-
mü gibi “demokratik” sorunlar, devrimci sürecin somut içeri-
¤inde merkezi bir yer tutmaktad›r. Türkiye’nin sömürge kapi-
talizmi, günümüze dek varl›¤›n› sürdüren “demokratik sorunla-
154 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
r›n›” çözen bir yönelime girmifl de¤ildir. Bu “demokratik so-
runlar›n”, sömürge kapitalizminin ve onun bir parças›n› olufl-
turdu¤u emperyalist dünya sisteminin bugünkü koflullar› içinde,
egemen s›n›flar ya da sistem taraf›ndan “afla¤›dan ya da yu-
kar›dan” yöntemlerle “burjuva demokratik” çözümlere kavufl-
turulmas› da olanaks›zd›r.
Türkiye devriminin siyasi yönünün bu sorunlar›n çözümüne
yönelik anti-emperyalist/anti-faflist bir demokratik hareket ola-
rak geliflmesi kaç›n›lmazd›r. Ancak, Türkiye devriminin genel
çerçevesini belirleyen sömürgecilik iliflkileri, emperyalizmin giz-
li iflgaline dayanan ve sömürge tipi kapitalizm (çarp›k kapita-
lizm) üzerinden kurulan yeni sömürgecilik iliflkileridir. Bu ne-
denle, ülkemizde “emperyalizmden kurtulufl”, sömürge tipi ka -
pitalizmin y›k›lmas›yla; sömürge tipi faflizmin y›k›lmas›, halk
demokrasisinin inflas›yla; “sömürge tipi modernleflmenin” üret-
ti¤i toplumsal gericilik, (laikli¤i ana bafll›klar›ndan biri olarak
ele alan ve kad›n devrimiyle iç içe geçen) bir kültür devri -
miyle; ulusal sorunun çözümü ise proletarya enternasyonalizmi
ve Ortado¤u devrimci süreci temeli üzerinde sa¤lanabilecektir.
Yine bu nedenle Türkiye devrimi süreci, proletaryan›n ideolo-
jik ve fiili öncülü¤ünde geliflecektir. Devrimin temel toplumsal
güçleri, iflçi s›n›f›, yoksul köylülük ve küçük burjuvazinin alt
kesimidir. Kendisi bafll› bafl›na bir s›n›f oluflturmayan ayd›nlar
ve üniversite gençli¤inin devrimci sürece kat›l›m›, iflçi s›n›f›n›n
ideolojik-politik öncülük ve önderlik kapasitesiyle do¤ru oran-
t›l› olacakt›r. Anti-emperyalist, anti-faflist toplumsal güçlerin bu
s›n›fsal kompozisyonu nedeniyle Türkiye devrimi ancak sosya -
list bir halk hareketi olarak geliflebilir. Emekçi-yoksul halk s›-
n›flar›n›n dinamizmine dayal› bu devrimci sürecin flekillendire-
ce¤i devrimci iktidar “proleter” nitelikli bir “halk iktidar›” ola-
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 155
cakt›r. Türkiye devrimi, devrimin demokratik ve sosyalist afla-
malar›n›n iç içe geçti¤i, sosyalist yönün ön planda olaca¤› ke-
sintisiz bir devrim süreci olarak ele al›nmal›d›r.
Bir yeni sömürge devrimi olarak Türkiye devrimi, bir “ulu-
sal kurtulufl hareketinden” çok, bir “toplumsal kurtulufl hareke-
ti” niteli¤ini tafl›yacakt›r. “Toplumsal kurtulufl” hareketinin si-
yasi parolas› ise “iflçi s›n›f› iktidar›” de¤il, “halk demokrasisi”
olacakt›r.36 Devrimin bu özgün yap›s›n› ortaya koymak, önceki
sömürge devrimlerinden ve metropol devrimlerinden ay›rdetmek
için Türkiye devriminin “S Sosyalist Halk Devrimi” olarak kav-
ramsallaflt›r›lmas› daha isabetli olacakt›r.
Günümüz sömürge kapitalizminin ürünü olan s›n›f iliflkileri,
neo-liberal sömürgecilik iliflkileriyle, bu iliflkilere tekabül eden
yerel sermaye egemenli¤i tarz›n›n, sosyalist bir yönelimle ve
kesintisiz bir devrim süreci içinde tasfiyesini öngören devrim-
ci bir s›n›fsal-ekonomik dönüflüm program›n› zorunlu k›lmakta-
d›r. Genel anlamda emperyalist-kapitalist iliflkilerin tasfiyesi ile
bu iliflkilerin güncel gerçekleflme biçimi olarak neo-liberal sö-
mürgecilik iliflkilerinin tasfiyesi aras›ndaki do¤ru devrimci ilifl-
kinin de yaln›zca bu tasfiye program›n›n sosyalist bir yöneli-
me sahip olmas› sayesinde kurulabilece¤i aç›kt›r.
Neo-liberal sömürgecili¤in ve emperyalist dünya sisteminin
s›n›rs›z sermaye ç›kar› ilkesinin yerine toplumsal ç›kar ilkesi-
ni; tekelci sermaye yarar›na malileflme ilkesinin yerine halk s›-
36 Do¤u Avrupa’da Sovyet K›z›l Ordusu’nun himayesinde kurulan Komünist Partisi
iktidarlar›n› nitelendirmek için kullan›ld›¤›ndan kimi tarihsel sorunlar tafl›d›¤›n›
bilmemize karfl›n, “Halk Demokrasisi” kavram›, bizim gibi ülkelerde devrimin gün-
deme getirece¤i iflçi s›n›f› iktidar›n›n özgün niteli¤ini ortaya koymak için en uygun
kavram olarak görünmektedir. “Halk demokrasisi” iflçi s›n›f› iktidar›n›n (proletarya
diktatörlü¤ünün) özgün bir biçimidir. Bu “özgünlük”, yeni sömürge ülkelerdeki
devrimci s›n›flar›n “proleterleflme yolunda” olmalar›na karfl›n, bu sosyal süreci ancak
devrimci bir iktidar alt›nda tamamlayacak olmalar›ndan kaynaklanmaktad›r.
156 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
n›flar› yarar›na üretimi; paran›n ve tüketimin mutlak egemen-
li¤i ilkesinin yerine toplumsal fayda ve eme¤in üretken daya-
n›flmas›n›n (ya da elbirli¤inin) egemenli¤i ilkesini koyan “halk-
ç›” bir program; mülksüzlefltiren burjuvaziye karfl› mülksüzlefl-
tirilen proletaryan›n; özel mülkiyetin yerine toplumsal mülkiye-
tin egemenli¤ini koymay› öngören devrimci bir sosyalist geçifl
program› olarak tasarlanmal›d›r. Bu sosyalist geçifl program›,
neo-liberal sömürgecilik iliflkileri içinde olgunlaflan temel s›n›f-
sal gerilimlerin devrimci çözümü ile sömürge kapitalizminin
dünden bugüne devreden “demokratik sorunlar›n›n” devrimci
çözümünü, “Halk Demokrasisi” düzleminde elde edilecek dev-
rimci politik dönüflümler arac›l›¤›yla birbiriyle kaynaflt›ran ve
birlikte ilerleten bir program olarak kavranmal›d›r.
Sömürge kapitalizminin kurucu unsuru, Türkiye’nin politik,
askeri ve ekonomik olarak “gizli iflgal” alt›na al›nmas›d›r. Ül-
kemizde “yerli” politik kurumlar, ordu ve sermaye “içerden fet-
hedilmifltir”. Türkiye devletini, emperyalist sistemin basit bir
bölgesel zor ve art›k aktarma ayg›t› haline getiren bu mutlak
ba¤›ml›l›k iliflkileri, Türkiye halk›n›n bugünkü y›k›m›n›n teme-
lidir. Bu temel üzerinde uygulanan neo-liberal yeni sömürgeci-
lik politikalar› Türkiye toplumunu Türk-Kürt, Alevi-Sünni, fle-
riatç›-laik gibi karfl›tl›klar ile hemflericilik, tarikatç›l›k gibi ilifl-
ki a¤lar› arac›l›¤›yla etnik, dinsel ve kültürel “kimlikler” üze-
rinden cemaatlefltirerek özel bir biçimde parçalamaktad›r. Böy-
lece emekçiler ve ezilenler birbirlerine karfl› sürekli ve y›k›c›
bir rekabete yöneltilmekte, neo-liberal sömürü ve egemenlik po-
litikalar› için son derece uygun bir toplumsal zemin oluflturul-
maktad›r. Türkiye toplumunda bir “Kürt-Türk savafl›n›” yak›n
tehlike haline getiren de, linç hareketlerinin bu kadar kolay
tahrik edilebilmesine olanak veren de, “darbe flakflakç›l›¤›n›” bu
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 157
kadar kolay popülerlefltiren de, “fleriatç›l›¤›” yoksullar›n en bü-
yük “s›¤›na¤›” haline getiren de bu büyük toplumsal parçalan-
ma tablosudur. Bu y›k›c› geliflme çizgisinin ortadan kald›r›lma-
s› için Türkiye toplumunun ulusal varl›¤›n›n yeniden tan›mlan-
mas›, emekçi halklar› yeni bir “ulus” ve “ulusall›k” kavram›y-
la yeniden bütünlefltiren, yaflad›¤› topraklar ve kendi üretti¤i
zenginlikler üzerinde egemenli¤ini, kendi kaderini ve gelece¤i-
ni belirleme hakk›n› kullanabilmesini sa¤layacak yeni, özgür ve
ba¤›ms›z bir siyasi birli¤in yarat›lmas› zorunludur. Dine, etnik
kimli¤e veya bir devlete ba¤l›l›¤a dayand›r›lan ve kendi ç›kar-
lar›n› insanl›¤›n genel ç›karlar›ndan ve kurtuluflundan ba¤›ms›z
bir ç›kar olarak gören ulus ve ulusall›k anlay›fl›, sömürücü s›-
n›flar›n önümüze koydu¤u ve bugünkü y›k›m›m›z›n temelini
oluflturan mülkiyetçi ve bireyci toplumsall›k anlay›fl›n›n maske-
leridir. Halklar›m›z›n esenli¤i bugün ancak, birbirlerinin insani
varl›¤›n› bütün özellikleriyle birlikte kabul eden ve en genifl
ortak iyili¤i üretmek üzere birlikte yaflama iradesi gösteren, bir
eflitlik, özgürlük ve dayan›flma toplumunu ifade eden yeni, pro-
leter bir ulus ve ulusall›k anlay›fl›na dayan›larak sa¤lanabilir.
Böylesi bir ulusall›k anlay›fl› somut karfl›l›¤›n› ancak burjuva
ulusall›¤›n›n s›n›rl› ufuklar›n› aflan, kendisini uluslar aras› dev-
rimci sürecin bir parças› olarak tan›mlayan bir toplumsal dev-
rim sürecinde bulabilir. Türkiye halklar›n›n ortak ve özgür bir-
likteli¤i, bu yeni temel üzerinde infla edilecek bir sosyalist halk
devletinde somutlaflacakt›r.
Sömürge tipi faflizm alt›nda yönetilen ülkemizde, devrimci
toplumsal süreçler bafllang›çtan itibaren karfl› devrimin resmi ve
sivil terörüyle bast›r›lmaya çal›fl›lmaktad›r. Bu nedenle, faflist
teröre karfl› devrimci güçlerin aktif öz-savunmas› devrimci ça-
l›flman›n temel bir unsurudur. Bu durum, devrimci sürecin bafl-
158 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
lang›çtan itibaren silahl› biçimler de kazanarak geliflmesini zo-
runlu hale getirmektedir. Yine bu nedenle, oligarflinin otorite-
sini, sosyal, kültürel ve teknik olarak zaafa u¤ratmaya elverifl-
li olan alanlar devrimci çal›flman›n temel geliflme alanlar› ola-
rak de¤erlendirilmelidir.
Bu bak›mdan, ülkemizdeki k›rsal alanlar, [kapitalizmin genel
geliflme seviyesi, küçük ve orta köylülü¤ün çözülmesinin önem-
li ölçüde tamamlanm›fl olmas› ve ulafl›m, haberleflme vb. ola-
naklar›n ülkenin en ücra köflesine dek yay›lm›fl olmas› nede-
niyle (Kürt illeri d›fl›nda)] flehirler karfl›s›ndaki üstünlü¤ünü yi-
tirmifltir. Oligarflinin faflist otoritesinin kendili¤inden ve sürekli
olarak zay›f oldu¤u bir alan bulunmamaktad›r. Buna karfl›l›l›k
söz konusu otorite baz› alanlarda çok yönlü bir devrimci ça-
bayla ve konjonktürel olarak zay›flat›labilmektedir. Bu alanla-
r›n bafl›nda yoksulluk y›¤›lmas›n›n yafland›¤› emekçi mahallele-
ri gelmektedir.
Faflizm koflullar›nda yürütülen bir devrimci mücadelenin sü-
reklili¤inin sa¤lanmas›nda önemli bir unsur da uluslararas› ilifl-
kilerle sa¤lan›lan elveriflli koflullard›r. Bu bak›mdan Türkiye sol
hareketi daha önce Filistin direnifli ve Avrupa’daki özgürlükçü
hareketlerle kurdu¤u iliflkileri de¤erlendirebilmiflti. Bu temel bu-
gün art›k önemli ölçüde daralm›flt›r. Irak’ta sürmekte olan di-
renifl, Kafkaslar, Orta Asya ve Balkanlar’daki istikrars›z poli-
tik ortamlarda ortaya ç›kan ilerici unsurlarla kurulacak ulusla-
raras› dayan›flma iliflkileri bu noktada özel bir önem tafl›mak-
tad›r. Tüm handikaplar›na ra¤men, ülkemizdeki sol birikim ve
toplumsal duyarl›l›k, yaflad›¤›m›z bölgenin en ileri noktas›nda
durmaktad›r. Dolay›s›yla bu durum ülkemizdeki ilerici toplum-
sal güçlere bölgemizdeki ilerici geliflmeler aç›s›ndan özel bir
misyon yüklemektedir.
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 159
2. Bugünün Görevi Devrimci Hareketin Yeniden
Yarat›lmas›d›r
Türkiye devriminin anahtar sorunu, sömürge tipi faflist dev-
let ayg›t›n› y›kmak, bunun yerine emekçi halk›n devrimci de-
mokratik iktidar›n› geçirmektir. Sömürge tipi kapitalizmin y›-
k›lmas› ve s›n›fs›z topluma do¤ru ilerleyen devrimci bir top-
lumsal dönüflüm sürecinin bafllat›labilmesi için ülkemizdeki halk
s›n›flar›n›n iflçi s›n›f›n›n politik önderli¤i alt›nda iktidar müca-
delesine seferber edilmesi zorunludur. Bunun için halk›n önü-
ne devrimci politik alternatifi somut bir çözüm olarak koyabi-
lecek nitelikte, halk›n oligarfliye karfl› aç›k ve örtük tepkileri-
ni bu alternatife yöneltme görevine göre örgütlenmifl bir iflçi
s›n›f› partisinin öncülü¤ü ve önderli¤i tayin edici önemdedir.
Bu nedenle, devrime öncülük ve önderlik edebilecek nitelikte
bir partinin bulunmad›¤› koflullarda devrimcilerin temel politik
görevi, böylesi bir partiyi yaratmakt›r.
Proletarya partisi, devrimci hareketin öncü ve ileri kadrolar›-
n› iflçi s›n›f› ideolojisi temelinde, devrimci politik program et-
raf›nda bir araya getiren partidir.
Proletarya partisinin bu nitelikleri, soyut, keyfi nitelikler de-
¤il, somut, nesnel ve tarihsel niteliklerdir. Proletarya partisi,
kendisine öznel (sübjektif) bir biçimde “devrimci öncü”, “ileri
kadro” s›fatlar›n› yak›flt›ran unsurlardan de¤il, gerçekten günün
devrimci hareketi içerisinde öncü ve ileri kadrolar olarak öne
ç›kan unsurlardan oluflur. “Günün devrimci hareketi”, ka¤›t üze-
rindeki bir sosyalist program›n “savunulmas›” de¤il, içerisinde
toplumun devrimci güçlerinin geliflti¤i gerçek ekonomik, poli-
tik, ideolojik çat›flmalard›r. “‹flçi s›n›f› ideolojisi”, Marksizmin
mutlak ve tarih üstü bilgisi de¤il, gerçek toplumsal çat›flma sü-
recinin, iflçi s›n›f›n›n kurtuluflunu amaçlayan bir bak›fl aç›s›yla
160 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
incelenmesidir.
Bu nedenle “proletarya partisinin yarat›lmas›” görevi, bu gö-
revin içerisinde yerine getirilece¤i tarihsel-toplumsal koflullara
ba¤l› olarak tan›mlanabilir.
i- Partileflme Sorununu Nas›l Ele Almal›y›z?

Dünyadaki devrimci mücadeleler içerisinde iflçi s›n›f› partisi-


ne iliflkin kavray›flta görülen hatal› yaklafl›mlar, Türkiye’de dev-
rimci mücadelenin yaflad›¤› tarihsel yenilgilerde önemli roller
oynam›fllard›r. Önümüze koyaca¤›m›z “partileflme sürecini”, bu-
günün yeni koflullar›na ve (geçmiflin baflar›s›z deneyimlerini ge-
ride b›rakacak) devrimci bir gelecek tasar›m›na yan›t verecek
bir biçimde tan›mlamam›z gerekir.
Reel sosyalizmin sosyalist harekette neden oldu¤u dura¤anl›k
ve k›s›rlaflmay› aflacak devrimci bir sosyalizm anlay›fl›n›n ge-
lifltirilmesi aç›s›ndan Devrimci Yol hareketinin benimsedi¤i ve
gelifltirdi¤i “partileflme süreci” anlay›fl›, baflar›lar› ve baflar›s›z-
l›klar› ile özel bir önem tafl›maktad›r.
Devrimci Yol’un “ppartileflme süreci” anlay›fl›, devrimci parti-
nin, halk›n devrimci iktidar›n›n örgütlenmesi sürecinin “bilinç-
li öznesi” olarak kurgulanmas› gere¤inden hareket eder. Halk›n
devrimci iktidar›n›n “öznesi”, temel olarak iki unsurdan oluflur.
Bunlardan birincisi, profesyonel devrimci kadrolar taraf›ndan
yukar›dan afla¤› örgütlenen “devrimci parti”, ikincisi ise halk
iktidar›n›n afla¤›dan yukar› örgütlenen “kitlesel organlar›d›r”.
Halk›n devrimci iktidar›n›n oluflumunda devrimci parti bu sü-
recin “bilinçli öznesi”, kitlesel organlar ise bu bilincin toplum-
sallaflt›¤› temel yap›lar olarak ifllev üstlenir. Halk›n devrimci
iktidar›n›n oluflum süreci bu her iki düzeyin birbiriyle olumlu
karfl›l›kl› iliflkisi sayesinde ilerler.
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 161
Proletarya partisinin genel özelliklerine iliflkin bu yaklafl›m,
proletarya partisinin kurulufl sürecinden itibaren göz önünde bu-
lundurulmas› gereken bir hareket noktas›d›r. Bu nedenle, dev-
rimci bir partinin yarat›lmas› süreci, günün devrimci çizgisinin
devrimci s›n›flar içerisinde örgütlenmesi süreci olarak anlafl›l-
mal›d›r. Bu yaklafl›m “een genifl kitle çal›flmas› içinde en dar
kadro çal›flmas›” olarak tan›mlan›r.
Devrimci parti, özünde devrimcilerin birli¤idir ve Türkiye
sosyalist hareketi, tarihsel ve güncel bir çok nedenle çok a¤›r
bir politik parçalanma tablosu göstermektedir. Türkiye solu çok
say›da parti, örgüt, çevreye bölünmüfl durumdad›r. Bu grupla-
r›n büyük bir ço¤unlu¤u birbirleriyle ilerici toplumsal hareket-
ler içerisinde k›s›rlaflt›r›c›, y›prat›c› bir iktidar rekabeti içinde
bulunmaktad›r. Bu tablo nedeniyle, toplumun devrimci s›n›fla-
r›na önderlik edebilecek nitelikte bir devrimci partinin ayn› za-
manda “ssolun birli¤ini” de sa¤lamas› gerekti¤i ortadad›r.
Bu sorunu çözmek üzere s›k s›k giriflilen deneyimlerin bafla-
r›s›z olmalar›n›n arkas›ndaki gerçek sorun, “devrimci kadrola-
r›n birli¤ine” bu kadrolar aras›nda kurulacak do¤rudan iliflki-
lerle (“masa bafl›nda”, “ka¤›t üzerinde”) ulafl›lmaya kalk›fl›lma-
s›d›r. Oysa “devrimcilerin birli¤i” sorunu, ancak “devrimci ey-
lemin birli¤i” çerçevesinde çözülebilecek bir sorundur. fiu an-
ki durum; devrimci yap›lar aras›nda zaman zaman çeflitli mü-
cadele konular› üzerinden kurulan eylem birlikleri fleklindedir.
Bu iliflki biçimlerine devrimci hareketin birli¤i zeminini güç-
lendirecek içerikler (ideolojik tart›flmalar›n içeri¤inin zenginlefl-
tirilmesi, sol içi fliddetin engellenmesi, ortak bir etik yarat›l-
mas›, vb.) kazand›r›lmal›d›r.
Partileflme süreci, halk›n devrimci iktidar›n›n örgütlenmesi sü-
recinin bir parças› olarak ele al›nmal›d›r. Bu nedenle, partilefl-
162 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
me sürecindeki devrimciler, devrimciler örgütünü devrimci s›-
n›flar›n “yerine koymamal›”, buna karfl›l›k, devrimci s›n›flar›n
“kendili¤inden devrimci e¤ilimlerine” de “bilinçli öznenin” ro-
lünü yüklememelidirler.
Devrimciler örgütü, ne “gelecek toplumun bir nüvesi” ne de
basit bir “savafl” veya “yönetim” örgütüdür. Devrimciler örgü-
tü, “devrimci hareketin bilinçli politik öncüsü ve önderidir”.
“Gelecek toplumun nüvesini” oluflturacak alternatif iliflkiler,
devrimciler örgütünün eylemine ba¤l› olarak halk içerisinde ya-
rat›l›r. Devrimciler örgütünün “öncü-savaflç›” ve “önder” niteli-
¤inden hareketle, devrimciler örgütünü bir askeri ayg›ta veya
“seçkin” bir otorite merkezine indirgeyen yaklafl›mlar bu ne-
denle hatal›d›r.
Devrimciler örgütü, halk›n bütün kesimleri ile iliflkisini, kit-
lelere devrimci bir varolufl kazand›rman›n temellerini olufltura-
cak bir tarzda kurmal›d›r. Halk içinde eflitlikçi, özgürlükçü de-
mokratik iliflkilerin, ortaklaflmac›l›¤›n, cinsiyetçili¤in ve ayr›m-
c›l›¤›n reddinin bir hareket kültürü olarak gelifltirilmesi ve yer-
lefltirilmesi, devrimci eylem çizgisinin örgütlenmesinin somut
görünümleri olmal›d›r. Halk› özgürlefltirmeyen, demokratlaflt›r-
mayan, kollektiviteye yöneltmeyen, halk içindeki gerici kültür
kal›nt›lar›n› ad›m ad›m ortadan kald›rmayan bir kitlesel eylem
çizgisiyle halk›n devrimci iktidar›na özgü iliflkiler yarat›lamaz.
“Partileflme” sorununun çözümünü önümüze koydu¤umuzda,
asl›nda tek bir sorunun de¤il, bir sorunlar dizisinin çözümün-
den söz etti¤imizin fark›nda olmal›y›z.
Bu sorunlar›n bafll›calar› flunlard›r. Bunlar ayn› zamanda “bu-
günün örgütünün” önüne koydu¤u görevlerdir:
1) Günün somut devrimci kavray›fl›n›n üretilmesi (yani dev-
rimci ideolojinin somut tarihsel koflullarda yeniden üretilmesi);
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 163
2) ‹lerici “halk hareketleri” ve devrimci politik hareketlerin
bir bileflkesi olarak, ilerici bir toplumsal muhalefet sürecinin
yarat›lmas›;
3) Yeni bir devrimci kadro kufla¤›n›n yarat›lmas›;
4) Hem bu kadrolar aras›nda, hem de bu kadrolarla devrim-
ci s›n›flar aras›nda, düzenin her türlü sald›r›s›na karfl› koyabi-
lecek güçte ve devrimci kadrolaflma ile halk hareketlerinin bir-
birlerini karfl›l›kl› olarak güçlendirdikleri iliflkilerin yarat›lmas›
Politik mücadelede kavramam›z gereken ana halkay› bu çer-
çevede saptamam›z gerekir.
ii- Devrimci Bir Halk Hareketinin Ana Halkas›
Ülkemizdeki neo-liberal yeni sömürgecilik iliflkilerinin ve böl-
gemizdeki emperyalist politikalar›n çok say›da toplumsal ve po-
litik kriz üretti¤i aç›kt›r. Bu krizlerin her birinden devrimci bir
toplumsal program›n türetilebilmesi olanakl›d›r. Ancak, mevcut
egemenlik iliflkilerinin üretti¤i her kriz alan›, yukar›daki sorun-
lar›n çözümü aç›s›ndan ayn› etkide sonuçlar do¤urmamaktad›r.
Örne¤in, Kürt sorununun silahl› çat›flma biçimlerine dönüflerek
derinleflmesi, Ortado¤u’daki ABD iflgalinin bölgesel düzeyde
yaratt›¤› y›k›m ve tehdit, AB üyeli¤i sürecinin y›k›c› sonuçla-
r› gibi konularda geliflen toplumsal ve politik muhalefet hare-
ketlerinin, yukar›daki yönleri içeren devrimci bir halk hareke-
tine eksen oluflturabilme olanaklar› zay›ft›r.
Bu zay›fl›¤›n birkaç temel nedeni bulunmaktad›r.
Bunlar›n bafl›nda 1980 yenilgisinin sonras›nda, sosyalist ha-
reketin Türkiye halk› içinde bu yenilginin yaratt›¤› tahribat›
aflacak yeni bir politikleflme sürecini flu ana kadar harekete ge-
çirememifl olmas› bulunmaktad›r. Türkiye solu y›llard›r bir “ye-
nilgi içinde çöküfl” süreci yaflamaktad›r. Sosyalist hareket, Tür-
164 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
kiye halk› için “inand›r›c›”, “güvenilir” bir çekim merkezi olufl-
turabilmek aç›s›ndan 1980 yenilgisiyle yitirdi¤i prestijini yeri-
ne koyamam›flt›r. Sol politikalar›n emekçi halk›n hoflnutsuzluk-
lar›n› karfl›lamak aç›s›ndan inan›l›rl›k ve güvenilirliklerini yitir-
meleri nedeniyle, egemen s›n›flar›n en ciddi politik krizleri da-
hi solun yeniden alternatif olarak yükselebilmesine kap› arala-
mamaktad›r.
‹kinci neden, bütün bu alanlarda toplumsal-politik saflaflma-
lar›n “sol ve s›n›f d›fl›” (milliyetçi-liberal-pasifist) bir hegemon-
ya içinde gerçekleflmekte olufludur. Türkiye sosyalist hareketi
bu alanlarda sol politikalar› öne ç›karan özel bir iradi zorlama
olmaks›z›n ve s›n›f hareketinin müdahalesini seferber edemedi-
¤i sürece bu sol-d›fl› unsurlar›n kuyru¤una tak›lmaktan kaç›na-
mamaktad›r.
Üçüncü olarak, bu çat›flma eksenlerinde, egemen s›n›flar›n ve
di¤er politik aktörlerin zorlamas›yla kitlelerin “kat›l›mc›-destek-
çi” oldu¤u tek tarafl› bir iliflki tarz› yerleflmifltir. Halk s›n›fla-
r›n›n devrimci bir biçimde yeniden politikleflmesi aç›s›ndan bu
yerleflik iliflki tarz› ket vurucu bir unsur durumundad›r. Bir po-
litik muhalefet süreci, halk›n afla¤›dan yukar›ya hareketi siyasi
saflaflman›n sürükleyici bir unsuru haline getirilemedikçe,
emekçi s›n›flar›n kendi konumlar›n›n ve ç›karlar›n›n somut bi-
lincini edindikleri bir süreç olamaz.
Bu listeyi uzatmak olanakl›d›r. K›saca toparlarsak, özel, pro-
fesyonel iç-politika merkezleri ile büyük uluslararas› güçlerin
afl›r› hareketli olduklar› gündemler etraf›nda yo¤unlaflan siyasi
taktikler, emekçi halk›n devrimci hareketini yaratma görevi aç›-
s›ndan, bugün için elveriflli de¤ildir.
Kavramam›z gereken ana halka, neo-liberal yeni sömürgeci-
lik politikalar›n›n y›k›c› toplumsal etkilerine karfl› halk müca-
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 165
delelerinin yükseltilmesi ve bütünlefltirilerek politik mücadele
alan›na tafl›nmas›d›r. Ülkemizde, neo-liberal yeni sömürgecilik
politikalar›n›n y›k›c› toplumsal etkileri çeflitli ana bafll›klar al-
t›nda ortaya ç›kmaktad›r.
Bunlardan birincisi ve en önemlisi temel hizmetler alan›n›n
piyasalaflt›r›lmas› ve özellefltirilmesi sürecidir. Ülkemizde temel
hizmetler alan›n›n piyasalaflt›r›lmas›, halk›n sa¤l›k, e¤itim, ile-
tiflim, bar›nma, enerji ve ulafl›m gibi temel gereksinimlerinin
uluslararas› sermayenin de¤erlenme alan› haline getirilmesini
hedeflemektedir. Bu süreç “emperyalist sermaye birikimi süre-
cinin” do¤rudan bir parças›d›r. Temel gereksinimlerin bu bi-
çimde meta üretimi konusu haline getirilmesiyle yoksulluk ve
güvencesiz çal›flma koflullar›nda büyük ölçekli bir art›fl meyda-
na gelmektedir.
Ancak bu politikan›n tek sonucu ezilen y›¤›nlar›n ekonomik
ve sosyal koflullar›nda ortaya ç›kmamaktad›r. Bu politikalar ay-
n› zamanda devletle halk aras›ndaki iliflkilerde bir de¤iflimi de
beraberinde getirmektedir. Devletin temel hizmetlerin kamusal
sunucusu olmaktan ç›kmas›, halk›n devlete duydu¤u “minnet”
duygusunu zay›flatmakta, geçerli “devlet anlay›fl›” hakk›nda so-
ru iflaretlerinin artmas›na neden olmaktad›r. Bir baflka ifadey-
le, temel hizmetlerin kamusal niteli¤inin ortadan kald›r›lmas›,
oligarflinin siyasi hegemonyas›n›n temelini, yani “yönetme mefl-
ruiyetinin temelini” zay›flatmaktad›r.
Bu politikan›n bir di¤er sonucu ise “kamusal alan›n” tasfiye
edilmesi ve kurulu düzenin yurttafllar aras›nda resmi hiçbir da-
yan›flma alan›na yer b›rakmamas›d›r.
K›sacas›, temel hizmetlerin kamusal niteli¤inin ortadan kald›-
r›lmas›na karfl› mücadele, ekonomik, politik ve kültürel düzey-
lerin tümünü içine alan bir mücadele cephesidir. E¤itim ve sa¤-
166 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
l›k hizmetlerinin paras›z, eflit ve nitelikli hale getirilmesi iste-
mi yaln›zca kitlelerin yaflam koflullar›n› iyilefltirme yönündeki
temel bir talebinin dile getirilmesi de¤ildir. Bu talep hareketi,
ayn› zamanda kurulu politik egemenlik sisteminin ve neo-libe-
ralizmin topluma dayatt›¤› kültürel kodlar›n sosyalist bir elefl-
tirisinin gelifltirilmesi için de uygun bir s›n›f mücadelesi alan›-
n›n kurucu unsuru olarak kavranmal›d›r.
Halk›n e¤itim, sa¤l›k, bar›nma, elektrik ve su gibi temel ya-
flamsal ihtiyaçlar›na ulaflmas›nda pazar iliflkilerini belirleyici ha-
le getiren bu süreç karfl›s›nda gelifltirilen halk mücadeleleri, bu-
günkü devrimci politikleflme süreci aç›s›ndan çok ciddi olanak-
lar sunmaktad›r. Bu olanaklar›n bafl›nda, neo-liberal doktrinin
temel tezleriyle en keskin karfl›tl›k halinde bulunan sosyalist
perspektifin halk›n gündelik ç›kar›yla genel ç›karlar›n› birlefltir-
me gücü gelmektedir.
“‹nsanca yaflamak” talebinin somut harekete geçirici gücü,
afla¤›dan yukar›ya geliflecek eflitlikçi kitle hareketleri ile kamu-
sal alan›n yeniden yarat›ld›¤› bir süreci ortaya ç›karmak aç›-
s›ndan güçlü bir temel sa¤lamaktad›r.
Temel hizmet gereksinimlerine yönelik sald›r›n›n durdurulma-
s› mücadelesinde, halkç› bir kamusall›k anlay›fl›n›n savunulma-
s› için oluflturulacak halk örgütleri ve bu örgütlerin gerek ku-
rulufluna önayak olan, gerekse de mücadele süreci içinde prog-
ram›n›n, politikas›n›n ve taktiklerinin yarat›lmas›na öncülük
eden unsurlar, ilerici halk hareketinin yeni bir kadro kufla¤›n›n
içerisinde geliflti¤i bir kesim olacakt›r.
Neo-liberal y›k›c›l›¤›n ikinci temel yönünü, yoksullaflt›rma-
proleterlefltirme-güvencesizlefltirme politikalar› oluflturmaktad›r.
Bu politikalar karfl›s›nda, yeni iflçi kitlesine emek piyasas›nda
s›n›fsal temelde örgütlü bir varolufl kazand›ran, emek piyasas›-
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 167
n›n esnekli¤ini bu yolla s›n›rland›rarak iflçi s›n›f›n›n genel ko-
numunu güçlendiren çabalar, bugünkü devrimci politikleflme sü-
recinin bir baflka temel unsurunu oluflturmaktad›r. Bu çabalar,
yoksullu¤a karfl› mücadeleden, güvencesiz iflçilerin sendikal hak
ve özgürlük mücadelelerine, geleneksel iflçi kitlesinin “bölün-
meye” karfl› mücadelesine dek uzanan bir yelpazede geliflmek-
tedir. Geleneksel iflçi hareketinin bugünkü yenilgisini aflacak
yeni bir iflçi hareketi, bu üç düzlemde geliflen hareketlerin bir
birli¤i olacakt›r.
Bu noktada, proleterleflmifl halk hareketlerinin iki özgün yö-
nünün Türkiye’de de ortaya ç›kt›¤› vurgulanmal›d›r. Yeni halk
hareketleri güçlü feminist ve ekolojik duyarl›l›klar üzerinde ge-
liflmektedir.
Ülkemizde kad›nlara yönelik cinsiyetçi bask›ya karfl› en güç-
lü toplumsal hareketin Kürt halk› içerisinde geliflti¤i görülmek-
tedir. Öte yandan, yoksullaflt›rma ve iflçilefltirme sürecinin bel-
li bafll› hedeflerinden biri olan kad›nlar›n, yoksul mahallelerde
temel hizmetlerin yeniden kamusallaflt›r›lmas› mücadelesinde
öne ç›kt›klar› da ayr› bir olgudur. Bu iki dinami¤i kaynaflt›ran
bir kitle mücadelesi çizgisinin yarataca¤› afla¤›dan-yukar› dev-
rimci hareket potansiyelinin son derece güçlü oldu¤u görülme-
lidir.
Ülkemizde ekolojik y›k›ma karfl› mücadelelerin geliflti¤i ve
bu mücadelede köylülerin ve iflçilerin rolünün giderek ön pla-
na ç›kt›¤› görülmektedir. Bu nesnel geliflim çizgisi, sosyal eko-
lojinin, ekolojik hareketler içerisinde öne ç›kmas›n› olanakl› ha-
le getirmektedir.
Neo-liberal y›k›c›l›¤›n üçüncü temel yönünü, tar›msal alanda
küçük ve ba¤›ms›z çiftçili¤in tasfiyesine yönelik politikalar
oluflturmaktad›r. Bu politikalar, yaln›zca küçük ve orta köylü-
168 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
lü¤ü ba¤›ml› çiftçiler haline getirmekle kalmamaktad›r. Kürt so-
rununun yol açt›¤› göç hareketleri, tar›m iflçili¤inin giderek
yayg›nlaflmas›na olanak sa¤layarak k›rdaki proleterleflmeyi de-
¤iflik yönlerde geniflletmektedir. Tar›msal y›k›m politikalar›na
karfl› mücadelede, k›rdaki bu proleterleflmeden kaynaklanan di-
namizmi bütün unsurlar›yla içerecek bir harekete dönüfltürmek
ancak sosyalist bir bak›fl aç›s›yla olanakl› olacakt›r.
Di¤er yandan tar›m alan›nda yaflanan y›k›m yaln›zca k›rsal
s›n›flar taraf›ndan hissedilmemektedir. Tar›mda yaflanan y›k›m,
bir yandan g›da gereksiniminde ithalata ba¤›ml›l›¤› art›rarak
ekonominin k›r›lganl›¤›n› derinlefltirmekte, di¤er yandan ise ge-
neti¤i de¤ifltirilmifl organizmalar (GDO) gibi zararl› unsurlar›n
g›da teknolojilerinde etkin hale gelmesiyle halk sa¤l›¤› için bü-
yük ölçekli tehditler yaratmaktad›r. Dolay›s›yla, köylülerin ne-
o-liberal yeni sömürgecilik politikalar›na karfl› mücadeleleri ile
kent emekçi s›n›flar› aras›nda güçlü mücadele ba¤lar›n›n kuru-
labilmesinin olanaklar› genifllemektedir.
Neo-liberal yeni sömürgecilik politikalar›n›n neden oldu¤u
dördüncü temel y›k›m, bizzat devletin yap›s›nda ortaya ç›kmak-
tad›r. “Sosyal devletin” ortadan kald›r›lmas›, büyük bir siyasi
yozlaflma kayna¤› haline gelmifltir. Temsil iliflkileri alan›nda
seçmenleri müflteri, siyasi partileri dar ç›kar örgütleri haline ge-
tiren bir süreç h›zla ilerlemektedir, parlamentonun halk irade-
sinden kopuflu tam anlam›yla gerçekleflmektedir. Di¤er yandan,
kitle örgütlerinin STK’laflt›r›lmas› (güdümlü, seçkinci-profesyo-
nel örgütler haline getirilmesi) yoluna gidilmektedir. Böylece
emekçi-yoksul kitlelerin siyasallaflma kanallar› daha bafltan çü-
rütülerek, s›n›fsal talepler aç›s›ndan kullan›lamaz hale getiril-
mektedir. Dolay›s›yla neo-liberal yeni sömürgecilik politikalar›-
n›n dayatt›¤› siyasi iliflki kurma biçimlerine karfl› mücadeleler,
TÜRK‹YE’DE YENISÖMÜRGECILIK VE DEVR‹MC‹ POL‹T‹KA 169
hem do¤rudan demokrasi yönelimleri içermeli hem de yeni-
devrimci bir politik ahlak ve kültür oluflturmay› amaçlamal›d›r.
Bu mücadelelerde devrimci sosyalist bak›fl aç›s›yla yarataca-
¤›m›z halk örgütleri ve kitlesellefltirilen toplum elefltirisi, Tür-
kiye toplumunun devrimci dinamizmini a盤a ç›karacakt›r.
Devrimci Hareketin hayat damar› bu dinamizmle kurdu¤u
ba¤dad›r.
SONSÖZ

Devrimci mücadele yeni bir tarihsel döneme girmektedir.


Neo-liberal sald›r›n›n ilk ataklar›na karfl› çeflitli toplumsal dire-
nifllerin yükseldi¤i ve eski s›n›fsal mevzilerin ve kazan›mlar›n
korunmaya çal›fl›ld›¤› direnmeci ve savunmac› bir tarihsel dö-
nemin art›k sonuna gelindi.
Yeni sömürge kapitalizminin yeni çeliflkilerinin devrimci bi-
çimlerde örgütlenmesine ve halk›n afla¤›dan devrimci at›l›m›na
dayanan yeni bir döneme girilmektedir.
Yaklafl›k çeyrek as›rd›r tarihsel bir karfl›devrimci sald›r› dalga-
s› alt›nda bulunuyoruz. Sosyalizmin, emek hareketinin ve dev-
rimci hareketin kazan›mlar›n› ad›m ad›m ele geçiren sald›r›, neo-
liberal program›n kurmayl›¤›nda emperyalizmi, yeni sömürgecili-
¤i ve sömürge kapitalizmini yeniden yap›land›rmaktad›r. “Gele-
cek güzel günler” müjdeleyen neo-liberal vaatlerin tersine, geli-
nen noktada görülmektedir ki, yeni sömürge kapitalizminin kriz-
leri, ancak, fliddeti sürekli yeniden yap›land›ran ve toplumsal
eflitsizlikleri derinlefltiren politikalarla yönetilebilmektedir. Düze-
nin krizli yap›s›ndan kaynaklanan faflist terörle birlikte dilenci-
lefltirme politikalar›, ezilenlerin militan direniflçi özünü bo¤an
karfl›devrimci bir alternatif olarak gelifltirilmektedir. Sürekli bir
savafl hali ortam›nda, halk›n yarat›c› etkinli¤i neo-liberal piyasa-
lar taraf›ndan emilirken, kurtuluflçu potansiyeli ›rkç› bir parça-
lanmayla ve ahlaki bir çürümeyle kuflat›lmaktad›r.
171 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
Bu çok yönlü sald›r›ya karfl›, seksenli y›llardan beri halk s›-
n›flar›, eski konumlar›n› korumay› hedef alan çeflitli tepki ha-
reketlerine girifltiler. Elbette bunlar›n önemi yads›namaz. ‹nsan
haklar› hareketinden Kürt ulusal hareketine, kamu emekçileri
hareketinden, örgütlü iflçilerin mücadelelerine ve ö¤renci hare-
ketinden yoksul mahalle direnifllerine kadar birçok alanda, öz-
savunma duyarl›l›¤›yla gelifltirilen mücadeleler uzun süre ileri-
ci toplumsal hareketin omurgas›n› oluflturdu. Ne var ki bu ha-
reketler, salt tepkiselli¤in ya da direnifl ve savunma konumla-
r›n›n yetersiz kald›¤› bir tarihsel noktada dramatik k›r›lmalar,
daralmalar ve geri çekilmeler yaflamaktad›r. Üstelik bu hareket-
lerin ço¤u çeflitli emperyalist fonlar, liberal ideolojik hegemon-
ya, ‹slamc› ya da milliyetçi ak›mlar›n etkisiyle, zamanla düzen
d›fl› ya da düzen karfl›t› niteli¤ini yitirmekte ve düzenin yeni-
den kurulufluna hizmet eden unsurlara dönüflmektedir.
Öte yandan, düzenin her tökezlemesinde, ezilenler, kendileri-
ne özgü biçimlerde, “neo-liberalizmin alternatifsizli¤ini” her ge-
çen gün daha fazla “sorgulamaktad›r”. En saf ve kendili¤inden
kitlesel halleriyle gündeme gelen ezilenlerin hareketlili¤i, din-
sel/mezhepsel, etnik ya da mahalli de¤erlerin diliyle kendini
ifade etmektedir. Bunlar, kimi zaman gerici ve ›rkç› tepkiler,
kimi zaman kör bir kitle fliddeti, kimi zaman anl›k hak ve ta-
lep patlamalar› olarak yüzeye ç›karken; ço¤unlukla da dipten
sessizce seyreden örtük bir huzursuzluk olarak kendi zaman›n›
beklemektedir. Bugün düzen d›fl› ve düzen karfl›t› devrimci top-
lumsal bir harekete henüz dönüflmemifl bulunan bu tepkilerin
örgütlenmesi, devrimci politikan›n temel sorunlar› ve görevleri
aras›nda yer almaktad›r.
Daha çok ‹slamc› ve milliyetçi hareketlerin ilgi alan›na gi-
ren bu hareketler, sol liberaller için, yarat›c› hiçbir de¤er tafl›-
mayan y›k›c› kitlesel fliddet hareketleridir. Geleneksel sol için
SONSÖZ 172
ise, politik s›n›f hareketi olarak de¤er tafl›mazlar. Oysa her ne
kadar, devrimci bir iktidar mücadelesinin politik diliyle dona-
t›lmam›fl “apolitik tepkilerle” ortaya ç›ksalar da, bu hareketli-
likler, s›n›f mücadelesinin ilksel biçimleri olarak ciddi bir po-
litik potansiyeli ifade etmektedirler. Bu hareketlerin neye mey-
lettikleri ve kendilerini hangi dille ve hangi biçimlerde ifade
ettikleri elbette önemlidir. Ancak daha önemlisi, bu hareketle-
rin ayn› zamanda kurulu düzene yönelik bir reddiye bar›nd›r-
malar›d›r. Kendi haline b›rak›ld›¤›nda mutlaka düzenin egemen-
lik temelini, Siyasal ‹slam’› ve milliyetçili¤i besleyen bu red-
diyelerin “umutsuz aray›fllar›nda”, ayn› zamanda toplumsal dev-
rimin isyanc› enerjisi birikmektedir.
Devrimci hareket bugün ancak halk›n afla¤›dan devrimci at›-
l›m›n› örgütleyen elefltirel, yenilenmeci ve kurucu bir hareket
olarak geliflebilir. Halk›n devrimci at›l›m› için gerekli kitlesel
dinamizm ve memnuniyetsizlik ülkemizde fazlas›yla bulunmak-
tad›r. Bu anlamda “halk siyaseti”, görmezden gelinemez bir bi-
çimde varl›¤›n› ilan ediyor. Üstelik kastedildi¤i gibi “marjinal
alanlarda” geliflen asayifl vakalar› olarak de¤il; tam da “mer-
kezde”, siyasal rejimin ve piyasan›n kuruldu¤u yerlerde geliflen
hak ve talep hareketleri olarak. Bu hareketler, proletaryan›n bü-
yük zorluklarla elde etti¤i ilk kazan›mlar› yeni bir çat›flma ze-
mininde ve yeni bir içerikle sahiplenmektedir.
Halk›n ba¤r›ndaki çeliflkiler h›zla proleterleflmektedir. Henüz
saf biçimiyle proletaryan›n devrimci hareketinden söz edilmese
de, halk›n farkl› durufllar›, s›n›flar› ve katlar› bu sürecin de¤i-
flik çeliflki biçimlerinde konumlanmaktad›r. Art›k toplumsal ha-
reketler, proletaryan›n davas›na konumlanm›fl ama indirgenme-
mifl özgün özlemlerle ortaya ç›kmaktad›r. Neo-liberal tar›msal
y›k›ma karfl› direniflin köylü halkç› biçimleri, klasik köylü dev-
rimlerinin ötesinde bir potansiyelle sorguluyor düzeni. Kad›n
173 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
hareketi, sadaka ve nafaka aras›na s›k›flm›fl “ma¤dur cinsin” po-
litik muhalefeti olarak de¤il, flimdi bütün toplumsal hareketle-
rin dip ak›nt›lar›nda biriken bir enerji olarak ç›kmaktad›r tarih
sahnesine. Elbette Kürt halk›n›n özgürlefltirici dinamikleri, flim-
di yeniden kardeflleflme eyleminin dinamikleriyle de gündeme
gelmektedir. Bütün karfl›devrimci k›flk›rtmalara karfl›n, özgür
halklar›n “kardefllik ülkesi” yaratma yetene¤i, en ilerici anla-
m›n› proletaryan›n özgürlük davas›nda bulmaktad›r.
Toplumsal özgürlük ve eflitlik, ancak afla¤›dan yukar› örgüt-
lenen devrimci bir halk hareketi olarak geliflebilir. Zaten ezi-
lenlerin gerçek devrimci gücü, buradan, toplumsal yenilenme
dinamiklerini sermaye iktidar›n›n ve çürüme istencinin karfl›s›-
na dikmesinden ileri gelmektedir. Bu nedenle, bunca kapitalist
zafere ve sosyalist yenilgiye ve hepsinden önemlisi, eme¤e kar-
fl› neo-liberal sald›rganl›¤a karfl› devrimci mücadele sürekli ken-
dini yenileyen bir kararl›l›kla yeniden ortaya ç›kmaktad›r. Mü-
cadelede ileri do¤ru at›lan her ad›mda halk, kendisinden gasp
edilmifl olan devrimci öznellik konumunu yeniden ele geçire-
cektir. Büyük toplumsal altüst olufllarda kendi özgün gelenek-
sel kimli¤inden kopart›lan halk, mücadele içinde yeni bir ko-
lektif devrimci özne kimli¤i kazanacakt›r.
Emekçi halk›n çok cepheli mücadeleler içinden uzanaca¤› bu
devrimci bilinç, ancak ve öncelikle bu mücadeleleri iflçi s›n›-
f›n›n bak›fl aç›s›yla örgütleyen bir devrimciler örgütünde somut-
laflacak ve mücadele içindeki devrimci öncülerin, emekçisi ol-
duklar› halk mücadelelerini daha ileri politik mevzilere tafl›yan
çabalar›yla ço¤alacak, nesnel bir güç haline gelecektir.
‹flte bu koflullarda, yeni sömürge kapitalizmine karfl› devrim-
ci bildirgenin ça¤r›s›, solun liberal ve geleneksel biçimlerinden
ödünsüz bir kopufl karar› ve halk›n da¤›n›k tepkilerinin ça¤›n
en ileri devrimci hareketi olarak örgütlenmesi ça¤r›s›d›r. Bu-
SONSÖZ 174
gün halk›n devrimci yolunda, emin ad›mlarla kendi zaman›na
yürüyen devrim, gelecek güzel günlere mühlet verilmifl bir er-
telenmifllik de¤il; kesintisiz güncel taleplerle, neo-liberal top-
lumsal düzeni boydan boya kat eden bir yürüyüfl koludur.
Elbette s›f›rdan bafllam›yoruz. Sosyalizmin ve devrimci hare-
ketin miras›ndan gelen özgürleflmifl bir insanl›k deneyimi ve
say›s›z zenginliklerle dolu ö¤retici mücadele pratikleri tarihsel
öncüllerimiz aras›nda yer almaktad›r.
Proleter halk›n en büyük davas› olarak sosyalizm, neo-libe-
ral toplumsal düzene karfl› en canl› ve güncel çat›flma alanla-
r›ndan birini oluflturmaktad›r. Gelecek toplumsal tasar›mlar›,
ütopyac› gelecek hayali olmaktan ç›karan, onlar›n bugünden ha-
yata geçirilmeye bafllanmas›d›r. Bugün, proletaryan›n davas›
olarak sosyalizmi savunmak, tarihsel öncüllerimiz, somut gün-
cel çat›flma ve özgürlük hayalleriyle tek bir devrimci çizgide
buluflmak anlam›na gelmektedir. Sosyalizmi savunmak, onu,
neo-liberal suretli burjuva uygarl›¤a karfl›, “halk›n bar›nma hak-
k›”, “sa¤l›k hakk›”, “suyu koruma meclisi”, “güvencesiz iflçi-
ler hareketi” pratikleriyle örülmüfl özgürlefltirici yenilenme ha-
reketleri içinde s›namaktan geçmektedir.
Burada “sosyalizm güzellemelerine” ya da “kara çalmalara”
yer yok. Sosyalizmi sahiplenmek, onun eski biçimlerini tekrar
etmek anlam›na gelmez. Sahiplenmek, “geçmiflteki bütün ezil-
mifl özlemlerin ve baflar›s›z devrimci giriflimlerin bilinciyle”
onun baflaramad›klar›n› ve kaç›rd›¤› f›rsatlar› yenilenmeci dev-
rimci bir inisiyatifle ele almakt›r.
Türkiye devriminin fitilini yeniden ateflleme mücadelesinde,
halk›n dik bafll› yarat›c›l›¤›n› ve her daim yeniden bafllama ye-
tene¤ini gelifltirebilen devrimci gelene¤in pozitif y›k›c›l›¤› gü-
venilecek tek sa¤lam temeldir. Ve elbette mevzilenmelerin en
sa¤lam›, halk›n ba¤r›nda köklü bir devrimci hareket gelene¤i
175 HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU - B‹LD‹RGE
olarak var olmakt›r.
Devrimci hareket, altm›fllar ve yetmifller boyunca uzanan iki
farkl› çat›flmay› boydan boya kat eden tek devrimci gelenek-
tir. Toplumsal devrimin, yeni sömürgecili¤in ilk büyük krizin-
de patlak veren iki isyanc› ça¤r›s›, THKP-C ve Devrimci
Yol’un sesinde yank›land›. Tüm zamanlar›n en sars›c› devrim-
ci bildirgesinin, Komünist Manifesto’nun gelene¤i, Leninist ke-
sintisiz devrimin evrensel mücadele ça¤r›s›yla, THKP-C’nin mi-
litan eyleminden geçerek, ayn› ödünsüz “proleter ahlak”, ayn›
“tinsel cesaret” ve elbette her sözü kesintiye u¤ratan evrensel
mücadele ça¤r›s› ve kendini aflman›n militan iddias›yla, flimdi
Halk›n Devrimci Yolu’nda yeniden hayat buluyor.
Ne var ki, devrimci miras›n sürdürülmesi, eski formüllerin
tekrar edilmesi de¤ildir. Baflar›lamayanlar ve kaç›r›lan f›rsatlar,
elbette önemli dersler aras›ndad›r. Ancak bugünün militanl›¤›,
devrimci kurucu bir eylemlilik; salt isyanc›, ezilenlerin sesi ya
da temsilcisi olma eylemiyle yetinmeden, neo-liberal sald›rgan-
l›¤a karfl› direnifl içinde s›n›fs›z ve sömürüsüz bir topluma yö-
nelen yeni bir toplumsal hareketin örgütlenmesidir. Dolay›s›y-
la, bugünün devrimci militanl›k konumu, halktan kopuklu¤u öz-
nel bir mazeretin k›s›r döngüsüne dönüfltüren sol statükoculuk-
tan ve halktan kopuklu¤un neo-liberal siyaset yörüngesine gir-
mifl kaflarlaflm›fl siyaset biçimlerinden mütemadiyen kopuflu ge-
rektirmektedir. Bugün devrimci militanl›k, halk›n ba¤r›ndaki f›r-
satlara mevzilenmifl daimi bir haz›rl›kl› olufltur. Ba¤›ml› sömür-
ge kapitalizminde mutlak kazançlar ve kay›plar yoktur; “mut-
lak k›r›lganl›klar” vard›r. Militan eylem, düzenin mutlak k›r›l-
ganl›¤›nda mevzilenir. Devrimi tetikleyen, ans›z›n patlak veren
beklenmedik bir tökezleme an›d›r. Bu tarihsel an, sadece tek
bir siyasal ustal›¤a devrimci hareket potansiyellerini cömertçe
sunar: inisiyatif alma ve sonuna kadar gitme cesareti.

You might also like