Aile Arş. Krm. Bşk. - 21. Nci Yüzyılın Eşiğinde Örf Ve Adetlerimiz Türk Töresi

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 221

21.

Yüzyıfın Eşiginde

ÖRFve
ADETLERİMİZ
(Türk Töresi)
T.C.
BAŞBAkANlıK
AILE ARAŞTIRMA KURUMU BAŞKANllGI

21. Yüzyılın Eşiğinde


Örf ve Adetlerimiz
(Türk Töresi)

ANKARA
1997
"Bu kitabın tüm telif hakları Türk Kültürüne Hizmet Vakfı'na ait olup,

Aile Araştırma Kurumu tarafından bir defaya mahsus olarak çoğaltıimıştır."

T.C. BAŞBAKANlıK AILE ARAŞTIRMA KURUMU YAYıNLARı

Genel Yayın No 104


Seri Eğitim Serisi
ISBN 975-19-1887-1
Dizgi-Baskı Başbakanlık Basımevi
SUNUŞ
Tarih sahnesine çıkışından bugüne degin Türk toplumu daima ai­
leye önem vermiş, ön planda tutmuş ve onun korunması için belli bir­
takım kurum ve kura/lar öngörmüştür.

Türkiye Cumhuriyeti'nin temel düzenini belirleyen Anayasamız,


Türk toplumunun temelinin aile oldugu gerçeginin altını büyük bir dik­
kat ve özenle çizmektedir. Anayasamızin 41 inci maddesinde "Aile
Türk toplumunun temelidir. Devlet ailenin huzur ve refahlnı saglamak
için gerekli tedbirleri altr ve teşkilatı kurar" biçiminde ifade edilen bu
gerçek Aile Araştırma Kurumu'nun kurulması ile hayata geçirilmiştir.

Toplumlar güçlerin sahip olduklart temel degerlerden, ör(, adet ve


geleneklerden alırlar. Bu tür degerlerin üretildigi ve yeni nesillere akta­
rtldıgı en önemli sosyal kurum ise toplumun temeli olan /laile"dir. Güç­
lü aileye sahip toplumlar karşılaştıklart zorluklart aşmakta sıkıntı çek­
mezler. Türk toplumu bu şekilde son iki yüzytldlr karştlaştıgı önemli so­
runların üstesinden gelebiimiştir ve bunu ancak sahip oldugu ör(, adet
ve geleneklerin köklü ve saglam olması ve Türk ailesinin sonsuz diren­
ci sayesinde başarabilmiştir.

Türk ailesinin degişen dünya şartlartna kimligini koruyarak uyum


saglaması, sahip oldugu milli ve manevi degerlerin, toplumu oluşturan
bütün fertler tarafından benimsenip, paylaşılması ve yaşatılması ile
mümkün olacaktır.
YaYlnlanmakta olan bu eser, kaynaglnl Türk tarihinden ve manevi
degerlerimizden almış olan Türk ör(, adet ve geleneklerinin bilinip ta­
mnması ve daha yaygın bir biçimde hayata geçirilmesine yardımcı ol­
mak yanında, gerektiginde ilgililerin yararlanabilecegi bir kaynak özel­
ligi taşımaktadır.

Işılay SAYGıN
Devlet Bakam
ÜÇÜNCÜ BASKıYA ÖNSÖZ
Türk Kültürüne Hizmet Vakfı, Türk kültürü ile ilgili geniş çalışma
alanı içersinde daima kaliCl hizmetlere öncelik vermege gayret göster­
miştir. "21. Yüzyılın Eşiginde Örf ve Adetlerimiz/Türk Töresi" çalişma­
lan da böyle bir düşüncenin eseridir.

Türkiye günden güne iktisaden büyüyen ve gelişen bir ülkedir. Bu­


na ragmen, her geçen gün, toplum hayatımızda maddı dayanışma an­
layışının çökmekte oldugu, bunun da manevi bir çözülmeyi getirdigini
görmemek veya hissetmemek mümkün degildir. Yüzyllımızdaki geliş­
menin tabiı sonucu olarak köyden şehre giderek artan göç, şehirleşen
nüfusumuzun birbirlerine yabancılaşması sonucunu dogurmuştur. Bu­
nu tabiı bir gelişme olarak karşılamak mümkündür. Ancak bu yabancı­
laşma millf yaşayışin ve bütünleşmenin temelini sarsıcı boyutlara dog­
ru artarak yogunlaşmış, geçmişten gelecege uzanan ve Türk insanlnı ta­
sada, sevinçte ve her an birbirine baglayan; Türk'ün yaşayış biçimini şe­
killendiren örf ve adetlerimizi yok etmege dogru yönelmiştir. Millf de­
gerıerimiz 20. yüzyılın sonlanna dogru, bilhassa şehirleşen halkımız
arasında unutulmaya ve yozlaşmaga başlamıştır. Görülen odur ki, nesi/­
ler arasındaki kopukluk evden okula, okuldan günlük hayata uzayıp git­
mektedir. Bunun kaynagı belki biraz da zamanın şartlandif, ancak bu
konuda elle tutulur bir önleyici çalişma da yapılmamıştif.

Türk Kültürüne Hizmet Vakfı Idarecileri bu konudaki düşünceleri­


ni yıllarca önce Kültür Bakanııgımızln degerli yetkililerine açtıklarında
büyük bir anlayışla karşılaştılar. Böylece, 3 Şubat 1990, tarihinde geç­
mişin derinliklerinden gelerek, millf kültürümüzün temellerinden birini
oluşturan "örf ve adetlerimizin" ne şekilde ve ne ölçüde ele alınması
gerekecegi konusundaki müzakerenin yapıldıgı bir toplantı gerçekleşti­
rildi.

Bu toplantıya; ülkemizin, konularında uzman yirmi dört ilim ada­


mı davet edildi ve davetlilerden on altısının katıldıgı tam gün süren mü­
zakerede, örf ve adetlerimizin bütün yönleri ve tarihf vasıfla" içersinde
ele alınmasının güçlügü üzerinde duruldu ve bunun da, asıl hedef 01-
madıgı belirlenerek; bu çalışmada, toplumumuzun 21. yüzyıla girer­
ken, dünle bugün arasında, mahallf olmaktan çok geniş kitlelerce uygu­
lanabilecek gelenek ve görenekleri tarzında ele alınması gerektigi kara­
" alındı.
Bu toplantıda, Türk örf ve adetlerine uygun olarak ortaya çıkmış
"deger yargıları" ve konu başlıkları belirlenmiştir. Bunlar; aile yaşayışı,
hoşgörü, sevgi, saygı, şefkat, disiplin, tabiat sevgisi, çevre, dürüstlük, şe­
ref, namus, çalışkanllk, ciddiyet, hakseverlik, mertlik, kahramanlık,
yurtseverlik, hemşehrilik ve komşuluktur. Kuru/'ca belirlenen temel ku­
rallar istikametinde, Vakfımız iç çalışmalar yaparak insan hayatı içinde
"dogumdan ölüme" uzanan çizgide üç yüze yakm alt başııgı ihtiva
eden, "Aile, Evlilik, Dogum, Sünnet, Ailede yaşlılar, Yaşadıgımız Ev,
Komşuluk, Misafirlik, Tasarruf Gelenegi, Çevre ve Korunması, Yi/bag
KafJdil, Ramazan, Bayram, Ölüm, "ana başlıklarını tespit etti. Bilahare
belirlenen ana ve alt başlıklar üzerinde danışma heyetinin tavsiyeleri de
dikkate alınarak, daha az sayıda dar bir uzmanlar heyeti ile ayrmti/ar
üzerinde ön çalışmalara devam edildi ve belirlenen konularda, öncelik­
le tebligler hazırlanması kararı verildi.

Tebliglerin hazırlanmasını yüklenen Saym Nezihe Araz, Nail Tan,


Prof.Dr. Enis Öksüz, Kamil Toygar, Prof.Dr. Umay Günay, Prof.Dr. Bil­
ge Seyidogıu, çalışmalarını Agustos 1 990 sonuna kadar tamamladılar.
Böylece hazırlanmış olan metinlerin tamamı bir bütün halinde teblig
sahiplerine ve daha önce ilk toplantıya davet edilenlere gönderildi.

Belirlenen sonuçları degerlendirmek üzere uzmanlar yanmda


Türk Kültürüne Hizmet Vakfı adına Ekim 1 990 başmda Dr. Metin Eriş,
Beşir Ayvazogıu, Prof.Dr. Kazım Yetiş, Prof.Dr. Mim. Kemal Öke, Kemal
Gökçe ve Yılmaz Uyar'm da kati/dıgı toplantılarda her konu tek tek tar­
tışi/dı.

Danışma Kurulunca ve Vakfımızca verilen karara göre bu çalışma­


da, örf ve adetlerimizin günümüzdeki uygulanabilirligi hedefi esas alın­
dı. Çok geniş bir mahalli kaynaktan dogdugu mutlak olan örf ve adet­
lerimizin, mümkün mertebe mahallilikten kurtarllarak yaygın bir milti
davranış biçiminde ele alınmasına gayret göstermesi de hedeflerden bir
digeridir.

Bu düşünce ve çalışmalar sonucu esere 1/21. Yüzyıl Eşiğinde Örf


ve Adetlerimiz/fürk Töresi" adı verilmesi uygun bulundu. Zira bu eser
aynı zamanda dogumdan ölüme, hayatm tabii seyri içinde, bilmedikle­
rimizin, hatır/amadıklarlmızm nasıl yapi/ması gerektigini göstermekte­
dir.
Bu kitap sadece bir yol gösterici de değildir, aym zamanda bir
adab-ı muaşeret kitabıdır. 21. yüzyılm eşiğinde Türk insammn, nasıl ol­
duğunu, nasIl davrandığım ve yeni nesillere neleri aktarması gerektirdi­
ğini göstermeyi gaye edinen bir eserdir.

Son yıllarda büyük eksikliği hissedilen böyle bir çalIşmanm, her­


şeyi i/e tam ve mükemmel olduğu iddiasım ileri sürmek istemeyiz. An­
cak 21. yüzyıla girmekte olduğumuz şu günlerde, çalışmanm sahasm­
da i/k örnek olduğuna şüphe yoktur. Bu ilk çalIşma sonrasmda Türk Kül­
türüne Hizmet Vakfı'nm bu konuda bir kaç beklentisi vardı. Bunlardan
biri eser hakkmda ortaya çıkacak tenkidler ve değerlendirmeler, diğeri
ise esere görsel bir nitelik kazandırabilmek. Bunlardan özellikle ikinci­
sinin gerçekleştiğini söyleyemeyiz. Görsel hüviyet aÇlsmdan öncelikle
düşünülen eserin çizgi film haline dönüştürülmesiydi. Konuda senaryo­
lar hazırlatıldı, örnekleme çalIşmaIan yapıldı, ama maalesef yeterli ma­
li kaynak sağlanamadığmdan, çizgi film düşüncesi askıya almdı. Eserin
ilk baskısı çok kısa zamanda tükendi. Israrla talep edilen eserin Ikinci
baskısı için kaynak yetersizliğinden sıkmtı çektiğimiz günler oldu. Bu
sırada imdadımıza Boğaziçi Yaymevi yetişti. Böylece ciddi ve ilmı hü­
viyet taşıyan eserlerin baskılannm 1000 ile 2500 civarmda değiştiği
Türkiye'mizde "21. YüzyIlm Eşiğinde Örf ve Adetlerimiz/fürk Töresi"
kitabımız ikinci, Boğaziçi Yaymevinin bütün külfetini yüklenmesiyle
beşbinlik baskısım yaparak dört yılda 10.000'lik bir sayıya ulaştı.

Ikinci baskmm da tükendiği ve üçüncü baskı imkanlanm düşün­


düğümüz günlerde Devlet Bakanltğımızdan aldığımız bir teklif bizlere
kıvanç verdi. T.e. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı, Ese­
rimizin üçüncü baskısım yapmayı ve ücretsiz olarak dağıtmayı talep
ediyordu. Ülkesine ve Türk Kültürüne hizmeti şiar edinmiş Vakfımız
için bu talep şerefle yüklenilecek büyük bir görev kabul edi/di. Ve böy­
lece, üçüncü baskısım Bakanltk eliyle yapma imkanma ulaşan "21.
Yüzyıim Eşiğinde Örf ve A.detlerimiz/Türk Töresi" adlı çalışmamız,
milli değer/erimize gönül vermiş Devlet Bakammız Saym Işılay Say­
gm/m destekleriyle Aile AraştIrma Kurumu Başkanlığı yetkili/erince üc­
retsiz dağıtt/arak Türk kamuoyuna daha yaygm bir tarzda intikal ettiril­
me şansmı da elde ediyordu.
Üçüncü baskısına ulaşmış "21. Yüzyılın Epiinde ört ve Adetleri­
m;z!Türk Töresin ad" eser vesilesiyle konuda desteklerini vermiş, Sayın
Devlet Bakant lş"ay Saygın ve Aile Araştırma Kurumu yetkililerine; bu
arada 1990 yılında konuda ilk hazırlıklarlmıza yön vermiş eski KülWr
Bakanlarımızdan Sayın Namık Kemal Zeybek ve eski Devlet Bakanları­
mızdan Sayın Cemil Çiçek'e; ikinci baskıda yardımlarint esirgemeyen
Bogaziçi Yayınevine; bu eser için bilgilerini sunma gayretlerini esirge­
memiş degerli fikir adamlarımıza şükranlarimızı sunmak isteriz.

Dr. Metin Eriş

Türk Kültürüne Hizmet Vakfı

Yönetim Kurulu Başkanı


ı Ç i N D E K I L ER

DEVLET BAKANl'NIN SUNUŞU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . iii


ÜÇÜNCÜ BASKıYA ÖNSÖZ ............ ............. V
ıÇiNDEKILER . . . . . ......................... .....
. iX

AILE . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1

Geniş Aile . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3
Çekirdek Aile . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3

TÜRK AILESI . . . . . . . . . . . . . . . . . "................... 4

Bugünkü Türk Ailesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5

AILE DÜZENINI SAGLAYAN VE YAŞATAN ŞARTLAR . . ..... 7

Ekonomik Şartlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7

Gelenege Bagıı Şartlar. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9


Ev içinde Davranış . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . 10

Hissı Şartlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12

Sayılı Günler . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12

Hediyeleşme . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 14

Belirli Günler . . .............................. 15

Sıkıntı ve Kederlere Iştirak . ...................... 15

KADıN-ERKEK ILIŞKilERI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 17

Kadın Anadır . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 18

Kadın Eştir, Sevgilidir, Arkadaştır . . . . . . . . . . . . . . . . . . 18

IX
EVLILIK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20
Eş Seçme . .. . , . , . . . .. . . . . . . . . . . . . . . , . . . . . . . . 21
Söz Kesme .................. , . . . . . . . . . . . . . . . 21
Karşı Davetler .. ............................. . 22
Sözlü lerin Durumu .................... ....... . 23
N işan . ......... ........................... . 23
Tören i n Öze l l ikleri ........................... . 23
Yüzük Takma ............................... . 24
N işan Hediyesi ........................... ... . 24
Evl i l ik Haz ı r l ı kları . ...... ...... ...... . .. ...... . 25
Gelin l i k ...... .. ... . .. .. . . ................ .. 26
Yen i Ev ............................ ........ . 26
Kına G ecesi ....... . ..... ................ ... . 27
N ikah ve G ayret Kuşagı ........................ 27
i a
N'kAh orenı. .. ..................... ..... ...
T" . 30
Dugu n .. ........................... ....... . 31
Balayı ................... .................. 32
Teşekkü r Ziyaretleri ve Yen i Ev 33

DOGUM ......... .............................. 34


Ham i le l i k .................................. . 34
Dogum ..... ........................... . .. . 37
Lohusal ı k .......................... ..... ... . 38
Ad Koyma ................................. . 38
Komşu Ziyaretleri, Gözayd ı na G itme .............. . 39
Bebeg i n I l k G ü n leri ....................... ... . 40
D iş Bu lguru, Bugdayı, Hedigi ........... ........ . 41
çocugun Gel işmesi ........................... . 41

x
SÜ N N ET 42
Sünnet Dügünü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 42

AILEDE ÇOCUCU N YERI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 46


Çocugun Egitimi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 47
Eski Türk Topl umların da Çocugun Egitimi . . . . . . . . . . . 47
Genel Olarak Çocuk Egitimi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 48
A i le Içi Egitim . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 49
Oku l da Egitim . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 53
Oku la Başlama . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 53
Ögretmene Saygı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 55
Selamlaşma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 57
Yer Verme, Yol Verme . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 57
Müşterek Alanlarda Davranış . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 57
Ögretmene Ayaga Kalkma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 57
Kamu Mal larının Korunması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 57

Tutumlu O l ma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 58
Yemek Yeme . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 58
Okuma Alışkanlıgı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 58
Kon uşma Tarzı . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 59
Yardımlaşma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 60
Kopye . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 60
Ögretme n lerin Davranışları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 60
G iyim Kuşam . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 61
Zamanı K u l lanma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 61
Oku l-A i le I l i şkisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 62
H ayatını Çalışarak Kazanan Çocuk ve Gençler . . . . . . . . 62
Ögretmen ve U stalara Teşekkür . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 63

XI
AllEDE YAŞlılAR ................................ . 64
Ailede Yaşlıların Yeri ........................... 64
a - Yaşlılarla Birlikte Oturma .................... . 64
b - Yaşlıların Ayrı Evde Oturması ..... ............ . 65
Yaşlıların Tavrı Nasıl Olmalıdır .................. . 66
Huzur Evi ve Yaşlılar........................... 69
Dul Kadın, Yetim, Öksüz....................... . 71

YAŞADıClMIZ EV ................... ............. . 73


Evin Temiz Oluşu ............................ . 74
Evi Kirletmeme .............................. . 75
Evi Temizleme .............................. . 77
Büyük Temizlik .............................. . 77
Yaz Temizligi ............................... . 77
Kış Temizligi ................................. 77
-

.. "k T..emız
Kuçu • I'k
i . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 78

SOKAK, MAHAllE, SITE, KOMŞULUK ................ . 79


Komşuluk . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 82
Komşulugun Yaşayan Töreleri 82

MISAFIRLIK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .- . . . . . 85
Misafirlikte Ikram . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . 87

BESLENME GELENEKLERIMIz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 89
Aile ve Misafir Sofrası . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 90
Sofrada Temel Davranışlar. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 92
Sofra Duası . . . • • . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . • . . 94

xn
Toplu Sofra o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o 99
Oügün Yemegi 99
Sünnet Yemegi o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o 1 00
Ölü Yemegi o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o 1 00
Iftar Yemegi o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o ; o 1 01
Hacı Yemegi o o • o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o 1 02
Adak Aşı o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o 1 02
Özel Gün Yiyecekleri o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o 1 03
Aşure o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o
"
1 05

GÜNLÜK HAYATLA ILGILI GELENEK VE GÖRENEKLER o o o o o 1 06


Sabah Hazırlıgı o o o o o o • o o o o o • o o o o o o • • o o • • • o o o o o 1 06
Günümüz o o • • • • o • o o • • o • o o o o o o o • o o • • o o o o o • • • o 1 07
Selamlaşma . o • • • o • • • • • o o o o o o • • o • • o • o o o o o • o o o 108
Devlet Dairesi o . o o o • o • o o o o o o o • o o o o o • o • • • • • o o . 108
Ögle Yemegi o o o • o o o o • o o o o o o o • o o o • o o o o o o • o o o o 1 09
Eve Dönüş . o o o o o o o o o o o o • o o o o o o o o • o , o o o o o o o • o 1 09
Akşam Yemeginden Sonra o o � o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o 110
Çocukların ve Gençlerin davranışları . . . . o o o • • • o o o o o 110
Konuşma Adab, . o o • o • o o • o • • o • • • o o • • o • o o • • o • o o 111
Hasta Ziyareti o • o • • o o o • o o o • o o o o o o o o o • • o • • 0 0 o o o 111
Temizlenme o o o o o o • • o o o o o o o • o o o o o o o • o o o o o • o o o 11 2
Toplum Içinde o o o o o o • o o o o • o o o o o .' o • • o o o o o o • • • • 112
Köyde . o • o • • o o • o • • o • o o • o • • o • o • o • • o o • o o o o o o • 1 13
Ibadet o o o o o o • • o o • o o o o o o o o o o o o o o • o • • 0 ' 0 o o • o o o 115
Yolculukta o o o o • • o o • • • • o o • o • o • o o o • • o • o • • o o o o o 11 5

KURUMLARDA DEVAMlıLIK 118

xm
ÇALIŞMA ILIŞKILERI ve ıŞ AHLAKI 119
Iş Ah l ak ı ve Verimlilik .................... ... ... 119
I ş Yeri Huzuru ........ . .......... ... ... .. . ... 119
Ç ırak-Kalfa ...... ................. .. .... . .... 1 20
Güven irlik .... .... ..... ..... ... ............. 1 20
Işçi-Işveren ......... ..... .. ....... .... ... .... 121
Tüketici ve Rekabet ...... ....... ... .... ....... 1 22
Çal ışma Hayatına /lişkin Temel Davran ı ş Kural ları ..... 1 23
Küçük I şyerlerinde Çal ışma I l işkileri . . ... .......... 1 24
Çal ı şmaya-Işe I l işkin Bazı Atasözleri ve Deyimler ...... 1 25

SOSYAL HAYATTA DIKKAT EDILMESI G EREKEN


BAZI DAV RA N ıŞ ŞEKILLERI ......................... 1 26
Selam .................. . ... . . .... . ......... 1 26
Başkalarına Yardım . . . . . . . . . . . • . . . . . . . . . . . . . . . . 1 27
Başkası n ı n Hakkı na Saygı ..... ....... . . ......... 1 28
Sözü nde Durma ........... . .. .. ........ ...... 1 29
Gön ü l Alma .. .... ....... . . , . . . . . ... . . .. .. . .. " 1 29
Özür Dileme ........... .. . ... ...... .. . ... ... 1 30
Nezaket ....... .. ..... . .. ......... .......... 1 30
Sab ı r ... ............... .................... 1 31
Dedikodu ........... ... ..... " .. .. ... .. .. .. . 1 32
Kırıcı Konuşmama ........ ........... .......; . 1 33
Argo ... ....................... ............. 1 33
Yaya Kald ırımı ............................... 1 34
Sigara Içme .... . .......................... .. 1 34
Trafik Kai delerine Uyma ..................... ... 1 35

XIV
TIcARI G E L E N E KLERIMIz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 36
Tü ketici Koru nması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 42

TASARRU F G EL E N ECI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 45
Para Tasarrufu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 46
Yiyecek, Içecek Tasarrufu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 47
G iyecek ve Eşya Tasarrufu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 49
Yakacak Tasarrufu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 50
Su Tasarrufu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 51
Zaman Tasarrufu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 52
Kagıt Tasarrufu .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 53
Su Tasarrufu . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 53
Ç içek Tüketimi .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 54
Kamu Mal l arının Korunması 1 55

ÇEV RE V E KORU N MASI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 56


Şeh i r ve Gecekondu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 62
Bölgec i l i k-Hemşeri l ik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 63

ECL E N ME I HTIYACı . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . ;. . . . . . . . . 1 65
Sanat Faa l iyetlerine Katılma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 65
Kokteyl ler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 66
Spor . . . . . . . . . ' . 0 • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • 1 67

HIDRELLEZ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . � . . . . . . . . . 1 68
Hıdre l l ez Kutlamaları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 68
Türkiye'de Hıdrellez Kutlamaları . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 69 ' ..

Hıdre l l ez Kutl amalarındaki Adet ve Gelenekler;


B u n l ara Bagıı I nanç ve Uygu l amalar . . . . . . . . . . . . . . . 1 69

xv
YılBAŞı . .... . . . . . . . . . . . . . . . ... . .. . . . . .......... 173

KANDil . . ........... . . . .. . .......... . ... . . ..... 1 76


Kandil Kutlamaları .... ... .... ......... ..... ... 1 77
Kandi lde Çocuk . .... ........ ..... .... . . . . ..
. . 1 78

RAMAZAN . ... . ....... . .. . ... . .. . . .... . .. . ... . .. 1 79


'
Ramazan, Hazırlı�ı ... ...... . .......... .... ...
. 1 80
Ramazan Harcı Görmek .. .............. . . .. . ... 1 81
Iftar ... ... . . .... .... ... .... ...... ... ......
. 1 81
Oruç Aç Kalmak De�ildir 1 84

BAyRAM ....................................... 1 85
Ramazan Bayramı. . . ...................... . ..
. 1 85
Kurban Bayramı .. ... .. ... ... .. ... .. ... .... ..
. 1 86
Hediyeleşme ve Ziyaret .. ... .... ...... .... ..... 1 86
Milli Bayramlar.. . . ...... . . ................... 1 87

ÖlÜM ................................... .... .. 1 90


Cenaze Namazı .. . .. .. ... ........ ..... ... .
. . . 1 93
Mezarlıkta . ... ..... ... .... . .. ...... .... ... .
. 1 94
Başsaglıgı . • . . . .. . . .. . ..... . . ..... . ..... . .... 1 96
Ölüyü Anma .. .. .. . . ... ..... ..... .. ... .. ... . 1 96
Türbe Ziyaretleri . ... . ... . ...... . . .... . . .. . ... . 1 97

BIBLlYOGRAFYA ...... .. .... .... . .... .......... . . 1 98

XVI
AILE

Aile, yakın akrabalık ilişkileri ile birbirine baglanan kişilerin mey­


dana getirdigi temel bir sosyal gruptur. Bu bakımdan aile toplumun en
tabiı ve en küçük birimi olarak kabul edilmiştir. Ailenin şekli ve işleyişi
her kültür tarafından kendi şartlarına göre ayrı ayrı tarif edilip belirtil­
mektedir. Bununla beraber ailenin teşekkülünde temel ve beynelmilel
dört fonksiyonun varlıgı kabul edilir.

1 . Aileyi meydana getiren fertlerden en az bir çift, yani erkek ve


kadın arasında, toplumun benimseyip kabul ettigi ve kanunun onayla­
dıgı cinsı ilişki . Esasen burada kadın ve erkegin yapı olarak ayrı ayrı tam
olmadıgı ve birinin digerine muhtaç bulundugu gerçegi vardır. Nitekim
kadın erkege, erkek kadına muhtaçtır.

2 . Bunun hemen yanında ailenin meydana gelmesini ve devamı­


nı saglayan diger bir önemli husus, erkek ve kadının, yaradılışıarından
gelen özelliklerine baglı bir ekonomik ortaklıktır. Kadın ve erkegin ya­
pabilecegi işler birbirinden farklıdır. Bu farklılık, toplumların özellikle­
rine, kültür yapılarına göre degişir. Aile içindeki ekonomik ortaklık sa­
dece karı-kocayı birbirine baglamakla kalmaz. Ailenin varlık ve birligi­
nin devamını ve bu yol ile de toplumun sürekliligini saglayan yeni nes­
lin bakılıp yetiştirilmesini de temin eder.

Şu halde buradaki ortakııgı sadece maddı esasa dayalı bir sözleş­


me olarak düşünmemelidir. Nitekim ailenin teşekkülünde mühim bir
payı bulunan, neslin yetiştirilmesi de bu ortaklıgın tabii bir sonucudur.

1
Ör! ve Adetlerimiz

Bu sonuç bizi kendi l igi nden A ilen i n b i r başka fon ks iyonuna götürecek­
ti r.

3. Bu da s ıcak ve samimi b i r yuva içi nde yen i nes l i n yetişti rilme­


sidir. I nsan yavrusu, diger can l ıl ara göre uzun süre bakım ister. Dolayı­
sıyla bir bakıcıya, ana-baban ı n i htimamına muhtaçtı r. Elbette insan yav­
rusu doguştan bir takım kabi l iyetleri beraberi nde getirir. Fakat bun lar
dış uyarmalarla beslenmel i ve gel iştiri lmel idir. Burada çocugun mensu­
bu bu l u ndugu toplumu n b i r ferdi hal i ne getirilmesi söz kon usudur. Bu
ise bizi a ilen i n dördüncü temel fonks iyonuna götü rür.

4. Bu, çocugun ve genc i n içi nde yaşadıgı toplumun veya mil letin
sosyal bir parçası hal i ne getiri lmesi ve kü ltü r bakımından buna göre ye­
tiştirilmesidir. Çocugu bakı p büyütmek, görüp gözetmek, en güzel g ı da­
larla gel işti rmek öneml idi r. Fakat en az bun lar kadar öneml i b i r başka
nokta da onu, içi nde yaşadıgı topluma faydal ı bir i nsan hal i ne getirmek
ve o cemiyeti n, tari h i içi nden getirdigi şahsiyeti ni yan i kü ltü r miras ı n ı
temsi l edecek ve kendisinden sonraki nesle aktaracak degerlerle donat­
maktır.

Görü l üyor ki ai le, birbiri içi nden ç ı kan dört temele bagııdı r. Konu­
yu topl um ve m i l let planı nda ele aldıgımızda, bu sonu ncu esası n, ayrı­
ca bir önem kazandıgı ve hatta önceliklerin, dördü ncünün hazırl ıgı ma­
h iyeti nde oldugu anlaşı l ı r. N itekim, bir mil leti meydana getiren ve ya:­
şatan degerler öncel ikle ai lede devam etmekte Ve sonraki nes i l lere aile
içi nde aktarı lmaktadı r.

Bu degerlerrn başı nda l isan gelir. Çocuk Türkçe'yi öncelikle ana­


babadan ögre n i r. Ancak bu konudaki gel işmişl ik ve deri n l i k a i len in kü l­
tür yap ı s ı i le i lg i l idir.

Çocuk, toplumu n gelenekten gelen davranış ku ral l arı n ı ve hareket


şekil leri n i ai leden ögrenir. Fertler arası ndaki i l işki ler ve buna bagl ı ola­
rak çocugu n başarı l ı olması dogrudan dogruya aile i le i lg i l idi r.

Çocuk d i nı h ayat ve i nanç s istemini ve buna göre yaşamayı da ai­


leden ögren ir.

2
Aile

Sosyal bütü n leşme, bir mil lete mensup olma duygusu, en yüksek
ölçüde ailede örnegini b u l u r. Aile kişinin hem huzur bu ldugu bir ortam,
hem neslin devam ı için meşru bir zemin ve hem de insan ı dış alemin
yıpratıcı l ıgı n dan koruyan bir kurumdur.

Bu kurum top l u m l ara ve tarihı gelişmeye göre çeşitlilik gösterir.


Sosyoloji bunu, sebepleri ile beraber açı kl ar ve bir tak ı m aile grupları­
nı s ı ralar. B u n ların en genel tasnifi şöyledir:

1 . Geniş aile
2 . Çekirdek aile
1 . Geniş aile: B u aile şeklinde çeşitli kuşaklar birlikte oturu r, üre­
tim, tüketim birligi vardır ve ortak m ü l kiyet özelligi taşı r.

2. Çekirdek aile: Karı-koca ve evlenmemiş çocuklardan meyda­


na gelen ve geniş aile sisteminin parçalanmas ından ol uşan bir aile tipi­
dir. Bu, bil h assa sanayi toplum ları nda ve şehir hayatı nda görü len aile
şeklidir. Bu aile tiplerinin sosyolojik açı dan geniş olarak açı kl anması
konumuzu n dışındadır. Yal n ız aile tipi ne şekilde olursa olsun dinlerin
aileye kutsal bir anlam kazandırdıgı n ı ; öze l l ikle vahiy esası na dayal ı
olan yahudilik, h ıristiyanl ık ve müslü maniıgı n zina yasagı, kadı n-erkek
ilişkileti, ana-babaya saygı , h ı s ı m ve akrabaya yardı m gibi kon u larda
görüş birligi içinde oldugu nu belirtmek gerekir.

3
TÜRK AILESI

Tarih içinde Türk ailesi, çok büyük degişiklikler göstermemiştir.


Esasta ata erkil bir yapıdadır. Yalnız bu yapı yahudilerde, Roma'da ol­
dugu gibi aile reisine geniş yetkiler veren, eş ve çocukları adeta bir mül­
kiyet ilişkisi ile babaya baglayan bir aile şekli degildir. Başlangıçta boz­
kır hayat ve savaş şartlarına göre şekillenen Türk ailesi, sosyolojik tas­
nifteki "geniş aile" tipinde görünüyorsa da diger kültürlerin geniş aile
örneklerinden farklıdır. Bu bakımdan araştırmacılar bu konuda kesin bir
hüküm vermekten kaçınmaktadırlar. Esasen tarihi gelişim içerisinde
Türk ailesinin geniş ve sosyolojik izahı tam olarak yapılmamıştır. fakat
Türkçe'de "evlenme" veya "evlendirme" tabirierinin, evlenen erkek ve­
ya kızın baba ocagından ayrılarak ayrı bir ev (aile) meydana getirmek
anlamına geldigini; Türk ailesinde evlenen ogulların hisselerini alıp ye­
ni aile kurmak üzere ayrıldıgını, baba evinin ise en küçük ogula kaldı­
gını söylemek mümkündür. Eski Türk toplumunda kadın hürdür, ata bi­
nip ok atar, güreş tutar, savaşlara katılır, namus ve iffetine düşkündür,
savaşlarda düşman eline geçmesi büyük bir zillet sayılırdı.

Eski Türk toplumunda ailelerden akrabalık esasına baglı olarak


boylar meydana geliyor ·ve bu boylar aile adları ile anılıyordu.

Müslüman olduktan sonra aile yapısında esaslı bir degişiklik ol­


mamıştır. Nitekim Islam anlayışında ne tam geniş aile ne de tam çekir­
dek aile vardır.

4
Türk Ailesi

Tarihimiz iyice incelenirse Türk ailesinin diriik ve düzenlik içinde


oldugu devrelerde devlet de dirlik ve düzenlik içindedir. Bu bakımdan
Türk töresinde aile, ülke, devlet ve millet kavramları iç içe bir manzara
gösterir. Aile demek, bir noktada düzen demektir. Aile fert ile toplum
arasındaki ilk temel köprüdür.

Toplumun temeli olan ailede, fertleri birbirine baglayan unsurlar


hisde, fikirde birlik, şefkat, sevgi, saygı, dürüstlük, sabır, fergat, kanaat
ve bütün bunları besleyen iman anlayışıdır. Böyle bir aile, topluma sag­
lam karakterli fertler veriyordu.

Öte yandan toplumun her kesimi, ailenin verdiklerini tamamlayı­


cı nitelikte idi. Sokakla ev ve okul arasında bir terbiye farkı yoktu. Do­
layısıyla ailenin güçlü olması için ortam hazırdı. Aile, mahalle, egitim,
din tam bir bütünlük içersinde idi. Fakat zamanla toplumda görülen çö­
zülme, ister istemez aileye de aksetti . Bu çözülüş XViii. ve XIX. asır bo­
yunca gittikçe artarak devam etti. Bu dagılmada, bu yıllarda milletimi­
zin geçirdigi sosyal sıkıntıların ve özellikle savaşların büyük tesiri ol­
muştur. Cumhuriyete geldigimizde artık eski aile tipleri erimeye başla­
mıştır. Şehirleşme ve sanayileşme Türk aile yapısında çekirdek aileye
dogru gidişi hızlandırmıştır.

Bugünkü Türk Ailesi


Bugünkü Türk ailesi; sosyal, ekonomik, mahalli şartlara ve daha
başka bazı özel tesirlere göre iki gurupta incelehebilir.

1 . Geniş aile: Büyük anne, büyük baba otoritesi altında, özellik­


le erkek çocukların ve eşlerinin ve onların çocuklarının, yani üç neslin
aynı çatı altında yaşadıgı ve örneklerinin giderek azaldıgı aile şeklidir.

Bu aile içinde mütalaa edebilecegimiz bir aile şekli de, geniş aile­
nin temel özelligi olan baba otoritesinin ogula geçmiş halidir. Burada
aile içindeki ilişkiler digerinden biraz farklıdır. Otorite evli ogla geçmiş­
tir. Burada aile başkanı, karısı ve çocukları, başkanın ana-babası veya
bunlardan birisi ve bekar kardeşler yer alır.

5
Örj ve Adetlerimiz

2 . Çekirdek aile : Ana-baba ve bekar çocuklardan oluşan aile şek­


li. Günümüz sanayi toplumunda en yaygın olan aile tipi budur. Öte
yandan araştırmalar eski Türk aile tipinin daha çok çekirdek aile oldu­
gunu göstermektedir. Ayrıca göçler yoluyla başka yere yerleşen veya
aynı köy, kasaba ve şehirde kalındıgı halde babanın, evli ogullarının
dogrudan sorumlulugunu yüklenmemek gibi sebeplerle bu aile tipi yay­
gınlık kazanmıştır. Bugün Türk toplumu çekirdek aileyi tercih etmekte­
dir.

1 982 Anayasasının 41 . maddesi "Aile, Türk toplumun temeli­


dirI/der. Aile kurumunun saglam, güçlü ve saglıklı olması, devletin güç­
lü olmasını saglayacaktır. Tarih içinde gelişmiş kültür degerlerimiz aile
içinde yaşar ve bu yolla nesillere aktarılır.

Ailenin huzurlu ve mesut olması millet hayatına dogrudan tesir


edecektir. Hz. Muhammed bir sözünde "beni mesut ailenin arasında
arayınız" buyurur. Şu halde ailenin saglam, düzenli ve devamlı olması­
nın yolları aranmalıdır.

6
AILE DÜZENINI SAGLAYAN ve YAŞATAN
ŞARTLAR

Ailen i n olu şmasına tesi r eden am i l leri yukarıd a gördük, Ancak ku­
ru lan a i len i n devam ı ve orada bel i rti len fonksiyonl arı n ı n sagl ıkl ı b i r şe­
kilde yerine geti ri l mes i kend i l iginden olmaz .

A i l e düzeni n i saglayan ve b u n u yaşatan bireylerin a i le içindeki


görev ve soru m l u l ukların ı genel çerçevede tayin eden bazı şartlar var­
d ı r. Bu n ları 1 . Ekonom i k, 2 . Gelenege bagıı, 3. H issı şartlar olarak grup­
Iand ı rmak m üm kü nd ü r.
1. Ekonomik Şartlar
Aile içi nde üretici ol mak; yaşa, cinse (kadı n-erkek), duruma (yaş­
I ı genç-çocuk) bakmaz. A i le fertlerinden her biri n i n evi n yürümesi nde
kend i ne göre bir görevi, gayreti vard ır, olmal ıdır. Baba, evi geç i ndi reb i l ­
mek için gerekl i gel i ri saglamakla yüküm lüdür. Anne, durumu elveriş­
l iyse ve çal ışıyorsa tabiı o larak ev gel i ri ne katkıda bul u n acaktı r. Büyük
babal ar ve büyük anneler, herhangi b i r gel irleri varsa (emekl i l i k, mal,
m ü l k, vs.), b i rl i kte yaşad ı kl arı evi n giderleri n i karşılamad a yard ımcı ola­
caklard ır. Evi n i l koku la devam eden çocukları n ı n tati lierde para kaza­
n ı p eve getirmeleri genel l ikle söz konusu degildir.
Ortaokul çocukları ev işleri n i n b i r kısm ı n ı üstlenerek (çeş itl i ona­
rım lar, badana boya işleri, tem i z l i k vb.) küçük kardeşlere bakarak; ba­
ba veya anne özel bir işte çal ışıyorsa (bakkal, manav, herhangi b i r dük­
kan vs.) ona yard ı m ederek .katkıda b u l unacaklard ı r.

7
Ör! ve Adetlerimiz

Lise ve yüksek okullarda okuyan çocuklar ise, tatilierde hiç de�iI­


se kendi masraflarını ailenin üzerinden almak için çalışma imkanı ara­
malıdır. Aile içinde üretici olmak, sadece para kazanmak deı:nek de�iI­
dir. Aile fertleri planlı yaşama, yani bir yılda ne kadar para sarfetmeye
mecbur ve mezun oldu�unu bilmekle, genel masraflarını ucuza getir­
menin yollarını aramakla üretici olabilirler. Mesela bir kadın aile fertle­
rine giyecekler dikme ve yün örme ile, ucuzluklardan yararlanma ile,
büyüklerin eşyalarını küçükler için degerlendirme ile ailenin yükünü
hafifletebilir.

Diger aile bireyleri de evin eşyasına iyi bakma, iyi kullanma, te­
miz tutma, çocukların defterlerini, kitaplarını, kalemlerini vb. okul eş­
yasını, kendinden sonraki kardeşlerini düşünerek saklamak gibi tutum­
lu davranışlarla aile bütçesine katkıda bulunabilirler.

öte yandan yiyecek-içecek konusunda anne babaların dikkatli


davranmaları ve bu yönde de çocuklarına örnek olmaları ve onları ye­
tiştirmeleri, mutfakta tutumlulugu saglayacaktır. Dengeli beslenmeyi
ögrenmek, saglıklı ve ekonomik yemek düzenini uygulamak, çok ye­
menin ve yedirmenin aile fertlerine faydalı olmayaca�ını bilmek; alış­
verişleri ucuz ve kaliteli mal satan yerlerden yapmak bunlardan bazıla­
rıdır.

Ayrıca davetlerde gösterişli masraflardan kaçınmak, içkiye, sigara­


ya, zararlı oldugu her gün açıklanan kolalı meşrubata aile bütçesinden
pay ayırmamaktır. Bütün bunlar üreticiligin türleri içine girer. Önemli
olan aile fertlerine şu anlayışı vermektir:

1. Ailenin her ferdi, aile hayatını kolaylamakla yükümlüdür ve


bunun için üstüne düşeni yapmalıdır.

2. Anne hem dışarda çalışıyor, hem evde çalışıyorsa; baba dahil,


evin her ferdi onun evdeki işlerine kesinlikle yardım etmelidir.

3. Sofra kurmak, sofra kaldırmak, soba yakmak, soba temizlemek,


odaya odun veya kömür taşımak, toz almak, ütü yapmak, çöp atmak gi­
bi işler kesinlikle kız-erkek, evin yetişkin çocuklarının üstlenmesi gere­
ken konulardır ve bu hafif işler, bir kaç kardeşli evlerde imece usulüyle
çok keyifli bir hale getirilebilir.

8
Aile Düzenini Sağlayan ve Y�atan Şartlar

2. Gelenele Bal'ı Şartlar


Aile içi ilişkilerde saygı : Türk aile düzeninde baba ailenin. reisi­
dir. Anne, onunla eşit haklara sahiptir. Baba ailenin ve evin düzenini
korur ve aileyi temsil eder. Anne ailenin ve evin dert ve sıkıntılarını hal­
leder, aykırılıkları ve anlaşmazlıkları giderir, her evde çıkması mümkün
anlaşmazlıkları yumuşatır ve çözer.

Bu bakımdan anne ve baba, eve ve aileye karşı yükümlülüklerini


ve sorumluluklarını çok iyi bilmeli, yetki sınırlarını aralarında anlaşarak
çözmeli, biri öbürünün hak ve görevlerine karışmamalı, bu konuda,
arada bir anlaşmazlık oldugu düşünülüyorsa, anne ve baba, asla çocuk-
. larını, ya da evin büyük anne, büyük babadan her hangi birini işe ka­
rıştırmadan meseleyi aralarında tatlıya baglamalıdır.

Aile içi saygının ne oldugunun daha iyi anlaşılabilmesi için bazı


müşahhas örnekler sıralayalım:

• Büyükler gelince ayaga kalkmak ve onlara yer vermek.

• Isteklerini anlaşıyla karşılamak, imkan dahilinde yerine getirmek.

• Büyükler konuşurken sözü kesmemek.

• Küçükler konuşurken de bir büyük konuşuyormuş gibi davran­


mak.

• Sesini yükseltmeden konuşmak.

• Karşınızdakinin dediklerine katılmadıgınız zaman, o kişi sizden

büyükse, "izin verirseniz ben de düşüncelerimi açıklayayım" gibi, bir


gülOşle ve dürüstçe fikrinizi söylemek; karşınızdaki sizden küçükse,
"sanırım şöylesi daha dogru olur" gibi bir yumuşaklıkla açıklamada bu­
lunmak.

• Verilen hediyelere teşekkür etmek ve onları kullanmak.

• Gerektiginde akıı danışmak.

Aileyi ilgilendiren bir karar almışsanız, genellikle sofrada bu ka­


rardan bütün aile bireylerini hoşlukla haberdar etmek.

9
Ör! ve Adetlerimiz

• Konuşurken "be, ulan, had i yahu, yok öyle şey, fıttı rd ı n m ı sen,

sana ne, ne karışıyorsu n" gibi saygısız ifadeler, ya da "biz im moruk, bi­
zim it, peder, gazoz agacı" gibi argo söz ve deyimler kullanmamak.

• Küfürsüz konuşmak.
• Sere serpe, yatar gibi, ayakları sehpa veya başka b i r eşya üzeri­

ne uzatarak, ayaklar aras ı n ı aşı rı şeki lde açarak, mübalagal ı ve ç irki n


şeki lde ayak ayak üzeri ne atarak otu rmamak.

• Sigara içiyorsa, izin istemek.


• lçen lerin sigarası n ı yakmak ..
• Kapı l ardan, önce büyükleri, önce kad ı nları, önce çocukları ge-

çirmek, merd ivenlerde kad ı n lardan önde ç ı kmak.


• H abersiz yemege m i safir geti rmemek.
• Eve geti rd igi arkadaşı n ı evi n fertlerine tan ıştırmak.
• Tan ı ştı rı lan sizsen iz, arkadaş ı n ı z ı n ailesi n i, yerine göre el öpe­
rek, el sı karak selam l amak ve hatı r sormak.
• B i r konuda (tatile ç ı kmak, konuk davet etmek, eşya al mak vb.)
evin genel egi l i m i n i iyice araştı rmak, mümkü nse o egi l i me uymaya ça­
l ışmak; genel egi l ime, maku l bir sebeple uyamayacaksan ız bagırıp ça­
gırmadan bunu aç ıklamak, bir sebep göstererek konuyu hal letmek.
Ev Içinde Davranış
Ev yaşantısında önem l i bir takım k ı l ı k kıyafet ve davran ış ku ra l l a­
rı vard ı r:

• Evde p ijama, gecel i k, atletle, veya ç ıplak dolaşmamak.


Evi n her ferd i sabah kahvaltı s ı na tı raş olmuş, saçları n ı taram ış,

sokaga ç ı k ı l mayacaksa ev elbises i n i veya ev pantalonu nu ve üstlügü nü,


ev papucu nu giym iş ol arak gelmek.
• Sofraya ve özell ikle sabah sofrasına gelen bi rey, sofradaki her­
kesi gü ler yüzle selam l amaı ı d ı r.

LO
Aile Düzenini Sağlayan ve Yaşatan Şartlar

• Keyfi ol. s un ol masın, soru ları hoşlukla cevaplamak, ondan iste­

nen bir şey varsa yapmak.

• Evi n yemek saatleri ne uymak, sofrada bekletmemek .

•Herkesle b i r l i kte yemeğe başlamak, herkesle b i r l i kte sofradan


kalkmak.

• Yemek s ı rası nda, üzücü, can sıkıcı konu ve haberleri açmamak.

• Sofrada yemeği haz ı rl ayan lara, "el ine sağlık", "çok güzel ol­

muş" gibi tatl ı söz lerle teşekkür etmek.


A i l e sofras ı ayn ı zamanda aile mecl isi gibid i r. Bu nu hiç unutma­

dan çok iyi ku l lanmak.

• Evde sizden başka biri leri n i n de olduğunu hiç u nutmamak esas­


tır. Böyle ol unca :

• Televizyon, radyo, pikap kaset ku l lanırken d iğer aile b i reyleri ni


rahatsız etmeğe d i kkat şarttı r.

• Baba, televizyonda maç veya anne bir d iziyi seyred iyorsa, siz
kanal değişti rmeyi istiyorsan ız, bunu iz in almadan yapmamalısınız. Bu
kural anneniz ve babanız için de ayn ı derecede geçerl id i r. Televizyon
evin ortak aletidir, onu anlaşmal ı ol arak ku l l anmak esastı r.

• Çocuklara, her konuyu babalarıyla konuşma hakkı n ı vermek ve

ona göre eğ itmek (bu, an neler için de geçerl id i r) .

• Babal ara, çocu klarıyla rahat konuşma al ışkan l ığ ı n ı kazand ı rmak

(gerekirse başbaşa) . Bu an neler için daha kol ayd ı r.


• Olduğu ndan başka tü rl ü görü nme çabaları, her gördüğünü iste­
me, her isted iğini elde etmek için evde huzursuz luk çı karma, maku l is­
teklere karşı durma, aile denges i n i bozucu yan l ış davran ışlard ı r.

• Yard ı m l aşmak, ailece saygı n ı n esasları ndan b i ri olmakla bera­

ber yapab i leceğ i n iz her işi kend i n izin yapması uygundur.


• Bu n u n l a beraber annen in ütüsü ne, baban ın tam i r işleri ne,

11
Ör! ve Adetlerimiz

• Büyük baba n ı n bahçe su lamasına.,

• Büyük annenın dişçiye gitmesi ne,

• Kocan ı n eşine,

• Kad ı nın kocası na yardımı;

•Al ışverişte yük taşımak, evin gazetesi ni, ekmegini, i çme suyunu,
bakkaldan al mak vb. d avran ışlar saygı geregi dogan yardı m l aşma i şle­
ridir.

3. Hissi Şartlar
H i ssı şartlar, a i le n i n kutsal ve parçal anmaz bir bütün olması n ı sag­
layan sevgi, koruma, güven ve fedakarl ı k gibi d uygu l ardan oluşur.

A i le fertleri n i n b i rb i r i n i sevmesi, i n anması, güvenmesi esastır.


G ü n l ü k hayatımız bu sevgi ve i nancı ortaya çı karacak, gel işterecek
olaylarla doludur. ama hayatım ızda bazı güzel, sayı l ı gü nler, y ı l dö­
nümleri, bayram ve seyranlar vard ır ki aile fertlerine bu sevgiyi beraber­
ce ve bir arada birbi rleri ne açıklamak, hatı rlatmak ve yinelemek i mkan­
larını verir.

Sayıh Günler :
Bu sayı l ı gün l er şöyle s ı ralanab i l i r.

• Dogum günü (evde b i r dogumun oldugu gün) .

• Oku l a başlama gü nü.

• S ı n ıf geçme gü n ü .

• Okulu bti rme gün ü .

• Askere gitme gün ü .

• Askerden dönme gü n ü .

• I l k i şe girme gün ü .

12
-
,...
ört ve Adetlerimiz

• I l k para kazanma gü nü.

• Ramazan bayram ı.

• Ku rban bayram ı.

• Kandiller.

• Anneler gü n ü .

• Babalar gü nü .

• Y ı l dönüm leri (dogum, evlilik vb.).

• Sü nnet d ügü nü gibi.

Hediyeleşme
Bütü n bu n l ar aileyi bir araya getirmeye vesile olan güzel gün l er­
dir. Bu gü nlerde hediyeleşrnek, günün daha can l ı ve renkli olmas ı n ı
saglar ve bireyler aras ı ndaki bagı kuvvetlendirir.

• Islam Peygamberi, insalara "Hediyeleşiniz" diye ögüt vermiştir.

Hediyede esas, pahal ı l ı k ve gösteriş degildir.

• Yine Peygamberimiz bizi, l iVerecek hiç bir şeyin yoksa insan

kardeşine bir tatlı gü lü mseme vermeniz bile yeterlidir." diye uyarm ı ştır.

Hediye almada esas şu nlar olabilir:

a) Bütçeye uygun ve yürekten olmalı,

b) Hediye vereceginiz kişinin kişiligine uygun düşmeli,

c) Hediye ku l la n ı l abilir olmalı,

e) Zama n ı nda verilmeli,

f) Hiç bir karşı l ı k beklenmemeli,

14
Aile Düzenini Sağlayan ve Yaşatan Şartlar ...

g) Hed iye yarışına giri l memeli; "daha iyisi ni alacagı rn" düşü nce­
sine kap ı l mamal ı,

h) Hediye veri len kişi, altı ndan kalk ı l maz bir yük altı na soku lma­
mal ı,

i) I l le b i r karşı l ık olarak veri l memel i .


Hed iye her akla esti kçe verilecek b i r ikram degildir. "Sayı l ı gü n­
ler" d iye gösterilen bu l i stedeki her günü sayı s ız hed iyelerle karşı lamak
dogru deg i l d i r. A i lenin özell ikleri hed iye seçim i n i kolaylaştırır. Önem l i
olan aile fertleri ne sevgi n izi hatı rlatacak ve yineleyecek b i r uygun fı rsa­
tı ku l lanman ızd ı r.
Belirli günler:
Oku l biti rme, askere gitme, askerden dönme, işe gi rme, d iploma
alma gibi olaylarda aile arası nda yapı l acak şenl ik l i bir yemek, aile bag­
ları n ı peki şti recek güzel bir gelenektir. Sevgi leri tazeler, b i r arada hoşça
bir gün geçiri l i r, erken kuşakları n duas ı a l ı n ı r. Ana-babalara iftihar vesi­
lesi olur.
Böyle gün lerin kah raman ı olan kişi n i n en sevd igi yemegi, en hoş­
land ıgı tatl ıyı yaparak onu hoşlamak asl ı nda yeterl i bir armagand ı r.

Dogum günü gibi tarihleri gençlerin a ileleriyle deg i l ve arkadaşla­


rıyla kutlama egi l im i ne, bir anlamda hak verileb i l i r, ama ailen in de b i r
hakkı vard ı r. Onun için an ne, güzel bir planlama i le iki tarafı memnun
edecek b i r tekl if haz ırlayab i l ir (Va ayrı iki gün, ya birl i kte veya gece ai­
le arası, gü ndüz arkadaşlarla gibi).
Sıkıntı ve Kederlere Iştirak
• Sevgi ifades i n i n bir başka yönü:

Aile fertlerinden biri n i n hastal anması veya kaza geçi rmesi hal inde
on unla i lgi lenmek, ona yard ı m etmek, ilaçlar ı n ı al mak ve vermek, teri­
ni sil mek, yemegi n i yed i rmek, ona yal n ız olmad ıg ı n ı anlatacak davra­
n ış örnekleri göstermek, onu en yakın zamanda iyişelecegine inand ı ra­
rak moral vermek, ailenin d iger fertleri n i n görevidir.

15
"", Ör! ve Adetlerimiz

• Evde hasta varsa:


G ü rü ltü etmek,
Radyo ve televizyon u sonu n a kadar açmak,
Kalabal ı k m isafir ça�ırmak,
H astayı b ı rakı p m isafirl i�e gitmek,
Perhiz l i b i r hasta yan ı nda yiyeceklerine dikkat etmemek,
Onun i y i l igi için bi le olsa, hastaya sert davranmak, yan l ıştır.
• Hasta, çevresi ndeki lere eziyet etmed igi ne,
Onl ar tarafı ndan sev i ldigine,
Herkesi n onu n iyi leşmesin i istedigi ne ne kadar inan ı rsa o kadar
çabuk iyileşir.
• Hasta n ı n yan ı nda doktoru n münasebetsizl i�inden, i l açların pa­
hal ı l ıgı ndan, o gece hiç uyutmad ıgı ndan "ben ondan hastayım" gibi kı­
yaslamalarda n kesi n l i kle çeki nmek lazımdır.
• H astaya, "çok fena olmuşsu n", "rengin çok solgu n", "neden b u

kadar zayıflam ışsın" g i b i kuşku verici soru lar da soru lmamal ıdır.
• Iyil i ge dönen hastalara küçük bir şişe koku, güzel bir gece l i k, iç

açıcı b i r kitap, bir iki sap ç içek getirerek kutlamak en güzel sevgi ve il­
gi işaretlerindend i r.
• Bizde hasta töresi, ziyaretleri n kısa olmasını ister. Evdeki hasta

yal n ız kal m ayı tercih ediyorsa, "amma aksi! yanı nda kimseyi istemiyor"
diye darı lmamaya, onu anlamaya, güler yüzle arzusu n u karşı lamaya
özen göstermek gerekir.
• A i l e fertlerinden her hangi b i ri n i n b i r kederi olmuşsa . . . söz gel i­

mi, bir dostun ölümü, b i r ayrıl ı k, bir darg ı n l ı k vb. ai leni n di�er fertleri
onu kederiyle yaln ı z bırakmamal ıdır. Birl i kte bir yürüyüş, özel bir ye­
mek, özel b i r sohbet teklifi, sinema veya tiyatroya al ı n m ış iki b ilet, kı­
saca "işte biz de sen i nle b i rl i kte üzülüyoruz" gerçegi n i n zarif b i r davra­
n ışla açı klanması, her halde en güzel sevgi ifadeleri nden biridir ve çok
makbule geçer.

16
KADıN-ERKEK i L işKi LERi

Destan l arımız kad ı n ı kutsal bir varl ık olarak tan ı m l ar. Eski Türk
kad ı n ı ok atan, ata bi nen, savaşan, daima erkegin yan ı nd a bu lunan, ha­
kan kocası i l e beraber fermanl ara imza atan, namusu na son derece düş­
kü n olan ve olunulan ana, eş, arkadaş ve yard ı mcıd ır. Tarihin i l k devi r­
lerinden yak ı n zaman lara dogru gel i ndigi nde dünyada Türkler kadar
kadına deger verm iş, hak tan ımış, onu toplumun canl ı ve aktif bir uzvu
olarak kabul etm iş, yer yüzünde pek az m i l let vard ı r, hatta yoktur. Öte
yandan " h i ç b i r m i l let gösteri lmez ki varl ıgına ait imkanları, şartları bi­
zimki kadar kend i kad ı n l ıgına borçlu olsu n."

Töre "yuvayı d işi kuş yapar" dem iş, Peygamberi m iz "Cennet ana­
ların ayagı a ltı ndad ı r" buyurmuş, Mevlana gibi bir i nsan lık timsali "akı l­
I ı adam kad ı na mal u p olur" demekle yetinmeyip, "kad ı n yaratı lan degil
yaratand ı r" anlayışı n ı sergilemiştir.
B i r an layışa göre kad ı n toplumun en aktif eleman ı d ı r. Çünkü ce­
miyete döl veren, yetiştird igi nes i l l erle cem iyetin hamurunu müsbet ve­
ya menfı yönde yoguran odu r. Bunun içindir ki, kad ı na l ayık oldugu de­
�eri veren onu b i r meta gibi düşü nmeyen, onu sömürmeyen toplum l a­
rın yüzü gü lmüştü r. Bakımsız, çorak bir araziden verim beklenemeye­
cegi gibi, kad ı na sagl ıklı bir hayat saglayamayan, onu egitip terbiye
edemeyen b i r m i l let de gelecegi üzerinde kumar oynamış olur.

17
Örj ve Adetlerimiz

Kadın Anadır
Ana l ı k kad ı na veri l m iş imtiyazd ı r. Töre "ana gibi yar olmaz" de­
miştir. Anan ı n yavrusu i l e olan maddi ve manevi i l işkisi n i konu ed i nen
pek çok güzel söz, h i kaye ve deyim vard ı r. Son yüz sened i r, Türk ana­
lar ı n ı n egitim ve ögretimi tartışı l ı r olmuştur. Bugün hala bu konu hal le­
d i lebi i m iş degi ld i r. Biz mü nakaşalardan uzak d u rmak istiyoruz. Burada
gelenekler tespite çal ışı l maktad ı r. Bu çerçevede eski Türk anaları n ı n
asırlarıd ı r, nesi lden nes i le aktarı larak gel işip güzel leşen "şifahi kü ltü re"
sah i p bu l u nd ukları n ı ve bun ları çocukları na bir emanet a n l ayışı i le ak­
tard ı klar ı n ı söylemek mümkü nd ü r.
Annesi i ç i n evlat, kend i n i n oldugu kadar belki daha i lerde iman ı­
nın ve vatan ı n ı n mal ı id i . Onlara faydal ı olacak şeki lde yetiştirilmek is­
ten i rd i . Bu n u n çeşitl i örnekleri gösterileb i l i r. Yahya Kemal ' i n annes i n in
kend isine, daima Hz. Mu hammed'i ve Pad işah ı sevmes i gerektig. i n i, ha­
yatta tek arzusunun bir şeh it anası olmak oldugunu söyled igi n i hatı rla­
tal ı m . Burada pad işah devlettir, vatand ı r. Anaları m ız ı n pek çogu eski­
den çocu klarına gazi veya şeh it ol ması n iyaz i ile süt veri rlerdi . Bugü n
din, vatan ve m i l letin gel işip kal kınması için hukuk çerçevesi nde yapı­
lacak her faal iyet gaza olarak düşü n ü lmel idir.
Bir cem iyetin s ı hhatl i olmas ı, an nen i n durumu i le yakı ndan i lgi l i­
dir. Çocuk i l k tes i rleri annesi nden al ı r. Annen i n yaşanan h is, heyecan
ve davran ışları, imanı, çocugu n çevresi nde i l k görü p h issettikleri ol­
maktad ı r. O, cem iyete saglam ve sıhhatl i fertler verebi l ecek n itel iklere
sah ip bu l u nmal ı d ı r. Bu nu saglaman ı n yol ları aranmal ı, Tanr ı ' n ı n onlara
verd igi bu ü stü n l ügü cem iyet de ben i msemel i ve anneyi bu çerçevede
düşü n mel i d i r. Kad ı n, anne olarak ai leyi görenek ve gelenekler n izarn ı
içi nde top l ayıp b i rleştiren ki msed i r, böyle olmal ı d ı r.
Kadın Eşdir, Sevgilidir, Arkadaşlır
Tabiat i nsan ı kad ı n veya erkek tek başı na deg i l , b i rb i ri ne m u h­
taç ve b i rb i r i n i tamam layıcı o larak yaratm ı ştı r. Kad ı n la erkek aras ı nda
annel i kten çok farkl ı bir şeki l de gel işen bu i l işki i nsan l ı k tari h i n i n en
can l ı sayfal arıd ı r. Sevgi, aşk duygusu en fazl a bu rada kend i n i gösterir.
Mes lek aşk ı , vatan aşkı, m i l l et sevg i s i ve n i hayet Tan r ı aşk ı . . . Bütü n

18
Kadın Erkek İlişkileri
-

bu nların odak noktası bir kad ı na duyu l an sevgi ve aşktı r. Bizim töremiz­
de sevi len kad ı n can yoldaşı olarak düşü n ü lmüş sadece bir takı m duy­
gu ları tatm i n eden bir varl ı k olarak görü lmem iştir. Sevi len, sayı lan, de­
ğer verilen b i r arkadaş olan kad ı n ; yavru ları n ı n annesi, evi çekip çevi­
ren ; yuvayı koruyan en önem l i bir varl ı ktı r. El bette bir topl umda olum­
suz örnekler olacaktı r, olmuştur. Karı s ı n ı döven bir erkek ya anormal bir
devre yaşamakta, ya da önüne gelenle dalaşan, kavgacı birid ir.
I nsan ı n bu l u nd uğu yerde anlaşmazl ıklar olacaktı r. Önem l i olan
bun ları en asgariye i n d i rmektir. Bu kad ı n la erkek arası ndaki i l işkide de
kend i n i gösterecekti r.
Eş olan kad ı n ayn ı zamanda arkadaş ve yard ımcıd ı r. Ortak haya­
tı n ayn ı payl ı d iğer yarı s ıd ı r.
Huysuz erkek olduğu gibi huysuz kad ı n da vard ı r. Töre, taraflar­
dan hangisi huysuz o l u rsa, d iğeri n i n sab ı r etmesi n i şiddetle tavsiye et­
miş, yuvan ı n koru nmas ı n ı istem işti r. Bu n u n l a beraber evlenmek hak ol­
duğu kadar boşanmak da haktı r. Kad ı n ve erkeği n huyları, a l ı şkan l ı kla­
rı birbiri ne uymayab i l i r. O zaman yü rümeyeceği ne kanaat getiri len ev­
l i l iğin anlayışla ve hoşl ukla b itir i l mesi gereki r.
Kad ı n sokakta da, taşıt araçları nda da kad ı n d ı r. M i l let fertlerinden
biri n i n anası, karısı, bacısıd ı r. Dolayısıyle kend isine saygı gösteri lmesi
gereki r. Anam ıza, bac ı m ıza, han ım ıza nas ı l davran ı l ması n ı istersek,
gü n l ü k hayatım ızda karşı laştığ ı m ız kad ı n l ara öyle davranmam ız gere­
kir. Töre "iğneyi kend ine çuvaldızı başkası na batır" dem iştir.
Kad ı n ı n sadece b i r seks vas ıtası olarak görü lmesi ve ona hep o
gözle bak ı l mas ı i nsan ı n yarad ı l ışı na i hanet an lam ı n ı taşı r. I nsan b i r ta­
kım duygu ve hasletleri beraberleri nde getirmiştir ama hiç bir zaman
bu n l ardan yal n ız biri demek deği l d i r. Zaten yal n ız biri n i n gel işmesi ve­
ya ağı rl ı k kazanması hal i nde ortada normal bir insan yoktur.
Hele gü nümüz topl u m larında ve bizde, artık kad ı n hayat ı n için­
ded i r ve hemen pek çok mesleği yapabi l mekte, bu mesleklerin en üst
seviyesi ne ç ı kabi lmekted i r. Hal böyle o l u nca onun s ı rf seks gözüyle gö­
rü lmesi, sağ l ı k l ı b i r bakı ş değ i l d i r.
Kad ı n gerek a i le hayatı n ı n gerek topl u m hayatı n ı n en önem l i , en
can l ı ve o n isbette de en sevgi ve saygıya l ayık bir uzvudur. Onun böy­
le değerlend i rebi ldiğ imiz ölçüde sağl ıkl ı ve medeni bir topl u m kurmuş
oluruz.

19
EVLiLiK

Evl i l i k, b i r kad ı n l a b i r erkeğin yen i b i r ai le meydana geti rmek üze­


re kurduğu i l işki ler bütü nüdür. Bu i l işki lerin tanzim ve yürüyüşü nde ta­
raflar bütünüyle serbest değ i l lerd i r. Kanun, d i n ve töreni n şeki l lend i rdi­
ği topl u m d a bu rada doğrudan tarafd ı r ve evl i l ik akd i nde söz sahi bi di r,
kontrol hakkı ve yetkisi vard ı r. N itekim modern görüşü esas alan bazı
hukukçu lar evlenmeyi, b i r kad ı n l a b i r erkeğin yen i b i r A i le kurmak ve
birbi rleri ne karşı sadakat ve yard ımda bu l u nmak üzere meşru b i r şeki l­
de birleşmeleri diye tarif eder.

Evlenme, hayatı n doğumdan sonra i kinci dönemi olarak kabu l


edi l ir. Erkek ve kad ı n i ç i n önem l i olan ve a i le çatı s ı n ı n kuru lmas ı n ı n
başlangıcı sayı lan bu ol ay, değ işik kü ltü r veya d i n lerde farkl ı şeki l lerde
yorumlan ı r. Tü rk toplumu ve Islam d i n i evl i l iğe büyük önem verm iş ve
evl i l iğ i teşvi k etm iştir.
Gelenekte ev y,a pan ın, ev alanın ve evlenen i n işleri n i n kol ay gide­
ceğine i nan ı l ır. Bu kon uda borçl anmadan pek korku l maz . ana-baban ı n
görevleri nden b i ri ol arak çocukları n ı evlend i rmeleri n i n gösteri l mesi,
evl i l i kte aile büyükleri n i n yer i n i tayin eder.
Evlenme b i r noktada ai lelerin yakı nlaşması veya arkaba olmasıdır.
Böylece a i l elerde b i r sosyal dayanışma kend i l iğinden ortaya çı kar. Bu,
topl u m içinde sosyal ve ekonom ik i l işkiyi düzenler. Evlenen kad ı n ve
erkek, top l u m u n daha ver i m l i , dengel i ve daha sosyal b i r yapı eleman ı
olur.

20
Evlilik

Günümüz Türk top l u m u nda tek evl i l ik (monogami) esası vard ı r.


Medenı kanun, çeşitl i maddeleri i le evl i l ik akd i n i n nas ı l yap ı l acagını,
şekl i n i ve şartları n ı bel i rlem iştir.
Eş Seçme
Evl i l i k m ukaddes ve önem l i bir had ised i r. Bu bakımdan tarafları n
eş seçmede çok d i kkatl i olacagı tab i id i r. E lbette tari h içerisindE.;. ve gü­
n üm üzde eş seç i m i ne tesir eden pek çok tercih noktası vard ı r. Ozel l i k­
le soy-sop, ai le, kültür seviyesi, maddı durum, fiz ik güzel l igi, d i nı i nanç
ve hayat, meslek vb. ölçüler eş seçimi nde rol oynar.
Bugü n ü l kemizde eş seçme yol ları ve çeşit1eri şöyle sıralanab i l ir.
1 . Görücü usu l ü ,
2. Ai leler seçmekle b i rl ikte, gençlerin rızas ı n ı n alınması,
3. Eş seç i m i n i gençleri n yapması fakat ebeveynin onay ı n ı n a l ı n-
ması,
Bu n l arın d ışı nda a i lenin onayını almadan evlenme şek l i nde orta­
ya çıkan ve zaman zaman bir takım problem ler doguran daha başka eş
seçme yol ları varsa da b u n l arı burada söz konusu etmeyecegiz.
Ayn ı şeki lde toplumumuzda, gelenege bag l ı olarak var olan, an­
cak yarattıg ı problemler dolayısı i le giderek terk edi len bir eş seçme
şekl i de ılbeşik kertmesi " d i r.
Yal n ız gelecek nes i l lerin s ıhhatl i olması için yakı n akrabalardan eş
seçmekten kaç ı n ı lmalıdır.
Söz Kesme
• Genel l ikle erkegin ailesi, herhangi bir şeki lde kız ai lesi nden b i r
randevü isteyerek z iyarete geleceklerini b i l d i rir. G ü n kararlaştı rı l ır.
• Kız tarafı çoklukla akşam yemegi nden sonra olmak üzere ko­
nuk bekled ik�eri g ü n ü b i l d i ri r.
• Evde, sıradan misafirden farkl ı b i r hazı rl ı k yap ı l ı r. Evi n durumu­
na göre, çay daveti n itel iginde bir haz ı r l ı ktır bu . Genç kız, çok heves­
kar görü n memek için tal imat al ır, güzel, sade bir giyim, hafif makyaj, az
takı i le m isafirleri karşı lar.

21
Ört ve Adetlerimiz

• Hal hatı r sorumu, havadan sudan konuşmalar, kahve i kram ı,


sonra ası l kon u aç ı l ı r.
• Erkek tarafı bu z iyarete an ne, baba, varsa büyük baba, büyük
anne, yoksa b i r dayı veya amca ve eşleriyle gelebi l irler.
• Kahveler içildikten sonra bun lardan otorite sah ibi biri sözü açar
ve m ü nasip b i r d i l le kızı istemeye geld ikleri n i bildiri r. Klas i k uygu lama­
da "Al lah ' ı n emri, Peygamber' in kavl i ile . . . " söz açı l ı r.
• Kız tarafı töre gereği '''hele bir düşünelim" gibi leri nden olayın

üstüne düşmez görü n ü r. Ama bazen gençleri n ve ai leler i n önceden an­


laşm ış olmaları yüzü nden buna lüzum görü lmez.
Kız ı n babası deği lse bi le, dayısı, amcası vb. "hayı rl ı olsun, ma­

dem çocuklar birb i ri n i istiyor" gibi b i r ifade ile istek kabu l ed i l i r.


• Bu ndan son ra " hayı rl ı olmas ı " temenn is iyle tebrikleş i l i r ve bü­

yükleri n el leri öpü ı ü r. çay, pasta ikram ı ve hayır dualar i le söz kesme
işi biter.
• Taraflar, n işan ve düğün, düğün tören i n i n yap ı l ı p yapı lmayaca­
ğ ı n ı, yapı lacaksa nas ı l olacağ ı n ı , yaklaşık olarak n i kah zaman ı n ı , karşı­
l ı kl ı alı nacak hed iyeleri, aç ı lacak yen i evi n eşyaları n ı konuşurlar. Bu
görüşme, daha sonraki uygun bir zamanda da yap ı l abil i r.
• Erkek tarafı bu ilk z iyareti nde, tatl ı veya şeker veya güzel bir çi­

kolata paketi i le zarif bir ç içek geti rmeyi unutmaz.


Ş i md i lerde b i r söz yüzüğü uygulaması vard ı r. Yen i söz kesme tö­
ren i yaklaşı k bu özell ikleri taşı r.
Karşı Davetler
• Söz kes i m i nden sonra uygu n b i r zaman süresi içinde (bi r hafta,

on gün) erkek tarafı kız tarafı n ı akşam yemeğine çağı rır.


• Bu, hem tan ı şmayı derinleşti rmek, hem de bu evl i l iğin ayrı ntı la­

rını konuşmak için yap ı l ı r.


• Kız tarafı güzel b i r tatl ı (tatl ı yiyip tatl ı konuşmak gerekçesiyle)

paketi n i armağan eder. Kız tarafı n ı n da b i r karşı davet borcu böylel ikle
doğmuştu r.

22
Evlilik

Sözlülerin Durumu
Bu d u ru m ai le yap ı s ı n a göre degişmektedir. Kimi ai le, iki gencin
ancak evler i n biri nde, b i rb ir i n i görmesi ne izin verir. Kimi aile birl i kte
d ı şarı ç ıkmal ar ı n ı kab u l eder. K i m i a i le kardeşler, erkek ve kız yegenle­
ri n refaketi n i . şart koşar.

Önem l i olan, evl i l ik öncesi adayları n birbir i n i tanı ması gerektigi­


n i n artık anl aş ı l m ı ş olmas ı d ı r.
Nişan
A i leler, n işan tören i n i n tar i h i n i ya evlenecek çocukları n i stedigi
veya büyükleri n uygu n görecegi bir gün olarak ederler.

N işan i k i türlü olab i l ir. Ya a i le arası nda sade bir yüz ü k takma şek­
l i nde veya b i r salonda kalaba l ı k davetl i ler huzurunda yap ı l ı r.

Her i k i halde de n işan kız tarafın ı n yükü m ı ü ı ügünded i r.


Törenin Özellikleri
• Genç kızlar n işan töreninde genel l ikle iç açıcı renklerden olu­

şan şık bir elbise giyer. Çok hafif makyaj yapar. Erkegi n ise üzeri nde
topl u bir takı m elbise bu l unur.
• N işan evde yap ı l ıyorsa, evi n büyükıügüne göre, kaç kişin i n da­
vet ed i leceg i n i kız tarafı hesapl ar ve n işandan en az onbeş yirmi gün
önce erkek tarafı na b i l d i ri r. Bu bildiri şu ifadelerle yapı l ı r : "Biz hesap et­
tik, bizim ev şu kadar m isafir alab i l iyor. Bunun yarısı sizin davetl i leri­
n iz, yarısı bizim davetl i lerim iz içi n . Misafirler saat 20, 21 'den veya ak­
şam yemegi nden sonra gel irler. Bunu haber verel im ded i k . . . " den ir.
• Her iki taraf, bu veri len sayıya uygun olarak davet edecekleri

konukları seçer.
• Kız tarafı o gece için yapacagı ikram ı haz ı rl ar. Yiyecekleri n ya­
n ı nda çay, kahve, meşrubat, l i monata, meyve gibi içecekler de i kram
ed i l ir. Bu d üzenlemen i n bel l i b i r kural ı yoktur. Önem l i olan israfa kaç­
madan m i safirleri agı ralamayı b i lmektir.

23
Ör! ve Adetlerimiz

• N işan yüzüklerin i n işan önces i, gene l l ikle aile büyükleri i le


adaylar birl i kte gid i p a l ı rlar. Yüzüklerin parası karşı l ık l ı öden i r.
•N isan yüzügü b i r altı n halkad ır. içine k ı z ı n ve erkegin ad ı i l e n i­
şan tarihi yaz ı l ı r. Pı rlanta l ı evl i l ik halkası ancak n i kahtan sonra ku l lan ı­
l ı r.
• N işan yüzükler i n i i nce b i r k ı rm ız ı kurdele i le birbirine baglamak

ve küçük b i r gümüş teps i ile getirmek şimd i lerde adet oldu.


• Erkek tarafı n işana gel irken, mutlu bir günün hatı rası olarak sak­

lanı lacak tü rden zarif bir kutuya, ya da bir gümüş tabaga konmuş çiko­
lata i le erkegin, n işan lanacagı kız için özel olarak yaptı rd ıgı güzel bir
çiçek buketi getirir.
•Genç kızlar n işan kutusunu veya tepsiyi, evlend ikten sonra ya­
tak odaları n ı n uygu n b i r yeri nde saklar ve mutlu gün lerinin hatı rası ola­
rak yak ı n ları na, çocu klarına vb. "bu ben im n işan kutumdu" d iye an la­
tırlar.
Yüzük Takma
Bütü n konu klar gel d i kten sonra, yüzük takma tören i yap ıl ı r.
• Kız ve erkek yan yana d uru r. Konuklar ayaga kalkar. Kızı n en ya­

kın arkadaşı veya kardeşi veya akrabadan birisi yüzük tepsisini getiri r.
Ai leleri n seçtigi b i r kimse, (bu büyük baba, patron, önem l i arkaba vb.
olabil ir) küçük b i r konuşma yapar. Hayı rlı olmas ı d i legi i le yüzükleri ta­
kar, son ra yüzükleri baglayan kurdeleyi keser.
• Seyirc i ler n işan l ı ları alkışlar. N işan l ı lar büyükleri n el i n i öper du­

as ı n ı al ı r. Armagan gelen ç ikol ata kutusu açı l ı r. Herkes tatl ı yer, tatl ı ko­
nuşur. I kram başlar. Bu arada bu günün hatırası olarak n işan l ı lar, yakın­
larıyla ayrı ayrı resi m çektirirler.
Nişan Hediyesi
• N işan hed iyesi adeti yavaş yavaş kal maktad ı r. Eski törede yöre

farkları olmakla birl ikte, n işanda erkek tarafın ı n kız evi ne getird igi yada
gönderd igi hed iye bohçaları vard ı . B u n lar, kıza güzel çamaşı rlar, anne­
s ine, kardeşleri ne çeşitl i eşyadan oluşan hediyelerle dolu olurdu. Bu­
gün pek yayg ı n ol mamakla b i rl ikte, nişan yüzügü i le altın kol ye, z i ncir,
ufak taşl ı b i r yüzü k vb. hed iyeler de veri l mekted i r.

24
Evlilik

•Bizim töremizde erkek tarafı, n işan l ı kıza iki d i nı bayram dola­


yısıyla da hed iye veri r. Törede "süslü koç" da gönderi len armaganl ar
arası ndad ı r.
• N i şan bozulursa hed iyeler geri veri lmel idir.
Evlilik Hazırhkları
N işandan sonra artık evl i l ik haz ı r l ı kl arı başlar. Bu h az ırl ıklar ni­
şanl ı l ık süres i ne göre süratlen ir veya agır gider. Eger n i kah, dügün yakın
bir gelecekte ise gençleri n dügün veya n ikahtan sonra kend i evlerine
gitmek istemeleri ne göre hazırl ıklar şek i l len ir. Söz kes i m i ndeki karara
göre a l ı nacak takı ve eşya tamaml anmaya çal ışı l ır. Tabiatiyle bu konu­
da ailelerin ve yen i kuru l acak yuvan ı n maddı i m kanları n ı n aşırı zorlan­
mas ı n ı n i leride bir takım huzursuzluklar dogurabilecegi unutu lmamalıdır.
Töreye göre yatak odası kız tarafı nca a l ı n ı r veya hazırlatı l ı r. Ye­
mek odas ı n ı n masa, sandalye, büfe gibi mobilya kısmı i le oturma oda­
sı i htiyaçları, koltuklar, kanepeler, sehpalar erkek evi nden gel ir.

Bu konuda mühim olan bütün bun ların hangi imkanl arla saglana­
cagıdır. Esasen evl i l i kte bütü n i htiyaçların b i rden karşılan ması şart de­
gildir. Genç evl i lerin eksi kleri elbette. ol acaktır. Bu eksigin utanacak,
ayıplanacak bir tarafı yoktur.
Her şeyi tastamam bir evde, yen i ev\ i lere bu konuda birlikte ya­

pacakları pek çok zevkli şeyin kapısı kapanmış demektir.


• Acele yap ı l m ış al ış verişlerin genel l i kle sonradan, yani o evde

yaşanmaya başlayınca isabetl i veya isabetsiz oldugu kend i n i gösterir ve


sonuç çogu zaman olumsuzdur.
Dünya d i l leri içi nde evl i l ik hadisesi ile yen i b i r ev açmak aras ı n­
daki i l işkiyi b i r kel ime i le ifade eden Türkçe'den başka bir d i l yoktur.
"Evlenme" erkekle kad ı n ı n, şartları n ı kanun ve tören i n tayin ettigi çer­
çevede hayatları n ı bi rleştirmesi oldugu gibi, yen i bir ev açma veya ev
sah ibi olma anlam ı n ı da taşı r. Yal n ız bu ikinci mana birinciden ayrı ola­
rak düşü n ü l mez . Bu na göre evlenecek gençler veya onların a ileleri, ya­
kınları bu yen i kuru l acak evi n i htiyaçları nı karşılamada el b irl igi etme­
\idirler ve bunu mukaddes b i r görev b i l mel idi rler.

25
Ört ve Adetlerimiz

Tarafla r ı n haz ı rl ayacakları i htiyaç l istesi , yak ı n ların imkanl arına


göre hed iye olarak karşı lanmal ı d ı r. Hatta bazan bi rkaç yakın b i rleşerek
televizyon, b uzdolabı gibi, b i r kişiye agır gelebi lecek ihtiyaçları karşıla­
yabi l i r.

Gelinlik
B i r yandan gel i n i n çeyiz i n in tamam lanması çal ışmaları kız ı n arka­
daşları n ı n da yard ı m ı i l e devam ederken, d iger yandan gel i n l igin tem i­
n i haz ırl ıkları başlar. Gel i n i n giyecegi beyaz tuvalet, tel, duvak, beyaz
papuç, gel in ç i çegi vb. masrafları erkek tarafına a ittir.

• Uygu n b i r gü n kayın val ide, gel i n aday ı n ı ve annes i n i (yan ların­


da bir iki yakı n ları daha olab i l ir) gel i n l i k kumaş ı n ı almak veya haz ı r ge­
l i n l ik seçmek üzere davet eder.
• Birl i kte a l ış verişe çıkı l ı r ve kumaş seç i l i r. Sonra kay ı n val ide,

gel i n i kend i elbiseler i n i d i ken terziye veya b i r başkasına götü rür.


• Model herkesin, ama özel l ikle onu giyecek olanı n oyu a l ı narak
seç i l ir. Gel i n l ig i n kesi m i nde erkek ve kız tarafı ndan genç kızlar da bu­
lunur ve ogl a n anası kumaş ı n üzeri ne şeker, para vb. armaganlar atar.

• Sonraki provalara anneler katı lmayabi l i r, gel i n kardeşleri, genç

akrabaları veya damad ı n kardeşleri, genç akrabaları gel i n adayına refa­


ket ederler.

• Gel i n l i k, yoluna konulduktan sonra s ı ra yen i evi n düzen i ne gel­

m iştir. Bu n u n i ç i n kız tarafı bir gün yakın dostları n ı komşu lar ı n ı , akra­
baları n ı çag ı r ı r.
• Kız ı n o güne kadar biriktirm iş, eks i kleri tamamlanmış ve yen i

eve nakled i l mek üzere bohçalan m ı ş çeyiz eşyası davet ed i lm iş yakın Ia­
ra gösteri i i r.
Yeni Ev
Yen i evi n haz ı rlan ı p yerleştiri lmes i ne iki tarafı n yakı n ları katı l ı r.
Bu, özel l i kle iki tarafın bekar gençleri için şen l i k l i bir çal ı şma olur.

26
Evlilik

Yen i eve kız evi nden giden i l k eşyalar bir Kur'an, b i r ayna, bir
mum, b i r küçük torba pirinç veya buğday, bir küçük torba şekerdir.
Kur'an evi n i nanc ı n ı , ayna ferahl ığı, mum evi n ışığı n ı n ebedı olmas ı n ı ,
pirinç ve buğday evi n bereketini, şeker evi n ağız tad ı n ı tems i l eder.
Ev yerleştirme işi, ai lelerin kad ı n kısmına aittir. Bu bi raz da kız çe­
yiz i n i n erkek tarafına, erkek tarafı n ı n getird ikleri n i n kız tarafı na gösteri­
mi olayıd ır. Ölçü l ü olduğu nda, özel bir keyfi vard ır.
Kana Gecesi
Türkiye'de evlenme i le i lgil i yaygı n geleneklerden biri de "kına
gecesi"dir. Gerdek gecesi nden önceki gece kızın evi nde (her bölgede
yaygın olarak uygu lanmamakla beraber erkek evi nde de) düzenlenir.
Kız evi nde gel i n kızın arkadaşları ve diğer davetl i kad ı n lar bu l u nur. Bu
gece gel i n kız ı n el i ne kına yakı l ı r. Kına erkek evi nden gel ir. Misafirlere
ikram ed i len yemeğe "kına yemeği" ad ı ver i l i r. Kına gecesinde oğlan
evinde ve kız evi nde eğlenceler düzen len ir, türkü ler söylenir.
Baz ı bölgelerde kad ı n l ar erkek kıyafetine giyerek seyirl ik dramatik
gösteri ler yaparl arken oğlan evi nde de erkeklerden yetenekl i olanlar ka­
d ı n kıyafetine girerek benzeri gösteri lerle eğlen irler.
Kına gecesinde"baş övme" veya "ge l i n övme" ad ı veri len uygu la­
mada "başı bütü n" den i len mutl u evl i l ik sürdüren bir kad ı n, kı nası ya­
kı lan kıza "kına türküsü" den i len bir tü rküyü söyler. Bu gecede kız ı n ba­
ba evi nden ve annesinden ayrılacağ ı için duyulan üzü ntüyü d i le geti­
ren ac ıkıı tü rkü ler de söylenir ve gel i n ağl atı l ır. Bazı bölgelerde kıza ha­
zırlanan kı nadan bir tepsiye konarak oğlan evine gönderi l i r. Damat ve
sağd ıçın sağ ellerine yakı l ır.
Nikah ve Gayret Kuşağı
N ikah, evl i l iğ i n en ciddi işlemidir. Çünkü resmen n ikahlanmadık­
ça erkekler ve kad ı n lar evlenmiş sayı lmaz lar. Resmı n i kah ya evlenmek
içi n başvuru lan belediyeye bağ l ı n i kah daireleri nde ya da özel i z i n le,
bir düğün salonunda veya evlenecek kişi lerden biri n i n evi nde, beled i­
ye başkan ları veya onun vek i l i olan kişi ler tarafından kıyı l ı r. Bu, tarafla­
rı n önceden yapacakl arı terci he göre şeki l lenir. Her iki halde de gel in
olacak kız gel i n l iğ i n i giydi kten ve saçı, makyajı yap ı l d ı ktan sonra n i kah
salonuna gitmek üzere baba evi nden ç ıkarken babası tarafı ndan "Gay­
ret kuşağı" kuşatı l ı r.

27
NlKAH TÖRENl RESMI (RESIM 2)
Evlilik

• Gayret kuşagı (Fatma Ana Kuşagı da den i r) : Kuşak baglama tö­


ren i tari hı dönemlerde gel i n evden ç ı kmadan veya ata bi n meden önce
yap ı l ırd J . Kız babası, baba ölmüşse ai leden sorum l u olan erkek (agabey,
amca, dayı, dede) gel i n i n bel i ne altın, gümüş veya i şlemel i madenden
bir kemeri takarken veya i şlemel i kuşagı bagl arken bir takım tavsiyeler­
de .bu l unurd u .

Bazı uygu l amal arda, kuşak baglama sırası nda baba, kızı na: "Bu­
güne kadar namusu n bana emanetti, bugünden sonra kocana emanet­
sin. G ittigin yerde el i ne, bel i ne, d i l i ne sah ip ol" derd i . "Gayret Kuşagı"
olarak n itelend i r i len uygu lamalarda baba, kız ı na çal ışkan olması n ı ve
soru m l u lukları n ı taşıması n ı tavsiye ederd i .

Bekareti temsil eden bu kuşak, günümüzde yal nızca bu an lamıy­


la kırmızı ku rdele hal i ne gel m iştir. Pek çok gel i n i n bel i ne bu manada
kırmızı kurdele baglanmaktad ır.

• Gayret Kuşagı' n ı n dügün yapılacaksa, o sırada takılacagı tabiıdir.

• N ikah ı n bütün masrafı erkek tarafına aittir. Gerektiginde müşte­


reken de karşılanab i l ir. G ü n tayin i , davetiye yaz ı m ı, konu k sayısı, n i kah
şekeri n i n b iç i m i , ayn ı n işanda oldugu gibi, iki a i le tarafından kon uşu­
l u r.

• N ikahta gel i n ve damad ı n kıyafetleri duruma göre degişir. Eger


kız, beyaz gel i n l i k giym iş ve tel duvak takm ı şsa, erkek de koyu renk el­
bise giymel id ir.

• Gel i n i n n i kah kıyafeti , çantası, ayakkabısı vs. gene l l ikle erkek

ailesi tarafından a l ı n ır.

•Ama n i kah töreni nde gel i n l i k giyme mecburiyeti yoktur. Geli n


olacak asl ı nda ne isterse onu giyeb i l ir, neyi begeniyorsa onu takar. An­
cak bugü nkü genel uygu l amada n i kahtan sonra evl i l ik başlayacak veya
dügün yapı lacaksa gel i n l ik giyi l mesi adettend i r. Dügün sonra yapıla­
caksa bir başka uygu n kıyafet giyil i r, gel i n l i k dügüne kal ı r.

29
ört ve Adetlerimiz

Nikah Töreni
• N i kah dairesi nde n i kah, resmı kıyafet giyinm iş, bu işle görevl i

bir memur tarafı ndan kıyı l ı r. Gel i n ve damat yerler i n i al ı r. Aile yakı n l a­
rından bun lara b i rer şah it seç i l i r ve bunlar da n i kah masas ında yerleri­
ni a l ı rlar. Gerekli soru lar soru lduktan, cevaplar al ındıktan sonra nikah
defteri imzala n ı r. Imzadan son ra n i kah memu ru dah i l herkes ayaga kal­
kar, bel l i b i r konuşmadan son ra n ikah memu ru karşısı ndaki ç ifti karı­
koca i lan eder. Ve sonra taraflar birbiri n i kutlar. N ikah salonunun çıkış
kapısı nda, gel in, damat ve her iki tarafı n anne ve babal arı yerleri n i a l ı r­
lar. Konuklar önce a i le büyükler i n i sonra yen i n ikah l ı ları kutlar ve çıkar­
ken "hayırl ı olsun", "mutlu olsun lar" d i lekleriyle nikah şekerleri n i al ı r­
lar.
• Gel i n ve damada, yakın akrabaları n ı n bi lez ik, saat, kolye, yü­

zük, küpe, a ltın, beşibiryerde vb. "takı" den ilen hed iyeleri de bu tebrik
s ı rası nda takmaları, son zaman larda görü lmeye başlam ı ştı r. H atta bazı
yörelerde gel i n ve damad ı n yakasına para b i le takı l maktad ı r.
• N i kah, özel izinle evde veya salonda yapı lıyorsa, törenin asl ı yi­

ne ayn ı d ı r ama, bu kez ufak farkl ı l ıklar olu r.


H angi b i ç i mde olursa olsun, nikah töreni sırasında u nutu lmaması
gereken h ususlar vard ı r.
N ikah salon ları n ı n yetersiz kalmas ı n ın, ç i rkin ve pis b i r görü nüm
kazanmas ı n ı n , i nsan lara yol gösterecek törelerin unutul m uşlugu n u n ve
umursamaz l ı g ı n tesi riyle n ikah seremonisinin önem i kavranam ıyor.
Bunlarla n ikah memu rları n ı n törene gereken ciddiyeti ve önemi verme­
mesi de b irleşince, nikah merasi m i anlam ve kudsiyeti n i kaybeder.
Tam i mzalar atı l ı rken, davetl i lerin "ayagına bas", "unutma bas"
gibi feryatları, gü l üşmeler, n i kah memurunun ona buna söz atması, tö­
ren bitince, b i r kısım i nsan ları n "oh, oh, oh" d i ye, b i r başka kısm ı n
"vah, vah , vah " d iye evlenenlere şaka yol l u acıması veya şaka yol l u
kutlaması, gü rü ltü, patırtı, şeker kapışan çocukları n curcunası n i kah tö­
ren i n i n kutsiyes i n i bozar.
Bu sebeple, h iç b i r manevı haz duymadan, soru m l u l u k sözü ver­
men in ciddiyeti n i yaşamadan gel i n ve damat kan ter içinde kalabal ık­
tan ayrıl ır giderler.

30
Evlilik

Bu ciddiyetsizlik, başıboşlu k ve kayıtsızl ıga kesinlikle fırsat veril­


memelidir. Evlilik kuru m u adı na, nikah tören lerinin manasına yakışır bir
agır başl ı l ıkla yeniden düzenlenmesi ve saglam geleneklerin oluşturu l­
ması gerekir. B u konuda belediyelere büyük görevler düşmektedir.

Belediyeler geniş, rahat, temiz nikah salonl arı kurmaya başlamalı


ve resmı nikahın eziyetli, sıkıntı l ı bir merasim olmasın ı önleyecek top­
lumun temelini oluşturacak aileyi kurmadaki önemini hissettirecek bir
ortam meydana getirmeye çalışmalıdır.

• Resm ı nikahtan sonra bir de dinı nikah yapı l ması gelenekleşmiş­

tir. Dinı nikah aile içinde ve çok yakı n akrabalar arası nda yap ı l ır. Bu ni­
kah imam tarafı ndan kız ve erkegin birer şahidin şahitligiyle kıyı l ı r.
I mam önce Kur'an-ı Kerim'den bir parça (aşır) okur. Taraflara gerekli so­
ru ları, arada kararlaştır ı l m ı ş olan mehr (mihr) miktarı n ı da belirterek so­
rar. Mehr, Islam h� �u ku nda, evlenme sözleşmesine bagl ı olarak kad ı na
ödenmek ü zere b�lirlenen ve nikah ı n şartından olan mal, m ü l k, altı n,
para vb. bir degerdir. Tarafların olumlu cevabı n ı aldıktan sonra tarafla­
rı dinı yönden de karı-koca ilan eder ve yeni ku ru lan yuvan ı n mutl u l u­
gu için dua eder.

Dügün
G ü n ü m üzde dügünler çogun lukla bu merasim ler için hazırl anm ış
salon larda, seyrek de olsa otel salon l arı nda, mevsim uygun oldugu tak­
dirde bahçeli gazinolarda veya evlerde yap ı l maktad ır. Kasaba ve köy­
lerde dügün evlerde yap ı l ır. Nerede yapı l ı rsa yap ı l s ı n dügün aynı an l a­
yışlar içinde gerçekleştirilir.
Gelin, genel olarak baba evinde giyinir, süslenir ve hazırlan ı r.
Evde giyinilmişse, o gü n baba evini terkedecek olan genç kız, eve
gelen damat veya yakın ları tarafı ndan alı narak dügün salonuna götürü­
lür. Tabii yukarıda an l atı lan gayret kuşagı merasimi burada yapı l ır.
Dügü n eglenceleri maddı imkanl ar nisbetinde çeşitli şekillerde
olur. Salon ların haz ır programl arına çoklukla dügün sahiplerinin yöre­
lerinin eglence şekillerini taşıdıgı görü lür.

31
ört ve Adetlerimiz

Dügü n ü n açı ld ıgı i l k anlarda dügün sahipleri (gelin ve damad ı n


yakın ları) n i kah bahsi nde anlatı lan hed iyeleri takarlar. N ikah merasi m i
etrafı nda görül en bozulma ve çarpıklık dügün lerde d e kend i s i n i göste­
riyor. Dügü n salonları gene" i kle dar ve havasız yerlerd ir. Esasen fizik
olarak uygu n o lmayan bu kapa l ı dar mekanlarda, davul , zurna çalmak,
gü rü ltü l ü müzik aletler i n i n ritm ine uyarak oyu nlar oynamak, raks et­
mek, batı l ı müzik aletleri i le maha"ı dans şeki l lerine göre eglenmek, bu
çok mukaddes kurumun etrafında katı bir yozl aşma meydana getirmek­
ted ir.
Işin h i ç bir manevı haz veren ulvı, nez i h tarafı kal mıyor gibidir.
Sonunda b i r yıgın yorgu n l u k ve masraf ile kal ınmaktad ır.
Resmı n i kah daha önce kıyı i m ış oldugu ndan dügü nden sonra yu­
karıda anlatılan hoca n i kahı kıyı l ı r. Bu arada, gel ine ve damada töreye
göre bilgi veren kişi ler vard ı r. Erkege bilgi verene "yigit başı" veya "sag­
dıç", kıza bi lgi verene ise "kız yengesi" den i r. Evl i l igin i l k gecesi ne "ger­
dek" veya "zifaf' gecesi, bu geceni n geçi ri lecegi odaya da "gerdek" ve­
ya "zifaf" odası den ir. Gel in damad'dan önce "gerdek odası"na girer.
Damad ı, sagd ıç gerdek odas ı n ı n kapısına kadar getirir. Dua ed i l i r, gü­
vey, özel l ikle taşrada arkadaşları tarafından şamata i le ve yumruklana­
rak "gerdek odası"na soku l u r. Güvey önce iki rekat şükü r namaz ı kı lar.
Daha son ra gel i n i n duvagını açar. Ancak güveyin, gel i n i n duvagını aç­
madan önce, "yüz görü m l ü l ügü" ad ı i le bi l i nen kolye, altın, beşibi ryer­
de vb. degerl i b i r hed iyeyi gel i ne vermesi adettir.
Ü lkem izde gel in i n "masum" ve "temiz" olması, yan i evlenmeden
önce başka b i r i n i ci nsı manada tan ımamış olması üstü nde önem le du­
ru lur.
Balay.
Bal ayı tamamen ekonom ik bir konudur. Bütün masraflardan son­
ra, genç evl i lerin veya ai leleri n i n cebi nde bu işe ayrı lacak özel bir pa­
ra kal m ışsa, yen i evl i ler balayını düşüneb i l i r.
Yal n ız şu husus u n utu lmamal ıd ır.
Bir evl i l igin mutl u l u k şartı, beyaz eşya veya elektrikli ev aletleri
veya mu hteşem d ügü n ler olmad ıgı gibi balayı da degi ldir.

32
Evlilik

Olab i l i rse güzel, ama· bizim toplumuzun henüz pek alışık olmadı­
gı, olmazsa h iç bir ayı bı, eksikl igi ifade etmeyen, bir batı l ı töresid i r.
Teşekkür Ziyaretleri ve Yeni Ev
Evl i l ik izni, dügün, balayı gibi olaylar bittikten, yeni evl i ler evleri­
ne yerleşip normal hayata başlad ı ktan sonra, gene de bazı yükü m l ü l ü k­
leri vard ı r. B u n ların başı nda, törede el öpme d iye geçen z iyaretler gel ir.
Genç evl i ler, bu evl i l igi şu veya bu davran ışlarıyla kol aylaştıran

bütün yak ın ları n ı ziyaret edi p bir tür teşekkür borcunu yeri ne getiri rler.
Bu töredi r. Ziyaret ed i lemeyenlere b i r mektup yaz ı l arak teşekkür ed i l i r.

•Bazı yak ı n l ar, önce davranıp onları b i r akşam yemegine davet


eder. Baz ı yak ınlar i se s ı ra bekler.

Yen i evl i ç ifti n şimd i iki annesi, iki babası vard ı r. Hem kad ı n, hem
erkek, kendi ası l anası ve babası n ı kı rmadan, darı ltmadan bu i l işkiyi yü­
rütmen i n yol ları n ı arama l ı ve bulmaı ıd ı r.

Yen i evl i lerin ikisi de, eşi n i n kend i ana-babası i le i l işkis i ne karış­
mamai ı "on ları benden çok seviyor" gibi bir yan l ış d uyguya kapı lma­
mal ı d ı r.
Öneml i olan şudur:

Eşi niz, kendi ana-babası n ı, sizi tan ımadan en az 20-25 yı l önce


tan ı m ı ştı, sevm işti, onlara al ışmı ştı . Sizi tan ı r tanımaz onlardan vazgeç­
mesi hem i m kansızd ı r, hem de şayet vazgeçebi l m işse, demek ki s ı rası
gel i nce, ayn ı kolayl ı kl a, sizden de vazgeçebilecektir.
Evl i l ik hayatı n ı n başlad ıgı i l k günler eşler arası nda, çevre, a l ı şkan­
l ıklar, egitim vb. sebeplerle el bette b i r takım an laşmazl ı kl ar ve tartışma­
lar olabilecektir, bu yad ı rganmamal ıdır.
U n utu l maması şart olan husus şudur:
Bu anlaşmaz l ı kları eşler, kes i n l ikle anne ve babalarına yansıtma­
mal ı d ı r. Geçimsizl ikleri n ana kaynagı budur.

33
DOG UM

Dogum hayatın başlangıcıd ı r. Soyun, a i lenin devamı n ı çocuk sag­


lar. Bu sebeple, her ai lede çocuk sah ibi olma istegi görü l ü r. Tıptak i ge­
l işmeler, anne ve baba n ı n tedavisiyle bi rçok ai leyi çocuga kavuşturmuş­
tu r. Her türlü tedaviye ragmen yi ne de çocuk sah ibi olamayan ai leler
toplumumuzda yaygın bu l u nan "evlat ed i nme" yol una başvurmaktad ı r­
lar. D iger yandan, ai leler büyütüp yetiştirebi/ecekleri sayıda çocuk sa­
hibi olmak i ç i n de sag l ı k kuru l uşları ndan yararlanab i lmekted i rler. Ü lke­
m izde, soyun erkek çocukla devam ettigi inancı da egitim seviyesi n i n
yükselmesiyle etkis i n i kaybetm iştir. Medenı kanunda yap ı lan b i r degi­
şikl ikle evl i kad ı n ların hem kız l ı k hem de eşin i n soyadı n ı ku l lanması
hakkı tan ı n m ıştı r. "Al lah veri rse ogu l, kız d i n lemez" atasözümüz, ço­
cuklar arasında cinsiyet ayı rımı yapılmaması gerektig i n i anlatmaktad ı r.
Ister kız, ister erkek, çocuk dogumu ailede sevinç yaratır.
Hamilelik
Baş dönmes i , m ide bulanması, kusma, sık sık idrara çıkma ve
adetten kes i l me kad ı n larda ham i lel igin, gebe l ig i n i l k bel irtileridir. Karı­
koca, em i n o l mak için "gebelik testi" yaptı rarak kesi n sonucu ögrenir­
ler. Bebek bekledigin i kesin olarak ögrenen karı-koca, bu sevinç l i habe­
ri a i le büyükleri ne duyuru rlar. Bu duyurma, bizzat yan ları na giderek ol­
dugu gibi telefon la, mektupla da olur. Özel l i kle ilk ham i /e l i k haberi çok

34
Doğum

önem l i d i r. D amatla gel i n i n başta anne ve babaları olmak üzere yakı n


akrabaları ziyarete gelerek baba-an ne adayı çifti tebrik ederler. Kayın­
val ide gel i n i ne altın bi lez i k veya güzel bir kıyafet armagan veri r. Kırsal
kesimde hami le kad ı n baş baglamasıyla, yazması ndaki oya motifiyle
çevresi ne hami le oldugunu duyurur.
H am i le kad ı n a ağı r i şler gördürü l mez. Fazla yoru l ması na, agı r yük
kald ı nmasına izin veri l mez. Beslenmesine d ikkat edi l i r. Canı ri ı n istedi ­
gi yiyecekler b u l u n u p getiri l i r. Gebe kad ı n ı n çeşitl i yiyecekler istemesi­
ne "aş erme" den i r. Içki ve sigaradan korun u r. Üzü lmemesi, agl amama­
sı için çok d ikkatl i davran ı l ı r. Üşüyüp hasta olmamasına ve i laç alma­
mas ı na çal ışı l ı r. H am i lenin saçı kesi l mez. Düzenl i ara l ı kl arla doktora
götürü lerek sagl ıgı kontrol altı nda tutul u r. Akraba evl i l ikleri nde doga­
cak çocugu n sakat olma i htimal i yüksek bu l u ndugundan, gebeligin baş­
langıcı ndan iti baren doktor kontrolü daha büyük önem taşı r.
Aile büyükleri ham i leierin en büyük yard ımcısı d ı r. Ev işleri ve sag­
I ı kl ı kontrol leri n i n yapı l ması nd a önem l i yard ımlarda bu l u n u rlar. Hami­
le kad ı n ı s ı k s ı k gezi ntiye çıkarı rl ar. Sık s ı k yıkanmas ı n ı saglarlar. Baba
adayı da eşi ne her yönden destek olur.

H am i lel ik i lerled i kçe, kar ı n büyüdükçe kad ı n, d u rumuna uygu n


rahat kıyafetler giymeye başlar. Bu tür kıyafetler giyim magazalarında
da satı l maktad ı r. Ham i le kad ı n topuklu ayakkabı giymez.

H am i lel igi n anlaşı l masıyla birlikte dogacak çocugun c i nsiyeti n i n


merakı başlar. C i ns iyet eskiden çeşitl i yol l arla tahmin ed i lmekteyd i . Bu
tah m i n leri n geçer l i l igi yoktur. Gü nümüzde u ltrosonografiyle 20-24 haf­
talar aras ı nd a, dogacak çocugun cinsiyeti bel irlenebi lmekted i r. Karı-ko­
ca c i ns iyet terc i h i yapmaktan çok, cinsiyete uygun çocuk haz ı rl ıgı yap­
mak açıs ı ndan çocukları n ı n cins iyeti n i önceden ögrenmek i stemekte­
d irler.
Doğacak çocugun cinsiyeti ne göre aileler hazırl ı ga başlar. Yerleş­
me yer i n i n öze l l igine göre bebek karyolası veya beşik temi n edi l i r. Ya­
tagı, yorgan ı , yastıgı, çarşafları satı n a l ı n ı r veya evde d i k i l i r. Anne ada­
yı bebek takı m ı n ı n baz ı ları n ı kend i el iyle işler. Türkiye' n i n bazı yerle­
ri nde 40 parça bezden "40 pare" den i len bebek yorgan yüzleri yapı l ı r.

35
,.-...

M
-


v'l
u.ı
eıı=
-
Doğum

Kundak takımı, z ı bın, ara bezleri veya hijyeni k bezler, göbek bagı, be­
bek havlusu, yıkama legeni, ceket, çorap, gömlek, pudra tem i n i i l k ha­
z ırl ıklardand ı r. Aile büyükleri, akrabalar bu i htiyaçların b i r böl ü m ü nü
hed iye yol uyla karşı l arlar Genel l ikle erkek çocuklar için mavi, kız ço­
cuklar için pembe renkteki giyim eşyaları tercih ed i l i r.
Doğum
H astahanede, dogumevi nde dogum yapmak isteyen kad ı n lar, do­
gum yaklaştıgı nda b i r val iz içine kendisi ve bebegi için gerekl i kıyafet­
leri, eşyaları koyarlar. Dogumevi ve hastahane bulunan yerlerde dogu­
mun, kes i n l i kle bu kuru l uşlarda yapı lması gerekmekted i r.

H am i leligin normal süresi dokuz ay on gü ndür. Dogum, evlerde


tecrübel i ebeler, hastane ve dogumevleri nde ise doktorlar tarafı ndan
yaptırıl ı r. Bebek dogduktan sonra göbek bagı kesi l i r, baglan ı r. Şayet da­
ha önceden bel i rlen m iş göbek ad ı varsa, göbek kes i l i rken bu ad söyle­
nir. Yıkanan bebek, kuru lan ı p kundaklanır. Anne tem izlen ip giyd i ri l ir ve
yatagına yatırı l ır. Merakla bekleyen babaya müjdeci gönderi l i r. Anne­
n i n ve bebeg i n i n sagl ı k l ı olması her baba n ı n en büyük arzudur. Dogum
haberiyle birl ikte annen i n ve bebegi n sagl ı n ı n iyi oldugunu söyleyen
müjdeciyi baba; para, göm lek, elbise vererek ödü l lendirir. Dogum ha­
beri ; gazetelere i lan vererek, telefon ederek, telgraf, mektup göndererek
uzaktaki akrabalara, dostlara duyuru l u r. Eşleri n anne, baba, dede, n i ne,
kardeş derecesi ndeki yak ı nl arı ise dogum yeri n i n çok yak ı n ı nda olacak­
ları ndan babadan haberi ögrenerek sevi nci n i paylaşırıar. Anneye geç­
miş olsun derler, kutlarlar.
Dogan bebegi n babası, karı s ı n ı n veya eben in kend isine uzattıgı
bebegi i l k kucagına aldıgı zaman ebeye bir hed iye (para, altın) veri r. Be­
begi karısı ndan a l m ış ise karısına b i lezik veya altı n takar. Baba, dogum
yapm ış eşi n i mutlaka degerl i b i r armaganla kutlar. Bi lez i k, altın, kolye,
taş l ı yüz ü k, güzel b i r kıyafet en yaygın armaganlard ı r. Lohusanı n anne
ve babası, kayı nval idesi, kayınpederi ve diger yakı n akrabaları da teb­
rige gel d i k leri nde birer hed iye verirler. Verilen hed iye anne veya bebe­
gi için o lur. Anneye gene l l i kle bi lez i k, altı n l ira, yüzü k, elbise l i k kumaş
gibi hediyeler veri l irken, bebege altın l ira, maşal lah a ltını, banka hesap
cüzdan ı, giyecekler, çocuk arabası, oyuncak, koyun , i nek getiri l i r.

37
Örfve Adetlerimiz

Lohusahk
Yen i dogum yapmış kad ı na " Iohusa"den i r. Lohusal ık süresi 40
gündür. Çal ışan kad ı n l ardan lohusa olanlar 40 gün izin l i sayı l m ı ştı r. Lo­
husa için dogumdan önce evi nde süslü lohusa yatagı haz ı rlanm ı ştır. Lo­
husa süsl ü ve rahat k ıyafetler içi nde yatagı nda yatar. Agrıları vard ı r.
Halsizd i r. Mikropl a ra, hasta l ı klara karşı dayan ıksızd ı r. Bir hafta, on gün
kadar mutl aka yatakta yatması gerekmekted i r. Lohusa l ı k süresince lohu­
san ı n sagl ıgı na, tem izl igine çok d i kkat edi l i r. A i le büyükleri, akrabalar,
komşu lar ev işlerini ve bebegi n bak ı m ı n ı üstelenerek lohusan ı n çabu­
cak iyi leşmes ine yard ı mcı o l u rlar. Lohusa n ı n 40 gün evinden d ışarı ç ı k­
maması, kendisi ve bebegin i n sagl ıgı açısı ndan olumlu sonuç verir.
Yoksa; "al karısı, al bastı, k ı rk basmas ı " şek l i nde halk tarafı ndan ad lan­
d ı rı lan ve lohusaların yakalandıgı kabu l ed i len hasta l ı kları önleme söz
konusu deg i l d i r.

Geleneg i m izdeki "k ı rk ç ıkarma", "kırk dökme", "kı rklama" gibi


isim lerle a n ı lan ve dogumun genel l ikle k ı rk ı nc ı günü lohusan ı n ve be­
beginin ayrı ayrı yıkanması özel b i r tören niteligi nded i r. Yal n ız annen i n
ve yavru nun yı kanmas ı i ç i n bel i rl i bir g ü n bekleme mecbu riyeti yoktur.

Ad Koyma
Bebegin, dogumdan sonra, birkaç gün içi nde ad ı konur. Ad koy­
ma, dogum o l ayı n ı n en önem l i u nsurları ndan b i ridir. Çünkü, kon u lacak
ad bir ömür boyu taşınacaktı r. Törem iz ve ıslamiyet, isim üzeri nde
önemle d u rm uşlar. Hz. Mu hammed bir had isinde "Çocugu güzel terbi­
ye etmek ve ona güzel bir isim komak evlad ı n babası üzeri ndeki hakla­
rı ndand ı r" buyurur. U ltrosonografiyle bebegi n cinsiyeti n i önceden ög­
renen ai leler bebeklerin i n adları n ı da bel i rlerler.

Bu yol a başvurmayanlar ise kız ve erkek ism i olmak üzere iki ad


haz ı rl arl ar. Ad seç i l i rken a i le büyükleri n i n görüşleri de a l ı n ı r. Daha ön­
ceden ad h az ı rl amayan ai leler, bebegi n dogdugu gün (Bayram, Arif,
Arife, Kad i r), zaman (G ü ndüz, Şafak) ay ve mevsim (Ramazan, Bahar,
Yazgül ü), dogum yap ı l an yer (Den iz, Demi r), dogum s ı ras ı ndaki olaylar
(Tufan, Yagm u r), a i len i n çok sevd igi d i nı kişi ler, (Abd u l l ah, Mehmet

38
Doğum

Mustafa, Al i, Ömer, H asan, H ü seyin, Ayşe, Fatma, Emine), ölmüş bü­


yüklere saygı (dede adı, n i ne ad ı), kardeşleri n i n yaşayı p yaşamadıgı
(Durdu, Duran, Yaşar), çok çocuga son verme i stegi (Yeter, Songül ,
Soner), . modaya uyma (Aylin, Burcu, Beste, Ezgi) g i b i sebeplerle bebek­
lerine ad koymaktad ırlar. Başka b i r deyişle ad seçmekted irler. Yaygı n ad
seç i m i, anne ve babanı n anlaşması yoluyla olmaktad ır. Bebek için do­
gum öncesi veya dogumdan sonra seçi len ad; dede, baba veya imam
tarafı ndan bebege ver i l i r. Adı verecek, adı koyacak kişi bebegi kundak­
l ı olarak kucagına a l ı r, yüzünü kıbleye çevirir. Sol kulag ı na ezan okur,
sag kulag ı n a d a üç defa adı n ı söyler. Dua eder, hayırl ı olmas ın ı d i ler. Bu
temel ad ı n yan ı nda b irçok aile çocuguna "göbek adı " koyar. Bebegi n
göbek bag, kes i l i rken konan ada "göbek ad ı " deni r. Göbek adları genel­
l ikle Allah ' ı n sıfatları, peygamberler, peygamber yakınları, kutsal kitap­
larda geç�n ad lar ve ulu kişi lerin adları arasından seçil i r. Abd ul lah,
Mehmet, Ahmet, Mustafa, Resul, Idris, ı brah im, ısma i l , H asan, H ü se­
yin, Ayşe, Fatma ve Zeynep en s ı k konulan göbek adlarıdır.

Komşu Ziyaretleri, Gözaydına Gitme


Dogum yapan lar, lohusalar a i le büyükler i n i n yan ı s ı ra, akrabalar,
komşular ve iş arkadaşları tarafı ndan da ziyaret edi l i r.

Bu ziyaretin ad ı "göz ayd ı n ı na g itme, bebek görme, dogum tebri­


ki" d i r. Dogum, aile kadar yakı nlar arası nda ve mahallede de kutlanan
ve herkesi yakı ndan i lgi lend iren b i r olayd ı r.

Ziyaret s ı rasında lohusa "süslü lohusa yatagı" nda yatar, üzerinde


işlemeli, dantel l i kıyafet .vardı r. Bebek karyolası da baş ucunda bulun­
maktadı r. I l k ü ç gün a i le büyükleriyle çok yakın akrabalar z iyarete ge­
l irler. Ziyaretler 40 güne kadar devam eder. Ziyaretç iler, lohusaya elle­
ri boş gel mezler. Ya lohusa, ya da bebegi için hed iye getirdi kleri gibi çi­
çek (saksı, sepet, buket), kırm ız ı kurdeleyle baglanmı ş lohusa şekeri, çe­
şitl i tatl ı lar (yiyip güçlenmesi ve sütü n ü n bol olması içi n) sunarlar. Be­
bek için giyi m eşyası, altın nazarı ı k, çeyrek altın, oyuncak, banka cüz­
dan ı, anne içinse dogum öncesi kıyafetlerini, k i lo alması dolayısı i le g i ­
yemeyeceg i düşüncesi nden hareketle, çeşitl i giyim eşyaları hed iye

39
Ört ve Adetlerimiz

olarak tercih edi l i r. Ziyaretçi lere "Iohusa şerbeti" den i len kırmızı renk­
te tatl ı b i r şerbet i kram ı nda bu lunu l u r. Bu şerbet ayn ı renkteki "Iohusa
şekeri" nden yap ı l ı r. Lohusa ziyareti nde şu tür sözler söylenerek lohusa
tebrik ed i l i r.
• Geçmiş olsu n .
• Göz ü n üz ayd ı n .
• H ayırl ı, ugurlu olsu n .
• Anal ı baba l ı büyüsü n .
• Uzun ömürlü olsu n .
• Al lah nas i b i n i bol ets i n .
• Al lah, anasına babasına bagışlası n .
• Vatana, m i l lete, d i n ine hayı rl ı olsu n .
• Muhammedı ahlakı olsun.
• Fatma ahl akı olsun (kız için)
• Agz ı n ı n tad ıyla büyütesi n .
Bebeğin Ilk Günleri
Bebegi n , dogumundan sonra, 1 2 saat içinde gıdaya i htiyacı yok­
tur. Daha son ra anne sütüyle bes lenir. Bebege her meme veril işi nde ön­
ce gögüsler güzelce tem izlenir. Anne sütü bebegi n sag l ı k l ı beslenmes i
açısından çok önem l id i r.
Bebek, her gün 1 8-20 derece oda sıcakı ıgı nda yıka n ı r. 3-7 gü nde
göbegi d üşer. Anneler, bebeklerin i n i nn i söyleyerek uyuturlar. Çeşitl i ih­
tiyaçları n ı giderirken bebeklerin i sevip okşarlar, güzel sözler söylerler.
Dogumun yed i nci günü nde evde mev l it okutturu l u r. Sag l ı k l ı dogum
olayı ndan son ra ku rban kesi p yoks u l lara dagıtan ai leler pek çoktur.
Bebegi n ad ı n ı n konu lmas ı n ın hemen ard ı ndan babası, dogum ka­
gıtlarıyla b irl i kte b u l u nd ugu yerin nüfus müdü rlügüne başvu rarak çocu­
gun nüfus hüviyet cüzdan ı n ı (kim l ik belgesi) al ı r.

40
Doğum

• Türkiye'n i n b i rçok yeri nde yen i dogan çocuklar i ç i n agaç d i k­


me gelenegi vard ır. Erkek çocukların evlenmeleri büyük masrafı gerek­
ti rd igi nden, dogar dogmaz adl arına kavaklık tesi s edi l ir. Erkek çocuk
evlenecek yaşa gel i nce kavaklar kes i l i r, sat ı l ı r. Parasıyla d ügü n masraf­
ları karş ı l a n ı r veya yen i bir ev i nşa edi l ir. Kız çocukları için ceviz, dut,
elma agaçl arı d i k i l i r. Erkek ve kız çocuklar için bagl ık yerlerde bag ku­
ruldugu da görü l ü r.
Diş Bulguru, Buğdayı, Hediği
• Altı n cı aya dogru çocugu n i l k dişleri çıkar. I l k d işler, bebegi n ge­

l i şmes i n in, büyü mesi n i n işaretlerid i r. Bu sebeple aile i çinde sevinçle


karşı lan ı r. " D i ş bugdayı, Diş bu lguru" töreniyle Türkiye' n i n birçok ye­
ri nde kutl an ır. Bugday kaynatı l ı r, yan i "hed ik" hal ine getiri l i r. Akrabalar,
komşular çagrı l ı r, eglence düzen len i r. Gelenler çocuga b i rer hediye ge­
tirirler. G iyi m eşyası, oyu ncak, en çok getirilen hed iyeler arası ndad ı r.
Kaynatı l m ış bugday çerezle karıştırılarak davete gelen lere ikram ed i l i r.
Bir tepsiye veya bir bez üzerine otu rtu lan çocugun başı ndan b i r tutam
hed ik dökü l ü r.
çocuğun Gelişmesi
Normal gel işme dönem i içi nde konuşmayan, yürümeyen, bakışla­
rı nda bozukluk görülen çocukları n anne ve babaları çevreleri nden tel­
kin ed i len tıp d ışı uygu l amalara itibar etmeden en yakın sagl ık ku ru lu­
şuna başvururlar. Diger yandan her ana-baba, kend i leri ne en yakı n Ana
Çocu k Sagl ıgı Merkez i'ne gid i p bebeg i n i kaydettirip aşı ları n ı n düze n l i
olarak yapılmas ı n ı saglar.

41
SÜNNET

Erkek çocukları n ü reme organları n ı n uç tarafın ı kaplayan yeri n i n


keskin b i r araçla çepeçevre kesi lmesine "sünnet", yap ı l an işleme "sün­
net etme", işlemi yapana da "sünnetçi"den i r. Sü nnet, erkek çocuğun
hayatında önem l i bir olayd ı r. Bu yüzden genel l ikle özel bir merasim
(düğün, mev l it vb.) yap ı larak kutlanır.

Sü nnet en erken 4-5, en geç 1 4-1 5 yaşlarında yap ı l ı r. Birden çok


erkek çocuğu b u l u nan aileler, heps i n i birden sünnet ettiri rler. Bu du­
rumda en küçük erkek çocuğun yaşı 4'ten aşağı olabi l i r. Öksüz, yoksu l
çocukları n s ü nnetleri yakın akrabaları, zengi n kişi ler veya hayır kurum­
ları tarafı ndan yaptı rı l ı r.
Sünnet i lkbahar, yaz, sonbahar mevsim leri nde yap ı l ı r. Çocukların
oku l durum ları d ikkate a l ı narak haz i ran, eyl ü l ayları terc i h ed i l ir. Per­
şembe, Cumartesi, Pazar gü n leri ise en çok sün net yap ı l an gün lerd i r.

Sünnet Düğünü
Çocuğu nu sünnet etti rmek i steyen ai le, sün net gü n ü n ü kararlaştı r­
d ı ktan sonra kı rsal kesimde "okuyucu, elçi" çı karak, şeh i rlerde daveti­
ye bastırıp d ağıtarak akraba, komşu ve dostl arı n ı davet eder. Bir yandan
da çocuk, sün nete haz ı rlan ı r. Şeh i rlerde sünnet kıyafeti d i k i l i r veya sa­
tın al ı n ı r.

42
Sünnet

Sünnet kıyafeti genel l ikle üzerinde maşallah yaz ı l ı b i r başl ı k, be­


yaz pantolon ve ceketle yen i bi� çift ayakkabıdan ibarettir. E lbisen i n
üzerinde kırmızı veya mavi b i r pelerin geçiri lerek kıyafet renklendiril ir.
Tabiı ceketi n içi ndeki beyaz göm lek, kravat, ayakl arda beyaz çoraplar
u n utu l m az. K ı rsal kesimde ise sü n net çocuguna yen i bir takım elbise
yaptı rı l ı r.
Gerek şeh i rde, gerekse kırsal kesi mde ayrıca sün net sırası nda gi­
yilmek üzere gen i şçe ve d izlere kadar uzun bir göm lek d i kilir veya sa­
tı n a l ı n ı r. Sünnet elbisesi, gömleği kirve, baba anne, anne anne, teyze,
dayı ve dedeler tarafı ndan armagan ed i l ir. Sün nete bi rkaç gün kala, sün­
net olduktan sonra çocugun yatacagı karyola ve oda süslenir. Renkl i ka­
gıtlar, balon lar, res i m l i duvar hal ı ları süsleme eşyası olarak ku l lan ı l ı r.
Sünnetten b i r gü n önce veya sün net sabahı, sünnet çocuğu atla, fayton­
la, otomobi l le, traktörle gezd i r i l i r. Bu gezd irme sırası nda davu l zurna
çal ı n ı r, çocu klar şark ı l ar, türkü ler söylerler. Böylece sünnet olayı çevre­
ye bir daha d uyuru lmuş olur. Ayrıca çevrede bulu nan vet i lerin türbeIe­
ri de ziyaret ed i l ir.
Sün net haz ı r l ı kl arı içinde çocugun tıraş ed i l mesi ve y ı kanmas ı da
bu l u nmaktad ı r. Her bakımdan sün net için hazı rlanan çocugun sünneti
evde, bahçede, gaz i noda, dügün salonunda yap ı l ı r. Sü nnet hangi me­
kanda yapı l ı rsa yap ı l sı n sü nnetten "sünnet dügü nü" diye söz ed i l ir. S ü n­
net öncesi tecrübel i bir sünnetçi i le anlaşı l ı r. Hastanelerde doktorlar ta­
rafından sünnet yap ı l ması da yaygınlaşmaktad ı r. Dogru ve sağ l ı k l ı olan
sün netin doktorl ara yaptı rı l mas ıd ı r. Sünnet yapı l acak yere sü nnet kıya­
fetiyle gelen çocugun güzel sözler söylenerek pantolonu, kü lotu ç ıkarı­
l ı r. Uzun sün net göm legi giyd i ri l ir.
çocugu sü n net sırası nda tutacak kişiye "kirve" denir. Kirve b i r
sandaleyeye oturur. Çocuk kucagı na otu rtu l u r. Ki rve, çocugu n bacakla­
rını açarak s ı kı sı kıya tutar. Sün netçi, çocugu n önünde egi lerek sünnet
derisi n i keser.
Bu s ı rada tekbir getir i l i r. Sünnetçi işi n i bitirince, çevrede bu l unan­
lar "oldu da bitti maşal l ah" derler. Çocugu süslü sün net yatagı n a yatı­
rırl ar. Çocugun babası sü nneteiye para ve bir armagan veri r. Ki rveye de
bir armagan veri l i r; Kirveye veri len armagan, k ı rsal kesimde genel l i kle
koç, dana, şeh irlerde giyim eşyas ıdır.

43
SÜ N N ET RESMI (RESIM 4)
Sünnet

Yatagı n a yatı rılan sün net çocuguna, başta anne ve babası ol mak
üzere, kirvesi , akrabal arı davetl i ler geçmiş olsun derler. Armagan ları n ı
veri rler. Altı n , saat, dol makalem, banka hesap cüzdan ı, kitap, bisiklet,
çeşitl i oyu ncaklar, giyim eşyaları en yaygın hed iyelerd i r. çocug.u n yas­
tıg ı n ı n altına zarf içi nde para koyanlar da çoktur.
Zengi n l er, çocu kl arı n ı sünnet etti rirlerken yan ında b i r öksüz veya
yoks u l çocugu da sün net ettirirler. Sü nnet hed iyeleri iki çocuga da ve­
ri l ir.

Ai len i n gel i r durumuna göre sünnet dügünü nde çeşitl i eglenceler


düzen len i r. Yatagına yatan sünnet çocugu eglend irilerek acısı unuttu­
ru l maya çal ışı l ı r. Gölge oyu nu, hokkabazların, komedyenlerin gösteri­
leri, küçü k konserler, halk oyu n ları sün net eglenceleri n i oluşturur.
Eglence sürerken konuklara pasta, börek, pilav, zerde, ayran,
meyve suyu, meşrubat ikram ed i l i r. Günümüzde sünnet dügü nünde
mev l it okutu p yemek veren pek çok a i le vard ır. Sün net yemegi dügün
yemeginden farks ızd ı r. Bu konuda aşırı israfa gitmekten, çok gösteriş l i
dügü n ler yapmaktan kaç ı n ı lmalıdır.

45
Ai lEOE ÇOCUG UN YERi

Türk ailes i nde çocuk, e n kıymetl i, e n önem l i ve e n sagl ıkl ı yeri al­
mal ı d ı r. Bu, yal n ız para ile sagl anamaz, bir egitim işid i r. B iz im gelenek­
lerim izde çocuk mu kaddes bir emanet kabul ed i l i r, aile ve m i l let pla­
n ı nda "hayrü' l-halef-hayırll evlat" olarak görü l ü r ve çocuk bu anlayışa
göre haz ı rlan ı p yetişti ri l i rd i . Bugü n ü n egitim anlayışı daha aç ı k bir şe­
ki lde ortaya koymuş ve araştırmalar gösterm iştir ki, ai lede çocuk üze­
ri ndeki d ikkat, ana rahm ine düşer düşmez başlamaktad ı r. Bu bakımdan
geçmişte Türk ai lesi ve özel l ikle an ne, yavru yu haramdan anne karn ı n­
dan itibaren sak ı nmada büyü k titizl ik gösterm işti r. Hatta bazan bunda
daha sonraki nes i l ler de göz önü nde bu l u ndurul muştu r. N itekim bir ata
sözümüz " Deden in yed igi ekşi meyve torununun d işlerin i kamaştı­
rı r"der. D i n i m izde de hayırl ı evlat bı rakan kimselerin öldükten son ra
amel defterleri n i n kapanmayacagı müjdelenmişti r.
çocugu n çevreyi tan ı maya başlad ıgı andan iti baren iyiyi, dogruyu
görmesi, b i l mesi, iyi ve dogru al ışkan l ı klar ed inmesi, iyi yetişmesi için
ai le, uygu lama l ı bir egitim alan ı olmal ı ve bu konuda eli nden gelen iti­
nayı göstermel idir. Aile fertleri n i n bi rbirlerine ve başkalarına karşı dav­
ran ışiar ı n ın, yaptıkları hareketlerin çocuga örnek olacag ı n ı , onun şahsi­
yeti n i n ol uşmasına tes i r edecegini akı ldan ç ı karmamal ıdır. N itekim kül­
tü rümüzde bu yönde bir yıgın h ikaye vard ı r ve bugü n modern egitim
sistem i de ayn ı noktayı vu rgu lamaktad ı r.

46
Ailede çocuğun Yeri

Ana-baba, davran ışlarını, çocuga örnek olacagını da u nutmayarak


kontrol etm e l i d irler. N itekim bugü n i htiyaç duyul an Ana-baba okul l arı
ailen i n başl ı başı na bir egitim kurumu oldugu noktası ndan hakeret et­
mekted i r. Çocugu n anne, baba, kardeşler ve d iger büyü klerle, akraba
ve komşu l arla olan i l işk ileri onun gelecegini kuracak veya tayin ede­
cektir. Bunda çocuga daima yard ımcı olmal ı d ı r.
Çocu k i nsan sevgisini, arkadaşl ık duygusunu, büyüge saygıyı, kü­
çüge sevgiyi, hayvan sevg i s i n i, b i r mal ı korumayı, tutu m l u olmayı, isra­
fı n a i le ve m i l let-devlet bütçesi ne verecegi zararları vb. degerleri hep
anne ve babadan uygu l amal ı olarak ögre n i r, ögrenmel id i r.
Karı-koca, alacakları her karardan (ev degiştirme, iş degiştirme,
şeh i r veya köy degişti rme vb.) önce, bu kararın çocukları nas ı l etkileye­
cegini hesaplamak durumu ndad ı r.
çocuğun Eğitim
Çocuğun egitim i ve ögretim i a i lenin karın doyurmadan sonra ge­
len en önem l i meseles i olmalıdır.
Yal n ız bu egiti m i n, çok küçük yaşlarda ai lede, sokakta, mahal le­
de başlad ıg ı n ı ve okulda devam ettigini, bu seyrin birbiri n i tamaml ama­
sı gerektig i n i unutmama l ı d ı r. Ai le, mahal le ve oku l, çocugu aynı deger­
ler etrafı nda şeki l lend i rmel i ve mensubu oldugu m i l letin sagl ıklı bir fer­
di hal i ne getirme l id i r. Ailede veri len egitim çevre ve okulda aynı para­
lelde gel iştiri l i p zeng i n leşti ril mezse çocugu n şahsiyeti n i n oluşmas ı nda
tam iri güç yaralar meydana gel i r.
Eski Türk Toplumlarmda çocuğun Eğitimi
Eski çaglarda egitim, günümüzde oldugu gibi aile egitim i, d i n egi­
ti mi, okul egitim i gibi farklı alanlara yayı lmamıştı . Sade yaşayışı n, kül­
türde ve yaşama tarz ı ndaki sürekl i l igin etkisiyle oluşan müşterek bir
egiti m sistem i anlayışı, ana-babalar, çevredeki d iger büyü kler ve d i n
adam ları vasıtasıyla nes i lden nesile aktarı l ıyordu.
Bu eğiti m vasıtasıyla çocu klar ve gençler yaşayacakl arı topl umda
geçerli olan ölçü leri kazan ıyorlard ı . Ai le, bölge ve m i l leti n i n degerIeri­
ni ögrenerek yetişen nesi l ler, ögrendi kleri ni gelenek ve görenekleri va­
sıtasıyla arkadan gelen nes i l lere aktararak kü ltü r birl igi n i de sagl ıyorlar­
dı.

47
Örj ve Adetlerimiz

Orta Asya'da yaşayan Türkler, göçebe hayatı n ı n i htiyaçları n ı kar­


şılayacak b i r egitim sistem i ne sah iptir. Tabiat şartlarına dayanmak, sa­
vaş ve akı n ıarı n geregi olan si lah, spor, b i n ici l i k, avcıl ık, hayvancı l ık i le
ilgi l i b i l gi ler, yetişkin lerden yetişenlere görgü ve sözl ü egitimle aktarı l ı­
yordu . Her yaş guru bu ndan beklenen davranışlar, üzerlerine almaları
gereken soru m l u l uklar ve imtiyazlar bel i rlenm işti . Bir çocugu n kahra­
man I ı k gösterd ikten sonra isim kazanması, ad ı n ı duyu rduktan sonra ev­
lenebi l mesi g i b i .

Türk hayatında v e kü ltü rü nde Islamiyetin kabu lü ve yerleşik me­


den iyete geçiş, farkl ı egitim kurum ve sistem leri n i n dogmasına sebep
old u . Bu dönemde aile ve çevre yan ında medreseler, tekkeler, zaviye":
ler, mahalle mektebleri, sıbyan mektebleri, enderun teşki l atı gibi kuru­
luşlar top l u m u n i htiyçlarına göre farklı egiti m verm işlerd i r.
Osman l ı devleti Islam prensiplerine göre idare ed i len büyük ölçü­
de d i ni b i r devlet oldugu ndan, her çeşit egiti m kuru mu ve tarz ı nda isla­
mi degerler önce l i k taşım ıştı r.
Tanzi matla başlayan bat ı l ı l aşma hareketleri Cumhuriyetle birl ikte
resmileşmiş, egitim l a i k ve batı l ı örneklerine paralel b i r gelişme göster­
miştir. 1 924 yı l ı nda "Tevhid-i ted risat" kanununun kabu l ü i le farkl ı egi­
tim kuru m ları ortadan kald ı rı l m ış, tek tip egitim sistemi ben imsenmiştir.
Genel Olarak Çocuk Eğitimi
Çocu k ve genç egiti m i n i n amacı, bireyin yaşad ıgı topl u ma uygun,
sagl ıkl ı kişi l i k kazanması ve hayatı nı tek başına idame etti recek beceri­
lere sah ip ol masıd ı r. I nsan hayatı göz önüne al ınd ıgı nda bebekl i k ço­
cukl uga, çocukluk gençl ige, genç l i k yetişki n l ige haz ı r l ı k dönem lerid i r.
Ai len in ve cem iyetin amacı çocukların her yönde sagl ıklı yetişk i n ler ha­
l i ne gel meleri d i r. Bir başka deyişle şahsiyet kazanmaları, kend i lerine
yeter hale gelerek, m i l letlerine yararl ı ol maları beklenmekted i r.
Şahsiyet kavramı sosyolojide şöyle cevapland ırılm ıştır: Her cem i­
yet, terbiye, takl it, ve tel k i n aracı ı ıgı ile kendi kü ltü rel talepleri ne, ken­
di dogru, yanlış ölçü leri ne, örfleri ne, kurum ve deger hüküm lerine uy­
gun düşen davran ışları ben i msetmek su retiyle bel l i bir tip yaratır. Bütü n

48
Ailede çocuğun Yeri

değerlerin aşı l anmasıyla ortaya ç ı kan tip, o cem iyette yaygın olan şah­
siyetti r. Cem iyetin ben i m sed iği kü ltür değerleri nden farkl ı davranış gös­
teren fertler, uygu nsuz olarak n itelend i r i l i r. Cemiyeti n ben i msediği şah­
s iyete sah ip olan i nsan, biyoloj i k veraset d ışı nda, bütün vasıfl arı n ı ce­
miyetten al ı r. I nsan, doğduğu andan itibaren ciğerlerine dolan hava gi­
bi kü ltü rü n şeki l lendi rici etkisi i le şahsiyeti n i kazan ı r. I nsan, kültü r kar­
şısı nda sadece alıcı ol mayıp ayn ı zamanda verici duruma geçebi len ka­
b i l iyette olduğu için kü ltü re, güzel sanatlar, tekn ik, ekonom i k vb. alan­
larda katkıda bu l u n u r ve cem iyetteki çeşitl i l iğ i meydana geti rir.

Teknoloji ve maddı kültürün gü n l ü k hayatta meydana geti rd iği


hızl ı değişmeye paralel sosyal ve kü ltü rel değişmeler meydana gel mek­
ted i r. Insan, her çağda çevresiyle iyi i l işkiler, sağl ı k l ı i letişimler kurmak,
varl ı ğ ı n ı çevresi ndek i lere kabu l etti rmek, duygu lar ı n ı ve yaptığı faali­
yetleri çevresiyle paylaşmak i htiyac ı ndad ı r. Bu nun için de toplumdaki
fertleri n asgarı müşterekler i n i n çoğalması gerekl i d i r. Topl umda gerekl i
olan ahenk de eğiti mle sağlan ı r. Bugünkü Türkiye'de d ı şarıda çal ı şan
annelerin gü n geçti kçe artması sebebiyle çocu kları n eğiti m i kreşten,
başlayarak ana oku lu, ilk oku l , orta oku l, l ise, ü n iversite o lmak üzere
büyü k ö lçÜde oku l lara devred i l m iş durumdad ı r.

Aile Içi Eğitim


Bunu n l a beraber yukarda da bel i rti ldiği gibi a i le çocuğa evi n i , ai­
les i n i sevd i rmel i ; onun ancak evi nde rahat ve mutl u olabi leceğ i n i gös­
termel i d i r. Çocuk geçici ziyaret ve seyahatlerde evi n i özleyebi l mel i d i r.
Çocuk, annes i n i sevmel i, ona güvenmel i; annes i n i n ve d i ğer büyü kleri­
nin kendi s i n i sevd i ğ i n i b i l meli, yaptığı olumlu davranışları anlatmas ı n ı n
yan ı nda, işled iği b i r suçu gel ip annes i ne itiraf etme cesareti kend i ne ve­
ri l mel id i r. Çocuğa veri len sözler yeri ne getir i l mel i veya yerine getiril­
mesi mümkün olmayan sözler veril meme l i d i r. Ona bazı sorumluluklar
yüklenmel i ve ailen i n kend i s i ne ihtiyacı olduğu h issettiri lmel i d i r.

• Çocuğa doğrudan nasihat etmen i n pek faydası olmayacağı ha­

tı rdan ç ı karı l mama l ı ; ona an latı lmak istenen gerçekleri anne, baba ken­
di arası nda sohbet ederek duyurmal ı d ı r.

49
ört ve Adetlerimiz

• Çocukla sohbet, ona bir şahsiyet kazandıracaktı r. Ailen i n eko­


nom ik d u ru m u, gerektiği nde çocuğa bu çeşit sohbetlerle anlatı lmalı, ai­
le varl ıkl ı ise, esas olanın israf etmeden bu nu ai lenin, vata n ı n ve m i l le­
tin faydas ı nd a kul lanmak olduğu ; fakir ise bu n u n bir ayı p say ı l mayaca­
ğı, kendi leri nden daha fakir insan ların bu l u nduğu, hep birl ikte çal ışarak
ve tutu m l u davranarak maddı durum ları nı daha iyi yapabi l meleri n i n
imkan dah i l i nde olduğu çeşitl i d u rum lar yarat ı larak, tatl ı l ı k ve güzel
. I i k-
le anlatı lmal ıd ı r.

• Bizim geleneğim izde baba a i len i n reisidir. Ancak bu hiç bir za­
man babanın a i le üzeri nde baskısı olduğu an lam ına gel mez Çocuk, ba­
ban ı n ai ledeki yerini, baban ı n ve aile içi ndeki d iğer fertleri n davranış­
larından hissetmel i d i r. Babadan korku deği l ona saygı göstermek, onu
sevmek, söz ü nü d i n l emek gerektiğ i n i çocu k, bu an layış çerçevesinde
öğrenme l i d i r.

• Baba çocuklarıyla dost ve arkadaş olmal ı, gerektiği nde on larla

oyun lar oynayarak baz ı gerçekleri tan ıtmaı ı d ı r. Çocuk ' böylece babası­
na inanmal ı, güvenmel i, onun babal ık şefkat ve h imayes i n i kendi üze­
ri nde hissetmel i d i r. Ayrıca baba gerektiğinde çocuğunu karşısı na, bü­
yük bir insan la kon uşu r gibi almal ı ve onu i lgi i le d i n lemeli, görüşleri­
ne değer vermel id i r.

• Çocuğu n şahsiyetin i kı rıcı davranış ve sözler sarfetmemel idir.

Bu, çocuğa a i l ede b i r şahsiyet olduğu duygusunu kazand ırır. Çocuğun


hataları, yaram az l ı kları, şımarı klı kları, döverek, kötü sözler söyleyerek,
başka arkadaşları örnek gösteri lerek düzeltilme yol una gid i l memel i, ku­
su rl ar tatl ı l ı kl a, gerektiği nde tatl ı sert davran ışlarla gideri l mel idir.

• Çocuğun yan ı nda anne ve baba hiç bir şekilde küfür, argo, ba­
yağ ı söz ler ku l l anmamaı ı d ı r.

• Anne baba a i le içi nde doğabilecek baz ı anlaşmazl ıkları, geçi m­


siz l i kleri çocukların gözü önü nde tartışmamal ı, hele aile büyü kleri i le
bir münakaşaya gi rmeme l i d i r. U n utmamal ı ki çocuk i lerde anne ve ba­
basına göstereceği muamelede, gözü önündeki bu davran ışları örnek
alabi l i r.

50
rJ')
-

ı.ı.ı
eıı:::
-

-

i-
-

)\.:)
ı.ı.ı

-
u-.
ı.ı.ı
...ı
"<
Ört ve Adetlerimiz

• Anne ve -bilhassa baba, kabu l edilmesi mümkü n o lmayan içki,

kumar vb. kötü a l ı şkanl ıkları nı çocukları n gözü önünde uygulamaktan


kaçı nmal ı , hatta sözünü dahi etmemeli. Sigara ve içkinin bakkaldan ço­
cuga aldırılması telafisi güç al ışkanl ıkl ara yol açabilir. Gü nümüzde te­
levizyon ve video ailenin adeta kaç ı n ı lmaz konugu haline gelmiştir.
Yal n ız aileler bazı uygu nsuz, çocugun ru h saglıgı n ı bozacak film ve
programları gerektiginde kendileri de seyretmeyerek, yavru l arı nı koru­
mai ıdı riar. "Ben seyrederim, sen çocu ksu n" an layışı çocugu daha tahrik
eder ve isyankar k ı lar. Ayn ı şekilde çocugu n ru hi gelişmesine zarar ve­
recek bas ı l ı yayınları aileye sokmamalı ve mü mkün mertebe çocugu
bu nların yıkıcı etkisinden korumaya çal ı şma l ı d ı r.
• Eskiden çocuk amca, hala, dayı ve bilhassa büyük anne ve bü­

yük baban ı n sevgi, şefkat hahisi içinde büyürdü. Bugü n ü n ekonomik


şartları "çekirdek aile tipi"ni öne ç ı karmı ştır. Aile, anne baba ve çocuk­
lardan meydana gelmektedir. Tabiatiyle çocuk bu çOK yakı n aile fertle­
rinden uzak kal maktad ı r. çocugu n ruh sagl ıgı bakım ı ndan bil hassa bü­
yük anne ve büyü k baba ile ilişkisini can l ı tutmak için gayret sarfetme­
ii; hele beraber yaşan ıyorsa, çocugun bu nları kendisine dost ve saygı
deger bil mesi, sözleri dinlenir kişiler olarak benimsemesi saglanmal ı d ı r.
Onların birer fazlal ı k degil, varl ı kl arı n ı n aile için bir bereket oldugu his­
settirilmelidir.
• Egitimciler ailede tek çocugu n egitiminin daha zor oldugu nok­

tası nda birleşmektedirler.

• Birden fazl a çocuklu aileler, kardeşler arası nda ayı rı m yapma­

mai ıdı rlar.


• Gü n l ü k davran ışl ardan, hediye, ögretim ve mirasa kadar her
şeyde kardeşlere eşit davran ı l mal ı, aile bütçesi buna göre ayarlanma l ı­
d ı r. Kardeşlerin birbirini kıskanmasına zemin haz ı rlanmamal ı d ı r. Kendi­
sinden sonra gelen kardeşini kıskanan çocugu n bu duygusunu . sevgiye
dönüştürmeye gayret etmelidir.
� Iyi okuyan, ödü l ler alan çocuk evde de iyi karşı l anmal ı, ama ba­
şarısız' çocu k bu yüzden hor görü lüp aşagı lanmamal ı , başarısız ı l ıgı n ı n
sebebi dikkatle araştı r ı l m a l ı d ı r.

52
Ai1ede çocuğun Yeri

• Küçükler, büyük kardeşler i n i sevdigi kadar saymasın ı da ögren­

mel id i r. Büyükler de küçük kardeşler i n i sevmel i, görüp gözetmekle yü­


küm l ü oldugu nu bi lmel idir.

• Esas olan ai len i n devam etmesi, eşlerin ayr ı l mamasıdır. Ancak

ayrılma duru m u nd a eşleri n çocukları na karşı davran ı şları nda çok d i k­


katl i olmal arı gerekir. Hele çocukl arı b i rb irlerine karşı ku l lanmamal ı ve
kışkırtmamal ıd ı r. Mahkemen i n verd igi kararlar çerçevesi nde kalmak
şartıyla, çocugun ayrı olan anne ve babası i le mü nasebetin i n sevgi ve
saygı zem i n i n de devam ı saglanmal ıd ır.

Okulda E�itim
• Bugün ü n çocuk ve gençler i n i n hayatı nda okul, yal n ızca bi lgi
alı nan ku rumdan öte, kiş i l igi n de büyük ölçüde şeki l lendigi yerd ir. Bu
sebeple egitimde genç ve çocukların davran ı şları kadar onlara örnek ol­
ması gereken ögretmen i n b i lgis i n i n yan ı nda kişi l igi de önem taşıyan bir
konudur.
Okula Başlama
Her çocugun hayatında oku la başlama çok öneml i b i r geçiş döne­
midir. Çocu k, oku l a başlad ıgı andan itibaren, ai lesi ve yakın çevresi d ı­
şında yabancı b i r çevreyle taşınacak ve bu çevre i le i letişim kuracaktır.
Ana oku l u n a giden çocukların farkl ı b i r çevreye uyum saglamada tec­
rübesi olsa b i le i l koku l, oyun d ışı nda ögrenme soru m l u lugu n u n çocuga -
veri ldigi i l k kurum olacaktı r. Oyu n d ışı nda, bi lgi ögrenme d isipl i n i n i bu
yıl larda ögrenecektir. Yerine göre, oyunu ndan, uykusu ndan vazgeçerek
çal ışmak zoru nda kalacaktır. Osmanl ı dönem i nde oku la başlaman ı n
önem i, çok zengin ve teferruatl ı başlangıç törenleri i le çocuga ve çev­
reye h issettiri l ird i . Son y ı l l arda bazı ai leler, Eyüp Su ltan, Hacı Bayram
ve yöredeki vel i leri n türbeler i n i z iyaret ettirerek çocuklara destek olma
yol u nu seçmekted i rier.
I l koku l a başlayacak çocukl ara, artık b i r takım soru m l u l u kları yal­
nız başlarına taşıyacak kadar büyüdü kler i n i h issettirecek b i r takı m tören
ve davran ışlar gerekl idir. Bu yen i dönemi n çocuk için önem l i, fakat kor­
ku lacak bir dönem olmad ıg ı n ı anlatacak davran ışlar faydalıdır.

53
, .-

tI'L
ı.ı.ı
U
Z
:0
...ı
::J
::ıı:::
o
::ıı:::
...ı
Ailede çocuğun Yeri

• Ai le büyükleri n i ziiyaret ederek, oku la başlama haberi n i n veril­


mes i, bu büyükler tarafı npan çocuk lara hediye veri l mes i . uygun ve se­
vindirici davran ışlar arasl hda sayı l abi l i r.

• çocuğ u n oku l ahş verişleri n i n çocukla beraber yapı lması, al ı ­

nan eşyalarla i l gi l i onun a a fikr i n i n soru l ması b u sorum luluğu yüklen­


mesi ne yard ı m c ı olab i l i r.

• Orta oku l, l ise ve � n iversiteye başlayan çocuk ve gençlere de gi­

derek sorum l u l ukları n ı n te beraberi nde imtiyazları n ı n arttığ ı anl atılma­


ı ıd ı r. Oyu ndan veya isteq ikleri faal iyetlerden vazgeçerek ödevleri ni ha­
zırlamaları, ders çal ı şmaları sonucunda z i h i n leri n i n gel iştiği, öğrend ik­
leri bilgi lerle d ü nyayı daha iyi kavrayabi lecekleri güzel kişi l i kler kazan­
d ı kları, onl ara uygun biçim lerde hissettir i l mel idir. Başarı ların hem ai le,
hem oku l tarafı ndan öqü l lendi r i l mes i, başarısızl ıkların tah l i l ed i lerek
değerlend i r i l mesi çocu� ve gençler i n daha başar ı l ı olmaları na, yeni
oku l dönem l er i ne daha hevesl i başlamal arına yard ı mcı olacaktı r.

• Ayrıca Mi l lı bay t amlar, kutlama ve anma törenleri, oku l içi çe­

şitl i sosyal faal iyetler set i m l i hale geti ri l mel idir. Öğrenci lere çeşitl i gö­
revler veri lerek katı l maUm sağ lanmal ı d ı r.

• Oku lda çocukları n ve gençlerin sahip olması gereken güzel


davran ışlar şöyle s ı ralanab i l i r.

Öğretmene Saygı
Büyü klere saygı göstermesi n i öğrenen çocuklara öğretmene saygı
göstermesi d aha kol ay öğreti l i r. Büyü kler, özel l ikle öğretmenler, çocuk
ve gençleri n eksi kleri n i !tamamlayan ve yen i bi lgileri öğreten kişiler ola­
rak saygıya l ayıktı rlar. Öğretmene saygı l ı olman ı n gereği ve sebepleri
aile sohbetleri s ı rası nda çocuğa tel k i n ed i l mel id i r. Oku la başlad ı ktan
sonra öğretmen ler, bu saygıyı hakettikleri n i, davran ışları i le pekiştirme­
li ve çocukların güven i n i kaybetmemeye özen göstermel id i rler. Eğitim­
de korku nun yeri yoktu r. "Sabı r ve sevgi i le koruk, helva olur" atasözü n­
den haketle, çocukl ara daima sab ı r ve sevgi göstermek, saygıyı berabe­
ri nde geti recekti r.

55
Ailede çocuğun Yeri

Selamlaşma
"Daima küçü kler büyü kleri selam lar" kural ı ndan hareketle bizi
yetiştiren ögretmenleri oku lda ve oku l d ış ı nda sel amlamak güzel bir
davran ıştı r. Ögretmene selam baş egerek veri l i r.

Yer Verme, Yol Verme


Büyüklere yol ver i l i r kural ına uygu n olarak çocuk, genç, oku l
içi nde ve oku l d ışı nda ögretmeni ne yol vermel i ve onu selamlamaı ı d ı r.
Taşıt araçları nda, büyü klere, -do layı sıyla ögretmene yer vermek zarif ve
saygı l ı bir davra n ı ştı r. Her çocuk ve genç, bir gün yaşl ı olacaktı r.

Müşterek Alanlarda Davramş


Oku l içi nde ögreneilerin birlikte ku l landı kları, merd iven, koridor,
spor salonu, bahçe vb. yerlerde ögrenci ler birbi rleri n i itmemel i, h ı rç ı n
davran ışlarla b i rbirlerine zarar vermemelidirler. Kend i leri ne yap ı l ması­
n ı istemed i kleri davran ışları başkalarına yapmamalıdı rlar. Kanti n ve
benzer alış veriş yerlerinde, sı raya gi rerek a l ı şveriş yapma, s ı rayı bozan­
ları zarif b i r biçimde uyarma adet hal i ne geti ri lmel id i r. Itişip kakışma i le
daha geç ve eks i k a l ı ş veriş yapılacagı unutu lmamal ı d ı r.

Öğretmene Ayağa Kalkma


Aile çevresi ndeki toplantılarda içeriye giren büyüklerin ayakta se­
lamlanmas ı gibi ögretmen de ayakta selam lanmaı ıd ı r. B u davran ış ög­
retmene saygıyı ifade ettigi gibi ögrencilerin de derse d i kkat vermeleri n-
'
de uyarıcı rol oynar.

Kamu Mallarmm Korunması


Oku ldaki her tü rlü araç-gereç, eşya m i l leti mizin ortak mal ıd ı r.
Uzun yı l lar ard arda gelen nes i l ler onl arı ku l lanacaktır. B u sebeple or­
tak eşya, araç ve gereç leri, kendi mal ı m ıza gösterdigimiz özenden faz­
las ı n ı göstererek korumal ıyız. Tem iz ve saglam bulmak için tem iz ve
saglam b ı rakmal ıyız. Ayn ı özeni, otobüs, tren, vapu r gibi ortak ku l lan ı­
lan taşıt araçlarına da göstermek ögrencilerin görevleri arası ndad ı r.

57
Örj ve Adetlerimiz

Tutumlu Olma
Her i nsan ı n tutu m l u ol ması gerek l i d i r. Çok faz l a parası ol anlar da
tutu m l u olm ak zoru ndad ı r. Çü nkü Türkiye kalkı nmakta olan bir ü l ked i r.
Fertlerin savurganl ığı, sonuçta ü l ken in hazi nes i n i faki rleştirecektir. Ay­
rıca ıslam iyet de savu rgan l ığı yasaklamıştır. Öğrenci ler, harçl ı kları n ı bir
plan dah i l inde harcamayı adet hal i ne getirmel id i rler. Yeteri nce kalem i,
boyas ı silgisi olan öğrenc i n i n, şunun rengi güzel, bu nun' kokusu güzel
diye ku l lanmayacağı yen i kalem, si lgi, boya gibi eşyaları almaması ge­
reki r. Sahip olduğu eşyaları s ı n ıfta veya evde saç ı p ortada b ı rakmamal ı,
d i kkatsiz l i k ed ip kaybetmeme l i d i r. Yarın Tü rkiye'n i n sah ibi olacak olan
çocu klar ve gençler kend i harçl ıkları n ı akı lcı harcad ı kları, eşyaları n ı n
kıymetini b i l d ikleri takd i rde, ü l kemizin d e kıymetini bi l eceklerd i r. Ü l­
kem izde hala pek çok çocuğun yoksu l l uktan dolayı tahsi l lerini yarım
bıraktı kları b i l i n mekted i r. B ize faz la gelen her şey, o çocukları n ve
gençlerin hakk ı d ı r.
Yemek Yeme
Oku l larda, her sosyal ve ekonom ik seviyede öğrenci ler vard ı r.
Varl ıkl ı ai leleri n çocuklar ı n ı n pahal ı yiyecekleri el lerine alarak u lu orta
yemel eri h iç zarif b i r hareket ol maz .

Eski Tü rk geleneklerinde bir mahal lede bir a i le güzel kokan bir ye­
mek piş i rd iği nde, "komşu hakkı" diyerek komşularına dağıtırd I . Bu ve
benzeri zarif davran ışları çocuklara an latmak ve uygu l amalarına yar­
d ı mcı ol mak gerek l id i r.
Çocuklara, sokak satıcı ları ndan a l ış veriş yapmamaları öğütlen­
mel i i bu n u n yerine oku l kanti n leri nde b u l u nduru lacak sağ l ı k l ı yiyecek­
leri al maları tavsiye ed i l me l i d i r.

Okuma Ahşkanhgı
Çocuğu n ve gelecekteki yetişki n i nsan ı n kend i n i, içinde yaşad ığı
çevreyi, topl u m u ve dünyayı tan ı ması, bi l mes i ancak okumakla müm­
kündür. Bu bakı mdan okl!mak, b i r an lamda insan ı n kabuğu n u yırtması­
d ı r. Tabiatiyle bu rada ası l olan bel irl i b i r öğretim kademes i n i her nas ı l
olursa olsun tamam lamak deği ldir. Eski kü ltü rümüzde insan ı n kend i n i

58
Ailede çocuğun Yeri

ve dü nyayı tan ıdığı n isbette yaratı l ı ş gayesi ne yaklaşacağı ifade ed i l miş­


ti r. Buna göre okumak; kend im izden önce gelen lerin ve el bette pek çok
şeyi bizden daha i lerde ve yak ı ndan bi lenlerin b i l g i ve tecrübelerinden
faydalanmak ve i n san oluşun anlam ı n ı kavramaktı r. Kur'an'da "bi len­
lerle b i l meyen ıeri n bir olamayacağı " açı kl anm ıştı r. B i l meni n ve tan ıma­
n ı n en kesti rme yol u ise okumak ve öğrenmektir.
Öğrenme n i n yaşı n ı n olmad ı ı hep söylene gel miştir. Ama okumayı
bir al ışkan l ı k hal i ne geti rmek herhalde orta hatta i l k oku l y ı l larıd ı r. Bu
bakı mdan i l k ve orta oku l öğretmen leri n i n öğrenci leri ne kazand ı racak­
ları en öneml i al ı şkanl ı k, "okuma alışkanl ığ ı " olmal ı d ı r. Bu, bi lgi öğret­
mekten daha önem l id i r.
D i n i m i z i n i l k emri n i n oku olduğu b i l i n i r. Fakat i nsan, elbetteki öğ­
ren im i n i b itiri nce okuma bitmiş olmaz. Hatta ası l okuma bundan son­
ra başlar. Oku l u n okumayı öğreten ve okuma al ışkan l ığ ı n ı kazand ı ran
bir yapıda ol ması eğiti m ve öğretim in devam l ı l ığ ı n ı sağlar.
Okumak yen i lenmekti r. I nsan ı n hayatı yen ilend ikçe renk kazan ı r,
bir an lama kavuşu r. Otobüste, trende, uzun veya kısa yolcu l u klardaki
zaman ları değerlend i rmek; i nsan ı n maddı ve manevi yap ı s ı n ı kem i ren
boş ve anlamsız d üşü nce kuru ntu ve hayalerden kurtu lmak, hep bir ga­
zete, dergi veya kitapla değ i l m i d i r?
/ Konuşma Tarzı
Öğrenci ler güzel ve doğru Tü rkçe konuşmaya özend irilmel idir.
Bölge ağızlarıyla konuşman ı n ayd ı n kişi ler için bir eks i k l i k olduğu an­
latı lmal ıd ı r. Yal n ış telaffuz, yan l ış manayı beraberinde getirir, yan l ış an­
lamalara sebep olur. Tan ı mad ı ğ ı m ız kişilere teyze, amca, dayı, anne gi­
bi h itaplarla seslenmek doğru değ i l d i r. Han ı mefendi, beyefend i, efen­
dim gibi h itaplar geleceği n ayd ı n ları ol acak olan öğrenci leri n ku l lan­
ması gereken hitaplard ı r. Öğrenci lere gereken du rum larda teşekkü r et­
men i n, ricad a bu l u nman ı n, özü r d i lemen i n güzel davran ışlar olduğu
öğreti lme l i d i r.
Öğrenci ler, meraml arı n ı doğru ve tam cüm lelerle ifade etmeyi
al ışkan l ı k hal i ne getirmelidi rier. Argo konuşma tarz ı n ı n i letişimi boza­
cağ ı n ı hiç hatı rdan ç ı karmamal ı d ı r. I nsan güzel Türkçe i le de çok zarif
espri ler yapab i l i r.

59
Örj ve Adetlerimiz

Yardımlaşma
Ögrenci ler, her konuda birb irler i n i n eks iklerin i tamam layıcı ve
birbirlerine yard ımcı olmal ıdı rlar. Iş birligi ve paylaşma, müşterek yaşa­
yışta ahengi ve huzuru saglar. Ahenkl i ve huzurlu bir ortamda başarı l ı
olmak daha kolayd ı r.
Gençler, maddı açıdan yoksu l arkadaşları n ı n gu rurunu incitme­
den, gösterişe kaçmadan yard ımcı olmanın yol ları nı ögrenmel idirler.
Ögrenimle i l g i l i kon u larda herkes başarı l ı oldugu alanda, başarısız olan
arkadaşlarına bi lgi aktararak yard ımcı olab i l i r, arkadaşları n ı n eksikleri­
ni tamamlayab i l i r. Bir mazereti sebebiyle okul a gelemeyen arkadaşları­
nı yoklayarak, o gü nün ôku l faal iyetleri nden haberdar etmek, çal ışma­
ları gereken konular hakkı nda bilgi vermek güzel bir davranıştır.

Kopye
Yard ı m l aşmaya i mtihan larda kopye vermek dah i l deg i l d i r. I mti­
hanlar, kişi n i n soru m l u oldugu konuları ne kadar ögrendigin i ölçme yo­
ludur. Ögretmen yard ı m ıyla ögrenci bu imtihanda tespit edi len eks ikle­
rini tamamlama, yan l ışları n ı düzeltme yoluna gidecektir. Kopye çeke­
rek başarı l ı o lma, ögrenci n i n eks i k ve yan l ış b i lgi lerle, bir üst s ı nıfa, üs­
te ögretim kurumuna geçmesine yard ı mcı olacaktır. Gerekl i olgunl ugu
kazanmad ıgı için üst seviyede, başarısız olacaktır. Eksik ve yan l ış bi lgi­
lerle hayata atı ldıgı takd i rde kişi ve toplum büyük zarar görecektir. Kop­
ye çekmek, h ı rsız l ı k ve yalanla eş deger bir davranış bozuklugudur. Ki­
şinin, başkası n ı n paras ı n ı çalarak, haketmed igi bir refaha u l aşması gibi,
kend i n i n olmayan b i lgi leri kend i n inmiş gibi sergilernesi ve başarı l ı gö­
rünmesi de h i lel i b i r davranıştır.
Öğretmenlerin Davramşları
Ögretmenlerin, başarısız ögrenci leri n i küçümsemeleri ve cezalan­
d ı rmaları bütü nüyle yan l ış bir hareketti r. Onların görevi, tespit ettikleri
eksikleri tamamlamak, yan l ışları düzeltmekti r. Egitimde yal n ız sab ı r ve
sevgi i le sonuç al ı n ı r. Öfke, bıkkı n l ık, şiddet ögrenci lerle i letişi m i n kop­
masına sebep olur. Iletişim koptugu zaman, ne egitim ne de ögretim ya­
p ı l abi l i r.

60
Ailede çocuğun Yeri

Egiti m, bel irli kurumlarda, egitim kadrosu i le alıcı durumunda


olan ögrenci ler arası nda gerçekleşir. Egitim kurumları n ı n amacına uy­
gun bi naları ve bahçeleri olmal ıd ır.
Egitici kadronu n bedenı ve ruhı saglıga, egitic i l ik vasfı na sah i p ki­
şilerden oluşması gerekl idir. Ögrenci ler, yeteneklerine göre spor , güzel
sanatlar, b itki yetişti rme, evcil hayvan bakma, halk oyu n l arı gibi faali­
yetlerdeki çeşitl i alan l ara yön lend i ri lmel i, bu gibi faaliyetlerdeki başarı­
ları ders başarı l arı i le b i r l i kte degerlend irilmel idir.

Ögrenci lere okuma sevgi ve al ışkanl ıgı, i lgi duydu kları alanlarda
on l arı araştırmaya sevk etmekle saglanır. Merak ettikleri kon u larda kay­
nak eserleri n tavsiyesi veya tem i n i ile başlayan bu yön lendirme, daha
çok kitaba m üracaatı beraberi nde getirecektir.

Giyim Kuşam
G iyi m kuşam i nsan ı n gerçek kiml igi n i yansıtı r. Bu sebeple, gerçek
ekonom ik, kültü rel ve sosyal du rumumuzu yansıtmayan, başkaları nı ve
yabancı kü l tü rleri takl it ederek giyi nrnek ve davranmak çevrem ize yan­
l ış kanaat verir. Çevre, gerçekten bize ait olmayan farkl ı b i r kişil igi algı­
lar, bu n u n sonucu ol arak hayatımızı etki leyecek olaylarl a karşılaşab i l i­
riz veya çevre i le dogru ve sag l ı k l ı i letişim kuramayız.
Özenl i, gerçek kimligimize uygu n kıyafetleri seçmek kend im ize
güveni gösteri r. Moda oldugu için çok pahalı markal ı giyim eşyalarına
özenrnek dogru deg i l d i r. Son y ı l l arda gençleri n zaman zaman moda d i­
ye ragbet ettikleri spor ayakkabı lar, asl ı nda futbol, ten is, kayak, koşu gi­
bi amaçlar için haz ı rl an m ıştı r. Bunları n gün l ü k hayatta moda olması,
balo kıyafeti i le işe gitmeye benzer. Çocu kluktan itibaren neyin ne za­
man, hangi amaçla giyi lecegi ögre n i l mel id ir.
Zamam Kullanma
Her yaştaki ögrenci, zaman ı n ı iyi ku l lanmayı ögrenmel idir. Oyu­
na ve eglenmeye ayrılan zaman, gerçek manada iyi vakit geçi rmek için
ku l lanıldıg ı nda, kişi d i n lenm iş ve çal ışmaya hazır hale gelmiş olur.
Ödev ve çal ışma saatlerin i de bu amaç d ışı nda ku l lan mamak gerekir.
Uyku, d i n lenme, eglenme ve çal ışma saatleri düzen l i olan ögrenciler

61
Ör! ve Adetlerimiz

daima başarı l ıd ı riar. Zaman ı bu şeki lde planlayabi len öğrenci ler günlük
hayatı n boş l u kları n ı değerlend irileb i l i rler. Otobüs, vapur ve tren yolcu­
lukları nda kitap, dergi, gazete oku mak gibi. Düzen ve d isipl in, kiş i l iğin
gel işmesine yard ı m ettiği gibi başarıyı ve mutl u luğu da beraberi nde ge­
tirir.
Okul - Aile Ilişkisi
Çocuk oku la başlayı nca ailenin görevi bitm iş değild i r. Aile çocu­
ğunu oku lda takip etmel i, gerektiği nde öğretmen ve idareci lerle görüş­
meler yaparak çocuğun başar ı l ı olmas ı na yard ımda bu l u n mal ı d ı r. Elbet­
te çocuğun b i r takı m problemleri olacaktı r. Bunları n çözümü nde öğret­
men ve ana-baba el ele vermel idir. Zaman zaman çocuğun öğretmeni
ile görüşmek, çocuğu nun başarı ve başarısızl ıkları n ı takip etmek, dola­
yıs ıyle onu n l a i lgi lend iğin i göstermek, çocuğun heves ve gayretin i artı­
racaktı r.
Öte yandan günümüzde oku l ların maddı ve manevı bir yığın
problemler b u l u nmaktad ı r. Eğitim ve öğretim kadrosu her zaman bu sı­
kıntı ları tek baş ı na çözememekted i rler. Çevrenin ve öğrenci a ilelerin in
on lara yard ı mcı olması gerekmekted i r. Bunun için oku l l arın bü nyesin­
de ve l i lerin katı lma ları i le oku l a i le birlikleri ve oku l koru ma dernekle­
ri teşekkü l ettiri l m iştir. Bu bir noktada ailelerin çocu kları na ve çocu kla­
r ı n ı n okuduğu oku l lara sah ip ç ı kmasıd ı r. Böylece öğrenci n i n, oku l ve
ai len in iş birl iği i le daha sağl ıkl ı bir ortamda yetişmesi sağlanacaktı r.
Çü n kü çevrenin i m kan ları bu iki ku ru luş arac ı l ığı i le oku la aktarı­
labi lecek ve çocuklar daha iyi şartlarda eğiti m imkan ı bu l acakl ard ı r. Bu
bakı mdan ai lelerin bu dernekle birl ikte görev al maları, faal iyetelerine
katı l maları, gerekı id i r.
Hayatını Çahşarak Kazanan Çocuk ve Gençler
Öğrenci lerin öğretmenleri ile i l işkilerine benzeyen bir i l işki de us­
ta, kalfa, ç ı rak i l işkisid i r. Bu sebeple çocuk ve gençler, kend i lerine mes­
lek öğreten usta ve kalfalara sayg ı l ı davranmal ıdı riar. Onl ardan hayat ve
iş tecrübesi öğrend iklerin i hatı rlayarak, yol gösteric i l i kleri ne güvenme­
l id i rler. Tarihı dönem lerim izde yaşanan ahı teşki latı n ı n güzel bir örnek

62
Aifede çocuğun Yeri

oldugu hatı rlanma l ı ve hatı rlat ı l mal ıd ı r. Ustaların ç ı rak ve kalfalar ı n ı


özenle yetişti rd i kleri ve gençler usta olgu n l ugu na geldi kleri nde, iş yer­
leri ni açmakta, ustaları n büyük pay ı n ı n ve teşviki n i n bu lundugu günü­
müz ustalarına anlatı l mal ıd ı r. Baz ı ustaları n, kend isine rakip olur diye,
kalfaları n ı n işleri ni engellemesi hoş bir davran ış deg i l d i r. Çırak ve kal­
faların da yeterl i olgun l uga gel meden, ustaları ndan helal l ik al madan
ayr ı l maları dogru degildir. Gençlerin, usta bile olsalar, uzun bir süre da­
n ışmaya i htiyaçları olacaktı r.

Öğretmen ve Ustalara Teşekkür


Bir üst ögretim kurumun? geçen ögrenci ler, kend i işlerini kuran
kalfalar, resmı ve d i nı bayram ları ves i le sayarak ögretmen ve ustaları n ı n
hatı rları n ı sormal ı, on lara teşekkü r ederek gön ü l leri n i al mal ı d ı riar. Vefa
insana yaraşan b i r duygudur. Biz, büyüklerimizin hatı rları n ı sayarsak,
yar ı n da arkadan gelen nes i l ler bizden ögrend ikleri bu i ncel ikle bizim
hatı rımızı soracaklard ı r.
Saygı, sevgi ve hoşgörü Türk gençl igine ve çocu kl arı na Türk kül­
tü rü i le m i ras kal m ı ştır. Bu m i rasa sah ip ç ı kı lmal ıd ı r.

63
Ai LEOE YAŞLı LAR

Ailede Yaşhla�m Yeri


Türk ai lesinde, büyükanne ve büyü kbaba adeta kutsal bir yere sa­
h i ptir, bir tü r doku n u l maz l ı kları vard ır. Bu töre, günümüz a i le düzen in­
de de koru n m a l ı d ı r.

Yaş l ı lar, çocuklarıyla birlikte veya ayrı evde otururlar. Bu iki hal i n
getird igi s ı k ı ntı lar, hoşluklar, haklar ve görevler ayrı biçim lerde olur.
a) Yaşlılarla Birlikte Oturma
Sosyal ve ekonom ik şartlar elverişl iyse, herkes elbette kend i evin­
de yaşamayı, "kimseyi rahatsız etmeden" ve "kimseye mu htaç ol ma­
dan" hayatı n ı sürd ürmeyi tercih eder. Birl ikte yaşamak b i r mecbu riyet­
se, bunun kural ları vard ı r. . . sırası, töresi vard ı r.

Bu n l ar iyi bi l i n i r ve iyi uygu lan ı rsa birlikte yaşayabi l mek tabii ki


daha az kü lfeti i, daha çok uyu m l u olab i l i r. Aynı evlerde yaşayan büyük
anne ve büyükbabalara karşı on l arın evlatları n ı n ve toru nl arı n ı n bazı
soru m l u lukl arı vard ı r. Ve bu soru m l u l u k kad ı n ı n ve erkegi n an ne, baba­
sı için eş degerded i r.
• Evin gü n l ü k yaşayışı için, eger saglı kları müsaite onları n da evin

işleri ne, evi n gid işi ne katkıda bu lunmaları na fı rsat tan ımal ı,

• Çocukların bilerek veya b i l meyerek yapabi lecekleri saygısız l ı k­


ları kes i n l ikle ön lemel i,
• Eve ait kon u larda onlara da akı l dan ışma l ı , fikir sormal ı,

64
Ailede Yaşlılar

• Toru n l arla büyükanne ve büyükbabaların herhagi bir anlaşmaz­

ı ıgı varsa, m ümkün oldugu kadar araya girmemel i ve birini öbürüne


karşı savu nmamal ı,
• Çocu kları n yan ı nda onlarla maraza çıkarmamal ı, yüksek sesle

konuşmamal ı, onları suçl amamal ı,


• Eşlerden biri ile yaş l ı lar arası nda bir anlaşmaz l ı k varsa, mesele­

si olan bu n u eşine şikayet etmeden çözmeye çal ışma l ı ,


• H astal ı kl arı nda on lara layık oldukları iyi muameleyi yapmal ı, il­

gi, sevgi ve yard ı m ı onlardan esirgememenin, Tü rk aile töresi icabı ol­


dugunu gözönünde tutmal ı . Bun l ar çogaltı l abilir.
Önemli olan şudur: Gençler, hiç bir zaman yaşl ı l ı k ve yaş l ı l ıgın
getirdigi baz ı s ı k ı nt ı l arı unutmamalı, onlardan gelecek baz ı h ı rçı n I ıkI a­
rı, sitemleri, tenkitleri bu açıdan degerlendirerek hoşgörü ve anl ayışı so­
nuna kadar ku l lanmaya çal ışma l ı d ı r.
b) Yaş/ı/arın Ayrı Evde Oturması
• Bel li sü relerde onları arayıp (telefon, mektup; b izzat gidip yok­

layarak) yal n ız olmad ı kl arı n ı, sevildiklerini, özlendiklerini kan ıtlamal ı,


• Doğum gün lerini, evl il ik yı ldönüm lerini bayram ve kandil l eri
unutmamal ı ve ailenin töresi neyse, bu özel gü nleri ona göre degerlen­
dirmeli,
• Ufak hediyelerle zaman zaman gönül lerini almalı,
• Bir şey istemişlerse, onu yerine getirmeye çal ışmal ı . Paraya ih­

tiyaçları varsa bundan önceden haberdar olmal ı ve güç yettigince bu


ihtiyacı karşı l ama l ı,
• Asla durmadan bir şey istiyorsun gibi bir tavır al mama l ı ,
• Ailenin arabası varsa, ara sıra onları çok istedikleri ama gideme­

dikleri yerlere götürmeli,


Evde, büyükleri n sevdigi bir yemek yap ı l m ışsa, bu gibi şeyleri

bahane ederek on l arı yemege çagırmal ı veya onl arı a l ı p eve getirmeli.
Bu mümkün olmazsa yemeği o n l ara götürmel i,

65
Örfve iı letlerirniz

• Çeki rdek ai len i n evi ndeki mutlu toplantı lara, durum uygu nsa
onları da çağ ı rmal ı, özel bir davetse, bunu onlardan saklamadan, ne­
den çağ ı rmad ı kları n ı açık yü rekl i l i kle izah etmel i,
• Aile büyü kleri ne " işi bitm iş" yaşamal arı n ı n gereği kal mam ış bi­

rer yük, birer dert gibi bakmaktan kes i n l i kle kaçı nmalı,
• Türk töres i n i n yaşl ı l ar için "nefesi bi le fayda" d iye ifade ettiği

soylu düşünceye i nanma l ı ve bir gün kend i leri n i n de ayn ı yaşlara gele­
cekleri n i akı ldan ç ı karmamal ı,
• Zaman zaman on lardan yapab i lecekleri baz ı yard ı m ları isteye­

rek kend i leri ne i htiyaç duyu lduğunu h issetti rmel i,


• Zaman zaman onl ara akı ı dan ışmal ı,
• Zaman zaman toru nları ya hep birden, ya da s ı rayla bir bir bü­

yüklere misafi r yol l arnai ı, orada bir kaç gün (veya bir tati l süres ince) ya­
tı l ı kalmaları n ı sağlamal ı . Böylece aile bağl arı can l ı , sıcak, işe yarar bir
düzeyde tutu l m uş ol acaktır.
• Yapacak bel l i bir işleri yoksa, onları meşgu l edecek ve hoşlana­

cakları işler i cat etmel i ve daha böyle yüzlerce sevgi, ilgi, saygı ı ş ı ğ ı n ı
büyük a n n e v e babalara su nmaı ı d ı r.
• Yaşl ı l ardan b i ri hastalanm ışsa i lgi lenmel i, eve gid i p yoklamal ı,

gerekl i i htiyaçları n ı karş ı l ama l ı ; doktor çağı rmak, i laç ları n ı almak, za­
man ında içi rmek, yemek haz ı rlamak ve yed irmek vb.
• Hasta l ı ğ ı n durumuna göre, al ı p götü rmel i veya ai leden biri n i n o

evde bir süre kalmas ı n ı sağlamal ı, gerekl i ise hastaneye yatı rma l ı , her
ne o l u rsa olsun hastaya iyi muamele etmel i, telaşa kap ı lmamal ı ve yaş­
I ı ları korkutmama l ı d ı r.
Yaşhların Tavrı Nasıl Olmahdır?
Ister bi rl i kte, .ister ayrı evlerde otu rsun lar yaş l ı lar;
• S item etmekten,
• B iz i aramıyorsuzun, bizi u nuttu n uz gibi sızı ldanmalardan,

66
YAŞlı LARı N TAV I RI NASIL OLMALI D I R? (RESiM 8)
Örj ve Adetlerimiz

• I nsanlardan olaylardan, çocuklardan devaml ı şikayetten,


• Eşleri b irbirine şikayetten,
• Ara bozucu l u ktan,

• Al ı ngan l ı k veya benzeri olumsuzl uklardan kaç ı nmal ı d ırlar.


Bu onların hem kendi evlerindeki, hem çocukların ı n yan ı ndaki
hayatları n ı kolaylayacaktı r.
Evi n yaş l ı ları tecrübeleri n i elbette çocuklarına aktarmak isteye­
ceklerd i r. Ama bu, her i şte "benim ded igim dogrudur", " i l le ben im de­
d iklerim i uygu layacaksı n ız" demek hakk ı n ı onlara vermez.
Özel l ikle çocukları n bakım ı nda, terbiyesinde ve onlarla i lgil i her
tü rlü halde yaşl ı l arın tekl iflerinde daha d i kkatl i olmaları gerekir.

• I l le şu i lacı ver, iyi gel i r,

• Fan i l a giyd i r, giyd irmiyorsun ondan oluyor,


• Doktora ne hacet, veya acele doktor çagır,
• Bu çocuk babası n ı (anas ı n ı) h iç saym ıyor,
• Kız gene geç kald ı, kimbi l i r nerelerde geziyor,

• Söyle ogluna o arkadaşı n ı h iç gözüm tutmad ı,

Ve benzeri uyar ı lar, şikayetler hiç yap ı l mamalı, veya mecburiyet


varsa çok d i kkatl i ve çok ölçü l ü yap ı lmal ı d ı r. Yaşl ı kişin i n hiç u nutma­
yacagı bir gerçek şudur: Toru nlar onların toru nudur, evlad ı degi l . Toru n­
ların, on lardan soru m l u olan ana babaları vard ı r.
Çocuk h iç şüphesiz önce ana ve babas ı n ı sevecektir ve herkesten
çok onları sayacaktı r.
•O halde, ben i daha çok sevsi n d iye toru na, annebabas ı n ı n iste­
med igi tavizlerde bulunup onların vermedigi izi n leri vermemel i,
• Hesapsız ve gereksiz hed iyeler almama l ı d ı r.

68
Ailede Yaşlılar

Bir tü r suç ittifakı yaparak bazı olayları anne ve babadan sakla­


mak, yan l ış ve zararl ı davranış biçimleridir.


• A i le b i r bütündür, özel l i kle yaş l ı lar, bu bütünde bazı aksamala­

rın ortaya ç ı kmas ı na kes i n l ikle sebep olmamahd ı r.


Eve gelen m isafirler konusu nda;

• Yaşlılar eve gelen ve ana-baban ı n yak ı n ları, yaşıtları olan her


misafi re ç ı kmamaya, sonuna kadar birlikte oturmamaya, onların ortak
sohbetleri n i oluşturan her konuya katı lmamaya,

• S ı k s ı k soru sormamaya,
Akl ı n ı n ermed igi kon u lara ya da olaylara karışmamaya çok d i k­

kat etmelidi rler.


• Misafi rler ve evlatlar onların yan ı nda her konuşmayı yürütemez

(bu, çocuklar için de söz konusudur), i sted igi şakayı yapamaz, i sted igi
gibi oturamaz ve davranamaz .
• Iyisi, yaşl ı ların kısa b i r süre için m isafi rle birlikte olması, hal ha­
tı r sorması, sonra izin isteyi p çek i l mesid ir. Ama hem çocukları, hem mi­
safi rleri ı srar ed iyor ve birlikte olal ı m diyorsa, elbette bu davete icabet
ed i lecektir. Bu b i r ölçü ve anlayış meselesi d i r.
• Yaşı ı lar tarafı ndan yap ı l acak en dogru ve en güzel şey b i r za­

manlar kend i leri n i n de genç oldugu, kend i lerin i n de bazı ölçüsüzlük­


lerden ve d ikkats iz l iklerden böylesi ne s ı kı ld ıgı vakıas ı n ı ad i l ve i nsafl ı
bir şeki lde h atı rlaması, hatta hiç u n utmamas ı d ı r.
Huzur Evi ve Yaşlılar
G ü nü m üzde huzur evleri yayg ı n l aşmaktad ı r. Fakat huzur evleri­
n i n hiç bir zaman yaşl ı lardan ku rtu lma yeri ol mamas ı na d i kkat etmel i­
d i r. Eger yaşl ı, çocuklarıyla an l aşarak huzur evi n i tercih ederse bunu
normal karş ı l amaı ıd ı r. Yal n ı z onu orada bütünüyle yal n ız l ıga terk etme­
mel i, zaman zaman ai lecek ziyaretine gitmeli, hele kand i l, bayram vb.
özel günlerde yoklamal ı ve hatta mümkü nse o günleri evde geçi rmesi­
ni saglamal ı d ı r.

69
Ailede Yaşlılar

Dul Kadm, Yetim, Öksüz


Kocası ölmüş veya herhangi bir sebeple kocası ndan boşanmış
olan kad ına dul kad ı n den i r. Tü rk geleneği, boşanmayı hoş karşı lama­
dığı için ayrı lma yol uyle d u l kal m ış bir kad ı na gelenekleşmiş bir tavı r
sergi lemez . Tabiatiyle herhangi b i r kad ı ndan farkı yoktu r. Yal n ız kocas ı
ölmüş bir kad ı n a -hele bu vefat, vatan veya vaz ife uğru na şehit ol ma
şekl i nde olmuşsa- karşı toplu mumuzun çok hususi bir davran ışı gele­
nekleşti rd i ğ i n i görüyoruz.
Maha l lenin, köy ve kasaban ı n i leri gelenleri, yaş l ı l arı, mu htarı,
imam ı, d i l kad ı n ların dertler i n i kend i dertleri b i l i rler ve onu i ncitmeden,
rahatsız etmeden yard ı m ı na koşarl ar. Hele bu kad ı n ları n yetim leri var­
sa burada gelenek yetim i l e du l kad ına olan i lgiyi birleştirir. Son iki asır­
d ı r top l u m u muz pek çok cephede savaşmış ve hemen her ocaktan bir
veya bir kaç şeh it vermişti r. Şeh itlerin arkas ı nda kalan h an ı mları, an ne­
babaları ve çocukları o bölge n i n emaneti olarak kabu l ed i l mi ştir. Bu ge­
lenek bugün vazife baş ı nda ölen görevl i leri m i z i ri -asker, pol is ai lelerine
de uygulanmaktad ı r. Hatta asker han ı m l arı kocaları ölmed iği halde top­
lumumuzda ayrı b i r saygı görmekted i r. Gelenekteki bu ayrıca l ı k bugü n
kanunlarım ıza da geçm işti r. Hz. Muhammed bir had i si nde "du l kad ı n ­
l a r ı n ve b i r g ü n l ü k geç i mleri olmayan fakirlerin nafakaları n ı kazanma­
ya koşan müslü man, Al lah yol u nda harp eden mücah it gibid i r" buyu­
ru r. Köy ve kasaba hayatı nda d u l kad ı nların işleri nde yard ımcı ol mak
o köy ve kasabanın, şeh i rlerde o mahal len i n namusu telakki ed i l m iştir.
Babası ölen çocuğa yetim d iyoruz. D i l imizde dev letin ve m i l leti n
ortak mal ı n a herhangi bir şeki lde el uzatı l mam�sı için, "tüyü bitmed i k
yeti m i n hakkı var" şek l i nde ifade ed i len düstu r, töremi z i n ; yetim i n hak­
kına tecavüzü, ne kadar ağı r bir suç gördüğünü an latması bakımından
önem l idir.
Gelenek, değ i l yetim i n hakkına el uzatmak, onun i kram ed i len bir
suyu nu dahi içerken i nsan ımızı düşü nmeye sevketm iştir. N itekim Ana­
dol u'da yeti m i n tarl ası ndan bi le geç i l mesi hoş karş ı l anmaz.
B il i nd i ği gibi Islam Peygamberi de yetimd i r. B u bakımdan hal kı­
m ız ı n bu hassasiyeti nde Peygamber sevgis i n i n payı n ı n bu l u nduğu nu
söylemek yeri nde olacaktı r. N itekim, "Yetim i n işleri ne bakan kimse, is­
ter yeti m i n akrabasından olsun, ister yabancı lardan olsu n ; cen nette be­
n i m i le şu iki parmak gibi b u l u nacaktır" d iyen ve şahadet parmağı i le
orta parmağı n ı gösteren Hz. Mu hammet'tir.

71
Ört ve Adetlerimiz

Islam d i n i d u l kad ı na ve yeti me sadaka ve zekat vermeyi de ayrı­


ca teşvi k etm i şti r. Tü rk i nsan ı karekteri nde bu l u nan mertl i k, h imaye et­
me, sah ip çı kma, koru ma gibi özel l i kleri n i öncel i kle yak ı n ı ndaki d u l ve
yeti mlere gösterm i şti r.

Topl u m u m uzda sosyal dayan ışma en çok d u l ve yetim lere karş ı


tak ı n ı lan tav ı rda görü lmekted i r.

Öksüz, an nes i ölmüş çocu ktur. B i l i ndiği gibi çocuğu n kend ine en
yakın bi ldiği k i mse annesid i r. Baba durumu itibariyle çocuklarıyla faz­
la yüz göz olmaz . Üstel i k genelde o d ı şardad ı r. Bu bakı mdan toplu mu­
muz anne sevgisi nden yoksun kal m ı ş çocuğu hoş tutmayı insanı bir gö­
rev kabu l etm iştir. Hatta "teyze ana yarısıd ı r" sözü annen i n boş l uğunu
doldu rmayı önce l i kle yakın akrabaya verir. B u n u n la beraber ona karşı
yakı n l ı k göstermek hemen herkesden beklenen bir davranış olmuştu r.

72
YAŞADIGIMIZ EV

I nsan h ayatı n ı n hemen yarısı ve hatta yarısı ndan fazlası evde ge­
çer. Bu bakı mdan her kü ltürün ev şekl i, evin iç düzen i, ev eşyaları fark­
I i farkl ı olmuştu r. Bu gü n Göktürklerden iti baren Tü rk kü ltü r hayatı nda
evin yerini ve şekl i n i as ı r as ı r takip edebi l iyoruz. Oda, salon, sofa, m i­
safir odası, avlu, yer evi (izbe), anbar, depo, ah ı r, tavla, kümes, mutfak
vb. eski Tü rk evlerinin zeng i n l i g i n i ve böl ümleri n i gösteren kel i meler­
d i r. Türk insanı bahçesiz bir ev düşünmem iştir.

Ai leler her zaman kend i lerine mahsus evlerde otu ru rlard ı . Büyük­
lerin veya i htiyarların, kend i başlarına çek i l ip otu rabi lecekleri; gençle­
rin, yorgu n l u ktan bunald ı kları zaman lar yeş i l l ige bakan b i r pencere ke­
narı nda bol agaç l ı bir bahçeye bakarak d i n lenebi lecekleri yerler olan
eski evlerde, çocuklar büyü klerin i "deli etmeden" oynayacak bir köşe
bu labi l i rlerd i .
Eski şa rtlarda mutlaka her evin s ı k s ı k m isafiri olurd u . Evi n bere­
keti kabu l ed i len m i safi r için ayrı bir oda bu l u n u r ve misafir geldigi za­
man evin d üzen i bozu l mazd ı . Dolayı sıyle misafi r hele çocu klar için
şen l ik demekti.
Alış-verişler gü n ü birlik yapı l maz; hele kışl ı k yiyecekler yazdan
haz ı rlan ı r ve aile n i n erzagı ki lerde, izbede koru nurd u . Her evin a h ı r ı
veya e n az ı ndan kümesi b u l u n u r, s ü t ve yumurta i htiyac ı n ı çok defa ai­
le kend isi karşı lard ı . Hala köy ve kasabalarım ızda ayn ı uygu lama yap ı l ­
maktad ı r. Ü ste l i k b u , çocuklarda hayvan sevgis i n i n gel işmes i ne büyük
katkıda bu l u n u rdu . Mutlaka her evde ked i veya köpekten bi ri, bazan
her ikisi de beslen i rd i . Bahçede çeşitli meyve ve sebzelerin yan ı nda çi­
çek de yetiştiri l i rd i .

73
Ör! ve Adetlerimiz

Osman l ı m i marisi nde evi n d ı ş kısm ı gösterişsiz, sade yap ı l ı r, zen:'


g i n l i k ve süs iç kısma b ı rak ı l ı rd ı , Bugün büyük şeh i rleri m iz i n önem l i
müzelerini süsleyen ve yüz y ı l lar ötesi ndeki i nsan ım ızı n duygu ve i nan­
c ı n ı, hayata bakışı n ı, esteti k değerleri n i , güzel l i k anlayışı n ı veren el iş­
leri, doku mal ar, çeşitl i örgü ler vb. sanat eserler i n i n hemen tamam ı ev­
lerde imal ed i l m işlerd i r.
Eski top l u m hayatı, i nsan ı evi ne daha çok bağlard ı . B u bakımdan
tabiat şartl arı n ı n, yang ı n ı n , deprem i n tahribatı ndan pek ku rtu lamayan
evlerin, ev içler i n i n i nsan ı m ı z ı n dü nya görüşünü en iyi yansıtan mekan­
lar olduğunu söyleyeb i l i riz. N iteki m bugü ne i ntikal eden Safranbol u ev­
leri, Ordu'daki Paşa Konağı , D iyarbakı r'da Cah it S ıtkı' n ı n ve Ziya Gö­
kal p' i n evi ıstanbu l 'da bugü ne geleb i l m i ş baz ı konaklar bun u n açı k
göstergelerid i r.
Eskiden Tü rk i nsanı evi n köşesi n i bucağ ı n ı tam i r etmekten zevk
al ı r; hat, tez h i p, hal ı doku ma, örgü ve işleme, marangoz l u k vb. sanat­
lardan, meşgalelerden b i r i n i evi nde zevk için yapar ve medeniyet b i na­
sına taşlar koyard ı .
Günüm üzde çeşitl i sosyal ve i ktisadı sebeplerle b i l hassa şeh irler­
de, giderek kazalarda mekan ol arak ev tamamen değişm i şti r.
Artık öyle gen iş mekan lar bulab i l me i m kan ı m ı z yoktur. Adeta m i­
maride "ev" kel i mesi ku l l a n ı l maz hale gel m iştir. Apatman larda hayvan
beslemek b i r l ü ks olm uştu r ve gerçekten de öyled i r. Apatman hayatı ye­
ni bir düzen lemeyi ister istemez beraberi nde getirir.
Cumhu riyeti n i l k y ı l ları nda ve öze l l i kle 1 9S0'den sonrak h ızl ı şe­
h i rleşmede, şeh irlerimiz yığın hal i nde apartman larla dolduru lmuştu r.
Bugün baz ı büyük şeh i rler i m iz adeta nefes alamaz d u rumdad ı r. Son za­
manl arda yen i açı l an site alanl arı ndaki bahçel i, parkı ı apartman uygu­
laması mutlaka yayg ı n laştı r ı l ması gereken b i r gel işmed i r.
Evin Temiz Oluşu
Bugün apartman hayatında evde yaşama b i r takım davran ışları da
beraberi nde getirm i şti r. Artık evler ne fazlaca erzağı, ne uzun boylu ya­
tı l ı m i safi rleri, ne de ked i, köpek gibi hayvan ları barı nd ı rabi lecek du­
rumdad ı r. Ama en az ı ndan hala çiçek koyacak köşeleri miz vard ı r. Evle­
rimizi yine tem iz tutabi l i r, "taş l ı k" l arı yı kayamasak da koridorları kirlet­
memeye özen gösterebi l i riz.

74
Yaşadığımız Ev

Şu halde yen i şartlarda geleneği n en azı ndan bazı ları n ı devam et­
tireb i l iriz. Ataları m ı z "arslan yattığı yerden bel l i olur" dem iştir. D i n i m iz
de tem izl iği i ma n ı n yarısı kabul eder. Öyleyse evde, ailede üzeri nde i l k
duracağ ı m ız nokta bütün h astal ı kl ar ı n gel işme zemi n i bulduğu pisl i k­
lerden arı n d ırmak, tem izlemek ve içi nde yaşadığı m ız mekanı, çevreyi
tem iz tutmaktır.
Herkes evi ni, evde kendi ne ait mekanı, evin tuvaletini, banyosu­
nu, köşesi n i bucağ ı n ı tem iz tutmal ı d ı r. Eski töre "tuvaletten ard ı n a bak­
madan çıkma" d i ye buyurmuştur.

B i r evde yaşan herkes o evi n temizl iğinden sorum l udur. Bu so­


ruml u l u k iki türlüdür.

a) Evi kir/etmeme
b) Evi temiz/emek
a) Evi kir/etmeme
• Sokak pabuçlarıyla ve sokak kıyafetiyle evi n içine dalmamak,
• Ev pabuçları n ı giyip sokak pabuçlar ı n ı kaldırmak,
• B anyoyu, tuvaleti, muslukları ku l land ı ktan sonra temiz bı rak­
mak,
• Mutfakta her çeşitten kap için ayrı yı kama ve kuru l ama bezleri
bu l u ndurm ak,

• Odun, kömü r gibi kış i htiyaçları n ı ku l lan ı rken d i kkatl i ol mak,

etrafı kirl etmemek,


• Evi n çöp tenekeler i n i, kutu ları n ı naylon torba geçi rerek ku l lan­
mak,
• Çöp torbaları dol u nca kağıtları ve çam ş işeleri ayırarak bunların

ağz ı n ı bağlayıp genel çöp vari l ieri ne atmak (Bu, öze l l ikle evi n del ikan­
l ı ları n ı n, yoksa baban ı n işi olmal ıdır) .
• Çöp kutul arı n ı, teneke ve benzeri malzemeyi s ı k sık yı kamak,

75
Ör! ve Adetlerimiz

• B u iş lem ler s ı rası nda lasti k eld iven ve önlük ku l lanmak,

• Evde h ayvan yaş ıyorsa, yerleri n i, kapları nı, yattıkl arı yerleri, tu­
valet i htiyaçları n ı gözetmek ve kes i n l i kle tem iz tutmak,

•Evde ç içek yetişti ril iyorsa onların gerekl i tem izl ik ve bakım ı n ı
(su, gübre, gü neş vb.) sağlamak,

• Gazete, derg i vb. bas ı l ı şeyleri okuduktan sonra d üzgün katlayı

yerine koym ak,

Oraya buraya kağıt, izmarit, sigara kü l ü ve benzeri maddeler at­


mamak,

• Tuvalete, banyoya, mutfağa, odal ara özel çöp sepetleri koyarak

çocu kları on ları ku l lanmaya a l ı ştı rmak,

Evi n bahçesi varsa, bu bahçeyi en az ev kadar tem iz tutmaya


özen göstermek,

• Evi n iç ve d ı ş duvarlarına yaz ı yazmamak, resi m yapmamak,

• M ü m kün olduğu her yerde ve her zaman sabu n ku l lanmak,

• Evi süpürürken, hal ı , k i l i m s i l kelerken toz kald ırıp kend i n izi,


ama özel l i kle başkaları n ı rahatsız etmemek,

•Pencereden d ışarı su dökmemek, çöp atmamak, öte beri s i l ke­


lernernek,

• Kend i balkonu nuzu yı karken komşu bal kon iarı na su akıtma­


mak,

• B ir apartmanda otu ruyorsan ız çamurlu ayakları n ı zla, koridorla­

rı, merdiven ler kirleşmemek, evi n tem iz tutu l ması için sarfed i l mesi ge­
reken özen ve d ikkatlerd i r.

Aslolan bir yeri tem iz tutmaktır. Tem iz olması için tem izleme ikin­
ci iştir.

76
Yaşadığımız Ev

b) Evi Temizleme
1 . B üyük tem i z l i k

2. Küçük tem izl i k,


diye i ki tem i z l i k işlem i vard ı r.
1. Büyük temizlik genellikle,
a) Kıştan ç ı k ı p yaza girerken,

b) Yaz biti m i nde kışa g i rerken yapı l ı r.

a) yaz temizliği
• Kış ayları n ı n ısı nma araç l arı n ı n yaptığı (soba, kalorifer vb.) is,

duman ve benzeri kirleri yok edecek olan boya, badana gibi i şlemler,
•Kış eşyas ı n ı n (hal ı l ar, battan iyeler, kal ı n perdeler vb.) tem izlene­
rek kal d ı rı lması,
Kışl ı k giysi leri n (paltonlar, mantolar, kazaklar, çizme ve benzeri

kış pabuçları vb.) tem izlenerek kald ırı l ması,

• Dolapıarın boşaltı l ıp örtü leri n i n yıkanması, yen iden yerleşti ril-


mesi,
• Perde ve benzeri eşyan ı n yıkanmas ı ,
• Yü n l ü eşyan ı n naftal i n lenerek kal d ı rı l ması,
• Evi n tepeden tı rnağa elden geçiri l mesid ir.
Bütü n bu işlem lere anne nezaret eder. Evi n diğer fertleri yapabi le­
cekleri işleri paylaşarak ona yard ımcı olu rlar. (Badana, boya g i bi işler
evi n erkek takı m ı na, ütü lümek gibi işler kad ı n kes i m i ne düşer) .
b) Kış temizliği
Yaz biti m i nde, k ı şa g i rerken yap ı l an i k i nci tem i z l i k öncel i kle evi n
ısıtı l ması i le i l g i l id i r.

77
Ört ve Adetlerimiz

• Sobaların kuru l ması, kaloriferin bak ı m ı , gaz, odu n, kömü r gibi

yakacaklar ı n uygun biçimde depolanması,


• Bacaları n temizlenmesi,

• Perde ve benzeri eşyan ı n yıkanmas ı ,

• Bahçe veya evdeki çiçeklerin kışa haz ı rl ık bak ı m ı ,

• Yaz l ıkları n kald ı r ı lması, kışl ı kların ç ı karı lması,

• Dolap, depo, ambar ve benzeri d i p-köşe tem izliği tekrarlan ı r.

2. Küçük Temizlik
a) H er gü n
b) Haftada b i r,
c) Ayda b i r yapı l an tem iz l iklerd i r.
Bunlar
• Çamaşı r,

• Yer tem izl iği, camları n s i l i nmesi,

• Toz a l ı n ması,

• Hal ı ve k i l i m lerin süpürü lmesi,

• Mutfak, banyo ve tuvaleti n, küvetleri n, yerleri n, eviyelerin ovu l-

ması,
•B uzdolabı, çamaşı r maki nesi gibi beyaz eşyan ı n tem izlenmes i
vb. tem izl iklerden ibaret b i r çal ışmad ı r.
A i le yard ı m l aşmasıyla bütü n bu çal ı şmalar d ı şarıya para ödeme­
den yap ı l ab i l i r. Işler yal n ız an nen i n başı n a kal ı rsa anne çok zorlan ı r ve
ona haks ız l ı k o l u r.
U nutu l mama l ı d ı r ki çok özel eşyalar d ı ş ı nda ev a i le fertleri tara­
fı ndan ortak olarak ku l lan ı lan mekand ı r. Bu mekan içi nde sen i n-ben im
fark l ı l ığı yoktu r. Böyle olu nca eşyan ı n ku l l an ı l ması nda, bakım ı nda, te­
m iz l iği nde ortak b i r gayret gösteri l mel i ve a i len i n bütçesi ne zarar vere­
bi lecek davran ışlardan kaç ı n ı l ma l ı d ı r.
Evi n sadece tem izl i k çerçevesi nde ele al ı nması tabiatıyle eksik gö­
rü leb i l i r. Ancak a i le fertlerin in ve evi n eşyasına ve düzen i ne karşı tutum
ve davran ışları i l e i l gi l i bölüm lerde yeri geld i kçe ayrı ayrı ele al ı n m ı ştı r.

78
SOKAK, MAHALLE, SiTE, KOMŞULUK

Eski T ü rk m ahal leleri m i nyatü r b i r devlete benzeti l m iştir: Imam,


mu htar, i htiyar heyeti, bekçi bu devleti n organlarıd ı r. Mahal len i n yaşl ı­
, ları tecrü,b en i n, b i l ge l i ğ i n, geçm işimizin; gençleri gücün, heyecan ın,
del i kan l ı l ı ğ ı n, geleceği n; orta yaşl ı lar ise h a l i haz ı rı n sözcü leri id i .

Doğumda, çocuğa isim koymada, düğü nde, cenazed�, mahal le


mektebi nde ve beş vakit namazda mahal le saki n leri i le h aş ı r neşi r olan
imam; kavgaları n yatışması nda, an laşmazl ıkları n çöz ü l mesi nde, dar­
g ı n l ı kların barışması nda en faal kimse id i .
Mahal le eskiden a i le n i n bi raz büyümüş şekl i n ite l i ğ i ndeyd i . El bet­
te çeşitl i ses ler vard ı . Fakat b i l hassa mu htar ve i mam i ki l isi n i n idaresi n­
de bir orkestra oluveri rd i . Besteleri ise gelenekti . Mu htar; her hangi b i r
müşkü lü olanlara a k ı ı verir, yol gösteri r, sıkıntı ları n ı giderird i . O sanki
mahal len i n teraz isi i d i . I htiyar heyeti n i n yard ım ı i le bütü n ai leleri ya­
kı ndan tan ı yabi l i r, dengeleri kurab i l i rd i .
Bekç i ; açı k kap ı l ar ı n sah ibi, açı kta kal m ı ş mal l arın gözeticisi,
mu htarı n gören gözü, işiten ku lağı, tutan eli id i .
Düğü n leri, doğum ları, ölüm leri beraber yaşanan, beraber ağla­
nan, beraber gü l ü nen mahal lede kavgal ar da yok deği l d i . Ama bu nları
çözebi l mek imkanları vard ı . Herkes b i r b i ri n i tan ıyor, a i l eler ve nes i l ler
aras ı nda teşekkü l etm iş değerler i n manzumesi araları ndaki i l işki lerde
düzenleyici rol oynuyordu .

79
Ör! ve Adetlerimiz

G ü n ü m üzde mahalle b i l hassa büyük şeh i rlerde bu özel l i kleri n i n


pek çoğu nu kaybetm işti r. Fakat bunları can land ı rmak, yen i şartlar ve
imkanlarla zengin leştirmek sağl ıkl ı bir topl u m için son derece gerekl i­
d i r. B u n u n için de ayn ı mahal ı yaşayan ları n veya h iç olmazsa ayn ı so­
kakta bu l u n an ları n karş ı laştı kları nda mutlaka birb i rleri ne selam verip
hal hatı r sormaları i le başlayacak bir i l işkiyi sürdü rmen i n yol ları aran­
mal ıd ı r. Hele bayraml arda, mutl u gü nlerde tebri kleşmek; düğün lerde,
cenazelerde sev i nç ve kederlere katı l mak aram ızdaki dayan ışmayı art­
tı racaktı r. Özel l i kle çocuklar sokak ve mahal le içinde kend i leri n i tam
b i r em n iyette h issetmel idirler, mahalle esnafı bu emn iyeti sağlayacak
davranışlar i ç i nde olmal ıd ı rlar.
Yaratıkları içi nde b i rb i r i ne en faz la mu htaç olan i nsand ı r. I nsan la­
rı sevmeye önce yakı n larım ızdan başlamak ve daireyi gen i şletmek, kül­
türlü ve medenı bir i nsan ı n takı nacağı tavır olmak gerekir. Hal böyle
olu nca sokak ve mahal lemiz evdeki hayatı m ız ı n b i r nevi devam ettiği
b i r mekan olarak kabul ed i l me l id i r. Evdeki ve i leriki bah islerde ele al­
d ığımız g ü n l ü k hayattaki davran ı şları m ız b i r bütün içi nde olmalıd ır. Bu
bütün l üğün ayrı l maz bir parças ı da sokağ ı m ı z ı n, mahal lem izin, sitem i­
zin tem izl iği d i r.

• Evdeki her tem izl ik bu b i r i m ler için de söz konusudur. Yan i evi

tem iz tutmak i ç i n nas ı l özen gösteri l iyorsa, mahal le için de ayn ı özen i
göstermek gerekl i d i r. Bu ev veya daire kapısı ndan başl ıyarak apartman,
sokak, site, maha l le ve şeh re doğru gen işler.
• Kapı ların önü tem iz tutu l mal ı,
• Çöp torbaları bağlanarak özel yerleri ne b ı rakı ı m a l ı ,
• Duvarları yaz ı, resim v b . şeylerle kirletmemel i,
• Sokak satı c ı l arı mahal leyi ki rletiyorsa yüz vermemel i,
• Gürü ltü yapıyorsa engel ol mal ı,
• Kurbanları apartman veya sitede ayr ı l m ı ş özel b i r yerde kesme-
i i,
•Sokaklara tükü rmemel i ve sümkü rmemeli,
• Sokaklara kağıt, meşrubat şişesi, tenekesi, kartonu, ciklet, cuku­

lata ve benzeri yiyeceklerin kağıtl arı n ı atmama l ı ,

80
Sokak, Mahalle, Site, Komşuluk

• H ayvan besleyenler onlar ı n pisl ikler i n i ortakl ı k yerde b ı rakma­


mal ı,

• Sokakta yü rürken sigara içmemeli,


• Otobüs duraklar ı n ı , telefon ku l übeleri n i korumal ı ve temiz tut­
mal ı ,

• Maha l l ede taşı nmaz kü ltü r varl ıkları ndan (bir ev, b i r çeşme, bir

eski cam i, kitap l ı k vb.) bir örnek varsa onu korumaya, işlerl ik kazand ı r­
maya çal ı şmal ı, bunun m i l lı kü ltür görevi olduğu nu herkese anlatmayı
iş ed i nmel i,

Mahal lede, sitede, kooperatif birim i nde küçük b i r çocuk parkı,


voleybol ya da basketbol sahas ı gibi sağ l ı k l ı tesisler kurab i l mek için


toplu çal ı şmalar yapmal ı, varsa bakı m ı n ı gençler ortak olarak yüklen­
mel i,
• Kuş yuvalar ı n ı bozmamal ı , göçmen kuşları ürkütmemel i, kuş
evleri ve kuş su l ukları yap ı l ma l ı ,

• G ü rü l tü yapmam a l ı , gü rü ltü lü araba kul lanmamal ı, eksozdan

ses ve kirli gaz ç ı kmamasına d ikkat etmel i, korna çalmamal ı , arabaları


kimseyi rah atsız etmeyecek şeki lde park etmeli,
• Çiçek, ç i men, ağaç varsa koru nmal ı, onları kesmemeli, kı rma­
mai ı ,
• Mahallenin küçükleri ne, ç içekleri, ağaçları, yeş i l i sevdirmeli,
bu nun için müsait yerlerde küçük bahçeler yapmal ı , bu iş için on l arı
toplamal ı, özendirmel i , ödül lend i rmel i,
Den iz, göl , dere vb. yerlere çöp atmamal ı, kirletmemeli,

• Mesi re yerleri ne çöp poşetleri götürmel i,

• Genel tuvaletleri evim iz i n bir parçası gibi ku l lanmal ı,

• Yol lara araçl ardan çöp atmamal ı d ı r.

• Mahal len i n çevre meseleleri n i çözüm lemeli, bu kavramları her­

kese anlatarak ortak yaşayış kural ları oluşturmada öncü l ü k etmek her
mem leket severin ve çağdaş i nsan ı n vatandaş l ı k görevidir.

81
ört ve Adetlerimiz

Komşuluk
Türklerde komşu l uğu n önem i n i b i r ata sözümüz şöyle d i l e geti rir:
"Ev alma komşu aı''' Çünkü b i r evi n ev olabi l mesi için çevredeki kom­
şular en az ev kadar, ama asl ı nda evden b i l e önem l id i r.
Komşu, yakı n hatta b itişik konutlarda otu ran k imselerin birbirine
göre d u ru m u na den i r. Komş u l u k ise, komşu olma hal i ve komşu larla
olan i l işkid i r.

Komşu hatırı (komşu lar arası saygı), komşu kapısı (birbirine çok
yakın i ki yerden bi ri), komşu kapı s ı na çevirmek (yakı n olmayan b i r ye­
re s ı k s ı k gid i p gel mek), kapı komşu (yan yana kapı lardan veya ayn ı ka­
pıdan işleyen komşular) gibi deyimler d i l i m izde s ı k sık geçer. komşu lu­
ğun gerekleri n i Islam Peygamberi çok aç ık b i r şeki lde bel irtm işti r. " B i r
müslüman hay ı r ve iyi l i k üzere, komşusu i le bu luştuğu zaman ona se­
lam verecek. Çağı rd ı ğ ı zaman daveti ne gidecek, aksırıp hamdettiği nde
ona rahmet d i leyecek, hastaland ığı zaman ziyaret ed i p hal hatır sora­
cak, öl ünce cenazesine gidecek, komşusu aç sa, var olan yemeğ i n i n ya­
rısını onunla paylaşacak."

Komşuluğun Yaşayan Töreleri


Eskiden evleri m i z iç içe değ i l d i , bel ki bi raz uzaktı ama b i rbirimi­
ze daha yak ı n d ı k. B i rbi r i m ize sevgi, saygı, hürmet, yard ı m l aşma duygu­
su i le bağl ıyd ık. Bayraml arda, kand i l lerde küçükler büyükleri ziyaret
eder, büyü kler küçükleri okşar ve hoş tutard ı . Tam bir ortak değerler
manzumesi i ç i n yaşa n ı rd ı . Bugün ise büyüyen şeh i rlerde, apartmanl ar­
da iç içe otu ruyoruz; fakat birbirimizi tan ı m ıyoruz. Bu bakı mdan geç­
m i şteki komşu lu k hayatı n ı n h i ç ol masza bazı töreleri n i yaşamaya ve ya­
şatmaya çal ışmal ıyız.

• Yen i komşuya " hoşgeld i ne g itmek" ve bir i htiyac ı n ı n olup ol ma-

dığı n ı sormak,
• I htiyacı varsa karş ı l amak,

• Mah a l l e n i n bakkal ı n ı, manav ı n ı, kasabı n ı tanıştı rmak,

• Yen i komşu nun yal n ız l ı k duymamas ı n ı sağlamak,

82
Sokak, Mahalle, Site, Komşuluk .

•Komş u yerleşi nce, duruma göre onu davet etmek, (sabah kah­
vesine, akşam çayına vb.),

• Evi n han ı m ı , yen i komşuyu yak ı n l ık kuru lacak, dostluk ed i lecek

gibi b u l u rsaı kocasıyla anl aşarak bir z iyaretle tan ıştı rmak,

Çocuklar ayn ı yaşta iseler, onları tan ıştı rıp birl i kte oynam al arı n ı

veya çal ışmaları n ı saglamak,

•Komşuda hasta varsa yoklamak, yard ım etmek, yaln ızsa bir çor­
ba pişirmekı küçü k çocugu varsa ona bakmak, komşusunun yakın ları­
na hastaı ıgı n ı haber vermek,

• Kom ş u l ardan bir inin kızı evlen iyorsa, evl i l ik haz ı r l ı k l arına yar­
d ı m etmek (d ikiş, nakış, al ış-veriş vb. kon u l arda).

•Komşu lardan, b i l hassa genç ve yal n ız evl i lerden biri dogum


yapm ışsa, tecrübel i komşu han ı m l ar lohusayı yal n ız bırakmama l ı .

• Komşu l ardan birin i n evi nde ölüm varsa, on u yal n ız bı rakma­

mak, küçük çocukları kend i evi ne almak, ö l ü evi ne yemek vb. şeyler
göndermek, aç otu rmaları n ı önlemek,

• Ö l ü m ü n i l k gecesi, helva yapmak vb. işlere yard ı m etmek,

Dügün, davet gibi hallerde gerekl i eşya ve kap kacak yard ı m ı


yapmak,

• Bu yard ı m kend isine yap ı l m ışsa, teşekkür anlamı nda, kapların

birine evde yapı l m ış tatl ı ve benzeri şeylerden koyarak geri vermek.


Yal n ız ölü evine giden kap, boş olarak geri gönder i l ir.

• Komşu ded i kodusuna meydan vermemek, katıl mamak,

Faz l a koku l u bir yemek pişirilm işse, komşuya da bir m i ktar gön­

dermek,

Kısacası, yakı n kom şuyu bir dost kabu l edip, onu n hayatı n ı n akı­
ş ı n a karışmadan, onu n l a denge l i ve ölçü l ü i l işki ler kurmak.

83
Ör! ve Adetlerimiz

Hayatım ıza yen i g i ren kat mali kleri komşu l ugundai

• Apartman toplantı l arı na katı lmak,

• Al ı nan kararları uygu l amada d i kkatl i olmak ve borçları zama­

n i nda ödemek,
• Ekseriyet kararları na sonradan iti raz etmemek,

• Apartman komşu ları n ı taciz ed ici davranışlardan kaçınmak (gü­

rü ltü, kavga, bahçe tahribi, su kesrnek, h a l ı s i l kelemek, selam verme­


mek, kapıcı, çöpçü, çocu klar ve benzeri kişilere bagırmak),
• Bayram, kand i l , ramazan gibi hal lerde tan ı şmasalar dah i karşı
karşıya gel i nd iginde gön ü l al ıcı bir i k i söz söylemek,

•Su, ı ş ı k yakıt vb. ortak harcamalarda d i kkatl i olmak, israfa mey­


dan vermemek,
• Yönetici yasaklarına uymak,
• Sayı l ı gü nlerde, apartmana h izmet eden leri n (çöpçü, bekçi , pos­

tacı vb.) bah ş i ş i ne işti rak etmek,


• Kurban kesme ve benzeri olaylarda komşuları rahatsız ed ici d ik­
katsiz l i klerden kaçı nmak,

• Herkes i n düşü ncesi ne, hak ve hareketlerine saygı göstermek, i l­


le ben i m ded ig i m olsu n tavrı ndan kaçı nmak,
• Arabanız varsa ve komşu ları nızdan biri vasıta bekl iyorsa, yeri­

niz de varsa, tan ışmasanız b i le onu araban ıza davet etmek,


• Ai leden sonra en yakı n tan ışl ık birim i n i n komşular oldugu nu

u n utmamak.

84
MisAFiRLiK

Bir kimsen i n evi nde geçici b i r süre için agırlanan i kram gören ki­
şiye misafir, bu i şe de m isafi r l i k den ir.

Tü rk m i l leti m i safirperverd ir. Eski Türk evlerinde m isafir odası,


özel m i safi r yatak takımları vard ı . H al a bu gün köylerim i zde m isafi rler
için yaptı rı i m ış müstak i l odalar bulu nur. Töre m isafire saygıyı, onu ra­
hat ettirmeyi, kend isi yemese b i le ona yedi rmeyi emreder. Motorlu ta­
şıtları n bulu nmad ıgı eski devirlerde bir yerden bir yere yürüyerek veya
hayvan l a giden b i r ki mse menz i l i ne u l aşamadan yol üzeri ndeki köy ve
kasabalarda m i safi r kal ı rd ı . Bu bakımdan m i safirligin ayrı bir önem i var­
d ı . Yine töre, m isafi ri n 9 kısmetle geld igini, birini yed igi n i d iger 8' i n i n
evsah i b i n i n be re keti oldugu nu söyler.

Bugün ü n büyük şehi r hayatı n ı n şartları eski misafirlikleri ister iste-


mez azaltm ı ştı r. Bu n u n l a beraber Türk evi nde çeşitl i misafirlikler vard ır:
• Yatı l ı m i safi rl i k,
• G ü n ü birl i k m isafirl i k,
• Bel l i saatler için m isafirl ik (çay saati, sabah kahvesi),
•Akşam m i safi rl igi,
• Yaz l ı k m isafi r l i kler,

• Akrabalar arası m isafirl ik (Anne-baba, babaanne, büyük baba,

teyze, hala, dayı, amca ve çocukları),


• Dostl ar arası m i safirl ik gibi .

85
Ör! ve Adetlerimiz

Bugün büyük şeh i rlerde otel lerin ve çeş itl i kuru l uşları n m i safirha­
neleri n i n çokl ugu yen i i m kanlar dogurmuştu r. Öte yandan apartman
hayatı nda oda sayısı n ı n az ı ıgı, fazla yatı l ı m i safi r agı rlama imkanı ver­
memekted i r. B u n l ara i l ave olarak karı-kocan ı n her ikis i n i n de çal ışması
m i safi ri agı rlamada güç l ü kler dogurmaktad ı r.
Bütü n bu şartlar günümüzde b i l hassa büyü k şeh i rlerde m isafi rligi
asgariye i nd i rm i ştir. Yal n ız Anadol u'daki küçük şeh i rlerde, kasabalarda,
hele köylerde yukarda s ı ralad ı g ı m ız şartları n bu l u nmamas ı n ı n da tesi­
riyle misafirl ik; bütü n can ı ı ı ıgı i le varl ı g ı n ı sü rdü rmekted i r. Hatta büyü k
şeh i rlere h asta getiren, iş takibi için gelen kimseler, hala hemşeh ri leri­
nin yan ı nda barınmaktad ı rl ar. Misafi rl igin aile ve akraba l ı k baglar ı n ı
kuvvetlend i ren b i r müessese oldugu daima göz önü nde b u l u nduru lma­
l ıd ı r.
Misafi rl i kte d i kkat ed i l mesi gereken baz ı hususlar vard ı r:
• Misafi rl ige mümkün mertebe, haber veri p izin ald ı ktan sonra gi­

d i l mel id ir,
• Yemekl i ya da yemeksiz davete g iderken uygun b i r hed iye al ı n-

mal ı, hed iye n i n kitap veya sanat eseri olmas ı n a d i kkat etmel idir,
• Davetin tü rüne uygun b i r kıyafet seçi l mel i d i r,
• Ev halkından kim ler davet ed i lm işse, davete ancak onlar gideb i l i r,
•M isafi r l i g i n saati ni d i kkatle tay i n etmel i, o l u r olmaz saatlerde
kapı çal ı nmamal ı d ı r,
• Pazar gü n leri veya tati l ierde m i safir gid i lecek ailelerin ortak
program ları n ı bozacak emrivaki lerden kaç ı n ı lmal ı d ı r,
• Misafi rl ige ev ayakkabısı yan ı na al ı narak gid i l melidir,
• Ev sahibi, özel b i r ev daveti ni, her konuga ya telefonla ya mek­
tupla haber verir ve başka kim lerin davetl i oldugu nu açı klar ki m isafir­
ler arası nda b i r çatışma ol mas ı n,
• Ev sah ibi her zaman naz i k, güler yüz lü, d i kkatl i olmal ı d ı r.

86
Misafirlik

• Ev sah ibi, birbirini tan ı mayan konuklar varsa, onları ayrı ntı l ı bir

biçimde tan ıştırmal ı,


• Ne tür ol u rsa olsu n, m isafi rl ikte, keyif kaç ı rıcı bir şeyler yapma­

maya (ded ikodu, kocasıyla, karısıyla, çocugu i le, ev sah iplerinden veya
m isafi rlerden biriyle tartışma, aglama, ş ikayet, a i le s ırları n ı verme, ço­
cugun u dövme, b i r başkas ı n ı kıskanma, onu bunu takl it ederek küçük
düşürme vb.) d ikkat ed i lmel i d i r,
•Misafi r gidi len evde "Aman bizim d iz iyi kaçırmaya l ı m" d iye te­
levizyonun başı na geçmemel i veya "Aman ben bu programı h i ç sevm i­
yorum, kapatı n şunu" gibi benc i l l i klerde bu l u n u l mama l ı d ı r.
• Eşyaları yeri nden ind i rme, "bu, burada daha güzel durdu" gibi

beyanlar, evi n beyine veya han ı m ı na aşırı i ltifat/ar, karısı n ı n veya koca­
s ı n ı n sözünü kesme, yalan ı n ı açı k lama gibi dengesizl ikler çok ayı p kar­
şılan ı r,
Misafirlikte Ikram
M isafi r, yap ı l an i kram ı teşekkü rle karşı lar, ayrı l ı rken hoş sözler
söyler kend i de on ları bekled i g i n i aç ıklar,
Bu karşı davet anlamına gel i r, ama bu davet gerçekleşecekse, da­
vet eden en az bir hafta, on gün öncesi nden telefon la, mektupla ya da
davetin büyükı ügüne göre bas ı l ı davetiye i le konukları çag ı r ı r.
• Gece m isafi rl iklerinde ikramda aşırı ısrardan kaç ı n ı l mal ı d ı r,
•I kramda örf ve adet/erim izde yeri olan zerde, aşOre, boza vb. yi­
yeceklerin bu l u nmasına d ikkat ed i l melidir.
Gene l l ikle, sofradaki kon uşmaları ev sah ibi idare eder. Durum na­
zi kleşi nce, yan i b i r tartışma bel i rtisi olursa ev sah ibi hemen yen i konu­
lar ve olaylar ortaya atarak ortaııgı rahat/atı r.
• Kolonya ikram ı i hmal ed i l memel idir.
M isafi rler gidi nce evi n beyi, eşi ne yard ı m etmel i ve ortaı ıgı topla­
ma işi n i onu n l a paylaşmaı ı d ı r. B u arada karısına ikram ı n güzel l iginden
dolayı teşekkü r etmel i ve i 1tifatta bu l unmal ı d ı r.

87
ört ve Adetlerimiz

B i r dostu nuz uzun zamand ı r sizi aram ıyorsa, onu aramak, hal i n i ,
hatı rı n ı sormak dostlu k geregidir.

• Ama arad ı g ı n ı z halde aranm ıyorsan ız, bu n u n özel bir sebebi


olab i l i r. B u n u anlamak ve ona göre davranmak gerekir.
Durup d u ru rken i l işki ler kesi l memel i, i l işki kesecek bir sebep

varsa konu üzerinde açık kalpi i l i kle konuşmaktan çekinmeme l i d i r.


• Misafi rl i klerin hangi aral ı klarla yapı lması gerektig i n i iyi tayin et­
mel id i r.
• Ev sah ipler i n i b ı ktı rmamak Tü rk misafirl i k töresi n i n temel i l kesi-
d i r.

88
BESLENME GELENEKLERIMIz

Mi l li k i m l igimizin en can l ı konusu sofra ve mutfak kü ltürümüzdür.


Türk Mutfagı , Ç i n ve Fransız mutfagıyla birlikte dünyan ı n en zengin üç
mutfagı ndan biri kabu l edi l miştir. Yiyecek ve içecekler, hayatın devamı­
n ı saglaması yan ı nda, toplumda beşerı i l işkilerin kuru lması, ai lede se­
vinç ve üzüntü lerin paylaşı l ması gibi önem l i rol leri de üstlenirler.

Beslenme geleneklerimizde, a i lenin komşul arıyla i l işki leri de


önem l id i r. "Göz hakkı", "koktu" diyerek zaman zaman komşulara ve
yoksu l l ara yemek gönderi l ir. Komşuya iade ed i lecek yemek kabı boş
gönderi lmez. Küçük bir armagan l a veya degişik bir yiyecekle geri veri­
l i r.

Başkalarını i m rend i rmemek için yiyecek maddeleri açı kta eve gö­
türü lmez, sohbetlerde evde pişiri len yemeklerden söz edi l mez. Mecbu r
kal ı n ı rsa "söylemesi ayıp" d iye söze başlanır.

Aile ekonom isine katkıda bulu nmak amacıyla yiyecek ve içecek­


lerden bir bölümünün evde üretilmesi ne çal ışı l ı r. Tarhana, erişte, salça,
reçel, yogu rt, peyn i r, turşu, konserve evde yapı l ırsa ekono m i k olur. Bak­
l agi l ler, piri nç, bol ve ucuz oldukları mevsimde satın a l ı n ı r. Sebze ve
meyveler kurutma ve konserve yol uyla kışa saklanır. Çarşıdan, pazar­
dan yiyecek maddeleri satın a l ı n ı rken, bu maddeleri en iyi yetiştiren yö­
relerin ürü n l eriyle, sagl ık kural ları na uygun l u kları da kontrol ed i lerek
mutfaga geti ri l i r.
Türk topl u m u nda iki türlü sofra vard ı r.

1 . Aile ve m i safi r sofrası,

2 . Top l u sofra

89
ört ve Adetlerimiz

1 • Aile ve Misafir Sofrası


Türk ai lesi günümüzde gene l l i kle b i r gü n içi nde üç defa sofra ba­
ş ı nda toplanmaktadı r. Sabah, öğle ve akşam. Büyükşeh i rlerde iş yeri ve
oku l ları n evlere uzakl ığı, eşin de çoğu zaman çal ı şıyor olması, tati l
günleri d ı ş ı nda öğle yemeği nde b i r araya gelme i m kan ı n ı ortadan kal­
d ı rm ıştır. Eski kü ltü rü müzdeki i ki öğü ne dayal ı (kuşluk ve akşam yeme­
ği) beslenme geleneği, böylece günün şartları na uymuştur.

Her ai lede yemek saatleri, a i le fertleri n i n iş ve okul durumlarına


göre ayarl an ı r. Yemek zaman ı yaklaşı nca a i len i n çocukları, gençleri el­
ler i n i yı kad ı ktan sonra sofran ı n kuru l ması na yard ı m ederler. Anne, da­
ha çok yemeklerin p i ş i ri l mesiyle i lg i le n i r. Baba ekmeğin, kavun-karpu­
zun kes i l mesi, meyveleri n haz ı rl anması, suyu n sürah iye dolduru l ması
gibi işler yaparak sofra kuru lmas ı nda görev al ı r. A i lede anne an ne, ba­
ba an ne, kay ı npeder g ibi yaş l ı lar varsa, sofra haz ı r olunca yemeğe bu­
yur ed i l i r. Yemek, gene l l i kle masa veya yuvarlak s i n i tabla üzeri nde ye­
n i r. Türk top l u mu nda masa üzeri nde, ayrı tabakla yemek yeme al ışkan­
l ığı, yaygı n o larak kazan ı lm ıştı r.

Oku l çağ ı ndaki çocu kların, gençlerin yemek zaman ı na uymaları,


oyu n oynamaları, televizyonda fi l m seyretmeleri hoş karş ı l anmaz . Ai le­
deki herkesi n sofraya el leri n i yıkad ı ktan sonra oturması , önüne peçete,
yağ l ı k alması isten i r. Yemeğe, aile fertleri n i n tamamı sofraya oturdu ktan
son ra başl an ı r. Töre yemekten önce el lerin yıkanmas ı n ı n bereketi arttı­
racağ ı n ı , yemekten sonra yıkanmas ı n ı n ise, sağl ığa faydal ı olacağ ı n ı ve
ömrü uzatacağı n ı söyler.

Yemeğe, a i le reisi (baba, büyük baba) ılbesmele çekerek", "afiyet


olsu n" diyerek baş l amad ıkça d i ğerleri h i ç b i r şey yemezler. Sofrada m i­
safi r varsa, o da a i l e reis i n i n yemeğe başlamas ı n ı bekler. Hakl ı m azaret­
leri dolayısıyla sofraya geç gelen ai le fertleri "afiyet olsun" d iyerek ken­
d i leri ne ayrı lan yere otu ru rl u r. Tü rk sofras ı geleneği nde yemek sağ elle
yen i r. B ugü n de bu gelenek devam etmekted i r. Ancak çatal ve bıçak b i r­
l i kte ku l lan ı l acaksa çata l ı n sol, b ıçağı n sağ elde tutu l ması yaygınlaş­
maktadı r.

90
Beslenme Geleneklerimiz

K ı rsal kesi mde ku l lanı lan agaç kaşıkların sapları n ı n süslenmesi,


üzerlerine beslenmeyle i l g i l i beyitler yaz ı l ması eski b i r gelenegimizdi r.

Iki örnek :

• Lafı lafa etme ilave


AI kaşığı çal pilava
• Ai kaşığı eline
Besmele getir diline

Sofrada tabaklara yemek dagıtı m ı n ı anne veya baba yapar. An ne­


n i n bu görevi yaptıgı d u rum lar daha çoktur. Çü nkü anne k i m i n, hangi
yemegi, ne kadar yiyecegi n i iyi b i l i r. Artan yemeklerin dökü l memesi
için, i l k önce tabaklara daha az yemek konu r. Daha faz la yemek iste­
yenler, tabakları ndaki n i bitird i kten sonra tekrar isterler veya sofran ı n or­
tas ı ndaki yemek teneceresi veya servis tabagı ndan yiyebi lecekleri kadar
al ı rlar. Türk sofrası nda yemekler şu s ı rayla yen i r : Çorba, et veya eti i seb­
ze yemegi, p i l av, makarna veya börek, zeytinyagl ı lar, tatl ı veya meyve.
B i r beyitte, bu kural şöyle ifade ed i l m iştir.

Önce çorba, patlican, pilavla hoşaf gelir


Helvaya tuz katilmaz, bunu erbabı bilir.

Pilav, m akarna veya böregi n yan ı nda "sogu kluk" olarak mutlaka
hoşaf, komposto, cac ı k veya yogu rttan biri bu l u n u r. Mevsi m i ne göre sa­
lata veya tu rşudan b i r i de sofrada yer a l ı r. yogu rt, Türk sofrası n ı n vaz­
geç i l mez yiyecegidir. Sade ol arak yend igi gibi ayran yapı l ı r ve bi rçok
yemege de l ezzetlend irici olarak katı l ı r. Eski Türk Beslen me gelenegin­
den m isafire yogu rt ikram ı şarttı. Sofrada her çeşit yiyecek bu l u ndugu
halde, yogurt yoksa m i safi r agı rlanmış say ı l mazd ı . M isafire sadece yo­
gurt i kram ed i l m i ş olsa, o sofraya mükemmel nazarıyla bakı l ı rd ı . Ögle
ve akşam yemeklerinde sudan başka en çok ayran, pesti l ezmesi, şıra
içi l i r. Yemek d ış ı nda kışın sıcak tarçı n şerbeti, yaz ı n koru k veya bal şer­
beti, nar zama n ı nar şerbeti terc i h ed i l i r.

91
Ör! ve Adetlerimiz

Türk a i l es i nde genel l ikle ögle yemegi için pişiri lenler, akşam ye­
meginde de yen i r. Kahvaltı, eski kültürümüzdeki " kuş l u k yemegi"nin
yerini alm ışt ı r.

Çorba, süt, akşam yemegi nden artan yemekler ve yogurttan i baret


kuşluk yemeğ i n i n yerine kahvaltıda; yumurta veya yumurta l ı yemekler
(omlet gibi), yumurtal ı ekmek, yağ l ı ekmek, peyn i r, zeyti n, reçel , mar­
melat, sucu k, pastı rmadan bi rkaç çeşidi yen i r. çay, kahve veya süt içi­
l ir. Meyve veya meyve suyu, sosis, salam Türk sofrası nda kahvaltıda yer
almaya başlam ı ştır.

Sofrada Temel Davranışlar


Yemek, sofra gelenekleri, başka b i r deyişle sofra adabı, (görgü ku­
ral ları) her m i l lette olduğu gibi Tü rk m i l leti nde de yüzyı l lar öncesi nden
itibaren şek i l lenm iştir. Sofra i le i lg i l i görgü ku ral l arı m ı z ı n bir çoğu Ahı
fütüvvetnameleri nden gel i r. Son devi rlerde Avrupa m i l letlerinden al ı n­
mış baz ı sofra kural ları da vard ı r. Tü rk sofrası nda uygu lanan temel dav­
ran ış kal ıpları şu n l ard ı r.

Sofraya getiri len her yemekten yen ir. Yemek ayı rt ed i l mez. Yemek­
ten şi kayet ed i l mez . Sag1 ı k dolayısıyla baz ı yiyecekleri yiyemeyenler
mazeretIeri n i m ü m kü nse sofra kuru lmadan önce söylerler,

Faz l a yememek, sofradan bi raz aç kal mak geleneği ben imsenmiş­


ti r. Bu konuda Hz. Muhammed'in had isleri vard ı r : "Az yiyin, az uyu­
yu n, az konuşu n . " Atasözleri ve ölçü l ü sözlerim iz de bu ku ra l ı hatır­
latmaktad ı r.

• Azar yiyen her gün yer


Çoğar yiyen bir gün yer.

• Az ye melek ol
Çok ye helak ol.

92
Beslenme Geleneklerimiz

• Arsız olup sofrada çok taam yeme sakın


Ayıplarlar seni bazen iki tarafına bakın.

• Tem iz yen i r; yemekler dam l atı lmaz, sofraya dökül mez,

• Yemek koklanmaz, soğutmak amacıyla üflenmez,

• Ekmek ve et bıçakla kesi l i r. El ler ve bıçak ekmekle tem izlenmez.

Ekmek çöpe atı lmaz. Kaşı k ve çatal ekmek d i l i m i n i n üzerine konmaz .

• Ekmekten d işle lokmalar koparı l ı p yemeği n suyu na ban ı l maz,

• Yemeğ i n suyu na ekmek doğranmaz,

•Ekmek, küçü k lokmalar hal i nde koparı l ı r. Kimsen i n önünden


ekmek al ı n maz.

• Lokma ağıza kon u l u rken, baş, tabağı n üzeri ne uzatı lamaz,

• Lokma, ağ ızda iyice çiğnend ikten sonra yutu l u r.

• Ağızda lokma varken konuşulmaz,

• Ağız şapı rdatı lmaz, ç i rk i n sesler ç ı karı l maz,

• Kimse n i n yed iği gözetlenmez,

• Yemekte ölülerden, hastalardan, iğren i l i r şeylerden söz ed i l mez,

• Aks ı r ı l maz, sümkürü l mez. Baş ve gövde kaşınmaz . Zaru ri du­


rum l arda m üsade istenerek lavaboya gid i l i r.

• Dışarı b ı rakı l acak artıkları, (kem i k, meyve teki rdeği gibi) herkes

kend i önüne veya artı k tabağı na koyar. Çekirdek ağızdan masaya üflen­
mez. Çatal la ağızdan al ı n ı r.

• Su, bardağa dolduru l u rken masaya dökü lmez, bardak taşı ncaya

. kadar dold urul maz,

93
Ör! ve Adetlerimiz

• Suyu içecek kişi önce ellerin i ve agz ı n ı peçeteyle tem izler. Su­
yu içmeden önce bardagı n içine bakar (suyu n tem izlig i n i n kontrolü
içi n),

• Su agır üç fasılda içilir. Suyu içen üstüne dökmez, nefesi n i bar­

dagın içine vermez,

• Sofrada aile o günkü hayatı n ı (özelli kle akşam yemeginde) de­

gerlend i rir. Kahvaltıda ise o gün yapılacak belli başlı i şler gözden geç i­
rilir. Kahvaltı ve yemeklerde neşeli konular konuşulu r. Kötü heberler ye­
mek sonrası na saklan ı r. Tabagı ndaki yiyecekleri bitirm iş olsalar b ile ai­
le fertleri yemeg i n sonuna kadar sofrada otururlur.

Sofra Duası
Yemeg i n son u nda baba veya büyük baba dua eder (sofra duası),
yemegi pişirenlere teşekkür eder. Aile fertleri dua sonrası "am i n " dedi k­
ten sonra yemegi pişirenlere "eline saglı k, çok güzel olmuş" gibi sözler­
le teşekkür etmeyi u nutmazlar.

Sofra d uası , toplu yemeklerde duahanlar tarafından yapılır. Sofra


duası ndan sonra b i r lokma yenmesi gelenektend i r.

Sofra duaları çok çeşitlid ir. Arapça sofra duaları yan ı nda Türkçe
manzum ve nes ir olanları da vard ı r.

B i rkaç örnek :

• B iz i yed iren, içiren ve Müslümanlardan eyleyen Allah'a hamd


olsu n . Bereket bu yen ilenierin sah i b i ne ve yiyenleri n üzerine olsu n. AI­
lah ım! N i meti n i daim eyle. D i n i m iz i ayakta tut. Evlatları m ız ı alim ve sa­
li hlerden eyle ve zali mleri onlara musallat etme. Allah ı m! Fatiha sure­
s i n i n s ı rrı h ürmeti ne n i meti n i çok artır.

• Sofraya nOr
Kaza bela geri dur
Hane sahibi olsun mamur.

94
Beslenme Geleneklerimiz

• Lokman nezihl
Çeşmim o/sun şO/esin bu/sun
Dizime derman o/sun
Kazan be/an def o/sun.

• Tannmız u/u
Soframız do/u
Biz onun ku/u
Artsın eksilmesin
Taşsin dökülmesin
Tekranm nasip ey/esin.

• Geçmiş/ere gani gani rahmet


Sağ/ara sıhhat ile se/amet
Nimet-i Celilullah
Bereket-i Ha/i/ullah
Şefaat ya Resu/allah.

Genel sofra duası n ı n yan ı nda, yemek yiyenler ve m isafi rler şu


sözlerle yemeğe son vererek; hem dua hem de teşekkü r etm iş olurlar.

• El hamdü l i l lah,

• Ziyade olsun,

• All ah'a çok şü kü r. Yarabbi şükür,

• Allah daha çok versin,

• Al lah kazanç sah i bi ne güç versi n,

• Getiren i n iz çok olsu n,

95
Ör! ve Adetlerimiz

• Hacı sofrası olsun,

• Sofran ız daim olsu n,


• Sofran ızda Halil ı brahim bereketi olsun,
• Biz yedik Allah artı rsı n,
• Sofrayı kuran kald ı rs ı n .
Sofra d uası, a n a okullarında yatılı okullarda, askeri birliklerde kı­
sa şiir şeklinde, yeme�in baş ı na alı nmıştır. Bir kişinin önderli�inde top­
luca söylenir ve yeme�e başla n ı r:

• Tanrtmıza hamd olsun


Milletimiz var olsun
Afiyet olsun.

• Artsın eksilmesin
Taşsin dökülmesin
Afiyet olsun.

Ancak Türk töresinde yemek duas ı n ı n yeme�in sonu nda oldu�u


unutulmamalıd ı r.

Sofran ı n toplanması na, bulaşı klar ın yıkanmas ı na evdeki genç kız­


lar yard ı m ederler. Bulaşıkları n yı kanmasında sabun tozu tercih edilir.
Ö�le ve akşam yemeklerinden sonra kahve, çay içilmesi beslenme kül­
tü rümüze girmiştir.

Büyükler, misafir susad ı kları zaman evin içindeki çocu klardan,


gençlerden su isterler. Gençlerin, çocuklar ın önce' ne kadar su istendi­
gini sormaları, son ra da bardaga istenildi�i kadar suyu dökmeden dol­
durmaları bardagı altlı�ın üstü ne koyarak götürmeleri, saygıyla "buyu­
ru n" demeleri gelenektendir. Su ayakta degil, oturarak içilir. Suyu içen­
ler, barda�ı uzatırken dua ve teşekkürle karışık şu sözlerden birini söylerler:

96
Beslenme Geleneklerimiz

• Eline ayagı na saglı k,

• Su gibi aziz ol,

• Berhüdar ol,

• Su gibi öm rü n uzu n olsu n

• Dügü n ün güz ü n olsun .

Uzaktan aileye m isafir olarak gelenlere hemen aç olup olmad ı k­


ları sorulur. "Allah ne verdiyse" denilerek, evdeki haz ı r yemekler i kram
edilir. Önceden gelecegini bildiren yatıya kalacak misafirler için, zen­
gin sofralar hazı rlan ı r.

Yatıya kalmamak üzere akşam yemegi nden sonra misafirlige ge­


lenlere önce birer kaş ı k bal veya reçel i kram edilir. Bu, "tatlı yiyeli m,
tatlı konuşalım" anlam ı nda b i r davranıştır. Şekerciligin gelişmesiyle bal,
reçel ikram ı , şeker, ç ikolata ikram ı na dönüşmüştür.·

Daha sonra kahven in nasıl içilecegi sorulur. Şekerli, orta şekerli,


az şekerli ve sade olmak üzere kahve özel cezvelerde dört türlü pişiri­
lir. Fincanlara dökülerek, tepsi içinde misafirlere sunulu r. Türk kahvesi, .
bütü n d ünyada ü n yapm ıştı r. Her yiyecek ve içecek ikram ı ndan sonra
ellerin temizlenmesi için kolonya dolaştırılması gelenektendir. Kahve
ikram ı ndan sonra bir süre sohbet edilir. Daha sonra çay ve yan
. ı nda bis-
küvi, kek, börek, pasta ikram ı nda bulu nur.

Misafirlerin yiyeceklerden yiyebild ikleri kadar almaları esastır. Ta­


bakları n ev sah i bi tarafı ndan doldurulması ve yenmesi için ısrar edilme­
si hoş karşılanmaz.

Meyve i kram ı genellikle son ikramd ı r. Ikram sırası nda peçete mut­
laka bulu ndu rulur. çay ve kahven i n ikram ve beslenmemizde oynad ıgı
rolü şu ölçülü sözlerimiz çok güzel açı klamaktad ı r.

• çayı icat etti bir pir


Sabaha iki, akşama bir.

97
Örj ve Adetlerimiz

• fs-sohbetü bila çay


Ke's-semai bila ay.
(Çaysız sohbet, aysız gökyüzüne benzer).

• Gönül ne kahve ister ne kahvehane


Gönül sohbet ister, kahve bahane

• Kahve-i rOy-i siyah şifa verir bedene


Hak lanet eylesin, tütünü icat edene.

Baz ı m i safi rler yemege davetl i olurlar. Yemek davetine gid i l i rken
çiçek, tatl ı, meyve, veya içecekler armagan olarak götürü ıür. Taşraya
annesini, babas ı n ı , akrabalar ı n ı z iyarete giden ler de şeker, çikolata,
helva vb. bir yiyecek de götü rürler. Götü rü len bu armagan, götürenin
huzurunda açı l ı r, büyüklerden itibaren i kram ed i l i r. Armagandan yiyen­
ler, böylece götü rene teşekkür etme fı rsatı n ı bu lurlar.

Sigara ve alko l l ü içki ler sagl ıga zararl ı olduklarından tüketim leri
teşvik ed i lmez. Genel ikram yerine, sorarak i kram ed i l irler. M isafi r l i kte
zorla içki ve sigara ikram ı nda b u l u n u l maz. Şu ölçü lü sözlerimiz içki ve
sigaran ı n zararları n ı yansıtmaktad ı r.

• Tütü ne verip savurma

Rakıya verip a n ı rma.


• Parası ele

Du manı yele,
• Sigara, içki, kumar, zar
Sonu mezar
• Kahve siyahtır, nef' i vard ı r edene

Lanet olsun tütün ü icat edene.

98
Beslenme Geleneklerimiz

2. Toplu Sofra
Tü rk toplumu nda aile sofrası n ı n yan ı nda b i rb i ri n i tan ıyan veya ta­
n ımayan kişilerin , aileleri n katıld ı kları toplu yemekler de verilir. Toplu
yemeklerden yayg ı n olanları şunlard ı r:

Düğün Yemeği: Damat ve gelin i n akrabaları n ı n b i rbirler i ne ve n i ­


şanda, düğü nde davetl ilerine verd ikleri yemek.

Bu yemek bölgeye ve ekonom ik şartlara göre çeşitlilik gösteri r. As­


lı nda n işan ve daha çok aileler arası ndaki davetleri düğü n yemeği çer­
çevesi nde d üşü n memek gerekir. Asıl düğün yemeğ i ; düğünde daha ge­
n iş davetlilerin bulu nduğu yemekti r. B u da ya oğlan evi nde ya da lokan­
ta, gaz i no, otellerde gerçekleştirilir. Büyük şehirlerde lokanta, otel ve
gazi noda yemek vermeye ailen in maddı durumu müsa it değilse, en
azı ndan geleneği devam ettirmiş olmak için çok yakı nlara yi ne evlerde
sofra ku ru i u r.

Düğü n akşam ı çok dar tutulan yemeğe i se "güveyi kondu" den i r.


Yemek çeşid i de bölgeye göre değişmekle beraber köylerde, genellikle
etI i pilav daha çok bulgur p ilav ıd ı r.

Özel okuyucu, d avetçiler bütü n köyü düğü ne ve yemeğe, düğün


evi ne yak ı nl ı k derecesi ne göre bazıları okuntu denen armağan lar, baz ı­
ları da sadece kavrulmuş leblebi, lebIebi şekerle davet ed ilir.

Tab i atıyle şeh i rlerde bu davet şekli davetiyelerle olur. H ala baz ı
aileler oku ntu geleneğ i n i şeh i rde de devam ettirirler.

Kasaba ve şeh i rlerde yemek daha da çeşitlenir. Çorba (düğü n çor­


bası), etli p ilav, zerde veya başka bir tatlı en çok tekrarlanan yemekler­
d i r.

Lokanta, otel ve gazi nolarda ise düğün sah ibi ile lokanta, önceden
kararlaştırd ı kları yemekleri verirler. Etli pilav her yerde vazgeçilmez b i r
düğün yemeğidir.

99
Örj ve Adetlerimiz

Bu yemekler eger ayn ı anda yenecekse yemegi n son unda dua ed i­


lir. Yok peşpeşe sofralar kurulacaksa her sofrada ayrı dua ed ilmesi adet­
tend ir. Gençler, damad ı n arkadaşlar ı h izmet ederler, sofraları kurup top­
larıar. Tabiatiyle bu nlar yer sofrası d ı r. Baz ı bölgelerde damad ı n damat­
i ı k ceketi dua ile b i r hoca tarafı ndan bu yemek sonu nda giyd irilir.
Sofrada gençler ve yaş ı daha küçük olanlar, yemeklere büyükleri n
önce başlaması n a d i kkat ederler.
Sünnet Yemeği: Sünnet ku rbanıyla, sünnet dügü n ü ne katılanlara
ve yoksullara verilen yemek,
Sünnet dügünü, "sün net" bahsi nde anlatıld ı . Işte bu rada bazı ai le­
ler maddı i mkanlarına göre yemek verirler. Bu esasen dügün yemegin­
den pek fark l ı degild i r. Bu bakımdan yukarda söyled i klerim iz burada da
geçerlid ir.
Ölü Yemeği: Ö l ü n ü n defned ild igi gün, 40. ölüm gün veya karar­
laştırı lacak herhangi b i r günde yak ı nları n ı n cenazede görev alanlara,
cenazeye katılanlara verd i kleri yemek.
Bu yemegi n de şekli, çeşid i ve zamanı bölgelere, ailelerin d u ru­
muna göre degişmekted ir. Bazen ölün ü n defn i n i n hemen arkası ndan ve
defi nde h izmeti geçenlere yemek verilir. Bu haz ı rl ı k komşular tarafı n­
dan yapılır. Çünkü cenaze sah i pler i n i n bu çeşit işlerle ugraşacak takat­
Ieri yoktur. Tabiatiyle bu gen iş b i r yemek için geçerli d i r.

Definden sonra, akşam dua için gelenlere helva pişirilmesi çok


yaygın olmakla beraber, helva n ı n yan ı nda pastalar veya bazan yemek
(pide) de ikram ed ild igi görülür.
Esasen törem izde cenaze evi ne komşuları yemek getirir. Yal n ız bu
ölü yemegi uygulaması yakı nları tarafı ndan organ ize ed i l d igi için cena­
ze sah ipleri dogrudan meşgul olmaz . Tabiı i şaret, istek onlardan gelme­
lid ir. Ayn ı şekildeki yemek ve ikramlar, vefatın 7., 40. ve 5 2 . gü nlerin­
de de yapı l ab ilir. B u rada esas olan, ölü nü n ru hu için ve özellikle cena­
zeye katılanların ölü üzerinde hakkı kalması n d iye i kramd ı r. H atta ölüm
yıl dönümü için oku nan mevlitler de b ile yemek verild igi görülmekte­
d i r. Bu m illetim i z i n geçm işi ne, ölmüş yak ı n ına baglılıgı n ı n ve onu u nut­
mamas ı n ı n, onun için hayı r yapma isteg i n i n güzel b i r örnegid i r.

100
Beslenme Geleneklerimiz

Bütün bunlarla beraber b i r ölü için - tabii büyükler için- gen iş ma­
nada bir yemek verme gelenegi vard ı r ve bilhassa köy ve kasabalarda,
küçük şehirlerde uygula n ı r. Bunun d i ni b i r emre dayanmad ıg ı bili n i r.
Ama ölmüşleri n i hayı rla yad etmek ve onlar için hayır yapmak elbette
d i ni b i r emird i r, gelenektir.

Bu yemegi n de d iger toplu yemeklerden pek farkı yoktu r. Tabiatiy­


le beraberinde bir mevlit okunan merasim veya hatim d uası, h iç olmaz­
sa baz ı sürelerin kon u nması ve tesb i h çekilmesi, bu nları n ölü nün ru hu­
na bagışlan ması gelenektend i r.

iftar Yemeği: Ramazan ayı nda akrabalara, dostlara, komşulara, iş


yeri nde çal ışanlara ve faki rlere verilen yemek.

Ramazan ayı nda yapılan hay ı rlar ın ecri n i n fazla fazla, kat kat ve­
rilecegi gerek Kur'an-ı Kerim' i n ayetlerinde, gerek Peygamberi m iz i n
sözleri nde müjdelenm iştir. Üstelik böyle d i ni günleri n bir anlam ı d a ya­
k ı n ı ıgı, kaynaşmayı, dostlugu daha da arttı rmaktır. Bunun için için eski­
den beri toplu iftar yemegi gelenegi vard ı r. Hatta eskiden paşa ve bey­
leri n konakları 30 Ramazan açı k olur, davetli davetsiz herkes iftara gi­
der, yemek son u nda da m isafirlere agz ı n ız yoruldu, d işleri n iz eskidi an­
lam ı na gelen ve "d iş k irası " denen para ve armagan verilirm iş.

Iftar yemegi esasen evde verilmelid i r. Fakat günümüzde evlerin bu


konuda yetersiz kalışı şahı sları, kuruluşları, lokantalarda iftar yemegi
vermeye sevketm iş ve bu gitti kçe yaygı nlaşm ıştır. Hele vakıflar, kend i­
lerine bagışta bulunanları n ruhları içi n iftar vermekte ve önceden indi­
rilm iş hatimleri n duası bu sı rada yapılmaktad ı r. Bu çeşit iftarlar; eş, dost
ve tan ı d ı kları n bir araya gelmesi bak ı m ı ndan da önemlidir.

Iftar yemegi nde ezandan birkaç dakika önce masalara otu rulur;
zeyti n, pey n i r, pastı rma, sucuk, reçel, hurma gibi yiyeceklerle iftar açı­
lır; sonra da çorba, et veya eti i sebze, pilav ve tatlı yen i r. Yemekten son­
ra toplu dua ed ilir; bir taraftan akşam namazı kılı n ı rken - yer müsaitse
toplu olarak da kılı n ı r - d iger taraftan çay eşliginde sohbetler yapılı r, fık­
ralar anlatıl ı r, eski ramazanlardan söz ed ili r.

101
ört ve Adetlerimiz

Iftar geleneginin menşeinde fakir fukaranı n gözetil mesi gerçegi


vard ı r. Bunu n için toplu iftarlara hiç olmazsa ü niversite ögrencileri da­
vet edilmelidir.

Hacı Yemeği: Hacdan dönenlerin yak ı n akrbalarına, dostları na,


verdikleri yemek.

Hac I slam ' ı n beş şartı ndan biri, zenginlerin üzerine farz olan bir
ibadettir. Ü stelik şöyle veya böyle uzun bir yolculugu, bu yolculuga da­
yanabilecek slh h1' şartları gerektirir. Hacıları n gerek ugurlanışları gerek
dönüşleri bir takı m merasimleri de beraberinde getirir. H acca gidene
yo"uk nevinden - Yiyecek olması şart degildir - hediyeler verildigi gibi
hacılar da dönüşte yak ı nları na armaganlar verir. Bunları n mutlaka Hi­
caz'dan alı nması şart degildir, hatta gerek yoktur, külfettir.

Işte, ömü rde bir defa yapılması matluP olan ve edenlere ve yakı n­
larına bir takı m s ı k ı ntı ve güçlükleri de getiren bu ibadet tamamlanın­
ca; hacılar, bazan üç-dört hacı beraber, mevlit okutur ve köylerde bü­
tü n köylüye, kasaba ve şehirlerde mahalleye, yakı nlara eş ve dostlara
yemek verirler. Bu yemegin şekli de asl ı nda dügü n yemeSinden farksız­
d ı r. Bu yemek h acc ı n şartları ndan degildir. Hac ı n ı n, bu ibadedi eda
edebilmesinin şü krü nü, eş-dost ve yakı nlara zahmetlerinden dolayı te­
şekkürü ifade eder.

Adak Aşı: Bir adagı yerine gelenlerin akraba ve dostlarına verdik­


leri yemek.

Çok yayg ı n olmayan bu yemekde aslolan bir kimsenin herhangi


bir konuda gerçekleşmesini ve gerçekleşmemesi ni istendigi bir dilekçe
veya olay için adakta bulunmasıd ı r. Dinimiz sözün yerine getirilmesine
büyük bir önem verir. Fakat gelişigüzel adakta bulu nulması n ı hoş karşı­
lamaz. Törede yerine getirilmeyen adak yeni hadislerin sebebi sayılır.
Aslı nda bu, dogrudan sözle verilmiş bir borçtur ve yerine getirilmelidir.
Olaylarla ilişkisi pek yoktur.

1 02
Beslenme Geleneklerimiz

Adak yemegi, adayan şahs ı n adagına göre şek i l lenir. Ne nas ı l


adanm ı şsa b i r borç olarak o yerine getirilmel i d i r. Bütün b u yemeklerde
aşırıya gitmeyi, israf etmeyi, gösteriş yapmayı töre ayı pl ar. Davet sah ibi
yemege gelen leri hoş tutmaya çal ışır; yorul u p sofrası n ı şereflend i rd ikle­
ri için on lara teşekkür eder. Çünkü bu çeşit davetlerde yemege gel mek;
karı n doyurmak, bir övü n savmak içi n koşma - koşuşturma, vakit geçi r­
me degil, d avet eden i n hatı r ı n ı sayma, ona deger verme anlam ı na gel ir.
Törede davete icabet gerektigi söyleni r. Tabiatiyle yemegi n mahiyeti ne
göre davet sah i b i ne küçük de olsa b i r armagan götürmek hoş karşı lanan
davranışlardand ı r.

Davet eden in zarafet ve nezaketi her an hissed i l ir şeki lde olmal ı ;


davetl i ler d e ikrama kusur bul maktan sakı nmal ı, davet sah ibi n i n ded i­
kodusunu yapmamaya özen göstermel id irler. Bu konuda hoş görü lü
davranmak insan olman ı n bir geregid i r. Tenkit gözüyle bakı ldıg ı nda el­
bette bir kusur bu lunacaktır. Öte yandan davet sahi b i n i n idd ial ı ol ma­
sı, gösterişe kaçması hoş deg ildir. N iteki m "Bagdat' ı n paşası , Bagdat' ı n
paşası ; hani b u manga l ı n maşası" tekerlernesi kusursuz bir davet ver­
mek isteyene karşı söylenmiştir.

Öte yandan davetiyede gelecek i nsan sayısı bel i rti l m işse daha faz­
la insanla g itmek dogru deg lidir. Hatta davetl i sayısı bel i rti lmese bile
çoluk çocu k kalabal ı k h al i nde gitmek davet sah i b i n i de davetliyi de güç
durumda b ı rakı r.

N itekim Nasredd in Hoca' n ı n ; dostunu n dostu d iyerek tak ı l ı p gidi­


len davette, tavşan yeri ne suyu n u n suyu i kram ed i l mesi bu gerçegi an­
latır.

Davetlerde, davetin gid işi hakkı nda gereksiz yorum lar, etrafı ra­
hatsız edecek şekl ide yüksek sesle konuşmalar, acele davran ışlar hoş
karşal ı nmaz .

Özel Gün Yiyecekleri


Özel gün lerde, özel olayl arda bel i rl i yiyecek ve içeceklerin yen­
mesi, içi lmesi veya ikram ed i lmesi gelenektend i r. Baş l ı caları şunlard ı r.

103
Ört ve Adetlerimiz

• H icrı yı l ı n i l k ayı olan Muharrem ayı n ı n i l k lOgünü içinde aşu-


re pişi r i l i r ve akrabalara, komşulara dagıtıl ı r,

• Kandi l lerde kandi l sim id i ve lokma,

• Mevl id i erde şeker,

H ıdre l l ezde yeşi l sebzeler, kuzu eti, sogan kabuguyla boyanmış


yumu rta,

• Nevruzda " "


S harfi i le başlayan yiyecekler,

• Ramazan ayında p ide, güI l aç, çorba, börek, p i lav, hoşaf, hu rma,
zeyti n, reçel, peyni r, pastırma, sucuk, bal,

• Ramazan bayram ı nda şeker, lokum, çikolata, helva çeşitl i tatlı-


lar,

• Kurban bayram ı nda kavu rma, işkembe çorbası ,

• Söz kes i m i nde şerbet,

• Dügün yemegi nde; dügün çorbası, zerde, keşkek, helva,

• Yı l baş ı kutlamala r ı nda h i nd i, tavuk, çerez,

• Yaş günü, evl i l ik yıldönümü kutlamalarında, dügünlerde pasta,

• Dogu mdan sonra lohusa şerbeti,

• Ölü yemeginde helva,

Mes i r b ayram ı nda mes i r macu nu,

• çocugun ilk dişi ç ı ktıgında d iş bulgu ru,

• I nek dogum yaptıgı nda "havruz, avuz",

• Yagmu r dı:ı ası nda etl i p i l av yen i r.

104
Beslenme Geleneklerimiz

Aşure
Aşure ile ilgili h alk aras ı nda yaşayan farklı söylentiler vard ır. Bu n­
ları şu şekilde s ı ralayabiliriz.

Hz. Adem ' i n günah ı ndan dolayı ettigi tövbeni n bugün kabul olun­
dugu, ı brah i m ' i n bugü n ateşten kurtuldugu, Yakub Peygamber' i n ogı u
Yusuf'a bugün kavuştugu, ıbrah i m Peygamber' i n bugü n dogdugu, Eyüb
Peygamber' i n bugün şifaya kavuştugu, Isa Peygamber'in bugü n göge
çekild igi, N u h' u n b i nd igi gemi n i n tufan bitip sular çekilince Cud i dagı­
na yine bugün oturmuş oldugu i nan ışları gibi. Yi ne i nan ışa göre Nuh.
gem ide kalan çeşitli erzaktan tatlı bir çorba pişirilmes i n i söylem iş, tu­
fanda kurtulanlar o günü kutlayarak bayram etm işler ve çorbadan ye­
m işlerd i r.

Müslümanlar arası nda öteden beri Muharrem' i n onuncu günü


aşure pişirilip kon u komşuya dagıtılması, mu htaç kimselere verilmesi
adettir. Hz.Muhammed' i n toru nları ndan Hüseyi n Kerbala'da yine Mu­
harrem ayı n ı n 1 09 . gü n ü şehit ed ild igi için; zamanla, aşu re, onu n ve
onu nla b irl i kte Kerbela'da ölenlerin ru hu için p işirili r ve dagıtılır olmuş­
tur.

Aşu re on iki tür yiyecek malzemesi nden; su, bugday, şeker ve içi­
ne konan 9 farklı yiyecek malzemesi nden yapılır (Susam, nohut, bakla,
fasulye, üzüm, fıstı k, incir, piri nç, kestane, ceviz, nar vb.). Bütü n mal­
zemeler ayrı ayrı p iş irilir ve haz ı rlan ı r.

105
GÜNLÜK HAYATLA iLGiLi
GELENEK VE GÖRENEKLER
G ünlük hayat, sabahleyin yataktan kal kmayla başlar, geçe uykuya
dalı ncaya kadar devam eder. G ü n lük hayatla ilgili gelenek ve görenek­
ler, diğerleri gibi babadan oğula, an neden kıza, komşudan komşuya gö­
rerek, yaşan ı larak öğrenilir. Çevredeki diğer insanların davran ışları,
seyahatlerde görülenler, okunarak öğrenilenler de bu nları pekiştirir.
Okul, radyo ve TV, gelenek ve göreneklerin yaygı nlaşması na, araları n­
daki farkları n azalmas ı na yard ı m eder.

Türklerin gü n l ü k hayatla ilgili gelenek ve görenekleri Ahı birlikle­


rince XIII. yüzyılda itibaren sistemleştirilerek yaz ı l ı görgü kuralları hali­
ne getiril miş, zaviyelerde öğretilmeye başlanmıştır. Her insa n ı n evde,
sokakta, çaşıda, hamamda, mabette, mezarl ı kta, misafirlikte uyması is­
tenen ku rallar 1 24 adettir. Bu ku ralları n yarısından çoğu bugü n de bü­
tü n dü nyada benimsenen görgü kuralları n yarısından çoğu bugü n de
bütü n dü nyada benimsenen görgü ku rallarıd ı r. Günün ihtiyaçları, Avru­
pa devletleriyle yakı n ilişkiler Türk gelenek ve görenekleri arası na yeni
davran ış kalı plar ı n ı n girmesine zemin haz ı rlam ıştı r.

Sabah Hazı�hğı
Ailede gü nlük hayat sabahleyin yatakta uyanmayla başlar. Anne
ve babalar tecrübeyle ne zaman yataktan kalkılması gerektiğini bilirler.
Uyanmayan çocukları n ı uyand ırırlar. Yataktan dua edilerek kal kılı r. An­
ne ve baba, çocuklar birbirlerine "günayd ı n, hayı rlı sabahlar" diyerek
iyi bir gü n d ilediğinde bulu n urlar. Tuvalet ihtiyaçları giderilir. Ei ve yüz
temizliği yapılır.

106
Günlük Hayatla İlgili Gelenek ve Görenekler

Tı raş çağı ndaki erkekler tı raş olurlar. Bu işler yapılı rken erkekleri n
üzeri nde p ijama, yetişkin kadı nları n üzeri nde sabahlık vard ı r. Ayaklar­
da yatak odası nda giyilmesi gereken terlik bulu nur.
Tem izliğ in i b iti renler yatak kıyafetleri n i üzerleri nden ç ı karıp o gün
giymeyi d üşündükleri kıyafetleri giyerler. Yatakları n ı d üzelti rler, eşyala­
rı yerli yeri ne koyarlar. Büyük kardeşler, küçükleri n giyi nmesi ne yard ım
ederler. Bu işleri n i bitirenler sofra n ı n kurulması na yard ı mda bulu nurlar.
Kahvaltı sofrası nda o gün yapılacak önemli işler konuşulur. Sabah kah­
valtısı nda her zaman bir arada bulu nmaya d ikkat edilmeli. H ızlı iş ha­
yatı buna i mkan verm iyorsa tatil gü nlerinde beraber kahvaltı yapmaya
özen gösterilmeli.
Büyükler, çocuklara sokakta, taşıtta, okulda uymaları gereken ku­
ra
'
şamdan haz ı rlanan iş veya okul çantası tekrar kontrol ed ilir. Çocuklar
anne ve babaları n ı n elleri n i öperek, ayakkabıları n ı giyerler, "Allah ı s­
marlad ı k, hoşça kalın" derler. Anne ve babalar çocuklar ı n ı "Güle güle,
iyi gü nler, başarılar" diyerek ve dua ederek uğurlarlar. Çalışmaya giden
eşler de ayn ı şekilde birbirleriyle vedalaşı rlar.
Günümüz
Iş ve ticaret yeri ne, okula gidilirken yolda; taşıtıara, karşıdan ge­
len i nsanlara, h ayvanlara, b itkilere d i kkate ed ilir. Yaya kald ı rım ı nda, i n­
san ıara çarpmadan, hayvanlara-bitkilere zarar vermeden daima sağ ta­
raftan yü rü nü r. Yere tükürmek, burnunu silmek, kağıt, sigara izmariti at­
mak ayı plan ı r. Yolda yürürken s igara içilmez. Yaya geçi tierinde yaşlıla­
rın sakatların, çocukları n karşıdan karşıya geçmelerine yard ımcı olu nur.
Daima sağdan geçili r.
• Yolda yü rürken tan ı d ı k insanlar, sözle veya başla selamla nır. Za­

man müsaitse h al ve hatı rları sorulur. Kıyafetleri dolayısıyla gençlere,


kad ı nlara sözle müdahalede bulu n ulmaz. Kad ı nlara elle veya sözle sar­
kıntılık yapılmaz . Cenaze geçerken saygı duruşunda bulunulur. Şayet
Isti klal Marş ı işitili rse, gözle bir Türk bayrağı ara n ı r. Bulunursa bayrağa
dönülerek, baş d i k, gözler bayrakta saygı duruşuna geçilir. Bayrak yok­
sa, ses i n geldiği tarafa dön ü ı ü r. Kapalı yerlerde, dışardan Istiklal Marş ı
işitild iğinde ayağa kalkılıp saygı d u ruşunda bulunulmaz . Şehitler, ölüler
için yap ılacak saygı d u ruşlarında baş hafifçe öne eğilir.

107
Örj ve Adetlerimiz

• Toplu taşı ma araçları na b i n ilirken, sıraya girilir. Iti şi lmez . Taşıt


iç i nde kimseyi itip kalkmadan boş alanlara yü rünür. Bekleyenıeri n b i n­
mesi için yer açılır. Taş ıt içi nde yüksek sesle konuşulmaz. Sigara içil­
mez. I nsanlara yaslan ı lmaz. Yaşlılara, hastalara, ham ile kad ı nlara, gaz i­
lere yer vererek otu rmaları saglan ı r.

• Sürücüler, trafik ku rallarına uymaya özen gösterirler. Kendi


zevklerine göre m üz i k çalmazlar. Yolcular sürücülerle mecbur kalma­
d ı kça konuşmazlar.

Selamlaşma
Iş yeri ne, okula gelenler, kend ileri nden önce gelen lere selam ve­
rir. "Günayd ı n, hay ı rl ı sabahlar, iyi gü nler, iyi işler" d ilegi nde bulunur­
lar. Onlar d a ayn ı sözlerle karşılık veri rler. Iş yeri nde okulda kanu nla­
rı n, yönetmeliklerin ön gördügü kurallara, temel görgü kuralları na uyu­
lur. Arkadaş, dost z iyaretleri kısa tutulu r. Çalışanların gereksiz sözlerle
oyalanması, iş sah i pler i n i n bekletilmesi hoş karşılanmaz .

Devlet Dairesi
I nsan ırnız günlü k hayatta vergi, tapu sigorta, sagl ı k vb. pek çok işi
devlet daireleri nde taki p etmek durumundad ı r. Bütün bu i şleri n yü rütül­
mesi sırasında görevli mem ur ile vatandaş yüz yüze gelmekted i r. Her iki
taraf çogu zaman işlerin saglıklı yü rümed igi nden şikayet eder. Bu nok­
tada önemli olan tarafları n anlayışlı davranmalarıd ı r.

Vatandaş işin i görecek olan makarn ı n devleti temsil ettig i ni bilme­


I i , memur da vatandaş ı n devlete olan saygı, baglılık ve güven i n i sarsa­
cak, zedeleyecek davranışlardan kaçı nmalıd ır.

Bulundugu yeri n h izmet makam ı oldugu nu u nutmamalıdır. Ayrıca


vatandaş memurun işin in sadece kend i olmad ı g ı n ı , ayn ı özellikteki pek
çok işi çöz ü me götürdügünü bilerek hareket etmel idir. Memu r i se, va­
tandaş ı n işi n i n en h ızlı ve do�ru şekilde çözümünü bekled igi n i hesap­
layarak çalışmalıdır. U nutm amak gerekir ki "halka h izmet H ak'ka
hizmettir."

108
Günlük Hayatla İlgili Gelenek ve Görenekler

Esasen burada karş ı l ı kl ı an layış, saygı, gül er yüz, nezaket ölçü


olmal ı d ı r.

Memur amirine, işçi ustası n a, ögrenci ögretmenine saygı gösterir.

Amir, usta ve ögretmenler de onları sevgiyle karş ı lar, ihtiyaçlarıy­


la ilgilenirler. Çal ışanlar, ögrenciler, iş sahipleri iş yerlerini, oku l ları te­
miz düzenli tutarlar, eşyaları iyi ku l lan ı rlar.

Öğle Yemeği
Ögle yemekleri; aile içinde, okulda, iş yerinde veya lokantalarda
yenir. Yemekten önce ve sonra el ler y ıka n ı r. Yemekten sonra dişler fır­
çala n ı r. Sokakta yürürken, kagıda sarı l ı yiyecekler yenerek kar ın doyu­
ru l maz. Oku l önlerinde, açı kta satı lan yiyecek maddeleri satı n al ı n ı p
yenilmez.

Eve Dönü§
Akşam olunca, mesai saatinin sonunda çal ışanlar masalar ı n ı , tez­
gahları n ı top larlar. Çöpleri çöp kutusuna atarlar. Evrakları dosya dolap­
lar ı na koyup kilitlerler. Amirierine, iş arkadaşlarına "iyi akşam l ar" diye­
rek iş yeri nden ayr ı l ı r l ar. Ögrenciler ise kitap l ar ı n ı , ça ntal arı n ı
yerleştirirler. Arkadaşları na "iyi akşaml ar" veya tatil öncesiyse "iyi tatil­
Ier" diyerek evlerine gitmek üzere oku ldan ayr ı l ı rl ar.

Eve dönen aile bireyleri ayakkab ı l ar ı n ı çıkarıp ayakkabı l ı ga koyar­


lar. Ev ayakkab ı ları n ı veya terliklerini giyerler. Eve daha önceden gelen­
ler, sonradan gelenlere "hoş geldin" derler. Sokak ve iş elbiselerini, ög­
renci kıyafetlerini üzerlerinden ç ı karıp elbise dolabı na, gard ıroba asar­
lar. Ev kıyafetlerini giyerler. Kirli işlerde çal ışanlar, o gün aşı r ı şekilde
kirlenenler banyo yaparlar. Yemek zaman ı na kadar çocuklar, dersleriy­
le ilgilenirler. Anne yemegi hazı rl arken baba ona yardım eder. Akşam
yemeginden önce ve son ra aile bireyleri radyo din ler, TV seyreder, ki­
tap, gazete okurlar.

109
Ör! ve Adetlerimiz

Akşam Yeme�inden Sonra


Yemekten sonra ögrenci durumu ndaki çocuklar ertes i gü n dersle­
rine göre çantaları n ı hazı rJarlar, s ı navları varsa çalışı rlar. Ayakkabı ları
boyası zsa boyarlar. Saat 1 2.00 - 22.22 arası nda büyükleri ne " iyi geceler"
diyerek odalarına giderler. Elbiseleri n i ç ı karı p pijamaları n ı veya gece­
likleri n i giyerler. b i rbirlerine " iyi geceler" d i leyi p yataklarına yatarlar.
Uymadan önce dua.ederler.

Ailen i n büyükleri ise sohbet ed i p çay, kahve içerler. Radyo d i nle­


yip TV seyrederler. Kitap, gazete, dergi okurlar. Odaları na çekilip yatak
kıyafetleri n i giyerler. Ev elbiseleri n i dolaba, gard ı roba asarlar. Kad ı nlar
makyajları n ı tem izlerler. B irbirlerine " iyi geceler, Allah rahatl ı k versin"
d iyerek yataga yatarlar. Yattı ktan sonra dua ederler. Aile n i n reisi n i n yat­
madan önce b i r görevi daha vard ı r: D ışa açılan kapıları, pencereleri
kontrol eder. Elektrikli ev aletleri n i gözden geçirir. Şayet evden yaşlılar
varsa, onları n odaları na gitmeleri ne, soyu nmaları na, yatmaları n a anne
ve babalar yard ı m ederler, ilaçların veri rler.

Çocukların ve Gençlerin Davranışları


Ailede çocukları n önemli görevleri vard ı r. Sofranın ku rulmasına,
toplanması na, basit tem izlik işleri ne, küçük alışverişiere yard ı m ederler.
Odaları n ı tem iz ve düzenli tutarlar. Oyu ncakları n ı oynad ı ktan son ra ye­
rine kald ı rı rlar.

Elbiseleri n i, çamaşı rları n ı elbise dolabı na, gardı roba koyarlar.


Odalarında radyo, TV, müzik seti n i n ses i n i fazla açmazlar. Uyuyanlar
varken dans ed ip çıglık atmazlar. Aile büyükleri n i n yan ı nda uygu nsuz
vaz iyette oturmazlar. Çocuklar; yaşlı, hasta komşuları n alışverişierine
de yard ı m ederler. Yolda gördü kleri yaşlıların eşyaları n ı taşı rlar.

Aile içi nde ve d ı ş ı nda insanlarla konuşma şekli çok önemlid i r. In­
sanogıu d i l iyle kazan ı r veya kaybeder. Aile içindeki konuşmalarda isim
ve akrabalı k terimleri nin sonu na mutlaka "-cigim, -cıgım" sevgi ekleri
geti rilir. "An necigim, dedecegim, agabeycigim, Ahmetcigim" gibi . .

1 10
Günlük Hayatla İlgili Gelenek ve Görenekler

Konuşma Adabı
Büyükleri n sözleri kesilmez. Büyü kler de küçükleri sabırla d i n ler.
Yan l ış konuşmal ara k ız ı l maz. Hoşgörüyle doğru lar anlatı l ı r. Argo sözler
ku llan ı l maz . A i le d ı ş ı nda da herkesle naz i k konuşul u r. Isi mleri n sonu­
na "Bey, Han ı m " söz leri eklen i r veya " Beyefend i Han ımefend i " d iye h i­
tap ed i l i r. "Sen-ben" denmez, ilS iz-biz" den i r. Konuşurken el ve kol lar
aşı rı sal l anmaz, bağ ı rı l maz . Konuşan kişi n i n yüzüne bakı l arak, konuş­
ması d i n le n i r. Konuşu lan kiş i n i n omuzu na, s ı rtına el kon u lmaz . B i riyle
yü rü rken, tan ı d ı k b i riyle karşı laş ı ld ığı nda, uzun süre sohbet ed i l i p bir­
l i kte yü rü n ü len kişi oyalanmaz. Konuşan iki kiş i n i n yan ı na üçüncü kişi
geld iği nde, bu kişiyi tan ıyan diğeri ne tan ıtı r. Yard ıml ara mutlaka teşek­
kür ed i l i r. Kusu rlu hareket eden ler özür d i lerler. Istekler rica ed i lerek
anlatı l ı r.

Telefon, önemli ve acele hal lernde başvurduğumuz b i r haberleş­


me aracıd ı r. Bu sebeple, konuşmalar ı n kısa olması gereki r. Telefon
eden, önce kend isi n i tan ıtı r. Arad ığı nu marayı söyleyerek, numarayı
kontrol eder. Doğruysa görüşmek isted iği kişiyi rica eder.

Telefonda sadece telefon etmeye sebep olan konu üzeri nde konu­
şu lur. Teşekkü r ed ilerek, iyi d i leklerde bu l u nu l arak konuşmaya son ve­
ri l i r. Başkas ı n ı n telefonu müsade istenerek görüşme yap ı l ı r. Şeh i rler ara­
sı, milletler arası görüşme yap ı l m ışsa ücreti öden ir.

Hasta Ziyareti
Hasta akrabalar, komşu lar, iş arkadaşları mutlaka z iyaret ed i l ir.
Hasta ziyaretine çiçek, kolonya gibi armağan larla gid i l i r. Meyva d ı ş ın­
da yiyecek kes i n l i kle götü rü lmez. Çü nkü doku nabilir. "Hasta çorbası"
den i len yoğurtlu, baharatsız çorba zoru nlu hallerde (hastan ı n kimsesi
yoksa) hastaya götü rü lüp yed i ri leb i l i r. Hasta ziyaretleri; 1 5-30 dakikayı
geçmez. Hastan ı n yan ı n a gü ler yüzle girilir. Iyileşmekte olduğu söyle­
n i r. Benzeri h astalardan, ölü lerden söz ed ilmez . Tı bbi tedavi d ışı ndaki
tedavi yol l arı tavsiye ed ilmez. Ayrı l ı rken sağl ık şifa d i len i r, dua ed i l ir.

111
Ör! ve Adetlerimiz

Temizlenme
Tem izlik, Türk toplumunun çok önem verd igi degerlerdend i r.
Anadolu Selçukluları ndan itibaren Anadolu'da hamamlar, çeşmeler i n­
şa ed i lmiştir. Her evde gushane den ilen birden fazla banyo bulu nur.
Oturulan evlerin mutlaka tuvaletleri vard ı r. Eskiden tuvaletIer, evi n d ı ­
şı nda, bahçen i n uzak köşesi ne i nşa edilirken evlere s u getirilmesiyle
birlikte evi n içine alı nm ı ştır. I nsanları mız sık sık yıkan ı r, iç çamaşırları­
n ı , kirlenen gömlekleri n i degiştirir. Her c insı mü nasebetten sonra eşler
gusul abdesti alı r ve yı kanırlar. Yemekten önce ve sonra elleri n yıkan­
ması, beş vakit namazdan önce abdest alı nması sı rası nda el, ayak, yüz
kol, kulak, agız, burunun temizlenmesi vücudun daima tem iz kalması­
nı saglar. Evleri n içi, avlular, sokagı n eve yakın bölümü de sık süpürü­
lür, yıkan ı r. I şyerleri n in, okulları n, hastanelerin, lokantaların, parkıarın
tem izligine de evler ölçüsü nde önem vermek gerekir.

Türk toplum u ndan kad ı n-erkek, büyük-küçük herkes mend il taşı­


maya dikkate eder. Mend ille ilgili zengin b i r kültürümüz vard ı r. Giyilen
elbiselerin temiz, ütülü olması na d ikkat ed ilir. Eski elbiseyle gezen
ayı planmaz, k irli elbiseyle gezen ayıplanır.

Toplum Içinde
Baba, anne zaman zaman çocu klar ı n ı sinemaya, tiyatroya, opera­
ya, konsere, maça, sergilere, gösterilere, pastaneye, parka götürürler,
bu ralarda nasıl davran ılması gerektig i n i ögretirler. Daha son ra a ile top­
luca sanat faaliyetlerine katıld ı kları gibi çocu klar, gençler arkadaşlarıy­
la da sanat, eglence, spor yerlerine giderler.

Sanat ve spor faaliyetleri nde sı raya riayet ed ilir. ıtişilmez. Spor


müsabakaları nda çirkin tezahü ratta bulunulmaz. Başarılı hareketler al­
kışlan ır. Sanat faaliyetleri ne tem iz bir kıyafetle gidilir. Tiyatro, si nema,
konser mekanları nda sessizli k önemlid i r. Salonda yiyecek yenmez, si­
gara içilmez. Seyi rciler tiyatroda, operada, operette, baloda, si nemada
gülü necek yerde gülerler. Sanat faaliyeti başladı ktan sonra salona giriI­
mez. Zamansız gülme, oyu n ortası nda alkış ayıplan ı r. Begenme ifadesi
olarak ıslık çalınmaz, alkışlanır. Çok begenmenin ifadesi ayakta alkışlamaktır.

1 12
Günlük Hayatla İlgili Gelenek ve Görenekler

Aile, zaman zaman topluca mesi re yerleri ne, parkıara, den iz ve


göl kenarlarına da giderler. Tatil yaparlar, eglen irler. Yanları nda götür­
dükleri yiyeceklerden, içeceklerden artanıarı, çöpleri , çöp kutuları na
atarlar. B itki lere, çieçeklere zarar vermezler. Top oynanması yasak yer­
de topla oynamazlar. Müz ik d i nlerken, eglenirken çevredekileri rahat­
sız etmezler.

Kırlard a, agaçlık alanlarda sadece özel olarak yapılmış yerlerde


ateş yakarlar. Taşıtları ndan yanık sigara izmariti ni yol kenarlarına at­
mazlar. Plaj kıyafetin i sadece plaj alanında giyerler.

Köyde ...
Köy hayatı nda genellikle güneş dogmadan, dua ed ilerek yataktan
kalkılır. Eller ve yüzler yı kanır. Tuvalet i htiyaçları giderilir. Traş i htiyacı
duyanlar traş ıar ı n ı olurlar. Yataklar topla n ır, dolaba, yüklüge kaldırılı r.
Gü nlü k kıyafetler giyil i r. Hayvanların yemleri verilir. Inekler, koyu nlar
sagılır. B i r yandan da ocakta süt, çorba, çay pişirilir. Sabah yemegi nden
önce eller tekrar yıkanır, hep birlikte sofraya oturulu r. Yetişkin kızlar sof­
ran ı n kurulmasına, toplanması na, bulaş ıkların yıkanmas ı na yard ı m
ederler.

Sabah yemegi nden sonra ögrenci olanlar önlükleri n i giyip çanta­


ları n ı alarak okula giderler. Ögrenci olmayanlar baban ı n verd igi işleri
yapmaya başlarlar (sıgırları, koyunları otlatmak, mahsul ü n ekilmesine
ve toplanmasına yardım etmek gibi). H ayvanları otlatmak, eki m hasat
işleri yapmak üzere uzak mesafelere gideceklerin yan ına, anne ögle ye­
megi olarak "az ık" veri r. Daha sonra anne ve baba tarım-hayvancılık
işleri nde çalışmak üzere aletleri n i yanları na alarak evden ayrılı rlar. Ça­
lışma uzun sürecekse onlar da yanlarına az ı k ve su kabı alı rlar.

Evde yaşlılar, teyzeler, h alalar varsa onlar da kümes hayvanlarıy­


la, altı yaşı ndan küçük çocukların bakımıyla, tem izlik i şleriyle, ekmek,
yemek pişi rmeyle, örgü, d i kişle dokumacılıkla meşgul lourlar. Akşam
olunca hayvanlar agılları na, damları na, kümesierine konur. Sagılması
gerekenler sagılır. Tarım aletleri belli yerlerine kaldırılır.

113
Günlük Hayatla İlgili Gelenek ve Görenekler

Ki rlenen elbiseler degiştirilir. Vücut tem izligi yapılır. Akşam yeme­


gi için sofraya oturulur. Sofrada ve yemek sonrası nda o gün yapılan i ş­
lerle, ertesi gün yapılacak işler konuşulu r. Yaşlılar tecrübelerine göre
tavsiyelerde bulu nurlar. Yemekten sonra çay veya kahve içilir. Radyo
di nlen ir, TV seyred ilir. Ögrenciler ödevleri n i yaparlar. Ertesi günkü ders­
lerine haz ı rla n ı rlar.

Ertesi gü n erken kalkılacagı için köyde genellikle erken yatılı r. Ön­


ce çocuklar, gençler "hayırlı geceler, Allah rahatlık versin" dilegiyle yat­
maya gönderilir. Yataklar, dolaptan, yüklü kten i nd irilir, serilir. Yatmadan
el ayak, buru n tem izligi yapılır. Tuvalet i htiyaçları giderilir.

Bebekleri, küçük çocu kları an neleri, n ineleri yatı rırl ar. Yatak kıya­
fetlerini giyip yatanlar Allah'a şükred ip dua ederler.

Ibadet
I badetler, günlü k hayat ı n ayrılmaz bir parçasıd ı r. Aile bireyleri
yaşlarına, iş duru mları na göre ibadetleri n i yaparlar. Beş vakit namazıa­
rını kılarlar,. Ramazan ayı nda oruçları n ı tutarlar, Kelime-i şahadet geti­
rirler. Zekatları n ı verirler. Hali vakti yerinde olanlar H ac'ca giderler�
Kand il geceleri mevlit d i nlerler. I badethanelerin, mezarl ı klar ı n tem iz,
düzenli olması na yard ı m ederler.

Yolculukta
Bugü n toplumumuzu n h iç de az olmayan bir bölümü, çok çeşitli
sebeplerle şeh i rler arası nda s ı k sık gidip gelmekted i r. Yolculuga yaln ız
çıkılm ışsa, yan ım ızdaki n i seçme şansımız olmaz. Uzun süren yolculuk­
ta yan yana oturmak durumunda kalın ılan kimseyi konuşmaya zorla­
mak, onu rahatsız etmek, hele hiç alakası olmayan konularda söz aç­
mak uygu n b i r davranış degild ir. Ası k bir suratla da oturmak uygun ol­
maz. Bu konuda h iç kimseyi rahatsız etmeyecek bir tavı r içinde olmak
en iyi yoldur.

Yola çıkarken yan ı na yolluk olarak bir m i ktar yiyecek almak halen
insan ı m ızın alışkanlıkları arası nda sürmekted i r. Bu davranış tasarruf ge-

1 15
RAMAZAN RESMI (RESIM 11)
Günlük Hayatla İlgili Gelenek ve Görenekler

leneklerimiz aç ı s ı ndan önem l id i r ve tasvip görmel id i r. Ancak otobüs


hareket hal inde i ken yemek yemen i n yan ı m ızdaki n i çok rahatsaz ede­
ceğini u nutmamak gerekir. Yol l u k o larak al ı nan yiyecekler, mola sıra­
s ı nda yenmel id i r.

Yukarıda, b i r kişi n i n gün l ü k hayatı, sabah ai leden başlayıp gün


boyu devam eden seyri içinde anlatı l m ıştır. Burada baz ı geleneklere sa­
dece işaret ed i l m iştir. Oysa bun ları n içinde üzeri nde ayrıca duru lması
şart olan bazı davran ışlar vard ı r. Bun ların gü nlük hayat içindeki önem i,
san ı ldığı ndan çok daha fazlad ı r. Işte bu bakımdan bunları tekrar ve te­
ker teker ele al ı yoruz.

1 17
KURUMLARDA DEVAMLıLIK
Fertler fani ; m illet, devlet ve kurumlar süreklid i r. I slam'dan önce­
ki Türk devletlerinde hükü mdar baba ölecegi sırada ülkeyi ogu Iları ara­
sında paylaştırır ve onlar da aralarında yeni mücadelelere girişir/erd i .
Tabiatiyle bundan d a kaybeden Türk m illeti olu rdu. Islam'daki "birlik
fikrinin de tesiriyle Selçuklular ve hele Osmanlılar devrinde devletin
hayatı asır/arca sü rebi i m iştir. Esasen devlet demek, m illet demek sürek­
lilik demektir. Selçuklu ve Osmanlı devrinde yapılan eser/erin, kurulan
müesseselerin uzun ömürlü olmasının bu devamlı / ı k fikrinden kaynak­
land ıgı bilinir. Bu z i hniyetin temelinde "devlet-i ebed m üddet" fikri var­
d ı r.

Bugün Türkiye Cumhu riyetini sonsuza kadar yaşatmayı düşünme­


yecek bir Türk'ün var olabilecegi kabul ed ilemez . Şu halde sürekliligin
günlük hayatım ıza kadar inmesi gereki r. Hele siyası çekişme ve inat/aş­
malar ugruna bu gün yapılanı yarın bozmak, enerj i kaybının da ötesin­
de 2 1 . yüz yıla dogru kuracag ı m ız medeniyet binasının sarsıntıya ugra­
masıd ı r.

Devletin bütün yönetim kadrolarında yer alanların kend ilerinden


önce aynı m akamda bulunanların yaptıklarını yok farz etmeleri b izi bir
fas it daire içine hapsedecektir. Daha önce yap ılanları yeni çalışmaların
başlama noktas ı olarak almamak m illet hayatına, m illi servete verecegi
zarar/arı hesaplamamak; kaybed ilen emek, enerji ve zamanı d ikkate al­
mamak öncelikle kurumlaşmayı engeIler. H albu ki devlet kurumlara da­
yanı r ve geli şme kurumlaşma ile ölçülü r. Bu söylenenler h içbir degişik­
likler yap ılmayacaktır anlam ına gelmez. Ancak yap ılan degişikliklerin
nefse degil, h alka ve devlete hizmet anlayışında olması gereki r.

118
ÇALIŞMA iLişKiLERi ve iş AHLAKI
Her m illet b inlerce yıll ı k tecrübe ve b irikim i nden süzülüp gelen
bir ahlak anlay ı ş ı na sah i ptir. Bu bakı mdan ahlak, çok defa yaz ılı huku k
kuralları ndan da fazla b i r tesi r gücü ne sah iptir. Çü n kü ahlak ku ralları
doğruluk ve geçerliliğ i n i cem iyetin vicda n ı ndan alı r. Genel anlamdaki
ahlak anlay ışı ve ku ralları n ı bu rada çalışma ilişkilerine ve iş ahlakına
indirmeyebiliriz.

Iş Ahlakı ve Verimlilik
Esasen ahlaki ölçüler zamanla cem iyeti n değişen hayat şartlarına
ve ald ığı şekillere göre biçim kazan ı r. Ancak geçmişteki esaslara yen i
durumlara göre oluşurken özü n ü kaybetmez. Mesela toplum vicdan ı n ı
rahatsız eden b i r davran ı ş ı n sonradan meşru iyet kazanması bah is konu­
su değild i r. N itekim ahlak bir bütü ndür. Aile ahlakı, ekonomi a hlakı, bi­
lim ahlakı, iş ahlakı ahlaktaki değişmenin değil, çeşitlenmenin ifadesid ir.

Zama n ı m ızda toplu mlar ekonomik güçleri ile öne çı kmakta, d iğer
toplumlarla araları ndaki fark, ilerlem işlik-geri kalm ışlık g i b i ekonom i k
gelişme ile bel i rg i n hale gelmekted i r. Şu halde b u bize ekonom i k ahla­
kına ayrı bir yer vermem izi gerekli ve hatta şart kılmaktad ı r. Ayn ı şart­
larda çalışan ve ayn ı maddeyi ü reten bi r fabrikada verimliliği sağlaya­
cak i nsan gücü n ün ayı rıcı vasfı, ahlakı olacaktı r.

Iş Yeri Huzuru
Türk toplu m unda çalışma bir ibadet olarak kabul ed ilm iştir. Bu
anlayış, helal-haram ayı r ı m ı ve helalinden kazanmak düşüncesi ile b i r­
leşi r, m illı varlığ ı m ı z ı n devam ve bekas ı n ı n çalışmakla mümkü n olabi­
leceği şuuru ndan kuvvet alı rsa, iş hayat ı n ı n ayrı bir d i nam izm kazana­
cağı mu hakkaktı r.

1 19
Ör! ve Adetlerimiz

B u noktada bi rleşecek işç i ve işveren, ü retici ve tüketici birb i rle­


riyle d id işen, b i rb i ri n i sömü ren ve istismar eden toplu lu klar olmaktan
çıkıp; b i rb i ri n i koruyan, kollayan, seven cem iyetler hal i ne gelecekti r.
Nitekim bunun geçm işim izde bir yığı n örneği vard ı r. Ahı lonca teşki l at­
ları n ı n tari h i n i hatırlamak yeterlid i r.

Çırak - Kalfa
B i r zanaatkarı n yan ı na verilen bir çı raktan ilk istenen "el ine, bel i­
ne ve dili ne" sahi p ve hakim olmasıdır. Usta, çırağına kalfa olma yolun­
da ahlakı terbiyesi ile iş terbiyesi n i beraber öğretir, onu n öncel i kle in­
san olmas ı na d i kkat ederd i . Mesleğ i n i n s ı rları n ı yavaş yavaş öğrenen
genç, ustası ndan ayn ı zamanda kulland ığı eşyaya ve malzemeye di kkat
etmes i n i , müşteriye nasıl davranması gerektiğini, iş arkadaşları yani yol
arkadaşlarıyle geçi n mes i n i de öğren ird i . Ç ı rağı n, yeterl i olduğu başka
ustaları n imtihanları ile de an laşıldığından sonra, özel b i r merasimle
kalfa yapılırd ı .

Kalfalı k örğenme n i n yan ı nda öğretmen i n de beraber yü rütüldüğü


bir mevk i i id i . Kalfa müstakil dükkan açacak seviyeye gel i nce, yi ne us­
tas ı n ı n izni ile ve özel bir merasimle dü kkan açılır, sermaye konusunda
ustas ı ve lonca yard ı mcı olurdu.

Güvenilirlik
Esnaf, mal ı n ı sağlam yapmaya mecburdu. D ilim izdeki "papucu
dama atılmak" tabiri o devirlerdeki üretici-tüketici münasebetleri nden
kalm ıştır. Yaptığı ayakkabı n ı n b i r sene dayanacagı n ı söyleyen ü reticinin
sözünün h i l afı na ayakkabısı daha kısa zamanda eskiyince müşteri lon­
caya mü racaat eder; yapılan i nceleme sonu nda gerçekten ayakkabı n ı n
saglam yap ılmad ıgı anlaş ı l ı rsa o usta n ı n yaptıgı b u ayakkabı dama atı­
lır ve belirli bir süre dü kkanı kapatıl ı rd ı .

Avrupalı seyyahları n seyahatnameleri ne göre Türk esnafı yalan


söylemez, aşırı fiyat isteyip pazarl ı k yapmaz, müşterisin i aldatmazdı .
Esnaf ve zanaatkar lonca yolu ile kendi kend i n i kontrol altı nda tutard ı .

120
Çalışma İlişkileri ve İş Ahlakı

Bu geleneklerimizi, bugünün şartlarına göre yen iden şek i l lendirip


yaşatabi l i rsek, iş hayatım ı z ı düzene sokmamak mümkün degildir. Hz.
Muhammed, işçi i le pazarl ı k yapı lmadan işe a l ı nmaması gerektigini, i ş­
çinin al ı n teri kurumadan ücreti n i n verilmes i n i tavsiye eder.

Işçi-Işveren
Ü l kem izde başlatılan b i r kalk ı nma hamlesi vard ı r. Bu hamlen i n
geleneklerim iz le beslenmesi, i ş barışı n ı saglayacak g i b i başar ı l ı d a k ı l a­
caktı r. Şu halde bugü n, çal ı şma h ayatı nda iş veren; öncel ikle memleke­
ti n sanayi ve ekonom ik şart ve i htiyaçlarına göre iş yerine kuracak ken­
di varl ı g ı n ı sürdürebilmes i n i n mem leketi n varl ıgı na, b i rl igi ne ve yüksel­
mesine bagıı b u l u ndugunu u nutmayacaktır.

Geçmişte ahi esnafı n ı n s ı rf kazanmak i htirası nda olmamak, ka­


zand ıgı n ı gerektigi nde mem leket ve m i l let hayrına sarf etmek şeklinde­
ki davranışı n ı ben i mseyip prensip hal i ne getiren sanayici, iş veren; ya­
tırım ı n ı çok kısa zamanda ç ıkarmak, kazand ıg ın ı gösterişli bir şeki lde
hep kendi s i ne h arcamak, iş alan ı ile ilgil i olarak devleti doland ı rmak
yoluna gitmeyecektir.

Bizim gelenegim izde iş veren, i şçisini kend isinden azami derece­


de istifade ed i len b i r hammadde olarak görmez. Işçi de i nsand ı r ve
onun da m addi ve manevi i htiyaçları vard ı r. Işç i n i n verim l i olması onun
bu ihtiyaçlar ı n ı n giderilmesine bagııdır. Iş hayatındaki barış, iç barışla
yakı ndan i lg i l idir.

Barış ve huzuru n olmad ıgı bir memlekette de gel işmeyi beklemek,


sanay i i gel iştirmek mümkü n deg i ld ir. Zaman zaman işç i n i n arasına gi­
ren, onlarla konuşan, h atta onlarla çal ışıp yemek yiyen bir işveren; on­
ları n i nsan olarak kend isinden fark l ı olmad ı g ı n ı görecek, pek çok anlaş­
maz i ıgı yeri nde çözebi lecekti r. Tabiatiyle iş de daha verim l i olacaktı r.
Işçi n i n al ı nteri ile oynayan, işçi yoklu k içerisinde sıkıntı çekerken ken­
disi gösterişli bir hayat süren işveren i nand ı rıcı olamaz. Işç i n i n hakkı
ku l hakk ı n ı n da ötesi nde iş gücü nün hakkıd ı r. Iş veren, kendi i mkan la­
rı n ı n, işç i n i n al ı nteri i le geliştig ini u nutmamal ı d ı r.

121
Ör! ve Adetlerimiz

Keza i şçi de çolugu nun çocugunun rızkını kazand ıgı iş yeri n i ken­
di varııgı gibi ben imsemel id ir. B i r iş yerin i n memleket ekonom isi ndeki
h izmet ve yeri, işç i n i n u nutmaması gereken bir noktad ı r. Eski leri n anla­
yışı ve gelenegi n ifadesi i le iş yeri ekmek kapısıd ı r. Ekmek ed i n i len bir
yer mukaddestir de. Ayrıca işçi çal ışı rken ibadet ettigi n i n şuu runda ol­
mal ı d ı r.

Nas ı l i badet huşu ister, sevgi ister, ru h temizl igi isterse, işçi aynı
duygularla işine sar ı lırsa mesut olacag ı n ı b i l mel id i r. Çal ı şmak ayı p de­
gildir. Şu veya bu iş önem l i degildir.

Tüketici ve Rekabet
Ü reti len mal elbette tüketilecektir ama, tüketici "müşteri vel i n ime­
timdi r" anlayışıyla hoş tutu lmal ı ve memnun ed i l mel i di r. B i r malı pek
çok i nsan üretebi l i r. Hatta d ışarıdan da getirebi l i r. Işte bu noktada reka­
bet kend i n i gösterecek, en iyiyi, en dayanıkl ıyı üretme yarışı ü l ke eko­
nomisinin yüzünü gü ldürecektir.

Iş hayatında rekabet olacaksa bu, gelenegin b i r uygulan ışı olarak


daha iyiyi, daha m ükemmel i imal yolu nda olmalıd ı r. Onun d ı ş ı ndaki
rekabet, hem rekabet edenlere, hem cem iyete zarar verir. Hatta daha
büyük iş yerler açmak, sanayi i daha gel işti rmek için ancak el ele veri­
l i r.

Eskiden işi bozulan bir esnaf, loncan ı n veya d iger arkadaşları n ı n


yard ı m ı i l e işin i düzelti r, memleket ekonom isine katkısına devam eder­
d i . Bu anlayışı n bugün de sürmesi, işi bozu lan birinin dostları n ı n yard ı­
m ı ile ayaga kalkması yen i yen i iş sahaları demektir. Bu ise kalkı nmış
bir ü lken i n göstergesid i r. Agı r aksak giden, topal l ayan, sü rçen bir i ş ha­
yatı elbette iş dü nyas ı n ı da sarsacaktır.

Bu kon uda son olarak işçi, işveren, müşteri birl igi n i n doguracagı
iş hayat ı n ı n memleketin kalkınmasında büyük bir itici güç olacagını,
kal k ı n m ı ş b i r ü lken in n imetleri nin bu günkü nün çok daha üstüne ç ı ka­
cagını hatırlata l ı m .

Ayrıca çalışma hayatı ile i lg i l i bazı temel davranışları maddeler


hal i nde bel irtmek i htiyacını d uydugumuzu ifade ede l i m .

122
Çalışma İlişkileri ve İş Ahlakı

Çalışma Hayatına Ilişkin Temel Davranış Kuralları


• Gerek iş yeri sah ibi ve gerekse müşterilerle belirl i bir mesafe
içersi nde saygılı b i r tarzda konuşmak.

Çalışanları n iş yerinde bulu nmalar ı n ı n temelinde i şletme amaçla­


r ı n ı gerçekleşti rmek oldugu içi n, hem iş yeri sahibi ve hem de her ka­
demedeki personel, müşterilerle ilişkileri nde senli-benli konuşmaktan,
laubali bir tavı r içersi nde bulunmaktan kaçı nmalı d ı r.
• B i rbirlerine iş yerindeki yer ve görevlerine uygu n sıfatlarla h itap
etmek.

B i r iş yerinde uzun müddettir birli kte çalışıyor olsa da, kişileri n


birbirlerine "abla", "teyze", "amca" gibi bir takım akrabalı k sıfatları ya­
kıştı rarak h itap etmeleri iş ahlakı ve ciddiyetiyle bagdaşmaz.
• Iş sırası nda bir şey yemekten yahut çignemekten kaçınmak zo­

ru nlu durumlar d ı ş ı nda iş yeme-içme ve d i nlenme sü releri n i birbirine


karıştı rmadan degerlendi rmek gereki r. Sözgeli m i iş yerinde sakız çigne­
mek yaln ızca müşterilere ya da iş sahibine degil, ayn ı zamanda çalış­
ma arkadaşlarına yöneltilmş bir saygısızlıktır.

• Çalı şma süres i n i sadece işi ile meşgül olarak geçi rmek. Bu hu­

sus iş ahlakı n ı n en önemli ögeleri ndend i r. Buna aykırı davran ışlar ferdı
ve toplam ortalama verimliligi düşürür. Ayrıca, diger çalışanlara kötü
örnek teşkil eder.
• Iş yeri arkadaşları n ı çalışma dışı amaçlarla (sohbet vb.) ziyaret

etmek ya da iş yerini ilgilendirmeyen şahsı konulara ilişkin telefon gö­


rüşmeleri yapmak, zoru nlu olmad ı kça gerek müşteriler, gerekse iş arka­
daşlarıyla lüzümündan uzun görüşmeler yapmak kaç ı n ı lması gereken
davranış biçimlerid i r. Iş için de olsa uzun telefon görüşmeleri nden ka­
ç ı n ı lmalıd ı r.
• Iş yeri ne vaktinde gelmek, vakti nde ayrılmak. Bu da zaman şu­
uru içerisinde çalışman ı n zorunlu gerekleri ndend i r. I şe zaman ı nda gel­
memek ekip çalışmas ı n ı , dolayısıyla iş yeri amaçları n ı n gerçekleşti ril­
mesini peşi nen engellemek demekti r.

1 23
Ör! ve Adetlerimiz

• Işin gerektird igi kılık ve k ıyafet giyrnek. Her iş yeri nde persone­

lin giyi m-kuşam i yapılan işin mahiyeti ne göre degiş' i klik gösterir. Bi r dö­
küm atölyesi nde çalışan mü hend is ile bü roda çalışan daktilo görevlisi­
nin kıl i k-kıyafeti birbiri nden farklı olmak zorundad ı r. Atölye elbisesi ile
büroda, büro elbisesi ile atölyede çalışılmaz. Bu iş yeri ne ve iş yeri ile
ilgili i nsan grupları na saygısızlı ktır.
•Yap ılacak iş ile bagdaşmayan giyim-kuşam kadar, uygun görü­
nen kıyafette de aş ı rıya kaçmamak gereki r. Iş yerinde z iynet eşyası ta­
kınmak da dogru degild ir.

• Bunun gibi hangi tü r iş kolunda ve hangi bölümde çalışılırsa ça­


I ışıls ı n iş yerin erkeklerin tı raşsız, kad ı nların aş ırı makyaj yaparak gel­
meleri uygu n degild ir.
• Görev yeri n i tem iz ve düzgü n tutmak. Her çalışan, çalıştıgı ye­

ri mümkü n mertebe tem iz tutmaı ı d ı r. Pasaklı bir iş ortam ı, çalışma mo­


tivasyonunu düşürür. Görev yerinin esteti k bakımdan göze hoş gelecek
düzgü nlükte olmas ı gereki r. Estetik düzgünlük ile "süsleme" aras ı ndaki
farklıl ı k göz önü nde tutulmalı, iş yerin in fonksiyonları n ı n rahatlıkla ifa­
sı amaç teşkil etmelid ir.

Küçük Iş Yerlerinde Çahşma Ilişkileri


Ü reti m, tam i rat, h izmet gibi iş alanlarında faaliyet gösteren esnaf
işletmelerinde çalışma ilişkileri ayrı bir kategori şeklinde ele alı nmayı
gerektiren özelli kler taşı r.

Esnaf ilişkileri nde meslekı iş bölü mü esastı r. Dolayısıyla öne çırak


olarak işe gi rmek, zamanla kalfa ve usta statüsüne yükselrnek, n i haı
olarak da bagımsız b i r iş yeri ku rmak amaçlanmaktad ır. Bundan dolayı
esnaf işletmeleri nde çalışanları klasik manada işçi saymak da kabil de­
g ild i r.

Esnaf işletmeleri nde istihdam eden ve isti hdam ed ilenler birlikte


çalışırlar. Yüze yüze, candan ve sıcak ilişkiler içinded i rler. Çalışma iliş­
kileri nde teşkilatlılı k degil, ferdllik esastı r. Görerek ögrenme, gösterek
ögretme ilkes i geçerl id ir.

124
Çalışma İlişkileri ve İş Ahlakı

Çalışanlar, iş sah i bi nezd i nde adeta onun b i rer yak ı n ı konumun­


dad ı rIar. Bu sebeple çal ı şanları n da iş yeri sah ibi kadar i şleri n i ben im­
semeleri, tam bir "çı kar b irl i�i" düşü ncesi içerisi nde olmaları gereki r.
Kalfa ve ustaya saygılı davranmak durumundad ı rlar. Usta n ı n yoklu�un­
da onun dükkan açma ve alış-veriş töreleri ne uymalı, böylelikle daya­
n ışmacı gelenekleri yaşatmaı ı d ı rlar. Dükkan ı açarken komşu esnaf i le
selamlaşmak, kısaca hal h atır sormak, siftahsız veresiye alış-verişden
kaçı nmak bu çevrede u nutu l maması gereken davranış kurallarıd ı r.

Çahşmaya-Işe Ilişkin Bazı Atasözleri ve Deyimler


• Akşam ı n işi n i sabaha b ı rakma.
• Atı na bakan ard ı na bakmaz.
• Aşı n ı, işini, eşi n i b iL.
• Alı n teri dökmek.
• Ayınesi iştir kişi n i n lafa bakılmaz.
• Çalı şan kazan ı r, karda ar ol maz.
• Çal ı şmak gü nü kısaltı r, ömrü uzatır.
• Çalışmak istirahatin hardalı d ı r.
• Çalı şmayan sevemez .
• Erken kal ktı m işime, şeker attım aşıma.
• H i mmete da�lar dayanmaz.
• Iş itikada ba�lıd ı r.
• Işi olmayan ı n aşı olmaz.
• Işi n i kış tut da, yaz olu rsa bahtı na.
• Iş i nsan ı n aynası d ı r.
• Işine hor bakan boynuna torba takar.
• Işlenmeyen kuyu nun suyu azd ı r.
• Zahmetsiz bal yenmez.
• Zah metsiz rahmet olmaz .

125
SOSYAL HAYATTA Di.KKAT. EDiLMESi GEREKEN
BAZI DAVRANıŞ ŞEKILLERI
Günlük hayatımızda çeşitl i insanlarla ve olaylarla karşı laş ı rız. Fa­
kat bu konudaki davran ışlarımızı her zaman kontrol altında tutamaz,
kend i kend imize "ben ne yaptım, nası l yapmam gerekti?" sual ini sora­
mayız. Tabiatıyle davranışlar a l ı şkanl ı kl ardan gel i r. Bu bakımdan bura­
da baz ı davranış şek i l l erine özel olarak d ikkati çekmek istiyoruz.

Selam
Şekil olarak bak ı ld ı gı nda küçü k, belki de basit görünen selam, bir
toplumun fertlerini b i rbirine baglayan, insanlar arasındaki i l işkiyi sag­
lamiaştırıp pekişti ren önemli bir davran ıştı r. Karş ımızdakine i lgimizi,
sevgimizi, saygımızı, nezaketim izi göstermenin en iyi başlangıcı selam­
d ı r. Bu bakı mdan Türk kültür hayatında selam insanları birleşti ren, kay­
naştı ran en mü h im bir davranış olarak kabu l ed i lmiş, sözden evvel se­
lamın gelmes i, selam vermeyenin sual ine cevap veri lmemesi gerektigi
vurgu lanmı ştı r. Töremizde "önce selam sonra kelam" ku ra l ı önemli yer
tutar. Dalgınl ı kla verilmeyen selam sanki bir dargınl ı k kabu l ed i l i r, ba­
rışmak için yol lar aranmaya başlanırd ı .

"Selamün aleyküm" Al lah'ın selamı, afiyeti, bereketi üzerinize ol­


sun şekl inde duad ı r. "Aleyküm selam" ise buna karş ı l ı k veren bir te­
mennid i r. Din imiz de salamlaşmanın önemi üzerinde ısrarla du rmuştur.
Hatta selam nice dargınl ı kların çözül üşünün tatl ı başlangıcı i d i . N ite­
kim "selam" kel imesi bakış anlamındad ı r. Küçükler büyüge, yürüyen,
yol una devam eden du rana , tek kişi topl ul uga selam veri r.

126
Sosyal Hayatta Dikkat Edilmesi Gereken Bazı Davranış Şekilleri

Eskiden karşılaşan herkese selam verilird i . Böylece i nsanlar b i rb ir­


lerine dostluk ve sevgi gösterme fı rsatı bulurlard ı . Bu uygulama bugün,
hele büyük şeh irlerde bir hayli azalm ıştır. Ama apartman, site, mahalle
sakinlerinin selam' ı , selamlaşmayı devam ettirmeleri ve b ilhassa bu ko­
nuda çocu klara örnek olmaları saglıklı b i r toplum için gereklid i r.

Ister "Selamü n aleyküm", ister "merhaba", ister "gü nayd ın " şek­
li nde olsun, bu sevgi gösteri s i n i apartman ızda, mahallemizde oturan i n­
sandan es irgemek, alı şveriş yapacag ı m ız b i r yerde, iş yerimizde bu
dostlu k ifades i nden faydalanmamak, bir yeri, bir şeyi soracag ı m ız i nsa­
n ı güzel sözle yum uşatmamak pek güzel bir davran ış degildi r ve i nsan­
lar arası ndaki ilişkilerin zayıflaması, hatta yok olması neticesi n i dogu­
ru r. Gelenegimizde boş bir eve, mezarlıga gi rildiginde bile selam veri­
lird i .

Başkalarma Yardım
Insan toplum içinde yaşamaya mecbu rdur. Bi rlikte yaşaman ı n bel­
ki en güzel tarafı insanları sevmek ve onlara yard ım etmen i n zevkini ta­
dabilmektir.
Asl ı nda her i nsan ı n yard ı ma mu htaç oldugu nun çeşitli örnekleri n i
gü nlük hayatta her gü n görüyoruz. Fakat i htiyacı olanlara yard ı m bir i n­
sanlı k görevid ir. Bu, bizim kültü rü müzde belki d i n imizin bu konudaki
em i rleri n i n sayısı n ı n kabarık oluşu ile de çok gelişmiştir.

Tü rk i nsan ı , karş ı s ı ndaki kim olursa olsun, "halka h izmet H akka


hizmettir" prensibinden hareketle ona yardım elin i uzatmayı hayatı n ı n
b i r parçası bilmiştir. ayrıca yaptıgı yard ı m ı n karşılıgı n ı hi ç bir zaman
beklemem iş, deri n bir tevazu ile bir yardım yapabilmeyi şü kürle karşı­
lam ıştır. B izim gelenegim izde, i nsana i nsanlıgı n ı göstermen in bir fırsatı
olarak degerlend irilm iş, yard ı m eden, yard ım edilene teşekkür edecek
bir anlayışa ulaşmıştır.

Bugünkü anlayış ı m ıza göre yard ım alan, alışverişte satıcı, teşekkür


etmesi gereken taraf olarak görülmekted i r. Oysa dü kkanda, lokantada,
bakkalda, büfede, takside vb. yerlerde para karş ı ı ıgı ald ıgımız h izmete
dahi teşekkür etmek töremizin en belirli ve yüce tarafıd ı r.

127
Örj ve Adetlerimiz

Ş i i rimizde, atasözü ve deneyimlerimizde kültü rümüzdeki yard ım


anlayışı n ı n bir yıgın tezahü rü vard ı r. Işte onlardan bir kaç ı ,

• B i r hastaya vard ı n ise,


B i r içim su verd i n ise,
Yar ı n anda karşı gele
Hak şarab ı n içmiş gibi .
Yu nus Emre

• Iyi l ige iyi l i k her kişi n i n karı, kötü lüge iyi l i k er kişi n i n karı .
• Merhamet imandan gel i r.
• Iyi l i k et at den ize, bal ı k bi lmezse hal i k bi l i r.
Başkasının Hakkına Saygı

Toplu yaşaman ı n bir takım kural ları vard ı r. I nsan lar belki bugün
eskisi nden daha faz la iç içe yaşıyorlar, gü n lük hayatları nda b i rbirleri i l e
daha sıkı i l işki ler içerisi nded irier. Bu bakımdan toplu yaşamada sagl ık­
I ı i l işkiler için belki en başta gelen kural başkas ı n ı n hakk ı na saygıd ı r.

Herhangi bir şey al ı rken s ı raya girmek; elektri k, telefon, su, vergi
vb. ödemel erde bizden önce gelenlerin hakkı n ı gözetmek d ü rüst i nsa­
n ı n davranışı olu r.

Bu kon u lardaki "aç ı k göz" davran ışl ar, toplum tarafı ndan hoş kar­
ş ı lanmaz . Hatta ç i rk in davran ışlard ı r ve istihza i le karş ı l ı k bu l u r. Eger
kendi hakkımı z ı korumak istiyorsak başkas ı n ı n hakkına riayet etmeye
mecburuz. Yal n ız bu gibi yerlerde harp mal ü l leri ne, hasta, yaşl ı , sakat
ve han ımlara öncel ik tan ımak bir insan l ı k borcudur.

Bugün bizim yaptıgımız davran ışı n -her ne olursa olsun- b i rgün


bize karş ı da yapı l acag ı n ı u nutmamak gereki r. Pek çok alanda geçerl i
bir ölçü olan bu an layış başkaları n ı n hakk ı na sayg ı içi nde geçerl idir.

1 28
Sosyal Hayatta Dikkat Edilmesi Gereken Bazı Davranış Şekilleri

Sözünde Durma
Verd iği sözü tutma ve sözünde d urma al ışkanl ığı b i r eğitim işid i r.
Sözünü tutan ve sözünde du ran insanların oluşturduğu toplum sağlam
bir zemin üzerinde demekti r.

Bu zem i n güven duygusudur. B i rbi rine karşı güven duygusu taşı­


yan insanların b irbi ri ile olan i l işki leri daha sağlam ve güveni l i r şeki lde
olur. Çal ı şma hayatı, ticaret, sosyal münasebetler aksamadan yürür ve
gel işir. Güven duygusu üzerine kurulmamış ve bu duyguyu taşımayan
her türlü i l işki b i r yerde kesi lmeye mah kumdur.

Top lu mda "güveni l i r insan" olmak ve bu sıfatla anı lmak önemli­


d i r. Bu vasfı n ilk ad ımı, verilen sözü yerine geti rmekle başlar, "özü sö­
zü bir olmak" tan geçer. Türk ü lkelerini geçen batı l ı seyyahlar Türkleri
hep "özü sözü doğru" insanlar olarak vasıfland ı rmışlard ı r.

Yapamayacağımız şeyler üzerinde söz vermemelid i r. Veri len sö­


zün insanı ne şeki lde bağlad ığını Hz. A l i şöyle ifade edi yor. "Söz ağız­
dan çı kana kadar kişi ona hü kmeder, söyled ikten sonra kişiye hükme­
den ise o o l u r."

Gönül Alma
Top lumun tabiı dokusu sevgisid i r. Ancak sevgi kend i l iğinden ye­
şermez, kuvvetlenmez . Baz ı davranışlar onu uyand ı r ı r, canland ı rı r, b i r
hayat üslGbu hal ine getirir. Bunu sağlayan en önem l i davranış şek i l leri
arasında "gönül almak" da vard ı r.

En yakınlarımızdan, daire daire bize uzak olanlara kadar, b i r ar­


mağanla, tatl ı b i r söz le, uygun bir davranışla insanların gönü l leri kaza­
nılabi l i r. Ana-babalar çocuklarının, çocuklar ana-babalarının, büyük
anne ve büyük babalarının gönü l lerini, her fı rsatta hoş tutacak, onları
memnun edecek davranışlarda bulunma l ı, bunu i hmal etmeme l i d i rler.
Doğum günü, evl i l i k yı ldönümü, bayram, kand i l vb. özel günlerde tat­
I I bir söz, b i r ziyaret, küçük bir öpücük, maddı değeri az b i r hed iye, ka­
rışım ızdaki leri umu lanın üzerinde memnun eder. Gönü l almak isteyen,
hed iyenin maddı değeri için kend ini sıkıntıya sokmamal ıd ı r. Esasen
"gönü l alma" bir hayat tarz ı olmal ı, zorlama ve riya işe gi rmeme l i d i r.

129
Örj ve Adetlerimiz

En gen iş a i le çevresi nden başka sokaktaki i nsanl ar ı n da gönü l leri


davranışlarımızia kazan ııab i l ir. Belki b i r daha h iç görmeyeceSimiz bir
i nsana karşı bir davran ışım ız, ona yol, önce l i k verişimiz, yaşl ı birisini
yoldan karşıya geç irişim iz, ona yardı m edişimiz, bize karşı b i l meden
yap ı l an bir davran ı ş arkası ndan gelen özrü, b i r tebessümle kabu I lenişi­
m iz, topl umda m i l lı dayanışmayı kuvvetlend i recek, hep kendi m iz gibi
insanlarla bir arada yaşadlSımız duygusunu bizde kökleştirecektir.

Gönü l almanın b i r başka şekl i de gücend irilmiş i nsan l ara karşı ta­
k ı n ı l acak tavrı çerçeveler. Gücend irilen i nsan ların gön l ü,gücendi ren ta­
rafı ndan tatl ı sözlerle ve başka vasıtalarla mutlaka yen iden kaza n ı l ma­
l ı , darg ı n l ı kların devam ı engel lenmelid i r.
Özür Dilerne
Insanlar gü n l ü k h ayatlarında hata yapab i l i r, yan l ı ş davran ışlarda
bul unabilirler. Kasıtlı yap ılmam ı ş bir davranıştan zarar gören de du ru­
mu anlayışla karş ı l ayabilir. Ancak bu duru mda ası l olan hatal ı davranış
iç i nde olan ı n hatası n ı görü p özür dilemesid i r. Böyle bir davran ış, duru­
mu oldukça yumuşatı r.

Özür d i leyene de müsamahalı davranmak gerekir. Sokakta yürür­


ken çarptıS ı m ız, arabaya bi nerken veya arabada zorlad ıSımız bir kim­
seden özür d i lemel iyiz.

Bu bizenoksa n l ı k getirmez, aksine çevrem izdeki insanlarla daha


uyum lu yaşamamızı saSlar. Ancak esas olan özü r d i leyecek davranış
içine düşmemeye d ikkat etmektir. Bu duruma düşü nce de özür d ileme­
yi i hmal etmemel id ir.

Nezaket
I nsanlar arası i l işki lerde belki de ne çok d ikkat ed i lecek husus ne­
zaket olmal ı d ı r. Her hangi bir konuya, herhangi bir i nsana nezaketle
yaklaşmak, sözleri nde, davranışları nda nazik olmak işimizi yarı yarıya
kolaylıştı rır. N itekim bize naz ikçe davran ı ld lSında ne kadar memnun
oluruz. B ilel i m ki başkaları da bizim davranışım ızdan ayn ı ölçüde hoş­
nut kalacaktı r.

1 30
Sosyal Hayatta Dikkat Edilmesi Gereken Bazı Davranış Şekilleri

Kaba saba söz ve davran ışlar karşımızdaki n i n bize karşı o lumsuz


bir tavır takı nmas ı na sebep olur. Nezaket gösterecegim d iye tak ı n ı lan
yapmacık tav ırlar da hoş karş ı lanmaz.

B i r d i lekte b u l u n u rken, hele hele özü r d i lerken sesimize verecegi­


miz bir tatl ı l ı k, bir mü layim l i k, davran ışlarımızdaki bir yumuşakl ı k bize
cemiyette seçkin b i r yer kazand ı racaktı r. Yal n ız "nezaketin para i l e sa­
tı lamayacag ı n ı" da u nutmamak gerekir.

Sabır
Toplum hal i nde yaşad ıgımıza göre beklenmed i k bir takım olay ve­
ya durumlarla, zorlu klarl a, kabu l lenmesi zor birtakım davranışlarla kar­
şılaşab i l i rfz . Istemedigimiz bir takım şeyler başımıza gelebi l i r. H ızla de­
gişen bir topl u m içinde yaşamamız, kabu l etmekte zorluk çekecegimiz
böyle durumlarla karş ı laşma ihtimal i n i daha da arttırab i l i r. Böyle du­
rumlarda b i rden bire pan ige kapı lma veya isyan, kend imize oldugu gi­
bi top lum düzen ine de zarar verebi l i r. Durumu daha da zor şekle soka­
bi l i r.

Böyle hal lerde soguk kan l ı olmak, agır baş l ı davranmak, iyi dü­
şünmek ve en dogru olan ı bu l u ncaya ve ona göre davra n ı ncaya kadar
sabretmek, en uygun davran ı ş biçimidir. Gençlerin, zaman ımız ı n şart­
larına göre değişik davran ışları, degişik kü ltü r ve medeniyetlerden al­
d ı kları degişik anlayış ve yaşayış şekilleri karşısı ndaki sert tedbi rler itici
ve kırıcı olab i l i r. Bu durumlarda, dogru olan ı göstermede sabır esastı r.
"Sabırla koru k helva olur, dut yapragı atlas" şekli ndeki atasözü bunu
çok güzel şeki lde ifade eder.

Tü ketim topl umları nda i nsanları n arzuları mala veya d iger tüketi­
leb i lecek her şeye karşı kabartı l ı r. Istegi karşı lanmamış, tatmi n ed i lme­
miş işti ha ise i nsanı isyana hatta suça itebi l i r. Ancak üretim i n büyük bir
sabı r ve emek işi oldugu gözden uzak tutu lmama l ıd ır. Ü retimi n sabra
dayal ı zem i n i kurulmad ı kça tüketimi azd ırmak topl umu zayıflatır, mi l lı
birlik ve daya n ı şmayı bozar. Bu durum göz önüne a l ı n arak sabrı n egi­
tim içi nde ögreti lmesi gereken bir davran ış ve yaşayış şekli oldugu göz­
den ırak tutu lmama l ı d ı r. Sabı r gerçekten i nsan ı n nefs i içi n zordu r. An­
cak sabrı n sonu daima iyiye ve güzele varı r.

131
Ör! ve Adetlerimiz

• Sabrın son u selamettir.

• Sab ı r ac ı , meyvesi tatl ı d ı r.

• Sabreden derviş m u rad ı n a erm iş gibi atasöz lerim iz bunu açık


şeki lde anlatıyor. Sab ı ra d i n ler de çok önem l i yer vermi ştir. Kur'an-ı Ke­
rim'de Allah, "Elbette sabredenlerle beraberim" (Bakara Süresi 1 5 3 .
ayet) buyu rmuştu r. Hz. Muhammed d e "Sabı r iman ı n yarısıdır" d iyor.
Hz. Isa ise " Istemed iğine sabretmeyince, isted iğine kavuşamazsı n " de­
mekted ir.

Dedikodu

Başkal arı n ı n arkası ndan konuşmak, onu çekişti rmek, onun sı rları­
nı başkalarına aç ıkl amak ç i rk in bir davran ıştır. Konuşu lan ların doğru lu­
ğu ded i kodu için bir mazeret değildir. Esasen doğru olmayan sözler if­
ti rad ı r ve bu çok daha ç i rkind i r.

D i n i m iz de ded ikod uyu şiddetle yasaklanm ı ş ve zararları n ı açık­


lam ıştı r. Kültü rü müzde bu nun doğuracağı sakı ncaları anlatan sözler b i r
hayl i zengind i r. Onlardan baz ı ları şöyled i r:

• Bana benden olur ne olursa


Baş/m rahat olur dilim durursa.
• Elin ayıblnt söyleyen, seninkini de söyler.

• Dilini derleyip, gıybet eyleyen

Oruç tutup, beş vaktini klimasm.

Karacaoğlan

• GlYbet, ölü kardeşinin etini yemektir.

• Taş taşı, laf taşıma.

1 32
Sosyal Hayatta Dikkat Edilmesi Gereken Bazı Davranış Şekilleri

Kırıcı Konuşmama
I nsan lar aras ı ndaki i l işki leri n güzel l i k ve devam ı ı ı ıg ı n ı n belki de
en birinci şartı k ı rıcı konuşmama; tatl ı l ı k ve yumuşakl ı ktan vazgeçme­
med ir. Elbette b i l d i g i m iz, gördügümüz, i nand ıgımız gerçekleri söylece­
giz. Ama bu n u tatl ı l ı kla söylemek, fikrimizi kuvvetlend i ri r. Öte yandan
karşım ızdaki n i n kal b i n i kazanman ı n önce l i kle söz ve davran ışlar ı m ı z ı n
nezaketiyle mümkün olabi leceg i n i u nutmamak gerekir. "Lüften",
"mümkünse" , "yapar m ı s ı n ız", "yapab il i r misin iz", vb. gibi nezaket ifa­
de eden kel imeler bize karşım ızdaki n i n kalb i ni kazand ırı r. Elbette red­
ded i lecek, kabu l len i l meyecek görüş ve istekler de olacaktır; o zaman
da karşım ızd aki n i kı rmadan, tatl ı l ıkla istegi ni n yeri ne getiril meyişinin
sebebi anlatı l mal ıd ı r. Kusur ve ayı plar bile tatl ı ve yumuşak bir üslupla
sergi lenmel id ir. Kur'an-ı Kerim "sevdirin iz, nefret ettirmeyi n iz" derken
bu gerçegi ifade eder. N itekim kü ltü rümüzde ve bu nunla i lgi l i b i r hayl i
güzel söz vard ı r:
• Öfke ge/ir göz karanr; öfke geçer yüz karanr.

• Kimsenin ayıbmı yüzüne vurma.

• fncinmemek istersen eğer mü/k-i fenada


Bir kimseyi incitmemeye hasr-ı meram et.
Ziya Paşa

• Keskin Sirke küpüne zarar verir.

Argo
Sözlü klerim iz argoyu ortak d i lden ayrı olarak ayn ı meslek ve top­
l u l uktaki i nsanl arı n veya serseri leri n kü l hanbeyleri n ku l l andıgı özel b i r
d i l veya kel i meler d iye tan ı m lar. Bun lar her d i lde vard ı r. Fakat her yer­
de ve her zaman ku l l an ı l mazlar, ku l l anı lmamal ıd ı rlar. Hele han ım ların,
çocu kl arı n bu lu ndugu yerlerde, topl u l u k içi nde bu çeşit kel i melere i lti­
fat etmemel id i r. Elbette dü nyadaki her varl ıgı karşı layacak kel ime ola­
caktı r. Ama bu nların ku l l anman ı n insanlarla olan i l işki l eri m izi zedele­
yecegini u nutmamak gerekir. Ayrıca seçecegi m iz her kel imen i n şahsi­
yetim iz i n göstergesi olacag ı n ı hatı rdan ç ı karmamal ı d ı r.

133
Ör! ve Adetlerimiz

Yaya Kaldırımı
Yaya kal d ı rımları yayalar için yapı lmıştı r. B u n ları n seyyar satıcı lar
tarafı ndan işgal ed i lmesi hem şeh i r n izamı n ı bozmakta hem de yayala­
rı n hakkı çignenerek onlara s ı k ı ntı verilmekted i r. Yaya kal d ı rımları na
araba park etmek, dükkandaki eşyaları koymak veya sergi lemek de ay­
n ı şekilded i r. B u bakı mdan bu konuda beled iyelerimiz kadar i nsan ı rn ız
dq d i kkatl i olmal ı d ı r. Böyle davran ışlar s ı k ı ntı l ı hale gelen şeh i r hayatı­
nı kend imize ve bi rbi rimize zeh i r edecek, daha da dayanı lmaz yapa­
cak. Ayrıca yayalar da yaya kald ı rımında koşar gibi gitmemeli, d iger
yolcu lara rahatsız l ı k verecek davran ı şlardan kaçı nmal ı , daima sagdan
yürüme l id i r.

"ıgneyi kend i ne, çuvald ı z ı başkası na" atasözü bizi başkalarına sı­
kıntı vermekten al ı koymaı ıd ı r. Yaya kaldı rımında üç ve daha fazla arka­
daşın yan yana yü rümesi yol u kapatacaktır. Bunun için de yaya kal d ırı­
m ı nda b i l h assa üçten faz la arkadaşı n yan yana yü rümes i, karşı laşı lan
tan ıdı klara orta yerde sohbet ed i l mesi, yüksek sesle kon uşu lması, b i r
şeyler yenmes i h iç de hoş olmayan davran ı şlard ı r.

Sigara Içme
Günümüzde sigara n ı n i nsan sagl ıgına büyük zarar verd igi ispat
ed i lmiş i l im gerçekleridir. B u n u n la beraber bu al ışkan l ı ktan kend i n i ala­
mayanların d i kket etmes i, gereken bir takım hususlar vard ı r. Esasen baş­
kalar ı n ı n hakkı na sayg ı, büyüge saygı vb. güzel davran ışlar bizi bu ko­
nuda yeteri nce titiz olmaya sevk edecektir.

Sokakta yü rürken sigara içmek sagl ıga zararl ıd ı r. Dolmuş, otobüs,


vapu r, tren, uçak gibi kapa l ı ve dar taşıt araçları nda keza mekan ı dar ve
başkal arı na rahatsızl ı k verecek işyerleri nde, toplantı yerlerinde sigara
içmemeye özen göstermek bir i nsan l ı k borcu oldugu kadar b i r nezaket
kural ı d ı r da.

Ayrıca küçü klerin büyüklerin in, ögrenci leri n ögretmen leri n i n, me­
mu rları n ami rier i n i n yan ı nda sigara içmeleri de hoş karş ı l anmaz.

1 34
Sosyal Hayatta Dikkat Edilmesi Gereken Bazı Davranış Şekilleri

Trafik Kaidelerine Uyma


Bugü n ü n belki en teh l ikel i, en çok can al ıcı hastal ıgı trafik kaza­
larıd ır. Muhakkak ki burada gelenekten söz edemeyiz. Ancak gelenek­
ten gelen pek çok davranışı trafige uygulayarak trafik geleneg i ni kura­
bil iriz. Esasen trafigin kend i şartları i le gelenek tamamen uyuşur. Trafik
bir an lamda kaide, n izam, i ntizam demektir. Ipin ucu kaçtı mı yakala- . ..

mak mümkün olmaz.

Şeh ir içi trafikte ister yaya, ister sürücü olsun bir kimse, m utlaka
yol u n ve trafig i n kaidelerine uyma l ıd ır. Burada bu kaideleri sıralamayı
yersiz bu l uyoruz . Yal n ız yaya olu nca bütü n hakları n, sürücü olunca bü­
tü n imkan ları n ve üstün ıügü n kend i m izde oldugu düşünmem iz son de­
rece yan l ıştır.

U m u m i vasıtalarda itişip kakışmak, taksi dol muşu ve m i n i büsler­


de radyoyu veya teybi sonuna kadar açıp müzik d i nlemek çirki n bir
davran ı ş oldugu kadar, hem kendim ize, hem de başkaları na sayg ı m ız ı n
b i le bu l u n mad ıg ın ı ortaya koyar.

Trafikte gerek yayanın, gerek sürücünü n "açık göz l ü k" gösterileri


de keza kend i m ize bile saygımız ı n olmad ıgın ı n ifadesidir. Esasen trafik
kaidelerine ragmen "açık göz lük" teh l ikelere özel daved iye çı karmak­
tır.

Hele arabalarda rastgele bir şeyler yemek ve çöpü nü sokaga atı­


vermek iptidai bir ru h hal i n i n bel irtisid ir.

Şeh irler arası yol l arda Azra i l i n vazifesi n i yüklenmek h iç de akı l l ı­


ca bir davra n ı ş degild ir. Tabii burada da bütü n trafik kaideleri ne harfi­
yen uyu l ması zarureti u n utu l mamal ıd ır.

135
TicARi GELENEKLERiMiz

Türkler, tarih sahnesine çı ktı kları andan iti baren, genell i kle "Ipek
Yolu" üzeri nde devletler ku rmuşlar, bu yol üzeri ndeki can l ı ticaret ha­
yatından faydalan m ışlard ı r. Türkler, ıslam iyet' i n de tesiri i l e ticarı ka­
zançları m akbu l saym ış, dü rüst ticareti teşvi k etm işti r. 1 071 Malazgirt
Savaş ı ' ndan son ra Anadol u'yu ikinci anayurt yapan Türkler, azı n l ı kları n
ticaret hayatı ndaki etk i l i rol leri karş ı s ı nda Ahıl i k teşki l atı n ı kurmuşlar,
bu sayede siyası varl ıkları n ı tem i nat altı na a l m ışlard ı r. Orta Asya kay­
nakl ı, islam i temel lere oturmuş, Ah i l i kle beslenm iş Tü rk ticarı gelenek­
leri kü ltü rü müzün önem l i bir bölümünü meydana geti rmekted ir.

Eski kü ltü rümüzde bir ticaret yeri açma, i lgi l i esnaf b i rl igin i n (Ahı
B i rl igi, lonca) izn iyle olur ve tören yap ı l ı rd ı . Berberl i k, terz i l i k, maran­
gozluk, bakı rc ı l ı k ve daha pek çok iş kol larında ç ı rakl ı k, kalfa l ı k dö­
nem leri n i n yaşanması şartlı . Usta l ı k ü nvan ı na yüksel i p dü kkan açma
hakk ı na sah i p olan esnaf peştemal kuşan ı rd ı . Gü nümüzde, b i r dalda
sermayes i ne ve yetenegine güvenen kişi belediyelerden ru hsat alarak,
i lgi l i ticaret-sanayi odas ı na, meslek odaları na veya esnaf b i rl igine kay­
dol arak ticaret yeri açabi l mekted i r. Her ticaret yeriyle i lgi l i olarak be­
led iyelerce bel i rlenm iş asgarı şartlar bu lunmaktad ı r. Ticaret yerini, dük­
kan ı n ı kol ayl ıkla açabilen tüccar ve esnafı m ız, gelenege bagı ı uygula­
maları da i hmal etmemekted i rler. B i r iş yeri ku ru l u rken, dükkan açı l ı r­
ken dosta ve akrabalar baz ı eşyaları armagan ederek yard ı mcı olurlar.
Zanaat kol larında esnafı yetişti ren usta da alet-edevat armagan eder.

1 36
Ticari Geleneklerimiz

Ticaret yeri ne, dükkana gerekl i bütü n eşyalar yerleştiri ldikten sonra be­
l i rlenen günde açı l ış yap ı l ı r. Açı l ış genell ikle ugurlu gün sayılan cuma
gününe rast getiri l ir. AÇı l ıŞ, davetiye bastı r ıl arak veya telefon la, davetçi
gönderi lerek yap ı l ı r. Bel i rlenen günde sabah namaz ı ndan sonra dükkan
sahibi bir d i n adam ıyla dükkan ı n ı n önüne gel ir. Dua ed i l ir, ku rban ke­
sil ir. Dükkan sah ibi kurban ı n üzerinden atlar, besmeleyle dükka n ı n ı n
kapıs ı n ı açar, içeri gi rer. Kurba n ı n eti yoksu l l ara dagıtı l ı r. I l k dükkan
açışta, dükkan ı n içi nde veya evde mevl it okutu l ması da çok yaygındır.
Açı l ışa davet ed i lenler veya a l ı şverişe gelen ler, "hayırl ı olsun, bol ka­
zançlar" derler. Büyü k şeh i rlerde açı l ışıarda i kramda bu l u n u ldugu, da­
vetl i lerin ç içek ve baz ı lüzu m l u eşyaları getird i kleri görü l mekted i r. Ti­
carı taşıtlar, ku rban kesi lerek h izmete soku l u r.

G ü n l ü k hayatta ise dü kkan-ticaret yeri ni açma genel l i kle saba h ı n


erken saatleri nde olur. Tüccarın, esnafı n pek çogu sabah namaz ı ndan
sonra iş yeri n i açmaya özen gösteri r. Çünkü, rızıkları n sabah ı n i l k saat­
leri nde Al l ah tarafından dagıtıldıgına inan ı ı ı r. Dü kkan, iş yeri besmeley­
le ve "bol rız ı k, hayı rl ı kazanç" -d i legiyle açı l ı r. Ayrıca esnaf pıri için de
dua ed i l i r. Esnaf ve zanatkarlar, i l k müşteriden ald ıkları paraya "siftah
parası" derler, siftah parası n a ve ald ı kları kişiye çok önem veri rler. Tüc­
car, esnaf ve zanaatkar siftah paras ı n ı besmeleyle al ı r, önce yere atar,
sonra yerden a l ı p saka l ı n a sü rer, para kasası na çekmecesi ne koyar ve
müşteriye "Siftah senden, bereket Allah'tan" der. Müşteri de; " Bereketi­
ni gör" veya "Arkam işlektir - Ayagı m ugurludur, hayrı n ı gör, hayır l ı ka­
zançlar" gibi sözler söyler.

Paran ı n yere-topraga atı l ması , sakala sürü l mesi "bol kazanç" d i le­
g i n i ifade eder. Kahveci gelenegine göre, siftah parası al ı nan müşteriye
parasız ol arak bir kahve veya çay i kram ed i l ir. I l k satış veresiye olsa bi­
le m utl aka az da olsa b i r m i ktar para "siftah parası" olarak al ı n ı r. Eski­
den siftah paras ı n ı alan tüccar, ayn ı mal ı n ticareti n i n yap ı l d ıgı iş han la­
rı nda-çarş ı l arda i k i nci müşterisi n i genel l i kle "Ben siftah yaptım" d iyerek
yandaki komşusuna gönderird i . Günün sonunda tüccar-esnaf dükkanı­
n ı kapatı rken, o günkü kazanç için Al lah'a şükreder, esnaf pıri ne duar
eder, besmeleyle k i l itleri kapatır. Eski kü ltürümüzde esnaf, dü kkan ı n ı
kapattı ktan sonra komşu esnafla helal leşird i .

137
Ört ve Adetlerimiz

Türk-Islam i nancına göre; her sanatın, her meslegin b i r piri vard ı r.


Müslümanlar, A l l ah ' ı n Cebra i l vasıtasıyla peygamberlere b i rer iş-zana­
at ögrettigine inanı rlar. Hz.Mu hammed tüccar-ögretmen, Hz.Adem çift­
çi-emekçi-aşçı, Hz.ldris Terzi, Hz . N u h marangoz, Hz. l brah i m sütçü
ekmekçi-aşç ı-berber, Hz. ıshak çoban, Hz. Yusuf saatçi, Hz. Üzeyr bag­
cı, Hz. ılyas doku macı , Hz. Davut dem i rci, kuyumcu, Hz. Sü leyman se­
petçi, Hz. Yu nus bal ı kçı, Hz. Isa seyyahtı . Bu inancın devam ı olarak ba­
zı d i n büyükleri de bir takı m zanaatların, mesleklerin piri kabu l ed i l m iş­
tir. Mesela; H z . Osman mühür kazıcı ların, Hz. Mahmud Piryar ve Hz.
Hamza peh l ivan ların, Sel man-ı Pak berberleri n, Şeyh Şazel i kahvec i le­
rin, Ekber-i Yemen ayakkabıcı ların, Ebu Al i S i na şişeci ler i n, Hakim B i­
emri i lah deg i rmenci lerin, Nas ı r bin Hüseyin derici lerin, Veysel Karani
deveci leri n ve meyve aşı layıc ı ların, Hasan bin Sabit şa irlerin, Hallac-ı
Mansur keçeci lerin ve hal laçların, Imam-ı Gazali mutafların pir i olarak
b i l i n i r. Ticaret yerleri ne, dükkan ı ara, atelyelere pirlerle i lgi l i levhalar
as ı lması yaygı n bir gelenektir. I l k örnek :

• Her seherde besmeleyle aÇiltr dükkanımız

Hazret-i Selman-ı Pak'tır pırimiz, üstadımız

(Berber dükkan ıarı nda)

• Her seherde besmeleyle aÇiltr dükkanımız

Ahi Evren 'dir bizim pırimiz, üstadımız

(Debbag-derici atelyeleri nde)

Ticaret yerleri ne, dükkan ıara esnaf pirleriyle i lgi l i levhalar


yan ı nda besmele, kel ime-i şahadet, ticaretle i lg i l i ayet ve had is, çeşitl i
şiir parçaları, ugu rluklar as ı ı ması uygu laması da çok yayg ı nd ı r. Dü kkan­
ıarda görü len ve satıcıya ticaret ahlak ı n ı hatı rlatan söz lere örnekler:

138
Ticari Geleneklerimiz

• Müşteri vel i n i metimd i r (vel in imetim izdi r) .


• Müşteri daima hakl ıd ı r.
• G ü ler yüz, tatl ı d il, naz i k ve terbiye l i muamele her zorlugu ye-
ner.

• Müşteri vel i n imeti m iz,

Hizmet etmek emel im iz.

• Müşterimiz velinımet, yaran ı m ız, yarım ız

Ziyadesi zarar veri r kanaattir karımız.

Müşteriye a l ı şveriş ku ral ları n ı hatı rlatan sözlere örnekler:

• Satışlar ı m ız pazarl ı ksızd ı r.

• Veresiye satış yapı l maz.


• Satı lan mal geri alı nmaz.
• Lütfen kasadan fiş al ı n ız.

• Lütfen s ı raya riayet ed in iz.

• Lütfen paran ız ı n üstü nü sayı n ız .


• Bugü n peşin, yarı n veres iye.

• Veresiye vermeyi etmed im adet.

Verip de pişman ol mam n i hayet

Borcuna ki mse etm iyor riayet.

• Iti mad ı l ütuf san ı p borca sarı lma

B i r gün istenecektir, son ra darı lma.

139
Ör! ve Adetlerimiz

• Teklif etme veresiye

Dost kalal ı m öles iye.

A l ı şveriş, ticaret bir ahlak ve görgü konusudur. Türklerin ticaret


ahlakı seyyah ları n d i kkati n i çekm iş, övgü dolu kitaplar, makaleler yaz ı l­
mas ı na sebep olmuştur. Ası rlar boyu Ahı birl ikleri n i n tüccar, esnaf ve
zanaatkarlara ben i msettikleri ticaret ah lakı bugün de tüccarlarım ız, es­
naf ve zanaatkarları m ı z tarafı ndan gen iş çapta uygu lanmaktad ır. Türk ti­
caret hayatında bel l i baş l ı kal ı pl aşmış davran ışlar şunlard ır:
• Rızık kazanı lan iş yeri kutsald ı r. Daima temiz tutu l u r. S ı k sık bo­
yası, badanası yen i len i r. Iş yeri n i n i n önü de ayn ı şeki lde tem izlenir.
• Dükkanda satı lan ların tem iz ve düzen l i olmas ı na d ikkat ed i l ir.

• Satı c ı n ı n, çal ışanların giyim leri iş yerine uygu n ve tem iz olur.


G ıda ve giyi m mağazaları nda çal ışanların el, yüz, ayak tem izl iklerine
çok d i kkat ed i l i r.

• Kal ite l i hammadde ku l l an ı l ır.

• Bozu k, kusu rlu mal üretil mez, satı l maz. Üreti i se b i le bu tür mal­
lar kusurları bel i rti lerek ayrı böl ü mde pazarlanır.
• Tartı ve ölçü aletleri nde h i l e yapı lmaz . B u aletleri n bakı m ve

kontrol leri zaman ı nda yap ı l ı r.


• Satı l a n ları n iyi leri, kal itel i leri vitri ne, kasa üstüne, tezgah önüne

konulmaz . Satı lanlar kal ite kal ite ayr ı l arak, ayrı fiyatlarla pazarlan ır.
• A ldatıc ı reklam yapı lmaz.
• Sağl ığa zararl ı gıda ve tem izl ik malzemeleri ü reti l m ez, satı l maz.
• Aşı rı kar gözeti lmez . Tüccar, esnaf kanaatkard ı r.
• Müşteri ler, pazarl ı k yol uyla bir mal ı mal iyetin i n altında satın al­

maya çal ışmaz l ar. Satıcı n ı n kazancı n ı da düşünürler.

140
Ticari Geleneklerimiz

• Tüccar, esnaf ve zanaatkarlar vergilerini zaman ında ve hak et­


tikleri kadar verirler.
• Çal ışanlara, ç ı raklara, kalfalara iyi muamele ed i l i r. Onl arı n egi­

tim iyle i lg i len i r. Sanatı n, meslegin i ncel i kleri kıskanmadan ögreti l i r.


• Daha çok satış yapan esnaf kıskan ı l maz. Başarıs ı n ı n s ı rları araş­
tı rılarak ondan daha iyi olmak için çal ışı l ı r.

• Ticaret yeri yanan, depremde, sel felaketinde zarar gören kişi­


lere ayn ı daldaki meslektaşları yard ı m ederler. Yeniden iş yeri ne faal i ­
yete geç i rmesi n i saglarl ar.

• Müşteriye güler yüz, tatl ı d i l le muamele ed i l i r.


• Pazar yerlerinde, mahal le araları nda satıcıl arın evlerde otu ran­
ları ve müşteri leri rahatsız ed ici şeki lde bag ı rmaları dogru degi l d i r. Zil,
tan ıtıcı kısa müzik ku l lan ı lm a l ıd ı r.

• Müşteri de tüccarla, esnaf ve zanaatkarla nazik şeki lde konuşur.


Satı n ald ıgı mal ı iyice kontrol eder. Ü reti m hatası olmad ı kça satı n ald ı­
gı malı geri götü rmez.

• Müşteri, yiyecek maddeleri nden, meyvelerden tadarken çok kü­

çük bir parçayla yeti n i r. Çünkü, ticaret yapan ı n kazancı na engel olur.
Ayn ı sebeple müşteri satıcıdan armagan kabu l etmez.
• Müşteri, kalabal ı k işyerleri nde sı raya gi rerek a l ış veriş yapar.

•Satı n a l ı nan yiyecekler, eşyalar, bu malları alamayanlar düşü nü­


lerek açı kta eve götü rü l mez. Pazar çantası, kutu, kesekagı d ı gibi malze­
meyle taş ı n ı r.

• Ç ı rak, kalfa tezgahtar, işçi, mesleği, sanatı ögrend iği ustası na,
patronu na saygı duyar. Ayrı iş yeri açtı kları nda ustaları n ı , patron ları n ı
zaman zaman ziyaret ederler. Küçük armağan lar götü rü rler. Ustalar ve
patron lar da yetişti rd ikleri kişi leri sevgiyle karşı larıar. B i r zorl ukla karşı­
laştı kları nda yard ı m larına koşalar.
• Her i ş yer i n i n, dükkan ı n yapı lan işe göre b i r ad ı bu l u nmaktad ı r.

14 1
Ör! ve Adetlerimiz

Ticaret yerlerine ad koyarken; satı l an mal lara, yapı lan i şe uygu n Türk­
çe bir ak kon u l u r. Türkiye'de yaygın uygu lama, yapı lan i ş bel i rti ldikten
sonra tüccarın, esnaf ve zanaatkar ı n ad ı n ı soyad ı n ı veya ikisi nden bi ri­
ni ad olarak ku l lanma şekl i nded i r. Örnek : Terzi Ahmet Ayd ı n, Terz i Ah­
met, Ayd ı n Terzi, Terzi Ayd ı n .

• Gerek evlerde tüketilecek, gerekse pazarlanacak sebze, meyve

ve tah ı l ların yetişti r i l mesi, hasad ı sırası nda; hastaları n, yaşl ı ların dul la­
rın, ogu l ları askerde bu l u nan ları n ü rü n leri imece yol uyla yetiştiri l ir, top­
lanır ve pazarlan ı r. B u kişi lerin öncel ikle akrabaları, komşu ları ve yakın
çevrede otu ran l ar i mecede çal ışı rl ar.

• Imece ücret almadan yapılan b i r yard ıml aşma şekl id i r. Köyü n,

mahalen i n ortak yapı ları (okul, yol, çekme, cam i, sagl ı k ocagı gibi) da
çogu zaman para ve iş gücü bir araya getirilerek i mece usu lüyle i nşa
ed i l i r.

Tüketicinin Korunması
Eski Türk ticaret gelenegi nde "müşteri vel i n i meti md i r" an layışı
son derece yayg ı nd ı . Kitabı n gerek Çal ışma Hayatı gerekse Ticarı Gele­
neklerimiz bölüm leri nde bu konuya temas ed i l miştir. Fakat gü nümüzde
tabiatı n önce tahrip ed i l ip sonra korunmaya çal ı ş ı l ması gibi, tüketici
önce sanki sadece aldatı l ması gereken bir kimse gibi d üşü nü l müş son­
ra da onu koru mak için gayret sarfed i l mek istenmiştir. Gerçi bu koruma
gayreti nde devletin ve bizzat tüketic i n i n korunma i htiyac ı n ı n da payı
vard ı r.

B i r mal ı n ü reti l mesi onun tüketilebi lecegi düşünces i ne dayan ı r.


B u konuda esas olan devaml ı l ı ktı r. Devam l ı ü retmek için de tüketic i n i n
memnun ed i l mesi, menfaatleri n i n korunması gereki r. Esasen bu rada
karş ı l ı kl ı menfaat esastı r. Yen i ü retici kend i menfaatin i d üşü ndügü n is­
pette tüketic i n i n menfaati n i korursa kend i n i n devam ı ı ı ıgını, dolayısıyla
kendi menfaati n i saglamış olu r. Bu konuda gü n l ü k, an l ı k, geçici i hti ras­
lar,' tatm i n i er; sagl ıgın deg il hastaiıgın işaretleridir.

Eskiden "tüketici n i n koru nması" diye b i r yıgın laf ü retil mez ama
vel i n i met yan i efend i, varl ı k sebebi olarak görü len tüketici ne mal üreti-

142
Ticari Geleneklerimiz

mi nde ne de satışda aldatı l ı rd ı . Tabiı burada, b i r kend i kend i n i kontrol


sistemi her iş dal ı nda vard ı ve ara s ı ra görü lecek hasta l ı k bü nyede tutu­
namazd ı . Yap ı l an b i r mal mutlaka herhangi b i r maddesi kaç ı rı lmaksız ı n
ve iti na i l e yap ı l ı r; satışda aldatma yol u na gid i lmez, yalan alçaltıcı ve
küçü ltücü b i r kusur olarak düşü n ü ı ü rdü.
Bugün bel k i eski insan ı yetişti rmek i çi n çok uz un zamana i htiya­
cımız var. O zaman kurulacak kontrol sistemi ile iş ve ticaret hayatı n ı
tabiı hale geti rebi l i riz. Asl ı nda b i r takım kanunı müeyyideler eskiden de
vard ı ve uygu lan ı rd ı . Bugün bu konuda belki daha i lerdeyiz ve pek çok
kanun ve yönetmel iğimiz vard ı r. Yal n ı z ne tüketic i nereye baş vu raca­
ğ ı n ı bil iyor ne de baş vurduğu nda bir netice alabil iyor. En dar çerçeve­
den hareket ederek bir sokaktaki, bir çarşıdaki esnaf; bi rbi ri ni kontrol
eder, tü keticiyi her ne şeki lde olu rsa olsu n aldatan ı d ışlar ve cezaland ır­
ma yol u na giderse; gel işleyecek bu daire memleketin iş hayatı n ı , ü reti­
ci-tüketici dengesi n i kurup düzene sokar. Eskiden yapı l an da bundan
farkl ı değild i . Çözü lemeyecek s ı k ı ntı ları, o mesleğin odaları, beled iye­
ler, T.S.E. vb. kuru l uşlar çözecekti r. Her devirde ah laki zaaflar olmuştu r.
Öneml i olan bü nyen in çeşitl i yol larla bu zaafları tedavi edebilmesidir.
Tabiatiyle gerektiği nde kesi n uygu lamalarla hastal ığı kesip atma, amel i­
yat yol ları deneneb i l i r.
I nsan baz ı aldatıcı karlarla aldanab i l i r; işte böyle zamanlarda bu­
na muhatap olan her kimse gereği ne ise yapma l ı, hasta l ı ğ ı n bü nyeyi
saracağ ı n ı hesap etmel id i r.
Tüketic i ; mal, sağ lam, ku l lanışlı ve mümkün mertebe ucuza mal
ed i lerek imal ed i lmek su retiyle daha başlangıçta koruma altı na al ı nma­
l ı d ı r. Aradaki el değişti rmeler de kazanca bel i r l i bir s ı n ı r koyup tüketici­
nin topyekü n, bir toplumu n bel i n i bü kme yol u na gitmeme l i d i r. U n ut­
mamal ı d ı r ki soyu lmuş soğana dönmüş, vur den i nce öldürü lmüş b i r
toplumda can l ı l ı k kalmaz, alım gücü tamamen düşer. A l ı m gücü olma­
yan bir cemiyette ticarı can l ı l ı k da yoktur. Esnafımız, sanayicimiz, tüc­
carımız ekonomik d u rgun l uğuna sebep ararken bu noktayı u nutmama­
l ıd ı r. Asl ı nda can l ı bir ekonomik hayat için tüketicinin koru nması ve
can l ı tutu lması gereki r. Reklamlarla değ il ; kal iteli ve ucuz mal la tüketi­
ci heveslend iri lmeled i r. Daha son ra beled iyeler, T.S.E., Mal iye Bakan l ı­
ğ ı ' n ı n i lgi l i büroları gibi kurul uşlar tüketiciyi koruması altı na al ı nmal ı­
d ı r.

143
Ör! ve Adetlerimiz

Bütü n bu nları n yan ı nda tüketici kend i n i korumalıd ı r. Alış-verişler­


de çok di kkatli olmalı , havadan para kazanmak isteyen ve sülü k gibi
toplu mun can damarlarına pençesi n i atan kimselere bu fı rsat verilme­
melid ir. Öte yandan gerektiginde bütü n ilgili kuruluşlara baş vurarak
hakkı n ı ararnaiı ve yapılan işin basit bir hak araman ı n da ötesi nde ce­
m i yette k i m i kropları tem izlemek oldugunu düşünmelidir.

Şu halde tüketi c i n i n korunması bütünüyle bir şuu r, bir m i ll, şuur


meselesid ir. B aşkası n ı aldatan bilmeli ki kendisi de aldatılacaktır. Ai­
danmayan, hakkı n ı arayan bilmeli ki bir kardeş i n i n aldanmas ı n ı da ön­
lemiş olacaktı r. Bütü n bu nlar saglı klı bir toplum için gereklid i r.

144
TASARRUF GELENEGi

Yaygı n an lamıyla tasarruf, gereksiz masrafları kısma, para biriktir­


me, araç gereçleri d i kkatl i, yeri nde ve yeterl i kadar ku l l anma demektir.

Ekonom i n i n, kal k ı nman ı n itici gücü tasarruftur. Tasarruf edi len, bi­
riktir i len taş ı n ı r ve taş ı nmaz değerler yen i değerlerin oluşmas ı n ı sağlar.
Böylece tasarruflar, tasarruf edenleri veya topl umu zengi n l iğe, mutl u lu­
ğa, refaha u l aştırır. Gel işmiş ü l kelerde tasarruf ed i lmiş, ku l la n ı lmaya ha­
z ı r kaynaklar çoktur. Gel işmekte o lan ü lkelerde i se kaynaklar sanı rl ı d ı r.
Bu yüzden s ı k s ı k gel işmiş ü l kelerin kaynakları na başvu ru l u r. Yan i borç
al ı n ı r. Gel işmekte olan ü l keler daha az borç almak için tasarrufa büyü k
önem vermek mecburiyetinded irler.

Tü rk i nsan ı n ı n yaşayışında tasarruf düşüncesi hakimd i r. ısl amiyet


her tü rlü israfı da, cimril iği de yasaklamış, özell ikle israfı haram saymış­
tır. Her aile çocuğun a tasarruf düşü nces i n i küçük yaşlarda aşı lamaya
çalaşır. Atasözleri, deyimler ve ölçü l ü söz lerimiz arası nda tasarrufu teş­
vik eden bi rçok sözün bu l unması Türk kü ltüründe tasarrufa veri len öne­
m i n en büyük del i l id i r. Bütü n bu nlara rağmen, sanayi toplumu n u n tü­
ketimi teşvi k eden bazı temel nite l i kleri, Tü rk toplumu n u n tasarruf al ış­
kan l ı kları n ı bozma yönü nde oldukça etki l i olmu ştur.

Hayatımız boyu nca tasarrufa ri ayet etmemiz gereken konu larla,


tasarruf yol l arı n ı şöylece sıralayab i l i riz.

145
Örj ve Adetlerimiz

Para Tasarrufu
Her aile gel i rinin b i r bölümünü harcamayarak kötü günler veya
yen i bir mal a l ı m ı , yeni b i r kazanç aracı saglama amacıyla b i riktirir. Ya­
kın zamana kadar para, altına çevri lerek saklanı rd ı . Bankac ı l ı k ve bor­
sadaki gel işmelerle paran ın, para olarak saklanmasının yanında döviz,
tahvil, h i sse sened i olarak da degerlend irilmesi imkanı yaratı l m ı ştır. Za­
ru ret d ışı duran para eskiyen paradı r, ekonom ik ve sosyal gel işmeyi ön­
ler. Bu atasözü, deyim ve ölçülü sözlerim iz, gel irin bu bölümünü artır­
mayı, para b i riktirmeyi, mecbur kalmad ı kça borç almamayı tavsiye et­
memekted ir:

• Akmasa d a damlar.
• Ak akçe kara gün içind ir.
• Akçe akçeyi kazan ı r.
• Akşamdan kavuran, sabaha yer.

• Altı n ı saklamak deg il, ku ruşu saklamak hünerdi r.


• Ayagını yorgan ına göre uzat.
• Aza sormuşlar: " Nereye?" "çogun yan ına" dem iş.
• Dam laya dam laya göl olur.
• Fazlası h aram .
• Gel irin azı olmaz.
• G ü n günü besler.
• G ü n uzak, menzi l ı rak, ona göre azı k gerek.
• G ündüzün m um yakan, geceleyin bu lamaz.
• Hesapsız harcanan para

Insan ı düşürür dara.

1 46
Tasarruf Geleneği

• Işten a rtar, dişten artar, üç i l a beşten artar.


• Karı ncadan ibret al, yazdan kışa haz ı rlan.
• Parayı zaptetmek, del iyi zaptetmekten zord u r.
• Sakla saman ı gel i r zamanı.

• Ödünç a l ı p borca girme.

E l i ne geçen i yeme.

• Son p işmanl ık fayda vermez.

• Sagl ıgına güvenme.

Yiyecek, Içecek Tasarrufu


Vücu d u n i htiyacı kadar yemek ve içmek, çeşitl i gıda maddelerin­
den yararlanarak dengel i beslenmek hayatın devamı i ç i n şarttı r. Yiye­
cekler i n i htiyaçtan fazl ası vücutta yag olarak depolan ı r ve sagııgın bo­
zulmas ı na yol açar. Türk beslenme gelenegi nde aşırı yemek ve içmek
kesinl i kle yoktur.

ıslam iyet açl arı, yoksu l ları düşü nerek sofradan daima doymadan
kalkmayı tel k i n etmekted i r. Bu konuda Peygamberim iz Hz. Mu ham­
med'in davranışları örnek gösterilmekted i r. Hz. Muhammed tabagı nda
h iç bir yemek artıgı bırakmaz, ancak sofradan daima tam olarak doy­
madan kal kard ı . Islam ahl akı n ı esnafa ögreten Ahı Fütüvetnameleri nde
de faz la yemek yenmemesi tavsiye edi l mekteyd i .

Her tü rlü yiyecek maddesi büyük b i r emek karş ı l ıg ı tabiattan elde


ed i lmektedi r. Yiyecekler in öze l l i kle büyük şehi rlerde çöp tenekelerine
dökül mesi büyük ekonom i k kayıplara yol açtıgı gibi, ayn ı yiyecekleri
arayı p da b u l am ayanları n sayısını da artırmaktad ı r. Ekmek israfı büyük

1 47
Örj ve Adetlerimiz

rakamlara u laşm ıştı r. Geleneksel kü ltü rümüzü n egemen oldugu kı rsal


alanda ekmek h içbir zaman atı lmaz. Yerde küçük b i r ekmek parçası bu­
lan çocu klar b i l e dudak degd irmeden öpüp başları n ı n üzerine koyarak,
insan ve hayva n lar ı n basmayacagı b i r yere, kuşların yemesi için b ı rakır­
lar. Bayatlayan ekmegin birçok degerlend iri lme şek l i vard ı r. Çorba ve
sütle yen i l i r. Su buharına tutu larak yumuşatı l ı r. Köfte hamu ru na katı l ı r.
Ti rit, papara, ekmek tatl ısı, ekmekl i omiet, yumu rtal ı ekmek, boza yapı­
l ı r. Yag içinde kızart ı larak çorba içine atı l ı r. Hastane, askerı b i rl ik, yatı­
I ı oku l, ögrenci yurdu , fabrika, kamu kuru l uşu yemekhanelerinde ek­
meklerin d i l imlenmesi, küçük somu nların ü reti lmesi, bayatlayan ek­
meklerin köfte hamuruna katı lması, ekmek tatl ısı yapı lması, ekmegi n
buzdolabı nda naylon içi nde saklanması pratik tasarruf yol larıd ı r. Ancak
en dogrusu tüketi lebi lecek kadar ekmek al ı nmas ı d ı r.

Sebze ve meyveler evlerde iyi koru nur. Yen i lebi lecek hiç bir par­
ças ı atı lmaz. Kabu klar gayet i nce soyu l u r. Varsa hayvan lara yed i ri l i r,
yoksa gübre olması için topraga gömü l ü r. Meyve ve sebze üretici leri,
satmad ıkları meyve ve sebzeleri n i ku rutarak, pekrnek, marmelat, pesti l,
hoşaf, reçel, salça, si rke yaparak degerlend iri rler. Böylece kışl ık yiye­
ceklerin b i r böl ümü saglanmış olu r. Büyük şeh i rlerde sebze ve meyve­
n i n bol ve ucuz oldugu aylarda konserve, salça, reçel, ku rutma sebze
haz ı rı ıgı yap ı l ı r. Buzdolaplarında sebze, yemek ve meyveleri uzun süre
saklamak mümkü ndür.

Kasaptan satına l ı nan etlerin kemikleri atı lmaz. Kaynatı larak kemik
suyu elde ed i l i r. B u su çorba ve p i l av pişiri lmesi nde ku l lan ı l ı r. Tü rk mut­
fagı nda yag ı n, şekerin ölçü lü ku l lanı lması esastı r.
Halkımız faz la yemek yiyenlerden hiç hoşlanmaz. Çok yemekten
i leri gelen hasta l ı kları n çok i l açla, az yemekten i leri gelen hastaI ıkIka­
rın da az i laçla iyi leşecegine i na n ı r. Gerçi halkımız evine misafi r gelen­
lere çeşitl i yiyecekler haz ı rlar ve yemeleri için daima ısrar eder ama yi­
yeceklerin aş ı rı tü keti lmesi nden, hele bir kısm ı n ı n yarım yemerek d iger
yarı s ı n ı n atı l ması ndan rahatsız o l u r.
Atasözü ve ölçü l ü söz lerimiz arası nda halkımız ı n yiyecek ve içe­
cek al ışkan l ı kları n ı d i le geti ren lerden baz ı ları şu n l ard ı r :
• Açl ı ktan kimse ölmez, obu rluktan çok kimse ölür.

148
Tasarruf Geleneği

• Tok iken yemek yiyen, mezarı n ı dişi i le kazar.


• Fazla aş, ya kar ı n ağrıtı r, ya baş.
• Çok arpa atı çatl atı r.
• Bol bol yiyen bel bel bakar.
• Boşboğaz ia p isboğaz beladan kurtu lmaz.
• B i r d i l im ekmekle tok olması n ı bi lmek gerek.
• Az yiyen her zaman yer, çok yiyen çabuk biti rir.
• Yemeksiz yatmak, bor'ç lu kal kmaktan yeğd i r.
• Veresiye içen iki defa sarhoş olur.

• Rakıya verip an ı rma.


Tütü ne verip savurma.

• Kocana göre bağla başı n ı


Harc ı na göre pişir aşı n ı .

Giyecek ve Eşya Tasarrufu


A i le terbiyemizde giyeceklerimizden ve evimizdeki eşyalardan
azamı derecede faydal anma esastı r. Çocukları n, büyümeleri dolayısıy­
la dar gelen elbiseleri varsa kardeşleri ne, yoksa akraba çocuklarına ve­
ya yoksul lara veri l i r. Modası geçmiş ve daralmış elbiseler sökü lerek ye­
n i elb ise yapımı nda ku l lan ı l ı r. Kal ite l i kumaşlardan diki lmiş erkek elbi­
seleri sökülerek çocu klar için elbise d i ki l i r. Mevsim değişi kl iği dolayı­
sıyla giyilmeyen giyeceklerin koru nması çok önem l i d i r. N afta l i n serpi­
lerek dolap, sand ı k veya bohça içinde korunan bu elbiseler günü gel d i­
ği nde tekrar k u l l an ı l ı r. Kirlenen elbiseleri n mutlaka temiz lenmesi gere­
kir. Iyi koru nmayan elbiseler çabucak eskir. "Elbiseni sakla altu n gibi, el
içine ç ı k hatu n gibi" atasözü giyeceklerin iyi koru nması gereğ i n i n öne­
m i n i anlatmaktad ı r.

149
Ört ve Adetlerimiz

Ayakkabıların sık sık boyanması, topuklarının yaptırılması, çıkarıl­


dıgında içine kalıp konu lm ası uzun zaman giyilmelerine yardımcı olur.
En çok eskiti len giyim eşyal arından biri de çoraptır. Çogu zaman çorap
çiftlerin i n b i ri kaçar veya del i n i r. Aynı renk ve desendeki çoraptan ku l­
l anıl ması hal i nde saglam teklerden b i rer saglam çift elde edi lmesi
mümkündür. N itek im bazı ev kadınlarımız bu uygulamayı sürdürmek­
ted irler.

Evlerde artan kumaş parçalarından "kırk pare" den i len usulle yas­
tık, yorgan yüzleri, masa örtü leri yapılır. Çok eskimiş elbiselerin, çarşaf­
ların kumaşları i nce şeritler hal i nde kes i l i r, boyanır ve k i l i m dokunuşu n­
da kul lanılır. Türk a i lesi nde esk iyen bütün giyecek ve eşyalar degeren­
diril ir. Ev eşyaları (halılar, k i l i m ler, koltuklar, sandalyeler) eskidikçe dış
kapıya yakın yerlerde ve bahçelerde kul lanılmaya başlanır. Daha sonra
bu eşyalar satılarak yerine yen i b i r eşya alınır. Yakılarak, parçalanarak
eski eşyanın ortadan kaldırılması düşünülmez. Çün kü, bu eşyaları bo­
yayarak, d ialayarak ku l lanacaklar mutlaka bulunacaktır.

Elektrikli ev aletler i n i n, dayanıklı tüketim mallarının bakımıarı


mutlaka zamanında yapılmalı, onarım ıarı i l g i l i servisleri nce saglanma­
Iı, tarifnamelerindeki kul lanım esaslarına u yu lmalıdır. Bu yapılmadıgı
takd i rde eşyalar sık sık arızalanır ve zamanından önce eski r. "Eskisi 01-
mayanın yen is i olmaz" atasözümüz mevcut eşyalarınızı iyi ku l landıgı­
mız takd i rde yen i leri n i alacak kadar tasarruf yapabi leceg i miz i ögütle­
mektedi r. "Sakla samarnı, gel i r zamanı", "Geregi gerekmez i ken b i r gün
gerek olur" atasözlerimiz de giyeceklerim ize ve eşyalarımıza vermemiz
gereken önem i çok güzel açıklamaktadır.

Yakacak Tasarrufu
Kış mevs i m i nde evleri n ısıtılması, bütün mevsimlerde i se yemek
pişiri l mesi, bulaşık ve çamaşır yıkanması, i nsanların banyo yapmaları
için odun, kömü r, elektrik, fueloi l, havagazı, dogal gaz tüketil mekted i r.
Bu maddelerin hepsi de çok pahalıdır. D iger yandan ormanıarın yetiş­
mesi için yüzyıl lar gerekmekted i r. Petrol ve kömü rü n tab iatta yeniden
var ol maları m ümkün degildir. Bu sebeple yakacak tasarrufu gelecek
nes i l lerin istikbal i bakımından çok önem l id i r.

150
Tasarruf Geleneği

Konutların yanı nda taşıt araçları, sanayi kuru luşları da yogu n şe­
k ilde petrol ve kömür tüketmektedi r. Dogal gaz ku l la n ı m ı da sanayi ku­
ru luşları nda yayg ı n l aşmaktadır.

Yakacak m addeleri nerede tüketi l irlerse tüketi l si nler azamı tasar­


rufa riayet ed i l mesi gerekmektedi r. Yemek pişiri len ocakların çok açı l­
ması, üzeri nde tencere yokkan açık bırakı l ması, kaloriferleri n fazla ya­
kı lması, kısa mesafel i yerlere dah i otomobi l le gid i l mesi, yakıt tüketi­
m inde israfa yol açmaktad ır.

Odu n u n hem ısınma hem da ayd ı n l anma aracı oldugu dönemler


geride kal m ıştır. B u n u n l a beraber gene de yurdumuzda büyük bir odu n
tüketim i vard ır. K ı rsal kesi mde odu n ve tezekle ısını l ı rken tasarrufa ri­
ayet ed i lerek yal n ızca otu ru l an mekanlar ı sıtı l makta, mangal kul lanı la­
rak odu n u n közü nden de b i r süre faydalan ı l makta, sobaların üzeri ne su
kapları kon u larak bu laş ık, yıkanma ve çamaşı r ısıtı l maktad ı r.

Elektrik Tasarrufu
Su, petrol, kömü r, dogal gazdan e lde edi len elektrikle ayd ı n l atma,
ihtiyaç oldugu zaman yapı lm alıdır. Odan ı n içi ayd ı n l ı kken veya odada
kimse yokken elektrik yakılmaz. Odadan, salondan ç ı kan lar elektrigi
kapatırlar. Avizelerde çok ampu l ku l lan ı l ması, heps i n i n b i rden açı lma­
sı, elektrik l i ev aletler i n i n gereginden çok çal ıştı r ı lması , bakım ıarı n ı n
zaman ı nda yapı l m aması elektri k israfı na sebep olur. E lektrik akarsu l ar
yan ı nda petrol, kömür, dogal gaz ku l lan ı l arak da elde ed i l d igi için çok
pahal ıdır. Dogal kaynakları tü ketmekted i r. Nakl i için de büyük . masraf-
lar gerekmekted ir.

"Gü ndüz m u m yakan, geceleyin bu l amaz" atasözü müz zamansız


harcanan enerj i n i n i htiyaç duyu ldugu nda elde edi lemeyeceg i n i ne gü­
zel açı kl am aktad ır.

Su Tasarrufu
Türk topl u m u nda su Tanrı n imeti sayı l ır, bundan bütü n i nsanları n
ve tabiatın ayn ı ölçüde yararlanması gerektigine inan ı ı ı r.

151
Ört ve Adetlerimiz

Her kon uda israfı haram sayan ıslamiyet, suyu da idare l i ku l lan­
mayı tavsiye etm iştir. Su da israf ed i ld igi nde, yeri ne iste n i ld igi zaman
yen is i n i n kon u l ması m ümkü n olmayan bir madded i r. Bu gün ku l la n ı l ­
m ış p i s suyu tekrar tekrar kul l anma suyu hal ine getirmek için büyük
gayret sarfed i lmekted i r. Tem iz l i k sırası nda geregi kadar su ku l la nıl acak­
tır. Abdets al ı rken, cenaze yı karken dah i su israf ed i lmeyecekti r.

Şeh irlerde su çok uzak mesafelerden, enerj i ku l la n ı larak getiril­


mekted ir. Bu sebeple suyu n israfı, enerj i israfı na da sebep olmaktad ı r.
Su içi lecegi zaman bardagın doldu ru l ması gerekmez. Her i nsan aşagı
yukarı ne kadar su içeceg in i b i l ir. Bardaga içi lecek m i ktarda su konur­
sa yere dökü l mesi ön len i r. Bardakta su artması hal i nde çiçek d i b i ne dö­
külmesi dogru olur. Dişler fırçalan ı rken, traş olunurken, el ler sabu n la­
n ı rken musl ugu n açı k tutu l ması su israfı na yol açar. Mus l u kların conta­
ları zamanla yı pran ı r ve musluk su kaçırmaya başlar. Evlerde bu l u ndu­
ru lacak b i r m u s l u k anahtarı sayesi nde yı pran m ı ş contalar kolayl ıkla de­
gişti ri l i r.

Çiçekler sulan ı rken yeteri kadar su dökü l mel idir. U nutu l mamal ı­
dır ki çiçekler, bitki ler için susuzlu k kadar aşırı su da zararl ı d ı r. Aşırı su,
çiçeklerin çü rümes i ne sebep olur. Meyve ve sebzelerde de ayn ı şekl ide
çürüme yapar.

Tem izl i k, sagl ıkl ı yaşama n ı n temel şartıd ır. Susuz b i r tem izlik dü­
şünülemez. Y ı kanma, çamaş ı r, bulaşık s ı rası nda muslukları n yeterl i su­
yu akıtacak kadar açı l ması önem l id ir. Aşırı titizl ikle bardakların, tabak­
lar ın fazladan b i rkaç defa du ru l anmas ı na gerek yoktu r. Camların her
gü n s i l i nmesi, balkon iarı n s ı k s ı k yı kanması su israfı ndan başka bir şey
degildir.

Zaman Tasarrufu
Zaman, tekrar yeri ne konması mümkü n olmayan en degerl i varl ı­
gım ızd ı r. Ne kadar istesek, boşa harcad ı g ı m ız zamanları geri geti reme­
yiz . B u sebeple yaşad ı g ı m ız zama n ı n her dakikas ı n ı degerlend irmek,
faydal ı işler yapmak zorundayız. Türk hal kı, çok konuşan, gevezel ik
eden, tembel tem bel oturan i nsan ları sevmez. Hal k ı m ı z ı n bu kon udaki
duygu ve d üşü nceleri atazözlerinde, ölçü l ü sözlerde d i le gel m iştir.

152
Tasarruf Geleneği

• Vakit, nakitti r.
• Vakti n i gözeten eme l i ne nail ol ur.
• Bu gü n ün iş in i yarı na bı rakma.
• Yatan aslandan gezen ti lki yeğd i r.
• Çal ışmayan ı A l l ah da sevmez, ku l da sevmez .
• Çok l af baş ağrıtı r. -
• Az söyle, öz söyle.
• Söylemekten söz uçar, artar emek,
Söyleyenden d i n leyen arif gerek.
Zaman ı n israf ed i l memesi için konuşma kural l arına uyu l u r. Tele­
fon konuşmalarında sadece görüşmeyi gerekti ren olaylardan söz ed i l i r.
Randevuya zaman ı nda gid i l i r. Düzenlenen faal iyetler zama n ı nda baş­
lar, zaman ı nda b itiril i r. Otobüste, dolmu şta, trende, uçakta, kitap, der­
gi, gazete oku n u r. Hız l ı okuma tekn iği kavranarak, az zamanda daha
çok kitap, dergi okuma imkan ı na kavuşu l u r.

Kağıt Tasarrufu
Kağıd ı n ana maddesi selü lozd u r ve ormandan elde ed i l i r. Israf
ed i len her kağıt orma n ı n tahribi demekti r. Ü l kemizde ne yaz ı k ki kağıt
israfı aş ırı boyutlardad ı r. Kamu kuru luşları nda iyi cins kağıtlar müsved­
del ik olarak ku l lanı lmakta, baz ı görev l i ler kağıtla elleri n i kurulamakta,
gereksiz yaz ışmalar, kısa yaz ı lar için büyük kağıt kul lanmalar aşı rı isra­
fa sebep olmaktad ı r.

Resmı zafları n eti ketlenme yoluyla b i r yeri ne b i r çok defa ku l la n ı l ­


ması mümkü ndür. Ambal aj sanay i i nde de giderek lüks kağıt ku l lan ımı
yaygı n l aşmaktad ı r. B i r defa ku l l an ı l ı p atı lan malzeme için lüks kağıt is­
raftı r. Oku l kitap l arı n ı n bi rkaç y ı l ku l l an ı lması, baskı tekn iği n i n gel işti­
ri lerek kitap boyutları n ı n küçü ltü lmesi, bir sayfaya daha çok yaz ı sığ­
d ı rı lması, kitapların ci ltleti lmesi kağıt israfı n ı n önlenmesi nde olumlu
sonuçlar sağlayacaktı r. Ku l l an ı l an kağıtl arın yen iden ku l lanı lması için
organizasyon lara yard ımcı olu nması gerekir. Evlerde ve müesseselerde
ku l lanı lan kağıtları n çöplerden ayrı ve yeniden işlenmesi için gerekl i
yerlere i leti lmesi biriktiri lmesi gereki r.

153
Ör! ve Adetlerimiz

Çiçek Tüketimi

Özel l i kle çiçek tüketim inde aşı r ı i sraf görülmekte; Avrupa'da ce­
nazelere gönderi len ayakl ı çelenkler Türkiye'de cenazeler d ı ş ı nda dü­
günlere, açı l ı şıara da gönderi lmektedi r. Çiçek tüketim i nde görgü kural­
ları na uyu l ması ve aşı rı tüketim i n önlen mesi şu yol larla mümkündür.

a) Nişan, n ikah ve dügünlerde ayakl ı çiçegi n yeri ne buket, sepet


veya saksı çiçegi gönderi l i r. N i kah davetiyeleri ne çelenk gönderi lme­
mesi yaz ı larak uyarıda bulunulur.

b) Cenazelere gönderi lecek çelenk bedeller i n i n hayır kurumlarına


yatırılması gelenek hal i ne gel m iştir. Bagışta bulunan kuruluşların, kişi­
lerin cenaze tören i nde yapma çiçeklerden yapı l m ış, daimı çelenklerle
temsil ed i l mesi yerinde b i r davranış olacaktır.

c) Tören lere, toplantı açı l ışıarı na, kutlamalar, işyeri açı l ış ı davetle­
rine sepet veya saksı ç içegi gönderi l i r.

d) Öneml i makamlara atanan kişi leri kutlamak i çi n bu ket, sepet


veya saksı çiçegi götürü lür, gönder i l i r. Saksı çiçekleri çeşitl i mekanların
güzelleşmesi ne yard ımcı olacak cinsten olmal ı d ı r.

e) Hastalara buket veya saksı çiçegi götürülü r, gönderi l i r.

f) Kad ı n l ar da erkeklere çiçek götürebi l i r.

g) Yemek davetlerine, m i safirl ige giderken kutu içi nde tek çiçek
götürü leb i l i r veya buket sun u l ur.

h) Tel kari gümüş çiçekler, yapma çiçekler de armagan olarak gö­


türüıür.

Çiçek götürülmesi veya gönderi l mesi düşü nü len her yer için sak­
sı çiçeg i n i n terc i h i çiçek israfın ı öneml i ölçüde azaltacaktır.

1 54
Tasarruf Geleneği

Kamu Mallarının Korunması

Kamu mal ları, vatandaşlardan çeşitl i vergiler yol uyla toplanan pa­
ralarla satı n a l ı nmaktad ır. Bu mal lar iyi kullanılmazsa, zamanından ön­
ce eski rse yen i leri ni almak için para harcanmaktır. Beklenmeyen harca­
malar daha çok vergi almayı gerektirecek, sonuçta vatandaşlar sıkıntıya
düşecekti r. Okul sıraların ın, parkıarda bankların kazınmas ı , üzerine ya­
zı yaz ı l ması, otobüs, dolmuş, tren, si nema, tiyatro, koltu kları n ı n kesil­
mesi, duraklarda, telefon kulübelerinde camların kırılması, sokak am­
pul leri n i n taşla parçalanması, önem l i ölçüde para, zaman ve emek is­
rafını dogrulamaktad ır.

Paralarda eşyaların yan ında çim lere, çiçeklere, agaçlara da zarar


verilmektedi r. Yaya kald ırı l mlarına tekrar tekrar d i kilen fidanlardan çok
azı büyüme şansına sah i p olmaktad ır. Çocukları m ızı sık sık parkıara,
genel yerlere götürerek buraların nas ı l kullan ı l ması gerektiSi n i öSret­
rnek zoru ndayız.

Bütü n m i l letin mal ı olan ormanıarı n daha çok tahrip olmaması


için meyve, sebze kasaları n ı n dayan ıklı plastikten veya cam elyaftan
yap ı l ması, agaç telefon ve elektrik d i rekleri kullanılmaması gerekl id ir.

Verim l i tarım alanlarına fabrikalar, sanayi s iteleri yap ı l ması yerine,


bu tür tesislerin verimsiz topraklarda yap ı lması şarttır. Tarım alanlarına,
bahçelere şeh i r ku rmak da israfın başka türlüsüdür. Yurt toprakları, ya­
şayanların odugu kadar gelecek nes i l lerind i r de.

Ası l tasarrufu n koruma i le yapı lması gereSi unutul mamal ıdır.

B ü roların ev gibi döşenmesi, eşyaların (eskimeden) s ı k sık degişti­


rilmesi israfı n örneklerindendir.

lSS
ÇEVRE VE KORUMASı

Insan sosyal bir varl ı ktır. El bette onun sosyal leşmesi nde, şekil len­
mesi nde, şahsiyeti n i n oluşmas ı nda çevren i n büyük rol ü vard ır. Hatta
Yahya Kem a l ' i n " Irkı n sen i i k l i m i ne benzer yaratırken" m ısrası nda be­
l irttiği gibi, coğrafyan ı n, ırk üzerinde tesiri büyüktür. Ayrıca coğrafyan ı n
insan karakteri üzeri ndeki etkisi b i l i nmekted ir. fakat burada etkileşme,
yani i nsan ve coğrafyan ı n birbiri n i şek i l l end irmesi de söz konusudur.
Dolayısıyla bir coğrafya parçası n ı n vatan hal i ne gel işinde bu açı kça gö­
rü lür. Hatta i nsan ru h u n u n adeta coğrafyada tecel l i ettiği söyleneb i l ir.

Gelenekleri m izde evden başlayarak daire daire gen işleyen, sokak,


mahal le, köy, kasaba ve şehri içine alan bir çevre anlayışı vard ı . I nsan ı­
mız bu çevreyi kend ine mahsus bir tarzda korur, temiz tutar ve güzel­
leştirird i.

Eski Türk şeh irlerinde sivi l m imariden d i ni ve saray m i marisine


kadar bütü n mekan ı m ı z ı n Türk'e ai� öze l l i kler taşıdığı Avrupal ı seyyah­
lar tarafından da ifade ed i l ir. Han, hamam, seb i l , cam i, medrese, ima­
ret vb. yapı l ar, çarş ı l ar, sokaklar Türk zevk i n i n, Türk i ncel iğin i n ve has­
sasiyeti n i n, i nsan ve çevre uyu m u n u n tanzi m ed i l m iş örnekleri n i teşkil
ederler. Mesire yerleri, bahçeler, akasyalar, ı h l amurlar, ç ı narlar, servi ler
de bu an l ay ı ş ı n tamam layıcı u nsurlarıd ır. Çınar dayan ı kl ığı, kal ı c ı l ığı,
servi doğru l uğu tems i l ederd i . Şad ırvan lar i nsan ı m ız ı n maddi kirleri ya­
n ı nda ru hl arı n ı da tem iz lerd i .

156
Çevre ve Korunması

Bugü n bu kültü r varl ıkları n ı m ız ı n çogu nu kaybetti k Geride kalan­


ların koru n ması, yen iden hayatım ıza kazand ı rı l ması, gerektigi nde asl ı­
na uygu n bir şeki lde onar ı l mas ı m i l li varl ıgı m ız ı n devam ı nda b i rinci
derecede gerekl i olan hususl ardand ı r.

Öte yandan mahal lem ize, semtim ize, kasaba ve şehrim ize kend i­
m izden bir şeyler vereb i l me l i ve yaşad ıgı m ız çevreyi modern şart ve
imkanlarla kend i m ize mal edeb i l mel iyiz. B u nu yaparken çevrenin ken­
di şartları n ı da daima ön planda tutmal ıyız.

Türkler çevre düzenlenmesinde tabiata karşı duyd u kları sevgi ve


saygı ile i nsana karş ı duydukları hü rmeti daima ön planda tutmuşlar, ta­
biati yen iden düzenleyip i nsan ı n emrine ve faydalanmasına verirken,
onun kend i içi nde taşıdıgı bütü n l ügü h iç bozmam ışlard ı r. Tabiatın bün­
yesinde saklad ıgı giz l i güzel l ik ve imkan lar son derece i nce ve i nsanca
bir an layış ve h issed işle kavram ış ve bu sahaları ru h u n u n sanat zengi n­
l igi i le de işlemes i n i b i l m i şti r. Bunu yaparken tabiatı zorlamam ıştı r. Bü­
tü n maharet, yapı l acak şek i l lend irmeye, tanzim ed i lecek çevre içine
yerleşti ri lecek ve sosyal faydaya açı lacak mekan ı, gayesi ne uygun ola­
rak seçmekte ve keşfetmekted i r. Bu end işenin temel i nde tabiatı, kend i
şartları içinde i nsan h izmeti ne sunma gayreti vard ı r.

Türkler bu gaye ile şeh i rleri n i ve özel l i kle Istanbu l, Bu rsa, Ed i rne,
Manisa ve daha başka şeh i rleri n i koru l ar, mesi reler, bahçeler şehri ha­
l i ne getirm işlerd i r. Bu özel l igi i le Batı l ı larca b i le Istanbu l "yeş i l l i kler
şehri" olarak isimlend i r i l m iştir.

G ü n ü m üzde sera olarak ad land ırı lan "l i monluk"lar ve kültü rü­
müzde hemen her bahçede vard ı .

1 940' 1 1 y ı l lara kadar büyük şehi rlerde b i le hemen her evi n b i r


bahçesi vard ı . B u bahçelerin bu g ün sera den i len "l i monl u k" larında çe­
şit çeşit çiçekler yetişti ri l i r, bu çiçekler i nsan ı m ı z ı n yaşad ıgı mekan ı süs­
lerd i . Tari h i nde bir devri çiçek ad ı i le anan tek m i l let her halde Türkler­
d i r.

1 57
ÇEVRE KORU NMASI RESMI (RESIM 12)
Çevre ve Korunması

Osma n l ı dönemi örf ve adetlerinde, hastalara çiçek gönderme,


bilhassa ıstanbu l'da çok yaygınlaşmıştı . Bu çiçek buketine "deste" ad ı
veri l irdi . B i r deste gü lü, sevg i l isine, n işan l ısına, eşi ne gönderen aşı klar
ve onların yazd ı kları ş i i rler ve man i ler, edebiyatımızın sayfaların ı dol­
durur. Her çiçege ayrı bir mana yüklenmişti. Beyaz gül masum, p lato­
nik aşkı, k ı rmızı gül ateşl i aşkı, sarı gü l ümitsiz aşkı ifade ederd i . I l k
oku l çocu klarından her sabah hocasına ve kalfasına çiçek götüren ler az
degildi. Esnaf, dükkan ı nda çiçek bu l u nduru rd u . Çiçekç i l i k teşvi k ve h i ­
maye görürd ü . Bu konuda sergi ler açıl ı r, yarışmalar düzenlen i rd i . Evl i­
ya Çelebi, Man isa dükkanıarı nda her esnafın her sabah yen i lenen çi­
çekler b u l u ndurdugunu anlatı r. Han ımlar ve zarif çelebi ler, çiçek takar­
Iard ı . Fatih gibi b i r şahsiyet, Barbaros gibi b i r denizci el lerinde gü l ve
karanfi l kokl arken res imlerin i yaptı rmışlardır. Bakı'ye i l k büyük şai rl i k
şöhreti n i kazand ı ran kasidesi sünbü l redifl id i r.

Lale, nerg is, sünbü l, gü l , karanfi l, leylak, çigdem bütü n b i r D ivan


ş i i rimizi doldu rur.

Çiçegin sadece şeh i r ve ev d ışı hayatımızda deg i l kasaba, köy ve


ev içi hayatımızda da öneml i b i r yeri vard ı . N itekim evde, saksılarda çi­
çek yetiştirmeyen Türk ailesi hemen hemen yok gibid i r. Kasaba ve köy
evleri n i n bahçelerinde özel çiçek setlerin i n yapı l d ıgı da b i l inmektedi r.
Öte yandan büyük şeh i rlerde yazl ıga veya bazı bölgeleri m izdeki yayIa­
ya gitme i htiyacı , b i r noktada i nsan ımızın çiçek, agaç, b itki ve n ihayet
bütünü i le tabiatla kucaklaşma i htiyacı ndan gelmekted i r.

Memlekitimizde çok zeng in b i r bitki örtüsü vard ı r ve m i lletimiz


bunu titizlikle koruma ı ı d ı r. I nancımıza göre canl ı olan her şey Tanrı'yı
tesbi h eder. G elenegimizde "yaş agaca balta vuran elin olmadıgı" söy­
len i r. Yun us g i b i büyük şai rlerimiz çiçekle konuşmuş ve ona derin b i r
mana kazand ı rmıştır. Ü lkemizin b u zengi n b itki örtüsünü, ormanıarımı­
zı korumak m i l l i b i r görevd i r. Tarih imizdeki "Göç" destanı Türklerin ta­
biat dengesi ne verdigi ehemmiyetin de ifadesidir. Hz. Muhammed öl­
mek üzere olan bir i nsan ı n b i le agaç d i kmes i n i istem işti r. Bu bakımdan
tarihı, d inı, ve cografI şartlar, tabiatı n dengesi ne karşı b iz i daha d ikkat­
l i olmaya götürmekted i r.

159
Örj ve Adetlerimiz

B ugü n ü n s ı k ı ntı l ı hayatı, hele büyük şeh i rlerim izde i nsan ı bunal­
tı r olmuştur. I nsan ı n evinden çı k ı p beş on dakika yürüyünce gidip otu­
rabilecegi yeş i l sahalar, parkl ar yapmaya mecbu ruz. Bu konuda b i l has­
sa beled iyelere büyük görevler düşmekted i r. Yal n ız bun u bütü nü i le
devletten beklemek dogru deg i l d i r. Arsası olan kimselerin buraları yeşi l
saha yapı l mak üzere h i be etmeleri b u konuda a l ı nacak mesafeyi kısal­
tacaktı r. Öte yandan d i n lenmeye giden i nsan ı m ız, gittigi yerle�i k i rl et­
memel i, çimenlere, çiçek ve agaçlara zarar vermemeler i n i u n utmamak
gereki r.

Keza beled iyeler piknik yerleri haz ırlamal ı ve buraları çok iyi ko­
ru maı ıdı rlar.

Çal ışmad a verim l i olabi l mek için d i n lenmek gereki r. En güzel d i n­


lenmen in tab iatı n kucag ı nda ve yeş i l l ikler arası nda olacagı tabiid i r.

Evim iz i , saham ı zı , mahal lem izi tem iz tutmak, i nsan ı m ız ı rahat­


latacak yeş i l çevreler haz ı rlamak el bette güzel d i r. Ancak b u yeterl i de­
gildir. Bütün bun ların yan ı nda ataları m ız ı n çevreyi düzenleyen ve ' gü­
zel leştiren, her b i ri h ay ı r duygusu n u n can l ı eseri ve m i mari n i n çevre i le
uyu m u n u n m ü kemmel örnegi olan vakıf eserlerin i işler hale geti rmek
gereki r. B u n u yaparken de bu vakıf şuur ve geleneg i n i de can land ı rma­
ya gayret göstermel i d i r. Geçm iş devirlerde bu gelenek, şeh i rlerimizi,
her biri birer sanat şaheseri olan sagl ıkl ı, kültü r, sosyal yard ı m ve amme
h izmeti gören ku ru l uşlarla donatı l m ı ştır. Buralardan, ı rk ı na, d i n ine,
mezhebine bak ı l maksız ı n, i htiyac ı olan herkes faydalan ı rd ı . Hatta bun­
lar aras ı nda hayvan bakı m evleri, kuş evleri bile vard ı . Osman l ı döne­
m inde devlet, medrese, cam i, han, hamam, aş evi , hastahane vb. sos­
yal h izmet tesisleri açmaz, bun lar daha çok hayır sever vatandaşları n
kurdugu vakıflarca karş ı l a n ı rd ı . B u d u ru m Tü rk i nsan ı n ın, "ben"den çok
"biz" i, halkı, toplu m u düşünen ve onlar için b i r şeyler yapmayı i badet
sayan anlayışı n ı n ifadesi d i r. B ugün bu, an layışı, çevren i n d üzen lenme­
si; onun, insan ı m ız ı n m utl u l ugu için yen iden şekil lend irilmesi ugru nda
yeniden canlandı rmaya mecbu ruz.

160
Çevre ve Korunması

Son zamanlarda, öze l l ikle h ı z l ı şeh irleşme içine giri l d i kten sonra,
tabiatı zorl ama, onu yok etme noktası n a vard ı . Bu p lansız yap ı l aşmayı
devam ettirmen i n artık bir an lam ı yoktur. Çünkü b unun i nsana ne ka­
dar zarar verd iği anlaş ı l m ı ştır. Geleneğim izdeki çiçek ve tem izlik kokan
evleri ve şeh irleri yen iden yaratman ı n yol l arı aranmal ı , eski han ve ha­
mam vakıfları n ı n yeri ne parkıar, bahçeler kurup vakfetme a l ışkanl ığına
yeniden hayat vereb i l mel iyiz.

I nsan ı n, içi nde yaşad ığı çevreyi tem iz tutması ve onun bak ı m ı n ı
yapması içi n atalar ı m ız çok ku l l an ı lan teşbi h u nsuru arslana başvu rur.
Arslan dağların, orman ıarın kral ı d ı r. I nsan da evi n i n, mahal lesi n i n, ka­
sabası n ı n, şeh ri n i n efendisi ve sah ibi olmal ıd ır. "Arslan yattığı yerden
bel l i olur" . Bu i nsana ver i l m i ş bir paye olduğu kadar onu terbiye de et­
mekted ir. Şu halde tabiatın denges i n i bozmamak, iç i nde yaşadığı m ız
mekana zarar vermemek, bizim vaz ifemiz.

Yapacağı m ız müdahaleler onu kendi tabiatı . i çerisi nde daha


da güze l l eşti rmel idir. E l bette bugünün şartları bizi bazı kon u larda daha
d i kkatl i olmaya sevkedecektir. Yal n ız görü nüşte ve kısa devrede leh i m i­
ze ve faydam ıza olduğunu zannettiği m iz bir işin uzun zaman içerisi n­
de aleyhim ize döneceğin i u nu tmaya l ı m . Bahçel i evi m i z i n yerine apart­
man d ikmek ve bi rkaç daire sah ibi olmak, semtim izdeki park veya ço­
cuk bahçesine, koru luğa yap ı l acak apartman larla mesken i htiyac ı n ı
karşı lamak, ticaret i mkan l arı n ı arttı rmak, görü nüşte caz iptir. fakat çok
kısa bir zaman sonra hava kirl i l iği nden nefes al amaz d u ruma gelebi le­
ceğimizi u n utmamal ıyız.

Bugü n şeh irleşme alan ı nda bir hayl i geride kaldığım ız, şeh i rleri­
miz i n tabii dengesi n i n gitti kçe bozu l makta olduğu bir vakıad ır. Üç ta­
rafı den izlerle çevri l i bir ü l kede bal ı kç ı l ığ ı m ız ı n gittikçe geri led iği de bi­
l i nmekted i r. B u n l ar iktisadı zaru retlerle hayatın, tabiatı n, tabiı dengen i n
gerçekleri n i dengeleyemem izden kaynaklanm ıştır. Geçmiş uygu lamala­
rın bu rada an ı l ması ne övü nmek, ne de yakı nmak içi nd i r. H iç olmazsa
acı tecrü be lerden ders alabilme kazanc ı n ı elde ede l i m .

Cennet güzel l iği ndeki dört mevsimi ayn ı anda yaşayabi l d iğimiz
vatan ı m ıza gelecek yabancıların i l k terc i h lerin i n coğrafyam ız olmas ı n ı
sağlamak el im izded ir.

161
Ört ve Adetlerimiz

B unun için de bütünüyle vata n ı m ız ı düşman pençesi ne karşı ko­


rumakta ne kadar hassas isek belki daha fazlası n ı bu eşsiz güzellikleri
korumak ve yaratmak için gösterebilmeliyiz. Hz. Muhammed "vatan
sevgisi imandand ı r" buyurur. Türk milleti n i n vatan sevgisi, ona bagı ııı­
gı son derece derin ve kuvvetlid i r. Geçmişte vatan ı düşman pençesi ne
karşı nasıl müdafaa etm iş ve korumuşsak, onu bu gü n de ayn ı şekilde
hoyrat ellere, sag ı r davranışlara karşı korumalıyız. Artı k "göç" edecek
bir yeri m i z i n kalmad ıgı n ı da unutmamalıyız.
Yerleşi m alanları n ı n, sanayi alanları n ı n , kamuya ayr ılm ış alanları n
varsa planları n ı n çevreyi koruma konusu nda azamı d ikkat sarfı ile yeri­
ne geti rilmesi gerekir. Burada devlet-halk işbirligi kaç ı n ılmaz bir titizlik­
le sürdürülmeUd i r. Böylece çeşitli kullan ı m alanları arası nda, ataları m ı ­
z a layı k b i r şekilde, yeşil kuşaklar meydana getirilmesiyle önemli b i r
hassasiyet gösterilecekti r. Teknoloj i n i n varm ış oldugu safha, toplumu­
muzun çevre korumacılıgı nda, çeşitli ülkelerin geçi rmi ş oldugu acı tec­
rübelerden kaç ı n ılmas ı n ı tem i n edebilecek bir noktad ı r. Çevre konusu,
sadece bugü n ü n degiı, yarı n toru nlar ı m ı z ı n gelecegi demekti r.

Şehir ve Gecekondu
Ü lkem izde k ı rdan şeh ire dogru 1 9S0'li yıllarda başlayan ve gide­
rek artan b i r nüfus hareketi görüld ü. Bu hareket sonucu Türkiye h ızla
şehi rleşti . Ancak şeh i rler artan nüfus baskısı altı nda kontrollu b i r yapı­
laşma gösteremed i . Şeh i r çevreleri nde alt yapısı olmayan, saglıksız ve
çarp ı k yapılaşman ı n en ilkel şekli olan gecekondu semtleri ortaya çıktı .
Bu olgu çevren in bozulması na yol açtı . Gecekondu olgusu, yönetimler
tarafı ndan ekonom i k, fiz i k, mekan ve çevre bütünlügü içi nde ele alı na­
mad ı . Bu yapılabilseyd i, hareket hali ndeki nüfus şeh i rlerin etrafı nda,
altyapısı düzenlenm iş, yeri önceden beli rlenmiş blok apartmanlara yer­
leştirilebilir ve bu yol ile şeh i rleri n hem çevresi bozulmam ış olur ve
hem de bazı açı k gözleri n spekülatif kazançları na engel olabilir, toprak
yagması engelelenebilird i .

Göç dalgası içinde yer alan aileler çogunlu kla çekirdek ailelerdi r.
Bunlar, daha çok, kend ileri nden önce şehre göç etm iş, gecekondu
sah i b i olmuş ve b i r iş tutmuş akraba ya da hemşehrilerin i n telki n i ile
şehre göçmekted irler.

162
Çevre ve Korunması

B u durum gecekondu semtlerinde yaşayanları n büyük çogu n l ugu­


nun ayn ı yöre n i n i nsanl arı ol ması sonucunu getiriyor. Bu i nsan lar ara­
sında yak ı n veya uzak akrabal ı k da önem l i yer tutar. B u duru m sosyal­
leşme süresi n i o l umsuz yönde etkiler. Bölgecil i k, hemşehri l i k, akrabal ı k
diger i nsan l arla kaynaşmayı engeller. Şeh irlerin etrafı nda yen i yen i,
kend i iç alem lerinde yaşayan ve şehre h iç de o l u m lu yaklaşmayan ada­
cıklar oluşur. Bu sakat bir topl u m yapısıdır. Gecekondu saki n lerin i n sa­
dece hemşehri l ik duygu l arı i le degil, ayn ıçevreyi paylaşman ı n saglaya­
bilecegi ortak menfaatler yan ı nda, ayn ı m il letin b ir üyesi olman ı n vere­
bilecegi ortak degerler itibarı i le de b irbirleri ile sosyal i l işki ler kurma­
ları gerekir. B u , şeh ir ve çevre i le uyumu daha kol aylaştıracaktır. Geli­
nen yöreleri n örf ve adetleri büyük ölçüde bu semtlerde devam eder. Bu
örf ve adetler aras ı nda çevreyi güzelleştirmeye yarayacak, alt yapı ta­
mam lanmaya i m kan verecek, iyi-kötü, yaz kış yürü nebi lecek bir yol aç­
ma i m kan ı n ı ortaya çı karabi lecek "irnece" gibi olan ları da vard ır. Bun­
lar organ ize ed i l ir ve işleti lebil irse gecekondu semtlerin i n olumsuz şart­
ları kısa sürede ortadan kaldırılabil ir. Böyle b ir ortamda bu i nsan lar sa­
dece hemşehri degil, ayn ı m i l letin bir üyesi oldu kları n ı da hissedecek­
lerd ir. Bu, şeh ir ile bütü nleşmeyi de saglayacaktır.

Bölgedıik , Hemşehrilik
Bir i nsan ı n dogup büyüdügü bölgeyi sevmesi, gönü lden oraya
bagı ı bu l u nması tab iid ir ve i nsan psikoloj isine de uygundur. Fakat bu­
nu bir pol itik malzeme hal i ne getirmek m i l let ve vatan bütü n lügünü ze­
deler. Tokat'ta dogan b ir i nsan ı n Tokat'ı sevmesi , oran ı n kalkınması için
özel bir gayret göstermesi, hemşehri lerin i kayırması hoş karşı lanab i l ir.
Fakat onu n Tokat ve Tokat' l ı ya i lgi duyması ızm ir ve Izm ir' l iye zarar ve­
recek noktaya gel irse veya vatı n ı n ve m i l letin bütü n lügü n ü bozacak se­
viyeye çı karsa son derece teh l ikel id ir. Çü n kü burada tarihin seyri için­
de kuru lan vatı n ı n ; kend i bölgesi, kendi dar m ı ntı kası ugru na parçalan­
masına en azı ndan bir tak ı m zararlar görmesine h izmet edi l m iş o l u n­
maktad ır. Böyle b ir duruma h içbir Türk düşmek istemez.

163
Ör! ve Adetlerimiz

Bugün en az b i n yı l l ı k b i r tar i h i paylaşan, kaderde, tasada bir ve


beraber olan, aşiretc i l i kten çoktan kurtu lmuş ve b i r m i l let ol man ı n gu­
ru r ve şu u ru nda olan i nsan ları n yaşad ıgı bir ü l kemiz var. Bu bakımdan
bil hassa köyden şeh i re göçte, yen i yen i oluşan gecekondu bölgelerinde
mahal l i hemşehri l i k gayreti gütmek i ptidaı kavimlerin yaşayışına özen­
rnek gibi bir anlam taşı r. Ayn ı şeki lde ne pol itik hayatım ızda ne iş haya­
tı m ızda, ne de i l i m hayatı m ızda böyle bir davran ışa sap ı l ma l ı d ı r. Me­
riç'ten Agrı Dag ı n a kadar yekpare b i r vatan üzeri nde yaşayan ve her kö­
şes i n i n herb i r i m iz için ayn ı degerde oldugu nu bi len bir topl u m olma­
n ı n saadeti n i duyuyoruz.

164
EGLENME i HTiYACı

Nası l çal ışmak bir i badet ve ihtiyaçsa, eglenmek de bir i htiyaçtır.


Yal n ız nas ı l, nerede ve ne şeki lde eglen i lecegi ni bi lmek gerekir. Evimiz­
de, mahal lemizde eglenebi lecegimiz gibi si nema, tiyatro, opera, kon­
ser, sergi c i n s i nden sanatı da içine alan eglence şeki l lerinden biriyle de
hoş vakit geçirebi l iriz.

Sanat Faaliyetlerine Katılma


Hayatı güzel leştiren faal iyetleri n baş ı nda güzel sanatlarl a i lg i l i
olanlar gel ir. G ü n ümüzde, h ızl ı yaşama temposu içinde olan sade i nsan
tiyatro, opera, konser ve sergilere çok sık gitme imkan ı na sah i p degil­
d ir. Ancak bu tip sanat faal iyetleri n i n d ış ı nda kalmaları da uygun ol­
maz.

Bu sanat çevrelerine gitmeyi i hmal etmeyenlerin d ikkat etmesi ge­


reken baz ı kurallar vard ır.
K ı l ı k kıyafet: Sanat faal iyetleri ne katı lma imkan ı dogdugu nda kı­
yafete ve d avranışlara özen göstermek uygun olur. Sanat olgusu, seyir­
ci ve d i n leyici leriyle bütü n leştigi zaman amac ı na u l aşır. Opera, tiyatro,
konser ve sergi aç ı l ışıarı nda özen l i giyinrnek, hem gittigi yere verd igi­
miz degeri gösterir, hem de bize gü n l ü k işlerimizden farkl ı bir sanat or­
tamı nda estetik duygu lar yaşama imka nı verir. Si nemaya gü n l ü k kıyafet­
le gid i lebi l ir. Palto, manto, uzun ceket ve benzeri eşyalarla tiyatro, ope­
ra ve konser salon larına girilmez. Bu gibi eşyalar vestiyere bırakı lmal ıd ır.

1 65
Ört ve Adetlerimiz

ıCra devam ederken davran ışlar: Tiyatro, opera, konser ve sinema­


larda icra devam ederken konuşmak, olumlu olumsuz yorum yapmak,
anlaş ı lmayan konu ları yan ındakine sormak çevredeki leri rahatsız ede­
ceginden dogru deg i l d i r. Iz len im ler ve soru lar, icra b ittikten sonra ara­
larda veya icra bütünüyle bittikten sonra tartışı lmal ı d ı r. Bu gibi yerlerde
salonda h içbir şey yememel id i r. Aralarda fuayede bir şeyler satıyorsa
orada yemek ve içmek uygund u r. Salona içecek yiyecek b i r şey götür­
memel idir.

. Nezlel i leri n sinema, tiyatro ve konserlere gitmemesi uygu ndur.


Öksürüp aks ı rmak hem etrafa m ikrop saçarlar, hem de gürü ltü i le bu­
ru nları nı tem izleyerek çevredeki leri rahatsız ederler.

Seyrettigimiz eseri veya fi l m i veya d i n ledigimiz konseri begenme­


d igimiz zaman sessizce çı kmak uygun olur. Yu halamak, ı s l ı k çalmak,
yüksek sesle bagı rmak veya alçak sesle söylenerek eleştiri leri ortaya
koymak hoş ol maz . B iz i m begenmed igimiz bir eseri veya icrayı başka­
ları begenmiş ve d i kkatl i izl iyor olab i l i r. Eleşti rilerim izi sanatçı ların
mutlaka bi lmes i n i istiyorsak daha sonra bunları yazarak b i l d i rmek me­
den i bir davranış olur.

Konser, opera, tiyatro, sinema gibi yerlerde kalabal ıga kal mamak
için gösteri bitmeden kal kmak ve kap ı önünde durmak hem d iger seyir­
cileri rahatsız eder, hem de sanatçıl ara karşı kaba bir davranış olur. Sa­
lona, eser başlad ı ktan sonra gi rmek de dogru degildir.

Kokteyller

Günümüzde çogu kez ekonom ik sebeplerle, kutlama i le i l g i l i top­


lantı lar kokteyl tarzı nda yap ı lmaktad ı r. Kokteylier, akşam yemeginden
önce iki, ençok üç saat süren toplantı lard ı r. Kokteyl iere gid i lmeyecekse
bu, haber veri l mel id ir. Davetlere yan larında başka insanlar alarak git­
memel idir. Kokteyl ierde, toplantı ayakta devam eder. Ev sah ibinin m i­
sarfirlerini kapıda karş ı l aması uygu ndur. Kokteyl devam ederken ev sa­
h i b i m isafi rler i n i b i rb i rleriyle tan ıştı rarak onların yal n ız kal maları nı ön­
leme l i d i r. Kokteyl ler ayn ı zamanda tanışma toplantı ları d ı r. Katılanlar
kend i leri n i takd i m ederse yen i insan larla taşı nabi l irler. DOAün, nişan
kutlaması olarak yapı lan kokteylierde damatla gel i n i n nikantan sonra
gelen m isafi rlere hoş geld i n iz diyerek teşekkür etmeleri uygundur. Or­
kestra i le salona gird ikten sonra m isafirlerle ilgi lenmeden sürek l i dans
etmeleri güzel bir davranış degildir.

166
Eğlenme İhtiyacı

Kokteylde i kram: Kokteyl ler ayakta ve yemek öncesi yap ı lan top­
lantı lar oldugu için ayakta kol ay tutu l ab i len yiyecek ve içecek i kram
ed i l i r. Sandöviç ve benzeri yiyecekler i kram ed i lmez. Yiyecek masala­
r ı n ı n önü i şgal edi l ip başkaları n ı n istifadesi ne man i olunmamal ı d ı r.

Mesi re Alanlar ı : K ı rl ı k, orman ı ı k veya bahçe gibi alanlarda yap ı­


lan gezi lerde çevreye, yakı n ım ızdakilere zarar vermeyecek şeki lde dav­
ranmak gerekl i d i r. Temiz bu lmak istiyorsak temiz b ı rakmal ıyız fikrinden
hareketle, çöpleri b i r torbaya koymal ı ve çöp tenekesine atma ı ı d ı r.

Agaçları k ı rmamal ı, yangına sebep olacak tedbi rsizl iklerden ka­


çı nmal ı d ı r. Yakı nda eglenen, d i n lenen başkaları n ı düşü nerek gürültü
yapmamal ı d ı r.

Spor
Eglenme n i n b i r başka çeşidi de spor faal iyetlerid i r. "Saglam kafa
saglam vücutta b u l u n u r" vecizesi sporun ruh ve beden sagl ıgımızda ne
derece öneml i oldugunu gösterir. Bu bakımdan her yaşta bel i r l i spor fa­
al iyetleri nde b u l u n u l ab i l i r. Tabiyetiyle burada doktor kontrolünü u nut­
mamak gereki r. Aksi takd i rde hoş olmayan d u rumlarla karş ı l aşıl ab i l i r.
Öneml i olan sporu kitlelere yaymaktır. Bu konuda beled iyelerin i hmal
edi l emeyecek soru ml u l u kl arı vardı r. Büyük şeh i rlerde el leri ndeki arsa­
ları kitle sporu n u n hizmetine su nacak çal ışmalara yönelmel idi rler. Ayn ı
şekilde şeh i r içinde arsası olan vatandaşlar sagl ı kl ı b i r top l um için bun­
ları vakıf etmel id irier.

Kitle sporunda oyu ncu ve seyi rci b i rbirinden ayrı l maz. Spor yapan
da seyreden de ru hen ve bedenen d i n lenmiş ol ur. Yap ı lan ı n d i n lend i ri­
ci bir oyun oldugunu u nutmamak gereki r.

Bugü n futbol, basketbol, voleybol, ata sporu gü reş vb. kitlelerin


geniş ölçüde alakas ı n ı çekiyor. I nsan ımız bu sporl ar ı seyredeb i lmek
için stadyumlara akı n ed iyor. Bu seyi rde, taraftar ruh u ön plana çıkar.
B u tabii b i r durumdur. Önem l i olan taraftarı oldugu m uz takıma karşı
gösterilen tezahüratta karşı tarafı kı racak i ncitecek, küçültecek ç i rki n
söz ve d avran ışlardan kaçı nmaktı r. Sevi nçler, üzüntü ler, çoşku l ar zarif
ve güzel söz ve hareketlerle de gösteri lebil i r, gösteri lmelidi r.

167
HIDREllEZ

Hız ı r ve ı lyas kel imeleri n i n birleşmesi nden meydana gelen Hıd­


rel lez, resmı ve d i nı bayramlardan olmaması na ragmen halk arası nda
özel bir gün n itel igi n i korumakta, bahar bayramı olarak kutlamaktad ı r.

Yaygı n i nançlara göre Hızı r ve ı lyas b i r araya gel d igi gün oldugu
inancıyla, kışı n sone erip yaz mevsimi n i n başlaması günü o larak kabu l
ed i len Hıdrel lez, dogrudan dogruya baharı n gelmesi ile i lg i l id i r. Türk
toplumu için yaz ı n gelmesi, çile ayı olarak ad land ı rı lan k ı ş ı n sone er­
mes i b i r hayat meselesidir. Havan ı n ı s ı nması, topragı n can lanması
önemli b i r olayd ı r. Tabiatın can l anmas ı , agaçları n bitki lerin yeşermesi ,
böylece yen i b i r hayatın başlaması ndan dolayı çeşitl i tören ler yap ı l ı r.

Hızır-lIyas Kimdir?

Hız ı r-l Iyas, i nsan ların ihtiyaç du ydukları anda yard ım ı n ı isted ikl e­
ri çagırd ı kları; çagrı ldıgı nda da mutlaka gelecegi ne i nand ı kları manevı
bir varl ıktı r. Hız ı r ' ı n vad ıgı Ku r'an-ı Kerim' i n Kehf Suresi nde aç ıklan­
mıştır.

Hıdrellez Kutlamaları
Anadol u'da, Hız ı r- l I yas, Hıd ı r, Hıd ı r-ılyas, Egrice, Egri lce, Teferriç,
Hız ı r Günü vb. gibi farkl ı ad larla a n ı lan Hıdrellez Gelenegi, ufak tefek
degişikl ikler göstermekle b i d i kte Hız ı r-lIyas kü ltü rünün ana karakteri n i
ve motifleri n i yansıtmaktad ı r. Ü lkemiz genel i nde kutlanan ve çevresin­
de zengi n kü ltürel degerlerin oluştugu Hıdrellez gelenegin i n can land ı­
rı lması devam ı n ı n saglanması amacıyla 1 990 yı l ı ndan itibaren Kültü r
Bakan ı ıgı' n ı n g i riş imiyle Hıdrel lez Kü ltü r ve Bahar Bayramı düzen len­
d i . Bu kutlama ların d iger resmı ve özel kurul uşlar tarafı ndan ben imse­
n i p törelere bag ı ı tören ler şekl i nde kutlanması sosyal hayatımızı zen­
g i n leşti recekti r.

1 68
Hıdrellez

Türkiye'de Hıdrellez Kutlamaları

a) Kutlama Hazırlıkları:
Ü lkem izde H ıd r�I Iez haf ı rl ıkları 6 Mayıs tari h i nden b i r hafta ya
da bir gü n önceden başlar.

B i r hafta öncesi nden yapı l an haz ı rl ı kl arın önem l i b i r bölümünü ev


ve çevre tem izl igi oluştu rur.

Arefe o larak ad land ı r ı l an 5 Mayıs tar i h i nde; H ıd rel lez günü yen i­
lecek yemekler pişiri l i r. Gerekl i malzemeler satın al ı n ı r. (kurban kes i i e­
cekse ortaklaşa koyun, kuzu vb. al ı nması) Bayram l ı k giysi ler haz ı rl an ı r,
vücut tem izl igi yapı l ı r.

Bütü n bu h az ı rl ı kların temel i nde H ız ı r' ı n kend i evlerine de ugra­


yacagı i nancı vard ı r.

b) Kutlama Yerleri:
H ıd rel lez kutl amaları " H ıd ı rl ı k" veya " H ız ı r l ı k" olarak adlandı rı­
lan yeş i l l i k, agaç l ı k ve su kaynakları n ı n bulu ndugu yerlerde veya türbe,
yatı r ziyaret gibi mevki i lerde yap ı l maktad ı r.

Hıdrellez Kutlamalarmdaki Adet ve Gelenekler;

Bunlara Bağh Inanç ve Uygulamalar

H ıd re l l ez'e bag l ı i nanç, adet ve gelenekler H ı z ı r ve H ız ı r-lJyas' ı n


halk inançları ndaki fonksiyon ları n ı yansıtmaktad ı r. Bunları gru p hal i n­
de inceleyebi l i riz.

a) Şifa ve sağlık talebine yönelik inanç ve adetler: Bu başl ı k altın­


da topl anan i nanç ve adetler H ız ı r' ı n şifa ve saglıga kavuştu rucu özel­
l igi i le i lgi l i i nanmalara dayanmaktad ı r.
• H ıd rellez'de ortaklaşa al ı nan kuzu eti yahut kuzu etiyle pişmiş

yemekler yen i r. Çü nkü H ıd rel lez günü, bünü can l ı ların, bitki lerin agaç­
ların yepyeni b i r hayata kavuşacagı dolayısıyla H ız ı r' ı n gezd igi, ayagı ­
n ı bastıgı yerlerde yay ı l an kuzuların eti nin, insanlara şifa, sag l ı k v e can­
l ı l ı k bahşedecegi söz konusudur.

169
Hıdrellez

•H ıdrellez sabah ı yeşi l çimen lerin üzerine yuvarlan ı larak can l ı­


l ık kaza n ı l acag ı na, hasta olunmayacag ı n ı i nan ı ı ır.
• Sogan kabugu i le kaynatılarak boyanan yumurtalar şifa niyetiy­

le çocuklara ve hastalara yed iri l ir.

• H ıdrellez günü "S" harfiyle başlayan yedi yiyecek yen i l ir. Gün

boyu nca sebze, yumurta ve sütlü yiyecekler şifa amacıyla özel l ikle ço­
cuklara yed iri l ir.

• Uzun ömürlü agaç d ikenlerin çok uzun ömürlü ve sag l ı k l ı ola­

caklarına inan ı ı ır.

• Yen i dogan çocukları n daha sag l ı k uzun ömürlü ve sag l ı k l ı ola­

cakları na inan ı l ır.

b) Bereket ve bolluk talebine yönelik inanç ve adetler: H ız ır' ı n


yeryüzünde gezd igi ve dokundugu yerlere bereket ve bol l u k getirecegi
inancı yayg ı nd ır. Bu i nanca bagı ı olarak zengin adet ve uygu lamalar ol­
muştur.

• H ıdrel lez günü yap ı lan yemekler fakirlere dagıtı l ır, böylece be­
reketin artacagına i nan ı l ır.

• H ıdrel lez sabahı yagmur yagarsa, bol l uk ve bereketin artacagı­


na i nan ı l ır.

c) Mal-mülk ve servet talebinde yönelik inanç ve uygulamalar:


• Mal-mülk i le i lgi l i d i lekler kagıda yaz ı l arak akarsuya bırakl ı­
maktad ır. B u d i leklerin çogun lugu ev sah ibi ol ma, araba, tarla ed i n me
gibi d i leklerd ir.
• Mal-mü l k isteyen kişiler, isted i kleri objen in bir maketini ya da

resm i n i yaparak (çakı l taşl arı, hamur vb. maddelerden) S Mayıs gecesi
gül agac ı n ı n d i bi ne b ırakırlar.

d) Kısmet ve şans talebine yönelik inanç ve uygulamalar: Kısrnet


ve şans açmaya yönel ik adetlerin hemen her bölgede uygulanan ı "man­
tıfar"dır. Bu adetin uygu lanışı, bölgelere ve yörelere göre ufak tefek

171
Ört ve Adetlerimiz

farkl ı l ıklar taşı ması na ragmen genelde şöyled ir: 5 Mayıs günü ögleden
sonra büyücek b i r çömlek genç kızlar tarafı ndan kapı kap ı dolaştırı l ı r.
Gelecege yönel i k n iyet tutmak, tarih ve kısmet açtırmak i steyen genç
kızlar ve kad ı n lardan yüzük küpe vb. eşyalar ı n ı çöm lege atmaları iste­
n i r. Sonra çöm lek agz ı na kadar tem iz su ile doldurulur. Baz ı yerlerde
çöm legin içine çiçek ve yeş i l / i k de atı l ı r veya agz ı bezle kapatıld ı ktan
sonra, bu nlar üzerine konur. Daha son ra bu çöm lek bir gül agacı d ibi­
ne yerleştir i l ir.
I nan ışa göre o gece Hız ı r Aleyh isselam oraya ugrayacak ve herke­
sin niyetin i n karş ı l ıg ı n ı verecektir.

Hıdrel /ez sabah ı erkenden çöm lek yeri nden a l ı narak b i r evde top­
Ian ı r. Önce b i rl i kte süt yahut kahve içi / i r. Bu agız tad ı n ı n bozul maması
içindir. Sonra küçük bir kız çocugu geti r i l i p çöm legin yan ı n a oturtu lur.
Hız ı r Aleyhisselam'a dualar ve ecdada fatihalarla agz ı açı l ı r. Küçük kız
elini çöm lege sokarak birer birer içindeki leri çı karmaya başlar. Orada
hazır bu lu nan lar bu esnada bir tak ı m man i ler söylerler. Her eşyan ı n Çl­
karı l ışında söylenen man ide bel irti lenler, o eşya sah i b i n i n tal i h i n i tem­
s i l eder ve bu işlem çöm lekteki ler bitinceye kadar sürer gider.

e) Kaçmmalar: Yeşi l bitki, agaç gibi tabiat varl ıkları n ı n boz u lma­
sı, kes i l mesi nden kaç ı n ı l ı r. G ün dogmadan yataktan kal mayan ı n işleri
ters gider.

1 72
YıLBAŞı

Cumhu riyet'ten sonra Türkiye'de 1 92 6'da "M i lad i Takvim" kabu l


ed i l m iş, 1 34 2 Ocak ayı n ı n 1 . günü, 1 92 6 yı l ı n ı n 1 . gü nü olmuş ve böy­
lece yı l baş ı Batı ü l keleri ndeki gibi Ocak ayı başına geti r i l m iştir.

Ü l kem izde yı lbaş ı her y ı l Ara l ı k ayı n ı n 3 1 . günü öğleden sonra


başlayan ve 1 Ocak günü akşam ı sona eren resmı tatil günüdür.

Bu tati l i n ve kutl amas ı n ı n H ı ristiyan dü nyas ı n ı n bayram olarak ka­


bu l ettiği Noel'le alakası yoktur. H ı ristiyan lar arası nda Noel kutlamala­
rı Hz. ısa' n ı n doğu m tari h i olarak kabu l ed i len 2 5 Aral ı k'ta başlar ve b i r
hafta devam eder. D i nı bir özel l i k taş ı r. Bizim i çi n ise yı l başı sadece b i r
takvim olayıd ı r. H i ç b i r d i nı hüviyeti yoktur.

Y ı l başı için a l ı ş-veriş yapı l ması özel yemekler haz ı rlanması son
yıl larda yaygı n laşmtştı r. Y ı l başı gecesi genel l i kle akraba ve yak ı n kom­
şular i le b i rl i kte geç i ri l i r. G ünümüzde eğlence yerlerinde, tu ristik tesis­
Ierde yı lbaşı n ı geçi rme yayg ı n l aşmaktad ı r.
Özel l ik le kent merkez lerim izde devam eden y ı l başı kutlamaları n­
daki amaç, üzü ntü ya da sevi nciyle bir yı l ı geride b ı rakmak ve yen i bek­
lenti lerin başlayacağı b i r yı la ad ı m atmaktı r. Bu yı l ı n iyi geçmesi ne yö­
nel ik d i lekler, kişi lerin sevd iklerine hed iyeler alması tebrik kartları gön­
dermes i, ki bu d u ru m d iğer bayram larım ızda olduğu gibi y ı l başı nda da
tebrik kartları n ı n toplu olarak satı ld ığı pazar yerleri ol uştu rmuştu r, gibi
uygu lamaları beraberi nde getirir.

173
Ört ve Adetlerimiz

Tebrik kartlarında yen i y ı l ı n iyi geçmesi ne yönel ik d i lekler de bu­


lunur, sagl ı k, mutl u l u k ve başarı dolu yıl lar temenn i ed i l i r. Sevgi ve
saygı lar su n u l u r. Seçi len kartlar gene l l ikle kar ve kışı si mgeler; özel l ik­
le son zamanlarda daha pratik ol ması sebebiyle telefon l a yapı lan yen i
yıl kutlamaları yayg ı n l ı k kazanm ıştır.

Hed iye seçi m i nde kişin i n i htiyacı na, yaş d urumuna d ikkat ed i l ir.
Yı lbaşı kutlamaları nda çeş itl i eglence ve oyun l ar da yer almaktad ı r.
Tombala, yı l başı gecesi n i n özel oyunudur. Bunun yan ı nd a fi ncan (yü­
zük oyu n u), i skamb i l, okey, tavla oyu n l ar oynanmaktad ı r.

Y ı l başı gecesi n i n geleneksel yemegi kümes hayvan l arıdı r. Bunun


yan ı nda zeyti nyagı ı sarma, dolma, pilav, çerez, salata, mevsim meyve­
leri ve tatl ı g i bi çok çeşitl i yemek ve yiyecek haz ırlan ı r. Patlam ış m ısır,
kestane kebab ı gibi çerezler y ı l başı yiyecekleri arası ndad ı r. Lades tutuş­
ma, yiyecekler çevresi nde ol uşan eski bir adet olarak bu geceyi renk­
lend i rmektedi r. Lades kemigi, kanatl ı hayvanların gögsün ü n ön tarafın­
da bu l u nan ve iki köprücük kem ig i n i n alt uçları n ı n birleşmesinden olu­
şan "V" şekl i ndeki kem i k parçası d ı r. Iki kişi tarafı ndan bu kem i k bu ke­
m i k i k i ucundan tutu l u r ve idd iaya giril i r. Oyun başlad ı ktan sonra iki ki­
şi birb i r i n i n e l i nden b i rşey al ı rken "akl ı mda" demek zorundad ı r. 'Bun u
söylemeyi u nutan oyu ncu, başlangıçta kararlaştırı lan armaga n ı veri r.
Lades kem i g i n i n b u l u nmad ıgı duru m larda serçe parkmakları b i rbirine
geçiril ip sal layarak da lades tutuşu lu r. •

Yı l başı gecesi televizyonu n, radyonu n ve çeşitl i eglence merkez­


leri n i n özel programlar düzen lenmesiyle bu gecen i n öze l l i kle eglene­
rek geçiril mesi saglanmaktad ı r.

Batı n ı n y ı l başı gecesi özel l i kle çam agac ı n ı n süslenmesi şekl i nde­
ki uygu laması top l u m u m uzda çok s ı n ı rl ı bir kesi mde kab u l görebi I m iş­
tir. B i r kaç saatl ik göz zevki karşı ı ı g ı nda b i n lerce genç agacı n yok ed i l­
mesi, zaman ı m ızda gen iş boyutları ile tartışı lan tabiı dengeyi o l umsuz
yönde etki led igi gibi agaca son derece önem veren Türk törelerine de
ters düşmekted ir.

1·74
Yılbaşı

Batıda Noel kutlamaları i le Noel Baba da ortaya çı kar. Noel Baba,


Noel gecesi gel i p H ı ristiyan çocu kları na hed iyeler dagıtan d inı b i r efsa­
ne kahrama n ı d ı r. Çocu klarda h ı ristiyan l ı k duygusu nu uyand ı rmak ve
yaymak için vasıta olarak ku l l an ı l ı r.

Son zamanlarda ü l kemizde bazı ticarethanelerin Noel Baba kıya­


fetine girm i ş kişileri reklam arac ı olarak ku l lanması teh l ikeli bir yozlaş­
ma, hatta h ı ri stiyan l ı k propagandası hal i n i almaktadı r. Hele hiç bir ço­
cuk terbiyesi töre ve geleneklerim izden ve d i nı i nançlar ı m ızdan haber­
dar ol mayan baz ı ana oku l ları nda Noel Baba kıyafetine girm iş kişi leri n
çocuklara hed iyeler dagıtması gibi uygu lamalar çocuk terbiyesi, m i l li
kim l i k ve varl ı g ı m ı z açı s ı ndan teh l i kel id i r. Bu noktalarda m i l letçe d ik­
katl i ve hassas olmamız gerekir.

175
KANDiL

M i l letleri n hayatında bel l i gü n ler ve geceler vard ı r. Bu gü nler ve


geceler o m i l letin çok eski kü ltü ründen kaynaklan ı p gü nü müze kadar
süzülüp gelen gelenek ve görenekleri i le i l gi l i olabild igi gibi o m i l letin
dinı i nançları ndan da kaynaklanabi l i r.

Kand i l ler ve bayramlar d i nı i nan ışlar gurubu ndand ı r. Bu gün leri


m i l letçe hep beraber kutl aman ı n m i l lı b i rl igi saglamadaki faydası bü­
yüktü r. Böylece toplum un içi nde sosyal dayan ışma ol uşu r. Ayn ı i nanç
ve duygu l arı paylaşan i nsan l ar arasında sevgi ve saygı bagl arı kuvvetIe­
n i r.

B i r y ı l içinde beş tane kand i l vard ı r. Bu n lar kamer! aylara göre


şöyle s ı ralan ı rlar.

1 . Mevlid Kandili: Rebi ü l levvel ayı n ı n on iki nci gecesid i r. Hz. Mu­
hammed' i n dogdugu geced i r. Mevlid dogum yeri ve dogum zaman ı an­
lam ı na gel i r. Hz. Muhammed' i n dogumunu, hayatı n ı , saglam karakteri­
n i anlatan eserlere de "mevl it" den i r.

2. Regaib Kandili: Recep ayı n ı n i l k Cuma gecesi d i r. Bu gece Ai­


lah'a ed i len dualar geri çevri lmez. Regaib çok isteni len, ragbet ed i len
şeyler demekti r. Allah'ın ku l ları n ı n istekleri ni yerine geti rd igi geced i r.

176
Kanai!

3. Miraç (Gecesi) Kandili: Recep ayı n ı n yirm i yed i nci gecesidir.


Hz. Muhammed' in Allah ' ı n huzuruna u l aştığı geced i r. Bu gece Hz. Mu­
hammed'e, i nsanların uymas ı gereken şeyler Al lah tarafı ndan b i l d i ri l­
m iştir.

4. Beraet (Berat) Kandili: Şaban ayı n ı n on beş i nci gecesid i r. Bu ge­


ce Al lah' ı n rahmet kapı ları aç ı l ı r. Yalvaran m ü m i n lere Allah beraet (te­
m izl ik) veri r. On ları günahları n ı n yükü nden kurtarır. Hz. Mu hammed'e
peygamberl i k bu gece b i l d i r i l m iştir.

5. Kadir Gecesi : Kur'an- ı Kerim ' i n i nmeye başlad ığ ı geced i r. Ka­


d i r suresi bu d u ru m u şöyle an latır: Şüphesiz ki B i r O'nu (Ku r'an-ı) Ka­
d i r Gecesinde i nd i rd i k. Kad i r Gecesi'nin ne olduğunu bi l i r mi si n ? Kad ir
gecesi bin aydan hayı rl ıd ı r. O gece melekler ve Ru h, Rab' ları n ı n izn iy­
le her em i r (iş, d u rum, hüküm, takd i r) ile inerler. O gece feci r doğunca­
ya kadar bir selamd ı r. Hz. Mu hammed, Kad ir gecesi n i Ramazan' ı n son
on günündek i tek rakam l ı gecelerde aramak gerektiğini söyler. Bu ko­
nuda as ı rlard ı r yerleşm iş genel uygu lama Ramazan' ı n 2 7 . gecesidir.

Kandil Kutlamaları
Bu gü nlere "kand i l günleri", gecelere ise "Kand i l geceleri" den ir.
Bu gün ve gecelerde m i narelerde kand i l ler yakı l ı r, selatin cam i ieri ve
tü rbeler ayd ı n l atı l ı r. B u gü n ve gecelerde her zamanki nden daha çok
Kur'an-ı Keri m oku n u r, gündüz mezarl ıklar z iyaret ed i l i r. Bu mübarek
gün ler vesile k ı l ı narak akrabalar ziyaret ed i l i r. Onlarla kandi l leşi l i r. Bu
kand i l leşmede, " Kandil s i m id i " veya " Kand i l çöreği" başta ol mak üze­
re küçü k hed iyeler a l ı n ı r. Baz ı yerlerde Kand i l simidi yeri ne helva veya
lokma pişiri l i r, bu nlar komşu lara dağıtı l ı r. Uzakta olan akraba, eş-dost
telefonla ara n ı r, onlarla da kand i l leşi l i r.

Kand i l geceleri nde, ayn ı şeh i rde otu ran akrabalar akşam yemeğin­
de genel l ikle ailenin en büyüğünün evi nde (büyük baba, büyük an ne)
toplan ı r. Daha sonra i badet için cam i iere gid i l i r veya herkes kendi na­
fi le namaz k ı l mak, dua etmek, Kur'an-ı Kerim okumak şekl i nde i hya
ed i l ir. Allah'a çok çok yakarı l ı r, ondan günah ları n ı n affı i sten i r, d i lekte
bu l u n u l u r.

177
Örf ve Adetlerimiz

Kand i l lerde mevlid okutu l ması en yaygın kutlama şeklidir. Cam i­


lerde, evlerde gü nümüzde oldugu gibi radyo, televizyonda mevlid oku­
tu labi l i r. Mev l id toplantılarında şerbet veya şeker dagıtı l ı r, davetl i lere
gü lsuyu serp i l i r. Anado l u n u n baz ı bölgeleri nde helva, kuru üzüm ve
çörek gibi yiyecekler de ikram ed i l i r. Baz ı mevl idlerin sonunda yemek
yen i ld igi de görü l mekted i r. Mevl id'in sonunda uzun b i r dua oku nur ve
bu dua fatiha i le sona erer.

Kand i l leri n merasim lerle kutlanması i l k defa Erb i l Atabekleri nden


Muzafferedd i n Gök-Börü tarafı ndan tesis ed i l m iş, b i l hassa Mevl id kan­
d i l lerinde Mev l it oku nmas ı na önem veri l m iştir. Bu Türk hükümdarı n ı n
başlattıgı b u kutlama şekl i Islam-Türk dü nyası nda giderek çok önem l i
b i r gelenek hal i n i ald ıgı gibi d iger Islam m i l letleri aras ında d a yaygın­
laşm ıştı r.

Kand i l lerde oruç tutmak da geleneklerim izdend i r.

Kandilde Çocuk
Eskiden bütü n şeh i rlerim izde var olan, bugün sadece bi rkaç şeh ir­
de kal m ı ş bu l u nan güzel b i r gelenegimiz daha vard ı . Kan d i l lerde ve şe­
refe günü Bayram namaz ı ndan son ra Ikind i toplar ı n ı n arkası ndan ço­
cuklar evleri dolaş ı r, fı n d ı k nev' inden çerezler ve şeker toplard ı . Sonra
bu toplad ıkları çerez leri ve şekerleri hep b i rl ikte otu rup yerlerd i . Ço­
cukları ve büyükleri bir araya getiren bu gelenek büyük şehi rlerim izde
hemen hemen ortadan kalkm ış gibidir. Çocukları n büyüklerle daha iyi
kaynaşmas ı n ı saglad ıgı gibi veri len ufak tefek tatl ı lar/a, çerezlerle gö­
nül leri hoş ed i lerek büyü klerin kutlad ıgı bu gü n lerin manas ı n ı daha iyi
kavramaları na yard ı mcı olu r.

Hayat şartları n ı n agı rı ıgı dolayısıyla günümüzde aile fertleri n i n


hepsi çal ı şmaktad ı r. Evde kal ı p gelen giden çocuklarla ugraşacak ki mse
kalmamaktad ı r. Yi ne de mümkün oldugu kadar bu güzel gelenegi de­
vam ettirme n i n faydal ı olacagı kanaati ndeyiz. En az ından bel l i saatler
kabu l ed i lerek kitle i letişim araçları i le bu saatler önceden duyu ru l u r,
böylece hem gelenek devam etm iş, hem de toplum dayan ışması açı s ı n­
dan bu gün kutl anmış olu r.

178
RAMAZAN

Islam iyeti n beş şartı ndan biri oruç tutmaktı r. Her m üslüman ı n ye­
rine geti rmeye mecbu r oldugu görevlerden oruç, H icri takvi me göre Ra­
mazan ayı nda tutu l maktad ı r. Ramazan ayı nda Hz. Muhammed'e i nd i­
ril meye başlanmıştı r. Oruçla i lgi l i ayetler de Ramazan ayı nda naz i l ol­
muştu r. "On iki ayı n b i r su ltan ı ", "On b i r ayı n sultan ı", "Gufran ayı ",
"Oruç ayı " Ramazan ayı n ı n d i ger ad larıd ı r. Ramazan'dan önceki Recep
ve Şaban ayıyla b i r l i kte üçüne "Üç Aylar" veya " Kutsal Aylar" den i r.

Oruç, i k i nci tan vakti nden başl ayarak güneşi n batışına kadar in­
san ı n yememesi, içmemesi, cinsı m ü nasebette bulunmamasıd ı r. Rama­
zan ayı nda oruç tutmak b i r ibadettir. Akl ı baş ı nda olan, büluga erm iş
her müslüman oruç tutmakla yü küm lüdür. Hastalar, lohusalar, adet gö­
ren kad ı n lar, yolcular oruçları n ı Ramazan d ı ş ı nda başka b i r ayda tut­
mak üzere erteleyebi l i rler. Aşı rı yaş l ı lar, daimı hastalar başka b i r za­
manda da olsa oruç tutmayacakları ndan b i r yoksu l u n 30 gü n l ü k yiye­
cegini, içecegi n i karş ı layarak oruç borçları n ı öderler.

Ramazan ayı d ış ı nda sevap kazanmak veya geçm iş oruç borçları­


nı ödemek amacıyla oruç tutu lab i l i r. Ancak, Ramazan B ayram ı'n ı n bi­
rinci günü i le Kurban Bayram ı ' nda asla oruç tutu l maz. D i nen yasakl an­
m ı ştır. Ramazan' ı karş ı l amak, vücudu oruca a l ı ştı rmak amacıyla baz ı
kişiler Ramazan'dan 3-7 gün önce oruç tutmaya başlarıar. Kutsal kabu l
ed ilen "Üç Aylar'ı oruçla geçi renler de vard ı r.

1 79
Ör! ve Adetlerimiz

Ramazan Hazırhğı
�amazan öncesi nde evlerde, işyerleri nde, cam i Ierde hummal ı b i r
haz ı rl ı k görü l ü r. Cam i Ier, evler, işyerleri, eğlence yerleri tem izlenir. Ca­
m i lerin şerefeleri ampu l lerle donatı l ı r. Mahyalar kuru l u r. Cami şerifele­
ri ndeki ampu l ler orucun açı ld ığı iftar zaman ı ndan, orucu n başlad ığı sa­
hur zaman ı n ı n sonu na kadar yakı l ı r. Cam i içi ndeki ampu l sayısı n ı n art­
tı r ı l ması na gerek yoktu r. Çünkü ıslam iyet her türlü israfı haram saym ış­
tı r.
Cam i Ierde mahya kuru lmas ı Ramazan ayı na mahsub b i r gelenek­
tir. Cam i d ı ş ı nda iki m inare arası nda, cam i içi ndeki sütu n lar arası nda
geçm işte kand i l lerle, günümüzde elektri k ampu l leriyle yapı lan yazı ve
resme daya l ı ayd ı n l atmaya "mahya ku rmak" den i r. Cam i Ierde mahya
kuru l masına ıstanbu l'da J .Ahmet zaman ı nda (1 603-1 61 7) başlan m ı ştır.
i i i . Ahmet Zaman ı nda ( 1 803-1 730) Nevşehirli Damat ı brah i m Paşa çift
minarel i bütü n büyü k cam i ierde Ramazan'da mahka kuru lmas ı na dair
ferman ç ıkarm ı ştır. Mahyaları n cami d ışında olan larına " D ı ş mahya",
cam i içinde olanlarına "iç mahya" ad ı verilm iştir. Ramazan' ı n i l k on
beş gü nünde mahyalarda yaz ı lar yer a l ı r. Onbeşi nden son ra resi m ler
görü lür. Mahyac ı n ı n usta l ı ğ ı na göre yazı ve resim ler sık s ı k değiştir i l i r.
Razaman' ı n i l k gün lerinde mahyalarda şu yazı lar s ı k deği şti ri l i r. Rama­
zan' ı n i l k gün leri nde mahyalarda şu yazı lar hakimd i r: "Merhaba, Safa
Geld in, Ya Ramazan, Bism i l lah, Ey Şehri Ramazan . . . " B u na paralel ola­
rak son gü n lerde; "Elveda, Güle G ü le Ramazan" yaz ı ları göze çarpar.
Kad i r geces i ( Leyle- i Mü barek), Ramazan ayı içi ndeki kutsal gün lerin en
önem l isid i r. B u gece mahyalar da Leyle- i Kad i r ya da "Kad i r Gecesi" ya­
z ıs ı görü leb i l i r. Mahyalarda en çok ku l lanı lan yaz ı lar şu nlard ı r: "Oruç
tut, Oruca saygı, Oruç I badetti r, Allah, Muhammed, Ya H azreti Allah,
Ya Gani, Ya Mabut, Ya Hannan, Ya Men nan, Ya Kerim, Ya Hazreti Fah­
rialem, Lai/ a he i l lallah, Şefaat Ya Resu "ah, Maşa"ah, Tebarekal lah, B u
d a Geçer Yah u " . . . "G Ü I, lale, şebboy, çad ı r, kapak l ı kase, köşklü kayık,
gem i, yelken l i kayık, Kızku lesi, köprü, cam i, m imber, h i l al, top, bal ı k,
köşk" ise mahyalarda en çok can land ı rı lan şek i l lerd i r.
G azeteler, derg iler, radyo ve televizyon da Ramazan ayı için özel
haz ı rl ı k yaparlar. Özel yayı nlar, özel sayılar, Ramazan köşeleri haz ı rlar­
lar. B u yayı n ları n amac ı ; insan ları n d i ni bi lgi eksikliğini g idermek, ah­
lakl ı birer vatandaş olmaları n ı sağlamaktı r.

1 80
Ramazan

Ramazan Harcı Görmek


Ramazan ayı yaklaşı rken evlerde temizl igi n yan ı nda yiyecek ha­
zırl ıgı da yap ı l ı r. Ai leler genel l i kle bir ayl ı k yiyecekleri n i toptan almayı
tercih ederler. B u na " Ramazan masrafı görmek" veya " Ramazan harcı
görmek" den i r. D iger aylara göre Ramazan'da faz la yiyecek al ı n maz,
ancak çeşit sayısı artar. Ramazan ayında oruç açmaya yarayan iftariye­
l i k önem kazan ı r. Zeytin, h urma, pastı rma, sucuk, bi rkaç çeşit reçel,
bal, çeşitl i peyni rler iftariyel ik olarak Ramazan sofrası n ı süsler. Iftariye­
l i k d ı ş ı nda u n, şeker, yag, pirinç, bu lgur, çorbal ı klar (şehriye, erişte, tar­
hana, makarna, hofafl ıklar (kuru üzüm, erik, kaysı), pesti l ve gü l l aç sa­
tın a l ı n ır. Yaşl ı anne ve babalar için çocukları, toru n ları "Ramazan har­
cı görüp" evlerine yol larlar. Akrabalar arası ndaki mu htaçl ara, mahel le­
deki du l ve yetim lere, yoksu l lara da "Ramazanl ık" yani yiyecek malze­
mesi gönderi l i r.
Ramazan' ı n birinci günü a i le büyükleri n i n Ramazanl arı tebrik
edi l i r. Tebrik, küçü k yerleşim yerleri nde yüz yüze, büyü k şerleşim yer­
leri nde telefonla yap ı l ı r.
lftar
G ü n l ü k orucun sona erd igi iftar zamanın duyu rul ması ; cam i ierde
akşam ezan ı n ı n oku nması, şerefelerin ışıkland ı rı l ması ve top atı l ması
suretiyle o l u r. Radyo ve televizyon yay ı n ları nda da iftar zama n ı i l lere
göre duyuru l u r. başkentin iftar zama n ı nda ezan oku nur. Orucun açı ldı­
gı iftar, yen i gün orucu n u n başlad ıgı sahur saatleri ni gösteren ve ad ı na
" i msakiye" den i len Ramazan takvimleri Ramazan öncesi nde katı l ı r ve­
ya gazeteler ek olarak okuyucularına verirler, Sahur zamanı oruç tut­
mak isteyen ler top atı larak, davu l çal ı narak uyandı r ı l ı r. Ramazan topu,
arife günü i k i nd iden itibaren "Bayram Topu"na dönüşür, her namaz
vakti nde patlatı l ı r. Şeh i rlerin çok büyümesi, Ramazan topu nun ve davu­
l u n u n etkisi oldukça azaltm ı ştı r. Çalar saat ku l lanımı, PTT'n i n uyand ı r­
ma servisi, apartman kapıcı ları n ı n isteyen aileleri uyand ı rması uygu l a­
maları da yayg ı n l aşm ı ştır. 1 990 yı l ı Ramazan' ı nda Ankara' n ı n Bahçeli­
evler semti nde m uhtarlar teyple davu l sesi dolaştı ran kişi ler görevlen­
d i rm işlerd i r. Ramazan' ı n b iti m i nde davu lcu lar kap ı kap ı dolaşarak h iz­
metlerin karş ı ı ıgı nda bahşiş toplarl ar. Baz ı ai leler para yerine gömlek,
havlu, mend i l veri rler.

181
ört ve Adetlerimiz

Ramazan, a i le bireyleri n i n, akrabaları n, komşu ların, iş arkadaşla­


rı n ı n iftar yemekleri nde b i r araya geldikleri bir ayd ı r. Iftar davetleri ge­
nel l i kle Ramazan' ı n on beşi nden sonra başlar ve bayrama i ki gü n kala­
na kadar devam eder. Büyük şeh irlerde çok sayıda iftar yemegine işti­
rak etme mecburiyeti dolayıs ıyla on beşi nden önce de davet düzenlen­
mekted i r. Önce a i len i n yaşl ı ları çocukları n ı ve akrabalar ı n ı iftara davet
ederler. Daha sonra çocuklar, büyüklerin i, akrabaları n ı iftara çagı rı rlar,
işverenler, işçi leri içi n iftar yemegi vermeye başlam ışlard ı r. Baz ı lokan­
talar Ramazan boyunca her akşam b i r m i ktar yoksu l u doyurmaktad ı r.
Zengi n ler, her akşam b i r m i ktar yoksul için iftar yemegi verme gelene­
gini sü rdürmektedi r. Boylece Ramazan ayı nda hemen hemen her akşam
bir evde, b i r lokantada iftar yemeginde b i r araya gel inerek insanı i l işki­
ler gel iştiri l i r.

Iftar yemeklerinde israfa yol açacak yiyecek fazlaı ıgına rastlan­


maz . Sadece iftariye l ik ler dolayısıyla çeşit fazlaııgı görü l ü r. Yemekleri
haz ı rlayanlar ı n da oruçl u olacakları düşü n ü lerek kü lfetsiz sofralar ha­
z ırlan ı r. Ekmek yerine sofrada sıcak Ramazan p idesi, çörek veya si mit
bu lunur. Iftariyel i k denen oruç açmaya yarayan zeytin, h u rma, pastır­
ma, suçuk, bi rkaç çeşit peyn ir, b irkaç çeşit reçel , bal, küçü k kristal, cam
tabakalarda tepsi içi nde sofraya getiri l ir. Toplu yemeklerde ise masan ı n
ortası na d iz i l i r. Iftar zaman ı gel ince oruçlu kişi dua eder, besmele çeke­
rek su, zeytin veya h urmayla orucunu açar. S ıcak pideyle iftariyel ikler­
den b irer lokma yer, iftariye l i kler, oruçl u kişi n i n çok yeme istegi n i ön­
ler. Çorba, Ramazan sofrası n ı n vazgeçi lmez yemegid i r. Çorbadan son­
ra b i r çeşit etl i yemek, ard ı ndan p i l av, börek veya makarna yen i r. Tatl ı
veya meyveyle yemege son veri l i r. Oruçl u lar, teravi h namazı arı n ı rahat
k ı l mak için fazla yememeye d ikkat ederler. G ü l laç, Ramazan'da en çok
terci h ed i len tatl ı d ı r. Adeta Ramazan ' ı n sembolü hal ine gel m iştir. Sahur
yemeklerinde ise p i l av ve hoşaf sofran ı n vazgeçi l mez yiyeceklerid i r. Bu
iki yemek i nsan ı tok tutar, vücudun su i htiyac ı n ı karşılar. Sahu r yeme­
gi nden sonra agız yı kan ı r ve yen i gü nün orucu için n iyet ed i l i r.

182
Ramazan

Iftar yemeği nden kal kanlar akşam namazıarı n ı k ı lar. Kahveleri ni,
çayları n ı içip biraz d i n leni rler. Abdest tazeleyerek cam iye teravi h na­
maz ı k ı l maya giderler. Teravih namaz ı cam i ierde k ı l ı nd ı ğı gibi evlerde
de k ı l ı n ı r. Terav i h namaz ı ndan sonra eğlence yerlerine veya tan ıd ı klara
misafi rliğe g id i l i r. E rtesi gün çal ı şacak olanlar ise genel l i kle evlerine gi­
derek d i n lenmeyi tercih ederler.

Ramazan, bir ibadet ve sosyal yard ı m l aşma ayıd ı r. Osman l ı I m pa­


ratorl uğu dönem i nde bir kısım Istanbu l lu "teravi h" namaz ı ndan sonra
sahura kadar zaman geçi rmek için eğlence yerlerine gidiyord u . Türkiye
radyo ve televizyonundan Ramazan ayı programları nda sürekli olarak
eski Ramazan eğlenceleri gü ndeme getirilm iş, Ramazan b i r eğlence ayı
ol arak tan ıtı l m ı şt ı r. TRT programlarında Ramazan eğlenceleri olarak
gösteri len türler, I m paratorluğun sürekli eğlence tü rleriyd i . Ramazan'a
has eğlenceler değ i l d i . Ne var ki, bu eğlencelerin zaman geç i rme mec­
buriyeti dolayısıyla Ramazan'da müşterileri artard ı, eğlence süresi de
uzard ı . Istanbul d ışı ndaki şeh i rde ise Di reklerarası eğlenceleri n i n ben­
zerleri yoktu . Halk kahvehanelerde, evlerde toplan ı r, sohbet ederd i .
Anadolu'da Ramazan' ı n tek eğlencesi tombalayd ı den i lebi l ir. Gü nü­
müzde şartlar değişmiştir. Ancak i nsan l arı n Ramazan ayında da sanat
ihtiyaçları devam etmekted ir. Bu sebeple tiyatro, konser, opera, bale fa­
al iyetleri n i n başlayış saatleri n i n terevi h namaz ı ndan çıkışa göre ayar­
lanması gerekmekted i r. Toplu iftar yemekleri nde, Teravi h namaz ı ndan
sonra küçük konserler düzen lenmesi, şairlerin ş i i r okumaları, fı kralar
anlatıl ması geleneğin sürdürü l mesi, yaşatıl ması ol arak değerlend i ri lebi­
ii r.
Sosya l yard ı m laşman ı n d i nam ik olarak yaşatıld ığı ay Ramazan'd ı r.
Muhtaçlara "Rama.lanl ı k" gönderilmesi, iftarda karı n ları n ı n doyu ru l ma­
s ı n ı n yan ı nd a fitre ve zekat yard ı m ları da gü ndeme gel i r. Zekat verme
durumu nda olanlar zekatları n ı Ramazan ayı nda vermeyi terci h ederler.
Oruç tutamayanların her gün bir yoksu l u doyu rmakla yükü m l ü ol mala­
rı da yard ı m m iktarı n ı attı r ı r. Ramazan'da oruç tutsun tutması n her müs­
lüman "fitre" verir. Çocuklar için de fitre veri l i r. F itre, Ramazan'da yok­
su l l ara veri l mesi gereken bir parad ı r. Ü l kem izde Diyanet Işleri Başkan­
I ığ ı ' n ı n açı kl ad ığ ı m iktarlar arası ndan ai leler kend i durumlarına uygu n
olan ı seçerler.

183
Ört ve Adetlerimiz

Oruç Aç Kalmak Değildir


Oruç, sadece bedenı isteklere hakim olma ibadeti degi l d i r. Ah la­
ken de oruçl u i nsan nefsine hakim ol ur. Oruç, i nsan ı n huyları n ı güzel­
leştirir. Oruçlu i nsan başkaları na kötü lük etmez, kötü sözler söylemez,
haram mal kazanmaz. "Kim yalan ı ve yalan l a iş yapmayı bı rakmazsa,
iyi bi l me l i d i r ki, onun yemeyi ve içmeyi terk etmesi ne A / l ah' ı n i htiyacı
yoktu r." hadisi bu düşü nceyi çok güzel açı klamaktad ı r. Oruçlu i nsanlar,
dertleri n i b i rb i rl erini k ı rmadan, olgu n luk içinde görüşürler. B i r kusur iş­
led igi, s i n i rlend igi zaman "oruçlu oluşunu" mazeret olarak gösteren ki­
şiye kimse i n an mama l ı d ı r. Oruç i nsan ı şuu rsuz hale geti rmez. Tersine
kend i ne d iger i nsan ları düşünme fı rsatı verir. Aç dolaşı rken, deva m l ı aç,
çıplak gezen leri hatırlar. Içkiyi, sigarayı b ı rakma veya aza ltma için uy­
gu n zem in haz ı rlar.

Ramazan süresince oruç tutanlar ve tutmayanlar birb irleri ne anla­


yışl ı davran ı rlar. Oruç tutanlar, tutmayan ları suçlayıp hareket etmezler.
Her insan ken d i ibadetinden soru mludur. Oruç tutmayanlar da, bile bi­
le oruç tutanlar ı n gözü önünde yiyip içmekten kaç ı n ı rlar.

Ramazan'da yap ı lan yararl ı işlerden biri de ölmüş a i l� büyükleri­


nin hatı rlanması, ru h ları için cam i Ierde, evlerde mukabele okunması,
yan i Kur'an-ı Kerim' i n baştan sonra okunarak dua ed i l mesid i r. Buna
"hati m indirme" de den ir. Ayrıca Arife günü ve Bayram gü n leri mezar­
ları z iyaret ed i l ir, günah ları n ı n affı için dua ed i l ir. Yasi n, Fati ha oku nur.

Ramazan' ı n 2 7 . gecesi " Kad i r Gecesi"d i r. Kur'an-ı Kerim ' i n naz i l


oldugu geced i r. Bu sebeple kutsal kabul ed i l i r. Kad i r Gecesi , mev l it
okunur. Kur'an-ı Keri m okunup dua ed i l i r. Geçm iş namaz borçları içi n
namaz k ı l ı n ı r ve bütü n gece i badetle geçi ri l i r.

Ramazan' ı n sonuna dogru Ramazan bayram ı haz ı r / ı g ı başlar. Ço­


cuklar için bayra m l ı k giyecekler, d iger aile fertleri ç i n bayram hed iye­
leri sat ı n al ı n ı r. Bayram tem iz l igi yap ı l ı r. Arife günü herkes yıkan ı r. Bay­
ram tatl ı s ı satın a l ı n ı r veya evde pişiri l i r.

1 84
BAYRAM
Sosyal dayan ışmayı sağl ayan iki d i nı bayram ı m ız vard ı r. Ramazan
ve Ku rban bayram ları.

Ramazan Bayramı
Bayramlar sevinç ve mutl u lu k gün lerid i r. Bu gün ler için bazı ha­
z ı rl ı kları n yapı l ması gerekmekted i r. Evi n tem izl iği bu işlerin baş ında
gel mekted i r. Bayramdan önce evi n içi, köşe bucak iyice tem izlen ir. Bu
tem izliğe bütün ev halkı işti rak eder. Büyükler ve küçükler yıkan ı r, bay­
rama haz ı rlanı rlar. Bayram sabah ı namazdan önce boy abdesti al ı n ı r.
Ramazan bayramı saba h ı nda namaza gitmeden önce tatl ı b i r şeyler ye­
mek adetleri m iz arası ndad ı r. Bayram larda sabah erken kal kıp sabah na­
maz ı n ı cam ide cemaatle k ı l maı ı d ı r. G ü ler yüzlü, neşeli o lup, güzel ko­
kular sürü n ü p tem iz giyinme l i d i r. Eğer bütçem izde o yı l için yen i b i r­
şeyler al mak üzere para ayı rm ı şsak alacağ ı m ız şeyleri bayrama den k
geti rmel i, yen i ve tem iz giyinmel id i r.

Bayram, insan lara hem kıyamet gü nünü, hem de bu günü, etrafı n­


da bu l u nan dost ve akrabaları n ı düşü ndürür. Bu bakımdan arife günü
veya bayram gün lerinde kab i rler ziyaret ed i l mel i, ayrıca bu gün lerde
bol bol dua ed i lerek af d i lenmel idir.

1 85
Ör! ve Adetlerimiz

Kurban Bayramı
Ku rban bayram ı nda Al lah'a manen yakı nlaşmak için kurban kes i­
l i r. Ku rban ed i lecek hayvana "ku rbanl ık" den ir. Bu hayvanlar: sıgır
(i nek, öküz, manda), davar (koyun, keçi) ve deve cinsinden hayvanlar­
d ı r. Bu hayvanların hem d işisinden hem de erkegi nden ku rban ed i lebi­
l i r. Kümes hayvan ları ndan ve vahşi hayvanlardan kurban olmaz. Deve­
n i n beş, sıgı r ı n iki, davarın bir yaşı nda olan ı kurban ed i l i r. Davar ci n­
sinden olanları tek bir kişi, sıgır deve cinsi nden olanları ise en çok ye­
d i kişi kesebi l i r. Ku rban ed i lecek hayvan ı n sem iz, bes i l i ve özü rsüz ol­
ması gereki r. Kör yü rüyem iyecek kadar topal, boynuzu, kuyrugu eksi k,
çok zayıf hasta, ku laksız hayvan l ar kurban l ı k olamaz lar.

Islami kural l ara göre hayva n ı n kes i l i rken kan ı n ı akıtacak alet,
mutlaka keskin olmal ı , hayvana ez iyet çekti ril memel idir. Ku rbanl ık kıb­
leye dogru yatı r ı l ı r, " B ism ii lah, Al lahuekber" diye tekbir getiri lerek ye­
mek ve nefes boru ları i le şah damarlar ı n ı kesecek şeki lde bogaz ı kesi­
I i r. Ku rban ı sah i b i n i n kesmesi tercih ed i l i r. Başkasına kesti riyorsa veka­
let vermel i d i r. Kesmeden evvel hayvana bi raz su vermek, hayvan ı itip
kakmamak, kurban l ıga iyi muamele etmek gerekir. Kurbanı kestikten
sonra sah i bi n i n iki rekat şükür namaz ı kı l ması uygu ndur. H ayvan iyice
can verd ikten son ra derisi yüzü lmelidir. Eti n tamam ı sadaka olarak da­
gıtı labi lecegi gibi üç parçaya ayrı larak birinci parça fakirlere, i kinci
parça akraba lara ve komşulara dagıtı l ı p üçüncü parça da evde yen i le­
b i l i r. Al lah'a adand ıgı için kurban ı n derisi dah i l hiçbir parças ı satıl maz.
Derisi n i hayı r cem iyetlerine vermek yahut seccade olarak ku l lanmak
mümkündür. Deri satı l ı p bedel i sadaka olarak veri lebi l i r. Ku rban müm­
kü n oldugu kadar erken kesi lerek fakirlere dagıtı l mal ı, onların da et ye­
meleri saglanmal ıd ı r.

Hediyeleşme ve Ziyaret
Çeşitl i kurumlar, fabrikalar ve d iger iş yeri sah i pleri bayramda kur­
ban kesip çal ışan larına dagıtmal ı, hep bi rl i kte bayram yemegi yemel i ve
bayram laşm a l ı d ı rl ar. B u şeki lde toplumda kaynaşma daha güçlü olacak
ve saygı bagları saglamlaşacaktı r.

Bayram larda işveren işç i lere hed iyeler vermel id i r.

1 86
Bayram

Bayramlar sosyal dayan ı şmayı, toplumda sevgi ve saygı bagları n ı


kuvvetlend i ren büyük ve mana l ı gün lerd i r. Bayramda eş dost ve akraba­
lar mutl aka z iyaret ed i l me l i , arada darg ı n l ıklar kırgı n l ı klar varsa bunlar
unutu larak barışı l mal ıd ı r. Bu gün lerde i nsan lar Allah' ı daha çok hatı rla­
yarak gü nün manas ı n ı kavramal ı , çevresi ile sevgi bagları n ı güçlend i r­
mel id i r. Çevrede b i l i nen dargı nlar, küskü nler varsa bu gün lerden istifa­
de ederek on ları barıştı rmaı ı d ı r. Uzun sü re z iyaret ed i lmeyen dostlar, iş
hayatı n ı n güçlügü dolayısıyla zaman bu l u p da gön ü l leri n i hoş edeme­
digimiz akrabalar, bayram gün leri fı rsat b i l i nerek ziyaret ed i lmel i, gö­
n ü l leri al ı nmal ı d ı r.

D i nı bayram larda n işanl ı lar birbirlerine armagan lar verirler ve


karş ı l ıkl ı z iyaretlerde bu lun u rlar.

Çocu kların bayra m ı idrak edebi lmeleri için Bayram ziyaretine ge­
lenler baz ı küçük hed iyeler veri l i r. Mümkü nse daha önceden mend i l ve
çoraplar a l ı n arak haz ı rlanmal ı, bayram günü gelecek olan çocukları n
gönü l leri hoş ed i l mel i d i r. Eger gelenek devam ed iyorsa ve bu l u nan yer­
de bayram şen l ikleri düzen leniyorsa çocu kları buralara götürerek eg­
lenmelerini tem i n etmek gerekir.

Ramazan bayram ı nda gelen lere tatl ı i kram ed i l i r. Büyükleri z iya­


rete giderken de tatl ı veya küçük armaganlar götü rü ı ü r.

Ramazan ve Kurban Bayra m ı nda ai lelerin durumu uygu nsa ço­


cuklar ve yoksu l lar giyd i ri l i r. E i öpmeye gelen çocuklara para veri l i r.

Bayram yemegi um u m iyetle aile büyügü nün evi nde toplan ı larak
yen i r. Büyük şeh irlerde u l aş ı m güçlügü dolayısıyla toplu bayram laşma­
lar yap ı lmaktad ı r. Müesseselerde, kampüslerde bel l i saatler tayi n ed i le­
rek bayramlaş ı l maktad ı r. Apartmanlarda ve yaz l ı klarda da toplu olarak
bayram laşma geleneg i yerleşm iştir.

Milli Bayramlar
D i nı bayram larım ızdan başka m i l letçe kutlad ıgımız sevi nçl i gün­
lerim iz, zafer yı ldön üm lerim iz vard ı r. B u n lara da m i l l i bayramlar d iyo­
ruz. Hepsi m i l let hayatı nda önem l i bir had iseni n hatı ras ı n ı yaşatan m i l ­
L i bayramlar ı m ız şun lard ı r:

1 87
Örj ve Adetlerimiz

• 23 N i san U lusal Egemen l i k ve Çocuk Bayram ı,

• 1 9 Mayıs Atatü rk' ü An m a Genç l i k ve Spor Bayramı,

• 30 Ağustos Zafer Bayram ı

• 29 Ekim Cumhuriyet Bayram ı

M i l lı bayramlar m i l li birl ik duygu ları n ı n işlenmesi ve gel işti ril me­


si için önem l i ves i lelerd i r. Bu gün lerde yapı lan merasi mler, sadece res­
mı kurum ları n ve özell ikle oku l lar ve askeri b i rl i klerin uygu lamaları
şek l i nde kal m ama l ı, halkın da bu bayramlara iştiraki sağlanmal ı, yapı­
lan resm i geç it/er, gösteri ler m i l let için bi rer gurur tablosu hal i nde dü­
şü nülmel idir. Bu nlar ortak ru hun şekil lend iği ve canland ı ğ ı düzen leme­
lerd i r. B u n l a r ortak ru hun şek i l lend iği ve can land ığı düzen lemelerd i r.
Bun ları taki p etmek, merasim lere katı l mak m i l li dayan ışman ı n da b i r
göstergesi d i r. B u gün lerde yal n ız olmad ığ ı m ız ı h isseder, bizim gi b i du­
yan, düşü nen ayn ı değerler etrafı nda birleşen i nsanlarla b i rl i kte olma­
n ı n mut/ u l uğumuzu yaşarız. BayraklarIa süslenen ev ve iş yerleri bun u n
e n güzel işareti olarak görü lebi l i r. Bu gün lerde ev ve i ş yerleri n i n bay­
raklarla süslenmesi i h mal ed i l memel id i r.

M i l li bayram lardan ayrı olarak mahal li kuru luş g ü nleri m iz de


önem l id i r. B u n lar yaşanı lan şeh i r veya i lçen i n düşman işga l i nden kur­
tu lduğu günlerd i r. Bugün ler de her yöre vatandaşları tarafından heye­
can la kutlanmal ı , gü n ün önem i genç nes i l lere an latı l mal ıd ı r.

B u n l ardan ayrı ol arak bir de tari h imizin çok önem l i dönü m nok­
taları vard ı r: Malazgirt zaferi, Istanbu l'un feth i, çeşit/ i şeh i rleri m i z i n fe­
tih gün leri, Plevne müdafaası , Çanakkale zaferi vb. Bu günler de mana
ve önem ine yakı şı r şek i lde ele a l ı nmal ı ve kutlanmal ı d ı r.

Ayrıca edebiyat başta ol mak üzere çeşitl i sanat dal ları nda, Türk
düşünce hayatı nda, devlet yapı s ı nda önem l i yeri olan şahsiyet/eri m i z i n
doğum ve ö l ü m gün leri i ç i n a n m a toplantıları düzenlenmel idir. U nut­
mamal ıd ı r ki m i l letler yetişd i rd i kleri büyü k evlat/arı i le varl ıkları n ı sür­
dürür, geleceğe güvenle bakabi l i rler.

1 88
Bayram

Bütü n bu sayd ıklar ı m ı z b i l hassa oku l larda ele al ı n ı p işlenmeli, yap ı lan
kutlama merasim lerine mümkün oldugu kadar çok ögrenci n i n katı l ma­
sı sagl anmal ıd ı r.

M i l lı varl ı k ve birl ig i n böyle gü n ler vas ıtası ile nesi lden nesile geç­
tigi gözden uzak tutu l mamal ı d ı r.

M i l li bayram ve özel gün ler i m iz d ış ı nda 6 May ıs'ta kutlad ı g ı m ız


H ıdrel lez gü nü ve göçerlerin "saya" bayramları, degişik tarihlerde kut­
lanan "koç katı m ı ", "gü n dönümü" gibi günler kend i leri ne has kutl ama
törenleri n i i htiva ederler.

1 89
ÖLÜM
Ölüm, hayatın tabiı sonucud u r. Her can l ı gibi i nsan l ar da dogar,
büyür ve ölürler. Bütün m i l letlerin kü ltürü nde, hayatın son geçiş safha­
sı ölümle i lg i l i gelenekler oluşmuştur. Tü rk kü ltü rü nde de halkın ben i m­
sed igi davran ı ş kal ı plarıyla ıslamiyet kural ları n ı n b i rleşmesi sonucunda
zengin bir ö l ü m gelenegi ortaya ç ı km ıştı r.

Tü rk i nsan ı , ölümü dogum gibi normal karşı lar, Ken d i n i her an


ölüm olayı na haz ı rl ıkl ı h isseder. Şu atasözlerim iz, i nsan ları m ı z ı n ölüm
hakkı ndaki d üşü nceleri n i en güzel şeki lde an latmaktad ı r.

• Ölüm d i rim (ka l ı m) bizim içind i r.


• Ö l ü m ü n vakti saati ol maz.
• Ölüm gel iyorum demez.
• Ecel aman vermez.
• Ecele derman ol maz.
• Ecele çare bu l u n maz .
• Ecel gel d i ci hane
Baş ag ı rı s ı bahane.
• Çok yaşa, az yaşa
Akı bet gel ir başa.
• Ölüm hak, m iras helal
• Ölenle ö l ü n mez.

1 90
ÖZüm

D iger yandan Türk insan ı n ı n ölüm le ilgi l i ortak d i legi "Üç gün ya­
tak, dördüncü gün toprak" atasözünde ifadesi bu lmuştu r. Uzun süren
hastal ıkl ar, felç (yatalak olma) h iç arzu ed i l mez. Şeh it olarak öl meye ise
büyük deger veri l i r. Şeh itleri n cen nete gidecekleri, ıslamiyet' i n temel
esasları arası ndad ı r.

Yaşl ı lar, orta yaş l ı lar duygu ve düşü nce olarak kendi leri n i ölüme
haz ı rlarlar, Cenaze masrafları n ı bankaya yatı ran, kefen i satı n al ı p b i r
sand ıga koyan, hatta mezar yeri n i satı n alan, mezar taş ı n ı yaptıran ve
vasiyeti n i haz ı rlayanların sayısı oldukça faz lad ı r. Vasiyet yaz ı l ı veya
söz lü olabi l i r. Türk i nsan ı vasiyetin yerine getirilmesi ne çok önem verir.
Vasiyet eden kişi genel l i kle borçları n ı, alacakları n ı söyler. Nereye, nas ı l
gömü l mek isted i g i n i bel i rtir. Çocuklarına nasi hatlerde b u l u n u r. Iyi ge­
çi nmelerini, b i rb i rlerine yard ımcı ol maları n ı , eşi sag ise ona iyi bakma­
Iarı n ı ister. M i ras ı n ı n neler old ugu ve bun u n nas ı l ku l lan ı l ması gerekti­
gini de anlatı r. Tü rk kü ltüründe vas iyet yol uyla mal dagıtı m ı yoktur. Sa­
dece, m i rası n üçte bi riyle i lgi l i olarak vasiyet eden kişi bazı tasarruflar­
da bu l u nab i l i r. Namaz ve oruç borçları için yoksu l l ara para b ı rakab i l i r,
hayı r kuru m larına bagış yapı labi l i r. Miras ı n üçte biri n i aşan vasiyetler
d i nen yerine geti ril mez . Medenı Kan u n'a göre m i rastan hak sahipleri
eşit olarak yararlan ı rl ar. Kız erkek çocuk ayı r ı m ı kesinl i kl e yap ı l maz .

Insan ı n nerede, ne zaman, nas ı l ölecegi bi l i n mez . B u n u n l a bera­


ber baz ı hastaların öl üme ad ı m ad ı m yaklaştıgı bel l i olur. Doktorlar, bu
gibi d u rum larda hastan ı n yakı nlarına onu kaybetmeye haz ı rl ı kl ı olma­
ları n ı söylerler. Ö l ü mcü l hastaları yakı nları, dostları, iş arkadaşları son
defa ziyaret ederler. Ölecegi n i h isseden hasta, bu ziyaretlerde b i r çeşit
vedalaş ı r, hakları n ı helal etmeleri n i ister, hataları için bagışlanmas ı n ı d i­
ler. Buna "hel alleşme" den i r. Ziyaretçi ler, hastaya "helal olsun" derken,
onu n da kend i leri üzeri ndeki hakları n ı hel al etmesini isterler. Öl ümcü l
hastalar yakı n l arı tarafı ndan yal n ız b ı rakı lmaz lar.

Hastada ölüm alametleri görüldügü nde mümkü nse abdest ald ırı­
l ı r. Sag tarafı na yatı r ı l arak yüzü kıbleye çevri l i r. Agz ı na su veya varsa
Zemzem suyu dam latı l ı r. Baş ucunda Yasi n ve Rad süresi oku n u r. Yakın­
ları ndan biri s ı k s ı k Kel i me-i Şehadet getirir, hastanın da geti rmes i n i is­
ter. Bu telkin yap ı l ı rken bag ı rı l maz, hasta, "sen de söyle" d iye zorlan­
maz.

191
Ör! ve Adetlerimiz

Son nefes i n i veren kişi n i n göz kapakları elle sıvanarak kapatı l ı r.


Çenesi çek i l i p baş üzeri nden bir bezle baglan ı r. El leri, kol ları da vücu­
dunun iki yan ı na kon u r. Başı k ı bleye dönük şeki lde başka bir yataga
(Rahat Yatagı) a l ı n ı r. Üzeri tem iz bir çarşafla örtü ı ü r. Karn ı n ı n üzerine,
şişmemesi için b ıçak, makas veya dem i r kon u r. Odan ı n pencereleri açı­
l ı r, elektrikler yak ı l ı r. B u h u r yakı larak gezd i ri l i r veya güzel koku lar ser­
p i l i r. Ö l ü n ü n baş ucunda bagı rarak aglanmaz. Aşı rı aglamalar, dövün­
meler ıslam iyet'te Al lah'a isyan kabul ed i l i r. Yıkanmad ıkça ölünün ya­
n ı nda Kur'an-ı Kerim oku n maz. B i r müezz i n, imam veya akrabalardan
biri öl üyü bekler.

Ö l ü n ü n m ümkün oldugu kadar çabuk gömü l mesi gerekir. Kişi sa­


bah leyi n ölmüşse ögle namaz ı na, ögleyi n ölmüşse ikindi namaz ı n a gö­
m ü l me haz ı r / ı kları tamam lan ı r. I k i nd iden sonra ölenler ertesi gün gö­
mülü r/er. Cenaze, m utlaka göndüzün göm ü l ü r. U zaktaki yak ı n l arı n ı n
cenaze törerine yetişmesi için, ölünün hastane morglarında bekletild igi
de görülmekted i r.

Ö l ü m o layı, b i r yandan çevreye duyurulurken, b i r yandan da


gömme haz ı r/ ıklarına başl an ı r. Büyük şeh i r/erimizde beled iyeler ve Is­
lam cenaze i şleri ad ı altında faal iyet gösteren şi rketler, cenazeyi evi n­
den a l ı p göm ü l mesi ne kadar bütü n h izmetleri para karşıı ıgında yerine
getirmekted i r/er. Ölüm olayı, doktor raporuyla belgelen i p beled iyeden
defin ru hsatı a l ı n ı r.

Ö l ü ler yı kan ı p kefenlenerek göm ü l meye haz ı rlan ı r. ı mamlar veya


tecrübel i yıkayıc ı l ar bu işi yapar/ar. Ölü yıkayıcıs ı n ı n yan ı nda su döken
bir yard ımcısı da b u l u n u r. Kad ı n l arı kad ı n, erkekleri erkek yıkayıeı lar
yıkar. Savaşta şeh itler yıkanmadan kan l ı elbiseleriyle göm ü l ü rler. Yı ka­
ma işi hastane veya beled iyeleri n gası l haneleri nde, küçük yer/erde i se
evlerin avl u l a ları nda teneş i r tahtası üzerinde yapı l ı r.

Yıkanan ölünün vücuduna ve kefenine güzel kokmas ı için koku­


lar (gü lsuyu, gü lyagı , esans, kafu ru, m isk, karanfi l suyu) serpi l i r. Zem­
zem suyu da serp i len nesnelerden b i rid i r.

Yı kanan, ku ru l anan ölü kefenlen i r.

192
Ölüm

Kefenlenen ölü, varsa altı ndaki ki l i m veya seccadeye sarı l arak


yoksa kefenle tabut içine kon u larak musaıla taşı na götürül ü r. Tabutun
üzerine yeş i l ren kl i, üzerinde dua yaz ı l ı cenaze örtüsü örtüı ü r. Şeh itle­
rin tabutlarına Türk bayragı örtü l mekted i r. Yeşi l tabut örtüsünün yerine
hal ı, k i l im, seccade örtü ldügü de görü l ü r. Daha sonra bu hal ı, ki l i m ve­
ya seccade ö l ü n ü n hayr ı na cam iye veri l i r. Tabutu n üzeri ne ayrıca ölü­
nün cinsiyet i n i gösteren başörtüsü, şapka-sarık, havlu konması gelenek­
tir. Gel in, genç kız tabutları n ı n üzeri ne d uvak tak ı l ı r.

Cenaze Namazı
Musaı l a taş ı na cenaze namaz ı için konan tabutu n yan ı nda büyük
şeh i rlerde ayakl ı cenaze çelenkleri yer al ı r. Kesme çiçeklerden yap ı l m a
cenaze çelen kleri yeri ne sabit çelenklerin ku l lan ı lması, çelenk bedel i ­
n i n hay ı r kurum ları na, vakıflara bagışlanması günümüzde gelenekleri­
miz aras ı n a girm iştir. Ölünün elbiseleri ni n ve ku l l andıgı baz ı eşyalar ı n
fakirlere d agıtıl ması da hayı rla an ı l ması için bir sebep teşki l etmektedi r.

Cenaze namaz ıarı şart ol mamakla birl i kte, genel l i kle vakit nama­
z ı ndan sonra ve cam i d ı ş ı nda kı l ı n ı r. Va�it namaz ı için cam iye gel m iş
olanlar ı n böylece cenaze namaz ı na da kat ı l maları saglan ı r. Düşüge, ölü
dogan çocuga n amaz k ı l ı nmaz. Sadece ad ı konarak yıkan ı r ve bir beze
sarı larak göm ü l ü r. Can l ı dogup az sonra ölen çocuk yıkan ı r, kefenlen i r
ve cenaze namaz ı kı l ı n ı r. I nti har eden, idam ed i len kişi ler yıkan ı r, ke­
fen len i r ve cenaze namaz ıarı k ı l ı n ı r. B i le bile annesini, babas ı n ı öldüre­
n'i n, m üsademede öldü rü len eşkiya n ı n namaz ı kı l ı nmaz . Cenaze nama­
z ı n ı yal n ızca erkekler k ı l arl ar. Tabutu n önünde i mam d u ru r. Arkası nda
erkeklerden o luşan cemaat s ı ral an ı r. Imam ı n yöneti m i nde 4 tekbirden
oluşan cenaze namaz ı kı l ı n ı r. Selam veri l d i kten sonra i mam namaz kı­
lanlara; " Ey cemaat, bu öl üyü nas ı l bi l i rsiniz ?" diye sorar. Onlarda; " Iyi
bil i riz, A l l a h rahmet eyles in" derler.

Cenaze namaz ı nda bu l u n mak, cenazeyi taşı mak, defi ne işti rak et­
mek m i l letimizin çok takd i r ettigi davran ışlard ı r. Di nen bu davran ışla­
r ı n çok sevabı oldugu bel i rti l m i şti r. Namazdan sonra, tabut omuzl ara
a l ı n arak küçük yerlerde mezarl ığa, büyük şeh i rlerde cenaze arabas ı na
kadar taşı n ı r. Cenaze taşıman ı n da b i r usu l ü vard ı r. Önce tabutu n baş-

1 93
Ör! ve Adetlerimiz

tarafı ndaki so l kol sağ omuza a l ı n arak bir kaç ad ı m yü rü n ü r, sonra ayak
tarafı ndaki sol kola geçiri l ir, on ad ı m daha taş ı n ı r. Son ra ön sağ kol
omuza a l ı narak yü rü n ü r, son olarak arka sağ kola geç i l i r. Tabutu koşa­
rak veya ağı r ağı r taş ı mak uygun bu l u nmaz. Cenazeni n önünden yürü­
meye men eden d i nı b i r ku ral yoksa da genelde arkası ndan yü rü nmesi
ben imsenm iştir Cenazeyi Kur'an-ı Kerim okuyarak dua ederek taki p et­
mek gerekir. Cenaze tören i nde gül mek, boş sözler söylemek ayı plan ı n
davran ışlard ı r. Önü nden cenaze geçen i nsan lar ayağa kal karlar, saygı
du ru m u nda b u l u nu rlar ve ölen i n ru hu için fatiha okurlar.

Mezarlıkta
Kad ı n l ar ı n mezarl ıkta b u l u nması zaru ri deği l d i r. Normal hal lerde
bir mezara yal n ız b i r cenaze göm ü l ü r. Toplu ölü lerde, karı kocan ı n bir­
l i kte ölümünde b i r mezara b i rden çok cenaze gömü ldüğü görü l ü r. Me­
zara bir kad ı n l a erkeğin göm ü l mesi gereki rse; erkeğin önce ve öne, ka­
d ı n ı n sonra ve arkaya konmas ı ben i msenm iştir. Ölünün cesed i tama­
men çürüyüp toprağa karıştı ktan son ra ayn ı mezara başka b i r ölü gömü­
lür. Kamu yararı için mezarl ı ğ ı n kald ı r ı l ması gerekirse, kem iklerin yen i
mezarl ık alan ı n a nakl i i nsana duyulan sayg ı n ı n tabiı b i r son ucudu r.

Mezarl ı kta, kaz ı l m ış mezarın yan ı na getiri len tabut yere konu r.
Defi n için gelen ler de çöme l i rler, ayakta durmaz lar, Kefe n l i ölü tabut­
tan a l ı narak yakı n ları veya dostları nca mezara indiril i r. Cenaze mezara
kıble tarafından kon u r. Mezara cenaze indiril i rken B ismil lah i ve ala
m i l leti resu l l i l a h i " den ir. Kad ı n lar mezara konurken mezarı n üstüne bir
perde örtüı ü r. Cenaze mezara i nd i ri l irken sonra sağ tarafı ndan vücudu
kıbleye çevri l i r. Kefen bağları çöz ü ı ü r. Üzerine biraz toprak serpi l i r. Ce­
naze n i n tabutla göm ü l mesi hal i nde tabut içinde kıbleye çevr i l i r, üzeri­
ne toprak serp i l ir, sol omuz u n u n altı toprakla beslen i r. Cenazeni n üze­
ri belediye mezarl ı kıa.rı nda beton kapakla, köylerde kal ı n tahtayla ka­
patı l ı r. En yakı nl arı ndan başlamak üzere defi n s ı rası nda haz ı r b u l u nan­
lar mezara toprak atarlar. Mezarın üzeri tümsek yapı l ı r. Baştan ayak ta­
rafı na doğru su dökü l ü r. I mam ve definde bu l u nanlar yere çömel i rler
veya oturu rlar. I mam veya hafız lar Yasin, Bakara sures i n i n baş ı n ı ve so­
nunu ve Fatiha sures i n i oku rlar. Definde haz ı r b u l u nanlar ölünün gü,:,
nahları n ı n affı için Al lah'a dua ederler. Ası l telkin budur. Para karş ı l ığ ı n­
da mezarl ı kta Kur'an-ı Keri m okumak ve okutmak ıslamiyet' i n temel

194
Öıüm

prensipler i ne uygun bu l u n mamaktad ı r. Gene cemaat (defi nde haz ı r bu­


lunanlar) ayr ı l d ı ktan sonra imam ı n mezarı n baş ı nda durarak; ölünün
sorgu meleklerine verecegi cevapl arı kol aylaştı rmak amacıyla ölüye bir
takı m sözler söylemesi (telkin yapması) d i nen gerekl i görül med igi hal­
de a l ışkan l ı k h al i ne gel m iştir.

B i r kimseni n öldügü yerleşim yeri nde gömü l mesi esastı r. Başka b i r


yere gömü l mesi çok zarur i olmad ı kça düşü nül mez. Den iz seyahatinde
ölen ler, kara çok uzaksa, kokma tehl i kesi varsa y ı kanır, kefenlenir, na­
mazı k ı l ı n ı r ve den ize b ı rak ı l ı r.

Mezarl ı kları n tem iz, bak ı m l ı ve etrafları n ı n çevri l i o lmas ı n ı çok


önem veri l i r. Mezarl ı g ı n uygu n yerlerine meyvesiz agaçlar, orman agaç­
ları, servi ler d i ki l i r. Mezariıgı n üzeri ne ise gü l , zambak, bahar dal ı vb.
çiçekler i n d i ki lmesi terc i h edi l i r. D i nı bayraml arda, kandi l gü nlerinde
mezarl ı k ziyareti yap ı l acagı ndan önceden mezarl ı k tem izlen i r. Yabani
otl ar sökü l ü r. Ö lü gömü ldükten b i r süre sonra mezarı yaptır ı l ı r. TürkIer­
de taş ve mermerlerden mezar yap ı m ı yaygınlaşmış, mezar taşları çeşit­
l i motiflerle bezenmiş, ölen i n meslegi mezar taşına yansıtı l m ış, ayrıca
şi i rl i mezar taşl arı çokça görü l müştür. Bu hal iyle eski Tü rk mezarl ı kları
birek açı k hava sanat müzesi kiml igine bürü nmüştür. Zengi n mermer
kaynakları na sah i p Türkiye'de mezar tipleri ü retirken bu gelenekten
faydalanmal ıd i r.

Cenazen in defin ed i ldigi günün akşam ı onun ruh u için hatim in­
diri l i r, dua edi l i r, i rm i k helvası pişiri l i p duaya katı l an lara ikram edi l i r.

Yakı n ı ölen kişiler, ai leler yas tutarlar. Yas sü resi töremize göre 3
gündür, ancak halk arası nda 40 gün uygu l aması yaygın l anm ıştı r. Ku ral
ol arak i l k üç gü n içinde yak ı n akrabalar, komşu l ar, iş arkadaşları ölü
evine başsagl ı g ı na giderler. Uzak yerlerde oturan lar, ü ç gü nden sonra
da başsag l ı g ı na giderler. Uzak yerlerde oturanlar, üç günden sonra da
başsagl ıgı z iyareti nde b u l u nab i l i rler. Ü l kem izde yas rengi siyah ise de
yaygın bir uygu laması görü l mez. Yas süresince ölen i n yakı n ları süslü el­
b iseler g iymezler, makyaj yapmaz lar, eglence yerleri ne gitmezler. Kom­
şu l ar da mü mkün oldugu kadar ölü evi n i n acı s ı n ı paylaşmaya çal ışırlar.
Radyo ve televizyonları n ı n sesler i n i ölçü l ü açarlar. Yas dönem i n i n so­
nu nda m i rasçı lar mahkemeye başvururlar, "veraset i lam ı" al ı rl ar.

1 95
Örj ve Adetlerimiz

Başsağlığı
Baş sag l ıgı d i lemenin en iyi yol u ölen i n yakı n larıyla yüzyüze gö­
rüşmektir. Uzakta oturup da seyahat imkanı bu lamayan lar; telefon, telg­
raf, mektup ve gazete i lanı vasıtasıyla başsagl ıgı d i leklerin i i leti rler. Baş
saglıgı ziyaretine gelen ler uzun süre otu rmazlar. Şu sözlerden b i ri ni ve­
ya birkaç ı n ı söyler/er.

• Başı n ı z sagolsu n .
• Allah başka ac ı, keder göstermesin.
• Al lah eci r, sab ı r vers i n .
• Meka n ı (du ragı) cen net olsu n .
• N u r i ç i nde yats ı n .
• Allah taks i ratı n ı affetsi n .
• H ü k ü m Allah'tan, baş ı n ı z sagolsun
Ölen in ard ı ndan daima iyi söz ler söylen ir. Kusurları, büyük kötü­
lü kleri olsa b i le. "Öl ü n ü n ard ı ndan konuşul maz" den i r ve ki msen i n kö­
tü söz söylemes ine izin veri lmez.

Akraba ve komşular, baş sagl ıgı ziyaretiyle ölünün yak ı n ları n ı n


ac ı ları n ı payl aştıkları gibi ö l ü evine yemek götü rü r/er, bu l aşı kları yıkar­
lar, diger ev işlerine yard ı m ederler. Büyük şeh i r/erimi zde ölü evi ne her
zaman yemek götürmek m ümkün olmayab i l i r. Çünkü, taş ı ma güçtür.
Yiyecek yolda bozu lab i l i r, dökü leb i l i r. Bunun yerine yemek malzeme­
s i n i n satın a l ı n arak ölü evi n i n mutfagı nda yemek pişi r i l mesi mümkün­
dür.

Ölüyü Anma
Ölü, bel l i gü n lerde, bir takı m pratiklerle an ı l ı r. Yed i nci, k ı rkıncı,
el l i ikinci gün ler ve birinci ölüm yı ldönümü anmas ı yayg ı n d ı r. 7., 40.,
5 2 . gün lerde ve ölüm y ı l dönümü nde ölen i n ru hu için mevlit ve Yasi n
okutu l u r, hati m ind i r i l i r, dua ed i l i r, yemek veri l i r, l okma helva, şeker da­
gıtı l ı r. Anma gün leri içi nde en yayg ı n ı 40. gün anmas ı d ı r. O gün veri len
ve okutu lan mevl ide; akrabalar, ölünün dostları, cenaze törenine katı­
lan lar, ve h izmeti geçen ler, faki r/er davet ed i l i r.

1 96
Öıüm

Ölen i n sağl ığında yaptığı hayır işler i n i n (cami , oku l , hastane, köp­
rü, çeşme i nşaatı vb.) yazdığı b i lgi verici eserlerin, yetiştird iği hayı r l ı ev­
latların ölümü nden sonra kend isine faydası doku nacağı d i nen bel irti l­
mişti r. Ö l ü n ü n zekat ve adak gibi borçl arı yerine getir i l i r, ölü ad ı na sa­
daka verileb i l i r. Ö lü ler için, her zaman olmakla birlikte, en çok Rama­
zan ayları nda hatim i nd i ri l i r, yani Kur'an-ı Kerim baştan sona okunur
veya okuttu ru l u r, dua ed i l i r.

Aile büyükleri n i n, akrabaların, dostl arın ve Türk m i l leti ne önem l i


h izmetlerde b u l u nmuş devlet büyükler i n i n, erenleri n mezarları zaman
zaman z iyaret ed i l i r. Mezar (kabir) ziyareti genell ikle perşembe gecesi,
cuma gü nü, kan d i l günleri, arife ve Ramazan, Kurban bayram ı gü nleri
yapı l ı r. D iğer zaman l arda da yapı l ması mümkündür. Gü nümüzde "An­
neler ve Babalar G ü nüli nde anne babaların mezarları n ı z iyaret de gele­
nek hal i n i a l m ı ştır. Mezarl ı k ziyareti s ı rası nda önce bütün ölü ler selam­
Ian ı r. Sonra ziyaret ed i lecek mezarın yan ı na gid i l i r. Mezar ı n ayak tara­
fı ndan ölünün yüzüne karşı duru l u r. Yasin, ı h l as, Fati ha sü releri oku nur.
Dua ed i l ir. B u dua ölünün gü nahları n ı n affı içi n Al l ah'a yapılan duad ı r.
Daha sonra mezarı n tem izl iği yap ı l ı r. Mezarların üzerine bas ı l maz.

Türbe Ziyaretleri
Vet i lerin, eren leri n türbeleri n i ziyaret sırası nda mu m yak ı lması,
tü rbe parmakıarına bez bağlanması ve benzeri hareketler d i n i m iz i n ka­
bul etmed iği davran ışlard ı r.

Türk M i l letine önem l i hizmetlerde bu l u nmuş, devlet büyükleri ni n


mezarları, başta ölüm yı ldönüm leri olmak üzere her zaman ziyaret
ed i l mekted i r. Bu z iyaretlerde mezara çiçek konması, Fati ha, Yasi n
oku nması gelenek hal i n i almıştı r.

1 97
BIBılYOGRAFYA

ACIPAYAMU Orhan,
Tü rkiye'de Dogum l a i lgi l i Adet ve I nanmaların Etnoloj i k Etüdü,
Ankara 1 974, 5. 1 72
Ahmet Rasim,
Ramazan Sohbet/eri (Sadeleştiren ve not/ayan : Muzaffer Gökmen),
Istanbu/ 1 967, 5. 304
AKKAYAN Taylan,
Göç ve Degişme, Istanbu/ 1 979, 5.3 1 1
AKSEKI Ahmet Hamdi,
Islam D i n i-Islam Itikad ı ve Ibadeti, Ankara 1 933, 5.443
AKSEl Malik,
Ramazan Davul u ve Ramazan Yakısı,
Türk Fo/k/or Araştırma/an, c.xlV, nr.285, Nisan 1 973, 5. 6608-66 1 0
AND Metin,
Islam Fol k lorunda Muharrem ve Taziye,
Türk Fo/k/oru Araştırma/an Yilliğı, Ankara 1 976, 5. 1 -38
ARAZ Nezihe,
Tü rk Yemegi Gelenegi,
i. Milletlerarası Yemek Kongresi, Ankara 1 988, 5.3 1 -37
ARıK Remzi Oğuz,
Cografyadan Vatana, Istanbu/ 1 969, 5.32-39, 1 53- 1 64
AYVERDI Samiha,
Bag Boz u m u, Hatı ralar-Makaleler, Istanbu/ 1 987, 5.24 1 -244
AYVERDI Samiha,
Hey G i d i G ü n ler Hey, Istanbu/ 1 988, 5.227-230

1 98
BALKI R A. Osman,
Bal ı kesi r Doğu m Gelenekleri ve Çocuk, Balıkesir 1 935, 5.44
BAYRı M. Halit,
ıstanbu l'da Sü n net Düğü nü,
Halk Bilgisi Haberleri, cxı, nr. 1 2 1, Kasım 1 94 1, 5. 1 4- 1 7
BAYRı M. HALil,
Istanbu l Folkloru, Istanbul 1 972, 5. 1 38- 1 40
Behçeti ısmail Hakkı el-Ü sküdarı,
Merakid-i Mutebere-i Üsküdar,
(Haz ı rl ayan : Prof. Dr. Bed i i N .Şehsüvaroğl u), Istanbul 1 976, 5. 1 26
BILDIK H. Mustafa,
Müslüman l ı kta Cenaze, Kabir Ziyareti ve Ku rban Hakkı nda B i lgi ler,
ızmir 1 967, 5. 47
CUNBUR Müjgan,
Eski B i r Görgü Kitab ı nda Yemek Kural ları,
Türk Halk Kültürü Araştırmalan, Ankara, Ocak 1 990, 5. 1 0 1 - 1 1 8
ÇAG AlAY Neşet,
Ah i l i k Ned i r?, Ankara 1 990, 5. 1 23
ÇAPANOG LU Münir Süleyman,
Onbir Ayı n Su ltanı Ramazan,
Türk Folklor Araştırmalan, c. III, nr. 58, Mayıs 1 954, 5. 9 1 6-9 1 7
ÇAY AbdülhalOk,
H ıd rellez Kültü r-Bahar Bayram ı , Ankara 1 990
ÇELEBIOGLU Amil,
Tü rk N i n n i ler Hazi nesi, Istanbul 1 982, 5.62 1
DARIVERENLI Ali Ulvi,
Sanatkarları n Pirleri, Inanç, c. iii, nr.32-33, Ekim-Kasım 1 939, 5.22
DPT Altı ncı Beş Yı l l ı k Kalkı nma Plan ı 1 990-1 994,
Ö. /. K. Raporu, Ankara 1 989, 5. 1 80-362

199
D'OHSSON M.de M (tre. Zerhan Yüksel)
XVi i . Yüzyıl Türkiyesi nde Örf ve Adetler, tsz., 5.267
ERDENTU G Nermin,
Sosyal Adet ve Gelenekler, Ankara 1 977, s. 1 5- 1 1 8
ERGIN Muharrem,
Tü rkiye' n i n Bugü nkü Meseleleri, Istanbul 1 973, 5.404
ERTEM Etem,
Ramazan Adetleri, Ü n , c.v, n r.49, Nisan 1 938, 5. 71 0-712
ES Selçuk,
Konya'da B az ı Ticarethanelerdeki Levha Yaz ı ları,
Türk Folklor Araştırmalan, c. Viii, nr. 1 69, Ağustos 1 963, 5.3 1 40-3 1 4 1
FElEK Burhan,
Ramazan, Türk Folklor Araştırmalan, c. /X, nr. 1 98, Ocak 1 966,
5.3955-3956
FI NDIKOGlU Z. Fahri,
Içtimaiyat Dersleri, c.I, Sosyoloj i Doktrin ve Kolları, Istanbu l, 1 971 , s.335
GÖlPI NARLI Abdulbaki,
1 00 Soruda Türkiye'de Mezhepler ve Tarikatlar, Istanbul 1 969, 5.304
HALlCI Nevin,
Tü rk Halk Mutfağı , i . M i l letlerarası Yemek Kongresi,
Ankara 1 988, 5. 1 23- 1 40
KAFESOGlU ıbrahim,
Tü rk M i l l i Kü ltürü, Istanbul 1 984, 5.445
KARAMAN Hayrettin,
Edebiyat Yolcusu n u Uğurlarken, Ankara 1 988, 5. 96
KUDAT Ayşe,
Kirvel ik, Ankara 1 974, 5.2 1 2
KURTKAN Amiran,
Türk Mil leti n i n Manevi Değerleri, Istanbul 1 977, 5. 71

200
K.B. HAKAD Arşivi
["Türkiye'de H ıd rel lez Geleneginin Derlenmesi Projesi Derlemeleri"] .
LEWIs Raphada (tre. MefkOre Poroy),
Osman l ı Türkiyesi nde G ü ndel ik Hayat (Adetler ve Gelenekler),
Istanbul 1 973, 5.208
NAHYA Zümrüt,
Özel G ü n Yemekleri, Türk Mutfagı Sempozyumu B i ld i ri leri,
Ankara 1 982, s. 1 89- 1 98
NOYAN Bedri,
Bektaşi ve Alevi lerde Muharrem Ayi n i, Aşu re ve Matem Erkan ı,
Halk Kültürü, Ocak 1 984, Istanbul, 5.8 1 - 1 0 1
NOYAN Bedri,
Bektaş i l i k, Alevi l i k Ned ir? Ankara 1 985, s.x+372
MUMANOG LU ıhsan,
Sün net, Ege Ün. Tıp Fak. Mec., c. � nr.4, 1 966, 5.542-55 1
OCAK A. Yaşar,
Islam-Türk I nançları nda H ı z ı r Yahut H ı z ı r ı lyas Kü ltü rü,
Ankara 1 985, 5.229
ÖCEL Bahaeddin,
Tü rk Kü ltü r Tar i h i ne G i riş, c. 1\0 \0 Ankara 1 978, s. 44 O, 456
ÖRNEK Sedat Veysi,
Anadolu Folkloru nda Ölüm, Ankara 1 977, 5. 1 49
ÖRNEK Sedat Veysi,
Türk H a l k B i l im i, Ankara 1 977, 5. 1 3 1 -240
ÖRNEK Sed at Veysi,
Geleneksel Kü ltü rümüzde Çocuk, Ankara 1 979, 5.205-2 1 4
ÖZBAŞ Hasan,
Yozgat'ta Iftarl ı k ve Ramazan
Türk Folklor Araştırmalan,c.XI, nr.222, Ocak 1 968, 5.4627-4628

201
ÖZDER M. Adil,
Do�um ve Çocuk Ü stü ne Gelenekler, I nançlar;
Türk Fo/k/or Araştlrma/af/,c.X, nr.2 1 3-2 1 6, Nisan-Temmuz 1 967,
5.4390-4465
PARLAK Mustafa,
Sofra ve Ziyafet Duaları, Erciyes , nr.34, Mart 1 98 1, 5. 1 -2
PARLAK Mustafa,
Sofra ve Ziyafet Duaları, Türk Edebiyatı, nr. 1 97, Mart 1 990, 5.49-5 1
PASONYI Laszlo,
Tari hte Türklük, Ankara 1 971, 5. 420
SARAN Nephan,
Köyleri m iz, Istanbul 1 984, 5. 1 79
SARAN Nephan,
Sosyal Antropolog Gözüyle Toplumumuzda Kad ın,
Sosya/ Antrop% ji ve Etn% ji Dergisi, nr.3, Istanbul 1 979, 5. 1 - 1 2
SEMI N Refia Uğurel,
Gençl ik Psikoloj isi, Istanbu/ 1 980, 5.208
ŞENYAPı lı Tansı,
Bütü nleşmem iş Kentl i Nüfus Soru nu, Ankara 1 978, 5.205
TAN Nail,
Ahi lerin Görgü Kura l l arı, Milli Kültür, c. II/, nr. 9, Şubat 1 982, 5.46-49
TAN Nail,
Tü rkiye'de Ticaret Yerleri ne Ad Verme Gelenekleri,
Ankara Ticaret Odası Dergisi, Şubat 1 976, 5. 1 6-25
TAN Nail,
Tü rkiye'de Baz ı Ticari Gelenek ve I nançlar
Ankara Ticaret Odası Dergisi, Aralik 1 974, 5.3- 1 8
TAN Nail,
Folklorum uzda Ölçü l ü Sözler, Istanbu/ 1 986, 5.25-63

202
TECER Ahmet Kutsi,
Mahya ve Kand i l ler,
Türk Fo/k/or Araştırma/art, c. Viii, nr. 1 63, Şubat 1 963, 5.2965-2966
TElCAN Mahmut,
Türklerle I lgi l i Streotipler ve Tü rk Degerleri Üzeri ne B i r Deneme,
Ankara 1 974, 5.422
TElCAN Mahmut,
Türklerde Yemek Yeme Alışkanlı kları ve Buna Il işkin Davranış Kal ıpları,
Türk Mutfağı Sempozyumu Bildirileri, Ankara 1 982, 5. 1 13- 1 32
TIMUR Serim,
Türkiye'de Aile Yap ısı, Ankara 1 972, 5.235
ULUNAY Refi Cevat,
Eski Sünnet Dügü n leri, Milliyet, 27 Ağustos 1 96 1
UYGU NER Muzaffer,
Ticari Örf ve Gelenekler,
Türk Fo/k/or Araştırma/art, c. V, nr. 1 1 7, Nisan 1 959, 5. 1 878- 1 879
ÜNEN Nurettin
Adana'da Eski Adetler: Sünnet,
Görüş/er, c. VI, nr. 56-57, Ağustos-Eylü/ 1 943, 5.8- 1 1
ÜNVER Süheyl,
Selçuklul ar, Beyl ikler ve Osman l ı l arda Yemek Usu l leri ve Vakitleri
Türk Mutfağı Sempozyumu Bildirileri, Ankara 1 982, 5. 1 - 1 4
Ü NVER Süheyl,
Mahya ve Mahyac ı l ı k,
Türk Fo/k/or Araştırma/art, c. /X, nr. 1 86, Ocak 1 965, 5.3636
YAlAN Ü mit Meriç,
I leri Endüstri Topl u m ları nda Aile Ku rumu Üzerine B i r Araştı rma,
Sosy% ji Dergisi, 3. Dizi, nr. l, Istanbul 1 988- 1 989, 5. 1 47- 1 74

203
YEN ER Şakir Sabri,
Çoçukluğumuzun Ramazanları,
Gaziantep Kültürü, c.x, nr. 1 1 9, Kasım 1 967, 5.5-6
YETIşEN Rıza,
Y ı l ı n Sayı l ı G ü nleri : Mu harrem Ayı
Türk Folklor Araşttrmalan,c.XI, nr.297, 5.4777-4778

204

You might also like