7 Iktisat Okullari

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 4

Makro 

İktisat Okulları
Tarihi çok daha eski dönemlere götürülebilse de, bir bilimsel disip​ lin olarak iktisadın tarihi için en genel kabul
gören  başlangıç,  18.yy'ın  ikinci  yarısıdır.  Daha  kesin  tarihleme  olarak  genelde  A.  Smitli'in  Ulus​ların  Zenginliği
kitabının yayım yılı olan 1776 verilir. iktisat bu baş​ langıç tarihinden beri önemli evrimler geçirmiş, birçok disiplin içi
tar​
tışmaya konu olmuştur. Bu tartışmalarda esas parçalanma Makro İkti​ sadi sorunlar sebebiyledir.
İktisat  biliminin  tarihi  başlangıçtan  günümüze  doğru  ele  alınırken,  bu  tarih,  belirli  okulların  egemenlikleri
dönemlerine ad vermeleri şek​ linde tahlile tabi tutulmaktadır. Mesela klasik dönem, neoklasik dö​ nem gibi. Burada
iki  temel  sorun  ortaya  çıkmaktadır.  Birincisi,  belirli  bir  döneme  egemen  addedilen  yaklaşıma  hangi  kıstaslar
çerçevesin​ de  'okul'  vadı  verilmektedir.  İkincisi  de  incelenen  tarihe  bakışta  daha  çok  hangi  okulun  zaviyesinden
bakılmaktadır. Çünkü buna göre tarih kurgusu değişebilmektedir.
İktisat  bilimi  tarihi  ele  alınırken  belirli  dönemlendirmelerin  yapılması,  belirli  okullardan  bahsedilmesi  büyük
ölçüde  sosyolojik  bir  pers​ pektife  dayanmaktadır.  İktisatta  belirli  bir  görüş  veya  akımın  "okul"  olarak
addedilmesinin anlamı; belirli bir yaklaşımı savunan çok sayıda

iktisatçının mevcudiyetini, bir veya birden çok derginin etrafında top​ lanmayı, belirli üniversitelerde yoğunlaşma
ve  destek  görmeyi  ifade  etmektedir.  Elbetteki  tüm  bunlardan  önce  genel  hatlarıyla  ortak  sayı​
labilecek  rasyonel
teorik bir zeminin mevcudiyeti gerekmektedir.
'Okul'un  ortaya  çıkışı  ve  etkinliğinin,  konjonktüre  de  bağlı  olduğu​
nu  unutmamak  gerekir.  Mesela  Keynesgil
iktisadın  okullaşabilmesi  da​ ha  çok  1929  iktisadi  krizi  sonrası  son  derece  elverişli  bir  siyasal  kon​
jonktür
yakalamasıyla yakından alakalıdır.
İkinci  sorunsa,  okullardan  bahsedilirken  ve  iktisat  biliminin  tarihi  ele  alınırken,  bu  okulların  hangi  öncelik
sırasına göre ele alınacağı be​lirlenirken, ne tür bir yol izleneceğidir. Bu konuda iki temel tutumdan bahsedilebilir.
Bunlardan birincisi ortodoks yaklaşım, ikincisi de hete​ radoks yaklaşımdır.
Ortodoks  yaklaşım  hakim  yaklaşımdır  ve  iktisat  biliminin  tarihini  bu  zaviyeden,  yani  neoklasik  okul
perspektifinden  okur.  Heteradoks  yak​ laşım  ise  genelde  ortodoksinin  muhalifi  olan  okulların  yaklaşımlarını
adlandırmak  için  kullanılır.  Heterodoks  okullar  bu  yüzden  ortodoks  ne​
oklasik  yaklaşımın  okul  kapsamına  ve  ilgi
sahasına pek girmezler. Bu durum iktisat politika uygulamaları bakımından da geçerlidir. 

Bu yüzden iktisat okullarını daha tasviri bir yolla ele almak için or​ todoksi ­ heterodoksi tasnifine tabi tutmak uygun
görünmektedir.  Bu  okulların  görüşleri  metinde  iktisat  politikaları  açısından  yeri  geldikçe  serdedilmiştir.  Burada
yapılacak olan bir toplu değerlendirme ve dü​ şünce temellerine işaretten ibarettir.
 
Ortodoks iktisat Okulları

Ortodoks  İktisat  okullarından  kasıt  halihazırda  sosyolojik  anlamıy​la  hakim  yaklaşımdır.  Bu  okullara  hem
merkez,  hem  de  hakim  para​ digmayı  oluşturduğundan  ortodoksi  sıfatı  verilmektedir.  Aynı  zamanda  literatürde
anaakım (mainstream), hakim (dominant) yaklaşım adlarıy​ la da anılır. 

İktisat  biliminde  ortodoksiyi  neoklasik  paradigma  oluşturur.  Neok​ lasik  yaklaşım  merkezli  bir  bakıştan  iktisat
bilimi tarihinde ele alınan okullar da bu yaklaşım temelli okullar olmaktadır. Buna göre iktisat bi​ limi, klasik iktisat
okulundan başlayarak (çoğu zaman çok daha önce​ den başlatılır) günümüze kadar merkezi paradigma temelinde
doğru​ sal  ilerleyen  bir  çerçeve  çizmiştir.  Bu  gelişme  tarihe  bakışla  da  yakından  alakahdır.  Ortodoksinin  Felsefi
temelini Kartezyen düşünce oluşturmaktadır.

Bu bölümde neoklasik paradigma temelli belli başlı okullar sırasıyla ve genel hatlarıyla ele alınacaktır. 

a) Klasik iktisat Okulu 

          Profesyonel  anlamıyla  iktisat  biliminin  tarihi  bu  okulla  başlatılır.  Başlangıç  tarihi  olarak  A.  Smith'in  Ulusların
Zenginliği kitabını yayın​ ladığı 1776 yılı kabul edilmektedir. 

Okulun  ve  aslında  iktisat  biriminin  ortaya  çıkışı  İngiltere'de  vuku​bulmuştur.  İngiltere  aynı  dönemde  sanayi
devrimine  de  şahitlik  et​
mektedir.  Dolayısıyla  ayrı  bir  alan  olarak  iktisadi  alanın  incelenmeye  başlanmasıyla  bu
toplumsal altyapının bir ilişkisi olduğu gözden kaçı​ rılmamalıdır. 

A. Smith' in okula katkıları doğal bir düzenin varlığına ilişkin Sko​
lastik yaklaşımı, Newtoncu mekanistik Fiziğin
imkanlarıyla birleştirip iktisadi hayatta göstermenin yollarını aramasındadır. Toplumdaki bi​ reylerin çıkarcılıkları bu
yolla tüm toplumun refahını artıran bir meka​ nizmaya hizmet etmektedir. 

Klasik  İktisat  Okulunun  diğer  iki  önemli  ismi  Ricamo  ve  W.S.  Mill'  dir.  Ricardo,  daha  sonra  gelişecek  olan
neoklasik okulun da öncüsü sayılabilecek soyutlama temelli bir sistem kurdu. İktisatta matematiksel​ leşmenin ilk
temellerinin  Ricardo  tarafından  atıldığı  söylenebilir.  Ricar​
do'nun  en  önemli  teorik  katkılarının,  rant  kanunu,
mukayeseli üstünlük​ ler ve emek­değerin daha sağlıklı bir formülasyonu olduğu söylenebilir. 

b) Neoklasik iktisat, Neo Klasik İktisatçılar

1870'li yılların başında ortaya çıkmış ve o günden bu yana iktisat biliminin merkezi paradigmasını oluşturmuştur.
Hatta bu öylesine güçlü bir hakimiyettir ki, günümüzde iktisat dendiğinde anlaşılan ne​
oklasik paradigma eksenli bir
bilimdir.

Neoklasik  iktisat,  klasik  iktisattaki  emek  ­  değer  teorisini  ve  dola​


yısıyla  onun  getirdiği  bir  sürü  sorunu  bir
kenara bırakarak, kendi için​ de daha tutarlı, matematikselleşmeye ve soyutlamaya çok daha uygun fayda değer
teorisini  ikame  etmiştir.  Bu,  gerçekten  de  iki  okul  arasın​daki  en  temel  kopuş  noktasıdır.  Bu  yüzden  neoklasik
iktisat okuluna 'marjinalistler' adı da verilmektedir. 

İktisadın  meşhur  "kıt  kaynakların  etkin  dağıtılmasıyla  maksimum  fayda  elde  etmenin  yolunu  araştıran  bilim
olduğu  tanımı  da  bu  dö​ nemde  literatüre  girmiştir.  Dolayısıyla  neoklasiklerin  temeli  rasyonali​
te  (rasyonel
homoeconomicus) ve maksimum fayda unsurlarından oluşmaktadır.

  İktisat  biliminin  merkezi  analiz  konusu  klasik  iktisattaki  bölüşüm​


den,  neoklasik  iktisatta  seçime  (sınırsız
ihtiyaçlara  maksimum  fayda  temin  edecek  rasyonel  bir  seçim),  yine  klasik  iktisadın  uzun  dönemi  ve  makro
ölçekleri hesaba katan analizleri, mikroanalize ve kısa dö​ neme kaymıştır. 

c) Keynesci iktisat 

J.M. Keynes, 1929 yılında Amerika'da ortaya çıkıp tüm dünya ekonomisine yayılan büyük krizin ertesinde, mikro
temelli  neoklasik  denge  yaklaşımının  yetersizliğini  ortaya  koyarak,  1936  yılında  İngil​
tere  de  yayınladığı  'Genel
Teori' kitabıyla iktisatta analiz temelinin tekrar makro analize kaymasına sebep olmuştur. 

Keynes' in temel katkısı ekonominin kendi iç dinamikleriyle he! zaman tam istihdam dengesini bulabileceğine
dair  neoklasik  yargıyı  reddetmesindedir.  Keynes'e  göre  ekonomi  tam  istihdamın  altında  bir  noktada  da  (yani
işsizliğin mevcudiyeti durumunda da) bir denge bu​ labilir ve kendi dinamikleriyle tam istihdama gelmesi sözkonusu
olma​ yabilir.  böyle  bir  durumda  kaçınılmaz  olarak  devletin  harcamaları  ar​
tırmak  yoluyla  müdahalesi  gerekir  ki,
ekonomi tam istihdam dengesi​ ne doğru hareket edebilsin. 

Keynes'in bir diğer katkısı da para teorisine olmuştur. Klasik ve neoklasik iktisadın muamele amaçlı para talebi
yaklaşımlarına, tüm bir parasal kesim­reel kesim ilişkilerini etkileyecek olan, spekülasyon saikiyle para talebini de
eklemiştir. 

Yalnız buraya kadar çizilen keynesci şemanın, Keynes'in çıkışına yönelik yaklaşımlardan sadece birisi olduğunu
eklemek  gerekiyor.  Bu  çizilen  Keynes  tablosu,  Neo  Keynesci  yaklaşım  olarak  bilinen  ve  ne​ oklasik  mikro
paradigma  temelinde  Keynesci  makro  yaklaşımı  içsel​ leştiren  bir  yaklaşımdır.  Hicks  'in  temelini  attığı,  IS­LM
analizleriyle formüle edilen ve Neo keynesci yaklaşım olarak ortodoks okullar için​ de yerini alan bu okul dışında,
daha  muhalif  Keynesci  yaklaşımlar  da  vardır  ki,  bunlardan  birisi  olan  Post­Keynescilerin,  Keynes  anlayışları​ na
daha sonra yer verilecektir. 

d) Monetarist Okul 

1970'li yıllar başında, petrol şokunun da tesiriyle dünya ekono​ milerinde ortaya çıkan stagflasyon olgusu (işsizlik ve
enflasyonun  bir  a​ rada  görülmesi),  Keynesci  iktisat  teorilerini  zor  duruma  soktu.  Çünkü  Keynesci  yaklaşım
enflasyon  ile  istihdam  arasında  bir  tercihin  zorunlu​
luğunu  öngörüyor  ve  buna  göre  kamu  müdahalesine  görev
veriyordu. 

Bu yeni durumun izahı Mohetarist okul olarak bilinen ve öncülü​ ğünü M. Friedman'ın yaptığı bir yaklaşımdan geldi.
Monetaristlere  göre  maliye  politikalarının  uzun  dönemde  ekonomide  nominal  gös​ tergeleri  değiştirmek  dışında
hiçbir tesiri yoktur. Asıl önemli olan pa​
ra politikalarıdır. Monetaristler para politikalarının yoğun bir müdaha​ le aracı
olarak  kullanımının  da  yanında  değildir.  Onlara  göre  uzun  va​ dede  bütün  politikların  sonucu  aynıdır.  Bu  yüzden
para politikası kısa dönemde bir tesir yapabilir ki, bu da piyasadaki bekleyişlerin adaptif bekleyişler olmasındandır.
Dolayısıyla aslolan piyasalara kendi denge​ lerini bulabilecekleri bir ortamı hazırlamak, para arzı artışını da istikra​ rı
bozmaması  fakat  artan  üretim  ve  ticareti  finanse  etmesi  için  belli  bir  artış  oranından  otomatiğe  bağlamak
gerekmektedir. 

e) Rasyonel Bekleyişler Okulu, Rasyonel Bekleyişler Teorisi

Monetaristlerin  bir  uzantısı  olarak  addedilebilecek  bu  okulla  birlik​


te  neoklasik  gelenek  restorasyonunu
tamamlamıştır. Bu yaklaşıma göre bireyler iktisadi kararlarını verirlerken rasyonel davranırlar ve bekleyişleri de
rasyoneldir.  Amaç  tüketici  birey  için  faydanın,  üretici  birey  için  üretimin  ve  karın  maksimizasyonudur.  1970'li
yıllarla birlik​
te ivme kazanan ve günümüzün de hakim akımı olan bu yaklaşımın monetaristlerden en temel farkı,
monetaristlerde bekleyişlerin adaptif (uyarlayıcı), bu akımda ise rasyonel olmasıdır. Bu, şu anlama gelir; adaptif
bekleyişler  geçmişe  dayandığından  kısa  dönemde  politika  de​ ğişiklikleri  karşısında  yanılmalar  ortaya  çıkar  ve
politika  etkili  olur,  çünkü  adaptasyon  bir  dönem  sonra  olur.  Rasyonel  bekleyişlerde  ise  bir  adaptasyon  dönemi
yoktur. Bireyler rasyoneldir ve tam bilgi sahi​ bidir; bu yüzden herhangi bir politika değişikliğine hemen tepki verir.
Dolayısıyla bireyleri kısa dönemde dahi aldatma şansı yoktur. İktisat politikalarının reel bir tesiri olmaz. Rasyonel
Bekleyişler okulu bir an​ Iamda politikasızlık politikası önermektedir.

Bu haliyle rasyonel bekleyişler okulu, devletin ekonomiye her tür​ Iü müdahalesine karşı çıkarak (çünkü politika
işe  yaramaz)  liberal  bir  tutum  takınırlar  ki,  bu  da  1980'li  yıllarla  birlikte  iyice  ivme  kazanan  siyasal  liberalizmle
paralellik arz etmektedir. 

f) Yeni (New) Keynesci iktisat 

1980'li  yıllarda  Rasyonel  Bekleyişler  Okulunun  hakim  hale  gelişi  ile  Keynescilik  (NeoKeynescilik)  iyice  gözden
düştü. Bunun üzerine Keynesci akımlara meyilli bir kısım iktisatçı, daha uzlaşmacı bir Key​ nescilik ortaya koydular.
Yeni (New) Keynescilik adı verilen bu yakla​ şım temelde piyasa başarısızlıkları gibi Keynesci unsurlar taşırken, bu​ ­
nu rasyonel bekleyişler hipotezi ile birleştirdiler. 

Yeni Keynesci ıktisat Keynes'in makro ıktisadının 'mikro temelle​ rini oluşturmak iddiasını taşımaktadır ki, bunun
anlamı  rasyonel  bekleyişler  zaviyesinden  Keynesci  makro  iktisadi  okumaktır.  Yani  yeni  Keynescilik,  rasyonel
bekleyişler ile Keynescilik arasında bir uzlaşma​
nın peşindedir.

En  temel  vurguları  piyasa  başarısızlıklarınadır.  Mal  piyasasında  fi​


yatların  aşağıya  doğru  yapışkan  olduğunu
savunurlar ve buradan hareketle yapışkanlığın birçok mikro sebeplerini (menü maliyetler vb.) araştırırlar. Emek
piyasasında da ücretlerin aşağıya doğru yapışkan olduğunu savunurlar. 

Heterodoks iktisat Okulları

Heterodoks okul, iktisatta ortodoksiyi oluşturan neoklasik iktisa​ dın dışında farklı paradigmalara ve sosyolojik
anlamda  bir  okul  olma​
nın  unsurlarına  sahip  oluşurnlara  denir.  Heterodoks  okulların  en  te​
mel  ortak  noktası  neo
klasik iktisada olan muhalefetleridir. Bu muha​ lefet de, genelde metodolojik seviyede yürütülür. Muhalefet, bir okul
bütünlüğünde olabildiği gibi, bireysel ikonoklastlar (putkırıcılar) eliyle de yürütülebilir. 

Heterodoks okul adıyla sınıflanabilecek oluşumlar bakış açısına göre çok çeşitlilik arzedebilir. Burada neoklasik
iktisada muhalefetleri belirgin olan belli başlı heterodoks okullar ele alınacaktır 

a) Tarihçi Okul

Neoklasik  iktisadın  doğuş  ve  kendini  kabul  ettirme  yıllarında  AI​


manya'da  ortaya  çıkan,  daha  sonra  İngiltere  ve
ABD'de de etkili olan bir okuldur; metodolojik açıdan neoklasik apriori yönteme karşı em​ pirik tarihselci bir tutumu
savunmakta  ve  tamamen  empirik  çalışma​ dan  ve  tarihsel  verileri  değerlendirmeden  yanaydılar.  Kökeni  Alman
tarihselci felsefi geleneğe dayanmaktadır. 

19.yy'in  ilk  yarısına  dek  uzanan  tarihinde  okul  asıl  kavgasını  19.  yy'ın  son  çeyreğinde  yeni  ortaya  çıkan
neoklasiklerle  vermiştir.  Özellikle  tarihçi  okulun  son  kuşağından  meşhur  Schmoller'le,  neoklasikle​ rin  Avusturya
ekolünden Menger arasındaki yöntem savaşı oldukça önemlidir. Bu, tümden gelirnci neoklasisizm ile tümevarımcı
tarihçi okul arasındaki bir anlamda hakimiyet kavgası olmuştur. Bu kavga tarihçi okulun ivme kaybetmesinin de
başlangıç  dönemini  oluşturmuş​ tur.  Fakat  tarihçi  okulun  tesiri  daha  sonra  Amerika'da  kurumsalcı  iktisatçılar
üzerinde görülmüştür. 

b) Marksist Okul 

19.  yüzyılda  yeni  gelişen  sanayi  kapitalizminin  teşhisine  ve  eleştiri​


sine  yönelik  olan  K.  Marx'ın  yaklaşımı,
kendisinden sonra kurumsalla​ şan birçok sosyal bilimi derinden etkilemiştir. Bunda elbette Marksist ideolojinin siyasi
bir  kampın  desteğine  sahip  olmasının  da  payı  vardır.  Bu  da  sosyal  bilimlerde  okulların  ortaya  çıkış  ve
yaşayabilmesinde sos​ yolojik unsurun önemini göstermesi bakımından ilginçtir. 

İşe iktisat bilimi açısından bakıldığında, neoklasik iktisat ile Mark​ sist İktisat farklı paradigmalara sahip olduğundan,
eklektik bazı çabalar hariç tutulursa, birbirlerinin varlığıyla pek ilgilenmemişlerdir. 

Marksist  iktisat,  Hegelci  diyalektik  kurgu  üzerine  bina  edilen  tarih​ sel  materyalist  bir  çözümleme  tarzına
sahiptir.  Bu  tasarımda,  toplumlar  ilkelden  kapitaliste  oradan  da  mülkiyetin  ortadan  kalktığı  kamüniz​ me  doğru
deterministik bir tarihsel evrim süreci geçirirler. Temel ana​ liz aletleri itibariyle neoklasik iktisattan tamamen farklı
olan  Marksist  iktisat,  neoklasikleri  burjuva  iktisatçısı  olarak  görür.  Marksistler  daha  holistik,  değer  yüklü  bir
kapitalizm analizinden yanadırlar. 

Neoklasiklerle olan en temelli farklılıklardan birisi de, klasik iktisa​
dın bir uzantısı olarak davranıp emek değere
yani  mubadele  değerine  verdikleri  önemdir.  Neoklasikler  ise  bilindiği  gibi  değişim  değerini  ya​ni  fayda­değer
teorisini savunmaktadırlar. 

c) Kurumsal iktisat 

Amerikan kökenli olan okul, metodolojik düzeyde Alman tarihçi okulundan etkilenmiştir. Tarihi 19. yy.'m sonu ve
20. yy. 'ın başların​
da T. Veblen'in çalışmalarına gider. Okul uzun bir suskunluktan son​
ra 1960.lı yılların sonlarıyla
birlikte tekrar canlanmış, 80.li ve 90.lıyıllarda ise ivme kazanmıştır. 

Neokklasik iktisadın metodolojik bireyciliğine karış, holistik bi_ yaklaşımı savunmaktadırlar. Analizlerinin temeli
neoklasiklerin yaptı​ ğı gibi birey değil, kurumlardır. Bu yüzden kurumsalcı iktisat adını alır. Kurumun temel analiz
aleti haline getirilmesi beraberinde birçok sos​ yolojik unsurun paradigma içine dahil edilmesi anlamına gelir. Mese​ ­
la  önemli  araştırma  alanlarından  birisi  kurumlardan  kalkarak  iktidar  ilişkileridir.  İktidar  ilişkileri  iktisadi  dünyada
oldukça  belirleyici  ral  oy​
namaktadır.  Diğer  bir  araştırılma  alanı  kültürdür.  Neoklasiklere  göre  hayli  relativist  ve
tarihselci  bir  tutumları  olduğu  için,  kültürel  ve  tarih​
sel  farklılıkların  iktisadi  ilişkiler  üzerindeki  rolüne  dikkat
çekerler.  Bu  yüzden  evrensel  teoriler,  apriori  yöntemler  yerine,  daha  relativistik  bir  tutum  ve  empirik  yöntem
peşindedirler. 

Tarihsel sürecin determinist olmayan ama evrimci bir seyir izledi­ . ğini varsaymaktadırlar. Yani neoklasiklerin
mekanistik fizik evren ta​
savvurlarına karşı, organistik biyoloji temelli bir yaklaşımları vardır. 

d)Post­Keynesci iktisat 

Keynesciliğin  İkinci  Dünya  Savaşından  sonra  Neoklasik  iktisatça  içselleştirildiğini,  oysa  Keynes'in  neokklasiklere
köklü  bir  itiraz  hare​
keti  ortaya  attığını  savunmaktadırlar.  20.  yy'ın  son  çeyreğinde  Jour​nal  of  Post  Keynesian
Economoies dergisi çevresinde hareket olduk​ ça ivme kazanmıştır. 

Kullandığı kavramsal yapı ve analiz aletleri itabiriyle neoklasikler​ den o kadar da kopmayan Post Keynescilerin
en  köklü  itirazı  neokla​
sik  denge  fikrinedir.  Onlara  göre  Keynes'in  asıl  ayırıcı  vasfı  belirsizli​
ğe  yaptığı  vurgu  ve
buradan  kullanarak  denge  fikrini  reddetmesidir.  Oysa  geleneksel  Keynesciler  bunu  hesaba  katmayıp  denge
merkezli neoklasik paradigmaya teslim olmuşlardır.

İkinci  önemli  itirazları,  neoklasiklerin  gerçek  zamanı  hesaba  katmayan  analizlerinedir.  Oysa  bu  iktisadi
kararlarda çok önemlidir.    

e) Avusturya iktisat Okulu 

Avusturya  İktisat  okulu  birçok  açıdan  her  zaman  neoklasik  orto​ doksinin  içinde  addedilmiştir.  Neoklasilerle
ayrıldıkları  en  önemli  nok​ talardan  birisi  Hayek'in  'bilimdlik'  kavramına  yaptığı  saldırıdadır.  Ne​ oklasikler
metodolojik  monizm  yani  Fizik  ve  sosyal  bilimlerin  yöntem  birliğine  inanır.  Oysa  Alman  anlama  (verstehen)
geleneğine  yakın  olan  ve  pozitivizm  karşısında  her  zaman  hassas  olan  Hayek  metodo​ lojik  düalizmden  yanadır.
Yani  sosal  bilimler  ve  fizik  bilimleri  farklıyöntemlere  sahiptir.  Bu  açıdan  iktisadın  mekanistik  fiziğe  benzetilip,
matematikselleştirilmesine sıcak bakmazlar. 

Metodolojik  bireycidirler  ve  güçlü  bir  apriori  yöntem  taraftarıdır​


lar.  Fiyat  endeksi  ve  milli  gelir  gibi
makroekonomik toplamlara kuş​ kulu bakarlar. 

f) Kamu Tercihi (Pu&lic (hoice) Okulu 

20.  yy.'ın  ikinci  yarısında  Amerika'da  ivme  kazanmıştır.  Metodo​


lojik  anlamda  heteradoks  değildir.  Çünkü
neokla.sik paradigmaya tamamen sadıktır. Bu yüzden heterodoks okullar arasında saymak da pek gerekmez.

Okulun asıl ayırıcı vasfı, neoklasik analiz tarzını (fayda maksimi​
zasyonu peşindeki rasyonel bireyi) siyasete de
taşımasıdır.  Yani  siyasi  ilişkilerin  belirlenimi  de  tamamen  homoeconomieusun  davranışınca  gerçekleşir.
Demokratik bir toplumda oy verenler ve talep edenler ta​ mamen bu maksimizasyon ilkesine göre hareket ederler.
Bütün bir ik​
tidar ilişkileri bu yolla çözümlenebilir. 

Kamu Tercihi Okulu yoluyla neoklasik iktisat emperyal bir tavırda siyaset biliminin konusunu da kendi tekeline
çekmiştir, denebilir

You might also like