Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 2

YENİ BİR DÜZENİN PROTOTİPİ VE TEŞHİRİ ‘SERGİLER’

20. yüzyılda sergiler yeni teknolojilerin sinyalini verirler. 1939 New York’taki canlı yayının kitleleri televizyonla tanıştırması, 1958 Brüksel
Expo’da soğuk savaşın sonucu olarak Sputnik sunumu, modernizmin ve bilişimin birer ‘TEŞHİRİ’ olarak nitelendirilebilir.

1950’lerde sergiler içinde fuarlar ön plana çıkmaya başladı. Çıkış noktalarını sanayileşme ve teknolojiden insanlara, doğaya yönelme
oluşturuyordu [4]. Örneğin Expo70 Osaka ‘insanoğlu için gelişim ve uyum’ başlıklıydı. Simgesel olarak kiraz çiçekli dal şeklinde bir yapı
tasarlanmıştır. Tomurcuklu dalları simgeleyen beş bölümün dünyadaki beş kıtayı simgelemesi de sergilerin evrensel oluşumuna atıfta
bulunur. ‘Dünyaya İnsanlığını Geri Vermek’ altbaşlıklı Brüksel Expo 1958 için tasarlanan ‘Atomium’ 165 kat büyütülmüş dev demir
molekülünü temsil ediyordu ve temayı görselleştirmek için kullanılmıştı. Içerisinde nükleer enerjinin barışçıl amaçlarına ilişkin gösterimlerin
olduğu mekanlar bulunuyordu.
Özetle, her sergide tasarlanan yapılar o dönemin tarihsel, kültürel, teknolojik ve mimari gelişimini yansıtmıştır diyebiliriz.
Yeni teknolojiler, verilere hızlı ve kolay ulaşabilme, hızlı bilgi akışı, yaşama, çalışma, haberleşme ve ‘algı’ yöntemlerimizi değiştirdi.
Çalışma alanları ve sosyal ağlar paralel dünyada yaşantımızı belirliyor ve kontrol ediyor, gerçek dünyayla ilişkilerimizi değiştiriyor ve bu da
mekansal algımızı değiştiriyor. Özel-kamusal, iç-dış, sanal-gerçek arası sınırlar da giderek flulaşmakta.

Peki nedir algı? Algı bir farkındalık, bir zihinsel etkinlik, sözlüklerdeki tanımıyla da duyularla ve bilinçle elde edilen bilgi olarak
tanımlanmaktadır. Algı, mekanın da katkıda bulunduğu, genişlettiği, hatta manipule ettiği ‘unique’ yani ‘eşsiz’, ‘yegane’ deneyimlerimizi
oluşturur.[1]

You might also like