Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 113

ZÜMRÜT TABLET

1. Aldanmas›z, kesin, en do¤rulanabilir hakikatle.

Afla¤›daki yukar›daki gibidir ve yukar›daki Afla¤›da


gibidir. Tek Olan’›n mucizesini birlikte
gerçeklefltirirler.

Ve nas›l her fley bu Tek Olan’dan geldiyse, bütün


yarat›lm›fl fleyler Dönüflüm yoluyla bu Bir Zihin’in
tefekküründen gelirler.

Babas› Günefl’tir; anas› Ay’d›r, Rüzgâr onu


karn›nda tafl›r, Toprak onu besler.
O Her fiey’in kökenidir, Evren’i kutsayand›r.
Toprak’a dönüfltü¤ünde içindeki güç
kusursuzlafl›r.

Toprak’› Atefl’ten ay›r, ve büyük bir zekâyla,


nazikçe latifi kesiften ay›r.

O Toprak’tan gö¤e yükselir ve tekrar Toprak’a


iner, böylece içinde hem Yukar› hem Afla¤› vard›r.
Bu flekilde Bütün Evren’in ‹htiflam›’n› alacaks›n.
Ve sende belirsizlik kalmayacak.

Kuvvetin kuvveti odur, çünkü her kesife nüfuz


eder, her latifi yener.
‹flte Evren böyle yarat›ld›.
Bundan birçok mucizevî Uygulama ç›kar,
çünkü Yöntem budur.

Bu yüzden bana Üç Kere En Yüce Hermes derler,


Bütün Evren’in bilgeli¤inin üç parças› bendedir.

Burada Günefl ifllemini eksiksiz anlatt›m


© Mitra Yay›nlar› -2008
Simya Sanat› ve Simyac›lar/Archibald Cockren
Orijinal Ad›: Alchemy Rediscovered and Restored

Mitra Yay›nlar› 6
Ezoterik Klasikler 5
1. Bas›m: Kas›m 2008-10-20

ISBN: 978-9944-0857-5-5

Yay›nc›: Ali Öztürk


Editör: Murat Sa¤lam
Sayfa Tasar›m›: KolektifAtölye
Kapak Tasar›m›: Deniz Akkol

Kütüphane Bilgi Kart› (CIP):


Ezoterizm/Bat› Ezoterizmi/Simya

Bask› ve Cilt: fiefik Matbaas›


Marmara San. Sit. M Blok No: 291
‹kitelli, Küçükçekmece
0212 472 15 00

Yay›n haklar› Mitra Yay›nlar›’na aittir. Yay›nc›n›n izni olmaks›z›n


ço¤alt›lamaz. Kaynak göstermek kofluluyla al›nt› yap›labilir.

Mitra Yay›nlar›
Selamiali Mah. fietaret Sok. No:4/A
Üsküdar/‹stanbul
Tel: 0216 391 91 16
Email: Mitrabilgi@yahoo.com
EZOTER‹K KLAS‹KLER

S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR


ARCHIBALD COCKREN

Çeviri: Murat Sa¤lam


‹Ç‹NDEK‹LER

Önsöz 7

1. K›s›m: TEOR‹K
S‹MYANIN BAfiLANGIÇLARI 13
‹LK AVRUPALI S‹MYACILAR 19
N‹CHOLAS FLAMEL’‹N H‹KÂYES‹ 25
BAS‹L VALENT‹NE 35
PARACELSUS 41
ON ALTINCI VE ON YED‹NC‹ ASIRDA S‹MYA 47
‹NG‹L‹Z S‹MYACILAR 57
ST. GERMAIN KONTU 67

1I. K›s›m: PRAT‹K


METALLER‹N TOHUMU 73
MERKÜR T‹N‹ [CIVA RUHU] 83
BEfi‹NC‹ ELEMENT (I) 91
GÜNDEL‹K HAYATTA BEfi‹NC‹ ELEMENT 101
METALLERDEN ‹LAÇ YAPIMI 107
UYGULAMA 115

SONUÇ 123
Önsöz

ON ON YILDIR yak›n iliflki içinde oldu¤um Arcibald Coc-


kren’in say›s›z çarp›c› yetene¤ini adad›¤› bütün mesele-
lerdeki güvenilirli¤ine ve etkilili¤ine güvenmeyi uzun za-
mandan beri ö¤rendi¤im için, Simya Sanat› adl› çal›flmas›na önsöz
mealinde birkaç sat›r yazmaktan onur duyuyorum.

Bu kitapta o bütün ça¤lar›n bilim adamlar›n› flaflk›nl›k içinde b›-


rakan, as›rlar boyunca bir flüphecilik mezar›nda gömülü olan s›r-
lar› bir kez daha gün ›fl›¤›na ç›kar›p insanl›¤›n hizmetine sun-
maktad›r. Bu kuflku ve güvensizlik mezar›n›n aç›l›p içindeki sak-
l›, fakat hakiki s›rlar›n nihayet aç›klanmas› 盤›r aç›c› bir olay ola-
rak görülmelidir.

Hiçbir bilimsel bilgimin var oldu¤unu ileri sürmüyorum; fakat


görmek inanmakt›r. Yazar›n yapt›¤› deneyleri daha en bafltan be-
ri yak›ndan takip etme onuruna ermifl bir insan›m. Sadece onun
ulaflt›¤› baflar›l› sonuçlar› gözlerimle görmekle kalmad›m, birçok
8 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

baflka insanla birlikte, simya süreçleriyle üretti¤i ‹ksir’lerin tesiri-


ni bizzat s›nama flans›na nail oldum. Bu iksirler, çekinmeden ile-
ri sürebilirim ki insanl›¤›n bugün sahip oldu¤u ilaçlara önemli
bir katk›d›r. Bu kitapta ileri sürülen iddialara hiçbir flekilde gözü
kapal› güvenme ihtiyac› yoktur. Tam tersine, tepeden t›rna¤a
sorgulamaya aç›k beklemektedirler. Hangi sorgulamaya tabi tu-
tulursa tutulsunlar, bu iddialar kendi adlar›na konuflabilecek gü-
ce sahiptir. Yazar›n araflt›rmalar›n›n ve kefliflerinin uzak sonuçlar
do¤uran önemi düflünüldü¤ünde, onun kariyerinden ve insan
hastal›klar›n›n tedavisiyle ilgili meseleleri ele alma hakk›n› veren
fizyoloji alan›ndaki niteliklerinden bahsetmemiz gerekmektedir.

Gerekli e¤itim süresini bitirdikten sonra, 1904 y›l›nda, Felç ve Sa-


ra Hastal›klar› Hastanesinde her türlü masaj, tedavi amaçl› egzer-
sizler, elektrik tedavi konusunda eksiksiz bir uzmanl›k belgesi al-
m›flt›r. Bu hastaneden Büyük Kuzey Merkez Hastanesi’ne geçmifl
ve y›llarca buran›n bir üyesi olarak çal›flm›flt›r.

Bununla birlikte 1908 y›l›ndan itibaren vaktinin bir k›sm›n› Lon-


dra’da West End’de ilk defa açt›¤› özel muayenehanesinde geçir-
meye bafllam›flt›r. Savafl s›ras›nda muayenehaneyi kapatmak zorun-
da kalm›flt›r.

1915 ile 1916 y›llar› aras›nda Londra, South Audley Cadde-


si’ndeki Ordu Rus Hastanesi’nde elektrik tedavi, masaj, tedavi
amaçl› egzersizler alanlar›nda en yüksek sorumlu olarak çal›fl-
m›flt›r. Belirtmek gerekir ki bu hastane, Londra’da yaflayan bir
Rus soylusu taraf›ndan aç›lm›flt› ve tümüyle Rus paras›yla dönü-
yordu. Buradan ayn› kapasiteye sahip Savafl Mahkumlar› Hasta-
nesi’ne geçti (1917-1918). ayn› zamanda Millbank Askeri Hasta-
nesi’nde çal›fl›yordu. 1918 y›l›nda Avustralya Askeri Hastane-
si’ne transfer edildi ve Avustralya Baflbakan› taraf›ndan 1919’da
düzenlenen Bar›fl Konferans›’na kat›ld›. O zamandan beri, yani
son yirmi y›ld›r, Londra West End’de kendi özel muayenehane-
sini yönetmektedir.
ÖNSÖZ 9

Yirmi y›ldan uzun bir süredir metalbilim, ion kimyas› ve bakteri-


yoloji bilimlerinde ö¤rencilik yapmaktad›r. Bu kitapta ileri sür-
dü¤ü iddialar da hastal›klarla savaflmak, insan hastal›klar›n›n et-
kili tedavisine adanm›fl bir ömrün ona verdi¤i otoriteyle konufl-
maktad›r.

Onun azimli çal›flmas› ve sabr›yla kazand›¤› devasa keflifler çok az


insana nasip olmufltur. Benim bildi¤im kadar›yla bu eseri, çok
zor flartlar alt›nda ve büyük zahmetlerle yazm›flt›r. ‹nsanl›k ve bi-
lim için baflarm›fl oldu¤u ifllerin ona lay›k oldu¤u ödülü, ulaflm›fl
oldu¤u sonuçlar›n takdirini ve kabulünü getirmesini tüm kalbim-
le dilerim.

S‹R DUDLEY B. MYERS.


I. KISIM

TEOR‹K
I. BÖLÜM

S‹MYANIN
BAfiLANGIÇLARI

‹MYA DEY‹NCE ço¤umuzun gözünün önüne, ortaça¤a ait


lofl bir laboratuarda Felsefe Tafl›’n› bulmas›na, Abu Ha-
yat› ve metallerin dönüflümünü keflfetmesine yard›m
edecek potalar›n ve imbiklerin üzerine e¤ilmifl kara cübbeli yafll›
bir adam resmi gelir. Ne var ki yüzlerce –hatta simya tarihin bilin-
meyen devirlerinde bafllad›¤› için– binlerce y›ll›k bir süre boyun-
ca çeflitli ›rklardan ve iklimlerden mevki sahibi say›s›z kültürlü in-
sana bütün hayatlar›n› adatan bir bilimi –veya dilerseniz sanat›–
hafife alamay›z. Böyle bir bilim birkaç tuhaf yafll› adam›n bunak-
l›k dönemlerinde oyaland›klar› bir fley olamaz.
Y›lmaz bir flekilde amaçlar›na ilerlemekten baflka bir fley düflün-
meyen simyac›lar›n, say›s›z ça¤lar›n infaz›na ve alaylar›na ra¤men
s›rlar› keflfetme yolunda sürekli çabalamalar›na ve sebat etmeleri-
ne neden olan fley neydi? Bu neden, kesinlikle baz metalleri alt›-
na çevirme veya dünyevi hayat› birazc›k daha uzatacak bir iksir ya-
ratmak gibi beyhude bir amaç olamaz. Çünkü simyac›lar için bu
fleyler pek önemli de¤ildir. Onlar›n hayatlar›n› okudu¤umuz za-
14 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

man, neredeyse istisnas›z olarak, dünyevi fleylerden ziyade mane-


vi fleylerle alakadar olduklar›n› görürüz. Bu insanlar daha ziyade
bir vizyondan ilham al›yordu: Kusurlar›ndan, hastal›klardan ar›n-
m›fl, çeflitli zihinsel ve fiziksel melekelerin s›n›rlamalar›ndan kur-
tulmufl, bugün bile insan bilincinin derin katmanlar›nda sakl›
olan bir güce ulaflarak tanr›laflm›fl, Kusursuzlu¤u, Güzelli¤i ve
Uyumuyla tek Tanr›sal Yaflam›n suretinde ve benzerinde yap›lm›fl
bir insan vizyonu.
Bu ustalar›n vizyonlar›n› takdir edebilmek ve anlayabilmek için
ait olduklar› kültün tarihini bir nebze de olsa incelemek flartt›r.
fiimdi bu insanlar›, ifllerini ve ideallerini, en önemlisi de bugün
daha eksiksiz bir bilgi ve daha genifl bir ufka ulaflmak isteyen in-
sanlara onlar›n ömür boyu süren çal›flmalar›n›n vereceklerini
görmek için bir adam geri at›p geçmifle dönelim.
Çin efsanelerinde ve mitolojilerinde simyadan bahsedilir. Pe-
kin’deki, Çin Hükümeti Tarih Bürosu’nun eski üyesi Edward
Chalmer taraf›ndan yaz›lan bir kitapta eski Çin metinlerinde flu
al›nt› yap›lm›flt›r:

“‹lk Taocu Büyük Rahip Chang Tao-Ling, Han Hanedanl›-


¤›ndan ‹mparator Kuan Wu Ti döneminde ‹.Ö. 35 y›l›nda
do¤du. Chekiang, Lin-an-Hsien’de, T’ien-mu Shan’da
[Cennet Da¤›n›n Gözü] veya Anhui’de, Feng-Yang Eu’da
do¤du¤una dair rivayetler vard›r. Devletin hizmetine gir-
me tekliflerini reddederek bütün ömrünü bilgiye ve tefek-
küre adam›flt›r. Bat› Çin’in da¤lar›na yerleflmifl ve hayat›n›
burada simya bilimini incelemeye, saf erdemlere ulaflmaya
ve yüce fikirler üretmeye vakfetmifltir. Do¤aüstü bir olayla
Lao Tzu’nun ellerinden mistik bir kitap alm›fl, bu kitapta
yaz›lan talimatlar› uygulayarak Abu Hayat› aray›fl›nda bafla-
r›ya ulaflm›flt›r.”

Bu al›nt› simyan›n Çin’de H›ristiyanl›¤›n bafllang›c› gibi erken


bir tarihte var oldu¤unu gösterir. Buradan simyan›n bafllang›ç ta-
rihinin Çin tarihinin çok eski zamanlar›na ulaflt›¤›n› ç›kar›yoruz.
S‹MYANIN BAfiLANGIÇLARI 15

fiimdi Çin’den, Bat›’n›n bildi¤i simyan›n gelir göründü¤ü M›-


s›r’a seyahat edelim. Büyük M›s›rl› Usta-Kral, Yunanl›lar›n verdi¤i
isimle Hermes Trismegistus’un sanat›n kurucu oldu¤u düflünü-
lür. Hermes’in ‹.Ö. 1900 y›llar›nda yaflad›¤›, bilgeli¤iyle ve do¤a-
da gerçeklefltirdi¤i operasyonlardaki ustal›¤›yla ünlü oldu¤u riva-
yet edilir. Fakat onun taraf›ndan yaz›ld›¤› söylenen eserlerden gü-
nümüze, ‹mparator Diocletian’›n ‹.S. 3. as›rdaki yok edici elin-
den, yaln›zca birkaç parça kalm›flt›r. Bunlar Asclepia Diyaloglar›
ve Tanr›sal Poemanda’d›r. Eserlerinden geriye kalan (Fianus tara-
f›ndan Latinceye ve Dr. Everard taraf›ndan ‹ngilizceye çevrilen)
bu parçalara bakt›¤›m›z zaman, eserlerden geriye hiçbir fley kal-
masayd›, dünya için telafi edilemez bir kay›p olaca¤›n› ç›karabili-
yoruz.
Bu kitab›n bafl›na koydu¤um Hermes’in meflhur Zümrüt Tab-
let’inin (Tabula Smaragdina), kökenini kan›tlamak çok zor olsa
da, Hermesçi ifade tarz›na iyi bir örnek teflkil eder. Tablet’in kö-
kenine dair çeflitli hikâyeler bulunmaktad›r; bunlardan birine
göre metin, Büyük ‹skender taraf›ndan Hermes’in mezar›nda
keflfedilen Fenike harfleriyle zümrüt bir tafl üzerine yaz›lm›flt›r.
16 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

B‹LGELER‹N B‹LGES‹ HERMES


S‹MYANIN BAfiLANGIÇLARI 17

Latince versiyon Summa Perfectionis’in Berne bask›s› (1545) flu


bafll›k alt›nda bas›lm›flt›r:

“Kimya hakk›nda Üç Kez Yüce Hermes’in Zümrüt Tableti,


çevirmen bilinmiyor. Hermes’in nafl›n›n gömülü oldu¤u
ma¤arada, kuca¤›nda tuttu¤u Zümrüt Tablet’e yaz›lm›fl
Hermes’in S›rlar›.”

Metnin, Jabir’e atfedilen bir Arapça versiyonu keflfedilmifltir. Bu


eser muhtemelen dokuzuncu as›rda çevrilmifltir. Her durumda
bu eser bilinmen en eski simya fragmanlar›n› oluflturur. Söz konu-
su metnin Hermesçi Ö¤retiye’ye ait oldu¤undan kuflku duymuyo-
rum. Çünkü burada yaz›lanlar Poemanda ile “Unutulmufl Bir ‹na-
n›fltan Parçalar” adl› eserlerdeki üç-kez-yüce Hermes’in ö¤retisine
birebir tekabül etmektedir. Zümrüt tablet bize varl›¤›n birli¤ini,
her suretin tek bir kökten, günümüz bilim adamlar›n›n teorisiyle
uyuflacak flekilde Esîr’den geldi¤ini söyler. Bu tablet, kitab›n sonu-
na eklemifl oldu¤um Tractatus Aureus*, yani Alt›n Kitap’la birlik-
te, özellikle genel simya sembolizmine dair vermifl oldu¤um de-
¤erlendirmeler ›fl›¤›nda okumaya de¤er bir eserdir. Bu tablet, ne
yaz›k ki, M›s›r’›n kutsal sanat›ndan geriye kalan tek eserdir.
Milattan sonra 3. as›r, bu bilimin yayg›n bir flekilde uyguland›¤›
bir zamana benzemektedir; ancak 296 y›l›nda, Diocletian’›n simya
ve di¤er batini bilimler hakk›ndaki bütün M›s›rl› kitaplar› aray›p
yok etmesi ve böylece o güne kadar ki geliflimin bütün izlerini yok
etmesi de bu as›rda meydana gelmifltir. Dördüncü as›rda, Panopo-
lite’li Zosimus Tanr›sal Alt›n ve Gümüfl Yapma Sanat› adl› inceleme-
sini yazm›fl, 5. as›rda, Romal› bir zahit, Morienus, yaflad›¤› yeri terk
ederek ünü ‹skenderiye’den yaflad›¤› flehre kadar gelen yaln›z ba-
fl›na çal›flan bir usta olan bilge Adfar’› aramaya ç›km›flt›r. Onu bul-
mufl, güvenini kazand›ktan sonra müridi olmufltur. Ustas›n›n ölü-
münden sonra Morienus, Kral Halid ile karfl›laflm›flt›r. Bugün eli-
mizde Morienus imzas›n› tafl›yan, kendisi ve kral aras›nda geçen

Söz konusu eser flerhli olarak yay›nlanacakt›r. Ed.


18 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

bir diyalog fleklinde yaz›lm›fl önemli bir eser mevcuttur. Cedrenus


da simya uygulay›c› bir majisyen olarak bu as›rda görünmüfltür.
Bundan sonra, yaklafl›k MS 750 y›l›nda önemli bir flah›s olan
Geber’e rastl›yoruz. Geber’in gerçek ismi Ebu Musa Dijfar El Su-
fi’dir. Mezopotamya’da Harran’da do¤an Geber, ustalar taraf›n-
dan Hermes’ten sonraki en büyük zat olarak selamlanm›flt›r.
Onun taraf›ndan yaz›ld›¤› söylenen befl yüz risaleden bugün ge-
riye yaln›zca üçü kalm›flt›r: “Kusursuz Yüceli¤in Yekunu”, “Kusur-
suzlu¤un ‹ncelemesi” ve “Tan›kl›k”. Afl›nd›r›c› tasfiye, k›z›l c›va
oksit ve gümüfl nitrattan ilk bahseden kifli de odur. Geber gerçek-
ten de keflfini ustal›kla örtmüfltür. Onun gizemli yaz› tarz›ndan
“geber” veya “gibberish” [Saçmal›k] kelimesine ulafl›yoruz. Fakat
Geber’i gerçekten anlayan kendisi gibi usta akranlar› tek bir a¤›z-
dan onun hakikati örtülü, fakat kesin ve net bir biçimde iffla etti-
¤ini söylüyorlar.
Baflka bir Arap simyac› olan Rhasis baz metalleri alt›na çevirme
sanat›ndaki uygulamal› gösterileriyle meflhur olmufltur.
Onuncu as›rda El Farabî kendi ça¤›n›n en bilgili adam› olma
s›fat›n› kazanm›flt›r. Bu asr›n di¤er büyük simyac›s› Avicenna’d›r.
Gerçek ismi Ebu Cinna’d›r. Buhara’da 980 y›l›nda do¤an Cinna,
an›lmay› hak eden M›s›rl› filozoflar›n sonuncusudur.
II. BÖLÜM

‹LK AVRUPALI
S‹MYACILAR

LK HAÇLI SEFER‹ döneminde simyan›n merkezi ‹span-


ya’ya kayd›. Simya ‹spanya’ya Araplar arac›l›¤›yla gel-
miflti. On ikinci as›rda Artephius ‹nsan Ömrünü Uzatma-
ya Dair adl› bir eser yazd› ve kendisinin bin y›l yaflad›¤› rivayet edi-
lir. Artephius bunu bizzat do¤rular:

“Hermes’in kitab›ndaki sanat›n hepsini ö¤renen ben Ar-


tephius, bir zamanlar di¤er insanlar gibi baflkalar›na imre-
nirdim. Fakat yaklafl›k bin y›l yaflay›nca (Tanr›’n›n lütfet-
mesi ve takdire flayan beflinci elementi kullanarak do¤umu-
mum üzerinden bin y›l geçti), bu uzun süre içinde, insan›n
filozoflar›n belirsiz anlat›lar›na bakarak kusursuzlu¤a ulafla-
mad›¤›n› gördüm. Temiz vicdan›m ve merhamet duygula-
r›mla, ömrümün flu son günlerinde tüm samimiyetim ve
do¤rulu¤umla bildi¤im her fleyi yay›nlamaya karar verdim
ve geriye anlat›lmam›fl hiçbir fley b›rakmamaya çal›flt›m. Ki-
taba, yaz›lmas›na izin olmayan, ancak Tanr› veya bir usta ta-
20 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

raf›ndan aç›klanabilen s›rr› dahil etmedim. Yine de e¤er ki-


fli kal›n kafal› de¤il ve biraz tecrübeliyse bu s›rr› da kitaptan
ö¤renebilir.”

On üçüncü as›r yaz›n›nda Castile Kral› Alphonso’ya atfedilen


Tesero isimli bir eser yaz›ld›. William de Loris 1282 y›l› dolaylar›n-
da Le Roman de Rose [Pembe Roman] adl› eseri yazd›. Kendisine
Jean de Meung efllik ediyordu. Jean de Meung ayr›ca The Remons-

Albertus Magnus 1234-1314


‹LK AVRUPALI S‹MYACILAR 21

trance of Nature to the Alchemist [Simyac›ya Do¤an›n ‹tiraz›] ve The


Reply of the Alchemist to Nature [Simyac›n›n Do¤aya Yan›t›] adl›
eserleri de yazd›. 1250 y›l›nda Padua yak›nlar›nda do¤an Peter
d’Apona maji hakk›nda birçok kitap yazd› ve Engizisyon taraf›n-
dan her biri bir kristal kürenin içinde yaflayan ve yedi sanat› ve bi-
limi ö¤reten yedi varl›¤a sahip olmakla suçland›. Yoksulluk ve se-
falet içinde öldü.
Bu dönemde gördü¤ümüz en önemli isimlerden biri de Ville-
neuve’li (Villanova) Arnold’d›r. [Arnold de Villeneuve] En
önemli çal›flmas› Theatrum Chemicum adl› toplama eserde buluna-
bilir.* Arnold Paris’te t›p okumufltur, ayn› zamanda bir teolog ve
simyac›d›r. Arkadafl› Peter d’Apona gibi bu bilgiyi fleytandan ald›-
¤› düflünülmüfl ve majikal uygulamalar yapt›¤› gerekçesiyle yarg›-
lanm›flt›r. Engisizyonun eline düflmekten kurtulsa da, kitaplar› sa-
p›k içeriklere sahip olmas› sebebiyle Tarragona’da yak›lmaya
mahkûm edilmifltir. Çünkü Villonova’l› Arnold, iman ve hay›rse-
verlik amellerinin Tanr›’n›n gözünde Kurban Ayininden [Sacrifi-
cial Mass] çok daha de¤erli oldu¤unu ileri sürmüfltür.
Albertus Magnus (1234-1314), maddi refah› reddederek uzun
hayat›n›n büyük bir bölümünü bir manast›rda ö¤renime adam›fl
oldu¤u için hiç kuflkusuz sayg› duyulmas› gereken bir otoriteri-
dir. Albertus öldü¤ü zaman ünü, daha sonra aziz ilan edilen
Aquinas’a geçti. Aquinas Theasaurus Alchimae adl› eserinde Baflke-
flifl Reginald’a, Albertus’un metallerin dönüflümünde baflar›ya
ulaflt›¤›n› anlat›r.
Raymond Lully, hayat› birbiriyle çeliflen kan›tlarla dolu simya-
c›lardan biridir. Bu durum, isminin, ayn› dönemde veya hemen
sonraki bir dönemde baflka bir usta taraf›ndan da kulland›¤›n›
kan›tlamaktad›r. Muhtemelen Majorca’da 1235 y›l›nda do¤du.
Uçar› bir delikanl›yken bir aflk hikâyesinin hazin sonuyla dine yö-
nelmifltir. ‹ncil’i Muhammed’in takipçileri aras›nda tan›tmaya

* Theatrum Chemicum Britannicum, Elias Ashmole’un 14. as›r ve 17. as›r aras›ndaki önemli
‹ngilizce simya metinlerini bir araya getirip 1652 y›l›nda yay›nlad›¤› ünlü koleksiyondur. Bu
eserde Ripley, Norton, Charnock gibi önemli isimlerin metinleri de mevcuttur. Çv.
22 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

dair yak›c› bir arzuyla ve Muhammedi ö¤retileri daha iyi redde-


debilmek için hayat›n›n büyük bir k›sm›n› ‹slami yaz›lar› incele-
mekle geçirmifltir. Sadece Avrupa’da de¤il, Afrika ve Asya’da bir-
çok seyahat yapm›fl ve dini atefllili¤i dolay›s›yla birkaç kez hayati
tehlike atlatm›flt›r. Villanova’l› Arthur’la tan›flt›¤› ve Evrensel Bi-
lim’i hayat›n›n sonlar›na do¤ru ö¤rendi¤i rivayet edilir. Simya in-
celemeleri ve Felsefe Tafl›’n› keflfetmesi onun ateflli bir H›ristiyan
olarak ününü daha da artt›rm›flt›r.
Bir anlat›ya göre ünü, otuz y›l boyunca simya çal›flan, ancak Fel-
sefe Tafl›’n› keflfedemeyen Westminster baflkeflifli John Cremer’e
kadar ulaflm›flt›r. Cremer, Lully’i ‹talya’da bularak onun güveni-
ni kazanm›fl ve ‹ngiltere’ye gelmeye ikna ederek onu burada Kral
II. Edward’la tan›flt›rm›flt›r. H›ristiyanl›¤›n büyük bir savunucusu
olan Lully, Edward’›n paray› haçl› seferi için kullanmas› flart›yla
büyük miktarlarda baz metali alt›na çevirmifltir. Çal›flmas› için
ona Londra Kulesi’nde bir oda verilmifltir. Onun yaklafl›k 50,000
sterlin de¤erinde alt›n yapt›¤› söylenir. Ne var ki bir süre sonra

Raymond Lully (1232-1315)


‹LK AVRUPALI S‹MYACILAR 23

Edward harisleflmifl ve Lully’i dönüflüm iflinde çal›flmaya zorla-


mak için hapsetmifltir. Lully, Cremer’in yard›m›yla Kule’den ka-
çabilmifl ve k›ta Avrupa’s›na geri dönmüfltür. Kay›tlara göre yüz
elli yafl›na kadar yaflam›fl ve sonunda Asya’da bedeviler taraf›ndan
öldürülmüfltür. Onun yüz elli yafl›nda genç bir adam gibi kofltu-
¤u, hoplay›p z›plad›¤› söylenir.
Lully’e atfedilen yaz›lar›n devasa miktar› (Gramerden retori¤e,
t›ptan teolojiye kadar çeflitli konularda yaklafl›k 486 inceleme) da
Lully isminin yaln›zca bir takma ad oldu¤unu akla getirmektedir.
Bu vakitler simya biliminin gözden düfltü¤ü dönemlerdir. Çün-
kü simyac›lar›n metalleri dönüfltürebildi¤i iddias›, ikna gücü yük-
sek vicdans›z doland›r›c›lar›n insanlar›n safl›¤›n› ve açgözlülü¤ü-
nü istismar etmesinin önünü açm›fl ve bu konuda flarlatan ve kur-
ban eksikli¤i yaflanmam›flt›r. Para kazanma h›rs›na kap›lm›fl zen-
gin tüccarlar ve di¤erleri ço¤alt›lmas› umuduyla alt›nlar›n›, gü-
müfllerini ve mücevherlerini bu flarlatanlara kapt›rm›fl ve sonun-
da ‹ngiltere taraf›ndan bir yasa, Papal›k taraf›ndan bir ferman ç›-
kar›larak simya uygulamas› ölüm cezas›yla yasaklanm›flt›r. Bu-
nunla birlikte bu ferman› ç›karan Papa XXII. John’un simyay›
bizzat uygulad›¤› ve kilisenin hazinesini bu flekilde ço¤altt›¤› riva-
yet edilir.
On dördüncü as›rda ‹saac isimli Hollandal› baba ve o¤ul usta-
lar yaflam›flt›r. Bunlar birlikte De Triplici Ordinari Exiliris et Lapidis
Theoria ve Mineralia Opera Sue de Lapide Philosophico adl› eserleri
yazm›flt›r. Metallerle ilgili operasyonlar›na dair anlat›lara bugüne
kadar yaz›lm›fl en ayr›nt›l› anlat›y› oluflturur. Metin tam da bu
aç›kl›¤›ndan dolay› gözden düflmüfltür. Örne¤in bir Kimya Profe-
sörü olan John Read, Prelude to Chemistry, an Outline of Alchemy
[Kimyaya Girifl, Kaba Hatlar›yla Simya] adl› eserinde Hollandal›
baba o¤lun eserini birkaç cümleyle bir kenara atar. Muhtemelen
ayr›nt›lardaki netlik onu ortada bir yanl›fl yönlendirme oldu¤una
inand›rm›flt›r. Ne yaz›k, bazen uzmanlar çok kör olabiliyor.
Nicholas Flamel [ortada] (1330-1418)
III. BÖLÜM

N‹CHOLAS FLAMEL’‹N
H‹KÂYES‹

‹MYA TAR‹H‹N‹N kesinlikle en ilginç hikâyelerinden biri


de, Frans›z ustalar›n en baflar›l›s› ve en ünlüsü Nicholas
Flamel’in (1330-1418) hikâyesidir. O’nun hayat›nda dö-
nüm noktas› oluflturan olay› kendi sözleriyle buraya aktar›yorum.

“Ben, Arzuhalci, Nicholas Flamel, 1399 y›l›nda Paris’te Bo-


ucherie’de Saint James kilisesi yak›nlar›nda Noterler Soka-
¤›nda yafl›yorum. Yoksul bir aileden geldi¤im için pek La-
tince ö¤renemedim. Ailem yoksul olmas›na ra¤men, beni
en çok k›skanan insanlar›n bile kabul etti¤i üzere dürüst
ve iyi insanlard›. Latince bilmesem de Tanr›’n›n lütfüyle fi-
lozoflar›n kitaplar›n› anlayabiliyordum, onlar› ö¤rendim
ve belli bir bilgi edindim, hatta bu kitaplardaki s›rlara va-
k›f olabildim. ‹yi ve yüce Tanr›’n›n bana bahfletmifl oldu-
¤u bu nimetleri hat›rlamad›¤›m ve bunlar için ona flükret-
medi¤im tek bir an›m olmam›flt›r. Anne ve babam›n ölü-
münden sonra, ben, Nicholas Flamel, hayat›m› yazarak, di-
26 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

lekçe haz›rlayarak, kazanmaya bafllad›m. Bir süre sonra eli-


me çok büyük, eski, ciltli bir kitap geçti ve bu kitab› iki flo-
rine ald›m.

“Di¤er kitaplar gibi k⤛ttan veya parflömenden de¤il, a¤aç


kabu¤undan yap›lm›flt›; tahmin ederim bunlar genç a¤aç-
lard›. Kapa¤› tunçtu, çok iyi ciltlenmiflti ve üzerinde benim
Yunanca veya benzeri bir dile ait sand›¤›m tuhaf harfler ifl-
lenmiflti. Tek bildi¤im onlar› okuyamad›¤›md›, içindeki
yaz›lar da demir bir kalemle veya çiviyle bahsetti¤im a¤aç
kabuklar›na ifllenmiflti. ‹fllemeler çok güzel Latin harflerle
ve ustal›kla yap›lm›fl, ilginç renklere boyanm›flt›.

“Kitap üç kere yedi sayfadan olufluyordu, her cildin üstüne


numaras› yaz›lm›flt›, her yedi yaprakta yaz›lar yerine resim-
ler, flekiller ve insan figürleri vard›. ‹lk yedi yaprakl› bölü-
mün ilk sayfas›nda bir y›lan taraf›ndan yutulan bir bakire,
ikinci yedi yapra¤›n giriflinde bir çarm›ha sar›l› bir y›lan,
üçüncüsündeyse birçok güçlü p›narla sulanan bir çöl var-
d›. Bu p›narlar›n her birinden y›lanlar ç›k›yor ve oraya bu-
raya gidiyordu. ‹lk yaz›l› yapra¤a alt›n harflerle flu cümle
oyulmufltu: Musevi Abraham, Prens, Rahip, Levite, Astro-
log ve Filozof, Tanr›’n›n gazab›yla Fransa’n›n çeflitli yerle-
rine da¤›lm›fl olan Musevi halk› için, ‹srail Tanr›’s›n›n
ad›yla sa¤l›k diler.

“Bunu, bir rahip veya kâtip olmadan kitab› aç›p içine ba-
kacak kifliye yönelik olarak, Maranatha isminin sürekli tek-
rar edildi¤i beddualar ve lanetler takip ediyordu.

“Bu kitab› bana satan kifli, onu çok küçük bir fiyatla sat›n
alan benim kadar de¤erinden habersiz olmal›yd›. Onun
zavall› bir Musevi’den çal›nd›¤›ndan veya Musevilere ait
eski bir yerde gizlenmifl olarak bulundu¤undan kuflkulan›-
yorum. ‹kinci yaprakta bahsedilen Abraham halk›na nasi-
N‹CHOLAS FLAMEL’‹N H‹KÂYES‹ 27

hatler veriyor, onlara günahlardan ve en önemlisi putpe-


restlikten kaç›nmalar›n› ve geldi¤i zaman dünyan›n bütün
krallar›n›n yerine geçip hüküm sürecek ve kendi halk›yla
sonsuz bir zaferle yaflayacak olan Mesih’i sab›rla bekleme-
lerini vaaz ediyordu. Hiç kuflku yok ki bu Abraham çok bil-
gili ve idrak sahibi biriydi. Yaz›l› yapraklar›n üçüncü ve so-
nuncusunda aç›k seçik sözlerle bu esir halka Roma impa-
ratorlar›na vergilerini vermesi ve burada bahsedemeyece-
¤im di¤er amaçlarda yard›mc› olmas› için metallerin dö-
nüflümünü anlat›yordu. Kitab›n kenarlar›na simya ayg›tla-
r›n›n resmini çizmiflti, tüm sayfalar renkliydi, ancak ‹lk
Amil’le ilgili (Prime Agent) tek bir kelime bile söylemiyor-
du. Sadece onu dördüncü ve beflinci yapraklarda ayr›nt›la-
r›yla çizip süsledi¤ini söylüyordu. Bu süslemelerdeki usta-
l›¤a ra¤men, onlar› ancak Musevi Kabala’da ileri bilgiye sa-
hip olup filozoflar›n eserlerini çok iyi incelemifl insanlar
anlayabilirdi.

“Dördüncü ve beflinci yapraklar da herhangi bir yaz› yok-


tu, bu yapraklar çok büyük bir zarafetle tasarlanm›fl renkli
flekillerle doluydu. Dördüncü yapra¤›n ön yüzünde kanat-
l› ayakkab›lar› olan ve elinde y›lanl› bir asa tafl›yan genç bir
adam vard›. Asaya iki y›lan sar›lm›flt›, genç adam bu asayla
bafl›ndaki mi¤fere dokunuyordu. Onun Yunan Tanr›s›
Merkür’ü temsil etti¤ini düflündüm. Bafl›n›n üzerinde bir
kum saati olan ve elinde ölüm mele¤i gibi bir t›rpan tutan
yafll› bir adam kanatlar›n› açm›fl olarak ona yönelmiflti ve
elindeki t›rpanla Merkür’ün ayaklar›n› biçiyordu. Dördün-
cü yapra¤›n arka sayfas›nda çok yüksek bir da¤›n zirvesine
resmedilmifl çok güzel bir çiçek vard›. Çiçek kuzey rüzgâ-
r›yla e¤ilmiflti. Bitkinin gövdesi mavi, çiçekleri k›rm›z› ve
beyazd›, yapraklar› de¤erli alt›n gibi par›ld›yordu, etraf›n-
da Kuzey’in ejderhalar› ve grifinleri yuva yapm›fl yafl›yordu.
Beflinci yapra¤›n ön yüzünde, çok güzel bir bahçe ve bah-
çenin ortas›nda çiçekler açm›fl bir gül a¤ac› vard›, a¤ac›n
28 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

yan›nda içi bofl bir mefle a¤ac› vard›. Mefle a¤ac›n›n dibin-
den bembeyaz bir su f›flk›r›yordu. Bu p›nar›n suyu düm-
düz afla¤›ya iniyor, onu aramak için topra¤› kazan insanla-
r›n ellerine de¤erek ak›p gidiyordu. Bu insanlardan yaln›z-
ca biri suyu görüyordu. Beflinci yapra¤›n öteki yüzünde
elinde büyük bir k›l›ç tutan bir kral vard›, askerlerinin
önündeki say›s›z çocu¤u katletmesine neden olmufltu, an-
neler katledilmifl çocuklar›n›n cesetleri yan›nda a¤l›yordu.
Akan kanlardan oluflan dere baflka askerler taraf›ndan bü-
yük bir kab›n içine toplan›yordu. Bu kab›n içinde Ay ve
Günefl y›kan›yordu. Bu resmin Herod taraf›ndan katledi-
len çocuklar› anlatt›¤›n› anlay›nca, kitapta bahsedilen sa-
nat›n ana k›sm›n› çözmüfl oldum ve bu kitab›n Kutsal Bili-
min hiyeroglif sembollerini içerdi¤ini keflfettim.

“fiu ana kadar size ilk befl yapra¤›n içeri¤ini anlatt›m, fakat
di¤er sayfalarda Latin harflerle aç›k seçik yaz›lm›fl olanlar-
dan bahsetmeyece¤im, yoksa bütün insanl›¤›n kafas›n› tek
bir darbede uçurabilmek için, onlar›n yaln›zca tek bir ba-
fla sahip olmas› gerekti¤ini dileyen günahkârdan daha bü-
yük bir günah iflleyece¤im için Tanr› bana varl›¤›n› hisset-
tirecektir.

“Bu de¤erli kitaba sahip olduktan sonra, gece gündüz onu


incelemek d›fl›nda neredeyse hiçbir fley yapmad›m, orada
anlat›lan süreçler hakk›nda çok az bir bilgi sahibi olabil-
dim, baflkaca bir fley bilmiyordum. Bu yüzden sanata hiçbir
flekilde bafllayamad›m ve bu beni çok üzdü ve bir buhrana
soktu.

“K›sa bir zaman önce evlendi¤im ve kendim kadar sevdi-


¤im kar›m Peronelle flaflk›nl›k içindeydi ve çok tasalan›yor-
du, beni teskin etmeye çal›fl›yor ve üzüntümü gidermek
için herhangi bir flekilde yard›m edip edemeyece¤ini so-
ruflturuyordu. Hiçbir zaman dilini tutmay› becerebilen bir
N‹CHOLAS FLAMEL’‹N H‹KÂYES‹ 29

insan olamam›fl›md›r. Ona sadece kitap hakk›nda her fleyi


anlatmakla kalmad›m, bizzat kitab› gösterdim. O da kitab›
en az benim kadar sevdi ve harika kapa¤›n›, resimleri ve
yaz›lar› dikkatle inceledi. Bütün bunlar›n anlam› konusun-
da benim kadar bilgisizdi. Bununla birlikte onunla bu re-
simler hakk›nda konuflmak, anlamlar›n› keflfetmek için
neler yap›lmas› gerekti¤ini de¤erlendirmek bizi epey bir
süre teskin etti. Dördüncü ve beflinci yapraklardaki resim-
leri yeniden çizdim ve elimden geldi¤ince asl›na uygun
olarak boyad›m ve onu çal›flma odama koydum. Bu resmi
Paris’teki birçok uzmana gösterdim, fakat bu insanlar da
resimlere hiçbir aç›klama getiremediler. Bu resimlerin
Felsefe Tafl› hakk›nda bir kitaptan al›nd›¤›n› bile söyle-
dim, ancak kitapla ve benimle alay etmekle yetindiler. Bu-
nunla birlikte Sanat’› kendini vakfetmifl bir ö¤renci ve bir
t›pç› olan Anselm bir istisnayd›. Israrla kitab›m› görmek is-
tedi ve bu amaca ulaflmak için her ikna yolunu kulland›.
Ona kitab›n bende olmad›¤›n› söyledim, ancak resimleri
tüm ayr›nt›lar›yla ona anlatt›m.

“‹lk figürün bütün her fleyi yutan zaman oldu¤unu, üzeri


yaz›l› alt› yapra¤›n Tafl’› kusursuzlaflt›rmak için gerekli alt›
y›ll›k zaman dilimini ve bundan sonra hiçbir piflirme olma-
yaca¤›n› gösterdi¤ini ileri sürdü. Kitaba göre figürlerin ‹lk
Madde’yi ö¤retmek için tasarland›¤›n› iflaret etti¤im za-
man, alt› y›ll›k piflirmenin ikinci etmen gibi oldu¤unu, bi-
rincisinin ise beyaz ve a¤›r suyun gösterdi¤i c›va oldu¤unu
söyleyerek yan›t verdi. Bu maddenin ayaklar›n›n kesileme-
mesiyse, onun küçük çocuklar›n saf kan›nda uzun bir süre
a¤›r a¤›r piflirilmesi haricinde hiçbir bir yolla kat›laflt›r›l›p
uçuculu¤unun giderilemeyece¤i anlam›na geliyordu. Bu
kanda alt›n ve gümüflle birleflen c›va onlarla birlikte de¤i-
flecek, ilk önce dördüncü yapra¤›n arka yüzünde gösteri-
len güzel çiçe¤e benzer bir biçimde bir bitkiye, ikinci ola-
rak yozlaflma yoluyla y›lanlara dönüflecekti. Bu y›lanlar ku-
30 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

rutulup ateflte çok yavafl bir biçimde piflirilmesiyle Alt›n to-


zuna dönüflecekti ve gerçekte Tafl oydu.

“Bu aç›klama beni yirmi bir y›ll›k bir süre boyunca say›s›z
yanl›fl süreçler labirentinde bofl yere dolaflmama neden ol-
du. Yaln›z çocuklar›n kan›yla hiçbir deney yapmad›m, çün-
kü bu son derece günahkâr bir davran›flt›. Üstelik kitab›m-
da felsefecilerin kan dedi¤i fleyin metallerdeki mineral ruh
oldu¤unu, özellikle alt›n, gümüfl ve c›va kar›fl›m› için bu te-
rimi kulland›klar›n› buldum. T›pç›n›n yorumu birebir de-
¤il, daha mecazi al›nmal›yd› ve deneylerim hiçbir zaman
kitapta bahsedilen süreler içinde gerekli iflaretleri göster-
medi¤i için hep yeniden bafllad›m. Sonunda, resimleri an-
lamaya dair bütün umudumu yitirdim ve Tanr›’ya ve Aziz
James’a, bunlar›n anahtar›n› ‹spanyol havralardan bir Ya-
hudi papazdan soruflturmak için yemin ettim. Bundan
sonra Peronelle’nin r›zas›yla kitab›n bir kopyas›n› ç›kara-
rak hac›lar›n matem elbisesini giyip asas›n› elime ald›m.
T›pk› bu hiyeroglif figürleri kaydetti¤im kilisenin kubbe-
sinde resmedildi¤i gibi. Kiliseye ayr›ca Tafl’›n eserde görü-
nen renklerini ve Frans›zca olarak flu sözleri yazd›rd›m:
‘O’na adanm›fl bir tören alay›, Tanr›’y› mutlu eder.’ Bun-
lar Kral Herkül’ün Tafl’›n renklerine dair yazd›¤› ‹ris adl›
incelemedeki sözlerdir, daha do¤rusu bu meale gelirler.
‘Operis Processio Mutlum Naturae Placet.’ Bu yaz›y› imay›
anlayacak olan uzmanlar için buraya ekliyorum. Hac› k›ya-
fetlerimi giydikten sonra yola koyuldum. Mountjoy’a (ne-
fle da¤›) ve Aziz James kilisesine ulaflt›ktan sonra büyük bir
adanmayla ada¤›m› yerine getirdim. Dönüfl yolculu¤unda
Leon’da Boulogne’li bir tüccarla tan›flt›m. Onun yard›m›y-
la aslen Musevi olup sonradan H›ristiyanl›¤a geçen çok bil-
gili bir doktor olan Candies Usta ile tan›flt›m. Ona kitab›n
kopyas›n› gösterdi¤im zaman büyük bir flaflk›nl›k ve sevinç
yaflad› ve bana bu resimlerin al›nd›¤› kitap hakk›nda soru-
lar sordu. Latince konufluyordu, ben de onu Latince yan›t-
N‹CHOLAS FLAMEL’‹N H‹KÂYES‹ 31

lad›m ve ona kitab›n s›rr›n› çözen insan›n onun yerini bu-


labilece¤ini söyledim. O da hemen kitab›n flifresini çözme-
ye bafllad›.

“Hikâyenin bu k›sm›n› özetlemek gerekirse, eser hakk›nda


flimdiye kadar çok fley duydu¤unu, ancak onun tümüyle
kay›p bir eser olarak bildi¤ini söyledi. Onunla birlikte se-
yahatime geri döndüm, Leon’dan Ovideo’ya, oradan da
Sareson’a geçtik. Bu limanda Fransa’ya yelken açt›k ve ba-
flar›l› bir seyahatin ard›ndan ülkeme ulaflt›k. Paris yolunda
yol arkadafl›m resimlerimin büyük bir k›sm›n› do¤ru bir bi-
çimde yorumlad› ve resimlerin noktalar›na ve duvar flekil-
lerinin tu¤lalar›na kadar bütün s›rlar› ayd›nlatt›. Fakat ne
yaz›k ki Orleans’a ulaflt›¤›m›zda bu bilgili adam hastaland›
ve deniz tutmas› yaflayanlarda oldu¤u gibi sürekli kusmaya
bafllad›. Onu yaln›z b›rakmamdan korkuyordu, bana ihti-
yac› olur diye bir an olsun yan›ndan ayr›lmad›m. Yedinci
gün öldü. Benim için çok büyük bir kay›pt›, onun Orle-
ans’taki Kutsal Haç Kilisesi’ne gömülmesi için elimden ge-
leni yapt›m. Hâlâ orada yatmaktad›r, iyi bir H›ristiyan ola-
rak öldü, Allah rahmet eylesin.

“Eve ne tür duygularla vard›¤›m› ve Peronelle’nin mutlu-


lu¤unu görmek isteyenler evimin yan›ndaki Boucherie St.
James fiapel’in kap›s›ndaki resme bakabilirler. Orada diz-
lerimizin üzerine çökmüfl olarak resmedildik. Ben ‹span-
ya’daki Aziz James’in ayaklar› dibinde, o da sürekli dua et-
ti¤i Aziz Yuhanna’n›n dibinde. Tanr›’n›n lütfü, Kutlu Ba-
kire’nin ve bahsetti¤im Azizlerin flefaatiyle murad›ma er-
dim ve ‹lk Madde’nin bilgisini elde ettim. Ne var ki henüz
dünyadaki en zor fley olan onun ilk haz›rl›k evresini bilmi-
yordum. Sonunda üç y›l›k bir süre boyunca yapt›¤›m say›-
s›z yanl›fllar›n ard›ndan bu bilgiyi de kazand›m. Bu süre
boyunca, St. James ve St. John fiapelinin kubbesinde tasvir
edilmifl halde beni gördü¤ünüz üzere, yaln›zca araflt›rmak
32 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

ve çal›flmakla kalmay›p, elimden, kitapta tasvir edilen tes-


pihi bir an olsun düflürmeden, filozoflar›n sözleri üzerine
tefekkür ettim ve onlar›n önerdikleri operasyonlar› ger-
çeklefltirdim. Baflar›m bana güçlü bir koku olarak gösteril-
di. Bundan sonra ustal›¤a kolayca ulaflt›m. Gerçekten de
birincil etmenlerin ve bunlar›n haz›rlanmas›n›n bilgisine
sahip olup kitaptaki formülleri harfi harfine yerine getir-
mifl biri olarak murad›ma ermemem zaten mümkün de¤il-
di. ‹lk çal›flmamda c›vay› projekte ettim*. Bu c›vadan ya-
r›m kilo kadar›n›, bizzat kendim ve ayr›ca baflkalar›na de-
¤erini ölçtürdü¤üm üzere, madenlerden ç›kar›landan da-
ha iyi kalitede saf gümüfle çevirdim. Bunu Pazar günene
denk gelen 1392 y›l›n›n on yedinci günü baflard›m. Bun-
dan sonra hâlâ kitab› –harfi harfine– takip ederek Nisan
ay›n›n yirmi beflinci günü C›vayla ayn› miktarda K›rm›z›
Tafl yapt›m, bu tafl, gerekti¤i gibi ayn› miktarda alt›na dö-
nüfltü. Bu alt›n s›radan alt›ndan daha kaliteli, daha yumu-
flak ve ifllenebilirdi. Sadece do¤ruyu söylüyorum. Peronel-
le’nin yard›m›yla üç kere alt›n yapt›m. O bütün operasyon-
larda benimle birlikteydi ve konuyu en az benim kadar an-
l›yordu. Hiç kuflkum yok ki o bu operasyonlar› isteseydi
kendi bafl›na yapabilir ve ayn› sonuca ulaflabilirdi. ‹lk alt›n
yap›m›nda istedi¤im her fleyi ald›m, ancak Do¤a’n›n ayg›t-
lardaki harika ifllerini temafla etmek çok daha büyük bir
zevkti. Üç dönüflüm gerçeklefltirdi¤imi görmek için kubbe-
ye ve orada tasvir edilen üç oca¤a bakman›z yeterlidir.

“Epey uzun bir süre boyunca Peronelle’nin mutlulu¤unu


gizlemeyece¤i, büyük hazinemizle ilgili akrabalar›n›n ya-
n›nda a¤z›ndan laf kaç›rabilece¤i endiflesini yaflad›m. Çün-
kü büyük üzüntü gibi, büyük sevinçte kolay kolay insan›n
içinde durmaz. Fakat yücelerin yücesi Tanr› bana yaln›zca

* Projeksiyon: Bir maddenin dönüflümünü sa¤lamak için ona renk veya maya katmak çv.
N‹CHOLAS FLAMEL’‹N H‹KÂYES‹ 33

Tafl’› lütfetmekle kalmam›fl, ayn› zamanda bana iffetli ve


saf bir kad›n vermiflti. Kar›m akl› bafl›nda, ak›ll›ca hareket
eden bir kad›nd› ve di¤er kad›nlara göre a¤z› çok daha s›-
k›yd›. Her fley bir yana kendini tümüyle çal›flmalar›m›za
adam›flt› ve çocuk istememiflti, o da art›k benim gibi yafl-
land›¤› için günlerini Tanr›’y› düflünmek ve hay›r ifllerin-
de bulunmakla geçirmektedir.

“Bu risaleyi yazd›¤›m 1413 y›l›n›n sonunda, hayat›m bo-


yunca yoklu¤unu hissedip yas›n› tutaca¤›m eflimle, bugüne
kadar on dört hastane, üç flapel ve yedi kilise infla ettirdik.
Bunlar›n hepsine önemli gelirlerle donat›p kiliselerin me-
zarl›klar›n› bafltan sona yapt›rd›k.”

Nicholas Flamel 1415 y›l›nda 116 yafl›nda öldü. 1407 y›l›nda


oturmufl oldu¤u evinin kal›nt›lar› Paris’te rue de Montmo-
rency’de görülebilir, ayr›ca St Jaques-la-Cluny adl› eski kilisenin
mezarl›¤›ndaki mezar tafl› bugün Musee de Cluny müzesinde
durmaktad›r. Mezar tafl› olarak kulland›¤› bu tabletin ilginç bir
öyküsü vard›r. St. Jacque-l-Baucherie’nin 1717 y›l›nda y›k›l›fl›n›n
ard›ndan y›llarca kay›p olan tablet rue des Arias’ta bir aktar dük-
kân›nda bulunmufltur. Aktar bu kaygan mermeri bitkileri kes-
mek için kullanmaktad›r.
Tablet 58x45 cm boyunda ve dört santimetre kal›nl›¤›ndad›r.
Tabletin üstüne ‹sa’n›n, Aziz Peter ile Aziz Pavlus’un temsilleri
oyulmufltur ve mermerin üzerindeki yaz›ya göre eski bir arzuhal-
ci olan Nicholas Flamel’in hay›r ifllerinde harcanmak ve Paris’te-
ki kiliselere ve hastanelere verilmek üzere geriye önemli miktar-
da para ve de¤erli hediyeler b›rakm›flt›r.
Baz› otoriteler Flamel’in yaflad›klar›na dair anlat›s›n›n do¤ru-
lu¤undan flüphe duysa da, bana çok ilginç geldi¤i için oldu¤u gi-
bi aktard›m. Bana göre bu anlat› do¤rudur ve Flamel’in bahsetti-
¤i Musevi Abraham kitab› tüm simyasal süreci mecazi bir flekilde
tasvir etmektedir ve kitab›n içindeki resimler simya dilini bilen
insanlar için çal›flman›n farkl› aflamalar›n› temsil etmektedir. Ba-
34 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

z› yazarlar ve elefltirmenler bu mecazlar› dini fantezilerden ç›kan


saçmal›klar diyerek alaya alm›fl, ancak bu flekilde sadece simya sü-
reçleri konusundaki bilgisizliklerini kan›tlam›fllard›r. Bu anlat›-
n›n en önemli kan›tlar›ndan biri, naçizane görüflüme göre, Fla-
mel’in ‹lk Madde’yi elde edifline dair söyledikleridir. Bu konuyla
ilgili, “Baflar›m bana güçlü bir kokuyla malum edildi,” demekte-
dir. Bu gerçek laboratuarda bizzat kan›tlad›¤›m bir fleydir. Koku
duyulmayacak gibi de¤ildi ve öylesine uçucu bir tabiata sahipti ki
evin her yerini kaplam›flt›. Teorik ve pratik bölümlerde bundan
daha ayr›nt›l› olarak bahsedece¤im.
IV. BÖLÜM

BAS‹L VALENT‹NE

‹MYA ALANINDAK‹ BAfiARILARI dolay›s›yla kendine Mo-


dern Kimyan›n Babas› unvan› verilen Benediktin Rahip
Basilius Valentinus’un hayat› hakk›ndaki bilgiler tam
bir çeliflki ve çat›flma yuma¤›d›r. Hayat› hakk›ndaki anlat›lar öyle
çeflitli ve farkl›d›r ki tarihçiler onun kesin kimli¤i ve hatta hangi
as›rda yaflad›¤› konusunda bir fikir birli¤ine varam›yor.
Bununla birlikte genel kan›ya göre 1394 y›l›nda do¤mufl, Bene-
diktin Kardeflli¤i’ne kat›lm›fl ve sonunda Strasburg yak›nlar›nda-
ki Erfurt’taki St Peter Manast›r› Baflkeflifli olmufltur. Bununla bir-
likte bu olgular kan›tlanamamaktad›r.
Gerçekte kim olursa olsun Basil Valentine, hiç kuflkusuz büyük
bir kimyac›yd› ve birincil derecede önemli birçok kimya süreci
onun sayesinde ö¤renilmifltir. Bu önemli süreçler aras›nda flunla-
r› sayabiliriz:

Vitriyol ya¤›ndan (sülfürik asit) ve deniz tuzundan tuz ruhu-


nun, yani hidroklorik asidin ç›kar›lmas›
36 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

Önce bak›r sülfat›n elde edilmesi ard›ndan bu eriyi¤in su-


land›r›lm›fl haline demir çubuk sokulmas› yoluyla sülfürden
bak›r parçalar› elde etme.

fiarap ruhu ve vitriyol ya¤› kar›fl›m›n›n dam›t›lmas› yoluyla


sülfo-eter yap›m›

fiarap ve biran›n dam›t›lmas› ard›ndan potasyum karbonat-


la dam›t›lmas› yoluyla konyak yap›m›.

Yaz›lar›nda öyle de¤erli bilgiler verir ki Basil Valentin isminin ya-


zar›n gerçek ismi mi oldu¤u, yoksa takma bir ad m› oldu¤unun hiç
bir önemi yoktur. Bu durum onun eserlerinin de¤erinden ve de-
neylerinin niteli¤inden hiçbir fley götürmez. Yaz›lar›ndan hareket-
le onun gerçektende bir rahip oldu¤u, kendi zaman›n›n ortalama
düflünürünün çok üstünde bir kavray›fl gücüne ve akla sahip oldu-
¤unu ç›karabiliyoruz. Onun çal›flmalar›n›n nihai amac› insan be-
deninde kusursuz sa¤l›¤›n elde edilebilir bir fley oldu¤u ve ayr›ca
bütün metallerin kusursuzlaflt›r›labilece¤ini kan›tlamakt›. O he-
kimlerin kendi ça¤r›s›n› do¤ayla kutsal bir anlaflma olarak görme-
leri gerekti¤ine ve ço¤unun zaman›n t›bbi cehaletine kap›ld›¤›na,
kendini be¤enmifl bir karmafl›kl›¤a mahkûm olduklar›na, haz›r re-
çetelerini yazmak d›fl›nda hastalar›n›n ak›betlerini umursamad›k-
lar›na inan›yordu.
Basil Valentine’nin Triumphal Chariot of Antimony adl› eserinden
yap›lan afla¤›daki al›nt› 1685 y›l›nda Amsterdam’da yay›nlanan La-
tince versiyonunun ‹ngilizce çevrilmifl ve James Elliott & CO, Fal-
con Court, Fleet Street, E.C. taraf›ndan yay›nlanm›fl 1893 bask›s›n-
dan al›nm›flt›r.

“Doktorlar›n kalitesi öyle düflüktür ki kendi ilaçlar›n› haz›r-


layamaz ve (her zaman yapt›klar› gibi) ifllerini baflkalar›na
b›rak›rlar. Doktor haz›rlam›fl oldu¤u reçetenin rengini bile
bilmez. O beyaz m›d›r, siyah m›d›r, k›rm›z› m›, gri mi yoksa
sar› m›, ilaç s›cak m›, so¤uk mu, s›v› m›, kat› m›, hiçbir fikre
BAS‹L VALENT‹NE 37

sahip de¤ildir. Sadece tek bir fley bilir o. Bu ilac›n ad›n› ki-
taplar›nda bulmufltur ve sahip oldu¤u için kendini ayr›c›l›k-
l› gördü¤ü bu bilginini eskili¤ini bafl›na sorguç olarak takar
ve dolafl›r.

“Burada bir kez daha vicdanlar› s›cak demirle mühürlenmifl


olup hastalar›n› zerre kadar umursamayan ve mahfler gü-
nünde bu saçmal›klar› yüzünden yarg›lanacak olan aptal
doktorlara yaz›klar olsun diyorum. Komflular›n›n paras›n›
cebine indirip onlar›n sa¤l›klar›n› asla düflünmeyen bu dok-
torlar, yarg› günü, hastal›klar›n iyilefltirilmesi sanat›nda daha
yüksek bir bilgiyi edinmek için keflke gece gündüz çal›flsay-
d›k diye bofl yere piflman olacaklard›r. Fakat bugün bu a¤›r
çal›flmay› üstlenmek yerine kitaplar›nda bulduklar› ilk ilac›
reçete etmekte ve hasta ve hastal›¤› savafllar›nda bafl bafla b›-
rakmaktad›rlar. Reçete ettikleri ilaçlar›n haz›rlanma biçimi-
ni ö¤renme zahmetine bile girmiyorlar. Laboratuarlar›,
ocaklar› ve ilaçlar› Eczac›ya aittir ve onu nadiren ziyaret
ederler veya hiç gitmezler. Bir parça k⤛d›n üzerine, büyü-
lü söz ‘Reçete’ kelimesinin alt›na kimi ilaçlar›n adlar›n› ya-
zarlar. Bunun ard›ndan Eczac›n›n asistan› havan›n› eline al›r
ve hastada ne kadar sa¤l›k kalm›flsa hepsini havanda döver.

Bir simya
laboratuar›
38 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

“Tanr›m, bu kör ve kara zamanlar› de¤ifltir! Bu gökleri


kaplam›fl a¤açlar› kes! Kollar›n› her yana uzatm›fl bu devle-
ri devir, çünkü onlar üst üste birikmekte ve gökyüzünü ka-
patmaktad›r! Senin yarat›m›n› gizemlerini keflfetmek için
çabalayan o çok az say›da insan› koru. Manast›rdaki bütün
kardefllerimden Tanr›’n›n bu sözde doktorlar›n cehaletini
ayd›nlatmas›, O’nun mahlûklar›n›n içine saklam›fl oldu¤u
iyilikleri ve erdemleri, bu erdemlerin bütün zararl› ve ze-
hirli kirlerden ar›tan bir haz›rl›k arac›l›¤›yla ortaya ç›k›p ifl-
lerlik kazand›¤›n› anlamalar›n› sa¤lamas› için gece gün-
düz dua etmelerini isteyece¤im. Tanr›’n›n dualar›m›za ya-
n›t verece¤ine, kimi kardefllerimin yeryüzünde gerçeklefl-
mesi gereken kutlu de¤iflime tan›k olacaklar›na ve rakiple-
rimizin gözündeki kal›n cehalet ba¤›n›n kald›r›ld›¤›n› ve
kay›p hazineyi bulacak kadar ak›llar›n›n ayd›nland›¤›n›
göreceklerine iman ediyorum. Ey insan›n kaderini elinde
tutan yüce Tanr›m, ‹yilik ve merhametini göster!”

Metalik cisimlerin kusursuzlaflt›r›lmas› konusunda, kendi deyi-


miyle Grand Magistrum, yani Evrensel ‹laç, metalleri dönüfltüren
eriyikler ve simya sanat›n›n di¤er s›rlar› konular›nda, sadece s›ra-
dan okuyucuyu de¤il, kendi döneminin bilgili kimyac›lar›n› da
flaflk›nl›k içinde b›rakan perdeler kullanm›flt›r. Bütün çal›flmala-
r›nda en önemli laboratuar süreci tarif edilmeden b›rak›l›r. As-
l›nda bu anahtar yaz›lar›n›n baflka bir bölümünde, muhtemelen
uygulamal› talimatlar›n aras›nda sokmakta ›srar etti¤i tanr›bilim-
sel tart›flmalar›n bir yerine, s›r, ancak yo¤un araflt›rmayla ortaya
ç›ks›n diye gizlenmifltir. En meflhur çal›flmas› Currus Triumphalis
Antimoni adl› eserdir. Bu eser Almanca, Frans›zca ve ‹ngilizceye
çevrilmifl ve onun her fleyden önce bir kimyac› olarak ünlenmesi-
ne yard›m etmifltir. En iyi bask› hiç kuflkusuz Theodorus Kerc-
kringius’un yorumlar›yla birlikte 1671 y›l›nda yap›lan bask›d›r.
Kerckringius esere yazd›¤› önsözde, eserleri incelemek d›fl›nda
Valentine’le bizzat konufltu¤unu yazmaktad›r. Basil’den “kimya-
c›lar›n prensi, simya yazarlar› aras›ndaki en iyi e¤itimli, en do¤-
BAS‹L VALENT‹NE 39

rudan ve en anlafl›l›r kifli” diye bahseder. “Dikkatli ö¤renciye sim-


ya hakk›nda bilinebilecek her fleyi söyler, size bu konuda kesin
bir flekilde temin edebilirim.” Bu kitab›n incelemesi Valenti-
ne’nin antimonunun özelliklerini iyice araflt›rd›¤›n› gösterir. Bu
metalle yapt›¤› deneysel çal›flmalar›n bulgular› günümüzün kim-
yac›lar›na göre yepyeni kefliflerdir.
Di¤er eserleri flunlard›r: The Medicine of Metals [Metallerin
‹laçlar›], Of Things Natural and Supernatural [Do¤al ve Do¤aüstü
fieyler Hakk›nda], Of the First Tincture, Root and Spirit of Metals [‹lk
Eriyik, Metallerin Kökü ve Ruhu Hakk›nda], The Twelve Keys [On
‹ki Anahtar] ve Last Will and Testament [‹ncil ve Vasiyet ]. Bu
son çal›flman›n uzun bir süre boyunca manast›r›n kilisesinin yük-
sek suna¤›nda sakl› kald›¤› söylenir. Bu tür bir hikâye hayli inan-
d›r›c›d›r; çünkü bu ça¤›n öncesinde ve sonras›nda yaflam›fl olan
simyac›lar, eserlerinin yazd›klar› ça¤›n çok ilerisinde oldu¤unu
düflünerek, onlara daha lay›k, daha ayd›nlanm›fl bir ça¤›n keflfet-
mesi ve yararlanmas› için eserlerini gömmüfl veya baflka flekiller-
de gizlemifllerdir. Bu tür el yazmalar› yazar›n ölümünden ancak
birkaç kuflak geçtikten sonra bulunabilmektedir.
Çok becerikli bir kimyac› olarak di¤er önemli baflar›lar›na ba-
karsak, Valentine’nin Evrensel ‹laç Yöntemi’nin, en az di¤er s›ra-
dan keflifleri kadar bir baflar›ya ulaflabilece¤ini varsaymak mant›k-
s›z görünmüyor.

Valentine’in Üçüncü
Anahtar›
V. BÖLÜM

PARACELSUS

ARACELSUS ‹SM‹YLEölümsüzleflen Aurolus Phillipus The-


ophrastur Bobastur Von Hohenheim, 1493 y›l›nda do¤-
du. Teutonic Order’un* (Cermen Tarikat›) Büyük Us-
tas› oldu¤u söylenen çok meflhur bir hekimin o¤luydu ve ilk e¤iti-
mini babas›ndan ald›.
On alt› yafl›nda Basle Üniversitesi’ne girmifl ve simya, cerrahi ve
t›p okumufltur. Simya bilimiyle üniversiteye girmeden önce tan›fl-
m›flt›r. ‹saac Hollandus’un eserlerini inceleyerek, kendi döne-
minde kullan›lan malzemelerden daha üstün ilaçlarla hastal›kla-
r› tedavi etme azmini kazanm›flt›r. Bunun d›fl›nda simya alan›nda
bizzat kefliflerde bulunmufltur. Paracelsus t›bba, ilaç olarak afyon
ve c›va kullan›m›n› sokmufltur. Eserleri t›p bilimine ve manyetiz-
ma ilkelerine dair ileri bir bilgiye sahip oldu¤unu gösterir. Bun-
lar, Manly Hall’un onu “Kimyevi eczac›l›k ve terapinin babas›, on

* The Teutonic Order (Cermen Tarikat›) dini bir Katolik tarikatt›r ve üyeleri Ortaça¤ ve ye-
niça¤›n önemli bir bölümünde haçl› seferlerine kat›lm›fl olduklar› için Cermen fiövalyeleri di-
ye de bilinir çv.
42 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

Paracelsus (1493-1541)

alt›nc› asr›n en ilginç t›p düflünürü” olarak tarif etmesini hakl› ç›-
karacak baflar›lar›ndan sadece birkaç›d›r.
Paracelsus simya bilimine yüksek mertebeden bir usta, Henry
Cornelius Agrippa’n›n da ö¤retmeni olan Baflkeflifl Trithemius ta-
raf›ndan inisiye edilmifltir. 1516 y›l›nda, hâlâ, flehrin zengin he-
kimlerinden biri olup nekromansi deneyleri yüzünden otorite-
lerle bozuflarak flehri terk etmek zorunda kalan Sigismund Fug-
ger’den mineroloji, t›p, cerrahi ve kimya konular›nda ders alma-
ya devam etmifltir. Paracelsus bundan sonra, hayat›n› astrolojik
kehanetler ve çeflitli türden okült çal›flmalarla idame ettirerek
göçmen bir hayat› seçmifltir.
Seyahatleri s›ras›nda Almanya, Fransa, Macaristan, Hollanda,
Danimarka, ‹sveç ve Rusya’y› ziyaret etmifltir. Rusya’da Tatarlar ta-
PARACELSUS 43

raf›ndan esir al›nm›fl ve huzuruna ç›kar›ld›¤› Büyük Han’›n diva-


n›n›n en sevdi¤i üyelerinden biri haline gelmifltir. Bu hikâye do¤-
ruysa, Han’›n o¤luyla birlikte Çin’den Konstantinopolis’e elçi ola-
rak gitmifl, burada bir Arap usta taraf›ndan ona en yüce s›r, evren-
sel eriyik Alcahest aç›klanm›flt›r. Manly Hall’›n sözleriyle, “Paracel-
sus bilgisini hapç› doktorlardan de¤il, ‹stanbul’daki dervifllerden,
varl›k ça¤›ran, çi¤in içinde semavi cisimlerin ›fl›nlar›n› yakalayan
ve çaresiz hastal›klar› iyilefltiren, körlerin gözünü aç›p cüzam› te-
mizleyen, hatta ölüleri bile dirilten ve vebaya an›nda son verebi-
len büyücülerden, sihirbazlardan, çingenelerden ö¤renmifltir.”
Paracelsus sonunda Avrupa’ya dönmüfl, Tuna nehrini takip
ederek ‹talya’ya gelmifl ve burada askeri cerrah olmufltur. Öyle
anlafl›l›yor ki mucizevî tedavileri burada bafllam›flt›r. 1526 y›l›nda
Almanya’ya dönmüfl ve daha önce okudu¤u okulda fizik, t›p ve
cerrahi profesörü olarak çal›flmaya bafllam›flt›r. Bu çok önemli
mevki ona Erasmus ile Ecolampidus taraf›ndan teklif edilmifltir.
Derslerinde, dönemin otoriteleri taraf›ndan kesinlikle de¤ifl-
mez ve karfl› ç›k›lamaz olarak görülen ve en ufak bir farkl› yoru-
munun sap›kl›k olarak görüldü¤ü Galen’in sistemini köhne diye
bir kenara att›¤› için ona Hekimlerin Luther’i unvan› verilmifltir.
Paracelsus, Galen’in sistemini bir kenara atmakla kalmam›fl,
onun ve takipçilerinin eserlerini tunç bir tavada sülfür ve nitrat-
la yakm›flt›r. Bu cüretkâr davran›fl, hayli kendine özgü fikirleriyle
birlikte ona say›s›z düflman kazand›rm›flt›r. Mineral ilaçlarla ger-
çeklefltirdi¤i tedaviler, t›p fakültesi ve bu ‘sap›¤›n’ ö¤retileriyle
otoriteleri sars›lan flahsiyetlerin düflmanl›¤›n› artt›rm›flt›r. Para-
celsus Basle’deki profesörlük mevkiini bu yüzden elinde uzun sü-
re tutamam›fl ve flehri terk ederek göçmen hayat›na geri dönmek
zorunda kalm›flt›r.
Bu ikinci sürgün döneminde onun 1526’da Colmar’da ve
1530’da Nuremburg’da oldu¤unu ve bir kez daha t›p doktorlar›y-
la kavgaya tutufltu¤unu ve onlar taraf›ndan flarlatan ilan edildi¤i-
ni okuyoruz. Ancak bu sefer a¤›r fil hastal›¤› vakalar›n› iyilefltire-
rek ve bunun ard›ndan o dönemler mucizevi olarak görülen bir-
kaç t›p baflar›s›na imza atarak rakiplerine üstünlük kazanm›flt›r.
44 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

Paracelsus’a göre bir semender


PARACELSUS 45

Franz Hartmann “Paracelsus” adl› kitab›nda flunlar› yazar: “Ma-


ehren, Kaernthen, Krain ve Macaristan’a, en sonu da simya sana-
t›n›n hayran› olan Bavyera dükü Prens Palantine taraf›ndan Salz-
burg’a davet edilmifltir. Fakat hak etti¤i bu rahatl›k dönemi çok
uzun sürmemifltir.”
K›sa bir hastal›¤›n ard›ndan 1541 y›l›nda White Horse Ha-
n›’nda ölmüfl ve St. Sebastian kilisesinin mezarl›¤›na gömülmüfl-
tür. Hayat› hakk›nda yazanlardan biri ortodoks t›p otoritelerinin
gönderdi¤i bir suikastç›n›n ölümünü h›zland›rd›¤›n› iler sürse
de, bu hikâyeyi destekleyecek herhangi bir kan›t yoktur.
Onun biyografisini yazan yazarlardan hiçbiri Paracelsus’un he-
nüz on alt› yafl›ndayken simya yaz›n›n› çok iyi bilmesini garip kar-
fl›lamamaktad›r. O dönemler insanlar›n daha erken olgunlaflma-
s›n› hesaba bile katsak, ola¤an üstü bir zekâya sahip biri oldu¤u-
nu sonucuna varmak zorunday›z. Kendi dönemindeki bilginler-
den ancak çok az› onun ö¤retilerini anlayabilmifltir. Bunu sonu-
cunda ça¤›n›n âlimlerinin aptall›¤› ve inatç›l›¤› konusunda kibir-
lenmesi do¤al karfl›lanmal›d›r. Hekimler aras›nda say›s›z düflman
edinmifl olmas›na ra¤men, hiçbir övgünün takdir etmeye yeterli
olmayaca¤› bu ustan›n müritleri de olmufltur. Müritleri ona en
soylu ve sevgili monarklar›, Alman Hermes, Felsefi Trismegistus
ve Filozof Kral, Ölümsüz ‹sim, Kutlu Theophrastus unvanlar›yla
adeta tapm›flt›r.
Paracelsus’un hayat›yla ilgili bilgiler konusunda Paracelsus’un
Simya ve Hermesçilik konular›ndaki yaz›lar›n› Almanca’dan çevi-
ren Mr. Arthur Edward Waite’e minnettar›m.
VI. BÖLÜM

ON ALTINCI VE
ON YED‹NC‹ ASIRDA
S‹MYA

NSAN BEDEN‹N‹N K‹MYASI hakk›nda konuflan ve Paracel-


sus’un yapt›¤› gibi kimyan›n amac›n›n hastal›klar›n iyi-
lefltirilmesi için ilaç haz›rlamak oldu¤unu ileri süren ta-
rihteki ilk kifli Jean Paptista van Helmont’tur. Jean Paptista bazen
T›bb›n Descartes’i unvan›yla an›l›r ve Paracelsus’un mürididir.
De Natura Vitae Eternae adl› eserinde flunlar› yazar:

“Felsefe Tafl›’n› birçok kere gördüm ve ona dokundum.


Rengi safran tozuna benziyordu, fakat toz haline getirilmifl
cam gibi parlak ve a¤›rd›. Bir keresinde bana bundan bir
onsun alt› yüzde biri kadar verildi. Bu miktardaki tafl›, bir
k⤛da sar›l› olarak sekiz ons c›va ile potada ›s›tarak pro-
jekte ettim. Projeksiyonun sonucu sekiz onstan biraz az en
saf alt›n oldu.”

Van Helmont otuzlu yafllarda Belçika’da Brüksel yak›nlar›nda-


ki eski bir kaleye çekildi ve burada altm›fl yedi yafl›nda ölümüne
48 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

kadar komflular›ndan habersiz kapal› bir hayat sürdü. Hiçbir za-


man Felsefe Tafl›’n› bizzat yapt›¤›n› ileri sürmedi, fakat bilgisini
araflt›rma y›llar›nda temas etti¤i simyac›lardan ald›¤›n› söyledi.
Van Helmont ayr›ca Flander’da, Vilvord Kalesinde’ki bir mah-
kûmdan, Butlar isminde ‹rlandal› bir beyefendiden söz eder. Bu
kifli tutsakl›¤› süresince Hermesçi ilaçlarla ola¤anüstü tedaviler
gerçeklefltirmifltir. fiiddetli y›lanc›k hastal›¤›na yakalanm›fl Bre-
tanyal› bir rahibin badem sütüne bat›r›lm›fl Felsefe Tafl› ile iyilefl-
tirildi¤i haberi, van Helmont’un birkaç beyefendiyle birlikte va-
kay› incelemek için hemen kaleye gitmesine neden olur. Butlar
onlar›n önünde migren hastal›¤› olan yafll› bir kad›n› Felsefe Ta-
fl›’n› zeytinya¤›na bat›r›p bu ya¤la aln› ovalamak suretiyle iyileflti-
rir. ‹yilefltirilenlerden biri de on sekiz y›l boyunca fliflmifl bir kol
ve felç parmaklarla yaflayan bir baflrahibe vard›r. Tafl’›n birkaç
kez diline dokundurulmas›yla sakatl›klar tümüyle iyileflir.
Simya Filozoflar›n›n Hayatlar› adl› 1815 y›l›nda yay›nlanan bir
eserde, Butler’›n Vilvord’daki bu olaylar›n öncesinde I. James za-
man›nda Londra’da gerçeklefltirdi¤i dönüflümlerle dikkatleri
üzerine çekti¤i yaz›l›r. Butlar bu bilgiyi Arap ülkelerine yapt›¤›
seyahatler esnas›nda edindi¤ini söyler. Seyahat etti¤i gemi Afri-
kal› korsanlar taraf›ndan ele geçirilince, Butlar esir edilmifl ve
Araplara sat›lm›flt›r. Arap efendisi simya süreçlerinin do¤ru bilgi-
sine sahip olan bir simya iflçisidir. Butlar ona baz› operasyonlar›n-
da asistanl›k etmifl ve esirlikten kaçmay› baflard›¤›nda yan›na K›r-
m›z› Toz’dan büyük bir miktar alm›flt›r.
Denys Zachare, hat›ralar›nda Felsefe Tafl›’yla ilgili kendi arafl-
t›rmalar›na dair ilginç fleyler anlat›r. Yirmi yafl›nda bir üniversite-
de ö¤renime bafllamak için Bordeaux’ya gider, ard›ndan da bir
hukuk kursu için Toulouse’ya. Bu kasabada ellerinde baz› simya
kitaplar› olan ö¤rencilerle tan›fl›r. Öyle görünüyor ki o vakitler
Paris ve di¤er Frans›z flehirlerindeki ö¤renciler aras›nda simya
deneyleri yapma gibi bir moda vard›r. Zachare de bu ç›lg›n mo-
daya kap›l›r. Hukuk okumay› b›rak›r ve simya deneylerine bafllar.
Anne ve babas›n›n ölümü üzerine, bu yeni aflk› için bütün para-
s›n› harcam›fl olarak, araflt›rmalar›na devam edecek paray› teda-
ON ALTINCI VE ON YED‹NC‹ ASIRDA S‹MYA 49

Jean Paptista van Helmont (1579-1644)


50 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

rik etmek için bir iki mülk satma niyetiyle ülkesine döner. Kendi
ifadesine göre on y›l boyunca her türden deneyler yap›p, satacak
bir yöntemi olan say›s›z insanla al›flverifle girdikten sonra, Felsefe
Tafl›’yla ilgili kitaplar› incelemeye bafllar ve Raymond Lully’nin
Testament, Codicil and Epistle [Ahit, Vasiyet ve Risale] adl› Kral Ro-
bert’a yazm›fl oldu¤u mektubun s›rr›n›n anahtar›n› bulur. Bu ki-
tab› ve Arnold de Villeneuve’nin The Grand Rosary [Büyük Gülis-
tan] adl› eserlerini inceleyerek, daha önce takip ettiklerinden tü-
müyle farkl› yeni bir plan yapar. On befl ayl›k yo¤un bir çal›flma-
n›n ard›ndan flunlar› söyler:

“Dönüflüm s›ras›nda Hakiki Çal›flma’ya iflaret eden pefl pe-


fle üç renk dönüflümünü gördüm. Bu en nihayet Easterti-
de’da gerçekleflti; kutsal Toz’umu c›vaya serptim ve bir sa-
atten az bir süre içinde saf alt›na dönüfltü. Tanr›’ya bu lüt-
fü için nas›l dua etti¤imi, Kutsal Ruh’unun nurundan üze-
rime daha fazla ya¤d›rmas› için nas›l dualar etti¤imi, kazan-
d›klar›m› sadece O’nun ismini yüceltmek ve onurland›r-
mak için kullanmaya nas›l yeminler etti¤imi, nas›l sevindi-
¤imi bir tek Tanr› bilir.”

Opusculum Chemicum [Kimya El Kitab›] isimli eserinde bafl›ndan


geçenleri anlat›r ve Sanat’›n sadece Tanr›’n›n bahfledebilece¤i bir
lütuf oldu¤unu söyler. Bununla birlikte metallerin dönüfltürülme-
si ve Eriyik’in bir ilaç olarak kullan›lmas› olas›l›klar›n› tart›fl›r.
John Frederick Helvetius, 1666 y›l›nda tan›kl›k edildi¤i üzere
Büyük Çal›flma’y› tamamlam›flt›r. Helvetius kendisinin bir usta
oldu¤unu ileri sürmekle birlikte tozu baflkas›ndan ald›¤›n› yazar:

“27 Aral›k 1666 y›l› ö¤leden sonras› evime daha önce hiç
görmedi¤im bir yabanc› geldi, çok yal›n, basit giyinmifl, fa-
kat dürüst, ciddi ve otoriter bir insand›. Orta boyluydu, yü-
zünde çiçek hastal›¤› izleri vard›, çenesi ter temiz t›rafll›yd›
ve k›rk üç k›rk dört yafllar›nda görünüyordu. Tahmin ede-
bildi¤im kadar›yla Kuzey Hollanda’l›yd›. Selamlaflman›n
ON ALTINCI VE ON YED‹NC‹ ASIRDA S‹MYA 51

ard›ndan benimle sohbet edip edemeyece¤ini sordu. Sim-


ya Sanat› üzerine, Sir Kenelm Digby’nin Toz’u üzerine yaz-
m›fl oldu¤um ve Bilgelerin Büyük S›rr›’n›n nihayetinde de-
vasa bir flaka olabilece¤ine dair kuflkular›m› ifade etti¤im
yaz›mla ilgili konuflmak istedi. Bu yaz›mdan hareketle, do-
¤ada, bir hekimin hayati organlar› tamir edilemeyecek ka-
dar zarar görmemifl bir hastay› tümüyle iyilefltirebilece¤i
bir Büyük S›rr›n var olup olmad›¤›na dair inanc›m› sordu.
Ben de böyle bir ilac›n bütün doktorlar›n en çok arzulaya-
ca¤› fley oldu¤unu, hiçbir doktorun do¤adaki bütün s›rlar›
çözemeyece¤ini, kendimle ilgili olarak da – Sanat’la ilgili
çok fley okumufl olmama ra¤men – bir Simya Sanat› Ustas›
ile karfl›laflacak kadar talihli olmad›¤›m› söyleyerek yan›t
verdim. Sonra Her Derde Deva ‹laç hakk›nda bu kadar bil-
gili oldu¤una göre onun da bir t›p adam› olup olmad›¤›n›
sordum. Mütevaz› bir flekilde olmad›¤›n› söyleyip kendini
bir pirinç dökümcüsü oldu¤unu ve atefl kullanarak metal-
lerden ilaç ç›karmayla çok ilgilendi¤ini belirtti. Biraz daha
sohbetin ard›ndan Zanaatkâr Elias – kendine böyle tan›t-
m›flt› – bana flu flekilde hitap etti:

Helvetius
(26 fiubat 1715-
26 Aral›k 1771)
52 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

‘Görüyorum ki Tafl’la, onun maddesi, rengi ve mucizevî et-


kileriyle ilgili simyac›lar›n yazd›klar› hemen her fleyi oku-
muflsunuz, acaba tafl› bizzat yap›p yapmad›¤›n›z› sorabilir
miyim?’

“Hay›r diye yan›tlay›nca torbas›ndan çok büyük bir ustal›k


eseri oldu¤u belli olan bir fildifli kutudan cama veya soluk
sülfüre benzeyen bir maddeden üç büyük parça ç›kard› ve
bana burada yirmi ton alt›n üretmeye yetecek kadar Eriyik
oldu¤unu söyledi.

“Bu de¤erli hazineleri elimde tutup on befl dakika kadar,


Eriyik’in iyilefltirici özelliklerini dinledikten sonra, isteme-
ye istemeye de olsa onlar› geri uzatt›m. Ona bu nezaketi
için teflekkür ettikten sonra Eriyik’in neden Felsefe Ta-
fl›’n›n bir özelli¤i oldu¤u ö¤retilen yakut renginde olmad›-
¤›n› sordum. O rengin önemli olmad›¤›n› ve özün her tür-
lü uygulama için yeterli olgunlu¤a sahip oldu¤unu söyledi.
Bütün servetim karfl›l›¤›nda bu maddeden bir kiflnifl tohu-
mundan daha küçük bir parçay› bana verip veremeyece¤i-
ne dair ricam›, tafl daha de¤erli oldu¤u için de¤il ama onu
baflkas›na vermenin yasaya karfl› gelmek olmas› sebebiyle
biraz kabaca reddetti. Ve atefl ateflle yok edilebilseydi, diye
ekledi, onu yakard›m. Ard›nda biraz düflündükten sonra
evin arkas›nda kimsenin bize göremeyece¤i baflka bir oda-
ya geçip geçemeyece¤imizi sordu. Onu arka odaya götür-
dükten sonra bana bir alt›n para olup olmad›¤›n sordu.
Paray› ona verince gö¤üs cebinden yeflil bir ipek mendil
içinden befl madalyon ç›kard›. Bunlar›n alt›n› elimdeki al-
t›n paradan çok daha saft›. fiaflk›nl›k ve imrenmeyle misa-
firime bu harika bilgiyi nas›l kazand›¤›n› sordum. Bu bilgi-
nin ona bir dostu taraf›ndan verildi¤ini, ayn› dostunun
evinde birkaç gün kalarak s›radan çakmak tafllar›n› ve kris-
talleri yakut, zebercet ve safirden daha de¤erli tafllara dö-
nüfltürmeyi ö¤retti¤ini söyleyerek cevap verdi.
ON ALTINCI VE ON YED‹NC‹ ASIRDA S‹MYA 53

“‘Ayr›ca bana dizanteriyi kesin bir flekilde iyilefltiren bir de-


mir safran› ve su toplanmas›n› etkili bir flekilde iyilefltiren
bir metalik likör ve di¤er ilaçlar haz›rlamay› da ö¤retti’ di-
ye devam etti Zanaatkâr.

“Ne yaz›k ki bunlara fazla kulak vermedim, çünkü Büyük


S›r’r› ö¤renmek için can at›yordum. Zanaatkâr sözlerine
devam ederek ustas›n›n ondan bir bardak s›cak su istedi¤i-
ni, getirdi¤i bir parça beyaz toz att›¤›n› ard›ndan bir ons
gümüfl koydu¤unu ve bu gümüflün suyun içinde dondur-
ma gibi eridi¤ini anlatt›.

“‘Bu eriyi¤in yar›s›n› döküp gerisini bana verdi. Tad› taze


sa¤›lm›fl süt gibiydi ve etkisi son derece canland›r›c›yd›’

“Ziyaretçime bu iksirin Felsefe Tafl›’n›n haz›rl›¤› olup ol-


mad›¤›n› sordum, fakat o çok fazla merakl› olmamam› söy-
leyerek yan›t verip sözlerine devam etti. Simyac› bundan
sonra ustas›n›n talimat›yla bir parça kurflun al›p bir pota-
da eritir. Usta bundan sonra küçük bir kutudan bir b›ça-
¤›n ucuyla sülfürümsü bir toz al›r ve onu erimifl kurflunun
içine atar. Bu bilefli¤i bir süre güçlü atefle tuttuktan sonra
bu potadan mutfa¤›n tu¤la zeminine çok miktarda bir s›v›
alt›n döker.

“‘Ustam bu alt›n›n on alt›da birini kendim için almam› ve


geri kalan› yoksullara da¤›tmam› söyledi. Bu büyük miktar›
Sparrendaur Kilisesi’ne vererek söylenileni yapt›m. Özetle,
dostum bana veda etmeden önce Kutsal Sanat› ö¤retti.’

“Tuhaf ziyaretçim hikâyesini bitirince, söylediklerini kan›t-


lamas› için önümde bir dönüflüm gerçeklefltirmesini rica et-
tim. Bunu flimdi yapamayaca¤›n›, ancak üç hafta sonra bir
daha gelece¤ini ve o zaman yapma izni olursa gözlerimi aça-
cak bir fleyler yapaca¤›n› söyledi. Gerçekten de tam söz ver-
54 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

di¤i tarihte geldi ve beni yürüyüfle davet etti. Bu yürüyüfl s›-


ras›nda atefl içindeki Do¤a’n›n s›rlar› üzerine derin bir ko-
nuflmaya bafllad›, fakat yol arkadafl›m›n Büyük S›r konusun-
da son derece ketum oldu¤unu fark ettim. Ondan de¤erli
Tafl’tan bir zerreyi emanetime vermesini rica etti¤imde, ba-
na kolza tohumundan daha küçük bir parça verdi ve bunu
yaparken sanki büyük bir lütuf da bulunmufl gibiydi. Bu ka-
darc›k bir maddenin ancak çok az bir kurflunu dönüfltürebi-
lece¤ine dair kuflkular›m› dile getirdi¤imde, onu hemen ge-
ri istedi. Daha büyük bir parça verir umuduyla hemen tafl›
geri verdim, fakat o elindeki tafl›n yar›s›n› bölüp atefle att›k-
tan sonra geri kalan› bana verdi ve ‘Senin için yeterli’ dedi.”

Anlat›, Helvetius’un ertesi sabah alt› dirhem kurflunu bir pota-


da eritip üzerine Tafl’dan bir parça koymas›n› betimleyerek de-
vam eder. Bir t›slama sesiyle birlikte köpürme olur ve Helvetius
on befl dakika sonra kurflunun saf alt›na dönüfltü¤ünü görür.
Çünkü bu eriyik so¤udu¤unda gerçekten de alt›n gibi parlamak-
tad›r. Bu maddeyi götürdü¤ü kuyumcu onun gördü¤ü en saf al-
t›n oldu¤unu söyleyerek sat›n almak ister. Birçok kifliyle birlikte
darphanenin yöneticisi de alt›n› inceler ve küçük bir parças›n›
incelemek üzere ister. Nitrik asit ve antimoni ile test edilen bu al-
t›n›n en iyi kaliteden saf alt›n oldu¤u sonucuna var›l›r. Helvetius
anlat›s›n›n daha sonraki bir k›sm›nda Zanaatkâr’›n kalbine derin
bir inanç ekti¤ini söyler. Art›k saf ve spritüalize edilmifl metaller
yard›m›yla, hem metalleri hem de insanlar› tek dokunufluyla ku-
sursuzlaflt›ran Canl› Alt›n veya Bilgelerin C›vas›’n›n yap›lmas›n›n
mümkün oldu¤una inanmaktad›r.
Helvetius’un incelemesinde ayr›ca Kuffle’›n tan›kl›¤›n› ve onun
kendi bafl›na yapm›fl oldu¤u bir deneyin sonucu olarak simyaya
inand›¤›n› söyledi¤i bir yaz›s› bulunur. Bununla birlikte bu serp-
me tozunu hangi kaynaktan ald›¤›na dair hiçbir bilgi verilmez.
Ayn› eserde, 1664 y›l›nda Hague flehrinde Gril isminde bir gü-
müflçüden bahsedilmektedir. Gril, John Caspar Knoettner ad›n-
da bir adamdan ald›¤› eriyi¤i kullanarak yar›m kilo kadar kurflu-
ON ALTINCI VE ON YED‹NC‹ ASIRDA S‹MYA 55

nun yar›s›n› alt›na yar›s›n› gümüfle çevirmifltir. Bu dönüfltürme


birçok tan›¤›n önünde gerçeklefltirilmifltir ve Helvetius söz konu-
su operasyonla elde edilen de¤erli metalleri bizzat incelemifltir.
1710 y›l›nda Sigmund Richter “Felsefe Tafl›’n›n Kusursuz ve
Do¤ru Bir fiekilde Haz›rlanmas›” adl› serini Gülhaçl›lar›n koru-
mas› alt›nda yay›nlam›flt›r. Gül Haçl›lar›n baflka bir gizemli tem-
silcisi de eski bir Bizans ailesi Lascaris soyundan gelen Lascaris is-
minde gizemli bir adamd›r. Bu kifli on sekizinci as›rda Hermesçi
sanat› Almanya’da yaymakla u¤raflm›flt›r. Lascaris inançs›zlar›n
Tafl’›n inan›lmaz niteliklerine tan›k olduklar› anda art›k simyay›
bir yan›lsama olarak göremeyeceklerini söylemifltir. Öyle anlafl›l›-
yor ki Almanya’n›n çeflitli yerlerinde dönüflümü tan›klar önünde
gerçeklefltirdikten sonra s›rra kadem basm›flt›r.
VII. BÖLÜM

‹NG‹L‹Z S‹MYACILAR

NG‹LTERE’N‹N B‹L‹NEN ilk simyac›s› 1214 y›l›nda Somer-


setschire’da do¤an ve birçok çarp›c› akademik baflar›la-
r› olan Roger Bacon’dur. Gençli¤inde araflt›rmalar›yla
çarp›c› bir ilerleme kat etmifl ve rüfltüne eriflir eriflmez Fransisken
Tarikat›’na kat›lm›flt›r. Oxford’dan Paris’e geçmifl, burada t›p ve
matematik okumufltur. ‹ngiltere’ye dönünce kendini felsefe ve
dil araflt›rmalar›na vermifl, Latince, Yunanca ve ‹branice grameri
hakk›nda çok baflar›l› eserler vermifltir.
Bacon bir kimyac›dan ziyade bir hekim olarak tan›nmas›na ra¤-
men birçok bilimsel keflifi ona borçluyuz. Ayr›ca kendi dönemin-
deki neredeyse tek astronomudur. Julian Takvimi’nin düzeltmifl
ve 1267 y›l›nda Papa IV. Clement’e vermifltir. Bu takvim daha
sonraki papal›k dönemine kadar uygulanmay› beklemifltir. Ayr›-
ca o konveks camlar›n ve merceklerin fiziksel analizini, gözlük ve
akromatik merceklerin, teleskopun bizatihi yap›m› olmasa bile
teorisini ona borçluyuz. Bir kimya ö¤rencisi olarak tutuflma ola-
y›nda havan›n oynad›¤› kimyasal role dikkat çekmifl, güherçile-
58 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

nin özelliklerini enine boyunca inceledikten sonra onun suda çö-


zündürülerek ve kristalize ederek saflaflt›r›lmas›n› bulmufltur.
Baz› mektuplar›ndan anlad›¤›m›z kadar›yla Bacon modern bi-
limin birçok baflar›s›n› önceden tahmin etmifltir. Tek bir adam›n
yönetiminde, kürekçiler olmadan suyun üzerinde o güne kadar
hayal bile edilemeyen bir h›zla hareket edebilecek gemiler yap›-
laca¤›na inanc›n› dile getirmifltir. Ayr›ca at veya baflka bir binek
hayvan› kullanmayan arabalar›n, yapay kanatlarla hareket edecek
uçan araçlar›n yap›laca¤›n› öngörmüfltür.
Ortaça¤ boyunca Avrupa’da hüküm sürün cehalet ve bat›l
inanç atmosferinde Bacon’un baflar›lar›n›n iblislerle iletiflimle
kazan›ld›¤›na inan›lmas›na ve Bat› Avrupa’da bir âlim olarak de-
¤il, ama büyük bir büyücü olarak ün yapmas›na flafl›rm›yoruz. ‹n-
sanl›¤a yapt›¤› büyük hizmetlere minnettarl›kla de¤il, sansürle
yan›t verilmifl ve Kilise onun ö¤retilerini bilhassa tehlikeli bul-
mufltur. Kilise bu fikriyle uyum içinde onun en önde gelen mu-
haliflerinden biri olmufl, hatta kendi tarikat›n›n rahipleri bile
onun eserlerini kilise ve manast›r kütüphanelerine koymay› red-
detmifltir. Ona karfl› aç›lan davalar nedeniyle 1279 y›l›nda hapse-
dilmifl, sanat ve bilimdeki çal›flmalar›ndan dolay› piflmanl›¤›n› iti-
raf etmeye zorlanm›flt›r.
Birçok eserinden simya üzerine hâlâ mevcut olan bir iki çal›fl-
mas› vard›r. Bu çal›flmalardan simya bilimini incelemek ve uygu-
lamakla kalmay›p nihai amac›na eriflti¤i, Felsefe Tafl›’na ulaflt›¤›
anlafl›lmaktad›r. Hiç kuflkusuz ömür boyu süren davalar bu Her-
mesçi sanatla ilgili uygulamalar›n› dikkatle gizlemesine ve inisiye
olmayanlara bu meselelerin aç›klamamaya karar vermesine ne-
den olmufltur. “Hakikat,” diye yazar, “her önüne gelene verilme-
melidir. Çünkü bir filozofun elinde en de¤erli fley olan, bir bofl-
bo¤az›n elinde en pespaye fleye dönüflür.”
Bridlington Katedrali Meclis Üyesi Sir George Ripley, simya bi-
limini sadece fiziksel tezahürleriyle de¤il, ruhani aç›dan da ele
alarak birçok ça¤dafl›ndan daha yukar›ya koymufltur. Simyan›n
ruhumuzun onu bize arma¤an eden Tanr›’ya rücu edifliyle ilgi-
lendi¤ine inanm›flt›r. 1471 y›l›nda Simyasal Terkip [Compound of
‹NG‹L‹Z S‹MYACILAR 59

Alchemy] adl› eserini yazarak IV. Edward’a hediye etmifltir. Ayr›-


ca Katedral Meclis Üyeli¤i s›ras›nda, Felsefe Tafl› sayesinde St.
John fiövalyelerine maddi destek verdi¤i kaydedilmifltir.
On alt›nc› as›rda Siyahi Rahip Pierce, ‹ksir’le ilgili flunlar› yaz-
m›flt›r:

“Topra¤›n topra¤›n›, Yer’in Anas›’n›, Topra¤›n Suyunu,


Topra¤›n Ateflini ve Ahflab›n Suyunu al. Bunlar bir aradad›r
ve ayr›lmal›d›r. Simyasal alt›n, kristal halinde saflaflt›r›lan saf
ruhtan oluflur: Beden, ruh ve can büyüyerek bir Tafl olur.
Tafl’ta bozulma yoktur. Bu c›vaya at›lmal›d›r ve en de¤erli al-
t›na dönüflecektir.”

On alt›nc› asr›n di¤er eserleri aras›nda Thomas Charnock’un


Breviary of Philosophy [Felsefenin Dua Kitab›] ve ona ilave olarak
1572’de yay›nlanan “Enigma” [Esrar] adl› eserleri görürüz. Char-
nock ayr›ca saçlar›na ak düfltü¤ü bir zamanda dönüfltürücü tozu
elde etti¤ini anlatan bir hat›rat yazm›flt›r.
On alt›nc› as›rda 1555 y›l›nda do¤mufl olan Edward Kelly yafla-
m›flt›r. Kelly macerac› biri olarak görünüyor ve Lancaster’de sah-
te unvanlar kullanma suçundan dolay› kulaklar›n› yitirdi¤i riva-
yet edilir. Bunun do¤ru olup olmad›¤› bir yana, Elizabeth döne-
minin bilgili bir insan› olan Dr. Dee, hayat› son derece iyi ve kö-
tü olaylar›n bir kar›fl›m› olan bu adam›n sahici bir kâhin olup ol-
mad›¤›n› belirlemek çok zor olsa da, Kelly’nin durugörür vizyon-
lar›yla çok ilgilenmifltir.
Kelly, flu ya da bu flekilde K›rm›z› ve Beyaz Eriyikleri sahip ol-
mufl görünmektedir. Çünkü Elias Ashmole Theatrum Chemicum
Britannicum adl› eserinin sonuna “Sir Edward Kelly’nin Eseri” ad-
l› bir inceleme koymufl ve flunlar› yazm›flt›r:

“Genel inan›fla göre Doktor Dee ile Sir Edward Kelly Glaston-
bury Manast›r›n›n y›k›nt›lar›nda çok büyük miktarda ‹ksir bu-
lacak kadar tuhaf bir biçimde flansl› olmufllard›r. Bu iksir öy-
lesine zengindir ki (kendisinin 272,330 kat› etkili), ilac›n bü-
60 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

yük bir miktar›n›, gerçek dozunu bulana kadar projeksiyon


denemelerinde yitirmifllerdir.”

Bu bilginin ne kadar do¤ru oldu¤u tart›flmal› olsa da, 1583 y›-


l›n›n mart ay›nda Siradia Kontu Palatine, Polonya Prensi Adal-
bert Alask’›n Kraliçe Elizabeth’in divan›n› ziyareti s›ras›nda de-
neylerini konuflmak üzene Dr. Dee ile tan›flt›¤› ve bu konuflma-
dan sonra Dee ile Kelly’e ve ailelerine Cracow’a yapt›¤› geri dö-
nüfl yolculu¤unda efllik etti¤i tarihsel bir gerçektir. Prens onlar›
‹mparator II. Rudolf ile tan›flt›rmak için Cracow’dan Prag’a gö-
türmüfl, fakat imparator ile görüflülememifltir. Prag’da o vakitler
toplumun her kesimi simya ile derinden ilgilidir, fakat 1586 y›l›n-
da Papa V. Sixtus’un simyay› yasaklayan ferman›yla Dee ve Kelly
flehirden kaçmak zorunda kalm›flt›r.
Nihayet ‹mparator’un Genel Valisi Kont Rosenberg’in misafir-
leri olarak Bohemya’daki Trebona Kalesi’nde huzur ve refah›
bulmufllard›r. Buradaki misafirlikleri s›ras›nda Kelly bir onstan az
fazla c›vadan bir ons en iyi kaliteden alt›n üretmeyi baflarm›flt›r.
1588 y›l›n›n fiubat ay›nda aralar›ndaki bir anlaflmazl›k dolay›-
s›yla iki adam ayr›lm›fl ve Dee ‹ngiltere’ye, Kelly’de Prag’a gitmifl-
tir. Prag’da Rosenberg ‹mparator’u Papa’l›k ferman›n› dinleme-
meye ikna etmifltir. Rosenberg imparatorun huzuruna getirdi¤i
Kelly’e Rudolf Simya’n›n Büyük S›rr›’na sahip olan kifli olarak
ödüllendirmifltir. ‹mparator Rudolf, Kelly’e toprak, flehirde do-
laflma özgürlü¤ü, devlet dan›flmal›¤› ve anlad›¤›m›z kadar›yla bir
soyluluk unvan› ba¤›fllam›flt›r. Çünkü Kelly bu tarihten sonra kar-
fl›m›za Sir Edward Kelly olarak ç›kmaktad›r. Bu hediyeler
Kelly’nin kuflkuya yer b›rakmayacak flekilde imparatora metalle-
rin dönüflümünü kan›tlad›¤›n› göstermektedir. ‹mparator’un da-
ha çok iksir üretmesi emrine karfl›, bu konuda baflar›s›z olmufl ya
da yapmak istememifltir. Sonuç olarak Prag yak›nlar›ndaki Purg-
litz Kalesi’nde 1591 y›l›na kadar esir tutulmufl, bu tarihten sonra
itibar› iade edilmifltir. Ne var ki tarihçilere göre 1595 y›l›nda ikin-
ci defa tutuklanm›fl, hapishaneden kaçmaya çal›fl›rken yüksekten
düflerek k›rk yafl›nda ölmüfltür.
‹NG‹L‹Z S‹MYACILAR 61

On yedinci as›rda Eugenius Philalethes veya Thomas Vaughan


ad›yla bilinen bir simyac› yaflam›flt›r. Vaughan Galler’den gelmifl-
tir. Eserleri simya biliminde tam anlam›yla ruhani bir gizemin ay-
d›nlat›lmas›na hizmet etmekle övülür. Eserinin çeflitli yorumlar›
ne olursa olsun, Vaughan simyan›n bilincin fiziksel, zihinsel ve
ruhsal her halinde kan›tlanabilir oldu¤unu göstermeye çal›flm›fl-
t›r. Lumen de Lumine adl› eseri bir simya tart›flmas›d›r ve konuyu
yukar›da bahsetti¤im merhalelerde ele almaktad›r. Onun iksiri,
hem fiziksel hem de ruhani boyutlarda tezahür eden ‹lahi Hayat
ve Beflinci element olmas› yan›nda bir ruhani tözdür. Onun alt›-
n› hem fiziksel dünyan›n felsefi alt›n› hem de ruhanili¤in bilgeli-

Azoth
62 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

¤idir. Tafl’› her fleyi dönüfltüren mihenk tafl›d›r, o da yine hem ru-
hani hem fizikseldir. ‹ksir’in yaln›zca cam bir kap içinde tutula-
bilece¤i ifadesi hem elle tutulur bir cam kab› hem de ustan›n saf-
laflt›r›lm›fl bedenini temsil etmektedir.
Thomas Vaughan, Gülhaç Tarikat›’n›n bir Büyük Usta’s›yd› ve
simya sanat›n› bilincin bütün planlar›nda tezahür etmesi gere-
ken bir bilim olarak alg›l›yordu.
Eirenaeus Philalethes, say›s›z eserlerinden dolay› mutlaka bah-
sedilmesi gereken bir isimdir. Bu ismin baflka bir ustaya m› ait ol-
du¤u, yoksa Vaughan’›n takma adlar›ndan biri mi oldu¤u konu-
su çok tart›fl›lm›flt›r. Mr. Waite iki ayr› kifli oldu¤u konusunda
kendine göre tatmin edici bir aç›klamaya ulaflm›flt›r. fiahsen ben
her iki ismin de Thomas Vaughan’a ait oldu¤una inan›yorum.
Her ne kadar bu iki yazar›n kimlikleri ilginç bir tart›flma malze-
mesi sunsa da, bu kitab›n duruflu aç›s›ndan göz ard› edilebilir bir
öneme sahiptir.
William Cooper’›n 1684 y›l›nda yay›nlad›¤› Collectanea Cymi-
ca adl› eserine yazd›¤› giriflte, flu ifade yer al›r:

“Ben ö¤renme aflk›yla dolu bir filozof, isimsiz bir usta olarak
1645 y›l›nda, yirmi üç yafl›nda, Sanat’›n O¤ullar›’na borcu-
mu ödemek, di¤er ustalar›n kardefli ve efliti olarak, flifa, kim-
ya ve fiziksel s›rlarla ilgili bu küçük incelemeyi yazmaya karar
verdim. Öngörüyorum ki benim bu çal›flmalar›mla epey bir
kifli ayd›nlanacakt›r. Burada anlatt›klar›m masal de¤il, her
ustan›n bizzat müflahede edece¤i üzere, bizzat yapt›¤›m ve
ö¤rendi¤im gerçek deneylerdir. Do¤rusu istenirse, birçok
defa kalemimi bir kenara koyup yazma karar›mdan dön-
düm, vakit vakit s›rr› gizlemeye temayülüm daha a¤›r bast›.
Fakat Tanr› beni yazmaya mecbur etti. Bütün kalpleri bilen
ve zaferin sonsuz sahibi O’nun karar›na direnemezdim.
Dünyan›n yaklaflan bu son ça¤›nda birçok insan Büyük S›r’la
sevinecektir. Çünkü burada yeni bafllayanlarda hiçbir kuflku-
ya yer b›rakmayacak flekilde, her fleyi dosdo¤ru yazd›m. Be-
nim gibi bu s›rra sahip birçok insan tan›yorum ve çok geçme-
‹NG‹L‹Z S‹MYACILAR 63

den s›rra sahip baflka insanlarla bulaflaca¤›m› biliyorum. Yü-


celerin Yücesi Tanr› aram›zda olsun. Kendimi bütün bu bil-
gileri iffla edecek kadar de¤erli görmesem de bütün yarat›-
m›n kul oldu¤u, her fleyi yaratan ve her fleyi esirgeyen Tan-
r›’n›n iradesine boyun e¤iyorum.”

Bundan sonra yazar, metallerin alt›n ve gümüfle dönüfltürülme-


si süreçlerini ve ayr›ca ölüm an›nda verildi¤inde mucizevî bir iyi-
leflmeye neden olan iksirin haz›rlanmas›n› anlat›r.
Bir baflka yerde flöyle yazmaktad›r:

“Bir keresinde yabanc› bir ülkede 600 sterlin de¤erinde saf


gümüfl satmak istedim, fakat bir tüccar gibi giyinmeme
ra¤men gümüflün Sanat’la yap›ld›¤› söylendi. Onlara bu-
nun nedenini sordu¤umda flöyle cevap verdiler: ‘‹ngilte-
re’den, ‹spanya’dan ve di¤er ülkelerden gelen gümüflü ta-
n›yoruz, elindeki bunlardan hiçbirine benzemiyor.’ Bunu
duyunca gümüflü ve bedelini orada b›rakarak hemen kaç-
t›m ve bir daha asla geri dönmedim.”

fiu sözler yine ona aittir:

“Tafl’› yapt›m. Onu baflkas›ndan de¤il Tanr›’dan ald›m.


Onu yapt›m, her gün kulland›m ve s›k s›k ellerimle biçim-
lendirdim. Burada bilmedi¤im fleyleri yazm›yorum.”

Girifl bölümünün son paragraf›nda amaca ulaflm›fl olanlara flu


mesaj› verir:

“Tanr›’n›n lütfüyle sanatta amac›na eksiksiz olarak ulaflm›fl


olanlar, Tanr›’ya rahats›z edilmeden hizmet etmek için gü-
nahkâr insanlar›n kurnazl›klar›ndan uzak olmak d›fl›nda
ne diler bilmiyorum. Avam›n alk›fl› için baflar›yla övünmek
en beyhude davran›fl olacakt›r. Bu tür fleyler Sanat’› bilen-
lerce övülmez, onlar aksine bu davran›fltan tiksinirler.
64 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

Tanr›’n›n yetene¤ini ödüllendirdi¤i insana flunlar yetmeli-


dir. ‹lk olarak binlerce y›l yaflayabilir ve her gün binlerce
insan› doyurabilir, çünkü Tafl’› hem safl›k hem de a¤›rl›k
bak›m›ndan istedi¤i anda zenginlefltirebilir ve dünyada var
olan bütün kusurlu metalleri kusursuz alt›n ve gümüfle dö-
nüfltürebilir. ‹kinci olarak, Sanat’la de¤erli tafllar ve mü-
cevherler yapabilir. Bunlar büyüklük ve safl›k bak›m›ndan
Do¤a’da bulunanlara kat kat üstündür. Üçüncü ve son ola-
rak, onda Evrensel ‹ksir vard›r. ‹ksirle hem ömrü uzatabi-
lir hem de hastal›klar› iyilefltirebilir. O halde gerçek bir us-
ta dünyadaki bütün hastal›klar› iyilefltirebilir. Yani onda
yeterince iksir vard›r.

“Ezeli, Ebedi, Her Daim Diri, Kadiri Mutlak Tanr›’ya anla-


t›lmaz ba¤›fllar›, paha biçilmez hazineleri için fiükürler ol-
sun. Yetene¤e sahip olan kifli, onu Tanr›’n›n yüceli¤ini art-
t›rmak ve komflular›n›n iyili¤i için kullans›n. Kullans›n ki
Yarat›c›s› Tanr›’ya ona verilen böylesi yüce bir yetenek için
nankörlük etmesin ve hesap gününde yetene¤ini kötüye
kulland›¤› için yarg›lan›p mahkûm edilmesin.”

Yazar›n bafll›ca eserleri flunlard›r: An Open Entrance to the Shut


Palace of the King [Kral’›n Kapal› Saray›na Aç›k Girifl], Ripley Revi-
ved [Gözden Geçirilmifl Ripley], The Marrow of Alchemy” [Simya-
n›n Özü], Metallorum Metamorphosis [Metallerin Baflkalafl›m›], Bre-
vis Manuductio ad Rubinem Coelestum, Fone Chemicae Veritatis ve Mu-
saeum Hermiticum ile Manget’in koleksiyonunda bulunan kimi
baflka yaz›lar. Ayr›ca 1620 y›l›nda Gustavus Adolphus’un huzu-
runda metallerin dönüflüm deneyinin gerçeklefltirildi¤ine dair
bir kay›t vard›r. Buradan elde edilen alt›n Kral’›n sembolüyle bir-
likte ters Merkür ve Venüs iflaretlerini tafl›yan madalyonlar halin-
de bas›lm›flt›r. Baflka bir kayda göre de Prusya kral›n›n önünde
Berlin’de baflka bir dönüflüm gerçeklefltirilmifltir.
On yedinci asr›n meflhur matematikçisi ve bilim adam› Sir Isa-
ac Newton’un bir simyac› oldu¤u yayg›n olarak bilinmese de, o
‹NG‹L‹Z S‹MYACILAR 65

Sir Isaac Newton


(4 Ocak 1643 – 31
Mart 1727)

hiç kuflkusuz bu özel bilim dal›nda çeflitli deneyler yapm›fl biridir.


E¤er J. W. V. Sullivan’›n Sir Isaac Newton’un biyografisini simya
›fl›¤›nda dikkatle de¤erlendirirse onun üzerine çal›flt›¤› deneysel
teorileri görmek çok kolayd›r. Bu kitab› de¤erlendiren Sir Art-
hur Eddington flunlar› söyler:

“Newton’un en çok ilgilendi¤i ve vaktinin büyük bir k›sm›-


n› harcad›¤› bilim simyayd›. Bu konuda hemen her fleyi
okudu ve say›s›z deney yapt›. Bildi¤imiz kadar›yla bu de-
neylerde bir sonuca ulaflamad›.”

Sekreteri onun hakk›nda flunlar› söyler:

“Saat sabah iki, üç olmadan, hata bazen sabah befl veya alt›-
ya kadar yata¤›na gitmezdi. Yatakta sadece dört befl saat ka-
l›rd›. Özellikle bahar ve sonbahar aylar›nda yaklafl›k alt›
hafta boyunca laboratuvar›ndan ç›kmazd›, ocaktaki atefl ge-
ce gündüz sönmezdi. Buradaki amac› neydi, hiçbir zaman
pek anlayamad›m.”
66 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

San›r›m cevap Newton’un deneylerinin simyadan baflka bir fley-


le ilgili olmad›¤›d›r.
Ayn› as›rda bir ‹skoçyal›, Alexander Seton, dönüflüm sanat›n-
daki bilgisi yüzünden tarif edilmez iflkencelere maruz kalm›flt›r.
Kendi ülkesinde çal›flmalar yapt›ktan sonra yurt d›fl›na ç›km›fl ve
Hollanda, Hamburg, ‹talya, Basel, Strasbourg, Cologne ve Mü-
nih’te iyi bir isme sahip bilgili insanlar önünde dönüflümleri ger-
çeklefltirmifltir. Sonunda Saksonya Elektörü taraf›ndan davet
edilmifl, anlad›¤›m›z kadar›yla onun divan›na istemeye istemeye
ç›km›flt›r. Onun dönüflümlerinin gerçek oldu¤una dair kan›tlara
tan›k olan Elektör, Seton’un s›n›rs›z bir zenginli¤in s›rr›na sahip
oldu¤una ikna olarak ona ayr›cal›kl› bir muamele de bulunmufl-
tur. Seton, s›rr›n› vermeyi reddedince Dresden’de hapse at›lm›fl-
t›r. Hapsedilmesi onu karar›ndan döndürmeyince, iflkenceye ta-
bi tutulmufltur. Vücudu delinmifl, kesilmifl, dövülmüfl, ateflle ve
erimifl kurflunla da¤lanm›fl, ancak o sessizli¤ini bozmam›flt›r. So-
nunda tek bafl›na bir hücreye at›lm›fl. Bu hücreden usta Sendivo-
gius taraf›ndan ç›kar›lm›flt›r. Arkadafl›na bile s›rr› iffla etmeyi red-
detmifl, hapishaneden kurtulduktan iki y›l sonraki ölümünün he-
men öncesinde Sendivogius’u dönüflüm tozunu hediye etmifltir.
VIII. BÖLÜM

ST. GERMAIN KONTU

‹MYA TAR‹H‹NDE St. Germain Kontu’ndan bahsedilmeme-


si dikkat çekici bir tav›rd›r. Onun sanatta bir usta oldu¤u-
na hiçbir kuflku yoktur, ancak bu emsalsiz flahsiyet hakk›n-
da anlat›lan birçok hikâyede bu özel alandaki baflar›lar› hiçbir rol
oynamaz gibidir.
St. Germain flafl›rt›c› bir flahsiyetti. Ç›karabildi¤imiz kadar›yla o
Transilvanya Prensi Rocazy’nin o¤luydu. Bu bilgi do¤ru olsun ve-
ya olmas›n, onun çok iyi e¤itimli, son derece kültürlü ve soylu bir
aileye mensup oldu¤u konusunda kuflku yoktur. Hayat hikâyesi
okumaya de¤erdir, ancak sadece simya sanat›yla ilgili bu kitab›n
kapsam›na girmemektedir. Diyetle ilgili olan okuyucular için ifla-
ret etmek gerekir ki kontun birçok biyograficisi onun yiyecek al›fl-
kanl›klar›ndan bahsetmifltir. Kont, mucizevi iksirle birlikte uygu-
lad›¤› diyet nedeniyle uzun bir ömre sahip oldu¤unu bildirmifltir.
St. Germain, 110 y›ll›k bir süre boyunca Avrupa’n›n çeflitli yerle-
rinde belirmifl ve bu süre içinde görünüflü asla de¤iflmemifltir. Her
zaman hayli bak›ml› k›rkl› yafllarda bir insan olarak görünmüfltür.
68 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

“Marie Antoinette’in An›lar›” adl› eserinde Madame la Comtesse


d’Adhemar, Kont’un harika bir tarifini verir. Büyük Frederick on-
dan “ölümü tatmam›fl insan” diye bahsederken Mrs. Cooper Oak-
ley, “Kont de St. Germain, Krallar›n S›rr›” adl› monograf›nda
onun 1710 ile 1822 y›llar› aras›nda çeflitli isimlerle görünmesini
kaydeder.
‹talyan macerac› Jacques de Casanova de Seingalt, istemeye is-
temeye kontun majikal sanatlarda bir usta olup yüksek bir kimya
bilgisine sahip oldu¤unu itiraf eder. St. Germain’e kronik bir
hastal›ktan rahats›z oldu¤unu söylemesi üzerine, Kont, Casano-
va’ya üç gün içinde hastal›¤›n› iyilefltirecek elli hap verir.
Casanova, Set Germain kontu için flunlar› yazar:

“Sonra bana kendisinin Athoeter dedi¤i majikal iksirini gös-


terdi. A¤z› çok iyi kapat›lm›fl bir tüpte muhafaza edilmifl
beyaz bir s›v›yd›. Buna bu s›v›n›n Do¤a’n›n evrensel ruhu
oldu¤unu ve balmumundan mührün kald›r›lmas› halinde
bütün içeri¤in bir anda yok olaca¤›n› söyledi. Ondan de-
neyi yapmas› için ricada bulundum. Bunun üzerine bana
bir i¤ne verdi. ‹¤neyle balmumunu deldi¤im anda fliflenin
içindeki s›v› yok oldu.”

Casanova ayr›ca St. Germain kontunun on iki madeni paray›


saf alt›n sikkeye dönüfltürüflünü anlat›r. Ünlü Kont’un baz metal-
leri alt›na çevirmeyi mümkün k›lan simyasal toza sahip oldu¤unu
gösterir baflka tan›kl›klar da vard›r. Kendi ça¤dafllar›n›n yaz›lar›-
na göre Kont bu deneyi en az iki kere birçok kiflinin önünde ger-
çeklefltirmifltir. St. Germain Kontu’nu laboratuvar›nda ziyaret
eden Valbelle Markizi onu ocaklar›n önünde meflgul halde gö-
rür. Kont Markiz’den bir gümüfl alt› frank ister ve onu siyah bir
maddeyle kaplayarak küçük bir atefle tabi tutar. Valbelle Markizi
paran›n k›pk›rm›z› hale gelene dek renk de¤ifltirdi¤ini görür.
Birkaç dakika sonra para biraz so¤uduktan sonra simyac› onu
al›p bir so¤utma kab›na koyar ve ard›ndan Markiz’e geri verir.
Para art›k gümüfl de¤il, saf alt›nd›r. Dönüflüm tamamlanm›flt›r.
ST. GERMAIN KONTU 69

Adhemar Kontesi 1766 y›l›na kadar paray› saklam›flt›r, bu tarihte


para ondan çal›nm›flt›r.
Bir yazara göre St. Germain’in okült kimya bilgisinin Asya’daki
yolculu¤undan elde etti¤ini söyledi¤ini aktar›r. 1755 y›l›nda ikin-
ci defa Do¤u’ya yolculuk etmifl ve Lamberg Kontu’na “Mücevher-
leri eritme bilgimi Hindistan’da yapt›¤›m ikinci seyahate borçlu-
yum,” diye yazm›flt›r.
St. Germain Kontu’nun bu deneylerde sahtekârl›k yapmakla
suçlayamayacak kadar çok tan›kl›k vard›r. Hâlâ ayn› isimli ailede
muhafaza edilen Leopald Hoffmann madalyonu, metallerin dö-
nüflümüyle ilgili bugüne kadar mevcut olan en etkileyici kan›tt›r.
Bu madalyonun üçte ikisi Wenzel Seiler ad›nda bir rahip taraf›n-
dan alt›na çevrilmifl, madalyonun ortas›n› kaplayan gümüfl eski
halinde b›rak›lm›flt›r. Madalyondan sadece tek bir kopya oldu¤u
için herhangi bir sahtekârl›k imkâns›zd›r.
St. Germain Kontu’nun hayat› hakk›ndaki bilgiler için Manly
Hall’ün “Most Holy Trinosophia (Comte de St. Germain) adl› eseri-
ne borçluyum. Most Holy Trinosophia, yani En Kutsal Üçlü ‹rfan on
iki bölümden oluflur. Bu eser, dikkatli bir okuman›n ortaya ç›ka-
raca¤› üzere, ayn› zamanda hem bir simya incelemesi hem de bir
inisiyasyon sürecsdir. XII. Bölümden al›nt› yapmama izin verin:

“Girdi¤im salon kristal gibi sert fleffaf bir maddeden yap›l-


m›fl tam bir daire biçimindeydi, odaya her taraftan ›fl›k gi-
riyordu. Odan›n alt k›sm› k›rm›z› kumla dolu dev bir le¤e-
nin içindeydi. Bu dairesel yerin her yerinde hafif bir ›l›kl›k
hüküm sürüyordu. fiaflk›nl›k içinde bu kristal kürenin için-
de etraf›ma bakarken, gördü¤üm çok ilginç yeni bir fleyle
heyecanland›m. Zeminden nemli, safran sar›s› hafif bir
buhar ç›k›yordu. Bu buhar beni sard›, bedenimi yükseltti
ve otuz alt› günde beni kürenin en üst k›sm›na tafl›d›. Bun-
dan sona buhar inceldi. Yavafl yavafl afla¤› indim ve kendi-
mi tekrar zeminde buldum. Üzerimdeki cübbenin rengi
de¤iflmiflti. Salona girdi¤imde yeflilken flimdi art›k parlak
k›rm›z› bir renge bürünmüfltü.”
70 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

Burada kum banyosu yapan pelikan resmedilmekte, içeriklerin


süblimleflmesi, Felsefe Tafl›’n›n haz›rlanmas›ndaki laboratuar sü-
reçlerinin birinde meydana gelen renk de¤iflimi anlat›lmaktad›r.
Hiç kuflkusuz bu haz›rl›k çal›flmas› laboratuvarda imbikler, kum
banyosu, ocaklar ve su ile gerçeklefltirilen fiziksel bir süreçtir. Bu-
rada anlat›ld›¤›na göre psiflik ve spritüel simyan›n temelsiz oldu-
¤u görülür. Bir bilimin bilim olabilmesi için bilincin her plan›n-
da tezahür edebilmesi gerekir. Yani “yukar›daki ile afla¤›daki ay-
n›d›r” ilkesini kan›tlamal›d›r. Simya bu s›navdan geçebilir. Çün-
kü hayat›n ve suretlerin her yerinde kendini gösteren psiflik, spri-
tüel ve fiziksel bir bilimdir.
Yukar›daki çeflitli kay›tlar simyan›n metallerin nitelikleri hak-
k›nda içsel bir bilgiye dayanan fiziksel bir bilim oldu¤u iddias›na
belli ölçülerde kan›t oluflturur. Casanova’n›n St. Germain Kontu
ile ilgili tarifi on sekizinci asr›n son yar›s›na kadar metalleri dö-
nüfltürebilen ve hastal›klar› iyilefltirebilen fiziksel Tafl’›n haz›rlan-
ma yönteminin bilindi¤i ve kullan›ld›¤›na kan›tt›r.
Modern bilim, kurflunu veya c›vay›, bir parça k›rm›z› toz serpe-
rek alt›na çevirecek herhangi bir madde bilmiyor. Dolay›s›yla
simyac›lar›n iddialar›n› fazla geliflmifl bir hayal gücüne ba¤lay›p
simya eserlerini de saçmal›k olarak de¤erlendirmesi anlafl›labilir
bir fleydir. Fakat bu iddialar›n olaylarda hiçbir ç›kar› olmayan ta-
rafs›z gözlemciler taraf›ndan do¤ruland›¤›n› ve s›radan insanlar
için modern kimya eserleri nas›l anlafl›lmazsa Hermetik eserler-
deki “saçmal›¤›n” da inisiye olmayanlar için o ölçüde anlafl›lmaz
oldu¤u gerçe¤i unutulmamal›d›r.
II. KISIM

PRAT‹K
I. BÖLÜM

METALLER‹N TOHUMU

U BÖLÜMDE OKUYUCULARIMIN önüne kimi simya ö¤retile-


rini serece¤im. Simyac›lar›n düflüncelerini ifade etmek
için seçtikleri kapal› terimleri, simya teorisine dair kendi
yorumlar›mla aç›klamaya, burada içerilen ve günümüzün herhangi
bir bilimsel teorisi kadar net ve anlafl›l›r olan bilimsel hakikatleri ka-
n›tlamaya çal›flaca¤›m.
Simya ilmi, okültizm, kimya ve din gibi konular› birbirinden ay-
r› ve ba¤›ms›z konular olarak ele almay›p kesin bir flekilde Haya-
t›n ve Tezahür dünyas›n›n birli¤ini ve bütünlü¤ünü ileri sürer.
Kanaatimce simya, kimya, okültizm, din, astroloji, maji ve mitolo-
jiyi baflar›l› bir flekilde iliflkilendirmifl ve hepsini bir Tek Zu-
hur’un k›s›mlar› olarak göstermifltir. O ayr›ca bedenin sa¤l›k ve
s›hhatinin gerçek din için bir flart oldu¤u kadar, sa¤l›kl› ve s›h-
hatli bir beden için gerçek dinin flart oldu¤unu, insan›n görün-
meyen yönlerini inceleyen okültizmin de her ikisi için gerekli ol-
du¤unu göstermeye çal›flm›flt›r. Gerçek dinle kast›m, herhangi
bir kilise veya mezhebin dogmatik ö¤retisini de¤il, Hayat ve Can-
74 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

l›l›k Kanununu, okültizmle ise ‹nsan›n kusursuzlu¤una yolculu-


¤u s›ras›nda onunla birlikte ve onun içinde harekete geçen güç-
lerin tezahürünü kast ediyorum.
Simya biliminin teorisi, Küll’ün, Tek Varl›k’›n ‹radesi’yle yara-
t›ld›¤›, yani Zuhur eden bütün evrenin B‹R’den ç›kt›¤› varsay›m›-
na dayan›r. Hermesçi Metinlerde bu gerçek flu flekilde ifade edi-
lir: “Küll, Bir’in Arac›l›¤›yla Bir’den ç›km›flt›r. Çokluk bu Tek
Olan’dan ç›km›flt›r.” Yani, Bir Olan Zuhur edince çok olmufltur.
Simyac›lar›n Alkahest dedikleri bu Bir’den, Tohum’dan üç ç›kar.
C›va, Sülfür, Tuz. Sonra bu üçten çokluk ç›kar.
Bu terimlerin simyac›lar taraf›ndan, t›pk› bugün modern kim-
yagerlerin kendi terimlerini kulland›klar› gibi kulland›klar›n›
düflünmek yanl›flt›r. Simyac›lar›n c›vas›n›, ona ne yap› ne de gö-
rünüfl bak›m›ndan benzeyen metalik c›vayla, Sülfür’ün illa da bil-
di¤imiz sülfür ve nitelikleriyle kar›flt›rmamal›y›z. Simya ö¤rencisi
için bu iki madde tuzla birlikte Nefs, Ruh ve Beden fikrini yans›-
t›r. Paracelsus’un söyledi¤i gibi,

“Metallerin maddesi bildi¤imiz C›va veya bildi¤imiz Sülfür


de¤ildir, kusursuz metallerde do¤ufltan var olan veya onla-
r›n suretine kat›lan fley, Filozoflar›n C›vas› [Felsefi Mer-
kür] ile Filozoflar›n Sülfürü’dür.”

Bu noktada, kullan›lan kimi simya terimlerini aç›klarsam konu-


muz daha kolay anlafl›lacakt›r. C›va Ruhu, ya da di¤er isimleriyle
Filozoflar›n Beflinci Elementi, Aqua Vitae [Hayat Suyu, ya da Abu
Hayat çv.], Cennet Suyu, Azot, Felsefi Merkür veya Filozoflar›n
C›vas› denilen fleye, son derece uçucu olmas›ndan dolay› Kartal
ismi de verilmifltir. Çünkü muhafaza kab› çok dikkatli bir flekilde
kapat›lmam›flsa, havaya kar›fl›p kaybolur. Daha önceki paragrafta
ima etti¤im üzere bu C›va Ruhu, yani Metallerin Tohumu bölün-
dü¤ü zaman ondan iki fley, Ak C›va ile Sülfür ç›kar. Sülfüre ya¤l›
yap›s›ndan ve Günefl’in alt›n k›rm›z›s› rengine sahip oluflundan
dolay› K›z›l Aslan denmifltir. Çünkü Günefl, astrolojiye göre, As-
lan burcunun y›ld›z›d›r. Bu iki ö¤e, Ak ve K›z›l, eril ve diflil ilke-
METALLER‹N TOHUMU 75

Hermes’in Simya A¤ac›


76 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

ler, negatif ve pozitif, Lune (Ay) Ana ve Sol (Günefl) Baba veya
Kraliçe ve Kral olarak görülmüfltür. Difli ve Eril, ya da negatiflik
ve pozitiflik fikirleri zaman›n bafllang›c›ndan beri kabul edilir.
Örne¤in Edward Chalmers Werner’in Çinceden çevirdi¤i afla¤›-
daki al›nt›da bunu görebiliriz:

“Mu Kung, ya da Tung Wang Kung, Ölümsüzlerin Tanr›s›’na ay-


r›ca I Chun Ming ve Yu Huang Chun, Yu Huang Prensi de denir.

‹lksel buhar bir süre donmufl, edilgen halde kalm›fl, ard›ndan can-
l› varl›klar› yaratm›flt›r. Önce Do¤u havas›n›n en saf maddesi Mu
Kung, bütün Do¤u ülkelerinin egemen etkin eril ilkesi (yang) ç›k-
m›flt›r. Onun saray› bulutlarla kapl› gökyüzündedir, kubbesi mor
bulutlardan, duvarlar› mavi bulutlardan oluflur. Hsien Tung
(Ölümsüz Genç) ve Yunu, (Yeflim Bakire) onun hizmetkârlar›d›r.
Eril ve diflil bütün ölümsüzler ondan sorulur.

“Hsi Wang Mu, efsanevi Shin Chou k›tas›nda Bat› Havas›n›n en


saf özüyle oluflturulmufltur. Ona genellikle Kaplumba¤a’n›n Alt›n
Ana’s› denir.”

Do¤u Havas›’ndan oluflan Mu Kung eril havan›n etkin ilkesi ve


Do¤u Havas›’n›n egemeni iken, Bat› Havas›’ndan do¤an Hsi
Wang Mu diflil veya edilgen ilke (yin) olup Bat› Havas›’n›n ege-
menidir. Bu iki ilke bir araya gelerek Gökyüzünü ve Yeryüzünü,
evrenin bütün varl›klar›n› ve mevcut bütün maddeleri yarat›r.”

Tam bu noktada metallerin gezegensel etkilerin tezahürü ola-


rak kabul edilip buna göre isimlendirildiklerini aç›klamal›y›m.

Alt›n, Günefl olarak adland›r›lm›flt›r.


Gümüfl, Ay olarak adland›r›lm›flt›r.
C›va, Merkür olarak adland›r›lm›flt›r.
Kalay, Jüpiter olarak adland›r›lm›flt›r.
Demir, Mars olarak adland›r›lm›flt›r.
METALLER‹N TOHUMU 77

Bak›r, Venüs olarak adland›r›lm›flt›r.


Kurflun, Satürn olarak adland›r›lm›flt›r.

Bu ö¤retiye göre metaller belli tak›my›ld›zlar›n›n titreflimleri


ve enerji dalgalar›yla oluflmufl ve sonuç olarak onun yöneticisi ge-
zegenin niteliklerine tafl›maktad›r. Böylece…

- Günefl’in bu gezegendeki Hayat’›n tezahürü olmas› gibi al-


t›n da kusursuz metalin tezahürüdür.
- Beyaz renkli Gümüfl, Günefl’in negatif yönü olan Ay’d›r.
- Merkür (C›va) t›pk› Merkür gezegenin sürekli hareket ha-
lindeki yüzeyi gibi uçucu bir yap›ya sahiptir.
- Demir güç ve kuvvet demektir, enerji ve kuvvetin gezegeni
ise Mars’t›r.
- Rengi alt›n› and›ran Bak›r, Venüs’tür. Venüs güzellik ve
sevgi gezegenidir.
- Kurflun, S›nay›c›, so¤uk Satürn’dür ve kabalac› ö¤retilerde
metallerin kökü olarak bilinir.
- Kalay Jüpiter’dir, Jüpiter refah ve iyili¤in gezegenidir.

Bütün metaller sürekli bir geliflme halindedir. Yani kusursuz


metal Alt›n en yukar›da, mükemmelli¤in doru¤unda durur. Di-
¤er metallerse en sonunda alt›n olma yolundad›rlar. Bu durum-
da simyac›lar do¤an›n y›llar içinde yavaflça yapt›¤› fleyi sanatla ya-
parlar. Türler, diyor Friar Bacon, dönüflmezler, onlar daha ziya-
de de¤iflime konu olurlar. Simyac›lara göre metallerin hepsini
oluflturan köken nemdir konu olan ve bu sanatla maddeden al›-
n›p güç veya üstün mayayla veya cazibeyle özgür b›rak›larak, afla-
¤› formlardan yüksek formlara tafl›nabilir.
Simyac›lara göre metaller nefes al›p veren canl› maddelerdir ve
hepsinde C›va, Sülfür ve Tuz bulunur. Metalin maddesi ve nitelik-
lerindeki farkl›l›k, yap›s›ndaki bu üç maddenin birbirlerine oran-
lar›yla belirlenir.
Bu noktaya aç›klamak için on beflinci asr›n büyük simyac›lar›n-
dan biri olan Basilius Valentinus’tan al›nt›lar yapmama izin verin:
78 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

Simya Sembolleri Tablosu


METALLER‹N TOHUMU 79

“Demek ki Mars’›n metalinde (Demir) C›va en az, Sülfür


ve Tuz fazlad›r.

“Okuyucu buradan bak›r›n üretimi hakk›nda daha fazla


bilgi edinmifl olmal› ve onda fazla olan›n Sülfür olup, C›va
ve Tuz’un eflit oldu¤unu anlamal›d›r…

“Bütün metaller aras›nda Alt›n en önde gelir, çünkü sema-


vi ve elementsel ifllemler bu metaldeki C›va’y› daha kusur-
suz bir olgunluk noktas›na kadar sindirip saflaflt›rm›flt›r.

“Tanr›’n›n iyili¤iyle Jüpiter (Kalay) metaller aras›nda ne-


redeyse tam ortada durur. O ne fazla s›cak, ne fazla so¤uk,
ne fazla ›l›k, ne fazla kuru ne fazla nemlidir, içinde ne C›-
va ne de Tuz fazlas› vard›r ve çok az Sülfür bulunur…”

“Size söylüyorum, Satürn az Sülfür, as Tuz, epey bir ham


kaba C›va’dan oluflur. Buradaki C›va, Günefl’teki (Alt›n)
c›vadan de¤il, suyun üzerindeki köpükteki c›vadand›r.”

Bu al›nt›lar, üç maddenin oransal iliflkisiyle ilgili anlatmak iste-


di¤im fleyi aç›klamaktad›rlar.
Metallerin tohumu konusuna geri dönersek Arnoud de Ville-
neuve’nin Speculum adl› eserinde flu sözleri buluruz: “Do¤ada bel-
li bir latif öz vard›r, bu öz keflfedilir ve sanatla kusursuzlaflt›r›l›r-
sa, dokundu¤u bütün kusurlu maddeleri belli bir orana göre ku-
sursuzlaflt›r›r.”
Yani bütün metallerin ve maddelerin ilk maddesi yer, ›s› vb
farkl›l›klarla de¤iflmifl olan sabit bir fleydir. Bu “Öz”e simyac›lar
her zaman Metallerin Tohumu ad›n› vermifltir.
Türlerin Tohumu’yla ilgili kast etti¤im fleyi daha iyi aç›klamak
için, müsaadenizle, Sir Oliver Lodge’un Esîr ve Gerçeklik adl› ese-
rinden al›nt› yapal›m:

“Madde sadece kat›, s›v› ve gaz halindeki organik formlar-


80 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

da ve parçalanm›fl elektron ve proton formlar›nda de¤il,


ayn› zamanda flu ya da bu nedenle kendini hayat›n vas›ta-
s› olarak gösteren ve protoplazma denilen karmafl›k mole-
küllerde de mevcuttur. Baz› madde formlar› hayat deni-
len fleyle donanm›fl veya canland›r›lm›flt›r. Bu canl›l›k
özelli¤i büyük bir muammad›r. Hayat denilen fleyin ne ol-
du¤unu bilmiyor, sadece onun yapabildiklerini görebili-
yoruz. Onun maddeyle iliflkiye girebildi¤ini, kendine ait
bir karakteri veya kimli¤i oldu¤unu, kendi kimli¤ine teka-
bül eden veya onu temsil eden madde biriktirebildi¤ini al-
g›layabiliyoruz. Hayat çok çeflitli formlara, suretlere bürü-
nebilir. Her form belli bir flekle sahiptir. Meflenin hayat›
mefleye, karaa¤ac›n hayat› karaa¤aca geçmektedir. ‘Her
tohumun içinde kendi bedeni vard›r.’ Bir hayat formu bir
çiçek halini al›rken, öteki bal›k, bir di¤eriyse dört ayakl›
bir form almaktad›r. Hayat›n sonsuz bir çeflitlili¤e sahiptir
ve büyük biyoloji bilimine konudur.

“Herhangi bir madde üzerine düflünün… Herhangi bir


kat› madde üzerine tefekkür edin. Bu bir vazo, bir mücev-
her, bir heykel olabilir. Atomlar› bu özel biçimin içinde
tutan fley nedir? Atomlar belli bir flekilde birbirine ba¤l›
olmasayd›, t›pk› gaz halindeki maddenin içindeki atomlar
gibi rasgele bir flekilde hareket ediyor olurdu. Fakat bir-
birlerine ba¤l›lar, adeta kristalleflmifller ve kohezyon kuv-
vetleriyle bir arada tutuluyorlar. S›v›larda bile belli bir
flekle sahip olmasa bile belli bir hacimde bir vücudun için-
de kal›yorlar. S›v›n›n biçimi olmasa bile formu vard›r, gaz-
da bunlar›n hiçbiri yokken, kat›da her ikisi birden bulu-
nur. fiekil bir kristalde en kesin halinde ortaya ç›kar. Bir
bitkinin veya hayvandaki flekil de belli bir karaktere sahip-
tir. Bununla birlikte bir kristalde oldu¤u kadar kesin de-
¤ildir ve epey çeflitlilik mümkündür. Bununla birlikte bir
hayvan veya bitki en ince ayr›nt›s›na kadar kendine özgü
bir flekle sahiptir. Üstelik bu karakter, Evrim’in as›rlar tu-
METALLER‹N TOHUMU 81

tan süreci içinde yavafl yavafl de¤iflmektedir ve yavaflça de-


¤iflse de kuflaktan kufla¤a aktar›labilmektedir.”

Sir Oliver Lodge’dan yapt›¤›m bu al›nt›da “Her tohumda ken-


di vücudu sakl›d›r” cümlesinde bütün simya teorisini görebiliriz.
Simya bütün metallere has metalik bir tohum oldu¤unu kabul
eder.
II. BÖLÜM

MERKÜR T‹N‹
[CIVA RUHU]

NCEK‹ BÖLÜMDE C›va, Sülfür ve Tuz’un Tin, Ruh ve Be-


den’e karfl›l›k geldi¤ini belirtmifltim. Söylemek istedi-
¤im fluydu: Metal Tin’i C›va Tin’idir (gaz halindeyken
Esîr dedi¤imiz uçucu öz); Sülfür Ruh veya Kan’d›r ve Tuz, Kül ve-
ya Beden’dir.
Burada da modern kimyan›n babas› Basilius Valentinus’dan
al›nt› yapal›m:

“C›va Tini Hakk›nda”

“Birçoklar›n›n beyinlerinde garip düflünceler ve hayaller


oluflturan tuhaf bir yazma tarz›m olsa da, böyle yapmam›n
nedeni var. Bu konuda yeterince söz söyledim, baflkalar›-
n›n bofl laflar›n› dikkate almaktansa kendi tecrübelerime
güvenmeliyim. Çünkü bilgim o ki, görmek her zaman iflit-
mekten, ak›l her zaman aptall›ktan üstündür. Burada bü-
tün görünür, dokunulur fleylerin dünyan›n bütün dünyevi
84 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

fleylerini aflan, C›va Tini’nden yap›ld›¤›n›, her fley ondan


yap›ld›¤› için, köklerinin ancak oradan geldi¤ini, her fleyin
orada oldu¤unu ve Sanatç›n›n bulmak istedi¤ini orada bu-
laca¤›n› söylüyorum. O Metallerle çal›flman›n bafllang›c›-
d›r, O bir ruhani Öz haline geldi¤inde, öteye beriye kanat-
s›z hareket eden Hava, hareketli rüzgârd›r. ‹stirahatgah›
Volkan’dan at›ld›ktan sonra, Kaos’a çekilmifltir. Burada
tekrar Elementler’e girer ve onlarda çözünür. Buradan Sa-
bit Y›ld›zlar taraf›ndan cazibeyle, manyetik bir biçimde
yükseltilir ve çekilir. Burada öne ç›kar ve tekrar harekete
geçer çünkü benzerini etkiler ve kendine çeker. Fakat bu
C›va Tin’i yakalan›p cisimsel hale getirilerse, bir Beden’de
çözünür ve saf, berrak ve fleffaf bir su olur. Bu gerçek ru-
hani Su, minerallerin ve metallerin ilk C›va Kökü’dür, ru-
hanidir, elle tutulamaz, yanmaz topraks› Su karfl›m› yok-
tur, o hakk›nda çok fley yaz›lm›fl olan Semavi Su’dur. Bü-
tün metaller gerekti¤inde bu C›va Tin’iyle k›r›labilir, at›la-
bilir, afl›nma olmadan ilk Madde’ye çözündürülebilir. Hay-
vanlar› ve ‹nsanlar› gençlefltirebilir, Kartal halinde bile bu-
nu yapabilir, bütün kötülükleri yok eder uzun yaflam verir.
C›va Tin’i benim bafllang›çta hakk›nda yazd›¤›m ‹kinci
Anahtar’›n yap›ld›¤› Ana Anahtar’d›r. O halde sesleniyo-
rum, Ey Tanr›’n›n Lütfuna mazhar olan kifliler, yaklafl›n,
meshedilin, su ile tazelenin, bedenlerinizi onla çürümesin
ve kokmas›n diye s›vay›n. Çünkü Göksel Su bafllang›çt›r,
Ya¤’d›r, yanmamas›n›n nedeni onun ruhani Sülfür’den
oluflmas›d›r, Tuz Belesan [Salt Balsam] cisimseldir, Oyl’la
Su ile birleflir, bunu daha sonra, bu konuyu ele ald›¤›m za-
man daha genifl inceleyece¤im.

“Ve size bundan baflka C›va Tini’nin Özü, Maddesi ve For-


munun ne oldu¤unu anlatmal›y›m. Özü takdis edilmifltir;
Maddesi ruhanidir ve formu yerseldir, bunlar anlafl›lmazl›-
¤›yla idrak edilmelidir. Bunlar gerçekten de zor ifadeler-
dir diye düflünecektir birçoklar›. Bütün önerileriniz boflu-
MERKÜR T‹N‹ [CIVA RUHU] 85

Simya ‹fllemlerinin Sembolik Anlat›m›

nad›r, tuhaf çoflkunluklard›r, harika hayaller ortaya ç›ka-


r›rlar. Gerçekten bunlar tuhaft›r ve bu sözleri anlamak
için Tuhaf insan olmak gerekir. O köylüler için yaz›lma-
m›flt›r ki ka¤n›lar›n›n tekerlerini ya¤las›nlar, Sanat› bilme-
yenlere yaz›lmam›flt›r ki buradan ö¤rensinler ve kendileri-
ni e¤itimli sans›nlar, ben sadece Bilen’lere yaz›yorum, on-
lar Tanr›’n›n sözlerine aç›kt›r ve Dünyevi fleyleri bilirler ki
bunlar, Ifl›k’› karanl›ktan ay›rmak iyi olan› seçip flerri red-
86 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

Bir Simya Oca¤› (solda), ‹lk Madde’nin Yap›m› (sa¤da)

detmek için gerçek bilgiye dayanan kavray›flla düflünülme-


li ve yarg›lanmal›d›r.

“Bu C›va Tini’nin bafllang›c›n›n ne gerektirdi¤ini bilmek


sizin için gereksizdir; çünkü hiçbir flekilde seni bilge veya
avantajl› yapmaya yard›m etmez. Onun bafllang›c› do¤aüs-
tüdür, Göksel, Y›ld›zsal ve Elementsel’dir. Ona ilk yarat›m-
da Dünyevi Töze girme gücü bahfledilmifltir. Size anlat›lan
flart oldu¤u için Göksel olan› Ruh’a b›rak, onu imanla kav-
ra, ayn› fleyi Y›ld›zsal olan için yap, çünkü bu Y›ld›zsal olan-
lar görünmez ve elle tutulmazd›r, Elementler Tin’i dünya-
ya beslenmeyle kusursuz olarak getirmifltir, o halde bunu
da oldu¤u gibi b›rak. Çünkü insan elementleri yapamaz,
ancak Yarat›c› yapabilir. Hem bir flekle sahip olup hem fle-
kilsiz olan, hem elle tutulur olup hem cisimsiz olan, yine
de görünür flekilde sunulmufl olan, yapt›¤›n Tin ile yetin.
Bütün minarelerin ve metallerin kendisinden büyüdü¤ü
ilk Madde için bu kadar yeter. O tek fleydir ve böyle bir
madde olarak kendini Sülfür’le birlefltirmesi sonraki bö-
lümde anlat›lacakt›r. Ayn› madde ilk bölümde Tuz ile p›h-
MERKÜR T‹N‹ [CIVA RUHU] 87

t›lafl›r, öyle ki tek Beden olsun ve bütün metallerin kusur-


suz ilac› olsun, sadece büyük âlem’de oldu¤u gibi bafllan-
g›çta dünyaya getirmek de¤il, ayn› zamanda buhars› Be-
den’in yard›m›yla, küçük âlem’deki ço¤almayla birlikte
dönüfltürmek ve de¤ifltirmek için: Bu size tuhaf gelmesin,
çünkü Yücelerin Yücesi buna izin vermifl, Do¤a bunu üst-
lenmifltir.

“Birçoklar› imkâns›z olarak görüp inanmayacakt›r buna,


Gizemler’i hor görüp kötüleyeceklerdir. Bunlar gizemleri
zerre kadar anlamazlar, Tanr›’n›n iradesiyle, yaz›lm›fl olan
bir tarihte ayd›nlanana kadar aptallar olarak kalacaklar.
Fakat al›nlar›ndan namusla ter döken iyi ve kötünün ay›r-
d›nda bilge insanlar›n tan›kl›¤› ve Hakikat’i do¤rulamala-
r› yeter bana. Bunlar yazd›klar›m›n hakikat oldu¤una ina-
nacakt›r, gerçekten de söylediklerim Cennet ve Cehen-
nem’in önceden yarat›lm›fl oluflu, iyinin ve kötünün ödülü
olarak Seçilmifllere ve Günahkârlara müjdelenifli gibi do¤-
rudur. Çünkü ellerimle de¤il, akl›mla, irademle yaz›yo-
rum. Kalbin beni burada sabit k›l›yor. Fakat okumufllar,
dünyevi bilgelik sahibi olmakla ma¤rurlananlar Gizemler’i
en d›fl›ndan en iç çekirde¤ine kadar nefret ve k›skançl›kla
yaklaflacak, onu gözden düflürüp infaz edecektir. Fakat ke-
sin olarak biliyorum ki kemiklerimin kuruyup iliklerimin
soldu¤u bir vakit gelecek ve bu vakitte kimileri benim kat-
k›m› gönülden kabul edecek ve ben mezarda çürümüflken,
Tanr› izin verirse beni isteyerek dirilteceklerdir, fakat bu
olamaz. O yüzden onlara yaz›lar›m› b›rakt›m ki onlar›n
inançlar› ve umutlar› eminlik ve hakikat mührüyle örtül-
sün ve böylece bana fakirler ve S›r Âfl›klar› için saklad›¤›m
vasiyetime tan›kl›k etsinler. Ruh’un bana bu kadar yazma-
y› emretmese de ona haks›zl›k etmeden yazmaktan kaç›na-
maz, gün görünsün, karanl›k, kasvetli ya¤murlu Hava, ka-
ranl›k gece ayd›nlans›n diye bir Bulut içinde bir flimflek
çakmaktan geri duramazd›m.
88 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

“Archaeus’un C›va Tini’nin vas›tas›yla Dünya’da ve Dün-


ya’n›n damarlar›nda nas›l ifl gördü¤ü konusunda, flu nasi-
hatimi dinle. Ruhani tohum yukar›daki Y›ld›zlar’›n etkile-
riyle biçimlenip elementlerle beslendikten sonra bir to-
hum olarak C›vasal (Mercurial) Su’ya dönüflür, t›pk› Bü-
yük Âlemler’den ilkinin hiçlikten yarat›lmas› gibi. Çünkü
Tin suyun üzerinde dolafl›rken, Semavi S›cakl›k, so¤ukta,
suda ve toprakta yaflayan mahlûklar› yaratm›fl olmal›. Yüce
Âlem’de bu Tanr›’n›n Kudretini göstermesi ve Semavi Ifl›k-
lar’›n ‹flidir. Küçük Âlem’de ay›n flekilde Tanr›’n›n Kudre-
ti’dir ve onun ‹lahi ve Kutsal Nefes’iyle Toprak’ta çal›flma-
s›d›r. Kadiri Mutlak bunu gerçeklefltirmenin araçlar›n›
oluflturmufl ve insana vermifltir. Öyle ki mahluklar›ndan bi-
ri öteki âlemlerde çal›flmak için güce sahip olsun, biri öte-
kine yard›m etsin, Rabbin ifllerini yerine getirsin. Bu yüz-
den Toprak’›n Seman›n Ifl›klar›yla ve ayr›ca içsel hararet-
le, her yarat›¤a kendi türüne göre verilen rutubet yard›-
m›yla, Toprak için fazla so¤uk olan› ›s›tmas›na ve özümse-
mesine izin verilmifltir. Böylece latif sülfürümsü buhar Y›l-
d›zl› Gökle kar›flt›r›l›r, bu buhar bildi¤imiz buhar de¤il di-
¤erlerinden farkl› temizlenmifl ve saf buhard›r ve kendini
C›va Tözü’yle birlefltirir [Mercurial Substance]; bu tözün
s›cak niteli¤iyle, zaman içinde, yüzeysel nem kurur ve ruh-
sal nitelik ona gelir ve Beden ile Belesanu korur, önce
Toprak’ta ruhani ve y›ld›zsal etkilerle çal›fl›r, ard›ndan Me-
taller onla üretilir, üç ilkeyi mutlu eder, Beden bu üçün en
önemli parçalar›n› alarak onu sindirirken biçimlenir. Fa-
kat C›va Tini Hayvanlardan elde edilir orada kullan›l›rsa
hayvani töz olur, bitkiler üzerine giderse o bir Bitkisel Ça-
l›flma olur.

“Fakat demlenmifl do¤as› nedeniyle Mineraller üzerine dü-


flerse, mineraller veya metallere dönüflür. Ancak bunlar-
dan her biri kendi ay›rt edici özelli¤ine sahiptir. Hayvanla-
MERKÜR T‹N‹ [CIVA RUHU] 89

Simya ‹mbi¤inin Düzenekleri,


ALCHMICAll ST‹LL Simya imbi¤i.
(a) Bak›r ‹mbik (b) ‹mbi¤in Kafas›
(c) So¤utma F›ç›s› (d) Dam›tma
Tüpü (e) Alma Kab›]

r›n, bitkilerin kendilerine özgü formlara sahip olmas› gibi,


minerallerin her biri de çeflitli yollara sahiptir. Bunlar›n
ayr›nt›lar› hakk›nda yazmak son derece zahmetli bir ifl ola-
cak ve çok farkl› anlat›mlar gerektirecektir.

“Elinizdeki, tek gerçek anahtar olan C›va Tini olmadan


Cismani Alt›n’› eritemeyece¤inizi, Felsefe Tafl›’n› yapama-
yaca¤›n›z› söyleyen küçük bir özettir. Bu sonuçla yetinelim
ve sukut edelim. Çünkü ben kendim art›k daha fazla söyle-
meyece¤im, çünkü her fleyin düzenini veren Hâkim, Mad-
de’yi do¤ru düzene indirgeyememifl kifliye daha ileri arafl-
t›rmay› yasaklam›flt›r.”

Ve Bededictus Figulus’un Blessed Casket of Nature’s Marvels [Do-


¤a Mucizelerinin Kutsal Sand›¤›] adl› eserinden Alexander von
Suchten ise flunlar› söyler:

“‹nsan›n ilk maddesi ile büyük âlemin ilk maddesi tek ve


ayn› fleydir. Fakat dünyan›n ve insan›n ilk maddesi Kitab›
Mukaddes’in hakk›nda flunu söyledi¤i Kristal Su’dur: ‘Rab
Yerleri ve Gökleri yaratmadan önce, Tanr›’n›n ruhu sula-
90 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

r›n üzerinde geziniyordu.’ Bu su her ikisinin de ilk madde-


si oldu. Fakat sular›n üzerinde gezinen Tanr›’n›n ruhu, iki
âlem, gökler ve yerler ile insan ayn› fleyden yarat›lmadan
önce neredeydi? Yan›t›m fludur. ‹nsan›n ve dünyan›n ilk
maddesindeydi, Her türlü kusurdan münezzeh olan Tanr›
‹nsan’›n içinde ikamet etmek istedi. Fakat bu sefer flu soru
sorulabilir: insan›n ve dünyan›n ilk maddesi kristal suysa,
insan Tanr›’n›n Ruhu’nun dünyan›n ve insan›n bu ilk
maddesinde kald›¤›n› nas›l bilebilir? Yan›t›m odur ki, in-
san bunu suyla biliyordu, su onun ilk ö¤retmenidir. Bu ö¤-
retmen ona dünyan›n nas›l öldü¤ünü, ruhun dünyadan
nas›l ayr›ld›¤›n›, ruhsuz bedeni, bedensiz ruhu gösterdi. O
ruhun bedene dönüflüyle bedenin canland›¤›n› gördü.
Dünyan›n çürüdü¤ü zaman eskiden oldu¤u fleye dönüfl-
medi¤ini gördü. Böylece Tanr›’n›n ölen fleylerde olmay›p
ebedi fleylerde mevcut oldu¤u ona malum oldu.”
III. BÖLÜM

BEfi‹NC‹ ELEMENT (I)

EZEGENLER ARASI, canl› ve cans›z maddeler aras› uzay


kadimler gibi bizim de Aether, yani Esîr dedi¤imiz latif
bir s›v› veya gazla doludur. Terkibi de¤iflmeyen bu s›v›
veya gaz görünmez, yok edilemezdir ve bütün maddeye, her fleye
nüfuz eder. Metal, mineral, a¤aç, bitki, hayvan, insan, de¤iflen
derecelerde Esîrle yüklüdür. Gezegendeki bütün hayat ayn› flekil-
de yüklenmifltir, dünya bu s›v›dan infla edilmifltir ve bu s›v›n›n de-
nizinde yüzer.
Okültistlerin astral ›fl›k dedikleri esîr, bedenlerin terkibini be-
lirler. Sertlik, yumuflakl›k, kat›l›k, s›v›l›k, hepsi esîre ve cisimlerin
bileflimlerindeki a¤›rl›¤a sahip maddelere ba¤l›d›r.
Fiziksel bilimin gelifli güzel ayr›m ve s›n›fland›rmalar›, bütün fi-
ziksel fenomenler, ‹lksel Esîr’den ç›kar. Çünkü bilim maddeyi
bildi¤imiz Esîre indirgemifltir. Esir cisimsel bir madde olmasa da
yine de maddedir. Kuflkusuz madde deyince ço¤umuzun akl›na
belli bir cisme sahip kat› madde gelmektedir. Fakat bilimin kan›t-
lad›¤› üzere madde asl›nda kat› de¤ildir, o esirde bir bas›nç, bir
92 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

Büyük Çal›flma’n›n Tamamlanmas›

gerilimdir. Atomlar ve daha latif maddeler olan elektronlar ve


onlar›n maddesi protonlar hep birden bir Esîr denizinde yüzer.
Bizatihi soludu¤umuz hava, içinde yaflad›¤›m›z bedenler de ayn›
flekilde tezahür evrenindeki her fleyin kökeni olan bir Esîr deni-
zinde yüzerler.
Her fleyin tek bir fleyden geldi¤i ilkesi fiziksel olarak kan›tlana-
bilir bir fleydir. Biyolojide çok hücreli organizmalar, ne kadar
karmafl›k bir yap›ya sahip olurlarsa olsunlar, tek bir hücreden ge-
lirler. Bilim bütün maddelerin atomlardan ibaret oldu¤unu var-
say›yor. Oysa atomlar protonlar ve elektronlardan, elektronlarsa
Esir’den müteflekkildir. Esîr bütün uzay› en uzak uçlar›na kadar
dolduran, atomlar›n aras›ndaki bofllu¤u eksiksiz dolduran evren-
sel birlefltirici araç ve ortamd›r; mekân› öyle eksiksiz bir biçimde
doldurur ki bazen mekânla özdefllefltirilir. Gerçekten de geçmifl-
te ona Mutlak Mekân denmifltir.
Sir Oliver Lodge’a göre “Mekân›n Esîri, insan›n mevcut kavra-
y›fl›n› aflan bir gerçekli¤e sahip olan, anlafl›ld›¤› kadar›yla sonsuz
büyüklükte bilinmeyen bir fleydir.
BEfi‹NC‹ ELEMENT 93

Simya sembolleri

O gündelik maddelerin terkibidir, âlemler aras›ndaki ba¤lant›-


d›r, her fleyi kapsayan bir tözdür. Bir tür içgüdüyle insan onun ru-
hani var oluflun evi, ilham ve huflunun kayna¤› oldu¤unu hisse-
der. O fiziksel evrenle birlikte her yere uzan›r ve uzay›n hiçbir ye-
rinden eksik de¤ildir. En uzak y›ld›z›n ötesine uzan›r, atomun en
merkezinde yer al›r. Her fleye nüfuz eder, her fleye hükmeder ve
egemen olur. ‹nsan duyular›ndan kaçar ve ancak zihnin güçleriy-
le görülebilir.
Bununla birlikte Esîr fiziksel bir fleydir; o fiziksel bir mevcudi-
yet de¤ildir, fakat kesin özelliklere sahiptir. Hidrojen ve oksije-
nin su olmamas› gibi o da madde de¤ildir, fakat o hem madde-
nin hem de ruhun vas›tas›, kab›d›r…”
Günümüzde okültistler, görünür ve görünmez maddeyi yedi il-
ke veya plana bölmüfllerdir, bunlardan beflinci ilke, yani Beflinci
Element, bilimin mekân› dolduran Esîridir. Bu yarg›da bir haki-
kat oldu¤unu kabul edersek, o zaman simyan›n mutlak bir yasa-
ya dayand›¤›n› görebiliriz. Bilim adamlar›m›z›n inceledi¤i bütün
kuvvetler Hayati ‹lke’den, günefl sistemimizin kolektif hayat›n-
dan gelir. onun hayat› ise Tek Evrensel Hayat’›n bir parças› ve bir
yans›mas›d›r.
‹nsanda yaflarken ince bir flekilde onun her yerine da¤›lm›fl bir
madde vard›r. Bu buhar›ms› madde fiziksel bedenin her yerine
ulaflmakla kalmaz, ayn› zamanda baz› k›s›mlarda muhafaza edilir.
Bu madde hayati kimya taraf›ndan sürekli yenilenir ve görevini
94 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

yerine getirdikten sonra nefes halinde kolayca at›labilir. Bu mad-


deyle ilgili olarak Paracelsus flunlar› yazar: “Archaeus insan bede-
ninin her yerine eflit olarak da¤›lm›fl bir özdür…

“Bu Spiritus Vitae’nin [Hayat Ruhu] kökeni Spiritus Mun-


di’dir [Dünya Ruhu]. Bu ikincisinin bir tecellisi oldu¤u
için bütün kozmik etkilerin elementlerini içerir. Bu yüz-
den de kozmik kuvvetlerin insan›n bedeni üzerindeki eyle-
minin sebebidir.”

Bu Archaeus manyetik bir do¤aya sahiptir ve bedenle s›n›rl› de-


¤ildir, nurdan bir küre halinde içerden d›flar› do¤ru f›flk›rarak
bedeni çevreler. Medeni denilen ülkelerde gerçek elementi, ho-
mojen maddenin bir parças›n›, Paracelsus’un Mysterium Mag-
num’unu tarihte bir tek simya elde etmeyi baflarabilmifltir. Simya-
c›lar ça¤lar kadar eski bilimleriyle bu Hayati ‹lke’yi laboratuarda
serbest b›rakabilir, üzerine çal›flt›¤› metalin cismini yok edebilir,
tuzunu saflaflt›rabilir ve onun ilkelerini daha yüksek bir formda
tekrar bir araya getirebilir. Etraf›m›zda sürekli olup biten daha
üstün bir sürecin minyatür yeniden üretiminden baflka bir fley ol-
mayan bu süreç, hiç kuflkusuz, yeryüzünde flu veya bu zamanda
yaflam›fl olan Yüce Ak›l’lardan miras al›nm›flt›r.
Bilimin her zaman eski fikirleri reddetmesi ve onlarda mevcut
teorilerinin bünyesine dahil edilecek yeni bir fleyler görememesi
üzücü bir durum.
Simyac›lar›n teorilerini elin tersiyle bir kenara itmek, bir insa-
n›n Einstein’›n Görelilik Kuram›’n› s›rf dilini anlamad›¤› için
bir kenara itmesi kadar ak›ll›cad›r. Baz› bilim adamlar›m›z bunu
fark etmifltir. F. Hoefer Histoire de la Chimie [Kimya Tarihi] (Pa-
ris, 1866) adl› eserinde flu yorumda bulunur: “Akl›n karfl› karfl›-
ya kald›¤› sistemler ça¤lar boyunca farkl› flekillere bürünse de
esasen ayn› kalm›flt›r. Böylece flekli temelle kar›flt›ranlar, daha
sonra gelen biçimleri tercih ediyorlar. Oysa bilimde geçmifli hor
gören ve flimdiki zaman›n düflünceleri haricinde hiçbir fley be-
¤enmeyen kibirli bir dogmatizm kadar y›k›c› bir fley yoktur.”
BEfi‹NC‹ ELEMENT 95

Simyasal Erdifli
96 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

E¤er bilim Evren’i okültizmin as›rlard›r ö¤retti¤i flekilde kavra-


maya çal›flsa, tezahür halindeki Tek Hayat ve onun yedi bilinç
plan›n›, sonsuz güçlerini, kendine bafllang›ç noktas› olarak alsa
ve “yukar›daki afla¤›daki gibidir” Hermesçi fliar›n› kendine felse-
fi temel olarak benimsese, teorilerin kaygan kumdan zemini ye-
rine ezeli hakikate dayanan bir sisteme sahip olur. Bilim araçlar›
ve ayg›tlar›yla de¤il, sadece zihnin içsel kuvvetleriyle görebilece-
¤i bu fark›ndal›¤a ulaflmad›kça hayat›n hakikatini gerçekten an-
layamayacakt›r.

BEfi‹NC‹ ELEMENT (II)


“Bir maddenin cisminde gerçek de¤ere sahip hiçbir fley yoktur;
fakat de¤er ondaki erdemdedir ve bu beflinci elementtir. Beflinci
element örne¤in 20 graml›k bir maddeyi tek grama indirger ve
bu gram güç bak›m›ndan 20 graml›k maddenin çok üstündedir.
Yani cisimsel olan ne kadar azsa, oradaki erdemin oran› o kadar
büyüktür.”

Paracelsus flunlar› söyler:

“Bilgeler bütün yarat›klar›n tek bir töze indirgenebilecek-


lerini ileri sürerler. Bu madde saflaflt›rma ve temizlemeyle
öyle yüksek bir latiflik derecesine yükseltilebilir ki mucize-
vi sonuçlar üretecek bir tanr›sal do¤aya ve ökült özelli¤e
sahip olabilirler. Çünkü yüce ve majikal ayr›flma yoluyla
belli bir kusursuz maddenin a¤›r ve uzun onar›mlar›n ar-
d›ndan yüceltilebilece¤ine, bitkisel maddelerden mineral
âlemine, minerallerden metalik âleme ve kusursuz metal
maddelerin üstüne, kal›c›, tanr›sal beflinci elemente yük-
seltilebilece¤ini ve onun bütün yersel ve göksel yarat›kla-
r›n özü oldu¤una inan›yorlard›. Paracelsus bu beflince ele-
ment, quintum esse ile evrensel dünyadaki her fleyin nitelik-
BEfi‹NC‹ ELEMENT 97

lerinin ve özlerinin çekirde¤ini kast ediyordu.

Bededictus Figulus’un Alt›n Sand›k adl› eserinde flu sözlere


rastl›yoruz: “Kaba maddeye ilaveten elementler ve onlar›n
bileflikleri bir latif tözden veya onlar›n tabiat›na özgü radi-
kal bir rutubetten oluflur. Bu rutubet veya töz, elementsel
k›s›mlar arac›l›¤›yla her yere da¤›lm›flt›r. Hiçbir fleklide
yok edilemez ve temeldir. Eflyay› kendi halinde canl›l›kla
korur ve ona Dünya’n›n Ruhu denir, çünkü o dünya ru-
hundan ç›km›fl olan bütün eflyal› dolduran ve kavrayan, ve
böylece üç türü veya yarat›¤›, yani Entelektüel, Semavi ve
Bozulabilir varl›klar› Tüm Dünyan›n Tek Makinesi olarak
oluflturur. Bu ruh kendine ait özelli¤inden dolay› do¤al ve
yapay bütün nesneleri döller ve herkesin beflinci element
veya beflinci öz dedi¤i gizli özellikleri onlara ekler. Beflinci
element bütün hayat›n köküdür, Kadiri Mutlak taraf›ndan
insan vücudundaki dört niteli¤in muhafazas› için yarat›l-
m›flt›r, t›pk› göklerin evrenin muhafazas› için yarat›lmas›
gibi. Dolay›s›yla bu beflinci element veya ruhani ilaç, do¤a-
n›n içinde, göklerin kalbindedir, ölümlü de¤ildir ve bozul-
maz. O her derde deva ilaç, hayat› koruyan, sa¤l›¤› yerine
getiren, kaybolmufl gençli¤i canland›ran tözdür.”

On beflinci asr›n simyac›lar›n›n sözlerinden on alt›nc› asr›n bi-


lim adamlar›na dönerek, Sir Oliver Lodge’un “Esîr ve Gerçeklik”
adl› eserinden bir kez daha al›nt› yapmama izin verin:

“Tyanal› Apollonious’un Brahminlere Kozmosun neden


müteflekkil oldu¤unu sordu¤u rivayet edilir.
‘Befl elementten,’ diye yan›tlam›fllar.
‘Suyun, havan›n, toprak ve ateflin yan›nda nas›l beflinci bir
element olur?’ diye sormufl Apollonious.
‘Esir vard›r,’ diye yan›tlam›fllar Brahminler, ‘onu tanr›lar›n
yap›ld›¤› element olarak görüyoruz. nas›l fâni mahluklar
hava solursa, ölümsüzler ve tanr›sal varl›klar da esîr solur.’
98 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

Bütün her fleyi birlefltiren bu ‘fleye’ ne ad verdi¤inizin hiç-


bir önemi yoktur. Kadimler ara s›ra bildi¤imiz dört ele-
mente ek olarak bu “esîr”den bahsederlerdi. Sir ‹saac
Newton bu terimi cisimler aras›nda ba¤lant› kuran ortam
olarak benimsedi. Söz konusu ortam bir s›v› veya kat›daki
parçac›klar› birbiriyle ba¤lard›. Göksel cisimleri bir siste-
min, öbeklerin, tak›my›ld›zlar›n, nebulan›n ve Samanyo-
lu’nun içinde birbirine ba¤layan fley de ayn› ortamd›.

“Maddenin bütün parçalar› ve parçac›klar› birbirine esîrle


ba¤lan›r, baflka bir fleyle de¤il. Cisimler bunun içinde ser-
bestçe hareket ederler ve muhtemelen ondan müteflekkil-
dirler. Biz madde ile esir aras›ndaki ba¤lant›n›n türünü
araflt›rmal›y›z.

Esirin içine gömülü parçac›klar ondan ba¤›ms›z de¤ildir-


ler, onunla s›k› s›k›ya ba¤l›d›rlar. Cisimler büyük ihtimalle
esirden müteflekkildirler. Cisimler esirin içinde, suyun
içinde as›l› duran kum taneleri gibi de¤ildirler, daha ziya-
de ana bir s›v›n›n içinde oluflmufl küçük kristallere benzer-
ler…”

Yine:

“Düflünsel ve sezgisel olarak esîrle maddeye göre daha ya-


k›n temas halinde hissederiz. Madde üzerinde nas›l eylem-
de bulundu¤umuz bir s›rd›r. Bedenlerimizi nas›l olufltur-
du¤umuzu ve nas›l hareket ettirdi¤imizi bilmiyoruz. Biz
genellikle kendimizi bedenlerimizle özdefllefltiririz. Fakat
gerçekte ba¤›ms›z varl›klar oldu¤umuza, ölümden sonra
varoluflumuzun devam etti¤ine ve bedenlerimizden ayr›la-
bilece¤imize dair kan›tlar vard›r.

“Madde bizim gerçek varl›¤›m›z de¤ildir, o sadece bir süre


kullan›p att›¤›m›z bir araçt›r. Büyük ihtimalle madde üze-
BEfi‹NC‹ ELEMENT 99

rinde do¤rudan bir etkimiz yoktur. ‹rademiz, akl›m›z, psi-


flik hayat›m›z büyük ihtimalle do¤rudan esîre etkide bu-
lunmakta ve ancak onun arac›l›¤›yla dolayl› olarak madde
üzerinde etkide bulunmaktad›r. Esir bizim gerçek ilksel ve
sürekli arac›m›zd›r, gerçek varl›klar›m›z esirle temas halin-
dedir. Biz onun sayesinde maddenin atomlar›n› etkileyebi-
lir, hareket ettirebilir, yeniden düzenleyebilir ve onlar› t›p-
k› bizim gibi evrimin gidiflat› içinde eksikli de olsa çok be-
cerikli tezahür ve ifade araçlar›n› oluflturma ve kullanma
özelli¤ine sahip di¤erlerine düflüncelerimizi ve duygular›-
m›z› iffla etmek için kullan›r›z. Bu araçlar sayesinde varl›k
çeflitliklerinin, aksi halde haberdar olamayaca¤›m›z bütün
hayvan ve bitki âleminin fark›na var›r›z.

Bu araçlarla var olufluma dair kavramlar›m›z büyümüfl ve


genifllemifl, dostluk kurma imkân› gerçekleflmifl, yeni bir
yasa ve düzen âlemini alg›lama mümkün olmufltur.

‹flte –kendi bak›fl aç›m›zdan eksikli ve isyankâr olsa da? de-


neyimler ve çabalarla zenginleflmifl yeni ve çok ilginç fizik-
sel var olufl halimiz böyledir.”

Ve metnin son sözleri flunlard›r:

“O zihnin ilksel arac›, ruhun kab›, tinin yaflad›¤› yerdir.


Ona hayata düflmeden Tanr›’n›n Canl› K›yafeti diyebiliriz.”

Farkl› as›rlar›n bilim adamlar›n›n yaz›lar›n›n karfl›laflt›rmas›


çok ilginçtir, çünkü bana öyle görünüyor ki kullan›lan kelimeler
aras›nda baz› farklar olsa da, herkes ayn› ilkeden bahsediyor.
IV. BÖLÜM

GÜNDEL‹K HAYATTA
BEfi‹NC‹ ELEMENT

Efi‹NC‹ ELEMENT‹N tepkilerini laboratuarda izlemek her-


kes için mümkün olmad›¤›ndan, bu bölümü onun gün-
delik hayattaki tezahürlerine ay›rd›m. Çünkü bu hayati
ilke kendini sadece laboratuarda de¤il, var olmuflun bütün afla-
malar› ve halleri arac›l›¤›yla gösterilir.

Vitaminler
‹lk olarak, besinler hakk›nda ne düflünüyorsunuz? Hekimler bir
besinin besin ad›n› hak etmesi için içinde vitamin denilen belli
bir hayati özün mevcut olmas› gerekti¤ini bulgulad›. Beflinci ele-
ment veya ‹lahi Enerji oldu¤una inand›¤›m bu unsur olmadan
her tür besin sadece ölü maddedir. Örne¤in insan›n tümüyle
konserve diyetle beslendi¤i zor yolculuklarda her defas›nda gö-
rülmüfltür ki açl›klar›n› bast›rmak için gerekli besin miktar›n› al-
salar da, bu besin hayati ilkesinden, beflinci elementten, vitamin-
den yoksun oldu¤u için açl›ktan mustarip olmufllard›r. Herhangi
bir kara parças›na rastlamadan haftalarca denizde kalan ve kuru
102 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

besinle beslenen eski denizcilerin yaflad›klar› hastal›klar› hepi-


miz iflitmiflizdir. Bu denizciler yoksul yiyecek depolar›n› rastlad›k-
lar› adalardan taze et veya meyveyle destekler, taze yiyecekler ye-
dikleri müddet içinde tazelenirler, tayfan›n sa¤l›¤› ve canl›l›¤› ar-
tar; fakat taze besin bitince tekrar canl›l›klar› solar, iskorbüt ve
besin yetersizli¤inin sebep oldu¤u di¤er hastal›klara yakalan›rlar-
d›. Turunçgillerin iskorbüt hastal›¤›yla savaflta son derece etkili
oldu¤u bulgulanm›flt›r. Britanya askerleri tarihin belli bir vaktin-
de yiyeceklerine dahil ettikleri turunçgiller yüzünden “turunç-
lar” diye an›l›rlard›.
Ele ald›¤›m›z bu besin sorunu, kesinlikle devasa boyutlar› olan
bir meseledir. Her taraftan daha zinde insanlar için talepler gel-
mektedir; e¤er yüksek ulusta yüksek bir sa¤l›k standard› yakalan-
mak isteniyorsa, insanlar›n beslenme sorunu tam bir ciddiyetle
ele al›nmal›d›r. Bugün Bat› medeniyetinin büyük bir k›sm›nda
oldu¤u gibi dünya halklar›n›n beslenmesi yüksek ölçüde ifllenmifl
yiyece¤e ba¤l›ysa, ifllenme s›ras›nda bu yiyeceklerin gerçek besin
de¤erlerinin büyük bir k›sm› yok oldu¤u için, bu halklar›n fizik-
sel sa¤l›¤›n›n gelifltirilmesi yönünde çok az umut vard›r. Bu haya-
tiyet noksanl›¤› kanser vb hastal›klar›n, çocuk felcinin, a¤›r atale-
tin, gribin nedeni, çok önemli bir nedeni olabilir. T›p insanlar›
birçok hastal›¤a önlem olarak D vitaminini tavsiye etmektir. Fa-
kat bu vitamin meselesi hepimiz için çok önemli ve acil bir soru-
nun, aksi takdirde yiyece¤in besin say›lamayaca¤› hayat enerjisi,
yani beflinci element aç›s›ndan zengin bir beslenme rejiminin ge-
reklili¤i meselesinin bir parças›d›r.

Sindirim
Dikkatimizi flimdi besinden, besinin insan bedenindeki sindiril-
mesine çevirelim. Sindirim sürecinde fizyolojinin bugüne kadar
aç›klayabildi¤inden çok daha karmafl›k bir süreç gerçekleflmekte-
dir. ‹nsan›n midesinde besinlerin sindirilme süreci gerçekte ha-
fif ölçekli bir zehirlenmedir. Kiflinin ald›¤› besin maddesini en iyi
flekilde kullanabilmesi için, ona bitkiler ve hayvanlar âlemi tara-
f›ndan verilen bu besin maddesini, vücudundaki hücrelerin ko-
GÜNDEL‹K HAYATTA BEfi‹NC‹ ELEMENT 103

layca al›p sindirebilece¤i bir forma dönüfltürmelidir. Sindirimde-


ki bu de¤iflim süreci olmadan, insan, büyük olas›l›kla zehirlene-
rek ölür! Bu de¤iflim süreci için albumin örne¤ini ele alal›m. Al-
bumin sindirim sürecinde önce amino asitlerine ayr›l›r, ard›n-
dan insan bedenindeki hücrelerin emebilece¤i insan albüminine
dönüfltürülmek üzere tekrar birlefltirilir. Herhangi bir fizyolojist
bu de¤iflimin nas›l gerçekleflti¤ini söyleyebilir mi? Fizyolojik ola-
rak bu süreci aç›klayacak herhangi bir aç›klama yoktur, fakat sü-
recin gerçekleflti¤i bir vak›ad›r. Burada bir dönüflüm örne¤ine ta-
n›k oluruz. Bedenine afla¤› hayat formlar›n› alan insan›n onu da-
ha yüksek bir hayat formuna dönüfltürmesine. Bu süreç, simyasal
süreçten baflka bir fley midir? Afla¤› düzeyden bir maddenin daha
üst düzeyden bir maddeye dönüflmesi, insan bedeninde gerçek-
leflti¤i zaman, akl›n bilinçalt› ifllevi olarak ortaya ç›kar. Bu ifllev
ola¤an bireylerde bilinçli olarak gerçekleflmez. Amiplerden yuka-
r› do¤ru geliflim sürecinde, insan akl› bu ifllevleri bilinçalt›na ver-
mifl, böylece yüzey bilinci d›flsal meselelere ay›rm›flt›r. Böylece
sindirim, kan dolafl›m›, nefes vb gibi ifllerin hepsi akl›n daha de-
rin bir katman› taraf›ndan yerine getirilirken, üst katman, daha
önce söyledi¤im üzere, gündelik hayat›n talepleriyle ilgilenmek
üzere serbest kal›r. Merak ediyorum, acaba aram›zdan kaç›, bu
sindirim sürecinde, ortalama insan›n anlayamayaca¤› bir majikal
eylemin meydana geldi¤inin gerçekten fark›ndad›r? Okültistler
insan bedenindeki besinlerin dönüfltürülmesi ifllemine zihnin bi-
linçli yan›yla yard›m edebilece¤imizi ö¤retmifllerdir (baz› okullar
buna öz-telkin demektedir).
Burada elimizde afla¤› madde formunu yüksek bir madde for-
muna dönüfltüren bir araç olarak insan örne¤ine sahibiz.

Nefes
‹nsan bedeninin baflka bir ifllevini ele alal›m – nefesi. Fizyoloji bi-
ze nefes konusunda neler söylüyor? Bize nefes alman›n en önem-
li ifllevinin bedendeki dolafl›m› s›ras›nda oksijenini yitirmifl olan
kirli kan›n tekrar atar damara geçmeden önce temizlenmesi için
ci¤erlerimize oksijen almak oldu¤u ö¤retiliyor. Bu süreç nefesin
104 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

yaln›zca bir yönüdür. Nefesin fizyolojinin bugüne kadar dokun-


madan b›rakt›¤› baflka bir yönü daha vard›r. O da insan vücudu-
nun sinirsel enerji olarak kulland›¤› atmosferdeki hayat ilkesinin
(beflinci elementin), do¤al elektri¤in al›nmas›. Görünmez simya-
c› burada da ifl bafl›ndad›r. Bu simyac› etraf›ndaki havay› almak
ve onu kendi bedenindeki çal›flmalar için baflka bir fleye dönüfl-
türmekle meflguldür.
Nefes meselesi baflka bir meseleyi de gündeme getirir. Kalbin
‹fllevi.
Fizyolojinin dedi¤i gibi kalp bedenin kan damarlar›na kan›
pompalayan bir araç m›d›r? ‹mkans›z! Bedendeki baz› k›lcal da-
marlara kan pompalayabilmek için çok daha büyük ve güçlü bir
organ gerekmektedir. Kalp pompa de¤il, ak›fl›n regülatörüdür.
Kan dolafl›m› atar damarlar›n pozitif, toplar damarlar›n negatif
kutup oldu¤u bir elektrik süreçtir. Eksi yükle yüklü kirli kan art›
yüke sahip ci¤erlere çekilir ve orada içeri çekilen havayla tekrar
flarj edilir. Kan art› yükünü alarak ci¤erlerden at›l›r (art› kutup-
lar birbirini itti¤i için) ve kalp arac›l›¤›yla atardamara akar, bu
ak›fl›n h›z› kalbin at›fl› taraf›ndan düzenlenir. Ana atardamar be-
den içinde bölünür, yükünü sinir sistemine verir. Bu durum ka-
n›n bir kez daha eksi yüke dönüflmesine ve yeni yükleme için ci-
¤erlere çekilmesine neden olur.
Elektrik ak›m ve manyetizma bilgisine sahip oldu¤umuz günü-
müzde, bedenin organlar›n›n mekanik denilen eylemleri gerçek-
te elektriksel oldu¤unu görebiliyoruz.
Oksijen atomlar› belli bir esîrî kuvveti (beflinci elementi) veya
elektri¤i tutabilen bir kauçuk gibidir. Her atom etraf›nda belli
bir hayati enerji yükünü tutar. ‹nsan bedeni kimyasal bir labora-
tuard›r ve oksijen, hidrojen, nitrojen vb denilen atomlar içlerin-
de Hayati Enerji yükleri tutarlar. Nefes al›flt›rmalar› hakk›nda ko-
nuflan bir yogi, onun Prana dedi¤i belli bir hayati ilkeden bahse-
der, asl›nda prana sadece beflinci elementin baflka bir tezahür ör-
ne¤idir. Yogilerin nefes sisteminde zihin nefes eylemi üzerinde
öyle odaklan›r ki havadaki beflinci element, bedenin her k›sm›-
n›n canland›r›lmas› için bilinçli olarak al›n›r. Da¤l›k bir bölgeye
GÜNDEL‹K HAYATTA BEfi‹NC‹ ELEMENT 105

veya deniz kenar›nda tatile gitti¤inizde, gerçek fayday›, soludu¤u-


nuz havadaki beflinci elementten, hayati enerjiden al›rs›n›z.
Simyac›lar laboratuar ifllemleri yard›m›yla metallerden beflinci
elementi, hayat enerjisini al›rlar. Çünkü mineraller daha önce te-
zahür etmifl oldu¤u için o, minerallerden ve metallerden al›nan
beflinci elementin, bitkilerden al›nanlara göre daha kusursuz bir
yap›ya sahip oldu¤unu tecrübeyle görmüfltür.
V. BÖLÜM

METALLERDEN
‹LAÇ YAPIMI

NSAN VÜCUDUNUN tedavisinde onun bir çuval kuma


yapaca¤›m›z uygulamalar› kald›rabilecek türden cans›z
bir nesne olmay›p bilinçli ve bilinçsiz duygulara sahip
hassas bir organizma oldu¤unu hat›rlamal› ve ona göre davran-
mal›y›z. Vücudun hücre yaflant›s› son derece seçicidir, hücreler
kullanamayacaklar› maddeleri reddederler. Modern bir uçak ye-
tersiz bir yak›tla nas›l uçamazsa, vücuttan kaba do¤aya sahip bir
ilac› kendini korumak için benimsemesini veya do¤al hayati ilke-
sinden yoksun bir besini almas›n› bekleyemeyiz. ‹nsan ömrünün
belli bir aflamas›nda vücudun bozulmaya bafllamas› hepimizin sü-
rekli tan›k oldu¤u bir gerçektir. Bu bozulma için gösterilen ne-
den hücre faaliyetinin yavafllamas› ve bunun sonucu olarak da
bedenin y›k›m süreçlerinin onar›m süreçlerinden daha h›zl› iflle-
mesidir. Bu aç›klama do¤rudur, insan yaflland›kça hayati enerji
vücudunun hücrelerinde gençli¤indeki kadar etkili akmaz. Vü-
cut hücreleri ihtiyaç duyduklar› elementleri alamay›nca tembel-
leflir ve sonunda hastalan›r.
108 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

Bu noktada hastal›kl› bakteriler dedi¤imiz fleyler hakk›ndaki


fikirlerimizi epey bir gözden geçirmek zorunday›z. Hastal›kl› de-
nilen bakteriler hayati enerjinin hücre hayat›na transfer eden
araçlard›r. Bakterinin ifli, yarat›l›fl amac› budur; bu enerjinin
ak›fl› flu ya da bu nedenle kesintiye u¤rarsa bakteri enerjisini
hücreden al›r ve bu anda hastal›kl› hale gelir. Bu nedenle t›p ta-
raf›ndan hasatl›¤›n sebebi olarak görülmüfltür; gerçekten de ör-
ne¤in belli bakteri türleri oksijenle beslenirler, yani fleker gibi
maddelerden oksijenlerini ç›karamad›klar› zaman onu insan vü-
cudundan al›r ve böylece söz konusu vücudu zay›f düflürüp has-
taland›r›rlar. E¤er gerçekten sa¤l›kl› bir ulus olmak istiyorsak,
insan vücudundaki hücre hayat›n›n do¤ru bir flekilde ifllev gör-
mesi için gereksindi¤i elementleri bulmal› ve nas›l haz›rlanacak-
lar›n› ö¤renmeliyiz. Vücudun hücre hayat› baflar›s›z olunca vü-
cutta baflar›s›z olur. Simya, çok önemli iki ö¤retmeninin, Basil
Valetine ile Paracelsus’un gösterdi¤i üzere, sadece Felsefe Ta-
fl›’na ulaflma de¤il, ilaçlar›n haz›rlanmas›yla da ilgilidir. ‹laçlar›n
haz›rlanmas›ndan kas›t, latif olan›n kaba maddeden ayr›lmas›-
d›r ki simya sanat›n›n gerçek s›rr› burada yatar.
Günümüzde iki belirgin t›p sistemine sahibiz. Birincisine alo-
pati, ikincisine homeopati denir. Her iki sistemde say›s›z tedavi-
ye sahip olsa da, eksiksiz de¤ildirler. Alopat›n baflar›l› oldu¤u yer-
de homeopat havlu atmakta, homeopat›n baflar›l› oldu¤u yerde
allopat baflar›s›z olmaktad›r. Yöntemleri günümüzde daha genifl
ölçekli olarak kullan›lan allopatlar, homeopatlar›n baflar›lar›n›
hastalar›n›n hayal gücüne borçlu oldu¤unu inanmaktad›r. Ho-
meopat ise kendi yönteminin daha bilimsel oldu¤una inanmak-
tad›r. Zira daha önce s›n›fland›r›lm›fl ve spiritüellefltirilmifl bir
araçla çal›flmaktad›r. Alopat ilaçlar›n› toz haline getirmeden kul-
lansa da, homeopat ilaçlar›n› ondal›k, hatta yüzdelik birimlere
indirgemektedir. Homepati daha iyi bir yöntem olsa da kusursuz
olmaktan çok uzakt›r. Homeopatlar kendi sistemlerinin kurucu-
sunun Hahneman oldu¤unu ileri sürerler, oysa gerçekte bu do¤-
ru de¤ildir. Hahneman simyac›lar taraf›ndan yüzlerce y›ld›r ö¤-
retilen bir sistemin yaln›zca küçük bir parças›n› keflfetmifltir. Kü-
METALLERDEN ‹LAÇ YAPIMI 109

çük bir parças›n› diyorum, çünkü simyac›lar›n sistemi yorumlay›-


fl› modern homeopatlar›n yorumundan çok daha kusursuzdur.
Tesir gücü konusunda beflinci elementin tan›m›n› bir kez daha
tekrarlayal›m. “Bir maddenin cisminde gerçek de¤ere sahip hiç-
bir fley yoktur, de¤erli olan oradaki kuvvettir. Bu beflinci element
ilkesidir ve yirmi gram›n bir grama indirgenmesini gerektirir, an-
cak bu bir gram etki bak›m›ndan yirmi gram› geride b›rak›r.” Bu
flekilde, örne¤in demirin beflinci elementini bulmak için metal
vitriyoluna veya tuzlar›na dönüfltürülür, bu dam›t›lm›fl su da bir-
kaç kez y›kanarak saflaflt›r›l›r ve her y›kaman›n ard›ndan kristali-
ze edilir. Tuz k›rm›z› bir renk alana kadar piflirilir, özel bir yolla

Madenler
ve ‹fllemleri
110 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

ruhu at›l›r, sonra tekrar dikkatle birçok kez dam›t›l›r, sonuç k›r-
m›z› bir demir ya¤›d›r ki gerçek özdür, birkaç damlas› bir dozu
oluflturur.
Gerçekten etkili bir iyilefltirici amilin ilk flart›, onun beflinci ele-
menti, yani bir bitkinin veya kullan›lan metalin hayati ilkesini
içermesidir. Homepat›n baflar›s›zl›¤›, haz›rlad›¤› ilaçlar› faydas›z
k›lacak flekilde bu elementi sunamamas›d›r.
Allopat›n baflar›s›zl›¤›ysa tedavilerinin her zaman fazlas›yla
ham bir flekilde verilmesi gerçe¤inde yatmaktad›r. Örne¤in bir
metal uygulamas›nda, metalin cisminin de¤ersiz oldu¤u, iyilefltir-
me gücünden yoksun oldu¤u anlafl›lmal›d›r. fiifa veren sadece
onun özüdür. Genellikle cisim zehirlidir, metalin bu kaba yönü
parçalanmad›¤› sürece uygulamas› kesinlikle zararl›d›r. Muhte-
melen en kötü metal zehirlenmelerinden biri kurflun zehirlen-
mesidir; fakat bir metalin zararl› k›s›mlar›n› yok ederseniz, flifa
verici öz kendi görevini kolayca yerine getirir. Gümüfl nitrat y›k›-
c› bir zehirdir, fakat metalin kaba k›sm›n› al›n, gümüfl özü beyin
hastal›klar›n›n ilac› olur. Kurflun tuzlar› zehirlidir, bunlar›n uy-
gulanmas›n›n birçok vakada kurflun zehirlenmesinden ölüme yol
açt›¤› do¤rudur, fakat zehirli maddesini kald›rd›¤›n›zda, berrak,
tatl› bir kokusu ve tad› olan kalan öz, bütün kemik hastal›klar›na
iyi gelir. Bak›r, metalin kaba cismi kald›r›l›p öz ortaya ç›kar›ld›-
¤›nda sinir sistemi ve böbrekler için paha biçilmez bir de¤er sa-
hiptir. Ayn› flekilde kalay karaci¤ere, demir bütün iltihap ve safra
hasatl›klar›na, alt›n kalp ve genel kan dolafl›m›na iyi gelir. Fakat
alt›n da alt›n tuzlar› alt›n ya¤›na indirgenip alt›n suyunda dam›-
t›ld›¤› zaman ilaç olarak de¤erlidir. Ancak ondan sonrad›r ki in-
san vücudu taraf›ndan kabul edilip kullan›labilir. Günümüzde
kullan›lan alt›n tuzlar› hiçbir yolla düzgün bir biçimde dam›t›l›p
saflaflt›r›lamaz.
Yukar›daki paragraflardan anlafl›lacakt›r ki flifa, bütünüyle be-
flinci elementi düzgün bir flekilde ay›rmaya dayanmaktad›r. Bu-
nun anahtar› da sadece ve sadece simyadad›r. Bu sistemin temel
ilkesine göre bir metalin cisminin onun özünün tesirini engelle-
di¤i ve bugüne kadar zehirli kabul edilen bütün metaller (c›va,
METALLERDEN ‹LAÇ YAPIMI 111

kurflun, antimon, arsenik) özü ayr›ld›¤› zaman zehirli de¤ildir ve


çok büyük bir flifa potansiyeline sahiptir.
fiu ana kadar bahsetmedi¤im ve bu ülkede pek uygulanmayan,
ancak son zamanlarda görülmeye bafllanan üçüncü bir t›p siste-
mi de koloidal (kar›fl›m) sistemidir.
‹laçlar›n haz›rlanmas› yöntemleri bu sistemde de pek özenli ol-
masa da, baz› deneylerinin sonuçlar›, bu kendine özgü dal›n do¤-
ru hatlarda ilerledi¤ini ve çok daha etkili bir t›p sisteminin önünü
açt›¤›n› gösteriyor.
Rockefeller Enstitüsü, bu türden araflt›rmalar s›ras›nda, bu fle-
kilde al›nan demirin beden taraf›ndan ham haline göre daha ko-
lay sindirildi¤i, koloidal bak›r uygulamas›n›n sinirsel bozuklukla-
r›n iyilefltirilmesinde güçlü bir âmil oluflturdu¤u ortaya ç›km›flt›r.
Laboratuar deneylerinde de çöpten al›n›p koloidal bak›ra ko-
nan çiçeklerin tazeliklerini tekrar kazand›klar›n› göstermektedir.
Bu sistemin etkili¤ine baflka bir kan›t da, Amerikan eyaletlerin-
den birinde bir guatr salg›n› s›ras›nda ortaya ç›km›flt›r. Guatr›n
hâkim oldu¤u bölgelerde içme suyuna bir koloidal iyot kar›flt›r›l-
mas›yla hastal›k neredeyse tümüyle silinmifltir.
Bir ilac›n en yüksek ölçüde etkili olmas› için onun haz›rlanma-
s› son derece önemlidir, fakat hekimler ilac›n haz›rlanmas› kim-
yagerlere b›rakt›¤› sürece, flifa araçlar›m›z›n tesirinde ve niteli-
¤inde herhangi bir hayati geliflmenin nas›l gerçekleflece¤ini bile-
miyorum. Hekim kimyager de¤ildir, kimyagerin klinik tecrübesi
yoktur ve t›p sanat› ö¤rencileri yeteneksiz oldu¤u için de¤il, kul-
land›klar› sistemin yetersizli¤i yüzünden tekrar tekrar baflar›s›z
olmak zorundad›r. Bir yandan hastanelerimizi ayakta tutmak için
aptalca miktarlarda para ak›t›yor ve bir yandan da aptal bir bes-
lenme ve ilaç sisteminin kurbanlar›yla onlar› dolduruyoruz. Tek-
rar ediyorum, burada mahkum etti¤im fley, sadece çeliflik fikirler-
den oluflan saçma bir sistemdir. Paracelsus bir zamanlar flunlar›
söylemiflti:

“Simya’n›n t›pta eksiksiz olarak anlafl›lmas›, o halde, deva-


sa bir öneme sahip olur. Bu önem, do¤al fleylerde bulunan
112 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

büyük bir gizli erdemden kaynaklan›r. Bu erdemler simya


taraf›ndan ortaya ç›kar›lmad›¤› sürece herkes için örtülü
kalabilir. Bu t›pk› bir insan›n k›fl›n ortas›nda bir a¤aç gö-
rüp onu tan›mamas›na, daha do¤rusu, yaz gelip birbiri ar-
d›na önce dallar, sonra çiçekler, sonra meyveler ç›kana ka-
dar onun içinde ne oldu¤unu bilmemesine benzer. Bu
meselelerde de genel olarak insan için örtülü olan gizli bir
erdem vard›r. ‹nsan, t›pk› yaz›n a¤aca yapt›¤› gibi simya-
n›n ortaya ç›karabilece¤i bu fleyleri ö¤renip kendine kan›t-
lar›n› sunmad›kça, meselenin araflt›r›lmas›na baflka bir fle-
kilde devam etmek mümkün de¤ildir.”

Baflka bir yerde de flunlar› söyler:

“En iyi fleylerde bile bir zehrin gizli oldu¤unu kim inkâr
edebilir? Herkes bunu kabul etmek zorundad›r. Bunun
do¤ru oldu¤unu kabul ediyorsan›z, size bir zehirdeki iyi ve
kötü olan›n ayr›l›p iyi olan›n al›n›p kötü olan›n b›rak›lma-
s› gerekip gerekmedi¤ini sormayaca¤›m. Çünkü gerçekten
de durum budur. Bunu kabul ediyorsan›z, o zaman kendi
operasyonlar›nda bu ayr›m› nas›l yapt›¤›n›z› söyleyin. Siz
bu unsurlar›n hepsini kar›fl›k b›rak›yorsunuz. Meselenin
basitli¤ini görün. ‹laçta bir zehrin gizli bir flekilde var oldu-
¤unu itiraf etmek zorunda kal›r ve ondan nas›l kurtulaca-
¤›n›z size sorulursa, zehri d›flar› atmak için bilmiyorum kaç
düzeltici kullanacaks›n›z. Zehir eskisi gibi hâlâ orada de¤il
midir? Fakat siz düzelticilerle zehri art›k zarar vermeyecek
hale getirmekle övünüyorsunuz. O halde o nereye gitti?
Gerekli dozun üstüne ç›k›n ve zehrin nerede oldu¤unu
görün.

Bir zehrin etkisiz hale getirilmesi ancak ayr›flt›rma yoluyla


olabilir. E¤er bunu yapm›yorsan›z, yapt›¤›n›z iflten emin
olamazs›n›z. E¤er zehrin ç›kar›lmas› için sa¤lam bir teme-
le ihtiyaç varsa, bu temeli simya sunar. Cisimler birbirleri-
METALLERDEN ‹LAÇ YAPIMI 113

ne karfl› etkide bulunuyorsa, bunlardan biri ortadan kald›-


r›lmal›d›r, bu flekilde içinde envai çeflit z›tl›k olan insan
ateflle ikinci do¤uma tafl›n›r. Bütün hekimlerin bu ilkeyi
temel ilke olarak kabul etmesi gerekmez mi?”

Bu fikirleri ileri sürmemin sebebi, metallerden yap›lan ilaçlar-


da kusursuz bir flifa sistemi oldu¤una, yedi metalde, alt›n, gümüfl,
demir, bak›r, kalay ve c›vada insan bedenindeki bütün uyumsuz-
luklar› giderecek unsurlar oldu¤una ve bu sistem iyi bir flekilde
anlafl›l›r ve uygulan›rsa, tedavi fazlal›klar›ndan kurtulaca¤›m›za
olan inanc›md›r. Bu sistemin bana ait olmay›p, insan kadar eski
bir sistem oldu¤unun anlafl›lmas›n› isterim. Gerçekten de dendi-
¤i gibi güneflin alt›nda yeni bir fley yoktur, t›pk› uluslar›n yükse-
lip düflüflü gibi, bilginini yüzeye ç›k›p kayboluflu vard›r. Burada,
t›pk› uluslar›n yükselip çökmesi, çöl kumlar›n›n alt›nda ve okya-
nusun derinlerinde kaybolmas› gibi, as›rlar›n s›nav›ndan geçmifl,
ancak tekrar tekrar cehalet ve önyarg› yüzünden kaybolmufl bir
sistem var.
E¤er ders alm›yorsak tarihi neden araflt›r›yoruz? Bizden önce-
kilerin örneklerinden faydalanmak, gerekiyorsa onlar›n hatala-
r›nda ders ç›karmak için de¤il mi? Günümüzün medeniyeti geç-
miflin miras›n› kabul ederse çok daha büyük bir medeniyet hali-
ne gelebilir. Çünkü bilgi her zaman var olmufltur, çünkü kendi
ça¤dafllar›n›n sald›r›lar›na ve infazlar›na ra¤men s›rlar›n› gele-
cek kuflaklara saklamak için çal›flan bilge insanlar her zaman var
olmufltur.
VI. BÖLÜM

UYGULAMA

U BÖLÜMÜ YAZARKEN, okuyucular›m›n, bir kimyagerin


de¤il, tam anlam›yla bir simyac›n›n bak›fl aç›s›nda yaz-
d›¤›m› anlamas›n› isterim. Bu çal›flmaya bafllarken, tek
baflar› umudumun, belli bir süreç için sahip oldu¤um bütün kim-
ya bilgisini bir kenara b›rakmaktan ve simyac›lar›n dilini ve ak›l
yürütmelerini anlamaya dair samimi bir çabayla simya yaz›lar›n›
etüt etmekten ve simyac›lar›n talimatlar›n› tam bir sadakatle
ad›m ad›m takip ederek bu bilimin uygulan›rl›¤›n› kan›tlamak-
tan geçti¤ini eksiksiz olarak anlam›flt›m.
Bu kitab› okuyan kimyac› bu noktay› takdir etmeli ve flu anda
kendi bulgular›m› kimyan›n bildik kavramlar›yla uyuflturmaya ça-
l›flmad›¤›m›, sadece bir simyac› olarak kendi çal›flmam› kay›t alt›-
na ald›¤›m› anlamal›d›r.
Herhangi bir vakitte simya literatürünü incelemifl olanlar›n
tam anlam›yla takdir edebilece¤i üzere, laboratuarda simya uygu-
lamas› hiçbir flekilde kolay bir ifl de¤ildir. Elimdeki sonuçlara an-
cak deney ve sonuçlar› sürekli simya yaz›n›yla karfl›laflt›rma yoluy-
116 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

la vard›m. Simyac› olmak isteyen herkesin karfl›s›na ç›kacak olan


say›s›z zorluklar ve baflar›s›zl›klara karfl› azimle çal›flt›¤›m y›llara
geriye dönüp bakt›¤›mda, kiflinin böylesine zor bir ifli giriflmesi-
nin ak›ll›ca olup olmad›¤›n› sorgulamas›n› do¤al buluyorum. Fa-
kat iflin sonunda, bu zorlu deneylerlerle birlikte, sanat›n, mü-
kemmellikten uzak bir bünyeye sahip olup bu hale efllik eden ak-
l›n ve bedenin getirdi¤i ac›larla bo¤uflan ve hayat yolunda belli
bir yard›ma ihtiyaç duyar görünen insanlara çok yararl› oldu¤u-
nu gösteren vizyon da a¤›r a¤›r flekil ald›.
Daha önce söyledi¤im gibi, insan›n hastal›ktan ve s›k›nt›lardan
kurtuluflunun bu sanatta yatt›¤›na inan›yorum; fakat, söylemek bi-
le gereksiz ki, simya araflt›rmas›n›n fiziksel faydalar›n› tümüyle kul-
lanabilmek için insan›n kendi duygusal ve zihinsel yarad›l›fl›ndaki
baz› ham unsurlar›n dönüflümünü üstlenmesi gerekmektedir.
Bu psikolojik dönüflüm sürecini burada ele almayaca¤›m. Fakat
inanc›m o ki yeni fikirlerin, de¤erlerin ve yeni bir kavray›fl›n var-
l›¤a geldi¤i bulundu¤umuz kaos ça¤›nda, flu anda ortodoks bilim
taraf›ndan kabul edilmeyen bu kavramlardan baz›lar› eskiye gö-
re daha az muhalefetle ve daha çok anlay›flla karfl›lanacakt›r. On
dokuzuncu as›rda de¤iflmez, kal›c› görünen birçok fleyin tümden
ortadan kalkm›fl olmas›yla insan, önüne konan yeni bir fikri bir
ç›rp›da reddetmeye daha az temayül sergilemektedir. Bu neden-
le, kaderin önüme koydu¤u bir görev oldu¤una inanarak ça¤lar
kadar eski bir hakikate dair bulgular›m› yazmaya karar verdim.
Sözlerimin kabul edilip edilmeyece¤im, benimle de¤il, hitap edi-
len insanlarla ilgili bir meseledir.
Öyleyse gel benimle, imbiklerle, potalarla, kumbanyolar›yla
dolu küçük laboratuar›ma gel. Simyac› olmayan çal›flan bir heves-
linin mücadelelerini ve onun ayd›nlatmaya çal›flt›¤› s›rlar› duy.
Basil Valentine’nin Triumphal Chairot of Antimony adl› eserini
dikkatle etüt ettikten sonra, antimoniyle ilk deneyimi yapmaya
karar verdim. Ne var ki, çok geçmeden, hayati bir noktaya ulaflt›-
¤›mda, anahtar›n hemen her zaman kas›tl› olarak sakland›¤›n› ve
onun yerine teolojik tart›flmalar›n geçti¤ini gördüm. Fakat, za-
manla, teolojik tart›flman›n bofl yere orada olmad›¤›n›, çok de-
UYGULAMA 117

¤erli bir ipucunu örtmeye hizmet etti¤ini fark ettim. Epey bir ça-
l›flman›n ard›ndan antimoniden alt›n renginde kokulu bir s›v› el-
de ettim. Bu sadece bir bafllang›çt›. Simyac›lar›n alkahesti, ‹lk
Maddesi, hâlâ bir s›rd›.
Bundan sonra demir ve bak›r süreci geldi. Bu metallerin tuzla-
r›n›n ya da vitriyollar›n›n saflaflt›r›lmas›n›n, kalsinasyonunun ve
kalsine edilen metalinden özel bir süreçle belli bir tuz elde ettik-
ten, bunu dikkatli bir dam›tma ve rektife edilmifl flarap ruhunda
yeniden dam›t›lmas›n›n ard›ndan, bu metallerin ya¤› elde edildi.
Bu ya¤lar tek bafl›na veya birlikte kullan›ld›¤›nda, s›radan demir
ilac›n›n tesir edemedi¤i anemi hastal›klar›na iyi geldi¤i görüldü.
Demir ve bak›r kar›fl›m› hayli uyar›c› ve tazeleyici bir özeli¤e,
bedeni toksinlerden ar›nd›rma özelli¤ine sahip oldu¤u görüldü.
Önümde bekleyen çok yorucu bir zihinsel çal›flman›n öncesinde
bir akflam bu iksiri ald›¤›m› ve günün sonunda hiçbir yorgunluk
hissetmedi¤imi hat›rl›yorum.
Fakat alkahest benim için hâlâ bir muammayd›. Bu yüzden gü-
müfl ve c›vayla daha öte deneyler yap›ld›. Gümüfl deneyleri için,
kaliteli gümüfl, nitrik asitle metal tozuna indirgendi ve dikkatle
dam›t›lm›fl suda y›kanarak özel bir süreçle süblime edildi. Sonun-
da sinirsel vakalar üzerinde hayli sakinlefltirici bir etkisi olan be-
yaz bir ya¤ elde edildi.
C›vayla ilgili olarak metal ya¤›na indirgendi¤inde hayli flifa ve-
rici özellikleri olan berrak, kristalsi bir s›v› elde edildi, s›radan c›-
vadan farkl› olarak bu s›v›n›n zehirleyici özelli¤i yoktu.
Bundan sonra kaliteli alt›n, yani içinde maden al›fl›m› olma-
yan saf alt›n üzerine çal›flmaya karar verdim. Bu alt›n› Aqua Re-
gia’da* erittim ve onu alt›n tuzuna çevirdim; bu tuz dam›t›lm›fl
su da y›kand›, onu afl›nd›r›c› niteliklerinden ar›tmak için bir kez
daha buharlaflt›rd›m. Tam bu noktada gerçek bir güçlükle karfl›-
laflt›m; bu alt›n tuzlar› asitsel özelli¤ini yitirdi¤i zaman, yavafl ya-
vafl ama kesin bir biçimde tekrar metalik formlar›na döndüler.

* Soylu Su: Hidroklorik asit ile nitrik asidin bir bileflimidir. Hiçbir asidin tek bafl›na yapama-
d›¤› fleyi yapar ve alt›n› eritir. Çv.
118 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

Yine de bunlardan dam›tma yoluyla bir iksir ç›karmay› baflar-


d›m, bununla birlikte imbi¤in dibinde bir parça saf alt›n kütlesi
kald›.
Bu noktaya kadar geldikten sonra, filozoflar›n alkahesti olma-
dan gerçek bir alt›n ya¤› elde edemeyece¤imi anlad›m, bu yüz-
den bir kez daha bir ipucu elde etmek için simyac›lar›n metinle-
rine döndüm. O ana kadar yapt›¤›m deneyler yükümü büyük öl-
çüde azaltm›flt› ve bir gün derin tefekkür halinde otururken
problemin çözümü bir flimflek gibi zihnimde belirdi ve ayn› anda
simyac›lar›n birçok bilmecemsi sözleri de ayd›nland›.
Bu noktadan itibaren daha önce hiçbir tecrübe sahibi olmad›-
¤›m yeni bir metalle yeni bir deneyler dizisine bafllad›m. Bu me-
tal toz haline getirilip özel haz›rlama ve dam›tmalar›n ard›ndan
Filozoflar›n C›vas›’n›, Aqua Benedicta [Rahmet Suyu], Aqua Celes-
tis [Semavi Su], Cennet Suyu denilen iksiri verdi. Bu zafere ilk ta-
n›k olmam fliddetli bir t›slama fleklinde oldu, imbikten buhar f›fl-
k›r›yor ve damlalar kab›n içine keskin, yak›c› mermiler gibi ini-
yordu. Sonra fliddetli bir patlama oldu ve laboratuar ve çevresini
keskin, latif bir koku doldurdu. Bir arkadafl›m bu kokuyu bir ha-
ziran sabah›n›n çi¤ damlas›na, havada uçuflan çiçek kokular›na,
fundal›klarda ve tepelerin üzerinde dolaflan rüzgâra, sürülmüfl
toprak üzerine düflen ya¤murun hofl kokusuna benzetmiflti.
Nicholas Flamel yirmi yafl›nda bafllad›¤› deneyler ve araflt›rma-
larla geldi¤i seksen yafl›nda flunlar› yazm›flt›:

“Nihayet murad›ma erdim, bunu keskin kokusundan he-


men anlad›m.”

Bu tuhaf latif kokuya dair benim tariflerimle on dördüncü as›r-


dan gelen bu ses ayn› fleyi mi söylüyor? On dördüncü asr›n bafl›n-
da yazan Cremer de flunlar› söylüyordu:

“Bu mutlu olay meydana geldi¤inde, bütün ev çok tatl› bir


kokuyla dolacakt›r. ‹flte o gün iksirlerin en güzelinin do¤-
du¤u gündür.”
UYGULAMA 119

Bu aflamaya geldikten sonra önümdeki güçlük herhangi bir fle-


ye zarar vermeden bu sübtil gaz› muhafaza etmenin bir yolunu
bulmakt›. Bunu suyun içinden geçen ve kavanoza ba¤lanm›fl cam
borularla gerçeklefltirdim. Gaz yavafl yavafl berrak alt›n renkli bir
suya dönüfltü. Bu s›v› çok uçucu ve hemen alev alan bir s›v›yd›.
Bu su daha sonra dam›tma yoluyla ayr›flt›r›ld›. Sonuç St. Germa-
in Kontu’nun bütün metallerin ilksel suyu dedi¤i athoeteri’ydi.
Burada Manly P. Hall’ün The Most Holy Trinosophia adl› esere yaz-
d›¤› önsözdeki Casanova’n›n athoeter’i tarif etti¤i pasaj› al›nt›la-
yaca¤›m.

“Sonra bana Athoeter denilen magistrumunu gösterdi. A¤z›


çok iyi kapat›lm›fl küçük bir ilaç fliflesinde muhafaza edilen
beyaz bir s›v›yd›. Buna bu s›v›n›n do¤an›n evrensel ruhu
oldu¤unu ve fliflenin a¤z›n› kapatan balmumunda küçücük
bir deli¤in bile bütün s›v›n›n uçmas› için yeterli oldu¤unu
söyledi. Ondan bana bunu göstermesini rica ettim. Bunun
üzerine flifleyi bana verdi ve bir i¤neyle balmumunu del-
dim. Daha delinirken flifle boflalm›flt› bile.”

Bu pasaj iyice kapat›lmad›¤› takdirde hemen uçuveren, çok kü-


çük bir s›cakl›kta kaynayan, parmaklar› pek ›slatmayan suyu çok
iyi tarif etmektedir. Bu c›va suyu, St. Germain’in athoeteri, alt›n ya-
¤› elde etmek için mutlak flartt›r. Alt›n suyu, metalini tuz haline
getirmek için kullan›lan Aqua Regia’n›n güçlü asidini kald›rmak
için birçok defa dam›t›lm›fl suyla y›kanm›fl alt›n tuzuna bu s›v›n›n
eklenmesiyle elde edilir. C›va suyu bu alt›n tuzlar›na eklendi¤i
vakit hafif bir t›slama duyulur ve ›s›da bir art›fl olur. Alt›n keskin
bir k›rm›z› s›v›ya dönüflür, dam›tma yoluyla parlak kehribar ren-
ginde bir ya¤, alt›n ya¤› elde edilir. Simyac›lar›n eritilebilir alt›n›
olan bu ya¤, asla alt›n›n metalik formuna geri dönmez. Art›k, sa-
n›r›m, alt›n tuzlar› enjekte edilen baz› hastalar›n neden alt›n ze-
hirlenmesinden öldü¤ünü anlayabiliyorum. Tuzlar asit çözelti-
sinde bulundu¤u müddetçe, çözünür haldedirler, fakat çözücü
ortam asiditesini yitiriyor ve ya nötür ya da alkalin haline geliyor,
120 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

tuzlar o zaman tekrar metalik alt›n haline dönüflüyor. Baz› vaka-


larda ölüme neden olan hücreleraras› s›v› alkaline alt›n tuzlar›-
n›n enjekte edilmesinde büyük ihtimalle böyle bir fley meydana
gelmektedir.
Sak›n kimyac›lar›n metaller hakk›nda her fleyi bildi¤ini zannet-
meyin! Profesör Charles Gibson’un Recent Investigations in the Che-
mistry of Gold [Alt›n Kimyas›na Dair Son Araflt›rmalar] adl› konufl-
mas›ndan yapt›¤›m›z afla¤›daki al›nt›n›n aç›kça gösterdi¤i üzere
birço¤u metalleri tan›mamaktad›r.

“Konuflma çok teknik bir konuflmayd›. Konuflman›n ortaya


koydu¤u temel konulardan biri, mevcut ders kitaplar›n›n
alt›n tuzlar›n›n içeri¤ine dair bilgilerinin yanl›fl olmas›yd›.
Bunlar normal metalik tuzlar gibi AuCl veya AuBr gibi ba-
sit bir formüle sahip de¤illerdir, her zaman bileflik bir ya-
p›dad›rlar.”

Tarif etmifl oldu¤um alt›n sudan beyaz bir su ve koyu k›rm›z› bir
eriyik elde edilebilir. Eriyik bekledikçe k›rm›z›l›k daha da koyula-
fl›r. Bu iki s›v› simyac›lar›n bahsetti¤i c›va ve sülfürdür. Baba Gü-
nefl, ana Ay, Eril ve Diflil ilkeler, K›rm›z› ve Beyaz C›valar (Mer-
kür). Bu ikisi tekrar bir araya getirildi¤inde kehribar sar›s› bir s›-
v›ya dönüflürler. Bu Felsefi Alt›n’d›r; metalik alt›ndan de¤il, baflka
bir metalden yap›lm›flt›r ve alt›n ya¤›ndan çok daha etkili bir ‹k-
sir’dir. Bu koyu amber s›v› kelimenin tam anlam›yla par›l par›l
parlar ve ›fl›k ›fl›nlar›n› son derece yo¤unlaflt›r›r. Birçok simyac› ta-
raf›ndan tarif edilmifltir, kendi laboratuar çal›flmalar›mda bu ger-
çe¤i do¤rulamaktad›r. Gerçekten de laboratuarda izledi¤im her
ad›m›, Simya Sanat›’n›n çeflitli takipçilerinin eserlerinde buldum.
fiimdi geriye nihai amac›m›z Felsefe Tafl› kald›. ‹ki ilkemi, c›va-
y› ve sülfürü bulduktan sonra, sonraki ad›m›m metalin ölü cismi-
ni saflaflt›rmak, yani, alt›n suyun ç›kar›lmas›n›n ard›ndan kalan
siyah metal art›klar›n› saflaflt›rmakt›. Bu art›lar pempeleflene ka-
dar kalsine edildi ve beyaz bir tuz haline gelene kadar dikkatle ay-
r›flt›r›ld› ve ifllemden geçirildi. Bu üç ilke bundan sonra belli ke-
UYGULAMA 121

sin ölçülerde a¤z› s›k› s›k›ya mühürlenmifl bir termosta birlefltiri-


lerek ne çok s›cak ne çok so¤uk sabit bir ›s›da ›s›t›ld›. Burada s›-
cakl›k çok önemlidir. S›cakl›kta herhangi bir düzensizlik kar›fl›m›
bozacakt›r.
Kar›fl›m zamanla kurflun renkli bir bal盤a dönüfltü. Bu balç›k
yavafl yavafl bir hamur halini ald›, sonra da mercan› and›ran bir
kristal yap› ortaya ç›kard›. Bu son ‘çiçek”, sürekli renk de¤ifltiren
kristal taç yapraklar›ndan olufluyordu. Is›n›n art›r›lmas›yla bu
oluflum eriyerek amber renkli bir s›v›ya dönüfltü. S›v› giderek ko-
yulaflarak cam›n dibinde siyah bir toprak çökeltisi haline geldi.
Bu noktada (simya literatüründeki karga), daha fazla mayalan-
m›fl c›va (Merkür) eklendi. Bu süblimasyon sürecinde a¤z› s›k› s›-
k›ya kapat›lm›fl uzun boyunlu bir flifle kullan›ld›. Burada kifli flifle-
nin boynunda yükselen buhar› ve ard›ndan kenarlardan tekrar
s›v› halde inifli gözlemleyebilir. Bir ‘kuru siyahl›k’ elde edilene
kadar bu sürece devam edilir. Daha fazla c›va (Merkür) eklendi-
¤inde kara toz erir ve bu yeni karfl›mdan yeni bir madde, ya da
eski simyac›lar›n diliyle bir O¤ul do¤ar. Siyah renk çekilirken ka-
r›fl›m beyazlafl›p parlayana kadar renk üstüne renk de¤ifltirir. So-
nuç Ak ‹ksir. Is› yavafl yavafl art›r›l›r ve beyaz renk önce limon sa-
r›s›na ve en son k›rm›z›ya dönüflür. Bu k›rm›z› s›v› Hayat ‹ksiri,
Felsefe Tafl›, insanlar›n ve metallerin ilac›d›r. Yaz›lar›ndan anla-
fl›ld›¤› üzere birçok simyac› bu ‹ksir’i son aflamaya kadar getirme-
nin gereksiz oldu¤unu düflünmüfltür. Limon sar›s› çözelti de
amaçlar›na hizmet etmektedir.
Üç elementin ayr›flt›r›l›p Hermes’in mühürlü vazosunda tekrar
birlefltirilmesinden bambaflka bir tezahür ortaya ç›kt›¤›n› söyle-
meliyiz. C›va, Sülfür ve Tuz’un bilinci ayr›flt›r›l›p birlefltirilmesiy-
le, üç element bafllang›çta oldu¤undan çok daha kusursuz bir fle-
kilde tezahür etmektedir.
SONUÇ

NSANIN ‹fi‹ DÜNYANIN yüzeyinde var olmak, do¤ay› müm-


kün her yolla yaralamak, komflusuyla kavga edip onu
soymak de¤il, fakat onu çevreleyen güçleri gelifltirmek,
dünyay› miras almas› için gerekli güçleri yönlendirmektir. Y›llar-
ca ihmâl edilen bir bahçe ayr›k otlar›yla kapl›d›r, fakat do¤ayla el
ele uyum içinde çal›flacak bir insan›n iradesine geçti¤inde tekrar
güzellik ve uyum yeri olur. Demek ki insan›n bahçesi olan dün-
ya, insan taraf›ndan haz›rlan›p ekilmeli ve sanatla kusursuzlaflt›-
r›lmal›d›r.
Hayat tehlikeli bir flans oyunu de¤ildir; kusursuz bir Yasa’yla or-
taya ç›kan kendi güçlerinin serpilmesi ve geliflmesidir. O halde
Ebedi Yasa’n›n kendisi olan, her yerinden Ak›l, Düzen ve Bilge-
lik akan bu hayat› anlamaya çal›flal›m ve anlad›ktan sonra dünya-
m›z›n ve onun yüzeyinin alt›nda s›kl› güçlerin daha eksiksiz ser-
pilifli için çal›flal›m. Çünkü tar›mda, bilimde, besinlerin üretimin-
de, minerallerin ve metallerin kullan›m›nda, flehirlerin inflas›n-
da, elektri¤in ve do¤al güçlerin kullan›m›nda hep ayn› yasa ge-
124 S‹MYA SANATI VE S‹MYACILAR

çerlidir. ‹nsan bu kuvvetleri kullanmay› ö¤rendi¤i vakit, ileriye,


amac›na do¤ru gidebilir. Bu amaç dünyan›n ve onun türlerinin
kusursuzlaflt›r›lmas›ndan baflka bir fley de¤ildir.
Simya bize insan›n ç›kabilece¤i yüksekleri gösterir. ‹nsan›n üç-
lü bir yap›ya, yani Spiritüel, Zihinsel ve Fiziksel bir yap›ya sahip
oldu¤unu, gelece¤inin flu anda görebildi¤inden daha parlak ola-
bilece¤ini, Hayat’›n Yasa ve Bilgelik oldu¤unu ö¤retir.

You might also like