Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 111

AHl�EN

(Şeyh Nasiru'd-din Mahmud el-Hoyi)

İmanın Boyutları
(Metali'ü'l-iman)

Tercüme, İnceleme ve Araştırma


Prof.Dr. Mikail BAYRAM
imanın Boyutları (Metili'ü'l-iman)

© NÜVE KÜLTÜR MERKEZi YAYINLARI: 65


inceleme - Araştırma Dizisi: 46

Bu kitap ve kitabın özgün özeffikleıi tamamen Nove KOOOr Meıkezi'ne ııiltic Hiçlıir şııkilde !akli! OOİlllfTlE!Z.
Yazann ve yııyınevinin izni olmadan kısmen ya cta tamamen kopyalanamaz. çoOallıllSTlaz.
Nüve KOltıır Merkezi hukuki sorumluluk ve takilıal hakkını saklı twr.

Ağustos 2008

Gene! Yayın Yönetmeni: lsmail Çalışkan


Sanat Yönetmeni: Ömer Tekiner

ISBN 978-9944-116-76-3

Kapak Tasarım: REEL

Baskı Öncesi Hazırlık: Mehmet ATEŞ


meh_ates@hotmail.com, mehmetates42@gmail.com

Baskı: Unimat Ofset

Cilt GÖKSU

KÜTÜPHANE BiLGi KARTI


- Cataloging in Publication Data (CiP) -

BAYRAM, Mikail
imanm Boyutları (Metall'ü'I-İman)

ANAHTAR KAVRAMLAR
- key concepts -
1. Konya, 2. Selçuklular, 3. Ahi Evren, 4. Konevi', 5. Şems-i Tebıizi,
5. Mevlana, 6. Eflaki

www.nuvekultur.com
nuve@nuvekultur.com
literaturk@nuvekultur.com
romantikkitap@gmail.com
ilkkitap@gmaii.com

Alemdar Mah. Himaye-i Etfal Sok. Aydoğmuş Han Nu 7/G


Cağaloğlu / ISTANBUL
Telefaks 0212 511 37 86
Atıl EVREN
(Şeyb Nasiru'd-din Mahmud el-Hoyi)

İmanın Boyutları
(Metali'ü'l-Iman)

Tercüme, İnceleme ve Araştırma


Prof.Dr. Mikail BAYRAM
Prof.Dr. Mikail BAYRAM

1940 ytlında Van'ın Saray ilçesinde doğdu. İlk ve


orta tahsilini aynı ilçede ve Van'da tamamladı. 1966
yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi1 ni bi­
11
tirdi. Mezuniyet tezi olarak Zerdüşt ve Avestası11
üzerinde çalıştı. İki yıl orta öğretimde Din Kültürü
öğ;retmenliği yap tı. 19681de Konya Yüksek İslam
Enstitüsü'ne (Bugünkü İlahiyat Fakültesi) Fars Dili
ve Edebiyatı Öğretim Üyeliğine tayin edildi. Muhte­
lif İlahiyat Fakültelerinde Fars Dili ve Edebiyatı,
Osmanlı Paleografyası ve İslam Tarihi dersleri okut­
hı. Bu dönemde bir yıl süre ile Bağdat Edebiyat Fa­
kültesi'nde Arap Dili ve Edebiyatı üzerinde ihtisas
yap tı. Yüksek Lisans ve Doktora çalışmaları süre­
since Türkiye kütüp hanelerinde bulunan el yazması
eserler üzerinde araştırma ve incelemelerde bulun­
du. Özellikle İran Edebiyatı1nın Anadolu'daki uzan­
tısı üzerinde ihtisaslaştı. Bu vesile ile Türkiye Sel­
çukluları döneminde Anadolu1daki dini-tasavvufi
ve fikri hareketleri takip etme imkanı buldu.
1975'te Ahi Evren Şeyh Nasırü1 d-din Mah­
II

mud1un Hayatı, Çevresi ve Eserleri" adlı teziyle


Doktorasını tamamladı. 1980'de Selçuk Üniversite­
si Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim
Görevliliğine tayin edildi. 1990'da Ortaçağ Tarihi
Doçenti, 1996'da Profesör ünvam aldı. Oniki yıl sü­
reyle S.Ü. Fen-Edebiyat Fakültesi1 Tarih Bölümü
Başkanı olarak çalışh. İslam Tarihi, Türk-İslam Ta­
rihi ve Selçuklu Tarihi derslerini okuttu.
Bugüne kadar 15 eseri, 180'den fazla bilimsel
makalesi yayınlanmıştır. Yurt içinde ve dışında
pek çok ulusal ve uluslar arası bilimsel kongrelere
bildiriler sunarak katılmıştır. Çok sayıda makalele­
ri ve üç eseri Farsça'ya tercüme edilmiştir. Sarayı
mahlası ile divan şiiri tarzında Türkçe ve Farsça şi­
irler de yazan Prof.Dr. Mikail Bayram,, şiirlerini
"Sarayi Divanı" adıyla yayınlamıştır.
Prof.Dr. Mikail Bayram evli ve üç çocuk baba­
sıdır. Mart 2007'de yaş haddinden dolayı emekli
olmuştur.

Eserleri:
l. Anadolu'da Telif Edilen İlk Eser: Keşfu'l-Akabe, Konya,
1981.
2. Ahi Evren ve Ahil teşkilatının Kuruluşu, Konya, 1990.
3. Fatma Bacı ve Bacıyan-ı Rum, l.Baskı, Konya, 1987 / 2.
Baskı, Konya, 1994 / 3. Baskı, NKM, İstanbul, 2008.
4. Fil Olayının Mahiyeti ve Fil Suresi, Konya, 1998.
5. Şeyh Evhadü'd-din Hamid el-Kirmanf ve Evhadiyye Hrı­
reketi, Konya, 2000.
6. Tarihin Işığında Nasreddin Hoca ve Ahi Evren, Konya,
2001.
7. Ahi Evren ve Tasavvufi Düşüncenin Esasları, Ankara,
1995.
8. Türkiye Selçukluları Üzerine Araştırmalar, 1. Baskı,
Konya, 2003 / 2. Baskı, Konya, 2005.
9. Destursuz Bağdan Üzüm Yiyenler, Konya, 2004.
10. Şeyh Evhadü'd-din-i Kirmanınin Menakib-namesi, Konya,
2008.
11. Sosyal ve Siyasf Boyutlarıyla Ahi Evren Mevlana Müca­
delesi,. 1. Baskı, Konya, 2005 / 2. Baskı, Konya, 2006.
12. Selçuklular Zamanında Konya'da Dinf ve Fikrf Hareket­
ler, NKM, İstanbul, 2008.
13. İbn Teymiye, Hüseı1n b. Mansur el-Hallac, Tercüme ve
Araştırma: Prof.Dr. Mikail Bayram, Konya, 2003.
14. Ahi Evren (Şeyh Nasirü'd-din Mahmud el-Hoyi),
imanın Boyutları (Metali'ü'l-fman), Tercüme, İnceleme
ve Araştırma: Prof.Dr. Mikail Bayram, Konya, 1996.
İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ ........................................................................................... 11

KISALlMAlLAR ............................................................................ 15
Gİ]l.İŞ...................................................................................... ,........ 17
A. AHİ EVREN'İN GERÇEK ŞAHSİYETİ VE
ESERLERİNİN TESBİTİ ........................................................... 23
a. Ahmed Eflaki'nin Tesbitleri ................................................ 28
b. Şeyh Nasırü'd-din'in Sadru'd-din-i Konevi ile
Mektuplaşmaları................................................................... 30
c. Şeyh Nasırü'd-din Mahmud el-Hoyi; Kırşehirli
Ahi Evren'dir......................................................................... 32
d. Şerrts-i Tebrizi'nin Öldürülmesi Olayı ile İlgisi................. 36
B. lvIBTALİ'ÜL-jMAN'IN NÜSHALARI VE TAVSİFLERİ....... 41
a. Eserin }(onusu ....................................................................... 46
b. Nüshaları ............................................................................... 47
TEF.CÜME I-lAKKINDA ............................................................... Şl
LE\lHALAR .................................................................................... 55
METALİ'ÜL--İMAN'IN TERCÜMESİ
(İMANIN BOYUTLARI) ................................................................ 65
FATİHA ........................................................................................... 67
BİR[NCİ OOĞUŞ ............................................................................ 71
İKİ1\fCİ OOĞUŞ .............................................................................. 86
ÜÇlJNCÜ IX)ĞUŞ ......................................................................... 90
HATİME················································································· , ........ 99

BİBLİYOGRAFYA....................................................................... 107
ÖNSÖZ

Bu eser, Anadolu Selçukluları Devrinin en güç­


lü ve çok yönlü bilginlerinden olup Ahi Teşkila­
tı'nın baş mimarı sayılan Ahi Evren Şeyh Nasirü'd­
din Mahmud el-Hoyfnin "Metali'ül-İman" adlı
Farsça eserinin tercümesidir. Eserlerinin tetkikin­
den Anadolu1 nun en güçlü bilge (Danişmend-i
Rumi) kişisi olduğu anlaşılan Ahi Evren sanatkar
(Derici: Dabbağ) olarak da büyük bir şöhrete sahip
olmuş ve dericilerin piri sayılmıştır. O dönemde
Anadolu'da bulunan derici esnaf ve sanatkarları
ile birlikte 32 çeşit esnaf ve sanatkarlar zümresini
ı,A.hilik" denilen bir kuruluşun yapısı içinde top­

lamış ve kurmuş olduğu bu teşkilatı sevk ve idare


etmiştir. .Anadolu Selçukluları Devleti'nin en par­
lak zamanı olan I. Gıyasu'd-din Keyhüsrev ve iki
oğlu 1. İzzü'd-din Keykavus ve 1. Alaü' d-din Key­
kubad'dan ve Türkmen beylerden büyük destek
görmüştür.
Moğollar'ın Anadolu 1 yu
işgal edip (1243) Sel­
çuklu Devleti'ni hakimiyetleri altına almalarından
sonra Anadolu1da Ahi ve Türkmen çevreler Moğol­
lara ve Moğol yanlısı yönetime karşı ayaklandılar.
Ahi Evren de 1261 yılında Kırşehir'de Moğol Em­
peryalizmine karşı baş kaldırmış ve bu harekat sıra­
sında öldürülmüştür. Bu olayın ardından Ahi Evren
Şeyh Nasısü'd-din'in Anadolu'da meydana getirdi­
ği fikir hareketi ve kurduğu Ahi Teşkilatı'run men­
supları üzerinde ağır bir baskı ve imha siyaseti sür­
dürülmüştür. Bu yüzden vefatının üzerinden daha
bir buçuk asır geçmeden Ali Evren Şeyh Nasırü'd­
din Mahmud'un büyük ölçüde unutulmuş olduj�
anlaşılmaktadır. Ancak Ahi Teşkilatı'nm üyeleri
olan esnaf ve sanatkarlar zümresi arasında ünü ve
şöhreti devam etmiş ve hatıraları canlı tutulmuştur.
Fakat bu çevreler de kültürel seviyelerinin icabı ola­
rak zamanla pirleri Ahi Evren'i menkabeleştirmiş­
lerdir. Müridlerin şeyhleri etrafında yoğun bir men­
kabe halesi oluşturdukları gibi Ahi çevreler de Ahi
Evren'in etrafında bir menkabe halesi meydana ge­
tirmişler ve Ahi Evren'in gerçek kişiliği bu hale
içinde tesbit ve teşhis edilemez hale gelmiştir. Gene
bu çevrelerin Ahi Evren'in hemen tamamı Farsça
bir çok eserleri gibi bu eseri de tarih boyunca Sad­
ru1d-din-i Konevı, Hace Nasiru'd-din-i Tusı, Fah­
ru'd-din-i Razi ve Necmü'd-din-i Daye gibi çeşitli
bilginlere mal edilmiştir.
Anadolu Selçukluları devrinin bu büyük fikir
adamı üzerinde 35 seneden beri .sürdürdüğümüz
çalışmalar sonunda onun gerçek kişiliğini ortaya
koyduğumuz gibi 25 kadar eserinin el yazması
nüshalar halinde günümüze geldiğini, bazı eserlle­
rinin de kayıp olduğunu tesbit etmiş bulunuyoruz.
Ahi Evren'in gerçek kişiliği, ilmi, siyası ve kültürel
faaliyetlerine dair sürdürdüğümüz yayınlar onun
eserlerine ilgi uyandırmıştır. Bu ilginin sonucu ola­
rak bu yıl içinde Ahi Evren'in tam adı "Tabsiretü'l­
mübtedi ve tezkiretü'l-müntehi" olup daha çok kısa
adı olan "Tabsire" diye bilinen eserini "Tasavvufi
Düşüncenin Esasları" adıyla yayınlamış bulunuyo­
ruz. Bu eser Türkiye Diyanet Vakfı yayınları ara­
sında (165 nolu yayın) yayınlanmış bulunmakta­
dıtr. Şimdi de Ahi Evren'in "Metali'ül-iman" adlı
eserini "İmanın Boyutları" adıyla takdim ediyoruz.
Halkımız bu iki eserle ilk olarak Ahi Evren'i eser­
leri ile tamına imkanı bulmuş olacaktır.
Bu eserin ortaya çıkarılması ve yayınlanması
çok uzun ve yorucu bir çalışmanın sonunda ger­
çekleşmiştir. Bu bakımdan burada önce bu eserin
nasıl bulunup ortaya çıkarıldığının macerası hika­
ye edilecek sonra da Ahi Evren'e aidiyetinin nasıl
tesbit edildiği hakkındaki çalışmalarımız sunula­
caktır. Eserin el yazması nüshaları da tavsif edile­
rek Türkçe'ye tercüme ederken takip ettiğimiz yol
ve metod hakkında kısa bir açıklama da sunulmuş­
tur. Bu zaruri bilgiler verildikten sonra sözkonusu
eseri değerli okuyuculara takdim ediyoruz.
Ahi Evren Şeyh Nasirü'd-din-i Mahmud, kur­
muş olduğu Ahi Teşkilatı'nın yapısı içindeki 32 çe­
şit esnaf ve sanatkarlar zümresinin (usta, kalfa, çı­
rak ve yamakların) manevi dünyalarını tarif ve
im.anlarının boyutlarını belirlemek amacıyla bu
eserini kaleme almıştır. Bunu yaparken de hocası
meşhur Eş'ari kelamcısı Fahru'd-din-i Razi'nin yo­
h:ından giderek Eş'arı mezhebi ölçü ve kalıplarına
bağlı kalmıştır. Fakat temel amacı, Ahi Teşkilatı'na
intisab edenlerin inanç dünyalarını inşa etmek ve
onlara belli bir inanç formasyonu kazandırmak
o:lmuştur. Böylece büyük bir eğitimci ve teşkilatçı
olan Ahi Evren Şeyh Nasirü'd-din Mahmud, kur-
duğu teşkilatın piri olarak teşkilattaki fertlere bıelli
bir imanı şahsiyet kazandırmayı planlamıştır. Ni­
tekim "Menahic-i Seyfi" adlı eserini de esnaf ve sa­
natkarlar zümresinin diru yaşayışlarml ölçülen­
.dirmek ve yönlendirmek amacıyla kaleme almıştır.
Bu eserinde de Şafii Mezhebine bağlı kalmıştır.
Bu eser 1996'da ilk olarak tarnhldı ve bir hayır
kuruluşu tarafından yayınlandı. O günden bugüne
kadar mevcudu tükendiği için yeniden basımına
ihtiyaç doğdu. Bu ihtiyaca binaen ikinci defa bası­
mı geırçekleşmiş oldu. Bu defa eseırin basımtnı
Konya Nüve Kültür Merkezi üstlendi. Merkez yet­
kilisi İsmail Çalışkan'a bu hizmetinden dolayı te­
şekkür ediyorum. Allah sa;yini meşkur eylesin.
Ağustos 2008
Prof. D:r. Mikail E►ayram
KISALTMALAR

a : El yazması eserlerde sahifenin birinci yüzü


age. : Adı geçen eser
b. : El yazması eserlerde sahifenin ikinci yüzü
Bk. : Bak
Bkz. : Bakınız
Ef. : Efendi
Fak. : Fakültesi
H. : Hicri
İ.A. : İslam Ansiklopedisi
Krş. : karşılaşhrınız
Ktp. : Kütüphanesi
Mec. : Mecmuası
Msl. : Mesela
nr. : Numara
Nşr. : Neşreden
s. : Sahife
Tere. : Tercümesi ve Tercüme eden
vd. : Ve devamı
v .s. : Vesaire
yp. ·: Yaprak
GİRİŞ

Anadolu1 nun Türkler tarafından fethedilişini


takip eden üç asır içinde, Anadolu'yu yeniden
imar eden1 Türkleşmesi ve İslamlaşmasında emeği
geçen bir çok fikir adamı, şair1 mutasavvıf, sanat­
kar, devlet adamının adı ve sanı unutulmuş1 bir
çoklarının da sadece adı ve menkıbeleşmiş şahsi­
yetlerinden bazı izler ve hikayeler günümüze ka­
dar gelmiştir. Anadolu'nun kültürel mimarları di­
yebileceğ;imiz bu kahramanların hatırası hala Ana­
dolu insanının hafızasında yaşamakta ve hatıraları
saygıyla yad edilip titizlikle muhafaza edilmekte­
dir. Anadolu'da bu dönemden kalma ve kurucusu
bilinmeyen pek çok tekke ve zaviye ve içinde ya­
tanın kim olduğu bilinmeyen yüzlerce yatır bu­
lunmaktadır. Bu yatır ve makamlar Anadolu insa­
nının kutsal sayıp tazimle ziyaret ettiği yerlerdir.
Bu dönemde Anadolu'yu imar eden bu fikir adam­
ları1 Türkmen halkın rehberleri olmuş1 muhtelif
sosyal ve kültürel teşkilatlar da kurmuşlardır. Bu
sosyal ve kültürel teşkilatlar sayesinde Anadolu,
kültürel bakımdan imar edilmiştir. Ahilik de bu
teşkilatlardan biridir.
Zamanla bu kahramanlarıni destanlaştıran Ana­
dolu insanı/ bunlardan bir çoklarının destani şahsi-
18 ______________Prof.Dr. Mikail BAYRAM

yetini ve hatıralarını derlemiştir. Danişmend-name,


Saltuk-name, Velayet-name, Dede Korkut Hi­
kayeleri ve daha bir çok meşayih menakılbnameJleri
bu tür eserlerdir. Anadolu bu bakımdan zengin bir
literatüre sahiptir.
Anadolu Türk tarihinin en az bilinen devri ollan
Anadolu Selçukluları zamanında yaşayan bu kah­
ramanlardan biri de Ahi Teşkilatı'nın kurucusu,
debbaj�ların (dericilerin) piri olup Ahi Evren diye
bilinen Şeyh Nasırü'd-din Mahmud'dur. Kırşe­
hir'de kendi adını taşıyan mahalledeki Ahi Evren
Camii'ne bitişik olan türbesinde medfun olduğu
bilinmektedir. Bugüne kadar hakkında bir çok
araştırmalar yapılmış olduğu halde1 hayat hikayesi
şöyle dursun, 200 seneye varan zaman dilimi iç:ln­
de yaşadığı devir dahi belirlenmemiştir . Bir taraf­
tan Ahi Evren'in Anadolu Selçukluları sultanlarm­
dan I. Alaü'd-din Keykubad (618-634/1221-1237)
ile ilgisi bulunduğuna dair haberler2 onun VII
(XIII) asır ortalarında yaşadığı belirlerken, diğer ta­
raftan onun Orhan Gazi Devri (726-761/ 1326-1360)
azizlerinden olduğuna dair rivayetlere3 dayanılla­
rak VIII (XIV) asrın ilk yarısında yaşadığı öne sü­
rülmüştür4. Ayrıca Ahi Evren'in ölümünden sonra

Ahi Evren hakkında mevcut bibliyografya için bkz. İslam


Ortaçağında Fütüvva, İktisat Fak Mec. XV, 32; lslamica, IV,
1934, s.31-34.
Velayet-name, s.50-53.
Tarih-i Al-i Osman, s.205; Şakayık-i nu'maniye, s. 13; Künhii'l­
ahbar, V. 63-65.
4 C. Hakkı Tarım, Ahi Evren'in Orhan Gazi'nin çağdaşı ol­
duğuna dair haberlerden dolayı onun çağdaşı olan Alaü''d­
din Keykubad'ın, son Selçuklu Sultam III. Alaü' d-din
Keykubad olması gerektiğini savunmaktadır. (Bk. Kırşehir
İmanııı Boyutlan ________________ 19

adına düzenlenen vakfiyenin metninde5 şeyhinin


adı Şeyh Hamid-i Veli olarak geçiyor diye onun
Şeyh mımidü'd-din-i Aksarayi'nin (805/1402-03)
müridi olabileceği fikri dahi ileri sürülmüştür6 • Ef­
saneler ise Onu, Hz. Peygamber'in amcası Ab­
bas'ın oğlu olarak göstermektedir7• Bu farklı görüş­
ler arasında Ahi Evren'in gerçek bir şahsiyet olup
olmadığı dahi münakaşa konusu yapılmıştır8 .
Tabii, Ahi Teşkilatı gibi milli bir kuruluşun baş
mimarı olması bakımından bu kuruluşu gereği gibi
tanıyabilmek, Türk Kültür tarihindeki yerini ve
önemini kavrayabilmek, daha önemlisi bu kurulu­
şun üzerine oturduğu fikri ve ilmı temelleri layıkı
veçhiyle tesbit edebilmek büyük ölçüde .Ahi Ev­
ren'in gerçek kişiliğini, ilmi ve fikri yönünü, siyası
vıe sosyal görüş ve düşünüşünü, ahlaki anlayışını
tesbit ve teşhis etmeye bağlıdır. Bugüne kadar Ahi
Evren ve Ahilik üzerine yapılan çalışmalarda Ahi
Evren Şeyh Nasirü'd-din Mahmud'un gerçek kişili-

Tarihi, s.116-117) Aynı yazar bir başka eserinde (Tarihte Kır­


şehri-Gülşehri, s.89) Ahi Evren ile Osman Gazi'nin kayınpe­
deri Edlebalı'nın oğlu Ahi Mahmud'un aynı kişiler olduğu­
nu savunmuştur.
Bu vakfiyenin iki nüshası Kırşehir Turizm Demeği'nde bulu­
nuyor. Muallim Cevdet'in neşrettiği nüshasının (Zeyl ala
fasli'l-alıiyye, s.279-282) (1305) tarihli olduğu anlaşılmaktadır.
Velayet-name (Açıklamalar kısmı), s.120-122. Oysa bu vakfi­
yede adı geçen Hamid-i Veli, esas adı Hamid olan Şeyh
Evhadü'd-din el-Kirmani'dir. (Bkz. Menakıb-i Şeyh Evhadü'd­
din'in Mukaddimesi, s.10-1 1; el-Fütühatü'l-Mekkiye, I, 165). Bu
zatın .Ahi Evren'in şeyhi ve kayın pederi olduğu tesbit
olunmaktadır. Bkz. Baciyan-i Rum, s.18-24.
Ahi Şecere-Nameleri'nde Ahi Evren adının bizzat Hz. Pey­
gamber tarafından Nasirü'd-din Mahmud'a verildiği fütu­
hat için Anadolu'ya gönderildiği anlatılmaktadır.
Gülcehries Mathnavi aufAchi Evran, s. 1-4.
2 0 __________ ___ProfDr. Mikail BAYRAM

ği tesbit olunamadığı gibi, onun birtakım eserleri


bulunabileceği düşünülmediğinden kurduğu teşki­
latın fikri temelleri de gereği gibi anlaşılmamıştır.
Yalnız son devir araştırıcıları değil, Osmanlı dönemi
tarihd ve yazarlarının da Ahi Evredi tanıyamadık­
ları görülmektedir. Bu eserlerden ancak Ahi Ev­
ren'in menkabevi şahsiyetinden bazı izler buluna­
bilmektedir. Ülkemizde el yazması eser ihtiva eden
yüzden fazla kütüphane ve arşivden pek azının ilmi
kataloğu yapılabilmiş olduğundan bu dönemde telif
edilmiş, büyük çoğunluğu Farsça olan eserler ve
belgeler henüz su yüzüne çıkarılmamış ve değer­
lendirilememiştir. Bu kütüphane ve arşivlerin muh­
tevası açıklandığı ölçüde Anadolu Selçukluları Dev­
ri kültür ve medeniyetinin de karanlıkta kalan b ir­
çok yönlerinin aydınlanacağı muhakkaktır. Doktora
çalışmamıza konu olan Şeyh Nasirü'd-din Mah­
mud, yani Ahi Evren üzerinde sürdürdüğümüz ça­
lışmalar sonunda, onun gerçek kişiliğini ve hayat
hikayesini oldukça detaylı bir biçimde aydınlatmış,
ayrıca yirmi kadar eserini de ortaya çıkarmış bulu­
nuyoruz. Bu çalışmamız Ahi Evren ve Ahi Teşkila­
11

tı'nın Kuruluşu" adıyla yayınlanmıştır. Ahi Teşkila­


tı'nın kuruluşu, Anadolu Selçuklular devrinin en
önemli sosyo-ekonomik ve hatta sosyo-politik olay­
larından biridir. Bu teşkilatın kurucusu olan Şeyh
Nasirü'd-din Mahmud'un gerçek kişiliği ve 20 ka­
dar eseri ortaya çıktıktan sonra, Ahi Teşkilatı'nın
fikri temellerinin yeni baştan araştırmaya tabi tu­
tulması gereklidir. İşte bu amaçla Ahi Evren Şeyh
Nasirü,.d-din Mahmud'un "Metali'ül-iman " adlı ese­
rinin tercümesini "İmanın Boyutları" adıyla sunuyo-
İm,mın Boyutltırı --------------- 21

ruz. Bu isim eserin muhtevasına ve yazarının ama­


cına da uygun düşmektedir. Ahi Evren Şeyh Nası­
11
rü' d-din Mahmud'un kısa adı Tabsıra" olan "Tabsı­
ratü'l-mübtedi ve tezkiretü'l-müntehi" adlı eseri de
"Tasavvufi Düşüncenin Esasları" adıyla tarafımdan
tercüme edilmiş ve Türkiye Diyanet Vakfı yayınları
arasında (Ankara 1995) yayınlanmıştır. Ömrümüz
vefa eder ve fırsatlar zuhur ederse diğer eserlerini
de tercüme ve neşretmeyi düşünüyoruz. Bu tercü­
meyi sunmadan önce Ahi Evren' in gerçek kişiliğini
ve eserlerini nasıl tesbit ettiğimizi ve tercümesini
sunduğumuz eserin ona aidiyyetini göstermemiz
gerekmektedir. Bu bakımdan burada öncelikle Ahi
Evren Şeyh Nasıru'd-din Mahmud ve tercümesini
sunduğumuz eseri hakkındaki geniş araştırmamızı
sunmayı gerekli görüyoruz.
A. AHİ EVREN'İN GERÇEK ŞAHSİYETİ VE
ESERLERİNİN TESBİTİ
Burada "İmanın Boyutları" adıyla tercümesini
sunduğumuz "Metaliü'l-iman" adlı Farsça eserin es­
ki bir el yazması nüshası Konya Yusufağa Kütüpha­
nıesinde ı(nr. 4866'da kayıtlı) bulunuyor. Bu nüsha­
nın kapak sahifesinde (la) şöyle bir kayıt bulun­
maktadır9 :

Bu kayıttan "Metali'-ül İman" adlı eserin yazarı­


nın Şeyh Evhadü'd-Din-i Kirmanı'nin10 müritle-

Bkz. Burada Levha I.


10 Menakıbname'sine göre, Kirman Selçukluları Sultanı Turan
Şah'ın oğlu olup 563 (1168)'de doğmuştur. Tahsilini Bağdat'ta
ikmal ettikten sonra Bağdat meşayihinden Ruknu'd-din Suca­
si'ye (608/1211) intisab ederek tasavvuf yoluna girmiştir. Sey­
yah bit" sofi olarak tanınan Kirmfuu, İran, Azerbaycan, Kafkas­
ya, Anadolu, Irak, Suriye, Mısır ve Hicaz'ın birçok köy ve ka­
sabalarında bulunmuştur. Gittiği her yerde devlet adamı ve
sultanlarından hürmet gören Evhadu'd-din, Anadolu'da (ço­
ğunlukla Kayseri'de) bulunmuştur. Türkçe olarak sohbet ettiği
için türkmenler arasında çok müessir olan Kirmfuu'nin Anado­
lu'da geniş nüfuzu vardı. Evhadü'd-din'in Abbasi Halifesi en­
Nasir li-Dinillah tarafından müridi ve damadı olan Ahi Evren
Şeyh Nasrru'd-din Mahmud ile birlikte Anadolu'ya gönderil­
dikleri anlaşılmaktadır. 635 (1238) yılında Bağdat'ta ölen Kir­
:mani'nin (Bk. Asarü'l-bilad, s.248; Riyazü'l-Arifin, 47-48) bilinen
tek eseri Rubaileri olup, ölümünden sonra damadı Ahi Evren
Şeyh Nasirüd-din tarafından tasnif edilerek kitap haline geti­
rilmiş olduğunu tesbit etmekteyiz. (Bk. Fevad-i Şeyh Evhadü'd­
din-i Kimuınf, Ayasofya Ktp. nr. 2910, yp. lb-4b) Rubailerinden
seçmeler "Heart's witness" adıyla P.L. Wilson ve B.M. Wischer
tarafından Kirmanı hakkında bir ön.sözle birlikte yayınlanmış­
tır (Tahran 1978). Evhadü'd-din muhalifleri tarafından "İbahi"
ve "Şahid-baz" diye yerilmiştir. Ona muarız olanların başında
Mevlana ve hocası Şems-i Tebrizi gelir (Bk. Menakibü'l-Arifin, I,
439-330; Nafahatü'l-Üns tere. S.660-663 ve 671-674; Tarih-i guzide,
24 _______________ Prof.Dr. Mikıiil BAYRAM

rinden olduğu belirtilen Seyyidü'l-Muhakkikin


Şeyh Nasirü'd-din olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca
bu kaydın düşüldüğü Ramazan'ın birinci günü 673
(28 Şubat 1275) tarihinde bu zatın hayatta olmadı,ğı
da öğrenilmektedir. Çünkü Şeyh Evhadü"d-din ile
birlikte bu Şeyh Nasırü' d-din de ölmüş kişiler iç:ln
kullanılan "ı.....� lııı ı.?J" duası ile anılmıştır.
Bu kayıtta adı geçen Şeyh Evhadü'd-din, tanınmış
bir kişidir. Fakat Şeyh Nasırü'd-din bilinen bir şahsi­
yet olmadığı için araştırmamıza hedef oldu. İlk mer­
halede bu yazarın l/Metali'ül-İman" adlı eserinin baş­
ka nüshaları araştırıldı. Türkiye Kütüphanelerinde 5
nüshası bulunduğu tesbit edildi 11 . Bu beş nüshanm

I, 778; Şems'in Konuşmalan, II, 65, 48) Cenclli Müeyyedü'd-din


"Najahatu'r-Ruh ve Tuhfetu'l--futuh" adlı eserinde (Bursa Eski
Eserler Ktp. H. Çelebi kısmı, nr. 1 183, 122b) onun tasavvufi
meşrebi hakkında enteresan bir olay anlatılmaktadır. Menkıb-i
Şeyh Evhadıı'd-din-i Kirınfinf adlı eser, Kimı.ani hakkında gerıiş
bir araştırma ile birlikte İranlı Prof. B. Furuzan-fer tarafından
Nafiz Paşa (Süleymaniye) Ktp. nr. 1199'daki nüshasına daya­
narak Tahran'da (1969) yayınlandı. Bir nüshası da Edirne Seli­
miye Ktp. nr. 2140'da kayıtlı olan eser, Gelibolu'lu Muhyi'd-din
tarafından Türkçe'ye tercüme edilmiş olup1 bu tercümenin bi­
linen tek nüshası Konya İzzet Koyunoğlu Ktp. nr. 2016' dadır.
M.C. Şahabettin Tekindağ Son Osmanlı Karaman Münasebetleri
11

Hakkında Araştınnalar" adlı makalesinde (Tarih Dergisi, XIII, 47)


Kimı.anınin Menakıbnarnesi'nin bir nüshasını Karaman İlk
Halk Ktp. nr. 2'de bulunduğunu bildirmektedir. Fakat bu ese­
rin Kinnanınin "Mcnakibniimcsi"si olmayıp, "Hikııyct-i rakiy­
yan" adlı bir eser olduğu tarafımızdan tesbit edilmiştir.
11 Bu nüshalar eskilik sırasına göre şunlardır: Halet Ef. İlavesi
Ktp. nr. 92 (660/ 1262 istinsah tarihli), Konya Yusufağa Ktp.
nr. 4866 (673/1275 istinsah tarihli), Reşid Ef. Ktp. nr. 333
(916/1510-11 istinsah tarihli), Topkapı Sarayı Müzesi Ktp.
Emanet Hazinesi kısmı nr. 1772 (961 /1553 tarihli), Pertev
Paşa Ktp. nr. 606 (1063 /1653 tarihli). Ayrıca bu eser Sivrihi­
sarlı Yusuf Hakiki tarafından Türkçe'ye tercüme edilmiş
olup, bu tercümenin de bilenen tek nüshası Mahmud Ef.
(Süleymaniye) Ktp. nr. 2974'de kayıtlı ve 913 (1507-08) is­
tinsah tarihlidir. Gene bu eserin iki nüshası da İran' da bu­
lunuyor. Bk. Fihrist-i Nüshaha-yi Hatt-i Farsf, II, 1391.
İınaıım Boyutları ---------------- 25

her birinde eser metninin dışına müstensihler tara­


fından yazılan kayıtlarda, eserin yazarı belirtilıniş ve
her nüshada bir başka yazara mal edilmiştir12 . Bu du­
rum haliyle bizi, bu eserin az ileride adları geçen ya­
zarlardan hangisine ait veya gerçek yazarının kim
olduğunu araştırmaya mecbur bırakh. Eserin en eski
iki nüshası, uzun adı "Tabsiretü'l-Mübtedi ve Tezki­
retü'l-Münt-ehi" olup daha çok kısa adı olan "Tabsıra"
diye tanınan eser ile bir cild içinde ve bir arada bu­
lunmaktadır. Bu iki eseri karşılaştırmak için mütalaa
etti;ğiıniz zaman birçok yönlerden birbirlerine benze­
diklerini ve her iki eserin de yazarının Evhadü'd-din-i
Kirmani'nin müridi olduğuna dair kayıtlar bulundu­
ğunu gördük. Her iki eserin bir müellife ait olduğu
hakkında kesin bir kanaate varılmaktadır 13 • Bu defa
"Tabsira" adlı eserin yazma nüshalarını tetkike yö­
neldik. Bu eserin de 24'ü Türkiye Kütüphanelerinde
olmak üzere 32 nüshasını tesbit ve tetkik ettik14 . Bu
eserin de aynı şekilde muhtelif yazarlara isnad edil­
diği görülmektedir.

12 Ayrıca Ahmed Ateş de bu eseri Hace Nasirü'd-din-i Tusi'ye


maletmiştir. Bk. Konya Kütüphanelerinde Bazı Mühim Yazma­
ları Belleten XVI1 1 13. Halbuki, bu eser tamamen sünni İs­
lam anlayışı ile kaleme alınmıştır. Mezheb bakınundan Şii
olan Tusi'nin bu eseri yazmış olamayacağı gayet açıktır.
13 Zaten müstensihler de bu iki eserin bir kişinin kaleminden
çıktığıru fark.etmiş ve bu iki eseri bir arada istinsah edip ay­
nı kişiye mal etmişlerdir.
14 Bu eserin de en eski nüshaları şunlardır: Halet Ef. İlavesi
Ktp. nr. 92, Nuruosmaniye Ktp. nr. 2286, Ayasofya Ktp. nr.
4819, Şehid Ali Paşa Ktp. nr. 1394, Ayasofya Ktp. nr. 1692
(Fatih Sultan Mehmed'in özel kütüphanesine aittir.), Reşid
Ef. Ktp. nr. 333 (Çok eski bir nüshadan kopya edildiği imla
özelliğinden anlaşılmaktadır.) Bu eserin diğer nüshaları için
bkz. Sadreddin Konevf ve Eserleri, Şarkiyat Mec. Il, 76; Anado­
lu'da Tel�{ Edilen Farsça Eserler, Türkiyat Mec. VII-VIIIı 1 13;
Catalogue des Manuscrits Persans de la Bibliotlıique Nationale, I,
100; Fihrı'st-i niisJıaha-yi hatti-i Farsi, Ilı 103. Son devir araştı­
rıcıları genel olarak eseri Konevi'ye nisbet etmişlerdir.
26 ____________Prof.Dr. Mikıiil BAYRAM

Bütün nüshalarda bu iki eser sırasıyla Falını'd-din-i


Razı (606/1209), Necmü'd-din-i Daye (654/1256), Sad­
ru'd-din-i Konevi (673/1275) ve Şeyh Nasirü'd-din
(veya Nasirü'd-din) adlı bilginlerden birine maledil­
mektedir. Fazla olarak "Tabsira"nm bir nüshasında
Müfessir Kazı Nasirü'd-din el-Beyzavi'ye (684/1285)
nisbet edilmiştir.
Bu bilginlerden ilk üçü ve sonuncusu bilinen şa­
hıslardır. Fakat Şeyh Nasirü'd-din veya Nasınfd­
dın'in kim olduğunu araştırmak gerekiyordu. Bu
araşbrmanın ilk merhalesinde Katip Çelebi'nin -Yaz­
ma nüshalarının çoğunda olduğu gibi- "Tabsiratü'l­
Mübtedi' ve Tezkiretü'l-Müntehi" adlı eseri Şeyh Sad­
ru'd-din-i Konevi'ye nisbet ettikten sonra, "Bu eserin
bazı nüshalannın sırtında Şeyh Nasirü' d-din el-MuJzad­
dis'e ai't olduğu yazılıdır. " 15 kaydını koyduj� görülü­
yordu. Bu kayıt Şeyh Nasirü'd-din'in kim olduğunu
tesbite ışık tutmamaktaydı ama "Tabsira"nın Sadnıd­
din-i Konevi1ye ait olmayıp Şeyh Nasirü'd-din'in ese­
ri olduğu görüşünü kuvvetlendirmekteydi.
"Metali'ül-İmiin" ile "Tabsira"nın en eski nüsha­
ları, 10 Recep 660 (31 Mayıs 1262) de Konyalı Ali b.
Süleyman b. Yunus tarafından Ladik'de (Denizli)
istinsah edilmiş olup "Menahic-i Seyfi" adlı bir eser­
le aym cild içinde bulunuyor16 . Bu cildin ilk sahife­
sinde (la) şu kayıt bulunmaktadır17:

15 Keşfu'z-Zunun, I, 337-338.
16 Halet Ef. İlavesi (Süleyınaniye) Ktp. nr. 92, yp. 32a. Bkz.
Levha III.
17 Bkz . Burada Levha II.
İmanın Boyutlan ______________ 27

J.i-ıll r!WI rl..11 �I Jju �I e;-ı.... \� \:!

JıtW.f --"l t, llll � J��t, etlJJI J..:-ı t�I


c.ı�t "J...,ı,J ,UO,.J,J J.Jt � �' �t � �..,�
.. ..,
. u� C:,-.JJ 1,,,ıı,./.1 � �.J 3 ��
-

GÖfÜldüğü üzere bu kayıtta "Menahic-i Seyfi" ad­


lı eserin Şeyh Nasirü'd-din Ebü1l-Hakayık Mahmud
b. .Ahmed el-Hoyi'ye ait olduğu tesbit edilmiş bulu­
nuyor. Bu eseri de Tabsira" ve "Metali'ül-İman" ile
karşılaştırdığımızda üslup, ifade, konuların açıkla­
nış tarzı gibi birçok bakımlardan birbirlerine benze­
diklleri ve üç eserin aynı yazara ait oldukları kanaa­
tine vardık. Bu üç eserde de Evhadü'd-din'İn pek
çok rubaisi şahid olarak kullanılmaktadır. Ayrıca
"Menahic-i Seyfi"de Şeyh Evhadü'd-din'ın "Şeyh­
vahid" ve "şeyh-i yegane" şeklınde anılması bu eserın
de diğer iki eser gibi Evhadü'd-din-i Kirmanrnın
müridi olan bir zat tarafından kaleme alınmış oldu­
ğunu ortaya koymaktadır. Bu kayıt ile yukarıda anı­
lan ve Evhadü'd-dın'ın müridi olduğu belirlenen
Şeyh Nasir veya Nasirü1d-dın1İn tam adı (ad, lakap,
künye, nisbe olarak) ve babasının adı tesbit edilmiş
oldu. Ayrıca bu kaydı düşen Konyalı Ali b. Süley­
man Yunm/un Şeyh Nasirü'd-din'in tam adını kay­
detmiş olması ve görüldüğü üzere onu uzun ve
coşkun dua ile aranası, bu zatı çok iyi tanıdığını ve
hatta yakınlarından olduğunu göstermektedir.
Yukarıda sunduğumuz iki kayıt, "Metmi'ül­
İman" ile "Tabsira"nın isabetsiz tahmınlerini, eksik
araştırmaların ve müstensihlerin mahsulü olarak
Fahırü1d-din-i Razi; Necmü'd-dın-i Da.ye, Sadru'd­
dın-i Konevi ve Kazi Beyzavi'ye nisbet edildikleri-
28 ________ ______ProfDr. Mikail BAYRAı'\ı!

ni ortaya koymaktaydı. Nüsha durumları da bu iki


eserin IX (XV). asır ortalarından itibaren başkaları­
na maledildiğini göstermekteydi. Vakıa bu eser­
lerden "Tabsira"nın Sadru'd-din-i Konevtye mal
edilişi, ilk olarak 830 (1427) istinsah tarihli Şehid
Ali Paşa (Süleymaniye) Ktp. nr. 1394'deki nüshada
görülmektedir. Bu eserlerin diğer yazarlara mal
edilişi ise, bundan sonraki asırlarda meydana geti­
rilen nüshalarda görülmektedir.

a. Ahmed Eflaki'nin Tesbitleri


Tam adı Şeyh Nasirü'd-din Ebü'l-Hakayık Mah­
mud b. Ahmed el-Hoyi olduğu ortaya çıkan bu ya­
zarın tesbit edilen her üç eserinde de Türk asıllı
Şeyh Evhadü' d-din Hamid el-Kirmani'nin müritle­
rinden olduğuna dair kayıtlar bulunmaktayd ı 18 . Ev­
hadü1 d-din'in çoğunlukla Anadolu1 da faaliyet gös­
terdiği gözönünde bulundurulunca, bu zatın da
Anadolu' da yaşamış olacağı düşüncesinden hareket
ederek Anadolu Selçukluları zamanında Anado­
lu' da telif edilen eserlerde omın izlerini aramak uy­
gun bir hareket olacaktı.
Ünlü Mevlevi yazar Ahmed Eflaki (761 /1360)
"Menakibü'l-Arifin " adlı eserinde, Mevlana ve etra­
fındakilerden hatıralar ve hikayeler naklederken
Mevlana'ya muarız olanların başında gelen Şeyh
NasinXd-din adlı bir bilginden bahsetmektedir.
Mevlana ve etrafındakilere muarız olanların ba-

ıs Metali'ül-İman, Konya Yusufağa Ktp. nr. 4866, yp. la; Me­


naic-i seyfi, Bursa eski eserler Ktp. Hüseyin Çelebi Kısmı. nr.
1184,, yp. 64b; Tabsira, Nuruosınaniye Ktp. nr. 2286, yp. 72a.
İmaııı.ıı Boyııtları - --------------- 29

şında geldiği için Ahmed Eflakı'nin ağır hakaretle­


rine maruz kalan bu bilginin adı "Menakibü'l­
Arijın" de üç defa Şeyh Nasırü'd-din19, bir defa
Şeyh Nasirü'd-din20 şeklinde anılmakta, iki hika­
yede de adı anılmaksızın (Mevlana ve etrafındaki­
lere düşman ve Hanikah-i Ziya'nın şeyhi) gene ay­
nı kişiden söz edildiği21 anlaşılmaktadır. Mevlana
1
da Divan-i Kebir11inde bir defa bu Şeyhi, Nasırü' d­
1

din diye ismen22 Mektubat "mda da isim zikretme­


11

den (Vezir Ziyaü'd-din Hanikahı'nın şeyhi) haka­


ret ederek anmıştır23 . ;ıMakalat-i Şems-i Tebrizf"de
de :iki yerde gene ismen Nasır olarak ondan bahs­
olunm qktadır24 .
Ahmed Eflakı'nin adı geçen eserinin bir yerin­
de, Şeyh Nasirü'd-din'den "Tabsira"mn sahibiydi25
şeklinde bahsetmesi, yukarıdan beri söz konusu et­
11
tiğimiz Metali'ül-İman"1 Menahic-i Seyfi" ve 'Tab­
1
1

sira" adlarıında üç eserin sahibi olduğunu tesbit et­


tiğimiz Şeyh Nasırü'd-din Mahmud b. Ahmed el­
Hoyı'nin, "Menakibü'l-Arifin" de adı geçen Şeyh

19 Mcnakibü'l-arifin, I, 1 19, 188-190; II, 669. Mcnakibü'l-arifin


Tahsin Yazıcı tarafından "Ariflerin Menkibeleri" adıyla yapı­
lan tercümesinde, I, 185-232-234; 1 199.
20 Ayru eser, I, 360. Tercümesinde, I, 355.
21 Aynı eser, I, 558; II, 754-758. Tercümesinde, I, 493; II, 177-180.
22
Külliyat-ı Şems ya Divan-i Kebir, I, 193.
23 Mcktubat--i Mevlana Celalü'd-din, s.129. A. Gölpınarlı tarafın­
dan yapılan tercümesinde, s.115.
24 Makalat-i Şems, Mevlana Müzesi Ktp. ru. 2144, yp. 22a, 72b.
25 .Menakibü'l-arifi.n, I, 188. Tabsira yukarıda adı geçen "Tabsi­
ratü'l-mübtedi ve tekiratü'l-müntehi" adlı eserin kısa adıdır.
Nitekim eserin 660 (1262) istinsah tarihli nüshasının serlev­
hasına yıldızla ve iri harflerle "Tabsıra" yazılarak eserin kısa
adı kayıt edilmiştir. Bkz. Burada Levha V. Bu da gösteriyor
ki bu eser telif edildiğinden beri kısa adı ile tanınmıştır.
30 _____________Prof.Dr. Mikail BAYRAM

Nasırü' d-din ile aynı kişi olduğunu ortaya koy­


maktadır. Ayrıca bir yerde de bu Şeyh Nasırü'd­
din'in Hanikah-i Ziya'da Hadis (Nakli ilimler)
okuttuğunun belirtilmiş olması26 Katib Çelebi'nin
"Tabsira" adlı eserden bahsederken "Bazı nüshala­
rında bu eserin Şeyh Nasırü'd-din el-Muhaddis"' e ait
oldujfu yazılıdır", şeklindeki haberin doğru ve isa­
betli olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Dolayısıyla
bu Şeyh Nasırü'd-din'in hadisçilik yönü bulundu­
ğu da tesbit edilmiş olmaktadır.
Ahmed Eflaki'nin, onun hakkında anlattığı bir
hikayeden bu Şeyh Nasırü'd-din'in, Ahiler'in şeyhi
oldu,ğu da anlaşılmaktadır27. Çünkü hikayede, bu
şeyhin tasarrufunda bulunan Hanikah-i Ziya ile
Hanikah-ı Lala'nın sultan fermanı ile sahibinden
alınıp Mevlana'nın dostu Hüsamü'd-din Çelebi'ye
verilmesine karşı çıkanlar Ahi Ahmed, Ahi Kayser,
Ahi Çoban, Ahi Muhammed gibi Konya'nın ileri
gelen Ah.ileridir. Diğer taraftan Mevlana'nın, Baba
Merendi, Evhadü'd-din-i Kirmani, Hacı Bektaş gibi
Türkmen şeylere karşı düşmanca tutumu, Şeyh
Nasirü'd-din'in de Türkmen şeyhlerden biri oldu­
ğunda şüpheye mahal bırakmamaktadır28 .

b. Şeyh Nasirü' d-din'in Sadru' d-din-i Konevi


ile Mektuplaşmaları
Gene Eflaki bu Şeyh Nasırü'd-din'i, Sadru'd­
din-i Konevi'nin yakın dostu olarak tanıttığı için

26 Mmakıbü'l-arifin, II, 99-100.


27 Aynı eser, Il, 754-758.
28 Aynı eser, I, 439; Il, 498, 146, 225, 276 ..
İmıının Boyutlıırı ---------------- 31
Konevi de eserlerinde bu zattan bahsetmiş olabilir
düşüncesiyle eserlerini gözden geçirmeye başla­
dık. Bu arada Konevi'nin yakınlarına, yakınlarının
da ona yazdıkları mektupları incelerken, Kone­
vi'nin Şeyh Nasiru1d-din1e Şeyh Nasiru'd-din'in de
Konevi'ye yazdığı mektuplarla karşılaştık. Ancak
bu Şeyh Nasıru1 d-din'in -yukarıda ifade edildiği
üzere- eserleri sonraki asırlarda başkalarına mal
edildiği gibi, Konevi1ye yazdığı mektuplarda son­
raki asırlarda çağdaşı ve adaşı (lakabdaşı) olan
İranlı meşhur matematikçi ve filozof Hace Nasi­
rü'd-din-i Tusi'ye (672/ 1224) maledilmiş olduğu
tesbit olunmaktadır29 • Nitekim Ahmed Eflaki bu
zat hakkında "Her türlü ilimde Sadru'd-din-i Konevi
ile at başı giderdr derken3° Konevi ile birbirlerine
yazdıkları mektuplardaki fikri ve ilmi tartışmala­
rını kasdettiği, Mevlana'da, Konevi'nin bu Şeyh
Nasırü'd-dlin'e verdiği cevabı kasdederek: "Nasi­
rü' d-din'e cevap vermek bir fazilet arslanıdır" de:rken31

29 Bu mektupların ilk olarak Yar Ali Şirazi (814/ 1411) tarafın­


dan, Sadru'd-din-i Konevı'nin Konya'da yaphrdığı kütüpha­
nede çalıştığı sırada Konevı'nin özel defterlerinden derleyip
yay ınladığı ve İranlı feylesof Hace Nasirli'd-din-i Tusı'ye
nisbet ettiği tesbit olunmaktadır. Bkz. Sadru'd-din Konevf ile
Hace Nasfrü'd-din-i Tusf'nin Mektuplaştıklan İddiası üzerine, Ta­
rih Dergisi (Uzunçarşılı'ya Armağan Sayısı), s.14-17.
30 Menakibü''l-arifin, Iı 188. Tercümesinde, I, 233.
31 K.ülliyat-i Şems ya Divan-i Kebir, I, 193. Merhum A. Gölpınarlı,
bu mısrayı "Nasfrü'd-din'e cevap vermek bir üstünlük değildir"
şeklinde tercüme etmiştir. (Bkz. Mevlana Divan, s.518) A.
Gölpınarlı'nın tercümeye esas aldığı nüshada "Arslan " ı..:...)
kelimesi yerinde "değil" anlamındaki "leyse" w--,,.l bulunuyor­
duysa Mevlana'run, Konevınin Şeyh Nasirü'd-din'e verdiği
cevabı hafife aldığı anlamı çıkar. Mevlana'nın Konevı'ye kar­
şı menfi tutumunda tekfir edecek kadar ileri gitmesi (Bkz.
Fihi Ma flh'in A. Gölpınarlı tercümesi, s.106) göz önünde bu­
hındurulursa yukarıda geçen mısranın A. Gölpınarlı'ıun ter­
cüme ettiğ� şekilde anlamanın daha isabetli olacağı açıkbr.
32 _______ _ __ _ _ Prof.Dr, Mikdil BAYRAM

bu mektuplaşma olayına işaret ettiği tesbit olun­


maktadır.
Bu iki bilginin birbirlerine yazdıkları mekhıplar
incelendiği zaman bazı önemli gerçekler ortaya
çıkmaktadır. Bu cümleden olarak Şeyh Nasırü'd­
din'in Konevi"ye yazdığı mekhıplardan birinde,
Kırşehir' de müderris olan Necmü'd-din-i Kırşeh­
ri' den, Kırşehir Kadısı Mecdü'd-din-i Merendı'den,
Bedirü'd-din-i Yalmanı (Aksaraylı) gibi Anadolulu
zevattan bahsettiği tesbit edildi32 • Bir başka mek1up­
ta Konya'da medfun olan Fakih Ahmed,,den bahse­
dilmiştir33 . Keza Konevı'nin ona yazdıj�ı mek1up­
lardan birinde el-Hac Tacü'd-din-i Kaşı'den bahse­
dilmiştir34 . Tacir olduğu anlaşılan bu zatın, bu iki
bilgin arasında mektup götürüp getirdiği anlaşıl­
maktadır. Bu el-Hac Tacü'd-din-i Kaşı, Mevlana'nın
bir mekhıbunu da Kırşehir'e götürmüştür35 . Efla­
ki'nin eserinde de adı el-Hac Kaşı olarak geçmiştir36 .

c. Şeyh Nasirü'd-din Mahmud el-Hoyi;


Kırşehirli Ahi Evren'dir
Şeyh Nasırü'd-din'in, Sadru'd-din-i Konevi ile
mektuplaştığı tesbit edildikten sonra, bu mektup­
ların tetkiki sonucunda ise, bu zatın Kırşehir'de
bulunduğu ve Kırşehir'de dostu Konevi'ye mek­
hıpla:r yazdığı anlaşıldı. Tesbit ettiğimiz eserleri ve

32 Sadru'd-din Konevı ile Ahi Evren'in mektuplaşması, S.Ü.


Fen Edebiyat Fak. Dergisi, II, 58-60, Ayrıca bkz. Burada
Levha VIII.
33 Aynı,eser, II, 61-62. Ayrıca bkz. Burada Levha IV.
34 Aynı eser, II, 64.
35 Mektuplar (A.. Gölpınarlı tercümesi), s.85.
36 Menfikibü'l-arifin, I, 278-279.
İıtuıtıın Boyutlan _______________ 33

mektuplarının tetkiki başka eserlerini ortaya çı­


karmamızı imkan verdiği gibi kendisiyle ilgili bazı
önemli bilgiler elde etmemize de vesile oldu. Bu
bilgilerin değerlendirilmesi neticesinde; I. Alaü'd­
din Keykubad'ın saltanatı döneminde (618-
634/ 1221-1237) Konya'da bulunuyor ve gayet mü­
reffeh, itibarlı olduğu ve bu sultana ithafen ''Yez­
dan-şinahr ve "Mürşidü'l-kfyafe'' adlarında iki eser
belirlendi37. Ahilerin ve Türkmenlerin en büyük
hamisi olan I. Alaü'd-din Keykubad, oğlu II. Giya­
sü.1d-din Keyhüsrev tarafından zehirletilerek öldü­
rüldü. Bu yolla iktidara gelen II. Giyasü'd-din,
Ahiler ve Türkırienler' den tasvip görmedi. Bu yüz­
den Şeyh Nasırü'd-din Mahmud'un bu sultanın
saltanatı zamanında (634-643/1237-1245) Sa'dü'd­
din Köpek olayı ile ilgisi olduğu öne sürülerek 5
sene müddetle hapsedildiği anlaşıldı. Bu durumu
ünlü devlet adamı Celalü'd-din Karatay'a sundu­
ğı.ı "Medh-i fakru zemm-i dünya" adlı eserinin önsö­
zü.nde anlatmaktadır38 • Kırşehir Emiri Seyfü'd-din
Tuğrul için kaleme aldığı "Menahic-i Seyfi" adlı
eserinde de bu tutuklama olayına değinıniştir39 .
Bazı Ahi ileri gelenlerin de gene aynı gerekçe ile ve
bu sultan tarafından tutuklandıkları anlaşılmakta­
dır40 . Keza Baba İlyas-i Horasani'nin de bu olaylar

37 "Yezdan-şinaht"ın bir nüshası Ayasofya (Süleymaniye) Ktp.


nr. 4819' de, bir nüshası da Şehit Ali Paşa (Süleymaniye)
Ktp. nr. 2841' dedir. Mürşidü'l-kifaye'rıın ise bilinen tek nüs­
hası Fatih (Süleymaniye) Ktp. nr. 5426' daki mecmuanın
130b-13,6a sahifelerindedir.
38 Fatih (Süleymaniye) Ktp . nr. 5426, yp. 229b-236b.
39 Halet Ef. İlavesi (Süleyınaniye) Ktp. nr. 92, yp.30b.
40 Menfikib-i Şeyh Evlıadü'd-din-i Kirmanf, s.140.
34 ______________ProfDr. Mikail BAYRAM

sırasında tutuklandığını torunu Elvan Çelebi'nin


1
'Menakibü'l-kudsiyye" adlı eserinden öğreniyoruz41 .
Eflaki'nin beyanlarından da anlaşıldığı üzere
bu Şeyh Nasııi.i'd-din, önceleri Konya'da bulunu­
yor ve Hanikah-ı Ziya ve Hanikah-i Lala'nın şeyh­
liğini yürütüyordu. Yukarıda kısaca değindiğimiz
olaylardan sonra yerleştiği yerden Sadru'd-din Ko­
nevi'ye mektuplar yazdığı anlaşılmaktaydı. Hapis­
ten çıktıktan sonra kaleme aldığı "Menahic-i Seyfi"
adlı eseri ni Seyfü'd-din Tuğrul adlı bir emire sun­
muştur. Bu emir Seyfü'd-din Tuğrul'un kim oldu­
ğu araştırılırken bazı önemli ipuçları daha ele geç­
ti. Hulasası şudur: Mevlana'nın hocası Şems-i Teb­
rizi'nin öldürülmesi olayına adı karışan Mevla­
na1nın oğlu Alaü'd-din Çelebi, Şems'in öldürülme­
si olayından sonra Kırşehir'e yerleşmiştir42 • Mev­
lana'nın, oğlunun aile ocağına dönmesini sağla­
mak için ona mektuplar yazdığı görülmekte ve bu
mektuplardan birinde Emir Seyfü'd-din adlı birin­
den bahsedilmektedir43 • Gene bu mektuplardan bi­
rinde Mevlana, tacir olduğunu belirttiği Tacü'd­
din adlı birinin bu mektubunu getirdiğini oğluna
bildirmektedir44 • Bu tacirin Sadru'd-din-i Kone-

41 a.g.e." s.35-39.
42 Eflaki, eserinin bir yerinde (3/142. Hikaye) A. Çelebi'yi
Kırşehri (Kırşehirli) diye anmıştır. A. Çelebi'nin, oğul ve ıto­
runlannın da Kırşehir'de ikamet etmekte olduklarım gene
Eflaki'den öğreniyoruz. (Aynı eser, 8/58. Hikaye). Bu kayıt­
lardan Mevlana'nın oğluna yazdığı mektupların Kırşehiır'e
gönderilmiş olduğunu görüyoruz.
43 Mektuplar, s.40-41. A. Gölpınarlı'nın (Mektuplar, Açıklamalar
Kısmı, s.221) ve F. Nafi.iUzluk'un (Mektubat-i Mevlana Ce­
lalü'd-din Rumi, İndeks K1Smı, s.169) kimliğini tesbit ede­
mediklerini bu Emir Seyfü'd-din, Kırşehir Emiri'dir. İleride
bu Emir hakkında bilgi verilecektir.
44 Mektuplar, s.185. Bu mektupta Mevlana'run torunlarını öz­
lediği de anlaşılmaktadır.
İmanın Boyutlan ______________ 35

vi'nin yakınlarından olduğu ve mektublarmı bah­


simize konu olan Şeyh Nasirü' d-din1e götürdüğü
belirlendi. Nitekim Şeyh Nasirü1d-din de, Kone­
vi'ye yazdığı mektuplardan birinde Tacir Tacü'd­
din Kaşı'den söz etmekte ve "Tuhfetü'ş-Şekur" adlı
eserini bu Tacü'd-din için kaleme aldığını Sadru'd­
din Konevi'ye bildirmektedir45 • İşte bu durum,
üzerinde çalıştığımız ve eserlerini tesbit ettiğimiz
Şeyh Nasirü'd-din Mahmud'un Kırşehir'de bulun­
duğu ve buradan Sadru'd-din Konevi'ye mektup­
lar yazdığını belirlememize vesile oldu. Daha son­
ra bu zatın Konevi'ye yazdığı bazı siyasi ve aktiiel
konulu mektuplarda adları geçen kişilerin de Kır­
şehirli ve Kırşehir'de görevli bulunmaları vardığı­
mız sonuç üzerindeki tereddütlerimizi giderdi. Söz
gelimi 653 (1255) yılı Şevval ayında Konevi'ye yaz­
dığ;ı bir mektupta Kırşehir Kadısı olan Mecdü'd­
din Merendi'den ve Kırşehirli Necmü'd-din'den
(Müderris ve Konevi'nin talebesi) bahsetmektedir.
Keza 653 (1255) yılında Moğollara karşı savaş ha­
zırlığı için Kırşehir'e gittiğini bildiğimiz II. İzzü' d­
din Keykavus'un veziri Kadı İzzü'd-din'den,, Ata­
beg Fahru'd-din Arslandoğmuş'tan (isim zikret­
meksizin) Vezir ve Atabeg diyerek ve ordu komu­
tam (Emiırü'l-ümera) Bedrü'd-din Abdu's-Samed
el-Yelman'i'den bahsetmektedir46 .
Şeyh Nasirü1d-din Mahmud'un Ahiler'in şeyhi
olduğuna dair kayıtların bulunduğu yukarıda belir­
tildi. Kırşehir'de kendi adıyla anılan camiye bitişik
türbede medfun, Anadolu Ahi Teşkilah'nın kurucu­
su olarak bilinen ve Ahi Evren diye tanınan zahn adı

45 Mükııtebat, Ayasofya (Süleymaniye) Ktp. nr. 2412, yp. 54a.


46 IX. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, Ankara 1988, II, 623-641.
Ayrıca bkz. Burada Levha VIII.
36 _____________ProfDr. Mikıiil BAYRAM

yukarıda belirtilen hemen bütün kaynaklarda Nasi­


rü'd-din (veya Nasırü'd-din) Mahmud olarak geç­
mektedir. Fakat o zamana kadar ben Ahi Evredin
adının Nasınld-din Mahmud olduğunu bilmiyor­
dum. İşte bu durum bugüne kadar 25'e yakın eserini
bulduğumuz zatın Ahi Evren Şeyh Nasırü'd-din
Mahmud olduğunu belirlememize vesile oldu. Daha
sonraki çalışma ve araştırmalarımızda, menkabevi
adı olduğu anlaşılan Ahi Evren diye tanınan zatın,
Moğollar'a ve Moğol yanlısı yönetime karşı isyan et­
tiği, bu isyanı bastırmaya memur edilen Moğol asıllı
ve Meıvlana'nın müridi Nuru'd-din Caca tarafından
isyancıların kılıçtan geçirildiği, Ahi Evren Şeyh Nasi­
rü'd-din . Mahmud ve beraberindekilerin bu sırada
katledildikleri, Mevlana'nın oğlu Alaü'd-din Çele­
bfnin de Ahi Evren ile birlikte öldürüldüğü ortaya
çıktı. Bu olayın tarihi 1 Nisan 1261 (27 R.ahir 659)dir.
Konu hakkında "Ahi Evren ve Ahi Teşkilatı'nın Kumlu­
şu" adlı eserimizde çok daha detaylı bilgi :mevcuttur.
Aynca Ahi Evren diye ünlenen Hace Nasırü'd-din
Mahmud'un latifeleri ile ünlü Hoca Nasreddin ile
aynı şahsiyet olduğu tarafımdan isbat edilmiş bulu­
nuyor. Bu konuda muhtelif eserlerim bulunuyor.

d. Şems-i Tebrizi'nin Öldürülmesi Olayı


ile İlgisi
Mevlana'nın şeyhi ve üstadı Şems-i Tebrizi'nin,
ikinci defa Konya'ya gelişinden iki sene kadar son­
ra bazı çevrelerin düzenlediği bir suikast sonucu
öldürüldüğü (645/1247), Mevlana'nın da bundan
çok müteessir olduğu bilinmektedir. Şems'in öldü­
rülmesinde Mevlana'nın oğlu Alaü'd-·din Çele­
bi'nin önemli bir rol üstlendiği, bu yüzden Mevla-
İmanın Boyutlan _______________ 37

na'run oğluna kırgın olduğu ve onu aile ocağ;ından


kovduğu Mevlevi yazarlar tarafından nakledilir.
Şems-i Tebrizi'nin öldürülmesinden hemen sonra
Al€tü'd-din Çelebi'nin Kırşehir'e göçmesi, Şeyh Na­
sirü'd-din Mahmud'un da tam bu tarihlerde Kon­
ya' dan Kırşehir'e gidip oraya yerleşmesi haliyle onun
da Şems'in öldürülmesi olayı ile ilgisi bulunduğunu
akla getinnekteydi. Mevlana ve Ahmet Efölli'nin
onu şiddetle kötülemeleri ve hakaret etmelerinin
ciddi bir sebebi olmalıydı. Bu konularda da ciddi
araştırmaların yapılması gerekiyordu.
Mevlana ve etrafındakiler · hakkında ve onların
etrafında cereyan eden olayları ve hatıraları derle­
yen ilk Mevlevi yazarlar olan Ahmed Eflaki ve
Sipehsalar, Şems'in öldürülmesi olayında A. Çele­
bi'nin önemli bir rolü olduğunu bildirmektedirler.
Sipehsalar, A. Çelebi'nin Şems ile evlendirilen genç
ve güzel bir hatun olan Kimya Hatun'a ilgi duy­
ması, Şems ile aralarında sürtüşmeye sebep oldu­
ğunu, bu sürtüşmenin yanında Şems aleyhindeki
dedikoduları Şems'in öldürülmesine sebep olarak
göstermektedir47. Eflaki ise, kimleri kasteddiğini
açıklamaksızın A. Çelebi'nin bazı kötü kişilere
uyarak bu suçu işlediğini, bu yüzden de babasına
asi olduğunu kaydeder48 .
Diğer taraftan gene Eflakt Şems1in öldürülmesi
olayının bir başka perdesini de şöyle anlatıyor:
Konya'daki Vezir Nasırü'd-din Hanikah1ında bir tö­
, ren münasebetiyle bazı kimseler bir araya gelmiş,
çeşitli ilimlerden, tefsir ve hadisten eski _bilginlerin

47 Men.akib-ı' Hz. Hudavendigar, s.178: İbtida-niime Tercümesi., s.61-64.


48 Ariflerin Menkibeleri, III, 185, 342.
38 _____________Prof.Dr. Mikııil BAYRAM

sözlerini naklebnekteydiler. Şems de orada bulunu­


yormuş. Bir ara Şems topluluğa hitaben: "Ne zamana
kadar onun-bunun sözünü nakledip duracaksınız. Kal­
bim bana Rabbim'den bu haberi veriyor diyecek yok
mu ?" deyince orada bulunanların itiraz ve tepkileriy­
le karşılaşmıştır49 • Eflaki'nin rivayetine göre aynı
Hanikfü'ta gene bir tören sırasında Şems-i Tebrizi ile
Adliye Nazın olan Nusratü'd-din Ahmed arasında
meydana gelen hoşnutsuzluk yüzünden bu Nusra­
tü'd-din adamlarını gönderip Şems'i katlettirmiştir50 .
Bu zat adliye nazın olduğuna göre Şems'in öldürül­
mesi olayının adli bir infaz olduğu anlaşılmaktadır.
Nitekim, bir başka rivayete göre de Şems, Mevlana
ile yalnız otururken içeriye biri gelir. Şems'i dışarı
çağırır/' Şems dışarıya çıkınca pusuda duran -
Eflaki'nin tabiriyle- kıskanç, hayırsız, alçak, mulhid
yedi kişi ona bıçak saplayıp öldürmüşlerdir51 . Bu ri­
vayeti yukarıdaki rivayete göre değerlendirecek
olursak, bu kişilerin Vezir Nasirü'd-din'in adamları
olduğuna hükmetmek gerekir. Eflaki'nin bu rivaye­
tindeki Vezir Nasirü'd-din'in bahsimize konu olan
Ahi Evren, Şeyh Nasirü'd-din olduğu ortaya çık­
maktadır. Gelişen olaylar bunu açık olarak göster­
mektedir. Ancak onun vezirlik yaphğına dair bir
kayda rastlanmamaktadır. Fakat II. Gıyasü' d-din
Keyhüsrev'in ölüm tarihi olan 643 (1245) yılından
sonra gelen iki yıl içinde bu makamda bulunmuş
olabilir. Vezirler genel olarak ilmiye sınıfından kişi­
lere verildiğine göre onun vezirliğe getirilmiş alına­
sı mümkündür. Ola ki Eflaki burada ona muhale:fe-

49 Aynı eser, II, 99.


so Aym eser, II, 133.
sı Aym eser, II, 126 (4/91. Hikaye).
İnıarıın Boyutlan --------------- 39
tinden dolayı "vezir" kelimesini günahkar anlamın­
da kullanmışhr. Bilindiği gibi "vezir" kelimesi,
"Vizr" kökünden olup günahkar demektir. Vezir
olan kimseler ülkelerindeki her haksızlıktan ve işle­
nen her günahtan sorumlu ve günahları yüklenen
kişi oldukları için bu makam "vezir" (günahkar) ke­
limesiyle tesmiye olunmuştur.
Bu duruma göre Şeyh Nasirü' d-din1 II. İzzü' d­
din Keykiıvus1 un saltanatının ilk yıllarında vezirlik
makamına getirilmiştir. Eflakı'nin anlattığına göre
bir defasında II. İzzü'd-din Keykavus1 Mevlana'nın
huzuruna gelip kendisine öğütte bulunmasını
talleb etmiştir. Mevlana da ona: "Sana ne öğüt vere­
yim ? S ana çobanlık vermişler, sen kurtluk yapıyorsu n.
Tanrı seni su ltan yaptı. S en Şeytanın sözüyle hareket
ediyorsun,.,52 demiştir. Mevlana'nın, Şeyh Nfüsirü'd­
din1 i kendisine vezir edinmesinden dolayı sultana
muhalefet ettiğini ve "şeytanın sözüyle hareket edi­
yorsun" sözü ile de Vezir Şeyh Nasirü'd-dini kas­
detmiş olabilir.
Eflaki,,nin bu rivayetinden Şeyh Nasirü'd-din'in
(Ahi Evren) Konya'da bir hani.kah yaptırdığını da
öğreniyoruz. Bu hani.kah VII. H. asır ortalarında da
faal idi53• Şunu da belirtelim ki, bu rivayette adı
geçen Vezir Nasirü'd-din'in, Nusratu'd-din oldu­
ğuna dair iddia tutarlı değildir54 • Dolayısıyla vezir
Nasirü'd--din, bahsimize konu olan Şeyh N�ısirü'd­
din Mahrnud'dur.

52 Ariflerin Menkıbeleri, I, 443-444.


53 Aynı eser, II, 286. Burada Seyyid Nasirü'd-din Hanikakı
olarak geçiyor.
54 Ariflerin Menkıbeleri {İncelemeler kısmı), s.23.
40 _____________Prof.Dr. Mikiiil BAYRAM

Böylece Şeyh Nasirü' d-din'in yani Ahi Evren'in,


Alaü'd-din Çelebi ile birlikte Şems-i Tebrizı'nin öl­
dürülmesinde parmağı bulunduğu ortaya çıkmak­
tadır. işte bu yüzden Mevlana'nın ve Ahmed Efla­
kı'nin hakaretlerine maruz kalmıştır. Hatta Eflaki,
onu her anışta olduğu gibi bu rivayette de gene ha­
karet maksadıyla "vezir" kelimesini tevriyeli olarak
hem günahkar anlamında kullanmış, hem de bu ke­
lime ile onun bir dönemde vezirlik makarnında bu­
lunmuş olduğuna da işaret etmek istemiştir.
Şems-i Tebrizi öldürüldükten sonra cesedinin
Ahi Bedrü1d-din Gühertaş'ın (659/ 1261) bahçesin­
deki kuyuya atıldığına dair rivayetler artık kesinllik
kazanmış bulunuyor55 . Bu durumda Şems'in öldü­
rülmesi olayında parmağı bulunanlardan biri de
Ahi Bedrü'd-din Gühertaş olmalıdır. Bu konuyu,
"Sosyal ve Siyasi Boyutlarıyla Ahi Evren-Mevlana
Mücadelesi" adlı kitabımda detaylı olarak açıklarrnş
bulunuyorum.

55 A. Gölpınarlı, Mevlana Celaleddin, s.92.


B. METALİ'ÜL-İMAN'IN NÜSHALARI VE
TAVSİFLERİ
:tınan esaslarının ilmihali niteliğinde olan bu
eseır, Somuncu Baba diye tanınan Hamidü''d-din
el-Aksarayi'nin (815/ 1412) oğlu şair Yusuf Haki­
kı56 tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir. Bu
tercümede mütercim eseri Farsçadan tercüme etti­
ğini belirttiği halde eserin kime ait olduğunu be­
lirtmemiştir57. Öyle anlaşılıyor ki, yazar yani Ahi
Evren eserlerinde adını zikretmediği için kendi­
sinden hemen bir asır kadar sonra eserlerinin ya­
zan bilinmez olmuş, bu yüzden de ilerde görece­
ğimiz gibi her müstensih bir takım zan ve ihtimal­
lerle, belki de kendi mahsulleri olarak eseri ,çeşitli
şahıslara maletmişlerdir. Yusuf Hakıkı'nin tercü­
me ettiği "Metaliü'l-fman"ın kime ait olduğunu be­
lirtmeyişi daha o zamandan beri eserin yazarının
bilinmiyor olduğunu göstermektedir.
Metaliü'l-İman'ın şimdiye kadar çeşitli kütüp­
hanelerde 5 ayrı nüshasını bulabildik. Her nüsha­
da eserin metninin dışına (serlevhaya) konulan ka­
yıtlardan müstensihler tarafından ayrı ayrı şahısla­
ra mal edildiği görülmektedir.
Bu nüshalardan biri Reşid Ef. Ktp. nr. 333'te ka­
yıtlı ve 916 (1510-1 1) istinsah tarihli olup, serlevha­
c:J�
sına (49a) (L,,>jl)I ı.:.r,ı::U ı � ı:ıL./:1 1 y\_;_SJ cüm-

56 Osmanlı Müellifleri, I, 196, Konya Mevlana Müzesi Yazmalar


Kataloğu, lI, 345-351.
57 Henüz el yazması halinde olan bu tercümenin tek nüshası
Hacı Mahmud Ef. (Süleymaniye) Ktp. nr. 2974'de kayıtlı
olup, 9 13 {1507) istinsah tarihlidir.
42 _____________ Prof.Dr. Mikiiil BA)RAM

lesi yazılarak Fahru'd-din er-Razi'ye (606/1209) ait


olduğu belirtiliyor.
Evvela bu nüsha çok eski bir nüshadan, ,çok
sıhhatli bir şekilde kopya edildiği bütün ".ı.S'"lerin
11
J" şeklinde ve makabli müteharrik bütün"�" le­
rin de ";," olarak Hicri VII. asrın ilk yarısı imlasının
aynen ve dikkatli bir şekilde muhafaza edilişinden
anlaşılmaktadır. İkinci olarak da bu nüshanın ic;in­
de bulunduğu mecmua içerisinde Şeyh Nasirü' d­
din'in "Tabsira" nam eseri de Fahru'd-din Razi'ye
mal edilmiş olup, başında da Şeyh Nasiru'd-din ta­
rafından tercüme edildiğine kani olduğumuz
Fahru'd-din-i Razi'nin "Kitabü'l-Hamsfn fi usuli'd­
dfn" adlı eserinin Farsça tercümesi bulunmaktadır.
Öyle görülüyor h mecmuanın başındaki eserin
Fahru'd-din-i Razi'ye ait oluşundan diğ;er iki ese­
rin de ona ait olacağı zannı ile bu kayıt konmuştur.
Kaldı ki, Razi'nin bu isimde bir eseri hiç bir yerde
kayıtlı değildirss .
Pertev Paşa (Süleymaniye) Ktp. nr. 606'da ka­
yıtlı, 1063 (1555-56) istinsah tarihli nüshasında ise,
gene serlevhaya (106b)
ı.'.,r.:' ..U I � üL..,,ı::/ \ e:J� ı.::.-., L........4'l,)_r---İ �J.;, �.JLJ r.)-:ı' \ )

ibaresi yazılarak Nacmü'd-din-i Daye'ye (654/1256)


ait olduğu ileri sürülmüştür. Bu nüsha üzerinde
yaphğ;ımız inceleme sonunda müstensihin eseri bü-

ss İhbarü'l-ulem bi ahbari'l-hııkemfi, s.190-192; Tabakatü'l-atibba,


II, 29-30. Fahrü'd-din-i Razi ve eserleri için aynca bkz. Broc­
kelmann, GAI, I, 506-508; Suppl, I, 920-928.
İmanııı Boyutlım --------------- 43
yük ölçüde tahrif ettiğirii, uzun ilaveler ve hazifler
yaphğıru tıesbit ettik. Bu itibarla bu nüshanın başın­
daki kaydın tamamen müstensihin mahsulü olduğu
ve hiç bir E�sasa dayanmadığı sonucuna varmak güç
değildir. Bununla beraber Necm-i Daye'nin de bu
isimde bir eseri hiç bir yerde kayıtlı değildir59 .
Eserin Topkapı Sarayı Müzesi Ktp. Emanet Ha­
zinesi kısmında, nr. 1772'de kayıtlı 961 (1553) istin­
sah tarihli nüshasında kapak sahifesine (144a)
(.,ş_,..;_;-1 1 0-:1::U ı .J..1..p �I � 0�� \ ��)

şeklindeki cümle yazılarak eserin Sadru'd-dın el­


Konevi'ye ait olduğu belirtiliyor60 . Oysa, Konevi ve
eserleri üzerinde araştırma yapanlar onun bu isim­
de bir eserinin olduğunu tesbit etmemişlerdir61 •
Konevi'nin vakfettiği eserler arasında "Metali'ül­
fmfin"ın bir nüshasının bulunmuş olması, bu eserin
Konevi'ye ait olduğu fikrinin ortaya çıkmasına se­
bep olmuştur samyorum62 .
Rahmetli hocam H. Ziya Ülken'in mütalaa etti­
ği ve fakat göremediğimiz 6. nüshada da eserin
Konevi'ye isnad edildiği anlaşılmaktadır63 .

59 Necm al-Din-i Daya ve eserleri için bk. Brockelmann, GAL,


I, 448; Suppl. I, 804, Mirsadü'I-İbfid, M. Emin Riya.hl neşrin­
deki Giriş (Tahran 1366), s.46-53.
60 Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Türkçe Yama Eserleri
Kataloğu, II, 340.
61 Sadreddin Konevf ve eserleri, Şarkiyat Mec. II, 63-90, Sadreddin
Konevınin Felsefesinde Allah, Kainat ve İnsan, (Önsözü), s.19-
23; Brockelmann, GAL, I, 450; Suppl., I, 807-808.
62 Konya Tarihi, s.502; Fatih Devrinde Karaman Eyaleti 'Vakıfları
Fihristi, s.12.
63 Türk Tefekkürü Tarihi, II, 143.
44
______________Prof.Dr. Mikail BAYRAM

Matali'ü'l-nnan11 ilk defa tanıtan merhum A.


Ateş Bey, onun Nasırü'd-din-i Tı1sı'ye ait olduğunu
belirtmiştir64 . Fakat eserin Tüsı'ye ait olduğuna dair
eserde herhangi bir kayıt bulunmadığı gibi, Tusı'nin
de bu isimde bir eseri bilinmemektedir. Tusi ve
eserleri hakkında geniş araştırmaların mahsulü olan
aşağıda adları geçen her iki eserde de Tusı'nin bu
isimde bir eseri tesbit edilmiş değildir65 .
Esasen eserin konusu göz önüne alınacak olur­
sa mezheb itibarı ile şiı olan Nasirü' d-din-i Tı1-
sı'nin bunu yazamayacağı açıkça anlaşılır. Çünkü
eser tamamıyla ehl-i sünnet anlayışına uygun bir
şekilde kaleme almmıştır66 .
Esas üzerinde duracağımız ve Konya Yusufağa
Ktp. nr. 4866'da kayıtlı bulunan nüshasına gelince:
21 Ramazan 673 (20 Mart 1275)'de istinsah edilmiş
bulunan bu nüshanın başına (la) eserin müellifi
için şu kayıt bulunmaktadır67 •
C,-:, �f � � JI t)4'11 e,'l� yL:.n
_....,t ıu}tı � b,L.Uf � .:ıu.v- Jf t, ı ..,.-1.;
� ,J.,�f G.H ı,ı,i � '-fJ,J, ,Wi ,.,....j .:,,t»lı lllt
(4ıı...:...,., �,J ..:J: � ı)Wıı•.J JJJ'111'

64 Konya Kütüphanelerinde Bazı Mühim Yazmalar, Belleten, XVI, 1 13.


65 Modarris Razavi, Ahval u aşar-i Haca Naşfrü'd-din-i Tusf,
Tahran, 1334; Tusı'yi anma münasebetiyle Tahran'da dü­
zenlenen ve 6-12 Hordad 1335 tarİl'Jerinde icra edilen kon­
feranslar serisini ihtiva eden, Yad-name-i Haca Naşirü' d­
din-i Tusı, Tahran 1336. Ayrıca Tusı'nin eserleri için bk.
Brockelmann, Suppl., I, 924-933.
66 Ms. Bu eserin bir yerinde (Halef Ef. İlavesi ktp. nr. 92, yp.
4b) Hz. Abu Bakr'den "Sıddıku'l-Akbar" diye söz etmiştir.
Bir başka yerinde ise (yp. 15b) Kitap, Sünnet, Kıyas ve İc­
ma-i Ümmet' e uymanın zaruri olduğuna kanidir.
67 Bk. Burada Levha I.
İmaııın Boyııtlan _______________ 45

Bu kayıt, bu eserin Şeyhü'l-Maşayih Kutbü'l­


Avtad Avhadü'l-Mille ve'l-Dın şeklinde tesmiye
edilen Avhadü'd-Dın1in -ki, A.Jhadü'd-Din-i Kir­
m�lni olduğunda şüpheye mahal yoktur- mürid­
lerinden Şayh Nasirü'd-din'in eserlerinden olduğu
belirtilmektedir. Şeyh Nasiü'd-din ise bu çalışma­
mıza konu olan Şayh Nasirü'd-din el-Hoyı'den
başkası olamayacağı bedihidir. Bu son kayıt, diğer­
lerinden 250 sene kadar daha eski ve büyük bir ih­
timalle Konya ve civarında68 ve Konevi'nin daha
hayatta olduğu veya henüz öldüğü bir sırada istin­
sah edilmiş olması bu tesbite itimadımızı arttır­
makta veya en azından bu eserin Konevi'ye ait ol­
madığını kesinlikle ortaya koymaktadır. Ancak
yazarının adını Nasır al-din olarak tesbit etmesi, ya
küçük bir yanılmanın veya yazarın bu şekilde de
tesmiye edildiği sonucu olduğuna hükmediyoruz.
Çünkü, eserin Halet Ef. İlavesi ktp. nr. 92'deki
nüshasında yazarın yakınlarından olduğu anlaşı­
lan Konyalı ,Alı b. Süleyman b. Yunus tarafından
660 (1262)' da istinsah edilmiş olup, yazarın adı bu­
rada Şayh Nasir al-din el-Hoyı olarak geçmiştir. Bu
tesbitin en doğru ve en itimada şayan olduğunu
yukarıda etraflı olarak açıklamış bulunuyoruz.

68 Bu kanaatimiz, adı geçen ve eserin la sahifesinde bulunan


vakıf kaydında nüshanın Konya'da uzun seneler kadılık yap­
mış ve çeşitli eserler vermiş olan Kazı Seracü'd-din--i Urma­
vi'nin (682/1283) torunlarından olduğu belirtilen Badru' d­
din Mahmud tarafından Konya dahilinde bulunan "Medrese­
tü'l-Atabakiyye"ye vakfecillmiş olduğunu belirten kayda da­
yanmaktadır. Hatta bu nüshanın Kazı Seracü' d-din ell Urmevı
tarafından meydana getirildiğini tahmin ediyoruz.
46 _____________ProfDr. Mikıiil BA.YlUM

a. Eserin Konusu
Genel olarak itikadı ve tasavvufi konuları ihtiva
eden bu eserin önsözünde yazar, içinde bulundu­
ğu devirde iman ve itikad esaslarına olan inanç:la­
rın zayıfladığını belirterek, zayıflayan inançları
kuvvetlendirmek maksadıyla eserini yazdığını ifa­
de etmektedir. Eser, bir fatiha, üç matla' ve bir ha­
time olmak üzere tertib edilmiştir.
Fatiha: Hakikati bulan, (mabda' ve maada im.an
eden) insanların iki kısma ayrıldığını ileri sürmek­
te ve bunlardan bir kısmı peygamberlere tabi ola­
rak, diğer bir kısmı da aklı güçleriyle kurtuluşa er­
dikleri belirtildikten sonra, peygambere uyanlar da
üç sınıfta mütalaa edilmektedir:
1. Sınıf: Gaybe iman edip, vahye teslim olanlar.
2. Sınıf: Alimlerin imanıdır ki, bunlar vahye
iman eden, Salih amelleriyle ilm el-yakin derecesi­
ne yükselebilenlerdir.
3. Sınıf: Keşif erbabı ve velilerdir.
I. Matla1 İlk ve asıl hakikat olan Allah'a iman
:

hakkında olup üç kevkebe ayrılmıştır:


1. Kevkeb: Allah'ın zatının tarifi.
2. Kevkeb: Allah'ın sıfatlarının tarifi.
3. Kevkeb: Allah'ın fiilleri hakkındadır.
II. Matla': İkinci asıl hakikat olan peygamberle­
re iman hakkında olup, 2 kevkebde mütalaa edil­
miştir:
1. Kevkeb: Nübüvvetin hal ve keyfiyetinin kai­
de ve acayiplikleri hakkındadır.
2. Kevkeb: İnsanlığın son mürşidi Hz. Mu­
hammed' in nübüvveti hakkındadır.
İmanın Boyutlan ______________ 47

III. Matla': 3. asıl hakikat olan ahiret gününe


iman hakkmda olup, 2 kevkebdir:
1. Kevkeb: Beşeri suretler fani olduğu halde, in­
san ruhunun bekası hakkındadır.
2. Kevkeb: Berzah, haşr1 kıyamet ve ahretteki
umumi ahvale dairdir.
Hatime: Mü1min için iki yolun olduğunu, bun­
lardan biri kitap ve sünnet kıyas ve icma gibi müc­
tehidlerin koyduğu prensiplere uymaktır. Diğeri
de keşif ehlinin tuttuğu yoldur (tasavvuf yolu) ki,
bu yolda peygamberlerin ümmetlerini kurtuluşa
erdirdikleri gibi, içinde bulundukları kavimleri
irşad eden şeyhlere uymanın zorunlu olduğu ifade
edilmiştir.

b. Nüshaları
l. Halet Ef. İlavesi (Süleymaniye) Ktp. nr. 9'2/2
Sırtı kırmızı meşin, kenar-bendli, miklaplı,, mu-
kavva bir cilt içinde 82 yaprak. (22,6 x 16) cm. dış,
(18,1 x 14,2) cm. iç eb'adında bir mecmua olup, her
sahifede tamamı bir elden çıkmış 1 7 satır Selçuk
devri nesih yazı. Söz başları daha koyu siyah mü­
rekkeble ve kalm uçla yazılı, kağıt sert ve samanidir.
Metali'ül-iman b-1:1 mecmuanın 32-49. yapraklarında
olup, kenarlarda mukabele kayıtlan ve metinde ge­
çen ayetler1n bulunduğu sure adları yazılıdır. 32b
de eserin adlı yaldızla serlevhaya yazılmıştır.
Mecmuanın 82b yaprağındaki istinsah ve mu­
kabele kayıtlarından bu nüshanın Recep ayınm ilk
günü 660 (2 Mayıs 1262) Ali b. Süleyman b. Yunus
el-Konevı el-Muallim tarafmdan Ladik'de (Denizli)
48 _____________ Prof.Dı-. Mikail BAYRAM

istinsah, Rebiü'l-evvel'in son 860 (9


1456)'da Keşfi b. Sofi İlyas tarafından Edime'de
69

�ukabele ,., '1,,4 ........... ......, ........

ceb ayı ortasında 660 (7 Haziran

Baş: 32b-33a

Son: 49a

İstinsah 49a

J.n

2.
Orta
miklaplı siyah
(17,2 x cm. ebadında bir mecmua.
iman bu mecmuanın 1-32.
(12,8 x 9) cm.

69 Bu zat Edime'de yaşamış olan Osmanlı şairlerinden


olmalıdır. Bkz. Ş. Sami, Kamusu'l-a'lam,
V, 3864; M. Sicil-i Osmanf, İstanbul
İmanın Boyutları ______________ 49

leri kırmızı yazılı, kağıt abadi, sert, aharlı ve sarna­


nidir.
21 Ramazan 673 (20 Mart 1275) Perşembe günü
isHnsah edilmiştir.
Baş: 1 . Nüshanın aynı
Son: 32a

ı...Jl,L.,., .:u.,ı-J..t �AJ ,.S�}


<�l ıJT., 1 � 4.ıi.Uı.
İstinsah kaydı: 32a
41;l.Lt �f rJ-t C(Jll.( '-'.ı'-t,11 ıJl.."..,J I •.t.a �
'-t�., �., � ı... "-'.J4ll �ı.......ı � �L
(� �1.., ,JJ ..\J.l
3. Reşid Ef. (Süleymaniye) Ktp. nr. 333
Orta şemseli, salbekli, kenar cedvelli, zencirekli,
köşebentli, vişne çürüğü renginde meşin bir cild
içimde 141 yaprak. (17,3 x 7) cm. dış, (10,7 x 6) cm.
iç eb1 adında olup, tamamı bir elden çıkmış bir
mecmuanın 49-75. yapraklarında yer almaktadır.
Her sahifede 13 satır düzgün nesih yazı. Söz başla­
rı kırmızı yazılı, kağıt sert ve kremidir.
46a daki istinsah kaydından 916 (1510-11)'da is­
tinsah edildiği anlaşılmaktadır.
Baş ve sonu 1 . nüshanın aynı
4. Topkayı S arayı Müzesi (Emanet Hazinesi)
Kltp. nr. 1772
Bu nüshanın tavsifi için bkz. F. Edhem Karatay,
Topkapı Sarayı Müzesi Ktp. Türkçe Yazmalar Ka­
ta1oğu, İstanbul 1961, II, 340, yp. 144b-166b.
50 ____________Prof.Dr. Mikı'iil BAYRAM

5. Pertev Paşa (Süleymaniye) Ktp. nr. 606


Orta şemseli, salbekli, kenar cedvelli, köşebend­
li, şirazeli, miklaplı, kestane renkli meşin bir cild
içinde 313 yaprak. (20,1 x 14,3) cm. dış, (16,1 x 1 0,7)
cm. iç eb'adında tamamı bir elden çıkmış olan
mecmuanın 1 06-115. yapraklarında olup, her sahi­
fede kırmızı cedvel içinde 25 satır talik yazı, söz
başları kırmızı yazılı, kağıt sert aharlı ve beyazdır.
27 Şevval 1 063 (18 Eylül 1653) günü istinsah
edilmiştir.
Baş ve son cümlesi 1. nüshanın aynıdır.
İstinsah Kaydı: 1 15b.
\ . ,r J� VV tJ �t r..,JI y1 ""-4,:7 .:ı� t_t,ltf e.ı>
TERCÜME HAKKINDA

,/İmanın Boyutları" adıyla burada tercümesini


sunduğumuz "Metali'ül-iman" adlı eser1 henüz el
yazması nüshalar halinde bulunuyor. Bu eseri ilk
olarak 1 969 yılında Konya Yusufağa Kütüphanesi,
nr. 4866'daki nüshası ile tanıdım. O tarihte bu eseri
yayınlamayı düşünüyordum. Bu amaçla "Meta­
li'ül-iman "ın başka nüshalarını ve yazarının kimli­
ğini araştırmaya koyuldum. Yukarıda eserin Fars­
ça orijinalinin tavsifi sunulan 1 . Nüshasını esas
(Ana nüsha), 2. ve 3. nüshasını da yardımcı nüsha
olarak kullanarak "Metali'ül-iman"ın Farsça tenkil­
di metnini tesbit ettim. Sonra bu tesbit ettiğim me­
tinden hacimce küçük olan bir risaleyi "İmanın Bo­
yutları" adıyla Türkçeye tercüme etmeye başladım.
Bütün bu çalışmalar 19781de tamamlanmış bulu­
nuyordu. Bu çalışmalar esnasında bu küçük ha­
cimli eserin Ahi Evren diye bilinen Şeyh Nasirü'd­
din Mahmud'a ait olduğunun ortaya çıkması onu
tercüme etme şevkimi arttırmıştır.
"Metali'ül-iman", yukarıda da belirtildiği üzere
Somuncu Baba diye tanınan Aksaraylı Şeyh Hami­
dü'd-din'in (815/1412) oğlu Şair Yusuf Hakiki ta­
rafından Türkçeye tercüme edilmiştir. Bu tercü­
menin bilinen tek nüshası Hacı Mahmud Ef. (Sü­
leymaniye) Ktp. nr. 2974'de bulunmaktadır.
52 _____________Prof.Dr. Mikfiil BAYRAM

· Yusuf Hakiki eserde şahid olarak kullanılan


Ayet, Hadis, şiir, darb-ı mesel, kişi sözleri gibi Arap­
ça metinleri Türkçe'ye tercüme etmediği. gibi Farsça
şiirleri de nazmen tercüme ebneye çalışmışhr. Bu
durum büyük ölçüde mana kaymalarına yol açmış­
hr. Ayrıca Yusuf Hakiki, anlaşılması gerekli olan
ilmi tabir ve deyimleri de tercüme etmeyip Türkçe
metin içinde muhafaza etmiştir. Bu bakımdan Yusuf
Hakikı'nin yapmış olduğu bu tercüme kabil-i istifa­
de olmaktan çok uzaktır. Ancak tercüme esnasında
manayı yakalamak için zamaı."1 zaman bu tercüme­
den yararlandım.
Ahi Evren bu eserinde Sünni (Eş' arı Mezhebi)
bir anlayış ile İslam'ın iman esaslarını çok özlü bir
biçimde sunmaya çalışmıştır. Bu yüzden çok teksi­
fi uslup kullanmıştır. Bu bakımdan eserin kolay
anlaşılabilmesi ve yeni neslin anlayabilmesi için
ilmı tabir ve ıstılahları Türkçeleştirmeye özen gös­
terildi .. Ancak bu ilmı ve ıstılahlar parantez içinde
yazılmıştır.
Ahi Evren genel olarak bütün eserlerinde çok
miktarda şahid kullanmaktadır. Bu şahidlerden
Hadis, kişi sözleri, Tevrat ve İncil nakilleri g�bi
Arapça ibareler Türkçeye tercüme edildi. Fakat
bunların kaynakları gösterilmedi, ancak Kur' an-ı
Kerim ayetlerinin mealleri tırnak içinde verildikten
sonra o ayetin geçtiği sure'nin adı ve ayet numara­
sı köşeli parantez içinde gösterildi.
Ahi Evren bu eserinde çevresindeki esnaf ve sa­
natkarlar zümresinin metafizik dünyalarının hu­
dutlarımı göstermeye ve boyutlarını bildirmeye ça­ 1

lışmıştır. Onların manevi dünyalarını tarif ederek


İmaııııı Boyutları ---------------- 53
belli bir duygu ve düşüncede onları birleştirmeyi
amaçlamıştır. Bu bakımdan omın bu eseri iman
esaslarının Anayasası niteliğindedir. Tercümede
onun bu temel amacının kolay bir biçimde anlaşıl­
masını sağlayacak bir uslup kullanmaya özen gös­
terilmiş tir.
Leıvha 1: (Yusufağa Ktp. n:r. 4866, yp. la)
58 ________________ProfDr,

Levha U: Ahi Evren Menahk-i


(Halet Ef. İlavesi Ktp. nr. 92, yp. la)
---------------- 59

Levha III: (Halet Ef. İlavesi Ktp. nr. 92, yp. 32a)
60 --------------�___Prof.Dr.

Levha IV:
İmaıwı Boyutları ------------------ 61

Levha V: lvletali'ül-iman'ın tercümeye esas olan nüshasının


ilk sahifesi (Halet Ef. İlavesi Ktp. nr. 92, yp. 32b)
METALİ'ÜL-İMAN'IN TERCÜMESİ
İMANIN BOYUTLARI

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla başlar


ve O'ndan yardım dilerim.
Sonsuz hamd, hicabları kaldıran, yolları aydın­
latan o çok merhametli padişaha ki riyazet ve tak­
vayı karanlık duyguları kaldırmaya vasıta ve yol
gösterici bir kandil, gaybe iman etmeyi kutsal ha­
zineleri açmaya anahtar kıldı. Ayrıca iman ve tak­
va vasıtasıyla yüce birliğini anlayanları (arifleri) ve
cemaline aşık olanları cennetin likaullahla müşer­
ref olma makamına yüceltti ve onlara cennetin en
yüce makamı olan kendi yakınlığından minder dö­
şedi.
Salat ve selam, Melekler aleminin (Melekut) baş
köşesinde oturanların ve Allah1ın otoritesinin emir
kullarının üzerine olsun. Özellikle de kab-ı kavsey­
ne yücelme (mirac) şerefine nail olan iki cihanın
sırrı ve hulasası Muhammed Mustafa (a.s.) ya ve
efrad-ı ailesine, ashabına ve ümmeti üzerine de sa­
lat ve selam olsun. Onlar vahdaniyet ve ka'besinin
muhafızları ve uluhiyet sırlarının hazinesi idiler.
Asr-ı saadetten uzaklaştıkça Cenab-ı Allah1 ın
düzeni kalktı, dinin esasları yıkıldı, iman güneşi
sönmeye yüz tuttu ve İslam'ın nuru garip köşeler­
de dürülü kaldı. Şeriat sahibi (a.s.) 1nin işaret bu-
66 _____________Prof.Dr. Mikail BAYRAM

yurtluğu durum gerçekleşti. Şöyle buyurmuşlardı:


11
İslam garip olarak başladı, doğduğu gibi garip olarak
dönecektir. Ne mutlu o gariblere. " Dalalet timsahı
ufuktaki aydınlığı örttü, bidat ve cehalet, doğuda
ve batıda yaygınlaştı. Gaibden bir ses, hal diliyle,
"Fesad karada ve denizde ortaya çıktı" diye haykırdı.

Şi'ır
Eğer bu duruma muhalif isen Ey İsa gökten in
artık. Durum sana uygundur. Ey Deccal haydi or­
taya çık.
Do:ğru sözlü Efendimiz: "Kıyamete kadar ümme­
timin arasında hak ve hakikat üzere olan bir topluluk hiç
eksik olmayacak" diye bildirmiş ve söz venmiştir. Yer
ve gök durdukça ve kıyamet kopmadıkça Rab-ı
zişan'ın hazinedarları olan İsa nefesli, gönlü uya­
nıkların bereketi ile hak ve hakikat devam edecek­
tir. "Onlar yeryüzünde Allah'ın halifeleri ve onun di­
ninin davetçileri ve yaratıklarından seçilmiş insanlar­
dır. " O halde böyle bir durumun ortaya çıktığı her
asırda ölmüş ruhları canlandırmak, temiz istekleri
uyandırmak ve harekete geçirmek için Hz. Pey­
gamber'in haber verdiği o insanlara uymak salih
amellerin en başta geleni olmalıdır. İşte bu konuyu
anlatmak için bu eser kaleme alındı. Peygamberler
geleneğinin esası İslam dininin temeli olan "Allah'a
iman, Peygamberlere iman ve ahret gününe iman" üç
esas bu eserde açıklanacaktır. Bu üç temel esas Al­
lah'ın kitabına uygun, Peygamber'in (a.s.) sümı"eti
doğrultusunda, İcma'ı ümmete bağlı kalınarak ele
alınacaktır. Din büyüklerinin ve tarikat önderleri-
İmanın Boyvtlan ______________ 6 7

nin zevklerinden de şahid gösterilecektir. Bu eser­


ciğe (Lem' aya) "Metali'ül-iman" (İmanın Boyutları)
adı verdim. Bu fakirin harf ve kelimelere bürün­
müş olan fikirleri bir Fatiha, bir hatime ve üç mat­
la" dan ibaret olacaktır. Yardım ve hidayet Al­
lah'tandır. Yüce Allah'ın kudretinden başka kuv­
vet ve kudret yoktur.

FATİHA
Öncelikle bilinmesi gereken şudur ki, yaradılışın
başı ve sonu (mebde' ve maad) olduğunu tasdik
edenler, kısacası varlığın yaratılmış ve yok olacağını
bilenler ve insanlığın bu bedenin yok olmasından
sonra da varlıklarının devam edeceğine inananlar
iki kısma ayrılırlar. Bir kısmı Peygamberlerin kan­
dillerinin aydınlığını takip eder ve Allah'ın vahy yo­
luyla indirdiklerine uyarlar. Bir kısmı da fikri yönle­
rini geliştirmişler ve akıl yürüterek sezme gücü ka­
zamnışlardır. Birinci yolu tutanlara, "millet yolunu
tutanlar" (Erbab-ı milel), ikincilere de "Din yolunu
tutanlar" (Erbab-ı Nihal) denir. Din yolunda. giden­
lerin delilleri birbiriyle çe�iştikçe tuttukları yolda
bocalamaları ve ayaklarının kayması da o nisbette
çok olur. "onların çoğu zanna uyarlar, gerçekte ise zan,
hakikat karşısında bir değer taşımaz" (Yunus Suresi, 36)

Şi'r (Arapça)
Bütün mahfilleri dolaştım. Buralardaki ilim mec­
lislerini gezdim. Herkesi, başlarını ellerinin arasına
almış, hüsran içinde gördüm. Elde ettikleri sadece
bir hiç.
-68 _____________ProfDr. Mikail BAYR4M

Beyt
Tabii olan aklı bırak ki her dinsizin düşünce ka­
lıpları sana delil görünüp de inancına etki etmesin.
Zanna uymak, kişi için ne kötü bir binektir.
İnanç sahibi kabiliyetli bir kimsenin körükörüne
çelişkilere kendini kaptırması büyük bir zarara uğ­
ramak ve taklid ile küfre düşmektedir.

Nazın
Tur--ı Sina1ya uçmak (Hz. Musa1ya gitmek isti­
yorsan) İbn Sina karşısında eğilme.
Gönlünü Muhammed'in sözüne bağla. Ey Ali'nin
oğlu Ebu Ali'ye uyman daha ne kadar sürecek.
Sana yol gösterecek bir göze (Akıl gücüne) sa­
hip değilsen Kureyşli önder (Hz. Muharnmed) 1
Buharalı önderden (İbn Sina'dan) daha iyidir.
Millete tabi olanlara gelince: Onlar Peygamber­
lerin izinden gidenlerdir. Peygamberlerin koyduk­
ları şeriat vasıtası ile gaybe iman edip aklı emir ve
yasakların ipi ile bağlamışlardır. Bugün o şeriat­
lardan yalnız bizim peygamberimiz Muhammed
(a.s.)'in şeriatından başka şeriatlar yer yüzünde
kalmamıştır. Millete tabi olanlar üç sınıftırlar.

I. SINIF
Gaybe iman edenlerdir. Bunlar nebiler ve resul­
lerin Cebrail vasıtası ile Cenab-ı Rabbü'l-aJle­
min1den aldıkları mesajları tasdik eder ve "Allah' a
iman ettim ve Cenab-ı Allah'ın kendi muradına uygun
olarak gönderdiklerine de iman ettim. Allah'ın peygam­
berine ve Cenab-ı Peygamberin kendi muradma uygun
olarak tebliğ ettiği şeylere iman ettim" derler. Bu yol-
İmtıııın Boyutlıın ______________ 69

da fikir yürütmek ve muhakeme asla yoktur. Aklı


lüzumsuz tartışmaktan ve yetkisini aşmaktan uzak
tutarlar. Emin bir yolda yürürler. Ey hesabı sağdan
11

verilen kişi sana selam olsun" (Vakıa Suresi, 91)

il. SINIF
Fikir ve itimad sahibi olan bilge kişilerdir.
,,Onlar, kalplerine iman yazılmış ve Allah, katından
bir nur ile onları desteklemiştir." (Mücadele Suresi, 22)
ayetinin haşmetli sırrı ile kitap, sünnet ve icma-ı
ümmet usulünden doğru inana teslimiyet ile kabul
edip alanlardır. Şeriatın detaylan ve yaratılış ile ilgili
ayetlerin manaları üzerinde araştırma yapıp derin­
leşmişlerdir. IJGöklerde ve yerde neler var bakın." (Yu­
nus Suresi, 10) ayetini haykırmaktadır. Bilinenler
yardımı ile bilinmeyenleri keşfetmeye çalışırlar. Akıl
yürütme yolu ile ilerlemelerini, iman nuru ile destek­
leyerek, Salih amellerle geliştirerek gerçek bilgi (İl­
11
me1l-yakin) mertebesinin zirvesine yükselirler. Allah
içinizden inanmış olanları ve kendisine ilim verilenleri de­
recelerle yükseltsin." (Mücadele Suresi, 11)

ili. SINIF
Ermişler (Evliya) ve keşif sahipleridir ki, ·"Elestu"
meclisinde (Ruhlar aleminde) Allah onları, onlar da
IJ

Allah'ı sever." (Maide Suresi, 54) ayetinde ifade edi­


len sevgiye mazhar olanlar ve Allah'ın üzerlerine
nurunu saçhğı kimselerdir.

Şi'r
11
Biz aşk ülkesinden, Elest Meclisi"nde (Ruhlar
alemi) sarhoş olmuş öyle gelşisiz. "Bela" (Evet) ce­
vabını nasıl söyleyelim çünkü hep sarhoş olarak
gelmişiz.
70 _____________Prof.Dr. Mikıiil BAYRAM

"Hepiniz oradan inin. Tarafımızdan size bir yol gös­


teren gelecektir" (Bakara Suresi, 38) nidasıyla bu ka­
ranlık yuvaya gelmişlerdir. Beşeriyet dört duva­
rında birleştiricilik elbisesi giydiler.

Şi'r (Arapça)
Verdiğin sözünü ve ayrılığına dayanılamayacak
makamını unuttuğunu sanıyorum.
Yaratılışta (Bidayette) bir müddet gaybe iman
levhasını okumuşlar ve "De ki, Allah'ı seviyorsanız
bana uyun. Allah da sizi sevsin" (Al-i İmran Suresi,
31) ana yolunda takva ile durup uzun bir ömür ge­
çirerek, iman ve takva cilasıyla gönül aynalarını
varlık pasından, maddi karanlıktan tamamen arm­
dırmışlardır. Böylece gönülleri, Allah'ın tecelligahı
ve kutsal ilhamlara mazhar olmaya layık hale gel­
miştir. "İman eden ve Salih amelde bulunanları, iman­
larına karşılık Rableri doğru yola yönlendirir. " (Yunus
Suresi, 9) Ayrıca o ermiş kişiler, insan yaratılışının
yüceliğini müşahede etmişler ve insan ruhunun
derinliklerindeki gizli gerçekleri bulmuşlar ve Se­II

lam size, hoş geldiniz. Temelli olarak burada kalın "


(Zümer Suresi, 38) nidasına layık olmuşlardır.

Şi'r
Kaybolan mührü Süleyman (a.s.) buldu. Kaybo­
lan Yusuf (a.s.) Kenan'a vardı.
Horasan sevdalısı onların halini şöyle tarif et­
miştir:

Beyt:
Halktan efsane kabilinden duyduğumuz bir ha­
ber ilimden göze1 kulaktan kucağa geldi.
İma,ıın Boyııtlaıı ______________ 71

Bu fakirin bu eserciği yazmaktaki maksadı, bu


ermiş kişileri anlatmakhr. Öncelikle buradaki söz­
ler öğrenilip, manaları özet olarak anlamaya çah­
şılınalıdır. Zira seyr-i suluk (manevi yükseliş) ile
ahret endişesinden geçip beşeriyet vasıflarından
kurtulup hayat pınarına ulaşılır. İşte onlar Hızır
(a.s.)'ı takip ederek "Katımızdan ona ilim verdik"
(Kehf Suresi, 65) pınarından kana kana su içenler,
ne duyarllarsa görürler, hayallerinden geçeni bilir­
ler. Onların makamlarında dil şöyle konuşur.

Şi'r
Mana güneşi, ay ve dolunay biziz. Allah'ın
"Ol" diyerek yaratması sırrından maksat biziz. Su
ve toprak karanlığından kurtulunca1 hem Hızır ve
hem hayat suyu biziz.
Bu açıklamalardan sonra esas maksadımızı açık­
layalım ve "Gerçek kuvvet ve kudret ancak Allah'a ait­
tir." vasıtası ile mutlak tevhide yaklaşmaya çalışa­
lım. "Arş sahibi, varlıkların en yücesi olan Allah, kulla­
rından dilediğine emrinden vahy indirir." (Mümin Su­
resi1 15)

BİRİNCİ DOĞUŞ
İlk temel esas olan "Allah 1a iman"ın hakikatleri
11
hakkında olup üç Kevkeb" (Yıldız)dan oluşacakhr.
I. Kevkeb1 Allah'ın zatının tarifi, II. Kevkeb, sı­
fatlarının tarifi1 III. Kevkeb1 fiillerinin tarifi hak­
kındadır. Allah doğruyu söyleyen ve doğru yola
yönlendirendir.
72 _____________.Prof.Dr. Mikiiil BAYRAM

1. KEVKEB (YILDIZ)
Allah1ın zatının tarifi hakkındadır.
Bil ki, Yüceler yücesi Allah'ın varlığ;ı kendili­
ğinden var olan mutlak varlıktır. Onun yüce varlı­
ğı karşısında yokluk mümkün değildir. Şartsız bir
ve ebedi olan varlık Allah'tır. Hiçbir şey ona eş ola­
maz. Ebedi olarak kalıcı olacak olan O'dur. O'ndan
başka hiçbir varlık devamlı olamayacaktır. ''Ondan
başka tanrı yoktur. Ondan başka her şey yok olacaktır. "
(Kasas Suresi, 88)

Şi'r
Allah'ın varlığından başka bir varlık olamaz.
Kapı, dergah ve bekçi laftan ibarettir.
Her cihetten tecelli eden ve fakat hiçbir cihetten
görünmeyen Allah'ı tesbih ederiz.
Hangi yönden bakarsan ön ve arka var. Gördü­
ğün gibi cihet olmadan da varlık tarif edilemez.
Görünmez olan ulu varlık,, onun varlığı olup,
Ona "Yüce zat" (Hazreti zat) denir. Hiçbir mukar­
reb melek ve hiçbir peygamber o zata ulaşamaz.
"Hakkıyla bilinmeyen ve idrak olunamayan A llah' ı
tesbih ederiz" Varlıkla ilgisi bulunan1 sonradan var
olmuşluk vasfı olan herkes ister alim, ister cahil, is­
ter üstün insan, ister basit insan olsun hepsi Al­
lah'ın zatını anlayamamakta eşittirler. "Allah'ın zatı
hususunda varlıkların hepsi ahmaktır."

Şi'r
Ey cihanı yaratan, seni olduğun şekliyle tanı­
mak mümkün olur mu?
İmanın Boyutları ______________ 73

Sıddı-ı Ekber Hz. Ebu Bekir' den Allah razı ol­


sun. Bu konuya ne güzel bir işarette bulunmuşlar:
"Varlıkların kendisini anlamaları için çaresizliklerini
(aczlerini) itiraf etmekten başka bir yol yaratmamış olan
Allah'ı tesbih ederiz."
Allah, insanların aklına ve zihnine sığan ve ha­
yallerinden geçen şeylerden münezzehtir. Hiçbir
şey ona benzemez, O bunlardan ayrıdır. Gerçek
hükümran olan Allah her şeyin üstündedir.

Şi'r
Hiçbir gönül onun künhüne ulaşamaz. Akıl ve
ruh onun yüceliğinden haberdar olamaz.
Marifet sahibi olan büyüklerden birine marifet
nedir? diye sordular. O zat "Onu (Allah'ı) varlıklara
benzetmeden (teşbihe sapmadan) ve sıfatlarını inkar et­
meden (ta't-ile düşmeden) ta'zim etmektir" diye cevap
verdi. Alemde Allah'ı müşahede edenler şöyle de­
mişlerdir: Marifetin bir boyutu teşbihe, bir boyutu
da tenzihe dayanmaktadır. Tenzih'in sırrı, Allah'ın
"Batın" sıfatıyla sıkı bir ilgisi bulunmakta, teşbihin
sırrı da Allah'ın "Zahir" sıfatıyla bağlantılıdır.

Beyt
Söylersem müşebbihe mezhebinden, söyleme­
sen dinden çıkmış olurum.
"O, evveldir, ahirdir, zahirdir ve batındır." (Hadid
Suresi, 3)

Beyt
Gizlilikten dolayı apaçıktır, apaçık olmasından
gizlilik içinde gizlidir.
74 _____________Prof.Dr. Mikiil BAYRAM

"Bakışlar onu idrak edemez, fakat o bakışları idrak


eder." (En'am Suresi, 103), "Beni göremezsfniz" (Araf
Suresi,, 143) ayeti de Allah'ın Batın isminin temel
prensibini ifade etmektedir. Buna "Tenzfüin sınırı"
denir. "O gün bir takım yüzler Rablerine bakıp parla­
yacaktır." (Kıyamet Suresi, 22), "Rabbimi en güzel bir
suretde gördüm" sözü de Allah'ın "Zahir" isminin
bir kaidesini ifade etmektedir. Buna da "Teşbih sı­
nırı" denmektedir. "Kemal sıfatlara sahih olan Allah
teşbih ve tenzihden beridir."

Beyt
Eğer onu görünür veya gorunmez biliyorsan
kesin olarak bil ki O, ne görünür ne de görünmez­
dir.
Bütün azamet ve yüceliğine rağmen dilediği
tarzda kullarına kendisini gösterir. Müminler ve
marifet sahibi arifler onu maddi göz ile görebilir­
ler. İşte burada söz yeterli olmamaktadır. Ashabın
ulularından biri şöyle buyuruyor: "Şüphesiz Al­
lah'ın Rasulü (a.s.), alemlerin Rabbini Cennet yeşillik­
leri içinde gördü."

Rubai
Eğer gönlünde aşk olmuşsa onu görebilirsin sev­
gilin sana kolayca görünebilir. Mutlaka gölgesini
görmekle yetin. Görebildiğini de gölgeden başka bir
şey sanma.
"Enginliğinde yüce, yüceliğinde engin, apaçıklıkta
gizli, gizlilikte apaçık olan Allah, her türlü noksanlıktan
münezzeh, kemal sıfatlarla muttasıf olandır." Hiçbir
İmanın Boyutlan --------------- 75
şeye muhtaç değil, fakat her şey onunla vardır.
"Hiçbir şey onu n gibi değil ve o işiten ve görendir"
(Şura Suresi, 1 1) İşte bu görünüm son derece mu­
azzamdır. Kamil insanlar ve Allah'a en yakın olan­
ların bu makam ve görünüm hakkında bundan
başka söz söyleme kabiliyet ve güçleri yokhır. "O
yücedir, birdir, benzeri yoktur. "

Ueyt
Gönlün bildiği şeyler yaratılan şeylerdir. Du­
daktan çıkanlar ise sözlerdir. Ben gönül ile seni na­
sıl bileyim ve dil ile seni nasıl tarif edeyim.
"'Senin güçlü olan R abbin onların vasıflandırmala­
rından münezzehdir. Peygamberlere selam olsun. A lem­
lerin Rabbı olan A llah' a hamd olsun. " (Saffat Suresi,
180-182)

il. KEVKEB
Allah'ın sıfatlarının tarifi hakkmdadır.
Allah seni başarılı kılsın ve tatmin eylesin. Bil
ki, şefkatli (Vedud) olan Allah yüce sıfatlara ve
güzel isimlere (Esmaü'l-hüsna) sahiptir. "Alllah'ın
güzel isimleri vardır, O'nu o isimleri ile çağırınız"
(Araf Suresi, 1 80) Mirac sahiplerine ve münacaat
ile meşgul olanlara göre isim ve sıfat iki eş anlamlı
kelimedir. Mana bakımından onun yüce zatı eşya­
nın zatına., kutsal sıfatları da yaratıkların sllfatına
benzemektedir. Arif kişilerden büyük bir zata:
"Tevhid nedir? " diye sordular. Şöyle cevap verdi.
"Eşyaya benzetilmeyecek zatı isbat etmek, sıfatlarını red
etmemektir,,, Onun celal ve cemal sıfatlarını tasdik
etmek din bilginlerine göre gerekli (vacib) dir. Yü-
76 _____________Prof.Dr·. Mikail BAYRAM

ce Peygamberler ve nebiler bunu isbat ve tasdik


etmişlerdir. Mesela: Diri (Hay) dır. Onun diri ol­
ması, aktif (faal) olması demektir. Her zaman var­
dır ve var olacaktır. Onun yüce varlığının eksilme­
si ve yok olmaya yüz tutması düşünülemez. "O di­
ridir. Ond an başka ma'bud yoktur. Dini ona tahsis ede­
rek yalnız O' na yalvarın. Her türlü övgü alemleri yara­
tan Allah'a mahsustur. (Mümin Suresi, 65)
fi

Alimdir: Var olan ve var olacak olan her şeyin


bütün detayları, parçaları ve genel vasıfları hak­
kındaki bilgiler onun ezeli olan bilgisinde noksan­
sız olarak vardır. Geçmiş, hal ve müstakbel onun
katında eşittir, birdir. "Gaybın anahtarları o nu n ka­
tındadır. Onları ancak O bilir. Karad a ve denizde olan­
ları bilir. B ir yaprak bile O' nu n bilgisi dışında düşmez.
Yerin karanlıklarındaki tane, yaş, kuru her ;1ey Allah'ın
ilmindedir. (Enam Suresi, 59)
fi

İrade sahibidir: Dilediği her şey olur. Dilemezse


olmaz. İman ve küfür, irfan ve inkar, hayır ve şer,
fayda ve zarar, fısk ve ibadet, isyan ve taat bütün
bunlar O'nun iradesi ve emri ile olmaktadır. O'nun
emri reddedilemez ve hükmü sorgulanamaz. Buna
rağmen kullarının küfür ve isyan içinde bulunmala­
rına razı değildir. "Şüphesiz Allah kullarının küfrüne
razı olmaz" İrade, rızadan başkadır. Bu mesele irfa­
nın derinlikleridir. Bunun hakkıyla ortaya konması,
kader sırrının açığa çıkmasına bağlıdır, fakat hiçbir
canlının kader sırrını idrak etmesine imkan yoktur.

Beyt
Kazanın altında odun yerine Cebrail'in ulu ka­
nadı yanıyorsa Şeytan'ın evini döşeyenlere o mut­
fakta aş pişmez.
İmanın Boyutlar:ı ______________ 77

Kader sırrının denizine dalmasına müsaade


edilenlere de onu ifşa etme izni verilmemiştir ve
onlara: "J{ader Allah'ın bir sırrıdır, onu ifşa etmeyi­
niz" demişlerdir. Kısacası bütün bunlar Cenab-ı
Allah'ın irade ve uygulamalarıdır. "Allah dilemedik­
çe siz dileyemezsiniz." (İnsan Suresi, 30) Allah diler­
se olur, dilemedikleri gerçekleşmez.
Kadirdir (Kudret sahibidir): Yoktan var eder.
Şey yokken şeyi ortaya çıkarır ve bu Cenab-ı Al­
lah'ın kudretinin büyüklüğünün özelliklerilnden­
dir. Bu alanda O'nun ortağı yoktur. Diri olan (Hay)
Allah'ı tesbih ederiz. "Allah'dan başka yaratan var
mıdır?" (Patır Suresi, 3). Yer, gök, arş, kürsü, cin,
ins, şeytan, melek, ferd ferd insan bütün bunlar
onun üstün kudreti ile varlık sahnesine çıkmıştır.
Dilediği zaman bir anda kendine döndürür ve
yokluk karanlıklarına atar ve yeniden başka bir
varlığı var eder. Dilerse size yok eder ve yeni bir top­
1
1

luluk yaratır. Bu A llah için zor bir iş değildir. " (İbra­


him Suresi, 1 9-20)
Semi1dir (İşiticidir): Karanlık gecelerde yerin
yedi kat altında dahi olsa kullarının her türlü ha­
reketlerini ve hatırlarından geçenleri ve Cebrairin
ve İsrafil'in gökler ötesindeki tesbih ve dualarını
apaçık bir şekilde duyar.
Basirdir (Görür): Ka1be'yi, havra ve mescidi,
tekke ve zaviyeleri ve buralardaki abidlerin ibadet­
lerini, asilerin isyanlarını tamamen görür. "Doğru­
su yüce A llah göklerin ve yerin gaybını bilir ve A llah
yaptıklarınızı görür." (Hucuret Suresi, 1 8)
Mütekellimdir (Konuşur): Meleklere, peygam­
bere ve evliyaya hitabeder: "Musa'ya hitabetmiştir. "
78 _____________Prof.Dı-. Mikail BAYRAM

(Nisa Suresi, 164) Tevrat, Zebur, İncil, Kur'an onun


sözleridir. "Onu (Kur'an'ı) Cebrail senin kalbine in­
dirmiştir" (Şuara Suresi, 193) ayetinde ifade edildi­
ği üzere onun sözü gönülde teşekkür etmektedir.
Söz ve harf şekillerinden münezzehdir. O'nun söz­
leri, Cebrail'in belli bir surete girmesi (Teşehhus)
ve fısıldaması ile Hz. Peygamber'in (a.s.) mübarek
idrakine ulaşır, söz ve harf kalıbına bürünür. Tabii
bu mükemmel ve üstün zevke ancak "Beni R abbım
terbiye etti" mektebinde eğitilen ulaşabilir. Çünkü
mukaddes ve Allah'ın nuru ile bakabilen, cehalet
körlü�;ünden arınmış bir ruh gerekir ki, Kur'an-ı
Kerim'in acaib sırlarını anlayabilsin ve vahyi, söz
ve harf kalıplarından soyutlayarak algılayabilsin.

Şi'r
Kur'an-ı Kerim'in gelini, iman mülkü (kalp) kü­
für ve şüphe dağdağasından arınmadıkça nikabını
kaldırmaz. Aksi halde Kur'an'ın sadece harf ve
nakışlarını görebilirsin. Körün güneşin sadece sı­
caklığını hissedebildiği gibi.
Bununla beraber O, gönüllerde muhafaza edil­
mekte, dillerde okunmakta, mushafta yazılıdır.
Yazı ve şekil geçici olan söz ve harflerden ibaret
olup Levh-i mahfuzda yazı ve okunuşu ile muha­
faza altındadır. "Şüphesiz o, bizim katımızda, ana ki­
tapta mevcut yüce ve hikmet dolu bir kitaptır. " Zuhruf
Suresi, 4)

Şi'r
Hakikatier kitabı olan Levh-i mahfuz 1daki ki­
tab, sınırsız bir hazinedir. Onda ne şekil var, ne
İmanttı Boyutları! ______________ 79

ayet. Kur'an-ı Kerim'i Cebrail O kitabın sahifesin­


den rivayet ederek harf şekillerine bürünmüştür.
"Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem, denizler mürek­
keb olsa ve bu denizleri yedi misli arttırılırsa yine de
Cenab-ı A llah'm sözleri yazmakla bitmez. " (Lokman
Suresi, 27)
Evet Cenab-ı Allah'ın isim ve sıfatları sınırsız­
dır. Onun isim ve sıfatlarını ancak O yüce ve kud­
ret sahibi kendisi hakkıyla bilebilir. Akıl sahibi
(Ulu'l-elbab) olanlardan bazılarına bu dünyada
Cenab-ı Rabbü'l-alemin öğretilmiştir. Bazıları ahi­
rette öğrenir. Bazıları da ne bu dünyada ne ahirette
öğrenemez. "Bu nu katında bulu nan ilimde tuttu . " sö­
zü bunu ifade etmektedir. Fakat iman nuru ile be­
zenmiş (sürmelenmiş) olan bir akla göre özet ola­
rak bunun (Sıfatların) toplamı dört kısma ayrılır.
Subuti sıfatlar, izafi sıfatlar, selbi sıfatlar ve haberi
sıfatlardır. Fakat inananların Allah'ı bilmelerinin
dünya neşesi için önemi ve lüzumu kadarıyla Haşr
Suresinin sonunda hulasa olarak kendisini tanıt­
mıştır. İşte 01 nun buyruğu: "O görüneni de, .�örün­
meyeni de bilen, kendisinden başka ilah olmayan A l­
lah''dır. O Rahman ve Rahim'dir. O kendisinden başka
ilah olmayıp, mutlak hükümran, çok kutsal, esenlik ve­
ren, güven sağlayan, görüp gözeten, güçlü, her şeye ha­
kim, kendisine ortak koşu lanlardan münezzeh o lan A l­
la�' dır. O var eden, güzel kılan, şekil veren ve güzel ad­
lara sahip olandır. Göklerde ve yerde olanlar onu tesbih
ederler. O güçlüdür, hakimdir. " (Haşr Suresi, 22:-24) .

IH. KEVKEB
Allah'ın fiillerinin tarifi hakkındadır.
80 _____________Prof.Dr. Mikôil BAYRAM

Allah seni muvaffak kılsın ve doğru yola yön­


lendirsin. Bilmiş ol ki, dünya ile gördüğün ve akıl
ile idrak ettiğin bütün yaratıklar yüceler yücesi Al­
lah'ın fiillerinin eseridir ve O bunların ötesindedir.
Yarattıklarından hiç bir şeye benzemez. "Hiç yara­
tan yaratmayana benzer mi? " (Nahl Suresi,, 17)
Cenab-ı Allah'ın yarattığı şeyler ya ruhani var­
lıklardır veya cismani varlıklardır veyahut da cis­
mani alem ile ruhlar alemi arasında vasıta olan ya­
ratıklardır.
Sırf ruhani varlıkların dünyasına "Melekut A le­
mi" denir. Bu alem ancak can gözüyle görülebilir.
Onu l/Alem-i escam" denilen dünyadaki imkanlar
ile anllamak mümkün değildir. "Şüphesiz bunda akıl
sahipleri için belgeler vardır. " (Al-i İmran Siresi, 190)

Beyt
Aklın sana gülmesini istemiyorsan Harezm1de
geçerli olan şeyleri Irak'a götürme.
"Böylece kesin kanaate varması için İbrahim'e gökle­
rin ve yerin hükümranlığını gösteriyoruz. " (Enam Su­
resi, 75)
Cismani hayat bakımından manen ölmedikçe,
ruhani hayata geçilmez. Ruhani hayata geçilme­
dikçe de Melekut aleminin sırları anlaşılamaz.
Beyt
Akıl ve imanın bulunduğu bir dünyada cismin
ölmesi, ruhun dirilmesidir.
Hz. İsa (a.s.) şöyle buyurmuştur: "İki defa doğ­
mayan melekut semalarına yükselmez." Fakat bu faki­
rin melekut alemindekilerin derecilerini taif konu-
İmanın Boyutlan _______________ 81

sunda itirazları vardır. İstekliler inanıp, kendileri­


ne itikad edinsinler için bunu kısaca açmakta yarar
var. Bilemezsin, olur ki, Allah bunun ardından sitde bir
hal meydana getirir." (Talak Suresi, 1)
Ey azizim! Allah seni kutsal, derin bilgilerle şe­
reflendirsin. Şunu bil ki, Melekut aleminde yaşa­
yanlar fü; kısımdır. Bunlardan biri "Kerrubiyan"
denilen varlıklardır. Bunlara "Ceberuti" varlıklar
denir. Onlar kutsal makamlarda ibadete çekilmişler ve
11

Allah'ın nurlarının yüceliğinde hayranlık içindedirler. "


Bir diğeri de "Ruhaniler" dir. Onlar da iki kısım­
dırlar. Bazıları yüce arşın taşıyıcıları (Hameletü'l­
arş), bazıları da geniş kürsünün (Sedene-i. kürsi)
taşıyıcılardır. "Bizim her birimizin belirli bir makamı­
mız var. Ve biz sıra sıra saf tutanlardanız. Allah'ı tesbih
edenlerdeniz. " (Saffat Suresi, 1 64-167) ayetleri bun­
ları ifade etmektedir.
Bir gurubu da Yedi semanın mimarlarıdır. Cen­
net ve cehennem hazinedarlarıdır. "Rabbın ordula­
rını yalnız kendisi bilir" (Müddessir Suresi, 31) On­
ların safları birincisi semaya kadar devam etmek­
tedir. Bunlara yüce ruhlar alemi (Melekut-i a'la)
varlıkları denir.
İkinci kısımdaki varlıkların bazısı basit unsurla­
rı (dört unsur) tedvirle görevlidirler, bazısı maden­
ler, hayvanlar, bitkiler gibi birleşik (mürekkeb)
varlıkları tedvirle görevlidirler. Bu cümleden ola­
rak şimşek, yıldırım, bulut, duman, dağlar, taşlar,
denizler gibi bunların her birini bir melek yönet­
mekle görevlidir. Hz. Peygamber Efendimiz şöyle
bildirmişlerdir: "Her yağmur katresi ile bir melek
iner" Gine bazı melekler de insan nevini korumak-
82 _____________Prof.Dr. Mikiiil BAYRAM

la görevlidir. Bunların detaylarını ve sayılarını eze­


li ilmin sahibi yüce yaratıcıdan başka bilen yoktur.
"Rabbın ordularını yalnız kendisi bilir" (Müddessir
Suresi, 31) Onlar Melekut aleminin en aşağısında
olan varlıklardır. "Göklerin ve yerin orduları Al­
lah'ındır" (Fetih Suresi, 4) Cin ve şeytanlar bu
alemdeki varlıklardan oldukları için bu dünya gö­
zü ile onları görmemiz mümkün değildir. Onlar­
dan bazıları mümin, bazıları kafirdir. İbllis onların
başkanı ve efendisidir. Hak Teala kıyamete kadar
onu ve onun soyundan olanları insanoğ;luna mu­
sallat kılmıştır. "Ancak A llah'ın muhlis kulları hariç" .
(Saffat Suresi, 40) Bunların insanoğluna musallat
kılınmasının sırrı kader sırrının bir parçasıdır.
"Onu ancak A llah ve ilimde derinleşmiş olanlar bilir. "
Tasavvuf yolunda olanların bütün bunlara iman
etmeleri vacibdir. "Ola ki A llah bir zafer verir veya
katında bir emir bildirir" (Maide Suresi1 52)
Cismani varlıklara gelince: Buna madde alem
denir. Bu da iki kısma ayrılır. Birisi semavi varlık­
lardır. Diğeri dünyevi varlıklardır. Semavi varlık­
lar: Arş, kürsü, sabit yıldızlar, gezegenler ve yedi
gök tabakasıdır. Dünyevi varlıklara gelince: Bunlar
dört unsurlar, madenler, nebatlar, hayvanlar, ulvi
varlıklardan olan bulutlar, şimşek ve yıldırım ve
yağmurdur. Bu Melekut alemini ancak seçkin bil­
ginler bilebilir. Bu konu da Kur'an-ı Kerim'de özet
halinde beyan edilmiştir. Bu beş duyu ile hissedi­
len varlıkları görmekte ve hissetmekteler. Allah'ın
kitabında bu varlıklardan pek çok defalar bahse­
dilmiş ve kendi zatı için bu varlıklar delil olarak
göstermiştir. Mesela: "Göklerin ve yerin yaradılışın­
da, gece ve gündüzün birbiri ardından gelmesinde, in-
İmanın Boyutlan _______________ 83

sanlara yararlı şeylerle denizde süzülen gemilerde A l­


lah' ın gökten indirip yeryüzünün ölümünden sonra di­
rilttiği, suda, her türlü canlıyı orda yaymasında, rüz­
garları ve yerle gök arasında emre amade duran bu lutla­
rı döndürmesinde düşünen insanlar için belgeler var. "
(Bakara Suresi, 164)
Ruhlar alemi ile dünyevi varlıklar (cisimler ale­
mi) arasında vasıta olan varlıklara gelince: Bu ale­
me Misal ve Eşbah (hayal) alemi denir. Şeriat di­
linde ise "Berzah" denir. Basiret sahibi bilginler ve
keşif sahibi arifler, melek ruhlarını ve peygamber­
leri bu alemde müşahhas olarak görürler. Gerçek
olaylarda ve rüyalarda meydana gelen şekiller ve
hayalleri müşahede etmek de gene bu alemde ger­
çekleşmektedir. Bu alemin sınırsız özellikleri var.
Bunların içinde en güzel en mükemmel, en acaib
ve garib ve nihayet en aziz varlık insandır. O bü­
tün alemlerin özelliklerinin özü ve zübdesidir.
Dünya ve ahiret aleminde bulunan şeylerin özeti
onda bir arada bulunmaktadır. Bu yüzden o yer­
yüzünde Allah'ın gölgesi ve halifesidir. Bütün ne­
vilerin özü ve hulasasıdır. Her şey onun kemale
ermesi için vasıta olarak yaratılmıştır. O kamela
erince, bütün gökleri aşarak esas dünyasına döner.
Bu dünyada ruhlar bedende yok olduğu gibi ruh­
lar aleminde de bedenler ruhlar için de yok olacak­
11
tır. O gün yazılı belge tomarlarının dürüldüğü gibi
göğü dürer, ilk yarattığımızdaki şekline döndürürüz.
Bunu üzerimize aldığımız va'd olarak yaparız. " (Enbi­
ya Suresi, 104)
Bu meselenin tam olarak açıklanması kader sır­
rırn ve Cenab-ı Allah'ın işlerinde güttüğü gayeleri
84 _____________PrafDr. Mikail BAYRAM

ifşa etmeye vabestedir. Her ne kadar kalp gözü


olanlar açısından manalar, Allah'm kitabında gün
1
gibi açık seçiktir ama Şüphesiz A llah, sizin her şeyi
1

tamamıyla açıklamanızdan hoşlanmaz" buyurmuştur.


Emirü'l-mü'minin (r.a.) bu hususa şöylece işaret
buyurmuşlardır: "Rasu lu llah'a, A llah'ın gönderdiği
bilgili ku lların Kur' an-ı Kerim 1 den bilebileceklerinin dı­
şında insanlardan gizlenecek hiç bir şey bildirilmemiş­
tir." Sebepler ve sonuçların açıklanması bu ifadede
bulunmaktadır ama ...

Beyt
Dünya saba rüzgarı ile dolu değilse de kişi ko­
ku alabilmelidir.
"Göklerin ve yerin yaradılışında1 gece ve gündüzün
bir biri ardınca gelmesinde düşünenler iç in apaçık ibret­
ler v ar. O nlar, ayakta dururken otururken, yan üstü ya­
tarken A llah' a anarlar. Göklerin ve yerin yaradılışı hak­
kında derin derin düşünürler. Ve onlar: Ey R abbimizf
Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi
cehennem azabından koru, derler. ,, (Al-i İmran Suresi,
190-191).
Yeniden üzerinde durduğumuz konuya döne­
lim. Kalbi uyanık olanlara bütün işler, hareketler,
afetler, zahir ve batın olayların Allah1 ın iradesiyle
meydana geldiği her insanın geçmişte bir kaderi
olduğu ve bir kudret ile yönlendirildiği görünür.
"Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık." (Kamer Suresi,
49) Yeryüzünde vuku bu lan ve sizin başınıza gelen
1
1

herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan ön­


ce bir kitapta yazılmış olm asın. Şüphesiz bu A llah' a gö­
re çok kolay bir iştir." (Hadid Suresi, 22) İşte bu ayet-
İınaııııı Boyutları ______________ 85

ler insanın geçmişte bir kaderi bulunduğunu ifade


etmektedir. A llah sizi ve yapmakta olduğuniau ya­
11

rattı. (Saffet Suresi, 96) "Allah' dan başka yaratan var


11

mı? " (Fatı:r Suresi, 3) ayetleri de insanın ve her tür­


lü olayların bir kudret ile yönetildiğini bildirmek­
tedir. O her an yaratmaktadır. "O, her an aktif du­
rumdadır. " (Rahman Suresi, 29) Fakat mecaz yoluy­
la Allah' ın fiilleri, o fiillerin geçtiği yerde bulunan
insanlara mal edilir. "Attığında (ok) atan sen değil­
din. Fakat onu Allah attı" (Enfal Suresi, 17)

Beyt
Fiil benden kaynaklanmamaktadır, fakat ben­
den de ayn değil. Ruhun failidir de ruhun fiili ten­
siz değildir.
Fiil insa..rıdan meydana gelmektedir, fakat ger­
çekte fail o değildir. Eğer bu yazıyı şu kağıt üstüne
yazan kalemdir denirse, doğru söylemiş olur. Aynı
zamanda aslında bu yazı kalemden çıkmış değildir
dense gene de doğru söylemiş olur. Gerçek böyle­
sine iki farklı şekilde görülebilmektedir. İşte bura­
da Cebir" ve "Kader" denizinin tehlikeli dalgaları
11

bulunmaktadır. Bu dalgaların darbelerinden ancak


ermişler ve ilimde mutahassıs olanlar kurtulabilir.
Kadere iman vadbdir. Kendi kusur ve aczini
itiraf etmek ise edebin gereğidir. Allah'a isyandan
kurtuluş ancak Allah'a sığınmakla mümkündür.
Allah'ın yardımı olmadan Allah'a kulluk etme
kuvvet ve kudreti yoktur. Her şey onun kaza ve
kaderiyledir. Yardım Allah'tandır. Tek sığınılacak
ve dayanak O'dur. O'nun dilediği olur, O dilemez­
se olmaz. O her şeyi yerli yerinde yapan1 her şeyi
bilendir. O ne yüce hükümran ve ne güzel sahiptir.
86 _____________Prof.Dr. Mikııil BAYRAM

İKİNCİ DOĞUŞ
İkinci temel gerçek olan peygamberlere iman
hakkında olup, iki Kevkeb olarak ele alınacaktır.

I. KEVKEB
Peygamberlik olayının temel prensiplerinin ta­
rifi, üstün meziyetler ve garipliklerini bilmek hak­
kındadır. Allah seni onun sırlarındaki özellik ve
acayipllikleri anlamaya, nurlarını garipliklerini
kavramaya müsait ve muvaffak kılsın. Bilmiş ol ki,
insanın çeşitli hassaları ve her hassanın kendine
göre yetenek ve idrak seviyesi vardır. Mesela: İs­
tikbale nüfuz etme ve onu idrak etme hassası, ak­
letme yeteneğine göre gaybdır. Keza bir ceninin
kendine göre idraki vardır. Onun bu idrak hassa­
sına göre süt çocuğunun idrak gücü gaybdır. Çün­
kü onu anlaması mümkün değildir. Süt çocuğu, ce­
ninin hassasını aşan bir hassaya sahiptir. Aynı şe­
kilde yetişkin bir insanın hassası da süt çocuğunun
ve ceninin hassasını aşmaktadır. Bilge insanın has­
sası, yetişkinin hassasını aştığı gibi velilikdeki has­
sas da bilge kişinin hassasını da velilik hassasını ve
diğer hassasları aşmaktadır. "Her ilim sahibinin üs­
tünde daha iyi bilen biri vardır." (Yusuf Suresi, 76)
Buna göre ceninin, emzikteki çocuğun yetenek­
lerini anlaması mümkün değildir. Çünkü o ana
rahminde mahmus bir haldedir ve bu dünyadaki
ortama henüz gelmiştir. Buna göre kıyas yapınız.
Her kim insana hassalardan hangi hassa içinde bu­
lunuyorsa, kedisinin idrak seviyesini aşan şeyleri
idrakte acizdir. Mesela: Hayal, vehim ve dar insani
İnıanın Boyutlıırı _______________ 87

kalıplarla sınırlı olan "Mücessime"* hassası içinde


olanlar sürekli olarak taklit kalıpları içinde bulun­
dukları için akıl hassasının idrak ettiklerini., anla­
ması asla mümkün olmaz. Fakat eğer hayal ve ve­
him kalıplarından kurhılup da, akıl alemindeki or­
tama ulaşılırsa o zaman nasıl bir idrak seviyesinde
olduklarını anlarlar.

Beyit
Orada aklın almayacağı manalar vardır. Akıl
ancak hikaye ile onu anlayabilir. Kendi bulunduğu
hassanın üstündeki bir hassaya ulaşmak isteyen
irlsan, gaybe imandan yararlanmaya çalışmalıdır.
Aksi halde geleceğe nüfuz edebilen hassaya ulaş­
mak mümkün olmaz. Gaybe imanda uyulması ge­
reken esaslardan biri gerçeğe nüfuz hassasına, asla
akıl yürütme ile hükmetmektedir. Kendisini tam
cahil gibi bilip renkler ve şekilleri idrakte görme
duyusu He hareket etmeyip de koklama ve işitme
duyusu ile renkler ve şekiller hakkında hüküm
vermeye kalkışması tamamen hatadır.

Beyt
Kör, bir annesinin olduğunu bilir. Fakat onu
zihninde canlandıramaz. İnsan tabiat ananın kar­
nından kurhılamadıkça beşeriyyet kalıbından dı­
şarı çıkmaz ve Melekut alemine ulaşamaz. Aklın
ölçülerind aşan hassaya, akıl ve duyguların imkan-

Mücessime: Allah'ı cisim olarak algılayan itikadı mezhebin


adıdır. Hicri VI-VIl. asırlarda Azerbaycan ve Deylem bölge­
sinde bu mezhep mensupları yaygın idi.
88 _____________Prof.Dr. Mikiiil BAYRAM

lan ile ulaşılmaz. Bu ancak gaybe iman gücü ile


1
mümkün olabilir. 'Siz analarınızın karnında ceninler
halinde iken, sizleri çok iyi bilen odur. Kendinizi temize
çıkarmayın. " (Necm Suresi, 32)

Beyt
Ey gönül bu dünyada daha ne kadar bunun ve
onun tarafından aldatılacaksın. Artık şu karanlık
kuyudan çık ki dünyayı göresin.
Evet bu temel açıklamalar verildikten sonra bi­
linmesi gereken husus şudur: Akıl gücünün son sı­
nın, veliliğin başlangıcı, veliliğin son sınırı peygam­
11
berliğin başlangıcıdır. Allah rızık bakımından bazınızı
bazılarınıza üstün kıldı. " (Nahl Surest 71) . "İşte bu
peygamberlerden bir kısmını bir kısmından üstün kıldık. "
(Bakara Suresi, 253) İbn Abbas (r.a.)'dan nakil edil­
diğine göre: "Alimler, müminlerin üstünde derece dere­
cedir. Her iki derece arasındaki mesafe beşyüz yıldır. "
Onun bu sözü işte bu gerçeği göstermektedir.
Ancak peygamberlik hassasındaki bilgi gücünün
özelliklerini ve detaylarını peygamberlerden (a.s.)
başkası bilmez. Fakat o hassadan küçük bir parılhya
bazıları akıl hassası ile bazıları da velilik hassası ile
bir nebze ulaşmışlardır. Aklın ve ilmin aracılığı ile o
hassadan bazı haberler verilebilir. Mesela Peygam­
berlere gayb aleminin ufkundan beşeri eğitim ve öğ­
retim olmaksızın Mebde (Yaratılış) ve Maad (ahi­
ret)'ın detayları hakkında tam yeterli bilgi verilmiş­
tir. Alemdeki nizama şekli veren genel kanunlar
kendilerine öğretilmiştir. Avam, şekillere bürünmüş
rüyalarla gayb alemiyle ilgili bilgi verilirken, onlara
açık seçik olarak gösterilmektedir. Gene onlara öyle
İmanın Boyutları _______________ 89

bir kudret verilmektedir ki, yer ve gök cisimleri


üzerinde Allah1ın izni ile diledikleri gibi tasarrufta
bulunabilınektedirler. İnsanoğlunun bu dünyada
ortaya koyduğu her türlü amelin ne tür sonuçlar
doğuracağını da bilmekteler. Kıyamet ve ahiretin
her safhasında ne olacağını da bilmekteler. Kıyamet
ve ahiretin her safhasında ne olacağını da bilmekte­
ler. Amellerin karşılığı olan sevap ve ölçülerini kafi
ve gerçek olarak görürler. Bununla beraber Cebrail
(a.s.) vasıta ve elçiliği ile onlara emirler bildirilir. İn­
san ruhunu irşad ederek ve beşerin istek ve eğilim­
lerini kemale erdirmek onlara ebedi saadet ve mut­
luluk müjdesi verirler, ebedi şekavetten uyarırlar.
"Peygamberleri sadece müjdeleyici ve iknz edici olarak
11
göndeririz. (Enam Suresi, 48)

il. KEVKEB
Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v.) 1ın pey­
gamberliği (Nübüvvet) hakkında ve ondaki rubu­
biyyet sırrına bir işaret beyanındadır.
Allah seni gönlünü bilgi ve irfan nuru ile aydın­
latsın. Bil ki, Peygamberlik (Nübüvvet) hassası, in­
sanlık hassalarının üst sınırının üstünde bir hassa­
1
dır. Muhammed Mustafa (s.a.v.) ın üstün nübüv­
vet hassası da bütün nebi ve rasüllerin hassasının
ötesindedir. Çünkü o yaratıkların en üstünü ve en
mükemmelidir. Kıyamet günü bütün peygamber­
ler ve kemale ermişler Arasafda hazır bulunacak­
lar. Orada önce gelmiş olanların ve sonra gelecek­
lerin özü, zübdesi ve efendisi o olacaktır. O ma­
kam, cennetteki en yüksek derece ve en üstün rüt­
be olup, ondan daha yüksek bir rütbe bulunmak-
90 _____________Prof.Dr. Mikail BAYRAM

tadır. O makama "Makam-ı Mahmud" (övülmüş ma­


kam) denir. "Ey Muhammed: Geceleyin uyanıp yalnız
sana mahsus olarak fazladan namaz kıl. Belki de Rabbin
seni övülecek (Mahmud) bir makama yükseltir. " (İsra
Suresi, 79) . Bu makama layık yalnız bir şahıs var­
dır. O da Muhammed Mustafa'dır. Onun şeriatı,
bütün şeriatları neshetmiştir (hükmünü kaldırmış­
tır) onun getirdiği din bütün dinlerin en mükem­
melidir. O, peygamberlerin sonuncusu., resullerin
efendisi, cennetteki en şerefli meleklerden daha şe­
refli ve onların da efendisidir. "Muhammed sizden
herhangi birinizin babası değil. O Allah'ın elçisi ve pey­
gamberlerin sonuncusudur." (Ahzab Suresi, 40)

Şi:r
Gece olmadıkça varlığın günü doğmuştur ve
mevcut güneşten başka güneş düşünülemez.
Onun eşiğinde toprak gibi olmayan, melek dahi
olsa toprak onun başına.
Onu hak ve hakikat ile bütün beşeriyyete müj­
deleyici ve ikaz edici olarak gönderen, Allah'ın iz­
ni ile insanları Allah'a çağıran bir nurlu kandil kı­
lan yüceler yücesi Allah'ı tesbit ederiz. Onunla
peygamberlik sona erdi, risalet son buldu. Ondan
sonra peygamberlik vehmetmek cahillik ve taşkın­
lıktır. Çünkü mükemmelle bir şeyler eklemek,
noksanlıktır.

ÜÇÜNCÜ DOĞUŞ
Ahiret gününe iman olun üçüncü asıl gerçek
hakkında olup iki kevkebi ihtiva eder.
İmanın Boyutları _______________ 91

I. KEVKEB
Beşeri kalıbın yok olmasından sonra insan ru­
hunun kalıcılığına iman hakkındadır.
Allah seni beşeri karanlıklardan arındırsın ve
gerçekleri gören kılsın. Bil ki, insan ruhu, ebedi
olarak kalıcı ve sonsuz hayat için yaratılmıştır. Al­
lah'ın vahyi, peygamberlerin şahadeti ve evliyanın
tasdiki, bilge kişilerin, ilim ve fikir adamlarının is­
tidlal ve vardıkları sonuçlarla böyle olduğu isbat
edilmiştir. Ruhlar için zeval ve yok olma söz konu­
su değildir. "Allah yolunda öldürülenleri ölü sayma­
yın. Bilakis Rableri katında diridirler." (Al-i İmran Su­
resi, 1 69)

Nazın
Dünyada ölümün hükmü bedene işlemektedir.
Ruh dünyasına ölüm nüfuz edemez.
"Sizler ebediyyet için yaratılmışsınız. Ölümle bir
yerden başka bir yere nakledilmektesiniz. Kabir ya cen­
net bahçelerinden bir bahçenin kapısı, yahut cehennem
çukurlarından bir çukurdur. "

Şi'r
O ülkede sadece ruhlar var, orada ölüm ölmüş,
artık ölecek yok.
"Kayemet günü ölüm güzel bir koç kılığında getirilir
11
ve cennet ile cehennem arasında kesilir. denmiştir. Bu
meselenin anlaşılması ve örneklendirilmesi, bilim
adamlarının terimlerini tesbit ettikleri ve kitapla­
rında k�ydettikleri aklın ölçüleri ve akıl yürütme
yolu ile mümkün değildir. "Evlere kapılarından giri-
92 _____________Prof.Dr. Mikail BAYRA.M

niz" dendiği gibi ruhlar aleminin doğrusunda ger­


çek bilgi şafağının doğması iman ve takvaya bağlı­
dır. "Eğer kasab aların halkı inanmış ve bize karşı gel­
mekten sakınmış olsalardı, onlara yerin ve göğün bere­
ket kapılarını açardık. " (Araf Surest 96)
Tabiahn karanlık örtüsünden kurtulmuş ve bir
müddet ezel güneşinin parıltıları altında bulunmuş
bir ruh gerek kiı beşeri ruhun kalıcılığı üzerindeki
şüpheleri silecek, karanlıkları yok ederek anlayabil­
sin. "Müminlerin imanlarını kat kat arttırmaları için
kalplerine güven veren odur. " (Feth Surest 4)
Gayet açıktır ki, üç-beş tek sakallı yaşlı bilginin
hayal gücü, ahiret ahvalini anlaması mümkün de­
ğildir. "Siz ancak zanna tabi oluyorsunuz ve sadece
tahminde bulunuyorsunuz. " (Enam Surest 148)

Rubai
Marifet şarabı içinler safa sürdüler. Cahiller ni­
çin zorlukların tortusunu çekip duruyorlar. Onlar
kalbur ile kuyudan su çekiyorlar. Oysa belge ile
her can sana aydınlanacaktır.
Allah'ım kereminle ve bol merhametinle bizi
Muhammed'in (s.a.v.) ümmetinden kıl.

H. KEVKEB
Berzah, haşr, kıyametin ve ahiretin genel ahvali
hakkmdadır.
Allah, gözünden beşeri perdeyi kaldırsın. Bil ki,
insan tabiı ölümle maddeden ibaret olan şu beden­
le ilgisi kesilince uğrayacağı ilk durağı, ilahı alem­
lerden çok özellikleri bulunan bir alemdir ki, ona
İmanın Boyutlan ______________ 93

"Berzah" denir. Kur'an-ı Kerim o alemden haber


vermektedir. "Arkalarında geriye dönmekte olanları
alıkoyan bir engel (berzah) vardır." (Müminun Suresi,
100) Hz. Peygamber'in (s.a.v.) haber verdikleri in­
sanın maddi ölümden sonra beden şeklinde iken
"Münker ve Nekir" sorgu meleklerinin sorgulama­
ları bu Berzah aleminde gerçekleşecektir.
Bu alemin özellik ve garipliklerinden biri de şu­
dur: İnsan bu dünyada hayır ve şer olarak ne iş yap­
mışsa bu berzah aleminde bu fiilleri uygun bir su­
11
rette karşısına çıkacakbr. Her insanın yaptığı iyiliği
ve yaptığı kötülüğü hazır bulacağı günü bir düşünün. "
(Al-i İmran Surest 30) Bu alemin özelliklerini an­
latmakla bitmez. Buradaki olaylar cesetlerin haşr
edileceği gün olan kıyamete kadar devam edecektir.
11
Sura üflenince kabirlerinden R ablerine koşarak çıkar­
lar. (Yasin Suresi, 51) İşte o gün büyük kıyamettir.
il

11Ey Muhammed; De ki, şüphesiz öncekiler de sonrakiler


de belli bir günün belirli bir vaktinde toplanacaklardır. "
(Vakıa Suresi, 49-50) O gün beşeri ruhlara yeniden
bedene hükmetmesi yeteneği verilir. Gökler dürülür
ve bu dünya başka bir dünyaya dönüştürülür. JJYe­
rin başka bir yerle, göklerin başka göklerle değiştirildiği
ve her şeye üstün gelen tek Allah'ın huzuruna çıkıldığı
gün" (İbrahim Suresi, 48). Gene o gün yıldızlar dö­
külür. Ay ve güneş siyaha bürünür. JJŞüphesiz ay ve
güneş kıyamet günü ateş içinde dürülür."

Beyt
Kıyamet günü senin Hindu olduğun belli olsun
diye güneş siyaha bürünür.
94 _____________ Prof.Dt. Mikail BAYRAM

Arş sekiz melekle kaldırılır. "Melekler onun çev­


resindedirler. O gün Rabbinin arşını, onlardan başka
sekiz melek ka ldırır. " (Hakka Suresi, 17)
Cenab-ı Allah Arasana bulunanların her biri
inançları ölçüsü nisbetinde O azameti görebilirler.
Bu hususta şöyle demişlerdir.

Şi'r
Senin cemalini sonsuzluklardan seyredenler
senin yüzünde kendilerini görürler. Bu görüşle­
rindeki farklılık kendi inançlarındaki farklılıktan
kaynaklanmaktadır.
Orada kullar arasında büyük farklar bulunur.
"Kıyamet günü şaşmaz teraziler kurarız. Hiçbir haksız­
lığa u,�ratılmaz. Hardal tanesi kadar o lsa bile yapılanı
ortaya koyarız. Hesap görenler olarak biz yeteriz. " (En­
biya Suresi, 47)
O gün bu işe uygun, o şartlara göre insan idra­
kinin kavrayacağı bir terazi kurulur. Cehennem
üzerine kıldan ince ve kılıçtan keskin bir köprü ku­
rulur ki, buna "Sırat" denir. İnsanların ilman dere­
celeri o köprüden geçişte belli olur. Kimisi bu köp­
rüden kuş gibi uçarak geçer, kimi yürüyerek, kimi
düşe kalka, kimi de cehennemin derinliklerindeki
ateşlerin içine düşer.
Her kim bu dünyada sıratü'l-mustakimde ( dos­
doğru yol) sabit kadem olsa ve şeriata bağlılıktan
ileri seviyede bulunsa, orada uçarak, yürüyerek ve
dosdoğru olarak "Kevser" denilen esas varılacak
yere v arır. Orası şehitlere, gönül gözü olanlara tah­
sis edilmiştir. O kevser'den kana kana içerler. İlk-
İmanın Boyutlan _______________ 95

lerin ve sonradan geleceklerin Efendisi övülen ma­


kamın sahibi Muhammed Mustafa (s.a.v.)'e ulaşır­
lar. O şefaat kapısının açısıdır. övgü bayrağı (Liva­
ü'l-hamd) onun elinde olacakhr. İnsan neslinin
önde gelenleri olan bütün peygamberler, veliler,
erenler o bayrağın gölgesinde bulunacaklardır. Şe­
faat edeceklerin ilki de odur. Ondan sonra pey­
gamberler, veliler, bilginler ve müminlerin her biri
rütbeleri miktarınca şefaatte bulunacaklardır. Salih
amel sahipleri de ebedi saadet yurduna alınacak­
lardır. Fitne fücur ehli olanlar da ebedi cehenneme
atılacaklardır. Ümmetin isyankar olanlarına azab
uygulanacak, kafirler ve şakiler ise ebedi cehen­
nem azabında kalacaklar. Cehennemin girişlerinde
maddi ve manevi çeşitli işkenceler uygulanacaktır.
Fakat bu işkencelerin en şiddetlisi ve en dehşetlisi
insanın mahcubiyyet içinde bulunmasıdır. Bu Al­
lah1 ın cemalini görmekten mahrum kalmaktadır.

Şi'r
Cehennemden hiçbir korkumuz yok bizim. Ca­
nımızın belası, hicabdan (Allah'ı görmekten) uzak
düşmektir.
Onu görmeme belasından Allah' a sığırurım.
''Hayır doğrusu o gün Rablerini görmekten mahrum
olacaklardır. " (Mutaffifin Suresi, 15)
Cennetin bölümlerinde muhtelif tarz ve cins­
lerde ruhani ve cismani lezzetler bulunmaktadır.
Fakat bu lezzetlerin en şereflisi ve en muhteşemi,
mahiyeti ve tarifi yapılmayan Alemlerin Rabbi,
sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Allah ile
yüz yüze gelme olayıdır. Allah'a karşı gelmekten sa-
11
96 _____________ Prof.Dr. MikRil BAYRAM

kınanlar güçlü hükümdarın katında yüksek bir derecede


cenneUe ferahlık ve aydınlık içindedirler." (Kamer Su­
resi, 54-55)

Ş i"r
Sen görününce putlara duyulan aşk boşa çıktı.
Bu gönül çalanlardan uzaklaş. Sen bize yetersin.
"Allah'a kavuşmayı dileyen kimse yararlı işler yap­
sın ve Rabbine kullukta O'na hiç ortak koşmasın. "
(Kehf Suresi, 1 10)

Rubai
Ey dünyaya talip kişi: Sen bir ücret karşılığı da
çalışmaktasın. Ey cennete aşık: Sen bu gerçekten
çok uzaksın. Ey iki alemden bihaber olduğu için
sevinc;li insan: Dünya lezzetinden kendini mahrum
bırakmanın neşesini daha görmedin. Bu halin çok
görülmez.
Böyle küçük hacimli bir esere bu konuda daha
fazla söz sığdırılmaz. Bununla beraber, keşif sahi­
bi, evliya ve ilimde derinleşmiş bilginler bilirler ki,
kutsal ülkedeki gezginlerin duygu ve hislerinin kı­
sa bir özeti, derli toplu olarak bu sahifellere yazılıp
tesbit edildi. Bunun geniş ve detaylı anlam ve açık­
laması sadece "Katımızdan kendisine bir ıilim öğretti­
ğimiz''' (Kehf Suresi, 65) ayetinin irfan mektebinde
öğrenilebilir. Bu mektebin başlangıç bilgilerini ih­
tiva eden sahifesinin sırrına ulaşmak, iki dünyanın
süs ve nakışlarından, iman ve tf1kva silgisi· ile gö­
nül levhasını temizlemek mümkün olur.
İınanın Boyutlan --------------- 97
Şi'r
Gönül levhasını iki cihan hırsı ve tamamından
tertemiz yusan Cebrail senin güzelliğini temaşaya
gelir.
Senin vücudunun sırlarını bir bir yazarlar ve
sendeki kemalatı hiç kimse idrak edemez artık.
Bu açıklamalardan sonra Hatime bölümünde
bazı şeyleri hatırlatalım ve öğüt olsun amacıyla
birkaç söz yazalım. Allah bizi ve sizi işitsin, sevdi­
ği ve rızası olan şeyleri yapmaya bizleri muvaffak
kılsın.
HATİME

Ey Aziz: Allah seni mutasavvıflar yolunda


olanların ulaştıkları en yüksek mertebeye kavuş­
tursun. Bil ki, her fen ve ilim erbabının kendi saha­
larına mahsus terimleri, kaideleri, ölçü ve birimleri
vardır. Bu ilimler alanında derinleşmek ve detayla­
rına nüfuz ehnek, o alanların terim ve kaidelerini
bilmeye bağlıdır. Marifet şuhud ehli olanların da
kendi sahaları ile ilgili terimleri, kaideleri ve ölçü­
leri vardır. Bu alanda özet (Mücmel) ve mufassal
açıklamalarda bulunmak, bir takım başlangıç bilgi­
leri gerektirmektedir. Fakat bu eser o tafsilah an­
latmaya yeterli değildir. Ancak şu kadar bildirelim
ki, sahanın mütehassıslarının kullandıkları ölçüler
dört kısma ayrılır. Allah'ın kitabı ve Rasulullah'ın
sünneti, kmau Ümmet ve gönlün maksadı bir gö­
nül yetiştirmektir. Ve fakat bu gönülden maksadın
ne olduğunu ve bu gönlün vasıflarını Hz. Pey­
gamber (s.a.v.) Cenab-ı Rabbi'l-Alemin1den şöyle _
hikaye etmektedir: "Ben ne dünyama ve semama sığa­
rım. Fakat mümin kulumun yumuşak ve temiz kalbine
sığarım. n Tabiatın pisliklerinden ve dünyadaki kö­
tülük ve karanlıktan, şeriat ve tarikata tam tamına
uygun hareket etmedikçe o gönül tamamıyla arı­
namaz ve böyle bir olgun gönül meydana gelmez.

Ruba1t
Gönül sırlarının kaynağı, aşkın mahzenidir. Var­
lık bahçesinde gönül tamamıyla dikensizdir. Şüphe­
siz esas gaye gönüldür, fakat o gönül elde edilince
dertler ve belalar azalır, yok olur.
100 ______________Prof.Dr. Mikail BAYRAM

Bu mukaddeme bilgilerden sonra: Ruhlar ale­


minin ufuklarından keşif sahibi arifin gönül levha­
sında parlayan _ şeylerin Allah'ın kitabı ile uygun­
luk halinde bulunması gerekir. Bu keşifler eğer Al­
lah'ın kitabı ile uygunluk halinde değil ise onlara
iltifat etmemelidir. Sonra eğer Resulullah'm (s.a.v.)
sünneti ile mutabıksa doğruluğuna hüküm olun­
malı, aksi halde o konuda susmayı tercih etmeli.
Aynı şekilde İcmau ümmet ile bilginlerin ve üm­
metin şeyhlerinin (k.r.) görüş ve düşüncelerine de
uygun olmalıdır. Şeyh Ebu Süleyman-ı Daram'den
(230/84:1:) şöyle dediği nakledilmiştir: "Öyle zaman­
lar oldu ki1 kırk gün süre kalbime doğan bir hakikati,
Kur'an ve Sünnet'den iki şahid olmadıkça açıklamaya
müsaade edilmedi." Çünkü bu yolda yapılan yanlış­
ların haddi, hesabı yoktur. Maddi ve manevi
mukaşefe alanı ile ilgili olarak "Afakı m ve llEnfusi",..

Seyir-i Suluk-i Afaki kasdedilmektedir. Mutasavvıfların in­


san eğitiminde kullandıkları bir metodun adıdır. Bu meto­
dun esası şudur: Kişinin başka bir ifade eli müridin yarada­
runın ,�serleri olan eşya (Suretler) ile meşguliyyet içinde bu­
lunması sağlanır. Eşyanın esrarını ve güzelliklerini temaşa
ederek yaradanın (Sani') celal ve cemaline vasıl olmasına
gayret edilir. Müride eşyanın esrarını anlamaya ve idrake
sevk edici virdeler verilir, zikirler ve riyazetler yaphnlır.
Kişi kendisini de · eşyadan bir parça olarak görür. Bu du­
rumda mürid hem suje hem obje olmaktadır. Eşyanın mu­
habbeti gönle nakış edilmeye ve bu muhabbet vasıta kılına­
rak Allah' a bir yol bulmaya çıhşırlar. Bu konuda geniş bilgi
için bkz. Mikail Bayram, Şeyh Evhadü'd-din Hamid el-Kirmiinf
ve Evhadiyye Tarikatı (Konya 1993), s.63-73.
•• Seyr-i Suluk-i Enfüsi kasdedilmektedir. Tasavvufi eğiti­
minde uygulanan bir metottur. Bu metodun esası da şudur:
Bu metodda kişi (mürid) benliğine yöneltilir. Benliğindeki
şeytani duygulardan arındırılmak hedef alınır. Nefsin kötü
istekleri kontrol alhna alınır ve bu suretle esas maksat olan
üstün insan (İnsan-ı kamil) olmaya yönlendirilir. Bunun
için müride belli virdeler verilir ve zikirler yaptırılır. Bu eği-
İmanın Boyut/an -------------- 101

belirti ve teşbihler hakkında "Onu n denizinin büyük


dalgalarından ancak A llah'ın muhlis ku llarından olan
üstün insanlar ku rtu labilir. Onlar da p ek azdırlar"
denmiştir. Şüphesiz işte bundan dolayı bir derin
kavrayışlı ve sezgi gücü yüksek bir şeyhe ihtiyaç
duymak zorunlu olmaktadır. Ancak çok nadir is­
tisnalar olmakla beraber "Her kimin rehber bir üstadı
yoksa, onun ustası Şeytandır" denmiştir. Bu konuya
arifler sultam Ebu Yezid-i Bestami (262/ 87:5) böyle
işarette bulunmuştur.

Beyt
Ay yanaklı bir yol göstericisi olmayan tehlike
ile karşı karşıyadır ve halk ondan bihaberdir.
Nitekim şanı yüce Allah, kemal-ı lutfu ve mer­
hametli ile şeyhlerin nefeslerini ve onların sohbet
ve himmetlerini bir nur ve sır ile bezmiştir ki, bunu
sözlerle açıklamak mümkün değildir.

Beyt
Şeyhin emrinin dışında bir işe koyulma. Bu
şeyh irfan ve bilgi şeyhidir, yaş bakımından şeyh
(yaşlı) değildir.
Bulunduğu toplumdaki şeyh1 ümmeti içindeki
peygamber gibidir. "Ey inananlar! A llah'dan sakının,

tim metodu içe ve benliğe dönüklük yoludur. Mürid bu


yolda riyazetler yaparak manevi makamları geçer, kemale
erer ve benliğini tanıma imkanı bulur. Neticede Yaradanını
içinde bulur. "Men arefe nefsehu fakad arefe rabbeh" (Nefsini
bilen Rabbını da bilir) gerçeğine erişir. Bu konuda geniş bil­
gi için bkz. Mikail Bayram, Şeyh Evhadü'd-din Hamid el­
Kirmanf ve Evhadiyye Tarikatı (Konya 1993), s.63-73.
102 _____________Prof.Dr. Milcôil BAYRAM

ona ulaşmak için vesile arayın, onun yolunda cihad edin


ki kurtulasınız" (Maide Suresi, 35). Araştırıcılar bu
ayetteki "Ona ulaşmak için vesile arayın" dan maksa­
dın bir şeyhe bağlanmak olduğuna İlahi emirdir,
demişlerdir.

Rubai
Allah yolunda eğer kılavuz kişiye ulaşırsan ba­
şını onun yoluna koy ki menzile ulaşasın. Dertsiz
olanlara göre bu kadehin bir rengi yoktur. Sen
gönlündeki derde bir ilaç bulursun.
Böyle bir kılavuz kişiyi (kamil şeyh) bulunca
gerçek bütün çıplaklığıyla ortaya çıkıncaya ve kul­
luğun zirvesine ulaşıncaya kadar onun hizmetinde
bulunmalı, onun öğüt ve direktiflerini büyük bir
saadet bilmeli, emir ve yasaklarını can ve gönül­
den kabul etmelidir ki, onun değerli varlığı saye­
sinde föıhi lutfun havasını teneffüs ederek celal ve
cemalin otoritesinin disiplini ile eğitilmiş olsun ve
her türlü yanlışlıklardan vehim ve hayal kuruntu­
larından tamamıyla kurtulabilsin. Bununla beraber
kesin olarak bilinmelidir ki göklerin dosdoğru bir
istikamette hareketi iki kutuba bağlıdır. Havanın
uygunluğu ve muhalefeti ve Allah11 zikrin deva­
mının sağlanması bu iki kutbun temel kaidelerine
ve neticelerine ulaşılması, ancak zamanın gönlü
zinde ulu kişisinin sohbeti ile mümkündür. Bunun
başka da bir imkanı ve yolu yoktur. Özellikle de
bu işin şaşmaz ölçüsü, şan ve şöhretten feragat et­
mek, dünya ile ilgiyi kesmektir. Gönülde Allah
sevgisinden başka hiç bir şeye yer vermemeye ve
İmıı11111 Boyııtlıın ______________ 103

ünsiyet kurmamaya çalışmalıdır. Zira kıyamet gü­


nü o sevgiden başka kurtaracak bir şey yoktur.
i/Allah'a temiz bir kalple gelenden başka kimseye m alın
ve oğulların fayda venneyeceği gün" (Şuara Suresi,
89) Tevhid perdelerinin merdiveni sohbetten tecri­
di söylüyor.

B eyt
Sende yerme (iğneleme) havası bulundukça
Meryem oğlu İsa olsan senden meyve olmaz ..
Fakat engellerin en zoru ve şiddetlisi perdelerin
en kesifi insanın başka şahıslara bağlılığı ve muhab­
betidir. Bir kısım insan ve büyükler itiraf etmişlerdir
ki, bu dar geçit, geçitlerin en zor olanıdır. O yoldan
olmak ise tam şaşkınlıkla neticelenir. "Dünya haya­
tında A llah' ı bırakıp aranızda putlan muhabbet vesilesi
kıldınız. Sonra kıyamet günü birbirinize küfreder ve kar­
şılıklı lanet okursunuz." (Ankebut Suresi, 25)
Başka insanlara bağlılığın çok çeşitleri ve fakat
onları bir bir açıklama sözü uzatmak olacaktır. Bu­
nun da çoğu zararlı bir mecraya gider. Büyükler:
"İflasın belirtisi insanlarla uğraşmaktır" demişlerdir.
Kur'an-ı Kerim bunu defetmek için şu öğüdü ver­
mektedir: "Rab binin adını an. Her şeyi bırakıp yalnız
ona yönel. O doğu nu n ve batının Rabbidir. O'ndan baş­
ka ilah yoktur. O halde onu vekil edin. " (Müzzemmil
Suresi, 8-9)
Gaybdan bir tercüman, muhabbeti şöyle ifade
eder.
104 _____________Prof.Dı-. Mikail BAYRAM

Rubai
Dertli isen devan benim ben. Kimseyle oturma
seni bilen benim ben.
Eğer bizim yam başımızdaki toprakta ölürsen,
şükret ki senin kanının bedeli., benim ben.
Hülasa dar geçitler ve yol kesenler pek çoktur.
Bundan kurtulmak ancak şeriata tabi olmak ve
şeyhlere itaat etmekle mümkün olabilir.

Beyt
Bu binlerce tehlikesi olan bir yoldur. Gah önde
bir yokuş, gah bir iniş v ar. Kesret (çokluk) olduğu
sürece o yoldaki ağır şartlar devam eder. Kesret
yok olunca yolculuk da ortadan kalkar. "Hak geldi,
batıl yok oldu. " (İsra Suresi, 81)

Beyt
Bütün bu tılsımlı renkler Vahdet sırrını bir ren-
ge indirger. Gönülde mahlukat ile olan ilgi, bir zer­
re dahi mevcut ise Cenab-ı Hakk'ın azametinin
perdesi, mutlak birliğinin cemalinden kalkmaz.

Beyt
Bizde benlikten bir zerre dahi kalkmışsa Cenab-ı
Allah'm azameti sana görünmez.
Şunu kesin olarak bil ki, Allah yolunda ilerle­
mek ancak Allah'ın inayet ve merhameti ile müm­
kündür. Her kim Allah'ın inayeti olmadan kendi
gayreti ile Allah'a vasıl olduğunu zannederse sa­
dece kendini alay konusu etmiş olur.
İmtıtıın Boyııtlım -------------- 105

Beyt
Bu kulun üzerinden açıkça bir ömür geçti. Gör­
dü ki elbette sana sensiz ulaşmak imkansızdır.
Hakka vuslat amel çokluğu ile de değildir. Fakat
vuslabn amelsiz olduğu da Adetullah'da yoktur.

Beyt
Amelle vuslat verilmez kaidedir. Fakat amel ol­
madan vuslat gerçekleşmez de adettendir.
Sonuç önceki söylenenlerle ilgilidir. Öncesi var­
sa sonuç da olacaktır. Alemde cari olan kaide ha­
yırdır. Rahmet ve merhamet ön plandadır. "Rahme­
tim gazabımı bastırmıştır" buyurmuştur. Cenab-ı Al­
lah'a karşı iyi niyet beslemek kulluğun güzel yön­
lerindendir. "Allah barışa ve iyiliğe çağırır. Dilediğini
doğruya yönlendirir" (Yunus Suresi, 2-5). "Allah'ı
çokça anın onu sabah akşam tesbih edin" (Azhab Sure­
si, 41-42), "Hepiniz A llah'ın ipine sıkıca yapı;?ın asla
tefrikaya düşmeyin" (Al-i İmran Suresi, 103). "Allah
şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara bakmayı em­
reder. Hayasızlığı, inkarcılığı ve taşkınlığı yasak eder ve
tutasınız diye size öğüt verir. " (Nahl Suresi, 90)
Allah'a hamd ve güzel yardımı ile kutsal Receb
ayının ortasında 660 yılı Çarşamba günü Matii.li'ül­
İman tamamlandı. Yaratıkların en hayırlısı Hz. Mu­
hamıned'e ailesi fertlerine selam olsun.
BİBLİYOGRAFYA

AHİ EVREN: Şeyh Nasirü'd-din Mahmud b. Ahmed el-Hoyi,


Letaif-i Hikmet, Paris Bibliothique Nationale, nr 99.
___, Letô.if-i Gıyasiyye, Mevlana Müzesi Ktp. Nr. 1727.
---J Şeyh Nasfrü'd-din Mahmud b. Ahmed el-Hoyf: Medh-fakr u
zemm--i dünya, Fatih (Süleymaniye) Ktp. nr. 5426.
____, Menahic-i Seyfi, Halet Ef. İlavesi (Süleymaniye) Ktp. nr.
92; Bursa Eski Eserler Ktp. (H. Çelebi kısmı), nr. 1 184.
___, Metal.i'ül-iman, Halet Ef. İlavesi (Süleymaniye) Ktp. nr.
92; Konya Yusufağa Ktp. nr. 4866.
___, Mürşidü'l-kifaye, Fatih (Süleymaniye) ktp. nr. 5426.
___, Miik.iteb.i.t, Ayasofya (Süleymaniye) Ktp. nr. 2412, 2349,
2358.
__, Tabsiratü'l-mübtedi ve tezkiretü'l-Mentehi, Halet Ef. İlavesi
(Süleymaniye) Ktp. nr. 92; Nuruosmaniye Ktp. nr. 2286.
__, Yezdan-Şinaht, Ayasofya (Süleymaniye) Ktp. nr. 4819.
AHMED EMİN: Zııhrıı'l-İslam, Kahire 1962, I-IV.
AHMED MÜNZEVİ: Fihrist-i nüshaha-yi hattf-i farsı, Tahran
1344, I-II.
AKASI: Mehmed, Tarih-i Hay, Tebriz 1350.
AKSARAYi: Keremü'd-din Mahmud, Mıısamcretü'l-Alıbar ve
Müsayeretü'l-Ahyar, Nşr. O. Turan, Ankara 1944.
ALİ: Gelibolulu Mustafa, Künhü'l-ahbar, İstanbul 1277, I-V.
AŞIK PAŞA-ZADE: Tarih-i al-i Osman, İstanbul 1332.
ATEŞ: Ahmed, Mulıyi'd-din İbnü'l-Arabi İslam Ansiklopedisi, İs­
tanbul 1958, I-X.
___, Hicri Vl-VIII (XII-XIV). Asırlarda Anadolu'da Telif Edilen
Farsça Eserler, Türkiyet Mec., İstanbul 1945, VII-VIlI.
________, Konya Kütüphanelerinde Bazı Mühim Yazma Eserler, Belle­
ten, Ankara 1952, XVI.
108 _______________ Prof.Dr. Mikliil BAYRAM

BAĞDADU, İsmail Paşa: Hediyetü'l-arifin, İstanbul 1951-1955, I-II.


İzahü'l-neknun fi'z-zeyl ala Keefi'z-zunun, İstanbul 1945-
1947, 1-ll.
BAH.AÜ'D-DİN VELED: Maarif, Nşr. B. Furuzan-fer, Tahran
1952, I-ll.
BAYRAM: Mikail, Baba İshak İsyanı ve Ahi Evren İle İlgisi, Diya-
net Dergisi, Ankara 1979, XVIII/2.
___, Ahi Evren ve Ahi Teşkilatı'nın Kuruluşu, Konya 1991.
__.., Anadolu'da Telif Edilen İlk Eser ,,Keşfu'l-akabe", Konya 1981.
_______, Bacıyan-i Rum, Konya 1987.
___, Sadru'd-din-i Konevf ile Hace Nasrü'd-din-i Tusf'nin Mek­
tuplaştıkları İddiası Üzerine, Tarih Uzunçarşılı'ya arma­
ğan sayısı Dergisi, İstanbul 1979.
BLOCHET: E., Cataloque des Manuscrits Persans de la Biblothique
Nationale, Paris 1905-1912, I-IV.
BROCKELMANNA: Carl, İslam Milletleri ve Devletleri Tarihi,
Tere. N. Çağatay, Ankara 1964.
--✓ Geschichet der Arabichen Litteratur, Leiden 1943, 1949, I, II.
__J Supplemenetbant, Leiden 1937-1942, I-II.
CAHEN: Claude, Sur/es Traces das Premiers Akhis, Köprülü Ar­
mağanı, İstanbul 1953.
CAMİ: Molla Abdu'r-Rahman, Nafahatü'l-üns, Tere. Lamii Çele­
bi, İstanbul 1279.
CEMALE'D-DİN: el-Kifü, Tabakatü'l-hükema, Mısll" 1326.
EFLAKİ: Ahmed, Ariflerin Menkıbeleri, Tere. T. Yazıcı, İstanbul
1973, I-II.
--✓ Menakibü'l-arifin, Nşr. T. Yazıcı, Ankara 1959-1961, I-II.

ELVAN ÇELEBİ: Menakibu'l-Kudsiyye fi Menasibi'l-unsiyye, Nşr.


A.Y. Ocak-İ. Erünsal, İstanbul 1984.
ERGİN: Osman Nuri, Mecelle-i Umur-i Belediyye, İstanbul
1337 /1922, I-V.
____, Sadru'd-din Konevf ve Eserleri, Şarkiyat Mec., İstanbul
1958, II.
EVHADÜ'D-DİN: Hamid el-Kirmani, Fevaid, Ayasofya (Süley­
maniye), Ktp. Nr. 2910.
FURUZAN-FER: Bediü'z-Zaman, Menakıb-i Şeyh Ev1ıadü'd-din-i
Kirmanf Mukaddemesi, Tahran 1969.
FİRDEVS! RİMİ: Velayet-name (Menakib-i Haci Bektaş-i Veli),
Neşr. ve Tere. A. Gölpınatlı, İstanbul 1958.
____, Velayet-Name-i Haci Bektaş, Hacıbektaş İlçe Halk Ktp. nr. 200.
İnıanın Boyutlan ---------------- 109

GÖLPINARLl: Abdülbaki, Mevlana Celaleddin, İstanbul 1959.


____, Mevlana Müzesi Yazmalar Kataloğu, Ankara 1967-1972, I-ill.
HAKİKİ: Yusuf b. Hamidü'd-d.in el-Aksarayi, Tercüme-i Metali'ül-
iman, Haa Mahmud Ef. (Süleymaniye) Ktp. ru. 2974.
HİDAYET: Kuıli Han, Riyazü'l--arifin, Tahran 1344.
İBNÜ'L-ARABI: Muhyi'd-din, el-Futuhatü'l-mekkiye, Kahir,e 1923,
I-N.
İBN BİBi: el-Eviimirü'l-alaiyye fi'l-umuri'l-alaiyye, Nşr. A. Sadık
Erzi, .Ankara 1956.
İBN EBİ'L-USAYBİA: Uyunu'l-enba fi tabakati'l-etibbat, Mısır
1299/1988, I-II.
İBNÜ'L-ENCEB: es-Sai, Camiü'l-muhtasar, Nşr. M. Cevad,
Bağdad 1937, IX.
KARATAY: Fehmi Edhem, Topkapı Sarayı Müzesi Ktp. Farsça
Yazmalar Kataloğut, İstanbul 1 961 .
___, Topkapı Sarayı Müzesi Ktp. Türkçe Yazmalar Kataloğu, İs­
tanbull 1961, I-II.
KATİB ÇELEBİ: Keşfü'z-zıınun, Nşr. Ş. Yaltkaya ve R. Billge, İs­
tanbull 1941-1986, I-IL
KAZVİNI: Zekerya b. Muhammed, Asaru'l-bilad, Beyrut
1389/1956.
KEKLİK: Nihat, Sadreddin Konevf'nin Felsefesi'nde Allah, Kainat ve
İnsan, İstanbul 1957.
KONEVI: Sadm'd-din Muhammed, Mükatebat, Ayasofya (Sü-
leymaniye) Ktp. Nr. 2412, 2349 ,2358.
____, Nafaha,tü'l-İlalıiyye, Konya Mevlana Müzesi Ktp. ru. 1633.
KONYALI: İbrahim Hakkı, Konya Tarihi, Konya 1964.
KÖPRÜLÜ: M. Fuad, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Anka-
ra 1969.
LATİFİ: Abdu'l-Latif Çelebi: Tezkire, İstanbul 1314.
MEHMED: Süreyya, Sicill-i Osmanf, İstanbul 1308-1311, I-IV.
MEVLA.NA, Celalü'd-din, Mesnevi, Nşr. A. Çelebioğlu, İstanbul
1967-1969, I-III.
_______; Divan, Tere. A. Gölpınarlı, İstanbul 1974.
___, Filıi ma fih, Tere. A. Gölpınarlı, İstanbul 1959.
__, Külliyat-i Şems-i Tebrizf ya Divan-ı Kebir, Nşr. B. Furu-
zan-feır, Tahran 1336-1338, 1-III.
___, Mektuplar, Tere. A. Gölpınarlı, İstanbul 1963.
__, Mektubat, Nşr. F. Nafiz Uzluk, İstanbul 1937.
JvffiVLA.NA: Nasırı, Fütüvvet-name, Nşr. Franz Taeschner,, Leip-
zig 1944.
MUHYİ'D-DİN: Gelibolulu, Tercüme-i Menakib-i Evhadü"d-din-i
Kirmanf, Konya İzzet Koyunoğlu Ktp. ru. 2016.
110 _______________Prof.Dr. Miktiil BAYRAM

MÜDERRİS: Razavi, Ahval-u asar-i Hace Nasirü'd-din-i Tusf, Tah­


ran 1334.
MÜEYYEDÜ'D-DİN: Mahmud el-Cencli, Najhatü'r-nıh ve tuhfetü
futuh, Bursa Eski Eserler Ktp. (H. Çelebi Kısmı) nr. 1 183.
MÜSTEVFI: Hamdullah-i Kavziru, Tarih-i Guzide, Nşr. E. Browne,
London, 1328/1910, I-II.
MOŞAR, Hanbaba, Fihrist-i Kitabha-yi Çapf Farsf, Tahran 1349, I-II.
NECMÜ'D-DİN: Daye, Mirsadü'l-ihıd, Nşr. ME. Riyahl, Tahran 1366.
OCAK: Ahmet Yaşar, Babailer İsyanı-$ İstanbul 1981.
RİEU, Charles. Catalogue of the Persian Manuscripts in British
Museum, Oxford, 1066, I-III.
RITTER: Helmuth, Filologika IX, Der İslam, 19381 XXV.
SPEHSALAR: Feridun b. Ahmed, Menakib-i Hz. Mudavendigar,
Tere. M. Buhari, İstanbul 1331.
SULTAN VELED: İbtida-name, Tere. A. Gölpınarlı, Ankara 1976.
ŞEMSEDDİN SAMİ: Kamusu'l-a'lam, İstanbul 1306-1:316, I-VI.
ŞEMS-İ TEBRİZİ: Konuşmalar, Tere. M. Nuri Gencosman, İstanbul
1974-1975, I-II.
-----J Makalat, Konya Mevlana Müzesi Ktp. nr. 2144.

TAESCHNER: Franz, Gulchehris Mesnevi auf Achi Evran den Heili­


gen von Kısrchehir und Patorn der Türkischen Zünfte, Weis­
baden 1955.
TADIM: Cevat Hakkı, Kırşehir Tarihi Üzerine Araştırmalar, Kırşehir
1938.
-----J Tarihte Kırşehri-Gülşehri, İstanbul 1948.

TAŞKÖPRÜ-ZADE: eş-Şakayıkii'n-Mu'maniyye, Nşr. A. Suphi Fı­


rat, İstanbul 1985.
TEBRİZİ: Muhammed Ali, Reyhanetü'l-Dieb, Tahran 1328-1335, I-VI.
TEKİNDEĞ: M. C. Şehabettin, Son Osmanlı Karaman Münasebetleri
Hakkında Araştırmalar, Tarih dergisi, İstanbul 1957, II.
TURAN: Osman, Türkiye Selçuklulan Hakkında Resmi Vesikalar,
Ankara 1958.
UZLUK: Feridun Nafiz, Fatih Devrinde Karaman Eyaleti Vakı.flan
Fihristi, Ankara 1958.
ÜLKEN: Hilmi Ziya, Türk Tefekkür Tarihi, İstanbul 1932-1934, I-II.
WILSON: P. L. Weischer, B.M., Heart's Witnes The Sofi. Quatrains of
Awhaduddin Kirmani, Tahran 1978.
YAKUT: el-Hamavi, mu'cemu'l-BiUdan, Beyrut 1957-1968, I-V.
İmattıtt Boyııtları ---------------- 111

YAZARI BİLİNMEYEN VE BELLİ BİR


YAZARI OLMAYAN ESERLER

Ahi Evren Vakfiyesi, Kırşehir Turizm Demeği'ndeki Nüshası.


Alıi Sinan Şecere-namesi, Kırşehir Turizm Demeği'ndeki Nüshası.
Ahi Şecere-Nameleri (8 Adet) Kırşehir Turizm Deme;ği'ndeki
Nüshaları.
İslam Ansiklopedisi, İstanbul. 1942-1986, I-XUI.
Kerıimiit-ı Ahi Evren, Nşr. E Taeschner, Hanburg 1930.
Kur'arı-ı Kerim.
Menlikib-i Şeyh Evluıdü'd-din-i Kinnlini, Nşr. B. Furuzan-fer., Tahran
1969.
Tanıklarıyla Tarama Sözlüğü, İstanbul. 1943, I.
Tarih-i Al-i Selçuk, Nşr. F. Nafiz Uzluk, Ankara 1952.
Yad-Name-i Hace Nasfrü'd-din-i Tusi, Tahran 1336.

You might also like