Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 12

AKLA DAYALI Şİ'İ KELAMI:Nı:N OLUŞMASlNDA MU'TEZİLE'N1N ROLÜ VE ŞEYH MOFİD

Jltfa (])ayafı Şf'i 1.(efamının O[uşmasında


:Jvlu'tezife'nin (j@[ü ve Şey/i :Jvlüfid

M azlum UYAR*
Müfid olarak şöhret bulan Ebü 'Abdullah Muhammed Müfid'in Şii kelam düşüncesi içerisindeki yeri değer­
b. Muhammed b. en-Nu'mfuı el-Bağdaçti, 336/947 yılında lendirildiğinde o, Nevbahti. ailesinin mümessillerinden
dünyaya gelmiş ve 413/1022-23 senesinde de vefat tamamen farklı olarak Mu'tezile ile Şi'a arasındaki fark-
etmiştir. 200 civannda eseri olduğu rivayet edilmektedir•. lılıkları ortaya çıkamıak suretiyle, her ikisi arasına belir-
Şeyh Müfid'in başansı, bir bakıma Büveybiler'in ikti- gin bir sınır çizmiştir. ~u yönüyle Müfid, kendisinden
dannda yatar; çünkü 'Adüdüddevle ed-Deylemi ile olan önce yapılmamış olan bir işi gerçekleştinniştir3. Ona göre
dostluk ilişkileri, onun görüşlerini serbestçe ortaya koya- Şi'a, Peygamber'in veratından itibaren Ali'nin imametini
bilmesi için uygun bir ortam yaıatmıştır. o dönemde kabul eqenler ve Mu'tezile de, Vasıl b. 'Ata"nın icad ettiği
Kum ve Rey'den sonra en önemli Şii medresesi Bağdat'ta el-menzile beyne'l-menzileteyn görüşünü savunanlardır4.
bulunmaktaydı. Müfid de bu medresenin tartıŞmasız li- Kısaca ifade etmek gerekirse Bağdat Mu'tezile'siyle
deri konumunda idi. Onun şahsında Bağdat medresesi, Şii İ.mfuni düŞüncesine ilişkin sentezi, Müfid'in kelfunının
düşüncesinin en önemli merkezi haline geldi2. Diğer metod ve muhtevasım oluştuımuştur5. Müfid'le birlikte
taraftan Bağdat, İslam düşüncesinin diğer unsurlannı da Şi'a'da akla dayalı ketarnı düşüncenin şekillenmeye başla­
bannd.ıran bir şehirdi. Bu yüzden Müfid burada, diğer ması, ehlü'l-hadisiiı" yaiıi · ahbfuiliği.n zayıflamasına ve
İslami gruplarla da temasa geçmiş ve kendi sistemini usılli dü~üncenin ve fılah usülünün olıışmasına sebep
kurarken bunlardan büyük ölçüde istifade etmiştir. Bu olmuştuz<i.
yönüyle Müfid'in düşünce yapısının oluşmasında Müfid. kendisinden önceki Şii düşüneeye karşı
Bağdat'ın bu entellektüel atmosferi oldukça müessir
oldukça eleştirel pir tavır takınmıştır. Özetle ifade edile-
olmuştur.
cek olursa, onun İrn3.miyye içerisinde özellikle iki grubu
hedef aldığı dikkati çeker. Bunlardan birincisi, İmami
* Marmara Üniversitesi İlaruyat Faldiltesi, Merlıepler Tarihi Anabilim
Gulat'tır. Diğeri ise gelenekçiler yani alıbari unsurlardır.
Dalı.
ı. Şeyh MOfid'in eserleri hakkında bk., Ebu Ca'fer Muhammed b. Hasan O Gulat'1, Peygamber'e ve imarnlara ait olmayan sıfatlan
et-Tıisl. er-Rica/ (nşr. Malba'atO'l-Haydaıiyye), Necef 1960, 178; onlara isnad etmelerinden dolayı tenkit etmiş ve böyle
Ebu'I-Abbas·Aluned b. Ali en-Necoişi, er-Riciil, Tahran 1919,311-15
(her ikisi de Mılfid'in talebesidir). Daha sonra tbnŞelınişiib, Tiisi'nin
kimselerin imamlar tarafından tektir edildiklerini belirt-
listesini tamamlayıcı tanda onun eserlerini zikretnıiştir. Bk, :ı.. mlf, miştir. Ahbanferi· de nassın zabirine bağlı kalmaları ve
Me'iiliımı'l-'u/emii (ed. M. Sadık el-Bahru'l-'Uiiim), Necef 1961, s. a.Iıad haberle amel e~elerinden dolayı eleştirmiştir. O,
111-14. Daha sonraki eserler bu konuda bu Oç ana kaynağa dayan-
mışlardır. Bunlarla ilgili olarak bk., Muhammed Biikır Hansan,
Rovdôtü'I-Cenniit fi Ahvôli'l-'ıılemii ve's-siidiit (ed. A İsma'iliyan), 3. Şeyh MOfid öncesi Şi'i kelli.mıyla ilgili detaylı bilgi ve sözkonusu
Kum 1970-72, c. VI, 153-179; Mirza Muhammed Tenkabuni, kelamın mensuplanndan olan Nevbalıli ailesinin hangi konularda
Kısasu'l-'Uiema (nşr. lntişarat-i 'İlmiyye-yi 1slamiyye), Tahran 1985, Mu'tezili yaklaşımı benimsediği hakkında bk., Mazlum Uyar,
s. :398-406; Şeyh Yusuf Bahrfuıi, Lii'/ıi'etıi'I-Bahreyn fı'I-İcôzôt ve "Gaybet Sonrası Şii Keliimının Teşekkülü ve Mu'tezile", lslamiyiit,
teriiclmi'r-riciil (nşr. Muhammed Sadık Bahru'l-'ulfim), Necef 1966, W3 (1999), s. 153-170.
s. 356-372; 'Abbas el-Kununi, el-Kıinô ve'l-e/kôb (nşr. Mektebetü's- 4.Wilfred Madelung, "Iınamism and Mu'tazilite Theology", Le Shi'isme
Sadr), Tahran 1989, c. I, 413; c. III, 197-99; :ı.. mlf., el-Feva'idıi'r­ Imamile (nşr. Presses Universitaires de France), Paris 1970, s . 24.
Rodoviyye, ? 1947, s. 628-33; Mirza Muhammed 'Ali MOderris 5. Martin McDermott, The Theology of AJ-Sbaikh Mufid, Beyrut 1986,
Alliime Tebrizi, Reyhiineıii'l- 'edeb fi teriicimi'l-ma'ni/in bl'l-lainii s. 395.
ve'l-e/kôb (nşr. K.itabfün1şi-yi Hayyam), c. V, 361-65. 6. Bu konuda daha detaylı bilgi için bk., Mazlwn Uyar, lrniimiyye
2. Jassim Hussain, The Occultation o{ the Twel{lh Imam, Tahran 1982, Şi'ası'nda Alıbarilik (doktora tezi 1996), Dokuz Eylül Üniversitesi
s. 123-24. Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 80-101.

iSLAMİ ARAŞTIRMALAR DERGiSi, ClLT: 13, SAYI: 1, 2000 101

\ ; • • : < . . . .. ., : __ ı .
- . - ·-···· ·... ""''";


MAZLUMUYAR

!kelfu.n ve fılahta istidlaJ.e dayalı akılcı yaklaşımı te'sis


'
Şi'a'nın kelam sahasındaki ilk derli toplu eseri sayıla­
edebilmek için bu ekole yapımş olduğu tenkitlerin bilecek Eva'il'in hemen hemen her sayfasında vurgulaıruş
dozunu gittikçe artınnış ve nihayet Mu'tezile'nin akılcı olduğu husus, imfu.net inancı ve ma'sfun bir imarnın
metodunu benimseyen ŞIT kelfunını ana lui.tlanyla ortaya gerekliliği doktrinidir. Eserdeki diğer konular, sanki bu
1koymayı başarabilmiştir7. . tezi temellendirebilmek ve onu desteklemek amacıyla
kaleme alınmış gibidir. Bu da ondan önce hiç bir ŞIT
1
Müfid'in ahbfuilere karşı ne kadar müsamahasız
1 olduğunu, hacası Şeyh Sadılk'un (ö. 3811991-2) el-
müellifin itikadl esasları ele alrrken akli delillerden bu
! İ'tikiidat8 adlı eserine reddiye olarak yazıruş olduğu derece istifade etmemiş olmasından kaynaklanmaktadır.
i
r
Tashihu'l-İ'tikiid adlı kitabında müşahede etmek Müellif. bu durumun farkındadır. Sözkonusu eserde,
itikadl esasiann savunulmasında akıl ağırlıklı bir metod
! mümkündür. O ahbanlerle ilgili bu tenkitlerine, diğer
takibedilmiş alınasının temelde iki sebebe dayandığı
! bazı eserlerinde de yer vermiştir. Mesela Mesa'ilü's-
: Sereviyye ve ona iiidiyeti kesin olmayan Cevabii Ehli'/- dikkati çekrnektedir. Birincisi, aklı esas alan Mu'tezile
düşüncesini çok iyi bilen Müfid'in bu delilden bigane
1 Ha'iyl) adlı risiilelerinde, eleştirilerinin dozunu daha da
kalarnıyacağını hissetmiş olmasıdır. Hatta o,
artımuştır. Yine onun hadisekolünü reddetmek amacıyla,
Mu'tezile'nin karşı olduğu i.mfuriet doktrinini savunurken
Mekiibisii'l-envar fi'r-red 'ala'l-ahbar adlı bir eser kaleme
almış olduğu rivayet edilmektedirto. Burada özellikle
bile, sözkonusu düşünceden alıruş olduğu bu akılcı yak-
laşımdan istifade etmeyi ihmal etmemiştir. Müfid'in
belirtilmesi gereken husus, Müfid'in karşı çıktığı ınullad­
dislerle rasyonel düşünürler arasındaki tartışmanın temelde aklı esas alan bu yaklaşınuna sebep olan diğer bir
Nevbahtiler'den bu yana mevcut olmasına rağmen
amil de. ondan önceki nasçı yaklaşıirun inuiı:netle ilgili
konularda, insanların kafalanndaki şüpheleri beitaraf
Müfid'in zamanına kadar ahbfuilerin hakim bir duruinda
bulunmalan sebebiyle bunun çok sırurh kalıruş olmasıdır. etmede başansız kalımş olmasıdır. O, akılla izalı edilme-
si pek kolay görünmeyen imarnet doktrinini bile,
Müfid, kelanu görüşlerini bir düzen içerisinde ortaya Mu'tezile'nin Bağdat ekolünden alımş olduğu lütılf pren-
koyamanuştır; onun ese!leri dikkatle incelenecek olursa, sibinin yardımıyla akılcı izalllar getirerek açıklamaya
bunların değişik sorulara verilen cevaplar bütününden
çalışmıştır.
ibaret olduğu dikkati çeker. Onda fıkh1, tarihl ve kelfu.nl
mevzuların içiçe olduğu dikkati çeker. Omm kelam Şi'a'yla Mu'tezile'nin birbirinden farklı olduğıınu vur-
açısından belirli bir düzen içinde ele alınan tek kitabı, gulamak için Müfid'in getinniş olduğu tarifler onun
Eva'ilii'l-makôlôt fi mezôhibi'l-muhtôrôt'tır. · Sözkonusu Mu'tezile'ye bakışını yansıtması bakırnından önemlidir.
kitap, esas olarak üç ana mevzuyu kendisine konu edin- Ona göre Şiiliğin özü, Em1ru'l-Mü'min'e sadiikat, kesinti-
miştir. Birincisi, İrnfuniyye ile diğer gruplar ve özellikle siz bir şekilde Peygamber'den sonra onun imfu.netine olan
Mu'tezile arasındaki görüş farklılıklarından bahsetme- inanç ve hilafet rnakfunını işgal eden ondan önceki kim-
şidir. Ona göre Şi'a'nın 'adliyye koluyla (rasyonel selerin imarnet ve hilafetini reddetmekten ibarettir12.
ekolüyle) adalet doktrinini kabul eden Mu'tezile arasında, Mu'tezile'ye gelince Müfid'e göre bu ekolün en önemli
imfu.net başta olmak üzere itikada ilişkin bir çok hususta özelliği, dalla önce belirtildiği gibi, Vasıl b. 'Ata' tarafın­
önemli farklılıklar mevcutturıı. İkincisine gelince, burada dan ortaya atılan · el-menzile beyne'l-ınenzileteyn
tevhld, adiilet, nübüvvet, imfu.net ve me'adın daha detaylı görüşüdür13. Neticede ona göre, bu iki gruptan birisine
bir incelemesini bulİnak mümkündür. Eserin üçüncü mensup olmak için yukarıda belirtilen temel prensipler-
konusu ise, doğrudan kelamla ilgisi olmamakla birlikte den birisine inanmak yeterlidir. Müfid'in Mu'tezile'ye
itikadl hükümlere temel teşkil eden genel akli mesele- karşı tavnnı belirlemek gerekirse o, Bağdat ekolünü
lerdir. Basra koluna tercih eder. Hatta o, imamlardan gelenlerle
7. Hilseyin Müderrisi Tabatabiü. Mııkaddimei ber Fıkh-ı Şi'a (tre. Bağdat ekolünün bazı noktalarda uyuştuğuna dair bir
Muhammed Asaf Fikret) Meşhed 1989, s. 45-46. ris~e bile kaleme alıruştır. Müfid'e göre Bağdat ekolü,
8. Bu eser, E. Ruhi Fığlah tarafından önsöz ve dipnotlarla birlikte . akıldan istifade etmede diğerine nisbetle dal1a az radikal
Türkçe'ye kazandınlınıştır. Bk., a. mlf. , Şii-İmômiyye'nin inanç
Esas/an, Ankara 1978. Sözkonusu risale, başka birçok dillere de ter-
olup İslfu.nl anlayışa daha uygundurt4.
cüme edilmiştir. Bunlar arasında en meşhuru, A. A., Fyzee'nin A Mu'tezile'nin Basra ekolünden istifade etmiş olan
Shi'ite Creed (Oxford University Press-Calcutla 1942) adlı ter-
cümedir. talebesi Seyyid Murtaza'yla (ö. 433/1041-2) Müfid'in
9. Dalıa fazla bilgi için bk., McDennott, The ThealofJ', s. 141. aym akılcı metodu benimsemiş alınalanna rağınen ikisi
10. Nec5.şi, Riciil, s. 315; Talırani, ez-Zeri'a ilô Tesônifi'ş-Şi'a, Talıran
1934-1978, XXI, 375. 12. Müfid, Evii'il, s. 3.
1!.Şeyh Müfid, Evô'ilıi'l-Makôlôt fi'l-Mezôhibi'l-Muhtôrôt (nşr. ei- 13. Müfid, a.g.e., s. 4-5.
Mu'temerü'I-Aıemi'I-Eifıyyeti'ş-Şeyh Müfid), Talıran 1413, s. 1-2. 14. Müfid, a.g.e., s. 5.

102 JOURNAL OF İSLAlviiC RESEARCH, VOL: 13, NO: 1, 2000


AKLA DAYALI Şİ'İ KELA:MININ OLUŞMASıNDA MU'TEZİLE'NlN ROLÜ VE ŞEYH MOFİD

arasındaki mevcut görüŞ farklılıkları, talebesinin gaybete gittiğini belirtmektedir2l. Akıl-vahiy hususunda
Mu'tezile'nin Basra ekolünü tercih ederken onun, Bağdat bu dengeli yaklaşımıyla şöhret bulmuş Müfid'e göre,
kolunu benimsemiş olmasından kaynaklanmaktadır. ma'rifetullah ve peygamberleri bilmek ıztııari (zorunlu)
Hatta Nehcil'l-belaga'run şarihlerinden Ebu'I-Hüseyin olmayıp iktisabidir. İmamiyye'nin çoğunluğuyla
Sa'id b. Hibetullah er-Ravendi (ö. 573/1177), bu iki Mu'tezile'nin Bağdat ekolünün bu göıüşte olduğunu savu-
mütekellim arasındaki görüş farklılıklarından bahseden nan Müfid, Mu'tezile'nin Basra ekolünün mensuplanyla
bir ris§.le kaleme alarak bunların arasında mevcut olan 95 asb§.bu'l-hadisten Haşeviyye'nin bunun aksini savundtık­
farklı görüşten bahsettikten sonra, bu farklılıklan daha da larını ileri sürmektedir22. O, ma'rifetin iktisabi olduğunu
çoğaltınanın mümkün olduğunu ifade etmiştir! S. ifade ettikten sonra, akideye ilişkin bilSuslarda taklidin
Müfid'in kelamdaki Mu'tezili hocası, Ebu'l-Ceyş kesinlikle caiz olmadı"ğını ısrarla vurgularnıştı.rn.
Muzaffer b. Muhammed el-Belhi'dir (ö. 367/977-78). Akıl·sahibi her insanın., · aklını Allah'ın varlığını ispat-
Ondan önce de Bağdat Mu'tezilesi'nin reisi dwumundaki lamada kullanmasının ahiili bir zorunlultık olduğunu
Ebu'I-Kasım ei-Belhi'den dersler almıştır. Buradan ortaya ifade eden Müfid, onu kullanabilecek olan kişinin, bunu
çıkan sonuç, onun Mu'tezile kelanunda iyi yetişmiş yapmaması durumunda gerçek bir mü'min olmıyacağı
olduğudur. Onun daha sonralan Ca'fer b. Harb, Catuz, için ebedi olarak cehennemde cezalandınlacağını iddia
Ebu 'Ali ei-Cübba'i, Ebu'I-Kasım ei-BelW, ei-Vasıti, Ebu etmektedir24. Ona göre Allah hakkında düşünmek, Onun
'Abdullah el-Basri, er-Rummaru ve S§.hlb b. 'Abbad gibi birliğinin bilgisine götürür. Bu aynı zamanda Onun hayy,
Mu'tezill §.limlere karşı reddiyeler yazdığı rivayet kadir alim, semi', basir ve mürld olduğuna dair bilgiye de
edilmektedirl6. Müfid'in Sünni İbnü'l-Bakillam ve ulaştınrıs. Diğer taraftan o, Kur'an ve ahbarm ötesine
Mu'tezili Kadı 'Abdülcabbatla yapmış olduğu tartışmalar geçerek, temelini sadece akıldan alan isimlerin Allah'a
da, bir çok eserde nakledilmektedir, fakat Ehl-i Sünnet ve izafe edilemiyeceğini söylerken Allah hakkındaki bilgide
Şi'a'ya ait kaynaklar, bunlar arasında geçen tartışmalan aklın sınırını çizmiş olmaktadır26.
birbirinden farklı şekilde aktarrnaktadırl7. Müfid'in Aklın dini anlamadaki yeri ve valuyle olan ilişkisine
Mu'tezile şeyhleriyle olan tartışmalan hakkında bilgi geliiıce Müfid'e göre akıl, vahiyden bağımsız olamaz ve
edinmek için aynı zamanda onun bazı eserlerine müracat tekllf, ancak Allah tarafından gönderilen peygamberler
etmek de yeterlidirıs. vasıtasıyla gerçekleşir. Kısacası, teklilin gerek
Şeyh Müfid'in hayatı ve kel§.ında takibettiği başlangıcında ve gerekse sonucunda, aklın mutlaka
metodoloji ile ilgili bu kısa değerlendirmeden sonra, vahyin desteğine ihtiyacı vardır ve bu yüzden akleden
şimdi de kendisinden önceki Şii düşüncesi ve kimseye· nasıl istidl§.lde bulunacağınııi bilgisini sunan
Mu'tezile'nin tezleriyle mtıkayeseli bir şekilde, onun vahiyden bağınisız olarak, aklın mevcudiyeti sözkonusu
kelami görüşlerinin tahliline geçebiliriz. O, Bağdat değildir. Müfid,. Mu'tezile'nin Basra ekolüyle, Zeydiyye
Mu'tezilesi'yle uyum içinde kulun ilk görevinin, Allah'ı ve Havanc'in bu konuda farklı düşündüklerini ileri sü-
bilmek olduğunu ileri sürmektedirl9. Ona göre, sağlıklı rerek sadece Mu'tezile'nin Bağdat ekolünün kendileriyle
neticeler elde etmede ve ahlaki zorunluluğun ilk prensip- aynı görüşte olduğunu belirtmişti~. Neticede Mu'tezile'nin
lerine ulaşmada, aklın mutlaka valıyin desteğine ihtiyacı Basra ekolüne göre, vaiıiy olmaksızın sadece akılla tek-
vardır2o. Bununla birlikte mü'minin inancı da akıl kay- lifın gerçekleşmesi mümkün iken Müfid'e göre, vahiy
naklı gerçek entellektüel bilgiye dayanmak zorundadır. tarafından desteklenmeyen aklın, ne Allah'ın bilgisine ve
Bu sebepten ona göre, ilpcada ilişkin hususlarda ne de tekllfe ait herhangi bir bilgiye ulaşması mümkün
körükörüne taklld yeterli değildir. Hatta o, g§.ib imarnın gözükmüyor27. Görüldüğü gibi Mu'tezile'nin Bağdat
ortaya çıkmamasıni da buna bağlamakta ve onun, sırf tak- ekolünden özellikle Kadı 'Abdülcabb§.r'a göre dinin temel
Ilde dayalı iman sahiplerinin inancına güvenemediği için prensiplerini oluşturmada akıl vazgeçilmez bir unsur iken
Müfid'e göre, vahiy tarafından oluşturulan gerçekleri
15. İkba.J, Hônedôn, s. 77. savunmada bir alet olmaktan öteye geçemez28.
16. Madelung, "Mufid", EI, VD, 312.
17. Mesela bk., el-Halib Bağdiidi, Tônnu Bogdôd (nşr. Diiru'l·lcütiibi'J. 21. a. mlf., el-Fasıil, s. 78.
'Arabi), Beyrut ts., V, 279; Nürullah Şıışteri, Mecôlisü'I·Mil'minin, 22. Müfid, Evô'il, s. 61.
Tahran 1955, I, 37, 135, 467; Müfid, el-Fıisıilıi'l-'oşero fi'l-goybe, 23. a. mlf., Toshih, s. 203.
Necef 1951, s . 53. 24. a. mlf., el-Fıisıil, s. 79.
18. Müfid, o.g.e., s. 7, 8, ll, 97, 292-93. 25. a. mlf., Evô'/1, s. 18-23, a. mlf., el-Füsü~ s. 38.
19. Muhanuned Bdkır el-Hansan, Rovdôtıi'I-Cenntit fi Ahvô/i'/. 'Uiemô 26. a. mlf., Evô '/1, s. 22.
ve's-Sôdôt (nşr. A. İsmruliyan), Kum 1970-2, VI, 153-179. 27. Müfid, o.g.e., s. 11-12.
20. Müfid, Evô'il, s. 11·12. 28. Müfid, o.g.e., s. 84.

İSLAMI ARAŞTIRMALARDERGtSt, ClLT: 13, SA YI: 1, 2000 103

l :_ . . •
. . . .. - ,
\
MAZLUMUYAR

Ma'rifetullah hususunda kendisinden önceki Müfid, her resiliün neb1 olup her nebinin resili olmadığını
rgelenekçilerden tamamen farklı düşünen Müfid'e göre ifade ettikten sonra, bazı nebilerin kendilerinden önceki

~
1
akıl, vahyin yardımıyla, Allalun Mil olduğu sonucuna da resı1llerin şeriatlarını korumak üzere de gönderildiklerini
aşır. Allah'ın mahlfikatı yaratıp kendisine "itaat etmeleri- ve bu yüzden onların bu makamda hallfeleri olduklarını
nı emretinesi, onların yani kulların iyiliği içindir. ileri sürer. imametin de nübüvvet gibi vüciibuna işaret
:Neticede her iki dünyada da Allah, yaratıklan açısından ettikten sonra aklın değil, ancak şeriatın imamlann neb!
laslah prensibine göre hareket etmektedir29. Onun Allah'ın olmadığına del:llet edebileceğini dile getirir; çünkü
lıütfif prensibine dayanarak zorunlu bir şekilde kendi Ş!'a'ya göre imamlar, nebilerin yerine getirdikleri görev-
iiradesiyle böyle hareket ettiğini söylemesi, Bağdat leri icra ettikleri için aklen onların neb1 olmadıklarını
i
Mu'tezilesi'yle uyum içerisinde olduğunu gösterir. B~ söyleyebilmek oldukça güçtür. Görüldüğü gibi Müfid,
fonun lütuf görüşüyle de doğrudan ilişkilidir. Müfid'e göre yaptıklan iş itibanyla imamla nebi arasında bir fark
; Allah bunun sonucunda, insana gücünün üzerinde bir yük olmadığını iddia etrnektedir36. Buradan hareketle o,
i yüklemez30. O, kulun~ günah işlemisini .de irade imamların Mulıammed hariç diğer bütün peygamberler-
, etmez3t. Ona göre bunun aksini ileri süren Imfuniler, den üstün olduğunu söylüyorsa da onun daha önce zikret-
· gerçek mü'min olarnazlar32. Kısacası onun bütün görüş­ tiği nebi-resili ayrımını burada dikkate almaması oldukça
i lerinde, Allah'll! adil ve insarun da özgür (muhtar) olduğu dikkat çekicidir37. Müfid, Mu'tezile'nin bu konuda kendi-
: vurgulanmıştır. Bu da Mu'tezile tesirini göstermesi lerinden tamamen farklı düşündüklerini ilave eder3s.
' baknnından önemlidir. Mu'tezile'nin özellikle Basra ekolüne göre, neb1 ile resili
arasında herhangi bir fark yoktur ve ikisi :zaman zaman
i Aslah prensibinin kaynağına gelince, Allah'ın kullan
i için en iyi şeyi yapmasının bir zorunluluk olduğu birbirlerinin yerine kullanılmışlardır. Nübüvvetin ve
f hususunda, Basra Mu'tezilesi'yle Bağdat ekolü ve Müfid
imametin gerekliliği hususunda, Müfid'le hocası Sadlik
' arasında herhangi bir görüş farklılığı olmamakla birlikte aynı düşünürler. Gulatu'ş-Şi'a'nın iddia etmiş olduğu
imamların dünyarun geri kalan kısmının yaratılması va-
Allalı'a izafe edilen bu zorunluluğun kaynağı meselesinde
birbirlerinden aynidıklan dikkati çeker33. Basra zifesiyle de görevlendirilmiş olduklan tezine, her ikisi de
1
karşı çıkar.
j Mu'tezilesi, bu zorunluluğun adalet prensibinden kay-
! naklandığını ileri sürerken Müfid, Bağdat ekolüyl<e uyum Nübüvvet bahsinde Müfid'le hocası Sadlik arasındaki
/ içinde, bunun Allah'ın geniş ralımeti ve lütfuna en önemli tartışmalardan biris~ sehvü'n-neb! meselesidir.
dayandığını iddia etinektedir. Müfid'e göre, Bas~lar'ın Sehvü'n-nebi'yi kabul eden Şeyh Sadlik ve bazı Kum
f iddia ettikleri gibi, bunu adalete dayandırmak, Allalı'ın mulıaddislerine karşılık Şey h Müfid, bunun asla mümkün
' onu yapmanıası durumunda kendisinin zalim olmasını olmadığını iddia eder39. Bu konuda oldukça iddialı görü-
1 gerektirecektir34. Halbuki bu, Onun için muhal olan bir nen Şey h Sadlik, peygamberin namazda bile elinde
' Jıusustur. Burada Basra ekolü, Allah'ın adaletiyle insanın olmadan hata yapmasının mümkün olduğunu ileri sürerek
i Özgürlüğünü ön plana çıkarmaya çalışırken Bağdat bununla ilgili bazı deliller ileri sürer40. O, namazda sehvi
l ekolünden etkilemniş olan Müfid'e gelince o, insan
j iradesini inkar etinemekle birlikte vurguyu, Allah'ın
kabul etınenin, valıiyde de aynı hataya yolaçacağı endişe­
sine dayanarak bazı alimierin Peygamber'in sehvini kabul
ı kudreti ve rahmeti üzerinde yoğunlaştırmıştır. Buradaki etinediklerini ve bu yaklaşırnın ise guluvla (aşınlık)
lütUf prensibini Mu'tezile'den almış olan Müfid brin~ eşdeğer olduğunu ileri sürmektedir. Müfid ise hocasının
onlann tamamıyla yabancı olduğu bir sahaya, yani görüşünün kabulü halinde, sehvin imarnlara kadar uza-
imfunet ve isınet sahasına da uygularınş ve Allah'ın imam nabileğini düşünerek bu fıkre şiddetle karşı çıkmakta ve
tayin etinesinin ve onu günahlardan uzak tutmasının ken- aksi halde bunun muhaliflerin suçlamalanna haklılık
disi için bir zorunluluk olduğunu ve bunun da Onun lüt- kazandıracağını düşünmektedir. O, bu yüzden hocası
funa dayandığını ifade etmiştir35. Sadlik'u ve onun mensubu bulunduğu gelenekçi Kum
medresesini, Peygamber ve imarnlara gerekli saygıyı
Nübüvvet bahsine ve imam-nebi ilişkisine gelince
göstermemekle suçlamaktadır4•. Diğer taraftan
29. MOfid, Evô'il, s. 25-26. Peygamber ve imamların büyük günahlardan korurunuş
30. MOfid, a.g.e., s. 24-25.
31. a. mlf., Tas hih, s. 15-20. 36. a. mlf., Ewi'il, s. 12.
32. Müfid, Itisaletün fı ecvibeti'l-mesii'ili's-sereviyye, Kum 1979, s. 55. 37. a.g.e., s. 42.
33. Kadı 'AbdO!cabbiir, Şerhu'l-usiıli'l-hamse (nşr. 'Abdülkerim Osman), 38. a.g.e., s. 12.
Kiihire 1965, s. 563. 39. Müfid, Evô'il, s. 358.
34. MOfid, Evii'il, s. 26. 40. Şeyh Sadiık, Men la yahdumhu'l-(aki'h, Necef 1958, III, 118.
35. MOfid, a.g.e., s. lll, a. mlf., Tashih, s. 61-62. 41. MOfıd, Tashih, s. 65-66.

' 104 JOURNAL OF İSLAMIC RESEARCH, VOL: 13, NO: I, 2000

~--------~--------~--------------~~---------- ·-- ·----- --------------------


AKLA DAYALI Şİ'İ KELAMININ OLUŞMASıNDA MU'TEZ~E'NlN ROLÜ VE ŞEYH MÜFİD

olduklan hususunda, Müfid'le Sadilk arasında· herhangi göre imfunet, nübüvvetin devamıdır. O, Mu'tezile'nin
bir görüş aynlığı yoktur. imamlarm büyük günalı işlemeleri bir tarafa irtadatıannın
Müfid'e göre, imarnet nübüvvetin' devamı olduğu için bile sözkonusu olduğu şeklindeki görüşlerine şiddetle
karşı çıkar. Müfid'e göre imamların Hz. Muhammed'den
imamlar peygamberlerin yerini almıştır ve onlar, Allalı'ın
yeryüzündeki huccetidirler. Allalı tarafından nasla tayin tek faıkı, onların da Hz. Peygamber hariç diğer peygam-
edilmiş olmalan sebebiyle, toplumun onlan seçme ve
berlerde olduğu gibi, görevi devralmadan önce kendile-
atama yetkisi yoktur. Müfid'e göre imam ya mu'cizeler rine zarar verıniyecek derecede küçük olan günahları
göstermek suretiyle ya nasla ya da bir önceki imaının gayri i.J:adi olarak işlemelerinin mümkün olınasıdır.
resmi açı.klamasıyla (tevkif) göreve gelir. !-4üfid Şimdi Mü.fid'in imarnların bilgisi ve bunun mahiyeti
Mu'tezile, Zeydiyye ve Mürci'e'nin buna karşı çıktıklarını hakkındaki değerleı'l.dirmesine geçebiliriz. İmamların,
ve imarnın bu üç yolun dışında başka bir yolla seçildiğine insanların kafalarından geçenleri ve gelecekte olacak bazı
inandıklanru ifade edef42. Mu'tezile ise, İı:nfuniyye'nin badiseleri bilmeleri hususuna gelince Müfid, bunun
yukandaki tezini ne nas ve ne de akılla ispatlamanın imarnlar için bir sıfat olmadığı gibi imam olmak için de
mümkün olduğunu ileri sürer. Onlar, bu makama geçecek bunların gerekli olmadığım ifade eder. Ona göre imam-
birisini seçmenin ict:i.Md meselesi olduğunu ve onun en Jarın bu konuda bildikleri şeyler, insanların taatini temin
mükemmel şahıs (efdal) olmasına da gerek olmadığını edebilmek için Allah tarafından kendilerine verilmiş bir
savunurlar43. Diğer taraftan imfunetin gerekliliğini daha lütUftan ibarettir; onlann ayrılmaz sıfatlan değil. Gaybın
çok abbardan deliller getirerek savunmaya çalışan bilgisine gelince Mü.fid'e göre, bunu Allalı'tan başka
Müfid'e göre imam tayin etmenin vücfibiyeti, Allalı'ın lüt- kimse bilemez47. Görpldüğü gibi o, isınet hususunda
funa dayanmaktadır. Görüldüğü gibi Müfid, sadece zerre kadar taviz vermemekle birlikte, en azından gayba
tevhid ve actalet gibi hususlarda değil imfunet gibi Şi'a'run ait hususlarda, Mu'tezile'ye daha yakın düşünmekte ve bu
merkezi doktrinini savurunada bile Mu'tezile'nin aslah tuturnuyla imamların gaybı da bildiğini iddi.a eden
prensibinden istifade etmede herhangi bir sakınca kendinden önceki mubaddislerden nisbeten farklı düŞÜD-
görmemiştir. Bununla birlikte o, biç bir kimsenin görüp . me)rtedir. Müfid, imamların bütün sanat ve lisanlan
kendisinden istifade edemediği gaib bir imaının varlığını bildiğini söylerken bile oldukça temkinlidir. O, sırf akılla
açıklamaya yöneldiğinde, "dünyanın biç bir zaman bunun ne ispatlanabileceğini ve ne de reddebileceğini dile
Allalı'ın huccetinden malınun kalrnayacağı" mealinde getirirken, burada yegane kaynağın salıih haberler
mevcut alıbara sanlmaktan · başka gerçek çare olduğunu zilcretmeden geçemez. Ona göre imamlardan
bulurnamışl:ı.J44. gelen t?azı alıbarda ise bu hususların_iınamların bilgisi
dahilinde olduğu açıkça zikredihniştif'IS.
Peygamberlere nisbetle imamların durumu ince-
lendiğinde Müfid, İınamiyye içerisinde belli başlı üç İmarnlann · yarusıra onların müntesiplerinden
görüşün varlığından sözetmektedir. Birincisi, imamlarm bazılannın da meleklerin seslerini işitebileceğini kabul
Hz. Muhammed hariç <f!ğer bütün peygamberlerden üstün eden Müfid, bu işitme olayımn görüntüsüz meydana
olduğu. İkincisi, ülü'l-'azm peygamberler hariç imarnlann geldiğini ifade etmektedir. O, melekleri işitme işinin
diğer bütün peygamberlerden üstün olması. Üçüncüsü ise, devarnlı olarak meydana gelmediğini vurgulamak
istisnasız bütün peygamberlerin imamlardan daha üstün suretiyle belirli· aralıklarla da olsa bunun varlığını kabul
olduğu. Müfid b'unlan zikrettikten sonra birinci grubun, ederken, İmamiyye'nin bu ayncalıklı konumunu
Kur'an'a ve imamlardan gelen ahbara daha uygun muhafaza etmek istemektediı49. Rüyalara gelince Müfid
olduğunu ifade edef45. İmartılann meleklerden daha da nebi, resili ve imarolann rüyalarırun hatadan uzak
üstün olduğunu iddia eden Müfid, meleklerin peygamber- olduğunu söylerken, imamları peygamberlerle aym
lerine gelince burada oldukça mütereddittiJ46. İmamlarm statüye yerleştirmiştir. O önde gelen Şilierin rüyalan
ismeti hususunda ise, onlarla Peygamber arasında bir fark hakkında ise fazla bir şey zilcretmezso.
görmez; çünkü yukanda da belirtildiği gibi İma.m.iyye'ye İmamların mu'cizelerine gelince Peygamber gibi
imarnların damu'cize göstermelerinin mümkün olduğuna
42. a. mlf., s. Evö'il, 9. inanan Müfid, bu konunun kabul ve red açısından aklın
43. Kadı 'Abdfilcabbör. el-Mugni (nşr. Müessesetü'l-'Amrneti'l-Mısriyye
li't-Te'lifve'l-Enba' ve'n-Neşr}, Kiiliire 1961-65, XX, 99.
44.Milfid, Hamsıi'r-resö'il (i isböti'l-hucce (nşr. Dfuu'l-kiltObi't- 47. a.g.e., s. 38.
icariyye), Necef 1951, beşinci mektup, s. 3. 48. a.g.e., s. 37-38.
45. Müfid, Evö'il, s. 42-43. 49. a.g.e., s. 41-42.
46. a.g.e., s. 44 50. Müfid, Evö'il, s. 42; a mlf., eJFilsul, s. 91-92.

İSLAMi ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, ClLT: 13, SA YI: 1, 2000 105

l
•'
:.-. . . . .. - ., ...\' , ... ". ' --· :-.......~ ~ - . -···-· ·-· ·--:
MAZLUMUYAR

ı sahasına girmediğini ifade ederek sadece imamlardan na da gelen bedayı, aynı manada Allah için kullanmanın
J gelen s~ ahbarla bunun desteklenebileceğini belirt- mümkün olmadığı hususunda hemfıkirdir. Şeyh Müfid'e
l miştir. lmamiyye'nin çoğunluğunun bu görüşü kabul geldiğimizde onu zulıfu olarak da ele alan bu alim; bütün
1ettiğini de dile getiren Müfid, bu konuda akli izahlar müslümanların onu nesih veya buna yakın bir manada ele
1getirecek kadar aşın gidenlerle imamlanİı mu'cizelerini aldığı hususunda, görüş birliğinin mevcut olduğunu
ı inkar eden Nevbalıiller arasında orta bir yol takibet- söylemektedir. Kısacası o, bedayı neshe indirgemektedir.
l mişfusı. İmamların isınetini kabul etmeyen Mu'tezile'ye Ona göre beda, fakirlikten sonra zenginliğin, hastalıktan
i göre ise, onların mu'cizeleri kabul edilebilecek bir şey sonra sağlığın ve hayattan sonra ölümün gelmesidir.
: değildir. Müfid'e göre in;ıaıniyye'nin diğer İsliimi fırkalardan farkı,
r
Fiziki olarak imanun diğer insanlardan bir farkı kendilerinin (İmamiyye) arnellere bağlı olarak hayatın
artıp eksileeeğim kabul etmiş olmalarıdır57. O aynca,
i olmadığım iddia eden Müfid, bu dünyada normal insan
, vücuduna sahip olan imanun öldükten sonra olağanüstü imamlardan gelen alıbar vasıtasıyla bu sonuca ulaştığını
ve akılla böyle bir neticeye varmanın mümkün olmadığım
j bir hüviyete büründüğünü ileri sürmüştür52. Müfld'in
' peygamberlerin ve imamların vücutlarının artık kabir- ifade etmeden geçemezss. Sonuçta o da beda görüşünü,
hocası Sadılk gibi Allah'ın alim-i mutlak olmasına (ilim
lerinde olmadığına dair ileri sürdüğü tez, yine Mu'tezili
dü~cenin akılcı yaklaşırnma ters düşen bir husustur.
sıfatı) bağlamakta ve bu görüşünü akıldan ziyade nassa

Nevbahtiler'in, mu'cize meselesinde olduğu gibi, burada yani imamlardan gelen ahbara dayandırnıaktadır. Sadılk
Müfid'den farklı olarak bedayı, Allah'ın, belirli bir
, da Müfid'den farklı düşünüp daha akılcı bir tutum
zamanda kullarının faydasını dikkate alarak emrettiği şeyi
sergiledikleri dikkati çeker. Müfid ise bu konuda ahbara
dayanmak suretiyle, tamamıyla muhaddislerin yalıunu ter- başka bir zamanda şartların değişmiş olması sebebiyle
. cih etmiştir53. yasaklaması veya daha önceden yasaklarınş olduğu bir
şeyi yeniden emretmesi şeklinde de değerlendirmekte­
Müfid, imamlardan geldiği iddia edilip teşbilı, tecsim dir59. Bu iki iilim bedarun aym zamanda, Allah'ın kendi
ve tenasüh ifade eden alıbar hususunda, hocası Sadılk ve fiilierinde mutlak iriide sahibi olduğuna da işaret ettiğini
diğer gelenekçilerden daha temkinlidir. Hatta o, ruhların
· belirtirler6o. Burada Mu'tezile'yle sözkonusu imiimi
; bedenden önce varlıklarının olduğuna ve bunlann müs- ulema arasındaki farklılık, imaını ahbiinndan kaynaklan-
j takil hüviyetlerinin bulunduğuna işaret eden alıbardaki maktadır; çünkü İmiimiyye'nin beda hususunda ortaya
[. tenasüh tehlikesini farkedememesi sebebiyle, hocasını koymuş olduğu görüşler, akıldan ziyade imarolann
şiddetli bir şekilde eleştirir5 4. Guluv (aşınlık) ifade .eden ahbarma dayanmaktadır.
bu ahbara ilave olarak o tefviz düşüncesine de karşı çık­
ıı:ıaktadır. İmarniyye tefvize Ehl-i Sünnet'ten daha farklı
Müfid tevhld ve Allah'ın sıfatıarına ilişkin görüş­
lerinde tamamen Mu'tezile'nin yolunu tutmaktadır. O
bir mana vermektedir. Onlara göre bu, Allah'ın diğer
Basra'dan birisi olarak isimlendirdiği Eş'ari'nin, Allah'ın
fosanlardan farklı olarak özel surette yaratmış olduğu
eli ve yüzü şeklinde geçen ifadeleri, zahiri manasıyla ele
imamlara, dünya ve onun içindekileri yaratma işini
alarak teşbilie saptığım ve Allah'ın insanlarda bulunan bu
havale etmiş ·olmasıdır. İşte Müfid, bazı aşın Şü gruplar
tür sıfatıada tavsüinin mümkün olmadığını ifade etmek-
tarafından savunulan bu teze de şiddetle karşı çıkarak
tedir. Aynca o, Eş'ari'nin Allah'ın kadim işitmesi (sem'),
bunun şirkle eşdeğer bir düşünce olduğunu ifade
kadim görmesi (basar) ve kadim yüz ve elleri olduğuna
etmiştirSS. Onun burada da sergilemiş olduğu bu rasyonel
inandığım ve bunun ise ezeli bir sürü kudemarun varlığı
tUtum, muhtemelen Mu'tezili tesirinden kaynaklanmak-
manasma geldiğini ileri sürmektedir6I. Daha muhtasar
tadır.
olarak ifade etmek gerekirse Müfid'le birlikte Şi'a'nın
Müfid için oldukça tartışmalı konulardan bir diğeri, diğer aiirnleri, Mu'tezili düşünceyle uyum içinde, sıfat­
Şl'a'mn beda anlayışıdır. İmiimiyye 'de .muhtemelen Iarın (allm, kadir ve hayy gibi) türevlerini kabul etmekle
Ca'fer-i Sadık'ın oğlu İsmiiii yüzünden ortaya çıktığı . birlikte onların (ilim, kudret ve hayat gibi) masdarlarını,
anlaşılan bedii, kısaca zuhfu demektir56. İsna 'Aşeriyye, tevhid anlayışiarına halel getireceği düşüncesiyle, reddet-
insamn bilgi eksikliği. sebebiyle fıkir değiştirmesi anlamı- mişlerdir. Müfid sıfatın zatın aynı olduğunu ifade ettikten

51. a. ınlf., Ewi'il, s. 40-41. 57. Müfid, Evô'il, s. 53.


52. a.g.e., s. 45. 58. a.g.e., s. 54.
53. a.g.e., s. 45-46. 59.Sadfık, Kitôbıi't-Tevhid (nşr. Haşim el-Hüseyııi), Tahran 1387, s.
54. a mlf., Tashih, s. 32-36. 335.
55. a.g.e., s. 65. 60. a.g.e., s. 336.
56. a.g.e., s. 24-26. 61. Müfid, Evô'il, ı7.

106 JOURNAL OF İSLAMIC RESEARCH, VOL: 13, NO: I, 2000

'-'-------;.__-·---"----------~------···-···--- ~-·---------
AKLA DAYALI Şİ'İ KELAMlNIN OLUŞMASıNDA MU'TEZİLE'NlN ROLÜ VE ŞEYH MÜFİD.

sonra, Mu'tezili düşünceyle uyum içinde sıfatlaniı zattan da zikretmediği müddetçe, Allah'ı herhangi bir isimle
müstaki.l. olarak varlığını inkar etmiştiı02. isirnlendinnenin ve yine herhangi bir sıfatla tavsif
Tevhid konusunda Müfid'in hocası Sadfik'a gelince, etmenin münıkün olmadığını ifade etmektedir. Bu, ayni
onun da bu mevzuda Müfid'den pek farklı düşünmediği zamanda Basra ekolüne nisbetle daha nasçı dav~
Bağdat Mu'tezilesi'nin de görüşüdfu69. Allah'ın varlığın­
dikkati çeker. O, isminden de anlaşılacağı gibi Kitôbu't-
tevhid adlı eserini, muhaliflerin, İmfu:niyye alıbarında dan müstakil olarak zati sıfatlanmn bulunmadığı
teşbih ve tecsime götüren ifadelerin bulunduğu şeklinde­
hususunda da, Müfid'le hocası Sadılk arasında görüş bir-
liği mevcuttur.
ki iddialarına cevap olarak kaleme almış ve sözkonusu
eserin girişinde, onların bu iddialarının tutaısızlığına Allah'ın sıfatları hususunda Müfid'in görüşlerini daha
işaret ettikten sonra bu kimselerin sözkonusu ahbann detaylı bir şekilde ele. almak gerekirse o, Allah'ı alim,
gerçek manasım anlamaktan uzak olduklannı dile getir- kadir ve hayy olmak üıere üç ziiti sıfatla vasıflandınr.
miş~3. O bu kitabında, Allah'ın ibtal ve teşbilı sınır­ Bunlar Allah'ın ezeli ve ebedi, zatından aynlınayan sıfat­
larının ötesinde olduğunu ve yaratıklarından herhangi larıdır7o. Serni' ve basir sıfatıarına gelince Müfid, bunların
birisine benzemediğini ifade eder64. Bununla birlikte daha ancak vahiy yoluyla bilindiğini ve kıyiis ve akıl vasıtasıy­
önce de belirtildiği gibi teşbih ve tecsimde Şi'a'ya la bunlan keşfetmenin ise mümkün olmadığım belirttik-
yöneltilen iddiaların haklılık sebebi, Şi'a'nın Hişam b. ten sonra, sözkonusu sıfatıann ilimden başka bir şey ifade
Hakem ve Şeytanu't-Tak gibi bu tür görüşlere inanan etmediğini zikreder. Müfid, daha da ileri giderek bu sıfat­
kimseleri, kendi kelanu düşüncelerinin öncüleri olarak Iann duyu organlanndan başka bir şeyi çağnştırmadığını
kabul etmelerine dayanmaktadır. Onun Allalı'ın birliği dile getinniş ve bunun1ise, kadim olan Allah'a muhal
hususunda getinniş olduğu delillerden birisi de, aynı anda olduğunu iddia etmiştir. Yine o, Allah'ın kendisini müdrik
iki yaratıcının bulunmasının imkansızlığı düşüncesicJ.ir65. olarak isimlendinnesirıi de, Onun her şeyi bildiği ve ken-
Aynca o, kevn-fesad ve insan vücudunun fiiniliği disinden hiç bir şeyin bilgisinin uzak olamıyacağı
hususunda getinniş olduğu delillerle, Allah'ın birliğini manasında anlama.ktadır; çünkü ona göre gözle veya her-
delillendinne yoluna gitmiştiJ66. Sıfatıarın Allalı'ın zatın­ lıangi bir duyu organıyla algılama -manasında his ifade
dan ayn varlıklarının olmadığı şeklindeki görüşleriyle eden id.riik, Allah hakkında muhaldir7ı. Bağdiidi semi' ve
Sadfik, talebesi Miifid'le hemen hemen ayru görüşieri basir sıfatıarına ilişJ:<:in bu teorinin, Ka'bi olarak şöhret
savunmaktadıx67. bulmuş Mu'tezili Ebu'I-Kasım ei-Belhi'ye ait olduğunu

Şehrista.ni'nin de dediği gibi, Mu'tezile'nin görüş­


ileri sürmektedir12. Bununla birlikte aynı Mu'tezili ekol-
lerinin akla çok yakın olduğunu ve teşbilı, tecsim ve den Kadı Abdülcabbiir, Miifid'den ve_ Ka'bi'den farklı
hülulden de çok uzak olduğunu gören Şii ulema, olarak bu sıfatları , Allah'ın hayy .sıfatına izafe etmekte-
dir73.
Mu'tezile'nin özellikle Allah'ın sıfatları hususundaki yak-
laşımlarını kabulde zaman kaybetmemişlerdix68 . Bu Allah'ın ir.ide sıfatına gelince Müfid, Mu'tezile·
hususta Mu'tezile'yle aynı görüşleri paylaşan İmiimiyye, düşüncesiyle ve' özellikle Bağdat ekolüyle uyum içirıde,
neticede sıfatıarın Allalı'ın zatının ne aynı ve ne de gayn onun zati değil fiili bir sıfat olduğunu iddia eder. Böylece
olduğunu iddia eden Ehl-i Sünnet'ten aynlmaktadır. o Allah'ın iradesini onun fiiline' indirgemiş olur. Diğer
Mu'tezile'yle uyum içerisinde, sözkonusu sıfatları zati ve taraftan o, Allah'ın müôd olduğunun, ancak vahiy
fiili veya zati ve subuti olmak üzere ikiye taksim eden kanalıyla tespit edildiğini ve bunun akılla keşfinin ise
Miifid, zata ilişkin sıfatlaiın :fi)le ait sıfatlarla bir ilgisinin mümkün olmaçlığuu ifade eder. Yine Miifid'e göre
bulunmayıp fıilden önce de mevcut bulunduğunu ve bun- Allah'ın kendi fıillerini iradesi de bizzat fiilieri cümlesin-
ların zıtlannın Allah'a isnad edilemiyeceğini; diğer dendir ve kullannın fıillerini iradesi ise Onun emretmesi
taraftan fiili sıfatıarın zıtlarıyla Allah'ı tavsif etmenin caiz maniisındadır. Görüldüğü gibi o, Ehl-i Sünııet'in aksine ve
olabileceğini iddia etmektedir. Müfid, Peygamber ve
imarnlardan birisi vasıtasıyla bildirmediği ve Kitab'ında 69. MOfid, Evô'il, s. ı 7.
70. Mu'tez:ili AbdOlcabbar ise kadir, alim. hay ve mevcut olmak üzere
62. a.g.e., s. 18. dört z:ati sıfattan bahseder. O, mevcut s ıfatanın Kur'an'da
63. SadOk, et-Tevhid, s. 17. z:ikredilmeditini ifade eımekle birlikte ayru manaya gelen kil'in ve
64. a.g.e., s. 80-81. sabit sıfatlarının bulunduğunu ifade etmektedir. Bk., a. mlf., Şerh, s.
65. a.g.e., s. 269. ı82, ı96; a. mlf., ei-Mıığni, V, 232, 233.
66. a.g.e., s. 298-301. 71. MOfid, Evô'il, s. 20-21.
67. a.g.e., s. 223. 72. 'AbdOika.h.ir ei-Bağdadi, el-Fark beyne'l-firak (nşr. Muhammed eı­
68.Ebu'l-Feth Muhammed eş-Şehristıini, el-Mi/el ve'n-nihal (nşr. Kevseri), Kalıire ı948, s. ıo9.
'AbdOlaziz Muhanul)ed el-Vekil), Ka.h.ire 1968, II, i 0- ı ı. 73. Kadı 'Abdülcabbar, el-Mıığni, V, 241.

iSLAMİ ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, CİLT: 13, SAYI: I, 2000 . 107

( .-... .. - - .,
'
MAZLUMUYAR

' Mu'tezile düşüncesine dayanarak, emir ve iriide sıfat-


lannın telazümüne, yani birbirinden ayn mütala
dördüncüsü ise, eldeki mevcut Kur'an'a karşı Şi'a'nın
tavnnın ne olması gerektiği. Üç eserde de birinci ve

I edilemiyeceğine inannıaktadır. Tamamıyla Mu'tezill kay-


naklı olan bu göıüşe göre, Allah'ın bir $eyi emretmesi,
.1 onu iriide etmesi demektir. Bir şeyi yasaklaması da, onu
üçüncü sorularm cevabı aynıdır. Ona göre Kur'arun süre
ve ayetlerinin tertibi sonradan değiştirilmiştir ve onun
gerçek tertibi imarnlar tarafından bilinen şeklidir.
i iriide etmiyor (istemiyor) manasına gelmektedir. Bu Bununla birlikte Kur'an metnine herhangi bir ilave yapıl­
1 anlayışa göre haynn aksine şer, Allah'ın yarattığı ve iriide mamıştır. el-Mesli'ilü'l-'ukberiyye'de üçüncü soruya her-
! ettiği bir şey değildir. O, ancak insan tarafınd!an iriide hangi bir cevap verilmemekle birlikte, el-Mesd'ilıi's-sere­
edilip yaratılır. Müfid bu göıüşün Mu'tezile'nirı Bağdat viyye'de Kur'an'dan bazı kısımlarm çıkanldığı iddia
, ekolü ve özellikle Ka'bi tarafından ileri süıülüp savunul- edilmektedir. Bu soruya cevap bulmak için Evli'ilü'l-
duğıınu açıkça ifade etmiştir74. maklillit'a geldiğimizde, orada Kur'an'dan eksik olan kıs­
Sıfatıannnefyi hususundaki bu tuttunu sebebiyle, mın, asıl metinden olmarııakla birlikte onun yorumuyla

Allah'ın kelam sıfatını da ezeli olarak kabul etmeyip fiili ilgili olduğu belirtilmektedir. Vahyin gerçeğine ilişkin
sıfatıanndan kabul eden Müfid, halku'l-Kur'an mese-
Hz. Ali tarafından yapılan bu yorumun da, ma'sfun olan
lesinde Mu'tezile gibi düşünmekle birlikte onlann imamdan sadır olması sebebiyle, bir nevi vahye yakın
değeri olduğu belirtilmiş ve bunun da Kur'an olarak isim-
Kur'an'ın malılUk olduğıınu iddia etmelerine karşılık o,
lendirildiği ifade edilmiştir. Müfid'in önceki iki eserine
biraz daha farklı bir şekilde muhdes tabirini tercih
etmiştir. Müfid aynca, bütün İı:nfuni ulemfuun bu görüşte göre daha sonra kaleme almış olduğu Evli'ifde Kur'an'ın
·asıl metninde bir noksanlık ve fazlalık olmadığım ifade
olduğıınu ve sözkonusu mevzuda İmfuniyye'nin icması
bulunduğıınu ileri sünnektedir75. Müfid'in hocası Sadılk
etmesi, bu konuda Mu'tezile ve Ehl-i Sünnet'le aynı
da bu konuda aynı fikirleri ileri sünnektedir76. çizgiye geldiğini göstermesi bakımından önemlidir.
Bununla birlikte onun, en azından Kur'an'ın yorumunda
Tahrlfu'l-Kur'an meselesine gelince, Müfid'den önce- bir eksiklik ve tertibinde bir değişme olduğıınu söyleme-
ki İı:nfuni ulemfuıın arasında, Kur'an'ın tahrif edildiğirıe si, imarnet doktriniyle ilgili Kur'an'da açık bir nas bula-
dair yaygın bir kanaatirı mevcut olduğu dikkati çeker. mamasından kaynaklanmaktadır. Zaten Şi'a'nın Kur'an'a
Müfid'den önceki ulemadan Nevbalıillerin durumu ince- karşı yaklaşımında asıl hedefin bu olduğu unutulma-
ı leriecek olursa, onlarm bazı konularda Mu'tezile'yle aynı malıdır. Müfid'e göre Mehdi, zuhfir ettiğinde Kur'am
kanaati paytaşmalda birlikte, Kur'an'ın tahrifi hususunda gerçek tertibine göre okuyup onun gerçek yorumunu
onlardan aynidıkları dikkati çeker. Onlar Kur'an'da ilave insanlığa sunacaktır79.
ve eksiklikler ulduğıınu açık bir şekilde savunrnaktadır­
Görüldüğü gibi Müfid'den önce Kur'an'm tahrifi
lar77. Küleyru'ye gelince onun bu konudaki çelişkili tutu-
munu daha önce nakletrniştik. Müfid'in hocası Şeyh hususunda iki türlü yaklaşımın olduğu dikkati çeker.
Sadılk ise Kur'an'ın tahrif olunmadığını ve iki kapak Bunlardan birincisi, Sadılk gibi bunun hiç bir şekilde
arasındaki nüshanın, indirildiği gibi muhafaza edildiğini
vukı1 bulmadığını savunanlardır. İkinci gruba gelince,
belirtmekle birlikte onun tertibi hususunda bazı şüpheler Nevbahtiler'de olduğu gibi Kur'an'ın tahrif edildiğini
ileri sürmüştür. Mesela o, 93 ve 94. sfuenin bir ve yine iddia edenlerdir. Müfid, her ikisini de savunmakla birlik-
105 ve 106 sürelerin de yine bir sureden ibaret olduğunu te sonunda Kur'an'ın asıl metninde herhangi bir ziyade ve
noksanlığın bulunmadığı tezine ulaşmıştır. Bununla bir-
ileri sünnektedir78.
likte Eş'ari'nin bu konudaki değerlendirmesi de oldukça
Müfid'in eserleri bu açıdan ele alınacak olursa · o, önemlidir. O, ilk dönem İı:nfuni ulemasından, ancak
sözkonusu meseleyi ei-Mesd'ilü'l-'ukberiyye, el- Mu'tezile'den etkilenen zevatın Kur'an'ın tahrifine inan-
Mesd~ilü's-sereviyye ve Evli'il adlı eserlerinde ele almış ve
madıklarım ifade etmektedirso. Bu da Mu'tezile'nin ras-
buralarda başlıca dört sorunun cevabını ararııaya yonel yıikı.aşınunın, Şii kelamının akılcı istikarııette şekil­
çalışmıştır. Birincisi, ayet ve sfuelerin gerçek düzeninde
lenınesinde ne derece müessir olduğıına işaret etmektedir.
bir değişme olup olmadığı. İkincisi, Kur'an metninden
Allah'ın sıfatlarıyla ilgili en önemli konulardan birisi,
bazı hususlann çık<lfl;lıp çıkanlmadığı. Üçüncüsü,
Kur'an'a bazı ilaveleiin yapılıp yapılmadığı ve ru'yetullah meselesidir. Müfid'e göre Allah ahirette kesin-
likle görülmeyecektir. O, bu görüşünün Kur'an, imam-
74. Müfid, Eva'il, s. 19; aynca bk., Kadı 'Abdülcabbar, Şerh, s. 439-440.
75. Müfid, Eva'il, s. 18-19. 79. Müfıd, es-Sereviyye, s. 59-60; a. mlf., ei-'Ukberiyye, s. 49; a. mlf..
76. Sadiik, et-Tevhid, s. 225-26. Eva'il, s. 54-56.
77. a.g.e., s. 56. 80. el-Eş'ari, Makalatıl'l-isl<imiyyin (ed. H. Ritter), Wiesbaden: Steiner
78. Sadfık, el-İ'tik<id<it, s. 93. 1963, s. 47.

108 JOURNAL OF İSLAMIC RESEARCH, VOL: 13, NO: I, 2000

'-'-'-----~----'------------------------
AKLA DAYALI Şİ'İ KELAMlNIN OLUŞMASıNDA MU'TEZlLE'NİN ROLÜ VE ŞEYH MÜFİD

!ann alıhan ve akıl tarafından da te'yid edildiğini ileri yarattığı fikrine de karşı çılanaktadır. O, böylece insanın
sümıekte ve Mu'tezile'nin de bu konuda aym görüşte önceden takdir edilmiş bir kaderi olduğunu söylemek
olduğunu belirtmektedir. Şi'a'mn ve özellikle Müfid'in suretiyle, bir bakıma ashabu'l-hadisle Mu'tezile arasında
ru'yetullalu inkfu" etmesindeki en büyük sebep, sıfatlar orta bir yol takibetmektedi'r86. O, Mu'tezile'yi İslam
meselesinde olduğu gib~ teşbih ve tecsime düşme endişe­ toplumunun Mecilsüer'i olarak kabul ederek onların
sicl.i.r81. Allah'ın görülmesinin mümkün olmadığı hususun- Allah'ın adaleti hususundaki görüşlerine şiddetle karşı
da, Müfid'le hocası Sadfik görüş birliği içeırisindedirler. çıkmaktadırS7. Allah'ın insan fullerini önceden bildiği
Sadfik, ru'yetullalu bilgi m.aııa.sında ele almakta ve bunun, şeklindeki görüşü, Sadfik'un neticede kaderci bir anlayışa
bu dünyada Allah hakkında bilinmeyen bazı sırlarm cen- sahip olduğunu ortaya koyar; çünkü bu görüşe göre,
nette mü'mine aşikar olmasından başka bir manaya Allah'ın bilgisi bir b~ insan tıillerinde belirleyici rol
gelmediğini iddia etmektedi..f82. oynamaktadır. Müfid bunun mukabilinde, hocasının

Mu'tezile'nin önemli ilkelerinden birisi olan adalet takdiri ilirnle karıştırmasına karşı çıkarak her ikisinin de
prensibi de, Müfid'in görüşlerinde önemli bir yer işgal ayn manalar ifade ettiğini söyler. Müfid'e göre takdir, lin-
etmektedir. Burada adaletten maksad, Allah'ın her türlü guistik olarak yaratma ve meydana getirme manasındadır
kötü ve çirkin fiillerden tenzih edilmesidir. Müfid, ve fiille birlikte ortaya çıkar. İlme gelince o, takdir
olmadığı gıbi sırf düşünceden de.ibaret değildi'r88. Sadtik,
Mu'tezile düşüncesiyle. uyum içerisinde, bir şeyin güzel
Allah'ın iyi ve kötü bütün fiilieri irade etmekle birlikte
ve çirkin olmasımn kendi zatından kaynaklandığım ve
bunun da müstakil olarak akılla bilinebileceğini ileri kabili olanlanna nza göstermediğini söylerken Ehl-i
sürmektedir. O, buradan hareketle kulların füllerini Sünnet'in husun-kubuh anlayışına yaklaşmaktadır89.
ihtiyarları ile kendilerinin yarattıkları neticesine varır.
Kısacası o burada, irı1de ve meşiet arasında bir aynm yap-
Aksi taktirde ona göre, ceza ve mükafatın hiç bir ına.nası maktad.J.r90. Bu ise, Müfid'in tamamen karşı çıktığı bir
düşüncediJ9ı . O, Mu'tezili düşüncesiyle uyum içerisinde,
kalmıyacaktır. Yine Müfide' göre mutlak adalet sahibi
Allah'ın ancak iyi fiilleri irı1de ettiğini iddia etmektedir.
olması sebebiyle Allah'ın kullan için gerekli olan ve
Allah'ın kötü fiilieri de irı1de ettiğini ileri sürmek, Müfid'e
onları hesaba çekebileceği bir ortarnı yaraıtması, kendi-
sine vacibtir. Aksi taktiıde ona göre teklif, muallakta göre, Onun adalet anlayışım idrak edernemekle
eşdeğerdi.r92 . Sadill<'un bu konudaki görüşlerini ve
kalır. Yine o, Allah'ın adil olduğu ve zülme gücü yetse
bile bunu işlemiyeceği hususunda Mu'tezile'yle hem- Müfid'le hangi konularda farklılık arzettiğini anlaya-
fikirdir83. Buradari hareketle Müfid, Allah'ın kullarına bilmek için, onun zikretmiş olduğu Hz. Hüseyin'in
şeMd~tiy le ilgili değerlendirmesine atıfta bulunmak
güçlerinden fazla yük yüklemiyeceğini ve ancak güç
(istita'at) verdiği konularda, onları emredeceğini ifade yerinde olacaktır. O bu olayı naklettikten sonra Allah'ın,
etmektedir. Müfid aynca Allah'ın, adaleti gereği, ancak onun şehad~tini kudretiyle önleyebilecek durumda
günah işleyen kulları cezalandırdığıru ve yine ancak kötü olmakla birl.ilqe emriyle engellerneyi tercih ettiğini beli~­
· fiillerinden dolayı onları kınadığıru belirtmektedi'r84. mektecf.ir93.
Allah'ın adaleti hususundaki tezlerinden yola çıkarak
Füllerin yaratılması (balku'l-efal) hususuna gelince
Müfid, hocas1 Sadfik ve Mu'tezile'yle uyum içerisinde, Basra Mu'tezilesi. hiç tereddüde düşmeden kulun fiilieri-
cebr ve tefvize karşı çıkarak ikisinin arasında orta bir yol ni kendisinin yarattığını iddia ederken irade hürriyeti ve
takibetmektedir. Şeyh Sadfik, insan fullerinin Allah kulun sorumluluğunu öne çıkararak kulun kendi fıil­
tarafından yaratıldığını' söylerken, sözkonusu durumun
lerinin faili olması gerektiğini savunan Müfid, halk
meydana getirici, oluşnırucu ve tekvini biryaratma (halk- 86.a. mlf., el-Mılkni'a ve'l-hidiiye (nşr. Mehdi Va'iz ei-Horasaru),
ı tekvin) değil takdlri biryaratma (halk-ı takdir) olduğunu Tahran 1377, s. 5.
ve bunun da Allah'ın önceden bilmesi manasma geldiğini 87. a.g.e., s. 5.
88. Milfid, Tashih, s. 11-12.
bildirmektedi'r85. Sadill<'un insan fiilierinin önceden
89. Sadük e/-İ'tikiidiit, s. 69.
takdiri hususundaki görüşlerine gelince o, kubhun (veya 90. a.g.e., s. 64.
insanın kötü fiillerinin) Allah'a izafe edilmesinden 91. O, hocasının bu mevzuyla ilgili görüşlerini degerlendirirken, onun
bu konudaki ifadelerinin bir sOrü ihtilaf ve çelişkilerle dolu
kaçınıyar görünmekle birlikte insanın fıilleırini kendisinin
olduğunu ifade etmiştir. Ona göre bu, hocasının hadislerin illiriyle
hareket etmiş olması ve onlan dikkatle ele alarak sahibini sakimin-
81. Mnfid, Evii'il, s. 24-25. den ayıracak derecede bir ~tırmaya tabi tutmamış olmasından
82. Sadük, etTevhid, s. 120. kaynaklanmaktadır. Bu açıklamalar, onun ahbfua karşı tutumunu
83. Mnfid, Evii'il, s. 23. göstermesi bakırnından önemlidir. Bk., MOfid, Tashih, s. 14-16.
84. a.g.e., s. 24-25. 92. a.g.e., s. 15-16.
85. Sadük, el-i'tiködiit, s. 69. 93. Sadlık, e/-İtikiidöt, s. 70.

iSLAMİ ARAŞTIRMALAR DERGiSi, CİLT: 13, SAYI: 1, 2000 109

( .. ..
. - •.......- ··- -: -...........::r ··~ ·:- ~- . ........... ·-· -~
MAZLUMUYAR

(yaratma) sıfatınm ancak Allah'a ait olduğunu ve bu yüz- fasık olsa bile yine de müslim olarak kabul edilir. O
ben kul için fiil, hüdiis, ibt:i.ra, sun' ve kesb kelimelerinin Mu'tezile, Havaric ve Zeydiyye'nin bu konuda tamamen
fruııanıiabileceğini iddia etmiştiı:94 . Hocası SadOk, daha farklı düşünerek büyük günah işleyeni ne mü'min ve ne
easçı bir tutum izle~ olması ·sebebiyle ·b~ ~o~~~~ de müslim olarak kabul ettiklerini ifade etmektedir100.
fazla tefemıata gimıeınış ve yukanda da belirtildigı gıbı Mü.fid'e göre mürtekibü'l-keba'iri (büyük günah işleyen
lculun füllerinde ne cebr ve ne de tefvizin geçerli kimse) mü'rnin olarak kabu1 etmeyen Nevbahtiler de bu
!olduğunu söylemekle yetinmiştir. Yukanda bahsedildiği görüşleri sebebiyle İmclın.iyye'oin ana çizgisinden
'şekilde, Allah'ın emir ve i.n1desini bir ve aynı kabul eden ayolmışlardırıoı.

Müfid, insana geldiğinde onun da irade etmesiyle Bu değerlendinnelerden sonra son olarak Müfid'in
ihtiyanrun aynı ınanaya geldiğini ileri sürmektedir. Ona iman-İslam ilişkisi hususundaki görüşlerine geçebiliriz.
1göre bir şeyi i.n1de etmek, onu ihtiyar etmek demektir. Bir O, İslam'ın imandan başka bir şey olduğunu ifade ettikten
ı şeyin ihtiyan da, onu irade ve tercih etmekle aynı şeydir. sonra, her mü'rninin müslim olmasına rağmen her müs-
ı Mulıtar ona göre, iki zıttan birisini tercih edip onu gerçek-
lirnin mü'rnin olmadığına inanınaktadır. Ona göre bu iki
I leştirme gücüne sahip olan (kadir) kimse demektir. kelime arasında, dilde olduğu gibi dinde de bir farklılık
Mü.fid, Bağdat Mu'tezilesi'yle :tmamiyye'nin çoğunluğu­ sözkonusudur. Mü.fid aynca Mu'tezile, Havanc ve
nun bu görüşte olduğunu kaydetmektecfu95. O aynca, iki Zeydiyye'nin bu konuda kendilerinden aynlarak her müs-
alternatiften birini gerçekleştirmeye niyet etme maııasın­ limin mü'rnin olduğunu kabul edip bu iki kelime arasında
da kabu1 ettiği i.n1denin, objeyi yani kulun gerçekleştire­ herhangi bir farkın buluıunadığına inandı.klannı dile
ceği fiili zorunlu kıldiğını ifade ederken, onun (irı1de)
getirmektedir•oı. Hocası Şeyh Sadfik da iman-İslam
fiilden önce gelmesi gerektiğini belirtınektediJ96. münasebeti haklanda Mü.fid gibi düşünmekte ve imfuıın
j İstita'atin tanımına gelince Mü.fid'e göre o. sıhhatten arnellerle artıp eksileceğini kabu1 etmektediri03. İmfuun
1 başka bir şey değildir. Kısacası ona göre sağlıklı her
artma ve eksilme meselesinden ziyade, Müfid'in görüş­
insan, istita'at sahibidir ve bir kişi ancak sağlığını kaybet-
düşeı:9 .7 Müfid'inBağdat
lerinde hakim olan unsur, onun yapılan kötü :fiillerle kay-
rnek suretiyle müsteti' olmaktan bolmayacağırun vurgusuduri04. O hocası ve diğer İmfuııi
1Mu'tezilesi'yle uyum içerisinde istita'atın ancak sıhhattan u1ema gibi, günahkar olan mü'rninin bunların cezasını
ibaret olduğunu söylemesi, fülden önce bunun varolduğu çektikten sonra sonunda cennete gireceğini düşünmekte­
' ön kabulüne dayanmaktadır. Hocası Sadiik'a gelince o, dirlOS. Sadiik, cennette yiyip içen insanlardan farklı olarak
istita'atın özgürlük, sıhhat, vücut sağlamlığı ve sebeb gibi
en üst seviyede bulunup meleklerle birlikte Allah'ı tesbih
hususlardan meydana geldiğini iddia etmektedir. Ona ve takdiste bulunan sınıfın, yiyip içme gibi fizili zevk-
göre, ancak bütün bu şartların bulunmasıyla bir fiil lerinin bu1unmadığını söylemesine kaışılıkl06 Mü.fid cen-
1 gerçeklik kaz.anu98. Bu da on~ i.stita'~tın fülle bir~e nette böyle bir derecelendirmenin sözkonusu olmadığını
1 ortaya çıktığına inanan detemunıst bır anlayışa sahip
ve hocasının bu görüşlerini Hıristiyanlar'dan almış ola-
1 olmasından kaynaklanmaktadır. bileceğini ileri sürmektediri07.
Ku1ların fiilierinin mahiyetiyle ilgili değerlendirme­
Mü.fid'in Mu'tezile'den ayrıldığı en önemli sahalardan
den sonra büyük günah meselesine gelince Müfid, bunları birisi de, onun ve genel olarak İmfuniyye ekolünün va'd
irtikab edenlerin ma'rifet ve ikr3r ehlinden olup Allah'a, ve va'id konusundaki görüşleridir. Bu da, onlann özellik-
resıllüne ve onun Allah'tan getirdiklerine inanmalan
le imamların şefaati hususundaki tutumlanndan kay-
sebebiyle mü'min oldu1darına inanmaktadır. O bu kişi­ naklanmaktadır. Mü.fid'e göre, ebedi cehennemi hakeden
lerin, işledikleri büyük günah sebebiyle aynı zamanda zümreler belirtidir. Bunlar teşblh ve tecsime inananlar,
fasık oldu1darına da dile getirir. Kısacası ona göre bu
dini meselelerde akıllarını kullanma kapasitesine sahip
kişiler, ne tamamen fasık ve ne de tamamen (kfunil man-
olmakla birlikte bundan imtina edip körü körüne takilde
asıyla) mü'min olarak kabul edilebilir. Müfid bu iki ismin başvuianJar ve Gulat'tan ibarettir. O, cehennemde ebedi
birarada sözkonusu şahıslar için geçerli olduğuna inan- cezalandırmanın ancak kafirler için geçerli olduğunu ve
maktacJ.ıı99. Bununla birlikte o, büyük günah sahiplerinin
İslam'dan çıkmayacağı hususunda iddialıdır, çünkü kişi ıoo. Müfid, Evii'il, s. 15.
101. a.g.e., s. 60.
94. Mnfid, Evô'il, s. 25. 102. a.g.e., s. 15.
95. a.g.e., s. 93. 103. Saduk, el-Mukni'a ve'l-hidciye, s. 10.
96. a.g.e., s. 85. 104. MOfid, Evci'il, s. 58.
97. Mnfid, Tashih, s. 24. 105. Sadük. ei-İ'tikddôt, s. 90: Müfid, Tashih. s. 55.
98. Sadük, el-i'tikôdôt. s. 72. ı 06. Snduk, el-i'tikddôt, s. 79-80, 90.
99. Müfid, Evd'il, s. 60. 107. Müfid, Tashih. s. 54.

110 JOURNAL OF İSLAMIC RESEARCH, VOL: 13, NO: 1, 2000


AKLA DAYALI Şİ'İ KELAMININ OLUŞMASıNDA MU'TEZİLE'N1N ROLÜ VE ŞEYH MÜFİD

ma'rifet ehlinden Allah'ın farzlanru yerine getii:en kim- büyük günah işlemiş olsun Şi'a'nın bütünü girmektedirtl3.
selerin büyük günah işleseler bile, Mu'tezile'nin iddia Görüldüğü gibi Müfid'in şefaat anlayışı, diğer Şü ulema-
ettiği gibi, ebed.i olarak cehennemde kalmalanm.n da olduğu gibi tamamıyla imfunet anlayışının tesiri altın­
Allah'ın adaletine uygun olmadığını belirtmiştir. O dadır. Mu'tezile'ye gelince onlar, şefaatin ancak silih
Mürci'e ve asMbu'l-hadisin kendileriyle aynı görüşte ku1lar için geçerli olabileceğini ve Peygamber'in günah
olduklannı zikretmekle beraber Mu'tezile'nin, kafi.rlere işleyen birisine şefaatte bu1unmasım.n onun itibannı
ilave olarak ehlü's-salatdan f'asık olanlan da bu cezanın zedeleyeceğini ifade etmektedirlertı4. Mu'tezile'ye göre,
kapsamına sokmak suretiyle diğer İslami fırkalardan Allah'a bin yıl itaat etmiş olan bir kimse, daha sonra bir
aynldığını dile getirir. Mu'tezile'nin bu tezine şiddetle büyük günah işleyip ve bundan dolayı tevbe etmeden
karşı çıkan Müfid, işlemiş olduğu günah sebebiyle belirli ölürse, Allah onu bu Y.apt:ığı iyi işlerden dolayı mükafat-
bir süre cezalandırılan ma'rifet ve i.kıfu" ehlinden oları landırmayac.aktır ve bu kimse ebed.i olarak cehennemde
kişinin azabııun ebedi olmadığım ve bu şahsın daha sonra kalacaktır. Müfid'e gelince mü'ınin bir kimse yaptığı her
cennete girip orada devamlı olarak kalacağını iddia fiilin ceza ve mükafat olarak karşılığını görecektir ve
etmektedir. Diğer taraftan Mu'tezile'ye göre, cezalandırıl­ birinin diğerini silmesi (ihbat) mümkün değildir' ı s.
mak için cehenneme giren birisinin artık oradan çıkması Müfid, Allah'ın büyük günah işleyen birisine va'id.inçlen
mümkün değildirıos. Bununla birlikte Müfid'in ehlü'l- sonra, bu şahsın günaluru affetmesinin Onun adaletiyle
ma'rifet ve'l-i.kıfu" olarak bahsettiği kimseler Şülerden ters düşmediğini ve Mu'tezile'nin bu konuda büyük bir
başkası değildir•09. Bu yönüyle o, yukanda ifade ettiği yanılgı içerisinde bu1unduğunu ifade etmektedir. Çünkü
görüşleriyle, sadece Mu'tezile'den değil Ehl-i Sünnet'ten ona göre, büyük günal) işleyen birisini cezalandırmak
de farklı düşünmektedir. Müfid'in Mu'tezile'den ayrıldığı Allah'a vacib ise, ayıu şekilde zerre kadar iyilik yapan
noktalardan bir diğeri, onun, kıyametten önce cennet ve birisini mükafatlandırmak da aym şekilde ona vacib olan
cehennemin bulunduğuna ve bu süre içinde, mü'minin bir lıusustur. O bu açıklamalanyla, Mu'tezile'nin lllbat
mükafat veya ceza gördüğüne inanmasına rağmen anlayışının tutarsızlığına işaret etmektedirl16. Allah'ın
Mu'tezile'nin genel olarak bunun imkansızlığııu ileri sür- muti' ku1unu cennette mükMatlandırmasının Onun lütfun-
müş olmasıdır. Onlara göre kıyametten önce cennet ve dan rm yoksa adaletinden mi kaynaklandığı sorusuna
cehennem olmıyacağı gibi mlikMat ve cezalandınna da Müfid, Bağdat Mu'tezilesi'yle uyum içerisinde, lütfundan
sözkonusu değildirııo. Müfid Eva'ilde, Nevbahtiler'in diye cevap vermektedir. Basra ekolü ise bunun, Allah'ın
va'id konusunda ve özellikle küçük ve büyük günah adaletinin gereği olduğunu düşünmektedirlt7. Büyük
meselesinde Mu'tezile'yle aynı düşündüklerini ifade günah jşleyenin ebedi olarak cehennemde kalacağını
etmektedirııı . iddia eden Mu'tezile'ye karşılik Müfid'le hocası Sadılk
arasında bu konuda bir görüş birliği sözkonusudur.
Müfid'in va'd ve va'id anlayışııun merkezi noktasım
şefaat anlayışı oluşturur. Zaten bu, onun Mu'tezile'den. Bir taraftan me'ad diğer taraftan imametle ilgili konu-·
ayrıldığı en önemli nokt!llardan birisidir. O, büyük günah lardan birisi olup imanda en üstün olanlarla fesadda en
işley ip de tevbe etmeden ölen bir kimsenin ebedi olarak aşağı derecede bu1unanlann kıyametten önce tekrar
cehennemde kalacağım ve bu şalus için şefaatin kesinlik- diriltilmeleri manasındaki ric'ate' gelince Müfid, bunun
le geçerli olmadığını savunan Mu'tezile'ye karşı vüciibu hususunda İrnfuniyye'nin ittifak halinde olmakla
Peygamberin, imamların ve hatta silih kulların şefaatinin birlikte, manası üzerinde bazı ihtilafların sözkonusu
geçerli olduğıınu savunurken' ı ı bunun bütün mü'minler olduğunu belirtmekte ve Mu'tezile, Havaric, Zeydiyye,
için geçerli olmayıp sadece · Şi'a'ya mahsus olduğunu Mürci'e ve ashabu'l-hadisin buna karşı olduklarını dile
iddia etmek suretiyle mezhep taassubundan kurtula- getirmektedir' ıs . Mu'tezile'nin akılcı yaklaşımıyla hiç bir
mamıştır. Aslında bu, Şi'anın genel kanaalidir ve şekilde te'lif edilmeyecek ric'at anlayışım kapu1 eden
İmamiyye mezhebinin fuka-yi naciye olduğu ön ka- Müfid, onlara karşı, bunun akılla çatışan herhangi bir
bu1üne dayanmaktadır. Bu yüzden Müfid'e göre kıyamet tarafının bu1unmadığıru belirtmekle birlikte, sözkonusu
gününde Peygamber ve imamların şefaati, ancak Şi'a için doktrinin kendi içindeki tutarsızlıklannın da farkındadır.
geçerlidir ve bunun kapsamına ister küçük ve isterse Mesela tekrar dünyaya gelecek kötülerin arasında, Yezid

113. a.g.e., s. 52-53.


ıo8. MQfid, Eva'il, s. ı4. 1ı4. Bununla ilgili olarak bk., Kadı 'AbdOlcabbar, Şerh, s. 688-89.
ı 09. Bununla ilgili olarak bk., a.g.e., s. 48-49. 115. MOfıd, ei-Fıisiil, s. 282-83.
ı ı o. Mnfid, Evail, s. ı02-3. ı 16. a.g.e., s. 40.
lll. a.g.e., s. 59. 117. Kadı 'Abdülcabbar, Şerh, s. 644; Müfid, Evii'il, s. 91-92.
112. a.g.e., s. 14-15. 118. a.g.e., s. 38.

iSLAMİ ARAŞTIRMALARDERGlSl, CİLT: 13, SA YI: I , 2000 lll

( .. • • - t
MAZLUMUYAR

ve İbn Millcem gibi Şi'a'run nefret ettiği kimselerin yer kaynağın yanısıra nazarı da devreye solanuştur. Akla
, alabileceğini ileri sürerek. Müfid'in tevbe ve büyük günah dayalı sistemini ortaya koyarken vazgeçemediği en
ı anlayışından hareketle, bunların sözkonusu dönemde önemli kaynak ise, Mu'tezile kelanudır. Böylece Bağdat
1 tevbe etmeleri halinde günahlarının affının mümkün Mu'tezilesi'yle İmaınl düşüncesine ilişkin sentezi,
1 olduğunu söyleyen bir Mu'tezili'ye o, bunun kabulünün Müfid'in kelfunırun metod ve muhtevasını oluştunnuştur.
1 mümkün olmadığıru ileri sürerek kendi ortaya koyduğu Her ikisinin de akılcı metodu benimsemiş olmalarına rağ­
1 prensiplerle ters düşmüştür! ı9. men Müfid'le talebesi Şerü el-Murtaza arasındaki en
!
Takiyyeye gelince hocası Şeyh Sadılk'un bunu, önemli fark, hocasının Bağdat Mu'tezile ekolünü tercih
onikinci imanun zuhfiruna kadar bütün İınfuniler'in mut- ederken Murtaza'nın Basra ekolünden istifade etmiş
lak vazifesi olarak gönnesine rağmenııo Müfid, daha olmasıdır. Bu yüzden o, hocasından daha rasyonel bir
' önce de zikredildiği gibi, onun nonnal durumlardan tutum takinarak aklın yalnız başına kelam ilmi için
ziyade ancak zarı1ret halinde uygulanan bir husus başlangıç noktası olabileceğini ileri sünnüştür. Miifid ise
ı olduğunu ve ancak kişinin malına, caruna ve inancına her- hocası Şeyh Sadılk'la talebesi Murtaza arasında orta bir
hangi bir tehlike sözkonusu olduğunda bunun uygulan- yol takibederek kelanun hem akıl ve hem de vahye
abileceğini iddia ederııı.
dayanması gerektiğini ifade etıruştır. Bağdat
Sonuç olarak, kelanu meselelere ancak Kur'an ve Mu'tezilesi'ni takibeden Miifid'le Mu'tezile arasındaki
imamların ahbanyla cevap verilebileceğini ve ahbann farklara gelince, yukanda da detaylı bir şekilde açıiç­
doktrinin esası olması gerektiğini ifade eden hocası Şeyh landığı gib~ imArnet (imamın şartlan ve tayininin key-
Sadfik'a karşılık Şeyh Müfid, imarnın gaybetinin ortaya fiyeti), icma, nas. gaybel ric'at, becıa, takiyye, ru'yetullah,
çıkardığı (özellikle imarnet meselesinde temerküz eden) va'id, sahabenin konumu, Peygamber'den gelen hadisler
doktrinel problemlere cevap bulmaya çalışırken, bu iki ve Kur'an'ın tahô.fi gibi hususlarda yoğunlaşmaktadır.

119. a. mıt:, el-Fıisıil, s. 115-18.


120. Sadiik, el-İ'tikôddt, s . 104-5, 110-112
121. MOfıd, Tashih, s. 66.

112 JOURNAL OF İSLAMIC RESEARCH, VOL: 13, NO: 1, 2000

You might also like