1 5114148160712737052

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 193

Sosyopat Pislik - Karanlık Sırlar Mihri Mavi

1. Baskı: Aralık 2016 ISBN: 978-605-186-167-8 Yayınevi Sertifika No: 28487

Copyright©MİHRİ MAVİ

Bu kitabın Türkçe yayın hakları Martı Yayın Dağ. San. Tic. Ltd. Şti.’ne aittir. Yayınevinden izin
alınmadan kısmen ya da tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve
yayımlanamaz.

Baskı

Vizyon Basımevi Kağıtçılık Matbaacılık Ve Yayıncılık San. Tic. Ltd. Şti.

İkitelli Org. San. Bölg. Deposite İş Merk.

A 6 Blok Kat: 3 No: 309 Başakşehir/İstanbul Tel: 0212 671 61 51 Fax: 0212 671 61 52

MARTI YAYINCILIK Martı Yayın Dağıtım San. Tic. Ltd. Şti. Maltepe Mh. Davutpaşa Cd. Yılanlı Ayazma
Sk. No: 8 Zeytinburnu/lstanbul Tel: 0 212 483 27 37 - 483 43 13 Faks: 0 212 483 27 38
www.martiyayinlari.com info@martiyayinlari.com

Yayın Yönetmeni : Yayma Hazırlayan: Sayfa Tasarım : Kapak Tasarım : Model :

Fotoğraf :

Şahin Güç Handan Kılıç Başak Yaman Eroğlu Başak Yaman Eroğlu Daniel Bederov Dulcedo
Management

MİHRİ MAVİ SOSYOPAT PİSLİK

KARANLIKTIRLAR,

MARTI

Bir kış günü < ne oturmuş d tuğum sıcak, yudum al ara daha da sarıı soğuktu. Bu ğanak yağm vetli
havalaı Ben Can yorum. Hay ben daha ki tanımıyorur tımda hiç bî bir yerimi i olmadı, üzü babam olm
beni gururl; benimle be Onu tan

Bir kış günü evde yalnızlığımla boğuşurken pencerenin önüne oturmuş dalgın dalgın boş sokağı
izliyordum. Elimde tuttuğum sıcak, dumanı tüten kahve bardağımdan küçük bir yudum alarak içimi
ısıtmasını umdum ve kalın hırkama daha da sarındım. Hava, mevsim normallerinden oldukça soğuktu.
Bulutlar öfkelenmişçesine kararmış, birazdan sağanak yağmurun geleceğini haber verir gibiydi. Böyle
kasvetli havalarda sessizliğe bürünüp düşünmeyi seviyordum.

Ben Cansu Karahan. Ankara’da annemle birlikte yaşıyorum. Hayatımda annemden başka kimsem yok.
Babam ben daha küçük bir kızken bizi terk edip gitmiş, onu hiç tanımıyorum, ona dair hiçbir şey
bilmiyorum. Benim hayatımda hiç baba diyebileceğim biri olmadı, küçükken düşüp bir yerimi
incittiğimde endişeyle yanıma koşan bir babam olmadı, üzülüp ağladığımda şefkatle gözyaşlanmı silen
bir babam olmadı, mezuniyetime gelip ben diplomamı alırken beni gururla alkışlayan bir babam
olmadı, benimle ağlayan benimle beraber gülen bir babam olmadı.

Onu tanımayı öyle çok isterdim ki ama ne yazık ki varlı-

?
ftliAri 'fTla.vi

ğı sadece hayallerimde yer alan baba figürüne yüklediğim, karanlıkta kalmış bir gölgeden öteye
gitmiyor. Annem ise ne zaman babamla ilgili bir konu açsam konuşmama izin vermeyerek beni
susturuyor. O böyle davrandıkça merakım daha da büyüyor, içimi kemiren bir hal alıyor. Babamın kim
olduğu sorusu sürekli zihnimi meşgul ederken onun bizi neden terk edip gittiğine ne yazık ki bir anlam
veremiyorum. Bu o kadar acı ki onu tanıyabileceğim bir resim bile yok elimde.

Annem, babam hakkında konuşmaya pek yanaşmasa da babamla ilgili konuşma çabalarım bazen işe
yaramıyor da değil. En son aramızda geçen konuşmada, “Karahan soyadını ve ela gözlerini babandan
aldın, lütfen artık soru sorma Cansu, beni üzüyorsun,” demişti bezgince, sonra da konuyu tamamen
kapatmıştı. Aldığım cevaplar beni tatmin etmese de bu konuşmayı düşündükçe gözlerimi babamdan
aldığımı bilmek beni mutlu etmeye yetiyordu ama yıllar geçtikçe babama olan ihtiyacım, özlemim
artıyor ve ben içimdeki eksikliği dindiremiyorum. Sanki içimde koca bir delik var ve ne yaparsam
yapayım kapanmıyor, kalbim yoğun bir sevgi ihtiyacıyla sızlıyor, göğsüm özlemle daralıyor.

Hayattaki yegâne varlığım, beni önemseyen ve bana değer veren tek insan annem. İçimde yer edinen
baba yokluğunu elinden geldiğince bana hissettirmemeye çalışır, her açıdan eksikliklerimi tamamlar,
sığınılan bir liman gibi bana huzur ve güven verir. Annem büyük bir otelde temizlik görevlisi olarak
çalışıyor. Hayatımız maddi anlamda pek iç açıcı değil. Zar zor geçindirdiğimiz şirin bir evimiz var. Eski
bir apartmanın giriş katındaki bu daire-

ye ben daha mutfağı ola Annem < bazen aym rak karşılay lık yapmak şeyleri alam bu, annem y de bu
madd maya çalışa Onun bu m ve azmine 1 da bu sanın kişiliğimiz, feci aceleci kapılıp çabı annelerine t
mamış ha?

Oturduğ açıdan beri lemizden a yer değil, h an okulun mek mümk çünkü beni şey annemi mak ve bir
dönen tehli haksızlığa 1 Eskiden

Sos^-ejuıt PisCii - 'faran^ıi Jıriar

ye ben daha küçük bir kızken taşınmışız. İki odalı ufacık mutfağı olan küçük bir ev ama bize yetiyor.

Annem oteldeki işinden çok az kazandığından dolayı bazen ayın sonunu getiremiyoruz, ihtiyaçlarımızı
tam olarak karşılayamıyoruz. Her seferinde bir şeylerden fedakârlık yapmak zorunda kalıyoruz. Fakat
her zaman istediğimiz şeyleri alamasak da biz birbirimize sahibiz ve en önemlisi de bu, annem
yammdayken ben zaten her şeye sahibim. Annem de bu maddi olanaksızlığı hiç dert etmiyor hep
güçlü durmaya çalışarak zor günleri bir şekilde atlatmayı başarıyor. Onun bu mücadeleci yapısına,
sonsuz sabrına, sakinliğine ve azmine hayranım açıkçası. Annemle tek ortak yanımız da bu sanırım,
mücadeleci ruhumuz ve pes etmeyen güçlü kişiliğimiz. Bu özelliklerin aksine ben çok sabırsızımdır,
feci aceleci biraz da fevri bir yapıya sahibim, aniden öfkeye kapılıp çabucak sinirlenebiliyorum. Hey,
kim demiş kızlar annelerine benzer diye, sanırım bu teori bende pek işe yaramamış ha?

Oturduğumuz mahalle nerden bakarsanız bakın her açıdan berbat bir üne sahip. Gittiğim lisenin de
mahallemizden aşağı kalır bir yanı yok. Okulum hiç tekin bir yer değil, her gün yeni bir kavgaya şahit
olmak veya her an okulun yakınlarına park etmiş bir polis arabası görmek mümkün. Ama bu tehlikeli
durum beni korkutmuyor, çünkü benim için bunun bir önemi yok. Önemli olan tek şey annemin
benden istediği gibi iyi bir üniversite kazanmak ve bir meslek sahibi olmak. Bunun için de etrafımda
dönen tehlikeyi görmezden gelmeye gayret ediyorum ve haksızlığa tahammül edemesem de susmaya
çalışıyorum.
Eskiden en ufak bir tehdit beni endişelendirip korkma-

fflihri ffjavi

ma sebep olurdu. Ama artık değiştim, takvim yapraklan ağır ağır yere düştükçe büyüdüm. Yaşamın
kıyısında acımasızca karşıma çıkan zorluklar bana mücadele etmeyi öğretti, beni savaşçı bir kıza
dönüştürdü. Karşıma hangi engel çıkarsa çıksın asla pes etmeyecek sonuna kadar savaşacak olan bir
kıza.

Cansu Karahan’a!

Ol

Ut

Yine gidiy rimi soğuk dım. Ç kalın, az kaz sabret] mont. miş para kısmını bilirdim bu soğuj Ankara fimiz
bu Okul; rencinin düm. Ba

10

Olucun en ^-alıştı ve en tehtileli çocuiia.rindan $iri, &m.re ¿/4^/

Yine dondurucu bir soğukta ince montuma sarınmış okula gidiyordum. Üzerime hafifçe kar çiselerken
üşüyen ellerimi ceplerime sokarak ısıtmaya çalıştım. Çok fena bir soğuk vardı fakat ne yazık ki buna
dayanmak zorundaydım. Çünkü başka çarem yoktu. Bu aralar annemin bana kalın, yeni bir mont
alması imkânsızdı, zaten işinden çok az kazanıyordu bir de ben ona yük olamazdım. Biraz daha
sabretmem gerekiyordu, belki ilerde kendim alırdım bir mont. Yazları kafelerde çalıştığım için bir
miktar birikmiş param vardı, dar günlerimiz için saklıyordum ama bir kısmını anneme verip bir
kısmıyla da kendime mont alabilirdim. Ama daha değil, şimdilik mecbur direnmeliyim bu soğuğa, diye
içimden geçirip adımlarımı hızlandırdım. Ankara’nın kışı da çok kötü oluyordu açıkçası. Her tarafımız
buz tutuyordu resmen!

Okula doğru yaklaştığımda sokağın başında birkaç öğrencinin küçük bir grup oluşturarak sohbet
ettiğini gördüm. Başımı onlara doğru çevirmeden yanlarından geçip

11

fflifıri fj'lat/i

gitmeyi planlamıştım ki Deniz’i fark ettim. Ne yazık ki o da beni fark etmişti.

Harika! Güne ne de güzel başlamıştım böyle, kesinlikle en şanssız günümde olmalıyım!

Deniz’in her zamanki gibi umursamaz bir tavrı vardı, gömleğinin uçlan pantolonunun üzerine düşmüş
kravatı gelişigüzel bir şekilde bağlanmıştı, kıyafetleri de kendi gibi hiçbir kurala aldmş etmeyen asi
havasım vurguluyordu. Siyah saçlan kısacık, asker tıraşıydı ve bu onun belalı bir serseri gibi
görünmesine sebep oluyordu. Gözleri koyu kahveydi, ne zaman bakışlanmız kesişse neşeli bir kibirle
parlıyordu. Ama derinlerde gizlediği öfkesi her an yıkım getirecekmiş gibi hep orada, tetikte
bekliyordu. Bu da onu dengesiz kılıyordu, kesinlikle uzak durulması gereken biri gibi.

“Cansu,” diye seslendiğinde bıkkınlıkla gözlerimi devirdim. “Ne var Deniz?” diye cevap verdim bezgin
bir sesle.
Karşılık olarak çarpık bir şekilde gülümsedi. “Acelen ne, derse daha var. Dursana biraz sohbet edelim.”

Memnuniyetsiz bir şekilde yüzümü buruşturdum. “Seninle mi?” diye sordum sıkılmış bir sesle.
“Kendimi çatıdan atmayı tercih ederim.”

Yanında duran arkadaşları gülünce Deniz’in sırıtışı ânında yüzünden silindi, onlara dönüp, “Kesin lan!”
diye bağırdı sertçe. Ardından derin bir soluk alıp bana kötü kötü bakmaya başladı. “Elbet bir gün
sevgilim olduğunda bu lafları sana hatırlatacağım.”

Alaycı bir tavırla, “Rüyanda bile göremezsin bunu,” diye karşılık verdim. Yok artık daha neler!

Dudakları ağır ağır, kötücül bir tebessümle kıvrıldı. “Gerçeğini göreceğim güzelim rüyaya gerek yok.”

12

Sosj^öjDa.t Pislii - 'Ka.raniıi Sır^a-r

“Nasıl olacakmış o?” diyerek dalga geçmeye devam ettim. “Hayal dünyan çok genişmiş, maşallah tüm
dünyaya yeter.”

Kaşlarını çattı, dudakları düz bir çizgi halini alırken kahverengi gözleri öfkeyle karardı.

Pekâlâ, artık çenemi kapatsam iyi olacak sanırım.

“İster gönüllü ister zorla. Ama yakında...” dediğinde buz gibi bir sesle tane tane konuşmuştu.

Ânında omurgamdan aşağı soğuk, korku dolu bir ürperti indi ama sakin kalmaya gayret ettim. “Sen
hastasın! Bulaşma bana!” diye karşılık verip dediklerini umursamadığımı göstererek yürümeye
başladım.

Kibirli bir ses tonuyla ardımdan bağırdı. “Sevgilim olacağın günü sabırsızlıkla bekliyorum.”

Öfkeyle olduğum yerde durdum ve sinirle ona doğru dönüp dik dik suratına baktım. “Biliyor musun
Deniz, benden alacağın tek şey ancak bu olur!” diyerek elimi kaldırıp orta parmağımı gösterdim.
Ardından arkamı dönüp hızlı ve sinirli adımlarla yürümeye devam ettim.

“Seni var ya... Sen benimsin lan... Benim... Bunu kabulleneceksin!” diye saçma sapan bağırmaya
başladığında omzumun üzerinden geriye bir bakış attım. Yanında duran Egemen kolunu tutmuş
Deniz’in bana doğru gelmesini engelleyerek ona bir şeyler söyleyip sakinleştirmeye çalışıyordu. Deniz
ise hem bana bağırıyor hem de Egemen’in elinden kurtulmaya uğraşıyordu.

Ne olur ne olmaz Deniz, Egemen’i atlatır da peşimden gelir diye düşünerek adımlarımı hızlandırıp
neredeyse koşmaya başladım ve okula girdim. Merdivenleri üçer beşer hızlı hızlı çıkarken yarın sabah
okula daha erken

1$

'Yflihri fflavi

gelmeyi aklıma not ederek Deniz’i bu şekilde atlatma planları yaptım.

Sınıftan içeriye doğru girecekken birinin bana çarpmasıyla geriye doğru sendeleyip dengemi
kaybettim ve kendimi aniden yerde buldum. Popom sertçe yere çarparken canım o kadar yandı ki
yüzümü buruşturarak acıyla inledim. Çantam da benim gibi yerle buluşmuş ve açık olan gözünden
birkaç kalemle kitabım önüme saçılmıştı.
Bana çarpanı görmek için öfkeyle başımı kaldırıp yukarı doğru baktım. Çocuk sanki ben ona çarpmışım
gibi memnuniyetsiz bir şekilde kaşlannı çatmış bana bakıyordu.

Gözlerimi iri iri açıp ona bakarken boğazımın kuruduğunu hissettim. Güçlükle yutkundum.
Bakışlarımız birbirine kilitlenip kalınca bir heyecan dalgası usul usul bedenimi sardı ve kalbim hızla
atmaya başladı. Soluğumun kesildiğini hissettim, kaçamak bir nefes alarak zar zor ciğerlerimi havayla
doldurmaya çalıştım. Gözlerimi, gözlerinden çekemiyordum, aramızda öyle bir elektrik vardı ki havada
bir şeyler çıtırdadı sanki.

Bu Emre Alp’di.

Tüm kızların hayallerini süsleyen okulun en yakışıklı ve en tehlikeli çocuklarından biri. Kahve sarı
karışımı saçları darmadağındı, açık renk teni pürüzsüz, yüz hatları sert ve keskindi. Saçlarıyla uyumlu
altın rengi gözlerinde yakıcı bir ateş vardı. Duruşu sakin olsa da üzerinden ürkütücü bir küstahlık
akıyordu. Uzun boyu, geniş omuzları ve kaslı vücuduyla karşımda dikilirken tek kelimeyle kusursuz
görünüyordu. Kesinlikle nefes kesiciydi.

Emre mesafeli ve soğuk bir sesle, “Dikkat etsene,” diye beni terslediğinde zihnimdeki beğeni dolu
düşünçe-

Sos^opat <pislii - Xfir'an£ı& Sır^a-r

ler bir anda kesildi. Yanaklarımın kızardığını hissederken gözlerimi kırpıştırdım.

Pekâlâ, burayı geri saralım; havada çıtırtı mıtırtı yokmuş, hepsi benim uydurmammış.

Yavaşça derin bir nefes çektim içime. Ben daha kendimi toparlayıp ağzımı açıp bir şey diyemeden
Emre arkadaşlarıyla yanımdan geçip gitti, ben ise arkalarından aval aval bakmakla yetindim.

Lan insan bir eğilir, yerden kitabımı kalemimi neyim toplar.

En azından filmlerde böyle yapıyorlardı, çocuk her zaman kibar ve nazik olurdu, kızın eşyalarını
topladıktan sonra ışıl ışıl gülümser ve ismini söylerdi. Belki kızı bir yerlere kahve içmeye davet ederdi.
Sonra da aralarında tatlı bir aşk doğardı falan filan... Gerçek hayat maalesef filmlerdeki gibi olmuyor
öyle değil mi?

“Öküz!” diye arkasından mırıldanarak yere saçılan eşyalarımı toplamaya başladım.

Etrafa saçılan her şeyi yerden büyük bir öfkeyle toplu-yordum. Hem kızgındım hem de yoğun bir
utanç hissediyordum. Emre’nin karşısında donup kaldığım için kendime acayip sinir olmuştum. Neden
ağzımı açıp tek bir söz bile söyleyememiştim ki sanki! Of! Resmen büyülenmiş gibi bön bön suratına
bakıp hayranlıkla onu süzmüştüm! Salağım ben ya, hakikaten salağım! Oysaki ağzının ortasına bir tane
geçirmeliydim!

Kendi kendime öfkeyle kudururken biri yerden kitabımı alıp bana uzattı. Kitabı alırken merakla başımı
kaldırıp yardım eden kişiye baktım. Gül’ü görmek beni sevindirmişti, yüzüme yavaş yavaş bir
gülümseme yayıldı.

15

f)'\ihri ffY\avi

“Günaydın,” dedi Gül tebessüm ederek.


Çantamı koluma asıp, “Günaydın,” diyerek ayağa kalktım. “Kim ezdi geçti seni böyle sabah sabah?”
diye sordu takılarak. “Cinnet geçirmek üzereymişsin gibi bir halin var.” Smıfa girerken ona olanları
anlattım. “Ya insan bir özür diler kusura bakma falan der. Ama yok, nerde? Bir de ben ona çarpmışım
gibi azarladı beni ya, inanabiliyor musun? Hem suçlu hem güçlü!” dedim öfkeyle yumruğumu sıkarak.
“Sakin ol.”

Sıralarımıza oturup çantamı sinirle masaya atarken yakınmalarıma devam ettim. “O ve arkadaşları
kendilerini bir halt sanıyorlar. Hiçbir kurala uymuyorlar. Kağan Psikopat zaten. Diğerlerinin de ondan
aşağı kalır yanı yok. Öyle korkutucular, öyle acımasızlar ki... Hele o Emre ve Hakan yok mu!”
Sinirlenerek yumruğumu masaya indirdim. “Biri Sosyopat diğeri de tam bir Pislik!”

Gül endişeyle etrafına bakındı. “Kızım sus. Şimdi biri duyacak seni başın derde girecek.”

Uyansına aldırmadım ve konuşmaya devam ettim. “Her birini tek tek öldürebilirim. Keşke cinayet suç
olmasaydı,” diyerek hayıflandım. Zira kafamda çok fena cinayet sahneleri canlandırıyordum.

Gül şaşkınca, “Kağan’ı da mı?” diyerek hülyalı bir şekilde iç çekti. “O çocuğa ölüyorum. Ona her
bakışımda nefesim kesiliyor. Onunla aynı sınıfta olmak büyük bir şans. Ondan deli gibi hoşlanıyorum.”

tğrenircesine Gül’e baktım. “Aman ne büyük bir şans, tez elden gelsin kutlama alayları!”

1b

Sos^-ojoat ¿pialii - '/(aran^ıi cSırtar

Ofladı. “Bir kere de bozma beni ya! Seviyorum diyorum sana.”

“Geri zekâlısın,” dedim yüzümü buruşturarak. “Okulda başka çocuk mu kalmadı sanki?”

Sakin ve kararlı bir sesle, “Ben Kağan’ı istiyorum,” dedi. “Psikopatın teki o. Yemin ederim bir bakışı
dahi ödümü koparıyor,” diyerek içimdeki korkuyu dile getirdim. “Kağan tehlikeli biri, ondan uzak dur
Gül. Sonradan üzülmeni istemiyorum.”

Umursamazca omuz silkti. “Onun tehlikeli oluşu benim çok hoşuma gidiyor, beni çeken o tehlikeli
hava zaten.” Sıkıntıyla iç çektim. “Sen iflah olmazsın. İnşallah başına kötü bir şey gelmez.”

Pişkin pişkin gülüp bana dil çıkardı. “Heyecanı seviyorum, sen de bir ara denemelisin. Belki biraz
rahatlamana yardımcı olur. Çok ketumsun.”

Gözlerimi devirdim. “Yaa, tabii denerim bir ara, ihtiyacım olan tek şey heyecan zaten, iyi ki beni
uyardın,” dedim alaycı bir sesle. Ardından Gül’e dikkatli bakınca göz altlarının koyu renk olduğunu
fark ettim. “Dün gece uyumadın mı, göz altların kötü görünüyor.”

“Evet.” Derince iç çekerken neşeli hali silinip yerini üzüntüye bıraktı. “Annemin telefonda saatlerce
babama bağırışını dinledim. Dayanamayınca da son ses müzik dinleyip annemin bağırtılarını
bastırmaya çalıştım. Sonra da Baran’la konuştum bütün gece. Biraz olsun kafamı dağıttı, uzaklaştım
kavgadan gürültüden.”

Kaşlarımı çatarak, “Baran?” diye sordum. Çünkü ismini ilk kez duyuyordum.

1?

fflifıri ff[avi

“İnternetten tanıştım.” Gözleri heyecanla parladı. “Çocuk aşırı yakışıklı ve çok zengin.”
“Yine mi?” dedim bezgin bir sesle. Gül sürekli internetten birileriyle tanışır ve çıkardı. Son zamanlarda
bunu sık sık yapmaya başlamıştı.

“Bu başka kızım. Dün zaten okulu asıp ne yaptığımı sanıyorsun, onunla takıldım. Görmeliydin Cansu,
beni harika bir yere yemeğe götürdü. Daha önce hiç o kadar lüks bir yere gitmemiştim. Oldukça nezih
ve şık bir mekândı. Hayran kaldım, hele yediğimiz yemekler, hem şahane hem de çok pahalıydı. Sonra
alışveriş merkezine gittik, dolaştık.” Yanında duran büyük siyah çantayı bakmam için masanın üzerine
koyup bana döndü. “Bak bir de bunu aldı. Mağazanın önünden geçerken ‘çok güzel çanta, bayıldım’
falan dedim, hemen beni içeriye soktu. Çantayı alıp bana hediye etti.”

Bakışlarımı çantada gezdirdim. “Hım... Güzelmiş,” dedim kuru kuru. Marka bir çantaydı, çok pahalı
olduğu belliydi.

Çantayı tekrar yanına koydu. “Güzel de kelime mi müthiş bir şey. Bu çantayı almaya hayatta param
yetmezdi.” Gözleri şeytani bir kibirle parladı. “Bana dedi ki: Sen her şeyin en güzelini hak ediyorsun.
Sanınm bana aşık oldu.” Kendimi tutamadım ve gerçekleri yüzüne vurdum, “Sadece seni kullanmak
istiyor.”

Bu noktada kendimi biraz acımasız hissederken söylediklerim için pişman olarak yüzümü
buruşturdum. Ama haklı değil miyim, kim iki-üç günde aniden âşık olabilir ki? Ve hemen pahalı bir
çanta alır? Gül’ü erkenden uyarmak yapılacak en iyi şeydi.

18

Sos^-opat PisCii - 'fccLrantı& Str^r

Gül sözlerime bozularak hafifçe kaşlarını çattı. “Kimin umurunda? Bende onu kullanıyorum,” dedi
sinirli bir sesle. “İki tarafın da şikâyet ettiği yok.”

Kederli bir şekilde iç çektim. Gül’ün kendine saygısı olmayan, umursamaz halini hiç onaylamıyordum
ama bu konu hakkında en ufak bir söz söylesem: ‘Annem misin sen, nasihat vermeyi bırak. Başımın
çaresine bakabilirim, aptal uyanlarını kendine sakla’ gibi sözler söyleyerek beni tersliyordu. Böyle
davranınca büyük bir hayal kınklığı yaşayarak onunla arkadaşlığımı gözden geçirmeyi düşünüyordum
ama aile içinde maruz kaldığı şiddet ve ihmalkârlıktan dolayı acı çektiğini bildiğim için de onu yalnız
bırakamıyordum.

Aramızdaki karamsar havayı dağıtmak istedim. “Hani Kağan’a ölüp bitiyordun, Baran ne oluyor bu
durumda?” diye sordum takılarak.

Kibirle gülümsedi. “Kızım neden tek kişiyle yetineyim, hiç benlik değil,” dedi dudak bükerek. “Hem
Kağan benim için çok başka, ona âşığım. Baran’la sadece vakit geçiriyorum, beni güzel yerlere
götürüyor, hediyeler alıyor.” Gözleri heyecanla parladı. “Bir arabası var görmelisin, son model!”

Zoraki bir şekilde tebessüm ettim.

Konuşmaya devam etti. “Bugün Baran okul çıkışı beni evine davet etti.”

Telaşa kapıldım. “Hayır. Gitmeyeceksin değil mi?” diye sordum hızlıca. “Gitme. Daha yeni tanıştın Gül,
evine gidebilecek kadar hemen nasıl güvenebilirsin ki,” dedim uyan dolu bir sesle.

Gözlerini devirdi. “Sakin ol. Henüz karar vermedim ama giderim belki, evini çok merak ediyorum. Üç
kat-

13
ffîlikri ff[cLvi

lıymış, bahçesinde kocaman bir havuz varmış.” Kıskançlıkla iç çekerek elini yanağına yasladı. “Bir gün
benimde öyle bir evim olsa keşke.”

“Salak mısın sen ya? Sırf meraktan tanımadığın birinin evine gitmek istiyorsun. Ama çocuğun başka
planları olduğu belli anlamıyor musun?”

“Baran’ı tanıyorum. Kötü biri değil o,” diyerek sözlerimi geçiştirdi.

“Kaç gün oldu tanışalı, bir gün, iki gün, ha? Bak nelerle karşılaşacağını bilemezsin, kötü bir şey olur
sonra pişman olursun. Lütfen gitme.”

“Oof!” diyerek sinirle soludu. “Sana ne, sen kendi işine baksana. İstediğim kişiyle çıkar, istediğimi
yaparım. Seni ne ilgilendiriyor ki, farkına var bu benim hayatım.”

Öfkeyle kaşlarımı çattım. “İyi, senin için endişelenende kabahat zaten. Eğer başına kötü bir şey gelirse
beni arama sakın. Geçen sefer ki gibi seni sokaklardan toplamak istemiyorum. O kadar içmiştin ki beni
tanıyamadım Ayakta bile duramıyordun, seni eve götürene kadar ağlayıp durdun! Kendinden nefret
ettiğini söyledin, böyle biri olmak istemediğini saatlerce haykırdın! Bilincin belki yerinde değildi ama
sana yardım etmem için bana yalvardın!”

Gül, gözlerini kırpıştırarak bir anda kaskatı kesildi.

Hırsımı alamayarak konuşmaya devam ettim. “Biliyor musun, unut gitsin! Tüm bunları kime
anlatıyorum ki zaten. Ne yaparsan yap, artık ben yokum!” dedim aynı sinirle ve bakışlarımı ondan
çekip önüme döndüm.

İç çekti. “Cansu,” dedi titrek bir sesle.

Cevap vermedim.

20

Sos^ojıa-t pislik - 'Xa.roLntıi Sır^a-r

Buruk bir gülümsemeyle gönlümü almak istermiş gibi başım eğerek gözlerimin içine baktı. “Cansu
lütfen yapma böyle.” Ses tonu nazikti. Bana çıkıştığı için pişman olmuştu, hep böyle yapıyor sonra da
üzülüp özür diliyordu.

“Defol!” dedim onu tersleyerek. “Seninle konuşmak istemiyorum.”

Kolunu omzuma dolayarak beni kendine çekip sarıldı. “Hiçbir yere gitmeyeceğim. Özür dilerim, küsme
bana,” dedi içten gelen üzgün bir sesle. “Senin gibi bir arkadaşım olduğu için çok şanslıyım. Sen benim
küçük koruyucu meleğimsin. Bazen senin gibi birini hak etmek için ne yaptım diye düşünüyorum.”

İçimdeki kırgınlık ve kızgınlık öyle yoğundu ki ağzımı açamadım, susmaya devam ettim.

“Keşke annem de senin gibi olsa, benim için endişelen-se. Başıma kötü bir şey gelmesinden korksa.
Bana böyle kızıp hesap sorsa. Gitme dese...” deyip sustu. Ardından derin ve titrek bir nefes alarak
konuşmasını sürdürdü. “Cansu... Kendimi çok değersiz hissediyorum,” derken sesi boğuk çıkmıştı.

Ağlamak üzereydi, biliyordum. Annesi ve babası sürekli kavga edip Gül’ü hiç umursamazlardı. Bazen
babasının onu dövdüğünü annesinin ise buna hiç aldırmadığını ve gece gündüz içki içtiğini anlatırdı.
Gül’ün neden böyle olduğunu biliyordum, ona kızsam da onu asla suçlamıyordum, onu anlamaya
çabalıyordum. Çünkü çok büyük bir boşluktaydı, desteğe ihtiyacı vardı. Ailesinden görmediği sevgiye,
şefkate özlem duyuyordu.

“Babam iki gündür ortalıkta yok. Dün telefonda kavga ettiler yine. Bu sabah evden çıkmadan önce
annemin

21

ffliAri fflavi

salonda sızdığını gördüm. Boş içki şişelerinin arasında yerde öylece yatıyordu. Onun eski haline
dönmesini çok isterdim, ben çocukken öyle ilgiliydi ki hiç içki içmezdi, annemi çok özlüyorum.”

Onun bu incinmiş haline kalbim derin bir üzüntüyle parçalandı. Şu an için elimden gelen tek şeyi
yaparak sarılışına karşılık verip kolumu beline doladım.

“O kadar derin bir boşluktayım ki zifirî karanlığın içinde dibe batmışım gibi hissediyorum. Umut diye
bir şey göremiyorum. Yılmış gibiyim. Çaresizliğimin içinde çırpınıyorum, kurtulmaya çalışıyorum ama
her denememde daha fazla dibe çekiliyorum. Vazgeçmişliğe itiliyorum, istemesem de umutsuzluğa
kapılıyorum.”

“Gül. Yapma böyle,” derken ses tonum acıyla titredi. “Bırakma kendini.”

“Kalbim çok kırık. Canım acıyor,” dediğinde ağlıyordu.

Benim de gözlerim doldu, gözlerimi kırpıştırarak gözyaş-lanmm akmasını önledim. “Ben senin
yanındayım. Sana bir şey olmasına izin vermeyeceğim. Hayat seni korkutmasın, sadece iyi olacağına
inan. Pes etme, ne olursun,” diyerek ona destek olmaya çalıştım.

Bir süre sessizlik aramızda asılı kaldı. “Cansu, iyi ki varsın,” dedi oldukça yumuşak bir sesle.

Üzgünce tebessüm ettim. “Biliyorum. Bunu hep söylüyorsun.”

“Hep de söyleyeceğim. Çünkü bu gerçek. Senden başka beni seven, değer veren biri yok. Yanımda
olan kimse yok. Sen benim kardeşim gibisin. Beni hiç bırakma olur mu?”

İçtenlikle cevap verdim. “Tamam.”

“Söz mü?”

22

Sösffopa-t ¿Pistli - %OLrCLntıi Sır^0Lr

“Tamam dedik ya,” diyerek kıkırdadım. “Gözyaşlarına hâkim ol salak, gömleğimi ıslatıyorsun,” diye
sataşarak gülmeye devam ettim.

Başını kaldırıp geri çekildi. Yanaklarını elinin tersiyle silerken o da samimi bir şekilde gülümsüyordu.
Ona bir kez daha anlayışla sarılarak yanında olduğumu göstermek istedim.

Gül böyle biriydi işte, o sevgiye aç bir kızdı. Ne kadar umursamaz gibi görünse de aslında derinlerde
bir yerlerde umursuyordu, düzgün biri olmak istiyordu. Fakat bazen hayat bizi istemediğimiz yollara
sürükler öyle değil mi? Kimisi bu yollarda tüm zorluk ve acımasızlıklara inatla direnirken kimisi ise
savaşmaktan yorulur ve vazgeçer. Karşılaştığı güçlüklere, sıkıntılara karşı koyacak gücü olmaz,
rüzgârın estiği yöne doğru sürüklenmekten başka çaresi kalmaz. Ayak uydurması gerekir. Gül, belki de
kimileri gibi yalnızca hayatın ona sunduklarına ayak uydurmaya çalışıyordu.
Kim bilir?

£3

Om re den nefret

(ifforum!

Gül ve ben son ders bittiğinde aramızda geçen hüzünlü havayı geride bırakıp neşeyle sohbet ederek
okuldan çıktık. Birlikte bizim evde takılmaya karar verdiğimiz için gayet keyifliydik. Önce markete
uğrayıp kocaman bir kutu dondurma alacaktık, ardından da eve gidip en büyüğünden karışık pizza
siparişi verecektik. Ve çıtır çıtır patates kızartması! Gün boyunca televizyon karşısında pinekleyip tıka
basa yemek yeme planlan yaptık. Yaşasın yemek yemek!

Eve doğru giderken caddeye çıktığımız anda Gül konuşmayı bırakıp ufak bir sevinç çığlığı atınca
irkilmekten kendimi alamadım. “Ne oluyor kızım?” Onun bu haline şaşırarak yüzüne baktım ve
hayranlık dolu bakışlarım takip ederek neye bu kadar sevindiğini görmeyi umdum.

Az ileride duran uzun boylu, gür siyah saçlı esmer bir çocuk gördüm. Beyaz tişörtünün üzerine deri
ceket giymiş ve son model kırmızı arabasına rahat bir tavırla yaslanmış telefonuyla konuşuyordu.

Gül bu çocuğu nerden tanıyordu ki?

24

Sesffepa-t Pistii - %cıranÎıi Sır^r

Merak ederek, “Kim o?” diye sordum şaşkınca.

“Baran.” Bana döndüğünde gözleri mutlulukla parlıyordu. “Kızım, benim için gelmiş. Bu çocuk bana
kesinlikle âşık.”

Gözlerimi devirdim. Gül beni kolumdan tutup çekiştirerek Baran’a doğru sürükledi. “Yavaş ol,” diye
homurdandım huysuzca.

Baran bizi fark ettiğinde dudaklarında hafif bir gülümseme oluştu ve telefonunu kapatıp cebine attı.

Yanma vardığımızda Gül beni bırakıp kendini Ba-ran’ın kollarına attı ve ona sıkıca sarılarak yanağından
öptü. “Aşkım,” dedi sevecen bir sesle.

Baran, “Seni özledim bebek,” derken GüFün sarılışına karşılık verdi.

Kaşlarımı yukarı kaldırıp hafif bir şaşkınlıkla onları izledim. Aşk böcekleri, ıyk! Kaçıp gitsem mi acaba?

Gül, “Ben de seni özledim,” diyerek başını kaldırdı, ışıl ışıl gözlerle Baran’m yüzüne baktı. “Seni
gördüğüme öyle mutlu oldum ki. Neden sabah konuştuğumuzda geleceğini söylemedin aşkım, senin
için son dersi asardım.”

Baran memnuniyetle gülümsedi. “Seni mutlu etmek için sürpriz yapmak istedim bebek. Hoşuna
gideceğini düşündüm.”

Gözlerimi devirmekten kendimi alamadım, Gül, çocuğun ses tonundaki yapmacıklığı fark edemiyor
muydu acaba? Kesinlikle içten değildi.
Gül neşeyle kıkırdarken geri çekilip Baran’a beni gösterdi. “Seni en yakın arkadaşımla tanıştırayım
Cansu.”

Baran yüzüne yerleştirdiği çarpık gülüşüyle elini bana doğru uzattı. “Memnun oldum. Ben Baran.”

25

'YTlifıri ff[avi

Uzattığı eline kısa bir bakış atıp gözlerimi tekrar yüzüne çevirdim. “Biliyorum,” dedim soğuk bir
tavırla.

Gül uyarı dolu bir şekilde kaşını gözünü oynattı ve Baran’m koluna girerek özür diler gibi bir sesle
konuştu. “Cansu pek arkadaş canlısı değildir onu takma, her zamanki hali işte. Fazlasıyla kaba.”

Baran hâlâ yüzünden silinmeyen gülüşüyle .Gül’e, “Hiç sorun değil sevgilim,” dedi ve bana anlamlı bir
şekilde göz kırptı. “Aynı sınıfta mısınız?”

Kaşlarımı çattım. “Sana ne?” diyerek çocuğu terslediğimde Gül gözlerini kocaman açarak araya girdi.
“Cansu ya!” diye bağırdı kızgın bir tonla.

Baran, Gül’e dönüp, “Arkadaşın gerçekten çok aksiymiş,” dedi. Ardından bana dönüp delici bakışlarla
gözlerimin içine baktı. “Bizimle gelmek ister misin, biraz eğlenmek sana iyi gelebilir.”

Çocukta tam olarak adını koyamadığım sakınmayı gerektiren bir hava vardı, hiçbir davranışı gerçek
değildi sanki, içimden bir ses ona güvenmemem konusunda beni uyarıp duruyordu. Tetikte olmam
konusunda beni zorluyordu.

Gül, “Evet! Cansu hadi sende gel,” dedi hevesle. “Harika olur. Eğleniriz.”

Olumsuz anlamda başımı iki yana salladım. “Hayır. Eve gitmem lazım.”

Baran dudaklarındaki kibirli gülüşle omuz silkti. “Sen kaybedersin fıstık,” deyip tekrar göz kırparak
arabasına geçip oturdu.

Baran uzaklaşınca Gül’ü kenara çektim. “Baran’dan hiç hoşlanmadım,” dedim açık açık.

Anlamamış gibi gözlerini kırpıştırdı. “Niye ki, neyi var?”

26

Sos^-opat Pislii - '/(aran^ıl Sırtar

Sabırsızca ofladım. “Nesi olsun, bakışları sapık gibi. Bak sana söylüyorum, bu çocukta güvenilir
olmayan bir şeyler var.”

Gözlerini devirdi. “Çok şüphecisin. Arın biraz bundan.”

“Ciddiyim, tavırları aşırı samimiyetsiz. Hiç içten değil.”

“Bence sana öyle geliyor.” Gözlerini sinsi bir şekilde kıstı. “Yoksa sen beni kıskanıyor musun?”

Öfkeyle kaşlarımı çattım. “Yok artık daha neler! Böyle düşündüğüne inanamıyorum.” Gücenmiştim.

Neşeyle bir kahkaha patlattı. “Dalga geçiyorum, kızma hemen.”

İç çektim. “Sadece dikkatli ol. Tamam mı?”


Gülümsedi. “Tamam anneciğim. Çok çok çok dikkatli olacağım,” diyerek bana sarıldı ve ardından el
sallayarak arabaya, Baran’ın yanma geçti.

Onu izlerken ne kadar mutlu göründüğünü fark ettim, yeşil gözleri sevinçle parlıyordu. Sanki gerçek
bir ilişki yaşıyordu ve sevgilisine deli gibi âşıktı.

Baran, Gül’e doğru eğilerek emniyet kemerini bağladı ve gözlerini gözlerine kilitleyip gülümseyerek
elini tuttu, ardından dudaklarına götürerek oyunbaz tavırla birkaç kez öptü, elini geri bıraktığında Gül
memnun olmuşçasına neşeli kahkahalar atıyordu. Baran önüne döndüğünde uğursuz olan bakışları
benimkilerle buluştu, arabayı çalıştırırken dudaklarında beni rahatsız eden bir tebessüm belirdi,
omurgamdan aşağı bir ürperti inerken huzursuzluğum daha da arttı.

Araba gözden kaybolana kadar orada dikilip gidişlerini izlemekten kendimi alamadım.

Kahretsin, içimde feci kötü bir his vardı!

2?

fiy.fi.ri ff[avi


Akşam vakti annemle baş başa güzel bir yemek yedik. Bugün işten geç çıktığı için dolapta bulduğum
az bir malzemeyle mercimek çorbası ve makama yapmıştım. Masayı özenle kurup işten eve
dönmesini beklemiştim. Ardından da her zamanki gibi anne kız akşamı yaparak masaya oturmuştuk.

Annem yemek boyunca her şeyi harika yaptığımı söyleyip durdu. Şefkatli davranışları bir yandan beni
utandırıp devamlı gülmemi sağlıyor bir yandan da güven hissi veriyordu. Aslında yemeklerim harika
marika değildi ama sürekli övücü sözler söylemesi çok tatlıydı. Beni mutlu etmek için yapamayacağı
şey yoktu ve candan tavırları öyle çok içime işliyordu ki onun her zaman benimle gurur duymasını
sağlayacak şeyler yapmak istememe sebep oluyordu. Annemin sevecenlikle parlayan gözlerine,
sıcacık gülüşüne baktıkça, “Umarım hiçbir zaman yaptığım seçimlerle veya davranışlarla annemi
utandırmam,” diye düşünmekten kendimi alamıyordum.

Yemekten sonra annem yorgun olduğu için masayı topladım ve bir süre birlikte televizyon izledikten
sonra odama gittim. Yaz tatilinde çalışıp kazandığım parayı biriktirerek kendime ikinci el bir bilgisayar
almıştım. Hemen bilgisayarımın başına geçip biraz vakit öldürmek için internette takılmaya başladım.

Rihanna ve Eminem’in düet yaptığı “The Monster” şarkısını dinleyerek Facebook’ta dolaşıyordum ki
okuldan bir çocuğun Emre’yi de etiketleyerek paylaştığı bir resim görünce bu dikkatimi çekti ve
tıklayıp incelemeye başladım.

az

Sos^oyoit Pisiii - ^aran^ti Str^ar

Emre ve iki arkadaşı polis memurlarıyla konuşurken çekilmiş bir fotoğraftı. Beyaz renk, modifiyeli, son
model bir Honda CR-Z kenara çekilmiş, hemen yanında hararetli bir konuşma yapılıyordu. Bakışlarım
resmin altındaki yorumlara kayınca yüzümü buruşturdum. Birkaç kişi 1500 TL’lik bir cezadan
bahsediyordu ve bu durumla eğlenerek makara yapmışlardı.

Düşüncesizce yapılan bu aptal muhabbete o kadar çok sinir oldum ki kendimi tutamadım ve
fotoğrafın altına bir yorum da ben yazdım.
Cansu: Sizin gibi kendini beğenmiş ukala heriflerden nefret ediyorum. Sizin burada dalga geçtiğiniz o
parayla bazı aileler aylarca evlerini geçindiriyor. Anlayışsız pislikler!

Aradan bir dakika bile geçmemişti ki Emre’den hemen cevap geldi.

Emre: Sen kimsin?

Cansu: Kim olduğum gayet açık salak, ismim yazıyor.

Emre: Senin gibi ezikleri sallamıyorum kızım. Yaylan.

Cansu: Haha! Gerçekleri söylemek ne zamandan beri eziklik oluyor?

Emre: Sen konuştuğundan beri. Şimdi kaybol.

Cansu: Sen kaybol! Hatta dünyaya bir iyilik yap da toz duman ol, silin evrenden!

Emre: Sen de bana bir iyilik yap sayfadan toz ol.

Cansu: Umarım bu gece arabanı park ettiğin yere bütün köpekler toplanıp arabana işerler!

Emre: Lan gece gece bela mısın nesin yürü git!

Cansu: Sen git. Yazmamayı dene mesela!

Emre: Profiline baktım da cidden acınası bir eziksin.

.23

'Yf[ifıri fflavi

Kahretsin! Kaşlarım telaşla yukarı kalkarken kalbim gümbür gümbür atmaya başladı.

Aman Allah’ım! Profilime mi bakmıştı bu çocuk? Hemen sayfayı kapatıp aceleyle profil fotoğraflarımı
incelemeye başladım. Resmen elim titriyordu, of bu heyecan da nerden çıktı şimdi?!

Fotoğraflarımı incelerken yüzümü buruşturdum. Harika! Bazıları cidden korkunç görünüyordu.


Gereksiz bir şekilde çektiğim her fotoğrafı paylaşmayı bıraksam iyi olacaktı. Gözüm birden Gül’ün beni
etiketlediği, birlikte en son çektiğimiz fotoğrafa takıldı.

Ayy bu ne!?

Gül, dil çıkarıp göz kırpmış ben de dudağımı sarkıtıp masum bakışlar atarken pijamalarla aynanın
karşısında poz vermişiz. Ayrıca benim pijamalarımda pembiş pem-biş küçük kalpler var! Pofuduk
patiklerimle tam bir uyum içindeyim!

Allah cezanı vermesin Gül bu fotoğrafı hangi ara paylaştın sen! Ellerin kırılsaydı da paylaşamasaydm
lan geri zekâlı!

Yeni bir bildirim gelince resimlerdeki utanç verici hallerimi boş vererek bildirimi tıklayıp baktım.
Emre’den bir mesaj gelmişti.

Emre: Hey, ezik. Ne oldu sustun. Gerçekler acı mı geldi:)

Gözlerimi kısıp ekrana bakarken hemen cevap yazmaya koyuldum.

Cansu: En azından senin gibi parasıyla hava atan bir piç değilim.
Hah! Al sana kapak Emre Efendi, diye düşünerek ek-

Ses^ojsat Pisli i - '/(jıranhi S’ır^a-r

rana bakıp kibirle gülümsedim. Bakalım buna nasıl cevap vereceksin?

Emre: Senin ağzın neden bu kadar bozuk. Hiç bir kıza yakışıyor mu? :)

Cansu : Sana daha iyi küfür edebilmek için.

Emre : Bak sen. O ağız, gevezelik yaptığı kadar iyi öpüşebiliyor mu? :):)

Okuduğum son mesajla gözlerimi kırpıştırarak ekrana tekrar tekrar baktım. Emre’nin aptal sözleriyle
bedenimin kızgınlıkla sarsıldığını hissederken öfkeyle soludum.

Cansu: Defol git lan!

Cansu: Pislik!

Emre: :)

Cansu: Ne gülüyorsun!?

Emre: :D :D :D

Cansu: Gülmesene!

Cansu: Dangalak!

Cansu: İnşallah polislere yakalanırsın da o arabandaki modifiyeler sökülür! İnşallah araban park
etmişken koca bir tır çarpar da araban hurdaya döner! İnşallah hırsızlar arabanı alıp götürür de
arabasız kalırsın!

Son sözlerimi de yazıp bir saniye dahi tereddüt etmeden Emre’yi engelleyerek internet sayfasından
çıktım. Bir hışımla bilgisayarı sertçe kapattığımda çıkan ses hissettiğim nefreti yansıtırcasına odamda
yankılandı.

Sinirden çığlık atma isteğime direnmeye çalışırken iki elimi birden saçlarımdan geçirip alnıma
koydum. İçimde yoğun bir şekilde yükselen tek bir duygu vardı.

Emre’den nefret ediyordum!

51

7le yaptığınızı sany&rsunuz siz?

Sabah uykumu doğru düzgün alamasam da zoraki bir şekilde yatağımla vedalaşıp kendimi banyoya
attım, ılık bir duşun ardından aynanın karşısına geçip aceleyle saçlarımı kuruttum. Omuzlarıma
dökülen siyah düz saçlarımı açık bırakmaya karar vererek, okul için hızlıca hazırlanıp evden çıktım.
Bugün normalden daha erken hazırlanmıştım. Malum Deniz’le karşılaşmak istemiyordum. Sabah
sabah zaten uykuluydum bir de onun saçmalıklarına maruz kalarak sinirlerimi bozamazdım.

Okula vardığımda planladığım gibi etrafta ne Deniz vardı ne de arkadaşları. Yaşasın!

Okula girerek merdivenleri ağır ağır çıkmaya başladım ve birden Emre’nin dün geceki davranışları
aklıma gelince tiksintiyle yüzümü buruşturdum. Sapık pislik! Ondan kesinlikle nefret ediyordum.
Acaba bugün karşılaştığımızda dünkü konuşmalarımızla ilgili bir şeyler söyler miydi? Hah! Söylesin de
nasıl karşılık vereceğimi görsün o zevzek!

5os^-oj)at ftiatik - 'Ka.ra.n.Cıi Str^ar

Sınıftan içeri girip sırama doğru ilerledim ve çantamı sıranın üstüne atarak Gül’ün yanma oturdum.

Odağını kaybetmiş yeşil gözleriyle tahtaya doğru boş boş bakıyordu.

“Günaydın,” dediğimde birden hızla irkildi.

Sanki geldiğimi yeni fark etmiş gibi, “Günaydın,” diye karşılık verdi aşırı neşeli bir sesle.

Bu heyecanlı hali beni gülümsetti. Çantamdan kitabımı, kalemlerimi çıkarıp masaya koyarken Gül yine
aşırı neşeli bir sesle konuştu. “Sınıfta böyle amaçsızca oturmak istemiyorum.” Bacak bacak üstüne
atıp ayağını hızlı hızlı sallamaya başladı. “Bahçeye mi çıksak?”

Kaşlarımı yukarı kaldırıp hafif bir şaşkınlıkla ona baktım. “İyi misin sen?” diye sordum. “Biraz garip
davranıyorsun.”

Kollarını iki yana açıp havaya kaldırdı. Şarkı söyler gibi bir sesle “İyiyim... harikayım... süperim... hatta
mükemmelim,” dedi her kelimeyi uzatarak.

Gözlerimi kısıp onu dikkatle süzdüm. “Pekâlâ,” dedim ağır ağır. Bugün Gül’de farklı bir şeyler vardı
ama bir türlü çözemiyordum.

“Ayh!” diyerek yüksek sesle nefesini dışarı verdi. “İçim kıpır kıpır,” deyip uzunca derin bir nefes aldı.

Şaşkınlıkla gülümsedim. “Dışın da kıpır kıpır. Yerinde duramıyor gibisin.”

“Aynen öyle,” derken elini masanın üzerine koyup parmaklarını hızlı hızlı tıklatmaya başladı. “Dar
geliyor bu sınıf bana!”

Parmaklarına kısa bir bakış atarak kuşkuyla gözlerimi

33

KYjifıri fY[avi

tekrar suratına çevirdim. Her zamanki bakımlı upuzun, sarı saçları biraz sönüktü, sanki hiç uğraşmamış
hızlı bir şekilde toplayıp evden çıkmış gibi aleladeydi, iri yeşil gözleri donuk bir buğuyla kaplıydı ve
içleri kızarmıştı. “Gözlerin kızarmış. Kıpkırmızı görünüyor. Yüzün de çok solgun.”

Sözlerimi umursamadı. “Bugün okulu asıp bir şeyler mi yapsak tüm gün burada tıkılı kalmak
istemiyorum,” dedi normalden yüksek bir sesle.

Gözlerimi devirdim. “Ne oldu kızım sana böyle, uyuşturucu falan mı kullandın ne yaptın?” deyip dalga
geçtim.

Dudaklarında yavaş yavaş şeytani bir sırıtış belirdi.

Kanın yüzümden çekildiğini hissettim. Korkuya kapılarak, “Uyuşturucu mu kullandın?” diye sordum bu
kez ciddi bir ses tonuyla.

Sırıtışı daha da genişledi. “Hayır ama başka bir şeyler içtim.”

Tereddüt ederek, “Ne içtin?” diye sordum.


Gül etrafına bakarak bizi izleyen birileri var mı diye kontrol etti ve dikkatle çantasına uzanarak küçük
gözü açıp bir paket çıkardı. İçinde iki tane hap vardı.

Hapları görmemle içimi devasa bir tedirginlik kapladı. “Nerden buldun bunları?”

“Baran verdi,” derken gözleri heyecanla parlıyordu.

“Mal mısın ya! Şimdi de uyuşturucuya mı başladın!?”

Gözlerini devirdi. “Abartma.”

Sertçe koluna vurdum. “Hep böyle derler zaten.”

Acıyan kolunu ovalarken, “Oof Cansu, sanki bağımlı falan oldum. Aş bunları,” dedi pişkin pişkin.

S?

Sos^Gjoat fîisCii - '¡(aran^ıl Sır^ar

“Geri zekâlı bu işler böyle başlar. Sonunda bir bakmışsın bağımlı olmuşsun. Hayatının merkezi
uyuşturucu olmuş!” dedim büyük bir kızgınlıkla.

Gül sıkılarak iç çekti. “Merak etme nerede duracağımı bilirim ben.”

“Öyle bir noktaya gelirsin ki artık iş işten geçmiş olur. Duramazsın.” Kaşlarımı öfkeyle çattım. “Ver
şunları!” Bir hışımla ona doğru uzanıp elindeki hapları kaptım.

“Yaa ne yapıyorsun!?” diyerek sertçe çıkıştı ve hapları geri almak için bana doğru bir hamle yaptı.
“Geri ver.”

Ulaşamasm diye elimi yumruk yapıp arkama sakladım. “Vermeyeceğim,” dedim kızgın gözlerle ona
bakarken, “Bunları tuvalete atacağım.”

Gözleri panikle büyüdü. “Hayır, Cansu sakın öyle bir şey yapma!”

“Okulda bugün bir arama olsa, bu aptal hapları üzerinde bulsalar ne olur sence!? Polise kadar gider
bu konu. Başın nasıl büyük bir belaya girer tahmin edebiliyor musun?”

Tedbirsizliği karşısında hayrete düşerek başımı iki yana salladım.

Yüzünden korku dolu bir ifade geçerken pes ederek geri çekildi ve bakışlarını dalgınca masaya çevirdi.
“Sadece biraz olsun rahatlamak istedim Cansu, evdekileri unutmak ve kavgadan gürültüden
uzaklaşmak istedim. Bunun için beni suçlayamazsın.”

İç çektim. “Gül,” dedim anlayışlı bir sesle. “Bunlar sadece geçici rahatlık verir. Sonrasında seni içten
içe yok etmeye başlar ve sen bunun farkında bile olmazsın,” diyerek anlattıklarımı anlamasını
umdum.

35

Haklı olduğumu anladığını gösterircesine başını hafifçe aşağı yukarı salladı. “Özür dilerim,
düşüncesizce davrandım.”

“Bir daha kullanmayacaksın tamam mı? Bana söz ver.”

Utanmış bir ses tonuyla, “Tamam,” diye mırıldandı.


Rahatlayarak omuzlarımı düşürdüm ve arkama yaslanıp derin bir nefes aldım. Elimde tuttuğum
buruşmuş poşetin içindeki hapları cebime atarken bir an önce bunlardan kesinlikle kurtulmalıyım,
diye düşündüm.

Ders bitince aceleyle tuvalete gittik. Hapları tuvalete attım ve bu lanet şeyleri tamamen yok ettim.
Ders boyunca diken üzerindeydim resmen. Sanki her an biri gelip bu zıkkım şeyleri üzerimde
bulacakmış gibi huzursuz olmuştum.

İkimiz de rahat bir nefes alarak diğer ders başlamadan kantine inip bir şeyler yemek istedik.
Bakışlarım istem dışı sürekli Gül’e kayıyordu, o fark etmeden onu kontrol etmekten kendimi
alamıyordum. Sabahki halinden oldukça farklıydı, o yerinde duramayan hali ve neşesi gitmiş yerini
durgunluk almıştı. Şimdi daha sakindi. Hapların etkisi geçmişti anlaşılan. Şükürler olsun.

Kantine inince ne yiyeceğimizi konuşurken ufak bir kalabalığın oluşturduğu kuyruğa geçip sıranın bize
gelmesini beklemeye başladık. “Ne yiyeceksin? Benim öncelikle koyu bir kahve içmem gerek, bir
sonraki ders için anca ayılırım. Aksi halde ders sırasında uyuyakalabilirim.”

Gül hafifçe tebessüm etti. “Ben çok açım, ne var ne yok yiyesim var.” Başını uzatıp ne alacağına karar
vermek için yiyecekleri incelemeye koyuldu. “Dünden beri böyleyim, doymuyorum bir türlü.”

$6

cS&sJfop<ıt Pislik - 'Karanlık Str^a-r

Bu sırada kantine küçük bir grup girince başımı onlara doğru çevirdim. Kağan, Emre, Hakan ve Mert
tehlikeli bir edayla ağır ağır içeri doğru yürüdüler. Her birinin varlığından güç ve tehdit yayılıyordu.
Kantin bir anda sessizliğe gömülmüş gibiydi. İçerideki tüm öğrenciler bakışlarını üstlerine dikmiş
donakalmış vaziyette onları izliyordu. Nefes almak bile korkutucu geliyordu sanki. En ufak bir yanlış
hareketin dahi onları sinirlendirmesinden endişeleniyorlardı. Çünkü bütün okul Kağan ve
arkadaşlarından çekiniyor, yapabileceklerinden korkuyordu. Bu yüzden de onlardan biri etraftayken
herkes bir anda sus pus olup zoraki bir şekilde saygı göstermek mecburiyetinde kalıyordu. Özellikle de
Kağan’a.

Eh ne diyebilirim ki o çocuk beni de tedirgin ediyordu.

Bakışlarım Emre’yi bulduğunda yine geçen günkü gibi gözlerimi ondan alamadım, sanki bir mıknatıs
gibi istemsizce ona doğru çekiliyordum. Aheste aheste yürürken dudaklarındaki küstah, çarpık bir
gülümseme ile ilgisiz tavırlarla etrafa bakındı. Kahve sarı saçları tembelce alnına düşünce bir elini
saçlarından geçirip geriye doğru itti. Her hali kusursuzdu ve gerçekten çok yakışıklıydı. Özellikle de
gözbebeklerinin altın tonu feci dikkat çekiciydi ve onu çok daha çekici gösteriyordu.

Ha? Çekici mi! Aklımdan neler geçtiğini fark edince yüzümü buruşturup kendimi azarladım. Allah’ım
ben neler düşünüyorum böyle!

İçimden uyan dolu bir ses yükseldi. “O senin beğenini değil yalnızca hakaretlerini hak ediyor kızım!
Kendine gel!”

Bakışlarımı bu kez grubun en sessiz ve karanlık tipi

ff[ifıri ‘fflavi

olan Hakan’a çevirdim. Gece kadar siyah saçlarıyla uyumlu koyu renk gözlere sahipti. Yüzünde bir
kaşından yanağına doğru uzanan derin bir yara izi vardı. Yüz ifadesi öyle donuktu ki ölüm kadar soğuk
gibiydi. Baktıkça insanın içini üşütüyor, uçsuz bucaksız karanlık bir hiçliğe doğru çekiyordu. Tek
kelimeyle ürkütücüydü.

Emre ve Hakan’ı incelerken diğer öğrenciler gibi sıraya girmeden en öne geçtiklerini gördüğümde bu
davranışlarına karşın şaşkınlıkla bakakaldım. Tamam, korkutucu tiplersiniz falan filan da bu ne şimdi?

Nerede eşitlik, nerede adalet?

“Ne yapıyor bunlar ya?” diye mırıldandım onlara bakmayı sürdürerek. Normalde sessiz kalırdım ama
neden bilmiyorum artık sessiz kalmak istemiyordum.

Gül, “Ne oldu?” diye sorup bakışlarımı takip etti ve Ka-ğan’ı görünce yüzünde şapşal bir gülümseme
oluştu. “Kağan gelmiş,” dedi hayranlıkla. “Ya öyle dalmışım ki geldiklerini fark edememişim. Neden
beni uyarmıyorsun kızım, aşk olsun!”

Gözlerimi devirerek söylediği saçmalıkları duymazdan geldim. “Baksana şunlara, biz o kadar süredir
bekliyoruz ama onlar ayrıcalıklılar ya, hemen öne geçtiler. Kimsenin de bir şey söylediği yok! Bu
boyun eğmişlik ne kadar sürecek böyle!” dedim sinirle.

“Mezun olana kadar. Kimse başına bela almak istemiyor çünkü.”

İçimde biriken asiliğin verdiği cesaretle omuzlanmı dikleştirdim. Bu hareketime bir başkaldırı
diyebilirsiniz ya da aptallık fakat umurumda değil, artık yapılan haksız-

58

Sosffo'pa-t Pistii - KarcLrıiıÇ- S'-r^a-r

lıklara daha fazla katlanmayacağım. Birinin onları durdurması gerekiyorsa bu kişi ben olacağım!

Gözlerimi kıstım ve hepsine hitaben öfkeli bir şekilde konuşmaya başladım.

“Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz?”

33

Küçül cadı!

Gül yanımda korkuyla inledi. “Ah, hayır.” Fakat onu hiç umursamadım, tüm dikkatimi önümde duran
gruba vermiştim.

Emre arkasını dönerek, “Ne yapıyormuşuz?” diye sordu kaba bir sesle. Ardından beni fark ettiği anda
yüzünde yavaşça alaycı bir sırıtış belirdi. Kaşlarını yukarı kaldırıp, “Yine mi sen?” diye sordu.

Ben de karşılık olarak yüzümü tiksintiyle buruşturup Emre’yi görmezden geldim ve hepsine hitaben
konuşmaya devam ettim. “Herkes gibi siz de sıraya girin. Öyle sonradan gelip de ilk sıraya
geçemezsiniz. Biz bekliyorsak siz de bekleyeceksiniz.”

O sırada en önde duran Kağan arkasını yavaşça dönüp, “Bir şey mi dedin?” diyerek bana doğru
yürümeye başladı.

Bakışlarım istem dışı Gül’e kaydı. Dehşetle büyüttüğü gözleriyle bir Kağan’a bir bana bakıyordu.
Önümüzde duranlar Kağan’m üzerime yürüdüğünü görünce panikle yana doğru çekilirken birkaç
kişinin korkuyla nefeslerini tuttuklarını işittim.
Kağan’ın yüzündeki tehlikeli ve karanlık ifade ödümü

SöSt^epa-t Pisli t - 'Karanlık S'-r^-a-r

kopartmaya yetmişti. Koyu renk gözleri acımasızlıkla parlarken önümde durup dik dik gözlerimin içine
baktı. Bakışları öyle sertti ki insanın kanını donduracak türdendi, o an hayatım için hissettiğim
endişeyle omurgamdan aşağı korku dolu bir ürperti indi.

Kahretsin! Başıma çok kötü şeyler gelecekti!

Güçlükle yutkundum. “Siz de sıraya girin,” diye cevap verirken sesim az önceki çıkışıma nazaran çok
cılız çıkmıştı.

Harika! Tüm cesaretim puff diye yok olup gitti. Gerçekten süper!

Kağan gözlerini kısarak, “Girmezsek?” diye sordu alçak bir sesle.

Ee... Şey... Oldu o zaman ben gideyim artık.

Tehditvari bir tavırla konuşmaya devam etti. “Ne yaparsın?”

Tamam! Herkesin neden onlara boyun eğip itaat ettiğini şu an gerçekten anladım. Bunu anlamam için
anlatılanlar yeterli değilmiş, birebir yaşamam gerekiyormuş. Zira Kağan’m bu korkutucu halleri beni
de dehşete düşürüp susturmayı başarmıştı. Tek bir laf dahi edemiyordum. Sesim kesilmişti resmen!

Bir ezildim bir büzüldüm ki sormayın!

Kağan, yanında dikilen Mert’e döndü. “Götürün şunu buradan,” dedi küçümseyici bir sesle.

Şu mu dedi bana!? Şensin şu!

Mert kolumu sıkıca yakaladığında kaşlarımı çatarak kızgınlıkla ona baktım. “Çek elini üzerimden!” diye
çıkışarak onu itip kolumu kurtardım. “Sakın bana bir daha dokunma!”

Mert ise karşılık olarak pis pis sırıtmaya başlarken tek-

fTlihri YTla-vi

rar üzerime doğru geldi. Emre araya girerek, Mert’in bana ulaşmasını engelledi ve bu kez o kolumu
sıkıca tutup beni kendine doğru çekti.

Bir hışımla Emre’ye döndüm. “Ne yapıyorsun! Kolum kopacak! Bırak beni!” diyerek tüm gücümle
çırpındım.

Kızgın gözlerle bana bakarken “Rahat dur,” dedi uyarıcı bir sesle.

Öfkeyle haykırdım. “Bıraksana kolumu. Çekil git! Uğraşma benimle!” Kolunu ve omzunu
yumruklamaya başladım ama hiç etkileniyor gibi değildi.

Emre, Mert’e hitaben, “Ben hallederim,” dedi itiraza izin vermeyen bir sesle. Ardından bakışlarını
bana çevirerek ters bir ifadeyle, “Yürü hadi,” deyip beni peşinden çekiştirerek yürüttü.

İsyan ederek çığlık attım. “Bırak beni!”

Cevap vermedi.
“Bırak diyorum sana!”

Dışarı çıktığımızda Emre kimsenin olmadığı bir köşeye kadar beni zorla sürüklemeye devam etti.
Kolumu bıraktığında öfkeyle ateş gibi yanan gözlerini gözlerime dikip sertçe konuştu. “Bir daha
boyunu aşan işlere karışma. Diğerleri gibi kuzu kuzu işine bak. Sesin fazla çıkmasın.”

“Yok ya. Kafanıza göre takılamazsmız öyle. Bu okulun kuralları var,” dedim onun sert sesini taklit
ederek.

Kaşlarını çattı. “Başına bela mı almak istiyorsun?”

Gözlerimi devirdim. “Hah! Sen misin o bela?” diye sorarken sesim küçümseyici çıkmıştı.

Israrla gözlerimin içine baktı. “Evet. Benim o bela,” derken sözlerinin altında yatan yoğun bir tehdit
vardı.

“Sen beni tehdit mi ediyorsun?” Yok artık!

cSss^o'pa.t tpislii - %araniıi ¿>t?"£ar

Sakin bir tavırla omuz silkti. “Ben tehdit etmem, gerekeni yaparım,” dedi umursamaz bir tavırla.

Yumruklarımı sıktım. “Sen ne diyorsun be!?” diye haykırdım büyük bir öfkeyle.

“Kes sesini, kendi işine bak diyorum.” Benim aksime kayıtsız ve tane tane konuşmuştu.

İnatçı bir şekilde çenemi hafifçe kaldırdım. “Bakmıyorum kendi işime falan, ne olacak?”

Sabır dilermiş gibi soluğunu dışarı verirken başını iki yana salladı. “Zorlama beni kızım. Canın yanar.”

Dudaklarımdan alay dolu bir kıkırtı döküldü. “Beni korkutmuyorsun! Elinden geleni yap, bu serseri
tavırların umurumda değil,” dedim iğrenerek. “Ayrıca bana bir şey yapmaya kalkışırsan daha fazlasıyla
karşılık veririm. Beni sakın hafife alma.”

Emre gözlerini kısıp bir süre sessizce bana baktı. “Çok dik başlısın,” diye mırıldandı onaylamaz bir
şekilde. “Bu okulda böyle davranışlar kabul edilmez.”

Sözlerini duymazdan gelerek konuşmaya devam ettim. “Belki de artık sizi birinin durdurması
gerekiyordun Siz haksızlık yapacaksınız, ben ve diğerleri de susacağız öyle mi?” diye sordum sanki bu
hayatımda duyduğum en garip şeymiş gibi. “Yok öyle! Bu baskı rejimini kesinlikle reddediyorum!”

Emre’nin dudakları hafifçe seğirdi ve yüzünde yavaşça çarpık, alaycı bir gülüş belirdi. Bana doğru gelip
aramızda neredeyse mesafe kalmayacak kadar yaklaştı. Yüzünü yüzüme doğru eğince yakınlığımız
bana tuhaf şeyler hissettirmeye başladı. Midem sıcak bir hisle kasıldı, usulca

Yf[ifıri fl^avi

nefesimi tuttum. Kalp atışlarım hızlanırken ılık bir heyecan dalgası bedenimi hafifçe yalayıp geçti.

Ha? Bana neler oluyordu böyle?

Emre gözlerimin içine küçümseyerek baktı. “Gel de durdur,” dedi meydan okuyarak.

Kaşlarımı öfkeyle çattım. Az önce düşündüğüm heyecan dalgası zırvalıklarım zihnimden silip attım.
“Çekil git şuradan be! Ne giriyorsun burnumun dibine,” diye kızarak ellerimi göğsüne koyup tüm
gücümle geriye doğru ittim. “Sakın beni korkutmaya çalışma! Bu konuda asla geri adım
atmayacağım.”
Emre bir-iki adım gerilerken gür bir kahkaha attı. Sanki çok komik bir şey söylemişim gibi kahkahalarla
gülüyordu.

Lan şimdi var ya!

“Gülmesene. Ne gülüyorsun?” diye sordum çatık kaşlarla onu izlerken.

“Sana,” derken hâlâ gülüyordu. “Az önce Kağan’ın karşısında nasıl da ürkektin. Şimdi birden cadıya
dönüştün. Küçük huysuz bir cadı.” Tek kaşını imalı bir şekilde kaldırdı. “Bu hallerin bana özel galiba.”

Kağan deyince yine tedirgin olmuştum ama bunu saklamayı başardım. Korkumu bu pisliğe belli
edecek değildim. Tamam, bu okulda kimsenin gücü beni korkutmaya yetmezdi ama Kağan olayı
farklıydı abi.

Emre’ye tiksinti dolu bir bakış fırlattım. “Zerre kadar umurumda değilsin.”

“Hımm...” Düşünüyormuş gibi yapıp bir gözünü kıstı. “Dün Facebook’ta demediğini bırakmadın. Hoş
sonradan bana engel koyup kaçıp gittin ama neyse,” derken gülüşü şeytani bir hal aldı. “Şimdi de
kantinde karşıma çıktın.

Vt

So&^-öJ)Oit pİBİii - ^arcin^ıi Sxr^a-r

Yoksa böyle yaparak dikkatimi çekmeye mi çalışıyorsun?” diye sordu sahte bir merakla.

Gözlerimi devirdim. “Yaa, evet ölüp bitiyorum sana. Ne yapsam da dikkatini çeksem diye
uğraşıyorum. Tüm gün boyunca bunu düşünüyorum. Hiçbir derse odaklanamıyorum falan filan...”
dedim dalgacı bir tavırla.

Kaşlarını eğlenircesine yukarı kaldırdı. “Hayallerini süslüyorum yani?”

Yüzümü buruşturdum. “Sen ancak kâbuslarımı süsleyebilirsin.”

Yüksek sesli keyifli bir kahkaha daha attı. “Şu hareketlerine çekidüzen vermezsen hiç şansın yok.
Senin gibi küçük huysuz cadılar ilgimi çekmiyor. Daha çekici, cazibeli, uysal kızlardan hoşlanıyorum
ben,” diyerek çapkınca göz kırptı.

Ne!?

İçime dolan öfke ve utançla yanaklarımın cayır cayır yandığını hissettim. “Sanki senin ne düşündüğün
umurumda! Seni şuur yoksunu aşağılık herif! Kendi pisliğinde geber!” Onu öfkeyle iterek yanından
geçip hızlı adımlarla yürümeye başladım.

Ardımdan bağırdı. “Hey ne oldu, bu kadar sinirleneceğin ne söyledim ki?” Ses tonundaki alaycı ton
tepemi iyice attırdı.

Öfkeden kudura kudura sınıfa çıktım. Her bir merdiven basamağına Emre’nin suratıymışçasına sert
sert bastım. Al sana! Geber pislik herif!

Hiç şansım yokmuş ha! Hiç şansım yokmuş!

Emre’nin küçümseyene sözleri zihnimde ardı ardına yankılanıp beni çileden çıkarmaya yetiyordu.
Sınıfa

45
ffîliAri

girdiğimde hemen sırama geçip hırsla yerime oturdum. Vücudum sinirden kaskatı kesilmişti. Bana
ettiği lafları sindiremiyordum.

“Cazibeli mi demişti o? Ne yani ben çekici değil miyim, bunu mu demek istedi o ahmak?” diye kendi
kendime mırıldanırken ellerimin öfkeden titrediğini fark ettim.

Sakinleşmek istercesine arkama yaslandım. Gözlerimi sımsıkı kapatarak öfkemi dindirmek için derin
derin nefesler alıp yavaşça vermeye başladım. Aradan beş dakika kadar geçmesine rağmen hâlâ öfkeli
olmam beni daha da kızdırdı.

“Oof! Neden bu kadar çok sinirlendim ki ben şimdi, derdim ne benim?”

{¡Bazen Şirine ne sizi o kadar

kadar de&er verirseniz görmezden ffekir.

Cumartesi günü öğlene kadar uyuyup gün boyunca televizyonun karşısında tembellik yapmayı
düşünüyordum ki sabahın köründe arayan Gül tüm planlarımı bozdu. Bugün, Baran’ın evinde bir parti
olduğunu söyleyip birlikte gitmemiz gerektiği konusunda yalvarması oldukça sinir bozucuydu. Ona
biraz dargın olduğum için mesafeli cevaplar vererek teklifini geçiştirdim. Çünkü dün okuldayken beni
korumadığı için ona kızgındım, Emre beni dışarı sürüklerken Gül hiç yardım etmeye yeltenmemişti,
diğerleri gibi sadece uzaktan olanları izlemekle yetinmişti. Sonra da dersi asıp kayıplara karışmıştı,
beni ne aramış ne de mesaj atarak nasıl olduğumu sormuştu. Bunu hangi en iyi arkadaş yapar ki?

Açıkçası hayal kırıklığına uğramıştım ve Gül’e alındığımı söyleyince kuru bir özürle ödüllendirilmiştim.
Bu kayıtsızlığı karşısında hem şaşırmış hem de kırılmıştım ama sonra boş vererek konuyu uzatmamaya
karar verdim. Gül böyle biriydi işte, yalnızca kendini düşünürdü.

m-

/fY[avi

Konu yine partiye gelince telefonu Gül’ün suratına kapatmamak için yoğun bir çaba harcadım.
Baran’ın evine gitmek istemiyorum, o çocuktan hiç hoşlanmamıştım. Fakat ne kadar ilgisiz kalsam da
Gül, sürekli sızlanarak üzerimde öyle yoğun bir baskı kurdu ki en sonunda pes ederek teklifini kabul
ettim ve hazırlanmak üzere Gül’ün evine gittim.

Gül aynanın karşısına geçmiş uzun sarı saçlarını düzleştirirken ben de dolabındaki giysilere bakarak
parti için uygun bir kıyafet arıyordum. “Ne giysem ki acaba, var mı bir önerin?”

Elindeki düzleştiriciyi bir kenara bırakıp yanıma geldi. Birkaç kıyafeti askılarından çıkarıp üzerime
tuttu, bir stilist edasıyla yakışıp yakışmadığına karar verdikten sonra hayır dercesine başını sallayıp
kıyafetleri birer birer yatağın üzerine attı.

“Hah, işte buldum. Şunları dene,” deyip sonunda bana bir askı uzattı. “Bu kombin üzerinde harika
duracak.”

Kıyafetleri hızlıca giyip boy aynasının önüne geçtim. Siyah şort üzerine salaş duran bordo renk kısa bir
kazak giymiştim. Bileklerimin biraz üzerinde biten botlarım da siyahtı. Kısacık olan şort uzun
bacaklarımı çok fena ortaya çıkarmıştı, bu da beni bir parça rahatsız ediyordu.
“Biraz fazla mı açık oldu bu. Şortu değiştirip pantolon mu giysem?” diye sordum kararsız bir sesle.

Gül, aynadan bana baktı. “Bence çok güzel görünüyorsun, hatta aşın seksi,” deyip gülmeye
başladığında gözlerimi devirdim. “Gerçekten, sakın değiştireyim deme. Bomba gibisin!”

Sos^e-pcd fpisiii - %CLran£ı&. Str^ar

Bir süre daha kendimi inceledikten sonra bu kıyafetlerde karar kılarak aynanın önünden çekildim.
Odadaki geniş yatağına geçip oturarak Gül’ün hazırlanışını izledim. Saçlarını düzleştirmeyi bitirmişti,
parlak san saçları kâğıt gibi dümdüzdü. Şimdi makyajını yapıyordu. Üzerinde ip askılı kısacık, dar siyah
bir elbise vardı, ayakkabıları ise kırmızı renk yüksek topuklu stiletto idi.

Yoğun makyajı karşısında daha fazla kendimi tutamadım. “Biraz abartmıyor musun?” diyerek
takıldım.

Güldü. “Nefes kesici olmalıyım, böylece birkaç tane çıkma teklifi alabilirim.”

Usanmış bir şekilde iç çekerken kötü bir laf etmemek için dilimi ısırdım. Bir süre sessiz kalmayı
başardıktan sonra içimdeki şüpheyi dile getirdim. “Baran’a güvenmiyorum, ondan hiç hoşlanmadım.”

Bir kaşını kaldınp bana kibirli bir bakış attı. “Hoşlanman gerekmiyor zaten, o benim erkek arkadaşım.”

Gözlerimi devirdim. “Ciddi misin, hiç farkında değilim. Söylediğin iyi oldu.” Ciddileşerek ona baktım.
“İçimde garip bir his var. Bu partiye gitmek istediğimden pek emin değilim.”

Annem, bugün Gül’le birlikte sinemaya gideceğimizi sanıyordu. Biz ise doğru düzgün tanımadığımız
birinin evindeki partiye gidecektik. Anneme yalan söylediğim için pişmanlık duyuyordum, bundan
dolayı da içimde beni yiyip bitiren derin bir sıkıntı vardı.

Gül bezgince nefesini verdi. “Yeter kızım yeter. Güzelsin, gençsin neden hayatını yaşamıyorsun? Rahat
ol biraz.” İşaretparmağım bana doğru salladı. “Baran’ın po-

TniHri mavi

püler arkadaşlarından birini sana ayarlamasını söyleyeceğim.”

Gözlerim büyüdü. “Hayır,” dedim karşı çıkarak. “İstemiyorum. Sakın o havalı züppeye bir şey söyleme.
Ba-ran’ın arkadaşları da kendi gibidir.” Bunun düşüncesi bile korkunçtu.

Elini bana doğru geçiştirmek istercesine salladı. “İyi, ölene kadar yalnız kal.”

Sözlerini zerre kadar umursamadım. “Beni düşünme sen, idare ederim,” diye mırıldandım aksi bir
sesle.

Gül’le laf dalaşını bir kenara bırakıp partiye gitmek için hızlıca evden çıktık. Partinin olduğu villaya
vardığımızda dudaklarım hayranlıkla aralandı. Üç katlı beyaz ev muazzam görünüyordu. Geniş bahçesi
oldukça bakımlıydı ve etrafı renk renk çiçeklerle süslenmişti. Güller, laleler, menekşeler, orkideler ve
adını bilmediğim başka çiçeklerle. Yeni kesilen yemyeşil çimlerin kokusu çiçeklerin büyüleyici
kokusuyla birleşerek çevremizi sarmıştı. Bahçenin sol tarafında bulunan büyükçe havuz hemen göze
çarpıyordu. Havuzun yanında ufak bir çardak vardı. Çardağın etrafı sarmaşıklarla kaplanmıştı. Partiyi
evin dışına taşıyan bir grup çoktan mayolannı giymiş keyifle yüzüyorlardı. Baran böyle bir evde
oturduğuna göre cidden zengin olmalıydı.

Gül heyecanla kolumu dürttü. “Harika görünüyor değil mi?”


Başımı salladım. “Öyle.”

Evin girişine ulaşmak için beyaz taşlarla süslenmiş dar yoldan geçip cam kaplı dev kapının önünde
durup zile

50

Sostfepat pistti - '^arantıl Sır^a-r

bastık, içeriden gümbür gümbür müzik sesi geliyordu. Bize kapıyı elinde içeceği olan bir çocuk açtı.
Bizi gördüğü an yüzünde genişçe bir sırıtış belirdi ve kapıyı ardına kadar açıp önümüzde hafifçe eğildi.
“Hoş geldiniz hanımlar.” Konuşurken dili dolanmıştı, sanırım sarhoştu.

Gül’le bir an göz göze gelip kapıdan içeri adım attık. İçimdeki kötü his her saniye biraz daha büyürken
sakin kalmaya gayret ederek yürüdüm. Her adımım tereddütlü ve huzursuzdu. Yüksek sesli rap müziği
takip ederek antreyi geçip devasa salona girdik.

Evin içi oldukça kalabalık görünüyordu. Bakışlarımı etrafta ağır ağır dolaştırdım. Birkaç kişi kafayı
bulmuş bir halde koltuklara yayılmış amaçsızca oturuyordu. Gözleri açıktı ama odaklarını kaybetmiş
gibi boş boş karşılarına bakıyorlardı. Gül’ün geçen gün sınıftaki halini hatırlayınca onların da hap
içtiğini anlayarak irkildim, başımı hızla başka bir yöne çevirdim. Beş kişi küçük bir sehpanın etrafını
çevirip yerde oturuyordu, sehpanın üzerinde 10 adet shot bardağı vardı. Çocuklardan ikisi sırayla
bardakları hızla çekip kafalarına dikerken diğerleri onlara tezahürat ediyordu. Büyük bir grup başka
bir köşeye çekilmiş sohbet ederek içkilerini yudumluyorlardı. Sohbet konusu her neyse kahkahaları
oldukça gürültülüydü. Bazılarının elinde ot olduğunu tahmin ettiğim sigaralar vardı, her biri sigaradan
derin bir nefes çektikten sonra yanındakine veriyordu. Rahatsızlıkla karışık kaygım artarken başımı bu
kez salonun ortasında dans eden kalabalığa çevirdim. Kimisi sevgilisiyle hararetli bir şekilde
öpüşürken kimisi kendini kaybetmiş gibi delicesine hoplayıp zıplıyor kimi-

51

fflifıri fflavi

si de gözlerini kapatmış sanki başka bir âlemdeymiş gibi yavaş yavaş sallanıp duruyordu.

Yüzümü astım. “Gül, ben burayı hiç sevmedim,” diyerek memnuniyetsizce inledim. “Ne olur gidelim.”
Gül’den bir cevap gelmeyince onun ortalıktan kaybolduğunu fark ettim.

Kahretsin!

Kalbim endişeyle sıkışırken gözlerimi telaşla salonda gezdirmeye başladım. Beni burada bırakıp
nereye gitmişti bu kız böyle? Gül’ü az ileride Baran’ın yanında görünce rahat bir nefes alarak hızla o
tarafa doğru yürüdüm.

“Gül?” dedim gücenmiş bir ses tonuyla. “Neden beni yalnız bıraktın?”

Baran sesimi duyunca, başını bana doğru çevirdi. Yüzünden hafif bir şaşkınlık geçse de kendini hemen
topladı ve gözlerine yansıyan samimi ifadeyle gülümsedi. “Merhaba Cansu. Seni görmek ne güzel,
gelmene sevindim.”

Zoraki bir şekilde gülümseyerek karşılık verdim. Lanet olsun ki çocuk cidden beni gördüğüne sevinmiş
gibiydi. Ya çok iyi bir ev sahibiydi ya da benim için gizli ve korkunç planları vardı. Tamam, çocuğa karşı
biraz önyargılı davranıyordum ama içimdeki temkinli ses BaranTa ilgili beni uyarıp duruyordu. Bu
çocukta sahte olan bir şeyler vardı, gerçek yüzünü saklıyordu ama delici bakışlarındaki sinsi parıltılar
hep oradaydı. Beni rahatsız eden de buydu işte.
Baran’ın dudağının bir kenarı tembelce yukarı kıvrıldı. Yamuk gülüşüyle gözlerini bedenimde
dolaştırdı. “Çok güzel görünüyorsun. Şort yakışmış.”

52

Sos^ojıat J^isCii - '¡(aran^ıl Str^°-r

Soğuk bir tavırla, “Teşekkürler,” deyip iltifatını geçiştirdim. Çok gereksiz laflar ediyordu.

Gözleri bacaklarımda takılıp kaldı. “Bacakların harika görünüyor. Bayıldım.”

Ha?

Gözlerim iri iri açılırken şaşkınlıkla Baran’a baktım. Gül’ün yanındaki bu rahatlığı karşısında hayrete
düşmüştüm. Kim sevgilisi yanındayken başka kızlara asılırdı ki?

Gül kıkırdayarak araya girdi. “Tamamıyla benim seçimim. Kombini ben yaptım,” dedi lüzumsuz bir
bilgi vererek.

Gül’e kızgın bir bakış fırlattım. “Ciddi olamazsın!” Baran genişçe sırıttı. “Eee söyleyin bakalım partiyi
nasıl buldunuz, eğleniyor musunuz?”

Aksi bir sesle homurdandım. “Ben iğrenç buldum.” Gül sevinçle ellerini birbirine çarptı. “Süper! Harika
bir parti, şimdiden eğlenmeye başladım bile. Bizi de davet ettiğin için çok mutluyum.”

Baran memnuniyetle kasılırken sırıtmaya devam etti. “Her zaman gelebilirsiniz kızlar.”

Bu sırada yanımıza aşırı neşeli bir çocuk geldi. “Selam millet,” deyip her birimize teker teker baktıktan
sonra gözlerini Baran’a çevirdi. “Beni bu güzelliklerle tanıştırmayacak mısın kuzen?”

Kaşlarımı yukarı kaldırdım. Güzellik?

Baran’ın yüzünden kurnaz bir ifade geçti. “Tabii ki. Cansu ve Gül,” deyip kuzenini gösterdi. “Kuzenim
Emir.” Emir’in dudaklarına çapkın bir sırıtış yerleşti. “Memnun oldum kızlar.”

53

fili fır i fl[avi

Başımı hafifçe sallamakla yetindim. Gül ise benim aksime büyük bir hevesle Emir’e gülümsedi. “Biz de
memnun olduk,” dedi heyecan dolu bir sesle.

Emir, Gül’ün yakınlığından cesaret alarak kolunu omzuna atıp onu iyice kendi yanma çekti. “Eee ne
içiyoruz yavrular?”

Baran, Emir’e bakarak keyifli bir kahkaha attı. İkisinin arasında tuhaf bir bakışma geçtiğini fark
ettiğimde şüpheyle kaşlarımı çattım. İç sesim yine uyan sinyalleri vermeye başladı ve bu seferki diğer
uyarılarından çok daha şiddetliydi.

Gül dudak bükerek kararsız bir sesle konuştu. “Bira alabilirim.”

Emir ânında itiraz etti. “Bira bizi kesmez güzelim. Sen seçimi bana bırak.”

Gül cilveli bir şekilde kıkırdarken, “Pekâlâ, sert bir şeyler olsun o halde,” dedi şuh bir sesle.

Emir flörtüz bir tavırla göz kırptı. “Kesinlikle olacak.”

Baran pis pis sırıtırken bakışlarını bana doğrulttu. “Sen ne alırsın güzelim, sana ne getirelim.”
Ona buz gibi bir bakış fırlattım. “İstemem teşekkürler. Ben içeceğimi alkolsüz ve hapsız tercih
ediyorum.”

Baran bir anlık afallamayla gözlerini kırpıştırdı. “Pardon?”

“Hımm pardon,” dedim şaşkın sesini taklit ederek. “Diyorum ki bas geri! Sen beni saf mı sanıyorsun
senin oyununa gelmem ben oğlum...”

Gül bir hışımla üzerime atlayıp kolunu boynuma doladı ve eliyle ağzımı sıkıca kapattı. “Çok özür
dilerim Ba-

54

Sos^oj>a.t Piatii - 'j^p.rciniıi Sır^ar

ran. Cansu bazen şaka yapmayı abartır. Şimdi de o şakacı zamanlarından birini yaşıyor. Ciddiye
almayın onu.”

“Şaka yapmıyordum,” diyerek kendimi ifade etmeye çalıştım ama sesim garip bir homurtudan öteye
gitmiyordu. Söylediğim sözleri yalnızca ben anlıyordum, harika!

Gül beni umursamayarak, Baran’a, “Sen Cansu’ya soğuk bir şeyler getirir misin lütfen, anca kendine
gelir,” dedi.

“Bırak beni!” Gül’ün elini itmeye uğraştım ama başarılı olamadım. “Onun getirdiği hiçbir şeyi içmem
ben!”

Baran kaşlannı havaya kaldırmış eğlenen bir ifadeyle bizi izlerken, “Pekâlâ. Hemen dönerim,” deyip
bakışlarını Emir’e çevirdi. Aralarında yine o tuhaf bakışma geçti, sinsi ve uğursuz. Baran çenesini
hafifçe kaldırarak kapıyı işaret ettiğinde Emir sırıtarak tamam dercesine başını usulca salladı.

Bu da neyin nesiydi ki şimdi?

Baran ve Emir yanımızdan ayrılırken arkalarından beddua ettim. “Gidişiniz olsun dönüşünüz olmasm
inşallah!”

Gül beni öfkeyle sarstı. “Yeter artık! Saçma sapan davranmayı kes!”

Ben de öfkelenmiştim. “Çek şu elini!” Bütün kuvvetimi kullanarak Gül’ü ittim.

Gül kızgınlıkla bana baktı. “Ya Cansu, ne yapıyorsun sen!” dedi öfkeyle. “Bizi bu evden kovdurmak mı
istiyorsun, amacın bu mu?”

“Hayır,” dedim sakince. “Zaten kendi isteğimle gideceğim ve sen de benimle gelsen iyi edersin.”

Başını iki yana salladı. “Asla. Daha yeni geldik, hiçbir yere gitmiyorum.”

55

fflifrri ff[avi

îç çektim. “Saçmalama. Burası ne sana ne de bana göre bir yer Gül.” Elimi sallayarak etrafı gösterdim.
“Yaşananlar yanlış. Çoğunun kafası uçmuş, nerede olduklarının, ne yaptıklarının farkında bile
değiller.”

“Ne olmuş yani!” Sabırsızca nefesini verdi. “Bunalttın iyice ya. Rahat bırak beni, aptal uyarılarınla beni
boğmaktan vazgeç. Bazen cidden sinir bozucu oluyorsun.” Bozularak kaşlarımı çattım. “Seni
düşündüğüm için affet beni, bir daha olmaz!” diye karşılık verdim iğneleyici bir sesle. “Her neyse,
burada daha fazla kalmayacağım. Sen istediğin kadar durabilirsin ben gidiyorum,” deyip yanından
geçerek kapıya doğru yöneldim.

Gül sıkıntıyla oflarken arkamdan bağırdı. “Cansu geri gel!”

Umursamadım

“Aptallık ediyorsun.”

Yürümeye devam ederken elimi havaya kaldırıp Gül’e orta parmağımı gösterdim. Gül’ün benden
alacağı cevabın bundan ötesi olmayacaktı. Hem kendime hem de ona çok feci sinirliydim. En çok da
onun beni ikna etmesine izin verip böyle bir eve geldiğim için kendime kızgındım. Partiymiş, al sana
parti!

Ne beklemiştim ki zaten?

Of, canım o kadar sıkılmıştı ki içimde derin bir huzursuzluk hissi vardı. Aklım bir yandan da Gül’deydi.
Beni yine hayal kırıklığına uğratmıştı, acımasızca kalbimi kırmıştı. Sırf onun için endişelendiğimden
dolayı bana çıkışabiliyordu, öyle vefasız birine dönüşmüştü ki beni sürekli kızdırıp üzüyordu. Son
zamanlarda bunu sık sık yaptığı için arkadaşlığımızı sorgulamaya başlasam iyi olacak diye

56

Sosjfopat ¡pistli - /f(aran(ı( Sır^ar

düşündüm, çünkü artık sabrım tükenmişti. Ben ona değer verip dostum için endişelenirken Gül’ün
bencilce bana kaba davranması haksızlıktı. Böyle sorumsuz ve kinci davranmaya devam ederse ona
daha fazla katlanabileceğimi sanmıyordum.

Gül’ü seviyordum, ona değer veriyordum fakat bazen birine ne kadar değer verirseniz sizi o kadar
görmezden gelir öyle değil mi?

Sonunda siz de pişmanlıklannızla öylece kalıverirsiniz.

57

fia^-ir, m.o.5umsv.n-

Lüks evlerin arasında yürürken derince iç çektim. Geniş sokaklar bomboştu, etrafta kimsecikler
görünmüyordu. Sadece villaların önünde park edilmiş son model rengârenk arabalar vardı. Bizim
mahalledeki gibi kasvetli bir hava yoktu etrafta, her evin bahçesi zenginliği vurgular-casına bakımlı ve
kusursuz görünüyordu.

Bir an önce otobüs durağına ulaşmayı umut ederek adımlarımı hızlandırdım. Mümkünse hemen
evime gitmek istiyordum. Aslında sabah evden hiç çıkmamalıydım, yok yok asıl yatağımdan
çıkmamam gerekirdi, hatta o telefona kesinlikle bakmamalıydım. Böylece Gül’le hiç konuşmamış
olurdum. Zira bugün yaşananlar tam bir fiyaskoydu!

Yanımda duran arabanın gürültülü motor sesi düşüncelerimi bölerken korkarak irkildim. “Hay ben
senin, yavaş olsana! Ödümü kopardın.”

Beyaz arabanın camlan siyah filmle kaplı olduğu için içinde oturanı göremiyordum. Ama araba bir
yerlerden tanıdık geliyordu gözüme, sanki daha önce görmüş gibiydim.
58

Sos^ej^at PisCii - ^aranhi Sırlar

Sıkılmış bir sesle nefesimi verdim. “Gitsene oğlum yoluna. Hadi güle güle!”

Araba hareket etmeden öylece durunca kuşkuyla kaşlarımı çattım. “Sana diyorum. Bas git!” dedim
bağırarak.

Arabanın motoru durunca tedirginlikle etrafıma bakındım, sokakta tek bir insancık vardı o da bendim!
Ben ve ürkütücü araba ıssız sokakta yapayalnızdık.

Eyvahlar olsun!

Üzerime çöken huzursuzlukla birkaç adım geriledim ve yoluma devam etmek üzere hızla yürümeye
başladım. Araba tekrar çalışıp yavaşça benimle birlikte ilerledi, ardından aniden hızlanıp tam önümü
keserek durdu.

Kaşlarımı sinirle çattım. “Ne oluyor ya! Kimsin sen?” Arabanın tekerleğine tüm gücümle bir tekme
savurduğumda hızla açılan kapıdan biri indi.

“Hey, hey... Sakin ol şampiyon,” dedi gülerek.

“Emre?” Afallayarak gözlerinin içine öylece bakakaldım. “Senin ne işin var burada?” diye sordum
şaşkın şaşkın.

“Sana da merhaba,” deyip çarpık bir smtış gönderdi bana. “Ben de seni burada görmeyi kesinlikle
beklemiyordum, ikimize de sürpriz oldu ha?”

Somurttum. “Yaa ne büyük sürpriz ama,” diye mırıldandım.

“Bu aralar çok sık karşılaşıyoruz, değil mi?”

“Ne yazık ki,” dedim ağır ağır.

“Ya bir şey diyeceğim.” Düşünüyormuş gibi yaparak bir gözünü kıstı. “Adm neydi senin?”

Bu soruyu hiç beklemediğimden gözlerimi kırpıştırdım. “Aynı sınıftayız geri zekâlı bugüne kadar
öğrenmedin mi!?” diye haykırmamak için kendimi zor tuttum.

59

Ayrıca biraz bozulduğumu da itiraf etmek istiyorum, hissettiğim hayal kırıklığı canımı acıtmıştı.

Adımı nasıl unuturdu ha nasıl!?

“Ceren miydi?”

“Cansu,” dedim sert bir sesle.

Kaşlarını yukarı kaldırdı. “Su mu dedin?”

Dişlerimi sıktım. “Cansu diyorum Cansu! Adım Cansu.” “Haa... Evet ya hatırladım. Cansu’ydu,” dedi
büyük bir sırıtışla.

Gözlerimi şüpheyle kıstım. “Sen benimle dalga mı geçiyorsun?” dedim öfkeyle.


Başını hafifçe yana eğdi. “Olur mu öyle şey. Asla,” dedi masum bakışlarıyla fakat gözleri muzipçe
parlıyordu.

Yüzümü buruşturdum. “Çekilmez birisin, sana katlanmak çok zor,” diyerek homurdandım.

Umursamazca bir kaşım kaldırdı. “Söyle bakalım Cansu, senin ne işin var burada?” Arabasına rahat bir
şekilde yaslanarak bir bacağını diğerinin üzerine attı.

“Sana ne?”

Usulca gülümsedi. “Her yerde karşıma çıkıyorsun, söyle bakalım cazibeme karşı koyamayarak peşime
mi takıldın ha?”

Alaycı bir şekilde güldüm. “Ben de ne zaman kendini övmeye başlayacaksın diye merak ediyordum.”

“Gerçeği itiraf etmeye korkuyor musun yoksa, bu yüzden mi karşı atağa geçiyorsun?”

Sahte bir korkuyla gözlerimi büyüttüm. “Kahretsin beni yakaladın. Oysa gizli gizli takip ediyordum
seni.” Alayımı görmezden gelip kibirle gülmeye devam etti.

60

Sosjfopa-t ¿pistti - %aranhi Sırlar

“işte beklediğim itiraf. Peki, burada olacağımı kimden haber aldın küçük sapık?”

“Ebenden,” dedim hırçın bir sesle.

Bütün dişlerini ortaya seren gür bir kahkaha attı. “Bir dahaki sefere gizli gizli sapıklık yapacağına direkt
beni ara ben sana istediğin bilgileri seve seve veririm,” deyip göz kırptı.

Hoşnutsuz bir şekilde yüzümü buruşturdum. “Sadece tesadüf anladm mı taş kafa, hem de en
kötüsünden.” Sözlerimi nasıl devam ettirsem diye düşünürken o anda aklıma gelen ilk şeyi ağzımdan
kaçırıverdim. “Yürüyüş yapıyordum.” Yuh, ne yürüyüşü ya! Aptal mıyım neyim yahu! Biri beni hemen
öldürsün!

Kaşlarını çattı. “Bak sen.” Dikkatli bakışları bedenimi ağır ağır süzdükten sonra alayla parlayan
gözlerini gözlerime dikti. “Bu kıyafet ve botlarla mı?”

Rahatsızca kıpırdansam da renk vermemeye çalıştım. “Evet, yürüyüş yaparken güzel ve şık görünmek
şart. Farklılık iyidir. Hem kimin ne zaman karşına çıkacağını bilemezsin.”

Son cümlem dudaklarımdan çıktığı an gözlerim dehşetle büyüdü. Çenemi acilen kapatmam gerek!

Gözlerine imalı bir ifade yerleşirken tek kaşını kaldırdı. “Şu an olduğu gibi mi?”

Hızlıca konuşmaya devam ettim. “Senin için söylemedim, sakın üzerine alınma. Seninle hiçbir alakası
yok.” Sözlerimle eğlenerek kıs kıs güldü. “Pekâlâ, bu civarda mı oturuyorsun?”

61

ffîlifıri Tf[avi

Dudaklarımı büzdüm. “Oturuyorsam ne olmuş?” diye sordum tepeden bir bakış atarken.

Sakince omuz silkti. “Buradan o kadar yolu aşıp bizim okula gelmek cidden zor olmalı.”

Yakalandım, zeki çocuk seni.


Bozularak iç çektim. “Okul civarında oturuyorum,” diye mırıldandım. “Buraya da bir parti için geldim,”
diyerek doğrulan söyledim.

Hafif şaşkınlığın hâkim olduğu ilgili bir sesle “Hangi parti?” diye sordu.

“Seni neden ilgilendiriyor ki?”

“Pek parti kızına benzemiyorsun,” dedi alay etmeye son hız devam ederek. “Sıkıcı bir tipin var da.”

İçimde biriken devasa öfkeyle nefesimi tuttum. Sinirle yumruklanmı sıkarken dik dik suratına baktım.
Birkaç gün önce beni küçümseyerek çekici olmadığımı söylemişti, şimdi de sıkıcı bir tipim olduğunu
mu söylüyordu yani!

“Pisliğin tekisin!” Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım. “Senin gibi bir salakla daha fazla vakit
kaybetmeyeceğim. Baran’ın partisine geç kalıyorum,” dedim aşağılayan bir sesle ve arkamı ona
dönerek geldiğim yoldan tekrar Baran’ın evine doğru yürümeye başladım.

Kahretsin!

Hay dilimi eşek arıları soksaydı da konuşamasaydım. Ben ne yapacağım şimdi? Yine o eve gitmek de
istemiyordum ama ne yazık ki mecburdum. Belki de çaktırmadan farklı bir sokağa geçip oradan da
otobüs durağına gidebilirdim. Evet, bunu denesem iyi olacaktı.

Bezgince omuzlarımı düşürdüm. Ah, sabah kesinlikle evden çıkmamalıydım, bunu daha önce
söylemiştim değil mi?

62

Sos^-ojdclÎ Pislik - %aranhi Sır^ar

Emre peşimden gelerek kolumu tutup beni durdurdu. “Baran Karaca’dan mı bahsediyorsun?” diye
sordu şüpheyle.

Kolumu sertçe çekip elinden kurtardım. “Ne bileyim ben soyadı ne!” Geçiştirmek istercesine elimi
sallayıp sıra sıra dizilmiş villaları işaret ettim. “Şu evlerden birinde oturuyor.” Gözlerinden temkinli bir
ifade geçerken kaşlarını çattı. “Sen Baran’ı nereden tanıyorsun?”

Omuz silktim. “Gül’ün sevgilisi.”

“Daha önce onun partilerine katıldın mı?”

Sabırsızca ofladım. “Ne bu şimdi, soru yağmuruna mı tutacaksın beni? Bak Emre artık fazla olmaya
başladın sen...” demiştim ki birden sözümü kesti.

“Cevap ver!”

Sert tutumu beni şaşırtırken gözlerimi kırpıştırdım. “Hayır,” dedim istediği cevabı vererek. “Onu çok
iyi tanımıyorum tamam mı, Gül ısrar ettiği için geldim. Sorunun cevabını aldın mı, mutlu musun
şimdi?”

Emre usulca nefesini bıraktı, yüzünde bir anlık rahatlama görür gibi oldum ama burada kalıp onu
çözmeye çalışacak değildim. Ne hali varsa görsün gıcık herif!

“Ben gidiyorum. Umarım bir daha görüşmeyiz.” Arkamı dönüp hızla yürümeye başladım.

“Cansu,” diye arkamdan seslendiğinde usanmış bir şekilde ofladım.


İstemesem de yüzümü tekrar Emre’ye çevirdim. “Ne var?” “Gitme,” dedi yumuşak bir sesle. “Öyle bir
partide olmak istemezsin. Güven bana.”

Alaycı bir tavırla güldüm. “Ne o, parti için çok mu sıradanım?”

63

fT[ifıri f}^avi

“Hayır,” derken içtenlikle gözlerimin içine baktı. “Masumsun.”

Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Az önceki sözleri gerçekten duymuştum değil mi? Hayal falan mı
görüyordum acaba ya? Emre ne ara böyle iyi niyetli birine dönüşmüştü ki?

Ağzım açık bir halde Emre’ye bakakaldığımı fark edince hemen kendimi topladım. Söyleyecek bir söz
bulamadığım için aramızdaki sessizlik uzayıp giderken ikimiz de olduğumuz yerde rahatsızca
kıpırdanarak gözlerimizi kaçırdık.

Bu da neyin nesiydi şimdi?

Emre bir elini ensesine atıp ovalarken başını hafifçe eğip yüzüme baktı. “Okul tarafına gidiyorum,
istersen seni evine bırakabilirim.”

Yanaklarımın kızardığını hissederken minnettar olarak başımı usulca salladım. “Tamam, olur.”

Emre’nin yüzünde yavaşça beliren kibirli, çarpık gülüşü görünce gözlerimi devirmekten kendimi
alamadım. Bu bakışı çok iyi biliyordum!

Dudaklarımı büzdüm. “Her zaman kendini beğenmiş birisin öyle değil mi?”

Gözlerinden neşeli bir parıltı geçti. “Çoğunlukla.”

Küstah bir şekilde ona bakarken çenemi kaldırdım. “Yolculuk boyunca tek bir tane bile, rahatsız edici
söz söylersen arabanın içine kusanm,” diyerek onu uyardım.

İçimi sıcacık bir hisle dolduran keyifli bir kahkaha attı. “Mesaj alınmıştır küçük cadı.”

t*

¿4%-hm başından aliff0ru.n1, bffte deffit mi

i?

Emre ile arabadayken nereden geldiğini hâlâ çözemediğim bir heyecan dalgası içimde gezinip beni
huzursuz ediyordu. Kalbim göğüskafesimin içinde güm güm atarken kanımın damarlarımda hızla
dolaştığını hissedebiliyordum. Ayrıca yanaklarım yanıyor, hafif bir utanma hissinin beni sarıp
sarmalamasına engel olamıyordum. Tüm tunlar oldukça garipti, bana neler olduğu konusunda hiçbir
fikrim yoktu doğrusu!

Kaçamak bir nefes alıp heyecanla çırpınan kalbimi kontrol altına almayı umdum, Emre bu halimi fark
etmesin diye de yüzümü yana çevirip camdan geçtiğimiz yerleri izliyor-■bş gibi yaptım. Acilen
sakinleşmem gerekiyordu!

Emre radyoyu kurcalamaya başlayıp, “Ne tarz müzik ¿■dersin?” diye sorduğunda başımı ona doğru
çevirdim. “Durmamı istediğin bir radyo kanalı var mı?”
Hafif bir şaşkınlıkla Emre’nin kanalları değiştirişini ■iedim. Vay canına, bir anda ne kadar da farklı
birine dfaüşmüştü böyle, aklım almıyordu. Az önce bana ma-ansun demişti, benim için endişelenerek
partiye gitme-

'Yf[ihri fflavi

me engel olmuştu ve ardından da evime bırakmayı teklif etmişti, şimdi de ne tarz müzik dinlediğimle
mi ilgileniyordu?

Kesinlikle hayretler içerisindeydim, bu çocukla daha düne kadar kavgalıydık ve benim canımı sıkmak
için elinden geleni yapıyordu. Benimle sürekli alay ediyor, kişiliğimi küçümsüyor, beni kızdıracak en
ufak bir durumu dahi kullanmaktan çekinmeyip öfkeden delirmeme sebep oluyordu. Sonra da
karşıma geçip yüzsüzce kahkahalara boğuluyor, tepemi attırıyordu. Bazen, sırf beni çileden çıkarmak
için özel bir çaba harcadığını bile düşünüyordum. Hangi aklı başında biri yapardı ki böyle şeyleri?

Ama şimdi... Farklıydı... Bambaşka birine dönüşmüştü.

“Hey. Orada mısın küçük cadı?” îşaretparmağını alnı-ma koyup başımı ittiğinde daldığım derin
düşüncelerden kaba bir şekilde çıkarıldım.

“Ne yapıyorsun sen!” diye kızarken eline sertçe vurarak parmağını ittim. “Dokunma bana!”

Yine kahkahalarla gülmeye başladı. “Tamam, sakin ol küçük cadı,” dedi gülmeye devam ederken.
“Daldın gittin. Ne düşünüyorsun öyle merak ettim.”

Kaşlarımı çattım. “Hiçbir şey,” diye cevap verdim aksi bir sesle.

Öküze bak be, bir de alnımı dürtüyor, kaba saba hareketler sergiliyor. Ben de neler düşünüyorum
halbuki. Yok, artık farklı da yok değişmiş de... He canım he... Öküz gelmiş öküz gidiyor işte, ne
değişecek hayvan!

Oof! Nefessiz kalmışım gibi daraldığımı hissettim. Emre beni çok fena etkiliyordu. Tek bir hareketiyle
aklımı karıştırıp beni büyük bir duygu karmaşasına sürüklemeyi

66

Sesffo'po-t pislik - 'Kjzranhi Sır6ccr

başarıyordu. Henüz hakkında kesin bir yargıya varamamıştım ama kaba davranışlarına karşın
moralimin bozulmasına da engel olamıyordum, her seferinde kızgınlığımın yanında derin bir üzüntü
hissetmeme sebep oluyordu. Beni en çok sarsan da üzüntüyle birlikte gelen yoğun hüsrandı.

Sanırım... Emre’nin bana daima iyi davranmasını bekliyordum. Duygularımı önemsemesini istiyordum.
Belki de... Bana değer vermesini umuyordum.

Israrlı bir sesle, “Eeee,” deyince başımı tekrar Emre’ye çevirdim.

“Ne var?” diye sordum suratsız bir bakışla.

“Ne tarz müzik dinlediğini sormuştum. Hangi kanalda durmamı istersin?”

Sıkılmış bir tavırla iç çektim. “Ne zamandan beri fikirlerimi önemsiyorsun? Dursun işte bir yer.”

Omuz silkti. “Sadece sordum, neden her zaman küçük mızmız bir cadı gibi davranıyorsun?”

“Neden acaba?” diye kendi kendime mırıldandım.


Bana yandan kısa bir bakış attı. “Anlamadım?”

“Benim için fark etmez diyorum. İstediğin yerde durabilirsin,” dedim kuru kuru.

Rasgele bir kanalda karar kıldığında arabanın içini Emre Aydın’m “Bu kez anladım” şarkısı doldurdu.

Seçimini beğenmiştim.

“Güzel şarkı,” dedim beğenimi dile getirerek. “En sevdiklerim arasında.”

Gülümseyerek başını salladı. “Öyledir, ben de severim bu şarkıyı.” Gözlerini kısıp eğlenerek bana
baktı. “Ortak bir noktamız varmış ha?”

Kıkırdadım. “Tek olduğuna bahse girerim.”

67

/YY[ifıri fflavi

Gözlerinde ima dolu parıltılar dans etti. “Böyle düşünme, bence çok iyi anlaşıyoruz.”

Dudak büktüm. “Yaa evet, kavga etmeye anlaşma diyorsan o ayrı tabii. Mükemmel anlaşıyoruz o
zaman, hatta birbirimize bayılıyoruz, ölüp bitiyoruz falan...”

Emre bakışlarını yoldan ayırmadan çarpık bir şekilde yavaşça gülümsedi. “Aklını başından alıyorum,
öyle değil mi?”

Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. “Ne?”

“Beni duydun.”

Güldüm. “Devasa egon için acilen bir şeyler yapman gerek, ciddiyim böyle bir ego yok.”

İğneleyici sözlerimi duymazdan geldi. “Benden hoşlandığını ne zaman itiraf edeceksin, merak
ediyorum,” dedi kendini beğenmiş bir ses tonuyla.

“Hah... Hiçbir zaman. Sana böyle bir şeyi düşündüren ne bilmiyorum ama bu olmayacak, kapat
konuyu artık,” diye karşılık verdim.

“Hadi ama,” dedi kelimelerini uzatarak. “Açık ol bana karşı.” Ses tonundaki büyüklenme yüzümü
buruşturmama neden oldu.

“Kendini kandırmaktan vazgeç. Ben, senin peşinden koşan aptal kızlardan biri değilim. Kabullen bunu
ve benimle uğraşmayı bırak.”

Tek kaşını kaldırdı. “Gördüğüm kadarıyla burada kandırılan bir tek sen varsın, merak ediyorum kendi
kendini kandırmak zor olmuyor mu? Hiç değilse kendine karşı dürüst olduğunu umuyorum.”

Sıkılmış bir şekilde nefesimi bıraktım. “Kesinlikle senin hakkında yanılmamışım.”

68

Sos^-ejoat Ptatil - 'Karan^ıi Sır^ar

Umursamazca sordu. “Hangi konuda?”

“Çekilmez bir gıcık olduğun konusunda tabii ki!” diye çıkıştım. “Her hareketinle bu yargımı
desteklemeye devam ediyorsun.”
Bana kocaman bir sırıtış gönderdi. Yüzsüz!

Gözlerimi kıstım. “Biliyor musun, eğer telefon numaran bende olsaydı seni telefona ‘Pislik’ diye
kaydederdim.”

Keyifli bir kahkaha patlatırken başını yoldan çekip bana doğrulttu. “Bu numaramı istemenin farklı bir
yolu mu?” Dikkatini tekrar yola verdiğinde hâlâ keyifle gülüyordu. “Seni hafife almışım küçük cadı,
ilginç flört numaraların var.”

Öfkelenmiştim. “Seninle flört ettiğim falan yok!” İnatçı bir ifadeyle çenemi hafifçe kaldırdım. “Hem
telefonumun rehberini senin varlığınla kirletemem.”

“Büyük laflar ediyorsun.”

“Sadece gerçeği dile getiriyorum.”

“Gerçekler değişir.”

“Bu değişmeyecek.”

Yüzünde beliren ukala bir ifadeyle bana gözucuyla baktı. “Göreceğiz.”

“Hayır, göremeyeceksin,” diyerek direttim.

“Hadi ama seni etkilediğimi biliyorum, kesinlikle benden hoşlanıyorsun, aksini iddia etmekten
yorulmadın mı?” dediğinde ukala sırıtışı yüzüne daha da yayıldı.

Ah yine mi başa sardık!

Ona buz gibi soğuk bir bakış fırlattım. “Delinin tekisin. Hayal kurmaya devam et, beni de rahat bırak
uyuz!” diyerek bu kez kızgın bir şekilde onu tersledim.

69

/fY[ifıri ff^avi

Verdiği karşılık kahkahalara boğulmak oldu. Katıla katıla gülüyordu sersem!

Ondan tiksindiğimi belli etmek istercesine dik dik yüzüne baktım. Kötü bakışlarımdan hiç
etkilenmeden gülmeye devam etmesi cidden sinir bozucuydu!

Telefonumun sesi arabada çalan müziğe karışınca Emre uyuzunu kendi haline bırakıp telefona cevap
verdim. Arayan Gül’dü.

“Evet Gül?” dedim mesafeli bir sesle, ona bugün için kızgındım aramızda hiçbir şey geçmemiş gibi
sıcak davranamazdım. “Ne istiyorsun?”

“Cansu...” Titrek bir sesle konuşmasını garip bularak kaşlarımı çattım. “Cansu, ben hiç iyi değilim.”

“Ne oldu?” diye sordum endişelenerek.

“Ne olursun gel, geri dön yanıma.”

“Neler oluyor?” derken artık korkmaya başlamıştım. “Ben...” Seslice yutkundu. “Çok farklı
hissediyorum. Tuhaf şeyler oluyor.”

Baran ve Emir’in tekinsiz bakışmaları aklıma gelince elimde tuttuğum telefonu öfkeyle sıktım.
“Kahretsin!” dedim büyük bir sinirle. “Baran sana bir şey mi yaptı!?” Sessiz kaldı.
“Gül!?” dedim paniğe kapılarak. “Orada mısm, cevap ver.” “Ben bilmiyorum.” Bir an duraksadı. “Eler
şey karmakarışık. Başım dönüyor. Nefes alamıyorum. Boğuluyor-muşum gibi hissediyorum.”

Göğsüm suçluluk hissiyle sıkıştı. Gül’ün o evde yalnız başına kalmasına asla izin vermemeliydim.
Pişmanlığım yakıcı bir asit gibi tenimde gezinirken üzgün bir şekilde gözlerimi kapattım. Ben nasıl bir
arkadaştım böyle?

?0

Sosff8'pa-t ¿pistii - %arantıi cS^rlar

Gözlerimi açınca kararlı olduğunu umduğum bir sesle konuştum. “Hemen geliyorum, Gül. Tamam mı?
Yoldayım. Seni orada bırakmayacağım. Birazdan yanındayım.”

“Tamam.” Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. “Ne olursun Can-su, yalvarırım çabuk ol.”

Omurgamdan aşağı korku dolu bir ürperti inerken iç çekerek telefonumu kapattım ve hızla çantama
attım. “Benim inmem gerek.”

Emre merakla bana baktı. “Ne oldu? Kötü bir haber mi var?”

“Evet.” Güçlükle yutkundum. “Beni uygun bir yerde indirir misin? Baran’m evine geri dönmem lazım.”

Emre arabayı kenara çekip durdurdu, ardından kaşlarını çatarak bana döndü. “Ne oldu? Neden
Baran’ın evine gitmen gerekiyor?” Ses tonunda hem şüphe hem kızgınlık vardı.

“Gül orada ve başı dertte. Sanırım Baran ona zarar vermiş, bir an önce gitmeliyim. Yardımıma ihtiyacı
var.”

“Hayır,” dedi kesin bir dille.

Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. “Hayır mı?” Onu doğru mu duymuştum, beni durdurabileceğini mi
sanıyordu?

Sıkıntıyla iç çekti. “Baran’m evine yalnız gidemezsin. Ben de seninle geliyorum.”

Az önce onu yanlış anladığım için kendimi azarladım. "Hayır, o kadar yol geldik geri dönme sen
istersen. Ben bir otobüs bulur, giderim.”

Sözlerimi umursamadı. “Kesinlikle geliyorum,” dedi itiraz istemediğini belli eden bir sesle.

Karşı çıkmaktan vazgeçip başımı olumlu anlamda sal-

71

fflifıri fflavi

ladım. “Teşekkürler, o evdeyken yanımda birinin olması bana kendimi iyi hissettirecek.”

“Ne zaman ihtiyacın olursa, yardım etmeye hazırım.” İçimde büyüyen keskin suçluluk hissiyle yüzümü
astım. “Keşke Gül’ü zorla da olsa peşimden sürükleseydim. Keşke onu Baran Ta o evde
bırakmasaydım.”

“Kendini suçlamayı bırak, Gül orada kalmak istediyse bu karar onun sorumluluğunda, sen bir şey
yapmadın.” Evdeyken gidelim dediğimde beni azarlayışı aklıma geldi. “Partiden ayrılmak istediğim için
kavga ettik,” diyerek Emre’ye tüm olanları anlattım. “Gül ısrarla kalmak istedi, ben de sinirlenerek
onu yalnız bıraktım. Bu beni kötü bir arkadaş mı yapar?”
Hemen cevap verdi. “Hayır, sakın böyle düşünme. Sen elinden geleni yapmışsın.” Emre’nin altın renk
gözlerine samimi bir ifade yerleşmişti.

Gözlerim, gözyaşlarımın etkisiyle yanmaya başladı. “Ona bir şey olursa kendimi asla affetmem,”
dedim titrek bir sesle.

Emre’nin çenesinde bir kas seğirdi. “Cansu...” dedi nazik bir sesle. “Üzülme artık, bunun sorumlusu
sen değilsin.” “Elimde değil, onun için endişeleniyorum.”

Kaşlarını çattı. “Gül’e bir şey olmayacak. Birlikte ona yardım edeceğiz.” Bana doğru uzanarak bir elimi
tutup hafifçe sıktı. Yumuşak bir sesle konuşmasına devam etti. “Bana güven, tamam mı? Birazdan
orada olacağız ve Gül’ü oradan çıkaracağız.”

Bakışlarım birleşen ellerimize indi, sonra gözlerimi kaldırıp, cana yakın bir ifadeyle parlayan gözlerinin
içine baktım. Emre’nin yakınlığı güvende hissetmeme sebep

72

Sos^-o^at Pistii - %ara.niıi Str^0Lr

oluyordu, dokunuşu ise içimi sıcacık bir hisle doldurmuştu ve yeni yeni tanıştığım bu garip hisler feci
derecede hoşuma gidiyordu.

Başımı hafifçe olumlu anlamda salladım. “Teşekkürler,” diye fısıldadım.

73

Tle^en &£ma-sın?

Baran’ın evine vardığımızda Emre boş bir yer bulup arabayı hızla park etti. Gül için çok fazla
endişeleniyordum. Korkum gittikçe artarken üzerimdeki gerginlik de aynı derecede çoğalıyordu.

Arabadan çıktığım anda evin arka bahçesinden bir kız çığlığı duymamla başımı sesin geldiği yöne
doğru çevirdim. Kesik kesik konuşmaların arasından bir itiraz feryadı daha işitince sesin Gül’e ait
olduğunu anlayarak olduğum yerde kalakaldım. Ânında büyük bir korku beni esir alırken paniğe
kapılarak Emre’ye döndüm.

“Bu Gül’ün sesi!” deyip onu orada bırakarak tüm gücümle koşmaya başladım.

Nefes nefese bir halde bahçenin arka tarafına ulaştığımda gördüğüm manzara karşısında kaskatı
kesildim. Baran öfkeyle yanan bir yüzle, Gül’ü kolundan tutmuş eve doğru adeta sürüklüyordu. Gül ise
darmadağın bir halde onun elinden kurtulmak için çaresizce çırpınırken hıçkırarak ağlıyordu. Ne
derece korktuğunu gözlerindeki dehşetten okuyabiliyordum.

74

Sos^-ojoat Pistik - %OLrcLntık ŞiTlar

Öfke damarlarımda akın akın dolaşırken hızla onlara doğru koşup aralarına girdim. Gül’ün diğer
koluna yapışıp Baran’in ellerinden kurtararak onu arkama doğru çektim. Koruyucu bir tavırla Baran’ın
karşısında dikilirken öfkeyle konuştum.

“Gül’ü rahat bırak!”


Baran buz gibi bakışlarla bana bakıp, “Sen bu işe karışma,” dedi tehdit edercesine kısık bir sesle.
Ardından yana doğru bir adım atıp tekrar Gül’e doğru uzanmak istedi. Onunla birlikte adım atıp
önünde durmaya devam ettim.

“Sakın ona bir daha dokunabileceğini sanma!” diye bağırdım.

Kaşlarını çatarak bana iyice yaklaştı, sertleşen yüz ifadesiyle gözlerimin içine ödümü kopartan bir
saldırganlıkla baktı. “Çekil yolumdan!”

İçimi saran dehşeti bastırmaya çalıştım. “Hayır,” dedim meydan okuyarak. “Gül’e dokunmana izin
vermeyeceğim, şimdi yürü git kaçık herif!”

Dudakları soğuk bir gülümsemeyle kıvrıldı. “Çok fazla cesur konuşuyorsun.”

“Çünkü beni korkutmuyorsun!”

Gözlerini kıstı. “Öyleyse Gül’ün hatasını sen ödeyeceksin.”

Yumruklarımı kızgınlıkla sıkıp Baran’a vurmak için hazırlandığım sırada Emre’nin öfke dolu sesini
duydum. “Cansu’dan uzak dur!” Baran’m çenesine sert bir yumruk geçirip devamını getirmek için
üzerine doğru yürüdü. "Seni buna pişman edeceğim. Ona zarar vermeye kalkıştığın için bile seni
buraya gömebilirim!”

75

'Yflifıri ff[avi

Hemen Emre’ye doğru atılıp koluna yapıştım. “Boş ver, buna değmez.”

Omuzlan gerildi, Baran’a tekrar tekrar vurmak istermiş gibi yumruklarını sıkarken ölümcül
görünüyordu.

Sakinleşmesi için yumuşak bir sesle konuşmaya devam ettim. “Sadece buradan gidelim lütfen, kavga
etmene gerek yok.”

Derin bir nefes alırken gözlerini sıkıca yumdu, sakin kalmaya gayret ettiğini görebiliyordum. Gözlerini
tekrar açtığında orada gördüğüm tek şey kızgınlık ve endişeydi. “Sen iyi misin, sana bir şey yaptı mı?”
diye sordu.

“Hayır. İyiyim ben.”

Emre hafifçe başını salladı, ardından Gül’e kısa bir bakış atıp hiddetle kararan yüzünü yine Baran’a
çevirdi. “Şimdi beni iyi dinle piç kurusu, bu kızlardan uzak duracaksın, onlarla hiçbir şekilde işin
olmayacak, anladın mı beni!”

Baran çenesini ovalarken oldukça memnuniyetsiz görünüyordu. “Sen kim olduğunu sanıyorsun da
bana emir verebileceğini düşünüyorsun?” diye bağırdı öfkeyle.

Emre sakin kaldı. “Senin nasıl bir şerefsiz olduğunu bilen biriyim. Çevirdiğin her boktan haberim var.
Başına bela olmamı istemiyorsan, siktir git.”

Baran bir an afallasa da kendini toplamayı başardı. “Sen bana ne yapacağımı söyleyemezsin.”

Emre korkutucu sakinliğini sürdürürken omuz silkti. “Söylüyorum, aynen dediklerimi yapacaksın.
Kızların etrafında dolaşmayacaksın.”
Baran’m gözlerinde kaybetmeyi kabullenmeyen bir bakış belirdi. Ama Emre’den çekiniyordu,
korkusunu ne kadar saklamaya çalışsa da bu apaçık ortadaydı. Onunla

Sosffö'pa-t Pislik - %GLranlık Sır^a-r

baş edemeyeceğini biliyordu fakat geri adım atmak da istemiyordu.

Emre de rakibinin korkusunu hissetmiş olacak ki acımasızca gülümsedi. “Sözlerimi tekrar etmeme
gerek var mı?” “Bu yaptığının hesabını vereceksin.”

“Hepsi bu mu, basit tehdit kartlarını mı açıyorsun şimdi de?”

Baran öfkeden kudururken gözlerini nefretle kıstı. “Bu iş burada bitmedi!” dedi tükürürcesine.

Emre ânında karşılık verdi. “Siktir git!”

Baran sertçe dudaklarını yalayıp büyük bir nefretle bana baktı, sonra hiddet yüklü bakışlarını Gül’e
doğrulttu. Son olarak da Emre’ye kötü bir bakış fırlatıp istemeye istemeye pes ederek geri çekildi.
Sinirle arkasını dönerek öfkeli adımlarla yanımızdan ayrıldı.

Hemen Gül’ün önüne geçerek nazikçe omuzlarım tutup yüzüne baktım. O da bana bakıyordu fakat
bakışları ürkütücü derecede donuktu. “Gül,” dedim temkinli bir sesle. “İyi misin?”

“Geldin,” diye mırıldanırken hafifçe yalpaladı. Dengesini sağlaması için kolunu tutarak destek verdim.

“Tabii ki geleceğim,” diyerek anlayışla gülümsedim. “Benden asla şüphen olmasın.”

Tuhaf bir kahkaha attı. “Beni burada bırakmadın.” “Seni asla bırakmam. Her zaman yanında olacağımı
söylemiştim, unuttun mu?”

Hafif iç çekişlerle ağlamaya başladı. “Sen benim en iyi arkadaşımsın.”

“Öyleyim.”

77

fTliAri fflcLVi

Aniden kollarını boynuma dolayarak bana sıkıca sarıldı. “Korkuyorum Cansu,” diye fısıldadı. “Çok
korkuyorum.”

Sarılışına şefkatle karşılık verdim. “Geçti artık. Korkma,” dedim. “Ben yanındayım tamam mı? Baran
sana asla zarar veremez. Her şey yoluna girecek.”

Baran’m ismini duyduğu anda kaskatı kesildi, aniden geri çekilip yüzüne yansıyan panikle etrafına
bakındı.

Bu halini garipseyerek kaşlarımı çattım. “Hey, sakin ol,” dedim güçlükle.

Benden uzaklaştı. Bakışlarını hızla çevresinde gezdirmeyi sürdürerek sanki bahçede birilerini görmeye
çalışırmış gibi korkuyla etrafa bakınmaya devam etti.

“Ben gittikten sonra neler oldu,” diye sordum endişeyle.

Cevap vermedi.

“Gül!” Dikkatini çekmek için yüksek sesle konuşmuştum. “Neler oldu?”


İrkilerek korku dolu gözlerini bana doğrulttu. “Ben...” deyip konuşamayarak başını önüne eğdi. Sanki
acı çekiyormuş gibi yüzünü buruşturdu. “Hatırlamaya çalışıyorum, ama yapamıyorum.”

Tereddüt ederek Emre’ye gözucuyla bir bakış attım. Ciddi bir yüz ifadesiyle bizi izliyordu.

Gül tekrar ağlamaya başlayınca dikkatimi ona vererek nazikçe omzunu sıktım. “Tamam, önemli değil.
Sonra konuşuruz. İyi olacaksın,” dedim yatıştırıcı bir sesle.

Başını hızla iki yana sallarken yeşil gözleri iri iri açıldı. “Hayır,” diye itiraz etti. “İyi değilim, iyi
olmayacağım.” Nefessiz kalmış gibi birkaç kez ardı ardına nefes alıp verdi. “Boğuluyormuş gibi
hissediyorum, nefes ala-

78

Sosff&po-t Pistii - %CLra.ntı& S'-r^.a-r

mıyorum,” diye sözlerine devam ederken elini boğazına götürüp sıktı.

“Sakin ol!” Bileğinden tutup elini boğazından indirdim.

Tırnaklarını ellerime geçirerek canımı acıtacak kadar sıktı. “Olamıyorum!”

Acıyan elimi hızla çekerek saldırgan tavrından sakındım. Elimin üstünde ince çizikler oluşmuştu,
hafifçe kanıyordu.

Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. “Neler oluyor sana böyle?” diye mırıldandım korkuyla.

“Cansu, özür dilerim,” dedi yalvaran gözlerle yüzüme bakarken. “Baran bana bir şey verdi. Hâlâ
etkisindeyim, geçmiyor. Kafamı tam toparlayamıyorum. Çok farklı hissediyorum, kötüyüm.
Dayanamıyorum bu hisse.”

Gül’ün konuşması ödümü koparmaya yetmişti. Boğazıma çöken dehşetle kaskatı kesildim,
konuşamıyordum, dudaklarımdan tek bir sözcük dahi çıkmıyordu. Ne yapacağımı bilmez bir
haldeydim.

Gül birden ellerini saçlarına götürerek çekmeye başladı. “Rahat bırakın beni! Gidin başımdan!”

Hemen üzerine atılıp ellerini tutarak ona engel olmaya çalıştım. “Yapma,” diye kızdım. “Kendine gel!”

Gül, ani değişen ruh haliyle delirmiş gibi bana bağırıp çığlık atmaya başladı.

“Gül, lütfen yapma, böyle olmaz. Sakinleşmelisin.” Onu rahatlatmak istiyordum ama hiçbir şey fayda
etmiyordu.

Bana nefretle bakıp elini saçıma doladı ve hırsla çekti. Acı dolu bir haykırış dudaklarımdan dökülürken
Emre aramıza girerek Gül’ü tutup benden uzaklaştırdı.

“Bu kadar yeter!” dedi sert bir sesle.

79

ff\ihri fflavi

Gül tüm gücüyle Emre’ye karşı koysa da Emre’nin bundan etkilendiği yoktu.

“Gül lütfen,” dedim yalvaran bir sesle. “Sakin ol, biz senin düşmanın değiliz.”
Hızlı hızlı nefes alıp verirken, “Burada kalamam, beni bitiriyor. Bırakın beni! Gitmem lazım!” diyerek
feryat etti.

Emre, Gül’ü sıkıca tutmaya devam ederken başını bana çevirdi. “Onu buradan götürsek iyi olacak,”
deyip arabayı bıraktığımız tarafa doğru yürümeye başladı.

Gözlerim Gül’ün perişan ve çaresiz haline kilitlendi. Yaşadığım şokla donup kalmış bir vaziyette
bahçede dikilmeyi sürdürdüm, suçluluk hissi dört bir yandan ruhuma saldırırken hayretle Gül’ün
çırpınışlarını izledim. Hırsla Emre’nin elinden kurtulmaya çalışıyor, aklını kaçırmış gibi davranıyordu,
kontrolsüz bir panik bedenini ele geçirmişti. Yüzü dehşetten bembeyazdı, yeşil gözleri ise eski
sıcaklığını kaybetmiş yerini saldırgan bir soğukluğa bırakmıştı.

En iyi arkadaşımı bu şekilde görmek beni mahvediyordu.

Emre, peşinden gitmediğimi fark edince omzunun üzerinden bana baktı. “Cansu, hadi güzelim, bir an
önce gitmeliyiz. Acele et.”

İçine düştüğüm sersemlikten çıkarak, “Tamam,” diye cevap verdim usulca ve dalgın dalgın yürümeye
başladım.

Arabaya binmek üzereyken Emre aniden durunca şaşırarak başımı ona doğru çevirdim. Dik dik
karşısına bakarken kaşlarını çattığını gördüm. Yüzü öfkeyle sertleşmişti.

Otoriter bir sesle, “Cansu, hemen arabaya geç!” dedi.

Sert tutumunu garipseyerek bakışlarını takip ettim ve

80

Sos^-o^cd - Karantıi Sır^a-r

Baran’ı gördüm. Yanına aldığı Emir ve birkaç kişiyle birlikte öfkeyle bize doğru geliyorlardı.

Ah, kahretsin!

Emre gözlerini Baran’ın üzerinden ayırmadan ciddi bir sesle konuştu. “Gül’ü alıp buradan gitmeni
istiyorum Cansu.”

Şaşkınlıkla, “Sen bizimle gelmiyor musun?” diye sordum.

“Baran’la tekrar konuşmamız gerekiyor, söylediklerimi anlamamış gibi görünüyor.”

Gözlerim panikle büyüdü. “Hayır, asla olmaz!” diyerek itiraz ettim. “Seni burada bırakmam.”

Emre gözlerini bana çevirirken sert yüz ifadesi yumuşadı. “Küçük cadı...”

Sözünü kestim. “Olmaz Emre, buradan birlikte gideceğiz, yalnız bırakmam seni,” dedim kararlı
olduğunu umduğum bir sesle.

Tereddütle gözlerini kıstı.

“Lütfen, bizimle gel.”

İç çekti. “Pekâlâ, hemen arabaya!”

Acele ederek Gül’ü arka tarafa doğru itip ben de yanına oturdum. Emre de hızla sürücü koltuğuna
geçip motoru çalıştırdı ve oradan uzaklaştık.
Uzun bir yolculuktan sonra dört katlı bir apartmanın önünde durduğumuzda kuşkuyla etrafıma
bakındım. Nerede olduğumuza dair en ufak bir fikrim yoktu. Niye durmuştuk ki?

Emre arabanın kapısını açtığında inmeden önce “Burası neresi?” diye sordum çekinerek.

“Benim evim.” Arabadan inip kapıyı kapattı. Sonra da benim oturduğum tarafa gelerek kapımı açtı.
Başını eğe-

81

'ftlifi.ri' TT[<ıvi

rek samimi bir ifadeyle, “Gül’ü bu haldeyken evine götü-remeyeceğini düşündüm. Kendine geldiğinde
sizi evinize bırakırım,” dedi.

Düşünceli sözleri içimi sıcacık bir hisle doldururken minnettar olarak gülümsedim. “Teşekkürler,”
diyerek arabadan indim.

Emre’nin yardımıyla Gül’ü arabadan indirdim. Artık bize karşı koymuyordu, gözleri boş boş bakıyor,
yönlendirmelerimize sessizce ayak uyduruyordu. Bedeni iflas etmenin eşiğinde dolaşırken ağır ağır
hareket etmesi içimi acıma duygusuyla dolduruyordu, onun için çok üzülüyordum. Titrediğini fark
edince kolumu omzuna atarak onu kendime doğru çektim. Hafif yalpalayışlarının arasında dengede
durmak için yoğun çaba harcıyor gibiydi. Vücudu gevşemiş, sanki boş bir ağırlığa dönmüştü. Bacakları
tutmuyor, birbirine dolanıyordu. Bedeninin kontrolünü tümden kaybetmiş gibiydi.

Emre’nin evine girdiğimizde uzun bir holde yürüdükten sonra küçük bir odaya girdik. Odada gri
örtülerle kaplanmış yatak, hemen karşısında lacivert renk üçlü geniş bir koltuk ve ufak ahşap bir dolap
vardı. Duvarlar beyaz renge boyanmış, geniş camı beyaz tül perde kaplamıştı. Yerde ise lacivert
tonlarında farklı desenlerle süslenmiş uzun bir halı vardı.

Gül’ü yavaşça yatağa yatırdıktan sonra rahat bir nefes alarak yanma oturdum. Başını yastığa koyar
koymaz sızlanarak gözlerini kapattı.

Üzgünce surat astım. “Çok kötü görünüyor.” Yüzü kâğıt kadar bembeyazdı, bütün güzelliği, ışıltısı
sönüp gitmişti. “İyi olacaksın,” diye fısıldadım beni duymasını umarak.

82

Ses^opat Pistik - %arantık SırteLr

Emre, “Bir şeye ihtiyacın olursa içerideyim,” dediğinde başımı sallayarak tüm samimiyetimle,
“Teşekkürler,” dedim.

Emre gittikten sonra Gül uykuya dalana kadar sabırla başında bekledim. Artık çok daha iyi
görünüyordu ve titremiyor oluşu da beni rahatlatmıştı. Kaim battaniyeyle üzerini örttükten sonra bir
kez daha yüzüne bakıp odadan usulca çıkarak kapıyı kapattım.

Salona geçtiğimde Emre’nin koltuklardan birine oturmuş telefonuyla uğraştığını gördüm. Ben içeri
girince bakışlarını telefondan alıp bana doğru çevirdi. “Nasıl oldu?” diye sordu.

“İyi gibi, sonunda gevşeyip uykuya daldı. Tek istediğim bir an evvel toparlanması. Umarım üzerindeki
bu etki hemen geçer,” diye yanıt verdim.

“Yarma düzelmiş olur, endişelenme.”


Başımı hafifçe sallayarak Emre’nin yanma oturdum. Derin bir nefes alarak ellerimi saçlarımdan geçirip
alnım-da tuttum. Başım çatlayacakmış gibi inanılmaz ağrıyordu. Bugün yaşananların ağırlığı öyle
fazlaydı ki kendimi iyice çökmüş hissediyordum. Gül’ü o halde sarsılmış görmek ve gün içindeki
koşuşturmalar beni fena etkilemişti. Tek kelimeyle bitik durumdaydım.

Emre ilgili bir sesle, “Sen de iyi görünmüyorsun,” dediğinde düşüncelerimden sıyrılarak ona baktım.
“Dinlen istersen biraz.”

Saçlarımı sağ tarafıma doğru topladım. “Yorgunum. Zor bir gündü,” diye mırıldandım.

Sıkıntılı bir şekilde iç çekti. “Bu tarz şeylere şahit olmanı istemezdim,” derken yüz hatlarında endişe
izleri vardı.

83

Burukça tebessüm ettim.

Gözleri uzun uzun yüzümde gezindi. “Sen çok masumsun. .. ve oldukça farklı,” derken bakışları,
bakışlarıma kenetlenip öylece kaldı.

Hafif bir şaşkınlık içimi kaplarken midemde yine o garip his ılık ılık dolaşmaya başladı.

Emre, “Merakımı uyandırıyorsun,” diye devam etti sözlerine alçak bir sesle.

Dudaklarım aralandı fakat cevap veremedim. Altın gibi ışıldayan gözleri o kadar yoğun bakıyordu ki
beni büyüleyerek kendine hapsetmişti adeta. Kalp atışlarım hızlanmaya başlarken boğazım kurudu bir
anda. İçimde kıpırdanan duygular koca bir yumak halini almışçasma birbirine girmişti ve kafamı
karıştırıyordu. Bu yabancı, nereden geldiğini çözemediğim hisler tüm bedenime hücum edercesine
beni heyecanla sarsıyordu.

O anda görünmez bir bağla Emre’ye doğru çekildiğimi hissettim. Sonsuza dek hayatımda yer almasını
istedim. Birlikte olmayı diledim.

Tam bu sırada zihnimde beni heyecanlandıran bir ses yankılandı.

Neden olmasın?

&

10

Çöi tattı eiu^-öTSun.

Bu sırada telefonumun melodisi odayı doldurunca Emre ile aramızda geçen yoğun duygu seli bozuldu.
Emre’ye hafifçe tebessüm edip yanımda duran çantama uzandım ve telefonumu çıkardım. Ekranda
annemin aradığını görünce içime bir suçluluk hissi dolarken telefonu endişeyle cevapladım.

“Efendim anne,” diyerek altdudağımı dişledim. Sanki bugün ona yalan söylediğimi anlamış da beni
azarlaya-cakmış gibi tedirgin hissediyordum.

“Kızım neredesin? Evi aradım açmadın, henüz dönmedin mi?”

Gergince yutkundum. “Hâlâ Gül’le birlikteyiz anne.”

Eh, yalan değildi sonuçta Gül diğer odadaydı, birlikte sayılırdık öyle değil mi?
“Tamam, seni merak ettim.”

“Birazdan eve geçerim,” diye mırıldanırken Gül’ü bu halde eve nasıl götüreceğimi düşündüm. Çok zor
olacaktı.

“İstersen bu gece onlarda kalabilirsin. Ben geç geleceğim. Mesaiye kalmam gerekiyor.”

S5

mı fır i mavi

Hüsranla iç çektim. “Yine mi?” Annemin son zamanlarda fazlasıyla mesaiye kalması beni üzüyordu.

Annem de iç çekti. “Mecburum. Ev kirasını hâlâ denk-leştiremedim.”

“Peki,” dedim usulca. “Keşke benim de yapabileceğim bir şeyler olsa, yardım edebilsem sana.”

“Sen kafanı bu işlere yorma canım. Ben halledeceğim, güven annene. Senin sadece derslerine
odaklanmanı istiyorum.”

“Biliyorsun, eğer istersen ben de biraz var...” demiştim ki annem sözümü kesti.

“Hayır Cansu, senin biriktirdiğin paraya dokunmayacağım. O para sana ait, kendi ihtiyaçların için
harcayacaksın.”

“Ama anne...”

“İtiraz istemiyorum,” dedi sevecen bir sesle.

Hüzünle surat astım. “Çok fazla çalışıyorsun, üzülüyorum.”

Anlayışlı bir sesle, “Her şey yoluna girer canını sıkma, tamam mı?” dedi.

Derin bir nefes aldım. “Tamam, sıkmayacağım,” diye fısıldadım isteksizce.

Buruk bir sesle usulca güldü. “Ses tonun hiç öyle söylemiyor ama. Şu kasveti üzerinden atar mısın
lütfen.”

Zoraki bir şekilde güldüm. “İyiyim anne, cidden,” diyerek içini rahatlatmak istedim. “Evde konuşuruz.”

“Seni seviyorum.”

Sevecen bir sesle, “Ben de seni seviyorum anne,” diye karşılık verdikten sonra vedalaşıp telefonu
kapattık.

Telefonumu tekrar çantama atıp Emre’ye döndüm, kaşlarını çatmış sessizce bana bakıyordu.

86

Sesif-epat Pistik - %aranhk Sırlar

Hafif bir rahatsızlığa kapılırken tebessüm ettim. “Annem aradı da,” dedim gereksiz bir açıklama
yaparak.

“Yüzün asıldı, bir sorun mu var?” diye sorunca üzüldüğümü fark ettiğini anladım.

Omuzlarımı düşürdüm, kararsız bakışlarım Emre’nin yüzünde gezindi. Henüz onu yeterince
tanımıyordum, ona hayatımın zorluklarını anlatamazdım ama yine de can sıkıntımın bir kısmından
bahsetmeye karar verdim.
“Annem hâlâ Gül’le birlikte olduğumu sanıyor ve bu gece onlarda kalmamı söyledi. Onu kandırmak
hiç hoşuma gitmiyor. Kendimi kötü hissediyorum.”

Gözlerinde anlayışlı bir ifade oluştu. “Sen kötü bir şey yapmıyorsun. Sadece Gül için birkaç detayı
kendine sakladın o kadar.”

Suçlulukla iç çektim. “Öyle ama... Yine de içim rahat etmiyor.” Oturduğum yerden kalkarak ayakta
durdum. “Ben Gül’ü uyandırayım da gidelim artık.”

Emre de ayağa kalkarken bakışlarını duvarda asılı olan saate çevirdi. “Saat geç oldu.”

“Evet,” dedim başımı sallayarak.

Gözlerine mahcup bir ifade yerleşirken bir eliyle ensesini ovuşturarak bana baktı. “Gül en son pek
uyanacak gibi görünmüyordu, istersen bu gece burada kalabilirsiniz.”

Böyle bir teklif beklemediğimden hafif bir şaşkınlıkla dudaklarım aralandı. Emre’nin evinde kalmak
ha? Vay canına, hayat cidden garip!

Cevap vermeden önce Gül’ü düşündüm. Bu saatte yarı baygın yarı uykulu haldeyken onu götürmek
kesinlikle çok zor olurdu. Ayrıca nereye götürecektim? Bize gidemezdik, annem beni Gül’de
sanıyordu, Gül’ün evi ise tam

8?

fflihri rr[avi

bir muammaydı, annesinin onu yarı baygın görünce nasıl tepki vereceğini kestiremiyordum.

Ne yapsam acaba?

“Bilemiyorum,” diye yanıt verdim kararsız bir sesle.

Ellerini havaya kaldırıp çarpık bir şekilde sırıttı. “Korkma seri katil değilim. Seni işkenceyle öldürüp
cesedini kimsenin bulamayacağı yerlere atmam.”

Gözlerimi devirdim. “Bundan kesinlikle endişe etmiyorum, hem sende katilden daha çok sapık tipi
var.”

Serserilere özgü bir biçimde göz kırptı. “Bu yanımın sen etrafımdayken ortaya çıkması çok ilginç değil
mi?” diyerek yoğun bir şekilde bana baktı.

Dudak büktüm. “O yanma sahip çıksan iyi olur taş kafa, yoksa hiç acımam, kırt kırt,” derken iki
parmağımı makas işareti yaparak açıp kapadım.

Kastettiğim ima karşısında kahkaha attı. Sonra samimi bakışlarla başını yana eğdi. Gözleri sıcacık bir
neşeyle bakıyordu. “Ciddiyim, bu gece burada kaim.”

Midemde yine heyecan kıpırtılarının oluştuğunu hissettim, kendini yavaş yavaş belli eden heyecan
kanıma işleyerek tüm bedenime yayılıyordu ve etkisi güçlü olan bu hissi durduracak gücüm yoktu.

“Tamam,” dedim teklifini kabul ederek. “Ama Gül’ün annesine haber vermeliyim.” Tekrar koltuğa
geçip çantama uzanarak telefonumu çıkardım.

Telefon çaldı, çaldı, çaldı... Fakat açan olmadı.


Gül’ün, annesi hakkında anlattıklarını hatırlayınca aramayı bıraktım, kesin bir yerlerde sızmıştır diye
düşündüm ve bu kez mesaj kısmına girip açıklayıcı bir şeyler

88

Söst^öjsat ¿piaiiit - '¡(jırcLntıi cS’îrfar

yazarak gönderdim. Büyük ihtimalle hiç umursamayacaktı ama yine de mesaj attım.

İçim burkulurken telefonumu kenara bıraktım ve Gül için üzülürken bana değer veren bir anneye
sahip olduğum için şükrettim. Annem dünyadaki her şeyimdi, beni tek başına büyütmüş olması bir
yana tüm ilgisini ve sevgisini bana vermekten de vazgeçmezdi. Her daim üzerime titrerdi. Canı sıkkın
olsa bile benim bundan etkilenmemem için elinden geleni yaparak hep gülümserdi. Kendini benim
mutlu olmama adamıştı canım annem.

Emre’nin sert sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp dikkatimi ona verdim. “Elini mi yaraladın sen?” diye
sordu.

Şaşırarak bakışlarını ellerime indirdiğimde tenimin üzerindeki tırnak izlerini fark ettim. “Gül kendini
kaybettiğinde yaptı, önemli bir şey değil.”

Emre kaşlarını çattı. “Ne demek önemli değil, kötü görünüyor. İlgilensek iyi olur.” Ses tonu endişeyle
karışık ilgili çıkmıştı.

Duyduğum sözler karşısında gözlerimi kırpıştırdım ve ânında yanaklarıma ateş bastığını hissettim.
Daha önce hiç hissetmediğim kuvvetli bir büyüye kapılıyor gibiydim.

Emre’nin dudağının bir kenarı çapkın bir tavırla yukarı kıvrıldı. “Yine derin düşüncelere daldın küçük
cadı. Seninle konuşurken bunu çok sık yapıyorsun.”

“Ha?” dedim şaşkın şaşkın.

Keyifli bir kahkaha patlattı. “Ne düşündüğünü merak ediyorum. Yoksa benimle ilgili hayaller mi
kuruyorsun?”

“Ne!?” diyerek çıkıştım. Kaşlarımı çatarak işaretparma-ğımı ona doğru salladım. “Saçmalamaya
başladın yine.”

83

fl[ifıri fflavi

Muzipçe göz kırptı. “Gerçekler ne zamandan beri saçmalık olarak algılanıyor.”

“Senin ağzından çıktığı andan beri.”

“Belki de sen işine gelmediği için saçmalık olarak gö-rüyorsundur, bu daha olası.” Dudağının tek
kenarı yukarı kıvrıldı. “Genelde bu konuda kendini kandırdığın düşünülünce.”

Yüzümü buruşturdum. “Sen tam bir pisliksin. Üşütük!” Kendini beğenmiş bir tavırla genişçe sırıttı.
“Hayranlığını hakaretlerinin ardına gizliyorsun değil mi, seni yaramaz kız.”

“Hiç de bile!”

“Benden hoşlandığını biliyorum ve hislerini itiraf etmeni sabırsızlıkla bekliyorum.”

“Bu ne cüret!” diye isyan ederek ayağa kalktım. “Buraya kadar, yeter artık!”
Emre sahte bir şaşkınlıkla kaşlarını yukarı kaldırdı. “Ne oldu?”

Ona bütün kızgınlığımı kusarcasma dik dik baktım. “Pisliğe dönüşmeye başladın yine. Burada durup
senin küstah tavırlarını çekmeyeceğim. Sanırım sadece birkaç saat için insan gibi davranabiliyorsun ve
görülüyor ki insanlık saatlerini çoktan doldurmuşsun.”

Her zamanki yüzsüzlüğüne bürünerek kahkahalara boğuldu.

Tiksinti dolu bir bakış fırlattım ona doğru. “Ne gülüyorsun be! Nesi komik bunun?”

Katıla katıla gülmeye devam etti.

Sinirle iç çektim. “Ben gidiyorum, taş kafa!” diye bağırdım.

30

Sos^ojsat ¿pislil - 'pjıraniıi Sır^&r

Kahkaha atmayı bırakıp yanıma geldi. Gözleri neşeyle parlıyordu. “Hadi ama Cansu, sadece şaka
yapıyordum.”

Kaşlarımı çattım.

“Çok mu kızdırdım seni?” İçtenlikle gözlerimin içine bakarken oldukça samimi görünüyordu.

“Evet,” dedim ters ters.

“Çok çabuk sinirleniyorsun, bunun hoşuma gittiğini inkâr edemem çünkü cidden tatlı oluyorsun ama
biraz takmamayı dene.” Yumuşak bir sesle devam etti. “Sen de gülüp geçsen olmaz mı?”

Derince iç çektim. Hâlâ Emre’ye öfkeliydim ama içten içe de “Çok tatlı oluyorsun ” cümlesine takılmış
kalmış durumdaydım.

Vay canına, beni tatlı buluyordu! Midemdeki kelebekler ânında havalanarak sevinç çığlıkları atmaya
çoktan başlamıştı bile. Hızla kanat çırpıyor deli gibi dans ediyorlardı!

Emre’nin içimdeki sevinç patlamasını fark etmemesi için sakin görünmeye gayret ettim. “Ahmağın
tekisin,” diye mırıldandım. “Beni sinir etmeye devam edersen gerçekten giderim.” Fakat sözlerimin
tam aksine kesinlikle gitmek istemiyordum.

“Tamam,” dedi sıcacık bir gülümsemeyle. “Ahmaklık etmeyeceğim ve seni sinir etmekten de
vazgeçeceğim.”

Çenemi hafifçe kaldırıp ona küçümseyen bir bakış fırlattım. “Kendini tutabileceğinden emin misin?”

Dudakları küstah bir tebessümle kıvrıldı. “Bu benim için zor olacak ama deneyeceğim. Senin için,”
deyip haylazca göz kırptı. “Hadi otur da eline pansuman yapalım.”

di

ffliAri fj^avi

“Gerek yok, önemli bir şey değil ki yarma bir şeyim kalmaz.”

Kararlı bir tavırla, “Seninle ilgilenmeme izin ver. Berbat geçen bir günden sonra özel ilgiyi hak ettin
küçük cadı,” diyerek ısrar etti.

Tereddüt ederek iç çektim. Emre ’nin özel ilgisini istiyor muydum? Hem de deli gibi!
“Peki.” Yanaklarımın yine alev alev yandığını hissettim. Of! Sürekli utanıp durmam cidden sinir bozucu
olmaya başlamıştı!

Koltuğu işaret etti. “Otur,” dedi. Sonra da salondan çıkıp gitti.

Arkasından bakıp gidişini izlerken tekrar koltuğa geçip oturdum. Yüzüme yansıyan aptal sırıtış ile
bacak bacak üzerine atıp Emre’nin sevimli hallerinin keyfini çıkardım.

Bakışlarım merakla etrafta dolanırken daha önce dikkat etmediğim salonu incelemeye başladım. Fazla
eşya yoktu, sade bir şekilde döşenmişti. Koltuklar büyük ve rahattı. Karşımda duvara monte edilmiş
kocaman bir televizyon vardı. Kenarında duran raflı dolap ise CD Terle dolup taşmıştı. Duvarlar
karşılıklı olarak gri ve beyaza boyanmıştı, yerde halı yoktu, ahşap parkeler çıplaktı. Açıkçası ev, pek
aile evi gibi durmuyordu bunun aksine öğrenci evi gibiydi, sade ve rahattı.

Acaba Emre yalnız mı yaşıyordu?

Emre elinde küçük bir ilkyardım çantasıyla kapıdan girince bakışlarımı ona çevirdim ve gözlerimizin
birleştiği anda heyecanlı bir ürpertinin beni esir almasına engel olamadım.

92

Sos^-ojoat Pislik - Karanlık Sırlar

Pekâlâ! Emre etrafımdayken çok sık böyle hissetmeye başlamıştım ve bu yaşadığım heyecan cidden
tuhaftı.

Emre usulca yanıma oturdu ve cana yakın bir şekilde yüzüme baktı. “İyi misin küçük cadı, aklından
neler geçiyor yine?” diyerek takıldı.

“Hiçbir şey.” Bir an durakladıktan sonra tereddütlü bir sesle, “Yalnız mı yaşıyorsun?” diye sordum
merakıma engel olamayarak.

Dudaklarında varla yok arası bir tebessüm oluştu. “Sayılır.”

Kaşlarımı yukarı kaldırdım. “Sayılır derken?”

“Yalnız yaşıyordum fakat bir süredir Hakan bende kalıyor. Buraya taşındı.”

“Hakan mı?” Şaşırmıştım.

“Evet, o da bizim okulda. Görmüş olmalısın,” diye açıklama yaptı.

“Evet, görmüştüm. O çocuk cidden korkunç biri.” Donuk bakan koyu renk gözleri zihnimde canlanınca
ürperdim. “Duyguları olduğundan bile şüpheliyim, öyle soğuk ve delici bakışları var ki insanın içinin
buz kesmesine sebep oluyor. Ruhsuz gibi.”

Emre bu halime güldü. “Biraz önyargılı yaklaşmıyor musun, onu tanımıyorsun bile.”

Gülüşüne eşlik ettim. “Haksız mıyım ama, okuldakile-rin ödünü koparıyor.”

Emre’nin gülüşü buruk bir hal aldı. “Aslında iyi biridir, hayatımda kardeşim dediğim sayılı kişilerin
başında gelir. Sadakatli gerçek bir dosttur Hakan.”

Gözlerimi devirdim. “Sosyopatm teki,” diye mırıldandım.

33YFliftri fflavi
Emre sözlerime aldırmadı, bakışlarında dalgın bir ifade belirdi. “Ailesiyle ilgili birtakım problemleri
var. Zor zamanlar geçiriyor, hayat onun için pek kolay olmamış.”

Emre’nin ses tonundaki üzgün ton gülümsememi yüzümden sildi. Sebebini bilmediğim bir şekilde
Hakan için hissettiğim üzüntüyle kalbim acıdı.

Emre iç çekip daha fazla konuşmayarak ilkyardım çantasından bir krem çıkarıp elime doğru uzandı.

“Ben yaparım,” diye itiraz ederek elimi kreme uzattım.

Emre kafasını iki yana salladı. “Olmaz, ben hallederim.”

Teslim olarak elimi ona uzattım. “Pekâlâ Doktor Emre Bey,” diyerek ona sataştığımda gülmeden
edemedi.

“İşte böyle, aferin sana küçük kız.” Şefkatle elimi tutarak dizinin üzerinde koydu ve yumuşak
dokunuşlarla kremi çiziklerin üzerine sürmeye başladı.

Krem tenime değdiği anda canım yanınca ani bir tepkiyle yüksek sesle nefesimi tuttum.

Emre bu hareketimle krem sürmeyi bıraktı ve başını kaldırıp gözlerimin içine baktı. Yüzü yüzüme çok
yakındı, aramızda sadece birkaç santimlik tehlikeli bir mesafe vardı.

Emre’nin gözlerinde bir ateş parladı, bakışları öyle derinleşti ki beni heyecanla titretip ona doğru
çekmeyi başardı. Varlığının üzerimdeki baş döndürücü etkisine karşı koyamıyordum artık, gözlerimi
ondan alamıyor, bakışlarımı yüzünden çekemiyordum.

Odaya yoğun bir sessizlik çöktü. Midemin kasıldığını hissederken zoraki bir nefes çektim içime ve
kuruyan dudaklarımı dilimin ucuyla ıslattım. Emre’nin bakışları dudaklarıma indi.

Kuruyan boğazımı ıslatmak için yutkundum. Bedeni-

34

Sos^-GjDat Pisti i - '¡(arantıl Sırt&r

min her bir noktası hararetle yanarken kalbim göğüska-fesimin içinde çırpınmaya başladı. Atan her
kalp atışımla birlikte heyecanım da büyüyor ve tüm benliğime süratle yayılıyordu.

Acaba Emre de aynı şeyleri hissediyor muydu?

Yoksa sadece kendimi mi kandırıyordum, umutsuz bir kız gibi?

35

11

'Haıpat sürprizlerle d&lu!

Aklımdan geçen olumsuz düşünceler derinlerde bir yerlerde önemli bir uyarıya dönüştü ve bütün
heyecanımı yok ederek moralimi bozmaya yetti. Son günlerde Em-re’ye karşı yoğun duygular
hissettiğimin farkmdaydım, kimi zaman beni inanılmaz öfkelendirirken kimi zaman da ilgisiyle beni
büyülüyordu. Bugün olanlardan sonra ise fazlasıyla yakınlaştığımız ortadaydı, aramızdaki karşı
konulmaz çekim bana masum ve çok hoş geliyordu ama şu andan itibaren ciddi ciddi endişelenmeye
başlamıştım. Çünkü reddedilmeye ya da bu yolda kalbimin kırılmasına dayanamazdım.

Emre ile arama mesafe koymak için bakışlarımı gözlerinden kaçırdım.


“Affedersin,” diye mırıldandım. “Biraz acıdı da.”

Usulca iç çektiğini işitince tekrar ona baktım. Yüzü ifadesizdi fakat gözlerindeki ateş yoğunluğunu
koruyordu.

Lütfen bana öyle bakma, lütfen! Çek şu gözlerini üzerimden!

“Üzgünüm,” dedi yumuşak bir sesle. “Canını yakmak istemezdim.”

96

So^oj^at pistik - Xa.rcLntti Sır^r

“Önemli değil.” Yerimde rahatsızca kıpırdanırken kreme uzandım. “Gerisini ben hallederim.”

Başını dalgın dalgın sallayarak bana onay verdi. “Tabii, eğer istiyorsan,” derken sesi de dalgın çıkmıştı.

Kremle işim bitince kapağını kapatırken yan gözle Em-re’ye ufak bir bakış attım. Bir süre Emre’den
uzak dursam iyi olacaktı, biraz yalnız kalıp düşünmeye ihtiyacım vardı. “Ben Gül’e bakayım,” diyerek
ayağa kalktım. Bakışlarını bana doğru çevirirken iç çekip ayağa kalktı. “Pekâlâ. Sana yastık ve örtü
getireyim. Sen de yatıp dinlen. Zor bir gün geçirdin.”

Emre’yi başımla onayladım. “Çok iyi olur.”

GülTe birlikte onun kaldığı odada yatacaktım. Önce Gül’ü kontrol ettim ve rahat nefes aldığından
emin oldum, günün yorgunluğuyla mışıl mışıl uyuyordu. Ardın-dan Emre’nin getirdiği yastık ve örtüyle
kendime özel ■nsafir yatağı yaptım ve bir an önce yatağın içine girerek fim gün başımıza gelenleri
düşündüm. Her bir ayrıntıyı fidımdan geçirirken uykuya daldım.

Gecenin bir yarısı birden sıçrayarak uyanınca yattı-fm yerde doğrularak oturdum. Yüzüme düşen
saçlarımı geriye itip elimi alnımda tuttum, terlemiştim. Gözlerim taradığa alışınca yabancılık hissi beni
sarmaladı ve te-firr. iııliğe kapıldım. Bulunduğum oda bana tamamen ıcıydı. Etraftaki eşyalar tanıdık
gelmiyordu. Yalnız «Huğumu zannettiğim odada aniden karşımdaki yataktan " bir iç çekiş gelince,
başımı o yana çevirdim ve uyu-olan Gül’ü fark ettim. Emre’nin evinde olduğumu yarak rahat bir nefes
aldım.

Uykum kaçmıştı, tekrar uyuyabileceğimi sanmıyor-

97

dum. Yastığın kenarında duran telefonuma uzanarak ekrana bakınca yüzümü buruşturdum. Saat
gecenin 02.00’siy-di ve sabaha daha çok vardı.

İnanılmaz susamıştım, öyle ki boğazım kupkuru olmuştu. Acilen su içmem gerekiyordu.

Kendime bir bardak su almak için yattığım odadan çıktım. Ev sessizliğe bürünmüşken usul usul
yürüyerek uyku mahmurluğu ile mutfağa girdim. Mutfak küçük fakat tertemizdi, rahat bir havası
vardı.

Geniş kapaklı beyaz dolapları açıp bardak ararken aptal bir gülümsemenin yüzümü ele geçirmesine
engel olamadım.

Vay be! Şuna da bakın Emre’nin evindeyim ve bardak bulmak için mutfağını karıştırıyorum. Daha
birkaç gün öncesine kadar onunla kavga ederken biri çıkıp bana şu an olacakları söyleseydi ona
hayatta inanmazdım.
Hayat kesinlikle sürprizlerle dolu. En beklenmedik olanından!

Dolaplardan birini açmıştım ki gördüğüm manzara karşısında kocaman sırıttım.

“Yaşasın, kek buldum! Hem de çikolatalı!”

Kamım guruldayınca duyduğum açlık beni keki yemem için dürttü. Bu isteğe kesinlikle direnecek
değildim, sonuçta kek bulmuşum yemez miyim? Tabii ki de ânında yer bitiririm hiç acımam. Acayip
güzel ve leziz görünüyordu. Nasıl karşı koyabilirim ki bu şahane güzelliğe?

Keki afiyetle yemek üzere tabağa uzandım ve içimden mutluluk şarkıları söylerken dilimlerden birini
alarak kocaman ısırıklarla hızla yemeye başladım.

Imm... Imm. Harikaydı.

Bir lo çıkmışça kolata ta» tadını çil» durdurab O sıra» tuğum tal dı. Ağzım halde deh Gelen i Ve lanı
man altı d Kendin dim ve he dar siyah s kuyu gibi ve asabi. C önüne seri kamı sırf k mükemmel Bir kolu
en çok çek bileğinden duruyordu, Acaba nede Hakan s süzdü.

Yüzüme yır yamyore

Sosffo'pat pisüi - 'fcaranZıi Sırlar

Bir lokmayı yutmadan başka ısırıklar alarak kıtlıktan çıkmışçasına yemeye devam ettim. Hissettiğim
yoğun çikolata tadıyla gözlerimi kapattım ve mükemmel lezzetin tadını çıkardım, sanırım tüm keki
yiyebilirdim. Kendimi durdurabileceğimi sanmıyordum.

O sırada mutfağa birinin girdiğini duyunca elimde tuttuğum tabakla gelen kişiye baktım. Gözlerim iri
iri açıldı. Ağzıma tıkıştırdığım bir dolu kekle yanaklarım şiş bir halde dehşetle dondum kaldım.

Gelen Hakan’dı.

Ve lanet olsun ki çıplaktı! Üzerinde siyah renk eşofman altı dışında hiçbir şey yoktu!

Kendimi tutamayarak bakışlarımı vücudunda gezdirdim ve her bir noktasını incelemeye başladım.
Gece kadar siyah saçları gür ve darmadağındı. Gözleri dipsiz bir kuyu gibi bilinmezlikle doluydu. Yüz
ifadesi sertti, sert ve asabi. Omuzları geniş ve güçlüydü. Kaslı göğsü gözler ânüne serilmiş, feci bir
manzara sunuyordu. Kollan ile famı sırf kas doluydu ve hayranlık uyandıracak derecede ■ükemmel
görünüyordu.

Bir kolu dirseğine kadar dövmeyle kaplıydı, dikkatimi ı çok çeken de bu oldu, karanlık ateş. Kaslı
kolunda, iöeğinden yukarı doğru çıkan asi alevler fazlasıyla canlı ıiyordu, sanki gerçekten kolunu
alevler sarmış gibiydi. ?a neden böyle bir dövme tercih etmişti?

Hakan sert bakışlarıyla beni baştan aşağı kuşkuyla

Yüzüme ateş bastığını hissettim, yanaklarım cayır ca-yanıyordu.

99

Yty.hri Yflavi

Dudaklarında sallanan sigara ile, “Sen de kimsin?” diye sordu agresif bir şekilde.

“Ben...” diye cevap vermeye çalıştım ama ağzım kekle dolup taştığı için sesim bir homurtu olarak
çıkmıştı.
Kahretsin, rezilliğin zirvesini yaşıyorum şu an!

Kaşlarını yukarı kaldırdı. “Anlamadım.”

Cevap veremeyerek öylece bakmakla yetindim. Resmen suçüstünde yakalanmıştım ve hiç


beklemediğim anda Hakan’ı karşımda gördüğüm için şaşkınlıktan ağzımı açıp tek bir kelime dahi
edecek gücüm kalmamıştı. Bana neler olduğu konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Tam da ihtiyacım
olduğu sırada konuşma kabiliyetimi yitirmem büyük haksızlıktı!

Hakan, içimi ürperten karanlık bir sesle, “Konuşabiliyor musun?” diye sorduğunda hafifçe irkilerek
girdiğim aptallık âleminden çıkmayı başardım.

Ağzımdaki lokmaları zar zor yutarken “Ben...” dedim bocalayarak ve bir kez daha boğulurcasma
yutkundum. “Ben, şey...” Hızlı bir hareketle elimdeki tabağı dolaba geri bıraktım.

Sıkılmış bir sesle, “Evet sen?” dedi. “Kim olduğunu söyleyecek misin artık?”

Hafif bir öksürükle boğazımı temizledim. “Ben Cansu.”

Umursamaz bir tavırla tek kaşını kaldırdı. “Cansu?” diye tekrar etti soru sorarcasına.

Hakan’ın ürkütücü bakışları beni huzursuz ederken kim olduğumu açıklamak için hızlı hızlı konuşmaya
başladım.

“Emre’nin arkadaşıyım. Yani şey... Okuldan arkadaşıyım. Kız arkadaş gibi bir şey değil ama, kesinlikle
sevgili

100

Sos^-opat Pisti i - '¡(a. rant t i Sırtar

değiliz,” diyerek başımı hızla iki yana salladım. “Sadece sınıf arkadaşıyız. Yani aramızdaki sıradan bir
arkadaşlık, bundan fazlası yok. Sakın yanlış anlama.”

Of, ben ne saçmalıyorum!

“İyi,” dedi kabaca. “Kes sesini!” der gibi söylemişti.

Ardından büyük bir umursamazlıkla beni yok sayarak dolabın birini açıp raftan bardak çıkardı.
Kendine su doldurup bir dikişte suyu bitirdi.

Gözlerimi dahi kırpmaya korkarak Hakan’ı izledim.

Bardağı vururcasma tezgâha bıraktı. Tekrar bana dö-Hüp sertçe gözlerini kıstı. “Yabancılardan
hoşlanmam. Etrafla fazla dolanma,” dedi kabalığa devam ederek.

Şaşkın şaşkın baktım. “Ha?”

Sigarasını tekrar dudaklarına koyup derince içine çekti ve dumanı ağır ağır üfledi. Donuk bakan koyu
renk gözlerini bir an bile benden ayırmadan sigarasını tezgâha bas-nnp söndürdü.

“Fazla ses çıkarma uyuyacağım,” dedi buz gibi bir sesle.

Gözlerimi kırpıştırdım. Pardon?

Arkasını dönerek mutfaktan çıkmak üzere yürümeye haşladı.

Ardından kızgınlıkla bakarken, “Öküz!” diye mınldan-Am.


Durdu ve bedenini yavaşça bana doğru çevirdi. Gözlerini gözlerime diktiğinde karanlık bakışları
altında çaresizce ezildim. Kahretsin! Fırtınalı geceler kadar yıkım vaat eden görüntüsü beni feci
derecede tedirgin ediyordu ve ben bu histen hiç hoşlanmamıştım!

Tek kaşını sert bir ifadeyle kaldırdı. “Ne dedin?”

Güçlükle yutkundum.

101

'Yflikri fflavi

Eyvahlar olsun! Çocuk, her haliyle inanılmaz korkunç görünüyordu. Korkunç ve bir o kadar da
ürkütücü!

Tedirginliğimi gizlemeye çalışırken omuzlarımı dikleştirdim. “Öküz,” dedim az önceki sözümü mecbur
tekrar ederek. İnatçı kişiliğim, geri adım atmama hayatta izin vermezdi.

“Canına mı susadın sen?” diye sordu tehditkâr bir ses tonuyla.

“Hâlâ öküzlük yapmaya devam ediyorsun.”

Bana doğru gelerek tam önümde durdu ve gözlerimin içine yakıcı bir öfkeyle baktı. “Seni saçından
sürükleyip kapı dışarı etmemem için tek bir sebep söyle,” dedi usulca.

Hiç etkilenmemiş gibi yaparak omuz silktim. “Hiçbir şey yapamazsın.”

Gözlerini kıstı. “Beni sakın kışkırtma.”

Usanmış bir şekilde iç çektim. “Ben bu evde misafirim, biraz kibar olmayı denesen ölmezsin.”

Yüzünü ekşitti. “Misafir mi?”

“Evet,” dedim üstüne basa basa. “Misafirim.”

“Yüzsüz kelimesi senin için çok daha uygun olurdu.” Gözlerimi kırpıştırdım. “O nedenmiş?”

“Misafir ne zamandan beri kaldığı evde gecenin bir yarısı gizlice etrafta dolaşıyor?” diye sordu. “Bu
kesinlikle yüzsüzce bir davranış.”

“Gizlice dolaşmıyordum. Sadece...” demiştim ki sözümü keserek konuşmama engel oldu.

“Mutfağı karıştırıp ne var ne yok bütün her şeyi yemekle meşguldün.”

Gözlerim hayretle kocaman açıldı. “Ben bütün yemekleri yemedim,” dedim kendimi savunarak.

Sesjy-opat Pisi

- 'Ka.rcLntıi Şırlar

Fakat sanırım Hakan’a yakalanmasaydjm bulduğum her şeyi yiyip bitirebilirdim. Ama ne yapayım, en
son dün yemek yemiştim ve kamım çok acıkmıştı, kekleri görünce de kendimi tutamamıştım ne yazık
ki.

Peki, pişman mıyım? Hem de ölümüne!

Kaşlarını yukarı kaldırdı. “Yemedin mi?”


“Yemedim diyorum ya, kaç kez söyleyeceğim,” diye ısrar ettim sinirlenerek.

“Yüzsüzlüğüne bir de yalancılığı ekliyorum,” dedi sakin bir sesle. “Hem yalancısın hem de yüzsüz.”

Kesinleşmişti artık, şu an acınası bir haldeydim. Yani bunun başka bir açıklaması olamazdı. Berbat
hissediyordum, hayatımda hiç bu kadar rezil olmamıştım. Durumum cidden vahimdi ve yerin dibine
girip kaybolmak istediğim tek şeydi.

Neden ben ha, neden ben?

Hakan’ın koyu renk gözleri şöyle bir vücudumda gezindi ardından tekrar gözlerimin içine baktı.
“Şimdiye kadar yüz kilo olmaman tuhaf.”

Öfkeyle nefesimi tuttum. “Bu ne demek şimdi!”

“Bunu gerçekten soruyor musun?” bakışı atarken, “Az önce nasıl yemek yediğini gördüm,” diye cevap
verdi.

Yerimde rahatsızca kıpırdandım. “Sadece birazcık ta-dma baktım o kadar,” diye mırıldandım utanarak.

Dolabı işaret etti. “Orada bize yiyecek bir şeyler kaldığından şüpheliyim.”

Kaşlarımı çattım. “Abarttın iyice sende ha, yeter artık. Sanki mutfağı yiyip bitirdim. Benden obur bir
kızmışım jbi bahsetme!”

10$

fflavi

Omuz silkti. “Sanırım biraz daha geç gelseydim seni mutfaktan yuvarlayarak çıkarmak zorunda
kalırdık.” Sinirle yumruklarımı sıktım. “Aman be!” deyip sabrımın sonuna gelerek patladım. “İyi ki bir
tane kek yedim. Ne kıymetli yemeğiniz varmış, yemez olaydım.”

Tek kaşını kaldırdı. “Bir tane yediğinden emin misin?” Öfkeyle soludum. Sinirlerim iyice bozulurken
avazım çıktığı kadar bağırmamak için kendimi zor tuttum. Hakan’ı öldürmek istiyordum, kesin ve net!

“Salak!” Ona küçümseyen bir bakış attım. “Çekil şuradan,” deyip onu kabaca iterek mutfaktan çıktım.

Çileden çıkmış bir vaziyette köpürürken yattığım odaya doğru kızgın adımlarla yürüdüm. Büyük bir
sinirle örtüyü açıp kendimi yatağa attım ve derin derin solurken boş gözlerle karanlık tavana bakmaya
başladım. Duygularım kızgınlık ve utanç arasında gidip geliyordu. Tam Hakan’ın yanından geçerken o
kadar emin olamasam da gördüğüm şeyi düşününce daha da tepem attı.

Tebessüm mü etmişti o?

Odaya vura ondan beni < feha sıkı yu ■eşten koru hoşuna kads <faha iyiydi, Bu sırads ■deyerek ört
kedim. “Cansu d Of, ne ısı “Cansu! örtüyü üzeri 1 ya başladı.

“Hımmm ; ho kez yastij e olur,” di) “Kalk ki2 yen ses yast

12

fiataCar.

ya vuran güneş ışınları bana sataşıp uykumun kolla-an beni çekercesine uyandırmaya çalışırken
gözlerimi ı sıkı yumarak yüzümü duvara doğru çevirdim ve gü-en korunmayı umdum. Ardından
üzerimdeki örtüyü kadar çekerek tekrar karanlığa gömüldüm. Bu çok iyiydi, tek istediğim şey
uyumaya devam etmekti. Bu sırada uzaklardan gelen bir ses, “Cansu...” deyince /erek örtüye sıkıca
sarıldım. “Uykum var,” diye geve-

Tansu diyorum, uyansana artık!”

Of. ne ısrarcı bir sesti bu böyle!

“Cansu! Valla sinirleniyorum ama!” diyen ses bu kez *yü üzerimden çekti ve beni omzumdan tutup
sarsma-haşladı.

“Hımmm...” diye mırıldandım uyku sersemliğiyle ve kez yastığıma sıkıca tutundum. “Biraz daha
uyuyayım •hır.” diye yalvardım.

“Kalk kızım ya, bu nasıl bir uykudur, uyan artık!” di-ses yastığımı da çekip başımın sertçe yatağa
düşme-

105

Yflihri ftlavi

sine sebep olunca gözlerimi istemeye istemeye açmak zorunda kaldım ve karşımdaki kişiye baktım.

“Gül?” dedim uykulu sesimle, “Sen miydin, ne oldu, saat kaç?” diye sorup yatakta doğrularak
sersemce oturdum.

“Bırak şimdi saati kızım. Biz neredeyiz, burası kimin evi?”

Halsiz bir halde esnedim. “Emre’nin evindeyiz.” Kaşlarını çattı. “Emre mi?” dedi kuşkuyla.

Başımı olumlu anlamda hafifçe salladım. “Dün seni buraya getirmek zorunda kaldık. Neler olduğunu
hatırlamıyor musun?” diye sordum çekinerek. Sonra da, “Dur önce nasıl olduğunu söyle, iyi misin?”

“İyi miyim tam olarak bilmiyorum Cansu. Hâlâ kendimi bitik hissediyorum,” dedi üzgünce. “Hayal
meyal hatırlıyorum bir şeyler,” diye bir önceki soruya yanıt verirken bakışlarını benden kaçırdı.

“Çok kötüydün. Seni o halde eve götüremezdim. Biz de buraya geldik, akşam gideriz diye
düşünmüştüm ama Emre ısrar edince gece kalmaya karar verdim.”

Üzgünce iç çekti. “Anladım ama...” Bir an duraksadı. “Emre niye böyle bir şey istedi ki?” diye sorunca
dün Emre ile karşılaşmamdan kısaca bahsettim.

Usulca başını salladı. “Peki, beni arayan oldu mu?” diye sorarken gözleri hüzünlendi.

“Hayır, zaten annene mesaj attım. Birlikte olduğumuzu ve bizim evde kalacağını söyledim.”

“Yokluğumu bile fark ettiğini sanmıyorum,” dedi üzgün bir sesle.

Onun bu hali içimin burkulmasına neden olurken derin bir nefes aldım. “Neler olduğunu anlatmak
ister misin?”

106

S&sffo'pa-t Pistik - %'arantık Sırta.r

Bakışlarını yine benden kaçırarak yerdeki bir noktaya bakmaya başladı. “Sen gittikten sonra her şey
berbat bir hal aldı. Keşke seninle çıksaydım o evden. Öyle pişmanım ki...”
Gözlerimi endişeyle kıstım. “Ne yaptı sana Baran?”

“Baran başta çok iyiydi, sürekli benimle ilgilendi, sohbet ettik, bir şeyler içtik. Sonra Emir de bize
katıldı.”

“Eee sonra?”

“Baran’la partiyi bırakıp daha sakin olacağını düşündüğümüz için odasına çıktık. Baş başa kalmak
istemiştik. Odaya geçtikten sonra çekmecesinden bir paket çıkardı ve içinden bir hap alıp ağzına attı.
Sonra da yanıma gelip bana da almam için bir tane uzattı.”

“Ve sen de hapı aldın,” dedim devamında neler olacağım anlayarak.

“Evet,” dedi üzgünce.

“Sana inanamıyorum! Bana söz vermiştin, bir daha iç-■cyeceğini söylemiştin!”

“Biliyorum ama, hayır diyemedim. Ona güveniyordum Cansu, nerden bilebilirdim ki kötü niyetli
olacağını. Bedî sevdiğini sanıyordum.”

“O kadar aptalsın ki!” dedim kendimi tutamayarak, aklını birazcık dahi kullanmıyorsun! İnsan sevdiği
uyuşturucu kullanmasını ister mi hiç!”

“Lütfen üzerime gelme,” dedi kırılgan bir bakışla.

İç çektim. “Tamam,” dedim yumuşayarak. “Sonra ne

“Haptan sonra kendimi kaybettim, üzerime yoğun bir lık çöktü. Paniğe kapıldım, daha önce hiç böyle-
bir korku hissetmemiştim ama Baran bana hiç aldır-

10?

ff1i Ar i

madı, çektiğim acıyı, şiddetli ağlayışlarımı önemsemedi. Ben o haldeyken umursamazca beni öpmeye
çalıştı. Onu ittim, karşı koymaya uğraştım, istemediğimi söyledim. Beni dinlemedi, öfkelenerek bana
bağırdı.”

Hayrete düşerek başımı iki yana salladım. “Tüm bunları planlamış şerefsiz! Nasıl bu kadar aşağılık biri
olabilir aklım almıyor!”

Gözleri doldu. “Her şey yalanmış, bütün tavırları göz boyamadan ibaretmiş.” Dudakları titredi. “Oysa
ona güvenmiştim, ne kadar aptalım.”

Bu hali içimi acıtırken üzgünce içimi çektim. “Kendini suçlama, çocuk gerçekten iyi rol yapıyor. Seni
kandırdı. Üzülme artık, topla kendini.”

Gözyaşları yanaklarından usul usul süzülmeye başladı. “Görmeliydin Cansu, öfkesi korkunçtu. Bir anda
çok farklı birine dönüştü.”

“Elinden nasıl kaçtın peki?”

“Zor oldu, çok kötü durumdaydım.” Yanaklarını silerken güçlükle yutkundu. “Tek yapabildiğim avazım
çıktığı kadar bağırmak oldu. Attığım çığlıkları biri duymuş olacak ki odanın kapısı açıldı. Kim geldi
bilmiyorum. Fakat bundan yararlanarak bir şekilde odadan çıkıp Baran’dan kurtuldum ve elimden
geldiğince hızla koşarak evden çıktım. En son seni aradığımı hatırlıyorum. Sonrası çok bulanık.”
“Biz geldiğimizde Baran Ta bahçede tartışıyordunuz,” dedim hatırlatma yaparak.

Gözlerinden düşünceli bir ifade geçti. “Evet,” dedi ağır ağır. “Baran, beni bahçede yakalamıştı. Eve
geri götürme-

¡3* çalıştı. Gi duru; Öfkeyle & [Koşuna gitm< Gül burul ■l Gerçekı f ^■*111111111111

“Affettim “Biliyoruı jafaştuktan so olsun eğl f Cansu.” dedi ' jaşadığımı bi

ryin var, di; ı Hayatta o ka< Hyonım.” “Neler yaş; |i Gül. Her z için önüne gel “Baran ber h doldurmak
inandım, kötü Kvdiğini sanı “Seni suçla manı istiyorur biriyle karşıla;

“Asla o kat ağlamaya başl den vazgeçmiş “Ah Gül...’

108

¿pislii - '¡(arantti Sırtar

ye çalıştı. Gitmeme izin vermeyeceğini söylüyordu. Bana bağırıp duruyordu.”

Öfkeyle solurken kaşlarımı çattım. “Planlarını bozman hoşuna gitmedi tabii.”

Gül burukça iç çekti. “Partideyken seni dinlemeliydim. Gerçekten pişmanım. Çok özür dilerim. Sana
öyle davranmamalıydım. Beni affedebilecek misin?” “Affettim gitti ama beni gerçekten kırdın.”
“Biliyorum, üzgünüm.” Aramızda kısa bir sessizlik oluştuktan sonra Gül konuşmaya devam etti.
“Sadece biraz olsun eğlenmek, evdeki cehennemi unutmak istedim Cansu,” dedi oldukça ıstırap dolu
bir sesle. “Evde neler yaşadığımı bilmiyorsun. Üzüldüğümde, canım sıkkınken, aeyin var, diye soracak,
üzerime titreyen bir ailem yok. Hayatta o kadar yalnızım ki kimsem yokmuş gibi hissediyorum.”

“Neler yaşadığını belki bilemem ama bunlar bahane değil Gül. Her zaman seçici olmalısın, sırf yalnız
hissettiğin ipn önüne gelen herkese güvenip onlarla çıkamazsın.” “Baran benim sevgilimdi,
hayatımdaki eksikliği onunki doldurmak istediğim için beni suçlayamazsın. Ona ■andım, kötü bir şey
yapacağı hiç aklıma gelmedi. Beni Kvdiğini sanmıştım ama yanılmışım.”

“Seni suçlamıyorum, sadece bundan sonra dikkatli ol-■mı istiyorum. Bir gün seni gerçekten seven,
sana değer temle karşılaşacaksın buna inanıyorum.”

“Asla o kadar şanslı olmayacağım,” diyerek tekrardan ağlamaya başladı. O kadar şiddetli ağlıyordu ki,
her şeyden vazgeçmiş gibiydi.

“Ah Gül...” diye mırıldandım üzgünce ve yanma geçip

103

oturdum. Ona sıkıca sarılarak elimden geldiğince destek olmaya çalıştım. “Yapma ama böyle, bu
kadar umutsuz olma.” “Biliyorum işte, kimse beni o şekilde sevmeyecek. Ailem bile beni istemiyor!”

“Karamsar konuşmayı bırakır mısın artık.” Geri çekilip gülümseyerek yüzüne baktım. “Hem ben senin
hep yanındayım. Yetmiyor muyum yoksa sana?” diye sordum yalandan alınmış gibi yaparak.

“Hayır öyle demek istemedim,” dedi üzgünce. “İyi ki varsın Cansu. Sen tıpkı gerçek bir annenin olması
gerektiği gibi davranıyorsun bana, şefkat dolu ve ilgili.” Kocaman gülümsedim. “Çünkü seni seviyorum
şapşal,” dedim omzuna hafifçe vurarak.

Derin bir nefes aldı. “Ben de seni seviyorum. Sen ol-masan ne yapardım ben,” derken ses tonu
minnet doluydu.
Neşeyle kıkırdadım. “Bir gün bile dayanamazdın herhalde,” derken ona takılmadan duramadım.

“Büyük ihtimalle,” diye karşılık verirken gülüşüme eşlik etti. “Eve gidelim mi, kendimi banyoya kapatıp
saatlerce suyun altında kalmayı planlıyorum.”

Başımı salladım. “Sen toparlan ben Emre’ye gideceğimizi haber vereyim,” dedim ayağa kalkarak.

Kapıya doğru yöneldiğim sırada tam dışarı çıkacakken duvarda asılı duran ufak aynayı fark ettim ve
aynanın karşısına geçerek kendime baktım. Siyah saçlarım kabarık göründüğü için hemen ellerimle
saçlarımı tarayıp daha düzgün görünmesini sağladım ve bir tarafa doğru toplayarak sağ omzumdan
önüme doğru sarkıttım. Ela gözlerim canlı duruyordu, göz altlarım şişmediği için şükrederek kaşlarımı
parmaklarımla düzelttim. Kuruyan dudaklarımı

110

Sos^öjDat pisCii - Sır^o-r

dilimin ucuyla ıslatıp son kontrollerimi yapmak üzere bakışlarımı yüzümde gezdirdim.

Evet, gayet güzel görünüyordum. Saçlarımı kontrol altına almayı başarmıştım. Belki biraz ruj olsa fena
olmazdı ya da bir rimel ama şimdilik elimden gelen bu kadardı ve bununla yetinmek zorundaydım.

Ayna karşısında iç sesimle girdiğim analize öyle dalmıştım ki Gül’ün konuşmasıyla birden irkildim.

Garipseyen bir sesle, “Ne yapıyorsun sen?” diye sorunca hızla ona doğru döndüm.

Telaşa kapılarak yutkundum. “Hiç... Hiçbir şey yapmıyorum.”

Kaşlarını yukarı kaldırdı ve yüzüne yansıyan muzip bir ifadeyle, “Süsleniyordun!” dedi heyecanlı bir
sesle, “Emre’ye güzel görünmeye çalışıyorsun değil mi?”

Yalandan rahatsız olmuş gibi davranarak baygın bir bakış fırlattım. “Saçmalama ya, ne süsleneceğim
kızım, bok atma bana.”

“Hı hım...” Pis pis sırıttı. “Makyaj malzemesi ister misin? Çantamda olacaktı.”

Yüzümü buruşturdum. Elimi kaldırıp orta parmağımı göstererek odadan çıktım.

Emre’nin odasına doğru yürürken her adımımda kalp atışlarım hızlanmaya, kulaklarımda nabız gibi
atmaya başladı. Heyecanım da aynı şekilde artıp midemin tatlı bir hisle ardı ardına kasılmasına neden
oldu. Derin bir nefes alarak yavaşça dışarı bıraktım ama bu beni sakinleştirmekte işe yaramamıştı.

Kahretsin!

Bu iş nereye varacaktı acaba?

111

(^üze

isin.

Emre’nin odasının önüne geldiğimde bir casus edasıyla etrafı kolaçan edip kulağımı kapıya
yaklaştırarak içeriden ses geliyor mu diye kontrol ettim. Herhangi bir ses duyamadığımdan
rahatlayarak geri çekildim. Cesaret verici bir nefes çektim ciğerlerime ve kapıya yavaşça birkaç kez
vurdum.

Sessizlik.

Tekrar birkaç kez kapıya vurdum.

Yine sessizlik.

Gergince altdudağımı dişledim. Bir yanım kararsızca, “Acaba içeri girmeli miyim," diye düşünürken
diğer yanım hemen araya girip mantığımı silip attı. “Gir gitsin kızım," diyerek beni arsızca dürtükledi.
İkinci sese kulak verip kapıyı yavaşça açarak aynı yavaşlıkla içeri girdim. Kapıyı tekrar ardımdan usulca
kapattım.

Bakışlarım Emre’yi bulunca gözlerim iri iri açıldı ve sırtımı kapıya yaslayıp tamamıyla karşımdaki
manzaraya odaklandım.

Vay canına! f

112

o>e<sj^-öjsat PisCii - '/(jıran^ılz Str^ar

Emre geniş bir yatakta, siyah çarşafların üzerinde se-reserpe uzanmış uyuyordu. Üzerinde gri eşofman
altı dışında hiçbir şey yoktu. Kaslı göğsü ve kollan taştan bir duvar gibi sert ve pürüzsüzdü. Sarı-kahve
karışımı saçlan dağınık bir şekilde asil yüzünü çevreliyordu, güçlü çenesine hafif çıkmış kirli sakallar
yayılmıştı. Bu ona asi bir hava katmıştı ve ben bu görüntüye bayılmıştım! Nefesim boğazımda
düğümlenirken uzun süre boyunca gözlerimi Emre’den alamadım, tek kelimeyle kusursuzdu. Onunla
ilgili her şey beni cezbediyordu, varlığı aklımı başımdan almaya yetiyordu.

Emre, yatakta hafifçe kıpırdandığında korkuya kapılarak irkildim ve gözlerimi kırpıştırarak girmiş
olduğum sersemlikten çıktım.

Aman Allah’ım ben ne yapıyorum böyle! Acilen kendime gelmeliyim!

Derin bir nefes alarak aklımdan geçen beğeni dolu dü-finceleri kafamdan atıp yatağa doğru yürüdüm.

“Emre,” diye seslendim çekinerek. Beni duymayınca bu kez üzerine eğildim ve omzuna dokunarak
hafifçe ■astım.

11$

,Y)'[i fır i fY[avi

“Emre, ne yapıyorsun,” dedim şaşkınlık dolu bir fısıltıyla.

Uyku sersemliğinden çıkarak karşısındakinin ben olduğumu fark edince kaşlarını çattı. “Cansu?” dedi
soru sorarcasına.

Mahcup bir şekilde gülümseyerek “Selam,” diye mırıldandım.

Gözlerini kuşkuyla kıstı. “Senin burada ne işin var, odamda ne arıyorsun?”

“Ben... Şey... Kapıyı çaldım ama duymadın. Ben de içeri girdim. Seni uyandırmam gerekiyordu.”

“Neden?”

“Biz gidecektik de. Her şey için teşekkür etmek istedim.”


Başını hafifçe salladı. “Anladım,” dedi ağır ağır.

Rahatsızca kıpırdandım. “Üzerimden kalkacak mısm artık?”

Dudağının bir kenarı yavaşça yukarı kıvrıldı. “Ben halimden oldukça memnunum.”

Gözlerimi devirdim. “Ben hiç memnum değilim. Eziyorsun şu an beni. Patlamak üzereyim.”

“Üstte olmayı mı tercih edersin?” deyip tek kaşını kaldırdı.

“Öküzlük yapma!” diyerek tüm gücümle omzuna vurdum. “Kalk hemen üzerimden!”

Beyaz dişlerini ortaya sererek içimi eriten bir şekilde kahkaha attı. “Biliyor musun ne fark ettim?” diye
sordu gülüşünün arasından.

İhtiyatlı bir sesle, “Neymiş o fark ettiğin?” dedim.

Gözleri keyifle parlarken bir elini belime koydu. Yavaşça kalçama doğru indirip yumuşak dokunuşlarla
orada

Ses^-ojsat Pislik - 'fcaranhk S'-rt°-r

biraz oyalandıktan sonra bacağımı okşayarak aşağı doğru indi. Dokunuşunun verdiği ürpertiyle
kafamda alarm zilleri çalmaya başladı.

Aman Allah’ım! Ne yapıyor!

“Bedenin,” dediğinde donup kaldım. “Çok güzel ve baştan çıkarıcı.”

Kaşlarımı çattım. “Seni sapık!” dedim öfkeyle ve omuzlarına tüm gücümle art arda vurmaya başladım.
“Kalk üzerimden!”

Çapkın bir şekilde göz kırptı. “Nefes kesici bir vücudun varmış küçük cadı.”

“Kapa çeneni aptal!” deyip tekrar vurmaya devam ettiğimde Emre kahkahalara boğuldu.

Benimle resmen alay ediyordu pislik herif!

Kahkahasının arasından konuştu. “Tamam, tamam. Sakin ol küçük cadı.” Vuruşlarımdan kurtulmak
için ellerimi tuttu ve başımın üzerinde birleştirdi.

“Ne yapıyorsun? Bırak beni!” Altından kalkmak için debelenip ondan kurtulmaya çalıştım.

Zira bu iş sapıkça bir hal almaya başlamıştı!

“Hayır. Bırakmayı düşünmüyorum,” diyerek karşılık v«rdi eğlenen bir sesle.

“Ah şuradan bir kurtulayım, senin ağzını burnunu kı-

lacağım, öldüreceğim seni!”

Çarpık bir şekilde sırıttı. “Yaparsın, senden beklerim doğrusu. Kavgacı küçük cadı.”

“Beyinsiz! Bırak beni diyorum sana! Kalk hemen üze-rânden!” diyerek tekrar öfkeyle bağırdım.

Hiç kıpırdamadı.

115
fflifıri ff[avi

“Pislik yapma saatlerine geçiş yaptın yine değil mi! Dangalak!” Sinirden köpürüyordum.

Kibirli bir bakışla tek kaşını kaldırdı. “Bence şu an altımda, insafıma kalmış bir durumdayken sözlerine
dikkat etmelisin.”

“Etmiyorum. Dangalaksın işte!”

Emre cevap olarak ağırlığını daha da üzerime verdi. “Ciddiyim, şu an beni kızdırmak istemezsin,”
derken kendini beğenmiş sırıtışı yüzüne yayıldı.

Öfkeyle soludum. “Ya of! Kalk artık! Gitmek istiyorum!”

“Hayır,” diye karşılık verdi büyük bir rahatlıkla.

İsyan ettim. “Yeter ya, yeter! Nefes alacak yer bırak. Geberiyorum burada!”

Pekâlâ, böyle giderse birazdan ezilerek ölecektim.

“Bu kadar kızma sadece takılıyorum küçük cadı. Sakin ol,” dedi neşeli bir sesle ve bileklerimi bıraktı.

İç çektim. “Belki de beni kızdırmaktan vazgeçmelisin, ben de o zaman sakin kalma konusunda bu
kadar zorlanmayabilirim,” diye homurdandım.

Dudaklarında küçük bir tebessüm oluştu. Gözlerini gözlerime kilitleyerek uzun uzun baktı. “Ne kadar
da çabuk sinirleniyorsun sen öyle.”

“Neden acaba!” diye çıkıştım. “Senin bu hödüklüklerinden olmasın!”

Eğlenerek güldü. “Sana takılmak hoşuma gidiyor. İtiraf etmem gerekirse seninle uğraşmaktan kendimi
alamıyorum.”

Burnumdan soludum. “Böyle davranarak yaptığın tek şey canımı sıkmak oluyor,” diye mırıldandım
gücenmiş bir sesle. “Sinirlerimi bozuyorsun.”

116

Sos^-ojaat PisCii - '/(aran^ıi 3ır^ar

Emre’nin dudaklarındaki gülümseme yavaşça solarken bir süre sessizce beni seyretti, bakışları
koyulaşırken derince iç çekti. “Sen çok güzelsin,” dedi usulca. “Ve çok başkasın. Her açıdan öyle
farklısın ki fazlasıyla ilgimi çekiyorsun,” diye devam etti sözlerine ciddi bir sesle.

Gözlerimi kırpıştırdım.

Aman Allah’ım! Neler işitiyordum böyle!

Kalp atışlarım giderek hızlandı. Midem arka arkaya takla atıyordu. Kuruyan dudaklarımı dilimin ucuyla
ıslatırken yanaklarım cayır cayır yanıyordu.

Hay aksi, bana neler oluyordu!

Emre’nin altın rengi gözleri tutkuyla ağırlaşırken bakışları dudaklarıma indi ve aramızda sadece bir
nefeslik mesafe kalana kadar üzerime eğildi.

Eyvah!

Beni öpecek mi, ilk öpücüğümü mü alacağım şimdi!


117

1*t

Senin a^tadı^ini ^ö^sümü o-cı^ta. siliştirler!

Bu sırada odanın kapısı aniden açılıverdi ve kapı sertçe duvara çarptı. Çarpmanın etkisiyle çıkan
şiddetli ses odada yankılanırken başımı hızla kapıya doğru çevirdim.

Ah, hayır, olamaz! Gelen Hakan’dı.

Dehşetle iri iri açılan gözlerimi onun üzerine diktim. Emre’nin dudakları yanağıma değdi ve
dudaklarını yanağıma bir-iki saniye sürterek iç çekti. Sıcak nefesi yanağımı yalayıp içimi ürpertiyordu
ama yine de bakışlarımı Hakan’dan ayıramadım. Emre de başını yavaşça kaldırıp Hakan’a çevirdi ve
kısık sesle bir küfür homurdandı.

Rahatsız olduğu her halinden belli olan Hakan ifadesiz bir sesle, “Bir şeyleri bölmüyorumduf umarım,
bağırışları duyunca bakmak istedim,” dedi. Fakat ifadesiz çıkan sesine rağmen kaşları çatıktı ve
gözlerinde tuhaf bir soğukluk vardı.

Ah neden öyle bakıyordu, yoksa... yoksa?

Eyvahlar olsun! Bizi bastığını düşünüyordu!

118

Sosiföpat pistik - Kararttık Sırlar

Ardından Gül de geldi. “Neler oluyor, Cansu’nun bağırdığını duydum,” deyip Hakan’ın yanından başını
uzatarak içeri baktı. Yatakta beni Emre’nin altında gördüğü anda dudakları şaşkınlıkla aralanırken
kaşlarını yukarı kaldırdı. “Yok artık!”

Of! Sen de mi be!

İkisi de bizi yanlış anlamıştı. Ne diyebilirim ki yüzde yüz haklılardı. Şu an tam da sarmaş dolaş bir
vaziyette yatakta yatan bir çifte benziyorduk. Kim görse bu durumu yanlış anlardı zaten! Onları
suçlamıyordum, suç tamamen bana aitti, bu odaya kesinlikle girmemeliydim!

Hemen durumu düzeltmem gerekiyordu. Bir hışımla doğrulmaya çalışarak Emre’yi yana doğru itmeyi
başardım ve yatakta oturur pozisyona geçtim.

Hızlı hızlı konuşmaya başladım. “Göründüğü gibi değil. Yemin ederim. Yanlış anlamayın sakın.
Açıklayabilirim. Ben az önce geldim bu odaya. Burada kalmadım yani. En fazla on dakikadır
buradayım. Emre’ye gideceğimizi söylemek için gelmiştim. Gül biliyorsun sen de. Yalan söylemiyorum.
İnanın bana. Emre’yi uyandırmaya çalışırken. Şey...” Nefes nefese bir vaziyette öylece kaldım.

Ağır bir gerginliğin çöktüğü odada duyulan tek ses bana aitti. Ne Hakan ne Gül ne de Emre hiçbir şey
söylemeden meraklı gözlerle beni izliyorlardı.

Hızla Emre’ye dönüp ona, “Bir şey söyle!” dercesine gözlerimi büyüterek uyarı dolu bir bakış fırlattım.

Masum bakışlarla bana karşılık verdi.

Öfkelenmiştin. “Emre konuşsana!” dedim yardım isteyerek.

119
ffliAri fftcıvi

Dudaklarına yavaşça çarpık bir gülümseme yerleştirdi ve sessiz kalmaya devam etti.

Pislik!

Emre’den destek gelmeyince başımı Gül’e çevirdim, gözlerini muzipçe kısmış alayla beni izlediğini
görsem de buna aldırmadım ve son çare olarak ondan yardım istedim.

“Gül biliyorsun. Bir şey desene sen de, az önce senin yanındaydım değil miydim. Emre’ye gideceğimizi
söyleyecektim. Anlatsana ya. Susma...” dedim sızlanarak.

Dudaklarını büzdü. “Evet, ama bu neden yatakta olduğunu açıklamıyor.” Sesinde hem dalgacı ton
hem de şüphe vardı.

Ne yapacağımı bilmez bir halde aceleyle yataktan kalkmaya çabaladım. Bu sırada yatağın kenarında
yığılı duran yatak örtülerine takılmamla ayaklarım birbirine dolandı ve kendimi aniden yerde buldum.
Sert zemine kapaklandığımda yaşadığım rezillikle utanç hissederek yüzümü buruşturdum.

Neden ben ha, neden ben? Çok büyük bir günah mı işledim ne yaptım bilmiyorum ki.

Gül kocaman bir kahkaha attığında Emre’nin de arkamda katıla katıla güldüğünü duyunca dişlerimi
öfkeyle sıktım.

Sağ olun, eksik olmayın sizi sersemler!

Mahcup bakışlarım Hakan’a kaydığında onun gülmediğini gördüm. Kapının önünde gözlerini kısmış bir
şekilde ifadesizce duruyordu, aklından neler geçtiğini anlayabilmek imkânsızdı.

Utana sıkıla yerden kalktım. Gül kıkır kıkır güldüğü için bakışlarımı ona çevirip kötü kötü baktım.
“Susacak mısm artık,” dedim gözlerimi büyüterek.

120

Sos^opat Pistii - %araniıi çS'zrfar

Ellerini yukarı kaldırdı. “Tamam tamam. Gülmüyorum. Yatağa da yanlışlıkla düştün herhalde,” dedi
alay eden bir sesle.

Usanmış bir halde nefesimi bıraktım. Gül mal mısın nesin, nasıl bir arkadaşsın sen anlamadım ki!

Artık ne söylesem boştu, beni kimse bu durumdan kurtaramazdı. Ayrıca Gül’ü en kısa zamanda bir
köşeye sıkıştırıp saçını başını yolarak bir güzel dövecektim. Hatta dilini koparmalıydım ki bundan
sonra asla konuşamasın. Bunu kesinlikle hak ediyordu hain!

Hakan’ın kaşları daha da çatıldı. “Her neyse umurumda değil,” dedi küçümseyen bir sesle. Sonra da
arkasını dönüp gitti.

Gözlerimi kapatarak üzgün bir şekilde iç çektim. Daha ne kadar rezil olabilirdim acaba?

Hakan gittikten sonra Gül’e gözlerimi kısarak dik dik baktım. “Geri zekâlı mısın sen ya! Yanlışlıkla
yatağa düştün, nedir?” diye bağırarak kenarda duran yastığı ona doğra fırlattım.

Yastıktan kaçmayı başaran Gül yüzsüzce kıkırdadı. ■‘Ben en iyisi yattığımız odayı toplamaya devam
edelim.” Odadan çıkıp Emre’yle beni baş başa bıraktı.

Bir hışımla hâlâ yatakta oturan Emre’ye döndüm. “Na-»1 böyle bir şey yaparsın ya, nasıl!”
Kaşlarını yukarı kaldırıp masumca bana baktı. “Ne yapışım?”

“Senden konuşmanı istiyorum, bir şey söyle diyorum, hana yardım etmen gerekirken hiçbir şey
söylemiyorsun. Neden susup kaldın! Senin yüzünden ikisi de bizi yanlış

121

YTliAri ff[avi

anladı. Şimdi hakkımızda kim bilir neler düşünüyorlardır.”

Gül umurumda değildi ama Hakan’ın benim hakkımda kötü şeyler düşünmesini istemiyordum. Bu
durum neden umurumdaysa artık, her neyse şimdi buna kafa yoracak durumda değildim.

Ayağa kalkarken büyük bir umursamazlıkla omuz silkti. “Kimin ne düşündüğü ile ilgilenmiyorum,” dedi
sakin bir tavırla.

Sinirle iç çektim. “Ben ilgileniyorum ama! Bize nasıl baktılar görmedin mi, ben bu şekilde yanlış
anlaşılmaktan rahatsız oldum. Bunu düzeltmeliyiz.”

“Neden gerekli ki?”

“Çünkü ben istiyorum! Zaten hepsi senin yüzünden oldu,” dedim suçlayıcı bir sesle.

“Bırak şimdi onları,” dedi geçiştirerek, “Bence en kısa zamanda kaldığımız yerden devam etmeliyiz,”
derken dudaklarında muzip bir gülümseme oluştu.

Bu rahat tavrı ve umursamazlığı beni çileden çıkarıyordu. “Sen aklını mı kaçırdın!” diyerek
yumruğumu hızla koluna geçirdim. “Salak!”

Emre vuruşumdan hiç etkilenmemişti hatta bu halim -her zamanki gibi- onu eğlendiriyordu.

“Gel buraya.” Beni belimden tuttu ve kendine doğru çekti. “Yarım kalan bir işimiz var seninle.”
Yataktayken öpüşmek üzere olduğumuzu ima ettiğini anlamıştım.

Bir an afallasam da hemen kendimi topladım. “Oldu canım, yok öyle bir dünya! Bas geri!” Omuzlarına
ellerimi koyarak tüm gücümle ittim.

Sinirle derin bir nefes alırken bakışlarım odayı taradı. Artık Emre’nin ciddi bir ders almasının vakti
gelmişti.

122

Sos^oput PisCii - 'fcarantıi chr^ar

Yatağın az ilerisinde duran çalışma masasının üzerindeki kalın ciltli kitapları kaptığım gibi Emre’nin
kafasına indirdim.

Emre, “Ah... Ne yapıyorsun!?” diye acıyla inlerken hırsımı alamadım bir kez daha bütün gücümle
vurdum.

Kafasını tutup benden uzaklaşarak şaşkınlıkla büyüyen gözlerle bana baktı. “Delirdin mi sen?” dedi
kızgın bir sesle.

“Evet. Delirdim!” diye bağırdım. “Sonunda beni delirttin!”

Ona doğru ilerlediğimde, benden kaçmaya çalıştı fakat hızla üzerine atlayarak tekrar vurdum.
“Dur,” deyip benden uzağa kaçtı yine.

Bir kez daha ona doğru hamle yaptım. Fakat Emre bana izin vermedi. Silah olarak kullandığım kitapları
elimden çektiği gibi hırsla yere fırlattı. Gözleri öfkeyle alev alev yanarken üzerime doğru yürüdü,
sırtım duvarla buluşana kadar gerilemek zorunda kaldım.

Başını bana doğru eğdi. “Yeter bu kadar,” dedi sertçe. “Sabrımı zorluyorsun.”

“Benim de bir sabrım olduğu hiç aklına gelmiyor değil mi?”

“Sakin ol,” dedi uyarı dolu bir sesle.

“Benimle uğraşmaktan vazgeç artık!” Sesimin titremesine engel olamamıştım, öfkeli gözyaşlarını
akmak istercesine gözlerimi yakıyordu. “Anlamıyor musun, her Avranışın her sözün beni yaralıyor,
kendimi değersiz his-»diyorum!”

Yüzü acıyla çarpıldı. “Cansu,” dedi gönül almak ister gi>i yumuşak bir sesle “Bu kadar etkilendiğinin
farkında «Eğildim.”

125

\iftri fj^avi

Bakışlarımı kaçırarak başımı öne eğdim. “Beni üzüyorsun,” dedim acı dolu bir fısıltıyla.

Pişmanlıkla iç çekti. Şefkatli bir dokunuşla çenemi tutup kaldırdı ve tekrar ona bakmamı sağladı. “Sana
böyle hissettirmek istemezdim.”

Bir damla gözyaşı yanağımdan usulca süzülürken Emre yoğun bir duyguyla gözlerimin içine baktı.
Sonra öyle bir şey yaptı ki dondum kaldım. Beni hızla kendisine doğru çekip kollarım şefkatle
bedenime doladı.

“Emre?” dedim şaşkın şaşkın.

“Ağladığını görmek istemiyorum,” diye fısıldadı kulağıma doğru.

Gözlerimi kırpıştırdım. Yakınlığıyla afallamıştım.

Saçlarımı okşadı. “Bütün olanları düzelteceğim. Şimdi gidip Hakan ve Gül’le konuşacağım. Tüm
olanların benim suçum olduğunu açıklayacağım. Yeter ki sen üzülme,” diye devam etti sözlerine
içtenlikle.

Ardından geri çekilip bana baktı. “Ne olur ağlama. Tamam mı?”

“Ağlamıyorum zaten,” dedim burnumu çekerek. “Sadece gözüme biraz toz kaçtı.”

Dudakları hafifçe kıvrıldı fakat yüzü pişmanlık doluydu. “Gerçekten çok üzgünüm. Beni affedebilecek
misin?”

Başımı olumlu anlamda salladım. “Lütfen bir kez daha kalbimi kırma,” dedim yalvarırcasına.

Dişlerini sıktı, çenesindeki kaslar seğiriyordu. “Söz veriyorum. Bir daha seni üzecek herhangi bir şey
yapmayacağım.”

“Sözüne güvenmek istiyorum.”

“Güvenebilirsin,” dedi kesin bir sesle. “Senin ağladığı-


m

So^oj>at pistik - %CLrcintık S^kar

m görmek göğsümü acıyla sıkıştırıyor.” Bir an duraksadı. “Daha önce kimseye karşı böyle şeyler
hissetmemiştim.”

Duyduğum sözler karşısında şaşkınlığa düşerken dudaklarım aralandı. Neydi bu yahu? Bunu cidden
Emre mi söylemişti?

Aramızda rahatsız edici bir sessizlik oluştu. Emre gözlerimin içine dalgın dalgın pişmanlıkla bakarken,
ben de incinmiş bakışlarla ona karşılık verdim.

“Artık eve gitsem iyi olacak,” diyerek konuyu kapatmaya çalıştım. Aklım karışmış bir haldeydim.

“Tamam,” dedi bir-iki adım gerileyerek. Hâlâ üzerinde garip bir dalgınlık vardı.

Olduğum yerde rahatsızca kıpırdandım. “Peki, yarın okulda görüşürüz o halde.”

“Olur.”

Yanından geçtim, tam kapıdan çıkacakken bana sesindi. “Cansu.”

Tekrar ona doğru döndüm. “Efendim?”

Yüzünde mahcup bir tebessüm belirdi. “Kahvaltı yap-ya gidelim mi? Kendimi affettirmek istiyorum.”
Teklifine oldukça şaşırmıştım ama bunu ona belli et-‘Aç değilim,” diyerek yalan söyledim.

Emre tek kaşını kaldırdı. “Israr etsem,” dedi eğlenen sesle.

Kendime engel olamadım ve gülümsedim. “Büyük ih-11e karşı koyamam.”

“Peki, tekrarlıyorum.” Ses tonu muzip çıkmıştı. “Bu ra benimle kahvaltı yaparak başlamak ister misiniz
"u Hanım?”

125

Abartılı bir şekilde gözlerimi devirdim.

Konuşmaya devam etti. “Beni kırmayacağınızı umuyorum, aksi halde kalbim reddedişinize
dayanamaz.” “Çok banalsin,” dedim kahkaha atarak. “Bunu senden beklemezdim.”

Emre de keyifle güldü. “Geleceğini söyle,” dedi ısrarla gözlerimin içine bakarken.

Derince iç çektim. “Tamam. Gidelim.”

İçten gülüşü tüm yüzüne yayıldı. “Harika. Çok seveceğin bir yer biliyorum.”

15

¡¡Benim için özetsin!

Kahvaltı teklifini kabul ettikten sonra Emre, Hakan’la konuşmak için yanımdan ayrıldı. Ben de gece
yattığımız odaya yöneldim, Gül’le ciddi bir konuşma yapmanın zamanı geldiğini düşünüyordum, onu,
hak ettiği gibi bir güzel azarlayacaktım. Kapıyı açıp içeri girdiğimde yatakların »planmış ve bir kenara
istiflenmiş olduğunu gördüm. Gül hiç değilse ortalığı toplamıştı şükürler olsun, kendisi de kanepenin
birinde oturarak telefonuyla uğraşıyordu, henüz geldiğimi fark etmemişti.
Kapıyı arkamdan sertçe kapatıp beni görmesini sağladım. "Her şey için çok teşekkürler,” dedim
iğneleyici bir sesle.

Başını telefonundan kaldırarak şaşkınca bana baktı. “Ne için?”

Kaşlarımı çattım. “Az önce olanlar neydi Gül, neden bana yardım etmek yerine daha da rezil olmam
için uğraştın?”

Bakışlarında ima dolu bir parıltı belirdi. “Asıl sen hesap ver bakalım, Emre’nin yatağında ne işin
vardı?” diye sordu pişkin pişkin sırıtırken. “En son konuşmaya gitmiştin, bence teşekkür etmeyi biraz
abartmışsın.”

127

fflifıri fflavi

Gözlerim hayretle büyüdü. “Sen beni ne sanıyorsun, nasıl benimle bu şekilde konuşursun!” dedim
büyük bir öfkeyle. “Hiçbir şey göründüğü gibi değildi seni salak! Ama sen anlamadan dinlemeden
şimdi yaptığın gibi orada da üzerime geldin!”

Umursamazlıkla omuz silkti. “Niye kızıyorsun ki şimdi?”

“Beni utandırdığın için olabilir mi?”

Sıkılmış bir şekilde gözlerini devirdi. “Şu an gereksiz yere olayı büyütüyorsun. Sadece şaka yapmıştım.
Geçti gitti uzatmasana.”

Hâlâ pişkince sırıtıyordu, pes!

“Sence o durumdayken şaka kaldırabilecek halde miydim!” diye bağırdım öfkelenerek.

Sırıtışı yavaşça yüzünden silinirken hafif bir şaşkınlıkla kaşlarını yukarı kaldırdı.

“Bir kez olsun, bencillik yapmadığını göreyim ya! Ben senin her zaman yanında oluyorum, yanlış bir
şey yaptığında arkanı toplamak için elimden geleni yapıyorum. Peki, karşılık olarak sen ne yapıyorsun
Gül? Ben söyleyeyim, hiçbir şey!”

“Cansu, ben...” deyip sustu ve altdudağını dişledi. “Bu kadar alınacağını düşünemedim. Çok üzgünüm.
Özür dilerim.”

Sinirli bir şekilde güldüm. “Sürekli üzgünsün zaten! Önce karşındakini kır sonra da özür dile. Oh ne
güzel ya!”

“Seni kırmak istemedim, sen benim en yakın arkadaşmışım Kötülüğünü asla istemem. Lütfen bana
böyle davranma.”

Tamam. Gül’ün arkadaşlık kavramı cidden farklıydı!

Derin bir nefes aldım. “Gerçek arkadaşlar ne yapar bi-

128

Sos^.oj}at ¡pistli. - 'Ka.ra.n.tıi Sırtar

hyor musun, konu ne olursa olsun birbirlerine destek olurlar, «kadaşlannın açığını fark edince bunu
kapatırlar. İçlerinden biri zor durumda kaldığında onunla eğlenmez, aksine arkasını kollarlar.”

Üzgün bir sesle, “Cansu,” deyip ayağa kalkıp bana doğ-nı bir adım attı.
Elimi kaldırarak daha fazla yaklaşmasına engel oldum. “Hayır, gelme,” dedim sertçe. “Artık cidden
yeter. Bencil olmayı bırakmadığın sürece seninle konuşmak istemiyorum.”

Gül’ü bu şekilde bir güzel azarladıktan sonra sinirli bir kaide -Gül’ün makyaj çantasını almayı ihmal
etmeden-•dadan çıkıp kahvaltı için hazırlanmak üzere banyoya tirdim.

İnanamıyorum, birazdan Emre ile kahvaltıya gidecektim. Bu resmen bir randevu idi!

Midem beklentiyle kasılıyordu. Devasa bir heyecan dalgası damarlarımda birikirken bütün sinirimi ve
hayal tarikliğimi da alıp götürdü. Yalnızca Emre’ye ve onun bende canlandırdığı yoğun duygulara
odaklandım. Altın ■ııgi gözlerine ulaşan neşeli gülüşünü hayal ederek içini sıcacık bir mutlulukla
dolmasına izin verdim.

Vay canına! Bu his manyak derecede güzeldi.

Aynanın karşısına geçip kendi kendime sevdiğim şar-:dan birini mırıldanarak makyaj yapmaya
başladım, erime siyah kalem çekip bolca rimel sürdüm. Ama-ela gözlerimi iri ve belirgin kılmaktı.
Amacıma da ı nihayetinde. Gözlerim gerçekten çok hoş görünü-. Yüzüme hiç dokunmadım ve allıktan
uzak durdum e dudaklarıma parlatıcı sürüp makyajımı bitirdim.

Dudaklarımı büzüp kıyafetlerimi incelerken kahvaltı için uygun olup olmayacağı aklıma geldi. Keşke
eve gidip daha doğru düzgün bir şeyler giymeye fırsatım olsaydı ama ne yazık ki şimdilik
üzerimdekilerle yetinmek zorundaydım. Hem kazak ve şortla da gayet güzel görünüyordum.

Evden ben, Emre ve Gül birlikte çıktık.

Gül yürümek istediğini söyleyerek evine gitti. Biz de Emre ile arabasına doğru yöneldik. Sanırım
gideceğimiz yer uzak bir yerdeydi.

“Sabah seni çok kızdırdım değil mi?” Elini ensesine attı ve saçlarını karıştırırken bana yandan kaçamak
bir bakış attı.

Hafifçe tebessüm ettim. “Unuttum ben, boş verelim,” dedim içini rahatlatmak istercesine.

Arabaya geçtikten sonra, “Ee, nereye gidiyoruz?” diye sordum emniyet kemerini takarken. Ardından
muzip bir sesle devam ettim sözlerime. “Neredeymiş bu çok beğeneceğimi düşündüğün yer?”

Emre arabayı çalıştırırken sırıtıyordu. “Okul tarafında. Küçük bir yer ama samimi bir havası var.
Gerçekten bayılacaksın.”

Merak ederek, “Adı ne?” diye sordum bu kez. “Belki daha önceden ben de gitmişimdir.”

“Söylemem küçük cadı. Sürpriz bu. Bozmak yok.”

“Pekâlâ.” Kıkırdadım. “Umarım beni ormana götürüp öldürme planları yapmıyorsundur. Seni
uyarmalıyım ki silahım var.”

Tek kaşını kaldırıp gözlerimin içine küstah bir şekilde baktı. “Beni tehdit mi ediyorsun küçük cadı?”

“Evet, tek bir atışta kafanı uçurabilirim.”

“Senden l içini doldum ederek kıkır 1 “Gülüşüm dim. Yüzünd muhteşem gc Nefesim k şünüyordu?

“Şey... T. kaçırarak.
Eyvah, yaı kadar utangaç Araba yolc durduk ve En lek bir hamle] rip, iki araba edebilenlere 1 şeymiş
gibi ht Yetenek böyle Bir süre yii sandalyelerin çiçeklerin ve 1 Hem iç tarafta sohbet ederek j çince sağ
taraf bir yandan da; Emre’nin bahs j bir ortamdı. Emre beni l

SöS^öf>a~t Pislik - Kjaranhit Sırlar

“Senden beklerim doğrusu.” Harika kahkahası arabanın içini doldurunca kendimi tutamadım ve
kahkahasına eşlik ederek kıkır kıkır güldüm. Emre’nin neşesi bulaşıcıydı.

“Gülüşünü seviyorum,” dediğinde başımı ona çevirdim. Yüzünde samimi ve içten bir ifade vardı.
“Gülünce muhteşem görünüyorsun.”

Nefesim kesildi. Benim muhteşem olduğumu mu düşünüyordu?

“Şey... Teşekkürler,” diye mırıldandım bakışlarımı kaçırarak.

Eyvah, yanaklarım alev alev yanıyordu! Ben ne ara bu kadar utangaç bir kıza dönüşmüştüm yahu!

Araba yolculuğumuz kısa sürdü. Okula yakın bir yerde dnrduk ve Emre boş bulduğu bir alana hiç
zorlanmadan fck bir hamleyle park etti. Şu direksiyonu bir eliyle çevi-■ç. iki araba arasındaki daracık
alana saniyesinde park «debilenlere hayrandım doğrusu. Bunu nasıl da basit bir şeymiş gibi
hemencecik yapıyorlardı hiç anlamıyordum. Yetenek böyle bir şey olsa gerekti!

Bir süre yürüdükten sonra bahçesinde ahşap masa ve üyelerin yer aldığı etrafında rengârenk çeşit
çeşit rklerin ve küçük ağaçların olduğu bir mekâna girdik, iç tarafta hem de bahçe kısmında oturanlar
neşeyle :t ederek yemeklerini yiyorlardı. Geniş kapıyı ge-sağ tarafta birkaç teyze bir yandan hamur
açıyorlar yandan da yaptıkları çeşitli yiyecekleri pişiriyorlardı.

'nin bahsettiği gibi gerçekten de samimi ve güzel ortamdı.

Emre beni bahçe kısmına yönlendirdi, yemyeşil çim-

1S1

lerin çevrelediği geniş bahçede kendimize bir masa bularak oturduk. Her yer rengârenk saksılarla
bezenmişti. Bahçeyi çevreleyen duvarlara çeşitli boylarda irili ufaklı resimler asılmıştı. Eski Ankara’nın
güzel zamanlarından kalma bu siyah beyaz resimler insanı bir anda geçmişe götürüyordu.

Yanımıza yaşlı bir amca gelerek, “Hoş geldiniz çocuklar,” dedi içten bir tavırla. “Ne alırdınız?” Saçları
bembeyaz olmasına karşın oldukça enerjik bir hali vardı.

Emre, “Ahmet Amca, biz karışık kahvaltılık, peynirli yumurta ve Ayşe Teyze’nin meşhur patatesli
pişilerinden alalım. Yanma da iki çay.”

“Olur,” deyip elindeki kâğıda not aldı.

Emre bakışlarını bana çevirdi. “İstediğin başka bir şey var mı?”

Başımı iki yana salladım. “Senin istediklerin yeterli.” Ahmet Amca usulca güldü. “Kızımız senin için özd
biri galiba,” dediğinde dikkatle Emre’ye baktım. Verece- j ği cevabı nefesimi tutarak bekledim.

Emre iç çekip oldukça samimi bir ifadeyle gözlerimin J içine derin derin baktı. Yüzünde küçük bir
tebessüm vardı, j “Evet,” dedi yumuşak bir sesle. “Özel.”

Ayy! Özel dedi! Birazdan aşırı doz mutluluktan bayı-] lacağım sanınm!
Midemdeki kelebekler anında havalanarak içimde kocaman bir parti vermeye başlasalar da bu coşkun
selin ak—j sine sakin kalarak Emre’ye sevecen bir şekilde gülümsedim* Oysaki dışımdan ne kadar
sakin görünüyorsam içimden 1 o kadar çıldırıyordum. Tüm bedenimi büyük bir mutlr hissi sarmıştı ve
beni heyecandan kıvrandınyordu.

Yemekl haşladık. 1 okluğum iı fim. Zateı cn son dün Bu aklıı «faydım de | kekler! Ha I «fan kekler Oof!
Şin |fcrek başın n uzaklaş Yemekteı kabul ettim, ■aya karar ı geçirdiğimiz ı hiç usann

Islımdan ge fiphem yokl Harika! V Yürürken

I «ecede heyet konuşacağım uy ordum! ilmi bile hes ■•ynuyordum, î kollarımın rda Emre

(■ode de hızla fazla gözlerim

SösffopcLt {pislik - 'fcaran.lıi cStrlar

Yemeklerimiz geldikten sonra sohbet ederek yemeye başladık. Her şey mükemmeldi, aşırı derecede
lezizdi. Aç olduğum için ne var ne yok bütün tabağımı silip süpürdüm. Zaten en son ne zaman yemek
yemiştim ki, sanırım en son dün gece mideme bir lokmacık kek girmişti.

Bu aklıma gelince öfkeyle kaşlarımı çattım. Yemez olaydım dediğim kekler! Yerken Hakan’a
yakalandığım kekler! Hakan’ın beni yüzsüzlükle suçlamasına sebep olan kekler! Hakan’ın üzerine
kusmak istediğim kekler!

Oof! Şimdi o sosyopatı düşünmenin zamanı değil, diyerek başımı iki yana sallayıp beni öfkelendiren
anılardan uzaklaştım.

Yemekten sonra Emre beni eve bırakmayı teklif edince kabul ettim, bir an önce eve gidip bugünün
keyfini çıkar-lya karar verdim. Tüm gün boyunca Emre’yi ve birlikte geçirdiğimiz harika dakikaları
düşüneceğim kesindi, hat-hiç usanmadan randevumuzu en ince detayına kadar ¡aklımdan geçirip
tekrar tekrar hayal edeceğime dair hiç ıem yoktu.

Harika! Manyaklık yolunda hızla ilerliyorum! Yürürken ikimiz de sessizdik. Açıkçası ben fena de-ie
heyecanlıydım bu yüzden de ne yapacağımı ne luşacağımı pek bilemiyordum, aptal aptal gülümseyip
yordum! Hatta gerginlikten ellerimi nereye koyaca-bile hesaplayamıyordum, bazen çantamın askısıyla
/ordum, bazen şortumun cebine sokuyordum. Bazen ekollanmın boş boş sallanmasına izin
veriyordum ve bu Emre ile ellerimiz birbirine değiyordu, her sefe-: de hızla birbirimize dönüp göz
göze geliyor ve aynı gözlerimizi kaçırıyorduk.

133

Hey, bu gerçekten feci rahatsız ediciydi!

“Bugün için çok teşekkür ederim,” diyerek sessizliği bozdum. “Gerçekten güzel vakit geçirdim.”

Tek kaşını kaldırarak çarpık bir şekilde sırıttı. “Sabahki aptallığımı affettirebilmişimdir umarım.”

“Kesinlikle!” dedim şen şakrak.

“Kızma ama bir yandan da iyi ki seni kızdırmışım diyorum.”

Şaşırmıştım. “Neden?”
Omuz silkti. “Kavga etmeseydik belki bu ânı yaşamayacaktık. Bugünü sevdim. Uzun zamandır böyle
güzel bir gün geçilmemiştim,” dedi buruk bir tebessümle ve bakışlarını benden uzaklaştırıp başka
tarafa bakmaya başladı.

“Ne zaman istersen beni böyle güzel yemeklerin olduğu yerlere götürmene izin vereceğim,” dedim
şakayla takılarak. “Şanslısın ki ben her zaman açım.”

Emre harika kahkahalarından birini attı. “Bunu sık sık yapacağız öyleyse,” dedi o da bana takılarak.
“Bugün seninle olmak güzeldi, çok eğlendim.”

Kibirli bir tavırla kıkırdadım. “Biliyorum mükemmelim,” dedim yalandan dudak bükerek.

Bir kaşını imalı bir şekilde kaldırdı. “Ve kendini beğenmiş,” diyerek sözlerimi tamamladı.

“Ah hayır,” dedim itiraz ederek. “Kendini beğenmişlik konusunda seni geçemem taş kafa ama uyuzluk
yapmadığın zamanlarda cidden iyi birisin.”

“Hey, bu büyük bir itiraf,” derken yalandan şaşırmış gibi yaptı. “Bakalım devamında ne gelecek.”

“Kes sesini,” diyerek kocaman sırıttım. “Bugün benden daha fazlasını duyamayacaksın.”

1&t

“Hayat Ona sj Emre, öne anıysam < ınh yani!

Oysaki de. çiftler şeyler ban Korniştim fer ettim. Resmeı Gülüşeı [folumuzu]

[ funu fark ■birini ı i b bu çocu Bakışla iş olacak Oof! Öı Yanlarn lyana c . Biry Egfti dua e j fen. lütfen
¡«ektim, o < Fakat m ¡fi içlerindi Mert bi; ¡kaderi Em bırakıp on

Sos^-ej)at Pislik - 'ftaranlıi S’lr'k-Oir

“Hayatta olmaz.”

Ona sataşarak omzumla omzuna hafifçe vurdum. Emre, öne doğru sendelerken güldü. Artık nasıl bir
omuz altıysam çocuğu deviriyordum! Nasıl bir gücüm varsa, yuh yani!

Oysaki filmlerde sıkça rastladığımız böyle sahnelerde, çiftler çok şeker görünüyorlardı. Sanırım bu tarz
şirin şeyler bana göre değildi. Bunu az önce acı gerçekle öğ-ıcnmiştim ve bir daha yapmamak üzere
kendime yeminler ettim.

Resmen hayvan gibi dalmıştım çocuğa!

Gülüşerek arabayı park ettiğimiz sokağa girdiğimizde folumuzun üzerinde sohbet eden küçük bir
grubun durdu-iu fark ettim. Gözlerimi dikkatle üzerlerine çevirince ■ birini tanımamla kaskatı
kesildim. Çünkü lanet olsun 'M bu çocukların hepsi Emre’nin kankasıydı!

Bakışlarımı hızla Emre’ye çevirdim. Onlan fark etme-iş olacak ki hiç etkilenmeden yürümeye devam
ediyordu. Oof! Önlerinden geçmek zorunda mıydık!

Yanlarından geçerken başımı diğer tarafa çevirdim ve yana dizilmiş evlerin bahçelerine boş gözlerle
bakın-Bir yandan da bizi fark etmesinler diye içimden deli dua etmeye başladım. Lütfen bizi
görmesinler, lüt-lütfen! Neredeyse çantamı kaldırıp yüzümü gizleye-:, o derece gergindim kahretsin!

Fakat ne yazık ki ben şanssız bir kız olduğumdan dola-içlerinden biri bizi gördü.
Mert bizi fark ettiği anda uzunca ıslık çaldı ve tüm dik-Emre ile bana çekti. Diğerleri de sohbet etmeyi
onun baktığı noktayı takip ederek bize döndüler.

it>5

fj^iAri TF[avi

Kaderime boyun eğerek yürümeyi bırakıp durmak zorunda kaldım. Olduğum yere çivilendim adeta.
Sokağa, rahatsız edici derin bir sessizlik çökünce zorlukla yutkundum. Huzursuz bakışlarımı her birinin
yüzünde ürkekçe gezdirdim. Kimisinin gözlerinde şaşkınlık varken kimisinde merak vardı ve hepsi
birden dik dik bana bakıyordu!

Harika, gerçekten süper!

Mert pis pis sırıtarak Emre’ye döndü. “Siz ikiniz. Ne iş?”

Bütün gözler Emre’ye çevrildi. Kalbim deli gibi atarken ben de Emre’nin dudaklarından dökülecek
sözcükleri heyecan ve korkuyla bekledim.

Ne diyecekti benim için?

Lütfen, dedim içimden. Lütfen beni hayal kırıklığına uğratacak bir söz söyleme.

i36

Emre’nin yi koyunca beı ■uştu, sıcac kakıyordu. ( Mert’in İt dip geldi. “S i tu kez.

Emre sor I döndü. “San [ faşımla.

Bu ani çık Ardından j dediğinde ağ: “Ev mi?” ı [ pştırdım. Donuk bir Kaskatı ke: | Izgün bir halı Neden
böy almamış gibi <

16

{Bana- s&z vermiştin!

Emre’nin yüzünde rahatsızlık dolu bir ifade belirdi. Gün boyunca benimleyken olan rahat tavırları
ânında yok olmuştu, sıcacık bakan gözleri şimdi kararmış oldukça sert bakıyordu. Omuzları gergin,
duruşu asabiydi.

Mert’in kuşkulu bakışları Emre’yle benim aramda gi-dq> geldi. “Sen böyle kızlarla takılır miydin?” diye
sordu bu kez.

Emre sorulardan sıkılarak yüzünü buruşturup Mert’e döndü. “Sana ne lan, sana hesap mı vereceğim,”
dedi bir kşımla.

Bu ani çıkışı şaşırmama sebep oldu.

Ardından bana baktı. “Cansu da eve gidiyordu zaten,” dediğinde ağzım bir karış açık kaldı.

“Ev mi?” diye fısıldarken incinmişlikle gözlerimi kırıştırdım.

Donuk bir sesle, “Sonra görüşürüz,” dedi.

Kaskatı kesildim. Göğsüm hayal kırıklığıyla sıkışırken Asün bir halde Emre’ye bakakaldım.

Neden böyle konuşmuştu, neden aramızda hiçbir şey ış gibi davranıyordu?

137
ffy.hri fflavi

Mert’in yüzündeki pis sırıtış genişledi. “Oğlum şaşırtıyorsun bizi,” dedi yılışık bir şekilde. “Senden
beklemezdim doğrusu.”

Serkan güldü. “Emre’den bahsediyoruz burada. Biraz da bu hatunla vakit geçirmek istemiştir.”

Üzüntümü bir kenara bırakıp kaşlarımı çatarak öfkeyle bağırdım. “Siz ne diyorsunuz be, düzgün
konuşun!”

Mert, Emre’ye döndü. “Oğlum bu kız çok hırçın. Sana karşı da böyle mi?” deyip güldü.

Öfkem giderek artıyordu. “Kapat çeneni yoksa senin dilini koparırım!”

Mert yalandan gözlerini büyüttü. “Vay çok sert. Giderek heyecanlanıyorum.”

Emre araya girdi. “Mert kes sesini. Piçlik yapacaksan siktir git!” dedi sert bir sesle.

Mert, Emre hiç konuşmamış gibi davranarak bana doğru yanaştı. “Senden hoşlandım, benimle de
çıkmak ister misin?” diye sorarken flört edercesine göz kırptı.

“Yuh!” Omuzlarına vurarak sertçe geriye ittim. “Defol git, sen ne sanıyorsun beni!”

Emre öldürücü bakışlarla Mert’in üzerine yürüdü. “Mert, yeter lan! Kes sesini diyorum. Kafan
basmıyor mu!” diye öfkeyle bağırdı.

Mert’in gözlerinde kuşkulu bir ifade belirdi. “Ne o, bana karşı bu kızı mı savunuyorsun?”

“Kimseyi savunduğum yok. Gereksiz laflarını kendine sakla, canımı sıkıyorsun!”

Çatık kaşlarla Emre’ye doğru döndüm. Ağzından çıkan her sözcük ağır bir darbe gibi üzerime iniyor,
camım acıtarak kalbimin biraz daha kırılmasına sebep oluyordu.

158

Sesffo'po-t ftislii - %a.rointıi Sır^ar

Anlayamıyordum, Emre’nin bir anda böyle değişmiş olmasını aklım almıyordu. Bu çocuklarla
karşılaşmadan önce farklı biriydi, bana ilgiyle yaklaşıyordu. Şimdi ise umursamaz ve öfkeliydi. Aramıza
buzdan duvarlar örmüştü, sanki onun için bir önemim yokmuş gibi.

Bana özelsin diyen, yanımda sıcacık gülümseyerek içimi ısıtan Emre neredeydi?

Mert, “Savunmuyorsan niye hâlâ yanında, yol ver gitsin o zaman. Böyle sıradan bir kızla neden
takılıyorsun oğlum?” dedi.

Emre sabır dilermiş gibi derin bir nefes aldı. “Mert,” dedi kontrollü bir öfkeyle. “Seni ilgilendirmeyen
konula-ı burnunu sokma, sabrımı zorlamaya başlıyorsun.”

Mert tam ağzını açmış cevap verecekti ki bu kez De-z, Egemen ve bir-iki çocuk daha yanımıza geldi.

Harika! Bir siz eksiktiniz zaten.

Deniz bakışlarını üzerime çevirdi. “Ne yapıyorsun sen kurada?”

Mert, Emre ile münakaşasını unutarak Deniz’e dönüp pis s sırıttı. “Oo, Deniz, aramıza teşrif etmen
büyük şeref,” dbdi dalga geçercesine. “Bu ziyaretini neye borçluyuz?” Gözlerimi devirdim. Hayatımda
bu çocuk kadar pişkin ıi görmemiştim, kesinlikle iğrenç bir insandı!
Deniz, Mert’e aşağılamasına baktı. “Kes!”

Mert güldü. “Sana bomba haberlerim var oğlum. Senin •peşinde koştuğun kız Emre ile çıkıyor. Sen
uyu.” Kendimi tutamayarak araya girip bağırdım. “Ne boktan radamsın sen ya! Sus artık, kapat şu
gevşek çeneni.” Deniz çatık kaşlarla bana döndü. “Ne diyor bu, doğru ı söyledikleri?”

139

‘TTlavi

Oflayarak feryat ettim. Daha önce kendimi hiç bu kadar bunalmış hissetmemiştim.

Bütün sinirimi Deniz’den çıkarmak istercesine, “Sen de bir rahat ver artık. Seni ne ilgilendiriyor ki
benim hayatım, istediğim kişiyle çıkarım ya da çıkmam sana ne?” diye çıkıştım.

Öfkeyle derin bir soluk aldı. Kolumu sıkıca tutarak beni kendine doğru çekti, sert bedenine çarpmamla
ani hareketi karşısında bir an afalladım.

“Doğru mu söylüyor?” diye sordu tehdit dolu bir sesle. Kaşlarımı çattım. “Bırak kolumu,” dedim ben
de öfkelenerek.

Beni hiç umursamadı. “Soruma cevap ver,” diyerek dişlerinin arasından tısladı. “Doğru mu söylüyor?”

Bu noktada cevap vermenin mantıklı olacağına karar verdim. “Hayır! Yok öyle bir şey. Uyduruyor
işte!” Gözlerini şüpheyle kıstı. “Neden berabersiniz şu an?” “Bırak artık beni!” Hırsla kolumu çekip
onun tutuşundan kurtardım. “Biz sadece...” Ne desem diye düşünürken duraksadım.

Emre, hafif bir dokunuşla beni kenara çekip Deniz’in önüne geçti ve meydan okurcasına ona baktı.
“Çünkü sabah birlikte kahvaltı yapmaya gittik.”

Deniz, “Yalan!” diyerek Emre’yi tersledi.

“Ha unutmadan,” diyen Emre sanki son anda aklına bir şey gelmiş gibi yaparak sözlerine devam etti.
“Ayrıca Cansu dün benim evimde kaldı. Haberin olsun.”

Gözlerim ardına kadar açıldı. Ah! Hayır, hayır, hayır! Kaşlarını öfkeyle çatan Deniz, “Cansu’nun seninle
asla işi olmaz,” dese de sesinde şüphe vardı.

cSos^-ejDat Pislik - 'Karanlık Sırlar

Emre’nin dudaklarında kendinden emin çarpık bir gülüş oluştu. Deniz’den o kadar çok nefret ediyordu
ki bu his gözlerinden okunuyordu. Onu alt etmek istiyordu ve bunun için de beni kullanıyordu!

“O kadar emin olma. Bilirsin farklı şeyler denemeyi severim. Var mı itirazın?”

Mert, “İşte Emre be!” derken Serkan ile yumruklarını birbirine vurdular. “Büyüksün kanka. Helal
olsun,” diye tezahürat ederek ıslık çaldılar.

Mert bana dönüp pis pis sırıtınca iyice tepem attı ve içimde biriken öfkenin beni ele geçirmesine izin
vererek kızgınlıkla üzerine atladım. Önce bacağına sert bir tekme geçirdim sonra suratının ortasına
yumruğumu gömdüm.

Yetmişti artık aptal aptal zırvaladığı! İşi gücü yok orta-kğı karıştırıyordu dangalak!
Emre hızla araya girerek beni belimden yakaladı ve ■rtımı göğsüne sıkıca yaslayıp Mert’ten
uzaklaştırdı.

“Bırak beni!” diye bağırdım karşı koyarak.

Güçlü kollarıyla bedenimi sararken beni zapt etmeye çalıştı. “Dur! Sakin ol.”

“Ne sakin olacağım ya, bırak diyorum sana.”

Emre’nin elinden kurtulmak için çırpınırken hırsımı alamadığım için bir yandan da Mert’e bağırmaya
devam im.

“Eğer bir daha ağzım açarsan gebertirim seni, anladın beni!”

Mert çenesinde vurduğum yeri eliyle ovalarken arsızca . “Çok agresifsin.”

Emre öfkeli bir sesle, “Mert kıçına tekmeyi basmadan hemen siktir git,” dedi sertçe.

fflihri Tflavi

Mert omuz silkti. “Neden gidiyorum ki burası çok eğlenceli.”

“Kes! Ya kapa o boktan çeneni ya da ben kapatırım. Ciddiyim, sinirlendirme beni Mert, kötü olur.”
Sözlerinin altında çok büyük bir tehdit yatıyordu.

Mert’in yüzündeki sırıtış silinirken hiç istemese de ağır ağır bir-iki adım geriledi. “Tamam.” Ellerini
kaldırıp teslim oluyormuş gibi yaptı.

Emre, başını Deniz’e çevirdi. “Sen de kaybol.”

Deniz, “Hiçbir yere gitmiyorum, önce attığın iftiranın hesabını vereceksin,” dedi.

Emre sinirle bir soluk alırken kollarını bedenimden çekerek beni kenara bıraktı. Deniz’in üzerine
yürüyüp öfkeyle omuzlarına vurarak geriye itti. “Başlarım senin hesabına! Gerçekleri kaldıramıyorsan
bas git!”

Deniz, “Gitmiyorum,” dedi direterek. “Sen benim kızım hakkında böyle atıp tutamazsın.”

Emre’nin dudaklarında varla yok arası tehlikeli bir tebessüm oluştu. “Senin kızın mı?” diye sordu alay
ederek. Fakat alaycı çıkan sesinin aksine gözlerinde cayır cayır yanan şiddetli bir öfke vardı.

Deniz, “Evet, beni duydun,” dedi meydan okuyan bir tavırla. “Cansu bana ait.”

Emre, kaşlarını çatarak bana döndü. “Dün, gün boyunca birlikte değil miydik Cansu, bu konudan
Deniz’e bahsetmek ister misin? Senin üzerinde hak iddia ettiğine göre bence bütün detayları bilmesi
iyi olur.”

Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım, kalbim atmayı bıraktı o an. Büyük bir hayal kırıklığı ile üzgün üzgün
Em-re’ye baktım. “Emre...” dedim cılız bir sesle. “Yapma.”

S&s^öjsat pisiil - ^aranfıl Qırta.r


Gözleri kayıtsız bakarken yüzü öfkenin ağırlığını taşıyordu. “Yalan mı, dün gece benim evimde
kalmadın mı, tüm gün birlikte değil miydik?” diye sorup öfkeli bakışlarını Deniz’e çevirdi. “Anlatsana
Deniz’e her şeyi.”

Konuşamadım, cevap veremedim, sessiz kaldığımı görünce tekrar bana baktı. Kalbim acıyla sıkışırken
kırgınlıkla ona bakmayı sürdürdüm. Hissettiğim hayal kırıklığı beni çaresizce kedere doğru çekiyordu.
Boğazıma umutsuzluk dolu bir yumru çökmüştü ve boğuluyormuş gibi hissetmekten kendimi
alamıyordum.

Zar zor çıkan bir sesle, “Emre, lütfen. Yapma. Bu kadar aşağılık biri olma,” dedim yalvarırcasına.

Gözlerindeki öfke soğuklukla birleşti. “Dün... Benim... Evimde... Kalmadın mı?” diye sordu yine her bir
kelimeye sertçe vurgu yaparak.

Acıyla yutkundum. Ne dersem diyeyim, o Emre’ydi. Asla değişmemişti, eskiden neyse şimdi de oydu.
Sadece ben değişebileceğine inanıp aptal bir düşüncenin peşinden giderek kendimi kandırmıştım.

Yaşadığım üzüntünün yerini kızgınlık alırken kaşlarımı çattım. “Ben de seni adam sanmıştım. Nasıl da
yanılmışım.” Ondan iğrendiğimi gösteren bir bakış fırlattım. “Şerefsizin tekiymişsin.”

Cevap vermedi, sessizce gözlerimin içine bakmakla jetindi.

“Dün bize yardım ettiğinde, senin gerçekten iyi biri olunu düşünmeye başlamıştım,” derken ses
tonum bu-çıkmıştı. Etrafımızdaki herkes yavaş yavaş silinirken _~rli bir sesle, “Sana inanmıştım,”
dedim.

Emre gözlerini kısarken çenesinde bir kas seğirdi. Omuz-

fflifıri fF[avi

ları gerildi. Yüzünde bir anlık pişmanlık gördüğümü sandım ama emin olamadım.

“Bana söz vermiştin,” diye devam ettim sözlerime. “Sabah bir daha kalbimi kırmayacağını
söylemiştin.”

Emre gözlerini sımsıkı kapatarak derin bir soluk aldı. Bocalıyormuş gibi bir hali vardı.

Sabah olanlan tekrar gözümde canlandırdım. Ben ağladığımda ne kadar da üzülmüştü, oldukça
samimi davranmıştı bana karşı. Beni üzdüğü için gerçekten pişman olmuştu ve ben ona tüm kalbimle
inanmıştım.

Derinlerde bir yerlerde kafamda bir ses yankılandı. Yalanmış, hepsi yalanmış, diyerek canımı daha çok
acıttı.

Emre gözlerini tekrar açtığında orada yoğun bir üzüntünün izlerini gördüm. “Cansu ben...” Bir an
duraksadı, elini bana doğru uzatarak elimi tutmaya çalıştı fakat koluna vurarak yana doğru ittirdim.

“Sakın dokunma bana,” dedim onu tersleyerek. “Beni bu şekilde hiçe sayarak incitmeni asla
unutmayacağım!”

Emre sert tavrım karşısında kaşlarını çatıp çenesini sıktı. “Cansu beni dinle...”

“Biliyor musun, canın cehenneme pislik herif! Vaktimi harcamaya bile değmezsin. Bir daha sakın
karşıma çıkma!” dedim iğrenen bir sesle.
Ardından tüm gücümü kullanarak Emre’yi itip yanından hızla geçtim ve koşar adımlarla yürümeye
başladım.

Hayatımda hiç bu kadar yoğun bir şekilde hayal kırıklığı yaşamamıştım. Bu yakıcı hisle nasıl mücadele
edeceğimi bilemiyordum. İçimi kavuruyordu adeta. En çok canımı acıtan şeyse bütün kalbimle
Emre’ye güvenmiş olmaktı. Ona inanmıştım, bana hissettirdiği mutlulukta

gos^-opat Ş>islii - Xft-ra-nhl Strlar

kendimi kaybetmiştim, yakınlığının etkisine kapılarak aklımı başından almasına izin vermiştim ama
şimdi öyle pişmanlık çekiyordum ki devasa bir üzüntüyle yanıyordu kalbim.

“Şerefsiz!” diye bağırıp öfkeyle çantamı bir kenara fırlattım ve kesik kesik nefesler alarak kaldırıma
oturdum.

Gözlerim gözyaşlarımın etkisiyle yanarken öfkeden kuduruyordum. Göğsüm ıstırapla eziliyordu.


Ellerim sinirle titriyor, boğazım acıyla kavruluyordu. Nefes alış verişim gittikçe hızlanırken kendimi
kaybetmek üzere olduğumu ve ağlamanın eşiğinde gezindiğimi hissettim. Başımı ellerimin arasına alıp
gözlerimi sımsıkı kapatarak gözyaşlarımı durdurmaya çalıştım.

“Ağlama. Sakın ağlama,” diye mırıldandım kendi kendime. “Onun için değmez.”

Ama olmuyordu. Kendimi tutamıyordum. Azap dolu acının ağırlığıyla baş edemiyordum. Orada yolun
kenarında otururken daha fazla direnemedim ve...

Ağladım...

Kalbim parçalara ayrılırken dakikalarca ağladım. Üzüntüme teslim olarak değmeyen biri için hıçkıra
hıçkıra göz-yaşlanmı döktüm.

En çok da kendim için ağladım.

Kalbime söz geçiremeyip Emre’ye güvenecek kadar aptal olmama ağladım.

17

03eni affetmen için ne gerekiyorsa yapmaya hazırım.

Bugün yeni bir gündü ve ben her şeyi dünde bıraktım. İçimi yakıp kavuran, kalbimi dağlayan üzüntüm
hâlâ varlığım korusa da zamanla azalacağmı umuyordum. Dün hayatımın en kötü günlerinden birini
yaşamıştım, kandınlmışlık hissi beni kahretmişti. Bilmediğim bir sokakta, kendimi kaldırıma atıp bütün
incinmişliğimi ve hayal kırıklığımı gözyaşlanmla akıtarak acımdan kurtulmak istemiştim. Sonra perişan
bir halde eve döndüğümde kendimi toplamaya çalışarak yepyeni bir başlangıç yapmaya karar
vermiştim, Emresiz! Çünkü ondan geriye kalan nefret ve öfkeden fazlası değildi.

Emre’den ölesiye nefret ediyordum!

Okul binasına girip merdivenleri çıkarken derin düşüncelerin içinde kaybolmuştum. Sınıfın olduğu
katta Emre’yi fark edince kafamdan geçenleri bir kenara atıp kaşlarımı çattım.

Şaka yapıyor olmalı!


Emre duvara yaslanmış iki eli cebinde boş koridorda öylece duruyordu. Yüz ifadesi oldukça
düşünceliydi. Dağı-

1*t6

Sos^-ojsat pislik - /}(aranlı& Sır^ar

mk açık renk saçları alnına dökülmüş dalgın dalgın önüne bakıyordu.

Ona karşı öfkemi kontrol etmek adına derin bir nefes alıp sakin kalmaya çalışarak yürümeye devam
ettim. Beni görünce yaslandığı yerden doğruldu.

“Günaydın, ben de seni bekliyordum,” dedi yumuşak bir sesle.

Kızgın gözlerle ona bakarken, “Sana karşıma çıkmamanı söylemiştim!” diye öfkeyle cevap verip sınıfa
doğru yürümeye devam ettim.

Hızla arkamdan koşarak kolumu tutup beni durdurdu. “Hey neden tersliyorsun beni böyle?” diye
sorduğunda kolumu sertçe çekerek kendimi kurtardım.

“Bir hatırla bakalım. Dün duygularımı hiçe sayıp sonra da Deniz’e karşı üstünlük gösterisinde beni
kullanmandan dolayı olabilir mi?”

Yüzü asıldı. “Cansu dünden beri bunu düşünüyorum. Biraz konuşalım mı, bunun için seni bekledim.
Çok pişmanım, özür dilemek istiyorum.”

“Artık çok geç,” dedim tekdüze bir sesle.

İç çekti. “Biliyorum, büyük bir hata yaptım. Pislik gibi davrandım. Yapmamam gerekirdi...” dediğinde
sözünü kestim.

“Dün orada sadece susabilirdin Emre, ya da yanlarından ayrılabilirdik. Ama sen benim duygularımı
önemsemeden beni ortaya attın. Sırf senin evinde kaldım diye gerçek olmayan bir şeyi düşünmelerini
sağladın. Benim izüleceğimi akıl edemedin bile.”

“Çok üzgünüm. Lütfen bana inan, Deniz’in sözleri beni kışkırttı. Kendimi durduramadım.”

ffliAri 'İY[avi

Usanmışçasına iç çektim. “Söyleyeceklerin bitti mi?” dedim ona aldırmağımı belli ederek.

“Cansu,” dedi sabırsız bir tavırla. “Özür diliyorum senden ve cidden pişmanım. Geride bırakamaz
mısın dün yaptığım hatayı, unutsak yaşananları.”

Dudaklarımdan sinirli bir kıkırtı döküldü. “Bir özürle silip atamıyorum her şeyi kusura bakma!”

Emre’nin yüzünden duygu yüklü bir ifade geçti. “Beni affetmen için ne gerekiyorsa yapmaya hazırım.
Gerçekten üzgünüm.”

“Beni ne kadar büyük bir hayal kırıklığına uğrattığının farkında bile değilsin. Kendimi hiç bu derece
aşağılanmış hissetmemiştim. Sana yapma dedim ama sen beni kırdığını bile bile egonu tatmin etmek
için üstünlük gösterme devam ettin.”

“Böyle düşünme lütfen, yaptığım hatanın farkındayım ve izin verirsen bunu düzeltmek için elimden
geleni yapmak istiyorum.”
Elimi kaldırdım. “Sus,” diyerek sözünü kestim. “Sadece uzak dur benden. İstediğim tek şey bu,” deyip
son sözümü söyledim ve sınıfa doğru yürümeye başladım.

“Vazgeçmeyeceğim,” diye arkamdan bağırdığında hiç aldırmadan sınıfa girdim.


Sıkıcı geçen iki dersin ardından sonunda zil çalmıştı. Öğretmenimiz sınıftan çıkarken herkes gibi ben
de yerimden kalktım ve cam kenarına geçip oturdum. Ders boyunca yine Emre pisliği zihnimi işgal
etmeyi başarmıştı, başta beni hiç etkilemiyormuş gibi davranmaya çaba harcasam

Sos^opat ¿pistti - %arantıi Sırtar

da sonunda o kadar bunalmıştım ki gergince zilin çalmasını beklemiştim. Halim hiç iyi değildi, Emre
defterini kapatmıştım oysaki ama sabah beni bekleyip bir de hiç durmadan özürler dilemesi kafamı
karıştırmaya yetmişti.

Çocuk tam bir muammaydı!

Fakat ne yaparsa yapsın özürleri umurumda değildi. Kalbimi çok fena kırmıştı ve göğsümdeki sızının
şiddeti hâlâ geçmemişti.

Düşüncelerimin gittiği yönden hoşlanmayarak derince iç çekip bahçeyi izlemeye başladım.


Öğrencilerin gürültü içerisinde sınıfı boşaltmasıyla yalnız kalarak gözlerimi bir anlığına yumdum.

İyi olacaksın, dedim kendi kendime. Belki biraz acı çekeceksin ama sonunda iyi olacaksın.

Oturuşumu değiştirerek sırtımı duvara yaslayıp camın önüne iyice yerleştim. Bir an gözüm kenarda
şarj edilmek izere bırakılan telefona kaydı. Bu Emre’nin telefonuydu. Ders başlarken prize taktığını
görmüştüm.

Öne doğru eğilip telefonu elime aldım, oldukça paha-b görünen son model markalardan biriydi.
Ekrana bakıp acaba telefon aşağı düşse Emre nasıl tepki verir diye düşündüm. İçimdeki şeytani kız
telefonu kırmam için beni dürtükledi. Altdudağımı dişleyerek, “Yapsam mı acaba?” iıve geçirdim
aklımdan.

Telefon çok değerli olmalıydı ve kırılırsa Emre’nin deli gibi sinirleneceği kesindi. Emre’nin suratının
alacağı ifadeyi hayal ettiğimde intikam almak isteyen asi tarafım beni ele geçirdi ve telefonu bütün
gücümle bahçeye doğru fırlattım.

Aşağı eğilip telefonun parçalarına bakarken şeytani bir ifadeyle gülümsedim. “Oh, canıma değsin. İçim
rahatla-

mftliAri 'YTla.vi

dı.” Gülmeye devam ettim. “Şimdi ne yapacaksın bakalım Emre pisliği?”

Gül, “Hey, neden kendi kendine konuşup gülüyorsun?” diyip karşıma oturduğunda kendi küçük
eğlencemi yanda kesip ona döndüm.

“Yok bir şey,’’diye cevap verdim geçiştirerek.

Gül ile en son kavga etmiştik ve hâlâ ona karşı kırgınlığım vardı. Gına gelmişti artık onun bencil
tavırlanndan. Bundan dolayı bir süre mesafeli davranmaya karar vermiştim.
Gül kaşlarını çatarak kuşku dolu kısa bir bakış attı bana, ardından gevşeyerek yüzünü bahçeye çevirdi.
“Biliyor musun Baran sürekli beni arayıp duruyor.”

Hızla ona döndüm. Endişem kırgınlığımı bir kenara itti. “Cevap vermiyorsun değil mi?”

Bakışları hâlâ bahçedeyken rahat bir tavırla, “Hayır,” dedi.

Sıkıntıyla iç çektim. “Hangi yüzle arıyor ki hâlâ?”

Omuz silkti. “Çok pişmanmış. Özür diliyor,” dediğinde içimden, “Bugün herkesin özür dileme günü
galiba,” diye geçirdim.

“Sersem herif yaptığı şeyi bir özürle unutturabileceği-ni mi sanıyormuş?”

Gözlerini bana çevirdi. “Gerçekten pişman olmuş gibi. Sürekli mesaj atıyor, yalvarıyor affetmem için.”

Gözlerim ardına kadar açıldı. “Ona inanıyor musun?” diye sordum hayret ederek.

“Belki,” diye cevap verdi kayıtsız bir sesle.

İç çekerek başımı iki yana salladım. “Ne demek belki? Sakın bir aptallık yapıp onunla tekrar
görüşmeye kalkış-ma.

150

Sos^-ejsat PisCii - ^ararı^i S'-r^-a-T

Her zaman yaptığı gibi omuz silkti.

Daha fazla üstelemedim çünkü ne desem boş gibi gülünüyordu. Bahçede yakaladığım hareketlilik
dikkatimi çekince bakışlarımı Gül’den alıp o yöne çevirdim.

Emre, Kağan ve Mert bahçeye çıkarak diğer arkadaş-fannın yanına gittiler, ufak bir grup oluşturarak
muhabbet «meye başladılar. Telefonun parçaları ile aralarında çok az bir mesafe vardı.

Emre söylenen bir şeye neşeyle gülerken başını hafifçe kaldırdı ve gözlerimiz kesişti. Dudağının bir
kenarı kıvrıkken bana çarpık bir şekilde sırıttı. Yüzümü buruşturup karşılık olarak orta parmağımı
gösterdim. Hareketime karşın eğlenerek kahkaha atmaya başlayınca bakışlarımı «dan çekip bahçeye
bakmaya son verdim.

Pislik!

Bizi izleyen Gül kaşlarını yukarı kaldırıp alay ederek, “Emre’yle çok iyi anlaşıyorsunuz,” dedi.

Sert bir sesle, “Yaa evet, çok!” diye cevap verdim.

O sırada gelen Melis, Gül’ün omzuna kolunu atarak, “Selam. Kimi kesiyorsunuz kızlar?”diye sorup
cama doğru «ğflerek bahçeyi görmeye çalıştı. “Emre buraya bakıyor.” Dişlerimi sıkarak ona baktım.
“Ebeni kesiyoruz canım.

ıak ister misin?” diyerek onu tersledim.

Bana kötü bir bakış atıp tekrar bahçeye döndü. “Emre yakışıklı değil mi sizce de?” Ona karşı duyduğu
hay-la iç çekti. “Gülümseyişi olağanüstü, saatlerce onu ebilirim.”

İçimden Melis’in sözlerini taklit edip gözlerimi devir-‘Emre için kullanacağım tek kelime ‘güvenilmez’
diye mırıldandım.
151

fflihri fflavi

Gül, “Hayır. En yakışıklı olan Kağan,” diye karşı çıkıp gözlerini kısarak Kağan’a baktı. “Nasıl da
ulaşılmaz duruyor. Kimse yanma yaklaşmaya cesaret edemiyor. Beni fena etkiliyor bu havası.”

Melis kahkaha attı. “Bu, tehlikeyi sevdiğin anlamına mı geliyor? Çünkü çocuk belanın vücut bulmuş
hali.”

Gül de kıkırdadı. “Hayır, sevmek az kalır, bayılıyorum diyelim biz ona.”

Melis gülmeye devam ederken gözlerini devirdi. “Eceline susamışsın sen.”

Gül dudaklarını büzdü. “Kızım bak gör yakında çıkmaya başlayacağız. Gidip açık açık ona âşık
olduğumu itiraf edeceğim. Hayatta hiçbir şeyi bu kadar çok istememiştim.”

Melis hevesli bir sesle, “Ben de Emre’yle mi konuşmaya çalışsam acaba, bir denesem mi sence, ne
dersin?” diye sordu.

Gül’ün bakışları bana kaydı, yüzündeki muzip ifadeyle gülümsedi. “Dikkatli ol. Rakiplerin olabilir.”

Bu uyarıyı bana mı, yoksa Melis’e mi yaptı anlayamadım.

Melis, “Endişelenme, Emre’ye ulaşmak için ne kadar ileri gidebileceğimi duysan şaşırırsın,” diyerek
kibirli bir bakış attı.

Gül şeytani bir şekilde sırıttı. “Bak sen, ben de kendimi arsız sanırdım.”

Melis cilveli bir tonla kıkırdadı ve bakışlarını tekrar bahçeye çevirdi, “Kesinlikle karar verdim,” diyip iç
çekti. “Bir an önce Emre’yle konuşacağım, hatta bugün okul

152

Sss^-ejsat ¡pisCil - ^aran^ıi Şırta.r

çıkışı bir şeyler içmeye davet edeceğim. Umarım kabul eder yakışıklı taşım benim,” dediğinde artık
tepem attı.

“Bana bak kızım o taşı alır senin beynini ezerim,” diyerek bir anda patladım. “Benim yammda böyle
şeyler konuşmayın. Nedir bu ya, resmen röntgenci sapıklar gibisiniz!”

İkisi de gözleri hayretle büyümüş bir şekilde bana bakakaldılar.

“Elinize dürbün de alm tam olsun!” Onlara tiksinti dolu bir bakış fırlatıp sinirle sırama geçip oturdum.

Bahçede Emre’yi görmek ve Melis’in ona yiyecekmiş gibi bakması beni öfkelendirmişti. Ama en çok
kendime kızmıştım çünkü lanet olsun ki Melis’le Emre’nin sev-Pİi olma ihtimali beni çileden
çıkarıyordu ve böyle bir kıskançlık hissettiğim için kendimden nefret ediyordum. Halbuki o iki salağın
ne yaptığı beni ilgilendirmemeliydi!

Of!

Melis’in Gül’e şaşkın bir sesle, “Ne oldu ki şimdi, neden böyle çıkıştı?” diye sorduğunu duydum. Gül
de aynı yakınlıkla cevap verdi. “Bilmiyorum.”

Zil çaldığında herkes yavaş yavaş sınıfa girdi. Emre kapıda görününce sinirimi unutarak bütün
dikkatimi ona •erdim. Telefonunu bıraktığı yerde bulamayınca nasıl bir tepki verecekti acaba?
Camın önüne gittiğinde araştıran gözlerle etrafı taradı. Telefonuna ait bir iz bulamadığında o tarafta
oturanlara sordu. Fakat onlar da olumsuz anlamda başlarını salladılar. “Nerede bu telefon?” diye
kendi kendine söylendiği sı-kendimi daha fazla tutamadım ve yanma gittim. “Ben sanırım gördüm
telefonunu,” dedim yumuşak bir le.

155

fflihri fflavi

Onunla konuştuğum için bir anlık yüzünde şaşkınlık yakaladım ama hemen ifadesiz haline geri döndü.
Ardından kuşkulu bir sesle, “Nerede?” diye sordu.

“En son camdan aşağı düştü.” Sakin bir tavırla sol taraftaki pencereyi işaret ettim. “Sanınm intihar
etti.” Öfkeyle gözleri büyüdü. “Ne!” Hızla pencerelerin olduğu tarafa geçip bahçeye doğru bakarken,
“Siktir!” diye homurdandı.

İşte bu! Telefonunun yere saçılan parçalarını görmüştü. Ha, ha! İçimden kıs kıs gülmeye başladım.
Emre’nin tepkileri düşündüğümden de eğlenceliydi.

Emre hışımla bana döndü. Öfkeyle sertleşen yüzü oldukça korkunç görünüyordu ama ondan hiç
etkilenmiyor-muş gibi sakin kalmaya gayret ettim.

“Bunu sen yapmadın değil mi, bana yapmadığını söyle!” dedi alçak bir sesle.

Bütün masumiyetimle yüzüne baktım. “Yapmadım.” “Kim yaptı o zaman!” diye gürledi.

“Kendi aşağı düştü diyorum ya, intihar etti.” Meydan okuyan bakışlarla gözlerinin içine baktım.
“Büyük ihtimalle ona karşı acımasız davranışlarına katlanamamıştır.” Sabırsız bir sesle homurdandı.
“Ne saçmalıyorsun sen?” “Diyorum ki, belki de bencil bir pislik olmanın cezasını çekmeye
başlamışsındır. Küçük bir dokunuşla telefonun camdan aşağı düşmüştür. Adalet diyoruz biz buna,”
dedim küçük bir tebessümle.

Kaşlarını çattı. “Seni var ya...” diyerek üzerime doğru yürüdüğünde sınıfın kapısı yüksek sesle kapandı.
İkimiz de bakışlarımızı kapıda duran hocaya doğru çevirdik.

Sol

ıt Pislik - 'Karanlık Sırk-ar

es yerlerine geçsin!” diye seslenen hoca masası-;ğru yürüdü.

Tekrar Emre’ye döndüm. Sinir bozucu bir sevecenlikle uyardım. “Ders başlayacak yerine geçsen iyi
olur.” Dudaklarım sertçe yaladı, acayip sinirlenmişti. “Bu iş bitmedi,” dedi sinirli bir fısıltıyla. Gözleri
öfkeyle alev yanıyordu.

Yüzüme sahte bir şaşkınlık yerleştirdim. “Neden bah-ryorsun, hiçbir şey anlamıyorum.”

'Telefonumun içine ettin!”

Küstah bir tavırla hafifçe tebessüm ettim. “Hiçbir şey edemezsin.”

Kaşlarını çattı. “Bunun bir karşılığı olmayacak mı sa-sun?” diye sordu sakin bir sesle.

Yalandan kaygılamyormuş gibi davrandım. “Ne yapa-ı, cidden merak ediyorum?”

“En kısa zamanda görürsün öyleyse.”


“Çok korktum,” deyip gözlerimi büyüttüm. “Ülkeyi terk etsem, ne yapsam şimdi, nereye kaçsam?”
Dudağının bir kenarı tehlikeli bir ifadeyle kıvrılırken :ü yüzüme doğru eğdi. Ani yakınlığı bir an afalla-
sebep olsa da geri çekilmemek için kendimi zorla-ve hareketsizce durmayı başardım.

Uğursuz bir şekilde gözlerimin içine baktı. “Daha son-fca alaycı sözlerini sana hatırlatacağım. Ne
zaman bi-musun, beni hafife aldığın için pişman olduğunda, kazanmanın tadını çıkar, ama her zaman
son sözü söylediğimi göreceksin.”

Eyvah!

Tedirgin olup yutkundum. Ses tonundaki insafsızlık ödü-

155

mü kopartmaya yetmişti, bakışlarındaki tehdit öyle yoğund» ki sırtımdan aşağı soğuk bir ürpertinin
indiğini hissettim.

Güçlükle sesimi bulup, “Senden korkmuyorum,” demeyi başardım.

Yalan, yalan, yalan...

“Güzel.” Hâlâ gülümsüyordu. “Böyle davranmaya devam et. Bu asi tavırların seni daha da cazip
kılıyor.”

Ha? Bu da ne şimdi?

Geri çekildiğinde bana küçümseyen bir bakış attı ve yürümeye başladı. Bu arada yanımdan geçerken
de omur atmayı ihmal etmemişti pislik. Bu hareketine karşın gözlerimi devirerek ben de kendi sırama
geçtim.

Kafam karışmıştı. Ne demek istemişti o öyle?

156

18

mj-’-

i?

art arda çalması beni tatlı uykumdan uyandırdığı için küfür homurdanarak yastığı başımın üzerine
çektim, ayı reddediyordum! Kulaklarımı kapatarak kapının çalışını duymazdan gelmeye çalıştım. Belki
bu şe-kapıdaki her kimse çeker giderdi ben de uykuma geri ilirdim. Fakat ne yazık ki durmadan çalan
zil beni rüyalar âleminden çekip koparmıştı bile. Ne yapar-yapayım tekrar uykuya dalmama imkân
yoktu artık. “Ya of, kim bu sabah sabah,” diye inleyerek yastığı ba-indirdim. Kapı hâlâ çalarken
gözlerimi ovalayıp çevirdim ve telefonuma uzanarak saate baktım, sabahın dokuzuydu! En iyi uyuma
saatlerinden biriy-Zile basan ısrarcı kişinin bu saatte kapıma dayanması-önemli bir sebebi olsa iyi
olurdu aksi halde elimden *eği vardı.

Hırsla örtülerden kurtulup yataktan kalktım. “Geldim, ı. Patlama!” diye söylenerek odamdan çıktım.
Kapıyı açtığımda Gül karşımda dikiliyordu. Telefonu da harıl harıl biriyle konuşurken kaşlarını çatmış-

157

fflifıri fflavi
tı. “Sana olan güvenimi sarstın...Nasıl eskisi gibi tekrar güvenebilirim ki sana... Hayır tabii ki...
Bilmiyorum, belki... Düşünmem lazım...”

Gözlerimi devirdim. “İçeri girmeyi düşünüyor musun, yoksa telefonla konuşmanı izlemek için mi beni
uyandırdın?” dedim iğneleyici bir sesle.

Bana bakıp telefonda konuşmaya devam ederken işa-retparmağını kaldırdı, sadece dudaklarını
oynatarak, “Bk dakika,” dedi.

Başımı onaylamaz bir tavırla iki yana sallayarak kapıyı açık bıraktım ve mutfağa doğru gittim.

Canım annem her gün olduğu gibi bu sabah da işe gitmeden önce benim için kahvaltı hazırlamıştı.
Masayı otururken gülümsedim. Erkenden kalkıp oteldeki yonıcı işine gitmesi yetmiyormuş gibi
benimle ilgilenmekten de hiç vazgeçmiyordu. Çayımı doldururken iç çektim. Ea kısa zamanda bir iş
bulup okuldan arta kalan zamanlardı çalışarak anneme yardımcı olmam gerek, diye düşündüm. Hem
böylece annem de çalışma saatlerini azaltabilirdi. Her sabah erkenden işe gitmesi, sürekli mesaiye
kalmam beni çok üzüyordu, onu yorulmuş ve bitkin görmeye dı-yanamıyordum.

O an aklıma babam düştü. Acaba bizi terk etmemiş olsaydı, şimdi yanımızda olsaydı hayatımız daha
farklı ol muydu?

Babamın bizimle yaşamasını öyle çok isterdim ki, her ânımda yanımda olmasını, bana şefkatle
sarılmasını, onunla vakit geçirmeyi, en ufak sevincimde dahi koşarak kollarına atlamayı, birlikte
neşeyle gülmeyi isterdim. Böyle özlem dolu istekler aklıma düşünce hemen ardından hızk

Sosffö'p&t Pislii - '^jıra.nlti Sırlar

hüzün çöküyordu üzerime, çünkü babam asla gelmeyecekti, hayal ettiğim hayatı asla
yaşayamayacaktım. Bu gerçek feci halde moralimi bozuyor ve kafamda ardı ardına sorular yığılıyordu.

Babam kimdi, neden bizi bırakıp gitmişti, şimdi neredeydi, ne yapıyordu, bizi özlüyor muydu?

Gül mutfağa girdiğinde derin bir nefes alarak düşüncele-■ dağıttım ve babama ait olan sorulan bir
tarafa bıraktım. Gülümseyerek karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu. Maya göz gezdirirken, “Anneni
çok seviyorum yaa!” deyip ynir dilimlerinden birini ağzına attı. “Kahvaltı yapma-ı, bu çok iyi oldu.
Hatta en son ne zaman bir kahvaltı ına oturdum hatırlamıyorum bile.”

İçim burkulurken tebessüm ettim ve kalkıp bardak, ta-çatal çıkararak Gül’ün önüne koydum. Yerime
ge-en şakaya vurarak, “Sabah sabah bu rahatsız edici, ksiz ziyaretini neye borçluyum?” diye sordum.
“Biliyorsun okulumuz Basketbol Tumuvası’nı kazandı. Bu akşam kutlama partisi var. Bütün okul ve
özellikle Kağan orada olacak. Onunla konuşacağım bu yüzden mü-’el görünmem lazım. Bunun için de
yeni kıyafetlere "/acım var. Alışverişe çıkmalıyız.”

Suratımı ekşittim. “Gelmek zorunda mıyım?” diye ho-andım.

Tabağını doldururken kaçamak bir bakış attı bana, re de orada olacak.”

Kaşlarımı çattım. “Bana ne ondan ya, boyu devrilsin !” deyip çatalımı sertçe salatalık dilimine
sapladım. Evet, salatalık dilimini Emre’nin yüzü olarak hayal et-doğrudur!

153

Sinsi bir şekilde güldü. “Emre’yi Melis’e mi kaptırmak istiyorsun yoksa?”


“Hayır!” Kendime engel olamadan itirazım ağzımda« çıkıvermişti ve ânında pişman olmuştum.

Gül’ün sırıtışı büyüyüp bilmiş bir hal alırken, “Ben de öyle düşünmüştüm,” dedi. “Şimdi kahvaltımızı
yapalım da geç kalmadan çıkalım. Alışveriş bizi bekler.”

Kahvaltımız bitince odama geçip hazırlandım. Hiç oyalanmadan kot pantolon ve krem kazağımı
giyerek üzerime ceketimi aldım. Tam odadan çıkacakken altdudağımı ısırarak kararsız bir şekilde
dolabımın önüne çöküp alt çekmeceyi açtım. Biraz birikmiş param vardı, hepsini alıp çantama attım.
Bugün pek bir şey almayı düşünmüyordum, sadece Gül’e arkadaşlık edecektim ama ne olur ne olmaz,
yanımda para bulunsun diye düşündüm.

Alışveriş merkezine gittiğimizde Gül bir canavara dönüştü ve beni kolumdan tutup sürükleyerek
mağaza mağaza dolaştırmaya başladı. Artık nasıl bir kıyafet yokluğu çekiyorsa resmen gözü dönmüştü
kızın!

Girdiğimiz bir mağazada Gül kıyafetler arasında ânında yok olunca gülmeden edemedim ve ben de
ağır ağır dolaşarak boş boş kıyafetlere bakmaya koyuldum.

İsteksizce elbiseleri karıştırırken gözüme ilişen bir elbiseden etkilenerek askısından tutup çıkardım.
Siyah elbise fazlasıyla kısaydı ve çok açık sırt dekoltesi vardı. Oldukça dardı, bütün vücut hatlarını
gözler önüne sereceğine dair hiçbir şüphem yoktu. Tam anlamıyla çok iddialı bir elbiseydi

Kendime engel olamadım ve elbiseyi üzerime tutarak aynada kendime baktım. Altdudağımı dişlerken
“Acaba

160

Sos^-ojoat Pislik - 'fca.ra.nlıi çS’îr^ar

faerimde nasıl durur?” diye düşünmeden edemedim. Ar-Andan, “Neden denemiyorum ki,” diye
mırıldanıp kabine doğru koşturdum. Elbiseyi giyip dışarı çıktım ve aynanın rşısına geçip kendimi
incelemeye başladım.

Elbise şahaneydi. Vücudumu sararak kıvrımlarımı or-ttva çıkarmıştı, mini oluşu bacaklarımı uzun ve
ince gös-fcnnişti. Sırt dekoltesi çok fenaydı ama elbisenin içinde fekten güzel göründüğümü itiraf
edebilirdim, üzerim-: çok hoş durmuştu. Bir de ayaklarımda topuklu ayakka-. olsa çok daha güzel
duracağına şüphem yoktu. Duyduğum beğeni dolu ıslık sesi düşüncelerimi böler-hızla arkamı
döndüm.

Ah, hayır, olamaz!

Deniz bana doğru yürürken koyulaşan bakışları üze-ie geziniyordu. “Vay, vay, vay! Cansu, bu sen
misin?” Gözlerimi devirdim. “Yok eben.”

Yanıma vardığında pis pis sırıttı. “Harika görünüyorsun.” “Sana fikrini soran olmadı.”

“Bence daima böyle giyinmelisin, beni fena çarptın.” “İğrençsin! O çeneni kapalı tutsan iyi edersin
ahbap,” Şerek tersledim. “Hem ne işin var senin burada?”

Hayır yani, sevmediğin ot burnunun dibinde biter mi-hangi delikten çıktın sen şimdi!

“Geziyorum öylesine,” dedi gevşek bir sırıtışla, “Seni ıce de selam vermek istedim.”

“Ah, ne iyi yapmışsın,” dedim dalga geçerek. “Selamı-verdiğine göre şimdi gidebilirsin. Hadi güle güle,
sana sürenin sonuna geldin!” deyip aynaya döndüm ve :deki elbiseyi incelemeye devam ettim.
1&1

fflihri f¥\avi

Deniz’in hâlâ gitmediğini fark edince sıkıntıyla iç geçirip başımı ona çevirdim. Dikkatle bana
bakıyordu.

Elimi belime koyarak öfkeyle çıkıştım. “Daha ne kadar böyle bön bön bakacaksın?”

Gözleri parladı. “Ömrümün sonuna kadar desem?"’ dedi çarpık bir sırıtışla.

Bakışlarından rahatsız olup yerimde kıpırdandım. “Gitsene artık. Senden kurtulamayacak mıyım ben!”
dedim sert bir sesle.

Deniz sanki hiç konuşmamışım gibi bir-iki adım yana doğru geçip bakışlarını sırt dekolteme kaydırdı.
“Seksiyim diyorsun.”

Kaşlarımı çattım. “Sapığım diyorsun.”

Gözleri hâlâ dekoltemdeyken güldü. “Vücuduma güveniyorum diyorsun.”

“Tehlikeli sularda yüzüyorum diyorsun.” Gözlerimi tehdit edercesine kıstım. “Dikkat et boğulma
Deniz, çünkü birazdan üzerinde deneyeceğim şey bu olacak! Sinirimi bozmadan ikile!”

Tok sesli bir kahkaha patlatırken bakışlarını yüzüme çevirdi. “Hoşuma gitmediğinden değil ama, hep
böyle sert ve hırçın olmak zorunda mısın?”

Dudak büktüm. “Her zaman değil, sadece canımı sıkanlara karşı böyleyim.”

“Yeri gelince hiç acımam, erkek gibi kız olurum diy sun yani?”

Gözlerimi kırpıştırdım. Bir dakika, bir dakika b geri saralım. Erkek gibi mi dedi o?

“Yoo,” dedim ağır ağır. “Kız gibi kızım.”

Erkek gibi kız da nerden çıktı şimdi!

02

Sos^-ojsat Pistli - %arantıi Slrtar

Kaşlarımı çatarak düşünmeye başladım. Öyle miy-Jitm? Ben erkek gibi davranan sert bir kız mıydım
yani? Bir anda zihnimde bir spot yazısı belirdi.

“Herkesin korkulu rüyası erkek kılıklı Cansu!” Gözlerim panikle iri iri açılırken bu düşünceden kur-
»ılmak istercesine başımı iki yana salladım. Hayır, döşten hayır, diyerek içten içe korkuyla inledim.
Böyle gölek istemiyorum ben! Bu korkunç bir şey!

İçine düştüğüm dehşet yüzüme yansımış olacak ki De-“ Aldırma bu kadar,” dedi eğlenen bir sesle,
“Benim sorun yok. Senin her halin hoşuma gidiyor benim.” Iyy vallahi kusacağım şimdi!

Yüzümü buruşturdum. “Hastalıklı herifin tekisin Deniz.” Sırıtışı genişleyerek kahkahaya dönüştü.
“İlacım ol o n.”

Yılışıklığı karşısında sinirlenerek bağırdım. “Hemen di bu saçmalığa son vereceksin. Çok ciddiyim yeter
Midemi bulandırıyorsun.”
Gülüşü yüzünden silindi. “Neden her seferinde aramıza îfe koyuyorsun, neden bana karşılık
vermiyorsun?”

İç çektim. “Çünkü senden hoşlanmıyorum, aramızda ir şey olamaz.”

Bakışları kararırken yüzü öfkeyle gerildi. “Niye ola-ın, Emre piçinin evine gidiyorsun ama!” dedi sert
bir

“Sözlerine dikkat et!” Deniz’in ani ruh değişimiyle söyleri tepemi attırmıştı. “Mecbur kaldık biz o gün.
Ayrı-Gül de benimleydi, yalnız değildim!”

Kaşlarını çattı. “Emre’den uzak duracaksın Cansu,” dedi edici bir sesle. “Seni onun yanında
görmeyeceğim.”

I6r6

Dudaklarımdan sinirli bir kıkırtı döküldü. “Sen olduğunu sanıyorsun da hayatıma karışabileceğim d"
nüyorsun?”

Gözlerini kıstı. “Ben seni seviyorum, sana âşığım,’ itiraf etti ciddi bir tavırla.

Yutkundum. Deniz, ilk defa açık açık bana âşık ol ğunu dile getirmişti ve ben nasıl karşılık vereceğimi b
medim. Sevgisinin artık saplantılı bir hal aldığı ortaç ve bu rahatsız edici bir boyuta ulaşmıştı. Ne
yapaca’ dair hiçbir fikrim yoktu.

“Az önce aramızda böyle bir şey olmayacağını sö dim sana. Kendine bir iyilik yap ve vazgeç benden.’
Dişlerini sıkarken bedeni gerildi. Bir hışımla beni k larımdan tutup kendine doğru çekti. “Asla
vazgeçmey ğim! Sen de beni seveceksin, sen de bana âşık olacaksa] Gözlerimin içine kızgınlıkla baktı.
“Anladın mı beni?” Deniz’in delirmiş hali karşısında, “Bırak, ne yapı sun,” dedim afallamış bir sesle.
“Bırak, yoksa çığlık rım, güvenliği çağırırım!”

“Anladın mı, dedim sana!”

Deniz’i itmeye çalıştım ama başaramadım. “Çek rini üzerimden!” Çevreme bakınarak yardım isteyebi
ğim birilerini aradım fakat kimseyi göremedim.

Deniz beni biraz daha kendine çekerek yüzünü; eğip kısık sesle konuştu. “Bana istediğim cevabı ver
sin, yoksa bu hikâyenin sonu senin için iyi olmayacak."

Üzerime yoğun bir korku çöktü. Sözlerindeki gözlerindeki vahşilikle birleşince tedirginliğim had haya
ulaştı, artık endişelenmenin çok ötesine geç İçimdeki panik duygusu beni ele geçirince bacağımı

04

Sos^ö^at Pisi

'¡(aran^ıi cJtrfar

Ardım ve tüm gücümle Deniz’in bacak arasına geçirdim. Acıyla yüzünü buruştururken beni bıraktı ve
iki büklüm olarak dizlerinin üzerine düştü.

Birkaç adım geriledim. “Benden uzak dur, seni kaçık fcerif!” diye bağırarak soyunma kabinine doğru
hızla koşaya başladım.
Kendimi kabine attığımda Gül de ayna karşısına geç-■iş üzerindeki elbiseyi inceliyordu. Nefes nefese
kalmış bir halde soluklanarak karşısındaki koltuğa geçip oturdum.

Gül’ün bakışları aynadan beni buldu. “Neyin var?” Aye sorarken yüzünü bana çevirdi. “Ne oldu?”

“Deniz’le karşılaştım, yemin ederim kafayı yemiş iyice.” Kıkırdadı ve elbisesini incelemeye devam
etmek üzere en gözlerini çekip aynaya döndü. “Bunun yeni orya çıktığını sanmıyorum. O çocuğun her
zaman kafası c. Onda tehlikenin ötesinde acımasız bir şeyler var.” Nefes alış verişim yavaşlarken,
“Hayır. Bu sefer fark--dı,” dedim ciddi bir sesle. “Daha önce hiç bu kadar gitmemişti.”

Of, nasıl da ödümü koparmıştı. Artık ona karşı daha tli olmam gerektiğini aklımın bir köşesine not
ettim.

> bu eskisi gibi yaptığı basit asılmalardan biri değil-bu kez gerçekten delirmiş gibi bir hali vardı. Sırf
ona şı çıktığım için bana zarar vermek istemişti, canımın ası umurunda bile değildi. Öfkesi bir hastalık
gibi ele geçirmişti resmen!

Başımı iki yana sallayarak Deniz’in öfkeli halini zih-n atmaya çalıştım. Aptal çocuk, hem beni korkut-
hem de bana erkek gibisin imasında bulunmuştu.

165

fiy.hri fy<zvi

Asık bir yüz ifadesiyle Gül’e baktım. “Bir şey soracağım sana, ben erkek gibi miyim sence?”

Kafası karışmış bir ifadeyle bana döndü. “Bu da nereden çıktı şimdi?”

“Az önce Deniz böyle bir şeyler saçmaladı. Öyle miyim?" Omuz silkti. “Sadece bazen.”

“Ne!” Eyvahlar olsun!

“Yani, bazı zamanlar hırçın birine dönüşüyorsun, am çıkışların oluyor.”

Korkarak sordum. “Yani erkek gibi miyim, sen de mî öyle görüyorsun beni?”

Başını iki yana salladı. “Yok öyle demezdim, şö\ie düzelteyim mesela bir olay karşısında kız gibi değil
de erkek gibi sertçe karşılık verebiliyorsun, diyelim.” Gözlerim panikle büyüdü. “Öküz gibiyim yani?’
“Hayır.” Kahkaha attı.

Az önce Deniz’le olan konuşmalarımızı, onu süre! tersleyişimi ve sonunda yere devirişimi düşündüm.
Ts mam, beni korkutmayı başarmıştı ama asla ona boyun memiştim, ya da kaygıyla titreyip ağlama
krizine gi miştim. Elimden geldiğince karşı koyarak sonunda alt edip elinden kurtulmuştum.

Başımı ellerimin arasına alarak inledim. “Ah lanet sun, ben gerçekten erkek gibiyim galiba.”

Gül yanıma gelip oturdu. “Hayır, hayır. Diyorum __ sadece bazen keskin çıkışların var o kadar, hem
çok dir böyle davranıyorsun, sadece biri damarına bastığın Dert etme bu kadar.”

Surat astım. “Canım sıkıldı.”

Gül’ün bakışları elbiseme kaydı. “Hadi ama. Erkek

166

pislik - 'Karanlık cSırlar

de neymiş, boş laf! Sen çok tatlı bir kızsın, ayrıca bu elbiseyle şahane olmuşsun, tam bir kız gibi.”
Buruk bir ifadeyle tebessüm ettim. “Teşekkürler. Ama...” Konuşamayarak altdudağımı dişledim.

Anlayışla gözlerime bakarken, “Ama ne?” diye sordu. İçimden geçen can sıkıcı hisleri ortaya
döktüm.“Belki de bu yüzden kaybediyorumdur, havalı kızlar gibi çok gü-2el ve çekici olmadığım için.”

“Saçmalama, neden böyle düşünüyorsun?”

Utana sıkıla gözlerimi kaçırdım. “Emre’den dolayı,” diye mırıldandım kendimi kötü hissederken.

Gözlerini kırpıştırdı. “Hiçbir şey anlamadım. Konu şimdi Emre’ye nasıl geldi.”

Derin bir nefes aldım. “Kalbimi çok fena kırdı. Evinde kaldığımız günün sabahı kahvaltıya gittik. Başta
her şey güzeldi.” Bir an duraksadım. “Biliyor musun bana I olduğumu söyledi.”

Gül’ün tebessümü titredi fakat zoraki gülmeye devam ". “Senin adına sevindim,” dedi. Ses tonunda
hafif bir inçlik hissetsem de bunu görmezden geldim. Belki yanlış anlamıştım.

“Sonra Emre’nin arkadaşlarıyla karşılaştık, bambaşka e dönüştü. Sanki aramızda hiçbir şey geçmemiş
gibi Tandı. Neden böyle bir anda değişti anlam veremedim. :’ye benim için, ‘Sen böyle bir kızla takılır
mıydm?’ ler. Yani tercümesi şu: Emre’nin yanında benim gibi ~n, dikkat çekmeyen bir kız gördükleri
için şaşırdı-Emre cevap bile veremedi, belki o da beni böyle gör-zü için savunmaya tenezzül etmedi.”

Yüzünü buruşturdu. “Çok kötü olmuş. Ama halt etmiş

167

fF[ifari /Yf\avi

onlar, sen çok güzelsin, nasıl göremezler bunu?”

“Demek ki değilim.” Hafifçe gülümsedim. “Sen arkadaşım olduğun için benim iyi taraflarımı
görüyorsun.” Başını iki yana salladı. “Hayır Cansu, ne kadar inanmak istemesen de sen gerçekten çok
güzel ve hoş bir kızsın.” Omzuyla omzuma vurdu. “Ama ben daha güzelim tabii ki altını çizmek
istiyorum. Yanlış anlaşılma olmasın.” Güldüm. “Ona ne şüphe.”

Gözlerini kısıp bakışlarını üzerimde gezdirdi. “Nede* seni biraz değiştirmiyoruz, güzelliğini ortaya
çıkaracak birtakım yenilikler yapabiliriz. İşimiz bittiğinde acayip havalı olabilirsin.”

“Nasıl yani, ne demek istiyorsun?”

Dudakları sinsi bir şekilde kıvrıldı. “Büyük oynayalım diyorum, Emre’ye ne kaçırdığını gösterelim. Seal
her gördüğünde öyle pişman olsun ki içi içini yesin, aptal âşık gibi peşinden koşsun.”

Sinsi gülüşüne eşlik ettim. “Bu plan kulağa çok hoş geliyor.” Emre’ye hissettirmek istediğim duygular
işle tam da bu gibi şeylerdi!

Kibirli bir bakış attı. “Böyle planlar benim uzmanlık alanım tatlım. Şimdi işe şöyle başlıyoruz. Senin
çekici görünmeni sağlayacak son moda kıyafetler alacağız. Ardından da kuaför seansı, yeni saçlar ve
makyaj.” Neşeyle ay; kalkıp bağırdı. “Kısacası, alışveriş yapmaya başlayalım!” Gülerek oturduğum
yerden kalktım ve böylece saati ce sürecek alışveriş manyaklığımız başladı.

168

1d

fiırsızûi mi? 03ir Su eisiiti!


“Öncelikle üzerindeki elbiseyi alalım. Parti için çok uygun, akşam kesinlikle bu elbiseyi giymen lazım,”
dedi beni süzerken. “Muhteşem durmuş sende.”

Başımı onaylayarak salladım. “Tamam.” Rahatsızca kıpırdandım. “Umarım fazla pahalı değildir.”

Gül elbisenin etiketine uzandı. “Yok değil, zaten bu mağazada yüzde yetmişe varan indirim var. Sezon
sonuna denk geldiğimiz için şanslıyız.”

Rahatlayarak gülümsedim. “Diğer mağazalarda da böyle midir?”

“Çoğunluğu indirimde merak etme sen.” Ellerini omuzlanma koyup beni kabine doğru itekledi. “Sen
kabine gir, az önce kendim için seçtiğim kıyafetleri dene. Ben de sana ■ygun başka neler var bir
bakayım.”

“Olur.” Kabine girip kıyafetleri tek tek elime alıp incelemeye başladım. Kısa elbiseler, mini etekler,
şortlar, tahımlar, büstiyerler, bluzlar, ceketler...

Sonunda ip askıları olan krem renk kısa tulumu giyip Aşan çıktım. Gül elinde tuttuğu yeni kıyafetlerle
karşımdı ve bana memnun olmuş gözlerle bakıyordu.

1&d

fflifrri 'fYlavi

Yüzüne yavaşça yayılan gülümsemeyle, “Bu tuluma hemen alıyoruz. Çok sevdim. Harika
görünüyorsun,” dedi neşeyle.

Mutlu olarak gülümsedim ve başımı eğip tutuma baktım. “Ben de sevdim.”

Bir başka kıyafet için kabine girip siyah pilili etek ve göbeği açıkta bırakan beyaz büstiyer ile dışarı
çıktım.

Ben aynada kendime bakarken Gül de etrafımda dönüp kıyafeti inceledi. “Çok yakıştı. Bu kombini de
almalısa muhakkak.”

Kıkırdadım. “Tamam,” dedim onaylayarak.

Bir sonraki kombinim şort ve dökümlü duran bir bluzdu. Yaka kısmını düzelterek kabinden çıktım.
Kaşlarımı yukarı kaldırıp, “Nasıl?” diye sordum Gül’e.

“Süper. Bunu da alıyoruz,” diyerek beğeni dolu sözler eşliğinde beni kabine geri soktu. “Daha
denemen gereke bir sürü kıyafet var, hızlı olmalıyız!”

Neşeyle kahkaha attım. “Tamam, sakin ol.”

Saatler süren alışveriş çılgınlığımızın sonunda artık bir dolu kıyafetim vardı. Hepsi de beni tamamıyla
değiştirea güzel ve alımlı görünmemi sağlayan konbinlerdi.

Mağazadan çıktığımızda kollarım poşetlerle doluydu. Kıyafetlerime uygun birkaç çift topuklu ayakkabı
da alarak alışverişimizi bitirmiştik. Çok feci yorulmuştum ama buna kesinlikle değdiğini
düşünüyordum.

Gül, “Buraya girelim,” diyerek beni bir mağazadan i doğru çekiştirdi.

Etrafıma bakındım. “Gül burası acayip pahalı bir y benziyor.” Ürünlerin üzerindeki fiyat etiketlerini gör
gözlerim ardına kadar açıldı. “Burada satılan hiçbir şe
170

Ses^ej^at Pistli - %arantıi Sırtar

paramız yetmez,” deyip mızmızlandım. “Hem aldıklarımız yetmiyor mu?”

“Burası benim için. Makyaj malzemesi bakacağım, sen de oyalan şuralarda.” Elini salladı beni
geçiştirmek istercesine.

İç çekerek omuzlarımı düşürdüm. “Pekâlâ.”

Belki ben de bir ruj alabilirim diye içimden geçirerek indirim yazan tarafa doğru yöneldim. Siyah
elbisem için fcmgi renk ruj uygun olur acaba, diye düşünürken elim kırmızıya gitti. Madem bu akşam
partide iddialı olmaya ■ vermiştim öyleyse bunu makyajıma da yansıtmalıy-. Kırmızı rujun kesinlikle
harika olacağını düşünerek ti ödedim ve Gül’ü bulmak için mağazada dolaşmaya ladım.

Ünlü markalara ait olan makyaj malzemelerinin ser-ndiği standın önünde durmuş her bir ürünü eline
alıp eliyor, testırlarmı deniyor, aynada kendine bakıp sonra diğer malzemeye geçiyordu. Ben de
yanma giderek da göz gezdirdim.

“Oha kızım, o kadar parayı verip bunlardan birini al-yacaksın değil mi?” diye hayretle sordum. Gül’ün
di durumu iyiydi ama çok da zengin sayılmazlardı. Dudak büktü. “Belki de alırım.” Eline bir ruj alıp
rengi-baktıktan sonra etrafı kolaçan ederek ruju çantasına attı. Gözlerim dehşetle büyüdü. “Ne
yapıyorsun!” diye çı-sinirli bir şekilde. “Bunu yaptığına inanamıyorum!” ’ gören biri var mı diye telaşla
etrafa bakındım.

Beni duymazdan geldi, hiçbir şey olmamış gibi bir ruj alıp çantasına koydu, sonra göz kalemlerini
incele-

171

fflifıri fj^avi

meye başladı. Yine aynı şeyi yaparak elindeki göz kalemini ve bir de masadan allık kaparak çantasına
attı.

Korku dolu bir sesle, “Gül yapma! Bu resmen hırsızlık! Hemen yerine koy onları!” dedim uy amcasına.

“Hayır,” dedi usulca. Standm önünden çekilip başka masalara doğru yöneldi, bir alıcı edasıyla sakin
sakin etrafta dolaşıyordu.

Peşinden gittim. “Gül ne olursun biri görmeden koy şu aldıklarını yerine!” diye fısıldadım büyük bir
endişeyle.

“Hayır dedim sana, karışma benim işime,” diye mırıldanıp yürümeye devam etti.

“Hırsızlık macerandan sonra buradan nasıl çıkmayı düşünüyorsun, bizi yakaladıklarında bitmiş
olacağız, kesin polise haber verirler! Hayatta çıkamayız bu mağazadan!”

Sıkılmış bir tavırla gözlerini devirdi. “Kimse fark etmedi merak etme,” dedi soğukkanlı bir şekilde.
“Gayet dikkatliyim, bizi gören olmadı. Rahatlıkla kapıdan yürüyüp gideceğiz.”

Çıkış kapısının önüne geldiğimizde kalp atışlarım hızlandı, ecel terleri dökerken içimden art arda
dualar etmeye başladım. Lütfen başımıza bir iş gelmesin, lütfen. Bacaklarım öyle titriyordu ki
neredeyse beni taşımakla zorlanıyordu, adımlarım oldukça ürkek ve korku doluydu. Gül, kimse fark
etmedi dese de tam kapıdan çıkarken gözlerimi sıkıca yumdum ve acınası bir şekilde yakalanma ânını
bekledim. Fakat şükürler olsun ki hiçbir şey olmadan usulca mağazadan çıktık.

Gül yanımda kendini beğenmiş bir tavırla yürürken kısa bir kahkaha attı. “Tamamdır bu iş.”

İçimdeki dehşet duygusu büyürken Gül’ün rahat tavır-

172

Sos^ö'pdt Pistik - XaroLntıl Sır^dr

lan karşısında hayretim daha da arttı. Mağazadan yeterince uzaklaştıktan sonra güvenli bir yer
bulunca yürümeyi bırakıp hışımla Gül’e döndüm.

“Az önce olanlar neyin nesiydi?” Başımı inanmazlıkla iki yana salladım “Hırsızlık yapmış olmanı aklım
almıyor! Bir bu eksikti.”

“Oof Cansu, bu kadar büyütmesene, sıktın artık. Hem pahalı olmasaydı, ben de satın alabilirdim.
Burada suç benim değil, onların.” Omuz silkti. “Uygun fiyata satsa-larmış onlar da.”

“Kafayı mı yedin sen ya, yakalansaydık ne gelirdi başımıza biliyor musun?”

Omuz silkti. “Ama yakalanmadık,” deyip sırıttı.

“Ucuz atlattığımız için şanslıyız.” Kızgınlıktan köpürürken elimi alnıma koyarak sakin kalmaya gayret
ettim.

“Tamam uzatma. Bitti gitti.” Çantasından çıkardığı rujlardan birini bana uzattı. “Bu senin olsun.”

Elinde sanki bomba tutuyormuşçasına başımı hızla iki yana salladım. “Hayır. İstemem!”

O çalıntı ruju kabul edeceğimi mi sanıyordu? Hadi oradan!

Omuz silkti. “Sen bilirsin,” diyerek ruju geri çantasına attı. “Ben seve seve kullanırım.”

Sıkıntıyla nefesimi bıraktım. “Hâlâ diken üstündeyim. Sanki her an üzerimize doğru koşup bizi
yakalayacaklar-auş gibi hissediyorum.” Dikkatle etrafıma bakındım.

Dudak büktü. “Çünkü korkağın tekisin,” diye karşılık ’•erdi bana.

Kaşlarımı çatarak ona kötü kötü baktım. “Sen ne oluyor-bu durumda peki, hırsızlık yaptığm için
korkusuz mu?”

fflifıri ft[avi

“Evet, sen de yık artık şu katı kurallarını.”

“Belki de sen bir-iki kural edinmelisin, bu kadar pervasızca yaşamamış olursun böylelikle.”

Gözlerini devirdi. “Her neyse.”

Gül’le aramızda soğuk rüzgârlar eserken hiç konuşmadan son durak olarak kuaföre gittik. Aramızda
sessizlik: rerken ben saçlarımı kestirdim, Gül de cilt bakımı yaptrnk.

Saçlarımın işi bitince aynada kendime bakarak kocaman gülümsedim. Harika görünüyordum, saçlarım
kat kat kesilip güzelce şekil verilmişti. Artık kâküllerim vardı ıt bana çok yakışmıştı.
Saçlarımı omuzlarımdan geriye doğru atarak bir sağa bir sola dönüp aynadaki yansımamı incelemeye
devam eltim. Siyah renk düz saçlarım hâlâ yeterince uzundu, fazla kısaltmak istememiştim. Verilen
modem katlar dolgun \* havalı göstermişti saçlarımı. Resmen bayılmıştım kendime! Küçük bir saç
değişiminin bile insanı eskisinden çok farklı göstermesi inanılmaz güzel bir şeydi.

Neşeyle Gül’e baktım, az ileride koltuğa geçmiş kendine ffench manikür yaptırıyordu. Her ne kadar
aramız bozuk olsa da ona bugün için teşekkür etmem gerektiğini hissettim.

Yerimden kalkıp ona doğm yürüdüm ve yanma geçip oturdum. Başka bir görevli de gelip benimle
ilgilendi. Ne yaptırmak istediğimi sorunca kırmızı ojede karar kıldım, görevli başını sallayarak
tırnaklarıma oje sürmeye baş' dığında hafif bir çekinceyle yüzümü Gül’e çevirdim. “Teşekkürler,”
dedim yumuşak bir sesle.

Bana bakmadı. “Ne için?” diye sordu düz bir sesle. “Bugün için tabii ki,” diye cevap verdim tebess'
ederek.

SöSffö’p&t Pislik - 'Karanhl Sırlar

O da hafifçe tebessüm etti. “Rica ederim, ne zaman islersen sana yardımcı olacağımı biliyorsun.”

Başımı salladım. “Biliyorum.”

Yanımızdaki görevliler gidince baş başa kaldık. “Şu şeye gelince.” Anlamasını umarak kaş göz işareti
yaptım, çünkü birinin kazayla bizi duymasını istemiyordum. “Bence...” Sıkıntıyla derin bir nefes aldı.
“Bana sakın akıl verme.” “Ben sadece seni düşünüyorum...” diyordum ki sözünü kesti.

“Düşünme!” Aniden sinirlenmişti. “Ben kötüyüm, sen iyisin. Tamam, anladık. Sürekli bunu yüzüme
vurup dur-«a,” dedi hırçın bir tavırla.

Bozularak yutkundum. “Ben böyle bir şey söylemedim .” Şaşırmıştım. “Sen beni yanlış anladın.”

“Niyetin bu olmasa da her defasında yaptığın şey tam bu oluyor. Bıktım artık senin nasihatlerinden!”
Kaşlarımı çattım. “Ben sadece senin kötü bir şey yap-: a engel olmak istiyorum, hataların için pişman
olup 'İme diye uyarıyorum. Senin için endişelenmem kötü şey mi?”

'‘Hı hı.” Sözlerimi geçiştirdi. “İyilik meleğimiz Cansu başında.” Ses tonu alaycı çıkmıştı. “Merak etme,
ben yaptığımı bilerek hareket ediyorum. Yani sonuçlarına pekâlâ tek başıma katlanabilirim. Sana
ihtiyacım yok.” '‘İyi!” dedim hiddetlenerek. “Her defasında senin arka-toplamaktan bıktım zaten.
Bundan böyle pisliğe battı-ia seni kurtarmak için yanında olmayacağım.” Gözlerinden kızgın bir gölge
geçti. “Buna üzülmeli mi-?” dedi soğuk bir sesle. “Hiç etkilenmedim de. Umuda değilsin yani.”

175

ffli fır i fflavi

Kaşlarım daha da çatıldı. “Şu çirkef tavırlarından arm biraz. Aptal gibi davranıyorsun!”

“Burada aptal olan tek kişi sensin! Sıkıldım senin tutucu davranışlarından, beni rahat bırak!”

Ağzım bir karış açık kaldı. “Çocuk gibi kavga mı edeceğiz yani şimdi?”

Büyük bir umursamazlıkla omuz silkti ardından oturduğu yerden kalkıp benden uzak bir köşeye gitti.

İç çekerek peşinden gittim. “Gül, derdin ne?” diye sordum. “Neden böyle çıkıyşıorsun bana?”
Ayna karşısına geçti ve saçlarını eliyle tararken aynadan bana baktı. “Derdim ne bilmek mi istiyorsun?
Peki söyleyeyim, derdim sensin! Senin cici kız tavırlarında* gına geldi artık. Çok iticisin,
katlanamıyorum sana.” İncinmişlikle gözlerimi kırpıştırdım.

“Of Cansu şöyle bakma,” diyerek sıkıntıyla nefesini bıraktı. “Zaten sürekli bana kötü biri olduğumu
hissettiriyorsun, derdim bu işte. Hayatı dolu dolu yaşamak istiyorum. Bir noktada hata yapıyorum ve
sen her zaman ahlak bekçisi olarak karşıma dikiliyorsun. Sana baktığımda kendimde ne görüyorum
biliyor musun, asla iyi biri olamayacağım gerçeğini görüyorum.” Yüzünü bana çevirip gözlerimin içine
öfkeyle baktı. “Bu beni delirtiyor!” Tokat yemişçesine irkildim. Ben Gül için üzülüp ona değer verirken,
her daim iyiliğini isterken, onun beniı* için düşündükleri beni mahvetmeye yetmişti. Beklenmo-dik
çıkışı, yıllarca içinde biriktirdiği nefret ve hedefi olduğum sert sözler öyle acımasızdı ki bir asit gibi
canın* yakmayı başarmıştı.

1?6

Sos^-oıpat Pistii - 'K.arantıi Sırlar

Bir süre sessiz kaldıktan sonra zar zor sesime ulaşarak “Özür dilerim. Bir daha olmaz,” diyebildim.

Kaşlarını çattı.

Üzgünce arkamı Gül’e döndüm ve yanından uzaklaştım. Eşyalarımı toplamaya başladığımda Gül
yanıma geldi.

“Ne yapıyorsun?” diye sordu.

“Açık değil mi, gidiyorum,” dedim toplanmaya devam ederek. “Hayatından çıkıyorum.”

Kolumu tutup beni durdurdu. “Cansu lütfen, abarttım biliyorum.”

Kolunu ittim. “Bırak.”

“Gitme,” deyip kolumu tekrar tuttu. “Bana bir anda ne •khı bilmiyorum, hepsini sinirle söyledim. İnan
ne olur.”

“Bırak dedim sana!” Kolumu çekip tutuşundan kurtar-âm.

^Lütfen,” diye yalvardığında ona bakmaya bile gerek ıeden bütün poşetleri alıp kapıya doğru
yöneldim. Hızla önüme geçip yolumu kesti. “Cansu, dur konuşa-

Gücenmiş gözlerle suratına baktım. “Gerek yok.” Son-kararsız bir sesle sözlerime devam ettim. “Belki
de arlığımızı bitirmeliyiz.”

Korkuyla gözlerimin içine baktı. “Hayır.”

“Az önce söylediklerin çok ağırdı.” Güçlükle yutkun-‘Hakkında böyle düşündüğün biriyle arkadaşlık et-
elisin,” dedim alıngan bir tavırla.

“Sen bana niye bakıyorsun, ben böyle bazen saçmala-işte. Tanımıyor musun sanki beni. Sinirden
söyledim o lafları. Öyle düşünmüyorum gerçekten. înan bana.” “Sinirle söylemiş olsan da, o sözler
çıktı bir kere ağ-

177

ff(ikri fflavi
zindan. Ben böyle davranmanı hak etmiyorum,” diye mırıldandım üzgünce. “Bir süre ayrı kalmamız iyi
olacak, yalnız kalmak istiyorum.”

Kaşlarını çattı. “Cansu lütfen,” derken ses tonu ağlamaklı çıkmıştı.

Aldırmadım.

“Cansu yalvarırım, konuş benimle.”

Sessiz kalarak kasaya gidip paramı ödedim.

“Cansu ne olursun gitme, dur konuşalım,” diyerek yalvarmaya devam etti.

Gül’ü görmezlikten gelmeyi sürdürdüm ve onu ardımda bırakarak kuaförden çıktım.

178

20

otsun sana.!

OTaiıimamai nasıC fdssetUri

'mi

ve gittiğimde hâlâ üzgün ve öfkeliydim ama Gül yüzün-günümü berbat etmeye hiç niyetim yoktu.
Aldığım . afetleri dolabıma özenle yerleştirdim ve partide gi-~eğim siyah elbisemi yatağımın üzerine
serdim. Okul isinin başlama saatine çok az kaldığı için hiç vakit betmeden hemen hazırlanmaya
başladım.

Evden çıkmadan önce kapının hemen yanında duran _ aynasında kendimi görünce bir an durakladım.

Çok hoş ve inanılmaz güzel duruyordum. İstediğim 'yi yakaladığımı görünce mutlulukla gülümsedim,
"cık elbisem ve on santimlik topuklu siyah ayakkabı-la uzun bacaklarım ön plana çıkmıştı. Sırtımda ise
alı bir dekolte vardı. Saçlarım zaten fönlü olduğu için dokunmayarak açık bırakıp omuzlarıma
dökülmesine vermiştim. Ela gözlerimde siyah dumanlı bir makyaj ve dudaklarım da kırmızı rujla
parlıyordu.

Partiye bir an önce varmak için siyah küçük çantamı leyle koluma takarak evden ayrıldım ve duraktan
bir

fj^iAri ff\avi

taksiye bindim. Param iyice azalmıştı. En kısa zamanda i bulmam gerektiğini kendime hatırlatarak
partiye vardım.]

İçeri girer girmez omuzlarımı dikleştirdim ve çene hafifçe kaldırdım. Sanki podyumda, seyircilerin önü
yürüyormuşçasına oldukça havalı, ağır ağır atıyord adımlarımı. Evet, güzel kıyafetler giyince insanın
keı ne olan güveni tavan yapıyordu. Ben de şu an o anlard birini yaşıyordum.

Yürürken kayıtsız bir tavırla etrafıma göz gezdird Geçtiğim her yerde ya şaşkın bakışlar bana çevriliyor
ya da edilen sohbetler yanda kesiliyor, beğeni dolu göz üzerime kilitleniyordu. Bana gülümseyenlere,
seslene lere ve el sallayanlara hafifçe tebessüm ederek karşı vermeyi ihmal etmedim tabii ki.
Bir süre sonra Emre’yle gözlerimiz buluşunca kendim-J den emin bir bakış attım ona. Ardından göz
teması kesmeden omzuma düşen bir tutam saçı havalı bir şek geriye doğru savurdum.

Hah, hep bu hareketi yapmak istemiştim!

Emre’nin gözleri hayretle büyürken birkaç kez öl dü. Şaşkınlıktan içeceği boğazına kaçmış olmalıydı.
Ke dini topladıktan sonra kaşlarını yukarı kaldırarak şaşk bakışlarını bütün vücudumda ağır ağır
dolaştırdı. Be nişi yüzünden açıkça okunurken içimden kıs kıs güldü

Ne kadar itiraf etmek istemesem de Emre’yi bu şek etkilemek fena halde hoşuma gitmişti.

Emre bardağını yanında duran Mert’in eline tutuş du ve yoğun ateşle parlayan gözlerini benden
ayırma bana doğru yürümeye başladı. O anda heyecanım ve retim bir savaştaymışçasına birbirine
karşı koydu. Nef

180

PisCii - %cıran(-ii c3ır^a-r

tim ne kadar şiddetli olsa da heyecanım aniden öyle ağır bastı ki midemde biriken sıcaklık büyüyüp
tüm bedenime yayılırken kalbim gittikçe hızlandı. Yanıma gelip gözlerimin içine derin bir ifadeyle
baktığında ise ilgisiz durmak için yoğun bir çaba sarf etmek zorunda kaldım.

“Cansu?” dedi hafif bir şaşkınlığın hâkim olduğu ses tonuyla. “Çok değişmişsin.”

Emre’yi umursamıyormuş gibi yaparak etrafıma bakındım. “Evet,” dedim mesafeli bir sesle. Bunu
sana borçluyum, diye geçirdim içimden.

‘Vay canına, çok ateşli görünüyorsun. Bu elbiseyle dehşet olmuşsun, hele saçların muhteşem
görünüyor. Tek kebeyle büyülendim,” dediğinde içimden kibirle sırıttım. Hah ne sandın oğlum,
sabahtan beri bunun için uğraşıyorum.

Emre’ye dönüp küçümsercesine bakarken küstah bir şekilde gülümsedim. “Biliyor musun senin ne
düşündüğün umurumda değil, aptal iltifatlarını kendine sakla. Değerli vaktimi senin gibi önemsiz
biriyle konuşarak harcamayacağım,” deyip elimi omzuna koyarak yana doğru ittim. “Lütfen parti
boyunca beni rahatsız etme taş kafa.” Oh olsun sana! Takılmamak nasıl hissettiriyormuş gör 'alım!

Emre bir an afallasa da hemen kendini topladı ve bana iden gelen bir gülüşle karşılık verdi. “Beni
gerçekten ırtıyorsun.”

Sözlerine aldırmadım, onu çoktan geride bırakıp yürü-ye başlamıştım bile.

Sınıftan Ayşegül’ü görünce yanma gittim. “Merhaba,” im sevecen bir sesle.

1S1

f)'[i fır i Yİjavi

Ayşegül de beni aynı şekilde selamladı. “Merhaba.” Kaim siyah çerçeveli gözlüğünü iterek beni süzdü.
“Çok güzd olmuşsun.”

Kıkırdadım. “Sen de öylesin, beyaz sana yakışmış.” Siyah saçları lüle lüleydi. Üzerindeki beyaz elbise
ve renkS babetlerle oldukça şirin duruyordu.

“Teşekkürler.” Utanmışçasına gülümsedi. “Gül nerede?” diye sordu.


Kendimi rahatsız hissederek bugünkü kavgamızı hatn=-ladım. “Bilmiyorum,” diye cevap verdim.

Kaşlarını şaşkınca yukarı kaldırdı. “Siz hiç ayrılmazdınız, seninle gelmedi mi?” diye sordu.

Konuyu kapatmasını ümit ederek, “Hayır,” dedim . “Gelir herhalde birazdan.”

Ayşegül kuşkuyla, “Aranız mı bozuk sizin?” diye sordu.

Yüzümü buruşturdum. “Nasıl anladın?”

“Çok belli oluyor, onun ismini duyduğunda gerginleştin. Kavga mı ettiniz?”

“Sayılır.”

Gözlerine anlayışlı bir ifade yerleşti. “Üzüldüm, umarım çabucak barışırsınız,” dedi içtenlikle.

“Umarım,” diye mırıldandım fakat uzunca bir süre Gül’den uzak durmayı planlıyordum.

İçine düştüğüm huzursuzluktan çıkmak istercesine derin bir soluk aldım ve Gül’ü düşünmeyi bırakıp
konuyu başka yöne çekmeyi başardım. Bir süre daha Ayşegül’le kalıp farklı konular hakkında sohbet
ettik, bana okuduğu kitapları hevesle anlatması çok tatlıydı. Sonra susadığımı hissederek içecek bir
şeyler almak üzere Ayşegül’le vedalaşarak yanından ayrıldım.

182

Sos^o"j)a.t Pistii - 'fcarantıi ohrYar

Yiyecek ve içeceklerin olduğu masanın başına varınca neler var diye incelemeye koyuldum. En
sevdiğim pastalardan oluşan büyükçe bir tabak ve çikolatalı kekleri görünce bozulan moralim biraz
olsun yerine geldi.

“Sizi seviyorum, tek gerçek dostlarım!” diye mırıldanırken bir tane ekler pasta alıp ağzıma attım.
Çikolatanın yoğun tadının hissettirdiği mutlulukla gözlerimi kapattım.

“Yüzlerce, çeşit çeşit ekler yesem dünyanın en mutlu insanı ben olurdum. Üzüntü, sıkıntı kalmazdı
yemin ederim.” Bir tane daha alıp attım ağzıma. “Ya, çok güzelsiniz siz, minik pastalar!”

“Hey, selam,” diyen gür bir ses duyunca irkilerek hızla arkamı döndüm. Ağzıma doldurduğum
yiyecekleri zar zor yutarken kaşlarımı öfkeyle çattım.

“Yine mi sen!”

183

21

jti. Öf>ücü&!

Emre, “Evet, yine ben,” diye cevap verdi kayıtsız bir sesle. “Seni yalnız yakalamak ne kadar da zor. Bir
an Ayşegül’î yanında kök salacaksın sandım,” dedi dalga geçerek.

“Emre git başımdan yoksa yediğim bütün pastala üzerine kusarım. Parti boyunca her yanın kusmuk
içinde gezersin.”

Gözlerindeki sahte kınama ifadesiyle bana baktı. “Böyle güzel bir kıza bu çirkin tavırlar hiç yakışmıyo
ama,” dedi yalandan kızarak.

Zoraki bir şekilde gülümsedim. “Etki tepki mesele« canım.”


Gözleri tatminkâr bir şekilde parladı. “Sen bana ca mı dedin?”

Yüzümü ekşittim. “Lafın gelişiydi o bir kere, sersem:

Emre gür bir kahkaha koyuverdi. “Sen hep lafın ge’ konuş olur mu?” O kadar eğleniyordu ki gülüşü
gözler kadar ulaşmıştı.

Dik dik Emre’ye baktım. “Gecemi mahvetmeye minlisin değil mi?”

1&f

Ses^.a'pat Pislik - 'Karanlık Strka.r

“Aslında ben, geceni güzelleştirmek için geldim,” dedi keyifli bir sesle.

Gözlerimi abartılı bir şekilde devirdim. “Ah ne kadar da yüce gönüllüsün. Çok duygulandım.”

“Biliyorum,” dedi ukalalık yaparak. “Senin gibi hoş bir kızı yalnız bırakmaya gönlüm el vermedi.”

“Sen gelene kadar her şey gayet iyiydi zaten, pastalarımı yerken oldukça mutluydum,” dedim hırçın
bir sesle.

Tek kaşını kaldırıp imalı bir bakış attı. “Bana daha çok kendi kendine konuşuyormuşsun gibi geldi,
bunun sonu pek iyi yerlere gitmez uyarayım seni.”

Gözlerimi kıstım. “Sen beni mi dikizliyorsun, başka işin yok mu senin?”

Masaya uzandı ve bir ekler alıp ağzına attı. “Şu an için yok, tüm zamanım senin.”

lisanmışçasına ofladım, sanırım Emre’den kurtuluşum yoktu bu gece.

Sıkılarak bakışlarımı etrafta gezdirdim. Gözlerim, De-■iz’in hiddetle sertleşen yüzüyle karşılaşınca
istemsizce ■ıidem kasıldı. Bir köşede durmuş öfkeli gözlerle bizi Eliyordu. Egemen ona hızlı hızlı bir
şeyler anlatıyordu ama pek kulak asıyor gibi gözükmüyordu. Deniz’in yüz ifadesi gittikçe kararırken en
sonunda bize doğru gelmek için hamle yaptı, fakat Egemen hışımla Deniz’in kolundan yakalayarak
başını iki yana salladı. Onu uyarıyor gibi förünüyordu. Deniz yumruklarını sıkarken öfkeyle soludu ve
yanımıza gelmekten vazgeçti. Bir süre daha öfkeyle bizi izlemeye devam etti ardından Egemen onu
parti alanından uzaklaştırdı. Deniz gözden kaybolana kadar

185

fl^ifıri YFl&vi

gidişini izlediğimde rahatladığımı hissettim. Bu güzel gc-j cenin Deniz ve Emre kavgasıyla bitmesini
istemiyordum.! Bu felaket olurdu!

Dikkatimi tekrar Emre’ye verdim. “Sen neden hâlâ 1 radasm?” diye sordum aksi bir tavırla. “Gidip
yalanlam-| la kandıracağın birini bulsana, ya da insafsızca kalbini 1 racağm biri de olur. Ne de olsa
senin uzmanlık alanın bu.-"

Umursamaz bir tavırla, “Neden birini kandırmak isto-| yeyim ki?” diye sordu.

Kendime hâkim olamayarak, “Beni kandırdın ama!” dimi cevap verdim suçlayıcı bir şekilde.

Kaşlarını hafifçe çattı. “Ben seni kandırmadım CansiL* Ses tonu yumuşak çıkmıştı. “Sana karşı
davranışlara*,! söylediğim bütün sözler gerçekti.”

Hâlâ nasıl da yalan söylüyor yüzsüz şey!


“Gerçekmiş, hah! Açıklaman bile yalan dolu,” dec iğneleyici bir öfkeyle. “Bana özel olduğumu
söylediğimi halde Deniz’in ve o çocukların önünde bir hiçmişim gibi] davrandın. Özel anlayışın amma
da garipmiş doğrusu/ Kaşlarını iyice çattı. “O gün yaşananlar büyük bir ha-] taydı, çok pişmanım. Sana
yalan söylemiyorum benim| için gerçekten özelsin. Her an seni düşünüyorum ve ke dimi affettirmek
istiyorum.”

Şüpheyle süzdüm onu. İçimde Emre’den nefret eden 1 “Sakın ona inanma!” diye haykırıp beni uyardı.
Evet, ke likle yalan söylüyor olmalıydı. Telefonunu kırdığım için i kam yeminleri ederek beni tehdit
etmişti şimdi de hain pla nm uygulamak üzere beni kandırmaya çalışıyordu.

Hadi oradan, ben yer miyim bu numaraları!

rlC

186

Sos^-o^at Pislik - 'Karanlık Sırlar

“Hiç zahmet etme. Şimdi git yanımdan. Rahatsız edecek başkasını bul, hadi kış kış,” dedim ellerimi
sallayarak.

Rahat bir tavırla omuz silkti. “Hayır, gitmeyi düşünmüyorum.”

Sıkıntıyla iç çektim. “Varlığınla beni bunaltıp bezdirmeye mi çalışıyorsun Emre? Amacın buysa eğer
tebrikler başarılı oldun, çekilebilirsin artık daha fazla sana katlanmaya gücüm kalmadı.”

“Yoo,” dedi ukala bir gülüşle. “Ben sadece bu güzel par-lide iyi vakit geçir diye sana eşlik etmek için
buradayım.” “Seninleyken hissettiğim tek şey rahatsızlık.” Gözlerinden eğlenen bir ifade geçerken tek
kaşını kaldı. “Biraz abartmıyor musun?”

“Az bile söylüyorum. Anlamadığın nokta şu ki, ben i hiçbir şekilde etrafımda görmek istemiyorum.”
Öf-yle kaşlarımı çatarak ne kadar ciddi olduğumu görmesi n sesimi yükselttim. “Seninle işim bitti!”

Pişmanlıkla iç geçirdi. “Sinirlisin, haklısın da. Her şey güzel giderken fena batırdım. Deniz’in beni
sinirlen-esine izin vermemeliydim, üzgünüm bir anlık öfkeyle dime hâkim olamadım ve yaşadıklarımızı
ortaya attım, a hatamı telafi etmem için bana izin vermen lazım.” Olanları tekrar hatırlayınca göğsüm
sıkıştı. “Artık çok , benim için bir önemin kalmadı.”

“Benim için geç değil, kendimi affettirmeye kararlı-. Senden vazgeçmeyeceğim.”

Emre’den böyle sözler duymak oldukça ilginçti. Yok-.. Benimle kafa mı buluyordu bu pislik!

Kuşkuyla kaşlarımı çattım. “Bir anda bu kadar değerli am, garip doğrusu.”

18?

ff[ifıri fflavi

Kesin bir şeylerin peşindeydi taş kafa, kesin.

Alçak sesle, “Dahası da var,” derken bana doğru bir adım atıp yaklaştı. Duygu yüklü bir ifadeyle
gözlerimi* içine derin derin baktı. “Sana bir şey itiraf etmek istiyorum Cansu. Bu gece gerçekten çok
güzelsin, nefes kesici olmuşsun. Gözlerimi bir an olsun senden alamıyorum. Beni büyülediğin
konusunda ciddiyim.”
Şaşkınlıktan dudaklarım aralandı. Gözlerindeki tutkunun ateşi başımı döndürmeye yetmişti. Kalbim
hızlanmaya, her yanımı sıcacık bir his sarmaya başladı.

Hey, neler oluyor bana böyle!

Bana iyice yanaşarak kulağıma doğru eğildi, dudaklarının hafif temasıyla nefesimi tuttum. “Neden
benimle dans etmiyorsun?” diye fısıldadı usulca.

Yanaklarım cayır cayır yanarken başımı geri çektim. “Bunu istemiyorum.” Kafam karışık halde bir-iki
adım geriledim.

Emre, bana karşı çıkarcasına iki elini belime koyarak beni hızla kendine doğru çekti ve aramızdaki
mesafeyi kapattı. Bu ani hareketine hazırlıksız yakalanarak bir a afalladım.

“Ne yapıyorsun,” dedim güçlükle.

Yoğun bakan gözlerini, gözlerimden ayırmadan, “Se* zor bir kızsın Cansu, ama senin bu hallerinden
çok hohlanıyorum, beni öyle etkiliyorsun ki...” derken bakışla kısa bir an için dudaklarıma kaydı. “Bana
bir şans daha vermeni istiyorum, bana tekrar inanmana ihtiyacım va Beni geri çevirme.”

Kararsızlıkla kaşlarımı çattım. “Sen bunu hak etmiyorsun,” diyebildim cılız çıkan bir sesle.

188

Sosffo'pa-t ¿pistii - %a.rantıi c>îr£ar

Aşın doz heyecandan bayılmak üzereyim!

“Bu kez farklı olacak söz veriyorum, güven bana,” deyip dudaklarını, dudaklarıma doğru yaklaştırdı.

Oha! Beni öpecek miydi!

“Seni uyarıyorum,’’dedim heyecandan tir tir titrerken. “Beni öpmeyi düşünme bile.”

Arzuyla yanan gözleri beni kendine çekip hapsetti. “Halbuki düşündüğüm tek şey seni öpmek.”
Dudakları, Aıdaklarıma kapanmak üzereydi. “Karşı koyma bana Cansa, senin de istediğini biliyorum,”
diye fısıldadı ağır ağır.

Gözlerim hayretle büyüdü. Beni zorla öpmeye mi hamlanıyordu! Ah hayır!

İçgüdülerim ânında devreye girdi ve elimi kaldırıp bütan gücümle Emre’nin yanağına bir tokat
patlattım. Yüzü fcızla yana savruldu. Benden böyle bir tepki beklemiyor olacak ki yüz hatlarının her bir
noktası öfkeyle gerilirken kaşlarını çattı. Ellerini vücudumdan uzaklaştırıp iki yanına yumruk halinde
sarkıttı. Başmı yavaşça bana doğru çevirdiğinde kısık olan gözlerine yakıcı bir öfke yerleşmişti.

Harika. İşte şimdi sıçtım!

“Bu kez çok ileri gittin,” dedi dişlerinin arasından tıs-byarak. “Cezan çok ağır olacak.”

Gözlerim dehşetle iri iri açıldı. “Ceza mı?” diye fısıldadım tedirgin bir sesle.

Yuh, biraz önce şeker gibi olan çocuğun içine insafsız ür cani girdi resmen iyi mi!

Ben daha ne olduğunu anlayamadan Emre aniden eği-Ep beni kucağına aldı.

Ayaklanm yerden kesilince, “Ne yapıyorsun!” diye fer-

ff[ifıri Tflavi
“Birazdan göreceksin,” diye cevap verdi ve yürüme>c başladı.

Yüksek sesle bağırdım. “Beni hemen yere indir!” Omuzlarına sertçe vurmaya başladım. Yanından
geçtiğimiz herkes ya kıkırdayarak ya da şaşkınca bizi izlemeye koyuldu.

Gözlerim panikle kocaman açıldı. Kahretsin, elbise» kısacıktı benim, hay lanet olsun! Hızla elbisemin
etek kısmını çekiştirmeye başladım. Ben bu minicik elbiseli alırken ne düşünüyordum acaba? İç sesim
anında cevı verdi: Emre’yi.

Of tamam, sus!

“Emre bırak beni, lütfen!” deyip yalvarırcasına yüzüne baktım. Belki insafa gelirdi salak!

Cevap vermeyerek öfkeli kayıtsızlığını korudu.

Öküz!

Havuzun kenarında durduğumuzda yoğun bir de dalgası bedenime çarparak beni korkuyla sarstığında
havliyle Emre’nin kollarında çırpınmaya başladım.

“Sakın,” diyerek isyan edercesine bağırdım. “Sa aklından geçen o aptallığı yapayım deme!”

Yüzünde ukala bir ifade belirirken hafifçe gülümsedi. “Ah evet küçük cadı tam da bunu yapacağım.
Dalışa zırlan.”

“Hayır!” Kollarımı sıkıca boynuna doladım. “Beni vuza atamayacaksın.”

“Evet, atacağım.”

Bir kene gibi boynuna yapışarak Emre’ye sıkıca tundum. Kollarımı, sıkıca sardığım boynundan kurtaı

3öSz^ojDat Pislid - %ararı^ıi

rcesine çekiştirdi. Fakat yok öyle, onu bırakmaya asla etim yoktu.

“Bu cezadan kurtulamayacaksın Cansu, o tokadın he-mı havuza girerek ödeyeceksin.”

“Hayır işte, girmeyeceğim.”

Yüksek sesli bir soluk aldı. “Pekâlâ.”

Kendimi hafifçe geri çektim ve gözlerinin içine umutla ım. “Bırakacak mısın beni?”

Dudaklarına alay dolu çarpık bir gülüş yerleştirdi, vet,” dedi gizemli bir ifadeyle. “Ama havuza.”
Gözlerim ardına kadar açıldı. Çünkü Emre beni kuca-Ja tutarken hışımla havuza atladı.

Birlikte havuza düştüğümüzde suya hızla çarpmamla 'erimi sımsıkı kapattım. Lanet olsun, bunu
gerçekten işti taş kafa, ikimiz birden havuzu boylamıştık! Allah belanı vermesin senin Emre!

Suyun içinde gözlerimi açtığımda Emre’nin karşımda le sırıttığını görünce deliye döndüm. Ona kızgın
bir İde kaşlarımı çatarak bakarken Emre birden üzerime lı ve bileklerimi sıkıca kavrayarak beni tutup
kendine îru çekti.

■‘Ne yapıyorsun!” dercesine yüzüne bakarken başını ve dudaklarını dudaklarıma yapıştırdı.

Öpücüğü karşısında hiçbir tepki gösteremeden kaskatı lerek öylece kalıverdim. Emre ise bileklerimi
bıraka-bir elini belime koyup diğer eliyle başımın arkasını ve bana iyice yanaştı. Dudaklarının baskısı
fazlasıy-artarken öpüşü tutkulu bir hal aldı. Bütün bedenimin zun bir heyecanın ateşiyle alev alev
yandığını hisset-Bedenimde dolanan sıcaklık içime kadar işleyerek

131

tüm benliğimi yakıp kavuruyordu. Bu his öyle güçlüy ki, kalbim küt küt atarken göğüskafesimi
zorlamaya lamıştı.

Aman Allah’ım Emre beni öpüyordu!

Öfkeyle gerildim. Bedenimi saran yakıcı heyec boğuşarak sersemliğimi üzerimden atıp kendime gelm
başardım ve Emre’yi sertçe iterek dudaklarımızı birb: den ayırdım.

Suyun yüzüne çıktığımda nefes nefese bir haldey ve öfkeden kuduruyordum.

Havuz başında toplanan çocuklardan biri güçlü bir le bağırınca bakışlarımı o tarafa çevirdim. “Herkes
vuza. Gece yarısı deliliği başlasın millet!” deyip ani suya atladı. Ardından etrafta ıslık ile alkış sesleri
yüks ve yoğun bir tezahürat eşliğinde onu izleyen başkaları hiç düşünmeden kahkahalarını havaya
savurarak ha atlamakta vakit kaybetmediler.

Bakışlarımı Emre’ye çevirdiğimde kendini beğe bir ifadeyle bana baktığını gördüm. Kaşlarımı çatarak
züne doğru kızgınlıkla su sıçrattım.

“Seni aşağılık pislik! Beni öpmeye nasıl cüret sin!” diye çığlık attım.

Aslında Emre’ye mi kızgındım yoksa öpücük hoş gittiği için kendime mi kızgındım çözemedim. Sa
öfkem her ikisineydi.

Emre, “Kesinlikle pişman değilim. Ömrüm bo unutmayacağım bir anı olacak,” deyip eğlenerek gül
başladı.

“Sen nasıl bir insansın ya! Senden nefret ediyo egoist pislik!”

SöS^dpCLt PİSİ

‘Karanfil S^r(ar

Çarpık gülüşünün arasından ukala bir tavırla, “Hadi «na kızma bu kadar, hoşuna gitmediğini
söyleyemezsin,” dedi.

‘Sence hoşuma gitmiş gibi mi görünüyorum taş kafa!” eyle kısa bir çığlık daha attım ve tekrar ona
doğru tün gücümle su sıçrattım. “Sen benim ilk öpücüğümü din!”

Yüzündeki çarpık gülüş yerini afallamış bir ifadeye bı-ı. “İlk öpücük mü?” diye sordu şaşkın bir ses
tonuyla. Gözlerim, gözyaşlarımın etkisiyle yanarken birkaç kez ıştırdım. “Hayatımı batırmaktan
kendini alamıyorsun le değil mi? Her seferinde senden nefret etmem için laka bir şeyler yapıyorsun,”
derken sesim ağlamaklı işti.

Kaşlarını hafifçe çattı. Az önceki eğlenen hali ânında yok cen yerini pişmanlık dolu bir ifadeye bıraktı.
“Ben...” an duraksadı. Üzgünüm Cansu. Özür dilerim.”

“Bu özür olanları geri almıyor ama taş kafa!” dedim kız-bir sesle. Ardından derin bir nefes alarak
vazgeçmişlik-omuzlanmı düşürdüm. “Biliyor musun boş ver gitsin,” üzgünce ve ona arkamı döndüm.
Havuzdan çıkmak yüzmeye başlarken elbisemi de düzeltmeye çalıştım, yazık ki elbise belime kadar
çıkmıştı.

Harika! Tüm bu olanlar yetmiyormuş gibi sanki! Havuzdan çıkmaya çalışırken tekrar suya
gömüldüğüm-sinirden ağlama noktasına gelerek yumruklarımı suya 'im. Bu sırada bana doğru uzanan
bir el fark edince mı çatıp başımı kaldırdım ve gelen kişiye baktım, ık bir çift gözle karşı karşıya
geldiğimde şaşkınlığı-engel olamadım ve dudaklarım hayretle aralandı.

‘YfTihri fj^avi

İşte bunu kesinlikle beklemiyordum.

“Hakan?” diye fısıldadım şaşkınca.

İri iri açılan gözlerle ona bakarken, “Bana bakmayı rakip havuzdan çıkmayı düşünüyor musun?” diye
so düz bir sesle.

Gözlerimi kırpıştırarak kendime gelmeye çalıştım elimi avucuna bıraktım. Elimi sıkıca tuttu ve beni bir
pıda yukarı çekerek havuzdan çıkardı. Doğrulurken e" mi çekiştirerek düzeltmeye çalıştım ama
Hakan’ın s çamaşırımı gördüğüne yemin edebilirim. Kahretsin! naklarım hissettiğim utançla alev alev
yanarken h suzca kıpırdandım. İyice rahatsızlığa kapılarak elbi düzeltmeye uğraşırken Hakan anlayışla
başını ben uzağa, diğer tarafa çevirdi.

Mahcup bir tavırla, “Teşekkürler,” diye mini ğımda tekrar bana doğru döndü ve gözlerimin içine d bir
ifadeyle baktı. Cevap olarak başını hafifçe salla yetindi ve yanımdan ayrıldı.

Hakan’ın gidişini izlerken dalgın dalgın iç çe bana yardım ettiği için hâlâ şaşkındım. Onun gibi lık ve
ürkütücü bir çocuğun birine iyilikle yaklaş özellikle de bana iyilik ederek beni havuzdan çıkarmış ması,
hayrete düşmeme sebep olmuştu doğrusu. H da fena yanılmıştım, net. O an düşünmeden edem belki
de dışandan göründüğü gibi ruhu simsiyah de belki derinlerde bir yerlerde tam aksi bir Hakan vardı
gerçekten tanınmayı bekliyordu.

Kim bilir?

Ayşegül ıslak ve perişan halimi fark etmiş olacak ki laşla bana doğru koştuğunda Hakan’ı düşünmeyi b

Sösı^öpat Pialii - %aran^ıi S'-r^a~r

dikkatimi tümüyle ona verdim. Gözlerine endişe yerleşmişti ve ısrarla nasıl olduğumu sorup
duruyordu.

Hafifçe gülümseyerek, “İyiyim,” diye mırıldanmakla yetindim fakat aklım yine Emre’ye doğru kayınca
duygu-bnm öfke ve utanç arasında gidip gelmeye başladı. Kahretsin! Emre beni öpmüştü!

Eve gittiğimde hızla banyoya koşturup sıcak bir duş atarak bugüne dair her şeyi kafamdan silmeye
çalıştım yapamıyordum. Lanet olsun ki aklım devamlı Emre fiğine kayıyordu! Kendime engel
olamıyordum bir tür-Gözlerimi ne zaman kapatsam zihnimde tek bir görün-beliriyordu, o da Emre’nin
keyifle parlayan altın renk leri ve ukala gülüşü!

Evet, kafayı yemek üzere olduğum aşikârdı.

Yatağıma uzanıp kolumu yastığımın altına koydum ve 'erimi kapatıp kafamdaki tüm düşünceleri
boşaltmaya tim. Emre’yle ilgili hiçbir şeyin aklımı çelmesine vermemeliydim fakat gel gör ki o tutkulu
öpücüğü unutamayacağımı da biliyordum.
Havuzdaki öpüşme ânını tekrar tekrar düşünürken göz-' kapatarak derince iç çektim. “Taş kafa,” diye
mırıl-ım kendi kendime. “Neden aklımı karıştırıyorsun?” Emre’yi tanıdığım andan beri hayatım altüst
olmuştu.

güvenip kendimi bıraktığımda ise acımasızca kalbi-kırmıştı. Beni yoğun bir hayal kırıklığına sürüklemiş,
ıda derin yaralar açarak sanki hiç dinmeyecekmiş koca bir sızı bırakmıştı ardında. Nitekim ondan nef-
etmemi sağlamış ve bunda da başarılı olmuştu.

Fakat Emre’ye karşı ne hissedersem hissedeyim bu o öpücüğü düşünerek uyuyacaktım.

İlk öpücüğümü!

135

22

Zİirıiz de fieni raAat Sıraint^a ne dersiniz, ciddiyim benden uzad durun!

Sabah gözlerimi usulca açtığımda zihnime süzülen tek Emre’nin kusursuz yüzü ve onun içimi
heyecanla do ran öpücüğü oldu. Hafif bir iç çekişle yüzümü yana çe' ellerimi birleştirerek yanağıma
yasladım ve boş boş şımda duran elbise dolabıma bakmaya başladım, da dolaşan bu sıcacık his neyin
nesiydi hiçbir fikrim y ama dudaklarımda aptal bir smtışa sebep olduğu aşi!

Emre kendini beğenmiş öküzün tekiydi, evet, b hemfikiriz öyle değil mi?

Fakat o öpücük... Of, o öpücüğün her ne kadar ho gitmesini istemesem de feci bir şekilde hoşuma gi
ne yazık ki!

Kendimi azarlayarak bütün düşüncelerimi kovmak tercesine derin bir nefes aldım ve örtüyü
üzerimden latıp yatakta doğruldum. Bakışlarım duvar saatine ğında okul için az bir vaktin kaldığını
gördüm. Acaba gün gitmesem mi, diyen yaramaz bir düşünce beni

1d&

Sos^ejmt PisCii - 'Karanfil Sır^ar

de ona kulak asmadım ve hızlıca kalkıp banyoya geçtim, okul için hazırlanmaya başladım. Bugün
Emre’ye öyle bir şey yapacaktım ki hiçbir güç beni okula gitmekten alıkoyamazdı.

İntikamım acı verici olacaktı!

İçimden sinsi bir şekilde sırıtırken hain niyetimin bü-lün detaylarını tekrar aklımdan geçirip planımı
kontrol ettim. Yaptığım şeyi görünce Emre çok ama çok kızacaktı -ki bu da benim kesinlikle istediğim
şeydi- ha ha!

Ah, onu sinir etmek aşırı eğlenceli olacaktı!

Keyifli bir şekilde, “Bittin sen Emre,” diye kendi kendime söylenerek evden çıktım ve okula doğru
koşturdum, lun önüne vardığımda köşede duran simitçiyi görünce valtı yapmadan evden çıktığımı
hatırladım ve midemde-* garip gurultular da beni onaylarcasma seslerini yükseltti, gâhtan hemen
sıcacık bir simit kaptım ve parayı amcaya rken kocaman bir ısırık alıp çiğnemeye başladım. Simidi
hapur hupur götürürken duyduğum yüksek sesli tor sesiyle bakışlarım okulun girişine kaydı. Park eden
motoru görünce olduğum yerde kalıp geleni izlemeye ldum.

Bu Hakan’dı.
Motoru da kıyafetleri gibi simsiyahtı. Aynen kendi gibi, la bütünleşmişti adeta. Öyle ki hayatında hiç
renk yok-gibi baştan aşağı donuk duruyordu, siyahın kasvetine ı olmuştu. Özellikle de karanlıkta
yaşamaktan memnun aüyordu. Sanki yaşamın bir anlamı yoktu onun için, et-daki her şey arka plana
atılan bir gölge halini almıştı, de derinlerde bir yerlerde karanlıktan başka hiçbir şey tmiyordu,
duygulan bile kararmıştı kim bilir?

197

ffliAri ff[avi

Hakan’ı çok iyi tanımasam da kesinlikle sakladığı şeyler olduğunu hissedebiliyordum ve bu şeyler biç
değildi, buram buram tehlike kokuyordu.

Hakan, motordan ağır hareketlerle indi ve kafasına çirdiği siyah kaskı yavaşça çıkardı. Bir elini dağınık
d gece kadar kapkara saçlarından geçirip usulca karıştı aynı koyuluktaki kara gözlerini kısıp etrafına
bakındı, görmesin diye bir adım geriledim ve simitçi amcanın gâhının beni gizlemesini sağladım, fakat
bakışlarımı bir olsun Hakan’dan ayırmadım.

Tabii bu arada kocaman ısırıklarla simidimi yemeye devam ediyordum. O kadar da aç bir kızım!

Hakan okulun içine doğru umursamazca yürü başladığında ben de gizlendiğim yerden çıkıp arkasın
dikkatle bakmaya devam ettim. Yeri döven her güçlü mında etrafına yaydığı soğuk hava ürpertici
olduğu uyarıcıydı da. Sanki üzerine yapışmış “Tehlikeli Böl işareti vardı. Ve ben orada dikilip Hakan’ı
izlemeyi dürürken sanki tehlikeye çekilirmiş gibi içimde merak korku hislerinin oluşmasına engel
olamıyordum. Ç ondan hem korkuyordum hem de gerçekte kim oldu merak etmeden duramıyordum.

“Ne yapıyorsun küçük cadı?”

O anda Emre’nin aniden ortaya çıkmasıyla ürktüm ağzımdaki lokmalar boğazıma takılırken güçlükle
kunmaya çalıştım. Ölümle burun buruna geldiğimde kaç kez öksürüp nefes almaya çalışarak zar zor
ken toparladım.

“Allah cezanı vermesin senin. Ödümü kopardın taş kafa!” diye bağırdım kızgınlıkla.

19B

cSos^-spat ¿pistii - 'K?-ra-nCı& Sırlar

Emre usulca güldü. “Ne yapıyordun ki sen öyle gizlice, neden korktun?” diye sorarken bir yandan da
başını hafifçe kaldırmış az önce baktığım tarafa doğru bakıyordu.

Neyse ki Hakan çoktan gözden kaybolup kayıplara karışmıştı. Şükürler olsun!

Elimi göğsüme koyup derin bir nefes aldım. “Yüreğim ağzıma geldi resmen,” diye mırıldandım usulca.

Bakışlarını bana çevirirken kaşlarını sahte bir şaşkınlıkla kaldırdı. “Boğazına kaçan o muydu?” diye
sordu gözleri alayla parlarken.

Yumruklarımı öfkeyle sıktım. Büyük bir tiksintiyle Em-ıc’ye bakarken kaşlarımı çattım. “Sen bu
dünyaya fazlasın, git öl de daha fazla oksijen tüketme ahmak!” Yanından hızla geçtim ve okula doğru
yürümeye başladım. Sabah sabah imre dangalağı ile hiç uğraşamayacaktım açıkçası! Hele

dün partide olanlardan sonra!

Peşimden gelerek önüme geçip beni durdurdu. “Hey, . Konuşmamız gerek.”


Gözlerimi nefretle kıstım. “Çekil yolumdan, senin saçlarını dinlemeyeceğim daha fazla.”

Başını rahat bir ifadeyle iki yana salladı. “Hayır. Sele konuşmadan hiçbir yere gitmeye niyetim yok,”
de-yanıma yanaştı. “Benden kurtulamazsın.”

Sıkılarak iç çektim. “Emre,” dedim sıkılı dişlerimin ara-î. “Uğraşma benimle. Konuşmak istemiyorum
anlamı-musun, daha nasıl açık olabilirim! Ayrıca senin yüzün-derse geç kalacağım ve inan buna
değmezsin. Peşimden sakın!”

Yürümeye devam ettim ve Emre’yi ardımda bırakarak

/ff(ihri fflavi

okuldan içeri girdim. Bundan böyle ne yaparsa ya bana ne derse desin onu dinlemeyecektim. Bitti!

Sınıfın kapısından adımımı atar atmaz Gül’le göz g geldim. Sarı saçları her zamanki gibi parlak ve kâğıt
dümdüzdü. Dakikalarca düzleştirmek için uğraştığı liydi. Yüzünde hafif bir makyaj vardı, her sabah
erken kalkıp nasıl bu kadar özenle hazırlanıyordu hiç ani mıyordum. Bakışlarında hafif bir pişmanlık
yakal da hiç aldırmadım ve ona kızgın olduğum için gözle üzerinden çektim. Her zamanki sırama yani
Gül’ün y~ na geçmek yerine oturacak başka bir yer aradım kend’ ve dördüncü sırada sınıfın en sessiz
kızı Ayşegül’ün y nın boş olduğunu fark edince o tarafa yöneldim. “Günaydın,” dedim yanma
otururken.

Ayşegül başını okuduğu kitaptan kaldırdı. Şirin ş: “Günaydın,” diyerek karşılık verdi içtenlikle.

Çantamdan defter ve kalemlerimi çıkarırken kap önünde Deniz’in durduğunu fark edince içimi bir h
suzluk kapladı. Bu kaçığın ne işi vardı burada!

Of! Kesin kötü bir şeyler olacak, yoksa niye ge ki şimdi bizim sınıfa! Yüz ifadesindeki sertliği ve ıs*
bakışlarını görünce iyice tedirginliğe kapıldım. Belki mağazada ona vurmamın hesabını sormaya
gelmiştir, kahretsin!

“Yandım ben,” diye fısıldadım oturduğum yerde i sinerek. “Masanın altına girebiliyor muyuz?”

Ayşegül şaşkın bakışlarını bana çevirdi. “Ne oldu?” Üzgünce inledim. “Ne olmadı ki.”

Deniz sınıfa girip doğruca bizim sıranın önüne g

200

■Sösjfâpat Pisti i - %ararıtıi Sırtar

Gözlerini benden ayırmadan Ayşegül’e hitaben, “Cansu ile bizi yalnız bırak,” dedi kaba bir tavırla.

“Hayır, Ayşegül gitme.” Kaşlarımı çatarak Deniz’e baktım. “Sen de emir vermekten vazgeç!”

Ayşegül korkuya kapılarak endişeli gözlerle bir bana bir Deniz’e bakmaya başladı.

Deniz başını Ayşegül’e çevirdi. “İkile!”

Ayşegül ânında kitabını eline aldı, çantasını kaparak hızla yerinden kalkıp yanımızdan ayrıldı.

Dik dik Deniz’in suratına baktım. “Ne yaptığını sanıyorsun sen, kızı korkuttun!”

Omuz silkti. “Gitmesi gerekiyordu.”


“Ne istiyorsun benden, yine bana esip gürlemeye mi geldin?” Öfkeyle yumruklarımı sıkıp oturduğum
yerden ayağa kalktım. “Beni bir kez daha tehdit etmene izin vermeyeceğim Deniz, beni asla
sindiremezsin anladın mı beni?” Gözlerini kıstı, onun da öfkelendiği aşikârdı. “Seni tehdit etmek gibi
bir niyetim yok.”

Kuşkuyla, “Neden geldin o zaman?” diye sordum. “Dün sen alışverişteyken, o mağazada biraz ileri
gittim, yapmamalıydım,” diye homurdandı isteksizce. Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. “Sen ciddi
misin?” Zoraki bir şekilde, “Evet,” diye yanıt verdi. “Kusura

“Senin kafana taş falan mı düştü, kişiliğine ters davra-lar sergiliyorsun,” dedim hafif bir alayla.

Düz bir sesle, “Sadece pişman oldum,” demekle yetindi. Gözlerimi şüpheyle kıstım. Son zamanlarda
hem De-’in hem Emre’nin sürekli karşıma çıkıp pişman oldukla-söylemeleri ve benden özür dilemeleri
oldukça garipti.

201

f}\ihri fflavi

“Peki,” dedim ağır ağır. “Tamam, oldu o zaman.” S imân kapısmı işaret ettim. “Söyleyeceklerin
bittiyse gidebilirsin.” Kaşlarını çattı. “Bitmedi,” derken sesi sert çıkmıştı. “Bugün okuldan sonra birlikte
bir şeyler yapalım mı?’ Kendime hâkim olamadan dudaklarımdan bir kıkntı döküldü. “Ne?”

Kaşları daha da çatıldı. “Bugün benimle çıkmanı istiyorum.”

“Neden?”

“Çünkü...” Yutkundu. “Seni sevdiğimi biliyorsun, sana âşık olduğumu. Bana bir şans verirsen
deneyebiliriz.’ îç çektim. “Deniz bunu önceden de konuştuk, seninle herhangi bir şey yapmak
istemiyorum. Üzgünüm, sana karşılık veremem. Vazgeçmenin zamanı geldi artık.’ Öfkeyle solurken
omuzlarının gerildiğini gördüm. Öfkesini kontrol etmek isterken dişlerini öyle çok sıkıyordu ki
çenesindeki kaslar seğiriyordu. Yine her zamanki deliliği tutunca bileğimi sıkıca yakalayarak beni
kendine doğru çekip üzerime eğildi.

“Bana vazgeç demeyi bırak, senden kolay kolay vazgeçmem. Bunu kafana sok!”

E yeter ama ya!

Deniz’in suratının ortasına yumruğumu geçirmek; reyken o sırada duyduğum sert ve gür bir sesle
başımı, yöne doğru çevirdim.

Emre oldukça sinirli bir şekilde yanımızda duruyor “Bırak onu,” dedi Deniz’e kızgınlıkla bakarken.

Deniz derin bir nefes alıp gönülsüzce bileğimi b ve Emre’nin önüne geçti, ikisi de öfkeyle birbirlerine
karken kavgaya hazır bir halde karşılıklı durdular.

202

Sos^-opat Pisiii - %a.ra.ntıi

Emre bakışlarını Deniz’den ayırmadan bana hitaben, “Cansu, Deniz seni rahatsız mı ediyor?” diye
sordu alçak sesle.

“Biraz, ama halledemeyeceğim bir durum değil. Başınım çaresine bakabilirim.”

Deniz araya girdi. “Onu duydun kendi halledermiş,” dedi son kelimeye vurgu yaparak.
Emre omuz silkti. “Belki ama ben yardım etmekte ısrarcıyım,” diye karşılık verdi kendinden emin bir
sesle.

Deniz kaşlarını çattı. “Bizi yalnız bırak Emre, burada seni ilgilendiren bir konu yok. Kendi işine bak!”
Gittikçe öfkesi artıyordu.

“Cansu’yla ilgili her konu beni ilgilendirir, şu an olduğu gibi. Gitmeye niyetim yok.”

Usanmış bir halde iç geçirdim. “İkiniz de beni rahat bırakmaya ne dersiniz?” Bir Emre’ye bir Deniz’e
baktım. “Ciddiyim ikiniz de benden uzak durun!”

Emre küstah bir ifadeyle tek kaşını kaldırıp bana yandan kısa bir bakış atıp geri çekildi. Deniz de kaşları
çatık Memnuniyetsiz bir tavırla bir süre bana kötü kötü baktı, anlından hiçbir şey söylemeden sınıftan
çıkıp gitti. Emre gayet sakin bir halde, Deniz’in gidişini izledikten sonra bana bir şey söylemeden kendi
sırasına geçip oturdu.

Rahatladığımı hissederken nefesimi bırakıp sırama •turdum. Vay canına, iki erkek arasında kalmak
amma da rbir işmiş!

Felaket!

20i

53

Sö^ediiierinden hiç&ir şepp anlamıyorum ^ju. iadaryizemli ve ürpertici ionuşmad. ¿orunda. mısın?

Seçmeli dersimizin olduğu drama sınıfına giderken, zifc-nim her zaman ki gibi Emre’yle meşguldü. Ağır
ağır yürüyor ve beni Deniz’den koruduğu sahneyi tekrar tekne kafamda canlandırıp analiz
yapıyordum, pislik herifin ı yaptığı belli değildi yahu, hele ki son zamanlarda cidden! tuhaflaşmaya
başlamıştı!

Sınıfa girdiğimde çoğu kişinin çoktan gelip yerlerine geçmiş olduğunu gördüm. Ben de puf
minderlerden birine doğru yöneldim, kendimi kırmızı bir minderin üzerine atıp bacaklarımı öne
uzatarak rahatça yerleştim. Bir ; sonra sınıfın girişinde Gül’ü fark edince gözlerimiz ke ti, hüzünlü
gözlerle bana bakarken yüzü asıldı. Yavaş, ı kek adımlarla bana doğru yürümeye başladı. Her adır da
aramızda geçenlerden dolayı hissettiği pişmanlık b: daha net okunuyordu, aramız bozuk olduğu için
old üzgün olduğu aşikârdı.

Lanet olsun ki ben de azıcık üzgündüm, her ne k

SoSfföj>a-t Pistik - %a.roLn(ıi Sl^kar

Gül bencilin teki olsa da nihayetinde çocukluk arkadaşımdı ve her ne kadar ondan uzak durmaya karar
versem de onu özlüyordum.

Yanıma oturduğunda gözlerimi ondan çekip başımı diğer tarafa çevirdim. Emre, Hakan ve Mert’in ağır
adımlarla sınıfa girişlerini izledim. Algıda seçicilik olsa gerek gözlerim hemen Emre’ye kilitlendi ve
kalbim hızlanmaya başladı. Hissedebildiğim tek şey onun varlığı, görebildiğim tek şey şahane gülüşü
oluverdi. Oysaki onu görmek beni kızdırmak, hatta midemi bulandırmalıydı!

Peki, o halde neden beni etkiliyordu bu kadar, neden ondan nefret etmeye devam edemiyordum,
neden onu hem zihnimden hem kalbimden silip atamıyordum?
“Salyaların akıyor, peçete ister misin?” Gül’ün sesini duyunca hemen içine düştüğüm sersemlikten
çıktım.

Gül, hafif bir alayın hâkim olduğu gözlerle bana bakıp sırıtıyordu. Yüzsüz!

“Ne saçmalıyorsun kızım sen?” diye karşılık verdim mesafeli bir sesle.

İç çekti. “Ben, eskisi gibi şakalaşmak istedim sadece.”

Umursamaz bir şekilde cevap verdim. “Bırak bu işleri ya, eskisi mi kaldı.”

“Ya Cansu, lütfen böyle söyleme. Her şey için özür dilerim.”

“Ne güzel ya, yap yap özür dile. İyiymiş bu!” diyerek tersledim.

Gül başını önüne eğdi. “Seni kaybettiğim için çok üzülüyorum, aramızın bozulmasına sebep olduğum
için nefret ediyorum kendimden. Bir an saçma bir öfkeye kapılarak yanlış laflar ettim.”

205

ffy.hri fffavi

“Evet, yanlış laflar ettin. Söylediğin sözler hâlâ aklımda, hazmedemiyorum bir türlü. Benden nefret
ediyormuj-sun da haberim yokmuş.”

“Hayır nefret etmiyorum!” Kolumu tutup yalvanrcas- j na yüzüme baktı. “Sözlerimin hiçbirinde ciddi
değildim. Seni üzdüğüm için çok, çok, çok özür dilerim. Ne olur, affet beni,” deyip derince iç çekti.
“Seni çok özlüyorum» barışalım lütfen, eskisi gibi olalım.”

Sessiz kaldım.

Gül de bir süre sessiz kaldı. Ardından, “Biz dost deği miydik?” diye sordu usulca.

Ses tonundaki kırgınlıkla içimin burkulduğunu hisse- j derek Gül’e baktım. O da üzgünce bana
bakıyordu.

“Hani beni asla bırakmayacaktın, hani ne olursa olsuaj yanımda olacaktın?” dediğinde ses tonu titredi.

“Beni kırdın Gül,” dedim dargın bir tavırla.

Buğulu gözlerle, “Biliyorum,” diye yanıt verdi. “Amel her şey için tüm samimiyetimle özür dilerim.
İnan bana»| pişmanım.”

Neredeyse ağlamak üzere olduğu için kendime fazla hâkim olamadım ve burukça tebessüm ettim. Sa
rım bir şans daha verebilirdim ona.

Gül de karşılık olarak kocaman sırıttı. “Barıştık mıT diye sordu umutla.

“Barıştık, ama yine aynı hataları yaparsan o sarı 1 yolarım.”

“Asla,” derken ellerini teslim olurcasına havaya dırdı. “Sen benim en iyi arkadaşımsın, bir daha kesil
aramızı bozacak bir şey yapmayacağım. Söz veriyor

Derince iç geçirdim. “Umarım.”

206

Sesffo'pa-t Pialii - %a.ra.ntıi c>ir£ar


Bu sırada Emre, Hakan ve Mert’in karşımızdaki puf minderlere oturmalarıyla Gül’le konuşmayı kesip
dikkatimizi onlara verdik. Mert kendi kendine bir kahkaha patlatırken gözlerini bana çevirdi.

“Şiştt, ne haber havuz güzeli?” dedi alay eden bir sesle. Gözlerimi nefretle kıstım. “Yine boş boş
konuşmaya başladın ha! Yürü git, bulaşma bana!”

Mert bu kez Emre’ye döndü. “Oğlum, ne öptün ama havuzda kızı, helal olsun.”

Emre, Mert’e ters bir bakış fırlattı.

Mert tekrar bana bakarak muzipçe göz kırptı. “Bir sonraki öpüşme randevunuz nerede olacak?”

Emre hemen araya girdi. “Kes sesini!”

Öfkeyle yumruklarımı sıktım. “Uğraşma benimle Mert! Defol git başka yerde yaşa, beyinsiz! Hatta git,
geber bir yerlerde!”

Mert pis pis sırıttı. “Sen ne tatlı şeyler söylüyorsun öyle, beni kendine hayran bırakıyorsun bebeğim.
Hep sana takı-tasım geliyor, kendimi durduramıyorum.”

Tiksintiyle yüzümü buruşturdum. “Çünkü pişkin herifin tekisin! Kendine saygın yok, hakarete uğramak
hoşu-■a gidiyor herhalde haysiyetsiz!”

Omuz silkerek kahkaha attı. “Hakaretleri eden sen ca, hayır diyemiyorum işte, gör bak, etkin çok derin
ide,” dedi dalgacı tavırlarına devam ederek. Emre’nin omuzları gerilirken yüz hatları sertleşti. Kaş-
öfkeyle çatarak yine araya girdi. “Mert,” dedi uya-dolu, tehlikeli bir sesle. “Ağzından çıkan son
sözlerin olmasını istemiyorsan kapa çeneni!”

Mert’e, bildiğim en ağır küfrü etmek için ağzımı aç-

20?

fY[ifıri fflavi

mıştım ki sınıfın girişinde drama eğitmenimiz Emrah Hoca göründü, hemen ardından da okulumuzun
müdüıi Kemal Hoca geldi ve birlikte sınıfa girdiler.

Kemal Hoca’nın yüzü oldukça sert görünürken hızla kapıyı kapatıp, “Arama var! Çantalarınızdan
uzaklaşın!” diye bağırdı sınıfa doğru.

Çoğu kişi tedirgin olsa da hepimiz oturduğumuz yerden kalkıp çantalarımızdan uzaklaştık.

“Bundan sonra sık sık arama yapılacak sınıflarda, size rahat nefes aldırmayacağım!” diye söylenip en
yakınındaki çantayı karıştırmaya başladı. “En ufak bir hatanızdı okuldan atılacaksınız.”

Sırtımı duvara yaslayıp sıkıntıyla gözlerimi devirdin ve Kemal Hoca’nın işini ciddi bir şekilde yapmasını
izledim. Gören de cinayet mahallinde delil arıyor sanırdı.

Başımı onaylamaz bir tavırla iki yana sallarken Emre ik göz göze geldik. Israrla bana bakmayı
sürdürünce, “Ne bn-kıyorsun?” dercesine kaşlarımı yukarı kaldırdım. Dudaklarında yavaşça çarpık bir
gülüş oluşurken gözleri haylazcaı parladı. Karşılık olarak ondan iğrendiğimi gösteren bir bakış fırlatıp
başımı daha güvenli yerlere çevirdim.

Pislik!

Zaten bugün okul çıkışı ona öyle bir şey yapacaktı* ki gördüğü an yüzünün alacağı ifadeyi çok merak
ediyo dum. Kafayı yiyeceği kesindi. Emre’nin sinirden delirmiş halini gözümde canlandırınca içimden
haince sırıtarak kıs kıs güldüm. Bu şekilde zihnimde hayaller kurup kenfi kendime eğlenirken
bakışlarım tedirgin bir şekilde çantasına doğru giden Gül’e takıldı.

Ne yapıyordu bu kız?

208

cSos^-ojDdt fiislii - KoLra.niıİ S^rCar

Duvarda asılı olan çantasını eline aldı ve çaktırmama-va çalışarak içini karıştırmaya başladı. Bir şey
arıyordu ve yüzündeki mutsuz ifadeye bakılacak olursa bir türlü aradığını bulamıyordu. Tedirgin hali
canımı sıkınca içimdeki huzursuz his yanma gitmem için beni zorladı. Kimseye fark ettirmeden usulca
yanma yaklaştım.

“Dikkat çekiyorsun, bırak şu çantayla uğraşmayı,” diye fısıldadım uyan dolu bir sesle.

Kemal Hoca sağ taraftaki öğrencilerle işini bitirip birkaç metre yanımızda duran öğrencilerin yanma
gelince tedirginliğim daha da arttı.

“Hoca görecek şimdi! Çekil şu çantanın yanından.” “Bir dakika, dur,” diye tıslayıp çantasından içi hap
dolu ufak bir poşet çıkarıp avucunda buruşturdu.

Gözlerim dehşetle büyüdü. “Hayır, olamaz,” diye inledim bezgince. “Yine mi başladın!”

Sorumu umursamadan, “Kemal Hoca görmeden saklamam lazım,” dedi korkuyla.

“Gül sen hiç akıllanmayacak mısın?”

Kemal Hoca bağırınca ona doğru döndüm. Gözlerinden ateşler saçarak, “Ne oluyor orada, ne
konuşuyorsunuz siz?” diye bağırarak bizi azarladı.

“Kahretsin!” diye homurdanarak tekrar Gül’e döndüm. “Ver, ben saklarım.”

“Yine tuvalete atmayacaksın değil mi?”

Sinirli bir şekilde gözlerimi devirdim. “Yakalanmak izeresin ve sen bunu mu düşünüyorsun!”

“Atmayacağını söyle, bu haplara ihtiyacım var.”

“Of!” diyerek patladım. “Ver şunu!”

ff[ihri fflavi

Gül kaşlarını çattı. “Hayır!” dediğinde hışımla poşei elinden çektim.

Gül kızgınlıkla bana bakarken poşeti geri almak iça bir eliyle bileğimi sıkıca tutup diğeriyle poşeti
çekiştirmeye başladı. Birbirimizle mücadele ederken K Hoca aniden yanımızda bitti.

Gür bir sesle, “Ne yapıyorsunuz siz, neyi paylaşamı sunuz böyle?” diye bağırdığında poşet elimden
yere di

Gül’le telaşa kapılarak göz göze geldik. İşte şimdi' tik, dercesine birbirimize bakakaldık.

Kemal Hoca şüpheyle kıstığı gözlerini aşağı doğru -dirirken ben de olacaklara hazırlanıp korkuyla yere
tim. Siyah bir erkek botu ânında poşetin üzerine kap? ve haplann görünmesini engelledi.
Bakışlarım yavaşça yukarı doğru çıktı, bize yar' eden kişinin kim olduğunu görünce bir an küçük dil'
yutacaktım.

Bu Hakan’dı.

Hakan’ı görmenin şokuyla bakışlarımı hızla Gül’e virdim. O da aynı şoku yaşıyor olacak ki altdudağmı
mış korku ve şaşkınlık içinde Hakan’a bakakalmıştı.

Kemal Hoca dikkatli gözlerle birkaç saniye yeri diktan sonra Gül’le bana döndü. “Ne işler çeviriyors siz
ha?” diye bağırdı kızgınlıkla. “Ne vardı elinizde.’

Birlikte “Hiçbir şey,” diye cevap verdik cılız çıkan: simizle.

Hoşnutsuzlukla yüzü asılan Kemal Hoca bize bir kötü kötü baktıktan sonra çanta arama işine geri dön
Gidişini izlerken omuzlarımı düşürerek nefesimi verd'

210

Sos^öj>(it Pistik - %OLroLnt\k S^tar

“Ucuz atlattık,” diye mırıldandım sesime yansıyan rahatlamayla.

Gül, “Şimdi ne yapacağız?” dediğinde ona döndüm.

Hâlâ korku dolu bir yüzle Hakan’a baktığını fark ettim ve ben de bakışlarımı ona çevirdim. Hakan
donuk bakan gözlerini kısarak, yavaşça yere eğildi ve ayağının altındaki küçük poşeti avucuna
saklayarak doğruldu. Ardından iiçbir şey olmamış gibi ellerini ceplerine attı ve yanımızdan ayrılıp
sınıfın en uzak köşesine doğru yürüdü.

Gül üzgün bir ses tonuyla, “Sence istesek geri verir mi?” drye sordu.

Dudaklarından dökülen sözlere öyle sinirlendim ki bü-tBn gücümle kolunu çimdikledim.

Gül, “Ah,” diye inlerken kolunu ovaladı.

“Artık aklını başına topla!” diyerek onu azarladım ve âairle yerime geçip oturdum. Gül’ün
pervasızlıklarından gerçekten yorulmuştum!

Kemal Hoca çanta arama işini bitirdikten sonra hiçbir şey bulamamanın verdiği üzüntüyle sınıfımızdan
ayrıldı. Evet, böyle de garip biriydi kendisi.

Kapı sert bir şekilde çarptığında Emrah Hoca özür dileyen bir bakışla sınıfa baktı. “Bu dersin böyle
başlamalım hiç istemezdim çocuklar, ama merak etmeyin mora-Snizi düzeltmeden derse
başlamayacağım,” dedi anlayışlı fcir tavırla.

Sınıftan hoca için alkış tufanı ve çığlıklar koptu. Emrah Hoca kapının yakınında duranlara bakıp “Araş,
özgür, Hakan , siz kantine inin, sınıfa kek ve çay alm,” âeyip tekrar sınıfa döndü. “Benden.”

211

ff(ifıri T/^avi

Sınıfta yine sevinç çığlıkları yankılandı. Artık nasıl açlık çekiyorlarsa, yeri göğü inletti beleşçiler!

Emrah Hoca’nın gözleri beni bulunca, “Cansu, sen arkadaşlarınla git. Yardımcı ol,” dedi.

Kaşlarımı şaşkınlıkla kaldırdım. “Cidden onlarla mem gerekiyor mu?” dercesine hocaya baktım. Yib ki
rahatsız ifadeyi okuyamamış olacak ki sevecen bir de gülümsemekle yetindi.
“Hadi, bir an önce çayları ve kekleri alıp gelin,” d ten sonra sınıfa dönüp dersle ilgili konuşmaya
başladı.

Pekâlâ, sanırım gitmek zorundaydım, başka çarem tu. Hem kek deyince akan sular dururdu benim
için, demek mutluluk demekti! Memnuniyetsizliğimi üze~ den atarak oturduğum yerden kalktım ve
kapıdan ç Hakan’ın peşinden yürümeye başladım.

Araş ve Özgür önden yürürken Hakan’a bir teşe borcum olduğunu hatırlayarak adımlarımı hızland ve
Hakan’a seslendim. Diğerleri yürümeye devam ken Hakan olduğu yerde durup bana döndü.

“Ne istiyorsun?” diye sorarken sesinde belirgin bir ğukluk vardı.

Yanına vardığımda hafif bir huzursuzluk hissetsem bunu bastırmayı başardım. “Bize yardım ettiğin için
ol. Sen olmasaydın Kemal Hoca işimizi bitirirdi.” “Senin miydi o haplar?”

Başımı iki yana salladım. “Hayır, Gül’ün. Ben o için saklayacaktım. Ama bazen saçma sapan davranab
yor. Yok yere üzerimize büyük bir suç yüklenecekti, u atlattık. Gerçekten teşekkürler.”

Bana sonsuz gibi gelen bir süre boyunca gözleri

212

Sos^-ojjat pisCii - %OLra.niıi ¿>ır(dr

içine baktı. “Belki de yardım etmemeliydim ve sen de bundan bir ders almalıydın.”

“Nasıl yani, pişman mısın?” derken sinirlenmiştim. “Affedersin değerli vaktini çaldığımız için bizi
affedin Hakan Bey!”

Her zamanki umursamaz tavrıyla, “Ben asla pişman olacağım bir şey yapmam, ama sen...” derken tek
kaşını kaldırdı. “Her seferinde etrafında olanlarla öyle meşgulsün ki önünde duran gerçekleri
göremiyorsun. Senin iyi niyetin, sonun olacak.”

“Ne demek istiyorsun?” diye sordum hafif bir şaşkınlıkla.

Sessiz kaldı, dipsiz bir kuyu gibi görünen kara gözleriyle bana bakmayı sürdürdü.

Kaşlarımı yukarı kaldırdım. “Ne bu şimdi, sosyopat-hra özgü bir dil falan mı kullandın? Çünkü cidden
anlamadım.”

Donuk bakan gözlerini kıstı. “Belki de kullanmışım-<hr...”

Huzursuzca kıpırdandım. “Söylediklerinden hiçbir şey anlamıyorum. Bu kadar gizemli ve ürpertici


konuşmak zorunda mısın?”

Hem tavırları hem de ses tonundaki duygusuzluk tüylerimi diken diken ediyordu doğrusu!

“Ya sen, bu kadar aptal olmak zorunda mısın?” diye sordu alçak bir sesle.

Sinirle yumruklarımı sıktım. “Senin derdin ne benimle, neden durduk yere bana kaba davranıyorsun?”

Cevap vermedi. Bana küçümsemesine tepeden bir ba-

21$

fjflihri f/^avi

kış attı. Sözlerimi hiç umursamadan önüne dönüp adımlarla yürümeye başladı.
Ardından bakarken nefretle yüzümü buruştur “Öküz,” diye mırıldandım.

Hakan olduğu yerde donup kaldı ve yavaşça bana nüp tek kaşını “Gerçekten mi?” dercesine yukarı kal

Kahretsin! Beni duymuştu!

Yüz hatlarına hafif bir sertlik yerleşti. Karanlık lerinde beliren uyarıyla, “Bir şey mi dedin?” diye s
usulca.

Masum görünmeye gayret ettim. “Hayır, ne söyl bilirim ki?”

“Yanlış duydum o halde,” diye yanıt verdi. Fakat tonunun sertliği beni gayet net duyduğunu ele veriy
ve bir daha ona hakaret edersem kötü şeyler olac dair beni tehdit ediyordu.

Kayıtsız bir sesle, “Evet, yanlış duymuş olmalısın,” d

Donuk bakışlarından gizemli bir ifade geçti. B! kalp atımı süresince bana dik dik bakmayı sürdürdü,
dından önüne dönüp yoluna devam etti. Başını çev: bir an dudaklarında hafif bir tebessümün hayaleti
do gibi geldi bana ama emin olamadım. Belki de sadece k dimi kandırıyordum. Kendime kızıp bu aptal
düşün hemen kafamdan silip attım, o somurtuğun gülümsedi’ hayal etmek bile saçmalıktı.

Evet, fena halde hayalci bir tarafım olduğu kesin!

2n

25

Öyun mu oynamak istiyorsun, ama Şenim oyunlarımdan hoşlanacayini sanmyorumf

Çaylarımızı ve keklerimizi aldıktan sonra drama sınıfına geri döndük. Dönüşte elimden geldiğince
Hakan’ın uzağında yürümeye dikkat ettim. Hem az önceki agresif tavırları hem de çocuğun fazlasıyla
ürkütücü bir havasının «İması beni feci tedirgin ediyordu doğrusu. Sınıfa girer girmez elimizdeki
kekleri ve çayları gören sınıf arkadaşlarım tarafından alkış ve tezahürat eşliğinde karşılandık. Tamam,
P>k açsınız anladık, diye içimden geçirirken gözlerimi devirdim ve aldıklarımızı tüm sınıfa dağıttık.
Herkes halinden oldukça memnundu, tabii bu da Emrah Hoca’yı mutlu dinişti.

“Evet, çocuklar bugünkü dersimizde isim hikâyelerini de alacağız. Hepimizin ilginç veya sıradan isim
koyma likâyeleri vardır muhakkak öyle değil mi?” diye sorduğunda sınıftan onay içeren mırıltılar
duyuldu.

Emrah Hoca sınıfa şöyle bir göz gezdirdi. “Şimdi sınıfı 4 gruba ayıracağım ve herkes grubunda kendi
isim hikâ-

215

f}\ihri fflavi

yesini anlatacak. İsminizi kim koydu, ne düşünülerek isim size verildi gibi. Ardından grup üyelerinden
br hikâyesini seçip doğaçlama olarak bize sergileyecekse Nasıl canlandırma yapacağınıza dair aranızda
konuş nız ve rolleri dağıtmanız için on beş dakikalık ha süresi vereceğim size,” deyip sınıf listesini eline
aldı grupları oluşturmaya başladı.

Grubumun olduğu yere geçip mindere yerleştiğe Hakan veya Mert’le aynı gruba düşmediğim için ş'!
tim. Biri yüzsüz yılışığın tekiydi, diğeri de ruhsuz kütlesiydi yahu. Ama ne yazık ki Emre ile aynı
düşmekten kurtulamamıştım. Kendisi, yüzüne yeri diği çarpık sırıtışıyla tam karşımda oturmuş keyifle
izliyordu.
Evet, şans bana kıçıyla gülüyor olmalıydı!

Emre’nin yanında oturan Ayşegül utangaç bir gül' semeyle söze başladı. “İlk ben anlatayım isterseniz
benim pek ilginç bir hikâyem yok. Annemle babam o karar vermişler ismime. Ayşe babaannemin adı,
Gül anneannemin adı. Sanırım ikisinin de ismini bana ver gönül almak istemişler. İsmimi seviyorum,
annemi seçimlerinden memnunum,” dedi tatlı tatlı.

Gül buruk bir tebessümle araya girdi. “Benim de mı annemle babam birlikte koymuşlar,” dedi hafif "
bir sesle. “Babam anneme tanıştığından beri her paz hiç aksatmadan kırmızı gül alırmış, hatta
evlenme te ederken babam evi güllerle süslemiş. Gül yapraklan yaptığı kocaman bir kalbin içine
mumlarla “Benimle lenir misin?” yazmış, annem tabii bayılmış bu sürp ‘ Sonra birkaç aya hemen
evlenmişler. Annem gülleri

216

Sos^-ojDat Pistii - ^arantıi Sırtar

sever, kokusuna bayılır,” dedikten sonra hüzünlenerek iç çekti. “Yani eskiden öyleydi, şimdi sevdiği
tek şey alkol,” diye devam ettiğinde sanki çok fazla detay vermişçesine bakışlarını bizden kaçırdı.

Onun için üzüldüm ve elimi bacağına koyup hafifçe sıkarken anlayışla tebessüm ettim. Gül de
minnettar olmuşçasına elini elimin üzerine kapattı ve gergin bir gülümsemeyle bana karşılık verdi.

Üzerimize çöken bu kasvetli havayı dağıtmak için diğerlerine dönüp kendi hikâyemi anlatmaya
başladım.

“Benim adımı annem koymuş. Anneannemin ismiymiş, sen de hep annemi görüyorum der bana,”
dedim gülümseyerek. “Hatta bütün karakteristik özelliklerini almışım anneannemin, özellikle de
fevriliğini ve inatçılığını. Annemi görmelisiniz bundan çok şikâyet ediyor, onu deli ettiğimi söylüyor
habire,” derken neşeyle kıkırdadım.

Ayşegül bana eşlik ederek güldü. “Ya baban, baban ne diyor peki?” diye sorduğunda gülümsemem
ânında yüzümden silindi ve bütün bedenim buz keserken kendimi bir anda rahatsız hissettim.

Sınıfta Gül dışında kimse babamın olmadığını bilmiyordu, ben de bu konu hakkında konuşmayı pek
sevmezdim açıkçası. Fakat Ayşegül’ün sorusu karşısında hazırlıksız yakalanmıştım. Ne diyeceğimi,
nasıl davranacağını bilemedim ve susup kaldığım için de herkesin dikkatini çekmiş oldum.

Bakışlarımı yere çevirerek usulca, “Ben babamı hiç ta-mmadım,” diye açıklama yaptım.

Ayşegül üzgün bir sesle, “Özür dilerim Cansu, bilmi-

217

fflifıri ff\avi

yordum,” diyerek pişmanlıkla omuzlarını düşürdü. Utancından yanaklarının kızardığını


görebiliyordum. “Çok aptalım, gerçekten özür dilerim.”

Kendimi gülümsemeye zorladım. “Sorun değil, nenden bilebilirdin ki?” deyip onu rahatlatmak
istedim. “Üzülme.* Bu konunun bir an önce kapanmasını dilerken Emnk Hoca’nm yanımıza gelip
konuşmasıyla tüm dikkatimi hocamıza verdim. Kendimi acayip gergin hissediyordum' Emre’nin
hayatımın hüzünlü bir parçasını öğrenmiş masından rahatsızlık duyuyordum.

“Nasıl gidiyor çocuklar?” diye sorduğunda hep bir' cevap vererek, “İyi gidiyor hocam,” dedik. Gül söze
girerek» “Birazdan oyunumuza karar vereceğiz,” diye devam etti.
“Peki, takıldığınız ya da sormak istediğiniz bir şey ohn-sa bana seslenin,” diyen Emrah Hoca
yanımızdan aynl^ diğer gruba doğru yöneldi.

Dersin geri kalanı sakin geçti fakat hâlâ gerginliğini üzerimden atamadığım için Emre ile muhatap
olmayı reddederek ona bakmaktan ısrarla kaçındım. Zaten sıra geldiğinde tembelce ardına yaslandı
ve, “Beni bu işlere bulaştırmayın,” diye küstah bir şekilde cevap vererek etkinliğe katılmadı.

Abartılı bir şekilde gözlerimi devirdim ve bir an önce dersin bitmesini umarak diğerlerinin hikâyesine
odaklandım. Ardından oyunumuzu hazırladık ve sunduk, zil çalınca da hızlıca toparlanıp çıkışa
koşturdum çünkü Emse için çok fena planlarım vardı!

218

Sos^-öjDdt Pistii - 'fcara.ntıi Sirİar

Drama dersinden sonraki matematik dersine girmek yerine gizlice okuldan kaçıp bir oyuncak
mağazasına gittim ve bir dolu Şirinler ile Barbie bebek çıkartmaları alarak dikkatlice okula geri
döndüm. Okula girdiğimde zil çalmıştı ve bütün öğrenciler teneffüsteydi. Kimseye fark ettirmeden
bahçenin en kuytu köşesindeki banklardan birine doğru gidip oturdum ve içimden eğlenceli şarkılar
mırıldanarak etrafı izleyip ders zilinin bir an önce çalmasını bekledim.

Tüm yaptıklarından sonra Emre’den intikam almam gerekiyordu ve artık hain planımı uygulamanın
zamanı gelmişti!

Zil çaldığında ânında dikkat kesilerek herkesin okula girmesini izledim ve etraf sakinleşince koşar
adımlarla intikamımı alacağım yere doğru yöneldim.

Emre’nin arabası her zamanki yerindeydi, okulun bahçesinde öğretmenlerin arabalarını koyduğu
küçük park yerinde duruyordu. Evet, Kağan ve arkadaşlarının okulda bazı ayrıcalıkları vardı, bu park
izni de bunlardan biriydi. Aman ne güzel!

Arabanın yanma vardığımda çantamı kolumdan çıkarıp yere bıraktım ve derince iç çekerek arabayı
inceledim. Beyaz renk, modifiyeli, son model bir Honda CR-Z idi. Tek kelimeyle mükemmeldi. Daha
yeni temizlenmiş ve cilalanmış gibi görünüyordu, resmen pırıl pınldı. Emre’nin arabasına ne kadar
düşkün olduğunu bu özenli görüntüden anlayabiliyordum -ki zaten çoğu erkek arabasına âşıktır-
bunda hemfikiriz öyle değil mi?

213

Yüzümü isteksizce buruşturdum. Ben bu son model, modifiye harikası arabaya nasıl kıyacaktım, ha
nasıl? Ya-zik, günah yemin ederim ya!

“Beni affet güzel araba,” diye mırıldanarak çantam« doğru eğildim ve içini açıp tüm malzemelerimi
çıkardıktan sonra arabanın kaputuna koydum.

Tüm camları Şirin’lerle süsledim, hatta aralara mini mantarlardan bile sıkıştırdım, arabanın kaportası
ve kapılarına da Barbie bebek çıkartmaları yapıştırdım. Tek bir aralık bile bırakmadan arabanın her
tarafını renkli çıkartmalarla doldurdum. Evet, işimi fena ciddiye aldığım kesindi!
Geriye doğru birkaç adım atıp eserimi incelerken keı dimi tutamadım ve kıkır kıkır gülmeye başladım.
Araba, tam anlamıyla ciciş arabasının ötesinde garip bir şeye dönüşmüştü. Rengârenk motorlu bir
anaokulu gibiydi resmen!

Keyifle, “Ne şirin bir şey oldun sen öyle,” derken hâli gülüyordum. “Minik tatlı arabacık.”

O anda duyduğum gür sesle korkuyla yerimden sıçradım ve küçük eğlenceme son vermek zorunda
kaldım.

“CANSU!” diye kükreyen Emre’yi -evet, cidden kükrüyordu- görünce yüzümdeki keyifli gülümseme
solup yerini tedirginliğe bıraktı.

Emre öfkeyle kararan bir yüzle bana doğru geliyordu. Kızgınlık dolu bakışları arabasının üzerindeyken
“Sen ı yaptın!” diye bağırdı.

Onun bu sinir küpü hali karşısında gözlerim dehşetle büyüdü.

Eyvah!

220

Sos^oJ>a.t Pistik - %'arantık S^rtcır

Ellerini sinirden yumruk yapmış, kaşlarını vahşi bir ifadeyle çatmıştı. “Bittin sen kızım! Bu yaptığını çok
ağır ödeyeceksin!” diye sözlerine devam ettiğinde irkilmemek için kendimi zor tuttum.

Hemen çantamı kaptığım gibi koluma taktım ve Emre’den kaçmak için aksi yöne doğru tüm gücümle
koşmaya başladım. Buradan acilen tüymem gerekiyordu, yoksa sonum kötü olacaktı!

Emre peşimden gelerek, “Benden kaçabileceğini mi sanıyorsun, işini bitireceğim senin!” diye haykırdı.

Bahçenin demirlerle çevrilmiş köşesine vardığımda hiç düşünmeden demire tırmandım ve çoğu kez
okuldan kaçmak için kullanılan geniş aralıktan geçerek diğer tarafa doğru atladım. Dengemi
sağladığımda nefes nefese kalmış bir vaziyette Emre’ye doğru döndüm. Aramızda sadece üç metre
vardı ve demir parmaklıklar bizi ayırıyordu. Aslında Emre peşimden gelip o da demirden atlayabilirdi -
ki ânında beni yakalayıp canıma okurdu- fakat bunu yapmadı.

Peşimden koşmayı bırakarak olduğu yerde durdu. Tüylerimi diken diken eden bir şekilde korkunç
bakışlarını üzerime kilitleyerek bana dik dik bakmaya başladı.

Eğer beni korkutmaya çalışıyorsa, feci şekilde başarıyordu!

Emre’yi daha önce hiç bu kadar sinirli görmediğimden dolayı tedirginliğim arttı. Kalbim öyle hızlı
atıyordu ki göğsümden fırlamak üzereydi adeta. Bu noktada intikam planım işe yaradığı için sevinsem
mi yoksa hayatım için endişelensem mi bir türlü karar veremedim.

Emre gözlerini kıstı. “Oyun oynamak mı istiyorsun kü-

221

fflihri ff[a.vi

çük cadı?” diye bağırdı öfke dolu bir sesle. “Oynayalım o zaman.”

Her ne kadar Emre’nin intikam vaadiyle kısılan gözleri ödümü koparmaya yetse de yüzümü ifadesiz
tutup on umursamadığımı göstermeye çalıştım. Fakat söylediği soa sözler dudaklarından öyle tehlikeli
bir tonda döküldü ki tüm bedenim dehşetle sarsıldı.
“Ama benim oyunlarımdan hoşlanacağını sanmıyorum.*

222

25

Canim ianiam Sertim!

Öfkeli ve bir o kadar da korkunç görünen Emre’yi ardımda bırakıp en yakın otobüs durağına
koşturarak okuldan ayrıldım. Aslında evim yürüme mesafesindeydi ama yaya olarak gitmeyi göze
alamazdım, ben de ilk gelen otobüse atladığım gibi hiç vakit kaybetmeden kendimi evde buldum.

Annem henüz gelmemişti, çantamı antreye bırakıp odama geçtim. Üzerimi değiştirip rahat bir şeyler
giyerken Em-re’nin sinirli hali yine zihnime doğru süzüldü ve iç çekerek yatağımın üzerine oturdum.
Her an beni işkenceyle öldürecekmiş gibi cani bir havaya bürünmesi oldukça ürkütücüydü ve beni
tedirgin etmişti doğrusu. Bana zarar vermeye öyle istekli bir hali vardı ki bir an tırsmadım değil hani.

Tamam, kabul ediyorum ben de pek rahat durmamıştım, eskiden de sık sık onu kızdırdığım olmuştu
ama bu kez cidden farklıydı, acayip tepesi atmıştı!

Fazla mı ileri gittim acaba?

Arabasına fena halde bağlı olduğunu tahmin etmiştim fakat bu derece öfkelenip dert edeceğini pek
düşünmemiştim açıkçası.

225

Zilin ısrarla çalması beni dalıp gittiğim düşüncelerde* çekip çıkardı. Bakışlarım saate kayarken
annemin geldi- j ğini düşünerek odamdan çıkıp kapıya doğru yöneldim ı kapıyı açar açmaz beynimden
vurulmuşa döndüm.

Fal taşı gibi açılmış gözlerle Emre’ye bakakaldım. “Senin ne işin var burada?” diye fısıldadım şaşkın
şaşkm ve ânında kendimi toparlayarak kapıyı yüzüne çarpmay» çalıştım. Fakat Emre benden hızlı
davrandı ve ayağını kapının arasına koyarak kapıyı kapatmama engel oldu.

Harika, resmen sıçtım.

Tüm ağırlığımı kapıya yüklerken Emre’nin ayağım vurmayı da ihmal etmedim fakat onun sert spor
ayakkabılarının karşısında benim pofuduk patiklerimin hiç şaa-sı yoktu, ne kadar vurmaya çalışsam da
pek işe yaradı^ söylenemezdi.

Sinirli bir sesle, “Aç şu kapıyı!” deyip kapıyı itse de son gücüme kadar mücadele etmeye kararlıydım.

“Hayır! Seni evimde istemiyorum. Git buradan!”

Emre öfkeli bir soluk alıp omzuyla kapıya iyice yüklendi ve sonunda açmayı başardı, ardından kendini
içen atıp kapıyı kapattı.

Hay lanet olsun, taş kafa artık evimdeydi!

Ne yapacağımı bilmez bir halde bir-iki adım geriledim. Emre üzerime doğru gelirken geri geri gitmeye
devam ettim. “Ne istiyorsun benden?” diye sordum güçü görünmeye çalışarak.

Emre, bana aşağılayan bir bakış attı. “Ne istediğini çok iyi biliyorsun,” deyip yanımdan geçerek salona
doğra yöneldi.
Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırarak peşinden gittim.

S&s^6j)0it Pislii - '¡(ara.ntıi Str^a-r

Memnuniyetsizce, “Dur, nereye gidiyorsun?” dedim arkasından.

Ağır adımlarla salonda dolaşırken etrafı incelemeye başladı. Sinirlerime hâkim olamayarak kolunu
sıkıca tutup onu durdurdum. “Ne yaptığını sanıyorsun sen, evime giremezsin! Hemen gitmeni
istiyorum!”

Etrafımda hızlıca dönüp beni yakalayarak sırtımı göğsüne yapıştırdı ve bileğimi sıkıca kavrayıp geriye
doğru büktü. Canım o kadar çok acıdı ki gözlerimin yandığını hissettim. “Ya ne yapıyorsun! Bırak!”

Üzerime doğru eğilip dudaklarını kulağıma sürttü. “■Artık daha fazla sabrımı zorlamana izin
vermeyeceğim,” dedi ürkütücü bir sesle.

44

Tövbe bismillah ya! Sen ne ara böyle Psikopat birine

üştün!”

Geri çekilip küçümsercesine gözlerini kıstı. “Sanırım ı, sen arabamı mahvettiğin an,” diye yanıt verdi
iğ-yici bir sesle.

“Ne kıymetli araban varmış be! Altın kaplama falan aide seni araba manyağı taş kafa! Hele bir
kurtulayım senden lastiklerini patlatacağım, kaportanı çizeceğim, arını un ufak edeceğim!” dediğimde
kolumu biraz büktü.

“İmdat! Adam öldürüyorlar!” diyerek çığlık çığlığa ^ dım. “Bırak beni! Yemin ederim apartmanı başına
m, linç edilirsin valla!”

Eğlenerek güldü. “Umurumda olmaz küçük cadı, ama kafana sok bundan sonra bana karşı en ufak
hatanda a okuyacağım senin.”

“Ya sen iyice kafayı yemişsin ha! Bırak beni!”

225

fflihri fflavi

Beni ileri doğru kabaca iterek kolumu bıraktı ve maz bir tavırla üçlü koltuğa yönelip kendini geniş ko
attı, arkasına yaslanıp rahatça otururken küstah bir de gözlerini üzerime dikti.

Kendi evindeymiş gibi rahat davranışlarını izi sinirle kaşlarımı çattım. “Oh maşallah yayıl, içecek şeyler
de ister misin, zıkkım mesela?”

“Yok kalsın, teşekkürler, damak tadıma uyacağını mıyorum,” deyip bacaklarını önünde duran sehpaya
tıp bir ayağını diğerinin üstüne attı. “Ama bir kah hayır demem doğrusu, sütlü olsun.”

Öfkeden kuduruyordum. “Son kez söylüyorum E hemen gidiyorsun evimden!”

Dudaklarında çarpık bir sırıtış belirdi. “Tabii ki gi ğim ama önce benden özür dileyeceksin, ayaklarıma
panıp yalvarma kısmının altını çiziyorum ve mahvet arabamı temizleyip eski haline getireceksin. İşte
ancak zaman bu evden giderim Cansu, aksi halde hiç şansın y bana katlanmaya mecbursun.”
Öfkeyle soludum. “Bu asla olmayacak!”

“Evet olacak,” dedi sakin bir sesle. “Sen dedikle yapana kadar burada kalacağım. Annenle tanışmak
sabırsızlanıyorum. ”

“Annem seni gördüğü an kendini kapıda bulursun, fana vura vura seni evden atar!” Çenemi hafifçe
kaldii “Canını seviyorsan kaç git!” dedim yalan söyleyerek.

Küstah bir şekilde tek kaşını kaldırdı. “İşte bu ha“' derken dudaklarında kendini beğenmiş bir gülüş
be* “Annene benim hakkımda ahlaksız planların olduğunu beni eve attığını söyleyeceğim.”
Düşünüyormuş gibi

226

Sos^oj3dt pislik - 'Karanlık Sırlar

parak işaretparmağım birkaç kez yanağına vurdu. “Hatta o işteyken senin ne gibi yaramazlıklar
yaptığını anlatabilirim, tabii burada hayal gücüm devreye girecek ama inan bana hayal gücüm çok
geniştir.”

Kaşlarımı çattım. “Bittin lan sen, öldüreceğim seni!” deyip üzerine doğru atıldığımda Emre hızla
bacaklarını sehpadan indirdi ve kenarda duran, anneme teyzesinin hediye ettiği cam vazoyu eline alıp
yere atacakmış gibi hamle yaparak, “Sakın,” dedi uyarırcasma.

Sinirden kudururken yumruklarımı sıktım. “At yere! Kır hadi, durma. Ben de senin kafanı kırayım bir
güzel!” “Pekâlâ,” deyip vazoyu elinden bıraktığında, “Hayır!” diyerek ufak bir çığlık attım. Emre yere
düşmeden vazoyu tekrar yakalayıp pis bir sırıtışla bana baktı. “Az daha kınlıyordu ha?”

Yüzümü ekşittim. “Senden nefret ediyorum! Annem de senin aptal yalanlarına asla inanmaz! Defol git
evimden!” Gözleri tehlikeli bir ifadeyle karardı. “Belki inanmaz ama içine bir şüphe düşer.”

Of lanet olsun! Delireceğim şimdi!

Bir süre sessiz kalıp dik dik birbirimize baktık. Kendime hâkim olamadığım için sessizliği ilk bozan ben
oldum. “Pisliğin tekisin,” dedim iğrenerek.

Büyük bir umursamazlıkla omuz silkti. “Neyse ki kendimi seviyorum.”

“Yüzsüz!”

Güldü. “Şımartıyorsun ama beni,” dedi dalga geçen bir ırla.

Sıkıntıyla nefesimi verdim. “Nasıl öğrendin evimi, ad-

227

rjff[avi

resimi kim verdi sana? Beni takip etmiş olamazsın, kinden aldın söyle?” diye sordum bu kez.

Gülmeye devam etti. “Kuşlar söyledi.”

Sinirden kafayı yiyip çığlık atmamak için dişlerin sıktım. “Hay senin kuşlarına...” demiştim ki bu sırada
d çaldı.

İçime düşen korkuyla başımı kapıya doğru çevirdi^, işte annem gelmişti. Hızlıca Emre’ye döndüm.
“Emre hemen camdan çık git, annem görmesin seni.”
“Neden gidiyormuşum ki? Ben buraya annenle tanınmak için geldim.” Elini kapıya doğru salladı. “Hadi
letme anneni, kapıyı aç.”

“Ya bela mısın ne nesin, yürü git diyorum sana!” İstifini bozmadı. “Hayır.”

Gözlerimi nefretle kıstım. Belki de biraz teşvik meye ihtiyacı vardı!

Hızla Emre’nin üzerine doğru atıldım ve kolunu i onu cama doğru çekiştirdim, planım onu camdan di;
itmekti. Fakat Emre’nin inat edeceği tuttu ve o da kapıya doğru çekiştirmeye başladı.

Bütün gücümüzle birbirimize ayak direyip karşı yarken kapının açılma sesini duydum ve aniden Emre
bırakıp ondan uzaklaştım.

Annem ellerinde poşetlerle içeriye girip kapıyı aya la geri kapattı. “Kızım neden açmıyorsun kapıyı,”
söylenirken Emre’yle beni görüp bir an duraksadı. / layan bakışları ikimiz arasında gidip geldi.

Sonunda bende duran bakışları, “Burada neler olı Cansu?” dercesine üzerime kilitlendi.

Of, ne diyecektim şimdi?

228

Sos^-ojDat ¿pistik - 'Kjıra.n^ıi cSırtar

Emre beni bu dertten kurtarıp konuştuğunda başımı ona çevirdim. “Merhaba Sedef Teyze,” deyip
oldukça kibar bir tavırla anneme doğru yürüdü ve elini uzattı. “Ben Emre.”

Bu taş kafa annemin adını nerden biliyordu anlamış değildim doğrusu. Ah, evimin adresini kimden
aldıysa o söylemiştir tabii ki! Beni ele veren o kuşu bir yakalarsam işini bitirecektim. Aklıma sadece
Gül geliyordu ama buna inanmak istemiyordum, bana ihanet etmezdi değil mi?

Annem bana hızlı bir bakış atıp Emre’ye döndü ve boştaki elini uzattı. “Merhaba.”

“Nasılsınız efendim?”

“İyiyim teşekkürler,” diyen annem hâlâ şaşkındı. “Kim olduğunu öğrenebilir miyim?”

Emre hafifçe gülümsedi. “Ben Cansu’nun sınıf arkadaşıyım Sedef Teyze, ödev yapmamız gerektiği için
bugün sizi rahatsız etmek zorunda kaldım, umarım kusura bakmazsınız.”

Annem de üzerindeki gerginliği atarken gülümsedi. “Hayır, hayır. Ödevinizi yapın tabii.”

“Cansu’yla iyi bir not almayı hedefliyoruz bu yüzden ödevimize önem veriyoruz.”

Gözlerimi iri iri açarak Emre’nin rol yapma kabiliyetimi dehşetle izledim. İki dakika içinde nasıl da
farklı birine dönüşmüştü öyle, e yuh yani!

Emre gülümsemeye devam ederek annemin elinde duan poşetlere uzandı. “Yardım edeyim size,
yorulmayın,” deyip poşetleri aldı.

Annem, “Sen ne kadar efendi bir çocuksun böyle, çok

223

'Yf[ifıri 'fYlavi

kibarsın. Teşekkürler. Hayırlı evlat dedikleri bu olsa ge-J rek,” dediğinde kusmamak için kendimi zor
tuttum.
“Teşekkürler Sedef Teyze, sizden böyle sözler duyrrakj çok güzel. Şeref duydum.”

Memnuniyetsizce, “Kibarmış, hah duy da inanma,’ mırıldandığımda Emre kahkahasıyla sözlerimi


gizledi.

Gözlerimi devirip Emre’ye, ondan iğrendiğimi gc ren bir bakış fırlattım. “Oğlum sen şaka mısın?”

Annem kınayan bir sesle, “Cansu,” diye araya girdi] “Ne?” dercesine kaşlarımı kaldırıp anneme
baktım.

Emre, “ Torbalan nereye bırakayım Sedef Teyze?’ sorduğunda annem memnun olmuş bir yüzle
mutfağı iş ederek, “Tezgâha bırakabilirsin canım,” dedi.

Emre başını onaylamasına sallayıp poşetleri tez£ koymak için mutfağa yönelince ben de peşinden
gittim.

Sinirli bir fısıltıyla, “Bu çakma kibar tavırlarınla anne kandırabilirsin ama beni asla, şimdi beni daha
fazla si lendirmeden defol git evimden,” dedim kapıyı göstererek.] Poşetleri bırakıp kibirli bir tavırla
bana döndü, miyorum.”

“Ya sen beni katil mi edeceksin, git diyorum sana!’ Sakince, “Hayır,” diye karşılık verdi.

Sabır dilemesine derin bir nefes aldım. “Emre lüt git,” dedim bu kez sakin olmaya gayret ederek.

Başını iki yana salladı. “Hayır dedim.”

Sinirle ayağımı yere vurdum. “Tamam! Arabanı ter leyeceğim oldu mu şimdi, git hadi.”

Dudakları çarpık bir gülüşle kıvrıldı. “İki kat cila ı istiyorum.”

“Yok artık! Beni araba bakımı yapanlarla karıştıı

230

Sos^-o'pat ftisCii - ‘Karan^ıi cJîr^ar

herhalde, yağ kontrolü falan da ister misin çok güzel yaparım da!”

Eğlenerek güldü. “Gerek yok küçük cadı, onu geçen hafta yaptırmıştım zaten.”

Annem mutfağın kapısında görününce ikimiz de ona doğru döndük. “Aç mısınız çocuklar, akşam
yemeği için ne yapayım istersiniz?” diye sorarken poşetlerin içindekileri boşaltmaya başladı.

“Ne yemeği?” dedim şaşkın şakın. “Aç falan değiliz biz! Hem Emre’nin işi varmış, gidiyor zaten o.”

Annem inanmayan bir bakış attı bana. “Kızım ödev yapmayacak mıydınız siz?” Bakışlarını Emre’ye
çevirdi. “Emreciğim yemeğe kalırsın değil mi, seni aç aç evine göndermek içime sinmez oğlum.”

Emre, “Sedef Teyzeciğim size zahmet vermeyi hiç istemem,” dedi yine kibar rolüne bürünerek.

Annem gülümsedi. “Hiç öyle düşünme, okuldan geldiniz aç olmalısınız. Siz ödevlerinizi çabucak
halledin ben de akşam yemeğini hazırlamaya başlayayım.”

Emre içten bir tavırla başını hafifçe salladı. “O halde bir şeye ihtiyacınız varsa yardım etmek isterim.”
Annem, “Hayır, hayır. Ben hallederim ama teklif etmen çok ince bir davranış,” dedi gülerek ve bana
dönüp, “bak, örnek al biraz arkadaşından kızım, senden ne zaman yardım istesem kayboluyorsun
ortalıktan, hele ki konu ev temizliğiyse bir süre haber alamıyorum senden.”

Huysuz bir tavırla hem anneme hem de sinsice sırıtan Emre’ye pis bir bakış attım. Annemin beni
ezmesiyle nasıl da eğleniyordu öyle!

“Biraz abartmıyor musun anne!” dedim uyarırcasına.

fjflihri YI^clvİ

Annem yüzümü astığımı görünce şefkatle gülümsedi Karşılık olarak pis pis bakmaya devam ettim ve
gözlerini büyüterek, “Seninle sonra özel olarak baş başa konuşacağız anneciğim,” mesajını verdim.

Annem dudaklarındaki sevecen gülümsemeyle yanına gelip, “Sadece takılıyorum bir tanem,” derken
yanağm okşadıktan sonra dolaba doğru yöneldi ve yemek yapmak için bazı malzemeler çıkardı.

“Ya anne yemek yapmaya ne gerek var, dünden kaba yemekleri yesin bu taş kafa.”

Annem kınamasına, “Cansu, nasıl konuşuyorsun öyle kızım, arkadaşına ayıp oluyor ama,” dediğinde
sıkn-tıyla ofladım. Şimdiden annemin gözüne girmişti Eme pisliği, yalandan sergilediği efendi
tavırlarıyla nasıl da ı anneciğimin gözünü boyuyordu böyle düzenbaz çocuk!

Emre tatlı çocuk tebessümüyle araya girdi. “Biz hep böyle anlaşırız Sedef Teyze, aramızdaki
samimiyetten be. yanlış anlamayın,” diyerek kolunu omzuma attı ve beni; nına doğru çekti. “Aslında
çok seviyoruz birbirimizi, çok.c

Zoraki bir şekilde kocaman gülümsedim. “Ya tabii, 1 yılıyoruz birbirimize. Canım kankam benim,” diye
ka verdim yapmacık bir tavırla. Ardından elimi yanağına! yup sevgimi gösteriyormuş gibi yaparak,
“Oy, oy yerim» derken fırsat bu fırsat yanağına bir-iki tane patlattım.

Emre istifini bozmadan tatlı tatlı gülümsemeye de-etti. “Bir tanecik kankam. İyi ki tanımışım diyorum
seni, deyip tembel bir şekilde bir ayağını diğerinin önüne atı rak tüm ağırlığını bana yükledi. Kolunun
altında ezi*-can çekişirken yüzümü buruşturmamak için kendimi tuttum.

2o2

Sos^oj)Oit pistik - %arcLrıtii Şırta.r

“Eyvallah kanka!” diye iğneleyici bir şekilde cevap verirken Emre’yi itmeye çalıştım ama imkânsızdı.

“Çok delikanlı kız ya, ne zaman işim düşse okulda hep yardımcı olur bana. Bugün de arabamı
yıkayacak. Peri bu peri, iyilik perisi,” dedi alaycı bir tavırla.

Zoraki gülümsememi sürdürürken dişlerimin arasından, “Kafana düşsün iyilik perisi de, geber,” diye
tısladım öfkeyle.

Emre gür sesli bir kahkaha attı. “Şakacı kız ya, çok seviyorum kankamı, bir tane o bir tane! Hiçbir şeye
değişmem onu,” deyip dudaklarından dökülen her kelimede omzuma sert bir darbe indirdi.

“Kolum çıkacak öküz!” diye isyan ederken annemin şaşkın bakışlarıyla karşılaşıp kendimi topladım ve
en şirin gülüşümü yüzüme yerleştirdim. “Kankacığım şımartıyorsun beni. Hiç gerek yok.”

Emre, “Az bile senin için kanka,” deyip ağırlığını biraz daha üzerime verdi. “Övücü sözler bile yetmez
seni anlatmaya, dünyalar iyisi kankam.” Gözleri tehlikeli bir ifadeyle parladı. “Neyse ki akşam boyunca
buradayım, annenle sohbet edecek zamanım bol.”
Sinirden dişlerimi sıkıp sabır dilerken omzumda duran kolunu sonunda itebildim ve rahat bir nefes
alarak annemin duyamayacağı bir sesle, “Defol git,” diye tısladım yüzüne doğru.

Ukala sırıtışı genişleyip yüzüne yayıldı. Sinir bozucu kir tavırla, “Gitmeye hiç niyetim yok,” dedi ağır
ağır, sadece benim duyabileceğim bir fısıltıyla. “Görünüşe göre akşam yemeği için misafirinizim küçük
cadı, yerinde olsam bana iyi davranırdım, aksi halde neler yapabileceği-

¿33

mi ben bile kestiremiyorum,” deyip meydan okuyan bir bakış attı.

Emre’ye kötü kötü bakarken iç çekip pes edercesiac omuzlarımı düşürdüm.

Of! Bu hiç iyi olmadı işte!

26

O^teşies!

Annem oldum olası misafir ağırlamayı çok severdi. Belki de çok fazla gelen gidenimiz olmadığı içindi
bilemiyorum; ama her seferinde büyük bir istekle hazırlık yapması beni gülümsetmeyi başarıyordu.
Eve ne zaman bir dostu, tanıdığı veya benim arkadaşlarımdan biri gelse onları en iyi şekilde ağırlamak
için elinden geleni yapardı, Gül bile sırf annemin ilgisinden hoşlandığı için saatlerce bizde vakit
geçirmeye bayılırdı.

Annem keyifli bir melodi tutturup mırıldanırken yemek için sebze doğramaya başlayınca artık
Emre’den kurtulamayacağımı anladım ve el mahkûm anneme yardım etmeye karar verdim.

“Yardım edeyim ben de sana anne,” deyip yanma geçtim. “Yorulma.”

Annem, “Hayır, hayır...” diyerek teklifimi reddetti. “Ben hallederim kızım, siz işinize bakın.”

Emre, “Sedef Teyzeciğim çok teşekkürler, o halde biz ödevimizi yapmaya başlayalım.”

Annem anlayışla gülümsedi. “Tabii, ben de bir saate yemeği hazırlamış olurum.”

265

flflihri /ff[avi

Emre bana döndü, “Haydi kankacım önce biraz ödevimize bakalım sonra da arabamı yıkarız.” Kolunu
omzum* j attı yine ve beni kendisine doğru çekip yürütmeye başladk

Hoşnutsuzlukla yüzümü asarken Emre’nin beni mutfaktan çıkarmasına izin verdim fakat yakınlığından
rahatsa olmuştum. Odama girdiğimizde kapıyı kapar kapamaz Emre’ye doğru hızla dönüp tüm
gücümle geriye doğru ittim.

“Bana sarılıp durmaktan vazgeç, aptal.”

Emre dengesini kaybedip sırtüstü yatağıma düştü.

Ah, harika!

“Vay demek beni yatağında görmek istiyorsun haşi* kız,” derken yatağıma iyice serildi ve rahat bir
tavırla ellerini ensesinde birleştirip bana göz kırptı. “Fotoğraf çekmek istersen sorun etmem.”

Öfkeyle dişlerimi sıktım. “Emre!” dedim sinirli br sesle. “Valla yastığı alır boğarım seni ha, pislik
yapma!"
Yalandan alınmış gibi yaptı. “Ah, şimdi kalbimi! ama.”

Küçümseyen bir bakış attım. “Susacak mısın artık?"

Güldü. “Pekâlâ, sadece takılıyordum. Sen de biraz i hatlasan iyi olacak. Biraz fazla gerginsin sanki,
endişe: tiğin bir durum mu var?” diye sordu alay ederek.

“Sen evimde arsızca dolandığın için rahat olmak oluyor!”

Yatakta doğrulurken yüzüne yerleşen kendini beğc miş ifadeyle beni süzdü. “Bunu bana bulaşmadan
düşünecektin küçük cadı, yaptığının bir cezası olmay mı sandın?”

Usanmış bir şekilde iç çekip bağdaş kurarak yere o; dum ve sırtımı duvara yasladım. Emre’ye diyecek
bir sö:

¿36

Sos^-ojDdt pistii - Karantıi

yoktu, söylediklerinde haklıydı. An kovanına çomak sokmuştum resmen, şimdi de tehlikeli an beni
kovalıyor diye sinirlenmeye hakkım yoktu. Kızgınlıkla yaptıklarım şu an bana oldukça saçma gelmeye
başlamıştı. Önce çocuğun telefonunu kırmıştım sonra da arabasmı mahvetmiştim.

Ben nasıl bir manyaktım böyle! Tabii ki de hesabını soracaktı.

“Arabanı eski haline getireceğim tamam mı, sen de evimden gideceksin ve bir daha asla karşı karşıya
gelmeyeceğiz.”

Kuşkuyla gözlerini kıstı. “Bir anda ortaya çıkan bu iyi niyetini neye borçluyuz acaba?”

Artık sıkılmıştım. “Yapmamalıydım, sen haklıydın. İleri gittim.”

Kuşkulu bakışları daha da arttı. Bana inanmıyordu. Yataktan kalkıp karşıma geçti ve o da bağdaş
kurarak yere oturdu.

“Beni kandırıp arabamı ateşe vermeyi düşünmüyorsun değil mi? Bu beni fena kızdırır.”

Hafifçe gülümsedim. “Hayır. Sadece yoruldum,” derken sesim de hissettiklerimi yansıtırcasına yorgun
çıkmıştı. “Artık birbirimizle uğraşmayalım olur mu?”

“Sen ciddisin?” derken sesi soru sorar gibi çıkmıştı.

Rahat tavrımı bozmadım. “Aynen öyle,” diye cevap verdim.

Omuz silkti. “Bana uyar.”

Elimi ona doğru uzattım. “Ateşkes.”

Bakışları bir anlık elime kaydı. Bana çarpık bir sırıtış «narken elini uzatıp elimi sıktı. “Ateşkes.”

Neşeyle gülümsedim. “Anlat bakalım,” dedim sohbet

2&

fflifıri ff[avi

etme çabasıyla. “Evimi nasıl buldun, bunu gerçekten me-j rak ediyorum.”

Altın renk gözleri muzipçe parladı. “Kolay oldu.’ Gözlerimi devirdim. “Adresi kim verdi?”
Odama göz gezdirirken bana cevap vermek ye farklı bir konu açtı. “Burada annenle yaşıyorsun değil ı
yalnızca ikiniz. Kardeşin yok.”

“Gül mü söyledi?” diye sordum kendimi tutamavj rak. Bana ihanet etmiş olmasını hazmedemiyordum
fa içimde küçük de olsa yapmadığına dair bir umut vardı. Sessiz kaldı.

“Emre, eğer Gül ise bunu bilmek istiyorum. Benim i önemli.”

Bakışlarını tekrar bana çevirip kararsız bir şek “Bırak peşini, öğrendim işte birinden,” dedi.

“Lütfen, sadece evet ya da hayır diyeceksin.”

Derince iç çekti. “Vazgeçmeyeceksin değil mi?’

Başımı iki yana salladım. “İnatçıyımdır.”

Bir gözünü kısıp bir süre sessizce bana baktı, ben ı ısrarla bakışlarına karşılık verdim.

Adresimi kimden bulduğunu öğrenecektim. O kadaı! i Ellerini teslim olurcasına havaya kaldırdı. “Pek
Gül’den öğrendim.”

Burukça tebessüm ettim. “Tahmin etmiştim. Beni tışı karşılığında ne istedi, değerim neymiş onun gö2
merak ediyorum.”

Biraz rahatsız olmuş gibi elini ensesine atıp saçl m karıştırdı. “Yarın bizimkilerin partisi var...” demişti]
araya girerek sözünü tamamladım. “Davet karşılı^ beni ele verdi.”

.233

Sos^-opat Pislik - %aranhi Strla-r

Mahcup bir tavırla yüzünü buruşturdu. “Evet.”

“Çok güzel ya,” derken sinirden köpürüyordum. “Harika!”

O an öyle çok sinirlendim ki hemen kalkıp Gül’ün evine gitmek ve onunla yüzleşmek için dayanılmaz
bir istek duydum. Bir insan nasıl bu derece bencil olabilirdi, kendi menfaati için arkadaşını nasıl
satabilirdi aklım almıyordu. Hem de onca olaydan sonra onu yeni affetmişken. Gerçekten pes!

Emre elini, elimin üzerine koydu. “Sakin ol, böyle kızacağını bilseydim söylemezdim,” dedi yumuşak
bir sesle.

Şefkatli dokunuşu beni şaşırtmıştı ama aldırmadım ve duygularımı ona açmaya karar verdim. “Tek
hissettiğim şey kızgınlık değil. Bıktım artık bu durumdan, hep aynı şeyi yapıyor. Ben onu önemseyip
değer verdikçe o sadece kendini düşünüyor.” Hissettiğim üzüntüyle omuzlarımı düşürdüm.

Emre itirafından dolayı pişman olmuşçasına iç çekti. “Ne yazık ki bazı insanlar böyledir, verdiğin
değeri hak etmezler. Boş ver, aldırma ona.”

Surat asmaya devam ettim.

Emre şaka yapmaya çalışarak çeneme hafifçe dokundu. “Hey, düşünme artık, hem burada yalnızca biz
varız ve önemli olan da bu, canını sıkmasına izin verme, şu âna odaklan, yani bize,” derken elimi
usulca sıktı. Bakışlarım birleşen ellerimize kaydı.

Biz... Öyle güzel bir düşünceydi ki... Bu sözcüğün beni böyle mutlu edip heyecanlandırması harika bir
histi, fekat geçmişte yaşadığım hayal kırıklıkları düşünülünce rkutucuydu da.
239

fflihri fflavi

Kararlı bir ifadeyle Emre’nin yüzüne baktım. “Yr ben de gelmek istiyorum o partiye. Gül’e söylemek i
diklerim var, yaptığı saçmalıklar yetti artık,” dedim k bir dille.

Kaşlarını şaşkınca kaldırdı. “Bence bu hiç iyi bir değil.”

“Nedenmiş o!” diyerek karşı çıktım. “Hiç bakma öyle, beni de davet ettin.”

“Ne zaman?”

“Az önce, partiye gelmeye karar verdiğim an,” d: meydan okuyan bir tavırla.

Tereddüde düşerek gözlerini kıstı. “Kötü olacak.” Sakince omuz silktim. “Evet birileri için kötü ol kesin,
ama benim için değil.”

Emre benden kurtulamayacağını anlamış olacak ki kıntıyla soluğunu bıraktı. “Emin misin, sonradan
piş-olmanı istemiyorum.”

Hiç düşünmeden cevap verdim. “Eminim.”

Pes ederek “Peki madem, partiye davetlisin öyleyse^ dedi.

2T

Ad!

Emre ile bir süre odada sohbet ettikten sonra arabasını yıkamak için evden çıktık. Emre bahçeye
inerken ben de banyoya geçip bir kovaya su doldurdum ve başka bir kovaya da de-teıjan, sünger gibi
temizlik malzemeleri yerleştirip banyodan çıktım. Suyun olduğu kova inanılmaz ağırdı ama oflaya
puflaya neyse ki suyu dökmeden kapıya varmayı başardım.

Apartmandan çıktığım an yorulup kovaları yere bıraktım. “Ah ölüyorum, belim koptu resmen!” diye
inledim şikâyet ederek.

Emre beni görünce kaşlarını çattı ve bana doğru hızla yürümeye başladı. “Ne yapıyorsun?” diye çıkıştı.

Sesindeki azarlayan tonu duymamla bir an afalladım. “Neye benziyor, kova taşıyorum.”

“Taşıma, bir yerini inciteceksin şimdi, ben taşırım,” deyip kovalara uzandı.

Sıkılarak iç çektim. “Annem etrafta görünmüyor Emre, yalandan kibarlık yapmayı bırak.”

Beni hiç umursamadı. “Yalandan herhangi bir şey yaptığım yok, senin taşımanı istemiyorum. Bitti.”

MI

ff[thri fT[ııvi

Kovaları aldığı gibi yürümeye başladığında gözle iri iri açılırken ardından şaşkınca bakakaldım. Vay na,
gerçekten düşünceli davranan bir Emre ha, acaba ( yanın sonu mu geliyordu da benim haberim
yoktu?

Bugün kesinlikle garip bir gündü! Hem de en garibi»-] den olduğu kesindi.
Arabanın yanma vardığımda bir kez daha yaptığım de sizlikler için kendimi azarladım. Hatta içten içe
kendini ] bir güzel dövmek istedim. Güzelim beyaz renk Honda’naıj üzeri çıkartma izleriyle
lekelenmişti ve berbat gör yordu. Pişmanlıkla iç çekerek kollarımı sıvadım ve bir ı önce temizlik işine
başladım. Bütün çıkartma izlerini tek, dikkatli davranarak kazıdım ve en ufak bir leke mayacak şekilde
deteıjanlı bezle iyicene sildim. Ardı tozlanmış arka kapı camına yönelip temizliğe orada dev ettim,
işimi kesinlikle ciddiye alıyor ve büyük bir 02 yapıyordum.

Arabayı dikkatle temizlediğimi gören Emre menin« olmuş bir ifadeyle bana kısa bir bakış atıp sıcacık
gülî serken kendimi tutamadım ve ben de ona sevecen bir! kilde gülümsedim.

Of, çocuk ne kadar da tatlı gülüyordu lan öyle, ha> olunasıca!

Yakınlığı karşısında yanaklarımın kızardığını his dince ona bakmayı bırakıp tekrar arabaya çevirdim
gö2 rimi. Emre’yle anlaşıyor olmak ve birlikte vakit geçir manyak güzel bir histi!

Bir süre hevesle arabayı yıkadıktan sonra tuvalet il yacı hissettiğimde elimdeki süngeri kovaya bırakıp
dc ruldum. Eve gitsem iyi olacaktı.

242

Ses^-ej^dt Pistik - %arcLntıi Sarkar

Emre işi bıraktığımı fark ettiği anda meraklı bakışlarını bana çevirdi. “Ne oldu, niye durdun?”

Utanarak dudağımı kemirmeye başladım. Bir dakika ya, ne diye utanıyordum ki şimdi? Bu gayet
normal bir ihtiyaçtı, ee o zaman neden böyle kal gelmişti bir anda?

Bir kaşını yukarı kaldırdı. “Cansu, neden aval aval bakıyorsun?”

Yüzümü buruşturdum. “Salaksın! Yani cidden salaksın!” Şaşkın bir yüzle bedenini tamamıyla bana
çevirdi, “İyi misin sen, yine delirdin kendi kendine.”

Haklıydı. Sakinleşmek için derin bir nefes aldım. “Ben bir eve bakıp geleceğim.”

“Niye, ne var ki evde?”

Of bir şeyi de merak etme be!

Omuz silktim. “Annemin bana ihtiyacı vardır belki.” Tek kaşını kaldırıp inanmayan bir bakış attı. “Bu
ner-den çıktı şimdi?”

“Hey Allah’ım ya,” dedim terslenerek. “Çıktı işte bir yerden.”

Dalga geçen bir tavırla, “Dur tahmin edeyim, birden içine mi doğdu?” diye sordu.

Hızlıca başımı salladım. “Evet, aniden bir aydınlanma geldi, kesinlikle annemin bana ihtiyacı var.”

“Eğer öyle olsaydı sana seslenirdi.”

Onu duymazdan geldim. “Ben ne olur ne olmaz yine de bir kontrol edeyim.”

“Hayır.”

“Ya bir gideyim hemen geri döneceğim, söz fazla oyalanmam.”

ffliAri fj^avi
Sinirlenerek sertçe soludu. “Kaytarmaya çalışma Caa-su, arabayı yıkamaya devam et. Daha çok işimiz
var.” Çığlık atma isteğimi bastırdım. Kovaya attığım süngeri bir sinirle çıkardım ve hızla arabaya
fırlattım, ardından isteksizce lekeli kaputu temizlemeye devam ettim. Aradan birkaç dakika geçmişti ki
tuvalet ihtiyacım arttı w artık dayanacak gücümün kalmayışı içler acısıydı. Acilen eve gitmem şarttı.

Altdudağımı dişleyerek doğruldum ve yalandan bir sa duymuş gibi yaparak, “Aaa bak annem bana
sesleniyor;* dedim masum bir ses tonuyla.

Usanmış bir şekilde bana baktı. “Hiç kaçarın yok kn-çük cadı, yalan söylemeyi bırak.”

Surat astım. “Sadece birkaç dakikalığına gideyim Küfen, hatta koşa koşa gidip geleceğim.”

“Hayır. Bu beni ikna etmiyor.”

“Emre!” dedim sinirle. “Eve gitmem gerekiyor!” Sabrının sonuna gelmişçesine ofladı. “Ne var bu evde
anlamadım ki!”

“Eben varmış canım, bir hal hatır sorup geleceğim!” Yüz hatları sertleşirken gözlerini kıstı. “Canımı
sıkmaya başladın Cansu, ağzın değil elin çalışsın. Tek yaptığ* şey boş boş konuşmak.”

Sinirden kudurarak bir ayağımı yere vurdum. “Uyuz! Tuvalete gitmem gerek!”

Yüzünden hafif bir şaşkınlık geçti.

“Oldu mu, seni tatmin edecek bir cevap verebildim mü Artık eve gidebilir miyim?”

Dudakları seğirdi ve gülmemek için büyük bir çaba

2¥t

Sss^-ejDat pialii - 'fcaran£ı& ¿Jerfar

harcarken altdudağını dişlerinin arasına aldı. “Tamam tamam. Git de işini hallet.”

Çenemi hafifçe yukarı kaldırdım. “Teşekkürler!” dedim aksi bir sesle ve yürümeye başladım.

Arkamdan, “Hey sakın fazla oyalanma,” diye seslendiğinde öfkeyle nefesimi tutup Emre’ye doğru
döndüm. Alaycı gülüşü dudaklarına yayılmış genişçe sırıtıyordu. “Saatlerce seni bekleyemem.”

Ondan iğrendiğimi gösteren bir bakış fırlattım. “Umarım ben yokken bütün kuşlar toplanıp kafana
sıçar!”

Gülüşü kahkahaya dönüşüp keyifli bir hal alırken hızla önüme döndüm ve koşar adımlarla apartmana
doğru yöneldim. Emre pisliğiyle daha fazla vakit kaybetmeye niyetim yoktu.

İşimi halledip tekrar bahçeye çıktığımda Emre arabayı temizlemeyi bıraktı ve doğrulup pis pis sırıtarak
yürüyüşümü izledi.

Yanma vardığımda nereden geldiğini çözemediğim bir rahatsızlıkla, “Ne gülüyorsun!” diye çıkıştım
sinirlenerek. Evet, aşırı tepki veriyordum ama konu Emre olunca kendimi tutamıyordum bir türlü.

Emre sebepsizce sırıtmaya devam etti.

Gözlerimi öfkeyle kıstım. “Bak hâlâ gülüyorsun ama.”

Umursamazca, “Sana ne bundan,” dediğinde bakışlarım kenarda duran kovaya kaydı.


Avucuma biraz su alarak Emre’ye doğru sıçrattım. Emre böyle bir şey beklemediğinden bir an
şaşkınlıkla bana baktı ve ardından elindeki bezi yere fırlatıp o da kovaya eğildi, bana doğru bolca su
sıçrattı. Çığlık atarak sulardan kaçınmaya çalıştım, fakat ardı ardına su sıçrat-

245fflifıri fYlavi

maya başladığında inat ederek üzerine doğru yürü onu durdurmak için elindeki kovaya yapışıp çekiş

“Ver şunu bana!”

Emre eğlenerek gülerken tüm gücüyle bana karşı yup kovayı almama engel oldu. “Hiç şansın yok.”

Harika! Yine benim üzerimden eğlence vakti mıştı anlaşılan!

Farklı bir yol deneyerek kovayı çekiştirmeyi b ve ona doğru ittim. Kova sertçe bedenine çarpınca
ânında yüzünü buruşturup iki büklüm olarak kovayı kıp yere kapaklandı.

Ne olduğunu anlamadığım için gözlerimi kirpi Emre’ye baktım. “Ne oldu?” diye sordum yüzsüz “Canını
mı yaktım?” diye sorarken alaycı bir kikim küldü dudaklarımdan.

Emre yana doğru kıvrıldığında elleriyle kapadığı geyi görünce gözlerim dehşetle iri iri açıldı.

Ops! İşte bunu beklemiyordum.

Paniğe kapılarak ne diyeceğimi bilemedim ve yanma çöktüm. “Emre çok üzgünüm. İnan ki y oldu,
bilerek yapmadım.”

Emre yüzündeki hoşnutsuz ifadeyle bana sinirli bir kış attı ve doğrularak oturdu. Derin bir soluk çekti
sanırım acısı yavaş yavaş geçiyordu.

Ona zarar verdiğim için feci pişmanlık hisse “Emre iyi misin bir şey söyle, gerçekten üzgünüm, özür
dilerim,” dedim rahatsızca kıpırdanarak.

Emre zoraki gülümsedi. “Tamam önemli değil, i Üzülme.”

İçimde biriken huzursuzlukla başımı sallayarak a

2*t6

Sos^-e^at pislii - 'Karanfil Sırlar

kalktım. Gerçekten acayip pişman olmuştum ve çok uta-myordum. Yanaklarım alev almışçasına
yanıyordu.

Emre de ayağa kalktı. “Beni fena benzettin küçük cadı.” Gözleri muzipçe parlarken ısrarla bana
bakınca utancım daha da arttı ve bakışlarımı ondan kaçırdım. “Konuyu kapatabilir miyiz lütfen,” diye
mırıldandım.

“Bu arada sen benim için bayağı endişelendin ha,” derken tekrar yüzüne baktım. Ketıdini beğenmiş
bir şekilde sırıtıyordu. “Korkun gözümden kaçmadı.”

Yalandan kayıtsız görünmeye çalışarak omuz silktim. “Hah, hiç de bile. Neden endişelenecekmişim
ki?” “Bilmiyorum, bunu sen söyleyeceksin.”

“Söyleyecek bir şeyim yok, sen de çok konuşmazsan iyi edersin.” Yere devrilen kovaya ve etraftaki
süngerlere doğru elimi salladım. “Hadi şu malzemeleri toplayalım da eve geçelim artık.”

“Gel buraya küçük cadı.”


Hızla bana doğru uzanıp iki elini belime koydu ve beni kendine doğru çekip gözlerimin içine yoğun bir
ifadeyle kaktı. Şaşkınlığa düşerken ılık bir ürperti bedenimi yalayıp geçti. Hiçbir tepki veremedim,
zaman sanki durmuş gibi kaskatı kesilmiş bir haldeydim. Hareket edemiyor-, düşünemiyordum,
konuşamıyordum...

Emre’nin yüzüne sıcacık bir gülümseme yerleşince lca iç çektim. Ona bakmaktan kendimi
alamıyordum, renk gözleri öyle muhteşem görünüyordu ki beni içi-çekercesine büyülüyordu. Bakışları
yavaşça dudakları-indiğinde heyecandan nefesimin kesildiğini hissettim, yan dudaklarımı dilimin
ucuyla ıslattım. Emre’nin şiarı koyulaşırken başını bana doğru eğmeye başladı.

fTlavi

Ah, bir öpücük daha mı? Kalbimin buna day ceğinden pek emin değilim. Ama bu öpücüğü deli
istediğim gerçeğini inkâr etmeye gücüm yoktu artık.

Evet, sanırım itiraf etmenin zamanı gelmişti, ben re’ye âşık olmuştum.

Kahretsin bu hiç iyi değildi!

cAffeme^i!

Bakışlanmı Emre’nin dudaklarına indirdim, birazdan gelecek öpücüğü düşündükçe kalbim


göğüskafesimi zorlar-casına hızlandı ve nabzım kulaklarımda atmaya başladı. Ruhuma kadar işleyen
coşku beni altüst edercesine içimde hızla dolanırken heyecanım tavan yapmak üzereydi!

Kaçamak bir nefes alıp trans halinden çıkarak birkaç adım geriledim. “Hadi eve gidelim, annem
yemeği hazırlamıştır,” dedim heyecandan titreyen bir sesle.

Emre eğlenircesine bir kaşını kaldırıp gülümsedi. “Öyle olsaydı bize seslenirdi.”

Elini tutup apartmana doğru kabaca çekiştirdim. “Biz •e de gidelim. Hem anneme yardım ederiz.”

Güldü. “Pekâlâ, gidelim o zaman.” Gözlerindeki haylaz ‘e öpücüğünden kaçmaya çalıştığımı anladığını
gösteri-ama buna hiç aldırmadım, onu görmezden gelmeyi ih ettim. Çünkü ancak kendi heyecanımla
baş edebili-ım!

Emre’yle eve çıktığımızda doğruca mutfağa girdik, em her şeyi hazırlamıştı ve tatlı bir telaşla salatayı

fflifıri ffl&vi

yapıyordu. İşi bitince yağı döküp limonu sıkarak salata kfl sesini eline aldı. “Tamamdır, her şey hazır,”
dedi sevecd bir gülümsemeyle. “Sadece masayı hazırlamak kaldı.” “Ben etrafı toplayayım, masayı
hazırlarım,” diye m vap verip kollarımı sıvadım ve Emre’ye döndüm. “Hen Emre de bana yardım eder,
değil mi Emreciğim?” dnı sordum kaşlarımı yukarı kaldırarak.

Çarpık bir sırıtış yüzüne yayıldı. “Tabii, neden olmasa.* Bakışlarımı anneme çevirdim. “Sen de biraz
dinlal anne.” j

Annem salona giderken Emre de mutfak masasına ■ çip oturdu. “Demek beni çalıştıracaksın ha?”
i

Meydan okuyan bir tavırla, “Evet, bir itirazın mı ^ yoksa?” dedim tatlı tatlı. i
Tek kaşını kaldırdı. “Sana hiç itiraz edebilir miyim H “Doğru bir hareket. Evet görevin şu: Önce tabakla
içeri taşıyacaksın sonra da bardak, çatal kaşık falan i lan... İnanılmaz bir güç gerektiriyor, bu işin
üstesin* gelebilir misin, bu zorlu süreçte sana güvenebilir * yim?” dedim alay ederek. !

Ellerini teslim olurcasma havaya kaldırdı. “Tamam, 1 kadarını yapabilirim. Seni kesinlikle
utandırmayacağa Benimle gurur duyacaksın.” (

Kıkırdadım. “Ben de öyle düşünmüştüm.”

“Ama fazlası olursa isyan etmek zorunda kalabilir* Ellerimi belime koydum. “Ben de sana ceza ve*
zorunda kalırım.” j

Dudakları ima dolu bir ifadeyle kıvrıldı. “Ne türl cezadan bahsediyorsun?”

Neşeyle parlayan gözleri öyle yoğun bakıyordu kil

250

Ses^-epat Pislik - 'Kjır'CLnlık Sırlar

an o gözlere hapsolup kaldım. “Hoşuna gitmeyecek, caydırıcı etkisi olan, korkunç cezalar tabii ki.”

“Bak sen, uzun bir listen var gibi görünüyor,” diyerek dalga geçti. “Bir hayli ilginç. Birkaç örnek vermek
ister inisin?”

îşaretparmağımı ona doğru sallayarak, “Bu kadar konuşmak yeter, susuyorsun artık, haydi iş başına,”
dedim yalandan kızıyormuş gibi yaparak. “Yoksa ilk cezan gelecek.” Sırıtışı daha da genişledi.
“Vereceğin cezaları merak ediyorum. Bu yüzden susmayı düşünmüyorum.”

“Emre!” dediğimde kendimi tutamayarak güldüm. Sahte bir masumlukla, “Ne var?” dercesine
kaşlarını yukarı kaldırdı.

Gözlerimi devirip gülmeye devam ederek arkamı dönüp işe koyuldum. Vay canına! Onunla şakalaşıyor
olmak acayip güzel bir histi! Hem de kendi evimde!

Ortalığı toparladıktan sonra masayı hazırlamaya başladım. Tabii Emre de bana yardım etti. Günüm
gayet güzel geçiyordu, mutluydum, hem de çok! Emre’nin bu yeni arkadaş canlısı, ılımlı hali beni
birazcık şaşırtsa da bunun hoşuma gittiğini inkâr edemezdim, çocuk inanılmaz tatlıydı! Umarım eski
öküz Emre bir daha karşıma çıkmaz; çünkü feci uyuz oluyorum!

Hep birlikte masaya oturduğumuzda annem dumanı çorbalarımızı servis etti, Emre ilk kaşıkta
memnun uşçasına tebessüm ederek anneme döndü.

“Ellerinize sağlık Sedef Teyze, çok güzel olmuş.” Annem gülümsedi. “Beğenmene sevindim oğlum,” ;e
yanıt verirken öğlen olanlar aklıma geldi.

Emre sahte bir kibarlıkla annemi nasıl da kandırmıştı,

251

fflifıri

beni de tehdit etmişti ama şimdi her şey çok farklı küyordu. Bu kez Emre’ye hiç kızmadım, ya da sözl
yapmacık bulmadım. Çünkü içten olduğunu gözle-samimiyetten okuyabiliyordum. Ona tüm kalbimle
yordum.

Annem tabağına salata alırken, “Ödevinizi bitir mi?” diye sordu meraklı bir sesle.
Emre ile göz göze geldik. Muzipçe gülümsediği da karşılık olarak gülümsemeyi ihmal etmedi. Ard
anneme döndü. “Bitti sayılır Sedef Teyze.”

“Güzel, derslerinizi boşlamayın sakın. İyi bir üniv te için yüksek notlar almanız şart.”

“Haklısınız efendim.”

“Sizinkiler ne iş yapıyor Emre, bir gün annen ve la da tanışmak isterim.”

Emre bir an afalladı, yüzünü ifadesiz tutmaya larken başını önüne çevirip kaşığını tabağın yanma
karak hafifçe boğazını temizledi. “Babam ve kard: birkaç yıl önce trafik kazasında kaybettik.”

Bakışlarımı hızlıca Emre’ye çevirdim. Ona dair öj diğim bu yeni bilgi beni hem şaşırtmış hem de üznr'

Annem böyle bir konu açtığı için kendine kızarc yüzünü astı. “Çok üzgünüm Emreciğim.”

“Üzülmeyin, bu uzun zaman önceydi. Artık, ak yokluklarına.”

Annemin gözlerinin dolduğunu görebiliyordum, bir konu açmamalıydım, düşünemedim. Başın sağ
olsun?

“Teşekkürler.”

“Peki annen neler yapıyor, onun için de oldukça olmuştur.”

252

SöSff&pO-t Pislik - 'Karanlık Sırlct-i"

Gözlerimi büyüterek anneme uyarı dolu bir bakış attım. Amma da meraklısın be anne. Bu kadar özel
hayat bilgisi yeterliydi!

Emre rahatsız olmuşçasına kıpırdandı. “Annem...” Bir an duraksadı.

Acaba bu konuyu nasıl kapatsam diye kara kara düşünürken Emre konuşmaya kaldığı yerden devam
etti. “Annem bir başkasıyla evlendi, çok fazla görüşmüyoruz, yurtdışında yaşıyor.”

Şaşkınlıkla nefesimi içime çektim. Bu kadarını beklemiyordum açıkçası. Onun için duyduğum
üzüntüyle kaşlarımı çattım. Yalnızlığı göğsümü sıkıştırmıştı. “Emre çok üzgünüm,” diye fısıldadım.
Babasızlığın yanında an-nesizlik de çekmesi korkunçtu.

Hafifçe tebessüm edip başını sallamakla yetindi.

Annem anlayışla gülümsedi. “Bundan sonra bir evin daha var Emreciğim, ne zaman bir şeye ihtiyacın
olursa çekinmeden gelebilirsin. Her konuda elimden geldiğince yardım etmeye hazırım.”

“Teşekkürler Sedef Teyze, çok iyisiniz.”

Bir süre aramızda sesiz bir ortam oluşunca kimse bozmaya niyet etmedi ve konuşmadan
yemeklerimizi yemeyi sürdürdük. Tatlı faslına geçince masadaki gergin, hüzünlü havaya
dayanamadım ve zoraki bir neşeyle farklı farklı konular açmaya çalıştım. Sessizlikten nefret ederdim,
ayrıca Emre’yi üzgün görmek canımı acıtıyor ve kalbime garip şeyler yaptırıyordu. Annem de bana
eşlik ettiğinde masadaki kasvetli hava hemen yok oldu. Emre de üzerindeki gerginliği attı, artık
gülüyor ve espriler yaparak bizi de güldürüyordu. Akşamımız gayet güzel geçmeye

25S

ff[ihri Tflavi
254

55

Sabahın ilk ışıklan odamın küçük camından içeri dolarken mutlu bir iç çekişle gözlerimi araladım.
Bakışlanm saate kaydığında henüz erken olduğunu gördüm, biraz daha tembellik yapabilirim diye
içimden geçirerek yatağımda sırtüstü dönüp boş boş tavanı izlemeye başladım. Dün yaşanan güzel
anlar birer birer zihnime doğru süzülünce aptal bir sırıtış yüzümü esir aldı.

Emre Alp!

Bir anda hayatımın merkezine yerleşen taş kafa! Beni mutlu eden, bir gün sonra onu görecek olmanın
heyecanıyla midemdeki kelebekleri havalandıran serseri pislik. Of, feci âşık olmuştum ona, öyle böyle
değil yani!

Acaba o da aynı duygulan hissediyor muydu benim için?

Bu soru zihnimi meşgul ederken üzerimdeki örtüleri kenara atıp yataktan kalktım. İç sesim usulca
fısıldayarak karşılık verdi: Ya tek taraflıysa, ya kendi kendini kandırı-yorsan, ya yine üzülürsen?

Kaşlarımı çatıp dalgınca dudağımı kemirdim. Olabilir miydi?

“Hayır!”

255

ff[ifıri Tilavi

Başımı iki yana sallayıp beni rahatsız eden bu düşünceyi kafamdan attım. Bugün Emre ile bul ve zaten
onunla birlikte partiye gidiyor olmak ge ten mideme kramp girmesine sebep oluyordu. Bir de kendimi
strese sokarak karamsarlığa itmesem iyi o Kendime kızıp gereksiz yere beni huzursuz eden iç ,
susturdum.

Annem her zamanki gibi erkenden kalkıp işe gittiği kahvaltımı yalnız yaptım, ardmdan kendimi
banyoya kısa bir duş aldım. Saçlarımı özel olarak kremledikten havluya sarınarak odama geçtim.
Aslmda normalde bu özenmezdim ama bugün özensem iyi olacaktı çünkü i genelde banyodan sonra
kuş yuvasına dönüp kabanyonM Kıyafet seçmek için dolabımın karşına geçerken bir müziğin iyi
gideceğini düşünerek Diplo’dan “Re\ tion” şarkısını açtım. Odam bu güzel melodiyle dol sesini sonuna
kadar yükseltmeyi de ihmal etmedim.

Elimi elbiselerimin arasında gezdirerek uygun bir. bulma umuduyla dolabımı karıştırırken kararsızlığa
müştüm. Çok fazla seçeneğim yoktu ama en son çıktığımız alışverişte harika kıyafetler almıştım, yeşil-
siyah dantelli elbiseme takılırken askısından üzerime tuttum. Müthiş bir elbiseydi. Bu elbiseyi gi karar
vererek yatağımın üzerine attım ve saçlarımla jımı yaptıktan sonra elbisemi giyip ayna karşısına ge
Kendimi baştan aşağı süzerken memnuniyetle sedim. Elbisem dizlerimin üzerindeydi, beline siyah bir
kemer yerleştirilmişti ve etek kısmı kıloştu. koyu yeşildi, yeşil satenin üzeri siyah dantelle

256

Sos^6j>oit ftisiil - 'KjırcLn.Cıit c^tr£ar

mıştı ve oldukça şık bir ağırlığı vardı. Giydiğim topuklu ayakkabılarla tam bir uyum içindeydi. Şahane
görünüyordum yahu!

İçimden kendime övgü dolu sözler söyleyerek siyah çantamı elime aldım ve artık hazır olduğuma
karar verip evden çıktım.
Emre arabasını apartmanın önüne park etmiş, beni bekliyordu. Beni görünce arabadan inip bana
doğru yürüdü. Karşımda durduğunda kaşlarını yukarı kaldırıp bakışlarını tüm bedenimde ağır ağır
dolaştırdı. “Vay, vay, vay!”

Kendime olan güvenim tavan yaparken şımarıkça gülümsedim.

Emre’nin bakışları gözlerimi bulunca muzipçe parladı. “Sen kimsin ve Cansu’ya ne yaptın?” dediğinde
yüzümdeki gülümseme silinirken kaşlarımı hoşnutsuzlukla çattım.

“Gerçekten mi Emre, iltifatın bu mu?”

Gözlerinde neşeli bir bakış dans ediyordu. “Sadece şaşırdım.” Gülmemek için kendini tutarken
altdudağmı dişlerinin arasına aldı.

Kaşlarımı öfkeyle çattım. “Öküzsün ya, yemin ederim öküzün Önde gidenisin!”

Arkamı ona döndüm ve hiddetlenerek apartmana doğra yöneldim. Gıcık çocuk!

Emre peşimden koşarak önüme geçip beni durdurdu. “Hey, şaka yapıyordum. Kızma hemen.”

Derin bir nefes aldım. Buz gibi gözlerle ona öldürecekmiş gibi baktım. “Senin şaka anlayışına...” Susup
demi içimden getirdim ama umarım öfkemi bakışlarıma sıtabilmişimdir!

25?

fj^ifiri Tfl<zvi

Emre gönül almak isteyen bir tavırla elimi tuttu, dilerim. O kadar güzel görünüyorsun ki, aklım baş
gitti, saçmaladım. Affet beni.”

Gücenmiştim. “Bazen beni delirtiyorsun.”

Yüzünü pişmanlıkla buruşturdu. “Batırdım değil “Evet!” dedim onu tersleyerek.

Masum bakışlarla, “Üzgünüm,” dedi.

“Bakma bana öyle,” dedim surat asarak. “Çoğu sırf beni delirtmek için özel bir çaba harcadığını d"
yorum.”

Hayranlıkla iç çekti. “Hem zeki, hem güzel.” Gözlerimi devirdim.

Hafifçe gülümsedi. “Sana takılmayı seviyorum, o dar tatlı oluyorsun ki durduramıyorum kendimi.”
Omzuna bir tane geçirdim. “Biraz daha böyle d edersen o listeye acımasız bir cani olduğumu da e'
bilirsin; çünkü şu an içimden seni boğazlamak geçiy Bir elini yanağıma koyup başparmağı ile usul usul
şadı. Bütün bedenimi eriten sıcak bir dalga midemde zinmeye başladı. “Tamam, özür dilerim.
Gerçekten güzel olmuşsun, bu ânı bozduğum için üzgünüm.’ Cevap vermeyerek bakışlarımı kaçırdım.
Alınga-üzerimdeydi.

“Benimle konuşmayacak mısın, hayatımda gör en en en güzel kız.”

Daha fazla kendimi tutamadım ve dudaklarım meye başladı.

“Sen Cansu Karahan, dünyanın en güzel kızısın, gibi havalı, çekici, hoş...” dediğinde kahkaha atarak

258

Sosı^ojuıt Pislii - 'f(a.ran£ı( Sır^a-r


nü kestim. “Tamam, tamam. Yeter bu kadar, ana konuyu anladım.”

Emre de gülüşüme eşlik edip kahkaha attı. Elimi bırakmayarak beni arabanın yanına götürüp kapıyı
açtı ve oturmamı bekledi. Ardından kendisi de arabaya geçip motoru çalıştırdı ve parti evine doğru
yola çıktık.

Araba kullanırken Emre’yi süzdüm. Üzerinde metalik gri bir tişört ve siyah deri ceket vardı. Kot
pantolonu koyu renkti, spor ayakkabıları da beyaz-gri karışımıydı. Sarıya çalan açık kahverengi saçları
her zamanki gibi dağılarak ahuna dökülmüştü. Bunun ona serseri bir hava kattığı gerçekti. Her
zamanki gibi gözleri keyifle parlıyordu, dudaklarında yer eden ona özel küstah gülüşü de yüzündey-di.
Ne diyebilirim ki bu çocuk cidden kusursuzdu!

Partiye vardığımızda nereden geldiğini çözemediğim kir huzursuzluğun içimi kaplamasına engel
olamadım. Heyecanlıydım, hem de çok. Özellikle partide Emre ile görünmek beni geriyordu, en son
arkadaşlarıyla karşılaştığımızda sonu pek hoş bitmemişti ne yazık ki. O ânı iatırlayınca içim burkuldu.
Canım acımıştı, yüreğimde devasa bir üzüntü ve elimde kırık kalbimle öylece kalleştim ortada.
Umarım bugün öyle bir talihsizlik ya-am diye dua ettim. Çünkü bu kez o hayal kırıklığı ve ram
kaldırabileceğimden emin değildim.

Çekingen adımlarla kapıya yürürken Emre’ye doğru dan gergin bir bakış attım. Emre de başını bana
çevirip inliğimi fark etmişçesine anlayışla gülümsedi ve elime arak sıkıca tuttu. Onun bana olan
desteğini dokunu-la göstermesi biraz olsun içimi rahatlattı ve omuzlarımı eştirerek Emre’yle birlikte
evden içeri adım attım.

259

fj^ihri ff[avi

Geniş salon oldukça hareketliydi, herkes bir y dağılmış partinin tadını çıkarıyordu. Birçok kişi sesli
müziğe kendini kaptırmış eğlenerek dans ed bazıları da kendilerini koltuklara atmış, ellerinde iç leriyle
sohbet edip samimi bir şekilde gülüşüyorlardı.

Emre birkaç arkadaşını görünce o tarafa doğru y' dik. Üzerimdeki çekingenliği bir türlü
atamadığımda« arkadaşlarıyla selâmlaşırken geride durmayı tercih Fakat Emre geri çekilmeme izin
vermeyerek elini s koyup beni yanma çekti ve arkadaşlarıyla tanıştırdı.

“Merhaba,” dedim sevecen bir şekilde, fazlasıyla mıştım ama bunu gizlemeyi başardım. Emre çekin
ğimi anlayarak sırtımdaki elini belime indirdi ve s nici bir tavırla kolunu belime doladı.

Adının Okan olduğunu öğrendiğim çocuğun g= Emre ile benim aramda ilgiyle gidip geldi. “Emre,r
sesine yansıyan şaşkınlıkla. “Yanlış mı anlıyorum

Emre, “Doğru anlıyorsun kardeşim,” diye cevap v ken oldukça rahat görünüyordu.

Okan elindeki bardağı kaldırıp bizi işaret etti, “Bb nin için bir ilk,” dedi eğlenerek.

Emre başını bana çevirip gözlerimin içine büyük içtenlikle baktı. “Ve son olacak,” derken sözleri y
edermiş gibi kesin çıkmıştı.

Gözlerinin yoğunluğunda kaybolurken söylediği ler nabzımı deli gibi hızlandırdı.

Emre’nin kulağına doğru eğildim. “Ne demek din?” diye fısıldadım.

Derin derin bana baktı. “Ne demek istediğimi b” sun,” dedi alçak ve anlam yüklü bir sesle.

260
Sosifopa-t ŞHslil - Xaran£ıl Sır^a-r

Evet biliyordum ve bu farkındalıkla yanaklarım alev alev yanmaya başlamıştı. Ayrıca dilim de
tutulmuştu, sözlerine nasıl karşılık vereceğimi kestiremiyordum.

İçimdeki heyecanı bastırarak tebessüm etmekle yetindim. Kesinlikle şapşalın tekiyim!

Tanışma faslının ardından onlar sohbete dalınca ben de içecek bir şeyler almak için köşedeki içecek
masasının yanma doğru yürüdüm. Yarı yoldayken biri sıkıca bileğime yapışıp sertçe kolumu çekiştirdi.

“Ne oluyor ya!” diye sinirlenerek bileğimi sıkan elden kurtuldum ve hışımla beni çekiştiren kişiye
döndüm. “Gül?” dedim şaşkınca. Sonra hemen kendimi toplayarak saçlarımı omuzlarımdan geriye
savurup çenemi hafifçe kaldırdım. “Ne istiyorsun?” diye devam ettim sözlerime mesafeli bir tavırla.

261

30

cÜzütmei ^alışmi^ör Şenim

Gül yüzündeki memnuniyetsiz ifadeyle kaşlarını çattı, az önce Emre’yle el ele mi geldin buraya?” diye
sordu, reketleri ve konuşmalarından anladığım kadarıyla s Onu umursamayan bir tavır takındım.
“Gelmişsem olmuş?”

Hayrete düşmüşçesine dudakları aralandı. “Bu ir sız,” derken ses tonundaki küçümseme sinirlerimi bo
“Gördüğün gibi karşındayım ve Emre’yle geldim, nin gibi başkalarını kullanarak değil yani.”

Yetmişti artık onun bu kendini beğenmiş bencil ta-Bakışlarına yansıyan kıskançlıkla beni baştan süzdü.
Gözleri tekrar gözlerimi bulunca iğrenerek; buruşturdu. “Çok güzel olmuşsun,” diye mırıldandı.

Ardından sanki bir rüyadan uyanmışçasına gözl: kırpıştırıp omuzlarım dikleştirdi. Ben daha ne oldu’
anlamadan ellerini omuzlarıma koyup beni sertçe itti. Şaşırmıştım. “Ne yapıyorsun Gül, delirdin mi?”
“Ben yıllardır o grubun içine dahil olmak, Kağan çıkmak için uğraşıyorum ama sen hiçbir şey yapnr
benim hayallerime ulaşıyorsun!”

262

Sos^-opat Pistii - Karanfili

Sözleri ve ani çıkışı karşısında ben de öfkelenerek onu ittim. “Doğru, beni bile satacak kadar ileri
gittin, hem de bu partiye gelebilmek için!”

“Senin yerinde ben olmalıydım! Bu partiye Kağan’la el ele ben gelmeliydim! Sen bunları hak
etmiyorsun!” “Eskiden öyle demiyordun ama benim yanımda olup bana yardım etmeye pek
gönüllüydün.”

“Çünkü asla benden daha iyi olamayacağını biliyordum!”

“Eh o zaman kötü haberle yüzleş! Düşüncelerinde yanıldın!”

Bir kenarda arkadaşıyla sohbet eden Ayşegül bizi görür görmez hemen araya girerek Gül’ün kolunu
tuttu. “Ne yapıyorsun, o senin en yakın arkadaşın! Kavga etmeyin.” Gül bir hışımla kolunu çekip
Ayşegül’den kurtuldu. “Sen karışma benim işime!” diye bağırdıktan sonra gözlerinden ateşler saçarak
bana döndü. “Senin gibi sıradan bir kız nasıl onlardan biriyle çıkabilir ki, bu çok saçma!” Emre ansızın
yanımızda bitti ve beni kendine doğra çekti. “Cansu senin gibi basit olmadığı için benimle, umarım bu
yeterince açık bir cevap olmuştur,” dedi sinir bozucu bir sakinlikle.
Gül iyice sinirlenerek kıpkırmızı kesildi. Kendini tutup Emre’ye yanıt vermedi fakat bunun yerine kızgın
bakışlarını bana çevirip dik dik baktı. “Senden nefret ediyorum!” diye tısladı. Sesindeki kin öyle
yoğundu ki, bugüne kadar içimde bastırdığım öfkenin cayır cayır yanmasına sebep oldu.

Emre tekrar beni korumak istercesine araya girdi. “Adilik yapmayı kes!”

263

/Yf[ifıri fflavi

Öfkemin beni ele geçirdiğini hissederken Gül’ün rine çullandım. Elimi bir sinirle saçlarına doladım, dan
tüm gücümle kendime doğru çektim.

“Ben de senin gibi nankörlerden nefret ediyorum!’“ Gül’ün acı dolu çığlıkları evi doldurduğunda b
partiyi bırakıp tüm dikkatini bize verdi.

Gül korkuya kapılarak ellerimde çırpındı. “Ah, kopacak! Yardım edin!”

“Yaa işte böyle tutuşursun şimdi!”

Emre belimden yakalayarak beni Gül’den çekti' birkaç kişi de Gül’ü tutup benden uzaklaştırdı.

Hırsımı alamadan bağırmaya devam ettim. “Sen dur o sarı kafanı yolacağım! Elimden kurtulamayac
Emre dudaklarını kulağıma sürttü. “Hey dur b küçük cadı, sakinleş.”

“Hayır!” diye haykırdım. “Bırak beni Emre, öldür ben bu kızı!” O kadar sinirlenmiştim ki ellerim titriy
Emre, “Bence bu kadar yeterli,” derken sesi ol kararlıydı.

Gül, “Hayatım boyunca Unutmayacağım bugünü! bu yaptığına pişman edeceğim!” dedi nefretle.

“Allah aşkına biri şunun ağzına iki tane çarpsın,’ yip Emre’nin kollarından kurtulmaya çalışarak çırpın
“Emre bırak da dalayım şuna!”

Emre kesin bir dille, “Hayır,” dedikten sonra buz bir bakış fırlattı Gül’e. “Sen de gitsen iyi olur.”

Gül öfkeden kudururken çevresine bakınıp birkaç tekçi aradı fakat kimse bir şey söylemeyince daha
da nirlenerek onu tutanları itti ve çıkışa doğru yöneldi,

afrı

Sosış-o'pat PisCii - ‘](aran£ı( Sır6ar

adımı içinde yanan kızgınlığı yansıtırcasına sert ve hızlıydı.

Emre etrafımızı saran kalabalığa döndü. “Siz de işinize bakın!” diye gürledi sert bir sesle. Kalabalıktan
mırıltılar yükselirken herkes hiçbir şey olmamış gibi eğlencelerine geri döndü.

Emre vakit kaybetmeden elimden tutup beni kimsenin olmadığı bir tarafa götürdü. Avuçlarını
yanaklarıma koyup endişeyle yüzümü inceledi. “İyi misin?”

Kesik kesik, öfkeli soluklarımın arasından usulca başımı salladım.

“Tamam,” diyerek geri çekildi. “İçecek bir şeyler getireyim mi sana, sen de sakinleşmiş olursun biraz.”

Öfkeyle yumruklarımı sıktım. “Onu gebertmek istiyorum!”

“Hayır,” deyip uyarı dolu bir ifadeyle gözlerini kıstı. “İstemiyorsun.”


Huysuz bir tavırla itiraz ettim. “İstiyorum işte! Bugüne kadar o bencille nasıl arkadaşlık ettim ben ya!
Gül’ü dostum olarak gördüğüme, onu sevdiğime inanamıyorum. Geri zekâlıyım, gerçekten başka bir
açıklaması olamaz!”

“Sakinleş güzelim,” derken beni rahatlatmaya çalışarak yanağımı okşamaya başladı. “Gitti artık o,
siktir et. Önemli olan bundan sonrası ve sen onunla bir daha konuşmayacaksın. Senin dostluğunu hak
etmiyordu zaten.”

Üzgünce iç çekerek omuzlarımı düşürdüm. “Kendimi berbat hissediyorum,” diye mırıldandım.


İçimdeki öfke durgunlaşıp yerini hayal kırıklığına bırakmıştı.

“Seni hiçbir şekilde üzmesine izin verme, değmez.” Son kelimesini vurgulayarak söylemişti.

265

Yflifıri ‘fflavi

Sessiz kalarak bakışlarımı önüme indirdim.

Emre cevap almak için üsteledi. “Tamam mı?”

“Tamam,” dedim kabullenerek. “Deneyeceğim.’

“Güzel,” diyerek çarpık bir şekilde gülümsedi. “Çimek yakışmıyor benim kızıma.”

Gözlerimi iri iri açarak tekrar Emre’ye baktım. “Haf Kaskatı kesilmiştim.

Elini enseme koyup beni kendine doğru çekti ve ma küçük bir öpücük kondurup hemen döneceğini
söj yerek yanımdan ayrıldı.

Hayrete düşerek arkasından bakakaldım. Gözle birkaç kez kırpıştırdım. Emre az önce beni sahipleniri1
tavırla alnımdan öpmüş müydü yani, ayrıca, “Benim zım” da demişti.

Oha! Cidden mi, yok artık, hayal falan mıydı acaba,

Parmaklarımı şaşkın şaşkın alnıma götürdüm, larının dokunduğu yer yanıyordu adeta, öyle anlam ve
masum bir öpücüktü ki, ruhuma kadar işleyip beni bir heyecanla ısıttığını hissettim.

Ayşegül’ün yanımda kıkırdadığını duyunca sersem' limden sıyrılıp ona döndüm.

“Emre ve sen?” dediğinde bocalasam da zoraki j semeye çalıştım, “Sevgili misiniz?”

“Şey... Bilmiyorum... Yani...” Başımı iki yana dım. “Yok değiliz,” diyerek acemi bir şekilde topar,
konuyu.

Ne utanç verici!

“Ama sen bir şeyler hissediyorsun değil mi? Emre’ bakışların pek arkadaşça görünmüyor.”

266

Sös^-e'pat Ş>istii - 'Karantıi cSır(a.r

Hızlıca cevap verdim. “Yok, hissetmiyorum, arkadaşız biz.”

Ya tabii, Emre’nin yanında eriyip biten ben değilim zaten. Hele ona her baktığımda ağzından salyalar
akan kız hiç değilim! Midemdeki yaramaz kelebekler mi? Hayır, onlar da Emre’nin en ufak bir
yakınlığıyla kesinlikle heyecandan takla atmıyorlar!
Evet, inkâr etmeyi abarttığım doğrudur.

“Beni kandıramazsın, bu bakışları bilirim,” dedi neşeyle. “Ona hayranlıkla bakıyorsun.”

Hemen savunmaya geçtim. “Hayır, hiç de öyle bakmıyorum!”

Ayşegül bana inanmadığını gösterircesine başını sallayarak güldü. Ben de mahcup mahcup
gülümserken iyice utanarak bakışlarımı kaçırdım ve gözüm kapıdan içeri girenlere takıldı.

Deniz ve Egemen bir hışımla kalabalığı dağıtarak içeri daldılar. İkisi de oldukça sinirli görünüyordu.
Egemen dikkatli gözlerle etrafı tararken Deniz çocuğun birini gömleğinin yakalarından tutup tehdit
edercesine bir şeyler söyledi. Çocuk da korkuyla mutfağı işaret etti, ardından Deniz’le Egemen hızla
mutfağa doğru yöneldiler.

Kahretsin! Emre de mutfaktaydı! Ah, umarım kavga etmezler diye düşünerek telaşla altdudağımı
dişledim.

Aceleyle Ayşegül’le vedalaşıp mutfağa doğru yürümeye başladım. Kapı sıkıca kapalıydı. Başımı azıcık
kapıya yaklaştırdım ve bir şeyler duymayı umdum fakat müzikten ve kalabalığın uğultusundan dolayı
içeriden hiçbir ses duyulmuyordu. Hay benim şansıma, kırk yılda bir ajanlık yapacağım tutmuştu o da
işe yaramıyordu. Tam vazgeç-

2e?

'Yfjihri ff[avi

miştim ki içeride bir gürültü koptu ve itiş kakış seslen yükseldi. Çok iyi duyamasam da kulağımı kapıya
dayay^ tüm dikkatimi vermeye çalıştım, belki bu sayede bir şeyler duyabilirdim.

Deniz, “Böyle konuşmamıştık!” diye gürlediğinde istemsizce irkildim.

Emre “O bir hataydı, şimdi ne düşündüğün umumindi değil! Bu konuyu kapatacaksın! Kimseden tek
laf dahi duymayacağım.”

Deniz, “İstediğin zaman geri çekilemezsin!” dedi.

Emre, “Yokum dedim sana, kafan basmıyor mu!” diye karşılık verdi sertçe.

Deniz sinirli bir şekilde güldü. “Sen yokum diyecek» ve bu iş bitecek öyle mi? Hiç sanmıyorum! Benim
henüz bitirmeye niyetim yok!”

Emre tehditkâr bir sesle “Beni iyi dinle piç kurusu! Om değer veriyorum. Ve eğer biri onu üzerse o
zaman çok fâzla sinirlenirim, beni karşına alacak cesaretin var mı?” dıjC; sorarken ses tonundaki öfke
kanımı dondurdu.

Kaşlarımı düşünceli bir ifadeyle çatarak geri çekilip baş boş kapıya baktım. Neyden bahsediyorlardı ki
bunlar?

İçeriden tekrar bir gümbürtü duyulunca paniğe kapıldım. Çünkü kavga etmeye başlamışlardı!

Emre, “Seni bir kez daha uyarmayacağım Deniz. Buzdan sonra onun etrafında dolaşmayacaksın, ben
de bu bıçağı senden uzak tutacağım. Anladın mı beni?” diye bağınk.

Korkuyla yutkunarak kapıdan uzaklaştım. Of, içerk işler fena karışmıştı ve ben Emre için
endişelenmeye başlamıştım. Acilen bir şeyler yapmam gerekiyordu!

m
PisCii - '¡(aran^ıi Sır^a-i"

Geri geri yürüyüp kalabalığa girdim ve bana yardım edecek tanıdık bir yüz bulmak için etrafı taradım.
Hiç değilse yeni tanıştığım Emre’nin arkadaşlarını görme umuduyla daha dikkatli bakmaya başladım
çevreme, onlar Emre’ye kesinlikle yardım edebilirlerdi fakat hiçbiri görünürde yoktu.

Of!

Tekrar mutfağa doğru gidiyordum ki kapı savrulurca-sına açıldı ve gümbürtülü bir sesle duvara çarptı.
Kendime gizli bir yer bulup içeriyi görmeye çalışırken Emre öfkeyle dışarı çıktı. Sonra da aynı devasa
öfkeyle Deniz ve Egemen çıktılar. Gözden kayboluşlarını izlerken her birinin farklı bir yöne
dağılmasıyla rahat bir nefes alıp gizlendiğim yerden çıktım. Neyse ki büyük bir kavga çıkmamıştı,
şükürler olsun.

“Hey, güzellik benimle dans etmek ister misin?”

Yanıma gelen çocuğa döndüm. Uzun boylu ve kumraldı, kısa sarı saçları ve yılışık bakışları vardı.

“Hayır,” dedim uzatma gereği duymayarak.

“Hadi ama,” derken kelimeleri yayarak konuşmuştu. Şirin göründüğünü falan mı sanıyordu acaba?

En kibar halimi takınarak, “İstemiyorum, teşekkürler,” dedim nazik kız edasıyla.

Çocuk yılışık bir şekilde güldü. “Kırma beni,” derken çapkın çapkın göz kırptı.

Pekâlâ, kibarlık buraya kadar! “İstemiyorum diyorum, mal mısın nesin, yürü git!” diye çemkirdim
yüzüne doğru.

Çocuk neye uğradığını şaşırmışçasına korkarak irkildi ve dehşete düşen yüz ifadesiyle yanımdan
ayrıldı.

Arkasından bakarken sırıttım. “Beni en başında dinlemeliydin çocuk.”

26d

fflifıri YFlavi

Bu sırada bir el yavaşça bana dokunarak yumuşak bir temasla belime sarıldı ve beni kendine doğru
çevirdi. Gözlerim bir çift zifirî karanlığı andıran koyu renk gözle karşılaşınca şaşkınlıkla dudaklarım
aralandı.

Üzerime tuhaf bir tedirginlik çökerken, “Hakan?” diye fısıldadım usulca.

“Dans et benimle.”

Donuk bakışları yoğunlaşıp ısrarla gözlerimin içine baktığında omurgamdan aşağı bir ürperti süzüldü.
Hissel-tiğim şaşkınlık gitgide büyüyüp devasa bir boyuta ulaşa da teklifini geri çevirmek için ağzımı
açmayı başardım fakat Hakan tekrar konuştu.

“Sadece bir dans.”

270

S1

ŞaAeCe Sir dans!


Hakan’ın teklifine karşı koyamadım ve başımı olumlu anlamda salladım. “Tamam,” diye yanıt verdim
usulca. Ürkek bir tavırla ellerimi sert, kaslı omuzlarına yerleştirdim.

O sırada Pera’dan “Veda Busesi” adlı şarkı çalmaya başladı, kulağıma süzülen etkileyici her notayla
içimde bir ürperti gezinirken beni çarpan garip his tüm bedenimi bir anda işgal etti. Bu hissi yok
saymaya çalışarak çekingen bir tavırla Hakan’a bakmayı sürdürdüm fakat sanki etrafımızı elektrikli bir
hava sarıyormuş gibi hissetmekten kendimi alamıyordum. Tek kelimeyle şaşkındım.

O an ne diyeceğimi, nasıl davranacağımı bilemedim. Ayrıca bir de Hakan’ın benimle dans etmek
istemesi gerçeği vardı ki bu başlı başına zaten tuhaftı.

Derken Hakan’ın sorusu zihnimi meşgul eden karmakarışık düşüncelerimden beni çekip çıkardı.

“O kavga da neydi öyle?”

Bir an afallasam da kendimi topladım, sonra kavgaya birçok insan gibi onun da şahit olduğu düşüncesi
yanaklarımın kızarmasına sebep oldu. “Gül canımı sıktı, ben de karşılık verdim,” diye mırıldandım.

271

f}lifıri fflavi

“Geçen gün onu koruma çabandan dolayı müdüre y*- i kalanmıyor muydun sen?”

“Ne yazık ki.” Salaklıkta son noktadayım, kabul.

Tek kaşını kaldırıp bilmiş bir ifadeyle, “Şimdi bir andı düşmanın mı oldu?” diye sordu.

“Evet öyle oldu.” Ortada olan gerçeği saklayacak değildim. “Hiçbir zaman arkadaşım olmamış ki zaten,
ora hakkında yanılmışım.”

Gözlerini kısıp konuşmadan bir süre sessizce bara baktı. Israrlı bakışlarından tedirgin olarak gözlerimi
kaçırıp etrafa bakınmayı tercih ettim.

“Seni o zaman da uyarmıştım. Güvenmemen gerekea kişilere güveniyorsun diye.” Haklı olduğunu
bilerek, soğuk bir sesle konuşuyordu.

Bakışlarımı tekrar Hakan’a çevirdim. “Çocukluk a kadaşım o benim, nasıl güvenmeyebilirdim ki?”
diyerek kendimi savunmaya geçtim.

Sakince omuz silkti. “Seçici olmalısın.”

Kesinlikle haklıydı, bazen güven konusunda feci saibk yapıyordum doğrusu.

“Şunu unutma,” dedi yavaşça, “Yaptığın seçimler hayatın boyunca seninle gelir, bir iz gibi taşırsın
üzerinde. Bu yüzden izini taşıyacağın şey, her ne olacaksa ona ve diğin değeri hak etmeli.”

Harika, yine Sosyopatlara özgü bir dil kullanmaya başlamıştı ve bazen Hakan’ın sözleri karşısında
verecek bir cevap bulamıyordum; çünkü çocuk dibine kadar haklı otıyordu.

Hafif bir tebessümle, “Genç yaşma rağmen tavırlar» çok olgun,” diye karşılık verdim ona takılarak.
“Nede» böylesin?”

272

Sosffof>a-t Pistik - 'Kararttık Sırlar


İfadesiz yüzüyle bir süre sessizce bana bakmakla yetindi. Ardından alçak bir sesle, “Bazen yaşadığın
yıllar değil, yaşadığın olaylar seni büyütür, seninse buna ayak uydurmaktan başka çaren olmaz,” dedi
ciddi bir tavırla.

Gittikçe artan bir merakla kaşlarımı çatıp gözlerimi Hakan’a sabitledim. İçimden bir ses hayatının hiç
de kolay geçmediğini söylüyordu. Aslında benim de çok iç açıcı, masal gibi bir hayatım yoktu ama
buna nazaran pek de olgun olduğum söylenemezdi. Sanırım bu benim eksikliğimdi.

“Senin gibi olmayı isterdim,” diye mırıldandım.. “Oysaki ben genellikle hata yapıyorum. Çoğunlukla iyi
ile kötüyü ayırt edemiyorum, dost kim, düşman kim anlayamıyorum. Az önce olanları gördün, kankam
tarafından çok pis kazık yedim,” dedim yan üzgün yan dalga geçerek.

“Kavga gereksizdi,” dedi kayıtsız bir ses tonuyla. “Bazen en iyi cevap canını sıkan kişiyi hayatından
çıkarmak olmalı,” diye devam etti kayıtsızlığına.

“Çok sinirlendim, beni satması yetmiyormuş gibi içinde sakladığı bütün kini de kustu bugün. Ben onu
dostum olarak görüyorken o benden nefret ediyormuş. Kendimi kötü hissediyorum...” Derin bir nefes
çektim içime. “Çok kırgınım,” diye fısıldadım.

“Kırgın olmakta haklısın...”

Gözlerimi kırpıştırdım. Hakan’ın beni anlıyor olmasıyla dudaklarım aralandı ve hiçbir şey
söyleyemeyerek şaşkın şaşkın koyu renk gözlerine bakakaldım, ardından zor olsa da kendimi
toplamayı başardım.

“Evet...” diyerek konuşmaya başladım. “Bugüne kadar beni her seferinde yarı yolda bıraktı, bana
ihanet etti fakat yine de ondan hiç vazgeçmedim. Ama bugün olan-

zn

'fflihri ff\avi

lar çok fazlaydı. Düşündükçe öfkeleniyorum. Şu an üzgün hem de kızgınım,” deyip iç çekerken başımı
me eğdim.

Hakan hafif bir temasla çeneme dokunup tekrar bakmamı sağladı. Gözleri ağırlaşmıştı. “Duygularını
lamayı bilmelisin, hayatında her ne olursa olsun durmayı öğrenmen gerek.”

Sözleri o kadar samimiydi ki minnettarlıkla gül" dim. “Bunu aklımın bir kenarına not edeceğim. Teşe
ederim.”

Karşılık olarak başını hafifçe sallamakla yetindi. Y* her zamanki gibi donuk ve ifadesizdi, aklından
neler çiyor çözebilmek, zihninde dönen düşünceleri okuy mek imkânsızdı. Ona olan merakım artarken
Hakan’ dipsiz kara gözlerinin içine baktım, duygularını bir j misali gizlemeyi çok iyi başaran biri
olduğunu artık renmiştim. Ona her baktığımda etrafına yaydığı ka li havanın boğucu hissi ve
bilinmezliklerle dolu kişr beni korkutsa da onda güven veren bir şeylerin oldu’ inkâr edemezdim
doğrusu.

Ama yine de merak etmeden duramıyordum: Bir Hakan’ın gerçekten, içten bir şekilde gülümsediğini,
lerinin neşeyle parladığını görebilecek miydim acaba?

Bu sırada kalabalığı yarıp geçen yüksek sesli dolu sözler girişte yankılanırken parti havasını herkes
dans etmeyi bırakıp sesin geldiği yöne doğru dü. Kalabalıktan memnuniyetsiz mırıltılar yüksel1 ben de
Hakan’la dans etmeyi bırakıp meraklı bakışl kapıya çevirdim.
Deniz peşinden gelen Egemen ve tanımadığım bir

Sos^-opat ¿pistti - 'Kçırarıtıi Sırtar

cukla beraber hışımla kalabalığı dağıtarak saldırgan bir şekilde salona girdi, arkasından da sinirli
olduğu her halinden belli olan Emre geldi ve hızlı adımlarla Deniz’e yetişip kolundan tutarak onu
durdurdu. Deniz burnundan solurken Emre’yi iterek elinden kurtulmayı başarıp salondaki şaşkın
kalabalığa döndü.

“Hey millet beni dinleyin,” deyip müzikle ilgilenen çocuğa, “Kes müziği!” diye bağırdı.

Emre’nin bakışlarından hafif bir tedirginlik geçse de bunu hemen sakladı, artık feci kızgın
görünüyordu.

Deniz, “Size önemli bir konudan bahsedeceğim, eminim çok ilginizi çekecek,” dedikten sonra
yüzündeki pis sırıtışla Emre’ye meydan okurcasına baktı. “Sence de öyle değil mi Emre?”

Emre öfkeyle gözlerini kıstı. “Siktir git!”

Deniz kötücül bir kahkaha atarken bakışlarını Em-re’den çekti ve gözlerini doğruca bana çevirdi.

“Cansu!” dedi eğlenen, yüksek bir sesle. “İşte hikâyemizin başrolündeki kız!”

Söyledikleri hiç mantıklı gelmiyordu. Bu işin benimle ne ilgisi olduğunu merak ederek şaşkınlıkla,
“Ne?” diye mırıldandım, Deniz’in rahatsız edici bakışları beni huzursuz etmeye yetmişti.

Ne haltlar dönüyordu burada?

Deniz nefretle gözlerini kısarak Emre’ye döndü. “Bana engel olamayacaksın.”

Sözlerini garipseyerek kaşlarımı çatarken başımı Hakan’a çevirdim. “Ne demek istediğini anladın mı?”
diye sordum, zira ben kesinlikle anlamamıştım.

Hakan gözlerini Emre’ye dikip sorumu duymazdan

275

Yflifıri fflavi

geldi. Tekrar Emre’ye döndüm. Suratı kaskatı keşi çenesini sıktığını görebiliyordum. Bakışları hızlıca
kan’a kaydı, gözleriyle konuşuyorlardı sanki ve ikis: de yüz ifadesi oldukça sertti. Emre başını yana
doğru rek sözsüz bir iletişimle kapıyı işaret etti, Hakan da, “ mam,” dercesine başını hafifçe salladı.

“Gidiyoruz,” diyen Hakan bileğimi sıkıca yakalay arka kapıya doğru yönelip beni peşinden sürükl
başladı.

Hiçbir şey anlamayarak şaşkınca gözlerimi kırp dım. “Dur, neler oluyor?”

Deniz arkamdan bağırınca omzumun üzerinden baktım. “Hey Cansu nereye, bunu kaçırmak istemes

Emre Deniz’in önüne geçerek bir duvar misali olup birbirimizi görmemizi engelledi.

Nefret dolu bir sesle, “Yerinde olsam ağzımdan ç lara dikkat ederdim,” dedi tehdit ederek.

Deniz sinsi bir gülüşle, “Ben konuşmaya daha başladım,” dedi.


Emre sinirle yumruklarını sıktı. “Daha fazla ko mayacak olman çok yazık!” diyerek Deniz’in üzerine
dırdı ve çenesine sert bir yumruk indirdi. Deniz bir şaşırsa da ânında kendini topladı ve o da Emre’ye
yumruklarını sallamaya başladı.

Deniz’in Emre’ye zarar verme ihtimali kalbimi s rırken, “Hayır!” diye bağırdım. “Hakan bırak beni!”

Cevap vermedi.

“Hakan farkında mısın, kavga ediyorlar! Emre’nin nına gitmemiz lazım.”

“Emre başının çaresine bakar.”

276

Sos^-ojDat Pistik - Karartıl Sırl&i"

Ayak diredim. “Ya bırak diyorum sana! Seninle gelmek istemiyorum, anlamıyor musun?”

Hakan durdu ve bir kaşını kaldırıp omzunun üzerinden bana kısa bir bakış attı.

Yüzüne kızgınlıkla bakarken, “Bırak,” deyip bileğimi çekiştirdim. “Gelmeyeceğim!”

Bezgince iç çekerek tamamıyla bana döndü. “Burada kalman senin için iyi olmaz, beni daha fazla
uğraştırma da yürü.”

“Yürümüyorum işte! Bu yaptığın zorbalık. Beni kendi isteğim dışında götüremezsin!”

Sabır dilercesine gözlerini sımsıkı kapatarak derin bir soluk aldı. “Ne sinir bozucu bir kız,” diye
homurdandı kendi kendine.

Kaşlarımı çattım. “Seni duyuyorum!”

Gözlerini ürkütücü bir ifadeyle kısıp üzerime doğru bir adım attı, yüzünü yüzüme doğru eğerek bana
iyice yaklaştı. Şaşkınlık ve dehşet arasında kalırken göz temasımızı kesmemek için başımı hafifçe
geriye yatırmak zorunda kaldım. Midemde çözemediğim garip bir dalgalanma hissedince güçlükle
yutkundum. Koyu renk gözleri öyle korkunç bakıyordu ki kalbim küt küt atmaya başlamıştı.

“Ne üzerime geliyorsun be,” diye inledim azıcık tırs-mış bir şekilde.

“Şimdi beni iyi dinle,” dedi sert ve soğuk bir ses tonuyla. “Sana yardım etmeye çalışıyorum, ama işimi
zorlaştırıyorsun. Buna ayıracak vaktim yok. Ben sinirli bir adamım ve sabrım çoktan tükendi!”

Eyvahlar olsun! Eğer ödümü koparmaya çalışıyorsa bu kesinlikle işe yarıyordu!

fj^iÂri fflavi

Bu sırada bir cam kırılma sesi kulaklarımızda çınlayınca istemsizce irkilerek geriledim ve hemen
arkamı denerek Emre ile Deniz’in olduğu salonu görmeye çalışta*, j Kalabalık ikisinin etrafını sarmış
olsa da Deniz’in a kırıkları arasında yerde yattığını görebiliyordum. Şu dağılmış görünen bir cam
masanın üzerine düşmüştü. Ş*~| kağında bir kesik vardı ve yarası derindi, omzu kan iç de kalmıştı.
Burnu da kanıyordu ama bunların hiçbiı umursuyor gibi görünmüyordu.

Deniz burnundaki kanı silip hızla ayağa kalktı ve: re’ye öldürecekmiş gibi büyük bir kinle baktı. Ardı
cebinden bir bıçak çıkarıp gözü dönmüş bir şekilde re’nin üzerine yürümeye başladı.

Ah hayır!
Emre için hissettiğim kaygıyla dehşete düştüm içimde bir güç biriktiğini hissettim. Tüm kuvvetimi
lanarak bileğimi Hakan’ın tutuşundan kurtarmayı ba dım.

Hakan’ın sert bakışları bana kayşa da buna aldırma ve yanında daha fazla vakit kaybetmeden arkamı
dön hızla koşmaya başladım.

278

SJ2

¿t4rtıl Sen varım!

Salona vardığımda insanları iterek kavganın ortasına daldım, göğsüm hızla inip kalkıyor kalbim
boğazımda atıyordu adeta. Emre beni fark ettiği an bakışlarını Deniz’den çekip hızla bana döndü ve
yarı şaşkın yarı kızgın bir ifadeyle kaşlarını çattı. Senin ne işin var burada, der gibi hoşnutsuzlukla
bakıyordu. Deniz ise arkası dönük olduğu için henüz beni görmemişti. Nefreti öyle büyüktü ki Emre’ye
zarar vermeye odaklandığı için çevresine dikkat etmiyordu, derken bir küfür savurarak elinde sıkıca
tuttuğu bıçağı Emre’ye saplamak üzere harekete geçti.

Telaşım gitgide artıp beni nefessiz bırakırken bakışlarım kenarda içeceklerin olduğu masaya kaydı ve
hiç düşünmeden boş şişelerden birini kaptığım gibi Deniz’in kafasına indirdim. Vuruşumla öyle bir ses
çıktı ki birkaç kişinin korkuyla nefeslerini tuttuğunu işittim.

Deniz elini başına götürüp sendelerken kafasına vuranı görmek için arkasına döndü. Beni gördüğü an
yüz ifadesi vahşileşti ve gözlerinden ateşler saçarak öfkeyle gürlediğinde dehşete düşerek istem dışı
bir adım geriledim.

fTlihri fTlavi

Of, şu esnada bayılması gerekiyordu, bayılsa süper < çaktı! Kahretsin, kafası taştan mıdır nedir
anlamadım Cam şişeyle vurdum ya cam şişeyle!

Kesin şimdi bana saldıracak diye düşünürken ma ki şişelerden birini daha alıp başının yan tarafına,
ğınm üstüne geçirdim. Bu kez Deniz’in gözleri oc kaybetti ve kendi kendine öfkeyle homurdanırken
yığıldı. Tam olarak bilincini yitirmemişti fakat ba> nın eşiğinde geziniyor gibi garip bir hali vardı.

Neyse ne! Ona ne olduğunu çözmekle uğraşmayaca

Hızla Emre’ye doğru yöneldim ve koluna yapışıp < kiştirdim. “Ne duruyorsun, yürüsene! Kaçmamız
lazmLİ

Emre de herkes gibi hayretle bana bakıyordu. Şa lığı elle tutulurcasına yoğundu.

Yerinden kımıldamayınca, “Hadi, gitmemiz lazım En diye bağırdım bu kez.

Emre şaşkınlığından zorlukla sıyrılıp hayretle salladı, elimi tutup parmaklarını parmaklanma geçirdi ı el
ele tutuşarak hızla koşmaya başladık. Adımlanınız; döverken bana yandan minnet dolu sıcacık bir
bakış; Öyle derin bir bakış vardı ki gözlerinde sanki bana haj kalmış gibiydi. Ona gülümseyerek karşılık
verdim, o ı önüne dönerken keyifle gülüyordu.

Genişçe uzanan holü geçtikten sonra bir kapıdan ri girdik ve kendimizi geniş bir odada bulduk. İkimiz ı
nefes nefese kalmıştık. Emre yürümeye devam etti beni peşinden yürüyerek ona ayak uydurdum.
Odanın ba kapısından geçerek bahçeye çıktık. Etrafıma bakınıp i çük bakımlı bahçeyi incelerken Emre
kapıyı ardır kapattı ve bana döndü.

280
Sos^-ojsat Pislik - karanlık Sırla.?

“Vay canına!” dedi gülerek. “Az önce orada yaptığın şey müthişti!” derken eğlenerek gülmeye devam
etti.

Omuz silktim. “İşe yaradığına sevindim. Destek kuvvete ihtiyacın var gibi görünüyordu,” diye takıldım
şakaya vurarak.

Gözleri gururla parlarken bakışları yüzümde gezindi. “Çoğu kız sadece izlerdi ama sen bana yardım
etmeye çalıştın.”

Güldüm. “Beni hâlâ tanımadın mı, ben başka kızlara benzemem.”

Başını iki yana salladı. “Kesinlikle benzemiyorsun. Sen mükemmelsin.”

Oha! Mükemmel olduğumu düşünüyordu! İçimde ılık ılık gezinen aşk yine varlığını gösterip
heyecandan kalbimi hızlandırdığında kocaman gülümsedim.

Sözlerine devam etti. “Deniz’i çok fena benzettin. İki vuruşta yere indirdin.”

“Oh iyi yaptım.”

Derinden gelen bir kahkaha patlattı. “Deniz’e yaptığın şey çok havalıydı. Ama yine de kavgaya dalıp
kendini tehlikeye atman hiç hoşuma gitmedi, bunu bir daha yapmayacaksın tamam mı, bana söz ver.”

İç çektim. “Tamam ama bugün yaptığım şey için pişman değilim. Deniz belki bu sayede beni rahat
bırakır. Gına geldi artık onun bana olan takıntısından.”

Dudaklarındaki keyifli gülüş soldu. Yüz ifadesi sertleşirken çenesindeki bir kas seğirdi. “Seni hep
rahatsız mı ediyor?”

“Çoğunlukla.”

Emre huzursuzca nefesini dışarı verip bir elini yüzün-

281

de gezdirdi. Sıkıntılı olduğu her halinden anlaşılıyordu. “Siktir! Şimdi senin peşine düşecek, bu olanları
unutacağını sanmıyorum. İntikam almak isteyecek!”

“Elinden geleni yapsın, ondan korkmuyorum.”

Ciddi bir ifadeyle bana baktı. “Deniz’den uzak durmanı istiyorum Cansu. Bu konuyu benim
halletmeme i-rim ver. Seni yine rahatsız edecek olursa hemen beni arayacaksın tamam mı?”

“Merak etme başımın çaresine bakabilirim, bugüae kadar onu durdurmayı başardım.”

“Artık yalnız değilsin, ben varım.” Elini kaldırdı «e önüme düşen bir saç tutamını kulağımın arkasına
herkes gözleri içtenlikle parladı. “Deniz’in senin yanma yaklaşmasını bırak, sana bir bakış dahi
atmasını istemiyorum. Sana zarar vermesine katlanamam.”

“Endişelenmeni gerektiren bir durum yok; ama tamam için rahatlayacaksa haberdar edeceğim seni.”

Başını salladı. “Güzel.”

Gülümsedim.
Duygusal bir ifadeyle bir süre yüzüme baktıktan sona “Sen benim için gerçekten önemlisin,” diye
fısıldadı usulca.

Utanmış bir sesle, “Sen de benim için öylesin,” diye karşılık verdim yanaklarım kızarırken.

Emre’nin bakışları dudaklarıma inince gözleri kararda, yakınlığı öyle heyecan vericiydi ki yoğun bakan
gözlerinde kaybolmayı diledim. Eli yanağıma kayarken başparmağı ile yanağımı şefkatle,
sahiplenircesine okşadL Hafif bir iç çekişle başını bana doğru eğdi, beni öpeceği* düşündüğüm an
dudaklarım beklentiyle aralandı.

Tam heyecanla öpücüğünü beklediğim anda bir tele-

28;2

Sos^epat Pistti - %arantıi Sırtar

fon sesi aramızda yükseldi ve Emre, bana özür dilercesine hafifçe tebessüm edip isteksizce telefonuna
cevap verdi.

“Evet?”

Kaşlarını çattı. Karşı taraftan ne duy duysa bu hoşuna gitmemişti. “Hiç vazgeçmeyecek mi?”

“Evet, bunu tahmin etmem gerekiyordu.”

“Arka bahçedeyiz.”

“Tamam.” Telefonu kapatıp cebine attı.

“Ne oldu?” diye sordum merak ederek.

Derin bir nefes aldı. “Deniz bizi arıyormuş.”

“Hadi oradan!” diye mırıldandım. “Demek ki düşündüğümden daha az zarar vermişim.”

Emre alaycı bir ifadeyle kaşlarını yukarı kaldırıp çarpık bir şekilde gülümsedi. Karşılık olarak omuz
silkip muzipçe kıkırdadım.

Bahçeye açılan kapının kapandığını duyunca telaşlanarak arkamı döndüm. Kapıda Hakan’ı görünce
rahat bir nefes alarak omuzlarımı düşürdüm. En azından gelen Deniz değildi ve bizi henüz
bulamamıştı.

Hakan güçlü adımlarla bize doğru ağır ağır yürürken gözlerimiz kesişti. Bakışlarını benden çekmeyip
ısrarla bakmaya devam etmesiyle üzerime bir tedirginlik çöktü ve midemin gerginlikle kasıldığım
hissettim.

Bu da neydi şimdi, bana kızmış mıydı? Huzursuz olsam da bunu gizlemeyi başardım ve tüm cesaretimi
toplayıp, “Ne var?” dercesine kaşlarımı yukarı kaldırdım.

2BS

fflifıri 'fTlavi

Gözlerini kısıp dik dik bakmayı sürdürdü.

Pekâlâ, az önce onun elinden kurtulup kaçmama fen halde kızdığı belliydi. Ne yani kimse onu
atlatamaz mıydı?
Emre, “Durum ne kadar kötü?” diye sorduğunda Hakan, “Çok kötü,” diyerek kısa ama net bir cevap
verdi. “Cansu’yu buradan götürmem gerekiyor.”

Şaşkınlıkla Emre’ye baktım. “Neden ki?”

Beni Deniz’den koruma konusunda ciddiydi anlaşılm. Aslında böyle bir şeye gerek yoktu ama itiraf
etmem ge-' rekirse bu tatlı halleri ona olan aşkımı körüklüyor, hava-; lara uçmama sebep oluyordu.

Hakan derinden gelen kendinden emin bir sesle, “Siz gkfia1 ben onları oyalarım,” dediğinde dehşet
içinde ona baktım. “Saçmalama onlar üç kişi sense tek başınasın.” Sakince omuz silkti. “İdare ederim.”
Sesi son derece: kararlıydı.

Emre araya girdi. “Olmaz, bu benim meselem ben hal-; lederim. Sen Cansu’yu götür, benim eve
bırak.”

“Ne?” diyerek şaşkınlıkla Emre’ye baktım. “Hiçbir yere gitmiyorum. Deniz yüzünden ikinizin de başıma
{ belaya sokmanıza izin veremem. Onun derdi benimle.-* Bezgin bir tavırla nefesimi bıraktım.
“Yıllardır rahatsa ediyor beni, şimdi de bir şekilde partiye geldiğimi öğrenmiş olmalı. Bu yüzden
burada.”

Emre huzursuzca yerinde kıpırdanıp elini ensesine abp; ovarken Hakan’a baktı. Hakan da gözlerini
kısıp sert br ifadeyle Emre’nin bakışlarını karşıladı, sanki içten içe ’ Emre’yi azarlıyor gibiydi. Yüzünün
derinliklerinde bun görmek mümkündü.

Gözlerim ikisinin arasında gidip gelirken kaşlarımı şüp-

2&ı

Sss^-ojDat Pistti - 'Kjıra.ntıi Sır^r

heyle çattım, yine aralarında benim bilmediğim bir şeyler geçiyor gibi sessiz bir konuşma başlamıştı.

Emre derin bir nefes aldı ve kollarını omuzlarıma koyup hafifçe bana doğru eğildi. “Cansu, Hakan’la
gitmeni istiyorum. Ben Deniz konusunu halledeceğim.”

“Emre...” Sözünü kesmeye çalıştım ama bana izin vermeyerek konuşmaya devam etti.

“Sana gerçekten değer veriyorum.” Bir elini saçlarıma götürüp usulca okşadı ve avucunu yanağıma
yasladı. “Ben bir hata yaptım, şimdi de hatamı telafi edeceğim. Deniz bir daha karşına çıkmayacak.
Söz veriyorum.”

Kahretsin! Deniz’in partiye kadar gelip bana ulaşmış olmasını kendi hatası olarak görüyordu sanırım.

“Emre, bu senin hatan değil ki...” Emre yine Hakan’a doğru anlık bir bakış attı, gözlerinde biraz
suçluluk biraz da pişmanlık vardı. Ama hepsinin üzerinde olan duygu ise yoğun bir üzüntüydü.

Derin bir nefes aldı. “Bana güveniyor musun?” diye sordu.

Hiç tereddüt etmeden cevap verdim. “Evet, tabii ki.”

Omuzlarındaki gerginlik azalıp yüz ifadesi yumuşadığında rahatladığını hissettim. “Hakan’la git
öyleyse, ben de birkaç saate geleceğim.”

“Ama gitmek istemiyorum.”

Kararlı bir tavırla, “Güzelim dediğimi yap,” diye konuştuğunda ben ne kadar karşı çıkarsam çıkayım
söylediğini kesinlikle yaptıracağını anladım.
Teslim olarak başımı olumlu anlamda salladım. “Tamam, seni bekleyeceğim.”

Elini enseme koyup beni kendine doğru çekti ve alnıma

285

ff^ifıri fflavi

sahiplenici yumuşak bir öpücük kondurdu. Bugün buna ikinci kez yapıyordu ve ben yine hazırlıksız
yakalandığa« için şaşkınlıkla kalakalmıştım. Emre geri çekildiğinde bakışlarındaki derin ifadeyle bir
süre bana baktıktan som yanımızdan uzaklaştı ve Hakan’la beni yalnız bıraktı.

Emre’nin arkasından bakıp gidişini izlerken altduda-ğımı dişledim, midemdeki kelebekler hep birlikte
kana çırptı ve içim sıcacık bir hisle dolup taştı. Heyecanda« başımın döndüğü o an aptal bir gülüşün
yüzümü esir almasına engel olamadım. Emre bana değer veriyordu, beai önemsediği için Deniz’in
karşısına çıkacaktı, tıpkı sevgiliymişiz gibi beni koruyup kolluyordu.

Vay canına! Tüm bunlar benim içindi! Ay bu çok romantikti be!

Aşk süper bir şeydi!

Hakan dikkatimi çekmek için yalandan öksürüp boğazını temizlediğinde hayal dünyamdan zar zor
çıkarak ona döndüm.

Başıyla arabaların park ettiği tarafı gösterdi. “Gidelim."

Başımı salladım. İçimdeki mutluluğu bastırdım ve Emre’yi düşünmeyi bırakıp Hakan’ın ardından
yürüdüm. Evin bahçesini geçip ön tarafa doğru yöneldik, köşeyi dönerken Hakan aniden durdu,
kaskatı kesitmişçesine önümde dikildiğinde hiçbir şey anlamayarak kaşlarımı şaşkınlıkla kaldırdım.

Tam ağzımı açıp, “Neden durdun?” diye soracaktım ki konuşmama fırsat vermeden hızla bana döndü,
elini ağzıma kapatıp beni sertçe duvara itip üzerime doğru eğildi.

Büyük bir korkuya kapılarak nefesimi tuttum. Kalbim panik seviyesinin üstünde atmaya başlarken
gözlerim iri

286

Sesı^-opa-t pistik - 'fcarantıi Str^a-r

iri açıldı. Donakalmış bir vaziyette Hakan’a bakakaldım. O ise kaşlarını çatarak işaretparmağını
dudaklarına götürüp “sus” işareti yaptı.

Hiçbir şey anlamayarak ürkek bir halde gözlerimi kırpıştırdım.

Hakan başını yana eğip dikkatlice yan taraftaki bir noktayı izlemeye başladı.

Kahretsin! Bir şeyler ters gidiyordu anlaşılan.

Nefes almaya dahi çekinerek yan gözle onun bakışlarını takip ettim, baktığı şeyi görmeye çalıştım ve
birkaç kişinin eve doğru hızla yürüdüğünü fark ettim. Bu çocuklardan bazılarını daha önce Deniz’in
yanında gördüğümü hatırlayınca kalbim sıkıştı, en önemlisi içlerinde Baha-dır’ın da olması dehşetle
ürpermeme neden oldu.

Hakan elini dudaklarımdan çekince büyük bir endişeyle, “Emre,” diye fısıldadım cılız bir tonla,
“Emre’ye zarar verecekler.”
Pantolonunun arka cebinden telefonunu çıkarıp birkaç tuşa dokunduktan sonra kulağına götürdü.
Benden uzaklaşırken kiminle konuştuğunu anlamak için dikkat kesildim.

“Kağan?” dedi ve benden biraz daha uzaklaşarak usul usul konuşmaya başladı. Ne konuştuğunu
duyamıyordum ama çatık kaşlarından ciddi bir şeyler konuştukları belli oluyordu. Zaten işin içine
Bahadır veya Kağan girdiyse durumun çok ciddi olduğunu onları tanıyan herkes bilirdi.

Hakan konuşmasını bitirip yanıma geldi. Bakışları elindeki telefondayken ardı ardına tuşlara basarak
birine mesaj yazmaya başladı.

“Hakan lütfen bir şeyler yapalım. Emre’yi burada bırakıp gidemeyiz,” dedim. Ses tonum yalvarırcasına
çıkmıştı.

28?

fflihri fflavi

Başını telefondan kaldırıp bana baktı ve sakin bir tavırla cevap verdi. “Evet, gideriz.”

Söylediklerine inanmak istemeyerek başımı iki yasa salladım. “Beni dinleme ihtimalin var mı hiç?”

“Yok.”

“Anlamıyorsun...”

Sıkıntıyla iç çekerek sözümü kesti. “Anlamayan sessin. Bizim bir planımız olmadığını mı sanıyorsun?”

Güçlükle yutkundum. “Var mı?” diye sordum umuda.

Bana cevap vermeye tenezzül etmeden tepeden bir bakış attı.

“Ne yapacaksınız?” Onu konuşturmak için üsteledi^, içimi rahatlatan cevaplara ihtiyacım vardı.

Tekrar telefonuna döndü, bir-iki tuşa bastıktan son işi bitmiş olacak ki kapatıp arka cebine attı.

Yine bana yanıt vermeyince kararlı olduğunu düşündüğüm bir sesle konuşmaya devam ettim. “Bana
ne yapacağınızı söylemezsen eğer seninle gelmeyeceğim. Em-i re’nin tehlikede olduğunu bile bile eve
gitmek istemiyorum. Burada kalacağım.”

Kaşlarını çattı. “Ne yazık ki bu bir seçenek değil.”

“Seçeneklerimi kendim belirlerim.”

Kayıtsız bir sesle karşılık verdi. “Şu an o konumda değilsin.”

Öfkelenmiştim. “Bana ne yapacağımı söylemekten vaa-geç,” diyerek onu ittim ve yanından geçmeye
çalıştım. Fa-; kat ben daha ilerleyemeden bileğimi tutarak gitmeme a gel oldu.

“Tekrar söylüyorum, Emre başının çaresine bakaç. ; Korkmanı gerektirecek bir durum da yok, Deniz
bir tehlike

288

SeS^-ejDat PisCii - '/(aran^ıi 3'-r^°^r

teşkil etmiyor. Ayrıca bir planımız olduğu konusunda bana güven.”

Sözlerinin altında yatan kesinlik beni kararsızlığa düşürünce derince iç çektim. Kaygılı bir sesle, “Ona
yardım edecek misiniz?” diye sordum.
“Şüphen olmasın.”

Emre için deli gibi endişelensem de Hakan’a inanmak için kendime izin verdim ve başımı usulca
sallayıp boyun eğdim. “Tamam.”

Bu sırada duyduğum alaycı ses tonuyla irkilerek arkamı döndüm, Hakan da yavaşça sese doğru döndü.
Of, kahretsin! Egemen’i görmemle korkuya kapılarak nefesimi tuttum. “Şimdi ne yapacağız?”
dercesine başımı hızla Hakan’a çevirdim, fakat o hiç etkilenmemişçesine sakince kıstığı gözlerini
Egemen’den ayırmıyordu.

Egemen rahatsız edici bakışlarını üzerime doğrulttu. “Bu ne güzel bir tesadüf. Ben de seni arıyordum
Cansu.” Ses tonundaki bariz alay, ismime özellikle vurgu yapması ve yüzündeki pis gülüş içimi kötü bir
hisle doldurdu.

“Ne istiyorsun?” diye sordum kabaca.

“Benimle geliyorsun,” deyip bana doğru uzandığında Hakan önüme geçerek onu durdurdu ve bana
dokunmasını engelledi. “Hiç sanmıyorum.”

Egemen’in gülüşü gilinip yerini düşmanca bir ifadeye bıraktı. “Çekil yolumdan.”

Hakan sakince cevap verdi. “Hayır.”

“Gitmen için bir dakika veriyorum, aksi halde senin için iyi olmayacak,” diye gereksiz bir tehditte
bulundu.

Hakan kayıtsız bir sesle, “Gitmesi gereken kişi ben değilim, sensin,” dedi.

289

Yfy.hri fffavi

Sinirle konuşarak araya girdim. “Onu duydun. Şimdi artık gidebilirsin Egemen, seninle hiçbir yere
gelmiyorum!” Egemen başını yavaşça bana çevirdi. “Seninle daha sonra ilgileneceğim, özel olarak.
Şimdi kapat çeneni!” Gözlerimi kıstım. “Aptal tehditlerini kendine sakla. Umurumda değilsin.”

Dudağının bir kenarı tekinsiz bir ifadeyle kıvrıldı. ‘Tabii beni hiç dert etme. Bugün yaptıklarından sonra
asi korkman gereken kişi Deniz zaten. Eminim senin için çok hoş planları vardır,” dedi alaycı bir sesle.

Deniz’in adını duymamla tepem attı. “Defol git!” Gülüşü genişledi. “Ben de seni seviyorum bebek,”
deyip pişkin pişkin göz kırptı.

Hakan karşılık olarak Egemen’in omzundan tutup midesine güçlü bir yumruk geçirdi. Egemen böyle
ani bir darbe beklemediğinden hazırlıksız yakalandı ve yüzün® buruşturup iki büklüm yere düşerken
Hakan bir kez daim midesine yumruk attı. Ardından bana dönüp, “Gidelim, birazdan diğerleri de
gelir,” diyerek uyarıda bulundu.

“Hayır,” deyip karşı çıktım ve kendime engel olam*-dan dizlerinin üzerine çökmüş, hızlı hızlı öfkeyle
nefes almaya çalışan Egemen’in yanma gittim ve bacak arasım sert bir tekme geçirdim. “Deniz’e
sevgilerimi ilet!” Egemen acı içinde inlerken geri çekilip Hakan’a dcm-düm. “Şimdi gidebiliriz.”

Arkamızdan küfürler savurup sinirden kuduran Ege-« men’i geride bırakarak hızla koşmaya başladık.
Park yerine vardığımızda omzumun üzerinden arkaya bakmadm duramadım ve kimseyi göremeyince
rahat bir nefes aldım. Anlaşılan Egemen hâlâ yerde kıvranıp acı çekiy

290
Sos^-ejDdt Pislli - 'fcaranhi Sırlar

olmalıydı, bu düşünceyle kendi kendime kıs kıs güldüm.

Hakan siyah, oldukça korkutucu görünen bir motora doğru yönelince yürüyüşünü tedirginlikle
izlerken alaycı gülüşüm yüzümden silindi ve gerginlikle altdudağımı dişledim. Kahretsin, Hakan’ın
motoru olduğunu unutmuştum! Şimdi biz bu motorla mı eve gidecektik?

Kahretsin! Motora binmek benim için tam bir kâbus olacaktı!

Acaba bir yalan uydurup kaçmayı başarabilir miydim? Midem bulanıyor falan dersem belki motora
binmeme konusunda Hakan’ı ikna edebilirdim, ya da başım dönüyor-muş gibi yapıp yere mi atsam
kendimi daha mı inandırıcı olurdu ki acaba? Hatta fenalaşmış gibi numara da yapabilirdim bu çok
daha inandırıcılık katardı kesin. Hakan’dan kurtulduktan sonra da bir otobüse atlayıp eve giderdim.

Hakan hoşnutsuz yüz ifademi okumuş olacak ki “Neyin var?” diye sordu donuk bir sesle.

“Yok bir şeyim, ne olsun ki?” deyip yalan söylemeyi tercih ettim.

Bir gözünü kısıp sessizce beni süzdü, birkaç saniye sonra bakışlarında çözemediğim bir parıltı belirdi.
“Motordan korkmuyorsun değil mi?”

Hızlıca cevap verdim. “Hayır! Ben motorlara bayılırım.” Ellerimi iki yana açıp abartılı bir şekilde havaya
kaldırdım. “Yaşasın tehlikeli motorlar! Yaşasın adrenalin! Yaşasın ölüm tuzakları!” diye aptal aptal
tezahürat yaparken zihnimde dönüp duran kaçış senaryolarını bir kenara atmak zorunda kaldım.

Hakan’ın yüzünden hafif bir şaşkınlık geçti.

231

Yfljfıri ff^civi

Zoraki bir şekilde tatlı tatlı gülümseyerek karşılık verdin.

Kesinlikle rezilliğin zirvesini yaşıyordum şu an ve Hakan kafadan kontak olduğumu düşünüyordu


muhtemele», i

Başını iki yana sallayıp homurdandıktan sonra molam i geçip oturdu, ayaklığını indirdi ve motoru gibi
simsiyah < kaskını bana uzattı. İçimdeki gerginliği yok sayarak güçlük- j le yutkundum ve elimi kaldırıp
isteksizce kaskı aldım.

Umarım korkunç bir kazaya kurban gitmeyiz inşalbk. | İçimden hangi duaları okusam diye düşünürken
Hakan’ı kask takmadığını gördüm.

“Başka kask yok mu?” diye sordum.

“Yok.”

“Ama sen...” diye konuşmaya başlamıştım ki sözünftj kesti.

Kayıtsız bir ses tonuyla, “Beni dert etme,” deyip fas-J şıyla arkasını işaret etti. “Atla.”

“Şey... Pekâlâ, tamam.” Kaskı acemi bir şekilde ba geçirip Hakan’ın arkasına geçip oturdum. Elbisem
kısa < duğu için biraz zorlanmıştım ama uzun bir uğraş somı bacaklarımı açılmayacak şekilde
kapatmayı başarmıştım.
Motosikleti çalıştırdığında yüksek sesli motor hor tuşu aramızda yankılandı. Bedenimin gerildiğini
hisse

Hakan omzunun üzerinden başını bana çevirdi, tutun.”

İki elimi birden hızlıca “hayır” dercesine salla “Yok, yok ben iyiyim böyle, hiç gerek yok, oturdv yere
falan tutunabilirim.”

Hakan’a kesinlikle dokunmayacaktım!

Sıkılmış gibi nefesini verirken kaşlarını çattı, taşmış gibi görünüyordu. Sanırım Hakan’ın fena

232

3os^oj>at Pisiii - Xa.ran^ıi Sır^a-r

sinirlerini bozuyordum. Bana kötü kötü bakmayı sürdürünce pes ettim.

“Tamam ya,” diye mırıldandım huysuz bir tavırla. Ellerimi hafif bir temasla belinin iki yanma koydum.
Yine oflar gibi nefesini verdiğini duyunca yumruğumu sıkıp sırtına bir tane geçirmemek için kendimi
zor tuttum.

Hakan motora aniden gaz verince bir an telaşa kapılıp o gerginlikle belini sıktığımda motoru
durdurdu. Bana doğru başını çevirip kısa bir bakış attıktan sonra sağ elini elimin üzerine koydu ve
kolumu kendi beline sardı. Motoru tekrar çalıştırıp gaza yüklendiğinde süratle yola koyulduk. Elimi
ondan çekmek istedim fakat o kadar hızlı gidiyorduk ki ona sarılmaktan başka çarem olmadığını
anladım. Hakan gittikçe daha da hızlanırken diğer kolumu da beline dolayıp ona sıkıca sarıldım.

“Sıkı tutun,” diye bana seslenince o göremese de gözlerimi devirdim.

Tabii ki de sıkı tutunacaktım. Sanki başka bir çarem varmış gibi!

293

33

Sen fiuno- ie^ersi

nve t>en<

Hakan motoru Emre’nin evinin önünde durdurduğunda midem çalkalanıyordu. Hem de öyle böyle
değil, çama*; şır makinesi gibiydi resmen! Yok böyle bir bulantı, feci; kötüydü. Kafamdaki kaskı
hışımla çıkarıp Hakan’ın eline tutuşturdum ve hızla motordan inip sarsak adımlarla ke»-dimi birkaç
metre öteye çimlerin üzerine attım.

Lütfen kusmayayım, lütfen. Hakan’ın yanında olmaz. Lütfen.

“İyi misin?” Hakan’ın sesi şaşkın çıkmıştı.

Başımı çevirip üzgün gözlerle ona baktım. “Kendini; berbat hissediyorum.” Büyük ihtimalle yüzü yeşile
dön hasta emoj ilere benziyordum.

“Neyin var?”

“Öyle hızlı kullandın ki ödümü kopardın, bir yerime inme inecek sandım.” Yoğun bir bulantı
hissettiğimde dimi midemin üzerine koydum. “Midem çok kötü.”

Bana doğru yürüyüp yanımda durdu.


Sarsılarak nefes aldım. “Çok korktum.”

Bir kaşını kaldırırken yüzü ifadesizdi. “Sen motor!

294

Sos^-opat Pislii - 'Ka.raniıl Sır^ar

bayıldığını söylememiş miydin?” Ses tonunun altında yatan bariz alayı hissetmemek mümkün değildi.

Öfkeyle dişlerimi sıktım. “Söylemişsem ne olmuş?” diye çıkıştım. “Artık sevmiyorum! Hatta ölesiye
nefret ediyorum! Aptal motorlar. Hepsi parçalanıp çöpe atılmalı!”

Gözlerinden hafif bir şaşkınlık geçerken kaşlarını kaldırdı.

Hakan’a öldürücü bir bakış fırlattım. “Böyle hasta hissetmemin sorumlusu sensin.”

Kayıtsızca bana bakmayı sürdürdü. “Ben miyim?”

“Evet! Bir motor yarışındaydık da benim mi haberim yoktu acaba?” dedim iğneleyici bir şekilde.

Neden motorla gelmeyi kabul etmiştim ki zaten, ah aptal ben!

Derken bir mide bulantısı daha beni esir alırken iki büklüm oldum. Sakın kusma, sakın!

Başıyla apartmanı işaret etti. “İçeriye girmene yardım etmemi ister misin?”

“Ne o, birden iyilik yapmaya mı karar verdin?”

Sıkılmış bir tavırla iç çekti. “Ben gidiyorum.”

Yüzümü buruşturdum. “Beni burada can çekişirken yalnız mı bırakacaksın?”

“Hiç durmayan çenen gayet iyi olduğunu gösteriyor.” Pantolonunun arka cebinden çıkardığı anahtarı
bana doğra attı. “Eve gir.”

Huysuz bir tavırla, “Bana ne yapacağımı söyleyemezsin,” diye arkasından homurdanırken Hakan
çoktan o siyah canavara atlamış, motora çalıştırmıştı bile. Motora gaz verdiğinde gümbürtülü sesi
aramızda yankılandı, ayaklığını kaldırıp gitmeden önce başını bana çevirdi.

295

\ifıri 'fJ[cLVi

Gözlerindeki kararlı bakışla, “Ciddiyim, hemen eve gir,* dedi sert bir sesle.

Toparlanarak ayağı kalktım. “Anladık herhalde,” diye mırıldandım. Gideyim odanı karıştırayım da gör
sen!

Bir an duraksadım. Emre’nin tehlikede olduğunu hatv-layınca üzerime bir huzursuzluk çöktü. “Dikkatli
olun.* diye bağırdım Hakan’a içten bir tavırla.

Bana upuzun gelen birkaç saniye boyunca gözlerimin içine baktı. Başını hafifçe salladıktan sonra
yanımdan uzaklaştı, gözden kaybolana kadar arkasından baktım. Ardından derin bir nefes alarak
apartmana doğru yöneldim.

Eve girip kapıyı kapattıktan sonra topuklu ayakkabt-larımı çıkarıp salona geçtim. Ev ufacıktı ama fazla
eşy» olmaması salonu büyük gösteriyordu. Sadece gerekli olan eşyalar vardı ve bence böylesi çok
daha güzeldi. Büyüt koltuğa kendimi atarak başımı arkaya yaslayıp boş boş { tavanı izledim, yalnız
olmak çok sıkıcıydı, aklım ise müyle Emre’deydi. Deniz benim yüzümden Emre’ye; rar verirse eğer
kendimi asla affetmeyeceğim bir gerçekli | ve bu suçluluk duygusu içimi felaket daraltıyordu.

Derin bir nefes alarak çıplak ayaklarımı yukarı doğmj çekip kanepeye uzandım. Başımın altına
yastıklardan birini koyunca aniden bir yorgunluk çöktü üzerime ve gön-] lerimi yavaşça kapatıp azıcık
kestirmenin fena olmaya ğına karar verdim. Kendimi huzurlu bir hissin kolla atıp gerçeklikten
uzaklaşarak uykuya daldım.

Ne kadar süre uyudum bilmiyorum ama üzerime ço-j kilen örtünün ağırlığını hissedince mutlulukla iç
çel iyice yastığıma sarıldım. Hâlâ yarı uykuluydum ama i

296

pislii - '/(aran^ıl Sır^a-r

re’nin sesini duyup uyansam da gözlerimi açmadan öylece çıt çıkarmadan kaldım.

Yaşasın gelmişti!

“Uyumuş küçük cadı,” derken ses tonunun yumuşaklığı kalbimi hızlandırdı. Örtüyü omuzlarıma kadar
çekip her yerimin kapandığından emin olması da acayip şekerdi doğrusu!

Hakan, “Ona gerçekten değer veriyorsun,” dedi alçak sesle.

Km re iç çekip elinin tersiyle yüzümü hafif bir dokunuşla okşadı. “Hem de fazlasıyla,” diye fısıldadı.
“Deniz bugün konuşsaydı yıkılırdı, biliyorum. Belli etmiyor ama hassas bir kız.”

Ne! Onu doğru mu duymuştum? Ben hassas falan değilim ki yahu. Hem Deniz ne diyecekti ki ben
yıkılacaktım?

Hakan, “Bugün günü kurtardın ama sonrasında De-niz’den emin olamıyorum,” diye karşılık verdi.
“Durmayacak gibi.”

Emre sıkıntıyla soluğunu bıraktı. “Öyle görünüyor ama halledeceğim.” Öfkesi ses tonuna yansımıştı.

Sanırım bu kadar kulak misafiri olmak yeterliydi. Gözlerimi yavaşça açıp önümde çömelmiş olan
Emre’ye baktım ve çenesindeki morluğu, kaşındaki yarayı görmemle gözlerim ardına kadar açıldı.
Üzerimdeki örtüyü kenara atıp kanepede hızla doğruldum.

“Emre ne bu halin!” diye sordum korkuyla. “Deniz mi bunun sorumlusu?” İçim yoğun bir endişeyle
dolup taşmıştı.

Gülümsedi. “İyiyim ben, sadece birkaç savaş yarası, büyütülecek bir şey yok,” dedi bana takılarak.

2d?

ff[ifıri fflavi

Yüzünü inceledim. “Hiç inanasım gelmiyor.” Ardında bakışlarımı az ilerde ayakta duran Hakan’a
çevirdim. Onu» yüzünde pek bir hasar yoktu ama elleri kızarmıştı ve siyaklarla doluydu. Çok büyük bir
kavga olmuştu anlaşılan.

Bakışlarımı tekrar Emre’ye çevirdiğimde üzgünce inledim. “Hepsi benim suçum.”

“Bu gerekliydi Cansu,” deyip ellerini dizlerime koyda. “Hem Deniz çok daha kötü durumda, belki bu
seni daha iyi hissettirir,” deyip masumca gülümsedi.
“Hissettirmedi.” Gözlerinin içine bakıp altdudağımı dikledim. “Senin için endişeleniyorum,” diye itiraf
ettim.

Deniz’in Emre’ye zarar vereceği düşüncesi beni dehşete düşürüyordu. Çünkü bu çocuğu deli gibi
seviyordum.

İç çekti, yanıma geçip oturduktan sonra ellerimi ellerinin arasına aldı, nazikçe sıktı. “Seni üzgün
görmekte» nefret ediyorum. İyiyim ben, gerçekten. İnan bana.” “Ama...” Sözümü keserek konuşmamı
engelledi. “Aması yok, Deniz konusu kapandı. Eğer bir daha seni rahatsa ederse yine karşısına
çıkmaktan çekinmem.”

“Ama...” demiştim ki bir kez daha konuşmama engel oldu. “Sen buna değersin ve ben değer
verdiklerimi korurum.”

Dudaklarım yavaşça kıvrıldı, kocaman bir gülücük yüzümü esir aldı. Emre beni izlerken o da genişçe
gülümsedi. Rahatladığını görebiliyordum.

“Anlaştık mı küçük cadı?”

Başımı evet dercesine salladım. “Anlaştık.”

Derken işittiğim bir öksürme sesiyle Hakan’ın hâlâ yanımızda olduğunu fark ettim. Bakışları
Emre’deydi. “Çı-

298

Sos^-oj>a.t PisCii - 'fca.rantıi Si-T^a-r

kıyorum. Önemli bir şey olursa ararsın,” dedi ifadesiz bir sesle.

Evet, lütfen Hakan git ve bizi yalnız bırak. Hadi, yolun açık olsun.

Emre başını salladı. “Tamam, dostum, sonra görüşürüz.” Kapı kapanınca Emre eğlenen bir ifadeyle
parmağını burnumun ucuna dokundurdu. “Uykucu küçük cadı.” Burnumu kırıştırdım. “Birden bir
yorgunluk çöktü üzerime, uyuyakalmışım ben de.”

Güldü. “Üşümedin ya?”

Ya ben senin düşünceli halini yerim çocuk!

“Hayır,” diye cevap vererek onu temin ettim. “Hem koltuk çok rahattı.”

Tek kaşını kaldırdı. “Yatağım daha rahattır.”

“Emre!” Omzuna bir tane vurdum. “Gereksiz bilgilerini kendine sakla.” *

Kahkaha attı. “Seni kızdırmayı seviyorum.”

Gözlerimi devirdim. “Bu artık hastalıklı olmaya başladı.” Ayağa kalktığında hâlâ gülüyordu. “Duşa
gireceğim.” Yüzündeki yaraları işaret etti. “Temizlenmem gerek.” Başımı salladım. “Tamam. Ben de
eve gitsem iyi olacak,” diyerek ayağa kalktım.

Emre ellerini omuzlarıma koyarak beni koltuğa geri oturmaya zorladı. “Hayır, hiçbir yere gitmek yok.
Seni daha sonra ben bırakırım, şimdi ben duştan çıkana kadar burada oturuyorsun. Tamam mı?”

İtiraz istemediği çok açıktı. “Tamam,” derken gülerek ellerimi havaya kaldırdım. “Teslim oluyorum.”
Emre gülüşüme eşlik ederken, “Güzel, seninle birazdan ilgileneceğim,” dedi. Gözlerinden muzip bir
parıltı

299

fflifıri YFlavi

geçerken, “Keyfine bak,” diye ekledi ve salondan çıkıp gözden kayboldu.

İçimdeki kelebeklerin coşkusunu bastırmaya çalışarak derin bir nefes çektim ciğerlerime ve
oturuşumu değiştirip ayaklarımı altıma toplayıp bağdaş kurdum. Dirseklerimi dizlerime yaslayıp
ellerimi çenemin altına koyarak aptal aptal sırıttım. Öyle mutluydum ki yüzümdeki sırıtıp
durduramıyordum bir türlü.

On-on beş dakika sonra Emre salonun kapısında göründüğünde ben hâlâ kendi kendime aptalca
sırıtarak hayalkr kuruyordum fakat onun her açıdan mükemmelliği öyle büyük bir şiddetle suratıma
çarptı ki kalbim o an durdu sanki ve sırıtışım ağır ağır dudaklarımdan silinip giderken şaşkınlıkla
bakakaldım.

Vay be!

Üstü çıplaktı ve kotu kalçasından sarkıyordu. Kotunun altında da lacivert boxer’ımn kemer kısmı
görünüyordu. Güçlükle yutkunarak gözlerimi yavaşça kaslı göğsünde» kamında ve kollarında
gezdirdim. Mükemmel bir vücudn vardı, hatta kesinlikle mükemmel ötesiydi.

Bakma kızım, bakma!

Kendimi zorlayarak gözlerimi Emre’nin vücudundan çekmeyi başardım. Bakışlarım yüzüne doğru
çıktığında gözlerim gözlerini buldu. Tek kaşını kaldırmış küstah bir ifadeyle bilmiş bilmiş sırıtıyordu.

“Ya of!” diye feryat ederek ellerimle yüzümü kapattım. “Git üzerine bir şeyler giy!”

“Neden gözlerini kapatıyorsun?”

“Çünkü çıplaksın!”

“Az önce beni keserken hiç şikâyetçi görünmüyordun.”

500

Pisli i - 'Karanhi Sır^ar

“Ne keseceğim seni be, saçmalama!”

“Benimle ilgili ahlaksız planların varmış gibi bakıyordun ama.”

“Ne, hayır!” diye isyan ettim. “Asla öyle bir şey düşünecek değilim.”

“Emin misin küçük cadı?”

Ufak bir çığlık attım. “Of! Delirtiyorsun beni.”

Keyifle kahkaha attı. “Tamam tamam, aç gözlerini odama geçiyorum.”

“Üzerine tişört giymeden geleyim deme sakın!” Çünkü kaslı vücuduna bakmamak için kendimi zor
tutuyorum ve bu istek beni korkutmaya başlıyor!
Gür sesli bir kahkaha daha patlattı. “Mesaj alınmıştır küçük cadı,” deyip pis pis gülmeye devam
ederken odasına doğru gitti.

Ellerimi yüzümden indirdim ve arkasından kaslı sırtına bakarken ben de kendi kendime kıkırdadım.
Deli çocuk!

Emre geri geldiğinde şükürler olsun ki üzerinde beyaz bir tişört vardı. “Şimdi oldu mu, için rahat etti
mi?”

Güldüm. “Daha iyi tabii.”

Yüzündeki haylaz gülüşle yanıma gelip elimi tuttu ve beni koltuktan kaldırıp peşi sıra çekiştirdi.

Hiçbir şey anlamayarak, “Nereye gidiyoruz?” diye sordum.

Omzunun üzerinden başını bana çevirdi. “Mutfağa, sana yemek hazırlamak istiyorum.”

“Aaa... yemek hazırlamak mı?” Oldukça şaşırmıştım. O anda yemek lafını duyunca midem açlığını ilan
edercesine guruldadı. Emre’nin duymamış olmasını diledim. Zira bu çok utanç vericiydi!

SOI

ff[ifıri TÎI&Vİ

“Şaşırmana gerek yok küçük cadı, bu evde Hakan ik benden başka kimse yok. Yemek yapmayı bilmem
gerekiyor, öyle değil mi?” diyerek bana göz kırptı.

“Ha, evet. Doğru,” diye mırıldandım.

Mutfağa girdiğimizde elimi bırakıp buzdolabına doğra yöneldi. Kapısını açıp dirseğini yasladıktan
sonra ban» baktı.

Dudaklarında yarım bir gülücük belirirken, “Ne yemek istersin? Sandviç ya da sosisli yumurta
yapabilirim,’' dedi yumuşak bir sesle.

Aslında çok açtım ama kibar bir kız olup teklifini gen çevirmem daha mantıklı görünüyordu. Beni
yüzsüz ve obur bir kız sanmasını istemezdim. Malum gece, kek yeme rezaletinden sonra Hakan’ın
gözündeki imajım buydu! Yüzsüz ve obur! Evi yiyip bitirmişim gibi davranmıştı bana resme» uyuz!
Emre’nin de böyle düşünmesi hiç hoş olmazdı.

“Bilmem ki,” deyip çekinerek gülümsedim. “Çok aç değilim ben, fark etmez benim için.”

“Sosisli yumurta yiyelim o zaman, çok güzel yaparım.’'

“Sen bilirsin ama istersen hiç zahmet etme, yemesek de olur yani.”

Lütfen ısrar et, lütfen! Açlıktan ölüyorum burada!

Yalandan kaşlarını çatarak kızıyormuş gibi yaptı. “Hayır seninle birlikte yemek yemek istiyorum, sosisli
yumurta yapıyorum itiraz yok.”

Ne itiraz edeceğim be içimden şükür duaları ediyorum.

Şeker şeker gülümsedim. “Peki madem çok ısrar ettin, seni kırmayayım o halde.”

Emre malzemeleri dolaptan çıkarıp tezgâha koyduğun-

302
Sos^ojsat tpislii - 'KararıCıl cŞırta.r

da, “Yardım etmemi ister misin Aşçı Efendi?” diyerek sataştım ona.

Güldü. “Sosisleri doğrayabilirsin yamak,” dedi o da bana sataşırken.

Neşeyle gülerek dediğini yaptım. Birlikte sosisli yumurtayı yaptıktan sonra yanma atıştırmalık bir
şeyler ve içecek alıp salona geçtik. Kenarda duran ufak masayı yiyeceklerle doldurup karşı karşıya
gelecek şekilde yere oturduk. Emre kendi tabağına servis yapmadan önce benim tabağımı doldurunca
bu tavrı beni güldürdü.

“Sana kalmayacak,” dedim kıkır kıkır gülerken.

Emre içeceğimi bardağıma doldururken, “Sen de o zaman kendi tabağından bana verirsin,” dedi
eğlenerek.

“Kardeş payı gibi mi?”

Yüzünü buruşturdu. “Hayır, değil.”

Şakadan, “Ya peki kanka?” diye sordum bizim evdeki muhabbetimizi hatırlatarak.

Bana anlamlı bir şekilde bakıp, “Kanka da değil, ben seninle çok daha yakın bir ilişkim olmasını
istiyorum,” dedi alçak sesle.

Kızardım ve ne diyeceğimi bilemeyerek gözlerimi kaçırıp tabağıma odaklandım.

Şimdi gülme sırası ondaydı. “Hadi, yanakların fazla kızarmadan yemeğini ye ve benim ne kadar iyi bir
aşçı olduğum konusunda övgülere başla.”

Bakışlarımı tekrar yüzüne çevirdim. “Cidden kendini beğenmişsin ha? Egonun özel bir ismi var mı?”
diyerek dalga geçtim.

Ağzına attığı sosisi çiğnerken gözleri keyifle parlıyordu. “Henüz benden bağımsız değil.”

303

Tf^iAri fl(cu/i

Gözlerimi devirdim. “Unutma ben de sana yardım eltim çakma aşçı bozuntusu.” Çatalımı elime alıp iri
bir sosis attım ağzıma, gerçekten acıkmıştım. “Bugün kaçık bir gündü değil mi?”

İçeceğinden bir yudum aldı. “Hayatıma hoş geldin,* diye mırıldandı.

Yemeğe devam ederken, “Deniz partiye dalıp ne yapmaya çalıştı cidden anlamadım,” diyerek kafama
takılan soruyu sordum. “Sanki bana bir şeyler söylemek istiyordu. Sarhoş falan mıydı acaba?”

Emre huzursuzlandı birden. “Büyük ihtimalle. Ne dediğini bilmeyen patavatsızca konuşan delinin
teki.”

Haklıydı, Deniz öyle hırslıydı ki istediği şeyi elde edemeyince deliriyordu. Acımasız bir caniye
dönüşüyor, karşısına kim çıkarsa çıksın yok etmek istiyordu ve kahretsin ki son olanlardan sonra
hedefi kesinlikle ben olacaktım. Sonuçta herkesin önünde onu yere serip utandırmıştım.

Şimdi düşündüm de aptalım ben ya, net! Kesin Deniz beni öldürmeye çalışacak ve ben bir halt
yapamayacağım!
Tedirgin olarak çatalımı tabağımın kenarına bıraktım, iştahım kaçmıştı. Emre üzerimden dalga dalga
yayılan korku ve endişeyi hissetmiş olacak ki kaşlarını çattı.

“Ne oldu?”

İç çektim. “Deniz işimi bitirecek. Biliyorum bu çok acınası geliyor kulağa ama bazen ne yapacağı belli
olmuyor Çoğunlukla onunla baş ediyorum, bunu yapabileceğime eminim ama... şimdi ne kadar ileri
gider kestiremiyorum.*

Kaşları daha da çatıldı, dişlerini sıktı. “Sana zarar gelmesine asla izin vermem. Deniz Te gayet açık
konuştum.

30*

ftisCii - 'Kjıran£ı& (S'tria.r

Eğer sana bulaşırsa benim de ona bulaşacağımı biliyor,” derken ses tonu sert çıkmıştı.

Başımı önüme eğdim. “Onu rezil ettim Emre, artık benden nefret ediyor. Sen de söylemiştin, intikam
almak isteyecek.”

Sıkıntıyla soludu. “Başına kötü bir şey gelmeyecek, bana güven.” Parmakları çenemde gezindi,
avucunu yanağıma yaslayıp şefkatle dokunurken tekrar ona bakmamı sağladı. “Bundan sonra
varlığıma alışsan iyi edersin küçük cadı çünkü seni bir an bile olsun yalnız bırakmayı düşünmüyorum.”

Burukça tebessüm ettim. “Teşekkürler,” diye fısıldadım. Fakat içim hiç rahatlamamıştı, derinlerde bir
yerde var olan korkum beni huzursuz etmeye devam ediyordu.

“Ciddiyim Cansu, Deniz’in yanma yaklaşmasına izin vermeyeceğim.” Koyulaşan gözleri içtenlikle
parlarken yemin edercesine gözlerimi delip geçti. “Sana söz veriyorum.”

Emre’nin yanımda olduğunu bilmek bana güç vermeye yetmişti. Ona inandığımı göstermek
istercesine başımı aşağı yukarı salladım. “Peki.”

“O halde artık üzerindeki endişeden kurtulman lazım. Yüzünü asık görmekten hoşlanmıyorum.”

“Tamam,” dedim kesin bir dille. “Onu düşünmeyeceğim.” Başparmağı usul usul yanağımı okşadı.
“Güzel. Ben hep seninle olacağım. İnan bana.”

Emre’nin tatlı sesi içimde kalan son endişe kırıntısını da yok etmeyi başarınca içtenlikle gülümsedim.
“Deniz acaba ne zaman karşıma çıkacak,” diye düşünmekten vazgeçtim.

fflifrri fflavi

“Pekâlâ,” dedim kendimi güvende hissederek. “O kaçığın cehenneme kadar yolu var!”

Emre bir kahkaha patlattı. “Aynen öyle işte!”

Kahkahasına eşlik ettiğimde, “Hadi şimdi yemeğini yemeye devam et,” deyip beni rahatlatmak
istercesine gülümsemeyi sürdürdü.

Hayran hayran suratına bakakaldım. İçim kıpır kıp* olurken bir heyecan dalgasının şiddetle bana
çarpmasına engel olamadım. Evet, Emre’nin aklımı başımdan alma gibi bir özelliği vardı. Bakışlarım
yavaşça dudaklarına kaydığında kuruyan boğazımı ıslatmak için güçlükle yutkundum. Öyle güzel, öyle
kusursuzdu ki her hali beni bü-yülüyordu adeta.

Tek kaşını yukarı kaldırdı. “Cansu?”


Gözlerimi kırpıştırarak trans halinden çıktım. “Ee._ Evet, yemek... tamam...” diye saçmalarken saçımı
kulağımın ardına ittim.

Aptalca davranmayı kes artık kızım!

Emre çatalıma uzanarak eline aldı. “Sen yemiyorsan ben sana seve seve yediririm küçük cadı.” Bir
sosis parçasına çatalımı batırarak bana doğru uzattı. Bir utanç seliyle yanaklarım alev alev yanmaya
başladı. “Buna hiç gerek yok,” diyerek mırıldandım.

Of, Emre’nin üzerimdeki etkisi buydu işte beni sürekli yanakları kızaran, heyecandan eli ayağına
dolanan aptal bir aşığa çeviriyordu.

Göz kırptı. “Israr ediyorum.”

Bu tatlı haline daha fazla karşı koyamayarak ağzımı minicik açtım. Kocaman açacak değildim herhalde.
Ben kibar bir kızdım!

$06

Sos^ojjat Pisiii - %arcintıi Striar

Lokmamı yavaş yavaş çiğnerken Emre yine çatala yiyecek almaya yeltenince hemen eline uzandım.
“Bundan sonrasını ben hallederim,” dedim. Daha fazla utanmaya gerek yoktu!

Neşeyle gülümseyince içim bir tuhaf oldu yine, muzip keyifli tavırları her zaman erimeme sebep
oluyordu. Yanında olmaktan öyle mutluydum ki birlikte geçen zamanlarımız hiç bitmesin istiyordum,
hep sürsün. Emre henüz bilmese de ona fena âşık olmuştum ve onunla geçirdiğim her saniyede
duygularım şiddetle çoğalırken tüm hücrelerimde hissediyordum bunu. Belki aptallık ediyordum ama
yine de kendimi âşkın peşinden pervasızca gitmekten alı-koyamıyordum.

Ve olur da bir gün Emre’ye hislerimi açarsam beni kabullenip bana karşılık vermesi için dua
ediyordum.

Aksi halde...

Of! Söylemesem daha iyi!

¿07

Seni seviyorum!

Yemekten sonra Emre’yle birlikte masayı toplayıp bulaşıkları yıkamaya koyulduk. Şahane parti
elbisem kirlenmesin diye etrafa bakınıp mutfak önlüğü aradığım sırada Emre ellerini belime koyarak
beni şaşırttı.

“Ne yapıyorsun?” diye şaşkın şaşkın sorduğumda beai kaldırıp tezgâha oturttu.

“Ben bulaşıkları yıkarken gözümün önünde ol ki seri uzun uzun izleyebileyim,” deyip göz kırptı.

“Hayır, ben de yardım edeceğim.”

Avuçlarımı tezgâhın kenarlarına koyup yere atlayacakken Emre önüme geçip bacaklarımın arasına
girdi. Ellerini ayak bileklerime koyup hafifçe sıktıktan sonra yavaşça yukarı doğru okşayarak gezdirdi
ve sonunda elleri dizlerimde durdu.

Gözlerim ardına kadar açıldı. Oha, ne yapıyorsun oğhnri Koyulaşan gözlerini ısrarla yüzüme dikti.
“Burada oturacaksın, itiraz istemiyorum.”
Yüzümü buruşturdum. “Bu pek iyi bir fikir değil.” Midemde garip bir kasılma meydana geldi.

Sos^ojsat Pistii - XP-ran^i( Sır^a-r

“Sana katılmıyorum, bence harika bir fikir,” derken ısrarla gözlerime bakmaya devam ettiğinden
bakışlarımı kaçırdım. Yanaklarım yine cayır cayır yanıyordu.

Kahretsin!

Yüzünü yüzüme iyice yaklaştırdı. “Neden bana bakmıyorsun.”

“Bakıyorum ya,” diye mırıldandım yere bakarken!

Dudaklarını yanağıma sürtüp yumuşak dokunuşlarla çenemde dolaştırıp kulağımın altını hafifçe öptü.
Aniden başımı geri çektim. Boğazım kururken soluklarım hızlanmıştı, aman ne güzel!

Bakışlarından haylaz bir parıltı geçti. “Sen çok sevimli ve şaşkınsın,” deyip çarpık bir şekilde güldü.
“Acayip tatlısın.”

Heyecanımı muziplikle gizlemeye karar vererek yalandan şaşırmış gibi yaptım ve abartılı bir şekilde
gözlerimi büyüttüm. “Yok artık! Bu bir övgü müydü? Ego yığını Emre Alp bana tatlı sözler söylüyor.”
Heyecanımı bastırmak için kaçamak bir nefes çektim ciğerlerime.

Beyaz dişlerini ortaya sererek güldü. “Beni hep güldürmeyi başarıyorsun şaşkın. Seninle olmaktan
hoşlanıyorum. Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum bile. Birlikteyken gerçekten eğleniyorum. Çok
başka bir şeysin sen ya,” derken ses tonunda hayranlık vardı.

Gözlerimi devirdim. “Saçmalama seni ne zaman görsem çarpık çarpık gülüyorsun zaten, hayatın
eğlence senin.”

Gülüşü dudaklarından silinirken yerini buruk bir tebessüme bıraktı. “Değil işte, hem ben gerçek olan
gülümsemelerden bahsediyorum. Bunun sebebi sensin.”

Vay canına itirafa gel!

Sözlerine devam etti. “Sen çok farklısın, daha önce tanıdığım kızlar gibi değilsin.” Burnumun ucuna bir
öpücük kondurup geri çekildi.

Oha!

“Emre,” dedim ihtiyatlı bir sesle. “Kafana saksı fala» mı düştü senin, yoksa bugün itiraf günü mü
yapıyoruz,* diyerek sataştım.

“Sadece içimden geçenleri söylüyorum. Sen çok iyisin, öyle pozitif bir enerjin var ki beni
büyülüyorsun. Seni tanıdığımdan beri hayata farklı bakmaya başladım.”

Yüzünü inceledim. Her zamanki Emre alaycılığından çok uzaktı. Gerçekten hakkımda böyle düşünüyor
gibi oldukça ciddi konuşuyordu.

“Senin yanındayken yaptığım bazı şeylerin yanlış olduğunu düşünmeden edemiyorum, geçmişte
verdiğim kararlardan ötürü kendime öyle çok kızıyorum ki,” diye fısıldadı pişmanlıkla. Ardından
derince iç çekip gözlerim sımsıkı kapatarak alnını alnıma yasladı. “Bazen bu yüzden sana bakmak
canımı acıtıyor.”

Geri çekilmeden kıpırtısız kaldım. “Neden bahsediyorsun?” diye sordum şaşkın şaşkın.

“Benden nefret etmen lazım.” Ses tonunda çözemediğim bir acı vardı.

Şaşkınlığım gittikçe artıyordu. “Emre ne demek istediğini anlamıyorum.”

Gözlerini tekrar açıp geri çekildi. Gözleri öyle üzgün bakıyordu ki kalbimi titretmişti.

“Ben, senin nefretini hak edecek şeyler yaptım.”

Korkarak sordum. “Ne yaptın?”

$10

Sos^-ojsat ¿pieiii - ^aran^i Sır^a-r

Kaşlarını çattı. Dişlerini sıkarak başını yan tarafa çevirdi. Canı çok sıkkın gözüküyordu.

İçime beni huzursuz eden bir sıkıntı çöktü. Kalbim deli gibi hızlanmış kulaklarımda atıyordu adeta.
Neden bahsettiğini anlayamıyordum ama Emre’yi böyle acı çekerken görmek göğsümün sıkışmasına
neden oluyordu ve ben onu böyle acı içinde kıvranırken görmek istemiyordum. Onu mutlu etmek,
canını sıkan şey her neyse zihninden silip atmak istiyordum.

Avucumu yanağına koyarak tekrar bana bakmasını sağladım. “Ben senden nefret edemem, ne yapmış
olursan ol, senden asla nefret edemem.”

Gözlerini sımsıkı yumdu. “Etmelisin, senin iyi niyetini hak etmiyorum ben.”

“Yapamam,” diye fısıldadım duygu yüklü bir sesle. “İstesem de yapamam.” Çünkü seni seviyorum diye
sessizce geçirdim içimden.

Derin bir nefes alarak gözlerini açtı, hafif bir buğu gördüğümü sandım ama gözlerini ardı ardına
kırpıştırdığı için bundan emin olamadım.

“Ben iyi bir adam değilim Cansu.”

İç çektim, Emre öyle kötü görünüyordu ki bakışlarındaki yoğun keder beni mahvediyordu. “Bazen
birinin senin için iyi veya kötü olmasını umursamazsın, önemli olan yanındayken sana ne
hissettirdiğidir. Ve sen bana güzel şeyler hissettiriyorsun, seninleyken mutlu oluyorum.”

Çenesinde bir kas seğirdi. “Yanında olmayı kesinlikle hak etmiyorum.” Başını iki yana salladı, ardından
kendine kızarmış gibi bir küfür homurdanıp gözlerimin içine baktı. “Ama seni düşünmeden de
duramıyorum, hep ya-

511

fflifıri f^avi

nımda olmanı istiyorum. Bu ihtiyaç gibi sanki... Kontrol edemiyorum.”

“Kontrol etmeye çalışma o halde,” diye fısıldadım yumuşak bir sesle.

Sıkıntılı bir nefes daha çekti ciğerlerine, sanki boğırfn-yormuş gibiydi. Birden geri çekilip elini ensesine
atarak ovaladı. “Benden uzak durmalısın,” dedi alçak, zoraki çıkan bir sesle.
Kendimi öne iterek tezgâhtan indim. “Emre?” diyerek ona doğru bir adım attığımda o da geriye doğru
gitti.

“Sen çok daha iyisini hak ediyorsun, beni değil.”

“Emre lütfen, bırak da buna ben karar vereyim,” diye yalvardım.

Öyle huzursuz ve üzgün gözüküyordu ki bu hali kalbimi paramparça ediyordu.

“Artık gitmen gerek. Eşyalarını al, dışarıda bekliyor olacağım,” dedikten sonra yüzünü acı çekiyormuş
gibi buruşturup kapıya giderek mutfaktan çıktı.

Orada dikilip ardından şaşkınlıkla bakarken omuzlarımı düşürdüm. Emre bir anda değişip ciddileşmişti
ve hane düşünüyorsa beni kendinden uzak tutmaya kararlıydı. Geçmişte neler olduğunu tahmin
edemiyordum ama bun* umursamıyordum da.

Beni anlamamış mıydı, onu ne kadar sevdiğimi göremiyor muydu? Böyle kaçarak tek yaptığı ikimize
de zarar vermekti.

Yavaş adımlarla ayağımı sürüye sürüye isteksizce salona geçip çantamı aldım ve omzuma takıp evden
çıktım. Zihnim darmadağınıktı ve kendimi inanılmaz mutsuz hissediyordum, sanki tüm hayat enerjim
çekilmiş gibiydi

S12

Sos^ojuıt pisCii - 'Ka.ra.nti-l Sırtar

Beş-on dakika önceki güzel anlarımız bir duman bulutu gibi aniden yok olup gitmişti, geriye ise üzgün
iki kalp ve hüzün kalmıştı.

Emre bahçeye indiğimde beni fark ettiği an arabasına doğru yöneldi, koltuğa geçince kapıyı ardından
hızla çarptı. Hoşnutsuzlukla kaşlarımı çattım, neler olduğuna dair en ufak bir fikrimin olmayışı beni
deli ediyordu, Emre’nin kafasından neler geçiyordu, aniden gelen bu sinirli halinin sebebi neydi bir
türlü kavrayamıyordum.

Çekinerek kapıyı açıp yanına yerleştiğimde başımı çevirip yüzüne baktım. “Emre...” diye konuşmaya
başlamıştım ki radyoya uzanarak yüksek sesli bir müzik açarak konuşmamı bastırdı.

Pislik!

Kızgınlıkla iç çekerek önüme dönüp gözlerimi cama çevirdim. Demek benimle konuşmak istemiyordu
ha, pekâlâ ben de konuşmayacaktım o halde!

Emre kısık sesli bir küfür savurarak arabayı çalıştırdı ve hızla yola koyuldu. Eve varana kadar arabadaki
gürültülü müziğe katlanarak ne tekrar konuşmaya çalıştım ne de ona bakmaya tenezzül ettim. Araba
apartmanımızın önünde durduğunda da Emre’yi yok sayarak hemen kapıyı açıp hızla arabadan indim.

Kendimi eve attığımda kapıyı ardımdan sertçe kapatıp omzumdan çektiğim çantamı hole doğru
fırlattım. “Geri zekâlı ya!” diye bağırdım tüm gücümle. “Taş kafa!”

Gereksiz bir hareketti ama sinirimi biraz olsun geçirmeyi başarmıştı. Çünkü kızgınlıktan patlamak
üzereydim.

“Dengesiz midir nedir ya, bir iyi oluyor bir kötü! Son-

313
TTliftri YÎ\clvİ

ra da ‘Ben seni hak etmiyorum da bilmem ne de’ çift kişilikli adi herif!”

Odama geçerken kendi kendime konuşup hakaret etmeye devam ettim, neyse ki annem henüz eve
dönmemişti ve sinir krizime şahit olmamıştı.

Derken zil çalınca komşuların bağırışlarımdan dolayı şikâyete geldiğini düşünerek derin bir nefes alıp
sakinleşmeye çalıştım ve kapıya gidene kadar da 10’a kadar ağır ağır saymaya başladım.

Nefes al, yavaşça ver. Evet, çok güzel, sakin ol.

Kapıyı açtığımda karşımda Emre’yi görmeyi beklemediğimden dudaklarım şaşkınlıkla aralandı.

“Emre?” diye fısıldadım.

Yüzüne yansıyan bir kararlılıkla kapıyı sertçe iterek ardına kadar açılmasına sebep oldu ve üzerime
doğru yürüdü. Şaşkınlığım büyürken birkaç adım gerilemek zorunda kaldım.

Ürkerek “Neler oluyor?” dedim usulca.

“Her şeyin canı cehenneme! Sokmuşum geçmişte yaptıklarıma!” diye bağırdı kendinden emin bir
sesle. “Ne kadar yanlış seçimler yapmış olsam da şimdi hayatımdaki en doğru şeyi yapacağım.”

Elini enseme koyup beni hızla kendine doğru çekip dudaklarını dudaklarıma yapıştırdı ve tutkulu bir
şekilde öpmeye başladı. Nefesimi tutarken gözlerim yaşadığım hayretle iri iri açıldı.

Aman Allah’ım!

Emre’nin öpüşü fazlasıyla yakıcıydı. Dudaklarıma hem yumuşak hem de sert dokunuşu altında
titriyordum. Kalbim deli gibi atıyor tüm bedenim heyecanla yanıyorsa

Sos^of>a.t Pisiii - %OLroLnti-i Str^a-r

du. Öpüşü derinleştikçe içime sımsıcak bir dalgalanma yayıldığını hissederken gözlerimi kapatarak
öpüşüne aynı yoğunlukla karşılık verdim ve aramızdaki tutkunun ateşine teslim olarak kendimi
Emre’nin öpücüklerinde kaybettim.

Emre geri çekildiğinde ikimiz de nefes nefese kalmıştık. Hafifçe gülümsedi, tutkuyla parlayan
gözleriyle, gözlerimin içine baktı ve beni derinden etkileyip heyecanla sarsan o iki sözcüğü fısıldadı.

“Seni seviyorum.”

515

35

'XaSuí ét Será Sabatina, evet de Sana.

Hissettiğim yoğun coşkuyla az önce duyduğum sözcüklerin gerçek olup olmadığını anlamaya çalıştım.

“Sen... Sen...” Heyecanımı dindirmek için derin bir nefes çektim ciğerlerime ve hızlı hızlı konuşmaya
başladım. “Sen beni sevdiğini mi söyledin... Söyledin galiba... Yoksa söylemedin mi... Rüya mı
görüyorum... Gerçek miydi duyduklarım... Yani... Yani... Bana kızmıştın... Ben de sinirlenmiştim... Eve
geldim... Şimdi buradasın... Peşimden geldin... Beni öptün... Aman Allah’ım... Beni sevdiğini söyledin...
Gerçekten söyledin mi... Ben uydurmuyorum tüm bunları değil mi... Yoksa hayal mi görüyorum... Eğer
hayalse...” demiştim ki Emre dudaklarını dudaklarıma bastırarak uzun bir öpücükle daha fazla
konuşmamı engelledi.

Geri çekildiğinde samimi bir ifadeyle gözlerimin içine bakıp iki eliyle yüzümü kavradı. “Bu yeterince
açık bir cevap oldu mu?” Dudaklarıma tekrar bir öpücük kondurup geri çekildi. “Evet, tatlı küçük cadı.
Seni seviyorum. Seni öyle çok seviyorum ki bu tarif edemeyeceğim kadm yoğun bir his.”

$16

Ses^ejaat Pislii - Karan^ıi Sır^a-r

Kocaman bir gülümseme yüzümü esir alırken altduda-ğımı ısırdım. Aman Allah’ım! Seviyorum dedi!
Hâlâ inanmakta güçlük çekiyordum.

Hayretler içerisinde, “İnanamıyorum,” dedim zar zor duyulan bir sesle.

Altın renk gözleri yüzümde gezindi. “Uzun zamandır seni düşünmeden edemiyorum, çoğu zaman tek
düşündüğüm şey sen oluveriyorsun ve ben artık bu hissi görmezden gelmek istemiyorum.”

Dudaklarım aralandı. Cevap veremeyecek kadar şaşkındım.

“Hem aklımda hem kalbimde sadece sen varsın. Sen hayatımda olmasını istediğim tek kişisin. Sonsuza
dek birlikte olmak istediğim tek kızsın. Ben sana âşık oldum Cansu.”

Yanaklarıma ateş bastı. “Ben... Ben...” Konuşamaya-rak güldüm. “Ne diyeceğimi bilemiyorum,” dedim
heyecandan titreyen bir sesle.

Acaba şuracıkta çığlık çığlığa bağırıp hoplayıp zıpla-sam sevincimi abartmış olur muyum?

Bir gözünü kısıp burnunu kırıştırdı. “Hislerimiz karşılıklı demen başlangıç olarak iyi olabilir mesela.”

Kıkırdadım. “Bugüne kadar bunu anlamış olduğunu düşünüyorum, sen zeki bir adamsın Emre Alp,”
diyerek takıldım.

Yüksek sesli kahkahası aramızda yankılandı. “Evet tabii. Bana deli olduğunu ta önceden biliyordum
ama şimdi bir de senden duymak fena olmazdı. Hatta araya benim ne kadar mükemmel olduğumla
ilgili birkaç cümle de katabilirsin.”

317

Tf[ifıri ff[avi

İçimdeki coşkun seli görmezden gelerek kayıtsız görünmeye çalıştım. “Gerçekten büyük bir egon var.”
Ellerini belime koyarak beni hızla kendine doğru çekti. “\fe egomun pohpohlanmaya ihtiyacı var.
Benim de sevgilime.” Kahkaha attım. İçimdeki kelebekler sanki büyük bîr parti veriyormuşçasına
sevinçle uçuşuyorlardı.

Yalandan dudak büktüm. “Sevgilin mi?”

Tek kaşını kaldırıp çarpık bir şekilde gülümsedi. “Evet, sevgilim olmak istemez misin?”

Tatlı bir heyecan dalgası vücudumda dolaşırken güçlükle yutkundum. “İstiyorum ama, beni bir kez
daha üzersen kalbim buna dayanmaz.”

Gözleri gölgelenirken yüz ifadesi hüzünlendi. “Eskiden sana karşı çok hata yaptım biliyorum, fakat
artık hata olmayacak söz veriyorum. İzin ver bunu kanıtlayayım, seni ne kadar sevdiğimi sana
göstereyim.”
Yüzümün asılmasına engel olamadım. “Korkuyorum” diye fısıldadım.

Kaşlarını çattı. “Neden?” diye sorarken alacağı cevaptan endişeleniyor gibiydi.

Yalvarırcasına gözlerinin içine bakıp beni anlamasını umdum. “Bana zarar verme Emre, sadece sev.
Kırma.” Çenesinde bir kas seğirdi. Kendine kızmış gibi bir hali vardı. “Sana yaşattığım bütün kötü
zamanlar için öznr diliyorum. Sana olan sevgimle, seni üzdüğüm her güni zihninden sileceğim. Seni
sadece mutlu edeceğim, hep seveceğim...”

Burukça gülümsedim. “Sana inanmak istiyorum,” diye mırıldandım tüm kalbimle.

S18

c3os^öj>at Pistii - Xaraniıi (S’ir^ar

Yüzünü yüzüme yaklaştırdı, burunlarımız birbirine değerken bakışları dudaklarıma indi. “Öyleyse
kabul et beni hayatına, evet de bana,” dedi yalvaran bir sesle. “Pişman olmayacaksın söz veriyorum.”

Dudakları dudaklarıma sürtünce gözlerimi yavaşça kapattım. Kalbim göğsümden fırlayacak gibiydi.
Dünya hızla etrafımda dönüyor, bedenimi saran heyecandan bayılacakmışım gibi hissediyordum.
Uzun zaman önce Emre’ye âşık olmuştum ve bu durumda “hayır” demek gibi bir seçeneğim olamazdı,
böyle düşünürken onu nasıl geri çevirebilirdim ki?

Kararımı çoktan vermiştim. “Evet,” diye fısıldadım.

Emre benden aldığı cevapla beni usul usul öptü, dudaklarının her dokunuşu tüy gibi hafifti. Kendimi
Emre’nin yumuşak öpücüğüne bırakarak aramızdaki çekime teslim oldum ve günlerdir hayalini
kurduğum soluk kesici öpücüklerinde eridim. Bu tavrım hoşuna gitmişçesine öpüşünü derinleştirdi,
beni ateşli, yoğun bir şekilde öpmeye başladı. Elini enseme koyup dudaklarını dudaklarıma daha çok
bastırdı. İçime sımsıcak bir dalgalanma yayıldığını hissederken aramızdaki tutkunun ateşiyle titredim.

Aşktı bu, bizi birbirimize kuvvetle çeken yoğun bir bağ...

Yaşadığım güçlü duyguların arasında kaybolurken mutlulukla iç çektim ve aşkımın sonsuza dek
sürmesini, beni hep mutlu etmesini diledim.

Her gün, her saat, her dakika!

fflihri ff\avi

Sabah uykumun huzurlu kollarından annemin sert sesiyle koparıldım. “Cansu!”

Gözlerimi açmadan başımı duvar tarafına çevirdim ve aksi bir sesle mırıldandım. “Ya anne ne
bağırıyorsun sabahın köründe.”

“Ben nereden geliyorum ve neden bu kadar sinirliyim kızım, tahmin etmek ister misin?”

Uyku sersemi mırıldanmaya devam ettim. “Anne şu aa konuşulacak konu mu bu. Uykum var.”

Annem üzerimdeki örtüyü bir hışım çektiğinde sızlanarak yastığıma sarılıp yüzümü gömdüm. “Anno
bono rohot borok oykom vor.”
Annem öfkelendi. “Anlamsız şeyler söyleyerek benden kurtulamazsın Cansu!” diye bağırdığında
yüzümi ona doğru çevirerek gözlerimi hafifçe araladım fakat elinde tuttuğu kâğıdı görünce gözlerim
ardına kadar açıldı.

Kahretsin! Bugün okulda veli toplantısı vardı!

Annem kâğıdı sanki pis bir şeymiş gibi ucundan tutup salladı. Üst köşede kırmızı kalemle kocaman
yazan rezil notumu fark edince telaşla doğruldum.

“Bu kâğıtta neden 30 yazıyor kızım, bunun nedenini açıklamak ister misin?”

Yüzümü buruşturdum. “Anneciğim,” dedim en tadı sesimle. “Not tartışmak için saat çok erken değil
mi, sonra konuşabilir miyiz?”

Ya da hiç konuşmasak da olur.

Kaşlarını çattı. “Bana notundan ne zaman bahsetmeyi düşünüyordun?”

$20

Sosifopat ftialti - 'Kjıra.n^i Sı.rta.r

Hiçbir zaman. “Düzeltecektim anne, gerçekten. Çalışmaya başladım bile, derslere de hep
katılıyorum.”

Yalan, yalan, yalan...

Şüpheyle gözlerini kıstı. “Kemal Hocan bana öyle söylemedi ama.”

Başımı önüme eğdim. “Ne söyledi peki,” dedim iyice dibe batarken.

Annem iç çekti. “Hocan senden hiç memnun değil. Ne ödevlerini yapıyormuşsun ne de sınavlara
çalışıyormuş-sun. Dersler desen bir kez bile seni tahtaya çıkarken görmemiş adamcağız!”

Ee yuh ama yani!

Başımı kaldırıp tekrar anneme çevirdim. Bakışları göl-gelenmişti, üzgün gözlerle bana bakıyordu.
“Beni hayal kırıklığına uğrattın Cansu.”

Annemin sesindeki hüzün canımı acıttı. “Anne, çok özür dilerim.”

Bir an durakladı. “Bu konuyu şimdilik kapatıyorum ama notunu düzelteceksin.”

Hemen lafa atladım. “Düzelteceğim, söz bir daha kötü notlar görmeyeceksin.”

Başını salladı, yanıma gelip yatağımın ucuna oturdu. Yüzünde beliren endişeyle bana baktı. “Seni ne
kadar çok sevdiğimi biliyorsun. Birbirimize sahip olduğumuz için her gün şükrediyorum. Benim
hayatım zorluklarla geçti. Genç yaşımda bir başıma hayata tutunmak zorunda kaldım, yalnızdım,
çaresizdim. Yanlış seçimler yaptım ve büyük pişmanlıklar yaşadım ama sana bakınca bütün
pişmanlıklarım yok oluyor, sen benim mucizemsin ve ben

$21

fflifrri fl^avi

sana sahip olduğum için çok mutluyum, sen beni hayata bağlayan tek şeysin. Seni çok seviyorum.”

Boğazıma çöken suçluluk nefesimi kesti. “Biliyorum anne,” diye karşılık verdim titreyen bir sesle.
Şefkatle saçımı okşadı. “Senin iyi yerlere gelmeni istiyorum. Okulunu güzel notlarla bitirip iyi bir
üniversite kazanmanı sonra da seni mutlu eden bir mesleğe sahip olmanı ve güzel bir hayat yaşamanı
istiyorum.”

Gözlerim dolarken anneme sıkıca sarıldım. “Çok üzgünüm anne, gerçekten...” Bir hıçkırık
dudaklarımda* kaçtı. “Seni utandırdığım için, seni hayal kırıklığına uğrattığım için... Üzgünüm. Çok
çalışacağım, bütün notlarımı yükselteceğim, en iyi üniversitelerden birini kazanacağım, söz
veriyorum...”

Başımı öptü. “Kazanacağına inanıyorum, sana güveniyorum kızım.”

Geri çekilip üzgünce yüzüne baktım. Kendimi o kadar kötü hissediyordum ki. “Beni affettin mi?”

“Anneler her zaman affeder.” İçtenlikle gülümserken yanaklarımdaki yaşları silip alnımdan öptü. “Bu
kadar sn-lugözlülük yeter. Hadi kalk bakalım bugün temizlik günft ve sen bana yardım edeceksin.”

Dudaklarımı sarkıttım. “Ama anne hâlâ çok uykum vat hem temizlik yapmaktan nefret ediyorum...”
diye sızlanmaya başlamıştım ki annem kaşlarını kaldırarak sözümi kesti. “Düşük notunun bir cezası
olmayacağını mı sandın?" “Çok kötüsün.”

“Hadi çok konuşma kalk yataktan,” diyerek kapıya doğru yöneldi. İç çekerek yatağımı topladım ve
anneme yardım etmek üzere cam silme işine giriştim.

522

Sos^-oj^at ¿pislik - 'Karanlık Sır^ar

Odalardan birini bitirmiştim ki telefonumun çaldığını duydum. Emre’nin aradığını görünce yüzüme
aptal bir gülümsemenin yayılmasına engel olamadım. Ha ha!

“Efendim?”

“Sevgilim?

Kıkırdadım. Emre’nin bu yeni halleri beni feci utandırıyordu ve aptal âşıklar gibi sersem sersem gülüp
durmama neden oluyordu. Rezil bir durumdu ama acayip güzel bir histi!

“Ne haber, ne yapıyorsun?”

Hoşnutsuz bir sesle, “Pek iyi sayılmam. Annem temizlik yaptırıyor bana,” diye cevap verdim.

Güldü. “Seni gelip kurtarmamı ister misin?”

İç çektim. “Hayır, annem bugün zaten sinirli ve üzgün. Veli toplantısı kötü geçmiş, Kemal Hoca
kesinlikle benden nefret ediyor, bunu kanıtlamış oldu. Matematikten 30 vermesi yetmezmiş gibi bir
de beni kötülemiş. Kendimi berbat hissediyorum.”

Emre de iç çekti. “Üzüldüm, senin için yapabileceğim bir şey var mı?”

“Teşekkürler. Sen ne yapıyorsun, neredesin?”

Ayy, hesap sorar gibi olmadı inşallah.

“Bizim çocuklarla kafedeyiz, PES oynuyoruz, turnuva var. Seni de alayım mı diye soracaktım, burada
olmanı istiyorum. Yanımda.”

Mutlulukla gülümsedim. “Çok isterdim ama gelemem, sen keyfine bak. Benim için de eğlen.”
“Sensiz eğlenemem ki.”

İçim kıpır kıpır oldu. Kafamın içindeki ses mutluluk

325

'Yfy.fıri fi^avi

şarkıları söylemeye başladı. Seni seviyor, seni seviyor. Lay, lay, lay!

Ah pekâlâ, sevgili yapan sonradan görme kızlardan birine dönüşmeden önce bu aptal hallere bir son
versem iyi olacaktı.

“Orada mısın küçük cadı?”

Gözlerimi kırpıştırıp kendime gelerek tekrar telefona odaklandım. “Buradayım.”

“Eee ne diyorsun, kaçamaz mısın birkaç saatliğine?”

Omuzlarımı düşürdüm. Kaçardım kaçmasına da annemi zaten sabah üzmüştüm tekrar canını sıkmak
istemiyordum. “Başka zaman çıkarız, şimdi gelirsem kendimi suçlu hissederim.”

“Tamam o halde, ısrar etmeyeceğim. Sedef Teyze’yi üzmeyi ben de istemem.”

“Teşekkürler düşünceli çocuk,” diyerek takıldım. “Sana bol şans. Herkesi yen, bütün rakiplerini ez geç
sevgilim!”

Kahkaha attı. “Bundan hiç şüphen olmasın güzelim.”

Vedalaşarak telefonu kapattıktan sonra işimin başına döndüm. Tam bir hamarat kız moduyla camları
harıl hani silmeye başladım. Hiç sıkılmadan ya da şikâyet etmeden camları siliyor ardından yıkanan
perdeleri asıyordum, bugün acayip bir hamaratlık vardı üzerimde. Ev pırıl pırıl olmuştu vallahi.

Aradan on beş dakika kadar geçmişti ki bir gülme sesi işittim ve başımı bahçeye doğru çevirdim.

“Emre?” dedim şaşkın şaşkın. “Senin ne işin var burada, kefede değil miydin sen?”

Mahcup bir şekilde elini ensesine atıp ovaladı. “Sensiz orada kalamazdım.”

224

Sos^-eyat Pisliü - ^aran^ti. cS’triar

Böyle bir cevap beklemediğimden dudaklarım aralandı. Vay canına Emre’nin bu kadar düşünceli bir
sevgili olabileceği kimin aklına gelirdi.

“Birçok erkeğin PES hastalığına kapıldığı bir gerçekken sen arkadaşlarını bırakıp beni görmek için
evime mi geldin yani?”

Aşırı derecede şaşkındım, acaba temizlik malzemeleri bende kafa falan mı yapmıştı?

Omuz silkti. “Seni özledim.” İçtenlikle gözlerimin içine baktı. “Ayrıca üzgündün, canın sıkkınken
yanında olmam gerektiğini düşündüm.”

Bu tatlı sözleri beni benden alırken kocaman gülümsedim. “Artık hiç üzgün değilim sayende.”

Aşkım benim!
Emre bana iyice yanaşıp iki elini belime koydu. Ben de camın önündeki betona oturup bacaklarımı
aşağı sarkıttım. “Şu an seni öpmek istiyorum ama sanırım bu annenin hiç hoşuna gitmez,” dedi muzip
bir sesle.

Başımı iki yana salladım. “Muhtemelen seni öldürür.” “Çok çok çok gizli bir şekilde öpsem?”

Burnumu burnuna sürttüm. “Belki de denemelisin.” Derken evden annemin sesi duyuldu. “Cansu,
kiminle konuşuyorsun?”

Gözlerim telaşla açıldı. Yaşadığım panikle ellerimi Emre’nin omuzlarına koyarak geriye doğru ittim.
“Git!” Biraz fazla güç kullandığım için Emre yalpaladı ama şükürler olsun ki yere düşmeden dengesini
sağladı.

Yüzümü buruşturdum. “Çok özür dilerim.” Gülmemeye çalışırcasına altdudağım dişlerinin arasına aldı.
“Önemli değil.”

¿25

ffjifıri fflavi

“Emre kaybol hemen. Annem seni görürse valla eline bir bez tutuşturup akşama kadar seni çalıştırır.
Ben yandım sen de yanma.”

Annem oflayarak odaya girdi. “Cansu sana diyorum duymuyor musun beni, kim var bahçede?” diye
sorduğunda hızlıca Emre’ye döndüm. “Emre kaç kurtar kendini. Temizlik canavarı geldi, seni
görmesin!”

Annem kolumu çimdikledi. “Zevzeklik etme,” dediğinde surat asıp acıyan kolumu ovuşturdum.

Emre annemi görür görmez efendice gülümseyip selam verdi. “Sedef Teyzeciğim merhaba.
Nasılsınız?”

Annem şaşırsa da kendini topladı. “İyiyim oğlum, sen nasılsın?”

Emre’nin gülümsemesi yüzüne yayıldı. “Teşekkürler ben de iyiyim. Cansu ile konuşmak için gelmiştim,
size de selam vermek istedim.”

Annem de gülümsedi. “İyi etmişsin, içeri gelmez misin, bir şeyler ikram edeyim sana.”

“Ben hiç rahatsız etmeyeyim sizi.” Bana kısa bir bakış attı. “Aslında, çok fazla işiniz kalmadıysa Cansu
için izin isteyecektim.”

Kaşlarımı hayretle havaya kalktı. Neler çeviriyordu bu çocuk böyle?

Annem “Ne için?” diye sorarken ben de merakla Emre’nin cevabını bekledim. Evet, ne için?

“Sınıftan bir arkadaşın doğum günü var, Cansu da davetli fakat sizden izin isteyememiş. Bana
gelemeyeceğini söyledi ama ne kadar çok gelmek istediğini bildiğim için bir de size sormak istedim.”

326

3&s^oj)(it Pistik - Kjırantıi Sırtar

Gözlerimi kısarak Emre’ye öldürücü bir bakış fırlattım. Bana bakmaktan kaçındı.

Annem iç çekerek yüzünü bana çevirdi. Kesin beni azarlayacak Emre’nin önünde rezil olacağım diye
düşünürken beni şaşırtan bir cevap verdi. “Peki gidin.”
Gözlerimi kırpıştırdım. Ha?

Emre, “Çok teşekkürler Sedef Teyze,” dedi.

Annem, “Çok fazla geç kalmayın,” diye ekledi hemen.

İkimiz de aynı anda, “Tamam,” dedik sonra da birbirimize bakıp gülümsedik.

Annem içeri geri döndüğünde elimdeki bezi Emre’ye fırlattım. “Demek doğum günü ha! Seni yalancı!”
diyerek yalandan azarladım.

Emre yine bana doğru yanaşıp ellerini belime koydu. “Yalan değil bugün Mert’in doğum günü. Kafede
ufak bir kutlama yapıyorduk zaten.”

Şaşırmıştım. “Mert’in doğum gününe mi gideceğiz yani?”

Başını iki yana salladı. “Hayır, kafeye geri dönmek istemiyorum. Bugün canın sıkkın ve ben sadece seni
mutlu etmek istiyorum. Tamamen bize ait olan bir güne ne dersin?”

Emre’nin gözlerindeki samimi ifade içime işledi, gerçekten beni mutlu etmek istiyordu ve bunun için
her şeyi bırakıp evime kadar gelmişti.

Sıcacık bir tebessüm dudaklarımı ele geçirdi. Ona doğru uzanıp dudaklarına ufak bir öpücük kondurup
geri çekildim. “Tamam,” dedim teklifini kabul ederek.

Hiç hayır diyebilir miyim!

527

Seninle işim bitmedi, işine iarşılaşacacşız!

Emre bahçede beni beklerken ben de odama doğru koşturup telaşla hazırlanmaya başladım. Tüm gün
Emre ile baş başa olacağımızı düşündükçe kalbim hızlanıyor bedenimi tatlı bir heyecan sarıyordu. Bu
bizim gerçek anlamda, yani sevgili olarak çıkacağımız ilk randevumuzdu ve ben acayip güzel
olmalıydım.

Dolaptan bordo renk, vücuduma oturan kısa elbisemi alıp hızlıca giydim. Havalar bu ara serinlediği
için üzerine dar, siyah deri ceketimi alıp kollarını dirseklerimin biraz aşağısına kadar sıvadım. Altına da
siyah botlarımı giymeyi planlayarak ayna karşısına geçip saçlarımı aceleyle düzleştirdim. Hafif bir
makyajın ardından da çantamı koluma takarak evden çıktım.

Emre taş duvarlardan birine yaslanmış telefonuyla uğraşıyordu, beni fark ettiğinde yavaşça başını
kaldırdı, dudaklarına yerleştirdiği çarpık gülüşle bana doğru yürüdü.

“Nasıl olmuşum?” diye sordum tatlı tatlı.

Tek kaşını kaldırdı. “Nefes kesici,” dedi muzipçe.

Kıkırdadım. “Teşekkürler,” dedim şımarık bir tavırla.

Sos^Gj>a.t ¿pistli - %a.rcLntıi Şırlar

Birkaç adım geri çekilip tüm bedenimi dikkatli bakışlarla ağır ağır süzdü, bakışları gözlerimi
bulduğunda haylazca sırıttı. “Elli dakika beklememe cidden değmiş.” Gözlerimi devirdim. “Abartma, o
kadar olmadı.”

Oldu mu acaba ya?


Beyaz dişlerini ortaya seren keyifli bir gülüşle başını salladı. “Kesinlikle oldu.”

Omuz silktim. “Vallahi hiç kusura bakma Emre, temizlik giysilerinden bu hale geçiş yaptım sonuçta.
Elbette biraz bekleyeceksin, kolay değil bu işler akıllım.”

Şakacı bir ifadeyle göz kırptı. “Şikâyetçi olduğumu söylemedim küçük cadı. Senin için vaktim her
zaman var.” “Akıllıca bir cevap. Aferin.” El ele tutuşup yürümeye başladığımızda başımı Emre’ye
çevirdim. “Eee ne var bugün menüde, nereye gidiyoruz?”

“Önce sinemaya gideriz diye düşündüm, güzel bir filmden sonra da yemek yeriz. Ne dersin?”

Neşeyle gülümserken altdudağımı ısırdım. “Mükemmel bir plan.”

Midemdeki kelebekler de benimle aynı fikirde olacak ki büyük bir coşkuyla hep birden havalandılar.
İşte Emre’nin üzerimdeki etkisi başladı diye düşündüm, zira yüzümdeki aptal sırıtışı
durduramıyordum!

Emre’nin arabasını park ettiği yere varınca gözüm az ileride kaldırım kenarındaki renk renk, çeşit çeşit
dizilmiş çiçeklere takıldı. Çiçekçinin önü gökkuşağı gibi rengâ-renkti ve büyüleyici görüntüsü gözlerimi
kamaştırmıştı adeta. Hatta bulunduğum yerden o enfes kokularını duyabiliyordum. Öyle güzeldi ki...

Emre elimi hafifçe sıktığında başımı ona çevirdim, göz

ffliAri ff[avi

göze geldiğimizde içtenlikle gülümsedi. Büyükçe görünen demetlerden birini alıp bana uzattığında
dudaklarımdan ufak bir sevinç çığlığı koptu.

“Ya çok teşekkürler!” Hayranlıkla iç çekerken gözlerimi elimdeki rengârenk bukette gezdirdim. “Vay
canına! Bu çiçekler harika. Ayrıca muhteşem kokuyorlar.” Bakışlarımı çiçeklerden kaldırıp Emre’ye
döndüm. “Hiç gerek yoktu.”

Omuz silkti. “Sana istediğin her şeyi vermek istiyorum.” Dudakları alaycı bir gülüşle kıvrılırken
işaretpar-mağını burnumun ucuna dokundurdu. “Tüm çiçeklere hülyalı bir şekilde, ağzından salyalar
akıtarak bakman beni kesinlikle etkilemedi.”

Gözlerimi devirip omzuna vurdum. “Pislik yapma.” Sonra neşe içinde sırıtırken buketime sarıldım.
“Çok mutlu oldum. Daha önce kimse bana çiçek almamıştı.”

Gerçekten de acayip mutluydum, içim kıpır kıpırdı. Genelde romantik bir kız değildim ama Emre beni
feci etkiliyordu ve onunlayken farklı birine dönüşüyordum, en ufak bir jestte deliler gibi sevinen aptal
âşık bir kız oluyordum. Muhtemelen bu gece çiçeklerime sarılarak uyuyacaktım. Evet, bunu kesinlikle
yapacaktım!

Ukala bir tavırla tek kaşını kaldırdı. “Ben ilkim yani?” Bu haberden oldukça memnun görünüyordu.

Yanaklarım yanarken başımı olumlu anlamda salladım. “Sen her açıdan benim için ilksin,” diye
mırıldandım utanarak. Havuzdayken beni öpüşünü hatırladım.

Emre’nin yüzündeki muzip ifade yerini ciddiyete bıraktı. “Benden önce hiç erkek arkadaşın olmadı
değil

350

Sos^-opat Pistik - "Kararttık Şırtar


mi?” Sözleri sorudan ziyade ortada olan gerçeği vurgulamasına çıkmıştı dudaklarından.

Yanaklarımdaki ateş daha da arttı, bakışlarımı kaçırdım. “Biliyorum kulağa çok acınası geliyor,” dedim
zar zor duyulan bir sesle.

“Hayır,” dedi ciddi bir sesle. Çenemi tutarak tekrar yüzüne bakmamı sağladı. “Bu hoşuma gitti,
yalnızca bana ait olman. Güzel bir his.”

Hafifçe tebessüm ettim. “İçim biraz olsun rahatladı,” diye karşılık verdim şakaya vurarak. “Yaşasın!”

Bakışları arzu dolu bir hal aldı, bana doğru eğildi. “Sen benimsin,” diyerek dudaklarımızı yumuşak bir
öpücükle birleştirdi. Beni usul usul, acelesizce öptü.

Geri çekildiğinde yüzündeki gülümsemeyle, “Seni seviyorum küçük cadı,” dedi boğuk bir sesle. “Seni
çok seviyorum.”

Emre’nin âşık hallerinin tadını çıkarırken içtenlikle gülümsedim. “Ben de seni seviyorum.”

Derken Emre’nin telefon sesi aramızda yükseldi. Elini pantolonunun arka cebine atıp telefonunu
çıkardı, arayan kişiyi görünce yüzündeki gülümseme kaybolurken kaşlarını çattı. Neşeli hali ânında yok
olup gitmişti. Telefona cevap vermeyerek aramayı reddetti, yeniden cebine attı.

Meraklı bakışlarımı yüzünde gezdirdim. “Ne oldu?”

Başmı hafifçe iki yana salladı. “Yok bir şey,” dediğinde telefonu tekrar çalmaya başladı. Yine aramayı
reddederek sinirle cebine attı. Ardından bir küfür homurdanarak sıkıntılı bir ifadeyle elini saçlarından
geçirip ensesinde tuttu.

“Emre,” dedim ihtiyatlı bir tonla. “Kim arıyor, neden cevap vermiyorsun?”

S5i

Tflifıri fl^avi

“Önemli değil,” dedi zoraki bir tebessümle. “Sen takılma buna.”

“Ama canını sıktı, yolunda gitmeyen nedir?”

Derin bir nefes aldı, dişlerini sıkmaktan çenesindeki kaslar seğiriyordu. Telefonu tekrar çalmaya
başladı fakat bu kez umursamadı.

Nazikçe elini tutarak onu cesaretlendirmek istedim. “Ne olursa olsun bana anlatabilirsin, biliyorsun.”

Yutkundu. Bir süre sessizce gözlerime baktıktan sonra. “Annem arıyor,” diye yanıt verdi kısık sesle.

Şaşırmıştım. “Neden cevap vermiyorsun peki?”

Kaşlarını çatıp bakışlarını benden çekti. “En son birkaç ay önce konuşmuştuk.” Tekrar bana baktığında
gözleri öfkeliydi. “Ona kızgınım.”

Aralarında tam olarak ne geçtiğini bilmediğim için huzursuzca başımı sallamakla yetindim.

“Yaptığını affedemiyorum...” Yutkundu. “Beni bir an olsun düşünmedi, ne hissettiğimi önemsemedi


ve gitti. Beni terk etti.”

Kaşlarımı çattım. Annesinin Emre’yi bırakıp gitmesi kanımı dondurdu, bu nasıl bir bencillikti böyle?
Konuşmaya devam etti. “Ondan sonra işler benim için berbat bir hal aldı. Uzun zaman anneme
ulaşmaya çalıştım ama başaramadım. Birkaç ay önce sanki hiçbir şey olmamış gibi geri döndü.” Ses
tonu sertleşti, “...ve bana evlendiğini söyledi, yeni bir hayat kurduğunu öğrendim.”

Kalbimi sıkıştıran ağırlıkla Emre’nin gözlerinin içine baktım. “Çok üzgünüm,” diye fısıldadım anlayışla.

Bir an duraksadı. “Onu affedemiyorum...” dedi dalgın dalgın. Sanki anılarında kaybolmuş gibiydi.

5S2

Sos^ejDat Pistli - 'fcararıtıi Sır^a-r

Telefonu dördüncü kez çaldığında hüzünle iç çektim. “Annenin sorumsuzluğu sinir bozucu ama
onunla konuşmalısın, ısrarla aradığına göre önemli bir durum olmalı.”

“Sanmıyorum,” diye mırıldandı isteksizce.

“Bunu bilemeyiz, bence ne istediğini öğren. Sana ihtiyacı olabilir.”

Derin bir nefes aldı. Gözlerinde ufacık bir kararsızlık fark edince biraz teşvike ihtiyacı olduğuna karar
verdim. Arka cebine uzanıp telefonunu çekip aldım ve ona uzattım.

“Ara,” dedim sert bir dille.

Bu sert tavrım karşısında bir anlık afalladı, ardından dudaklarının kenarları seğirdi. Öfkeli ve üzgün ruh
halinin az da olsa dağılmasına sevinmiştim.

Hafif bir tebessümle, “Bana kafa mı tutuyorsun sen?” diye sordu.

Meydan okuyarak gülümsedim. “Evet.”

“Bunu sonra konuşacağız,” derken uzattığım telefonu eline aldı.

Omuz silktim. “Ne zaman istersen,” dedim muzip bir şekilde. “Hazır olacağım.”

Tebessümü büyüdü. Minnettar bakışları gözlerime kilitlendi, avucunu yüzüme yaslayıp başparmağıyla
yanağımı nazikçe okşadı. “Teşekkürler,” dedi usulca.

“Ne için?” diye sordum.

Alnımdan öptü. “Sana sahip olmama izin verdiğin için.”

Emre telefonla konuşmak için yanımdan ayrılınca ben de başımı eğerek kucağımda taşıdığım
buketimle ilgilenmeye koyuldum. Alt kısımlarını saran kalın beyaz kurdeleyi düzelttim, büyük kırmızı
güllerin arasında kaybolmuş küçük tomurcukları yukarı aldım, parmak uçlarımı

333

fflikri 'fTlavi

kadife gibi dokusu olan harikulade çiçeklerde gezdirip ferahlık veren kokularını içime çektim.

Dudaklarımdaki keyifli gülümsemeyle Emre’ye bakmak için tam başımı kaldırmıştım ki karşımda
dikilen Deniz’i gördüm. Aniden irkilerek bir adım gerilerken gülümsemem yüzümden silindi, yerini
korku dolu bir şaşkınlığa bıraktı.

Yaşanan olaylardan sonra Deniz’le karşılaşacağımı inliyordum ama bu kadar erken olacağını
düşünmemiştim.
Kendimi toplayarak ondan uzaklaşmak adına ters yöne doğru hızla yürümeye başladım. Son istediğim
şey onunla kavga etmekti, hele ki bomboş sokakta yalnızken ve korku filmlerindeki cani bir katil gibi
ruhsuz bakışlarım üzerime dikmişken.

Hayır, kesinlikle kalsın, ben yokum!

Deniz ânında bana yetişip önümü kesti. “Benden bn kadar kolay kurtulamazsın,” dedi sertçe.

Korkumu sakinliğimin ardına gizledim. “Ne var, ne istiyorsun?”

Gözlerini kıstı. “Onca yaptıklarından sonra bir tahminin yok mu?”

Endişeyle yutkundum. “Beni rahat bırak Deniz,” demeyi başardım güçlükle. “Yoksa çığlık atarım!”

“Umurumda olmaz. Hadi bağır, yardım iste.”

Sakin kalmaya gayret etsem de, “Ne istiyorsun benden be!” diye çemkirdim yüzüne doğru.

Pekâlâ, sakin kalma çabam buraya kadarmış.

Yüz ifadesi oldukça sertti. “Konuşacağız.”

“Hayır. Konuşmayacağız!”

334

Söaffoj)0-t ftisCii - %cıran^i S'lr^a-r

Başındaki bandajı işaret etti. “Beni yaraladın,” dedi soğuk ve duygusuz bir sesle.

Hissettiğim suçlulukla yüzümü buruşturdum. “Bak, sana zarar vermek istemezdim ama başka çarem
yoktu. Üzgünüm.”

Kaşlarını çattı. “Bu boktan sözlerinle yaptıklarını unutacağımı mı sanıyorsun?” dedi tükürürcesine.

“Ne söylememi bekliyorsun?” İç çektim. “En azından iyi görünüyorsun, hâlâ hayattasın. Olaya olumlu
yönden bakabilirsin.”

Gözlerini kırpmadan dik dik bana baktı. “Olumlu yönden bakmak mı, sen benimle kafa mı
buluyorsun!” dedi dişlerini sıkıp. “Senin yüzünden bir gece hastanede yatmak zorunda kaldım!”

Kahretsin!

Tedirginliğimi gizlemeye çalışarak cevap verdim. “Bak, seni incitmemeliydim biliyorum ama... Emre ile
kavga ediyordunuz ve ben kendimi durduramadım, aniden oldu...”

Delirmiş gibi bağırarak sözümü kesti. “Tüm bunlar Emre yüzünden değil mi! Her şey onun için!”
Gözlerindeki yakıcı kin ödümü koparmaya başlamıştı.

Korkuyla etrafıma bakınıp Emre’yi görmeyi umdum ama görünürlerde yoktu. Bakışlarımı tekrar
Deniz’e çevirdim. Ne yapacağımı bilemiyordum, Deniz gittikçe sinirleniyor, kontrolünü kaybediyordu.

Ilımlı olmaya devam ederek, “Sadece...” deyip sıkıntıyla nefesimi bıraktım. “Böyle olmasını
istemezdim, tamam mı, gerçekten üzgünüm.”

Beni aşağılamasına süzdü. “Yalancı!”

335
Tt]_ifıri fY[cLvi

Çenemi yukarı kaldırdım. “Neye inanmak istediğin umurumda değil, sıkıldım artık senden.”

Kaşlarını çattı, birkaç kalp atımı süresince yüzüme baktı. “Az önce Emre ile seni gördüm,” dedi
yavaşça.

Artık sinirlenmiştim. “Gördüysen gördün ne olmuş yani, benim ne yaptığım seni ilgilendirmez! Ayrıca
beni takip etmekten vazgeç. Rahat bırak beni!”

Omuzları gerildi, üzerinden buram buram öfke yayılıyordu. “Seni sevmiştim, sana âşık olduğumu
söylemiştim,” dedi sıktığı dişlerinin arasından. Ardından iğrendiği belli olan bir sesle, “Oysaki sen,
bana karşılık vermek yerine Emre’yi tercih ediyorsun!” diye bitirdi sözlerini.

Ben de tüm kızgınlığımı onun üzerine kustum. “Hiçbir zaman sana ümit vermedim, hislerin tek
taraflıysa bu benim suçum değil. Kendine bir iyilik yap ve seni istemediğimi kabullen!”

Öfkeyle yumruklarım sıkarak üzerime yürüdü. Elimdeki buketi bir hışımla kapıp benden aldı.
“Yapma!” diye haykırdım karşı koyarak fakat beni umursamadı ve çiçeklerimi kızgınlıkla yere savurdu.

Başını bana çevirdiğinde gözlerindeki yakıcı öfke tüylerimi diken diken etti. “Şimdi sıra sende,”
diyerek bileğimi yakaladı ve kırmak istercesine tüm gücüyle bükmeye başladı.

Hissettiğim yoğun acıyla gözlerim yaşarırken dudaklarımdan da acı dolu bir çığlık döküldü. “Bırak
beni!”

Deniz’in zalimliği karşısında dehşete düşmüştüm. Artık benden nefret ettiği çok açıktı.

“Çek ellerini üzerimden!” Koluna vurarak onu itmeye

336

3&s,^oj>a.t Pialii - %a.ra.ntxi. SırCar

çalıştım fakat kolumu daha da sıkmaya başladı. “Dokunma bana!”

İri elini bileğimden çekmeye uğraşsam da karşı koyuş-lanm hiçbir işe yaramıyordu. Canım feci
yanıyordu ve ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.

Deniz’le boğuşurken omuzlarının üzerinden Emre’yi gördüm, fırtına gibi yetişip bize doğru
koştuğunda içime bir rahatlama çöktü. Hiç duraksamadan araya girerek beni Deniz’in elinden
kurtarmaya çalıştı fakat Deniz beni öyle büyük bir öfkeyle tutuyordu ki Emre bizi ayırmakta başarılı
olamadı. Öfkesi gitgide artarken bu kez hızla bıçağını çekip Deniz’in boğazına dayayarak, “Bırak onu,”
dedi tehditkâr bir sesle.

Deniz kaskatı kesilip kızgınlıkla gözlerini sıkıca kapatıp açtı. Sanırım Emre’nin beni bırakıp gittiğini ve
geri dönmeyeceğini sanmıştı.

Emre, “Bırak dedim sana!” diye yineledi sözlerini aynı tehditkâr tonla. “Bir kez daha tekrar
etmeyeceğim.”

Deniz sinirle soludu, kıpırtısız dururken Emre bıçağını tenine daha çok bastırdı, boynundan süzülen
kanı görünce yüzümü buruşturdum. Deniz yine de kıpırdamadı, öyle duygusuz ve nefret dolu
duruyordu ki yenilmeye tahammülü olmadığını omuzlarındaki gerginlikten ve inatçılığından
anlayabiliyordum. Sanki ölüme meydan okuyordu.
Emre’den aldığım cesaretle kolumu tekrar çekiştirdim. “Bırak artık beni! Duymuyor musun!”

Deniz isteksizce homurdanıp kolumu yavaşça bıraktığında aramızda mesafe bırakmaya gayret ederek
birkaç adım geriledim. Az daha kolumu kıracaktı kaçık herif! Kızgın bakışlarımı ondan ayırmadan
bileğimi ovalarken

337

ff^ikri Ifflavi

Emre bıçağını indirip bana doğru gelerek kolunu belime doladı ve beni kendisine çekip bir duvar
misali yanımda dururken öfkeli bakışlarını Deniz’e dikti.

Deniz bakışlarını üzerimden ayırmadan, “Benden kurtulduğunu sanma,” dedi.

Emre sert bir sesle araya girdi. “Boktan uyarını kendine sakla. Siktir git şimdi!”

Aramızda tüyler ürpertici bir sessizlik oluşurken De-niz’in dudakları tekinsiz bir ifadeyle kıvrıldı. “Bu
seferlik kahramanlık yapmana izin veriyorum,” dedi rahatsız edici bir alayla. Ardından vahşi bir
ifadeyle parlayan gözlerini bana çevirdi. “Seninle işim daha bitmedi, yine karşılaşacağız. Benden
kolayca kurtulamayacaksın,” dedikten sonra yanımızdan ayrıldı.

Sesindeki zalim ton ne derece ciddi olduğunu anlamama yetmişti, Deniz beni asla rahat
bırakmayacaktı. İntikamını almak için Azrail misali peşime takılacağını ve beni kıyametime
götüreceğini görebiliyordum. Artık hayatta tek amacı vardı o da beni cezalandırmaktı, yaptığım her
şey için beni pişman etmeye yeminliydi.

Emre kaygı dolu bir ifadeyle beni süzdü. “İyi misin?“ diye sorarken sesindeki ıstıraplı ton kalbimi
sızlattı. De-niz’i düşünmeyi bırakıp dikkatimi Emre’ye verdim.

“İyiyim.”

Usulca saçlarımı okşadı, gözlerine endişe çökmüştü. “Ne yaptı sana, canın yandı mı?”

Başımı iki yana salladım. “Hayır, hiçbir şeyim yok_ Tam vaktinde geldin.”

İç çekti. “Gel buraya,” diyerek sahiplenici bir tavırla bana sarıldı. “Sana bir şey olacak diye çok
korktum.”

558

S o oj) a t Pistik %aroLntıi Sırlar

Kollarımı beline dolayarak sarılışına karşılık verdim. ‘İyiyim ben gerçekten, endişelenmeyi bırak artık.”

“Seni yalnız bıraktığım için çok üzgünüm.”

“Senin bir suçun yok ki. Bir anda karşıma çıktı, nereden geldiğini anlamadım bile. Sanırım bizi takip
etmiş gözü dönmüş manyak,” dedim kızgınlıkla. “Delirmiş gibiydi resmen.”

Bedeni gerildi. “Bu bir daha tekrarlanmayacak, yanımdan asla ayrılmayacaksın,” diye mırıldandı
çenesini başıma yaslarken.

Kasvetli havayı dağıtmak için kıkırdadım. “Yapışık mı gezeceğiz?”

Emre de hafifçe güldü. “Evet, ben nereye sen oraya küçük cadı.”

“Bu çok düşünceli bir davranış ama bunu yapmana gerek yok.”
“Sana bir şey olursa eğer hayatta hiçbir şeyim kalmaz.” Ses tonundaki duygusallık öyle yürek yakıcıydı
ki içim titredi. “Seni hayatım pahasına koruyacağım. Bunun için ne gerekiyorsa yapacağım, söz
veriyorum.”

Yüzümü boynuna gömdüm ve ona daha çok sokuldum. “Seni seviyorum,” dedim nefesimi yavaşça
bırakırken.

İç çekti. “Ben de güzelim, ben de seni seviyorum.”

Aşırı korumacı bir sevgilim vardı anlaşılan, damarlarımda sıcacık bir his dolaşırken kendi kendime
gülümsedim, hem yakışıklı hem de sahiplenici. Bu etkileyici birleşime kim hayır diyebilir ki?

Benim demeyeceğim kesin.

5333?

© mi Siri!

Deniz’le yaşadığımız şiddet dolu anlardan sonra bugünkü randevu planlarımızı erteleyip Emre’nin
evine gitmeye karar verdik. Çünkü ikimizin de canı sıkılmıştı ve üzerimize huzursuzluk çökmüştü.
Deniz’in giderken söylediği tehditkâr sözlerinden sonra yeniden bizi takip edebileceğinden endişe
ettiğim için kendimi acayip rahatsız hissediyordum, sanki yine bir yerden gizlice çıkacakmış ya da
sinsice bize yaklaşıp kavga çıkaracakmış gibi diken üstündeydim resmen. İçimi kemiren endişelerden
Emre’ye bahsedince o da sinemaya gitmek yerine birlikte evde film izlemeyi önerdi, bir saniye bile
düşünmeden bu fikri kabul ettim. Hiç değilse bu şekilde güvende olabilirdik.

Yani... Şimdilik.

Evden içeri girdiğimiz anda yüksek sesle çalan bir müzik bizi karşıladı. Şarkı oldukça sert ve
gürültülüydü, gümbür gümbür çalan sert notalar duvarlarda yankılanıyordu adeta.

Emre kapıyı kapatırken yüzümü ekşiterek meraklı bir ifadeyle ona döndüm. “Bu müzik de ne böyle?”
Ses çok fazlaydı.

Sss^G’pat pisCii - Sırtoir

Elindeki anahtarı kapının yanındaki portmantonun üzerine bırakırken “Hakan çizim yapıyordur,” dedi
sakince. Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. “Çizim mi?” Yüzündeki çarpık sırıtışla bana baktı. “Evet,
neden şaşırdın ki?”

Omuz silktim. “Bilmiyorum tuhaf geldi. Yetenekli olduğunu düşünmezdim, hele ki resim konusunda.”
Abartılı bir şekilde gözlerimi büyüttüm. “Vay canına daha neler!” Şaşkın halime bakıp gür bir kahkaha
attı. “Kusursuz bir yeteneği var. Çizimleri inanılmaz güzel, mutlaka görmelisin, çalışmaları muazzam.”

Sert, gürültülü müzik bitince başka bir şarkı peşi sıra geldi. Derin bir gitar solo başladı, insanın içini
titreten etkileyici giriş notaları yavaş yavaş kulağıma süzülürken bakışlarım koyu renk ahşap kapıya
takılıp kaldı.

Hakan’ı koyu renklerin hâkim olduğu bir odada yapayalnız, kederli düşüncelerin ışığında dalgın dalgın
çizim yaparken hayal ettim. Kaleminin her darbesi hüzünle savruluyor, eli kâğıdın üzerinde
umutsuzlukla ağır ağır hareket ediyordu. Kim bilir neler geçiyordu aklından, yorgun omuzlarında nasıl
bir yük taşıyordu da, hangi kasvetli düşünceleri kâğıda döküyordu?
Kaşlarımı çattım. Zihnimdeki bu görüntüler canımı sıkmıştı. Derin bir nefes alırken beni sarsan bir
suçluluk duygusu üzerime çöktü. Son zamanlarda Hakan’a kaba davrandığım için kalbimde pişmanlık
dolu bir sızı hissettim.

Dalgın bir sesle, “O iyi biri,” diye mırıldandım içimden geçenleri dile getirerek. “Karanlık ve tekinsiz bir
duruşu var ama gerçekten iyi biri.”

Emre kolunu omzuma atıp beni kendine doğru çekti

fj^ifıri iYf[avi

ve başımın üzerine bir öpücük kondurdu. “Öyledir,” diye karşılık verdi buruk bir sesle.

Başımı kaldırıp Emre’nin gözlerine baktım. “Onun için üzülüyorum, yaşamdan kopmuş gibi sanki, hiç
mutlu görünmüyor. Daha önce hiç güldüğünü de görmedim. Neden böyle?”

Emre sıkıntıyla soluyarak bakışlarını benden kapıya çevirdi. “Zor bir hayat yaşamış. Geçmişinde
ruhunu yaralayan derin izler var. Her ne kadar arkasında bırakmaya çalışsa da bazı şeyler kâbus gibi
peşinden gelmeye devam ediyor.”

Tüylerim diken diken olurken güçlükle yutkundum. Bir insan yalnız başına hayatını zehir eden
zorluklara, acımasız hatıralara ve peşinden gelen mutsuzluğa ne kadar dayanabilir ki?

“Yapabileceğimiz bir şeyler var mı?” Hakan’ı muthı görmeyi çok istiyordum.

Emre üzgün bir yüzle bana baktı. “Biraz zamana ihtiyacı var.”

İç çektim. “Peki o zaman iyi olacak mı, daha iyi hissettiğini görebilecek miyiz?”

“Öyle olmasını umut ediyorum,” diye cevap verdi ama o da tam emin değildi fakat arkadaşının iyi
olmasını yürekten istediğini sezebiliyordum.

Başımı aşağı yukarı salladım ve kolumu Emre’nin beline dolayarak yanağımı göğsüne bastırdım.
“Umarım,-diye fısıldadım usulca. “Mutlu olmayı hak ediyor.”

Birbirimize sarılı şekilde salona doğru yöneldik, müziğin sesini biraz olsun duymamak için kapıyı
ardımızdan kapattık. Emre dudaklarıma yumuşak bir öpücük kondu-

3^2

Sos^-ojsat ¿pislik - '¡(ar a.nhk Sır^ar

rup geri çekildiğinde kendimi geniş koltuğa bırakıp oturdum.

“Ne gündü ama?” diye mırıldanırken yorgunlukla ceketimi çıkardım ve çantamla birlikte koltuğun
kenarına koydum.

Emre tepeden bana bakarken omuzları gerildi. “Deniz’i de yaptıklarını da unut. O konuyu ben
halledeceğim ve bu kez beni gerçekten anladığından emin olacağım.” Başımı salladım. “Unuttum gitti
bile.” Tatlı tatlı gülümseyip gözlerinin içine hevesle baktım. “Hadi randevumuza kaldığımız yerden
devam edelim. Deniz’in günümüzü daha fazla mahvetmesine izin vermeyelim.”

Gözle görülür bir şekilde rahatladı. Karşıdaki masanın üzerinde duran dizüstü bilgisayarı işaret etti.
“Sen film seç güzelim, ben de mısır patlatayım bizim için. Abur cubura hayır diyemediğini biliyorum.”

Gözlerimi kırpıştırdım. “Mısır mı patlatacaksın?” “Evet, mısırsız film mi olurmuş.”


Muzipçe kıkırdadım. “Bir şey itiraf edeyim mi?”

“Et bakalım.”

“Seni mutfakta yemek yaparken düşünmek acayip komik geliyor bana,” diyerek sataştım ona.
“Özellikle geçen gün cidden şaşırmıştım.”

Omuz silkti. “Senin için bir şeyler hazırlamayı seviyorum.” Göz kırptı. “Akşam yemeğine de kalmak
ister misin, seni daha fazla şaşırtabilirim.”

Yalandan kaşlarımı çattım. “Hayır,” diye inleyerek elini tutup yanıma doğru çektim, koltuğa
oturmasını sağladım. “Böyle düşünceli olman çok hoş ama sen Emre

343

fflifıri fflavi

Alp’sin kendine gel. Bu kadar romantik olamazsın, bünyene ters.”

“Seni mutlu eden her şeyi yapmaya hazırım, biliyorsun.”

“Yoo olamaz, feci tatlısın,” dedim gözlerimi büyüterek. “Bu halin beni korkutmaya başlıyor.”

Bu halleri fena hoşuma gidiyordu ve ona sataşmaktan kendimi alamıyordum.

Dudağının bir kenarı haylazca kıvrıldı. “Yalancı, bana deli oluyorsun. Özellikle de romantik, ilgili Emre
listenin bir numarasında.” Çapkın bir tavırla göz kırptı. “Genelde karşımda eridiğin düşünülünce.”

Gözlerimi devirdim. “Hayır hiç de öyle değil. Devasa egon artık haddini aşıyor,” derken dalga geçerek
kıkırdadım.

“Belki birazını sana vermeliyim.” Boynunu işaret etti. “Hadi durma, küçük bir ısırık alabilirsin. Bunu
istediğini biliyorum.”

Kıkırdamaya devam ettim. “Hayır, teklifini es geçeceğim egon paylaşıldığı için üzülebilir.”

“Siktir et. Dert edeceğini sanmıyorum. O kadar çok ki fark etmez bile.”

“Vay canına inanılmazsın! Yakında seni ele geçireceğinden endişe ediyorum, kurtul şu iğrenç
egodan!” diyerek takıldım.

Yüzünü buruşturdu. “Of, bu acıttı.”

Yalandan şaşırmış gibi yaparak, “Egonu yaraladım mı. belki onu durdurabilirim. Aksi halde büyüyüp
seni yutacak, egon tarafından yok edileceksin,” dediğimde kendimi tutamadım ve kahkahalara
boğuldum.

Gülmemek için altdudağını ısırırken başını iki yana salladı. “Bir cezayı hak ettin, elimden asla
kurtulamaya-

Sos^-opat Pislil - 'Karandık 3'-r^a-r

çaksın.” Bir anda ellerini belime koyup beni gıdıklamaya başladı. “Yaramaz küçük cadı.”

Keyifli bir çığlık attım. “Ah, hayır!”

Eğlenerek üzerime eğildi. “Beni sevdiğini söyle.” Ellerinden kurtulmaya çalışırken koltukta kıvrandım.
“Seni seviyorum.”
“Her halimi sevdiğini söyle.”

Kahkahalarım evi çınlatırken, “Her halini seviyorum,” diye tekrar ettim söylediklerini.

Emre beni gıdıklamayı bıraktığında kibirle sırıtıyordu. “Benimle baş edemezsin küçük cadı.”

Kollarımı boynuna dolayarak yüzümü yüzüne yaklaştırdım. “Bakıyorum hâlâ kendini beğenmiş yanın
tam zamanlı işbaşında.”

Eğlenerek güldü. “Alış buna sevgilim.”

Gülüşüne eşlik ederken midemdeki kelebekler hızla kanat çırpmaya başladı. Emre’nin eli yanağıma
kaydı, başparmağıyla altdudağımı hafifçe okşadı. Sıcacık parlayan gözleri dudaklarıma odaklanınca
gülüşüm yavaşça soldu ve dudaklarım beklentiyle aralandı. Emre usulca başını eğdi, yumuşak bir
öpücükle beni ödüllendirmekte gecikmedi. Dokunuşu öyle hafif öyle şefkatliydi ki gözlerimi kapattım
ve dudaklarının her temasında içimi titreten yoğun hislerde kayboldum.

Emre geri çekildiğinde dudakları hâlâ dudaklarımın üzerindeyken iç çekti. “Film izlemek istiyor muyuz
hâlâ?” “Başka bir önerin mi var?”

“Öpüşmeye devam edebiliriz.”

Tamamıyla geri çekilirken omzuna şakadan bir tane

345

'flflifıri fflavi

vurdum. “Hayır, eve gelirken ne planladıysak onu yapacağız. Film izleyeceğiz.”

Acıyan omzunu yalandan ovalarken neşeyle sırıttı. “Sakin ol, şaka yapıyordum.”

Ben de sırıtırken koltuktan kalktım. “Biliyorum. Ama bol bol ağlamalı aşk filmi seçeyim de gör sen
şaka yapmayı. Uyuz.”

Yüzünü buruşturdu. “İşkence etme bana, drama katlanacak gücüm yok,” diye sızlandı. “Bugün
olmaz.”

Eline uzanıp çekiştirdim ve koltuktan kaldırdım. “Tamam. Güzel bir film seçeceğim, bana güven,
seveceksin.” Onu iterek mutfağa doğru yönlendirdim. “Hadi mısır patlatmaya git sen.”

“Bana emir vermek ha, sen iyice haddini aşmaya başladın,” diye alay ettiğinde bir kahkaha patlattım.

“Beni bilirsin, mısıra asla hayır diyemem. İçecekleri de unutma sakın.”

Gür bir kahkaha attı. “Acımasızsın kızım,” diyerek salondan çıktı, ben de çabucak bilgisayarı alıp
koltuğa geçtim, ne tarz filmler var diye bakmaya başladım. Film türlerini tararken korku ile aksiyon
arasında gidip geldim ve sonunda korku filminde karar kılarak listeyi açıp seçenekleri tek tek
incelemeye koyuldum.

Bir süre sonra Emre kapıda belirdi. “Güzelim, pek fazla içecek alternatifimiz yok. Markete gidiyorum.”
Dudağının bir kenarı muzipçe kıvrıldı. “Bir süre bensizliğe katlanabilecek misin?”

Dil çıkardım. “Hiç sorun değil. Zor olacak ama dayanabilirim sanırım.” Bilgisayarı koltuğa bırakıp ayağa
kalktığı. “İstersen ben de seninle geleyim.”

3#
Sos^-ejDat Pislik - karanlık Sırlar

Bakışları duvar saatine kaydı. “Hayır, en geç on dakikaya dönerim zaten, sen keyfine bak.”

Başımı salladım. “Tamam, o halde.”

“Görüşürüz. Birazdan yanındayım,” diyerek kapıdan çıkarken uzaktan bir öpücük fırlattım ona doğru.

Oyunbaz bir tavırla havaya sıçrayarak öpücüğümü yakalayıp cebine koydu. Kıkır kıkır güldüm. Kapıyı
ardından kapatmadan önce karşılık olarak göz kırptı ve beni benden alan sıcacık gülümsemesiyle
gözden kayboldu. Ah aşk, sen ne güzel bir şeysin öyle!

3^7

Öfiemirı seSeSi sen deaiisin.

Salonda oturup büyük bir kararsızlıkla filmleri teker teker eleyip seçme işine son hız devam ederken
aklımın derinliklerinde bir ses yankılandı. “Hakan’ı da film izlemeye davet edebilirsin.”

Kaşlarımı çatıp bu fikri düşünmeye başladım. Gelir miydi ki acaba, bizimle vakit geçirmek ister miydi?

Açıkçası Hakan’ın ne diyeceğini ne yapacağını hiç kestiremiyordum, öyle bilinmezliklerle doluydu ki,
onu çözmek imkânsızdı. Çoğunlukla karanlıktı, tehlikeli ve ürkütücü. Hep yalnız kalmak isteyen bir
tavrı vardı, beni yanma yaklaşmaktan alıkoyan da buydu.

O anda niye şansımı denemiyorum ki, diye sordum kendi kendime. Hakan’ın mutlu olmasını
istiyordum öyle değil mi, öyleyse neden şimdi sağlamıyordum ki?

Pekâlâ, bunu kesinlikle yapacağım, diye mırıldanıp bilgisayarı koltuğa bıraktım ve kararlı bir şekilde
hevesle odasına doğru yöneldim.

Kapıyı iki kez tıklatıp içeriden gelecek herhangi bir sese kulak kabarttım. Ses yoktu. Zaten odasından
yükse-

S#

cSos^oj^nt - 'Kjırantıi Sırtar

len gürültülü müzik de bir süre önce durmuştu, şimdi eve derin bir sessizlik hâkimdi. Bir kez daha
kapıyı tıklatıp, “Hakan girebilir miyim?” diye sordum.

Yine sessizlik.

Kapıyı açıp azıcık araladım ve başımı uzatıp tekrar seslendim. “Hakan, burada mısın?”

Cevap gelmeyince iç çekerek kapıyı ardına kadar dayayıp usulca odaya girdim. Bakışlarım hızla etrafta
dolanırken içeri doğru yürümeye başladım. Yanılmamıştım, tıpkı düşündüğüm gibi siyahın farklı
tonlarında döşenmiş, karanlık bir oda beni karşılamıştı. Yatak örtüleri siyahtı, yatak başlığı ve dolap
koyu renkti, duvar kâğıtları ise gri tonlarıyla döşenmişti. Dışarıda güneşli bir hava olmasına rağmen bu
oda sonbaharın kasvetli havasını taşıyordu, insanın umutlarını üşütüp hüznü içeri davet ediyordu
adeta.

Bakışlarım çalışma masasına kayınca o tarafa yöneldim. Emre’nin dediği gibi bir çizim görmeyi umdum
ama aksine masanın üstü buruşturularak bir kenara fırlatılmış kâğıtlarla doluydu. Derken gözlerim
masada, sanki en önemli noktaya özenle yerleştirilmiş gibi duran siyah çerçeveli bir fotoğrafa takıldı.
Fotoğrafı elime alıp dikkatlice incelemeye başladığımda hayretle dudaklarım aralandı. Şaşkınlığım
beni ele geçirirken bir an afallayarak fotoğrafa bakakaldım.

Bu bir kızdı. Sahil kenarında, bahçesi çiçeklerle süslenmiş büyükçe bir evin önünde duruyordu.
Üzerinde bembeyaz yazlık bir elbise vardı. Çıplak ayaklarıyla çimlerin üzerinde poz verirken doğallığı
sevdiği belli oluyordu. Sanırım bizim yaşlarımızdaydı. Neşeli yüzünü çevreleyen siyah dalgalı saçları
omuzlarına dökülmüştü, kahve-

3*3

ff\1.hri fflavi

rengi gözleri içten gülüşünün sebep olduğu bir sıcaklıkla ışıl ışıl parlıyordu. Her haliyle çok alımlı, şirin
ve güzel bir kızdı.

Düşünceli bir iç çekişle kendi kendime mırıldandım. “Kim bu kız böyle, bu fotoğraf Hakan’ın odasında
ne arıyor? Hem de başucuna koyacak kadar nasıl bir yakınlık var ki aralarında?”

“Ne işin var senin burada?”

Hakan’ın sert sesi irkilmeme sebep olurken ufak bir çığlık atıp elimdeki resmi arkama saklayarak
bedenimi ona doğru çevirdim. Resmen suçüstü yakalanmıştım, kahretsin!

Hakan, banyonun kapısını sonuna kadar açmış önünde duruyordu. Üzerinde siyah bir eşofman altı ve
kusursuz vücudunu ortaya seren dar, siyah atlet vardı. Yeni duştan çıktığını belli eden kapkara saçları
ıslaktı ve çıplak omzuna tek tük damlalar düşüyordu. Gece kadar koyu renk olan gözleri suçlamasına
bana bakıyor, beni odasında gizlice etrafa bakınırken bulduğu için sinirlenmiş görünüyordu.

“Beni korkuttun,” dedim gücenmiş bir sesle.

Gözlerimi kaçırma isteğine direnerek bakışlarına sakin bir ifadeyle karşılık vermeye çalıştım, fakat
Hakan’a her baktığımda bir süre sonra tedirgin olmaya başlıyordum; çünkü gözlerinin derinliklerinde
gördüğüm tek şey tüylerimi diken diken eden yoğun bir hiçlik oluyordu ve bu his çoğunlukla ödümü
koparıyordu.

Şüpheyle gözlerini kıstı. “Bir soru sordum, neden odam-dasın?” dedi agresif bir tavırla.

Endişe üzerime çökünce kuruyan boğazımı ıslatmak

550

Sos^-opat ¿pislil - %a.ran^i oTırfar

için güçlükle yutkundum. Kıpırdamadım, nefes dahi almaya korktum.

“Şey... Kapıyı çaldım ama duymadın. Yani... Sen cevap vermeyince girdim ben de...”

Sertçe sözümü kesti. “Ne istiyorsun?”

“Ben...”

Telaşla altdudağımı ısırdım. Hakan fark etmeden bir adım gerileyip elimde sıkıca tuttuğum resim
çerçevesini masanın üzerine geri koydum. Fakat şansızlığım yine işbaşında olacak ki tak diye hafif bir
ses çıkıp beni ele vermesine engel olamadım.

Hakan kaşlarını çattı. Başını yana eğip sesin nereden geldiğini çözmeye çalışırcasma dikkat kesildi.
Ardından şüpheleri artarken dik dik suratıma baktı. “Bir işler çeviriyorsun sen.”
Ah! Anlamıştı işte! Belki de bu odaya asla girmemeliydim!

Rahatsızlığımı gizlemek için boğazımı temizledim. “Hiç... Hiçbir şey. Ne çevirebilirim ki, sadece...” Bir
an duraksadım. “Geçiyorken uğramak istedim.”

“Ne saçmalıyorsun,” dercesine kaşlarını yukarı kaldırdı. Konuşmaya devam ettim. “Salondan mutfağa
giderken yani... Öylesine... Bir selam vereyim dedim.”

Biri beni acilen sustursun!

, Bir süre sessiz kaldı. Uzun uzun bana baktığında yanaklarımın kızardığını hissettim. Derken alçak
sesle, “Çıkar ağzındaki baklayı,” dedi. “Niçin geldin?”

Pes ederek iç çektim. “Pekâlâ. Emre’yle film izleyeceğiz. Sen de gelmek ister misin?” diye sordum.
Cevap vermeyerek sessizce bana bakarken huzursuz olsam da sözle-

35/

fflihri ff[avi

rime devam ettim. “Mısırımız da var,” dedim sevecen bir tavırla.

Kayıtsız bir ifadeyle tek kaşını kaldırdı. “Neden böyle bir şey yapmak isteyeyim ki?”

Of! Beni ciddiye bile almadı. Odun!

“Bilmiyorum,” diye karşılık verdim omuz silkerek. “Belki de yalnız başına burada takılmaktan
bıkmışsındır, karanlıkla arkadaşlık etmekten sıkılmışsındır. Gerçek arkadaşlara ihtiyacın vardır diye
düşündüm.”

Gözlerini kıstı. Kayıtsız görünen yüz ifadesi ciddileşti. “Sakın bana acıma,” dedi tehlikeli bir sesle.

Harika! Ürkütücü yanı yine ortaya çıkmıştı. Gerçekten süper!

“Böyle bir niyetim yok. Ben sadece seni de davet etmek istedim, bunda yanlış bir şey yok. Seninle
arkadaş olmak istiyorum, neden seni tanımama izin vermiyorsun ki?”

“Beni tanıman gerekmiyor.”

Utanç bedenimi sardı. “Kabalık etmek zorunda değilsin. Sana iyilik etmeye çalışıyorum, düşünceli
yaklaşmaya,” dedim üzgünce. “Hiç değilse teşekkür edip teklifimi güzelce geri çevirebilirsin, kibar bir
insanın yapması gerektiği gibi.” Çenemi hafifçe yukarı kaldırdım. “Tabii kibarlık sana ters bir davranış
olsa da belki bir kereliğine kendinden ödün verirsin diye düşünmüştüm ama yanılmışım, affedersin
hata benim,” diye ekledim iğneleyici bir sesle.

Yüzünü buruşturdu. “Nefes almadan sürekli konuşuyorsun. Sana çok konuştuğunu söyleyen oldu mu
hiç?”

Kollarımı göğsümde kavuşturup Hakan’a baktım.

S,52

S&sfföpat pisiii - 'Karanfil S'-r^oir

“Ben çok konuştuğumu düşünmüyorum, tamam, belki biraz olabilir ama sonuçta şu an burada olma
nedenimi açıklamaya çalışıyorum. Çünkü en başından beri beni anlama zahmetine katlanmıyorsun,
her şeyi yanlış anlıyorsun ve bana yersizce kaba davranıyorsun. Sonra da çok konuşmakla
suçluyorsun, bu hiç adil değil.”

Sıkılmış gibi nefesini verirken kaşlarını çattı. “Gevezelik etmeye başladın yine. Bir kapatma tuşun olsa
iyi olur.” Sabırsızca ofladım. “Kendimi ifade etmeye uğraşıyorum yalnızca!”

Tek kaşını kaldırdı. “Daha çok beni öldürmeye çalışı-yormuşsun gibi hissediyorum.”

İçimden sabır dilerken çığlık atmamak için dişlerimi sıktım. “Aslında sana laf anlatmayı bırakıp
yumruğumu suratına patlatmam daha doğru olacak gibi!”

Kayıtsızca omuz silkti. “İyi niyet ve düşünceli yaklaşma buraya kadar sanırım.”

Ona öfkeli bir bakış fırlattım. “Gerçekten sinir bozucusun, konuşmama bile izin vermiyorsun. Derdin
ne senin?” Bıkkın bir tavırla gözlerimin içine baktı. “Canımı sıkmaya başladın.” Sözleri buz gibi
keskindi.

“Ah öyle mi! Sırf seni önemsediğim için odana gelip rahatsız ettiysem çok özür dilerim! Lütfen affedin
beni Hakan Bey!”

Kaşlarını çattı. “Sen şimdi beni önemsemiş mi oluyorsun?” diye sorarken yüksek çıkan sesi öfke
yüklüydü. “Kim olduğumu bile bilmiyorsun!” Sakin olmaya çalışır-casına yavaşça derin bir nefes alıp
aynı yavaşlıkla soluğunu dışarı verdi. “Senin ilgi oyunlarına ihtiyacım yok.”

S5S

ff\ifıri fYlavi

İncinmişlikle gözlerimi kırpıştırdım. Kızgınlık göğsümü sıkıştırdı. “Söyle o zaman kimsin sen? Söyle de
bileyim.”

Tehditkâr bir tavırla, “Uzak durman gereken biriyim,” dedi.

Boğazım sızlarken güçlükle yutkundum. “Niye bu kadar ruhsuzsun? Neden hiçbir şey hissetmiyormuş
gibi davranıyorsun?”

Elini saçlarının arasından geçirdi. “Çünkü olan bu,” dedi soğukkanlı bir tavırla. “Hissetmiyorum.”

Sözlerindeki duygusuzluk canımı acıttı. “Sana ne oldu?” diye sordum kendimi tutamayarak.

“Boş ver,” dedi alçak sesle. “Ben çoktan boş verdim.”

Kendimi çaresiz hissederken “Hakan...” deyip üzgünce iç çektim. “Ne yaşadın bilmiyorum ama, sana
yardım etmek istiyorum. Arkadaşın olmama izin ver.”

Cevap vermedi.

Tereddüt ettim. “Sen iyi birisin, biliyorum,” dedim kalbimden geçenleri dile getirerek. “Aksiymiş gibi
davranma.”

Koyu renk gözlerine acımasızlık çöktü. “Kötü haber, ben iyi biri değilim,” diye karşılık verdi sertçe.
“Üstesinden gel.”

İçgüdülerim ona inanmayı reddetse de tartışmaktan kaçındım. Kararsızlıkla altdudağımı dişledim ve


aklımda dönüp duran soru aniden dudaklarımdan çıkıverdi.

“Kim bu kız?” Bir adım yana çekilerek az önce masanın üzerine bıraktığım fotoğrafı işaret ettim.
Hakan’ın yüz ifadesi ânında değişip öfkeyle karardı. “Çık dışarı,” dedi kan dondurucu bir soğuklukla.

Ani çıkışı karşısında şaşırarak kaşlarımı yukarı kaldırdım. “Ne oldu, niye kızdın?”

Sos^-ojsat pislik - 'Kjıranlıl c3ırk-ar

Dişlerini sıkmaktan çenesi gerildi. “Git hemen.” “Hayır,” diyerek direttim. “Neden beni kovuyorsun,
yanlış bir şey mi söyledim?”

Yumruklarını sıktı. “Git dedim sana,” diye tekrarladı derinden gelen ürkütücü bir sesle.

Hakan’a baktıkça iyice korkuyla doldum. “İyi,” dedim hayal kırıklığına uğramış bir şekilde. Çünkü bu
sert tutumu beni hem incitmiş hem de kızdırmıştı. “Yalnız başına kalıp surat asmaya devam et.”
Arkamı döndüm, odadan çıkmak üzereyken bana seslendiğinde kapının önünde durdum.

“Cansu.” Ses tonunun yumuşadığını fark edince başımı ona doğru çevirdim. Koyu renk gözlerine
yerleşen garip bir kırgınlıkla bana bakıyordu. “Öfkemin sebebi sen değilsin.” Aynı garip kırgınlığı
ruhumda hissederken, “Olmasın da,” diye fısıldadım. “Bu odaya gelirken kötü bir niyetim yoktu.
İstediğim tek şey arkadaşımız olarak bize katılman-dı. Birlikte sıradan bir gün geçiririz diye
düşünmüştüm. Seni gerçekten önemsiyorum ve tanımak istiyorum.” Şansımı tekrar denemeye karar
verdim. “Teklifim hâlâ geçerli. Bizimle film izle.”

Sessiz kaldı.

Umut dolu bir sesle ısrarımı sürdürdüm. “Gelecek misin?” Hafifçe kaşlarını çatarken düşünceli bir
ifadeyle başını yere eğdi. Eli, sol bileğine gitti ve başparmağı dalgınca bileğinin iç kısmında gezindi.
Onu izlerken gözlerim bilekliğinin hemen altından başlayan dövmesine takıldı, oldukça gerçek duran
canlı ateş. Sanki kolunu salmışçasına yukarı doğru çıkan yoğun alevler, daha büyük asi alevler-

355

ff\ifıri ff[avi

le birleşip dirseğinin üzerinde azalarak gözden kayboluyordu. Neden böyle bir dövme yaptırdığım
merak ederek koluna bakmayı sürdürdüm ve Hakan’ı gerçekten tanımayı istedim.

Neden bu kadar içine kapanık ve hayata dair umutsuzdu? Neden karanlıkla bütünleşmiş gibiydi?
Neden etrafına kimsenin yaklaşmasına izin vermiyordu? En önemlisi de onu dibe çeken, ona acı
çektiren, üzerine çöküp onu azar azar bitiren şey neydi?

“Yapamam,” diyerek bana cevap verdiğinde düşüncelerimden sıyrılarak gözlerimi tekrar yüzüne
çevirdim.

Bakışları da ses tonu gibi sertti. Bana öyle duygusuz bakıyordu ki aniden değişen ruh haliyle
omurgamdan aşağı bir ürpertinin süzüldüğünü hissettim. Soğuk bir mesafeyle aramıza kalın duvarlar
örerken fırtınalı geceyi andıran kara gözlerini gözlerimden bir an olsun ayırmadı. Ben de ısrarla ona
bakmayı sürdürdüm ve karla kaplı bir kış gibi içimin buz kesmesine izin verdim.

Odadaki rahatsız edici sessizlik büyürken bir yanım onu yalnız bırakmam için beni zorlamaya başladı,
zihnimin derinliklerinden gelen aklı başında ses daha fazla üzerine gitme, diyerek beni uyarıp
duruyordu. Oysaki ben Hakan’ı gerçekten tanımak istiyordum, ona destek olmayı, onu yiyip bitiren,
içten içe kemiren sorunlar her neyse bu konuda yardım etmeyi amaçlıyordum. Ama, şu an için bana
öfkeyle baktığı düşünülünce kurtarma planımı ertelemeye karar verdim.
Kendi iyiliğim için!

Omuzlarımı düşürdüm. “Pekâlâ,” dedim iç çekerek.

¿56

Söstfojsat ftislii - %CLr OLn.it i Sırta_r

Şimdilik pes etmiştim ama kesinlikle vazgeçmiş değildim. “Sonra görüşürüz.”

Cevap vermedi.

Eh, tamam o zaman.

35?

2^ardıma ihtilacım var!

Salona geçtiğimde zihnim yaşadığım yoğun duygularla karmakarışıktı. İçimde biriken umutsuzluk dolu
hisler bana eziyet edercesine kalbimi sıkıştırıyordu. Az önce Hakan’la aramda geçenler oldukça garip
olsa da düşündükçe kendimi onun için üzülmekten alamadığımı anladım. Onda kimsenin göremediği
gizli bir yanı görüyordum, sanki derinlerde bir yerlerde karamsarlığının gölgesine saklanan hüzünlü,
küçük bir çocuk vardı ve ufacık bir umut kırıntısını hasretle bekleyip kurtarılmak için yalvarıyordu.

Ayrıca bir de o gizemli fotoğraftaki kız vardı. Hakan’ın tam zıttıydı ve neşeyle gülümsüyordu.
Hakikaten kimdi o kız, Hakan için ne ifade ediyordu?

“Hey, sana diyorum küçük cadı, orada mısın?” Oturduğum yerde sıçrayarak dalgınlığımdan çıkıp
başımı kapıya çevirdim. Emre marketten dönmüştü ve beni izliyordu.

Tüm dikkatimi Emre’ye verdim. “Geldin mi?” diye saçmaladım aceleyle. “Duymamışım.”

Bana doğru yürümeye başladı. “Farkındayım, acayip dalgındın. Ne düşünüyordun?”

3os^oj)at Pisiii - 'fca.ran.fai. Sır^oir

“Hiç,” dedim dalgınlıkla. Elimi geçiştirmek istercesine bilgisayara doğru salladım. “Hangi filmi seçsem
diye düşünüyordum.”

Bana inanmadığını gösterircesine kaşlarını kaldırdı. “Karar verdin mi peki?”

İç çektim. “Hayır, sen seç istersen.” Açıkçası filme kafa yoracak halim kalmamıştı.

“İyi misin sen?”

Kendimi toplayarak başımı salladım. “İyiyim.”

Gözlerini kuşkuyla kıstı. “Durgun görünüyorsun.” Yanıma geçip oturdu, ilgiyle yüzümü inceledi. “Bir
şey mi oldu ben yokken?”

Zoraki bir gülümsemeyle ona baktım. “Sadece çok açım, haydi abur cubur yiyip marketten tüm
aldıklarını bitirelim. Sabrım tükeniyor artık, randevumuz için beni daha ne kadar bekleteceksin?”
diyerek şakayla takıldım.

Çarpık gülüşü içimi eritti. Elini enseme koyup beni kendine doğru çekip dudaklarıma kısa bir öpücük
kondurdu. “Hemen hallediyorum küçük cadı, birkaç dakikaya her şey hazır.”
Mutfağa doğru yöneldiğinde yüzümdeki zoraki gülümseme de silindi. Omuzlarımı düşürüp başımı
koltuğa yaslayarak gözlerimi beyaz tavana diktim ve boş boş tavanı izledim. Bedenimi saran
huzursuzluk hissi beni rahatsız edip duruyordu. Canımı daha fazla sıkan şey ise bu hissin nereden
geldiğine dair hiçbir fikrimin olmayışıydı.

Aniden oturduğum yerden kalktım, Emre’nin yanma, mutfağa doğru gidip bu kasvetli havadan
kurtulmayı umdum. Belki biraz olsun beni neşelendirirdi de böylece kafamı dağıtabilirdim.

355

ffjihri TFlavi

Salondan tam çıkmıştım ki telefonumun sesini duyarak geri döndüm. Çantamdan telefonumu çıkarıp
ekranda Gül’ün adını görünce kaşlarımı çatarak öfkeyle soludum.

Hangi yüzle beni arayabiliyordu ki!

Cevap vermeyip telefonumu sertçe çantama geri koydum. Tekrar çalınca gözlerimi devirip aramayı
yine reddettim. 3. 4. 5. arayışta da aynısını yaptım fakat ısrarla aramaya devam edince artık tepem
attı ve bir hışımla telefona cevap verdim.

“Ne var Gül!”

“Cansu,” dedi fısıldayarak. Sesi endişeli geliyordu.

“Evet, ne var?” diye sordum bezgin bir sesle. “Ne istiyorsun?”

“Yardıma ihtiyacım var,” diye cevap verirken ses tonu titredi.

Sinirli bir kıkırtı döküldü dudaklarımdan. “Ben doğru mu duyuyorum?” dedim hayret ederek. “Önce
bencillik ederek bana ihanet edeceksin sonra da başın derde girince beni arayıp yardım isteyeceksin.
Hadi oradan! Beni kullanma zamanın çoktan geçti, artık yokum!”

Kısa bir iç çekiş duyuldu. “Cansu, biliyorum kızgınsın, haklısın da... Ne desen hak ediyorum ama lütfen
yardım et bana. Yalvarırım. Başka arayabilecek kimsem yok. Lütfen.”

Mesafeli bir tavırla, “Arkadaşlarını ara Gül, eminim her biri koşa koşa gelir,” dedim.

Yutkundu. “Sen benim tek arkadaşımsın, hayattaki en yakınımsın, güvenebileceğim başka biri yok
biliyorsun.”

“Biz artık arkadaş değiliz.” Acımasızlık yapmak istemiyordum ama partide yaşananlar zihnime
süzülünce

360

Sö5ffo"pOit Piaiii - 'jyCLraniıİ Sırtar

kızgınlığım ağır basıyordu. “En son bana içindeki tüm öfkeyi küsmüştün, herkesin içinde benden
nefret ettiğini haykırmıştın, ne çabuk unuttun olanları?”

Hâlâ beni nasıl arayabiliyordu anlam veremiyordum.

Ağlamaya başladı. “Özür dilerim, her şey için pişmanım. Kendimden nefret ediyorum, yaptıklarımdan
iğreniyorum. Seni kırdığım için çok üzgünüm. Özür dilerim, özür dilerim...”

Göğsümün sıkıntıyla daraldığını hissederek kaşlarımı çattım.


Çaresizlik yüklü hıçkırıklarının arasından konuşmaya devam etti. “Lütfen, sana ihtiyacım var,
yalvarırım bırakma beni.”

Hafif bir pişmanlık hissederek iç çektim. “Pekâlâ, neredesin?”

Rahatlamışçasına hızlıca konuşmaya başladı. “Baran’m evindeyim. Hayatımın en büyük aptallığını


yaptım. Yardım et bana lütfen, burada kalmak istemiyorum.”

Kahretsin!

“Tamam, sakin ol.” Bakışlarım duvar saatine kaydı, fazla geç bir vakit değildi. “Sen çık evden, ben de
birazdan seni almaya geleceğim.”

Korkuyla inledi. “Yapamam. Beni bırakmıyor, evden çıkmama izin vermiyor.” Bir kapının gürültüyle
duvara çarptığım duydum. Gül paniğe kapılmıştı fısıltıyla konuştu. “Cansu, kapatmam lazım, lütfen
acele et. Beni burada bırakma.”

Öfkeli bir erkek sesi araya girdi. “Kiminle konuşuyorsun!”

Gül ürkek bir sesle, “Kimseyle, hiç kimseyle konuşmu-

561

fflifıri fjr[avi

yorum,” diye cevap verdiğinde Baran olduğunu düşündüğüm ses, “Ver şunu bana!” diye kızgınlıkla
söylendi. Telefona doğru bağırdım. “Gül’ü rahat bırak!”

Baran hiç gecikmeden bana cevap verdi. “Cansu?” “Evet benim, seni adi herif!”

Güldü. “Sizinle bitmeyen bir işimiz vardı, hatırladın mı?” diye sordu eğlenen, kötücül bir sesle.

“Hatırladığım tek şey erkek arkadaşımın seni bir güzel benzetmesiydi!”

“Dikkatli ol,” dedi yavaşça. “Gül’ün benimle birlikte olduğunu unutuyorsun sanırım, arkadaşına zarar
gelmesini istemezsin değil mi?” dedi tehdit edercesine.

Öfkeyle yumruklarımı sıktım. “Bırak onu gitsin!” “Hayır, Gül’ü bırakmaya hiç niyetim yok,” derken
tekrar güldü. “Ta ki siz buraya gelene kadar.”

“Ne istiyorsun bizden! Seni alt ettik diye şimdi sen de intikam alıp yaralanan egonu mu tatmin
edeceksin!” Sinirlendiği belli olan bir sesle, “Benimle konuşurken sözlerine dikkat et!” dedi alçak
sesle.

“Ne o, gerçekler acı mı geldi seni zavallı!”

“Geç kaldığınız her an arkadaşın için endişelensen iyi olur.”

Derken ben daha cevap veremeden Gül’ün korku dolu çığlığı telefonun diğer ucundan kulağıma doldu
ve bir çarpma sesiyle karıştı, konuşma aniden kesildi. Telefon kapanmıştı.

Ellerim korku ve telaşla titrerken Gül’ü geri aradım. “Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor...” Kahretsin!

Paniğe kapılırken aceleyle mutfağa doğru koşturdum. Emre ve Hakan hararetli bir şekilde
konuşuyorlardı fakat

362
SöS^-öjDat Pistik - %BLroLrıtık Sırlar

bunu önemseyecek halim olmadığı için hızla araya girdim. “Emre,” dedim korkuyla. “Gül’ün başı
dertte!” Şaşkınlıkla bocalayan yüzü bana döndü. “Ne oldu?” Güçlükle yutkundum. “Baran’m
evindeymiş, beni aradı şimdi. Yardıma ihtiyacı var!”

Emre kaşlarını kaldırarak bana doğru yürüdü. “Baran?” dedi soru sorarcasına. Kafasının karıştığını
görebiliyordum.

Telaşla hızlı hızlı konuşarak açıklama yaptım. “Baran Karacan, şu zengin muhitte yaşayan çocuk işte!”

Emre olanları hatırlayınca kaşlarını çattı. “Siktir!” diye mırıldandı.

“Bir şeyler yapmalıyız Emre,” diye yalvardım panikle. “Baran, Gül’ün evden çıkmasına izin
vermiyormuş, benimle konuştuğunu anlayınca sinirlenerek ona bağırdı. Sonra da elinden telefonu
kapıp benimle konuştu. Bana, ‘Sizinle bitmeyen bir işimiz var,’ dedi. Eğer Gül’ü almaya gitmezsek ona
zarar vereceğini söyledi. Bize tuzak kurmuş aşağılık herif!”

Hakan lafa girince gözlerimi ona çevirdim. “Baran Karacan mı?” diye sordu kısık sesle.

Emre’nin gerildiğini hissedebiliyordum.

Hakan kan dondurucu bir soğuklukla, “Dönmüş mü yurtdışmdan?” diyerek bir soru daha sordu.

Emre’nin rahatsızlığı gözle görülebilecek kadar arttı. “Dönmüş.” Zoraki bir şekilde omuz silkti. “Geçen
gün kısa bir konuşmamız oldu.” Emre bana yandan kısa bir bakış attı.

Hakan’ın omuzları kaskatı kesilirken yüzü öfkeyle sertleşti. “Neden bundan haberim yok?”

Emre sıkıntıyla iç çekti. “Bırak bu işin peşini Hakan,

363

/Yf[ifıri 'Yf[avi

onun yüzünden altı ay ıslahevinde kaldın. Yeterince mahvetti zaten hayatını, siktir et onu. Yaptığı
pisliklerin cezasını çekti, senin de önüne bakman lazım.”

Duyduğum sözler beni şaşırtırken dudaklarım aralandı. Islahevi mi? Hiçbir şey anlamayarak gözlerimi
kırpıştırdım.

Hakan sertçe, “Daha beterini hak ediyor o!” dedi.

“Hayır.” Emre başını iki yana salladı. “Artık durman gerek, intikamın sonu yok.”

Hakan acı çekiyormuş gibi gözlerini sımsıkı yumup derin bir nefes aldı. Gözlerini tekrar açtığında
gözbebekleri katlanılmaz bir pişmanlıkla parlıyordu. “Elime fırsat geçtiğinde Baran’ı öldürmeliydim,”
dedi karanlık bir sesle.

Öldürmek mi? İçimden buz gibi bir tedirginlik geçti. Hakan’ı daha önce hiç bu kadar öfkeli ve
kaybolmuş görmediğim için rahatsızlığım devasa boyuta ulaşmıştı.

Emre huzursuzca elini Hakan’ın omzuna koydu. “Dostum sakin ol,” dedi uyarırcasma. “Bunu daha
önce konuşmuştuk. Tüm yaşananlar geride kaldı.”

Hakan, öfkeyle Emre’ye baktı. “Benim için değil,” dedi.

“Dostum yapma...”
Hakan sertçe Emre’nin sözünü kesti. “Hâlâ aynı yerde mi yaşıyor?”

Emre isteksizce cevap verdi. “Evet. Ama oraya gitmeyeceksin...”

“Beni durduramazsın!”

Kaşlarımı çattım. Meraklı bakışlarım ikisinin arasında yavaşça gidip geldi. “Neler oluyor?” diye sordum
şüpheyle karışık bir korkuyla. “Baran T nereden tanıyorsunuz?”

Emre soruma karşılık olarak sıkıntıyla iç çekti. Hakan

564

3os^oj>a.t PiaCii - ^aran^ıi Sır^ar

ise her dakika daha fazla artan öfkesiyle bana kısa bir bakış atıp hışımla mutfaktan çıkarak kapıya
yöneldi. Emre kısık sesli bir küfür savururken Hakan’ın peşinden koşturdu. Arkasından gidip Emre’ye
yetiştim ve tam kapıdan çıkmak üzereyken kolunu tutup onu durdurdum.

“Ne haltlar dönüyor burada?” dedim şaşkın şaşkın. “Hakan’ın geçmişinde neler oldu, Baran’ın adını
duyunca neden bu kadar kızdı?”

Emre ellerini omuzlarıma koyarak hafifçe sıktı. “Anlatacağım güzelim ama önce Baran konusunu
halledelim. Hakan’ı bu işte yalnız bırakmak istemiyorum, uzun zamandan sonra Baran’la tekrar
karşılaşması kötü olacak. Ona yardım etmeliyim.”

Derin bir nefes alıp çimdeki ürpertiyi bastırarak Emre’nin elini sıkıca tuttum. “Peki, gidelim öyleyse,”
dedim kararlı bir şekilde.

Emre usulca başını salladı ve birlikte el ele evden çıktık. Hakan ve Gül’ün yardımımıza ihtiyaçları vardı
ve biz de sonuna kadar onların yanında olacaktık.

Gerçek dostların yapması gerektiği gibi.

565

Aşk hiç bu kadar karanlık olmamıştı...

Bir tarafta zenginlik ve lüks içinde yaşayan Buket, bir tarafta herkesin korktuğu, tehlikeli ve insafsız
Kağan!

Buket’in hayatı babasının iflasıyla değişir ve eski kusursuz günlerini İzmir’de bırakarak zorlu bir yaşam
süreceği Ankara’ya taşınmak zorunda kalır.

Buket, çevresine ve yeni başladığı liseye uyum sağlamaya çalışırken öyle büyük bir hata yapar ki her
tavrıyla belayı temsil eden Kağanın tüm dikkatini üzerine çeker.

Hiçbir sınır tanımayan Kağan, Bukete olan öfkesini göstermekten geri durmaz. İkisi de birbirinden
ölesiye nefret ederken, kaçınılmaz sona doğru adım adım yaklaşıp kendilerini imkânsız bir aşkın içinde
bulurlar.

Tehlike, bir gölge misali Buket’in üzerine çöktüğünde, Kağan’m ürkütücü karanlığım aşkıyla
aydınlatabilecek mi? Yoksa etrafını saran karanlığa yenilerek ruhunu siyaha kaptırıp yok olup gidecek
mi?

Çok güzel ve bir o kadar da uzak bana...


Aşk, ihanet ve suçluluk... Buket bir taraftan Kağan’a kendisini affettirmeye çalışırken, diğer taraftan
da içine düştüğü cehennemden kurtulmaya çalışır. Yalnızca Kağan’ın kendisini affetmemesi değil,
okulda da işler pek yolunda gitmez.

Aşk, kızgınlık ve hayal kırıklığı... Kağan, aşkı ile öfkesi arasında kalırken Buket’i bir türlü affedemez.
Ama öfkeli olsa da, bir gölge misali Buket’i takip etmekten vazgeçmez.

Öte yandan Kağan’ın abisi Onur’un Buket’ten istedikleri her şeyi daha da içinden çıkılmaz bir hale
sokar. Buket, acımasızlığıyla bilinen Bahadır’la tanışmak ve ona yakın olmak zorundadır. Fakat Kağan
hayatındayken bunu başarabilmesi o kadar da kolay değildir.

Bunca imkânsızlığa rağmen aşk kazanacak mı? Karanlıktan doğan aşk, Kağan ile Buket’i tekrar bir
araya getirecek mi? Bu aşkın gücü her şeyi geride bırakmalarına yetecek mi?

You might also like