Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 1

‘Mimari ve edebiyat varoluşun kavranmasında tüm sanat biçimlerinin en sınırsızıdır ve bu gerçek tek başına bile onları birbiriyle

ilişkilendirmede yeterlidir.’[1]
Mimari de edebiyat da yukarıdaki ifadede belirtildiği gibi sanattan beslenen oluşumlardır. Mimari bir ‘yapı’ sanatı olarak, edebiyatsa
‘yazınsal’ bir sanat olarak yüzyıllardır varolmuştur ve her ikisi de sanatsal bir iletişim aracı olarak ‘yaratıcı’ ve ‘etkileyici’ olma özelliğini
sürdürür. Ancak mimarlık pratiği (uygulaması) üç boyutludur-cisimleşmiştir- yani mesajını görsel olarak iletir; edebiyatsa yazınsal olarak.

Edebiyat ve mimarlık arasındaki ilişikyi mekanlar üzerinden de açıklayabiliriz. Kant’ın bu konu hakkındaki felsefesi, mekan ve zamanı insan
deneyimlerini yapılandıran iki temel katagori olarak sınıflandırır. Anlatı da geniş kesimlerce insan deneyimlerinin bir ‘söylemi’ olarak kabul
görmüştür. Anlatıda olayların içinde geçen mekanlar yazar tarafından kurguya dahil edilir ve betimlenir, görsel imgeler oluşturulur. Anlatı
mekanı da okuyucunun reel deneyimlerine ve kültürel bilgisine dayanan hayal gücü tarafından tamamlanır.[5] Anlatıda ana konu mekan
üzerinden gelişebilir ya da mekan anlatımı güçlendirmek amaçlı tamamlayıcı bir öge de olabilir.

Anlatıda mekanların tasviri yalnızca gerçekten var olanlarla sınırlı değildir. Birçok kurgusal macera ‘var olmayan’ mekanlarda gerçekleşir
ve bu yerlerin çoğu bir imgelem ürünüdür [2]. Biz bu mekanları zihnimizde var ederiz. Işte burada edebiyat, imge oluşturmada mimarlığı bir
araç olarak kullanır. Alice’in harikalar diyarı, Harry Potter’in Hogwarts’ı, Verne’in güzemli adası.. hepsi imgesel olarak zihnimizde vardırlar.

You might also like