Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 184

Jacques DUCLOS

DEMOKRASI
VE
KIŞISEL IKTIDAR

Çeviren
Kerem Kurtgözü

BAŞAK YA YINLAR
Fevzi Çakmak Sok.
36/13 Tel: 30 50 49
Demirtepe / ANKARA
DEMOKRASI VE KIşIsEL IKTIDAR

Jacques Duclos'un L 'avenir De La De mocratie ( Editions Sociales 1962)


adlı yapıtından, Kerem Kurtgözü tarafından dilimize çevrilen bu kitap,
Başak Yaymlar tarafınd/m Şubat 198i'de Yorum Basın Yayın Sanayii
O'!set Tesislerinde dizdirilip bastıMlmış tır. ( Birinci baskı)
YAYINEVININ NOTU:

Elinizdeki kitap, Jacques Duclos'min "L'avenir De La


Democratie " adlı yapıtından çevrildi. Özgün ad, "Demom
sinin Geleceği" demek. Duclos bu yapıtında, Fransa'nın de­
mokrasi ve demokrasi savaşırnı tarihi ile birlikte sosyalist
demııkrasi ve Sovyetler Birliği deneyim ini de ele alır. Ve ki­
tap, böylece, asıl adına uygun bir içerik taşır. Ancak biz,
o kurea da anlaşılacağını umduğumuz nedenlerle, kitabın
sosyalist demokrasiye ilişkin iki bölümünü yayımlayamadık.
Bu eksiklik yUmnden de kitabın adını " Demokrasi ve JGşi­
sel Iktidar" koyduk. Ilerde bütününü yaYll1llayabilmek dile­
ğiyle ...
ÖNSÖZ

Içinde bulunduğumuz dönemde demokrasi, demokrasi­


nin toplumsal ve politik içeriği özel bir önem taşıyor. Ikinci
Dunya Savaşı'nın sonu ve politik felsefesi totalitarizme ve
demokrasinin inkarına dayalı bulunan Hitlerciliğe karşı ka­
zanılan zaferden bu yana demokrasi konusunda boşsözler
moda olmuştur; ama eylemlere gelince bunlar, söylenen söz­
lerle uyum halinde değildir.
Gerçekten şu " hür dünya " adı verilen ülkelerde" öz­
gürlük" ve" demokrasi" nin tuhaf örnekleri vardır. Dünyayı
faşistleştirme yolundaki korkunç girişimlerinde Hitler ile
Mussolini'nin silah arkadaşlarından olan Franko bugün" hür
dünya" nın ünlü kişilerinden biridir. Mutlak gücüyle Porte­
kiz halkını ezen ve sömiirgeci barbarbklara girişen Salazar'a
gelince, O da bu hür dünyanın liderlerindendir. Çileli Yunan
yurtseverleri ve demokratlarıyla hapishaneleri dolduran Ka­
ramanIİs de !,yledir.

Gelelim Adenauer'a. Adenauer ki eski nazİlerin itibar­


Iarını i ade etmiş ve onlara Federal Alnıan Cumhuriyeti'nde,
öç isteği içinde politikalarını geliştinne olanağı bulabil­
dikleri en önemli Devlet makamlarını teslim etmiştir. O da
demokratlık iddasındadır, ama demokrasisi bir hilkat gari­
besidir. Onun son yıllardaki başlıca saplantılarından biri
Alman Komünist Partisini yasa dışına çıkartarak, 1933 de
Hitler'in gerçekleştirdiği harekatı tekrarlamak olmuştur.
Hemen belirtelim; yasadışı sayılmasım haklı göstermek
için Alman Komünist Pardsine yüklenen suçlamalardan biri,
belgelerinde şunu yazmlŞ olmasıdır: " Militarlzme ve şove­
nizme karşı mücadelede işçi sımfınm eylem birliğini pekiş­
tirmek Partimizin başlıca görevidir"
.
MahkemeSine sunulan iddianamede " bir banş antlaşması
yapılması, emekçi· kitlelerin yaşam koşullarmm iyileştiril­
mesi, yeniden silahlandirma çabalarına karşı Alman halkının
mücadelesinin örgütlenmesi " için karar aldığından dolayı
Alman Komünist Partisini suçlayacak kadar ileri gidilmiştir.
Kennedy'ye gelince, O da çeşitli ama aynı amaca yöne­
lik yöntemler kullanıroş, Birleşik Devletler Komünist Parti­
sini harpalaamş, onu yasal olarak politik etkinlik sürdürmek
olanağından yoksun bırakmlştlr.
Birleşik Devletler Yüksek Mahkemesi, Smith Act'm
Komünist Partisine üyelik hakkındaki hükmü ile Parti üyele­
rinin sicillenmesi hakkındaki Mac Carran yasasını onaylamış,
böylece Birleşik Devletler, komünistlerini çok güç bir duru�
ma düşüren tehdit lerin ağırlığı iyice ortaya çıkmıştır.
Bu olağanüstü yasaların uygulanmasında Birleşik Dev­
letler Hükümeti. Komünist Parti üyelerini, sadece Partiye
bağhlıkları nedeniyle kovuşturabilir. Hükümet, aynca, üye­
lerinin listesini resmi makamlara bildirmek için Komünist
Partiyi zorlayabilir, üyeler ise " yabancı bir Devletin ajanla­
rı" sayılırlar. Bu ayrımCl yasalar gereğince Komünist Partiye
bağhhk suç sayılmaktadır.
Demek oluyor ki yurttaşlık haklarına, örgütlenme ve
düşünce özgürlüğüne Hit1ercilik tarafından indirilen �arbeler,
özgürlüğün kötü anlar geçirdiği ve demokrasi ilkelerinin bile
bile çiğnendiği " hür dünya" ülkelerinde yeni biçimler ala-

6
rak tekrarlanmaktadır. Bu nedenle bu ülkelerde işçi sınıfı
için demokrasi mücadelesi sorunu ortaya çıkar; bu ilk amaç­
la sosyalizm amacı arasında herhangi bir uyuşmazlık yoktur.
Emperyalizmin gelişmesi, demokratik özgürlüklerin ko­
runmasıyla taban tabana zıt bir doğrultuda gerçekleşir. Le­
nin'in belirttiği gibi, emperyalizm kendi içinde" özgürlüğe
değil, egemenliğe eğilimler" taşır. " Politik rejim ne olursa
olsun, her hatta gericilik; bu alanda varolan çelişkilerin son
derece keskinleşmesi, işte bu eğilimlerin sonucudur."
Emperyalistlerin demokratik özgürlüklere yönelttiği
sistemli ve giderek azgınlaşan saldırılar yanında buna uygun
olarak kapitalist tekellerin de yalnız işçi sınıfına değil, e­
mekçi köylülere ve geniş halk kitlelerinin tümüne karşı yö­
n elttiği saldırılar vardır.
Büyük kapitalist tekeUerin çıkarları, işçi sınıfı ile çeşit­
li halk katmanlarımn çıkarlarına giderek artan ölçüde ters
düştüğünden, işçi sınıfını kapitalist sömürgenlere karşı aya­
ğa kaldıran temel çelişki, ulusun büyük çoğunluğunu tekel­
ci buıjuvaziye karşı çıkartan artan çıkar uzlaşmazlıklarıyla
bir arada bulunmak tadır.
Kapitalist tekeUer, bu koşuUarda, halk kitlelerinin de­
mokratik haklarını kısıtlamak yada ortadan kaldırmak için
çabalarını artırmakta, bunun için kimi durumlarda açık fa­
şist terör, kimi durumlarda belirgin faşistleştirme eğilimle­
ri biçiminde kendini gösteren çeşitli yöntemler kvllanmak­
tadırlar.
Gelelim De GauUe'e. De Gaulle, kişisel iktidar rejimini
kurarak, demokratik özgürlüklere ağır darbeler indirmiştir.
Halk kitlelerinin yurttaşlık ruhunu zayıflatmak, kitleler ara­
sında apolitik akımları geliştirmek, ülkenin geleceğinin bir
" mucizeler insanı " na, bir" yüce kurtarıcı" ya yani açıkça
De Gaulle'e bağlı bulunduğu düşüncesini yaygınlaştİlmak
için onun arka çıkmasıyla her şey seferber edilmiştir.

7
Demokrasiyi alçaltma ve ortadan kaldırma konusunda
bunca açık olgulara karşın, bu sözcüğün çekiciliğine başvu­
ru azalmış değildir. Hatta, daha az anılmak şöyle dursun,
giderek daha antidemokratik bir politikanın izlenmesine ko­
şut olarak, demokrasiden daha sık sözedilmesini beklemek
gerekir. Bunun bir nedeni de Sovyetler Birliği'nde ortaya
çıkan sosyalist demokrasinin gelişmesi ve Sovyetler Birliği
Komünist Partisinin XXII. Kongresi ile bu alanda açılan
perspektiflerdir.
Sosyalizmin zaferi sonucu sömürücü sınıfların ortadan
kaldırılması ve Sovyet toplumunun politik ve manevi birli­
ğinin güçlendirilmesinin ardından komünist toplumun ku­
rulması, ön koşul olarak, sürekli artan sayıda erkek ve kadın
yurttaşların kamu işlerinin doğrudan yönetimine katılma­
sıyla demokrasinin daha önce benzeri görülmemiş bir geli­
şimini gerekli kılmaktadır.
Bu nt�denle demokrasi sorununu toplumsal ve politik
bağlarnı içine yerleştirmek, yanlış olarak kullanılan kimi
sahte demokratik formüllerin yanıltıcılığını göstermek ve
gerçek bir demokrasi için verilecek mücadelenin önemini
belirtmek yerinde olur.·
Bize Eski Yunandan geçen demokrasi sözcüğü "halkın
iktidarı" demektir; ama doğal olarak demokrasiyi birçok
anlayış biçimi vardır. Çok açıktır ki, örneğin De Gaulle için
bu sözcük, gerçek bir demokratın ona verdiği anlamı taşı­
maz.
De Gaulle, kendi düzenlediği halkoylamalan nedeniyle
iktidarını halktan aldığını iddia eder. Plebisit sistemini hal­
kın egemenliğinin yüce bir biçimi olarak sunacak kadar İleri
gider. Oysa bu kaba bir aldatmacadan başka bir şey değildir .
. Bu halkoylamalanndan söz etmekle, geçen yüzyılda
Fransa için acı sonuçlar doğuran bir geleneğe dönmüş bulu­
nuyoruz. Bu, 18 Brümer ( 9 Kasım 1799) hükümet darbe-

8
sinden sonra Bonaparte'ı önce Birinci Konsül sıfatıyla sonra
da İmparator olarak Fransa'nın hakimi yapan, sonunda da
Waterloo çöküntüsüne varan Bonapartist gelenektir.
Bonaparte iktidarı ele geçirir geçirmez düzenbazlıkla
gerçek bir demokrasinin ifadesi gibi gösterilen bir Anayasa
düzenlemeye çalıştı; oysa bu Anayasa, halkı 1789 - 1793
Devrimi sırasında kazamnış olduğu tüm demokratik haklar­
dan yoksun bırakıyordu. Anayasa ile Halkoylaması Hakkın­
daki Yasa' ya ekli Konsüller BildirgesP, 15 Aralık 1799
tarihini taşıyor ve 18 Brümer hükümet darbesini bir aydan
biraz fazla bir zaman aralığıyla izliyordu.
Bonapartçı etkiler altındaki yeni Anayasa 2 Yürütme
Organını elde tutanlaı:ın ellerinde en çok güç toplamak ni­
yetiyle düzenlenmişti. Yasama çalışmaları üzerinde bir de­
netim yetkisi kullanan Danıştay ile Anayasa'nın sözde bek­
çisi olan ve daha önceden seçime bağlı kabul edilen önemli
işlerde seçici rolü oynayan tutucu Senato'dan başka iki
meclis yasama gücünü paylaşıyordu.
Tribunat, kendisine sunulan yasa tasarılarını tartışıyor
ama değişiklik hakkı bulunmuyordu. Bildirdiği görüş de hü­
kümet için hiçbir bağlayıcı değer taşımıyordu.
Millet Meclisi'ne gelince; O da yasa tasarılarını sunmak
üzere, temsilci olarak kendi önüne,gelen Danıştay'ın üç üye­
si ile Tribunat'ın üç üyesini dinliyor, sonra da tartışma hak­
kı bulunmaksızın oylayıp kabul ediyordu. Yani iki meclis­
den biri oy vermeksizin görüşüyor, öteki de görüşüp tartış­
maksızın oy veriyordu.
Fransa, zamanın mucizeler insanı Bonaparte'ı körükö­
rüne izliyordu; Bonaparte, bir gün serbest tartışma eğilimini
yeniden canlandırdığı için Madame de Stael'i eleştirdiğinde
" Fransa düşünmeyi unutuyordu" diyerek, zaferinin hafife
alındığını görmekten duyduğu hoşnutsuzluğu dile getirmiş­
t i.
Işte, diktatörlerle diktatörlük heveslileri buna, yani öz-
9
gür düşünce ortamını yoketmeğe eğitim gösterirler.
" Yeğen"in halkoylaması yöntemleri de " amca" nın
yöntemleri gibiydi. Nitekim 2 Aralık 1851 hükümet darbe­
sinden sonra düzenlenen halkoylaması Louis Bonaparte'ı
mutlak bir başkan yaptL Bir başka halkoylaması da onu,
ömrü Sedan utancıyla tamamlanan imparatorluğun Impara­
tor makanuna getirdi.
De Gaulle, 13 Mayıs 1958'de, Cezayir'deki zorbalığın
ardından iktidara geldi ve kendisine mutlak yetkiler tanıyan
ve Onu, her şeyi düzene koyması için halkın güven duyması
gereken bir çeşit Hızır AleyhisSelam yapan bir Anayasayı,
önceden ii koşullandırılıruş" bulunan halka onaylatmak: i­

çin aynı türden bir halkoylaması sistemi kullandı.


Böylece De Gaulle, daha önce belirlenmiş bir yola giri­
yordu. Bu yol, 18 Brumer ( 9 Kasım 1799) hükümet darbe­
sini izlemiş olan 18 Şubat 1800 tarihli halkoylaması ile 2
Aralık 1851 hükümet darbesini izleyen 2 ı Aralık i 85 ı· tarih­
l i halkoylamasıyla açılmıştı.
185 ı halkoylaması, Fransız halkından Louis - Napo­
leon Bonaparte'm otoritesini sürdünnesini ve Ona" Bildir­
gede belirtilen ilkelere göre " bir Anayasa hazırlamak üzere
gereken yetkilerin tanınmasını istiyordu.
2 Aralık hükümet darbesiyle birlikte yayımlanan bu ün­
lü Bildirge3 1. ı. Napoleon'un imparatorluk geleneğini amm­
satıyordu.
Yeni bir Anayasa hazırlamak üzere böylece görevlendi­
rilen Louis - Napoleon Bonaparte'ın başlıca kaygısı parla­
menter sistemi ortadan kaldırmak ve hep " halka karşı so­
rumlu" bulunduğunu söyleyerek mutiak yetkileri kendi e­
l inde toplamak oldu. Halkın ise Başkan üzerinde hiçbir bas­
k ı aracı bulunmuyordu. Gerçekten halkın sadece EVET ya
da HAYıR demek hakkı vardı; o da yalnız Efendi, halkı şu
yada bu koşulda, dilediği konuda sorguya çekmek istediği
zaman.
lO
Louis - Napoleon Bonaparte'a tüm yetkileri veren hal­
koylamasının üzerinden henüz bir yıl geçmemişti ki, bir kez
daha, imparatorluğun yeniden kurulması konusunda halkın·
görüşü soruldu.
Seçmenler, 21 Kasım 1852'de, Prens- Başkanlouis
Bonaparte'a ımparator unvanı veren bir metin 4 konusunda
karar vermek zorunda kaldılar.
Halkoylaması sistemi, bir kez daha, halkı büyüıemekte,
onun yurttaşlık sorumluluklaruun özünü saptırmakta ve onu
kişisel iktidann aracı yapmakta başarılı oldu.
De Gaulle'ün hazırladığı Anayasa, gözle görünür biçim­
de, bu tarihsel örneklerden esinlenmektedir. Ama De Gaulle,
v erasete dayalı bir hak öne süremediğinden, kendini ıkinci
Dünya Savaşından beri Devleti ve Fransa'yı yönetmiş biri
gibi İlan etme�tedir.
Böyle bir görüş kabul edilseydi IV. Cumhuriyet hükü­
metlerini de, sonuç olarak, iktidara zorla elkoymuş hükü­
metler saymak gerekirdi. Oysa gerçekte iktirara zorla elko­
yan, 13 Mayıs 1958 zorbalığından kaynaklanan bir saldırı
sonucu kurulan kişisel iktidar rejimidir.
Bu fıili durumu halkoylamasıyla yasallaştırmak, tarih­
sel deneyimlerin de gösteı:diği gibi, De Gaulle iktidarının an­
tidemokratik ve temelden gerici kökeni konusunda hiçbir
şeyi değiştirmez.
Geçen yüzyılın Bonapartçı Anayasalarından esinlenen
De Gaulle Anayasası, görünüşü bakımından değil, sistemin
g eleneksel ayrıcalıkları bakımından parlamenter sistemi or­
tadan kaldırmıştır. Buna bağlı olarak hükümet de fıilen ulu­
sun temsilcilerinin her türlü denetimi dışına çıkarılmıştır.
Hükümetin sürekliliğini sağlamak bahanesiyle, Millet
Meclisi kolay kolay hükümeti düşüremez. Bunu yapmak için
kendi kendisini de yoketmesi gerekir. Çünkü hükümetin
düşmesi halinde Cumhurbaşkanının Meclisi feshetme ve mil-

II
letvekillerini yeniden seçmenler karşısına çıkarma yetkisi
vardır.
1958 milletvekili seçimlerinin bir çeşit resmi adaylık
sistemi ile yapıldığını ve hiç dürüst olmayan bu seçimin hal­
kın temsili kavramını bütünüyle çarpıttığını da eklemek ge­
rekir. Burada De Gaulle tarafından model olarak seçildiği
anlaşılan III. Napoleon'un kullandığı yöntemler anımsanma­
lıdır. Ama bu kişisel iktidar rejiminin geleceği yoktur: bu re­
jim, kökenleri bakımından, kendi içinde faşizmin gelişmesi­
ne ilişkin ağır tehditler taşır.
Bu nedenle Fransa'da demokrasiyi canlandırma sorunu
artan bir güçle kendini duyurmaktadır ve duyuracaktır.
Geçmişe dönmek isternek bir yana; gözlerini geleceğe dik­
miş olan insanların kafasında demokrasiyi canlandırma so-
runu, hiçbir zaman, sonuç olarak De Gaul1ecülüğün yata­
ğını hazırlayan bir sisteme dönüş açısından konulamaz. Ter­
sine halkın iktidarını sınırlayan ve genellikle onun aldatıcı
bir göıiintüsünü veren bir dizi engeli ortadan kaldırarak de­
mokrasiyi yenileştirmeğe çalışmak sözkonusudur. Bunun
için demokrasinin içerdiği tür farkWıklarını incelemek zo­
runludur.

Jacques DUCLOS

12
BIRINCI BÖLÜM
DEMOKRASI VE TOPLUMSAL SıNıFLAR

Demokrasi sözcüğünün bize Eski Yunandan geldiği ve


halkm iktidan demek olduğu doğrudur; ama bu hiç de Hel­
lade'm eski sitelerinde iktidann bugün anladığnnız gibi halka
ait bulunduğu anlamına gebnez. Eski Yunan toplumu köle­
liğe dayanan bir toplumdu; sitenin yönetimine katılma hak­
kı olan yurttaşlarla hiçbir hakkı bulunmayan kölelerden 0-
luşmuştu.
Demek oluyor ki, bu dönemin demokra si si smırlı sayıda
insanlar için, yani aynı zamanda köle sahipleri olan öz gür in­
sanlar için bir demokrasiydi. Başka bir deyişle bu, ekono­
mik ve toplumsal temeli kölelik olan bir toplumda ayrıcalık­
ldar içinbir demokrasiydi.
Eski Yunanınkilerden oldukça fark ii Özellikler taşımak­
la birlikte gözle görülür biçimde benzer bir durum Eski Ro-
IS
ma Cumhuriyetinde de vardı. Her iki halde de, köleci top­
lum evresinde, üretim güçlerinin belli bir durumuna denk
düşen bir siyasi örgütlenme sözkonusuydu.
Bu şu demektir: toplum içinde varolan sınıf zıtlıklarını
hesaba katmaksızın demokrasiden söz edilemez. Lenin şöy­
le diyordu:
Bir liberalin genel olarak demokrasiden
sözetmesi doğaldır. Ama bir Marksist ,asla
şunu sormadan edemez: "hangi sınıf için?"
İlkçağın köle ayaklanmalannın ve hatta
kaynaşmalarımn antik Devletin özünü yani
kölecilerin diktatörlüğünü hemen açığa vur -
duğunu herkes bilir, "tarihçi " Kautsky de
bilir. Bu diktatörlük, köle sahipleri arasında -
ki demokrasiyi, onlar için olan demokrasiyi
ortadan kaldırıyor muydu? Herkes bilir ki
hayır.)
Antik toplum çerçevesinde köle sahipleri için demok­
rasi ile bunun öbür yüzü olan köleler üzerindeki diktatörlük,
elbette köle sahipleri arasındaki çıkar rekabetlerini ve bun­
dan kaynaklanan politik mücadeleleri ortadan kaldırmıyor­
du. Köle sah.ipleri, gerek monarşik gerekse cumhuriyetçi bir
iktidar zamanında, onları yurttaş kdan müdahale olanak ve
güvencelerinden yararlamyorlardı.
Üretim güçlerinin yeni durumu denk düşmediği için
köleci toplumun yerini alan feodal toplum çerçevesinde
senyör artık bir köle sahibi değildi. Serf sahibi idi. Serflerin
görece bir özgürlüğü olmakla birlikte, ağır vergilere, çetin
angaryalara katlanmak zorundayddar. Bunlar, güvensizlik ne
kadar yaygınsa o kadar değerli olan bir korumanın senyör
tarafından onlara sağlanmış olmasının karşılığıydı.
Kentlerin oluşması ve bir zanaat ve ticaret buıjuvazisi­
nin gelişmesiyle komünler ve komün bağışıklıklannı kral-

16
dan koparma sorunu ortaya çıktı. Başında tüccarbaşı Etien­
ne Marcel'in bulunduğu Paris buıjuvazisinin krala karşı ver­
diği mücadelenin gösterdiği gibi komün yetkilileriyle kral ik­
tidarı arasında çatışmalar oldu.
Buıjuvazinin ekonomik ve mali gücünün artması nede­
niyle aristokratik özlü monarşi, buıjuvazinin kimi ögelerini
ülke işlerinin yönetimine katılmağa çağırdı, bakan olarak
görevlendirdi bunları, Aristokratiara gelince bunlar
. krallık
meclislerinde önemli bir rol oynuyorlardı.
Ama üretimin kapitalist temelde önemli bir gelişimine
elverecek maddi koşullar gerçekleşmiş olduğundan feodal
toplumun yapısında bulunan köstekleri ortadan kaldırmak
k açınılmazdı. ,
ı 789 Büyük Fransız Devrimi, kapitalist üretimin geli­
şimine yolu açmak için bir zorunluluk haline geldi ve bu zo­
runluluk gerçekliğe dönüştü.
Dönemin yükselen sınıfı buıjuvazi tarafından örgütle­
nen ve yönetilen bu devrim, " Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik"
üçlü sloganı altında gelişti. Ama dzgürlülıkonusunda hak­
kın ilanı, her şeyden önce, iktidara gelen buıjuvazi. için
sözkonusuydu; aynı buıjuvazinin Eşitliği ilan ederken ama­
cı, Eski Düzen zamanında aristokrasinin yararlandığı ayrıca­
lıkları yoketmekti. Kardeşlik, buıjuvazİnin yeni iktidarının
bir çeşit ülküselleştirilmesi olarak beliriyordu.
Üretim güçlerinin gelişiminden kaynaklanan ekonomik
durumun isterlerine cevap veren XVIII. yüzyıldaki Büyük
Fransız Devrimi, Aydınlanma çağının filozoflannca hazır­
lanmıştı. Bu filozoflar monarşinin dayalı bulunduğu ilahi
hukuk iktidarının ideolojik temellerini sarsmışlardı.
Bu devrim, o zamana kadar feodal toplumun zorba
cenderesi içine sıkışmış önemli toplumsal güçleri kurtardı.
Kentlerde olduğu gibi kırlarda da' olağanüstü bir devrimci
patlama oldu. Fransız halkınm geniş bir öncü kesimi güçlü
bir devrimci harekete sürüklendi ve bu kesimin çalışmaları

17
halkın bütünü üzerinde büyük bir etki yaptl.
Başlarında Robespierre'in bulunduğu Jakoben'ler feo­
dal ayrıcalıklara öldürücü darbeler indirdiler ve ·26 Ağustos
i 789 da kabul edilmiş olan İnsan ve Yurttaş Hakları Bildir­
gesinin de ötesine geçtiler.
Bu Bildirge, kuşkusuz, " İnsanlar haklar bakınundan
eşit ve özgür doğar ve yaşarlar " diye ilan ediyordu; ama
aynı zamanda, mülkiyetin kutsal ve dokunulmaz olduğunu
da hatırlatıyordu. Bu, feodal ayrıcalıklarm ortadan kalkma­
sı için bir ölçüde engel oluşturabildiği gibi burjuvazinin
mülk sahibi yeni katmanlan için de bir güvence meydana ge­
tiriyordu.
Bu Bildirge yurttaşların daha önce sahip olmadıkları
haklan tanunlıyor ve özgürlükleri düzenliyordu. Ama bu hak
ve özgürlükler daha çok ilke olarak açıklanmışlardı, somut
bir biçimde göstermiyorlardı. Yine de Fransa'nın politik ya­
şamındaki böylesi değişiklikler, kaçınılmaz biçimde halk
kitlelerinin devrimci bilinç düzeylerini yükseltmek te yar­
dımcı olacaklardı.
Dört yıllık devrimci deneyimden sonra Jakoben'lerin
itişiyle Konvansiyon'ca Ağustos 1793'de kabul edilen Ana­
yasa, halkın istend ile yönetenlerin eylemi arasında bu dö­
nem boyunca sık sık ortaya çıkan" karşıtlığı dikkate alıyor­
du. Bu nedenle Anayasanın 35. maddesi ayaklanma hakkını
aşağıdaki sözlerle ilan ediyordu:

Hükümet, halkın haklarını çiğnediği za­


man ayaklanma halk için ve halkııı her bö­
lümü için en kutsal ve en zorunhı gürevdir.
Jakoben Konvansiyonu, bu Anayasanın kabulünden az
önce, üzerilerinde feodal senyörlerin hakları yazılı ()lan ay­
rıcalık be1gelerinin yok edilmesine ilişkin bir karnrnııme Çl­
karmıştl. Konvansiyon, .bazı koşullarda komün mallarının

IS
pay edihnesine başlama kararı da almıştı. Bu arada papaz­
larla yurt dışına kaçan soyluiann elkonulan toprakları, mal
sahibi olabilsinler diye köylülere oldukça küçük parçalar ha­
linde satdmışlardı.
Gerici güçler elbette boş durmuyorlardı. Bunlar devri­
min derinleşmesini engenemeye çalışıyorlar, bu da sonuçta,
hem kırda hem de kentte halkm en yoksul katmanbrının
durumunu ağırlaştırıyoı,-du. Bu nedenle, Jakoben Konvansi­
yonu, kapkaçCl ve spekülatörlerden zarar gören halk kitlele­
rinin etkisiyle " Maksimum Yasası"nı kabul etti. Yasa, zo­
runlu madde�erin en yüksek fiyatlarını saptadığı için böyle
adlandırılıyordu. ışte bu koşullarda devrimci terör bir zo­
runluluk haline geldiğinden, Devrim düşmanlarını hedef ahn
"Şüpheliler Yasası" kabul edildi.
Bu düşmanların sayısı çoktu. Devrimin kendi yandaşla­
rı arasında bile, her şeyden önce halkın baskısını yoketmeyi
ve Jakobenleri devirmeyi düşünen çok kimse vardı. Jakoben­
lere gelince Onlar, " çılgınlık" sözüyle dile getirdikleri halk
tepkisine karşı çıkmak yanlışına düştükten sonra, halkın is­
tenç ve özlemlerini gerçekleştirmeye çalıştdar; ama onunla
yeterince ilişki kuramaddar. Bu durum Jakobenleri zayıflat­
tığı gibi bir yandan da onlara karşı korkunç bir kin biriki­
yordu.
Termidor'cular, Jakoben'lerle Robespierre'e karşı mü­
cadeleye başlayınca, Devrimle palazlananbrın da gerici güç­
lerin desteği ile devrimin zafere ulaşmasında belirleyici bir
rol oynamış olan halk kitlelerine karşı dikildiğini görüyoruz.
Vaktiyle Ingiltere'de Cromwell'in yaptığı işin başka
koşullar altında tekrarlandığı görülüyordu. Cromwell de,
Ingiliz devriminin zaferinden sonra bu devrimin gerçekleş­
mesinde başlıca rolü oynamış olan halk kitlelerini durdur­
mağa çalışmıştı.
Devrimci hareketin gücü, başlıca tasalan " Devrimi za­
manında durdunnak", Fr&nsa'da meydana gelen büyük çal-

19
kantıdan sağladıkları yararları güvenceye bağlamak ve pe­
kiştirmek olan kimseleri ürkütüyordu.
Bu demektir ki sınıf mücadeleleri, ünlü " Özgürlük E­ -

şitlik - Kardeşlik " üçlü sloganı arkasında, ulusun çeşitli


toplumsal katmanlaruu karşı karşıya getiriyordu. Kapitalist
üretim sistemini engelsiz geliştirmeğe can atan buıjuvazinin
yönetici çevreleri, halk kitleleri ülkenin politik yönetiminde
ağırlıklarını duyurdukları ölçüde çıkarlarından olacaklarını
düşünüyorlardı.
Robespierre ile Jakoben dostlarına karşı yapılan saldı­
rının kökeninde burjuvazinin yönetici çevrelerinin korkula­
n vardı. Jakoben'ler halk kitlelerinin isteklerine cevap ver­
mekle birlikte işçilerin mesleki planda birleşmelerini yasak­
layan Le Chapelier yasasını kaldırmayı ihmal etmişlerdi. Bu,
Jakoben'lerin yasanın haksız ve gerici niteliğini kavramadık­
larım düşündürmektedir.
Demek oluyor ki, sömürülen bir sınıfın üyeleri olarak
sömürücülerine karşı ken�ilerini savunmak üzere işçilerin
örgütlenmeleri sorunu ortaya çıktığında özgürlük duruyor­
du. Politik hak ve özgürlüklerden yalnızca aktif yurttaşlarm
yani vergi ödeyenıerin yararlandıklannı da eklemek gerekir.
Bu durum Fransızlar arasmda yasal bir eşitsizlik yaratıyor­
du.
Aslında Devrim çıkarcılarıyla eski düzen yandaşlarının
bir koalisyonu olan Termidorcular, Genel Güvenlik Komite­
si'nce uygulanan devrimci diktatörlüğü Robespierre'in kişi­
liğinde eleştirerek ona saldırdıklan zaman da bunu özgürlük
adına yaptılar.
Ama Tennidorculann Robespierre'e karşı ve onun
düşmesine neden olan saldırılarını haklı göstennek için yö­
nelttikleri eleştirilerin nedeni, elbette işçilere verilen özgür­
lüğün yetersizliği değildi. Hayır, onlar için işçilerin özgürlü­
ğü ancak ikinci dereceden bir önem taşıyordu. Onları asıl
düşündüre!l kapitalist sömürüyü serbestçe geliştirme olanağı
20
ve kapitalizmin gelişme koşullarında, sayesinde hızla büyük
servetler edinebilecekleri bir spekülasyon rejimi kurma öz­
gürlüğüydü.
Bu amaçlara ulaşmak için halk kitlelerini altetmek ve
bu kitlelerden etkilenen devrimci hükümetin işini bitirmek
gerekiyordu. Her suçu işlemeğe, her alçaklığı yapmağa yat­
kın kokuşmuş kişiler olan Termidorcular, iğrenç amaçlara
ulaşmak için Robespierre'e saldırıyorlar, ama özgürlük savu­
nucuları sıfatıyla gösteriş yapmaktan da geri kalmıyorlardı.
Tennidorcularm Dürüst'*e karşı saldırıları birçok insa­
nı kandırmakta başarılı oldu. Haklı olarak komünistlerin a­
talarından biri sayılan Babeuf gibi bir adam bile Termidor -
cuların yaptıklarını onayladıktan sonra, bu tuhaf özgürlük
savunucularının öne sürdükleri safsatalara kanmış olduğunu
acı acı İtiraf eUi.2
Özgürlüğü savunmak bahanesiyle Robespierre'i deviren­
ler, gerçek yüzlerini yani halkm özgürlüğünün dizginlenmez
düşmanları olduklarını göstermekte gecikmediler. Başka
şeyler arasında, Jakoben'ler ile başında Bnbeuf'ün bulu ndu­
ğu Eşitler'in gizli eylemine karşı aldıkları önlemler bunu
göstennektedir. ( Eşitler'in gizli eylemi, yoksul kitlelerin
devrimci diktatörlüğünü kurmayı amaçl ıyordu. Ama işçi sı­
nıfı, sınıf olarak, henüz oluşuyordu ve o sırada böyle bir gi­
rişimin başarasının nesnel koşullan yoktu.)
Bir kışkırtıcı ajanm ihbarı sonucu tutuklanan Babeuf'­
ün girişimi Direktuvar'm çıkarcı ve kokuşmuşlarını az endi­
şelendirmedL Ilk kararlarından biri gerel seçimi kaldırmak o­
lan Direktuvar, bir yandan monarşist gericilere, öte yandan
da devrimcilere karşı iki cephede mücadele etmek bahane­
siyle asıl darbelerini halk güçlerine indirdi. Direktuvar bu
yoldan gerici güçleri kayırdı ve böylece Bonapartçılığın ya­
tağını hazırladı. Nitekim bugünki olaylar da sözde iki cep­
hede mücadelenin hep halka karşı mücadele demek olduğu­
nu, gerici güçlerle suçortaklığmı da gözlerden sakladığın!

(*) Robespierre'in takma adı. çev. 21


göstennektedir .
Bu durumda" Özgürlük, Eşitlik, KardeşDk" üçlüsii,'ik­
tidarı eline geçiren bwjuvazi için, Eski Düzeni devirmiş olan
Devrimden doğına haklarını pekiştirme anlamına geliyordu
ve bu ilkelerin uygulamasını eksiksizce toplumun tümüne
yaymak: hiç de sözkonusu değildi. Sömürülenler yani top­
lumsal sınıf olarak o dönemde gücü henüz pek az olan işçi­
ler, sözcüğün tam anlannyla özgürlükten yararlanma hakkı­
nın dışında tutuluyorlardı. Bu nedenle işçiler ne özgür, ne
eşit, ne de kardeş sayılmıyoriardJ..
Ama buıjuvazinin yeni haklarının ilanı ile ilahi hukuk
iktidarının eski efsanesi yıkılmıştı; Tiers - Etat, kendi hakla­
rını ilan etmek için Eski Düzeni devirmekle emekçilere de
yardımcı oluyordu. Bu sınıf, kapitalist üretimin artışıyla
birlikte büyük ölçülerde kendini geliştirmeğe, yoksun edil­
diği hakların bilincine varmağa ve dolayısıyla bu hakları ta­
lep etmeğe adaydı.
ııahi hukuka dayalı monarşiden sonra meşruti olan
monarşinin yerini i O Ağustos 1792 de Cumhuriyet almıştı,
ama yedi yıl sonra, 18 Brümer'de yani 9 Kasım 1799 da
Konsiinük, Termidorcu Konvansiyonun ardından gelen Di­
rektuvar'ın yerine geçti; Termidorcu Konvansiyon ise, yara­
tıcısı Robespierre olan Genel Güvenlik Komitesini toprağa
gömmüş, maddi olarak ortadan kaldırmıştı.
Böylece sınıf çıkarlarının karşıtlığı temelinde, Devri­
min büyük kaynaşması içinde kazandan özgürlükleri halk­
tan geri almağa yönelen bir politikanın izlendiği görülüyor­
du.
Kuşkusuz Konsünükle birlikte Cumhuriyet varlığını
kağıt üzerinde sürdürüyordu; bu ikiyüzlülük, kişisel iktidar
reJımı yanda:şlarının otoriter girişiınıerini hiç değilse bir
dönem kimi cumhuriyetçi görünüşlerle ortmekte duraksa­
madıklanDl yalın bir biçimde gösteriyordu. Yalnızca adı

22
cumhuriyet olan Konsüllök: Cumhuriyetinin başında,bilin­
diği gib� üç konsül vardı, bunların birincisi olan Bonaparte'a
tam yetki verilmişti, öbür ikisi sadece istişari oya sahiptiler.
Bonaparte, halkoylamalarınm oluşturduğu politik do­
landD'ıcılık sayesinde elde edilen sonuçlara dayanarak özgür­
lüğün açık �üşmanı demek olan gerçek yüzünü çabucak gös­
terdi; o dönemde varolan 73 gazeteden 60 ının yasaklanma­
sını buyurdu. Az sonra bunlardan 9 unu da kapattı, kalan
dördüne gelince, bunlar Güvenlik Bakanının doğrudan dene­
timine bağlanıp varlıklarını sürdürdüler. Bu, basın özgürlüğü­
nün sonu demekti.
Bonaparte bununla yetinmedi: yerel yönetimlerin özgür­
lüklerini ortadan kaldırdı. Her ilin başına seçilmiş kişiler ge­
tirdi. Bunlar ilin idaresini bir valiyle çeviriyodardL Illerde
bulunan Genel Meclislere gelince bunlar gerçek yetkilerden
yoksundular. Ilin kent ve köylerinin belediye başkanlan ile
belediye meclisi üyelerini doğrudan doğruya Bonaparte'm a­
damı olan vali atıyordu.
Bilindiği gibi ilerde bütün bunlar Bonaparte'ın ilkin, ö­
mür boyu konsiil olarak atanmasıyla sonuçlanacaktı, oysa
daha önce 10 yıl için atanmış bulunuyordu. Bu ömür boyu
atama Amiens barışının imzalanmasından az sonra 26 Mart
1802 de yeni bir halkoylaması yoluyla yapıldı. Halkoylama­
sı politik do landırıcılığı bir kez daha tam başan kazandı.
3.568.885 EVET' e karşılık yalnız 8.374 HAYıR oyu var­
dı.
Bu halkoylaması bir başkasının ön hazırlığı olmuştu.
Bonaparte' a İmparator sıfatı veren, bu sıfata da eski monar­
şinin ayırıcı özelliğini yani kalıtsallığı ekleyen bu halkoyla­
ması, bir Senato kararının ardından, 18 Nisan 1804 te yapıl­
dı. Bonapartçı propagandayla bir kez daha büyülenen Fran­
sa halkı, yeni İmparatora. ömür boyu Birinci Konsül'e verdi­
ğinden daha fazla oy verdi. 6 Kasım 1804 te açıklanan hal-

23
koylaması sonuçları 3. 572. 329 EVET ve 2. 5 79 HAYıR o­
yu gösterdiler.
Bu sonuçların gösterdiği gibi Fransa halkı o sırada
Paul- Louis Courier'nin açıkladığı şu görüşü paylaşnnyor­
du:
Bonaparte olmak ve Haşmetmeab olmak!
Rütbesinİ indirmek mi istiyor, değil, kendini
krallara eşitleyerek yükseldiğin: sanıyor. Bir
unvanı bir ada yeğliyor.
Bonaparte, İmparatorluğunun başlangıcından beri haBa
aldatmak amacıyla " Cumhuriyet" sözcüğünü kullanmağa
devam etti." Fransız Cumhuriyeti" yazısı yanında" İmpara­
tor Napoleon" yazısını da taşıyan paralar ve madalyalar ba­
sılıyordu. Devrimin ateşi içinde eşsiz bir yurtseverlik ruhu
göstermiş, bir yurttaşlar halkı olmuş bulunan Fransız halkı,
yeniden bağımlı bir halk oluyordu. Aydınlığın yerini karan­
lık alıyordu; herkesin yerine bir adam düşünüyor, her şeyi o
düzenliyor, her şeye o gözkulak oluyordu. Napoleon'du bu.
Böylece monarşik kalıtsallık ilkesine dönüşün temel so­
rumlusu olan adam yine de Devrimin bir ürünüydü; Devrim
ordularını zafere ulaştıran generallerden biri olmuştu ve u­
zun süre yalnız Fransız halkının değil, Avrupa halklarının da
gözlerine Devrimin sürdürücüsü gibi görünmüştü.
Bununla birlikte Napoleon haline gelen Bonaparte'ın
tahta çıkışı, Devrimin kendisine sağladığı saygınlığa ağır bir
darbe im:Iirdi. Ünlü "Kahramanlık Senfonisi"ni Bonaparte'a
sunmuş olan büyük kompozitör Beethoven'in, devrimci ge­
neral mutlak İmparator olur olmaz, bu sunusunu nasıl geri
aldığı bi1irunektedir.
Yeni egemen sınıfın haklarını düzenleyen ve buıjuvazi­
nin gücünü ve çıkarlarını artırmağa yönelik fetih planları ge­
liştiren Napoleon, halkın özgürlüğüne karşı hep derin bir
küçümseme duygusu taşıdı; ama önemli toplumsal katman-
lar için temsil ettiği giivenceler nedeniyle etkisi büyüktü.
Devrim sonucu kapitalizmin g elişimi sayesinde zengin­
leşmiş olan buıjuvazinin bütün ögeleri. Napoleon'da, hem
kurduğu Devletin gücü nedeniyle dış planda, hem de işçile­
re karşı alınan baskı önlemleri nedeniyle iç planda, bir gü­
vence buluyorlardı. Ücretliler, çalışma karnesi sistemiyle,
kendileri.ni sömürenlere bağlannllşlar, dolayısıyla mücadele
olanakları büyük ölçüde azaımıştı.
Devrim sırasında soylularla papazlarm mallarını elleri­
ne geçirmiş bulunan kırlardaki mülk sahipleri ve köylüler
de Napoleon'da mülkiyetlerinin yasallığı ve devredilmezliği-
nin bir kefılini görüyorlardı. ,
Ayrıca zaferlerin birbirini kovaladığı dönem boyunca,
şovenizme kaçan ulusal gurur Napoleon'un işine yaradı; a­
ma sonraları aym Napoleon, halkların; önce İspanya'da ar­
dından da Rusya'da kendisine karşı ayaklandıklarım, ordu­
larına kafa tuttuklarını ve sonun başlangıcım hazırladıkları­
mgördü.
Napoleon'la halk arasında açılmış olan uçurum özellik­
le " Yüz Gün" dönemi boyunca görüldü. Bourbon'ların ye­
niden iktidara gelmesiyle halkın edindiği kısa deney, ülkede
bir çeşit imparatorluk özlemi yaratmıştı. Bu özlem bir öl­
çüde Devrim özlemiyle karışıyordu. Napoleon, birleşmiş
monarşık Avrupa karşısında, halkın devrimci atılımına ses­
lenmekten kesinlikl� kaçındı. Ama o bunun mümkün oldu­
ğunu biliyordu, Mole kontuna kendisi söylemişti bunu:
Eğer isteseydim Paris'e ardımda 70.000
silahlı köylüyle gelirdim ... Fransa'ya döner­
ken hiçbir şey beni papazlarla s<;>yluların şu
kininden daha fazla şaşırtmadı, bu kini Dev­
rimin başlangıcındaki kadar yaygın ve kor­
kunç buldum.
Avrupa Saraylarında Napoleon'a hoşnut1ukla " Cum­
huriyetçi lmparator" diyorlardı, ama kesin bir seçim karşı-
25
sında bulunan ve kuşkusuz kişisel silinişiyle hanedanını kur­
tarmak olanağı üzerinde hayaller besleyen Napoleon'un baş­
hca korkusunun Fransa'da yeni bir devrimci fırtına kopması
olduğunu olaylar gösterdi.
Önce Devrimin askeri olduktan sonra onu durdurmağa
çalışan Bonaparte'ın saltanatınm nasıl sona erdiği bilinmek­
tedir. Fransız halkı Fransayı alçaltan, zayıf düşüren, ufaltan
Napoleon politikasından çok acı çekmek durumunda kaldı.
Kısacası halk bakunından özgürlüğün yitirilmesi, Napoleon'­
·cu maceranın sonunda, Fransa için büyüklüğünün, saygli1lı­
ğının, bağunslZlığının yitiribnesiyle kendini göstennişti.
Napoleon'u yenen Kutsal Ittifak'ın üyeleri, hiçbir şey
için, Napoleon'un gelişimini enge8ediği Fransız Devriminin
düşünceleriyle savaşmak arzularını ilan etmekten daha ivedi
davranmaddar. Ama hiçbir şey, ne buıju vazinin yönetici Sı­
nıf rolüne çıkmasını, ne monarşinin ilahi hukuk ilkesine
Fransız Devrimiyle indirilen ölümcül darbeyi, ne de bu dev­
rimci galeyanın kaçınılmaz bir sonucu olan halkın özgürlük
özlemlerini ortadan kaldıramazdı.
Napoleon'un düşüşünü Bourbon'lann Fransa tahtına
dönüşü izledi; ama Bourbon'lar yabancılann arabalarında
dönmüşlerdi, bu da onları silinmez bir lekeyle damgalıyor­
du: Fransa'nın düşmanlarıyla işbirliği lekesi. K uşkusuz, bu
konuda Bourbon'ların davranışında yeni bir şey yoktu; on­
lar Devrim sırasında Fransa'ya karşı komplo hazırlamak için
Coblentz'e çekip gitmişlerdi. Onlar, ı 792 de, Fransız h alkı­
nın kızgınlığını en yüksek kerteye çıkaran ve yabancı istila­
cıların suçortağı kral ailesine karşı öfkesini kabartan Bruils­
wick dükünün ünlü bildirgesinin hazırlanmasına da katılmış­
lardı.
XVIII. Louis ile kardeşi, gelecek kral X. Charles, Fran­
sa'ya dönerlerken belki de Devrimden önceki kardeşleri
XVI. Louis gibi hükmetmeğe yeniden başlayabileceklerini
düşünüyorlardı, ama eski toplum dağılmış, yeni toplumsal

26
güçler gelişmiş, egemen sınıf olan burjuvazinin karşısında
aristokrasi yalnız bırakılmıştı. Bir ilahi hukuk monarşisine
dönğşün bütünüyle olanaksız bulunduğu çok geçmeden an­
laşılacak.tı.
Direktuvar'ın aldığı, Konsünük ve Imparatorluğun da
koruduğu genel seçimin kaldırdması kararı, Restorasyon re­
jimiyle yürürlüğünü sürdürdü. Politik haklar meşru ülkeyi 0-
luşturan az sayıda varlıklı kişilere ayrılınıştı. Millet Meclisi se­
çimine katdabilmek için en az 300 Frank doğrudan vergi
ödemek ve en az otuz yaşında olmak gerekiyordu. Bu mecli­
se seçilmek içinde en az 1000 Frank vergi ,ödemek ve en az
kırk yaşında olmak gerekiyordu. Yüksek Meclise gelince, bu
meclis kalıtsal sıfatla kral tarafından atanan soylulardan ku­
rulmuştu.
Temelden antidemokratik bir rejimdi bu; ama Bour­
bon'lar kökenleri ve geçmişleri nedeniyle, Devrimin karmn­
dan çıkan Napoleon'un Fransa'nın başına musanat etmeği
başardığı sistem kadar açıkça özgürlükten yoksun bırakan
bir hükümet sistemini Fransa'ya zorla kabul ettirecek yete­
nekte değildiler.
Imparatorluğun çöküşü beraberinde bir kin dalgası ge­
tirdi. Bu kin dalgası beyaz terör adı verilen olaylarla kendini
gösteriyordu. Beyaz terörün kurbanlan Imparatorh,ığun eski
makam sahipleriydi. Bu sırada, imparatorluk zamanında ku­
rulan ve adına " Tarikat" denilen bir dindarlar derneği, Ciz­
vitler ve " Fransa Misyonerleri" derneği ile birlikte pek bü­
yük bir etkinlik gösterdi. Devrimden bu yana dinin uğramış
olduğu zararlar için" Tarziye Törenleri" nin çoğaldığıgörü­
lüyordu.
Beyaz Terör sırasında ve ardından gelen dönem için­
de Bonaparte'çı sanılanlara karşı sayısız davalar açıldı. Kra­
lın Adaleti'nin kovaladığı bu insanlar hakkında yergi yazan
Paul- Louis Courier şöyle yazıyordu:

27
Onları Bonaparte'çı olarak suçlayanlar
ve yargdaması gerekenler arasında Bona­
parte'a hiç bağldık yemini etmem iş, lütfunu
hiç aramamış yada kendileıini onun kutsal
kişiliğine adamaya karşı çıkmış tek tük kişi­
ler vardı belki. Bugün onları Bonaparte'çılık
bahanesiyle hışımla kovuşturan yargıç, bir­
kaç yıl önce kendi çocuklarına da ama bam­
başka bir gerekçeyle, Bonaparte'a h izmet et­
meyi reddettikleri için, aynı şekilde davranı­
yordu.
Peta in'ci eski yargıçların karşısına çıkan nİce yurtsever,
Restorasyon döneminde olup bitenlerin yenilerde olmuş ve
bugün de olan o laylarla kimi benzerlikler gösterdiğini deney­
leriyle bilınekteler. Buna karşılık nice polis, yargıç, diplo­
mat ve askeri şefler de sürekli ve çelişik bağlılık örneği ver­
miş ve vermektedirler.
Beyaz Terör Devrimin bıraktığı izleri sİlemezdi. Kapita­
lizmin gelişmesiyle birl ikte halkın özgürlük özle mleri kuvvet­
le dile getirildiği gibi baskı rejiminin yani İmparatorluğun
çöküşü de bu kadar büyük b ir gerilimi sürdürmeyi g üçleştiri­
yordu.
Hala son derece kısıtlı olmasına karşın, geçmiştekin­
den daha önemli bir rol oynayan basın, hükümetçe alınan en
ağır denetim önlemlerinin konusuydu. Kısa süren pek ürkek
b ir liberalİzm deneyinden sonra, basın özgürlüğü laf derece­
sine indirgendi. Hiçbir gazete önceden izin alınmaksızın Çl­
kamıyor ve her an kapatılabiliyordu.
Seçim sistemi ise toplumun en varlıklı ögelerine çif�e
oy hakkı verecek biçimde ayarlanmıştı. Tek koşul olarak en
az 300 Frank dolaysız vergi ödeyen yükümlülere oy hakkı
tanınmasından hoşnut olmayan hükümet, 1820 seçimlerini
şöyle düzenledi: seçilecek 430 miııetvekilinden 258 'i, ilçe

28
b��ına bir milletvekili hesabıyla, tüm seçmenlerce seçiliyor­
lardı, kalan 172 milletvekili ise her ilde en ç ok vergi veren
dörtte bir seçmen tarafından seçiliyorlardı.
Bu dönemde politik eylem Charborinerie derneği gibi
gizli dernekler içinde gelişti. Bu derneklerin amacı, düşman­
larca Fransa'ya zorla kabul ettirilmiş bulunan Bourbon'lan
devirmek ve Fransa'da serbestçe yeni bir hükümet kurulma­
sına olal1ak sağlamaktı; ama kitlelerden kopuk olan bu top­
luluklar eylemleriyle ciddi sonuçlar alamıyorlardı.
Restorasyon döneminde giderek keskinleşen politik
mücaçlele, zaten klSıtlanmış basın özgürlüğünü askıya alan ve
seçme - seçilme haklarının vergi hesabını değiştiren Tem­
muz Kararnameleri ile en y üksek noktasına ulaştı. Seçme -
seçilme hakkında yalnız arazi vergileri sayılıyor, gelir vergi­
si artık hesaba katılmıyordu. Böylelikle oy hakkından yal­
nızca arazİ sahipleri yararlanmak durumunda olacak, sanayi
ve tİcaret buıjuvazisinin bir bölümü bundan yoksun kala­
caktı.
Buıjuvazi bu kararnamelere cevap olarak direnişe hazır­
landı, rejime son derece düşman olan Paris halkı da kral ikti­
darına k:arşı kavgada ön safta yer aldı. Halk ayaklandı ve
28, 29, -,O Temmuz 1830 günleri " Üç şanlı gün" oldu. Halk
k itleleri monarşiyi devirip yerine cumhuriyeti geçirmek is­
t enciyle dövüşüyorlardı, ama bu sırada Orleanist'ler de
Thiers ve Lafayette ile birlikte r- .:vrimi onlara bırakmamak
ve Bourbon'lar monarşisinin yerini Temmuz Monarşisiyte,
Fransa Kralı X. Charles'in yerini de L Louis Philippe adıyla
Fransız kralı olan, onun kuzeni Orleans Düküyle doldurmak
için dolap çeviriyorlardı.
Bourbon Monarşisi, yıkılmadan önce, hem halkııı za­
ten yetersiz olan özgürlüklerini büsbütün yoketmeye hazır­
lanıyor, hem de sonradan Temmuz Monarşisinin de sürdür­
düğü Cezayir seferini başlatıyordu. Böylece Fransa halkının

29
haklan ile Cezayir'e karşı birlikte saldırı, bugün bütün anla­
mı kavranabilen bir çeşit simge değeri kazanıyordu.
Monarşinin, çetin ve inatçı mücadeleler pahasına kaza­
ndan özgürlüklerden elde kalanları ortadan kaldırma girişimi
ı 830 Devrimiyle başarısızlı ğa uğratddL Ama banka ve sana­
yi buıjuvazisinin yönetici çevreleri, devrimcİ hareketi fazla
ileri gitmeden engenemekte kararlıyddar.
Bu devrim monarşinin zambaklı beyaz bayrağı yerine
yeniden üç renkli bayrağı diktiğinden, halkça, Imparatorlu­
ğun düşmesinden sonra birleşik Avrupa'nm Fransa'ya zorla
kabul ettirdiği ı8 ıs andlaşmalarmdan bir çeşit öç alma gibi
görülüyordu.
" Üç şanlı gün" ayaklanmaCllarmm istedikleri ve bek­
ledikleri Cumhuriyet yönetimi yerine büyük bir politikacı
düzenbazlığı sayesinde ilan edilmiş olan Temmuz Monarşisi
artık ilahi hukuk davasında değildi. Temmuz Monarşisi ya­
saUığınl halkın istencİnden almak zorunda kalıyor� ama bu­
nu doğal olarak kendine göre yorumluyordu.
Banker Latitte, Temmuz Monarşisinin ilk hükümetine
Devlet Bakanı olarak girdi; bunun yanında Meclis başkanlı­
ğUll da yüklenmişti. Latitte, Restorasyon dönemi bakanları­
nı yargdamakla uğraşmak zorunda kalan ikinci hükümete de
başkan oldu. Gene bu hükümet Lafayette'i Ulusal MuhaflZ
Komu tanlığından aklı, Bu, dönemin politik koşuUarl iç inde,
o zaman" Düzen Partisi" denilen sağa verilen bir ödündü.
Lejitimist'lerin giriştikleri kışkırtmaların ötesinde Dev­
let iktidarı ile ulusal temsili örgütleme sorunu kendini göste­
riyordu. Temsilciler Meclisi, seçilme vergisinin ı 000 Frank­
tan SOO Franka, seçme vergisini de 300 Franktan 200 Fran­
ka indiren bir seçim yasası kabul etti. Ayrıca emekli subay­
lar ı00 Frankta sabit tutulan yarım vergiden yararlanıyor­
lardı. Seçmenlerin sayısı gözle görülür ölçüde artmıştı, ama
halkın bütününe oranla hala pek az kabyordu.3 Bu yüz-

30
den," seçim hakkı olan yurttaşlar" tabanı son derece dar
olmakta devam ediyordu. Emekçilere gelince onlar, ülkenin
politik yaşanuna katılmakta mutlak ve yalın olarak her tür­
lü haktan yoksundular; onlar için 1830 Devriminin bilanço­
su çok önemsizdi.
1831 Mart'ında kabul edilen Belediye Seçimleri Yasası­
na gelince bu yasa iki küme seçmene oy hakkı tanıyordu.
Bunlardan biri" seçim vergisi ödemekle bağımsız, rahat bir
geçim ve bunun olağan sonucu olan eğitim karinesi göste­
ren" kimseler, öteki ise " hemşehrilerine ya da yurda yap­
tığı hizmetler nedeniyle aldığı deneyim ve yetenek güvence­
lerini sunan" kimselerdi.
Bundan dolayı seçme hakkı, nüfusu 1000 ve daha az
olan belediyelerde nüfusun % LS i; 1001 - 5000 nüfuslu be­
Iediyelerde % 14 ü; 5001 - 15000 nüfuslu belediyelerde
%13 ü ve nüfusu 1S 000 den fazla olan kentlerde % i 2 si o­
ranındaki en fazla vergi ödeyen kişilere tanınmıştı.
Seçim hakkının kullanımı büyük kentlerde kü çük bele­
diyelerden daha çok kısıtlanmıştı. O dönemin resmi bir a­
çıklamasına göre " toplumsal konumları hakkın önemiyle
oranh kdmak ' sözkonusuydu.
Belediye başkanları ve yardımcılan, Belediye Mecli si
üyeleri arasından, belediyenin önemine göre kral ya da vali
tarafından seçiliyorlardı. Bu gibi hükümler yalnız emekçile­
ri değil, küçük buıjuvazinin önemli katmanlannı da etkin
politik yaşanun dışında tutuyorlardı. Bu nedenle " en iyi
cumhuriyet" olduğu söylenen Temmuz Monarşisi, yalnız
kendilerini sömürenlere karşı ilk büyük sınıf savaşını veren
Lyon'lu ipek işçilerini değil, 1830'un 'i Üç şanlı gün" ü ar­
dından hayal kınklığına uğrayan cumhuriyetçi küçük bur­
juva çevreleri de karşısında buldu.
Napoleon efsanesi bir yandan her vesileyle çeşitli ya­
yınlara, şarkılara, tiyatro oyunlarına konu oluyor, bir yan-

31
dan da halk yığmları arasında propagandalarını daha iyi ya­
pabilmek için Bo napart'çıların " cumhuriyetçi" kesildikle­
ri görülüyordu. Halkın kafasında Saint - Helene'de ölen Im­
parator esfanesi, tahta çıkmadan önce Devrimin generali
olan Bonaparte'ın kahramanlıklarına kanşıyordu.
Temsilciler Meclisi, Restorasyon döneminde olduğu
gibi, Yüksek Meclis tarafından dilediğince yönetiliyordu.
Bu yüzden de bu Meclisin bileşimi çok büyük bir önem taşı­
yordu. Yüksek Meclis üyeliğinin kalıtsallığı sorunu ortaya
atıldığı zaman hükümetin başında sanayici Casimir Perier
bulunuyordu. XVIII. Louis'nin 19 Ağustos 1815 tarihli e­
mirnamesiyle kurulan bu kalıtsallık, soyluluk düzeninin bir
kalıntısıydı; çünkü Fransa'nın tüm Yüksek Meclis üyeleri bu
görevlere atanınalanndan önce soyluluk ünvanlan sahibiydi­
ler. Böyle bir durumun korunması, ülke işlerinin yönetimin­
de birinci planda rol oynayan buıjuva çevreler yönünden
şiddetli direıuuelerle karşılaşıyordu.
Temsilciler Meclisi kalıtsallığın kaldırılmasını kabul
ederek, Yüksek Meclis üyelennin atanmasının sayıca bir
sınırlama olmaksızın krala ait olacağına, ama kralın da on­
ları 3000 Frank vergi ödeyen mülk sahipleri, sanayiciler,
tüccarlar ve altı yıl bakanlık ve milletvekilliği yapanlarla
kamu görevlerinde bazı yaş ve kıdem koşullannı taşıyan si­
vil ya da askeri yüksek görevliler, akademi üyeleri arasından
seçn:ıekle görevli olacağına karar verdi.
Böylece vaktiyle soyluların bir çeşit yaldızlı sığınağı o­
lan Yüksek Meclis, kapılarını büyük buıjuvaziye açtı, ama
bütün bunlar halkın 1830 Devrimiyle kazanacağuıı ummuş
olduğu demokratik haklardan çok uzaktı.
Bu Devrimde savaşanların ruh hali öyleydi ki, onlara
törenle anmalık bir madalya vennek kararında olan kral
Louis - Philippe, bu törenden vazgeçrnek zorunda kaldı.
Hatta hükümetçe önleyici tutuklıı:malar yapılmamış olsaydı,
1833 de Temmuz Devriminin yıldönümü başkentte gösteri-
32
lere yol açacaktı; ertesi yıl ise, daha 1 832 de general Lamar­
que'ın ce naze törenini kanlı ayaklanmaların damgaiadığ ı
Paris'te, ipek işçileri sorununun ortada durduğu Lyon'da ve
Marsilya'da b aşkaldırılar görüldü.
Bastırma önlemleri, örgütleri dağıtılmış olan cumhuri­
yetçi partiyi başsız bıraktı. Rejime karşıt olanları daha da
ağır biçimde cezalandırmak için yasalar kabul edildi, Yük­
sek Meclis de eskiden olduğundan daha ç ok durumda ada­
leti sağlamakla görevlendirildi.
DoğaUıkla basın hedef alınmış tı; hükümet başkanı olan
De Broglie, " isyan"ın b ozguncu basın - cumhuriyetçi basım
b öyle adlandırıyordu - içinde barındığını, oradan " her gün
i nsan zekasının k aynaklarını zehirlemekte" olduğunu söylü­
yordu.
Cumhuriyetçi basın şiddetle cezaland ırıld ı, bir ç ok ga­
zete ortadan kalktı, varlığını sürdürenler ise, Armand Carrel'­
in deyişiyle , kendi kendilerini sansür altına almak zorunda
b ırak ıldılar.4 İk tidarda bulunan buıjuvazi, 1 830 Temmuz
ayaklanmasından doğan bir rejimin sonsuzluğunu ilan et­
meyi, böylelikle de eski ilahi hukuk yasallığının yerine ge­
çen yeni türden bir yasallık kurmayı çok istiyordu.
Daha sonra, 1 840 'da. iktidarda Thiers hükümeti bulun­
d uğu sırada parlamento reformu sorunu ortaya çıktı. O za­
manki Mecliste, hepsi de doğrudan doğruya bağlı bulunduk­
ları hükümete sadık, 1 5 0 memur vardı; bu nedenle sol tara­
fından her türlü Devlet görevi ile milletvekilliğinin bağdaş­
mazlığı önerisi yapılmıştı.
Thiers bu öneriyi destekliyormuş gibi göründü, ama
d ostları aracılığ ıyla öneriyi kundaklamak için gereken ön­
lemleri aldı. Aym biçimde, özellikle François Arago tarafın­
dan istenen seçim reformunu da geri çevirtti . François Ara­
go, kanıtlarını güçlendirmek için şöyle diyordu:" 34 mil­
yon Fransızdan ve 25 yaşın üstünde 8 milyon erkekten

33
200.000 i seçmendir, yani 25 yaşmda ve daha yaşlı 40 er­
k ekten biri seçmendir' .
1 830 Devriminin halk tarafmdan yapılmış olduğunu
hatırlatan, halkın haklarını haykıran François Arago ve Gar­
nier - Pages gibi cumhuriyetçilere yanıt olarak, arsız ve ka­
ba bir biçimde, Thiers şunu söylüyordu: " Bu halk ı, ç alışa­
rak değil de kimi kurumlarda temsil edilerek daha mutlu o­
lacağına k andıracak insanları tehkileli , ç ok tehlikeli b uluyo­
rum . "
Thiers'in tutumuna yanıt olarak ülke içinde demokra­
tik şölenler düzenlendi. Bu şölenlerde konuş macılar, seçim
"refonnu sorunu ile birlikte toplumsal reformlar sorununu
da ele aldılar. Politik durum, hükümete karşı muhalefete
i şçilerin artan ölçüde katılımıyla belirleniyordu.
Yardım Sandıkları biçiminde İşçi dernekleri kurulu-
yordu, ama bu dernekler, Fransa içinde gelişen ve Temmuz
Monarşisinin varoluşunu bile tartışma konusu yapa n dev­
rimci propagandaya duyarsız değillerdi. Temmuz Monarşisi
ise buna , işçilere dayatıJan ç alışma k arnesi rejimini daha d a
ağırlaştırarak karşılık verdi.
Ücretliyi işverenin buyruğu altına sokan bu eski çalış­
ma karnesi düzenlemeleri, lo ncalarla birlikte Devrim t arafm­
d an k aldırıJmış , ama 2 2 Gerıllİnal XI ( 1 2 Nisan 1803 ) ta­
rihli yasayla yeniden konulmuştu. Hiçbir patron eski işve­
renine karşı tüm yükümlülüklerini yerine getirmiş olduğunu
" kanıtlayan ç alışma karnesi olmaksızm bir işçiye iş vere
mezdi.
Bundan başka, patronlarca uygulanan avans sistemiyle
de işçiler genellikle patronlarına borçlanmışlar ve kürek
mahkumlarının prangalarına bağlanması gibi sömürücülerine
zincirlenrnişlerdi.
Temmuz Monarşisi zanıanında çalışma karnesi sadece
imalat işlerinde çalışan işçilerden isteniyor, tarım işlerinde
aranmıyordu. Bunun sonucu olarak işçiler, sanayiden tarım-
34
ma yöneliyorlar, olabildiğince çalışma karn�sinin sıkıntıla­
rından kurtuluyorlard ı.
İşte işçilerin bu karne tutsaklığından bir ölçüde sıyrıl­
ma olanağım, hükümet 1845 de kaldırmağa niyetlendi. Ama
geniş işçi gösterileri karşısında geri çekilmek zorunda kaldı.
Temmuz Mo narşisi rejiminde büyük buıjuvazinin izle­
diği politika, sonuç ta , g �nel oy hakkına temelden düşman­
lık ve işçileri sömücücülerine sıkı sıkıya bağnnlı tutma arzu­
suydu. Bu dönemde işçi sınıfı hem sayısal, hem de ideoloj ik
yönden henüz zayıftı ve cumhuriyetçi küçük buıj uvazinin
öne sürdüğü genel oy hakkı talebi, toplumsal taleplere bas­
k ın çık ıyordu. Hatta bu toplumsal talepler, birçok emekçi­
nin gözlerine birincisine bağlı gibi görünüyorlardı.
Bu durumda, mo narşinin halk içindeki dayanakları­
mn görece dar old uğu sırada, Kilise, genel eğitimde daha
büyük bir etki yapmak amacıyla ç aba göstererek, oynamak
istediği politik ve toplumsal rolün önemini artırmağa ç alıştı.
Papazlar, öğretim özgürlüğü adına, Üniversiteye karşı
şiddetli saldırılara, Temsilciler Meclisine ciddi baskılara gi­
riştiler. Bir toplu dilekçede şöyle diyorlardı: " Papaz sı.nıfı­
mn taleplerini yerine getirmenin vak ti gelmiştir, artık sabrı
tükenmiştir ' . Dinsel öğretimin en bağnaz savunucuların­
d an biri olan Louis Veuillo t, ' 'nuzır doktrinler okulu ' . di­
ye tanmı1adığl Üniversiteye karşı en şiddetli saldırılara giri­
şiyor ve şöyle yazıyordu!
" Tanrıya soranz , ç ocuklarnnlZl kendi
ellerimizle küfür yuvalarına götürmeğe bizi
zorlayacak bir ölçülülük bir alçak gönüllülük
km alı varmıd ır acaba" ?
Öğretim özgürlüğü çevresindeki açık kalem kavgasına
doğallık la Cizvitler de katıld ılar ; bu da Michelet ile Edgar
Quinet'yi 1843 de College d� France'da ders venneğe yö­
neltti. Michele t ile Edgar Quinet, b u ders notlarının tümünü

35
Cizvitler adıyla yayunladılar. Bu notlarda " özgürlük ister­
ken, özgürlük için tehdit olan (bu) keşişler" in muzır çalış­
malarını açığa vuruyorlard ı.
Hüküme t, yavaş yavaş Montalembert'in savunduğu tezi
benimseyen papaz sınıfının kampanyasını destekliyordu .
Kilise için öğretim ayrıcalığ ı istemekten vazgeçen Monta­
lembert, Devlet ve bireyler için öğretimin tam ve koşulsuz
özgürlüğünü istiyordu. Mo ntalembert, isteklerine genellikle
saldırgan bir hava veriyordu, Yüksek Meclis önünde şunu ö­
zellikle belirtti : " Biz haçlıların oğullarıylZ, Voltaire'nin
oğulları karşısında gerileyecek d eğiliz".
Katolik hiyerarşisinin görüşünü dile getiren Chartres
Piskoposu ise şöyle yazıyord u :
Bütün dileğimiz, katolik öğretmenleri ra­
kip bir kurumun d enetiminden kurtarmanız­
d ır .
Di nsel öğretimden yana yada ona karşı mücadele pla­
mnda Fransanın tarihine beklenmedik bir çok olgu damga
vurmuştur. III. Cumhuriyet, Kilise, Devle t ve Okulun ayrılı­
ğ ını gerçekleştirmiş ise de, Temmuz Mo narşisi zamanında
piskoposların dile getirdikleri talepleri, sonu çta bütünüyle
yerine getiren De Gaulle rejimi tarafından Fransa geriye gö­
türülmüştür.
Papazların saldırısı üzerine hükümet , piskoposların ta­
leplerini hiç değilse kısmen yerine getiren bir yasa tasarısı
sunmağa karar verdi. Bu tasarıya göre küçük papaz okulları,
sürekli ç alışan kolejler gibi işgörebiliyorlardı; buna Üniversi­
te şiddetle tepki gösterdi, ama hükümet papazlardan yanay­
d ı, papaz sınıfına gelince, öğretim hakkında 12 Nisan 1 847
tarihli bir yasa tasarısının verilmesi sırasındaki gücenik tu­
tumunun gösterdiği gibi gittikçe mlZmlZlaşıyordu.
Bu tasarıya göre: 1 - Öğretim hakkı, izin verilmeyen
tarikat üyeleri dışında her yurttaşa tammyordu ; 2 - göze-

36
tim hakkı Milli Eğitim Bakanı, rektör, vali ve belediye baş­
kanına, dinsel öğretiınde ise piskoposlar, papazlar ve papaz
kurullarına veriliyord u ; 3 - özel öğretim kurumlarının a­
ç ılması bazı formalitelere ve öğretimin derecesine göre kimi
ünvanıarın kazanılmış olmasına bağlanmıştı; 4 - kilise okul­
laruıın öğrencileri Din Bakanlığından alınan bir öğrenim
belgesiyle o lgunluk sınavlarına katılabiliyorlardı.
Bu, demokratlarca savunulan öğretim tekeli anlayışına
indirilen ağır bir darbeydi, hoşnutsuzluk uya nd ırdı; ne var
ki ö fk eli piskoposlar da sövgüler yağdırıyorlar ve sözde hak­
sızlığa uğramış gibi görünerek hükümete, " bizi mesleğimize
d öndürun" diyorlardı. A ma öğretim sorunu konusunda Kili­
se gericiliğine karşı demokratlarca verilen mücadele , demok­
ratik güçleri Louis Philippe rejimine karşı giderek artan öl­
çüde ayağa kaldıran daha geniş bir mücadelenin görünüşle­
rinden yalnızca birisiydi.
Genel oy hakkı talebi Cumhuriyetçilerce ısrarla öne sü­
rülmüştü. Seçim vergisi hakkındaki 1 9 Nisan 183 1 tarihli ya­
sa 160.000 FranslZa oy hakkı vermi ş , b unların sayısı 1847
d � 2 4 1 .000 e çık nuştı, ama hükümet oy hakkının yaygın­
laşmasına kararlı biçimde karşı çıkıyordu.
L O Mart 1 847'de oy hakkını 1 00 Frank dolaysız vergi
ödeyen her FranslZa tanıyarak yaygınlaştırmağa ilişkin bir
önerge verildi. Bu önerge ayrıca ilçelerde, bu hükümlere gö­
re, seçmen sayısının 400 den az olmayacağını, sayının e n
ç ok vergi veren yurtta :?ların katılmasıyla tamamlanacağını
belirli yordu. Oy hakkının serbest meslek mensuplarına ge­
ni şle tilmesini de iç eren bu önerge, seçmenlerin sayısını
200 .000 arttırmış olacaktı.
Bu durumda önerilen bu sistemle oy hakkını gerçek­
ten demokratikleştirmek değil , Temsilciler Meclisi çoğunlu­
ğ unu değiştirmek sözko nusuydu; ama yine de bu önerge,
parlame nterlikle bağdaşmayan görevlere ilişkin bir başka
önerge gibi geri çevrildi. İkinci önerge, seçildiği anda ücretli

37
memur olmayan bir milletvekilinin, milletvekilliği süresi
i çinde ve bu milletvekilliğinin sona ermesini izleyen yıl i­
ç inde ücretli memur olabilmesini yasaklamağa ilişkindL Hü­
k ümet , milletvekillerine Devlet kesesinden arpalıklar vererek
o nların oylarim satınalmak olanağından y oksun kalmak is­
temiyordu.
Ba şında, ünlü " zenginleşin" slogamm a ta n Guizot gibi
bir adamın bulunduğu hükümet , böyle olaylardan daha iyi
anlaşılıyordu. Bu hükümetin şemsiyesi altında Fransa ola­
ğandışı bir kokuşma dönemi yaşadı; nitelik değiştirmiş ve
büyük mali kurumlar haline gelmiş olan gazetelerin fıkrala­
rını her gün, zimmet, rüşvet, şantaj ve seçim hilesİ haberleri
süslüyordu. Geçmişteki düşiik tirajh politik gazetelerin ye­
rini büyük haber gazeteleri almıştı. Bunların başında Emile
de Girardİn tarafından kurulan La Presse bulunuyordu.
Rezaletler hükümet ve tahtla yakından ilgiliydi. Bu re­
zaletIerin birİne Savaş Eski Bakam bir generalle bir Bayındır­
lık Eski Bakam karıştı; her ikisi de Yüksek Meclis üyesiydi­
ler , bir tuzla işletmesi işinde biri hediye vermiş, öteki de
"rüşvet" ;almış tı. Bu nedenle resmi zevat geçerken sıksık '
" kahro lsu n hırsızlar" bağnşları ç ınlıyordu .
Rejim yıpranmıştı, hükümete karşı muhalefet durma­
d an genişliyord u ; ama bu muhalefet, yu'rttaşlann tümüne
oy hakkı veren bir seçim reformu talebiyle sınırlıydı. Bu ta­
lep, 1846 - 1 847 yıllarında y apılan çeşitli demokratik şölen-

lerde dile getirilmiş ; Ledru - RoDin, Louis Blanc ve Fran­


çois Arago gibi konuşmacılar bu şölenlerde " araç olarak
politik devrim, amaç olarak da toplumsal devrim" d en sö­
zetmişlerdi.
Hükümet başkam Guizot saygınlığını yitirmişti, öyle
ki parlame ntodaki çoğunluğu artık belirsizdi. Bundan baş­
ka, saltanat sürmekle yet i nmeyen, yö netime de karışan ve
hatta görünüşte Anayasaya saygı çerçevesinde kişisel bir ik-

38
tid arın koşullarını yaratmış olan kral Louis - Philippe de
Başbakanının halkca sevilmezliğini paylaşıyordu.
Gelecek için kaygılanan krahn oğulla'rından biri, Join­
ville Prensi, durumun olağandışı old uğunu, tüm sorunlarda
işin içine kralın girdiğini kabul ediyordu : " artık bakanlar
yok, diyordu, sorumluluklan sıfır; her şeyin ucu krala van­
yor" .
1847 yılı sonundaki parlamento toplantı döneminde
Guizot hüküme tinin durumu ciddi olarak tehlikedeydi. Toc­
queville şöyle diyordu: " Fırtına ufuk ta, üstümüze doğru g e­
liyor" . Hüküm ağır, ama olayların çabucak kanıtlayacakları
gibi doğruydu.
Kral da tıpkı Guizot gibi seçim reformuna karşıydı ; ge­
'
neı oy hakkını istemiyordu. Parlamentoda hükümet ç oğun­
luğu gözle görülür biçimde azalmıştı, ama Lo uis - Phili ppe ,
köreesine bir inatla şöyle diyordu: " Reform olmayacak ;
istemiyorum bunu. Eğer Temsilciler Meclisi reformu kabul
ederse, Yüksek Mecliste geri çevirtirim . Yüksek Meclis de
kabul edecek olursa vetom hazır."
Hükümet, her türlü seçim reformunu kesin olarak en­
. genemek arzusuyla, muhalefetin XII. ilçede yapmaya k arar
verdiği bir demokratik şöleni yasakladı. Hükümetin yasak­
lamasına karşın muhalifler bu şöleni düzenlemeğe karar ver­
diler; ama daha sonra Guizot ile bir senaryo üzerinde anlaş­
maya vardılar. Buna göre şölene gidecek ler ve o nun d ağ ıt ıl­
masına direnmeden razı olacaklardı.
Bu uzlaşma, daha önce yapılan şöle nlerin, düzenleyen­
Ierin arzuları dışına çıkmış olduklannı düşünen kimi muha­
liflerin endişe ve ödlekliklerini gösteriyordu. Ama XII. il­
çenin şöleni artık ikinci dereceden bir önem taşıyordu,
çünkü 22 Şubat 1848 günü yapılacak bir halk töreni düzen­
lenmişti.
Sonunda şölende bulu nması gereken milletvekilleri 0-

39
raya gitmeyeceklerini bildirdiler, bu yüzden de XI I . ilçenin
cumhuriyetçileri tarafından kalleşlikle suçlandılar; ö te yan­
d an halk törenini planlayanlar da bu işten vazgeçtiler. Bun­
ların en kararlılanndan biri Louis Blanc olmuştu. Louis
Blanc şöyle diyordu: " İsterseniz ayakla nmaya k arar verirsi­
niz, ama eğer böyle bir karar alırsanız, ben bir yas tülüyle
örtünüp demokrasinin yıkıntısı için ağlamak üzere evime
i i .
döneceğim 1848 Şubat Devriminin arifesinde bu adamın
tutumu işte böyleydi, ama Devrim sayesinde kısa bir süre
sonra Geçici Hükümetin üyesi olacaktı.
22 Ş ubat gösterisini tasarlamış olanların gösteriyi ip­
tal etmiş old uklarını öğrenince Hükümetin içi rahat etti . A­
ma halk iptal kararını dinlemedi ve Madeleine'den başlayan
gösteri çabucak bir ayaklanma niteliği kazandı. Durum ilk
gün belirsizdi ve 22 Şubat akşamı kral hala başarısız bir
ayaklanmayla karşı karşıya olduğunu sanıyordu. Ertesi gün,
i 830 Temmuz Devrimi kurumlarının bekçiliği kendisine
emanet edilmiş olan Ulusal MuhaflZ Birliği ayaklananlara
k arşı çıkmadı.
Ulusal MuhaflZ ·askerleri, " Kahrolsun Guizot ! , Yaşasın
Refonn ! " diye haykırıyorlardı; bu da küçük buıjuva ç evre­
Iere mensup ". ulusal muhafızların önemli bir bölümünün ya­
rarlanmadıkları oy hakkının genişletilmesine Hükümetçe sis­
temli olarak karşı konmasının o nların saflarında yarattığ ı
hoşnutsuzluğu gösteriyordu. Rejime karşı duygularını dile
getirirken daha İleri giderek , "Yaşasın Cumhuriyet" diye
haykıran ve " Marseillaise" i söyleyen U lusal MuhaflZ asker­
leri krala b ağlı subayları kovdular.
İşte o vakit , Louis Philippe, durumun ne kadar ciddi
olduğunu kavradı. GuilOt, gerektiği gibi, istifasını verdi ; a­
ma iktidarın ruhları yatış tırmaktan uzak olan bu geri çekil­
me si, Paris halkının ilk zaferi olarak kaydedildi. Paris halk ı
için GuilOt hükümetinin yerini alan Mole hükümeti geçerli

40
bir ç özüm değildi , olamazdı.
23 Ş ubat ak şamı , Capucines bulvarında gösteri yapan
k alabalığa a teş açıldığından 16 ölü kald ırırnlara serildi. A­
yaklananlar ço şkulu bir devrimc i kendiliğindenlikle ( Spon­
t aneit s) Temmuz Monarşisinin bu ş ehitlerini geçmekte olan
bir arabaya koydular ve k alabalık , yanan meşale le rle o nlara
ce naze alayı düzenledi , bir yandan da " Silah başın a ! Silah
başına ! , O nların öcünü alacağız ! " diyen savaş haykırışları
o rtalığ ı çınlatıyord u .
Barikatlar kuruldu ve böylelikle ayaklanma başlamış
old u . Paris halkının karşısında sömürge savaşlarında pişmiş ,
Cezayirlilerin katili mareşal B ugeaud · vardı. B u askeri şef
Paris halk ına ·karşı hemen bir dizi silahlı müdahaleyi başla­
tıyord u ; d aha sonra bu müdahalelere sömürge savaşlarının
öteki generalleri de kendilerini kaptıracaklardı. Ama Mare­
şal B ugeaud hareketi önlemeği başaramadı.
Belediye Sarayı ayaklananların eline geçti , kral ise Pa­
ris' te giderek yalnız kaldığını anlayınca, 1 8 yıl ö nce X. Char-
les'ın gidişi gibi çekip git ti . Louis Phillippe'in t orunlarında n
biriııi kral atayarak hanedam koruma girişimi, Tuileries ile
Palais - Bourbon'u ele geçiren devrimci hareketin gücü nede­
niyle başarısızlığa uğradı. Bu durumda cumhuriyetin ilam
k aç ın ılmazd ı, silahlı halkın isteği b uydu çünkü
Cumhuriyetin G eçici Hükümeti bu k oşullarda kuruld u .
B u hüküme t , doğal olarak, genel oy hakkının gerçekleştiril­
mesine ilişkin halk talebini yerine getirmek zorundaydı. .
Az önce gördüğümüz gibi demokrasi, genel olarak ve
sınıf gerçeği d ışında düşünülemezdi . Bu bölümde yer verilen
tarihsel hatırlatmalar ;ıçIkca göstermektedir ki, sömürücüler­
le sömürüle nIerin çatışmasında birinciler ikincileri d emokra­
tik haklardan büsbütün yoksun edeınedikleri zaman bu hak­
ları k ısıtlamak için. her şeyi yapmak tadırlar.
xıX. yüzyılın ilk yarısı boyunca, emekçilerin özgürlük
özlemleri burjuvazinin ö nemli bir bölü münün özlemlerine

41
bağlandığından,daha çok ,genel oy hakkı talebiyle dile geldi­
ler. Bu yargı, yalnız 1830 Devrimini izleyen m dönemde bu
talebin öne süıii ldüğü Fransa için değil, İngiltere için de doğ­
nıydu. Bu dönemde İ ngiltere'de Chartiste hareket, iş günü­
nün sınırlandırılması, iş yerleri hakkındaki yasalUn kaldırıl­
ması, vb. için olduğu gibi, genel o y hakkının gerçekleştiril­
mesi için de mücadele ediyord u .
Çeşitli Avnıpa ülkelerindeki gelişmeleriyle birlik te
Fransa'da 1848 Devriminin sonucu, küçük burjuva demok­
ratlarının ç ok şey bekledikleri bu genel oy hak k ı talebini za­
fere ulaştırmak oldu. Burj uvazinin yönetici çevreleri bu ö­
d ünü vermek zorunda kaldılar, ama genel o y hakkının uygu­
lamasında olduğu gibi halk kitlelerinin politik eğilimini etki­
lemeğe yönelik politikacı dalavereleri düzenlernede de y al­
nızca bu k urumun önemini sınırlayarak değil, aynı zamanda
bu kurumu halk kitlesi üzerindeki egemenliklerini pekiştir­
mek için de k ullanarak yeteneklerini gösterdiler.

42
ıKıNcı B Ö LÜM
GENEL OY HAKKı VE KI ŞISEL i KTiDAR

1848 Şubat Devriminin zaferinden sonra kurulan Ge­


ç ici Hüküme t Ledru- RoUin, François Arago, Lamartine gibi
cumhuriyetçilerden oluşturuld u; a ma d aha şimdiden sosya­
list düşünceler de parıldamış olduğundan, buıj uvazi yeni
bakanlar kurulu listesinde, Şubat olayları arifesinde uzlaş­
macı ruhunu göstermiş olan sosyalist Louis Blanc ile işçi
Albert'i de b ulundurmayı uygun gördü. Öte yandan, bu
hükümette sosyalizmi temsil edecek kadar sağduyulu olan
b u iki bakan Luxembourg Sarayındaki bir işçi komisyonu­
nun başına gönderildiler, bu komisyonun çalışmalarından
emekçiler için elle tutulur hiçbir şey çıkmadı.
Geçici Hükümet, elbette, genel oy hakkını gerçekleş­
tirdi, basın ve toplantı özgürlüğünü kısıtlayan yasaları kal-

45
dırdı ve bir Kurucu Meclis seçmek üzere sandık başına
2 40.000 yerine dokuz milyon seçmen çağrıldı.
Cumhuriyetin kuruluşu karşısında hiçbir monarşik di­
reniş gösterilmedi, üstelik Cumhuriyet pek hararetli görü-
nen savunucular bile buluyordu. Örneğin Alplerötesi Kato-
liklerinin ı organı o1an L' Univers, " Fransa hal a monarşik
olduğwlU sanıyordu, oysa çoktan cumhuriyetçiydi' diye
yazdığı zaman, içtenlikli bir düşünceden çok bir politikacı
dalaveresi sözkonusuydu.
Ama genç cumhuriyet ciddi güçlükler karşısındaydı,
aldığı kimi önlemler halkı arkasında toplamaktan uz aktı ve
sadece bölünmelere yol açıyordu. Geçici Hükümet , büyük ve
küçük vergi yükümlüleri arasında en ufak bir aynm yap­
maksızın, ' tüm dolaysız vergileri % 45 arttırarak yeni rejimi
halka sevimsiz gösterdi, köylüleri karşısına aldı ve onlar ı ge­
ricilerin kollarına itti.
Büyük bir işsizliğe yolaçan ekonomik bunalıma bağlı
olarak ciddi toplumsal sorunlar ortaya çıkıyordu. İşçilerin
baskısıyla " çalışma hakkını " ilan etmiş bulunan Geçici Hü
kümet, ulusal atelyeler kurulmasını kararlaştırdı; ama bu a­
telyeler işsizlere verimli bir iş yaptırmadan onlan oyalıyor,
bu da yeni rejime karşı propagandalannda gericilerin eline
silah veriyordu, yeni rejimi savurganlıkla suçluyoriardı ve
onun sosyalistlere teslim olduğunu iddia ediyorlardı.
Kurucu Meclis seçimleri ılımlı cumhuriyetçiler lehinde
sonuçlandı. Bunlar, oylamada kazanan bir avuç sosyaliste
karşılık, toplam 880 sandalyeden 500 den fazlasını kazan­
nuşlardı. Kurucu Meclis toplanır toplanmaz Geçici Hükümet
çekildi ve yerini beş üyeli bir yürütme kuruluna bıraktı, bun­
lar arasında hiçbir sosyalist yoktu. Ulusal atelyelere karşı
hemen mücadele aç-ıldı. 1 7 - 25 yaşlarında bulunan ve Pa­
ris'te ulusal atelyelerde çalışan bekar işçilere ya orduya ya­
zılmak ya da taşrada toprak düzleştirme işlerinde çalış mak

46
zorunluluğu getiren hükümet kararına Parİsli işçiler Hazi­
ran 1848 ayaklanma sıyla k arşılık verdiler.
Kurucu Meclisce kendisine diktatörlük yetkileri veril­
miş buluna n general Cavaignac, bu şantı ayakla nmayı bas­
tırdı. B ugeaud 'dan sonra Paris h alk ını bir kez d aha ezmek
görevi, Cezayir'de katilliğini ta nıtiamış bir generale verilmiş­
ti. Haziran işçi ayaklanmasının bastırılmasının demokratik
özgürlükler içİn kötü sonuçları olacaktı. Daha yeni sağ la n­
mış olan basın özgürlüğü yeniden kısıtlandı: her gazeteye
2 1 .000 Franklık bir kefalet yatırmak zoru n luluğu yük leni­
yordu. Bu demekti ki, yalnız zenginler, tuzukurular gazete
yayımlayabilirlerd i . Yeni ik tid ar, binlerce emekçiyi katlet­
tikten sonra, geride kalanlara ve böyle yöntemlerden hoş­
lanmayan tüm demokratlara sessizliği zorla kabul e t tirmek
i stiyordu.
Kurucu M eclis 4 Ma �s'ta toplaıunış o lduğuna göre gö­
revini ç abuk yerine getirdi. hazırladığı Anayasa 1 848 Kası­
mında resmen İlan edildi . B u Anayasa erkler ayrılığı ilkesine
dayalıydı. Yasama erki ü ç yıl için genel oyla seçilen tek bir
Mecliste bulunuyor, bu Meclis vergi yasalarını, bütçeyi ka­
bul ediyor ve yalnız kendi kararı ile dağılabiliyor y a da otu­
rumIarına ara verebiliyordu.
Yürütme erki d ört yıl için d oğrudan d oğruya genel oy­
la seçilen bir cumhurbaşkanına bırakılmış tı ve cumhurbaş­
k anı aralıksız üst üste seçilemiyordu. Cumhurbaşkanının ge­
nel oyla seçimi ateşli tartışmalara y ol açtı, ç ünkü bu sistem,
temelde, eski- .6o napartçl alışkanlık ve geleneklerden esinle­
niyordu.
Cumhurbaşkanının, kişisel olarak orduya kumanda
etme yetkisi olmamakla birlikte o nu istediği gibi kullanma
hakkı vardı;
Meclisin o naması kaydıyla andıaşmaları düzenlemek ve
o naylamak hakkı vardı, Meclis ise karar alırken son derece

47
güdümlü bir d urumda bulunuyordu:
Meclisin topluca reddedebildiği bir affı parça parç a
gerçekleştirmesine olanak veren bağışlama hakkı vardı, bu
d a o na ucuz demagoji o lanağı sağlıyord u ;
Geçici bir vet o yetkisi vardı, uygun bulmadığı her ya­
sanın yeniden görüşülmesini isteyebiliyordu;
Tıpkı meşruti bir kral gibi, her yıl bir mesaj la Devle t iş­
leri hakkında genel açıklamalar yapıyord u .
Cumhurbaşkanı bakanları seçiyor ( gerektiğinde Par­
lamento d ışından: da seçi m yapabiliyord u ) , Jiplomatik gö'­
revliler, kara ve deniz kuvvetleri komutanları, valiler, baş­
savcılar ve tüm yüksek kamu görevlilerinin atamasını yapı­
yordu.
Kuşkusuz bellibaşlı a tamaların Bakanlar Kurulu kara­
rıyla yapılması gerekiyordu, ama Başkan keyfine göre ba­
kanları azledebiliyordu ve zaten bakanlar da onun tüm i ş ­
lemlerine yan imza k oymuyorlardı. Cumhurbaşkanı böyle­
ce, doğrudan d oğruya atama yapıyor, yani hem askeri hem
sivil bir milyon memur ve görevli üzerinde d oğrudan bir et­
kide bulunuyordu.
Cumhurbaşkanının, ayrıca, seçilmiş belediye başkanla­
rını üç ay için görevden alma hakkı vardı. Bu, onun" her
türlü baskı ve ayartma araçları"na sahip bulunduğunu gös­
tennektedir. D emek oluyor ki bu Başkamn y etkileri , 1848
Ş ubat Devrimiyle tahttan indirilen kralın . yetkilerinden fıi-
len d aha geniş o lacaktı.
A nayasa görüşmeleri sırasında, bir milletvekili , Başka­
nın genel o yla seçilmesinin taşıdığı tehlikeye parmak bastı.
Ş öyle diyord u : "Ya bu kişi halk ın sevgisini kazanmayı be­
cerebilen ihtiraslı bir adamsa; Fransızların hemen kendileri­
ni kaptırdıkları. bir askeri başarının saygınlığ ından yararla­
nan muzaffer bir generalse; Fransa'd a saltanat sürmüş aile­
lerden birinin soyundan geliyorsa; halk acı ç eker, bunalım

48
anlarından birinde onun özgürlüğüne karşı t asardarını bir ta­
kun vaatler arkasında gizle yen kişilere kendisini kaptırırsa;
söyler misiniz, bu ihtiraslı kişi Cumhuriyeti devirmeyecek
midir? ı ,

B u uyarı dinlenmedi . O dönemde Tocqueville t arafın­


dan Birleşik Devletler örneği öne sürülmüştü, Tocqueville o­
rad a Başkanın halk tarafından seçildiğini anımsatıyordu; a­
ma ona karşı Birle şik Devletler Başkanının gerçekte iki de­
receli seçimle seçildiği, zaten federatif sistemin, merkezi
iktidarın yet� i aşunlarını sınırladığ ı, öte yandan Birlesik
Devletler'de mo narşik anıların bulunmadığı söyleniyordu .
Cumhurbaşkanının genel oyla seçilmesi, maceracı ve
u ta nma duygusundan yoksun bir demagog o la n Louis Bona ­
parte'ın hayal ettiği sistemdi. Bu sırada böyle bir adaylığın
t aşıyacağı tehlike ko nusunda dikkatleri çekilmiş olan dö­
nemin cumhuriyetçileri ç ok büyük bir gafle t gösterdiler.
Bir " Güç lü ik tid arın" ko şullarını yaratalım d erken, kendi
e lleriyle hükümet d arbesinin k oşullarını yarattdar.
Cavaignac, genel oyla cumhurbaşkanı seçiminden yana
görünüyordu; Hazİran ayaklanmasını bastırdığı için kendisi­
ne minnet duyulacağ ını diişündüğünden, k uşkusuz , bu se­
ç imden kazançlı ç ıkacağını umu t ediyordu, ama kraliç e
Hortense'ın oğlu v e i . Napoleon'un ' i yeğen" i Louis
Bonaparte tarafından tam bir bozguna uğratıldı.
Kurnaz p oli tikacı Louis Bonaparte. aslında Haziran kı­
y ımlarından hiç de hoşla nniamış değildi, ama bu k ıy unlara
k atılm ak ta n dikkatle sakınmıştı; hatta Lo uic Blanc ve
Proudhon ile görüşmelerde bulunduğu yolunda söylentiler
ç ıkartıyor, " Yoksulluğu yoketme" üzerine bir broşür yaz­
d ığ ını anınısa tıy ot" ve kendisinin demokrat , af yanlısı bir i n­
san olduğunu ileri sürüyord u .
Maceracı prensin aldığ ı oylar kuşkusuz çelişkiliydi, a­
ma bu oylar seçı lme s Ili sağladı . Davranışlarıyla ikinci Bo-

49
naparte' a yarduncı olan Kurucu Meclis, Cumhurbaşkanının
seçilmesi ve yeni hükümetin kurulmasından sonra ğa bir sü­
re daha kalmaya çalıştı. Ama k endisine karşı açılan mücade­
leye fazla direnmedi. 1849 Mayısı sonunda yerini Yasama
Meclisi 'ne bıraktı.
Cumhurbaşkanıyla ö vünen " Düzen Partisi" Yasama
meclisi seçiminde, seçim kampanyası için tüm tutucu ve g e­
rici güçlerin toplanma borusunu öttünnüştü. Amaç etrafa
k orku salm ak tı , " Düzen Partisi" de kendinden geçerek ko­
münistlere, sosyalistlere, Montanyar'lara, cumhuriyetçilere
saldırıyordu.
Sosyalizmi musibetlerin en kötüsü, cumhuriyetçileri de
sosyalistler olarak göstermek için, kanıt demek caizse, en
aptalca kanıtlar öne sürülmüştü. " Düzen Partisi" nin gazete­
lerinden biri şöyle diyordu: " Bir kızıl insan değildir , kızıl­
dır o; akıl yürütmez, düşünmez artık . . . Onurdan, ahlak an­
layışmdan, kavrayıştan yoksun olan kızıl, en kaba en baya­
ğı tutkularm başarıya ulaşması için özgürlüğünü, yetenek
ve düşüncelerini feda eder; düşük ve yozlaşmış bir varlıktır
lt.
o
Doğal olarak, katolik hiyerarşisi de işin içindeydi ve
bir" Dinsel özgürlüğün seçim bildirgesil inde şu sözler oku­
nuyordu : . "Sosyalistler kazanırlarsa kiliselere dikkat! , Kızıl­
lar dönerlerse çan kulelerine dikkat ! " . Içinde Orleans' çıla­
rm, Lejitimist'lerin ve gerici cumhuriyetçilerin bulunduklan
"Düzen Partisi" nin seçim kampanyası, Louis Veuillot ve
mareşal Bugeaud'nun katılunları gibi ünlü katılunlarla yürü­
tüldü . Bu sonuncu "sosyalist" politikasını şöyle tanımlıyor­
du: "Zenginler , yoksuUann y ö n e ticile ri, k o r uy u c u /a rı, id a ­
recileridir/er sadece ve Tann onlarm b u görevi yerine getir­
meleri için zengin olmalarını istemiştir."
Thiers'e gelince, O da komünizme karşı savaşa giriyor
ve esk i dinsizliğinden dolayı özür diliyordu. Okurlarına ses-

50
lenen Thiers şöyle diyordu: " O halde halkla dinin yaptığ ı
gibi konuşun " , bu sözler " o na tevekkülü öğretin" demeye
geliyordu.
" Düzen Partisi" 450 üyesiyle Yasama Meclisinde ç o­
ğunluğu elde etti, buna karşılık Ledru - Rollin'i n partisi
olan Montanyarlar'ın 180 milletvekili bulunuyordu. Bu so­
nuç buıjuvaziyi telaşlandırdı ve onu Montagne'a karşı mü­
cadeleye yöneltti. Mo ntagne, hareketsiz kalmak suretiyle
1 848 Haziran bastırmasını kendi haline bırakmış, böylece
en diri bölimünü işç ilerin oluşturduğu demokratik güçle­
rin zayıf düşmesine yardımcı olmuştu.
i 3 Hazira n 1849 d aki bir ayaklanma girişiminin sonu­
cu Montagne'nın yenilgisinden sonra gericilik , öğretim öz­
gürlüğü" hakkındaki Falloux yasasını kabul ettirerek puan
topladı. 15 Mart 13S0'd e kabul edilen bu yasa ilkokulları,
adamlarını Milli Eğitim Yüksek Kurulu ile Akademik Kurula
sokan papaz sınıfının denetimi altına koyuyordu . Tem!nuz
Mo narşisi zamanında olduğu gibi, kiliseciliğin dalaverele ri ,
bir kez daha, gericiliğin genel sald ırısıyla atbaşı gidiyordu.
Eski Woltaire'ci Thiers, Falloux yasasının en ateşli sa­
vunucularından biriydi. Amacının " toplumu kurtarmak "
olduğunu söylemekten hiç geri kalmıyordu. Thiers, öğret­
menlerin kişiliğinde" 3 7 .000 sosyalist ve komünist toplum
d ışı tip " görüyordu. Bu nedenle ilk öğretinıi papazlara e­
manet etmenin yandaşıydı." Papazlar" diyordu, okuma,
yazma ve hesap öğretecek, bu da yeter. Gerisi gerek sizdir" .
Bu sırada , sosyalistler için başarılı geçmiş olan Paris
kısmi seçimleri hükümet çevreleri ile Meclis çoğunluğunu
endişelendirdi . O andan itibaren bunların başlıca kaygılan
genel oy hakkına darbe indirmek oldu.
31 Mayıs 1850 tarihli seçim yasası bunu amaçlıyord u .
Yasaya göre seçmen olmak için üç yıldan beri kantonda
o tu ruyor olmak ve politik bir suçtan da olsa hiçbir malıku-


nıiyeti b ulunmamak gerekiyordu.
B öylece , çoğu iş bulmak için oturduğu yeri sık sık de­
ğiştirmek zorunda kalan işçiler olmak üzere, üç milyon
yurttaşın elinden oy hakkı alınmıştı. B u , bir bölük yurttaş
i ç i n genel oy hakkının, ikiyüzlüce, kald ırılması demekti.
Bu seçim yasa tasarısının görüşülmesi sırasında tasarı­
yı ateşli ateşli savunan Thiers, kaçamak yapmadan düşün­
cesinin özünü açığa vurdu. Özellikle şunları söyledi :" D ışarı
attığımız bu adamlar yoksullar mı? Hayır . . . . serseri bunlar,
tarihin en pörsümüş sıfatlarından biri olan şu sıfatı, güruh
sıfatını hakeden adamlar. . . . Özgürlüğün gerçek dostları, ya�
ni gerçek cumhuriyetçiler, tüm cumhuriyetleri mahveden
güruhtan, aşağılık güruhtan korkarlar" . Halktan k orku bu­
gün de kimi politikacıların belirgin özelliği o ld uğuna göre,
dikkatle bakılırsa, az ç ok utangaç öğrenciler bıraktığı anla­
şılan Thiers'in ruh hali işte b öyledi.
Meclis, bu gerici seçim yasasınm ardından, k efalet ak­
çasını ve postayla taşıma masraflarının artışını getiren bir
basın yasası kabul etti, bu da cumhuriyetçi ve sosyalist bir
ç ok gazetenin kapanmasına yol açtı. Ama Meclisle Cumhur­
başkanı arasında, "kızıl"lara karşı mücadelede suçortaklığı,
rejimin geleceği konusunda ise rekabet vard ı. Her ikisi de
cumhuriyeti ortadan kaldırmayı düşünüyorlardı, Ama Mec­
lis mo narşinin canlandırılınasından yana ise, Louis B o na­
parte, İmparatorluğun canlandırılmasın-ı düşünüyord u . Louis
Bo naparte, d ört yıll ık başkanlık süresinin ötesinde iktidarda
kalmakta na kadar kararlıysa, İ mparatorluğu canlandırmayı
da o kadar aklına koymu ş tu .
Meclis, genel o y hakkını kaldırmakla halkın gözünde
saygınlığını yitiriyord u . Louis Bonaparte ise, danış manları­
nın k lavuzluğunda, bu durumdan yararlanabileceğini a nladı.
Bu nedenle, Palais Bo urbon'da bu yasanUt görüşülmesi sıra­
sında hükümet ölü taklidi yaptı, Prens- Başkan'm yakınlan

52
da görüşme lerin dışında kaldılar. Bu dönemde Louis Bon3-
p arte'm do stlarında n bir hanun o n3 ş öyle diyordu : " Siz ge­
nel oy hakkının doğurduğu bir kişisiniz , sınırlı oy hakkını
savunmamza inanamam" Bonaparte ise buna şöyle karşılık
veriyord u : " Bu konuyu hiç anlamıyorsu nu z . Ben Meclisi
mahvediyorum". Konuş tuğu hanım , "ama onunla birlikte
siz de mahvolacaksınız " diye, dikkatini çekince de Louis
B onaparte ş u nu eklemiş ti : "Hiç de değiL. M ecıis u ç uru mun
k enarına gelince ipi keserİın" .
Cumhurbaşkanı , Aralık 1 8 5 2'de sona eren d ör t yıllık
görev süresi sonunda yeniden seçilebitmek için bir Anayasa
değişikliği tasarısı verdirdi, ama değişiklik için gerekli olan
dörtte üç oy sayısı elde edilemedi. Bunlar Temmuz 1 85 1 'de
olu y ordu ve o andan itibaren hükümet darbesinin kotarılma­
sı gündeme geld i.
Cezayir 'de " yetenek " lerini göstenniş bir general olan
Saint - Arn,aud , Savaş Bakanlığma getirildi, Louis Bo naparte
her yere kendi adamlarını yerleştirdikten sonra Meclisi göz­
den düşürmeğe başladı. B u amaçla ve halkı tavlamak için,
Cumhurbaşkanı olarak, genel oy hakkını yeniden getiren bir
yasa tasarısı verdi. Böylelikle Meclis sol kanadmdan tutul­
muş 'V e gerici ahmaklığı da dikkate almış old uğundan, bu
Meclisin üyeleri Louis B onaparte ' m tasarısını yedi oy çok·
luğu ile reddetiler. B u durumda Louis B onaparte, milletve­
k illerİııe karşı ke ndisini bedavadan genel oy hakkını savunu­
cusu gibi gösterebili y o rd u .
Halkı tavlamaya yönelik bu manevra, diktatörlük he­
veslilerinin kendilerini olduklarından farklı göstermek için,
. '

en kurnaz manevralara girişmekte nasıl duraksamadıkları-


nı göstermektedir . Louis Bo naparte deriıokrasinin savunu -
cusu olmadığı gibi, örneğin De Gaulle de, R . P. F . ' nin başka­
nı olarak Emek bayramın ı ku tIamak üzere Mayıs'ta B agatel­
le'e gittiği zama n, işç ilerin savunucusu değildi. Her iki halde

53
de halkı aldatmağa yönelik oyunlardı sözkonusu olan.
Özenle hazırlanan hükümet darbesinin 2 Aralık 185 1 '­
de nasıl gerçekleştiği, önce gözden düşürülen Meclisin Paris
halk ından nasıl soyutlandığı, hem taşrada hem de başkent­
te Louis Bonaparte' ın cinai girişimine karşı yapılan direnişIe­
rin çabucak nasıl ezildiği bilinmektedir . Böylece acımasız
bir bastırma hareketine girişilmişti. Resmi belgeler 26.642
k işinin kovuşturulduğunu, 1 5 .000 kişinin de, sürgün edildi­
ği açıklıyorlardı, ama öne sürülen başka rakamlar ç ok d aha
büyük bir bastırma hareketinin olduğunu gösteriyorlardı.
Elysee'nin hizmetindeki askeri birlik başkente egemen
olur olmaz , Louis Bonaparte ile suçortaklan tarafU1dan hü­
kümet darbesini haber vermek üzere hemen bir resmi afiş
'
hazırlanmıştı. Bir kararname Meclisin dağ ıtıldığU11 ve genel
oy hakkının yeniden getirildiğini bildiriyor, Fra nsız halkını
14 Aralık' tan 2 1 Aralığa kadar bölge halk meclislerine baş­
vurmağa çağırıyordu.
Cumhurbaşkanı ayrıca, bir bildirgeyle, " Cumhuriyeti
k orumak ve ülkeyi kurtarmak için yetkiler istiyor, ondan
sonra da halkın plebisit yoluyla kabul etmesini i stediği Ana­
yasan.ın ana çizgilerini ortaya koyuyordu.
Bu A nayasa nın ilkeleri şunlardı: 1 - On yıl süreyle a­
tanan ve yürütme erkini elinde bulunduran güçlü bir baş­
kan ; 2 - Yalnız yürütme erkine bağlı olan bakanlar; 3 - Ya­
salan hazırlayan ve yasama organı önünde savunan bir Da­
nış tay ; 4 - Yasalan görüşen ve kabul eden genel seçimle ge­
len bir yasama organı ; 5 - Ülkenin ünlü kişilerinden oluştu­
rulan, Anayasa ve demokratik özgürlüklerin bekçisi, denge
organı ikinci bir meclis.
Prens - Başkan, elbette, halkoylamasUl I kendisi için el­
verişli koşullarda düzenlemek üzere gereken önlemleri aldı,
Cumhuriyetç iler sıkı bir gözetime alındılar, Cumhuriyete
bağhhklanndan kuşkulanılan memurlar görevle rinden alındı-

54
lar. Bonaparte' a zafer sağlayan 2 1 Aralık 1 85 1 halkoylama­
sının ertesinde " doğruluk . " , hükümetin bir çeşİt yönetsel
isteği haline geldi. Louis Bonaparte şöyle yazıyordu :
Fransa, yalnız hukuka bağlanmak üzere
yasallıktan ayrıldığım. anlamış tır. Henüz al­
d ığım yedi milyondan fazla oy, Fransa' yı,
belki de Avrupa'yı kötü ve karanlık yıllardan
esirgemekten başka bir amacı olmayan bir
eylemi o naylayarak beni aklamış bulun­
maktadD'.
Louis Bonaparte " Fransa anladı" diyordu . Biz , l 3 Ma­
yıs 1 958 isyanını düzenleyenlere " sizi anladım " diye sesle­
nen birini de duyduk . 1 8 5 1 de Fransa halkının çoğu EVET
oyu kullanarak Prens - Başkanı akladL 1 95 8'de de Fransız
halkının çoğunluğu General - Başkanın ç ağrısına EVET'le
karşılık vererek adeta 1 3 Mayıs fesatçılarım akladı.
Yeni Bonaparte'çı Anayasanın getirdiği yasanıa organı
seçimleri 1 8 5 2 Şubat'ında yapıldl.Başkanlık propagandası
seçim kampanyasını politikaslZlaştırmağa çalıştı. 20 Ocak
1852 tarihli bir genelgede Prens - Başkanın düşüncesini dile
getiren Içişleri Bakanı şöyle diyordu:
Bir kimse ç alışarak, sanayi ya da tarım
yoluyla servet edindiği, işçilerinin durumu­
nu düzelttiği, mallarını iyi kullandığ ı vakit,
o politikacı adı verilen kişiden daha iyi bir
insandır, çünkü o yasalann hazırlanmasına
uygulamaya ilişkin bir ruh getirecek, ülkeyi
yeniden huzura kavuşturma, yeniden kurma
işinde hükümete yardımcı olacaktır.
Bugün, aynı türden bir babayani tavır, teknokrat1ara
bırakdan bir yönetimin üstünlüklerini övmeğe ve halkın
temsilcilerinin rolünü küçültrneğe yönelik bilinen bir propa­
gandayı beslemektedir.

55
2 Aralık 1 8 5 1 hükümet darbesini izleyen konsüUük
cumhuriyeti uzun süre devam edemezdi, nitekim bir yıldan
az bir süre sonra, 7 Kason 1 8 5 2'de imparatorluk yeniden
kuruluyor ve Louis Bonapart, iii. Napoleon adıyla impara­
tor oluyordu . 2 1 Aralık 1 85 1 halkoylamasından doğan k on­
süllük Anayasasınca kurulan kurumlar Imparatorluk rejimi­
nin gereklerine tam olarak uyuyorlardı. Bu yüzden bu ku­
rumlar korundu.
Yasama organını belirlemek için yürürlükteki seçim
yöntemleri, Meclise girmek için muhaliflere fazla şans tanı­
mıyordu . Fransa'da yine görünüşte bir parlamento, bir
" seçkin kişiler " parlamentosu vardı; parlamento yaşamı
yoktu artık. III. Napoleo n'un, hükümet darbesinin ertesi gü­
nü Avusturya elçisi M. Von Hübner'e dediği gibi, 0, " genel
oyun suyuyla vaftiz olmak istiyord u , ama hiç de ayakları
suda yaşamak istemiyordu2 " .
Basın özgürlügüne gelince , bu özgürlük gerçekte yoke­
dilmiş tİ . Bir gazete çıkarmak için önceden izin almak gere­
kiyordu ; yazıişleri müdürünü atamak, onu görevden almak
yalnız İçişleri Bakanının hakkıydı ve onun izni olmadan ga­
zete perso neli arasında hiç bir değişiklik yapılaı:uyordu. Ay­
rıca kefale t akçasıyla taşıma masrafları arttırılmıştı.
Basına çok çeşitli nedenlerle bir ç ok uyarılar y apıldı.
Örneğin Le Phare de la Loire, şu cümleyi yayonlamış oldu­
ğu için bir uyan aldı ; " Havas Aj ansının bildirdiğine göre
imparator, üstüste Yaşasın İ mparator! haykırışIarına ne­
den olan bir söylev verdi" . " İmparatorun konuşmasının
uyandırdığ ı bu kadar eşsiz bir ç oşku karşısında bu kuşkulu
ifade yakışıksız bulunmuş"tu . Herhangi bir nedenle bir ga­
zeteye uyan yapılabiliyor, iki yıl içinde alınan iki uyarı da
gazetenin yayınının bir süre yasaklanmasına yol açabiliyor­
du.
Bir kararname seçimlerle ilgili hükümleri düzenledi ve

56
tek adaylı o ylama sistemini kurumlaş tırdı. Milletvekillerinin
35 .000 seçmene bir milletvekili hesabıyla seçilmesi gereki­
yordu . İmparator, ayrıca resmi adaylık sistemini getirdi ; İ­
çişleri Bakanı tarafından bu amaçla valilere gönderilen bir
genelge özellikle şöyle diyordu :
Halkın, hükümetin dostlan ile düşmanla­
rının kimler olduklarını ayırdedecek durum­
da olması gerekmektedir .. . Bay vali, sonuç
olarak, Louis Bonapart hükümetinin onarıcı
ç alışmasında kendisine yardımcı olacağına
inandığı adayı . . . . uygun göreceğiniz her yo­
lu kullanarak seçmenlere tanıtmak için ön­
lemler alınız .
Bu koşullarda imparatorluğun ilanından önce seçilmiş
olan Yasama organı iktidann sadık bendelerinden oluşmuş­
tu . Toplam 26 1 temsilci sandalyesinden 256 sına resmi a­
d aylar seçilmişlerdi.
Baskıcı İmparatorluk rejimi zamanında muhalefetin ey­
lem olanakları son derece kısıtlanmıştı. 1 848 Haziran'ındaki
k orkunç insan kaybından sonra işçi sınıfı yavaş yavaş gü ç
topluyor, yeniden örgütlenrneğe başlıyordu. Sürgünde bulu­
nan cumhuriyetçi önderlere gelince, bunlar ancak dışarıdan
mücadele edebiliyorlardı ve başta Victor Hugo olınak üzere
böyle y aptılar. Victor Hugo'nun Küçük Napoleon ve Cezalar
adlı y apıtlan Imparatorluk hükümetince alınan tüm polis ön­
lemlerine karşın Fransa'ya gizlice giriyordu. 1 8 5 7 seçimle­
rinde her türlü seçim mücadelesi olanaksız olmakla birlikte,
hükümet cumhuriyetçi milletvekili seçilmesini engellemek
i ç in adayları bağlılık yeminine zorladL Bu karar cumhuri­
yetçi çevrelerde tartışmalara yol açtı. Kimileri yemin yü­
kümlülüğünü reddetmeyi ö neriyorlardı, bu arada elbette se­
çİm mücadelelerine de katılamıyacaklardı; kimileri ise yemi­
nİ kabul etmek düşüncesindeydiler.

57
Bu sonuncu tavır devrimci açıdan ç ok iyi açıklanabilir,
çünkü bu koşullarda, mücadele edilen bir rejim için and iç­
mek, yemin yükümlülüğünün tek sorumlusu hükümet oldu­
ğundan, basit bir formaliteden başka birşey değildir, baskı
altında verilen sözün hiçbir değeri yoktur.
Ama böyle bir önlem oportünist açıdan alındığında da
uzlaşma y olunda bir ilk sapma olabilir. Nitekim, 1 85 8 kısmi
seçimlerinde seçilmiş olan cumhuriyetçi milletvekilleri ara­
sında, sonradan III. Napo leon'un bakanı olan Emile Ollivier
ile 1 8 70'de Ulusal Savunma Hükümeti adı takdan hükümet­
te başlıca ihanet etkenlerinden biri olan Jules Favre bulu­
nuyorlardı. B unlann ikisi de hiç kuşkusuz, oportünist dü­
şüncelerle and iç meyi kabul etmiş kişilerdi.
III. Napoleon, " İ mparatorluk banş demektir" demişti,
ama saltanatının ilk on yılı Fransız göruş ve çıkarlanndan
çok Ingiliz göruş ve ç ıkarlanndan haı:eketle planlanan ve ha­
zırlanan Kırım Savaşı ( 1 8 54 - 1 85 5 ) ile damgalanmıştı.
Bu savaşın ardından ıtalya savaşı geldi. ıtalya savaşı kamuo­
yunun ve hatta cumhuriyetçi çevrelerin gözlerinde ı talya'yı
Avusturya' nın boyunduruğundan kurtarmağa yönelik bir
ulusal kurtuluş savaşı niteliği kazandı. Buna karşdık, Papa­
nın cismani erki için kaygdanan katolik kilisesi kararsızdı.
Bununla birlikte bu savaş Savoie ile Nice Ko ntluğunun
Fransa'ya bağlanmasıyla sona erdi, bu da. doğallıkla , yalnız ­
c a ımparatorluğun saygınlığını artırabilirdi ; Fransa Onun
sayesinde hem hızlı hem de önemlİ bir ekonomik geliş me
gösteriyordu. Yaydmakta olan kapitalizm gençlik ve güçle
dopdolu görunüyordu.
ıtaly a zaferlerinden ( 1859) sonra baskıcı ı mparator­
luğun yerini li�eral imparatorluk aldı. Bu değişim , af ve
24 Kasun i 860 Kararnamesi gibi önlemlerle kendisini gös­
terdi. Bu Kararname, talıtın ko nuşmalarına karşdık, Meclis­
Iere hükümetin genel politikasun tartışmak olanağını veri-

58
yordu . Kararname ayrıca Parlamento görüşmelerinin Resmi
Gazetede yayımlanmasını sağlıyor ve Devlet Bakanlannı
Yasama organı karşısında hükümetin yasa tasanlannı sa­
vunmakla görevle ndiriyordu.
Bütün bunlar sonuç olarak pek de önemli değildi, ama
burjuvazinin yönetici çevreleri açıkça bir yatışma ortamı
yaratmağa çalışıyorlar, ancak bu aşırı imparatorluk yandaş­
lannın gericiliği kışkırtmasına yol açıyordu. Işte bu neden­
le, bu dönemin imparatorluğu "despotlukla parlamenter
özgürlüklerin tutarsız bir kanşımı " olarak nitelendiriliyor­
du. Böylece, yaratılan durumun sonuçlanndan biri politik
yaşama yeni bir atılım vennek oldu. Bu atılım, 1 863 se­
çimlerinde iki milyona yakın oy almış olan muhalefetten 3 2
milletvekilinin seçilmesiyle anlatımını buldu. Burada, meşrui­
yetçi monarşistlerle Orleans'çılardan cumhuriyetçilere ka­
dar uzanan bir muhalefet sözkonusuydu, toplumsal sınıf o­
larak emekçiler heniiz seçilmiş değillerdi
Muhalefet ortaklığı, ülke içinde cumhuriyetçi düşün­
cenin gelişmesini kolaylaştıracak türden değildi, çünkü İm­
paratorluğun hasımlan bu ortaklık dolayısıyla, gerek eski
monarşiye dönerek, gerekse cumhuriyeti kurarak Imparator­
luğa son vennenin bir çok o lanaklannı göz önünde bulundu­
rabiliyorlardı. Işçiler bunu anladıklarından birkaç aday gös­
terdiler, ama imparatorluk rejimine muhalif buıjuva basını
bunu "Imparatorluğa yardımcı olmak" la suçladı.
Sol kanat buıjuva politikacılan beni bir anlayışsızlık
içinde kapitalist üretimin gelişimine sıkıca bağlı olarak işçi
sınıfının sayısal gücünü artırdığını ve ülkenin ekonomik du­
rumunda meydana gelen değişimler ölçüsünde yeni bir ö­
neme bürünen toplumsal sorunlan kendine özgü bir düzeyde
ele aldığını görmüyorlardı.
Işçiler yine çalışma karnesi rejimine bağlıyddar, Me­
deni Kanun ise gerçek bir işveren mutlakçılığını benimsi-

59
yordu , ama kapitalist sömürgenlerin uyguladığı acıinaslZ
sömürü politikasına koşut olarak imparatorluk hükümeti,
halkı tavlayıcı türden bir takım gösterilere de girişmekten
geri kalmadı.
İmparatoriçenin koruyuculuğunda öksüz yurtlan, ana­
lık hayır kurumlan, nekanet yuvaları kuruldu. Gözalıcı bi­
çimde sunulan ve işçinin durumuna pek bir değişiklik ge­
tirmeyen " toplumsal" türden başka yuvalar da vardı. Kuru­
lu iktidar böyle davranıyorsa bunun nedeni iş çi sınıfının so­
runlanııın artan bir güçle kendini göstermesiydi.
Temmuz Mo narşisi zamanında fesatçının biri olan, bu
dönemde ise aklına işçi sorunlarını takan İmparatorun ama­
cı, işçi hareketini ılımlı ve sınıf iş birliğine dayanan bir or­
tam içinde tu tmaktı. B u , Ceza Yasasının grevle ilgili hüküm­
lerini değiş tirerek grevin artık suç sayılmamasını, resmi ma­
kamlarca işçi dernekleri ile sendika birliklerine gös terilen
hoşgörüyü ve bir kooperatifler tüzüğünün kabul edilınesini
açıklıyord u .
III. Napoleon, işçi militanları etkilerneğe v e o nları Im­
paratorluk politikasının düınen suyunda sürüklerneğe çalış tı;
( o zamandan beri Tarihin sahnesinde boy gösteren kişisel ik­
tidarın yandaşları bu konuda Onun verdiği örneği unutma­
mışlardır) ama Uluslararası Emekçiler Derneği kuruldu ve
imp aratorluk onunla dalaştı. Enternasyonal içinde Proud­
hon'un yardunlaşmacı teorilerine Karl Marx ve Friedrich
Engels 'in bilimsel görüşleri ile karşı ç ıkıldı.
Bununla birlikte, Fransız işçi hareketi, Karl Marx 'ın
" bir imp aratorluk sosyalisti' � diye adlandırdığı, gerçekte
imparatorluk rejimine satılmış biri olan Proudhon'dan ol­
dukça e tkile rımiş ti. Victor Hugo, sürgündeyken bu adamın
ihanetinin kanıtını elde e tmişti: " Proudhon, kendisinin dev­
let Başkanına borçlu olduğunu ve Ondan p ara aldığını yaz­
dı", "Bu u tanç veren itirafı, der Vic tor Hugo, YÜZÜııı klZara-

60
rak okudum"3 •

Proudhon'un Fransız işçi hareketi üzerindeki etkisinin


ö zelliği, politika dışı akımlann gelişmesiydi, bu da ancak
İmparatorluğu hoşnut edebilecek bir şeydi. Gerçekten poli­
tika dış ı tutum, İmparatorluk rejiminin gündeme gelmesini
e ngelliyor ve iş çilerin dikkatlerini, sıkıntısını çektikleri du­
rumun kötü sonuçları ü zerinde toplamaktan, böylelikle du­
rumlarının altında yatan nedenleri araştırmaktan saptırmayı
amaçlıyordu .
Burada, örneğin, Decazville maden işçilerinin grevi ko­
nusunda politik açıklamalarda bulunma z orunluluğu var. 1 9
Aralık 1 96 1 'den 2 3 Ş ubat 1 962'ye kadar süren bu grev,
bu emekçilerin A veyron maden ocaklarının kapatılmasını
engelleme arzularını kuvvetle d ile getirmiştir.
Bu grev , ocakları k apatma tasarısına karşı h alkın toplu­
ca direnişini gösteren so n derece güçlü bir dayanışma hare­
. k eti yarattı. Gene de bu, De Gaulle iktidarının politikasının
amaçları hakkında tüm ilgililerin açık bir görü şe sahip ol­
duklan anlamına gelmiyordu.
Bu politika Batı Almanya ile Birleşik Devletler' den
kömür d ış alımının artışına koşut olarak Fransız kömür üre­
timini sınırlamayı amaçlamaktadır. B u politika, aynı z a­
manda, Aveyron kömür üretimini kullanarak, Fransa'mn e­
nerji kaynaklarınuı akılcı bir kullanımını sağlayacak bir ter­
mik elektrik santralinin kurulmasına d a k arşıdır.
Aveyron maden ocaklarını kapatma tasanlan, Avrupa
Kömür ve Çelik Birliği' nin kuruluşunun tu tarlı bir sonucu­
cudur, çünkü bu Birlik, antisovyetik Atlantik politikasına
ekonomik bir temel sağlamak i ç in kurulmuş ve Fransız ç ı­
karlannı, kozmopolitIiği iyi bilinen k apitalist tekellerin ç ı­
k arlanna feda eden koşullar içerisinde Batı Almanya ile bir­
likte sürdürülmüştür.4
K omünistıerin şiddetle mücadele ettiği bu politikayı

61
destekleyenler, daha sonra, geçim olanakları enerinden a­
lınmak istenen Decazville maden işçilerinden yana tavır ald�
lar. B unlar elbette bunun söylenmesini istemezler. Tutumla­
rının çirkinliğirin hatırlatıbnasından çekindikleri zaman" po­
litika yapmayalım" der dururlar ve bu durumdan zarar gö­
ren emekçilerin sonunda apolitizm eğilimlerinden etkilene­
ceklerini hesap ederler. Oysa apolitizm, kısaca, ekon0!llik
ve toplumsal gerçekliği görmek istememekten başka bir şey
değildir. Bu kaçış , eko nomik ve toplumsal gerçekliğin sade­
ce sonuçlarından değil, politik köken ve içeriklerinden de
kaçış tır.
Baskıcı imparatorluğun yerini liberal imparatorluk al­
dığı zaman " üçüncü p arti " adı verilen, dönemin bir çeşit
" üçüncü güç" ü olan yeni bir partinin kurulduğu görüldü.
Partinin başkanı Imparatorluğu benimsemeğe hazır bir
cumhuriyetçi olan Emile Ollivier idi. Bu politikacının kimi
özellikleri bugün Guy Mollet'de görülmektedir, yalnız şu
farkla ki, Emİle Ollivier, kişisel iktidar rejimini yerleştir­
rnek te Louis Bonaparte'a omuz verınemiş , oysa Guy Molle t,
De Gaulle'ün, i 3 Mayıs ı 958 güç gösterisinin ardındın ikti­
dara dönüşünü desteklemiştir.
Emile Ollivier'nin eleştirileri Imparatoru değil, daha
ç ok, zamanın Debre* leri olan çevresini hedef alıyordu. Dev­
let başkanına " korkak danışmanlarını uzaklaştırtp ulusun
karşısına doğrudan doğruya çıkmasını " öğütıüyordu. Guy
Monet ile ötekilerin de General - Başkana y önelttikleri ben-

( *) Debre ( Michel) : " Fransız Cezayir " sloganının ateşli savunucula­


r /ndan biri olarak kendisini gösterdi. Cezayir olayla" ( 13 Mayıs 1958)
sırasında De Gaulle 'ün çağrısını destekledi. Haziran 'da Adalet Bakanı,
5. Cumhuriyetin kuruluşundan (A ralık 1959) sonra başbakan oldu.
Cezayir Borunu konusundaki k işisel tutumunu hep General De Gaulle­
ün politikasına göre ayarladı. 196 2 'de Pompidou 'nun Başkanlığına
k adar bu görevde kaldı. ç.

62
zer ç ağrılan kaç kez işitmedik mi? Asıl sorun, ülkeyi sadece
başkanın ç evresindekilerden değil, sistemin kendisinden
kurtarmak olduğu halde, bu baylar De Gaulle'cü kurumlan
değil de sadece Devlet Başkanının " k ö tü çevresi' ni sorun
yapıyorlardı.
III. Napoleon, muhalefeti silahsız bırakmak, en azm­
dan bölmek niyetiyle, 1 867 de, yeni liberal ödünler verdi.
Artık Parlamento , sadece tahtm söylevi vesilesiyle yılda bir
kez değil, dilediği anda hükümetin genel politikasını eleş ti­
rebilecekti, gensonı hakkıydı bus ; gazetelerin yayunlanması
için gereken önceden izin alma koşulu kaldırıldı ve genel
toplantılar için önceden izin koşulu korunmakla birlikte
toplantı özgürlüğü yeniden düzenlendi.
Bu liberal ödünler, cumhuriyetçi mulıalefeti yumuşat­
mak bir yana daha da sertleştirdi. Cumhuriyetçi gazeteler
yayınılandı, genel toplantılar düzenlendi. Kuşkusuz bu top­
lantılarda politikadan konuşmak yasaktl, ama ekonomik ve
toplumsal sorunlar altında çok şey söylemek olanaklıydı.
İşte bu koşuUarda cumhuriyetçi bir gaze te olan Le Re­
ueil , 2 Aralık 1 85 1 hükümet darl>esi sırasında öldürülen mil­
letvekili Baudin 'in anısma bir anıt dikmek için para topla­
mak amacıyla bir yardım kampanyası açmış olduğundan
kovuş turmaya uğradı. Bu gazetenin savunmasını üstlenen
genç avukat Leon Gambetta, çok etkileyici bir savunma
yaptı. Gambetta, doğrudan doğruya imparatorluk rejimine
hücum ederek, özellikle şunları söyledi:" Dinleyin, onyedi
yıldır Fransa'nın mutlak efendilerisiniz, keyfinizce yöneti­
yorsunuz ülkeyi - sizin sözünüz bu- ; biz Fransa' nm hazinele­
ri, kanı, onuru ve şanıyla ne yaptığınızın peşinde değiliz . ;
Ama sizi en iyi yargılayan şey şu; siz şunu söylerneğe asla
cesaret edemediniz : ' 2 Aralığı ulusal bir yıldönümü olarak
Fransa'nın resmi günleri arasma sokacağız , kutlayacağız ' "
Böylece Gambetta, İmparatorluk rejiminin tam k ayna-

63
ğına saldırıyor, onun zayıf noktasını ortaya ç ıkarıyordu .
Gerçekten , III. Napoleon 2 Aralık 1 85 1 'den söz açmıyordıı
Ondan söz edildiğini duymak da istemiyordu. Bugün De Ga­
ulle de, kendisini iktidara tırmandırmak için dostlannın ve
kabadayılarının katılımıyla düzenlenen 1 3 M ayıs 1 958'den
söz etmemektedir, ama acım asız tarih hiçbir şeyi unutma­
makta, hesaplannı günü gününe tutmaktadır.
İ mparatorluğa karşı olanlar, 1 869 seçimlerinde işbirli­
ği yapmadılar; ayrı eğilimler olarak seçimlere girdiler. Cum­
h4riyetçiler 30 sandalye kazandı, Gambetta da Belleville'­
den mille tvekili seçildi. Emile Ollivier' nin ' ü çüncü p arti' si
ise 1 1 6 mille tvekilliği kazandı. Baskıcı imparatorluk yanlıla­
n yeni yasama organında azınlıkta kaldılar. III. Napoleon,
bu demokratik patlama k arşısında, kendisinin bir çeşit Deb­
re'si olan Rouher'den yakasım kurtardı, kendi başkanım
seç me hakkını Yasama Organına verdi ; ama bakanlar yalnız
kendisine bağlı olduğundan kişisel iktidar rejimini koruyor­
du.
Dö nemin Debre'sine uzun v e dürüst hizme tlerinden do­
layı teşekkür edildikten sonra, İmparator, yedekte tutulan
o vaktin Guy Mollet'sine, yani İmparatorluğa yarduncı olan
ılımlı cumhuriyetçi Emile Ollivier'ye başvurdu. Anayasa o­
larak İmparatorluk Anayasası Emile Ollivier'ye hiç bir za­
man temelden karşı ç ıkılacak bir şey gibi görünmemişti.
Tersine O, bu Anayasayı pek kullanışlı buluyordu, ç ünkü u­
fak tefek demokratik değişiklikleri benimseyecek ' demok­
rat' lar her z aman bulunmaktaydı.
Emile Ollivier, 2 O cak 1 870'de hükümetini kurdu ve
20 Nisan 1 8 70 tarihli bir senato karan Anayasaya bazı de­
ğişiklikler getirdi. Senato, kurucu yetkisini yitiriyor, Tem­
muz M onarşisi zamamndaki Yüksek Meclis örneği ikinci bir
Yasama Meclisi haline geliyordu . İmp arator yalnız " Fran­
sız halkına karşı sorumlu ve her zaman ona başvurma h akkı-

64
na sahip" bulunuyordu. Bu, sonuçta halkoylaması sistemi­
ni anayasallaştırıyordu .
Kısa bir süre sonra, 8 Mayıs 1 870'de yapılan yeni bir
halkoylamasının İ mparatora nasıl ezici bir ç oğunluk sağla­
dığı bilinmektedir.. Bu halk oylamasının cümle biçimi şöy­
leydi;
Halk, 1 860'dan beri Devletin temel ku­
rumlarının yardımıyla İmparator tarafından
Anayasada yapılan liberal reformları kabul
eder ve 20 Nisan tarihli senato karanm o­
naylar.
Sorun öylesine kurnazca ortaya konulmuş tu ki, HAYıR
diye karşılık veren kişi liberal reformlara karşı ve baskıcı
imparatorluk yanlısı izlenimini verebilirdi. Ama bir ç ok
cumhuriyetçi bu aldatmacaya kapılmadılar: 7.5 38.000
EVET oyuna karşı 1 .5 7 2.000 HAYıR oyu vardı. Marsilya'­
da olduğu gibi Paris'te ve başka bir çok kentte HA YIR oy­
lan ç oğunluğu sağladılar.
Daha sonra olayların nasıl geliş tikleri bilinmektedir.
III. Napoleon iç güçlükler karşısında, savaşta bir oyalama
aradı, bunun sonucu da Sedan utancı, İ mparatorluğun yıkılı­
şı, 4 Eylül 1 8 70'de cumhuriyetin ilanı, Ulusal Savunma Hü­
kümeti adı verilen bir hükümetin kurulması oldu. Bu hükü­
met, işçi sınıfına karşı duyduğu kinle, Prusyalı istilacılara
'
karşı başlatılan direniş hareketini balta1adı.
Thiers, bu durumda, Bismark'la görüşmed rolünü oy­
nadı ve halkın, özellikle de tüm kuşatma boyunca istilacılar­
la savaşması önlenmiş olan Paris Ulusal MuhaflZ Birliği'nin
etkin katılımına karşı koyarak , istila edilen yurdun sıvurma­
sı için mücadeleyi engelledi.
Gerici geçmişine sadık bulunan ve Francfort andıaş­
masını imzalamakla görevli Yürütme organının başı olan
Thiers, ihanet edildiğini açıkça kavramış Paris halkından,

65
Paris'ten korkmuştu . Bu nedenle, 1 8 Mart 1 8 7 1 'de, parala­
nnı ParisIiIerin ödedikleri toplan ele geçirmek istedi, ama gi­
rişimi boşa ç ıktı, iktidar Paris halkınca ele geçirilmişti.
1 8 Mart 1 87 1 ' den başlayarak, anlamı nedeniyle dünya
tarihinde müthiş bir biçimde etkisini duyuran 72 gün bo­
yunca Paris halkı kendi kaderinin efendisi oldu. Bu, aynı
zamanda, yeni bir dünyamn müjdecisi olan şanh Paris Ko­
münü'nün geçeİken bırakİlğı ışlk izidir.
Bu yapıtın amacı proletarya devriminden doğan bir
proletarya hükümeti olan Paris Komünü'nün yaptıklanna
ç özümlemek değildir. Paris işçi sınıfı, Tarihte ilk kez iktida­
rı ele geçiriyor ve insanlann belleğine sonsuza dek kazdı ka­
lacak kahramanhk, özveri ve umut sayfalarını kendi kamyla
yazıyordu.
Uğursuz Thiers, Parİsli Komün savaşçdannın katili ol­
du ; boyuna kadar adslZ cinayetlere battı, bu cinayetler onu
ç oktan Tarihin suçlu direğine çiviletmeliydi. Bu henüz
Fransa'da yapılmadı, ama yann olacak? ç ünkü Komün kah­
ramanlannın uğrunda can verdikleri dava, şimdiden dünya­
nın büyük bir bölümünde zafere ulaşnuştar. Bu dava tüm
dünyada başaraya ulaşacaktar ,
Thiers'i Yürütme Gücünün başına getiren ve önce Bor­
d eaux'da, daha sonra Versailles'da toplanan Meclis , çoğun­
lukla gericilerden kurulmuştu. Bu Meclis, istilacıya teslimi­
yet ile birlikte, hem ateşli yurtseverliğinden, hem de politik
ve toplumsal özlemlerinden ürkülen halktan korkunun oluş­
t urduğu ç ifte etki altında seçilmişti.
Bu o nursuz Mecli·sin başhca kaygısı monarşiyi yeniden
kurmakİl; bu harekatın gerçekleşmesi Lejitimist'lerle Or­
leans'çdar arasındaki çelişkiler nedeniyle güçtü, ama her iki
kanat, kendilerine göre, en iğrenç göstergesi Paris halkı olan
Cumhuriyetten kurtulmak konusunda anlaşma halindeydi­
ler.

66
Bu nedenle, gericilik Paris halkını a1tetmeği düşünürken
Cumhuriyeti hedef alıyordu ; ama Komün savaşçılannın kah­
ramanca mücadelesi öyle bir yankdanma gösterdi ki, güç
ko şullar içinde monarşinin canlandırılmasından sonra da so­
runlar Çık tı. Parisli Komün savaşç dannın kahramanca müca­
delesi, monarşinin canlandırdınasını olanaksız kılmış İl. Bun.ı
tarih de kanıtlamaktadır.

67
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
MAC - M A HON' DAN PETAİN'E

Kanlı hafta ve 3S .000'den fazla Komün savaş çısının


idamından sonra ve bastırma güçleri uğursuz işlerini sürdü­
rürlerken Fransa'ya getirilecek kurumlar sorunu ele alınmış­
tı. Thiers ve yamaklarımn umduklarının tersine Temmuz
187 i kısmi seç imleri cumhuriyetçiler lehineydi. Cumhuri­
yetç ilerin bu zaferi ç ok anlamlıydı, çünkü Paris Komün:ine
karşı en iğrenç karalamalarla birlikte seç menlere "korku
satmak " için her şey seferber edilmiş ti.
Cumhuriyet, 4 Eylül 1 870'de ilan edilmişti, ama bu
ilanı uygulamaya geçiren kurumlar yoktu. Thiers Yürütme
Gücünün başıydı. Bu geçici bir görev için geçici bir ünvan­
dı; oysa ihtiyar Thiers iktidarın tadım tatmıştı ve başlıca
kaygdarından biri bu görevine temsili bir nitelik kazandır-

71
maktı.
Bu amaçla Thiers, Nisan 1 8 7 1 'de bir çeşit geçici Ana­
yas a olan bir yasa kabul ettirdi; yasaya göre Fr ansız Cum­
hurbaşkanı sıfatını alıyor, gerekli gördüğünde Mecliste ko­
nuşabil iyor ve Ona karşı sorumlu oluyordu. Bu, y asaya oy
veren monarşistlerin düşüncesine göre, monarşinin yeniden
kurulmasına g irizgah olacak geçici bir önlerndi.
Thiers bunu biliyordu ve tahta çıkmağa c anatan ü ç
hanedanın y ani Lejitimist'ler, Orleans'çılar ve Bonapart'çıla­
rın varlığını anunsatarak şöyle diyordu : " Yalnız bir tek taht
var, o da ü çe böıünemez". Sonra şunu ekliyordu : " Cumhu -

riyet bizi en az bölen hükümet biçimidir " . Böylece Thiers


cumhuriyet iç inde kalmak ister gibi görünüyor, bu da onu
seçmiş olanlann işine gelmiyordu; Thiers Meclis görüşmele­
rine kanşmasını sınırlayan bir yasa kabul ettirmiş, 1 873
Mayıs 'ında da cumhur iyetçileri alarak hükümetinde bir de­
ğişiklik y apmış tı.
Az sonra, 24 Mayıs'ta, Mecliste azınlıkta kalan Thiers
istifasını verdi ve Onun yerini almak üzere hemen, dönemin
bir çeşit Petain'i olan bir mareşale , Mac - Mahon'a b aşvu­
mldu.
Kralcılar, monarşiyi yeniden kurmayı amaçlayan ça­
lışmalannı işte bu askeri şefin koruyuculuğunda sürdürmek
istiyorlardı. Bu planların uygulanm ası, Clıambord Kontu­
nun zambakıt beyaz bayrağa dönüş konusunda diretmesi
yüzünden güçleşti; bunu Orleans'çılar kabul edemezlerdi,
çünkü Temmuz Monarşisi üç renkli bayrağı taşıyordu. Brog­
lie Dükü , bütün engelleri aşması için Mac- M alıon'a zaman
tannr.ak amacıyla. Onun yedi yıllı k görevini y asalaştırdı ve
böylece Fransa şu " Ahlaki nizam" adı verilen şeyi tanıdı.
Uğursuz çalışmalarını sürdüren bu Teslim Meclisi, bele­
diye başkanlannı atama yetkisini hükümete veren bir yasa

72
ç ıkardı; belediyelerden cumhuriyetçi amblemler kaldırdd ı
ve resmi belgelerde ' 'cumhuriyet" sözcüğünün · kullandması
yasaklandı; bu, Mac - Malıon'un Cumhurbaşkanı sıfatını en­
gellemiyordu ama . Kurucu Meclis yetkisini de elinde tutan
bu Meclis , monarşinin yeniden kuruluşunu sağlamak için
koşullar olgunlaşmadığından, Anayasal sorunlann incelen­
mesine gİrişmeden önce z aman kazanmağa ç alışıyord u .
Ülke içinde gerek Lejitimist'ler, gerekse Bonapart'çdar
yönünden gerici kıpırdamalar oluyor, buna karşılık da v o­
ğun bir cumhuriyetçi propaganda yapdıyordu. 29 Ocak
1 87 5 ' te, Meclisin, iktid anıı cumhuriyet biçimi hakkında ka­
rar alması gerekti, bu doğrultudaki bir değişiklik önergesi,
336 ya karşı 3 5 9 oyla reddedildi. Ama ertesi gün, 30 Ocak
1 87 5 ' de , Cumhurbaşkanının Millet Meclisi ile Senato tara-
fından seçileceğini belirten bİr W allon önergesi, 3 5 2 ye kar­
Şı 3 5 3 oyla kabul edildi. III. Cumhuriyet, iş te bu oldukça
tuhaf koşullar içinde onaylandı.
Bunun ardından Millet Meclisinin feslıi ilkesinin Ana­
yasaya konulması hakkında pek canlı bİr tartışma başladı.
Cumhuriyetçiler fesih hükmüne karşı ç ık ıyorlar, monarşist­
ler ise o nu savunuyorlardı.
Mac - Mahon, bunun daha kolay kabulünü sağlamak
iç in Meclise bir mesaj gönderdi. Bu mesajda şöyle diyordu :
" Eğer iktidar, kritik bir durumda, düze nleyici bir Meclisin
katkısıyla desteklenmek gereksinimi duymasaydı, bu hakkın
k ullanımı tehlikeli olurdu, ben kendim de onu kullanmakta
d uraksardım " . Sonunda kabul edilen metin, Millet Meclisi­
nin feshi için, B aşkanın, Senatonun uygun görüşü alması ge­
rektiğini koşul olarak koyuyordu.
1 8 75 A nayasası genel adıyla tanınan A nayasal hüküm­
ler gibi kuruluş yasalan da kabu� edilmiş olduğundan, Mil­
let Meclisini seçmek için yeni seçimler yapdması gerekiyor-

73
du. Meclis, Ikinci Cumhuriyetin listeden seçim sistemini
terkederek ilçe oylama sistemi lehinde karar aldı, böylelik­
le Ikinci Imparatorluk tarafmdan yürürlüğe konulan seçim
yöntemlerini yeniden canlandırdı. 30 Ocak l 876'da yapılan
Senato seçimleri tutucu bur ç oğunluk ç ıkardı, Victor Hugo
da, Seine Bölgesinden, ancak ikinci turda seçildi.
Ikinci tur ( balotaj ) oylaması için 5 Mart tarihi sap­
tanmış olduğundan yasama meclisi seçimlerinin 20 Şubat'ta
yapılması gerekiyordu. Seçim kampanyasında cumhuriyetçi­
lerin, ana hatlarıyla oportünist sıfatına layık bir politika �
ya koyduklan görüldü. Bunlardan kimileri, örneğin Gambet­
ta, daha dün açıkça solda yer alıyorlardı. elemenceau ise,
sonradan unuttuğu şu formülle tanımladığı bir politikayı
savunuyordu: tt Tutucu cumhuriyetçiler, diyordu elemen­
ceau , Cumhuriyetten en azını isterler, biz ise en fazlasını"
Mac - MahOlı tarafından Dufaure'un başkanlığında ku­
rulan hüküme t Meclis önüne ç ıkarak ' 'din, ahlak ve ailenin
kutsal yasaları" na dayanan bir toplumsal tutuculuk prog­
ramı sundu. Bu, cumhuriyetçiler arasında açıkca bir hayal
kırıklığına yol açtı. Komün savaşçılarının affı için Mecliste
ve Senatoda aynı anda verilen iki önerge reddedildi. Bu vesi­
leyle Senato'da yaptığı konuşmada Victor Hugo, 2 Aralık
1 85 1 'i anımsatarak şöyle haykırdı: " Imparator karşısında
yaltaklanılmış , halka gelince her türlü sertlik gösterilıniştir"
Mac- Mahon'nun koruyuculuğunda gericilik giderek
küstahlaşıyor ve ülke içinde katolik hiyerarşisinin Alpleröte­
si dalavereleri zamanla daha gözalıcı bir nitelik kazanıyordu .
" Sayı yasası" diyerek özünde genel oy hakkını yıpratan
Versailles piskoposunun konuşmalanna, Cumhuriyeti" :bir
kaos" olarak gösteren Montpellier piskoposunun sözleri ile
büyük evlat hakkının yeniden tanınmasını ve dinsel evlilik
yükümlülüğünü isteyen Angers piskoposunun sözleri ekleni­
yordu . Papaz sınıfı, Papanın ba�unslZhğının tanınmasını, ya-

74
ni ıtalya'nın başkenti Roma'da Papanın cismani iktidarının
.
yeniden kurulmasını Cumhurbaşkanından isternek için ülke
içinde dilekçeler imzalatıyordu.
Papazlann gericiliği öylesine pervaslZdl ki eski bir
Saint Simon'cu olan kompozitör Felicien David'in cenaze
töreni sırasında şeref kıtası, dinsel tören yapılmadığı için
ç ekip gitti. Bu koşullarda Cumhurbaşkanı ile Meclis arasın­
daki anlaşmazlık ancak daha da keskinleşebilirdi ve Mac­
Mahon, papazlann oyunlannı bozan bir gündem maddesinin
milletvekillerince kabul edilmesinden sonra, 1 6 Mayıs 1 877
t arihli bir mektupla, Jules Simon'un başkanlığındaki hükü­
meti istifa e tmek zorunda bıraktı. Mac - Mahon, milletvekil­
lerine karşı yeterince sert çıkmamakla suçluyordu hüküme­
ti. Bundan sonra gelen politik mücadeleler d önemi" Onalh
Mayıs" adıyla Tarihe geçti.
Broglie Dükü tarafından yeni bir hükümet kuruldu ve
Parlamento ç alışmaları bir ay askıya alındı. Ama açılışta
Meclis, 1 5 8'e karşı 363 oyla, hükümetin ülkenin güvenine
layık olmadığını açıkladı. Mac - Mahon, bu nedenle Mecli­
sin feshine karar verdi. Senato, 1 30'a karşı ıSO oyla uygun
görüş bildirdi ve fesih kararnamesi, 25 Haziran 1 877'de Mec­
lise tebliğ edildi. Yeni seçimlerin 1 4 Ekim 'de yapılması ka­
rarlaş tırılmış h.
Hükümete karşı oy kullanmış olan ve aralannda ihtiyar
Thiers dahil, daha çok ılırnh cumhuriyetçiler bulunan 363
milletvekili, seçimlerde güçbirliğine karar verdiler. Buna gö­
re 363 seçim bölgesinde hiç bir cumhuriyetçi aday birbirle­
rine karşı ç ıkmayacakh. Seçim kampanyası çok çok çetin
. geç ti ve o dönemde elinde radyo ve televizyon olanakları
bulunmayan Mac - MahOlı , " öğretileri genel ç ıkarları zede­
leyen ve her türlü hükümet biçimi için korunması zorunlu
ilkeleri tehlik eye düşüren" kimselere karşı halkı birliğe ç a­
ğırmak amacıyla, başta Bo urges, Evreux , Bordeaux ve Cha-

75
telleraul t olmak üzere bir çok kentte konuşmağa gitti.
Mareşal - Başkan ayrıca, eski patronu III. Napoleon'u
taklit ederek, resmi adaylık sistemini yeniden getirdi. Seçim
arifesinde ülkeye bir çağrıda bulunan Mac - Mahon şöyle
diyordu :
Mücadele düzenle dü zensizlik arasında­
dır . Özgür oylarınızia öğütlediğim adaylara
oy vereceksiniz. çağrıma katılınız !
Kuşkusuz , hüküme t de aynı doğrultuda hareket edi­
yordu : İçişleri Bakam memurları tehdit ediyor; M aliye Ba­
kam Caillaux - bu zat daha sonra aynı bakanlığm başmda
bulunacak olan Joseph Caillaux'nun babasıydı - valilere,
"politik özürler" nedeniyle tütün satış ruhsatla nm kaldıra­
bileceklerini hatırlatıyor; Bayındırlık Bakam, o vakit özel
şirke t olan Demiryolları İşletmesi memurtannın gerektiğin­
de görevden alınmasını isternek hakkını tehdit aracı olarak
kullanıy or ; Eğitim Bakanı öğretmenleri tehdit ediyordu.
Özel bir genelge," Eylem ve Propaganda merkezi hali­
ne gelebilecek " içkili yerlerin denetimini ve işportacılarla
gazete dağı tıcılarına verilen izinle rin gözden geçirilmesini
buyuruyordu.
Bundan başka, 'resmi adaylara ayrı bir çekicilik sağla­
mak için, bunlann, seçim kampanyalarında, " Mareşal Mac ­
Mahon hüküme ti adayı" yazısını taşıyan beyaz bir afiş kul­
lanma hakkma sahip olacaklarma karar verildi.
Seçim kampanyası boyunca ülkede bir korku ortamı
yaratmak amacıyla , yaygın bir baskı mekanizması kullanıldı.
Başka görevlere atayarak, emekliye ayırarak, yeri değiş tiri­
lerek yada istifa ettirilerek 62 vali görevden alındı. 1 743 Be­
lediye Başkam ve 1 344 Başkan yardımcısı azledildi, 4799
memurun. yeri değiş tirildi, 1 38S'i de atıldL Ayrıca 2067
içkili gazino kapatıldı ve 424'ü Cumhurbaşkanına hakaret­
ten, sayısız mahkumiye t kararı verildi. Bu konudaki bir kü-

76
çük hikaye, Mac - Mahg.n'un bir portresini ata bindirmiş ,
altyazı olarak da" Vallahi, çok zeki bakışlı bir hayvan! "
yaznuş olduğu için, bir gazetenin (Le Pro gres de la Cote - d 'Or)
yazıişleri müdülÜnün 50Ö Frank para cezasına çarptırıldığı­
nı anlatır.
Gericiliğin en şiddetli saldnılanınn hedefi, doğal ola-
rak, 363 'lerdi. L e Suffra g e Un ivers e l d e s C h a rentes da, Oıneo
d'Omano adında bir Bonaparte'çı şöyle yazıyordu: "Biz
Cumhuriyetten ve Cumhuriyetçilerden öyle bir ı.nanca ya­
pacağız ki onu köpekler bile yemek istemeyecekler" . Baş­
ka bir B onaparte'çı olan Paul de Cassagnac, yeni bir 2 Arahk
dileğini açıklıyordu. Mac - Mahon ise sonuna kadar gidece­
ğini duyuruyordu. Gambetta, Lille kentinde şu açıklamayı
yapmıştı: " Fransa yüce sesini duyurun ca Onun ya boyu­
neğmesi ya da istifa etmesi gerekir." Gambetta, işte bu ne­
denle, mareşale hakaretten kovuşturmaya uğradı ve gıya­
ben 3 ay hapse mahkum oldu.
Mac - Mahon ve çevresinde toplanan tüm gericiliğin bu
yıldnma kampanyasına karşın, sonunda Cumhuriyetçiler se­
çimi kazandılar. 1 6 Mayıs olayından sonra hükümete güven­
oyu vermeyi reddetmiş olan 363'lerden 327'si yeniden se­
çildiler. Yeni Meclis göreve başlar başlamaz, hükümetin ey­
lemleri hakkında soruşturma yapmakla görevli bir Komis­
yon oluşturdu, bu, Mac - Mahon'a karşıtlığın bir belirtisiydi.
Mac - Mahon ise seçim sonuçlarını hiç dikkate almaksızın,
meydan okuma anlanunda gerici bir hükümet kurdu.
Doğallıkla Meclis, bu hükümeti, " ulusun haklan ile
parlamento haklannın inkarı" saydığını Ona bildirdi. Bu
durum karşısında bir hükümet darbesi tehlikesi giderek be­
lirginleşiyordu. Tehdit ordu yönünden geliyordu. Askeri şef­
ler 1 870' dekİ yenilgilerin öcünü halktan aImağa hazırdılar.
ışte bu koşullarda, 1871 Mayıs ayındaki kanlı hafta boyun­
ca kan banyosunu yapmadan önce· Paris'in savunması sıra-

77
sında da hem haince hem de alçakca davranmış olan şu re­
zİl general Ducrot. " Meclisi temizlerneğe " hazır olduğu nu
açıklıyordu.
Buna karşılık, Lİmoges'da, 14. Savunma Kararg3hmda
görevli cumhuriyetçi bir subay olan komutan Labordere'in,
ordunun Cumhuriyete karşı bir güç gösterisine katılmasına
karşı Ç ıktığı görüldü. Alınan kimi emirleri bir hükümet dar-
i
besi hazırlığı olarak değerlendiren Labordere, a1bayına şu-
nu söylüyordu : " Hükümet darbesi bir cinayettir, albaylD1 ,
ben bunun suç ortağı olmayacağım. Namuslu bir adamım
ben; bu cinayet girişiminde bana verilen görevi yerine getir­
meyeceğim".
Cumhuriyetçi subaylarla kura askerlerinin, kimi subay­
ların , çevrelerinde katillerle hırsızlan toplayan ve gerek in­
san yaşamma gerekse o nur ve dürüstlük düşüncesine saygısız.
sömürge savaşlara generaDerinden biri olan Salan'm buyru­
ğuyla hareket eden gangster ş efieri ve komploculardan başka
bir şey olmadlklanm gördükleri bir anda. böyle bir davran�
Şı hatırlatmak faydasız değildir.
Ihtiyar mareşal Mac - Mahon, Cumhurbaşkanlığı göre­
vine sımsıkı sarılıyordu, ama sonuçta. 30 Ocak 1 879'da isti­
fa etmek zorunda kaldı. Cumhuriyet oyunu kazanmıştı ve
artık rejim tehlikeye düşürülmeksizin, Cumhurbaşkanlan ile
Meclis başkanlanmn on yillar boyunca birbirini izledikleri
görülecekti.
Komün savaşçllaramn affı sorunu ortaya atılmıştı ve
Gambetta dahil, cumhuriyetçi partinin yöneticileri bunu
duymazlıktan geliyorlardı. Bu, halkm en ileri kesiminin ve
özeDikle 1 87 1 Komünü kahraman ve şehitlerinin anlSml hep
canlı tutan Paris halkmın son derece camm sıkıy ordu. 20
Haziran 1 880'de, Gambetta'mn miUetvekili seçildiği Paris'in
XX. bölgesinde Belediye Meclisine aday olan dostlarından
biri, Noumea'da sürgünde bulu nan bir komün savaşçısı olan

78
ve seçilme yeterliği bulunmayan Alexis - Louis Trinquet ta­
rı�fından yenilgiye uğrataldı.
Seç menlerin bu yeni uyarısını dikkate alan Gambetta,
Meclis Başkanı koltuğundan affı savunmak üzere kürsüye
indi ve daha altı ay ö nce affa karşı çıkan hükümet, şimdi af­
fı ö neriyordu . Bu durumda af kabul edildi ve halkın baskısı­
mn milletvekilleri ve hükümet üzerinde etkili olabildiği
tamtlandı.
1 88 ı seçimlerinden sonra Gambetta bir hükümet kur·
makla görevlendirildi. Bu hükümetin ömrü ancak 73 giin sür­
dü ; Meclis, seçim reformu konusunda ç ıkan bir sorun üzeri­
ne, hükümeti devirdi . Gambetta, il çevresinde liste oyla ma­
sı yanlısıydı. Bir" kırık ayna" olduğunu , bu aynada Fran­
sa'nın artık kendi yüzünü tanıyamayacağım söylediği ilçe
oylaması sistemi yerine bu sistemi geçirmek istiyordu. Ama
g erçekte, Gambetta'mn bu kadar luzlı düşüşünün ardında
başka bir şey vardı. Gambetta, Demiryolları imtiyazının ge­
ri alınmasından yanaydı. Aralarında Rotschild'lerin önemli
bir yer tuttuğu Demiryolu Şirketlerinin yöneticileri bu dü­
şüşü sağlamak için kulislerde belirleyici bir rol oynaddar.
Bu parababalanmn adanu olan Leon Say, Gambetta'ya karşı
ö teki politikacdarla birlikte dolap çevirmişti. Leon Say
Gambetta ile perde arkasından mücadele e tmek o lanağım yi­
tirmemek için, Onun hüküme tine girmeyi reddettikten son­
ra yerine gele n hükümette Maliye Bakanı oldu.
Büyük banka yöneticileri, eskiden olduğu gibi bugün de
ve ç ok daha sıkı bir biçimde ipleri ellerinde tutmağa devam
etmektedirler; general De Gaulle'ün eski özel kalem m üdürü­
nün Anayasa Mahkemesi üyesi ve aym zamanda Rotschiıd
Bankası müdürü olması hiç de raslantı değildir ; bu, Banka
kulisteri ile iktidar y olları arasında bulunan ve giderek sıkda­
şan içiçe geçiş hakkında her şeyi ortaya koymaktadD'.
Üçüncü Cumhuriyet, varlığının ilk dönemi boyunca,

79
gelişme halindeki kapitalizmin başlattığı geniş bir sömürge­
ci yayılma girişimi içinde yaşadı. Üç üncü Cumhuriyet, hü­
küme t planında, gelişme halindeki kapitalizmin çıkarlannı
dile getiriyordu. Bugün kapitalizmin çürüme ve bitim döne­
minde yani emperyaliz m döneminde ve kapitalist tekellerin
giderek Devletin kumanda kademelerinin bütününe doğru­
dan doğruya el koyduğu koşullarda V. Cumhuriyet, De
Gaulle'ün iktidar etiketini kullanmaktadır.
Sendikal planda yeniden örgütlenıneye başlamış olan
işçi sınıfı, Komün savaşçılannın affı ile birlikte, mücadelesi­
ni daha da güçlendirecektL 2 Ekim 1 876'da yapılan Paris
Kongresinin ardından 28 Ocak 18 78'de Lyon'da bir işçi
kongresi toplandı ve bu kongrede sosyalizm sözcüğü kulla­
nıldı. Bu, yıllar önce Jules Guesde'in başlattığı sosyalist
propagandanın meyvelerini vermeğe başladığını gösteriyor­
du. Bu iki Kongreyi 23 Ekim 1 879'da yapılan Marsilya
Kongresi izledi ve bu Kongreden İ şçi Partisi doğdu.
1 8 8 1 seçimleri sırasında Cumhuriyetçi ve radikal aday­
lara karşı sosyalist adaylar çıkarıldı ve bu adaylar toplam o­
larak 60.000'den ç ok oy aldılar. Sosyalist adaylardan yalnız
birisi, Marsilya'da Komüne katılmış olan Clovis Hugues, bu
kentten mille tvekili seçildi. 1 885 seçimleri artık ilçe oyla­
ması sistemiyle değil, il çevresinde çoğunlukçu liste oylama­
sı sistemiyle yapıldı ve ikinci turda Paris'te bir sol ortaklık
oluşturulduğundan iki sosyalist, eski Komün savaşçısı Ca­
melinat ve Basly , Clemenceau ile birlikte mille tvekili seçildi­
ler.
İ şçi sınıfı, Millet Meclisinde çok küçük ölçüde temsU
ediliyordu. Buıjuvazinin sol kanadı da onu, istediği gibi ya­
rartanabildiği bir destek güç olarak görmek eğilimindey� i ;
ama işç i hareketi, sosyalist hareket güç kazandıkça, doğal
o larak. yalnız talepler planında değil, politik planda da ken­
di savaşını vermekten geri kalmayacaktı.

80
1 88 5 seçimlerinden sonra, 1 8 70'deki F ransız yenilgisi­
ni hatırlatmakla beslenen ş oven duyguların sömürülme si sa­
yesinde, gerici güç ler ve Monarşi yandaşlarınca, ç ağdaş dil­
de faşist olarak nitelendirilebilecek bir hareketin baş kişisi
olarak bir general k uııanıldı. Hem kimi çevrelerin şatafat
düşkünlüğüne hem de halkı tavlamaya yö nelik bir takım
davramşlara yaslanan General Boulanger, halkça beğenilir­
liğini artırmağa özen gösterdi, bir yandan da o nun kişiliği
ç evresinde ç ok geniş bir propaganda yapılıyordu.
O dönemde, bir ç ok seçim bölgesinden aym zamanda
aday olunabildiğinden, bir ç ok bölgede seçim kazanan Ge­
neral Boulanger, ülkenin bütününde ç ok geniş bir propagan­
d aya girişiyor, bu yollardan iktidarın sahibi olmayı düşünü­
yordu � Bu alanda da diğer alanlarda olduğu gibi karşılaştır­
malar yapmak zorunlu ; bu bakımdan Boulanger'nin, De Ga­
ulle'ün R.P.F.'nin başkanı olduğu donem boyunca esinlen­
diği bir ç eşit m odel olduğu rahatlıkla söy lenebilir.
Boulanger'nin propaganda harcamalarım gericiler karşı­
lıy orlardı ; ama O da, kimi eski Komün savaş çıları dahil,
cumhuriyetçileri aldatmayı başannıştı, epeydir geçerli ol­
duğu gibi, o dönemde de, bu diktatör adayı t arafından, son­
radan b aşkalarının da yaptığı gibi toplumsal demagoji kul­
lanılmış tı.
Boulanger'ci taşkınlığın aldığı geniş boyut karşısında
Parlamento , bir ç ok seçim bölgesinden adaylığı kaldırdı ve
i lç e oylaması sistemi yeniden getirildi. 1 88 5 - 1 8 89 döne­
ıni Yasa Koyucusu. eski haneden ailelerinin prensierini sü­
ren bir yasa da kabul etmişti; hem bilgelik, hem de basİt
sağduyu gereğiydi bu . A ma bugün, Paris Kontu Fransa'da
bulunmakta, De Gaulle'ün gezici elçiliğini yapmakta ve hat­
ta" cumhuriyetçi " olduğunu söylemektedir. gerektiğinde
d ostu De Gaulle'ün yerini almak kendisi için hiç de fe ni)
olmazdı çünkü Bu taht talibinin ailesinden Cumhuriyeti d a-

81
ha iyi boğabilmek için ona ya1taklanmak alışkanlık olmuş­
tur.
General - Başkanın bize lütfettiği söylevlerde, Boulan­
ger'nin kullandığı kimi p olitik temaların başka bir biçimde
sunulduğunu ve başka koşullara göre geliştirildiğini görüyo­
ruz : " Cumhuriyeti zararlı şeylerden anndmp güçle ndirmek
için tüm iyi yürekli Fransızlan çevremde toplanmaya çağı­
rıyorum", diyordu Boulanger. Ve şunu ekliyordu : "Benim
yolum . .. Cumhuriyete doğrudur, ama bu cumhuriyet par­
lamenter olmayan, bu ülkeye gü çlü bir hükümet veren bir
cumhuriyettir, güçsüzlerin, sade insaniarın, yoksulların
koruyucusu bir cumhuriyettir , halkın çıkarlanm aklından
çıkarmayan bir cumhuriyettir" .
Görüldüğü gibi söylenen hep aym şarkıydı, 18 Brümer'­
in şarkısı, 2 Aralık'ın ş arkısıydı ve bu şarkıOm yankılan 1 3
Mayıs 1 9S8'de olduğu gibi 22 Nisan 1 96 1 'de de sessiz ses­
siz yeniden kendini duyurdu. Sonunda Boulanger'ci hareket,
şefi Brüksel'e kaçmca, çöküp gitti : daha sonra Boulanger
orada, me tresinin mezan başmda kendini öldürdü.
Boulanger'den kurtulmuş olan III. Cumhuriyet hükü­
meti, toplumsal cepheyi gözden Irak tutmuyordu. 1 Mayıs
uluslararası emek bayramı olduğu, Lyon 'lu işçiler de 183 1
ve 1834 'de mücadele veren ipek işçilerinin anısını kutlamak
istedikleri için, I Mayıs 1 89 1 'de de Lyon'da ve başka k ent­
lerde şiddetli kavgalar oldu. 1 2 kişinin ölümü ve otuz kadar
kişinin y aralanmasına yol açan Fourmies katliamı işte bu­
gün meydana geldi.
Bu olaylann ardından, I Mayıs' tan önce Fourrnies'de
ve çevrede toplantılar yapmış olan Paul Lafargue, bir yıl.
hapse mahkum edildi. Paul Lafargue, Founnies katliamma
karşı protesto simgesi olarak Nord'dan milletvekili seçildi­
ğinde h apiste bUıunuyardıı. Ertesi yıh, Carmaux maden iş çi­
lerinin grevi damgaladı, bu işçiler 1893 başmda y apılan bir
kısmi seçimde Jean J aures'i milletvekili yaptılar. Gene o yıl
82
genel seçimler yapıldı, bu seçimlerde, aralarında Guesde,
Jaures, Vaillant ve Millerand'ın da bulunduğu eDi kadar
sosyalist milletvekili seçildi. Millerand, bu yasama dönemi
içinde ünlü Saint - Mande konuşmasını yaptı.
Bu söylev - program, sosyalizmin tepeden tırnağa opor­
tünist bir tanonını veriyor, sınıf mücadelesini bile inkar edi­
yordu . Bu programın ilk bölümü şöyle özetleniyordu: " ı.
Toplumsal mülkiyet için olgunlaştıkça, çeşitli dallardaki ü­
retim ve değişim araç larını kapitalist alandan ulusal alana
aktarmak için Devle tin müdahalesi", ama burada, karşısın­
da işçi sınıfının 1 bulunduğu Devletin . özü hakkında hiç bir
şey söylenmiyordu; 2." Devlet iktidannı genel seçimler yo­
luyla ele geçirmek" , burada da işçi ve halk kitlelerinin zo­
runlu mücadelesi hakkında hiç bir şey denilmiyordu ; 3 . " E­
mekçilerin uluslararası "birliği" deniyor, ama bu birliğin a­
maçlan hakkında başka açıklık bulunmuyordu.
Fransız sosyalist hareketi bölünmüş, oportünizm iyice
içine işlemişti, bu da doğal olarak, hareketin mücadele
gücüne, tutkunluğuna zarar veriyordu. 1 893 - 1 898 yasama
döneminde, uzun yıllar sürüp gidecek olan Dreyfus sorunu
ortaya ç ıktı. Bu konuda, buıjuvazinin çeşitli unsurlannın
kavgası olan bu çatışmaya işçi sınıfının ilgisiz kalması ge­
rektiğini düşünen Jules Guesde'in ne kadar haksız olduğu
sık sık hatırlatılmış tır ; Anti - Dreyfus'cu hareket gerçekte,
demokratik özgürlüklere saldırmak isteyen papaz ve asker
gericiliğinin en haşin güçlerini toparlıyordu.
Aynı şekilde şu da genellikle hatırlatıimıştır: Dreyfus
sorunu ko nusunda, demokrasi ile gericiliği ilgilendiren bir
mücadelede emekçilerin kayıtsız kalamayacaklannı düşün­
mekle Jean Jaures haklıydı; ama iş çi sınıfının oynayacak
kendi rolü, alacak özgün tavrı bulunmasına karşın, onun an­
cak sol buıjuvazinin yedeğinde yer alacağını düşünmekle d e
haksızdı.

83
· B u sorun ülke içinde derin ç alkantılara y ol aç tı, Emile
Zola ' nın "suçluy orum " adlı yayını da sorunun daha büyük
ölç üde yankılalUııasına yardımcı o ld u ; ama gerici Genel
Kurmayın hükümet çevrelerinde güç lü destekleri vardı. Ar­
tık başka türlü 9ir şey y apmak olanağı kalmayınca, Dreyfus­
un durumunu bir ç özüme bağlamak için her şey yapıldı.
Askeri yargı kesin bir mahkumiyet kararı veremediğinden,
Dreyfus özgürlüğüne kavuştu ve Fransız ordusundaki su­
bayhk hakkı yeniden tanındı.
xıx. yüzyıl biterken III. Cumhuriyetin aktifinde, din­
sel baskılardan kurtulmu ş bir eğitimin genelleştirilıııesiyle
Fransa'nın kentlerinde ve köylerinde Cumhuriyeti yerleşti­
ren öğretmenlerin özverisi sayesinde cumhuriyetçi ruhun
gelişmesine yardüncı olmuş laik yasalar vardı. Sendikalar
yasası da kabul edilmişti, ama III. Cumhuriyetin toplumsal
bilançosu pek önemli değildi ; görece cesur kimi toplumsal
ç özümler içeren geçmişteki cumhuriyetçi programlar yol
boyunca u n u tulmuştu .
Ü!ke iç inde gerici kaynaşma sürüp gidiyordu ; bu kay­
naşma bir takıııı p olitik k işileri lekelemiş olan Panama
skandalıyla beslenmişti ; Dreyfus davasından yararlanarak,
yahudi düşmam ş iddetli k a mpanyalar aç ılmıştı ve Cumhur­
başkanı Felix Faure'un öhi ll1ii nde, P a rist e Anti - Dreyfus' cu
gö steriler y a p ıld ı. Bu gös t erile r , geri c ile rce Dreyfus davası­
,

nın yeniden .!!;ö rüImcsindcn y a na olmakla suçlanan yeni


Cumhurbaşkaııı Emile Lou bet'ye karşı yöneltill11işlerdi.
Pa u l Deroulede'in y ö nettiği gericiler, bu olaylardan yararla­
narak Elysec' ye bir silahlı baskın girişiminde bulundular. B u
o lay 1 8 99 Ş u ba t ' lI1da geç i y o rd u .

Gerici gösteriler sürüp giderken, 23 Haziran 1 8 99'da


Waldeck R OllSSC311 hükümeti kuruldu. Hükümette bir yan­
d an, Savaş B akanı olarak, 1 87 i Komün savaşç ılarının katil­
lerinden biri olan General Galliffet, ö te yanda da, Ticaret

84
Bakanı olarak, Saint - Mande söylev - programının kahra­
manı " sosyalist" Millerand y er alıyorlardı.
Bir sosyalistin yanında Gallifet' nin varlığı bir k ış kırtma
o la rak kabul edildi ve sosyalist ç evrelerde derin ç alkantılara
yol aç tı, ama J ean J aures, Cumhuriyeti k oruma bahanesiyle ,
Millerand'm hükümete katılmasını savundu. Jaures, bu tu-

tumundan önce ç o k duraksamıştı; hatta Millerand' ı yeni


hükümette y er almaktan cayd ırmağa çalışmış tt, ama Saint -
Mande söylevcisi çoktan bağlantı yapmış , Gallifet ile gö­
rüşmüştü.
Jaures sonunda, Waldeck Rousseau ' nun başvurduğu
şantaja boyun eğdi. Waldeck Rousseau solda görünmek i ç in
hüküme tinde bir sosyalist istiyordu ve bu işi J ean J aures'e
k abul ettirmek iç in ileri sürdüğü en ö nemli kanıtı ordu nun
kararsız lığıy d ı ; orduya karşı " koz olarak kuııanmak " için
de Gallife t ' ye gerek duyduğu nu söy lü y ord u .
B oyun eğen v e W aldeck Rousseau hüküme tini d estek­
lemeğe karar veren J ean Jaures, bumın nede nlerini K ü ç ü k
C u m h u riy e / ' te açıkladı. Şöyle y azıy ord u :
Cumhuriyet tehlikededir. Eğer bir hü­
k ümetin o muzları demirli komplocuları ceza­
landırarak cumhuriyeti kurtarma cesareti
varsa, bizim için kullandığı araçların fazla
bir ö nemi yoktur. B e n kendi p ayıma bu mü­
cadele hükümetinde görevi k abul etmiş ol­
duğu için Millerand'ı onaylıyoru m . B urjuva
cumhuriyeti kendisini k u ş atan askeri komp­
loya karşı dövüşlüğü sırada, sosyalist e nerji­
ye gerek duyduğunu söylüyor ki bu büyük
b i r olaydır, t arihsel bir andır ve yürekli, mu­
zaffer bir parti, kanımca, y aşaınm bu sunu­
sun u , Tarihin bu fırsatını savsaklayamaz.
J aures, bu tu tumuyla sosyalistler arasına bölünme to-

85
huınlan ekti, Onun, burjuvazinin işçi sınıfını kullanma giri­
şimi olan " Millerand'cılık" ı koruması sosyalist harekete za­
rar verdi. Millerand olayı Sosyalist Enternasyonal'in çeşitli
partilerinde şiddetli tartışmalara konu old u ; Millerandcdık,
sosyalizmin ilke ve taktiklerine ters bir tutum olarak değer­
lendirildi.
Millerand' ın Waldeck Rousseau hükümetine, şu tam
uğursuz Gallifet ile birlikte girişini anımsarken insan ister is­
temez, şimdiki durumun ışığında, temel kaygdan ulusal ol­
maktan çok gerici olan kimi askeri şeflerin bu dönemde oy­
nadıklan rolü düşünmektedir. Ve kabul etmek gerek, kimi
.
şeyler var ki, bu açıdan ç ok değişmemiştir.
Waldeck Rousseau hükümetinin kuruluşundan sonra,
Jules Guesde ve Edouard Vaillant'ın etkisindeki sosyalistler
bir bildirge yayınladılar. B u bildirgede şöyle diyorlard ı:
Uzlaşma ve sapkınlık içindeki sözde
sosyalist bir politikaya son vennek gereki
yordu. Bu politika, uzun zamandan beri, sı­
nıf politikasının yani militan proletarya ile
sosyalist partinin devrinıci politikasının yeri­
ne geçirilrnek isteniyordu . Iki politika ara­
sındaki çelişki bir gün mutlaka ortaya çıka­
caktı. Bu çelişki, Mayıs katliamıDl düzenle­
yen biriyle birlik olan Waldeck Rousseau hü­
kümetine bir sosyalistin girmesiyle ağır ve
kınanacak koşullarda ortaya çıktı. Öyle ki
bu çelişki, artık sosyalizmin onurunu ve çı­
karlannı tehlikeye düşürenlerle, bunlan ko­
rumakla görevli olanlar arasında hiçbir an­
laşmaya yer bırakmamaktaydı.
Jean Jaures dışındaki sosyalistlerin çetin bir mücadele
verdiği Waldeck Rousseau hükümeti sayısız grevlerle karşı­
laştı. Creuso t'da ( Eylül 1 899), Vienne'de ( Aralık 1 899),

86
Saint - Etienne ve Doubs'da (Ocak 1 900), Martinique'de
( Mart 1 900), Chftlon - sur Saone'da ( Hazİran 1 900), M:arsil­
ya'da ( Ağustos - Eylül 1 900), Calais'de ( Kasım 1 900 ) ,
Montceau - les � Mines'de ( Şubat, Mayıs 1 90 1 ), Grenoble'­
d a ( Mart , Nisan i 90 1 ) vb .. ,

Özellikle Martinique ve Chftlon - sur Saone'da meyda­


na gelen kanlı olaylann damga vurduğu bu grevler işçilerin
içinde bulunduklan kö tü koşullardan kaynaklanan h oşnut­
suzluğu dile getiriyorlardı. Minerand, toplumsal reform ola­
rak topu topu 3 0 Mart 1 900 tarihli y asayı kabul ettirmişti.
Bu yasa en çok işgününü onbir saate, iki yıllık bİr dönem
sonunda onbuç uk saate, iki yıllık yeni bir dönemden sonra
d a on saate indiriyordu. Minerand, " Çalışma koşullanna
ilişkin ' uyuşmazlıklann barışçı ç özümü' hakkında da bir
yasa tasarısı vermiş , ama bu kabul edilmemişti. Göıütdüğü
gibi hükümete katılımın bilanç osu bir hiç ti.
27 Nisan ve 1 1 Mayıs 1 902 seçimlerinden sonra Wal­
deck Rousseau istifa etti ve yeri Emile Combes tarafından
dolduruldu. Emile Combes'un iktidara geçmesi Kiliseyle
Devletin ayrılışıyIa belirlendi. B u , papaz tarikatıan konu­
sunda ö nceki hükümet z amanında yapılanın ötesinde bir du­
rumdu.
Doğal olarak, Kilise hiyerarşisi tepki göstermekten ge­
ri kalmadı ve 1 904 Martında, aynm h akkındaki yasa henüz
tartışılırken, Cumhurbaşkanı, ıtalya kralı katında Roma'yı
ziyarete gittiği zaman Vatikan, katolik Devletlere, bu ziya­
reti papalık makamına bir saldırı olarak gösteren resmi bir
n o ta gönderdi.
J aures, Combes hükümetini destekliyordu, hükümeti�
genel politik doğrultusu nedeniyle, bu kez Minerand'cılık
d öneminden daha kolaydı durumu. Jaures, Combes hüküme­
ti zamanında L ' Humanite r yi kurdu ( 1 8 Nisan 1 904) ve ge­
ne bu yıl Ağustosta, Amsterdam'da toplanan Enternasya-

87
nal'in Kongresi, Fransız Sosyalist Partisinin birleşmesi için
karar aldı, birlik 23 Nisan 1 905'de Globe Kongresinde ger­
ç ekleşti.
Daha sonra gelen dönem sayısız işçi mücadeleleri, Gü­
ney Fransa bağcılan hareketiyle belirlendi. iktidarda bulu­
nan radikaller ise genellikle kendi seçmenleri olan sömürü­
lenleri susturmak için işe polis ve askeri karıştırmakta du­
raksamadılar. Bu konuda, birleşik partide toplanan sosya­
'
listler, radikallerin oy almak için başvurduklan taktiğin iki­
yüzlülükten uzak olınadığuu anlamakta gecikmediler.
İlçe seçim sisteminden yararlanarak, bir ikinci tur ge­
rektiğinde, radikaller bundan kazançlı ç ıkmak için ya sağ
yada sol oyların ard ına düşerek işlerini ona göre düzenliyor·
lardı. Bir radikal aday bir gericinin ardından ikinci tura ç ık­
t ığında, taktiği geridliği yenmek için sosyalist oylara ç ağrı­
da bulunmak oluyor, bir sosyalist adaydan sonra tura ç ıktı­
ğ ı zaman ise devrime giden yolu tıkamak için gerici oylara
ç ağrıda bulunuyordu. Gerçi kimi cumhuriyetçiler, " solda
düşman y ok" diyorlardı, ama bu, seçimlere bakddığında sık
sık görülen bir durum değildi.
Bu durumu değiştirmek amacıyla J ean J aures ve sosya­
list p arti, ülkedeki politik aknnlann halkça seçilen Meclise
o labildiğince tam yansunasına elvere n en dÜ1Üst seçim sis­
temİ olan nisbi temsil için kampanya açtdar. Bugün hem
gericiler hem de kendilerine sol diyen poli tikacdar nisbi
temsille şiddetle mücadele etmektedirler.
Durum böyleyse bunun nedeni, nisbi temsil u yguland ı­
ğı zaman Komünist Partinin , seçim sonuçlannda kesin ola­
rak kendisini gösterecek bir güç oluşudur. Buna karşdık il­
ç e seçim sistemiyle, Fransa'nın en önemlİ p artisi olan Fran­
sız Komünist Partisi, J 958 seçimlerinde olduğu gibi, Millet
Meclisinde ancak on milletvekiline sahip olabilir.
Mac • Mahon gibi De Gaulle'ün de yandaş olduğu ilçe

88
seçim sistemi, Guy Mollet gibi politikacılann da h oşuna
gitmez değildi, ç ünkü bunlar, eski radikaller gibi, ister sağ
oylar, isterse sol oylarla olsun seçim kazanabilirler; bu, kuş­
kusuz bir dürüstlük örneği değildir, ama o nlar u tanmadan,
" oy pusuIalarının rengi önemli değildir, sayılır onlar " di­
yen bir p olitikacının köpeksi yorumlanm memnunlukla y a­
p arlar seçmenlere.
Uluslararası durumun tehlikeli bir biçimde bozulduğu
sırada y apılan 1 9 1 4 seçimlerinde Sosyalist Parti 1 00 sandal­
ye kazandı, ama az sonra Jean Jaures öldürülüyor, Birinci
Dünya Savaşı kudurganlığı başlıyor ve Sosyalist Partinin,
ku tsal iÜifakın etkisiyle, savaş p olitikası ve sonuna kadar sa­
vaş batağına traj ik batışı gözleniyordu .
Burada Sosyalist Parti ile iflaslann · en utanç vericisİ
içine düşen IL Enternasyonal'in savaş politikasının evrele­
rini hatırlatmak gerekmez. Buna karşılık , bu inasın , Lenin
İ le Onun başkanı bulunduğu B olşevik Parti tarafmdan örgü t­
lenen ve zafeıe ulaştırılan Rusya'daki 1 9 1 7 Ekim Sosy alist
Devrimi olaylannın gelişmesine yaptığı büyük etkinin altı
ç iz ilmelidir.
Savaşla b irlikte sosyaliz m , Sosyalist Parti adına ko­
nuşmağa yetkili olduklannı ileri sürenlerin kendilerince ha-
sır altı edilmişti ; b u nedenle Rus işçi, asker ve köylüleri t a­
rafından iktidamı ele geçirilmesi, şablonlan bütünüyle altüst
Olmuş eski " teorisyenler" ce kötü karşılandı. O zaman kimi
sosyalist çevrelerde, Ekim Devriminin , başanya ulaşan, ama
yine Rusya' nm geri kalmışlığı nedeniyle geleceği olmayan
Blanqui'ci türden bir eIkoymadan başka bir şey olmadığı
i leri sürülüy ordu.
S o nu edilgen bekleyişlere v annak üzere marksist teori­
yi zayıflatmış ve kurutmuş olanlar, kapitalist Devletlerin
eşitsiz gelişmesi ve emperyalistler arası rekabet koşunarında,
emperyalist zincirin en z ayıf halkasını kop armak olanağını,

89
daha sonra bundan doğacak tüm sonuçlarla birlikte farket­
miş ve marksizmi zen!inleştirmiş olan Lenin'in gözüpekliği­
ni anlamıyorlardı. ,
Uluslararası durum dikkate alındığında, haklı olarak,
proleter devrimci hareketin 1 9 1 7'de Rusya'dan başka yerde
de muzaffer olacağı düşünülebilirdi. Örneğin proleter dev­
rimi, 1 9 1 9 Ocağında Almanya'da muzaffer olabilirdi; nesnel
koşullar böyle bir zaferi düşünrneğe elveriyorlardL Tarih,
ömürleri boyunca devrimden sözetmiş , ama onunla karşı
karşıya kalınca da sırt çevirmiş olan sosyal demokratlan hiç
unutmayacaktır.
Bunların tu tumlan sadece edilgen değildi. Kendi iç le­
rinden Karl Liebknech t ve Rosa Luxemburg'u ölüme terke­
derek Alman proletaryasının devrimci umutlannın mezar
kazıcıları oldular. Politik durumdan kaynaklanan Alman Iş­
çi hareketinin gerekleri karşısında bu gerileme olmasaydı,
Almanya da Hitler faşizminin utancından kurtanlmış olur,
insanlık onun cinayetlerine katlanmak zorunda kalınazdL
Ama yazık ki bu politika faşizmin yatağını yaptı ve Hitler'­
in iktidara yükselişini hazırladı.

.. .. ..

Ruhr bölgesi parababalanyla Almanya'nın ö teki büyük


kapitalistlerince finanse edilen Hitler, baş ta Komünist Parti
o lmak üzere proleter hareketini yıkmayı amaç edinmiş ti.
Ortakları kendisinden bunu bekliyorlardı. Işçi sınıfının bir
bölüğünü dümen suyundan sürüklemek için Partisine Alman
Ulusal Sosyalist Işçi Partisi adım veren Hitler çdgınca bir
ulusal ve toplumsal demagojiye girişti.
Hitler, bir yandan Sosy·al Demokrat Partiyi işçi sınıfı
için hiç bir şey yapamamakla ve " yahudi Kapitalistler"in
uşağı olmakla suçluyor, öte yandan da " y'alıudi bolşevik -
ler" diye nitelendirdiği komünistlere hakaretler, iftiralar sa­
vuruyordu.
90
Hitler, işçi hareketine karşı yönelttiği yahudi düşmanı
hüeum1arla aynı anda hizmetkarı bulunduğu kapitalistlerin
de düşmanıymış gibi görünrneğe çalışıyordu. Bu gibi propa­
g anda konulannın kullanılması, yaşlı Alman sosyalisti Au­
gust Bebel'in şu sözünde tüm anlamını buluyordu : " Yahu­
di düşmanlığı, ahmaklann sosyalizmi demektir" .
On y ıllar süren sosyal demokrat ve komünist propagan­
danın Alman emekçilerinin bilincinde bıraktıjh izi de hesaba
katan Hitler' ciler bayrak olarak, Weimar Gımhuriyetinin ter­
k ettiği Alman ımparatorluğuimn eski renklerini aldılar.
B ayraklarının işçi sınıfının kızıl bayrağı olduğu izlenimini
vermek için bilerek onun ölç ülerini kullandılar. Bayrağın or­
ta yerine yerleştirilen beyaz renkli küçük çemberle beyaz
zemin üzerine o turtulan siyah gamalı haç kızıl bayrağın bir
çeşit süsü gibi görünüyordu.
1 932 yılında, Berlin'de " Sportpalast"da Goebbels ve
Hitler'in konuştuklan bir Nazi Partisi mitingini izleme ola­
n ağı buldum. Güç yoluyla daha iyi bir duruma kavuşma o­
lanağı sezdirilen tutkulu bir kalabalık üzerinde öne sürülen
kimi düşüncelerin yaptığı sonsuz etkiyi ölçebildim., Milyon­
larca işsizi bulunan bir Almanya'da hiç de önemsiz değildi
bunlar.
Versailles antlaşmasını kmama, ş oven duygulan şah­
landırma ve Nazilere göre, Almanya'nın Birinci Dünya Sava­
şında savaşı kaybetmesinin temel nedeni olan, Komünistler,
sosyal - demokratlar ve tüm demokratlann sözde ihanetinİ
tekrar tekrar anımsatına. ışte bütün bunlar, ü nlü " Deutsch­
land Erwache " yani " Almanya, Uyan" sloganının anlattı­
ğı çı1gın bir şovenizm ve öç o rtamı yaratıyorlardL

Ama Hitler'ci propagandaedar, ş oven duygulara çıkar­


dıklan bu ç ağrıyı bir takım toplumsal safsatalardan da a­
yırmak istemiyorlardı. Işte bu konuda önce Goebbels'in, ar­
dından da Hitler'in "zengin uluslarlfa karşı "proleter ulus"

91
Almanya konusunu işlediklerini dinledim. Yani sınıf olarak
prole tarya kavramı, Hitler'cilerin temel tasarılan olan em­
peryalist yayılma girişimini örtbas etmek için gerçek anla­
mından saptırılmıştı. Böylece, dinyelenleri sersemleterek,
onlann düşünme yetilerini bulandıran tu tkusal tepkilere ses­
lenerek Krupp , Thyssen ve hempalannı, bu "proleter ulus'­
un üyeleri olarak kabul ettiriyor, Almanya'da sömüıiHenleri
sömürücülerine karşı diken sınıf mücadelesi kavramını da si­
lik leş tiri yorlardı.
Öte yandan Hitler'cilerin söylevietinde üstüne basıla
basıla belirtilen Almanya'nın büyüme ve refah perspektifi
de herkes için, daha sonra bu zenginlikten, bu ganimetten
pay alma niteliğine bürünüyordu . Kısacası bu, bir ülke ölçe­
ğinde gelişen " gangsterlik"ti, ama bütün bunlar kitleseldi.
Askeri biçimde yapılan geçit törenleriyle hemen hemen din­
sel ayinlerin birbirine kanştığı bu mitingin bende uyandır­
d ığı gelecek endişesini hiç unutmayacağım .
Henüz yeni b ir geçmiş teki ülayları gözden kaçırmak
tehlikeli olur, ç ünkü faşist tehlike luiHi var. Bugünün faşist­
lerinin sürunlan, dünün Nazilerininkinden başka bir biçimde
kendini göstermekle birlikte, örneğin O.A.S. , y alnız Ceza­
yir'de değil, Fransa'da da cinai etkinliklerini ortaya koy­
dukça, onun yandaşlannın ideolojisinin gid erek Hitler'cile­
rin ideolojisine benzediği görülebiliyor .
O.A.S. 'li canilerde aynı ırkçı kafa, tıpkı Naziler gibi,
insancıl yaşama karşı aynı hürgörü , demokratik ülan her şe­
ye karşı aynı nefret ve adım adım işgörmeleri gerektiğinde
korkulacak bir yanlan olmadığına solun öteki ögelerini i­
nand ırarak kümünistleri vurmağa y önelik aynı taktik görül­
mektedir.
Bu konuda, Hitler, vaktiyle klasik gericilikle sosy al -
demükrat partinin Reich Başkanlığı için adayı olan Hinden­
burg tarafından iktidara davet edildiği zaman ünun amacı-

92
mn p artileri ortadan kaldırmak olduğunu hatırlamak fayda­
Siz d eğildir.
Hitler, Komünist Partiyle işe başladı, ama az sonra sıra
Sosyal - Demokrat Parti'nindL Yine de bu partinin Almanya­
d a kalmış olan yöneticileri, y asa dışı sayılmaktan kurtulma
umudu içinde, yabancı ülkelere sığınmış olan arkadaşlannı
ele vennekte duraksamadılar. Bu y altaklanma para etmedi ;
Sosyal - Demokrat Parti feshedildi, hemen ardından da. Bav­
yera halkımn Katolik Partisiyle Alman Ulusal Partisi de ça­
Iışmalannı durdurmak zorunda bırakıldılar.
Artık Nazi Partisi, Almanya'nın tek politik Partisiydi;
k o münistlere karşı mesafeli durarak kendilerini kurtarabile­
ceklerini sananlar, sözde sakınımlarıyla, sonuç ta ancak ken­
d ilerini kurdun ağzına atmayı becerdiklerini görebiliyorlar­
d ı.
Hitler'ciler t arafından politik partilere karşı alınan ön­
lemlere kayıtsız kalmış olan sosyal - demokrat sendikalann
yöneticileri, her h alde kendilerini güve nlikte sanıyorlard ı ;
politika d ışı kalınakla korun acaklanna inanıyorlardı ; hem
bu tutumlarını daha da i leri götürrneğe hazırdılar, ama Hit­
ler onlardan kurtulmak istiyordu ve bunu 1 933 1 Mayıs'ı ve­
silesiyle gerçekleş tirdi.
Hitler, Alman Ulusal Sosyalist İşçi Partisi şefi olarak,
emekçilerin uluslararası mücadele günü olan 1 MaYIS' m , ulu­
sal bayram olarak kutlanacak " Alman Emek Günü" olaca­
ğ ın ı İlan etti 1 • Sendika yöneticileri Leipart'la Grassmann,
Führer'e sadık olduklarını boşuna söyleyip durdular, gene
de tu tunamadılar; sendikaları feshedildi, iki aya kalmadan
da, 24 Haziran'da, hristiyan sendikalara sıra geldi, onlar da
o rtadan kaldırıldılar.
Hitler, emekçilere sürekli haklarının korunacağını söy­
leyerek, işçilere karşı sald ırıy a hazırlanıyordu. Bu saldırı,
iş sözleşmelerini hazırlamak ve " toplumsal barış' 'ı sağla­
mak için, hükümetçe seçilen "iş danışmanları"nın :ıtanma-
93
sıyla kendisini gösteriyordu. Bundan amaç, grevin yasa dışı
olduğunu ilan etmek ve " bir fabrikanın doğal şefine yani
işverene mu tlak otoritesini iade etmek"ti, bu adeta "ilahi
hukuk"un işverenlik anlayışına dönüş demekti.
Daha dün meydana gelen bu olaylar, Salan'm sözlerin­
deki kurnazlık ve ikiyüzlülüğü anlamağa yardımcı olur. De­
mokrasinin açık bir ·düşmanı o ld uğu halde Salan da, O .A.S.-.
nin gerçek faşist yüzünü gizlemek için, toplumsal talepler­
den ve demokrasiden dem vumr. Gerçekte, bu sabık genera­
lin sözlerinin sabık onbaşı Hitler'in sözlerinden daha fazla
bir değeri yoktur. Fransıı emekçi ve demokratlannın bunu
unutmalan tehlikeli olur.
Bu, kimi politikacılann sağ O.A.S. ile sol O.A.S. adını
taktıklan şeyler arasında yapmağa çalış tıklan kimi aynmla­
rm neye yaradığını da göstennektedir. Salt anti- komünist
olmayı kafalanna takmış Vincent Auriol ve ö tekiler gibi ki­
mi insanlar, O.A.S.'nin içerisinde bu türden aynmlar ürete­
cek noktaya geldiler mi, bunun gerçek anlamı, O.A.S.nin
sözde solunu temsil eden kişi olarak fesatçı katiller takımı­
nın " ı1unll" adamı gibi sunulan Salan aracılığıyla O A. S . İle
gerektiğinde işbirliği yapmaktır.
Burada Fransız demokrasinin geleceği için çok tehlike­
li bir politikacı düzeni sözkonusudur, ç ünkü bu gibi ittifak­
lar , yarın De Gaulle iktidarının yerini onun kadar antide­
mokratik olacak ve taşıyacaklan her türlü tehlikeyle birlikte
hükümet içerisine ünlü faşistleri sokacak bir rejim koyma ar­
zusu taşırlar2 • Fransa'da demokrasiyi canlandırma ve yeni­
leş tirme özlemi içindeki Fransa halkının istediği hiç de bu
değildir.
Vincent Auriol türü politikacıların, "Sol O .A.S.", yani
Salan ve yardakçılan üzerine çevirdikleri dolaplar, kimi kü­
ç ük burjuva Alınanlann, Roehm ile S.A. 'lann hoyratlığma
karşı çıkması nedeniyle .Hi tler'in sözde ılunhlwna d uydukla­
n güveni hatırlatmaktadır. Onlar da, Nazi Partisinin "aşınla-

94
rı" ile " ıhmlılan" arasında uydurma bir aynm y apıyorlardı,
ama sonradan Hitler'in ne olduğunu, Alman halkına ne ge­
tirdiğini görmek olanağını buldular. Fransa halkı. komplocu
bir sabık generalle aynı türden bir işi yenileme çabalanna
izin vermeyecektir.
* * *

Bu olaylan hatırlamak, Almanya işçi sınıfının ve d ola-


yısıyla her ülkenin işçi sınıfının, nesnel koşullar elverişli ol­
duğu halde, iktidarı ele geçirmekteki beceriksizliğini nasıl
pahalı ödediğini göstermektedir. Bu böyle olmuşsa, bunun
nedeni, sosyal _demokratlarca aldatılan emekçilerin, kendile­
rini mücadeleye yöneltecek ve zafere ulaştıracak Lenin'in
zenginleştirdiği marksizm ilkelerine yani marksizm - leni­
nizme dayalı yeni tipte bir partiyi oluşturamamış olmalan­
dır. Bunu iyi görmek gerekir.
Fransız işçi sınıfının Birinci Dünya Savaşı sırasında ve
bu savaştan hemen sonra yavaş yavaş benimsemeye ç alıştı­
ğı işte bu tipte bir partidir. Bu parti 1 920 yılı Aralık sonun­
da Tours'da doğmuştur.
Savaş politikası içine sürüklenen işçi sınıfı, Birinci
Dünya Savaşı ydlan boyunca, Sosyalist Parti tarafından bur­
juvazinin kuyruğuna takılırken, emekçilerin önüne yeni u­
fuklar açmak, işçi sınıfını, gücünün ve özel amaçlannın bi­
lincine ulaştırmak gerekiyordu . Bunu yaparken 1 9 1 7 Ekim
Sosyalist Devrimi örnek alınmalıydı.
Yaşam, Lenin'in, II. Enternasyonarin iflası nedeniyle
Komünist Partilerin kurulması için çağrı yapmakta ne ka­
dar h aklı olduğunu gösterdi. Bugün uluslararası komünist ve
işçi hareketi büyük bir güç haline gelmiştir ve deneyler gös­
termektedir ki sosyalizmin ekonomik bakımdan geri eski
Rusya'da gerçekleşemeyeceğini iddia eden kimseler, kendi­
lerine göre, bunu düşünmenin daha olağan olduğu ülkelerde
sosy mmi gerçekleştirememişlerdir.

95
Ortada duran gerçek şudur: Ekim Devrimi ve komü­
mstlerin etkinliği sayesinde sosyalizm, bir milyar insanı ba­
rındıran ülkelerde zafere ulaşmış ve S ovyetler Birliği, sosya­
lizmi kurduktan sonra komünizmin kuruluşu yoluna gir­
miş tir.
Öyleyse bu ülkelerce elde edilen sonuçlan dikkate alan
k omünistler, ç ağımızm eko nomik gereklerine uygun top­
lumsal dönüşümlere vamıak üzere izledikleri politika mn
d oğnıluğunu denetleyebilir ve demokratik gelişme bak ı­
mından yine gururla yapıcı karşılaştırmalara girişebilirler.
Fransız Komünist Partisi - burada Partinin ç alışmalannı
ayrıntılı olarak aç ıklamak sözko nusu değildir - işçi sınıfma,
düşmanlanna karşı eylem birliği zorunluluğunu arılatma ç a­
bası içinde olmuştur. Parti, tek cephe politikasına göre ha­
reket etmekteydi. Bu politika , asla duruma bağlı bir taktik
değil, reformcu düşüncelerle sosyal - demokrat ideolojiden
etkilenen işçi snı ıfı ögelerini, belirli hedefler için mücadele­
ye sokmak amacıyla. proletaryanın en bilinçli bölümünü
çaba göstermeye zorlama düşüncesiydi.
Tek cephe politikası, Komünist Partinin bütün tarihi
boyunca, bir çeşit çıkış yolu olarak görülmektedir. Parti,
işçi sınıfın a kendi rolünü oynama zorunluluğunu göstererek
üyeleıini'n ve kitlelerin komünist bilincini geliş tirrnek için
savaşmaktan geri kalmadığı, tamamlayıcı gücün de rolünü
oynamasına razı olduğu jçindir ki kaç kez. kimi kritik an­
larda, z o nınlu eylem birliğini gerçekleştirecek en büyük gö­
züpekliği gösterebilmiş tir .
Ko münistlerin inatç ı mücadelesi, sonunda, 1 934 Şubat
olaylan boyunca sosyalist yöneticilerin eylem biriğine karşı
direnişlerini kırdı. 6 Şubat faşist ayaklanma girişiminden
_

sonra, 9 Şubat'ta Cumhuriyet Alanında Komünist Parti ta­


rafından düzenlenen gösteri, 1 2 Şubat Büyük Grevi ve daha
sonra da giderek artan antifaşist birlik eylemlerinin geliş me-

96
siyle anlatımını bulan antifaşist bir seferberliğin çıkış nok­
tası oldu . Sosyalist emekçilerin faşist tehlikeye - bunun ne
kadar korkunç olduğunu Almanya'da Hitler' cilerin tutumu
gösteriyordu - karşı komünist arkadaşlanyla yanyana dö­
vüşmelerine engel olmanın o lanaksızlığı karşısında, Leon
Blum gibi bir sosyalist yönetici, tek cephenin kaçınılmaz
olduğunu görmek z orunda kaldı. İşte sosyalist p arti ile ko­
münist parti arasında eylem birliği andıaşmasının imzalan­
masına böylelikle gelindi.
Almany a'daki acınacak o laylardan ders alan, kendisin­
den önce hiçbir komünist p artinin izlememiş olduğu yeni
y ollardan geçen Fransız Komünist Partisi, tüm antifaşistle­
rin eylem birliğini gerçekleş tirmek, Hitler'e karşı sevgilerini
saklamayan büyük buıjuvazi unsurlannı yalnız bırakmak
için her şeyi seferber etti.
İşçi sınıfı, köylüler ve faşist diktatörlüğe yani büyük
sermayenin en gerici unsurlarının korkunç ve hayvanca
diktatörlüğüne karşı orta sınıf unsurlan arasında gerçekle­
şen bir ittifaktan başka bir şey olmayan ekmeğin, özgürlü­
ğün ve 'barışın Halk Cephesi böyle oluş tu .
Fransız Komünist Partisi, Maurice Thorez 'in sesiyle,
katoliklerle "Ateş Haç " örgütü saflanna düşmüş namuslu
yurtseveriere ç ağrıda bulundu ; Almanya'da geçen olaylar­
d an katoliklerin de alacaklan dersler vardı, " Ateş Haç" ör­
gütü yöneticilerinin , ulusal çıkar düşüncelerinden çok sınıf
ç ık arlarının d ayattığı saplantılan olmakla birlikte, örgüt
saflannda yolunu şaşırrruş yurtseverler bulunuyordu.
Halk Cephesinin , işçi sınıfı, köylüler ve orta sınıflara
ne kadar önemli eko nomik ve toplumsal kazançlar sağladığı
bilinmektedir, ama büyük sermaye güç leri de boş durmuyor­
lardı; komünizm tehdidini savurarak Halk Cephesi saflann­
da bölünmeğe y ol açabilecek tüm gerici akunlara ç ağrı y apı­
yorlardı.

97
Fransa'da faşist beşinci kol çok etkiliydi. Hitler'in a­
macı Fransız yöneticilere karşı bir ayartma politikası uygu­
lamaktı. Bu, Blum hükümeti zamanında Schacht'ın Paris'i
ziyareti, daha sonra da Münih teslimiyeti ile kendini göster­
di.
Bu arada Fransız hükümetinin , Cumhuriyetçi İspanya'­
ya karşı uyguladığı müdahale etmeme politikası, Hitler ile
Mussolini'nin Franko'nun yanında savaştıkları gerçeğini hiç
hesaba katmıyordu. O dönemde, komünist olmayan bir .ba­
sın organı 3 bu konuda şöyle yazıyordu :
Hitler'in İspanya'da savaşa karışması
yalnız Ispanya Cumhuriyeti'ne karşı bir sal­
dın değil, aynı zamanda bizi kuşatmak için
ilk çabadır; Fransa'y a karşı savaşın ilk per­
desi.jir bu.
Fransız büyük sermaye çevreleri, İspanvol Cumhuriye­
tinin güç durumuna scviniyorlardi ; Halk Cephesinin dağılma
sını hedef alan , Daladier'nin izlediği p olitikadan memn undu ­
lar. Bu Halk Cephesi onları öylesine korkutmuştu ki, ünlü
bir gerici bir gün şöyle demişti : " Hitler, Halk Cephe'sinden
yeğdir " , bunlar Sovyetler Birliği'ni ezmek ve komünist ha­
reketi ortadan kaldırmak için Nazİlere güveniyorlardı; bu,
onları Münih diktasını alkışlamağa kadar götürdü.
İşe büyük sermaye çevrelerinin karışması, bunların po­
litikacılar üzerindeki etkisi belirleyici oldu. Sınıf çıkarlarıyta
birlikte, Halk Cephesi tarafından başlatılnıış ve mutlu ge­
liş melere gebe demokratik bir politika yerine gerici bir poli­
tikayı zafere ulaştırma tasası yurtsever düşüncelere baskın
çıktı.
Fransa, bu koş ullarda savaşa atıldı, Hitler'in beşinci
kol u , Devletin başlıca makamlanna yerleşmişken Komünist
Parti yasa dışı sayıldı. Hitler'i Doğuya doğru saldırıya ge­
ç irme n iyeti besleyen Fransa \'e İngiltere'nin kaypak tutumu

98
karşısında Sovyetler Birliği de, kendisine nefes alına fırsatı
veren Alman- Sovyet andıaşmasını imzalamış tı.
So nuç , komünist militanıara karşı işkence politikasıy­
dı; işgalin uzun sören karanlığıydı; Sovyetler Birliğinin kat­
landığı özveriler olmaksızın kazanılamayacak amansız bir
savaştı ; gizli görevleri, savaştan, tuzaktan, hain idamlan,
hiçbir zaman geriye dönmeyecek yitikleri ve ölüleriyle Dire­
niş hareketiydi. Kazanılacak tek şey, yurdun onuru ve kur­
tuluşu, faşizmin hayvanca diktatörlüğüne karşı özgürlüğün
zaferi olan 'bu savaşın ön safında bulunmak, komünistlerin
gururu ve övüncüdür.

Tüm tuhaf savaş dönemi boyunca, Fransız yöneticiler


her halde Hitler'in Batıya saldırmaktan vazgeçeceğini düşü­
nüyorlardı. L O Mayıs 1 940'da, kendisine iyice hzzırlanma
fırsatı verilen Hitler'in saldırısı başlatıldığı zaman müttefik­
lerin askeri gücü olağanüstü bir hızla bozguna uğradı.
Daladier'nin yerine Hükümet Başkanlığına geçen Paul
Reynaud, İspanya'da Fransa Büyükelçisi olan Petain'i Paris'­
e çağırmış, Petain burada B aşbakan yardımcısı olmuştu.
Oysa Petain, faşistlerin övgü düzdükleri şu askeri şeflerden
biriydi. Onu , Cumhuriyete karşı kullanılması olası, gerekti­
ğinde başvurulacak biri olarak gösteriyorlardı.
İktidar yoDan da Hitler'cilerle anlaşmağa hazır ola:n ve
onlara karşı hiç de amansız bir savaş sürdürmeyi düşünme­
yen Parlamento düşmanı teknokratlarla doldurulmuştu. Be­
şinci kolun ajanlanna gelince, Onlar, bu korkunç 1 940 Ha­
zİran Günlerinde, Fransa ii:;t üste askeri felaketlere uğradık­
ça, boşaltma da, göçeooliğe rorüklenmiş bütün bir ülke iz­
lenimini verdikçe daha etkin ve daha sabırsız oluyorlardı.
Petain� Hitler ile ateşkes anlaşmasmı imzaladığı zaman,
başın.a gelenleri bir türlü anlayamayan bir halkm bitkinfiği

99
dolayısıyla kendisini güvencede buluyordu. Çevresi gencı
politikacılar ve ünlü faşistlerle dolu olan ihtiyar mareşal, ye­
nilgi sayesinde kendisine sunulan Cumhuriyeti boğma ola­
nağım hemen anladı.
Ama bunu gerçekleştirmek için doğallıkla, adım adım
iş görmek gerekiyordu. Ateşkesi imzalayan ilk Petain Hü­
kümetinde, Chautemp ile Chichery gibi radikaller vardı; Al­
bert Riviere ile Fevrier gibi sosyalistler vardı; Laval, Frossard
ve Marquet gibi, her şeyi yapabilecek tıynette bir dönekler
üçlüsü , Ybarnegaray gibi bir faşist ve Robert Schuman gibi
bir hristiyan demokrat vardı.
Kuşkusuz, bu hükümette askerler de bulunuyordu, iki
general: Weygan, Colso n, bir de amiral: Darhı n. Ama bu hü­
kümet uzun süre devam edemezdi. Ateşkes anlaşması imza­
lanınca Laval, Petain'e , Anayasa yapma yetkisi dahil, tam
yetki vermek üzere Ulusal Meclis'i n Vichy'de toplanmasını
sahneledi. Amaç , " ulusal bir devrim z orunluluğunu anla­
mak ve kabul etmek' 'tir , deniliyordu. Demek oluyor ki ge­
ricilik, " devrim " sözcüğüniin arkasına gizlenebilmektedir.
Bu yöntemleri kınamak ve hain Laval'in çevirdiği do­
labı açığa vurmak için bu Mecliste hiç bir ses çıkmadı, sade­
ce 80 sessiz muhalif vardı ve bu böyle olduysa bunun nede­
ni, teslimiyetçilere karşı ulusun sesini, özgürlüğün mezannı
kazanlara k arşı özgürlüğün sesini duyuracak ko münist millet­
vekillerinin orada bulunmayışlarıydı. Onlar, Ocak 1 940'da,
Millet Meclisinin Münih yanlısı ç oğunluğu tarafından görev­
lerinden uzaklaş tırılmışlardı.
Cumhuriyet düşmanı, ulus düşmanı ç abalannı sürdür­
mesi için Petain'e bir çeşit yasallık paravanası olurke n ken­
di kendisini de öldüren bu Mecliste oyla r zahmetsizce elde
edildi.
Petain, tam yetkiyi alır almaz Cumhurbaşkanının isti­
fasını istedi ve ı ı Temmuz 1 940'da, mutlak bir hükümdar

1 00
ağzıyla 1 numaralı anayasal belgeyi y ayınladı. Bu belge şu
hükmü getiriyordu: " Biz , Fransa Mareşali Philippe Petain,
1 0 Temmuz 1 940 tarihli temel yasaya göre Devlet B aşkanı
görevini üstlendiğimizi beyan ederiz" . 1 0 Temmuz tarihli
bu ünlü yasa İle şöyle diyordu : " Ulusal Meclis, tüm yetkile­
ri Cumhuriyet Hükümeti' ne verir".
Eski gerici mareşa1in Cumhuriyet sözcüğünü ç arçabuk
hasıraltı etmesi gerekiyordu. Fransa Cumhuriyeti yerini
Fransız Devletine, "Özgürlük - Eşitlik - Kardeşlik" dövizi
de " İş - Aile - Yurt" üçlüsüne bıraktı.
Petain İle Lavarin koruyuculuğundaki Fransız Devleti,
Fransa'nın politikasını Hitler A1manyasl'nın politikasına uy­
durmak için elinden geleni y aptı.
Bu Devlet, Ulusal Kitaplık ile halk kitaplıklarını fa­
şist ideolojiye ters düşen kitaplardan anndırdı ; gerçek bir
Fransız Gestaposu kurdu ve polis örgütünü her türlü cinayeti
işleyebilecek türden adamlarla doldurdu . Ulusal Yardunlaş­
ma maskesi altında geniş bir dolandırıcılık işine giriş ti;
Fransız Savaşçılaf Lejyonu 'nu kurdu. Bu Lejyonun b�ş ya­
ratıcısı, işkenceci Joseph Daniand 'dı. Damand, Lej yonun
Nice'de yapılan ilk toplantısında söylevine şöyle başladı:
" Salonda maso nlar, pis yabancılar ve yahudiler varsa ç ıksın­
lar dışarı" .
Demokrasi düşmanı Petaİn, elbette il ve ilçe meclisleri­
ni kaldırdı ve nüfusu 2000 den fazla olan bucaklarda beledi­
ye seçimi yerine atama yolumı kullandı. ış yaşamını düzen­
lemeğe yönelik bir ç ok yasaya gelince . bunlar açıkça Hitler­
den esinlenmişlerdi ve grev hakkını yok ediyorlardı. Aynı
zamanda kilise gericiliği de genel eğitim üzerinde etkisini
duyuracak bir ko numa getiriJmiş ti. ırkçılık, Devletin res­
mi öğretisi haline gelmişti.
Petain, efendisi Hitler'in hizmetinde Fransa'nın bir çe-

101
şit Gauleiteri* idi . " Fransaya çok kötülüğü dokunan y alan­
lardan tiksiniyorum" diyerek iktidara gelmiş ti. Ve halka ,
d emokrasiye karşı beslediği kinle yalandan ve ihanetten ger
ri kalmadı.
Petain'in, L O Temmuz 1 940 tarihli temel y asa gereğin­
ce - bilindiği gibi ° hemen ertesi gün Devlet Başkanlığını
üstlendiğini 'açıklamış tı- , bir Anayasa hazırladığını birçok
Fransız unutmuştur yada düpedüz bilmemektedir.
Bu Anayasa, hükümet yetkilerinin tümünü Devlet
Başkanına veriyordu; Danıştayı iktidarın temel kuruluşla­
rından biri h aline getiriyordu. Tek bir Ulusal Danışnıa Mec­
lisi öngörülmüş tü , onun da bileşimi ve yetkileri h akkında
hiçbir açıklık yoktu . Iller valilerle yönetilecekti. Hem ulusal
planda, hem de il planında sınai, ticari ve tanmsal her etkin­
lik dalında bir Düzenleme Komitesi ile korporatif bir düzen
kurulacaktı.
Bu anayasada bir Hitler ve Mussolini anlayışı kanşımı
vardı, Fransa'nın demokratik geleneklerinden bütünüyle vaz­
geçiliyordu.
Fransa'y ı satmiş , Hiti€i'diere iki milyon tutsak teslim
etmiş , Hitler'in gestaposuna y ardım için polisini yurtsever
aVlna çıkamuş , Fransa mareşali olduğu halde, ihanet bata:­
ğına batacak kadar ileri gitmiş olan Petain'in saltanatınm ilk
döneminde halktan belli bir beğeni kazandığını kabul etmek
gerekir.
"
0, birçoklanna göre , ",lı kötüyü önlemiş" bir insandı
ve Onun, Devletin başında bulunması, bir ç ok Fransızı yurt­
taşhk ödevleri ile her türlü yurtsever ç abalardan bağışık tu­
tuyordu .
tık aylarda direnişçiler, yaygın bir sempati akımı ile
karşılaşmamışlardı, hatta kimileri onlan, herkesin başına

( *) Gauleiter: Nazi AlmanY/l$ında, Eya/et parti başkanlığı ile birlikte


valilik görevi yapan yönetici. ç.

102
d ert aç abilen tehlikeli unsurlar olarak gürüyorlardı. A m a
sonradan d urum başka b i r biç im aldı v e işgalcilere k a rşı sa­
vaş geliş tikçe h alk m ruh h ali d e d eğiş ri.
Eğer makili k lerde vuruşa nlarla Fransız Gü nüllü ve Par­
tizanları, düşmanı e tkili b ir b iç i mde hırpalayabilmiş , güve n­
liğini tehlikeye düşürebilmiş isele r , bu başlangıç ta az ç o k
Petain'e güve nmiş olup d a , sonradan ondan v e ihanet kam­
p ın d an yüz ç evirip y urt kampına katılan büyük Fransız kit­
lesinin iş birliği sayesi nd e gerçekleş mişti r .
Pe tain'ci diktatörlük deneyinin nasıl sonuçlandığ ı bi­
linmektedir: Sigmaringen'e kaç tı, nankör mareşal olarak
yurda ihanetten ülüme mahkAnı edild i, onursuzca ömrünü
tamamladı; işbirlikç isi olan tam anlamıyla ç ürümüş ve ko­
kuşmuş politikacı Laval'e geli nce, ömrünü idam s ehp as ı ııda
tamamlıyordu.

1 03
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
DiREN i Ş H A R E K ET i VE D EM O K RASİ

Fransız yurtseverleri , faşist saldırgana karşı savaşlann­


da hem Hitler'in canilerine, hem de onlara yardımcı olan
Pe tain'i nkilere karşı kendilerini korumak zonında oldukIa­
nndan, Vichy hüküme tinin politikasının ne kadar kötü ol­
duğunu görecek durumdayddar. Fransa'da faşizm, ye nilgi­
den yararlandarak, fiilen bu hükümetin koruyuculuğunda
kurulmuş tu .
işgalcilere silahla k arşı koy anların düşüncesine göre,
amaç , bir y andan yurdu kurtarmak ve bağunsızlığuu sağla­
mak, ö te yandan da Pe tain ile onun çevresinde toplanan
hainler t akımının simgelediği diktatörlük rejiminden kur­
tulmakta.
Direnişçileree Cumhuriyeti canlandırma gereği kabul

1 07
ediliyor ve onu sağlama bağlamak, ilan e tmek daha da z o­
runlu görünüy ordu . Çünkü İngilizlerin koruması altmda Di­
reniş Hareketinin simgesi h aline gelmiş olan De Gaulle ger­
çekten güvenilir bir cumhuriyetçi değildi. De Gaulle, tersi­
ne, kralcı inançlan ve Petain'le sık ı dostluğu ile t anınmış tı.
1 6 Haziran 1 940'd a, Bordeaux 'da, Petain kabinesi ku­
rulduğu nda, Hitler' ci beşinci kolun sırabaşı Laval, yeni hü­
kümetin baş k işilerinden biri o lduğundan , İngilizler, bu yeni
hükümetin savaşa d evam etmek bir yana, y akında teslim ola­
cağını seziyorlardı. Yenilerde tuğgeneraUiğe yükseltilen ve
d ah a önce Paul Reynaud kabinesi nde Milli Savunma B akan­
lığı müsteşarı olan De Gaulle, Petain'in başkanlığındaki ye­
ni hükümete katılmıyordu . Bu hükümetin k uruluşunun e ı1e­
si günü, y ani 1 7 Haziran 1 940'da , B ritanya Gizli Servisi gö­
reviilerinden biri olan İngiliz generali Spe ars ile birlikte, u­
çakla İ ngiltere'ye git ti.
Ertesi gün, 1 8 Haziran'da, Londra radyosunda k o nuşan
De Gaulle, mücadeleyi sürdünnek için İ ngiltere'de keııdisini
bulmak üzere, Fransa d ış ında bulunan sivil ve asker Fransız­
Iara ç ağrıda bulundu . De Gaulle' cü tarihyazımı, o zaman­
dan beri, bu 1 8 Haziran çağrısına gerçekte sahip olmadığı
bir değer vermeğe çalış tı. Gerçek şu ki, De Gaulle, Fransa
d ışında bulunan Fransızlardan y ard mı istemekle yetiniyo r
ve Direnişi yurt topraklarında örgütlemeyi hiç sorun etmi­
yord u .
So nradan Petai�'e karşı ç ıkan insanlann, Fransa'da bu
ana karşı nasıl davrandıkla n nı göstermek için, örneğin 1 9
Haziran tarilııi Le Figaro da, François Mauriac'ın yazdıkla- ­
cım anmak faydasız d eğildir :
Mareşa1 Petain, ülkesine karşı sevgisinin
o yüce kanıtını verdikten sonra, Fransızlar
radyodan, Fransa'nın hiçbir zaman daha o­
nurlu olmadığına onları inandırmak iste -

108
yen bir ses duydular. Pes doğrusu ! Bizim,
kendimizi kandırmamaktan� başka kurtu­
luş ş ansımız yoktur . Gerçekte, felaketin ışı­
ğında görünen şudur : Fransa, görünüşte ku­
sursuz, ama her y anını görünmez kanncala­
nn kemirdik leri şu eski güzel k onaklara ben­
ziyordu. Her şeyde, ilkelerde ve yöntemIer­
de reform olmalıdır. Demokrasimizin resmi
doktrini kendisini ortaya koymuştur. Fran­
sıZların , bu büyük yıkımın altıııda yatan ne­
denler üzerinde anlaşmalan gerekir . İş te y al­
nız o zaman, ç ocuklanmlZ iç in bir yeniden
diriliş ş afağımn ışıdığım görme şansı, bizler
yani onlann babalan için de bağışlanma u­
mudu olacaktır.
Petain , ye nilgid en y ararlanarak bir kişisel iktidar reji­
mi kurmak için dümen çevirirken, 1 9 Haziran'da, Londra'da
yaptığı ikinci bir ç ağrıda De Gauııe şöyle diyordu :
Ben, Fransız askeri ve şefi, General De
Gaulle , düşman boyunduruğu altına girmiş
bir hükümetin ç öküşü, kurumlanmızı işlet­
menin olaııaksızlığı karşısında, Fransa adına
konuş manın bilinci iç indeyim.
De Gaulle, kurumlardan söz ediyor, ama Cumhuriyet­
ten söz etmekten kaçınıyordu, kısacası sald ırgana karşı d i­
reniş ile o na teslimiyet arasındaki tercih sorunu konusunda
aynlan mareşaUe generalin ikisi de cumhuriyetçi ve demok­
ratik düşünceleri benimsemiş değildiler.
Monarşist kafalı ı bir subay olan De Gaulle, ö teden
beri iktid ara gelmeyi düşlemişti. Yapıtları, o nun askerliktc
yükselmekten çok politikada yükselme yi düşündüğünü gös­
termektedir: Hitler, iktidara geçmek için Almanya'da yoğun
bir etkinlik gösterirken, 1 9 32 yılında D e Gaulle, Kılıcın

1 09
Keskin Yan ı ( Le fil de i 'epee) adlı k itabını y azdı. Bu kitap­
t a, adeta Hitler'in kullandığ ı p olitik felsefeyi su nuy o rd u . Bu
kitapta sergilenen düşüncelere bir göz atmak ilgi ç ekici o lur.
" Saygınlık Hakkında " başlıklı bölüm, başlıkal tı yazı­
sı olarak, Villiers de Li İ sle - Adam'ın şu d izesini t aşımakta
ve dizeyi anan adamın ölç üsüz kibirini ortaya koy maktad ır :
"Kendi ş anını taşımak, kendi giJğsünde ".
Bu bölümün başında, Y 2'zara göre, belirgin niteliği oto­
ritenin zayıflaması olan dönemin bir tanımlanması yer al­
maktadır:
çağunız o toriteye etmediğini bırakmı­
yor. Ahlak ona sald ırıyor, yasalar onu zayıf­
latmak istiy or. Gerek aile ocağında , gerek­
se işyerinde, Devle tin içinde ya da sokakta
otoritenin karşılaş tığ ı güven ve itaatten ç o k
.
sabırsızlık v e ele ştiridir.
Daha sonra seçki nlik ten, sıradüzeninden kaynaklanan
"Eski Saygı" nın kaybolmasından duyduğu h oşnu tsuzluğu
d ile getiren gele nekçi m o narşist De Gaulle, şöyle yazmakta­
d ır :
B u ç öküntüyü, eski uluslanmızda yüzyıl­
lardır kullanılmakta o lan ahlaki, toplu msal
ve politik düzenin batışı izlemektedir. Uzun
süre, ik tidara ve seçkinliğe, sıradüzenini ger­
çekleş tiren haklar tanınmış tır. Bilerek, ina­
narak y apılmıştır bu. Bu sözle şmenin yapısı
ç atlaklar nedeniyle y ıkılmaktadır. Çağdaşla­
rulllz . sarsıimış inançlan, kam ç ek ilmiş ge­
lenekle ri, tükenmiş sadakatlanyla artık eski
saygının tadını almamakta. eski törelere d��
saygı göstermemektedirler . " Tannbrımız
ih tiyarladi. güçsüzlüğümü.z ondan "

De Gaulle, hoşgörülmez kabul e ttiği bu dumımı sergi­


ledik ten hemen so nra, değişikHklcri gerçekleştirmek için

1 10
öğütlediği yöntemleri aç ıklamağa girişmekte ve bunu şu
sözlerle yapmaktadır:
İnsanlar yemek. i ç mek ve uyumaktan
vazgeçemedikleri gibi , aslında yö netilmek­
ten de kesinlikle vazgeçemezler. Bu siyasal
hayvanların ö rgütlenmeye, yani düzene ve
şefiere gereksinmeleri vard ır .
Ama b u "siyasal hayvanlar"a, y ani insanlara nasıl şefier
vermeli. Mo narşiye düpedüz d önüş kolay görünmediğinden
ve ayrıca tab a ndan gelen diktatörler moda olduğundan De
Gauııe , her halde, eğer bu tipler başarı u mabiliyorlarsa, bu­
nu kendisinin de haydi haydi umabileceğini düşünüyord u .
B u nedenle ş öyle y azıyo rd u :

Kitleler, daha d ü n , makama ya da soy a


rağbet e ttik le ri hald e, bugün beğenilerini,
ke ndilerini kabul ettirmeği bilen kişilere yö­
neltmişlerdir. Hangi meşru prens, cüreti bir
yana, hiç yoktan türeyen falanca diktatör
gibi, sürekli itaat gör müştür?
So nra, diktatör adayları düzeyine yüksele bitmek için
gerekli niteliklerin incelenmesinde daha da ö teye giden De
Gaulle, düşüncesini ş öyle açıklamaktadır:
" 0 Saygınlı k . önce , ç özümlerneğe gelmez
temel bir y e tiye, doğal bir yeteneğe bağlıdır.
Gerçek şu ki, kirni insanlar ç evrelerine ade­
ta doğuştan bir otorite akışkanı y ayarlar.
İnsaır, tam olarak bunun ne olduğunu anla-
. yamaz , h atta kimi zaman onun sonuçlan
karşısında şaşar k alır.
Kılıcın Keskin Yanı ılın yazarı, buyurgan bir g�ce aday­
lık için kendince zorunlu doğal yetilerin ö tesinde, u mulan
sonuca varmak için kullal1llmasll11 gerekli gördüğü y ö n tem­
leri de i ncele mektedir :
Saygmlık içinde, I\azan ılın ayan, kişinin
iii
özünden gelen ve herkese göre değişen bir
bölüm bulu nmakla birlikte, kimi d eğişmez
ve zorunlu ögeler de vardır,bunlar görmez­
likten gelinemez . İnsan, i ş te bunlan edinebi­
lir, yada en azından geliş tirebilir . Sanatçıya
o ld uğu gibi şefe de mesleğin biçim verdiği
yeti gereklidir. Ve unu tulmamalıdır ki giz
olmaksızın saygınlık da olmaz, çok iyi tam­
nan şey fazla saygı uyandırmaz .
Diktatörün davranış incelemesini d aha d a ileri götüren
De Gaulle şunu eklemektedir:
Demek oluyor ki ruhun tasarılan, türü ,
devinimleri içinde başkalannın kavrayabile­
cekleri bir ögenin bulunması gerekir . Bu öge
o nları büyüler, coş turur, soluk soluğa tu tar.
1 93 2 tarihli bu parçalar, bu sırada De Gaulle'ün besle­
diği tutkular h akkmda h er şeyi ortaya koymaktadır, bu tu t­
kulann en ufak bir dem okra tik inanç izi taşım adıkları d a
açıkça görülmektedir. Ch arles De Gaulle adlı Fransız subayı,
kaderin önüne yeni yollar aç masını bekleyerek sıkılıp dur­
duğu garniz onda, düşlediği iktidarın h ayaliyle kendinden
geç miş izlenimini vermektedir.
B u , aşağıdaki satırlardan aç ıkç a anlaşılmaktadır:
. . . Olaylara egeme n olmak, onlara damga
basmak, sonuç ları göze almak, iş te, her şey­
den önce şeften beklenen budur. nir insamn
başkalarının üstüne ç ıkması ancak Onun, ge­
nel göreve kişili ğin güven ve atılımını getir­
mesi koşuluyla haklı görülür. Egemenlik ay­
rıcalığ ı, buyurma hakkı, başkalannca sayıI­
ma gururu , binbir türlü i lgi, güçlüyü çepeçev­
re saran bağlılık duyguları ve olanaklar, şefin
en büyük p ayı aldığı şan ve şeref, bütün bun­
lar o na neden karşılıksız verilsin?
Bütün bu nlar , şefin yüklendiği riskle de­
ğilse nasıl ödenir? İ taat isteyen kişi eğer o­
nunla yararlı bir şey y apm ayacaksa itaat
hoşgörülmez. Şef de eğer yürekli , kararlı ,
girişk�n olmazsa ondan ne yarar sağlayacak­
tır?
Ama De Gaulle bununla yetinmemektedir. Kılıcın
Keskin Yanı' nı yazarken , kaderinin yalnızca düşlediği, ön­
gördüğü gibi olacağını düşünmekle kalmamakta, aynca şe­
fin saygınhğını ve yetkilerini çok yukan yükseltirken, yığın
adını verdiği halkı alç altmak ve şefi, politikay ı uygulayan
takuııdan ayıracak mesafeleri saptamak istemektedir.
Bu nedenle ö nce şöyle yazmaktadır:
Eylem karşısında yığın korkuya kapıhr,
başkalannın korkulanyla herkesin korkusu
alabildiğine ç oğalır.
Daha sonra da, arkasından sürüklediği Debre ile hükü­
met ekibine peşin olarak adanmış gibi gölÜnen satırlar tkle­
mekte ve tıpkı bir hükümdar gibi kurumlu bir edayla düşün­
cesini belirten De Gaulle şunları yazmaktadır:
Şefin enerjisi, cankurtaran simidinin ge­
minin yolculanna güven vennesi gibi astlan
güçlendirir. Cankurtar an simidinin orada ol­
duğunu ve eğer tehlike varsa güvenle ona s a­
nlabileceğini b ilmek ister insan. O halde
sıradüzeninin figüranlan iç in saygınlık söz­
konusu değildir: bunlar her şeyi yu tan ve
hiçbir şey vermeyen , örtülerinin altında tit­
rek ve korkak asalaklardır. Genellikle me­
murluk makamlannı, askeri terfilerini ya da
bakanlık koltuklarını koruyabilirler; hatta,
gerektiğinde, görgü ve mevzuatın onlara sağ­
ladığı uygun bir saygı da görürler .• . Ama a-

1 13
-

maçlara inanç, büyük isteklere eğilim- o n1ann


donuk kurnazlıklanndan uzaktır 2 •

1932'nin aday - diktatörüne göre ordu, y alnızca ordu


olmak z orunda değild�. Tarih sahnesinde oynamadan önce,
şimdiden kafasından geçirip durduğu rolü ana çizgileriyle
tanımlamağa ç alışıyordu. Halkı küçümsemesini hiç sakla­
mayan De Gaulle, şöyle y azıyordu :
Görevi yığını yönetmek olanlar onu kul­
lanmakta ustadırlar. Bu görev belagatın te­
melidir: en kısır tez çevresinde büyük düşün­
celer uy andırmayan hatip yoktur. Bu görev
davalann kaldıracıdır: her banka broşürü ge­
liş meden yana görünür. Bu görev partilerin
de tramplenidir, hepsi durmadan genel refah
tan sözeder. Öyleyse şefın buyurduktan yü­
ce bir değer taşımalıdır. Şefin tepeden bak­
ması, geniş görüşlü olması, etraflı değerlen­
dirmesi, böylelikle dar çerçevelerde çekişen
ayaktakımından aynlması gerekir. Yığın u­
fak tefek kaygılara kendisini kaptırmışke n
o, sıradan şeylere önem vermemelidir. Alt
tabaka sakıngan davrandığı zaman o, bayağı
yöntem ve davranışlardan uzak durmaııdır.
Erdem de Incilin olgunluğu da İ mparatorlu­
ğa götürmez , Eylem adamı büyük ölçüde
bencillik, gurur, katılık ve kurnazlık dışında
tasarlanamaz. Ama bütün bunlar ona bağış­
lanır, hatta büyük işler yapmak üzere bun­
lardan y ararlanırsa daha da fazlasını hakeder.
Her şey açıktı, tu tkular net bir biçimde sergilenmiş ti,
ama Kılıcın Keskin Yanı' nın yazanna, bu kadar açıkça sap­
tanan hedefe ulaşmak için izlenecek yollan, kullanılacak
araçlan incelemek kalıyordu. Yapıtın " Politikacılar ve As-

1 14
kerler" başlıklı son bölümünde ele alınan sorun budur.
Bu bölüm önemli b ir saptamayla b aşlamaktadır:
Barış döneminde sahnede başrolü poli­
tikacı oynar. Yığın onu ister alkışlasın, is­
ter ıslıklasın, gözleri de kulaklan da' her şey­
d en önce bu kişidedir. Savaş, ansızın, kulis­
lerden bir başkasını çıkarır sahneye , ilk plarn
iter, ışıkları onun üzerinde toplar: askeri şef
ortaya çıkar . Politikacı ile askerin birlikte
oynayacağı bir oyun başlar.
Politikacının oynadığı rolü incelerken, De Gaulle onu
belli bir küç ümsemeyle değerlendirir:
Efendi olmak için kendisini hizmet ada­
mı gibi gösterir ve güven kazaıunak için ha­
sımlanyla y anşa kalkar. Sonunda, bin türlü
entrika ve yeminle artırmayı kazanır: iktida­
rı alır. Peki ş imdi dürüstçe d avranacak mıdır?
Ne gezer! Hala hoşa gitmesi, prensi yada
Parlamentoyu kendisine inandırması, tutku­
lan okşaması, ilgi çekmesi gerekir. Gücü ne
denli geniş olursa olsun, yerinde eğretidir.
Güvenilmez bir yoldaş olan kamuoyu onu
kaprisli bir adımla izler, İleri gider y ada uy­
gun bir anda atağa kalkarsa o nu durdurur.
Bu y argıyı netleştiren De Gaulle , şunu da eklemekte-
dir :
Demek oluyor ki, büyük olsım küçük ol­
sun sıradan tarihsel kişi yada politikacı oto­
riteyle güçsüzlük, saygınlıkla halkın nankör­
lüğü arasında sabnır durur.
Politikacıya karşı askeri, yani yöneticilere karşı askeri

şefleri ç ıkardıktan so nra, bu konuda şöyle yazmaktadır:
Asker, politikacıyı genellikle pek güve-

ı ıS
nilmez, kararsız , reklam düşkünü kabul eder.
Buyruklara alışkın asker kafası Devlet ada­
mının başvurmak zorunda olduğu bu kadar
numaraya şaşar kalır.
Ordunun iktidar karşısındaki tutumunu ele alan De
Gaulle, şu saptamayı y apmaktadır:
Ordunun Devlet makamlarına istemeye is­
temeye bağlılık gösterdiği bir gerçektir. ö­
zü ve alışkanlığı bakımından disiplinci olan
ordu , kuşkusuz, itaatten ayrılm az, ama bu
i taat pek gönülden değildir ; üstelik bu itaat
gösterileri de k işilerden çok görevlere yöne­
liktir.
Kılıcın Keskin Yanı nın yayımından iki yıl sonra De Ga­
'

uHe 'ün, ikinci bir yapıt yayımladığı bilinmektedir : Meslek


Ord usuna Doğru ( Vers L 'armee de Metier) adını taşıyan bu y a­
p ıtta O , çağdaş dünyada halkın genel seferberliği olmaksı­
zın savaşın düşünülemeyeceği gerçeğini hiç dikkate alma­
yan bir askeri görüşü geliştirmekteydi.
Orduyu , ülkeyi savunmakla görevli ayrıcalıklı bir ku­
rum olarak düşünüyordu. Ona göre savaş profesyonel asker­
lerin ç atışması olduğundan, bir kast oluş turmak üzere üstün­
lük ve ayrıcalıklardan yararlanmak da onların h aklarıydı.
Bu konuda şöyle y azıyordu :
Eğer meslek ordularına artan bir üstünlük
sağlayan gelişme, sonuçta silahlı yığınların
öfkeli ç atışmaları yerine düzenli savaşları
geçirecekse bunun insan soyu için paha bi­
ç ilmez bir d eğeri olacaktır.
Meslek ordusu görüşünü başarıya ulaştırmak için üste­
sinden gelinmesi gereken güçlüklere ilişkin olarak De Gaulle
şöyle y azıyordu:

1 16
Yarın, meslek ordusunun doğması, ona
yeni bir yapı ve ruh verilmesi ( bunlar ol­
maksızın sadece ald atıcı bir heves olurdu o)
için y argılarında bağımsız , buyruklarına kar­
şı ç ıkılmaz , kamuoyunun saygı G uyduğu bir
önderin ortaya ç ıkması gerekir . Bu önder,
yalnız Devlete hizmet eden, önyargılardan
arınmış, propagandadan nefret eden, kendi-'
sini işine vermiş , görev alanındaki işlerle
kişiler k o nusunda bilgili, orduyla bütünleşen,
komuta e ttiği kişilere bağlı, sorum1uluğa su­
samış , kendini kabul ettirecek denli güçlü ,
çekici olmakta becerikli, büyük işler y apacak
denli büyük insandır. Yurdun Ona, doğru­
dan bir güç tasarrufu borçlu olacağı Bakan,
asker yada politikacı böyle biri o lacaktır.
Görüldüğü gibi, Kılıcın Keskin Yan ı boyunca geliş tiril­
miş olan temel düşünceyi, yani şef düşüncesini burada ye­
niden buluyoruz : şef, tek başına, herşeyi değiş tirebilir, şef
o lmaksızın hiçbir şey değişemez . B u kitap geleceğe ilişkin
görüşlerle bitmektedir. Bunları da anmak faydasız değildir;
Toplumdaki çevik gü çlerle iktidarın ka­
lıplaşmış katılığı arasında hemen yokedile­
meyecek açık bir karşıtlık görülmektedir.
Çağdaş kuşaklar verim düşüncesi içindedir:
beygir gücü, rekorlar, seri imalat, uz�nanlık,
maliyet fiyatı ; çağırnız aydınlığa susamıştır:
ç iğ ışıklar, net hatlar, sağlık, rnayolu kadın­
lar, Veritas bürolar; yüzyılırnız yüzünü güce
çevirmiş tir: rekabetler, karteller, seçkinler,
propaganda, milliyetçilik ... bütün bunlar
rahat zamanların yavaşlık , sıkılganlık ve gev­
şekliği ile artık kolay kolay uyuşmayacaklar-

1 17
dır. Gerçekten, binlerce belirti, yakın bir u -
yadamanın habercisidir. Kalkınma, yeni dü­
zeri ve otoriteyi gündemine almayan grup,
parti, konsiil yok gibidir . Ancak gereksinim­
lere göre hareket eden kurumlann işleyişi,
kuşkusuz kısa sürede kararlılara yer açma­
maktadır.
De Gaulle'ün 1 934 yılında habercisi olduğu bu ünlü
meslek o rdusu , ancak sömürge savaşlarını sürdürmek amacıy­
la gerçekleş tirildi. Bu savaşlar, şimdiki Cumhu rbaşkanının
daha ikinci Dünya Savaşından önce sözünü ettiği sivil iktida­
ra muhalefet etkenlerini kimi ordu kadroları içinde tehlikeli
bir biçimde geliştirdi.
Ve iş te 1 958'de, De Gaulle'ü iktidara getiren kimi as­
keri şeflerin politik tutkulanıun, Fransa halkuun güvenliği
ve henüz yaşamakta olan özgürlüklerimizin geleceği için
tehlikeler taşıdığı biliniyor.
Demek oluyor ki özel koşullar sayesinde Direniş Hare­
ketinde ön plaüda önemli bir rol oynayan adam böyle biriy­
d i. Cumhuriyeti c anlandırmayı düşünmüyordu. Bu nedenle,
o nun gibi önce Londra'da, sonra da Cezayir'de bulunmayan,
ama Fransa topraklannda dövüşen Direnişçiler ülkenin ge­
leceğini düşündüler, tartış tılar ve 15 Mart 1 944 tarihinde
Ulusal Direniş Ko nseyi çalışma progranunı kabul ettiler.

Bu program, saldırganların yenilgisini hızlandırmak iç in


ivedi bir eylem planı İle ülke kurtulduktan sonra uygulama­
ya konulacak önlemler dizisini içeriyordu.
Faşist işgalcilere karşı mücadeleyi yoğunlaştırmağa,
yerel ve İl Kurtuluş Komiteleri kurulmasına ilişkin önlemle­
ri anlatmak bu yapıtın çerçevesi dışındadır. Ama Direnişçi­
lerin gelecekteki ilişkilerini nasıl düşündüklerini ve varmak
istedikleri hedefleri nasıl saptadıklarını anmak gerekir .
Direnişçiler, herşeyden önce şöyle diyorlardı:
Varılacak hedefte birleşen, ülkenin hızla
1 18
kurtanlması demek olan bu hedefe ulaşmak
için kullanılacak araçlarda birleşen C.N.R.
(Ulusal Direniş Konseyi) içerisinde toplanmış
çeşitli hareket, grup, parti yada politik eği­
limlerin temsilcileri, Kurtuluş tan sonra da
birleşik kalmakta kararlı olduklannı ilan e­
derler.
Ve Direnişçiler, ulusun politik ve ekonomik bağımsız­
lığını korumak, Fransa' yı güçlü , büyük ve evrensel işlev sahi­
bi bir ülke olarak yeniden kunnak iç in birleşik kalmak ve
birlikte mücadele etmek istiyor ve şu konularda anlaşıyor­
lardı:
Hainlerin cezalandırılması ve düşmanla
anlaşmış y ada iş birlikçi hükümetlerin politi­
�asma etkin olarak katılmış olanlann yöne­
timden ve mesleki yaşamdan uzaklaş tırılması
üzerinde titizlikle durmak ; hainlerle karabor­
sa madrabazlarının mallarının müsaderesini,
savaş karları ile genellikle işgal boyunca h al­
km ve ulusun zararına elde edilmiş kazançlar
üzerine artan orantı bir vergi konulmasını ve
tüm düşman mallannın , bu arada a teşkesten
başlayarak Mihver Devletleri ve uyruklarınca
Fransa ve sömürgelerdeki işletmelerde elde
edibniş payların müsaderesini, bu payların
devredilmez ulusal malvarlığı haline getiril­
mesini talep etmek.
Çalışma programının bu noktası, işgal boyunca Fran­
Sız ve Alman kapitalistleri arasında gelişen ekonomik iş birli­
'
ğinin önemine ilişkin kimi açıklamaları gerektirmektedir.

1 19
Ekonomik İşbirlikçiIik

Fransız şirketleri mali, sınaİ ve ticari alanda istilacıya


doğrudan ve bile bile yardımda bulundular. Kimya sana­
yiinde Francolor topluluğu oluşturuldu ve " Avrupa içi" O­
tomobil Komisyonu kuruldu . Laval'in sekreteri olan Gue­
rard diye biri tarafından yineli sigorta anlaşmalan yapıldı ;
sinema, cam, seramik, soğutma sanayii vb. konularda söz­
leşmeler düzenlendi. Bu anlaşmalara arka çıkan Pucheu ile
Bichelonne, Fransa'nın vanı)l yoğunu Alman tröstlerine
pf'şkeş çektiler. Francolor Boya Maddeleri ve Kimyevi
Ürünler Anonim Şirketi, boya maddeleri dalında ç alışan
Kuhlmann tröstünün dört fabrikasının katılm asıyla , 800
milyon sermayeyle 1 94 1 'de kuruldu: paylann % S I 'i Alman
tröstü İ.G. Farben'in ellerindeydi. I .G. Farben, böylece işin
yönetimini eline alıyor ve bu yoldan tüm Fransız boya sana­
yiini denetliyordu .
Kuhlmann, Villiers - Saİııt - Paul ve Oissel fabrikalan ile
Saint -Denis ve Saint � cıair - du- Rhone şubeleri karşılığın­
da bir t akım LG. Farben pay senedi almış tı. Francolor, dört
Alınan, dört de Fransızdan oluşan bir kurul tarafından yö­
netiliyordu . Fransızlardan Rene Duchemin Kuhlmann Ku­
rumlannın b aşkanıydı.
Peugeot - Hotchkiss - Saurer - Latil topluluğu ile Unic,
Lafly , Delahaye, La Lİcome firmalarını kapsayan bir Fran­
sız Otomobil Yapım Şirketi kuruldu. Renault'ya gelince
O, ateşkesten başlay arak kendiliğinden Hitler'd istilacıların
emrine girdi.
Marcel Champin tröstünün metalürji firması olan Lo­
uvroil - Montbard - Aulnoye Şirketi, ( b u şirket kırktan fazla
yüksek fırın , çelik fabrikası, çeşitli metalüıji sanayiilerini
yönetiyor y ada denetliyordu ) Fransa'da tek büyük boru üre­
ticisiydi . Bu şirket, 194 1 ' de , 'üretiminin büyük bir bölümü ­
i

nü" Almanya'ya teslim için Alman Boru Karteli ile anlaşma-


1 20
lar yaptı. Şirketin 1 94 1 Genel Kurul Raporu utanmadan
şöyle diyord u :
Yeni y aptığunlZ anlaşmaların çıkarları­
mızı g e niş ö l ç üd e göz önünde t u ttuğunu
bilmenin sevinci içindeyiz .
1 943'de, Paris' te, metalüıji alanında ano nim şirket ola­
rak Krupp fır ması kurulmuştu. Şirketin uğraş alanı tanın
makinaları y apım, satış ve o narunıydı. Bu şirket, Essen
Fried Krupp Şirketinin 20 milyo n serınayeli bir ş ub esiydi.
Yine 1 943'de sınırh sorumlu bir Hoesch - Paris şirketi k u­
rulmuştu. Bu şirket ilkmaddeler, smai ütünler, d emir ve ç e­
lik sanayii ile uğraşıyo rd u .
Elektrokimya alanında, Pechiney , Ugine v e Bozel - Ma­
letra firmaları, Aero - Banque'a bağlanmışlardı. Alman Ha­
vacıhk işleriyle ilgili bu banka 1 9 4 1 'de Paris'te özellikle
Fransız magnezyum ve aliminyum u n u n Alm anya 'ya ithali a­
macıyla kurulmuş tu . Aero - Banque üç Alman müdür tara­
fından yönetiliyordu . Elektrokimy a tröstleri ile elektroçelik
fabrikaları böylece " işbirlikçiler" i n ilk sırasında yer alıyor­
lardı.
1 94 1 y ılında " daha uzak mesafeler üzerinde n akım
naklini sağlamak ve bu yoldan bir " bağdaşık Avrupa İş­
letmesi" a macına y aklaşm ak için " 40.000 volta varan yük­
sek gerilimli e lektrik nakil hatları kurulması konusunda
Alman ve Fransız makamları arasında anlaşmalar yapıldı.
G az e t te de F r a n c fo rt ' u n kullandığı sözcüklerdi bunlar: " bir
bağdaşık Avrupa işletmesi". Bu , y alnızca Almanya'nın e­
lektrik aknnı bakımından gereksinimini karşılamayı adland ..
ran ikiyüzlü bir formüldü .
Elektrik Eneıjisi Şirketleri Grubu , Rhone Ortaklığı,
Truyere Eneıji Şirketi, Cere Hidro - elektrik ş irketi gibi bel­
libaşIı işletmeler bu programın uygulamasını ellerinden gel-

121
diğince ileri götürdüler.
Viyana Devindirici Güçler Şirketi, 1 943'den başlaya­
rak, Massif Central yeni hidroelektrik tesislerini bitirmeğe
ç alış tı. Auvergne Hidro - elektrik Şirketi de durup dinlen­
meden yeni bir santral kurmakla uğraş tı. Paris'in en büyük
şirketlerinden ikisi, Elektrik Ortaklığı İle Elektrik Birliği,
gerek doğrudan doğruy a, gerekse şubeleri aracılığıyla yük­
sek gerilim şebekesinin geliş tirilmesiyle ilgibndiler. Sınai
Eneıji Kurumu ise, Rhone ve İsere'in toplam 440 milyon ki­
lovat saat kapasite ile yeni düze nlemelerinde çalış an, arala­
nnda Lyon Rhone Devindirki Güçler Şirketi'nin de bulun­
duğu bir ç ok şubenin geliş mesine yardımcı oldu .
19 Eylül 19 42 tarihli Pariser Zei tung un yeni tesisler
'

konusunda Fransız Elektirk Endüstrisinin çalış malannı se­


vindirici bulması, endüstri yöneticilerinin, Pe tain hükümeti­
nin isteklerine her zaman büyük bir ivedilikle karşılık vermiş
olduğunu belirtmesi bu ko şullarda şaşırtıcı değildir .
Fransız Kauçuk Sa nayii Alınan denetimini kabul ede­
rek şu biçimi aldı: bellibaşlı beş Fr ansız firması bir Alınan
firması ile kardeş ilen edildiler. Bu firmalar Alman firması­
na kimi kolaylıklar sağladılar. Karşılığında sentetik kauçuk
alıyorlar ve pilot firma olarak ikinci derecede bir takıın
Fransız fır malannı kendilerine bağımlı kılmak hakkını elde
ediyorlardı. Böylece Hitler, tüm Fransiz sanayiinin Wehr­
macht için ç alışmasını sağlama bağlamış bulunuyordu.
İş te b u koşullarda örneğin Hu tchinson, aracılık ederek
Alman vesayeti altına soktuğu yirmi kadar Fransız firmasını
denededi. Bu Fransız tröstünün İtalyan ve İspanyol iş tirak­
lerinin yarısı karşılığında, Alman Kimya Sanayii ona sente­
tik kauç uk sattı ; bu , elbette, bitmiş ürün olarak sadece Al­
manyanın gereksinimi ni karşılamak içindi.
Tekstil tröst1eri Hitler yönetiminin hizmetine koş­
makta öyle hamarat davrandılar ki Nazi işgalcileri bile h oş-

1 22
nutluklarını dile getirdiler:
Almanya ve Fransa tekstil e ndüstrile ri ve
uzmanlar arasındaki işbirliği çok sıkıdır.
(Pariser Zeilung, 1 3 . Ekim 1 943).
Fransa Yapay İpek Ko nsorsiyomu benzerlerinden ne
d aha çok, ne de daha az suçluydu. Çünkü bu Konsorsiyom,
ancak bağınılı bulunduklan Saint - Gobain, Gillet de Lyon
. gibi kimyasal ürünler tröstlerinin rızasıyla iş görebilen tüm
yapay ipek üreticileri adına Alman tröstü Thüringishe Zell­
wolle ile anlaşma yaptı.
Ekonomik işbirlikçiliğin başka bir çok örnekleri h atır­
lanabilir ve denebilir ki bu işbirliğine katılmamış bir endüst­
ri dalı bulmak zordur.
Büyük Mağaza krallan, elbette, sanayi krallanndan
başka türlü davranmıyorlardı. Örneğin toptan ticaret çevre­
leri , 1 94 1 yılında, Fransız Kıtasal İthalat ve İhracat Birliği'ni
( CİMPEX) kurdular. Birliğin amacı, bir yandan Fransa'nın
sömürgeleri ile, ö te yandan da Almanya ve Fransa'nın doğu­
sundaki ülkelerle ekonomik ilişkiler ve alışverişIerdi.
Bankalara gelince, bunların Fransız ekono misinin ba­
ğınılı k dınmasılıdaki rolleri birinci derecede önemliydi.
Wonns Bankasının, Paris ve Hollanda Bankasının, Kuhl­
mann'a yakınlığıyla tanınan Lambert Biltz Bankasının ve
Mirabeau Bankasının Alman ç ıkarlanna bağlılığ ı o dönemde
herkesçe biliniyordu . Büyük bankaların bu iş teki sorumlu­
luğu hiç bir zaman yeterince belirtilemez .
Ulusal bilincin gereklerinin kar yasasından daha güçlü
olabileceğini hiç düşünmeden ve en ufak bir duraksamaya
kapılmadan Fransa'yı, Fransa' nın ekonomik çarkını ve ba­
ğ unslZlığınl satan bankaların su çcrtak lığ ı olmaksızın, sanayi
t röstleri kendi alanlannda iş görernezlerdi.
Dört büyük Fransız mevduat bankasının ( Credit Lyon­
nais, Societe Generale, Comptoir Natio nal d'Escompte ve

1 23
Banque Natio nale Pour le Commerce et I ' E ndüstrie) Fransa
ve sÖmürgelerde sÖzde sanayii geliş tirmek amacıyla dJJşman
hizmetinde bir mali ortakİık kurduklan gÖrüldü. Bu ortaklı­
ğın amacı aslında Fransız - Alman projelerini gerçekleş tir­
mekti. Ortaklık, önemIi projelerin uygulamaya konulması
konusunda tüm Fransız yada Alman büyük işletmelerinin
emrinde olacak deniliyordu, ama burada bir gerçeği gizle­
me girişimi söz ko nusuydu.
Öte yandan, Sigorta Örgütleme Komitesi başkam olan
Laval'in sekreteri Jacques Guerard, Fransız sermayesinin bu
önemli bölümünü Alman vesayeti altına soktu . ( Büyük Rizi­
kolara karşı Uluslararası Birlik, Yineli Sigorta gruplan, De­
nizcilik sigortası borsalan)
Burada sadece açık anlaşmalarla belirginlik kazanmış
kimi ekonomik işbirliği örneklerinden söz edilmektedir .
Tüm bir sanayiin ya da tüm bir ekonomik etkinlik da1ımn
temsilcileri olarak tröstlerin adamlannca bağıtlana" genel
anlaşmalar olsun, Alman ve Fransız sermayelerinin ortakla­
şa katılımıyla oluş turulan Fransız fırmalarının kurulmasına
yada düşmamn doğrudan veyaseti altında olu ş turulan Fran­
sız firmalannın kurulmasına, hatta Fransız sermaye sinin ka­
tılımıyla Fransa'da Alman firmalan ya da şubeleri kurul­
masına yönelik özel anlaşmalar olsun işte böyle anlaşma­
lardır.
Buna, tekelci sermayenin adamlanmn, Mareşal - Baş­
kan'ın korumasıyla, ik tidamı anayollarım ele geçirmiş ol­
duklannı da eklemek gerekir. ( Bu noktada biz , Petain 'in
çevresi ile De Gaulle'ünki arasında tuhaf benzerlikler bulu ­
yoruz.) Maliye Teftiş Kurulunun oluş turduğu kast, Maliye­
de Bou thilier, D ışişleri Bakanlığında Çinhindi Bankasından
Baudoin, Petain'in Özel Kaleminde Barthete'den Dumoulin
t arafından te111sil ediliyordu . Ayrıca Worms Bankasında n
Pucheu, İçişleri ; Forges Komitesinden Mireaux, Milli Eği-

1 24
tim ; Emlak Bankasından Caziot , Tarım Bakanlıklanndaydı­
lar ve kişi olarak Charles Rosve doğrudan doğruya Devlet
işlerinin yönetimine kanşmıştı.
Bu t akunm cahil, uysal, her türlü yurttaşlık duygusun­
dan yoksun bir halka gereksinimi vardı. Öğretmenlerinin
oynadığı olumlu rol nedeniyle, Öğretmen Okullan, 6 Ekim
1 940' da kapatıldı. Weygand adlı şu yeteneksiz kişi ise, ay­
m yılm 6 Haziran'mda Petain'e şöyle y azıyo rdu: " sınıf mü­
cadelesi olmayan bir t oplumsal rejim kurmak gerekir" . Her
şeyi y öneten büyük bankanın önünde " Diz ç ökün ve SUSUIl "
demek oluyordu bu.
Demek oluyor ki, mali sermaye oligarşileri, Petain ara­
cılığ ıyla ve hizmet e ttikleri faşistlede uyum halinde Fran­
sa'yı sağmal inek gibi kullandılar. 200 aile nin ilahlan ör­
gütleme komitelerinde yer alıyorlar ve ulusal üretimin tümü­
ne el koyuyorlardı. Örgütleme komiteleri üzerinde ilk yetki
sahibi olan Lehideux'nün yerine Makine Yapımı Örgütlen­
me Komitesi'nin ilk başkanı olan, Hain Doriot 'nun dostu
Pucheu geç ti .
Metalürji Komitesi, Schneider'i n memurlanndan biri
tarafmdan yönetiliyordu. Bu komitede, doğal olarak, Iheo­
dore Laurent, Humbert de Wendel, Baron Petiet, Baro n
Pierre - Louis Hely d' Oissel ve ö teki büyük sanayiciler var­
di.
Tüm Örgütleme komitelerinin başmda büyük sanayiin,
büyük bankanm ve büyük ticaretin temsilcileri bulunuyordu
ve bunlarm görevleri, doğallıkla, Hitler' cilerle el ele ç alış­
maktan ibaretti.
Zaten Petain, 1 2 Ağustos 1 9 4 1 ' de, " ö rgütleme ko mi­
telerinin amacının, Almanya İle görüşmeler yapmak için so­
rumlu insanlan gereken yetkiyle donatmak" olduğunu a­
çıkça belirtti. Yani amaç , Lavari n dediği gibi, "Avrupanın
yeni düzeni ç erçevesinde" ç alışmaktı.

1 25
Fransız kapitalistlerin Alman soydaşlanyla ekonomik
işbirliği, Fransa'nın Nazİlerce işgalinin en iğrenç bölümle­
rinden birini oluşturmaktadır.
Yurdun mutsuzluğu, yurtseverleri, düşmam altetmek
için canlan pahasma ç alışmağa yöneltirken, bir takun büyük
sanayici, bankacı ve madrabaza korkunç karlar getiriyordu .
Bunlar da yurtsever geçiniyorlardı, ama aslında bayraklan
hisse senetleri ve t ahviUerdi.

Direniş Hareketi Ulusal Meclisi' nin Proğramı

Savaş uzayıp gider, Hi tler' ci Almanyanm zafer u mutla­


rı da hızmı yitirirken kapitalist çevreler, Hitler'cilerle 0, iş
çevirmeğe" devam etmekle birlikte ikili oynamaya başladı­
lar. Bir t akun güvenceler elde etmek için aralanndan kimile­
rini öbür tarafta görüşmekle görevlendirdiler.
Direnişçiler ne olup bittiğini biliyorlardı. Bu nedenle
Direniş Hareketi Ulusal Meclisi, halkm ve ulusun zaranna
elde edilen karların zoralımı için karar aldıktan sonra, ula­
şılacak öbür amaçlan saptamıştı. Bu amaçlar şunlardı:

Politik Pland a:
- Ye niden düzenlenecek genel oy hakkı yoluyla sözü
Fransız halkına vererek en geniş demokrasinin kurulması;
- tam bir düşünce , inanç ve anlatun özgürlüğü ;
- basının Devlet, para babaları ve dış etkiler karşısın-
da onuru ve bağunslZhğl olan basın özgürlüğü ;
- örgütlenme , t oplantı ve gösteri özgürlüğü ;
- konut dokunulmazlığı ve h aberleşmenin gizliliği ;
- insan kişiliğine saygı;
- tüm yurttaşlann y asa ö nünde m u tlak eşitliği;

1 26
Ekonomik Planda:
- büyük ekono mik ve mali derebeyliklerinin ekonomi­
nin yönetiminden temizlenmesini içeren gerçek bir ekono­
mik ve toplumsal demokrasinin kurulması;
- özel ç ıkarlann genel y arara b ağımlılığını sağlayan ve
faşist Devletler örneğine göre kurulmuş mesleksel diktatöc­
lükten kurtarılan ekono minin akılcı bir örgütlenmesi ;
- ulusal üretimin tüm ögelerinin temsilcilerine danışıl­
dık tan sonra Devletçe saptanan bir plana göre bu üretimin
arttırılması ;
- Ortak ç alışmanın ürünü olan, tekellerin ellerindeki
büyük üretim araçlan İle yeraltı zenginlikleri, enerji kaynak­
ları, sigorta şirketleri ve büyük bankalann yeniden ulusa
dönmesi ;
- üretim, alım ve satım, t arım ve esnaf kooperatifleri­
nin d estekle nme si ve geliş tirilmesi ;
- gerekli nitelikleri taşıyan işçilere, işletme çe rçeve­
sinde yönetim görevleri ne giriş hakkı ve emekçilerin eko­
nominin yö netimine katılması.

i
T? phımsal Pland a :
- özellikle sözleş meye dayalı ç alışma rejimini yeniden
kurma ve iyileştirme yoluyla ç alış ma ve dinlenme h akkı;
- Her emekçiye ve ailesine tam bir yaşanı güvenliği,
o nuru ve o lanağı sağlayan bir ücret ve aylık düzeyinin garan­
tisi ve ücretlerin büyük ölç üde arUırıl111ası: .
- para değerinin dengede kalmasına yönelik bir politi­
ka ile ulusal satınalına gücünün garantisi;
- ekonomik ve toplumsal yaşamın örgütlenmesind e
geniş yetkilerle do natılmış bağımsız bir sendikacılığın, ge­
leneksel öıgürtüklerle yeniden kurulması ;
- ç alışarak kendi geçimlerini sağlayamadıklan h allerde
tüm yurttaşları geçim olanaklarına kavuş turmayı hedef alan

1 27
tam bir sosyal güvenlik planı ;
- iş güvencesi, işe alma ve işten çıkanna koşullannm
düzenlenmesi, işyeri temsilciliklerinin kurulması ;
- Buğday Ofisi deneyimini genelleştirip düzelten el­
verişli bir tanm fiyatlan politikası, tanm işçilerine sanayi
işçileriyle aynı haldan tanıyan toplumsal bir mevzuat, ta­
nmsal afetlere karşı bir sigorta sistemi, haklı bir hasdat kira­
sı ve yancıhk sistemi, genç köylü ailelerinin kolay mülk edi­
nebilmeleri yoluyla ve bir tanmsal donatım planı hazırlana­
rak tarım emekçilerinin yaşam düzeyinin güvenceye bağ­
lanması ve yükseltilmesi;
- yaşlı emekçilerin son günlerini onurlu bir biçimde
geçirmelerini sağlayan bir emeklilik;
- felaketzedelerin zarar ve ziyanlarını tazmin, faşist te­
rör sonucu ölen yada yaralananlara para yardımı ya da e­
rneklilik;
- gerekli nitelikleri kazanacak olanla nn en yüksek gö­
revlere getirilmeleri, doğuma değil, liyakata bağlı gerçek bir
elit yetiştirilmesi ve halkın katkdanyla sürekli yenilenmesi
için anababalannın maddi durumu ne olursa olsun, tüm
Fransız çocuklanmn eğitim ve öğretimden yararlanması ve
en gelişkin kültüre kavuşturulması olanağının gerçekten ya­
ratdması .
Sonuç olarak, C.N. R . , programında şöyle diyordu :
Böylece Vichy hükümetinin, kurduğu a­
şağdık gericilik rejimini temizleyecek, de­
mokratik ve halkçı kurumlara, teslimden
önceki çürümenin ve ihanet girişimlerinin
kaybettirdikleri etkinliği kaz�ndıracak yeni
bir Cumhuriyet kurulacaktır. Böylece hükü­
met çalışmalarının sürekliliğini halkın tem­
silcilerinin gerçek denetimiyle birleştiren bir
.
demokrasi gerçekleştirilecektir .

1 28
Bu ç alışma programı, kuşkusuz , Fransa'da kurulması
amaçlanan kurumlara ilişkin aynntdara girmiyordu, ıı-ma bu
kurumlann en geniş demokrasinin kurulmasına elvermesi ge­
rektiğini dikkate alıyordu.
Programın, büyük ekonomik ve mali feodaliteleri eko­
nominin yönetiminden uzaklaştırma sorununu koyması, Di­
renişçilerin, ülkenin politik , ekonomik ve toplu msal y aşa­
mında daha önce varolana oranla ciddi değişiklikler yap­
ma zorunluluğunun bilincinde olduklannı gösteriyordu .
De Gaulle Fransa'ya dönüp de Fransız Cumhuriyeti
Geçici Hüküme t Başkanı olarak Fransa' nın kurumsal gele­
ceği ile ilgile ndiği zaman, kuşkusuz, halka başvurmayı dü­
şündü; ama vakit geçirmeden ve sanki geleceğe yönelik bir
seçme olanağı kazanmak istermiş gibi, öteden beri düşün­
düğü plebisit sistemini ülkenin politik adetleri arasına sok­
mak amacıyla bir referandum düzenledi.
Her şeye egemen bir Kurucu Meclis seçiminden yana
olan Fransız Komünist Partisi, direnişçi tüm parti ve ha­
reketleri şu sloganlar üzerinde bir kampanya başlatmaya ç a­
ğ ırmak için Sosyalist Parti ile anlaşmaya varmış tı:
- Bütün ö teki seçimlerden önce , hemen
1 945 Ekim'inde, bir Kurucu Meclis seçi­
mi;
- Hem Kurucu , hem Yasa Koyucu olan bu
meclisin tam egemenliği;
- Karma listeye yer vermeyen, tek listeden
seçmeye dayanan eksiksiz bir nisbi temSil
sistemi ve artan oylann ulusal planda de­
ğerlendirilmesi.
Maurice Thorez, 26 - 30 Haziran 1 945'de toplanan
Komünist Partinin X. Ko ngresine sunduğu raporunda Sosya­
list Parti ile yapılan bu anlaşmayı önemle belirtmiş ti. Bir­
kaç gün sonra, 1 4 Temmuz'da, "FransıZ Direniş Meclisi" d e

1 29
egemen bir Kurucu Meclis talep ediyordu . Nihayet 29
Temmuz'da, Damşma Meclisi " her koşulda" hükümetin
halkın temsilcileri karşısında "dolaysız ve mutlak " sorumlu­
luğun zorunlu olduğunu ilan etti. Oysa De Gaulle'ün iste­
mediği de işte buydu.
Danışma Meclisi, Kurucu Meclisin yetkilerini sınarla­
mayı amaçlayan De Gaulle'cü tasarıyı geri çevirmiş ve ege­
men bir Kurucu Meclis' ten yana karar . almıştı, yine de De
Gaulle, 2 i Ekim i 945 tarihli, iki sorudan oluşan referan­
dumunu düzenlemekten geri kalmadı.
Bu iki soru şöyle hazırlanmıştı: i - Bugün seçilen
Meclisin Kurucu Meclis olmasını istermisiniz? 2 - Yeni A­
nayasa yürürlüğe girinceye kadar Devlet yetkilerinin, bu oy
pusulası arkasında metni bulunan yasa tasarısı hükümlerine
uygun olarak düzenlenmesini kabul eder misiniz ( bu soru,
birinci sorunun kabul edilmesi. halinde cevaplandırdacaktır)?
Katdamın çok yüksek olduğu oylamada seçmenler,
800.000'e karşı 19 milyondan fazla oyla tek Kurucu Mec­
lis'ten yana tavır alddar. Ama seçmenler aym zamanda 6,6

milyona karşı 1 3 ,2 milyon oyla. düzenleyici bir yasanın be­


nimse�esiyle bu Meclisin yetkilerinin sınırlanmasını
d� kabul ediyorlardı. Seçmenleri ikinci soruya EVET deme­
ye.: ç ağıran Sosyalist Parti, Kurucu Meclisin yetkilerinin sın­
mrlanmasında büyük bir sorumluluk taşıdı.
Komünist Parti, birinci soruya EVET, ikinci soruya ise
HA YlR demeyi savunan tek partiydi. Cumhuriyetçi görüşle­
re uygun olarak Partinin alıruş olduğu bu tavır Ona büyük
bir seçim başansı kazandırdL Beş milyondan fazla oy ko­
münist adaylara yöneldi ve Parti, iS i milletvekili ile Fransa­
mn bir numaralı partisi oldu. Sosyalist Parti ise dört buçuk
milyon oyla i 33 sandalye elde ediyordu.
Demek oluyor ki 5 22 üyeden oluşan yeni Mecliste
KolDinistlerle Sosyalistler yalnız başlanna mutlak çoğun-

1 30
luğu elde tutuyorlardı.
Yeni Kurucu Meclis göreve başlar başlamaz, yeni Hü­
kümetin bileşimi sorununda De Gaulle ile anlaşmazlıklar
ortaya çıktı. De Gaulle, Hükümette Komünistlere önemsiz
bir yer vermek istiyordu. Bu durumda, i 9 Kasım i 94S'de,
De Gaulle'ün Hükümet başkanlığından istifa etmiş olduğunu
b ahane ederek, - De Gaulle'ün dostları bu istifayı yok say­
mak istiyorlardı- halkın temsilcilerinin zorunlu kararlan al­
masına engel olmak isteyenlere karşı, Palais - Bourbo n kür­
süsünde söz alarak, Komünist . Parti adına şunlan açıklama
fırsatını buld�m:
Maceralara kapı açacak, kişisel iktidara
zemin hazırlayacak Parlarnanter bir güçsüz­
lük belirtisine seyirci mi kalacağız? Iş te ö­
nümüze çıkan sorun budur.
Buna izin vermemek gerekir. Her halde
bu Mecliste solun temsilcilerince düzenle­
nen C.N .R. programında anlaşan Cumhuri­
yetçi bir çoğunluk vardır ... Komünist Par­
ti ile SosyaHst Partiye dayanan bu hükümeti
oluşturmak gerekir. I nanıyoruz ki cumhuri­
yetçi görev budur . Yürekli davranmanın
tam zamanıdır.
Kimi çevreierde meclisterin korkmasına
bel bağ�nniaktadır, bizimkini de sindir­
rnek denenmiştir. Dün ve önceki gün Paris'te
yapılan şu bir takım sefil ve gülii nç gösterile­
rin kendiliğinden mi olduğunu sanıyorsu­
·
nuz? TÜm bunlar D.G.E.R. 3 , kukuleta1ılar
ve 6 Şubat gericileri t arafından düzenlenmiş­
tir.
Bu gösteriler minetfekilleri üzerine baskı
yapmayı amaçlamakta, öte yandan da mali

131
çevrelerde kanşıklık ve panik yaratmağa ç a­
lışılmaktadır. Böyle hareket edilebiliyorsa
bunun nedeni, yurda ihanet suçundan sanık
büyük banka yöneticilerine karşı hiçbir şey
yapılmamasıdır.
Le Populaire gazetesi bu sabah, bugün
saat on altıda yapılacak bir gösteriyi haber
veren bir bildiri kopyasını yayımlanuştır. Bu
bildiride şunlar okunuyor: " Yann, 19 Ka­
sım saat l 6'da herkes Concorde meydanına.
Yaşasın De Gaulle! Kalırolsun komünizm! "
Imza: " Antikomünist Birlik" .
Bu göstericilerden kaçının, birkaç ay ö n�
ce "Mareşal yanındayız ! " diye bağıranlardan
olduğunu bilrnek, doğrusu i1ginç olurdu.
Halk ilgisiz duruyor, bunlara aldırmıyor,
çünkü o gücünün bilincindedir.
Halk gericilik tehlikesini seziyor; kimse­
yi ve ne yazık ki özellikle Fransa'yı büyüIt­
meyen bu dalaverelerin arkasında, plebisit
ortamının sürdürülrnek istendiğini seziyor.
Ama o yeni cumhuriyetin beşiği başında
nöbet bekliyor, biz de, bize önerilen bu
kavgacıl entrikalara meydan vermeyeceğiz .
1 3 Kasım'da seçilen başkan istifa etmiş­
tir ; tüm belirginliği, tüm açıklığıyla yeni
bir başkan seçmek gerekir, bin dereden su
getirmek değiL. Böylesi hem bu ışten yararla­
nanlar , hem de Meclisirniz için iğrenç
olacaktır.
Işte bu nedenle bütün bu ikincil manevra­
lann terkedilmesini ve Fransız Cumhuriyeti­
nin Geçici Hükümetine yeni bir başkan se-

1 32
çimi için açık ve belirgin bir oylamaya gidil­
mesİni istiyoruz.
Fransa halkı, henüz kurulan meclisimizin,
vaktiyle çok kötülüğü dokunan bu parlamen­
to oyunlannın acınacak manzarasını göster­
mesini anlamayacaktır. Yann antiparlaman­
ter kampanyalara, demokrasiye karşı kam­
panyalara girişrnek isteyecek kimselere bizim
silah vermememiz gerekir .
Evet, halk bizden başka şey bekliyor;
halk. bir teknisyenler hükümeti değil, genel
seçimde açıkça beliren istence göre oluştu­
rulan bir hükümet, yenilik yapmağa kararlı
bir hükümet, Direniş Ulusal Konseyi prog­
ramını uygulamaya, beklenen millileştirme­
leri yapmaya, büyük banka yöneticilerini yo­
la getirmeye ve bu baylann uzun zamandan
beri yararlandıkları hoşgörüye son vermeye
kararlı bir hükümet istiyor.
Halk bizden, ne olursa olsun. her tür!�
k�!5�l hesabın önüne yurt çıkannı geçir�ek
için yüreklice davranmamlZl ve gt:iic! ;�ç!..'"!!
istencini boşa çıkarmamak içİn gerektiği
gibi kararlı cumhuriyetçiler olmamazı bek­
liyor.
Bu ciddi anlarda herkese birlik çağrımız
şu olacaktır : " Yaşasın Fransa! YaşasUl
Cumhuriyet! " .
2 1 Ekim 1 945'de seçilen Kurucu Meclis görüşınelerin­
deki bu basit çağrı, General De .Gaulle ile halkı � temsilcileri
arasındaki ilişkilerin başından beri gergin olduğunu göster­
meye yeter. Bu durum Onun, 20 Ocak 1 946'da istifasıyla
sonuçlanacaktır.

1 33
Oç gün sonra, yeni kurulan Felix Gouin Hükümetini
desteklemek için Kurucu Mecliste Komünist Parti adına söz
alarak şunlan söyleyebiliyordum .
. .. Başkan De Gaulle'ün aynıışı herkesee
ciddi bir olay olarak değerlendirilmiştir. Bu
ayrdış, sorumluluklar karşısında bir geri çe­
kilme oiaıak. belimiş ve aynlış biçimi de can·
sıkıcı olmuştur. Bir mektup göndererek isti­
fa etmesi doğru değildir. Buraya gelip derdi­
ni anlatması gerekirdi.
Böylelikle şimdikinden daha iyi aydınla­
tdırdık belki? Demokrasi kurallanna da u­
yulmuş olurdu.
Bayanlar, baylar, şurası açık ki istifa
mektubu her şeyi söylemiyor ve kimileri bu
aynıışın nedenini parlamanter yöntemlere
muhalefet olarak görüyor ...
Sayın meslekdaşlanın, yabancı basın da
bize kayıtsız değildir, burada Ingiliz g azetesi.
Observer' den şu satırlan okuyorum :" Gene-
. ra! D� Gaulle' ün tutkusu, buyurgan bir hü- ·
küme� !,�n�� �!!�:!��.cie ri nı yeni Anayasa'ya
sokmaktı. Üç büyük parti arasında varolan
ayrılıklan kuUanarak bu amaca ulaşacağını
ummuştu .. . Sosyalistlerle Komünistler ara­
sındaki anlaşmadan sonra, general artık sad­
dece boyuneğme yada istifayı seçebilirdi" .
Bu konuda ,sorumluluğu, Mac - Mahon dö­
neminin fonnünerini bile unutmayan Ob/leJ'­
"er' e bırakıyorum.
Şimdi başkdn gitti. Dönülmez karardan
söz edildi; kimileri Cincinnatus· örneğini
hatırladdar, başka birtakım gazeteler de
-------

( ·)Luccus Quınctius Cincinnatuı: Eski Roma 'mn ulusal kahramanı,


1 34
General De Gaulle'ün politik yaşamdan çe­
kilmeyeceğini bildirdiler. Istifanm altında
yatan nedenleri açıklamak için daha sonra
yayımlanacak bir mesajdan sözediliyor; doğ­
ru olup obnadıklannı bibnediğim bu haber­
ler belki de istifa mektubunu daha iyi anla­
mak olanağını verir.
Bu mektup, özünde şunu söylüyor:" Her
şey yolunda, haydi bana eyvanah! " Ama
gerektiğinde bir gün şöyle söyleme olanağı
verebilecek: " Benim mirasımı ne yaptınız?"
Geçen gün sağ kanattan bir konuşmacı
Hükümete soruyordu: " Fransa'yı ne yaptı­
nız?" Daha önce de kullanıldığı için bu for­
müle yer verdim.
Bu formül bir vakitler, bir General tara­
fından kullanıldı. Bu general, az sonra, bo­
ğup öldüreceği Cumhuriyeti kurtarmak ba­
hanesiyle , Saint - Claud'da MiUet Meclisi'ni
dağıtıyordu.
Tarihsel nitelikte en ufak imada bulun­
maktan sakınacağım, ama demokrasinin her
gün saldırıya uğradığını kendimizden sakla­
yamayız.
Bu arada, örneğin, eski hükümet başka­
nının istifasından birkaç gün önce, eski Ha­
berleşme . Bakanı, Devlet Radyosunun, ba­
. kanlan ve bütünüyle Hükümeti eleştirmesine

çiftç i, asker Ile Delll e t adamı. Ayaklanan çellre halklarla Roma 'nın ba.
ŞI deme girdilinde ona başııurulur. CinemnaruB, ayaklanmalan baBtır­
dıktan Bonra, kendisine önerilf!n diktatörlük makamını reddeder, ç iftli­
ğine, Babanı başına çekilir. ç.

1 35
izin verdi. Bu radyonun , ülkenin tüm sorun­
lannı ç özrneğe yalnız Hükümet Başkanının
kadir olduğunu göstermesine gözyumdu . Kı ­
sacası, Devletin Radyosu, bunalundan az ön -
ce, Parlamanter rejimi suçladı. Kişisel iktidarı
göklere ç ıkardı. Antidemokratik kampanya­
lann birbirini izlemesinde n korkalım.
Antidemokratik bir tutumun habercisi olan işaretler
bütün aç ıklığ ıyla ortadaydı. Bu tutum, R.P.F. başkanlığının
ardından ve kişisel bir iktidar rejimi kurmak için düzenle­
nen 1 3 Mayıs 1958 güç gösterisinin kuııandmasıyla ortaya
ç ıktı. Ve bu kişisel iktidar rejimi sayesinde, onun araedığı
ile Fransa' da kapitalist tekeller egemenliklerini pekiş tirdiler.
Bu rejim, Bakanlan atayan, azledebilen ve eğer Millet
Meclisi Başbakam azınlığa düşürür ve Onu devirirse Millet
Meclisini de feshedebilen Cumhurbaşkammn mutlak gücü ve
sorumsuzluğu üzerine kurulmuştur. Böylece Yürii tme Orga­
nı, az ya da çok kendisinden uzaklaşmayı deneyecek ç oğun­
luk milletvekillerine sürekli bir şantaj ve baskı y apabilmek­
tedir.
Parlamentonun üstü nlüğü lafta bırakılıruş tır.4 ; bu şan­
taj sayesinde bütçenin kabulü Hüküme tçe kolayca sağlana­
bilmektedir. Milletvekillerinin soru hakkı yok edilmiş ,
Cumhurbaşkanının kendisine ayırdığı Fransa politikası ala­
m, uygulamada, Parlame nto yönünden her türlü denetim ve
müdahale olanağı dışında tutulmuştur.
Hüküme t istikran, Hükümetle Parlamento arasında an­
laşma yoluyla değil de böyle hileli yöntemlerle sağlanmış­
tır. "Politikacı dümeni" d emek olan ve gerçek bir demokra­
tik politika ile ilişkisi olmayan bu yenilikler De Gaulle İle
adamı Debre tarafından kullanılmıştır, ama bunları o nlardan
önce başkalan düşünmüştür.
Gerçekten ıv. Cumhuriyet zamamnda ; genel oy hakkı

1 36
ve Anayasa değişikliği ile ilgili Komisyonda geçen önemli
tartışma konularından biri, bir yandan Millet Meclisi bünye­
sinde halkın temsilini çarpıtmak, öte yandan da hükümete
karşı bir çoğunluk oluşsa bile, bir takım kurnazlıklarla onu
yerinde tutmak tasasına ilişkindL
Seçim yasaları planında, komünistleri Hükümetten u­
zaklaştırdıktan sonra, tersinden bir ittifak yapan Ramadier'­
nin desteği ile nasıl üçüncü bir gücün temellerinin atıldığı bi­
linmektedir. Bu politikayı başlatanlar, Komünist Partiye ve
de, güya, De Gaulle'ün yeni oluş turduğu R.P.F. ye karşı bu
güce dayanmak istediklerini öne sürüyorlardı.
S.F.İ.O.dan sağ kanada kadar çeşitli partilerin benim­
sediği bu antikomünist politika, ıv. Cumhuriyetin karşı
karşıya kaldığı sıkintılann temeli oldu ve De Gaulle'cü re­
jimin kurulusuvla sonuçlandı.
İşçi ve demokrasi güçlerini böldüğü için bu politika kötü
bir politikaydı. İşçi sınıfının bir bölümüyle oldukça geniş
demokrat katmanlan, en belirgin özelliği önce Vietnam'da,
sonra da Cezayir'de sömürge savaşları açmak olan geri bir
politika yanlısı en gerici unsurlann insafına terkediyord u .
Bilindiği gibi, ç ok pahalıya mal olan b u savaşlar, Fransa'da
halkın yaşam koşullarını ağırlaştırmakla kalmamış , ayrıca
faşist tehdidin artmasına da yaramıştır. Aynı tehdit bugün
de Fransa'da ağırlığını duyurmaktadır.
Bu ünlü üçüncü güç, Millet Meclisi' nde Komünistlerin
sandalyesini azaltmak için 1 95 1 seçimlerinde liste ortaklığı
sistemini uygııladı. Bu, çoğunluk usulü ile nisbi temsili bir­
leştiren bir seçim sistemiydi. Seçimler, 1 9 1 9 ve 1 924'd e de,
uygulama biçimleri başka olmakla birlikte, bu ikili ilkeye
d ayanan bir sistemle yapılmışlardı.
Bir listenin oylann çoğunluğunu aldığı seçim bölgele­
.
rinde bu liste tüm sandalyeleri kazanıyor, hiç bir listenin
mu tlak ç oğunluğu sağlamadığı bölgelerde ise sandalyeler 0-
ransal olarak dağıtılıyordu. İşte bu hükümlere göre, 1 9 1 9'da
1 37
gericiler, " ulusal birlik " adı verilen koalisyon listelerini 0-
luş turdular, 1924'de de sosyalistlerde radikaller " sol kar­
tel" in listelerini yaptdar.
Ama 1 9S 1 'de liste ortaklığı sistemi bu kadar net değil­
di, bir cizvit riyakarhğı belirtisi gösterjyordu. Gerçekten
1 9 1 9 ile 1 924'ün seç menleri, genelde yarış ma halinde 01-
malan gereken adaylan içeren bir koalisyon listesiyle karşı­
taştıklan zaman şu yada bu koalisyonun encanum değerlen­
direbiliyor ve yaptıklarını bilerek karar verebiliyorlardı.
1 9S i 'deki liste ortaklığı, seçmene ulaşmayan bürokra­
tik bir ortaklık bitdirimi formalitesine dayanıyordu'; öyle ki
sosyalist adaylar için oy sandığına atdan oy pusulası, sosya­
listlerle liste ortaklığına giden M.R .P., radikal yada bağunslZ
adaylann seçimini sağlayabiliyordu.
Bu bir hile ve riyakarlık oylamasıydı. Parlamento'da u­
lusal temsili ç arpıtmak ve Komünist mille tvekillerinin sayı ·­
sını en aza indirmek isteğini belirtiyordu.
Bütün bunlar, doğal olarak, ıv. Cumhuriyet hükümet­
lerine karşı bir soğukluk dalgası yaratacaktı. Bu da De Gatil­
le'ün işini kolaylaştırdı. Bilindiği gibi De Gaulle'ün politika­
cı manevralan, yerleşik güçlerin sadece hoşgörüsünden değil,
desteğinden de yararlanıyordu . Demokrasiye bir deli gömle­
ği giydirmeye yönelik politikayı haklı göstermek için ileri'
sürülen kanıtlar da, doğal olarak, hükümet istikrannı s'l ğla- ·
ma zorunluluğu ile ilişkiliydi. Dün kunanılan bu kanıt, baş­
ka nedenle bugün yeniden kullanılmaktadır. .
Hükümet istikrarsızlığının temel nedeni, demokrasinin
fazİalığıymış gibi gösterilmek istenmektedir, oysa tersine,
demokrasi kurallanndan kaytarmak, verilen sözleri tutma­
mak, seçim programının terk edilmesi, demokrasinin zayıf­
lamasına ve demokratik güçlerin parçalanmasına neden ol­
muştur.
Başlangıç ta büyük çoğunluğa sahip hükümetler olduk-
1 38
ç a çabuk dağddıklan halde, zayıf bir ç oğunluğa dayanan
hükümetlerin uzun süre kalabildiklerini deneyler göstenniş­
tir.
III. Cumhuriyet zamanında adeta kronik bir hastalık
olan hükümet istikrarsızlığından LV. Cumhuriyet dönemin­
de de sık sık söz edilirdi. Böylelikle , antidemokratik yön­
temlerin hazırlanmasını haklı göstenneye çalışıyorlardı.
Gerçekten, halk kitlelerinin, Devlet işlerinin yönetimine
d aha etkin katılımıyla demokrasinin genişletilmesi yönünde
değil de, d araltdması yönünde araştınnalar yapdıyordu .
III. ve IV. Cumhuriyet'lerin her ikisinin de özelliği sık
sık yapdan Bakanlık değişiklikleri olmakla birlikte, aslında
çeşitli Bakanlıklarda kilit görevlerde genellikle aynı kişile­
rin bulunmasıydl, Petain'in saltanatı ile bugıinkü De Gaul­
le'cü rejimin de ortak özelliği şu: bunlarda hükümet istikran
biçimseldir ve sık sık yapılan Bakanlık değişiklikleri bu
istikrara aykın değildir. Toplu hükümet bunalınıları yerine,
hep değişmekle birlikte ad olarak aynı kalan hükümette gi­
rişler ve çıkışlar olur.
Bu hükümet oyunlarının , biri giderken öteki gelen bu
Bakan gidiş gelişlerinin ancak ikincil bir önemi vardır. ö­
nemli olan, Cezayir'de y akın bir barışı umut ettirdikten son­
ra, savaşı yaklaşık �ört yıl devam ettiren bir rejimin varlı­
ğuıdan kaynaklanan tehlikedir. Bu rejim, huzur ve düzen
sözü venniş , ama O .A.S .'li canilerin örgütlenmelerine, her
gün iğrenç suikastler işlemelerine ve Fransa'da bir güvensiz­
lik ortamı y aratmalarma izin vermiştir.
ı Kason ı 96 ı 'de, sekizinci ydına giriyordu Cezayir s a­
vaşı!
Bu savaş ç ok kötülük etmiş, Fransa'nın saygınlığına a­
ğır bir darbe ind inni Ştir .
Bu savaşa karşı verdikleri uzun inatçı mücadele ydları­
na bakarak Komünistler, eğer sözleri dinlenmiş olsaydı,
yapdan kötülüklerden sakındmış olunacağını, çok insanın
1 39
yaşamının da kurtarılmış olacağını söyleyebilirler.
Ne y azık ki, 1 954 ve 1 9 5 5'de, Mendes - France ve Ed­
gar Faure hüküme tleri, Cezayir halkının bağımsızlık isteği­
nin zor yobiyla kıtılabileceğini düşünerek "Fransız Cezayir"
formülüne takdıp kalmışlardır. Fransa halkının barış arzusu­
nu dile getiren 2 Ocak 1 956 seçimlerinden sonra Guy Mol­
let ile Cumhuriyetçi Cephesi, barış yoluna girmek yerine bu
savaşı sürdürmüşlerdir. O.A.S.'ya karşı yakınlıkları bilinen
Robest Lacoste ve Max Lejeune, bu politikanın uygulayıcı­
ları olmuşlardır.
Buna karşılık Komünistler, Guy MoBet'den sonra, B o­
urges - Maunoury ile Felix GaiBard'ın sürdürdükleri bu sava­
şa son vermek amacıyla eylem birliğini gerçekleştirmek için
aralıksız mücadele etmişlerdir.
Fransa, işte bu koşullarda Pflimlin hükümetine geldi.
bu hükümet ise 1 3 Mayıs 1 95 8 güç gösterisinin ardından Ce­
zayir fesatçıları karşısında utanç verici biçimde yıkıldı. Bu ,
sözkonusu güç gösterisinden yararlanarak ve iyi bilinen
suçortakları sayesinde De Gaulle'ün iktidara gelişi d emekti.
Cezayir savaşını üç ay içinde bitireceği söylenen De
Gaulle , bu savaşı nerdeyse 4 yıl devam ettirdi.
1 960 yılı Ocak ayında Cezayir'de barikatlann kurul­
masına ve 1 96 1 Nisan'ında generallerin ayaklanmasına yol
açan"işte bu savaştır. Bugün Salan'ın adamlan ile ülkemizde
açıktan açığa faşist bir rejim kurma rüyası gören O .A.S. 'li
katillerin u mu tlarını besleyen de işte bu savaştır.
Cezayir halkının cesur direnişi, davasının dünya ka­
muoyunda güç kazanması karşısında ve çıkışı olmayan bu
savaşı sona erdirmek için Fransız halkının durmadan artan
baskısı gereği De Gaulle , giderek politik tutumunu değiştir­
mek zorunda kaldı.
De Gaulle , 1 9 58 Haziran'ında bağnazlarla birlikte " Ya­
şasın Fransız Cezayiri" diye bağırmıştı, ama 1 6 Eylül 1 95 9-
da Cezayir halkının kendi kaderini belirleme hakkını teslim
1 40
ediyordu. Daha sonra da bir " Cezayir Cezayirlilerin " dü­
şüncesine vanyordu. En sonunda, 2 Ekim 1 96 1 'de CezayirIi-
lere " bağnnsız ve egemen bir Cezayir Devleti Kunna" hak­
kını tanıyordu.
De Gaulle gerçi, söz olarak, Cezayirin bağımsızlığın dan
yana tutum alacak duruma gelmişti, ama bu bağımsızlığın
inkıın demek olacak yeni - sömürgeci bir statü kabul ettir­
rneyi amaçlayan türlü manevralar yaptı. De Gaulle, aynca,
mücadele eden Cezayir halkının temsilcileriyle korkusuzca
tartış ma yoluna girmek yerine Melun görüşmelerini özenle
baltalamağa çalıştı . .
De Gaulle iktidan kaç kez etnik grupların " toparlan­
ması" y ani Cezayir'in bölünmesi tehdidini savurdu� Bağını­
salık için mücadele eden Cezayirliler bunu kabul edemez­
lerdi, bu tutum sonuçta ateşkes saatiniı geciktirdi, ama De
Gaulle'ün acelesi yoktu.
Gerçek şu ki, Cezayir Cumhuriyeti Geçici Hükümeti­
nin durumu dikkate alındığında. banş yıllar öncesinden
yapdabilirdi. De Gaulle'ün, Sahra dahil Cezayir'in toprak
bütünlüğünü hemen tannnası gerekirdi. Evian ve Lugrin gö­
rüşmelerinin başansızlığa u ğramasının altında . onun bu
meşru isteği kabul etmeye yanaşmaması yatıyordu. . De Ga­
ulle iktidarının hatası yüzünden bu red, sayısız Fransız ve
Cezayirlinin yaşamına mal oldu.
Cezayir Cumhuriyeti Geçici Hükümeti, Cezayir'deki
Avrupalılara, güvenlikleri ile ilgili bütün meşru haklanna va­
rıncaya kadar en c iddi güvenceleri venneğe hazır olduğunu
a çıklamıştı; bu hükümet, Cezayir halkı ile Cezayirli Avrupa­
lılar arasında " birlikte y aşama gereği" ni öngören kardeşce
bir Cezayir için karar almıştı; Fransa'nın, Cezayir'deki meş­
ru ekonomik ve kültürel çıkarlarına saygı gösterileceğini a­
çıklamış tl ve yararlı bir Fransa - Cezayir işbirliği için karar
almıştı. Demek oluyor ki. De Gaulle iktidannm manevrala­
rı olmasaydı Cez�yir'de barış çoktan sağlanabilirdi. De
141
Gaulle, tarih önünde, Cezayir'de banşı yillarca geciktirmiş
olmanın ağır sorumluluğunu taşımaktadır.
Sonunda De Gaulle geri çekilmek zorunda kaldığm­
dan ateşkes sağlandı ve Fransız kadın ve erkeklerinden olu­
şan kitlelerce sevinçle selamlandı.
Bu , barış güçlerinin, antikolonyalist ve antiemperyalist
güçlerin zaferidir, halkın zaferidir.
Ama Cezayir'de banş düşmanlan boş durmamaktadır­
lar, bu nedenle ateşkesin, bağımsız ve egemen bir Cezayir
Devleti ile barış andıaşmasına varması için halkın baskı
yapması gerekmektedir.
Cezayir savaşı ve resmen gördüğü hoşgörü sayesinde pa­
lazlanan O.A.S., ateşkesin dürüstçe uygulamasına ve Ceza;'
yir'de banş andıaşmasına engel olmak için elinden geleni ge­
ri koymamaktadır.
Bu nedenle halkın uyamkhğı zorunludur ve fesatçalan
zararsız hale getinnek için her şeyden önce kendR ıjivenme­
si gerekmektedir. Halk, O.A.S. 'li fesatçı canİlerle barış düş­
manlanm cezalandırmak ve ç ökertmek için sahip olduklan
olanaklan kuUanmaya zorlamak amacıyla De Gaulle ile De�
re'si üzerine giderek artan bir baskı yapmahdır.
Salan'ın çevresinde toplanmış katillere karşı mücadele
gerekmekle birlikte, faşizm tehlikesinin salt O.A.S.'nin dağı­
tdmasıyla ortadan kalkmayacağını, çünkü kişisel iktidar
rejiminin kendi içinde ciddi faşistleştirme tehlikeleri taşıdı­
ğını gözden kaçumamalıdır.
Bu koşuUarda, Fransa halkı, demokrasi ile faşizm ara­
sında açak bir seçimle karşı karşıya bulunurken, Fransız
Komünist Partisinin faşizme karşı mücadeleye getirdiği 0-
lumlu katkı, Fransa'da demokrasiyi canlandırmak ve yeni­
leştirmek için halk kitlelerinin eylem birliğidir.

142
BEŞINCl BÖLÜM
KAPITALl ST TEKE LLERIN İ KTlDARI
VE DEMOKRASININ BOG ULMASı

Tekelci sermayenin Devlet aygıtına giderek doğrudan


doğruya cl attığı emperyalist ülkelerde genel eğilim, giderek
totaliter bir nitelik alan yönetim biçimlerini uygulam:ık için
d emokratik özgürlükleri daraltmağa, halkın seçtiklerinin ro­
lünü küçüitmeye yöneliktir.
Bu konuda Fransız politik yaşanu çok önemlİ bir ta­
k ım saptamalara olanak verir. Ulusca seçilenler yerine so­
rumsuz ve mutlak yetkili bir teknokrasiyi geçirmek için çok
açık bir eğilim görülmektedir. Özellikle " Ekonomik Ge,.
Iişme Komİteleri " , " Bölgesel Kalkınma Şirketleri" Ye
" Karma ekonomi Şirketleri" buna yöneliktir. Bunlar, se­
ç ilmiş meclislerin ( Belediye Meclisleri gibi ıı Genel Meclis­
lerinin de ) elinden yetki alanlanna giren kamu işlerinin yö-

1 45
netimi üzerin de k i him . n o rm al de netim o la nağın ı ala ra k .

Devlet , II yö ne t imle ri ve belediye lere ai t k a m lı fo nla n nı ö ­


ze l sermayenin e m rine veıirler.
İ da re de k i b öl ge y ö n etim le ri de aynı anlayışl a olu ş tu­
rulmu ş tur. Örneğin De Gaulle i k ti d a rı n ın . P a ris bölgesi y ö ­
netimin i n b a ş ı n a . v ak ı i yle Cez a y i r kent i nd e k i m ai ye ti yle
b irli k t e Cezayir'deki e sk i genel temsilc i Ddouvricr' y i getir­
mesi a n lamlıd ır.
Debre, b u hölge y ö netim i ni n k u n l l 1 l l 3S Ul I I l 1 00 i/ H lu IJI­
d u ğ u n u a ç ıkla mış tır. O na göre. bu �, a p ıl m as;} Paris holgesi
halkı " eksik y ö n et ile n " bir h a l k 0 1.11.::1 1.. 1 1 . B ı i y k� �L' h a lk ın
seç t i k le rini n y ö n e ti m i kına n m a kt a H' :ıde t a Üzel Y o n e ı i nı
Birimleri i le bir ö l ç üd e Ceza y i r \ k k u l la n ıl a n sii ın iirgl'ci y o l1-
t emlerden esinlenen b i r y ün e ti ıı ı sistem i ni F ra l l Sa' d a k u nııak
amaçl a nm a k t ali ır.
I k t i d a rda b u l u n aı ı demo krasi d ii�Jll al 1 i a n , l ı ü l�e sl..' l yil­
ne ti mleri n (; öı me k z o ru nd a o l d u k l a n so n ı ı ı ı a nn k::ı rı ı ı a � ık lı­
ğıııı öne ç ıkararak seç i m le ge le l i me clısleıi l i Lıy d a s u l ı ğ ı n ı
k a nı t l a ma y a �'l' ü l k ed e tck ııo k r asi n i n ı'gl' l ı l e n li ğ i n i n genel-
· Ie ş t iri l m l' s i n i h a k lı gösterml'ye o l a n a" v e re n k u ş ı ı l l a r y arat­
maya ii/. L'Jlıni�ıcrdir. Kapit a list tek e l l e ri n hil l11l' t i ııd l' ola n
tek nokratlar h öy lece . kend i müdah ale v e t k ilerini genişle t ­
m e k isteme kted ir ler. B ıı , ki� isel i k t id a r rej i m i n i n a nı a ç lann­
d an biridir.
Haikın d eın o kr a ı i k haklarını ve halkın se ç i m le ge le li
temsilcilerini n ye t k i le ri n i kısıtlama . bu tcııısik i le ri y a l nız ca
ö nemsiz i ş le rle u ğ r a ş a n , resmi t ö re n l e re k a t ı/ a n k i� i k' r h a­
line getirme eğili m i , ka pitalist t e k e ııe ri n h alk ın z aran n a
k a rların ı artırma kaygılarıyla sıkı sık ıy a i lgili o l m u ş t u r .
Bilindiği gibi, ka pit alist tekeller karları n ı iyice arttır­
mak iç i n . d aha şimd iden ulusal eko no minin ü n emIİ sektör­
lerine egemen olan te k elc i Devlet kapi t alizmini k u l l a nmak­
tadırlar. Böy lece her y ı l Fransa Gaz v e Ele k t rik İ ş le t me leri,

1 46
Kömür I şletmeleri ve De m i ryo U a n İşletmesi, büyük sınai
girişimleri ay rı c alı k lı tarifclerden yararlandırırlar. B u . tekel·
ler i ç i n , h alkın sırtında n kaıanılmış y üzlerce miJyarlık aşın
k ar Jemek tir.
Büyük sermayenin ada mlan Devlet ayg ı tının kili t görev·
ledne y c rleş tirilıni -?Ierdir. Oc G a u l le ik tidan i le tekek'i
gmplar :u'asında karma k o m isy o n l a r aracılığıyla sık ı bir iş­
birliği k urulmuştur. T röst leri n y öneticileri , bu k o misyon lar­
da, k e nd ile ri ne c 3 n I J baş Lı bağlı olan yüksek ka mlı göre" lile­
ri ile birli k t e b u l u n ma k ; ad ırla r. E k o n o mik poli tikaya, h a t ta
d aha ge niş a n lamda, Fransa ' n ın genel poli tikasına i li ş ki n bü·
)'ük �orun la r, b u k o m h .yo nla rdaki gizli görü şmelerd e ka rara
bağlanır . Y ıJ ın y ansını sessiz ge�' ir me y c m a h ku m ed ile n
Parlamc n t o , topl a nd ığı ı a man da art ık ıiile n boşa ç J1ışan
J ekor::ı t if b İr k ur u l u ş tan ba ş k a b ir şey deği ld ir.
Ö te yand a ıı , Iıü küme t fo nksiy o n u i le P :ı rbm<' ilto' d a k i
: cm<iil g ö ı e v İ n İ n h:ıgdaş ınazlığ l}lI ge tirme k le , hüküme ti doğ­
nıo a n d nğmya ı.a p i l ali s t ıekenerin aj anlJ n i lc ı l o ld ıır;nak
o l a n :ığ ı o r t a y a (; ık nuş Ili'. �ô yle b ir d urum g örülmekted ir :
A n ay asa ve De Gauilc rej i m i n i n heli rgi ll l1 itcli ğ i, bu nla­
rın , k u ru m l a rın phll' 1 l l 3 bağlı o la rık, içi�risinde k apit :ıli s t tc­
k ellerin 3lirek li daha büyük hir egemenli k k u ll a nd ığ ı bir eko­
nomik alt y a pı )' ı ortaya k oy m a la n ; tekelc i ka p i t aliı. m i n , te­
kelc i Devlet kapit aliz mi ne u ö nü �mesi !1i d i le geti r me leri ve
ayn ı zamand J ye ni b ir büyüme iç i n ger('kli p o li t ik k o � uU:ın
gerç ek le şt irmeleri : b u n a l ı mmm bugünkü evre si nd e Fransız
empcry :ı li z ııı i n i n ç ıka r ve isterl�rine t a sta ma m k arşılık ver·
mele ridir ı .

K api t alist tekeller, "E k o no mi k Geli ş me Ko miteİc ri " ,


" Bö lgesel K a lk ın m a Şirketleri" v e giderek yayg mlaşan
" Karma E k o n o m i Şirketle ri " n i n kunılm 3sıyla ka pitalist
yoğu n l a �ın ay ı h ız l'l I1d trIll 3 , hem ka mu fo nlarmı, hem de t a·
sarruna n kend i leri n e çekerek, ka mu kurumlann ın garantisi

1 47
ile önemli Devlet Kredi ve sübvansiyonlan alarak, kamu ku­
rumianna özgü kamulaştırma olanaklan kullanarak, kamu­
sal y� da toplu msal türden işleri kullanıcılara çok pahalıya
satarak sermayenin kar oranını yükseltme olanağına kavuş­
muşlardır.
ış bankalan, bu Karma Ekonomi Şirketleri ile benzeri
öteki kuruluşlar sayesinde, en ufak bir riziko ile karşılaş­
maksızın büyük yatırınılar yapmaktadırlar. Devlet fonlan
mlara istedik leri bütün güvenceleri sağlamakta v e onlann, iŞ
kesinkes büyük karlarla ko tarmalanna olanak vennektedir.
Aynı şekilde, millileş tirilmiş bankalar da büyük tekelci
girişimleri desteklemekten geri kalmamaktadır. Ulusal giri­
şimler ile özel girişimler arasında sıkı bir i şbirliğinin geliş ti­
ği gözlenmektedir. Böylece tekelci Devlet kapitalizmi, kapi­
t alist tekellercc yürütülen ıcgemenlik kurma ve sömürme ısü­
recinde giderek artan bir rol oynamaktadır.
De Gaulle iktidarının ekonomik politikasının genel
doğrultusu tekelci semıayenin görüşlerine ve isteklerine uy­
gundur. Tekelci sermayenin ülkedeki egemenliği kişisel ikti­
d ar rejiminin kurulmasıyla güçlenmiştir. De Gaulle, Cumhu­
riyetin Geçici Hükümetinin baş ka nı olduğu zaman bir t akını
millileştirmcleri kabul e t mek zorunda kalmış tır. O zaman­
dan beri kapitalist tekeller, olayların da gösterdiği gibi, mil­
Iileştirilen şirketleri kendi yararlanna kullanmayı başarmış­
lardır , ç ünkü bu gibi d emokratik reformlar, arkasının geti­
rİlmesi bakuumdan, hüküme tin genel politikasına bağlıdırlar.
De Gaulle, dönemiri p olitik koşullan içerisinde, Fran­
sa Bankası i le dört mevduat bankasını yani Credit Lyonnais,
Societe Generale, Comptoir National d 'Escompte ve Banque
N a tionale d e Credit tndustriel'i millileş tirmeği kabul etmek
zorunda kald ı ; ama iş bankalannın millileştiritmesine kesin­
lik le karşı ç ık tı.
ı Aralık 1945'de, bu konuda Kurucu Mecliste konuşu�

148
ken, Komünist grup ad ma özellikle şunlan açıklama fırsa­
tını kaçırmadmı :
İş bankalarının ve özellikle Meclis Baş­
kanlığ ın a vermiş olduğumuz Kredinin Milli­
leştirilmesine ilişkin y asa ö nerisinde yer alan
iki bankanın ıııiUileş tirild iğini görmek ister­
J ik . Çok taınmnış , hatta belki de fazla ta­
Illnmış bu iki İş Bankası, Paris ve Hollanda
Ba nkası ile Paris Birlik Ba nkasıdır. ülkenin
ç ıkarları İş Bankalarına, p ara güçleri ne darbe
indirilmesini gerekt iriyor . bugünkü tartışma
da. bir ölç üde, sembolik bir nitelik taşıyor.
2 Aralık günü,
B ankaları m illileşlirmeyi bu
bir hükümet darbesinin, yani 2 Aralık 1 85 1
darbesi nin yıld önümü günü tartışıyonız ve
bu darbenin arkasında para güçlerinin bu­
lunduklarını, Bankanın bulu nduğunu u nu­
tamay lZ .
Fransa Bankası' nın bulund uğunu da ek­
leyebilirim. Çünkü Fransa llankası. bu hü­
küme t darbesini paraca destekleyen başlıca
kurumlardan biriydi.
Kısacası, baylar, A . S .F . I . D . l . ' nin , yani
ülkemİzİn İşgali sırasında I .G . Farben ile bir­
likte olu ş turulmuş ş u ünlü mali ortaklığın
etkinliklerine de katılmaktan geri kalmayan
iş bankalarınm k ötülüklerini uzun uzun ko­
nuşabiliriz . Bu olaylar aç ıkça gösteriyor ki,
para giiçlerini ve düşmanla işbirliği yapanla­
rı cezalandırmak i ç i n . acele e tmeliyiz .
.. . Bize güre, bugün yaptığımız miUileş­
tirmeler sosyalizm değildir. Bu nlar alınması
gereken demokratik önlemlerdir, ilerici ön-

14Q
lemle" ;ır. B u , " Yasayla Devrim" de değil ­

ct:·. . Bundan farkbd·sr. Biz oylamakta old u �


ğumu ı miUileş tirmelerin ü nemi ni küçümse­
mediğimiz gibi abart m ıy oruz da Kapit aU st
rej im iç indeyiz . bun u U ıı U tmuy oruz ve para­
nın gücünün yalnız c a mi llile ş tirmelerie kın­
JamayacağulI bi li yoruz .

De Gaulle iş bankalarmm milli le ş tirilınesine karşı ç ık­


t ığ ı zam a n , r as t l anhy a bakın ki kard eş i, Paris Birlik Bankası­
n ın yöneticisiydi. Bugün iş bankala n De , G aulle kabinesinin
eski direk törü , An ay asa Meclisi * üyesi ve R o tschi l d B ankası
d irektörü Pompidou i le o n u n me slekd a �lanndan birç oğu
ara cılığ ıy la Elysee ile d oğrudan i lişki halindedirler, poLitika­
lan o rad a h azırla nır .

Halk hüküme t l e temsil ed i l mi y o r , am a bü y ük banka


hüküme t iç i nde önemli bir yer işgal e d iy o r . V a kt i} 1e Petain'­
i n ba} rağı arkasınd a ) cr alıp d a onun k ıv rımlan arasında a n­
ti - milli poli tikalannı yürü te n mali olig aı'ş iler bile bugün
General - B aşkan'ın flaması altında toplanıyorlar. Bu Gene­
ral Başkan da o nlann p ol i tikal a rı nı , düzenli yor.
Paris ve Holla nda B a nkası, R o ısc hiid Bankası, Çinhin­
d i B ankası. Lazard B ankası W orms
. B a nkası, hepsi Devle tin
komu t a kademelerine yerle ş m i ş le rdif. Tekeıc i kapitalistler,
bu bankalar aracılığ ıyla, giderek daha doğrudan ve d aha ağıc
b asan bir biç imde ik tidardadıclar.
Dışişleri Bakanı Couve de Murv ilie , Bankadıc : banker
Baumgartner ' i n yerini alan M ali ye Bakanı G iscard d 'E staing ,
Bankadır ; Devle t Bakanı Lo uis J acquino t , Bankadır ; hükü­
me tin Cezay ir'd eki e sk i genci temsı lcisi , Paris bölge si gene l
y ö ne ti c isi Delouvrier, Bankadır : U . N . R . ' n i n eski gene l sekre­
teri ve ik tidann öze) danış manı A lbin Cha1andon, Bankadır ;
U.N.R. milletvekili ve Devle tin u ç ak gereçleri müteahhidi
Dassau1 t , Bankad ır . Ve Banka, " Yasalann Anayasaya uy-

( *) 1 9 58 Anayasası ilc k urulan, yasalarııı A nayasa'ya uygunluk unu


denetlernek I lC Cumlıurbaşkanı is tediğinde Ona yardımla görevli kuru­
iuş. ç .
1 50
gu n l uğunu denetleım'k" h;in A nayasa Meclisine girmesine
karşın açık açı,", RcıtschiJd Bankasının genel müdürlüğünden
dt' geri kalmayan Pompidou ile h ala hazır ve nazır, etkili .
yerinde d urmak t ad ır.
Bunlar bu aland a en çok göze ç arpan kişilerdir. oysa
kendileri nde,n daha az sü,. edilen ba ş ka la n da Devlet aygıt ı­
nın ünemli komuta k oll a nm eDerinde t utmaktadıria r 2 .
Büyük banka kurullan ile hükümet kurullanıım hu İç i­
çe girişinin sOl1l1ç' l;mndan biri . kişi�c ! iktidar rejiminin kura­
lı haline gelm iş olaıı hükümet işi üzainde Padamentonun
a ync alık la n ik d��n('tim olan ak la rıılti i klSıtla nınasKlu.
28 EylliJ 1 9S 5 tarihli referandıım - p!ebisit ile kabul e­
dik-n De GauU(� '\nayasası bu a nlayışla t asarlanmış tır. O dö­
nemde bu Anay asa . t u nç tj ieri n(' ka7.lhnış ve yüzyıllara da­
yanıklı bir Anayasa olarak sunuluYOl'du. çünkü. benzeri Ta­
rih te gürüldüğı; gilıi. k i�is('1 iktidar rejimieri ke ndilE'riııin e­
bOOi o ld uğ u n a in anımı eğili ıııimJı�dirl('f. Ama bu Atlayasal
Hlt> ıııi n teıııclsi71iğiııin ort a y a �; ık lli:ı sı iç in u z u n wre bekle ­
mek gerek meyc('t'ld i .
Her şt'yd l.'ll üJ'ı l:(', başJa ngl",� La ı... i resmi unvanı Fransız.
Cumh urirNi Başkanı \ c . . Bi rli k Başkanı" 01.111 De GauUl" ­
ün. bu SUII UlU'li Ul\\'aIııJlI v o l alırken yit irdiğini hattrlamak
yararlıd ır ; oysa O . gek:ceği ba!?ka türlü düşünınüştü Ku�ku­
suz De Gaulle, d arb("dı� n so nra ke nd i n i sömürgele ri bağını:'
sIZL'lş tu'manın şampiyonu olarak göstermekte duraksanıaz,
ama 1 4 Temmuz i 9S 9'da Bi r li k (ilkeleıine bayrak verme tü­
ren i n i düzcnlediği Laman hiç d" bu B i rliğin y okolm asını dü­
şünmüyord u .
O , sö mürgeci boyunduruğundan kurt ulm ağa susamış
halklan canland ır a n ulusal kurtuluş hareketlerinin gücünü
dikkate almadan y apmış tı hesabuu.
De G a ull e , birkaç biç imsel ödünlc Ceza yir ü zerin d eki
sö m li rgeciegemenliği elde tutabileceğine de i nanm ış . ı . Ç ÜJ1-

15 1
kü O, ancak başlangıçt aki t asanlarının gerçekleşmeyeceğini
anlayınca halkların kendi kaderlerini belirleme Il akkııUan söz
etmiş, öte yandan bu hakkı somut olarak gerçekleştirmeye
ç alışmamış tır.
De Gaulle Anayasası katı gerçeklerle karşılaşınca do­
ğallıkla, dayanıksızlığını gösterdi, bu Anaya'sanın kimi ku­
surları olduğu De Gaulle tarafından da kabul edildi. De
Gaulle bu kusurlan gidermek isteyecektir . Sözkonusu olan
özellikle, Cumhurbaşkanının seçimi konusunda yürürlükte­
ki seçim sistemidir.
Cumhurbaşkanını, birleşik olarak toplanan Parlamen­
toya st!çtiren eski sistemin yerine De Gaulle, başkanlık seç­
menlerini, mille tvekili ve senatörlerden fazla olarak, il genel
meclisi üyeleri ile belediye meclisi temsilcilerine kadar ge­
nişle ten bir başka sistem getirdi. Böylece De Gaulle , yalnız
ulusal planda değil, iller ve belediyeler planında da seçilmiş­
lerin seçilmişi obnak istiyordu.
Bu düzenleme engellendiği zaman De Gaulle her halde
plebisit saplantıl an taşımakla suçlanmaktan biraz çekini­
yordu; şimdi ise çok belirgin bir plebisit niteliği taşıyan iki '
referandumdan sonra, Louis Bonaperte'ın geleneğini can­
landırmak demek olan, Cumhurbaşkanının doğru�an doğ­
ruya halk t arafından seçilmesini isteyecekti.
1 958 Anayasasının 89. maddesine göre De Gaulle, baş­
kanlık seçim sistemini değiştirmeyi referandum yoluyla
halktan isteyebilir. Ama bunun için öncelikle, Anayasamn,
kendisinin belirttiği doğrultuda düzeltilmesine ilişkin bir ya­
sa tasarısının " aynı terimlerle " Millet Meclisi ve Senato ta­
rafından kabul edilmesini s ağlaması gerekir.
Ama bu bir takım sıkıntılar getirebilirdi. Yalnız Cum­
hurbaşkanının seçim biçimini değiştirmek değil, ilerde baş­
ka değişiklikleri de gerçekleştirmek gerekebilirdi. Düşünülen
değişiklikler arasında , 1 95 8 Anayasasının terimleriyle

152
'Cumhuriyetin bölge yönetimlerinin temsilini sağlayan"
Senato'nun bileşimini d eğiştirmek te bulunacaktı.
Yerel yönetimlerin özgürlüklerine karşı yöneltilen sal­
dırılann, bu yönetimleri temsil eden meclise de yöneltilmiş
olması hiç şaşırtıcı değildir . Bölgesel, ekonomik ve toplum­
sal grupları temsil eden bir meclis, Senato haline getirilecek.
bu da " Bölgesel Kalkınma Komiteleri", "Karma Ekonomi
Ortaklığı" ve Tekelci Devlet kapitalizminin öteki temsili
kuruluşlarının temsil edilmesini sağlayacaktı.
Böylece belediyelerde halkın seç tikleri artık senatoda
temsil edilmeyecek, sorumsuz ve mutlak güç sahibi teknok­
rasi egemenliğini duyuracaktı. Ekonomik Konseyin kaldı­
rılması, hiçbir y asama yetkisi olmayan, kendisine tevdi edi­
lecek sorunlar konusunda sadece istişari görüş hakkı bulu­
nan bir ç eşit politika dışı " korporasyon meclisi " haline ge­
lecek bu yeni Senato'da işveren temsilcileri ile kimi işçi sen­
d ikalan temsilcilerinin bü tünleşmesini sağlayacaktı.
Dc Gaulle böylece Fransa'yı, faşizmi, "sendikal ve
korporatif rejim olarak niteleyen Mu ssolini'den doğrudan
doğruya esinlenmiş bir sisteme götürecektL Bilindiği gibi
böyle bir rejim Salazar i le halen Portekiz'de yüıürlükte bu­
lunmaktadır.
Bu durumda senatörlerin , intihar etmeye kararlı olma­
dıkça, De Gaulle'ün istediğinden farklı yönde oy kullanabi­
lecekleri düşünülebilir. Öte y andan Senatonun Elysee'de pek
gelenekçi kabul edilmediği, Cumhurbaşkanının dileğine gö­
re hareket edecek U.N . R . 'nin " mürit " senatörlerinin ise
sayıca ç ok az olduğu bilinmektedir .
Ama istediği hükümlerle bu doğrultuda bir yasanın ka­
b ulunü sağlayamadığından Anayasa değişikliği konusunda
bir referandum - plebisite girişmek için Anayasanın 89.
maddesini kullanmak olanaksızlığı karşısında bulunduğ�na
göre, De Gaulle boyun eğecek miydi? Bunun hiç bir şey ifa­
de etmeyeceği, onun başka yöntemlere, özellikle "Cum-

153
gunluğunu d E'netleın<>k" i �'in A nayasa Meclisine girmesine
karşın açık açık Rütschild Bankasının genel müdürlü ğünden
d t' geri kalmayan Pompidou iII" hala hazır ve nazır. etkili,
yerinde d ur makC adır.
Bunlar bu alanda en çok göze ç arpan kişilerdir, oysa
kendileri nde,n daha aı sö:; edilen ba şka la n da Devle t aygıtı­
mn ünemli "omula kollanm ellerinde t u tmaktadırlar 2 .
Büyük banka kurullan ile hükümet kurutlanulJJ bu iç i­
çe girişinin sonuç lanndan biri. k işisc ! i ktidar rC'j iminin kura­
lı haline gelmiş olan hükümet işi üzaind e Parlamentonun
ayncalık lan il<- (kllt" tim olanaklamltll klSıtlanınasKlır.
28 Eylül 1 95 5 tarihli referandıım . p!ebisit ile kabul e­
d i le n De Gaulıp '\nay asar,;ı bu anlay l�la t asarla nmış tır, O dö­
nemde' bu Annyasa. hl ll-;: tiıeri ne kal.ılım� ve yüı,yıllara da­
yanıldı bi, Anayasa o larak su n uluyordu, ç ünkü. bem.eri Ta­
r i h t e güruldağu gil ı i , k i�isd ikti d ar rejimieri kend ilerinin e­
bedi old uğuna i n an ııı a eğiliınituh'dirlr-L A m a bu Atlayasal
Illetnin temelsizliğinin or t a y a \, ık m � s ı iç in uzun $Üre bek le ­
mek gerek me y c ('t'k t i .
Her �t')' d l'n Ür(L:('. ba�hıng ı�' ı aı... i resm i unv an ı Fransu.
Cu mh uriJ't"1 i Baş"anı \ c . . Bi rli)" Başkanı" olan De GauUe '­
ün. ' bu �o nuıu' ll uımmını ,\i I l i alırken y i tirdiğini haltrlarnak
yararlıdır ; oysa O. gl'kcegi ba!?ka türlü düşünınüştü Ku� ku­
suz De Gaulle. darbeden sonra kelld i n i sömürgeleri bağını:·
sızlaştu' m3 ıulı şampiyonu olarak göstermekte duraksamaz,
ama 14 Temmuz 1 9 5 9'da Bir lik ülkeleıine bayrak verme tö­
reni n i düzenlediği t.arnan hiç d<:' bu Birliğin y okolm asun dü­
şü n müy or d u .
0 , sömürgeci boyu nd uru ğu ndan kurtu!mağa susamış
halkla n canland ıran ulusal kurtuluş hareketlerinin gücünü
dikkate alınadan yapnuş tl hesabmı.
De GauUe, birkaç biç i msel ödünle Cezayir üzerindeki
sömiirg('ci egemenliğ i elde tutabilece ğ ine de i nan m ış t ı, ç ün-

151
hurbaşkanı, Resm i Gaz.a ıe'dl' y a yı m la n an Hükul11t> t ünerisi
ya da iki meclisin birleşilt önerisi üzerine, Devlet ınakamla­
rının düzenlenmesine ili ş k in her t ürlü y asa tasansıili refcı'an­
duma sunabilir ... vb i i , d i ye n Anayasanın i ı . maddesine
başvuracağı kanısı uyandıralmak tadır.
Kuşkusuz, Elysee bu metinden y ararlalUnayl dü şü nebi­
Iir, ama ege r " Devlet makamlarının diizenlenllll.'si nin
"

Cu mh u rba şk a n ı gibi Sen a to y u da i lgi le nd i rdiği açık tanmak


'

i st e niyorsa bu, ı 1 . m addeni n , herh alde yasad ışı bir y orumu


olac a k t ır ç ünkü gerçekten, d ah a ö n ce anılan 89. m adde, A­
,

nayasanm " Değişiklik" b a�l ık la XL V , b ö lü mün d e gös l erik­


cek tek m addeilir. Bu, A n ay asayı d eği� tirınek İ \' i n y aln 17 bu
maddeye başvurulabileceği a nlamıııa ge li r ,

Ama bu De Gauııe ' ü n kendi görüşle ri ni dayatmasın a ve


i k t i da n n ın k işisel niteliğini güç le nd ir me k , ulusal tellISi Ii d a­
ha da h or l a m a k ve ne frdIe ek alınak i ç i n ."k u ş ullandırıl­
mış" bir h alk ı n plebisit o ııay ın a dayan masma e ngel d egildir.
O, B o nap a rt e m stili nce h areket e t mek v e boyu tla n 1. onı n ­
'

lu olarak dar bir se ç im bülgesi ni te/mil eden ulusun temsil­


dierine karşı tüm u lu su n temsiıCisi gibi görünmek istcL B u ,
O'nun Millet Meclisine k arş ı daha sert davra nma�ına olanak
verecek, bu te hd id i alt ıııda t u t acak ve
Meclisi sürekli fesi h
onu her şeye katlanır
bir uysallığa zorlayacaktır.
Bütün b u n l ard a n amaç, ulusal meclisİn y e t k ile ri n i sıfı­
ra indirnıek ve sonu ç ta halkın egemenliğinin kul l a nım ııı ı
plebisit oylanıalarıyla sınırlamaktır . Bu oylamalarda, eksik­
siz bir propaganda ile ö nced e n koşunandırılmış olan ha lk ,

kimi mümiıılerin " Amin " dedik le ri gibi, k itle h ajinde a ş k


ve şevkle "evet" diyecektir.
Öte y andan, her türlü sürprizi önlemek içi n oy sandık­
ları göze time alınacak tır. Halkın o nayına d ay a n an De Gaul­
le'ün, A nayasanın 1 6 . maddesini uygulamak için kendisini
daha d a güçlü hissedeceğini ekle rney e pek gerek y o k tur. Bi-

154
lindıği gibi bu ı 6. madde belirli koşullarda tüm yetkileri 0-
na Vl' rir. bu k oşullann gerç ekleşip gerçekleşmediklerini söy�
lemcı.. i çi n de t ek yargıç kendisidir. Bu ünlü maddenin uygu­
lamas! ona tüm yasal güvenceleri ortadan kakhrmak ve ade ­

ta " keyfi " bir s ahanat kurmak olanağını vermektedir.


Bütün bunlar De Gaulle Anayasasının son derece tehli­
keli niteliğiııi göstermeye yeter; ne var ki De Gaulle iktida­
nna az ç ok aç ıkça karşı çıkan kimi politikacılar bu Anaya­
sayı hiç bir bi ç imd e suçlamamaktadırlar. Hatta bu Anayasayı
iyi bul makta ve onu d aha sonra , gerek De Gaulle'ün sopası
altında , gerekSC' De Gaulle eğer koltuğunu bırakma onsuz
k ull anmayı d üşünmektedirler.
L V. Cu mhuriye r i n iflası ve De Gaulle iktidannDl geli­
şinin soru mluluğunu taşıy an geçm i şi lekeli bir bölük poli­
tikacının başlıca kaygısı, k i şisel ik tidaj reji minin acı deney­
lerinden ders alan Fransa halkuun antifaşist mü cadele sinin
ö tesind t' , Fransa'yı gerçek bir demokrasi yle do nalmak i ste-
'
mesİni e ngellemek ti r .
Vi nc('nt A urİol'un k aygısı budur. O; 1 9 5 8 Mayısmda,
De Gaulle ' ü n İktidara gelişini hazırlayan başlıca kişilerden
biri old uğunu u nu tturmaya çalış mak yerine şiiıı di kendisini
olası " k urtaneı " olarak göstermeye ç aba harcamaktadıj,
Bu eski politikacı, Fransa'yı iç savaştan kurt�nnak bahane­
si y le , bir ulusal birlik h ükümeti içinde O.A.S.'y� sızmaktan
b aşka bir şey d üşünmemi ş tir. ., . '.'
Kabul etmek gerek ir ki halkın huzurimu' korutnak iç in
Salan'ın iktidannı isternek garip bir düşünce biç i ntidİr ; bÖyle
bi r o lasılığ ı düşünmek , ı 3 Mayıs 1 958 güç' 'gösterisi ,ve . tüm
ci n ayetleri, işkenceleri , dehşet hareketleriyle 'Cetayir sava­
şı nın ürünü olan faşist O .A.S.'ye y ardımcı olınak demektir.'
Hepsinin ayırdedici özelliği ' halktan 'korkmak, demok­
rasiyi horlamak ve avanta tu tkusu o1an:bu politikacd�l1'da 01-
keyi faşizme doğru tehlikeli bir gidişten kurtarma kaygısı
hiç y oktur. Debre'nin ve belki de De Gaulle'ün yerini abna­
yı düşleyen bir politikacı takunı için acze ve geçmişin hata­
lanna düşmeyecek bir demokrasiyi Fransa'da yerleştinne
sorunu ikinci derecede bir sorundur.
Doğal olarak, bu gibi tasarılann zorunlu sonucu, işçi
sl1lıfı ile demokratik güçleri bölme işini aralıksız sürdür­
mektir. Guy Mollet gibi birinin de sürekli uğraşı budur.
Guy Mollet, De Gaulle'ü iktidara getirmek için ona omuz
venniştir, yedi ay onun Bakanı olmuştur ve De Gaulle ' cü
Anayasanın h azırlanmasına katılmış tır, ama her şeyin üstün­
de halkın, kişisel iktidar üzerinde demokratik bir zafer ka­
zanmasından çekinmektedir.
ış te bu anlayışla aynı Guy Mollet, bir yandan, O.A.S.'­
ye karşı ve Cezayir'de banş için sosyalist mİlitanlann ko­
mü nistlerle eylem birliği yapmasını yasaklamakta, ö te yan­
dan da Cezayir eski Bakanı Robert Lacoste ve Max Lejeune
gİbi " sosyalist " lerin, Salan dahil, O.A.S. yöneticileri ile sü­
rekli ilişki kurmasına aldırmamakta, üstelik böyle bir davra­
nışla sosyalist parti üyeliği arasında herhangi bir bağdaşmaz­
lık görmemektedir.
Böyle bir anlayışla, gericilikle uzlaşma yolunda Guy
Mollet'nİn çok ötelere gitmesi gerekiyordu. Alma'da yapılan
ünlü siyasal - pisboğazhk toplantısı bu koşullarda oldu.
Bu toplantıda " bağunsızlar " grubunun adeta başkanı
olan ve Alma toplantısından az önce " Fransız Cezayir "den
yana tavır alarak Salan ile O.A.S. 'nin tezine sanıan Pİnay
butunuyordu . O da, 1 9S8'de, De Gaulle'ü iktidara getirmek
için elinden geleni y apmış tı.
To.plantıda, Lot milletvekili olduğu için Gambetta'nın
ardıl. geçinen ve özellikle bir bakanlık koltuğu kapmak için
her şeyi ayaklar altına alabilecek tutkulu politikacı prototi­
pi olan Radikal Partinin , başkanı Maurice Faure da vardı.
Maurice Faure, kendisi Radikal Partinin başında oldukça

156
nin Guy Mollet 'in görüşleriyle tam bir uyum halinde oldu­
ğunu göstermiş tir .
Alma topl ant ısının öbür çağrıllSı M.R.P. 'nin başkanı
Andre Collin'dir. Bu zatın, en keskin kiliseciliğin sadık ter­
cümanı olmak isteyen Partisini n anti - laik politikasını sa­
vunma fırsatını kaçırmayacağı dü şünülebilir.
Hepsi çok kullanılmış ve yeni bir şey y apmak için
kendilerine güveniIemeyecek bu politikacılardan başka top­
lantıda bir takım sendikacılar da vardı: F.O.'dan, gerici ka­
fası herkesce bilinen Bothereau , C.F.T,C.'den Levard ve
Çiftçi Gençler'den ( Jeunes Agriculteurs ) Debatisse.
Guy Mollet'nin gizli kalmasını istediği bu görüşme öğ­
renildi ve sosyalist partinin genel sekreteri bu konuda P.S.U.
ve C . F .T .C 'ye karşı hırçınlı�ını a çığa vurmaktan geri kal­
mad ı. Genel sekret�r, öte yandan da, sendikalarır� katılmadı­
ğı ve sosyalist parti ile önem bakımından çok farklı öteki
yedi örgütü 3 bir araya getiren annfaşist bir eylem komitesi­
nin kuruluşunu bir z afer gibi göklere ç ıkanyordu. Ama doğ­
rusu , bu sözde eylem komitesinin özelliklerinden biri tüm
işçi ve demokrasi güçlerinin mücadele birliğinin gerçekleş­
mesine elinden geldiğince sistemli olarak engel ulmaktır.
Zaten Guy MoUet'nin kimi suçlamalan, Eylem Komi­
tesine ka tılan sekiz örgütten birini çekilmek zorunda bırak­
mış tır.
İşçi ve demokrasi güçlerinin faşist O.A.S.'ye karşı ve
Cezayir'de banştan y ana birliği bugün bütün açıklığıyla ka­
ç ınılmaz bir zorunluluk olurken Guy Mollet, bu eylem birli­
ğini kösteklemek için etinden geleni y apmaktadır.
Bilindiği gibi eylem birliğine bu sistemli karşı ç ıkış , fe­
satçılann durmadan savurduğu tehditlerin ciddiliği nedeniy­
le so syali s tleri endişelendirmekte, Guy Mollet ise endişeleri
yatıştırmaya ç alışmaktadır.
Guy Mollet, eğer bir faşist ayaklanma olursa faşizmin
tüm düşmanlannın bir araya gelecekleri, böyle ..bir olasılık
1 57
haliJtde rkQll1Ünlstlerin : oktif katılı mın a güve nilebileceğini, ö­
te yandan hiçbir anlaşmanın ' gerekmeyeceği dü şüncesini
uy-andırır.
" ŞIJnu �p tama k da an lamlıd ır : G uy l\f oııc t. 0 . A . 5 . t a­
raf�nd�ll öldörü1en bir Dışişleri Bakanlığı gü reviisi olan
Boissier' nin, Cantal,'ın bir köyü nd e cenaze töreni y .ıpıld ığ ı sı­
rada, evfnin önünde d üzenle nen gösteriyi k J\l 3Jll ı ş t rr .
Guy M{) llet � n in saldırılan, 2 9 O c a k 1 9 ô2 'd c verd iği
çok karışık bir söylevde d ile getirilmiş tir .
' S,F.LO.'nuo genel sekreteri bu söylevde " Komünis tie r­
le ittifakı- ön1eyen temel nedenler " diye JJ ia rıJ ınhğl <�e :ı:le­
ri açıklam aya çahştL Bir kötü n iye t gösterg t'si o l a rak,ı T ours
Ko ng resin d en , Komünist Entem asyo nal'e üyeli ğin " y irmi
bir koşulu "ndan söz e tti . Oysa 1 9 34 y J1lnua , Y Jni / ü kselc n
faşizm tehlikesine karşı So sy ali s t Parti ile K o münist Parti
arasında eylem birliği nin gerçekle ş tiği d ö n emde de v :ı rdı
bunlar.
Kirli p olitikasını, iş ç i sınıfını bölme poli t ikısınt lnkb
göstennek için Komünistlerle Sosy a listle r arasıııda ·\. i:ılık
i 920'de Tours Kongresi' nde y apılan ideolojik ve p o li t ik
,
tartışmalara başvuran bir politikacıya ne de nir? B u n u n e ıı
azından ..temel nedeni i i şud ur: tüm gericili ğ i n s{; ;,ini p al·
kışladığı bir p o li tikay ı örtbas etmeye y önelik bir bahane.
Eski sosyalist m ili tan August Bebel, o lu r da buıjm azi
o nu överse, kendi kendisine acaba ne ahmakhk e t tiğini so­
racağını söylüyordu. Guy M o lle t bu ilkeyi 'k end i s in e uygu­
lamaya ç alışsayda, kendisi · iç in raslantısa1 ahm ak lık la nn
sözkonusu olmadığını, geri cile ri n ona ve bölücü politikası­
nın etkenliğine'çok güvendiklerini görebilirdi 4 •

Guy Monet'nin Komünistle rle mücıdele birliğine karşı


ç ıkmak için öne sürdüğü hir başka kanıt da ş udur : Komü­
nistlerle Sosy alistler bir çok sorun üzerinde anlaşiilış değil­
lerdir . I ş te bu d.a bir bahanedir , hem de a n lamlı bir ruh halini

158
ortaya koyan bir bahanedir, başka b ir şey d eğiL.
Herkes bilir ki Komünistterle Sosy alistler arasında gö­
rüş ayrılıklan vard ır ; z a t e n görüş aynııklan olmasa aynı Par­
t i iç inde toplamrlard ı. Ama bu ay rıl ık la r , 1 934 y ılı nd a , iki
Partinin eylem b irli ğ i gerçekleş tiği z am a n da vardı. Eğ er
Guy \'l o U e t l n in öne sürdüğü ma ntık sonuna k adar gö türülür­
se bundan ;; u sunUcu ç ı ka nn a k g erek ir : O, bir y a nd an , görüş
a y nl ı k l a n bahaıw.'iiyle K o müni s t Parti ile h er tü rlü görüşme­
yi c lıgclic ll1e k i s t i y o r , Mc y a nd a n da Pİnay ile görü şüyo r ,
d e me k olu y o r k i , " Fransız Cezayir " d en y an a tayır ala n
ve boy lece O . A . S . 'n i n sloganlanndan birine sanlan bir Parti-
nin ı şefi ilc a ç ık bir g ü rü ş birliği v a rd ır .
Bu tU n bu n l ard a n ş u sonuç ç ıkar: a ntifaşist gü çleri
bölme k k ö tü okluğu k ::.ı d a r, savu n u l m ası ve h aklı gösteri ınıesi
gü ç bir d u m md ur. GlIY 'lo tle t ilc Pi ııay , \-fayıs 1 95 8'de, De
Gauilc'e O I llUZ v e r me k ve I V . eumhmiyetc ö lümcül hir dar­
be i nd ir ın<: k iı; i n bıı l l.ı :;; tuklan g i b i ( - k i bu yüzden B akanlık­
la Lı diiIJ e ııd i r i l nü� l('nli 6 - bugün de b u ! u ş m a k t ad ı rlar.
H e r ik isi tl e 1 9 5 ı rde, De Gaulle hüküme tinin üyesiydi­
le r. P i n ay bir y ıl d .iha Iıüküın� t te ı... a ld ı . C u y M o ll c t ise De
G a u lle 'cü i k tid arın ) .tt ağ111 1 h azırla a ık l an s o nra Ha�llle tlinin
m u h alefet b a � k a nı o lmak üıere rol d eğ i� tiru i .
29 O cak 1 962 t arilıli k o nu ş m asınd a bir o r t ak p rogra­
nun temelleri n i t asarlay a n Guy M o llet , u em okrasi nin s o ru n ­
lannı ele ald ı ve şu so nuca vardı " İç planda kuru mlann h;­
ley i şi ni , yani i 9 5 8 ' d e kabul edile n A n ay a3a ' n ın özü ve sö­
züyle d ü ıiistçe uyg u l anm ası nı sağlamak ı r. İ � te, O.A .S.'ye
k a r ş ı eylem Ko mit esi nin S.F . l .O . ' n u n imz asın ı t aşıyan ç ağ­
rısın d a k o nu edilen ı r Cu mh u riye te dönüş" ü ç o k sınırlı b ir
k avrama biç imi !
B ü tü n bu n lar , koiayca ı r demokratik ruh " dan söz e­
dip d uran ç evre le rd e varolan antidemokratik eğilimlerin ge­
nişliğini ·gösterir ; B o t he re au , Forestier ve bu konuda sır aba-

159
hiç yoktur. Debre'nin ve belki de De Gaulle'ün yerini alına­
yı düşleyen bir politikacı takımı için acze ve geçmişin hata­
lanna düşmeyecek bir demokrasiyi Fransa'da yerleştirme
sorunu ikinci derecede bir sorundur.
Doğal olarak , bu gibi tasarılann zorunlu sonucu, işçi
sUlıfl ile demokratik güçleri bölme işini aralıksız sürdür­
mektir. Guy Mollet gibi birinin de sürekli uğraşı budur.
Guy Mollet, De Gaulle'ü iktidara getirmek için ona omuz
vermiştir, yedi ay onun Bakanı olmuş tur ve De Gaulle'cü
Anayasanın hazırlanmasına katılmış tır, ama her şeyin üstün­
de halkın , kişisel iktidar iizerinde demokratik bir zafer ka­
zanmasından çekinmektedir.
I ş te bu anlayışla aynı Guy MoDet, bir yandan, O.A.S. ,­
ye karşı ve Cezayir'de banş için sosyalist militanıann ko­
münistlerle eylem birliği yapmasını y asaklamakta, ö te yan­
dan da Cezayir eski B akanı Ro bert Lacoste ve Max Lejeune
gibi " sosyalist " lerin, Salan dahil, O.A .S. yöneticileri ile sü­
rekli ilişki kurmasına aldırmamakt a, üstelik böyle bir davra­
nışla sosyalist parti üyeliği arasında herhangi bir bağdaşmaz­
lık görmemektedir.
Böyle bir anlayışla, gericilikle uzlaşma yolunda Guy
Mollet'nin çok ötelere gitmesi gerekiyordu. Alma'da yapılan
ünlü siyasal - pisboğazhk toplantısı bu koşullarda oldu.
Bu toplantıda " bağımsızlar " grubunun adeta başkanı
olan ve Alma toplantısından az önce " Fransız Cezayir "den
yana tavır alarak Salan ile O.A.S.'nin tezine sanlan Pinay
bulunuyordu . O da, 1 95 5'de, De Gaulle'ü iktidara getirmek
için elinden geleni y apmıştı.
Toplantıda, Lot milletvekili olduğu için Gambetta'nın
ardılı geçinen ve özellikle bir bakanlık koltuğu kapmak için
her şeyi ayaklar altına alabilecek tutkulu politikacı proto ti­
pi olan Radikal Partinin , başkanı Maurice Faurc da vardı.
Maurice Faure, kendisi Radikal Partinin başında oldukça

156
Halk Cephesinin olmayacağını söylemiş , böylece görüşleri­
nin Guy Mollet'in görüşleriyle tam bir uyum halinde oldu­
ğunu göstermiştir .
Alma toplantısının öbür ç ağrılısı M.R.P.'ni n başkanı
Andre Collin'dir. Bu zatın, en keskin kiliseciliğin sadık ter­
cümanı olmak isteyen Partisinin anti - laik politikasını sa­
vunma fırsatını kaçırmayacağı düşünülebilir.
Hepsi ç ok kullanılmış ve yeni bir şey yapmak için
kendilerine güvenilemeyecek bu politikacılardan başka top­
lantıda bir takım se ndikacılar da vardı: F.O.'dan, gerici ka­
fası herkesce bilinen Bothereau, C.F.T.C.'den Levard ve
Çiftçi Gençler'den ( Jeunes Agriculteurs ) Debatisse.
Guy MoDet' nİn gizli kalmasını istediği bu göruşme öğ­
renildi ve sosyalist p artinin genel sekreteri bu konuda P.S.U.
ve C.F.T.C 'ye karşı hırçınlıi!;ını açığa vurmaktan geri kal­
madı. Genel sekreter, öte yandan da, sendil<.alarıi� katılmadı­
ğı ve sosyalist parti ile önem bakımından çok farklı ö teki
yedi örgütü 3 bir araya getiren annfaşist bir eylem komitesi­
nin kuruluşunu bir z afer gibi göklere ç ıkanyordu. Ama doğ­
rusu , bu sözde eylem komitesinin özelliklerinden biri tüm
işçi ve demokrasi güçlerinin mücadele birliğinin gerçekleş­
mesine e linden geldiğince sistemli olarak engel ulmaktır.
Zaten Guy MoDet'nin kimi suçlamalan, Eylem Koıni­
tesine katılan sekiz örgütten birini çekilmek zorunda bırak­
mıştır.
İşçi ve demokrasi güçlerinin faşist O.A.S. 'ye karşı ve
Cezayir'de banş tan yana birliği bugün bütün açıklığıyla ka­
çınılmaz bir zorunluluk olurken Guy MoDet, bu eylem birli­
ğini kösteklemek için elinden geleni yapmaktadır.
Bilindiği gibi eylem birliğine bu sistemli karşı ç ıkış , fe­
S3tçılann durmadan savurduğu tehditlerin ciddi1iği nedeniy­
le sosyalistleri endişelendirmekte, Guy MoDet ise endişeleri
yatış tırmaya ç alışmaktadır.
Guy Mollet, eğer bir faşist ayaklanma olursa faşizmin
tüm düşmanlannın bir araya gelecekleri, böyle ..bir olasılık
L S7
halinde ,koIJ)Ünistlerin , aktif katilmun a güve nilebileceğini, ö­
te yandan hiçbir anlaşmanın · gerekmeyeceği (]üşünccsinİ
uy�ndırır.
' . Ş'ıınl,l :�ptamak da anlamlıd ır: Guy Mollc t .O.A.S. t a­
raf�nd�n öldürüıen bir Dışişleri Bakanlığı görevlisi olan
Boissier' nin, Cantal.'m bir kö yü nd e ce naze töre ni y ;ıpıld ığ ı sı­
rada, evfnin önünde düzenlenen gösteriyi k ll1 3mış ı ır .
Guy MoUet�njn saldırtlan, 29 Ocak 1 9 62'de verdiği
çok karışık bir söylevde dile getirilmiş tir .
' S,F.tO.'nun genel sekrete ri bu söy le\'de " K o müniS tle r­
le ittifakı- öııleyen temel nedenler " diye :lo ia rıJ ınl ığ l 'j c yle ­
rİ açıklamaya çalış tL B ir kötü niye t göstcrg('si o l a rak" Tours
Kongresinden, Komünist E ntemasyonal'e üyeliğin " y irmi
bir k oşulu t ın dan söz etti. Oysa 1 93 4 ydınJ a . / :lhi )' üksele n
faşizm tehlikesine karşı Sosy alist Parti ile K o mü n i s t Parti
arasında eylem birliğinin gerçekle ş tiği d ö n cmde de vardı
bunlar.
Kirli politikasııı�. işçi sınıfını bölme p o li t iklsın ı h aklı
göstermek içi n Komünistlerle Sosy ı!istler arasuıda A r alık
1 920'de Tours Kongresi'nde
i
y apılan ideo loj ik ve politik
tartışmalara başvuran bir politikacıy a ne de nir? B u n u n e n
azından " temel nedeni " şudur: tüm gericili ğin sl: "iİnip al�
kışladığı bir politikayı örtbas etmeye yönelik tir bah ane.
Eski sosyalist mili t an August Bebel, o lu r da burjm azi
o nu överse, kendi kendisine acaba ne ahmaklık e t tiğini so­
racağını söylüyordu. Guy M olle t bu ilkeyi 'k end is ine uygu­
lamaya çalışsaydı, kendisi ' için raslanhsal ahmaklıklann
sözkonusu olmadığını, gericilerin ona ve bö lü cü politikası­
nın etkenliğine'çok güvendiklerini görebilirdi 4 •

Guy Mollet'nin Komünistlerle mÜ�3deıe birliğine karşı


çıkmak için öne sürdüğü bir başk a kanıt da şudur: Kömü ·
nistle'rle Sosyalistler bir çok sorun üzerinde anlaşmış değil­
lerdir. İşte bu d� bir bahanedir, hem de a nlamh bir ruh halini

158
ortaya koyan bir b ahanedir, b a ş k a bir şey d eğiL.
Herkes bilir ki Komünistlerle Sosy alistler arasmd a gö­
rüş ayrılıkları vardır ; zaten görüş ayrılıklan o lmasa ay n ı Par­
ti i ç in d e toplamrlardl. Ama bu aynlıklar, ı 934 yılında, iki
Partinin ey lem birliği ge rçekleştiği z aman da vard ı. Eğer
Guy � o ıı e t ' n il1 ö n e sü rdüğü mantık so nuna k adar gö türülür­
se bund a n �u su nucu ç ı k a rm ak gerek ir : O, bir yandan, görüş
a y nhUm bahanesiyle K o m ü n i st Parti ile her türlü g ö rüşme­
yi e ngelleıııek istiyo r . Mc y an da n da Pinay ile gö r üşü yor,
de me k o l u y o r ki, " Fransız Ceza y ir " dcn y ana tanr alan
\'C bÜY [('ce O . A . S . 'nin 510ganlanndan b i r i ne s anlan ·bir Parti-

nin ' şefi i le a ç ık b ir görü ş birliği v a rdu.


Burun b u n l ardan ş u sonuç ç ı kar: a n t i faş i s t güçleri
bölme k kötü old uğu k ::.ı d ar. sav u n u l m ası ve h aklı gösteril m esi
güç bir d unı md ur. G u y \l o lle t i le Pi na, . \1ayıs ı 958'de, De
G a u i lc'e o m u z vcrmek ve ı v . Cu mh ı ıri y e tC' ö lü m cü l bir dar­
ı>e i nd ir me k i.; in buhı;; tu kları gi bi ( . k i bu y üzden B aka nlık­
la lı diiIJ c nd i r i l nü� lcrdi � . bugü n de b u l u ş m a k t ad ı rl a r .
Her ik isi u e ·1 9 S S ' d e , De Gaulle hüküme tin i n üyesiydi­
le r. Pi nay b i r y ı! d..ıha Iıükü ın d tc "ald ı . G u y M olle t ise De
Gaulk'cü i k tiJann ptağU11 Iı azırlauık t :ın s o nra Ha� me tlini n
mu h alefet b a �k a n ı o l mak üıere rol d eğ iş tirdi.
2 9 O cak ı 962 t ari Iili k o nu ş m asında bir ortak progra­
nun temeııeri n i t as a r l ay a n G u y M o lle t , demokrasinin sorun­
larını ele ald ı ve ş u so nuca vardı " İ ç p landa kurumlann h;­
leyişini, yani 1 9 5 8 ' d e kabu l e<J ite n A nayasa'nın özü ve sö­
züyle düıiistçe uygulanmasım sağlamak ". İ ş te, O . A . S . 'ye
karşı eylem Ko mi t esi n in S.F . İ .O . ' n un imzasını t aşıyan ç a ğ­
rısında k o nu edilen " Cu mh u r iy e te dönüş" ü ç ok s ın ı rlı bir
kavrama biç imi !
Bütün bun lar, koiayca " demokratik ruh " dan söz e­
dip d uran ç evrelerde varolan antidemokratik eğilimlerin ge­
niş liğ i ni ·gösterir ; Bothereau , Forestier ve bu k o nuda sıraba�

1 59
ŞI gibi görünen Guy Monet gibi insanlar halktan korktuklan,
halkın mücadelesinin varabileceği gelişmelerden korktuklan
için antifaşist mücadele birliğine bile bile ve sistemli olarak
engel olmaktadırlar.
Büyük tehlikelerle dolu böyle bir durum karşısında
Sosyalist Parti, F .O. ve Öğretmenler Ulusal Sendikası'na
bağlı bir çok emekçinin, yöneticilerinin hastalıklı antiko­
münizmine körükörüne kendilerini kaptırmamalan, Komü­
nist arkadaşları ve ö teki cumhuriyetçilede sık sık mücadele
birliği yapmalan sevindiricidir.
ı 934 - ı 936 deneyiminin bize gösterdiği gibi asıl olan
şudur: eylem birliği tabanda yaygınlaştığı zaman yönetici­
ler bunu hesaba katmak zorunda kalırlar. 1 934 'de Sosyalist
Parti yönctimi, tabamn baskısıyla Komünist Parti ile eylem
birliğini kabul etmck zorunda kalmıştır.
Bölünmenin süıii p gitmesinin faşizmin işine yarayaca­
ğını, bunun ç ılgmIık demek olacağını kavramalan için Ko­
münistler, yeniden sosyalist militanıann bilincine seslenmek­
tedirier. Faşizme yo lu tıkamak ve gerçek bir demokratik
canlanm ay ı h azırlamak için halkın etkin birliğine güven­
mek gerekir. Bu olmaksızın faşist tehlike süıii p gidecek,
daha da ağırlaşacaktır.
Dünkü Petain'cileri n kitle hali nde O.A.S.'nin d estekçi
ve y ardakç ıları arasın d a bulunduğunu gören her eğilimden
eski dire nişçileri n. " Fransız denıokratik geleneklerine sarsıl­
maz bağlılıklarun yinclemek ", " saflannda süıii yle Naziz­
mi n eski y andaşları b u l u n a n " O.A.S.'nin fesatçılanl1l sergi­
lemek ve " b irlikleri ö rnek olmak ve özgürlüğe tu tkun genç ­
lik İle ne olursa olsun. O .A.S. 'li fesatç ılan ve suçortaklanm
başansız lığ a u ğrat ıııa y a kararlı tüm yurttaşlan uyarmak üze­
re tüm eski direnişç i le d b u l u ş ın a ya ve apaç ık davranmaya"
ç ağırmak için tavır alınalan sevindiricidir.
Hiç bir ayrım göstermeksizin birlik ve eylem için y apı-

1 60
lan bu çağn durumun zorunluluklarını dikkate almaktadır ;
bu ç ağrı, halkın ç ıkarlannı savunmak demektir.

* * *

1 934 Şubat 'ında olağanüstü bir genişlik kazanan hal­


km özgürlük için büyük savaşı 1 962 Şubat'ıına yeniden ö-
nemli gelişmeler gösterdi. _

6 Şubat i 934'de, bir yıldan beri Almanya'da iktidarda


bulunan Hitler'den esinlenen faşist gruplar Concorde Mey­
danı'nda bir ayaklanma düzenleyerek Paris'e hakim olmak
istediler. Gariptir ki, bu faşist . operasyonda ilk planda rol
oynayan Belediye'nin satdık kişileri, " sarı " lan, kısa bir sü­
re önce bir takım buıjuva politikacılan ç amura bulayan
Stawisky skandalını sömürerek " temizlik " adına hareket
ettiklerini iddia ediyorlardı.
Daha 6 Şubat akşanu faşistlere karşı dövüşen Komü­
nistler, bu ayaklanma girişimine karşılık olarak eylemin ar­
kasını getirdiler; hükümetin y asaklamasına karşın h alk k itle­
lerini 9 Şubat'ta ı Republique Meydanında gösteıiye çağırdı­
lar. Gösteri çetin geçti, kabaca bastırma girişimi sonucu bir
ç ok özgürlük savaşçısı polis saldırısıyla öldü 7 , ama faşist
saldırı da durduruld u .
B u gösteriden sonra, Victor Hugo'nun başka koşullar­
da söylediği gibi, " Umu t kamp değiş tirdi, mücadele ruh
değiş tirdi ". Öyle bir değişim oldu ki, 1 2 Şubat' t a genel
grev sloganı atıldı ve Komünistlerİn ç ok uzun zamandan beri
uğrunda mücadele ettikleri sorun, yani faşizm tehdidine
karşı Komünistlerle Sosy alistlerin birleşik mücadelesi ger­
çekleşti.
Bunun ardından Komünist Parti ile Sosyalist Parti ara
smdaki eylem birliği ile işçi sınıfının, köylüler ve kentlerin
orta sınıflarıyla faşizme karşı ve demokrasi için mücadele de
ittifakını gerçekleştiren Halk Cephesi geldi.
1 962 Şubat günleri yiğit özgürlük savaşçılannın cö­
mert kanının bir kez daha aktığına tamk oldu. Özgürlük s a­
vaşçılan, aralannda Fransız Komünist Partisi d e bulunan çe­
şitli sendikal ve politik örgütlerin ç ağnsı üzerine, O.S.A.'
mn cinayetlerine karşı ve Cezayir'de barış için 8 Şubat' ta
gösteri y aptılar.
O.A.S .' li katiller, bir gün önce yani 7 Şubat'ta, p atlayı­
cı maddelerle bir düzine saldırı düzenlediler. Saldırının hede­
fi olan kişiler arasında Komünist senatör Raymond Guyot ,
ağır y aralanan Komünist gazeteci Vladimir Pozner de vardı.
Dört yaşında bir çocuk da gözlerinden y aralanmış , yüzü
parç alanımş ve gönne yeteneğini yitirme tehlikesiyle karşı
karşıya kalmıştı.
Nefretlerini dile getirmek ve bu cinayetleri lanetiemek
iç in 8 Şubat akşanu 60.000 Parisli kadın ve erkek Paris so­
kaklannda gösteri y aptılar. Bu gösteride polis provokasyona
b aşvurmadı, hiç bir olay olmadı, ama De Gaulle iktidannın
Içişleri Bakaııı kan istiyordu.
Bu nedenle bir gösterici kolu Voltaire Bulvan'na aynl­
dığı sırada, polis antifaşistlere karşı vahşi bir saldırıya giriş­
ti. Aralanndan kimileri O.A.S. 'nİn eylem işareti olan " kara
ayaklar " işareti taşıyan polislerin işiydi bu saldırı. Arkasın­
da 8 ölü , 260 yaralı bıraktı. Ölenler arasında üç de kadın
vardı:
Çocuklan ne faşizmi, ne de savaşı görmesin diye göste­
riye gitmiş o lan c o şkulu, özverili, mücadeleci, yiğit evkadını
Suzal1nc MartoreU.
Fanny Dewerpe : Kocası, 1 9S 2'de, Fransa'nın bağonsız­
Iığı ve özgürlüğü için y apılan bir gösteride ölmüştü. Fanny
Dewerpe, hem on yıl önce ölen eşini, hem de kendisi için
barışçı ve özgürlükçü bir gelecek düşlediği yavrusu Alain'i
.
düşünerek gösteriye katılmıştı.

1 62
Emekçi çocuklarının çetin yaşamını t anımış olan genç
'
P.T.T. işçisi Ann� Godeau da, kendi gençliğinin ötesinde,
aydınlık ve mu tluluk içinde geçmesini istediği başkalannın
gençliğini düşündüğü için gösteriye katılmıştı.
8 Şubat'ın şanlı ölüleri arasında 1 S yaşındaki delikanlı
Daniel Fery de vardı. Pırıl pırıl ışıldayan yüzü, yaşama sevin­
cinin ne kadar büyük olduğunu , yaşamamnsa mücadele et­
mek, banş ve özgürlük için mücadele etmek demek olduğu­
nu anlatıyordu . Yüreğinde Gavroche'un* alaycı neşesi ve diş­
.
ledikleri geleceği hazırlamak için mücadele eden, acı çeken
ve genellikle ölen nice gençlerin cesareti olan bu genç e­
mekçi, parlak bir biçimde ateşli ve mert gençliği simgele­
mektedir.
8 Şubat 1 962'nin, anılan bellekleriıııizde sevgi ve say­
gıyla korunacak öteki ölüleri şunlardı:
Tüm zamanını özgürlük ve barışın korunmasına, mu tlu
yannlar için mücadeleye veren militanlardan biri ulan Ko­
münist Parti Paris XV . Bölge Sekreteri Jean Pierre Bernard .
L' Humanite'nin dağıtımında ç alıştığından, daha iyi
mücadele edebilmek için öğrenme tu tkusu olan ve Komü­
nist düşüncelerin erdemine inanan Edouard Lemarchand.
Hastalık nedeniyle işini bırakmak zorunda kalmış ,
banliyödeki küçük evinde eylemsiz kala l11ayıp , 4 yaşındaki
küçük bir kız çocuğunu yaralayan O .A.S.'li canilere karşı
Paris'teki gösteriye katılmış eski duvarcı Hyppolit Pinat.

O.A.S. 'li canİlere karşı ve Cezayir'de barış iç in gösteri­


ye katılmanın insanlık ve yurttaşlık görevi olduğunu düşü­
nen ve otuz y ddan beri C.G.T.'ye bağlı bir basım işçisi olan
Raymond Wintgens.
Yedisi Komünist olan bu sekiz şanlı ölü, geçmiş mü­
cadeleler boyunca, özgürlük için, dövüşenlerin uzun listeSi ni
uzatmışlardır. " Marseyyez" in şu ö lümsüz dizeleri sanki o n-

("') Vic tor Hugo 'nun Sefiller adı. romanının bir kahramanı. ç .
163
lar için söylerunişti:
Özgürlü k, sevgili ö zgürlük
Dövüş, seni savunanlarla birlikte
Ve Frey gibi bir Bakan, bu ş ehitleri Cumhuriyet düş­
manları olarak andığı zaman en iğrenç sövgüsünü y apmış ve
özgürlüğü savunanların düşmanı olarak gerçek yüzünü gös­
termiştir.
Eksiksiz o lmamakla birlikte 8 Ş u bat gösterisini düzen­
leyecek ölç üde gerçekleşmiş olan bu oldukça geniş antifa­
şist mücadele birliği, bu gösterinin ölülerine Paris halkının
coşkun saygısını göstennek üzere yeniden gerçekleşti, Yiğit
özgürlük savaşçılarının yaşamlarını yitirmesi boşuna olma­
yacak ve faşizme yolu tıkamak için birliğin zorunlu oldu­
ğuna henüz inarunamış olanları buna inandırmaya yardımcı
o lacaktır.
Bu şanlı ölülerin ö zverisi, bir ulu sal tehlike demek olan
faşist O .A.S . karşısında, bu cinayet örgütü İle döv üşmenin
tüm Fransız erkek ve kadınlarının görevi olduğunu anlatma­
ya da yardımcı olacaktır.
8 Ş ubat'ta ölenl� rin özverisi, kişisel iktidar rejiminin
başvurduğu antikomünist oyalama girişimlerinin en katıksız
faşist gelenek içinde olduğunu kuvve tle hatırlatacaktır. Fa­
şist işgal döneminin acı günlerini yaşamış Fransız erkek ve
k adınları bunu unu tamazlar.
8 Şubat'ta ölenlerin özverisi, son olarak, Fransız halkı­
na şunu duyuracaktır: utanç verici faşizmin Fransa'ya çul­
lanmasını önlemek için Fransız halkı, kendisine, kendi öz
güçlerine, etkin birliğine güvenmelidir .
Özgürlük, banş v e şarkı söyleye n yarınlar için ölen 8
Şubat savaşçıları büyük bir cesaret, yurtseverlik ve demok­
ratik ruh örneğidirier.

* * *

i ..
Hatırlatılan manevralar tÜlÜnden tüm bölme m anevrala­
rı antikomünizmden esinlenmiş tir; smıf iş birliği ile gerici
güçlerle uzlaşma politikasmm alt ülÜnüdür. Bu gibi m anevra­
lar, antifaşist gü çleri bölerek, faşizme y ardun eder.
Buna şunu da eklemek gerekir: De Gaulle olmaksızın ,
ya da De Gaulle olup da D ebre olmaksızııı, kuru msal ba­
kınıdan De Gaulle'cü rejimi istediklerini ya da kabul e ttikle­
rjni söyleyen politikactiar, başka yer.de de izleri gÖlÜlen an­
tidemokratik anlayışlanm d ile getirirler.
Nitekim, bir yandan öncülük iddiasıııda bulunan ve
demokrasinin evrimi üzerine yazıp çizen, ö te yandan da
geçmişin ç ığırlarından kendilerini kurtarmakta sıkıntı çe­
ken bir takun i nsanlar vardır. Bu konuda Jean Moulin Klü­
bünün y ayınıladığı kitap, De vle t ve Yurttaş anılmaya değer.
Bu y apıt genel oy h akkuıın üstünlükleri ile zayıf nokta­
lannı ç özümledikten sonra hep plebisite dönüşen referah­
dumu kınayarak Fransız Cumhuriyetinin geleneğini eleş tir­
mektedir. Yapıt, Cumhurbaşkanmm genel o yla seçihnesin­
den y ana tezler ö ne sürmek te ve " Başkanlık rejim inin kişi­
sel iktidarla ilgili o lmadığını " iddia e tmektedir.
Vaktiyle sağ kanat Başkanlık sistemini önerdiği zaman
B onapartizmi düşünmüşse de bugün b u . y apıtm y az arlanmn ·
düşüncesi Amerikan kurumlarını Fransa'y a yerleş tirmektir.
Ama para babalarının ellerinde bulunan ve iç lerinde emek­
ç ilerin hiç bir etkinliği olmayan Partilerce bir sirk gösterisi
gibi yapılan Amerikan seçimlerinin gerçek bir demokratik
danışmayı sağlayacak durumda olup olm adığını insan kendi
kendisine sorabilir.
Gerçek şu ki Amerika Birleşik Devletleri'nde parla­
mentonun rolü De G aulle'cü Anayasa rejimi dönemindekin­
den d ah a önemli olmakla birlikte, o ndan daha az kısıtlı d e­
ğildir; ama kimilerine göre demokrasi kavramın ı p arlaman-

1 65
ter temsil kavramından ayırmak modadır. Sık sık Leon
Blum 'un kitabı, A 1 'echelle Humain 'e ( ınsan Ölçüsünde )
başvurulmaktadır. Bu kitapta şunlar okunabilir :
Demek ki par1amentarizm, özünde de­
mokrasi değildir. Öte yandan, demokrasi de
ille de p arlamentarizm demek değildir. Ni­
tekim, halkın egemenliği parlamentarizmde
somu tlanmış ve deyim yerindeyse parla­
menter Meclislerce emilmiş olmadığmdan
çok büyük ve çok küçük iki Cumhuriyet o­
lan Amerika Birleşik Devletleri ile İsviç re
Ko nfederasyonu kuruluşlanndan beri parla­
menter olmayan rejimler uygularlar.
Verilen örneklerle yapılan açıklamalar pek inandırıcı
değildir, bunlann demokrasinin hasımlarınca kuUanıldıkla­
rını belirtmek gerekir.- Fransa'da Amerikan sisteminin uygu­
lanmasını isteyenler Devlet Başkanı ile Hükümet B aşkanı
görevlerinin aynı insanda toplanmasını düşünürler, bu , baş­
kanbk rejiminin ayırdedici özelliklerinden biridir ; ama De
Gaulle ancak sorumluluk olmaksızın yetkilerin kendisinde
toplanmasını istemektedir.
Gerçekten, De Gaulle Cumhurbaşkanı sıfatıyla ffilen
Fransa'nın politikasını yönetmektedir. Ama hiçbir bakım­
d an sorumlu değildir. Onun, günah keçisi ro1ü oynamak,
angarya işlerini görmek ve Parlamento ile " uyuşmak " üze­
re Başbakanı vardır. O da ancak p atronuna karşı sorumlu­
dur ve milletvekillerinin olası muhalefetine karşı Cumhur­
başkanının yetkisi içinde bulunan Mille t Meclisini fesih
hakkından yararlanmaktadır.
Burada Cumhurbaşkanının fesih hakkı sorunu ile Hü­
kümeti düşüren oylama halinde · kendiliğinden fesih sorunu
ö nümüze. çıkmaktadır. Bu kendiliğinden fesih tezi, Hükümet
Başkanı ile milletvekillerinin aynı anda genel seçimle seçil-

1 66
mesini öğütleyen Maurice Duverger tarafından savunulmuş­
tur.
Bu durumda B akanlar Kurulu Başkanı Millet Meclisine
karşı sorumlu olacak ; O da, Minet Meclisi gib� dört yıl için
seçilecek ; güven oyu alamayınca Meclis kendiliğinden feshe­
dilmiş olacak ve Hükümet Başkanı ile birlikte · milletvekili
seçimine başvurmak gerekecektir. Bu sistemde Cumhur­
başkanının rolü şimdikine oranla azaltılmıŞ olacaktır. Ama
Hükümet Başkanınm genel oylama yoluyla seçimi, sonuç
o larak, Parlamentonun rolünü Yürütme Organı lehine azalta­
caktır.
Kısacası, De Gaulle iktidarının kurulmasından önce su­
nulan ve ulusal temsilin yetkilerini kısıtlamaya . yönelik olan
çeşitli Anayasa1 reform tasanlannın temel fIkri bu anlayış
içinde bulunmaktadır. Bu anlayış , ulusal temsili sürekli bir
baskıyla karşı karşıya bırakmakta ve onu sürekli feıah tehdi­
di altında tutmaktadır. Bütün bunlar bizi Mac - Mahon'cu
iktidar anlayışma götürür, ama biraz yıpranmış olan bu gö­
rüşlere modem bir damga vuru lmaya çalışılmaktadır. Yine
de DeIJlet IJe Yurttaş da bu konuda şu satırlar okunabilir:
III. ve ıv. Cumhuriyet, xıX. yüzyılm In­
giliz Parlamentarizmini uyguluyorlardı ...
Kendiliğinden fesih ile birlikte Yürütme Or­
gamnm başının halk . tarafından seçilınesi,
Fransız hukukuna XX. yüzyılın ikinci yansı­
nın Ingiliz Parlamentarizmini sokacakta.
Demek oluyor ki iktidan sürekli denetimden ve gerçek
bir demokrasinin ayırdedici özelliklerinden biri olan halkın
gereksinimlerinden kurtarmak için tasarlanan bir yöntem­
den başka bir şey olmayan bu görüşler bir yenilik gibi su­
nulmaktadu.
Kurumsal sorunlara ilişkin bir çok açıklamalarda görü­
len, demokrasiyi teknik ilerlemelere karşı gösterme, üreti-

1 67
min m odem biç imlerine bağlı sQzde zorunluluklar nedeniyle
d emokrasiden vazgeçmeyi anlatma ve adeta az çok hakh
gösterme eğilimidir.
Böylece çeşi(li koşullarda ve çeş itli görünüşler altında
da olsa her yerde demokrasiden geriye dönüş eğiliminin or­
taya çıktığı görülmektedir. Bu, kapitalist dünyanın, " hür
dünya"nın özelliklerinden brridir. Bu dünyada özgürlükten
ne kadar çok söz edilirse, özgürlük o kadar sınırlanmaya ç a­
lışılmakta, halk , ülke işlerinin yönetimine her türlü gerçek
katılımdan y oksun edilmektedir.
B u , politik, ekenomik ve ideolojik bakundan burjuva­
zinin iç inde bulunduğu derin bunalımdan ileri gelen politik
gericiliğin güçlenmesinin işaretidir.

1 68
DIPNOTLAR

öNSöZ:

1 - Bu Bildirge şöyle diyordu: " Fransızlar, size bir A nayasa sun ul­
muş tur. B u Anayasa temsili yönetimin gerçek ilkelerine, mülkiyet
eşitlik ve özgürlüğe ilişkin k u tsal haklara dayalıdır. B u Anayasa­
nın oluşturduğu erkler güçlü ve dayanıklı olacaklardır. Yurttaş la­
rın haklarını ve Devletin çıkarlannı güı.ıenceye bağlamak için böy­
le olm alan gerekir. Yurttaşlar, Devrim, onu başlatan ilkelerde
durdurulmuş tur; Devrim tamamlanmış tır".
2 - Bu A nayasa 1 562 HA YIR 'a karşı 3.000.007 EVET sonucu veren
18 Şubat 1 8 00 tarihli halkoylamasıyla kabul edilmişti; bu, ka­
muoyunu " şartlandırma " nın çok başanlı olduğun u göstermek­
teydi.
3 - Bildirge özellikle şöy le diyordu: " Eğer adımın simgesi olduğu
davanı yani 89 Devrimiy le yeni bir ruh verilen ve Imparcztor tara­
fından kurr.llan Fransa'nın hep sizin olduğuna inanıyo�anız, bu­
nun sizden istediğim yetkileri bana vererek belirtiniz ". Halkoyla­
ması şu sonucu verdi: 7.3 49.216 E VET, 646. 73 7 HA YIR ve
36.880 geçersiz oy.
4 - Halk ın oyladığı metin şöyle düzenlenmişti: .. Fransa halkı doğru­
dan, yasal ve edinik soyu içinde verasetle birlik te Louis - Napole­
on Bonaparte rın k işiliğinde Imparato-r unvanının yeniden k urul­
masını ister ve Ona, 7 Kasım tarihli Senato kararında denildiği gi­
bi veraset sırasını koymak hakkını verir". Halkoylaması, 7.824.
1 8 9 E VET, 253. 145 HA YıR ve 65. 1 26 geçersiz oyla sonuçlan- -
dı.

1 69
BiRINCI BlJL OM

DEMOKRASI VE TOPL UMSAL sıNıFLAR

1. - Lenin: La ReIJolu tian proletarienne et le renegat


Kautsky ( Proletarya Devrimi ve Dönek Kautsky) s. 1 1. Editions
sociales, 1953.
2 - Honore de Balzac, Arcis Milletvekili adlı romanında kişilerinden
birini çizerken bir Thermidor 'cu örneği ile bu tür insanların nasıl
olduklarını IJe sonradan ne hale geldiklerini gösterdi: " Malin, 9
Thermido r'a kadar hep en güçlüniin yanında yer alan, zayıfı ezen
karanlık bir KonIJaMiyon üyesi oldu; ama TaUien ona Robespier­
re'i devirmek gerektiğini anlattı. Bu müthiş parlamenter sauaş sı­
rasında kendisini gösterdi Malin, tam zamanında cesaretlendi. O
andan itibaren bu adamın politik rolü başladı, aşağı çevrele rin
kahramanlarından biri olarak Thermidoreu 'lar Part isini bıraktı,
Clichy' cile r* : Partisine girdi ve o zaman Eskiler Meclisi üyeliğine
atandı. Talleyrrand IJe Fouche ile dostluk kurarak onlarla birlikte
Bonaparte'a karş fesadcli girişti, ama daha sonra, onlar gibi, Maren­
go zaferinden sonra Bonaparte'ın en ateşli yandaşlarından biri ol­
du. Tribün atanarak Danıştaya ilk girenlerden biriyd� Medeni Ka­
nun'un yazarlarından biri oldu ve ilk elde Gondreville Konfu adıy­
la Senatör rütbesine yükseltildi". işte R obespierre ve Jak oben 'le­
re karş ı Thermidor darbesini düzenleyen sürünün örneklerinden
biri böyle bir adamdı.
3 - Honore de Balzac, Arcis Milletvekili adlı yapıtında bu dönemde
yapılan seçimlerin ne demek olduğunu, ileri gelen kişilerden ör­
nek IJererek gösterdi. " 0 sıra Arcis Ilçesi garip bir durumda bulu·
nuyor, özgürce bir milletvekili seçeceğini tanıyordu. 1816 'dan
1836 'ya kadar Liberal Parti tarafından Büyük Yurttaşlar adı veri-

(*) Balzac 'ın sözünü ettiği Clichy'ciler Partisi, Thennidor 'dan


sonra oluşan Kralcı bir demekten başka bir şey değildi. 18
Fruc tidor (4 Eylül 1 797) hükümet darbesine kadar yaşadı. Bu
darbe, kendi üyelerinden ikisi ile Beşyüzler Meclisi IJe Eskiler Mec­
lisi çoğunıuğuna karşı l)irektuvar'ca düzenlenmişti. Bu Meclisler­
de üçte bir yenileme seçimlerinden sonra Kralcılar egemen bulu­
nuyo rlardı.

1 70
len Ondilerden olan sol . kanat'ın ağır toplanndan biri atanmış tı.
Keller Kardeşler Şirketinden, Gondreville Kontunun damadı ünlü
François Keller'di bu. Gondreville ise Arcis�n çeyrek fersah ö te­
de bulunan Fransa 'nın en muhteşem malikanelerinden biriydi.
Bir süre önce Kont ve Fransa Yüksek Meclisi iiyesi obn bu banker,
kuşkusuz, seçim verasetini o sırada otuz yaşında olan oğluna ak­
tarmayı, sonra da onu Yüksek Meclis üyeliğine hazırlamayı hesap­
lıyordu. "
Napoleon rejiminin eski :�enginlerinin Temmuz Monarşisine ka­
tılması böyle belirtilmişti.
4 - De Gaulle de faydalı bulduğu zaman o to - sansürü z orla kabul etti­
rerek aynı şekilde davranır.

IKiNCI B N[,t)M

GENEL OY HAKKı VE KIşISEL IKTIDAR

1 - Çeşitli ülkelerin Kliseleri iç in belli bir ulusal özerklik yanlısı Gali­


kan Katoliklerinin tersine Papanın salt egemenliğini kabul eden
ka to lik ler.
2 - Sosyalizm tarihi, Jean Jaures'in yönetiminde yayımlanmış tır. Cilt.
X.
3 - Pierre Angrad : Devlet belgelerine göre Victor Hugo.
4 - Sadece bir örnek olmak üzere De Wendel gibi büyük Fransız kapi­
talistleri A lmanya'da maden ocakları sahibi yada Alman Maden­
cilik Şirketleri hissedandırlar, bunlann Fransız Kömür Işletmeci­
liği zararına Alman kömür ç ıkanmını kayırmakta yararlan vardır.
5 - De Gaulle bu hakkı kaldırdı.

VÇVNCV B(jL VM

MA C - MAHON'DAN PETAlN'E

1 - Petain buna da cesaret edemedi, I Mayıs 'ı, bugün Saint - Philippe


günüdür diye kutladı. Bu, 1 Mayıs 'ın onun k işiliğine bir çeşit ta­
pınma amacıyla kullanmasıydı.
2 - Bu cinayet örgütünün faşist karakterini saptamak için O.A.S.

17 1
programının içerdiği konuları bilmek yeterlidir. Bu program şun­
ları öngörmektedir: - Parlamento 'nun feshi· - tüm partilerle ilerici
dernek ve k uruluş ların feshi - Komünistlerin m ille tue killikleri ve
resmi görevlerden azli - C.G.T., C.F.T. C. ve F. O. sendikalarının
feshi IJe Fransız Emekç ileri Genel Konfederasyonu adıyla bir sen­
dika merkezi kurulması - demokratik duygularını belirtmiş olan
öğretmen IJe profesörlerin göreIJden alınması - O.A.S. 'ye yardım­
cı olmağa yanaşmayan gazetecilerin aynı yazgıya mahkum edil­
mesi - genç kuşağın A IJrupa ve Afrika'da milliyetçi ve tarihsel gö­
revini yerine getirebilmesi amacıyla gençlik hareketinin birleş ti­
rilmesi ( Bunun anlamı, yeni sömürgeci savaşlar iç in, antisovyetik
savaş için gençliğin seferber edilmesidir).
3 - La Lumiere

DöRD tJNCi)' BöL tJM

DIRENIş HAREKETI VE DEMOKRASI

1 - De Gaulle 'ün monarşist düşüncesi " Veliaht"ın bir Alman Prense­


si ile evle7ı me..�i vesilesiyle kendisini gösterdi. Paris Kontu IJe Fran­
sa tahtının talibi olan genç damadın babasına yazdığı bir mektup­
ta De Gaulle şöyle d iyordu: " ... Bu, her Fransız için bir m u tlu­
luk nedenidir. Eve t Efendimiz, ailenizin yaşamı tarihimizle özdeş­
leş tiği IJe şu anda sizden gelen her şey ülkeye örnek olduğu için
böyledir bu. Çünkü sizin geleceğin iz, .Prens Henri'nin IJe aile üye­
lerinizin geleceği Fransa'nın umu tlarıyla birleşiktir. 'Tanrının, bü­
yük bir ulusal olay olarak yakında kutsayacağı bu birleşmeyi se- '
lamlıyorum .. . " Dikkat edilmeli ki De Gaulle, Kral ailesi konu­
sunda, k endisini geçmişi an makla sınırlamıyor, aynı zamanda
Fransa'nın umu tlarından da söz ediyordu. Bu, onun monarşist
kafası hakkında herşeyi ortaya koymak tadır.
2 - De Gaulle 'ün astlarından söz etme biçimi tıpkı m u tlak bir hüküm ­
darınki gib id ir. Insan b u satırları okurken Jean Jacques Rousseau­
nun Toplum ' Sözleşmesi kita bında ( Bölüm VI. " Hükümdarlık
Hakkında ") yazdığını düşünmeden edemez: " Monarşilerde ilerle­
yenıer, genellikle ancak ç apsız kar/ş tırıcılar, düzenbazlar ve entri­
kacılardır. Bunlar büyük mevkilere gelir gelm ez ahmaklıklarını
göstermekten başka bir şey yapmazlar.
3 - De Gaulle 'ün Gizli Servisi

172
4 - Fransa 'daki kişisel ik tidar rejimi, Hitler 'in siyaset felsefesinde yer
alan anlayışla karşılaş tırılması faydasız olmayan bir anlayışa da­
yanmaktadır. Bugün kimilerinin " eşyanın doğası " diye adlandır­
dıklan " Soylu doğa anlayışı "na dayanan Hitler'in, demokrasi
yerine Führerprincip 'i ( Şef ilkesi) koyduğu bilinmektedir. Bu
konuda Hitler şöyle yazıyordu: " Çoğunlukla alınan kararlar bir
işe yaramaz, sorumlu bireylerin karan önemlidir " Elbette bu b i­
reyin yanında danışmanları olacaktır, ama karar tek kiş i tarafın ­
dan alınacaktır .... buyurma hak ve yetkisi yalnız onundur . . . Par­
lamentodan vazgeçmek mümkün olmayacak, ama m il/etvekI1'eri
rf.
ona görüş bildirmekle yetineceklerdir

BEŞİNCI BöL ilM

KAPITALIST TEKELLERIN IKTIDARı VE


DEMOKRASININ BOGULMASI

1 - Henri CLA UDE: Gaullisme at Grand Capital ( De Gaulle 'cülük ve


Büyük Sermaye ) Ed. Sociales.
2 - Insan kapitalist tekellerin ülke iş�erinin yönetim ine giderek daha
doğrudan ve açık müdahalesini görünce, Jean Jacquec ROU8seau '­
nun Toplum Sözleşmesi adlı yapıtın " Demokrasi Hak kında ..
başlıklı IV. bölümilnde söy lediği sözün bugün de ç ok canlı oldu­
ğunu gözlemeden edemiyor. ROU8seau 'nun sözü şu: .. Hiç bir şey
Devlet işlerinde özel ç kıarlann etkisinden daha tehlikeli deği1dir. "
Ama Ro usseau , elbette, De Gaulle 'ün seçme yazarlan arasında
bulunmaz.
3 - Sosyalist" Parti S.F.I. O. Radikal Parti, Sol Bağımsızlar Merkezi
Jakoben 'ler Klübü, Cumhuriyetçi Eski Savaşçılar Milli Federas­
yonu, AIJrupa Solu, Merkezleştirmeci Rejime Karşı Eski Siyasi
Sürgünler Komisyonu, L.1.C.A.
4- " Bağımsızlar " ın organı, 26 Şubat 1 962 tarihli sayısında bir
makele yayımlıyordu. Bu m akale, " Alma öğle yemeğinde Pin ay
ile Guy Mol/et arasındaki buluşma "nın yararlı olduğunu belirt­
tikden sonra iltifa t olarak şunu ek liyordu: . . Doğrusu B. Mollet
ve onunla birlik te S.F.1.0. çoğunluğu iyi dayanıyor. F.O. 'de Bot­
ır.
hereau sıkı sıkıya antikom ünist kalıyor". Bu övgüler anlamlıd
ve radikalleri düşün­
Sosyalis t emekçilerle birlik te F. O. üyeleri
dürmesi gerekir.
5 - Bağımsızlar Merkezi
1 73
6 - Guy Mollet'nin De Gaulle 'cülerden aldığı tamamlayıcı ödül 1 958-
de Arras milletıJekili seçilm esiydi. Seçimin ikinci turunda güç du­
rumda bulunan S.F.l. O. 'nun Genel Sekreteri, U.N.R. 'nin o za­
manki Genel Sekreteri B. Roger Frey 'in. De Gaulle 'cüZerin Guy
Mollet'ye oy IJermesi için şu sözlerle çağrıda bulunması 8ayesin­
de seçile bildi: " Eğer U.N.R. Arras bölgesinde aday göstermediy­
se bunun nedeni General De Gdulle 'e olan saygısıdır. Bay Guy
Mollet, bu son ay larda Generalin dürüst bir çalışma arkadaşı ol­
muş tur. U.N.R., bu yüzden Arras'lı kadın IJe erkek seçmenleri
ikinci turdaki oylarını toplu olarak General De Gaulle 'ün Bakanı
B. Guy Mollet'ye vermeye daveteder ". Işte Guy Molle t'nin tutu­
munda genellikle görülen gericüikle uzlaşma politikası hakkında
pek anlamlı bir belge. Kısacası, Guy Mollet, demokrasiye indirilen
darbelerle kişisel iktidar rejiminin k urulm ası için yaptığı yardı­
mın karşılığını alm ıştı.
7 - Fransız Komünist Partisi tarafından düzenlenen 9 Şubat 1 934 an­
tifaşist gösterisi sırasında antifaşistler, c'lStırma k uvvetleri tara­
fından ölümüne vuru ldular. Işsiz olan tesviyeci Vincent Peres
Courneuve 'den Maurice Bureau, Bagnolet'den Ernest Schnarbach
ve inşaat işçisi Louis Lo uchain öldü. Polis tarafından 12 Şubat'ta
öldürülen Malakoff'lu Vincent Moris IJe 1 2 Şubat'ta Boulogne -
Billancourt'da bastırma güçlerince öldürülen Marc Tailler gibi on­
lar da 1 7 Şubat'ta' Pere - Lachaise m ezarlığına gömüldüler. Bu
cenaze töreninde 200. 000 kişi bulundu� Birkaç gün sonra, 27 Ş u­
bat'ta. 1 9 yaşındak i genç inşaat işçisi Henri Willemin, Menilmon­
tant 'da dövüldü ve polis c oplarıyla öldüriildü.

1 74
BAŞAK YAyıNLAR 'IN DtGER KİT APLARI

1. Kurtlar Arasında Çıplak Bruno Apitz


Çev: Alaattin Bilgi 1 7 5 0 TL.

2. Devrimlerin Devrimi
Jean ElIeinstein .
Çev : Kerem Kurtgözü 1000 TL.

3. Devrimcinin Ölümü
Attila Tokatlı 2000 TL.

1 76

You might also like