Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 225

Öteki

PSİKOLOJİ ÖTEKİ PSİKOLOJİ DİZİSİ

Yapım
ÖTEKİ AJANS

Baskı ve Cilt
AKIL HASTALARININ
ÖTEKİ MATBAASI
İÇ DÜNYASI
Birinci Basım
1992
Derleyen
İkinci Basım
1994 BERT KAPLAN
Rice Üniversitesi
Üçüncü Basım
1996

Dördüncü Basım
Temmuz 1998

B eşinci Basım
Ekim 1999

Yapıtın Ö zgün Adı


The Inner World of Mental illness

Türkçesi
BENGİ GÜNGÖR
YÖNETİM YERİ
M ediha Eldem Sokak 52/1
06420 K ızılay/ANKARA
Tel: 312 435 38 33
Fax: 312 433 96 09

ISBN 975-7782-16-5
b'
İÇİNDEKİLER:

Ö N S Ö Z ......................................................................................................................... 7

I. B Ö L Ü M - P SİK O Z D E N E Y İM L E R İ

Şu Anda Zaptedilmez Bir Çılgınım LARA JEFFERSO N..........................13


Mutluluk D ünyası-Dehşet Dünyası JOHN C U ST A N C E ...........................62
Bir Şizofrenin Otobiyografisi A N O N İM ............................................... 85
A z Bilinen Bir Ülke ANTON B O ISE N ..............................115
Paranoya DANIEL P.SCHREBER..................125
Polisiye Davalar L. PERCY K IN G ...............................134
Kendini Bulan Akıl CLIFFORD BEER S.......................... 148
İstemeyerek Anlatılan Öykü JANE H IL L Y E R ............................... 161
Bir Şizofrenin Öyküsü M ARGUERITE SECHEHAYE.. 167
Şizofreniyle Beraber Yaşamak NO RM A M A C D O N A LD ............... 177
Aynadan Bakış M ARY CECIL....................................192
Bir Centilmenin Akli Dengesizlik Durumundayken
Gördüğü Tedavinin Öyküsü JOHN P E R C E V A L .......................... 217
K işiliğin Yitirilmesi Deneyim i E. M EYER ve L. C O V I...................234

II. B Ö L Ü M - Ç E ŞİT L İ P S İK O P A T O L O JİK D E N E Y İM L E R

İçimde Olağanüstü
Bir Yaşam Yoğunluğu Var M ARY M ACLANE.......................... 243
İnsanın Kendi Hayatı JOHANNA F IE L D ........................... 262
Bir İntihar Öyküsü R.S. C A V A N ...................................... 274
L okom otif Tann WILLIAM E. L E O N A R D ............ 295
Bir Şizofren Yoğun Terapiyi Tanımlıyor
Dr. M.L. H AYW A RD ve
Dr. J.E. H A Y W A R D ..................... 306
Epilepsi (Sara) M ARGIAD E V A N S ....................... 331
ÖNSÖZ
Bir Doktorun Kendini
Psikosomatik Açıdan İncelemesi Dr. F. W E R T H A M .......................... 342

Bu kitap, akıl hastalalıklarıyla ilgilidir. Bu şaşırtıcı ve


garip olguyu anlayabilmek için en iyi yol, bu deneyimleri,
III. BÖLÜM - İLAÇ veya UYUŞTURUCU ETKİSİ ALTINDA yaşayan kişilerin ağzından dinlemektir. Böylece, akıl hasta­
YAŞANANLAR lığının "neye benzediğini" değil de gerçekte "ne olduğunu",
bu olgunun özünü anlayabiliriz.
'Mescaline'le Bir Pazar Dr. PHILIP S M IT H .........................357 Akıl hastalığını, bir kişinin öz beliğinde meydana gelen
H aşhaş Y iy ici FITZHUGH L U D L O W ..................367 radikal bir değişim olarak tanımlayabiliriz. Okuyacağınız ki­
şisel öykülerde, bu değişimin hem niteliğinin hem de yo­
ğunluğunun zengin tanımlamalarla anlatıldığını görebiliriz.
IV. BÖLÜM - ÜNLÜLERİN ÖYKÜLERİ Aynı zamanda bu olgunun gelişimi ve yokolma süreçlerini
de açıkça izleyebiliyoruz.
Yaşam ım Birden Durdu LEO T O L ST O Y ............................... 385 Psikiyatrinin hastaları yeterince dinlemek yerine yalnızca
Akıl İradeyi Yönetiyor St. A U G U ST IN E ..............................392 gözlemlere dayanarak sonuçlara varmak yolunu seçtiğini
Doktorlar Hastalığımı Anlamıyorlar V A SLA V N IJIN SK Y ..................... 401 söylemek, kanımızca pek haksızlık sayılmayacaktır. Bu bi­
Bulantım Hâlâ G eçm edi JEAN P A U L SA R TR E...................413 lim dalı, "yalnızca gözlemlenebilen şeylerin gerçek ve ob­
Fazla Bilinçli Olmak Bir Hastalıktır FYODOR D O STO Y E V SK İ 430 jektif olabileceklerini" ileri süren geleneksel bilim ve tıp gö­
rüşünü esas almaktadır. Hastaların yaşadıkları, geçirdikleri
deneyimler sübjektif, izlenimci olarak nitelendirilmekte ve
bunların doğruluğu araştırılamayacağından, kolayca çarpıtı-
labilineceğinden kaygılanılmaktadır. Özetlemek gerekirse bu
tür çalışmalar geleneksel bir bilim dalına malzeme olabile­
cek nitelikte görülmemektedir. Freud'çu görüşe göre hasta­
nın deneyimleri bir çeşit aldatmacadır ve o hastaya ilgili
esas gerçek gizli tutulmaktadır. Kişilik, hastanın kendi hak-
kındaki gerçekleri öğrenmesini önleyen, yalıtıcı bir savunma
8 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÖNSÖZ 9

yapısı çevresinde düzenlenmiştir. Gerçeği anlayan ve hasta­ O halde, özet olarak, bu öykülerin yaşanan gerçeklerin
nın buna ulaşmasını sağlayan araç, psiko-analisttir. O, has­ tam olarak olmasa bile, yeniden yaratılmaları olduğu söyle­
tanın kaçamaklarının, aldatmacalarının arasından gerçeğe nebilir. Bütün kusurlarına rağmen, hasta yani sübjektif göz,
ulaşır. Bir psikiyatr, hastanın karşısında bilim ve tıbbı, an­ yaşadığı olayları daha iyi anlatabilir. Dışarıdan bakanların
layış ve şefkatle birleştirmelidir. tahmin ettiklerini, o bilir.
Psikoterapi, hastanın yanlış, sübjektif bakış açısını ter- Bu kitapta okuyacağınız dokümanları yazan hastalar,
kedip, terapistin objektif görüşlerini kabullenmesini amaç­ olup bitenlerin farkındadırlar; amatörce, bilim adamlarının
lar. görevini üstlenmişlerdir. Psikiyatri teorilerinden habersiz ol­
Bu noktada, hastanın kendi görüşlerini feda edip, hastalı­ maları, klasik bir çerçeve içine sıkışmalarını önler. Şaşıla­
ğının ne olduğunu psikiyatrın objektif gözleriyle görmesi cak kadar güçlü olan içgörüleri pek çok bilinmeyen noktanın
gerekmektedir. aydınlatılmasında yardımcı olmuştur.
Psikiyatrik görüşe göre, eğer hasta kendince anlamı olan Bu öykülerin çoğunda toplumun beklentilerine karşı bir
bazı kavramlardan, görüşlerden ve inançlardan feragat eder­ tepki görülmektedir. Buna "yabancılaşma" deniyor. Deği­
se, artık iyileşmeye başladığı kabul edilir. şim kavramı çok önemlidir. Bir hastanın artık yaşamak iste­
Fakat, iyileşmek psikiyatrın görüş açısını kabul etmek­ mediğini bir yaşam biçimini reddetmesiyle değişim başlar.
Yeni bir ruhsal gerçek ortaya çıkar. İyileşme, hastalanmadan
se, hastalığın kendisi de tümüyle hastaya ait, kişisel bir ol­
önceki yaşama dönüş demek olmamalıdır. Yeni bir çözüme
gudur. Bu açıdan bakılınca, sübjektif görüş açısı, çarpıtıl­
yönelmelidir.
mış bile olsa, her zaman için daha geçerlidir. Filozof Santa-
Birinci öykünün yazarı Lara Jefferson'un dediği gibi;
yana'nın dediği gibi:
"delilikten, girdiğim kapıyı kullanarak kaçıp kurtulamam,
"Bir doktor hastalığın belirtilerini, nedenlerini ve tedavi
— ayrıca bunu yapmak da istemiyorum."
yollarını biraraya getirebilir; ama hasta bunun esasını kendi
Bu öyküler özellikle psikiyatri ve psikoloji öğrencileri
yollarıyla çok daha kolayca anlayabilir. Yanılsamaların, ha­ için çok değerlidir. Bunlar psikopatolojinin canlı bir imajını
yallerin dehşeti ve azameti, ki bunlar deliliğin en belirgin çizmekte ve gerçeğe en yakın bilgileri vermektedir. Ruhsal
elemanlarıdır; yalnızca bir deli veya deliliğe yatkın bir ruh karmaşaları, düzensizlikleri anlatan bu yazılar, neredeyse bu
tarafından anlaşılabilir." konulardaki klinik raporlarla eşdeğerdedirler. Bazı öyküler
Hastanın anlattıklarının, yaşadığı şeylerden oldukça yayınlanmış kitaplardan alınan bölümler, bazıları da çeşitli
farklı olabileceğini, okuyucu hatırından çıkarmamalıdır. Ya­ gazete veya dergilerde çıkan yazılar olarak sunulmuştur.
şanılanlar, sözlerle anlatılamayacak kadar olağanüstüdür. Bu kitabı, öyküleri yazan hastaların, psikiyatrik rahatsız­
Ayrıca insan, bir okuyucu kitlesine kendi hakkında bir şey­ lıklarının çeşitlerine göre üç bölümde okuyacaksınız; ayrıca
ler anlatırken özenli bir seçimden ve çarpıtmalardan kaçma- tarihteki bazı ünlülerin de yaşadıkları bazı buhranları, buna­
maz. Bir de "unutma faktörü" gözönüne alınmalıdır. lımları anlattıkları bir bölüm de vardır:
10 AKIL HASTALARININ tÇ DÜNYASI

1. Psikotik Deneyim — bu bölümde psikozlardan örnekler


göreceksiniz,
2. Çeşitli Psiko-Patolojik Deneyimler— bunlarda kitapta­
ki bütün diğer öyküler gibi hastaların kendi yazdıkları anıla­
rın, notların bir derlemesidir, BİRİNCİ BÖLÜM
3. îlaç veya uyuşturucu etkisi altında yaşananlar,
4. Ünlülerin Öyküleri - Tolstoy, Sartre, Dostoyevski gibi
ünlülerin akıl hastalığı belirtilerini tanımladıkları anılan ve­
ya yazılarıdır.
PSİKOZ DENEYİMLERİ
ŞU ANDA ZAPTEDİLEMEZ BİR ÇILGINIM.
DOĞRU DÜŞÜNMEYİ NASIL ÖĞRENEBİLİRİM?
Başlangıç noktamız; 1940'larda bir ortabatı devlet hastanesinde,
kağıt parçalarına, eski zarfların arkalarına ve paket kağıtlarına
yazılmış olan ilginç bir dokümandır. Bu yazıları hastane şefi bul­
du. Sonra da Miss Jefferson'un doktoruyla beraber ona portatif
daktilo makinesi ve kağıt verip yazmaya devam etmesi için cesa­
retlendirdiler. Aslında bunları yayınlanması için yazmamıştı ama
doktoru, yazıları, Tulsa, Okhahoma'da yayıncılık yapan Mr. Jack
Vickers'ın okumasını sağlamıştı. Miss. Jefferson iyileşince bunun
yayınlanmasını kabul etti. Mr. Vickers malzemeyi ayıklamak ve
düzenlemek için altı aydan fazla zaman harcadı ve notlan yayıma
hazırlamak için olağanüstü bir çaba sarfetti. Sonuç, galiba Miss
Jefferson'un yazdığından daha anlaşılır, daha tutarlı ve daha dü­
zenli bir kopya olarak ortaya çıktı. Mr. Vickers'a göre işin en zor
yanı, çok güzel yazılmış ama birbirinin tekrarı olan iki pasajdan
hangisini kullanacağına karar vennekti.
Miss. Jefferson'un bu mükemmel yazısı, günümüzün "sakinleştiril­
miş" hastanesinde belki artık görülmeyen, tedirgin, kargaşalı psi­
kiyatri koğuşunun öfke ve karışıklığını canlandırıyor. Ayrıca,
"zırdeli" olsa bile, kendi psikozunun anlamını ve hastahanelik bir
akıl hastasının durumunun derin ve içgörülü bir analizini yapıyor.
Bizim kanımıza göre, bu yalnız küçük çapta bir psikiyatri İdasiği
değil, aynı zamanda edebiyatımıza da önemli bir katkıdır.
Burada sunulan pasajlar, orijinal kitabın yaklaşık dörtte birini
oluşturuyor.

Ben, ben olduğum için "Benlik davasının garip bir parça­


sı olan, toplumun istediği davranış kurallarına ve standartla­
rına uygun bir yaşam süremeyen ben", kendimi benim gibi­
lerle beraber bir "deli hastanesine" kapatılmış buldum. Be­
nim bir şeyim yok, iyiyim -sadece en az iki bin yıl geç doğ­
muşum. Amazonların ve Bersek eğilimindeki hanımların
modası geçti. Onların bu kahrolası uygar dünyada artık yer­
leri yok.
14 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 15

Dünyada, yaşamın gereklerini yerine getiremeyen uyum­ bir kısır döngü değilse, onu hiç tanımamış olmayı isterim.
suzlarla yalın ve açık seçik bir şekilde uğraşıldığı bir çağ Ama bugün döngü kendi kendisini kovalamayı bir süre dur­
ve zamanda doğmuş olsaydım, çağdaşlanma pek fazla so­ durdu ve beni zırdelilikle zararsız kaçıklık arasındaki işaret­
run olmayacaktım. Beni, "Şeytanın etkilediği" diye tanıya­ lenmemiş çizgi üstünde bir yerlere düşürdü.
caklar ve ölene kadar taşa tutacaklardı veya aynı derecede Zararsız kaçıklık ulaşabilmeyi umut edebileceğim nor­
etkili bir başka biçimde benden kurtulacaklardı. male en yakın aşamadır, bu konuda kendi görüşüme pek gü­
Fakat, Amerika'nın zavallı, kandırılmış vergi mükellef­ venmiyorum.
leri uygar oldukları yanılsamasında direttikleri için bizim ba­ Tam o anda doktor işini bitirmişti ve benimle, fobileri­
kımımız ve tedavimiz için yapılan tesisleri işler halde tuta­ min (korkularımın) isimleri olduğunu sandığım uzun, teknik
bilmek için helak olana kadar çabalıyorlar. Sonra da kendile­ kelimelerle konuşarak zekâmı ve eğitimimi övüyordu.
ri için koyduklan standartlara göre yaşayabilmek için uğra­ Söylediklerinden bir şey anlamadım, bana Yahudice kü­
şırken ruhi çöküntüye girince, kendi seçtikleri resmi görevli­ für ediyor olabilirdi. Ama onun bu çok bilgince attığı nutuk­
ler tarafından deli diye bu tesislere kapatılıyorlar. tan anladığım kadarıyla — ve yüzü benimle şimdiye kadar
Biliyorum, doğru düşünemiyorum -ama vardığım sonuç­ konuşma yaptığı zamanlardakinden çok daha ciddiydi—
lar bence oldukça inandırıcı ve hâlâ bütün bu sistemin ce­ eğer bazı yeni zihinsel alışkanlıklar edinmezsem— ve bun­
hennemin ta kendisi olduğunu düşünüyorum. Fakat bu ko­ ları bir an önce öğrenemezsem, yakın bir gelecekte kendimi
nuda yapabileceğim hiç bir şey yok- çünkü deneme sorum­ "Üç Ev" de bulacaktım— ve oraya gittiğiniz zaman en diple­
luluğundan kurtarıldım. Bu da, kaderlerimiz çevresinde son­ re düştünüz demektir, artık ümitsiz ve iyileşmesi mümkün
suza kadar dönen kısır döngülerden biridir. Ben de bir akıl olmayan — bir delisiniz.
hastanesi girdabına yalnızca ters talihim yüzünden düştüm. Eğer başka bir şekilde düşünmeyi öğrenemezsem, kısa
Bir zamanlar güya toplumun zeki bir ferdi olduğum halde zamanda, tedavisi mümkün olmayan bir deli olacağım. İşte
şimdi burada oturuyorum. Uygarlığın gereklerine uygun önümde kelimeler halinde duruyor— küçük, siyah sözcükler,
olarak yaşamak için ciddi olarak çabalamama rağmen bir el ve bir kalemin ucu ile yazılmışlar— ve kaderim, dok­
zekâmın çok derin veya çok geniş açılı olduğundan şüpheli­ torun da kabul ettiği gibi "imkânsızlardan" birini başarabil­
yim. Zekâ konusunda herhalde yine de nasibimi almıştım, me yeteneğime bağlıydı.
yoksa direnebildiğim süre boyunca kurallara uyum sağlaya­ Bu yalnızca benim sorumluluğum, içimdeki yaşam gücü.
mazdım fakat şimdi uyum sağlayamıyorum çünkü içimde Bana yardım etmek için başka birinin yapabileceği bir şey
bir şey kırıldı ve ben deliyim ve hâlâ bunu bilmeme yetecek yok. Bu benim görevim. İnsanoğlunun anormal kişilerle ilgi­
kadar sağduyum olduğu için, diğerlerinden farklıyım; — bu li tüm çalışmalarına rağmen, çarpık, eğri-büğrü bir beyinin
da müthiş bir zeka işaretiymiş— bana öyle dediler. loş kıvrımlarına ulaşmalarını ve bu çarpıklıkları düzeltme­
Burada oturuyorum — zırdeliyim— ya gittikçe daha çok lerini sağlayabilecek hiç bir şey bulunamadı. Sonsuz fikirleri
delirmekten veya beni delirten hayata geri dönebilecek kadar ve teorileri var— fakat iş, esas, bir deliyi iyileştirebilme be­
sağlığımı kazanmaktan başka yapacak bir şey yok. Eğer bu cerisine gelince— son derece acizler.
16 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 17

Anlayamadığım veya başa çıkamadığım bir şeyler oldu­ yorum -ve doktorların başkalarının inanmasını istedikleri
ğunu bildiğim için, onlardan yardım istemeye geldim. İnsaflı gibi mi yoksa kendi inandıkları gibi mi düşündüklerinden
olmak lazım, ellerinden gelenin en iyisini yaptıklarına emi­ emin olduklarından şüpheliyim. Böyle şeyleri hiç bilmem,
nim. Fakat delilik kanser gibidir- hastanın iyileşmesi için za­ hiç değilse onların bildikleri şekilde bilmem.
manında tedavi edilmesi gerekir. Ye benim için -yalnızca Uzun Latince ve Yunanca kelimelerden oluşan bir listele­
"ÜÇ EV" kaldı. Önemi yok. ri vardı, içimizden birinde şu veya bu belirtilerden birini
Yaşam, herkes için, bireyseldir? Deli olan birisi için ise - gözlemleyince, fobilerimiz için hemen bir etiket yapıştınlır-
çıplak- ve yalnız birşeydir. Bunu, çıldırıp abuk sabuk ko­ dı ve böylece sorun bitmiş olurdu. Sadece bütün o uygun ke­
nuştuğum günlerde öğrendim. Bu sabah, her zamankinden limeleri ezberlemekle çok büyük bir şey başardıklarını san­
daha kuvvetle, önümde beni neyin beklediğinin farkında­ mıyorum. Biz deliliğin ne olduğunu onu yaşayarak öğren­
yım. Çılgınlık -Çıplaklık - Yalnızlık - Ümitsizce Çılgınlık miştik -(ve bundan daha yakın bir tanıma olamaz)- diğerle­
"üç evde", eğer başka şekilde düşünmeyi öğrenmezsem. rinden çok geniş ve köprü kumlamayacak bir uçummla ay­
Nasıl - nasıl - NASIL? Tanrı aşkına -bir insan başka tür­ rılmışız. Ve arada madde yatıyor -bölünmüş, parçalanmış
lü düşünmeyi nasıl öğrenir? Şu anda zaptedilmez bir çılgı­ ve ayrılmış.
nım- doğru düşünmeyi nasıl öğrenebilirim? Yine de, dünya­ Eski ırklara göre delilik "Şeytan Çarpması'ydı" ve kur­
da bir fazla -veya bir eksik deli kadın olması bu kadar önem­ banla zamanlarına uygun bir yöntemle uğraşırlardı. Onların
li mi? -O kadın ben olduğum için -ve benlik davasından pa­ yapmacıklı, ukala torunları, şimdiki zamanda yaşadıkları ve
yımı çokça aldığım için- benim -için-çok- çok fazla önem­ kendilerine "modem" dedikleri için şeytan fikrini bir kenara
liydi. Sonra şimdi düşünmeye cesaret edemediğim, beni se­ atmışlar ve karışık bir semboller sistemi geliştirmişler.
ven kişiler vardı. Onlar için bu durum altüst olmuş karanlık­ Sözcükler, teknik terimler- heceleri takırdarken bilimsel ana­
lara -ölüm-kefenler tabutlar filan- tercih edilirdi. liz gibi ses veriyorlar. Bütün bunlann, eski bir (voodoo) cadı
Fakat ben hastalıklıyım, -ve kalemi, marazî içgözlemimi doktoran sembolleriyle aynı mantık içinde toplanmış olduk­
durdurabilmek için sıkıca yakaladım- daha fazla devam et­ larını anlayabilecek kadar öngörüleri yok.
memek için. Çılgınca bir fikirdi -dahası çılgın bir beyinden Fakat bu beni hiç bir yere ulaştırmaz. Eğer başka şekilde
çıkmıştı. Hiç birşey düşünmemi durduramaz ya da düzelte­ düşünmeyi öğrenmem lazımsa -sahip olduğum zekamın ka­
mez- ve büyük bir düşüşe yönleniyorum. "Üç eve". lan bir kaç kırıntısıyla bunu yapmaya çalışmaktan başka ça­
Ne olduğunu bilmiyorum ama - bana birşeyler olmuştu. re yok. Fakat nasıl- işte soran bu.
Önceki benliğim tümüyle ufalanmış ve yerle bir olmuştu ve ***
hakkında hiç birşey bilmediğim bir yaratık ortaya çıkmıştı.
O benim için bir yabancıydı, -benim egoizmim onunkinin
yanında kaymağı alınmış süt gibiydi; ve düşündüğü şeyler Diğerlerinden daha mı fazla içgörüm vardı, yoksa aslında
de kâfirce düşüncelerdi. İsmi çılgınlıktı. Deliliğin kızıydı- korktuğumuz mu başımıza geliyor, bilemiyorum. Her neyse,
ve doktora göre ikisini de benim beynim yaratmıştı. Bilmi­ o burada ve beni hayatımın yirmi dokuzuncu yılında ele ge­
18 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 19

çirdiği de apaçık ortada. Beni yakaladı ve sürükledi — rahatlayacağım ki. Sonra herşey gülünç bir anı olarak kala­
nereye, bilmiyorum. Başımdan sonuna kadar bütün cehen­ cak- vücuduma o deli kadının yerleştiğini farkedince hisset­
nemi geçirip— çok uzaklara, cennete kadar. Şimdi de hızla tiğim o tuhaf duyguyu gülümseyerek hatırlayacağım. O, ta­
döndü, döndü ve geride hiç tanımadığım bir yabancı bıraktı. mamen bilinçsiz, duygusuz; mantığını dinlemeyen- kendi
Gövdemin içinde otururken, kendimi güçsüz ve hasta hisse­ kaprislerinden ve içinden gelenlerden daha güçlü hiç bir ka­
diyorum, sık sık kusuyorum ve öyle sendeliyorum ki zorluk­ nun, kural tanımayan- ve hiç bir şeyden korkmayan- bir deli
la yürüyebiliyorum. En küçük bir harekette, baştan aşağı bir kadın.
ter boşanıyor — ben bir deliyim— ve bunun farkındayım. Biraz sonra uyanacağım ve ne kadar güçsüz olduğumu,
Devlet benim deli olduğuma karar verdi; artık hiç bir onun iri ve çirkin kalıbını kıpırdatabilmek için ne kadar ça­
şeyden sorumlu değilim, onun için bu düğümü çözmeye ça­ resizce çabaladığımı hatırlayacağım. Düşler, uykudayken
lışmam veya bir şeyleri kurtarmaya çabalamam bana aptal­ gerçek gibi görünürler fakat ne kadar çabuk biterler; uyanın­
ca ve anlamsız geliyor. Ama bu düğüm 'ben' olduğum için, ca bu kabusa gülüp geçeceğim. Bu derisi yüzülmüş koca at
onu olduğu gibi bırakamam da. Öyle yapmam daha iyi olur­ yalnızca -birisinin kabusu- hepsi bu.
du — ama yine de yapamam. Ellerimde hala bir yaşam tutu­ O, gerçek değil -o 'ben' değil- rüyalarımdan önce onu hiç
yorum— bu yaşamın bir akıl hastanesinde geçirilmesi ge­
görmemiştim, şimdi rüyada bol bol görüyorum. Ben onu rü­
rekse bile. Bütün mücadeleleri kaybettiğim halde bu çatış­
yamda görmüyorsam- o zaman başka birinin rüyasında de­
manın dışında bırakılmıyorum. Bütün silahlarım yetersiz
mektir. Onlar da biraz sonra uyanacaklar ve bütün bunlar ge­
kalsalar bile hemen yenilerini bulmam gerekli.
cenin içinde- uyanınca kabusların gittiği yerde- kaybolacak­
Delilikten kaçabilmek için içine girdiğim kapıdan çıka­
mam, bu kesin -ayrıca böyle yapmak da istemiyorum. Dü­ lar.
nün mücadeleleri öldü- bitti. Bırakın onlar düştükleri yerde Oh, bu bir rüya -bir kuruntu- bir yanılsama- bir kâbus.
kalsınlar -unutulsunlar. Geriye dönemem- ileriye doğru git­ Hepsi, görüntülerin ve hayallerin çılgın bir karışımı. Çev­
meliyim- bu yol beni "Üç Eve" götürse bile. Orada tedavileri remde süregiden bütün bu hezeyanlar, ulumalar- bunlardan
mümkün olmayan ümitsiz vakalar bir aşağı bir yukarı yürür­ kurtulabilmem için- birisi gelip beni uyandırmayacak mı?
ler, ağlaşırlar ve gövdelerinin ölümünü beklerler. Eğer uyanacaksam -kendi kendime uyanabilmeliyim-
Bundan kaçamam -buna katlanamam da- nasıl dayanaca­ benden başka kimse bunu başaramaz. Ama nasıl yapacağı­
ğım ben! mı bilmiyorum.
Her şey bir rüya, bir kâbus. Daha önce hiç bir doktor Eski 'ben'den geriye sadece bir gölge kaldı. Önceki tüm
önümde durup, başka türlü düşünmeyi öğrenmediğim tak- yaşamım öylesine kayboldu ki, bu Taş Devri'nde yaşamış
dikde, kısa sürede iyileşemeyecek kadar delireceğimi söyle­ bir varlık olabilir -ardında bu dünyadan geçip gittiğinin belir­
memişti. tisi olarak bir kaç kemik parçası bırakarak yokoldu.
Bunların hepsinin bir rüya olduğuna eminim. Şimdi uya­ Bir vakitler 'ben' olan kişi, şimdi meydana gelen bu yara­
nacağım ve oh, bütün bunların rüya olduğunu anlayınca Öyle tığın doğmasını engelleyemediğine göre, daha güçlü olan bu
20 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI
PSİKOZ DENEYİMLERİ 21
yaratığı, eski benliğimin hayaletinin denetlemesi pek kolay seçik bir şekilde biçimden biçime girecek, ilk şeklin dış hat­
olmayacak. ları İkincisinin içinde kaybolacak.
Bu eski benliğimin ölümünde ve gömülmesinde hazır bu­ Bu eğer bir yanılsama ise -ki her şeye rağmen gerçektir-
lundum. Tabutu deli gömleğiydi ve akıl hastanesinin bir hüc­ ve eğer kazandığım ikinci kişilik bütün bu zaman boyunca
resinde gömülmüştü. öbürünün dış hatları içinde saklı idiyse- öbürüne geri dön­
Başkalarına göre ben yalnızca bir manyaktım - menin çılgın kargaşasını yaşamaktansa ölmeyi tercih ede­
uluyordum- ama doğanın tuhaf bir cilvesiyle, delilik gelme­ rim. O, ilk benliğim ölü kalsın- geçmişe ait bütün diğer şey­
den önce bir deli gömleği isteyecek kadar kurnaz bir îskoç lerle beraber. Elimden gelseydi onu geri çağırmazdım. Hiç
öngörüm vardı. kimse kendi ölüm haberimi benden daha iyi yazamaz- çünkü
Belki de acımasız bir Kayıt Meleği neler olup bittiğini bi­ ölen benim. Yaşamla başa çıkamayan- ondan kaçamayan-
liyor ve yazabiliyordu, ama ben anlamıyorum. Bundan sonra ve de ona uyum sağlayamayan zavallı bir yaratık. Böylece
da mücadelem bilinç düzeyimin üstünde -veya altında- de­ delirdi ve müthiş bir acı içinde öldü -hayal kırıklığı, yılgın­
vam ediyordu. lık ve hezeyanlar içinde.
Yapabildiğim tek şey -hiç bir kelimenin tanımlayamaya- Onun hakkında doğru olarak söylenebilecek en kötü şey,
cağı şeyleri hissetmekti- ürke ürke -çırılçıplak- gittikçe daha onun bir aptal ve korkak olduğunu söylemektir. En iyisi de:
çok delirerek. Deliliğin gelişini görebilecek kadar öngörüsü oluşu ve bu­
Bir hücreye kilitlenmiştim -tek arkadaşım çılgınlığımdı. nun için gerekli hazırlıkları yapmasıdır. Yalnızca kendini
Beni hapseden ağır pirinç kilit, bir sembolden başka bir şey mahva götürüyordu. Ve içimizdeki çoşkulan, duygulan,
değildi. En uzak yıldızda yaşayan tek insan ben olsaydım, hepsini bilen Tann, yalnız O, sonunun bir yenilgi mi yoksa
bundan daha yalnız olamazdım. Yo -yaşamın çıplaklığının zafer mi olacağına karar verebilir.
ve yalnızlığının ne demek olduğunu bana öğreten, bu kilit Yenilgim bana acımasız bir ders verdi; yaşama problemi­
değildi. Çünkü ben delilikle beraber uzun bir ölüm nöbeti ne uyum sağlayabilmek için kullandığım metotların doğru
tutmuştum -Akıl ölürken. olmadığını öğrendim. Eğer benim yanlış, hatalı düşünme
Delilik, önceki 'ben'in ölümünde hazır bulunduğu gibi, şeklim beynimin beni tuzağa düşürmek için ördüğü bir ağ
İkincinin doğumuna da sebep olmuştu. idiyse, o zaman, aynı tipte bir örgü örmenin beni bu tuzaktan
Hemşireler daha önce bağladıkları aynı gövdeyi çözdük­ kurtaramayacağı da mantıklı değil mi?
Derdimin ne olduğunu bilmiyorum -yalnızca birşey yan­
leri halde, bu gövdenin içinde kımıldanan yaratık artık aynı
lış, birşey ters gidiyor- çok ters. Ve onu nasıl düzelteceğimi
kişi değildi.
bilemiyorum.
Böyle şeylerin bir açıklaması olduğunu düşünen kişiler,
Üzerinde duracak somut bir şey yok - ayaklarımın altın­
istediklerini söylesinler; ben anlamıyorum.
da uçsuz bucaksız, tehlikeli bir yılgınlık ve ümitsizlik batak­
Bütün bunlar bir rüya -bir yanılsama- hileli, aldatmacalı lığı uzanıyor- bunu sonsuz başarı, heyecan ve kendinden
bir düzen -Sinsice çizilmiş çizgiler göz alırken yalın, açık geçme devreleri izliyor ve her iki ruh hali de mantıklı bir te­
22 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 23

mele dayanmıyor. Bütün hayatım boyunca ya birinin ya öte­ dini beğenmişlik bir manyağın işaretiyse, -o zaman o bir
kinin pençesinde kıvrandım ve akıllı, mantıklı olmak gibi manyaktır- ve kısa süre sonra "Uç Evde" olacak, gelecek
bir düzeyde kalabilmek için çabalarken harcadığım enerjiyi onu hiç endişelendirmiyor. O cehennemden gelmişti ve üze­
düşündükçe bir boşluk ve bulantı hissediyorum. rinde hâlâ duman - ve kavrulmuş et- kokusu var; bunun için
Ve şimdi, Akıl ve Mantık kaçıp gittiğinden beri - önünde uzanan kadere bakabilecek - ve gülebilecek - cüreti
tamamen- ve problemi de hâlâ çözemediğime göre -işte, ge­ ve cesareti var. Ondan öncekinin değer verdiği şeyleri hiç
riye sadece "üç Ev" kalıyor. -Eğer- eğer - başaramazsam - ki önemsemiyor- Önceki kişiliğinin gölgesiyle alay ediyor - ve
eğer başarabilseydim bu bir mucize olurdu. ona bir küstahlık bayrağı sallıyor. Ve ben hala bölünmüş du­
Deli gömleğinin içinde yatarken doğan bu çılgın deli ka­ rumda olduğum için, anıları benimle beraber oldukları süre­
dının beyninde çılgınca bir fikir dolaşıyor. ce bütün eski düşünce ve fikirlerimden tamamen vazgeçemi­
Delilik sırasında doğduğu için, bu fikir ona babalık ya­ yorum. Ne de sonradan oluşan manyak 'ben'e bu düşünceleri
pan bir canavara benziyor. Ona göre ateşe karşı en uygun empoze edebiliyorum.
silah ateşti. Ve delilikte savaş ancak delilikle olurdu. O bel­ Mantık ve akılla yönetilebilen hiçbir yaratık, manyak de­
ki de sandığım kadar deli değil- belki de bana gelmeden ön­ ğildir. Ve bu sonradan doğan yaratığın mantığa dayanmayan
ce benim olduğumdan daha akıllı. Fikrini o kadar mantıklıca bir akıl yürütme metodu var - fakat daha ikna edici. Sonuçla­
anlatıyor ki delilikte aklını ve mantığını kaybetmek yerine - ra çıplak ve keskin bir yol izleyerek ulaşıyor. Bir sonuca
ve öbür kıyıda deliliği bulmak - gerçekte çılgınlıkta deliliği­ varmak için düşüncenin yavaş sürecine güvenmezdi - duy­
mi kaybedeceğimi- ve öbür kıyıda sağlam bir beyin bulaca­ guların arasına orakla biçer gibi -zincirleme şimşekler gibi-
ğımı düşündürüyor. keser, girerdi.
Hangisi doğru olursa olsun, boydan boya cehennemi ka- Onunla ne yapmam gerektiğini bilmiyorum -ya da ona
tettiğimi - ve yaşamımın geri kalan bölümünü öbür kıyıda nasıl direneceğimi veya onu nasıl eğitip bir zamanlar bana
bir yerlerde bulduğumu iyi biliyorum. Ama deliliğin cehen­ öğretilen nezaket kurallarını ona nasıl öğreteceğimi bilmiyo­
neme götürdüğü parçam buna dayanamıyor. Yolculuğun rum.
korkunç sıcaklığı onu meydana getiren maddeyi tüketip bi­ Oh, evet o "Üç Eve" gidecek, buna hiç şüphe yok. Ama
tirmişti. Bir gölgeye dönmüş, erimişti. bununla yalnızca alay ediyor - bana, hayatın bir akıl hastane­
Bu sonradan oluşan yaratık, kendine has düşünce ve fi­ sinde veya dışarda yaşanmasının hiç bir önemi olmadığını
kirlere sahip. Bir gölge tarafından kontrol edilemez. söylüyor.
Bir zamanlar ben olan zayıf ve korkak yaratık, zayıflı­ Bana, hayatın bütün önemli sorunlarını ve konularını ka­
ğından ve korkusundan böyle bir yaratığı - şimdiki halim- çırdığımı, hiçbir şeyi açıkça göremediğimi söylüyor. Yalnız
ortaya çıkarabildiyse, dünya ona haksızlık etmiş demektir. dış görünüşlerle ilgilendiğim için büyük içsel değerlerin an­
O kadın bir budala değildi, aksine bir dahiydi; -kendi zayıflı­ lamını hep kaçırıyormuşum. Normal - veya anormal - zihin
ğından ve başarısızlığından doğmuş olan yaratığın bir ucu­ diye birşey yokmuş, yalnızca zihinler ve daha çok zihinler
be, bir çirkinlik abidesi olmasına rağmen. Muazzam bir ken­ varmış. Önemli olan hayatmış, onun sınıflandırılması de­
24 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 25

ğilmiş. Onu yaşamak - ondan korkmamak. Parçalansın, - tor benimle konuşurken kalem elimdeydi- sözünü bitirip be­
coşsun- gerekiyorsa yıkıcı olsun - ama bu hayatı yaşa, on­ ni sersemlemiş bir halde ellerime bakarken bırakıp gittiği za­
dan korkma. man- bu fikir aklıma geldi. Dışarıdan, bağlanmış, bağırıp
Benim delirdiğimi fısıldıyor -herhangi bir içsel bozukluk çağıran, abuk sabuk söylenen öbür delilerin seslerini duy­
yüzünden değil- çok sıkı denetleme, kontrol ve çabalama yü­ dum - (içlerinden birisi ölüyor ve bunun farkında değil) - ve
zünden delirmişim. Olduğum şekilden başka, doğadışı bir deliliğin bütün bu kargaşasını, bu ölümlerden beter olan katı
kalıba girmeye çabalamak. Bilmiyorum. Onun doğru düşün­ ve yalnız yaşamı- ve bütün bunların acısını, boşluğunu ve
düğünden, haklı olduğundan emin değilim -ama eğer başı­ ümitsizliğini- ve sonsuzluğu, ebediyeti hissettim- ve bu ses
ma gelen bu dertler çok fazla kısıtlamaların sonucu olarak beynimde bir başka anlamla birleşti. Etrafımda dönüyor,
ortaya çıktılarsa -öyle çok fazla kısıtlamaların uygulanabile­ çarpıyordu -bir sel- nereden salıverildiğini Tanrı bilir -
ceği yeni bir yer görüyorum- Çinliler'in ayak bağlama adet­ hepimizi mahvolmaya, yıkıma doğru sürüklüyordu.
lerine karşı duyduğumuz tiksintiyi uygulayabilecek yeni bir Diğerlerine baktım- ve tuhaf bir yakınlık hissettim. Onla­
yer görüyorum. rı saran deli gömleklerine baktım- (kendi kollarımdan bağ­
Bütün bu çarpık felsefeler benim sorunlarımı çözmüyor. lanmış olmanın uyuşukluğu daha geçmemişti) - ve o zaman
Parçalanıp dağılmanın arkasında yatan nedenleri bildiğini aklıma gelen düşünceler - kendi Tanrımla benim aramdaydı
zannedenler, kurbanı kurtarmak için etkili bir tedavi geliştir­ - çünkü bunlar delilikti, çılgınlıktı. Etrafımda helezonlar çi­
meye çalışsınlar. Veya eğer bu mümkün değilse -sorunların zen sel beni aşağıya çekiyordu, adeta emiyordu -ve elimdeki
köküne inip araştırabilecek kadar akıllı olanlar, o kadar akıl­ kalem yakalayabileceğim bir kamış parçasıydı. O yalnızca
lı olmayanlara- problemle nasıl başa çıkılabileceğini öğret­ bir kamıştı -ama onu yakaladım- ve şimdi bir süre için ba­
sinler. Nedenleri bulmak -veya kabahatin kimde olduğunu şımı suyun üzerinde tutabiliyorum- yazdıklarım başkaları
ispat etmek- eğer bugüne kadar denendiyse, bana yardım için bir anlam taşımasalar bile -hiç değilse- bana biraz yar­
edebilmek için çok geç kaldılar. Gerçek şu ki, ben zaten dımları oldu. Birkaç yetersiz tabir, cümle bulabildim, ve söz­
şimdiden buradayım, bir akıl hastanesinde, büyük bir Delili­ cüklere uyması için yontulabilen şeyler de delilik değildir.
ğin tam ortasında; "Üç Eve" ve ümitsiz çılgınlığa doğru sü­ Öyle devasa, büyük fikirler ki, onları tanımlayabilecek
rükleniyorum -eğer bir mucize gerçekleştiremezsem. bir sembol yaratılamaz - bu düşünceler bulanık, elle tutula­
Zaten zorluğun içine düşmüşüm -ve eğer kurtarılmam maz ve karamsarlık dolu, korkutucu delilik üretiyor.
gerekiyorsa bunu kendi kendime yapmalıyım çünkü başka Bu şeyin -herhangi bir şeyin -kelimelerle meydana getiri­
birisi bana yardım edemez. len bir anlama uydurulabilmesi bütün benliği kaplayacak, bu­
Ve değerli pek az silahım -ve azıcık cephanem var, tabii naltacak kadar büyük olmadığını gösterir. Biz, çok geniş, bi­
eğer çok gerektiğinde Akıl Ana benim için bir silah uydur- linmeyen ve tanınması kolay olmayan şeylerden korkarız.
mazsa-. Olağan bir noktaya getirilebilen şeylerle başa çıkılabilir-
Problemi karşılamam ve onunla bir şekilde başa çık­ bu nokta anlayışımız ve kavrayışımızın odak noktası olabi­
mam gerektiği için -bu kağıt kalem fikrini geliştirdim. Dok­ lir.
26 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 27

Bir kalemim ve hiç değilse bir süre idare edebilecek sayı­ Bu belki de daha önceki hayatında deliler hakkında sayfa­
da kağıdım var- ve şimdi bu deli kadın abuk sabuk söylen­ larca yazdığın dramlara karşı ödemek zorunda olduğun bir
mek istediği sürece- hezeyanlarımızın sesi kağıda kelimeler kefalet -bir borç- bir cezadır.
olarak dökülürse ne olur sanki- veya havada yükselip bütün Zavallı Shakespeare -benimle "Üç Eve" yollanacağını
diğer süregelen gürültü ve kargaşaya karışabilir. Onun dü­ çünkü bir manyak olduğunu söylemek, önceki dehanın tam
şünceleri çılgınca- ama benim daha çılgın bir düşüncem bir saptırması olacak. Ve bu dünyaya geri dönerken bu türde
var- onu bir kaleme bağlı olarak tutmaya zorlamak ve uzun bir düzene gelmen zevkinin ve seçme yeteneğinin -bu konu­
süre onu yazı yazmanın yavaş ritminde alıkoymak gibi- bu da bir tercihin olsaydı- bir yansıması olurdu. Ama sen beni
onu bir şekilde ehlileştirebilir. Aslında çimenlerde vahşi bir seçmedin -ben seni seçtim- ve bunu umursamamalısm- çün­
kü burada senin pek sevdiğin konulardan bol bol var. Ve, se­
boğayı ehlileştirmeyi tercih ederim. O bir manyak olduğu
nin o çok büyük dehana saygı göstermemezlik yapmıyorum-
için nasıl başa çıkabileceğimi bilmiyorum. O, ben olduğum
bahse girerim ki, sen, kendin bir deli olduğun zaman - delili­
için- ve bir manyak bile olsam kendimi kendi ellerimde his­
ği o kadar da şaşırtıcı, korkutucu bulmayacaksın. Hele, ken­
settiğim için, bir yol bulup kendimle başa çıkmalıyım. dine benzeyenlerle beraber yaşarken.
Hemşire şu anda yazdığım kağıtlardan birisini aldı. Onu
okudu -bana acayip acayip baktı- ve ne yaptığımı zannettiği­ ***
mi sordu. Ve benim bu tuhaf işimle ilgili bir cevap beklediği
için onu hayal kırıklığına uğratmak istemedim. Bu sebeple Doktor şu anda işini bitirdi. Bütünüyle çok çekici bir
ona uygun bir cevap verdim. Ona, Shakespeare olduğumu adam. Nörotik bir kadın için ona karşı bazı duygular besle­
söyledim, deli gömleğinden kaçınmaya çalışan bir Shakes­ memek zor -fakat bu doktor müthiş zeki. Bu doktorların
peare. (Bir şeyin yeniden dünyaya gelmiş kişiliği olmak hepsi öyle. Bizleri, protoplazmamızın en belirsiz bulaşık le­
bende tuhaf bir his uyandırıyordu, bunu kabul ediyorum, fa­ kelerine kadar incelediler, psikanaliz yaptılar- ve benim
kat Shakespeare'in bana hak vereceğinden şüpheliyim.) açımdan, buldukları şeylerle 'Ego'm hiç de pohpohlanmış
Ama, yaşasın! Hemşire yan koridorlardan koca bir tomar olmadı. Aman, bu doktorlar! Yaşam içime yakıcı bir tutku
kağıtla geri geldi ve "Devam et, Shakespeare" dedi. verdi, kendimi onların hipotezlerinin tamamlanmasına karış­
tırmak- ve eğer ben bir katırın ikiz kardeşiysem o zaman on­
Gerçekten, Shakespeare, senin o sessiz İngiliz mezarın­
lar da mutlaka çok iyi birer veteriner oluyorlar.
dan bu kadar kolay çağırılabileceğini bilmiyordum. Benim
Bize deli diyorlar- ve aslında onlar da bizim gibi tutarsız,
şimdi içinde bulunduğum çıkmazda, bir büyüklük komplek­
uçan ve değişkendirler. Özellikle bu doktor. Bir gün benim­
si, hülyası için böyle şanslı bir seçim yapan başka birini ta­ le acımasızca alay eder, eğlenir; bir başka gün de benimle
nımıyorum. Öyleyse, hoşgeldin! Benim düzenimden mem­ hüzünlü bir halde konuşur. Ve bu sabah ilerideki kaderimi
nun kalacağım umarım. Zavallı dostum, daha önceki duru­ anlatırken gözleri yaşlarla buğulanmıştı. O ve onun zekası
mundan sonra bu senin için gerçek bir düşüş. kahrolsun!
28 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 29

Monoton bir müzik gibi durmadan söylenerek şunu kafa­ de- ama o da aynı dertten muzdarip. Belirtileri kendinde na­
ma sokmak istiyordu -"çok kendini düşünüyor -çok bencil- sıl göremedi anlayamıyorum, halbuki başkalarında açıkça
çok bencil. Başka türlü düşünmeyi öğren- Başka türlü dü­ görebiliyor.
şünmeyi öğren- Başka türlü düşünmeyi öğren." -Bunu nasıl Lordlara yakışır mükemmelliği ile burada günde iki defa
yapabilirim? Nasıl- nasıl- yapabilirim? Kahretsin, nasıl ya­ mağrurca dolaşır. Bilgeliğiyle övünen büyük, Modem Bilim
pabilirim? Onun önerilerini uygulamaya çalıştım ama biraz Adamı, kendi laboratuarında, iş başında. Burada, "Hid-
olsun başka türlü düşünmeyi öğrenemedim. Bütün çabala­ ro"daki biz hastalar artık insan olarak görülmeyiz, sadece
rım boşa gitti. test tüplerindeki şeyleriz. Deneyler. Bazılarımız başarılı de­
Oh evet, o iyi bir doktor. Fevkalade bir doktor. Bütün ka­ ğil. Özellikle ben, onun hiç iyi gitmeyen bir deneyiyim ve şu
rarları mükemmel bir mantık üzerine kurulmuş, bana söyle­ sıralarda "Üç Eve" boşaltılacağım.
diği şeyler doğru -midemi bulandıracak kadar doğru. O hak­ Şimdi farelerin, tavşanların ve kobayların deneyler sıra­
lı, tiksindirecek kadar haklı. Aslında o, dünyadaki bütün er­ sında neler hissettiklerini çok iyi anlıyorum.
dem ve zekanın bir simgesi. Bu yüzden ondan nefret ediyo­ Teşrih acı verir- bunun tersini söyleyenler kendilerinin
rum- coşkuyla, tutkuyla. Fakat bunları bilmek, ona bir tokat deli olduklarını ilan etsinler- ve modem bir psikolog onların
atma dürtümü bastırmıyor ve dürtü bana söylediği şeyleri beyinlerini incelesin, analiz yapsın.
doğruluyor. Doktor size gelir ve en profesyonel haliyle- o zamanki ha­
Ona bir çan takmak isterdim -böylece çarpık beynimin vasının izin verdiği derecede kibar ve yumuşak bir şekilde,
kıvrımları ve yarıkları arasında dolaşmaya başladığını far- sizin çok Egoist olduğunuzu ve başka türlü düşünmeyi öğ­
kedebildim. Korkularımı avlamaya çalışıyor ama onları bu­ renmediğiniz takdirde "Üç Eve" gideceğinizi söyler.
lunca hiçbir şey yapamıyor, öyleyse avlanmanın ne faydası Ve eğer sizde gerçekten için için büyüyen bulaşıcı bir
var? Fobiler küçük, duygusal şeylerdir; onları araştırmak, "kendini çok düşünme" hastalığı varsa, bir kalem ve eski
deşmek bir çıbanı deşmek gibidir. Onları iyileştirmez. Tek mektupların boş sayfalarını alırsınız elinize, yatakhanede
yaptığı şey, onların arasında sinsice dolaşmak, onları altüst oturup, kendinize Shakespeare der ve her şeyi anlatmaya
etmek. Çok özel nitelikli bir örnek bulunca bu keşfiyle öyle başlarsınız.
heyecanlanır ki tıpkı ender bulunan bir böceği yakalayan bir Bu bir Böcek-evi-Böcek-evi-Böcek-evi. Yaşasın Böcek-
böcek avcısına benzer. evi! Bu aynı zamanda Hidro-Hidro-Hidro- yaşasın Hidro-!
Onu bulduktan sonra ne yapacağını bilmez. Onu dışarı Böcekevi kaçıkların kapatıldığı, gözlendiği, tedavi gördüğü,
çıkaramaz, çerçeveleyemez veya alkol içinde saklayamaz. üzerinde çalışıldığı bir yerdir. Burada bir köpek yavrusunun
Bu keşfinin delili olarak elinde sadece albümüne yapıştıra­ pire sabunuyla yıkanmasından daha mantıklı olmayan bir
cağı uzun, anlaşılmaz bir kelime vardır. Ve isterim ki- oh sürü şey yapılıyor. Belki köpek yavrusuna banyonun faydası
hem de nasıl, ondaki kendini beğenmişliğin, kendine güve­ vardır ama köpeğin onu yıkayanlara pek güveni yok. Öylece
nin birazını alabilecek kudretim ve deham olmasını o kadar yakalayıp banyoya doldurmuşlar- protestolarına, direnmele­
isterim ki. Bana kendini düşünen, egoist diyor, -ve öyleyim rine aldırmamışlar. Biz de öyleyiz. Protestolarımıza, diren­
30 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 31

melerimize, hiç aldırmazlar. Bize yapılan her şey iyiliğimiz vanına doğru bir sıcak su fıskiyesi gibi yakıcı öfkesini bo­
için yapılıyor, bunu anlayamamamız kötü talihimiz yüzün­ şaltıyor. Böylesine bir öfkeyle çıkarılan bir insan sesinin öy­
den. Evet -burası Hidro- anormalliklerimizi düzeltmek için le bir gürültü çıkarabileceğine ve hala konuşma şeklinde
her şeyin yapıldığı yer. kullanılabileceğine inanmak imkansız gibi geliyor. Ama ger­
Ve bunun bir "Tedavi" olduğunu belirteyim -ve bunun çekten öyle oluyor -hatta tavana çarpan güç bile küfürlerin
"Verildiğini" belirteyim. şeklini bozmuyor -çünkü bu küfürler sağlam ve gerçek şey­
Şimdi, hemşireler hastalardan birini besliyorlar. Yemeye­ lerdi ve çıkardığı diğer gürültülerin arasından sıyrılıp yükse­
cek. Yemek istemedi. Ama yine de yemeği üzerine boşaltı­ liyordu. Onları Delilik oluşturmuştu; iki misli kuvvetle, pe­
yorlar. Ağzına tahta bir mandal koydular ve kadın ağzmda- kiştirilmiş nefretle meydana gelmişlerdi ve ne onları fışkır­
kileri onlara doğru püskürtmek, kusmak istediği için, kalkan tan güç ne de tavana çarpma etkisi onları engelleyemiyordu.
gibi tuttukları bir çarşafın arkasına sinmişlerdi. Kadın bir Öylesine altüst edici bir patlamayla savurduğu küfür ve
nefeste sırayla tükürüyor, uluyor ve küfrediyor; deli gömleği lanetlerin tavana çarpınca parça parça olacağını düşünebilir­
giydirilmiş olduğundan tükürmek, ulumak ve küfretmekten siniz. Ama bu küfürler o kadar güçsüz değiller. Onlar koca­
başka bir şey yapamıyor. Ama nasıl tükürüyor, nasıl küfre­ man ve iri yapılı olup, büyük bir güç ve şiddetle hareket edi­
diyor, nasıl uluyor! Gerçekten bu deliliğin muhteşem bir yorlar. Onun için tavana çarpınca zedelenmek yerine, onlar
sergilenişi. Yüzü öfkeden morarmış, boğazındaki damarları tavanı eziyorlar, herşeyin yönü değişik burada. Roket gibi
dışarı fırlamıştı. Ağzını küfretmek için açtığında, çarşafın hep yukarıya doğru uçup stratosferi delip geçecekleri yerde,
arkasından bir hemşire çıkıyor, ağzına büyük bir yudum süt tavandan tekrar duvarlara çarpıyorlar, tekrar tekrar duvardan
boşaltıyordu. Diğer bir hemşire nefesini kesmek için burnu­ duvara vurarak koridorlarda çınlıyorlar -böylece biz hâlâ ilk
nu sıkıyor ağzını da havluyla kapatıyordu.Ama kadın yine bağırtıların etkisinde kalıyoruz. Daha önce asla böyle bir söz
de yutmuyor boğazında kalan konuşmalarla boğuluyordu. dağarcığı görmemiştim! Küfür sanatında bir denizciye ders
Kelimeler sütün içinde gargara yapıyorlar ama kadın yine verebilirdi. Sanatın ötesine ulaşan yeteneği ise -bir dehadır!
de yutmuyor. Sütün içinden çıkan sesler aslında küfürleri Yüz kilonun üstünde iri yarı bir kadındı. Şimdi bu kilo­
tam anlamıyla ifade etmiyorlardı, sıvının içinde şekillerini nun yarısına indi, etleri uzun çatısının çevresinde gevşek
kaybetmişlerdi. Ama bu kelimelerin mhu, özü sütün arasın­ gevşek sarkıyordu. Pelvis kemikleri bir kasenin ağzı gibi gö­
dan kaçıyor ve sanki kaynıyormuş gibi sesler çıkararak ha­ rünüyordu. Gövdesi ise kırışıklıklarla dolu pörsümüş bir yı­
vaya karışıyorlar. Ve kadın da küfürlerin yardımı olmadan ğın halindeydi. Durmadan kaşındığı ve tırnakladığı için kır­
da onları kaynama noktasına getirebilecek kadar deli. Yut­ mızı çiziklerle doluydu. Etine öyle kuvvetle tırnak batırmış­
madan önce ölene kadar boğuşamadığı için kendinden nef­ tı ki bazı yerlerde derisinin arasından eti görünüyordu.
ret ediyor. Kendi acizliğine ve çaresizliğine öfkeleniyor ve Ama ben "Tırmalanmış Göbeği" seviyordum, çünkü deli
hemşirelerden de inanılmaz bir öfkeyle nefret ediyor. Şimdi gömleği giydiğim bir gün ayağa kalkıp dansetmişti. Benim
işleri bitti ve onu rahat bırakıyorlar; kadının öfkesi ve gaza­ şarkılarıma dansıyla eşlik etmişti -çılgınca fırıldak gibi dö­
bı da genel olarak bütün dünyaya yöneliyor ve Hidro'nun ta­ nen bir dans- ve o çırılçıplaktı. Benim şarkıma eşlik ettiği
32 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 33

için bağlanmıştı. Güzel bir şarkı değildi- ben zırdeliydim Birbirimize deli deriz ve hepimiz beraberce bir sandalda­
yoksa bu böcek-evinde şarkı söylemezdim. yız: Onun için, eğer kendime Shakespeare diyor ve diğerleri
Ve o, benden de deliydi yoksa şarkıma eşlik edip danset- hakkında yazıyorsam, 'mani'nin eski geleneklerine uyarak,
mezdi. Güzel bir dans değildi. Üzerinde hiç bir giysi olma­ büyüklük kuruntum için bir patron seçiyorum. Gördüğümüz,
dan dans edebilmek için gerçekten çok güzel olmanız gere­ bulduğumuz hayatla başa çıkamıyoruz,ne ondan kaçabiliyo­
kir ve bu işi Sanat adına yapmalısınız, -sanatı Büyük S ile ruz ne de ona uyum sağlayabiliyoruz. Böylece biz de başa
yazınız yoksa polis işe karışır- yoksa hemşireler deli göm­ çıkabileceğimiz bir çeşit dünya yaratma gücümüzü kullanı­
leğiyle gelirler. yoruz. Burada yaratılan dünyalar, onları yaratan beyinler sa-
"Tırmalanmış Göbeğin" gövdesinde güzellikten eser yısındadır. Her biri kesinlikle kişiseldir ve başkalarıyla pay­
yoktur. Kendini bağlattı; onunla danseden "Deve" de bağlan­ laşılmaz. Gerçekten daha gerçektirler. Bilinci zorlayan, iten
dı. "Deve" dansetmişti ama geniş kambur omuzlarını bir keskin, tiz - ve içe işleyen bir yoğunluk içindedirler ve bun­
çarşafla örtmek inceliğini göstermişti, çünkü daha çirkin ol­ lar mantığın küt kenarlarından daha inandırıcıdırlar - bu iki­
mak mümkün olsaydı, 'Deve' nin 'tırmalanmış göbekten' bi­ si arasında bir çelişki olsa bile aralarında seçme hakkım
le daha çirkin olduğunu söyleyebilirdim. Hepimiz de iyice yok. Mantık, daha başlangıçta çiğnenmiş, bir yana atılmış
zıvanadan çıkmıştık. Üçümüz yataklarımızda bağlanmış ve yenilgiye uğramıştı; kumntunun keskin dişleriyle yarışa-
yatıyorduk. Bağırıp çağırıyor, haykırıyorduk - (deliliğe ses­ mazdı.
sizce katlanmak mümkün değildir) - orada yatıyor, her biri­ Tuhaf ruhlarının sarmalandığı fantastik bedenlerden daha
miz kendi esintilerimize göre şarkılar uyduruyorduk. Ve derinleri görebilmek için gözlerimi bilemem gerekecek. On­
Hidro her zamankinden daha gürültülüydü. ları anlamadığım gibi kendimi de anlamıyorum- ve ben on­
lardan biriyim.
***
Örneğin "Tırmalanmış göbek". Ne tuhaf bir yaratık o,
orada yatıyor, uluyor ve şarkı söylüyor ve tükürüyor ve küf­
Hidro'da yaşayanların kuruntulardan, yanılgılardan dün­ rediyor. Şimdi hemşire yatağının üzerine bir çarşafı çadır
yalar yaratabilme güçleri vardır. "Dışardaki" bir vatandaşın gibi tutturmaya çalışıyor -tükürükleri yabana gitmesin diye.
en çılgın fantazilerinde düşleyebileceği bir dünyadan bile Biraz sonra çadırın içi sırılsıklam olacak.
daha çılgın dünyalar. Burada herşey baş aşağı durumdadır Ve bir de "İskelet" var -koridorda bir aşağı bir yukarı ko­
ve hiçbir şey doğru veya tamdık görünmez. O kadar farklı şan ve pencerelerin önünden geçerken kafesini adımlayan
bir dünyadır ki, sanki kendinizi herkesin başları üzerinde bir hayvana benzeyen İskelet. Şu anda parmaklarının ucunda
durduğu, tavanda yürüdüğü ve birşey olurken sonundan ba­ yükselmiş; çığlıkları neredeyse tavanı yerinden oynatacak.
şına doğm gittiği bir dünyada bulursunuz. Tuhaf fantazileri- Düşünebileceğiniz en kuru, etsiz yaratıktır.
mizin arayışı sırasında bize hiçbir şey tutarsız gelmez; baş­ Kemiklerinin dış görünüşünü örtebilecek et ve kas yapı­
kalarında gördüğümüz tuhaflıklar bizi şoke etse bile. sı yok. Sadece, üzerine güve yeniği dolu bir battaniye örtül­
34 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 35

müş bir iskelet o. Ve deli, zır-, zırdeli. Uluyor, haykırıyor, Sıkıca bağlanmış olduğu halde, onda diğerlerinde korku
kemiklerinin üstünden sarkan gevşek derilerini yırtıyor. uyandıran birşeyler var. Ve doktorlara hemşireler de onunla
'Deve', Paraldehid'in verdiği derin uykuda, çadır bezinden meşgul oldukları zamanlar daha ihtiyatlıdırlar.
deli gömleği derin derin nefes aldıkça kabarıp iniyordu. Ço­ Bir de 'Opera Şarkıcısı' var - hayatı sonsuz bir trajedi
ğu zaman ilaçla uyuşturulurdu -çünkü hezeyanlarını, uluma­ olan ufak tefek, zavallı bir kadın - acının baskısından tek ka­
larını çok sever ve herşeyini başkalarıyla paylaşmak ister. çış yolunu delirmekte bulmuş ve kendisinin bir opera şarkı­
Öyle gülünç bir mizah anlayışı vardır ki onu anlayabil­ cısı olduğunu sanıyor. Küçük, kahverengi bir tarla faresin­
mek isteri nöbetleriyle sarsılmak demektir. Orantısız iri bir den başka birşeye benzemiyor. Kapana yakalanmış küçük,
vücudu vardır. Omuzları bir deve gibi dışarı doğru fırla­ kahverengi bir tarla faresi. Musluk suyunda kül ve asit oldu­
mıştır ve bu benzerlik onun gevşek yürüyüşünde de göze ğunu zannettiği için tuvaletteki dışkılarla yıkanıyor. Asitin,
çarpar. Yani eğer yürüme imkanı bulabilirse, çünkü çoğun­ onun gibi kralların önünde şarkı söylemiş birinin güzelliğini
lukla deli gömleği içinde tutulur ve ilaçla uyuşturulur. bozmasından korkuyor.
"İlaç-yapıcı". Ona öyle isim taktım çünkü 'hidro'ya geti­ Sonra 'Putperest' geliyor, 'hidro'da şimdiye kadar çırılçıp­
rildiğim gün, salonda, alnından aşağı sarkan siyah kahkülü- lak dolaşmış olan en güzel ve zarif yaratık. Giysileri gerek­
nü banyo havlusuyla sarmış öylece oturuyordu. Beni görün­ siz bir yük olarak gördüğü için onları ilelebet çırakıp atmış­
ce önüme zıpladı, kollarını iki yana açtı ve hoşgeldin derce- tı. Doktorun viziteye çıktığı zamanlarda, hemşireler ya üstü­
sine önümde eğildi. Sonra dikleşti, kollarını göğsünde ka­ nü örtüyorlar ya da tuvalete kilitliyorlar. Bunun dışında iste­
vuşturup bana baktı. Delici siyah gözleri delilikten parıldı­ diği, hoşlandığı gibi dolaşabilirdi - ve o da çıplak dolaş­
yordu. Gücüyle beni öyle etkilemişti ki söyledikleri çok maktan hoşlanıyor.
inandırıcı geldi. Adeta Cab Callovvay'ın sesinin dişisi denebilecek bir ses­
"Hoşgeldin yabancı - aramıza hoşgeldin. Fakat benim le pencerenin kenarında durup şarkı söyler, şarkısını çığlık­
bu kabilenin büyük ilaç-yapıcısı olduğumu daima hatırla." larla bitirirdi. Çığlık çığlık ardına - sonra yine bir çığlık - bir
Ama ondan daha güçlü olan kabile şefleri, onu deli göm­ çığlık daha. Kendi ruhunun çıplak ve kontrolsuz bir şekilde
leğinde haftalarca bağlı tuttular. Orada sessizce ve nefret do­ dışa boşalışları. Kainatta buna benzer başka çığlıklar ola­
lu olarak yattı. Beynini dolduran düşünceleri hiçkimse bil­ maz.
mez. Onu öylece çıplak - delice ulurken görünce, gerçek olup
Deliliğin siyah bir tabut örtüsü vardır; kötü kötü düşü­ olmadığını merak ederdiniz; yoksa hüzünlü ve güzel bir ha­
nen, bekleyen - ve gözetleyen bir örtü. Bu, ondan doğuyor yal miydi. Hayat ne kadar acımasız bir heykeltraş, canlı bir
ve çevresine uğursuz bir sessizlik içinde yayılıyor. güzelliği akik gibi işlemiş ve bu güzellikten gittikçe artan
Gözlerinin sizi incelediğini hissetmek; nefretin siyah, ge­ bir delilik yaratmış. Ve onun gerçek olduğunu biliyorum çün­
niş ve dipsiz mağaralarından esen bir serinliği hissetmek gi­ kü hayaller yalnızca fikir üretirler, somut maddeleri değil.
bidir. Onun gözlerine bakınca, salt deliliği görürsünüz - ağır Bir de 'Çiftçi Kadın' var; yatakta başını örterek yatar, öz­
ve henüz doğmamış olan dehşete gebe bir delilik. lemle sonunda hep kaybettiği bir savaş halindedir hep. Özle­
36 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 37

mi o kadar yoğun ki bir delilik halini almış. Özlemi o kadar Bir de 'Dansçımız' var, genç bir anne; anne olmadan önce
şiddetli ki onu bir manyak yapacak gücü var. Ömür boyu sü­ kolejde derece almış. Şimdiyse öylesine delirmiş ki; yukarı
ren şiddetli bir istek. kattaki koğuşta bir el aynasıyla Başkana radyo mesajları
Özlediği şey, öyle küçük, öyle önemsiz ki hayatın bunu göndermek için pencerelerden birinde ayağa kalkmış bir du­
inkar edecek kadar zalim olabilmesi çok yanlış. Vahşi ve rumda bulmuşlar ve hidroya getirmişler. Bir sürü tuhaf ku­
bâkir bir dünyada - bir bahçe yapabilecek küçük bir köşesi runtuları var ve bir memur olduğunda veya doktorlardan biri­
bile olamıyor. nin sevgilisi olduğunda ısrar ediyor. O hoş bir kız - güzelli­
ğini bozan tek şey kırık ön dişi.
'Öğrenci'ye gelince, ayaklarını biçimsiz bir şekilde uzat­
Sonra 'Trajedi' var. Ölüm onun üstüne elini koymuş ama
mış oturuyor - onu oturtan her kimse bacaklarını zarif veya
delilik kasesinin dibinde kalan son birkaç damla posa da tü­
hiç değilse rahat bir şekilde yerleştirme zahmetine katlan­
kenmeden onu çekip almayacak. Düşünülemeyecek kadar
mamıştı. Birisi gelip onu kıpırdatmcaya kadar oturtulduğu
müthiş bir ölümle ölüyor, ölmekte olduğunu da bilmiyor -
gibi kalacak. Artık hiçbir hevesi veya bir Fransız taşbebe-
yalnızca hayatını yakıp kül eden bir deliliği tanıyor, biliyor.
ğinden daha fazla bir yaşam bilinci yok. Okul yıllarında par­
Ondan önce de annesi aynı hastanede bu yoldan geçmiş­
lak bir öğrenciydi ve bu şey başına gelmemiş olsaydı hâlâ ti. Kızı da, henüz yirmisine bile girmemişti; titrek hayatının
okuyor olacaktı. Davranışlarının gösterdiği kadar duygudan son damlasını deliliğe feda etmeden ölemiyordu bile. Anne­
yoksun değildir. sini frengili bir kadın olarak seçmenin yarattığı çılgınlık. Ve
Bir keresinde onu kütüphanede yürütmeye çalışan hem­ geride bir de küçük kızkardeş var, onun başının üstünde de
şire, onun önündeki kitap raflarına büyülenmiş gibi durup "babasının günahlarının" azabı asılı duruyor.
baktığını görünce çok şaşırmıştı. Oysa daha önceleri gör­ Henüz doğmamış bebeklerin karar verme yetenekleri pek
düğü şeyler karşısında öyle kayıtsızdı ki, onun tamamen bi­ gelişmemiştir - belki bir gün Devlet onlara annelerini seçme
linçsiz olduğunu düşünüyordu. Baktığı kitaplar yalnızca il­ hakkı verebilecek cesareti bulur.
gisini çekmemiş, öyle acı verici ve dokunaklı bir duygu Şu anda hemşireler onu beslemeye geliyorlar - normal
uyandırmış ki ağlam aya başlamıştı. olarak yemeğin vücuda girdiği sindirim yolunun tam tersin­
Rafların önünde durup içinde ne varsa hepsini bir ağlama den oluyor bu beslenme. Onu beslediklerinin veya ölmekte
seli halinde boşaltmıştı. Hiçbir şaka, şefkat veya teşvik olduğunun farkında değil.
onu eline bir kitap almaya ikna edemedi. Hiçkimse onu ne­ Onun için hiç ümit yok ve sona biraz bekledikten sonra
den ağladığını anlatmaya razı edemedi. Nedeni yalnızca acı­ ulaşılacak.
nın kendisini bildik, gizlilik içerisindeki ruhunun açığa vur­ Bir sonrakine ben 'Ana' diyorum. Bağlandığı yatağın aya-
duğu gözyaşlarıydı bunlar- ne sebebini söyleyebiliyor ne de kucunda oturuyorum. Deli gömleğinden öyle nefret ediyor ki
başka bir nedende aramasını biliyordu. Şimdi, bu ağlama buna dayanamıyor. Onu çözmem için bana yalvarıyor ve
olayının yeniden meydana gelmesi ümidiyle onu sık sık kü­ çözmediğim için bana uzun bir liste halinde iğrendirici sözler
tüphaneye götürüyorlar. söylüyor. Şimdi de monoton bir sesle 'Mavi Gömlek Çocuk-
38 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 39

lan'nı' gelip onu çözmeleri için çağırıyor. Onlara kendisine En sonunda ciğerlerinin bütün gücüyle attığı çılgın bir
yapılan kötü muameleleri anlatıyor. Bütün gücüyle kurtul­ çığlık. "Dayanamıyorum! Dayanamıyorum!"
maya çabalıyor - çünkü yatağa bağlı olmanın kısıtlamaları­ "Tırmalanmış göbeğin" sesi tükürükten sırılsıklam ol­
na dayanamıyor. muş çadırın içinden geliyordu. 'Oh Tanrım, oh Tanrım, oh
Şimdi aşağıya doğra öyle kaydı ki çenesinin altından ge­ Tanrım, oh Tanrım!!! Eğer dayanamıyorsa, Tanrım, bırak
çen kalın kumaş bantlar onu neredeyse boğmak üzere. Yüzü kurtulsun, oh Tanrım veya onu bir çiviye assın, oh Tanrım
kıpkırmızı oldu ve alnındaki damarlar zorlanmaktan dışarı veya ne yapacaksa yapsın, oh Tanrım, ama çenesini kapat­
fırladılar. Bantlar nefes borusunu sıkıyor, zorlukla nefes ala­ sın, oh Tanrım."
biliyor ama yine de boğuk bir sesle konuşmayı sürdürüyor. Tırmalanmış göbek bugün çok dindar bir havada ama bu
Neredeyse gidiyor! Bunu becerebileceğine inanıyorum! Ba­ dindarlığın içinde bir saygı olduğundan biraz şüpheliyim.
şını, bantların arasındaki açıklığa sokabilse, başarabilecek. 'Isa, Ruhumun Aşığı' diye bir şarkı söylüyor.
Biraz daha homurdansa, biraz daha zorlansa, biraz daha eği­ Başka bir hasta ona katılıyor, bir üçüncü de onu izliyor.
lip bükülse bu işi başaracak. Hepsi bir arada başka başka notalarla ve tempolarda şarkı
Yaptı! Yaptı! Kollan bağlara çılgınca çarpıyor, omuz et­ söylüyorlar. Sonuç korkunç ve harika fakat pek müzikal de­
leri kesiliyor ve derisi sürtünmeden kızarmış. Ama hemşire­ ğil. Deve uyanık olsaydı o da katılırdı ve işte o zaman ar­
ler geliyor. Onu yakalayıp içine dolaştığı bağları çözmeye moni gerçekten çamura batmış olurdu. Sesi vapur düdüğü
başlıyorlar. Bu bağlan sadece yeniden daha sıkı bağlayabil­ gibidir. Zaten o katılmasa da genel uyumsuzluk yeterince kö­
mek için çözmüşlerdi. Şimdi o da hemşirelerin ne yaptığını tü. Birisi ikinci dörtlüğün yarısına gelmişken diğeri son söz­
anladı ve haykırmaya ve gitmesine izin vermeleri için yal­ leri söylüyor.
varmaya başladı. 'Yapmayın bunu, lütfen bunu yapmayın! Tırmalanmış göbek şarkıyı çoktan boşlamış, bu kutsal
Oh, seni gidi Kahpe!" "Yalnız bırakın beni, yalnız bırakın, - müziğe hiç uymayan bir sürü küfürü ardı ardına sıralıyor.
siz - siz." Biraz daha küfür - ve şimdi çocuklarından birisine Çok iyi bir kontralto sesle kelimeleri, kendi uydurduğu an­
bağırıyor, "Jerry - Jerry - O Bıçağı Kap ve Buraya Gel ve lamsız sözcükleri monoton bir ritimle söylüyor. Ooo, şimdi
Bu İnsanları Öldür." anlıyorum. Bildiği her terbiyesiz kelimeyi alıyor buna uya­
Sonunda sustu, öyle sıkı bağlanmıştı ki zorlukla nefes cak bir sürü yeni sözcükler üretiyor. Demek küfür sanatında
alabiliyordu; ve kurtulmaya o kadar yaklaşıp da bunu başa­ gösterdiği dehayı böyle geliştirmiş!
ramadığı için ümitsizlik içinde ağlıyor ve bir çocuk gibi hıç­ 'İskelet' haykırarak ve uluyarak pencerenin önünde bir ile­
kırıyordu. riye bir geriye koşturuyor. Takır tukur kemiklerinin üstünde
"Dayanamıyorum, dayanamıyorum" - önce dokunaklı, kalan iki-üçyüz gram eti de delice oğuşturarak, sıkarak, çim­
"Dayanamıyorum, dayanamıyorum" - sonra yalvaran, direrek eritiyor. Şimdi ise omuzlarındaki etleri gerçekten yır­
"Dayanamıyorum, dayanamıyorum" - tekrar daha yük­ tıyor. Ağzı köpürüyor ve dönüp banyolardan birine tükürene
sek, emreden bir sesle. kadar, köpükler akıp gidiyor.
40 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 41

Kapıya doğru birkaç adım koştu, sonra pencereye döndü Yalnızca canım şu anda ulumak istemiyor. Sen hiç de çekici
ve oradan geçen adamı görünce daha çılgınca çığlık atmaya bir örnek olmuyorsun, sen yalnızca korkutucu bir uyarısın.
başladı. Adama gelip pencereyi açması için altı yüz dolar
teklif ediyor. 'Pencere kelimesinin ilk iki hecesini anlaşılır
şekilde söylüyor, son 're' hecesi çığlık halinde çıkıyor ağ­
zından. Ve işte sabah oldu. Yaşanacak bir gün daha. Gece bo­
Şimdi yine tükürmeye başladı ama artık banyoya nişan yunca ilaç verilmemişti, bu yüzden burası tam bir çıfıt çar­
almaya gerek görmüyor. Yerçekimi nereye çekerse oraya gi­ şısına döndü.
diyor tükürükler. Gömleği yakasından alt ucuna kadar yırtıl­ Sabahlan daha sessiz olur - ama bu sabah değil. Burasıy­
mıştı, ağzından sızan tükürük ve salyalar yere dereler gibi la karşılaştırılınca bir kazan fabrikası bir morg kadar sessiz
akarken iri karnının üzerinde takılıyor. Görünüşü hiç de iş­ ve sakin kalırdı. Zaten çekilmez olan gürültüye bir de yatak­
tah açıcı değil. Salyaları açık duran ağzından daha büyük bir larında bağlı olanlarının çığlıkları karışıyordu. Hemşireler
hızla akıyor. Bir yandan çığlık atarken gözleri de benim yö­ bile otoritelerini korumak için oraya buraya koşuştururken
nüme takılı kalmıştı. Ama hiçbir şey görmüyor, sadece biraz çıldırmış gibiydiler - burası tümüyle çıldırmış.
kendini pençesine alan dehşeti hissediyor. Gözleri insan gö­ Bağlanmış olanlar uluyor ve çığlık atıyorlar - bağlı ol­
züne benzemiyor. Gördüğü şeylerine dehşetinden şekilleri mayanlar da koşuşturuyor, etrafa saldınyorlar ve ulumalan-
bile değişmiş. Şimdi bana doğra geliyor. Çığlıkları kulağı­ na, çığlıklarına vahşi hareketler ilave ediyorlar. Delilik
mı dövüyor. rüzgârının estiği bir ormandaki çıplak ağaçlara benziyorlar;
Ona nasıl yardım edebilirim? Hiçbir şekilde, tam olarak rüzgar onları eğiyor, sallıyor ve kırıyor. Düşünülebilecek en
hiçbir şekilde. Ona yardım edemem ama onu görmemek çılgın isteri bu. Ne olduğunu bilmiyorum. Fakat bir çeşit çok
için gözlerimi de kapatamam. En iyisi dünyada böyle acıla­ etkili bir bulaşıcı hastalık aralarından esip geçiyor - yayılı­
rın var olduğunu hiç bilmemek. yor, beni de yakalıyor.
Üzerindeki baskının bir kısmını uluyarak ve etlerini yır­ Çılgınlıkları benim içimdeki deliliği de daha yüksek ve
tarak hafifletebildiğine memnunum. Hissettiği şeylere ses­ daha daha yüksek düzeylere çıkarıyor - ve şu anda ben de
sizlik içinde katlanabilmek mümkün değildir; ve yaptığı an­ uluyacağım. İsteriye karşı duracak gücüm yok. Burası ce­
lamsız olduğu halde onun için ulumalar ve çırpınmalarla ifa­ hennemden beter. Dante hiçbir şey bilmiyordu. Bu kargaşa
de etmek, içinde tutmaya çalışmaktan daha iyi. İçimde bir ve yıkım dört nala ilerlerken, bu hidroda yapmalıydı o meş­
şeyler kalmış olsaydı, o beni sinirlendirebilirdi, heyecanlan- hur yolculuğunu.
dırabilirdi. Öyleyse devam et ihtiyar kemik torbası, Ulu! - Birçok cilt dolduracak malzeme bulurdu. Güzel, çıplak
ulumaya devam et. İçindekileri haykırarak boşalt ve belki de putperest deli gömleğinden sıyrılıp çıkmıştı ve pencerede
bu köprüden geçtikten sonra bir kaçığın çiğnediği bir kalemi durup sabaha doğra uluyordu. Eminim ki Dante, Cehennem­
eline alır, oturur ve benim hakkımda yazmaya başlarsın. de bunlardan daha kan-dondurucu uluma ve çığlık duyma­
Bundan sonra uluyan ben olabilirim, bunu kimse bilemez. mıştır. Boğazındaki ses telleri yırtılıyor, onu duyanların ku­
42 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 43

lak zarlan parçalanıyordu. Benim beynim de çözülmenin rin hepsi etrafınızda. Sataşıyorlar, uluyorlar ve hiç kimse (-
eşiğinde titriyor. Bu sabah bizim karşılaştığımız gibi bir hatta sizin dilinizi kullanmaktaki ustalığınıza rağmen siz bi­
patlama karşısında kimse çerçeveler içinde kalmayı başara­ le) böyle yaratıkları kelimelerle meydana getiremez - çünkü
maz. sözcükler onları tanımlayamazlar.
Dayanamıyorum! Shakespeare! Tanrı aşkına, neredesin! Bu gerçektir Mr. Shakespeare. Delilik. Yalın, duygusuz
Yanıma otur ve şu kaleme tutunmama yardım et! Bak söy­ ve manyakça Delilik. O, bir otlaktaki çılgın bir boğa gibidir -
lüyorum, artık dayanamıyorum. Saçlarımın köklerinin çekil­ yüksek bir çitin arkasından gözlemek daha güvenlidir. Daha
diğini hissediyorum, onun için artık gücümün sonuna geldi­ hızlı yazmazsan, yaratığın boynuzlarında asılı kalacaksın,
ğimi biliyorum, kollarımdaki tüyler diken diken. Saçıma do­ tabii boynuz yaralarından ve boğanın ayakları altında çiğ­
kunun, Mr. Shakespeare ve bana saçlarımın dikelip dikelme­ nenmekten bahsetmiyorum. Burada Deliliği görüyorsunuz
diğini söyleyin - neyse boşverin. Ben öyle olduğunu biliyo­ Mr. Shakespeare, ilk elden, doğrudan - ve elinizdeki küt, diş­
rum. Ama önemi yok - sen sadece kaleme yapış ve birşeyler lenmiş kalemden başka savunma aracınız yok.
yaz; çabuk ol. Şu kalemi sıkıca tut ve kağıda bir şeyler yaz. Daha hızlı yazmanız şart. Ben gidiyorum - başımda o
Ne olursa - ne olursa yaz! Bu ulumalar arasında sesimi yük­ çılgın "hafiflemiş" duyguyu hissediyorum ve gözlerim doğ­
seltmeyeceğim. Siz kaçıkları sevmezsiniz, değil mi Mr. Sha­ ru dürüst görmüyor. Yaz, lanet olası! Birşeyler yaz. Ne olur­
kespeare? Eğer onlardan biriyseniz ve başka bir seçim hak­
sa olsun yaz, önemi yok.
kınız olmadan yalnızca onları görüyor, işitiyor ve onlarla Başımın çevresinde birşey var, öyle sıkıyor ki, düşüne­
yaşıyorsanız, onlar size hiç de ilginç gelmezler. Ben de on­
miyorum, ama siz burada oturacak ve kağıda bir şeyler yaz­
ları sevdiğimi söyleyemem, ama kendimin de buradaki en
mayı sürdüreceksiniz. Bu bir kanun ve ben buna uymanızı
çılgın kadar deli olduğunu biliyorum. Bunu da uluyarak her­
istiyorum. Beni yüzüstü bırakmayacaksınız. Size şu anda
kese açıklamayı göze alamam. Özür dilerim Mr. Shakespea­
her zamankinden çok ihtiyacım var. Ve unutmayın Mr. Sha­
re, büyüklük kuruntum olarak buraya gelmek zorunda kal­
kespeare, bir acı vaklama ve kaz pişmiş olacak. Bu cehen­
mamalıydınız. Sakin İngiliz mezarının daha hoş olduğunu
biliyorum. Başını nasıl bir derde soktuğunu bilmiyordun, nemde bir dahi değil, yalnızca bir böcek evindeki bir kaçık­
ama artık burada olduğuna göre seni şerbet bırakamam, geri­ sınız. Onun için ne yazdığınız hiç farketmez, sadece yazma­
ye dönemezsin; aslında ben de seninle birlikte gitmeyi çok ya devam edin. Bu konuda size yardımcı olamam - çümkü
isterdim. Buna dayanamıyorum ve seni kaybetmeyi göze beynimin bir bomba gibi patladığını hissediyorum. Tanrı aş­
alamam. Evet Mr. Shakespeare, eğitiminiz burada tamamla­ kına devam edin! Söylemek istedikleriniz olmasa da - veya
nıyor. Şimdi artık kendi deneyimlerinize dayanarak kaçıklar güzel olmasa da. Bir silginiz olsa bile bunu kullanabilecek
hakkında yazabilirsiniz - ilk elden, doğrudan deneyimler ve zamanımız yok.
sizin daha güvenli ve rahat olan hayal gücünüzü kullanmak Yazmaya devam edin - ve sanki Şeytan tarafından kandı­
zorunda kalmayacaksınız. Hayalinizden yarattığınız karak­ rılmış gibi yazın- çünkü bunu bilecek kadar sağduyunuz ol­
terlerin daha sevimli olduklarım biliyorum ama buradakile­ sa da olmasa da - işin doğrusu bu! Birşey bizi yakaladı, ele
44 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 45

geçirdi ve bizi şeytana doğru sürüklüyor. Bu kez, bir dram Zavallı Bili, zavallı Bili; bir dahinin içine düşebileceği
yazmıyor, onu yaşıyorsunuz. bir durum değildi bu.
İşinize devam edin. 'Üç Ev' bundan daha kötü, daha be­ Bir dahaki sefere çiçekler, kuşlar ve arılar hakkında yaz­
ter. Şu anda İngiliz Edebiyatı geleneklerini boşverin- birkaç mak isteyen birisine gel William, çünkü cehennemin bu tara­
kıvılcım ve birarada tutmaya çalıştığınız mantık kırıntıları. fında delilikten başka bir şey yok. Ama kaleyi birkaç dakika
Kurtarmaya çalıştığınız kendi akıl sağlığınız. Daha hızlı koruyun. Yardım geliyor, bir hemşire kıyafetinde, Tanrı onu
yaz, - aptal - eğer bir deli olmak istemiyorsan daha hızlı yaz. korusun ve M erkür, Sürat Tanrısı ona yardım et ki, acele et­
Şimdiden mantığın seni terketti ve seni uluyan bir manyak sin! Her bir elinde birer şırınga var ve başka bir hemşire bir
olmaktan alıkoyan tek şey gevşememek ve kendini bırak­ tas paraldehid getiriyor. Tanrı bunu keşfeden adamı koru­
mamaktır. Siz yazmaya devam edin. Beni yüzüstü bırakma­ sun! İlaçlar- İlaçlar- bilinçsizlik! Sessizlik!
yın - siz olmadan başaramayacağımı biliyorum. Evet- hepsi buydu William. Başardık! Teşekkür ederim!
Eğer beni ulumaktan alıkoyabilirseniz, işte gerçek deha Son birkaç dakikada ne yazdığın hakkında hiçbir fikrim yok-
bu olur, hayalden romanlar uydurmak değil. Bu hayal değil - ama melekle yanşan Jacob gibi hissediyorum. Bileğim bur­
daha da kötü. Bu bir kâbus. Uyanıkken gördüğünüz bir ka­ kulmuş ve terden sırılsıklam olmuşum. Size minnettarım.
bus, bu yüzden ne kadar bağırsanız kimse sizi uyandırmaya Artık doktor benim iğnemi başka birine, seni seçecek kadar
gelemez. Bir kâbusun tam ortasında uyanık olmak, Mr. Sha- şanslı olmayan başka birine yapsın. Benim büyüklük kurun­
kespeare. Uyuyor olsaydınız bağırabilirdiniz ve belki biri si­ tularım hakkında ne düşünürse düşünsün- ama benim için
zi duyar, içeri gelir ve sizi sarsıp uyandırabilirdi - ama burda yaptıklannı ben kendim için yapamazdım. Başardık! Dünya
bağırsanız sizi ne kadar sarssalarda uyanmazsınız. bunu bilmese de- son yarım saatte yazdıkların bütün eserleri­
Tanrım! Bağırmak mı istiyorsunuz? Hayır! - bağırma­ nin toplamından daha büyük bir deha eseri!
yın! Başlamadan önce sus, lanet olsun. Shakespeare, bu krizi atlattık- bir ara kaybedecek gibi gö­
rünmemize rağmen- ve ben neredeyse derinliklere dalmak
Sana yazmanı söyledim - yazsana aptal! Sözcükler! Ne
üzereydim. Bu olduğu zaman ve eğer olursa, geriye yalnızca
olursa! Anlamlı olup olmadığı hiç önemli değil. Yaz! Sus ve
"Üç Ev" kalıyor- ve ümitsizce çılgınlık. O kadar sayfayı hep
diyeceklerini kağıda dök! Benden daha da büyük bir eşeksin
karanlıklarla doldurmuşsun- daha açık renkler yok mu? Bu
sen. Dâhiymiş - Pöh! Kaçık - kaçık kardeş! Bana gelerek
loşluktan bıktım -ışık ve kahkaha yok mu? Mutlaka bütün
sahip olduğun dehayı kaybetmiş oldun. Seni kahrolası aptal,
dünya trajedi dolu değildir; yoksa öyle mi? Bu dünyada çıl­
bu isteriye izin verirsen ve içinden bir damlayı bile dışarı
gın, kudurmuş delilerden başka bir şey yok mu? Shakespea­
salarsan, onu durduramazsın. Biliyorum - bir kez daha böyle re artık dayanamıyorum! En iyisi pes edip "Üç Evde" boğul­
olmuştu. Dünyada hiçbir güç bunu durduramaz. Onu dizgin- mak. Madem ki düşeceğim, çitin hangi tarafına düştüğü*'
leyebilmenin tek yolu, onu başlamadan durdurmaktır. Dün­ hiç önemli değil. Sonsuz uzayan çitler üzerinde tüneme-'en
yanın yaradılışındaki kargaşa bunun yanında hiç kalır, o bi­ bıktım. Eğer bir manyak olmam gerekiyorsa- nedenje rÇe^
le orta yaşlı bir bakire kadar sakin sayılır onun yanında. bir manyak olmayayım? Bu yanm ölçünün ne a' ‘mı var'?
46 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 47

Deliliğin pek az ödünü vardır. Bütün bu çabalarımla nereye gelir, geçer ve zamanın yüzeyinde ufak bir iz bile bırakmaz­
varabilirim? Kaçınılmazı bir süre daha geciktirmek- Bundan lar. Varlık, durmadan bastıran bir monotonlukla frenlenir.
kaçmamam, ancak geciktirebilirim. Nasıl olsa bir gün bu Her gün, bir önceki gibidir -bütün yarınlar da farklı olma­
olacak. Bir gün -er veya geç- beni eline geçirecek. Öyleyse yacaktır. Her gün doktomn ve hemşirelerin vizitelerine ha-
bunu ertelemenin ne yaran var? Kaçınılmazdan kaçmaya ça­ zırlanmakla geçer. Askeri bir teftişten tek fa rk ı" hazır olll!"
lışmak anlamsız bir çabadır. komutunun olmayışıdır.
Pöh! Shakespeare -ne hale geldin böyle? Böyle düşün­ Bu hazırlıkların arkasında; bu kurumsal düzenin ardında;
menin şimdiye kadar kimseye bir yararı olmadı. Daha iyi eşit olarak yerleştirilmiş kırk iskemle ve geometrik bir şe­
bir şey yapamıyorsan, yazmayı bıraksan daha iyi olur. Ben kilde paralel olarak düzenlenmiş kırk yatağın ardında; iyi
bu şekilde yeterince düşünebilirim. Bana düşünecek daha ayarlanmış insan seslerinin kusursuzluğu ardında (bu sesle­
neşeli bir şeyler bul, veya görecek daha hoş manzaralar. O rin sahipleri seslerinin kusursuz bir tonda olmasına dikkat et­
kadar çok delilik, dehşet ve kargaşa gördüm ki, artık baktı­ mek zorundaydılar - bu "en iyi" koğuşta kalmanın bedeliy­
ğım her şeyde aynı şeyleri görüyorum. Hiçbir şey, onun di- Kahrolası "en iyi" koğuşun); bu en iyi koğuşun sayısız
çevrelediği beynime ulaşamıyor, o diğer bütün görüntüleri mükemmeliklerinin ardında, her şeyin akıl dışı, anlamsız,
engelliyor. Onu daha fazla görmemek için, beynimi kendi el­ aptalca - ve ümitsiz olduğunun tiksindirici, sinsi ve kabus gi­
lerimle kafatasımdan yırtıp çıkartabilirdim. bi olan bilinci vardı. Fakat bu bilgi büyük bir dikkatle burada
Şimdi, yan odada deliliğiyle başbaşa kapatılan kızın na­ yaşayanlardan gizleniyor.
sıl hissettiğini şimdi çok iyi anlıyorum; boş yere başını par­ Elbette bunu görenler de var -ve bu sezgi onların burada
çalamaya çalışıyordu, umutsuzca. Üç gün içinde bütün sac­ kalma haklarını kaybetmelerine neden oluyor. Derhal başka
larını avuç avuç kökünden yolmuştu. Kafası kabak gibi ol­ bir koğuşa naklediliyorlar- ümitlerini kaybedenlerin yanına.
muştu ve hala çılgınca yolmaya devam ediyordu. Başka koğuşa taşınmaları onlar ifin önemli değil, başka bir
Ama o iyileşti, Shakespeare! Evet başardı! Ve onun za­ şeyin de anlamı yok; onlar artık birer deli oluyorlar. Yaşam,
feri çoğumuza cesaret verdi. "Üç Eve" gitmedi. Hatta şimdi özgürlük, çoluk çocuk, aile ve dostlar; insanlar için 'yaşama­
"dışarıda" yaşamaya başlayacak, tabii saçsız olarak. Hiç yı' ifade eden bütün bunlar önemini kaybediyor, ümidin ter-
kimse onun kadar zırdeli olmamıştı, ama yine de iyileşti! kettiği hasta için yok oluyorlar. Delilik geldiği zaman, - tuhaf
Her şey, bir zaman gelir sona erer; hiçbir şey sonsuza dek bir uyuşukluk onu izler. Ölüme yakın bir uyku bastırır ama
değişmeden devam etmez. Herhangi bir şeye bir süre katla­ daha esrarlıdır. Bilinçsizliğin karanlık bölgelerinde dinlen­
nılır, hatta deliliğe bile -ve Hidroda yaşamaya bile. mek - ne ölü ne canlı olmak; öldürücü, esrarengiz, hatta da­
Bu konuda; burada, aşağıda manyaklarla beraber yaşa- yanılmayacak - veya kaçılamayacak kör bir dehşeti tanıma­
nak, yukarıdaki "en iyi" koğuşta yaşamaktan daha kolay ve yanlara göre şeytani bir durum.
„ a iyidir. Değeri en fazla abartılan koğuş olan "en iyi" ko- Küçük bir beyinde yaşayan ruh, tüm gücüyle bu kâbusu,
guşü-vaimzca hafifçe deli olanlar kalır. Onlar yaşarlar, ha­ bu dehşeti hissedebilir; çığlıklar, saç yolmalar, vahşi küfür­
reket ecrjer> v a r ı l a n ezilmenin öfkesiyle doludur. Günleri ler, veya kahkahalar hepsi bu dehşetin parçasıdır. Gittikçe
PSİKOZ DENEYİM LERİ 49

48 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI tuluş. Dayanılamayacak bir şeyden kaçış. Ve işte bu neden­
le Delilik geldi. Kurtarma; saf, basit, katıksız kurtarma."
artan gerilimi çeşitli kanallarından birinden akmaya başlar Delilik, bizleri eline alan İnsanî korkuların hiçbirini bil­
ve fırtına gibi kontrolsüz bir sel halinde fışkırır, bu sele De­ mez. Hata yapmayı - vicdanı olmadığından - Tanrı korkusu­
lilik denir. nu, veya şeytanları da bilmez. Bu dünyada hiçbir şey, başı­
Bazen de çökme yavaş olur. Başlangıçta farkedilmeyen nı kaldırıp hak iddia ettiğinde, onu durduramaz. Onun seçti­
ama yavaş yavaş artan bir basınç. îç kemiren bir hoşnutsuz­ ği kişinin başka tercih hakkı yoktur.
luk, üzerinize saldıran çocuksu bir korku; bunlar durmadan Onu izlemeleri, söz dinlemeleri ve ümitsizce, onu tatmin
genişleyen bir yörüngede ilerleyerek kişilik denilen esraren­ edecek bir beceri göstermeye çabalamaları gerekir.
giz gücün üstünde oymalar yapıyorlar. O bir yaşam gücüdür, kendi ağına dolaşmış bir yaşam.
Bu, belki de öyle küçük ve yavaş hareketlerle oluyor ki, Kimse onu düzeltemez, çünkü iplikler kendi etrafında dolaş­
başlangıçta farkedilmiyor. Sonra 'yıkım' başlıyor. Mantık mış, kördüğüm olmuş.
ve aklın şeytanca kuruntular tarafından yok edilmesi sonun­ Hiçbir tabiat olayı bu kadar ürperti veremez. Ancak bir
da melekelerin, yetilerin çökmesine biz 'yıkım' diyoruz; tem­ tayfun- bir Niagara Şelalesi veya okyanusların gelgiti, delir­
kinli ve düzenli düşünceler buna boyun eğiyorlar. Mantığın miş bir beyin kadar kolaylıkla zaptedilebilir!
düzenli yolunda, vahşi bir düzensizlik hüküm sürüyor ve bü­ Onu hiçbir şey durduramayacak - onu tutabilecek hiçbir
tün duygular ayaklanıyor, başkaldırıyor. Yıkım. şey yok; kendi karanlık mağaralarında kaderini takibetmek
Yine de, her olayda olduğu gibi, görüş açısı manzarayı için çevresini silip süpürmesini hiçbir güç engelleyemez.
değiştirir. Ben, Delilik denen bu olgunun öbür yakasında Onun hakkında çok az şey biliniyor ve kurtulma zamanı ge­
duruyorum ve elimi öbür tarafa uzatmak, oraya geçmeyi bir lince onu hiçbir şey durduramaz. Bunun bir esaret mi yoksa
gün başarabilenlere uzanabilmek istiyorum. Veya (Tanrı on­ kurtuluş mu olduğu o kişinin görüş açısına bağlıdır. Esaret
ları esirgesin!) sevdiklerinin yanında durup bariyerin yüksel­ nedir? Özgürlük nedir? Bunların tanîmları, Deliliğin ne ol­
duğu bilmecesinin eksiklerini tamamlar; çünkü delilik her
mesini seyretmek, ölümden beter olan ve karşıya geçmenin
ikisini de kapsar. Ben Deliliğin gücünü - ve acımasız esrarı­
mümkün olmadığı bir uçurumu görmek. Onlar, gerçek kay­
nı - hergün gördüğüm halde ve onu çok yakından tanıdığım
bın ne olduğunu; tabutların, mezarların ve yumuşak topra­
halde, beni sürüklediğini ve - (nereye, bilmem) alıp götürdü­
ğın sakin, sessiz finalinin daha çok tercih edilebileceğini de­
ğünü hissetmiştim - cehenneme giden yol boyunca sürüklen­
neyerek öğrenirler.
dim ve diğer tarafta da çok uzaklarda, mantık ve aklın do­
Onlara, şunu söyleyebilirim; (çünkü ben biliyorum, ben
nuk, sıkıcı yönlerini hissettim - yine de, bu olağanüstü yol­
oradaydım) "Unutmayın ki bir ruh, o Delilik denen belirsiz culukta yaşadığım tecrübeleri anlatabilmem çok zor.
denizde seyrederken, sizin kaybettiklerinizden çok daha faz­ Hiç değilse şunu öğrendim: hiçbir şeyin ondan korktuğu­
la ve daha önemli şeyler kazanmıştır. Normal, aklı başında muz, ürktüğümüz ve beklediğimiz zamanki kadar müthiş ol­
insanların Yıkım dedikleri şey, Deliliğin vahşi isterisini ta­ madığını, bu gerçek başımıza geldiğinde anlarız. Korktuğu­
nıyanlar için - ben bunu iyi bilirim- bir kurtuluş anlamına
gelir. Azat edilme. Kaçış. Deliliğin keskin dişlerinden kur­
50 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 51

muz başımıza gelince - eğer korkmamıza değecek kadar hasta bağlanmıştı ve kuduruyordu. İçimde hissettiğim öldür­
müthiş birşeyse, düşünecek kadar bile zamanımız olmaz. me dürtüsünü dinlemeye cesaretim yoktu. Bu sebeple hemşi­
Endişe ve merak, boşluğu dolduran bir maddedir. reye ikinci kez gittim ve deli gömleği istedim. Bu sefer ikisi
Acımasız gerçekle karşılaştığımızda, varsayımlara da­ birden beni yakalayıp yatağıma götürdüler. Memnuniyetle
yanan şeyler için fazla zaman harcamayız. Zihinlerimizde yürüdüm - beni bağlayacaklarını sanmıştım. Ama hayır. Be­
yarattığımız korkular, olaylara bizi daha çok incitecek gücü ni bağlayan birşey olmadığını göstermek istiyorlardı. Kendi­
veriyorlar. mi yıllardır kontrol etmiştim ama şimdi gücüm kalmamıştı
Delilik bile - ki hayatım boyunca ondan kaçmıştım, ger­ ve hâlâ o gün hidroda neredeyse olabilecek şeyleri düşün­
çekten beni eline geçirdiği zaman, yıllarca ondan kaçmaya dükçe fena oluyorum. İçimde hala akıl kırıntıları kalmıştı.
çalıştığım zamanki kadar korkunç değildi. Bu konuda dü­ Aklıma gelenlerin manyakça olduğunu biliyordum; onlara
rüst olmam gerekirse, benim dışımda bir kuvvetin beni ko­ daha fazla dayanamayacağımı da biliyordum.
ruduğunu kabul etmem lazım. Bunu anlamıyorum - ve eğer Bunun üzerine hemşireye üçüncü kez gittim; beni gör­
kişiliğin tuhaf cilvelerini inceleyen psikologlar bunu açıkla­ mezlikten geldi. Göğsümde kavuşturduğum kollarımı sıkıca
yabilirlerse, belki benden daha iyi anlatabilirler. tutarak başında bekledim; kollarımı serbest bırakmaya cesa­
ret edemiyordum. İçimde serbest kalmış olan delilik tüm si­
nirlerimi sızlatıyordu -ve kolumu serbestçe sallasam, bu ka­
dını koca bir yumrukla yere devirsem ne hoş olur diye dü­
Annemi düşündüm, belki o da benim gibi hiçbir şey gör­ şündüm. Bunu yapabileceğimi biliyordum ve eğer acele et­
meden dışarıya bakıyor. O anda, bizim için hiçbirşeyin mez ve beni bağlamazsa yapacaktım da.
farklı olmadığını anladım. O, bir yerlerde oturup ölümü bek­ Bin yıl yaşasam bundan senraki birkaç dakikayı asla
leyecekti, ben de bu tımarhanede oturup deliliği bekleyecek­ unutmayacağım. Bağlanma arzumun bir yardım çağnsı ol­
tim. Ve ikimiz için de beklediklerimiz ne kadar çabuk gelirse duğunu -hem de acil ve gerekli bir yardım- anlamayan hem­
o kadar iyi olacak. Böylece canavar ortaya çıktı ve çılgın şire öylece durdu. Deli gömleğine sokulmam için önce bunu
atalarımdan birinin hayaleti içimden kabardı ve bu konuda gerektiren bir şey yapmalıydım -ve ben hiç bir şey yapma­
birşeyler yapmamı önerdi; onu eline geçiren yırtıcı nefret mıştım. Ama beynimdeki saldırgan, öfkeli ve çılgın şeyden
güçleniyordu. Ve içimdeki o şey kesinlikle ben değildim - haberi yok. Çünkü ona küçücük bir tolerans gösterseydim,
bir başkasıydı- ve onu deli gömleğinden başka hiçbir şeyin onu tutamazdım; yalnız ben değil on kişi bile ona hakim ola­
tutamayacağını biliyordum. Onun için hemşireye gittim ve mazdı. Hidroda beni bağlayabilecek kadar çok insan yoktu.
"Beni Bağla" dedim. Ama, bende hala bir parça insanlık kaldığı için bunu başlat­
Bunu isteyen ses benimki değildi; benim sesimin hoş ol­ manın bana bağlı olduğunu biliyordum. Fakat hemşire be­
duğu söylenir - ama bu ses dümdüz ve boştu, ne rengi ne to­ nim görünürdeki sükûnetime aldanmıştı- kendimi kontrol
nu vardı. Fakat hemşire öyle aptaldı ki yanlış anladı ve si­ edemeyeceğim anda bir sel gibi fışkıracağını anlamıyordu-
nirli görünmediğim için beni yatağa geri gönderdi. Yandaki ve ben çılgın bir manyak haline dönüşecektim. Geçen her
52 AK IL H A STA LA R IN IN İÇ D Ü N Y A SI

saniye çok önemliydi. Halimi ona nasıl anlatabileceğimi bil­


miyordum. Zorlukla düşünebiliyor veya konuşabiliyordum.
Bütün eneıjimi, bağlanmama kadar kendime hakim olmak PSİKOZ DENEYİM LERİ 53
için harcıyordum.
Bütün sinirlerim sızlıyor, başımda da tuhaf bir hafiflik ğine sokabilmek için yeterince insan olmadığını biliyordu.
var. Beynimden yayılan kuvvet vücudumu sarsıyordu. Biran Bütün gücümle, beni terketmeye başlayan şeye tutundum.
vücudumdan dışarı çıkıp orada durarak olanları gözlediğimi Kendimi öyle sıkı tutuyordum ki parmaklarım, kollarımda
hissettim. Bu kısa zaman sürecinde, çaresiz üçüncü bir kişi derin yaralar açtı. Sonunda beni bağladı - ve gömleğe öyle
gibi ümitsizce dua ettiğimi farkettim. Kendim olduğunu bil­ istekle giriyormuş gibi görünen kollarımın aslında irademin
diğim kişiye baktım- ve onu daha önce hiç görmediğimi far­ son kırıntılarıyla nasıl zorla sokulduğunu bilmiyordu.
kettim. Şimdiye kadar gördüğüm herhangi birinden çok daha Sıkıca bağlanınca ve artık kendimi tutmama gerek kal­
iriydi. Öyle öldürücü ve korkunç görünüyordu ki, korkudan mayınca, bütün utancım vahşi bir gözyaşı seli halinde dışa­
başım döndü ve Tann'ya hemşirenin çabuk olması için dua rıya fışkırdı. Bunlar, kısmen böyleşine bir yüreksiz oldu­
ettim. ğum için utanç yaşlarıydı. İçimden gelen zorlamaları yapa­
Hemşire sonunda benim tepesinde dikildiğimi farkedin- madığım, yeterince cesur davranamadığını için utanıyor­
ce, onun sözünü dinlemediğim için bana çok kızdı. Yüzüne dum- ama daha da önemlisi, bunları yapmadığım için duy­
kan hücum etti ve sesinin öfkeyle yükseldiğini duydum, "ya­ duğum rahatlamanın gözyaşlanydı. Aynı zamanda bunlar
tağına dön. Seni bağlamayacağım." öfke ve bütün bunların yarattığı şaşkınlığın gözyaşlanydı.
Cevap verirken sesim öyle düz ve ifadesizdi ki sanki çok Doktor içeriye geldi ve benimle konuştu fakat ne dediğine
uzak bir yerden geliyor gibiydi. Her şeyin gerçek dışı oldu­ aldınş etmedim, benim için önemli değildi. Beni bu kadar
ğu hissine kapıldım. Bir keresinde eter verildiği zaman da çabuk pes ettiğim için azarladı ve alaya aldı- ve bu da önem­
böyle hissetmiştim. Düzgün bir cümle kuramıyordum- yal­ li değildi.
nızca sık sık duraklayarak söyleyebildiğim iki üç boş söz­ Normal yaşamdan çok uzakta, cehennemde ızgaraya ya-
cük. tm lm ış bir ruhtum. Geride bıraktıklarımın düşünceleri bana
Sonunda söylemeyi başardım, "Beni bağlayana kadar kadar ulaşamıyordu - ben çok, çok uzaklardaydım. Ona kar­
dönmüyorum. Birisine zarar vereceksem, bu sen olacaksın. şı kibar mı yoksa kaba mı davrandım, bilmiyomm. Bildiğim
Yanından ayrılmaya niyetim yok. Seninle açık konuşmaya kadarıyla onun önemi kalmamıştı. Ben, başıma gelen şeyin
çalıştım ve eğer bir şeyler olursa bunlar sana olacak, orada rezilliği içinde uzanmış, yatıyordum. Aklıma annem geldi,
yatan şu zavallı, çaresiz insanlara değil." onun sık sık söylediği bir şeyi hatırladım.
Bana sertçe çıkıştı, "Dövüşmek istiyorsan gel bakalım; Sesini duydum, acımasızca ve küçümseyerek, 'Seni za­
Senin benimle dövüşmeye çalışman çok hoşuma gidecek." vallı, Allah'ın belâsı şey."
Vücudumdaki öldürücü kadının onu mahvetmeden bırakma­ Sonra gözlerini gördüm ve o zaman, kızını ele geçiren o
yacağını iyi biliyordum. O da, beni, istemezsem deli gömle- şeye karşı, gözlerinin anlatılamayacak kadar büyük bir acıyla
dolduğunu anladım. Benim için düşündüğü bütün o güzel ha­
yalleri gerçekleştiremediğim için ona çok acı çektirmiştim.
Ondan, kontrol edemediğim bir şiddetle nefret ediyor­
dum. İçim öylesine öfke doluydu ki hiç değilse bu hale düş­
PSİKOZ DENEYİMLERİ 55
54 AKIL HASTALARININ IÇ DÜN YAS I

mekle onun beklentilerinin bir kısmını doğru çıkardığımı yordum. Düşüyordum ve içimdeki o çılgın şey dimdik
sanıyordum. ayakta duruyor, kahkahalarla gülüyordu. Onu duydukça be­
Çığlık çığlığa bağırıyordum, ihtiyarlayıp ölmeden önce nim bile tüylerim diken diken oluyordu çünkü o kahkaha asla
bebekliğimde ektiği bir tohumun kök salıp büyüdüğünü; di­ bana ait değildi - çılgın ve müthiş birşeydi.
ğer bütün çabalarının hep başarısızlıkla sonuçlandığını bil­ Fakat aşağıdaki ağzını açmış duran uçuruma düşerken
mesini istiyordum. bile Tann'ya dua ettim. Eğer bu durum üzerinde bir gücü
Ve aniden büyük Delilik geldi, onu durdurmanın yolu varsa, lütfen hezeyanlarımın ağzımı, diğerlerine Delilik gel­
yoktu. Öylesine bir gürültüyle dışarı çıktı ki, ben bile şaşır­ diği zaman olduğu gibi sürüngen, yapışık pis kelimelerle
dım; bütün bunların nereden çıktığını merak ettim. Bana ço­ doldurmaması için dua ettim. Sonunda düşüncelerimin son
cukluğumda söylenen şeylere şimdi bir yetişkin ağızıyla bağlantılı ve tutarlı noktası da bitti- ve Delilik içimi sevinçle
cevap vermeliydim - öyle müthiş ve açık saçık şeylerdi ki. doldurdu. Artık onu durduracak birşey kalmadığından, ba­
Unuttuğum şeyler, şimdi yeniden başımdan aşağıya acı ğırdı ve boğazımı parçalayan sesler çıkardı, beni öylesine
anılar seli halinde boşalıyordu. Hatırladığım basit olaylar zorladı ki, neredeyse bu sesle beraber içimdeki hayat da dı­
bile öylesine çarpıtılmış ve değişik bir şekilde geri geliyor­ şarı fırlayacaktı. Aklımın bir parçası orada duruyor olanları
lardı ki, sanki o çocuk, şeytan tarafından değiştirilmişti. kavramaya çalışıyor ama buna hiç bir çare bulamıyordu. O
Bütün o önemsiz ve unutulmuş çocukluk anılarına cevaplar anda içimde kabaran bu şey bana hatalı gelmiyordu - dünya­
uydururken, çoğu şiddetini kaybediyordu. Ne kadar aptalca, nın en doğru şeyi gibi geliyordu - muhteşem bir başarı gibi
anlamsızca şeyler yapmıştım - ama artık önemi yok. geliyordu.
Sonunda herşeyi olduğu gibi görme cesaretini bulduğum Doktor beni sakinleştireceğini düşünerek apomorfin iğ­
(ifade etmedikleri anlamlarla onları süslemeden) için kendi­ nesi istedi. Sonra bir İkincisini - bunlardan sonra saatlerce
mi o kadar iyi hissediyordum ki, bağırmaya ve şarkı söyle­ uyumam gerekiyordu ama uyuyamadım ve gece ilerledikçe
meye başladım. sesim öylesine çatlaklaştı ki bu duyanlar için hiç de hoş gel­
Birkaç dakika sessiz kaldım ve bana neler olduğunu dü­ miyordu; uyumaya çalışan diğer hastaları düşündüm ve on­
şündüm. Bu aklıma, yaşamlarım abuk sabuk hezeyanlarla ların hezeyanları yüzünden kaç kez uykumun bölündüğünü
ziyan eden ve sonunda ölüme teslim olan iki hastayı getirdi. anımsayınca içim kabardı, -bu yüzden beni yönlendiren şe­
Onların anısı bile içimdeki düşünce selini kontrol edemedi yin yavaş bir sesle şiir okumakla yetinmesini sağladım, böy-
ve bu düşünceleri ne olursa olsun ifade etmem şarttı. Onlar lece uyumaya çalışanlar benim abuk sabuk söylenmelerimle
mantığımdan daha güçlüydüler ve ölmekten veya hata yap­ uyanmayacaklardı.
maktan korkmuyorlardı. Acı çekmek, ölmek veya aklını Saat geceyarısını geçtikçe, diğerlerini düşündüğüm ve
kaybetmek gibi tüm insanca korkularım vahşi bir mutluluk onları uyandırmamaya çalıştığım için kendim hakkında iyi
hissiyle boğulmuşlardı. Şimdiye kadar korktuğum şeylerin şeyler düşünmeye başladım.
kenarında duruyordum ve bunlardan birinin ne kadar derini­ Ertesi sabah ilk farkettiğim şey koridorun ucunda duran
ne düşersem düşeyim hiçbirşeyin önemi olmadığını bili­ ve gök gürültüsü gibi bir sesle şarkı söyleyen Tırmalanmış
56 AKIL HASTALARININ IÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 57

Göbek oldu. "Oh, Tanrım, Oh Tanrım- Oh Tanrım- Oh Tan­ Düşünmeyi bana doğru olduğu öğretilen kanallarda yü­
rım - bu sabah bir gölün üzerinde olmak isterdim!" diyordu. rütmek için zorlamadan, düşüncelerimin akıntısına kapılıp
İyi olurdu, diye düşündüm ve ben de orada olmayı iste­ yüzmek öyle bir özgürlük duygusu ve huzur veriyorduki.
dim. O korkunç kadını unutmuştum; çünkü onunla yalnız Onun için düşüncelerimi başıboş salıverdim, çılgınca ve
ve serbest bir halde hiçbir yerde beraber olmak istemezdim. özgürce koştular, koştular.
Ona güvenemeyeceğimi bilecek kadar iyi tanıyordum onu. Şarkı söylemek özgürlüğün doğal bir anlatım şekli oldu­
Ama mantığımı kullanacak veya düşünecek kadar zamanım ğu için, içimden şarkı söylemek geliyordu - çünkü özgür­
yoktu. - Birdenbire gölün üzerinde idim! Bu hayal değildi - düm. Ve şarkı söyledim - arka arkaya çeşitli şarkılar. Hiçbir
daha güçlü birşeydi. Salt düş olsaydı ne kadar canlı olursa şeyin önemi yoktu. Koğuştaki hastalardan birinin dediği gi­
olsun, tımarhanede eli kolu bağlı yatan birini uzaklara taşı­ bi: "Deliliğimin tadını çıkarıyordum."
yamazdı. Kendimi şafak vakti bir yerlerde, çakıltaşlı bir sa­ Hemşireler geldiler, beni çözüp yataktan çıkardılar. On­
hilde dururken buldum.
lara direnmeye çalışmadım - dünyada hiçbir şey için çabala-
Kollarımı uzattım ve beni saran sabah serinliğini ve su­ maya değmez. Ama beni nereye götürdüklerini görünce gül­
yun bir kayığa çarpma sesini duydum. Bir makaranın boşalt­ düm, güldüm. Yan odaya, tek başına kapatılacağım yere gö­
ma sesini ve oltanın suya değdiği anda çıkardığı hafif sesi türüyorlardı. Orada, yatağın üstünde yepyeni bir deli gömle­
duydum. Orada burada balıklar yüzeye sıçrıyorlar, küçük
ği vardı - şimdiye kadar gördüğüm en büyük ve uzun göm­
dalgalar meydana getiriyorlardı.
lekti. O kadar sertti ki, bir zırh gibi şekil almıştı. Demir ka­
Yürüdükçe ayağımın altında çakıltaşlarınm çatırdadığı­
dar sağlamdı. Ve onun görünüşünde utanç veya isyan uyan­
nı hissediyordum, biraz ileride küçük bir kurbağa gördüm.
dıran bir şey değil, - yalnızca komiklik vardı. İçine girdim
Keskin bir kızarmış salam kokusu yükseliyordu. Gün ışı­
ğıyla karşı kıyıdaki söğütler daha belirginleşiyordu. ve bağlarını karyolaya tuttururlarken kahkahalarla güldüm.
Yakınımda bir karatavuk öttü, biraz ileriden bir başka Çok geçmeden doktor beni görmeye geldi. Yüzü çok cid­
kuş keskin bir sesle cevap verdi. Hiç bu kadar güzel bir şa­ di ve endişeliydi. Ben yine güldüm ve ona bunun olacağını
fak görmemiştim. Çünkü şimdiye kadar hiç varolmayan bir önceden bildiğimi - ama önemli olduğunu sanmakla hata etti­
göl kenarında bulunmamıştım - ve bana duyu organlarım ğimi söylemeye çalıştım. Ama, aramızda büyük bir mesafe
yoluyla ulaşmayan bir gündoğumu yaşamamıştım. Bu öyle vardı ve bu durumun komikliğini görmesini başaramadım.
farklı, öyle dokunaklı ve öyle kusursuzdu ki, adeta bir rüya Hemşireye iğnelerin bende ne gibi etki yaptığını sordu, o da
gibiydi. "hiçbir etki yapmadı" dedi:
Doktorlar bu gibi olgulara yanılgı, delüzyon diyorlar. Buna gülerek, bana bir tane daha ister miyim, diye sordu.
O korkunç kadının bu işin altında olduğunu biliyordum - Ben de " o kadar çok istemiyorum - ama siz benim için bir-
ama eğer beni bu kadar güzel yerlere götürülebiliyor ve bana şey yapmak istiyorsanız ve düşünebildiğiniz tek şey buysa
daha keskin gözler ve duyular verebiliyorsa - pek fazla bir yapın", diye cevap verdim, "ben uçmak üzere olduğumu his­
kaybım olmamış demektir, üzülmeme gerek yok. sedince deli gömleği istemiştim".
58 AKIL HASTALARININ ÎÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 59

Hezeyanlar içinde ölen o iki hastayı ve Deliliğin ellerin­ Gözümde bir iki sinir daha koptu. Radyatörün arkasından
deki yaşamaya değer herşeyi aldığı diğer hastalan hatırla­ - tabii radyatörün göründüğü zamanlarda - bir yarasanın uç­
dım. Ama hatırladıklarımın hiçbiri beni tekrar çelişkilere tuğunu gördüm. Penceredeki demirlerin arasından öyle bir
sürükleyebilecek bir anlam taşımıyordu. kuşun geçemeyeceğini bildiğim halde onun gerçek olduğuna
İstersem o şeyi kontrol edip edemeyeceğimi denedim, yemin edebilirim. Yarasa oradaydı, kanatlarının ucunu göre­
kendimi.yokladım ve belki de başarabileceğimi düşündüm - bilecek ve bana doğra geldiğini hissedebilecek kadar yakı­
ama belki de başaramazdım. Kendime hakim olamadığım nımda duruyordu.
çeşitli zamanları anımsadım ve başucumda duran doktorun Ondan korkmadım - beni gıdıkladı, ben de bu küçük şe­
ciddi yüzünü gözümün önüne getirince yine gülmeye başla­ ye ne istediğini ve neye güldüğünü sordum. Ama gözden
dım. Ben boşvermeye başlayınca ne kadar da endişeli görü­ kayboldu ve buna çok sinirlendim.Hiç sevmem böyle saçma
nüyordu.
- sapan, ne idüğü belirsiz şeyleri. Yukarı baktım, radyatör
Benim için o kadar önemli olan bu konuyla ilgimi kay­ yine kaybolmuştu - ama yarasa daireler çizerek uçuyordu.
betmeme ne sebep olmuştu, - Ve daha önce böylesine önem
Birşey daha aklıma geldi. Hayatım boyunca içkiden uzak
vermem için bir tek neden yoktu. Yattığım yerde öylece dü­
durmaya çalışan saygıdeğer bir kadınken, -şu anda bir çıl­
şünürken, birden düşüncelerimin düşünce olmadığını - ses­
gınlık krizi içinde yatıyordum.
siz, gizli düşünceler değildiler - bunların sözcükler olduğu­
Aynı durumda yatmaktan yorulmaya başladım. Kolları­
nu farkettim. Bu sözcükleri bağırarak, haykırarak söylüyor­
dum. Ne ağzımdan çıkan söz selini, ne de beynimdeki dü­ mı başımın üstüne kaldırdım, soğuk karyola demirlerini his­
şünce selini durduramıyorum. Öyle olağandışı görünüyordu settim ve parmaklarımın bütün gücüyle sıktım. Bu tüm duy­
ki paniğe kapıldım ve korku beni pençesine aldığı an gırtla­ gularımın içinde en korkutucu olanıydı - ellerimin sıkı sıkı­
ğımdan bir çığlık çıktığını duydum. Birbiri ile boğuşan ya bu deli gömleğinin içinde bağlı olduğu halde kollarımın
güçlere meydan okudum, savaşmaya devam etmelerini söy­ serbest olduğunu ve onları başımın üstüne kaldırdığım his­
ledim - bundan sonra ben artık karışmıyorum. Böyle bir ça­ sine kapılmam!
tışmaya sahne olan varlık, yani ben, bu kadar önemli idiy­ Üçüncü günün sabahı eterin etkisiyle kendimden geç­
sem - ganimet, zaferi kazananın olur. Ama kavga bu tempo­ miş yatıyordum. Doktor geldi,bana baktı ve "nasılsın?", di­
da devam ederse bu varlığı öylesine yıpratacak ki uğrunda ye sordu.
çatışmaya değer bir şey kalmayacak. "Şişko bir melek gibiyim", dedim.
Sinirlerim birer ikişer kopup parçalanmaya başladılar. Dördüncü günün sabahında bugün sahip olduğum kişili­
Tam yatağımın üzerinde tavana asılı olan bir radyatör vardı. ğe girdim. Doktor yine nasıl olduğumu sordu.
Ona bakarken birden görüntüsü silindi ve tavan yerine gri, Ben de, "bana yakışmayacak kadar iyiyim" dedim.
sınırsız bir boşluğa bakmaya başladım. Beşinci sabah beni gömlekten çıkardılar, o beş gün beş
Sonra radyatör yeniden göründü, sonra yine kayboldu. gece terden sırılsıklam olmuştum ve gömlek açıldığı zaman
Bu bağrışmalar iç kaynaklarımı savurganca harcıyordu. çıkan koku nefesimi tıkadı.
PSİKOZ DENEYİM LERİ 61
kıran yapmıştım. Hergün, bu dalgalanmanın içinde oturup
yazdım, zaten bu dünyada yapacak başka bir şey yoktu.
60 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI Hemşire geldi ve bu gece üst kattaki, "en iyi" koğuşa gö­
türüleceğimi söyledi. Yaşamaya yarı-uygar bir şekilde de­
Gerçekten o gömleğin içinde bir şey ölmüştü - ve çürü­ vam etmem için.
yordu! Ellerime yapışkan bir madde bulaşmıştı. Elimde olduğu sürece bu kalemden mümkün olduğu ka­
Vücudumdaki her sinir dokusu başımdan geçenlerin izini dar faydalanmam lazım; hem Shakespeare de benim yanım­
taşıyordu. Bütün kimyasal yapım değişmişti. Ben artık ger­ da şimdilik. Onu yukarıdaki "yarı-uygar arınma koğuşuna"
çekten başka bir insan olmuştum. götüremem.
Yaşadığım deneyimleri anlatmaya çalışırken doğaüstü Ve putperest. Genç, sevimli ve öylesine gerçek dokunaklı
deyimler kullanmadım ama olanları kelimesi kelimesine ta- ve farklı bir güzelliği var ki, bu kurşun kalem ve bildiğim bir
nımlayabilseydim yaşadıklarımın gerçek yüzünü anlatabile­ kaç yetersiz sözcükle onu nasıl kağıda geçireceğimi bilmiyo­
cek miydim - ağrıyan bir dişin röntgeni, acının fotoğrafı rum. Bir kalem ve alelade sözcükler. Bunlarla onun güzelli­
olarak tanımlanabilir mi? ğinin gün ışığında parlamasını veya onu içine alan trajik
Banyo yaptıktan sonra kendimi temizlenmiş ve arınmış uçurumun zifiri karanlığının gölgelerini betimleyemem!
hissettim - sanki vaftiz edilmiştim. İçimde, mhum büyük bir
çoşku duyuyordu. Şu veya bu şekilde o palyaçoyu, çığlıkla­
rı ve kuruntuları geride bırakmıştım.
Koca bir yığın halinde duran deli gömleğime baktım. Ha­ Shakespeare yomldu ve bu şamatadan kurtulup İngilte­
la vücudumun şeklini taşıyordu. Deliliğim için hazırlan­ re’deki sakin mezarına dönmek istiyor. Herşey, bir zaman
mış, terle sırılsıklam ve leş kokulu bir tabut. gelecek ve sona erecek -vg biraz sonra hemşire beni yukarı­
Aslında onu büyük bir merasimle gömmek isterdim. San­ ya götürmek için gelecek.
ki içinde çarpık bir ruhun çıplak iskeleti vardı. Hoşçakal Shakespeare. Sen gerçekten büyük bir yanılsa­
Birden aklıma bir çözüm geldi; bir şimşek gibi veya bir maydın! Sen gelmemiş olsaydın bu yer değiştirme yukarı
oyuncuyu sahnede belirleyen spot ışığı gibi: Ben bir akıl kata değil aşağılara doğra olacaktı. Seni kaybetmekten nef­
hastasıyım. Ömrü boyunca bir kadeh bile içmemesi gerekti­ ret ediyorum -ama yanımda götüremem, çünkü "büyüklük
ğini bilen bir alkolik gibi veya sonsuza kadar hiç şeker yiye­ yanılgılarına" yukarıda izin yok. Hoşçakal William. Bana
meyen bir şeker hastası gibi; ben de depresif, bunaltıcı tüm geldiğin için sana gerçekten minettarım. Hoşçakal. Ve o bü­
düşünceleri bir kenara bırakmalıydım. Burada hayat, saat yük mezarında uzun yıllar huzur ve sükûnet içinde yatmanı
saat yaşanır, onun için yeniden elden geçmiş, tamir edilmiş dilerim.
olan beynimi daha yalın bir yaşam biçimine göre ayarla­
mam gerekiyor. -BAŞLANGIÇ-

Hezeyan ve heyecan sellerinin arasında oturmuş, etra­


fımda bir set - küçük siyah sözcüklerden oluşmuş bir dalga-
John Custance MUTLULUK DÜNYASI

MUTLULUK DÜNYASI - DEHŞET DÜNYASI II. DUYGULARIN COĞRAFYASI


MANİK-DEPRESİF PSİKOZUN TANIMLANMASI
Mani halini tanımlayan bu bölüm, gerçekten bu durum­
Akıl hastalığı deneyimleri edebiyatının en önemli yönlerinden bi­ dayken yazılmıştır.
ri, bu konuda açıklamalar getirmesidir. İngiltere'de John Custan­
Şu anda tipik bir hipo-mani halindeyim ve bir akıl hasta-
ce, zamanının çoğunu bu probleme ayırmıştı. Bu konuda çok çar­
pıcı kaynaklar bulmuş ve belki de başka herhangi bir yazardan nesindeyim. Bu durumumun bir sonucu olarak normal şart­
daha büyiik bir başarıyla deneyimlerini orijinal ve ciddi, teorik larda olduğundan çok daha rahatça yazıyorum. Genellikle
bir çerçeve içinde birleştirmeyi başarmıştır. Bu çerçeve bir p si­ çok yavaş, düşüne düşüne yazarım, ama şimdi kalemim
koz anında oluşturulmuştur ve psikotik bir ürün olarak düşünüle­ hızla akan düşünce seline zorlukla ayak uyduruyor. Bu se­
bilir. Okuyucular şunu bilmeliler ki, bu teorinin en hayalci ve en
beple mani halinin belirtilerini ve duygularını tanımlamak
renkli kısımları oldukça saygın ve geniş kitlelerce kabul edilmiş
olan teorilere aittirler. Bu fikirleri yalnızca kaynakları yüzünden için iyi bir fırsat oldu.
bir kenara atmadan önce William James'in şu öğüdünü hatırlaya­ Önce ve genel olarak, bir "kendini çok iyi hissetme" duy­
lım, "Bildiğimizin aksine gerçekler, 103o veya 104o Fahrenheit gusu gelir. Tabii, bu hissin hayal eseri ve geçici olduğunu ve
derecelerinde belki de normal vücut ısısı olan 97 veya 98 derece­ bu sırada davranışlarım anofmalleştiği için de kapatılmam
den çok daha kolay filizlenirler."
gerektiğini biliyorum. Mani halindeyken yalnızca serbest ol­
Tıp açısından, Mr. Custance'm kitabı manik-depresif psikozu çok
iyi anlatmaktadır ve bizi bu iki zıt ruh hali arasındaki esrarlı iliş­
duğum zamanlar beni çılgına çeviren duygular tam anlamıy­
ki konusunda aydınlatmaktadır. la etkili oluyorlar ve ileride görüleceği gibi gerçek dünyada
Milli Akıl Sağlığı Enstitüsünün Mr. Custance, Miss Jefferson ve korkunç sonuçlara yol açıyorlar.
onlar gibi yazan diğer hastaları desteklemesi psikiyatri dünyası Herşeye rağmen kapatılmanın kısıtlamaları aşırı sinir­
için çok yararlı olacaktır.
lenmeye ve hatta öfke krizlerine sebep oluyorlarsa da "kendi­
ni iyi hissetme duygusu", zevk veren, bazen kendinden geçi­
ren hoşnutsuzluk hisleri bu mani süresince devamlı olarak
arka planda kalır.
Bu değişmez arka planla yakından ilgili olarak, mani ha­
linin ikinci bir cephesi vardır. Bu, özellikle Henderson ve
Gillespie tarafından "Artan gerçeklik hissi" olarak tanımlan­
mıştır. Buna benzer bilinç durumları çeşitli mistiklerce, bil­
hassa St. Theresa tarafından da tanımlanmıştır.
64 AK IL H ASTALARININ IÇ D Ü N Y A SI

Kendi deneyimlerime dayanarak fikir yürütmem gerekir­ PSİK O Z DENEYİM LERİ 65


se, bu "artan gerçeklik hissi" çok sayıda birbiriyle bağlantılı
duyguları içerir. Bunun bir sonucu olarak da dış dünya be­ 2. Diğer Duyum İzlenimleri
nim üzerinde daha canlı ve yoğun bir iz bırakıyor. Bütün hislerim normalden daha keskin. Tabii ki, dokun­
Bunları sistemli bir şekilde kaydetmeye çalışacağım ve ma duyum da kuvvetlendi, parmaklarım çok daha duyarlı ve
önce şu anda kendimde gözlemlediklerimden başlayacağım. daha becerikliler. Genellikle beceriksiz biri olan ben, her za­
mankinden daha düzgün yazı yazabiliyorum, resim yapabili­
1. Yoğunlaşmış Görsel İzlenimler yorum, bu tür küçük el mahareti gerektiren şeyleri kolaylıkla
İlk farkettiğim şey ışıkların tuhaf görünüşleri- koğuşta­ becerebiliyorum. Bu sırada parmak uçlarımda garip bir ka­
ki alelade elektrik ışıkları. Bunlar daha parlak değil de daha rıncalanma hissediyorum.
derin, daha yoğun ve belki biraz daha sağlıklı görünüyorlar. İşitme duyum da daha duyarlı ve kendimi zorlamadan
Üstelik dikkatimi üzerine toplarsam (ki bu dummda normal aynı anda değişik sesler algılıyorum. Böylece, bu kalabalık
şartlardakinden daha kolay yapabiliyorum) ışıklardan par­ koğuşta aşağı-yukarı yürüyen insanların arasında bunları
lak, yıldız gibi bir şeyin, gökkuşağındaki bütün renklerden yazarken, dışarıdan gelen kuş seslerini, diğer hastaların ge­
oluşmuş bir şeklin doğduğunu görebiliyorum. vezeliklerini, çevrenin bütün gürültüsünü yoğunlukla duydu­
Koğuşta bir sürü insan var ve yüzleri üzerimde tuhaf bir ğum halde, işime hiç rahatsız olmadan devam edebiliyorum.
etki yapıyor. Tam olarak çevrelerinde bir hale olduğunu söy­ Bazı zamanlarda seslerin üzerimde müthiş bir etki yaptı­
leyemem ama maninin daha aktif devrelerinde hep öyle bir ğını farketmişimdir, sanki doğaüstü titreşim güçleri dolu bir
izlenim uyanırdı bende. galerideymişim gibi. Böyle anlarda benim o çok basit bas se­
Şu sıralarda, o yüzler daha çok bir çeşit içten gelen bir sim en azından Chaliapin'in sesi kadar güçlü geliyor; sanki
ışıkla aydınlanmış gibi görünüyorlar. Bu ışık karakteristik normal zamanlarda tıkalı durdh göğüs kanallarım açılmış ve
yüz hatlarını öylesine belirtiyor ki, kötü bir ressam olmama anormal titreşimler çıkarıyorlar.
rağmen, bu durumda oldukça iyi ve aslına benzeyen resimle­ Şu sırada koku alma duyum az çok normal görünüyor,
rini yapabilirim.
tad alma duyum da öyle. Manimin daha akut devrelerinde iki
Bu durum, yalnızca yüzler için sözkonusu değil, tümüyle
duyum da normalin üzerine çıkıyor.
bir insan vücudunu, hatta ağaçları, bulutlan, çiçekleri, hepsi­
Şimdi bile, eğer bir bahçede özgürce dolaşmama izin ve­
ni böylece çizebilirim. Renkli nesneler özellikle daha canlı
rilseydi şüphesiz kokuları normalden daha kuvvetle algıla­
görünüyorlar ve tuhaf gelecek, ama büyük araçlar da, özel­
yabilirim ve lahana, ıspanak bile bana cennetten çıkmış gibi
likle karayolları silindirleri, demiryolu araçları ve trenler ay­
lezzetli gelirlerdi. Herhangi bir otun bile nefis lezzeti vardır,
nı izlenimi uyandırıyorlar.
bu arada çilek veya böğürtlen gibi gerçekten leziz meyvalar
Burada belki de çocukluk anılan rol oynuyor. Bu canlı
ise tanrılara layık yiyecekler gibi duygular uyandırıyor.
izlenimlerin yanısıra, gözlemlerimin arkasında sanki bir
elektrik motora çalışıyormuş gibi tuhaf bir his var.
66 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 67

Bu, önce Tann'yla sonra da bütün insanlarla, hatta bütün Psikiyatristler bu ruh halinin manik-depresif hastalarda
yaratıklarla bir paylaşma, birleşme hissi. Aslında "hepsiyle" sıkça görüldüğünü kaydetmişlerdir.
mistik bir birleşme hissidir bu. William James, "Dinî Deneyim Çeşitlemeleri" kitabında
En önemli nokta da Tann'yla çok yakın kişisel ilişkim bu duyguya, "içgüdüsel tiksinmeyi bastırmak" adını vermiş­
olduğu hissidir. Yazarken, güneş kağıdın üstünde ışıyor ve tir ve bu hissin insanlık aleminde yaygın olsaydı insan ilişki­
Doğruluk Güneşinin (ki aynı zamanda Tanrı'nm Oğludur) lerini temelden değiştireceğini ileri sürmüştü.
bana yardım ettiğini ve beni gözlediğini haber veriyor. "Düşmanlarını Sev" kuralının gerçekleşmesinin olmaya­
Manimin arttığı devrede, İsa'nın şahsında Tanrı’nın he­ cak bir şey olmadığım söyler. Bu olanağın bazı içgüdülerde
men yakınımda olduğunu güneş yoluyla öğrenirim. köklendiği özellikle azizlerin başından geçen olaylarda gö­
Benim, O'nunla ve O'nun, benimle en küçük bir zorluk rülebilir. Azizler yalnız düşmanlarını değil bazı iğrenç kişi­
duymadan konuştuğumuzu hissediyorum. Buna benzer bir leri de sevmişlerdir. Y azar, örnek olarak Aziz Francis'in cüz-
durumu, St. Thessa "İç Kale" de anlatır; hatta Tanrısıyla tar­ zamlılann yaralarını öpmesini gösterir.
tıştığını bile kabul eder. Tartışmayı ben de severim ve ben Mani halindeyken böyle bir hareket asla iğrendirici gel­
de bazen aynısını yaparım mez, aslında içimden de hep buna benzer şeyler yapmak ge­
Aslında, bence 'Yüce Tanrı’ bazen insanların onunla tar­ lir.
tışmasını, hatta güreşmesini, bir diktatörün çevresindeki Hastalığım süresince öyle vakalarla karşı karşıya getiril­
'olur efendim'ciler gibi kişilere tercih eder. dim ki, normal olarak onlardan şiddetle tiksinirdim. Fakat
aslında onlarla beraber olmaktan memnunum ve onlara bir
şeyler yapabilmek veya görevlilere onlarla ilgilenirken yar­
dım etmek için istek duyuyorum.
Birleşme duygusu, ilişki kurduğum bütün yaratıklar için "İçgüdüsel tiksinme hissinin bastırılması", normal olarak
geçerli; bu yalnızca ideal veya düşsel bir olgu değil, bütün tiksinme, iğrenme duygusu uyandıran bütün nesnelere karşı
hareketlerimi de etkiliyor. Onun için bu durumdayken, çeşit­ duyulur ve aslında mani halinin dördüncü tuhaf ve kendine
li sınıflardan bir sürü insanla bir arada olmak beni rahatsız has özelliğidir. Bütün diğer özellikleri gibi bu da depresif
etmiyor, zaten halka açık bir akıl hastanesinde bundan ka­ (umutsuz bunalım) halde olan olguların tam tersidir ve bu
çınmak olanaksız. Burada sınıf farkları ortadan kalkıyor, kontrastı belirterek en iyi şekilde tanımlanabilir.
bunun bir anlamı da kalmıyor. Bazen hasta arkadaşlardan Bu kontrast şu anda beynime söyle sokuldu; tuvalete git­
bazılarına çok kızdığım oluyor ama hemen barışmakta zor­ mem gerekti ve geri döndüğümde kafamda cehennem fikrini
luk çekmiyorum. İçimi evrensel bir yardımseverlik hissi dol­ beraberimde getirmiştim. Bu çağrışım birçok kereler aklıma
duruyor ve sürekli olarak "Düşmanlarını Sev" sözünü ak­ gelmişti, özellikle ebedi ceza korkusu çektiğim zamanlardan
lımda tutuyorum. beri.
Arkadaşlarımla, duygusal bir şekilde el tutuşmak gibi Cehennemi gördüm, bir çeşit halüsinasyon canlılığıyla
gerçek fiziksel temas kurmaktan hoşlanıyorum. gördüm, orası benim gibi kötü adamların ebediyen yok oldu­
68 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 69

ğu evrensel bir tuvaletti. Akıl hastanelerinde deneyimleri Aynı zamanda, diğer canlılarla ve tüm kâinatla mistik bir
olan bütün tıp adamları, bu tür çağrışımların çok görüldüğü­ beraberlik hissi duyarım; kendimle barışığım ve herhangi
nü bilirler. Dışkılama hareketinin sevmedikleri kişi veya ki­ bir suçluluk hissim yoktur.
şilerden kurtulma sembolü olduğunu çoğu akıl hastası iyi Bana kalırsa, Aziz Francis'in cüzzamlılarla yaşadığı olay
bilir. gibi dini deneyimler gözönünde tutulunca bu çeşit çağrışım­
İki yıl kadar önce, ben buradayken bir hasta her tuvalete lar, bağdaştırmalar oldukça önemli, derinde bir şeyleri ifade
gidişinde Hitler'i cehenneme dışkıladığını (tabii daha avam ediyorlar.
bir kelime kullanıyordu) söyleyip duruyordu. Şiddetli mani dummundayken Aziz Francis gibi cüzzam-
lılann yaralarını öpmekten ben de hoşlanırım. Pek çok aziz,
Depresyonumun had safhalarında kendimden nefret etti­
din adamı ve mistik buna benzer davranışlarda bulunmuş­
ğim ve kendi kendimi başımdan atmak istediğim için, dışkı­
lardı.
dan çok tiksinmem oldukça mantıklı geliyor.
Bana öyle geliyor ki, herşeye rağmen bu sorunda salt de­ ***
lilikten çok daha derin bir şeyler var ve okuyucuların benim
bu konu üzerinde çok fazla durmamı bağışlayacaklarını Bence, bu temellerde aynı zamanda geniş bir etkinlik ala­
umarım. nı olan seks yatmaktadır. Yine deneyimlerime dayanarak
Depresif devredeyken, tuvaletlerden, dışkıdan, sidikten söyleyebilirim ki, mani halinin belirtileri arasında en güçlü
veya bunlarla ilgili herhangi bir şeyden son derece tiksini­ ve önemli olanı seksüel işaretlerdir.
rim. Bu iğrenme; kirin ve pisliğin her türüne karşı yayılır. Durumumdaki beşinci tulfeflık, ahlaki değerlerimin gev­
Tuvalete gitmekten, oturak veya lazımlık kullanmaktan veya şemesi, özellikle cinsiyet konusundaki gevşekliğidir. Nor­
azıcık bile olsa kirli bir şeye dokunmaktan tiksinirim. Bu mal baskılar yok oluyor ve bizim Hıristiyan uygarlığımızda
tiksintiye müthiş bir dehşet duyma hissi de eşlik eder; be­ olduğu gibi cinsellik dinin karşısında görülmüyor, yanında
nim dummumda, cehennemde ebediyen cezalandırılma kor­ yer alıyor.
kusu, dehşeti ortaya çıkar. Freudcular'a göre tüm insan hareketlerinin itici gücü olan
bilinçaltı cinsel gerilimlerin serbest bırakılması, bence mani
Bu duygu, aynı zamanda diğer yaratıklardan, kendinden
halinin pek çok deneyimlerinin ve kendinden geçmelerin
ve gerçekte bütün dünyadan tiksinmeyle bağdaşır. Sonunda
başlıca ve en önemli faktörüdür.
yoğun bir suçluluk duygusuyla birleşir. Mani devresinde, Bu, benim ilk yoğun mani devrem sürecinde açık bir şe­
tiksintinin yerini çekicilik alır. Dışkıdan, sidikten vs. den iğ­ kilde görülebilir. İlk kez, beynim "gerçek" platosunun kena­
renmem. Pisliğe karşı değilim. Yıkanıp yıkanmamak umu­ rından kaymış ve ileride uzanan sonsuz bölgelere girmişti.
rumda değildir, halbuki depresyon halimdeyken ufacık bir Bundan biraz daha detaylı bir şekilde bahsetmem iyi olacak.
leke beni dehşete düşürür ve Lady Macbeth gibi durmadan Bu, 1938 sonbaharında, ben tam 38 yaşındayken başla­
ellerimi yıkardım. dı. Birkaç yıldan beri depresyon (bunalım) nöbetleri geçiri­
PSÎKOZ DENEYİMLERİ 71
70 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI

yordum, bir kez de coşkunluk devresi yaşadım. Bunların rum; ritmik bir şekilde kalp gibi atıyorlar, saat yönünde dai
hiçbirisi benim bir akıl hastanesine ya da tımarhaneye kapa­ reler çiziyorlar, her dönüşleri insanın bir kalp atışı süresinde
tılmamı gerektirecek kadar önemli değildi. Bir yıldan fazla tamamlanıyor; sanki bu görüntü kan dolaşımıyla bağlantılı
bir süreyle rahatsızlanmadım ve kendime uygun bir işe girip gibi. Cinsel yönden uyarılmıştım; başından beri bu olgu ba­
çalışmaya başladım. İlk belirtiler ateşkesin yapıldığı pazar na kutsal gibi göründü. Benim gördüğüm, "Aşkın Gücü" idi;
günü ortaya çıktı. "Savaşları sona erdirmek savaşı" uğruna bir şekilde biliyorum ki bu güç geçmişteki, şimdiki ve gele­
hayatlarını yitiren cesur ölüleri anma toplantısına katılmış­ cekteki tüm evrenleri yaratmıştı; kesin olarak sonsuzdu ve
tım. Bu, her zaman beni duygusal yönden etkilemişti, belki sonsuzlukların sonsuzluğuydu; "Nefretin Gücünü' altetmiş-
de işim Avrupa'daki o müthiş savaşın bilançosu ile yakın­ ti, onun tam zıttıydı ve bu nedenle de güneşi, yıldızları, ayı,
dan ilgili olduğu için. Birdenbire o milyonlarca hayatın bo­ gezegenleri, dünyayı, ışığı, yaşamı, neşeyi ve barışı yarat­
şuna yitirilmediğini anladım; bu, büyük bir planın parçasıy­ m ıştı.
dı, İlahi planın bir parçası. Goethe'nin en büyük hayali, ideali olan Aşkın Ebedi
İçimden bir his, benim de bu planla bir şekilde bir iliş­ Dansı' m mutlaka görmüş olmam gerekir. 'Ebedi Dişi' bizi
kim olduğunu söylüyordu. O zaman pek açıkça anlamadı­ kullanır ama sonunda, "Zaman ve Mekan"ın ötesinde karşıt­
ğım halde, bana bir çeşit açıklama yapılıyordu, vahiy geli­ lar barışır; Ebedi Erkek ve Ebedi Dişi birleşir ve sonunda
yordu. Çevremdeki dünyanın görünüşü değişmeye başladı; barış olur.
belkemiğimde titremeler ve sinirlerimde karıncalanmalar O banş ortamında artık tamamen ve kesin olarak affedil­
vardı. Bu belirtiler bundan sonra da hep mani nöbetlerimin diğimi ve bütün günahları rym yükünden kurtulduğunu his­
habercisi oldular.
settim.
O gece bir görüntü gördüm. Şimdiye kadar şahit oldu­ Sonsuzluk tümüyle önümde açılmıştı; bundan sonraki
ğum ilk halüsinasyondu; daha önceleri bir çok görüntü algı­ haftalar ve aylar boyunca, tanımlanamaz deneyimler yaşa­
lamıştım ama bunları daima "Yanılsama" diye tanımlamış­ dım. "Gerçeğin" dönüşümü beni adeta 'Cennet'e götürdü.
tım. Saat beş civarında uyandım; odada, tuhaf, sanki bu Doğanın olağan güzelliklerini, özellikle gündoğarken ve ba­
dünyaya ait olmayan bir ışık vardı.
tarken gökyüzü, insan düşüncesinin ötesinde inanılmaz bir
Uyku sersemliğim geçtikçe bir gün önceki heyecanım ve nefasete dönüşüyor. Her zamanki tembelliğimin aksine her
garip hislerim daha da yoğunlaştı. Işık gittikçe parlaklaştı sabah bu güzelliği seyretmek için uyanıyor, imkan bulursam
ve iyi hatırlıyorum, derin derin nefes aldım, havayı içime
sabah havasının tazeliğini içime doldurmak için dışarı çıkı­
çektikçe gerginliğim azalıyordu. Sonra, görüntü aniden pat­
layıp yok oldu. yordum.
Bu olgu, teknik olarak "Photism" (Fotizm) diye bilinir.
Bunu, nasıl tanımlayacağım? Oldukça yalın bir görün­
Buna iyi bir ömek olarak bir üniversite profesörünün aşık ol­
tüydü. Kocaman erkek ve dişi aşk organları havada asılı du­
ruyorlardı; bana hem son derece uzakta hem de çok yakı­ duğunu farkettiği zaman günlüğüne yazdığı şu satırları gös­
nımdaymış gibi görünüyorlardı. Şimdi onları görebiliyo­ terebiliriz:
72 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI
PSİKOZ DENEYİMLERİ 73
— "Gerçek gün ışığını ilk defa görmüş gibiydim, daha
ters gelen bu düşünceler bana büyük bir rahatlık ve serbest­
önce gördüğüm her şey o güneş ışığına göre daha soluk ve
lik duygusu veriyordu.
cansız kalıyordu. Gerçek yaşamı; tarlaların, çimenlerin ve
Daha önce de söylediğim gibi, Hristiyan uygarlıklarınca
dağ yamaçlarının çeşitli renklerini, her şeyi yeniden keşfe­ seks ve din arasında yaratılan tezat, benim beynimde bir itti­
diyor gibiydim."
faka, birliğe dönüşmüştü. Böylece her iki faktör de kuvvet
Ben de aşık olmuştum - tüm Evrene. Her şeye yakınlık kazandı. Dinsel duygular ve coşkularım seksüel dürtülerimle
duyuyordum. Küçük kabuğumdan çıkmış, "Yaradılış"a ka­ birleşerek sokak kızlarına üçyüz pound civarında para har­
tılmıştım. Ve benim Aşkın Gücü'nü görmem, algılamam camama sebep oldular. Evde kaldığım sürede herşey yolun­
her şeyin anahtarıydı.
da gidiyordu. Kendimi "yol gösterme", "yardım etme" duru­
Acı gerçeğe dönersek, akut mani halindeyim ve ilk defa munda hissetmeme rağmen, karım tarafından yol gösterilen,
olarak bir Akıl Hastanesi'ne gitmem gerekiyordu. Orada bir­ yardım edilen haline sokulmayı kabullendim ve sakin bir ha­
kaç günden fazla kalmadım, zaten ben yalnızca gönüllü has­ yat sürdüm. Coşkularımı ve heyecanlarımı düşlerimde ya­
taydım ve bu kadar erken çıkmak için ısrar edebilirdim. şıyordum. Buna rağmen, sonunda Londra'ya gittim; felaket
Kendimi toplamak için başanlı bir çaba gösterdim ve çıka­ orada patlak verdi.
bilecek kadar aklı başında göründüm. Bundan sonraki iki Bana ilk defa Bond Caddesi'nde yanaştılar. Geçip gide­
ayı evde, coşku halinde geçirdim. Bu hali hafif bir hipo- medim, bir çağrı almıştım. Birisi beni istiyordu, onu redde-
mani olarak sınıflandırabiliriz; günlerimi bana görünen bu medim. Kadın hiç de hoş değildi ama onu sevdim ve yardım
yeni dünyanın harikalarının tadını çıkarmakla ve gelecek etmek istedim. Garip şey, odasında bir İncil vardı, beraberce
hakkında çılgın düşler kurmakla geçirdim. okuduk. Ona beş Pound \%rdim.
Sonunda mani dönemini bitiren tehlikeli fakat öğretici bir Kendimi bir misyoner gibi hissediyorum. Bu kadınlara
doruğa ulaştım. yardım edebilirdim ve etmeliydim. Aralannda seçme yap­
Görünüm, hülyamın sonunda cinsel rahatlığa ulaşmak mam doğru olmazdı. Karşılaştığım kadınlar kısa sürede
tüm deneyimimin temelinde yatan bir semboldü. benden para koparmanın yolunu bulmuşlaradı. Yalnızca, so­
Daha önceki depresyon dönemleri boyunca aşırı bir suç­ kaklarda sürünmekten bıktıklarını, bu işi bırakmak istedik­
luluk duygusu, gerçek cinsel günahlarımın etrafında odakla- lerini fakat borçlarını ödemek için paraya ihtiyaçları olduğu­
şıyordu. Bu yük şimdi tamamen kalkmıştı. nu söylemeleri yetiyordu.
Affedileceğimden emindim. Hatta hülyamın anlamı ister Bankam beni uyarana kadar para dağıtmayı sürdürdüm
bedensel aşk, ister ruhsal aşk olsun, anladığım kadarıyla ama bu sevabı yapabilmem için Tanrı'nın bana para verece­
cinsel dürtüler günahkar değildirler, hatta aslında yaşamın ğinden emindim. Bu sebeple Curson Caddesi'ndeki Hristiyan
kutsal kaynağıdırlar. Bilimi Kilisesi'ne gidip, ilgilendiğim bir kız için para iste­
dim. Doğal olarak reddettiler ama ben haksızlığa karşı öf­
İlk Hristiyanların inançlarına (ki bu St. Augustine'in "İki
keyle doluydum ve inancım uğruna şehit olmayı göze alarak
Aşk ve İki Şehir" doktriniyle en yüksek noktaya ulaşmıştır)
elimin eriştiği her şeyi çılgınca devirdim, yırttım, kırdım.
74 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 75

Bu arada polis geldi, onları küstahça bekledim. Ertesi gü­ Tam anlamıyla ölümsüzüm; hatta hem erkek hem dişi­
nü mahkemeye çıktım ve bana Brixton'da bir hafta gözaltın­ yim. Tüm Evren; canlı veya cansız, geçmiş, şimdiki zaman
da kalma cezası verdiler. ve gelecek, hepsi benim içimde. Bütün doğa ve yaşam, bü­
Bir haftayı az çok akut mani halinde geçirdim fakat kriz tün ruhlar benimle beraberler, bana yardım ediyorlar, benim
çabuk geçti ve bir hastanede on dört gün daha gözlem altın­ için olanaksız hiç bir şey yok. Bir anlamda Tann’dan Şey-
da kaldıktan sonra iyileşti diye beni çıkardılar. tan’a kadar bütün ruhlarla özdeşleştim, İyi ve Kötü’yü bir­
leştiririm, ve aydınlığı, karanlığı, dünyaları, evrenleri yara­
*** tırım.
Elbette bütün bunları bir rüya, bir hayal, saf düş gücü.
Anormal ruh halleri katoloğumun altıncı önemli özelliği­ Aslında hiç bir gücüm olmadığını, önemsiz bir insan olarak
ne geliyorum. yaşamımı altüst ettiğimi iyi biliyorum. Çok sıradan bir ada­
Bu, manik-depresif deliliğin belki de en tipik özelliği mım ve zavallı bir günahkârım; en çılgın düşlerimde bile bu
olan büyüklük ve güç yanılsamalarını içeriyor. gerçeği unutmama izin vermedim.
Psikolojik açıdan söylemem gerekirse, kendi başarısız­
Bu iki yanılsama, birinci özellik olan "coşku" veya "ken­
lıklarıma ve zayıflıklarıma bir ödün olarak, onların bir tela­
dini iyi hissetme" duygusuyla yakından ilgilidir.
fisi olarak büyüklük düşleri kurdum.
Henderson ve Gillespie'ye göre bu coşku, "bir isteğin ye­
Özellikle, aklımın başımda olduğu dönemlerde, Tanrı ile
rine gelmesine uygun ruh halidir." Bana, bütün isteklerim
özdeşleşme hissim bana bir küfür, bir günah gibi geliyor.
gerçekleşecek; bütün tutkularım (iş veya özel hayatımdaki
Yine de bu his öylesine büjjük ve karşı konulmaz ki, onunla
politik, mali, kişisel tutkularım) doyuma ulaşacak; ve Ev-
ne kadar mücadele etsem, ortodoks Hristiyan mezheplerine
ren'in en önemli sırları bana anlatılacak vs, gibi geliyor. Yal­ dayanarak ne kadar yok etmeye çalışsam, ne yaparsam yapa­
nızca normal istek ve arzularım değil, tümüyle anormal ve yım başarılı olamıyorum.
mantıksız olanlar bile gerçekleşecekti. Aslında, sıradan bir Gerçek şu ki, o yalnızca akıl hastalığımın bir yönü, bir
kişiliğe sahip olduğuma göre ve bu arzu ve isteklerimin bir belirtisi değil, çoğu azizin ve dindar kişinin de yaşadığı bir
kitabı dolduracak kadar çok ve renkli oldukları düşünülürse, deneyimdir.
bu hislerin bütün insan oğullarında bulunan içgüdüsel dürtü­
ler olduğunu sanıyorum. Hakikaten, insan ruhu sonsuz bir
genişleme, yayılma arzusu taşır; bir Tanrı'nın karşısında
açılmak, yayılmak...
Kendimi Tann'ya öylesine yakın hissediyorum ve Onun
Ruhu’ndan öylesine esinleniyorum ki, bir anlamda Tanrı
ben’im; geleceği görüyorum, Evreni düzenliyorum, insanlığı
kurtarıyorum.
PSİKOZ DENEYİM LERİ 77

aynı uçurumun solundan aşağı kayıyordum. Olağanüstü


zevkler tatmış; cennette olduğumu düşlemiştim. O sağ ke­
narda, Brixton'daki o küçük hücrede üst üste düşler gördüm
DEHŞET DÜNYASI ve tutucu Katoliklerin beni onaylamaları mümkün olmasa da
bu düşler benim "Güzel Görü"mün birer parçasıydılar.
2. DEHŞET VEREN DÜŞLER Eğer bir azizseniz, bu "Güzellik" düşünü, bunun tam tersi
olan benim "Dehşet Veren Görü" dediğim deneyimi geçir­
Depresyonun ileri safhalarında beyine neler olduğunu an­ meden görebilirsiniz.
latmanın en iyi yolu, benim son krizimden bahsetmek ola­ Çırpınırsınız, kendinizi küçük düşürürsünüz, özverilerde
cak. Beni Brixgton'a götüren hikayeden kısa süre sonra, bulunursunuz, "Bilinmezlik Bulutu"ndan geçersiniz ve Azize
1939'un başlanndaydık. Theresa gibi Tanrı’nın sizi terkettiğini sandığınız anlarda
Bundan önce iki kez daha depresyon geçirmiştim, şiddetli Ruhun Karanlık Gecesi'ni yaşarsınız; ama yine de Cehenne­
uykusuzluk ve intihara teşebbüslerle dolu bir depresyon. min dehşetlerini görmeniz gerekmez. Bununla beraber pek
Her iki krizimde de iyi bir bakımevinde ilaç alarak uzun çok meşhur dini önder -Martin Luther ve John Bünyan gibi-
uzun dinlenmem, iyileşmemi hızlandırmıştı. Bununla bera­ buna benzer deneyimler yaşamışlardır ve alelade bir günah­
ber, artık bakımevlerinin ücretini ödeyemediğim için, bu se­ kar için acı çekilip arınılan bir durum, bir Araf olmadan cen­
fer özel bir Akıl Hastanesi’ne gitmem gerekti. nete ulaşmak mümkün değildir.
Daha önceki depresyonlarımda, hiç bir zaman gerçek Bu nedenle, cenneti tattığım için, zamanı gelince de cehen­
kavramımı yitirmemiştim. Son derece mutsuzdum, ölmek nemin gösterilmesini beklemek bana çok mantıklı geliyor.
istiyordum fakat, korkularım, endişelerim ve sorunlarım Bir insan mhunun daracık uçurumun sol kenarına kayma­
normal insanların da başına gelebilecek türdendiler. sı ve gerçek dünyadan düşüp uzaklaşması sonunda bilincin
Fakirlik’ten, hayatta başarısız olmaktan, çocuklarımı kaybolmasını anlatabilmem için kalemimin bütün gücünü to­
okutamamaktan, karımı mutlu edememekten, onu kaybet­ parlamam gerek.
mekten, bir dilenci olup sokaklara düşmekten falan korku­ Hastane’nin bir koğuşunda; ezici bir korku hissinin hakim
yordum. Korkularım gerçekleşecekmiş gibi geliyordu, ama olduğu koğuşta yatıyordum. Önceleri tam olarak neden
yine de dünyevi, insanca korkulardı. korktuğumu bilmiyordum. Tabii, beynim sıradan insanca
Normal insan deneyimlerinin bu olağan dünyasını sınır­ korkularla meşguldü.
layan çizginin ötesinde, sonu gelmeyen dehşet deneyimleri Beni kaldırmaya çalışan olmadı, ben de mümkün olduğu
bekliyordu beni. Ama bilmiyordum, hiç böyle şeylerle kar­ kadar kıpırdamadan yattım; başımı mutlaka çarşafların altı­
şılaşm am ıştım . na saklıyordum, koğuştaki seslerden korunmak için, biraz da
Şimdi sahip olduğum öngörü ve sezgim o zaman olsaydı, içgüdüsel bir tepki olarak.
ne beklemem gerektiğini bilirdim; çünkü bundan önceki ma­
ni döneminde uçurumun sağ kenarına düşmüştüm, şimdi de
78 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSÎKOZ DENEYİMLERİ 79

Şu ana kadar, artık işimin tamamen bitmiş olduğuna çilmişlerin dirilmelerinin tezadı olan, tam karşıtı olan başka
inanmıştım. Hastane'den canlı olarak çıkabilmem mümkün bir olgu olmalıydı. İşte ben o adamdım. Kendimi öldürebil-
değildi. Aslında, gerçekten olmasa bile ölmüş sayılırdım. seydim, bütün Evren patlayıp yok olurdu ama hiç değilse
Bazı esrarlı nedenlerden ötürü, belki de "affedilmez bir ben bu ebedi işkenceden kurtulur, ruhumun özlediği hiçliğe
günah" işlediğim için veya yalnızca korkunç bir günahkar ve unutulmuşluğa kavuşmuş olurdum. Gerçekten üç kez in­
olduğumdan, şimdiye kadar dünyaya gelmiş olan en kötü tihara teşebbüs ettim; bunların en önemlisi bana bakan gö­
adam olduğum için, basit bir İngiliz tımarhanesinde, Cehen- revlinin elinden kurtulup kendimi bir arabanın altına atı­
nem'in kapılarından diri diri geçmek üzere ben seçilmiştim. şım olmuştu. Beni ziyarete gelen zavallı karım öylece ba­
Tabii ki pişmanlık duymak için artık çok geç. İnsanlara öl­ kıyordu.
dükten sonra bir şans daha verildiğine inanmanın pek sağ­ İntihar girişimlerim başarısızlıkla sonuçlandı ama önem­
lam olmayan bir (teorik) dini inanç olduğunu biliyorum. li bir etkisi oldu; doktorlar ilaçlarımı arttırdılar. Geceleri (üç-
Oraya neden gittiklerini görünce pişman olmaları çok nor­ dört doz paraldehid yardımıyla) bilinçsizliğe ulaşabildiğim
mal, herkes pişman olur bu durumda. ve gündüzleri de (dört tablet allonal ile) oldukça uyuşmuş
Ama, ne olursa olsun dışarıdaki karanlığa atılacaklar ve bir durumda dolaşabildiğim sürece; dehşet ve korkularımı
Tanrı ondan sonra artık onlarla uğraşmayacak (ne kadar ağ­ kıyıda tutabiliyorum.
layıp yalvarsalar da) orada daha önce bulunduğum için bili­ Bütün çabalarım, sonunda cehennemde kaybolmamak,
yorum; infazın geri bırakılması, ertelenmesi umudu yok ve yokolmamak içindi, çünkü bu olayın yavaş yavaş yaklaş­
böylece her şey biter.
makta olduğunun farkındayım. Bir gün, bir zamanda, dehşet
Tabii, bütün bunları kendime sakladım, kimseyle bu ko­
ve korkularım üzerinde tuttuğum demirden baskı, kontrol çö­
nuda tartışmadım. Doktorlar'a da anlatmadım, onlar özellik­
zülecekti. Çaresizlik içinde çığlıklar atmam gerekecekti. Do­
le sevecen değildirler, onlara acılarınızı pek açamazsınız,
ğal olarak, o zaman da görevliler beni bir yan-odaya, en kötü
ayrıca bu konularda konuşmanın deliliğimizin bir kanıtı ola­
koğuşlardan birine kapatacaklardı. Bundan sonra, canlı bir
rak görüleceğini anlayacak kadar kurnazım. Hatta bana deli
belgesi bile verebilirler. Burada gönüllü olarak kaldığım sü­ gövde içindeki bir insan ruhuna işkence etmeye başlaya­
rece, dışarı çıkabilme ve sorunlarımla kendi kendime başa caklardı. Bağırmalıydım ama diğer deliler de aynı şeyi
çıkabilme şansım vardı. yaptıklarından bana kimse yardım etmeyecekti; tabii ki be­
Kapalı kaldığım on bir ay boyunca haftada en az iki kez nim ıstırabımın, acılarımın hayal ürünü olduğunu düşüne­
beni görmeye gelen karım, bu davranışımın nedenini anla- ceklerdi.
yamıyordu. Dehşetlerimi açabildiğim tek insan oydu ve ona Aslında bunlar gerçek acılar olacaktı; her şeye rağmen
düşüncelerimi açıklayabilmek için çok çalıştım. Bir anlam­ gerçekle düş ürünlerini felsefe açısından ayırdetmenin çok
da ben İsa'nın tam aksiydim. Şeytan'm görevi bir adamı ele zor olduğunu biliyordum. O canlı gövdenin içinde iken ne
geçirmek, ruhunu ona tümüyle satmasını, (Faust gibi), sağla­ zaman "öldüğüm" önemli değildi, beni gerçekten gömmele­
mak ve sonra onu diri diri o çukura indirmekti. İsa’nın ve se­ rinden önce, o yan - odada, günlerce, aylarca veya yıllarca
80 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 81

bağırarak, çığlıklar atarak kalabilirdim. Bana göre bütün ten sonra bile, dualarımı düz (yani başından başlayarak)
bunlar daha önce bahsettiğim ebedi, gittikçe çoğalan işken­ okumaya cesaret edebildiğim zamanlarda bile bu âdeti bırak-
cenin evreleriydi. madam. Başka boş inançlarım da vardı, örneğin yanımda
bir kutu hurma (date) olduğu sürece karımla istediğim zaman
*** bir randevum (date) olacağına inanmıştım. Oyun oynarken
de bunu sürdürüyordum. Örneğin bilardo oyununda Tanrı'yı
Bu arada, diyelim ki dönüşümden dört beş ay sonra, düz top, Şeytan'ı da nokta, benek simgeliyordu. Benekli top
günleri ve geceleri kolayca geçirebilme çabalarıma yardımcı kazandığı sürece şeytan beni kurtaracaktı; kaybeder gibi gö­
olabilecek bir teknik geliştirdim. Durumumu dürüstçe kabul­ ründüğü an bir bahane uydurup oyunu bırakırdım.
lendim. Tanrı bana arkasını dönmüş ve beni Şeytan'a bırak­ Şimdi bütün deneyimimin en önemli özelliğine geliyo­
mıştı, ama belki Şeytan'ı o kötü günü biraz ertelemesi konu­ rum. Bir şekilde "Dehşet Hülyası"nın, bu korkunç düşün
sunda razı edebilirdim. Bütün isteğim buydu ve eğer Şey­ doğuşunun tanımlayabilecek, yeterli sözcükleri bulmak is­
tan'a gerçekten doğru biçimde tapabilirsem bu ertelemeyi terdim.
sağlayabileceğim gibi geliyor. Böylece kendime göre küçük Bunun, içimde ne zaman yer ettiğini tam olarak bilemiyo­
ayinler düzenledim -bunların gerçek Şeytan'a tapma ayinle­ rum, hâlâ yatakta olduğum ilk bir ay içindeydi galiba. Sonra
riyle ilgisi yoktu. Her gece eskiden Tanrı'ya ettiğim duaları da fikirlerimle beraber büyüdü ve beni bir an bile terketmedi.
harf harf geriye doğru okuyup bu arada üç tane ayin sigarası Buruşuk bir yastık, her gün gördüğümüz alelade bir şey­
içiyordum. dir, değil mi? Ona bakarsınız ve bir daha aklınıza gelmez.
Bu süre içinde aldığım ilaçlar etkisini göstermeye başlar­ Aynı şekilde, çamaşırlar, yere düşmüş bir havlu veya yata­
dı ve daima duayı bitirmeden uykuya dalardım. Harf harf, ğın kenarındaki bir kırıfık. Bütün bunlar korku dolu bir be­
önce NEMA (yani AMEN) ile başlar sonra çok uzun ve ka­ yinde dehşet verici şekiller haline gelirler. Yavaş yavaş
rışık dualara devam ederdim. Galiba yirmi dakika kadar sü­ gözlerim de bu dehşet verici şekilleri algılamaya başlar, ne­
rüyordu ve hiç bir gün onu tam olarak bitirebildiğimi hatırla­ reye dönersem döneyim her tarafta bana işkence etmek için
mıyorum. bekleyen şeytanlardan başka bir şey göremez olurdum. On­
Batıl inançların bana çok yaran oldu. Annem böyle şey­ ların isimleri de vardı. Yara gibi bir ağzı olan tanrı Baal var­
lere çok inanır; saksağanlardan, masaya onüç kişi oturmak­ dı -yatağın kenarındaki kırışıklıktı, beni canlı bir kurban gi­
tan filan çok korkar. Kendime güvenimi arttırmak için küçük bi yutmak istiyordu. Genellikle yastıklarda görüntüsü beliren
batıl itikatlar uydurdum. Bunlardan biri şuydu; bir odadan Hecate'nin şekli ise en korkunç olanıydı.
çıkmadan önce gözümü kırmızı bir şeye dikiyordum (Şeyta­ Dışarıya çıktığım zamanlarda ise ağaçlarda ve çalılarda
nın rengi), o beni bu odaya mutlaka geri döndürecekti. Böy­ yüzlerce şeytan görüyordum; kesilmiş odunları da yılan
lece o odaya geri dönene kadar ebedi cezadan korunmuş ola­ şeklinde görürdüm.
cağıma emin oluyordum. Bütün batıl itikatlarım arasında ba­ Şimdi bile ara sıra onları görebiliyorum ve şimdi yine
na en çok güven vereniydi ve uzun bir zaman, eve döndük­ depresif halde olduğum için, onlar ilk gördükleri zamanki gi­
82 AKIL HASTALARININ IÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 83

bi dehşet hissini yeniden uyandırabilecekler mi diye merak­ Sonunda ruhum hiçliğe döndürüldü - o hiç bitmeyen acı
lanmaktan kendimi alamıyorum. Onlardan kurtulduğumu sa­ hala duruyor.
nıyordum ama şimdi bundan o kadar emin değilim. Krizden kısa bir süre önce James Joyce'un, "Sanatçı'mn
Çevremi kuşatan bu görüntülerle, artık gerçek, somut Genç Bir Adam Olarak Portresi" adlı eserini okuyordum. Bir
dünyanın gittikçe daha gerçekdışı görünmesi pek yadsına­ Cizvit papazının lanet konusunda verdiği bir vaazı anlatışı,
maz. Etrafımın bir çeşit şekil değiştirmesi, başkalaşması beni çok etkilemişti. Hemen hemen hen sözcüğü anımsıyo­
yüzünden, yavaşça çukura indiğimi hissettim. Çevremdeki rum; vaaz şöyleydi:
tüm Evren çöküp parçalanıyordu; duvarlarda ve yerde çatla­ "Edebiyat, sonsuzluk! Bunun korkunç anlamını kavrama­
malar oluyordu. ya çalışın. Deniz kıyısındaki kum lan görmüşsünüzdür...
Bu gerçek-dışı olma hissinin doğurduğu, olağanüstü bir Bir çocuğun avucuna aldığı kumda kaç tane kum zerresi ol­
görü idi, bir hülyaydı. duğunu biliyor musunuz? Şimdi o kumdan oluşmuş bir mil­
Koğuşun duvarlarında sporla ilgili resimler asılıydı. Ar­ yon mil yüksekliğinde bir dağ düşünün. Bu dağ bir milyon
kanızı pencereye verip duvara bakarak oturursanız, resimle­ mil eninde ve bir milyon mil derinliğinde olsun...
rin camından dış dünyanın aksini görebilirdiniz. Ben de ge­ Şimdi dağın sayılamayacak kadar çok kum zerreciklerin­
nellikle elime bir roman alır -bu da korkuyu bastırmanın iyi den oluştuğunu ve bu zerrelerin sayısının, ormanlardaki
bir yoludur- arkamı pencereye dönüp otururdum; her halde yaprakların, okyanustaki su damlalarının, kuşların tüyleri­
koğuşun içinde, dışardakinden daha az şeytan vardır. Ya­ nin, balıkların pullarının, hayvanların tüylerinin, havadaki
vaş, yavaş belki bir ay veya altı haftadan daha uzun bir süre atomların hepsinin sayısı kadar çarpıldığını düşünün; ve
her milyon yılda bir kijçük bir kuşun gelip bir tane kum zer­
içinde, cama akseden görüntü değişmeye başladı. Bacalar
resi alıp götürmesi halinde, kaç milyar yüzyıl sonra dağdan
yatay bir düzleme dönüştüler, binalarda aşağı doğru bükü­
bir metrekare kum taşınmış olurdu? Bu kadar uzun bir za­
lüp ters U şeklini aldılar. Bu beni korkutmaktan çok şaşırt­
manın bile bir sonu vardır, dağ sonunda biter; yani yine de
tı. Bunun anlamı ne olabilirdi? Diğer konularda görme yete­
sonsuzluktan daha kısa bir süredir bu. Bu dağın hepsi taşın­
neğim normaldi, bilardo filan oynayabiliyordum. Ama o kol­
dıktan sonra yine yapılsa ve yine taşınsa bu işlem gökteki
tuğa oturup resimlere bakmaya başlayınca hep bu tuhaf ol­ yıldızların, havadaki atomun, okyanusttaki su damlalarının
guyu görüyordum.
vs. vs. sayısınca tekrarlansa yine de sonsuzluğun bir saniyesi
Büyülenmiş olmalıydım. Sonra bir çözüm buldum. Pis­ bile henüz geçmemiş olur."
kopos Berkeley haklıydı, zaman ve mekan kavramları aslın­ İşte bu sırada korkunun doruğuna ulaştım. Şiddetli deh­
da bir yanılsama, bir kuruntuydu. Veya hiç değilse benim şet nöbetleri geçirmeye başladım ve neredeyse pencereden
için öyleydi. Ve işte, kendi alemimde kapatılmıştım; gerçek dışarıya atlayacaktım. Astronomik zaman içinde sonsuzluğa
sayılabilecek hiç kimseyle veya hiçbir şeyle ilişkim yoktu. dek artan fiziksel acıyı görmekten başka hiç bir şey böyle
Ben ve çevremdekiler tümüyle gerçek dışı. O duvardaki res­ bir dehşet hissi uyandıramaz. Ruhum en derinlerin kökenine
min camından da "gerçek" yansıyor. iniyordu.
84 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI

Deliliğin depresyon şekli hakkında anlatacak pek az şey


kaldı. Aylardır beynim aynı korku ve ümitsizlik yollarında
dolaşıyor ama dehşet ve acının ağırlığı hafiflemiş gibiydi.
Daha normal davranabiliyordum; böylece 1940 Mart'ında YAZARI BİLİNMİYOR
doktorun uyarmalarına uymayarak, ailem beni eve getirme
riskini göze aldı. Doktor haklıydı. Evde tüfeklerini bulunca, BİR ŞİZOFRENİN OTOBİYOGRAFİSİ
ilk iş olarak intihar etmeyi denedim, ayak parmağım tetiğe,
namluyu da ağzıma dayadım. Ama tetiği çekmedim; her na­ Elinizdeki kitabın derlenmesini bu rapora borçluyuz. Böyle bir do­
sılsa tekrar yaşamak istiyordum. kümanın hem klinik vakalar hem de bilimsel veriler açısından ne
kadar öğretici olacağını, daha ilk okuyuşumuzda farketmiştik. Bi­
O zamandan beri asla ciddi bir depresyon krizi geçirme­
zim akıl hastalığı alanındaki bilgilerimizi genişletme ve yoğunlaş­
dim. tırma çalışmalarımıza yardımcı olmuştur. Hastalığın başlangıcı,
gidişatı ve sonucunu duygulu ve akıllıca anlatan bu raporda oku­
yucu, şizofreninin açık, seçik bir tablosunu bulabilir.

Aşağıdakilerin büyük bir kısmı 1951 ilkbaharında yazdı­


ğım otobiyografiden alınmıştır. Bunu, üç bölümlük şizofre­
ni deneyimimin İkincisinden sonra eve döndüğümde yaz­
mıştım. Hastalığım "katatonik şizofreni" olarak teşhis edil­
mişti. Dört yıllık bit*dönemde üç bölüm halinde sürdü. Bu­
rada daha çok birinci bölümün üzerinde duruyorum. Çocuk­
lar için rehberlik kliniğinde bir 'psikiyatrik sosyal hizmetler'
uzmanıyla yaptığım haftalık konuşmalardan oluşan bir bu­
çuk yıllık bir psikoterapiden sonra ilk olay patlak verdi.
Çocuklarla olan ilişkilerimde ortaya çıkan soranlarla ba­
şa çıkamadığımı hisedince yardım etmeleri için oraya git­
miştim.

ÖZGEÇMİŞ

Sosyal Durum

Çocuk rehberlik kliniğine ilk gittiğimde, kariyer sahibi


adamın karışıydım ve orta sınıftan bir aileden geliyordum.
86 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 87

Kendim de koleji bitirdikten sonra sosyal hizmet uzmanı Daha sık kimseye danışmadan kararlar almaya, günlük
olarak eğitim görmüştüm. hayatımda inisiyatifimi kullanmaya başladım. Çocuklarımla
Ben 21 yaşında evlendim ve 10 yıl içinde üç çocuğum olan ilişkim de gelişmeye başladı.
oldu. İlk şizofreni olayında 36 yaşındaydım. Annemle ve kocamla kurduğum uzun süreli "çok fazla
Kolej yıllarımdan beri, politik ve sosyal reformlarla ve bağımlılık" ve "çok -fazla- benimsemek" esasına dayanan
dünya barışıyla ilgili çeşitli grupların aktif üyesi olmuştum. ilişkiyi devam ettirmem zor oluyordu. Her iki kimliğim de
En küçük çocuğumun devam ettiği ana okulunda da bir süre kendiliğinden çözülüyordu. Kocamın kişiliğinin bazı yönle­
rine karşı duyduğum tepkileri uzun süre içimde saklı tut­
çalıştım, hatta hastalanmadan önce bir yıl bu kurumun baş­
muştum, şimdi bu bastırılmış negatif tepkiler ön plana çık­
kanı olarak hizmet vermiştim.
tı. Daha önceleri kocama karşı yarı anne, yarı itaatli bir eş
Ailece kendi evimizde oturuyorduk; yerleşmiş, sağlam
gibi davranırdım.
bir aileydik.
Yavaş yavaş düşmanca duygular belirdi ama genellikle
Kişisel ilişkilerime gelince, her zaman yeterli sayıda ar­
bu düşmanca ve aşağılayıcı hislerimi bastırıp, ilişkilerimizi
kadaşım olmuştu ve yakın dostluklar kurmakta hiç güçlük sıcak ve sevecen bir düzeyde devam ettirmeyi başarabiliyor­
çekmedim. dum. Düşmanlık hislerim önce rüyalarımda belirginleşti.
Buna rağmen kliniğe başvurduğum sıralarda durmadan Her şeye rağmen kocamla aramın kesin olarak bozulması,
artan kaygı ve endişelerin gerginliği altındaydım ve kendi­ içimde duygusal açıdan mahrumiyet ve eksiklik hisleri uyan­
mi yetersiz bir anne olarak hissediyordum, içinden çıkılmaz dırdı. Yıllardır alıştığım fiziksel ve duygusal yakınlaşma­
bir durumdaydım. dan mahrum kalmıştır^.
Başlıca sorunum, benim iki büyük çocuğuma karşı yete­ Bu gittikçe artan yalnızlığım için çeşitli ödünler aradım.
rince sıcak ve şefkatli davranmadığımı hissetmemdi. En kü­ Yoğun bir aşk macerasına atıldım. Bağlı olduğum liman şa­
çük çocuğumla güvenli doyurucu bir ilişkimiz vardı. mandırasından koparılmış ve önceki benliğimden uzaklaş­
mış gibiydim, çünkü eskiden ilgi duyduğum şeylere karşı
Evlilik ve Cinsel Uyum yabancılaşmıştım. Bu sırada çocukluğumun sorunları, ha­
yal kırıklıkları ve babamla ilgili tatsız anılarım beni rahatsız
Psikoterapi süresinde evlilik ilişkilerimizde bir krizle kar­ etmeye başladılar. Bu sıkıntıları çocukluğumdan daha canlı,
şılaşmıştım ve hastalanmadan hemen önce boşanmaya ka­ daha yoğun bir şekilde hissediyordum.
rar vermiştim (ki bunu ancak şizofreniden iyileştikten bir Bağımlılık gereksinmem o sıralarda çok şiddetliydi ama
kaç yıl sonra elde edebilmiştim). evlilik dışı bir ilişkiyle fazla meşgul olmam, ahlaki yönden
Klinikteki çalışmalar çoğunlukla benim kişisel ilişkiler­ gücümü kaybetmeme ve çocuklarımı ihmal etmeme sebep
de kendimi göstermekte karşılaştığım güçlükler üzerinde oluyordu. Bu aşırı bağlılığı kırmaya çalışıyordum ve so­
yoğunlaşmıştı. Terapistten duygusal destek aldıkça kendi­ nunda başardığımı zannettim. En uygun davranış şeklinin,
me güvenim artmaya başlıyordu. şiir yazmak ve entellektüel çalışmalar yapmak olduğunu
88 AKIL HASTALARININ IÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 89

buldum. Bunlar benim depresif hislerle mücadele edebilme­ Kendim Hakkındaki Düşüncelerimde Değişmeler
mi sağlamışlardı. Yaratıcı uğraşlarım yoğunlaşmıştı fakat
sonunda zorlayıcı olmaya ve bütün zamanımı almaya başla­ Terapistimin sayesinde yeniden kazandığım kendime gü­
dı. Çocuklarımla yeterince ilgilenemiyor veya dikkatimi venim, daha önce hayal meyal sezdiğim bazı yönlerimi daha
günlük hayatın detaylarına veremiyordum. Hastalığımdan açıkça görmemi sağladı.
kısa bir süre önce zekamın en üst düzeyine eriştiğimi ve ha­ Kişiliğimin bu taraflarına karşı şiddetli, olumsuz bir tep­
yatımda ilk defa olarak yeteneklerimi bu yönde değerlendi- ki gösteriyordum. Uzun süreden beri kendim hakkında belirli
rebildiğimi farkettim. bir fikrim vardı ve bu yeni algılamalarım bu tabloyu bozu­
Evlilik hayatımda yan-frijit sayılırdım. Yani uyku hali yordu. Kendimi son derece sosyal, toplum sorunlarıyla ilgili
dışında hiç orgazma ulaşamadım. Cinsel ilişkiden yine de bir kişi olarak görüyordum. Sonra, hastalığın bazı dönemle­
zevk alıyordum, bunu rahatlatıcı ve duygusal açıdan genç­ rinde kendimi soğuk, başkalarına karşı kayıtsız, içine kapalı
leştirici buluyordum. Yukanda bahsettiğim evlilik dışı iliş­ ve zaman zaman acımasız biri olarak gördüm.
kide bile yan-frijit kaldım. Sonunda boşanmak kaçınılmaz Benim kadar zeki ve başarılı olmayanlara karşı sabırsız­
oldu, çünkü duygusal açıdan koptuktan sonra artık kocama ca ve hoşgörüsüz davranıyordum.
cinsel yakınlık duymuyordum. Bu arada iki büyük çocuğuma yeterli derecede sevgi vere­
Hastalığımın üçüncü devresinde, iyileşmeye başladığım mediğimi ve çocukluktan çıktıkları devrede kişiliklerinin
sıralarda vajinal orgazma erişebilecek gücü toplayabilmiş­ gelişmesiyle tam olarak ilgilenmediğimi hissediyordum.
tim. Baskılann ve çekingenliklerin yokolması nedeniyle cin­ Evlilik dışı ilişkilerim, içgörümü ve kendimden nefret et­
selliğin artması psikozun ilk devresinde çok etkili olmuştu memi yoğunlaştırrrflştı. Sevişmede kısıtlayıcı ve egoistçe
ve aşağıda tanımladığım "cehennem - ateşi" deneyimim de faktörler olduğunu, aldığımdan daha fazlasını veremediğimi
sembolik olarak anlatılmıştı. ve hala çocuklarıma olan sevgimin çok az ve yetersiz oldu­
İyileşme döneminde, artan cinsel isteklerimi kontrol ede­ ğunu biliyordum.
bilmem oldukça zor olmuştu. Durum, benim yalnızlığım
yüzünden zaman zaman iyice sarpa sarıyordu. Bir süre deği­ Ego (benlik) - Desteğimin Kaybolması
şik adamlarla ilişkiler kurdum. Bunlar hem zevkli hem de
duygusal yönden doyurucu oluyordu çünkü mistik ve dini Terapi süresi boyunca terapistimi etkilemek ve onun hay­
anlamda kişisel olmayan" bir aşk çeşidi yaşanıyordu ve ranlığını uyandırmak istiyordum. Onu göreceğim zamanlar
diğer insanları sevmeye, kabullenmeye yönelikti. giysilerim ve dış görünüşümle uzun uzun uğraşıyordum.
Bu dönem yavaş yavaş geçti ve ben kişisel yakınlık ve Sonraları bakış açımın değişmekte olduğunu, benim değer
kişisel aşk gereksinmelerime döndüm. Bunları bulamamam yargılarımın onunkilerden farklı olduğunu ve artık tartışa­
da, sıradan ilişkilerde hayal kırıklığı ve mutsuzluğa yol açı­ cak ortak bir konumuz kalmadığını hissetmeye başladım.
yordu. Hem ben kendimi ondan daha iyi tanıyordum. Kendim hak-
kındaki birçok yan yarıya şekillenmiş düşünceleri dile getı-
90 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 91

remiyordum (kısmen zaman kısıtlamaları, kısmen de bu fi­ çıkmak üzere olduğumu hissediyordum. Cüretli, atak ve ye­
kirler benim için bile yeterince açık seçik olmadığından.) Bu nilmez bir ruh halindeydim. İçimdeki panik arttıkça, yalnız
noktada artık "transfer" ilişkimizden bir fayda göremez ol­ kalmaktan korkmaya başladım, birileriyle iletişim kurmak
muştum. için yoğun bir istek duyuyordum. Kısa bir süre için başar­
Evlilikle ilgili problemlerimin sebep olduğu yalnızlığıma mam gereken bir misyonum olduğunu hissettim, ama yine de
ek olarak, sosyal ve entellektüel alanlarda da izole edilmeye İsa gibi olma yanılsamalarıyla mücadele edebiliyordum.
başladığımın bilincindeyim. Sonra bu eğilimlerin yerini yorucu ve ağır bir sorumluluk
Daha önce katıldığım gruplarla veya kuramlarla eskisi hissi aldı ve bütün hastalığım süresince devam etti.
gibi uyum sağlayamıyordum; çünkü daha önce kabullendi­
ğim görüşler ve fikirler şimdi bana farklı ve olumsuz geli­ Birinci Safhanın Bazı Özellikleri:
yorlardı.
Eskiden hem ailem, hem de sosyal açıdan bir "biz" kavra­ İlk aşamada son derece aktif ve gergindim. Suçluluk ve
mım vardı, şimdi bu, kişisel ayrılık, izolasyon şeklini aldı. kendimden nefret etme gibi hastalığın başlamasından önce
başlamış olan duygularım, hastalandıktan sonra çok azaldı.
HASTALIK
Bunu mantıkla değil de sembolik olarak açığa vuruyordum.
Yalnızca daha sonraları, rahatsızlığımın daha makul ve bü­
Başlangıç Aşaması
tünleşmiş dönemlerinde, yoğun bir suçluluk ve kendimi red­
detme duyguları gelişti.
Hastalığımdan birkaç hafta önce, başarı ile ilgili düşler
Bu suçluluk duygulan, sonunda nisbeten mantıklı oldu­
kurmaya başladım, tıpkı büluğ çağında yaptığım gibi. Zaten
ğum dönemlerde dağılıp yokoldular.
benliğimin düş kuran bölümü benim yetişkin ahlak sahibi
kişiliğimle pek bağlantılı değildi. Bu korku dolu birinci aşamada özellikle izole edilmemiş­
Sonra, birden bire evrenin sırlarını keşfetmiş olduğumu tim veya kendimi yalnız hissetmemiştim. Hayalimde yarattı­
farkettim, bu sırlar bana inanılmaz bir berraklıkla açıklanı­ ğım bir arkadaşla durmadan konuştuğum halde, gerçek in­
yordu. Keşfettiğim gerçekler hemen kesinleşiyor, şüphe et­ sanlarla ilişki kurma isteğim yoktu.
mek aklımdan bile geçmiyordu. Daha önceki ateist ve şid­ Rahatsızlığımın son devrelerinde, daha mantıklı oldu­
detle dine karşı olan duygulanm a rağmen Tann'nın varlığı­ ğum ve diğerleriyle oldukça normal ilişkiler kurabildiğim
nı akılcı olarak ispat etmenin mümkün olduğuna inanıyor­ zamanlarda, kendimi çok yalnız hissediyordum.
dum. Hatta bu konuda bir deneme yazdığımı hatırlıyorum.
Bu sıralarda şizofrenimin geliştiğinin farkmdaydım. Dik­ Dünyanın Yıkılması
katle sakladığım notların arasında, düzensiz, anlaşılmaz, tu­
tarsız ve cinsel sembolizm dolu pasajların yanı sıra oldukça Kaskatı kesilmiş, katatonik bir halde ilk hastaneyi götü-
açık ve basit olanları da buldum. Promete gibi bir yolculuğa rülüşümden kısa bir süre sonra, bir dünya felaketinin yarattı­
92 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 93

ğı dehşetin içine düşmüştüm. Bir tufana yakalanmıştım ve Bu noktada, sakinleştirici bir küvette olduğumu farkettim;
tam anlamıyla alt üst olmuştum. öylesine bağlanmıştım ki boğulma tehlikesi yoktu.
Yıkıcı güçlerin harekete geçmesinden ben, kendim so­ Uyanık kaldığım sürece bu bağlara gerek yoktu, çünkü
rumluydum. Aslında bir zarar vermek istememiştim ve di­ boğulmamaya dikkat ederdim, yine de çok korkuyordum.
ğerlerinin beni suçlamalarına karşı kendimi öfkeyle savunu­ Bana ıslak tedavi yaptıkları zamanlar, su fantazilerim ge­
yordum. Eğer bir hata yapmışsam, ben de herkes gibi sonuç­ ri geliyordu. Swinbume'ın bazı mısralarını söylediğimi açık­
larından etkileniyordum. ça hatırlıyorum. Şiirin yalnızca ilk bölümünü hatırlıyordum
Bazen, yeni bir gezegen keşfediyordum (harika, nefes ve sonra ikinci bölüme yanlış bir mısra ekliyor, böylece şai­
kesen bir macera) ama orası çok tenhaydı ve kimseyi orada rin ölümüne duyduğu özlemi anlattığı bölümü atlamış olu­
yerleşmeye razı edemediğimden, ben de dünyaya geri dön­ yordum.
mek zorunda kalıyordum.
Dünya’yı atom bombaları yıkıp, mahvetmişti ve yaşa­ Büyük, tatlı anaya geri döneceğim
yanların çoğu ölmüştü. Yalnızca birkaç kişi -ben ve hemşi­ Ana ve adamların aşkı, denize.
reler- kurtulabilmişti. Diğer zamanlarda ise o yeni gezegen­ Ona ineceğim, benden başka kimse olmasın,
de tamamen yalnız olduğumu hissediyordum. Ona öylesine yakın, onu öpsün ve benimle birleşsin;
Dünya'nın kurtulması çok önemliydi ve herkese o terke­ Ona tutun, onunla çırpın, onu sıkı tut;
dilmiş dünyaya nasıl geri dönüleceğini anlatmaya çalışıyor­ Oh bembeyaz ana, geçmiş günlerde
dum. Ailemle ilgili bütün kişisel sorunlarım unutulmuştu. Kızkardeşsiz doğan, erkek kardeşsiz doğan
El sürülmeden bu dünyaya gelmiş, tertemiz-
Bütün evrenin çöküp parçalandığı bir zamanda, başka şey­
lerin önemi kalmıyordu. Atomun yarattığı cehennem ateşin­
Denize dönmek isteyen ben değildim çünkü ben deniz­
de kalmam gerekebileceğini düşündüm. Beni esas dehşete
dim, veya ana figürüydüm. Bu şiirin unutulmayan etkisinden
düşüren şey de, hiç bir zaman ölmeyecek olmamdı. Bir şe­
sonra sıra -sonunda hamile kaldığım- bir tecavüzün canlı,
kilde intihar etmeyi planlamak, ya da lobotomi yaptırmalıy­
hoş düşlerine gelmişti. Bundan böyle bütün hastalığım ço­
dım.
cuk doğumu yani üretkenlik zorluğu konusu etrafında geliş­
Gezegenler arası boşlukta alt üst olmuş bir halde kaldı­ ti. Bebeği doğurmak çok güç olmuştu, sezaryanla alınmıştı
ğım zamanın bir kısmında da suyla ilgili canlı fantaziler ya­ ama aslında ortada bir çocuk olmadığı halde yine de bu sem­
şıyordum ve bu bana epeyce rahatlık veriyordu. bolik çocuk kurtarılabilirdi diye düşünüyorum.
Hayatın ateş tarafından yıkılmasına karşın, su onu dai­ Yalnızca doğrudan doğruya cehennem ateşine atladığım
ma korumuş ve saklamıştır. zamanlarda ölmekten başka çarem olmadığını düşünürdüm.
Suyla ilgili fantazilerim hastaneye kabul edilmemden bir Diğer zamanlarda parçalanan, çözülen bir evrende parçalara
iki gün sonra başlamıştı. Birdenbire denize batmış gibi ol­ ayrılmış gibi görünmeme karşın yine de her şeyi birarada
dum, boğuluyordum ve nefes alabilmek için çırpmıyordum. tutabileceğim bir yol olduğunu hissediyordum. Bir şekilde,
94 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 95

tüm çöküntüyü önleyebilecek bir gücüm vardı. Tutarlı bir Gerçek görülerin belirgin ama karışık konulan vardı ve
şekilde düşünemiyor, herhangi bir hareket tarzı planlayamı- dikkatimi onlann ne anlama geldiklerini çözmek için zorlar­
yordum. Bunların yerine şiirsel hayal gücümü kullanmalıy­ dım.
dım; çünkü şiir ölçülü oluyordu ve beni yanlış yola itmezdi. Çoğunlukla birbiri ardından gelen rahatsızlık devrelerin­
Yapmam gereken başka şeyleri düşündüm. "Kendini bil"i de bir çeşit görü bozukluğu ve yanılsamalar oluyordu. Bazen
denesem nasıl olurdu? Bu pek yararlı gibi görünmüyor. Son­ gözlerim ışığa karşı fazla duyarlı oluyor, alelade renkler
ra, dünya barışı ve gelişmesi için çabaladığımı hatırladım. çok parlak görünüyor, güneş ışığı da müthiş bir yoğunlukta
geliyordu. Böyle durumlarda, okumak mümkün olmuyordu,
Sanki evrenin o korkunç dönmesi durmuştu, kendimi daha
yazılar simsiyah oluyordu.
çok eski 'ben' gibi hissetmeye başladım.
izleyen aylarda, sık sık Shakespeare'in tavsiyesini tuttum, Kuruntu ve Yanılgı Sisteminin Oluşması
yani kendime karşı dürüst olmayı denedim ve bu bana gü­
ven verdi. Laurence Oliver'in ’Hamlet’ini hastalanmadan bir­ Şiddetli düzensizlik ve karışıklığın ilk birkaç haftasından
kaç hafta önce seyretmiştim ve o zaman bu öğüdün yalnız­ sonra oldukça dengeli paranoya yanılgıları edinmeye başla­
ca, güvenilir sosyal benlikleri olan kişilere uygun olduğunu dım. Bu yanılgıların yanısıra korku ve dehşet vardı ve kıs­
düşünmüştüm. Benim sorunum da buydu. Benliğimin bir men yanlış algılamalara, yanlış hayaller görmeye dayanı­
bölümü "güvenilir" değildi. Benliğimi tümüyle reddetmiyor­ yorlardı. Aynı zamanda bir şeyi keşfedebilme, yaratıcı he­
dum; çünkü onda çok özen gösterdiğim, sevdiğim değerler yecanlar ve çoğu zaman mistik iç görüler farkediyordum.
de vardı. Doğaya, sanata ve bilime karşı hissettiklerim; ayrı­ Paranoya döneminde, inançlarım yüzünden cezalandırıl­
ca genel olarak yaşama sevincim, benim değer sistemimle dığımı; düşmanlarımı» benim işlerime karıştıklarını, bana
uyum içindeydiler. îlk hastalığım sırasında, geçmişime ne zarar vereceklerini ve hatta beni öldürmeye çalıştıklarını dü­
kadar çok şey borçlu olduğumu farkettim. şünüyordum. Büyük bir topluluğun bireyiydim. Benimle ay­
nı fikirde olmayanları ikna etmeye, inançlarımı onlara anlat­
Hastane'ye yatmamın ilk üç haftası boyunca zaman za­
maya çalışıyordum.
man çeşitli görüler (vizyon) gördüm. Bu dönemden sonra
O zamanlar, kendim hakkımdaki düşüncelerim eskiden
vizyon görebilme yeteneğim bir daha geri gelmedi.
beri taşıdığım yetişkin, ahlaki değerleri olan bir imaja uyu­
Bu görüler iki kategoriye bölünebilirler. Birinci tiptekile­ yordu. Saygın bir vatandaştım ve henüz bir anne olarak ba­
rin maddesel, somut çevreyle bir ilişkileri yoktu; onlar tama­ şarısızlığa uğramamıştım. Bir zamanlar, kuvvetli, olgun ve
men bilinçaltımın yansımasıydılar ve seyircinin seyrettiği yetenekli bir yetişkindim. Yine de bir yönden kendimi nor­
bir film gibi gözlerimin önünde cereyan ediyorlardı. malden daha değişik hissediyordum. Şimdi, daha önce hiç
İkinci kategoride de gerçek görüler yoktu, daha çok gör­ karşılaşmadığım ¿öylesine korkunç ve şaşırtıcı bir duru­
sel hayaller ve yanılsamalar şeklinde, ışık oyunları, gölge­ mun tam ortasında kendimi bulunca, dikkatimi bu yeni olgu­
ler gibi yorgun hayal gücümüzde canlanırlar. lara toplamam gerekiyor. Koğuştaki inanılmaz yanılsama
96 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 97

olayları yüzünden artık alışkanlık veya rutin gibi kavramlar elimden geleni yapıyordum. Bir kadın ve bir anne olduğumu
yok olmuştu. hiç bu kadar kuvvetle hissetmemiştim, 'içimden bir ses' dur­
Yeni kavramlarla uğraşıyordum ve bilincim iyice keskin­ madan bana 'önce çocuklarını düşünürsen her şey yoluna gi­
leşmişti. Eski anılarım ve yaşam şekillerim artık bana ula- recek' diyordu.
şamıyorlardı. Ümitsizce bu öğüde sarılmıştım, ama bu kendimi koru­
İlk safhada kişisel suçluluk duygularımı hiç kaybetme­ mam için yeterli değildi. Aslında kendi çocuklarımı pek az
dim; ahlaki değerlerimi de tam anlamıyla yitirmemiştim. düşünüyordum. İki büyüğün güvenlikte olduklarını ve onla­
Ama bu durumda kendimi değerlendirme konusuyla bu denli ra akrabaların iyi baktığına inanıyordum, onları görmek bile
meşgul olmam, benim sosyal misyonumu, görevimi yerine istemiyordum, ama en küçük çocuğumu kollarıma almak
getirmemi engelleyebilirdi. Dikkatim çoğunlukla dışarıdaki için müthiş bir istek duyuyordum. Çoğu zaman onun öldü­
gerçekler üzerinde yoğunlaşmıştı. Dış görünüşüm aksini ğünü sanıyordum. Zaman zaman da başka bir bebek doğur­
gösterse bile, ben içe dönük değilim, dışa dönüğüm. mak istiyordum ve bu istek öylesine güçlüydü ki göğüslerim
Bana verilen görevi yürütebilmem ve kendimi dış dünya­ ağrıyordu.
nın korkunç ve müthiş tehlikelerinden koruyabilmem için
gerçek kozmik güçlerle doğuştan donatılmıştım. Ruh hali­ Öfke, Saldırganlık, Korku ve Acıma
me göre hava şartlarını, hatta güneşin hareketlerini bile
kontrol edebiliyordum. Paranoyak dönemlerimde, düşmanlarımın -yani bana
Bu güçlerin hiçbirisi bana başarı veya tatmin olma duy­ karşı kumpas kuranla^ gerçekten kişisel düşmanlık hisleri
gusu vermiyordu. Bunlar bana, beklenmedik olasılıklarla ba­ beslediklerine inanmıyordum. Yalnızca onların onaylamadı­
şa çıkabilmem için verilmişti. Sahip olduğum 'sihirli' güçler ğı bazı fikirlerim olduğu için beni cezalandırmak istiyorlar­
direkt olarak insanüstü kuvvetlere yönelikti; ve insanları de­ dı. Aynı şekilde, ben de onlara kişisel bir kin beslemiyor­
netleyebilecek gücüm olduğunu sanmıyordum. Tam aksine, dum ve hareketlerim kendimi onlara karşı savunmak ama-
diğer insanlarla, örneğin hemşireler, doktorlar vs ile olan cındaydılar.
ilişkilerimde özellikle aciz ve isteklerimi bile söyleyemez Hastalığımın ilk aşamasında, diğer hastalan incitmek gi­
durumdaydım. Bazı zamanlar, diğerlerinin beni denetlemele­ bi bir isteğim yoktu, hatta aslında onlardan bazılarına çok
rine karşı kendimi koruyabilmem için gereken ek güç ve acıyordum. Uzun süre, bu acıma hissimle boğuşmak zorun­
ruhsal yetenekler kazandığımı hissediyordum. Aynı zaman­ da kaldım, özellikle benimle aynı ıslak tedavi odasında kal­
da, diğer insanların, aklımdan geçenleri okuyabilmelerinden mış olan bir hastaya karşı duyduğum hisle...
korkuyordum ve düşüncelerimi bloke edebilmenin yollarını Bu acıma hissi yüzünden, hemşire ve diğer hastabakıcı­
geliştirmem gerekiyordu. ların böyle bir kurumda çalışmalarını anlayamıyordum. Bir
Bu dünyada yaşayan bir vatandaş rolüyle çok fazla meş­ ara o hastanın yardımına koşmak istedim ama bir sonuç ala­
gul olmadığım zamanlarda ağırlıklı olarak anne rolünü üst­ mayacağımı biliyordum. Onun benden de çok acı çektiğini
leniyordum. Diğerlerini korumam gerekiyordu ve bu konuda hissediyordum, tamamiyle şaşkın ve çaresizdi, halbuki ben
98 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 99

durumumla nasıl başa çıkabileceğimi biliyordum. Bir süre keli bir hale gelmişlerdi. Böyle insanlara kızmak enerji ziya­
sonra ona yardım edememek beni öylesine üzmeye başladı nı demek olacaktı; çünkü onlar zaten toplumda önemlerini
ki, ondan uzak durmaya ve hatta benimle konuşmak istediği yitirmiş kişilerdi. Daha saldırgan ve sadist olduğum ikinci
zaman onu terslemeye çalıştım. safhada bu pasif tepkilerin yerini şiddetli öfke krizleri almış­
Hastane raporlarına göre ben diğer hastalara karşı iyi tı. Bir süre için Tanrı'nın gazabının bir aracı olduğumu, düş­
davranmıyormuşum ama benim saldırgan davranışım bilin­ manlarıma lanetler okuyarak ve "bu yılanları" kınayarak is­
cimin kontrolünü yitirdiğim zamanlara rastlıyordu ve bu dö­ pat etmeye çalıştım.
nemlerde kesin bir amnezi (hafıza kaybı) halinde oluyor­ Birinci aşamada hastabakıcılar ve hemşireler hakkındaki
dum. hislerim oldukça karışıktı. Koğuştaki genç öğrenci hemşi­
İlk rahatsızlığım sırasında, öfke, kızgınlık veya isyan gi­ relerden mümkün olduğu kadar yararlanmaya çalışıyordum,
bi normal zamanlarda daha kuvvetli hissettiğim duygular ama hiçbirisi bana bakabilecek durumda değildi. Aksine ben­
pek o kadar yoğun değildi. Daha çok hoşlanmama, isteksiz­ den çok daha gençtiler ve onları korumam gerektiğini hisse­
lik ve korku duyguları ağı başlıyordu. Bazen de korkumun diyordum, özellikle bana zarar verecek gibi görünmedikleri
neden olduğu kendimi korumaya yönelik, düşmanlık hisleri zaman. Böyle anlarda ben savunmaya geçiyor ve uzlaşmaz
de oluyordu. bir düşmanlık duyuyordum. Hemşirelerin çoğu iple oynatı­
Çoğu durumlarda çevremdekilere tümüyle değil de kişi­ lan kuklalara benziyorlardı, kendilerine has bir kişilikleri
liklerinin bazı yönlerine tepki gösteriyordum. İnsanların bü­ yoktu ve dış güçler tarafından oynatılıyorlardı. Sanki hip­
yük bir kısmını öfkeden çok soğukluk, uzaklaşma hisleri noz altındaymış gibiydiler, kendilerininkinden daha güçlü
uyandıran bir ışık altında görüyordum. Mesela, bazı hemşi­ beyinler tarafından idere ediliyorlardı.
relerin, hastaların davranışlarına sanki çok komikmiş gibi Hemşirelere olan tepkim şiddetli bir korku şeklinde ol­
gülmelerinden hoşlanmazdım, ama bu beni öfkelendirmek­ du, onlarla başa çıkabilecek gücüm yoktu. Bu hemşireler gi­
ten çok hüzünlendirirdi. bi sade insanları, çevrelerindeki etkin güçler, nefret dolu,
Genel olarak söylenirse, çevremdekilerden duyduğum hoşgörüsüz ve önyargılı olarak yetiştiriyorlardı. Bunlar as­
korku benim saldırganlaşmama neden oluyordu ve bu sal­ lında iyi oldukları halde böyle kötü eğitilirlerse sosyal açı­
dırganlığım benim sığındığım son çareydi. dan tehlikeli davranışlar gösterebilirlerdi. Kitlesel isteri du­
Çevremdekileri dehşet verici bir ışık altında, sosyal rumunda yapmayacakları kötülük kalmayacaktı. Alman­
şartların kurbanları olarak görüyordum. Toplumu yıkmakla ya'daki kitlesel sadizm olayları beni çok etkilemişti ve bu
tehdit eden kör bir kaderin aletleri gibiydiler. Benim göre­ Birleşik Devletler'deki faşist eğilimlerle birlikte gelişmişti.
vim azarlamak veya kınamak değil, ikna ve razı etmekti; ce­ Arada sırada, tehlikelerden gerçekten kurtulmuş gibi his­
zalandırmak veya uzaklaşmak değil, onlarla elimden geldiği sediyordum. Bazen zenci koğuş hademeleri temizlik yapma­
kadar yapıcı olarak birlikte çalışmaktı. ya geliyorlardı. Onları dost olarak görüyordum, gerçekten
Dışarıdaki gerçekler dünyasında, bir yerlerde öyle insan­ yardımcı olacak ve beni koruyacaklardı. Yine de içlerinden
lar vardı ki ahlak yönünden çökmüşler ve toplum için tehli­ bir ikisine şüphe ve güvensizlikle bakıyordum, onlar düş­
100 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 101

man taraftan olabilirlerdi. ten dolayı korkmadıysam, genellikle düşmanca tavırları


Ezilenler ve acı çekenlerle özdeşleşmem, hastalığım sı­ olan sevimsiz hastalardan bile tedirgin olmazdım.
rasında iki işe yaradı. Birincisi, beni kendime acımamam Onlardan pek azı kesinlikle tehlikeliydiler, ve onlardan
için kuvvet vermesiydi. Zor bir durumla karşılaşınca neden gerçekten korkuyor, onlarla ilgili korkunç hayaller görüyor­
yakınıyordum? Toplumdaki diğer insanlar benden çok daha dum.
zor bir durumdayken, ben neden zorluklardan ürküyordum? İkinci aşamayı atlatmak üzereyken ki, bu daha saldırgan
Bu özdeşleşme bana, sosyal değerleri olan bir kişi olduğu­ bir dönemdi, oldukça olumsuz davranıyor, psikiyatri görevli­
mu da anımsattı. Acıma hissimin yoğunlaşması da, bana za­ lerine karşı direniyordum. Doktorlardan hiç birisinin bana
rarı olmayan kimselere karşı yakınlık duymama sebep oldu. sağlam, aklı başında bir öğüt vermediklerini ve ne zaman
Onlara karşı çocuklarım için duyduğum çelişkili hisleri iyileşip çıkabileceğimi söyleme yetkileri olmadığını farket-
duymuyordum. miştim. Kendi hakkımdaki gerçeği aramakla meşgul oldu­
Hemşirelerden birisine karşı da kuvvetli bir bağlılık du­ ğum için, bu konuda başkalarıyla konuşmak veya onları et­
yuyordum. Bana özellikle nazik, anlayışlı ve sevecen davra­ kilemek zorunda kalmak beni yoruyor ve sinirlendiriyordu.
nan bir başhemşireydi. Yalnızca onun varlığı bile bana gü­ Doktorla iletişim kuramadığım için kendimi engellenmiş
ven veriyordu. Buna rağmen benimle fazla ilgilenmesinin hissediyor ve onlardan uzaklaşıyordum. Aynı zamanda on­
onun için tehlikeli olacağını düşünmeye başladım. İyi ni­ lardan korkuyordum da; çünkü üzerimde istedikleri kadar
yetli olduğu halde, düşmanlarımın etkisinde kaldığı için ba­ güç gösterisi yapabilirlerdi.
na tam anlamıyla yardım edemiyordu. Açık bir şekilde gös­ Durumu kontrol altına aldıktan sonra öfkem hafifledi ve
terilirse içten gelen, gerçek kibarlığı farkedebiliyordum, yine artık kendimi yalnız hissetmedim.
de doktor ve hemşireler konusunda yanılabiliyordum. Bana Birinci aşama sırasında, zaman zaman hemşirelerin bazı
göre insanlar ya cana yakın, sevimli ya da tehlikeli olurlardı. davranışları, -yani iğne yapmak, ıslak tedavi için çarşafları
Yapmacık sempatiye kolayca aldanmıyordum ama kapalı ki­ sıkıştırmak gibi- cinsel saldırı gibi geliyordu. Özellikle
şilikli insanlarda zorluk çekiyordum. Başkalarına nitelikler hemşirelerin saldırgan ve kuvvetli kişilikleri vardıysa. Daha
yansıtabiliyordum, ama bunlar esas olarak olumsuz oluyor­ değişik ve biraz daha az korkutucu olan tehlike hissini de
lardı. Belki de bazı insanların bendeki gibi tehlikeli güçleri arasıra ilgi duyduğum adamlara karşı duyuyordum; doktor­
vardı ve bu konuda, görevli doktorlardan birinin böyle oldu­ lar ve erkek hastane görevlileri bu adamlara örnek gösterile­
ğundan emindim. bilir. Bazı zamanlar da onların özel güçleri olduğunu hissedi­
Benim üzerimde otorite ve güç sahibi olanlardan çok, di­ yordum. Biraz da zevk veren tecavüz fantazilerimi, ilk hasta­
ğer hasta arkadaşlarıma daha hoşgörülü davranabiliyordum. lığımda çok sık görüyordum, ama, yine de bu fantezilerimde
Burada bile güvenilir ve sağlam bir karar veremiyorum, bu o ilişki kurduğum kişideki saldırgan veya korkutucu özellikler
andaki korkuma bağlı. yüzünden korku hissi duyuyordum. Hastalığım başlamadan
Yine de, genellikle hastaların tuhaflıklarına, hemşirele- önce, kesin olarak, şiddetle korunmaya ve ilgi gösterilmeye
rinkinden daha hoş görülü davranıyordum. Başka bir sebep­ ihtiyacım vardı.
PSİKOZ DENEYİMLERİ 103
102 AKIL HASTALARININ IÇ DÜNYASI

Anneden Ayrılış Hastalığım sırasında ona karşı acıma hislerim çok yo­
ğundu ve bazı zamanlar onun ıstırap çektiğini hatırladıkça
güçlü ve tutkulu bir elem duyuyordum. Önceleri İsa'ya cinsel
Hastalığımın o dehşet verici ilk haftalarında annemden
açıdan ilgi duymuyordum. Bu, belki de benim onu cinsel
ayrılmak zorunda kalmıştım. Acım öylesine büyüktü ki, an­
yönden normal olmadığını, hatta iktidarsız olduğunu düşün­
nem gerçekten normal şartlar altında ölseydi ancak öyle his­
mem yüzündendi. Bu fikir, nefret hislerini doğurdu. Ona kar­
sedebilirdim. Annemin ölmesinden hep korkmuştum ve has­
şı olan tutumum bir çeşit dostluk -aynı acılan çektiğimiz
talığım süresince bu olayı önceden yaşadığımı hissediyor­ için- ve annelik karışımıydı. Bazen onun, benim ahlak açı­
dum. O kadar güvendiğim, dayandığım insanın kaybı acı sından patronum olduğunu hissederdim. Kadınlar konusunda
veriyordu; görüş açım değişiyor, fikirlerim gelişiyordu ama bazı ahlaki sınırlamalan olduğu için bazı zamanlarda ona
artık bunları annemle tartışamayacaktım. İleride de bu ko­ karşı kuşku ve düşmanlık duyuyordum. Bu kuşku ve çekin­
nulara daha sınırlı, kısıtlı olarak değinebilecektik. Kişilikle­ genlik hislerine kuvvetli bir cazibe ve çekicilik karışmıştı.
rimizdeki ve karakterlerimizdeki farklılıkların da bilincin- Isa'yı bazen de Meryem'in kocası Joseph'le özdeşleştiri­
deydim. yordum. İlk ve özellikle ikinci şizofreni devrelerinde oluşan
Bu ayrılık deneyimim, hastalığımın ilk aşamasında an­ kişilik değişmelerinin en önemli sonuçlarından biri de er­
nemin ölmüş olmasını dilememi engellemedi. Bu dileğim, keklere karşı duyduğum yarı annece duygularımı terketmem
kendimi evin reisi olan dişi figür olarak gördüğüm bir fanta- olmuştu. Anne gibi yaklaşımlarım, kendi seks duygularımı
ziyle ilgiliydi. Bu figür evin tek hakimi, kararlan veren, oto­ ve orgazm olabilme gücümü bloke etmişti. Aynı zamanda
rite sahibi tek kişiydi. Bu fantazileri rahatsız edici olmaktan genel olarak başkalarını koruma ve düşünme yeteneğim de
çok normal olarak görüyordum. kuvvetleniyordu.

Dini kimliklerini Ölüm Fantazileri

Kendimi anne rolünde ve sembolik olarak Meryem Ana, Sodyum amital tedavisi gördüğüm üç hafta boyunca, de­
İsa'nın annesi kişiliğinde gördüğüm devrelerde cinsel ve ah­ ğerli bir kişi olabilme yeteneğim konusundaki kendime gü­
laki dürtülerin bir karışımı dikkati çekiyordu. Bu kimlik bi­ venim iyice ortaya çıkmıştı. İlk aşamada, yemek yeme ko­
raz şairaneydi; yani, Meryem'in sembolik olduğunu biliyor­ nusunda hiç zorluk çekmememe hatta çok fazla yememe rağ­
dum. "Bebek İsa"da genellikle insan bebeği sembolize edi­ men, son haftalarda, sakinleştirici verildiği sıralarda, yemek­
yordu. Çocuk da insanlığın bir sembolüydü. lere karşı bir isteksizlik ve tiksinti duymaya başladım. Bu
Meryem özdeşleşmesine giren bir başka öge de benim hisle beraber kusmalar da başlamıştı. Yemek yemenin bir
uzun süre İsa'nın kişiliğiyle ilgilenmiş olmamdı. Görünüşe anlamda en küçük çocuğumun etini yemek anlamına geldiği­
göre bir dereceye kadar onunla özdeşleşmişim, hatta "ben ni düşünüyordum. Bu çağrışım yüzünden yemekten tiksini­
İsa'yım" bile dediğimi söylediler, ama bunu hatırlamıyorum. yordum.
PSİKOZ DENEYİMLERİ 105
104 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI
lerinin onlara karşı olan davranışlarına, bakımlarına muhtaç
Y an uyanık bir haldeyken, yemeklerle ilgili bu duygula­
rımın geçmişte başkalarına karşı beslediğim bencilce ve olduklarını farkediyordum.
Ayrıca küçük çocuğumun kişiliğinin gelişmesi ve dürüst
kötü hislerle bağlantılı olduğunu farkettim; eğer kendimi
olması için, onun sosyal başarılarına gereken tepkiyi göster­
suçlu hissetmemiş olsaydım bu yamyamca hisleri yaşamaz­
mem gerektiğini de gördüm. Ona olan gizli hayranlığımın
dım. Beslenmek istemiyordum çünkü yiyecekler yaşamın
ona bir zararı dokunmaması için çok gayret etmiştim.
besisiydiler ve yalnızca yemek yiyerek insan hayatını devam İkinci hastalığımdan iyileştikten ve çocuklarımla olan
ettirebilirdi. Müthiş bir gayretle kendimi yemek yemeye zor­ ilişkilerim konusunda kendime güvenimi geliştirdikten son­
lamıştım; olabildiğince çabuk iyileşmem gerektiğini kendi ra, onlarla beraber olmaktan hoşlanmaya başladığımı farke­
kendime durmadan tekrarlıyordum. diyordum. En küçük çocuğuma iyi bir anne olmak diğer iki­
Sonralan, ikinci aşamadan sonra, kendi açımdan öylesi­ sine karşı davranışlarımdan daha kolay değildi.
ne cesaretim kırılmıştı ki, doğuştan anne olmaya uygun ol- Bu çocuk için duyduğum hayranlık, diğer insanlardaki
madığımıve aslında, asla çocuk doğurmamam gerektiğini güzel nitelikler için duyulan normal hislerdendi. Onu bir sa­
düşünüyordum. nat eseri gibi beğeniyordum. Bazıları aynı şeyi bebekler için
İyi bir anne olmaya çalışma çabası ve acısı yüzünden hissederler. Belki insanları bu şekilde, nitelikleri yüzünden
içimdeki doğal annelik sevinci ölmüştü. sevmek pek 'mantıklı' değildi ama insan sevgisi bu tür duy­
Öyleyse, neden annelik sevincimin kaynağı olan en kü­ gulan kapsar.
çük çocuğumun ölümü konusunda fantazilerim vardı? Çocukken, bir seyircinin sessiz hayranlığıyla taptığım
İlk hastalığım boyunca onun öldüğünden veya ağır bir küçük ablam için de buna benzer yoğun hisler beslemiştim.
hastalığı olduğundan emindim. Onun iyi olduğunu söyleyen­ Birisi için duyulan hayranlık, ancak bu his diğerlerini ihmal
ler belki de yalan söylüyorlardı. Beni, hasta olduğum için etmeye neden olursa, insanda suçluluk duygusu uyandırır.
üzmek istemiyorlardı. Yemek yemekle oğlumun etini yemem arasında kurdu­
En küçük çocuğumu sevmek benim için çok kolay ol­ ğum bağlantıyla, aslında yaşama karşı yıkıcı bir şekilde
muştu. Ona aşırı derecede düşkündüm ve 'elbebek gül be­ davrandığımı ve kendi eğilimlerimden hâlâ korktuğumu söy­
bek' çağından çıkıp büyüdüğünü görmek istemiyordum. lemek istiyordum. Bir şeyler yiyerek, içimdeki inancı, güve­
Caddede bir kaza geçirebileceğinden korktuğum için dışarı­ ni sağlamlaştırıyordum. Sonralan, Hristiyanların komünyon
ya çıkınca elini sıkıca tutmak gereğini hissediyordum. ziyafetlerinin buna benzer sembolik bir anlamı olduğunu ve
Hastalanmadan önce bazı bebek ve çocukların diğerlerin­ bu ziyafetlere katılmanın, kendine saygı ve yaşama gücü gi­
den daha sevimli ve çekici olduklarını gözlemlerdim. Peki, bi hisleri kuvvetlendirdiğini düşündüm.
daha az sevimli ve çekici çocuklar ne olacaktı? Onların zih­ Yamyamlık fantazilerinin bir anlamda gizli kalmış cinsel
nimden kovup atıyor muydum? Birisinin çocuğuyla olan dürtülerin bir ifadesi olduğunu hissediyordum.
Küçük oğluma karşı duyduğum gizli cinsel dürtüleri ve
ilişkisinin sevgiye temel oluşturduğunu düşünüyordum. Bü­
cinsel yönden iyelik hislerini bu yamyamca düşler sembolize
tün çocukların aynı derecede gereksinmeleri vardı ve büyük­
106 AKİL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 107

ediyordu. İlk aşamadan sonra iyileştiğimde çocuğumla ilgili yaşamak istiyordum. İlk hastalığım sırasında bile bu yeni­
kuvvetli cinsel içgüdüler (ensest) duymuş olduğumu farket- den doğuş kavramı beynimde vardı ama ben farkında olacak
tim. Bu arzu orgazmla sonuçlanan erotik düşlerde açığa çı­ durumda değildim. İkinci aşamada bu fikirler iyice açığa
kıyordu. Bu çeşit düşler birkaç kez tekrarlandı. Hastalanma­ çıktı, tam da çocuğumu öldürmeyi planladığım sıralarda.
dan da önce uyanıkken bazı zamanlarda her iki oğlumla ilgi­ Ondan ayrılmaya veya onsuz bir yaşam sürmenin düşünce­
li cinsel fantaziler düşünmüştüm. Bu çeşit cinsel fikri- sine bile dayanamıyordum. Onun ölümünün veya ayrılığının
sabitler, yemek yeme insan vücuduyla ilgili, kurban etme ve vereceği acıya katlanamazdım, fakat bu ölümün yalnızca
şaşkınlık (çünkü diğer insanlara karşı kısıtlanmış, hoş kar­ onun iyiliği için mutlaka şart olduğunu düşlemem bu acıyı
şılanmayan erotik hisler taşımak beni şaşırtıyordu) gibi hafifletiyordu. O sıralarda, çocuğumun aslında ölmüş oldu­
kavramlarla yakından ilgiliydi. Bu cinsel merak, bilinçaltın­ ğuna -ilk hastalığım sırasında- inandığım için üzüntü duya­
da suçluluk duygularıyla bağlantılıydı. Benim hayal kırıklı­ mıyor, yalnızca bu gerçeği uyuşmuş ve donmuş bir halde
ğına uğramış, yasaklanmış ve sapık (ensest) cinselliğim - kabullenebiliyordum. İleride olabilecek korkunç bir olayı ön­
hem oğullarıma hem de babama karşı duyduğum hisler- ki­ ceden kaybetmenin acısını çekmeden yaşamaya çalışıyor­
şilik gelişmesinin bir safhasını işaretlemiştir ve bu safhada dum.
ben, yakın aile ve çevre ilişkilerimde diğerlerine, yeterince İkinci hastalığım iyileştikten sonra, bu yaşadıklarım yü­
tedirgin olmadan ulaşamıyordum. zünden, oğlumu bir kaza veya hastalık sonucu kaybetmenin
Hastane'ye ikinci kez yatışımda, müthiş bir yanılsama olasılığına dayanamıyordum.
düşlemekteydim. Eğer küçük oğlum benim yaşıma kadar
yaşasa, tıpkı benim gibi delirecekti ve benden daha sevimli Hayatı Feda Etme Konusundaki Çelişkiler
olduğu için de benden bile daha çok acı çekecekti. Bu yüz­ *
den onu öldürmem lazımdı. Önce, bu işi kendim halletmeyi Bir başka bireyin çıkarları uğruna herhangi bir koşulda
düşündüm ama beceremeyeceğimi farkettim; bir komşunun hayatımı isteyerek feda etme konusunda oldukça tedirgin­
yardımını istemem gerekiyordu. Bu aşamaya varmadan ön­ dim. Paniğin ilk dönemlerinde yazdığım notlar arasında aşa­
ce tehlikeli sandığım kişileri öldürme arzusuyla yanıyor­ ğıdaki yazıyı buldum:
dum. Bir tüfeğe gereksinmem vardı, ama eğer bir tüfeğim ol­ "Bir kişinin en güçlü içgüdüsü, yaşama içgüdüsüdür ve
saydı onu asla kullanmazdım. Onu kullanmak belki işe ya­ bunu hepimiz çok iyi biliriz, ilk dürtümüz canımızı kurtar­
rardı, ama benim için çok tehlikeli olurdu. Sokaktaki zarar­ maktır. Kişisel bir tehlike durumunda diğer tepkiler çeşitli
sız insanları toplum düşmanlan olarak görüp onları öldür­ kanallardan yol bulurlar. Bu sebeple, kendi çıkarlarımız için
düğümü düşlüyordum. çalışıyor gibi görünmesek de aslında amacımız budur. Bu
Sonunda, her şey olup bittikten sonra en küçük oğlumu his düzeyinde, evrenin esas, temel bilmecesidir. Bu bilmece­
öldürmek istememin esas sebebinin yeniden doğuş düşünce­ yi çözememek bu konuda ırkçı bir nevroz yaratmıştır."
lerini geliştirmem olduğunu farkettim. Yeniden dünyaya ge­ Aslında, bu konuda uzun süredir bir kişisel nevroz yaşa­
lirsem şimdikinden daha problemsiz, normal bir insan gibi dığımı söylemek daha doğru olurdu. Oniki onüç yaşların­
108 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 109

dayken, insanların başka birinin hayatını kurtardıkları için cağımdan daha farklı hareket edebilirdim. Yani gerçekte na­
cesur diye nitelendirildiklerini duymuştum. O zamanlar be­ sıl davranacağımı asla bilemeyecektim.
nim de böyle davranabilecek kadar cesaretim olup olmadığı­ Sonraları bu konuda düşününce, bana ihtiyacı olan ço­
nı merak ederdim. Korkudan felce uğrayacağımdan, tehlike­ cuklarım olduğu sürece kendi hayatımı tehlikeye atmaya
leri hesaplamak için çok uzun süre durup düşüneceğimden hakkım olmadığının, ama bu çeşit sorumluluklarım olma­
ve kendi hayatımı kaybedebilme olasılığı varsa, öbürüne saydı durumun başka türlü olacağını farkına vardım. Aynı
yardım etmeyeceğimden korkuyordum. Kendimi bütünüyle zamanda, komşusuna veya arkadaş grubundan birisine karşı
yalnız hissediyordum. Bu sorunu bir kenara ittim ve büyü­ bu beklenen davranışı göstermeyen bir adam, diğerleri tara­
dükten sonra tamamen unuttum. Yalnız gazetelerde buna fından ve kendi kendine de ödlek, korkak olduğu düşünüle­
benzer kahramanlık hikâyelerini okudukça aklıma geldiğini
cekti. Çocuksuz bir kadın bu açıdan o kadar şiddetle suçlan-
zannediyorum.
mayabilirdi, ama bu günlerde kadınların özgürlük hareketleri
İlk katatonik devrede yaşadığım tedirginlik ve endişele­
yüzünden yeni töreler gelişiyor, oluşuyor. Kız çocuklarına
rin en büyük kaynağı, bence işte bu derinlere gömmüş oldu­
ilk yardım ve hayat kurtarma teknikleri öğretiliyor. Hastalan­
ğum başarısızlık hissiydi. Şiddetli rahatsızlık sırasında bu
madan biraz önce ben bile mahalledeki gönüllü kurtarma ve
korkum tabii ki bilinçli değildi.
yangınla mücadele ekibine katılmayı düşünmüştüm, ama
Her şeye rağmen, tüm sosyal çevrem tarafından hainlikle
suçlanmaktaydım. Kısa bir süre -yukarıda bahsettiğim dün­ kadınların üyeliğe kabul edilmediğini öğrenince çok üzül­
ya felaketinden az önce- bütün arkadaşlarım ve akrabalarım müştüm.
tarafından dışlandığımı hissettim. Benim gibi birisi hiç ya­ Hayatı feda etme konusundaki kurallar, toplumun düşün­
şamamıştı. Yalnızca ben varolduğumu biliyordum, ama celeri ve insanların buftu kabullenmeleri sonucunda kuvvet
kimseyi bu konuda inandıramıyordum. kazanıyorlar. Kuralların çiğnenmesi halinde ceza, başkala­
Kendi korkaklığımdan ve kendimi korumak amaçlı dür­ rınca yakalanırsanız, sosyal kimliğinizi kaybetmek; kendini­
tülerimden pek haberim yoktu, ta ki ikinci rahatsızlığım ge­ ze yakalanırsanız da, kendinize saygınızı kaybetmek oluyor.
çip de başka konumlarda bir şeyler yapabilmek açısından Eminim ki bu şekilde davranmak için gereken içgüdüm
kendime güvenimi yeniden kazanıncaya ve normal, iyi bir yoktu ama yine de böylesine bir cesaret benim ego-
anne olduğumu hissedinceye kadar. idealimdi.
Bu konuyu tamamen açığa çıkarmakta uzun süre diren­
dim. Daha önce bahsettiğim türden gerçekten bir tehlike ol­ Sembolizm ve Esinlenme
saydı, şöyle düşünürdüm: "Neden bir yaşam yerine iki ya­
şam kaybedilsin?" Diğer taraftan belki de yardıma ihtiyacı tik rahatsızlık döneminde çektiğim acı ve sıkıntılara rağ­
olan kişiyle öylesine özdeşleşirdim ki, onu korumak için men, bu devre yine de durumumuzun karmaşıklığının ve
hemen ortaya atılabilirdim. Bir de pek hoş olmayan bir fikir zorluğunun etkisini azaltmaya yardımcı olan bir esinlenme
aklıma geldi; başkalarının gözü önünde, yalnızken davrana­ ve yenilenmeyi simgelemişti.
110 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 111

Estetik beğeni ve yüksek duyusal algılama yeteneklerim Gerçek, aşka benzemez, hem fevkalâdedir hem de korku­
bu dönemde çok keskinleşmişti. Tamamen normal olduğum tucudur. Çoğu zaman karşı konulmaz ve acımasızdır.
zamanlarda da buna benzer algılama yoğunlukları ile karşı­ İlk hastalığımın en belirgin özelliği ışık sembolizmiydi.
laşmıştım, ama o zaman, bu yeteneklerimin yanı sıra refah Güneş yaşamın ve gerçeğin -özellikle entellektüel aydınlan­
ve mutluluk hislerim de vardı ve gergin, huzursuz geçen has­ manın- gizemli ve mistik bir sembolüydü. Güneş ışığı göz
talık döneminde bunlardan yoksundum. kamaştırıcı ve -uzun süre bakıldığında- kör ediciydi. Çok
Başlangıç döneminde dikkatimi topladığım iki ana tema fazla ışığa karşı korunmasız kaldığını ve bunun 'entellektü­
Gerçek ve Sevgi'ydi. Bilinçsiz olarak geçirdiğim devrelerde el tecavüz' olduğunu yani beyinin gerçek tarafından tecavüz
bu temalar doğrudan veya sembolik olarak ortaya çıkmışlar­ edildiğini hissediyordum. (Hiç şüphe yok ki bu imajda bir
dı. Başlangıç döneminde özellikle basit, yalın ve alelade cinselliğin gizlendiği farkedilmektedir.) Çok korkmama rağ­
gerçeklerin nasıl esinlendiğini görerek şaşırmıştım. Bu sı­ men, gerçeğin beni incitebileceğine inanmıyordum. Güneşe
rada çok şiir okuyordum. Özellikle Robert Hillyer'in "Ya­ bakıp, gözümü kırpmadan ne kadar bir süre dayanabileceği­
vanlık" isimli şiirinin şu açılış mısralarını çok sevmiştim: mi denerdim. Gözlerimin zarar görmesinden ve kör olaca­
Donuk yavanlık, akıl hâzinesinin aşınmış meteliği, ğımdan da korkuyordum.
Yine de gerçeğin sözlerini satın alabilirsin Genelde, ışık güneşten daha az zararlıydı- ışık ahlaki iç-
Bütün zekice parlaklığına rağmen sahtesinin, görü veya iç aydınlığı sembolize ediyordu. Körlük de ruhsal,
Gençliğin safsatasını para satın alamaz. manevi körlük anlamına geliyordu.
Tehlike hissiyle zijjinsel işlev beraber olunca temelinde
Sevginin de büyük önemi vardı. Emerson'un "Hepsini Sev­ nörolojik esaslar olduğuna inanıyordum. Sonra, daha akılcı
giye Ver" isimli şiirinden bazı mısraları benim iyimser içgö- devrelerimde entellektüel uyarılar yüzünden (izole) tecrid
rülerimi ayakta tutabilmem konusunda çok yararlı oldular. edilmiş olmama çok zor dayanabiliyordum ve bu sinir siste­
"O cesur biri, mimi tehdit ediyordu. Düşüncelerin hızla akışı ve bu uyarı­
Dolu dizgin koşsun: lar sosyal iletişim kurma isteği doğuruyordu. Bu istek kaçı­
Onu iyice izle nılmaz bir şekilde engellenmişti; hayal kırıklığı da sinir sis­
Ümit ardına ümit: temimin gerilmesine neden oluyordu.
Yükseklere doğru Şiirsel esinlenme ise, diğer taraftan, daha başka nitelikler
Güneşe saplanır taşıyordu. Duygu ve zekânın daha yakından yapılmış bir
Kanatları yanmadan senteziydi. Şiirsel kavramlar ve bunların açığa vurulması bir­
Söylenmeyen niyetler lik ve refah hisleri uyandırıyordu.
Ama o Tanrı 'dır Kuvvetli ışık ve gerçek konusunda düşündüklerim, göz­
Yolunu bilir lükler konusundaki fikirlerimde ortaya çıkıyorlardı. Gözlük­
Ve göğün çıkışlarını. lü insanlardan korkuyordum ve doktorlarla hemşirelerin göz­
112 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 113

lük takarak ve böylece kuvvetle ışık yansıtarak beni ceza­ lenmem, bilime karşı yeniden bağlılık duymamın bir yansı­
landırdıklarını düşünüyordum. Gözlükler aynı zamanda masıydı. Bence kişisel hırslar ve rekabetler, bilimsel çalış­
yanlış görüleri sembolize ediyordu; bireylerle yaşamın doğ­ mayı ve bilimsel disiplini kösteklerdi. Benim bilime olan
rudan öğrenilmesi arasında bir engeldirler. yaklaşımım akılcı olduğu kadar mistik ve felsefiydi.
Ben, kendim de, normal olarak gözlük takarım (hafifçe
renkli camlı, çünkü nedense gözlerim ışığa karşı hep fazla İkinci hastalığımdan önce yazdığım "Bilim'in Görüsü"
hassas olmuştu). Hemşirelerin taktığı iki gözlüğü de alıp isimli şiirim şöyle bitiyordu:
kırm ıştım .
Hastalığım sırasında endişe duyduğum pek çok sorunun Düşler gören hasta gözleri
benim kişisel durumumla ilgisi yoktu, ben yalnızca "insan­ Düşlerden ötelere bakarlar
lıkla" ilgileniyordum. Savaş yıllarının sıkıntılarından sonra, Değişimin kaosu altında
Japonya'ya bomba atılınca şoke oldum, dehşet ve korkuya Düzenin kalbinin yattığı yerlere
kapıldım. Sodyum amital terapisinden çıktıktan sonra oku­
duğum ilk kitap, Blachett'in "Savaş, Korku ve Bomba" ismi­ Başlıca Kişilik Değişiklikleri
ni taşıyan eseriydi.
Kişisel ilişkilerim konusunda sarfettiğim çabanın yoğun­ Altı yedi yıllık bir psikoz devresinde yeralan başlıca ki­
luğu, benim insan yaşamının kurulması ve değerlerinin ko­ şilik değişmeleri şöyle özetlenebilir:
runması için gösterilen gayretleri iyice anlamama yol açtı.
a) Uzun süredir yaşadığım kronik endişe ve kaygılardan
Ülkemin, dünyanın diğer yerlerini etkisi altına alan yıkıntı­
kurtuldum.
nın, felaketin acısını çekmesinden korkuyordum; kendi ço­
b) Tedirginleşmeden girişken olabiliyordum, çocukla­
cuklarım için korkuyordum. Vatanımı ne kadar çok sevdiği­
rımla ilişkilerimde kendime güvenim ve otoritemi kazan­
mi daha önce farketmemiştim, ama yine de bu sevgi körü
dım; bu değişiklikler mazohistçe duygulardan kurtulmamı
körüne değildi. Milli hislerim kuvvetliydi, ama genel anlam­
da vatanseverlik olarak tanımlanamazdı. Ben aynı zamanda sağladılar.
c) Diğer insanlara aşırı bağlanma ve gereksinme duygu­
milletlerarası bir toplumun bireyiydim ve dünyanın her ye­
rinde her türlü yaşamı korumak kurtarmak gereğini hissedi­ mu kaybettim; önceki diğerleriyle özdeşleşme yerine kişisel
yordum. bağımsızlık ve farklılık geldi.
Toprak ve ormanların korunmasıyla daima ilgilenmiş­ d) İnsanlarla olan ilişkilerim kolaylaştı ve rahatladı, her
tim. Doğaya olan bu düşkünlüğüm hastalığım sırasında da çeşit insanla dostça ve sıcak ilişkiler kurabilme yeteneği ka­
devam etti. İyi olduğum dönemlerde tanıştığım diğer hasta­ zandım.
lardan bazılarının da benim gibi kişisel olmayan meraklan e) Daha derin bir eşitlik duygusu kazandım, her insanın
vardı. İlk aşamadan kurtulduğum sıralarda en kuvvetli esin­ kendine göre bir saygınlığı olduğunu gördüm.
114 AKIL HASTALARININ ÎÇ DÜNYASI

f) Kendim ve başkaları hakkındaki değerlendirmelerim


oldukça azaldı.
g) Psiko-seksüel uyum konusunda da değişmeler oldu.
Yan-frijit durumdan cinsel yeterliliğe geçtim. Anton Boisen
h) Entellektüel kapasitem daha etkin ve daha özgür bir
hale geldi. AZ BİLİNEN BİR ÜLKE
i) Dinsizlikten dine yönelik bir duruma girdim; dini bağ­ Akıl hastalığı, dinsel uyanma ve yaşama karşı ciddi bir tutum gibi
lılık ve iletişim yetenekleri kazandım. kavramlar arasındaki ilişkiyi tanıyabilmemizi ve anlayabilmemizi
herkesten çokAııton Boisen'e borçluyuz.
Şizofreni'yi kendisi yaşadı ve bundan sonra Massachusetts'deki
Worcester Akıl Hastanesi'nde ve lllinois'deki Elgin Devlet Hasta­
nesinde papazlık yaptı. "İç Dünyanın Keşfi" isimli kitabı hem p si­
kiyatri hem de din öğrencileri için bir klasiktir ve bu kitabın okur­
ları tarafından da okunmalıdır. Aşağıdaki bölüm, kendi hastalığı­
nın bir hikayesi olan ve 1960’d a yayınlanan "Derinliklerden" isim­
li kitabından alınmıştır. Her iki kitabında da Boisten, hastalığının
"tartışılmaz dini değerleri" olduğu konusunda ısrar eder.

Gittikçe daha çok heyecanlanıyor ve şaşkınlaşıyordum.


Aklıma gelen fikirler benim her zamanki düşünce tarzıma
çok yabancıydılar.
Birkaç gün aileme hiçbir şey söylemedim ama sonunda
sessizlik kuralını bozdum ve korkularımı paylaşmaya çalış­
tım. Sonra başka bir dehşet kaynağı ortaya çıktı. Bir sabah
rahatça konuşulurken, daha önce hayal bile etmediğim baş­
ka düşman güçlerin var olduğunu farkettim.
Bizim normalde farketmediğimiz başka boyutların oldu­
ğu görülüyordu. Bütün dünya kulak kesilmiş gibiydi ve ba­
na, söylediğim her söz mahvıma neden olacakmış gibi geli­
yordu.
Cumartesi günü öğleden sonra saat üç civarında Fred
Eastman'a yazılmış olan Kasım, 1920 tarihli mektuba göre
116 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI
PSİKOZ DENEYİMLERİ 117
birden bire nedenini anlayamadığını bir rahatsızlık, fenalık
de hatırlayabiliyorum. Bu anılar aklımda hâlâ tazeyken, kay­
hissi duydum. Hemen 'Anneyi' görmeye indim ve ona kötü
detmenin akıllıca bir şey olacağını düşündüm.
bir şeyin olduğunu söyledim. Ne olduğunu bilmiyordum,
İlk olarak Dr. Gale’in hastaneye kabul fişini doldurduğu­
ama 'ihanete' uğradığımı zannediyordum. Sonra yan odaya
nu hatırlıyorum. Tanımadığım doktorlarla konuşmak iste­
geçtim ve orada tanımadığım bir adam gördüm. Bu çağrılan
mediğimi, beni güvendiğim bir arkadaşıma götürmelerini is­
doktordu, ama o zaman bunu bilmiyordum; çünkü bana so­
tediğim zaman, Dr. Gale, "işte bu, onun buraya ait olduğu­
rular sormamıştı. Yalnızca baktı ve dinledi.
Bu arada ailem panik içindeydi ve benim de durumumun nun kesin delili" demişti.
O gece neler olduğunu tam olarak bilmiyorum. Belki de
farkında olmadığım söylenemezdi. Son gece, yemekte in­
uyuşturucu haplar etkisini göstermeye başlamıştı. Bundan
sanlığın büyük bir sorun olduğunu ve bunu araştırmaya ka­
sonra hatırladığım ilk şey ertesi sabah oldu. Yatakta yatıyor­
rarlı olduğumu söylediğimi hatırlıyorum.
dum, galiba uyuyordum, hemşirelerden birinin, "Burada ci­
Beni hastaneye göndermeyi düşündüklerini, ilk olarak al­
nayete ve intihara teşebbüsten yatıyor. Bir yanlışlık olmalı.
tı polis çalışma odama girip de, sessizce, gelmemin iyi ola­
Hiç de saldırgan gibi görünmüyor. Aslında 4 no'lu Koğuşta
cağını yoksa başıma dert açılacağını söyleyince anladım.
olmalıydı" dediğini duydum. Bu beni yıldırım gibi çarptı.
Ekibin kalabalıklığı, ailemin ne denli korku ve kaygı
Herhangi birisini incitmeyi düşünmemiştim; kendi canıma
duyduğunu gösteriyordu. Herşeye rağmen o sırada herhangi
kıymaya gelince, bunu kısa bir süre için düşünmüş sonra
bir saldırganlığım olmadığını hem ben hatırlıyorum, hem
de onlar söylediler. vazgeçmiştim. Böyle bir suçlama, kötü güçlerin iş başında
İki buçuk yıl sonra, bu haftanın öyküsünü, Boston Psiko­ olduğunu gösteriyordu.
O sabah 4 no'lu kîığuşa nakledildim. Burada beyaz önlük
pati Hastanesi'nden Dr. Macfıe Campbell'in seminerine ya­
giymemiş olan sevimli görünüşlü genç bir adam bana bir sü­
zıp göndermiştim. Burası, aynı zamanda benim gönderildi­
rü sorular sordu. Harvard'da profesör olduğu söylenen bir
ğim hastaneydi. Yazım şöyleydi:
başka hastayla tanıştırıldım. Adamın adı, yanılmıyorsam
"9 Ekim 1920'de, bir Cumartesi gecesi saat 10 civarında
Nicholls'du. Ama durmadan, gittikçe daha çok eksite olmaya
Psikopati Hastanesi'ne getirildim ve orada bir hafta kadar
başladım. Satranç oynamaya davet edildim, oynamaya baş­
kaldıktan sonra Westboro Devlet Hastanesi'ne nakledildim.
ladım ama devam edemedim. Kendi düşüncelerimle, özel­
Bu bir haftalık süre bana binlerce yıl gibi gelmişti. Bütün bu
likle dünyanın yaklaşan sonu ve bunun sorumlularını ve ci­
zaman boyunca saldırgan bir çılgınlık halindeydim ve bu sü­
nayet suçlaması gibi fikirlerle fazlasıyla meşguldüm. Gece
renin çoğunu ıslak tedavide veya 2 no'lu koğuşun küçük
olunca kafamda her şey bir girdap gibi dönmeye başlıyordu.
odalarından birinde kilitli olarak geçiriyordum. Kapılara vu­
ruyor, şarkılar söylüyordum. "Karar Günü" gelmiş gibiydi ve bütün insanlık aşağıdaki
şemada görüldüğü gibi her yönden sel gibi geliyordu.
Ne kadar zamanı bilinçsiz olarak geçirdiğimi bilmiyo­
rum, ama kafamda neler olup bittiğini oldukça açık bir şeİdl-
PSİKOZ DENEYİMLERİ 119
118 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI
Müthiş heyecanlanmıştım. Nasıl olduğunu anlatamıyordum
< ai ^
ama kendimi bir çeşit insan üstü bir güç kaynağına bağlan­

V J mış gibi hissediyordun. Aklıma bir fikir geldi; "Arkadaşla­

f
rın yardımına geliyor" Bütün vücuduma yeniden hayat pom­
\ palanıyordu. Ve bir sürü yeni dünyalar oluşuyordu. Her yer­
de müzik vardı, ritim vardı, güzellik vardı. Ama planlar hep
engelleniyordu. Meleklerin korosu gibi gelen bir müzik duy­
dum; şimdiye kadar duyduğum en güzel müzikti.
Hepsi tek, ortak bir noktaya geliyordu. Sonra bunlar yar­ Çılgınlık nöbetim geçene kadar bu müziğin iki melodisi­
gı kürsüsü önüne getiriliyorlardı. Ama karar verme bir çeşit ni hep tekrarladım durdum. Bunlardan birini bugün bile hâlâ
otomatik yolla oluyordu. Her birey kendini yargılıyordu. Ba­ hatırlıyorum. Bu melekler korosu hastanede her yerde dola­
zı belirli parolalar vardı ve onlar arasından seçimlerini yapı­ şıyordu ve kısa bir süre sonra benim odamın tam üstündeki
yorlardı. Her bireyin üç şansı vardı: "zor bir" doğrudan ilk odada bir kuzunun doğduğunu duydum. Bu beni çok heye­
seferinde macera yaşamak," ikinci seçenekte bir "feda etme" canlandırdı ve ertesi sabah bu kuzu hakkında bir şeyler öğ­
kavramı vardı, yani birisi kadın olacaktı, (erkek değil). Di­ renmeye çalıştım. Hastalardan biri, galiba adı Gardner'dı,
ğeri ise bireyi birdenbire aşağı bölgelere gönderen bir seçe­ yayvan yayvan konuşarak, "Hey yabancı, sen mi kuzu hak­
nekti. Bu aşağı bölgeler çok belirgin değildi. Herşey tümüy­ kında sorular soruyordun? Dün gece odamda bir tane vardı
le muazzam, uçsuz bucaksız bir dolaşım sistemi gibiydi. dedi. Tabii bu olay inancımı pekiştirdi ve bu hastayı, çok
Her insan, her birey, kanın içindeki yuvarlar gibi durmadan yüksek bir kişiliğirf insan şekline girmiş, üstelik bir de bu
dolaşıyorlardı. Seçimler yapıldıkça bazıları aşağı ve bazıla­ tiksindirici hastalığı üstlenmiş hali olarak kabul ettim. Onun­
rı da yukarı yollanıyorlar. O zamanlar, bilincimin aşağılara la kesin, belirgin bir şeyler ortaya çıkarabilmek için konuş­
gittiğini düşünürdüm. Bir şeyler kısa devre yapmıştı. maya çalıştım. Bana öyle geliyordu ki aramızda birbirimize
O gece, yatarken aklıma şu fikir geldi; "Burada bu rahat alıp verebileceğimiz, meleklerin bıraktığı bazı işaretler, sim­
koğuşta yatmakla hata ediyorsun, yanlış yerdesin. Sen aşa­ geler vardı. Ama bir iki kelime bile konuşamadan diğer has­
ğıda olmalıydın." Bunun üzerine öbür koğuşa gitmeme izin talar veya görevliler geliyorlardı. Uzun sürmedi, kendimi bir
verilmesini istedim. Görevli, "Yatağına dön, yoksa 2. koğu­ odada kilitlenmiş buldum. Ama Gardner, hâlâ serbestti ve ıs­
şa götürürüm seni" diye cevap verdi. İsteyerek bir şey elde lık çalarak, gülümseyerek koğuşta bir aşağı bir yukarı dola­
edemeyeceğimi görünce, onun önerisine uydum ve sorun çı­ şıyordu. Henüz yakalayamadığım, anlayamadığım bir sis­
karmaya başladım, ciğerlerimin bütün gücüyle bağırıyor­ tem olduğunu zannediyordum. Ve Gardner bütün koğuşu
dum. Bu aklıma ilk gelen delice bir davranıştı. Şöyle bağırı­ mutlu kılmıştı. Tavan yükselmiş gibiydi ve bütün odalarda
yordum, "Evlenebilmem için deli olmam gerekiyor."
müzik yankılanıyordu. Ama hâlâ o kuzuyu merak ediyor ve
Bunun üzerine hemen öbür koğuşa nakledildim. İkinci
hep onun hakkında sorular soruyordum.
koğuşta önce güneydoğuya bakan küçük bir oda verdiler.
120 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 121

Aklıma şöyle bir fikir geldi: "Doktorlar onunla o kadar Sabahleyin, Dr. O'Brien, battaniyemi neden havalandırma
çok ilgilendiler ki, onu hemen kesip, bilimsel çalışmalar ya­ deliğine soktuğumu sordu. Konuşurken gözlerinde kötü,
pabilmek için alkol içinde sakladılar." şeytani bir parıltı olduğunu düşündüm. Sonra boynumdaki
Bir gün başka bir eyalette çok tanınmış bir doktor oldu­ işaretle ilgili bir şeyler söyledim. Doktor tuhaf bir şekilde
ğu söylenen Dr. Klopp ziyaretime geldi. Benim, insanları güldü ve üzerine biraz iyodin süreceğini söyledi. Bunu yap­
kurtarma konusunda bazı önemli fikirlerim olduğu duymuş­ maya başladı ama ben kaçtım ve ona dikkatli olmasını söy­
tu-B u somnla çok ilgilendi ve ona anlatmak isteyip isteme­ ledim. Korkmuş gibi görünüyordu, halbuki ona dokunmaya
diğimi sordu. Dr. Klopp un bakışlarını oldukça beğenmiş­ niyetim yoktu.
tim ama anlatmak istemediğimi söyledim. Kurul önünde muayene edilmem o güne rastlıyordu gali­
O da hemen çıkıp gitti. Bu hareketi, onun hakkındaki dü­ ba. 12 Ekim, Salı günü, ama yine de kesin olarak emin deği­
şüncelerimi etkiledi ve ona anlatmamakla hata yaptığımı lim. Hatırladığım kadarıyla, odanın güneyinde oturan kadın­
düşündüm. Sonra birkaç kez onun hakkında sorular sordum. lar da vardı. Üçüncü kattaki toplantı odası yerine galiba kü­
Ertesi gece, ziyaretçilerim vardı, ama melekler değil, ca­ tüphanedeydik. Kitap gördüğümü sanmıyorum ama merdi­
dılar gelmişti. Bir gece önce kaldığım odanın yamndakinde ven çıktığımızı hatırlamıyordum.
yatıyordum. Hatırladığım kadarıyla, odada hiç bir şey yok­ Yalnız, muayene bitince koridora çıkıp doğruya doğru
tu, yalnızca yerdeki bir yataktan başka. Duvarların değişik, gitmeye çalıştığımı açıkça hatırlıyorum. Tabii görevliler be­
acayip bir yapısı vardı. Çift duvar vardı galiba ve duvarlar ni hemen yakalamışlardı.
boyunca devamlı bir tap-tap sesi geliyordu. Galiba nerede Muayeneye gelince, Dr. Campbell'in hoş tavırlarını canlı
olduğumu tam olarak saptamak için çalışmalar yapan kötü gözlerini ve sorduğu pek çok soruyu hatırlayabiliyordum.
güçlere bağlı dedektiflerden geliyordu bu sesler. Sonra odam Çoğu zaman benim cevaplarım pek yavaş çıkıyordu. Kendi
tuhaf bir kokuyla doldu. Cadıların yakında oldukları söylen­ düşüncelerime dalmıştım ve cevapların kendiliklerinden
di ve ben havalandırma deliğinden kağıttan yapılmış kara çıkmasını bekliyordum. Sorulan, benim "Dört kişilik aile
kediler, süpürge sopaları ve sivri cadı külahları topladım. fikrim üzerinde toplanmıştı. Diğer sorular da büyüklük ya­
Battaniyemle de deliğe tıkadım. Sonunda, yalnız kara kedi­ nılsamam ile ilgiliydi.
lerin istilasını kontrol edebilme yolunu değil, aynı zamanda Benim de, yolun sonuna geldiğimiz ve büyük dolaşımı
diğerlerini kurtarmak için kullanılabilecek, yeniden hayat tamamladığımız hakkında söyleyeceklerim vardı. Ayrıca
verme metodlan da buldum. Öyle görünüyordu ki, tıpla dini bütün o kadınların önüne bir bornozla çıkanlmama karşı
ayıran duvarda bir gedik açmıştım. Boynumun arka tarafını duyduğum öfkeyi belirttim. Zaten hastahaneye zorla getiril­
yoklamam ve orada yeni misyonumun bir işaretini görece­ mem yüzünden de kızgındım. Serbest bırakılana kadar ko­
ğim söylendi. Bunun üzerine boynumu yokladım ve bir inçin nuşamazdım. Dr. Campbell, benim gibi hastalan hastaneye
dörtte üçü boyunda mekik şeklinde bir şey oluştuğunu far- kapatırken zor kullanmaktan kaçınmak gerektiği konusunda
kettim. bir şeyler söyledi. Bu onun hakkındaki fikirlerimi düzeltti
122 AKIL HASTALARININ IÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 123

ama yine de ayrılma zamanı gelince elini sıkacak kadar yu- zamankinden çok koyduğunu farkettim ama ilaçlı olduğunu
m uşam amıştım. sandığım için yemeyi reddettim. Ayrıca pek hoşuma gitme­
Bunu benim ilk ıslak tedavim izledi. İşlemler çok ilgimi yen ve samimiyetsiz gibi gelen şarkı sesleri de duyuyordum,
çekmişti ve iki şekilde açıklanabileceğini gördüm. sanki bir ayindeymiş gibiydiler. Durmadan "küçük kuzu, kü­
Dr. Campbell, benim çok yüksek mertebede bir kişilik çük kuzu" sözcüklerini tekrarlıyorlardı. Galiba rahiplik göre­
olduğumu söylemişti. Beni ya feci bir şekilde kullanacaklar vini üstlenen kişi, dostluk kurmaya çalıştığım görevliydi.
veya daha iyimser bir tahminle, bana büyüklük yanılsamala­ Artık öyle bir noktaya gelmiştim ki, geceyle gündüzü bi­
rımın yanlış olduğunu göstereceklerdi. Hatırlayabildiğim le ayırdedemiyordum. Sel zamanı geride kalıp arkadaşları­
kadarıyla, onların bu ikinci amaçlarında başarılı olmalarını nın kaçmasına yardım eden fakat onlar tarafından unutulan
gerçekten ümit etmiştim ve gösterinin sonunu ilgiyle bekle­ ihtiyar bir at olmuştum. Bu at şimdi hapsedilmişti ve bir sü­
dim. Ama bütün olanlar ben bilinçsizken olup bitmişti. Islak rü kural tanımaz doktor ve hemşire tarafından kullanılıyor­
tedavi dışında çok az uyuyabiliyordum. du. Tek kaçış yolu, kafamın kesilmesini sağlamaktı. Şu anda
Ertesi gece, dünyanın derinliklerinde, labirent gibi tünel­ odamda kilitlenmiştim ve gittikçe daha çok çıldırıyordum;
lerde olduğumu sanıyorum. Bazı zamanlarda, bana 'Bizmut' şarkı söylüyor, bağırıyor ve kapının camına bileklerimle vu­
olduğu söylenen bir ilaç verildiğini söylediler. ruyordum. Sessiz olmam söylendi ama bu daha çılgınca vur­
Bu, eskiden Mısır mumyalarının komnması için kullanı­ mama sebep olmuştu; sonunda bir kere daha ıslak tedaviye
lan çok tuhaf bir ilaçtı, verilen miktar o bireyin sistem için­
girdim.
deki düzenini belirliyordu. Tam otuz iki düzey vardı. Otuz Sonra kendimi 'Ay'da buldum. Ay'da olma fikri, bu hafta­
ikinci düzeyde insan tümüyle gücünü yitirmiş ve bitkin düş­ nın başından beri beni zorluyordu. Şimdi bu belirginlik ka­
tüğü için bir başkası gelip ona içmesi için saf su verinceye zanmıştı. Normal olarak oldukça uzak görünen Ay, gerçekte
kadar yerinden kalkamazdı. Bir zaman için ben de öyle bit­ çok yakındaydı. Doktorlar bunu biliyorlardı ve insanları ora­
kin hale düşmüştüm. ya gönderip onları Ay'da bir hücreye diri diri gömme yollan
Kısa bir süre sonra, bu yeraltı tünellerinde dolaşırken geliştirmişlerdi. Bu arada bazı kişiler, bir çeşit dublör gibi,
içinde tuhaf, beyaz keten bir kumaşın sarıldığı bir battaniye onların dünyadaki yerlerini alıyorlardı. Ay'da her şey tuhaf
buldum. Bunlar kutsal kalıntılar gibi görünüyorlardı. Kutsal bir şekilde yürütülüyordu. En bilimsel metodlar kullanılıyor­
Kupa'nın aranmasıyla bağlantılıydılar ve yüzyılların en de­ du. Orası sanki eski ruhlann toplanma yeriydi ve bütün ilgi­
rin mücadelesini simgeliyorlardı. Sonra, havalandırma deli­ leri, içtenlikle ve açıkça üreme veya seks üzerinde toplan­
ğinin yanına yü-zü koyun yatarsam, şimdiye kadar duydu­ mıştı. Bu, gerçekten oldukça korkunçtu. Ay'a birisi gelince
ğunken güzel sesi duyabileceğimi keşfettim. Bu "Son Ye­ doktorların ilk yaptıkları şey, onun erkek veya kadın oldu­
mek in kutlamasıydı. Sabaha karşı özellikle sevmediğim bir ğunu belirlemek olur. Beni muayene ettikleri zaman, onlann
görevliyle arkadaş olmaya karar verdim. Bunu yapmaya ça­ büyük bir şaşkınlıkla, "O tamamen nötr" dediklerini duy­
lışırken, onun kendini beğenmişin biri olduğunu düşünü­ dum. Pusula'nm ibresi ne sağa ne sola oynamamıştı. Hiç bir
yordum. Biraz sonra bana yemek getirdiğinde, yemeği her kategoriye girmiyordum; bu yüzden de benim üzerimde hiç
124 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI

bir güçleri olamazdı. Bu noktada benim güvenliğim yatıyor­


du. İnsanın tetikte olması çok önemliydi, çünkü onların ka­
faları kesip, adamı da aşağı bölgelere atmak gibi tuhaf bir Daniel Paul Schreber
adetleri vardı. Bunu bilimsel yollarla, sanki Şikago şehri
için sığır kesiyorlarmış gibi yapıyorlardı. PARANOYA
Bir keresinde Güneş'e tırmanmayı başarmıştım, ama be­
ceriksizliğim yüzünden her şeyin dengesini bozdum ve bu­ Aşağıdaki parçanın alındığı, Daniel P. Schreber'in "Sinir Hasta-
lığımınYaşam Öyküsü", adlı kitap psikiyatrinin klasik dokümanla­
nun acısını oradaki arkadaşlarım ve akrabalarım çekmişti. rından biridir. Freud, bu eseri inceledikten sonra, paranoyanın
Onların binlercesi yaşamlarını kaybetmişlerdi. homoseksüel duygulara karşı bir tepki oluşması şeklinde anlaşı­
Sanki kanları benim boğazıma fışkırmış gibi neredeyse labileceği teorisini ortaya atmıştı. 'Öyküyü', Dr. Richard Hunter
boğuluyordum. "Arkadaşlarım, arkadaşlarım" diye inliyor­ ve DR. Ida Mac Alpine tercüme etmişlerdi. Bu eser, yalnızca çe­
dum. Ama dengeyi düzeltmeye çalıştım, odamın tabanının şitli psikotik belirtilerin sergilendiği zengin bir müze değil, aynı
zamanda paranoyak psikozun, içeriden gözlemlendiği, çok detaylı
eğilip, bükülüp üstündekileri aşağı bölgeye dökmesini en­
bir hikâyesidir. (Freud, teorisini öykünün çok küçük bir bölümü
gelledim. Bu ilginç işle uğraşıyorken kapı açıldı ve Doktor üzerine kurduğu için tenkid edilmişti.) Aşağıda seçtiğimiz bölüm,
O’ Brien'la birkaç adam geldi. Giysilerimi getirmişlerdi, on­ psikozların düşsel ürünlerini fevkalade tanımlamaktadır. Bu düş­
ları giymemi istediler. Bana karşı bir kumpastı bu tabii, sel ürünler Ludlow ve De Quincey tarafından anlatılan uyuşturu­
onun için reddettim ve direndim. Böylece Westboro’ya deli cu alma sonucu görülen fantazilere çok benzerler.
gömleği içinde nakledilme şerefine eriştim.
-VI-

Bundan önceki bölümde tanımlamaya çalıştığım döne­


min- 1894 yılının M art ortalarından Mayıs sonuna kadar bir
süre- hayatımın en korkunç, en iğrenç devresi olduğunu ra­
hatça söyleyebilirim. Ama yine de yaşamımın "kutsal" za­
manıydı ve bu zaman boyunca ruhum doğaüstü şeyler tara­
fından esinleniyordu. Bunlar, dış dünyada gördüğüm kaba
muamelelere rağmen gittikçe artarak geliyorlardı. Yine, bu
dönem içinde içim, Tanrı ve Dünyanın Düzeni konusunda
yüce düşüncelerle doluyordu. Gençliğimden beri dinsel fa­
natizm eğilimlerim vardı. Beni eski yaşamımda yakından ta­
nıyanlar, sakin tabiatlı, tutkusuz, mantıklı ve aklı başında
biri olduğuma tanıklık edeceklerdir. Zekam, sınırsız bir ha­
126 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI 127
PSİKOZ DENEYİMLERİ

yal gücünün yaratıcılığından çok, soğukkanlı entellektüel zamana ait anılarım, hatırladıklarım bir ölçüde karışıklığın,
eleştiriye yönelikti. karmaşanın damgasını taşımaktadır ve bundan hiç bir şe­
Arasıra bir iki mısra yazmayı denemişsem de bana hiç kilde kaçınılamaz.
bir şekilde 'şair' denilemezdi. Bizim dinimizin öngördüğü
şekilde gerçek bir dindar değildim (gençliğimde).
Ama asla dini küçümsemedim, daha çok bu konuda ko­
nuşmamaya çalışırdım. Yaşlı başlı insanlar, büyük bir Bundan önceki bölümde, gittikçe artan sinirliliğim ve do­
şans eseri bir çocuk saflığıyla dini inançlarını korumuşlar­ layısıyla çekim gücüme kapılan pek çok eski ruhun bana
sa, onların mutluluğunu bozmamak gerekir diye düşünür­ geldiğinden bahsetmiştim. -Özellikle yaşamları sırasında
düm. Fakat, kendi açımdan gençliğimde doğal bilimlerle çok benimle kişisel ilişki kurmuş olan ruhlar. -Bu mhlar bana
fazla uğraşmıştım; özellikle şu sözüm ona modem evrim doğru gelip sonra ya başımın üstünde kayboluyor ya da vü­
teorisi üzerine kurulmuş olan çalışmalar sonunda, tüm Hris- cuduma giriyorlardı. Bu işlem sonunda ruhların başımın üs­
tiyan dini öğretilerinden şüphe etmeye başlamıştım. tünde "küçük adamcıklar" şeklinde- insan biçiminde küçük,
Benim genel olarak izlenimim şu olmuştu: Materyalizm belki de birkaç milimetre boyunda figürler- kısa bir süre ka­
dinsel konularda son söz olamazdı. Fakat Tanrı'nın bir şahıs lıp sonra da tamamen yokolmalanyla tamamlanıyordu...
olarak varolduğuna kesin olarak inanamıyordum. Bence, bu ruhların bana ilk yaklaştıklarında hâlâ hatırı
Yukarıda 'Kutsal zaman' diye isimlendirdiğim devre hak­ sayılır derecede sinirleri vardı ve kendi benliklerini iyi tanı­
kında bu bölümde daha fazla detaylara inmeye çalışmanın yorlardı. Bana her yaklaşmalarında, benim çekim gücüm yü­
doğurduğu zorlukların farkındayım. zünden sinirlerinden bir parça kaybediyorlardı ve sonunda
Bu zorluklar kısmen dış, kısmen de iç kaynaklılar. Önce­ hepsi yalnızca tek bir sinirden ibaret kalıyor, daha fazla açık­
lanamayan esrarlı bir nedenle "küçük adamcık" şeklini alı­
likle, bu denememde tamamiyle belleğime güvenmem gere­
yorlardı. Böylece bu ruhlar tamamen yokolmadan önce son
kiyordu. Çünkü bahsettiğim dönemde not alabilmem olanak­
bir varoluş formuna giriyorlardı.
sızdı. Zaten yazı yazacak malzemem de yoktu, hem yazabi­
Bu olaylara bağlı olarak yaklaşan "dünyanın sonu" kav­
lecek halde değildim.
ramı gelişmekteydi; bu Tanrı'yla benim aramdaki çözülmez
O zamanlar (doğru mu yanlış mı hâlâ karar veremedim
bağın bir sonucuydu. Fler yönden kötü haberler geliyordu;
ama), bütün insanlığın yokolduğuna inanıyordum, öyleyse şu veya bu yıldızın feda edilmesi gerektiği, Venüs'ü sel bas­
not tutmanın bir yararı yoktu. Ayrıca, bana gelen izlenimler tığı, güneş sisteminin artık dağılacağını ve bütün yıldızların
doğal olaylarla doğa üstü kaynaklı olguların öyle harika bir biraraya toplanıp tek bir güneş haline getirileceğini, belki
karışımından oluşmuşlardı ki, salt düşsel görüntüleri uya­ yalnız Ülker yıldız takımının hâlâ kurtarılabileceğini, vs.
nıkken yaşadığım deneyimlerden ayırdedebilmek çok zor­
vs...
du. Yani düşündüklerim, gerçekten yaşadıklarımdan ne ka­ Geceleri bu görüleri yaşadıktan sonra, gündüzleri güne­
dar uzaktaydı-lar, bundan emin olamazdım. Bu sebeple, o şin benim hareketlerimi izlediğini, o zamanlar yaşadığım
128 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 129

tek pencereli odada benim hareketlerime göre yer değiştirdi­ kısmıyla beraber ikinci bir vücuda yerleştirilmem mümkün
ğini farkedebildiğimi zannediyordum. müydü? Böyle bir olasılığı kabullenmeme yetecek kadar şe­
İnsan hesabına göre üç dört ay sürmesine rağmen bahis yi hatırlayabiliyordum. Bu ikinci, daha aşağı düzeydeki şe­
konusu süre çok uzun bir zaman dilimini kapsıyordu. Sanki kildeyken aklım ve zekâ gücüm daha düşük düzeyde idi ve
sadece geceler bile yüzyıllarca sürüyordu, öylesine uzun bir bana bir başka Paul Schreber'in olduğu, bu kişinin zeka ve
süreydi ki, bu arada tüm insanlığın yapısında değişiklikler akılca daha üstün olduğu söylenmişti. Aile şeceremde ben­
oluyor, dünya ve güneş sistemi de pekâlâ yenilenebiliyordu. den önce yaşamış olan başka bir Daniel P. Schreber yoktu,
Durmadan son on dört bin yıldan beri yapılanların kaybol­ bunu iyi biliyordum ve bu adamın benim bütün sinirlerime
duğu belirtiliyordu. Bu süre, dünyada insanların da varoldu­ ve duygulanma sahip olduğunu hissediyordum. Demek ki
ğu dönemi gösteriyordu -yaklaşık olarak yalnızca iki yüz yıl bir gün sessizce, bu ikinci şekil içinde çıkıp gitmiştim; ha­
daha salt dünya için ayrılmıştı- yanılmıyorsam tam olarak tırladığım kadarıyla, tımarhanede bildiğim odalardan hiç bi­
212 rakamı söylenmişti. Flechsing'in tımarhanesinde kalışı­ rine benzemeyen farklı bir odada yatıyordum ve ruhumun
mın son devrelerinde bu sürenin dolduğuna ve böylece de yavaş yavaş çıktığını hissediyordum, tümüyle acısız ve hu­
geride kalan tek insan oğlunun ben olduğuma inanıyordum. zur dolu bir ölümdü bu.
Kendimden başka gördüğüm diğer insan şekilleri -Profesör Diğer taraftan, bazen benimle sinirsel-ilişkide bulunan
Flechsing, bazı görevliler, oldukça tuhaf görünüşlü hastalar- ruhlar belli bir sayıdaki başlardan bahsediyorlardı. Bende
hepsi yalnızca "geçici-uyduruk-adamlardı", bir mucize ese­ buluşan bu "baş"lar (yani tek bir kafatası içinde bir çok bi­
riydiler. Flechsing'in Tımarhanesi'nin tümünün veya belki de reyler vardı) panik içinde "Aman Tanrım- bu birçok başı
Leipzig şehrinin bu mucize tarafından kazılıp gökyüzünde olan bir insanoğlu" diye bağırıyorlardı.
bir yerlere götürüldüğünü düşünüyordum. Benimle konuşan Bunun diğer insanlardan ne kadar olağanüstü görüneceği­
seslerin ima ettiği bütün bu ihtimaller benim de kafamda ba­ nin farkındayım, yalnızca hafızamda anı olarak kalmış olan
zı somların belirmesine neden oluyordu. Bu somlara doğm izlenimlerimi anlatıyorum.
cevaplar bulabilme şansım yoktu. Yatak odamın penceresi Daha önce söylediğim gibi, dünyanın yokolduğu fikri ile
geceleri kalın tahta panjurla kapatılıyor ve gece göğünü gör­ bağlantılı olarak yaşadığım görüler kısmen korkutucu ve iğ­
meme mani olunuyordu. rençti, kısmen de onur verici ve inanılmaz derecede güzeldi.
Sadece gaz lambalarının yanmakta oluşu benim Flech­ Bunlardan yalnızca birkaçını dile getireceğim.
sin g 'u n Tımarhanesi'nin aslında tamamiyle tecrid edilmiş Bir keresinde, sanki bir demiryolu aracı veya asansöre
olduğunu mu, yoksa Leipzig şehri ile ilgili bir bağlantı kur­ binmiş dünyanın derinliklerine doğru gidiyordum ve insanlı­
manın gerekli olduğunu mu düşünmeme yol açıyordu. Ayrı­ ğın veya dünyanın tüm tarihini sonundan başına doğru kısa­
ca ancak genel olarak tanımlayabileceğim bazı anılarıma gö­ ca yaşamıştım. Üst taraflarda hâlâ yapraklı ağaçlar, orman­
re kendimin de bir süre ikinci bir yaşamı, akıl yönünden da­ lar vardı, daha aşağılarda gittikçe daha koyulaşan bir karan­
ha basit bir şekilde yaşadığıma inanmıyordum. Bu çeşit lık vardı. Kısa bir süre için araçtan çıkınca Leipzig halkının
şeyler mucize yoluyla mı oluyordu yoksa sinirlerimin bir gömülü olduğu büyük bir mezarlıktan geçtim, yürüdüm ve
130 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 131

bu arada karımın mezarını da gördüm. Tekrar araca döndü­ dum. Bir ara da, denizde bir kalede olduğumuzu ve seller, su
ğümde yalnız 3 no'lu noktaya kadar ilerleyebildim. 1 no'lu baskınları korkusuyla burayı terketmek zorunda olduğumu­
nokta insanlığın başlangıcını işaretliyordu, oraya kadar git­ zu hatırlıyorum. Çok, çok uzun bir zaman sonra buradan
meye cesaret edemedim. Dö-nüş yolunda, arkamdaki şaft Flechsig'in tımarhanesine dönmüş ve kendimi aynı durumda
çöktü, içeride kalan "güneş - ilâhını" da tehlikeye atmıştı. bulmuştum.
İki şaft olduğu söyleniyordu (belki de Tann'nın yaratıkların­ Yatak odamın penceresinden, sabahın ilk saatlerinde pan­
daki düalizme uyuyordu), ikinci şaftın da yıkıldığı habereni jurlar açılınca, çoğunlukla huş ağaçı ve köknarlardan oluşan
alınca, her şeyin kaybedildiğine inanmıştık. büyük bir orman görülüyordu. Sesler, onun "kutsal orman"
Bir başka zamanda, Ladoğa Gölünden Brezilya'ya kadar, olduğunu söylediler. 1882’de açılan ve yolların iki yanında
dünyayı bir görevliyle beraber katetmiştim. Orada, Tan- sıralanmış ağaçlan, Üniversite Sinir Hastalıkları Kliniği'ne
rı'nın evrenini yaklaşan san sele karşı korumak için, kale hiç benzemiyordu. Böyle bir orman, eğer gerçekten varsa, üç
gibi bir bina yaptım. dört ayda ortaya çıkmış olamazdı.
Bununla bulaşıcı frengi salgını arasında bir bağlantı kur­ Başımın etrafında, ışınların yoğunlaşmasıyla oluşan bir
muştum. Bir keresinde de, kendimi Tann'nın yüce katına çı­ hale vardı, İsa'nın resimlerindeki gibi. Yalnız benimki ondan
kartılmış gibi hissettim, cennetin yüksekliklerinden dünya çok da-ha zengin ve parlaktı; "ışıklar tacı". Bu ışıklar tacı­
sanki mavi bir kubbe gibi görünüyordu. Yüce bir ihtişam ve nın yansıması öyle güçlüydü ki, bir gün Profesör Flechsing,
güzellik tablosuydu bu ve bu tabloyu tanımlamak için "Tan- asistanı Dr. Quentin'le beraber yatağıma yaklaştığında, Dr.
rı'yla Bir Olmak Görüşü" gibi gelen bazı sözcükler duydum. Quentin'i göremez ol-dum; bir başka gün de aynı şey görev­
Başka olaylar konusunda ise, bunların yalnızca görü mü li hastabakıcı H. ile oldu.
yoksa birazcık da olsa gerçekten yaşanmış mıydılar diye Uzun bir süre, güneşe başka bir görev verildiği için, be­
düşünüyordum, şüphelerim vardı. nim Cassiopia'nm koruması altında kalmam söylendi. Benim
Gece boyunca sık sık yatak odamda, üzerime bir gömlek sinirlerimin çekim gücü her şeye rağmen o kadar güçlüydü
almış (tabii bütün giysilerim alınmıştı), yerde oturduğumu ki bu plan yürütülemedi; güneşin benim bulunduğum yerde
hatırlıyorum; yatağı bir çeşit iç güdüyle terketmiştim. Ar­ kalması veya benim yeniden geri götürülmem şarttı.
kamda yere sıkıca bastırdığım ellerim gözle görülür şekilde, Bu gibi izlenimlerden sonra, benim gerçekten dünyada
ayıya benzer şekiller tarafından kaldırılıyorlardı (kara ayı­ mı yoksa başka bir gökyüzü cisminde mi olduğum sorunuy­
lar); diğer kara ayılar da küçüklü büyüklü, parlak gözleriyle la uzun yıllar uğraşmamı anlayışla karşılayacaksınız. 1895
etrafımda oturmuşlardı. Yatak çarşaflarım, "beyaz ayılar” yılında bile hâlâ Mars'ın bir uydusu olan Phobos'ta olmam
şekline girmişlerdi. Kapının deliğinden kralımızın etrafında mümkündü. Burası, bir başka zamanda, seslerin bana tanım­
oturan, ufak boylu sarı adamları gördüm, onlarla bir şekilde ladığı bir yerdi.
savaşmaya hazırlanmıştım. Ruh-dilinde, bir bölümü yazmaya çalıştığım süre boyun­
Bazen, gecenin geç saatlerinde hâlâ uyanıkken, tımarha­ ca, bana "ruhların görücüsü," yani ruhları gören ve hem içi­
nenin bahçesindeki ağaçlarda parlak gözlü kediler görüyor­ mizdeki ruhlarla hem de ölmüşlerin ruhlarıyla ilişki kuran
132 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 133

adam, diyorlardı. Özellikle Flechsig'in ruhu benden, "bütün nüyor. Ne de olsa, Tann'yla veya ölmüşlerin ruhlarıyla ileti­
yüzyılların en büyük ruh görücüsü" diye bahsetmekteydi ki, şim kurmuş olma halusinasyonu yalnız Tann'ya ve ruhun
bana sorarsınız "yüzyıl değil "bin yılların" demesi gereki­ ölümsüzlüğüne inanan kişilere aittir. Benim durumum böyle
yordu. Aslında dünyanın doğuşundan bu yana benimki gibi değildi, bunu yazının başında belirtmiştim. Ruh çağıran
bir olay görülmemiştir. Bir insanoğlunun devamlı olarak ya­ medyumlar bile bir anlamda görücü olarak kabul edilebilirdi.
ni hiç kesintisiz bütün ruhlarla ve Tann'nın her şeye gücü Bu nedenle bilimsel olmayan genelleştirmelerden ve bu ko­
yeten kendi yüce varlığıyla ilişki kurması sık rastlanır bir nulara karşı katı bir tutum takınmaktan kaçınmak gerekir.
şey değildir. Birisinin mani olmaya çalıştığı bir gerçektir. Eğer psikiyatri her türlü doğaüstü olayı inkar edip, çıplak
Sinirsel-ilişki veya bağlantı, ışınlar veya seslerin konuşma­ materyalizme ayaklarını basmak amacında değilse ara sıra
larıyla sağlanıyordu ve bu süreye 'kutsal anlar’ deniliyordu. bu tür olguların gerçeklerle bağlantısı olması ve her şeyi 'ha­
"Kutsal olmayan zamanlar" ise ilişkinin kesildiği anlardı. lüsinasyon' ismini vererek bir kenara atmamak gerektiği ola­
Kısa bir süre sonra, sinirlerimin o müthiş çekim gücü ar­ sılığını kabul etmesi lazımdır.
tık hiçbir kesinti veya duraklamaya meydan vermeyecekti.
Artık bundan sonra yalnızca 'kutsal anlar' olacaktı. Benden
önce daha düşük kaliteli ruh görücüleri yaşamış olabilirler.
Incil'de geçen olaylara kadar gidersek, Jan Dark, Kutsal Ku-
pa'yı arayan Haçlılar; vs. Bütün bu olgularda geçici olarak
ışınlarla iletişim sağlanıyordu veya geçici bir İlahî esinleme
oluyordu. Aynı varsayımı bazı bakirelerin damgalanması,
çeşitli insanların hayalet, cin, peri vs. konulardaki efsaneleri
gibi öykülerde bulabilirsiniz.
Kraepelin'in "Psikiyatrinin Ders Kitabı"na göre, sinirleri
öldürücü bir halde gerilen insanlarda, böyle seslerle doğaüs­
tü iletişim kurma olaylarına sık sık rastlanmıştı. Çok defa
bu olguların salt halüsinasyon olabileceğinden hiç kuşkum
yok. Benim fikrime göre bilim, halüsinasyonları bu olgularla
karıştırmakla büyük bir hataya düşecektir. Bu çeşit durum­
lar belki de daha düşük kaliteli görücülerinin eserleri de ola­
bilir. Bunu söylemekle öldürücü şiddette bir "asabi hiper-
eksitasyonu" inkar etmiyorum, hatta bu yüzden ortaya çıkan
çekim gücünün çoğalması, doğaüstü güçlerle iletişimi ko­
laylaştırıyordu diyebilirim. 'Benim' salt halüsinasyonlardan
dolayı hastalanmış olmam, psikolojik açıdan imkansız görü­
PSİKOZ DENEYİMLERİ 135

kadar hızla yürüyerek uzaklaştım. Beni vurmak isteyen ve


kim oldukları belirsiz kişiler de beni izlediler. Beni izledikle­
rini biliyordum; çünkü ne kadar hızlı yürürsem yürüyeyim,
Robert W. White'in Yardımlarıyla sesleri aynı mesafeden geliyordu. Hızla ilerlerken, kalabalık
arasında kaybolmaya çalışıyordum. 'W'deki akrabalarımın
POLİSİYE DAVALAR: L. PERCY RİNG DEN evine dönünce, Doğu Yakası'nda heyecanlı bir olay yaşadı­
YAŞANMIŞ BİR ÖYKÜ ğımı söyledim ama orada başımdan geçen tüyler ürpertici
olayı anlatmadım; çünkü bana inanmayacaklarından korku­
1940'ların başında, Harvard Psikoloji Kliniğinden merhum Pro­ yordum...
fesör William Mc. Dougall'a bir mektup geldi. Bu mektup, yazarın Günler sonra tekrar şehir merkezine gittiğimde, aynı
bir akü hastanesine kapatılmasının ve "varolan en büyük psikolo­ grupla karşılaştım, beni ölümle tehdit edip izleyenlerle. Va­
jik olgu"yu buluşunun tanınmasının haksız yere reddedilişinipro­
testo ediyordu. Açık, net ve dikkatli bir dille yazılmış olan mektup
kit geceydi. Önceki gibi, konuşmalarından bazı sözcükler
20.000 kelime uzunluğundaydı. Profesör Mac Dougall birkaç yıl yakalayabiliyordum ama sinemadan çıkanların kalabalığında
önce ölmüş olduğundan, halen Harvard'da anormal psikoloji onları göremiyordum. Onlardan birinin, bir kadının, "Bizden
dersleri veren Robert W. White'a yollanmıştı. Yazar, "binlerce kaçamazsın, yakında seni ele geçireceğiz!" dediğini duydum.
monoton, uğraştırıcı saat süren yazması" sonunda mektubun yüz­
Bu esrara ek olarak, onlardan birisi aklımdan geçenleri keli­
den fazla kopyasını yapmış olduğunu belirterek, ’bu yazıları ya ­
zarken öyle hasta ve yorgundum ki zorlukla uyanık kalabiliyor­ mesi kelimesine tekrarlıyordu. Onlardan yine kurtulmaya ça­
dum" diyordu. Dr. White bu mektuptan bazı parçaları "Anormal lıştım; bu sefer metroyu denedim, metro giriş ve çıkışları
Kişilik" isimli ders kitabında kullandı ve yazara L. Percy King arasında koşturdum, trenlere indim, bindim ve bu gece yarı­
takma adını verdi. Bu dokümanda konu edilen hastalığın incele­ sına kadar sürdü. Metro' dan indiğim her istasyonda takipçi­
mesi ve detayları, bu kitapta bulunabilir.
lerin seslerini hep aynı mesafeden duyuyordum. Bu kadar
çok adam nasıl oluyor da hiç görünmeden beni izleyebiliyor­
du? Yoksa bunlar hayalet miydiler? Yoksa ben de ruh çağı­
Ben, LPK, Washington D. C. Harp Dairesi'ndeki görevi­
ran medyumlardan mı oluyordum? Hayır! Sonradan yavaş
me dönmeden önceki birkaç günü Long Island'daki akrabala­
yavaş bazı sonuçlara ulaştım. Bu takipçiler arısnda kız ve
rımla geçirecektim. Birgün bilgi toplamak için New York'un
erkek kardeşler vardı. Bunlar anne veya babalarından bazı
Doğu Yakası'na gittim. Oranın yabancısı olduğum için açık­
inanılmaz, şaşırtıcı ve duyulmamış doğa-üstü güçler al­
ça beni kastederek "Vurun onu!" diye iki kere bağırıldığını
mışlardı. İster inanın, ister inanmayın, onlardan bazılarında
duyunca şaşırdım. Tehdit edeni ve yanındakileri görmeye
başkalarının düşüncesini okuyabilme yeteneğiyle beraber
çalıştım ama cadde çok kalabalıktı ve göremedim. Gangster
olmalılar diye düşündüm, herhalde beni başka bir hayduta kendi manyetik seslerini -bunlara halk arasında "radyo sesle­
benzetmişlerdi. İçlerinden bazılarının beni gerçekten vurma­ ri" denir- bağırmadan birkaç mil öteden duyurabilme ve ken­
ya kararlı olduklarmı hissettim ve oradan mümkün olduğu dilerini yormadan bu mesafede bile sanki kulaklıktan geli­
136 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 137

yormuş gibi kendilerini işittirebilme yeteneği vardı. Bunu madan bu çeşit psikolojik olguları basmaya cesaret edemi­
herhangi bir elektrikli araç kullanmadan başarabiliyorlardı. yorlardı. Çünkü bunları ispatlayamayacaklarından korkuyor­
"Raydo Sesleri'ni" bu kadar uzak mesafelere ulaştırabile­ lardı ve herşeye rağmen yine de yayınladıkları zaman da
cek bu gizemli güçleri, kendi doğal vücut elektriğine bağlıy­ halk yayıncının delirdiğini sanıyordu. Bu takipçiler aynı za­
dı. Belki de kanlarındaki alyuvarlarda bulunan demir man­ man seslerini su boruları yoluyla yansıtabiliyorlardı. Bu su
yetikleşmişti. Ses tellerinin titreşimleri, telsiz dalgaları ya­ boruları elektriksel iletken işlevi görüyorlar ve sesler akan
yıyor ve bu vokal radyo dalgaları insan kulağı ile de duyula- suyla ilerleyip, musluklardan dışarı çıkıyorlardı. Onlardan
bıliyordu. Böylece beyin okuma yetenekleri ile bağlantılı birisi de sesini millerce uzunluktaki ana borulardan kükrerce-
olarak, bir mil ötedeki bir adamla konuşabilirlerdi. Yani sine iletebiliyordu, gerçekten ürkütücü bir olgu. Çoğu kişi
onun düşüncelerini okuyup, sonra da "radyo sesleriyle" ce­ çevresindekilere bu tür olayları, deli zannederler korkusuyla
vap verebiliyorlardı. Böyle şeylere alışık olmayan birisi anlatmaya cesaret edemiyor.
şaşkına dönebilir. Örneğin üzerinde hiçbir bitki olmayan Neler yapabileceklerinden bazı örnekler vereyim. Bir G
dümdüz bir arazide olsaydınız ve binlerce millik bu alanda, adam, karanlık bir yolda bir gangsteri izliyor. Aniden, bir
başka bir insan olmasaydı, üstelik burada, gizemli ve bu radyoda ses gangsteri uyanr: " Şimdi bakma ama bir FBI
dünyaya ait değilmiş gibi gelen bir ses sizin o anda düşün­ memuru tam arkanda, elinde bir otomatik... Şimdi dön, yere
düğünüz veya aklınızdan geçirdiğiniz bir soruyu cevaplan- yat, ateş et." Sonuç — gangster adamı öldürür. Bazı eyalet­
dırsaydı ne yapardınız? Belki de bir ruhun sesini duyduğu­ lerde boykot yapmak yasa dışıdır. Bazı, düşünce takipçileri
nuzu zannederdiniz. Yoksa bunun bir meleğin sesi olduğunu bir tüccarı boykot etmeye karar vermiş olsunlar. Tam bir
mu düşünürdünüz? Belki de Kutsal Ruh un veya Tann'nın müşteri bu tüccarın iş yerine girmek üzereyken, gizemli bir
sizinle konuştuğunu sanırdınız. Varsayın ki bu ses, "Ben radyo sesi kulağına şöyle fısıldar: "Buradan alışveriş yap­
Tanrı'yım" dedi ve çeşitli şeyler yapmanızı emretti. Sesin m a! Caddenin karşısındaki tüccar daha ucuz mal satıyor."
emrettiği şeyleri yapar mıydınız, hayatınız pahasına olsa bi- Varsayalım ki müşteri "iyi ama, siz kimsiniz? diye soruyor,
> Bazıları yapardı. Aslında, sadist takipçilerden bazıları "Karşıdan alışveriş yapmayacağım, canımın istediği yer­
doğaüstü şeyler gibi davranarak, bazı safdil insanları kandı­ den alırım alacağımı." diyor. O zaman radyo sesi, "Sen be­
rarak ve onları dehşete düşürerek epeyce "eğleniyorlardı". nim söylediğim yerden alışveriş yapacaksın, yoksa yatağın­
Bazı takipçiler de birçok insanı, en küçük isteklerinin yerine da bir sürü para sakladığın dedikodusunu yayarım ve kocana
getirilmesi için kullanıyorlar ve bu yaptıklarından da gurur dün gece kötü şöhretli bir evde başka bir adamla kaldığını
duyuyorlardı. Doğal olarak ve saldırganca hükmettikleri için söylerim" der. Herkesin sırları vardır ve bu sırları saklıyobil-
insanlara ne kadar kötü ve müthiş şeyler yaptırabildiklerini mek için 'radyo seslerinin, dediğini yapmak zorunda kalırlar
görmekten zevk alıyorlardı. Onlar, doğa-üstü ruhlarmış gibi aksi takdirde sesler bu sırları binlerce kişiye kısa bir sürede
davranmıyorlardı, buna gerek yoktu. Değişik insanlar bunu açıklayabilirler.
baştan kabulleniyorlardı, onlarda Kutsal Ruh un gücü oldu­ Sizin bütün mali, sosyal, evlilikle ilgili, tıbbi, fiziki ve
ğuna inanıyorlardı. Gazete yayımcıları takipçinin onayı ol­ cinsel sırlarınızın binlerce kişiye açıklanmasını ister miydi­
138 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 139

niz? Tabii ki hayır. Bu beyin okuyucular herkesi mahvedebi­ 2 No.lu SÖZCÜK. "Herkese anlatacağım!" Bu sözcükle
lirler. Onlar etraftayken hiç kimsenin güvenlikte olduğunu ima edilen şey, benim herkese ne yapacağını veya nereye gi­
zannetmem. İstedikleri kişiye, istedikleri herşeyi yaptırabi­ deceğini söyleme alışkanlığında olmamdı. Yani benim bü­
lirler... yük bir kibirle herkese kendi fikirlerimi (veya doktrinlerimi)
Bunların kötü etkileri Washington'daki savaş dairesinde­ anlatmakta olduğum, ve "en büyük benim" dediğim söylen­
ki memurlara bile ulaştı ve dolayısıyla benim yıkımıma se­ mek isteniyor. Güya benim düşüncelerim, bütün insanlığın
bep olacaktı. Çok uzaklardan, bu radyo sesleri sayesinde ba­ fikirlerinden farklıydı. Böylece, dünya ile benim aramda bir
zı takipçiler ya zorla veya başka yollarla çeşitli kişileri adi­ uyuşmazlık vardı ve ben dünyaya şimdiye kadar bilmediği
ce, güya espirili bir şekilde benim hakkımda, -hatta yüzüme birşeyler anlatacaktım.
karşı- konuşup, duygularımı incitmeye zorluyorlardı. Bu 3 No.lu SÖZCÜK. "Çocuk doğru ama dünya yanlış."
lafların bazılarını kendileri uydurmuşlar, bazılarını da po­ Bu sözcük bir öncekini onaylamaktadır. Benim, doğru dü­
püler şarkılardan veya herkesin konuştuğu argodan almış­ şünen tek insan olduğuma ve dünyadaki diğer insanların hep­
lardı. Takipçilerin benim hakkımdaki bu esprileri halk ara­ sinin yanlış, hatalı olduğuna inandığımı söylemek istiyor.
sında yayılmış ve bu sözlerin kime yöneltildiğini bilmeyen­ 4 No.lu SÖZCÜK. "Tutku". Bu sözcük benim takma
ler arasında bile kullanılmaya başlamıştı. Hergün yüzlerce adımdı.
kez gittiğim yerlerde yabancılar veya takipçiler bu sözleri Adım yerine bu sözcüğü kullanıyorlardı. Beni zayıf dü­
yüzüme söylüyorlardı. Onları siz de birçok defalar duymuş­ şürme ve entellektüel gelişmemi önleme çabalarına karşın
sunuzdur. Hatta bazılarını film ismi, reklâm, marka, slogan kendimi biryerlere yükseltmek için didinmelerimi ima edi­
şeklinde bile gördüm. Bu hakaretler yüzünden kendimi çok yorlardı.
kötü hissediyordum. Bu olay, takipçilerin benim Savaş Dai- 5 No.lu SÖZCÜK. "Onun bir kadına ihtiyacı var" Bu söz­
resi'nden istifa etmem için hazırladıkları programın bir bölü­ cüğün anlamı açık. Benim kendi kendimi tatmin ettiğimi ve
müydü. Aşağıda açıklamalarıyla beraber bu nefret dolu söz­ seks yaşamımı düzene sokmak için bir kadına gereksinmem
cükleri göreceksiniz. olduğunu ama öyle bir kadını hâlâ bulamadığımı söylüyor.
1 No.lu SÖZCÜK. "Eğer sıkı durursan, bu güzel bir ha­ 6 No.lu SÖZCÜK. "Bunu nasıl yapıyorsun?" Bu sorunun
yattır." Bunu şöyle tercüme edebilirim; beni zayıflatmak hergün sorulmasına artık alışmıştım. Benim tuhaf ve deği­
için birşeyler yapılmış ve sıkı durmadığım için cezalandı­ şik olduğumu ve nasıl bu kadar eksantrik olabildiğim merak
rılmıştım, ama eğer beni cezalandıranları engelleyebilirsem uyandırıyordu.
güzel, zevkli bir hayat sürebilirdim. Bazı kişiler moralimi 7 No.lu SÖZCÜK "Bütün yaptığı onları izlemektir" Bu
bozmak için çalışıyorlardı. Bu sözcük beni zayıf düşürmek sözde benim çevremdeki genç ve güzel kadınları izlediğimi
için kamu hareketleri ve tenkitler yoluyla neler yapıldığını ama çok utangaç, çekingen ve temkinli olduğum için bu genç
tam olarak anlatmıyor. Takipçiler'in ve onların yardakçıları­ hanımlara yaklaşıp, sevişmek veya öpüşmek için randevu
nın beni zayıf düşürebilmek için neler yaptıklarını ileride isteyemediğimi ve bu yüzden de onları yalnızca izlediğimi,
anlatacağım. güvenli bir mesafeden onlan incelediğimi anlatmak istiyor.
140 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 141

8 No.lu SÖZCÜK. "Onu adam etmek" Buradaki o, beni 15 No.lu SÖZCÜK. "Karım nasıl, ya senin ailen?" Bu de­
tanımlıyor. Demek istenen şey, benim bir adam olmadığım mektir ki başka bir adamın karısıyla bir aile kurmuşum, ya­
ama bililerinin beni "bir kadına gereksinme duyabilmem" ni başka birinin karısından piçlerim varmış.
için adam şekline sokmaya çalışmalarıdır. 16 No.lu SÖZCÜK. "Makyajsız bu olamazdı" Arkamda-
9 No.lu SÖZCÜK. "Kendi şehrinde, o bir şeytandır." Bu kilerden bir makyaj veya kılık değiştirme yapmadan kaça­
popüler bir şarkının adıdır. Hergün bu sözcüğü duyuyor­ mam. Başka bir deyişle, favorilerimi uzatıp saçımı boya­
dum, benim kendi şehrimde kötü işler yapan bir şeytan ol­ mam gerekiyor.
duğumu, kötü bir şöhrete sahip olduğumu söylemek istiyor­ 17 No.lu SÖZCÜK "Bundan kurtulması için ona yardım
du. etmek", yani bir suç için cezalandırılmaktan kaçabilmem
10 No.lu SÖZCÜK. "Otursana, kayığı sallıyorsun". Bu, için bana yardım ediliyor Radyo sesle; değişik kişileri
diğer sözcüklerle beraber, benim dünyayı karıştıracağına böyle sözler söylemeleri ve benim duygularımı incitmeleri
inandığım bir şeyler yaptığımı ve eğer susup oturmazsam için zorluyorlardı.
bu yaptıklarım yüzünden, dünyada tufan gibi bir felaket ola­ Bir gün içinde bu tür sözleri düzinelerce kez duyuyor­
caktı; ben devlet gemisini alt üst edecektim veya insanlık dum. Bu sözcüklerle, gazetelerde, mecmualarda, radyolarda,
sandalını alabora edecektim ve böylece belki de herkes bo­ telsizlerde, her yerde karşılaşabilirsiniz...
ğulacaktı. Beni en çok kızdıran şey, beni görünce insanların tuhaf
11 No.lu SÖZCÜK. "Dünya Dövüşçüsü" Bu da takma bir şekilde öksürmeleriydi, Arka arkaya iki kesik öksürük se­
adlarımdan biridir. Bu sözcüğü ilk kez bir dükkanın vitrinin­ si çıkarıyorlardı. Sonra bir başkası da iki kez öksürüyor, da­
de görmüştüm. Bir sobanın üzerine konmuş olan tabelada ha sonra biri daha ve en sonunda bütün odadakiler iki kez ök­
yazılıydı. Bu sözcüğün gizli anlamı, benim tüm dünyayla sürüyorlardı. Sinemalara gittiğimde hep aynı şey oluyordu.
bir uzlaşmazlık içinde olduğum ve dünyayı yenmeye çalış­ Çok kötü oluyordum! Film bitmeden çıkıyordum, yabancı
tığım ve aslında bana karşı olan herşeyi kamçılayıp insanlı­ şehirlerde bile insanlar öksürüyordu. Acaba bu öksürük bir­
ğın isteklerine karşı çıktığım şeklindedir. Bu deyim takipçi­ birlerine benim ora-da olduğumu haber vermek için miydi?
ler de dahil bütün dünyanın beni zayıf düşürmeye çalıştığı­ Neden öyle yapsınlar ki? Neden yalnızca iki kez öksürüyor­
nı ama bugüne kadar başarıyla karşı geldiğimi ve dünyayı lardı? Bu insanlar benim orada olduğumu bu kadar çabuk na­
yendiğimi gösterir. sıl farkediyorlardı? Neden? Savaş işçileri bu şekilde saatler­
12 No.lu SÖZCÜK "Güzelce giyindim ama gidecek yer ce öksürüyorlardı. Acaba beni sevmediklerinin göstermek
yok" Bu deyim bana uygulandığında, iyi giyinmeme, kendi­ için mi böyle yapıyorlardı? Bu beni istifaya davet anlamında
me bakmama rağmen sosyal açıdan dışlandığım ve gidecek mıydı? Gerçekten bana karşı düzenlenmiş bir hareket var
bir yerim olmadığı anlamına gelir. mıydı? Öyle zannediyordum! Bu öksürüğü nasıl yorumla-
13 No.lu SÖZCÜK "Çocuk akıllı "-beni kastediyorlar. malıydım? Yaz gününde her biri ikişer kez öksürmeselerdi,
14 No.lu SÖZCÜK. "Bunun dışında, iyidir". Müthiş bir soğuk aldıklarını düşünebilirdim. Bu öksürme-lerin gerçek
suç, dışında, ben iyi bir insanım. sebebi neydi? Beyin okuyanlardan biri değişik kişilerin bo­
142 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 143

ğazlarım uzaktan gıdıklayıp öksürtmüş, böylece de beni üz­ haf, olağandışı ve esrarlı bir şey dikkatimi çekmeye başla­
müştü. Bunu ortaya çıkarmak uzun zaman aldı. Sonunda bu dı. Çeşitli organlarımda seğirmeler başlamıştı. Önce bir ko­
beyin okuyucu benim de boğazımı gıdıkladı, sık sık beni lumun veya bacağımın kaslan seğriyor, sonra öbür kolum
öksürtmeye çalıştı. Öksürenlerin çoğu böyle bir gücün etkisi başlıyordu. Bu seğirme gelişi güzel değil, metotlu bir şekil­
altında olduklarının farkında değillerdi ve söyleyince de de oluyordu. Kısa zamanda bunları yorumlamayı öğrendim.
inanmayacaklardı. Sadece öksürükleri geldiği için öksürü­ Bir şeyi yaparken çok düşünürsem sağ kolumdaki kaslar se­
yorlardı... Çok uzaklardan, radyo sesler kanalıyla, takipçiler ğiriyordu yani "bunu yapmam doğrudur" anlammdaydı, sol
patronlarımdan birini, bana karşı kışkırtmıştı. Bu patron kol kaslarım seğirirse bunu yapmanın doğru olmadığı de­
gittikçe huysuzlaşmış, bana daha ağır işler vermeye başla­ mek oluyordu.
mıştı; zenci kapıcıyla beraber çöp boşaltmak gibi. Bu ha- Örneğin açık bir pencereden esen rüzgârla bir kağıt uçun­
ketmediğim bir derece indirimiydi. Bu iş için bir sürü zenci ca, sağdaki kaslarım seğirirse "gidip kağıdı almak doğru
kapıcı varken benden bu işleri istemeye hiç hakkı yoktu. olur" demekti, soldakiler seğirirse "gitmek doğru olmaz" an­
Düşmanca, kaba tavırları ve bu davra-nışı, bana, istifa et­ lamına geliyordu.
mem için bir davet gibi geldi, Bu durumun diğerleri gibi be­ Yürürken de sağ kolumun seğirmesi "sağa dön" ve sol ko­
nim dışlanmam ve istifa etmem amacıyla takipçiler tarafın­ lun seğirmesi de "sola dön" anlammdaydı.
dan planlandığından emindim (savaş henüz bitmişti, sesler Bu kas seğirmeleri yüzünden bir çok acayip şeyler yap­
bana artık bu kadar çok memura gerek kalmadığını ve isten­ mak zorunda kalıyordum. Bu seğirmeler aslında neydiler?
meyenlerin işten atılacağını, tabii ki benim de bu istenme­ Yüce Tanrı'nın emrinde miydim?
yenler arasından olduğumu söylüyordu). Bir mektup yazarak Bir süre bunun doğaüstü bir olgu olduğunu düşündüm.
bu rütbe indirimini Sivil Servis Komisyonu'na şikayet ettim, Okuyucular bunun bir insan için imkansız olduğunu düşüne­
böylece Washington Savaş Dairesi Arşiv Bölümü'ne nakle­ bilirler ama bir takipçi benim bu seğirmeleri hissetmemi sağ­
dildim. Yeni büromda, bölümün en kötü en eski daktilosunu ladı. Bunun nasıl yapıldığının şaşırtıcı açıklamasını ileride
bana vererek, yine beni aşağılamış oldular- eski model, yıp­ anlatacağım. Takipçiler beni anlatılmayacak kadar çeşitli
ranmış şeritli bir Remington'du. Bu makineyle hiç kimse yollara sürüklemişlerdi. Örneğin, bir takipçi bana, Mukaddes
iyi, kaliteli ve hızlı çıkaramazdı. Bu da patronumun beni Kitap’ta bahsi geçen "adam-çocuk" olduğumu ve kehanete
eleştirmesini sebep oldu ve dosyalama işine verildim. Orada göre kaçıp bir mağarada saklanacağımı söyledi. Alt üst ol­
birçok kaliteli daktilo makinesi varken, bana en kötüsünün muştum, bir savaş işçisine (Adı Rugby'di) onunla beraber
verilmesi de bence yine istifaya davet anlamma geliyordu. arabayla kaçmamızı teklif ettim. Bu hakaretler ve kötü dav­
Radyo sesler, benim atılacak-İar arasında olduğumu söylü­ ranışlar sonunda Hükümet hizmetinden istifa ettim. Bütün
yorlardı. Şüphesiz bu durum bazı takipçilerin, özellikle ikisi­ dünyanın bana karşı olduğunu hissetmeme neden olmuşlar­
nin yani kendini bana Regent diye tanıtan Henry Smith ve dı. Şimdi de eve aşağılanmış bir halde dönüyordum.
Albay Brown'un eseriydi ve bu ikisiyle aynı odada çalışı­
yorduk. Smith patronun sağ koluydu. Bu sıralarda, çok tu­
144 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 145

Uzun deneyimlerime dayanarak, psikiyatristlerin bir sınıf odasında kalmayı, böyle aşağılık bir y e rd e ,................. Eyale-
olarak çok yalın ve basit bir zeka düzeyleri olduğunu söyle­ ti'nin en adi yerinde olmaya yeğlerim. Bir nazi toplama kam­
yebilirim. Pek çoğunun işlerini bilmedikleri çok açık. Hatalı pı buradan iyidir.
fikirleri belki de yanlışlarla dolu olan ders kitaplarından al­ Hayatımda hiç bu kadar çok 'pis köpeğin' bir araya geldi­
mışlardı. Onları tıp mesleği adına bir leke olarak almalı. ğini görmemiştim! Bu noktada delilik hakkında birkaç şey
Bütün meslek grupları içinde, pisikiyatri en ucuzudur! Bu söylemek isterdim. Önce size deliliğin orijinal, yasal tanımı­
yabancı dostları yerine bir pezevenk veya bir kalpazana daha nı yapayım: "Deli, doğru ile yanlış arasındaki farkı göreme­
çok saygı duyarım. Ben bir yabancı dostu olsaydım utanç yen kişidir." Bunu dikkatle not edin, bir insanın deli olup ol­
duyardım ve bir fahişeye böyle adi bir hastanede çalışanlar­ madığı yalnızca doğru ve yanlışı bilmesine dayanıyor.
dan daha fazla saygı gösterirdim! Bu tanımın duygulardan hiç bahsetmediğini, yalnızca bil­
Böyle yerlerde dönen dolaplar şantajcılığın en kötü şek­ giye dayandığını farkedeceksiniz. Bir insanın aklı bu sebep­
liyle bile boy ölçüşebilir. Bu kurumlarda çalışan doktorlar le, duygularına değil de tedirginliğine, sinirlerine, huzursuz­
profesyonel canilerdir. Aklı başında olduğunu bildikleri hal­ luğuna bağlıdır. "Doğru ve Yanlışın Bilgisi" yalnızca yanıl­
de hastaları kapatmak ve onların deli olduklarını söylemek samalar, zaman ve yer oryantasyonu ve halüsinasyonlarla il­
için para alıyorlardı. Bu çeşit "doktorlar" akıllı insanları ka­ gilidir. Halusinasyonlar, beş türde olur; görme, duyma, koku
pattıklarını kabul ederlerse cezalandırılıp hapse atılırlar. Bir alma, tad alma ve dokunma. Görme halüsinasyonu olanlar,
yabancı dostunun süper beyni olduğu kabul edilir, çünkü var olmayan şeyleri görürler, koku alma halüsinasyonu olan­
başkalarının beynini okumaları gerekir ama bir yabancı dos­ lar, varolmayan kokuları alırlar; duyma halüsinasyonu olan­
tunun beyni bir pislik gibidir. lar, birşeyler duyduklarını hayal ederler; tad alma halüsinas­
Bence John Dillinger buradakilerden daha saygın ve yonu olanlar, yanlış tadları alırlar; ve dokunma halüsinasyo­
onurlu bir kişidir ve bana daha az zararı dokunmuştur. Bana nu olanlarda hayali şeylere dokunduklarını düşünürler. Bir
sorarsanız, bu yabancı dostlarının propagandaları insanlık insanın tüm düşünceleri akıllıcaysa, o kişi deli değil demek­
için Nazizm den, anarşizmden çok daha tehlikelidir. Halka tir, değil mi? Ve bu, insanın duygularına aldırmadan yalnız
yutturdukları palavralar, mafyanın Vendetta veya Camora il­ düşüncelerine göre olur 'Akıllı' olmanın tarifi şöyle yapıla­
kelerinden daha zararlıdır. Onları sıraya dizip makineli tü­ bilir: Bütün düşünceleri akıllıca olan insan, akıllıdır. Böyle-
fekle ateş edip vurmak, insanlık için büyük bir hizmet ola­ ce insanın aklı başında olması düşüncelerine bağlıdır, hare­
caktır. Aslında tehlikeli delilerin çılgınca etrafta dolaşması ketlerine veya davranışlarına veya duygularına değil.
ve sonra da bu Allah'ın belası "sıçanlar" yani psikiyatrların Duyguların ve davranışların, deliliği belirlemek için kul­
da çirkin, şerefsiz işlerine devam etmeleri, dünya için daha lanılmayacağı açıkça ortadadır, çünkü bir kişi akıllıca dü­
iyi olacaktı! şünmesine karşın, duygusal açıdan değişken, düzensiz ve
Masum, saygın, aklı başında insanlar, dünyanın her ye­ kararsız olabilir. Yani birisi akıllıca davrandığı halde deli
rinde suçları ve bilgisizlikleri nedeniyle cehennemden beter veya delice davrandığı halde akıllı olabilir. Bir insanın duy­
işkence çekiyorlar. Bu çelik ciğere bağlı olmayı veya ölüm gusal açıdan alt üst olduğu halde yine de doğru ve yanlışı
146 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 147

gayet güzel ayırdedebilmesi mümkündür. Davranışlar ve nüşlü insanların kurtulmak istediği kişilere her zaman uygu­
duygular bir düşüncenin veya düşüncelerin ürünüdür. Dü­ lanmamalıdır. Kanunun bile bütün bu kişilerin deli olarak
şünceler daima duygulardan ve davranışlardan önce gelir. kabul edilmeleri için değiştirilmesini istiyorlardı. Sonra hoş­
Yalnız kalp atışı gibi bazı hareketler bu kuralın dışında larına gitmeyen, kendi göğüşlerine uymayan herkesi "tımar­
kalır. Bu nedenle davranışlar deli olup olmadığımızı belirle­ haneye" gönderebileceklerdi, hele bu kişiler parasız ve arka­
mezler. Yalnız o kişinin düşünceleri bunu belirler. Duygu­ daşsız iseler. Genel kanının tam aksine, delilikle akıllılığın
sal delilik diye birşey yoktur bunun tersini iddia eden şarla­ arasında kesin bir fark vardır; çünkü bir insan doğruyu yanlı­
tanlara rağmen. Duygular sadece düşüncelerin ürünüdürler. şı ya bilir ya da bilmez. "Psikozlar" akıl hastalıklarıdır. İki
Onları üreten düşünceler akıllıca ise, duygular da akıllıca çeşit psikoz vardır; mani-depresyon ve basit mani. Şarlatan
olmalıdır. Bir insanın akıllılığı kesinlikle davranışları ve yabancı dostlan akıl hastalığı veya delilik olmayan bütün
duygulan ile ölçülemez. Yukarıda bahsettiğimiz, deliliğin akli dengesizliklere basit mani diyorlar.
yasal tanımına bazı ekler yapılmış ve genişletilmiştir. Böy- Basit manisi olan kişi çok fazla heyecanlanabilen, çok
lece zayıf iradeleri yüzünden hatalı davranan kişileri veya aktif, belli bir amaç olmadan çok hareketli olan, yerinde du­
saplantıları olanları da deliliğin kapsamına almış oldular. ramayan ve yeterli sebep olmadığı halde çabuk öfkelenen ki­
Bu ilave yapılmamalıydı çünkü bir insanın karakterinin ve­ şidir. Tam olarak basit manisi olan insanların yanılsamaları
ya iradesinin kuvveti delilikle ilgili değildir. Orijinal, yasal ve halüsinasyonlan olmaz, dolayısıyla deli değildirler. Onla­
delilik tanımlaması eksantriklik, sinirlilik, çabuk öfkelen­ rın devresel duygu değişimleri olur. Bu devresel duygulara
mek, savurganca para harcamak, heyecanlılık, sosyal bozuk­ sahip olan kişiler üstün, yüksek bir coşku ve neşe dönemin­
luklar, beyin kanamaları, yüksek tansiyon vs. hakkında hiç den sonra depresyon ve mutsuzluk dönemine girerler. Bu gi­
birşey söylemiyor. bi binlerce kişinin ömürleri boyunca akıl hastanelerine kapa­
Bir insanın bütün bu yanlışlara, çarpıklıklara sahip olup, tılmaları Amerika Birleşik Devletleri için bir yüz karasıdır.
yine de akıllı olması mümkündür. Bazı çok yaşlı, bunamış Bütün 'otoriterler' onları, yalnızca ara sıra üzgün, umutsuz ve
kişiler doğruyla yanlışı pekâlâ ayırdedebilirler. Ama "O bu­ bunalmış oldukları için tımarhaneye kapatıyorlar. Çoğu açık
namış ve bu nedenle delidir" demek yanlış olur. Orijinal ta­ açık bir davranışta bulunmamıştır.
rif, bazı istenmeyen, güven vermeyen kişilerden, halkı taciz Bir 'manik depresife yapılabilecek en kötü şey, onu bir
edenlerden, kendini acındıranlardan, şirret kadınlardan, dü­ tımarhaneye göndermektir. Zaten normal bir insan bile tı­
zensiz insanlardan, hiçbir şeyi beceremeyenlerden, ahlaksız­ marhanede bunalıma girer. Buradaki bir doktora göre delili­
lardan, oradan oraya göçedenlerden, otlakçılardan, serseriler­ ğin bir belirtisi de gece geç vakitlere kadar oturup, koro kız­
den, bela arayanlardan, dedikoduculardan, skandal çıkaran­ larıyla görüşmekmiş. Pöffü!
lardan, anti-sosyal insanlardan, tuhaf insanlardan, öfkeliler­
den, iğrenç kişilerden, züppelerden, barış ve düzeni bozan­
lardan vs. kurtulmak isteyen bazı kişilere göre yetersizmiş.
Orijinal tanımlama, her zaman bu züppe, mükemmel görü­
PSÎKOZ DENEYİMLERİ 149

rol ederdi. Pek az da olsa eğer hasta içeride değilse, onu ara­
yıp içeri alırlardı. Bu olay çok seyrek olduğu için görevliler
zamanla daha dikkatsiz olmuşlardı ve içeriye bile bakmadan
Clifford Beers yalnızca 'iyi geceler' dileyip -bu, içinde duygudan eser olma­
yan bir ağız alışkanlığıydı- verilecek cevabı beklemeden ve
KENDİNİ BULAN AKIL zaten cevap almamak şüphe uyandırmayacağından- özellik­
le benimki gibi vakalarda; çünkü bazen iyi geceler diyor, ba­
Bu parça 1908'de Loııgmans Green tarafından yayımlanan "Ken­
zen de demiyordum- kapıyı kilitliyordu.
dini Bulan Akıl" isimli meşhur bir eserden alınmıştır. Şiddetli
depresyon, sessizlik ve çöküntü halinden coşku ve mani haline
Benim basit ve kolay planım, koridorda bir eşyanın arka­
şimşek gibi bir geçişin anlatıldığı çok güzel bir öyküdür. Mr. Be- sına saklanıp, görevli odaların kapılarını kilitleyip yatmaya
ers, kendi depresyonunun verdiği acıları — "Beynime sanki akkor gidene kadar beklemekti. Hatta, odama yirmi ayak uzakta
halindeki milyonlarca iğne batıyordu" ve coşku halini -"öyle bir saklanmak için bir köşe bile bulmuştum. Görevli, kapıyı ki­
duygu ki.... ateşle yanan alnım naneli bir kalemle yavaş yavaş litlerken benim içeride olmadığımı farkederse, saklandığım
ovuluyordu. Öyle hafif, öyle nazik ve ferahlatıcı ki...." ve bu kitabı yerden hemen çıkacaktım; onu denemek için böyle yaptığı­
yazmasıyla patalojik durumu arasındaki tuhaf bağı da "Aklım öy­
le nitelikler göstermeye başladı ki daha önce bu özellikleri hiçfar-
ma kolaylıkla inandırabilirdim. Diğer taraftan, görevli birşe-
ketmemiştim. Sonuç olarak kendimi daha önce hayal bile edeme­ yin farkına varmazsa, hiç bölünme tehlikesi olmadan tam do­
diğim şeyleri yapabilecek güçte buldum; bu kitabı yazmak da bun­ kuz saatim olmuş olacaktı. Evet, gece bekçisi her saatte bir
lardan biridir." diyerek, çok canlı bir şekilde anlatmaktadır. Be- koğuştan geçiyordu. Ama boğularak ölmek için bir yumurta­
er’in mani halinde ortaya çıkan fikirleri, bu ülkedeki Akıl Sağlığı nın kaynaması için gereken zaman yeterliydi. Küveti suyla
hareketlerinin gelişmesinde önemli bir rol oynamışlardır. Bir psi- doldurmanın ne kadar zaman alacağını bile hesaplamıştım.
kozlunun anormal enerjisinin psikiyatride böylesine olumlu bir rol
oynaması hem aykırı geliyor, hem de mantığa uyuyor.
Sonuçtan emin olmak için bir tel parçası saklamıştım, suya
daldırdığım başımın hiç bir şekilde dışarıya çıkmamasını
sağlamak için.
Ölmeyi istemediğimi söylemiştim, istemiyordum da. Sö-
XII
zümona dedektifler sözlerini tutacakları konusunda beni
inandırabilselerdi, severek bir anlaşma imzalayabilirdim.
Küçük kamanın ucunu sıkıştırmakta zorluk çekince,
Ben, ömrümün sonuna kadar burada kapalı kalacaktım, onlar
kendimi boğularak öldürme planları yapmaya başladım. Ko­
da beni cinayet suçuyla mahkemede yargılamayacaklardı.
ğuşta büyük bir banyo küveti vardı. Gece dokuzdan sabaha
Bu keyifsiz hazırlıklar sırasında, şansıma, başka konula­
kadar, (hastaların odalarına kilitlendikleri zaman) yani gece ra olan ilgimi kaybetmemiştim; bu da hayatımı kurtardı. Bu
vakti hariç, oraya her an girilebilirdi. Benim sorunum oraya olaylarda, güvenimi kazanmış olan bir hasta, benim özel de­
gece nasıl girebileceğimdi. Hastane görevlisi her gece odala­ dektifim rolünü oynadı. Onun ve benim, bize karşı birleş­
rı kilitlemeden önce hastaların içeride olup olmadığını kont­ miş olan güçleri yenebilmemiz pek mümkün değildi ama bu
PSİKOZ DENEYİMLERİ 151
150 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI
pek memnun kalmıştı. Her şeye rağmen, eğer zihnimi oku-
zorluk bize başarabilmemiz için güç verdi. Tabii ki, arkada­
yabilseydi, mutlaka daha az memnun olacaktı.
şım Gizli Servise karşı savaştığımızı bilmiyordu. O, bir sü­
Koruyucumun gitmesinden az sonra, arkadaşım döndü
re sonra hastaneden çıkıp, şehirde istediği yere gidebilme iz­
ve bana en son New Haven Rehberi'nde, ona verdiğim isim
ni aldı. Ondan yardım istemeye karar verdim. Temmuz ayın­
ve adreslerin olduğunu söyledi. Bu bilgi, gerçek ağabeyimin
da, benim isteğim üzerine, intihara teşebbüs ettiğim güne ve
hâlâ ben New Haven’i terkettiğim zaman yaşadığı yerde ol­
onu izleyen bir kaç güne ait, bazı New Haven gazetelerinin
duğuna inandırdı beni. Şu sıralarda yanılsamalarım zayıf
kopyalarını bulmaya çalışıyordu. Amacım, benim intiharım
düştüğü için, yeniden kavuştuğum mantığım dahiyane bir
için ne gibi sebepler gösterildiğini öğrenmekti. Bu gazeteler­
plan yapmamı sağladı ve bu da hayatımı kurtardı. Mantığı­
de bana karşı yüklenen suçlardan bazı ipuçları bulabilece­
mı yeniden kazanmamış olsaydım, zavallı, çılgın beynim
ğimden emindim. Ama amacımı arkadaşıma açıklamadım.
kendi kendini mahvedecekti.
Bu arada, bana söylediğim tarihlere ait kopyalar bulamadığı­
Benim özel dedektifin o çok istediğim bilgileri getirme­
nı haber verdi. Böylece araştırmam sonuçsuz kalmıştı ve
sinden hemen sonra, yirmi altı aydan beri ilk defa bir mektup
ben bu başarısızlığı, düşmanın üstün stratejisine bağladım.
yazdım. Mürekkep istemeye cesaret edemediğim için kurşun
Bu arada, arkadaşım beni, akrabalarımın düzmece, sahte
kalem kullandım. Güvendiğim başka bir hastaya zarfın üstü­
olmadıkları konusunda ikna etmeye çalışıyordu. Ona: "Eğer
nü yazmasını rica ettim, ama onun mektupta ne yazdığım­
akrabalarım hâlâ New Haven'de yaşıyorlarsa adresleri son
dan haberi yoktu. Bunu ek önlem olarak düşünmüştüm; çün­
New Haven Rehberi'nde vardır. İşte, babamın, erkek karde­
kü Gizli Servis Ajanları benim bir özel dedektifim olduğunu
şimin ve amcamın isimleri ve son adresleri. Bunlar, onların
anlayabilir ve ona veya bana gönderilmiş olan mektupları
1900'deki adresleri. Yarın, çıkınca lütfen onların 1902 Reh­
ele geçirmek isteyebilirlerdi. Ertesi gün "dedektifim" mektu­
beri'nde olup olmadıklarına bak. Bana kendilerini akraba di­
bu postaya attı, o mektubu hâlâ saklıyorum, ölüme mahkum
ye tanıtan kişiler bu adreslerde yaşadıklarını söylüyorlar.
edilen birinin af kağıdını sakladığı gibi. Bazen akıl hastası
Eğer doğru söylüyorlarsa, 1902 Rehberi bunu doğrulayacak­
olan bir insanın, yanılsamaları da olsa yine de açıkça düşü­
tır. O zaman bu adreslere göndereceğim mektupların, akra­
nebildiğini ve yazabildiğini, okuyucuların bilmesini istiyo­
balarıma ulaşacağını ümit edebilirim," dedim.
rum. Bunun -hayatımda yazdığım en önemli mektubun- tam
Ertesi gün, benim iyi dedektifim, yerel basımevine gidip,
bir kopyasını aşağıda sunuyorum:
belli başlı şehirlerin rehberlerini aradı. O, görevi için gittik­
ten kısa bir süre sonra, koruyucum göründü. Bahçede dola­ 29 Ağustos 1902
şıyordum. Onun isteği üzerine oturduk. Kriz gelmeden önce
kendimi öldürebileceğimden emin olduğum için, onunla ra­
Sevgili George,
hatça, korkusuzca konuştum, pek çok sorusunu cevapladım,
Geçen Çarşamba sabahı, kendisinin New Haven'den
ben de birkaç şey sordum. Koruyucum, onun kimliğinden
Sheffield Fen Okulu Müdürüyeti'nde memur olarak çalışan
şüphelendiğini bilmediği için, benim bu konuşkan halimden
152 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 153

ve adının George Beers olduğunu iddia eden birisi beni gör­ Görevlinin getirdiği kağıtta, koruyucumun o gün akşamüstü
mek istedi. beni görmeye geleceği yazılıydı. Bunun bir yalan olduğunu
Söyledikleri belki doğruydu ama son iki yıldan beri olan­ düşündüm. Bir erkek kardeşim vardıysa, o mutlaka benim
lardan sonra, bana söylenen her şeyden şüphelenmeye baş­ iki senedir yazdığım ilk mektubuma cevap verme zahmetine
ladım. Gelecek hafta içinde bir gün gelip beni göreceğini katlanırdı. Onun cevap yazacak kadar vakti olmadığı ve bu
söyledi ve eğer geçen çarşamba günü buraya gelmiş olan mesajın telefonla gönderilebileceği fikri aklıma gelmemişti.
sen idiysen, bu hafta gelirken bu mektubu yanında bir pasa­ Ben, mektubuma el konduğuna inanıyordum. Doktorlardan
port gibi getirmeni rica etmek için yazıyorum. Geçen hafta birinden, beni görmeye gelecek olanın gerçekten kardeşim
arayan sen deği İdiysen, lütfen bu mektup hakkında kimseye olduğuna, şerefi üzerine yemin etmesini istedim. Bunu yap­
bir şey söyleme ve senin dublörün gelince ona neler düşün­ tı. Ama çevremdekileri saran anormal şüphe bulutu öylesine
düğümü söyleyeceğim. Başka mesajlar da yollamak ister­ yoğundu ki, şeref konu edilse de, yine tam anlamıyla emin
dim ama şu anda olaylar böyle gelişiyorken buna imkan olamıyordum.
yok. Mektubun ellerine geçmemesi için başka birinin zarfı Akşamüstü, hastalar her zamanki gibi dışarıya çıkarıl­
yazmasını istedim. mışlardı. Ben de onların arasında, bahçede dolaşıyordum.
Sevgilerle Bu arada sık sık bahçe kapısına bakıyordum, beklediğim zi­
Clifford W . B yaretçinin geleceği yere. Bir saat bile geçmeden, göründü.
Mantıken bu mektubun kardeşime ulaşacağından emin Önce üç yüz ayak uzaktan onu gördüm ve ümitten çok me­
olmama karşın, bir türlü kesin olarak inanmıyordum. Yine rakla onu karşılamak için ilerledim; aklımdan, "Bakalım bu
de mektubu alırsa, hiç bir şekilde onu, benim düşmanlarıma seferki yalan ne olacak" diye geçiriyordum. Yaklaşan adam,
vermeyeceğinden emindim. "Sevgili George" sözcüklerini hatırladığım kadarıyla gerçekten kardeşime çok benziyordu.
yazarken, çocuksu inancı sarsılan bir çocuğun Noel Baba'ya Ama yine de iki senedir duyduğum hisler değişmemişti. O
bir mektup yollarken duyduğu heyecanı hissediyordum. hâlâ bir dedektifti. Elini sıktığım zaman olduğu gibi. Tören
Şüpheci bir çocuk gibi, kaybedecek bir şeyim yoktu ama ka­ biter bitmez, deri bir cep defteri çıkardı. Onu hemen tanı­
zanacak çok şey vardı. Sevgilerle" sözcüğü de bir zamanlar dım; 1900’de hastalanmadan önce benim taşıdığım defterdi.
akrabalarım için duyduğum, duymama izin verilmiş olan Bunun içinden benim yolladığım mektubu aldı.
sevgiyi belirtiyordu. Bu özelliği lekeledikten, belki de yoket- "İşte pasaportum," dedi.
tikten sonra, ailem imzalarımda aile adını kullanırken dik­ "Getirmen iyi oldu," diye cevap verdim. Bir yandan da
katli olmam için zorluyordu. mektuba bakıyordum. Ve elini sıktım- bu sefer kendi erkek
Kısa zaman sonra eski dünyamla ilişki kurabileceğimi kardeşimin elini.
düşünmek beni heyecanlandırmadı. Eski ilişkilerimi kurabi­ "Okumak istemiyor musun?" diye sordu.
leceğimi zaten pek zannetmiyordum ve içimde olan azıcık "Gereği yok, inandım."
inanç ve güven de 30 Ağustos 1902 sabahı, elime tutuşturu­ Karmakarışık, düğüm düğüm hayallerin cangılında yap­
lan bir kağıt parçasına yazılmış olan bir mesajla uçup gitti. tığım uzun bir keşif gezisinden sonra uzun süredir aradığım
154 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 155

kişiyi bulmuştum. Gerçek cangıllarda yaptığı uzun ve tehli­ ayın 30'undaydı). O gün beynim daha önce gizli olan, farke-
keli bir yolculuktan sonra, aradığı adamı bulup, elini sıkı sı­ dilmemiş olan pek çok yeteneğini ortaya çıkarmıştı. Sonuç
kıya kavrayıp sıkarak, şu basit ve tarihi sözleri söyleyen bir olarak da daha önce hayal bile etmediğim bir çok şeyi yapa­
kaşif gibi hissediyordum: "Galiba, Dr. Livingstone'sunuz?" bileceğimi farketmiştim -bu kitabı yazmam da bunlardan bi­
Kardeşimin elinde mektubumu gördüğüm an, her şey de­ ridir.
ğişmişti. Yedi yüz doksan sekiz günden beri süren depres­ Yine de, 30 Ağustos günü kardeşimin beni görmeye gel­
yonum sırasında sahip olduğum binlerce yanlış izlenim, bir diği zaman, onun bir casus olmadığına kendimi tam anla­
anda düzelmişti. "Gerçek Olmayan" birden bire "Gerçek" ol­ mıyla inandıramamıştım. Kendi mahvımı bu on gün içinde
muştu. Benim eski dünyamın büyük bir kısmı yine benim önlemem gerekiyordu, ölüm cezası önümüzdeki ay içinde
olmuştu. Sonunda aklım kendisini bulmuştu, beynimi kap­ verilebilirdi. Beni tehdit eden boğularak ölme öyküsünü ha­
layan yanlış inançların muazzam ağını şimdi bir sürü yanıl­ tırlayacaksınız. Geçirdiğim yedi yüz doksan sekiz gündeki
samalar olarak görüyordum. milyonlarca dakikayı, boğulan bir insanın son dakikalarda
Aklî işkencenin büyük "Gordiyom Düğümü’nün" şimdi yaşadığı dehşetin içinde geçirmiştim. Ölümden dönenlerin
kesilmesi ve yalnızca bir bakışla kenara atılıvermesi bir mu­ çoğu bütün yaşamlarındaki iyi ve kötü deneyimlerinin be­
cizeydi. yinlerinden geçtiğini söylerler. Benim de bu süre boyunca
Aslında pek çok hasta, aniden aklî durumlarının farkına böyle hissettiğim pek çok an oldu. Bu iki yıl boyunca bilinç­
varıp, adeta bir çeşit ilahi aydınlanmayla iyileşmiştir. Bu sizlik yüzünden bu deneyimleri unuttuğum tek zaman, uyku
yeniden kazanılan içgörü en cesaret verici belirtilerden biri­ sırasında olmuştu. Çoğunlukla iyi uyuduğum halde benimki
dir ama yine de mantık yürütebilme gücü (her konuda) bu nadiren derin, rüyasız bir uyku olmuştu. Rüyalarımın çoğu
kadar çabuk elde edilemez. Benim yeniden kazandığım gündüz yanılsamalarımdan daha da kötüydü, dayanılması
mantık ve akıl kullanabilme gücüm yalnızca depresyondan - daha güçtü. Hemen her gece, gördüğüm acayip rüyalar yü­
hastalığımın bir devresinden- coşkuya, başka bir devresine zünden beynim badmington topuma dönmüştü. Bütün rüya­
geçişti. Tıbbi açıdan konuşursak, ben eskisi kadar akıl has- larım dehşet verici değildi; çünkü acı çekmeye alışmamam
tasıydım- ama mutluydum! gerekiyordu, hâlâ biraz ümidim kalmalıydı.
Depresyon sırasında hafızamı, yedi yüz doksan sekiz gün Hiç bir insan yeniden doğamaz, ama ben buna çok yak­
uzunluğunda bir fotoğraf filmine benzetebiliriz. Her izlenim laşmıştım. Arkamda, gerçek bir cehennem bırakmıştım ve
(arap) negatif şeklindeydi ve bir anda mucizevi olarak deve- şimdi bu iyi, yeşil dünyaya sahip olmuştum. Çektiklerime
lope edilmiş ve normal fotoğraf haline gelmişti. Bu depres­ değdiğini düşünüyordum.
yon döneminde algılanan yüzlerce izlenim, o sırada farkında 1900 yılının Haziran ayında, aklımı kaybettiğim zaman
olmadığım halde şimdi bütün canlılığıyla ortaya çıkmıştı. neler olduğunu anlatmıştım. O sıralar, beynime akkor halin­
Hatta daha önceki yıllarda kaydedilen izlenimler bile daha de binlerce iğne saplanmış gibiydi. 30 Ağustos 1902'de aklı­
berraklaşmışlardı. O 30 Ağustos gününü ikinci doğum gü­ mı yeniden bulduktan kısa süre sonra, yine beynimde deği­
nüm olarak görüyordum (gerçek yaş günüm de bir başka şik bir şey hissettim. Kaşımın altında başladı ve bütün vü­
156 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 157

cuduma yayıldı. Ölen aklımın sancıları bir işkence olmuş­ İnsan beyni tam anlamıyla bir yeniden uyumu bu kadar kısa
tu. Ölen aklımın yeniden doğuşu ise neşe ve coşku yaratı­ bir sürede sağlayamayacak veya kabullenemeyecek kadar ka­
yordu. Sanki Akıl ve Zeka Tanrıçası'nın taze nefesi hafifçe rışık bir mekanizmadır. Milyonlarca hücreden oluştuğu söy­
beynime üfleniyordu. Ateşli alnımı naneli bir kalemle ya­ lenir ve her gün, her saat, binlerce hücre yeni bir duruma
vaş yavaş ovuşturuyorlar gibiydi. Öylesine nazik, yumuşak uyum sağlamaya çalışıyordu. Eskiye nazaran daha aklı ba­
ve serinleticiydi ki tanımlayacak sözcük bulamıyorum. Eğer şında ve hayatın önemli gerçeklerini anlayabilen biri olma­
ilaçların yarattığı uçup kendinden geçme hissi buna benzi­ ma karşın, hâlâ bir çok pratik detay açısından deli sayılır­
yorsa, bazı insanların bu ilaçlara neden esir olduklarını anla­ dım. Önce; ikinci doğumumdan sonra doğal olarak "ikinci
yabilirim. çocukluğumu" yaşamalıydım. Bir çocukken yapmasını öğ­
Her şeye rağmen bu deneyim benim için esirlik değil öz­ rendiğim bir çok şeyi, şimdi zevkle yapmaya başlamıştım-
gürlüktü. yeniden yemeyi ve yürümeyi öğreniyordum. Çok zaman
kaybetmiştim; bir süre tek amacım günde binlerce kelime
XIII söyleyebilmek olmuştu. Beni on dört aydan beri suskunluk
içinde gören hastalar -onların selamlarını bile sessizce karşı­
İki yıllık bir suskunluktan sonra kardeşimle konuşmayı lardım- şimdi beni böyle kısıtsız konuşkanlık ve bastırıla­
sürdürmek pek kolay değildi. Sık kullanmadığım ses telle­ maz bir neşe içinde görünce çok şaşırmışlardı. Kısaca, psi-
rim zayıf düşmüştü, bir kaç dakikada bir dinlenerek konu­ kiyatristlerin "coşku" adını verdikleri anormal bir duruma
şuyor veya fısıldıyordum. Dudaklarımı büzdüğümde ıslık girmiştim.
çalamıyordum, demek ki bu iş içgüdüsel değilmiş. Bütün Birkaç hafta, galiba gecede iki veya üç saatten fazla uyu­
yaşamları boyunca konuşabilmiş olanlar, benim yeniden madım. Öyle bir coşku içindeydim ki, yorgunluk hissi duy­
kazanmış olduğum konuşma gücümü kullanabilmekten muyordum; bu canlı ve anormal fiziksel ve aklı hareketlilik
duyduğum sevinci anlayamazlar. Kardeşim eve gitmek üze­ hafızamda bir sürü hoş izlenimden başka bir şey bırakma­
re ayrılınca, isteksizce koğuşuma döndüm. Konuşmalarım­ mıştı. Bazı akıl hastalıklarının zevkleri, fantaziler üzerine
la öylesine kafasını doldurmuş-tum ki, iki saatte söylemiş kurulsalar da, yine de gerçektirler. Pek az aklı başında insan
olduğum şeyleri aileme iki gün boyunca anlatmış olmalıy­ bunu böylesine yüksek bir fiyat karşılığında denemek ister;
dı. ama "Charles Lamb'in Mektuplan'nı okuyanlar, Lamb'in akıl
İlk birkaç saat boyunca hemen hemen normal görünüyor­ hastalığı tedavisi olduğunu bilirler. Coleridge'e 10 Haziran
dum. Daha önce beni bunaltan yanılsamalar yoktu; ben de 1796 tarihinde yazılan bir mektupta: "İleride bir gün sana bir
herhangi bir şekilde büyüklük, yayılma vs. gibi yanılsamala­ öykü anlatacağım; belleğimin izin verdiği kadarıyla çılgınlı­
rı henüz üretmeye başlamamıştım. Kardeşimle konuşurken ğımın çeşitli şekillere girişini tanımlayacağım. O günlere
öyle normal görünüyordum ki, bir kaç hafta içinde eve döne­ bir çeşit imrenmeyle bakıyomm, çünkü devam ettiği sürece
bileceğimi sanmıştı ve tabii söylememe lüzum yok, ben de tam olarak mutluydum. Delirmeden, Coleridge, asla fantazi-
aynı fikirdeydim. Ama sarkaç bu sefer çok fazla sallanmıştı. lerin böylesine muazzam ve çılgın olduğunu hayal bile ede­
158 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 159

mezsin! Şimdi her şey bana tatsız ve yavan geliyor!" de­ raydı, buna papaz şöyle cevap verdi, "Bu nedenle Tanrı sizi
m işti. sonsuza kadar kutsadı."
İlk gece, büyük insanlık projeleri beynimde coşku içinde "Elbette, büyük reformları başlatmam için seçilmiştim,"
şekillenmeye başlamıştı. Düşünce bahçem, çiçeklerle dol­ diye düşündüm.
muştu, yediveren, bir gecede çiçek açan tohumlar ekilmişti (Coşku halindeki bir beyin de her şeyden kendine pay çı­
beynime. karır -İlahî övgüleri bile hakedilmiş sayar-)
Dinsel içgüdü ilkel insanda bulunur. Bu nedenle, bu dö­ "Ey yüce efendim, kılıcım kuşan, bütün şanınla, haşme­
nemde karakterimin dinsel yönünün ön plana çıkması şaşır­ tinle"- savaşmak için emir ver." Ve haşmetinle ve refahlı sü­
tıcı değildir. Bu belki de benim yaşayan ölü halinden kurtul­ rün atınızı, gerçek ve alçak gönüllülük ve dürüstlük için, di­
mam yüzünden olmuştu. Birden, Tanrı'nın bana ve bu iki ye papaz cevap verdi. "Ve sağ elin sana korkunç şeyler öğre­
yıldan beri dua eden imanlı akrabalarıma karşı ne kadar iyi tecek," bu da başka bir cevaptı. Doğruyu söyleyebildiğim
davrandığını farkettim. Bu değişimden sonra, kiliseye git­ için bunu biliyordum. "Alçak gönüllülük" kavramını ken­
meye başladım. Depresyon halindeyken her olayı veya sözü dimle pek bağdaştıramıyordum, yalnız son iki yıldan beri
kötü bir şeye bağlıyordum, şimdi en ufak bir şeyi bile Tan- şikayet etmeden çok acılar çekmiştim. Sağ elim, bir kalemle
n'dan gelen mesaj olarak algılıyordum. Kilise'ye iki yıldır bana korkunç şeyler öğretecekti- reform için nasıl savaşaca­
gitmemiştim. İlahi (45.) okunması beni çok etkilemişti ve ğımı- buna iyice inanmıştım.
bu ilahi üzerine yaptığım yommlar, benim coşku dönemi­ Papaz: "Senin okların Kralın düşmanlarının kalbi için
min ilk haftalarındaki davranışlarımın anahtarı olmuştu. Bu keskinleştirildi," dedi. Evet, dilim bir ok kadar keskin olabi­
ilahi bana Cennet'ten gelen bir mesaj gibiydi. lirdi ve ben reforma karşı çıkanların önünde dimdik durabil-
Papaz şöyle başladı: "Kalbim bana iyi şeyler söyletiyor; meliydim. Tekrar: "Sen dürüstlüğü, cesareti seversin ve gü­
krala dokunan şeylerden bahsederim; dilim bir yazarın kale­ nahkarlığı, kötülüğü sevmezsin. Bunun için Tann, senin
mi gibidir." -Benden başka kimin kalbi olabilirdi? Ve söyle­ Tanrı'n, seni arkadaşlarının önünde mutluluk yağıyla takdis
tilen şeyler -bunlar gece boyunca çiçek açan düşünce bah­ etti." İlk cümleyi üzerime almadım ama mutluluk yağıyla
çemdeki insanlık projelerimden başka ne olabilirdi? Bir kaç takdis edildiğim doğruydu. "Mutluluk Yağ’ı" gerçekte coş­
gün sonra, kendimi şimdiye kadar sahip olmadığım bir ko­ kuyu tanımlayacak bir semboldü.
laylıkla çok uzun mektuplar yazarken bulunca, dilimin de Son iki mısra, aşağıda göreceğiniz gibi bazı mesajlar ta­
bir yazarın kalemi gibi" olduğunu ispat etmesi gerektiğine şıyorlar: "Adını, bütün nesillerce bilinir, anılır yapacağım";
inanmış oldum. "Böylece insanlar seni sonsuza kadar övecekler."
Gerçekten bu peygamberce sözlerde karşı koyulmaz bir Bu sözler bana ölümsüz bir şöhret vadediyordu, yalnız
oyunun başlangıcını buldum; bu arzunun ilk meyvesi bu ki­ reform misyonumu başarıyla tamamlamam şartıyla. Bu,
taptır. Tanrı'nın bana, aklımı geri verirken koyduğu şarttı. Reform
"Siz, insanoğullarından daha açık renklisiniz; lütuf, mer­ işine giriştiğim zaman, içimde Don Kişot'un davranışları­
hamet sizin dudaklarınıza döküldü"; bu okunan ikinci mıs- nın nedenlerine benzer hisler vardı. Cervantes'in dediği gibi,
160 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI

"her yanlışı düzeltmek, kendini ciddi tehlikelere atmak ve


ancak bu yolla sonsuz şöhret ve şana ulaşabilmek," kahra­
manın amacıydı.
Kendimi Cervantes'in deli kahramanına benzetirken ama­ Jane Hillyer
cım şövalyeliğin çekici havasına girmek değildi. Yapmak
istediğim şey, anormal bir coşku içinde olan bir adamın iç­ İSTEMEYEREK ANLATILAN ÖYKÜ
güdüleriyle kendini idare edebileceğini ve her türlü riski al­
maya hevesli, normal şartlar altında istemeyerek kabullene­ 1926'da Mac Millan tarafından yayınlanan 'istemeyerek Anlatıldı’
ceği zorluklarla başedebileceğine inanan biri haline gelebile­ isimli kitap, Jane Hillyer'in belki depresyon diye sınıflandırılabile-
ceğini açıkça anlatabilmekti. Dürüst olmam gerekirse, re­ cek psikozunu tanımlamaktadır. Bu psikozda şizofreni belirtileri
de vardı. Miss. Hillyer, akıl hastalığı konusunda, "Öylece yatar­
form için yaptığım planların Don Kişotvari, yani pratik ol­
ken, galiba, düşüncenin eşlik etmediği bir duygusal duruma ilk de­
mayan boyutlarda olduğunu söyleyemem. Hiç bir zaman yel fa bu kadar yaklaşmıştım. Yalnızca hissediyordum. Tekrar ediyo­
değirmenlerine saldırmayı düşünmedim. Saldırıda veya sa­ rum, "normaT'den bu denli uzakta olan bu duygulan tanımlayacak
vunmada silahım bir kırbaç değil, dilim olmuştu. Dilimin kelimeleri hiç bilmiyordum" derken, önemli bir noktayı belirtmiş­
sivri ucuyla bir gün kamu bilincini, tutkulu bir aktiviteye, fa­ tir. Bu devrenin büyük bir bölümü için, 'entellektüel faaliyet 'in dur­
aliyete çevirebileceğimden emindim. Böylece kararlı dürüst masının amnezi ile ilgili olduğunu söylemek bir varsayımdan ileri
gitmez. Elbette tam bir "unutma" unsuru bir çok psikozun sık rast­
insanları; acı çeken binlerce kişiye, kendilerini savurmaktan
lanan belirtilerindendir ve aynı zamanda onun şaşırtıcı yönlerin­
aciz bu binlerce kişiye karşı bir şampiyon gibi davranmala­ den biridir. Miss Hillyer'in duygulu, hayret verici öyküsü bizi akıl
rı için, bu terkedilmiş alana getirmek istiyordum. hastalığı "deneyimiyle" çok yakın bir yere getirir ve tanımladığı
şey 'sübjektivite' (öznellik) olduğu için en güzel bilimsel metot olan
gözlem yoluyla bizi bu alana sokar.

Bu yan-bilinçsizlik hali yavaş yavaş ilerledi. Çevredeki


insanlar ve eşyalar gittikçe azaldı. Kaygılanmayı bırakmış­
tım. Aileden birilerine nerede olduğumu soruyor, cevap alın­
ca da, hemen kabulleniyordum. Günler geçip gidiyordu, hiç
bir "güdü", hiç bir heves yoktu. Üstüme kasvetli bir tevekkül
çökmüştü. Hiçbir şey ilgimi çekmiyordu. Kendimi yorgun
ve ağır hissediyordum. Benden istenen çoğu şeyi yapmayı
reddediyordum ve daha fazla rahatsız edilmemek için yeni­
den yatağa giriyordum. Fiziksel açıdan da iyi değildim. Dok­
tor gelecek kışı geçiremeyeceğimi söylemişti. Durumumun
İ 62 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 163

umutsuz olduğu söyleniyordu. Aileme, daha fazla çaba gös­ Bu benim deli gömleğiyle geçirdiğim ilk deneyimdi. Bu­
termenin bir yararı olmadığı açıkça belirtilmişti. Bu kurum­ na nasıl girmiştim, ne zaman olmuştu? Bilmiyordum. Bu
da rahat edecek, olup bitenden haberim olmayacağı için, du­ odaya götürülüşümü hiç hatırlamıyordum.... belki bir müca­
rumum da beni üzmeyecekti. deleyi hayal meyal görebiliyordum.
Doğulu uzmanlara danışma fikrinden de vazgeçilmişti.. Galiba tam kapıdan geçerken birinin elini ısırmıştım. Ni­
Doktor'un teşhisi karşısında uzman olmayan birinin kabul ye? Bilmiyordum. Durumumu farkedince, yüksek sesle ba­
etmekten başka çaresi yoktur.. Ve ben de herhangi bir yapı­ ğırdım, "Kalkmak istiyorum, bağları çözün."
cı gayret sarfedecek halde değildim. Ailem, bir kişi dışında, Nazik bakışlı, boyalı saçlı bir kadın başını uzatttı; "Şun­
istemeyerek de olsa ümidini kesti. Bu kaçınılmazı kabul et­ ları çözün!."
mekti. Gerçekten ölmüş olsaydım bile onların yaşamların­ İfadesiz bir sesle "yapamam" diye cevap verdi. "Yapa­
dan ve normal hayattan bu kadar uzaklaşmış olamazdım. mam. Hemşire izin vermez." Çekiştirdim, çabaladım, çır­
Uzun bir süre, ateş ve acıyla kendi iç çatışmalarıma bile pındım. Bir faydası olmadı. Bir süre çabalamayı bıraktım.
körleşmiş halde kaldım. Yavaş yavaş bu çatışmalar büyük Öylece yatarken, galiba, düşüncenin eşlik etmediği bir duy­
bir yoğunlukla ortaya çıkmaya başladılar. Yalnızca bir kaç gusal durama ilk defa bu kadar yaklaşmıştım. Yalnızca his­
aylık bir grilik ve sıcaklık hissi duymamdan sonra hep ateş­ sediyordum. Tekrar ediyorum, "normalden" bu denli uzakta
lendim, hep huzursuzdum ve susuyordum. olan bu duyguları tanımlayacak kelimeleri hiç bilmiyordum.
Unutma sürecinden çıkınca, kendimi öncekinden daha Genel bir mutsuzluk, fiziksel rahatsızlık, aşağılanma (vücut­
küçük ve karanlık olan yeni odamda buldum. Madeni pan­ ça ve akılca), kaybolma duygusu, zaman ve yer kavramları­
jurlar kapalıydı. Aralarından parlak iğne uçları gibi ışık gi­ nın yok olması, sesleri tanıyamama, kendi kimliğimi açıkça
riyordu ama odanın karanlığını delemiyordu. Kaba, mavi bir farkedememe, akıl-vücud-ruh kaybı, ışık-şekil-renk karı­
battaniyeye sarılıydım ve deli gömleğine bağlanmıştım. De­ şıklığı; kendinden tiksinme ve nefret etme, işte bütün bunla­
li gömleği kaba kanvas kumaştan yapılmıştı, arkadan şerit­ rı aynı anda hissediyordum. Ama bunların isimlerini say­
lerle bağlanıyordu; kollarının uçları dikilmişti, kapalıydılar mak, bir bütünü oluşturan maddelerin listesini sıralamam an­
ama uçlarına uzun sağlam şeritler tutturulmuştu. Bu şeritler lamına geliyor. Bütün bunlar benliğimi esir etmişken, bir de
karyolanın demirlerine bağlanıyordu. Göründüğü kadar ra­ hiç bir entellektüel hareketim olmadığım yani düşünce kav­
hatsız olmayan bu gömlek, yatakta öne arkaya sallanmama ramımın hiç kullanılmadığını unutmamak gerekir. Bütün
izin veriyordu, yalnız yana dönemiyordum. En kötü yanı, varlığım ve benliğim yalnızca hislere dayanıyordu. Ne kendi
kanvasın boğazıma gelen kısmının canımı acıtmasıydı; ta­ içimde ne de dışarıdan hiç bir savunmam yoktu.
bii dikiş yerleri de derimi kızartıyordu. O feci battaniyelerle Bir duygu seli büyümüş beni büyük bir dalga gibi kapla­
deli gömleği arasında, dişlerim körleniyordu; kamaşıyordu. mıştı. Nefes almaya çalışıyor, mücadele ediyordum. Sonra
Hâlâ hastane kelimesi söylendiğinde ön dişlerimde tuhaf bir bir dönüşüm oldu. Duygu 'ben' oldu. Onunla beraber hatırla­
his duyuyorum ve bu bütün vücuduma yayılıyor. ma sınırlarım aşıp çok derinlere indim.
164 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 165

Bu sıralarda sayıca oldukça az olduğu halde, başka bi­ ğım birini görmek bardağı taşırmıştı. "Kimsin sen?". Yığın
linçli anlarım da olmuştu. Dünya'ya ikinci kez baktığımda kıpırdandı, bir şeyler homurdandı ve kocaman, korkunç
yeni bir odada olduğumu gördüm. Bu öbürü kadar küçük ve gözlerle baktı. "Oh, biliyorum," dedim.
karanlık değildi. Mavi battaniyeye sarılmıştım, iki tanesi "Deli gömleğini giydiğim gün gelen boyalı saçlı ufaklık­
daha da üzerime örtülmüştü. Galiba "terleme" tedavisi yapı­ sın."
yorlardı. Deli gömleği çıkarılmıştı. Her şeyden önce tama­ Sinirim geçmişti; öylesine küçük ve acınacak haldeydi
men çıplak olduğumu farkettim. Üstümdeki battaniye ıslan­ ki. Yavrularını kaybeden ve kuyruğunu kıstırıp her köşeyi
mıştı ve eskisi gibi cildimi dalamıyordu. Sonra seks dürtü­ koklayarak onları arayan bir sokak köpeğine benziyordu.
sünün beni eline geçirmiş olduğunu ve anlaşıldığına göre Kızmaya gerek yoktu, o buna değmeyecekti.
ben "yokken" işini bitirdiğini de farkına vardım. Uyandı­ Tekrar yumrulaşmış olan yastıklarıma yattım. Seks, yine
ğımda işin en zevkli anındaydı. Birden tiksinerek geri çekil­ mi ve aynı anda ona karşı bir isyan hissi. Bu his içimi tik­
dim ve kendimi salonda buldum. Salon'un demirli pencerele­ sintiyle dolduruyordu. Bu anda beynime tanıdık bir his girdi,
rinden güneş giriyordu; dışarıda sarı ve kırmızı yapraklar ayrılık - dünyadaki her şeyden ayrılmak. Karşıda yatan ufak
görülüyordu, yeşilleri azalmıştı. Vücudumla rahatça hare­ yaratığı neredeyse unutuyordum. Her saniye daha çok yük­
ketler yaptım, battaniye bir omuzumdam sıyrıldı. Lavanta seklere çıktığımı hissediyordum. Asla aşağı inemeyecektim,
çiçeği renginde bir gecelik giymiş olan ve parlak renkli bir oda boşluğa, yokluğa, hiçliğe açılıyordu.
pamuklu kumaşı dikmekte olan, temiz küçük bir kadının Asla inemeyecektim, asla kendimi veya başka bir şeyi
yüzünde dehteşe düşmüş gibi bir ifade belirmişti. Hepsi bu bulamayacaktım. Oda biraz kıpırdadı, sanki o her şeyi kap­
kadar. Odama dönüşümü hiç hatırlamıyorum, en son anım, layan hiçliğe doğru yavaş yavaş kayıyormuş gibiydi.
kolumun bir hareketiyle hafifçe sıyrılmış olan örtünün altın­ Sonra seks bilinci yeniden başını kaldırdı, bu gittikçe da­
da duruşumdu; bu da bir mum gibi yandı, bitti. ha çok midemi bulandırıyordu ama bir türlü kurtulamıyor-
Üçüncü kez "kendime gelişim" yeni bir yerde oldu. Yine dum. Kelimenin gerçek anlamıyla "düşünemiyordum." San­
oraya nasıl gittiğimi hatırlamıyordum ama sanki olay bilin­ ki, o anda, ilkel bir yaşam biçiminde olan bir kabiledeydim;
çaltıma kaydedilmiş gibiydi, herhangi bir şeyi algılayabildi­ yalnızca seksi ve yakın çevremi tanıyordum. İçimdeki tek in­
ğim an; daha önce hiç görmediğim bir yerde olduğumu ve sanca duygu, tiksinme ve acı çekmeydi. Tiksintim çoğaldı.
yüksek bir yerde yattığımı farkettim. Bu doğruydu. Bina'nm Artık daha güçlü duygulara dayanabilecek gücüm ve enerjim
üst katındaki "en kötü" koğuşa nakledilmiştim. Yatağım kalmamıştı. Aylarca, böyleşine bir gerilim içindeyken, doğ­
uzun zamandan beri düzeltilmemiş gibi kırış kırıştı. O ka­ ruca karanlıklara kaydım, tıpkı bazı insanların fiziksel bir
çınılmaz kalın battaniye yine çeneme kadar çekilmişti. Baş­ acı sonucunda yaptıkları gibi.
ka bir yatakta da bir battaniye yığını ve karanlıkta zar zor se­ O koğuşla ilgili bir anım daha vardı, halbuki orada bir
çilebilen karmakarışık saçlı bir baş vardı. Birden oturarak, kaç hafta kaldığımı sanıyorum. Veranda'nm girişinde yalnız
"Sen de kimsin?" diye sordum. "Odamda ne işin var?" Çok bir an durmuştum. Beni herhangi bir yöne kımıldatabilecek
sinirlenmiştim; uyanıp da o kadar yakınında hiç tanımadı­ bütün çabalara direniyordum.
166 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI

Kanımca bu, sürekli olarak büyük bir mutsuzluk ve hu­


zursuzluk hissetmeme karşı bir protestoydu, başka bir çıkış
yolu bulamamıştım. Unutkanlık ülkesine kaçmıştım ve ko­
nuşmamaya kesin olarak kararlıydım. Çevremdeki herkes­ M arguerite Sechehaye
ten nefret ediyor ve kimseye güven duymuyordum. Bir süre
anlaşılır, tutarlı bir şekilde konuşamadım, soranlarımın an­ B İR ŞİZOFRENİN ÖYKÜSÜ
laşılabilmesi için söyleyebileceğim bir şey yoktu. Kaşını­
yorsam veya ısırıyorsam veya tekmeliyorsam, sözcükler ge­ "Bir Şizofren'in Otobiyografisi," anormal psikolojiye önemli katkı­
ları olmuş bir eserdir. Bu kitap Renee'in, genç bir Fransız kızın
reksizdi. Belki de iletişim için bu çeşit yöntemler kullandı­ kişiliğinin kaybolmasına ve yabancılaşma hislerine karşı verdiği
ğım bir devreye girmiştim - eğitilmemiş bir vahşi gibi- çün­ mücadeleyi anlatır. Renee'nin anlatığı gibi, "bir şeyler" ona sal­
kü yapabildiğim şeyler yalnız bunlardı ve herhangi bir du­ dırmıyorlar veya herhangi bir şey yapmıyorlardı, ama işlevlerini
rumla karşılaşınca en kolay uygulanabilen yöntemdiler. ve anlamlarını yitirmişlerdi; "onların varolmaları benim, yakın­
Doktor yanımda belirdiğinde, ben tepiniyor, zıplıyor, bir mama sebep oluyor." Bu elbette Sartre ın Bulantı isimli eserinde
tay gibi şaha kalkıyordum. Yüzünde samimi bir kaygı görü­ bahsettiği olgunun aynısıdır. Tüm geleneksel anlamların yokolma-
sıyla geniş bir yanılsamalar dünyası gelişmiştir. Anlamsız dünya;
lüyordu. "Bu Jane Hillyer mi?” dedi. Daha akıllıca bir şey Sistem, Aydınlanma veya Emirler Ülkesi haline geldi ve bu dünya­
söylemezdi. Kendi adımı duymak bende bir şeylerin kıpır­ nın olayları dikkat gerektirir olaydan çok; emir şeklindedir.
danmasına neden oldu, eski çoğrışımlarla beraber duygula­ Psikoterapik savaşta sistem, Renee'nin analistiyle olan ilişkisiyle
rımı da hatırlattı. Benliğimin uzak bir köşesinde, çılgınlık­ çatışmıştır. Bu, kişiliksiz, cansız ve vahşi varlık alanıyla (sistem),
tan çok farklı bir şeyler hissettim. Gözlerimi yere indirdim, sıcak insan ilişkileri arasındaki çatışmayı, psikozla ilgili işlemle­
öylece durdum. rin temel diyalektiği olarak görüyoruz.
Bir utanç dalgası vücudumu kapladı. Sonra, benim üze­
rimde hiç bir yetkisi olmayan kişilerin karşısında olduğumu
hatırladım. V . : SİSTEM E GİRİYORUM
Başımı kaldırdım, gözlerime düşen saçları bir baş hare­
ketiyle arkaya savurdum ve önünden bir kraliçe edasıyla yü­ Analize başladıktan hemen sonra, korkumun suçu gizle­
rüyüp geçtim. Herhalde gülünç olmuştum. diğini anladım; suç, sonsuz ve korkunç suç. İlk seanslar sıra­
sında mastürbasyon ve herkese karşı duyduğum düşmanlık
hissi derinlerde yatıyordu. Kelimenin tam anlamıyla insan­
lardan nefret ediyordum ve bunun nedenini bilmiyordum.
Rüyalarda ve uyanıkken düşündüğüm fantazilerde sık sık
bütün dünyayı üzerinde yaşayanlarla beraber havaya uçura­
cak elektrikli bir makine yaptığımı görüyordum. Daha da
kötüsü bu makineyle insanların beyinlerini çalacak ve böyle-
168 AKİL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 169

ce yalnız benim isteğime uyan robotlar yaratacaktım. Bu be­ Sonuç olarak, kendilerini hiç suçlu hissetmiyorlardı, ve onla­
nim en büyük, en müthiş intikamım olacaktı. rı öyle çok kıskanıyordum ki.
Sonraları bu fantazilerimi normal görüp, bunlar için suç­ Tam bu sırada halka kapandı: "Aydınlanma Ülkesi" ile
luluk hissi duymamaya başlamıştım. Zaten suç, çabuk yayı­ "Sistem" aynı şeydi. Bu sebeple oraya girmek, Sistem'in ver­
lan, çok büyük bir şeydi; belli bir şey üzerine dayanmazdı. diği suçluluk, sonsuza dek cezalandırılmak hisleri gibi duy­
Ve karşılığında cezalandırmak gerekirdi. Ceza, gerçekten gular dışında, her şeye karşı duygusuz olmak demekti. Ben
dehşet vericiydi, sadistçeydi -suçlu olma hissini kapsıyordu. suçluydum, berbat, çekilmez bir suçluydum, ve bunun hiç bir
Çünkü bir insanın kendini suçlu hissetmesi kadar kötü bir nedeni yoktu. Herhangi bir ceza, hatta en kötüsü bile verile­
şey olamaz, bu cezaların cezasıdır. Sonuç olarak gerçekten bilirdi- yine de beni bu yükten kurtaramazdı.
cezalandırıldığım halde bir türlü bundan kurtulamayacak­ Sadece "Ana"nın, analistimin yanında olduğum zaman
tım. Tam tersine, gittikçe daha çok suçluluk hissi duyuyor­ kendimi biraz daha iyi hissediyordum. Ama bunun için de en
dum. Durmadan, beni neyin bu derece korkulu bir şekilde az bir saatin geçmesi gerekiyordu. İlk geldiğimde buz gibi
cezalandırdığını; neyin beni suçlu hissetmeme neden oldu­ oluyordum; odayı, eşyaları, "Ana"yı, herşeyin ayrı ayrı, bir­
ğunu araştırıyordum. birinden kopuk halde, soğuk, amansız, acımasız ve cansız
Bir gün, çektiğim acıların meçhul patronuna, "İşkence- olduğunu görüyordum. Sonra, son ziyaretimden beri olup bi­
ci"ye bir rica mektubu yazdım. Ondan, ne kötülük yaptığımı tenleri anlatmaya başlıyordum. Ara sıra, içimden bir ses sö­
zümü kesip, "Aha!" diye alay ederek sözlerimi tekrar ediyor­
söylemesini rica ettim. Ama mektubu nereye yollayacağımı
du; ne dersem onu tekrarlıyorlardı. Onları bastırmak, yok
bilmediğim için, yırtıp attım.
farzetmek için çabalıyordum. Ama benim sözümü dinleme­
Bir süre sonra, işkencecinin, elektrik makinesinden baş­
yip, alaycı tekrarlarına devam ediyorlardı. Sözcüklerin yanı-
ka bir şey olmadığını farkettim; yani beni cezalandıran,
sıra görüntüler de vardı. Örneğin, Almanca hocamın bir sö­
"Sistem"di. Onun geniş, dünyaya benzeyen bir varlık oldu­
zünü anlatmak veya küçük kız kardeşimin okula gitmek ko­
ğunu ve bütün insanları içine aldığını sanıyordum. En üstte nusunda olay çıkardığından bahsetmeye kalktığımda; Al­
emir verenler, cezaları uygulayan ve diğerlerinin suçlu oldu­ manca hocamın, masasında bir kukla gibi hareketler yaptığı­
ğuna hükmedenler vardı. Ama aslında suçlu olan kendileriy­ nı, her şeyden kopmuş, köredici bir ışık altında, kollarını
di. Her insan diğerinden sorumlu olduğuna göre, her hareke­ bir manyak gibi salladığını görüyordum. Küçük kardeşimi
tinin de diğer insanlar üzerinde etkisi vardı. Bütün insanları de mutfakta yerlerde öfke içinde yuvarlanırken görüyordum
suçluluk musibetiyle birbirine bağlayan müthiş bir sistem. (fakat o da, Almanca hocam gibi değişik bir şekilde görünü­
Aslında herkes sistemin bir parçasıydı fakat bunun farkında yordu).
olanlar pek azdı. Gerçekte amaçlarına uygun olarak, belli dürtülere göre
Onlar, "aydınlanmış" olanlardı.... benim gibi. Ve bu du­ davranan bu insanlar boş ve ruhsuz bir hale girmişlerdi. Yal­
rumun farkında olmak hem bir şeref, hem de şansızlıktı. nızca vücutları kalmıştı onlara, otomatlar gibi hareket edi­
Bunu bilmeyenler, aslında sistemin de farkında değillerdi. yorlardı, davranışları duygu ve anlamdan yoksundular. Bu
170 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 171

müthiş bir şeydi. Bu görüntülerden, içten gelen seslerden Ve eliyle başımı okşadı, alnımdan öptü. Sonra sesi, saçıma
kurtulabilmek için "Ana"ya baktım ama bana gülümseyen dokunuşu, beni koruması, etkisini göstermeye başladı.
bir heykel, buzdan bir şekil algıladım. Ve bu gülümsemesi, Yavaş yavaş, sözcükler ve sesler kayboldu, odayı gerçek
beyaz dişlerini göstermesi beni korkuttu. Çünkü yüzündeki dışı algılamam artık önemini yitirdi; gözlerimi kapadım.
her hattını tek tek, diğerlerinden kopmuş olarak görüyor­ Bana en iyi gelen şey, konuşurken üçüncü şahısla kendin­
dum; dişleri, sonra burnu, sonra yanakları, sonra bir gözü ve den bahsetmesiydi, "Ana ve Renee," "ben ve sen" değil tesa­
diğerini. Belki de bunların birbirlerinden ayrı olması beni bu düfen ben dediği zaman, onu tanımıyordum ve bu yanlışı
derece korkutmuştu ve kim olduğunu bilmeme rağmen yine yapıp aramızdaki bağlantıyı kırdığı için kızıyordum. Örne­
de onu tanıyamamıştım. ğin, bana "Göreceksin, beraberce nasıl Sisteme karşı sava­
Odanın geri kalan kısmında her şey duruyordu, olduğu şacağız" (ben ve sen ne demekti?) dediği zaman bana gerçek
yerde, donmuş, katı bir halde. Dehşet, çılgınca keder, içim­ gibi gelmiyordu. Yalnızca "Ana", "Renee" veya daha da iyisi
de gittikçe yükseliyordu. "Küçük Renee", gibi sözlerde gerçek, canlılık ve etki vardı.
Başımı Ana'nm omuzlarına gizledim, beni kollarıyla sar­ "Ana"ya neler olup bittiğini nasıl anlatacağımı bilmiyor­
mıştı, onun sıcaklığını ve giysilerinin tatlı kokusunu duyu­ dum. Her şekilde, beni anladığından emindim. Onun için,
yordum. Gözlerimi yumdum ve "korkuyorum, korkuyorum, "korkuyorum" veya "her şey birbirinden kopuyor" veya
sen yoksun. Bana yardım et, Sistem beni ele geçirecek; sular "buzdan heykel şeklini almışsın" veya "çok soğuk" gibi söz­
kabarıyor, boğulacağım; üşüyomm, buz gibi soğuğun için­
cükleri söylediğim zaman Ana çektiğim acıları ve duydu­
deyim; oh, öyle korkuyorum ki; neden değiştin, neden hey-
ğum dehşeti çok iyi anlıyordu.
kelleştin ve Sistem'in emri altına girdin, neden?" diye ağla­
Bazen ona, "sözcükler bana oyun yapıyorlar, benimle
dım.
alay ediyorlar" deyince, o hemen bunları kovalamış ve "Re­
Umutsuzca ona sarıldım, elbisesine yapıştım.
nee yalnızca Ana'nın sesini dinlemeli; bu çok önemli, çünkü
Ona sığınmak istiyordum, kalbinde saklanıp beni altüst
eden o korkunç acıdan kaçmak istiyordum. Ana'nm sesi Renee'yi seviyor." demişti. Sonra bu harika se­
Bütün bu zaman boyunca, alaycı sesleri ve resmî, soğuk si, bir tılsım gibi bana gerçeği geri getiren o sesi duyardım.
sözcüklerin durmadan "ve göreceğiz" veya "Trafalgar Sava­ Rahatlamış, ama mücadeleden yorgun düşmüş bir halde be­
şı" veya "evet, bayan" dediğini duyuyordum. ni ilgilendiren konulardan bahsetmeye başlardım. Fakat,
Sonra bu deliliğin ortasında Ana'nm tatlı sesini duydum, heyhat, gitme zamanım hemen gelmiş olurdu.
"Küçük Renee, benim küçük Renee'm, Ana buradayken İçim yeniden ısınmış, cesaretlenmiş bir halde, Ana’nın
korkmamalısın. Şimdi Renee yalnız değil. Ana burada ve söylediklerini tekrarlayarak eve döndüm. Sokağa çıkınca
ona bakacak. O her şeyden daha güçlüdür, "Aydınlan- gerçek dışının mukavva tablosunu yeniden görmeye başlı­
ma"dan da güçlüdür. Ana, Renee'yi sudan çıkaracak; biz ka­ yordum. Her şeye rağmen, seansın başında olduğu kadar
zanacağız. Bak, Ana ne kadar güçlü, Renee'yi nasıl koruya­ bundan etkilenmiyordum; çünkü hala Ana'nm sıcaklığını
cağını biliyor. Renee hiç bir şeyden korkmasın," diyordu. hissediyor, sözlerini kalbimde duyuyordum. Özellikle, artık
172 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 173

bu durumu değiştirmek için çabalamıyordum; bu tuhaf algı­ metal gibi düz, keskin hatlarla görüyordum, onlar birbirlerin­
lama şekline razı olmuştum. den öylesine kopuk, öylesine ışıklı ve kaygılı görünüyorlar­
Eve dönerken gördüğüm kişiler veya eşyalarla, Ana ile dı ki beni dehşete düşürüyorlardı. Örneğin, ne zaman bir is­
olduğu gibi bir ilişkiye girmek için bir ihtiyaç hissetmiyor­ kemleye veya bir vazoya baksam, onların ne işe yaradığını
dum. düşünmüyordum -vazoyu çiçek ve su koyulacak bir şey, is­
Bir yıllık analiz süresinden sonra, Ana'nın yöntemini de­ kemleyi üzerine oturacak bir şey olarak değil- ama isimlerini
ğiştirmesinden memnun olmuştum. Önceleri, söylediğim işlevlerini ve anlamlarını yitirdikleri için, onlar "şeyler" ol­
her şeyi, korkularımı, suçlarımı tahlil ediyordu. Bu soruş­ muşlardı ve yaşamaya, varolmaya başlamışlardı.
turmalar bana, yakınmalarımın bir faturası gibi geliyordu, Bu varoluş benim büyük korkumu açıklıyordu. Algımın
duygularımın nedenlerini araştırmak gibi görünüyorduysa karanlık sessizliği içinde, birdenbire "şey" beliriveriyordu.
da esas amaç daha gerçek olanı bulmaktı. Sanki, "hangi du­ Mavi çiçek desenli taş kavanoz karşımda duruyor, varlı­
rumlarda kabahatli olduğunu ve nedenini bul," der gibiydi. ğıyla bana meydan okuyordu. Korkumu yenmek için başka
Bu bence bir suçun varlığının ispatıydı ve aslında Sistem de tarafa baktım. Gözlerime bir iskemle ilişti, sonra bir masa;
vardı; çünkü insan bazı hareketlerin sebeplerini bulabiliyor­ bunlar canlıydılar, varlıklarını savunuyorlardı.
du. Bu seanslardan sonra eve, daha mutsuz, daha suçlu, daha Onların baskısından kurtulabilmek için isimlerini söyle­
yalnız, dönüyordum; kimseyle bir ilişkim olmadan kendi meyi denedim. "İskemle, kavanoz, masa... bu bir iskemledir"
gerçekdışı dünyamda yalnızdım. dedim. Ama sözcük boşlukta yankılandı, hiçbir anlam taşı­
Fakat Ana yanıma oturup benimle üçüncü şahıs tipinde mıyordu; eşyadan ayrılmış, kopmuştu, öylesine tek başı­
konuştuğu ve özellikle nedenlere bakmadan beni anlar gö­ naydı ki bir yandan o canlı alaycı bir şeydi; öbür yandan da
ründüğü zaman öylesine rahatlıyordum k i! bir isim, içi boş bir zarftı. Bu ikisini bir araya getiremiyor,
Yalnız o, beni içine alan gerçek- dışı duvarı kırıp içine önlerinde öylece, korkuyla ve acz içinde duruyordum.
girebiliyordu ve yalnız o benim hayatla bağımı sağlıyordu. "Bu şeyler bana oyun oynuyorlar, korkuyorum" dediğim
zaman insanlar, "kavanozu veya iskemleyi canlı olarak mı
VI: SİSTEM BANA EMİRLER VERİYOR VE görüyorsun?" diye sorarlardı. Onlar, hatta doktorlar da bu
BAZI ŞEYLER CANLANMAYA BAŞLIYOR eşyaları, konuşmalannı duyduğum insanlar gibi gördüğümü
zannediyorlardı. Ama bu doğru değildi. Bunlann yaşamları,
Artık gerçek-dışı oluş öyle bir noktaya ulaştı ki; Ana, orada oldukları, var oldukları gerçeğinden ibaretti.
kendisi bile aramızda ilişki kuramaz oldu. Bir süre eşyala­ Onlardan kaçmak için başımı ellerim arasında saklıyor
rın bana oyunlar oynadığından ve bu yüzden nasıl acı çekti­ veya bir köşede duruyordum. Yoğun bir acı çekme dönemi
ğimden yakındım. geçirdim. Her şey canlıydı ve bana meydan okuyordu. Dışa­
Aslında bu "şeyler", özel bir şey yapmıyorlardı, benimle rıda, sokakta insanlar çıldırmıştı, oradan oraya amaçsız gi­
konuşmuyor veya bana doğrudan saldırmıyorlardı. Onların dip geliyorlardı, birbirlerine ve eşyalara bakıyorlardı ve bun­
varoluşu benim yakınmama neden oluyordu. Eşyaları bir lar kendilerinden daha gerçekti.
174 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 175

Aynı zamanda, Sistem'den emirler almaktaydım. Bu me geliyorlardı, öyle canlıydılar ki gerçekten fiziksel olarak
emirleri ses olarak duymuyordum; ama yine de yüksek sesle onları hissediyordum. Aslında görüntüleri gördüğümü söyle­
söylenmiş gibi âmirane idiler. Örneğin, daktilo yazmaya ha­ yemem; onlar hiç bir şeyi simgelemiyordu. Onları görmek­
zırlanırken birden, bir giiç bana sağ elimi yakmamı veya ten çok hissediyordum.
içinde oturduğumuz binayı yakmamı emrediyordu. Bütün Bazen ağzımın içinin kuşlarla dolu olduğunu, bunları
gücümle bu emre direndim. "Ana”ya telefon edip anlattım. dişlerimin arasında ezdiğimi hissediyordum. Tüyleri, kanları
Sesi, benim onu dinlememi istiyor, Sistem'i dinlemememi ve kırık kemik parçalan beni boğuyor gibi oluyordu. Veya,
söylüyordu, bu bana güven verdi. Sistem beni çok tedirgin süt şişeleri içine hapsettiğim insanlan görüyordum. Bu in­
ettiğinde, ona koşabilecektim. Bu beni oldukça sakinleştir- sanlar şişelerin içinde kokuşuyorlardı ve ben bunları yiyor­
mişti ama maalesef yalnızca bir an için.
dum. Bazen de bir kedi kafasını yediğimi, bu sırada onun da
Anlatılamayacak kadar büyük bir acı kalbimi sıkıştırdı,
benim kalbimi, ciğerlerimi kemirdiğini hissediyordum. Bu
hiç bir çaresi olmayan büyük bir acı. Denileni yapmayı ka­
bul etmediğimde, kendimi suçlu ve korkak gibi hissediyor­ iğrençti, tahammül edilemez bir şeydi.
dum ve içimdeki acı çoğalıyordu. Sonra, emirler daha ısrarlı Bu dehşet ve karışıklığın ortasında, görevimi her şeye
olmaya başladı. Sonunda, söz dinlemek için ateşe doğra gi­ rağmen bir sekreter gibi devam ettiriyordum. Ama ne zorluk
dip; elimi uzatınca da yoğun bir suçluluk hissi duydum, san­ çekiyordum Tanrım! Bu işkence yanında, tiz sesler, keskin
ki alçakça bir şey yapıyormuşum gibi hissettim ve tedirgin­ haykırışlar başımın içinde çınlıyordu. Bunu hiç beklemi­
liğim arttı. Her şeye rağmen, ikinci emir daha büyük bir ra­ yordum, ilk duyduğumda yerimden sıçradım. Bununla birlik­
hatsızlık yaratıyordu, çünkü bu emire uyarsam kişiliğimi te, bu sesleri, gerçek insanların çıkardıkları gerçek bağırış­
onarılmaz bir şekilde zedeleyecek bir davranışta bulunmuş lar gibi duymuyordum. Gürültüler, sağ yanımdan geliyorlar­
olacaktım. Ve yine her iki durumda da, denileni yapma veya dı ve kulaklarımı tıkamak zorunda kalıyordum. Ama bunla­
yapmama oldukça yapmacıklı, teatral bir şeydi. Bu arada, rı, gerçek gürültülerden ayırdedebiliyordum. Onları duyma­
ben yalnızdım. Ana'dan başka hiç kimse bu savaştan haber­ dan hissediyor, içimden yükseldiklerini biliyordum.
dar değildi. Sözünü dinlemiş olsaydım, aynı derecede alda­ Gittikçe daha çok Sistem'in kontrolü altına girdiğimi, Ay­
tıcı olurdum, çünkü kendimi yakmayı kabul etmemiştim. dınlanma Ülkesi’ne gittikçe daha çok battığımı biliyordum.
Emirler bana müthiş acı veriyordu; karakterime çok ters dü­
Huzur duyduğum anlar yalnızca analiz seansları idi ve
şen bu düzenbazca hisler de beni çok üzüyordu.
özellikle saatin sonuna doğru, Ana'yla sonunda temas kura­
"Aydmlanma'mn derinliklerine batmamak için bütün gü­
cümle savaşmaktayken; oldukları yerlerden benimle alay bildiğim zamanlardı. O'na, beni Aydmlanma'mn pençelerin­
eden, korkutan, tehdit eden şeyler görüyordum. Ve, beynim­ den ve Şeyler'in canlanmasından kurtarması için yalvardım.
de aptalca sözcükler yüzüşüyorlardı. Gözlerimi kapayıp, be­ Ama iyi niyetlerine rağmen, o zamanlar Sistem'e karşı ol­
nim ortasında bulunduğum karışıklıktan kaçıp kurtulmaya dukça güçsüzdü. O'na direnebiîiyordu ve tehlikede olduğum
çalıştım. Ama huzur bulamadım, korkunç görüntüler üzeri­ zaman ona koşabiliyordum; ve bütün bunlar birer zaferdiler.
176 AKIL HASTALARININ IÇ DÜNYASI

Sonunda trajedi oldu. Emirler daha zorlayıcı ve daha çok


şeyler ister oldular: Elimi yıkamam gerekiyordu, çünkü sağ
el daima yasanın eliydi.
Sistemde harika bir birbirine bağlılık vardı. Bunu bilme­ Norma Macdonald
den, insanların cezalandırılmasını emretmiştim ve şimdi
benim sıram gelmişti, ben cezalandırılacaktım. Benden ceza ŞİZOFRENİYLE BERABER YAŞAMAK
görenlerin, beni cezalandırmaya haklan vardı. Verilen her
ceza karşılığında bir cezaya maruz kalınıyordu. Beni içine Bayan Mac Donald'ın öyküsü, bir hastanın hastaneden çıktıktan
alan bu cezalandırma Sistemi'nin mekanizmasını anlayınca sonra karşılaştığı sorunlar üzerinde odaklanmıştı.
Anormalliğe olan eğilimini kesinlikle bilen hasta, kendini bir çeşit
emirlerle daha az savaşmaya başladım.
’hassas denge' veya "ortada bir yol" güvenliliğinin monotonluğu
Bir gün, titreyerek, sağ elimin tersini, akkor haline gel­ ve normal yaşamın rutininde kaybeden bir kişi olarak tanımlar.
miş olan kömürlerin üstüne koydum ve mümkün olduğu ka­ Şizofrenik eğilimlerinde ona uyum sağlamasına yardım edebilecek
dar orada tuttum. Sistem'e karşı olan görevimi düşünerek ve değerde bir şeyler bulmaya çabalar. Endişeli, "Ya bu sallantıdan
emirler yağdırmayı durduracağını umarak, acıya dayanabil- bir yere fırlarsam?" sorusuna cesaretle şu cevabı verir: "Önemi
meyi başardım. Bu sırada, büronun şefi geldi. Çabucak eli­ yok... Dengeyi tekrar bul. Ayağını yere bas, başın bulutlarda ol­
mi çektim, görmediğini düşünerek rahatlamıştım. Ama ya­ sun. "
nılmışım. Bir anda, dummu kavramıştı, çünkü Akıl Hasta­
ları Denetleme Kurulunun doktoruna haber verdi. Bu aslında
benim kendi doktorumdu. Şizofreni konusunda anlaşılabilir bir şey söyleyebilece­
Konsültasyon'dan sonra beni hastaneye kaldırmaya niyet­ ğimi sanmıyorum; çünkü bu hastalığı çeken biri olarak hiç
li olduklarının farkındaydım; benimle alay eden nesnelerden bir zaman emin olmadım, her şeyden önce şizofreniyle be­
ve beni çevreleyen Sistem’den bahsettim; çünkü bunlar be­ raber yaşadığımdan emin değildim.
nim bir parçam haline gelmişlerdi. Yalnız yanma öyküsünü Bu konudan haberi olan bir arkadaş bana şizofreni hak­
anlatmadım, aldığım emirlerden de bahsetmedim çünkü kında bir makale yazmamı önerinceye kadar, böyle bir rahat­
bunları hiç bir zaman tam olarak kabullenmemiştim. sızlığım olduğunu bile bilmiyordum. Halbuki onbir yıl önce,
Her şeye rağmen acilen hastaneye yatırılmam için yeterli bir akıl hastanesinde on ay kaldım; orada psikoanaliz yapıldı
nedenler vardı, zaten olmasa da hiç değilse bir kuruluşa, bir ve rehabilitasyon için hazırlandım. Geçenlerde de üç yıl psi­
enstitüye kapatılmam gerekiyordu. kiyatri hemşireliği eğitimi gördüm. Benim rahatsızlığıma on
yıl önce ne teşhis konduğunu merak ediyordum. Mani - dep-
resif psikozun, paranoyanın hatta nevroz ve karakter düzen­
sizliğinin bütün belirtileri bende vardı. Hala gerçekten şizof­
ren miydim, şizofrenin hangi tipiydi, bilmiyorum ve bilmek
istediğimi de sanmıyomm. Bilmemin konuyla bir ilgisi yok­
178 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 179

tu. Bu tuhaf, alt-iist edici kişiliğe alışmam gerekiyordu ve mek istemiştim. Rekabete dayanan bu ortamda, her şey bira-
bunun bazı yönleriyle başa çıkabilmesini de öğrenmiştim. raya gelip stres yaratmaya başladı. Sonunda hastalık bana
Bu dumma bir isim takmak hiçbir işe yaramayacaktı ve bir­ bütün gücüyle vurduğu zaman, annem bir şeylerin yolunda
takım beklentiler ortaya çıkarıp durumu daha da karışık bir gitmediğini farkedip beni hastaneye yatırmak için uçakla ge­
hale sokacaktı. lene kadar Toronto'da aylarca bir cehennem hayatı yaşadım.
Mutsuz bir çocukluk geçirdiğimi, trajik bir gençlik yaşa­ Bu aylar boyunca aklım, bana karşı başkalarının duyduğu
dığımı ve bunun 24 yaşımda tümüyle akıl çöküntüsü haline hisler -sevgi, nefret, kayıtsızlık, kin, dostluk- konusunda bil­
dönüştüğünü biliyorum. Bir dizi duygusal karışıklık, dep­ giler vermişti. Bu bilgiler temelsizdi ve beni insanlarla kor­
resyon, akıl ve planlarımın ani değişmeleri, şiddetli astım, kunç ilişkiler kurmaya yöneltmişti. Fiziksel sağlığım pek iyi
ateş, nezle, genel yorgunluk gibi rahatsızlıklar bende spor sayılmazdı ve bu dummuma uyan bir işte çalıştığım için
veya sosyal faaliyetler için pek enerji bırakmamıştı. En kö­ elime hiçbir şey geçmiyordu, bu da bana başarısızlık hissi
tüsü de, devamlı bir korku ve yasaklamalar içinde yaşamış­ veriyordu. Hastalık izinlerim öylesine çoğalmıştı ki elime
tım. Bu da benim arkadaşlık kurmama imkan vermemişti. hiç para geçmez olmuştu. Çok az yiyor ve uyuyordum; çün­
Tabii bu kişiler benden daha genç veya bir açıdan daha aşa­ kü sesler bana uyumamamı söylüyorlardı. Sesler tarafından,
ğıda veya beni kanatları altına alıp hayatımı renklendirebile- ayaklarım yara içinde kalana kadar şehirde yürümeye "zorla­
cek kadar sevecen olurlarsa dumm değişiyordu. Entellektüel nıyordum" ve sonra da bir sürü anlamsız şeyler yapmamı
araştırmalar benim en güçlü yanımdı; ve bu alanda da başa­ söylüyorlardı. Yine de hayal gücüme işkence yapan o acı­
rısız olma korkusu beni devamlı bir tedirginlik ve endişe ha­ masız düşünceler dinmek bilmiyordu. Görme ve dokunma
linde tutuyordu. Sanat dalında da oldukça başarılıydım. duyularıyla ilgili halüsinasyonlar, duyma halüsinasyonlannı
Bende bir tuhaflık olduğunu seziyordum ve kolejdeki ilk canlandırmıştı. Hastane'deki sınırlamalara karşı ümitsizce
yılımda psikoloji okurken kendimde ciddi akıl hastalığı be­ bir savaş vermiş olmama karşın, biraz da ferahlama hissi
lirtileri bulmaya başlamıştım. Arkadaşlar bu fikre gülüp duymuştum çünkü dış dünyadaki isimsiz tehlikelere karşı
geçtiler ama ben aldatıldığımı hissetmeye başlamıştım. belki burada korunabilirdim.
Başkaları için yaşamın yalnızca hayal kırıklığı, yalnızlık, Şiddetli şizofreni vakaları hakkında pek çok şey yazıl­
depresyon ve bunalım demek olmadığı anlaşılıyordu. Ba­ mıştır; yanılsamalar ve halüsinasyonlar üzerinde de bir sürü
bam ben dört yaşındayken akıl hastanesine kaldırılmıştı, materyal bulunmaktadır; bu yüzden bu konulara fazla değin­
onu uzun yıllardan beri görmedim ve bunun irsi olduğundan meyeceğim. Anlatmak istediğim şey, eğer becerebilirsem,
gizli gizli korkuyordum. Annem, bu konuda konuşmuyordu, şiddetli hastalığım öncesi, sürdüğü müddetçe ve sonrasında
çünkü onu alt-üst ediyordu bunlar. Ben tek çocuktum başka yaşadığım abartılmış bir şekildeki "durumumun farkında
konuşacak kimsem yoktu. olma" halimdir. Önceleri, sanki uyumakta olan beynimin ba­
Kolej'de geçirdiğim o yıldan sonra bir yıl okul öğretmen­ zı parçalan "uyanmış" gibiydi ve normal olarak beni etkile­
liği yaptım sonra Toronto'da bir radyo akademisine girdim, memiş olan insanlar, olaylar, yerler ve fikirlerle birdenbire
hayatım boyunca rol yapmayı, oyunculuk yapmayı öğren­ ilgilenmeye başlamıştım. Hasta olduğumu bilmediğimden,
180 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 181

neler olduğunu anlamak için bir çaba göstermemiştim, fakat Böyle bir ortamda çalışmak dayanılmaz bir hale gelmişti.
bütün bunlarda karşı konulmaz bir anlam olduğunu ve Tanrı Gittikçe daha çok kendimi çekiyordum ama etrafımdaki şeh­
veya Şeytan tarafından meydana getirildiğini hissettim. Bu rin ve insanların daha da çok farkına varıyordum. Hiç tanı­
yeni ilgi kaynaklanmın üzerinde iyice düşünmenin bir gö­ madığım bu insanların gerçek veya hayali mutsuzlukları, ru­
rev olduğunu sanmıyordum; bu konuda düşündükçe gittikçe huma ağırlık veriyor, kendimi kurban gibi hissediyordum.
daha kötüye doğru gelişiyordu her şey. Yolda hiç tanımadı­ Bu durumda yanılsamalar kolayca kök salıp büyümeye baş­
ğım bir insanın yürümesi bile benim için yorumlamam gere­ larlar. Bütün dünyamın her şey hakkında işkence gibi olan
ken bir 'işaretti'. Geçen bir otobüsteki yolcuların yüzleri bey­ derin düşüncelerden oluştuğu ve bunun büyük bir acı ve bu­
nime kazılıyor, hepsi bana birer mesaj vermeye çalışıyorlar­ nalım yarattığı bir devreye girmiştim. Kısa süre sonra bey­
dı. Şimdi, bu kadar yıl sonra, ne olduğunu anlayabiliyorum. nim fiziksel olarak, sanki kızarana kadar zımpara kağıdıyla
Her birimiz, benliğimizi duyularımızdan biri yoluyla işgal ovulmuş gibi acımaya başladı. Kanayan bir sünger gibiydi.
eden uyarılarla başa çıkabiliriz. Belli bir mesafeden her sesi Gerçek dünyada bazı anlamlı kaçışlar, tıpkı bir arkadaşla
işitebilir, her nesneyi, rengi, şekli görebiliriz vs. Bu uyarıla­ konuşmayı devam ettirmek ihtiyacı gibi, bazen ferahlık geti­
rın yüzde biri bile aynı anda bize saldırırsa, hiç birimizin riyordu, ama bu her zaman olmuyordu.
günlük işlerimizi yapamayacağımız apaçık ortadadır. Öy­ Bu arada, hastaneye kabul edildiğim zamanlarda, bir
leyse, beyninin bir filtresi olmalıydı ve bu bizim bilinçli dü­ "uyanıklık" devresine ulaşmıştım; pencereye vuran ışığın
şüncelerimize gerek olmadan, gelen uy anlan ayıklayıp, yal­ parlaklığı veya gökyüzünün maviliği beni ağlatacak kadar
nızca duruma uygun olan uyanlann bilincimize ulaşmasına önemli görünüyordu. Konuyla ilgisi olanla olmayanı ayırte-
izin vermektedir. Ve bu filtre her zaman tam kapasiteyle ça­ debilme yeteneğim çok zayıflamıştı. Filtre bozulmuştu. Ta­
lışıyor olmalıydı. Özellikle yoğun bir konsantrasyona ihti­ mamen alakasız olaylar zihnimde birbirlerine bağlı görünü­
yacımız olduğu zaman. Toronto'da başıma gelen şey, bu
yorlardı.
filtrenin bozulması ve bir sürü uyarının aynı anda beynime Akıl Hastanesi'nde geçen aylarda bazı ilgi çekici olaylar
yüklenmesiydi. olmuştu, yeni bir ışık dünyasına götürecek bazı fikirler do­
İnsanlara ve yerlere yeni anlamlar vermem pek o kadar ğuruyordu kafamda. Bunlardan biri hasta olduğumu ve iyile­
da kötü değildi, yalnız işime engel oluyordu. şebileceğimi farketmemdi. -Hatırladığım kadarıyla bu fikir,
Sokak'tan geçen bir yabancının sizin ruhunuzun en derin 'deli olmayan' yalnızca alkolik olan bir hasta tarafından orta­
köşelerine kadar bilmesi huzur kaçırıcıdır. ya atılmıştı.
Ofis'te, sağ tarafta oturan kızm beni kıskandığından Ayrıca, babamın hastalığı ile benimki arasında bir bağ­
emindim. Ofis'in solunda oturan kız da benimle arkadaş ol­ lantı olmasının gerekmediğini de öğrenmiştim. Bir insanın
mak istiyordu ama ben onun hevesini kırıyordum. kadere karşı durabileceği de öğrendiğim şeyler arasındaydı.
Bu izlenimlerin doğru olması ihtimal dahilinde ama bun­ Biraz güven kazanmıştım, arkadaş edinmiştim, sosyal haya­
ları hissetmemdeki yoğunluk, bahsi geçen kızların ofisime tı tanımaya başlamış ve bazı yetişkin fikirleri ile başa çık­
geldiklerinde neredeyse havada çatlaklar yapacak güçteydi. maya başlamıştım, yani bireyin topluma karşı olan sorum­
PSİKOZ DENEYİMLERİ 183
182 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI

lulukları, bir bireyin kendi olma hakkı, kendi ilgi alanını ge­ ilgi kaynağı verdi. Beş-altı yıl bir amatör tiyatroda çalıştık­
liştirmek (ama bunu annesini, babasını veya arkadaşını tan sonra gittikçe daha çok sıkılmaya başladığımı farkettim.
memnun etmek amacıyla değil) gibi yeteneklerimi geliştir­ Tiyatro'dan böyle sıkılmamı önce kendi yeteneksizliğime,
miştim. iyi olduğumu isbat edememe korkuma bağlamıştım. Uzun
Bu dönüm noktalan yalnızca başlangıçtı, tedavi sayıl­ bir mücadele oldu, iki üç yıldan fazla bir zaman, başarısızlı­
mazdı. Bunlardan bazılarının benliğimde daha derinlere yer ğımın nedeninin hevessizlik olduğunu anlamam için bu ka­
etmesi yıllarımı almıştı. Önceleri bu yalnızca depresyonla, dar uzun bir süre geçmesi gerekti. Daha gerçek ve daha
yalnızlıkla ve intihara teşebbüsle savaşmak sorunuydu. önemli bir şey yapmak istiyordum. Şimdi ne yapacaktım, ru­
Hastane'nin güvenliliğine sığınma arzumla, benim zayıf gü­ tin ile heyecan arasında olması gereken dengeyi korumak ve
ven cilama ve özgüvenime mal olsa da,savaşmam anlamına aynı zamanda ekmek parası kazanabilmek için ne yapacak­
geliyordu. Güvenebileceğim dostlar bulmak için ve nerede tım?
güvenmemek gerektiğini öğrenmek için mücadele etmem Hala babamla ilgili önemli duygusal zorluklarım vardı.
anlamına geliyordu. Hastaneden çıktıktan sonra beş yıl süren rehabilitasyon ça­
Zamanla, en kötü hatalarımdan birinin insanları tanıya­ lışmaları sonunda annemin önlük bağlarından kurtulmayı
mamam ve onlardan ne beklemem gerektiğini bilememem başarmıştım, ama babamla uğraşmaya cesaretim yoktu. O
olduğu açıkça ortaya çıktı. da hastanede dışardan tedavi görüyordu, ben de bütün cesa­
Bu kavram, deneme ve yanılma ile, kendi içgörüme gü­ retimi toplayıp onun yanında kalmaya gittim. Bir süre sonra
venimin artmasıyla, gittikçe gelişti ve keskinleşti, öyle ki hastaneye görevli personel olarak geri döndüm, psikiyatri
yıllar sonra insanları tanımam ve davranışlarını anlamam hemşireliği öğrenmek ve hastalık hakkında somut bir şeyler
sayesinde sık sık iltifatlar duydum. öğrenerek, benim gibi hasta olanlara yardım etmeye çalış­
Buna bazen gülüyordum, çünkü self-analiz yoluyla ka­ mak ve aynı zamanda benim için bir yabancı olan babamla
zandığım içgüdülere rağmen hâlâ yargılamakta yanılıyorum tanışmak istiyordum. Çoğunlukla üzücü olmakla beraber
ve böyle olunca da yanlışım büyük oluyor. ödül alma zamanı gelmişti ve yavaş yavaş babamın "tedavi
Yaşamımı iş ve hobilerim arasında dengelemem de baş­ edilemez" olduğu konusunda doktorların haklı olduklarını
ka bir sorundu. "Normal" bir yaşam sürmek benim için im­
kabul etmek zorunda kaldım. Pek çok niteliği olan, ilginç bir
kansızdı. Monoton, rutin bir iş canımı sıkıyordu. Kadınlar
adamdı, ama hem değişmesi hem de onunla beraber yaşan­
Külübü'nden bıkmıştım. Oyun kağıtlarından, içkili partiler­
ması imkansızdı. Sonunda onunla da ipleri kopardım ve iste­
den ve top oyunlarından nefret ediyordum. Eski dostlarım
diği gibi yaşamak için evden taşındım. Herkesten çok ben,
bazen can sıkıcı oluyorlar. Bir değişikliğe ihtiyacım vardı.
tümüyle kişisel özgürlüğe duyulan ihtiyacı bilirdim.
Dengeyi, hobilerime değişikliği katarak, resim, tiyatro ve
edebiyatta yaratıcılığımı geliştirerek korudum. Sık sık, yaşadığı çevreyi ve işi değiştirmenin yasak ve
sınırlı olduğu totaliter devletlerdeki şizofrenlere neler olabi­
Tiyatro, yıllarca gündüzlerimi kurtardı, bir çok ilginç ar­
kadaş sahibi olmamı sağladı ve bana uğruna yaşanacak bir leceğini merak ederim. Benim, yaşamımı böyle devam etti­
184 AKIL HASTALARININ İÇ D ÜN YA SI PSİKOZ DENEYİMLERİ 185

rebilmemi, yalnızca sık sık yaptığım değişikliklere borçlu­ Şizofren dipsiz bilinç altında dolaştığından, benim bu ar­
yum. kadaşın acı çeken beyninde neler olduğunu bilm eye imka­
Bu merakımın şizofrenlerin hepsinin karakteristik özelli­ nım olmuyor. Bu sebeple, okuyucularımı hemen uyarmam
ği olup olmadığını bilmiyorum ama eğer öyleyse, güvenlik gerekiyor; benim yazdıklarımı okuyarak, aynı sıkıntıları çe­
ihtiyacı ve bir miktar monotonlukla, onların da bu çözümü ken başka bir şizofrene öğrendiklerini uygulayamazlar. Ben,
mümkün olmayan sorunumu paylaştıklarından eminim. Psi­ teoriler konusunda şüpheciyimdir, hatta davranışçılık ekolü­
kiyatri hemşiresi olarak geçirdiğim yıllar boyunca, benim nü de biraz küçük görürüm.
sorunlarım ı diğer şizofrenlerle paylaşıp paylaşm adığım ı Şizofrenler de benim gibi değişiklik mi yoksa emniyet mi
bilmeme imkan olmadığını anladım. Bir şizofren hiçbir ihti­ sorunuyla uğraşıyorlar mı bilemem. A m a ben hâlâ bu prob­
yacım veya isteğini açıklayamaz, öylesine iletişimden yok­ lemi çözümlemeye çalışıyorum; Kanada'nın hareket özgür­
sundurlar. Bazen bir içgüdü kıvılcımı beni bir hastanın so­ lüğüne şükürler olsun, bazen merakımın beni sürüklediği ye­
runlarını veya davranışlarını anlamaya yöneltirdi, ama bu re gidip bir şeyler öğrenmeye çabalıyorum, bazen de yalnız­
pek ender oluyordu. Daha önce bu şizofreni deneyimini ya­ ca içgörüme güveniyorum.
şamamış olan bir görevlinin bir iki gün içinde hastanın so­ Doğal içgüdülerin bir şizofreni iyileşme yoluna götürdü­
runlarını çözebilmesi, öylesine keskin bir içgüdü kavrayışı
ğüne inanmak üzereyim, özellikle bu içgüdüler sağduyu ve
gösterebilmesi pek olacak şey değildir. Ben burada hisler
gerçeği ölçme yeteneğiyle birleşirse. Bu da bir başka, ilginç
alanından bahsetmiyorum; çünkü hastalarla diğer hastane
bir paradoks.
görevlilerinden daha büyük bir kolaylıkla duygularımızı
Bu hastalıkla birlikte yaşamak, birbiriyle uzlaşmayan
paylaşabileceğimden eminim. Bu hastaların korkuları ve ra­
zıtlıkları dengelemek meseledir.
hatsızlıklarını ben kolaylıkla anlayabiliyordum. Ben de bun­
İlk on yılın sonunda Zen Budizm'i keşfettim ve bunun
ları yaşamıştım. Ama iş, hastanın zihninde ne olup bittiğini
anlamaya, davranışlarının nedenlerini bulmaya gelince; her­ bana büyük faydası oldu. Hristiyanlık, hep "mutlak" üzerin­
hangi biri de, benim kadar tahmin yapabilir. Şizofrenler için de ısrar ettiğinden mutlak iyiyi elde etmek için didinmesi,
ortak bir nokta olmadığını, (bunlar halen hasta da olsalar, m utlak kötüye arkasını dönmesi beni şaşırtmış, hatta sinir­
iyileşmiş de olsalar) anlamış bulunuyorum. Şizofreni, ger­ lendirmiştir. Zamanla, yavaş yavaş Hristiyan düşüncesinin
çek dışı olayların dipsiz dünyalarında yapılan araştırmaları gösterişli, şatafatlı emniyetini takdir etmeye başlayacaktım,
ve keşifleri kapsıyor, bu bazen kontrol edilebiliyor ve yaratı­ eğer kardeşlik prensibini uygulayabilselerdi, ama m etodlan
cı düşünce şekline kanalize olabiliyor. En iyi tarafı da, derin arasında pratik hiçbir şeye rastlamayamadım. Deneyimle­
bir iç gözleme sürüklemesidir. İki kar tanesinin bile eşit ol­ rimden biliyordum ki, bir bulutun rüzgarlı bir gökyüzünde
madığı doğanın kanununa uygun olarak, iki insan da birbiri­ şekil değiştirdiği gibi, zihin de gerçekten çok çabuk değişir;
nin aynısı değildir, aynı şekilde, daha anlaşılabilir olan bi- aradığı tek gerçek, acı veren ve temel bir gerçek olmadığı
linç-üstü kısmı dahil olmak üzere, iki beyin de birbirine ben­ gerçeğidir. Zen Budizm'de, benimkinin gittiği tuhaf, yasak
zemez. yollarda dolaşan bir akıla, değer veren bir din gördüm.
186 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 187

Anlayabildiğim bir Tanrı ile karşılaştım. Bütün mesele ğini söylediler. Küçük hatalarım bana onların kesin olarak
bir yolun ortasını bulabilmek, zıt kutuplar arasında hassas haklı olduklarını ispat ettiler. Bir-iki gün yemek yemesem,
bir denge kurabilmekti. Bu kutuplar iyi ve kötü, neşe ve hü­ ya da iki üç gece uyuyamasam; geceleri rahatsız, tedirgin
zün, güven ve güvensizlik olabilir. Hristiyanlık hâlâ bana üs­ edici rüyalar görüyor, bir yorgunluk üzerime çöküyor, sesler
tün bir din gibi görünüyordu ama zayıf noktalarım da göre­ duyuyor ve en iyi arkadaşlarımın bile davranışlarından şüp­
biliyordum. Bazı kurallar koymakta ısrar ederek, insan doğa­ he duyuyorum, böylece yine hayatım cehenneme dönmeye
sını inkar ediyor ve inananları arasında çözülmesi zor çeliş­ başlıyor.
kiler ortaya çıkarıyordu. Şimdi ben, Hristiyan ve Budist yol­ îşime ve sosyal yaşamıma devam etmek zorunda oldu­
ların nasıl birleştirilebileceğini ve böylece insanlığın nasıl ğum için bu durum oldukça tehlikeli bir hale gelir. Adeta filt­
kayıtsız şartsız bir özgürlük içinde yaşamak için güven ve renin bozulduğunu hissedebiliyorum, eski ağrıların beynim­
inanç bulabileceğini, dolayısıyla akim nasıl en üst yapıcı dü­ de toplandıklarım duyabiliyorum.
zeyde çalışabileceğini ve ellerin en iyisini nasıl yapabilece­ Kısa zamanda bütün uyarıcılar aym anda hücum edecek.
ğini bulmaya çalışıyorum. Çevrem üstüme gelmeye başlayacak. Ben sinirli ve yetersiz
Hastane'deki psikiyatrlardan biri bana şöyle sordu, "Ne­ olacağım. Aklın bu durumunda, yorgunluk ve regl dönemleri
den normal olmak için bu kadar uğraşıyorsun?" önemli bir rol oynuyor. Uykusuzluk ve yüklü bir gün yor­
Şizofren olmanın, özürlü olmaktan çok daha iyi olduğunu gunluğun en belirgin sebepleridir ama can sıkıntısı en yoru­
görmeye başladım; hiç değilse aracım ve gücüm vardı. cu şeydir. Sıkıcı sosyal olayların tekrarı, eski sıkıcı konuş­
Böylesine bir akıl, kontrol edilir ve kullanılırsa, ulaşıl­ ma konulan, kasvetli rutin işler- bunların hepsi en yorucu
mayacak kadar zengin bir hayal gücüne, keskin bir içgüdüsel şeylerdir. Sesler de yorucu olabilir -ve renkler. Ben maviyi
bilinç ve geniş bir duygusal ve entellektüel deneyim yelpa­ severim ama masmavi bir odada yaşamanın düşüncesi bile
zesini anlayabilme yeteneği gibi özellikleriyle neler başara- beni dehşete düşürür. Beş yıl kadar önce hastalığım sırasın­
mazki. Belki 10 veya 20 yıl kadar sonra, aklımı şimdikin­ da koyu pembe boyalı bir daire, geçirdiğim krizi atlatmamda
den daha iyi kullanabilirdim ve sonra daha da çok yararlana­ şaşılacak kadar yardımcı olmuştu. İklimin ve hava durumu­
bilirim. nun da sağlığım üzerinde etkisi olduğunu sanıyorum. Esas
Yıllar süren iyileşme döneminde beynimde çarpışan çe­ hastalığım da, bahsettiğim kriz de Ontario'da çok sıcak ve
lişkilerin en özel, en gizli öyküleriyle dolu kocaman bir ki­ nemli yaz aylarında ortaya çıkmıştı. Geçenlerde Trini-
tap yazmıştım. Belki zamanla bu kitabı anlamlı bir şekle dad'dayken aynı şekilde bir bunalım geçirdim, toplumun kö­
sokabilirim. Şimdiye kadar pek az kararım kullanışlı, pratik tü yönleri ilgimi çekmeye başladı ve "kader"in o aşina çeki­
oldu; bakalım bunu başarabilecek miyim? mini hissettim. Neyse, iklim yüzünden daha fazla hastalan­
En kolay şey, belki de bu hastalığın kesin olarak fiziksel madan, oradan döndüm. Ülkemin soğuk, kura ve yüksek
faktörler üzerine geliştiğini bilmektir. Ben hastanedeyken yaylalarına dönünce, iki saat içinde aklım başına geldi ve
doktorlar bana eğer sağlıklı kalmayı umuyorsam, üç öğün başımdan bir ağırlık kalkmış gibi hissettim. 2000 fit yük­
yemek yemem ve her gece en az sekiz saat uyumam gerekti­ seklikte, gerçekten bir ağırlık kalkmıştı başımdan! Genç ne­
188 AKIL HASTALARININ ÎÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 189

şeli ve umursamaz olmuştum. Basıncın, gerçekten ruh hal­ da bir iki gün dinlenerek çözümleyebiliyordum.Yıllarca, se­
leri üzerinde kesin bir etkisi var. kiz veya oniki haftada bir üşüttüğümü veya midemi bozdu­
Bu sağlığı korumak işi göründüğü kadar kolay değil. ğumu söyleyerek izin almak zorunda kaldım. Bir gün gidip,
Yıllardır, en yakın arkadaşlarım bile bunu ciddiye alma­ "Ben bir akıl hastasıyım ve bir gün yatmaya ihtiyacım var,"
mışlar. Bir kalp hastalığım veya şekerim olsaydı anlayacak­ diyebileceğim bir günün gelmesini hep hayal etmiştim. As­
lardı ama fazla çalışmanın, uykusuzluğun, çok içmenin vs. lında bu geçerli bir nedendi ama gerçeği söyleyince neler
nasıl olup da akıl hastalığını etkilediğini anlamıyorlardı. Bir olabileceğini düşünebiliyor musunuz?
kaç daveti reddettiğim için adım anti-sosyala çıkmıştı. Bazı Yürüyüş, aklım ve vücudum için çok yararlıydı. Duygu­
kişileri, projelerine yardım etmediğim için kızdırmıştım, lan ortadan kaldınyor ve rahatsız beyni bir süre için dinlen­
fazla enerji sarfetmemem gerektiğini anlamıyorlardı. Sıkın­ diriyordu; aynı zamanda vücut için bir egzersiz olduğundan
tının beni hasta ettiğini söyleyince, bu davranışı "çocukça" iştah açıyordu. Şehirde yürüyecek yerlerin bu kadar az olma­
buluyorlardı. sı beni dehşete düşürmüştü. Modem dünyanın hemen her
Yaygın bir teori de, şizofrenlerin sık sık iş değiştirmele­ yönü benim hasta yanımı rahatsız ediyordu; asansörler, oto­
ri ve belli bir plan olmadan sık sık taşınmalarının sebebini, mobiller, trafik ışıkları, neon ışıkları, gürültü, hız — bunla-
onların gerçekle yüzleşemeyip durmadan kaçmaları olduğu­ nn yüzlercesini sayayabilirdim. New York'taki Idlewild Ha­
dur. Bunun çoğunlukla doğru olduğunu inkar edemeyece­ vaalanında aç ve yorgunken gözyaşlarımı tutamadım. Aynı
ğim, ama her şeyin bundan ibaret olduğuna inanmıyorum. şey bir telefon santralinde yalnızken başıma geldi. Bir şi­
Yapımda doğuştan bir göçebe ruhu olabilir ama hiçbir işi zofrenin bugünün dünyasında kır hayatının yalınlığını düş­
asla onu bitirmeden bırakmadım. lemesi ve böyle bir yaşama şansı eline geçirirse öğrenme ve
Sağlığımı koruma kampanyamda, yiyeceğe bir servet değişme dürtülerini tatmin edebileceğini sanması gerçek dı­
harcamak zorunda kalmıştım; çünkü içgüdümün ne yemeye şı bir hayaldir. Karmaşık bilimsel araçlarla, teker teker başa
ihtiyacım olduğunu söyleyeceğine inanıyordum. çıkmayı öğrenmeye ve bunlara hakim olmaya çalışmak ise
Bazen bir çukulata, bir portakal veya bir biftek -işte şüp­ realistçe bir davranış olur.
helerin yokolduğu ve hayatın yeniden yaşanmaya değer gö­ Şimdiye kadar, yürümek yasa dışı değil henüz, ayrıca ya­
ründüğü bir akıl sağlığı için ihtiyacım olan şeyler bunlardı. pacak ev işleri var veya izin verilirse yemek bile pişirebilir.
Pansiyonlardan taşınmıştım; çünkü komşular sağlıklı biri­ Örgü örmeyi ve dikiş dikmeyi oldukça ucuz uğraşlar olarak
sine neden beş altı saatlik uykunun yetmeyeceğini anlaya­ görmüşümdür ve bu tip monoton işler uçuşan fikirleri ka­
mıyorlardı. Fazla yorulduğum zamanlar, işten "hasta izini" famda tutmama ve bunları bir düzene sokmama yararlar. Ge­
alıyordum. Beklenmedik durumlarda kullanabileceğim ye­ rekli görürsem, bir iş üzerinde saatlerce konsantre olabilirim
dek iç enerji stokum yoktu. Bir iki gün sessizce yatmak ve ve bunun kesintiye uğramasını çok tehlikeli bulurum.
çorba veya hafif bir şeyler yemek, benim hassas fiziksel Eğer "havamda" değilsem bu gibi işler bana sıkıcı ve ha­
dengemi yeniden bulmama ve akıl gücümün yeniden canlan­ yal kinci gelir. Okuma yeteneğim de havama bağlıdır. Yıl­
masına yetiyordu. İş hayatındaki stres, sıkıntı ve sorunları lar geçtikçe mh halime (havama) gittikçe daha çok hakim ol­
PSİKOZ DENEYİMLERİ 191
190 AKIL HASTALARININ IÇ DÜNYASI

mayı öğrendim ve artık şimdi onlar benim efendim olmak­ masına sevinmişimdir, ama beynimin tekrar uykuya dalma­
tan çıktılar; ama deneyimlerim onlara tamamen hükmetme­ sını istediğim zamanlar da olmuştu. Çünkü her an tehdit al­
nin anlamsız olduğunu gösterdi. İçgüdülerim beni yeme, iç­ tındayım. Fiziksel sağlığımın bozulması, çok fazla baskı,
me, çalışma ve eğlenme konularında olduğu gibi, hobileri­ 'iyi' yanıma ilginç göründüğü için üzerime aldığım bazı so­
me de yöneltti. rumluluklar ve tekrar vadiye atılabileceğim ihtimali. Yine bir
Yaratıcı dürtüler, kritik dönemler ve dinlenme devreleri­ akıl hastahanesinin bodrum katındaki koğuşunda bir koltuğa
min doğal dönemlerine güvenim olmasaydı hayatıma anlam oturan anlamsız bir varlık mı olacaktım, yoksa hastahane du­
kazandıran yaratıcı davranışlarım ortaya çıkmazdı. varları dışında modem bir dünyada yerimi bulabilmek için
Kendi araçlarını kullanarak aklımın kendi kendisini iyi­ ilerleyecek miydim? Bir salıncak gibiydim.
leştirebileceğini hissediyorum. Tek tehlike, içgüdünün man­ Bu korku içimde kabarınca, şunu düşünmeliyim:
tıktan uzak yönlere sürüklemesidir. Bir başka sorun da den­ "Ya salıncaktan düşersem ne olacak? Önemli değil. Boş­
ge meselesi. lukta oyun oynuyorum. Bak, akıl kendi denetimiyle hareket
Geçmiş yıllarda başıma gelen en cesaret verici şey, nor­ edebiliyor. Dengeyi tekrar bul. Ayaklarını yerde ve başını
mal, daha önce "mescalin" veya "lyseijik asit" almış olan in­ bulutlarda tutan o hassas psikolojik dengeye yeniden kavuş.
sanlarla konuşabilmem ve onların benim akıl hastalığı ma­ Bir şizofren ancak böyle yaşar."
ceralarımı aptalca şeyler sormadan veya inanmamış görün­
menin güvenliliğine sığınmadan dinlemeleri ve kabullenme­
leriydi.
Şizofreni bir yalnızlık hastalığıdır ve arkadaşlar çok
önemlidirler. Kendime inanmama yardım etmeleri için ger­
çek arkadaşlara ihtiyacım olmuştu; özellikle kendi aklım­
dan şüphe ettiğim zamanlar beni överek cesaretlendirmek ve
nasıl çalışıp nasıl oynanacağını kendilerini ömek göstererek
öğretmek için gerekliydiler. Psikiyatri alanında çalışanların
LSD'yi keşfetmeleri benim arkadaş çevremi genişletmişti.
Şizofreni'yle beraber yaşamak cehennemde yaşamak ola­
bilir; çünkü bu hastalık insanı bugün çoğunluğun izlediği ya­
şam tarzından uzaklaştırır, ama başka bir açıdan bakılırsa,
gerçek bir yaşam olabilir; çünkü sanat ve eğitimde başarılı
olunabilir, insanları daha iyi anlamaya ve sevmeye yöneliktir
ve bu dikkat, özen isteyen bir yaşamdır, sanki daha önce
kimsenin ayak basmadığı bir bölgedeki kâşifmişsiniz gibi.
Çoğunlukla, onbir yıl önce hastalığın "uyanmama" neden ol­
PSÎKOZ DENEYİMLERİ 193

rafından üç kere dolaştıktan sonra daha önce orada olmayan


giriş kapısı ortaya çıkıverdi.
İçeriye girince, uzun bekleyişimiz sırasında doktorla en
Mary Cecil iyi nasıl başa çıkabileceğimizi tartıştık. Doktor, esmer, ka­
ranlık yüzlü ve şeytana olağanüstü bir benzeyişi olan bir
AYNADAN BAKIŞ adamdı.
"Sana deli derler", diye arkadaşım beni uyardı, "buna bir
Birçok akıl hastalığı öyküsünün en belirgin özelliklerinden birisi, kelime söylersen sana deli damgası vumr. Adam benim ka­
çevreye ve hastanın kendisine karşı yönelttiği mizahi görüştür. Bu dar kötü. Belki daha da kötü."
"deliliğe" eşlik eden bir çeşit akıllılıktır. Mary Cecil'in espri an­ Aceleyle bir başka doktora geçtik. Yüzü öbüründen daha
layışı doğrudan psikiyatri tedavisinin za yıf noktalarına yöneliktir. iyiydi ve ilk bakışta hoşlandım. Rahat bir havası vardı. Bu
"Tedavi" sistemine düşmanlık duyuyor ve aynı zamanda okuyucu­
randevu için günlerden beri beni zorlayan ve ondan bahse­
nun ilgisini ve sempatisini kazanıyor.
dersem beni öldürmekle, yoketmekle ve delirtmekle tehdit
Öfke, kınama ve içe dönüş genellikle böyle yayınlanabilir bir do­
küman halinde görülmez. eden şeytan-arkadaşım birdenbire somurttu ve bir şeyler
Mrs. Cecil'in, psikiyatrik deneyiminden sonra katıldığı bir yemeği homurdandı:
anlatma şekli özellikle ilginizi çekecektir. Deliliğin tartışıldığı bir "Eh, ona istediğini söyle. Sana nasıl olsa inanmayacak,
konuşmanın ortasında, birden bire tıp adamlarının ikinci elden neden kaygılanayım ki?"
bildiklerinden çok daha fazlasını bildiğini farkeder. Ve şöyle ya­ Böylece sıcak kanlı doktora, yine de biraz temkinle her
zar, "bu zeki bilim adamlarının tam tanımak istedikleri insan­ şeyi anlattım. "İşte böyle" dedim "bütün gün ve bazen gece­
dım. "
leri de her tarafa, baktığım her yere afişler asmaktan başka
Hastalığı konusundaki açık kalpliliği, bu konuda konuşmaya is­
bir şey yaptığı yok, delireceğimi söylüyor."
tekli olması ve bu durumu yaşamının bir parçası olarak kabul et­
mesi diğerleri tarafından şaşkınlıkla karışık sıkıntıyla karşılan­
Bir şey beklercesine durakladım.
mıştı. Ama Mrs. Cecil'in en üstün olduğu ânı, "her şeye rağmen "Deli olduğunuzu sanmıyorum", sıcak doktor rahat bir
'birisi' olduğumu hissetmiştim" diye tanımlaması kendinden gurur edayla böyle dedi.
duyduğunu gösterir. Bir kişinin gurur duyduğu konu deliliği olsa Bu tam benim duymayı istediğim şeydi. Ama doktorun
bile bu po zitif bir düşüncedir. yanında oturan tek kollu kadın dikkatimi çekti. Doktor un ne­
ler yazdığını görmek için uzanıp baktı, sonra ciddi ciddi ba­
na baktı. Ona ara sıra gülümsemeye çalışıyordum ama o hiç
Önce bir hastanedeki 'dişandan gelip tedavi gören' hasta­ gülmedi. Sıcakkanlı doktor:
lar bölümüne giderken yanımda geveze bir şeytan bana eş­ "Bir süre için hastaneye gelmeye ne dersin; çünkü senin
lik ediyordu. Oraya nasıl varabildiğimizi bilmiyorum; çünkü sinir bozukluğun var sanıyorum," dedi.
vızıltılı bir sesle beni durmadan yanlış yönlere yöneltmek NNe güzel ifade etmişti! Eğer akıl hastalığı deseydi, ona
istiyordu ama sonunda gideceğimiz yeri bulduk. Binanın et­ asla güvenmezdim. Şeytan-dostumla hep pazarlık ediyor­
194 AKİL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 195

dum, o benim sinirlerimi bozabilirdi ama delirtemeyecekti. dayanılmayacak gibiydi ve notaları sprey halinde püsküren
îyi zamanlarında her iki halde de üzüldüğünü, bana kötülük büyük harflerden okumak zorundaydım. Flütümü inatla üf­
yapmak istemediğini söylerdi, ama eğer böyle davranmazsa lerken gelen bütün mesajları yok ettim, böylece aramızda
geldiği yerde aptal durumuna düşermiş. Herkes onunla alay şöyle bir tartışma sürdü, gitti:
edermiş. Kötü zamanlarındaysa elinden gelenin en kötüsünü "Seni elime geçireceğim!"
yapmaktan sakınmazdı. "Pöf! Sen yoksun.
Neyse, ben de bir hafta daha denemek ve kendimle müca­ "Göreceksin, bak!
dele etmek istediğimi söyledim. Doktor da olur dedi ve bana "Yalnızca uy durak bir hayal."
iyi şanslar diledi. Tek kollu hanıma son bir kez gülümseme­ "Öyle mi? Zavallı aptal, bütün deliler akıllı olduklarını
yi denedim ama bana bir pencereden içerideki dağınık odaya zannederler. Yine tuzaklarımdan birine düşüyorsun."
bakar gibi bakıyordu. Kendi şeytanımı kendim çıkartmak Bu noktada beni alt etmişti. Kendimin deli olduğunu dü­
istiyordum; çünkü bu it durmadan, ümitsiz hayat kavgama şünmeye devam etmeyi istemeye başladım.
burnunu sokuyor ve tükendiğimi söylüyordu. Bir gece geç vakitte beni gerçekten korkuttu. Beş dakika
Haftanın büyük bir kısmını savaşarak geçirdim. Bu cins­ sonra ölecek miyim, yoksa on dakika içinde çıldıracak mı­
ten bir işkenceye karşı kulakları tıkamanın bir yolu yoktu. yım, bilemiyordum; ama her ne olursa olsun acele hastaneye
Ama ben her sabah kulağımın dibinde vızıldayan tehditler gitmeye karar verdim. Doktorumu aradım ve haber verdim.
ve uyarılarla mücadele ediyordum, alış veriş yaparken bile. Küçük yaşımdan beri yetiştirilme tarzımdan ötürü böyle
Sonunda eve yorgun argın ama galip olarak dönerken, küçük sinir bozuklukları geçirirdim ve bir genel pratisyenin
birden bir ses çınlardı: bunu teşhis etmekte çekeceği zorlukların farkındaydım.
"Ya, ekmek almayı unuttun!" Ama oldukça başarılıydık ve sıcakkanlı doktoran yeri dolu
Aslında, hafta bitmeden yenildiğimi anlamıştım ve çaba­ olduğu için bir hastanenin bakım koğuşuna gittik. Yolda, şa­
larım azaldığı anda, saldırı şeytani bir hal almıştı. Repertu­ şılacak kadar sessiz olan arkadaşıma çalım satıyordum, ona
arındaki her işkenceyi kullanıyordu -dır dır etmek, başımın cadı bile demeyi göze aldım -bu kelimeyi bir hakaret olarak
etini yemek, tatlılıkla kandırmak, pohpohlamak, acımasız kullanmıştım.
şeyler söylemek gibi. O fısıldayan öğütlerin kurnazlığı! Şu­ Ama hastaneye varınca ve dirseğimizden tutularak içeriye
nu veya bu aptalca şeyi yaparsan benden kurtulacaksın ve götürülüp, tırnağımızı kestiklerinden ve baştan ayağa mua­
bu öğüdü hevesle yapınca da -sevinçten havalara uçuyordu! yene edildikten sonra müthiş bir huzursuzluk hissi duydum;
İnsan kendini ne kadar salak hissediyordu! bu 'o'nun bir işaretiydi.
"Ama neden benim sözümü dinledin?" diye bu Allah'ın "Yine kandırdım!" diye bağırdı, "işte şimdi bu işi becer­
cezası her seferinde sorma yüzsüzlüğünü yapıyordu. Sanki din! Seni burada damgalayacaklar!.”
benim tercih hakkım vardı da! Boşboğaz domuz beni bütün gece uyutmadı; homurda­
Daha önce senfoni orkestrasında çalıştığım halde, bir nan, karışık koğuşta. Sabaha doğra, ilerdeki yataklardan bi­
mmba orkestrasının çalışmalarına katıldım. Ama gürültü rine gerçekten şiddetli bir vaka getirdiler; radyo oyunların­
196 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 197

daki gibi çığlıklar atıyor, gıdaklar gibi gülüyordu. Benimki Herkes bir koro halinde, "evet, bir yargıç olmalı," diye
burnundan soluyarak, çatal tırnaklım, radyo çalıyor, senin de mırıldandı."
sonun böyle olacak" dedi. Bize belge verebilmeleri için üç doktomn olması gerekti­
Bu hale düşmek düşüncesi acı veriyordu bana ve hemşi­ ğini belirtince, neşeyle bunu halledeceklerini söylediler. Sı­
relere en olmadık kelimelerle bağıran yeni hastaya bakamı- ram geldiğinde, korkudan hasta olmuştum. Psikiyatr soğuk
yordum. bir adamdı. Acımasızca şöyle dedi:
Sabahleyin koğuş doktorunu gördük. Cheslıire kedisi su­ "Kendini aptal yerine koymuşsun, değil mi?"
ratlı, babacan bir adamdı. Bizi büyük bir şaka olarak görü­ "Evet, öyle oldu."
yordu ve onun ne zaman ciddi olduğunu anlayamazdınız. "Gerçekten tuhaf davranmışsın, değil mi?" diye gürledi.
Ona nasıl bir deli olduğumu anlattım. Bu tam benim arkadaşın stiliydi ve hemen somşturmaya
"Kendini bir akıl hastanesinde bulacaksın," derken mutlu o da katıldı, böylece ikiye karşı tek kalmıştım.
mutlu gülümsüyordu. "Öyle oldu" diye tekrar, tekrar kabullendim.
"Hayır" diye düzelttim, "yalnızca sinir bozukluğu", gü­ "Ailen seni yarın götürecek, ileride davranışlarına dikkat
lümsemesi beş santimetre daha genişledi. etsen iyi olur. Biraz da onların duygularını düşün."
"Kendi isteğinle gitmezsen, sana deli belgesi verirler." "Bir sonraki!"
Bizim Cheshire kedisi bile sinmişti ve şaşkın bir halde
"Peki, peki" dedim çabucak, bu belki de bir şaka değildi.
kapıya doğru yürüdüm. Beni dışarı atıyorlardı. Benim hasta
"Demek müzisyensin" dedi, yüzü neredeyse gülümse-
olduğuma inanmamışlardı. Ne yapacaktım? Benim başarı­
mekten ikiye bölünecekti. "Ben de Bach'ı severim. Öyleyse
sızlıklarımı şeytanca bir zevkle izleyen arkadaşım bile endi­
ben de senin kadar deli olmalıyım, değil mi?"
şeli görünüyordu ve tekrar o sıcakkanlı doktora gitmemizi
Ben de ağzımı biraz genişlettim (yani gülümsedim.) Bu
önerdi. Gittim ama kimse cevap vermedi. Yalnız, koğuş
bir şaka mıydı, yoksa değil miydi? Bu problem, benimkiyle doktoru temkinle etrafına bakındı ve gülümseme cesaretini
beni bütün bir gün meşgul etti.
gösterebildi.
Ertesi gün öğleden sonra hepimiz kumla çıktık. Şeytan­ Bütün gece, imrenerek diğerlerinin deliliklerini, birdenbi­
lar, her şeyi bildiklerini söylemelerine rağmen, bazı nokta­ re haç çıkararak veya yerde çıplak yatarak veya kendi ruhla­
larda şaşılacak kadar cahildiler, onun için kuyrukta yanım­ rıyla yüksek sesle konuşarak ispat etmelerini seyrettim. Ama
da duran yaşlı hanıma bu kumlun ne demek olduğunu sor­ bunları gördükçe gittikçe daha çok utanıyordum. Bir süre
dum. Bana belkemiğine bir çiroz saplandığını söyledi. Çok yüksek sesle ağlamayı denedim ama yeterince olağanüstü bir
üzüldüğümü söyledim ve aynı somyu biraz ilerideki hayal gösteri olmadığından kimse farkına bile varmadı.
dünyasında yaşıyor gibi görünen bir kıza sordum. Evde yaşamak büyük bir gerginlik yaratıyordu. Ailem
"Bize ne yapacaklarına karar veriyorlar," diye anlattı. için çok üzülüyordum -annemin kaygılanması, babamın sı-
"Bir psikiyatr, koğuş doktom ve tabii ki bir de yargıç 'fçılıp utanması. Durmadan normalmiş gibi davranmaya çalı­
var." şıyordum ve şeytan bana susma cezası verdiği zaman da
198 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 199

kimsenin farketmemesi için yatağımda kalıyordum. Bu şe­ Yandaki yatakta yatan kız, içinde bulunduğumuz koğu­
kilde geçen bir onbeş gün sonra anneme sıradan bir şey söy­ şun karma olduğunu söyledi. Buradaki bir takım tuhaf şey­
ler gibi, sıcakkanlı doktora telefon etmesini rica ettim ve leri kabullenmiştim -her şeye rağmen bizim de bazı metod-
onun çalıştığı bir hastaneye gittik. Annem, Doris Teyze'den lanm ız vardı- fakat aynı koğuşta erkeklerle kadınların bira-
hiç bahsetmedi. rada kalması bohem havası veriyordu. Benim arkadaşla ta­
nıştığımda, küçük bölmeler olduğunu veya ortada bir perde
-II- asılmış olabileceğini söyledi. Biraz daha kurnaz olsaydı, be­
nim esas geceliğimi düşündüğümü bilebilirdi; okul yılların­
dan kalma eski, güve yeniği dolu bir gecelikti bu ve çok kı­
Akıl Hastanesi'nin bir çeşit resepsiyon koğuşunda geçir­
diğim iki haftadan sonra doktora, hiçbir şey yapılmadığın­ saydı.
Bu şüpheli şöhreti olan koğuşa bir akşamüstü çıktım,
dan yakındım. Durumun âcil olduğunu farketmiş gibi gö­
iki kişiden başka bütün hastalar "Meşgale Terapi"sine git­
rünmüyordu. Cehennem'den gelmiş bir iblisin ellerinde çare­ mişlerdi. İki yatakhanenin arasındaki ortak odaya girdim ve
siz, aciz öylece dumyordum ve her an her şey olabilirdi. orada iki kadın gördüm. Birisi koltuğa çömelmiş oturan çok
Bizleri Meşgale (uğraş) Terapisine veya çimenliklere yolla­ genç bir kızdı. İfadesinin garipliği kanımı dondurdu, öbürü
yan hastanenin hiç telaşı yoktu, rahattı, huzurluydu. Bazen bir radyatöre dayanmış ağlıyordu. Ona bir sigara uzattım
birisi seçiliyor ve kan testi veya bunun gibi saçmalıkları uy­ ama o bir bardak su istedi. Mutfağa koştum, orada her iki
gulanıyordu. cinsten de hemşireler ve bir rahibenin olduğunu sevinçle
Ama biz burada sizin için önemli şeyler yapıyoruz" gördüm.
doktor ciddiyetle böyle demişti ve bir an ona neredeyse ina­ Saat dörtte, bir insan seli gürleyerek içeri geldi. Sayılan
nacaktım ama bunun çocukça bir avutma olduğunu anladım. ve yüzlerine deliliğin damgası gibi vurulmuş olan haykırış­
Doktor monoton bir sesle devam etti: "Aslında sana bazı iğ­ ları, içimde artakalmış olan güven kırıntılarını da yoketti.
neler yapacağım. Başka bir koğuşa nakledileceksin." Çay'dan sonra bazı iğnelerin yapılacağını söyleyen bir ha­
Sora sormanın zaman harcamak demek olduğunu öğren­ nım doktor gördüm.
miştim. Psikiyatrlar esrarlı bir havaya bürünmeyi seviyorlar­ Yatma zamanı gelince erkekler bir yatakhaneye, kadınlar
dı. Bu koğuşta bazı hastalar zaman zaman patlak verip, çı­ da diğerine girdiler, bu soran böylece halledilmiş oldu. Bir
kış yapıyorlardı. Benimki, iyi zamanlarında beni teselli et­ hemşire yataklann yanına gelerek takma dişleri ve gözlükle­
meye çalışıyordu: "Seni bu derece dehşete düşüren şey, rimizi istedi, ben de her ikisi de olmadığı için kendime kız­
yalnızca yetiştiriliş tarzın" diyordu ama bunun da pek yararı dım. Bir köşede, hastanın teki anlamsızca, okuma gözlüğün­
olmuyordu. den ayrılmamakta direniyordu. 'Onları yiyeceğimi mi sanı­
Bazı azgın, şamatacı hastaları dışarıya sürüklediklerini yorsunuz?’ diye sordu. Başka hemşireler de çağrıldı, arala­
farkettim. Fısıltı dedikodularına göre bunları, 'Villa' adı ve­ rında iki iri yarı adam vardı ve hepsi yatıştırıcı bir sesle ko­
rilen bir zindana götürüyorlarmış. nuşuyordu. Ama yine de gözlükler burnunun üstündeydi ve
200 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 201

kitap da dizlerinin üstünde açık duruyordu. Gece Hemşire­ Birisinin, tamamen önünü mü, yoksa arkayı mı açık bı­
si ne ve Başhemşire’ye üç aydır hastanede olduğunu, her se­ rakmak gerektiğine karar vermesi gerekiyordu. Ama o sıra­
ferinde gözlüğünü sakladığını ve şimdiye kadar kimsenin larda en önemli sorunlarımız bunlardan ibaretti. Benim şey­
farketmediğini söyledi. Sonunda, eğer bu kadar çocukça dav­ tan arkadaş somurtuyordu, keyifsizdi, o iğnelerin ne işe ya­
ranmakta inat ediyorlarsa, gözlükleri o uyuduktan sonra do­ radığını anlayamamıştı ama yine de her zamanki gibi "bu­
labından alabileceklerini söyledi, patronlar çıktıktan sonra gün yardım edici günümde değilim" dedi. İyi ama şeytanlar
etrafına bakınıp ellerini çarptı, 'Bunlar bizi deli mi sanıyor­ ne işe yarıyorlardı? Bu komik geceliği, bağlarını, dikişlerini
lar?' diye sordu, sonra da cevabını kendisi verdi; "Eh evet, inceledim ve sonunda başkalarına bakıp, onlar gibi giyin­
tabii ki öyle sanıyorlar." dim.
Tam yatağa girerken üzerinde 'Villa' yazılı bir çarşaf gö­ Bir hemşire oradan oraya elindeki tepside bir kaç şırınga
züme ilişti. Ağzımda tuhaf bir tad vardı. Hileyle yanlış bir taşıyarak dolaşıyordu. İki popoyu delerek, sonra birkaç si­
yere mi getirilmiştim? Kalbim çarparak, pencereden baktım lah daha getirmek için çıktı. Beni en sona bırakmıştı. O za­
ve tek başına duran küçük bir bina gördüm. Yanımdaki ya­ mana kadar öylesine heyecanlanmıştım ki ikinci iğnede göz-
takta yatan kadın, "Orası Villa" dedi. yaşlarımı tutamadım.
Hemşire neşeyle gülerek, "kısa zamanda bu koğuştan
Sabahleyin çay fincanlarının şıkırtısıyla uyandım, sonra
yüzerek çıkacağız" dedi. Burada gerçekten tuhaf şeyler söy­
koşuşturan ayak sesleri, orta masaya yığılan battaniyeler,
kauçuk şiltelerin yumuşak sesleri... lüyorlar.
Panjurlar kapanmıştı ve her yatağın etrafına perdeler
Bir önceki gece boyunca şakalaşan hastalar sessizdiler.
konmuştu. Işıklar söndürülmüştü. Daha yeni uyanmıştık,
Yatak komşum ensülin tedavisinde mi olduğumu sordu.
her halde uyumamızı beklemiyorlardı. Ama doğm davran­
Yorgun bir sesle sanmadığımı söyledim, aslında bu Ayna mak çok önemliydi onun için kararlı bir şekilde gözlerimi
kuruluşta insan farkına bile varmadan herşey olabilirdi. kapattım. Gözlerimin önünde çılgın küçük şekiller dansedi-
Kız, "tedavi" diye açıkladı. yordu. Uyumaya çalıştıkça işkence gören yüzler gözümün
"Bu da iğneler gibi mi?" önünde sallanıyor ve benim şeytan - arkadaş da durmadan
"Evet" diye başını salladı, "biran önce fırlayıp yıkan, beni uyutmayacağını söylüyordu. Yarım saat bu işkenceyi
sonra sana ensülün yatağı nasıl yapılır göstereyim" dedi. çektikten sonra yandaki yataktan korkunç bir çığlık koptu.
Gittikçe daha çok meraklanıyordum. Şeker hastalan ko­ Hızla çarpan kalbimin ve benimkinin sesinin arasından ne
ğuşuna mı düşmüştüm? Kalabalığı izledim ve onların yap­ olduğunu duymaya çalışıyordum. Yan yataktan homurtular
tıklarını yaptım, ne kadar sakin ve akıllı olduğumu göster­ geliyordu. Koğuşun karşı tarafından tren düdüğüne benzer
mek için de hiç soru sormadım. Yataklarımızdan çarşaflan bir ses geldi. Bana saatlerce gibi gelen bir süre yatakta hiç kı­
çıkardık, onların yerine masadaki kauçuk yatak ve battaniye­ pırdamadan yattım, hava tuhaf çığlıklarla dolmuştu. Yatak­
leri koyduk. Birisi bana bir gecelik verdi ve kendiminkini lardan kıvranan kurbanların sesleri geliyordu. Bunlar, neyin
dolaba koymamı söyledi. Bu gecelik bir tuhaftı. — ................ kurbanıydılar?
202 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 203

Perdelerin arasından hanım doktoran gazetesini okudu­ diyorlardı. Uykudayken komaya giriyorlardı ve onları bu
ğunu görebiliyordum. Bir hemşire nabızları ölçmek için do­ halden çıkarmak için uzun süre uğraşılıyordu. Bu gece
laşıyordu. Her gün bir kaç kişinin ölmesini mi bekliyorlar­ dramları korkunçtu. Gece hemşireleri her saat devriye gezi­
dı? Kaseler, kavanozlar, lastik tüpler, şırıngalar, parlak bir yor, el fenerlerini yüzümüzde gezdiriyor hatta bazen birisini
şeyler, bir sürü ıvır zıvır dolu bir tepsi gözüme ilişti. Sonra uyandırıp, "dilini çıkar" diyorlardı.
bu tepsi her yatağın yanma getiriliyor ve hastaların inlemele­ Her sabah gittikçe daha ateşli, susamış ve rahatsız uyanı­
ri, sızlanmaları iki kat artıyordu. Gözlerimi açınca saçları yordum. Bu tedaviden dolayı böyle oluyordu. Bazen ani çar­
karmakarışık bir kafa gördüm. Ağzından salyalar akıyordu. pıntılarım oluyordu. Ve sonra olan oldu. Aklım parçalanma­
Benimki hemen öttü: "Sana dememiş miydim? işte senin ya, bölünmeye başladı; bayat bir kek gibi ufalanıyordu.
sonun da böyle olacak." Böylece delilik kendini gösterdi. Nabzımı ölçmeye gelen her
Sırtımdan soğuk ter boşanıyordu. Gürültü yavaş yavaş hemşireye sıkıca tutunuyordum ama konuşamıyordum. Bü­
yatıştı. Panjurlar açıldı, perdeler toplandı, yatak masaları tün kontrolümü yitirmiştim, uğrana büyük savaşlar vermiş­
üzerlerindeki kahvaltı tabaklarıyla karşıya itildi. Gözlerimi tim ama hepsi boşunaymış. Sonra, hiçlik.
kırpıştırarak etrafıma bakındım, ister kızarmış ister tebeşir Bundan sonraki raund oldukça uzundu. Galiba yarım saat
gibi beyaz olsun her yüze bir boşluk, anlamsızlık damgası kadar sürmüştü. Sanki birisi yaşamı için mücadele ediyor
vurulmuştu. Hanım doktor yanıma geldi ve benimle konuş­ gibiydi. Müthiş kabuslar yabani hayvanlar gibi saldırıyorlar­
tu. Benimle şakalaştı, buranın hayvanat bahçesine benzedi­ dı. Göz kamaştırıcı, parlak bir platformda ensemin dibinde­
ğini söyledi.
ki canavar peşimde koşturup duruyordu. Yavaş yavaş ama
Gülümseyerek, "bir kaç gün içinde sen de uyuyabilecek­ acı vererek bu platformun dönmesi azaldı, hafif bir sallantı­
sin, bunun oldukça hoş olduğuna inanıyorum" dedi.
ya dönüştü. Öylece yattım. Vücudumda hiç bir duyu kalma­
Sonraki günlerde mümkün olduğunca çok bilgi toplama­
mıştı, kıpırdamaya gücüm yoktu. Bir süre sonra gözlerimi
ya çalıştım. Her sabah bize biraz daha fazla ensülin vererek
kırpabildim, bunu arka arkaya bir kaç kez yaptım, emin ol­
sonunda komaya sokmak istiyorlardı.
mak için. Hemşireler sanki yavaş çekimdeymiş gibi perde­
İnsanın en az otuz koması olmalıydı ve bütün gün hasta­
min önünden geçtiler; gürültüler, sesler gökgürültüsü gibi ge­
lar birbirlerine kaç komaları olduğunu anlatıyorlardı. Birinin
burnundan tüple glikoz karışımı verilmişti ve günün geri liyordu.
kalan kısmında bol miktarda nişasta ve şeker yemesi öngö­ Birden, bir parmağım kıpırdadı. Sonra ayağım. Ama ko-
rülmüştü. nuşamıyordum. içeri bakan hemşireye bir şeyler söylemek
Sizin de tahmin edeceğiniz gibi insan vücudu bu kadar istedim, ama dehşetle, anlaşılmaz sesler çıkardığımı duy­
karışık şeyleri bir anda kabul etmekte zorluk çeker ve hasta­ dum. Yatak masası itilmişti, bana geceliğimi verdiler.
lanır. Gittiğimiz her yerde büyük kavanozlarda glikoz karı­ Üstümü, hantal hareketlerle değiştirdim. Bu epeyce za­
şımları oluyordu; kriz gelirse hemen kullanılacaktı. Bazı man almıştı. Kaşığı bir bebek gibi tuttum, istediğim yöne
hastalar da gece yarısında kriz geçiriyorlardı, buna 'Tepki' gitmiyordu, ağzımı bulamıyordum. Utançla ağladım.
204 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 205

Her sabah, sıcak banyodayken -bu ensülincilerin tek ayrı­ -III-


calığıydı- canavarın pençeleri gevşer, insan gülümseyebilir
ve özgürlüğün tadını çıkarır. Sonra bir sonraki komanın göl­ Hastane'de, bir sürü yabancının önünde bile, insan kendi
gesi üzerinize düşer ve sizi bütün gün etkisi altına alır. Bu üzerinde kontrol kurmayı deneyebilir ve insanın bunu dur­
sıkıntı ve düşünceler öylesine yoğundur ki ayrıca şeytanın durduğu, gerçek kendisi olmadığı tek zaman Psikiyatr'ı gör­
sizi etkisi altına alması için yer kalmaz ve ben, bu gerçek düğü zamandır ve bu da pek sık olmuyordu.
üzerinde çalışılırsa tedavinin ve iyileşmenin sırrının bulu­ Bu aslında çok sıkıcı bir durumdu. Size hiçbir şey söy­
nabileceğini düşünüyordum. Elbette ensülin konusunda şa­ lenmiyordu. Hiç bir yorum yoktu, ona anlattığınız şaşırtıcı,
kalar yapmaya çalışıyorduk. Şokun şokundan kurtarabile­ eşsiz, inanılmaz şeylere hiç bir tepki göstermiyordu. Sanki
cek bir ek şok olması gerektiğini söylüyorduk. bunları daha önce de duymuş gibiydiler. Benim şeytan dos­
Ensülin'in devamlı kullanılması bir şey değiştirmez. Her tum da karışıklığa katkılarda bulunuyordu. Doktor'a onun
seferinde aynı müthiş duyguları yaşarsınız. Dönüşte aklı­ davranışlarını anlatır anlatmaz, hemen tarzım değiştiriyor,
nızda olan ilk şey daha kaç kere bu gidiş gelişleri yapacağı­ otoritenin tarafını tutuyordu. Çevremdeki her şeyi siyah be­
nız olur. İğne girdikten sonra, a rtık .............bunun olmasını yaz gördüğümü söylediğim an, her şeyi rengârenk yapıyor­
hiç bir şey durduramaz diye düşünürsünüz. du. Birkaç hafta nerede olduğunuzu bilmez haldesinizdir ve
Biz hastaların koyun gibi yatakları yapmamızı ve sonra mantıkla mantıksızlık arasındaki savaş beyninizde devam
içine girip öylece beklememizi görmek, içimi öfke ve acıyla eder.
Aslında en ufak bir ümidim yoktu, çözüm bulamamış­
dolduruyordu. Bu her türlü incelik ve edep kurallarına karşı
tım. Bu, şok tedavisi yapılan koğuşta, çok nazik ve ilgili bir
bir tecavüzdü. İnsan ruhunun saptırılmasıydı. İnsan sağlık
hanım doktora rastlayıncaya kadar böyle sürdü. Bir keresin­
açısından iyileştikçe, bu hakaret hissi daha kötü geliyordu.
de bana somlar soruyordu, ben de içimdeki şeytan dostla
Önceleri bunun gerçek deliler için farklı olabileceğini dü­ mücadele ediyordum; birdenbire ağlamaya başladım. Alt
şünüyordum; çünkü onlar anlamayacak ve hissetmeyecek­ kattakiler gibi umursamaz olmayan bu hanım doktor elini di­
lerdi. Fakat bir kadın vardı, günlerini neredeyse görebilece­
zime koydu ve şöyle dedi:
ğiniz bir sis içinde geçiriyordu. "İyileşeceksin, bunu sen de biliyorsun."
Belli bir amaçla yaptığı tek şey sabahlan kalmak oluyor­ Niye bunu bana daha önce kimse söylememişti? Şimdiye
du. Bir şimşek gibi hızla giyiniyordu. Bir hemşire onu tek­ kadar kötü kaderimi, bir daha eski benliğime dönemeyeceği­
rar yatağa yatırıyordu. Ona arkasını döner dönmez, Anna mi yüzlerce kez söylemiştim ama onlar hiçbir şey demeden
ayağa fırlıyor ve yine giyiniyordu. Bir keresinde koğuştaki- öylece gülümsemişlerdi.
ler sisi geçip durumu ona anlatmayı denediler, Anna'nın yü­ Hanım doktor, "yalnızca sabırlı olman gerek, hepsi bu.
zü bir an için aydınlandı. "Tedavi ?" diye tekrarladı, "bu Bir sinir bozukluğu geçiriyorsun." dedi.
günün kötü kısmı mı?." Başka bir mucize daha. Bu uçurumun kenarına aylardır
tutunmuş bekliyordum ve o, bu sözüyle beni öbür kıyıya atı-
206 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 207

vermişti. Öyle harika bir şeydi ki bu. Odayı zaferden başım Bu sırada, bir sürü zeka testi yapıyorlardı, acaip şekiller­
dönmüş bir halde terkettim. İçimdeki iti yok farzettim, onu deki mürekkep lekelerini okumamı istiyorlardı. Her zamanki
ölü olarak kabullenmiştim. gibi, ilginç bir insan olmak istediğimden bu mürekkep leke­
Bizim koğuştaki herkes hanım doktora saygı duyuyordu lerinde Freudvari bir şeyler görmeye çalışıyordum. Bir kro­
-İsyan bile. "İsyan"ı seviyordum, benim çekingenliğime kar­ nometreyle zamanlanan kafa aritmetiği bir kâbustu; çünkü en
şın on kat cesurdu ve arkadaş olmuştuk. Kitap ve şiir okur, iyi zamanlarımda bile aklımdan hesap yapamazdım. Hem
edebiyat ve sanat konusunda tartışırdı ve bir gün onun be­ unutmayın, bu aritmetiği ikimiz yapıyorduk ve hep farklı so­
nimle beraber şok tedavisine geldiğini görünce çok şaşır­ nuçlar çıkarıyorduk.
dım. Bir iki dozdan sonra hemen gerginleşmiş ve aklı dağıl­ Günün geri kalan kısmında da kaç tuğla vardı, kaç adam
m ıştı. olmalıydı diye tartışıyorduk. Sonra bu testlerden hiç bahse­
dilmez oldu, 'İsyan' zaten bunları yapmayı reddetmeyi alış­
Şok tedavimin ortalarına doğra, hanım doktoran gideceği
kanlık haline getirmişti. O hep, herşeyin nedenini ve ne fay­
haberi bir bomba gibi patladı. Bu gibi değişiklikler koğuşta
dası olacağını araştırırdı.
huzursuzluğun yayılmasına neden olurdu. Ondan sonra gele­
Yeni doktor o mürekkep lekeleri konusunda pek heyecan­
cek olan doktor hakkında kasvetli dedikodular dolaşıyordu,
lıydı. Aslında onda gördüğüm saçmalıklar, onun bu saçma­
"İsyan" ondan nefret edeceğini söylüyordu. Gelir gelmez ya­
lıkları yorumlamasıyla birleşince, bugün bile beni etkileyen
pacağını yaptı.
sonuçlar çıkıyordu. Ama o, öylesine iyi niyetliydi ki ona kar­
O güne kadar sağlık kayıtlarımızda sinir hastalan olarak şı daima kibarca davranıyordum. Söylediği herşeyi kabulle­
görülüyorduk, bir gece içinde hepimiz "depresyon vakalan" nince yüzü hemen aydınlanıyor ve mutlu oluyordu.
oluverdik. 'İsyan' öfkeliydi ve onu "depresyon vakası" yap­ Bir aylık bir şok tedavisinden sonra hâlâ düşündüğüm
maya bu hastanenin haklı olmadığını söylüyordu. tek insan oydu. O dönemde, benim şeytan-dosta son veda
Yeni doktora sevmiştim; çünkü topallıyordu ve ben çev­ konuşmasını yapmıştım ama bitirememiştim çünkü o sıra­
remdeki bir sürü insana şiddetle acıdığım bir dönemdeydim. larda müthiş komik şakalar yapmayı adet edinmişti ve yük­
Hastalar bana yetmiyordu ve topal doktorlan, zenci hastaba­ sek sesle gülmek istemiyordum
kıcıları da acıma listeme koyuyordum. Her şeye rağmen, Sonunda odanın uzak bir köşesine gidip fısıldıyor, bir
günlük şok tedavisi dehşetinden sonra "geriye dönüş"te ta­ şeyler anlatıyordu. Benim onu duymaya çalışmam çok sinir
nıdık yüzler görmek iyi oluyordu. Yeni doktor genç ve he­ bozucu oluyordu; bu sahneler onun "söyleyecek bir şey yok;
vesliydi. her şey söylendi" demesiyle bitti. Bu doğruydu. O gittikten
Çabucak yatağınıza kadar geliyor ve olağanüstü bir sora sonra, etrafımdaki boşluk çok tuhaftı ama o derece de hari­
soruyordu. Bir bakışta dosyalarımızı yutmuş olmalıydı; ka. Sessizliği hiç bu kadar çok sevmemiştim.
çünkü belirtilerimizi hep birbirine karıştırıyordu. Bu "İs­ Böylece bütün gün kendi kendime kaldım, hasta arkadaş­
yan"! daha da kızdırıyordu. Kimse ona tuhaflıklar isnat ede­ larımı sinir bozucu bulmaya başladım, yeni gelenler aynı
mezdi ve ağzına geleni söyledi. benim başlangıçta yapmış olduğum şeyleri yapıyorlardı,
208 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 209

devre - devre aynı şeyleri ve onlara acıyacak yerde ne kadar Ara sıra öbür hastanedeki sıcakkanlı doktor, o eşsiz sti­
salakça davranmış olduğumu görüp öfkeleniyordum. Gün­ liyle gelip bir kaç hastanın kafasından örümcek ağlarını bir
lük şok tedavilerinden, önceleri yalnızca korkuyordum, bu iki dakikada yok ediyordu. Kanadının altında güvende olan
korku gün geçtikçe daha kuvvetlendi ve şiddetlendi. Tam bir bizlere, artık bu ziyaretlerinin sona erdiğini ve bize iki yeni
başka doza dayanamayacağımı düşünürken, soğuk aldım ve doktorun geleceğini haber verdi. Onun yerini doldurmak için
tedavi ertelendi. Otuz komayı tamamlamam için yalnızca ancak iki doktorun gerekli olduğuna hiç şaşırmadım.
beş doz daha almam gerekiyordu. İki gün ara verdikten son­ Aslında daha sonraları, iyileşme dönemindekilerin koğu­
ra yeniden başlamayı düşünmek bile bir işkenceydi. Ertesi şunda doktorların üçer kişi olarak ava çıktıklarını öğrene­
gün karar verilecekti. Hepimiz kurula çıkacaktık. Bu her bi­ cektim. Yeni doktorlardan birisi benimle bir iki kere konuş­
rimiz için bir şanstı ve kurula neler söyleyeceğimizi prova tuktan sonra serbest giriş çıkış hakkı verdi.
ediyorduk. İsyan'm bu gibi şeylerle ilgisi yoktu. Düşündü­ Benden sıkılmış gibi görünüyordu, yine de bu teklifi üze­
rine bir süre dilim tutuldu. Buradan kesin olarak ayrılacağı­
ğünü aynen söylerdi. Ben çok politik davranmaya karar ver­
mı biliyordum. Ama bundan önce herhalde hastalığımın ne­
dim -tabii kendimi biraz zorlamam gerekecekti.
denleri iyice anlatılacak ve dış dünyaya dönmeden bir çeşit
Kuzeyli bir köylü vardı; kurnaz, barışsever bir adamdı.
zırh verilip korunacaktım. Bir süre daha burada kalmayı iste­
Piposu'nun arkasından şöyle dediği duyulurdu: "Ah, onlara
mem üzerine doktor şaşırdı, ben de "iyi görünme" rolümü
duymak istediklerini söyleyin." Psikiyatrlar neden insan psi­
biraz fazla "iyi" oynadığımı anladım. Onun için hemen, be­
kolojisini bilmiyorlar diye düşünüyordum. Dalkavukluğa
nim stoktaki sorularımı sormaya başladım ve topal doktor­
kimse dayanamaz. Bunun için sıram geldiğinde, neşeli ve dan tamamiyle farklı cevaplarımı aldım. İnsanların kendi
espriliydim, kendimle ilgili şakalar yaptım, bütün görüşleri­ aralarındaki bu çelişkiyi aklımın bir kenarına not ettim. İle­
mi yalanladım, benim şeytan arkadadaşın yalnızca hayal ride lazım olabilirdi, hiç bilinmez.
ürünü olduğunu söylerken parmaklarımı çaprazladım (bir Ertesi gün iyileşme dönemindekilerin kaldığı koğuşa ter­
yandan da bunun gerçek olmasını diliyordum) ve beni dik­ fi ettim. 'İsyan' benim için üzülüyordu. Oradan nefret edecek­
katle inceleyen bu dörtlüye ne kadar zeki olduklarını söyle­ sin, kulakları sağır edeci bir gürültü vardır ve hepsi doktorla­
dim, şok tedavisini de överek göklere çıkardım. rına aşıktır, dedi.
Topal doktor sonradan bana kararı bildirirken, memnuni­ Her gün enerjimizi tükettikleri için, gün boyu sessiz ve
yetten pes-pembeydi; şok tedavisi kaldırılmıştı. Sonra bil­ sakindik. Koğuşta yeni gelen altı kişi dışında hepimiz
giççe bütün bunları neden yazmadığımı sordu, bu işi bera­ uyum içindeydik. Yeni gelenler saralıydılar ve bizim daya­
berce yapabilirmişiz. İşte bu tam yapmak istediğim şeydi. namayacağımız kadar zinde ve şen şakraktılar.
Biraz korkutucuydu ama, insanın kişisel fantazilerine çok Yukarıdaki farfaracı kaçıkların yanına taşınıncaya kadar
yaklaşan bir şeydi. Aynı gece, topal doktor yok oldu ve ye­ bizim ’Akut’ koğuşun ne kadar entellektüel olduğunu farket-
rine başka birisi geldi. Yapılan tekliften tek kelime bile et­ memiştim. Burada her sanat dalının bir temsilcisi vardı, hat­
miyordu. ta bir felsefe öğrencisi bile aramızdaydı. Yeni koğuş babil
210 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 211

kulesi gibiydi. İsyan'ın sonradan söylediği gibi, "Bunlar ha­ Bir iki hafta sonra îsyan'da bana katıldı. Kendimi aşağı­
fif vakalarsa, gerçek delilik nasıl olur acaba?" lanmış hissediyordum. Şok'tan kendi gayretiyle kurtulmuş
Topal doktor mürekkep lekelerine ne kadar önem ver­ ve yukarıya şerefli bir şekilde çıkmıştı. Etrafına bir grup
mişse, yeni doktor da resim çizme üzerinde duruyordu. Hep­ hastayı toplamış ve benim de içlerinde olduğum bu hayvan
sinin kendilerine göre küçük manileri var. Her gün büyük bir topluluğuna konuşmalar yapıyordu. "Ruhu akıldan ayırıyor­
hevesle resim yapıyordum, bu karalamaların bir mucize gibi lar" diye söze başlıyordu. Birisi, "Dinsizler!" diye bağırdı.
gerçeği ortaya çıkaracağına inanıyordum ama yaptıklarımı 'İsyan', devam etti; "Geçen gün onlara meydan okudum. De­
kaldırıp paketliyorlar ve bunlardan bir daha bahsetmiyorlar­ dim ki: Ruh var mıdır? Ve şöyle cevap verdiler: Bilmiyo­
dı. Bir sabah, psikiyatr üçlüsü koğuşta dolaşırken, benim ruz." Bu sözün üzerine, 'Kâfirler' diye bağrıştılar. Kulak mi­
doktor önümde durdu, resmimi çabucak eline alarak gururla safiri olan yaşlı hanımların yüzleri soluyordu ve saçlarının
şöyle dedi; "Evde bunlardan yaptığım muhteşem bir kolek­ topuzlarını sinirli ellerle düzeltiyorlardı. Bazen bir doktor
siyonum var. Bir gün gelip görmelisiniz arkadaşlar." Bu be­ görününce ıslıklamalar başlıyordu, işte o zaman da İsyan
nim fırçayı son kez elime almama neden olmuştur. alayla: "Hasta mı yoksa Psikiyatr mı?" dedi.
'İsyan' koğuş konusunda söylediklerinde haklıydı. Tek Böylece koğuşta doktorlarını sevenlerle, bizim takım
konuşma konusu doktorlardı. Onları tartışıyorlar, övüyor­ arasında tartışmalar başlardı. Bir kız neşeyle sağlıklı rolü­
lar, psikanalizlerini yapıyorlar; bütün gün ve gece yarısına nü iyi yapıp nasıl çıkış kağıdı aldığını anlatıyordu. Bunu
kadar bunları konuşuyorlardı. Onların her bir nevrozu kay­ yalnız hafta sonu için belli bir amaçla almıştı. Vasiyetini
dediliyordu. Birisinin mülâkat sırasında kalemiyle oynuyor, yapmış, işlerini ayarlamış ve nehire doğru yola çıkmıştı.
diğeri bir ip parçasıyla oyalanıyormuş. Tipik bir "nekahat Ama iyi bir yüzücüydü ve akıntı ters yöndeydi. Yine de uz­
döneminde olan" hasta olmamaya karar verdiğimden, bu ko­ manları yanıltmak onu öyle gururlandırmıştı ki bunu bir da­
ğuşa nasıl bütün çekici doktorların doluştuğunu farketme- ha denemedi.
mek elde değildi.
Haftada bir içimizden bir gmbu alıp esrarengiz iğneler ve -IV-
kan testleri için götürüyorlardı. Bunların ne işe yaradığını
öğrenmeye çalışmıştık ama kimse bunu çözememişti. Bir Hâlâ "dışarıdan tedavi gören hastalar" bölümünde bana
kız bu esrardan öylesine bunalmıştı ki bir gece yemek masa­ bir yardım eli uzanacağı ve kafamda dolaşan somların, bil­
sından kalkıp, baş hemşireyi görmeye gitti. İrileşmiş göz­ mecelerin sonunda çözülebileceği umuduna sıkı sıkıya bağ­
lerle geri döndü ve bir tek kelime söyledi: "Hormonlar." lanmıştım.
Kaygılı bir sessizlik oldu. Neşeli, küçük bir hemşireyi bilgi Şimdiye kadar el sürülmemiş nevrozlarıma ek olarak çö­
almak için sıkıştırdığımda, bana esas amacın cinsiyetimizi küntü ve yıkım geçirdiğimden, dış dünyayla yüzleşme ihti­
değiştirmek olduğunu söyledi. Bu durumda deneyler boşu­ mali gerçekten korkutucuydu. Son günümde, koridorda bi­
na çaba harcamak anlamına geliyordu, zaten o sıralarda hiç­ zim doktor üçlüsünün en hülyalısı ve en yetersiziyle bir ko­
bir şey beni şaşırtmıyordu. nuşma yaptım. Beni ileride göreceğini, "hastayla teması de­
212 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 213

vam ettirme" yani Follow-up Kliniği'nde benimle ilgilenece­ kendini bir ipin ucuna sallanıyormuş gibi hisseder. En ufak
ğini söyledi sonra Covent Garden'daki yeni bale temsilinden bir yanlış hareket ve her şeyi kaybedersiniz.
bahsetmeye başladı. Bir süre kibarca dinledim, sonra sözünü Psikolojinin çok yaygınlaştığı bu günlerde hepimiz, bi­
keserek bu Follow-up Kliniği'nin tam olarak ne olduğunu linçaltını değerlendirerek elde edilen mucizevi sonuçlardan,
sordum -belki de periyodik bir kontroldü. Bir çeşit aferin, mucizevî tedavi metotlarından bahseden pek çok kitap oku­
deyip başım okşama kuruluşu. duk; oyunlar, filmler seyrettik; uzmanların konuşmalarını
"Tam anlamıyla öyle," diye neşeyle onayladı ve balenin dinledik. Bu nedenle hastaneye ümit ve güvenle gideriz. Bili­
dekorunu anlatmaya başladı. "Bu arada" diye biraz düşün­ nen sıkıntıları yaşadıktan sonra kâbusun öbür kapısından
dükten sonra devam etti, "şeytanına verdiğin isim hoşuma yeni ve arındırılmış kişiliklerimizle çıkarız. Başlangıçta
gitti. Opera'da prodüktörün verdiği isimi hiç sevmemiştim." anketleri büyük bir coşkuyla doldurur, zeka testleriyle cebel­
Yine operaya geçmişti, ama konuşması şimdi gerilerde, leşir, resimler yapar ve bütün sırlarımızı anlatırız.
fonda kalmıştı. Çılgınca heyecanlanmıştım, ruhumdan ağır Bütün bunlar o kumluşun koca göbeğine iner ve bir daha
bir taş kalkmıştı. Yanlışlıkla, büyük esrarın bir parçası çö­ bahisleri edilmez. Şüpheci bir hasta bunların istatistik ve
zümlenmişti. araştırmalarda kullanıldığını söylemişti. Bizler kobaydık.
Eve dönünce yatağa oturup kendime küfretmeye başla­ Somlara verilen klasik cevaplar ise şöyleydi: "Şey-y-y, bu
dım. Şu veya bu şekilde anlatılmış ucuz, bayağı sırlara kı­ gibi şeylerin nedenleri çok derinlere iner." Veya bazen, "Bi­
zıyordum. Hiçbir yararı olmamıştı. Beni aptal durumuna liyorsun, sen hâlâ çok hastasın." Tam anlamıyla analiz yapıl­
sokmuştu. Sonra anlatmayı unuttuğum bir şey aklıma geldi, madan kimsenin gerçekten normal olamayacağını ve iki, üç
yıl haftada beş gün psikanaliz yapılmazsa iyileşemeyeceğini
bu beni ferahlatmıştı; kendimi yeniden bir birey olarak his­
neşeyle söylerler. Bale delisi genç doktor da bana aynı şey­
settim.
leri söyledi; kendisinin bile Milli Sağlık Servisi hesabına
Sinir çöküntüsünün en kötü devresinin hangisi olduğuna
analiz olabilmek için beklediğini ve bunun çok uzun bir bek­
karar vermek zordur: uçurumun kenarından, yavaş yavaş,
leme listesi olduğundan bahsetti. Bence bu yalnızca ümitsiz
farkına varmadan içine kaymak; mürekkep gibi karanlık de­
vakalar için gerekliydi. Bu, bana o zaman o kadar çarpıcı bir
rinliklerinde bocalamak; veya karşı kıyıya çıkmak için veri­ olay gibi gelmedi, çünkü geçirdiğim bütün deneyimler "bir
len zorlu mücadele. Akıl hastahanesinin düzeninden dış aynadan görünen görüntülerdi", insanın beyninin hem için­
dünyayla karşılaşmak üzere çıkınca bu iki dünya arasındaki den, hem de beyni hiç kullanmadan gelen görüntülerdi. Yani
kontrast öylesine keskin görünür ki, uzaktan yeni bir sinir kahve çorbadan önce geliyordu ve bunun gibi bir şeyler.
krizi belirir. Bir süre, kendisinin kontrol edemediği zamanki Böylece bir parça kendinizi kontrol edebildiğiniz anda si­
halini aklına getirip evine kapanır; bu arada arkadaş ve akra­ zi serbest bırakıyorlar. Biraz havalandırmak için beyniniz­
balar da nezaket gereği hiçbir şey olmamış gibi davranmaya den çıkarttıkları bu berbat şeyi tekrar yerine en iyi şekilde
çalışırlar. Hastalık, insanın arkasında duran devasa, karan­ yerleştirmek, hastaya kalıyordu. Bu durumda müthiş bir yal­
lık bir mağara gibi bekler; sizi tekrar yutabilmek için. İnsan nızlık hissi duyuyorsunuz. İnsan hastalığını iyice anlamak,
214 AKIL HASTALARININ IÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 215

hatta bu olağanüstü atmosferin her dönemini incelemek isti­ gözünün önünden bir dizi çirkin yüzler geçer. Uykun açılır,
yor. Ancak o zaman kendini daha güvenlikte hisseder. sinirini yatıştırıp, tekrar uyumayı denersin.
Ama yardım edebilecek kimse yoktur, onun için her boş Bu çeşit belirtiler insanın cesaretini kırar. Hastalığının ne
zaman bu kaosu çözümlemek, bunu Uzmanlar'ın istedikleri olduğunu bir kere öğrenmişsen, herşeyden şüphelenmeye
şekile sokmak için sarfediliyor. başlarsın. Hayali seslere inanmamaya başlayınca, onlar da
monoloğa devam etmek istemeyeceklerdir. Ama geceleri yi­
Her detay özenle inceleniyor, mantık ölçüsüyle tartılıyor;
"Tehlikeli" etiketi yapıştırılıp küçük kutucuklara koyulup ne de sesler gelir (inanmadığını söylesen de).
İnsan herşeyi bir anda istiyor. Serbest kalmamdan birkaç
kaldırılıyor. Bu kutucuklar o zamanki akıl ve mantığımızı
hafta sonra, Covent Garden'da "Yüzük" isimli eserin hem
oluşturuyorlardı. Devamlı bir bahar-temizliği halindeyiz, bu
provalanna hem oyununa gittim.
da gerçek temizlikler kadar yorucu oluyor. Mutfak'ta musluk
Klinik’te, o sırada dikkatimin dağıldığını ve sahneye bü­
başında, patateslerle uzun uzun konuşurdum ve aniden dü­
yük harflerle yazılmış mesajlar koyulduğunu söyledim.
şüncelerim yavaşlardı; gücünü yitirmişcesine. Veyahut, dü­ Doktor, kendisinin de bu eseri seyrederken bir türlü konsant­
şüncelerim gittikçe hızlanır ve dehşetle anlaşılmaz sözcük­ re olamadığını söyledi, bu beni rahatlattı - onun da analiz
ler söylediğimi farkederim. Veya cümle tam ortasında kesi­ kuyruğunda olduğunu hatırlayana kadar.
lirdi. İnsanın sıkı ve katı bir disiplinden geçen duygularına Bazen trende veya dükkanlarda konuşurken, "Kiminle
ve tepkilerine çok dikkat etmesi gerekir. konuştuğunu bilmiyorsun" diye düşünürdüm. Orta halli bir
Bu başlangıç devresinde, akıl hastalarına duyulan mer­ doktor sinir krizi geçirdiğinizi anladıktan sonra size daha az
hamet öylesine büyüktü ki, korkunç bir acı halini alıyordu. sempati ve anlayış gösterir. Doğal olarak bu soğukluğu his­
Hala hastanede olan arkadaşları, hergün aklını kaybeden ye­ sedince daha sinirli davranırsınız.
ni hastaları, düşünürdüm. Bunlar önlerinde onları bekleyen Doktorların bu tutumu, beni özellikle zor bir hamilelik
cehennemin farkında değillerdi. döneminden sonraki ilk hastaneye kapatılışım sırasında et­
Kısa bir süre sonra hiç bir arkadaşınızı görmek istemez­ kilemişti. Ne analizi, ne de nezaketi olmayan bir hastaneye
siniz; o kötü günleri anımsatacak herşeyi silip atarsınız. Bu düşmem büyük şanssızlıktı.
hisler de geçer ve yine arkadaşlarınızı özler, onlardan haber Birkaç ay sonra uyuma nöbetine girmiştim, ama gündüz­
beklersiniz. Arkadaşlık hissi hiçbir şeye benzemez. leri doğum koğuşunda yapılan aşağılayıcı imalardan kaça­
Küçük olaylar, küçük başarılar insana günlük mücadele­ mıyordum.
sinde cesaret verir. En ufak bir gelişmeyi bile gururla izler. İki buçuk yıl sonra sağlıklı bir hamilelikten sonra ikinci
Ve gelişme öyle yavaştır ki. çocuğum doğdu. Ama bu iki doğum arasında diyetimizi kök­
Sorunlardan birisi de uykudur. Bu dünyanın içine girebil­ ten değiştirmiştim, vejeteryan olmuş, bütün sentetik yiye­
mek de çıkabilmek de meseledir. Tam uykuya dalmak üze­ cekleri keserek, ekmeği bile evde yapmaya başlamıştım.
reyken saçmasapan konuşmalar duyarsın, o gün geçen Akıl ve fiziksel sağlığım gittikçe iyileşiyordu ve ensülin
alelâde bir konuşmadan alınan bir sözcük kulağında çınlar, tedavisinden beri ilk defa insan gibi bir vücuda sahip olmuş­
216 AKIL HASTALARININ IÇ DÜNYASI

tum. Bu olaylar ve ikinci çocuğumu doğal bir doğumla do-


ğurabilmem, beni sonunda kendi aklımın baskısından kurta­
rabilmişti. Hastalanmamdan bu yana yedi yıl geçmişti. Bel­
ki de önemli bir nokta değil ama, akıl hastanelerinin yemek John Percevai
rejiminin uygun olmaması tuhaftı. Bol nişastalı, şekerli be­
sinler yerine bol meyve ve sebze verilmeliydi. BİR CENTİLMENİN AKLİ DENGESİZLİK DURU­
Hâlâ herhangi bir stres veya felaket durumunda aşırı du­ MUNDAYKEN GÖRDÜĞÜ TEDAVİNİN ÖYKÜSÜ
yarlı olmama karşın, herkesin benim 'Geçmişim'e karşı du­
yabileceği tepkilerden kaygılandığım o ilk yıldan bu yana Bu parçanın alındığı iki çiltlik eser ilk olarak 1838 ve 1840 yılla­
epeyi yol aldım. Kocamla gittiğim bir yemek davetinde 'ya rında, sonra da Stanford Üniversitesi tarafından Gregory Bate-
biliyorlarsa' diye soğuk terler dökmüştüm. Bilselerdi merak­ son'un editörlüğüyle 1961 de basılmıştır.
Bir İngiliz başbakanın oğlu olan yazar bir dizi tuhaf davranışlar,
la karışık bir nezaket göstereceklerdi. Bilmiyorlarsa, saçma yanılsamalar ve halusinasyonları tanımlamakta ve bunların ne
bir şey dediğim zaman ne oluyor diye şaşıracaklardı. Ora­ anlama geldiğini kendi bakış açısından anlatmaktadır. O, özellik­
daki iki kişi -ikisi de patolog- 'Harvey' piyesini tartışıyorlar­ le duyduğu seslerin anlamıyla ilgilenmiş ve bunlara vereceği ce­
dı. Oyundaki bazı esprileri tekrarlayıp hepimizi güldürüyor­ vabın ne olacağı üzerindeki düşüncelerini yazmıştır. Önceleri, bu
lardı. Bu doğaçlama taklitlere yol açtı, herkes kahkahadan seslerin Tanrının sözleri olduğunu sanarak onlara uymuş ve kısa
kınlıyordu. Anekdotlar, saçma hikayeler anlatılırken; ko­ süre sonra "esinlenenler dışında tek bir sözcük söylememiş, tek
bir davranışta bulunmamıştı." Fakat daha sonra, bazı kuşkular
cam, ter içinde, beni güven veren bakışlanyla sanyor, des­
duymaya başlamış: söylenenlerin aynısını mı yoksa tanı aksini mi
tek vermeye çalışıyordu. Hastalığı, doğmdan, ilk-elden bi­ yapması gerektiğinden kuşkulanmıştır. Hasta olduğunu ama hala
len bu doktorlar hiç acıma, üzüntü duymuyorlardı. Birden sesler duyduğunu farkettiği zaman, nasıl davranması gerektiği bü­
bire herkesin hayatı boyunca beklediği o eşref saatinin be­ yük bir çelişki konusu olmuştu; bu emirlere kelimesi kelimesine mi
nim için o anda gelmiş olduğunu farkettim. Bu zeki adamla­ uymak gerektiği, yoksa sembolik olarak mı almak gerektiği konu­
rın, etiyle canıyla görmek istedikleri kişi bendim, karşıla­ larında emin değildi. Bu karışıklığın, hastalığının en önemli yön­
rında duruyordum. lerinden biri olduğunu yazmıştır.
Yanlış anlamak veya yanıltıcı görüntüler olgusuna dikkatimizi çe­
Özür dilerim" diye mınldandım "ama son zamanlarda kerek, çoğunlukla bir görüntünün olduğundan farklı bir şekilde
tavşanlardan çok daha ilginç şeyler gördüm". Bu sözlerim yorumlandığını veya bir şeyin anlatmak istediğinin tam aksi şekil­
masanın ortasına güm diye düştüler. Adamlar pancar gibi de algılandığını anlatmaktadır.
kıpkırmızı oldular. Hanımları yardımlarına koştular, krizi
adeta sargıladılar, atmosferi temizlediler.
Konuşmayı herkesin hevesle daldığı sağlıklı bir konuya Yatağa çakılıp kalmadan kısa bir süre önce sesler duyma­
döndürdüler. Herşeye rağmen, bir an için bir "Kişi," bir Bİ­ ya başlamıştım. Önceleri bu sesler kulağımın dibinden ge­
REY olduğumu hissettim. lirken sonra kafamın içinde çınlamaya veya kulağıma birisi
fısıldıyor gibi - bazen de odanın değişik yerlerinden gelme­
218 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 219

ye başladı. Bu seslerin sözünü dinliyor ve özellikle aklımı Yanılsamaların en yoğun olduğu zamanlarda bile, bazı kere­
tam anlamıyla kaybettiğim zamanlarda bunların Tann'nın ler bu seslere uymayı reddettiğimi hatırlıyorum. Onlara itaat
veya Kutsal Ruh'un sözleri olduğuna inanıyordum. Daha ederken bakıcılarımı öldürmekten korkuyordum -bir kere­
sonra, çok halsiz ve hasta olduğum zaman, değişik şekiller­ sinde Hobbs adında bir adamı boş banyo küvetine itmeyi is­
de görüntüler görmüştüm; arkadaş ve akrabalarımın yüzle­ temiş ama bir yerlerini incitmekten korkmuştum.
rini bazen bembeyaz, bazen ateş gibi kıpkırmızı olarak; ve­ Hayal kırıklığı, yorgunluk ve onları anlayamamamın ver­
ya saygıdeğer kişilerin yüzlerini de lüle lüle saçları ve gü­ diği ümitsizlik içinde durmadan isyan ediyor, söylediklerini
müş rengi sakallarıyla görüyordum. yapmayı reddediyordum; bunun yerine melankoli; somurtma
-Ölümün eli bana doğm uzanmıştı- ve karaktersizliği seçmiştim.
Bu sesler benden bir sürü yanlış ve korkunç şeyler yap­ Bir keresinde kendimi Avon nehri kıyısındaki bir uçu­
mamı istiyorlardı. Kendimi yataktan dışarı attım, boynumu rumdan atmam söylenmişti, eğer böyle yaparsam, cennet gi­
kırmak istiyordum, -bakıcılarla boğuştum. Dr. Fox'a gitti­ bi yerlerde yaşayacağımı veya evde olacağımı vadetmişler-
ğimde kendimi sivri bir demirin üstüne attım, bu arada bakı­ di. Ölümden korktuğum için sözlerini dinlemedim ve uçu­
cılarla, şiddetle düşmemi önlemek istedikleri için mücadele rum kenarından uzaklaştım.
etmek zomnda kalmıştım; onlardan beni boğmalarım iste­ Sonunda iyileşmiştim ve ancak bu yanılsamalardan (ken­
dim, kendimi yastıkla boğmaya çalıştım, yüzüstü yerdeki dini atmak vs. gibi) kurtulup, iyileşmiş olanlar deneyimleri­
çakıltaşları üstüne düşdüm, tanımadığım insanlara annem, ne dayanarak bu vaatlerin hile olduğunu bilirler.
babam ve kardeşlerim sanarak seslendim, bir sürü cümleyi Verilen emre birazcık uyduğum zaman hiç bir değişiklik
ardarda manzum olarak sıraladım, kısaca bütün bir yıl esin­ olmadığım görünce, bu sözleri dinlemekten vazgeçtim.
lendiklerim dışında tek bir kelime söylemeyip, tek bir hare­ Sesler bana, arkadaşlarımın benim yüzümden acı çektik­
ket yapmadıktan sonra şimdi böyle bir taşkınlık yapıyor­ lerini ve şunu şunu yaparsam onları rahatlatmış olacağımı
dum. söyleyince, dediklerini yapmak istiyordum; ama sonunda du­
Bu bir yıl boyunca, aynı zamanda çok güzel sesler de du­ rumumda bir değişiklik olacağı uyarısını aldım ve sesler bir
yuyordum; en dokunaklı bir şekilde şarkı söylüyorlardı. gün bana "Mr senin yüzünden acı çekiyor", bir başka gün
-Bir keresinde tarlalarda otlayan ineklerin seslerini duy­ de aynı ses, "utanç ve tövbeyle düşünmek", veya başka bir
muştum. Bu sesler, bana Kutsal Kitap'tan bazı cümleleri de söz söylüyordu; sonra aklım dengesini bulmaya başladı, ye­
söylüyorlardı. Bir başka seferde de cennetten gelen bir gök- niden nefes almaya başladım. Aldatıldığımı biliyordum- ve
gürültüsüyle korkutulup tehdit edildim. Görüntüler de görü­ artık bir ses bana birşey söylediğinde biraz bekleyip, söyle­
yordum ve Dr. Fox'un arazisinden çıkarken, ineklerin sesini nenin açıklanmasını istemeyi bir görev olarak görüyordum-
duyduğum gün, gökyüzüne doğru baktığım zaman. Efendi­ ve aslında sık sık bu sesi tümüyle yok farzediyordum. Böy-
mizin bütün azizleriyle beraber indiğini gördüm. Aynı yıl lece birden bire tehlikeli bir deli halinden yalın bir budala,
içinde, en yakın akrabalarımın ve arkadaşlarımın simasında bir yarım akıllı haline girmiştim ve bu iyileşmenin ilk aşa-
olan çeşitli insan yüzlerinin bana yaklaştığını da gördüm. masıydı.
220 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 221

Bu, 1831 yılının sona ermesinden altı ay kadar önce kri­ ken kaç kez yanıldığımı düşündüm; ve şuna karar verdim
ket mevsiminde olmuştu ve bunun sonucu olarak gün bo­ ki, serbest kalınca mantıksız olan hiçbir şey yapmayacak­
yunca beni sıkan bağlardan kurtulmuştum. Kollarım ve ba­ tım. Ayrıca sakalımı ve uzun saçlarımı korumaya kararlıy­
caklarım daha özgürdüler, daha çok pratik yapıyor, daha çok dım. Bu kararlan vermemden hemen sonra sesler beni kor­
eğleniyor ve meşgale buluyordum. Sağlığım ve aklî dengem kaklık ve çevremdekilere karşı aşırı uysallıkla suçlamaya
iyileşmeye doğru hızla ilerliyorlardı, tabii bu arada bir kez başladılar. Sonunda bu seslere içimden cevap verdim; "öyle
bakıcıma, bir kez de hastalardan birine vurmuştum ama bu mi değil mi göreceğiz" dedim ve hemen sonra da bakıcılarla
yanılsamalar yüzünden veya delirdiğim için değildi; beni ümitsizce mücadele etmeye başladım. Bunlardan birisi baş­
kışkırtm ışlardı. parmağımı yerinden çıkardı, diğeri ise karnımın üzerine diz
Aslında bu devrede ihtiyacını olan tek şey gözlenmekti, çökerek boğazımı boğacak gibi sıktı. Bu manzarayla içim
zorlanma değil. En zayıf ve güçsüz olduğum zamanlarda, kabardı, kendime olan güvenimi kazandım ve uzun süreden
bakıcılarıma ve diğerlerine çeşitli isimler takmıştım; bazı­ beri yitirdiğim düşünce özgürlüğüme kavuştum. Kendi üze­
larına erkek veya kızkardeşlerimin, bazılarına da babamın rimde daha kuvvetli bir kontrol sistemi kurma konusundaki
adıyla hitap ediyordum. Bu onların bazı yönlerinin benze­ ve bu sesler tarafından beni zor duruma düşürebilecek şekil­
mesine veya yaşlarına göre değişiyordu. Bakıcılara da içim­ de yöneltilmeye karşı dikkatle ve devamlı olarak direnme
den gelen esinlemelere göre isimler veriyordum; Dürüstlük, konusundaki kararlılığım artmıştı. Yine de, herşeye rağmen
Samimiyet, Sadelik, Neşe vs gibi karakterlerine göre isim­ bu seslerin kutsal olduklarını, bana birşeyler öğretmeleri için
ler. O sıralar onlara nasıl davrandığımı hatta bir tımarhane­ gönderildiklerini ve onlara saygı göstermem gerektiğini ha­
de olduğumu bile bilmiyordum. Fakat daha sonra korkunç yal ediyordum. Fakat artık onlara uyarak bir tehlikeye gir­
rüyamdan kurtulup iyileşmeye başladım ve durumumu, o mekten, kendimi komik duruma düşürmekten korkmuyor­
dehşet verici gerçeği farkettim; eşyaları ve insanları olduk­ dum. Bu sebeple gözlem altına girmek için istekliydim ve
ları gibi görmeye başladım - aslında bir süre bakıcılarımdan gönüllü olarak bir doktora teslim olabilirdim, eğer o zaman
birini Hz. İsa zannedip ona tapınmıştım. özgürlüğümü kazanabileceksem. Bu ruh halini iki üç ay ko­
Hastalar arasında her türlü heyecan ve coşkuyu uygun rudum. Bunun sebebi de bana yapılan önerilerin çoğunun so­
bulmayan doktorların düşündüklerinin aksine, kendimi nunda haklı ve mantıklı olduklarının ortaya çıkmasıydı;
kontrol etmek için sarfettiğim çabalar ve yaptığım mücade­ böylece de bunların yardım edici ve ilahi sesler oldukların­
leler, zihnimi kuvvetlendirmeye ve hatalarımı azaltmama ya­ dan şüphelenemezdim. Fakat çoğunlukla bir sesin direktifle­
radılar. Özellikle bakıcı Hobbs'a vurduğum zaman, çünkü o rine uyunca veya bir ruhun hareketlerine ayak uyduranca, ya­
beni, gelip traş olmam için zorluyordu. Belki de bu olaydan rı yolda bırakılmışım gibi bir his duyuyor, bundan sonra ne
sonra Hristiyanlığın gerçeklerinden şüphe duymaya başla­ yapacağımı bilemiyordum; ve bu durumda da komik durama
mıştım - ama kendi kendime kaç kez başkalarına güvendi­ düşüyordum. Örneğin, sık sık ağzımı açıp, bazı kişilere de­
ğim için aldatıldığımı, toplumun âdetlerini ve modayı izler­ ğişik bir şekilde hitap etmek istiyordum, tam konuşmamın
222 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 223

ortasında, ya güç beni terkediyor ya da önerilen sözcükler Bölüm XXXIII


daha öncekilerden farklı anlam taşıyorlardı; ben de büyük
bir şaşkınlık içinde kekeleyerek veya dilim tutulmuş bir Etkisi altında olduğum iki veya üç yanılsama daha vardı
halde ortada kalıyordum. ki bunlardan nasıl kurtulduğumu pek hatırlayamıyorum:
O zaman, esinlenmemin doğru olduğunu ama benim yan­ Ayaklarım karyolada başım yerde, vücudumu hızla sağa so­
lış anladığımı farkederek suçlunun ben olduğuma inanıyor­ la burkarak boynumu kırmaya çalışıyordum. Aslında boy­
dum. Sesler de bunun böyle olduğunu; benim hâlâ duydukla­ numu gerçekten kırmaktan korktuğum için bu hareketi pek
rıma itaat etmem gerektiğini ve sakin ortamlarda ve yalnız­ içtenlikle yapmıyordum; galiba uğraşmaktan bıktığım için
ken, yapacağım veya söyleyeceğim şeyleri neden yanlış an­ veyahut böyle davranmaktan vazgeçene dek yatağa bağlandı­
ladığımı sonunda keşfedebileceğimi söylüyorlardı. Dr. ğım için, sonunda bu yanılsamayı bıraktım. Hastayken bu
hareketi, öyle emir aldığım için yapıyordum, sonunda muci­
Fox'un tımarhanesinden yazdığım mektuplar ne demek iste­
diğimi daha iyi anlatacaktır. zeler olacağını bekleyerek... Bir de kendimi yastıkla boğ­
mam isteniyordu, bunu hiç başaramadım, sonunda sıkılıp
Bu mektuplardaki her harfi, her kelimeyi daha yazmadan
denemeyi bıraktım.
önce beyaz kağıt üzerinde gördüğümü söyleyebilirim. Ama
Bütün bu yanılsamaların sebebi galiba, sembolik olarak
gördüğüm cümleler arasında seçmeler yaptım, çünkü bazıla­
söylenen bir emiri sözcüğü sözcüğüne, anlamını araştırma­
rı birbirinin aksini söylüyorlardı ve aynen yazsaydım yine dan uygulamamızdı. Bu teorim, tedavi edilmeyi bekleyenler
gülünç duruma düşecektim. Bu iş oldukça zor ve acı verici için yararlı olabilir. Dr. Fox'un hastanesindeyken bu aklıma
oldu. Okurlarım bu mektuplarda, büyük miktarda duygu ve geldi ve bana çok faydası oldu. Orada, iyileşme sürecim sı­
zorlama yazılan aynı anda göreceklerdir. Algıladığım öneri­ rasında, bütün deneyimlerimi, davranışlarımı kaydettim,
ler ve esinlenmeler çoğunlukla iyi ve olumlu olduklanndan, bunları diğer hastalarınkilerle karşılaştırdım ve o acılı, sı­
ben onların ilahi kaynaklı olduklanna inanıyordum; buna kıntılı durumumda, bu sonuçlara ulaştım; hiç değilse diğer­
rağmen bazen de hatalıydılar ve mantığım bunlan kabullen­ lerine bir faydam olsun diye.
miyordu, veya daha sakin bir ortamda kabullenmeyecekti. Bu kendini inceleme ve denetleme işleminin ne kadar zor
Ama diğer delilerle beraber bir odanın içindeydim - devamlı ve zahmetli olduğunu bilseler, sonradan sağlığımı ve aklî
olarak bir iki görevlinin girip çıkmasıyla yazılanm bölünü­ dengemi yeniden kazanabilmek için özgürlüğümü isteyince,
yordu - saçma sapan sorularla karşılaşıyordum -yazım nasıl kendime zarar verebileceğim gerekçesiyle reddetmelerini ne
gidiyordu gibi- daha çabuk olmazsam kalem ve mürekkebi­ kadar zalimce bulduğumu anlarlardı. Uyku dışında yaşadı­
mi alacaklarını söyleyerek yapılan tehditler- kağıdımı kapıp ğım her dakikayı kendimi kontrol etmekle geçirmiştim çün­
yazdıklarımı okumaya çalışmaları vs. Ah, benim hemşehri­ kü gerçekten, içtenlikle doğru dürüst davranabilmek istiyor­
lerim! Ah insanlık! Ah, Hristiyanlık? Pöf! dum.
Etkisi altında olduğum bu esrarlı gücü anlamaya ve gizini
açığa çıkarmaya kararlıydım. Bir gün, kendisini çin çayı
224 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSlKOZ DENEYİMLERİ 225

zanneden yaşlı bir adam görmüştüm. Aynı adam bir başka maya dalması gibi. Burada yine bilinç sahneye çıkar, kalbin
zaman da yüzünü kırmızı çamura bulayıp, kendisinin bir duygularının doğru veya yerinde olup olmadıklarının, bunla­
tablo olduğunu söylüyordu. Hemen aklıma teorim geldi - ses ra ne derecede uymak gerektiğini hep onun düzenlemesi ge­
ona sembolik bir şeyler söylüyordu ama adamcağız bunları rekir. Bilinç ve derinlemesine düşüncenin yöneltilebileceğini
söylendiği gibi uyguluyor. Aynı şekilde bir delinin demir­ fakat bu işlemin ancak ciğerlerin uygun aralıklarla nefes al­
den yapıldığını ve kendisini kimsenin kıramayacağmı söy­ ması yoluyla olabileceğini ve böylece aklın tutkusunun dere­
lediğini veya bir adamın çin porseleni olduğu için her an kı­ cesine göre veya vücudun hareketlerine göre değişebileceği­
rılma tehlikesi içinde olduğunu söylediğini duyabilirsiniz. ni zannediyorum. Eğer durum böyleyse ve eğer iyi ayarlan­
Bunun esas anlamı şudur, birinci adam bir demir kadar kuv­ mış bir nefes alıp verme işlemi vücut ve akıl sağlığı için ge­
vetlidir, öbürü ise bir porselen kadar nazik, kolay kırılabilir. rekliyse, bunu mekanik olarak yapmanın yararları olabilir.
Aynı şekilde, kendimi boğmam istenince aslında üzüntü­ Bu gerçeği, Dr. Fox'un tımarhanesinde de belki de bilmeden
mü, öfkemi veya belki de bilincimi boğmam gerekiyordu. uyguladıklarını düşünmekten kendimi alamıyorum. Yoksa
Şimdi aynı zamanda duygularımı boğmamı da istedikle­ neden görevli hademe, yeleğimin ipleriyle beni boğmaya
rini anlıyorum; elbette onları tamamen terketmem değil, yal­ kalktı; neden bir deliyi yatıştırmak için onu boğacak gibi sı­
nızca kontrol altında tutmam isteniyordu. kı sıkıya bağladılar; neden bir görevli elinde bir demir çubuk
Ben, akıl sağlığının solunum yollarıyla yakından ilgili tutarak başımı suda uzun süre tutmamı istedi? Soğuk banyo­
olduğuna; ruhun kontrolünün nefes kontrolü yoluyla yapıldı­ ların, duşların delilerin tedavisinde kullanılması da bu pren­
ğına inanıyorum. Bir örnek göstereyim; burunlarından rahat sibe dayanmaktadır.
nefes alamayanları düşünün, ağızlan açık dolaşırlar -yani Bu tımarhanede iyileşme sürecim sırasında sık sık otur­
geri zekalıların yaptığı gibi! duğum yeri değiştirerek, düşünce ve duygularımın buna gö­
Dr. Fox'un hastanesinde de durmadan kalbimle kafamın re değişip değişmediğini anlamak istedim. Bir keresinde
uyum içinde çalışmasını söyleyen sesler duyuyordum. Bu odanın ucundaki bir hücrede sıkı sıkıya bağlanmış olarak
sesler bana hep, "kalbinle kafan beraber olsun", veya "kafan oturuyordum, birden bire boğuluyormuşum gibi oldu ve "bu
kalbinden uzaklaşmasın", diyorlardı. Bilinç adı verilen hissin, görme organlarıma eğik veya eğri gelen ve kare şek­
üçüncü bir güç bu ikisinin düzenini sağlayacaktı, ancak bu linde olmayan, her türlü eşya, nesne veya çizgi yüzünden or­
şekilde mutlu olabilirdim. O zaman duyduğum bu sözleri taya çıktığını anladım."
pek anlayamıyordum. Ama şimdi anlıyorum ki sesler kal­ Ayrıca, aklımın en dengesiz olduğu zamanlarda, nefes al­
bimle kafamı uyum içinde, bir arada tutmamı söylerken, ne­ mamın da aynı derecede çılgınlaştığını ve hızlandığını far-
ye ihtiyacım olduğunu veya istediğimi iyice düşünmem ge­ ketmiştim. Benimle konuşan ruhlar da bana nefesimi kont­
rektiğini; çünkü kafamın, kalbim için itici olan bazı şeylerle rol etmemi , ve "bir burun deliğinden yavaşça nefes alıp, di­
meşgul olabileceğini demek istemiştir. Örneğin, evde ço­ ğerinden vermemi" söylüyorlardı. Çok bunaldığım veya si­
cukları aç beklerken annelerinin sinemaya gitmesi veya nirlendiğim zaman da derin bir nefes alarak kendimi yatıştı-
önemli bir randevusu olan adamın bunu unutup roman oku­ rabiliyordum.
226 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 227

Bütün bu detaylar sıkıcı gelebilir ama tıp adamları bu ko­ Delilik hiç bir zaman, bu çeşit emirleri anlama gücünden
nuda öyle cahil, öyle düşüncesizler ki bunlar belki yararlı veya yorumlama yeteneğinden tam olarak yoksun olmak de­
olabilirler. ğildir; "hiç kimseye taşıyabileceğinden ağır yük yüklenmez"
Aşağıda bir delinin şiirsel düşüncelerle gerçeği nasıl ka­ diye yazılmıştır. Sözünü dinlediğim emirlerin saçmalığı on­
rıştırdığına dair örnekler göreceksiniz. Bana durmadan tanı­ ları anlayabilme oranına bağlıydı. Bundan pek emin deği­
madığım insanların annem, kardeşlerim filan oldukları söy­ lim: İyileşmeye başladığımda bundan şüpheleniyordum ve
leniyordu. İngiltere'de olmadığım söyleniyor ve buna inanı­ kendim için çok kötü şeyler düşünüyordum. Çok kötü ve
yordum. Bakıcımla boğuşmam söyleniyordu, önce bunu günahkâr olduğumu sanıyordum, belki de gerçekten öyley­
yapmak istemedim ama sonra bunun anlamını açıkladılar, dim. Fakat, moralimin en bozuk olduğu ve bu düşüncelerin
"onunla uygarca boğuşmamı" söylüyorlardı, yani dostça iti­ altında bunaldığım sıralarda, benimkine benzer şartlar için­
raz edecek veya yalnızca azarlayacaktım. de hastaneye kaldırılan yaşlı, iyi bir adamın yavaş yavaş
Bir zamanlar ruhların veya görünmez meleklerin bana mahvolduğuna ve saygınlığını yitirdiğine şahit oldum.
şarkı söylediklerini hatırlıyorum, şarkı arasında "Herminet Onu Dr. Fox'un tımarhanesine girerken gördüğümde, bir
Herbert le boğuş" bazen de "onunla öpüş" diyorlardı. ziyeretçi veya hastalardan birinin arkadaşı olduğunu san­
Bu iki emir de bana olağandışı geliyordu ve ikisini de mıştım. Hademelerin kaba davranışları yanıldığımı göster­
yapamazdım. Ama Tanrı'nın emirlerine uymamaktan ve di. İki hafta sonra bu yaşlı centilmen -Bristol şehrinde bir
kuşku duymaktan da korkuyordum. Sonunda, bunun bir gö­ tüccardı- hertarafını kırmızı çamura bulayıp, ben bir tablo­
rev olduğunu düşünerek ve sonunun iyi olacağını umarak yum diye etrafta dolaşıp, koğuştakilerin sinirini bozuyordu.
sözlerini dinledim. İncelik ve duyarlık hisleıim vücuduma Bir kaç gün sonra da, beni bağladıkları gibi sıkıca bir hücre­
zarar geleceği korkusundan daha üstün olduğundan boğuş­ de bağlanmış, sert bir oturağın üzerinde bütün gün oturduğu­
mayı öpüşmeye tercih ettim. nu gördüm. Deli gömleği içinde, duvara bir kemerle bağlan­
Görevliyi yeleğinden yakaladım fakat bana karşılık ver­ mıştı, yüzü ateş gibi kıpkırmızıydı, gri saçları yüzüne düş­
meyince şaşırdım. Diğerlerinden daha ufak tefekti ve bana müştü. Yavaş yavaş daha tiksindirici bir hale giriyordu; ye­
göre bir rakipti fakat yine de boğuşmak istemiyordu. Bu ne­ mek getirildiği zaman oburca, şapır şupur tıkınıyor, düzene,
denlerle onunla boğuşmakta ısrar etmedim, çünkü delilerin temizliğe aldırmadan bir hayvan gibi kamını doyuruyordu.
davranışları saçma ve mantıksızdı. Bir hareketi yapmakla Bu tablo benim de ne hallere girmiş olduğumu gösteriyordu
bu iş üzerindeki bir espriyi ayırdedememek de deliliğin bir ve kendi kendime, "şüphesiz bu içinde olduğumuz durumun
başka özelliğidir. Elini yak derseniz bunu gerçek zanneder - kaçınılmaz bir sonucu" dedim. Cesaret, ümit kazanmış ol­
veya git çamura yat derseniz, deli hangimiz acaba diye dü­ dum böylece. O zamana kadar kendimi suçlamıştım; mantı­
şünür. Aynı şekilde kendimi yerlere atmam, yüzümü çakıl- ğımı ve kendimi kontrol edebilme yeteneğimi, boğaz düş­
taşlanna vurmam gibi emirler de aslında "kendini topla, ne­ künlüğüme -yeme içme ve soğuk bira içme zevki- feda et­
rede olduğunu, ne yapmak istediğini iyice düşün ve ona gö­ miş olduğumu düşündükçe hasta oluyordum. Sabahları ve
re davran" demektedirler. akşamlan duyduğum sesler durmadan ya hatır için o eti ye­
228 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 229

mememi veya o ekmeği bırakmamı söylüyorlardı. Sonra bir tedir -böyle bir durum birdenbire oluşunca, bir deli kendi
ses gelip yiyecekleri hatır için reddetmemi söylerken, bir utanç verici ve zor halini farkeder, bu konuda daha duyarlı
başka ses de hatır için birşeyler yememi istiyordu; şaşkına olur, ama yine de düşüncelerini veya duygularını kontrol
dönmüştüm. Kamım açtı ve yemekleri sevmiştim, neden edemez. Böylece, yemek yerken, ellerim meşgul olduğu için
reddetmemi istediklerini anlayayamıyordum. Hizmetçi ya­ veya traş olurken gerçek durumumu daha iyi anlıyor ve dü­
nımda bekliyor, ağzıma lokmaları uzatırken "Haydi Mr. Per­ şüncelerim kendimden uzaklaşıp diğer nesnelere dağılıyor­
ceval, akşama kadar bitmeyecek bu yemek" diyordu. Sonun­ du. Tabii, bıçak veya jilet kullanmama izin vermemeleri yü­
da yemezsem yemekleri geri götürüyorlar beni de ya ceza­ zünden, moralim oldukça bozuktu. Kendimi idare edemiyor­
landırıyorlar ya da azarlıyorlardı. Bazen de zorla ağzıma tı­ dum, ceza benim için çok ağırdı ve sonunda gürültücü, aç
kıyorlardı, o zaman da ben oyun oynarcasına ağzıma ne ve­ gözlü bir soytarı haline geldim. Yiyeceğimi tıkınıyor, hay­
rirlerse hatta elimin uzanabileceği herşeyi yutuyordum. Son­ vanca sesler çıkarıyordum. Daha insanca şartlar altında ol­
ra mhumu bir lokma ekmek için sattığımı düşünüp kızıyor­ muş olsaydı, bu belki de hiç olmayacaktı. Ama duyduğum
dum. Böylece sonsuz mutluluğu, tıkınmanın zevİci uğruna sesler bir arkadaşın hatırı için o et parçasını yemememi; bir
feda etmiş oluyordum; hem de bunu benimki gibi kutsal bir başka parçayı ise, başka bir arkadaşın hatırı için yememi
vücut için yapıyordum. söyleyerek, benim davranışlarımın öncelikle duygusal olma­
En düşünceli olduğum, düşünce ve ellerimin en meşgul sını istemiş oluyorlardı. Yani bu şartlar altında, böylesine
olduğu zamanlar akli dengemin en sağlam olduğu devrelerdi verilen yemeği yemeye isyan etmemi istiyorlardı -önce ye-
ve bunun sonucu olarak da durumumun ne olduğunu daha memeyi, (durumumu ve kötü muameleyi kınamak için) son­
açık bir şekilde farkediyordum. Bu dönem, zayıflığıma en ra da yemeyi, tevazu içinde ve şükran duyarak (çünkü bu
çok kaygılandığım ve bu halimin sergileniş biçimine en çok sağlığım için gerekliydi). Tıpkı üzgün insanların yemek yi­
şaşırdığım ve yine de bu hislerin pek bilincinde olmadığım yememeleri veya yememeleri ve kızgın, öfkeli kadınların
bir devreydi. İnsan aklının çift aksiyonu vardır; duyu veya yemeği bırakıp kalkmaları gibi. Ben de sık sık yemeği ye­
duygularla ilgili olan kısmı ve bu duyuların tanınması, far- meden bırakmayı düşünüyordum ama sağlığımı düşünerek
kedilmesi veya tanımlanması ile ilgili olan kısmı. Tıpkı dal­ kendime rağmen yedim.
gın bir adamın her yerde kalemini araması ve sonunda kula­ Kısaca, delilik aynı zamanda manevi anlam taşıyan bir
ğının arkasında bulması veya düşünceye dalmış bir adamın emiri yanlış anlayıp maddi anlamda uygulamaktır, -zihinsel
kalkıp pencereye, masaya doğru bilinçsizce yürümesi, sonra bir emiri fiziksel olarak algılamak gibi ve bu sebeple Hermi-
da kendine gelip 'ben buraya niye gelmiştim' diye düşünme­ net Herbert'le öpüşmem ve boğuşmam emredildiği zaman,
si gibi. esas amaç şu veya bu davranışları geliştirmemdi
Yani bir deli tam anlamıyla duyularından yoksun değil­ Bu adama niye bu ismi taktığımı bilmiyorum, bu deyimin
dir, yalnızca kafası acı veren başka düşüncelerle doludur. anlamını da tanımlayamam, bunun anlamını ruhlara sordu­
Sağlıklı bir akıl ve moral durumu için, aklın ve vücudun bir­ ğum zaman da bunu çok iyi bildiğim söylendi. Sonra Yunan­
çok fakültesinin bir arada, uyum içinde çalışması gerekmek­ ca ve Almanca dillerine başvurarak — "Herminet"— haber­
230 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 231

ci, ulak veya yorumcu — "herr", efendimiz— "bert" ben tam Böylece delilik aynı zamanda bir anlayış karmaşasıdır;
anlamım bilmiyordum (ama seslere göre "cehennem- akıllı, espirili veya alaycı veya tuhaflık ruhların emirleri ka­
den"miş) anlamını çıkarabildim ve Herminet Herbert, ceza rıştırılır, yanlış anlaşılır. Tanrı, insan zekasını işlerken, ya­
gören ruhların, Tann'dan bahsederken kullandıkları bir tabir rattığı varlıkla -tabir yerindeyse- böyle şakalaşır; emirin
anlamına kullanılıyor.. Tıpkı babasına kızan çocuğun ona yanlış anlaşılması günah olarak tanımlanır. Bence, dini
'Vali Bey' demesi, veya suçlunun hapishaneden 'saray' veya meslek olarak edinenler çoğunlukla iki yüzlüdürler; çünkü
'şato' diye bahsetmesi gibi. Eski bir lugattan öğrendiğime dindar olduklarını söyledikleri halde değildirler. Bu nedenle
göre "herbert" veya "heer-bert", Önder, Efendimiz anlamına İsa günahkarlan ve meyhanecileri seviyordu, onlar iki yüzlü
da geliyormuş. değillerdi.
Dr. Fox'un tımarhanesindeyken bu isim, diğer pek çok İşte burada, St. Paul'un bahsettiği büyük esrar ortaya çı­
fikrim gibi bana orjinal gelmişti. Burada birçok fikir doğ­ kar: "Yapabilecek olduğumu yapmam-yaptığıma izin ver­
muştu ama çoğuna beni götüren bazı nedenler vardı; duru­ mem", "Aklım ete karşıdır- etim ruha karşıdır", çünkü in­
mum, yapılan muamele, ve özellikle bu hizmetlinin kullan­ san aklı incelik ve zarafetten uzaklaşınca esprili olarak dü­
dığı dil gibi. Bu adam konuşmaya başlayınca kendimi ka­ şünür, yani dokunmanın, tatmanın veya ellemenin yasak ol­
saptaymışım sanıyordum. Bana sık sık, "bağırsaklarını sö­ duğunu düşünür ama gerçekte doğa bunun aksini ister, böy­
kerim", "senin ni keseceğim!" diyordu. Bir akıl hasta­
lece, akim istediğini doğa istemez. Bu çelişki kanunu her-
nesinde çalışan bu hastabakıcının böyle bir dil kullanması­
yerde vardır ve bu gerçek St. Paul'den başka yazarlar tara­
nı, hem de bir centilmene böyle hitabetmesini nasıl düşüne­
fından da farkedilmiştir. Ovid, Aşk'ın tutkusu üzerine yazdı­
bilirsiniz? Ama aynen böyle konuşuyordu; eğer okurlarım
ğı bir eserde; Martial da, bir Epigram'da, aynı konuyu işle­
bir delinin ne kadar yalnız ve terkedilmiş olduğunu düşü­
nürlerse, toplumun suçunun büyüklüğü ortaya çıkacaktır. mişlerdi.
Herminet Herbert'le öpüşmem veya boğuşmam istendiği za­ Bunun evrensel bir kanun olduğunu söylemek istemiyo­
man, sesler bana bu emirlerin tam aksini yapmam gerektiğini rum, herhangi bir hataya düşmek iyi olmaz.
söylemişlerdi yani öpüş deyince boğuşacak,boğuş deyince Okulda genç çocuklarken, kim bilir kaç kez yalnızca ya­
de öpüşecektim. Sözlerini dinlemediğim zamanlarda korkak sak olduğu için bazı şeyleri yapmıştık, emirlere karşı gel­
olduğumu söylüyorlardı. Sonunda sabrımı yitirip, hangisinin miştik, değil mi? İnsanların yapmalarını istemediğimiz şey­
doğru olduğunu iyice karıştırdım. Emirler önceleri "böyle leri yapmalarını söylemek her zaman iyi sonuç verir. Başka­
bir adamla boğuş, istersen", "şunu yap, istersen" şeklinde ları da bu olgunun farkındadırlar, ama ben bunu bir çözüm
veriliyordu; biraz daha iyileşince şöyle söylenmeye başla­ olarak algılıyorum. Galiba bu, doğra bir şekilde yorumlanır­
dılar, "istersen şunu şunu yap- karar veren ruhun sözünü sa, günahın esrarını sonunda çözmeme yardım edebilir. Böy­
dinle" veya "şakacı ruhun dediğini yap" -ve buna benzer lece günah bir yanlış anlamadan ibaret oluyor.
şeyler. Bunu keşfedince daha dikkatli olmaya ve ne şekilde Küçük çocuklar gibi davrananlar bu kuralı pek beğene­
davranacağıma önceden çalışıp, incelemeye karar verdim. cekler, özellikle huysuz ve tutkulu olanlar.
PSİKOZ DENEYİMLERİ 233
232 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI

Çocuklara saygı göstermek gerekir, - aklın işlemlerinin insan fikirler üretebilir -sesini denetleyebilir- hatta kollarını
daha saf ve daha düzenli olduğu- sonsuz ruhun küçük tapı­ bacaklarını bile idare edebilir.
nakları oldukları için ve ahlâk açısından daha mükemmel Kahvaltımı yaparken, ses bana sık sık, "Eğer şunu veya
göründükleri için. bunu yaparsan, senin için biraz daha ekmek ve tereyağ iste­
Bu çocukları hizmetçiler gözetirler, oyunlarını hemen bı­ yeceğiz" diyordu ve eğer sözünü dinlersem, konuşmama ge­
rakıp yanlarına gelmelerini isterler, onları korkuturlar, minik rek kalmadan, hizmetçi, bana dikkatle baktıktan sonra, bana
parmaklarıyla kavradıkları şeyleri ellerinden koparıp alırlar ekmek ve yağ getirirdi. Şimdi anlıyorum ki, yüz ifadem veya
ve böylece doğanın düzeni bozulur, irade ve isteklerinin ken­ davranışımla daha ekmek istediğimi ifade ettiriyorlardı; ama
dilerine göre gelişmesi engellenir, terbiye için kullanılan bu, duyduğumu hayal ettiğim seslerin bir şekilde benim
metotlar onların kendi yaşamlarını yaşamalarına mani olur esenliğimle ve aklımın çalışmasıyla ilgili olduğunun veya
- sonunda huysuz, hırslı ve vahşi olurlar. Benim tavsiyem içimdeki güç tarafından duyduğum seslerle aklımın çalışma­
şu olacak, onlara boyun eğin ki, onlar da size boyun eğsin­ sı arasında bir bağlantı olduğunun bir ispatıdır.
ler. Onların tutumlarına bakarak ruh hallerini ve morallerini Bir keresinde, Dr. Fox’un hastanesinden çıkmamdan az
tahmin edin ve davranışlarınızı buna göre ayarlayın. Onlar­ önce, evden çıkıp arka kapıdan geçiyorken bir ruh benim
la usta bir balıkçının oltaya yakalanan balıkla oynayıp so­ "başımı kaldırıp, sesimi yükseltmemi ve neler olacağını
nunda kıyıya çekmesi gibi oynayın; varacağınız sonuç bu beklememi" istedi -yukarıya, gökyüzüne bakıyordum, ağzı­
kadar çabaya değmez mi? mı açıyordum ve öyle korkunç küfürler ve lanetler söylüyor­
Daha ne söyleyeyim, delilik bir anlayış kargaşasıdır- dum ki korktum ve konuşmayı reddettim. Tekrar aynı şeyi
ama aynı zamanda aklî melekelerin doğal, belki de hatalı yapmam istendi ama sözlerini dinlemeyip, sessiz kalmayı
yargıların kontrolünden uzak durmalarıdır. Delilik, sarhoş­ tercih ettim. Böylece, emir aldığım anda, ne durumda oldu­
luk gibidir, yalnız daha kötüdür ve daha uzun sürelidir: ve ğuma, nerede olduğuma aldırmadan sesimi yükseltip bağır­
pek çok şair, ressam, şarkıcı, aktör ilaç aldıkları zaman en ma çılgınlığından kurtulmuş oldum; yani olağanüstü bir güç
iyi, en güzel eserlerini vermişlerdir; çünkü sarhoşluk doğal tarafından körü körüne yönetilmem sona ermişti.
yargılamayı alt üst eder, yanlışı doğru, acıyı tatlı yapar.
Yargılama gücü elinizden alındığı zaman tutku ve duygular
işi ele alırlar. Bu nedenle aklın işlemlerini gözlemlemek su­
retiyle pek çok manevî, ruhsal ve hatta fiziksel bilgi edinile­
bilir; çünkü akıl kusursuz bir mekanizma parçasıdır. Sanki
nasıl kullanacağımızı veya ayarlayabileceğimizi bilmediği­
miz bir müzik aletini bazı katı mekanik kurallara göre kul­
lanmaya çalışmak gibi, insanın içinde doğal düşünce ve ira­
desinden bağımsız olan bir güç vardır ve bu gücü kullanarak
PSİKOZ DENEYİMLERİ 235

meye başlanmıştır. İletişim yeteneği ve genel anlatım yete­


neğinde gözle görülür iyileşmeler farkedilmiştir. Yazıları
iki bölüm halindedir ve bu bölümler arasında iki haftalık bir
Eugene Meyer ve Lino Covi ara vardır. Dört ay sonra hastaneden çıkabilecek duruma gel­
miştir. Şu anda, klinikten çıkalı on ay olmuştur, psikoterapi-
KİŞİLİĞİN Y İIİRİLMESİ DENEYİMİ ye devam etmektedir ve Ortabatı şehirlerinden birinde kolej
BİR HASTA TARAFINDAN YAZILAN RAPOR eğitimine yeniden başlamıştır.
İlk bölüm, hastanın bir hemşireye "gerçek olmadığını
insanın gerçek olmadığım ve bütün davranışlarının, duyguları­
hissetmenin" ne olduğunu tanımlamaya çalıştığı halde bunu
nın sahte ve düzmece olduğunu hissetmesi, akıl hastalığının kor­
kutucu bir yönüdür. Bu deneyimi tanımlayan aşağıdaki parça, anlatamamış olmasından sonra yazılmıştır.
psikozun en şaşırtıcı özelliklerini açığa çıkarmaktadır. Benliğin
inkar edilmesi, onun ürünlerinin de değerini yadsımaya yol açar. 26 Kasım, 1958
Ve bu, benliğin gerçekliğini ve varlığını inkar etmeye kadar uza­
nır. Aşağıdaki öykü, bu kavramı teori ve soyutlama sahasından Gerçek olmama hissini anlatabilmek için, hissin ne oldu­
çıkarır ve bize yadsımanın ne olduğunu somut bir deneyim olarak
ğunu uzun ve gerçek olmayan bir tanımını yapmak gerekir.
anlatır. Bunun yazılmasına John Hopkins'teıı iki psikiyatr yardım
etmişlerdir. Bu realiteden öylesine uzaktır ki, sağlam, gerçek bir tanımla­
ma yapabilmek için, soyut, gerçek dışı bir anlatım kullanıl­
malıdır, çünkü ancak böylece tam olarak anlaşılabilir. Belki
İyileşme sürecindeki hastaların, akıl hastalığının iç dene­ de tam olarak anlamaya değmez, çünkü "hissetmenin" kendi­
yimleri konusundaki yazdıkları, bu hastalığın daha iyi anla­ si de değersizliktir. Bu tıpkı sahte bir çekin, banker tarafın­
şılması için çok faydalı olmuştur. Aşağıdakiler, 22 yaşında dan incelenmesine benzer; bankerin tedavüldeki paraları çok
şizofrenik düzensizliklerden iyileşmekte olan bir genç kız iyi tanıması ve bilmesi gerekmez.
tarafından yazılmıştır ve hastanın izniyle yayınlanmıştır. Bu, normal durumlarda hiç ümit edilmeyecek olan bir
Bu notların, kişiliğin yadsınması, bölünmesi olgusunun iki­ önem ve büyüklük beklentisinin, her gün yaşanması demek­
lemlerini, sübjektif bir açıdan, dokunaklı ve sanatkarane bir tir.
üslupla yazıldığına inanıyoruz. Basit ve küçük şeyler bile, insanın her şeyin büyüklüğü­
Hasta, bu dokümanı yazmadan 16 ay kadar önce Henry nü olabildiğince, birbirleriyle olan göreceliklerine göre ölç­
Phipps Psikiyatri Kliniği'nde kalmaktaydı. Kronik olarak mesi halinde, çok büyük ve hatta ürkütücü oranlarda algıla­
korkmuş, ürkek, içine kapalı, kendini ifade edemeyen bir ki­ nabilir. Bu, gün boyunca yapılan her şeyin otomatikman ya­
şiliğe sahip olan hasta, Kliniğe yattığı ilk sene içinde intiha­ pılması ve sonradan incelenmesi gibidir. Tıpkı Kilise'nin bir­
ra da teşebbüs etmişti. Duygularını kağıda dökmeye başla­ çok "izm"lere bölünmesinin, insan ruhu tarafından inşa edi­
masından iki ay kadar önce, durumunda gelişmeler görül­ len en kutsal anıtlar oluşu gibi. Yani, bu anıtlar insan ruhu­
236 AKIL HASTALARININ ÎÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 237

nun düşünebilme, karar verebilme ve yapabilme gücünün, İkinci öykü hastanın, gerçekdışı olma duygularını kişile-
kendi içinde bölünüp parçalanmasına benzer. Sonunda bu rarası ilişkiler açısından gözlemi ve açıklaması konusunu
dışarıya atılır, günün diğer bölümlerine karışıp yiterler, an­ işlemektedir. Bu bölümde, hastanın kendisinden "ben" diye
cak geride kalanlar değerlendirilir. Birşeyler yapmayı iste­ bahsetmesi dikkatinizi çekecektir. İlk öykünün kişisel olma­
mek yerine, mekanik ve ürkütücü bir şey tarafından yapıl­ yan (impersonal) ifadesi değişmiştir.
maktadır; çünkü bu şey bir şeyler yapabilir, gücü vardır,
ama isteyip istememe yeteneği yoktur. Çekilen eziyetleri 7 A ralık, 1958
onarabilecek, yapıcı, iyileştirici bölümler gitmiştir, insanın
içinde yaşaması gereken 'hissetme' gücü dışarıdadır, geri Bugünün pazar olması, annemi ciddi olarak düşünmeme
dönmek istemektedir fakat dönme gücü elinden alınmıştır. sebep oldu.
Bu durumu tanımlamak için belki de "içeri-dışarı" söz­ Evimizde Pazar günleri tam bir mutluluk ve huzur duyu­
cükleri pek uygun olmayabilir; çünkü bunlar ’siyah-beyaz" lurdu; aslında bu atmosferi altı kişi ve bir kedinin yaşamak­
gibi kesin sözcüklerdir, bahsettiğim olgu ise daha çok ta olduğu bir evde sağlamak oldukça zordu. Bir psikiyatri
"gri"dir. O, devamlı kayan, yer değiştiren, jöle gibi bir şey­ kliniğinde olmam sebebiyle aile ilişkilerinin psikolojik yönü
dir, ardında somut bir iz bırakmaz ama yine de bir lezzeti üzerinde daha bilinçli olarak düşünüyordum. Çünkü evdey­
vardır veya bir piyesten alınan bir filmi seyretmek gibidir; ken, olaylar hep orada gelişiyordu ve aile bireylerinin birbir­
bu piyesi daha önce seyrettiyseniz, sinema filminin bu piye­ lerine karşı duyduğu doğal sevgi, onlar hakkında düşünme­
sin bir tanımı olduğunu ve onu hatırlatmasına rağmen ger­ ye engel oluyordu. Görünen şeylerin daha derinine inip bu
çek olmadığını farkedersiniz. konuda düşünmekten hep korkmuşumdur; çünkü o zaman
Bunun tanımlanması bile gerçek dışı ve acı veriyor; çün­ görüşler ve varsayımlar ortaya çıkar. Ben de ne derecede
kü korkutuyor ve yine de yumuşak ve belirsiz görünür (çok hasta olduğumdan emin olmadığım için nasıl mantık yürüte­
keskin olduğu halde). Bu gerçek dışı bir şekilde hissedilir, ceğimi bilemezdim. Yalnızca köklü bir hastalığım olduğuna
bu nedenle devamlı bir işkence değildir ama yine de sizi ra­ inanıyordum.
hat bırakacak gibi görünmez ve herşey izlenimler dünyasın­ Bu gerçekten esas konudan uzaklaşmama sebep oldu;
da kayıp gider. Ne gibi göründüğü, ne olduğundan daha Annem. O'nun hakkında yazmaktan korkuyorum; çünkü
önemlidir ve arasıra öfke nöbetleri yaratır. Çünkü "ne oldu­ onun hakkında analitik olarak düşünmemek gerektiğini bili­
ğu" birşeydir ama "ne gibi göründüğü" durmadan düşünce yorum, onları yalnızca sevmek gerekir. "Babanı ve Anneni
ve hayallerle değişir, gerçeklerle pek ilgisi yoktur. Önemli say", en büyük emirlerdendir, bu yüzden analitik düşünceler
şeyler gitmiş, geride önemsizler kalmıştır, gidenlerin yok­ onlara saygısızlık anlamına gelebilir ama belki de saygıya
luğunu, varlıklarıyla daha belirginleştirirler. anlayış yoluyla ulaşılabilir ve eğer bir gün iyileşebilecek­
sem, Annemin benim üzerimde yaptığı etkiyi bir şekilde an­
lamam lazım.
238 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI PSİKOZ DENEYİMLERİ 239

O'nun, bazı şeyler ve gerçekler konusundaki fikir ve gö­ san yapar, yararlı bir şekilde bencil olmak oldukça faydalı-
rüşleri beni herzaman etkilemişti ve onun başka birinin söy­ dır.
lediği hiçbir şeyi dinlemediğini de biliyordum. Çok ilginç Bunu yazmak benim için çok zor; çünkü okuyan olm a­
bir insandır — hatta büyüleyici biri de denilebilir— hiç sıkı­ yacağından korkuyorum ve Annem bunu okumaya d e ğ e r
cı olmamıştır, çoğunlukla tam anlamıyla mutlu, neşeli bi­ bulmayacaktır, böylece de bunları yazmanın bana h içb ir
riydi. Bu hali benim ne kadar başarısız olduğumu ortaya çı­ yararı olmayacak. O’nun görüşleri beynimde öylesine y e r
karıyordu; çünkü soğukkanlı değilim, çok sinirliyim ve in­ etmişler ki, bana iyi birşeylerin olduğunu kabul edem iyo­
sanlar konuşurken dinlemeyi bilmiyorum. Bu, geliştirilmesi rum, birşeyler yapmaya çalıştığım zamanda nasıl olsa b a ­
gereken bir sanattır. Bazen Annemin beni dinlemesini çok şaramayacağımı düşünüyorum. Bu yaptığım herşeyi h a tta
düşüncelerimi bile kapsar; çünkü bence düşüncelerim d ü ­
isterdim ama o hiç oralı olmazdı. Galiba bu, hastalığımın te­
şünmeye değmez, yaptıklarım da yapmaya değmez ama y i­
mel nedeniydi. Evle ilgili ilk anılarım, doğum günlerini ve
ne de yapılmaları gerekir çünkü başka herkes bunları y ap ar
Noel'i kutlamayı seven huzur dolu ve mutla bir atmosferdi
ve kimsenin öylece bırakmaya hakkı yoktur. Ben yine d e
ve bizlere, çocuklara verilebileceklerin en çoğunu veren fa­
kendime rağmen çalışırım, herşey daha yarısına bile g e l­
kat bir sıkıntıları olduğu zaman birisinin mutlaka dinleyece­
meden yanlış gitse bile.
ği güvenini ve hissini vermeyen bir ortamdı. Bu ortam kız-
kardeşimi etkilememişti; çünkü o, olaylardan kolayca etki­ ***
lenmez, ağlar, bağırır, sonra da unuturdu. Ben de öyle olmak
isterdim, ama hiçbir zaman öfke krizleri geçirmezdim, her- Bu yazılar, iyileşme işleminin devam etmekte olduğunun
şeyi içime atardım. Kızkardeşim'in bütün soranları açıkta delilleridir. Hastanın büyük bir karışıklıktan, düzensizlikten
olduğundan kolayca anlaşılır ve çözümlenirdi. kurtulmasını ve bu yoldan kişiliğinin dağılması belirtilerinin
Şimdiki güvensizlik ve bunalım duygularımın çoğu ço­ yavaş yavaş yokolmasını göstermektedir.
cukluğumdan beri hiçbir zaman ciddiye alınmamam, bana Kişiliğin yitirilmesinin genetiği, soyaçekiminin araştırıl­
en yakın olan kişinin bile beni dinlememesi ve dolayısıyla ması ve bu deneyimde bireysel farklılıkların rolü henüz a n ­
kendime güvenimi yitirmem yüzünden doğmuşlardır. Ken­ laşılamamaktadır. Kişiliğin yokolması, hafif haliyle, akıl
dimi bir insan olarak düşünmemeye, gerçek olabilecek ka­ hastalıklarının oldukça somut veya dayanıklı bir özü, tem eli
dar önemli görmemeye başlamıştım ve bu duygular zaman­ olarak görülebilir. Daha ciddi ve akut durumlarda, kişiliğin
la tersyüz olup, mutlak gerçekdışı olduğum hissine dönüş­ yitirilmesi, yoğun ve pasif duyarlılık veya boğulma, yutulm a
müşlerdi. Başkalarım düşünürken gerçek olan fikirlerim ve korkusu uyandım ve dolayısıyla, düşmanca veya bu hastada
hislerim, kendime dönünce gerçekdışı oluyorlardı. Bu, ken­ olduğu gibi kendini mahveden savunma mekanizmalan
di menfaatlerini düşünmemekten, hodbin olamamaktan; oluşturur. Bu, bütün duygulann şiddetle inkar edilmesi ve
hodbinliğe, egoistliğe doğra bir geçişti. Çünkü, bazı zaman­ gerçek, içten gelen duygusallıktan korkma ve dolayısıyla
lar kendinizi düşünmemeniz bencilliktir, bu sizi daha az in­ kendi benliği açısından bir gerçek-dışı olma hissiyle sonuç-
240 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI

lanmıştır. Kişiliğin yitirilmesi aynı zamanda diğerlerinden


şiddetli bir kopma, yabancılaşmayla beraber oluşur ve ruh­
sal olgularında kendi benliğiyle diğer kişilerin temsil edil­
melerini yansıtır.
Hastanın ilk öyküsünde, felce uğramış bir kararsızlık ve İKİNCİ BÖLÜM
perspektif yoksunluğu, kişilik yitirmesiyle beraber göze çar­
par. Boşluk hissinin yarattığı dehşet, yalnızlık ve uyuşuklu­
ğa paralel uzanır, bu da değişikliğe karşı bir savunma sığı­
nağı görevi görür. Özellikle sürprizler incitici ve potansiyel ÇEŞİTLİ PSİKO-PATOLOJİK
karışıklığa sebep olabilirler. Hastanın birinci öyküyü yaza­ DENEYİMLER
bilmesi, o denli canlı olarak tanımladığı durumdan kopması­
nın bir ölçüsü olarak görülebilir. İkinci bölüm ise onun has­
talık deneyimini ilk kez "kişiselleştirdiğini" yansıtmaktadır
ve kendisinin başına gelenler konusunda saygın ve sorumlu
bir anlayış gösterebildiği anlaşılmaktadır.
Bu öykülerin yazılmasından önce hastanın yaşadığı de­
neyimler konusunda bildiklerimizi gözden geçirmiştik. De­
tayların burada tartışılmayacağı pek çok olayın yer aldığı
muhakkak. Bu öyküleri yeniden okumaktaki ve dikkatle in­
celemekteki kişisel nedenimiz, bunların bizce sübjektf bir
deneyimin iletilmesi açısından çok değerli olmalarıdır. Bu,
yalnız bahsi geçen hastanın durumu yönünden değil, sıkıntı­
larını sözcüklerle ifade edemeyen daha şanssız hastalar için
de geçerlidir. Hastanın sübjektif deneyiminin değerlendiril­
mesi, iyileşmenin kolaylaşması için gereklidir. Bizce, onun
sözcükleri, akıl hastalıklarının kişiliğin yitirilmesini kapsa­
dığı durumlarda, hastaların iyileşmesi için çabalayanların,
emek sarfedenlerin ilgisini uyandıracak ve yararlı olacaktır.
Mary Maclane

İÇİMDE OLAĞANÜSTÜ BİR


YAŞAM YOĞUNLUĞU VAR

"İyi değilim. Erdemli değilim. Sevimli değilim. Cömert değilim.


Yalnızca ve herşeyden önce tutkulu, duygu dolu bir yaratığım.
Herşeyi — hissederim. Benim deham bu. Ve bu beni ateş gibi yakı­
yor. "
Mary Maclane'in "yoğun, tutkulu hislere" dair dehası, bir anlam­
da akıl hastalığı dehasıdır. Yoğun hisler dünyasına geçiş belki de
yoğun deneyim ve varoluş anlamına gelir ve bunun bütün yıkıcılı­
ğına ve acı vermesine karşın, akıl hastalığının anlaşılabilir olan
tek olumlu faktörüdür. Yabancılaşma ve hiçlik ikilemi batı toplu-
munda çok yaygındır. Mary Maclane, o kadar güzel tanımladığı
bu ikilem konusunda şöyle söyler; eğer iyilik ve bunun doğal sonu­
cu olan normallik bir hiçlikse, kötülük ve delilik daha yoğun duy­
guları —ve hayatı kapsar. Burada, diğer dokümanlarda da olduğu
gibi akıl hastalığı içinde insan varlığı, en yoğun, en çıplak ve en
gerçek şeklinde yaşanmaktadır. Gerçek derken, kültür adını ver­
diğimiz kural ve mitler tarafından korunmadan kişilerin yaşadık­
larının kendi ürünleri olduğu ve sosyal gerçeklerden etkilenmediği
hali kastediyoruz.
Miss Maclane'in kitabı 1901'de, Sartre ve D. H. Lawrence'den ön­
ce yazılmıştı. Dostoyevski ve Nietzsche'den haberi olmadığından
emin olduğumuz halde, onların stilinde ve düşünceleri doğrultu­
sunda bir eserdir. Yazısının sonundaki yalvarış, "Oh, keşke birisi
bunu anlayabilse" doğrudan doğruya bize yöneltilmiştir. Onun
üzerine soğuk, klinik, 'şizoid kişilik' veya 'şizofreni' etiketini ya­
pıştırıp tımarhaneye, veya 'nevroz' teşhisi koyup tedavi için psiki­
yatra yollarsak ona en korktuğu şeyi, "Dışarıdaki akıllı dünya bu
uzattığım elime bir taş mı verecek" sorusuyla kastettiği şeyi yap­
mış oluruz.
Psikiyatri'nin hastalara karşı duyduğu acıma, hep iyilerin hastala­
ra duyduğu acımaya benzer. Bu acımanın içinde bir parça üstün-
244 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKO-PATOLOJÎK DENEYİMLER 245

lük hissi de vardır. Hasta ile hastalık ayrı ayrı düşünülmelidir. Bütün bunlar tuhaflığımı gösterir. Bu yüzden kendimin
Ama bu ikisi ayrılmazsa, (Mary Maclane'in durumunda olduğu gi­
bi) hastalık veya psikopatolojininin, kişiden başka bir şey olmadı­
oldukça tuhaf ve tek olduğumu anlıyorum.
ğı anlaşılabilir. Acımak veya duygularını paylaşmak sonunda Tanıdığım yüzlerce insan arasında bir paralellik aradım.
hastalığın kendi içindeki anlamı ve değerini görürüz; bunu iyileş­ Ama boşuna. Değişik karakterlerde, değişik insanlar vardır
tirilecek veya yok edilecek birşey olarak düşünmeyiz. Mary Mac- ama bunların hiçbirisi benimle kıyaslanamaz. Benim yaşım­
lane e, onu diğer insanlara benzer bir hale getireceğimizi söyle­
daki gençler bana yalnızca aptalca bakmakla yetiniyorlardı,
mek, eline taş vermek olacaktır. O, anlayış, sevgi ve ilişki istedi­
ğini söylüyor. Belki de psikopatoloji sorununun çözümü bu kadar anlamıyorlardı; kırkbeşlik daha yaşlılar da — çünkü ondo­
basittir. kuz yaşındaki biri için kırkbeşlikler yaşlıdırlar— ya aptalca
bakıyorlar ya da o şeytani üstünlük gülümsemeleriyle bana
acıdıklarını gösteriyorlardır.
BUTTE, MONTANA Tabii ki, bunlar aşın durumlardı. Genç arkadaşlanmm
13 Ocak, 1901 arasında aptalca bakmayanlar; kırkbeşliklerden de karmaşık
karakterimin bir kısmını anlayabilenler vardı.
Ben kadın cinsindenim ve ondokuz yaşındayım. Şimdi Ama söylediğim gibi aralannda bana göre bir paralellik
yapabildiğim kadarıyla kendi Portremi, eksiksiz ve açıksöz- bulmanın imkanı yoktu.
lülükle çizmeye başlıyorum. Ben, Mary MacLane için dün­
yada başka bir paralel yoktur. ***
Bundan eminim; çünkü ben tekim.
Doğuştan ve gelişme açısından farklıyım, orjinalim. Bazen dünyanın kenanna geldiğimi hissediyordum. Bir
içimde olağanüstü yoğunlukta bir hayat var. adım daha ve düşeceğim. O adımı atmıyorum. Kenarda du­
Hissedebiliyorum. ruyorum ve acı çekiyorum.
Mutsuzluk ve mutluluk için harika bir kapasitem var. Dünyada hiçbir şey, genç ve yapayalnız bir kadın kadar
Geniş fikirliyim. çok acı çekemez!
Bir dâhiyim. Mary MacLane'in portresini çizmeye devam etmeden ön­
Kendi göçebe ekolümün filozofuyum. ce onun ilginç olmayan geçmişinden bahsetmek istiyorum.
Yanlış veya doğra umurumda değil — bilincim bir sıfırdır. 1881'de, Winnepeg'de Kanada’da doğmuşum. Winne-
Beynim, saldırgan bir çok yanlılık kümesidir. peg'in bu olaydan gurur duyduğundan kaygılıyım. Dört ya­
Fevkalade mutsuz, ölümcül durama eriştim. şındayken ailemle beraber Minnesota'da küçük bir kasabaya
Kendimi iyi tanıyorum, oh hem de nasıl! taşınmıştık. Burada on yaşına kadar hiç de yavan ve yalnız
Ender bulunan bir egoizm kazandım. olmayan bir hayat geçirdim. Sonra Montana’ya geldik ve yu­
Karanlık gölgelerin derinlerine daldım. karıda anlattığım hayat devam etti. Ben sekiz yaşındayken
babam öldü.
246 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKO-PATOLOIİK DENEYİMLER 247

Kamımı doyurmak, üzerimi giydirmek, okula yollamak geometri ve matematik; geniş bir tarih ve edebiyat kültürü;
ve bana MacLane kanını, karakterini aşılamaktan başka bir pek okulun etkisi olmadan edindiğim gezginci felsefe; bir çe­
konuda ilgi gösterdiğini hatırlamıyorum. Elbette ki beni sev­ şit deha; taşlaşmış boş bir kalp; kuvvetli, mükemmel bir
miyordu; çünkü kendinden başka kimseyi sevebilme yetene­ genç kadın vücudu; acınacak kadar aç bir ruh.
ği yoktu. Bu nedenle, babamın —bencil Jim MacLane'in öl­ Bu malzemelerle son iki yılımı geçirdim. Ama yaşantım
müş olması veya yaşaması umurumda değildi. tatminsiz ve çarpık olmasına rağmen, artık yavan ve sönük
O benim için bir hiçti. değildi. Dokunaklı bir acıyla doluydu —hiçliğin verdiği acı.
Yanımda hala bir anne, bir kız kardeş ve iki erkek kar­ Beni meşgul edecek bir şey yok. Her gün yazıyorum. Yaz­
deş vardı. mak bir gereksinme benim için —yemek yeme gibi. Biraz ev
Onlar da benim için bir hiçtir. işi yapıyomm, genelde severim bu işleri. Gerçekten kuvveti­
Acayip bir yaşamı olan bir yabancıymışım gibi, beni hiç mi ve vücudumun inceliğini, mutfağın yerlerini silmekle ka­
anlamıyorlardı. zanmıştım. Toz almayı sevmem ama yer silmeye bir diyece­
Ailemle benim aramda kesinlikle sevgi ve sempati yoktu. ğim yok. însanm vücuduna ve beynine enerji veriyor.
Zaten olamaz da. Ondokuz yıldan beri benimle olan annem Ama çoğunlukla kırlarda uzun yürüyüşlere çıkıyorum.
bile benim doğamı ve isteklerimi çarpılmıştı. Bir anneyle Butte ve çevresi çirkin bir yer, güzel manzaralar yok. Nere­
kızının arasında olması gereken sevgi ve anlayışı düşünün­ deyse çirkinliğin mükemmelliğine ulaşacak. Ve mükemmel
ce bu konuda hakkımın yendiğini hissediyorum. Bu dünyada olan hiçbirşeyi hor görmemek gerekir. Millerce uzunlukta
güzel şey o kadar az ki. Benim için bu hep böyle olacak. kumda ve çıplak tepelerde dolaştıkça bazı şaşırtıcı incelik­
Kız kardeşim ve erkek kardeşlerim benimle, benim ana­ lere, düşünce ayrıntılarına erişmiştim. Hergün, yaşantımda
lizlerimle, felsefemle ve isteklerimle hiç ilgilenmezlerdi. On­ da hep kumlar ve çıplaklıklar, yalnızlıklar üzerinde dolaşı­
ların istekleri ve düşünceleri kesinlikle pratik ve maddesel­ yordum.
di. İnsanlar arasındaki sevgi ve şefkat, onlara göre ancak ki­ Ve böylece günlük yaşantım yeterince alelade ve normal
taplarda görülürdü. bir insan için rahat denilebilecek bir şekilde devam ediyordu.
Kısaca onlar Aşağı İskoçya'dandılar, ben ise bir MacLa- Benim için bu, boş, kahrolası bir yorgunluk ve bıkkın­
ne'dim. lıktır.
Ve böylece, dediğim gibi ilginç olmayan varlığımı Mon- Sabahları kalkıyorum; üç öğün yemek yiyorum; ve yürü­
tana'ya taşımıştım. Varolmak gittikçe daha az ilginçleşiyor­ yorum; ve biraz çalışıyorum; biraz okuyorum, yazıyorum;
du ama buna rağmen değişken beynim gelişmeye, büyüme­ ilginç olmayan bir sürü insan görüyorum; yatıyorum. Ertesi
ye ve pırıltılar saçmaya başlamıştı. Ama, yıllar geçtikçe ha­ gün yine aynı şeyler.
yatımın tatsız, yavan ve olumsuz bir şey olduğunu farket- Gerçekten coşkulu, anlamlı bir hayat! Bu hayatın bana
tim. ne yaptığım beni nasıl etkilediğini, şimdi anlatmaya çalışa­
Liseden şunları kazanmış olarak mezun oldum: çok iyi cağım.
derecede Latince; iyi Fransızca ve Yunanca; orta derecede
248 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKOPATOLOJİK DENEYİMLER 249

24 Ocak Ve böylece, ben bir dâhiyim — bunu söylemeye hakkım


var.
Ben orjinalim. Hoş bir şekilde ferahlatıcıyım. Bohemim. Ben esas itibanyla, organik olarak egoistim. Kibirliliğim
Tuhaf ama hoş bir şekilde ilgincim ve kötüyüm. Bir oda do­ ve kendimi beğenmişliğim, yalnız başına yaptığım o uzun
lusu sıkıcı insanla konuşabilir, onların ilgisini, hayranlığını yürüyüşlerde iyice gelişmiştir.
ve şaşkınlığını toplayabilirim. Bunu bazen kendimi eğlen- Bir dâhi ile bir aptalın belirtileri bunlardır. Yine, bir dahi
dermek için yaparım. Söylediğim gibi, ben oldukça basit yüz ile bir aptal arasında çok ince bir çizgi vardır. Çoğunlukla bu
hatlan olan, dikkati çekmeyen bir dahiyim ama zarif, hoş bir çizgi geçilir. Aptal dâhi olur, dâhi de aptal. Bu kötü bir adım­
kişiliğim var. Vücudum güzel. Ve cazip, orjinal stilimle ko­ dır.
nuşmaya başlayınca, bir "havam" vardır. Büyükle küçük, şefkatli ve kibirli, mükemmel ile gülünç,
Başka hiçbir şeyi olmayan bir insan için 'havası' olması saldırganla mütevazi, cennetle cehennem azabı arasında kü­
iyidir. Bu güçlü ve kendi çapında çarpıcı bir şeydir. çük bir adım vardır. îşte Dâhi ile Aptal arasında da böyle
Kendimi herzaman böyle göstermem; belki de zaman za­ küçük bir adım farkı vardır.
man topluluğun karakterine bakarak, gösterimin istenilen et­ Ben bir dahiyim.
kiyi yapmayacağını önceden gördüğüm için. Çünkü ben bir Kaç kez bu ince çizgiyi geçtiğimi söylemeye hazır deği­
dahiyim. lim. Daha ondokuz yaşındayken, kum ve çıplak tepelerden
Böyle zamanlarda, daima kendimden bahsederim. Ahlak başka bir eğitim görmediğim halde bu kadar ilerlemem ne
konusu üzerinde konuşuyorsam, bunun Mary MacLane ile fevkalade değil mi? Fevkalade — duyuyor musunuz?
ilgili yönlerini anlatırım. Sık sık bu gerçeği elime alıp bir portakal gibi sıktım, tatlı
Evlilik ilişkileri konusunda nutuk atıyorsam, bundan suyunu çıkarmak için. Hergün bir miktar su çıkardım ve her-
Mary MacLane'i etkileyecekse bahsederim. gün bu meyve suyu tazelendi, Promete'nin hayati organları
İlginç bir yaratıktır, bu Mary MacLane. Aslında herkes gibi. Onun için sıkıyorum, sıkıyorum ve suyunu içiyorum ve
öyledir, yalnız diğerleri bunu farkedememişlerdir. İnsanlar tatmin olmaya çalışıyorum.
değerimi pek anlamasalar da yine de dinleyicisiz kalmadım. Evet, yüzüme uzun uzun, merakla bakabilirsiniz. Bu ,
Onlar benim bir dâhi olduğumun farkında değiller. egoizm ve analiz dehasının, Şeytan'ın gelmesini bekleyen bir
Ben bir kadınım ve ondokuz yaşındayım. Kendinden dehanın, içinde hayret verici, fevkalade bir karaciğer taşıyan
uzaklaşıp, eleştirebilen bir kişiyim. İyi olup olmadığıma dehanın, yüzüdür.
karar verebilirim. Gerçekten ne olduğumu ve nerede durdu­ Galiba size bu karaciğer hakkında daha fazla birşeyler
ğumu biliyorum. Uzağı, içime doğra uzağı görebiliyorum. anlatacağım.
Ben bir dâhiyim.
Charlotte Bronte de bunu bir dereceye kadar yapabilmiş­
ti, ve o bir dâhiydi.
250 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 251
27 Şubat
Canım acıyor — oh, günlerden beri bana işkence yapı­
yor! Ama Şeytan bana Mutluluğumu getirirse, onu affedece­
Bu bir günlük değil. Bu bir portre. Iç dünyamın bütün
ğim.
çıplaklığıyla gösterilmesi. Herşeyi göstermek için elimden
Mutluluğum bana verildiği zaman, Huzursuzluk hala be­
geleni yapıyorum — her küçük zayıflığımı, duyguların her
devresini, her isteğimi. Bunu yapmak gerçekten çok zor, nimle olacak, bundan şüphem yok, ama mutluluk onun tiz
bence ruhumun derinliklerine inmek, onun gölgelerini ve ka­ sesini bastıracak, onu bir neşe aleti haline getirecek, sonunda
ranlıklarını sergilemek çok zor. onunla el sıkışacak — ve taşlaşmış kalbim, kadınsı vücu­
Alçakgönüllülük veya utanç duymuyorum. İnsan birşey- dum, kafam ve mhum harekete geçecekti. Öyle derin bir
den neden utanmalı ki? mutluluk ve öyle yoğun bir acı ile dolmuş olacaktım ki var­
Fakat insanın beyin yapısında bulanık, anlaşılmaz ve be­ lığımdaki en küçük sinirler bile, yaşamın doluluğuyla sar­
lirsiz bazı faktörler vardır —bunları nasıl kavrayacağım? hoş olacağımdan, titreşecekler.
Araştırdım, inceledim ve çok hassas noktalara kadar ulaşa­ Mutluluğum bana verilince, saatler içinde yüzyıllarca ya­
bildim— ve halâ ulaşamadığım pek çok nokta vardı. şayacaktım. Ve hepimiz hızla yaşlanacağız, ben ve taşlaş­
Kabaran ve benim üzerimden aşan hislerim vardı. Çare­ mış kalbim ve vücudum, ve kafam ve ruhum, hepimiz yaş­
siz, yıkılmış ve yenilmiştim. Bunlar sanki benim ruh- lanacağız. Üzüntü de bir dereceye kadar yaşlanabilir. Ama
odamın duvarlarına bilmediğim bir dilde yazılmışlardı. mutluluk — gerçek mutluluk— bir anda insanın parmakların­
Ruhum kör gibi aranıyor, soruyor. Hiçbir cevap alamı­
dan kayabilir, ve geçen her yıl izini bırakır.
yor. Bütün varlığımla bilinmeyen bir Şey'e sesleniyorum;
Hayatın, onu hissedenler için bir trajedi olduğu doğrudur.
genç-kadm-vücudumdaki bütün sinirlerle ve genç-kadm-
Mutluluk bana verilince, hayat sözle anlatılamayacak kadar
ruhumun ulaşabildiği her yere sesleniyorum. Kumlar ve çıp­
lak tepelerde koşarken bütün yaşamımın tutkuları, öfke ve güzel, isimsiz bir şey olacaktır.
kızgınlık halinde doruğa çıkıyordu. Yoğun ve ümitsiz bir Fokur fokur kaynayacak ve kükreyecek; bir girdaba düş­
özlem beni sarıyordu. Kalbim, ruhum, aklım ortalarda dola­ müşçesine dönecek; sarsıntıdan sıçrayacak, haykıracak; has­
şıyor, küçük bir ışık bile olmayan derin karanlığa dalıyor, sas hayallerle titreyecek; kıvranacak; parlayacak, şimşek gi­
ümitsizce ellerimi uzatarak araştırıyordum, özlüyordum, bi çakacak; yumuşak bir sesle şarkı söyleyecek; kayarcasına
herşeyi istiyordum; Huzursuzluğun Şeytanı beni izliyordu. dansedercek; dörtnala gidecek; koşturacak; kabaracak ve ta­
"Delireceğim — delireceğim" diye durmadan kendi ken­ şacak; uçacak; yükselecek veya keşfedilmemiş derinliklere
dime tekrarlıyordum. inecek; kızacak, köpürecek; neşeyle çığlıklar atacak; eriye­
Ama hayır. Kimse delirmiyor. Şeytan, kimseyi o artistik cek; alev olacak; keyifle yuvarlanacak; binlerce trampet çalı-
lanetten kurtarmayı istemez. Önce insanın duygulan tam yormuş gibi sesler çıkaracak; küçülecek; gururla ilerleyecek;
olarak yerinde mi diye bakar, sonra da onu Huzursuzluk ölü gibi yatacak; havada bulut gibi kayacak; inleyecek, titre­
Şeytanına çelik zincirlerle bağlar.
yecek, patlayacak — ve Aşkla, ışıkla kokuşacak!
252 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞÎTLİ PSİKO-PATOLOJÎK DENEYİMLER 253

Bu dildeki sözcükler yararsız, boş. Bana Mutluluğumu nimin altına gizlerdim. İnsan ömrü boyunca rol yaparsa, dik­
verdiklerinde, yaşamın nasıl olacağım anlatabilecek kelime­ kati çeker, artık damgalanmıştır. İnsan doğuştan yalancı ise,
ler yeterli değil. artık bundan kurtulamaz.
Yazdıklarım tanımlıyor ama yetersiz ve karışık bir şe­ Bir yıl önce, bir bayan anemonun arkadaşlığı bana veril­
kilde. diğinde ve o bazen uzun, sessiz bir acı duyduğunda ben de
Sözcükler günlük kullanım içindir. Mutlu yaşamla yüz- tellerimin gerildiğini, kapıların zorlandığını hisseder ve tu­
yüze gelme sırası bana gelince dilim tutulacak. haf, yeni bir acı duyardım. O anda onu incitmeden sıkıca tu­
Fakat duygularımın yağmurlan, tufan seli gibi akacak! tar, onsekiz yıllık gözyaşlarımı akıtırdım. Bu nazik şeyi ha­
yatımda herşeyden çok istemiştim ve aniden bana verilmiş­
ti.
Bir sarsıntı ve içimde bir erime hissettim. Ama arkadaşı­
12 Şubat ma tam olarak ne hissettiğimi anlatamıyordum. Duyguları­
mın içtenliğinden şüphem yoktu ama bununla beraber etraf­
Bütün duygularımı tam bir içtenlikle ve hissettiğim gibi taki o sahtecilik dumanı, yalancılık ruhu kabarıyor ve bana,
yazıyordum —tabii hislerimi olduğu gibi anlatabilecek gü­ "iki yüzlü", "salak" diyordu.
cüm olduğu sürece— yine de duygularımı iletirken önemli Belki de yalancılık ruhunun kendisi bir yalandı —yine de
bir faktörü, gerçeği atladığımı sanıyorum. doğra veya yalan, daima benimle beraberdi. Duygularımı ya­
Bunu, yanlış anlaşılmayı göze almadan nasıl söyleyece­ zarak, herşeyi aslına sadık olarak anlatmaya çalışıyordum.
ğimi bilmiyorum. Bir oyuncuyum derken, çizmekte olduğum Bazen başardığımı sanıyor, bazen de başaramadığımı anlı­
portreden bahsetmiyorum; daha basit, güncel konulardan yordum. Bu yalancılık faktörü benim çok yönlü karakterimin
bahsediyorum. en ince, en nazik, en hassas ve en az bulunur yanıdır.
Lütfen, duygularımı önceden gözden geçirirken tamamen Ama en önemsizi değildir.
içten ve gerçekçi olmadığımı düşünmeyin. Onlar benim Kendimi çeşitli yollarda yürürken düşünürdüm; önce bir
duygularım, gözyaşlarını —benim kanım, canım! yolu, sonra bir başkasını deniyordum. Ve hep aynı şey olu­
Ama hayatımda, kişiliğimde bir samimiyetsizlik ve ya­ yordu, yolda yürürken önümde yolu karartan, içimi korku ve
lancılık var. İnce bir sahtecilik bulutu daima üzerinde dumr telaşla dolduran, büyük, siyah bir gölge görürdüm —kendi
ve içinde değer verdiğim birşeyleri incitir. yalancılığımın gölgesini.
Bunun analizini yapmayı tam olarak başaramadım — Kendimi bundan kurtaramazdım.
bulut öyle ince, öyle hafifti ki— ama yine de küçük değildi. Ben doğuştan yalancıyım.
Doğal içgüdülerime tamamen ters düşen bir ortamda on- Bunu yazmak çok zor. Herşeyden çok yanlış anlaşılabi­
dokuz yılımı gömmüştüm. Bu süre içinde içdünyama hiç el lecek birşey. Belki siz de yanlış anlayacaksınız; çünkü bu
sürülmemiş, duygularım paylaşılmamıştı. Bu yüzden her konuda doğru dürüst bir fikir veremedim. Bunu yapmak iste­
günümü rol yaparak geçiriyordum, bir sürü gerçeği de peleri­ dim ama yapamadım.
254 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKOPATOLOJİK DENEYİMLER 255

Ama bu benim Portrem — Şeytanın gelmesini bekler­ gelinceye kadar— göz yumuyorum. Bunlarla yüzyüze gel­
ken— herşeyi anlatmalıyım — herşeyi. mem gerektiğini biliyorum. Gençlik tutkularıyla kıvranıyo­
rum ve ben yaşça genç olduğum halde aslında olgunum —
yaşlıyım. Tutkularım ve yaşım dışında hiçbir açıdan genç
sayılmam. Herşeyi ayrıntılarıyla hissediyor ve tanıyorum.
28 Şubat Hiçbir şeyi hayal etmememe gerek yok. İçyaşamım gözleri­
min önünde. Benim, kimsenin anlayamayacağı bir yönüm
Bugün kumlarımın ve çıplak tepelerimin üzerinde yürür­ var. Beni anlayabilecek biri olabilir mi acaba? Çıplak tepele­
ken Sonsuz Hüzün'ü hissettim. rimde hep yalnız başıma yürümekten kurtulamayacak mı­
Herşey benden uzakta. yım? Bu sorular durmadan beni tedirgin ediyor. Yaşamımın
Hiçbir şey bana ait değil. her saatinde bir ateş yakıyor gibiyim.
Tek arkadaşlığım önümde pırıl pırıl parlıyor, büyüleyici Of! Derin, kapkara bir umutsuzluk!
bir güzelliği var — ve daima benden uzakta, ona erişemiyo­ Nasıl acı çekiyorum —yaşamak nasıl acı veriyor!
rum. Sonsuz bir hüzün duyuyorum.
İnsanların sevgi ve sempatisini istiyorum ve insanları Sonsuz bir hüzün—
reddediyorum, kabullenmiyorum.
***
Evet, insanları istiyorum.
Bende herkesi iten, uzaklaştıran birşeyler var.
Mutluluğum ne zaman gelecek, ona sahip olabilecek mi­ 9 Mart
yim? Herhangi bir şeye hiç sahip olabilecek miyim?
Bu itici gücüm, içimden, çok derinlerden geliyor. Orada Dehamın çatlaklan arasında bu kadar çok sayıda, iğrenç
Başlangıçta da vardı. Orjinalden, kaynaktan gelen bir şey ve değersiz ıvır zıvırın sıkışmış olması beni şaşırtıyor. As­
bu. lında dehamın kendisi de koca bir boşluk — ama iğrenç de­
Kendimi ondan kurtarabilmemin yolu yok. Kendimi on­ ğil. Ve o küçük ıvır zıvırlan bile — iğrenç olsalar bile, kü­
dan kurtaramam. Bu olanaksız. çümsemiyorum. Bazen istemeden, saçmalıklanna gülüyo­
Oh, ben lanetliyim — lanetliyim! rum ama yine de bir işlevleri olduğunu iyi biliyorum.
Bu dünyada, benim için hissedecek, benimle beraber his­ Onlar garip olsalar bile , yine benim beynimin, insanlığı­
sedecek bir tek ruh yok. Kimse anlayamaz — hiç kimse. mın parçasıydılar ve orada işe yarıyorlar.
Kendi kendinize, bunun benim kuruntum olduğunu söy­ Bu beyin, elini uzatıp birşeyler aranıyorsa ve çevresinde
lüyorsunuz. Böyle demeye ne hakkınız var? Benim hakkım­ yalnızca boşluk ve hiçlik bulup, eli boş kalıyorsa, o zaman
da hiçbirşey bilmiyorsunuz. Ben, kendimi iyi tanırım. Yıl­ kendine dönmekten başka çaresi kalmaz —tıpkı ruhum gibi.
lardan beri yaşamımın her dönemini inceledim. Hiçbir şeyi Sonra kendi içindeki o sayısız ıvır zıvın bulur; bunlar onu
kafamdan uydurmuyorum, bazı şeylere — kaçınılmaz hale yatıştırır, sakinleştirir. Ruhumda bu değersiz şeyler de yok;
256 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 257

onu yatıştıracak hiçbir şey yok. Ruhum kendi kendini yıp­ 14 Mart
ratıyor, kendi kendini yiyip bitiriyor. O değersiz, boş şeyler
yine de işe yarıyorlar; benim kararsız, değişken,analitik Bu dünyaya yalnızca görmem için göz ve duymam için
beynimi; kendi içine döndüğünde, kocaman bir hiçlik bul­ kulaklara sahip olarak yerleştirilmişim, ama ben yaşamak
maktan kurtarıyordu. istiyorum.
Bu denli büyük bir acı ve yalnızlık içinde olmasaydım, Bu şaşılacak birşey mi? Çok mu tuhaf? Başka insanla­
beynim, fevkalade mantık ürünleri yaratabilirdi. Ben bir rın pekçok şeyleri var. Bunları istemem çok mu korkutucu?
dâhiyim — bir dâhi— bir dâhi. Bunu göstermek çok zor.
Ama, ben, bunu hissediyorum. Bu da bana yetiyor. ***
Dünyadaki herşeye yabancı olmam veya deliliğim veya
acı çekmem yüzünden dahi olmadım. İnsan bunların hepsine 19 Mart
sahip olduğu halde bu harika duyguyu bilmeyebilir. Deham
hiçlikten doğdu. İçimde, şeytanın tohumu gibi doğdu, geliş­ Göğün kurşun gibi olduğu günlerde, bulutlar kumların
ti. Ve benimki gibi bir deha benden başka kimseye verilme­ can sıkıcılığını artırıyor, yalnızlığım bir kurt gibi içimi ke­
miştir. Deham beni buna inandırıyor. miriyor. İçimdeki acı ve sertlikte, "kötü" kolayca oluşuyor.
Bu, ümitsiz, hiç bitmeyen bir yalnızlık! 'Kötülük', insanın sıkıcılığı ve hiçliği, içinde boğabileceği,
Atalarım, İskoçya yaylalarında, uzak görü kazanmışlar­ derin, siyah bir havuzdur.
dı. Tabii, deham bir uzak görüye benzetilemez. Uzak görü­ Kötülüğü pek iyi tanımam. Şimdi bana oldukça uzak gö­
de, doğaüstü, esrarlı bir lezzet vardır. Deham ise sağlam, so­ rünüyor ama yaşlandıkça ona yaklaşacağımı sanıyorum.
mut, güvenli, dünyevidir; sihirle büyüyle ilgisi yoktur. Ama şimdi, hava bu kadar kasvetliyken, kötülüğü istiyo­
Bir anlamda, düşüncelerimle veya sözcüklerle anlatama­ rum. Gencim ve yapayalnızım ve iyi olan herşeyden uza­
dığım şeyleri hissetmemi ve tanımamı sağlıyor. ğım. Ama kötü şeyler çok yakınımda.
Bana kendimi ve içimdekileri, parlak bir ışıkla gösteren Bir sürü kötü şeyin gelip çevremi sarmasını, bu kasvetli
bir aynadır. Ve gördüklerim beni delirtiyor, midemi bulandı­ hayatımı alt-üst etmesini ve büyüyü bozmasını isterdim. Ne­
rıyor. Bu, anlatılamayacak kadar korkunç birşey. O anda ak­ den Ölümün yerini Kötülük almasın? Ölüm'ün, bana başka
lımdaki bütün düşünceler ölüyor. Mantığımı ve zekâmı bir ızdırap vereceği anlaşılıyor. Belki de Kötülük, yaşamı­
donduruyor. Yalnızca o şeyi hissediyor ve tanıyorum. mı canlandırır, hiçlik içinde yıpranmış olan sinirlerimi dü­
Onunla yalnız kalıyorum —yalnız, yalnız, yalnız! Yuka­ zeltir. Bu bir çıkış yolu olabilir— ve belki bazı şeyleri unu­
rıdan merhametli bir el uzanmıyor, hiçbir insan da yardım tabilirim.
etmiyor— ah, hiçlikten başka birşey yok. Şu anda, eski çağlarda yaşamış olan bir kadını düşünü­
Buna nasıl dayanabilirim! Oh, size soruyorum-buna nasıl yorum. Aptal Claudius'un karısı olan Messalina'yı. Bu eğlen­
dayanabilirim! ce düşkünü çılgın kadına hep hayranlık duymuşumdur. As­
lında birşeyi unutmak istemiş olmayabilirdi; ama istediğini
258 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 259

elde edecek kadar iradeliydi, istediğini yapmış, istediği ha­ kusursuz olsalardı, yalnızca hayranlık uyandırırlardır. Don
yatı yaşam ıştı. Juan ile Haidee'yi hatırlarsınız. Birbirlerini sevmişlerdi. Ge­
İyilik uğruna fedakârlık yapmak, özveride bulunmak ve çici bir ilgi duysalardı, bunda kim kötülük görürdü? Harika,
beklemek güzel bir şey. Fakat 'iyilik' kendini uzakta tutup, büyüleyici ve çekici birşey için kim böyle düşünebilir? Şey-
hiçbir veride bulunmazsa, sıra kendimizi içine kapanma ve tan'ın kötü şeyleri parlak ve çekicidir. Ben bunu gördüm,
çekingenlik rüzgarına kaptırmaya gelir. Bizler zayıf, âciz ap­ hem de Byron'un bir şiirinde değil, gerçek hayatta gördüm.
tallarız; ulaşabileceğimiz kaynaklardan haberimiz yoktur. Şimdi, sevgili küçük Mary MacLane'in yalnız başına
Neden bize çekici gelen şeyleri almıyoruz? Erdemli olduğu­ sevgisizce karanlık, ölümcül labirentlerde dolaştığını dü­
muz için mi? Hayır, korkak olduğumuz için. şünmek sizi titretmiyor mu? Ben titriyorum. Eğer, sevgiyi
Gerçekleşmesi uzak bir olasılık olan ideallerimize neden tatmadan dolaşacaksam, neden Hiçlikte dolaşmayayım?
bağlı kalalım? Değer mi? Bu felsefe değil. İnsan bir tabak Çok yönlü bir Kötülüğe kolayca alışabileceğimi düşlü­
sıcak mantar yemek istediğini düşünür ve buna kesin karar yorum. Ondokuz yılımı Hiçliğin içinde geçirdim ve buna
verirse, elimizdeki bir avuç kuru elmayı küçümsemesi mi hâlâ alışamadım. Hiçlik içinde keskin bıçaklar saklıyor. Bel­
gerekir? Mantardan başka birşey yemem, bu elmaları yiye­ ki Kötülüğün de bıçakları vardır ama — başka şeyler de var.
cek kadar alçalmam, diyerek açlıktan ölmeli miyiz? Aç bek­ Evet, başka şeyler var.
lerken, sonunda mantarı elde edeceğimizden eminsek, söyle­ Sevgili Şeytan, eğer bana Mutluluk getirmeyeceksen, hiç
necek birşey yok. Başka bir şey yemeden beklemeliyiz. değilse o parlak kötü şeylere açılan kapının anahtarını ver,
Tannlar'm vaad ettiği parlak, güzel ama uzak, daima ger­ bana yol göster, iyi vakit geçirmemi dile. Önce akıllı Kötü­
çekleşmeyen ideale ulaşmak için Kötülüğü atlayıp geçmek lük dolu bir yedi yıl yaşamak isterdim, sonra da istersen öle­
benim felsefeme uymuyor. yim. Ondokuz yıllık kahrolası Hiçlik, yedi yıllık akıllı Kötü­
Bu kasvet, havada ve yaşamımda olduğu sürece, ufukta lük ve sonra Ölüm. Asil bir amaç! Ama daha da kötü olabi­
Kötülük görünüyor ve beni büyüleyici bakışıyla çağırıyor. lirdi, değil mi?
O zaman, kendime soruyorum: Bu savaşçı ruh, bu boş kalp, Örneğin, ondokuz yıl süren bir Hiçlik ve sonra Ölüm. Bu
bu eğersiz beyin, benim yavan, bakire bedenimde hiçbir işe bana çekici gelmiyor, aklım yedi yıllık Kötülüğe takıldı.
yaramıyor. Onları bekleyen iyi birşey olamaz, ama çekici, Dünyada, Kötülük içermeyen hiçbir şey yoktur. Edebiyatta,
parlak şeylerin olduğuna eminim— İyileri Tanrı verir, Şey- sanatta — resimde, heykelde, hatta müzikte vardır. Beetho­
tan'ın verdiklerine karşılık olarak. ven'in, Chopin'in eserlerinde küçük, ince ve fevkalade zarif
Ölüm elbet, günün birinde gelecek ve ben yalnızca ondo- kötülükler hissedilir.
kuz yaşındayım. O çekici, parlak şeyler bana iyi gibi görü­ Chopin anlaşılmıyor. Onu anlayabilen bir kişi var mı?
nüyorlar. Ama hemen bir Kötülüğün varlığım hissederiz — ve bu mü­
Aslında dünyada kötü hiçbir şey yoktur. Bazı şeyler, ziktir!
çarpık ve bozuk görünür. Bunlar kavram ve eylem olarak Bende de Kötülük faktörü var. Bu faktörü geliştirmek is-
260 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 261

tiyonım. Hiçlikle karşılaştırılınca, kötülük güzeldir. Bu ne­ Anlıyor musunuz? Benim herşeyim demektir. Bu sizi eğ­
denle bana Mutluluk dışında başka bir şey getirecek birisini lendirecek. İlginizi çekecek. Merakınızı uyandıracak. Bazı­
bekliyorum. Ama ne beklersem bekleyeyim, gelen şey yal­ ları bunu tuhaf bulacak. Sizi şaşırtacak.
nızca Hiçlik. Ama, acaba soğuk, kayıtsız kalplerde kıpırtılara sebep
olacak mı? Ve, soğuk, eleştiren gözlere de bana görünen
çıplak, gri ve korkunç kumlar görünecek mi? Ve, benim kü­
çük, acıklı öyküm rahat, dertsiz kulaklarca duyulup bir süre
28 Ekim 1901 sonra da unutulacak mı?
Yoksa uzattığım elime, bu akıllı, uçsuz bucaksız dünya,
İşte, benim Portrem böyle. Üç aylık bir Hiçliğin kaydı. bir taş mı verecek?
Bu üç ay, ondan önceki üç ayın ve ondan sonraki üç ayın ay­
nısı— ve zaman başladığından beri gelmiş geçmiş bütün
aylar da aynı şekilde yaşandılar. Asla bir değişiklik yok,
hiçbir yenilik yok!
Şimdi Portremi bütün dünyaya göndereceğim. Ne olursa
olsun, göndereceğim.
Bu kitap var olmayacaksa, zaten başka neyim var ki? Ve
belki birisi anlayabilir! — İyi değilim, erdemli değilim, sem­
patik değilim. Yalnızca ve hepsinden önemlisi, ben yoğun,
coşkulu hislerle, duygularla dolu bir yaratığım. Herşeyi —
hissederim. Bu benim deham ve beni bir ateş gibi yakıyor.
Portrem, içerdiği analizler, egoizm ve acılıkla, mutlaka
bazılarına ilginç gelecektir. Belki kendisi de yalnız olan biri­
si, veya üç gün boyunca ekmek istediğim o üç kişi veya da­
ha başkaları, mutlaka anlayacaktır.
Ama içlerinden hiçbirisi, duyduğum hisleri dünyaya yay­
maktan doğan huzur, ümitsizlik ve acıyı bilemez. Bunlar be­
nim taşlaşmış kalbimin kırılıp kopan kırıntıları. Ruhumun
boynundan çekilip alınan amber kolyenin ipleri. Aklımın
kırmızı deri cüzdanından çıkan küçük altın paralar.
Bu benim kısa hayat trajedim.
Benim herşeyimdir bu.
ÇEŞİTLİ PSİKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 263

ayaklarınızın çabalarıyla bu derin, çok derin denizde batma-


maya çalışmaktır...Bu denizde o yok edici şey batıp, yok
olacaktır.
Joanna Field Joseph Cotırad"

***
İNSANIN KENDİ HAYATI

Bu çalışmada, toplumumuzca normallik diye bilinen bir çeşit pay­ Bu işe başladığım döneme baktığımda, iki aşama görü­
laşılmış psikopatolojinin güzel bir tanımı yapılmıştır. Şaşırtıcı yorum. Birinci aşamada, yaşamımın istediğim gibi olmadı­
olan şey ise Miss Field'ın değişmeye çalışması ve kendini iyileş­ ğını ve bunu değiştirecek gücün bende olabileceğini, yavaş
tirmek için uğraşmasının, toplumumuzca hastalık olarak nitelen­ yavaş farketmeye başlamıştım. İkinci aşamada ise, bu ko­
dirilmesidir. Bunun gerçekten böyle olduğunu görebilmek için,
nudaki gerçekleri bulmaya çalışıyordum; çünkü değişiklik
Freııd'un bir mektubundan alman şu meşhur ibareyi düşünmemiz
yeter: "Bir insan yaşamın anlamını sormaya başlarsa, hasta oldu
yapmadan önce bunların belirlenmesi gerekiyordu.
demektir." İlk aşamanın ne zaman başladığını söyleyemiyorum.
İyi bir İngiliz Psikoloğu olan Miss Field, pek çok kişinin bugünkü Geriye bakınca, görebildiğim tek şey , yarı uykulu bir halde
kronik durumlarım tanımlıyor ve bizlere bu konuda birşeyler ya­ günlük işlerimi yapmam. Bazen bu durumdan sıkılıyordum
pabilmek için harcadığı çabalarını anlatıyor. Psikanalizi düşün­ ama asla nedenini bulmaya çalışmazdım. Her zaman elim­
müş fakat "herkes için uygun olan birşey bulmak istediğini" söyle­ den gelenin en iyisini yapmaya çalışırdım, ara sıra neler ol­
yerek bundan vazgeçmiştir. Bunun yerine, kendi "özel gerçeğini" masını isteyebileceğimi düşlerdim ama bu düşün gerçekleş­
aramaya başlar; bu "duygu gerçeğidir". Elinde bir defterle yaşa­
mesi için bir çaba göstermezdim. Genellikle herşeyin çok iyi
mındaki her olayı gözlemleyip, tanımlamaya çalışır. Ona göre, ne
yapması gerektiğini düşündüğü şeyler için kendini zorlaması, ilk
yürüdüğünü sanırdım, ama ara sıra bir sıkıntı basardı, her-
adım olmamalıdır; yapacağı şey "yaptığı şeyleri araştırmak" ol­ şeyden nefret ederdim. Bu uzun sürmezdi. Gece dinlendik­
malıdır. Aşağıdaki parça, Miss Field'in "İnsanın Kendi Hayatı" ten sonra tekrar o aptalca iyimserliğime dönerdim. Hayatı­
isimli, I952'de yayınlanan kitabından alınmıştır. mın bana ait olduğunu, istediğim gibi düzenlemem gerektiği­
ni hiç düşünmezdim. Herşeyi olduğu gibi kabullenmem sı­
rasında, bazı akli rahatsızlıkların belirmeye başladığını far-
Bölüm I kettim. Buna, kafamı kurcalayan şeyleri not etme alışkanlı­
İlk Şüpheler ğım sebep olmuştu. Bu çalışmayı hazırlamak için materyal
ararken, kağıtlarımın aralarında dağınık, gelişi güzel yazıl­
"Doğan bir insan, denize düşen biri gibi, bir düşün orta­ mış notlar bulmuştum. îçimi döktüğüm bu notların bazıla­
sına düşer. Deneyimsiz insanlar gibi tırmanıp çıkmaya çalı­ rındaki sertlik beni şaşırtmıştı, kendimi tanıyamamıştım.
şırsa, boğulur— nicht wahr?.... Hayır! Anlatayım! Tek yol, Bu notları yazdıktan sonra okumazdım, yalnızca içimden ge­
bu yok edici şeye kendini teslim etmektir ve ellerinizin, len bir dürtüyle yazmıştım. Bu yüzden akli dengem veya
264 AKIL HASTALARININ IÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKOPATOLOJİK DENEYİMLER 265

mutsuz yaşamım hakkında pek birşey farketmemiştim. yok. Bu belki de bencillik ama, ben dünyadaki herşeyden
Ama bunlar, benim bazı şeylerin olduğunu anlamamı sağla­ pay almak istiyorum, iyilerle beraber kötüleri de istiyorum.
dılar. Dünya öylesine harika bir yer ki, herşeyi yakalamak, kucak­
Bunu o zaman anlayamamıştım, ama şimdi diğer insan­ lamak, her zerresini hissetmek ve katılmak istiyorum. Pay­
lardan kopmuş, ayrılmış ve yaşamdan uzaklaşmış olduğu­ laşmak istediğim şeyler ne olabilir?"
mu hatırlıyorum. Başkalarının benim hakkımda düşündük­ Bu şaşırtıcıydı. ’İçimi boşaltırken neden normal konuş­
lerine öylesine önem veriyordum ki, sürekli olarak onları üz­ mamdan farklı bir dil kullanıyordum? İçinde yaşadığım or­
mekten, kızdırmaktan korkuyordum. Daima birşeyler yap­ tamda, hislerin böyle uluorta ifade edilmesi hoş karşılan-
maya çalışıyor, hep şaşkın bir halde oluyordum. Partilerde, mazdı. Olay çıkarmak, kahramanlık göstermek tabuydu.
özellikle arkadaş olmak istediğim kişilerin yanında tek bir Halbuki, burada, istediklerimi bulmaya çalışırken bu kahra­
söz bile söyleyemiyordum. Kendimi rahat hissedemiyordum. manca cümleleri kullanmıştım. Ama hiç değilse bu sözcük­
içimde hep bir şüphe vardı: "Acaba doğru mu yapıyorum?" lerin beni bir yere götürmeyeceğini anlamış gibiydim; bunu
Bu saçma, gülünç bir durumdu. Ama uzun süre bu duru­ şu satırlardan anlıyoruz:
mu nasıl değiştireceğimi bilemiyordum. Birgün, neler istedi­ "Kendimi bırakmak, koyvermek, yaşamın içimden (bir
ğimi, içimden geldiği gibi, önceden düşünmeden yazmaya deniz gibi berrak ve serin) aktığını hissetmek istiyorum. Bu
başladım. Galiba yetersizlik duygularımı belirsizce anlat­ ne demek oluyor? Yani okurken kendi benliğimi unutmak,
maktan başka birşey yapmamıştım. yazarların evreninde olduğumu hissetmek; yani amaçlarım
"Kendimi çevremin bir parçası olarak hissetmek istiyo­ doğrultusunda davranmak. Belki hedefin de ilerisine gidiyo­
rum, herşeyden kopuk, erkenden yatağına yollanan bir ço­ rum, ama ne önemi var? Bu bir iş yapmak mıydı yoksa iste­
cuk gibi olmak istemiyomm. Arkadaş istiyorum, düşünce diğimi yapması için bililerini ikna etmek veya ona yardım
topumu bana geri atacak bir dosta ihtiyacım var. Ama insan­ etmek miydi?"
larla beraberken bir sis oluşuyor ve ben Sizin hakkınızda Bunların hepsi çok iyi, hoştu ama bana kendimi nasıl
iyi, hoş şeyler söyleyecek insanlar olmasını nasıl özlersi­ koy vereceğimi, benliğimi nasıl unutacağımı anlatmıyordu.
niz." Bunun için bir çare aramış olmalıyım. Çünkü sık sık gece­
Sonra, fakirlere yardım konusundaki bir konferanstan kondu bölgelerine gidip fakirlerin soranlarıyla ilgilenerek
eve dönünce, şöyle yazmışım: kendimi unutmaya çalıştığımı hatırlıyorum. Fakat içimde
"Öldüğüm zaman 'ne kadar işe yaradığımı' söylemelerini hep o şüpheler vardı, gerçekten onlara verecek birşeylerim
istemiyorum, yalnızca 'yaşadığımı' hissetmek istiyorum. var mıydı veya onlara benim, kendimin yeterli bulmadığım
Tanrı aşkına, bununla ne demek istiyorum? Pazar gazetele­ bir yaşam tarzı göstermenin yararı var mıydı gibi sorular
rindeki 'insan ruhunun derinlikleri' filan gibi saçmalıklardan beynimi kemiriyordu. Sonra elimden kaçmakta olan yaşa­
mı bahsediyorum? Ne aptalca birşey! Galiba benim kafam mın sırrını bulabilmek için, belki de fakirliğin güç şartların­
Pazar gazeteleri gibi çalışıyor. İyi bir amaç uğrana hizmet da yaşamak için kendimi zorlamam gerektiğini düşündüm.
vermek istemiyorum, öyleyse numara yapmamın da yararı Ama burada da tedbirlilik ve korkaklık baskın çıktı, sağdu­
266 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 267

yum bu romantik ve dramatik düşünceyi şüpheyle karşıla­ ra yardım etmek, mutlu olmak. Bundan sonra, düşündüm ve
dı. Sonra psikanaliz önerildi. Ama bunun nasıl düzenlenece­ bu amaçlardan hiçbirine ulaşamayacağıma inandım. Çünkü
ğini, o zaman bilmiyordum ve çıkış yolu olarak görmedim. yaşamım bunların hepsinin plansız, düzensiz bir karışımı
Herkes için uygun olan, herkesin kolayca uygulayabileceği tarafından yönlendirilmişti. Adetler; ananeler; moda; arka­
bir yol bulmak istiyordum. Sonunda, bütün bulgularım için­ daş, aile, vatandaş çevresinin koyduğu standartlar tarafından
de, benimki gibi sorunlara en uygun tedaviyi buldum; çünkü etkilenmiş ve oradan oraya sürüklenmiştim.
aşağıdaki notta şöyle yazmışım: Bunlar, bir insanın yaşamını yönlendirecek kadar güve­
"Neden olmasın? Neden onunla yaşamayacaksın? Ken­ nilir miydiler?
dini bırakma ve teslim olma korkusu. İnsanın fantazi ve özel Öyle olduklarını sanmıyordum, çünkü çevremde hep ku­
dünyasının duvarlarını yıkmak, ailece dışlanmanın ve gü­ ralların, alışılagelmiş davranışların değiştiğini, yetersiz ol­
nahkar olmanın duvarlarını çökertmek.... duğunu görüyordum. Yalnızca bizi savaşa sokan bu sosyal
Ama engellenmekten, kapatılmaktan nefret ederim, ev­ geleneğin kurallarından şüphe etmekle kalmıyor, aynı za­
rendeki tüm yaşamın içime akmasını istiyorum. Bu bana, manda bana öylesine karışık geliyordu ki, bana söylediği
insanın tüm dünyasını gömmesi gibi görünüyor. Onu sevme­ şeyleri, nasıl bir hayat sürmem gerektiğini anlamıyordum.
miş olmam korkumu örtmek için mi? Yoksa içten gelen bir Ama başka ne vardı?
savunma sistemi mi?" Eğer başkalarının yaptıklarını veya beklentilerini yapma­
Bu kararsızlık, birinci aşamanın bitişini gösteriyor. Göz­ yacaksam, başka neye göre davranacaktım? Kendi mantığı­
lerim açılmış, yaşamımın istediğim gibi olmadığını farket- ma mı? Ama çok eskiden beri yeterince bilgim olmadığını,
miştim. Ama bu konuda ne yapmam gerekiyordu? Bir sevgi­ bir mantık tartışmasını sonuna kadar izleyemediğimi bili­
li edinmek herşeyi halledecek miydi? Hangi görüşe güven­ yordum.
meliydim? Bazılarına göre sevgili edinmeliydim; yoksa be­ Ayrıca eğer kendime en iyi yaşam tarzını seçecek ve bü­
nim yetiştirildiğim standartlara inanıp bunun sözünü bile et­ tün yaşamımı bu değerlendirmelere göre kuracaksam, önce
memeli miydim? Bu, bütün problemin küçük bir örneğiydi. evren hakkında berrak ve açık bir bilgim olması daha doğru
Eğer yaşamım bu haliyle yeterli değilse, bunu nasıl değişti­ olmaz mıydı? O zaman kendi hayatımdan önce, bütün bilim
recektim? Hangi standarda göre yaşayacaktım. ve fen yayınlarıyla mı uğraşmam gerekiyordu? Öyle yap­
Bu noktada yaşamımı yönelteceğim standartları düşün­ sam ve hepsini anlasam bile, hangisini yaşamıma temel ola­
meye başladım. Bunu bulabilseydim, gelecekte nelerden ka­ rak seçeceğimi nasıl bilecektim?
çınmam gerektiğini bilecektim. Bu çok önemli bir adımdı. Burada içim, mantıklı ve akıllı bir yaşam için mutluluğu
Çünkü "gerekeni" yapmaya çalışacağıma, o anda ne yaptı­ buluncaya kadar beklemem gerektiği olasılığına karşı kuş­
ğımı incelemeye başlamıştım. kularla doldu. Bunun için de Einstein'ı anlayıncaya kadar
İlk olarak yapmayı amaçladığım herşeyi düşündüm, beklemem gerekecekti.
işimde iyi olmak, insanları memnun etmek, popüler olmak, Peki, mantık da olmuyorsa neyi arayacaktım? İnsanın na­
olup biteni kaçırmamak, benden bekleneni yapmak, insanla­ sıl yaşaması gerektiğini gösteren bir sezgi yok muydu? Tıp­
268 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKO-PATOLOJİK DENEYİM LER 2 69

kı bir köpeğin hastalanınca ot yemesi gibi. Böyle bir fikrin de çok solgun ve yorgun göründüğümü, F.'yi görmeye gitme­
şüpheyle karşılanacağını biliyorum ama bu yine de gözardı yi hiç istemediğimi düşündüm. Kuaförü aradım ve randevu
edilmemelidir. Belki de böyle bir duyu, kendini insanın bazı alamadım.... S. kuaförünün saçlarımı kesebileceğini öğrenin­
ani istekleriyle belli ediyordur. Veya belki de bu duyu, bizim ce çok sevindim; kibar, genç bir adam kesti saçlarımı. Büro­
bugünkü yaşam şeklimiz yüzünden körelmişti. Veya bu is­ da, saçımın ne kadar iyi kesildiğini ve bana ne kadar yakıştı­
teklerimiz, belki de deneyimle geliştirilebilir. ğını söyleyen biri çıkar diye umuyordum. Sonra F. ile öğle
Sonra birden aklıma geldi; belki de mutlu olmak, gerçek­ yemeği yedik, saçımı farkettiğinde yüzümün kızardığını his­
ten böyle bir duygunun belirtisidir. Belki insan aslında tam settim. Ondan ayrıldığımda, herşey yolunda gittiği için mut­
olarak ne zaman mutlu olduğunu bilirse, mutlu bir hayat için
luydum. Biraz çalıştıktan sonra, Miss P.'yi buldum, yeni saç
nelerin gerekli olduğunu da bilebilir. Öte yandan, mutluluk
kesimimi gösterdim, onunla çene çalarken ne kadar çekici ol­
konu dışı; esas olan şey, insanın canının istediğini yapması
duğumu düşünüyordum. Kulübe gittim, orada M. saçımın
gerektiğidir.
güzel olduğunu söyleyince çok sevindim. Pin pon oynadık,
Kendi mantığımın gücünden emin olmadığımdan, bu so­
kendimi o gün pek beğendiğim için her zamankinden güzel
rulan cevaplandırabilmek için oturup düşünmenin bir yaran
olmadığına karar verdim. Başkalannm fikirlerini okumak oynadım...
da yararsızdı, çünkü onlar için doğra olan benim için doğra Akşam yemeği... birşeyler konuşuyorduk. Birdenbire,
olmayabilirdi. Kendi hayatımın gerçeklerine, yalnızca göz­ M.'den bahsedildiğini duydum. Tokat yemiş gibi oldum. Bi­
lem ve deneyimlerime dayanarak bilmek istediğim şeyleri risine kart yolladığını söylüyorlardı. Bu insanların onu tanı­
bulabilmek umuduyla bakmayı, incelemeyi düşündüm. Bu­ malarından hiç hoşlanmadım. Onu ciddiye aldığımı zanne­
nun için tek yol bir günlük tutmaktı; bu günlükte hergün debilirlerdi ve M. için birçok kızdan yalnız biri olduğumu bi­
özellikle mutlu olduğum anlan yazmakla işe başladım. Ay­ leceklerdi. Ama içlerinden hiçbirinin onu anladığını sanmı­
rıca önemli görünen her şeyi not ediyordum çünkü ileride yordum. Eve gelince, albüme koyacağım resimleri ayırdım,
mutluluğun önemli olmadığı ortaya çıkarsa, başka şeyleri tabii ki güzel göründüğüm fotoğrafları seçiyordum."
de inceleme fırsatım olacaktı. Bu planı yapmam ve günlüğü­ Bu gözlem neredeyse girişimimden vazgeçmeme sebep
me neleri yazmam gerektiğine karar vermem oldukça uzun olacaktı. Aklımda hep eleştiriler çınlıyordu: "Kendini daha
bir zaman aldı. Daha önceleri de günlük tutmaya çalışmış, az düşün; bu kadar kendinle meşgul olma; başkalarını da
ama her olanı yazmaktan sıkılıp birkaç hafta sonra vazgeç­ düşün, o zaman kendi soranlarını düşünecek vaktin olmaz."
miştim. Bir kez daha denedim, olağan bir iş gününü seçip İçim şüpheyle dolmuştu. Bu çabalarım beni iç gözlem
aklımda olan herşeyi kaydetmeye çalıştım. Sonuç beni deh­ batağına daha çok saplamıyor muydu? Bu kez de şu notu
şete düşürdü. Eğer günlük yazmak bu anlama geliyorsa bu­ buldum:
nu devam ettiremeyeceğimi düşündüm. İşte yazdıklarım: "Geçen gün en önemli şeyin, öbür kişilerin görüşleri ol­
"Bu sabah kalkınca aklımdaki tek düşünce, işe gitmeden duğunu düşündüm."
önce saçımı kestirecek zamanımın olup olmayacağıydı; bir Üç hafta sonra da şu yarım kalmış cümleyi yazmışım:
270 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 271

"Eğer birşeyi keşfedebilecek zekam yoksa, kendimden Mantığa dayanmayan fikirlere güvenmemenin akıllıca
daha çok sevdiğim..." olacağını hissediyordum; çünkü bunlar benim isteklerimi
Bundan anladığım kadarıyla, çocukluğumda öğrendiğim yansıtıyorlardı. Ama bu korkunun, güvensizliğin, benim iç
bir prensibi hatırlamışım; dünyadaki en kötü şey bencillik­ âlemimdeki gerçekleri görmememe sebep olmaması lazımdı.
tir. Çocukken iyi olmaya çalışmam bir anlamda bencillikti. Dış dünya hakkında olduğu kabul edilen kamu gerçeği,
Bencil olmamak kavramı, bende bir huzursuzluk, tedirginlik benim için önemli olanları göstermiyordu. Ama belki de ki­
hissi yaratıyordu. Sonraki yıllarda, durmadan kendimi, baş­ şisel gerçekler vardır, bilmekten çok hissetmeye dayanan bu
kalarım düşünmeye zorladım; ama gittikçe daha çok içime gerçeklere arkamızı dönemeyiz. Bildiğim kadanyla bilim bu
kapanıyordum. Yıllarca bunun sebebinin benim irade gücü­ alanla ilgilenmemiştir; bazen öyle birşey olmadığım, bazen
mün zayıflığı olduğunu sanarak, şaşkın şaşkın dolaştım, de varsa bile bilimi ilgilendirmediğini söylemişlerdir. Ama
esas sebebinin kullandığım yanlış yöntem olduğunu düşün­ bilim buna sahip çıkmasa bile, yine de bana biraz yaran ol­
müyordum. maz mı acaba? İstek ve mutlulukla ilgili bu sorulann, bilimin
Şimdi, sonunda, bencilliğimden kaçarak kurtulamayaca­ gerektirdiği gibi kesin formüllerle çözümlenemeyeceğini bi­
ğımı anlamaya başladım. O 'yok edici şeyin' içime gömül­ liyorum. Ama deney yöntemini uygulayarak, gözlem yapa­
mesi gerekiyor. rak hipotezlere ulaşıp, sonra yine kişisel gerçeklerimle kar­
Böylece yıllarımı alan bir çalışmaya başladım; yaşamı­ şılaştırmalar yapamaz mıydım?
mı, geleneklere, veya akılcı teorilere veya otoritelere göre Beni ileride nelerin beklediğini az çok biliyordum herhal­
değil, deneyimlerle düzenlemeye çalışıyordum. de, çünkü önümde duran buruşturulmuş bir kağıtta şunlar
Günlüğümün başına aşağıdaki pasajı yazdım: yazıyordu:
"İnsan yaşamının amacını ve anlamını bilmememiz ve "İçimizdeki bu ruh ve hayat, çevremizdeki yaşamla hiç­
kuruntuları gerçek gibi gösterdikleri için manevi sezgilere bir şekilde uyum sağlamıyor. Birisi ona ne düşündüğünü so­
güven duymamamız, bizi davranış teorilerine karşı uyarır­ rarsa, o, daima başkalarının söylediğinin tam tersini söyler...
lar. Aslında o, dünyanın en garip yaratığıdır; bir rüzgar gülü gibi
Francis Galton.” dönek ve değişkendir, hem utangaç hem kabadır, bakire ve
şehvet doludur, geveze ve sessizdir; çalışkan ve hassastır;
Bu cümlenin anlamım tam olarak kavrayamamıştım, melankolik ve hoştur; yalancı ve gerçektir; bilgili ve cahil­
çünkü davranış teorilerinden haberim yoktu. Yıllar sonra, dir; liberal ve açgözlüdür; kısaca öyle kompleks, öyle belir­
tekrar okuduğum zaman, yazarın kamu gerçeği ile kişisel sizdir ki; dış dünyada insanlarla ilişki kuran diğer görüntü­
gerçekten, aynı şeymiş gibi bahsettiğini farkettim. Bu yüz­ sünün tamamen tersidir.
den, belki de bu cümlenin benim için bir uyan olduğunu his­ Virginia Woolf'
setmekte haklı olduğumu düşündüm. Manevi sezgi derken,
akılcı tartışmaya dayanmayan bir şeyi kastettiyse, bu var ol­ Bu arayışın öyküsünü yazmaya karar vermemin sebebi
duğu bilinen ama nasıl olup da bilindiği bilinmeyen bir şeydi. eğer yazmazsam yolumu kaybedeceğimden korkmamdı. Yi­
272 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 273

ne de yıllarca tereddüt ettim, bunları nasıl yazacağımı bilmi­ Sonunda yalnızca moralimi düzeltecek, bana bilgi yerine
yordum. Bana olanları anlatmaktan, kişisel olmaktan çekini­ cesaret verecek kitaplar okumaya karar verdim. Yine de ki­
yordum, bir yandan da ancak böyle yazarsam başkaları için taplara çok şey borçlu olduğumu kabul ediyorum. Belki oku­
bir değeri olacağını da biliyordum. Öyküyü sanki bir arkada­ mak düşüncelerimi geliştirmişti, ama çoğu yazılar beni şa­
şın veya hayali bir tipin başından geçmiş gibi anlatmak isti­ şırtm ış, aklım ı karıştırm ıştı.
yordum. Bu biraz da yetişme tarzım yüzünden oluyordu. Za­ En iyi öğretmen insana herşeyi kendisinin öğrenip,-gerçe­
manla, sessizliğin kuvvetlilerin bir ayrıcalığı olduğunu, güç­ ğe giden yolları bulmasını öğretir; bu yüzden ortaya çıkan
süzler için ise bir tehlike olduğunu anladım. Susmam, anlat­ sonucun ne kadarı öğrencinin, ne kadarı öğretmenin payıdır,
mamam gereken şeyler genellikle utandığım şeylerdi; hal­ pek anlaşılmaz. Aklıma aniden geldiğini sandığım pek çok
buki bunları açıklamam ve itiraf etmem çok daha iyi olacak­ fikrin, okuduklarımdan doğduğunu da şimdi farkediyoram.
tı. Böylece direkt kişisel bir anlatım kullanmamın, herşeyin Başka bir nokta da, bulduğum şeyler yalnız benim için
özü olduğunu farkettim. Roman yazarları ve şairlerin nasıl gerçek olmalıdır. İzlediğim yol, belki de ana yoldan çok
yaşanacağını yazdıklarından öğrendiklerini düşünürdüm. uzaktaki, ıssız bir patikadır. Okuyuculara, bir gezginin yolu­
Kendi soranlarını dramatize ederek, yazarak daha kolay çö- nu kaybetmesi ve ana yola ulaşm ak için şaşkın şaşkın do­
zümlüyorlardı. Peki ama, insanın iç dünyasındaki gerilimle- laşması ilginç gelmeyebilir. Belki de onlar, daha yolun ba­
ri, soranları sembolize ederek düşsel gerçekler yaratabilme şında, hangisini izleyeceğini biliyorlardır.
yeteneği yoksa, bunlarla başka bir yöntemle başa çıkılamaz Yazdıklarımı yeniden okuyunca, karşılaştığım bazı zor­
mı? Elbette psikoloji üzerine yazılmış olan veya nasıl başa­ lukların size çocukça gelebileceğini düşündüm. Ama sonra
rılı, mutlu olacağınızı anlatan kitaplar vardır, ama bütün insanın kendisinin tek ve eşsiz olduğunu düşünme yanılgı­
bunlar benim dışımda kalıyorlar; çok genel kavramlar kulla­ sına sık sık düştüğünü hatırladım.
nıp uygulaması zor kurallar öneriyorlar. Başkalarının benim Yine de ıssız bir patika olduğunu sandığım yolun sonun­
nasıl olmam gerektiğimi yazmaları, tıpkı bir elmanın rengini da bir ülkeye vardım. Bu ülkeyi bazıları çok iyi tanır, bazıla­
kitaptan bakıp öğrenmeye benzer. Bu gibi şeyleri başkaları­ rı varlığını bildiği halde hiç bahsetmezler ve bazıları da is­
nın fikri olmadan bilmek gerekir. Öyleyse, başkalannm yaz­ mini bile duymamıştır.
dıklarına ihtiyacımız yoksa, kendimiz yazmalıyız.
Bu işe girişmek isteyenlere son bir uyarım var; bu kitap
okumakla ilgilidir. Uzun süre, yazmayı erteledim. Öğren­
mem gereken çok şey vardı, bu konuda yazılmış olan çok
eserler olduğunu hissediyordum. Asla bu düşünceye teslim
olmayın, asla 'çok az şey biliyorum, başlamadan biraz daha
okumalıyım' demeyin. Önce gözlem yapmalı, sonra gözlem­
lerimi anlatmalı ve sonra eğer gerekiyorsa kitaplara bakma­
lıydım. Buna karar verince yazmak kolaylaşmıştı.
ÇEŞİTLİ PSİKOPATOLOJİK DENEYİMLER 275

sıyla ilişkisini de kesmemişti. Evlenmeden önce, Chicago'da


orta sınıftan ailelerin yerleştiği bir bölgede yaşıyordu.
Bir bahar günü, Thomas Whitford adında genç bir me­
R. S. Cavan murla, bir okul partisinde tanıştı ve beş ay sonra onunla ev­
lendi. Evlendiğinde ondokuz yaşındaydı. İkisinin de daha
BİR İNTİHAR ÖYKÜSÜ önce yaşadıkları düzenli mahallelerden çok farklı bir semte
yerleştiler. Evleri, 45. cadde yakınında sık sık kiracı değiş­
Bu parça Ruth Cavan'm "İntihar" isimli eserinden alınmıştır. Yal­ tiren bir apartmandaydı ve barları, kabareleriyle pek iyi şöh­
nızca 'Nevrotik' olarak tanımlanabilecek, asap bozucu bir ilişki­
reti olmayan bir bölgedeydi.
nin öyküsü anlatılıyor. Sevgi ve şefkat için doymak bilmez istek­
Anılarını yazması, Marion'un evlenmesinden iki ay son­
lerde bulunup sevdiği insanı bu yüzden uzaklaştıran yazar, kendi­
si için dayanılmaz bir durum yaratmıştır. Bu acı veren durumun rasına rastlıyor. Kabaca üç bölüme bölünen bu günlük he­
sonunda da intihar etmiştir. Nevrotik halin çok güzel ve canlı bir men hemen 50.000 kelime uzunluktaydı ve bir kısmını aşa­
öyküsünü yazmıştır. Bir yerde şöyle yazmış, "Son iki yıldır yazdı­ ğıda okuyacaksınız. Bu üç bölüm şöyle sıralanabilir:
ğım o aptalca şeyleri okuyordum.... Bu kitap hep yakınmalarla a- Marion'un evlilik hayatı; akli dengesizlik ve boşan­
dolu, birbiri ardına yakınmalar. Bütün bunlardan nasıl bıkmadı­ mayla bitti.
ğıma şaşıyorum" Acaba, 'yakınma' sözcüğünün içinde bir doyum, b- Geçici flörtlerle dolu düzensiz bir dönem,
bir yeterlilik olduğunu önermek, çok mu zorlamaca olacak?
c- Albert Cummings'in sevgilisi olarak yaşadığı daha
uzunca bir dönem; evlilik hayatındaki düzen vardı ama evli­
liğin verdiği güven yoktu.
Bir bahar sabahı, Albert Cummings bir iş randevusunu 1912'nin sonlarında yazdıkları, Marion'un sevilme ihtiya­
kaçırınca, arkadaşları onu, Black Belt mahallesindeki evin­ cım, para sıkıntısını ve T om ia olan kavgalarını yansıtıyor.
de aramaya geldiler. Dairesinde, cesedini buldular. Uyku­ Durmadan, ufak değişiklerle şu cümleleri tekrarlamıştır.
dayken vurulmuş ve ölmüştü. Görünüşe göre yanında yatan 'Ah, kocam ne kadar çok sevilmek istediğimi bir bilseydi.
kız, önce onu sonra da kendini vurmuştu. Marion Blake, Ona söylüyorum ama beni ciddiye almıyor, ben her an sevil­
ölümünden önceki son yedi yılını kapsayan ayrıntılı ve kı­ mek istiyorum'. Bu sabah para yüzünden tartıştık. Ah nasıl,
sıtlamasızca yazılmış bir günlük bırakmıştı. Bu defterin bir arada, hiçbir kötü söz sarfetmeden mutlu yaşamak ister­
yaprakları arasında, fırtınalı dönemleri, Marion'un somnlara dim!
karşı tipik reaksiyonlarını ve intihar etmeye yavaş yavaş "Ters konuşması ve kayıtsızlığıyla kalbimi kırıyor. Her
karar verişini izleyebilirdiniz. defasında aramızdaki uçumm daha büyüyor. Onu daha az se­
Günlükte yazılmamış olan bilgiler de soruşturma sonu­ viyor değilim ama daha çok da sevmiyorum. Tanrım, onu
cunda elde edilmiştir. Marion, lise mezunuydu; annesi, zen­ uyandır, her zaman nazik ve düşünceli olmasını sağla. Ba­
gin bir tüccar olan babasından boşanmıştı. Evleninceye ka­ zen bu kadar sinirli olması, hasta olduğundan mı, yoksa as­
dar annesi ve kızkardeşiyle beraber yaşayan Marion, baba­ lında suçlu olan ben miyim? Her zaman, kocamla geçine-
2 76 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 277

mezsem bunun sebebinin annemle yaptığımız kavgalar ola­ Cumartesi akşamı saat 7'den beri birşeyler eksildi, koptu.
cağını söylerdim. Ama yanılmış olduğumu biliyorum, eğer Bana annesiyle babasından bahsedişi, kendimi hırsız gibi
öyleyse neden Tanrı yaşamama izin vermiyor? Şimdi yaşa­ (aslında öyleyim ya!) veya suçlu gibi hissetmeme ve onlara
mak benim için dayanılmaz bir hal aldı ve eğer durum dü­ layık olmadığımı düşünmeme neden oluyor."
zelmezse, bir şeyler olacak." Birkaç gün sonra da şöyle yazmış:
Kavgaların bir kısmı Marion'un davranışları yüzünden "Tom'a ne yapmak istediğini sordum, o da ayrılmamızı
çıkıyordu, özellikle kocasının ailesine karşı tutumları yü­ önerdi. Birden, bunun benim için ne anlama geldiğini farket-
zünden... Marion'un sevdiği ama Tom'un annesinin sevmedi­ tim ve delirecek gibi oldum. Şimdi, onunla beraberken mut­
ği bir akraba geldiğinde: suzum ama onsuz ne yapacağım ben?"
"Hepimiz içmiştik, Tom sarhoş olduğumu söyledi; ama "Kalbinin derinliklerinden, bencil olduğumu; çünkü ona
değildim. Yalnızca kendimi iyi hissediyordum. Annesinin yardım etmediğimi düşündüğünü biliyorum. Galiba aslında
beni görmesini isterdim. Ona da iyi gelecekti Tom'un ai­ öyleyim ama küçük evimde bütün gün amaçsızca dolaşmayı
lesinin yanında bir melek gibi davranmaktan bıktım. Ona, çok seviyorum; burası bizim, ikimizin yuvası."
şimdiye kadar düşünüp de söyleyemediğim pek çok şey 1913-14. Evleneli bir yıl olmuş. Marion yazıyor:
söyledim. Neyse, artık bu konuda neler hissettiğimi bilmesi "Tom ve ben hergün gittikçe birbirimizden uzaklaşıyo­
gerekir. Yine de, şehir dışında oturmak isterdim; akrabalar­ ruz. Bu kimin hatası? Ben her zaman sevmeye ve sevilmeye
la yalnızca yazışırdık. Bu da bana yetiyordu." hazırım, ama Tom gazetelerdeki beyzbolla ilgili yazılan kes­
Günlükte bu yakınmaların ve kavgaların arasında yer yer mekle öylesine meşgul ki, değerli zamanını beni öpmekle
Tom'la sevişmelerinden ve günlük hayatın önemsiz olayla­ ziyan etmiyor. Bundan bir yıl sonra bu deftere neler yazaca­
rından bahsediliyordu. ğımı veya yazmak için burada olabilecek miyim diye çok
1913'ün başlarında, Marion çocuk düşürdü ama bu, ken­ merak ediyorum."
disini ve Tom'u fazla etkilemedi. Bunu, Tom'un şefkati ve Daha önce bahsi geçen gerilimler devam ediyordu. Evlili­
mutlulukla geçen bir dönem izledi. Ekonomik sıkıntılar ve ğinin ikinci yılında Marion rastgele seçtiği erkeklerle 'şov'lar
Tom'un iş bulamaması yüzünden iki tarafın ailesi de yardım sergilemiş, Tom da kuvvet gösterisine girişmişti. Ara sıra
ediyordu. Bu arada restoranlardan ve marketlerden küçük bu tatsızlıklar unutuluyor, birarada mutlu oluyorlardı.
çapta hırsızlıklar da yapıyorlardı. Marion, iş bulmanın şart 1915 Şubat'mdaki yaşgününde, tahminen 2.5 yıllık evli
olduğunu düşünüyordu ve erkek giyim mağazalarının birin­ olan Marion şöyle yazmış: "Gelecek yıl burada, yazmıyor
de işe girdi, bu arada Tom için birkaç şey tırtıklamayı umu­ olmayı umuyorum."
yordu. Evliliğin üçüncü yılı tamamlanmak üzereyken Tom evi
Aynı yıl içinde Marion'la Tom'un ailesi arasındaki ger­ terketti ve ailesiyle yaşamaya başladı, ama bu ayrılık birkaç
ginlik artmaktaydı. gün sürdü. O yokken, Marion bir başka adamla buluştu.
"Tom'la birbirimize karşı tamamen kayıtsız olduğumuza Tom döndükten kısa bir süre sonra Marion sigaraya başladı,
karar verdik. Onunla birlikteliğim nasıl sona erecek acaba? bu da ikisi arasında çekişmelere neden oldu.
278 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLÎ PSİKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 279

1916 Ocağının başları Marion için zor bir dönem oldu; yada bana yer yok.... Tann'ya yalvarıyorum, bu dünyadan gi­
sık sık ölmeyi istiyordu. Torn ona, başka bir kadınla bir ge­ deyim, yaşamım sona ersin, ama olmuyor işte."
ce geçirdiğini itiraf etti. Tom ona öbür kızdan hoşlandığını söyleyince, Marion
"Tek düşüncem, her şeyin çok haksız olduğu. Daha çok şunları yazmış:
yaşamak istemiyorum, artık dayanamayacağım. Bütün bun­ "Artık kıskanmıyorum. Yaşamaktan da, savaşmaktan da
lardan uzaklara kaçmak istiyorum. Artık kimse bana telefon bıktım Ah Tanrım, bir kişi bile bana ihtiyaç duysaydı,
bile etmiyor. Geçen akşam Wilson caddesine doğra yürüdük bir işim olsaydı, asla ölümü düşünmezdim. Bunu on-on iki
yaşımdan beri düşünürdüm ve anladım ki ben mutlu olmak
ve bütün yol boyunca birbirimiz hakkında düşündüklerimizi
için doğmamışım. Yapacak bir işim olsaydı, burayı terke-
ve Tom'un beni ilk defa gördüğü x- restoranını konuştuk. O
der, bir oda tutup doğra dürüst bir yaşam sürmeye çalışır­
gece bir kadınla beraber olduğunu söyledi Hayatımda ilk
dım. Bunu beceremezsem de, sınırlarımı zorlar ve göle atlar­
defa öldürmek istedim; o kadının kalbine bir bıçak saplamak
dım. Hangisi daha kötü? ben gölü tercih ederim. Tom bir kez
istedim. Aslında o masum. Tom'un evli olduğunu bilmiyor­
daha denememizi istiyor. Ama ona, ben sigara içmek istedi­
du; bilse bile benim suçlayacağım kişi o değildi. Bütün hata ğimde sinirleneceğini söyledim. Bütün istediği bir kez daha
Tom’un. Duyduğum his, acaba kıskançlık mı? Zannetmiyo­ denemekti, ben de söz verdim.... Söz vermiş olmasaydım,
rum. Bu sadece tüm insan ırkına, onun fikirlerine ve haksız­ şimdi belki daha mutlu olacaktım....
lıklarına karşı duyduğum tiksintiydi. Bu erkeklerin dünyası; İntihar edenlerin korkak olduklarını söylüyorlar. Julius
onlar yarattıkları için de idare onlarda. Kadınlar yalnızca, Caesar zamanında, Romalılar intihan şerefli bir ölüm olarak
onların kullanmaları için uygun araçlardır.... Neden bir ka­ görürlerdi. İntiharın korkakça olduğunu sanmıyorum ve esas
dın, erkeklerin yaptıklarını yapamaz? Çünkü kadın hep bir bunu yapacak gücü veya cesareti olmayan insanlar tanıyo­
erkek tarafından desteklenir. Kadın başkaldırırsa, evden atı­ rum.
lır ve çocukları elinden alınır.... Tanrım, bir kadın aptal ve Bunlardan biri de benim; yoksa çok uzun bir zaman önce
korkaktır ve efendilerinin önünde eğilen bu kadınların aslın­ ölmüş olurdum. Ya yeterince cesaretim yoktu ya da ölecek
da bu davranışlara layık olduklarını düşünüyorum. Hakları­ kadar ümitsiz değildim. Bence, cesaretim olmadığı için hâlâ
nı aramayı bilmiyorlar. Ama bunu yapabilirler? Ellerinde yaşıyorum."
hiçbir şey yok veya yalnızca erkeklerin onlara verdikleri Birkaç hafta sonra aklı hala kanşıktı:
var... Ah Tanrım, neden bunları anlayamıyorum? Neden ka­ "Yataktan sürünerek çıktım. Uyuyamıyorum.... Şimdi tek
dınlar, erkeklerin yaptıklarını yapamazlar? Dünya bu şekil­ duam son uykuya dalmak. Tannm beni almam kaç kez iste­
de nasıl devam ediyor? Ah Tanrım, anlat bana. Birileri anlat­ dim, beni al, al, al. Ya delireceğim, ya da fikrimi değiştirece­
sın... Kadmin hiç önemi yok mu? O bir hiç mi? Bir erkeğin ğim. Tom'un yaptıkları yüzünden neden acı çekmem gereki­
yapamayıp da bir kadının yaptığı bir şey var mıdır acaba? yor? Evlenmeden önce bana kendi hakkında yalan söylemiş.
Aklıma gelen tek şey çocuk doğurmak. Bütün bunlar beni Şimdi gözüm açıldı, onun ne olduğunu anladım, acı çekiyo­
öldürüyor, gitmek istiyorum. Eve gitmek istiyorum, bu dün­ rum. Tanrım, Tom'u dünyanın en sevecen, en şefkatli hissiy­
280 AKIL HASTALARININ IÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKOPATOLOJİK DENEYİMLER 281

le seviyorum ve sonunda benim küçük ilahım parçalanıyor, ni söylerler, bu bir yalan, zaman geçtikçe öfkem artıyor.
yok oluyor." Böyle hissettiğim için deli olmalıyım. Tom'un elindeki pa­
Bu huzursuz dönemde iki kez, Tom'u öldürmek istediğini rayla ne yaptığını çok merak ediyorum.... Biraz önce anne­
yazmıştı. Hemen her gün cinsler arasındaki ahlak standartla­ me mektup yazdım. Her şeyimi ona bırakıyorum. Benim
rındaki eşitsizlikten yakınıp, Tanrı’ya onu alması için yalva­ gitmem, çevremdekilere yarayacak. Tom'un, "durumun bu
rıyordu. Mayıs’ta ayrılmaya karar verdiler ve Marion, pisliğe kadar kötü olduğunu bilmiyordum" dediğini duyar gibiyim.
yuvarlanmadan önce ölmek için dua ediyordu. Evet, durum bu kadar kötü, dayanılmaz bir halde. Gitmem
Mayıs ayı sorunsuz geçti, yeniden mutlu oldular. Marion lazım, gitmek istiyorum ve Tanrının yardımıyla gideceğim,
da mutlu olduğunu kabul etmesine rağmen bazı kereler Tom kendimi ona vereceğim. Barış içinde olmak, huzur içinde
ona dokununca öteki kadını düşündüğünü yazıyordu. dinlenmek istiyorum ve Tom’a yalnızca şunları demek isti­
Artık kendini suçlamıyordu. "O öylesine kaba ki, ondan yorum; yeniden evlenmeden önce, kendini buna değer bir
nefret ediyorum. Öyle basit ve cimri ki. Büyük yüreği olan adam haline getir ve o kızın kalbini bilerek veya bilmeyerek
bir erkek asla böyle davranmaz."
kırmamaya dikkat et....
1917 Kasım’ında kesin olarak ayrıldılar. Bu yıl içinde 7 Ekim akşamı saat altı. Bütün günü yalnız ve hasta ge­
MarionTa Tom arasındaki ilişki gittikçe daha gerginleş­ çirdim. Gün ölüyor, keşke ben de ölseydim. Üzgünüm, yal­
m işti.
nızım ve unutulmuş bir haldeyim.... Tom akşama yemeğe
"Cici eşyalarıma bakıp, bunlardan benim gibi hoşlana­
gelmeyecek. Ona, çamaşırcı kadına para vermezse yemek
cak bir yakınım olmasını çok isterdim. Tom hiç ilgilenmez­
yapmayacağımı söyledim, o da çekip gitmemi söyledi. Keş­
di, ama ona bunu söylesem bana kızar. Okumaktan, resim
ke beni seven, beni düşünen biri olsaydı, belki o zaman mut­
yapmaktan veya piyano çalmaktan başka yapacak bir şey
yoktu. Üzgünüm, yalnızım. Tanrım, çok yalnızım. Açlıktan lu olurdum."
13 Kasım'da, Marion kendini yalnız başına, kiraladığı
ölüyorum. Son şans için hazırım, daha önce iki şansım var­
dı ama kullanamadım. Yaşamak ilk şansımdı, evlenmek ise küçük bir odada buldu. Kafasında iki sorun vardı: "telefona
İkincisi ve şimdi ölmeye hazırım, bu da son şansım. Bu ya­ 20 Sent harcadım, 60 Dolarım ne kadar dayanır?" ve "sevil­
şantımdan daha kötüsü olamaz. meye, şefkate ihtiyacım var."
Kesin olarak ayrılmalarından birkaç ay önce şunları yaz­ On ay boyunca Marion, ekmek peynirle yaşadı; samimi
m ıştı: olduğu birkaç erkeğin cömertliğine muhtaç kalmıştı. Zama­
"Ne kötü bir gece geçiriyorum! Sevgi, anlayış, beğeni nını yeni erkek arkadaşlar, kabareler ve şovlarla geçiriyor­
yok.... Bu akşam eve geldiğimde aklıma tuhaf bir fikir geldi. du. Herzaman para sıkıntısı çekmesine karşın, bu dönemde
Tom'suz bir dünyada daha mutlu olacağımı biliyorum. Yal­ ölmek için hiçbir istek belirtmiyordu. Günlüğü ufak tefek
nızca ayrılmak sanki yetmeyecek gibi geliyor... Elimde 40 günlük olaylarla doluydu. Tom onu birkaç kez ziyarete geldi,
dolar var. Acaba benden sonra bu defter bulunup bana karşı son gelişinden sonra defterine evli olduğu zamanlardaki gibi
kullanılacak mı?.... Bütün yaralan en iyi, zamanın geçirdiği­ şu satırları yazdı:
282 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 283

"Yalnızca soranlar ve düş kırıklıkları. Tom'un bavulu ar­ Ben, arkadaşlığın, aşkın ve şefkatin özlemini çekiyo­
ka verandada, alıp götürülmeyi bekliyor. Bu akşam tek bir rum. Bert bana bunları verebilseydi, beni sevdiğini anlardım.
söz söylemeden çıktı, dünyanın sonu gelmiş gibi oldu. Yok­ Ama o yapamıyor- ona ilginç gelmiyorum- ben basit bir
sa çektiğim acılar hiç dinmeyecek mi? Onu istiyor muyum? oyuncağım ve en kötüsü de; o yanımda olduğu sürece, ger­
Roy'u (en sık gördüğü erkek arkadaşı) istiyor muyum? Yok­ çekten öyle davranıyorum. İşte bu gece, yalnızım -onu bek­
sa ikisini birden mi istiyorum? Acaba delirdim mi, yoksa liyorum- ve gelmeyeceğini de biliyorum. Tanrım acı bana,
hiçbirini sevmediğim için yalnızca mutsuz muyum? rahatlat beni. Beni al -ve yanında tut.
Mantığım bana Roy'u sevmem gerektiğini söylüyor, öyle 9 Kasım.... birkaç dakika sonra onunla buluşacağım.
iyi ki." Umutsuzluk, sıkıntı ve yalnızlıktan çok acı çektim.
İki ay sonra Roy hakkında şöyle yazmış; "hep sevmedi­ Kendimi dağıtmak istiyorum; her şeyi, kendimi, sorunla­
ğim, hoşlanmadığım şeyleri yapıyor, asla öğrenemeyecek." rımı, yaşamımı unutmak istiyorum. Neden bitmiyor bunlar?
Daha sonra Marion, evli bir adam olan Albert Cum- Tanrının bile istemeyeceği kadar kötü müyüm ben?
mings'le tanıştı; ve eski erkek arkadaşlarının yerini bu 16 Kasım-Pazar gecesi saat 11. Dün Bert'ten hiçbir haber
adam aldı. almadım. İsterse hiç aramasın. Kalbim artık daha çok kınla­
"Bu gece Bert, herkesin benim için rastgele, kolay bir ka­ maz ya! Yine ölmüş olmayı istemeye başladım, herhalde
dın olduğumu düşündüğünü söyledi.... Ona, benim dürüst sonbahar melankolisi.... Bu sıkıntı, her türlü hastalıktan daha
olduğumu göstermenin tam zamanı. Bert’le öyle mutluyum çok acı veriyor. Yaşam bir yük. Boş, huzursuz bir hayata
ki.... o harika bir insan ve ben onun yanında kendimi çok de­ doğmuşum.
ğersiz hissediyorum.... Bert beni seviyor galiba yoksa benim­ 26 Kasım. Üç haftadan beri Bert’i bekliyorum. Aptalın bi­
le o kadar çok beraber kalmazdı. Sesi çok nazik; özellikle riyim ben.... En geç saat 7’de geleceğini söylemişti. Of, Tan­
"Oh kedicik, kedicik" derken. Ah, Bert, Bert!. Zavallı Roy rım, öyle mutsuzum ki. Beş şişe bira içtim ama ne sarhoş
dün sabah uğradı.... Ben yalnız Bert'i istiyorum." olabiliyorum ne de unutabiliyorum. Evvelki gün Tom'u gör­
Ekim'in sonlarına doğra Marion bir daire kiraladı ve Bert düm; nerede yaşadığımı sordu, ben de söyledim. Sonra bana
sık sık ziyaretine geliyordu. mektup yazdığını ama geri geldiğini söyledi. Tanrım, Bert'le
"Kilerden eşyalarımı da çıkarınca çok mutlu olacağım. bir aldatmaca oynadığımızı düşünmekten kendimi alamıyo­
Bert'le benim sevimli, küçük bir yuvamız olacak. Tanrım, rum. Onun aldırmadığına eminim, ben de öyle. Beni mutsuz
bir yıl sonra Bert'le ilişkimiz hakkında acaba ne yazacağım? eden de bu. Keşke kayıtsız kalabilseydim....
Tom'un "küçük dostu" gönlünce eğleniyordur. Tanrı yardım­ 17 Aralık. Bir başka kutlama günü. Biraz sarhoşum ve
cım olsun, ben aciz ve iğrenç bir insanım, ama öyle yalnı­ çok yorgunum -ölü gibiyim. Bert'in eve gelmesini bekliyo­
zım ki. Bert beni yeterince sevmiyor, hafifçe, tutkusuzca se­ rum. Durmadan bekleyen hep ben oluyorum. Tom geceyi bu­
viyor, bu bana yetmiyor. Daha fazla sevmesini sağlamalıyım rada geçirdi, benimle dörde kadar kaldı. Cebinde on centi
yoksa çok acı çekeceğim. vardı, babasına biraz daha para almaya gitti....
284 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 285

21 Aralık Pazar sabahı. Bert'in şehir dışında olduğunu sevmeseydim. Bana neden bu kadar iyi davranıyor? Gülerek
söyledikleri için, dün gece eve geç döndüm. Evde anahtarı ona sordum, 'yakında gideceğin için mi, bana acıdığın için
ve bir not buldum. Bana 4, 5, 8, 8:30 ve 9'da telefon etmiş. mi böyle iyisin?' diye. Bert'i herkes seviyor, öyle tatlı ve öyle
Neden yedide Joe'nun lokantasını aramamıştı? Bu adam hiç kibar ki. Bu gece bana, gittiği zaman her ay biraz para yolla­
doğru bir şey yapmaz mı? Yıkıldım. O gelince, dizlerimin yacağını söyledi. Beni düşündüğü için Tanrı onu korusun.
üstünde sürüneceğim." Hep onu düşünüyorum. Bert, Bert, Bert.
Bert yine ona döner ve kısa bir süre sonra askere alınır. [Günlüğünde Bert'in yazdığı birşeyler gördük:]
"17 Ocak Bert gidiyor! Bert gidiyor! Düşünebildiğim tek "Kediciğimin günlüğüne birşeyler yazmak mı? Ne yaza­
şey bu. Kalbim ağrıyor. Çok mutsuzum. Her şey kötü gidi­ yım? Sonsuza kadar kalacak birşey yazmak isterdim ama be­
yor. Artık yaşamak istemiyorum. Yaşamaya değer hiçbir nim sözlerim rüzgâr gibi geliyor ona — onu sevdiğimi söyle­
şey yok. Her şey -evdeki her eşya- bana Bert'i hatırlatıyor; yemiyorum; çünkü bana asla inanmaz... Dizlerimin üstünde
masanın üstündeki küçük köpek, salondaki menekşeler.... ona gitsem mi? Ayaklarının dibine otump dizlerini öpsem,
Oh Tanrım, ben yalnızca Bert'i istiyomm, benim sevgili ona taptığımı söyleyebilir miyim? Hayır, bunu kimse yapa­
Bert’imi. Onu benimmiş gibi düşünerek aptallık ediyorum. maz— bu yalnız düşünülür, hissedilir ve bilinir, inanılır. Be­
O benim değil, olmak da istemiyor. Ama bana iyi ve kibar nim için o, kusursuz, iyi ve güzel. Benim için o, bütün yaşa­
davranıyor ve ben onu seviyorum. Geçen gece annem ve mım boyunca düşlediğim, istediğim, özlediğim herşey...
Bert’le restorandayken, askere alındığını söyledi. Oturup ağ- Adeta kendimden geçiyorum; gözlerimi kapatıyorum, sevgi­
lamaktansa, içmek daha iyi geldi. Tannm, ben deliyim. Bert, min şiddetinden. Aynı anda heryerini, gözlerini, dudakları­
benim annemle oturmamı istiyor. Böyle yapmazsam, herkes­ nı, dizlerini öpebilmek isterdim... Onu seviyomm — onu
le yatacağımı söyledi. Umurunda mı acaba? Aldırdığına bir dünyadaki herşeyden daha çok seviyorum ama yine de bunu
inanabilsem! İki veya üç hafta içinde X şehrine gidecek ve ona söylememeliyim. Çünkü gidiyorum, çok uzağa ve bu
galiba orada ordunun idare bölümüne verilecekmiş. Tan- herşeyi ikimiz için de daha zorlaştıracak... Hoşçakal sevgi­
n ’ya, buradaki bir bölüme verilmesi için dua ediyorum. Bu lim. Sana sevgilim diyorum çünkü benim için sen en sevgili,
çok zayıf bir olasılık ama şu andaki tek umudum bu, eğer o en tatlı şeysin. Seni, yalnız seni seviyomm."
giderse hiçbir şeyim kalmayacak —hiçbir şey! Bu olay ba­ Birkaç gün içinde sorunlar başladı, Bert, Marion'dan
na Bert'i sevdiğimi gösterdi. O gidince ne yapacağımı bilmi­ şüpheleniyordu, haklı olup olmadığını bilmiyoruz. Sonra yi­
yorum. ne mutlu bir dönem geldi, Marion, sevgilisi askerdeyken
Onun için dürüst olacağım — ama nasıl yaşayacağım— Fransa'ya gidip hemşirelik eğitimi görmeyi planlıyordu.
nasıl dayanacağım — akıllı kalmayı, delirmemeyi nasıl ba­ "8 Mart akşamı saat 10.30. Üç haftadan beri hemen her
şaracağım?... günümü Bert’le beraber geçirdim. O çok iyi bir insan. Hep
21 Ocak gece saat 11. Dün gece Bert'le yemek yedik... yanımda olmasına öyle alıştım ki, kendimi yeniden evli gibi
Kullandığımız sözcükler yalnızca şunlardı, 'sevgilim' veya hissediyorum... Tam bir evkadını oldum — çamaşır, temiz­
'canım' veya 'tatlım'. Tanrım, onu çok seviyorum. Keşke lik, dikiş, yemek yapmak, bulaşık yıkamak— ve bu Bert'in
286 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİK O PA T O L O JİK DENEYİM LER 287

hoşuna gidiyor. Onu elimde tutabilmek için hizmetçilik yap­ 24 Mayıs... Bert yatakta, uyuyor. Bir buçuk saat önce be­
mak zomnda kalmam çok kötü. Şu anda tırnaklarım mahvol­ ni çok üzdü. Neden boşanmıyorum da oturup bunları yazı­
du. Bert sadakate hayrandır." yorum?... Kahrolasıca Bert, bana çok zarar verdi.
Bert, küçük kızı Janet'i Marion'u görmeye getirdi ve Ma- 27 Mayıs Pazar gecesi... Berfi her gün daha çok seviyo­
rion ona hayran oldu. rum ve benden uzaktayken çok mutsuz oluyorum. Bert, be­
"22 Mart gecesi saat 9.00. Bert biraz önce gitti. Yemek­ nim bütün hayatım. Bütün isteğim onun da beni sevdiğini
ten sonra yatak odasına gitmeyi kabul etmediğim için kızdı. bilmek.
Hep önce benim onu öpmemi bekler. Öyle mutsuzum ki. 25 Eylül... Bert'in de beni sevdiğini düşünerek kendimi
Bert ne kadar haksız olduğunu biliyor. Geçen gece sarhoş­ aptal yerine koyuyorum. O hiç kimseyi sevemez. Benden
ken, bana Ethel'i nasıl korkuttuğunu anlattı. Galiba aynı oyu­ hoşlanıyor, hepsi bu. Ama Tanrı şahidimdir ki, bütün bunla­
nu bana da oynuyor. Her zaman dizlerimin üstünde kalmamı ra bir son vereceğim. Eğer Bert'im 'oraya' giderse, beni haya­
tından ebediyen çıkarmış olacak. Sivil kıyafetleri gibi, beni
istiyor, ama ben bu kadar aşağılanmaya dayanamıyorum.
de terketmiş olacak."
Giderken yarın uğrayacağını söyledi ama pek inanmadım.
4 Ekimde daktilo yazmayı öğrendiğini yazıyor.
Ben yapacağımı biliyorum; ona telefon edeceğim. Aslında
"7 Kasım Cumartesi, akşamüstü. Bert'imden bugün mek­
en doğrusu, onun gelmesini beklemek olacak. Yapmak iste­
tup gelmedi. Jim, Bert’in sarhoş olduğu bir gece, benden ay­
diğim şey ise onu izleyip, gerçekten eve mi gittiğini gör­
rılmaya çalıştığını söylediğinden bahsetti. Tanrım, bunu dü­
mek!
şünmek bile çok zor. Ne düşüneceğimi şaşırdım — Bert be­
24 Nisan Pazar, geceyansı... Tabii, en önemli şey para! ni sevdiğini gösteren birçok hareket yapmıştı. Ama sevme­
Para bulmalıyım, hiçbir şey kolay olmuyor. Bana yetecek diğini anlatan pek çok davranışı da olmuştu. Diğer yönlerim
kadar parayı nasıl bulacağımı bilmiyorum, daha önce yap­ gibi, gövdem de ölebilseydi keşke. Unutmak ve unutulmak
tıklarımı yapamam. Bir yanda Bert'in aşkı ve kendimi ona istiyorum. Biraz içebilseydim iyi olurdu. İşsiz olsaydım içer­
adamak, öbür yanda ise kendimi tanımadığım birilerine sat­ dim. Ama bu iş, bir yönden beni kurtardı. Bürodayım ve bir
mak. Bert'im beni öldürür. Onsuz içki bile içmeyeceğim. Şu işle meşgulken pek soranlarımı düşünemiyorum."
son birkaç günden beri her an ağlamaya hazırım." Aralık ayında Bert, Doğu'da askerliğini yaparken, Marion
4 Mayıs’ta Bert askere gitti. Günlükteki yazılarda Bert'ten da yanında, dosyalama memuresi olarak çalışıyor ve küçük
haber aldığı zamanlardaki 'delice mutluluk' ve mektup gel­ bir kulübede yaşıyorlardı.
mediğindeki 'feci anlar’ görülüyor. Haziran'da Bert Şikago’ya "5 Şubat. Çalışmaktan nefret ediyorum. Tanrım, oraya
döner. gidip her gün yedi saat okuyup yazmaktan iğreniyorum. Dı­
"Öyle mutluyum ki; o artık burada; ama yanımda olma­ şarıda pırıl pırıl güzel bir dünya varken..."
yınca yine mutsuz oluyorum. Bu ayrılığın büyüyü bozacağı­ 11 Şubat'ta kulübeden odaya taşındılar, bir tartışma sıra­
nı sanıyordum ama yanılmışım. Hâlâ onun esiriyim, hâlâ sında Marion Bert'e vuranca, dayak yedi. Günlüğünde üç
onu delice seviyorum. gün sevgilisinin geri dönüşünü beklediğini yazan Marion,
288 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 289

sonunda ona telefon etti ve yemekte buluştular. Mart'ta Şika- Bert'in beni bu kadar sevdiğini bilmiyordum. Bundan sonra
go'ya döndüler. beni haftada bir gün göreceğini söyledi. Masum olduğumu
"8 Nisan. Pazar akşamı, saat 8, Bert'i dün sabahtan beri söyledim ama bana inanmıyor, aslında haksız da değil. Be­
görmedim. Beni sevmediğini biliyorum, beni görmek iste­ nim zavallı Bert'im, ne yaptım ben? Bana, açlıktan ölmemi
memesi kalbimi kırıyor. Buna nasıl dayandığıma şaşıyo­ istediğini söyledi. Ben de isterdim ama bu öyle yavaş bir
rum. Durmadan ağlıyorum, bu kadar zayıf mıyım ben? Mut­ ölüm ki?
suzum. Kendime acıyorum. Ama göl çok yakında ve bir sü­ 8 Haziran— (Bert, Stout yüzünden hâlâ kuduruyor.)...
re sonra ısınacak. Tanrım, senin kollarına sığınmak — huzur Bert geçmişle ilgili yalanlarımı ortaya çıkaracağına yemin
ve barışa kavuşmak ne güzel olacak! ediyor ve eğer yalan söylemişsem herşey bitecekmiş. Gali­
27 Nisan. Sabah saat 10... Bu şekilde yaşamakla kendi­ ba sonun yaklaştığını hissediyor ve Bert olmadan bir yaşa­
me olan saygımı yitirdim. Galiba evlenmek ve hep birisiyle mı düşünemiyorum. Beynimi kemiren öyle çok şey var ki—
beraber olmak istiyorum. Çok günah işledim ve bunun kar­ bunlar huzurumu bozuyor ve beni yavaş yavaş öldürüyorlar.
şılığını da fazlasıyla ödedim. Bert'e karşı dürüst olmanın
14 Haziran— Bert'le tek bir kötü söz sarfetmeden geçini­
ne yararı var? Süt alacak kadar bile para vermiyor. Verdiği
yoruz. Bu harika mutluluk için Tanrı'ya şükrediyorum. Bunu
üç kuruşu da kendim için harcamıyorum, ama viski için o,
uzun süre beklemiştim. Her akşam ayık olarak yemeğe geli­
her zaman para buluyor.
yor. Tanrı onu korusun."
21 Mayıs — Kahvaltıda yalnızım, hep yalnız... Bert para­
Ağustos'a kadar mutluluk ve uyum dolu yaşamlarından
sı olmadığını söyledi, bu yüzden beni görmeye gelmiyor-
bahsediliyor. Sonra Marion'a başka bir adamın telefon etme­
muş. Şimdiye kadar bu ay içinde 23 Dolar verdi. Bu parayla si üzerine, Bert'in kuşkulan yeniden uyandı.
idare etmemi nasıl bekleyebilir? Sağduyum Bert konusunu "Bert yemekte içtiği bir şişe şarapla sarhoş oldu. Bana
kapatmamı söylüyor ama kalbim mantığımı dinlemiyor. hakaret etti yine. Benim için mutluluk yalnızca Bert'le bera­
Onu hala istiyorum ve seviyorum.Benim Bert'im! Hiçbir za­ ber olmak anlamına gelmiyor artık. Geçen gece benim dü­
man ondan istediklerimi alamadım, yine de birgün beni ilk
öpenin o olacağını U m orum.
rüst olmamın önemi olmadığım söyledi, artık bana inanmı­
yor. Zaten bana pek önem vermiyor. Benimle beraber ama
26 Mayıs. Bert durmadan parasının olmadığını söylüyor, yalnızca onun için herşey i yaptığım için. İki haftadır çama­
galiba herşey bitti. Burada yaşadığı halde hiç kira ödemedi. şır ve temizlik için bir kadın geliyor ve bunun çok pahalıya
Ne âlâ!" geldiğini söyledi... Yalnızca ölmek istiyorum. Böylece huzur
Haziran'ın ilk haftasında Marion, Stout adında başka bir içinde dinlenebileceğim. Cuma gecesi, Bert bana orkideler
adamla Ohio'ya gitti. Bu yolculuğun nedeni açıklanmıyor. O ve güller getirdi, uzun zamandan beri ilk defa..."
yokken Bert dairelerine girdi ve kendi resmini yaktı. Ağustos'un son haftasında bir kabarede Bert'in çok içmesi
"Bert yarım saat kadar bağırıp çağırdıktan sonra çıktı, yüzünden kavga ettiler, Bert, Marion'u yumrukla dövdü. Bu
sonra geri döndü ve bütün gece içti, bana hakaret etti, ağladı. konuda, onu dayanılmaz bulduğunu ve onun dokunmasından
290 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKOPATOLOJİK DENEYİMLER 291

bile tiksindiğini; onun sevdiği Bert'in öldüğünü ve düşleri­ ğini söyledi. Buna ne kadar dayanacağımı Tanrı bilir. Bana
nin bir kâbusa döndüğünü yazıyor. Onun okşamalarından ayda 200 Dolar verecek... Marjorie (Bert'in kansı) 300 dolar
tiksinmesi ve buluşmalara geç gitmesi üzerine Bert bir ülti­ artı kira alıyor... Bert'i kalbimden ve yaşamımdan çıkarmak
matom verir. istiyorum ama onu hiç görmezsem şimdikinden daha mutsuz
"Kanunlar koydu— onun istediği herşeyi yapacaktım ve olacağımdan korkuyorum. Benim hiçbir amacımın olmayışı
yapmazsam çıkıp gideceğini söyledi. onu kızdırıyor. Ama ne için veya kimin için mücadele et­
(Birkaç gün sonra) Beni kucağına aldı ve bir süredir si­ mem gerekiyor? Ben hastayım, zayıfım, yorgunum— Bert'le
nirli olduğunu söyleyerek özür diledi. İşte bu uzun zaman­ bir gelecek bile düşleyemiyomm. Beni sonsuz karanlığa at­
dan beri duymayı beklediğim sözlerdi. Şimdi herşey yolun­ lamaktan alıkoyan tek şey yalnızca bir düşünce (bir umut
da. Artık bana inanacağını söyledi ama benim de iyi davran­ bile değil); belki birgün bizi sonsuza dek birarada tutacak
mam gerekiyordu. Evet, şimdi çok iyiyim. birşeyin olabileceği düşüncesi. Ve böylece, günden güne
11 Eylül. Şu son iki yıldır Bert hakkında yazdığım aptal­ varlığımı sürdürüyorum.
ca şeyleri okudum. Bu defter baştan sona yakınmalarla do­ 26 Ekim. Dört gün önce Bert beni tam istediğim gibi sıkı
lu—birbiri ardına bir sürü yakınmalar. Bütün bunlardan na­ sıkıya kucakladı. O çok çalışıyor, çok yoruluyor. Geçen ak­
sıl sıkılmamışım, nasıl yorulmamışım hayret! Bert'in beni
şam, hayatının sonuna dek benimle böyle yaşamaya devam
yatarken öpmemesi yüzünden birçok kereler ağladığımı yaz­
edemeyeceğini söyledi. Janet büyüdükçe onunla daha çok
mışım, artık ağlamıyorum. Bu da bir gelişme sayılır. Acaba
beraber olması gerekeceğinden, ben de daha çok yalnız kala­
daha az sevdiğimi mi gösteriyor? Yoksa neden? Yıllardır ev­
cakmışım, dolayısıyla da başkalarıyla beraber olacakmı­
li olan çiftlerin bütün gün ayrı kaldıktan sonra akşam bulu­
şım. Ve o beni biriyle beraber yakalayınca da herşey bite­
şunca yaptıkları gibi kayıtsızlığa düşmek istemiyorum.
Bert akşam yemeğe gelince koşup onu karşılamazsam, o cekmiş. Bağımsız olabilmem için bir meslek öğrenmem için
kendiliğinden bir adım atmaz. Görünürde, düzeyde herşey ısrar ediyor.
normal gidiyor. Kötü sözler kullanmıyoruz, o bana kedicik 2 Kasım... Tanrım, Bert'in benimle kalması için şart olan
diyor ve bir-iki kez yanıma gelip kulağıma tatlı sözler fısıl­ işleri yapmama yardım et... Beni mutlu etmek için para ve
dıyor. Hayır, Bert gibi birisini hiç tanımamıştım; ara sıra giysilerin yettiğini zannediyor. Böyle şeylere ne kadar az
onu unutmak istememe karşın böylesine kibar ve tatlı oldu­ önem verdiğimi anlamıyor. Yalnız Bert önemli, Bert, Bert...
ğu zamanlar yaşamın tadını alıyorum ve kötü günlerimizi Ona karşı duyduğum sevgi beni eziyor, harcıyor, tüketiyor.
unutuyorum. O tatlılığının ve sevecenliğinin altında, kendini Bert'in beni umursamadığını biliyorum. Benim yapacak bir
birkaç erkeğe vermiş olan o kadına karşı duyduğu tiksintiyi işim var. Tanrım onun beni sevmesini, bana ilgi duymasını
hâlâ hissettiğinden eminim. sağlamalıyım ve bunu ancak onunla iş konusunda konuşa­
Bert'in o çocuğu (kızım) görmeye gitmesinden pek hoş­ rak başarabilirim. îş! O yalnız işle ilgileniyor, benim ise
lanmıyorum. Ama bir metres olarak başka ne yapabilirim? aşktan içim eriyor. Onun düzeyine yükselmem gerekiyor.
11 Ekim.... Bert, zamanının bir bölümünü evde geçirece­ Soğuk, zalim, hesapçı olmalıyım; insanları kendi başarıla-
292 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 293

nm için kullanmalıyım. Gerçekten, başarıya ulaşabilmek 3 Ocak.... Portakal reçeli hakkında konuşuyorduk. Ben
için yapacak çok şey var, özellikle onun bakış açısından... yapabileceğimi söyledim; aslında tek bir şey dışında her şe­
Bugün Bert'e iki yıl önce aldığım gömleği düzeltiyorum ve yi yapabileceğimi, o şeyin de 'onun beni sevmesini sağla­
yine benim aldığım yeşil kravatı takıyor." mak' olduğunu söyledim. Bert de, "küçük kediciğimi seviyo­
15 Kasım'da onun sevgisine karşılık vermeyen Marion, rum, onu kendi tarzımda seviyorum" dedi. Bunu söylediğini
Bert gitmeye kalkınca da onunla kalması için yalvardı. duymak hoşuma gitti, doğru olmasa da...
"Dün gece sonun geldiğini sandım ve eğer gitmiş olsay­ 16 Ocak.... Onunla dün gece ve bu sabah konuştuk. Bana,
dı, ben de gidecek ve hiç dönmeyecektim. Bert beni çıldırtı­ aslında hep burada kalmak istediğini ama yerine getirmesi
yor. Onu memnun etmek için elimden geleni yaptım, hasta­ gereken görevleri olduğunu söyledi.... Hayatının sonuna ka­
yım, yorgunum ve beni hiç sevmiyor. Artık sınıra ulaştım. dar benimle geçirmeye niyeti olmadığını, ben de ona, beni
Bert'in sevgisini kazanmaya çalışmamın artık hiçbir yararı bırakırsa çok üzüleceğini söyledim. Tanrım, son çok yaklaş­
yok ve; şimdi veya pek yakında gidebilirim. Bana bu konu­ tı galiba.
da epeyi cesaret verdi." 21 Ocak. (Marion, Bert'in bir yalanını yakalar ve onun bir
10 Aralık'ta, Marion evde yokken Bert eşyalarını topla­ kadınla beraber olduğundan şüphelenir.)
yıp gitti, ama birkaç saat sonra geri döndü. Kanapeye uzandı, ben de oturdum, onu seyrettim. Yap­
"Bir daha böyle çıkıp giderse, geri döndüğünde ben yaşı­ tıklarının beni ilgilendirmeyeceğini söyledi. Öyle mutsuzum
yor olmayacağım; tabii dönerse! Mutsuz olmanın ne anlamı ki.
var? Bu sabah benimle konuşmadı, bana dokunmadı, hiçbir Bert'e ateşle oynadığını anlatmaya çalıştım ama dediğim
şey yapmadı. Kendime bakacak, hatta yemek yiyecek gü­ hiçbir şeyi ciddiye almıyor ki.... Başından beri beni aldattı­
cüm bile kalmadı. ğını anladım artık."
12 Aralık Pazar- Bert bir saat önce gitti. Dün gece büyük Birkaç gün sonra yine 'harika Bert’inden bahsetmeye baş­
bir tutkuyla beni öptü.... Yıkılmak üzereyim. Bazen bunu de­ ladı. Şubat ayında kısa, olağan iş öyküleri yazmış, Bert'le
vam ettirmek istiyorum ama aklımda hep bu dünyadan çekip olan ilişkilerinden pek bahsetmemiştir.
gitmek var. İki gün önce Bert'i de yanımda götürmeyi düşü­ 14 Mart- Dün Bert'imi görmedim.... ben zavallı, yalnız
nüyordum. Zenci hizmetçim Fanny yerleri siliyor. Bu planın bir kediciğim ama her nasılsa dayanıklıyım ve henüz delir­
çılgınca olduğunu biliyorum ama başka türlü devam ede­ medim. Bert hayatımdaki son erkek olacak. Asla başka birisi
mem. Bert'in kulüpte birkaç gömleği ve traş malzemesi kal­ onun yerini almayacak. Bunu Bert'e de söyledim ama 'boş
mış, onları bir poşette karısının dairesine götürmek için ge­ laf dedi. Bugün beni telefonla aradı -bu gece gelmeyecek­
tirmişti ve bu sabah bana 'o çocuğu' haftada 3-4 gece görme­ miş.
si gerektiğini söyledi. Onu tamamen kendime saklayamam. Tanrım, şimdi delirsem yeri değil mi? Her şey çok, çok
Kış geliyor, kışlık giyeceklerim hakkında hâlâ konuşulma­ kötü. 15 Mart. Bert yine telefon etti, bu gece de gelmiyor-
dı. Çok yorgunum. Bütün bunları, sonra (eğer yapabilir­ muş. Başka yerde yatacakmış. Bana acı Bert. Deliriyorum.
sem!), okunması için yazıyorum. Kendimi uzun zamandan beri tutuyorum. Ne gözyaşı, ne
294 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI

hıçkırık ne de öfke belirtisi gösterdim- yalnızca umutsuzluk


ve çılgınlık var bende. Aklımın kayıp gittiğini hissediyo­
rum. Ah, keşke her şeyi unutabilseydim- bu benim için bir
kurtuluş olurdu. William E. Leonard
17 Mart sabahı saat 9:45. Uykusuz bir gece geçirdim.
Bert'i bekledim ve ölümü bekledim.... LOKOMOTİF TANRI
16 Nisan- Biraz önce Bert'le konuştum. Hafta sonunda
buluşamamıştık; bana büroya gitmemi ve para vereceğini 1920'de Wisconsin Üniversitesi'nde İngiliz Edebiyatı Profesörü
söyledi. Benimle beraber olma konusunda hiçbir şey söyle­ olan W. E. Leonard'm yazdığı "Lokomotif Tanrı", akut anksiyete
(kaygı) ve bir fobinin klasikleşmiş bir öyküsüdür.
medi. Yıkıldım, parça parça oldum...."
Bu nevroz Mr. Leonard'ın yaşamı boyunca devam etmiştir. Ona
Bert'in soğukluğu ve ziyaretlerini seyrekleştirmesi üzeri­ göre, çocukluğunda meydana gelen bir travma sonucu olarak bu
ne, başka bir kadının varlığından şüphelenmeye başlar. Bir nevroz başlamıştır. Yazarın tanımlamaları, bir nevrotik insanın,
gün onu telefonla arayıp bulamayınca şöyle yazmış: bütün gücüyle karşı koymasına karşın, güçsüz kaldığı durumlar­
"6 Mayıs Cumartesi sabahı saat 9:45. Geçen perşembe, da ne kadar çaresiz olduğunu çok güzel betimlemektedir. Bu, nev­
Bert telefon etti, bir gece önce beni aradığına yemin ediyor­ rozların en önemli esrarıdır ve henüz psikiyatri tarafından çözüm-
du. Dün onu aramadım, o da aramadı. Biraz önce yine tele­ lenememiştir.
fon etti, bana biraz para yollamak istediğini söyledi; ben de
şehire ineceğimi öğle yemeği için buluşabileceğimizi öner­
dim. Önce ben aramadığım için memnunum. Kendime say­ Sıcak bir haziran sabahı, Mendota gölünün karşı kıyısın­
gım Bert’i terketmemi emrediyor. Bir gün bunu yapabilecek daki Batı Noktası'na kadar yedi mil yürüdüm. Tarih müzesi
gücü bulacağım." sorumlusu Charles Brown da benimleydi. Bazı Kızılderili te­
Bunlar günlüğe yazılmış olan son anılardı. Buluştukları pelerinde incelemeler yapacaktık. Size vereceğim "görünür"
zaman neler olduğunu bilmiyoruz. Bert, onunla 6 Mayıs ge­ faktörleri, son haftalarda Brown'la uzun uzun tartışıp, hepsi­
cesi beraber olmuş ve uyurken de Marion önce onu, sonra nin doğruluğundan emin olduktan sonra yazıyorum. On beş
da kendini vurmuştu. yıl sonra, ayrıntıları bu kadar canlı olarak anımsamamıza, o
da şaşırdı. Nedense o hiçbir şeyi unutmamıştı ama ben pek
çok şeyi hatırlayamıyordum. Arkadaşım için olaylar, olağa­
nüstü olsalar da, o günün uğursuzluğunu belirtiyorlardı; be­
nim için ise o olaylar beni derinliklere iten sarsıcı bir şoktan
ibarettiler. Charlie için o günün derin, eksiksiz bir izlenim ol­
masına karşın, bence o gün, derin, eksiksiz bir baskı idi.
O gün yedi mil kadar yürüdükten sonra bira içmek için
yol kenarında bir yere girdik. Daha önce hiç hissetmediğim
296 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKOPATOLOJİK DENEYİMLER 297

tuhaf bir his duymaya başlamıştım. Barda otururken, birden Bunun benim son saatim olduğuna emindim.... belki de
ölmekte olduğumu gördüm. Yan duvara bakıyordum, duvar­ son dakikamdı. Duvardaki haritada Lokomotif Tann duru­
da Wisconsin'in büyük bir haritası asılıydı. Bu san kırmızı yordu. Tehlike. Yıkım. Brown'a "kendimi çok kötü hissedi­
renkli, süslü haritanın tam ortasında, sanki Wisconsin'den yorum" dedim, sesim yine de yavaş ve kontrollü çıkmıştı.
fırlıyormuş gibi görünen bir tren resmi vardı, (yani, bilinçal­ Biraz daha bira içtim... gözlerimi haritadan uzaklaştırmak is­
tında çocuklukla ilgili "Geçmiş" artı şimdiki yer, mekan- tedim. Cebimden bir kalem çıkardım... onu ısırmaya başla­
ayrıca Oliver amcamın sigorta ofisindeki Aetna takviminde dım, önce bir ucunu sonra öbürünü, sırayla, tekrar tekrar.
gördüğüm bir lokomotif resmini de hatırlatıyordu. Bu resim (Charlie'nin güçlü hafızası bu olayı aynen canlandırmasını
aklıma, "Lokomotif Tann"nın gelişi fikrini sokmuştu.) Bu­ sağlamıştı).
run buruna çarpışacağız, tam üstüme doğru geliyor, düş­ Paltomun cebinden bir zarf çıkartmış... açmış ve Char-
manca.... kocam an Tanrı Ölüm beni suçlarım, lie'ye bir paragraf göstermiştim. Mektup Henry Holt'tan geli­
günahlarım yüzünden yok edecek, ben de karımı mahvet­ yordu, şiirlerimin yayınlanması konusunda yazılmıştı. Zarfı
miştim. Objektif olarak bakarsak, duvarda Kuzeybatı De- masanın üzerine bırakmış ve üzerine iki resim karalamışım
miryollan'mn bir reklamı asılıydı; bir harita ve bir tren. —biri büyük, diğeri küçük— iki LOKOMOTİF resmi...
Ama kişiliğimde yine bir bölünme olmuş ve dış dünyada, Charlie bunu da çok iyi anımsıyor. Kalkıp... Kapının yanın­
objektif dünyada da bir bölünmeye yol açmıştı: o resim, gö­ da hesabı ödedikten sonra... bir sigara almıştım... onu çıkar­
ze bir barın duvarında asılı duran eski bir harita gibi görünü­ ken yakmıştım... tam o sırada ilerideki otlakların ilerisinden
yor ama duygulanma eski, dehşet verici bir canavar gibi ge­ bir tren geçiyordu. Ve gözlerim, sigaramı yaktığım kibritin
liyordu.... Ölüm... Tann. T A N R L... 1878'in çekirdeği.... üzerinden bir kez daha duvardaki haritaya takılmıştı. Loko-
Lokomotif Tann, yeniden çıplak gözle görülebiliyor.... ani motif-Tanrı sanki barın arkasından üzerime doğra atılmak
ölümle beraber, tıpkı çocukluğumda, istasyonda olduğu gibi. üzere görünüyordu. Hâlâ o an duyduğum o yoğun dehşeti
Galiba resimdeki kazan şekli de ağzı açık bir Tanrı - anımsıyorum. Hücuma uğrama fikri öylesine canlıydı ki
yüzü hayaletine dönüşmüştü. Buna benzer bir değişimi, ben mantığımı ve akılcr bir açıklamayı bir kenara atmıştım, (ya­
dokuz yaşındayken sınıfta görmüş ve paniğe kapılmıştım. ni bu yalnızca bir halüsinasyon olabilirdi) kendi kendime, lo­
Bu olguyu psikolojik açıdan anormal bulmuş ve bunu bilin­ komotif beni ezemez çünkü arada parmaklık var diye düşün­
çaltıma atarak, ümitsiz bir semptom olarak saklamıştım. müş ve "emin olmak" için dönüp dönüp bakmıştım. Char-
Böylece sınıfta olduğu gibi, ölüm dehşetini ikinci kez ya­ lie'ye birşey dememiştim, zaten dış görünüşümden de pek
şamıştım: Önce, doğrudan 1878'in "Lokomotif Tann"sının birşey anlaşılmıyordu.
yankılanmaları yoluyla; sonra da dolaylı olarak bu yankılan­
***
maların doğurduğu durum yoluyla. Başka bir deyimle, kendi
paniğim yüzünden paniğe kapılmıştım. Yalnız, okulda oldu­
ğundan daha güçlü bir şekilde, çünkü 1885'ten bu yana çok 191 l'in öyküsüne dönelim. Tam çıkarken sigaramı yak­
olaylar olmuştu. mıştım... bir tren geçiyordu... gözüm haritadaki hayaleti bir
298 AKIL HASTALARININ IÇ DÜNYASI ÇEŞİTLl PSİKO-PATOLOJİK DENEYİM LER 299

kez daha görmüştü... hiçbir şey söylememiştim... çıkıp git­ münün verdiği dehşet hissi gittikçe şiddetleniyordu— tabii
meye çalışmıştım... üçyüz metre sonra sigarayı attım, beni onun ölümü yüzünden suçluluk duygusu da durmadan artı­
daha fena yapmıştı, (bilinçaltımın bir uyarısı; birşeyi fırla­ yordu...
tıp atmakla sizi rahatsız eden bir faktörden kurtulmayı sem­ Orada, bir yerlerde Agatha, başımın üstündeki kabin ve
bolize ediyor) Daire hayaletleriyle beraber dönüp duruyordu. Tabii Daire,
Biraz daha iyileşmiştim. Yine de tren işkencesi devam lokomotifin silindir gövdesinden ve başından yayılan yansı­
ediyordu. Bana o otlakta insanlann top oynadığı hissi gel­ maları sembolize ediyordu. Bu Lokomotif 1878 Şeytan-
mişti. Otlağa baktım, gözle görülür hiçbir şey yoktu. Bu his­ Tanrısı'nın Gizemli Yüzü idi. Varlığımın derinliklerinden
si açıklamak olanaksızdı. Tren geçip gidince birden rahatla­ bütün gücümü toplayarak, kendime hakim olmaya çalıştım.
dım. Yarım saatlik bir yürüyüşten sonra, yine 'kendimi kötü Uzay'dan gelen o büyük ışık kümesinin gözlerime yaptı­
hissediyorum' demiştim. Charlie'den biraz uzaklaşıp suyun ğı etki, belki de ölümcül bir uyarıydı. Bunu kesin olarak bi­
sessizliğine ve boşluğuna bakmıştım. Göl'de hiçbir hareket lemiyorum. Ama güneşin sol tarafındaki büyük bulut, bir ka-
yoktu. Kıyadaki yazlık kulübeler hala kapalıydılar. leydeskop gibi iki at görüntüsüne dönüştü. Bu atlar, içinde
İçime bir yalnızlık hissi çöktü, huzursuz bir izolasyon... sakallı bir adamla, genç bir kadının oturduğu bir arabayı çe­
Barda olanları tamamen unutmuştum. Şapkamı çıkarmış, kiyorlardı. Bu görüntü bana Son Karar Günü'nü anımsattı.
başımı kurulamıştım. Bir batma hissi... izolasyon... dehşet.
Ve ormanların üstünde, gölün bu tarafında da dev gibi bir
'Charlie' diye seslendim... cevap yoktu. Dakikalar geçmişti.
zenci duruyordu. Bir Apokalips Incil'deki kişiler canlan­
Daha yüksek sesle çağırdım... ve yine cevap yok. Yalnız­
mıştı.... daha ileride Peygamber ve cennet vardı.
dım, bu koca evrende yapayalnız... ah, evde olsaydım..
Benim için bu yalnızca bir görüntü değil, aynı zamanda
Charlie!' Tam o anda gölün karşı kıyısında düdüğünü öttü­
rerek bir yük treni gelmeye başladı. O geçen yolcu treninden bir uyarı, bir tehditti. Atlar bana doğru koşuyorlardı.
bir saat sonra, aynı yoldan geliyordu. Birden yine paniğe ka­ Hiç değilse bu yalnızca bir his değildi, görüyordum, hem
pıldım. Lokomotifi başımın üstünde hissediyordum, beni de üç boyutlu olarak. Lokomotif Tanrı, kendine özgü gücüy­
yutacak gibiydi. Sanki beni altına alıp ezmek için acele etti­ le yine göklerden inmişti. 1878'deki figüranlar yine onun ya-
ğini hissediyordum. Aslında çak çak çak çak diye duydu­ nındaydılar: küçük Mary, zenci dadı, Mary'nin babası, onun
ğum, makinelerin sesiydi. Setin üstünde bir aşağı bir yukarı arabası ve atları.... atlar beyaz oldular. Lokomotif kabini,
koşuyordum. Kendi kendime (yüksek sesle) "tren gölün Mary'nin faytonu, Incil'den bazı tipler aslında içimden dışa­
öbür kıyısında, sana ulaşamaz — seni ezemez— o çok uzak­ rıya fışkırıyorlardı; film makinesinden çıkar gibi.
ta" diyordum, ama emin olmak için de gözlerimi ondan ayır­ Böylece Istasyon'dan babasıyla arabaya bindikten sonra
mıyordum. Gözlerin gördüğü şey başımda, beynimde olup kaybolan Agatha’mın anısıyla karışmış, birleşmiş üzerime
bitenlerle çok, çok farklıydı. Bunun ne kadar sürdüğünü doğru geliyordu. Suç ceza. Simgeler değil yansımalar....
anımsayamıyorum, ama bu zaman süreci içinde, trenle bera­ Bunlar bütün kıtanın üstüne yansıyor.... otuz üç yıllık yaşa­
ber Agatha'nın varlığını da hissediyordum; Agatha'nın ölü­ mım boyunca yansıdılar...
300 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 301

Kelimenin tam anlamıyla bu "Görüntü" beni yere devirdi. bilincimi doldurmuştu. Yeniden paniğe kapılıyordum....
Birkaç saniye dizlerimin üstünde çöküp bekledim. En son Charlie yanımdaydı; ama bir yararı olmadı. Neyse ki önceki
zenci kadın kayboldu.... Ayağa kalkıp, sağa sola koşuşmaya kadar yoğun değildi... Belki de güneş çarpmıştı. Ana cadde­
ve bağırarak "Mucizeler yoktur, mucize olamaz" diye söy­ ye varınca yüzümü ve bileklerimi oradaki bir çeşmede yıka­
lenmeye başladım. Defterimi çıkardım, tıpkı Hamlet'in gö­ dım. Belirtileri tanıyordum, güneş çarpması değildi. Orada
rüntüler gördükten sonra yaptığı gibi. Çılgınca, mucizelerin duran bir otomobile yaklaştım, "Çocuklar ne isterseniz öde­
olamayacağına dair bir şeyler karaladım. Sanki kırık bir yeceğim, lütfen beni hemen şehre götürün" dedim. Char-
mantık kılıcını sağa sola savurarak, her türlü mantıktan da­ lie'nin yanımda olmasını istiyordum, bana moral gücü veri­
ha güçlü olan canavarlarla savaşıyor gibiydim. Mantığım bu yordu. Arabayı çok hızlı sürüyorlardı. Derin derin nefes ala­
apokalips (kıyamet) korkusunu yenemiyordu; çünkü kıya­ rak kendimi toplamaya çalıştım. Tek tek tüm yol işaretlerini
met korkmamın sebebi değildi, tam tersine korkum kıyame­ sayıyordum. Kulübeye gelince indik. Çocuklara para verdim.
tin sebebi idi. Ama unutmayın! Ne halüsinasyonlar ne de İki Dolar. Charlie benimle kulübeye girdi. Ailem oradaydı.
korkular, Mantık ve Gerçeği yok edemezler. Ben de bunla­ Hemen uzandım. Dehşetle titriyordum. Hafif bir sesle, "An­
rın ne olduklarım biliyorum ama nereden geldiklerini bile­ ne, baba galiba her şey bitiyor. Ölüyorum artık" dedim. Cha-
miyorum. rie ayaklarının ucuna basarak dolaşıyor, perdeleri indiriyor­
Bu arada yük treni, Middleton'a doğru yoluna devam edi­ du. Büyü geçiyor. Babam şehire inmiyor, "evde ihtiyaç du­
yordu. Duyduğum sesi, gürültüsü, görüntüden duyduğum yulabilir" diye. Bütün gece uyudum. Sabah uyandığımda,
dehşeti bile bastırıyordu. Bilinçaltım bu işkenceyi çok iyi vücudum garip bir şekilde yorgundu, zayıftı. Evin önünde
tanır, çığlık atarak "Tanrım, o tren daha gitmeyecek mi!" biraz yürümeye çalıştım ama yüz-ikiyüz metre yürüdükten
derdim. Panikten kurtulmak için tahta bir kutuyu dizlerime sonra evden çok uzaklaşmış olduğumu sanarak dehşet için­
vura vura parçaladığımı anımsarım: Trene bakıyorum.... öy­ de eve koştum.... evden ve güvenlikten.... birkaç yüz met­
le yavaş gidiyor ki.... çok yavaş.... ne zaman kurtulaca­ re.... uzaklaşmak....
ğım.... Yolun sonundaki kırmızı tuğla istasyon binasından O günden beri asla normal bir insan gibi yalnız veya baş­
da ürkerim 1885'de okul bahçesinde koştururken ama ya­ kalarıyla yürüyüş yapamadım.
nımda Agatha yok.... Mary'le beraberim. Arasıra, "Charlie, O yaz saçlanm bembeyaz oldu. Tabii ki halk arasında
Charlie" diye bağırıyordum. Evden ve ailemden çok uzak ol­ söylenildiği gibi bir gece içinde olmadı bu. Yaşamdaki deği­
manın verdiği dehşet ve ümitsizlikle çılgın gibiydim. şiklikler, yaşamın kaynağını etkiler. Saçlarda da hayat kök­
Daireler çizerek koşuyordum ki Charlie ormanların oldu­ lerinde başlar, bu yüzden, beyaz saçlar kökten itibaren beyaz
ğu yerde göründü. Onun varlığı bana güç verdi. Paniğin ye­ olarak çıkarlar. Eski, kahverengi saçlar döküldükçe de ak
rini rahatlama aldı. "Sinirlerim çok bozuk. Şehre dönmeli­ saçlar çoğunlukta kalırlar. Böylece saçlarımın ağarması
yiz" dedim. Çabuk çabuk yürümeye başladık. Kızlardan söz Ağustos'a kadar sürdü.
ediyordum.... başka şeyler düşünmeye çalışıyordum.... ama Özellikle öğle yemeklerinden sonra yatağa uzanınca, hâlâ
Agatha veya Mary'den hiç bahsetmedim, aslında bu iki kız nabzım çılgınca atıyor ve sık sık korku nöbetleri geçiriyor­
302 AKIL HASTALARININ IÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 303

dum. Bunun nedenini şimdi biliyorum. Bütün yaz boyunca duygusal etkisi, dehşet bilinçüstüne fırlıyor. Bu duygusal et­
Lokomotif Tanrı bilinçaltımda yüzeye çok yakın bir yere ki hafif bir endişeden ölümcül bir korkuya kadar değişik yo­
yerleşmişti ve uzanıp biraz rahatlayınca bilinçaltından kur­ ğunluklarda olabilir. Şaşıran beyin de uydurulan hiçbir yap­
tuluyordu. macık, sahte nedeni kabullenmez. İşte o zaman, deprem gi­
Son klinik araştırmalarımda öyle bir an geliyordu ki.... bi, dipten gelen bir darbeyle bütün güvenimiz sarsılır. Genel­
iki yıl boyunca... bu güne dek hafif bir dinlenme ve ra­ likle bilinçaltındaki olay kendini sembolik olarak açığa vu­
hatlama anında böyle korku hislerim ve nabız atışım artı­ rur. Benim "uzaklaşma" fobim buna iyi bir ömek olabilir.
yordu. Bunları yapanın Lokomotif Tanrı olduğunu bilmeme Aklımız bu korkuya bir neden arar. Danışmanlar sorar: "Ne­
karşın elimden bir şey gelmiyordu. O yaz aklım, zekâm ve den korkuyorsun? Evet "korkacak ne vardı".... evden bir-iki
mantığım bana sırtını dönmüştü. Bütün o korkulan, dehşet­ yüz metre uzaklaşsam 1911 'de .... ne olur sanki? Söyleye­
leri; beynim kurnazca açıklamaya çalışıyordu. Gerçeklerin bildiğim tek şey, evden biraz uzaklaşacak olursam- son on
açıklanamaması yüzünden mantığım başka yollan arıyordu. beş yılda bu uzaklık birkaç metre ile birkaç mil arasında de­
Bu yüzden içime türlü fobiler kök salmıştı, bana göre kor­ ğişiyordu- bir güvensizlik, bir dehşet hissi bütün benliğimi
kuların nedenleri buna bağlıydı. Acı çeken kişi gerçek ne­ kavrıyor ve geri dönemiyordum. En güzel tanımlama şöyle
denleri bilmeyince, kendine göre yeni nedenler yaratıyor. olabilir:
Zeka düzeyi düşük bir insan aptalca nedenler uydurur, zeki Dehşete kapılmak fikri beni dehşete düşürüyor. Bunun
bireyler de daha kabul edilebilir nedenler yaratırlar. Diyelim yanında bazı yan -korkularım da var; panik halindeyken et­
ki iki kişinin de karanlık fobisi var; ikisi için de bu fobinin rafa rezil olmak veya bir arabanın altına girmek veya sinir
gerçek nedeni unutulan bir çocukluk travması yani küçükken
krizi geçirmek gibi.
ikisi de ormanda korkmuş olsunlar. Düşük zekâ düzeyi olan Uzaklık fobisinin de yoğunluk dereceleri vardı. Varsaya­
kişi bunu karanlığın içinden bir cinin beyaz elini uzatması
lım ki göl kenarında yürüyorum. Bir millik yolun ilk çeyre­
olarak anlatır; diğer kişi ise gece birden bire hastalanmak­
ğinde normal bir insanım; sonraki yüz yarda da biraz endişe­
tan, yanında yardım edecek kimse yokken bir kriz geçirmek­
li ve kaygılıyım; bundan sonraki yirmi yardalık yolda henüz
ten duyduğu korku olarak anlatır. Ama ikisi için de önce
kontrol edilebilen oldukça korkmuş bir haldeyim; sonraki on
geçmiş deneyimleri veya bilinçaltlarıyla ilgili sözüm ona
açıklamalar geçerlidir. Altı yıl önce bir makale yazmıştım, yardayı dehşet içinde geçiriyorum ve beş altı adım daha al­
burada zihnimin fobilerimi açıklamak için geliştirdiği sahte tınca da Atlantiğin ortasında boğulmak üzere olan veya bir
olayları, sahte açıklamaları belirttim. gökdelen yangınında en üst katta pencerenin kenarına çık­
O zaman gerçek nedenleri bilmiyordum ama yine de bey­ mış bir adam gibi korkunç bir panik, umutsuzluk ve yalnız­
nimin yarattığı şekilde korkmadığımı iyi biliyordum. lık hissediyorum.
Mekanizmanın tekniğini biraz daha açıklamak istiyorum. Eğer okurlarım böyle korkunca neden ıslık çalmadığımı
Eski bir olaydan kaynaklanan bir korku haliyle başlayalım. veya gülüp geçmediğimi anlayamıyorlarsa, bu kitap onlara
Geçmişte olan bu deneyim bilinçaltında kalıyor. Fakat onun göre değil demektir. Onlar da yaşamım boyunca çok rastla­
304 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 305

dığım aptallar ordusuna aitler, onlarla benim hiçbir ilişkim değilse beni rahatlatabilirdi. Ama o zamanlar Morton
olamaz. Onlar da beni rahat bıraksınlar. Prince yoktu.... buna karşın yine de altı, yedi psikiyatr ile
Korku nöbetlerim bazen insanın ölüm karşısında duydu­ konsültasyonlar yaptım.....
ğu dehşetin çok üstüne çıkıyor. Böyle zamanlarda bayılma- İyileşme oldu ama nedenler ortadan kalkmadı yalnızca
mamın veya ölmemenin iki sebebi vardı: Önce fiziksel can­ semptomlar, belirtiler azaldı. Fiziksel olarak da düzeldim; -
lılığım, sonra da kaçış yolları bulmada ustalığım- dikkatimi dinlenme, güneşlenme, iyi besin, muntazam hayat ve egzer­
saptırmak, veya güvenli bir yere kaçış gibi- Bazıları şöyle sizler sayesinde- dehşetimle daha kolayca başa çıkabilecek­
düşünebilirler; madem bu nöbetlerden sonra hiçbir şey ol­ tim. Fiziksel kondisyon böyle hallerde çok önem kazanıyor.
muyor, öyleyse neden kaygılanıyorsun? Hiçbir şey olmu­ Atmosferdeki elektrik oranı da etkili oluyor. Örneğin, bir fır­
yor, öyle mi? Bakın neler oluyor anlatayım. Önce korku nö­ tınadan önce hep daha fobik oluyomm yani korkularım ön
beti gelir- eğer kızgın bir ütü boğazınıza sürülüyor ve sonra plana çıkıyor. Yüzlerce gözleme dayanarak şunu söyleyebi­
da hiçbir iz bırakmıyorsa, bana da "hiçbir şey olmuyor" de­ lirin; ruhsal durumum fiziksel ve sinirsel şartlara bağlıdır.
mektir. Sonra nöbet geçer ama geride yan-korkular bırakır, Etkileyen şey elektrik gücüdür, bilinçli veya bilinçaltı telkin
Korkudan korkmamı arttırır, özgürlüğümü kısıtlar. Aslında değildir. Diğer taraftan, kar fırtınası beni daha kötü etkiliyor,
doğru, "hiçbir şey olmadı", yani bu güne dek on beş yıldır yani daha huzursuz oluyorum, bu da 1912'de karda tek başı­
öğretmenliğe, kitap yazmaya ve caddenin karşısındaki Üni­ ma kalıp, korku nöbeti geçirmemin bir yansımasıdır.
versite Kulübü'nde şakalar yapmaya devam ettim.... Daha iyi bir fizik kondisyonla daha iyi olmam dışında
Bir "vaka" olduğumu biliyorum. Duyduğum dehşet hissi­ "ruhsal eğitimin" de çok yararını gördüm en kötü, en ber­
nin bir fobi olduğunu da biliyorum. Gerçek nedenleri çocuk­ bat dehşet hislerini yavaş ve temkinli çalışmalarla ve kendi­
luğuma kadar iniyordu. Bir "çocukluğa dönüş" vakası. Bu ne güvenmeyi öğrenmekle alt edebilmeyi deniyordum. Ya­
inancım psikolojik açıdan kayda değerdi. Daha önce değin­ vaş yavaş, korku nöbetleri geldiğinde kendimi kontrol ede­
diğim gibi anormalliğin psikolojisiyle ilgilenmiştim- yarım bileceğimi anladıkça bu nöbetlerin gittikçe daha seyrekleşti­
düzine dilde yazılmış kitap ve teknik makaleleri.... hatta ğini ve şiddetlerini kaybettiğini farkettim. Ama karşıdan ge­
Freud'un sekiz cildini de Almanca olarak okumuştum. len vahşi bir hücum, sonunda tam anlamıyla bir felakete dö­
Ama inancım bu bilimsel birikimden değil de kendi bilin- nüşüyordu.
çaltımdan doğmuştu. 1878 ve 1885 olayları bilinçle, bilin­ Eğer, "şu noktaya kadar (bir ağaç veya bir ev), Tanrı'nın
çaltının tam smınndaydılar. 1911 Haziran'ında yaşadığım izniyle.... gideceğim" dersem, Fobi bir kaplan gibi boğazıma
şoka da bu yıllarda başımdan geçen çocukluk anıları sebep saldırıyordu ve ben hemen eve kaçıyordum. Bu hâlâ böyle
olmuştu. O akşamüstü korku krizi geçirdiğimde bir-iki saat sürüyor...
önce gördüğüm hayallerin, o üstünde durmayıp bilinçaltıma "Bu öcüleri bir baltayla öldürmemi" öneren akıllı!! dost­
gönderdiğim görüntülerin yansımalarıyla hala titriyordum. lanma da son bir söz. Haydi bana bir balta bulun....
Morton Prince gibi bir adamın yönetiminde yapılacak bir
hipnoz veya psikanaliz; benim sinir krizimi geçirebilir, hiç
ÇEŞİTLİ PSİKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 307

Burada hastalığına yol açan çelişkilere yer verilmemiş, teda­


vinin aşamalarından da bahsedilmemiştir.
Bu yazıda, yalnızca tedavinin ilk aşamaları konusundaki
Dr. M. L. Hayward ve Dr. J. E. Hayward izlenimleri anlatılmaktadır.
Ağır şizofreni konusunda pek çok yazı yazılmıştır ve
BİR ŞİZOFREN Eissler bütün bu çelişen teoriler için ortak bir nokta bulunma­
YOĞUN PSİKOTERAPİYİ TANIMLIYOR sını önermiştir. Bize göre, hastanın anlattıkları bu açıdan çok
yararlı olabilir. Onun, doktorun hastayla olan ilişkisini tanım­
Bu parçada yazar kendisini, "kendi dilini konuşan hiç kimsenin bu­ laması özellikle çok önemlidir.
lunmadığı bir ülkede kaybolan bir yolcuya" benzetmektedir; ayrıca
"daha da kötüsü, bu yolcu nereye gitmesi gerektiğini bile bilmez." VAKANIN TARİHÇESİ
Psikoz'un içindeyken, bir başka kişi ile ilişki kurmak şeklinde yar­
dım istiyordu ama bu ilişkiyi onu anlamayan ve sevmeyen birisiyle
Joan, 26 yaşında beyaz bir kadındır. Hastalığı ilk olarak
kurmaktan kaçınıyordu. Burada tanımlanan psikoterapi işlemi, as­
1947'de 17 yaşındayken başladı. Bundan sonraki iki yıl bo­
lında terapistin güvenilirliğini sınamak, kısmen de terapistin ona
karşı tepkilerine göre kendi kimliğini oluşturmak amacım güdüyor­
yunca dört özel hastanede, psikoterapi, 34 elektroşok ve 60
du. ensülin tedavisi gördü. Elli kez komaya girdi. Çok az, hiç de­
Okuyacağınız bölümler, bir hastanın hislerini ve düşüncelerini açık necek kadar az bir gelişme gösterdi ve sonunda bu raporu ya­
ve dürüst bir şekilde anlatmasının, bu alanda neler olduğunu anla­ zan doktorlardan birisinin tedavisi altına girdi, tedavi olanağı
mamıza ne denli yardımcı olduğunu göstermektedir. Bir hastalığın yok gibiydi.
veya terapi işleminin, hasta açısından anlatılan bölümü olmazsa, Yazarın tedavisinin başlarında, Joan soğuk, içine kapanık,
tanımlamanın tam ve eksiksiz olduğu söylenemez. yalnız ve şüpheciydi. Aktif olarak görsel ve işitsel halüsinas-
Bu bölümler üç ayda bir çıkan "The Psychiatrist" dergisinde yayın­ yonlan vardı. Hastane'de hiç bir aktiviteye katılmıyordu ve
lanan orijinal eserden alınmıştır ve psikiyatrik yorumlar en az dü­ çoğu zaman öyle bir uyuşukluk içindeydi ki herhangi bir tepki
zeyde tutulmuştur.
vermiyordu. Tedaviye gereksindiği konusunda baskı yapıldı­
ğında, sessiz bir direniş gösteriyor veya yalnız kalmak istedi­
ğini söylüyordu.
Bu rapor, kronik şizofreni (özellikle katatonik ve paranoya Üç kez intihara teşebbüs etti. Bazen öylesine kavgacı olu­
elemanları olan şizofreni) geçirmekte olan bir genç kadının yordu ki, azgınlar koğuşuna kaldırılması gerekmişti.
psikoterapiye karşı gösterdiği bazı tepkileri tanımlamak ama­ Bu ümit kırıcı tabloya rağmen, yoğun psikoterapiye olduk­
cıyla yazılmıştır. ça iyi cevap verdi. Altı ay içinde, eylemci psikozdan kurtul­
Söyledikleri, zaman zaman kendini hastalığın etkisinden muş sayılırdı ve iki ay sonra da açık koğuşa nakledildi. Şu
kurtardığı iyileşme dönemlerinden alınmıştır. Tedavinin on­ anda Joan evlidir ve 1949 sonbaharından beri hastane ile iliş­
da yaptığı etkileri ve terapistin oynadığı rolü açıklamaktadır. kisi kalmamıştır.
308 AKIL HASTALARININ ÎÇ DÜNYASI ÇEŞlTLl PSİKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 309

HASTANIN ANLATIMLARI leceğini ve bilinç altındakilerin korkunç fırtınalar koparmadan


yüzeye çıkmayacağını farketmiştir.
(I) Eğer bir terapist çok ileriye ve çok hızlı giderse, hasta ya
saldırganlaşır veya içine kapanıp doktordan uzaklaşır. Şu an­
"Başlangıçta, dediklerini çoğunlukla dinlemiyordum, ama da yazarlar, Emory grubunun tekniğini daha çok kullanma eği­
anlatış şeklini ve sesinin tonunu şahin gibi gözlüyordum. limindedirler. Bu tekniğe göre doktor, hastanın seçtiği konuyu
Mülakattan sonra bunları tekrar tekrar gözden geçirip içle­ ahr, işler ve genişletir, ta ki doktor-hasta ilişkisi daha yakın-
rinde sevgi arıyordum. Sözcükler, gösterdiğin duyguların ya­ laşana dek.
nında önemsiz kalıyordu. Bana yardım edebileceğinden emin Joan'un belirttiği gibi en derin noktalarına değinilmesi ve
olduğunu ve ilerisi için bir ümit olduğunu sezebiliyordum. açığa çıkarılması hastayı incitir ve rahatsız eder. Hastanın, ra­
Bu sanki ürkmüş bir at veya köpekle konuşmak gibiydi. hatsızlığının derinliklerine kaçıp, sığınmasına neden olur....
Sözlerinizi anlamazlar, ama sesinizdeki sükunet, güç ve güve­
ni hissedip uysallaşırlar, kendilerini yeniden güvende hisse­ (II)
derler.
Aslında seninle sözcüklerin arasında öyle büyük bir farklı­ "Sana çoğu şeyleri konuşmak yerine hareketlerle anlatmak
lık vardı ki. Sen harika görünüyordun ama sözlerin feciydi. zorundayım; çünkü senin, kendim hakkında her şeyi bilmeni
Senden emin olmadan beraberce sorunlarımı çözümlemeye göze alamıyordum. Söylediğim bazı şeyleri bana karşı kulla­
çalışmak anlamsızdı. Sözcüklerle baskı yaptığın zamanlar nıp, beni inciteceğini biliyordum. Ayrıca, hiç kimse benim ne
hemen katatonik hale geçiyordum. Söylediklerin çoğunlukla istediğime dikkat etmiyor, yalnızca bir şey yapınca tepki veri­
doğruydu ve benim bazı şeyleri görmemi sağlıyordu ama sen yorlardı. Bana yardım etmeni çok istiyordum ama sana güve­
gidince kendimi yaralarına bakan bir cüzzamlı gibi hissedi­ nebileceğimden emin olmalıydım.
yordum. Sorunlarla nasıl başa çıkacağımı bilmiyordum. Kaç­ Biz şizofrenler birçok önemsiz şey yaparız, söyleriz ve
mak için yalnızca katatonik duruma geçebiliyordum. Sen, asıl çok önemli bazı şeyleri bunların arasına karıştırırız; doktorun
bu sorunların neden olduğunu anlamama yardım etmeliydin. bunları bulacak, hissedecek kadar iyi olup olmadığını anla­
Benim, bunları anlayabilmem için bol bol zamanım olduğunu mak için.-
ve değişebileceğimi anlatmalıydın." Sen beni kontrolün altına alıp, kendi yöntemlerinle bakma­
Joan burada, terapi metodunun ilk devrelerinde, bizim "av- ya başlayıncaya kadar, seni görmezlikten gelmeye ve ihtiyar
tüfeği yöntemi" diye isimlendirdiğimiz - bulabildiğimiz ipuç­ annem olduğunu düşünmeye devam ettim. Ve gerçekten be­
larına direkt yorumlar yapma tekniğimizden bahsediyor. Çoğu nimle ilgilenmeye başlayınca, bu farkı hissedebildim. Senin
yorumlar en derin noktalan amaçlamıştı; çünkü terapistin gö­ daha iyi bir 'anne' olacağını farkettim; ancak bundan sonra ya­
rüşüne göre bir şizofren bilinçaltına çok yakın bir düzeyde şamak istedim."
yaşar ve bu konuda çok şey bilir. Terapist şu anda yanıldığı­
nı anlamıştır. Bir şizofrenin içgörüye büyük bir direnci olabi­
310 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKOPATOLOJİK DENEYİMLER 311

göremediğini, sizi anlayamadığını ve kendi bildiklerine göre


Şizofrenler çevrelerine durmadan 'duyarlı alıcılar' yollar­ davrandığını görmek feci bir şeydir. Ben böyle bir durumda
lar, amaçlan çevrelerinde onlan anlayabilecek ve kabullenebi­ kendimi görünmez adam gibi hissetmeye başlar; doktoran be­
lecek kişiler aramaktır. Hasta sevilmek ve kabul edilmek öz­ ni görebildiğinden emin olmak için olay çıkarırdım."
lemi içindedir, yalnız incitilmekten çok korkar. Üçüncü Bö­ Bu pasajı tartışmak çok zor olacak, çünkü Joan burada
lümde, Joan, hastanın sevildiğinden ve kabul edildiğinden hastanın kendi gereksinmeleriyle, doktoran ona yardım edebil­
emin olduğu anda yaptığı tuhaflıklan bırakacağını belirtir. me yeteneği arasındaki çelişkiyi anlatıyor. Gerçekten de bir
Sullivan da benzer bir olguyu şöyle tanımlar; "Şizofrenlerin hastanın bazı doktorlarla gelişme gösterdiği halde, bazılarıyla
benim yanımda şizofren gibi davranmadıklannı farkettim...." daha kötüye bile gittikleri bilinmektedir. Yazarlar da bazı has­
taların doktor değiştirdikleri zaman hızla iyileştiklerini gör­
(III) müşlerdir.
İkinci paragrafta bahsi geçen "pipi" konusu şöyle açılmış­
"Onlan iyileştireceğini söyleyen doktorun aslında bunu tı. Joan yanında hep bir örgü şişiyle dolaşıyordu. Terapist;
başaramayacağını anlayınca, hastalar bu doktora gülerler, tu­ "kendini, sivri, batıcı bir şey taşırken belki daha güvende his­
haf hareketler yaparlar. Onu şaşırtmaya, düşüncelerini karış­ sediyorsun; pipi özlemi mi acaba?" diye bir öneride bulun­
tırmaya çalışırlar. Doktoru memnun etmeye çalışırlarken, bir muştu. Böyle açık bir konuşma yöntemi hastaya cesaret verir
yandan da önemli bir şeyler bulmaması için aklını kanştınr- ve doktoran onu anlayabileceğini gösterir. Joan da, "olta salla­
lar. Size gerçekten yardım edebilecek birini bulunca artık onu manın", yani durmadan sorular yöneltmenin, yararsızlığından
şaşırtmanıza gerek kalmaz. Normal davranışlara geçebilirsi­
bahsetmiştir.
niz. Bir doktoran yalnızca yardım etmek istemesi değil, ger­
Kendisini "tüfek dolabında bir paçavra" gibi hissetmesi,
çekten yardım edebilmesi gerekir ve ben bunu hissedebilirim.
onun gibi şizofren kızlar arasında sık görülen bir "fallus" hay­
(Hasta bu konu üzerinde çok durmaktadır.)
ranlığının, "fallusa" fazla değer vermenin tipik bir örneğidir.
İncelenmesi gereken bir nokta vardı; bu da benim bir erkek
çocuk olmak istememdi. İlk görüşmemizde "pipi" ile ilgili bir
şeyler söylemiştim. Dehşete düşmeme karşın büyük bir fe­ (IV)
rahlama da duydum. Konuştuğum pek çok doktor bu konudan
kaçınmışlardı. Beni ürküttüğünü biliyordu ama bu sorunun "İlk geldiğinde senden nefret etmiştim. O kadar çok doktor
derinlerine ineceğinden emindim. Diğer doktorlar kenarda benimle uğraşmış ve ümitsizliğe kapılmıştı ki, artık yalnız
oturup, olta sallamışlardı. Benim bir şeyler anlatmamı bekli­ kalmak, rahat bırakılmak istiyordum. Ama sen bir türlü gitmi­
yorlardı. Bu haksızlıktı. Sen dosdoğru ilerledin. Derinlere be­ yordun, seni öldürmek istiyordum. Sevgiye inanamıyor, güve-
nimle beraber inmeye istekliydin. nemiyordum, bu yüzden seni kızdırmak için planlar yapıyor­
Doktorlarına güvenmeyen hastalar tepinirler, çığlıklar atar­ dum. Bomboştun, sanki hiç bir duygun yoktu. Ama bu daha
lar ve etraflarına saldırırlar. Doktoran sizin gerçek yüzünüzü gerçekçi, daha sıcak bir davranıştı. O zaman, içtenliğine inan­
312 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞlTLl PSİKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 313

dım. Ailem beni severdi ama gerçek beni asla göremediler. ten bahsetmiştir. Ne olursa olsun, bir hastanın, doktorunun
Yalnızca olmamı istedikleri "beni" görüp sevebiliyorlardı. onun gerçek benliğini görebildiğini ve ona yardım etmek iste­
Ancak "gerçek beni" yokederek beni sevebiliyorlardı. O, diğini bilmesi, tedavi için şarttır.
oyuncak penguen olayında, babam hoş bir şey yapmak isti­
yordu. Ama bunun için o kadar uğraştı ki ağlamak istedim. (V)
Ama o, benim ancak onun tarzında bir duygu duymamı isti­
yordu. Kendi tarzımda hissetmeye bırakmıyordu beni. İşte bu "Önce nefret gelir. Hasta yarasını deştiği için doktorandan,
nedenle, bana göre sevgi ve yoketme aynı şeylerdir. kendine yeniden dokunulmasına izin verdiği için de kendisin­
Annemle babama kızıp istediklerini yapmadığım zaman­ den nefret eder. Bunun daha çok incinmesine neden olacağını
lar, ne kadar uğraştıklarını, yorulduklarını ve benim onları düşünür. Gerçekten ölmek ister ve kimsenin onu bulup geri
üzmek istediğimi söyleyerek, kendimi suçlu hissetmeme ne­ getirmeyeceği bir yerlerde saklanır.
den olurlardı. Bundan uzaklaşmam gerekiyordu. Kimse beni Doktor, hastanın ondan nefret etmesini sağlamalıdır. Eğer
anlayamıyordu. Kendimi ümitsiz bir yığın, bir kitle gibi görü­ nefret duyarsanız, sevdiğiniz kadar çok incinemezsiniz, ama
yordum. Ama bir şekilde sen, gerçek beni görebildiğine ve se- hâlâ canlı kalabilirsiniz — soğuk ve ölü gibi olmazsınız. İnsan­
vebildiğine, beni inandırdın." lar yeniden sizin için anlam taşırlar.
Sevgi kavramının, hastanın kişiliğini ve kimliğini yoket- Doktor, hasta nefret etmeye başlayana dek beklemelidir,
bu işe başlamanın tek yoludur. Ama hasta nefret ettiği için
mesi, tedavide üzerinde durulması gereken en önemli sorun­
suçluluk duymamalıdır. Bir ailenin bebeğin odasına girmeye
lardan biridir. Yazıda bahsi geçen oyuncak penguen olayı da
nasıl hakkı varsa, doktor da hastalığın derinliklerine girmeye
ilginç bir öyküdür.
hakkı olduğunu hissetmelidir. Bebek ne hissederse hissetsin,
Joan'ın eve ilk gidişinde, yani 19 yaşında uzun boylu, hoş
doktoran odaya girmeye hakkı vardır.
bir genç kadınken, babası ona bu oyuncağı hediye etmişti. Bu Hasta kendi sorunlarından çok korkar; çünkü onlar kendini
olaydan da anladığımız gibi, babasının Joan'u büyümekte mahvetmişlerdir ve doktorun sorunlarına kanşmasma izin
olan bir kadın halinden bir erkek çocuğa (bilinçsizce de olsa) verdiği için kendini suçlu hisseder.
çevirmek istediğini görüyoruz. Hasta, doktoran da bu soranlarla parçalanacağından, zarar
Joan'm sözcükleriyle, "gerçek beni"ni sevme yeteneğimi göreceğinden emindir. Doktoran, iç dünyasına girmek için
nasıl tanımlayacağımı bilmiyorum. Rosen bu olguyu şöyle izin alması doğru değildir, kendi yolunu açmak için uğraşma­
anlatmıştır: "Semptomların ardındaki gerçek insanı görebil­ sı gerekir; o zaman hasta da kendini suçlu hissetmez. Doktoru
me yeteneği", Emerson gurubu ise buna, "hastanın çocuk ben­ korumak için elinden geleni yapmış olduğunu bilir. Dok­
liğini görebilme yeteneği" demiştir. Birkaç yıl önce bir yazar tor,davranışlarıyla şöyle demelidir: "Ne yaparsan yap, ben ge­
da şöyle bir tanım yapmıştı; "ebedi gerçeği insan ruhunda" liyorum."
görebilmektir; yani hastanın içinde, bunu yıkmak için yapılan Şizofrenlerin en büyük sorunları, kimseye güvenememele-
çeşitli denemelere karşın, hala çok önemli, yaşamsal bir güç­ ridir. Bu yüzden doktor, hastanın bütün karşı çıkmalarına rağ­
314 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKO-PATOLOJlK DENEYİMLER 315

men içeri girmek için uğraş vermelidir. Kimse sizinle ilgilen­ fonksiyonları olmasından suçluluk duyacaktır. Joan açıkça,
mez veya sevmezse, sizinle uğraşmazlar. Onun için birinin si­ bir şizofrenin duygularıyla fiziksel işlevlerini tamamen karış­
zi kırması veya hatta öldürmesi, o kişinin sizinle ilgilendiğini tırabileceğini belirtmiştir.
gösterir; bu da çok güzel bir şey....
Önce, sevmek olanaksız gibi görünür; çünkü sizi çaresiz, (VII)
küçük bir bebek haline sokar. Hasta da bunu göze alamaz,
doktorun onun neye gereksindiğini ve bunları sağlayabileceği­ "Yanıma hiç yaklaşmamahydm. Kendimi çarmıha gerip,
ni anlayana kadar, sevmeyi düşünemez." senin acı çekişimi seyretmeni istemem, bir işkence idi. Beni,
Çoğu kimseler, öfke ve mücadelenin, sevgiyi anlatma şek­ kendime gelmem için zorlaman gerekirdi. Bana bir tokat at-
li olduğunu düşünürler. Buna "sıcak nefret" denir. Eisler, "ar­ saydın, belki çok kızardım ama daha canlı olurdum.
kadaşça saldırganlıksan bahseder. Görünüşe göre, bir şizof­ Tokat atarsan daha ölü gibi olacağımdan korkuyordun. Ba­
ren için tek nefret şekli, "soğuk nefrettir", içine kapanır ve zıları öldürmek amacıyla vururlar ama senin tokatın benim
ilişkilerini koparır. Hastanın, doktoru farketmesi bile bir iliş­ içimi ısıtacak ve daha canlı olmamı sağlayacaktı. Bu, yeni do­
kinin başlangıcını gösterir. Hasta ne kadar çok öfke gösterir­ ğan bir bebeği nefes almaya başlaması için tokatlamaya ben­
se; ileride o kadar çok sevgi gösterecektir.... zer. Sessizce oturup acı çekişimi seyrederken bir kısır döngü­
ye giriyoruz. Ben acı çektiğim için sen üzülüyordun, sen üzül­
(VI) düğün için de ben suçluluk duyuyordum; ve böylece her şey
daha kötüye gidiyordu. Sonunda bana yalnızca kendimi öldür­
"Nefret etmek tuvalete gitmek gibidir. Eğer tuvalete gider­ meye çalışmak kalıyordu."
seniz, bu sizin yaşadığınızı gösterir, ama doktor tuvalete gitti­ Bir hasta acı çekerken onu rahatlatmak mı yoksa üzerine
ğinizi kabullenmezse, bu sizin yaşamınızı istemediği anlamı­ gitmek mi gerektiğine karar vermek çok zor olur. Elbette, has­
nı taşır. Çocuğunun dağınıklığını, pisliğini kabullenemeyen ta bir mesafe belirleyip uzaktan, doktorla paylaşmadan acı çe­
bir anne durumuna düşer. Bir anne tuvalete benzer; çünkü ço­ kiyorsa, terapist ona 'taş atmaya' başlamalıdır. Diğer taraftan,
cuğunun pisliğini ortadan kaldırır. Öylece oturup seni seyret­ hasta acı çekmekle kalmayıp, terapisti üzdüğü için suçluluk
mek, beni dehşete düşürüyordu; bütün pisliğim ve nefretimle duymaya başlarsa, kısır döngü kurulmuş demektir. Terapist
başedebilecek miydin? Yoksa sen de benim gibi halime bakıp duruma el koymalıdır, aşağıda örneğini görüyoruz:
boğulacak gibi mi olacaktın? Her gün müshil alıyordum; sen
gelmeden önce içimdeki bütün pislikleri boşaltabilmek (VIII)
için...."
Çocuğun beynindeki öfke ile bağırsaklarını boşaltmanın "Bazı kişiler kusmaya hazır olurlar. Onların açlığını hisse­
yakından bağlantılı olduğunu açıkça görebiliyoruz. Eğer bir dersiniz ama onları beslemenize izin vermezler. Sevgiyle me­
anne çocuğunun yaşamsal fonksiyonlarını kabullenemezse, menizi sunmaya hazır olabilirsiniz, ama size yaklaşmasından
çocuk o zaman yaşamış olmaktan ve yaşayan bir insan gibi onun nefret edeceğini bilirsiniz. Suçluluk hisseder; çünkü sev­
316 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞlTLl PSİKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 317

mekten önce nefret etmesi gerekir. Doktor, bu nefreti anladı­ sa gereksindiğimi görememişlerdi. Kimse, eğer aileme geri
ğını, hissettiğini ama bunun onu incitmediğini göstermelidir. dönersem yine içime kapanıp, kendimi kaybedeceğimi farket-
Süt emmeyi bu kadar çok istemem ama memeden de bu miyordu. Çok uzaktan çekilmiş bir aile fotoğrafına benzeye­
denli nefret etmem çok kötü bir şey. Sonuç olarak, bir şizof­ cekti, insanlar görülecek ama kimin kim olduğundan tam ola­
ren üç şeyi aynı zamanda yapmaya çalışmalıdır. Hem meme­ rak emin olamayacaktınız. Ve ben de bu grubun içinde kaybo­
ye ulaşmaya çalışır, hem ölmek ister; üçüncü parçası da öl- lacaktım."
memeye çalışır." Bu bölümde, Joan hastanın ayrı bir birey olarak görülmeye
Burada Joan, onu sonunda katatonik kasılmaya kadar götü­ gereksindiği, ailenin bir ürünü olmak istemediğini belirtiyor.
ren dayanılmaz ikilemi tanımlamaktadır. Hasta sevilmek ve Fromm-Reichmann'ın da belirttiği gibi, şizofreni bir hasta­
beslenmek istemektedir ama aynı zamanda terapistin uzaklaş­ lık değil, kendi özel yaşam şekilleri olan bir kişilik çeşididir.
masına neden olmaktan da çok korkmaktadır. Pek çok şizofrenin kendi şizoid kişiliklerinin gereksinme­
leri gözönünde tutularak tedavi edilebileceğini düşünüyorum.
(IX)
(X)
"Tam gereksindiğim gibi bir doktor olduğunu görüyorum
ama sana güvenebileceğimden emin değilim. Diğer bütün "Seninle karşılaşmak, benim kendimi kimsenin onun dili­
doktorlarım güvenilir görünüyorlardı ama bana önce iyi dav­ ni konuşmadığı yabancı bir ülkede kaybolan bir yolcu gibi
ranıp sonra da ya başka birine gönderiyorlar ya da ailemle bir hissetmeme yol açtı. En kötüsü de yolcunun nereye gitmesi
olup arkamdan planlar yapıyorlardı. Bu planlar ailemin istek­ gerektiğini bilmemesi Yolcu tamamen kaybolmuş ve çare­
lerine göre ayarlanıyordu. Sonunda artık kimseye güvenme- siz ve yalnızdır. Sonra, birden, İngilizce konuşan bir yaban­
meye karar verdim. İki yıl boyunca içime kapandım ve hiçbir cıyla karşılaşır. Yabancı gidilecek yolu bilmese de, sorunu
şey hissetmemek için kendimi dondurdum. Ama seni ne ka­ paylaşacağınız biriyle olmak, sizin ne kadar kötü hissettiğinizi
dar kızdırsam da yine geri geldin, hem de hep tam zamanında. anlaması, size bir rahatlık verir. Yalnız değilseniz artık ümit­
Beni yeterince düşündüğünü ve eğer bir yerlere gidersem pe­ siz sayılmazsınız. Bir şekilde size yaşam gücü verir, tekrar
şimden geleceğini hatta beni geri götürmek için dövebileceği- savaşmak isteği verir.
ni bile göstermen gerekiyordu. Deli olmak bir kâbusa benzer; hani imdat diye bağırmak is­
Benim 'diğer doktorlarım', beni yalnızca 'iyi bir kız' yap­ tersiniz de sesiniz çıkmaz ya, tıpkı öyledir işte. Veya bağıra­
maya ve ailemle aramı düzeltmeye çalışmışlardı. Aileme bilirsiniz ama çevrede size yardım edecek kimse yoktur. Bu
uyum sağlamamı istiyorlardı. Bu ümitsiz bir çabaydı. Benim kabustan, birisi sizi duyup yardım edene dek uyanamazsınız."
yeni bir aile ve yeni bir yaşam özlemi içinde olduğumu bir Burada hastanın psikotik dünyasına girmenin ne kadar
türlü anlamıyorlardı. Doktorların hiçbiri beni cidiye almamış, önemli olduğu görülüyor. Psikozların tedavisinde altedilecek
ne kadar hasta olduğumu ve yaşamda ne denli büyük bir şan­ en önemli sorun iletişimdir. Terapist hastayı sabırla dinlerse
318 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 319

veya ayrıntılarıyla, dikkatle gözlemlerse, 'deliliğin de bir siste­ Tedavinin amacı, ona bir kız olduğunu ve bir kız olarak da
mi olduğunu' görür. Doktor anladığını göstermeye başladığı sevilebileceğini kanıtlamaktı.
an, hasta da ümit etmeye başlayabilir.
(XII)
(XI)
"Beni kontrol edebileceğini bilmek zorundaydım. Kendi
"Beni kontrol altına almanı ve benim nasıl olmamı istedi­ kendimi kontrol edemediğim için ancak böylece kendimi gü­
ğini bilmeyi çok istiyordum. Ancak o zaman beni isteyeceğin­ vende hissedecektim. Bu konuda şüpheci davrandığın zaman­
den emin olabilirdim. Ailemin isteğine uyup bir erkek çocuk lar çılgına dönüyordum. Bu yüzden bileklerimi kestim. Öfke­
olmam olanaksız, bunun dışında benim ne olmamı istedikle­ lenmekten duyduğum korkuyu umursamadığını veya benimle
rini de hiç açıklamadılar. Bu yüzden katatonikleşerek ölmeyi uğraşmak istemediğini düşünmüştüm; böylece sana teslim ol­
denedim. Benim pantolon giymeme izin vermemeliydin. Bana madan önce kendimi öldürmem gerekiyordu. "Büyük mücade­
yakıştığını bile söylemiştin. O zaman beni pantolonla beğen­ leden" sonra daha güvenlikte olduğumu hissettim. Senin ben­
diğine göre, ailemle aynı fikirde olduğunu sandım. den daha güçlü olduğunu artık biliyordum.
Tedavinin başlarında sana çılgınca öfkeleniyordum, çün­ Küçük bir kız olarak güvenlikte olmaya çok ihtiyacım var­
kü çok ümitsizdim; beni düşünmeni ve sevmeni istiyordum dı. Böylece artık isyan edebilecek ve buna karşın kendimi ce­
ama bir yandan da sevilebilecek bir kız olmadığımı, bir erkek zalandırmama gerek kalmayacaktı. Tümüyle kendimi denetle­
çocuk olamayacağımı da biliyordum. Yakında bir oğlan ol­ mek zorunda kalmadan büyüyebilecektim. Yavaş yavaş ken­
madığımı farkedince çekip gideceğinden emindim. dimi kontrol edememe korkumdan kurtuluyordum.
Duvara yansıtılmış bir film gibiydim. Sen öyle istediğin Yalnızca mülakatlar sırasında kendim olarak güvenlikte ol­
için vardım ve yalnızca senin görmek istediğin şey olacaktım. duğumu hissediyordum -bütün duygularımı dışa vurabiliyor­
Sende uyandırdığım tepkiler, bazen bana gerçek olduğumu dum ve seni üzmekten veya gitmenden korkmadan bunların
hissettiriyordu. Örneğin, seni tırmalayınca eğer bunu hisset­ neye benzediğini görebiliyordum. Bence, sen büyük bir kaya
memiş olsaydın, ben gerçekten ölmüş olacaktım. olmalıydın, seni itecektim ama yuvarlanıp benden uzaklaşıp
Yalnızca kendime senin gözlerinle baktığım zaman iyi bir gitmeyecektin. Senden başka herkesin yanında onları mem­
şeyler görebiliyordum. Aksi halde kendimi herkesin nefret et­ nun etmeye çalışarak rol yapıyordum."
tiği, açlıktan ölmek üzere olan bir çocuk gibi görüyordum; Çılgınca öfkelenmelerini kontrol edebilmeleri şizofrenler
kendimden nefret ediyor ve açlık duyduğu için midemi yırtıp için çok büyük bir soran olmuştur. Joan'un da belirttiği gibi te­
atmak istiyordum." rapist, başlangıçta, hastanın içinde gerçekten öldürücü dürtü­
Joan'un önemli soranlarından biri de, erkek olsaydı daha ler olduğunu kabul etmeye pek istekli değildi. Bahsi geçen 'bü­
çok sevileceğine inanmasıydı. Elbette bu fikir, annesiyle olan yük mücadele' bir saatten fazla sürdü ve bu süre boyunca Joan
ilişkilerinden doğmuştu.... durmadan terapiste çılgınca saldırdı. Onu tırmaladı, ısırdı ve
320 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞÎTLİ PSİKOPATOLOJİK DENEYİMLER 321

bu mücadeleden üç saat sonra Joan, bu olayı hafızasından sil­ ğa neden olur. Terapi sırasında önce, üçüncü dürtüyü açığa
di; annesinin memelerini tırmaladığı korkunç bir kâbustan kavuşturmak gerekir. Çocukluğa özlem hasta için korkutucu
bahsetmeye başladı. O sıralarda terapist, engelleyici anne rolü olabilir, çünkü onu hiçliğe veya çaresizliğe döndürebilir.....
oynamaya mecbur bırakılmıştı. Esas olan şey, doktorun be­
lirli bir rolü üstlenemeyeceği, daha çok, hastanın, onun içinde (XV)
o rolü gerçekleştirebileceği bir gücün olduğunu görebilmesini
ümit etmesidir.... "Beni beslemekle, seni sevebilme veya incitebilme gücü
vermiş oldun. Bu çok önemliydi. Beni emzirirken seni dikkat­
(xm) le gözlüyordum, zayıflıyor muydun diye. Senden çok fazla
şey almadığıma emin olmalıydım. Elbisenin sana dar geldiği­
"İkimizin de yere oturmasını önerdiğimde senin bunu ka­ ni farkettiğim günü hiç unutamayacağım, şişmanladığım ka­
bul ettiğin gün dehşete kapıldım, çünkü yere oturunca yar­ bul etmiştin. Bu beni öyle rahatlatmıştı ki..."
dımsız ayağa asla kalkamayacağımı biliyordum ve senin de Beni beslemek istiyordun; çünkü yaşamamı sen de arzulu­
kalkabileceğinden emin değildim. Sana yardım edemezdim. yordum Annem kumdur, bir çöl gibi. O çölü sever. Beni hiç
Yapabileceğim tek şey emeklemekti." emzirmedi. îlk defa seninle, bir meme emmiş oldum.
Joan burada çocukluk anılarını sergiliyor. Mülakata önce Geçmişin bütün boşlukları doldurulmadan asla büyüye-
'hello' demeyi öğrenmek istediğini söyeleyerek başladı. Sonra meyeceğimi kimse anlayamıyordu. Bir bebek kadar mutlu ve
yere oturursak daha iyi konuşabileceğini söyledi, sonra da güvenli hissetmedikçe asla devam edemezdim. Birisine ait ol­
korkunç bir paniğe kapıldı, nedenini de aylar sonra yazdığı duğunuzu hissedersiniz her şey yolunda gider. Bir kere sevil-
yukarıdaki satırlarda öğreniyoruz. diyseniz, bunu hiç unutmazsınız.
Vücudunun sıcaklığının beni çılgın dünyamdan nasıl geri
(XIV) getirdiğini düşünemezsin. Beni tuttuğun zaman tüm yaşamı­
mı değiştirdin. Artık kimsenin bana sıcaklık veremeyeceğin­
"Benim bir bebek gibi hissetmem ve düşünmem gerektiği­ den öyle emindim ki. Seninle her şey değişti.
ni, bana açıkça anlatmalıydın. O zaman çocukluktan başlaya­ Çılgınca duygularım çok şiddetlenince, bütün hislerimi
rak hayatımı yeniden yaşabilirdim. Pek çok insan için altı ya­ içime kapatmam gerekiyordu. Buz gibi soğuyor ve ölüyor­
şından önce olup bitenler önemli değildir. Şizofrenler için ise dum, sana karşı olan sevgimi bile yitiriyordum. Böyle zaman­
altı yaşından önce başından geçenler çok önemlidir." larda gerçek olan tek şey beni tutunca hissettiğim vücudun sı­
Şizofrenlerin çoğu üç çelişen dürtü ile savaşırlar. Bu dür­ caklığıydı.
tülerin bir kısmı erkek çocuk olmayı ister, bir kısmı kız olma­ Herkes anılarında geriye dönüp, onu seven annesinin varlı­
yı, diğer bir kısmı da bebek olmayı ister. Joaıı’un belirttiği gi­ ğından emin olduğunu görür. Onu her şeyiyle, pislikleriyle,
bi bu üç dürtünün aynı anda varolması korkunç bir karışıklı­ kakası ve kusmuğuyla olduğu gibi seven bir annesi vardır.
322 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 323

Öyle olmazsa insan hiç doğmamış olmayı yeğlerdi, varol­ (XVH)


maya hakkı olmadığını hissederdi.
O kişiye yaşamı boyunca ne olursa olsun, ne kadar inci­ "Emzirilmek, orgazm gibi bir duyguydu. Beni rahatlatıyor­
nirse incinsin, daima geriye bakıp, onu seven birisini anımsa­ du, mutlu oluyordum. Dünya gerçek ve güzeldi. Huzur içinde
yabilir. Kendisini sever ve kolayca yıkılmaz. Ama geçmişte uyuyabiliyordum. Biberonun senin tarafından sevgiyle veril­
güvenecek biri yoksa o zaman kolayca yıkılır... mesi şarttı. Yararlı olan tek şey süt değildi. Beni seven bir an­
Benim bebek kişiliğim hiç sevilmemişti, ama sen beni bir nem olduğunu hissediyordum.
bebek olarak sevmekle beni bir bütün yaptın; artık kolayca Bazı anneler memelerini bebeğin ağzına tıkıp, onun neden
parçalanmam." ağladığım araştırma zahmetine bile katlanmazlar."
Şizofren bir hasta için süt, sevmek, yaşamak anlamına ge­ Joan, yine bebeğin beslenmesinde rol oynayan duygusal
lir. Joan'un annesi doğumdan sonra hastalanıp hastaneye kal­ faktörlerden bahsetmektedir....
dırıldığı için onu emzirememişti. Terapi sırasındaki emzirme
deneyimi onun için çok önemliydi. Terapistin ona biberonla
süt vermesini hafızasında değiştirerek onu gerçekten emzir­
(xvm)
miş gibi anımsamaktadır....
"Bana iyi süt vererek içimdeki pisliği değiştirdin. Artık pis
kokmuyor. Böylece başka insanlara yaklaşmaktan artık kork­
(XVI)
mama gerek kalmadı. Ben deliyken, içimin zehirli bir pislikle
"Eğer beni yıkasaydm, vücudumu daha kolayca kabul ede­ dolu olduğunu ve bana yaklaşan herkese zarar vereceğimden
bilirdim. Sen annem olabilirdin, vücudumu beğenmen filan gi­ korkuyordum."
bi duygular da bahis konusu olmazdı. Sen, beni beğendiğini Bir çocuğun iyi bir annesi varsa, süt sevgi anlamına gelir,
gösterince, ben de kendimi sevebilirdim. sağlıklı kişilik nitelikleri oluşur (iyi pislik, dışkı)
Seriden hep beni dövmeni istedim çünkü popomu sevme­ Öbür taraftan çocuk sütle beraber nefret alırsa, gelişen ki­
yeceğinden emindim; döverek hiç değilse varlığımı bir şekil­ şiliği de düşmanca olacaktır ve sadizm (zehir) vücuduna ya­
de kabul etmiş olacaktın. Ancak o zaman ben de onu vücudu­ yılır ve çevresindekilere zarar verir.
mun bir parçası olarak kabul edecektim. Onu kesip atmaya ça­
lışmayacaktım." (XIX)
Bu pasajda Joan, Sechehaye’m teorisini doğruluyor. 'Bir
çocuğun sevecen iyi bir annesi varsa, büyüyünce kendini se­ "Benim hakkımda bazı şüphelerin olduğunu söylediğin
ven, sayan biri olacaktır. Ama anne çocuktan nefret ediyorsa, gün, büyümem için bana kapılan açmış oldun. Senin kaygıla-
o da büyüyünce kendinden nefret edecektir.' Bir çocuğun dedi­ nm gidermek için bana gereksindiğini farkettim; beni yalnızca
ği gibi; ben yalnız annemin sevdiklerini severim. bir çocuk olarak değil, aynı zamanda bir anne olarak da gör­
mek istiyordun. İçimde bebekle anneyi biraraya getirdin.
32 4 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 325

Artık bir Tanrı olmadığını görmek beni ferahlatmıştı. Da­ gurur duyuyor ve terapistin onlan ilkel bir düzeyde, oral dü­
ha önce, senin hâlâ tahtında oturduğunu görmem gerekiyordu. zeyde paylaşmasını istiyor.
İkimizin eşit olduğu gün -beni en az bir hafta mutlu etmişti.
Senin de hastalanabileceğim ve sorunların olabileceğini söyle­ (XXI)
diğin an, ben de bazı zamanlar doktor veya anne olabileceğimi
anladım. Böylece de büyümeye başladım. "Şimdiye kadar sevebileceğim kimse olmamıştı. Annem
Sen sağlam, kendinden emin olduğun zamanlarda üzerine beni hep uzakta tutar, ellerime sahip olmamı söylerdi. Sen ise
öfkeyle saldırıyordum. Beni sakinleştirmeye, rahatlatmaya benim sevgime katlanabiliyordun, sen hiç rahatsız olmuyor­
çalıştığında benden millerce uzakta gibiydin. Sanki ben ce­ dun. Özgürce 'seni seviyorum' diye haykırabiliyordum. Babam
hennemdeydim ve sen de yukarıdan eğilip başımı okşuyor- da bana karşı ya kayıtsız kalıyor ya da olgun bir kadınmışım
dun. Sen aşağıya inmekten korkunca da kendimi daha ümitsiz gibi davranıyordu. Hiç anlamadığım, işle ilgili sorunlanndan
ve çaresiz hissediyordum. bahsederdi. Annem yokken de bana şeker veya çiçek getirir­
Ama açıkça zayıf yönlerini ve kaygılarını gösterince, öf­ di."
kem sempatiye dönüştü. Senin de benimle beraber çektiğim Hastanın yine bir ikilemden bahsettiğini görüyomz. ya elle­
acılara inebileceğinden, bana buradan çıkmama yardım ede­ riyle sırnaşan bir baş belası ya da kur yapılan bir genç kadın
ceğinden emin olmalıydım. muamelesi görüyordu.
Seni kızdırmam, korkutmam gerekiyordu. Sevgi ve şefkat
görünüşü altında hislerini gizlediğin zamanlar ölü gibi görü­ (XXII)
nüyordun -dehşete düşmüştüm. Bu gerçek sen değildi, bir
maskeydi. Gerçek 'seni' ölmekten kurtarmak için seni kızdır­ "Mülâkatlann zamanla sınırlanmaması gerekir. Ben, za­
mam şarttı." mandan önemli olduğumu bilmeliyim."
Burada terapi tekniğinin değiştiğini görüyoruz.
(xxni)
(XX)
"Bir kızın yürümek istememesinin nedeni, bacaklarının
"İlk ağlayışımda, korkunç bir hata yaptın; gözyaşlarımı arasında sallanan bir şey olmadığını anımsamaktan kaçın­
bir mendille silmiştin. O yaşların akıp gitmesini çok istiyor­ masıdır. Belinden aşağı felce uğramış olarak yatmayı ister.
dum. Hiç değilse hislerimin bir kısmı dışarıya çıkabilmişler­ Bacakları ölü olursa cinsel organları da ölürler. Artık onlan
di. Keşke bu yaşlan dilinle yalasaydın. Çok, çok mutlu ola­ düşünmek gerekmez. Yürümekten nefret ediyorum. Uyluk-
caktım. İşte o zaman duygulanım paylaşmış olurdun." lanm birbirine sürtüyor ve benim cinsel organlanmı hatırla­
Joan, bir şizofrenin duygularıyla fiziksel dışavurumlan mama sebep oluyor. Beni yürüttüğün için senden de nefret
nasıl kanştırdığını gösteriyor. Duygulannı dışa vurmaktan ediyorum.
326 AKİL HASTALARININ IÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PStKO-PATOLOJlK DENEYİMLER 327

Hastalar yemeklerini ve dışkılarını karıştırırlar, etrafa bu­ (XXV)


laştırırlar. İçeride neler olduğunu ve dışarıya bunların nasıl
çıktığını bilmek isterler. Dışarıya çıkabilmiş herhangi bir "Sana cinsel konularda takılmak istiyordum, böylece ger­
şeyle, bu dışkı olsa bile yakın ilişki kurmak amacındadırlar. çekten çekici olduğumdan emin olabilirdim. Seninle boğuştu­
Ancak o zaman, o şey içlerindeyken kendilerini güvende his­ ğum, ısırdığım zamanlar cinsel ilişkiye çok yaklaşıyorduk.
sederler. İnsanın içindeki şeyleri tanımaması korkunç bir şey­ Bir aygırla bir kısrağın oynaşması gibi; hayvani, ama güzeldi.
dir. İçimdeki hayvani bölüm şendeki hayvanı karşılıyordu. Ancak
Dışarıya çıkıp güneşin ısısını hissetmek için yalvarıyor­ böyle orgazma ulaşabiliyordum.
dum. İnsanın içinin boş ve soğuk olduğunu hissetmesi çok Benimle gerçekten cinsel ilişkiye geçseydin her şey mah­
kötü. Havanın yağmurlu olması daha da kötüdür; çünkü hasta­ volacaktı. Yalnızca vücudumdan hoşlandığını, gerçek kişili­
lar sıcaklığı dışarıda bulamayınca kendi içlerine bakarlar ve ğimle ilgilenmediğini düşünecektim. Benim henüz büyümekte
orada da sıcaklık bulamazlar." olduğumu göremediğini, bana olgun bir kadın gibi davrandığı­
Joan, terapist ve hastane personelinin anlayamadığı ve kız­ nı sanacaktım. Benim içimdeki gerçek 'küçük kız' kişiliğim
dıkları bazı hasta davranışlarının nedenlerini açıklamış. bir kenara çekilip vücuduma neler yaptığını seyredecekti. Biri­
sini beslersen ona hayat vermiş olursun; hem vücudunun hem
(XXIV) de gerçek benliğinin istendiğini anlatmış olursun. Ama onunla
cinsel ilişkiye girersen, vücudunun gerçek benliğinden ayrıl­
"Katatonik olduğum zamanlar, ölmeye, hareketsiz kalmaya masına neden olursun. İnsanlar ölü bedenlerle cinsel ilişkiye
çalışıyordum; çünkü annemin bundan hoşlanacağını sanıyor­ girebilirler ama onlan asla beslemezler."
dum. Bir şizofren kadmın cinsel dürtülerini ele almak büyük bir
Sanki bir şişenin içindeymişim gibi hissediyordum. Her sorun olabilir. Bu durumda, 'takılmak' kavramı, soyunmayı,
şeyin dışarıda olup bittiğini ve bana kimsenin dokunamaya­ erotik pozlar vermeyi ve cinsel ilişki için yalvarmayı kapsa­
cağını biliyordum. maktadır. Bu gibi tavırlar kabaca veya ahlak kuralları öne sü­
Ölmemek için ölmem gerekiyordu. Bu saçma geliyor ama rülerek reddedilemez, çünkü bu kadın için fiziksel çekiciliği
aslında duygularınızın sizi öldürmemesi için, duygusal olarak çok önemlidir. Diğer taraftan, fazla tolerans, erotik yakınlaş­
ölmeniz gerekir." maya yol açar ve hasta, bütün insanların yalnızca fiziksel zevk
Bu pasajdan anladığımıza göre, katatoni gönüllü kontrol peşinde olduklarına inanır.
altındadır, ama bu aslında doğru değildir. Bir gün Joan büyük Yazarlar, bu çelişkili gereksinmelerin bir şekilde karşıla­
bir öfkeyle, korkuyla ve dehşetle geldi ve artık katatonik ’ola­ nabileceğini düşünmektedirler. Terapist içtenlikle hastanın fi­
madığım' söyledi. Bunun nedenini anlatmadı, ama bize göre ziksel çekiciliğini övmeli, onunla cinsel ilişkinin zevkli olabi­
egosu öylesine güçlenmişti ki, bu savunma mekanizmasına leceğini belirtmelidir. Öte yandan, cinsel ilişkinin şizofreniyi
gereksinmesi kalmamıştı.... tedavi edemeyeceğini, hastanın kendi iyiliği için iyi bir tedavi­
nin şart olduğu söylenmelidir.
328 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLIPSİKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 329

Bu pasajda Joan'un 'gerçek' benliği ile cinsel, hayvani ben­ vilebileceğini gösterince şizofren rolünü bırakıp, kendi gerçek
liği arasındaki bölünme açıkça görülmektedir. benliğine dönmüştür.

(XXVI) (xxvn)
"Benim için şizofren olmayı durdurmak çok zordu. Bir "Bir kadının öfkeli haline bir mazeret bulması gerekir.
Smith (aile adı) olmak istemediğimi çünkü yaşlı profesör Eğer doktor çok kibarsa, hasta öfkesi yüzünden suçluluk duyar
Smith'in torunu olmaktan başka bir şey olmadığımı iyi bili­ ve yaptığı mücadelenin tüm neşesi ve canlılığı kaçar. İnsanlar
yordum. suçluluk veya korku duymadan nefret etmeyi öğrenmelidirler,
Kendimi senin çocuğunmuşum gibi hissedebileceğimden tıpkı sevmek gibi."
emin değildim, kendime güvenemiyordum. Emin olduğum Burada önemli bir teknik soran ortaya çıkıyor. Elasta büyü­
tek şey; "katatonik, paranoyak şizofren" olmamdı. Bunun dükçe, onun saldırganlığına fazla tolerans gösteren terapist an­
kartımda yazılı olduğunu görmüştüm. Bu da bana hiç değilse ne sevgisini, boğucu bir sevgi haline sokmuş olur. Joan'un çok
bir kimlik, bir kişilik vermiş oluyor. (Değişmene sebep olan iyi anlattığı gibi, terapist hastanın sevgi kadar öfkeyi de tatma­
şey nedir?) Tam da benim, senin çocuğun gibi hissetmeme sını sağlamalıdır, tıpkı gerçek yaşamdaki gibi.
izin verdiğin, beni sevecen bir şekilde düşündüğüne emin ol­
(XXVIII)
duğum sırada. Sen benim gerçek benliğimi sevebilirsen, ben
de severim. Olduğum gibi kalırım ve bir etikete gereksinmem
"Zaman geçtikçe soranlar! mı çözümleyebileceğimi farket­
olmaz.
tim ama bunu yalnız başıma yapmaktan korkuyordum. Soru­
Geçenlerde hastaneyi görmeye gittim ve bir an geçmişin numun çok büyük veya korkunç olmasından korkuyordum.
anılarına daldım. Orada yalnız kalabilirdim. Dünya dışarıda Sorunun benim için çok güçlü olmadığını anlayabilmem için
dönmeyi sürdürebilir, benim içimde kendi dünyam var. Kimse bana senin yardım etmen gerekiyordu. Sevilebileceğime, an­
ona ulaşamazdı, rahatsız etmezdi. Bir süre geri dönmek için cak sen beni her şeye rağmen seversen inan."
büyük bir özlem duydum, ama sonra gerçek dünyada sevebile­ Bu pasaj, Joan’un psikoz halinden nevroza geçişi dönemi­
ceğimi, eğlenebileceğimi farkettim ve hastaneden nefret ettim; ne aittir. Egosu güçlenmeye başlamış ama hastaya hastalığıy­
dört duvarlardan ve kilitli olmaktan nefret ettim." la savaşırken gerekli desteği vermenin ne kadar önemli oldu­
Burada da Joan, kişilik kaybını anlatır. Ailesinde erkek ve ğu ortaya çıkmıştır.
bilimadamı olmak baskısı yüzünden hasta kendini bir hiç gibi Freud, hastanın bir dosta, bir ortağa olan gereksinmesini
görmeye başlamıştı. Katatonik şizofreni hastalığında, öyle şöyle özetlemiştir:
bir dünya oluşturmuştu ki, gerçekte olduğu gibi kimse onu in­ "Tedavi planımız bu görüşler üzerine kurulmuştur. Ego,
citmeyecek, kimse onu reddetmeyecekti. Buna rağmen, tera­ içteki çatışmalar, çelişkiler yüzünden zayıf düşmüştür, ona
pist ona kendisi olduğu için, bir bebek formunda bile olsa, se- yardımcı olmalıyız. Durum, ancak dışarıdan bir müttefiğin
330 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI

karar verebileceği bir iç savaşa benzer. Analitik doktor ve has­


tanın zayıf düşmüş egosu, düşmanlara, 'id'in içgüdüsel istek­
lerine ve superegonun ahlaki isteklerine karşı, gerçek dışı
dünyaya göre birleşmelidirler.... Margiad Evans

ÖZET EPİLEPSİ

Şimdiye kadar okuduklarımızı değerlendirmek gerekirse, "Karanlığın Parıltısı" isimli eserinde, M. Evans epilepsi (sara) nö­
açık psikoz devresinin üç aşamada tedavi edilmiş olduğu gö­ betini ve bunun günlük hayata yaptığı etkiyi incelemektedir. Dosto-
rülür. Başlangıçta Joan, katatonik içe dönüşün veya kavgacı yevskiden sonra pek az kişi krizin başlamasıyla onu hemen izleyen
unutma hali arasında kalan o çok kısa anı, bu denli açıkça anlat­
erkek kimliğinin bir tablosunu sergilemişti. Bu nedenle terapi
mıştır. Bu olgunun birinci sınıf bir analizini yapmasının yanında,
çalışmaları, onun saldırganlığını, öfkesini kontrol etmesine Miss Evans yaşadığı deneyimin daha geniş çapta anlamını araştır­
ve insanlarla ilişki kurduğunda yeniden incitilme korkusunu mıştır.
yenmesine yardım etme amacı güdüyordu. Terapistin güveni­ Dostoyevski, "Budala" isimli eserinde bir sara krizinin, büyük bir ih­
lir olduğunu ve onun iyiliği için gereken her şeyi yapacağını timalle kendininkinin, buna benzer bir analizini yapmıştır:
kanıtlayana kadar, uzun süre sınanması gerekti. "Sar'a nöbetinden bir-iki saniye önce, hüzün, iç kararması ve dep­
Joan, artık terapiste güvenebileceğine inandıktan sonra, resyon duygulan arasında beyninde kısa sürelerle kıvılcımlar çıktı­
esas oral dönemde karşılaştığı engellemelerin yerine, yeni bir ğım ve olağanüstü bir hızla tüm yaşamsal güçlerinin en üst düzeyde
anne-çocuk ilişkisini denemeye başlamıştı. Bu olguyu, ger­ çalışmaya başladığını düşünüyordu.
Canlılığı ve bilinçliliği, bir şimşek gibi çakan bu anlarda, neredey­
çekten yaşamsal bir ilişki olarak tanımlayan hasta, böylece
se on katına çıkıyordu. Beyni ve kalbi bu göz kamaştıncı ışıkla do­
kendini yeniden bir kız çocuğu olarak hissedebilmişti. luyordu. Bütün sıkıntısı, şüpheleri ve kaygıları bir parıltıyla yatışı­
Üçüncü aşama veya büyüme dönemi yavaş yavaş ilerledi, yor; neşe ve ümit dolu büyük bir sükûnete erişiyordu. Ama bu anlar,
adeta farkedilmeyecek kadar yavaş gelişti. Joan, terapisti an­ bu sezgi pırıltıları, gerçek krizin başlangıcım gösteren işaretlerin
nesi gibi kullanmaktan vazgeçip onu yetenekleri ve bir kadın yalnızca önceden hissedilmesinden başka bir şey değildi. Bu son sa­
olma başarısı konusunda güven veren bir baba olarak görme­ niye, tabii ki dayanılmaz bir şeydi. Tekrar iyileştiğinde, bu anı
ye başlayınca, açık psikozdan kurtulmuş oldu. Sağlam adım­ anımsayarak kendi kendine sık sık şöyle derdi; "bütün o parıltılar,
larla, gerçeğe, ancak terapistini bir doktor olarak görebildiği bilinç kıvılcımları aslında hastalığımın, normalden uzaklaşmamın
belirtisinden başka bir şey değildi, bu yüzden de varoluşumun do­
ve aralarındaki ilişkinin daha işbirlikçi ve ergin niteliklere ka­
ruğu değil, tam tersine varoluşumun en aşağı düzeyini gösteriyor­
vuştuğu zaman dönebilmiştir.
du. " Yine de çelişkili bir sonuca varmış: "Hastalık olsa da ne önemi
var?" Sonunda ¡şöyle bir karar vermiştir: ''Bu anormal bir gerilim
olsa bile, bu duyguların yoğunlaştığı an eğer bir uyum ve güzellik
getiriyor ve o güne kadar tanımadığım bir bütünlük, oran ve yeni­
den barışma duygusu veriyorsa; yaşam senteziyle eriyip bütünleş-
332 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 333

menıi sağlıyorsa, işte o zaman bunun bir hastalık, bir anormallik Kalkıp, 100 yarda kadar yürüdüğümü veya onların mutfak­
olmasının hiç önemi yok." Bu belirsiz anlatım, onun için oldukça larına kadar nasıl gittiğimi hiç hatırlamıyordum. Aslında düş­
açık seçik gibi geliyordu. Ama bu durumun, "güzellik ve dua", "ya­
meden önce neler olduğunu da sonradan anımsadım. Onlarla
şamın en yüksek düzeydeki sentezi" olduğundan hiç şüphesi yoktu,
bir şüphe olasılığını bile kabul etmiyordu. Çünkü, mantığını aşağı­
beraber, M 'nin Üniversite’den eve dönmesini bekledim. Nö­
layan ve zihnini bulandıran şey o anlarda gördüğü olağanüstü ha­ bet gelmeden önceki son saniyeler özellikle akılda kalıyor, bir
yaller veya görüntüler değildi. Krizden sonra yeniden iyileşme man­ krizin uyarıcı belirtileri bir duygu hali gibidir; her şey ekstra
tıkla düşünmeye devam edebiliyordu. gerçekçilik ve belirginlik kazanıyor fakat kendine geliş süreci
O anlar, yalnızca, bilincin artması, yükselmesi ve aynı zamanda in­ daima karanlıkta kalır.
sanın varolduğunu en yoğun derecede hissetmesidir." Albay B kulübeye gitti ve yere düşüp kırılmış olan
gözlüklerimi buldu. Ayağa kalkarken üzerine basmış olmalıy­
dım. Kaşım kesilmişti, yanağımda, elimde, omuzumda ve di­
31 Ekim'de, bütün bir sabah çamaşır yıkadıktan sonra tam zimde bereler vardı; ama yine de yere düşerken canımın acı­
öğle yemeğimi yerken, kendime inanmaktan başka gerçek ol­ dığını anımsamıyorum, sanki kuştüyü yatağa düşmüştüm.
madığını farkettim. B 'ler, yan odada bir çay partisi veriyorlardı. Oradan git­
Yemek masadaydı, soba yanıyordu. Kahve makinesini meyi göze alamıyordum, yolda yeni bir kriz gelebilirdi. Biraz
doldurmak için aldım, tam musluğa uzandığım anda kımılda­ daha güç kazanınca, beni kapıdan geçirirken insanların nasıl
yamadığımı ve ne yapacağımı hatırlamadığımı gördüm. Ora­ doğal ve neşeli davranabildiklerine şaştım.
da uzun süre öylece durdum (aslında belki de bir-iki saniye), Yine de ben çok huzursuzdum, mutsuz insanların üzerinde­
kendi kendime; "hiçbir şey olmuyor. Şimdi geçecek ve her ki o değişik hava beni de sarmıştı. O mâlum sorular yine üze­
şeyi hatırlıyacağım" diyordum. Sonra başımın arkaya doğra rime geliyorlardı -neredeydim, bana ne olmuştu, ne demiştim,
aniden çekildiğini ve yüzümün buruştuğunu hissettim. Kahve nasıl görünüyordum, içeriye girince ne demiştim?
makinesi elimden lavaboya düştü. Hâlâ içimden bir ses, "Bun­ Onlar 'yeniden bir nöbet geldiğini söyledin, biz de seni
ları gerçekten kontrol altına alabilirsin" diyordu. Hâlâ bilinç­ oturttuk,' diye cevap verdiler, 'hatırlamıyor musun? Ne yaptı­
liydim ve bütün vücuduma vahşice hareketler ve spazmlarla ğını biliyor gibi görünüyordun ve düşercesine oturdun. Yalnız
saldırılıyor gibiydiler. Sonunda dizlerim çözüldü ve yere düş­ pek düzgün yürümüyordun.'
tüm. Düşerken, şaşkınlıkla "Bu kadar mı kötü olacaktı?" di­ Artık kabul etmek istemediğim korkunç gerçekle karşı
yordum. karşıya gelmiştim. Eğer aldığım ilaçlar nöbet sırasındaki bi­
Bundan sonra anımsadığım ilk şey B 'nin mutfağıydı. linçli halimin uzamasından başka bir işe yaramadıysa, o za­
Betty B , Tanrı onu korusun, bana çay içiriyor ve annele­ man hiçbir şeyi bilmeden düşüp krizimi atlatmayı yeğlerdim.
rin kâbus gören çocuklarıyla konuşurken kullandıkları ses to­ Fakat Dr. Y ertesi gün gelecek ilaçlan almadığım tak­
nuyla konuşuyordu. Rosie yanımda, ayaklarımın dibinde otu­ dirde daha kaç kez kriz geçireceğimi bilemeyeceğini söyledi.
ruyordu. Saati sordum. İki, olduğunu söylediler. Yarım saat Aynca epilepsi nöbetlerinin oldukça hafiflediğini de söyledi.
geçmişti. Onun için ilaçlan almaya devam ettim. Altı hafta sonra bir
334 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKOPATOLOJİK DENEYİMLER 335

kriz daha geçirdim. Hâlâ güçlüydüm ve kendimi iyi hissedi­ Bir kaç dakika sonra Albay B döndü. Ateşi yaktı ve ba­
yordum. Dışanya çıkmaktan artık korkmuyordum; toprak, na, "Bu odadan çık Margiad, gel buraya otur. Biraz çay yap­
evin tabanlarından daha yumuşaktı ve nasıl olsa eve dönece­ tım. Gel, ateşin yanma otur. Hava çok soğuk," dedi.
ğimi de biliyordum. Beynimin derinlerinde, B lere güvenim Onun gelişiyle yeniden canlandım ve o açıklayamadığım
vardı, hiçbir fırtına bunu değiştiremezdi. Buna kendimi iyice hüzün uzaklaştı, oturup konuştuk. Albay B genç adamın
inandırmıştım ve bundan da bir zarar görmedim. Bu nöbet bu beni Rosie'yle beraber kulübeden çıkarken gördüğünü ve yo­
defa ne bana ne de çocuğuma bir zarar vermedi. Oturma oda­ lun tam ortasında yürüdüğüm için virajdan çıkan bir arabanın
sına girerken elimde bir kova kömürle yakalandım. Son defa- beni ve köpeğimi ezeceğinden korktuğu için yanıma geldiğini
ki gibi bir an her şey durdu, tüm sistemim şoka girmişti. söyledi. Kulübeye girince oturma odasının eşiğinden ileriye
Yangın esnasında panikle kaçışan sığırların da toprakta gitmemişim, çünkü tam orada olayın delilleri duruyormuş.
böyle bir şok yaratabileceğini düşünüyorum. Yere dökülmüş kömürler, gözlüklerim (bu kez kırılmamışlar)
Yalnızca şu sözleri söylediğimi anımsıyorum, "Şu kapı­ hepsi orada duruyordu. Yürüyebildiğim ve biraz kendime gel­
dan uzaklaş, düşecek yer yok burada!" diğim zaman beni eve götürdü, kocamın Üniversite'den dönü­
Galiba uzaklaştım da. Bir an sonra, yolda bir sis bulutu şünü beklemeye başladık.
içinde yürüyor ve deli gibi hıçkırıyordum, ağlıyordum. Bir Nöbetler gittikçe sıklaşan bir ritimle gelmeye başlamıştı,
adam belimden tuttu, yüzüme baktı. Gözlerimi kaldırıp yüzü­ bu dönemde ortalama altı veya sekiz haftada bir kriz geçiriyor­
ne baktığımı anımsıyorum. Bu, geçenlerde köpeğim yüzün­
dum.
den tatsız bir iki laf ettiğim, köyden bir gençti. O zamandan
Ertesi gün Mrs. B ’ye artık bir süre rahat edeceğimizi
beri hiç konuşmamıştık. Her zaman suratsız, somurtkan olan
söyledim ama sekiz gün sonra bir kriz daha geldi. Yine çama­
yüzü bu kez değişik görünüyordu. Büyük bir nezaketle beni
şır yıkamıştım; soğuk, yağmurlu bir gündü ve küçük kulübe­
kulübeye götürdü ve bir iskemleye oturttuktan sonra Albay
nin her yanı asılı çamaşırlarla doluydu. Rosie'yi ormana yürü­
B 'yi getirmeye gitti. On dakika kadar yalnız kaldım, bu sü­
re boyunca o çılgınca ağlamam durmadı. Bu daha önce hiç yüşe çıkarmıştım, biraz da ateş yakmak için çalı çırpı topla­
başıma gelmemişti ama bundan sonraki her nöbette aynı şey dım. Birden bire, kendimi yorgun ve hasta gibi hissettim.
oldu. Oturmam gerektiğini biliyordum; yemek de yemeliydim. Ama
Orada, öylece titreyerek otururken bir yandan da bu denli evde çamaşırları toplamadan bunları yapmam olanaksızdı.
acıyla neden ağladığımı düşünüyordum. Kendi kendime bu­ Yavaş yavaş toplanmaya başladım, her an daha da kötüleşi­
nun bir şok olduğunu söylüyordum; bu bir şoktu; çünkü son yordum; ama hiç değilse ateş yanıyordu. Rosie'yle ben kuru­
krizden sonra artık bir daha olmayacağına kendimi inandır­ landık ve çayı koydum. Tam oturmuştum ki, şok başladı -
m ıştım . iskemleden kalkmaya çalıştım- panik içindeydim, ve sonra
Nedenler unutulunca, bu müthiş kayıp için ağlandırdı el­ kendimi yine çay içerken buldum ama eski yerimde değil,
bette. Ama yine de ruhum bir yerlerde Barış ve bütünlüğün Mrs. B ile ateşin başmdaydım. Her şey normal görünüyor­
olduğunu biliyordu. du, beynim hâlâ uyuşmuş gibiydi ve her şeyi unutmuştum.
336 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLÎ PSİKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 337

'Oh Betty! Sana nasıl teşekkür edebilirim? Tam zamanın­ ğumu, nerede olduğumu hatırlamalıydım, ama durmadan me­
da gelmeseydin ne olurdu bilmem!' dediğimde gülümsedi. sajlar geliyordu sonra beynimde boşluklar bırakarak yok olu­
Sonra, "Sana kalkıp kalkamayacağını sorduğumu hatırlamı­ yorlardı. Başımı çevirdim ve çevremde bir perde gördüm.
yor musun? Sen ayağa kalkınca da hemen bu odaya getirdim. Küçük koğuşta derin bir sessizlik vardı. Bana durmadan dün­
Mutfakta, yerde yatıyordun. Kapıyı çaldım, cevap alamadım, yayı anlatan perdeye baktım ve duvara döndüm diğer hastala­
ama Rosie havlayınca senin onu evde yalnız bırakmayacağını ra yalvararak bir hemşire çağırmalarım istedim. Geldiği za­
bildiğimden hemen içeri girdim. Şimdi, canım, bence sen ev­ man, hemşireye (daha önce hissettiklerimi, her zamanki gibi
de yalnız kalmamalısın," dedi. Dr. Y 'nin de, benim yolda unuttuğum için), "Galiba bir nöbet geçirdim" dedim. Hiçbir
dolaştığımı duyunca aynı şeyi söylediğini ama bakacak birini şey demedi ve tekrar baktığımda gitmişti. Dolabın üzerinde,
bulmanın zor olduğunu, yine de aradığımızı söyledim. bir bandajla sanlı olan bir kaşık duruyordu. Kafamda hemen
Öyle birisini bulduk, bu durumdan korkmayan biriydi, çün­ detektiflik kıvılcımlan çaktı, "bunu dişlerinin arasına koyu­
kü annesi de epileptikti; o da benim gibi orta yaşta aniden sa­ yorlar" dedim. Eski nöbetlerimde olanlan, komşum Mrs.
raya yakalanmış. Güzel, genç bir kızdı, akıllıydı, cesurdu ve B....'nin benimle ilgilenmesini anımsadım. Şimdi yanımda
doğa, yaşam konusunda çok şey biliyordu, Wordsworth'un kimse yoktu. Hemşireyi çağırttım ve kocamı telefonla arama-
Lucy'sine benziyordu. Doğal bilimler alanında bu genç kız lannı istedim. Onun "zavallı adam" dediğini duydum, geri
yalnızca kendi gözlemleriyle bilgi sahibi olmuştu, köyünden döndüğünde ise, tatmin olmuş bir şekilde kocama ulaşamadı­
hiç uzaklaşmamıştı, yani bir dehaydı. Yürüyüş yaparken, hiç ğını söyledi. Ama bu süre içinde, kanşıklık ve dehşet geride
bilinmeyen bitkiler, fosiller ve yosunlar bulurduk. Aklı ve kalmıştı; çünkü diğer hastalar bana her şeyi kibarca anlatmış­
gözlemleri benden çok üstündü, ama bildiklerini ne yazmıştı lardı. Hayır, onları korkutmamıştım. Hayır, çok gürültü yap­
ne de yazabilirdi. Bu kitabı ithaf ettiğim dostum bana bebek mamıştım. 'Yalnızca bizim senin iyi olmadığını farketmemi-
için hediye olarak para yollamıştı. Bu parayı, benim için yap­ ze yetecek kadar, zaten biz de hemen zili çaldık!’. Hayır, pek
tıklarından ötürü bu genç arkadaşıma harcadım. O benimle uzun sürmemişti, bir çeyrek saat kadar; ve bana neden anlat­
beraber olduğu sürece hiç nöbet gelmedi ve bebeğim doğana madıklarına şaştıklarını da eklediler. Ertesi gün tamamen iyi­
kadar benimle kalan genç arkadaşım doğum zamanı gelince leşmiştim, ama artık bebeğimi emziremiyordum.
beni ambulansa bindirdi, ben yokken kocam için evi temizle­
di.... II. BÖLÜM
Epilepsi nöbetlerinin anlamını, uyandırdığı duyguları ve
esrarı incelemeye çalışmadan önce bir nöbetimi daha tanımla­ 'Otobiyografı'de, yaklaşan epileptik nöbeti haber veren be­
mak istiyorum. Bu, doğumevinde, bebeğim doğduktan sekiz lirtileri tanımlayan bir cümle vardır; "kalp, düşmanı karşıla­
gün sonra oldu. Ziyaretçiler gittikten sonra yatağımda yatar­ mak için ayağa kalktı." Bu ümitsizce ayağa kalkıştan sonra
ken o sessiz çağrı yine geldi, her zamanki gibi harekete geç­ vücudun ve aklın ürpermesi, titremesi başlıyordu. Yoğunluk
tim, ve yataktan doğruldum. Sonra düşmüş olmalıyım. He­ değişkendi; ama fiziksel olarak bir yerden girip tüm vücudu
men sonra derin bir hüzünle uyandım. Yalnızdım. Kim oldu­ etkileyen bir esinti veya rüzgar gibiydi. Şu ünlü şeytan etkile­
338 AKIL HASTALARININ IÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 339

mesi olayı da saralıları nöbet geçirirken seyredenler tarafın­ Beni en çok dehşete düşüren şey, bir an için benliğimin
dan değil de bu nöbeti geçirenlerin kendileri tarafından çıka­ gülerek o vücudu terketmek istemesidir. İnanmayacaksınız
rıldı mutlaka. Çünkü şiddetli nöbetler sırasında insan sanki ama bu gerçekten komik bir durumdur; hiç dehşete kapılanla­
bedenine korkunç, yabancı bir gücün girdiğini ve bu gücün bir rın aptalca bir gülme krizine tutulduklarını duymadınız mı?
kez içine girdikten sonra çıkmaya çalıştığını hisseder. Biraz Kendimden geçmeden önce, son hatırladığım şey o gülüştür.
doğuma benzer ama o kadar akıllıca değildir. Eğer bilinçli ha­ Bir an sonra hiçliğe düşerim. Bu anlamsız ve korkunç neşe si­
lim düşene kadar sürerse, etim, kaslanm birbirlerine dolaş­ linmeyen, unutulmayan ama korkutucu bir iz biralar. Bir nö­
mış gibi oluyor -sanki gövdem bir perde gibi açılıyor veya bet geldiğinde neler yapmam gerektiğini defalarca prova yap-
gölgeli, karanlık bir sokağa girmiş gibi hissediyorsunuz. mışımdır. Yorgun, kaygılı veya telaşlı olduğum zamanlar
Bunu tanımlamak için duyulardan ve algılamalardan yarar­ sanki uçacakmışım gibi hissediyorum. Kendimi sağlam tut­
lanmaktan başka yol yoktur. Müthiş bir his, evet doğru ve maya çalıştığım denemelerim aylarca sürdü ve şunları söyle­
hâlâ çalışmakta olan beynin duyamadığı bir his ve bu yaşa­ yebilmeyi başardım: "Bir sara krizi geçirmeyeceksin, çünkü
ma hiç benzemiyor. Belki de beyin hâlâ çalışmıyordu. Sürp­ ikinci belirti, birinciden önce oldu." Bu nöbetlerin belirtileri
rizler belki de beyinden ayrı çalışan aklıma kaydediliyordu. adeta bir askeri disiplin içinde sıralanırlar ve sıraları hiç de­
Bence akıl, beyinden gelen düşünce ve izlenimleri alan, kay­ ğişmez. İsteri veya sinir krizleri değişken olabilirler, bana
deden yumuşak bir yüzeydi; ve bu yüzden daima beynin o an­ böyle söylendi.
da yaptığı şeyi kaydetmekte biraz geri kalıyordu. Bir jetin ar­
kasından gelen ses gibi.... Tehlike buradadır; çünkü akıl tehli­ ***
keye inanmazken, beyin kaybetmeye başlamıştır bile, veya
vücudun kontrolünü kaybetmiştir zaten. Çeşitli hislere sahip olmamı; çeşitli varlıklar, oluşlar ha­
Pek çok kişi yaklaşan bir nöbeti daha iyi tanırlar ve hazır­ linde olmama bağlıyordum. Büyük bir bunalım içinde oluyor­
lanacak daha uzun zamanlan vardır. Tekrar ediyorum, ben dum ve nöbetin gelmesini bekliyordum. Mutfağa girerken ya­
yalnızca kendi durumumu anlatıyorum. Ben hazırlanamam, kalandığım, o krizi anımsıyorum, gözlerim kocamın yüzüne
rol yapamam. takılı kalmışlardı. Çok zorlayarak düşündüm ve sonunda nö­
Sonuna kadar görme, işitme, anı ve kişilik tüm gücüyle bet sırasında duyduğum gerçek duygulan anımsamayı başar­
devam eder, bunu ispatladım, ama konuşma ve hareket yete­ dım.
neklerim yok oluyor. Konuşma gücüm dudaklanmdan silinip İkisi dışmda tüm krizleri tam kapıdan girerken veya çıkar­
almıyor, hareket gücüm de çalınıyordu. İnsanlann, "ne oldu?" ken geçirmiştim. Ama bu çift kişilik veya iki anlamlı bir sem­
diye sorduklannı duyduğum halde cevap veremiyorsunuz. bolizm anlamına gelmiyordu. Bu olgu Ego'nun bir giriş yo­
Gözler bir eşyaya, bir nesneye takılıyor, sanki bir çağnya ku­ luyla birden fazla yerde olma arzusunu sembolize ediyor ola­
lak vermiş gibi kaskatı kesiliyorsunuz. Yardım edenlere arka­ bilirdi. Beynin hâlâ duyabilen, görebilen kısmında neler olu­
nızı dönersiniz, odanın içindeki o korkunç şeyi, vücudunuzu yordu? Neden bu durumdayken bazen kendimi kızkardeşim
görmek istemezsiniz. gibi görüyordum?
3 40 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 341

Ben iki kişiden oluştuysam, bu kişiler kimlerdi? Nasıl ye­ dum, anılarımın yenileceğini ve yaşam hakkındaki görüşleri­
niden tek bir varlık, tek bir beyin ve tek bir ruh haline döne­ min doğru olup olmadığını anlayacağımı umuyordum. Ama
cektim? Nasıl düzelebilecektim? Tek bir varlık olmama olası­ yeni bir sara krizi gelmedi. Ve bir soruya ulaşmaktan başka
lığım vardı. Yaşamım boyunca sahip olduğum bütünlüğü yi­ elime hiçbir şey geçmedi. Bir epilepsi nöbeti sırasında vücu­
tirmenin ne kadar korkunç olduğunu daha önce yazmıştım. dun neyi sembolize ettiği sorusuna takıldım ve bir sara krizi­
Bütün sorulara ancak krizleri tam olarak anımsamakla cevap nin akılda sürdürdüğü işlevleri tanımlamayı bile başaramadı­
bulunabilirdi. ğımın farkındayım.
Krizler önce bir çağrıyla başlıyordu, ben de düşüyordum.
Ne yapmaya çalışıyordum? Sanki "Karışıklığa" karşı yarışı­
yor gibiydim; onu saklamaya, yok etmeye çalışıyordum. Ve
bu hep başarısızlıkla sonuçlanıyordu. Sosyal başarısızlık
mı? bazen öyle görünüyordu. Bir davranış kuralı çiğnenmiş
gibiydi; örneğin sağlık kuralları; öyle ki sonunda hareket etme
yeteneğimi ve bilincimi yitiriyordum. Proust, Bergotte'in ölü­
münü anlatırken, beyin kanamasından ölmekte olan adamın
geniş hayal gücünden bahseder. Bergotte kendisi için kork­
muyordu, halkın içinde gelen ani beyin kanaması ve felç ha­
lindeyken bile, normal davranmaya (şaşkınlık içinde) çalışı­
yordu. Kendi epilepsi deneyimim de bu durumu doğruluyor.
İnsan krizinin etkisi altında eriyorken, tam o anda onun üste­
sinden gelmeyi başardığını zannediyor: zafer kesin gibi görü­
nüyor ve mantıksız bir neşe, bir ferahlama gülümsemenize
neden oluyor. Bu tebessüm aslında yüz ifadenizin çarpılması­
dır; elinizi de şöyle bir sallamanız aslında içten çırpınmanızı
gösterir. Son anımsadığınız şey, bir zafer, bir başan hissidir.
Bütün bunları yavaş yavaş öğrendim. Çözüm o korkunç
saniyede saklıdır; ya içime yerleşen varlıklar benliğimi sa­
vaşta kazanan bir ordu gibi böleceklerdi; veya aynı anda hem
burada hem başka bir yerde olabileceğim inancım belki de
her zaman her yerde olan o Tek Varlığın manevi bir sembo­
lüydü.
Haftalarca önce bu son açıklamayı bulmuştum. Bu kitabı
yazmaya başladım: Hep yeni bir krizin gelmesini bekliyor­
ÇEŞİTLİ PSİKOPATOLOJİK DENEYİMLER 343

bir çalışmada, hastalıkların erken teşhisi için bazı psikopato­


lojik bulgulara ne denli önemli olduğunu buldum. Acil ve
doğru terapi yöntemleri açısından bu çok önemlidir. Bence,
Dr, F. Werttiam kendi içgözlem bulgularım doktorum için oldukça önemlidir
ve psikopatoloji teorisine de biraz katkısı olmuştur.
BİR DOKTORUN KENDİNİ PSİKOSOMÂTİK Açıkça anormal olarak sımflandırabileceğim bazı dene­
ÂÇUMN İNCELEMESİ yimlerim, daha önce içten birisi tarafından hiç tammlanma-
mıştı. Psikopatolojinin, sözümona olgusal ekolü bizlere genel
Dr. Wertham tanınmış bir psikiyatrdır ve New York'ta çalışmakta­ ve teorik bilgiler verir ama gerçekçi ve pratik değildir. Birkaç
dır. Bu parçada yüksek düzeyde psikiyatri eğitimi görmüş bir göz­ istisna dışında, hiçbir psikiyatr kendi sapak zihinsel deneyim­
lemci gözüyle, hastalarını değil de kendini incelemiş ve bize güzel lerini kaydetmemiştir. Bu istisnalar, Forel'in "cerebral vascu­
bir olgusal analiz kazandırmıştır. Önemli bir ameliyat öncesi yaşa­
lar kaza" tanımı, Kandinski'nin "halusinasyonlannı" anlatma­
dığı kaygı ve endişeleri, çektiği acıları bu gözle incelemiştir.
sı, ve Cajal'm "arteriosclerosis" tartışmasıdır.
Mükemmel bir sağlığa sahipken bir tatil dönüşünde sağ
bacağımda trombofılibit oluştu. Özel doktorun tedavisi altın­
İçgözlem yöntemine çok karşı çıkılmıştır. Her şeyden
da, üç hafta tam bir yatak istirahatı yaptım. Sonra ufak bir ak­
önce gözlem yapılan vaka bir tek olmakla kısıtlanmıştır, göz­
ciğer embolisi ve ardından da daha ciddi bir emboli baş gös­
lemci aynı kişi olduğu için. İkinci neden de pek çok hata kay­
terdi. Toplam olarak üç veya dört kez bu tekrarladı. Ateşim
nağı gösterilebilmesidir. Hepimizin kendimiz konusunda be­ yükseldi ve sulfamitli ilaçlar aldım, tüm iştahımı yitirdim.
lirli imajlarımız vardır ve bu iç gözlem yöntemini etkileyebi­ Hastaneye kaldırıldığımda durumum çok ciddiydi. Hastaneye
lir. Örneğin korktuğunuzu kabul etmeyebilir ve bazı korkula­ ulaşmamızdan bir kaç saat sonra acilen ameliyata alındım;
rınızı gözardı edebilirsiniz. Özellikle bulduğunuz sonuçlan sağ bacağımdaki damarla ilgili bir ameliyat yapıldı. Aynı gece
başkalarına iletmek isterseniz bu yanlışlık daha da belirginle­ penisilin kürüne başlandı. Tromboz çok yayıldığı ve kan da­
şir. Bir de kanşık bir amnezi sorunu vardır; gerçekten unutu­ marlarında bir terslik olduğu için ameliyat çok zor ve her za­
lan bazı şeyler, anılar tazelenince ammsanabilirler. Bütün bu mandan daha uzun geçmişti. Lokal anestezi yapılmış, 1/150
hata kaynaklan, özellikle anormallik sınırına yaklaştığınız ölçü scopolamine ve 1/6 ölçü morfin verilmişti.
zaman, çok önemli olabilirler. Yine de bazı psikolojik olgula­ Bütün açıklamaları tıp diliyle yapmaktan kaçmacağım.
ra yalnızca içgözlem yöntemiyle açıklanabileceği, yadsına­ Üzerinde durmak istediğim noktalar bunlar değildir. Aklî du­
maz. rumumun kalitesi daha önemliydi. Ateşim yükselmişti, genel
Ciddi bir fiziksel rahatsızlık nedeniyle hastanede yatarken, bir toksikasyon bahis konusuydu.
zihinsel deneyimlerimi ve açıklayıcı yorumlarımı yazmaya Duygusal faktörlere gelince; ameliyattan önce birbiri ardı­
başladım. Genel hastanelerde psikiyatrik danışman olarak ça­ na emboliler oluşmuştu ve ameliyat anında ve sonunda ölüm
lışmış olmam, bu deneyime girmeme neden olmuştur. Böyle tehlikesi ile karşı karşıyaydım. Bir doktor olarak bunu objek­
344 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKOPATOLOJİK DENEYİMLER 345

tif tıbbi belirtilerden anlamam gerekirdi. Bir pazar akşamı, sürecinde, libidoya duyulan ilginin dağılması üzerine şunları
hastanenin baş doktorunun evinden kalkıp beni ameliyat et­ söylemişti: "Organik acı çeken insanlar ilgilerini dış dünyayla
meye gelmesinden de durumun ciddiyetini anlamam gereki­ bağlantıyı zayıflatırlar, öylesine ilgi duymazlar ki, bir süre
yordu. Ama ilgilerini acıma olarak değerlendirdim; çünkü em- sonra kendi acılarını da umursamaz olurlar. Daha yakından
bolüer yüzünden çok acı çekiyordum; ama yine de durumu­ gözlemlersek, hasta aynı zamanda sevgi objelerine duyduğu li-
mun kritik olduğu hiç aklıma gelmiyordu. Buna koruma me­ bido-ilgilerini de geri çeker, acı çektiği sürede sevmeyi de dur­
kanizması yani amblyopia denilebilir. durur. Hasta libidosunu kendi egosu üzerine çeker ve iyileştik­
Geçirdiğim deneyimler iyi bilinen bir psikoloji kurallarım, ten sonra onu salıverir."
doğrulamaktadır: İnsan hoş olmayan deneyimleri unutmaya, Bu doğrudur; hatırladığım kadarıyla libidom gerçekten vü­
güzel anılan anımsamaya eğilimlidir. Bu amnezi açısından iki cuduma çekilmişti ve dış dünyayla yalnızca o andaki duru­
faktör ortaya çıkmıştır. Birincisi, ciddi fiziksel bir hastalık du­ mumla doğrudan ilgiliyse bağlantı kuruyordum. Ama, ameli­
rumunda hoş anılar da unutulabilir; İkincisi de, iki çeşit am­ yatın ortasında, ağrı hissetmediğim bir anda, yanımda duran
nezi vardır; anılar tazelense bile anımsanmayan unutulmuş doktorlardan birine aşağı katta bekleyen karımı bulup ona her
deneyimler ve kolayca anımsanabilen deneyimler. şeyin yolunda olduğunu söylemesini rica ettim. Bu aklımı çok
İlk ameliyat sırasında uyku halindeydim veya bir şekilde meşgul ediyordu galiba, çünkü doktor gelip dediklerimi yaptı­
bilinçli değildim. Bunun dışında tamamen uyanık ve açık zi­ ğını söyledikten sonra bile, aynı şeyi bir-iki kez daha istedim.
hinliydim. Esas sorunum çektiğim acıydı. Şimdi, haftalar son­ Bu da Freud’un formülünün, çok karmaşık olayları ve duygu­
ra, bu acıyı nasıl unutmuş olabileceğimi anlayamıyorum. sal düşünmenin aşamalarını fazla basitleştirdiğini gösteriyor,
İlk ameliyatta çok acı çekmiştim; bu bütün zihnimi doldu­ însan aynı anda değişik fonksiyonları yerine getirebilir.
ruyordu; başka bir düşünceye yer kalmamıştı. Bu acıyı keli­ Bilincimin geri geldiği dönemlerde ve ağrı hissetmediğim
melerle tanımlamak çok zor. Zihnimin berraklaştığı bazı dö­ zamanlarda, entellektüel yeteneklerimin büyük ölçüde azaldı­
nemlerde hiç acı çekmiyordum. Sonra birden bir sancı sapla­ ğını farkettim. Ameliyat sırasında bazı doktor arkadaşlar ya­
nıyordu. Embolinin yayılma tehlikesi olduğu için omurilik nımda duruyorlardı; beni neşelendirmeye ve cesaret vermeye
anesteziden kaçınıldı. Anladığıma göre derinlerdeki yapılar çalışıyorlardı. Söylediklerinin çoğunu anlayamıyordum, ses­
lokal anesteziden pek etkilenmiyor ve bazı ağrılar da komple lerini açıkça duyabildiğim, ses tonlarının değişmelerini ve
anesteziden bile uyuşmuyorlar. dostça niyetlerini farkedebildiğim halde, yine de anlayamıyor-
İnsanın acıya karşı duyduğu duygusal tepkiyi tanımlamak dum.
çok zor. Daha çok ağrıyacağından duyulan korkuyla, kısmen Ses değişmelerini farkedebildiğim halde sözcükleri kavra­
de bir an gelip bu acının dineceğine duyulan ümit vardır, Dan- yamamamdaki çelişkiyi hâlâ şaşkınlıkla karşılıyorum. Ama
te'nin yazdığı gibi, "speranza di minör pena." bana söylenenleri anlayamam beni o zaman hiç şaşırtmamış­
İlk ameliyat sırasında ümit-korku dengesinin en primitif, tı, endişelendirmemişti de. Bunun anlaşılabilir bir şey oldu­
ilkel düzeyine duygusal açıdan düşürülmüştüm. Dikkatimi ğunu sanıyordum. Örneğin bir doktor, bana -dostça, şakacı bir
vücudumun üzerine toplamıştım. Freud, bir fiziksel hastalık yaklaşımla, "tıpkı bir psikiyatra benziyorsun, biraz garip, ola­
346 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 347

ğan dışı bir yapın var" dedi (damarlarımdaki anormal yapı­ operatörün sesi, diğeri ise tam fiziksel ilişkinin verdiği gü­
dan bahsediyordu). Normal olarak bu tip şakalardan hoşlanır- vendi.
dım; ama ne bu şakayı ne de cümlenin anlamını kavrayama­ Operatörün sesi derin, sakin ve otoriterdi. Sesini hiç yük­
mıştım. Yine de bu durumu olağan karşıladım ve hiçbir soru seltmeden konuşuyordu. O anki akli durumumu şu olay çok
sormadım. Sanki bir grup yetişkin insanın arasında kalmış iyi anlatıyor: Operasyon sırasında sağ kalçamda dayanılmaz
bir çocuktum. bir ağrı hissettim, bir kaç kez bacağımı oynattım, rahatlatma­
Scopolamine'le kendi üzerinde deneyler yapmış olan bili- ya çalıştım -bu durumda yapmamam gereken bir şeydi bu.
madamı Mannheim, diğer faktörlerin arasında, "kavramanın, Net bir şekilde operatör sakin fakat kesin bir sesle, "Bacağını­
anlayışın bozulması ve entellektüel yeteneklerin zayıflaması­ zı oynatmayın Mr. Wertham," dedi. Bu söze karşı duyduğum
nı" da belirtmiştir. Bu çeşit kavrama bozukluklarım kendi de­ tepkiyi anlatamayacağım. O andan itibaren bacağım ne halde
neyimlerime dayanarak iyi tanıyorum. Ameliyatın sonlarına olursa olsun onu oynatmayı düşünmedim bile. Bu sözün üze­
doğru çok ateşlendiğimi farkeden anestezist yüzümdeki tül- rimde öyle otoriter bir etkisi oldu ki, ağrısın ya da ağrımasın
benti kaldırdı, yana doğra bakınca duvardaki büyük saati gör­ bacağımı oynatmak aklıma bile gelmedi.
düm. Ameliyatın çok uzadığmı ve bir an önce bitmesini iste­ Güvensizliğimi geçirecek olan ikinci faktör de daha umul­
diğimi düşündüm. Saati öğrenip ameliyatın ne kadar sürdüğü­ madık bir olaydı. Ameliyatta hazır olan doktor arkadaşların
nü tahmin etmeye çalıştım. Bir daire üzerine sıralanmış olan pek az yardımları dokundu. Ama bedensel dokunmalar yararlı
rakamları gördüm, özellikle 6 ve 7 rakamlarını anımsıyorum. oldu. Bir hanım doktor, birara koluma dokundu, ona bu davra­
Bu rakamların yerlerine göre saati anlayacağımı biliyordum, nışıyla bana ne kadar yardımcı olduğunu anlatmaya çalıştım
ama bunun nasıl yapılacağını hatırlayamıyordum. Akreple ama yeterli sözcükleri bulamadım. Çok sonradan, beni rahat­
yelkovanı gördüğümü hatırlamıyorum. Uzun bir süre bu saati sız edip etmediğini soranca, hep öyle kalmasını söyledim.
anlayabilmeye çalıştım, ama bu bocalamamı hiç umursama­ Bir başka doktor arkadaş da alnıma dokundu, bir şeyler
dım. "Başka insanlar bu işi becerebiliyorlar, ben yapamıyo­ söyledi ve alnıma dokunuşu bende yatıştırıcı bir etki bıraktı.
rum; bu çok doğal," diyordum. Tabii ki bu cinsten dostça dokunuşların yaran yeterince bilin­
Ayrıca bu kadar uğraşmamın anlamsız olduğunun da far­ memektedir. Böyle ameliyat geçiren veya yapan doktor arka­
kında değildim. Zaten ameliyata kaçta başlandığını da bilmi­ daşlar da bu deneyimimi doğrulamışlardır.
yordum ki, ameliyatın ne kadar sürdüğünü tahmin edebileyim. Genel anlamda, ameliyat sırasmda ve sonraki iki gün bo­
Saati okuyamamam, tıp dilinde Agnosia'dır. Agnosia, ço­ yunca içinde bulunduğum aklî durumum dış dünyayla pek az
ğunlukla karbon monoksit zehirlenmelerinde görülür, beynin ilgiliydi. Beni en çok meşgul eden şey vücudumdaki bazı ba­
arka lobunda organik anzalardan kaynaklanır. Nesneyi tanı­ sınç diyebileceğim rahatsızlıklardı. Ameliyat sonrası normal
yordum, adını biliyordum, ayrıntılarını farkedebiliyordum olan idrar zorluğu, "peristalsis" zorluğu (gaz yüzünden) ve ne­
ama onu bir bütün olarak tüm işlevleriyle algılayamıyordum. fes alma zorluğu gibi rahatsızlıklar beni tedirgin ediyordu.
Ameliyat masasında benim genel güvensizlik duygumu Bu dönemde moralimin nasıl olduğu şeklindeki bir soruya
azaltan iki faktör olduğunu hissediyordum. Bunlardan birisi cevap veremiyordum. Bana penisilin veren genç bir doktor, "o
348 AKIL HASTALARININ IÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKO PATOLOJİK DENEYİMLER 349

günlerde bir havuç gibiydin" dedi. Ama yüzümden nasıl bir Burada bir ödünleme mekanizması açıkça görülüyor, egomun
depresyon geçirdiğim belli oluyordu. Beni bir kaç hafta sonra en sarsıldığı bir zamanda hem de!
gören bir doktor, "Evet, artık o kadar karamsar, ümitsiz değil­ Sigara ikram edilmesi içtenliği, benim içmediğimi söyle­
sin," dedi. Bu, hem bu doktorun, hem de psikiyatr için yanlış mem de "iyi çocuk" olduğumu sembolize ediyordu. Gerçekten
bir hükümdü. Ayrıca depresyonla entellektüel kaygıyı ayırde- de bir yıl önce sigarayı bırakmıştım.
demiyecek kadar güçsüzdüm. Rüyamda aynca kendimi uyarıyordum, "eğer bir daha yü­
Bu devrede hiçbir taşkınlığım, hezeyanım olmadı fakat rüyemezsem, fiziksel âlemde yitirdiklerime karşın, yetenekle­
bir gece aklımın karıştığını farkettim. Bana bakan hemşire rimi entellektüel alana kaydırabilirdim.
görev başına geldiğinde onda bir gariplik olduğunu gördüm. Bu iyileşme rüyasını, çok hastayken görmüştüm. Aslında
Aynı insan olup olmadığından emin değildim. Ona sordum. bir hata vardı. Benim tek bacağım rahatsızdı, halbuki rüyada
Gülerek, "Saçlarıma perma yaptırdım" dedi ve böylece içim Başkanın iki bacağı da sakattı. Belki de bilinçaltımda, filibitin
öbür bacağımda da ortaya çıkacağından korkuyordum. Rü­
rahatladı. Daha önce bahsettiğim gibi kendimi büyüklerin ko­
yam da buna, "öyle bile olsa, yine de korktuğun kadar kötü bir
nuşmalarına katılan bir çocuk gibi hissediyordum, pek anla­
şey değil bu," diyordu.
yamadığım sözcükler kullanıyorlardı, ses tonlarının değişme­
Sol bacağımda da filibit başlayınca aynı ameliyatı bir kez
lerine çabuk tepki veriyordum ve fiziksel temas beni rahatlatı­
daha geçirdim. Ameliyattan önce 1/100 ölçü scopolamine ve
yordu.
1/4 ölçü morfin aldım. Aynı zorlukları yaşadım, ameliyat yi­
Durumum hâlâ çok ciddi iken ve akli durumum en alt dü­ ne normalden çok uzun sürdü. Hislerim güvensizlik, kaygı, ve
zeydeyken, bir rüya görmüştüm. Sonra bu rüyayı "serbest zaman zaman da acı çekmek olarak sıralanabilirdi, ama dışa­
çağrışım" yöntemi kullanarak yorumladım. Bu rüyanın bir rıdan bakılınca neşe ve gamsızlık görünüyordu.
kısmını anlatıyorum: Ameliyatın başlangıcını anımsıyordum ama bir süre sonra
"Başkan Roosevelt'le konuşuyordum. Nasıl bir konuşma operatöre "kendimi çok aptal hissediyorum, Dr. D ", dedim.
yapacağını tartışıyorduk. O'na, bir yıl önce yaptığına benzer Bu söylenebilecek en olağan dışı sözdü. Önce bu operatöre
bir konuşma hazırlamasını önerdim, yalnızca giriş bölümünü büyük bir saygım vardı ve ona böyle bir söz, hele ameliyat sı­
çıkarabilirdi. Önerimi olumlu karşıladı, ama giriş bölümünü rasında, söyleyemezdim. Aynca "aptal" sözcüğü, o anki ruh
hazırlamak için en az bir saatini harcaması gerektiğini söyledi. halimi tanımlayabilecek en son kelimeydi.
Bana bir sigara uzattı. Ben de sigara içmediğimi söyledim. Bundan sonra da ameliyat boyunca güldüm, komik fıkara-
Bu bölümün bile tam bir yorumu çok uzun sürecektir. Ön­ lar anlattım ve espriler yaptım. Örneğin, "bütün "izmlere" kar­
ce Roosevelt'le ilgili serbest çağrışımlarım hiçbir sonuç ver­ şıyım, en çok da embolizme" dedim; ameliyat sırasında biop-
medi. Sonra, aniden, Başkan'm bacaklarını kullanamayan si için damanmdan bir parça istediklerinde de, operatöre, be­
ama yine de yılmadan devam eden bir adamı sembolize ettiği­ dava eşantiyon dağıtmasmı söyledim. Ameliyat odasındaki
ni farkettim. Roosevelt'le beraber olmam büyüklük hülyasıy- tüm doktor arkadaşlar da gülüyorlar, espri yapıyorlardı. Her
dı; ayrıca o benim fikrimi somyor, benden yardım istiyordu. şey pek neşeliydi. Ara sıra feci acı çekiyordum ama bunu bel­
350 AKIL HASTALARININ IÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSlKO-PATOLOJİK DENEYİMLER 351

li etmemeye çalışıyordum, ama bazen yüzümü buruşturup, Bazı şeyleri aklımdan geçirdiğimi sanıyordum ama sonra­
"ah, o f , diyordum. Yüzümü görmeyen birisi, çok iyi vakit ge­ dan bunları yüksek sesle söylediğimi öğrendim. Ameliyat bit­
çirdiğimi sanabilirdi. Perdenin öbür tarafında duran bir hemşi­ tikten sonra masadan kalktığımı ve sedyeye doğra yürüyüp
re bana ameliyattan sonra, "öyle neşeliydiniz ve her şeyi öyle onun üstüne çıktığımı düşündüm. Bu yanlış anlamaydı. Hiç
rahat karşılıyordunuz ki, daha önce hiç böyle şey görmedim," de ayağa kalkabilecek durumda değildim. Sonradan, gerçekten
dedi. Bu ruh halini, mani ile karıştırmamak gerekir. Mani ha­ kalkmaya çalıştığımı ve bir doktoran beni tuttuğunu öğren­
lindeki kişiler, komik olmayan şeyleri de komik bulurlar. Be­ dim. Ameliyattan birkaç saat sonra kendime gelmiş ve davra­
nim esprilerim, fıkralarım komikti, yalnız durama uymuyor­ nışlarımın ne kadar garip olduğunu farketmiştim.
lardı. O esnada diğerlerinin fıkralarına da gülmüştüm. İlk Ameliyat sırasındaki ruh halim bir çeşit scpolamin psiko­
ameliyattan sonra ağrımı kesmek için verilen demerolün bü­ zuydu. Bu psikozun özelliği "euphoria", konuşkanlık, kısıtla­
yük yararını görmüştüm. Bu yüzden ikinci ameliyat boyunca maların kalkması, durumun yanlış yargılanması gibi davra­
şöyle demiştim; "yeni bir slogan buldum. Demoralize olma­ nışlardı. Halüsinasyonlar, çılgınca düşler yoktu. Böylesine
yın, demerol alın." Ameliyat'm sonuna doğra daha büyük da­ çelişkili psikolojik sendromlar yalnızca kendi gözlemlerimle
marlarla uğraştıkları sıralarda çok acı çekmiştim. En kötü belirlenebilirdi.
anımda, acımı farkeden bir doktor, "herkes senin gibi fıkra Aslında davranışlarımın kaygısız ve neşeli oluşu, olduk­
anlatabilir, şimdi bir psikiyatr olarak gerçek bir öykü anlat," ça yararlı oldu. İçimde gizli olan endişe ve kaygılara karşı bir
dedim. kalkan gibi beni korudu. Kaygılarımdan ve çektiğim acıdan
O kadar acı çekmeme karşın hemen şu öyküyü anlattım: kendimi biraz uzaklaştırmış oldum. Bu "euphoria" ve endişe
arasındaki çelişkili durum deneysel olarak oluşturulan mesca­
J. Hopkins'de genç bir doktorken, psikozlu bir milyoner ve line psikozunda da aynen görülmektedir.
erkek hastabakıcısıyla beraber New Mexico'da bir tatil geçir­ Ağn ve analjesik ilaçlar konusuna gelince; ağrının "kalite­
dik. Yemeğimizi hep beraber otelin yemek salonunda yiyor­ si" çok önemlidir. Yalnız ben bu ameliyattan sonra yedi sekiz
duk. Garson kızın bize hizmet ederken ellerinin titrediğini far- ayrı tipte ağn sayabilirim. Bunlar sözcüklerle anlatılamaz. Bu
kettim. Bir kaç gün sonra, ters giden bir şey olup olmadığını ağrılara bir numara vermem gerekirse, okuyucu da bunların
sordum. "Eh öyle gibi. İçinizden birinin deli olduğunu biliyo­ özelliklerini ve yan etkilerini rahatça görebilir.
rum ama hanginiz?" dedi. Genel olarak kendi durumumun pek Ağrının niteliklerinden bazılan şunlardır:
farkında değildim. Davranışlarımın ilaçlar yüzünden böyle 1) Lokalizasyon- yerini belirleme, sınırlama. Ağrılann ba-
olduğunu anlayamıyordum, ama yine de biraz psikolojik içgö- zılannın yerini belirleyemiyordum, bazılarını da tam olarak
rüm vardı. Örneğin bir ara operatöre, "aslında ben, karanlıkta gösterebiliyordum.
ıslık çalıyorum," dedim. 2) Süresi.
"Euphoria" (aşırı neşeli olma hali) tüm davranışlarımı 3) Olgu sonrası etki- Bazı ağnlan geçtiğini bildiğim halde
kapsamıyor; çünkü bazen ciddi şeylerden de bahsediyordum. yine de devam ettiğini düşünüyordum. Görü ile görmek ara­
352 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÇEŞİTLİ PSİKO PATOLOJİK DENEYİMLER 353

sındaki fark gibi, ağn-algılama olayında da böyle yanılsama­ Hastalanmamdan bu yana beş buçuk yıl geçti. Bu süre
lar olmaktadır. Bence bunun psikosomatik tıpta fazla önemi içinde kimseye ameliyatlardan, hastane deneyimimden bahset­
yoktur. medim. Bunları yazmakla, hepsinden kurtulmuş olmalıydım.
4) Ağrının özel nitelikleri- bir sinire dokunulunca duyulan Fakat yaşadığım deneyimlerden, hastanedeki görevim sı­
ağrı gibi. rasında yararlandım. Psikiyatri'nin, fiziksel hastalıklarda ne
5) Korkuyla çağnşım- bazı ağrılar, diğerlerinden çok kor­ kadar yardımcı olabileceğini öğrenmiştim. Özellikle ameliyat
kuyla bağlantılıdır. odasında, ağır bir hastaya neyin söylenip neyin söylenemeye­
Fiziksel hastalıklarda eğer psikolojik faktörler büyük rol ceğini bazı doktorlar bilmeyebilir. Örneğin bir ameliyattan
oynuyorsa, hastaların hastalıklarının ilk dönemlerinde, üretici sonra bir hasta şöyle demiştir: 'Bir doktor merak edilecek bir-
aktivitelerini uyarmak yararlı olacaktır. Benim için de bu not­ şey olmadığını söyleyince bunu çok aptalca buldum. Merak
lan yazdırmak, organizmamın yeniden gücünü kazanmasına edilecek birşey olmasaydı, hastanede ne işim vardı."
yardımcı olmuştur. Heine'nin dediği gibi: Bu arada beni ziyarete gelen doktor arkadaşların da söyle­
dikleri oldukça moral bozucuydu. Kritik hastalığı olan hastala­
Gerçeği söyleyeyim, hastalıktı ra şunlara söylenmesini tamamen anti-terapik buluyorum:
Yaratıcılığımı uyaran. 1) "Bu çok olağan. Merak edecek birşey yok. Otopside bu­
Yarattıkça iyileştim, nun gibi yüzlerce vaka gördüm."
Yarattıkça düzeldim. 2) "Bazan hiç emboli olmayabilir, bazen de olabilir. Bir
hastamda emboli vardı, o da merkezi arterdeydi." (Bu emboli
körlüğe neden olur.)
Bu çalışma, fiziksel hastalıklara da belirli ve çeşitli psiki­
3) Ödemler bazen kronikleşir. Bir hastamda ödem onbeş
yatrik yönleri olduğunu göstermiştir. Doktorlar çoğu kez bu
yıl sürdü."
gerçeğe sırt çevirirler. Hastalığın psikopatolojik yönü göz
4) Çoğunlukla bu vakalarda iyileşme görülür. Ama tabii
önünde tutulmalıdır. Bu faktörler yaşamla ölüm arasındaki mutlaka belirli bir yüzde de kronikleşir."
farkı oluşturur.
5) "Başlangıçta iyileşeceğinden şüpheliydik. Ama şimdi
Hastalara psikolojik önerilere gereksinimleri vardır, ne kurtulma şansın var."
yapmaları gerektiği, yaşadıkları deneyimlerin ne anlama gel­ Aslında bu sözlerin hiçbiri beni rahatsız etmedi, yalnız biri
diği; tedaviden ne beklemeleri gerektiği ve ellerindeki olanak­ içime oturdu ve uzun süre unutamadım. Bir doktor bana ba­
lardan nasıl en iyi şekilde yararlanacakları gibi konularda... caklarda oluşan filibitin o kadar kötü olmadığını yalnız aynı
Fiziksel bir hastalığın bütün bu psikolojik ve psikopatolo­ şeyin kollarda da olabileceğini anlatmaya çalıştı. Bunun üze­
jik özellikleri, tedavi ve bakımın bir parçasıdır. Bu somn üç rine kollarımda tuhaf hisler duymaya başladım; bu konuda
aşamada çözümlenebilir: Birincisi, hemşirenin rolüdür; İkin­ çok kaygılanmıştım. Tabii ki yatakta uzun süre yatan bir insa­
cisi, doktomn ve operatörün; üçüncüsü de psikiyatra görevle­ nın çeşitli yerlerinde karıncalanmalar olabilir. Gelişigüzel ya­
ridir. pılan bir konuşma kollarım konusunda evhamlanmama neden
354 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI

olmuştu. Sonra hastahanade çalışırken de, hastalarım kork­


tukları veya varolduğunu hayal ettikleri şeylerden, gerçek
hastalıklarından daha çok tedirgin oluyorlardı.
Yüksek moralin iyileşmeyi hızlandırdığı, özellikle yaşlı
hastalar için unutulmaması gereken bir gerçektir. III. BOLUM
Hayali ağrılar da incelemelerimiz için çok gereklidir,
önemledir. Bu ağrıların yeri belli değildir, tamamen yokedile-
mezler, ancak derinlerdeki psikolojik nedenler iyice araştırıl­
malıdır. İLAÇ VEYA UYUŞTURUCU ETKİSİ
Gutman ve Mayer-Gross'un 'Ağrı Psikolojisi’ teorilerini
uygulayarak, şu sınıflandırmayı yapabiliriz: ALTINDA YAŞANANLAR
1) Bütün benliği kaplayan ağn
2) Ciddi ağn
3) Keskin, kısa süreli ağn
4) Önemsemeye değmeyen ağn
5) Hayalî ağn
Kendi deneyimlerime ve diğer hastalardan öğrendiğime
göre organik ve nevrotik semptomlar aynı şekilde hissedilebi-
lir. Bazı kişiler açıkta idrar yapamazlar; bu ameliyattan sonra
görülen organik zorluğa benzer. Bu gibi fiziksel güçlükler ko­
laylıkla nevrotikleşebilirler. Pek çok iyi eğitilmiş hemşirenin
de bildiği psikolojik yöntemlerle bu zorluklar yenilebilir.
Tuhaf gelecek ama, biz doktorlar 'ağn trajedisini' kabullen­
mekte zorluk çekeriz. Artık kendi ağn deneyimlerini açıklıkla
hatırlayamama karşın, yine de ölüm hakkında felsefe yapma­
nın ağn hakkında felsefe yapmaktan çok daha kolay olduğu­
nun bilincindeyim.
Ölüm, bio-kimyadan kimyaya geçiştir; ama ağn için böyle
birşey söylenemez. Bilim adamlan olarak bizler, nedenleri
bulmak, işlevleri izlemek, tedavi etmek ve önlemek isteriz.
Ama bize gelen her hastanın akimda ilkel ve çocuksu bir istek
vardır: Doktor'un ağrısını azaltması ve korkulanm gidermesi.
İşte bu noktada tıp ve psikiyatri buluşuyor.
Dr. Philip Smith

MESCALİNE'LE BİR PAZAR.'

Kısa bir süre önce, 'mescaline' gibi halusinojen ilaçların, gerçek­


ten geçici şizofrenik bir duruma neden olduğu sanılırdı. Şimdi bu­
nun doğru olmadığı düşünülmektedir; belki ilaçların neden oldu­
ğu deneyimler psikoz belirtilerine benzemektedirler. En tehlikeli
şey, fazla genelleme yapmaktır; çünkü çeşitli ilaçların değişik p si­
kolojik etkileri vardır ve psikoz da geniş çapta çeşitli deneyimleri
ve davranışları kapsamaktadır. LSD ve mescaline deneylerinin en
önemli yönü; neden oldukları deneyimlerin dikkatle, yakından ve
tekrar tekrar, eğitilmiş elemanlar tarafından gözlemlenmesidir.
Aşağıdaki, olgusal analiz konusunda uzmanlaşmış bir psikiyatrın
anlattığı gerçek bir öyküdür. Bu tür anlatımlar patolojik durumla­
rın anlaşılabilmesi açısından çok değerlidirler.

GİRİŞ

Deneyin amacı, onu hazırlayanların araştırıp buldukları


verilerin üzerinde hak iddia etmek değildir. Bu materyal
araştırılmamıştır ve bu öykü araştırmacılar tarafından uy-
durulmamıştır. Kaydettiğim deneyimler bilimsel deney fel­
sefesinin gerektirdiği ölçülebilir niteliklere sahip değildir.
Mescaline'in verdiği sarhoşluğun sübjektif, olgusal öykü­
leri, tıp literatüründe pek fazla değildir. Bu öyküler genellik­
le kısa ve tek bir algıya, görüşe dayanır. Halbuki okuyacağı­
nız öykü çeşitli algılarla doludur ve elli yıl önce moda oldu­
ğu gibi daha kişisel materyalleri kapsamaktadır.
358 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI İLAÇ VEYA UYUŞTURUCU ETKİSİ ALTINDA YAŞANANLAR 359

Aslında bu deneyimi kaydetmek istemiyordum ve bunla­ söylüyordum. Bir süre beni gülümseyerek dinlediler, sonra
rı yazmak için bir hazırlığım yoktu. Mesîekdaşım Dr. Shur- da 'belki de değişiyorsun' dediler.
ley'in cesaret vermesi sonunda, kendi deneyimlerimin, olgu­ Önce öfkelendim. Sonra şaşırarak, onun ne dediğimi ger­
sal öykü olarak bir değeri olabileceğine inandım. çekten anlamadığını farkettim. Ben, benliğimi daha yoğun
Bu öykü bir çeşit otobiyografidir; ve bunun başkalarını bir şekilde (ama yabancılaşmadan) hissettiğimi söylemek is­
da aklın çalışmasını etkileyen olgusal öykülerini anlatmaya tiyordum. Algılama yeteneğim yoğunlaşmıştı ve içimde bir
yöneltmesini umuyorum. Bu, onlara iyi bir araştırma alanı huzur, bir ferahlık vardı.
hazırlamaları için bir davetiyedir. Gözlerimi kapayınca net, ışıksız ama apaçık, belirgin bir
boşlukta duran tuhaf, yeni bir çiçek, belki de bir kaktüs göre­
KÂYîT: Oklahoma Şehri, Oklahoma, İlkbahar 1958 biliyordum. Sapı kalın ve mermer gibiydi. Gaz alevi gibi
DENEY: Topeka, Kansas, Sonbahar 1956 parlak mavi renkteydi. Çiçeği ise fosforlu kırmızı-mor renk-
teydi. Çiçeğin cinsi de ateş gibi, duman gibi uçucu bir mad­
İlacın normal insan denekler üzerindeki etkilerinin objek­ deydi.
tif olarak ölçülebilmesi için yapılan deneyin bir bölümü ola­ Soğuk, yavan, statik ve katı bir yapısı vardı. Gözümü
rak, 200 miligram 'mescalin sülfat' aldım. Mescaline, Peyo- açınca birden kayboldu; kapayınca yeniden göründü. Bu çi­
te'un en aktif elemanıdır ve yakın zamanlara kadar, psikoto- çek fantazisine yapılacak bir iş gözüyle bakıyordum. Ben bir
mimetik veya halüsinojenik ilaç olarak bilinmektedir. Dozaj, denektim ve deneyi yapanlar için çalışıyordum. Yine de bu
iki meslektaşım tarafından bir pazar öğlesi verilmişti. Bu çiçeğin, bütün bir deney ansiklopedisinin ilk sayfası olduğu­
iki doktor öğleden sonrayı benimle geçirdiler. (Bence psiki­
nu hissediyordum.
yatrlar, kendi zihinlerini karıştırmaktan, diğer insanlar kadar
Deneyin bir bölümü gereğince, bazı basmakalıp kurallara
korkarlar. Bazı arkadaşlarım, 'bir daha kendine gelememek-
uymam gerekiyordu. Bazen sözlü, bazen yazılı talimatlar
ten' de korkmuşlardır.) Aklıma Sokrat'ın zehir içişi geldi ve
vardı. Bu çeşit çalışmaları, deneyden önceki hazırlık ve
oturup neler olacağını beklemeye başladım. Öğle yemeği
yememiştim, kamım açtı, başka bir sorunum yoktu. kontrol döneminde de yapmıştım; ve gerçekten zor olduğu­
İlacın verilmesinden 45 dakika sonra, Dr. M.'nin önerisi nu görmüştüm.
üzerine, uzandım, gözlerimi yumdum ve zihnimi serbest bı­ Şimdi, bir aptal gibi görüneceğime emindim. Yazılı tali­
raktım. Sonra bir değişiklik hissetmeye başladım. matı yoğun bir çaba göstermeden anlayamıyordum. Projeyle
Duyduğum his sanki saçımın veya tırnağımın uzadığım ilgiliydim ama bu en basit işlemleri bile yapmakta çaktiğim
farkettiğim zaman duyduklarım gibiydi —değişiyordum zorluklar gerçekten görmeye değerdi. Talimatlar okumak,
ama esas imajım aynı kalmıştı. Biraz sonra ilacın etkileri dinlemek, yani işitmek ve görmek için büyük çaba harca­
öylesine büyümeye, çoğalmaya başladı ki görmezlikten ge­ mam lazımdı. Basılmış bazı sembolleri yazı olarak algıla­
lemezdim. Herhangi bir açıklama yapmadan, yanımdakilere mak ve adım adım bu sözcükleri anlamaya çalışmak için yo­
durmadan benim yine eski ben olduğumu, değişmediğimi rucu ve zor bir çalışma gerektiriyordu.
360 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI İLAÇ VEYA UYUŞTURUCU ETKİSİ ALTINDA YAŞANANLAR 361

Eski alışkanlıklar işlevlerini yitirmişlerdi. Yeniden dü­ çıkarabilirdim. Dünya'nın boşluğunu, ahmaklığını kmayabi-
şünmem, örneğin okurken nereden başlamam gerektiğine lirdim.
karar vermem için bir çaba sarfediyordum. Okumak için üst Bu dönemde düşünme mekanizmama neler olduğunu, bir
soldan başlanacağını bulmam oldukça zaman alıyordu. geriye bakışla anımsayabilirim. İçimde bir huzursuzluk veya
Tersten okusam ne anlam çıkacağını merak ediyordum, her endişe hissettiğimde karar-verme yeteneğim çalışmaya baş­
harfi tek tek okumayı denedim, bunun gibi gördüğüm eğiti­ lar. Bu huzursuzluğu gidermek için bir harekete geçmek iste­
me uymayan davranışlar sergiliyordum. Mantığım bunun meli ve sonra bu isteği gerçekleştirmek için gereken herşeyi
bir çılgınlık olduğunu farkediyordu ama mantığın güçlü kas­ yapmaya çalışırdım. Karar vermenin gerilimi işleme geçin­
ları yoktu. Zaman kavramını da yitirmiştim. Bana anlamsız ceye dek yükselir ve amaca ulaşınca da ferahlardım. Bu kü­
bir kavram gibi geliyordu. Kafamdaki eski kavramlar güve­ çük, büyük her türlü karar veya davranışlar için geçerlidir.
nilir değildiler, sanki parça parça olmuş, sonra bu parçalar Esas olarak bir karar iki şekilde verilir. İnsan ya harekete
değişik bir şekilde yeniden biraraya getirilmişlerdi. Davra­ geçmeyi, ya da hiçbir şey yapamamanın stresini yaşamayı
nışların mantıklı veya faydalı olmaları şart değildi, amaca seçer. Bir problemin iki cevabı olabilir, evet ya da hayır. Ör­
ulaşması yeterdi. neğin, susadım. Bu hissi doyurmam için iskemleden kalkıp,
Bu düşünce şeklim, yapmam gereken diğer işlere de ya­ su şişesine giderek su almam gerekiyor. Eğer yerimden
yıldı, anımsamamın sınanması, labirentler, bloklarla işlem­ kalkmazsam, susuzluğum geçmez ve huzursuzluğum artar.
ler yapılması vs... Deney iki saat kadar sürdü. Hareketlerim Okumakta olduğum paragrafı bitirene kadar susuzluğa karşı
de değişmişti. Deney sırasında bazen hareket etmek, bazen koyuyorum. Durumun gerginliği iskemleden kalkarken hafif­
de hiç kıpırdamamak istiyordum. Çok farklı davrandığımı liyor ve suyu içince de tamamiyle geçiyor. Verdiğim karar
biliyordum ve bunu gözlemcilerin anlamadığının da farkın- ve bu doğrultuda hareket etmem, gerginliğimi geçiriyor (su­
daydım ama umurumda değildi. suzluğumu da).
Ayağım konusunda hissettiğim harika, şahane duyguları­ Mescaline'in etkisi altındayken bir alternatif daha görüyo­
mı onlara söyleyip söylemeyeceğime karar veremiyordum. rum: hiç karar vermemek. (Bu, kararsızlık anlamına gelmi­
Neden bahsettiğimi anlamayacaklarını hissediyordum. His­ yor, karar vermeyi reddetme yolunu seçmek demek oluyor.)
lerimi tam olarak anlatabileceğimden emin değildim. Saçma­ Karar-verme geriliminin tam olarak geçmesi, benim 'ka­
lığımdan biraz utanıyordum. Dr. M.'e gülmeyeceğine söz rar vermeme' durumunu seçmemle olabiliyor. Bu mekaniz­
verirse anlatacağımı söyledim. Ayağımın sindirim sistemi mayı uyandırmak çok kolay olmuştu. Erteleme veya gerilim
olmadığını ve ayakların kusamayacaklannı biliyordum ama artıran bir kararsızlık bahis konusu değildi. Karar verme­
yine de hissettiğim şey buydu, ayağımın midesi bulanıyordu mekte yeterince doyurucu olabilir. Etkisi, bir karar vermiş
ve kusmak üzereydi. olma ve bir işlemi tamamlamış olmanın etkisi kadar rahatla­
Bu haldeyken çevremde bana yardım edecek kişilerin tıcıydı. Bir örnek vereyim: Elimde bir kalem vardı ve onunla
oluşu beni ferahlatıyordu. Sıcak dostluk hislerim kolayca yazı yazmak üzereydim. Kalem konusunda bildiklerimi tek­
kabarmıştı, ama aynı kolaylıkla onlara saldırabilir, kavga rarladım (tahta, grafit, yazı yazmakta kullanılır, sözcükler
362 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI İLAÇ VEYA UYUŞTURUCU ETKİSİ ALTINDA YAŞANANLAR 363

yazar vs). Karar verilmişti. Kağıda bir-iki santimetre yak­ Bir amaç sahibi olmak yararsız bir kavramdı. Bütün ey­
laştığında — karar vermemeye karar verdim. Elim, kalemi lemler doyurucu olduklan oranda eşit değerlere sahiptirler.
tutan elim havada kaldı; kalemi bir sanat eseri gibi dikkatle Geriye bir adım atmak, ileriye adım atmak kadar iyi bir hare­
inceledim. Hareket-etmemek doyumcuydu. Kararsızlığın ketti. Suskunluk, konuşmaktan daha kötü değildi. Bir şeyler
yarattığı stress yoktu. Zamanın geçmesi önemli değildi. Ka­ yapabilirdim ama eylemimin bir amaca yönelik olması şart
rar vermemek bana tam bir huzur ve rahatlık vermişti. Bu değildi. Hareketsizlik de işe yarayablir, ve bazen daha da iyi
zaman dışı ânın tadını çıkardım. Sonra normallik geri dön­ olabilir.
dü ve kalemi yazma pozisyonuna getirdim. Bu 'karar- Kendi kendime, öbürlerinin bilimsel maceralarına yar­
vermeme' hali yayıldı, sık sık geldi geçti ama her gelişinde dımcı olmamı beklediklerini hatırlatarak, sonunda yerimden
daha uzun süreli oldu. kalkabildim.
İlacın etkisindeyken, bir karar verebilmek çok güçtü ve Deneyin normal akışı süresince 'hareket duyularımda' de­
sabrımı zorluyordu. Her kararı, alışkanlık faktörünü kullan­ ğişmeler olmuştu. Kıpırdadığım, hareket ettiğim zaman, bir
madan tüm bilincimle vermem gerekiyordu. Tuvalete gide­ kas işlemi sonunda pozisyon değişimi hissi yerine, lokalize
ceğimi söyleyince, gözlemcilerden biri beni götürdü. Buna ve pozisyonal bulantı hissi duyuyordum. Ayağımdaki bulan­
çok sevinmiştim; çünkü hangi kapıdan gireceğime, kadınlar tı hissi şimdi genelleşmişti ve oldukça yorucu oluyordu.
tuvaletini mi yoksa erkeklerinkini mi kullanacağıma karar Bulantımdan bahsettiğimde, gözlemcilerin etraflarına bakı­
vermem gerekmemişti. Tuvaletteki, 'sifonu çekiniz' yazısını nıp, bir kesekağıdı aradıklarını görünce öfkeleniyor ve tiksi­
görünce de aynı derecede sevinmiştim. Bundan sonra yapa­ niyordum. Şunu anlatamıyordum: Ben bulantı hissetmiyor­
cağım şey test odasına dönmek olacaktı. Bunun yerine, 'ka­ dum, vücudumun belli bazı bölgelerinde bulantı oluyordu.
rar vermemeyi' seçtim. Olduğum yerde kaldım, dinlenme Ayaklarımı kaldırmak benim için hiç istenmeyen bir hare­
odasında güneşli bir yer bulup yattım. Bu aptalca görünebi­ ketti. Ayaklarım bana bulantıları olduğunu söyleyeceklerdi.
lir, biliyorum, ama o an için bence uygun bir eylemdi. Bunu Yalan söylemiyorlardı, yalnızca doğra karar veremiyorlardı
öbürlerinin anlamayacaklarını da biliyordum ama umurum­ veya kendilerine ait olmayan bazı his ve duyulan ödünç alı­
da değildi. Beni tatmin ediyordu ya! Günışığıyla ısınmış yorlardı. (Deney sırasında, bacaklarımın kendilerini yönet­
olan o yere bir sevgi, bir yakınlık duyuyordum! Herhangi bir me yetkileri yoktu.)
nesnenin varoluşundan ötürü bir sevinç hissediyordum. Va­ Dört saat kadar süren mescaline aleminden sonra onu ta­
rolduğuna memnundum ve varolduğu için onu seviyordum! mamen bırakmaya hazırdım. Gözlemcilerime yorulduğumu
Bu his, insanın çok sevdiği bir hayvana duyduğu sıcaklığa söyledim. Daha önce hiç hissetmediğim kadar bitkinlik his­
veya yorgun bir çocuğu rahatlatırken duyduğu tatmin hissine sediyordum. Bir ağnm yoktu, bulantı veya yorgunlukta duy­
benziyordu. Yeri okşadım ve "küçük kalbini Tanrı kom ­ muyordum, yalnızca çok, çok bitkindim. Algılamalanmda
şun", dedim. Bu bana biraz espirili bir söz gibi geldi ama öy­ bir değişiklik olacağını umuyordum, ama o da olmadı. Bir
lesine safça bir komikliği vardı ki; gülmekten biraz daha iyi tablet Dexamyl verdiler, genel bir uyancı olarak. Dr. S. ara­
bir tepki göstermek gerekirdi. basıyla beni eve götürecekti.
364 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI İLAÇ VEYA UYUŞTURUCU ETKİSİ ALTINDA YAŞANANLAR 365

Arabaya doğru yürürken, uzun süredir hareketlerimi dü­ lu insanlar görüyordum; bunların bazen de duvar kağıtları
zenli bir şekilde kontrol etmemiş olmama karşın, yürüye- gibi renkli desenleri vardı.
bildiğimi farkedince gururla karışık bir memnuniyet duy­ Gözlerimi açınca bu görüntüler kayboluyordu; ama he­
dum. Yürümemin düzgün olduğunun farkmdaydım, ama men sonra odanın loşluğunda yeniden beliriyorlardı, hemen
sanki on yıldır el sürmediğiniz bir klarneti hala çalabildiğini- bir metre önümde...
zi farketmek gibi bir şeydi bu. Bu görüntü yavaş yavaş şekil değiştiriyor, üzerinde ha­
Eve giden kısa yolda, arabayı kullanan Dr. S.'ye karşı fif bir rüzgar esen, küçük sarı çiçeklerle dolu bir tarla haline
büyük bir dostluk ve kardeşlik hissettim. Normal durumlar­ geliyordu.
da Dr. S. ve Dr. M. ile meslektaşlık dışında pek dostluğum Bütün geceyi bu monoton manzarayı seyrederek geçir­
yoktu ama şimdi bile o ikisini anımsayınca bir sıcaklık ve dim; bu arada uyuyup uyumadığımdan emin değilim. Yani
iyilik hissi duyuyordum — sanki uzun süre dostluğumuzu bu olanları uykuda mı yoksa uyanıkken mi yaşadığımdan
paylaşmış gibi. emin değildim.
Dr. S., kanma, düşünmekte zorluk çektiğimi söyledi ama Ertesi gün işe gittim ve rutin, günlük işlerimi fazla güç­
akşam yemekte karım, davranışlarımda bir farklılık görme­ lük çekmeden halledebildim. Yine de telefonu kullanırken
diğini söyledi. Evimi ve ailemi görmek bana çok iyi gelmişti kısa kararsızlık dönemleri yaşadım. Telefon çalınca iki eli­
— her odayı görmek, her eşyaya, ailemin her ferdine ayn ay- mi birden uzatıyor ve hangisini kullanacağıma karar veremi-
n dokunmak istiyordum. Bunlar için büyük bir özlemim yordum. Sonra rahatladım ve işi "alışkanlığa" bırakıp, sol
yoktu ama bu kez hoşlanma, zevk alma duyularım daha güç­ elimin o çok iyi bildiği işi yapmasına izin verdim.
lenmişti. Hala bazı basit şeyleri yapmaya karar vermekte Bazen de çok iyi bildiğim bir telefon numarası üzerinde
güçlük çekiyordum — örneğin peçeteyi almak gibi. Kısa süre düşünüyor ve rehbere bakmak gereksimini hissediyordum.
sonra Dr. S. gitti, ben de yatağa girdim. Sonra "rahatlarsam"' numarayı zahmetsizce anımsayabilece-
Genellikle kısa bir hayal kurma fantazisinden sonra ko­ ğime kendimi inandırdım.
laylıkla uykuya dalardım. Fantazilerim çoğunlukla görsel Bu günde elde ettiğim en değerli şey, hafızanın ne derece
olurdu ve sona eren gün boyunca olup bitenleri gözden geçi­ önemli olduğunu ve kısıtlanmazsa ne kadar güçlü olacağını
rirdim. Bu gece böyle olmadı. Fantazi hep vardı ama hiç uy­ öğrenmiş olmamdı.
kum gelmiyordu. Kontrol altına alamıyordum. Düşüm hiç İkinci gece uykum oldukça normaldi yalnız ertesi sabah
de ilginç değildi, hatta sıkıcıydı denilebilir; plansız, bir sürü tamamen dinlenmiş olarak uyanmadım. Üçüncü gün ise bir
yabancılarla dolu bir fantaziydi. Başka bir şey düşleyerek iki kararsızlık olayı dışında normal geçti.
bu sıkıcı fantaziyi bastırmaya çalışınca da, ikisi birden var­ O zamandan beri, bu "mescaline" deneyinin bir çeşit dö­
lığını sürdürmeye devam ediyordu. Bu, aynı perdeye aynı nüm noktası olduğunu hissederim. Deneyden sonraki ilk altı
anda yansıtılan iki ayn filmi birden seyretmeye benziyordu. ay boyunca, bunu bir daha tekrarlama düşüncesi bile beni
Anlamsız bir şeydi bu. Bazen, kağıt bebekler gibi iki boyut­ tiksindiriyordu. Nasıl olduysa geçen yıl bu tiksintim geçti ve
366 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI

buna katlanabiieceğimi hatta tekrarlamaktan zevk bile alabi­


leceğimi hissettim.
Bütün deney derin bir bilgi kaynağıydı ve hâlâ da öyle­
dir. O zihinlerden silinmeyecek, sonsuza dek bilinecek bir
deneydir. Kendimi bu deney sayesinde, başka hiç bir şekil­ Fitzhugh Ludlow
de anlayamayacağım, tanıyamayacağım bir fırsatı elde et­
miştim. HAŞHAŞ YİYİCİ

Haşhaş Yiyici" kitabı, De Quincey’in "Bir Afyon Yiyicinin İtiraf­


ları" isimli eserinin, Amerikan versiyonudur. F. Ludlow, on do­
kuzuncu yüzyılda yaşamış bir Amerikan gazetecisiydi. Kitabı,
insan akılcılığı ve fantazilerinin ulaşabileceği en uzak yerlere
yapılan yolculukları anlatmaktadır. Yalnız, bu garip yolculukla­
rı yaparken, yansıtıcı bir gözle, gözlemler yapmıştır. Sonuçta
ilaç etkisinde olma halinin olağanüstü bir tanımlaması yanında,
değerli, bilimsel bir öykü ortaya çıkmıştır. Bazı deneyimler, p si­
koz vakalarında görülen olgulara benzemektedirler.
En göze çarpan benzerlik, düş alemidir. Yalnız, Ludlow'un öykü­
sünde fantazilerin gerçekten yaşandığına dair daha çarpıcı bir
duygu sezilir. Ve bu fantazilerin kapsamları daha tuhaf ve daha
beklenmedik olaylarla doludur.
Ludlow'un kitabının değeri, biraz da yaşadığı akıl dışı, olağa­
nüstü deneyimlere uyacak şekilde akıl-dışı ve olağanüstü bir
stilde yazılması yüzündendir. Dili-bağlı birisi aynı deneyimi ya­
şayabilir ama bunu başkalarına aktaramaz. Kitabının sonlarına
doğru Ludlow, şöyle yazar, "Haşhaş yiyen kişinin, bütün yete­
neklerinin doğaüstü kapsamları ve işlevleri yoluyla, dünyasında
gerçek anlamda değişmeler olur..... beynine gelen tüm semboller
onun için anlamsızdırlar.... çevresindekiler hep düşmüş, alçal­
mış kişilerdir, söylenen her şeye, bir şey anlamadıkları için, gü­
lerler.... dehşet, korku, kendinden geçme gibi duygular uyarıl­
mıştır. " Ve kitabını şöyle bitirir, "Gördüğüm, hissettiğim ve hâlâ
hissetmekte olduğum şeyler.... hiçbir şeye sınır konulamayacağı
sonucuna ulaşmamı sağladı."
368 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI İLAÇ VEYA UYUŞTURUCU ETKİSİ ALTINDA Y AŞ ANANLAR 369

1885 ilk baharında bir sabah, doktora uğramıştım. "Yeni san hergün afyon gibi bu ilacı da kullanmaktaydı. İkinci so­
aldığım şeyleri gördün mü?' dedi. nuç ise şuydu. Doğu gezginlerinin ilham kaynağı haşhaştı
Gösterdiği taraftaki raflara doğru baktım ve son ziyare­ ve aylarca önce okuyup hayran olduğum Bayard Taylor'un
timden bu yana Tilden Co. şirketince hazırlanmış değişik en canlı pasajının konusu da buydu. Üçüncü olarak; ben bu
maddelerle dolu küçük şişelerin konduğu karton kutuların ilacı daha önce denediğim maddelerin listesine eklemeye ka­
bir rafa dizilmiş olduğunu gördüm. Boy sırasına göre dizil­ rar vermiştim.
mişlerdi ve bir amatörün gözlerine ziyafet çeken bir dizi ni­ Bu son kararımı uygulamak için, arkadaşım gözden
şangâh gibi görünüyorlardı. Raflara yaklaştım, dikkatle uzaklaşana kadar bekledim. Çünkü ona göre bu deney, bir
baktım. intihar girişimiydi ve dehşete düşecekti. Sonra yavaşça kü­
Bir bakışta bunların çoğunun benim eski tanışlarım ol­ çük şişeyi kutusundan çıkardım ve on gram kadar bir parça­
duğunu anladım. "Conium, taraxacum, rhubarb -a! bu da ne? sını aldım. Ve bunu, sonucun tehlikesini düşünmeden yut­
Cannabis îndico?" Doktor, yeni cicilerine bakan bir çocuk tum.
sevinci ile, "O doğu Hint kenevirinden elde edilen güçlü bir Etkileri bundan sonraki dört saat içinde görebilecektim.
ilaçtır, tetanos vakalarında kullanılıyor," dedi. Küçük şişeyi Bu süre her hangi bir olay olmadan geçti. Aldığım dozun ye­
aldım, kutusundan çıkarıp yakından incelemeye başladım.
tersiz olduğu açıktı.
Geniş, yassı mantarı bir saniyede çıkardım, şişede zeytin Tedbirli olmam gerekiyordu, bu yüzden aynı deneyi tek­
rengi, zift kıvamında ve belirgin bir kokusu olan madde var­
rarlayabilmek için birkaç günün geçmesini bekledim ve son­
dı. Çakımın ucuyla bir parça çıkardım, tam tadına bakacak­
ra büyük bir gizlilik içinde, bu sefer on beş gramlık bir doz
tım ki, doktor, "Dur!" diye bağırdı, "kendini öldürmek mi is­
aldım. Bu doz da birincisi gibi etkisiz oldu.
tiyorsun? Bu madde öldürücü bir zehirdir." "Öyle mi!" de­
Yavaş yavaş, her seferinde beş gram artırarak, dozajı
dim, "Yo, kendimi öldürmek gibi bir niyetim yok." Mantarı
otuz grama çıkardım ve bu miktarı bir akşam, çaydan yarım
yeniden yerine taktım ve şişeyi kutusuna koyarak rafa kal­
dırdım. saat sonra aldım. Bu sırada, kendimin kesinlikle haşhaştan
Sabahın geri kalan bölümünü 'Cannabis îndico' hakkında etkilenmediğime inanmış durumdaydım. Bu kez de deneyin
bilgi toplamakla geçirdim. Bulduklarımın hepsi, birçok ek diğerlerinden farklı olmayacağından emin olduğum için, ya­
bilgi ile birlikte, Johnston'un 'Günlük Yaşamın Kimyası' kın bir arkadaşımı ziyarete gittim. Müzik ve sohbetle, güzel
isimli pek de değerli olmayan çalışmasında görülebilir. bir gece geçirdik. Saat 10'u vurunca, ilacı alalı üç saat geçti­
Araştırmalarımın sonunda üç önemli sonuca ulaştım: ğini ve her zamanki gibi olağanüstü hiçbir şey olmadığım
Önce, doktor hem haklı hem haksızdı. İlaç, çok miktarda farkettim. Bu deney de diğerleri gibi başarısız olmuştu.
alınması halinde, başka herhangi bir narkotik kadar, ölüme Aa! Bu ani ürpertinin anlamı ne? Sanki bir gücün yarattı­
neden olabilirdi ve devamlı kullanıldığında hem bedene ğı şoku hissediyor gibiydim; beynim parçalanıyor, parmak­
hem zihine çok zararlıydı. Haksız olduğu yön ise, bu ilacın larımın ucuna kadar sarsılıyordum, neredeyse oturduğum is­
az alınması halinde öldürücü olmamasıydı. Milyonlarca in­ kemleden fırlayacaktım.
370 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI İLAÇ VEYA UYUŞTURUCU ETKİSİ ALTINDA Y AŞ ANANLAR 371

Artık şüphe yoktu. Haşhaş etkisini gösteriyordu. îlk duy­ şet içinde bekledim, her an birisinin 'haşhaş' sözcüğünü dile
gum, kontrol edemediğim bir dehşet hissiydi — istemediğim , getirmesini bekledim. Hayır, o hanım yalnızca biraz önceki
hazır olmadığım bir şeyi elde etmiş olmanın dehşeti. O an­ konuşmayla ilgili bir şey soruyordu. Bir robot gibi cevap
da, üç saat önceki halime dönebilmek için her şeyimi verir­ vermeye başladım. Bir kez daha bana yabancı gelen sesimi
dim. duyunca, başka bir dünyadan, bir yabancının konuştuğunu
Hiçbir yerimde ağrı, sızı yoktu yine de anlatılamayacak sandım. Oturdum ve dinledim, o ses hâlâ konuşuyordu. İlk
bir gariplik bulutu üzerime çöküyor, beni tanıdığım, bildi­ defa olarak haşhaşın zaman kavramlarında da değişiklikler
ğim herşeyden ayırıyordu. Eskidenberi çok iyi tanıdığım, yaptığını anladım. Cevabın ilk sözcüğüyle son sözcüğü ara­
sevdiğim yüzler çevremdeydiler, ama yalnızlığımı paylaş­ sında sanki yıllar geçmişti.
mıyorlardı. Onların paylaşamayacakları bir yaşama dal­ Zamanla beraber mekan boşluğu da genişlemiş gibiydi.
mıştım. Yerin yakınlığı ve sonsuz bir uzaklık kavramı içiçe Arkadaşımın evinde hep bana ayrılan belirli bir koltuk var­
girmişti sanki. dı. Orta masasından üç fit kadar uzaklıkta bu koltuğa oturu­
Her şeye rağmen konuşuyordum; bana bir soru sorul­ yordum. Hızla bu uzaklık büyüdü. Atmosfer genişledi, çev­
muştu ve ben cevaplamıştım; hatta bir espiriye gülmüştüm remi büyük boşluklar sardı. Çok geniş bir salondaydık ve
bile. Yinede sanki konuşan benim sesim değildi; başka bir ben, arkadaşlarımdan uzakta, salonun öbür uçundaydım. Ta­
zamanda, başka bir yerde işitmiş olduğum bir sesti. Bir sü­ van ve duvarlar birdenbire yerlerinden kayarak salonu geniş­
re, dış alemde neler olup bittiğini bilemedim, sanki bir düşü letmişlerdi. Of! Buna dayanamıyordum. Sonsuz bir boşlu­
birkaç gün sonra anımsamış gibiydim. Bütün gece boyunca ğun ortasında tek başına kalamazdım! Ve şimdi her an iz­
şömineden hafif bir esinti geliyordu; bu şimdi durmadan lendiğimden emindim. Sonradan öğrendiğime göre, dünya­
hızlanan bir tekerleğin dönme sesine benzedi. Bu ses bütün daki her şeyden ve herkesten şüphelenmek, haşhaş sarhoş­
dünyayı dolduruyordu, bir an sersemledim — adeta bu sesin luğunun tipik bir belirtisiymiş.
içinde kaybolmuş gibi oldum. Tekerleğin dönüşü yavaşladı Karmaşık halusinasyonumun ortasındayken, çift kişili­
ve durdu ve monoton sesi değişti ve büyük bir katedralin or­ ğim olduğunu algılayabiliyordum. Varlığımın bir parçası bu
gunun titreşimleri haline geldi. müthiş deneyim girdabında dönüp dumrken, öbür parçası da
Org'un titreşimlerinin inişli çıkışlı tonu içimi bir hüzün­ yukarıda bir yerlere oturmuş, olup bitenleri gözlemliyor, yo-
le doldurdu. Bunun gerçek olduğuna öylesine inanmıştım rumluyordu. Bu sakin varlık diğerine acıyordu, ama kendine
ki, müziğin arkadaşlarımın üzerinde bıraktığı etkiyi görmek hakimiyeti elden bırakmıyordu. Bir ara eve gitmem gerektiği
için etrafıma bakındım. Ama, gerçekle ayrı dünyalarda ya­ konusunda beni uyardı, aksi halde haşhaşın etkisiyle arka­
şıyorduk. Kimse müziğin farkına bile varmamıştı. Belki de daşlarımı korkutacak bazı şeyler yapabilirdim. Bu uyarıyı
ben tuhaf davranıyordum. Birden bütün gece pembe-mavi sanki başka birisi tarafından yapılmış gibi duydum ve çık­
ipekten yarış alanı üzerinde minik bir tığla koşturan, bir çift mak üzere kalktım. Orta masasına doğru yürüdüm. Attığım
el birden durdu ve bu ellerin sahibi bana bakmaya başladı. her adımla masa sanki daha da uzaklaşıyordu. Kendimi
Ah! Beni bulmuştu —kendi kendime ihanet etmiştim. Deh­ uzun bir yürüyüşe hazırladım. Sonunda, nasıl olduğunu bil­
372 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI İLAÇ VEYA UYUŞTURUCU ETKİSİ ALTINDA YAŞANANLAR 373

meden, onlara ulaşabildim. Onlarla vedalaşmanın ne kadar ifadesi vardı; affedilemeyecek bir suç işleyenlerde görülen
sürdüğünü kestiremiyorum, ama sonunda kendimi caddede korkunç bir ümitsizlik görülüyordu bu yüzde. Shelley'in Cen-
buldum. ci'sine model olabilirdi. Korku içinde, koşmaya başladım.
Önümde sonsuz bir manzara uzanıyordu. En yakın sokak Beni kemikli elleriyle tuttu. Omuzundaki yükü yavaşça alıp,
lambası millerce uzaklıktaydı. Bir ruh, görülebilen en uzak benim omuzuma koydu. Ben yükü yere fırlattım ve adamı it­
yıldıza doğru yolculuğa çıkıyordu. Büyük bir ciddiyetle son­ tim. Sessizce geri döndü ve yükü geri verdi. Bağırarak , "Be
suz yolculuğuma başladım. adam ne demek istiyorsun?" diye sordum. Yüzü kadar iğrenç
Beni çevreleyen hiçbir şeyin farkında olmadan yürüyor­ bir sesle cevap verdi: "Yükümü benimle beraber taşıyacak­
dum. Harika bir iç dünyada yaşıyordum. Sırayla değişik sın," ve üçüncü kez onu omuzlanma koydu. Yine bir kenara
yerlerde değişik kişiliklerle varoluyordum. Kâh gondolumla fırlattım ve adamı iterek kendimden uzaklaştırdım. Adam
Venedik'te geziniyor, kâh Alpler'de doğan güneşi seyredi­ arkaya doğra sendeledi ve düştü; o ayağa kalkmadan ben ko­
yordum. Bazen de bakir bir tropik ormanda yaşayan dev gi­ şarak aramızdaki mesafeyi açtım.
bi eğrelti otu oluyor, esintiye ayak uydurarak yapraklarımı Bu fanteziyle uğraşırken duyduğum heyecan yüzünden
hafif hafif kıpırdatıyordum. Ruhum bir bitki özü haline gir­ haşhaşın etkisi de iyice artmıştı. İçimden kontrol edemedi­
mişti. Haran Reşid'in hâzineleri bile insanlığımı bana geri ğim bir yaşam fışkırıyordu. Nefesim sıklaşmış ve daha sı-
veremezdi. caklaşmıştı. Motor gibi sesler çıkarıyordum. Bir elektrik
O yürüyüşte yaşadığım bütün değişimlerin ayrıntılarına enerjisi beni dayanılmaz şekilde ileriye doğra yöneltiyordu.
girmeyeceğim. Ara sıra düşlerimden gerçek dünyaya dönü­ Etlerimin patlayacağından, içimdeki enerjinin dışarıya fış­
yordum, yol üzerindeki tanıdığım bir yeri görüyordum. Eve kıracağından korktum.
gidene kadar yol boyunca düşler ve şoke edici uyanmalar Sonunda evime girdim. Yokluğum sırasında yurdışmda-
arasında gidip geldim. ki bir akrabam bize gelmişti ve beni bekliyordu. Evdeki do­
Oturduğum evin bulunduğu caddeye gelince yeni bir olgu ğal atmosfer bilincimi kısmen geri getirdi, hissettiklerimi yo­
ortaya çıktı. Belki yirminci kez uyanmıştım ve gözlerim ğun bir çabayla bastırarak, akrabama yaklaştım ve bu gibi
açıktı. Çevremdeki herşeyi tanıdım ve eve olan uzaklığı he­ durumlarda söylenen olağan sözleri söyledim. Yine de biraz
sapladım. Birdenbire yanımdaki duvardan bir şekil çıktı ve önce yaşadığım olağanüstü olayları anımsayarak, acaba bir
yolda önümde durdu. Saçları kar gibi beyazdı ve omuzlarına hayaletle mi el sıkışıyorum diye düşünmekten kendimi ala­
bukleler halinde dökülüyordu. Omuzlarında bir de ağır bir madım. Çevremdekilerin yüzlerinde şaşkınlık veya korku
yük taşıyordu, bir çuval gibi... görmeyince bunun doğra olmadığım anladım ve selamlaş­
Halinden pek hoşlanmadığım için, çevresinden dolaşıp mayı tamamlayıp oturdum.
geçmek amacıyla yana doğru bir adım attım. Yakındaki bir Sırrımı saklayabilmek içim tüm direncimi kullanmam ge­
sokak lambası yüzünü aydınlatınca, tarif edemeyeceğim bir rekiyordu. Bir ağnm yoktu ama çevremi saran esrar ve içim­
dehşet duydum. Ölünceye dek o yüzü unutmayacağım. Yü­ deki duygular çok yoğundu. En küçük dokumda ve en ince
zünün her çizgisi suçlarıyla damgalanmış gibiydi, iğrenç bir damarımda bile kanın dolaşımım adım adım izleyebiliyor­
374 AKIL HASTALARININ ÎÇ DÜNYASI İLAÇ VEYA UYUŞTURUCU ETKİSİ ALTINDA YAŞANANLAR 375

dum. Her duyum uyarılmış haldeydi, oturduğumuz oda bile II, ESCULAPİUSUN GÖLGESİNDE
pırıl pırıl görünüyordu. Kalbimin atışım açıkça duyabili­
yordum öyle ki çevremdekilerin nasıl olup da duymadıkları­ Doktorun evine varınca kapıyı çaldım ama kimi isteyece­
na şaşıyordum. A! Kalbim şimdi de büyük bir fıskiye hali­ ğimi unutmuştum. Bu çok doğaldı; çünkü ben Milano'da bir
ne girdi, sular büyük bir gürültüyle fışkırıyor, kafatasıma sarayın merdivenlerîndeydim. Yo, (kendi kendime güldüm)
çarpıp geri dönüyordu. Nabzım gittikçe daha hızlı atıyordu, Londra Kulesi'nin merdivenlerindeydim. Ama kimi isteye­
artık damarlarımda kan normal olarak dolaşmıyor, çağla­ cektim? Bu soruya cevap verebilmek içim tüm zekamı zorla­
yanlar oluşturarak hızla akıyordu. Dolaşımın bu denli hızlı dım ama bir çare bulamadım. Çevredeki evlere baktım, bun­
oluşu acaba hayal ürünü müydü? Bunu bulmaya karar ver­ lar da birşeyler anımsamama yararlı olmadılar. Evvelsi gün
dim. şu evden çıkıp okula giden, kimin kızıydı acaba? İsmi Ju-
Odama giderek, saatimi çıkardım ve elimi kalbimin üstü­ lia'ydı. Soyadı neydi? Hah! Julia H. ve babası da tabii M Dr.
ne koydum. Bu çaba algılamamı normal duruma getirdi. H. idi. Bana çok uzun gelen bir bekleyişten sonra, çaldığım
Gözlemlerim arasında nabzımın da normale döndüğünü far­ kapı açıldı. Dr. H.'nin odasına çıktım. Doktor zor bir ameli­
kettim. Nabızsız bir akış yerine tekrar ritmik atışlar duyul­ yattan sonra dinlenmek için uzanıyordu. Esrarlı bir havayla
maya başlamıştı, sonunda dakikada 90 atışa döndü nabzım. kapıyı arkamdan kilitledim; ona yaklaştım.
İçim rahatlamıştı, artık deneyden vazgeçebilirdim. O an­ "Size birşey açıklayacağım", diye söze giriştim, "tüm ya­
da halüsinasyon geri döndü. Yine beyin kanaması, damar tı­ şamım boyunca kimsenin duymasını istemediğim bir şeyi
kanması, kanama, çeşitli ölüm şekilleri gibi kavramlardan açıklayacağım. Sonsuza dek bu sımmı saklayacağınıza söz
korkmaya başladım. Kendime gelmeye çalıştım, yüzümü veriyor musunuz?"
yıkadım —ama bir yaran olmadı. Yapacak tek birşey kalı­ "Söz veririm; konu nedir?"
yordu; bir doktora görünmek. "Haşhaş alıyordum —Cannabis îndico ve korkarım öl­
Bu karar üzerine odamdan çıkıp, merdivenlere doğru git­ mek üzereyim."
tim. Bütün ailem yatmıştı ve ışıklar söndürülmüştü. Merdi­ "Ne kadar aldınız?"
venden aşağı baldım, dipsiz, karanlık bir kuyu gibiydi; dibe "Otuz gram kadar."
varabilmek için yıllarca yolculuk yapmam gerekecekti. Asla "Nabzınıza bakayım." Parmağını bileğime koydu ve ya­
aşağıya inemeyecektim! Üst basamağa, ümitsizlik içinde vaşça saydı; ben ölüm teşhisini bekliyordum.
oturdum. Birden bir düşünce bütün benliğimi kapladı. Eğer "Çok düzenli", dedi doktor, "biraz hızlı sayılır ama. Bir
mesafe sonsuzsa, ben de ölümsüzüm demektir. Denemeye yerinde ağn hissediyor musunuz?"
değerdi! İnmeye başladım, yıllarca sürecek yolculuğa! Dur­ "Hayır hiç ağrım yok."
madan koşuyordum; şimdi biraz dinlen, tıpkı bir yolcunun "Hiçbir şeyiniz yok; eve gidip yatağa girin."
yol kenarındaki handa dinlendiği gibi; şimdi de karanlığın "Ama —şey— apopleksi —yani felç tehlikesi yok mu?"
içinden ilerlemeye çalış; derken sonunda caddeye ulaşabil­ "P ö f!1' — d o k to r b ö y le d e d i v e k o n u n u n k a p a n d ığ ım g ö s­
dim. te rm e k iste r g ib i te k ra r u z a n d ı. Elim k a p ı k o ta n d a y d ı, d o k to r
376 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI İLAÇ VEYA UYUŞTURUCU ETKİSİ ALTINDA YAŞANANLAR 377

beni durdurdu, "Bir dakika bekleyin; yanınızda bulundurma­ rı çıktı. Benim zamanım diğerlerininkilerden farklıydı. Saa­
nız için bir toz vereyim, buradan gittikten sonra yine korka­ time baktım onbiri çeyrek geçiyordu.
cak olursanız, bunu yatıştırıcı olarak alabilirsiniz. Odadan Kendimi, bir büyücü tarafından hapsedilmiş bir cüce ola­
çıkınca lütfen hizmetçiyi çağırır mısınız?" dedi. rak gördüm; okyanusun dibinde bir mağaradaydım. Burada,
Hizmetçiyi çağırırken sesim sanki bütün binada çınlıyor­ kıyamete kadar, bu uçurumu aydınlatan bir lambayı tutmaya
du. Çıkardığım gürültüden kendim korkmuştum. Sonradan mahkum edilmiştim ve kalbim dev bir saat gibi çalışıyordu.
bütün bu belirtilerin haşhaş yüzünden olduğunu anladım. Bu halusinasyon giderken, bu seferde denizin, dalgaların se­
Bir keresinde bir arkadaşıma çok yüksek sesle konuşursam sini duydum. Dalgalar, içinde olduğum binaya kadar yüksel­
beni uyarmasını söylemiştim, ama o çoğu kez sesimin bile mişti. Bundan sonra da caddeden, ölçülü ayak sesleriyle biri­
çıkmadığını söyleyince de inanmamıştım. İçimdeki duygu­ nin geçtiğini duydum. Geçen, yılların ordusuydu, sonsuzluğa
ların yoğunluğu dış alemi de (içimdeki işitme duyum yo­ doğra yol alıyordu. Tamnsal bir yücelik ruhumu yutmuştu.
luyla) etkiliyor ve gürültü çıkardığımı sanıyordum. Uçsuz bucaksız zamanın içinde boğuluyordum ama Tann'ya
Geri döndüm ve doktoran yatağının ayak ucunda dur­ dayanıyordum ve bu yüzden tüm değişmeleri yaşadığım
dum. Oda tam bir sessizlik içindeydi ve tam anlamıyla ka­ halde yok olmuyordum.
ranlıktı; yalnızca elimdeki küçük fener vardı. Şimdi de yeni Ve şimdi, başka bir yaşamda, saatime baktığımı anımsa­
birşeyler hissetmeye başlamıştım. Dev bir gökdelenin tepe­ dım ve geçen zamanı görmek istedim. Onbiri çeyrek geçe ile
sindeki bir odadaydım ve bina gittikçe yükseliyordu, — onaltı geçe arasında duran yelkovanı görünce inanamadım.
Beî'In Babil Kulesi'nden— Ararat'tan daha da yüksekti— ve Saat durmuştu herhalde, kulağıma götürdüm; yo, hayır hâlâ
Tann'nın sonsuz kainatı içinde sonsuza doğra yükseliyor­ çalışıyordu. Bütün o düşleri otuz saniye içinde görmüştüm.
duk. Yıllar geçiyordu, zamanın kanatlarının çıkardığı müzi­ "Tannm!" diye bağırdım, "ben sonsuzlukta yaşıyorum." Za­
kal sesleri duyabiliyordum, sonsuzluk ve boşluktaydım. manı yenen ruhumun gücü önünde saygı ve hayranlıkla titre­
Sonra birden kendimi yine doktoran yatağının ayakucunda dim. Ölene dek bu anı unutmayacağım. Tüm yaşamım bu
buldum; ölçülemeyecek kadar uzun bir zaman geçmişti ve otuz saniye kadar uzun sürmeyecektir.
biz hiç değişmemiştik. Hizmetçi de hâlâ gelmemişti. Sonunda hizmetçi yeniden geldi, tozumu alıp evime git­
"Onu tekrar çağırayım mı?" tim. Üst kattaki pencerelerden birinde ışık vardı; bunu gö­
"Neden, onu daha şu anda çağırdınız." rünce çok sevindim; çünkü içimde, ben yokken bütün tanıdı­
Ciddi bir şekilde, "Doktor," dedim, "beni aldattığınıza ğım kişilerin ihtiyarlayıp ölmüş olmaları korkusu vardı.
inanmıyorum ama bence onu çağırmamdan bu yana, tüm pi­ Odama girince sanki oradan hiç dışarıya çıkmamışım gibi
ramitlerin yıkılıp toz haline gelmesine yetecek kadar zaman hissettim. Kendi kendime, "galiba güzel bir düş gördüm" de­
geçti." dim. Sonra aklıma toz geldi, eğer cebimde yoksa o zaman
"Hah, ha! Bu gece çok komiksiniz" dedi, "işte geliyor, düş olduğuna inanacaktım. Toz cebimdeydi ve yaşadığım
ama ona sizi rahatlatacak bir görev vereceğim, Piramitleri de her olayın bir halusinasyon olmadığım görünce biraz rahat­
yeniden kuracak." Kıza bazı emirler verdi, hizmetçi de dışa­ ladım.
378 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI İLAÇ VEYA UYUŞTURUCU ETKİSİ ALTINDA Y AŞ ANANLAR 379

Işığı yanık bırakarak, beni çağıran yatağıma doğra git­ yükselmiştim ki tüm duygu duvarlarını aşmıştım. Ruhum
tim. Oldukça uzun bir yürüyüşten sonra yatağa ulaştım ve bu armoniye uymuştu. Trans halinde göklerde uçuyordum.
kendimi üzerine attım. Ama tam Tann'm n tekliği ile birleşmek, onun saflığına eriş­
mek üzereyken lirler birer birer sustular ve görünmeyen kol­
İH. DÜŞLER KRALLIĞI lar beni hızla başka bir yere götürüp, başka bir kapının önü­
ne bıraktılar. Bu kapı da diğeri gibi lekesiz mermerdendi
Gözlerimi kapattığım an, ilahi bir görkeme sahip olan gö­ ama parlak renkli gözlerle süslü değildi.
rüntüler gördüm. Şeffaf, sınırsız bir gölün kıyısındaydım, Bu yeni görüntüyü anlatmadan önce, haşhaş alma işle­
oraya henüz gelmiş gibiydim. Kumsalın biraz ötesinde, Par- minin iki kuralını açıklamak istiyorum:
tenon'a benzeyen bir tapmak vardı. Lekesiz bir beyazlıktay­ Birincisi; herhangi bir fantazi tamamlanmadan, tamamen
dı, kusursuz bir simetrisi vardı. Üçgen şeklindeki alınlık bö­ değişik ortamlarda değişik olaylara atlanılabilmesidir. Bu
lümü bulutlarla sarılmıştı. İlahi bir mimar tarafından yapıl­ geçişlerde duygunun genel karakteri aynı kalır. Cennette
mıştı. Ruhum hayranlıkla kendinden geçmişti. Tapınağın mutlu iken, Nil kıyısında da mutlu olabilirim. Ama aynı or­
kapıları mermer yüzey üzerine yerleştirilmiş elmas şeklin­ tam asla ikinci kez yinelenmez.
de cam gözlerle süslenmişti. Bu gözlerden biri öğle güneşi İkinci kural ise; yoğun bir görüntüler fırtınasından sonra,
gibi altındandı, diğeri zümrütten, bir diğeri de yakuttan ya­ haşhaş yiyicinin bundan sonraki halusinasyonunun sakin,
pılmıştı. Tapmağın yalnızca girişinde bile sonsuza dek hay­ rahatlatıcı ve dinlendirici olmasıdır. Bulutlardan veya uçuru­
ranlık içinde oturuyordum. Sessiz menteşeli kapılar açıldı mun dibinden gelir, oralardaki gölgelik dinlendirici çimenle­
ve içeriye girdim. re uzanır. Bu düzenleme çok zekicedir çünkü aksi halde ruh
Tam anlamıyla tapmağın içinde sayılmazdım çünkü etra­ kendi oksijen fazlasıyla yanabilir.
fımda duvar, tavan, taban gibi hiçbir şey göremiyordum. İkinci halusinasyonum bu kuralları uygular gibi görünü­
Kristal bir derenin kıyısında durdum, su akarken camdan yor. İlk görümdeki o haşmet kaybolmuştu, bu sefer geniş
yapılmış çanlar gibi ses çıkarıyordu. Derenin hafifçe meyilli bir salondaydım. Sanki Washington'daki Senato Salonu’na
olan kıyılan kadife gibi otlar ve yosunlarla kaplıydı. Bu benziyordu burası. Tavam kemerliydi ve girişin karşısında­
zümrüt yeşili çimenlerden dev Lübnan Sedir Ağaçlan yük­ ki duvarın önünde, üzerinde büyük bir koltuk bulunan bir
seliyorlardı. Bu ağaçlann altında, Tann'mn yüce rahipleri paltform yükseliyordu. Salonun çeşitli köşelerinde buna
gibi cübbelere bürünmüş ozanlar dolaşıyorlardı, bembeyaz Benzer koltuklar yerleştirilmişlerdi. Duvarlarda grotesk
sakalları göğüslerine kadar iniyordu ve her birinin elinde freskler vardı ve bu fresklerdeki hayvanlar, kuşlar bir kaley­
dünyada yapılmamış olan lirler vardı. Bazen birisi yolun or­ doskopun şekilleri gibi durmadan biçim değiştiriyorlardı. O
tasında durup bir prelüde başlıyordu. Buna diğerleri de katı­ geniş salondaki koltuklarda, cadıların oturup bir toplantı
lıyor ve ilahi bir müzik yapıyorlar. Böyle bir şeyi tüm yaşa­ yaptıklarını gördüm. Platformda yaşlı bir cadı oturmuştu.
mım boyunca hiç duymamış, hiç görmemiştim. Artık daya­ M or yün örgüden oluşmuş bir yaratıktı! Örgü ilmekleri ku­
namayacaktım. Bu ilahi koronun kanatlan üzerinde öylesine sursuzca yüzünü meydana getiriyordu; ağzı, kaşları, burnu,
380 AKIL HASTALARININ IÇ DÜNYASI İLAÇ VEYA UYUŞTURUCU ETKİSİ ALTINDA Y AŞ ANANLAR 3 81

çenesi sanatçı bir gözie örülmüştü. Aşağıdaki koltuklarda Yaşamım boyunca, büyük bir ustanın kültürüne ve ruhu­
oturanlar da başkanlannın birer kopyasıydılar. Hepsi birden na sahip olmak istemiştim. Ve bu manzara karşısında bu is­
sağa sola, öne arkaya doğru sallanıyorlardı, sanki görünme­ tek son sınırına ulaştı. Ah, DOĞA! Kendisi öyle güçlü, öyle
yen çalgıların çaldıkları duyulmayan bir müziğe uymuşlar­ yetenekli bir sanatçıki! Bir palet dilencisi veya eski ustaların
dı. Hiç konuşmuyorlar ama durmadan örgü örüyorlardı. Ne kalemlerinin uşağı olabilirdim; güzeli anlatabilmek için...
ördüklerine baktım. Hepsi kendileri gibi ihtiyar kadınlar örü­ Mağaramın çıkışı, ufuksuz bir denize açılıyordu. Çev­
yorlardı! Bir tanesi neredeyse bitiriyordu, diğeri hevesle göz remdeki herşey sonsuzdu, hiçbir sınırı yoktu. Tüm atmosfer
çukurunu tamamlamaya çalışıyor, bir başkası da ağız yırt­ altın zerrelerle kaplanmıştı, parıltı ve armoni birbiriyle yan­
macının kenarlarım sağlamlaştırıyordu. şıyorlardı.
Bu işi inanılmaz bir hızla yapıyorlardı; biten yaşlı kadın Maddese] kurallar yoktu, gördüğüm şeyler kendinden ge­
örgüsü hemen canlanıyor, eline şiş ve yün alarak örgüye çirici, vecde getirici, sarhoş ediciydi. Tüm ruhum her köşe­
başlıyordu. "İşte", diye bağırdım, "işte, sonunda sonsuz de­ nin güzelliklerini yudum yudum içiyor, ve durmadan "Ah, ne
vamlılık kavramının anlamım öğrendim!" ve sesimin kimse­ müthiş bir güzellik!" diye söyleniyordu. Bulut-dağlannda
yi şaşırtmadığım ve yaşlı kadın üretiminin benim kabalığı­ dolaşıyor, şimşeklerin depolandığı madenleri geziyor, gök­
ma rağmen devam ettiğini gördüm. Çalışmalara yardım et­ kuşağı nehirlerinde yüzüyor ve cennet vadilerinde yaşıyor­
mek için, dayanılmaz bir istek duydum: tam dört şiş alıp ça­
dum. Her geçtiğim yerde tek bir özellik hiç değişmiyor, hep
lışanlara katılmak üzereydim ki, bir elin beni geriye çektiği­
varoluyordu: Huzur ve barış.
ni ve kapıdan çıkardığını farkettim.
Yavaşça dünyaya geri döndüm. Doğu'nun bahçeleri beni
Bir süre yeni bir şeylerin olmasını bekledim. Beklemem
bekliyordu. Fıskiyeler arasında dansettim, hurilerle beraber.
de boşa çıkmadı. Birden, çok uzakta, karanlığın duvarı üs­
Egzotik kuşlarla taze incirleri paylaştım, palmiyeler arasın­
tünde üç yoğun ışık noktasının durduğunu ve bu ışık kay­
naklarından sihirli ışık ve müzik ışınlarının çıktığını gör­ da ünlü şair Hâfız'la kolkola dolaştım. Köşklerde şerbetimi
düm. Sessizce bu ışıklara doğru çekildiğimi hissettim. içtim. Limon ağaçlarının gölgesinde uyudum. Uyanınca sa­
Yaklaştıkça daha da büyüdüler, ışık ve armoni daha be­ bah olduğunu gördüm —gerçek sabah yani, haşhaş halusi-
lirginleşti ve kısa bir süre sonra durgun bir sudan yükselen nasyonu değil.
üç devasa kemeri açıkça görebildim. Ortadaki kemer en yük­ Hissettiğim ilk duygu, herşeyin normale dönmesinden
sekleriydi, diğer ikisi birbirlerine eşit büyüklükteydiler. Ba­ duyduğum mutluluktu. Son deneyimim, her insanın fiziksel
na sanki çok büyük bir mağaranın girişi gibi göründüler. ve ruhsal açılardan isteyebileceği şeyleri veriyordu ama ya­
Mağara öyle yüksekti ki, tavanları bulutların arasındaydı. tak odamın sade duvarlarını yeğliyordum. Bu yabancılar ara­
Duvarlarından sarkıtlar sarkıyordu. Ortada bir göl vardı ve sında sarayda yaşamaktan sıkılıp eve dönmeye benziyordu.
ben bu göldeki küçük kayıkta uzanıyordum. Kayık beni ya­ Bu düşleri sonsuzluğa dek yaşamış gibiydim ama hepsi
vaş yavaş çıkışa doğru götürüyordu ve buradan geçip dışa­ bir günden az bir sürede olup bitmişti. Hâlâ da içimde uzun
rıya çıktım. bir süre geçmiş gibi bir boşluk var.
382 AK3L HASTALARININ İÇ DÜNYASI

Eski haline dönen güçlerimi sınamak için ayağa kalktım.


Evet, ne vücutca ne de ruhen bir sıkıntım yoktu. Her işlev
normal haline dönmüştü yalnız bir nokta dışında; hafızam
yaşadığım bu büyük maceranın izlerini silememişti. Geçen
gece olanları anımsıyordum ve etrafa rezil olmadığım için IV. BOLUM
de memnundum. Dr. H. deneyimimden hoşnut kalmıştı.
Ah! Keşke ben de...! Hayır, yaşam devam etmeli.

ÜNLÜLERİN ÖYKÜLERİ
I
LEO TOLSTOY

Yaşamım Birden Derde, Nefes Alabiliyor,


Yemek Yiyebiliyor, İçebiliyor ve Uyuyabiliyordum...
Ama İçimde Gerçek Yaşam Yoktu.

Eğer mutlu ve rahat bir yaşımın tam ortasındayken, birdenbire


yaşamayı sürdürmeye bir neden olmadığını, yaşamın anlamsız
olduğunu düşünmeye başladıysanız, bu ne anlama gelebilirdi?
Tolstoy'un "itiraflarım" isimli eserinden alman bıı pasajlar, böyle
bir deneyimi tanımlamakta ve William James'in "Hasta Rııh" diye
isimlendirdiği şeyin bir tablosunu çizmektedir.
İleriki sayfalarda, Tolstoy, aşağıdaki bölümde tanımlanan derin­
liklerden yukarıya çıkışının öyküsünü anlatır ve yeniden doğma
süreci için "depresyonun " gerekli olduğunu önerir.

.... Fakat beş yıl önce tuhaf bir zihin durgunluğu başladı
bende. Bazen şaşkınlık anları yaşıyor, sanki yaşam dur­
muş gibi hissediyorum. Nasıl yaşayacağımı, ne yapacağımı
bilemiyordum. Moralim çok bozuktu. Nasıl olduysa bu hal
geçti ve önceki gibi yaşamayı sürdürdüm. Sonra, bu şaşkın­
lık dönemleri çoğaldı ve gittikçe sıklaştı. Bu dönemleri ya­
şadıkça hep aynı somlar kulaklarımda çınlıyordu: "Neden?"
ve "Sonra ne olacak?"
Önce bu somlar bana boş ve anlamsız geliyordu, ne za­
man istesem cevaplarını kolayca bulabileceğimi ama o za­
man buna pek vaktim olmadığım düşünüyordum. Ama bu
somlar beynimde gittikçe daha sık belirmeye başladılar ve
daha büyük bir ısrarla durmadan cevap bekliyorlardı. Her
gizli kalmış ölümcül hastalıkta olduğu gibi —belirtiler önce
386 AKİL HASTALARININ ÎÇ DÜNYASI ÜNLÜLERİN ÖYKÜLERİ 387
çok hafif ve hastanın önemsiz bulacağı kadar belirsizdiler. IV.
Ama benim durumumda da olduğu gibi, bunlar sık sık yine­
lendikçe sonunda hiç kesintisiz bir acı ve ızdırap kaynağı Yaşamım birden durdu. Nefes alabiliyor, yiyebiliyor, içe­
haline geldiler. Çektiğim acılar artıyor ve ben —veya has­ biliyor ve uyuyabiliyordum. Aslında başka türlü davranmam
ta— bir çare arayacak kadar zaman bulamadan, birdenbire da olanaksızdı; ama içimde gerçek bir yaşam yoktu. Akla
ölümle karşı karşıya olduğumu farkediyoram. yakın bir tek istek; içimde bu isteği gerçekleştirme amacı
îşte bana da aynen böyle oldu. Bunun gelip geçici bir yoktu. Eğer birşeyi isteseydim, bunu gerçekleştirebilsem bi­
akıl rahatsızlığı olmadığım, belirtilerin çok önemli olduğu­ le bir sonuç çıkmayacağını, hâlâ doyuma ulaşamayacağımı
nu ve bu soralara hemen bir cevap bulmam gerektiğini anla­ önceden biliyordum. Bir peri gelse ve her istediğimi yapaca­
dım. Onları cevaplamaya çalıştım. Sorular öyle aptalca, öy­ ğım söylese, ne isteyeceğimi bilmiyordum. Gerçekten hiçbir
le basit ve öyle çocukça görünüyordu ki; ama cevaplamaya isteğim yoktu, gerçeği bilmeyi bile isteyemiyordum; belki de
çalıştıkça gerçekte öyle olmadıklarını, hatta hayatın en de­ gerçeğin ne olduğunu bildiğim için.
rin sorunlarıyla ilgili olduklarım ve aslında benim bir cevap Gerçek şuydu; hayatın benim için bir anlamı yoktu. Her
bulamayacağımı farkettim. yaşanan gün, yaşama atılan her adım, beni uçurumun kena­
Arazimle, oğlumun eğitimiyle, kitap yazmakla uğraşma­ rına biraz daha yaklaştırıyordu; önümde beni bekleyen yıkı­
dan önce, bütün bunları neden yaptığımı bilmem gerekiyor­ mı, felaketi görebiliyordum. Durmak, geri dönmek olanak­
du. Kendi davranışlarımın nedenlerini bilene kadar, hiçbir sızdı; gözlerimi de beni bekleyen acıları, içimin ölmesini
şey yapamam, yaşayamam. O günlerde kafamı çok meşgul görmemek için gözlerimi kapatıyordum. Böylece ben, sağ­
eden, evimin ve arazimin idaresi konusunda detayları düşü­ lıklı ve mutlu bir adam olan ben, artık yaşayamayacağımı,
nürken, aklıma şu soru geldi: "Evet altı bin hissem, üç yüz karşı koyulamaz bir gücün mezara doğru çektiğini hissedi­
atım var —ama sonra ne olacak?" Oldukça şaşkm ve huzur­ yordum. İntihara teşebbüs edeceğimi kastetmiyorum. Beni
suzdum, ne düşüneceğimi bilmiyordum. Başka bir zaman hayattan koparan güç herhangi bir istekten daha kuvvetli ve
da çocuklarımı nasıl okutacağımı düşünürken, kendi kendi­ sağlamdı; normal birinin hayata bağlıhlığı gibi bir histi, yal­
me "Niçin?" diye sordum. İnsanların refahı için ne yapmak nız tabii tam aksi yönde idi.
gerektiğini aklımdan geçirirken de, "Bunun benimle ne ilgisi İntihar etme fikri aklıma, daha önce yaşamımı daha iyi­
var?” diye düşündüm. leştirmeyi düşünmem kadar doğal olarak geldi. Bu fikir öy­
Eserlerimin kazandığı ün aklıma geldiğinde, kendi kendi­ lesine çekiciydi ki, hemen uygulamamak için kendi kendimi
me, "Gogol'dan, Puşkin'den, Shakespeare'den, Moliere'den aldatmam, avutmam gerekmişti. Acele etmek istemiyordum
—diğer bütün yazarlardan— daha ünlü bile olsam, ne ola­ çünkü önce düşüncelerimi bir düzene sokmam lazımdı, an­
cak, ne yaran var?" Bu somya cevap bulamıyordum; böyle cak bundan sonra kendimi öldürebilirdim. Mutluydum, yine
somların hep bir cevap beklemelerine karşın, cevap yoktu, de evdeki ipleri saklamıştım, çalışma odamda kendimi as­
bulamıyordum. ma fikrine kapılmaktan korkuyordum; tüfek taşımaktan da
vazgeçmiştim, çünkü yaşamaktan kurtulmam için çok kolay
388 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÜNLÜLERİN ÖYKÜLERİ 389

bir yoldu tüfekle ateş etmek. Tam olarak ne istediğimi bilmi­ Yaşam bizi zehirlediği sürece yaşamak mümkündür; ye­
yordum, yaşamdan korkuyordum ama yine de ümit ettiğim, niden ayıldığımız, kendimize geldiğimiz zaman da bütün bir
beklediğim bir şeyler vardı. yaşamın bir yanılgı, bir kuruntu olduğunu görürüz! Bu hem
Henüz elli yaşıma varmadan, mutlu bir yaşamdan sonra saçma, hem de zalimce bir şeydir.
içine düştüğüm durum böyleydi. İyi, sevecen ve çok sevdi­ Eski bir Doğu masalı vardır. Vahşi ve öfkeli bir hayva­
ğim bir karım vardı, çocuklarım iyiydi, varlıklıydım, geli­ nın saldırdığı, steplerdeki bir yolcuyu anlatır. Kendini kur­
tarmak için kuru bir kuyuya girer ama kuyunun dibinde, ağzı
rim durmadan artıyordu, arkadaşlarım ve tanıdıklarım beni
onu yutmak için açık bekleyen bir ejderha varmış. Zavallı
seviyor, sayıyorlardı, yabancıların övgülerini duyuyordum
yolcu vahşi hayvandan korktuğu için kuyudan çıkamıyor, ej­
ve ünlü bir kişiydim. Üstelik, zihnim bulanık değildi, aklım
derha yüzünden de inemiyormuş. Bu yüzden kuyunun duva­
sağlıklıydı ve benim yaşımdakiler arasında az görülen bir
rından uzanan yabani bir bitki dalına tutunmuş. Kollan git­
beden ve ruh sağlığına sahiptim; bir köylüyle ekin biçmede
tikçe güçsüzleştiğinden, kısa zamanda karar vermesi gereki­
yarışabilir ve hiç dinlenmeden on saat kafamı kullanarak ça­ yormuş. Ölüm iki tarafta da onu bekliyorken; birden iki fare
lışabilirdim. görmüş, bir beyaz bir siyah iki fare! Ve bunlar yolcunun tu­
Aklî durumumu şöyle özetleyebilirim: yaşamım aptal- tunduğu dalı kemirmeye başlamışlar. Biraz sonra dal kırıla­
caydı, ve kimin yaptığını bilmediğim kötü bir şakadan baş­ cak ve adam da ejderhanın dişlerinin arasına düşecekmiş.
ka bir şey değildi. "Yaradan'Tn varlığını kabul etmememe Yolcu da artık kurtuluş olmadığını, yakında öleceğini anla­
karşın, bana bu kötü şakayı yapanın "o" olduğunu düşün­ mış. Etrafına bakınırken tutunduğu daim yapraklarının üs­
mek oldukça mantıklıydı. İçgüdüsel olarak bu varlığın, ne­ tünde birkaç damla bal olduğunu görmüş. Hemen dilini uza­
rede olursa olsun, beni gözlerken, otuz-kırk yıllık mutlu, ba­ tıp onu yalamış...
şarılı bir yaşamdan sonra, bir aptal gibi öylece dump yaşa­ Ben de aynı şekilde, yaşam dalma tutunmuşum, ölüm
maya değer birşey olmadığını aklıma soktuğunu zannedi­ ejderhasının beklemekte olduğunu biliyorum ve neden böyle
yordum. "Ona çok komik görünüyor olmalıyım... Ama ger­ bir acı çekmek zorunda olduğuma şaşıyorum. Beyaz ve si­
çekten öyle bir varlık var mıydı, yoksa yok muydu?" İki du­ yah fareler yani gündüz ve geçe tutunduğum dalı kemiriyor­
rumda da bana bir yaran yoktu. Bu dummun başıma neden lar. Kaçış yolu olmayan ejderhayı görüyorum; benimki bir
daha önce gelmediğine şaşırıyordum. Bugün-yann hastalık masal değil; canlı, inkar edilemeyen bir gerçek ve bu gerçeği
ve ölüm başıma gelecekti; hem yalnız benim değil, tüm sev­ tüm insanların anlaması gerekir. Ejderha'mn korkusunu giz­
diklerimin başına gelecekti. leyen o mutluluk yanılgısı artık beni aldatamıyor.
Bizlerden geriye yalnızca pis bir koku ve kurtlar kalacak­ Her ne kadar, yaşamın anlamını anlayamayacağımı ve
tı. Bütün davranışlarım, yaptıklarım, başarılarım birgün bu gibi şeyleri düşünmeden yaşamam gerektiğini düşün­
unutulacaktı ve ben yok olacaktım. Öyleyse neden birşey- sem de, artık bunu sürdüremeyeceğim. Geçen her gün ve ge­
lerle uğraşmak gerekiyor? İnsanlar bunu bile bile nasıl yaşa­ ce beni ölüme biraz daha yaklaştırıyor. Bundan başka bir­
yabiliyorlar? şey düşünemiyomm — gerçek olan tek şey bu, geri kalan
390 AKIL HASTALARININ ÎÇ DÜNYASI ÜNLÜLERİN ÖYKÜLERİ 391

herşey yalnızca yalandan ibarettir. Beni acımasız gerçekten bir adamın paniğe kapılıp sağa sola koşuşturması gibi, her
biraz olsun uzaklaştıran o iki damla bal da benim aileme ve adımımın beni kurtuluştan uzaklaştırdığını bile bile yine de
yazdıklarıma karşı duyduğum sevgi idi ve bunlar da yeterin­ ileri geri dolaşıp, koşup, çırpmıyorum.
ce tatlı değildi artık. Kendimi öldürmeye hazırdım. Beni bekleyen şeyden
"Ailem" diye düşündüm; "ama ailem de yani karım ve korkuyordum; ve bu korkunun durumumdan daha müthiş ol­
çocuklarım da insan ve onlar da benim gibi ölüme mahkum­ duğunu biliyordum ama sonu sabırla bekleyemiyordum.
lar. Ya bir yalanı yaşayacaklar ya da o müthiş gerçeği göre­ Karanlığın dehşeti dayanılamayacak kadar büyüktü ve
cekler. Neden yaşamaları gerekiyor? Onları neden seveyim, ben kendimi bu dehşetten bir ip veya tüfekle kurtarmak isti­
ilgileneyim, yetiştirmeye çalışayım veya koruyayım? Onla­ yordum.
rı da benim içimi dolduran ümitsizliği tatmaları için mi, yok­ İşte bu his beni intiharı düşünmeye yöneltti.
sa birer ahmak olarak ömürlerini doldurmaları için mi? On­
ların çok sevdiğim için gerçeği saklayamam — bu bilgiyle
attıkları her adım da onları o gerçeğe götürecek ve o gerçek
de ölümdü."
Ya sanat, ya edebiyat? Başarılarımın etkisi altında uzun
süre kendimi, bunların çalışmaya değer olduğuna, ölümün
bile yazılarımı yok edemiyeceğine inandırmıştım. Ama bu­
nun da bir yanılgı olduğunu kısa zamanda anladım. Sanatın
yaşamı süsleyen, çekiciliğini artıran birşey olduğunu açıkça
gördüm. İşte, benim için çekiciliğini kaybeden yaşamda gü­
zel, cazip birşeyler olduğunu nasıl yazabilirdim?
Yaşamın bir anlamı olduğunu düşündüğüm zamanlar,
bu keyif bana sanat, şiir yoluyla yansıyordu. Sanat aynasına
bakmak hoşuma gidiyordu. Ama yaşamın anlamını araştır­
maya başlayınca ayna gereksiz ve acı verici bir hal aldı. Ay­
nadan aptal ve ümitsiz bir adam bana bakıyordu.
Yaşamın bir anlamı olduğunu düşündüğüm zamanlar ca­
mın üzerindeki ışık oyunları, yaşamın komik, trajik, doku­
naklı ve güzel yanlarını gösteriyor, beni rahatlatıyordu. Ama
yaşamın hiçbir anlamı olmadığını anlayınca bu ışık oyun­
ları bile hoşuma gitmiyordu. Bal damlalarından tad almıyor­
dum, fareler de tutunduğum dalı kemiriyorlardı. Yine de öy­
lece kıpırdamadan duramazdım. Ormanda kaybolmuş olan
ÜNLÜLERİN ÖYKÜLERİ 393

renç olduğumu, nasıl lekeli ve yaralarla dolu olduğumu sey­


rettirdin. Ve ben kendimi seyrettim ve iğrendim; kendimden
nasıl kaçabileceğimi bilmiyorum. Ve gözlerimi o iğrenç gö­
ST. AUGUSTINE rüntüden başka bir yere çevirmeye çalıştığımda, Sen beni
kendi gözlerimin önüne fırlatıyordun, günahlarımı keşfet­
A K IL İRADEYİ YÖNETİY OR VE YİNE DE mem ve kendimden nefret etmem için. Bunu zaten biliyor­
KENDİNE RAĞMEN İTAAT ETMİYOR. dum, ama bilmiyormuş gibi davranıyordum — gözümü ka­
BU CANAVAR NEREDEN GELDİ? patıp, unutuyordum.
VE NİÇİN VAROLDU? Ama şimdi, kendilerini tümüyle Sana teslim edip iyileş­
meyi umanları duydukça, kendimi onlarla karşılaştırıp daha
Augustine, meşhur kitabı "İtiraflarım"da bizleri doğrudan nevroz­ çok tiksiniyorum. Ondokuz yaşımdan bu yana geçen pek
ların gerçek sorunlarına ve belki de varoluşun esas sorununa, gö­ çok (belki 12-13) yıl içinde, Çiçero'nun "Hortensius"unu
türmektedir. Bir insan için istemediği birşeyi yapması, veya istedi­ okurken zeka ve akıl için büyük bir arzu duymuştum ve hâlâ
ği şeyi yapamaması ne anlama gelebilir? Augustine'in cevabı
yalnızca dünyevî mutluluğu reddetmeyi ve kendimi arayışla­
şöyledir: "İstemek tek birşey değildir, kendi içinde bölünmüştür
ra, senin yoluna adamayı geciktiriyordum. Fakat ben, zavallı
ve bu bölünme onun doğasında vardır. Bir bütün olsaydı, bir şe­
yin olmasını yönetmezdi, çünkü zaten olmuş olurdu." genç adam, senin iffetine ve temizliğine sığınarak yalvardım
Bu parça insanın isteklerinin verdiği acıları ve karar verme, iki­ ve şöyle dua ettim; "bana da Senin iffetini ve nefsine haki­
lem içindeki benliğin entegrasyonu için geçilen süreçleri tanımla­ miyetini ver, ama henüz şimdi değil"
maktadır. Bu, doğrudan psikiyatri kavramlarına ve kişilik bölün­ Çünkü beni hemen işitip, isteğimi hemen yapacağından;
mesi ve çift-zihinlilik konularına dayanmaktadır; ve bunlar da psi­ beni şehvet hastalığından (bunun yokolmasmdan çok, tat­
kopatolojinin anlaşılabilmesi için çok önemlidir. min edilmesini istiyordum) kurtaracağından korkuyordum.
Ve çeşitli günahkâr, batıl inançların çarpık, sapık yolla­
rında dolaştım. Bu yolları, dini anlamda aramıyordum, kötü
BÖLÜM V II niyetliydim.
Ve günden güne dünyevi beklentileri reddetmeyi geçiktir-
OTUZİKİ YILDIR YAŞADIĞI HALDE diğimi düşünüyordum. Nereye yöneleceğimi bilmediğim
HÂLÂ GERÇEĞİ BULAMADIĞI İÇİN, için Seni izledim. Ve şimdi, kendimle çıplak, yalın bir şekil­
ACZİNE ÜZÜLM EK TEDİR de yüzleştiğim gün geldi, bilincim benden hesap soruyor.
"Neredesin, ey dilim? Sen kesin olmayan bir gerçek için iş
Pontitianus'un öyküsü böyleydi. ama, sen Yüce Efendim, görmeyeceğini söylüyordun. Şimdi herşey kesinleşti, ama
o konuşurken, beni kendime doğru döndürdün, beni arkam­ bir yük seni eziyor hala; halbuki gerçeği yıllarca aramamış
dan yakaladın, kendimi incelemeye zorladın; ve Sen beni be­ olan, bu konuda düşünmemiş olan pek çok kişi bu yükü hiç
nimle yüzyüze bıraktın. Ne aptal olduğumu, hastalıklı ve iğ­ sırtlamamışlar ve kurtuluşa doğru ucup gitmişlerdir." Böy-
394 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÜNLÜLERİN ÖYKÜLERİ 395

lece, içimde bir utanç taşıyordum. Pontitianus öyküsünü bi­ Senin emrine ve sözleşmemize uymadığım için kendimi af­
tirince, gitti. Ve kendime, içimden geçenleri söylemedim. fetmiyordum. O, Efendim, kemiklerim bile uymam için ağlı­
Ruhum benimle gelmiyordu, Sizin ardınızdan gitmek isti­ yorlar, seni övmeleri göklere yükseliyor. Ve senin buyruğun
yordu! Yine de geri çekildi ve isteğini yerine getirmedi. Tüm altına, gemilerle veya arabalarla veya yaya girilmiyor; tek
tartışmaları tükenmiş ve şaşkınlaşm alardı. Geride yalnız­ yol bunu kararlı bir şekilde istemek, şu veya bu şekilde ka­
ca sessiz bir titreme vardı, ve yavaş yavaş gücünü yitirip çamak yapmamaktır.
yokolmaktan, hatta ölmekten korkuyordu. Sonunda, kararsızlığıma olan öfkemle çeşitli vücut hare­
ketleri yapmaya başladım. Bu hareketleri sakatlar, güçsüz­
BÖLÜM VIII ler, hastalar yapamazdı. Bu hareketleri istediğim için yapı­
yordum, ama istediğim halde yapmayabilirdim, eğer vücu­
ALYPIUS İLE YAPILAN KONUŞMANIN dumda yeterince güç olmasaydı... Demek ki istek sahibi ol­
SONA ERMESİ ÜZERİNE BAHÇEYE DÖNER, mak güç sahibi olma anlamına gelmiyordu. İstemek, yapmak
ARKADAŞI ONU İZLER. demektir ama yine de yalnızca istemekle birşey yapılamaya­
bilir; vücut ruhun en küçük bir isteği veya aklın bir emri üze­
İç dünyamdaki çekişmelerin, tartışmaların ortasınday­ rine harekete geçer veya istemezseniz hiçbir şey yapmaz. İs­
ken, kalbimde ruhuma karşı çıktım, Alypius yakalayıp ba­ teklere uymak, istekler yönünde davranmak, isteklerin en bü­
ğırdım; "Bize neler oluyor? Nedir bu? Ne duruyorsunuz? yüğüdür.
Bilgisiz genç sıçradı ve biz bilgimizle, istekli yüreğimizle
etimizle kemiğimizle, tüm gövdemizle çamurlarda yuvarlan­ BÖLÜM IX
dığımızı gördük. Bizden öncekileri izlemekten utanç duyu­
yor muyuz, yoksa izlemediğimiz için utanç duymuyor mu­ AKLIN AKLI YÖNETTİĞİ,
yuz?" Bu çeşit sözcükleri dile getirdim, sonra ona bakınca AMA KESİNLİKLE İSTEMEDİĞİ ŞEY
şaşkınlıktan dili tutulmuş gibi öylece durduğunu gördüm.
Normal bir sesle konuşmamıştım, kaşım, yanaklarım, göz­ Bu canavar nereden çıktı böyle? Ve neden? Senin merha­
lerim, bakışım duygularımı sözcüklerden daha iyi anlatıyor­ metine sığmıyorum ve insanların cezalardan kaçtıkları, ade-
du. moğlunun en yoğun tövbelerini sundukları yüce varlık olan
Evimize ait küçük bir bahçe vardı, evsahibi burayı kul­ Sana yalvarıyorum. Akıl vücudu yönetiyor ve vücut hemen
lanmıyordu. Göğsümdeki fırtına beni oraya sürükledi, orada itaat ediyor ama akıl akıla emir verince, kendi kendine karşı
hiç kimse — Senden başka hiç kimse— kendi kendimle gi­ direniyor. Akıl ele emrediyor ve el hemen söz dinliyor, yine
riştiğim ateşli mücadeleyi engelleyemezdi; bahçeye gittim, de akıl akıldır, el ise vücuda aittir. Akıl isteği yönlendirir
Alypius beni izledi. Varlığı yalnızlığımı bozmuyordu; zaten ama bazen de itaat etmeyebilir. Bu canavar nereden çıktı
beni bu denli üzgünken terkedemezdi. Evden olduğunca böyle ve neden? Tekrar ediyomm, kendisine istemesi için
uzakta bir köşede oturduk. Ruhum sakin, huzurlu değildi, emir verir ve eğer istemezse emiri de vermeyebilir yine de
396 AKIL HASTALARININ IÇ DÜNYASI ÜNLÜLERİN ÖYKÜLERİ 397

emredilen yapılır. Ama kesinlikle istemeyince, bu yüzden voluş benim isteğime karşı birşeydi, ama öbür akıldan ses
kesinlikle emir de verilmemiştir. gelmiyordu ama kendi cezalandırma sistemim vardı; hiç de­
Bir isteğin varolması, isteğe bağlı olduğu için, tam olarak ğilse Adem'in oğlu olduğumdan cezalanmam gerekiyor.
emir vermez. Çünkü tam ve kesin olarak emir vermiş olsay­ Çelişkili istekler olduğu gibi, zıt karakterler, doğalar ola­
dı, emire bile gerek kalmazdı, zaten o iş olmuş olurdu.
bildiğinden yalnızca iki çeşit istek, iki çeşit tabiat değil pek
Kısmen isteyip kısmen isteksiz olmak hali, aklın güçsüz­
çok varyasyonlar görülebilir. Birisi tiyatroya mı yoksa başka
lüğü yüzündendir; gerçeklerle canlanan, gelenekler ve alış­
bir yere gitmeyi mi düşünüyor ve karar veremiyorsa, hemen
kanlıklar yüzünden ezilen bastırılan aklın zayıflıklarmdan-
şöyle bağırırlar, "Bak, işte iki tabiat var, iyi ve kötü, seni bir
dır.
o yana bir bu yana çekiyorlar, işte kararsızlığın bu yüzden
Ve böylece, biri tam olmadığı için iki türlü istek oluyor;
birinin ihtiyaçları öbürünü besliyor. ortaya çıkıyor. Ama bence ikisi de kötüdür — hem oraya
hem de tiyatroya çekiştiren güçler kötüdürler. Varsayalım ki
BÖLÜM X içimizden bir kişi düşünmeye başlıyor, tiyatroya mı yoksa
kiliseye mi gitsem diye. Her iki seçenekte de aynı kararsızlı­
MANİCHAEN'LERİN İKİ ÇEŞİT AKIL ğı yaşıyordur herhalde. Her durumda, birbiriyle çelişki için­
(İYİ ve KÖTÜ) OLDUĞU KONUSUNDAK İ de olan çeşitli istekler arasında bir o yana, bir bu yana gidip
GÖRÜŞÜNÜ ÇÜRÜTÜR gelen bir ruh vardır.
Artık, aynı adamın iki çelişkili isteği olduğunu farkeden-
Bizi yöneten iki isteğin olduğunu farkedip bunları iyi ve ler, iki karşıt zihin, iki karşıt şey, iki karşıt prensip olduğu­
kötü olarak nitelendirenler, huzurunuzda yok olsunlar Yüce nu söylemesinler. Çünkü Sen, Ey Yüce Tanrı, bunun aksini
Efendim! Gerçekte o kişiler kötüdürler, böyle şeytanca fi­ ispat ediyorsun. İki istek de kötüyse, örneğin birini bıçakla
kirlere sahip olup böyle düşündükleri için ve ancak şöyle di­ mı yoksa zehirle mi öldürmeyi düşünüyorsanız; veya şunun
yecekler, "Sizler bir zamanlar karanlıktaydınız ama şimdi mu yoksa öbürünün mü malını iç etmeyi; veya sirke mi yok­
Efendimiz'in ışığı ile aydınlandınız." Ama onlar, kendileri sa tiyatroya mı gitmeyi; yoksa bir başkasının evini mi soy­
ışık olmak isterler, "Efendimizin ışığını" kabul etmezler, mayı düşünüyorsanız — bütün bunlar aynı zaman dilimi
Sizden gittikçe daha uzaklaştıkları için, "Gerçek Aydınlık­ içinde oluyor ve hepsini yapmayı da istiyorsanız— Yüce
tan, dünyaya gelen her insanı aydınlatan gerçek ışıktan" Tanrı sizi denetlemektedir. Bu bütün isteklerin iyi olduğu
uzaklaşmış olurlar. hallerde de geçerlidir, ama şu unutulmamalıdır ki, yüceler­
Söylediklerinize dikkat edin, utançla kızarın, O'na yakla­ den gelen sonsuz keyif ve zevkler dururken, geçici dünyevî
şın ve "aydınlanın", o zaman yüzleriniz "utançla kızarmaz". zevkler bize daha çekici gelmektedir. Gerçek açıdan birinci
Ben şu anda Tanrı'ma, Efendime hizmet ediyorum — bunu sınıf zevkler yeğlenmelidir ama alışkanlıklar yüzünden dün­
isteyen bendim, istemeyen de bendim. Bu yüzden kendimle yevî zevklere yönelinir.
mücadele ediyorum ve kendi kendimi mahvettim. Bu mah-
398 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÜNLÜLERİN ÖYKÜLERİ 399

BÖLÜM XI yapabildiklerini yapamaz mısın? Onların Tanrıları bana on­


ları verdi. Sen neden kendi gücüne dayanıyorsun? Kendini
RUH BEDENLE NASIL MÜCADELE ETTİ Ona ver, korkma. O seni bırakmaz, düşmezsin; korkmadan
kendini ona bırak. O seni alacak ve iyileştirecek." Ve ben
Bu yüzden hastaydım, yıpranmıştım; durmadan kendimi utançla kızardım. Ve o yeniden konuştu: "Kulağını, dünya­
suçluyor, zincirlerimin arasında çırpmıyor, kendimi oradan dan gelen kirli seslere kapalı tut. Sana hoş şeyler söylerler
oraya çarpıyordum, zincirler kırılana ya da gevşeyene dek. ama bunlar Tanrı’nın, Efendi’nin kanunları kadar hoş değil­
Ve Sen, Ey Efendim, korku ve utanç kamçılarını iki misline lerdir."
çıkartarak merhametinle beni eziyorsun, içimden, "İşte şim­
di ne olacaksa olsun" diye tekrarlıyorum. Ve konuştukça bir BÖLÜM XII
karara ulaşabildim. Eski halime düşmedim, sıkıca tutundum
ve bir nefes aldım. Yeniden denedim, ama ulaşamadım, TANRIYA DUA ETTİKTEN SONRA,
ölümle yaşam arasında asılı kaldım. Ve yeni bir insan olma­ SEL GİBİ GÖZYAŞI DÖKER, VE BİR SESİN
ya karar verdiğim şu anda o gittikçe daha yaklaşıyor, ama UYARMASIYLA KİTABI AÇAR, (ROM. XIII, 13)
bana ne çarptı ne yere devirdi, sadece beni ortada asılı bı­ TEKİ SÖZLERİ OKUR,
raktı. BÖYLECE TÜM RUHU DEĞİŞİR,
Eski sevgililer beni hâlâ sihirlemeye çalışıyorlar, elbise­ İLAHİ LÜTFÜ ARKADAŞINA VE ANNESİNE
lerimi çekiştirip, yavaşça fısıldıyorlardı, "Bizden ayrılıyor AÇIKLAR
musun? Artık bizimle beraber olmayacak mısın? Artık bu
gibi şeyler sana yasak mı?" Ey Tanrım, "bu gibi şeyler'den Ruhumun en gizemli derinliklerinden bir yansıma, tüm
neyi kastetmişlerdi? Merhametinle, kulunu, hizmetkârını bu acılarımı ortaya çıkarınca büyük bir fırtına koptu ve bunu
çağrılardan kom! Ne utanç bu! Evet, kendimi silkinerek on­ çılgınca bir gözyaşı seli takip etti. Alypius'tan uzaklaştım
lardan kurtarmakta geç kaldım; içimden bir ses bana, "onlar-
çünkü ağlamak için yalnız kalmak daha uygundur.
sız yaşayabileceğini sanıyor musun?" diye sesleniyor.
O, daha önce oturmakta olduğumuz yerde kaldı, şaşkın
Ama şimdi bu ses çok zayıf geliyordu; çünkü yüzümü
bir halde bekliyordu. Bir incir ağacının altına kendimi attım,
döndürdüğüm ve gitmek için arzuyla titrediğim o yerde,
gözyaşlarımı serbestçe akıttım, sana kabul edeceğin bir
"Nefse Hakimiyet" bana görünüyor, gülümsüyor, o kutsal el­
lerini bana uzatarak şüphelenmeme gerek olmadığını, beni adak gibi yaşlarımı sundum. Belki sözcüklerle değildi ama
kucaklamaya hazır olduğunu söylüyor. gözyaşlanmla Sana şöyle diyordum — "Ama Sen, Ey Efen­
Orada pek çok gençler, genç kızlar, her yaştan insanlar dim, bu ne kadar sürecek?" "Sen sonsuza dek kızgın mı kala­
ve "Nefse Hakimiyet" vardı. O, Senden Ey Efendim, koca­ caksın? Eski günahlarımızı hatırlama artık". "Daha ne kadar
sından doğmuş olan neşe ve güzellik çocuklarına sahipti. sürecek? Yarın mı? Neden şimdi değil? Neden şu an pisli­
Bana gülümseyerek sanki şöyle diyordu, "Sen bu gençlerin ğim, günahlarım sona ermesin?"
400 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI

Bunları söyleyip acı acı ağlıyordum ki, yan evden bir ço­
cuğun şarkı söylediğini duydum: "Al ve oku; al ve oku".
Bunların bir şarkı sözü olup olmadığım düşündüm. Göz-
yaşlarımı sildim, ayağa kalktım ve bu sözleri bir emir olarak VASLAV NUINSKY
yorumladım. Cennetten gelen, kitabı açıp ilk bölümü oku­
mamı söyleyen bir emir. Antony'nin İncil okunurken gelip, DOKTORLAR HASTALIĞIMI ANLAMIYORLAR
okunan bölümün kendine hitap ettiğini anladığını hatırlat­
tım. İncil’de şu bölüm okunuyordu: "Elinde ne varsa sat, fa­ Büyük bale dansçısı Nijinky, bu yazıyı, yaşamının geri kalan bö­
lümünü geçirdiği bir akıl hastanesine yatırılmadan kısa bir süre
kirlere ver ve sen cennette gerçek hâzineye kavuşacaksın; ve
önce yazmıştır. Bunu okurken, deliliğin içinde gizli olan bazı de­
gel ve beni izle." ğerleri bulup çıkarma sorunuyla karşılaşıyoruz. Yani ,deliliğin
Hemen Alypius'un oturduğu yere gittim, orada okumakta bir yönünü ortaya çıkarma sorununu kastediyoruz. Nijinsky'nin
olduğum İncil'i bırakmıştım. Kitabı aldım, açtım ve gözü­ yazdıklarının önemli olduğunu, bu "Günlüğün" dikkat çeken ede­
mün iliştiği ilk bölümü okudum. — "Gürültü yapmadan ve biyat çalışmaları arasında kabul edilmesinden anlıyoruz.
Nijinsky'nin yazıları, tabii ki çok açık değildi ve bazı kavramların
sarhoş olmadan, kavga etmeden ve kıskanmadan, kendinizi
kendilerine has anlamı vardı. Fakat "Günlük" bu anlamlan büyük
İsa Efendinize verin, ve etinize ve onun şehvetine hizmet et­ çapta açıklıyordu. Örneğin, Nijinsky "Ben akıl yürüterek sonuçla­
meyin." Daha fazla okumama gerek yoktu ve cümle biter bit­ ra ulaşan bir filo zo f değilim; hisseden bir filozofum", derken, his­
mez içime bir ışık doldu, bütün şüphelerim yok oldu. sederek nasıl felsefe yapılabileceğini anlamayı okuyucuya bırak­
Bundan sonra, kitabı kapattım, sükûnetle olanları Alypi- maktadır. Bu ifadeyi alışılmamış olduğu için gözardı etmek veya
rahatsız bir beyinin ürünü olarak düşünmek mümkündür —ve bu
us'a anlattım. Ne okuduğumu görmek istedi. Gösterdim, be­
bölümleri okurken bu noktaları hiç aklımızdan çıkarmamalıyız.
nim okuduğum bölümden daha ilerilerini de okudu; ben bu­ Ama yazılanları yalnızca bir psikoz kaynağı olarak görmek gerçek
ralarda ne yazdığını bilmiyordum. Şöyle yazıyordu; "İmanı anlamını kavrayamamak tehlikesini ortaya çıkarar. Okuyucular,
zayıf olanı, kabul et", bunu kendisine uyguladı. Bu uyarı ve neyin anlamlı, neyin anlamsız olduğuna kendileri karar vermek
öğütle daha güçlenmişti ve karakterine çok uyan bir kararlı­ durumundadırlar.
lık ve iyi niyetle, duraksamadan bana katıldı. Böylece anne­
me gittik. Ona herşeyi açıkladık — çok sevindi, Sana şükür­
ler etti, "istediğimizden veya düşündüğümüzden çok fazlası­ Herkes, Nijinsky delirmiş diyecek. Umurumda değil,
nı veren "sana" minnet duydu. Devamlı, benim için ettiği zaten evde de hep bir deli gibi davranıyordum. Herkes böy­
dualardan çok daha fazlasını vermiştin. Beni, Sana döndür­ le düşünecek ama beni bir tımarhaneye yatırmayacaklar;
müştün, öyle ki ne bir zevce ne de dünya nimetleri aramaya­ çünkü çok iyi dans ediyorum ve isteyen herkese para veri­
caktım. Ye Sen onu üzüntüden kurtarıp sevince boğmuştun, yorum. İnsanlar bu garip ihtiyarı seviyorlar ve beni rahat
istediğinden daha büyük bir mutluluğa; özlemini çektiği to­ bırakacaklar, "deli palyaço" deyip geçecekler. Ben kaçıkla­
runların vereceğinden daha aziz bir keyif ve zevke ulaştır­ rı severim, onlarla nasıl konuşulacağını bilirim. Erkek kar­
m ıştın. deşim de akıl hastanesindeydi.
402 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÜNLÜLERİN ÖYKÜLERİ 403

Onu severdim ve o da beni anlardı. Oradaki arkadaşları Karım beni çoğunlukla anlamaz, veya daha doğrusu hisset­
da beni seviyorlardı. O sıralarda onsekiz yaşındaydım. Ka­ mez. Tolstoy'un karısının hissetme yeteneği, duyguları
çıkların yaşantılarını biliyordum ve bir akıl hastasının psi­ yoktu. Tolstoy'un tüm parasım kaybettiğini hiç unutamı-
kolojisinin anlıyordum. Onlara hiç ters düşmedim, zaten yordu. Ben karıma para vermek istiyorum. Karımı ve
onlar yalnızca benim gibi delilerdi. Kyra'yı dünyada herkesten çok seviyorum; elim yoruldu.
Shakespeare'in Hamlet'ini hiç sevmem, hep akıl yürüte­
***
rek sonuçlara varmaya çalışır. Ben akıl yürüterek sonuçla­
ra ulaşan bir filozof değilim—hisseden bir filozofum. İnce­
Yaşam cinsellik değildir—Tanrı da değildir, Tanrı bir den inceye düşünülen şeyleri yazmaktan hoşlanmam. Sha-
adamdır; bir kadım tohumlar, o kadına çocuklar verir. Ben kespeare'i, tiyatroyu sevdiği için beğeniyorum. O, tiyatroyu
yirmidokuz yaşındayım. Karımı ruhen çok seviyorum; anlıyor, ben de "canlı tiyatroyu" anlıyorum. Ben yapay de­
özellikle çocuk doğurduğu için değil. Tanrı isterse çocukla­ ğilim; yaşamın kendisiyim. Tiyatro yaşam değil. Tiyat-
rım da olur. Kyra akıllı bir kız. Onun zeki olmasını iste­ ro'nun kurallarını biliyorum. O bir alışkanlık haline gelir.
mem. Zekâsını geliştirmesini engelleyeceğim. Basit insan­ Yaşam böyle değildir. Dikdörtgen sahneli tiyotroları sev­
ları severim ama tabii budalaları sevmem; çünkü onlarda
mem. Yuvarlak sahnelerden hoşlanırım. Bir göz gibi yu­
duygu ve his de yoktur. Zekâ insanların gelişmesini durdu­
varlak olan bir tiyatro yaptıracağım. Aynaya dikkatle, ya­
rur. Tanrı'yı hissediyorum, Tanrı da beni.
kından bakmayı severim; ve yalnızca alnımda tek bir göz
Hatalarımı düzeltmek istiyorum ama buna başarabile­
ceğimden emin değilim. Hiç birşey için söz vermemin ge­ görürüm. Sık sık bir göz resmi çizerim. Polemikten hoşlan­
mam bu yüzden millet kitabım hakkında istediğini söyleye­
rekmediğini söyleyerek, doktoran gözleri yaşlarla dolmuş­
tu, karımın üzülmemesi, kaygılanmaması için elimden ge­ bilir, ben susacağım. Sessiz kalmanın konuşmaktan iyi ol­
len herşeyi yapacağımı biliyordu. Ona, karımın annesinin duğu kararını verdim. Diaghilev bana susmamı söyledi. O
gelmesini, benim istediğimi söylemiştim. Karımın kork­ akıllıdır. Onun uşağı Vasili her zaman, "Diaghilev'in tek
masını istemediğimden, kayınvalidemin bizimle beraber kuruşu bile yoktur ama zekası bir servete değer", demiştir.
oturmasının uygun olacağım düşünmüştüm. Ben de "tek kuruşum bile yok ama aklım var", diyorum.
Müttefik kuvvetlerden korkum yoktu, bütün paramızı Aklımın, duygu üreten bir merkez olduğunu düşünüyorum.
alsalar bile umurumda değildi, ama ailemin parasını alma­ Ben çok duygusalım. Önceleri, mutluluğun paraya bağlı ol­
larını, karımın sıkıntı çekmesini istemiyordum. Ona, pek duğunu düşünen bir aptaldım — şimdi artık öyle düşün­
az olan herşeyimi vermiştim, rahat bir yaşam sürmesini müyorum. Pek çok insan paraya önem verir, ben yalnızca
sağlamaya çalışmıştım. Yaşamdan korkmuyordum, bu plânlarımı uygulayabilmek biraz paraya ihtiyaç duyuyo­
nedenle paraya ihtiyacım yoktu. Ben ölürsem karım çok rum. Hepimizin plan ve amaçları vardır ve bunları gerçek­
ağlar. Onun iyiliği için, kısa zamanda unutmasını isterdim. leştirebilmek için para kazanırız ama soranlarımız farklı­
404 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI
ÜNLÜLERİN ÖYKÜLERİ 405
dır. Ben İsa düşmanlarının değil, Tanrı'nın bir sorunuyum.
yorlar. Davranışlarım ı hoş karşılam adıklarını biliyorum
Ben İsa düşmanı değilim. Ben insanlara yardım edeceğim.
ama Tanrı'nın istediği şekilde davranmaya devam edece­
Geneva'ya gidip biraz dinleneceğim. Doktor böyle yap­
ğim. Herhangi bir sorun çıkacağından korkmuyorum. Her­
mamı söylüyor. Bu aralar, karım çok sinirli ve gergin oldu­
kesten bana yardım etmelerini isteyeceğim ve örneğin şöy­
ğu için, yorgun olduğumu düşünüyor. Halbuki yorgun de­
le derlerse korkmayacağım: "Karın, ona işkence ettiğin
ğilim ve evde kalacağım. İsterse karım yalnız gidebilir. Bi­
için delirdi, bu yüzden ömür boyu hapis yatacaksın". Hap­
raz parası var. Benim bir kuruşum yok. Param yok derken
sedilmekten de korkmuyorum, ama ömür boyu yatacaksam
palavra atmıyorum. Param olmasının isterim ve karıma ve­
orada öleceğim. Karıma bir kötülük gelmesini istemiyo­
ya yoksullara vermek için kazanmam gerekiyor. Bazıları,
rum, ona zarar veremeyecek kadar çok seviyorum, insanlar­
Nijinsky İsa olduğunu sanıyor diyecekler. Kendimi İsa gibi
dan saklanmayı seviyorum; yalnız yaşamaya alıştım.
görmüyorum — Onun yaptıklarına hayranım. Bana saldırıl-
Maupassant, yalnız kalmaktan çok korkardı. Monte
masmdan korkmuyorum. Gereken herşeyi söylerim ben.
Cristo Kontu, intikam planları hazırlamak için yalnız kal­
Sık sık sokağa çıkardım. Karımı aldattım, o kadar çok
mak isterdi. Maupassant, yalnızlığı sevmezdi, insanları se­
tohumum vardı ki bunları harcamam gerekiyordu. Tabii ki
verdi. Ben yalnızlıktan korkarım ama yakınmayacağım;
bunları bir sürtükle ziyan etmedim. Onları yatağa boşalt­
Tanrı beni seviyor, o halde yalnız sayılmam. Tanrı insandır
tım, zührevi hastalıklara karşı kendimi korumam lazımdı.
ve planlarına karışılmasından hoşlanmaz. Ben ona karış­
Şehvet düşkünü değilim, bu yüzden bir daha karımı aldat­
mam, tam tersine ona yardım ederim. O beni bırakırsa ölü­
mayacağım. Tohumumu başka bir çocuk için saklayaca­
rüm. istemediğim halde diğer insanlar gibi yaşayacağım,
ğım, — bir gün bir oğlum olacağını umuyorum. Karımı se­
sırf beni anlamaları için. Ben Tann'nın silahıyım, onun
viyorum. Ona kötü birşey olmasını istemem. O çok duygu­ adamıyım. Tanrı'nın yarattıklarını severim. Ben bir dilenci
saldır. Benim herşeyi, onu korkutmak için kasten yaptığı­
değilim; zengin birisi bana verirse para alırım. Zenginleri
mı zannediyor. Yaptığım herşey onun iyiliği ve mutluluğu
severim, onların çok paraları var ve bende hiç yok. Ama
içindir. O et yer — bu yüzden ^ok sinirlidir— , önemli olan paramın olmadığını herkes duyarsa benden korkarlar ve
iyi bir yaşam sürmektir. Karım, düzenli bir yaşam sürme­
kaçarlar. Bu yüzden hep zengin olmak istemişimdir.
nin iyi bir şey olduğunu bilir ama böyle bir yaşamın, Bir at kiralayıp, beni eve götürmesini isteyeceğim. Ka­
"Tanrı'nın sözlerini dinleyip— Ona itaat etmek— demek rım parasını ödeyecek. Eğer o ödemezse, ben bir yolunu
olduğunun farkında değil. İnsanlar Tanrı'yı anlamıyorlar
bulup öderim. Karımın beni sevmesini istiyorum ve karak­
ve "itaat edilmesi gereken bu Tanrı kimdir" diye kendileri­ terini bu yönde geliştirmek için elimden geleni yapıyorum.
ne soruyorlar. Ben, Tanrı'yı ve Onun istediği şeyleri bili­ Zekâsı oldukça gelişmiştir ama duygulan için aynı şeyi
yorum. Ben Tanrı'yı seviyorum.
söyleyemem. Zekâsını yok etmek isterdim, böylece diğer
Ne konuda yazacağımı bilmiyorum ;çünkü birdenbire yönleri de gelişirdi. İnsanlar, zeka olmadan bir kişinin ya
aklıma doktorlar ve karım geldi — yan odada hâlâ konuşu­ deli ya da budala olacağını düşünürler. Bir deli, aklını kul­
406 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÜNLÜLERİN ÖYKÜLERİ 407

lanarak sonuçlara varamayan bir insandır. Bir manN/a^ ne Doktorlar akıllıca konuşurlar, karım da öyle. Onlardan
yaptığının farkında bile değildir. Ben iyi ve kötü hareketle­ korkuyorum. Benim hislerimi anlamalarını istiyorum.
rimin farkındayım. Mantığı ve aklı olan bir insanım*. Tols­ "Üzüldüğünü biliyorum. Karm senin yüzünden acı çeki­
toy'un kitabında akıl ve mantık konusunda pek çok ş ey an­ yor." Ölmek istemiyorum bu yüzden her yola başvururum.
latılıyor. Bu kitabı okudum ve bu yüzden, konuyu iy i bili­ Amacımı açıklamayacağım. "Bırak seni egoist sansınlar.
yorum. Zeki insanlardan korkmuyorum. Güçlüyüm; çünkü Seni hapse atsınlar. Seni kurtaracağım çünkü sen bana ait­
benim hakkımda söylenenleri hissediyorum. Beni yatıştır­ sin. Zeki Romola'yı istemiyorum. Onun seni terketmesini
mak için türlü şeyler icat ettiklerini biliyorum. D oktorlar istiyorum. Yalnız benim olmanı istiyorum. Onu bir erkek
iyi insanlar. Karım da iyi bir kadındır, ama çok fazl^ düşü­ gibi sevmeni istemiyorum. Olup bitenleri basitleştirmeyi
nüyorlar. Onların zekâları için kaygılanıyorum. P e k ç0k ve hafifletmeyi bilirim. Doktorlar'm, hislerini, duygularım
insan, fazla düşündükleri için deliriyor — onlar içirç onlar anlamalarını istiyorum. Doktorlar, karının sinirli bir kadın
namına korkuyorum, çok düşünüyorlar. Onların delirm esi­ olduğunu düşündükleri için seni azarlamak istiyorum. Tak­
ni istemem: Onları sağlıklı görebilmek için herşeyi yapa­ tığın haç çok zarar verdi, bu durumu sen çözemezsin artık.
cağım. Hatalarını biliyorum; çünkü onları ben yaptım." Kasten
haç taktım: "Karm seni anlamıştı. Doktor amacımın ne ol­
Farketmeden, karımı kızdırdım — sonra beni affetm esi­
duğunu bulmak için geldi ve hiçbir şey anlamıyor. Düşü­
ni istedim; uygun zamanlarda hatalarım hep yüzüm e vuru­
nüyor ve bu yüzden anlaması çok zorlaşıyor. Romola'nın
luyordu. O, benim deli veya kötü kalpli olduğumu düşünü­
haklı olduğunu düşünüyor; senin de. Nasıl anlaşılacığım
yor. Ben kötü değilim, onu seviyorum. Karımdan korkuyo­
biliyorum." Ben doktorlardan daha iyi düşünürüm. "Senin
rum; beni hiç anlamıyor. Ben hep yaşam üzerine yazarım,
için korkuyorum; çünkü sen çok korkmuşsun. Kurallarını,
ölümle ilgilenmem. Onların düşündükleri Nijinsky değilim
alışkanlıklarını biliyorum. Bana olan sevgin sonsuz; emir­
ben. Ben insan şeklinde Tanrı’yım. Karım iyi bir kadın. lerime itaat ediyorsun. Senin anlayabilmen için herşeyi ya­
Ona gizlice bütün planlarımı anlatmıştım; sonra da o hep­ pacağım; karını ve seni seviyorum. Onun iyi olmasını isti­
sini doktorlara anlatmış, tabii bana yardım etmek amacıy­ yorum. Ben şendeki Tanrı'yım. Beni anladığında senin ola­
la. Karım benim amacımı anlamıyor; ona bunu aş^ [atma­ cağım. Ne düşündüğünü biliyorum; onun burada olduğunu
dım, bilmesini istemiyordum. Ben hissedeceğim ve karım ve sana baktığım sanıyorsun. Ben de onun sana bakmasını
anlayacak. O hissedecek ve ben anlayacağım. Düşünmek istiyorum."
istemiyorum, düşünmek ölümdür. Ben ne yaptığımı biliyo­ Arkama dönmekten korktum, çünkü onun bana bakmak­
rum. "Sana bir kötülük gelmesini istemiyorum. Sepi gevi­ ta olduğunu hissediyordum. "Ona senin yazdıklarını göster­
yorum. Yaşamanı istiyorum, o zaman ben de seninle bera­ mek istiyorum. Çok yazdığın için hasta olduğunu düşüne­
ber olacağım. Sana söylemiştim. Akıllıca bir konuşma is­ cek. Senin hislerini anlıyorum. Seni çok iyi anlıyorum. Sa­
temiyorum." na kasten yazı yazdırıyorum; çünkü hislerini, onun da anla­
408 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÜNLÜLERİN ÖYKÜLERİ 40 9

masını istiyorum. Sana söylediğim herşeyi yaz. İnsanlar marhaneye kapatılmanı istiyorum. Dostoyevski darağacma
seni anlayacaklar; çünkü sen çok hassassın. Karın da seni gönderildi, bu nedenle, sen de biryerlere gidebilirsin. Sev­
anlayacak. Senden daha çok şey bildiğim için arkanı dön­ gileri ölmeyen ve senin kapatılmana izin vermeyecek olan
memeni söyledim. Amaçlarını biliyorum. Planlarını uygu­ bazı kişileri tanıyorum. Bu kitap binlerce kopya olarak ba­
lamak isterim ama acı çekmen gerekiyor. Herkes seni, an­ sılınca bir kuş kadar özgür olacaksın. Nijinsky diye imzayı
cak acı çektiğini görünce hissedecek ve anlayacaktır." ben atmak isterdim — ama benim adım Tanrı. Nijinsky'yi
Yemek odasında karım ve doktorla yaptığım konuşma­ seviyorum ama bu sevgi Narcissus gibi değil, Tanrısal bir
yı yazmak istiyorum. Egoistmişim gibi davranmıştım. sevgi."
Çünkü doktoru kızdırmak istiyordum. Bunu anlarsa öfkele- Bana hayat verdiği için onu seviyorum. Ona iltifat et­
necektir ama umurumda değil. Sevgiyi bölmem. Karımı mek, övgüler yapmak istemiyorum. Onu seviyorum. O beni
herkesten çok sevdiğimi göstermek istediğim için, onu çok seviyor; çünkü alışkanlıklarımı biliyor. "Nijinisky'nin ha­
sevdiğimi yazmıştım. Ben A.'yı seviyorum, karımı sevdi­ taları olabilir ama onu dinlemelisiniz; çünkü o Tann'nın
ğim kadar. Onun numaralarını biliyorum. Birkaç gün sonra sözlerini söylüyor." Ben Nijinsky'yim. "Ben Nijinsky'nin
gideceği için duygularımı anlıyordu. Onun kalmasını iste­ incinmesini istemiyorum, bunun için onu koruyacağım.
miyorum. Kayınvalidemin gelmesi daha doğra olur; çünkü Onun için korkuyorum; çünkü o kendinden korkuyor. Güç­
onu incelemek ve ona yardım etm ek istiyordum. İnsanlar lü olduğunu biliyorum. O iyi bir adam. Ben de iyi bir Tan-
hakkında yazmak için, onların karakterlerini incelemem. rı'yım. Nijinsky'yi kötü olduğu zamanlar sevmiyorum.
İnsanlara, onları ölüme götüren alışkanlıklarım anlatabil­ "Ben Tanrı'yım; Nijinsky bir Tanrı'dır. "O iyi bir insandır.
mek için yazarım. Bu kitaba "Hisler" adını verdim. Hisset­ İnsanlar onu anlamadılar ve düşündükleri sürece inanma­
meyi severim ve bu konuda büyük bir kitap yazacağım. yacaklar. Onlar beni birkaç hafta olsun dinleselerdi, büyük
Yaşamımın bir tanımlaması olacak bu. Kitabın, ölümüm­ şeyler olabilirdi. Öğretilerim in anlaşılacağını umarım."
den sonra basılmasını istemiyorum. Onu şimdi bastırmak Bütün yazdıklarım insanlık için gerekli. Romola benden
istiyorum. korkuyor, benim vaiz olduğumu hissediyor. Kocasının vaiz
"Senin için korkuyorum; çünkü sen kendin için korku­ olmasını istemez o, genç ve yakışıklı bir koca ister. Ben
yorsun. Gerçeği söylemek istiyorum. İnsanları üzmek iste­ yakışıklıyım, gencim. O benim güzelliğimi anlamıyor, alı­
mem. Belki bu kitabı yazdığın için hapse atılacaksın. Se­ şılmış bir tipim, karakteristik çizgilerim yok. Tann'nın da
ninle beraber olacağım; çünkü beni seviyorsun. Sessiz ka­ olmaz zaten. Tann'nın yüzünde duyarlılık vardır, bir kam­
lamam. Konuşmalıyım. Hapse girmeyeceğini biliyorum; bur bile Tanrı'ya benzeyebilir. Ben kamburları severim, di­
kanunen bir suç işlemedin. İnsanlar seni yargılamak ister­ ğer sakatları da. Ben de duygulu, hassas bir sakatım ve bir
lerse, söylediğin herşeyin Tann'nın sözleri olduğunu anla­ kambur gibi dansedebilirim. Bütün biçimleri ve duyguları
tırsın. O zaman da seni bir tımarhaneye kapatacaklardır ve seven bir sanatçıyım ben. Güzellikte görecelik yoktur. Gü­
akıl hastalarını tanıyıp, anlayacaksın. Senin hapise veya tı­ zellik Tann'dır. O güzelik ve duyguda bulunur. Güzellik
410 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÜNLÜLERİN ÖYKÜLERİ 411

duyguda da vardır. Ben güzelliğe aşığım. Onu hisseder ve çünkü gözyaşı görmek istiyordum — ama hüzün yaşları
anlarım. Düşünenler güzellik konusunda saçma sapan şey­ değil. Bu yüzden gidip onu öpeceğim. Ona sevgimi göster­
ler yazarlar. Bu tartışılmaz. Eleştirilmez. Ben güzelliği mek için öpmek istiyorum. Onu seviyorum. İstiyorum.
hissediyorum. Onu seviyorum. Onun aşkını istiyorum. A. onu da sevdiğimi hissetti ve bi­
Kötülük istemiyorum — ben aşk istiyorum. Bazıları be­ zimle kalacak. Gitmiyor. Biletini satmak için acenteyi ara­
nim kötü bir adam olduğumu düşünürüler. Değilim. Ben dı. Emin değilim ama hissediyorum.
herkesi severim. Gerçeği yazdım. Gerçeği söyledim. Ya­ Küçük kızım şarkı söylüyor. "Ah, ha, ha! Anlamını an­
lancılıktan hoşlanmam, iyilik istiyorum. Ben aşkım. İn­ layamıyorum ama ne demek istediğini hissediyorum, i 1er-
sanlar beni korkuluk yerine koyuyorlar; çünkü hoşlandı­ şeyin — ha - ha - ha— bir dehşet değil; bir zevk, bir eğlen­
ğım için bir haç takıyorum. Haç'ı, Katolik olduğumu gös­ ce olduğunu söylemek istiyor.
termek için takmıştım. İnsanlar beni deli sanıyorlar. Deği­
lim. Haç'ı, diğer insanlar tarafından farkedilmek için tak­ E PİL O G
mıştım. İnsanlar sakin adamlardan, hoşlanırlar; ben deği­
lim. Yaşamı seviyorum. Onu istiyorum. Ölümü sevmiyo­ Ağlamak istiyorum ama Tanrı yazmaya devam etmemi
rum. İnsanlığı sevmek istiyorum. İnsanların bana inanma­ emrediyor. Tembelleşmemi istemiyor. Karım ağlıyor, ben
larını istiyorum. A. konusunda gerçeği söylemiştim; Diag­ de. Doktorun gelip, karımın, yazı yazdığım için ağladığını
hilev ve kendim hakkında da. Savaş ve cinayet söylemesinden korkuyorum. Ama suç bende değil. Çocu­
istemiyorum. Ben, insanların anlayışlı olmalarını istiyo­ ğum herşeyi görüyor, işitiyor; bir gün beni anlayacağını
rum. Karıma, defterlerime dokunanı mahvedeceğimi söyle­ umuyorum. Kyra'yı seviyorum. Küçük Kyra'm, ona olan
dim ama bunu yapmak zorunda kalırsam, ağlayabilirim. sevgimi hissediyor ama o da hasta olduğumu sanıyor. Ona
Ben bir katil değilim. Kimsenin beni sevmediğini biliyo­ öyle demişler. Bana iyi uyuyup uyumadığımı soruyor, ben
rum. Benim hasta olduğumu sanıyorlar. Değilim. Ben zeki de her zaman iyi uyuduğumu söylüyorum. Daha ne yazaca­
bir adamım. ğımı bilmiyorum ama Tanrı yazmamı istiyor. Yakında Pa­
Hizmetçi geldi ve rahatsızlandığımı düşünerek yanım­ ris'e gidip büyük etkiler bırakacağım — tüm dünya benden
da durdu. Hasta değilim. Sağlıklıyım. Kendim için korku bahsedecek. İnsanların, benim büyük bir yazar veya büyük
duyuyorum; çünkü Tann'nın isteğini biliyorum. Tanrı karı­ bir sanatçı hatta büyük bir adam olduğumu düşünmelerini
mın beni terketmesini istiyor. Ben istemiyomm. Onu sevi­ istemem. Ben çok acı çekmiş olan basit bir adamım.
yorum ve benimle kalması için dua ediyorum. Beni tele­ İsa'dan bile daha çok acı çektiğime inanıyorum. Yaşamı
fondan istiyorlar. Galiba hapse atmak istiyorlar. Ağlıyo­ seviyorum ve yaşamak istiyorum; ağlamak istiyorum ama
rum, yaşamı seviyorum ama hapisten de korkmuyorum. ağlayamıyorum— ruhumda öyle büyük bir acı var ki bu
Orada yaşayacağım. Herşeyi karım a anlattım. Artık kork­ acı beni korkutuyor. Ruhum hasta. Aklım değil, ruhum.
muyor ama huzursuz bir hali var. Kaba bir dille konuştum; Doktorlar hastalığımı anlamıyorlar. İyileşmek için neye ih­
412 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI

tiyacım olduğunu biliyorum. Ben güçlüyüm. Vücudum


hasta değil — hasta olan ruhum. Acı çekiyorum. Herkes bu­
nu hissedecek ve anlayacak. Ben bir insanım, canavar deği­ JEA N PAUL SARTRE
lim. Herkesi seviyorum, hatalarım olabilir — ben bir insa­
nım, Tanrı değilim. Tanrı olmak istiyorum ve bu nedenle Bulantım Hâlâ Geçmedi ve Geçeceğini de
kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Dansetmek, resim yap­ Sanmıyorum... O, Artık Bir Hastalık veya
mak, piyano çalmak, mısralar yazmak, herkesi sevmek isti­ Geçici Bir Nöbet D eğil: O, Ben'im.
yorum. İşte hayatımın amacı bu. Sosyalistler'in beni daha
iyi anlayacaklarını biliyorum— ama ben sosyalist değilim, "Bulantı", Fransız varoluşçuluğunun klasiklerinden biridir. Bir
akıl hastalığına örnek olmaktan çok, pek çok akıl hastalığında ya­
Tanrı'nın bir parçasıyım, ben Tanrı'nın partisine bağlıyım.
şanan deneyimlerin, ruh hallerinin analizi ve tanımlanması olarak
Herkesi seviyorum. Savaş veya sınırlardan hiç hoşlanmı­ bu kitaba alınmıştır.
yorum. Dünya yerli yerinde duruyor. Her yerde evim, yu­ Bu kitapta, dünya aniden kendini, alışılagelmiş, normal sosyal ni­
vam var. Heryerde yaşıyorum. Hiçbir mülküm olmasını is­ teliklerinden yalıtılmış bir halde ortaya çıkarmıştır. Sosyal kav­
temiyorum. zengin olmak da istemiyorum. Sevmek istiyo­ ramlardan sıyrılmış ve kendi varoluş gerçeği dışında tüm gerçek­
rum. Ben sevgiyim, aşkım— zulüm değilim. Kana susamış lerden arınmış bir halde kendini göstermiştir. Bu yeni dünyanın
halusinasyona yönelten, hatta uyarıcı bir yanı vardır; çünkü on-
bir hayvan değilim. Ben insanım. Ben insanım. Tanrı be­
daki herşey tümüyle insanlıktan uzaklaşmıştır. Dünya'nın ve insa­
nim içimde. Ben Tanrı'nın içindeyim. Onu istiyorum. Onu nın kendi varoluşu yalnız 'boş, saçma' değil, aynı zamanda "yu­
arıyorum. Yazılarımın basılmasını istiyorum ki, herkes muşak, yapışkan, herşeyi bozan, yoğun bir pelte gibi birşeydir.
bunları okuyabilsin. Kendimi geliştirmeyi umuyorum. Na­ Ve ben o şeyin içindeyim" şeklinde anlatılmıştır.
sıl yapacağımı bilmiyorum ama Tanrı'nın, Onu arayanlara
yardımcı olacağını hissediyorum. Ben arıyorum; çünkü
Tanrı'yı hissediyorum. Tanrı beni arıyor, o halde birbiri­ T A RİH ATILMAMIŞ SAYFALAR
miz bulacağız.
En iyisi, olayları günü gününe yazmak olacaktı. Açıkça
Tanrı ve Nijinsky görebilmek için bir günlük tut - en basit nüansların veya kü­
St. Moriîz - D orf çük olayların bile anlamsız görünseler de, gözden kaçmasına
Villa Guardamunt izin verme. Ve en önemlisi, bu olayları sınıflandır. Bu masa­
27 Şubat, 1919 yı, bu sokağı, insanları, sigara paketini nasıl gördüğümü an­
latmalıyım; çünkü değişmiş olan şeyler esas bunlardı. Bu
değişimin (kesin ve doğru olarak) çapını ve doğasım sapta­
mam gerekiyor.
414 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÜNLÜLERİN ÖYKÜLERİ 415

Örneğin, burada mürekkep şişemin karton kutusu duru­ ğimi söyleyebilirim. Neden korktuğumu bilseydim, büyük
yor. Onu, önce nasıl gördüğümü, algıladığımı ve sonra nasıl bir adım atmış olacaktım.
olduğunu anlatmaya çalışmalıyım. Evet, kutu bir küp biçi­ İşin en tuhaf yönü de, kendimi asla bir deli gibi görmeye
minde, açılabilir-aptalca birşey bu, bu konuda söyleyebile­ yanaşmamam. Deli olmadığımı açıkça görüyorum, bütün o
ceğim birşey yok. Kaçınılması gereken şey işte bu, hiç değişimler nesnelerle ilgili. Hiç değilse, emin olmak istedi­
yoktan bir tuhaflık unsura katmamalıyım. Bence, günlük ğim şey, bu.
yazmanın büyük bir tehlikesi var: Herşeyi abartırsın. Dur­
madan gerçeği zorlarsınız; çünkü hep birşeyler arama duru­
mundasınız. Diğer taraftan, evvelki günkü izleniminizi - bu
GÜNLÜK
bir nesne konusunda olabilir, örneğin mürekkep şişesinin
kutusu-, her an yeniden yakalayabilirsiniz. Daima hazır bek­
Pazartesi, 29 Ocak 1932:
lemem gerekir, yoksa parmaklarımın arasından kayıp gider.
Olup biten herşeyi dikkatle not etmem lazım.
Bana bir şeyler oldu, artık bundan şüphem yok. Bu bir
Tabii, bu cumartesi ve evvelki günkü olaylar konusunda hastalık gibi geldi; alelade bir gerçek, apaçık bir olgu gibi or­
belirgin bir şeyler yazamıyorum. Şimdiden, onlardan çok taya çıkmadı. Sinsice, yavaş yavaş geldi. Bir gariplik hisse­
uzaklaşmış hissediyorum kendimi. Söyleyebileceğim tek diyordum, canım sıkılıyordu, hepsi bu! Bu sinsi şey gelip
şey, her iki günde de olay diye nitelendirilebilecek birşey içime öyle bir yerleşti ki, bir daha kıpırdamadı, sessizce ora­
olmadığıdır. Cumartesi günü çocuklar ördek oyunu oynu­ da duruyordu. Kendimi önemli bir rahatsızlığım olmadığına
yorlardı, ben de onlar gibi denize taş atmak istedim. Tam o inandırmaya başardım, yanılmış olmalıydım. Ve şimdi o
anda, durdum, taşı yere attım ve yürüyüp gittim. Herhalde tomurcuklanıp çiçek açmaya başladı.
aptalca bir görünüşüm vardı ki, çocuklar arkamdan gülüştü­ Psikolojik analizler yaparken biz, genelde yalnızca duy­
ler. gularla uğraşırız, bunlara geniş kapsamlı isimler veririz,
Dış dünyadaki olaylar bu kadar. İçimde olanlar da açık, Tutku, İhtiras ve İlgi gibi isimler... Ve yine de kendim hak­
belirgin iz bırakmadılar. Beni tiksindiren birşey görmüştüm kımda bilginin gölgesi bile olsa bunu şimdi iyi bir amaçla
ama artık bu şeyin deniz mi yoksa taş mı olduğunu tam ola­ kullanabilirim.
rak bilemiyorum. Taş yassıydı, bir yüzü kura, diğer yüzü de Örneğin, ellerim hakkında yeni bir şeyler öğrendim, pi­
ıslak ve çamurluydu. Onu kenarlarından tutmuş, parmakla­ pomu veya çatalı tutarken aldığı biçimde yeni bir şeyler var.
rımı da kirletmemek için iyice açmıştım. Veya belki de çatal bir değişim sonucu yeni bir tutulma biçi­
Evvelki gün çok daha karmaşıktı. Seri halinde rastlantı­ mi edinmiştir. Bilmiyorum. Kısa bir süre önce, tam odama
lar olmuştu ve bunu kendi kendime açıklayamamıştım. girerken bir an duraladım çünkü elimde soğuk bir şeyin, bir
Ama bütün bunları yazarak zamanımı harcamak istemiyo­ çeşit kişiliği olan bir şeyin olduğunu hissettim. Elimi açıp
rum. Yine de korktuğumu veya buna benzer birşey hissetti­ baktım; yalnızca kapı tokmağını tutuyordum. Bu sabah kü­
416 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÜNLÜLERİN ÖYKÜLERİ 417

tüphanedeki adam günaydın demek için geldiğinde, onu tam Can alıcı bir noktaydı bu, beni tepeden tırnağa titretiyor­
on saniye sonra tanıyabildim. Yalnızca bir yüz görmüştüm, du. Bunun gelmekte olduğunu bir saat önceden hissetmiş­
tanımadığım bir yüz. Sonra elimin içinde şişman beyaz bir tim, yalnız kabul etmek istememiştim. Of! Ağzımdaki bu
kurt gibi olan elini hissettim. Hemen elimi çektim, kolu gev­ peynir tadı... Adam hâlâ konuşuyor, sesi kulaklarımda vızıl­
şekçe düştü. dıyor. Ama neden bahsettiğini bilmiyorum. Başımı makine
Caddeden de bir sürü şüpheli gürültüler geliyor. gibi sallıyorum, elim bir tatlı bıçağının sapını kavrıyor. Bu
Böylece, son birkaç hafta içinde değişim olmuştu. Ama siyah tahta sapı hissediyorum. Elim tutuyor onu. Benim
nerede? Bu nesnel olmayan soyut bir değişim. Değişen ben- elim. Bana kalsa bıçağı rahat bırakırdım, durmadan bir şey­
lere dokunmanın ne yararı var? Nesneler dokunulmak için
miyim yoksa? Ben değilsem, o zaman değişen şey bu oda,
yapılmazlar en iyisi onların arasından mümkün olduğunca
bu kent ve bu doğa. Bir seçim yapmalıyım.
dokunmamaya çalışarak kayıp geçmek. Bazen onlardan biri­
*** ni elinize alırsınız ve onu hemen bırakmanız gerekir. Bıçak
tabağa düşer. Beyaz saçlı adam irkiliyor ve bana bakıyor.
Bıçağı tekrar alıyorum, ucunu masaya dayayıp eğmeye çalı­
Susuyorum, zoraki bir gülümsemeyle. Garson kız önüme
şıyorum.
kireç gibi Camembert tabağı koyuyor. Odada etrafıma bakı­ Demek 'Bulantı' buymuş; bu kör edici işaretmiş. Bu ko­
nıyorum ve içimden çılgınca bir tiksinme taşıyor. Burada ne nuda kafa patlattım. Yazılar yazdım. Şimdi öğrenmiş ol­
işim var? Hümanizma konusundaki bir tartışmaya neden dum: Ben varım -dünya var- ve dünyanın varolduğunu bili­
katılmıştım? Herkes neden durmadan yiyor? Varolduklarını yorum. Hepsi bu kadar. Benim için faketmez. Hiçbir şeyi
bilmedikleri doğru. Gitmek istiyomm, gerçekten yuvamda, önemsememem çok garip, beni korkutuyor. Ördek oyunu oy­
kovuğumda olacağım bir yere gitmek istiyomm... Ama hiç­ namak istediğim günden beri. O taşı atmak üzereydim, ona
bir yerde yerim yok; istenmiyorum, hem de hiç. baktım ve herşey başladı: Onun varolduğunu hissettim.
Adam gittikçe yumuşuyor. Benim daha çok direneceğimi Bundan sonra başka Bulantılar da oldu; zaman zaman eliniz­
ummuştu. Bütün söylediklerimin üzerinden bir sünger geç­ de nesneler var olmaya başlarlar. 'Demiryolu îşçileri'yle
meye hazırdı. Bana doğru eğilip, sır verircesine; "Onları yü­ Randevu' Bulantısı vardı, sonra başka bir Bulantı, pencere­
rekten seviyorsunuz Mösyö, onları benim sevdiğim gibi se­ den dışarıya baktığım o akşamki Bulantı sonra başka bir ta­
viyorsunuz: Yalnızca sözcüklerimiz farklı," dedi. ne daha parkta, pazar günü, sonra diğerleri. Ama hiçbiri bu­
Birşey söyleyemedim, başımı eğdim. Adamın yüzü be­ günkü kadar güçlü olmamıştı.
nimkine çok yakındı. Burnumun dibinde aptalca sırıtıyordu, "... Eski Roma’dan, Mösyö?"
bir kabustu bu. Zorlukla ağzımdaki bir lokma ekmeği çiğne­ Adam bana birşey soruyordu galiba. Ona dönüp gülüm­
dim, yutup yutmamaya karar veremiyordum. İnsanlar. İnsan­ süyorum. Pekâlâ? Ona ne oluyor? Niye iskemlesinde arkaya
ları sevmelisiniz. Onlara hayran olmalısınız. Kusmak istiyo­ doğra büzülüyor? Şimdi de insanları korkutuyor muyum?
rum -ve birden bire geldi işte: Bulantı. Sonunda böyle olacak galiba. Ama benim için farketmiyor.
418 AKIL HASTALARININ IÇ DÜNYASI ÜNLÜLERİN ÖYKÜLERİ 419

Korkmakta tümüyle haksız sayılmazlar: Birşeyler yapabile­ ben onları aldatmıştım. Birdenbire insan görünüşümü kay­
cekmişim gibi hissediyorum. Örneğin, şu peynir bıçağını bettim ve salondakiler bir yengeçin geri geri kaçtığını gördü­
adamın gözüne saplamak gibi. O zaman bütün bu insanlar ler. Maskesi düşen davetsiz misafir kaçmıştı; her şey nor­
üstüme çullanacaklar ve dişlerimi dökecekler. Ama beni male dönebilirdi artık. Sırtımdaki bu gözleri ve korku dolu
durduran şey bu değil, ağzımda peynir yerine kan tadı olma­ düşünceleri hissetmek beni kızdırıyor. Caddeyi geçtim. Kar­
sı bence hiç önemli değil. Yalnız, hareket etmem gerekecek, şı kaldırım, plaj evleri ve sahil boyunca uzanıyor.
lüzumsuz birkaç olay çıkacak, adam çok fazla bağıracak - Kıyıda pek çok kişi yürüyüş yapıyor, şiir dolu yüzlerini
yanaklarından kanlar sızacak ve herkes bir yerlere koştura­ denize çevirip oturuyor; güneş sayesinde tatil yapıyorlar.
cak. Etrafta zaten yeterince hareket ve gürültü var. Geçen bahardan kalma ince, açık elbiselerini giyen kadınlar
Herkes bana bakıyor; iki gençlik temsilcisi konuşmaları­ yanımdan geçiyorlar; Ticaret Okulu öğrencileri ve madalyalı
nı kesmişlerdi. Kadının ağzı piliç kıçına benziyor. Ve yine ihtiyarlar da yürüyorlar. Birbirlerini tanımamalarına karşın
de benim zararsız bir adam olduğumu görmeleri gerekir. aynı güzel havayı bölüşmenin verdiği bir yakınlık içindeler.
Ayağa kalkıyorum, etrafımda herşey dönüyor. Adam, Savaş ilan edildiği zamanlar hiç tanışmayanlar bile kucakla­
oymamaya karar verdiğim iri gözleriyle bana balayor. şır; insanlar böyledir, her bahar yürüyüşe çıkıp birbirlerine
'Gidiyor musunuz?' diye mırıldanıyor. gülümserler. Bir rahip dualar okuyarak yavaş yavaş ilerli­
'Biraz yorgunum. Beni davet etmekle incelik gösterdiniz. yor. Ara sıra başını kaldırıp denize sevecen gözlerle bakıyor
İyi günler.' - deniz de bir çeşit dua kitabı sayılır, o da Tanrı'dan bahsedi­
Gitmek üzereyken, tatlı bıçağını hâlâ sol elimde tuttuğu­ yor. Güzel renkler, hoş kokular, bahar ruhu. "Ne güzel bir
mu farkedince, tabağımın üstüne fırlatıyorum. Sessizlik için­ gün, deniz yemyeşil, bence bu kuru soğuk nemli havadan
deki odayı katediyomm. Kimse yemiyor; hepsi bana bakı­ daha iyi." Gel, bana yardım et" desem, "Bu yengeçin burada
yor, iştahlar kaçtı. Şu genç kadına yaklaşıp, 'Boo!' desem, ne işi var?" diye düşünür ve paltosunu bırakıp kaçar gider.
çığlık çığlığa bağırmaya başlayacaktı; bu kesin. Ama uğ­ Arkamı dönüp korkuluklara yaslanıyorum. Gerçek deniz
raşmaya değmez. soğuk ve karadır, hayvanlarla doludur, bu ince yeşil tabaka­
Yine de, çıkmadan önce, geri dönüp en sevimli ifademle nın altında gizlidir, insanları aldatmak için. Ben o yeşil taba­
onlara bakıyorum, hafızalarında böyle bir imajım kalsın. kanın altını görüyorum! Cilâ eriyor, Tann'nın süslemeleri
'Hoşçakalın Bayanlar, Baylar.' patlıyor, gözümün görebildiği her noktaya dağılıyor. İşte,
Cevap vermediler. Çıkıyorum. Şimdi artık yanaklarına Saint-Elemir tramvayı geçiyor. Şöyle bir dönüyorum, bütün
renk gelir, gevezeliklerine yeniden başlarlar. nesneler de benimle dönüyor, soluk ve istiridyeler gibi ye­
Nereye gideceğimi bilmiyorum. Kartondan aşçıbaşının şil...
önünde çakıldım, kaldım. Pencerelerden beni gözlediklerini Yaran yok, tramvaya binmenin bir yaran yok; çünkü hiç­
anlamak için dönüp bakmama gerek yok, şaşkınlık ve tik­ bir yere gitmek istemiyorum.
sintiyle bana bakıyorlar. Önce benim onlara benzediğimi dü­ Pencerelerden mavimsi nesneler geçiyor. İnsanlar, duvar­
şünmüşlerdi, onlar gibi bir insan olduğumu sanmışlardı ve lar, bir ev açık pencerelerinden bana kara kalbini sunuyor; si­
420 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÜNLÜLERİN ÖYKÜLERİ 421

yah olan herşey mavileşiyor. Bir adam biniyor ve tam kar­ var, camın altından geçiyor ve inatla gülümsüyor, yalnız ilk
şıma oturuyor. Sarı ev yeniden yürümeye başlıyor, yine hecesini anımsayabildiğiniz bir sözcük bir türlü aklınıza gel­
pencerelerden geçiyor, nesneleri geçiyor, yürüyor... Pencere­ meyince başka bir şey düşünmemeye çalışmak en iyisidir,
ler tıkırdıyor. Yüzlerce pencere geçiyoruz. Durmadan kayı­ örneğin karşı koltukta yarı uzanır gibi oturmuş olan adamı
yor, çamur gibi sarı ve pencereler gök mavisi. Birden bire düşünmek gibi. Mavi gözlü bir suratı düşünmek. Yüzünün
yok oluyor, geride kalıyor. Pencerelerden hala kat kat gök­ sağ tarafı sarkmıştı sağ kolu vücuduna yapışmıştı. Sağ tara­
yüzünü görüyoruz. Eliphar Tepesi'ne doğru durmadan yük­ fının zar zor yaşayabildiği seziliyor, sanki inme inmiş gibi.
seldiğimiz için iki tepenin arasını açıkça görebiliyoruz, sağ­ Ama sol yanında küçük bir varoluş, yaşam görülebiliyor.
da denizi, solda ise havalanmı. Hiç duman yok. Sigara iç­ Kol kıpırdanıyor, kalkıyor ve el kaskatı kolun ucunda duru­
mek yasaktır; -bir "Gitane" bile olmaz. Elimi koltuğun üzeri­ yor. Sonra el de titriyor, kıpırdıyor ve başının hizasına ge­
ne koyuyomm ama hemen geri çekiyorum: Varolduğunu lince bir parmak uzanıp, kafa derisini parmağın ucundaki tır­
hissediyorum. Üzerinde oturduğum, elimi koyduğum şeyin nakla kaşıyor. Ağzının sağ köşesine bir çeşit şehvetli bir
adı koltuk. Onu, özellikle insanların üstüne oturmaları için kıvrılma yerleşiyor ve sol tarafı ölü gibi kalıyor.
yapmışlar. Deri, yay ve kumaş almışlar, koltuk yapma fikri Pencereler tıkırdıyor, kol sarsılıyor, tırnak kaşıyor, kaşı­
ile işe girişmişler ve bitince de 'bu şey' meydana gelmiş. yor, ağız gülümsüyor, gözler bakıyor ve adam sağ tarafında
Onu buraya taşımışlar, arabanın içine koymuşlar. Şimdi de minik bir varlığın varolmasına izin veriyor. Bu varoluş ada­
araba tangır tungur giderken kamında koltuk adı verilen bu
mın sağ kolunu ve sağ yanağını işgal etmiş.
kırmızı şeyi taşıyor. Kendi kendime mırıldanıyorum: 'Bu
Kondüktör, yolumu kesiyor.
bir koltuktur," diyorum. Bu biraz şeytan kovmaya benziyor.
"Araba dumncaya kadar bekleyin."
Ama sözcük dudaklarımda kalıyor, dışarı çıkmayı reddedi­
Ama onu kenara itip, tramvaydan atlıyorum. Daha fazla
yor. O şey kırmızı tüyleri havaya dikilmiş bir halde. O bir
dayanamayacaktım. Varlıkların, nesnelerin bu denli yakı­
koltuk değil. Suda boğulmuş, göbeği havada ölü bir eşek, o
ve ben ölü eşeğin göbeğine oturmuş, ayaklarımı suda sallı­ nımda olmalarına artık dayanamıyordum. Bir kapıyı iterek
yorum. Nesneler, eşyalar isimlerinden ayrılmışlar. Orada, açıyorum içeriye giriyorum. Şimdi kendime gelmeye başlı­
grotesk, sağlam ve kocaman şekilleriyle dururken onlara yorum, nerede olduğumu biliyorum: Bir parktayım. Siyah
koltuk vs gibi isimler vermek komik geliyor: Ben bu şeyle­ ağaç gövdeleri arasında duran bir banka oturuyorum. Ayak­
rin, bu isimsiz nesnelerin ortasmdayım. Yalnız, sözcüklerin­ larımın altında, toprağı bir ağaç tırmalıyor, siyah tırnakla­
den yoksun, savunmasız bir haldeyim; onlar benim etrafım­ rıyla. Kendimi öylece bırakıvermek, kendimi unutmak, uyu­
da altımda, arkamda, heryerde varlar. Hiçbir şey istemiyor­ mak isterdim. Ama yapamıyorum. Boğuluyorum; varoluş
lar, kendilerini ön plana çıkarmıyorlar; ama oradalar hep her noktadan içime işliyor, gözlerimden, burnumdan ağzım­
varlar. Minder'in altında ince bir çizgi halinde bir gölge var, dan...
bu ince siyah çizgi sanki bir gülümsemeye benziyor. Onun Ve birdenbire, perde yırtılıyor, anladım, gördüm.
bir tebessüm olmadığını çok iyi biliyomm ama yine de o Öğleden sonra, saat 6.
422 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÜNLÜLERİN ÖYKÜLERİ 423

Rahatlamış veya tatmin olmuş gibi hissetmiyorum: hm ca nesnelerin doğalarım değiştirmeden, onlara eklenen boş
tersine yalnızca amaca erişildi: bilmek istediğim şeyi biliyo­ bir form olduğunu söylerdim.
rum; Ocak ayından beri tüm olanları anlamıştım. Bukntı Ve sonra, birdenbire, herşey apaçık önüme serildi, varo­
beni terketmemişti ve yakında gideceğine de inanmıyar- luş birdenbire kendini ortaya çıkardı. Soyut bir sınıflandır­
dum. Ama artık onu taşımak ona katlanmak zorunda deği­ manın zararsız görünüşünden sıyrılıp; herşeyin esası oldu­
lim, o bir hastalık ya da nöbet filan değil: O 'ben'im. ğunu gösterdi. Kök, park kapıları, bank, otlar, herşey yokol-
Şu anda parktaydım. Kestane ağacının kökleri oturdu­ du; nesnelerin çeşitlilikleri, özellikleri gibi niteliklerinini yal­
ğum bankın altında toprağa gömülmüştü. Onun kök olduğu­ nızca yüzeyde bir görünüş olduğu ortaya çıktı. Bu görünüş
nu hatırlayamamıştım. Sözcükler kaybolmuşlardı ve onlar­ bu yaldızlı cila eridi ve ardında düzensiz, canavarca kitleler
la beraber nesnelerin belirginlikleri de yok olmuştu. Ben bıraktı- çıplak; korkutucu, müstehcen bir çıplaklık kaldı ge­
oturuyor, ileriye eğiliyor, başımı öne eğiyordum. Bu caıa- riye.
vara benzeyen, kara, düğümleşmiş kitlenin önünde yapa>al- Bütün bu nesneler... nasıl anlatabilirim?
nızdım, korkuyordum. Sonra bu hayali gördüm. Bana sıkıntı veriyorlardı. Keşke daha az güçlü, daha ku­
Nefesim kesildi. Şu son birkaç güne kadar 'varoluş'un an­ ru ve daha soyut olsalardı. Kestane ağacı gözlerime sokuyor
lamını kavrayamamıştım. Ben de diğerleri gibiydim; deniz kendini. Gövdesini saran yeşil yosun, kaynamakta olan deri­
kıyısında yürüyen, bahar giysileri giymiş olan diğerleri gibi. ye benziyordu. Fıskiye'nin sesi kulaklarıma girip orada yer­
Onlar gibi şöyle diyordum, "Okyanus yemyeşil, oradaki ne- leşti; buran deliklerim de yeşil, kekri bir koku tarafından iş­
yaz benekler de martılar"; ama onun varoluşunu veya martı­ gal edildi.
nın "varolan bir martı" olduğunu hissetmiyordum; genellikle Eğer varsanız, her noktanızla, her zerrenizle varolmanız
varoluş kendini gizliyor. Orada, burada, heryerde; çevremiz­ gerekiyordu. Varoluş, bir çeşit sapış, yoldan çıkıştır. Ağaç­
de, içimizde, hatta biz o'yuz; ondan bahsetmeden tek kelime
lar, fıskiyenin mutlu fıkırtıları, kokular, soğuk havada uçu­
söylenemez ama ona asla dokunamazsınız. Bu konuda dü­
şan sıcak buğular, bir bankta yediklerini hazmetmeye çalı­
şündüğümü zannediyorken, aslında hiçbir şey düşünmedi­
şan kızılsaçlı bir adam: Bütün bunlar komik... çok komik...
ğimi, kafamın bomboş olduğunu biliyorum. Yoksa kafamda
yo: O kadar ileriye gitmiyor, varolan hiçbir şey komik ola­
tek bir sözcük mü vardı, "olmak" sözcüğü. Bunu nasıl anla­
tabilirim? "Ait olmak" kavramım düşünüyordum, kendi maz.
kendime denizin bir tür yeşil nesnelerle ait olduğunu veya Bizler bir yığın canlı yaratığız, huzursuz, kendimizden
yeşilin, denizin niteliklerinden biri olduğunu söylüyordum. utanan, varolmak için hiçbir nedeni olmayan varlıklarız.
Nesnelere bakarken bile onların varoldukları aklıma gel­ Ve ben -yumuşak, müstehcen, hazmeden, saçma düşün­
miyordu, bana bir manzara, bir görüntü gibi geliyorlar. Onla­ celerle uğraşan- ben de aynı yoldaydım. Neyse ki bunu his­
rı elimle tutuyor, araç gibi kullanıyordum. Herşey yüzeyde setmiyordum, farkediyordum ama hissetmiyordum. (Şimdi
olup bitiyordu. Eğer birisi bana 'varoluşun' ne demek oldu­ bile bunun beni arkamdan yakalayıp bir dalga gibi kaldıraca­
ğunu sorsaydı, ona içtenlikle, hiçbir şey olmadığını, yalnız­ ğından korkuyorum.)
4 24 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÜNLÜLERİN ÖYKÜLERİ 425

Bu gereksiz yaşamlardan hiç değilse birini yoketmek için rengi, şekli ve görünmeyen hareketleriyle hiçbir anlatıma
bir ara intihar etmeyi düşündüm. Ama ölümüm bile bu yo­ sığmaz. Topuğumu şu kara pençeye sürttüm; kabuğunu sı­
lun bir gereği olacaktı. Bu gülümseyen bahçede, bitkilerin yırmak istiyordum. Hiçbir amacım yoktu, yalnızca kara kit­
arasında bir de cesedim olacaktı, taşlarda kanım varolacak­ lenin üzerindeki çıplak, pembe sıyrığın anlamsız görünüşü
tı. Ve çürüyen etim toprakta varolacaktı. Herşeyimle yine de hoşuma gidecekti, dünyanın anlamsızlığıyla alay edecektim.
bu yolda varolacaktım. Bu yolda sonsuza kadar varım. Ama ayağımı çekince kabuğun hala siyah olduğunu gördüm.
Biraz önce bahçede kalemimin ucunda 'anlamsızlık, boş­ Siyah mı? Bu sözcüğün, kavramın anlamını tam olarak
luk' sözcüğü canlandı; bu sözcüğü aramamıştım, gereksin- vermediğini hissettim. Siyah? Kara. Kök siyah değildi, onda
memiştim; Ben sözcükler olmadan düşünürüm, nesneler ko­ daha başka bir özellik vardı. Siyah ta daire gibi aslında va­
nusunda nesnelerle düşünürüm. Ve henüz hiçbir şeyi açıkça rolmayan bir kavramdır. Kök'e yeniden baktım; siyahtan da­
düzenlemeden, varoluşun anahtarını buldum: Bulantımın, ha mı çok bir şeydi yoksa neredeyse siyah mıydı? Kısa süre­
kendi yaşamımın anahtarını buldum. Anlamsızlık, yeni bir de bu soruları bir yana bıraktım, şimdiye kadar çok sordum,
sözcük, ben sözcüklerle savaşıyorum. İnsanların küçük, soruşturdum, araştırdım... Boşuna onlar hakkında düşün­
renkli dünyalarındaki bir olay, bir hareket yalnızca göreceli meye çalıştım ve onların soğuk, yalın niteliklerinin gözüm­
bir anlamsızlıktır, diğer olguları düşünürsek... Örneğin bir den kaçmış olduklarını hissettim. Geçen akşam, 'Demiryolu
delinin çılgınlıkları içinde bulunduğu durama göre anlam­ İşçisinin Randevusundaki" Adolphe'un askıları, mor değildi.
sızdır ama yaşadığı çılgınlığa göre anlamsız değildir. Şu İşçisi'nin Randevusu"ndaki ve o meşhur taş -herşeyin baş­
ağaç kökü de taşlara, kura otlara, çamura, ağaca, gökyüzü­ lamasına neden olan o taş da şey değildi... Ne olmadığını
ne, yeşil boyalı banklara göreceli olarak düşünülürse, 'an­ tam olarak hatırlamıyorum. Ama onun pasif direnişini unut­
lamsız, boş'tur. Tabii herşeyi bilmiyorum. Tohumların filiz­ madım. Ve o adamın eli; onu tutmuş ve sıkmıştım kütüpha­
lendiğini veya ağacın büyümesini görmedim. Ama bu buru­ nede, o zaman tam anlamıyla bir el olmadığını hissetmiştim.
şuk, kocaman pençeyi görünce bilmek ya da bilmemek çok Büyük beyaz bir kurt aklıma gelmişti ama kurt da değildi.
önemsiz geliyor; açıklamaların ve mantığın, bu varoluş Ve Café Mably'deki bira bardağının şeffaf görünüşü. Şüp­
dünyasında yeri yok. heli, güvensiz: Sesler, kokular, tatlar. Dünya'da gerçek mavi,
Bir daire anlamsız değildir, açıkça biliniyor ki çapının gerçek kırmızı, gerçek menekşe veya badem kokusu oldu­
kendi etrafında dönmesi sonunda elde edilir. Ama bir daire ğuna bir an inanabilirsiniz.
aslında yoktur var olduğu farzedilir. Diğer taraftan bu kök Ama bunlara biraz dikkat ederseniz, duyduğunuz huzur
var, nasıl olduğunu anlatamıyorum ama o var. Düğüm dü­ ve güven hissinin yerini tedirginlik alır: Renkler, tatlar ve ko­
ğüm, içine kapalı, isimsiz haliyle beni büyüledi, gözlerim lcular gerçek değil; kendilerinden başka birşey değildirler.
doldu ve beni kendi varoluşuna doğra çekti. Bir kök, ağacın En basit, en yalın nitelik bile kendine göre çok kapsamlıdır.
nefes alma pompasıdır, o sert, deniz aslanı gibi, kaba, yağlı Ayağımın dibindeki siyah, siyaha benzemiyordu, daha önce
görünüş. Ne işe yaradığı hiç önemli değil, bir kök olduğunu hiç siyah görmemiş birine bunu nasıl anlatırsınız. O şey bir
anlatıyor ama tam da bu kök olduğunu belirtmiyor. Bu kök, renge benziyor ama biraz da aynı zamanda bir gürültü ya da
426 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÜNLÜLERİN ÖYKÜLERİ 427

bir salgı olabilir — veya başka birşey. Örneğin ıslak toprak Değişimin farkında değildim ama birdenbire o kökün va­
kokusu, siyah bir koku, çiğnenmiş, tatlı bir renk— bir koku rolduğunu düşünemez oldum, tümüyle silinip gitmişti, o
düşünülebilir. Yalnızca bu siyahı görmüyordum: görmek de orada, hala orada diye defalarca boş yere tekrarladım ama
soyut bir buluştur, basite indirgenmiş bir düşüncedir. O si­ artık hiç bir anlam taşımıyordu. Varoluş, uzaktan düşünüle­
yah, garip ve güçsüz varlık; görme, duyma ve tadalma duyu­ cek birşey değildi; sizi birden sarar, kavrar; size sahip olur,
larını aşmış. kalbinizde büyük, hareketsiz bir canavar gibi bir ağırlık bıra­
Bu olağanüstü bir andı. Ben oradaydım, kıpırdamadan, kır — veya hiçbir şey yoktur artık.
buz kesilmiş gibi kendimden geçmiştim. Bu heyecanın tam Artık hiçbir şey yoktu, gözlerim boştu ve kurtuluşum­
ortasında yeni, taze birşey göründü; Bulantıyı anlamıştım dan ötürü şaşkın bir haldeydim. Sonra birden gözümün
artık, ben onun sahibiydim, o bana aitti. Gerçeği söylemek önünde, ışıkta belirsiz kıpırtılarla hareket etmeye başladı:
gerekirse bulduklarımı kendim için bile açıkça, düzenli bir ağacın tepesi rüzgarla sallanıyordu.
şekilde anlatamıyordum. Ama galiba şimdi sözcüklerden Bir hareket görmek beni sıkmadı, beni gözleyen bunca
yararlanmam iyi olacak. Esas olan şey olağanlık ve rastlan­ kıpırtısız, hareketsiz varlıklardan sonra, bu bir değişiklikti.
tıdır. Varolmak yalnızca orada olmak demektir; varolan ki­ Kendi kendime, dallar sallandıkça; hareketlerin aslında öyle­
şiler kendilerine rastlanılmasına olanak sağlarlar, ama onlar­ ce varolmadığını, arada pasajlar, zayıf noktalar olduğunu ve
dan hiç bir çıkarım sağlanamaz. Bazı insanlar bunu anla­
hareketin yavaş yavaş oluştuğunu söylüyordum. Sonunda o
mışlardır; bu raslantıyı altetmek amacıyla gerekli, beklen­
varlıkları doğma süreci içindeyken şaşırtabilecektim.
medik bir varlık olmak için çalışmışlardır.
Üç saniye bile sürmedi, tüm umutları suya düştü. Zama­
Herşey emrimizdedir; bu park, bu şehir, kendimiz. Bunu
nın geçişini, ağaç dallarının körler gibi ellerini uzatıp etraf­
farkettiğiniz an Bulantı karşınıza çıkar ve bazıları haklarını
larını araştırmalarına bağlayamam. Zaten pasaj, geçiş fikri­
öne sürerek kendilerini farklı göstermeye çalışırlar. Zavallı
bir yalandır bu; kimsenin ayrıcalığı veya hakları yoktur, tüm ni de insanlar icat etmişler. Bütün titreşimler, kıpırtılar dış
insanlar gibi özgürdürler, kendilerini, önemsiz hissetmekten dünyaya karşı yalıtılmışlardı ama kendileri her tarafa yayı­
alıkoyamazlar. Ve kendi aralarında gizlice, önemsiz, gerek­ lıyorlardı. Tabii ki bir hareket ağaçla kıyaslanamaz, o bam­
siz ve hüzünlü olduklarını bilirler. Bu büyü ne zamana kadar başka bir konudur. Yine de bir şeydir. Dalların uçları "varo­
sürecek? Kestane ağacının kökü bendim. Veya daha doğrusu luş" süreciyle hala titriyorlardı. "Varolan" rüzgar ağacın üze­
ben tamamen onun varlığının bilincindeydim. Bu ölü tahta rine çökmüştü; güçten işleme dönüşmüştü. Bu da bir geçiş­
parçasının üzerine tüm ağırlığıyla düşen tedirgin bir bilinç. ti. Herşey dolu doluydu, herşey aktifti. Zamanda zayıflık ol­
Zaman durmuştu: ayaklarımın dibinde küçük siyah bir ha­ maz ve en az algılanabilen kıpırtılar bile birer varlıktırlar.
vuz, o andan sonra yeni bir şeyin olması mümkün değildi. Her yerde varoluş var, sonsuz, fazlasıyla, her zaman, her an
Kendimi, bu berbat, acımasız eğlenceden kurtarmayı çok ister­ ve her zaman; varoluş -—yalnız varoluşla sınırlanabilir.
dim, bu işin içindeydim; o siyah şey kıpırdamadı öylece duru­ Banka yeniden oturdum, sersemlemiş, şaşkına dönmüş­
yordu tıpkı nefes bomma kaçmış bir yiyecek parçası gibi. tüm. Çıkış noktası, kaynağı olmayan bu varlıkların bolluğu
428 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÜNLÜLERİN ÖYKÜLERİ 429

karşısında dilim tutulmuştu. Hepsi birbirine benzediğine pelte gibi birşeydim. Ve ben içerdeydim, bahçe ile birliktey­
göre bu bolluğun nedenini anlayamıyordum. Pekçok varlık dim. Korkmuştum ve öfkeliydim. Yükseldim, yükseldim
başarısız oluyor, yeniden başlıyor ve yine başaramıyordu göklere kadar, görüş açım genişledi. Artık Bouville’de de­
(benim gibi) — sırtüstü düşen bir böceğin çabalamaları gibi. ğildim, hiçbir yerde değildim, uçuyordum. Şaşırmadım.
Kendi kendime gülmeye başladım. Bazı salaklar irade Dünyaydı bu, birden kendini gösteren çıplak dünyaydı ve bu
gücünden, yaşamla mücadele etmekten bahsederler. Onlar koca, anlamsız varlık karşısında öfkeyle sarsıldım. Heryer-
galiba hiç ağaç veya hayvan görmediler. Şu yarı çürümüş de dünya vardı, önümde, arkamda bir an. Ondan önce hiçbir
meşeye bakın. Ya şu meşhur kök! Toprağı pençeleriyle ka­ şey olmamıştı. Onun varolmadığı bir an asla olmamıştı.
zıyor, yiyecek arıyor. Beni kaygılandıran buydu; elbette bu akan, kayan kurdun va­
Herşeyi bu şekilde görmek mümkün değil. Evet, zaaflar, rolması için hiçbir sebep yoktu. Dünyanın tam ortasında,
zayıflıklar olabilir. Ağaçlar varolmak istemiyorlardı ama el­ canlıyım, gözlerim iyice açılmış; ve aklımdaki tek fikir hiç­
lerinden birşey gelmiyor. Böylece sessizce içlerine kapanıp, lik. Bu hiçlik varoluştan önce yoktu. "Pislik! Kokmuş pis­
kendi sorunlarıyla uğraşıyorlar. Ama her an herşeyi bir ya­ lik!" diye bağırdım ve bu pislikten kurtulmak için silkindim;
ama tonlarca varoluş üzerime sinmişti. Ve birden park, bü­
na bırakıp kendilerini yok etmeye çalışabilirler. Hâlâ varol­
yük bir delik haline geldi, Dünya geldiği gibi yokoldu, bo­
mayı sürdürmeye çalışan yaşlı ve yorgun ağaçlar belki de
şaldı veya uyandım. Her ne olursa olsun, daha başka birşey
ölemeyecek kadar zayıftılar. Varolan herşey bir sebep olma­
olmadı, çevremde sarı topraktan başka birşey kalmadı, ölü
dan doğar, güçsüzlüğü yüzünden yaşamını sürdürür ve ka­
dallar bu toprak üstünde yatıyorlardı.
zara ölür.
Ayağa kalktım ve parktan çıktım. Kapıda durdum, arka­
Arkama yaslandım ve gözlerimi kapadım. Ama imajlar, ma döndüm. Bahçe bana gülümsedi. Kapıya yaslandım ve
görüntüler hemen üzerime saldırdılar, kapalı gözlerimi var­ uzun süre baktım. Ağaçların gülümsemesinin bir anlamı var­
lıklarıyla doldurdular: varoluş daima dolu doludur. dı: bu varoluşun gerçek sırrıydı. Üç hafta kadar önce, bir Pa­
Tuhaf görüntüler. Bir sürü şey anlatıyorlar. Gerçek şey­ zar günü çevremde kuşkulu bir hava sezmiştim. Bu benim
ler değil, gerçeğe benzeyen şeyler. İskemleye benzeyen, bit­ kuruntum muydu? Bıkkınlıkla bunu anlamanın yolu olmadı­
kilere benzeyen şeyler. Ve iki yüz: geçen pazar pastanede ğını hissettim. Yolu yoktu. Ama o, oradaydı, bakıyordu.
karşımda oturan çift. Şişman, ateşli, duygulu, anlamsız, kır­ Kestane ağacının gövdesindeydi..., o kestane ağacıydı. Yarı-
mızı kulaklı yüzler. Bu çift hala Boville'de bir yerlerde yaşı­ yolda kalmış şeyler — siz onlara düşünceler diyebilirsiniz
yordu. — yumuşak gerdanı parlak kumaşlara sürünüyor, ka­ —unutulmuşlardı ve ne düşündüklerini unutmuşlardı.
dın akimdan "Benim memelerim, sevimli meyvelerim" diye Bu his beni öfkelendirdi: An-la-ya-mı-yor-dum; o kapıya
düşünüyor, oynadığı memelerinin kabarmasını seyrediyor­ yüzyıl da yaslanıp beklesem bile anlayamıyordum. Varoluş
dum.sonra birden bağırdım ve gözlerimi açtım. konusunda öğrenebileceğim herşeyi öğrenmiştim. Çıktım,
Bu varolma halini acaba hayal mi ettim? Ben oradaydım, otele döndüm ve yazdım.
bahçede, ağaçların içine sızmıştım, yumuşak, yapışkan,
ÜNLÜLERİN ÖYKÜLERİ 431

gitmemekle onları incitmediğimin pekâlâ farkındayım; bü­


tün bunlarla yalnızca kendimi incittiğimi çok iyi biliyorum.
Ama yine de bir doktora danışmamamın sebebi kinimdir.
FYODOR DOSTOYEVSKİ Karaciğerim çok kötü dummda — iyi ya, beter olsun!
Uzun zamandan beri bu durumdayım — yirmi yıldır.
Yemin Ederim Baylar, Şimdi kırk yaşındayım. Bir hükümet dairesinde çalışıyor­
Fazla Bilinçli Olmak Bir Hastalıktır dum ama artık çalışmıyorum. Öfkeli, kin dolu bir memur­
— Gerçek, Eksiksiz Bir Hastalık dum. Kabaydım ve böyle olmaktan memnundum. Rüşvet al­
mazdım, anlıyorsunuz ya, bunun karşılığında birşeyler yap­
Dostoyevski'nin "Yeraltından Notlar" isimli romanından alman mam gerekiyordu. (Kötü bir jest, ama bunu karalamayaca­
bu parça, dengesiz bir aklın ürünü olarak sunulmamıştır. Bu p a ­ ğım. Espirili olduğunu düşünerek yazmıştım bunu; ama
saj, psikopatoloji adını verdiğimiz çeşitli olguların karşısında şimdi gösteriş yapmak için yazdığımı anlayınca kasten ka­
gösterilen davranış biçimlerini keşfetme çabalarımızın bir parça­
ralamadım, silmedim.)
sı olarak seçilmiştir. Dostoyevski'nin yeraltı adamı, normal ve
Oturduğum masaya bilgi almak için gelen kişilere dişle­
sağlıklı olmaya tepki gösterirken bu alanda yazılan en tuhaf ve bi­
ze çok yararlı olabilecek veriler sağlamıştır. Dostoyevski'nin tar­ rimi gıcırdatırdım ve herhangi birini mutsuz yapınca yoğun
tışmalarının akıl hastanelerinde çok sık rastlanan psikoz türlerini bir zevk alırdım. Çoğu zaman da başarırdım. Bunların çoğu
anımsattığını düşünebilirsiniz. çekingen insanlardı —dilekçeler getirir, işlerini takip eder­
lerdi. Ama yukandakilerden bir memur vardı ki, ona dayana-
mıyordum. Alçak gönüllülükle ilgisi yoktu, kılıcını da iğ­
L BÖLÜM: YERALTI renç bir şekilde şakırdatıyordu. Onsekiz aydan beri, o kılıç
yüzünden ona karşı adeta kan davası güdüyordum. Sonunda
I ben kazandım ve kılıcı şakırdatarak çıktı gitti. Tabii, bu
olay gençliğimde olmuştu.
Ben hasta bir adamım.... Kinci bir adamım. Hiç çekici Ama Beyler, bu kinimin, garezimin can alıcı noktası ney­
değilim. Galiba karaciğerim rahatsız. Herşeye rağmen, has­ di biliyor musunuz? Beni esas inciten nokta, aslında kindar
talığım hakkında hiçbir şey bilmiyorum ve beni neyin rahat­ veya hiç değilse dünyaya küsmüş bir adam olmaktan, içten
sız ettiğinden emin değilim. Bu konuda bir doktora danışmı­ içe utanç duymam ve kendimi yalnızca kuşları gelişi güzel
yorum, tıbba ve doktorlara saygım olduğu halde... Aynca, ürküten ve bununla eğlenen bir adam olarak görmemdir. Ağ­
aşın derecede batıl inançlarım vardır, tıbba saygı duymama zımda köpüklerle etrafa saldırırken, bana oynamam için bir
yetecek kadar. Hayır, bir doktora danışmayı, içimdeki kin oyuncak bebek verin, şekerli bir fincan çay getirin, beni ya­
yüzünden reddediyorum. Bunu belki siz anlamayacaksınız, tıştırmış olursunuz. Hatta size teşekkür bile edebilirim; son­
ama ben çok iyi anlıyorum. Elbette bu dummda, kinimle ki­ ra dişlerimi gıcırdatarak aylarca, gecelerimi duyduğum
mi küçük düşürmeyi hedef aldığımı, anlatamam; doktorlara utanç yüzünden uykusuz geçirsem bile. Ben böyleyim işte.
432 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÜNLÜLERİN ÖYKÜLERİ 433

Şimdi, kindar, öfkeli bir memur olduğumu yazarken ya­ Beyler, şüphesiz sizi eğlendirmek istediğimi sanıyorsu­
lan söylüyordum. Yalnızca dilekçe sahipleriyle biraz eğleni­ nuz. Burada da yanıldınız. Düşündüğünüz gibi neşeli bir in­
yordum, aslında asla kindar olamam ben. İçimde kine, gare­ san değilim ben; belki bu gevezelikten biraz sıkılmış olabili­
ze karşı pek çok şey olduğunun farkmdaydım. Bu karşı rim. Bana kim olduğumu sormanın uygun olduğunu düşünü­
olan elemanlar yaşadığım sürece içimdeydiler ve dışarıya yorsunuz. — Cevabım şöyle olacak; ben bir kolej muhasebe-
vurmak için fırsat arıyorlardı. Ama onların dışa vurmaları­ cisiyim. Ekmek parası kazanmak için çalışıyordum ama ge­
na izin vermedim, veremezdim. Beni rezil edene, utanç duy­ çen yıl uzak bir akrabam altı bin ruble miras bırakarak ölün­
mama neden olana kadar işkence yaptılar: ihtilaçla, sarsıla ce hemen istifa edip köşeme çekildim. Daha önce de burada
sarsıla kıvrandım, beni hasta ettiler, hem de nasıl hasta etti­ yaşıyordum; ama şimdi iyice yerleştim. Şehir dışında kor­
ler! kunç, sefil bir odam var. Hizmetçim ihtiyar bir köylü; aptallı­
Şimdi, Beyler, sizler benim pişmanlık duyduğumu, özür ğından ötürü kötü huylu ve hep pis kokar. Petersburg un ikli­
dilediğimi zannediyorsunuz değil mi? Bundan eminim... minin sağlığım için kötü olduğunu ve benim kısıtlı olanakla­
Neyse, emin olun ki, hiç umurumda değil, eğer siz... rımla burada yaşamamın pahalıya geleceğini söylediler.
Yalnız kindar veya nisbetçi olmamayı değil, herhangi bir Bütün bunları, o doktorlardan, danışmanlardan daha iyi
şey olmayı da beceremiyordum; ne kinci ne kibar, ne kurnaz biliyorum... Ama ben Petersburg'da kalıyorum, buradan git­
ne dürüst, ne kahraman ne bir böcek olabilmiştim. Şimdi kö­ meyeceğim çünkü... şey! Neyse benim gitmem veya gitme­
şeme çekildim, akıllı bir adamın zaten pek bir şey olamaya- mem o kadar önemli değil.
cağı, ancak aptalların bir şey olmayı becerebileceğini söyle­ İyi, eğitim görmüş ve efendi bir adam en çok neden bah­
yerek kendimi teselli ediyorum. setmekten hoşlanır?
Evet ondokuzuncu yüzyılda, bir adam herşeyden önce Cevap: Kendinden bahsetmekten.
Pekâlâ, ben de kendimden bahsedeceğim.
karaktersiz bir yaratık olmalıdır; karakter sahibi bir insan
çok sınırlanmıştır. Yaşadığım kırk yıl içinde bunu öğren­
II
dim, şu anda kırk yaşındayım ve bildiğiniz gibi kırk yıl bir
ömür demektir ve yaşlandığınız anlamına gelir. Kırk yıldan Beyler, size şunu söylemek istiyorum, duymak isteseniz
daha uzun bir süre yaşamak kötü davranıştır, adilik ve ah­ de istemeseniz de neden bir böcek bile olamadığımı anlat­
laksızlıktır. Kimler kırktan fazla yaşar? Buna içtenlikle ve malıyım. Bir böcek olmayı pek çok kez denedim. Ama buna
dürüstçe cevap verin. Size kimlerin kırkını geçtiklerini söy­ uygun yapıda değildim. Beyler, size yemin ederim, çok bi­
leyeyim: Ahmaklar ve değersiz kişiler. Bütün yaşlıların yü­ linçli olmak bir çeşit hastalıktır, — adamakıllı bir hastalık.
züne söylerim bunu, bütün o saygıdeğer, ak saçlı ihtiyarlara! İnsanın günlük ihtiyaçları için normal insan bilinci yeterli
Buna hakkım var; çünkü ben de altmışa kadar yaşayaca­ olabilir. Yani günümüzün, ondokuzuncu yüzyılın eğitilmiş,
ğım. Hatta yetmiş. Veya seksene kadar! ... Durun, bir nefes mutsuz insanının payına düşen miktarın yarısı veya dörtte
alayım... biri yeterli olabilir. Özellikle o eğitilmiş kişi, dünyanın en
434 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÜNLÜLERİN ÖYKÜLERİ 435

soyut, en planlı yeri olan Petersburg'da yaşama şanssızlığı­ bilmek için zamanım ve inancım olsaydı bile büyük bir ola­
na sahipse. sılıkla değişmek istemezdim ayrıca istesem bunu yapmaz­
Bahse girerim ki bütün bunları gösteriş olsun, espri olsun dım; çünkü gerçekten değişmek istediğim bir şekil yoktu.
diye yazdığımı düşünüyorsunuz. Ama beyler, kim hastalı­ Ve herşeyin en kötüsü, bunların yoğun, akut bilinçlilik
ğından övünerek, gurur duyarak bahsedebilir ki? kurallarına uymalarıydı ve sonuç olarak şunu diyebilirim,
Aslında, herşeye rağmen pek çok kişi bunu yapıyor, ra­ insan yalnız değişememekle kalmıyor aynı zamanda kesin­
hatsızlığını kullanıyor ve ben de belki herkesten çok aynı likle hiçbirşey yapamıyor.
şeyi yapıyorum. Bunu tartışmayacağız, saçmalık olur. Eh, epeyce saçmaladım, ama ben ne anlattım? Bunu an­
Ama yine de kesinlikle bilincin, yoğun bilincin bir hasta­ latmanın zevki nasıl oluyor? Ama ben anlatacağım. Konu­
lık olduğundan eminim. Bu konuyu da bir an için bir kenara nun köküne ineceğim! İşte bu yüzden kalemimi elime al­
bırakalım. Bana şunu söyleyin; her "iyi ve güzel" olan şeyi dım...
hissettiğim an, bana kötü ve çirkin şeyler yaptığımı söylü­ Örneğin bende aşın derecede "amour-propre" var. Bir
yorlar... bunun nedenini öğrenmek istiyorum. kambur veya bir cüce kadar alıngan ve şüpheciyim. Ama ba­
Kısacası, iyiliğin bilincinde en çok olduğum ve herşeyin zen de suratıma bir şamar atsalar iyi olur diye düşünürüm.
en güzel olduğu zamanlar; kendi pisliğime, bataklığıma da­ Belki bundan bir çeşit zevk alırım, ümitsiz bir zevk. Ve biri­
ha çok batıyorum. Ama en önemli nokta, bütün bunların ka­ sine tokat atılınca —bilinç silinmiş gibi olur. En kötüsü de,
zara değil de olması gerektiği için olduğudur. Sonunda bu­ ne yönden bakılırsa, her konuda suçun bende olmasıydı. En
nun, benim normal halim olduğuna neredeyse inanıyorum. aşağılayıcı şey, hiçbir kabahatim yokken suçlanmamdı.
Ama başlangıçta bu mücadelede ne büyük sıkıntılar çektim! Önce, çevremdekilerden daha akıllı olduğum için suçluy­
Diğer insanlarda da aynı şey olduğuna inanmıyordum ve dum. (Hep kendimin diğerlerinden daha akıllı olduğumu dü­
tüm yaşamım boyunca bu gerçeği sakladım. Utanıyordum şünmüş ve ister inanın ister inanmayın, bundan utanç duy­
(şimdi bile utanıyorum). İğrenç bir Petersburg akşamında muşumdur. Herşeye rağmen benim yaşamım böyleydi ve
eve, köşeme döndüğümde yine kötü bir davranışta bulundu­ insanların yüzlerine doğrudan hiç bakamazdım.)
ğumun bilincinde, kendi kendimi yiyerek, yırtınarak kıvra­ Ayrıca alicenap, asil ruhlu olsam bile bunu belli ettiğim
nıyordum ama bu hisler bir süre sonra bir çeşit utançla karı­ için de suçluyum. Tabiat kanunlarına uyarak, bana saldıran
şık tatlı, sevecen bir hal alıyor, en sonunda da —gerçek bir birisi beni tokatlayabilir ama onu affetmem yararsız bir dav­
eğlenceye dönüşüyordu. Evet, eğlence ve zevk! Bundan ranıştır. Kısacası beni tokatlayandan intikam almak için bir-
bahsettim; çünkü başkalarının da böyle bir haz duyup duy­ şeyler yapmam gerekirdi, hem tabiat kanunlarına uymak için
madıklarını hep bilmek isterdim. Duyduğum zevk yalnızca hem de âlicenaplığın yararsız olduğuna inandığımı göster­
çok yoğun bir şekilde kendi aşağılanmamın bilincinde olu­ mek için. Ama nasıl öç alacağıma bile karar veremiyordum.
şumdan doğuyordu, sınıra ulaştığımı hissedince bu çok Neden bir türlü karar veremiyordum? Bu konuda özellikle
müthiş bir an oluyordu, ama başka bir seçenek de yoktu; ka­ birkaç söz söylemek istiyorum.
çış yolum tıkanmıştı; başka bir adam olamazdım; değişe­
436 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÜNLÜLERİN ÖYKÜLERİ 4 37

III yıl boyunca yarasını hep, en küçük ayrıntılarıyla anımsaya­


cak ve zaman geçtikçe de bu ayrıntılar kinini besleyecektir;
Kendilerini savunabilen ve öçlerini alabilen bazı kişiler kendine karşı duyulmamış şeyler icat edecek, bunların ger­
vardır, bunu nasıl yapıyorlar? İntikam hissiyle gözleri karar­ çek olduğunu varsayacak ve asla hiçbir şeyi affetmeyecektir.
mışken, neden bütün benlikleri bu hisle doluyor? Ölüm yatağında bile herşeyi yeniden anımsayacak, yılların
Bu durumdaki bir beyefendi hedefine doğrudan, boynuz­ birikimiyle...
larını eğip saldırmaya hazırlanan bir boğa gibi, hücum eder O soğuk, iğrenç yarı-umutsuzluk, yan-inanç içinde bilinç
ve bir duvardan başka hiçbir şey onu durduramaz. (Bu ara­ kendini diri diri gömüyor, yeraltında geçirdiği kırk yılın acı­
da, duvarla karşılaşınca apışıp kalırlar, şaşkına dönerler. sını yeniden tadıyor ve bu zaman boyunca yaşadığı doyum-
Bu tip insanlara ben "düz insanlar" diyorum. Onlar için du­ suzluklarını, hemen vazgeçilen kararlarını, acı çekmenin so­
var bir kaçış değildir. Halbuki bizim gibi düşünen ve hiçbir nunda yaşadığı o tuhaf zevki, tekrar tekrar anımsıyor.
şey yapmayanlar için duvar başka yöne gitmek için bir ma­ Bu öylesine ince, anlatılması güç birşey ki, sağlam sinir­
zerettir.) Evet bu "düz insanlar" sevecen Tabiat Ana'nın on­ leri olan kişiler bunun bir zerresini bile anlamayacaklardır.
ları görmek istediği gibi olan normal insanlardır. Onları kıs­
Kibarca "belki de yüzlerine hiç şamar yemeyenler de anlaya­
kanıyorum. Onlar aptaldır, bunu tartışmıyorum ama ne bili­
mazlar" diyerek beni kastedeceksiniz; evet ben bilerek konu­
yorsunuz belki de normal insanlar aptal oluyordur. Bu nor­
şuyorum. Ama rahat olun beyler, ben yüzüme şamar yeme­
mal insanm tam karşıtını düşünün, benim gibi fazla bilinçli,
dim; hem bu konuda ne düşündüğünüz benim için hiç önem­
fazla düşünen birini. Bu adam karşısında normal bir düz in­
san görünce şaşkına döner ve kendini bir fare gibi görür. li değil.
Zevk almanın inceliklerini anlamayan sağlam sinirli kişi­
Belki bilinçli, düşünen bir fare ama yine de fare... Ve en kö­
tüsü de kendisi, özbenliği de kendisini bir fare gibi görür. lerden söz etmeye devam edeceğim. Onlar imkansızla yani
Şimdi bu farenin harekete geçişini görelim. Varsayalım taş duvarla karşılaşınca tepki gösterirler. Hangi taş duvar?
ki, bu fare kendisine hakaret edildiğini sanıyor (ve çoğunluk­ Elbette, doğa kanunları, doğal bilimlerin kuramları, mate-
la öyle hisseder) ve öç almak istiyor. İçi kinle doludur. İçin­ metik. Örneğin size atalarınızın maymun olduğunu ispatla­
de o "düz insanlardan (l'homme de la nature et de la vérité)" dıkları anda surat asmanın bir yararı yoktur, bunu bir gerçek
daha çok kin birikmiştir. Çünkü onların doğuştan gelen ap­ olarak kabullenmelisiniz. Aslında yağınızın bir damlasının
tallıkları yüzünden intikamı adalet olarak görmelerine kar­ bile sizin için, diğer insanlardan yüzbinlercesinden daha de­
şın fareler buna inanmazlar. İntikam almak amacıyla yapı­ ğerli olduğunu ispatladıklarında da bunun kesin sonuç oldu­
lan esas harekete gelince, şanssız fare ardarda kötü olaylar ğunu kabul etmeniz gerekir. "Başka bir seçenek yok, iki kere
yaratır, şüpheler ve somlar arasında boğulur. Şüphelerinden, ki dört eder. Doğa sizden izin almaz; isteklerinizle ilgilen­
duygularından oluşan yapışkan bir kitlenin içindedir. O pis, mez, kurallarından hoşlanıp hoşlanmamanız umurunda de­
kokulu yeraltı evinde, bizim hakarete uğramış, ezilmiş, aşa­ ğildir. Doğayı olduğu gibi kabul etmeniz lâzımdır. Görüyor­
ğılanmış faremiz, kini ve gareziyle başbaşa kalmıştır. Kırk sunuz ya, duvar duvardır..." diye bağırırlar.
438 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÜNLÜLERİN ÖYKÜLERİ 439

Aman Tanrım! Doğa'nm kanunları, aritmetik benim Evet bu hakaretler, bu aşağılamalar sonunda bir çeşit ke­
umurumda değil, o kanunlardan da, iki kere ikinin dört etme­ yif, zevk doğar, bazen şehvete bile dönüşebilir. Rica ediyo­
sinden de hoşlanmıyorum. Tabii ki duvarı, kafamı vura vura rum beyler, ondokuzuncu yüzyılın eğitim görmüş bir adamı­
kıramam ama yine de yeterince güçlü olmadığım için ve o nın, diş ağrısı yüzünden inlemesini dinleyin lütfen, özellikle
da bir taş duvar olduğu için, bu durumu öylece kabul ede­ ağrının ikinci, üçüncü gününde, bir köylü gibi değil de geliş­
melerden ve Avrupa uygarlığından etkilenen, "topraktan ay­
mem. Yalnızca o taş duvar bir teselliymiş gibi ve iki kere
rılmış olan" bir adamın inlemesini dinleyin. İniltileri çirkin­
ikinin dört ettiği kadar gerçek olduğu için... Of saçmalık bu!
leşir, tiksindirecek kadar kötüleşir ve gece gündüz devam
Herşeyi anlayabilmek, tanıyabilmek, (bütün olanaksızlıkları
eder. Ve elbette bu inlemelerin bir yararı olmadığını; karşı­
ve taş duvarlarıyla) çok daha iyi olurdu. Bu yüzden dişleri­
sındaki dinleyicilerin, ailesinin ona inanmadıklarını da bili­
nizi gıcırdatarak sessizce içinize kapanmak ve kin duymanı­
yor. Bütün bu bilgilerin ve kabalıkların altında şehevi bir
za hedef olabilecek hiçbir şeyin olmadığını düşünmek, bü­ zevk yatıyor. Sanki, "Sizi endişelendiriyorum, kalplerinizi
tün suçun sizde olduğunu sanmak ve buna karşın suçlu ol­ kırıyorum, evde herkesi uyanık tutuyorum. Pekala, öyleyse
madığınızı iyi bilmek... İşte bütün bunlar yalnızca bir kar­ uyanık kaim, siz de benim gibi her an diş ağrısını hissedin.
maşa. Ne ve kim olduğunu bilmeden bütün bu belirsizlere Ben bir kahraman değilim, yalnızca kötü bir insanım, bir hi-
karşın yine de içinizde bir sızı vardır ve bilmedikleriniz art­ lekârım. Öyle olsun! Benim gerçek yüzümü görebildiğiniz
tıkça sızınız da artacak. için memnunum. Aşağılık iniltilerim sizi üzüyor mu?" dersi­
niz.
IV Şimdi bile anlamıyorsunuz beyler. Gelişmemiz ve bilin­
cimiz bu zevkin entrikalarını anlayabilecek kadar ilerleme­
"Ha, ha, ha! Biraz sonra da dişinin ağrımasından zevk miş daha. Gülüyor musunuz? Memnunsunuz. Evet, şakala­
duyacaksın," diye bana gülüyor, alay ediyorsunuz. rım pek iyi seçilmedi galiba; zevksiz, kendine güvenden yok­
"Pekala, diş ağrısında bile bir keyif vardır," diye cevap sun.
veririm. Bir ay süreyle diş ağrısı çektim ve hâlâ biraz ağrı­ Ama elbette bu kendime saygım olmadığı içindir. Anla­
yor. Bu dummda insanlar sessizce acı çekmezler, inlerler. yışlı, sezgi gücü yüksek bir adamın nasıl kendine saygısı
Acı çekenin keyfi bu inlemelerde gizlidir, zevk almasaydı olabilir?
inlemezdi. Beyler bu iyi bir ömek ve bunun üzerinde duraca­
ğım. Bu inlemeler, önce ağrının amaçsızlığını anlatır, bilinç V
halinizi aşağılar. Sizin cezalandırabileceğiniz bir düşmanı­
nızın olmadığmı gösterir, ama yine de acı çekersiniz; dişle­ Haydi, kendi aşağılanmasından zevk almaya çalışan bir
riniz sizi esir almıştır ve eğer isterlerse ağrıyı geçirebilirler adamın kendine karşı en ufak bir saygı kıvılcımı olabilir mi?
ama isterlerse ağrı üç ay daha sürer; size kalan tek şey ken­ Bunu iğrenç bir vicdan azabı çektiğim için söylemiyo­
dinizi hırpalamak, taş duvarı yumruklamaktır. rum. Ve gerçekten, asla şöyle demeye dayanamazdım:
440 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÜNLÜLERÎN ÖYKÜLERİ 441

"Özür dilerim baba, bir daha yapmayacağım." Sanki önce­ şünce halidir. Yine doğa kanunları karşımıza çıkıyor. So­
den planlanmış gibi daima suçsuz olduğum zamanlar başım nunda elimize ne geçiyor? Hep aynı şeyler. Biraz önce inti­
belaya giriyor. Bu işin en kötü yanıydı. Kalbim doğa kanun­ kam almaktan bahsetmiştim. (Dikkat etmediğinizden emi­
larını bile suçlayamıyordu halbuki bütün ömrüm boyunca nim.) Bir adamın kendini haklı gördüğü için intikam almak
doğa kanunlarından hiç hoşlanmazdım. Bütün pişmanlıklar, istediğini söylemiştim. Böylece bir "esas neden" bulmuş
duygular, yenilik vaatleri hepsi yalandı. Böyle saçmalıklarla oluyor; haklı oluş, adalet. Ve artık içi rahattır, bu yüzden ha­
niçin uğraştığımı soracaksınız, cevabım şu olacak: "İnsanın rekete geçebilir, intikamını almaya hazırdır. Adil ve dürüst
eli kolu bağlı öylece oturması çok sıkıcı birşey.Beyler, ken­ bir iş yaptığına kendini inandırmıştır. Ama ben bunda ada­
dinize daha dikkatle bakınız, gerçeğin bu olduğunu anlaya­ let göremiyorum, ayrıca intikam alma erdemli bir davranış
caksınız. Kendi kendime maceralar yarattım, bir hayat kur­ da değil; sonuç olarak ben intikam almaya kalksam bu yal­
dum. Bu gibi şeyler kaç kere başıma geldi — örneğin hiçbir nızca duyduğum kinden ötürü olur. Kin her şeyden önce ge­
neden yokken isteyerek öfkelenmek gibi. İnsan tabii ki ken­ lir, bu yüzden benim için "esas neden" olabilir. Fakat kinim
dini tanır, hiçbir neden yokken öfkelendiğini de bilir ama yi­ bile yoksa ne yapabilirim ki? Yine de o lanet olası bilinç ka­
ne de gerçekten öfkelenebilir. Bir başka seferde, galiba iki nunlarının sonucu olarak, içimdeki öfke ve kızgınlık kimya­
kez, aşık olmaya çalıştım. Beyler, acı bile çektim, emin sal bir çözülmeye uğruyor. Baktığınız an, o uçup gider; man­
olunuz. Kalbimin derinliklerinde, çektiğim acıya inanmıyor­ tığınız yokolur; nedenleriniz kaybolur; suçlu bulunamaz;
dum, hatta hafif bir alay bile vardı; ama yine de acı çekiyor­ yanlış, yanlış değildir artık, dişağrısı gibi birşeydir; kimse
dum, kıskanıyordum (kendime rağmen) ... Beyler bunların suçlanamaz ve neticede tek bir çıkış yolu kalır — duvara
hepsi can sıkıntısındandı; atalet galip gelmişti. mümkün olduğu kadar kuvvetle vurmak. Böylece elinizi
Bilirsiniz, bilincin yasal meyvası atalettir, yani bilinçli şöyle bir sallar, bu işten vazgeçersiniz; çünkü esas nedeni
olarak eli-kolu-bağlı-oturmak. Tekrar ediyorum, altını çize­ bulamadınız. Ve kendinizi körcesine, düşünmeden duygula­
rek tekrar ediyorum: tüm "düz" insanlar ve aktif insanlar yal­ rınıza bırakırsınız, hiç değilse bir süre için esas neden olma­
nızca ahmak ve sınırlı oldukları için hareketlidirler. Nasıl dan, nefret veya aşk düşünmeden, sırf elleriniz kucağınızda,
anlatmalı? Şöyle söyleyeyim: sınırlı oldukları için esas ne­ öylece oturmamak için. En geç yarından sonra bilerek kendi­
denleri gözden kaçırıp; ikinci-üçüncü derecede nedenlere nizi aldattığınız için, kendinizden nefret edersiniz. Sonuç:
önem verirler ve hareketlerine temel olarak daha basit konu­ Sabun köpüğü ve atalet.
ları ele alırlar, zihinleri daha rahat ve huzurludur. Bildiğiniz A! beyler, biliyor musunuz ki, yalnızca hayatım boyunca
gibi, harekete geçmek için ilk şart zihnin huzur içinde olma­ hiçbir şeye başlamayı veya bitirmeyi başaramadığım için,
sı ve içinde hiçbir şüphe olmamasıdır. Peki ama örneğin kendimi akıllı bir adam olarak görüyorum. Ayrıca ben bir
ben, beynimi nasıl rahatlatabilirim? Dayanak olarak hangi gevezeyim de; herkes gibi. Ama, akıllı her adamın tek mes­
temel nedenleri alabilirim? Temellerim nerede? Bunları ne­ leği gevezelikse yani suyu elekten geçirmekse, ne yapılabi­
rede bulabilirim? Ben düşündükçe hep esas nedenleri bulu­ lir?
yorum ve bu sonsuza dek sürüyor. İşte bu, bilinçliiik ve dü­
442 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÜNLÜLERİN ÖYKÜLERİ 443

VI siz cevaplan-dırın. Örneğin siz, insanları eski alışkanlıkla­


rından kurtarıp, onların istek ve iradelerini bilim ve sağduyu
Sırf tembellikten ötürü hiçbir şey yapmadan otursaydım! yoluyla yenilemek istiyorsunuz. Ama bir adamın bu şekilde
Tanrım kendime nasıl büyük bir saygı duyardım, çünkü hiç yenilenebileceğini nasıl bilebilirsiniz? Ayrıca onun yenilen­
değilse tembel olmayı başarmış olurdum o zaman; hiç ol­ meye gereksindiğini nereden biliyorsunuz? Kısaca, yenilen­
mazsa bir niteliğe sahip olmuş olurdum. Som: O nedir? Ce­ menin o adam için iyi olacağını nasıl bilebilirsiniz? Bunlar
vap: O, bir miskindir; ne hoş bir şey bu, kendinden böyle belki mantık kurallarına uygundurlar ama, insanlık kuralları­
bahsedilmesi ne hoş! Olumlu olarak tanımlanmak. "Mis­ na uymazlar.
kin"— neden olmasın, bu bir hitap şekli ve meslek olabilir. Beyler, belki de deli olduğumu düşünüyorsunuz. İzin ve­
Yo, gülmeyin, ciddiyim. Böylece bir kulübe üye oluyordum rin, kendimi savunayım. İnsanın her şeyden önce yaratıcı
(miskinler kulubü) ve kendime olan saygımı yitirmeden de­ bir hayvan olduğunu, bir amaç için çabalamak için yaratıldı­
vamlı bir uğraşım oluyordu (miskinlik). Benim de bir mes­ ğını ve mühendislik yaptığını — yani durmadan ve sonsuza
lek edinmem gerekiyordu; bir miskin olmalıydım ama basit dek (nereye giderse gitsinler) yollar yaptığını, kabul ediyo­
bir miskin değil, güzel ve iyi olan herşeyi seven bir miskin. rum. Belki de o "düz ", pratik insan ne kadar aptal olsa da ba­
Nasıl? Uzun süre bunun düşünü kurdum. Kırkına varınca zen bu yolların mutlaka bir yerlere gittiğini ve gidilecek ye­
"güzel ve iyi" zihnimde önemli bir yer tutmaya başladı. Bu rin onun yapılmasından daha önemsiz olduğunu ve esas
yaşta herşey farklı olmalıydı. Herşeyi, "iyi ve güzel" olan önemli olan şeyin iyi yönetilen bir çocuğun mühendislikten
herşeyi severim. Bir yazar "Hoşlandığınız Gibi"yi yazmış; soğumasını ve tembelleşmesini önlemek olduğunu düşüne­
hemen onun sıhhatine içerim, çünkü "iyi ve güzel" olan her­ bilir. Hepimizin bildiği gibi tembellik bütün kötülüklerin
şeyi severim. Böyle davrandığım için saygı görmeyi bekle­ anasıdır.
meli, huzur içinde yaşamalıydım, saygın bir şekilde ölme­ İnsanlar yol yapmaktan ve yaratıcılıktan hoşlanırlar, ama
liydim. Güzel bir göbek büyütüp, üç katlı gerdanımla öyle neden, mahvetmeyi ve karışıklığı bu kadar tutkuyla seviyor­
bir görüntüm olmalıydı ki herkes bana bakıp, "işte zengin­ lar? Bana bunu açıklayın! Ama bu noktada bir çift laf etmek
lik! Somut ve gerçek birşey!" demeli. Ye siz istediğinizi istiyorum. Acaba kaosu, karışıklığı ve yıkımı bu kadar çok
söyleyin, bu olumsuz devrede, insanın kendi hakkında bu sevmesinin nedeni, içgüdüsel olarak amacına ulaşıp, inşa et­
çeşit sözler duyması hoş bir şey. mekte olduğu binayı tamamlamaktan korkması mıydı? Kim
bilir belki de o binayı uzaktan seviyor ve asla yaklaşmak is-
IX temiyordur; yalnızca onu inşa etmeyi seviyor ve asla içinde
yaşamak istemiyordur ve belki de bina tamamlanınca onu
Beyler, şaka yapıyorum ve şakalarımın pek parlak olma­ evcil hayvanlara bırakacaktır —karıncalar, koyunlar vs. Ka-
dığını biliyorum, ama biliyorsunuz herşeyi bir şaka olarak nncalar'm yeri çok önemli...
görmemeli. Belki dişlerimi gıcırdatırken şaka yapıyorum. Karıncaların da ömürleri boyunca koşturdukları bir he­
Beyler, çeşitli sorular altında eziliyorum, onları benim için defleri vardır: Karınca yuvası. Saygın karınca ırkı karınca
444 AKIL HASTALARININ IÇ DÜNYASI ÜNLÜLERlN ÖYKÜLERİ 445

yuvasıyla başlar ve onunla sona erecektir; bu onların sağdu­ ze bakınız ve sorunuz, eğer bir insansanız ve hepsini yaşa-
yularını gösterir, ama insanoğlu uyumsuz ve kararsızdır, bir dıysanız.... Benim kişisel görüşüme göre, yalnızca rahat bir
satranç oyuncusu gibi, oyunun sürecinden zevk alır, sonuna yaşam sürmeyi amaçlamak kötü bir davranıştır. Bazı şeyle­
gelmekten hoşlanmaz. Ve kimbilir, belki de insanların ulaş­ ri parçalamak, kazalar yapmak, bazen oldukça zevkli olabilir.
mak için didindikleri tek bir hedef vardır, o da hiç durmayan Acı çekmeyi savunmuyorum, rahat yaşamı da. Ben... şey,
bu ulaşma çabasıdır; başka bir deyişle, ulaşılmak istenen kaprisimin tarafını tutuyorum. Acı çekmenin, örneğin vod­
nesne değil, yaşamın kendisi önemlidir ve bu iki kere iki gi­ villerde yeri yoktor. "Kristal Palas"ta düşünülemez bile; acı
bi kesin bir formülle ifade edilir. Beyler, bu kesinlik yaşam çekme, şüphe, olumsuzluk demektir. Yine insanların acı
değildir; yalnızca ölümün başlangıcıdır. Ne olursa olsun in­ çekmekten yani yok etmekten ve kaostan vazgeçecekleri san­
sanlar daima ölümden, bu matematiksel kesinlikten kork­ mıyorum. Acı çekmek, bilinçliliğin tek kaynağıdır.
muştur; ben de şu anda korkmaktayım. İnsanlar yaşamları­ Daha önce, bilinçliliğin insanoğlu için en büyük şanssız­
nı, araştırmakla geçirmekten başka bir şey yapmadıkların­ lık olduğunu belirtmeme karşın yine de onun önemini ve
dan, bu matematiksel kesinliği aramak için okyanuslar aş­ başka bir nedenle ondan vazgeçilmeyeceğini biliyorum. Ör­
mışlar, yaşamlarını bu işe adamışlardır ama başarmaktan neğin, bilinçlilik, iki kere ikinin dört etmesinden çok daha
yani onu bulmaktan korkmuşlardır. Aradıklarını bulunca, üstündür.
artık arayacak birşey kalmayacağını hissetmişlerdir. İşçiler Matemetiksel kesinliği bir kere elde edince, artık yapacak
işlerini bitirince paralarını alırlar, meyhaneye giderler, sonra veya anlamaya çalışacak bir şey kalmaz. Beş duyunuzu
karakola götürülürler — işte size bir haftalık meşgale. Ama bastırıp içinize gömmek ve derin düşüncelere dalmaktan
insanoğlu nereye gidebilir? O işini yapmayı, sona ulaşmak başka bir şey kalmaz. Halbuki bilinçliliğe saplanırsanız, ay­
için uğraşmayı sever ama işini bitirip amacına ulaşmaktan nı sonuç elde edilse bile, yani yapacak bir şey kalmamış ol­
hoşlanmaz. Bu anlamsız görünüyor. Aslında insanlar komik sa da, bu yine de sizi canlandıracaktır. Tepkisel olduğu için,
yaratıklardır, bütün bunlar bir şaka, bir espri gibi geliyor. hiç yoktan iyidir.
Bence iki kere ikinin dört etmesi bir küstahlıktır. Yolunuzu
iki kolunu açarak kapatan şımarık bir züppedir. îki kere iki­ X
nin dört etmesinin mükemmel bir şey olduğunu kabul ediyo­
rum ama her şeye hakkını vermemiz gerekiyorsa, iki kere Kristal Saray'ın asla yıkılamayacağma inanıyorsunuz —
ikinin beş etmesi de harikulade, çekici bir şeydir. öyle bir yerde hiç kimse dilini çıkartamaz veya gizlice nanik
Sizler, neden yalnızca pozitif ve normalin insanların iyili­ yapamaz. Ve belki de bu binadan bunun için korkuyomm,
ğine yardımcı olduklarına inanıyorsunuz? Yanlışlarda da kristalden olduğu ve asla yıkılamayacağı için.
bir çekicilik yok mudur? İnsan rahat yaşamdan başka bir Görüyorsunuz, o bir saray değil de bir kümes olsaydı, ıs­
şeylerden hoşlanamaz mı? İnsan bazen olağanüstü, tutkulu lanmamak için, içine sürünerek girer ve beni yağmurdan ko­
bir şekilde acı çekmekten hoşlanır, bu gerçektir. Bunu ka­ ruduğu için ona minnet bile duyardım. Gülüyorsunuz, böyle
nıtlamak için tarihe bakmaya gerek yoktur; yalnızca kendini­ durumlarda kümeslerin saray gibi işe yaradığım söylüyorsu­
446 AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI ÜNLÜLERİN ÖYKÜLERİ 447

nuz. Evet, diyorum ama, eğer insan yalnızca yağmurdan ko­ XI


runmak amacıyla yaşıyorsa.
Fakat yaşamın tek amacının bu olmadığına kafamı tak­ Kısaca beyler, bu hiçbir şey yapmamaktan iyidir! Bilinçli
mışsam ve insan yaşayacaksa bir köşkte yaşamalı diye de bir atalet! Öyleyse yaşasın yeraltı! Normal insanlara imren­
düşünüyorsam ne yapacağız? Bu benim seçimim, benim is­ diğimi söylemiştim ama onun, şu anda içinde olduğu du­
teğim. Bu seçimimi değiştiremezsiniz ancak kökünden kazı­ rumda olmak umurumda değildi. Yoo! yine de yeraltı yaşa­
yabilirsiniz. Pekâlâ değiştirin, bana başka bir ideal verin. mı daha yararlıdır, daha avantajlıdır. Orada, her ne olursa ol­
Ama ben bu arada, kümesi köşk yerine kullanmayacağım. sun... Oh, şimdi bile yalan söylüyorum! Yalan söylüyorum;
Kristal Saray bir düş olabilir, doğa kurallarına uymayabilir, çünkü yeraltı yaşamının daha iyi olmadığını biliyorum, ama
yalnızca benim aptallığımdan doğmuş bir kavram olabilir, burası farklı bir alem, çok değişik bir dünya, benim özlem
ben bunu neslimin demode, akıl-dışı alışkanlıkları yüzün­ duyduğum, ama bulamadığım bir dünya. Kahrolası yeraltı
den yaratmış olabilirim. Olsun. O, benim arzularımda varol­ dünyası!
duğu sürece bunların hiç bir önemi yok. Yine mi gülüyorsu­
nuz? Gülün, ben aç olduğum halde doymuş taklidi yapa­
mam. İsteklerimin karşılığı olarak, orta sınıf için yapılmış
blok halindeki binaları ödün olarak kabul edemem. Arzuları­
mı yok edin, ideallerimi kökünden silin, bana daha iyi bir
şey gösterin ve sizi izleyeyim. Belki de üzülmeye, uğraşma­
ya değmeyeceğini düşünüyorsunuz. Bu arada ciddi ciddi tar­
tışıyoruz, ama lütfedip bana ilgi göstermiyorsanız, sizleri
defterimden silerim ve yeraltındaki inime çekilirim.
Ama henüz yaşıyorum ve arzularım var. Biraz önce ra­
hatça dil çıkaramayacağım için Kristal Sarayı istemediğimi
hatırlatmayın bana. Dil çıkarmaya çok meraklı değilim.
Tam tersine, her şey dilimi çıkarma arzumu kaybetmeme se­
bep olacak şekilde düzenlense, ayarlansaydı, sevincimden
dilimin kesilmesine bile razı olurdum. Öyleyse neden bu tür
istekler duyuyordum? Bütün mekanizmam bozuk mu be­
nim? Bütün amaç bu muydu? İnanmıyorum!
Ama biliyor musunuz ki, biz yeraltı insanları hep dene­
tim altmda tutulmalıyız. Kırk yıl hiç konuşmadan yeraltın­
da oturabiliriz ve ışığa çıkınca da durmadan konuşuruz.
Akıl hastanelerinde yatan
yüzlerce kişinin anıları,kriz
anında hissettikleri, aileleri ve
doktorları için düşündükleri
hepimize çok ilginç gelmiştir.
Bu kitapta anlatılan, normal île
akıl hastası arasındaki
geçişliliğin ve içiçeliğin belirsiz
sınırlarında yaşanan öykülerde
yer yer kendinizi bulacaksınız.
Dostoyevski, Sartre, Tolstoy,
Nijinksy gibi ünlülerin
yaşadıkları deneyimleri de
aktaran özgün yazılar,
okuyucuyu derinden sarsacak,
insana biraz daha
yakınlaştıracaktır...

ISBN 975-77S2-16-5
9789757782162

You might also like