Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 48

ISSN 2149-1887

2016 / 01
SAYI: 04 / FİYATI: 7 TL
KKTC FİYATI: 7.75 TL

9 772149 188000

Ocak
Şubat
Pt Sa
Ça Pe
Cu Ct
Pa
Pt Sa
Mar t
Ça Pe
4 5 6
1 2 3
1 2 3
Cu Ct
Pa
Pt Sa
Nisan
7 8 9
Mayıs
11 12 13 10 4 5 6 Ça Pe
7 Cu Ct
14 15 16 8 9 10 Pa
17 11 12 13 1 2 3 Pt Sa
Haziran
18 19 20 14 Ça Pe
21 22 23 15 16 17 4 5 6 Cu Ct
25 26 27 24 18 19 20 7 8 9 Pa Pt Sa
28 29 30 22 23 24 21 10 11 12 Ça Pe

2016
31 25 26 27 14 15 16 13 1 2 3 Cu Ct
17 18 19 4 5 6 Pa
29 28 7 8 9 Pt Sa
21 22 23 20 Ça Pe
Temmuz 28 29 30
24 25 26
27
11 12 13
14 15 16
10
17
2 3 4
5 6 7
1
1 2 3
Cu Ct
Pa
31 18 19 20
Ağusto 21 22 23
24
9 10 11
12 13 14
8
6 7 8 4 5
P t Sa
Ça P e
Cu C t
s 25 26 27
28 29 30 16 17 18
19 20 21
15
13 14 15
9 10 11
12 Ocak
Pa Eylül 23 24
/ 22 16 17 18
Şubat
Pt Sa 30 /31
25 26 27 20 21 22 19
Ça Pe
4 5 6
1 2
7 8 9
3
1 2 3
Cu Ct
Pa
Pt Sa Ekim 28 29
27 28 29
23 24 25
30
26 Pt Sa
Ça Pe
Ça Pe
Kasım
11 12 13 10 4 5 6 Cu Ct Mar t
Ocak 14 15 16 8 9 10 7 Cu Ct
Pa Pa
Pt Sa

2016
18 19 20 17 11 12 13 Pt Sa Ça Pe
Şubat
Ça Pe
Aralık
21 22 23 15 16 17 14 1 2 3 Cu Ct 1 2 3 Cu Ct
24 18 19 20 5 6 4 Pa 4 5 6 Pa
25 26 27 7 8 9 Pt Sa 7 8 9 1 2 3 Pt Sa
Mayıs
Pt Sa 22 21 11 12 13 10 4 5 6 Ça Pe
Ça Pe 7 Cu Ct
Cu Ct 14 15 16 8 9 10 Pa
Pa 17 11 12 13 1 2 3
Haziran
Pt Sa 18 19 20 14
Ça Pe 21 22 23 15 16 17 4 5 6
1 2 3 Cu Ct 25 26 27 24 18 19 20 7 8 9
4 5 6 Pa 28 29 30 22 23 24 21 10 11 12
7 8 9 1 2 3 25 26 27 14 15 16 13
4 5 6 31 4
11 12 13
14 15 16
10
8 9 10 7 Ocak 29 28
21 22 23
17 18 19
20
18 19 20 17 11 12 13
Temmuz 24 25 26 11
Şubat
21 22 23 15 16 17 14 28 29 30 27
25 26 27 24 18 19 20 31 18
28 29 30 22 23 24 21
Pt Sa Ağusto
31 25 26 27 Ça Pe P t Sa
Ça P e s 25
29 28 Cu Ct
Pa Mar t Cu C t
Pa
Pt Eylül
Mar t Pt Sa
4 5 6
1 2 3 Ça Pe
Cu Ct
Pa Ekim
Pt Sa
Nisan 7 8 9 1 2 3
4 5 6
Pt Sa
Ça Pe Kasım
Ça Pe 11 12 13 10 Cu Ct
Cu Ct 8 9 10 7 Pa
Aralık
Pa 14 15 16
Şubat
1 2 3 Pt Sa 18 19 20 17 11 12 13 1 2 3
4 5 6 Ça Pe
Cu Ct 21 22 23 15 16 17 14 4 5 6
7 8 9 Pa 25 26 27 24 18 19 20 7 8 9
10 11 12
28 29 30 22 23 24 21 10 11 12
14 15 16 13 1 2 3 25 26 27 14 15 16 13
17 18 19 4 5 6 31 17 18 19
21 22 23 20 7 8 9 29 28 Nisan
24 25 26 11 12 13 10 21 22 23 20
Mayıs
14 15 16 24 25 26
28 29 30
31
27
18 19 20
21 22 23
17 Nisan 28 29 30 27 Pa
Pt Sa
31
Mayıs Haziran
25 26 27 24 Ça Pe
6 Cu Ct
28 29 30
Mayıs
Pa Pt Sa
Pt Sa Ça Pe

Haziran
Ça Pe 13 1 2 3 Cu Ct
4 5 6 Pa
Haziran
Cu Ct 7 8 9 Pt Sa
Pa 20 Ça Pe
Pt Sa
Ça Pe
Cu Ct 1 2 3
Pt Sa
Ça Pe
Cu Ct Temmuz Şubat 11 12 13
14 15 16
10
17
2 3 4
5 6 7
1
1 2 3
Cu Ct
Pa
4 5 6 Pa 18 19 20
ğ
Pa 21 22 23 9 10 11 8 4 5
Pt Sa 7 8 9 Pt Sa 12 13 14 6 7 8
Ça Pe
Cu Ct Ça Pe 25 26 27 24 16 17 18 15 9 10 11
2 3 4 1 Pa 11 12 13 10 2 3 4 1 Cu Ct
Pa 28 29 30 19 20 21 13 14 15 12
5 6 7 1 2 3 14 15 16 5 6 7
23 24
/
30 /31 25
22 16 17 18
9 10 11 8 18 19 20 17 1 2 3 26 27 28 20 21 22 19
Ekim
4 5 8
16 17 18
12 13 14
15
6 7 8
9 10 11 21 22 23 9 10 11
12 13 14 6 7 8 4 5 Mayıs 29
27 28 29
23 24 25
26

TAKVİM HEDİYELİ
13 14 15 12 25 26 27 24 15 9 10 11 30
Kasım
19 20 21 16 17 18
28 29 30 Haziran
23 24 16 17 18
/
30 /31
25 26 27
22
19 19 20 21 13 14 15 12
20 21 22 23 24
22 16 17 18 Pt Sa
Ça Pe
Aralık
28 29 23 24 25 /
30 /31
25 26 27 28 29 30 22 23 24 21
26 20 21 22 19 25 26 27 14 15 16 12 13 Cu Ct

Temmu
27 28 29 31 Pa
30 28 29 23 24 25 29 28 17 18 19 Pt Sa
Temmuz z 27 28 29
30
26
Temmuz
21 22 23
24 25 26
20

Ağustos 28 29 30 27
Ağusto P t Sa Ağusto
31
P t Sa
Ça P e
Cu C t
s Ça P e
Cu C t
P t Sa
Ça P e s
Pa
Pt Sa
Ça Pe
Pa
Pt Sa Eylül Cu C t
Pa
Pt Sa
Ça Pe
Eylül
Ça Pe
Ekim
1 2 Cu Ct 1 2 Cu Ct 1 2 Cu Ct
4 5 6 3 Pa 4 5 6 3 Pa
7 8 9 1 2 3 4 5 6 3 Pa 7 8 9 1 2 3 Pt Sa
1 2 3 Pt Sa Ça Pe
Kasım
11 12 13 10 4 5 6 7 8 9 11 12 13 10 4 5 6 Cu Ct
14 15 16 8 9 10 7 11 12 13 10 4 5 6 Ça Pe 14 15 16 8 9 10 7 Pa
11 12 13 7 Cu Ct 11 12 13
18 19 20 17 14 15 16 8 9 10 Pa 18 19 20 17
Aralık
21 22 23 15 16 17 14 11 12 13 21 22 23 15 16 17 14 1 2 3
25 26 27 24 18 19 20 18 19 20 17 1 2 3 25 26 27 24 18 19 20 5 6 7 4
28 29 30 22 23 24 21 21 22 23 15 16 17 14 28 29 30 22 23 24 21 8 9 10
31 25 26 27 25 26 27 24 18 19 20 5 6 7 4 31 25 26 27 12 13 14 11
28 22 23 24 21 8 9 10 29 30 31 28 15 16 17 3
29 30 31 28 29 30 19 20 21 18
31 25 26 27 12 13 14 11 22 23 24 10
Eylül 29 30 31 28 15 16 17 26 27 28 25
19 20 21 18
Şubat
29 30 17
Ekim Ekim
22 23 24 24

Pt Sa 26 27 28 25 /
31
Ça Pe 29 30
Kasım
Cu Ct
Pa
Pt Sa
1 2 3 Ça Pe Pt Sa
Cu Ct Ça Pe
Aralık
5 6 7 4 Pa Cu Ct
12 13 14
8 9 10
11 1 2
Pa
Pt Sa Mayıs
15 16 17 3 4 5 Ça Pe
19 20 21
22 23 24
18
10 11 12
6 7 8
9 3 4 5 1 2 Cu Ct
Pa Haziran
26 27 28 25 13 14 15 6 7 8 1 2 3 Pt Sa
Ça Pe
29 30 17 18 19 16 10 11 12 9 4 5 6 Cu Ct
24 20 21 22 13 14 15 7 8 9 Pa
Şubat Temmuz
/
31 25 26
23 17 18 19 16 10 11 12
27 28 29 14 15 16 13 1 2 3
Kasım 30 24 20 21 22 4
23 17 18 19 5 6 7
/
31 25 26
27 28 29 21 22 23 20 8 9 10 ğ
Pt Sa Aralık 30
28 29 30
24 25 26
27
12 13 14
15 16 17
11 27 28 29
30
16 17 18
23 24 19 20 21
22
13 14 15
10 11 12
16 17 18
Ça Pe 19 20 21 18 /
30 /31
25 26 27 20 21 22 19
Cu Ct
1 2 3
Pa
Pt Sa
Ça Pe 26 27 28
22 23 24
25 Mayıs Ekim 28 29
27 28 29
23 24 25
26
4 5 6 Cu Ct 30
7 8 9
10 11 12
1 2 3
Pa 29 30 31
Haziran Pa
Pt Sa Kasım
14 15 16 13 Ça Pe
Aralık
5 6 7 4 27 28 29 22 23 24 21 11 12 13 Cu Ct
17 18 19 30 31 25 26 27 14 15 16 4 Pa
21 22 23 20 8 9 10 29 28 17 18 19 4 Pt Sa
24 25 26 12 13 14 11 21 22 23 20 11 Ça Pe
Temmuz
15 16 17 11 1 2 Cu Ct
28 29 30 27 24 25 26 3 4 5 Pa
19 20 21 18 28 29 30 27 18 6 7 8 1 2 3 Pt Sa
22 23 24 18 10 11 12 9 4 5 6 Ça Pe
31 Cu Ct
26 27 28 25 Ağusto 25 13 14 15 7 8 9
10 11 12
Pa
29 30 31 P t Sa
Ça P e
Cu C t
s 25 26 17 18 19
20 21 22
16
14 15 16 13
5
1 2 3 4
24
/ 2 17 1 6
Merhaba sevgili Naber Dergisi okurları,
İşte yine biraz gecikmeli de olsa tekrar karşınızdayız.
Bu gecikmenin sebebini soracak olursanız “yatıp
uyumak, dergiyi savsaklamaktır” diye keşke sizlere
yavşakça cevap verebilseydik. Ama böyle değil!
Lanet olsun ki değil!
Sevgili okurlar, 2015 öyle bir yıldı ki, özellikle son
dönemecinde neredeyse ele avuca gelmez, yorumlanamaz
bir yıldı. “Bir mizah dergisinin tek ödevi; çağını
yorumlamaktır” şiarını kendine görev edinmiş dergimiz
de bu doğrultuda hayli bocaladı desek yalan olmaz.
Kaldı ki hazırladığımız bu dergi sanki 3 ayda (bazen de
4 ayda) bir yeryüzüne uğrayan kuyruklu yıldız gibi
bir dergi olunca takdir edersiniz ki bu ödev bizim için
hayli zor oluyor.
2015, üzerine ne söylesek eksik kalan, ne kadar
yorumlamaya çalışsak yalan olan, sürekli değişen zor
bir yıldı ve neyse ki bitti de kurtulduk. Ve bu sayı ile
Naber Dergisi de bir yılını tamamlamış oldu. Lütfen
“o kadar olmuş mu ya” demeyin sevgili okurlar; bir
yıl nedir ki? Altı üstü 4 Naber sayısıdır. O kadar da
abartmaya gerek yok yani...
Ama ne olursa olsun, şu anda elinizde tuttuğunuz sayı
tarihi bir sayıdır. Zira bu sayı ile Naber Dergisi’nde bir
dönemin kapanacağını size duyurmakta hiçbir beis
görmüyoruz. Çünkü biz kurulduğundan beri okuruna hiç
bir yalan söylemeyen, okuruna asla yalakalık yapmayan
ve karşılığında hiçbir saygı beklemeyen, bir derginin
hem mütevazi hem de g.tü kalkık olabileceğini gösteren,
okurlarına dergiden başka hiçbir şey satmayacağı sözünü
veren bir dergi olduk. Ve gördüğümüz kadarıyla geçmiş
3 sayı boyunca alan memnun, veren memnun oldu.
Umarız bu tarihi sayımızı da tıpkı bu hislerle okuyacak,
“ulan keşke buna verdiğim parayla sigara, döner v.s
alsaydım” demeyecek, bazı yerlerinde gülecek, bazı
yerleri için ise “olmamış, daha iyi olabilirdi” diyeceksiniz.
Hepinize iyi okumalar diler, şikayetlerinizi bize
bildirmenizi öneririz.
Sevgilerimizle
B
Hayvansı
ir hayvanın bir insanı sevmesi kadar içimi titreten iyi gelmiyor. Hayvanların gerçekliklerini bozuyor, onları
bir şey olamaz. Hayır, bir insanın bir hayvanı sev- depresyona sokuyoruz. Etinden sütünden yününden ya-
mesinden bahsetmiyorum. Az çok birbirimizi tanıyo- rarlandığımız yetmiyor bir de sevgisinden yararlanalım
ruz, insanın herhangi bir hayvanı sevmesinin altında istiyoruz. Hayvanları insan yapmaya çalışıyor, onlara
neler yattığını yada yatabileceğini hepimiz biliyoruz. insan isimleri takıyor, “oğlum”, “kızım” diye çağırıyoruz.
Beni düşündüren şey hayvanın bizi sevmesi. “Hiçbir
karşılık beklemeden sevmek” diye beylik lalar edecek
değilim. Elbette hayvanın bizi sevmekte, bize yanaş-
makta kendine göre bazı sebepleri vardır ama bu benim
Duygular İnsan gibi davrandıkları ölçüde onları seviyor, insan gibi
davranamayanları ise kovalıyoruz. İnsan, insandan bu-
lamadığı sevgiyi hayvandan bulmaya çalışıyor. Ve bence
bu durum karşısında hayvanlar ne yapacaklarını asla
içimin titremesine engel değil. bilmiyorlar. Delirttik hayvanları, etrafımızda dolaşan
bütün hayvanlar kafayı yemişler bence, acımadan zekalarını gerilettik.
Çocukluğum, hayvancılıkla geçinen bir köyde geçti. İnsandan çok hayvan
gördüm, koyunlar, inekler arasında büyüdüm diyebilirim. Bir avuç tuza koşan ko- Beşiktaş Eminönü arası sahil güzergâhını her zaman çok sevmişimdir. Bu yol,
yunların sevincini izlemeyi çok severim. Hasta koyun hapşırınca sümüğü havada öyle bir yoldur ki yürüdüğünüz zaman “gerçekten İstanbul’da yaşıyorum”, diyebilir-
nasıl döne döne gider çok iyi bilirim. Keçi yavrusu gıdiklerin kulağını ısırılınca siniz, adeta konsantre bir İstanbul’dur bu yol. Ne zaman gecenin bir vakti bunalsam
nasıl bağırırlar, damakları nasıl tırtıklıdır hâlâ hatırlarım. Ağlayan eşeğin ise göz bu yolda yürüyüşe çıkarım. Nedense etrata insanlar olmayınca bu yolda yürümesi-
yaşları akarken sanki “bak üzülme, ben iyiyim” dercesine kirpiklerini kırpması ise ni daha çok severim. İşte bir gece de yine böyle bunalmış, giyinip evden çıkmıştım.
aklımdan gitmez.
Tam Dolmabahçe Sarayı’nın Beşiktaş tarafındaki kapısının önündeki ağaçlı
Sonra şehire geldim, ama “şehir” deyince öyle gerçek bir şehir zannetmeyin. yoldan geçerken, ilerde bir köpek gördüm. Kıpırtısız duruyordu, kıllandım haliyle.
Köyden bozma, Türkiye’nin dört bir yanından gelen köylülerin oluşturduğu bir “Acaba İstanbul’u s.ktir edip geri mi dönsem, şimdi hiç köpekle muhatap olmaya-
mahalleydi bizimkisi. Sokaklarda parklarda atlar gezerdi, ineği olan aileler vardı. yım gecenin bu vaktinde” diye düşünüp bir müddet tereddüt ettim ama ayaklarım
İstanbul’da keklik besledim, güvercin besledim, saka, iskete, civciv besledim, pet bir şekilde geri basmadı. Gittikçe köpeğe yaklaşıyor, tedbir için bir yandan da ıslık
şişede su içinde kurbağa büyüttüm, kedim, köpeğim oldu. Mahalle deniz kenarında çalarak ona yalakalık yapıyordum. Hayvan ise kıpırtısızdı. Tam yanından ıslıklar
olunca deniz mahsulleri ile tanıştım. Çok iyi balık tutarım, derinlere dalıp midye çalarak ve g.tüm üç buçuk atarak geçiyordum ki, hayvanın ağzında bir şeyi çiğne-
çıkarabilirim. diğini gördüm. Benimle ilgilenmiyordu, bu hoşuma gitti, yanından geçerken bu se-
fer sevinçle ıslık çaldım. Kuyruğunu salladı bu iyiydi, “Tamam Umut tamam. Sktir
Ama hayvanlar ile benim aramda her şeyin kırılma noktası çocukken abim, git seninle ilgilenmiyorum, benim olayım başka” dercesine zoraki bir sallayıştı bu.
ben ve babamın çıktığı bir balık avında gerçekleşti. Biz midye kesiyor, balık yemi
yapıyorduk babam da balık tutuyordu. Bizim için uğursuz bir gündü, hiç balık Geçip giderken, birden durdum ve köpeğe yaklaştım. Önünde duran beni
yoktu. Bir de aksi gibi abimin terliği denize düşmüştü, ağlıyordu. Babam sinirli, biz görünce ağzındaki şeyleri düşürdü. 3 adet pet şişe kapağıydı bunlar. “Napıyo lan
üzgündük. bu, boğazına kaçacak” diye düşünerek, kapaklardan birine tekme attım. Koştu,
fırlattığım kapağı tekrar aldı. Kapakları bir türlü ağzında tutamıyor, illaki birini
Sonra bir balık geldi, babam hızla oltayı çekti, balığı sahile çıkardı. Görüntüsü düşürüyordu. Her kapak düştüğünde ben de yeniden tekme atıyordum. Garip bir
değişik bir balıktı. Oltadan balığı çıkarmak için uzandığında bir çığlık attı babam. oyun başlamıştı aramızda, belli bir zaman sonra kapakları bilerek düşürdüğünü,
Parmağı birden hızla şişmeye başladı. Babam bağırıyor, ben ve tek terlikli ağabe- benim tekme atmamı beklediğini fark ettim. Beraber, yürümeye başladık. Belli bir
yim, ona sarılmış, parmak şiştikçe ağlıyorduk. Yoldan geçen bir adam “Trakonya zaman sonra kapaklar ikimizi de kesmemişti, ben yol kenarına atılmış, pet şişelere
bu” dedi, çarpan balıkmış, “İşeyin parmağa, ancak öyle geçer” diyerek gitti adam. sevinçle koşuyor, tekme atıyor, o ise pet şişenin üzerine bir panter gibi atlıyordu.
Parmak gittikçe şişiyor, biz parmağa bakıyorduk. Babam “çıkarın, işeyin” diye Benim görmediğim izmaritlerin, kapakların artık önünde uzun uzun bakarak
sinirlice bağırdı bize. Emir büyük yerdendi, ortada gittikçe şişen parmak dururken duruyor, tekme atmamı bekliyordu. Kısa sürede bir ekip olmuştuk. Bir köpekle
ikimizde fermuarlarımızı indirdik, çıkarıp parmağa doğru doğrulttuk. Ailemiz ekip olmak, garip bir öz güven veriyor insana,. Bir hayvanın sevgisini kazanmak,
için garip bir andı. Üçümüz de bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını her şeyi unutturuyor. Yürüyüşüm değişmiş, bütün kimliğimi, yaşımı, hayattaki
hissediyorduk, ama ortada bir sağlık sorunu vardı. Benim çişim her zaman gelir, konumumu unutmuş sadece “pet şişe nerede, izmarit nerede?” diye düşünüyor-
üniversite sınavında bile sırf çişim geldiği için 1 saat erken çıkmış biriyim. Bu dum artık. Köpekle resmen aynı potada eridik, ikimizin zekası aynıydı artık. Ama
yaşımda bile bir yolculuğa çıkmadan önce 4-5 defa tuvalete giden bir insanım. köpek ona dokunmama asla izin vermiyor, sadece pet şişelere, kapaklara vurmamı
Ama heyecandan mıdır nedir, o gün nedense çişim gelmedi. Aksi gibi abimin de bekliyordu. Bu gururu daha çok hoşuma gitmişti.
çişi yokmuş, kuru kuru sallıyorduk babamın hasta parmağına. Parmak, gözlerimi- Bir yerde okumuştum, ne kadar doğru bilmiyorum ama köpekler belli bir zaman
zin önünde gittikçe şişiyor davul gibi oluyordu. “Denize bakın! Aklınıza su getirin. sonra sahiplerinin de kendisi gibi bir köpek olduğunu zannederlermiş, bu yüzden
hadi çabuk” diye acıyla bağırdı. İşeyebilmek için denize bakıyorduk, ama daha sık sık onlarla çitleşmeye çalışırlarmış. Allah’tan öyle büyük bir samimiyet olmadı
kötü bir şeyle karşılaştık. aramızda ama bu statü eşitleme bütün sıkıntılarımı unutturmuştu bana. Ta çocuk-
Denizin üzerinde yüzen yüzlerce ölü koyun, bize doğru geliyordu. Üçümüz luğumda kalmış o coşkuyu bana tekrar hatırlatmıştı bu köpek. İçim yaşama sevinci
denizde yüzen ölü koyunlara şaşkınlıkla bakarken, abimle ben istemsizce parmağa dolarak veda ettim sevimli dostuma.
doğru işemeye başladık. İki gün sonra yine evde otururken yaşamın bütün sıkıntıları tekrar-
Babamın acısı dindi, oltaları topladık ve onun arka- dan bastırmış, kendimi Beşiktaş-Eminönü güzergahına atmıştım.
sından terlik değiştire değiştire sırayla seke seke eve Bu sefer daha erken bir saatte çıktığım için etrata insanlar vardı
gittik. Sonradan öğrendiğimize göre meğerse boğaz- ve ne mutlu ki köpek yine oradaydı. Sevinçle koştum üzerine,
da iki gemi çarpışmış ve koyun taşıyan bir gemiden ağzında yine kapak vardı. Islık çaldım oralı olmadı,
dökülen hayvanlarmış o gördüklerimiz. sadece kapaklarını geveledi, İki sevgili geçiyordu
yanımızdan, çocuk köpeğin düşürdüğü kapak-
Her şeyin birbirine girdiği bir gündü, denizde lardan birine tekme attı, iki sevgili ile beraber
yüzen ölü koyunlar, babama karada saldıran bir koşmaya başladı köpek, eski dostunu s.klemedi
balık. O günden sonra hayvanlara bakış açım değişti. bile. Gerçekten alındım, kendimi aldatılmış gibi
Daha önce hayvan sevgim var mıydı bilmiyorum ama hissettim. Kalbim kırık bir şekilde köpeğin
hayvanlara karşı daha nötr bir tutum sergilemeye arkasından baktım.
başladım.
Bütün tadım kaçmış bir şekilde, yürü-
Bence insan ile hayvanın karşılaşmasın- yüşümü tamamlamadan eve dönerken öz
da garip, saçma sapan bir durum var ve eleştiri yaptım ve köpeğin bu hareketine çok
bu durumdan genellikle hayvanlar zararlı hak verdim. Çünkü bizi sevecekler diye, bize fayda
çıkıyor. Onları yememizden bahsetmiyo- sağlayacaklar diye delirttik hayvanları, kapak kemirir
rum. İnsanla karşılaşmak bile hayvanlara hale getirdik.
KORKAK
Guy de Maupassant

Dü ya ede iyaı ı e adide ese le i i siz oku la ıyla uluştu up, yaza la ı ı hayatla ı ı size a lat ayı
ki se talep et ese ile ke di e gö ev il iş yayı evi iz u sayıda F a sız ede iyaı ı usta kale i
Guy de Maupassa t’ı Ko kak adlı öyküsü ü sizle e su akta kıva ç duya .

Yaza - yılla ı a ası da yaşa ışı ve öykü üz u yılla da geç ektedi . Fakat çize ese i çizgiye
uya la ke ıkı a ık f ak, asto , şapka çiz ekte , aşka kıyafetle çiz ek isiyo u de iş ve öykü üzü
. Yüzyıl kıyafet ve kostü le i içi de çiz işi . Yei e iş, o alde yayı evi izi asla ka ul et eye eği
şey ola , ese e üdahale et e hakkı ı u öyküde had sahada kulla ışı . Bu u iye öyle olduğu u
ese i so u da okuya ağı ız akalede ise ke di e açıkla aya çalış ışı . Öyküyü, akaleyi ve ta ii ki
üdahale edil e iş üshası ı ulup okuya ve çize ese le e üdahale et eli i et e eli i? so usu a
ede le iyle e a e evap ve e ilk oku u uz izde i zalı Na e De gisi kaza a akı .

Kısa ık ö ü e i i i de kısa ve üke el öyküle sığdı a Guy de Maupassa t’ı u öyküsü,


u a ız ke disi i hiç il eye oku la ı ız içi i ta ış a vesilesi ola ak, yaza ı diğe öyküle i i okudukça,
keşke çize o u değil de u u çizseydi diye eksi iz.
“G uy de Maupassant” desem hemen hemen
kimsenin tanımayacağı ama “O zamanlar yeni
yapılan Eyfel kulesinden nefret ettiği halde sürekli
lum içindeki konumunu korumak adına her seferinde
şartları daha da ağırlaştırarak adım adım kendini
ölüme sürüklemiştir. Aslında karşısındaki rakibinin
Eyfel kulesindeki kafeye takılan ve garsonun “mösyö kadınlara hayvan gibi bakmaktan başka yaptığı hiç bir
her fırsatta Eyfel kulesinin ne kadar çirkin olduğunu şey yoktur. Onu uyardığı halde Signoles ona bulaşmış,
söylüyorsunuz ve fakat sürekli Eyfel kulesine geliyor- o teklif etmediği halde Signoles onu düelloya davet
sunuz. Ne iş?” diye sormasıyla, “çünkü Eyfel kulesinin etmiş ve Signoles düello şartlarını ağırlaştırmıştır.
Paris’te görünmediği tek yer burası kutik, hadi bana Başkalarının ona ne diyecekleri, nasıl bakacakları-
çay getir şimdi” diye cevabı yapıştıran yazar” desem nı düşünmesi onu her seferinde ölüme ve ölüm
herkesin bilebileceği yazarın bu az bilinen öyküsünü korkusuna biraz daha yaklaşmıştır. Ve sonuçta korku
aslında hiç çizgiye aktarmak istemiyordum. ile ölüm arasında bir tercih yapmıştır kahramanımız
ve ölüme kendi elleriyle gitmiştir. Ölüm durduk yere,
Zira 3 sayı boyunca çizgiye aktardığım birbirinden
aniden beliren ve sadece Signoles’in kendi işgüzarlı-
karamsar eserleri bir daha bir daha okuyacağım diye
ğıyla ortaya çıkardığı, belki de gerçekleşmeyecek olan
hem içim kararmış, hem de yazarların aziz hatıraları-
bir korkudur bu öyküde. Ölüm kimi zaman
na saygısızlık etmeyeceğim diye oldukça
kendini bilmez bir yabancıdır, kimi zaman
dikkatli davranmak zorunda kalıp yıpran-
da beklenmedik bir Frengi hastalığıdır,
mıştım.
önemli olan karşısında ne yapacağımızdır
Aslında bu sayıda başka bir yazarın eseri der bize Maupassant. Şüphesiz ki kahra-
üzerine çalışmaya başlamış, 3 ay boyun- manımız Signoles, Guy de Maupassant’tır,
ca o yazarın hayatını incelemiştim. Ama Guy de Maupassant da Fransa’dır!
üzerinde çalıştığım yazar, dergiye ayırdığım sayfa sa- karamsarlık dikkatimi çekmeye başlamıştı. “Bu adam
niye böyle karamsar?” diye düşünmemle birlikte Peki, ben? Ben neresindeyim bu öykünün? Ben Signo-
yısından daha uzun bir öykü yazdığı için “dişime göre
araştırmaya başladım ve kendisinin cinsel bir hastalık les miyim, ben Maupassant mıyım, ben Fransa mıyım?
değilsin” diye bağırarak, sinirle atmıştım öykü kitabını
olan Frengi’ye yakalandığını, hastalık mikrobunun Buna hiç şüphe yok ki ben bu öyküde kafede oturup
elimden. Bir de yazara küfür etmiştim. Bundan daha
beyinde yaptığı tahribattan dolayı delirdiğini, bir çok kadınlara hayvanca bakan adamım. Öykü boyunca
fazla bir yazarın eserine ve hayatına saygı gösterme-
kereler kendi gırtlağını keserek intihara kalkıştığını ve kendimi özdeşleştirdiğim tek karakter olan ve Maupas-
mek olur mu sevgili okurlar? Ne demek “dişime göre
sonunda bir sanatoryumda delirerek öldüğünü öğren- sant’ın geçmişinden de, akıbetinden de düşüncelerin-
değilsin” sanki o büyük yazarlar, o güzel öykülerini, ben
dim. Fazla takılmaktan, onla bunla düşüp kalkmaktan, den de asla söz etmediği o adamım ben.
Naber dergisinde çizeyim diye yazmışlardı. Kim bilir
belki çizimlerimi görseler “bu ne çirkin bir şey yarab- tamamen fizyolojik bir delirmeydi bu Maupassant’ın Bakan adam, hep bakar. Karşısına kadın çıksın bakar,
bi, hangi kendini bilmez yaptı bunu eserime?” diye yaşadığı. Acıdım mı? Tabii ki hayır! Aksine beyninde kavga çıksın bakar, araba çıksın bakar, ölü çıksın bakar.
bağıracaklardı. Ama ne gam! Ben artık çıldırmış bir tahribat yaratıp, yazarın bize birbirinden güzel eserler Diyelim ki otobüstesiniz ve bir bayansınız, en arkada
halde evdeki kitapları ralarından indiriyor, delirmiş bir vermesine sebep olan Frengi mikrobuna şükranlarımı kendi halinizde giderken en önden 500 kafanın ara-
şekilde sayfaları çevirip çizgiye uyarlayacak hem kısa, sundum. sından size bakan bir adam görürsünüz. Arada 500 kişi
hem komik, hem de çizmesi kolay eserler arıyordum. Guy de Maupassant ömrü boyunca ölüm korkusu çek- varken size bakmasını anlamlandırmaya çalışırsanız
Dünya klasiklerinden, insanlığa bırakılan mirastan yağ miş biri. Bu bakımdan öykümüzün kahramanı Mösyö Signoles gibi kafayı yersiniz. Ya da E5 de çorak bir ara-
çıkaracak kadar çıkarcı ve bir o kadar terbiyesiz biri Signoles ile hayatı paralellik gösteriyor. Ayrıca yakışıklı zinin yanından arabayla geçerken bir arsanın ortasında
olmuştum. Kitap kapaklarındaki yazar portrelerine olması, her konuda yetkin olması ve hiç umulmadık bir bir taşa oturmuş bakan bir adam görürsünüz. Bakan
tokatlar atıyor “neden daha kısa yazmadın ulan pap- anda hayatını mahveden bir sorunla karşılaşması Guy adamlar hayatımızın her yerindedir, bizler bakan
yonlu yavşak, neden?” diye bağırıp kahkahalar atıyor, de Maupassant’ın aslında Mösyö Signoles olduğunun adamların bakmasına alışmış insanlarızdır. Bakmak
sonra başka bir kitabı elime alıyordum. İşte tam böyle ipuçlarını bize veriyor. onlar için yaşam biçimidir ve onlar bakarak asla bir şey
bir histeri krizi esnasında elime eski basım bir Guy de amaçlamaz. Onların hayatında kaygıya ve şüpheye yer
Maupassant kitabı geçti. Yazar, kahramanla kendini bu kadar özdeşleştirdiği için yoktur, bakmanın sonsuz dinginliğinde asılı kalırlar.
insanoğlunun bütün korkuları arasındaki en büyük Signoles gibi kendisine nasıl bakıldığını düşünenler
Guy de Maupassant, tam bir Fransız, zengin ve yakı- korku olan “g.t korkusu”nu bize bu kısacık öyküsün- kaygı içinde ölüme doğru koşarken, bakan adam
şıklı biri. Annesinin dönemin büyük yazarı Gustave de çok güzel bir biçimde anlatmıştır. Bu korku öyle onlara da bakar. Ve iş başa düştü mü bakan adam işin
Flaubert’in yanına bıraktığı, çekirdekten yetişme bir bir korkudur ki o geldiği anda, bütün diğer kaygı ve oluruna bakar.
yazar. Daha önce eserlerini çizgiye aktardığım yazarlar korkular kaybolup gider. İnsan apaçık bir şekilde ölüm
olan Çehov, Gogol ve Mellvile gibi cefakar bir hayat Ben de hem bakan hem de oluruna bakan bir adam
gerçeği ile yüzleşir ve o anda ne kimliği ne de toplum-
sürmemiş biri. “Bel Ami” adlı yatıyla bütün Akdeniz’i olarak, “Varsın Signoles’in kaygılarını korkularını
daki konumu önemlidir. Mösyö Signoles de olsanız,
gezen, kısacık öykülerinde genellikle burjuva haya- Fransızlar düşünsün, ben onlara bakan adamların
yaşlı bir babaanne de olsanız, “ula can gidiyor, can!”
tını ve oradaki insan portrelerini anlatan, dostlukları tarafındayım” diye düşünerek ve ayrıca okuyucularımın
diye yerlerde tepinmek isteğiyle dolup taşarsınız.
insanoğlunun en büyük zaafı olarak gören bir yazar. Bu da bakan adamlardan oluştuğunu da hesaba katarak
bakımdan tam dişime göre bir yazardı kendisi. Çünkü Ama bence bu öyküde ölüm korkusu karşısında insa- kafede oturmuş bakan adamı hep çizmek istedim.
eğer bir öyküyü çizgiye aktarmak o öykünün “.mına nın düştüğü yalın çaresizlikten başka bambaşka bir şey Sonuç olarak eserin sonuna müdahale ederek en son
koymak” ise bunu, Guy de Maupassant öykülerine vardır. Mösyö Signoles bir ara kendi kendisine “ insan sayfanın sağ altındaki küçük kareyi öyküye ekledim.
gönül rahatlığıyla yapabilirdim. “O kadar güzel hayat kendine rağmen korkabilir mi?” diye sorar. Bu aslında
Guy de Maupassant korkuyu ve korku karşısındaki
yaşamışsın Guy de, biraz da biz sebeplenelim şu hayat- Maupassant’ın bize sorduğu ana sorudur.
insanın ruh halini çok iyi anlatan bir yazar. Ben ise
tan” diyerek başladım öykülerini okumaya.
İyi kılıç ve silah kullanan, cesur, zengin ve yakışıklı hem ona bakan, hem de oluruna bakan bir adamım.
Fakat yazarın kısacık öykülerini okudukça, eserleri- Signoles, sırf toplumdaki statüsü uğruna, büyük bir O yüzden karşıma dünya edebiyatı da gelse kimsenin
nin tam ortasına belirgin bir şekilde oturan dev bir işgüzarlık ile başını belaya sokmuş ve yine sadece top- gözünün yaşına bakmam, oluruna bakarım.
a ık yaaa, u e öyle diye ve
Hava'dan mektup ı ak ı ak yağsı , iyidi diye
Sevgili insanlar hepinize çok uyuz ta ışa iki Kuik’e sesle ek
oluyorum. isiyo u . “ki i la size i so-
Bi az açıyo u he e dışa ı u a e yapa ağı ı! “a ki ka a
çıkıyo su uz, azı ık e ii yavşakla , i de
yağıyo u he e izin veriyorlar havaya
evle e kaçıyo su uz. ı ak yağsı ış.
Şu hali ize i akı , Haaa a ajla dola
ke di ize i sa ı diye sevi e i a la ı .
diyo su uz a a e- Ba ajı e le ilgisi yok!
i içi hayva da Be eyi dolup eyi
fa kı ız yok. dol aya ağı ile ilgile -
Mektu u çok uzat aya ağı e , e sade e işi i yapa ı .
çü kü sizle e söyleye ek çok He kes ke di işi e aksı , zevzek-
sözü yok. Yal ız, e yağa ke liği ale i yok!
pe e ede akıp yaz gelsi “evgile , Hava!
ya girdi. Banyodan çıktıktan sonra, her yeri eski
tişörtü ile özenle kuruttu ve yanına havlu almayı
unuttuğu için çırılçıplak yatak odasına doğru
koştu. Üzerinde Rolling Stones dudağı olan bol ve
eski ama öyle olması iyi tişörtünü giydi, altına ise
çok iyi bir don ve tişörtten daha az salaş bir eşof-
man altı geçirdi. Yatağı tekrar düzelttikten sonra
çalmayı asla bilmediği ve uzun zaman önce yatağın
altına attığı gitarını alarak yatak odasından çıktı ve
A vını bekleyen bir örümcek gibi büyük bir titiz-
likle örmüştü ağını. Evet, bu ev artık bir emlak
olmaktan çıkmış, yeminin kendisine takılmasını
edebiyat dergisi okumayı seviyorsun minik sincap”
diye kendi kendine fısıldayıp gülümsedi ve kalın
kuşe kapaklı mimarlık ve tasarım dergisini tuvalete
salona girdi.
Gitarı, tekli koltuğun yanındaki duvara asılı olan
bekleyen bir örümcek ağıydı. Peki, iyi bir ağ nasıl götürdü. Tam klozetin karşısındaki çöp kutusunun Pulp Fiction posterinin altına dikti. Sonra uzun
olmalıdır? Bir kere her şeyden önce göze batma- üzerine dergiyi koyarken “Allah’tan eski evimdeki uzun bakıp “ ulan acaba böyle yaparak tekli kol-
malıdır, “Bak burada bir ağ var” diye avını ürküt- gibi alaturka tuvaletim yok, alaturkada sıçarken tuğu aşırı mı çekici kılıyorum? Şuraya bak, kitap
memelidir, ağın belli bir gizliliği olmalıdır. İkincisi mimarlık ve tasarım dergisine göz attığıma hayatta orada, çerez orada, gitar orada, daha ne olsun? Ya
sağlam olmalıdır. Üçüncüsü de avı her ne kadar inanmazdı” diye düşünüp bu eve taşınmakla ne kız gelir gelmez oraya oturur ve sabaha kadar kalk-
kurtulmak, kaçıp gitmek istese de onu daha da sar- kadar doğru bir karar verdiğini bir kere daha idrak mazsa ben ne yaparım üçlü koltukta bir başıma. Ne
malıdır. Av, “ bu ağa kondum, şimdi de başka bir etti. Lavabonun kenarındaki kadim, ekonomik yapıp edip onu yanıma çekmeliyim” diye düşündü
ağı ziyaret edeyim” asla diyememelidir, örümcek boy(2 kiloluk), Nisa Nur marka sıvı sabunu yok ve çerezi üçlü koltuğun yanındaki sehpaya koydu.
ise tek bir hakkı olduğunu, mümkün olduğunca edip, daha bu sabah marketten aldığı pahalı gibi Ve laptop! Asıl Laptop onları birleştirecekti, bu
hızlı olup avını sarmalaması gerektiğini bilmelidir. görünen minik bir sıvı sabun yerleştirerek tuvalet- müthiş makina iki bedenin birbirine sarılmasını
İşte bu olmazsa olmaz kurallar doğrultusunda ten çıktı. sağlayacaktı zaten bütün bu buluşmanın müsebbibi
sevimli küçük kara örümceğimiz de evini tam Buluşma ihtimalini duyar duymaz son sürat bu laptop değil miydi, evde oturup film izlemeye-
bir ağ haline getirmişti. Yapabilirdi ama viledayı markete koşmuş, bir ton alış veriş yapmıştı. Ama cekler miydi? Bunu teklif ederken bile “yemişim
eline alıp bahar kokulu çamaşır suyu ile pırıl pırıl her zamanki alış-verişlerinin aksine karın doyu- filmi” diye içinden geçirmemiş miydi? Tabii ki onu
yapmamıştı evini. Aşırı temizlik yapıp buranın racak, hayırlara vesile olacak bir alış-veriş değildi büyük bir kurnazlıkla üçlü koltuğun yanındaki
bugün için özellikle hazırlandığı izlenimini vermek bugünkü. Bir “Günah Alış-verişi”ydi bu sabah sehpaya yerleştirdi.
istemiyordu, bu yüzden kararında bir temizlik yaptığı. Yabancı gibi, Almanya gibi kutusu olan bir Ve ışık! Ah dostlarım hepiniz bilirsiniz ki yüz-
yaptı evde. Banyo, tuvalet ve mutfak sonuna kadar meyve suyu almıştı, altılı bira, 4 kutu kola, yurt
temiz, salon ise az temizdi. “Ne kadar kurnazım” yılımız insanın yeme içmeden sonraki üçüncü ya-
dışında çalışan dayısı getirmiş gibi yabancı marka şamsal ihtiyacı doğru ışıktır. Halamızı dayımızı bir
diye geçirdi içinden evi tam temizlemezken. bir bisküvi, sanki hastasıymış, yemeden duramı- tepeden aydınlatmalı çıplak ampul ışığının altında,
“Hep böyleymiş gibi” havası vermek zorunda yormuş gibi pirıngıls, geğirmek için içilmiyormuş bir de yerden sarı turuncu ışıkla aydınlatılmış
olduğunu biliyordu ve bu duyguyu karşıdakine da hava atmak için içiliyormuş gibi kalın ve güzel olarak düşünelim. İki dayı, iki hala sizce aynı hala
vermenin ne kadar meşakkatli bir iş olduğunu şişeli Premium, exclusive maden suları ve bir şişe ve dayı mıdır? Cevabınız “evet” ise siz akrabalık
daha önceleri de çok defa tecrübe etmişti. Evi orta kalitede şarap almıştı. Şunlara verdiği parayla hisleri çok güçlü ama görsellikten nasibini alma-
temizledikten sonra etrafına şöyle bir baktı. “Hazır ortalama bir anne bir ay ev doyururdu ama “hane mış birisiniz. Doğru ışık öyle bir şeydir ki, çirkini
zamanım varken şu koltuğu şuraya mı çeksem?” geçindirmiyoruz burada ağ örüyoruz ağ!” diyerek karizmatik, viraneyi cennet yapar. Hala’yı çekici,
diye düşündü ve hiç tereddüt etmeden tekli kendi kendini telkin edip, verdiği paraya acıma- boş odayı dolu yapar doğru ışık. Keşke imkan olsa
koltuğu kucaklayıp evin tam köşesine yerleştirdi. mıştı. Malzemeleri içinde genelde sadece yarım da omzumuza, kaşımıza, kulağımızın arkasına
Ardından yanına minik bir sehpa koydu ve içeride- limon soğuttuğu dolabına özenle ve hepsi gözü- küçük ampuller yerleştirsek de suratımızı sürekli
ki odada yığılı bir şekilde duran kitap ve dergileri kecek şekilde yerleştirirken “bebeğim kendine ve doğru ışıkla aydınlatıp, gün içinde olmasa bile en
kucaklayıp sehpanın üzerine yığdı. Oha! Dağ gibi bana birer bira getirmeye ne dersin?” dediği anda azından hava karardığında sürekli yakışıklı gezsek.
yığmıştı kitap ve dergileri. Ne yani, bütün bunları buzdolabını açan kızın Premium soda ile karşı İşte bunun bilincinde olan örümceğimiz, çok önce-
sürekli okuyor muydu? Bunun hem inandırıcılığı karşıya geleceği o kutsi anı düşünüp keyilendi. den eve ayaklı lambalar almıştı. Kısılıp açılabilme
azdı, hem de inandırsa bile karşıdaki kişiyi ürküte- Buzdolabının üzerindeki magnetleri ve kartpostal- özelliği olduğu için tasarruf ampulü takılamayan
bilirdi. 3 kitap, iki dergi yeter de artardı bile. Doğru ları tekrardan gözden geçirip, bir kase ve bir kutu ve bu sebeple çok yakan bu lambaları normalde
kitapları ve güzel kapaklı dergileri seçmeliydi. En çerez alıp mutfaktan çıktı. asla kullanmıyordu tabii ki.
sonunda eski basım bir Sebahattin Ali, 80’li yıllara Kaseyi sehpanın üzerine koyup, içine çerezleri
ait, retro kapaklı, tanınmamış yazarlı eski bir bilim Işığı da hallettikten sonra saatine baktı. Zaman
koyarken gözü halıya takıldı. “Az eşya olmalı” neredeyse gelmişti. Spotifaydan smooth jazz açıp
kurgu kitabı ve Beyaz Balina Mobydick’te karar kıl- diyerek söylendi ve halıyı dürüp içerideki odaya
dı, diğer kitapları tekrar kucaklayıp içeri götürdü. mutfağa gitti ve eve kokusu sinsin diye kahve pi-
kaldırdı. Sonra “daha az, daha az eşya olmalı” diye şirdi. Yetmedi, kahveyi şöyle bir ev içinde gezdirip,
Sonra “şimdi hiç balinayı balığı karıştırmayayım” histeri krizine girmiş gibi ikili koltuğu sırtladı,
diyerek Mobydick’i de tutup içerideki odaya fırlattı. lavaboya döktü. Müzik, koku ve ışıkla beraber evin
güç bela içerideki odaya soktu. Ter içinde kalmıştı adeta çehresi değişmişti. “Ulan keşke bir kedim
Sebahattin Ali’yi sanki okuyormuş da o anda kapı ve salon bu sefer çok boş görünmüştü, içeriden
çalmış gibi ortasından ayırıp kapağı üstte kalacak olsaydı, işte o zaman tam olurdu” diye düşünerek
kilim ve minderler getirdi, yere serdi. Yine olmadı, camı açıp sokaktan geçen bir kediye “ ge pisi pisi
şekilde sehpaya yerleştirdi. Eski basım Sebahattin boşluk bir türlü kapanmıyordu. Mecburen içeriye
Ali onun en büyük kozlarından biriydi, “bebeğim ge pisi pisi” diye bağırdı, kedi onu görünce baktı,
götürdüğü koltuğu tekrar salona getirdi. Başladığı sonra tam tersi istikamete çok hızlı kaçtı. Kedi
ben Sebahattin Ali’yi Facebook ünlüsü olmadan
yere dönmüştü ve hiç yoktan ter içinde kalmıştı, yüzünden camı açmış, evdeki kahve kokusunu
önce de okuyordum” demenin bir yoluydu bu eski
saate baktı vuslat saati yaklaşıyordu. Çok çabuk kaçırmıştı, yeniden kahve pişirirken, “tamam daha
basım kitap.
banyoya girmesi gerekiyordu. Lanet olsun, terte- fazlasını istemeyeceğim artık, olduğu kadarıyla ne
Dergiler ise bir edebiyat ve bir mimarlık dergi- miz, şimdi banyo yapmış, yüzünü deli gibi lilemiş yapalım. Hem fazla da beklentiye sokmamak, yüz
siydi. Edebiyat dergisini tutup üçlü koltuğun üze- gibi görünmek istemiyordu. Temizliği de kirliliği vermemek lazım” diye düşündü.
rine gelişi güzel attı. Sonra derginin düştüğü konu- de tam kıvamındaydı, “nereden girdim şu koltuk
mu beğenmeyip, bir daha attı. “Demek uzanırken işine” diye koltuğa tekme atarak, çok hızlı banyo- Son kez eve bir baktı, gerçekten de bu ev artık bir
ev değil, tam bir örümcek ağıydı. Şimdi tek yapma- gibi girmişti hayatına bu emlakçı. Ne yazık ki ev Adam, gitarı düşürmüş, Pulp Fiction posterinin
sı gereken bir kenarda durup, avının takılmasını sahibi bir kaç ay önce örümceğin ağını satma kara- altındaki duvara tok tok diye yumruk atıyordu.
beklemekti. Son anda kül tablasının ışıl ışıl ve ter- rı almıştı ama uzun zamandır alıcı çıkmadığı için Emlakçı ise büyük bir işgüzarlıkla “burası çok
temiz olduğunu fark edip bir sigara yakıp çok hızlı bu tamamen aklından çıkmıştı. Aynı emlakçı aylar karanlık yaa” diyerek tepe lambasını açıp, aydın-
içerek, kül tablasını kirletti. Bunu yapmasındaki önce de eve gelip odaların, banyonun, tuvaletin latmanın .mına koyuyordu. Bütün bunlar olurken
sebep karşı tarafa “Sana özel değil, hep böyleydi. çeşitli fotoğralarını çekmişti. Üstelik emlakçı evin Örümceğimiz ise “kız inşallah şimdi gelmez,
Yani sen gelmeden önce de ben akşamları böyle loş sağını solunu çekerken hiç de ortalığı toplamamış- lütfen şimdi gelmesin” diye günah işlemek için tan-
ışıkta oturup smooth jazz dinleyerek kitap, dergi tı. Leğenin içindeki çamaşırlar, mutfaktaki sünger, rısına dua ediyordu ve bu sırada usul usul smooth
okurum. Bu benim yaşam tarzım ne yapabilirim üzerine pantolon atılmış yatağı, vileda kovası, caz çalmaya devam ediyordu.
ki... Dilersen bana katılabilirsin?” demekti. Zaten çamaşır askısını koyduğu odası filan girmişti hep
bütün bu hazırlık, bütün bu tantana sadece karşı Tam o sırada sevimsiz çocuğun kendisinden
emlakçının kadrajına. Bir ara emlakçıya “biraz
cinse bunu hissettirmek , onun da katılmasını de sevimsiz sesi içeriden “Anne dolapta kutu kola
ortalığı toparlasaydım” diyecek olmuştu fakat
sağlamak için değil miydi? var içeyim mi anne?” diye duyuldu. Kadın hırsla
kendisi “boşver ben böyle y.rrak gibi ev resimlerini
pencereyi kapatıp “Efe yapma dedim! Karıştırma
Ve sevgili örümceğimiz kendisine ödül olarak internete koymayı daha çok seviyorum” diye itiraz
abinin dolabını” diye müziği bastıracak şekilde
yarım kadeh şarap doldurup, kapının çalmasını etmişti. O günden beri internetteki “Fulyada satılık
bağırdı. Hep beraber mutfağa geçtiler. Çocuk elin-
beklemeye koyuldu. Bütün gün insan üstü bir çaba şirin daire, içinde kiracı oturuyo” ibareli kendi
de kutu kola ile yatak odasına koştu onlar ise hep
sarf etmiş, çok yorulmuştu. Banyo ve şaraptan evine, eşyalarına ara ara bakıyor, hüzünleniyordu.
birlikte mutfağa girip kombiye, tezgaha baktılar.
sonra da iyice gevşemişti. Birazdan kapı çalacak Ama bu bu kötü anılar, kızın hayatına girmesiyle
Kadın yine ağzını, burnunu buruşturup “tezgah
ve ayağa kalkacaktı ama göz kapakları ağırlaşmaya tamamen aklından çıkıp gitmişti.
pek küçükmüş” diye beğenmedi. İşgüzar
başlamıştı, üçlü koltuğa minder- emlakçı “ abla sorun değil kırdırılabilir”
leri dağıtmadan hafifçe uzandı. dedi, kocası da emlakçıya hak vererek
Pulp fiction posterine, ve altındaki “hayatım, kırdırılmış halini düşün bu
gitara bakarken gözleri kapanmaya evin. Her halde böyle oturmayacağız,
başladı. kırdıracağız her yeri” diye onayladı.
Hayır uyumamalıydı! Göz ka- Kadın halen memnuniyetsizdi. Düşün-
paklarını aniden açıp ayağa kalktı. senize sevgili okurlar içinde yaşadığınız
Saatine baktı, aman Allah’ım yarım eve birileri geliyor ve hepsi evi kırdıracak-
saat geçmişti. “Ya ben uyurken ka- larından bahsediyorlar ama gelenlerden
pıyı çalıp çalıp gittiyse, ya duyma- biri, kırılsa da bile sizin yuvanızı yine
dıysam?” diye düşünerek heyecanla de beğenmiyor ve bütün bunlar olurken
telefonuna baktı. Aramamıştı, de- altınızda çok iyi bir don olmasına karşın
mek ki daha gelmemişti. Tam buna siz susarak dinliyorsunuz. Bunu düşünün
sevinirken şimdi de içine başka bir ve hangi ruh halinde olacağınızı tahmin
şüphe düşmüştü “nerede kaldı bu? edin işte sevgili küçük siyah örümceği-
Yoksa gelmeyecek, diğerleri gibi o miz de bu ruh halindeydi. İşte bu ruh
da beni ekecek mi?” diye korkuyla hali ve bu beğenmemeyle ardiye olarak
irkildi. Arayıp sormayı düşündü kullandığı küçük odayı, banyoyu, yatak
ama böyle yaparak kızı sık boğaz odasını tek tek gösterdi örümcek. Bir
etmekten korktu. Zaten bundan ara o emlakçıyla konuşurken kadının
öncekileri de bu sebepten dolayı kocasına “köpek yaşamaz bu evde” diye
elinden kaçırmamış mıydı? Hayır, fısıldadığını duydu, çocuk ise annesin-
aramayacaktı! Bu yorgun örüm- den de pervasızdı “Baba ben bu evi hiç
ceğin artık avını elinden kaçırma sevmedim. Almayalım baba, paramıza
lüksü yoktu. Örümcek bu gece yazık! Paramıza yazık baba!” diye bağırdı
avlanacaktı. Birden bire kendine piç. En sonunda emlakçı ve aile kendisine
güveni gelmiş, yüzüne bir gülümseme oturmuştu , teşekkür edip evden çekip gittiler.
Yanında getirdiği galoşları gösterip, “girebilir
tam o sırada nihayet kapı çaldı. miyiz?” diye tekrar sordu emlakçı. Sanki gelen Sevgili örümceğimiz bu sefer tepeden aydınlat-
Yüzündeki gülümsemeyi hiç bozmadan kapıya sevgili adayına söyler gibi “yoo ayakkabılarınızla malı ağında yine yalnızdı. Şimdi ne yapmalıydı?
gidip otomatiğe basıp dış kapıyı açtı. Gülümse- da girebilirsiniz, takmanıza gerek yok” diye cevap Yerdeki gitarı mı kaldırmalıydı, yamulmuş posteri
mesi, apartman boşluğuna asılı kalmış öylece verdi ama onlar yine de ayaklarına galoşlar taktılar mi düzeltmeliydi, evi yeniden loş mu yapmalıydı,
beklerken birden aşağıdan gelen seslerle kaskatı ve usul usul smooth caz çalan kahve kokulu loş yani kısacası hiç bir şey olamamış gibi ağını örüp
kesildi dudakları. Gelenler çoktu ve başkalarıydı. örümcek ağına daldılar. Yanından geçerken mem- kızı mı beklemeliydi? Burası bir ağ mıydı artık?
Önce evi kendine kiralayan emlakçının kahrolası nuniyetsiz kadın “size de rahatsızlık verdik ama” Kendisi o ağın örümceği miydi? Ölüm gibi bir şey-
keli kadraja girdi. Ardından bir “selamın aley- dedi dudaklarını bükerek. “Vermek ne kelime, di yaşadığı. Reel ile sürreelin bir araya gelmesiydi,
kim” kulaklarında çınladı, gülümseyen günahkar bugün beni çarmıha gerdiniz” diye içinden geçirdi. düşlerdeki ile gerçeklerin karşılaşmasıydı, olması
dudaklarıyla “ve aleykim selam” diye cevap verdi. gereken ile olanların çatışmasıydı. Burası parça
Bin bir titizlikle her ayrıntısı düşünülerek
Gelenler emlakçıyla bitmiyordu, bir adam daha parça edilmiş tamir edilmesi gereken bir ağ mıydı
hazırlanmış, ilmek ilmek nakış nakış örülmüş bu
selam vererek girdi kadraja, ardından somurtan bir yoksa basit bir emlak mıydı? Artık hiçbir şeyden
ağa umursamadan girdi aile ve emlakçı. Hoyratça
kadın ve en sonunda onların bacaklarının arasın- emin değildi.
perdeler çekildi, evde çatlak var mı diye bakıldı,
dan koşarak çıkan sevimsiz mi sevimsiz bir çocuk.
üzerinde Sebahattin Ali görmezden gelinerek seh- Telefonuna baktı, kızdan ne bir arama vardı ne
“Baba bura mı baba?” diye sordu çocuk örümceğin
pa çekildi yerdeki parkelere bakıldı. Yerini bin bir de watsap... Müziği kapatıp, üstünü giyindi, dolap-
ağını göstererek. Anne çocuğu azarladı. Emlakçı
söze girdi. “Abi rahatsız etmiyoruz umarım. Abiler kombinasyonla ayarladığı üçlü koltuğu çekip evin tan 6lı birayı yanına alarak evden çıkıp gitti. Kapı-
evi görmeye geldiler de” dedi. süpürgelikleri, kombi petekleri incelendi. Kadın, da duran taksiden kimin indiğine dahi bakmadan
içerideki kahve kokusunun kaçmasını umursa- hızla yokuştan aşağıya indi. İlk defa bir örümcek,
Ah nasıl da unutmuştu, yıllar sonra bir felaket madan pencereyi açıp, sağa sola, yukarıya baktı. ağını terk ettiğine çok seviniyordu.
Emanet’in canı koşuyo , a a ala ı alı a akıyo , kedi i e ede
ola ile eği hakkı da iki yü ütüyo , çev e es afa
u ala da i ev kedisi gö üp gö edikle i i
g.tündedir… so uyo duk. Bi de ahalle i al u u hay ola
ge çle ? diye so du. Du u u a laıp, u ala da
Nihilist i a kadaşı a a ışı ve şehi dışı a i ev kedisi gö üp gö ediği i o a da so duk.
çıka i a kadaşı ı kedisi e aka ağı , o Nal u , ütü gö üş geçi işliğiyle uzakla a a-
yokke evi de kala ağı . Ba a kaıl ak iste kıp oş ve i a a ayı , öl üştü o dedi. Ko ku
isi ? diye so uştu. O akşa iki ihilist ola ak ile u u e ede ildiği i so duk. “iga ası ı içip
evdeydik. Tatlı ı tatlı kedisi e ye ve dik. Do- uzakla a aka ak ve üyük i saki likle E a-
lapta yiye ekle va dı o la ı yedik, evdeki ütü et’i a ı g.tü dedi . Boşu a a a ayı ço ukla ,
içkile i ii dik. Bi üddet so a eve yakı diye gidi u ada dedi.
soluğu Taksi ’de al ışık, alkol dolu i ge ede Nal u , tek i ü lesi ile izi ütü ihiliz
so a sa aha ka şı eve geldik. Hava çok sı ak felsefe izi özetle işi. Doğ u ya kedi de olsak,
ve vü utla ı ız alkolde ya dığı içi ütü i sa da olsak u dü yada hepi iz e a eik ve
pe e ele i açıp iki ihilist ola ak do la ı ızla hepi izi a ı g.tü deydi. Ölü ü yakı lığı ve
koltukla da sızdık. ge çekliliği ka şısı da he çı pı ış eyhudeydi,
“a ah kediye ye i i ve - tek yap a ız ge eke saki liği izi ko uyup, ka-
ek içi uya dığı ızda ulle eki. Biz de E a et’i a ı g.tü dedi
o u ula adık. Ev sa- diye ek i a alıp eve giik.
hi i o gü gele eki ve Bütü saki liği izle evde otu u ke ev sahi i
a ı da çok sevdiği geldi. Kedisi i so duğu da e , al u u ihiliz-
kedisi yoktu. Pa ik i de ö ekle ve e ek i ko uş a yap aya
hali de sokağa aşla ışı . Ko uş a ı kesip kediyi i daha
ı layıp üyük so du, kay eik, o u yokluğa uğu ladık dedik.
i ihi alle He e telefo a sa ılıp e yakı vete i e i a adı,
pe e ede kediyi ula vata daşla vete i e e gei işi.
düş üş kedisi i Bizi se i şekilde evde kovup, vete i e e koştu.
a a aya aşladık. İki ihiliste i kedi e a et edil eye eği i geç
O ada o aya de olsa öğ e işi.
De yoluğa Övgü

Ö yle i çağda yaşıyo uz ki a ık he kes çok


zeki. He kesi gözle i de es e zeka
ışkı ıyo . He keste keşke şu işle i yap ada
ö e a a i so saydı ız ifadesi saklı. He -
kes he ko uda yetki , he kes he şeyi iliyo .
Afe i ize! Hepi ize yıldızlı pekiyi!
Doğa ve doğa ak he ço uk zate kafada
çok zeki, i sa la a ık a a ah i e düşe
düş ez zeka ile doluyo . Ce i çok zekidi ,
ah i ko uşa ilse, şaşa kalı sı , elli el-
li… afe i Ce i ’e aşallah diye ek ko u a
geldik çok şükü .
“ade e i sa la ı hayva la da a ık çok
zeki. Baze e de daha zeki gi i gö ü e
köpekle gö üyo u , u uka dalıp dalıp
gide gözle deki gö üş geçi işlik ifadesi?
Bu olayla a haki hal ve tavı ? A a a u
kopek e i il ediği
eyi iliyo ? diye ke di
ke di e so uyo u . Dü ya
he geçe gü i i i de
zeki a lıla la dolup taşıyo
a a e yazık ki eskisi de
de y. ak gi i i ye .
Ya u kada zeki i sa i işe
ya a ıyo , ya da u kada ze-
kayı dü ya a ık kaldı a ıyo .
Öyle de e, i a a aya ağı
kada al i sa va ! Öyle de yo i sa la va
ki şaşa kalı sı dediği izi duya gi iyi .
Doğ u, çeşit çeşit de yolukta i sa la va ve
e yazık ki zeki i sa la de yola a uhtaç!
Çü kü u yaşadığı ız öyle i zeka ki, a ak
ve a ak de yo i sa la ka şısı da patlak ve-
iyo . De yoyu, aptalı, salağı tespit ede se
se de daha zekisi yok. Bu izi zekiliği iz
kıyasa dayalı i zekilik, u ku u ku u i
zekilik. Aslı da ki i daha zeki olduğu da
çok, ki i daha salak olduğu a ağlı i şey
izi u yaşadığı ız.
Bu u ta te si olsaydı üfusu daha az ol-
duğu yılla da çıka Leo a do da Vi i, Tesla
ve Ei stei ’i ya i i aşı a zekile i kaç
kaı zeki iz çıka dı. A a va ı? Ta ii ki yok.
Eli izdeki u kada zeki, i s.ke ya ıyo u?
Ta ii ki ya a ıyo .
Made ki çağ ge eği yaşadığı ız zekilik
öyle i zekilik. Made ki he zeki e az i
de yoya uhtaç. O yüzde de yola ı kıy-
ei i ileli ve sı f aşka i sa la ke di i
zeki hissede ilsi diye de yo a ha eketle
yap akta ko k ayalı . Çü kü u yaşa-
dığı ız çağda i sa lık, zekide daha çok
de yoya uhtaç.
dün sabah neşe içinde uyandım, kapıda Eve 7 verst kala, yoğun bir tipiye yakalandık.
karşılaştığım ev sahibem yaşlı kadına, o Arabacı bu şartlarda devam edemeyeceğini, inip
her ne kadar kızıp beni yumruklasa da yürümemi söyledi. Hiç tartışmadan arabadan inip,
sıkı sıkı sarılıp öpücükler kondurarak beyaz karanlıkta bata çıka koşmaya başladım.
evden çıktım. Derhal berbere gidip Eve vardığımda bitkin bir haldeydim, neyse ki evin
saçlarımı kıvırttım, bir arabaya atlayıp, lambası yanıyordu. Bu iyiydi, demek ki ihtiyar hâlâ
şehirde iki tur attım. Bir tiyatro gösterisine gidip, uyumamıştı. Kapıyı çalmadan önce pencerenin
şehrin iyi sayılabilecek bir restoranında kendime önüne gelip içeriyi bir kolaçan ettim. Yaşlı adamın
Sevgili bayan Anna Nikolayevna Moldavanka, bir yemek ısmarladım. Yemeğin yanında ikram televizyon karşısında uyuduğunu perdenin ara-
edilen yabanmersini likörünü fazla kaçırmış olaca- sından görebiliyordum. Cebimden bir demir para
Bu mektubu size göz yaşları içinde yazıyorum. ğım ki soluğu Laleli’de aldım. Ayaklarım nedensiz- çıkarıp cama vurmaya başlayarak “İbraaam Çavuş!
Az önce bana oda kiralayan yaşlı ve saygıdeğer ce beni bu semte getirmişti. İbraam Çavuş! Uyan!” diye bağırdım. Pencere açıl-
hanımefendi kapımı çaldı ve bana acı bir haber Alışılmadık bir sessizlik hakimdi Laleli semtine. dı, İbraam Çavuş beni görünce şaşırdı, eve davet
verdi, haberi alır almaz sendelediğim için kapının Karanlık sokakta giderken bir otel çalışanının etti. Kalmayacağımı, sadece kendisine tek bir şey
pervazına tutunarak dinlemek zorunda kal- cama yazılmış kiril alfabesine ait harleri kazır- söylemek için bu kadar yolu geldiğimi söyledim
dım yaşlı bayancığı. “Rusya, ülkemizden kanatlı ken gördüm. Alkolün etkisiyle cesaretimi top- ve omuzlarından tutarak “Bana bir söz vermeni
hayvan, fındık ve yeşillik alımını durdurdu.” dedi layıp yanına giderek “dur kazıma, belki hâlâ bir istiyorum İbraam Çavuş, hiç ayrılmayacaksınız.
umut vardır, belki yarın yine doğar güneş” diye Politikacıların hırsları, aşkı asla yenemez!” dedim.
zavallı kadın. Şu an bu cümleyi kaleme alırken bile
bağırdım. “Abi Putin bir sürü boş uçak yollamış, Ne olup bittiğini anlayamayan yaşlı adam , büyük
titriyorum, kaldı ki ilk duyduğumda ne haldeydim,
“kim var kim yok binsin gelsin” demiş, herkes bir misafirperverlikle beni içeriye davet etti. Israr-
sizin takdirinize bırakıyorum.
gidiyor. Kim anlar bu saatten sonra bu yazıları?” lara dayanamayarak kabul ettim.
Ne demek oluyor bu kuzum? Bu kadarı da fazla,
İhtiyar, beni görmüş olduğuna sevinmiş olacak ki
lütfen bırakın artık şu tatsız şakayı. Ne yani, şu Rus
saygıdeğer eşi Polina Suakaşvili’yi uyandırıp, haş-
insanın boğazından hep votka ve kuru et mi girsin,
lanmış patates ve şarap getirmesini söyledi. 50’li
hiç mi yeşillik, fındık, kanat girmesin? Bunu mu
yaşlarının sonlarındaki zavallı kadın söylene söy-
istiyorsunuz? Açık söyleyeyim böyle davranarak
lene uyanıp, patates haşladı ve bir testi şarap geti-
iki ulusa da yazık ediyorsunuz. “Ben patlıcanı her
rip yanımıza oturdu. Bu sırada ben, Rus ve Türk
yerden alırım, sen doğalgazı nereden bulacaksın”
halklarının nasıl kopmaz bağlarla birbirine bağlı
diye sakın bana cevap vermeyin sevgili Anuşka!
olduklarından bahsediyor, iki halkın et ve tırnak
Yapmayın bunu, sizin o güzel dudaklarınıza şu
gibi olduklarından bahsediyordum. Ben tarihsel
dünyada yakışmayan yegâne kelime varsa o da
bağlarımızı uzun uzun anlatırken Bayan Polina
“Fosil yakıt” tır.
surat yapıyor, İbraam Çavuş ise televizyondaki ses
Şu an yazmayı bıraktım ve gidip kombiyi kontrol
yarışmasına bakıyordu. Sözlerimi bitirdiğimde bo-
ettim. Neyse ki hâlâ yanıyor. Bunu sizden gelen
ğazım kurumuştu, şarabımdan bir yudum alırken
bir cevap olarak kabul ediyorum. Demek ki hâlâ
yaşlı adam bana döndü ve “İyi de benim eşim Rus
bir şeyler bitmemiş, demek ki topyekün bir kopuş
değil ki, Gürcü! Putin onlara da saldırdı, tanklarla
değil bu aramızdaki. Zaten bunun böyle olduğunu
girdi Gürcistan’a. Ne övüp duruyorsun Rus’u, ayıp
düşünseydim, bu mektubu asla kaleme almazdım.
diye cevap verdi otel çalışanı. “Yahu olur mu hiç? ayıp! Aksine, bu Rus müdahalesi ikimizi birbirine
Bakın hanımefendi, şunu bilmelisiniz ki; Rus ulusu
‘Herkes gelsin’ de ne demek? Bir sürü insan burada daha çok yakınlaştırdı, bir ortak noktamız daha
için nasıl bir Puşkin, bir Bulgakov, bir Çernişevski
aile kurdu, o kadar evlilik var. Onlar ne olacak?” da çıktı, aşkımız biraz daha perçinlendi” dedi.
mühim ve saygıdeğerse, halkımız için de kombi
diye cevap verdim. “Peki ben ne olucam?!” diye Utancımdan başımdan aşağı kaynar sular döküldü.
öyle mühim ve saygıdeğerdir. Nasıl ki bu insanlar
haykırdı otel çalışanı ve “ Bir dönem Çinliler İbraam Çavuş (ki sülale içinde ‘boyu devrilesice’
ve onların fikirleri Rus halkının arasında bugün
gelecek ‘iş hayatında Çince bilmek lazım’ diye diye tanınır) ikinci evliliğini yaptığında “daha
bile yaşıyorsa, kombi de bizim aramızda yaşar.
Çince kursuna yazıldım, ardından yarım bırakıp karısının kırkı çıkmadan gitti Rus ile evlendi” diye
Ailemizden bir fert gibidir kombi! Bir eve girdiği-
Rusça kursuna yazıldım, şimdi de Arapça kursu ilk arkasından konuşulmuştu. Yıllar boyunca biz onu
mizde önce gider kombiye bakarız, kombi sorun
kurdayım. Her dili yarım yarım biliyorum. Kafam hep bir Rus ile evli bilirdik. Ah Anuşka görüyorsu-
çıkarır, kombiye kızarız, kombi ses çıkarır, umur-
uyuştu tanımadığım bir sürü harten, artık latin nuz, ulusunuz öyle büyük bir ulus ki bizler kuzey
samayız. Kombi o kadar çok hayatımızın içindedir
alfabesine geri dönmek istiyorum” diye devam etti, ülkelerinden gelen herkese Rus gözüyle bakıyoruz.
ki çoğu akrabalarımızdan daha çok onu görürüz,
ağlayarak. “Yapma, sen yine de kazıma bu harleri, Bir kimse, hangi uyruktan biriyle parasını yemiş
görür görmez de kısarız. O yüzden yapmayın; siz
bu iki ulus eninde sonunda barışacaktır” diye bir olursa olsun “gitti Ruslarla yedi bütün parayı” diye
gazı kısmayın, biz kısarız.
şeyler geveleyip yoldan geçen bir arabaya atladım. arkasından konuşuyoruz.
En kısa zamanda sizden bir cevap bekliyor, ken-
Yağmur sulusepken bir biçimde yağıyor, ben ise Gözüme bir damla uyku girmeden geceyi onların
dinize gelmenizi ve o eski güzel günlerimize geri
arabacıyı “daha hızlı sür daha hızlı sür” diye yum- evinde geçirip, sabah erkenden evime doğru yola
dönmenizi istiyorum!
rukluyordum. Otel çalışanı ile konuşurken birden çıktım. Eve vardığımda, posta kutumda mektubu-
Sadece sizin Kuzma Kuziçiniz
aklıma Tanrı günahlarını afetsin, 42 yıllık eşinin nuzu göremeyince yıkıldım, ama beni asıl yıkan
Umut Sarıkaya
vefatından bir ay sonra bir Rus’la anlaşmalı olarak şeyle eve girince karşılaştım. Evin içi hamam gibiy-
evlenen dedemin bir arkadaşı gelmişti, içim bu di, bir gün önce evden çıkarken kombiyi kapatmayı
Sevgili Anna,
yuvayı ziyaret etme, olayları kaynağından izleme unutmuştum. Şunu unutmayın ki bir Türk’ü dün-
Yaklaşık bir hata önce size mektup yazdığım ve
isteğiyle dolup taşıyordu. yada sadece kombiyi kapatmayı unutmak yıkabilir!
cevabın geleceğinden kesin emin olduğum için
Peki ben bu durum karşısında can havliyle hemen Peki ya açık büfe? Peki ya açık büfeye kim hayvan Güldürmeyin milleti kendinize.
kombiyi kapattım mı? Tabii ki hayır! Aksine daha gibi abanacak, kim tabakları tepelemesine doldu- Geliniz Anna, geliniz ve 2016 yazına ikinci bir
da kökledim, kökledim ki “Emiyorum Anna racak? Kim 38 derece sıcakta Alanya’da kürk satın güneş gibi doğunuz. Ve lütfen bu yaz açık büfeyi
Nikolayevna, ben hâlâ buradayım ve emiyorum...” alacak. Söyleyin susmayın lütfen! Hadi bizi boş sakın kaçırmayınız...
diye size beyhude bir haber göndermekti amacım! verin peki Serdar Ortaç ne yapacak? Serdar’ın içi
Cevabınızı bekliyorum. Rus dolu minibüsü bundan sonra bir tek onu mu Sadece size ait olan,
taşıyacak? Boş minübüs içinde şımarık bir çocuk Umut Açıkbüfeyeviç Sarıkaya’nız
Umut Kombiviç Sarıkaya gibi yerinde durmayıp sürekli koltuk mu değiştire- (bana istediğiniz gibi abanabilirsiniz)
cek bu sanatçı?
Ya Tarkan seven Ruslar? Tarkan çalınca hemen
İki gözüm Anuşka, ayağında topuklu ayakkabılar ile çiki çiki diye Anna,
oynayan, “ulan bunlar mı Dostoyevskilerin, Yuri
Günler geçti ve biz halk olarak Rusların bize tavır Gagarinlerin torunları, şu hale bak” diye düşünce- Günler geçti ve nihayet mandalina ucuzladı.
yapmasına artık alıştık. Sputnik Haber Ajansı, lere dalmamızı sağlayan o güzel insanlar? Söyle- Siz almayınca o kadar ucuzladı ki şu an mektup
adını uzaya giden ilk araçtan alsa bile artık sadece yin Politbüro onları da mı tutuklayacak ve kürek yazarken bile mandalina yiyorum. Belki de sizin
kötü haberler getiren bir Kara Tren’dir bizim için. mahkumu olarak Sibirya’ya mı yollayacak? dudaklarınıza değecek olan bu mandalina bile beni
Parlamentonuzun alt kanadı Duma’dan önlemler Bakın sevgili Anna, bilmelisiniz ki halkımız doğuş- duygulandırmaya yetiyor.
ve yaptırımlar paketi geçtikçe, Kremlindeki sözcü- tan kavruk tenlidir, siz eğer peynir gibi vücutları- Ah Anna öyle bir çağa girdik ki, artık ne siz o ro-
ler açıklamalar yaptıkça burada ocaklar sönüyor nızı bu yaz sahillerimize getirmezseniz, elimizde manlardaki Ruslarsınız, ne de biz türkülerimizdeki
desek yeridir. tonlarca yüksek faktörlü güneş kremi kalacak. Alın o içli halkız. Değiştik Anna Nikolayevna, değiştik.
Kadim dostlarla yapılan sohbetlerde konu eskiden size bir masraf daha! Ne yapacağız biz bu güneş Karamazov kardeşler gibi her birimiz ayrı yerle-
de mutlaka Rus’a gelirdi ama artık bir buruk kremlerini, depoda çürümeye mi terk edeceğiz, re savrulduk. Siz coştukça coşuyorsunuz, bizde
geliyor. Üye olduğum yazarlar birliğinden iki şair yoksa ziyan olmasın diye olur olmaz zamanlarda ise herkeste bir boş vermişlik, “artık ne olacaksa
arkadaşımla oturmuş sohbet ediyor, Kremlin’den oramıza buramıza mı süreceğiz? Söylesenize ne olsun”luk hakim. Kime “Rus” desem , “fırsat çıktı
gelen haberler üzerine konuşuyorduk. Birden şair yapacağız? diye aile içinde bu kadar çok ‘Rus’ deme Umut. Ni-
arkadaşlarımdan biri “Boşver, en azından yazın Yapmayın Anna, kendinize de bize de yazık etme- yeti mi bozdun evladım sen?” diye beni azarlıyor.
oteller ucuz olur. Biraz da biz tadını çıkaralım şu yin. Azak denizinde, Aral gölünde tatil filan olmaz! Biraz önce ev sahibem yaşlı kadın geldi, ucuz
içinden su akan kaydırağın, aqu- diye küveti tamamen kabuğu soyulmuş
apark’ın tadını” dedi sırıtarak. mandalina ile doldurmuş, içinde beraber
Ah Anna Nikolayevna Ah! Ben yüzmeyi teklif etti. Kendisini nasıl ret
burada kışın derdine düşmüşken edeceğimi bilemedim, elim ayağıma do-
nasıl da yazı düşünemedim! laştı bu teklifin karşısında. Kıllanıyorum
Doğru ya, bu yaz gelmeyecek- bu kadından Anna, çok kıllanıyorum.
siniz. Ne yani, G20 zirvesi için Ben ise kendimi müziğe verdim. Evde
Antalya’ya gelen Vladimir Putin, sürekli Rusça şarkılar dinliyorum. Hatta
Antalya’ya gelen son Rus mu dinlemekle yetinmedim kendime yaldızlı
şimdi? En son devlet başkanı işlemeli tam bir Rus işi akordeon aldım.
mı gelip kapatıyor sizde turizm Her akşam bir şişe votka ve akordeo-
sezonunu? numla gidip kombinin karşısına oturarak
Ne yani şimdi biz bu yaz, köpük saatlerce Akordeon çalıyor, şarkılar söy-
partisi pistinde ülke vatandaşları lüyorum. Olur da gaz borusuna kulağı-
olarak biz bize mi kalacağız? nızı dayarsınız da feryadımı duyarsınız
Bakın Anna Nikolayevna; eğer diye yapıyorum bunu.
böyle bir şey olursa o pistte Ah Anna biliyorum bu mektubuma da
çocuklar köpüğe girer, büyükler cevap vermeyeceksiniz. Ama lütfen şunu
de dans etmez kenarda çekirdek çok iyi bilin ki; biz artık kombi ısıtma-
çitler. Unutmayınız ki ülkemiz dığında eskiden olduğu gibi “Sorun,
insanlarının büyük çoğunluğu peteklerde mi acaba?” diye düşünmek
sırf sizler pistte varsınız diye istiyoruz. Ama öyle zamanlar geçiriyo-
dans eden insanlardan oluşmak- ruz ki odanın ısısı biraz düşsün “Sorun,
tadır. Onun dışında dans etmek Rus’ta mı acaba?” diye düşünüyoruz.
ne aklımıza gelir, ne de içimiz- Size bir daha yazmayacağım Anna bu
den gelir bizim. Ben de bir şair size son mektubum. Ve mektubuma son
arkadaşımın dediği gibi “onlar verirken “Üşüyorum, kapama gözlerini”
yine gelirler abi, Moldovya üze- diyen şair gibi ben de size “üşüyebilirim
rinden, Belarus üzerinden bilet kapama vanayı” diyorum. Elveda!
alırlar gelirler” demek istiyorum.
Lütfen gelin ve bu halkı çekirdek Umut Köpükpartiski Sarıkaya
çitlemeye mahkum etmeyin.
Soru: Ço ukluğu da e i eski Tü k fil le i i aşığı i iyi .
İ te etle e a e o eski özlediği Tü k fil le i i ye ide izle e
şa sı uldu fakat e yazık ki eskide aldığı tadı ala adı . Sorun
edi , iz üyüdük de dü ya ile e a e ki le dik i yoksa fil le i çok ı t ış da iz
a la a ışız?
Cevap: Hayı ! Ne il le ı ı e de siz ki le di iz! “evgili oku u uz, Tü k il le i ilgisaya da
izle ek içi değil televizyo da izle ek içi yapıl ışı . İle i al, ge i al, do du , öyle Tü k il i
izle ez! Evde ola aksı , uza ış ola aksı , ya ı aşı da a e çay yap ış ola ak öyle izle-
ye eksi . Bı ak il e üdahale et eyi, kolu u ile kaldı a ak takâı kal a ış ola ak. Eğe
de k geli se iz dediği iz gi i i daha izleyi , fa kı siz de a laya aksı ız. Yoksa il le şaha e.
Marifet işgi ialtyazilidiziizle. o
e ç ühe dis ’ya saatle kala
G ayla dı üze i de çalışığı p og a ı
ii di ve yükledi, ka şısı da gö düğü
gö ü tü ka şısı da sade e la et olsu
diye ildi. Bi saat so a yağ u lu havada
so sü at a a a kulla a ak Washi gto
DC Li ol Plaza Otel’deki i yıl aşı a-
losu a doğ u gidiyo du. Kapıda güve lik
gö evlile i o u du du du, gö evlile e ka -
ı ı göste ip ke disi i de ulusal güve lik
dai esi de çalışığı ı, üsteşa Ga ı ’la
gö üş ek zo u da olduğu u söyledi
fakat gö evlile aloya kaıla il ek içi
s oki zo u luluğu olduğu u söyleyip
o u ge i çevi dile . İçe ide i ta ıdığı-
ı ekei i isteyip içe i gi di. Müsteşa
Ga ı aşta o la ilgile ek iste edi
a a u u utlaka
görmeniz gerekiyor
efe di , ulusal gü-
ve liği iz söz ko usu.
Eli dekile i gö eli-
si iz , he de he e
şi di! diye ıs a
edi e içe ide sessiz
i odaya gi dile . Mü-
he dis, ilgisaya ı ı
açı, p og a ı tek a
çalışı dı. Müsteşa
Ga ı , ek a a uzu
uzu akıkta so a
“e i a i i ki ?
diye so du, Bay
Woyzek efe di diye
evap ve di ühe dis.
Müsteşa a ık değil,
Başka ’la gö üşe ek-
si . He de he e
şi di diye evap
ve di.
dakika so a oval oisteki dev ek a da
Başka ’a su u yapıyo du. Başka ola
ite i he üz a la a ış oş gözle le ek-
a a akıyo du. Ek a da çıka kişile e ve
ek a ı üstü de yaza ko u la ı a akı
ki u la ? diye so du. Mühe dis,
efe di u la dizile i izi izleye le .
Bu p og a la hepsi i e yapığı ı a e
a gö üyo uz diye evap ve di. Başka
e yapıyo la peki? diye so du, Dizi
izle ekte aşka hiç i şey yap ıyo la .
Hayatla ı da sezo sezo dizide aşka
i şey yok. Efe di şu su atla a akı
u i sa la çok fazla i e iyo la . Hepsi
u aya gel ek isiyo la dedi.
Ya ı saat so a Başka Nasa’ ı e-
kezi e git iş ö ü e gele e tek ele ,
tokatla aıyo daha çok çalışı ı a
kodukla ı , daha çok çalışıp gide ek
aşka i gezege ulu . İ e e le
gel ede A e ika ola ak u dü yada
çekip git eliyiz. Yoksa y. ağı ye iz diye
ağı ıyo du.
Faşizmin kısa tarihi
Burs a T e m a l ı
Okum a P a r ç a s ı
“ Çocukluğum ananemin (haminne), teyzelerimin
içinde koşuştuğu, kimi zaman kadınların şen
kahkahalarının çınlattığı, kimi zaman da rutu-
betli eski zemine göz yaşlarını boca ettiği bu eski
konakta geçti.
Baba eksikliğinden olacak (ki kendisinin hep şehir
dışında vazifede olduğu rivayet edilir ve lüzum
olmadığı sürece ismi pek ağıza alınmazdı) bu güçlü etkileyenleri saymak gerekirse “Kütahya’da bir öğle diğini uzun uzun betimleyerek anlatıyorsun!” diye
kadınlar bana hem ana hem de baba olmuşlar, vakti”, “ Bursa’yı anlamak”, “Yeşil Camii avlusunda haykırdı. İstifimi hiç bozmayarak “Aaa öyle deme
kişisel bakımımdan tutun, kimle arkadaşlık edip şimşir tarak” (ki gülmece tarzında yazılmış tek mütareke yıllarında çok sıkıntı çekmiş haminnem-
etmeyeceğime kadar bana hep mihmandarlık eseridir), “Dülger sanmış idim, meğerse dülger ler, dinle de anlatayım” diye cevap verdim. “Sus
etmişlerdir. değil imiş” ve “Fülorya korularında” adlı eserlerini be! Bir erkek her ağzını açtığında “anneannem,
Bugün bile unutamam Haminne’min yaptığı dol- sayabilirim. Dilersen hayatım, sana “Yeşil Camii teyzem” diye söze başlar mı hiç? Oysa ki tanış-
malarının tadını, bugün bile kulağımdan gitmez; avlusunda şimşir tarak” tan kısa bir sekans okuya- tığımızda hiç böyle değildin. Ben de seni adam
ocakta kaynayan tencerenin tıngırtısı, kapıya yım...” sanmıştım!” diyerek yaktı slim sigarasını. “Nasıl
gelen yoğurtçunun çıngırağı... Hele hele kuşluk Dedim ve eski basım bir kitabı kütüphaneden bir zevc tasavvur ediyordunuz öğrenebilir miyim?”
vakti oldu mu, masayı, semaveri erguvanlarla, indirdim. Tam tozlu sayfaları, yalayarak ıslattığım diye sakince sordum. “Erkek dediğin her şeyden
şakayıklarla dolu bahçemize indirişimizi ve kadim parmaklarımla çeviriyordum ki arkadaşlık ettiğim önce az konuşmalı, sahiplenici olmalı, gerektiğinde
çınar ağacının altında gün batımına değin süren hanım “Ayyhhh yeter! Yeter! İçim şişti. Ayyyyy ba- korkmalıyım ondan, ben olmasam bile dimdik
sohbetlerimizi bugün bile hiçbir dost sohbetine ğıracağım şimdi. Nasıl adamsın sen be! Erguvanlar, ayakları üzerinde olmalı. Böyle erkek gibi erkek
değişmem. kuşluk vakitleri, yoğurtçu çıngırakları... Ne bunlar? olmalı, tutamamalıyım onu, doru bir at gibi olmalı,
Sohbetlerimiz mahallede neler olmuş, kim kime Hiç sıkıntı çekmemişsin, bir de hiç sıkıntı çekme- oysa ki sen anneannenin dolmaları gibisin ” diye
ne demişten başlar, oradan gündelik siyasi cevap verdi küstahça. “Bak hanım” diye sustur-
hadiselere uzanır ama en sonunda illa ki ve dum onu ve “ Ben ne beygirim ne de eşşekim!
muhakkak ki Haminne’min babası Sadrettin Ben Sadretttin Sarıkaya’nın torunuyum! Kendisi
Sarıkaya’da son bulurdu. Bu ismi her anışın- eşine karşı hayatında bir kere sesini yükseltmiş, o
da önce dudakları titrer, gözleri uka dalar, da sarhoş bir komşu kapıya dayanmış da “Çekil
sonra beni tutar “Sadrettinim” diye göğsüne hanım! Sen konuşma! Bu iş, erkek işidir! Dur
bastırırdı. Ahhh haminnem ahhh...O zaman- bir anlayalım işin aslını astarını” diye bağırarak
lar kıvır kıvır olan lepiska saçlarımı tararken, Haminnemi kolundan itmiş. Onun dışında avdet
saçlarımın rengini, ellerimin şeklini ve bilhassa halindeyken bile saygısızca bir lakırdı edilmemiş
yazma yeteneğimi hep babasından aldığımı bu konakta. Eğer korkmak istiyorsan kendine bir
söyler, herkesten farklı olarak beni ismimle zevc değil, gulyabani bul” diye devam ettim.
değil “Sadrettin Paşa” diye çağırırdı. Ne dese beğenirsiniz “Ne konağı be! Ara katta
Dedem Sadrettin Bey, Kimya tahsili yapmasına oturuyorsun sen! Uyan uyan!” diye çemkirdi
karşın, tıpkı benim gibi sıkılgan bir mizaca bilip bilmeden. Ona uzun zamandır bu konağın
sahip olduğu için tahsilini yarım bırakıp Bab-ı hikayesini anlatmak için yanıp tutuşuyordum,
Ali’nin yokuşunu çıkmış, pek çok günlük ga- haliyle fırsatı kaçırmadım.
zete ve mecmuada muharirlik yaptıktan sonra “Serencebey semtinin kurucusu olan Serence
soluğu edebiyat dergilerinde almış, şiir, nesir adlı kişi padişahın talimatnamesi ile o zamanlar
ve fıkra yazarlığı tarzında kalem oynatmıştır. boş bir arsa olan bu semte ilk konağını yaparken,
Bu yazılardan beni yazınsal anlamda en çok boş arsa da oturan Sadrettin dedemin babasına
“ben buraya konak yapıyorum hacı, istersen sen de sakladığım yarım fesimi dolaptan çıkarıp kafama gelecek diyorum sana, altta çiğ köteci, üstte müze
yap” demiş, o da bu konağı yapmış. Yani anlaya- geçirdim ve elime bir kalem alıp dudağımın bir olur mu hiç? Çok değerlenecek diyorum sana
cağın biz, Serencebey semtinin ilk yerlileriyiz, en yarısının üstüne ince bir bıyık çizdim. Artık yarı oğlum, çalıştır saksıyı biraz”
eskileriyiz. Gel zaman git zaman konak eskimiş, Sadrettin Sarıkaya, yarı Umut Sarıkaya’ydım. Bir “Aman dedeciğim lütfen biraz vakurluğunuzu
dedemin babası konağı tamir ettirmek yerine bir kadeh rakı dedeme koyup kendim için de bir kutu korur musunuz? Nihayetinde bir yazarsınız. Bir
mütahite vermiş. Konak yıkılmış, yerine iki katlı kola açtım. İki elimde iki bade, ardı ardına yudum- kalem emekçisine “metro gelecek, buralar değerle-
bir bina yapılmış ve karşılık olarak bir katı mü- lar alarak dedemle sohbete başladım. necek” diye bu kadar sevinmek hiç yakışıyor mu?
tahite vermiş dedemin babası. Malum buranın “Gitti mi Umud? İyice baktın mı?” Utandırıyorsunuz beni.” diye itiraz ettim.
eskisiyiz, her geçen yıl konak eskidikçe bir katını “Gitti dede, gitti, iyice baktım...” “Pehhhh!!!” dedi dedem ve “Metro gelecek diye
mütahitlere vere vere yıllar sonra bu hale gelmiş “Bırak gitsin, pek bir hoppaydı, gözüm hiç tutma- hangi mahlukat sevinmemiş ki ben sevinmeye-
bu konak. Her katında ayrı mütahit yahut mütahit mıştı zati” yim. Aç, oku Vidinli Cemal Paşa’nın hatıratlarını.
yavruları oturur bu apartumanda.” diye kısaca “Doğru dede, sevse idi kalırdı, şu kadarcık şeyde Paris Metrosu ilk yapıldığında Viktor Hügo’nun
anlattım. çıkıp gitmez idi” evinin önünden geçeceğini duyan büyük yazar,
Konağın hikayesi pek ilgisini çekmemiş olacak “Siktür et! Aç şu mecmuayı ve şu havadisi bir daha o zamanlar yazdığı “Sefiller” romanının ismini
ki ben anlatırken, kalktı tuvalete gitti. O çıktık- oku, ama tane tane oku” “Yuppileyooo” diye değiştirmeyi düşünmüş. Neyse
tan sonra ardından girme galetinde bulundum. Bilgisayarın başına geçip, açılış sayfası yaptığım bence en iyisi bu apartumanı bir mütahite verip
Gördüğümün şeyin karşısında tedirginliğe düştüm haberi okumaya başladım “Topbaş’tan Beşiktaş’a yıktırıp, yerine sıfır bina yaptırmak. İki katını da
desem yeridir. “Sizin gibi bir ha- ona veririz, sonra gel keyfim gel” diye ikinci kadeh
nımefendiye hiç yakıştıramadım rakısını koydu.
bunu! Gelin ve kabahatinizi gö- “Yine mi mütahit? Yalvarırım dedeciğim susunuz,
rün” diye kapıdan kafamı çıkarıp içim dışım mütahit oldu.” diye bağırdım. “En iyisi
seslendim. Utançla yanıma geldi, mütahite vermektir, temiz iş. Bak beni dinleyip, o
lavaboyu göstererek “utanın” kızı evden kaçırman tam isabet oldu. Erguvanlar,
dedim. Şaşırmış bir şekilde yoğurtçu çıngırakları, kapı önü sohbetleri konu-
lavaboya baktı ve “ne var utanı- lu yazılar 1800’lü yıllarda bile seksiliği bir anda
lacak?” diye sordu. “Nesi mi var? uçurup götürüyordu. Bir kızı kaçırmak istiyorsan
Lavaboya su sıçratmışsınız. Bir hemen basacaksın Bursa Temalı okuma parçasını.
de soruyorsunuz. Bakmaya en Hiç sekmez, her zaman işe yarar. Hem sen akıl
dayanamadığım şey ıslak lava- fukarası olduğun için yerdi o kız senin paranı, bu
bodur, hele de başkasının bırak- konağı elinden alıp seni kapı önüne koyardı. Neyse
tığı suysa. Bakın şu su damlacık- ki gitti musibet. Bekle biraz elbet münasip bir
larına bakın! Bir peçete alın ve hanım çıkar karşına” diyerek ra-
kurulayın şu rezilliği” diye kalayı kısından bir yudum alıp ağzına
bastım. Uzattığım peçeteyi sura- bir adet beyaz leblebi attı.
tıma fırlatıp “Çok itici! Çok itici Ben de beyaz leblebi yiyip,
bir erkeksin sen! Bu evde artık üzerine kolamı içtikten sonra
bir saniye bile duramam” diye “Bekle bekle bekle! Buralar
bağırdı ve çantasını toplayarak değerlenecek evden taşınma
dış kapıya doğru meyil etti. “Ne bekle! Daha münasip bir kız
dedim ben şimdi yahu! Kötü gelecek, evlenme bekle! Bilgisa-
bir şey mi söyledim. Nereye yarlar indirime girecek, şimdi
gidiyorsun?” diyerek arkasından alma bekle. İphone 7 çıkacak,
koştum. Ama dış kapıdan çoktan boşa telefon alma bekle! Bekleye
çıkmıştı. bekleye kırk yaşına geldim! Şu
Kapıda durup, apartman boşluğundan aşağıya Metro müjdesi” diye yüksek sesle okudum. halime bak, derbeder, rindane
“Gelin buraya! Nereye gidiyorsunuz gecenin bu “Oh oh pek âlâ, pek âlâ… Desene gayrimenkul bir hayat yaşıyorum. Neden
vaktinde? Hay Allah! Çocukluğumdan beri ayak- piyasası pek bir hareketlenecek buralarda, bayram kimse anlamıyor beni bu ko-
kabılarımı da hiç kendim bağlayamam ki arka- yerine dönecek bu sokak. Haliyle konağımız pek nakta neden!” diyerek dedemin
nızdan koşup sizi geri çevireyim. Hep teyzelerim bir şenlenecek. Bak yine keyfim yerine geldi, rakı fesine vurdum.
bağladı benim ayakkabımı. Aksi gibi de bağcıklı da bal gibiymiş canım. Ne o ağlıyor musun sen?” Kafamdaki yarım fes birden
ayakkabıları pek bir severim. Gelin buraya ve “Ağlamıyorum dede, kolanın asidi burnuma kaçtı. fırlayıp yere düştü. Sadrettin de-
ayakkabılarımı bağlayın. Yahu bağırtmayın beni, Aksine utku dolu içim. Hep hayalini kurduğum dem de işte bu lahzada bir anda
mütahit yavruları uyanacak” diye bağırdım. Ben gibi bu ara katı en sonunda Sadrettin Sarıkaya ortadan kaybolup gitti, rakısı ve
bunu söyleyince aşağıdan cevap olarak bir tükür- Müzesine çevirebileceğim. Kapısına da pirinç bir yarım bıyığı bana yadigar kaldı.
me sesi geldi, apartman otomatiğine bastı ve çekip levha asıp “Vatan şairi Sadrettin Sarıkaya, bu evde O gidince elimden kaçırdığım
gitti. Pencereden evin önündeki yokuştan aşağıya yaşamıştır” yazdıracağım. Gerçi ülke yanıp yıkılır- sevgiliyi, bu konağı, hayatımı
doğru hızlı adımlarla yürüyen onu ve gecenin ken, vatan elden giderken bile siyasi mevzularda ve nihayetinde Kadir Topbaş’ın
karanlığında kaybolup hayatımdan çekip gitmesini “aman şimdi hiç başımı ağrıtmayayım” diye kalem müjdelediği metroyu düşündüm
bir müddet izledim. oynatmamışsınız ama yine de öyle yazdıracağım. ve tıpkı Viktor Hügo gibi “Yup-
Nihayet gitmişti. Işıkları kısıp, spotifaydan Seyyan Çok mesudum dedeciğim” pileyyoooo” diye bağırarak evin
Hanım şarkılarını seçtim, gözüm gibi herkesten “Ne müzesi be! Müze, ölü yatırım evlat! Metro içinde oynadım.
Âşık Veysel essa ve öykü ü
Gü e E e ’i evi de, i ya da
lülesi i çeke , i ya da da öksü ü .
“e ze işte ulu u E e :
yılı da yaşı dayke e tollü siga ala ı Çok siga a içiyo su a a,
Av upa ge eli de yasakla a ağı ı öğ e esiyle gü gü öksü üyo su .
Ya ıtla Âşık:
evi e yaşı a yete ek kada ya i Biliyo , iliyo e e
paket mentollü sigara stoklayan Almanya eski sigara
aş aka ı Hel ut “ hi idt, Kası gü ü içmekten
e yazık ki vefat et işi . Güle güle e tollü maksat zaten
şa sölye, hesa ı la kita ı la ta i Al a öksürmek
değil i?
olduğu u göste di . Yokluğu da Ali Ba a a ’la
gö üştüğü sı ada
dakika kay olup, siga a
içip gele Rus dış işle i
aka ı “e gei Lav ov’la
avu a ağız.
Ger฀฀cek Evlat soyut i kav a değildi , huzu va dı . Koku-
su u alı sı huzu u , sesi i duya sı , o ada
olduğu u ili si . A a evladı , gö üyo uz
D iyeli ki a e ve a a ız i gü se le
ko uşa akla ı ız va diye ek ya ı ıza
geldi ve ak evladı u za a a kada se i
ki; izi huzu u uz sa a utsuzluk ve iyo .
O yüzde düşü dük taşı dık i ka a aldık.
Evi ipotek eik, a e ilezikle i i saı, e
hep kısıtladık. He kısıtla a ızda ize isya i az o a gi di ve i az kay ak ya aık.
ei veya içi e aı . A a il e i iste iz Ve sa a içe ideki odada çok güzel i o ta
ütü u kısıtla ala ı ız hep se i utlu ya aık. “es siste i de ka aokesi e, ku ak
ol a içi di. Ne ga ip, se i utlu et ek içi da sı da o u da sı a, pleysteyşı ı da
kısıtladık a a so u da hep utsuz oldu . i i a ı a çok güzel i o ta ya aık. Bak
Mutluluk… e ga ip i keli e değil i? evladı , u yaşla i daha gel ez. Ye, iç,
Biz u za a a kada hep i ve utlak i
takıl tadı ı çıka . Made se izi dedi-
utluluk olduğu u za eik ve se i u
ği iz gi i değil de öyle utlu oluyo su ,
utluluk doğ ultusu da sı ı ladık. A a
şi di a lıyo uz ki aslı da u kısıtla ala ı ol akalı . A adığı o ta sa sa a k alı ı
se e i se i utlu ol a içi değil, so a- yapık! Buyu geç, iz uyuyo uz! dese e
da utsuz ola a a içi di. Ya i, utsuz- yapa sı ız?
luk kav a ı a odakla akta utluluğu Ola az! A e ve a a ele söylüyo ?
e olduğu u ile e işik iz. Ah evladı diye ek, i yakı ak a ayı ila ı a a sı ız,
utsuzluk edi çok iyi ili iz iz. “a a ut- yoksa asıl i o ta ış la i akayı
suzluğu e olduğu u istediği kada ö ek diye içe ideki odaya ı dala sı ız? Eğe i i -
ile ve e ili iz. A a utluluğu e olduğu u isi i yapıyo sa ız, siz huzu u i sa ısı ız ve
söyle dese izi içi evde otu up çay hiç i za a utluluğu ula aya aksı ız.
iç eki de iz, aşka da i şey il eyiz. Yok eğe iki isi i yapıyo sa ız siz utlu-
Ya i evladı , aslı da iz u za a a kada luğu i sa ısı ız ve hiç i za a huzu u
Huzu ’u utluluk za et işiz dese ve tada aya aksı ız.
i i diğe i e Huzu keli esi i ka şılığı A a e e he a e le a a ele söy-
e ha ı ? diye so sa, diğe i de Pea e, lüyo la ? diye düşü üyo , he de Neyse
t a uilty, o fo t dese. “o a diğe i de şu şoku atlatayı , i az a e le a a la
Hayı , hiç i i ta ola ak ka şılaya ıyo . Ah otu ayı so a a a a a o ta a takılı ı
evladı o la a la azla Huzu ’u. Huzu , diyo sa ız siz ge çek i evlatsı ız.
Onları görünce “Bunlar nasıl arkadaş olmuş lan?”
diye içinizden geçirirsiniz. İşte masadaki grup da
öyle bir gruptu. Ben hepsi doktora öğrencisi, aka-
demi çevresi filan zannederken bambaşka insanlar
ile dolup taşmıştı masa. Tikisi de vardı, rastası da,
Fitnessçısı da vardı, bankacısı da, somurtkanı da
vardı, masayı esprileriyle coşturanı da. Ve tam
ortada parıl parıl parlayan bir “güzel insan” arzı en-
dam ediyordu. Nereden mi biliyorum? Çünkü ben
güzelden anlarım. Görür görmez anladım onun bir
“güzel insan” olduğunu.
Beni davet eden kız, yerinden kalkmadan, elin-
“ Rindlerin Akşamı’nı yazdım…Rind’lerin Ge-
cesi’ni yazdım… Rind’lerin Ölümü’nü yazdım.
Ammmaaa bir türlü Rind olamadım” demiş Yahya
Aslında rakı sofralarını hiç sevmem, meyhane
kültürüm yoktur. Doğrusunu söylemek gerekirse
rakının tadı da kokusu da midemi bulandırır. Hem
de sigarasıyla doğrularak “canımmm... hoş geldin”
diyerek bana sarıldı. Hep mi aynı olur arkadaş,
Kemal. Peki Rind nedir? Yine Yahya Kemal’e kulak ben içince birinin karşımda durup bir yandan Rakı seven kızın konuğunu karşılaması hep mi
verelim; “Hayatın ve kainatın boşluğunu derinden “brfss brfss” diye geğirip, yoğurtlu sarımsaklı bir aynı olur? O sigara tutan ojeli gergin parmakların
hisseden fakat yine de sükunetini bozmamaya şeye çatal batırarak bir yandan da ağzını şapırdata- omuza hafifçe dokunuşu, sanki konuk cephedeki
çalışan, duyduğu hiçlik duygusunu zevk ve neşe ile rak dert anlatmasını görmek istemem. Her bıyıklı savaştan direkt rakı sofrasına gelmiş gibi uzun
karşılayan insandır Rind” demiş büyük usta. yiğidin ayrı bir yoğurt yiyişi vardır ve ben bunu uzun sarılış, o sebebi bilinmez mağrurluk hep mi
ayrı ayrı görmek istemem. Benim badem ne rakı aynı olur? Bütün sandalyeler dolu olduğu için,
Tarihteki ünlü Rind’lere örnek verecek olursak bana masada yer aramaya başladık. “Gearl Braya-
bunların başına şüphesiz ki Tatyos Efendi’yi, Tam- ne şaraptır benim badem; Arçırs Paradays, Bermu-
dan Nayts gibi yanan kokteyllerdir. Ayrıca ben bu ghrrrkkk” diye bir hırıltı duyduk, o ne diye baktık.
buri Cemil Bey’i ve Neyzen Tevfik’i koymalıyız. Masanın diğer ucundaki Güzel İnsan garsona bir
boku içince ağlayıp dövünmesini değil, yılan gibi
Tatyos Efendi anlatılana göre kısa boylu, hafif kıvır kıvır olup dans etmesini severim. Ama aksi
şehla gözlü, kalender yaradılışlı bir kimseymiş. gibi hayatım boyunca hep rakı sofralarına çağırıl-
“Üstadın “Gamzedeyim deva bulmam, garibim bir mış, geğirmeler eşliğinde anlatılan anılara dertlere
yuva kurmam. Kaderimdir hep çektiğim, inlerim maruz kalmışımdır. Sanırım tipimden kaynaklı bir
hiç reha bulmam” dizeleri adeta onun ömrünün durum bu... Yine de ortama girince asla kıllık yap-
hasılasıdır” der onu tanıyanlar. Tamburi Cemil Bey mam. Rakı sofrasında bira yada kola içmem. “Siz
ise ölüm döşeğindeyken yatağında doğrulmuş ve için, ben içmeden de sarhoş gibi davranırım” diye
eşine dönüp, “bu zamana kadar rindane bir hayat palavra sıkmam. “S.kicem senin derdini de yoğurt-
yaşayıp, size ve oğlumuz Nejat’a pek çok eziyetler lu ağzını da! Bu ne arkadaş tabak içinde kaldık.
ettim, lütfen beni afediniz” der ve ölür. Eşi Tambu- Tabakların altında kalan çakmak aramaktan ebem
ri Cemil Bey’i afetmiş midir bilinmez ama Tambu- skildi. Modern dünyada yeri yok bunun.” diye asla
ri haklıdır. O bir Rind’tir ve heyhat elden ne gelir, sinir krizi geçirip masaları devirmem. Kuzu kuzu
çaresizdir. Zira Rind sonradan olunmaz, Rind do- dinlerim, “eyvallah abi. Çok doğru dedin abi” diye
ğulur. Rind olmak bir fıtrat meselesidir, asla son- onaylarım karşımdakini. Üç günlük dünya sonuç-
radan giyilecek bir ceket, bir pantul değildir. Kimi ta, “Arçırs Paradays başka bir şey ağzıma sürmem”
bedenler vardır, rindane bir hayat yaşadıklarını diye kalp kırmaya lüzum yok.
sanırlar lakin yanılırlar. Rindane olmak kuru, duy-
gusuz bir bedene bade dökmekten ibaret değildir. İşte o günlerde de Arctic Monkeys dinleyen bir
Rindler, içkiyi, sarhoşluğu severler fakat bunu asla kızdan hoşlanıyordum. İyi bir üniversite bitirmiş,
bir neşe aracı olarak görmezler, aksine yanacağını hem çalışıp hem de doktora yapan, giyimi kuşamı
bile bile ateşe giden pervaneler gibi uzanırlar 20lik hipster ile indie arası, sinemadan, edebiyattan an-
rakıya. Neyzen’e gelince, ona göre ise yüce şeyle- layan bu kızla aramızda bir şeyler olacağını umut
rin ille de anlaşılması gerekmez, onlar duyulur. ediyor, kendisiyle bir buluşma kovalıyordum. Bir
Neyzen, Gavran Mustafa’nın kahvesinde neyi eline gün “Yurt dışına gidecek bir arkadaşımızın vedası
aldı mı oyun durur, kavga durur, küfürler susardı. var, rakılıycaz, istersen sen de gel” dedi. “Yooooo...
Kahve çırağı bile işi bırakır, meydanı neyin sesine hani arctic, hani monkeys, hani doktora” diye-
açardı. Refi Cevat Ulunay, Neyzen için şöyle der; rek içimden haykırdım ama “herkesin ağız tadı
“Tevfik’in bir özelliği de ülediği Ney’in kalitesinin kendinedir niye ön yargılı davranıyorum ki hem
hiç bir önemi olmamasıydı. Yergici Ozan Eşref ne alakası var tarzı ile rakının” diye bağrıma taş
ile İstasyon Birahanesi’ndeki buluşmalarımızın basarak gittim adresini verdiği salaş meyhaneye.
birinde Neyzen’in boş bira şişesiyle ney çaldığına Bu meyhanenin özelliği, meyhanecinin müşterile-
tanık oldum. Öyle bir üledi ki şişeye birahanede- rine kötü davranmasıydı. Meyhaneci, müşterilerine
ki herkesin gözleri dolu dolu oldu. Öyle bir dem kötü davrandıkça, onları azarladıkça, açık açık
tutturdu ki şişe sanki çatlayacak sandım” “sktirin gidin” dedikçe müşteriler dolup taşırıyordu
masaları.
Bunları nereden mi biliyorum? Güzel İnsan’a
bir rakı sofrasında maruz kaldım da ondan. Daha Giyindim, süslendim meyhanenin yolunu tut-
doğrusu onun rahle-i tedrisinden geçtim desem tum. Ben geldiğimde çoktan başlamışlardı. Nasıl
yeridir. bir araya geldikleri belli olmayan gruplar vardır.
sandalye getirtmiş beni yanına çağırıyordu. “Güle ki “Hadi oradan be!” diye tekrar kükredi. Garsonu uyardı. “İn yoor heeeed in yor heed zombiieeee oh
güle rakı seven kız, merhaba sarı bıyık” diyerek çağırdı, benim ziyan ettiğim balığı değiştirdi. oh oh hey hey yooo ay ay” diye bağırmaya başla-
yanına çömdüm. dım. İşte o an tıpkı neyzenin eline neyini alması
Gözetmen denetiminde rakımı içip, balığımı
gibi masadaki herkes sustu, instagram sustu,
Güzel İnsan, şimdiye kadar gördüğüm bütün yerken sık sık bana bulaştı. Bana sataşmasından
kahkahalar kesildi. Sadece benim sesim duyuldu
güzel insanların karışımı gibiydi. Bıyıklarının beni sevdiğini anlamıştım, çünkü Güzel İnsanlar
meyhanede, öyle bir dem tutturmuştum ki sanki
sarılığını Tuncel Kurtiz’den, göz torbalarını Genco sevdikleri kişilere sataşırlar, sevmedikleri ile ise
Samsung elimde çatlayacaktı. “its not family, in
Erkal’dan, sakalını ve ses tonunu Can Yücel’den, muhatap bile olmazlar. Sarı bıyıkları hep ensem-
your head, they are fighting with their bombs with
gözlerinin mavisini Erkan Can’dan, kırışıklıklarını deydi, soluğunu her daim hissediyordum. Benim
their tanks in your head zombi zombi” diye ardı
ise Süleyman Seba’dan almıştı. Ve her güzel insan gönlüm ise buraya gelişim sebebim olan kızdaydı.
ardına sıraladım sözleri. Rasta başını önüne eğmiş
gibi biraz aksi, biraz küfürbaz ama kararındaydı. O ise bir yandan rasta ile muhabbet ediyor, bir
dertleniyordu, Fitnessçı gamdan six packlerini
yandan fitnessçının anlattıklarına kahkahalar atı-
kanatırcasına sıkıyordu, kızın ise gözlerinden sicim
Ben rakımı tam içecekken, “yanlış!” diye kükre- yordu. Ve instagram... Günümüzde artık instagram
gibi yaşlar akıyordu. “Yeteerr. Kâfi. Ver bakiim”
di. “Pardon?” diye sordum “rakı öyle içilmez” diye birer ehli-keyif, iki parça buz olmuştur rakı seven
diye telefonunu elimden aldı Güzel İnsan. Mey-
söze başladı ve yarım saat boyunca bana rakı adabı kız için. Rakının olmazsa olmazıdır. Tıpkı peynir
hane yeniden eski gürültüsüne kavuşmuş, biz ise
dersi verdi. Bu adaba göre bir yudum rakıyı ağzına gibi, kavun gibi her yudumdan sonra alınacak
şazamın şarkıyı söylemesini bekliyorduk. Aradı
götürmeden önce bakmaktan, koklamaya, barda- mezedir İnstagram. Kızın yanındaki sandalye
şazam, bekledik bekledik sonra ekranda “Tatyos
ğın kenarını yalamaktan, dibini masaya vurmaya dolup dolup boşalıyor, masanın bütün erkekleri en
efendi” yazısı çıktı. “Bozuk bu, bilemedi” dedim,
, buzları elde kaşık ile kırmaktan, içine atmamaya azından fotoğraf bahanesiyle sık sık yanına oturu-
Güzel İnsan ise “hadi oradan be. Şazam asla yanıl-
yarım saat ritüelde bulunmak icap ediyordu. Bu yorlardı. Ben ise sebeb-i mahvıma uzaktan bakıyor,
maz” diye itiraz etti.
hesaba göre bir büyük rakı gün boyu içilmeliydi. Güzel İnsan’ın zoraki ritüeller eşliğinde rakımı içip
Demek adabınca rakı içmek demek sabah 8 akşam tıpkı bir çıra gibi yanıyordum. Rakımıza tekrar döndük. Bir ara “bak evlat sen-
de iş var. Ben adamı gözünden tanırım söyle ba-
9 işi gücü bırakıp rakı içmek demekti. Nihayetinde İstemsiz bir şekilde tek özelliği aynı zamanda
kalım Güzel İnsan olmak ister misin? ” diye sordu
ilk yudumu alıp, balığımı yemeye başlayabilmiştim el feneri olarak kullanılabilmek olan tuşlu telefo-
bana. Şaşırmıştım. Cinsellik beklentisiyle geldiğim
numu cebimden çıkarıp, ışığını yakıp söndürdüm.
bu gecede böyle bir teklif tüylerimi diken diken
Ah benim bu kahrolası tedariksizliğim, en azın-
etmişti, ne diyeceğimi bilemiyordum. Bir öksürük
dan zamanında atak davranıp akıllı bir telefon
krizinden sonra “artık bir ayağım çukurda. Uzun
alabilirdim. Bu vesile ile belki ben de ona yanaşır,
zamandır yerime birini arıyordum. O kişi sensin,
rakı tutan elinin fotoğrafını çekme bahanesiyle
seni yetiştireceğim” diye devam etti. “Aman baba
yerimden kalkıp yanına oturabilir, belki de o ele
sen bizi de gömersin” diye itiraz ettim, “hassiktir
dokunabilirdim.
oradan be ölüyorum ulan ben. Güzel insanlığın
Hareketlerimi an be an takip eden Güzel İnsan ilk özelliği; ne çok sağlıklı, ne de ölecek kadar
tabii ki bu fırsatı kaçırmadı “Oha tuşlu telefon mu sağlıksız olmaktır. Hep diken üzerinde olmalıdır
kullanıyorsun hala” diye kükreyip, öksürük krizine güzel insan. Aha şimdi gidiyor diye bakmalı ona
girerek bir kahkaha attı. “Sen kullanmıyor musun insanlar” dedi ve cebinden buruş buruş bir röntgen
sanki ey güzel insan?” diye sordum ben de. Ağır filmi çıkardı. “sizin mi?” diye sordum. “hayır, Can
hareketlerle elini cebine attı ve kafam kadar bir Yücel’in” dedi ve “bak nerede ciğer? Ara ki bulasın
Samsung Galaxy çıkardı. “Yav bu boku da verdiler ciğeri. İşte güzel insanlık budur, bizimki de güzel
elimize, hiç bir özelliğinden de anlamıyorum ki” insanlık mı be! Kurtiz’in bende bir karaciğer ultra-
diye üstüne bir de şikayet etti. Telefona şöyle bir sonografisi var evde halıleks olarak kullanıyorum,
baktım, şazam uygulamasını indirmişti. “Şazam o kadar büyük. İşte güzel insanlık budur. Var mısın
var” diye utandırmak maksadıyla sordum ama bu işe, varım dersen bütün arşivimi sana açmaya
utanmak şöyle dursun “He var. Bak o özellik çok hazırım” dedi kollarımdan tutarak. “Bakın ben
iyi. Artık yaşım geçti fasılı, musikiyi artık algıla- kokteyl seven bir insanım, ayrıca yüzmeyi de çok
yamıyorum. Yoluma yoldaş oluyor bu pezevenk” severim” diye itiraz ettim. “Tamam işte sen kendi
dedi. Hayır, Güzel İnsan’lık bu olmamalıydı. kurallarını getireceksin bu işe. Yarın kesin bulu-
Uygulamayı hem indirip hem de ona pezevenk de- şalım” dedi. O sırada meyhaneci geldi ve “sktirin
mek, hem telefonun hastası olup hem de memnun gidin meyhanecilik yapmak istemiyorum artık
değilmiş gibi davranmanın güzel insanlıkta yeri anlıyor musunuz. Mavi ciıns mağazası yapıcam bu-
yoktu. “Hadi söyle bir şarkı, ama yaklaşıp söyle çok rayı neden anlamıyorsunuz, neden izin vermiyor-
gürültü var. bak şıp diye bilecek pezeto” diyerek sunuz” diyerek bütün masayı kovdu meyhaneden
Samsung’unu ağzıma dayadı. , “aman be ömer baba, seni tatlı huysuz. Hadi bize
birer yolluk getir de evimize gidelim” dedi herkes.
Başta dediğim gibi rakı kültürüm hiç yoktur, ne
fasıl severim ne de sanat musikisinden anlarım. Yolluklarımızı içtikten sonra dağıldık. Şarkım,
Sarhoş olduğumda ise hep neşeli şarkılar dinler, fitnessçıyla rakı seven kızı yakınlaştırmıştı “Biz
söylerim. Sarhoş muydum? Evet, hem de çok. cenk’in kanayan six pack’lerini sarmaya eve gidi-
Dertli miydim? Ona ne şüphe. Ben de o an aklıma yoruz Umut. Sen ne yapacaksın?” diye sordu bana
gelen en dertli parça olan Cranberries’den Zombi’yi kız. Güzel İnsan’ı evine (Terrace Fulya’da kalıyor-
söyledim şazama. “İn yor heeed in yor heeed zoo- du) bıraktıktan sonra eve giderken Yahya Kemal’in
ombi zooombiiii” diye önce utangaçça mırıldan- sözlerini düşündüm. Doğruydu, rindlik fıtrat
dım. “Daha yüksek söyle yoksa algılayamaz” diye işiydi, sonradan giyilecek bir ceket asla değildi.
daha geli iydi?
Bu yaşla i daha Ya o iki? O iki de
gel ez, öyle düşü üp i daha gel ezdi.
du a. Git, hayaı tadı ı Tadı ı çıka a ada
çıka dedi ve gii sa ki gii gül gi i iki, gii
dü ya ı e üyük sı ı ı gül gi i o iki, oy
ve i gi i. O giikte ya ışa e ! diye
so a yaşı ı düşü dü . i üddet üzüldü .
Doğ u söylüyo du u “o a o u a a
yaşla i daha gel ez- ve diği akıla he kesi
di. Peki iki? İki yaşı i uyduğu i gezege
düşledi . He kesi
yaşı ı tadı ı çok
çıka dığı, içi de
ey i diye oy a-
ya teyzele i oldu-
ğu, s.ke he tü lü
s.ke diye ço ukla ı
hoplayıp zıpladığı,
ki se i hiç i şeyi
düşü ediği i
gezege düşledi .
Ve küfü et eyi hiç
sev ediği halde
se i ve e eği aklı
s.keyi dedi .
h e ha a sevgili Peki, iz u u üze i e e yapık? destek ol ala ı ı ve elle i de gele
A Rak Müzik sayfala ı
oku la ı ,
Eleşi iyi toplu a değil de ke di ize
i yö elik, şapka ızı ö ü üze koyup
ya dı ı yap ala ı ı ekliyo uz.

düşü dük ü? Ta ii ki hayı ! Tek yap- Şi di siz köşe izi oku ke e de e


Be de ye i a yo yap- ığı ız sayfa ızı et aı ı dike li telle de he uzu saçlı kıvı ığı a yoda
ışı . Be i ta ıya la çevi ip editö de e köpeği u sayfaya so a yapığı gi i saçı ı yıka ış ve
asla oku la ı ı ka şısı a daha da yaklaş ası ı ö le ek oldu. yıka a ış halle i i kıyasla ası ı
u vaziyete çık aya ağı- Dost da duysu düş a da; Rak Müzik yapa ağı .
ı, hasta da olsa ölse köşesi u da öyle i işgal köşesidi .
de ki se edi ölüyü Daha se t daha a a şist, daha si i li, “evgile i le,
utlaka de i o tu la çıka ağı ı ili le daha saldı ga i sayfadı . İşle i u Ozzy Yu datapa
fakat a ık du u la değişi. Na e De gisi oktaya gel esi i iste ezdik a a iz
oku la ı a ası da yapı ıla gizli i a ket alta aldıkça siste aik i içi de yok
so u u da oku la ı e az sevdiği köşe se- ediliyo uz. Bi avuç oku u uzda ize
çildik ve u se epte dolayı iki ko a sayfa
ola Rak Müzik sayfala ı editö yel da ele
so u u gö düğü üz gi i i az küçültüldü.
Hepi ize çok teşekkü ede iz sevgili Na e
De gisi oku la ı, vallahi avo, e diyeli ..
Hırsız yakala a sevi idi . Ki se iye hı sızlık yapıldı diye
sevi i ve üzik düşü üp uta az, he kes ağ u du , he kes
akuldü . Belki üyük ko uşa ağı a a
A a a dü ya he kesi polis olduğu i toplu da he kes de
üze i de hı sızlık suçludu . Bu yüzde sevi i iz hı sız gö ü e,
ile u kada çok özellikle yakala ış hı sız gö ü e. O u
ilgile e aşka i kıskıv ak yakala ası, izi ütü suçla ı ı-
illet daha va zı kapaı çü kü.
ıdı il iyo u .
A a izi e çok ilgile diği iz ko ula da Müzik dü yası da ise hı sızlıkla , ildiği iz
i isi i hı sızlık olduğu u hepi iz iliyo uz. gi i al ış aşı ı git ektedi . Özellikle Tü k
Hı sız kovala ak izi içi i eşe u su u- Ro k piyasası da i şa kıyı, i sa atçıyı
du . Mesela siz koşu , aşka eğe eyi gö ü , he e i i
i a kadaşı ız da hı sız va a i o şa kı a ak diye çıka
diye a ka ızda ağı sı , o taya. Evet çoğu za a ge -
millet size çelme takmak için çekte a ak çıka , siz de yuh
i i iyle ya ışa akı , ye e u kada da ol az ki diye
düştüğü üzde olayda hiç di le si iz şa kı ı o ji ali i
ha e i ol aya i sa la sizi ve Tü kçe ve siyo u u. Ke iz
tek ele ek içi i i le iyle gi i di le iş ve işi kötüsü
kavga ede eki . eğe işsi di a ak şa kıyı.
A akla ayı yakalaya a ka-
O tada eli le iş, tespit daşı ız ise yüzü de ağ u
edil iş i hı sız va sa ale i eşesi e i gülü se eyle di lei size tek tek a ak
değ eyi gitsi . He kese i a geli , he kes i t o’la ı, if’le i, aka atla ı... A kadaşı ız
hı sızı yakala ayı gö ev edi i ke di e. i polisi ve işte o a da ii a e polise
Bu iş, polisi işi de ede he kes hı sızı güve duya , hı sıza küfü le salla sı ız. Evet
so gula , e e o çaldı diye tespit ede . hı sızlık üze i de düşü ül esi ge eke i
Aslı da u adaki sevi ç, hı sızlığı yapıl ış kav a dı fakat hı sız yakala a sevi i daha
ol ası da çok, hı sızlığı a laşıl ış ol ası da düşü ül esi ge eke i kav a dı .
Sa t i i m m i ? akı u a, işte ühe dislik u değildi !
diye sı ıfa sesle di. He ho a ı daha fazla
e i uta dı ası ı e gelle ek içi he
de yapığı ödevde e i olduğu içi
işö tü ü ö ü ü ilikleye ek ö e çıkı
sa itle iş gi iydi. Ve e so geçe yıl Na e De -
gisi ile ge çekte ela ı uldu diye ili i .
De gi i ilk sayısı o ak ayı a de k gele eği içi
, de gi i ilk sayısı da i takvi i ve ek
isiyo du . He e ha ekete geçi ve i takvi
takvi i ve Ho a ! Nota ii az hakkı ı kulla a i- hazı la aya aşladı . Bu de gi fa klı i de gi
Hayaı oyu a ödev yap akta ef et ei . li iyi ? Biliyo su uz u e i yasal hakkı ola akı ve ta ii ki de takvi i de fa klı ola akı.
Bu ödev özellikle su ula i ödev ise hep e el dedi . Ho a ız hay hay dedi ve e a e akık. ka eli, he gü ü tek tek çizi le a laıldığı,
te le i döktü . İlkokulda aşlaya ak tahsil haya- Ödevi i gidiş yolu çok doğ uydu a a sade e ay a la ve özel gü le i de ih al edil ediği
ı ı he dö e i de ödev yapa ke utlaka i p oje i e aşı da aldığı i katsayı ya lışı. u gö düğü üz takvi i hazı ladı so u da. Fakat
so u çıkı çü kü. Ya evde kağıt kal adı, ya dol a Of ödö sü üz ho a e o katsayıyı al ışı , geli gö ü ki işle aksadı, de gi o ak ayı da çıka-
kale i ü ekke i akı, ya ödevi üze i e çay O. olduğu u duy a ışı siz a laı kö diye ek
adı. Ne edeyse a t ayı a gel işik ve daha ilk
döküldü, ya ilgisaya ozuldu a a illaki hep i özü diledi . Ho a ız ise e i üze i de de s
sayıyı ii e e işi ile. Ma t ayı da çıka ak i
şeyle oldu. Bütü u la yet ez iş gi i ödev ve eye deva ediyo du. İşte ço ukla ! Mü-
de gi i takvi hediye et esi çok saç a ola a-
ve eye le kalıyo uş söyle ile i i üze i de he dislik öyledi , aşta yapığı ız ufak i hata
katla a ak üyü ve so u da ge iyi aı ı sı ız ğı da iste eye ek de olsa takvi p ojesi i afa
yapığı st es ve askı ge çekte hayaı ı çü ütü
diye ek de si ii di. kaldı dı . G aike a kadaşı ı oşve ha ı, iz
dese ye idi . Bu yaşı da ile ge ele i hale öde-
vi ve eyi u utuğu içi ü ive sitede ezu Bi şekilde Ü ive site ii. A ık u da so a o u se eye ’ya uya la ız, ve i iz de giyle e-
ola adığı ı üyala ı da gö ü , gözyaşla ı içi de ödev yap aya ağı de ke , u esleği seçi . a e diye ek e i yü ekle di esi de u ku az
uya ı ı . Ödev aşı da ağlaya öğ e iydi e . E kaçığı , e ef et eiği şey e i ul uştu. ka a ı al a da ol oy a ışı.
Hadi ödev eyse de ho ala ı ödevi su u u a A ık he hata i ödev yeişi e ge ekiyo du. Ve i yıl su gi i geçi. Şi di eli izde tutuğu uz
da pua ve ele i e i ge çekte deli i di. Çü kü Yılla ı , he hata ödev yeişi eye çalışa ak geç- sayı ile e a e de gi ile takvi ve e za a ı da
e i ütü ödevle i de su u hep e aı. i. Ke a ı yı ık, üze i e i şey dökül üş, yazıla ı gelip çaı. Takvi i ilgisaya aha ei ile
Ödevi ke a ı a ya i pi i ç a ığı yapışı , ya i ya uk, ölçüsü ya uk , üze i de ye ek ye il iş yılı a uydu duk, at aada asıla ak hale gei -
ye i de siga a ya ığı olu , ya çok i e i kağıt o kada çok kağıt ve di ki de gi g aike le i e dik. Fakat i so u va dı! De gi i hediye eiği
kulla dığı içi yazıla a kaya geçe , ya yazıla hayaı dö e ödevi aşı da ağlaya ço uk’ta takvi , de gi i kaı oyu-
düz saı la hali de değil de tu daydı. Ölçüyü hesapla ayı
ayı da aşağıya koşa keli- u ut uştu . Çok güzel ol uş,
ele yığı ı şekli de aka dı ya asa ız da u u de gi i a ası a
da kı ış kı ış epte taşı dığı asıl koy ayı düşü üyo su uz?
he hali de elli i poşet diye at aada uya dıla . Ça şaf
dosya ı içi de tesli edili di gi iydi, ev esi takı ı gi iydi
ödevle i .
u takvi ! He e yaza akık
Ü ive site de ho a ız ödev
kapağa, yılı ev esi
ola ak i yat p ojesi yap-
a ızı söyle işi. Çizi takı ı ızı iste eyi u ut ayı-
ola ak değil, sayısal ve ile ız ı yaza akık? E aşta
ola ak hazı la a ak u ödevi i ya lış yap ış, üze i e de i
so u da ho a hesapladığı ız sü ü za a ha a ışı ve şi di
değe le i ilgisaya a akta a ak eli de hiç i şey yoktu. Tıpkı
ve i si ilasyo p og a ı da yaı gi i takvi i de at ışı.
yatla ı ız vü ut ula akı. Ye ide ü ive site yılla ı a,
Ödevle i izi alıp ho a ı ho a ı odası a ve e i
odası da topla dık. Ah Ho a üze i de sı ıf a kadaşla ı a
odala ı... Ho a odala ı ı ve diği ühe dislik de si e ge i
a a so u dostla . Başka i dö üştü . Bi i sa ı haya-
za a u a ı akade ik ı da g a ile le e ol az ı
hayata ho a odala ı ve deko- dostla ? Yaşadıkla ı da i ok
asyo u adlı çalış a ı sizle öğ e e işi e de ek ki...
paylaşı ı . Neyse, ihayet “özü kısası hiç ’i zo -
sı a a a geldi. Ho a kı ış
la aya ağı . Al ak isteye
kı ış hazı ladığı ödevi eli e
olu sa ke disi e takvi i i
aldı ve ulduğu değe le i
ilgisaya a gi di. Ek a da i sata ı . A a ala ak ola kişi
de iz va dı ve suyu üstü - öyle güzel i pa a ve elidi
de yat değil, sade e yaı ı ki hayaı ı u da so a ödev
di ekle i va dı. Uta ı da hazı la ada sü dü e il eliyi .
ye i di i e gi işi , i ay- Be i gö e le haa o u eskide
dı ge e gü düz hazı ladığı ka ikatü isi a a şi di eşşek
yaı at ışı. A kadaşla gi i geziyo de elile . Pa ası
işte u! dedi ho a ız, iyi ola gelsi , ko uşalı .
Tekrar merhaba sevgili Naber Dergisi okurları,
İşte yine eğrisiyle, doğrusuyla bir Naber Dergisi’nin daha sonuna
geldik. Her şeyden önce okurlarımız arasındaki bir şüpheyi dillen-
direlim. Acaba bu sayı Naber Dergisi’nin son sayısı mıydı? Bu dergi
bir daha çıkmayacak mı? Ne bu şüphe girdabı ulan?
Ah sevgili okurlar, bilmenizi isteriz ki biz bu derginin temellerini
2009 yılında atarken tek bir soru sorduk ve bu soru; “ya bir yol
bulacağız, ya da bir yol açacağız” dı. Bu dergi acaba yolunu bulan
bir dergi mi olacaktı, yoksa yol açan bir dergi mi olacaktı? Dostlar,
yolunu bulmak kolaydır, birileri her zaman yolunu bulur diğerleri
de “ vaay, yolunu buldu” diye onlara imrenir. Ama bizim için önemli
olan yol açmaktır. Ve geçen bir yıl içinde biz bu yolu az da olsa aç-
tığımıza inanıyoruz. Ne mutlu ki bize bir yıl gibi kısa bir zaman için-
de Naber Dergisi çizerlerinden ve okurlarından bağımsız ama aynı
zamanda hem çizerleriyle hem de okurlarıyla dayanışma içinde bir
dergi olmayı başardı. Her şeyden önce bu süreçte bize destek olan
bütün okurlarımıza ve çizerlerimize teşekkür ederiz.
Peki şimdi ne olacak? Tamam mı, devam mı? Tabii ki de devam,
unutmayın ki Naber bir ruhtur, yeryüzünde gezen bir hayalettir. Ve
bu ruh, ister dergi formatında vücut bulsun ister başka bir formatta
görünsün dünya döndükçe hep bizimle olacaktır.
Peki dergi çıkacak mı? Evet çıkacak, ama bu formatta çıkmayacak.
Biz ilk dört sayılık hedefimizi tamamladık. Belli bir süre sonra elini-
ze alacağınız Naber Dergisi, bambaşka bir dergi olacak. Kimi okur-
larımız “çok bozmuşlar, asıl ilk dört sayısı güzeldi” diyecek biliyoruz
ama biz hiçbir zaman sahiplenmenin, korumanın dergisi olmadık.
Aksine, dünyanın bozuldukça, yıkıldıkça daha güzel bir yer olacağı-
na inanıyoruz. Tekrar dergiye dönecek olursak, bizim gayemiz daha
çok çalışıp size bu ilk dört sayıyı unutturmaktır.
Yakında başka bir formatta ama tabii ki Naber ruhunu koruyarak,
karşınızda olmak umuduyla, hepiniz kendinize iyi bakın.
Hayata karşı söyleyecekleriniz bitmesin.

ISSN 2149-1887
2015 / 02
SAYI: 02 / FİYATI: 7 TL ISSN 2149-1887
KKTC FİYATI: 7.75 TL
2015 / 03
9 772149 188000 SAYI: 03 / FİYATI:
KKTC FİYATI: 7.757 TL
9 7 TL
772149 188000
ISSN 2149-1887 2015 / 01
7 TL
SAYI: 01 / FİYATI: TL
KKTC FİYATI: 7.75

9 772149 188000

Barış Manço
- Burak Saka -Sağlı
Umut Sarıkaya k - İngilizce
Anton Çehov - Müzik - Bomba Çıkmazı-Cinsellik - Bir takım Yazılar
-
n Ali Ediz - Rak
Hasa lilik Dünyası
i - Sevim Olmaz Olur mu
gage - Panik Ailes İçinden Ayrıntılar?
Kaptan Flig Mort türler - Hayatın O Kadar!
Buna Anlatan Karika
n, Onu 7 Lira - OHA! Vermem
O Zaman, Ne Kadar?
Bizi Bize Anlata - Hmm, Peki Alıyorum k Değiliz!
Sana Gelmez Abi
a Dergi Aldıraca
ım, Kimseye Zorl
Peki Tespit? - Tespitim

Sen Bilirsin Can 2/17/15 3:08


PM

Naber Dergi Yayın Prodüksiyon Reklamcılık Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi adına
İmtiyaz Sahibi: Umut Sarıkaya Yazı İşleri Müdürü: Umut Sarıkaya
Adres: Yıldız mahallesi, Serencebey yokuşu Hasırcı veli sokak No:2 daire 6 Beşiktaş / İstanbul
3 AYLIK YAYGIN SÜRELİ YAYIN İletişim: naberdergi@gmail.com Baskı: UNİPRİNT BASIM SAN.VE TİC.A.Ş .Adres: Ömerli mahallesi,
2016/01 / SAYI: 04 - ISSN 2149-1887 Hadımköy-İstanbul cad. no:159 Arnavutköy/İstanbul Tel: 0212 798 28 40 Genel Dağıtım: DPP ( 0212 622 22 22 )
Naber dergisinde yayımlanan tüm karikatür, yazı, espri ve karakterlerin yayın hakları saklıdır. Yayınevi, çizerin ve yazarın yazılı izni alınmaksızın hiçbir yazılı, baskılı ve görsel yayın organında ve sanal ortamda kullanılamaz.

You might also like